İsmail beşikçi davası iv yargıtay'a başvuru yurt yayınları

Page 1


BiliMSEl YÖNTEM ÜNiVERSiTE ÖZERKliGi VE DEMOKRATiK TOPLUM iLKELERi AÇlSlNDAN

iSMAiL BEŞiKÇi DAVASI IV YARGITAY'A BASVURU


YURT KİTAP-YAYlN: 58

İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 11-4 Birinci Baskı: Nisun

l>izgi

: Yurt

1993

Kitap-Yayın

Montaj: Mehmet Aydın Baskı

: Aydınlar Matbaası-İSTANBUL

YlJJfl' KITAI'-YAYIN

GMK llulvmı Oıııır l�hanı ·Tel, fax:

4 1 7 1� 41J

Kat:

7 No: 1 76

K lZlLAY-ANKARA


••

BILIMSEL YONTEM ÜNiVERSiTE ÖZERKLiGi VE DEMOKRATIK TOPLUM ILKELERI AÇlSlNDAN •

.

•·

.

.

ISMAIL BEŞIKÇI DAVASI IV YARGITAY'A BASVURU •

KiTAP-YAYlN


iÇiNDEKILER

ÖNSÖZ 26

.......... . . . . . . . ......... . . . . . ..... . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... . . . . . .. . . .

EYLÜL 1972 TARiHLi DiLEKÇENiN ÖN YAZlSI

. . . . . . . . ............ ..........

5

35

B ÖLÜM/

DAVA YOKLUGU YARGlLAMANlN HUKUKi DAYANAGI YOKTUR RÜYED EDiLM ESi USULSÜZDÜR 1.

. . . . . . . ..... . . .. . . . . . . . . . . . . .... . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .....

iDARi SORUŞTURMANIN USULÜ

ll. SOMUT OLA YIMIZ

38

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . .

38

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . ..... . . .

39

l ll. HAKKlMDA YÜRÜTÜLEN DAVANIN USULÜNE GÖRE AÇILMADIGI ve DAVA YOKLUGU MAHKEMEYE DUYURULMUŞ ve BU KONUDA KARAR i STENMiŞTiR

. . . ..... . . .

IV. MAHKEM E BU TALEBi R EDDETMiŞTiR V. ASKERi YARGITAYlN FARKLI BiR DAVADA 4936

... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

40 40

SA YILI ÜNiVERSiTELER KANUNU'NUN 49. MADDESi ile iLGiLi BIR KARARI VARDIR

...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . .

VI. TAHKlKATlN GENiŞLETiLMESi TALEBi

. . . . . . .. . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 44

VII. DAVANIN ESASI TAHKiKAT KOMiSYONU EVAAKl OLDUGUNA, BU DA 1968 YILINDA ÜNiVERSiTE YÖNETICiLERi TARAFINDAN MiT MÜSTEŞARLIGI ' NA GÖNDERiLDiGiNE GÖRE, YANi SAVCININ ELiNDE BU TEMEL DELiLLER BULUNMADIGINA GÖRE, DAVA HANGi SOMUT DELiLE DAYANILARAK AÇlLMlŞTlR?

....... . . . . . ............

44

VIII. SÖZÜ G EÇEN HUSUSLARlN ESASA iLiŞKiN IX. X.

SONUÇLARI MAHKEME DAVAYA BAKMAKTA GÖREVSiZDiR

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

45

. . . . . . . . . . . . . . . .....

46

MAHKEME DAVAYA BAKMAYA YETKiLi DE DEGiLDiR

. . . . ....

.46


BÖLÜM//

MAHKEME ALENiYET PRENSi BiNi TEMELDEN ZEDELEMiŞTi R

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . .. . . . .. . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . .

49

1. DUR UŞMA SALONUNA SESLERi BANDA ALMAK iÇiN TEYP KONMUŞ, FAKAT BU iŞLEM TUTANAKLARA DERCEDi LMEMiŞ, BUNUN DURUŞMA USULÜNÜ iHLAL ETMEDiGi VEYA DURUŞMA USULÜNDEN OLDUGU BELiRTiLMEMiŞ, BÖYLECE OLAV DURUŞMA DIŞI GiZLi BiR OLAY HALiNi ALMlŞTlR ·

� · · · · · · · · · · · · · · · · · ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50

· · · · · ·· · · · · · · · · ·

ll. MAHKEME HAKKlMDA BiRTAKIM MERCiLERLE, DUR UŞMA DIŞI OLARAK BiRTAKIM YAZlŞMALAR YAPMlŞ, FAKAT B UNLAR ZAMAN ZAMAN (HAKiMLERiN DOSYA VA HAKiM OLMAMALARI NEDENi i le) KIRINTI HALiNDE DOSYAYA DA AKSETMiŞTiR BU HUSUS, DOSYA MÜNDERECA TINDAN ve TUTANAKLARDAN ANLAŞilMAKTADl R

. . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

57

l ll. MiLLi iSTiH BARAT TEŞKiLATI MAHKEMEYE DiREKTiF VERMiŞTi R. BU H USUS DOSYA MÜNDER ECATINDAN ve TUTANAKLARDAN AÇlKÇA ANLAŞilMAKTADlR

. . ... . . . . . . . . . .. . . .

60

. . . . . . . . . .. . . .. . . . . .. . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

63

BÖLÜM lll

USULE AiT ÖTEKi BOZMA NEDENLERi

1. Mahkeme, 353 Sayılı Askeri Ma hkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu' nun 120. ve CMUK'nun 210. Maddelerinde Gösterilen Süreye Riayet Etmemiştir

.... . . . . . . . . . . . .

63

2. Mahkeme, 353 Sayılı Kanunun 159, CMUK'nun 250. Madde lerine Riayet Etmemiştir

. . . . . . . . . . .. . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

3. iddiana medeki Fii ler ile ilgili Sorgu Yapı lmamıştır

64

. . . .. . . . . ..... . . . . .

64

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

66

4. 353 Sayılı Kanunun 127. ve CMU K'nun 217. Madde lerine Riayet Edilmemiştir

5. 353 Sayılı Kanunun 127. Maddesi Tekrar ihlal Ed ilmiştir

. . .. . . . . .

67

� . . . .. . . . . .. . ...... . . . . . . . . . . . . . . .

67

6. 353 Sayılı Kanunun 127. Maddesi Bir Kere Da ha ihlal Edilmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

7. 353 Sayılı Kanunun 1 31. Maddesi Kati Surette Uygulanmamıştır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... ..... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .... . .. . . ...

68


25. Tanıkların Seçimi Usul Hükümlerine Aykırıdır

.

. . . . . . . ....

. . ..... . . . . . . .

26. 353 Say ı l ı Kanunun 50. Maddesine R iayet Edi lmem iştir

. . . . . . . . . .

87 88

27. Ma hkeme Sorgu S ırasında Anayasanın 20. Maddesini Açıkça Ihlal Etmiştir . ... ... . . . . . ..... . . . . . . . . ... . . .. . . . . . . ... . . . 89 28. 353 Sayılı Kanunun 160 ve CMUK'nun 251. Maddelerine Muha lefet Vardır

. . . . . . . . . . . . . .......

.

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

90

29. 353 Sayılı Kanunun 160. ve CMUK'nun 251. Maddelerine Aykırılık Vard ır

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .

91

30. 353 Say ı l ı Kanunun 47. Maddesi ve CMUK'nun 31. Maddesi ihlal Ed ilmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

91

31. 353 Sayı l ı Kanunun 47. Maddesine Yine Riayet Edilmem iştir

. . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

32. 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesi B ir Kere Daha ihlal Edilmiştir .. . ......

.. . . . .. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . .

92 92

33. 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesi Bir Kere Daha ihlal Ed ilmiştir

. .... .

.

. . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

93

34. "Duruşmadan Çekilme Talebi" Karara Bağ lanmadan Duruşmaya Devam Ed ilmesi Yo lsuzdur

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . .

93

35. Adiiye Ma hkemelerinden Görevsizlik Kararı ile Gelen Dosya i le ilgili Olarak Askeri Savcıl ıkça, Yeniden Soruşturma Yapı lmadan i dd ianame Düzenlenmesi ve Dosyanın Askeri Mahkemeye Sevkedjlmesi Usulsüzd ür

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

93

36. 353 Sayılı Kanunun 180/1 ve CMUK' nun 268. Maddeleri Hiçe Sayı lmış, Açık ve Kesin Bir Keyfi lik Sürecine Girilmiştir 37. 353 Sayı lı Kanunun 174. Maddesine Muha lefet Vardır

. . . ......

95

...........

. 96

....... . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

. 97

.

38. 353 Sayı lı Kanunun 180. Madesinin Son Fıkrasına R iayet Edilmem iştir

. . . . . .....

.

.

39. Mahkemenin Ciddi Olmayan ve Gerçeği Örtbas Etmeye Ça l ışan Davran ışları da Dikkatimden Kaçmamıştır

. . . . . . . . .. . . . . . . .

97

. . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . .

98

. . .. . . . . . . . . . .

.

39/a Mahkeme, Savunma Hakkını Açıkça ve Kesinlikle Kısıtlamıştır. Bu Konuda Ara Kararı Almıştır 40. 353 Sayılı Kanunun 152 ve CMUK'nun 242. Maddelerine Muha lefet Vard ır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

41. Noksan Soruşturma ile i lgili Öteki Hususlar

..... ........ . . . . . . . . . . . . . .

1 00 1 01


8. 353 Sayılı Kanunun 131. Maddesi B ir Daha i h l a l edilmiştir

.... . . . . . . . . . . . ............ . . .. . . . . . ............ . . . . . . . . . . ...... . . . . . ........

68

9. 353 Sayı lı Kanunun 131. Maddesi Her Zaman ihlal Ed i lmiştir

........................ . . . . ............ . . ........... ...... . . . .. . . . . . . . . . . . .

69

10. CMUK'nun 54. Maddesi Açıkça ve Kesin Olarak ihlal Edi lmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... . . . . . ............... . . . ................

11. CMUK'nu n 54. Maddesi Yine ihlal Edilm iştir

.... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .....

69 72

12. 353 Sayı lı Kanunun 145., CMUK'nun 253. Maddeleri ihlal Ed ilmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . .. . . . ....... . . .... . . . .. . . . ..... . . . .. . . ..........

73

13. 353 Sayılı Kanun 159 ve CMUK'nun 250. Maddelerine Aykırılık Vard ır

. . . . . . . . . . . . ......... . . . . . .. . . . . . . . ... . . . . . . . . . ........

75

14. 353 Sayılı Kanunun 159. Maddesi Bir Kere Daha ihlal Edi lmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . .. . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . ...........

76

15. 353 Sayılı Kanunun 159. Maddesi Yine Uygulanmamıştır 16. 353 Sayılı Kanunun 159. Maddesi B ir Kere Da ha i h lal Ed ilmiştir

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. .. . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . ...........

76

17. 353 Sayılı Kanunun 159. Maddesi Başka Yoldan Yine Ihlal Ed ilmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ......

18. CMUK'nun 54. Maddesine Mu halefet Vard ı r

. . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . .. . . . . . .

77 77

19. CMUK'nun 91 ve 92. Maddelerine Açık ve Kesin Bir Muha lefet Hali Vardır

. . . . . ..... . ........... . . . . .............. . . . .. . . .. . . . . . .............

78

19/a Mahkemenin Bu Konulardaki Davran ışı Ciddi Değildir. Gerçekleri Örtbas Etmek Amacını Gütmekiedir

. . . . . . . . ..... . .........

82

19/b Ma hkemenin, CMUK' nun 9 1 ve 92. Maddelerini ihlal Eden Tutumuna Uygun Başka Bir Davranışı Da ha Vard ır

. . . . . ....... . . . . .

82

20. 353 Sayılı Kanunun 125 ve CMUK'nu n 215. Maddeleri i h la l Edilmiştir

. . . . . . ........... . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ...............

21. 353 Sayılı Kanunun 125. Maddesi Yine ihlal edilmiştir

84

.......... . .

84

.... . . .. . . . . . ............ . .. . . . . . . . . . . . . . ......

85

22. 353 Sayılı Kanunun 124, 147 ve CMUK'nun 214 ve 237. Maddelerine Aykırılık Vard ır

23. 353 Sayılı Kanunun 124 ve 147. Maddeleri Tevzii Tahkikat Safhasında da Hiçe Sayılm ıştır

................ . . . . . . .............

86

24. Mahkeme Tahkikatın Gen işletilmesi ile ilgili B ir Ta lebimi de Hiç Dikkate Almam ıştır

. . ............. . . . ....... . . . . . . . . . . . .

87


BÖLÜM/V

ESASA AiT ÖTEKi BOZMA N EDENLERi . .

........ . . . . . ................ . . . .. . . . . . . . .

1. ASKERi SAVCI 353 SA YILI KANUN

1 04

96.

MADDESINDE BELiRTiLEN ASKERi SAVCI DEGiLDiR. ESAS HAKKINDAKI MÜTALAASI BAŞTAN SONA KADAR YALANLARA ve UYDURMALARA DAYANMAKTADlR. MÜTALAADAKI iDDiALAR BU YALAN BEYANLAR ve UYDURMALAR ÜZERiNE KURULMUŞTUR A. ASKERi SAV C/'NIN DURUMU

..... . . ..... . . . . . . . . . . . . . ....

................... . . . . . . . . .. . . . . . . . . .....

1 07

. 1 07

B. ASKERi SAVCI HiÇBiR TAHKiKAT YAPMADAN, SUÇLULUGU PEŞiNEN KABUL ETMEKTEDiR

. . . ....... . . . . .

. 1 09

C. ASKERi SAVCI MiLLi ISTiHBARAT TEŞKiLETG'NIN KANUNUNSUZ ve KEYFi TUTUMUNU SAVUNMAKTAD/fl.

.... . . . .. . . . . ............ . . . .......... . . . . . . . . . . . . . . . . .......

1 09

D. ASKERi.SAV CI LEHiME OLAN HiÇBiR DELiLi TOPLAMAD/Gl GiBi SOMUT OLAYLA DOGRUDAN DOGRUYA iLGiSi OLAN, HATTA OLAYlN KENDiSi OLAN, FAKAT LEHE GÖRÜNEN BIR DELiLiN KABUL EDiLMEMESi iÇiN DE MAHKEMEYE ÖNERIDE BULUNMAKTADIR .. ..

E.

,

.

.

....... .............. . . .. . . . . . . . . . . . .

111

ASKERi SAV Cl ADLI KURUMLARlN iŞLEMiNE ITiBAR EDiLMEMESiNi iSTEMEKTEDiR

.... . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

1 13

F. ASKERI SAV Cl ESAS HAKKINDAKI MÜTALAASINA BiR YALANLA BAŞLAMAKTADlR

................. . . . . . . . . . . .... . . . . . .

1 14

G. ASKERi SAVCI ESAS HAKKINDAKi MÜTALAASINI YALAN BEYANLAR ÜZERiNE KURMUŞTUR H.

......... .... . .....

1 15

ASKERi SAVCI, BILiM ADAMLARINI SUÇLAMAKTA ve

HAKLARINDA YAKIŞIKSIZ IFADELER

KULLANMAKTADIR

......... .............................. . . . . . . . . . . . . . . ......

1 17

/. ASKERI SAVCI ADLi MER CiLERiN IŞLEMLERiNE RIAYET EDiLMEMESiNi ISTEMEKTEDiR

.

... . . . . . . . . . . ..........

118

J. ASKERI SAV Cl, YAYlNLAR/M HAKKINDA SAGLAM BILGi SAHiBI DEGILDiR. HEPSINi BiRBiRiNE KARlŞTlRMAKTADlR

..........

..

.

....... . . . . . . .........

.

. .

........... ..

....·.

1 19


K. ASKERI SAVCl GÖZ GÖRE-GÖRE SOMUT DELiLLER ORTADA iKEN YALAN SÖYLEMEKTEDiR ............. . ....... 1 20 . .

L. ASKERi SAVC/, BiLiRKiŞi PROFESÖR HAMiDE TOPÇUOGLU'NUN ANLATIMINI DA YANLlŞ AKSETTiRMEKTEDiR . .. . ... . .

. .

. .. .. .

........... .

.

.

.. ......... .......

.

....

. 1 23

M. SONUÇ OLARAK ASKERi SA VC/, SOMUT OLAYLAR ve DELiLLER KARŞlSlNDA HUKUKi DEGERi OLMAYAN BiR MÜTALAA YAZMlŞTlR. iNDi GÖRÜŞLERiNE GÖRE SUÇLAMALAR YAPMlŞ, FAKAT iDDiALARINI DELiLLENDiREMEMiŞTiR ..... .. ...... . . ................... .... . 1 23 .

.

.

.

.

.

.

..

ll. ORHAN TÜRKDOGAN'A BAGLI OLDUGUM iDDiASI BÜYÜK BiR YALANDIR ... .. ... .......... .. ... ........... ... .... ........ 1 26 .

...

.

.

.

.

.

.

.

.

A. ORHAN TÜRKDOGAN'A BAGLI OLDUGUM IDDiASI ile iLGiLI BEYANLAR . .. ... ............... . . . .... ... ............... 1 26 ..

..

.

.

.

.

. ..

B. ORHAN TÜRKDOGAN'A BAGLI OLDUGUM iDDiASI MUHBiR TANIKLAR/N ve TANIKLAR/N HUZURDA DiNLENMELERi SIRASINDA ORTAYA ATILMIŞ BiR YALANDIR. ONDAN SONRA ASKERi SAVCI TARAFINDAN GELiŞTiRiLMiŞTiR. SÖZÜ EDiLEN KiŞiLERiN HUZURDA DiNLENiLMELERiNDEN ÖNCE BÖYLE BiR BAGLIL/KTAN SÖZ EDiLMEMiŞTiR .. . .. ........................ .......... . . .

1.

.. .

.

.

. . .....

... 1 27 .

Huzurda Din lenme Olayından Önce ........... . . . 1 29 .. ... .. . .

2. Huzurda Din lenme Sırasında 3 . Huzurda Dinlenmeden Sonra . ..

. .. ..... ... ... . ... 1 30

. . .... .

.

.

.

. .

.

C. BU iDDANIN GERÇEKLIGE KAVUŞMASI iÇiN MAHKEMEDEN TAHKiKAT/N GENiŞLETiLMESi TALEBiNDE BULUNDUM

...

... . .

. .. .....

.... .. ........ ....... ........ 1 30 .

.

.

.

1. Talep ... .. .. . . . ... . . . .. ...................... .... .. .... 1 30 ..

.

... ... . . ..

.. .

.. .

.

.

..

.

2. Ma hkeme Talebimi "Dava ile ilgisi Görülmediğinden Reddi" Gerekçesi ile Reddetmiştir . ......... ............. 1 3 1 .

.

3 . Ma hkemeyi B i r Yalana Düşmekten Korumak için Ta hkikatın Genişletilmesi Safhasında Yeni Bir Ta lepte Bulundum .. ...... ... .... .... . . .. 1 32 ..

..

.

.

.

.

...

..

.

4. Ma hkeme Bu Ta lebimi de Reddetmiştir .. .... . . . . 1 32 .

.

.

.

. .

.


D. MAHKEME KONU ile iLGiLi TAHKiKA TlN GENiŞLETiLMESi TALEPLERiMi "GÖRÜLEN DAVA ile iLGiSi GÖRÜLMEDiGiNDEN" GEREKÇESi ile REDDETTiGi HALDE, HÜKME GiDERKEN, BUNU TEMEL OLAY OLARAK ELE ALMlŞ, HÜKMÜNÜ BU OLAY ÜZERiNE BiNA ETMiŞTiR. GEREKÇELi KARARDA OLAYlN FORMÜLASYONU ŞUDUR

. . . . . ............ . . . . . . . . . . ... . . . .. . . .. . . . . . . .

E. IDDiALAR KESiNKES YALANDIR, UYDURMADIR . ..

F. MAHKEMENiN GEREKÇELi KARARI

�······

133 134

. 136

.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

G. TÜRKDOGAN'A BAGLlL/K iDDiASINI YALANLAYAN ÖTEKi BEYANLAR, DELiLLER. •

.. . . ......... . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . .

138

H. ORHAN TÜRKDOGAN'LA SÖZÜ GEÇEN DEVREDE ARAMDA HiÇBiR BAGLlL/K OLMADIGINI GÖSTEREN RESMi BELGELER 1.

..

.... .

... . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

.

. . . . .....

140

BELGELER TÜRKDOGAN'A BAGLlL/K iDDiALARINI KESiNLiKLE ÇÜRÜTMEKTEDiR. YALAN BEYANLAR HiÇBiR iTiRAZA VE ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYACAK ŞEKiLDE ORTAYA ÇlKMlŞTlR

J.

MUHBiR iDDiALARlNDAKi FARKLlLlKLAR

K. SONUÇ

. . ......... .

143

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

145

.

. . . . . . . . ....... . . . . . . . .... ................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

lll. DAVAYA KONU OLAN MADDi OLAY NEDiR

... . . .... . . . . ... . . . .. . . . . .

146 147

A. ANLATILAN DERSLERDE ve iMTiHAN KAGITLARINDA NELER VAR.

.......

.

.

. . . . . . . ..... . . . . . . .

B. ORHAN TÜRKDOGAN'IN ŞiKAYETi .. .

. . . .. . . . . . . .

.

: .............. 148

. . . . . . . . . . . . .....

C. IDARi TAHKiKAT KOMiSYONU'NUN KURULUŞU

. .. . . . . . . . .

158 159

D. IDARi SORUŞTURMA KANUNLARA AYKlRI ve USULSÜZ YÜRÜTÜLMÜŞTÜR .

.

.

.......

161

........ . . ... . . . . . . . . . . . .. . . . .

161

.

161

.. ..... ............. . . . . . . . . ..

1. idari Soruşturmanın Usulü .

. ....

..

.

2. Ün iversite Soruşturmayı Usulsüz Yürütmüştür .

. ..............

.......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

E. ORHAN TÜRKDOGAN'IN ŞiKAYET DiLEKÇESiNiN TARTlŞlLMASI 1.

. . ..............

:.................................................. 162

Muhbir-Tanık Orhan Türkdoğan'ın Maddi Tahrifatı

.. ..

.

.

....... . .. . ................ ............. ...........

163


2. imtihan Kağıtlarının ve Derslerin Takd irnindeki Tahrifat ... .............. .. .... .............. ... ... . 1 71 .

F.

.

iDARi TAHKiKAT KOMiSYONU KANUNSUZ ve USULSÜZ KURULDUGU ve ÇALIŞMALAR USULSÜZ YÜRÜTÜLDÜGÜ GiBi, DELiLLERI GEREGI GiBi KULLANMAD/Gl ve EKSiK DELiL KULLANDIGI DA AÇIKTIR .. .. .

. . . .. .

... .. . .. .. .

.

..

.....

. ........ . .... . 1 73 .

.

.

.

G. iDARi TAHKiKAT KOMiSYONU EVRAK/4936 SA YILI ÜNiVERSiTELER KANUNU'NDAKi GEREKLi SÜREÇ TAMAMLANMADAN TAMAMEN KEYFi, KANUNSUZ VE USULSÜZ OLARAK MiT MÜSTEŞARLIGI'NA GÖNDERiLMiŞTiR ............... . ........ 1 74 ..

.

IV. SOMUT O LAY KARŞlSlNDA GEREKÇELi KARARlN DURUMU

............ .......... ... ......... . . ..... ........... .......... .......... .. . 1 79 .

.

.

.

.

.

A. DERSE BAŞLAMA TARIHi ile iLGiLi MAHKEMENIN YANlLGlSI....................... .... . ....... .... ......... 1 79 .

B. MAHKEMENiN (DOGU MITINGLERi'NIN ANALiZI) ve (DOGU ANADOLU'DA GÖÇEBE KÜRT AŞiRETLERINDE TOPLUMSAL DEGIŞME, GEÇIŞ HALiNDEKI TOPLUMLAR) ISiMLI TEKSIRLERLE ILGILi YANlLGlSI .................... .... . ....... ....... ................ 1 80 .

.. ..

.

..

C. HANS FREYER'iN SOSYOLOJiYE GIRIŞ KITABI ile ILGILi IDDIALAR.. . .... ... .... . ... ....... ..... ..... .............. .. 1 80 .

.

.

.

..

..

.

D. TEKSIRLER/N ÖZETLERI .............. . ..... ..... .. .......... ..... 1 84 ..

.

.

. .

.

E.

TEKSIRLER MAHKEME HUZURUNDA

F.

KURTULUŞ SAVAŞLARI HAKKINDAKI BEYAN .. .. .... .. ..... 1 85

OKUNMAMIŞTIR. ............ . .. ................ ... . ......... ..... ..... 1 85 .

. ...

.

.

.

.

G. IMTIHAN KAGITLARI HAKKINDA. ....... ..... ... ..... . ...... . .... 1 85 .

.

.

.

.

H. TAHKiKAT KOMISYONUNU RAPORU. ................. .. ...... 1 88 .

.

..

/. 20 MART 1970 OLAYLARI ile ILGILI TAHKIKAT KOMISYONU RAPORU ... .... ....... ....... ..................... .... . ... 1 89 .

.

.

J. GÖREVE SON VERME ve DANlŞTAY KARARININ UYGULANMAMASI KEYFIYETI ................ ..... ........ ..... .. .. . 1 90 .

K. 5680 SAYILI BASlN KANUNU'NUN 35. MADDESINE

.


GÖRE YAYlNLAR/M HAKKINDA KOVUŞTURMA AÇlLMAMASlNI MAHKEME, ALEYHiME BiR DELiL GiBI TELAKKI ETMEYE ÇALlŞMAKTADlR

................. . . . . . .

1 91

L. MAHKEMENiN iNSAN HAKLARI ve BILIM ANLAY/ŞI

......................... . . . . .. . . . .. . . ...........................

1 92

M. MAHKEME ÜYELERiNiN iDEOLOJIK TARAFGIRLiKLERi

...

.

. . . .. . . . ......... ...... . . . . . ... . . . . . ....... . . . ..........

1 92

N. SOMUT BELGELER GEREKÇELl KARAR EKSiK GEÇMiŞTiR

V. SOMUT OLAYLAR ve BELGELER KARŞlSlNDA TANlK IFADELERI

. . . ..........

1 93

................ . . . . . . .............

1 93

.......... . . . . . . . .. . . ..... ................ . . . . . . . . . . . .

!

A. TANIKLAR ve MUHBiR TANIKLAR

B. MUHBiR TANlK ve TANlK BEYANLARI 1.

.

.

. . . . . . . ..... . . . . . . .........

1 96

Muhbir Tan ık Rektör Profesör Kemal Bıyıkoğlu

.......................... . . . .

:.. . ........ . . . . . .... . ... 1 96

a) Muhbir Tamk Kemal Btyıkoğlu'nun Gerekçe/i Karara Geçen ifadesi..

. ....... . . . ..........

1 96

b) Mahbir Tamk Kemal Btyıkoğlu'nun lstinabe Yolu lle Alman Ifadesi..

......................

197

c) 9.3. 1972 Tarihli, Mahkeme Huzurunda Verdiği ifade

. . . ....... ............ . . . . ....... ....................

1 99

d) Muhbir Tamk Kemal Btyıkoğlu'nun Birbirini Tutmayan Çelişkili ve Yalan Beyanları Vardır

.....................................

200

e) Huzuren Dinlenmeden Önce Açıklığa Kavuşan Bazı Olaylar

.......................................

200

aa) Muhbir Tanık Kemal Bıyıkoğlu Milli Istihbarat Teşkilatı'nın Bir Ajanıdır

..............

bb) MIT idari Tahkikat Komisyonu Evrakıni Geç Göndermiştir .

................................. . . . . .

200 201

cc) Üniversite Yöneticileri Yani MIT Görevlileri, Hakkımda Mlre Yanliş ve Kasıtli Bilgiler Vermişlerdir

........................

201

f) Muhblr Tamk Kemal Btyıkoğlu'na Sorduğum Sorular

.

.......... ...... ...........................

201


g) Mahkemenin 20 Sorudan Muhbir Tamğa Yöneltmiş Olduğu Sorulara Verilen Cevaplar

. . . . .......... . . . . . . . .. . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . .

205

h) Vekilimin Muhbir Tanığa Sorduğu Sorular ve Cevaplan i)

..... . . . . ...... ............. . . . . . . . ...................

Van Valiliğinden Gelen Yaz1

j) Sonuç

. . . . . . . ..... . . . . . . . . . .. . . . . . .

. . . . . .. . . . . ..................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

2. Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

206 206 207. 208

a) Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan'm ·

Gerekçe/i Karara Geçen ifadesi

.... .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

208

b) Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan'm istinabe Yolu ile Alman ifadesi

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

209

c) Muhbir Tanığm ifadesi Daha Önce de TartlŞIImlŞtir

.......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . ....... . . . . . . . . . . . .

21 O

d) Muhbir Tanığm Huzurda Verdiği ifade e) 9 Mart 1972 Tarihli Duruşmada Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan'a 33

Soru Sorudum

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

212

f) Mahkeme 33 Sorudan Sadece Bir Tanesini Muhbir Tamğa Yöneltmiştir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

g) Türkdoğan Aç1kça Yalanciiik Yapm1şt1r h) Sonuç

. . .... ...

. . . ................................ . . . . . . . . ..... . . .... . . .. . . . . . . .

3. Tanık Profesör Mithat Torunoğlu

216 216 217

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

218

. . ................... . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

218

a) Tanığm Gerekçe/i Kararda Kullamlan ifadesi

. . . . .. . . . . .

219

.... . . .. . . . . . .............. . . . . ...... . . . . . . . . ...... . . .

219

b) Tanığm istinabe Yoluyla Alman ifadesi c) Tanığm Mahkeme Huzurunda Verdiği ifade

d) Tamğa Mahkeme Huzurunda Sorduğum ......................... . . . .. . . ...... . .

219

............. . . . . . . . . . . .................... . . . . .. . . . . . . ...... . . . .

222

Sorular ve Cevap/an. e) Sonuç

4. Tanık Şaban Karataş

. . . . . . . . . . . . . . . . . ........... . . .. . . . ...... . . . . . .

223

a) Tanık Şaban Karataş'm Gerekçe/i Kararda Kullamlan ifadesi

. .. . . . . . ................... . . . . . .... . . . . . . . . . .

223


b) Huzurda Dinlenme Olaymdan Önce Açtkltğa Kavuşan Bazt Hususlar

.... . . . . . .... . . . . . . . .

aa) Tantk Şaban Karataş MiT Ajantdtr

............

224 224

bb) MiT idari Tahkikat Komisyonu'nun Evraktnt Geç Göndermiştir

. . . . . . . . . . ..............

225

cc) Üniversite Yöneticileri Yani MiT Görevlileri, Hakktmda MiT'e . . . ......

225

.......... . . . . .......... . . .. . .. . . ......

225

Yanit ş ve Kasttil Bilgiler Vermişlerdir c) Tantk Şaban Karataş'm Huzurda Verdiği ifade

d) 10 Mart 1972 Tarihli Duruşmada Tamk Karataş'a 6 Soru Sordum

.............. ... . . . . .

229

e) Mahkeme, Tantk Şaban Karataş'a Sorduğum 6 Sorudan Sadece 1.sini Kendisine Yöneltmiş Ötekilerin Görü{en Davayla ilgisi Yok Gerekçesiyle Sorulmasmt Reddetmiştir

f) Sonuç 5.

............. . . . . .. . . .. . . . . . . . . .

... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . ......... ....... ....... . . . . . . .............

Muhblr Tan ı k Asistan ibrah i m Erol Kozak

232 232

. . . . . . . ......

234

. . . . . ..... . . . ................... . . . .. . . . . .....

234

a) Muhbir Tamğm Gerekçe/i Kararda Kullamlan ifadesi

b) Muhbir Tamk ibrahim Erol Kozak'm istinabe Yoluyla Alman ifadesi

....... . . ......... . . . . ..

c) Muhbir Tamğm Huzurda Verdiği ifade

............

235 235

d) Muhbir Tamğa Mahkeme Huzurunda B Soru Sordum. Bu Sorularm Önemlilerini Buraya da Altyorum

. . . . . . . . . . . . . ................... .... . . . . . .

237

e) Mahkeme B Sorudan ikisini Muhbir Tamğa Yöneltmiştir

..........................................

f) Muhbir Tamğm Mektubu g) Sonuç 6.

238

. . . . . . . . . . ........................

239

............ ..................... . . . .............. . . . ............

240

Muhblr Tan ık Turhan Tufan Yüce

. . . . . .. . . . . . . . . . . ..........

241

a) Muhbir Tanık Turhan Tufan Yüce'nin Gerekçel i Kararda Kulla n ılan iradesi

. . . ...........

241


b) Muhbir Tan ığ ı n lst lnabe Yolu ile Alınan ifadesi

.....

242

........... . . . . . . . . . . ............ . . . . .

245

.

. . . . . . . . . . . . ..

.

....

. . .......

.

.

.

. . . ..

.

... . . . . .

.

c) Muhbir Tantk Turhan Tufan Yüce, istlnabe Yolu ile Alman Sözü Geçen ifadesinde Açtk Bir Şekilde Yalan Söylemektedir . d) Sonuç 7.

.

. . ..

...................... ....... . .

Tanık Cevdet Göka lp

.. . .... . 245

.

.... ........

..

.

.............................

..

... . .

............ . . . . .

246

a) Tantk Cevdet Gökalp'in Gerekçe/i Kararda Kul/antlan ifadesi

.......

....

......

.. . .

..... . .

.

...

246

b) Tantk Cevdet Gökalp'in lstinabe Yolu·ile Alman ifadesi

..................

... ... ..

. .....

.........

..

..... . .

. 246 .

c) Tantk Cevdet Gökalp Yalan Söylemektedir

.

............... . .. . . . .

. . . . . .. . . .·. . .. . . .

247

d) Sonuç························:········································ 247

8. Tanık Mehmet ishakoğlu . ... . .

.

... . . ...... . . . . . .

.. . . . . . . . . . . . . . .

. 248

a) Tantğm Gerekçe/i Kararda Kullamlan Ifadesi

.

.

. . . . ..... .........

.. ..

.. .

248

.. . . . . . . . .

248

.. . .. . ..

..........

b) Tamğm istinabe Yoluyla Alman ifadesi

.

c) Tantk istinabe Yoluyla Alman ifadesinde Yalan Söylemektedir

.

... ............

. .. .

......... . . . . . . . . . . .

249

d) Tantk Mehmet ishakoğlu'nun Nalp Hakim Kanalt ile Alman ifadesi

....

.. . .

..... . . . ..

... . 249 .

.

aa) Tamğtn Jstinabe Yoluyla Alman 1. ifadesiyle Naip Hakim Taratmdan Alman Ifadesi Arasmda Son Derece Büyük Çelişrr:ıeler Vardlf .

.. .................... . . .

. 250 .

bb) ikinci ifadenin Bizzat Kendi içinde de Çelişmeler Vardlf

.......................................

250

cc) Tamk Üniversiteden Uzaklaştm/manın Gerekçesi Olarak Üç Neden Sayıyor e) Sonuç

. . 251

. . . . ...

. . . . . . . . . . .. . . . . . .

252

. ...........................................................

253

. . .. . . . . . .

. .. . . .. . ..

.

. ...

. ..

. ........ .

. . . .....

.

Tanık Yılma Durak, Tanık Mustafa Göktaş, Tanık Yavuz Akpınar'ın Gerekçeli Kararda Ku llanılan ifadeleri


9.

Tan ık Yı lma Durak

. . . . . . . . . .. . . . . ... . . .. . .. . . . . . . . . . ...... . . .. . . . . . . . . .. ........

253

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . ....

255

a) Tantğm istinabe Yolu ile Alman Ifadesi b) Sonuç 10.

Tan ık Mustafa Göktaş

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... . . . . . . . . . . . . . .

256

....... . . .

256

..... . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . ............... . . . . . . . .

257

a) Tanığm istibane Yoluyla Alman ifadesi b) Sonuç 11.

253

Tanık Yavuz Akpınar

. . . ................. . . . ........ . . . . ... . . . . . . . . . .

257

. .. . . . . . .

257

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . .

258

a) Tanığm istinabe Yoluyla Alman ifadesi b) Sonuç

C. MAHKEME BU iFAOELERE ŞÖYLE DEVAM ETMEKTEDiR.

. . . . . . . . ........................... . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

258

12.

Tan ık Mustafa Aydın

. . . . . . . ....... . . . . . . . .. . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . .

260

13.

Tanık A laattin Başar

. . .......... . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

260

14.

Tanık Rasim Gürbüz

. . . . . ..................... . . . .. . . ......... . . . . . .

260

15.

Tanık Cela lettin Atamanalp

. . . . . . .. . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

16.

Tanık Murat Altın

17.

Tanık Rıza Müftüoğ lu

18.

Tanık Okan Şengöz

19.

Tanık Muammer Gençoğlu

20.

Tan ık Osman Ok ka

21.

Muhbir Tanık Hüseyin Ayan

..... . . . . . ........ . . . . . .. . . .... . . . . . .......... . . .. . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . .......

. . . . . . . . . . .. . . .............. ...................... . ............. ........... . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . .. . . . . . . . .

22.

Tan ık Celal Tarakçı

23.

Tanık Atamer Güreş

.......... . . ......... . . . ...... . . . . . .

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . ...... . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .......... . . . . . . . . . .

24.

Muhbir Tanık Cela l Cihangiroğlu

25.

Tan ık Selahattin Olcay

...... . . . ..... . . . . . . . . . . . . . .

... . . ............. . ... ............. . . . . . . .. .

260 260 260 260 260 260 260 260 261 261 261

a) Tantğm Gerekçe/i Kararda Kullanılan ifadesi

. . .................................. . . . . . . . . . . ........

262

.......................... . . . . . . . . . . . . . ............. . . .... . . . . . . .

264

b) Tanığm lstinabe Yolu ile Alman ifadesi.. c) Sonuç

261

O. MAHKEME GEREKÇELi KARARINA DAHA SONRA . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . ....... . . . . .............

264

......... . . . . . . ................ . . . . . . . ...............

264

ŞÖYLE DEVAM EDiYOR 26.

Tanık R ecai Çınar

27.

Tanık Şükrü Şamdan

28.

Tan ık ismet Altın

............. . . .. . . . ...... . . . ............ . . . . . .

264

............................... . . . . . ..................

265


29. Tanık Erdal Birkan .............. ....... ....... ..... .. ... ... . . 265 .

.

...

.

.

.

30. Tanık Hüsnü Türker . .. ... ........... . ..... ... ........ ....... ..... 265 .

.

.

31. Tanık Cavit Timuroğlu .. ... ...... ............ ....... ...... ..... .. 265 .

32. Tanık Mehmet Figen .. . . .

.

.

. ... ............................... . 265

.... .

.

33. Tanık Avukat ibra him Bi lici .... .

.. .. .. .......... .... 265

....

.

...

..

.

.

Sonuç ....... . ..... .. .. ........ . ............ .... ... ...... . .... ......... 265 .

.

.

.

.

34. Tanık Ma hmut Aktaş .. .............. .. .. .. ... ...................... 265 .

Sonuç . ... ...... ... .. . .......... ........... ............ ... .. ... ... 266 .

.

.

..

..

.

.

.

.

35. Mu h bir Tanık Mehmet Eyüboğlu.. ..... ......... ........... 266 .

.

36. Tanık Nurhan Akyüz .. .......... ................................. .. 266 .

37. Tanık Fazıl Gürhan Erk .. ......... .......... :................... 267 .

..

V. MAHKEME TANlK ve MUHBiR TANlK i FADELERiNi TAH Li L EDERKEN ART NiYETLEALE HAREKET ETMiŞ "TARAFGiRLiK"TE MUHBiRLERDEN DE ASKERi SAVCI' DAN DA ÇOK DAHA iLERi GiTMiŞTiR. SANIGA KAR ŞI, DÜŞMANCA TAVRINI GiZLEMEK GE REGiNi BiLE DUYMAMIŞTIR .. . ......... . . .. .... .. ...... . .. ..... .. ...... .... . 267 .

..

.

...

.

...

.

.

.

.. ..

.

.

...

.

.

A. MAHKEME DELiLLERi TARTIŞIRKEN COŞKUN AK ve

TURGUT KARABEY'iN iFADESiNDEN HiÇ SÖZ

ETMEMEKTEDiR ... ..... ... . .

.

.

.. . . .. ........ .. . .. . . ..... 267

. . . .. . . .

..

..

..

.

. ..

. .

.

.

1. Coşkun Ak ve Turgut Karabey Tanık Olarak Din lenm iştir .......... .... .. .. . . ... ..... .

..

.

.

..

.

. . . .. . .

.. . . .

..

.

.

...

..

. . ...

267

2. idari Ta hkikat Komisyonu'na Temel Olan, Dava Dosyasında Bulunan Derslerde Tutulan Notları ihtiva Eden iki Defter Bu iki Öğrenciye Aittir .... ..

........ .... . .................. 268

....

.

..

.

3. Mahkeme, Sözlü Deliller Bölümünde Bu iki Tanığın ifadesinden Söz Etmemekte, Bunu da Geçiştirmeye Ça lışmaktadır..................

. .. 268

. . ... ...

..

4. Ma hkeme Bu iki Tan ığın i fadesin i Gerekçe li Kararında Kul lanmayarak Yarg ıtay Denetiminden Kaçmak istemiştir .. 5. Sonuç ..... ... . ... ......... . . .... ... . . .

. .. ...

...

..

. ..... ... ....... ... 269

....

.

.

... ...... ......... .. 269

. ....

.

.


B. MAHKEME ÜYELERi HUZURDA DiNLENEN MUHBiR TANIKLAR ve TANIKLARLA DURUŞMA BAŞLAMADAN ÖNCE GÖRÜŞMÜŞ, SOHBET ETMiŞ, ÇAY KAHVE iÇMiŞLERDiR ve BU BENiM ve VEKiLLERiMiN GÖZÜ ÖNÜNDE GEREYAN ETMiŞTiR 1.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . .

Tan ıkların Niteliği 2.

270

Huzurda Dinlenen Mu hbir Tan ıkları n ve . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

270

Mu hbir Tan ıkların ve Tan ıkların Bu Durumu Mahkeme Tarafından Açıklığa Kavuşturulmamaya Özellikle Dikkat Edilmiştir

3.

..... . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

270

Mahkeme Üyeleri, Nitelikleri Yukar ıda Belli Olan MiT Görevl i leri Muhbir Tanıklar ve Tan ıklarla Duruşmadan Önce Görüşmüş, Sohbet Etmiş, On larla Çay, Ka hve içm iş ve Bu Durum Gerek Benim, Gerekse Vekilierimin Gözü Önünde Cereyan Etmiştir a) Talep

. . . . . . . . . .. . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

271

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .

271

b) Vekil/erim de Bu Talebe Katiiiyor

. .. . . . . . . . .... . . . . . .

271

c) Mahkemenin Bu Konuda Verdiği Karar ise Şudur

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ..... . .. . . . . . . . .. . . . . . . . .

d) Mahkemenin Bu Karan Yolsuzdur 4.

273

Askeri Savcı Muhbir Tan ıkları ve Tan ıkları Korumuştur

5.

. . . . . . . . .. . . . . . . . .

272

. . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

275

Temyiz Dilekçemin 72. Sayfasında Şu Hususu Belirtmiştim

. . . . . . . . . . . . . ............ ........... . . . . . .

276

C. MAHKEME BANA KARŞI KiNiNi ve DÜŞMANLIGINI AÇlKÇA GÖSTERMEKTE TARAFSIZLIG/NI TAMAMEN YiTiRMEKTEDiR. MUHBiR TANlK CELAL CiHANGIROGLU'NUN IFADESiNi KABUL ETMESi BU GERÇEGi ORTAYA KOYMAKTADlR

........... . . ......... . . . .

277

VI. MUHBiR TANlK ve TANlK i FADELERiNiN MÜŞTEREK DEGERLENDi RiLMESi

..... . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . ................... . . . . . . . .

278


VII. DURUŞMALAR SIRASINDA BAZI MUHBiR TANl KLA RlN ve TANlKLARlN YALANCI TANlKLlK YAPTlKLARI B ÜTÜN AÇI KLIGI ile ORTAYA ÇlKMlŞTlR. FAKAT MAHKEME B UNLARI ÖRTBAS ETMEYE ÇALlŞMlŞTlR

................... ............................ .............................

280

A. MUHBiR TANlK TURHAN TUFAN YÜCE . .... . . . . . . .

282

.. . ...... .. . . .

282

.. .... ..... . . .. . . ..... . .. . . .

283

YALAN SÖYLEMiŞTiR . . . . . B. MUHBiR TANlK ORHAN TÜRKDOGAN AÇIK ve . .........

..........

.. ...........

.. . . .

KESiN BiR ŞEKiLDE YALAN SÖYLEMIŞ, YALANCI TANlKLlK YAPMlŞTlR

............. . . ..... . .

. . .

C. TANlK MiTHAT TORUNOGLU YALAN SÖYLEMiŞTiR . . .

... . . . ....

. .

..

.. ...... .

.

D. TANlK CEVDET GÖKALP AÇIK ve KESIN OLARAK YALAN SÖYLEMiŞTiR E.

. .. . . . . .

.

.... .. ....... . ....

283

TANlK MEHMET iSHAKOGLU YALAN SÖYLEMiŞ, YALANCI TANlKLlK YAPMlŞTlR

. . . . ... . . .. ........

283

. .. . . . .. ... . . . . .... ....

283

............. . . . . . . .

F. TANlK SELAHATTiN OLCAY YALAN SÖYLEMiŞTiR

.....

...

.

. . . . . . ........ .... .

.

. .

.

G. YILMA DURAK YALANCI TANlKLlK YAPMlŞ, YALAN SÖYLEMiŞTiR H.

. . .....

YALAN SÖYLEMiŞTIR .

...

1.

...

........

. . .. ... ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

284

MUHBiR TANlK i BRAHiM EROL KOZAK . . . . . . . . . . .... . . . . .. .. ... ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

284

TANlK MUSTAFA GÖKTAŞ YALANCI TANlKLlK YAPMIŞTIR

.

.......... . . . . ... ......... .. ......

.

.

.

.

..

. . .. . .

. . ..... .. . . ........ .... .

284

J. TANlK MUSTAFA AYDIN YALANCI TANlKLlK YAPMIŞTIR K.

······· · · · · · · ·································

; · · · · · · · · · · ·· · · · · · ·· · · · · ·

284

TANlK CASiM GÜRBÜZ YALAN SÖYLEMiŞ ve YALANCI TANlKLlK YAPMIŞTIR

....... ... . . . .

.

.

.... . . . . .. . . ...... .... .

285

L. TANlK CELALETTiN ATAMANALP YALAN SÖYLEMiŞ YALANCI TANlKLlK YAPMIŞTIR

. . ................ ..

.

.

... ...... ....... .

M. TANlK ATAMER GÜREŞ YALAN SÖYLEMiŞTIR

285

.

285

. . . . .. .

285

. . . . . . . ...

. .

N. TANlK NURHAN AKYÜZ YALAN SÖYLEMEKTEDIR

...................

.

.

. . . . .... . . . . . . . . . . . .

O. MUHBIR TANlK CELAL CIHANGIROGLU YALAN


SÖYLEMEKTE ve YALANCI TANlKLlK YAPMAKTADlR

.

...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ ............ . . . ..............

285

P. TANlK ŞABAN KARATAŞ YALANCI TANlKLlK YAPMIŞTIR

. 286

.................. ..... . . . ....................... . . . . . . . .... . . . . ..... .

VIII. MAHKEME ASKERi SAVCININ TOPLANMASINI ISTEDIGI B ELGELERI TOPLAMlŞ, KENDiSi RE'SEN BELGE TOPLAMlŞ, BENiM TOPLANMASINI iSTEDiGiM BELGELERi REDDETMiŞTiR

... . . . . .... . . . . . . . . ........ . . . . . . . .................

287

A. ASKERI SAVCI'YLA MÜŞTEREKEN GETIRTiLMESiNi iSTEDiGiMiZ DELiLLER GETiRTiLMiŞTiR

....

..

. . . . ... . . .. . . . . . .

287

B. MAHKEME KENDISi DE BAZI BELGELERi GETiRTiP DOSYAYA KOYMUŞTUR

.............. . . . . . ........... . . . . . . . .. . .. . . . . . . . .

287

C. BENiM GETiRTiLMESiNi iSTEDiGiMDELILLER GETiRTILMEMiŞ, BU KONUDA YAPTIGIM TAHKiKATlN GENiŞLETILMESi TALEPLERI KABUL EDiLMEMiŞTiR

..... . . . . . . . . . . . . ....... ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

290

D. BUNUN YANINDA ASKERi SAVCI'NIN TALEPLERI ...... . . . . . .

290

........................... . . . . . . . . . . .... . ......................... ..........

290

HEMEN HEMEN TÜMÜYLE KABUL ED./LMiŞTiR E. SONUÇ

BÖLÜM V SÜBUTA iLiŞKiN BOZMA NEDENLERi 1/1.

. . . . . . . . . . .. . ........ . . ..... . . . . . ...... . . . . . . .

KOMÜNiZM PROPAGANDASI i DDiALARI

. . . . . . . . . . . . . . . ............. . . .

A. TCK 14211 MADDESiNiN HUKUKi TAHLILI

1. Suçun Maddi Unsuru

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

. . . . . . .. . . . .. . . . . ......... . . . . . . . . . . . ........ . .

2. Suçun Manevi Unsuru

. . . . . . . . . .............. . . .. . . . .............. .

293 293 293 293 298

B. ISNAT EDiLEN FilLERiN KANUN MADDELERi KARŞISINDAKi DURUMU

..... . . . . . . . . ................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1. Orhan Türkdoğan'a Bağlılık iddası... 2.

. . . . . .................

299 299

Profesör Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş Kitabını Okutriıayıp Türkiye'nin Toplumsal Yapısını Anlatmak

3.

.

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . .

300

Ders Anlatılırken Çeşitli Kaynaklardan Yararlanmak Sorunu

. . . . . . . ..... . . . . .. . . . . . . . . . . .. . ...............

. 304 .


4. Ma hkeme, iddia Edilen Suçun Manevi Unsuru

ile ilgili Olara k Yukarıdaki Beyanları Serdettikten Sonra, Maddi Unsur Olarak da Şun ları Bel irtmektedir.. . ... . ..

. . . . . . .. . . . . .

.

. ....... . . . . . . . . . . . . . . .

306

C. iSNAD EDiLEN FiiLLER KOMÜNiZM PROPAGANDASININ MADDi UNSURLARI DEGiLDiR

.

. . . . .. . . . .

. . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . .

.. . 320 .

.

D. KASIT UNSURU KAT'i SURETTE TEŞEKKÜL ETMEMiŞTiR

..

. .

. . . . . . . . . . . .... ..

. . . . . .. . .

.

. . . ...

.

. . . . . . . ..

E.

HERHANGi BiR YAZININ BÜTÜNLÜGÜ SORUNU

F.

DERS ANLA TIMLARIYLA iLGiLi OLARAK

. 321 . .

. . . .... . . . .

327

BiLiRKiŞi TETKiKATl TALEBiNiN REDDi YOLSUZDUR

....

..

....

.... . ...

. .. . . . .

.

......

.

. . .. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . .

.. 328

G. ANAYASA MAHKEMESiNiN ve ASKERi YARGlTAY'lN iÇTiHATLARI

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . .

1. Anayasa Mahkemesi'nin Kararı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

2. Yarg ıtay ve Askeri Yargıtay Kararları

................ .....

332 332 332

Illi KOMÜNiZM PROPAGANDASI i DDiALARI (DEVRiMCi DOGU KÜLTÜR OCAGINDA VERiLEN KON FERANS)

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. 333

A. KONFERANS NASIL ELE GEÇiRiLMiŞTiR? o

o

. . . . . . . . . . . . . . . . . . ...

B. KONFERANSI KABUL KEYFIYETI .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . .. . .

333 336

. . . . . .....

337

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

340

C. TAPE METNi ANLAMAK MÜMKÜN DEGiLDiR

......

.

D. MAHKEMENiN ŞiMDiYE KADARKi i CRAA Tl ile ŞAiBELi BiR HALE GELMiŞ MiLLi iSTiHBARAT TEŞKiLATI'NI SAVUNMASI YERSiZDiR

. . . . . . . . . .. . .

346

... . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . .

346

E.

BiLiRKiŞiYE TAPE ETTiRMEMEK YOLSUZDUR

F.

KONUŞMADA TCK'NIN 14211 MADDESiNDEKi SUÇUN MADDi UNSURLARI YOKTUR

. . . ... . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

357

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

357

G. BiLiRKiŞi TETKiKATl TALEBiNiN REDDi H. BOZMA TALEBiM

ll. IRKÇILIK PR OPAGANDALARI i DDiASI A. T CK'NUN 14213 MADDESi . .. ..

.

..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . ..... . . .... . . . . . . . . . . .

. .. ..

. ....

357

. . . 357 .

..

B. HÜKÜM FIKRASIYLA GEREKÇELi KARAR ARASINDAKi DAVANIN ÖZÜYLE iLGiLi ÇOK ÖNEMLi FARK

. . .....

... ..... ...

. . . . . . . ....

.

. ...

.

....

. . .. .. . .. . . 358 .

.

..

.

.

.

.


1. Gerekçel i Karar

358

. . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

2. H,!.ikü.m. Fıkrası 3. Dağıtmanın ve An latmanın Ceza i Sonuçları.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

359

. . .... . . .

359

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .....

359

.

.

a) Dağıtmak Halinde

. . . . .. . . . .. . . .. .

b) Anlatmak Halinde

. . .. . . . ......

.

359

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

C. /RKÇlLlK iDDiALARI ile iLGiLi FiiLLER

360

. . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . .

1. Mahkeme, Hükmünü Yalan Üzerine Bina Etmekte ve Beni Bu Ya lana inanmadığım, Bilimsel Görevimi ve Kapasitemi Bu Yalanı Meşru laştırmak Yolunda Kullanmadığım için Suçlamaktadır

360

........................

2. Kürtler Doğu Anadolu ' nun Bilinen En Eski Halkıdır. Bugün Doğu Anadolu'da Yaşayan Kürtler- i inkar Etmek, Türk Saymak lrkçıl ıktır. Dil ve Kültür Katlia mcılığ ıdır 3.

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

363

Kürtlerin Varlığ ı n ı inkar Etmek Türkiye'de Yıllardır Sürdürülen lrkçı ve Hukuk Dışı ve İnsan lık Dışı Politikanın Bir Uzantısıdır. Doğu Anadolu Bu Politika Sonucu Geri Bırakılm ıştır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .

.

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

365

·a) ismet inönü'nün Kürtlerin Etnik Haklar .... . . . .

365

... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

365

Talep Edemeyeceğine Dair lrkçı Görüşü b) Adalet Bakam Mahmut Esat Bozkurt'un lrkçılığı

c) Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun lrkçıii{Jı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

: ............... 365

d) içişleri Bakam Celal Bayar'm Kürtlere Karşı Uygulanan Baskı Politikası Hakkmdaki Irkçı Görüşü

.... . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . .

.

... . . . ..... . . . .......

366

e) Devlet Başkam ve Başbakan Cemal Gürsel'in lrkçılığa Dönük Kürt Politikası

. . . . . . .... . . . . . . . . . . .. . . .

366

4. Kürtlerin Varlığı TC Devletinin Resmi

Belgelerinde de Ver Almıştır

. . . ............... .. . . . . . . . . . .. . . . .

368

a) Mustafa Kemafin 1919-1922 Yıllan Arasmdaki

<;?_eşitli Beyanları

. . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . .

368


b) Lozan Konferansi'nda Kürtlerle ilgili Olarak ismet inönü ve Lord Kurzon Arasmda Geçen Tartişmalar ......... ....... . ........... 369 c) ismet inönü, Mahmut Esat Bozkurt Yakup Kadri Karaosmanoğ/u, Celal Bayar ve Cemal Gürsel'in Yukanda Sözü Geçen Beyan/an....... .............. 369 d) Devlet istatistik Enstitüsü Yaym/an .... .... .. .. .... 369 e) Milli Eğitim Bakanliği Taratmdan Yaym/anan islam Ansiklopedisi'nin Kürtler Maddesi ... .... ............ ... ............. ............. 369 f) Anayasa Madde: 3 ..... ............... .... ........ ............ 370 g) Başbakan Siyasi ve idari işler YardimCISI Sadi Koçaş'm Beyam . .... .......... ....... .... . ............ 370 h) Başbakan Nihat Erim ve Devlet Bakam ismail Arar'm Beyan/an .... ........ ... ...... .... ....... .. . 371 1) 648 Say1/1 Siyasi Partiler Kanunu .. ...... ... ......... 371

j) Türkiye işçi Partisi'nin Kapatlimasi ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kara n. ...... .... . ........ . 371 k) Ankara Garnizon Komutanliği (Siyasi, Mahkeme) Adli Müşavirliği'nce 51

�i ile

ilgili Olarak Düzenlenen B Kas1m 1960 Gün ve 1960118 Esas Say1/1 iddianame ..... . .... ... .... .. 372 /) Genelkurmay Başkanliği Adli Müşavirliğince 17 Ekim 1963 Günlü iddianarnede ise ............... ....... ................... ..... .. 373 m) Jandarma Genel Komutanliği ve içişleri Bakan/1ğ1'nm Rapor/an ........................ ........ .... 374

5. iddia Makam ının ,K ü rt Halkını Kabullenişi. ... ..... ... .. 374 6.

Muhbir Tanık ve Tan ı k Beyanlarında Kürt Halkının Varlığ ı Açıkça Kabu l Edilmektedir ........... 376

7.

Mahkeme de Tevilli Bir Şekilde Kürt Halkının Varlığ ını Kabu l Etmek Zorunda Kalmıştır ..... ......... 379

O.

/RKÇlLlK iDDiALARI ile iLGiLl FiiLLERiN OBJEKTiF OLAYLAR KARŞISINDAKi DURUMU.............. 380


1. Ma hkeme Kendini Kendini Bir Kere Da ha inkar Ediyor

. . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

a) "Sosyolog Geçinmek" iddiasi.

....... . . . . . . . . . . . . . . . . .

380 380

b) Mahkeme Bilimsel Çalişmalartml Gayri Ciddi Bir Şekilde Yorumlamaya Çalişmaktadtr

.... . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . .. . ....... . . .. . . . . . .. . . . .

c) Ciddi Olmayan Bir Tavtr Daha

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

d) Mahkemenin Kendi Kendini inkart 2.

. . . . . . .. . . . . . . . . . .

382 382 383

Gerekçel i Kararda Ciddi Olmayan, Ma hkeme Ciddiyetiyle Bağdaşmayan Beyanlar Vardır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

385

a) Duruşma Tutanaklarmda Görülmeyen Rüyalar, Hülyalar

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

b) Milli Duygulardan Yoksunluk

.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

c) Kürt Toplumunun isim Babast

.. ....... . . . . . . . . . . . . . . .

385 385 386

3. Mahkeme Yazılarımı Değerlendirmekle Yetersiz Kalmakta, Israrla Yan lış Sonuçlar Çıkarmaktadır

.... . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . .

386

E. MAHKEME KÜRT HALKINA DÜŞMAN CA HiSLERLE HAREKET ETMEKTEDiR F.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

387

T CK 125, 14114, 142i3 MADDELERiNiN . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .... . . . .

389

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

389

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . .

393

SOMUT DAVAMIZ AÇlSlNDAN TAHLiLi 1.

Bölücü lük iddia ları.

2.

Kürtçü lük Nedir?

3. M i l l i Duyg uları Kısmen Veya Tamamen Yok Etme ve Zayıflatma Meselesine Gel ince

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

399

a) 1972 Münih Olimpiyat/art'nda Gereyan Eden Şu Olaylar Milli Duygu/art Zedeleyici Mahiyettedir

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . ..... . . .

400

b) Mahkeme de Milli Duygu/art Zaytflattct Bir Suç iştemiştir

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

4.

Böl ücü Kimdir?

5.

Anayasa l Kuruluşları Gizli Gösterme Takt iği

6.

Sonuç Olarak

.................... . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . .. . .� ..........

401 405

..... ...

408

.......... . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . .

409


G. MAHKEMENiN SUÇ KAST/ HAKKINDAKi HUKUK DIŞI GÖRÜŞÜ

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 O

H. MAKALEYi BiLiRKiŞiYE TETKiK ETTiRMEOEN HÜKME VARMAK YOLSUZDUR 1.

SONUÇ (TALEP) . ...

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

41 1

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 1

... . . . .. . . . . . . . .

.

BÖLÜM VI HÜKÜM FlKRASI ile GER EKÇELi KARAR ARASINDAKi UZLAŞMAZ FA RK

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1. TEKSi R LERiN DA GITILMASI ve ANLATl LMASI.

41 3

.....................

41 3

.............. . . . . ...............

41 3

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 3

ll. KAMU HiZMETLERiN DEN YASAKLAMA A. HÜKÜM FlKRASI YANi KARARDA ŞÖYLE DENiYOR

B. GEREKÇELi KARARDA ise BU HUSUS ŞU ŞEKiLDE YER ALlYOR

. . ... . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 4

lll. HÜKÜM Fl KRASI ile G ER EKÇELi KARAR ARASINDAKi YAZILIŞ FARKI

..................... . . . . . .. . . . . . . .... . . . . . . . .............. . . . . . . . . . . . . . . .

IV. HÜKÜM Fl KRASlN DAKi ÖTEKi HATALAR

........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 4 41 4

A. MAHKEMENiN GÖREV YERiMi GÖSTERMEMESi NORMAL BiR DA VRANIŞ DEGiLDiR B. ÖGRETiM GÖREVLiSi-ASiSTAN

. . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . .

41 5

. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 5

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .

C. (GEÇiŞ HALiNDEKi TOPLUMLAR) (?)

414

O. SlKlYÖNETiM KOMUTANL/G/'NIN, MAHKEMENiN KARARINI OEGiŞTiRMESi

....

.

. . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 6

V. MAHKEME BiR KONU ÜZERiN DE H Ü KÜMLE B i R Li KTE KARARA VARMASI GER EKi RKEN VARMAMASI YOLSUZDUR VI. SONUÇ

... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

416

. . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

416

BÖLÜM VII MAH KEME, MENSUBU OLDUGUM SiYASAL BiLGiLER FAKÜLTESi'NDEN HiÇBiR ŞEY SORMAMIŞ, Mi LLi iSTiHBARAT TEŞKi LATI'NIN, ATATÜRK ÜNiVERSiTESi ' NDEKi AJANLARI OLDUGU AÇlKÇA ORTAYA ÇlKAN M U H B i R TANI KLARLA YAZlŞMA YAPMA YI DAHA UYGUN GÖRMÜŞTÜR

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 7


1. MAHKEMENiN MiT AJANI OLDUGU AÇl KÇA BELLi OLAN KiŞiLERLE VAZIŞMA V APMASI. A. SOMUT OLAYLAR

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . .

41 7

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

41 7

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

41 8

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . .

41 9

B. TAHKiKA TlN GENiŞLETiLMESi TALEBiM C. TALEBiN REDDI

ll. BU KONUDAKi SOMUT TALEP ise ŞUDUR

. . . .. . . . . . .... . . . . . . . . . .. . . .

41 9

l ll. MAHKEME HÜKÜM FlKRASlNDA ŞÖYLE DEMEKTEDiR IV. TALEP

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

421 422

BÖLÜM VIII

EVRA KTA AGlR B i R SAHTELiK VARDlR

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

423

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

426

BÖLÜM/X

ÖTEKi HUSUSLAR 1.

BiLi RKiŞiLiK

ll. TCK 79

. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

426

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

429

lll. ASGARi HADDEN UZAKLAŞMA-lEŞDil NEDENi.

. . . . . . . . . . . . .. . . .

429

. . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

430

IV. KANUNi ARTIRMA NEDENi VAR KEN TAKDiRE DAYALl TEŞDiT NEDENiNiN KULLANILMASI YOLSUZDUR

V. TCK'NUN 80. MADDESiNiN PROPAGANDA SUÇLARlNDA UYGULANMASI YiNE YOLSUZDUR

. . . . . . . . . . .. . . . .

430

VI. TCK'NUN 80. MADDEDEKi TA KDiRiN UYGULANMASININ NEDENiNiN GÖSTERi LMEMESi YOLSUZDUR

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

43 1

BÖLÜMX

SONUÇ

. . . . . .. . . . . . ...... . . . .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1. B iLiM YARGlLANMlŞTlR A. BiLiM NEDiR?

432

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

432

. . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . .

432

B. DÜŞÜNCE HÜRRiYETi ile BiLiM HÜRRiYETi ARASINDAKi FARK

.......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . .

433

C. BiLiM KÜRT TOPLUMUNUN SORUNLARINI DA iNCELER

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

435

·


D. BiLiMSEL BiLGi ve RESMi iDEOLOJiNiN ÇATIŞMASI KARŞlSlNDA DEVLETiN GÖREVi NEDiR?

......... . . . .. . . . . . . . .

437

ll. KÜRT HALKININ "KÜRT TOPLUMU OLMA" NiTELiKLERi YARGI KONUSU YAPILMIŞTIR

.. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .... . . . . . . .. . . . . . . . .....

440

A. BiLiM ADAMI "KiTLELERÇ ZORBALlKLA iNANDIRILMAYA ÇALIŞILAN ve YALANA DAYANAN iDEOLOJiLER''DEN Mi, O BJEKTiF GERÇEKLERDEN Mi HAREKET EDE CEKTiR?

... . . . . . . ...... . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

1.

Kürt Halkının Varlığı.

2.

Ma hkemenin Keyfiliği ve Zorba lığı.

3.

Somut Ta leb im Şudur

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ....

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . .. . . . . .

440 440 441 442

B. KÜRT HALKININ REDDi; SONUCU . . . . .... ..... . . . . . . ....

443

. . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

443

KATLiAMCIL/GA VARAN BiR GÖRÜŞTÜR

1. Demokrasilerde Devletin Rolü 2.

Devlet Baskı ve Terörle Herhangi Bir ideolojiyi Kitle lere Kabul Ettiremez

3.

443

. . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . .

444

Gerçeğin inkarı, Bunu Yapanları Katlia mcılığa Götürür

4.

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

Siyasi iktidarların Kürt Kültürünü Katleden Tavırları, i nsan Hakları Evrensel B �yannamesi ve Avrupa insan Hakları "'l Sözleşmesi ' ne Aykırıdır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

445

........

447

. . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

448

C. MAHKEME IRKÇI GÖRÜŞLE HAREKET ETMiŞTIR. D. MAHKEME KANUN UYGULAYI CISI GIBi DEGiL, YER YER i CRA ORGANI, YER YER DE KANUN KOYUCU GIBi HAREKET ETMEKTEDiR

l ll. BiLiM ADAMLARINA YALANA DAYANAN i DEOLOJiLERi Bi LiM DiYE SUNMAK ve AGlR CEZALARLA BUNU KABULE ZORLAMAK UTANÇ VERiCi BiR DAVRANIŞTI R

. . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . ........... . . . .... . . .

449

. . . .............. ........ . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . .................. . . . . . . . . . .

453

BÖLÜM X1 TALEP


ÖN SÖZ

"Bilimsel YOntem, Üniversite Ozerkllğl ve Demokratik Top­ lum Ilkelerı Açısından lsmaıı Beşlkçl Davası" isimli dizinin dör­ düncü kitabı da yayınlanıyor. Okuyucular d ikkat etmişlerdir, özellikle tanıkların anlatımlarıyla ilgili olarak çok geniş savunmalar yapılmıştır. Tanık beyanlarını hü­ kümsüz kı labiirnek için çok büyük bir çaba harcanmıştır. Derslerde anlatılan konular üzerinde, sı navlarda sorulan sorular ve bu sorula­ ra verilen cevaplar üzerinde uzun uzun durulmuştur. Bunların suç teşkil etmediklerini belirtmek için çok etrafiı savunmalar yapılmıştır. Bu savunmalar bazı Yargıtay kararlarıyla, bazı hukukçuların yazıla­ rıyla güçlendirilmeye, pekiştirilmeye çalışı lmıştır. Bu çerçevede, '1a­ lanca düşünce, tavır veya hüküm anayasaya aykı rıd ır. Şu veya bu yasaya aykırıdır. . . " gibi hükümlere sık sık varılmıştır. Bu çerçevede, örneğin, bilirkişi kurumuna karşı güven duyulduğu, hemen belli ol­ maktadı r. "Bilirkişi" incelemesine duyulan ihtiyaç duruşmanı n çeşitli safhalarında dile getirilmiştir. (s . 426) Bütün bunlar, yargılarnalara duyulan güvenden, devletin koy­ duğu suç ve ceza normlarının kabul edilebilirliğinden ileri gelmekte­ dir. Kürt sorununun mevcut siyasal düzenin s ı n ı rları içinde, siyasal düzenin kuralları içinde çözümlenebileceğine dair bir inanç vıı.rdır. 1965-1968 yılları arası nda, Erzurum'da, Atatürk Ü niversitesi'nde bazı dersler anlatılmış, sı navlar yapılmış. Daha sonra, bir kısım öğ­ renci ve öğretim üyesi işbirliği yaparak, "... derslerde komünizm ve Kürtçülük propagandası yapılıyor, sınav soruları komünizm ve Kürt­ çülük propagandası için araç olarak kullanılıyor ..." biçiminde i hbar­ lar yapıyorlar. I hbarlar uyarınca, 1968 yılında, Idari Soruşturma Ko-

29


misyonu kuruluyor. 1970 yılı yaz aylarında, Idari Soruşturma Ko­ misyonu'nun aldığı karar uyarınca, üniversitedeki göreve son verili­ yor, üniversiteyle ilişki kesil iyor. Bu dönemde adli soruşturma açılmadığını belirtmek gerekir. Kanı mca, ü niversite yöneticilerinin bütün çabalarına rağmen adli soruşturma açı lmad ı . Adli soruşturma, 12 Mart 1 971 'den sonra, Di­ yarbakır-Siirt llleri Sıkıyönetim Komutanl ığ ı Askeri M ahkemesi tara­ fından açıld ı . idari Soruşturma Komisyonu 'nun dosyası, adli soruş­ turma için temel teşkil etti. Bu dosya, üniversite öğretim üyeleri ve üniversite yöneticileri tarafından yapılan çeşitli ihbarlarla, s ı kıyöne­ tim komutanlıkları nau laştırı lmışt ı . B u ihbariara karş ı , b u ihbarlar doğrultusunda verilen ifadelere ve yapılan tanıklıklara karşı çok etraflı savunmalar yapılmıştır. Bu tan ıkl ıklar, ince ince irdelenmiş, ifadeler çürütü lmeye, hükümsüz kı­ lı nmaya çalışılmıştır. Bu, neyi gösterir? Her şeyden önce, o günkü koşullarda, suç ve ceza normları nın meşruiyeti konusunda bir inanç vardır. Dikkat edilirse , savunmalar yap ılırken, anayasa ve yasalar savunulmakta, suç işlenmediği, yasaların ve anayasanın ihlal edil­ mediği vurgulanmaktad ı r. Buna mukabil esas suçu üniversite özerkliğini hiçe sayarak, yasaları ve anayasayı hiçe sayarak muh­ birlik yapan profesörlerin, öteki öğretim üyelerinin, üniversite yöne­ ticilerinin işlediği belirtilmektedir. Üniversite yöneticileri:'Nn yasaları hiçe saydıklarını belirterek mankemeden bu durumun düzeltilmesi istenmektedir. Devlete, sık sık, yasalar hatırlatılmaktad ı r. Devletten, çıkardığı yasalara uygun hareket etmesi istenmektedir. Burada, ifa­ de edilmeseler bile, örtülü bir şekilde kalmış olsalar bile anayasa­ nın, yasaların, yargılamanın, kısaca, suç ve ceza normlarının meş­ ruiyetini kabul eden bir düşünce, tavır ve davranış vardır. Bu , 1 971 Doğu Duruşmaları'nın bir yönüdür. Doğu Duruşmala­ rı'n ın başlangıcı ndaki düşü nce budur. Du ruşmalar sürecinde bu dü­ şüncede, tavı r ve davranışta, bazı kuşkular ortaya çıksa bile, bu gü­ venin sürdüğü gözlenmektedir. Duruşmaların sonucu, hüküm mahkemesinin yani Diyarbakır-Siirt l lleri S ıkıyönetim Mahkeme­ si'nin mahkümiyet kararı, Askeri Yargıtay'ın bu kararı kısa süre için­ de onaylaması, sürecin, hiç de bu düşünceler doğrultusunda ger­ çekleşmadiğini göstermiştir. 30


1971 Doğu Duruşmaları, Türk yargısına duyulan güveni geniş ölçüde sarsmışt ır. Yargının meşruiyetini, suç ve ceza normları nın tartışılır bir hale gelmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Objektif bir gerçek olan Kürtler, Kürt dili ve Kürdistan olgusu mahkeme kararla­ rıyla reddedilmiştir. M ahkemeler, Kürtlerin Türk olduğu nu, Kürt­ çe'nin, Türkçe'nin bir şubesi olduğunu ispat etmeye gayret etmiş­ lerdir, Kürdistan diye bilinen bir ülkenin olmadığını ispat etmeye çalışmışlardır. Askeri Yargıtay, veya Yargıtay da, benzer kararları çok kısa bir zaman dilimi içinde onaylamıştır. Bu olgu , insanları, is­ ter istemez yarg ılamanın meşruiyeti konusu üzerinde, suç ve ceza normlarının tespiti ve tayini üzeri nde düşündü rmeye başlamışt ır. Bu radan şöyle bir sonuç çıkmaktadı r. Türk egemenlik sistemi, Türk siyasal düzeni Kürtlerin ulusal varlığını inkar etmektedir. Kürtlerin u lusal varlığının inkar edilmesi, Kürtçe'nin bağımsız bir dil olduğu­ nun inkar edilmesi Türk egemenlik sisteminin önemli bir boyutudur. Kürtlerin ve Kürtçe'nin varl ığının inkarı yasal olabilir, M isak- ı Milli sı­ n ı rları içinde yaşayan herkesin Türk olduğunu , Kürt diye bilinen bir u lus, Kürtçe diye bili nen bir dil olmadığını vurgulayan yasalar olabi­ lir, fakat bunların hiçbir meşru iyeti yoktur. TBM M'ndeki 450 millet­ vekili veya askeri darbe yapmış 5 general benzer yasalar yapabilir­ ler. Fakat bu nların meşru olmadığı, kamu vicdanı tarafından onayianmadığı açıkt ı r. 1971 Doğu Duru şmaları sü recinde mahkemelerin Kürtlerin ve Kürtçe'nin varl ığını inkar etmeleri , herkesin Türk olduğunu vurgula­ maları, Türk yargısına güven duymamak için önemli bir neden oluş­ turmaktad ır. Zira, somut gerçeklikler mahkeme kararlarıyla, kararla­ rın Yargıtay taraf ından onaylanmasıyla yok edilemez. M ahkemelerin böyle bir görevi olamaz. Mahkeme deyince her şey­ den önce adalet akla gelmektedir. Adalet "doğru luk"tu r. Gerçeklerin konuşulduğu, yalanların hiç itibar görmediği bir kurumdur. Halbuki bizim olayımızda, Kürtlerin ve Kürtçe'nin varlığını inkar ede n, herke­ sin Türk olduğunu vurgulayan mahkeme, doğruluktan ayrılmakta, yalan söylemektedir. ısrarlı bir şekilde doğruları açıklamaya çalı­ şanları ise cezalandırma yolu na gitmektedir. Yalanlar mahkemeler karatından dile getirildiği zaman gerçeğe dönüşmemektedir, yine yalan olarak kalmaktad ır. Böylece mahkemeler, somut gerçekler­ den, doğrulardan sapmakta, resmi ideoloji doğrultusunda, resmi

31


ideolojiyi do{ıru layan kararlar vermektedirler. Resmi ideolojinin ise yalana dayak olduğu açık bir gerçektir. Bütün bunlar suç ve ceza normları nı n yeniden tan ı mlanmas ını gerekli kılmaktadır. Somut gerçeklikleri yok sayan, hu gerçekleri yok etmeye, sap­ tırmaya çalışan suç kategorileri meşru değildir. Örneğin, "Tü rki­ ye'de Türk u lusundan ayrı bir ulus, Türk dilinden ayrı bir dil olduğu­ nu savunmak suçtur" biçimindeki bir "suç"u n hiçbir meşruiyeti yoktur. Böyle bir suç yaratma, yasal o labilir, fakat meşru değildir. Kamu vicdanı böyle bir suç kategorisini kabul edemez . Öyleyse bu tür bir buyruğa itibar etmemek, gerçekleri yine dile getirmek, olayı­ mııda olduğu gibi, Kürtlerden, Kürtçe'den söz etmek gerekir. Bir ki­ şi hakkında, yukarıdaki hükmü ihlal ettiği gerekç es iyle dava açıldığı­ nı düşünelim ... Eğer o kişi , sözü edilen o maddeyi ihlal etmediğini, Tü rk dilinden ayrı bir dilin, Türk kültüründen ayrı bir kültürün varol­ duğunu hiçbir zaman söylemediği ni, yazmadığ ı n ı vs. belirtmeye ça­ lışıyorsa, asl ı nda o hükmü meşru görüyor demektir. Hükmü meşru görüyor, onu ihlal etmediğini anlatmaya çal ışıyor. Halbuki, bunun hiçbir meşruiyeti yoktur. Böyle bir hükme ra{ımen gerçeklerin dile getirilmesi, bu hükmün meşru olmadığının vurugulanm,�sı gerekir. Bugün, 371 3 sayılı Terörle Mücadele Yasası Gereğince, Kür­ distan hakkında, Kü rt toplumu hakkı nda düşüncelerini açıklayan ya­ zarlara, basın mensupları na, yayınevi sahiplerine ağır �pis cezala­ rı dışında, ağır para cezaları da verilmektedir. Yazariara ağı r hapis ve ağır para cezası , yayıncı lara da ağır para cezası. Kitap veya ma­ kale yazarak düşüncelerini açıklayan insanlara, milyonlarca, milyar­ larca lira ağı r para cezası verilmektedir. Böyle bir cezanın hiçbir meşruiyeti yoktur. Bir kitap hakkında ağır para cezası verilirken, en çok satış yapan gazetenin bir önceki ayının tiraj ortalaması esas olarak alınmaktadı r. Örneğin, en çok satış yapan gazetenin Sabah olduğunu ve günlük ortalama 1 .5 milyon satış yaptığını düşünelim. Gazetenin f iyatı 4000 TL olduğuna göre herhangi bir kitap için veri­ l.en cezanı n tutarı 1 .500.000 x 4.000 olur. Herh a ngi bir kitap için bu rakamın % 90'ı kadar bir ceza verilebilecektir. Dikkat edilirse , kita­ bın baskı adediyle, bu kitabın fiyatıyla il işki kuru lması falan söz ko­ nusu değildir. Bu , tam anlamıyla keyfi bir tutumdur, meşru hiçbir dayana{ıı yoktur. En çok satış yapan gazeten i n bir önceki ayının günlük ortalama satışından söz ediliyor. . . "Bir y ı lda satılan buzdo-

32


lapları nın satış tutarı kadar ağır para cezası" da denebilirdi. . . ''Bele­ diye otobüsleriyle taşınan yolcuların bir aylık bilet karşılıkları kadar ağır para cezası" da denebilirdi . . . Bu, bir keyfiliktir, aynı zamanda çirkinliktir. Böyle bir yasa, yasa maddesi kabul edilmemelidir. Bu tür ya­ salarla, böyle yasalar oluşturan zihniyetle mücadele edilmelidir. Bu mücadelenin en iyi yolu da, insanların düşüncelerini özgürce, her koşul altında ifade etmeleridir. Fakat, herhangi bir yazar veya ya­ yıncı; ağır hapis cezasıyla, ağır para cezasıyla karşılaşmayayım di­ ye düşüncelerini açıklamaktan vazgeçerse, veya düşüncelerini açıklamayı ertelerse, düşüncelerini "zararsız" hale getirmek için de­ ğiştirirse, bu yasaları meşru görüyor demektir. Biz, bu tür yasaların meşru olmadığın ı , bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini vurgula­ maya çalışıyoruz. Bunun en iyi ve en etkili yolu ise, insanları n doğ­ ru bildiklerini ısrarlı bir şekilde açıklayabilmeleridir. 1 971 Doğu Duruşmaları'ndan sonra, Türk yargısına duyulan güven tamamen sarsıld ı ve giderek yok oldu. Bizim, 1 970'1i yı lları n ortalarından itibaren de davalarııııı z oldu . Soruşturmalar, davalar giderek arttı. Her seferinde de yargıya duyulan güvensizlik, biraz daha pekişti , büyüdü . Yine bu süreçte suç ve ceza normları yeni­ den tan ımlandı . Artık, düzenin suç ve ceza normlarını kabul etmiyo­ ruz. Düşünceyi cezaland ıran bir ceza normunu, düşünceyi suç ka­ bul eden bir anlayışı kabul etmiyoruz. Düşünceyi yargı lamaya çalışan bir yargı faaliyetine güven duymadığımızı belirtiyoruz, bunu ısrarla vurguluyoruz. Kürt gerçeğini ve Kü rdistan gerçeğini inkar eden hiçbir yargılama süreci geçerli değildir. 1 971 duruşmalarında, mahkemelere, devletin yasalarını hatır­ latıyor, yasalara uyulması gerektiğini vurguluyorduk. Devletin kendi yasalarına neden uymadığının çözümlemesi yapıld ı . Bu çözümleme sonucunda, artık, devletin yasalarının, meşru olmadığını vurgula­ maya çalışıyoruz. Kürtlerin ulusal varlığını , Kürtçe'nin varlığını inkar eden hiçbir düşünce, tavır ve davranış meşru değildir. Bu iki durum arasında önemli bir bilinç sıçraması vardır. Bu yazının baş tarafında belirtmiştim, muhbir tanıkların beyan­ ları üzerinde ince ince, ayrıntılı savu nmalar yapıl ıp inkar çürütülme­ ye çalışılıyordu. Günümüzdeyse, "düşünce suçu" denilen "suçlar''da 33


tanıki lkiara hiç gerek duyulmaması gerekti{Jinin bilincine ulaştık. "Bi­ lirkişi" kurumunun düşünce özgürlü{Jünün ve bilim özgürlü{Jünün önünde büyük bir engel oldu{Junun bilincine vardık. "Bilirkişi" adı al­ tında raporlar yazmanın, Türk üniversitelerinin büyük bir ayıbı oldu­ {Junu belirtmeye çalışıyoruz. * * *

Çeşitli yaz ılarda, kitaplarda, 1960'1ı ve 1970'1i yıllardaki düşün­ celerimiıle 1980'1i ve 1990'1ı yıllardaki düşüncelerimiz arasında bü­ yük bir fark oldu{Junu belirtmeye çalıştık. 1970'1i yıllardaki savunma-· larımızla, 1990'1ı yıllardaki savunmalarımız arasında da çok büyük farklar var. Bu farklılıkları, bu çelişkileri çözümlerneye çalışmak, Kürt toplumu ve Kürdistan hakkındaki bilgilerimizi artıran çok önem­ li bir süreç olmaktadır. Bu sorunun algılanışında meydana gelen de­ {Jişiklikleri de göst�rmektedir. Bu kitaplar ı , çelişkilerin çözümlenme­ si sürecinde önemli belgeler olarak de{Jerl'endirmek gerekir. * * *

"Bilimsel YOntem, Üniversite Ozertdlğl ve Dem»kratlk Top­ lum Ilkelerı Açısından lsmaıı Beşlkçl Davası IV, Yargıtay'a Baş­ vuru" isimli kitabın yayına haz ı rlanmasında, Yurt Kitap-Yayı n'ın çok büyük eme{Ji oldu. Sevgiyle anıyorum.

Ankara, Ocak 1 993

34

lsmaıı Beşlkçl


DURUŞMALI

ASKERİ YARGlTAY BAŞKANLIGI'NA SUNULMAK ÜZERE DİYARBAKIR-SİİRT İLLERİ SIKIYÖNETİM. KOMUTANLIGI ( 1) NO'LU ASKERİ �MESİ BAŞKANLIGI'NA DİYARBAKIR TEMYİZ EDEN

: İsmail BEşİKÇİ (Hüsnü oğlu ,

1 939 İskilip doğumlu) , Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asis­ tanı. Yahya Kemal Caddesi Üç­ gen sokak No.5 Bankaevleri Yeni Mahalle/Ankara Halen Tutuklu. MYİZ TE OLUNAN KARAR : Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyöne­ tim Komutaiılığı ( 1 ) No'lu Askeri Mahkemesi'nin 1 4 .8 . 1 972 gün ve esas 1 972/6 karar 1 972/54 sayılı mahkümiyete dair hükmü. TEBLİÖ TARİHİ : 1 9 Eylül 1 972 ( 1 9. 9 . ı 972) TCK. 1 42/ 1 , ı 42 / 5 , ve 1 4 1 / 1 maddelerine istinaden yü­ rütülen ve TCK ı 42 / ı ve 142/3 maddelerine istinaden 1 3 yıl 7 gün mahkumiyetiyle v e TCK. ı 4 ı / 1 ile ilgili dosyanın tefrikl ile sonuçlandınlan bu dava, 30 Temmuz 1 97 1 tari­ hinden hülanün okunduğu 1 4 Ağustos 1 972 tarihine kadar devam etmiştir. Ben, bütün duruşma süresince beyanlanmın ve savun­ marnın mahkeme tarafından hiç dikkate alınmadığını, sa35


vunma ile yakından ilgili olan delillerin "dava ile ilgisi yok" gerekçesi ile reddedilip, aramızda zaten husumet olan muh­ bir ve daha sonra da muhbir tanık olarak dinlenenleiin ke­ stnkes yalan beyanlarının büyük bir titizlikle dikkate alındı­ ğını, giderek dosyada mevcut delillerden tamamen kopup, keyfi bir karara vanldığını iddia ediyorum.

"Hüküm sadece 'kabul' değildir, hüküm bir iddiayı kabul etmiş ise bunun karşıtı iddiayi 'red'detmiş demektir. Sanık mahku m olmuş ise itharn kabu l , savunma reddedilmiş olur. Sanık beraat etmiş ise bu nun aksi olmuştur. Gerekçe sadece 'kabul'ü göstermekle yetinemez, böylesine gerekçe eksiktir, kabulün gerekçesi reddin ancak zımni gerekçesi olabilir. Usul kanunumuz 'açık gerekçe'yi gerektirir." (Faruk E rem, Ceza Usulü Hukuku, 2 . Bask ı , Ankara 1 9 68 , s. 446-447) Ceza usulünün son derece önemli ve üzerinde durulma­ sı gereken bu prensibi benimle ilgili somut davada kati su­ rette dikkate alınmamıştır. Gerekçeli kararda dosyanın özeti verilmiş, fakat deliller gereği gibi tartışılmamıştır. Muhbir tanıklann ifaddert gereki:;eli karara geçirilmiş, fakat benim o lfadelere karşı ne gibi beyanlarda bulundu­ ğum, savunmada o lfadelere karşı neler söylediğim. hiç dik­ kate alınmamıştır. G erek sözlü ve gerekse yazılı delilleri na­ sıl tartıştığım hiç dikkate alınmamıştır. Halbuki mahkeme­ nin deliliert tartışırken, muhbir tanıklaıın ifadelerini neden kabul ettiğini, bu kabulün hukuki ve delile dayanan vıcdani kanaatlarının neler olduğunu , benim o lfadelere karşı yaptı­ ğım savunmayı neden kabule değer bu lmadığını, yine daya­ naklarıyla göstermesi gerekirdi. Yani her olayda (yazılı veya sözlü delildel benim yaptığım savu nmayı gerekçeye dayana­ rak reddetmesi gerekird f Böyle bir ameliye yapılmamıştır. Gerekçeli karann hiçbir yerinde "sanığın savunması mute­ ber görü lmemiştir", "sanığın savunması şu nedenle muteber görülmemiştir." "Tanıklann ifadeleri şu, şu nedenlerden do­ layı sanığın savunmasından daha fazla kabule değer görül­ müştür. . . " gibi ifadeye rastlamıyoruz. Gerekçeli karann (27-33) sayfalan arasında yer alan sa­ vunmanın kısa özeti bu ameliyenin karşılığı değildir.

36


Dava rnahkürniyetle sonuçlandığına göre, önemli olan. savunmanın neden reddedildiğinin açıkça, bütün delilleriyle ortaya konulrnasıdır. Sadece kabul yani ithamın kabulü red­ din, yani savunmanın reddinin gerekçesi olarak gösterUe­ rnez. Mahkeme bu tutumu ile savunma müessesesini hiçe saymış dosya içinde savunma metni yolanuş gibi hareket et­ miştir. Ben, layfuarnda (hükrnün bozulması) nedenlerini dosya­ daki mevcut delillerle teker teker göstermeye çalışacağım. Bunu yaparken 232 sayfalık savunmaya . tekrarlanmamak şartı Ue, yeri geldiği zaman atıflarda da bulunacağım. Fakat "özel olarak usule ait bozma ne d"enleri� ve "özel olarak esasa ait bozma nedenleri� koiıulanna girmeden önce her iki durum ile yakından ilgili olan. bu bakımdan "usul�e mi, yoksa "esasa� mı ait olduğ!J kesin olarak belli olmayan. fakat son derece önemli olan bazı konular üzerinde durmak istiyorum.

37


BÖLÜM I

DAVA

YOKLUGU

YARGlLAMANIN HUKUKİ DAYANAGI YOKTUR RÜYED EDİLMESİ USULSÜZDÜR

Hakkımdaki yargılama 30 Temmuz ı 97 1 günü başla­ mış, 14 Ağustos ı 972 Pazartesi günü sonuçlandınlrnıştır. Bu süre içindeki yargılama huku ki dayanaktan yoksun olup kanunsuz ve usulsüzdür. Bu iddianın gerekçesi şudur: Gerek hakkırnda düzenlenen 22 Temmuz ı 9 7 1 tarihli ilk iddianarneden, gerek esas hakkındaki rnütalaadan, ge­ rekse mahkemeye verdiğim savunma metninden (Bölüm I) anlaşılacağı üzere: ı 967- ı 968 ders yılında, Erzurum'da Ata­ türk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde verdiğim ders­ ler ile ilgilidir. Sözü geçen devrede verdiğim dersler, imtihan­ larda sorduğum sorular idari tahkikata konu olmuş ve İdari Tahkikat Komisyonu dosyası sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmanın temelini teşkil etmiştir. (Savunma, s. ı 2 - ı 3) ı.

İDARİ SORUŞTURMANIN USULÜ

4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesine gö­ re. "üniversite öğretim mesleği üyelerinin memurluk görevle­ ri dolayısı ile veya görevlerini yapmak sırasında işledikleri suçlar üzerine, Memurin Muhakematı Kanunu'nun gerektir­ diği ilk kovuşturrna, rektörün tayin edeceği bir veya iki tah­ kikçi tarafından yapılır, 38


Soruşturma kağıtlan ve fezleke Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Daruştay'a gönderilir. Yargılamanın gerekllliğine ve gereksizliğine Damştay'ın ilgili dairesince karar verilir. " n.

SOMUT OLAYlMIZ

Somut olayunızda ise soruşturmanın usulsüz yürütül­ düğü bir tarafa (Savunma. s. 13) . Damştay'dan lüzum-u muhakeme kararı alınmadığı gibi, dosya hiç ilgisi olmadığı halde, son derece keyfi bir tassarrufla, hatta TCK'nın 229. maddesindeki suç işlenerek içindeki evrakla birlikte Milli is­ tihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na gönderilmiştir. Bütün bunlar mahkemeye verdiğim savunma metninin 22-28 say­ falan arasında bütün detaylan ile açıklandığı için burada tekrarlamayı gerekli görmüyorum. Gerek yukanda, gerek sözü geçen atıflarda mevcut olan bilgilerin ışığı altında 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesine uyulmadığı gün gibi açığa çıkmaktadır. Bu ise hakkıında yÜrütülen davanın usulüne göre açılmadığının açık ve kesin delilidir. Şöyle ki:

a) iddia edilen suç 1 967- 1 968 ders yılında

I.

sômestre­

de işlenmiştir.

b)

Zamanında, usulü dahilinde olmasa da. bir İdari Tahkikat Komisyonu kurulmuştur.

c)

Fakat usulü gereğince lüzum-u muhakeme karan alınmamıştır.

d)

Dosyanın temel evrakı 1 968 yılı yaz aylarında Milli istihbarat Teşkilatı'nın Atatürk Üniversitesi'ndeki elemanlan (bunlar davanın muhbirleridir ve aym za­ manda üniversite yöneticilerinin bizzat kendileridir) tarafından Milli istihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı'na gönderilmiştir.

e)

Dosya eksik hali ile ve temel evrakı Milli istihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı'nda iken Sıkıyönetim merciiert­ ne 1Iitikal ettirilmiştir.

39


III. HAKKlMDA YÜRÜTÜLEN DAVANIN USULÜNE GÖRE AÇILMADIGI ve DAVA YOKLUGU MAHKEMEYE DUYURULMUŞ ve BU KONUDA KARAR iSTENMİŞTİR 7. ı 2 . ı 9 7 ı tarthli duruşmada yine aynı tarih ile mahke­ ye verdiğim dilekçede (Dilekçe, s. 1 1 - 1 2) yukanda sözü edi­ len durumu mahkemeye bildirtp, usulüne uygun şekilde açılmayan bu davanın dinlenmemesini talep ettim. (Tuta­ nak, s. 3 ı -32)

IV. MAHKEME BU TALEBi REDDETMİŞTİR Daha sonraki bir duruşmada, mahkeme bu talebi " 1 402 sayılı kanunun 2 ı . maddesi muvacehesinde davanın yasaya uygun olarak açılmadığı yolundaki sanıkça vaki istemin ke­ za reddine" d iyerek reddetmiştir. (Tutanak, s. 34) Bu, son derece yanlış bir uygulamadır. Şöyle ki:

ı 402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 2 1 . maddesinin be­ nim talebim ile uzak yalun hiçbir ilgisi yoktur. Bu madde aynen şöyledir: "Madde 21 : Bu kanunda belirtilen suçlardan dolayı aşağı­ da yaz ılı kişiler hakkında sıkıyönetim komutanlıkları nca ko­ vuşturma yapılabilimesi:

a) Generaller ve arniraller hakkında genelku rmay başka­ nının,

b) Müsteşarlar hakkı nda başbakanın veya ilgili bakanla­ rın, c) Valiler, kaymakamlar hakkında Içişleri Bakanı'nın, d) Anayasa M ahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yar­ gıtay, Yüksek Hakimler Kurulu , Sayı ştay Başkanı ve üyeleriyle Cumhuriyet Başsavcı sı, başkanın sözcüsü, Askeri Yargıtay Başsavcısı, hakimler ve yardımcı ları ile cumhuriyet savcı ve yardımcı ları ve bu sınıftan sa­ yıl�nlar, askeri hakim, subaylar hakkında özel kanun­ Iarı na göre yetkili kurul ve makamları n, iznine bağlıdır.

40


Yukarıda sayılan kişiler hakkı nda yetkili kurul ve makam­ lar taraf ı ndan sıkıyönetim komutanl ığınca �ovuşturma yapıl­ masına izin verilmemesi ahvalinde özel kanuniarına göre iş­ lem yapılır."

Bu maddenin benJm talebim ile ilgili olmadığı hemen anlaşılır. Zira ben, wben asistanım, beni yargılamak için üni­ versiteden veya Danıştay'dan izin alın vs. " demiyorum. Ge­ rek yukarıda, gerekse yukanda sözünü ettiğim dilekçede açıkça belirttiğim gibi, 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesindeki şartın yerine getirilmesini, yani Danış­ tay'dan Lüzüm-u Muhakeme karan alınmadığını, oysa, bu­ nun şart olduğunu belirtiyorum. iddia edilen suç sıkıyönetimden çok önce, 1 967- 1 968 ders yılı birinci sömestrede işlendiği ve idari tahkikata konu olduğu için, böyle bir lüzüm-u muhakeme kararı şarttır.

V. ASKERİ YARGlTAY'IN FARKLI BİR DAVADA 4936 SAYILI ÜNİVERSİTELER KANUNU'NUN 49. MADDESİ lle İLGİLİ BİR KARARI VARDlR Askeri Yargıtay'ın ı . Dairesi, Esas No. 1972 / 52, Karar No. 1 972/69 ve 9.3. 1 972 günlü kararmda (Prof: Mümtaz

Soysal Davası) :

Sözü geçen davada avukatlar, w . . . 4936 sayılı Üniversite­ ler Kanunu'nun 49. maddesi gereğince mahkeme şartının yokluğu"nu ileri sürmüş (Sözü geçen karar, s. 3), Askeri Yargıtay'ın 1 . Dairesi ise w . . . 1 402 sayılı Sıkıyönetim Kanu ­ nu'nun 1 5 , 2 1 v e 2 2 . maddelerindeki sarahat muvacehesin­ de 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesi hük­ münde açıklanan usule ilişkin işlemin uygulanmasına yer olmamasına binaen reddine. . . " karar vermiştir. (Sözü geçen karar, s. 4) Fakat benJmle ilgili dava ile sözü geçen dava arasında iddia edilen fillerin yer ve zamanı ve işlenJş şekli ansında fark vardır. Sunlan belirtelim. 1 402 sayılı kanunun 2 1 . maddesinin benim dava ve ta­ lebim ile ilgisi yoktur. Zira: 1 5. madde aynen şöyledir: WSıkıyönetim altına alınan yerlerde aşağıdaki suçlan işleyenler. . . "

41


Demek ki ı 5. maddenin uygulanabilmesi için:

a)

iddia edilen fiillerin sıkıyönetim ilan edilen bölge için­ de işlenmesi,

b)

Sıkıyönetim ilanından sonra işlenmesi,

c)

Fiilin maddede gösterilen kanun maddelerini ihlal et­ miş olması gerekir.

Benimle ilgili davada ise iddia edilen fiil sıkıyönetim böl­ gesi dışında ve sıkıyönetimden önçe işlendiği için ı 5. madde hükmünün uygulanınası burada söz konu olmayacaktır. Aynı şekilde 22. madde hükmünün de benim ile ilgili davada ve benim talebim ile ilgili olmadığı açıktır. Çünkü sö­ zü geçen madde takibi izne bağlı olan suçlarla ilgilidir ve maddede "bu kanunda yazılan ve takibi izne bağlı olan suç­ larda izin şartı aranmaz" denmektedir. Bilindiği gibi, TCK'nun bazı maddelerinde gösterilen fill­ ler hakkında kovuşturma yapılabilmesi için belirli merciier­ den izin almak gerekmektedir. Örneğin, TCK'nun ı 58 . mad­ desinde gösterilen hal ile ı 59. maddenin birinci fıkrasında beyan olunan husus hakkında takibat yapılabilmesi Adiiye Yakaleti'nin izinine bağlıdır. (TCK ı 60/2) Yine bunun gibi, ı27. maddenin 3 ve 4. fıkralanyla ı ;38. maddenin 4. fıkrasında ı 28, ı 40, ı 43, ı 6 ı . maddelerde ya­ zılı cürümler hakkında takibat yapılması Adltye. Vekaleti'nin izinine bağlıdır. (TCK ı 73/ ı ) . Bana isnad edilen v e ı 4 ı / ı . ı 42 / ı ve ı 42/3 ile ilgili fi­ iller ise takibi izne bağlı fillerden değildir. Cumhuriyet savcı­ lan ve askeri savcılar hiçbir makamdan izin almadan kovuş­ turmaya başlayabilirler.

O halde benim ile ilgili davanın ve talebimin bu madde ile de ilgisi yoktur. Benimle ilgili dava sadece, ı 402 sayılı "Sıkıyönetim Ka­ nunu'nun ı3. maddesi ile ilgilidir. Bu madde şöyledir: "Sıkı­ yönetim ilanma sebep olan suçlan, sıkıyönetim ilanından evvel işlemiş olanlarla, sıkıyönetim askeri mahkemelerinin el koyduğu herhangi bir suçla irtibatı bulanan suçlan işle­ yenierin davalarına, suç sıkıyönetim bölgesi dışında işlen­ miş olsa dahi sıkıyönetim askeri mahkemelerinde bakılır."

42


Görüldüğü gibi bana isnad edilen fiille r sıkıyönetimi ge­ rektiren fiillerden sayılmış ve Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyöne­ Um Komutanlığı Mahkemesi bunu kendi yargı alanı içinde kabul etmiştir. Fakat bu husus 4936 sayılı Üniversiteler Ka­ nunu'nun 49. maddesindeki şekil şartlarının yerine getiril­ mesine katiyen engel değildir. Bu hususun yerine getirilmesi şarttır ve Sıkıyönetim Kanunu'nda, bu husunun yerine gite­ rilmesine gerek olmadığına dair en ufak bir belirti ve hüküm yoktur. Çünkü:

a) İ ddia edilen filler ı 967- ı 968 ders yılı birinci sömest­

resinde işlenmiştir. Yani sıkıyönetim ilanından çok önce işlenmiştir.

b) Sıkıyönetim bölgesi dışında işlenmiştir. Yukanda sözünü ettiğim Askeri Yargıtay kararı ile ilgili davada ise iddia edilen filler:

a) Sıkıyönetim ilanından sonra ( ı402 / 1 5) işlenmiştir.

Zira ilgili davada sözü geçen kitabın sıkıyönetim ila­ nından sonra da, yani ı 8 Mayıs ı 97 ı tarihine kadar okutulduğu ve bunun ı 5. maddede belirtilen suçlar­ dan olduğu iddia edilmektedir.

b) Sıkıyönetim ilan edilen bölgede, (Ankara. Siyasal Bil­ giler Fakültesi) işlenmiştir. Bu da ı 402 sayılı Sıkıyö­ netim Kanunu'nun ı 5 . maddesi ile ilgili bir durum­ . dur.

Dolayısıyla sözü geçen dava ile benim dava arasında ı 402 sayılı kanundaki filllerle ilgili olarak yer ve zaman ba­ kımından önemli farklar vardır. O halde burada sözü geçen As. Yargıtay karC�:n da uygulanamayacaktır. Yukanda açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı. be­ nimle ilgili davada dava yokluğu sonucuna vanyorum. Sözü geçen kanun maddelerini somut olayımız bakımından başka türlü anlamak mümkün değildir. Yine bütün bu açıklamalar, mahkemenin. talebimi, tale­ bimle ilgili olmayan bir maddeyi uygulayarak reddetmesi ka­ nuna muhalefet hali teşkil etmektedir.

43


. VI. TAHKİ KATlN GENİŞLETİLMESİ TALEBİ Bu konuya çok önem verdiğim için, du ruşmanın 5.7. ı 972 tarihli eelsesinde "Ben, 4936 sayılı kanunun 49. maddesinin As . savcıiıkça yanlış anlaşıldığı ve buna uyul­ madığı kanısındayım. Keyfiyetin resen soruşturulmasıru isti­ yorum" dedim . (Tutanak. s. ı ı 6) Fakat mahkeme ne o celsede. ne de daha sonraki eelse­ lerde bu konuda bir karar almadı.

VII. DAVANIN ESASI İDARİ TAHKİKAT KOMiSYONU EVRAK! OLDUGUNA, BU DA 1968 YILINDA ÜNİVERS İTE YÖNETİCİLERi TARAFlNDAN MİT MÜSTEŞARLIGI'NA GÖNDERİLDİGİNE GÖRE, YANİ SAVCININ ELİNDE BU TEMEL DELİLLER BULUNMADI GINA GÖRE, DAVA HANGİ SOMUT DELİLE DAYANll.ARAK . AÇlLMlŞTlR? M ahkemeye verdiğim savunmanın (22-25) sayfalannda belirttiğim gibi h akkımda yürütülen dava ı 967- ı 968 ders yılında anlatılan derslerle ilgili olarak kurulan İ dari Tahki­ kat Komisyonu evrakına dayandırılmaktadır. Burılar öğren­ ciler tarafından derste tutulan notları havi defterler (2 def­ ter) ve 4 öğrenciye ;ait beş imtihan kağıdıdır. Halbuki bu evrak yine sözü" geçen sayfalarda belirtildiği gibi ı 968 yılı yaz aylannda Milli istihbarat Teşkilatı'nın Atatürk Üniversi­ tesi'ndeki aj anları (bunlar ü niversite yöneticilerinin bizzat kendileridir) tarafından MİT Müsteşarlığı'na gönderilmiştir. Bu evrakın. duruşmalar sırasında. mahkemeye . yazışmalar üzerine MiT M üstaşarlığı tarafından gönderildiği şüphesiz­ dir. Bu koşullar altında askeri savcının . dava açtığı sırada. bu temel evrak elinde yoktur. O halde böyle bir evrak olma­ dan, hangi delile dayanılarak. nasıl dava açılmıştı"(? Yukarıdaki ilk altı paragraf dava yokluğu ile ilgil idir. Son husus ile davanın usulüne uygu n olarak açılmadığını ve bu konunun mahkeme tarafından göz önüne alırunadığı­ nı göstermektedir.

44


Vlll .

SÖZÜ GEÇEN HUSUSLARlN ESASA İLİŞKİN SONUÇLARI

Mahkeme gerekçeli kararmda şöyle demektedir: "Yukarıda belirtildiği gibi , san ık ismail Beşikçi hakkında mahkememizce üç ayrı dava aç ılmıştır. Sık ıyönetim ilan ından çok evvel ve sanık henüz Atütürk Üniversitesi'nde görevli iken komünizm ve Kü rtçülük propagandası yapt ığı iddiası ile Prof. Orhan Türkdoğan tarafı ndan dekanlığa vaki şikayet üzerine, idare tarafından muhtelif safhalarda tahkikat yaptırıl­ mış ve netice itibarıyla san ığın görevine son verilmiştir." (Ge­ rekçeli Karar, s. 1 2 , Paragraf 2)

Halbuki, yukanda belirttiğim usuli işleml_er tamamlanıp yani 4936 sayılı kanunun 49. maddesindeki gerekierin tam manasıyla yerine getirilip zamanında adli merciiere intikal ettlrilrniş olsaydı, durum bambaşka olurdu. Bu iddiaJan mahkemeye intikal ettirebilrnek için "olağanüstü bir durum olan� sıkıyönetimi beklernek elbette normal bir davranı'ş de-, ğildlr, kasıtlıdır. Mahkeme aynı sayfalardaki gerekçeli kara­ rına şöyle devarn ediyor: "Ancak bu işlemler o zaman adli takibata konu teşkil etmemiş bunun için sıkıyönetim ilanma kadar beklenil­ miştir. Sıkıyönetim ilan edildikten sonra sanık Beşikçi ü ni­ versitede görevli muhtelif şahıslarca, Ankara, Istanbu l ve Di­ yarbakı r Sık ıyönetim Komutanlığı 'na şikayet edilmiştir. " Öte yandan: Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun bir kararında: " . . . propaganda veya övmenin 1 42 . maddenin 1 , 2, 3 ve 4. f ıkraları nda gösterilen nitelikte olup olmadığ ı , failin kişili· ğ ine, geçm işteki haline, propagandası yapılan veya övü len şey ve f ikrin mahiyetine göre takdir olunmal ıdır." (As. Yar. Daireler Kurul Kararı , 1 4. 7 . 1 972 gün ve Esas no 1 972/52, Karar no 1 972/50 sayılı karar, sayfa 1 3)

denmektedir. 1 966- 1 967. 1967- 1968 Ders yıllannda icra edildiği iddia edilen fiilierde ise zamanında adli mercilere gidilrnediği yani 45


usuli işlemler tamamlanıp takibat yapılmadığı için, sanığın, işlendiği iddia edilen fillerden önceki değil. hep sonraki faali­ yetleri göz önüne alınmak durumunda kalmaktadır. (Bu ko­ nu üzerinde yeri geldiği zaman daha etraflı bir şekilde dura­ cağız.)

IX. MAHKEME DAVAYA BAKMAKTA GÖREVSizDİR Yukarıda anlatılan nedenlerle mahkeme bu davaya bak­ ınakla görevli değildir. Suç olduğu iddia edilen füler sıkıyö­ netim ilanından 4 yıl kadar önce işlenmiş ve adli kavu ştur­ maya uğramamıştır. Sıkıyönetim ilanından 4 yıl kadar evvel işlenen ve adli kovuşturmaya uğramayan fiilierin sıkıyönetımı gerektiren fi­ ilerden sayılacağı anlarİılı değildir. Sıkıyönetim ilanını gerek­ tiren fiilierin ağır filler olmaları ve lşlendiklerinc;len kısa bir müddet sonra adli kovuştu rmaya uğramalan gerekir. Sıkıyö­ netim ilanından 4 yıl kçıdar evvel işlendikleri iddia edilen fiil ­ Ierin sıkıyönetimden so.nra takibata konu olmalan muhbil"'­ lerin ve daha sonra mu hbir tanık olarak ifadelerirıe başvu ­ rulanlarm art niyetlerini ve kasıtlı davranışlannı ve bana karşı husumetlerini ortaya koymaktadır. İ kinci iddianarnede yer alan cemiyet teşkili ile ilgili iddi­ alar, esas hakkındaki mü talaada As. Savcı tarafından da va­ rit görülmediği gibi mahkemece de varit gör-ülmemiştir.

Üçüncü iddianamedeki fül ise sıkıyönetim ilanından ön­ ce yazılan bir yazı yani basın suçlan ile ilgilidir. Bu konu ile ilgili gerekçe avu katırn tantimdan daha ay­ nntılı bir şekilde mahkemenize sunulacaktır.

X. MAHKEME DAVAYA BAKMAYA YETKİLİ DE DEGİLDİR Dava dosyasından anlaşılacağı gibi hakkırnda üç iddia­ name düzenlenmiştir. Bunlardan birirıcisinde iddia edilen n­ illerin Erzurum'da. ikincisinde iddia edilen fillerin Erzurum ve Ankara'da geçtiği açıktır. 353 sayılı kanunun 27 ve 28. maddesindeki açıklık kar­ şısında, yetki açısından savcılar arasında tanzim kılınmış

46


anlaşma lle ilgtli müşterek karariann dosyada bulunması gerekirken, dosyada böyle bir evrakın bulunmaması usul­ süzdür. Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönettm Komutanlığı Aske­ ri Mahkemesi'nin kazai yetkileri hangi nedenlerle ve ne gibi düzenlemelerle Ankara ve Erzurum'a kadar uzandığı açıkça ortaya konuimalı idi. Üçüncü iddianarnede gösterilen fill ise istanbul'da de­ vam eden basın davası lle ilgilidir. Bu dava 2 5 . 5 . 197 1 tarih ve 97 1 / 1 76 hz. ve 97 1 / 1 97 esas sayılı iddianame ile İstanbul Toplu · Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılmıştır. Görevsizlik karan verilerek Diyar­ bakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkeme­ si'ne gönderilmesi usulsüzdür. İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nin görevden kaçtığı anlamını taşır. Kaldı ki böyle bir görevsizlik karan verilmiş olsa btle yet­ kili mahkeme Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönettm Komutanlığı Askeri Mahkemesi değtl, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi olmalıdır. Öte yandan duruşma zabıtlarının 1 3 ve 1 4 . sayfalan tet­ kik edildiği zaman, İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahke­ mesi'nde görülmekte olan basın davası hakkında mahkeme heyetinin, davanın daha başında bilgi sahibi olduğu açıkça görülmektedir. Mahkeme 5.6. 1 972 tarihinde 1 972/6 esas sayılı dosya ile birleştirilen 1 972/53 sayılı dava dosyasının tutanakları­ nın ikinci sayfasında "sanığın ANT dergisinde yayınlanan ve muhteviyatı itibanyla TCK'nun 1 42/3. maddesini ihlal nite­ liğinde olduğu belirtilen maddi eyleminin belirtilen davaların açıldığı tarihten önce dava konusu yapılıp yapılmadığı mah­ kemece alınan ara karan gereğince sorulmuş ve keyfiyetin İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde dava mevzuu yapıla­ rak yargılamasının devam ettiği öğrenilmiş ve mezkür mah­ kemece dava dosyası, sanığın diğer davalan ile birleştirtlrnek üzere gönderilmiş ve As. savcılık belirtilen dosyaya konu edi­ len olaydan ötürü iş bu davayı ikame etmiş bulunmakla . . . " diyerek İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nde gö­ rülmekte olan davadan çok daha sorıralan haberdar olduğu Izlenimini uyandırmaktadır. Bu , gerçeğe aykındır. 47


Esasen 2 2 . 7 . 1 972 tarih ve 1 97 1 / 70 sayılı ilk iddianame­ de belirtildiği üzere her iki mahkemenin yani, gerek Diyar­ bakır-Siirt İ lleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkeme­ İstanbul si'nin, gerek Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nin, birbirlerinde görülmekte olan davalar h ak­ kında bilgi-leri vardır. Bu bakımdan basın davasının 1 972/ 6 esas sayılı davanın sonuna gelindiği zaman İstanbul'dan Diyarbakır'a getirilmesi veya gönderilmesi sadece hukuki öl­ çüler içinde değil. aynı zamanda politik ölçüler içinde düşü ­ nülmesi gereken bir olaydır. Yetki konusunda da daha etraflı bir gerekçeyi ihtiva eden bir dilekçe avukatım tarafından rnahkernenize sunula­ caktır.

48


BÖLÜM U

MAHKEME ALENİYET PRENSİBİNİ TEMELDEN ZEDELEMİŞTİR

Bilindiği gibi duruşmalarda en büyük teminat alenilik­ tir. Ceza Muhakemeleri Usulü Hukuku'nun duruşmada ha­ kim kıldığı en esaslı prensibin biri, hatta en başta geleni ale­ niliktir. Bu bakımdan, bu prensip bütün anayasalarda yer almıştır. Aleniyet sayesinde halk, "adliye idaresi" hakkında kanaat elde eder. Aleniyet . hakimi, yaptığı iş dolayısıyla her türlü şüpheden korur. Aleniyet genel olarak, "muhakemenln yapılacağı yere girebilmek imkanı mevcut ise aleniyet sağ­ lanmıştır. " (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku. 2. bs. , Anka7 ra 1 968 , s. 240) şeklinde tarif edilir. Bu eksik bir tanım ola­ rak görülmektedir. Zira aleniyet, du ruşma süresince mahke­ menin sanıkla ilgili olarak yaptığı bütün işlemlerin açık ola­ rak, sanık huzurunda yapılması ve bu işlemlerin de tutanaklara derci ile mümkün olur. ·

Mahkemenin sanıktan gizli olarak yaptığı, tutanaklara dercedilmeyen, buna mukabil hükme tesir eden işlemler ale­ niyet prensibini kökünden zedeler. Kanun, duruşma aleni olur, (CMUK 378) derken, sadece du ruşmalara dirıleyici alınmasının engellenmemeslni kastetmemiş, aynı zamanda. mahkeme h eyetinin sanıktan gizli olarak hiçbir işlem yap­ maması, yaptığı her işlemi tutanağa dereetmesi gerektiğini de öngörmüştür. Alenilik prensibini başka türlü arılamaya imkan yoktur. Nitekim 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuru­ luş ve Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tutanağa Yazılacak 49


Diğer Noktalar" başlığı altındaki ı 78. maddesi, "Tutanak, duruşmada geçen iddia ve beyanları . . . kısaca dtıiuşmad8 geçen bütün vakalan . kapsar. Ve duruşmada ya:ı:güama usulünün esaslı kurallarına uytJlduğunu da açıkça gösterir" demek suretiyle duruşmada geçen bütün ·olaylann tutanak­ larda gösterilmesi gerektiğini ifade etmektedir . . Halbuki davamızda mahkeme aleniyet prensibine hi� iti­ bar etmemiştir. Şöyle ki: .

I.

.

DURUŞMA SALONUNA SESLERİ BANDA ALMAK İÇ İN TEYP KONMUŞ, FAKAT BU İŞLEM TUTANAKLARA DERCEDİLMEMİŞ, BUNUN DURUŞMA USULÜNÜ İHLAL ETMEDİÖİ VEYA DURUŞMA USMLÜNDEN OLDUGU BELİRTİLMEMİŞ, BÖYLECE OLAY DURUŞMA DIŞI G İZLİ Bİ R OLAY HALİNİ. ALMrŞTIR

ı . 9 Mart 1 972 tarihli celsede. yani muhbir tanık Rektör

Prof. Kemal Bıyıkoğlu, Muhblr Prof. Orhan Türkdoğan, Muhb ir Asistan İbrahim Erol Kozak. Tanık Prof. Mithat Torunoğlu. Tanık Prof. Şaban Karataş'ın huzurda dinlendi­

ği celsede, duruşma salonuna sesleri banda almak için teyp konmuştur. Fakat. duruşmada. sesleri banda almak için teyp konduğu hususu tutanaklara dercedilmemiştir. Hatta sanığa ve vekilierine sözlü olarak bile bilgi verilmemiştir. Duruşma salonunda olup bitenlerden. sesleri banda almak için teyp konduğu tarafımızdan anlaşılmıştır. Bu husus duruşmanın aleniyetini fevkalade zedelemek­ tedir. Zira yukanda işaret ettiğim gibi. duruşmada geçen

bütün vakalar zapta geçlrilmek durumundadır.

Duruşmanın banda alınması' ise somut davamızda son derece önemli bir olaydır. Kesinkes zapta geçirilmiş olmalı­ dır. Geçirilmemişse sanık bu işfemin arkasında elbette gizli maksatlar arayacaktır. "Sanık vekilierinin gelip yerine alın­ dığı". "Falan zabıt katibinin yeline falancanın alındığı" . . . gi­ bi usuli ve şekli işlemleri zapta geçiren heyete "duruşma sa­ lonuna teyp konması ile ilgili olayı" zapta geçirmemesi ola50


naksızdır. Duruşma sırasında fotoğraf çekildiğinin zapta ge­ çirilip geçirilmemesl önemli olmayabilir. ama seslerı banda almak Için duruşma salonuna teyp konulması son derece önemli bir olaydır. Hem de somut davamızın esası ile ilgili­ dir. Öte yandan usul kanunumuzda bu konuda büyük bir boşluk vardır. Duruşmanın teybe alınıp alınmayacağına dair en ufak bir hüküm yoktur. Dolayısıyla böylesine bir ortam­ da duruşma salonuna teyp konulması. seslerin banda alın­ ması hususu hukuki ve inanılır bir gerekçe ile sanığa ve ve­ killerine açık olarak izah edilmeli. usul kanununun buna cevaz verdiği açık olarak belirtilmeli, olaya gizlilik verilme­ melidir. Bunun tamamen aksi olduğu için sanık burada, art niyet aramakta çok haklıdır. 2. Durum bu kadarla da bitmemiştir.

Yukanda sözünü ettiğim 9 Mart ı 972 tarihli duruşmada muhblr tanıkiann ve tanıkiann bazı beyanlan tutanaklara yanlış ve eksik geçti. Bunun üzerine 1 0 Mart ı 972 tarihli duruşmada tutanaklara ilgili bir dilekçeyi mahkemeye ver­ dim. (Tutanak, s. 64) 10 Mart ı 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mah­ kemeye verdiğim dilekçede şu hususlan belirtmiştim: "Tutanaklar hakkında" 1 . Mu hbir tanık Kemal B ıyıkoğlu ifadesinde , idari tahki­ kat evrakının 'Prof. Karataş tarafından Fuat Paşa'ya verildi­ ği'ni belirttiği halde, bu husus zapta başka türlü geçti. (Zabıt, s. 45) Yukarıdaki şekilde düzeltilmesini, 2. Yine muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu, 'sanığın anket şeklinde icra edilen ve fakat anketsiz o larak bilim kuruluna g e l e n araştı rma projesi tetkikle reddedilmiştir' demesi üzeri­ ne, 'bu ifadenin yalan olduğunu' belirttim. Bunun üzerine mahkemeniz 'bidayette reddedildiğini' zapta, 'bidayette red­ dedildiği' şeklinde geçtiğini bildirdi. Muhbir tanık da "bidayet­ te reddedildi" şeklinde ifadesini düzeltti. Fakat bu düzeltme mahkeminin "geçti" demesine rağmen geçmemiş. (Zabıt, s. 44) Bunun yukarıdaki şekilde zapta geçirilmesini, 3. Tanık Mithat Torunoğlu, Tahkikat Komisyonu'nda ifa-

51


demin, neden, diğerleri g ibi sözlü olarak alı nmadığını sordu­ ğumda 'savcığın bu konudaki beyanına başvurulmak üzere yazı yaz ı lmıştır. I cabet etmediğini sanıyorum, savunması ya­ zılı alınmıştı r' (Zabıt, s. 53) dedi. Bana bu konuda hiçbir şekil­ de yazı yazılmadığı , davetiyenin gönderilmediği, şeklindeki beyanı m üzerine: 'fakültesi dekaniiğı na yazıld ığı n ı sanıyorum' şeklinde ifadesini değiştirdi. Bunun bu şekilde zapta geçilmesini, 4. Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu, konuşması nda, ·ısmail Beşi k çi nin halim-selim b i r kişi olarak görü ndüğüne bakma­ yın, her türlü anarşik olayı o yaratmıştır' demiştir. Bu, zabıtla­ ra g eçme miştir. Bu sözün de zabıtlara dercedilmesini. .. " (Sözü geçe n di­ lekçe, s. 2-3) '

3. Tutanaklarla ilgili bu talebim. 24 Nisan 1 972 tarihli du ruşmada reddedilmiştir. (Tutanak. s. 75/5) Mahkeme şu karan almıştır:

"San ıklar hakkındaki duruşmalar alen i ve vicahi o larak ya­ pıld ığ ı ndan muhbir, tanık, sanı k ve As. Savcı ile sanı k vekilie­ rinin dava ile ilgili görülen bilcümle beyan ve istemleri duruş­ ma tutanağına usule uygun şekilde dere edildiğinden sanığın duruşma tutanaklarına bazı hususların değişik ve noksan geçmesi ile i lgili ve kendine göre bunların düzenlenmesine i lişkin, istemlerinin reddine." Bu karann hukuki niteliği olmadığı gibi tatmin edici bir yönü de yoktur. Çünkü:

a) Mahkeme aleni ise duruşma salonuna sesleri banda almak için teyp konduğu neden gizlenmiştir? b) Yapılan iş çok normal bir iş ise neden tutanaklara dercedilmemiş, gerekçesi açıklanmamış, gizlilik tercih edil.

��

'

c) Bilcümle beyarılann zapta geçtıği, şeklindeki görüş

mahkemenin indi görüşüdür. Biz geçmediğini iddia ediyo­ ruz. , Ve kaynak olarak da du ruşma salonuna sesleri banda almak için konan teypi gösteriyorum. Sözü geçen celsede h erkesin konuşması banda alındığına göre. kimin ne konuş52


tuğu orada bellidir, dolayısıyla tepy bandı huzurda dinlenir, kimin ne konuştuğu açıkça ortaya çıkar. diyorum.

d) O halde benim talebim, "Kendine göre tutanaklann yeniden düzenlenmesi" şeklinde ele alınamaz. Talebimin ob­ j ektif bir temeli vardır. M ahkemenin teybi sanık huzurunda yeniden dinlemeden bu karan alması usulsüzdür. Sadece kendi indi, sanığa karşı önceden zaten şartlanmış olan gö­ rüşlerini aksettirir. e) Öte yandan ben, tutanaklarla ilgili talebimi 1 0 Mart 1 972 günkü celsede yani bir gün sonra yaptım. Ondan son­ ra. 28 Mart 1 972, 1 8 Nisan 1 972 tarihlerinde olmak üzere iki duruşma daha yapıldı. M ahkeme bu celselerde. bu konu­ da karar vermedi. 24 Nisan 1 972'de yani talebimden 1 . 5 ay kadar sonra karar vermiştir. Halbuki bu karan normal ola­ rak muhbir tanıkiann ve tanıkların huzurunda. teybi tekrar tekrar dinledikten sonra alması gerekirdi. 4. Usulsüzlüklerin düzeltilmesi için 1 6 . 5 . 1 970 tarihli duruşmada, 1 5 . 5 . 1 972 tarihli bir dilekçeyi yine mahkemeye verdim. Sözü geçen dilekçede şunları beli.rttim:

"1 O Mart 1 972 tari hli duruşmada, bir dilekçe i le 9 Mart 1 972 tarihli duruşmada dinlenen bazı muhbir tanıkların be­ yanları nı n zapta eksik veya başka türlü geçirilmiş o lduğunu belirtmiş, di:izeltilmesini talep etmiştim. Bu talebin 24 N isan 1 972 tarihli duruşmada 'sanıklar hak­ k ı ndaki duruşmalar aleni ve vicahi olarak yap ı ld ığ ı ndan, muh­ bir tanık, sanık ve As. Savcı ile san ık veki lierinin dava ile ilgili görü len bilcümle beyan ve istekleri duruşma tutanağı na usu­ le uygun şekilde dereedildiğinden sanığın durı:ışma tutanak­ larına baz ı hususların değişik ve noksan geçmesi ile ilgili ve kend isine göre bunların düzeltilmesine i lişkin istemler .. .' ol­ duğu belirtilerek mahkemece reddedilmiştir. (Tutanak, s. 75) Bu red usule ayk ı rıd ı r , Zira: Bu istemimizin temel dayanağı duru şmalard a kullanılan teyptir. Ve 9 Mart 1 972 tarihli duruşmada teyp kullanıldığı şüphesizdir. Durum böyle iken, zabıtlarla i lgili talebim, teypin tekrar tekrar dinlenilmesi sonucu karara bağlanması gerekir­ di. 53


Duruşmada teyp kullanılmasının nedeni, duruşmalarda ta­ raflarca, tanıklarca ve mahkemece beyan edi le n sözlerin da­ ha s ı hhatli bir şekilde zapta dereedilmesini sağlama k ve za­ bıtların üzerindeki itirazları daha somut bir şekilde karara bağlamak, yani duruşma tutanaklarının kontrolü olduğuna göre , benim duruşma tutanakları ile ilgili taleplerimin, teypin mahkeme huzurunda dintenitmeden karara bağlan mış o l ma­ s ı usule aykırıdır. Ve bende ister istemez teypin başka bir amaç içi n ku llanıldığı izlenimini uyand ırmaktadır. Öte yandan mahkemenin tutumu CM U K'nun 226 ve A.Y . U .K'nun 1 78 . maddelerine de kesinlikle aykırıdır. Zira adı geçen maddelerde, (duruşmalarda g eçen her olayın, beyan edilen her sözün zapta geçirilmesi) hükmedilmektedir.

SONUÇ VE iSTEM: Yukarıda be lirttiğim n edenlerl e , m!'lh­ kemenizin, ' . . . sanığın duruşma tutanaklarına bazı hususların değişik ve noksan geçmesiyle ilgili ve kendine göre bunların düzenlenmesi' şeklindeki beyanını gerçeğe aykırı sayıyor ve 1 O M art 1 972 tari h li dilekçede , tutanaklarta ilgili i stemierirnde d ireniyorum. i stemimin somut dayanağı duruşmalarda kulla­ n ı lan teyptir. Kimin ne konuştuğu teypte açı k-seçik bellid ir. Bu talebim için teypin d inlenilmesinden sonra yenide n ka­ rar verilmesini." Bu talebim aynı duruşmada reddedildi. (Tu tanak. s . 88, Bent 4) Mahkeme şöyle bir karar aldı:

"Duruşmalar s ı rasında mahkeme salonuna konulan teyp ile önemli telakki edilen bazı beyanlar zaptedi lmekte ise de, bu işlem, tutanaklarda esasa müessir nitelikte yap ılmas ı muhtemel yanlışların tutuklu olmayan sanıklar ve tutuklu sa­ n ı kların vekilierinin de iştiraki ile duruşma haricinde çalıştırıla­ rak düzeltilmesi maksadı ile yap ı lmakta ve bu işin ifası ndan sonra mezkur bantlar heyetçe aynı anda sildirilmektedir. O itibarta sanığın daha önceki eelselere ait duruşma tuta­ nakları nda bazı yanlışlar bulunduğu ve dolayısıyla bunların düzeltilmesi gerektiği hususuna i lişkin istemi, hem mezkür kontro lun halen mümkün o lmaması ve hem de bu işin heyet­ çe yapılmış bulunması nedeni ile kabule değer görülmemek­ le , vaki istemin reddine . . . "

54


Bu karar da h u kuki bir niteliğe sahip olmayıp. sadece heyetin soyut, indi ve önceden şanlandınlmış görüşlerini aksettirmektedir. Zira:

a) Mahkeme "duruşmalar sırasında mahkeme salonuna konulan teyp ile önemli telakki edilen bazı beyanlar zaptedil­ mekte ise de. bu i�lem. tutanaklarda. esasa müessir nitelik­ te yapılması muhtemel yanlışlıklann tutuklu olmayan sa­ nıklar ve tutuklu sanıklarm vekilierinin de iştiraki ile duruş­ ma haricinde çalıştınlarak düzeltilmesi maksadı ile yapıl­ makta ve bu işin ifasından sonra mezkur bantlar heyetçe aynı anda sildirilmektedir" demektedir. Benim dava sadece bana münhasır bir daya olduğuna. davada benden başka şahıs. olmadığına göre. mahkemenin, tutuklu olmayan sa­ nı.klardan söz etmesi anlaşılır şey değildir. Çünkü benim dQsyamın tutuklu olsun veya olmasın. hiç kimseyi ilgilendir­ ıı:ıeyec eği şüphesizdir. ti) Öte yandan banUann duruşma haricinde silinmesi �sule aykındır. Zira alenilik prensibi duruşma ile ilgili bü­ tün muamelelerin samğın huzurunda yapılmasım gerektirir.

c) Görüldüğü gibi mahkeme.•"tutuklu olmayan sanıkla­ rın ve tutuklu saruklann vekillerinin de iştiraki ile duruşma haricinde çalıştınlarak düzeltilmesi" demektedir. Ben sözü geçen duru'şmada, duruşmayı izleyen avukal­ lanmla ayn ayrı konuştum. Avukat Şerafettın Kaya, Avu­

kat Veysi Zeydanlıoğlu, Avukat Yücel Önen, Avukat Fikri Yıldızhan, böyle bir işlemden kendilerinin haberdar edilme­ diğilli ve böyle bir işleme katılmadıklanru bildirdiler.

d) Mahkeme . "O itibarla sanığın daha önceki eelselere ait duruşma tutanaklannda bazı yanlışlar bulunduğu ve do­ layısıyla bunlann düzeltilmesi gerektiği hususu na ilişkin is­ temi. hem mezkür kontrolun halen mümkün olmaması. ve hem de bu işin heyetçe yapılmış bulunması nedeni ile kabu­ le değer görülmemekle reddine . . . " diyerek. yukandaki beyarn ile çelişıneye düşmektedir. Çünkü yukanda tutuklu olma­ yan sanıklar ve tutuklu sanıkiann vekillerinin de iştiraki ile teyp çalıştınlarak düzeltme yapıldığı belirtildiği halde, bura­ da. "mahkeme bu kontrolu zaten yapmıştır" demektedir. 55


e) Bütün bu açıklamalar göstermektedir ki, mahkeme aleniyet prensibini kökünden zedelemiş ve birtakım gizli iliş­ kiler içine girdiğini açıkça ortaya koymuştur. Bütün bunlardan sonra artık, ben, duruşmalarda neden teyp kullanılarak seslerin ve konuşmaların banda alındığını, 1 5 Mayıs 1 972 tarihli dilekçemde olduğu gibi "duruşmada teyp kullanılmasının nedeni, duruşmalarda, taraflarca ve mahkemece beyan edilen sözlerin daha sıhhatli bir şekilde zapta dereedilmesini sağlamak, zabıtlar üzerindeki itirazlan daha somut bir şekilde karara bağlamak, yani duruşma tu ­ tanaklarının kontrolu olduğu göre" şeklinde bir açıklama yapmıyor. mahkeme üyelerinin mahkeme görünümü altın­ da, Milli istihbarat Teşkilatı'na bilgi toplayan bir kurul haline geldiği, sonucuna vanyorum. Aksi halde:

aa) Duruşma salonuna teyp konulduğu , gerekçesi ile birlikte tutanaklara açık-seçik olarak dercedilirdi. (Usul hu­ kukumuzda büyük bir boşluk olmasına rağmen duruşma salonuna teyp konulabileceğini bir müddet için kabul etsek. hukuki nedenler arasak ve bulsak bile, bu işlemin tutanak­ lara dercedilmemesi, son derece usulsüz bir tutumdur. Ve duruşma harici birtakım gizli işlere matuftur.) bb) Mahkemenin bu işlemi, gerçekten. sırf duruşmaya inhisar etse idi, benim, duruşma tutanaklan ile ilgili olarak ileri sürdüğüm itirazlar teypin mahkeme huzurunda çalıştı­ nlması ile incelenir. karara bağlanırdı. Örneğin istemimin, "sanığın du ruşma tu tanaklarının kendine göre yeniden dü­ zenlenmesi" şeklinde bir istem olduğu sonucuna ancak böy­ le bir işlemden sonra varılabilirdi. Halbuki böyle olmamıştır. M ahkeme heyeti sadece. indi, ve hukuki olmayan görüşlerini aksettirmiştiL Bu görüşler hiçbir pozitif delile dayanmadığı gibi usul prensipleri ile de ilgili değildir. ·

cc) Mahkeme gizli ilişkiler içinde olmasaydı. benim tale­ bimi hemen ertesi gün, muhbir tanıkiann da mahkeme hu­ zurunda olduğu sırada, teypi çalıştırarak karara bağlardı. (Zira benim 9 Mart 1 972 tarihli duruşma tutanaklan ile ilgili dilekçem 1 O Mart 1 972 tarihlidir) Halbuki mahkeme bu tale­ bi 1 . 5 ay kadar sonra . aradan uzun bir zaman geçtikten sonra lncelemiştir. 56


dd) Mahkemenin ubu işi zaten biz yaptık" şeklinde çeliş­ ıneye dayanan (çelişmeyi yukanda belirtmiştim) beyanı kati­ yen inandıncı değildir. Esasen sanığın. hukuki olmayan. ta­ mamen indi görüşlere inanması zorunluluğu da yoktur. ee) Öte yandan. mahkemenin duruşma solonuna teyp koyduğunda, bunu kendi başına, sanık ve vekillerinden ha­ bersiz bir şekilde silme yetkisine de sahip olmamalıdır. Nasıl du ruşma tutanaklannı iptal edemiyorsa. bantları da iptal edememelidir. Ediyorsa gizli ilişkiler içindedir, demektir. Bütün bunlar hiçbir itiraza ve şüpheye yer vermeden, göstermektedir ki, mahkeme, aleniyet prensibini kökünden zedelemiş, yürütme organının direktillerine göre iş yapmış, hukuk kitaplannda ve anayasalarda yer alan "kutsal bağım­ sızlığını" politik endişelerle onulmaz şekilde yaralamıştır. II.

MAHKEME, HAKKlMDA, BİRTAKIM MERCİLERLE DURUŞMA DIŞI OLARAK B İRTAKIM YAZlŞMALAR YAPMlŞ, FAKAT BUNLAR ZAMAN ZAMAN, (HAKİMLERİN DOSYAYA HAKİM OLMAMALARI NEDENİ ile) KIRINTI HALİNDE DOSYAYA DA AKSETMİŞTİR . BU HUSUS DOSYA MÜNDERECATINDAN ve TUTANAKLARDAN ANLAŞlLMAKTADlR

ı. ı 8 Nisan ı 972 tarihli duruşma tutanaklarında (Tuta­ nak, s. 69) UMİT Diyarbakır Bölge Başkanlığı'nın geçen celse okunmasına karar verilen 1 .3 . ı 972 gün ve 2435 sayılı ceva­ bi yazı ve ekindeki..." şeklinde bir kısım vardır. Bu. cevabi yazı ve ekindeki, ibaresi üzerinde son dere­ ce dikkatli ve önemli bir şekilde durmak gerekir. Bilindiği gi­ ' bi. herhangi bir mahkeme , duruşma ile ilgili olarak. çeşitli merciiere yazacağı yazıları duruşmalada ilgili celseler so­ nunda karar altına alır. Ve bunu sanığa ve vekillerine de du­ yurur. Zaten tutanaklara da derecedilir. Duruşma dışı yazış­ maların duruşmaların aleniyetini bozacağı şüphesizdir. Bu cümleden olarak. mahkemenin. (28 Mart ı 972 tarih­ li ve 10 Mart ve 9 Mart ı 972 tarihli duruşmalar bir tarafa. bu duruşmalarla ilgili olarak aşağıda tahlil yapılacaktır.) 24 57


Şubat ı 972, 3 Şubat ı972, 25 Şubat ı 972, 28 Aralık ı 97 1 . . . ve daha önceki duruşmalarda, MİT Diyarbakır Bölge Başkanlığı'na herhangi bir yazı yazılıp bilgi istendiğine dair en ufak bir belirti ve karar yoktur. O halde mahkeme bu işiert duruşma dışı ve gizli olarak yürütrnek istemiştir. Bu gizli yazışma ile hakkımda MİT Di­ yarbakır Bölge Başkanlığı'ndan ne gibi bir istemde bulunul­ duğunu bilmediğimden bu konuyu burada kesiyorum. 2. 2 3 . 5 . ı 972 tarihli duru şmada "Geçen celsede verilen bazı karar teaplannın ikmaline rağmen lüzumlu cevaplann gelmediği anlaşıldı" (Tutanak. s. 90) denildikten sonra," . . . evvelce verilen kararlar icabı yazılıp henüz cevaplanmayan müzekkere cevaplarının beklenmesine . . . " (Tutanak. s. 9 ı . Bent 2) denilmektedir. Burada henüz cevaplanmayan müiekkere cevaplannın ne olduğu dikkat çekicidir. Bununla ilgili olarak duru şma tutanaklarını izleyelim. 24 Nisan ı 972 tarihli duruşmanın öğleden evvelki saf­ halarında. ı . 2 . 4, 5. 6. 7 , 8 , .9. 1 0 . l l , ı 2 . ı 3 , ı 4 numaralı istemler' reddedilmiş, 3 numaralı istemin hükümle birlikte ı 5 numaralı istemin de bilahare teammülüne karar veril­ miştir. Dolayısıyla herhangi bir yere. herhangi bir yazı yazıl­ masına karar verilmemiştir. (Tutanak. s. 75-76) Aynı günkü duruşmanın öğleden sonraki bölümünde ise ı , 3. 5. 6. 7 numaralı bentlerde bazı hususlann bazı merci­ Ierden sorulmasına karar verilmiştir. 2, 4. 9 numaralı bent­ lerde ise mahkemenin bilgisi dahilinde olan bazı belgelerin okunmasına karar verilmiştir. (Tutanak. s. 7? -78) 3. 2 Mayıs ı 972 tarihli duruşmada sözü geçen yazılara henüz cevap gelmediği belirtilmiş, (Tutanak. s. 8 ı ) sadece 2 numaralı bentte yazılan husus yerine getirilmiştir. 4. ı 5 (yani ı 6 Mayıs ı 972 tarihli duruşmada 5. 6. 7 no­ lu bentlere cevap geldiği görülmüş ve yazılar okunmuştur. (Tutanak. s. 83) ı . 3, 4 nolu bentlerde belirtilen istemiere ise cevap gelmediği görülmüş (Zabıt. s. 87) ve yine aynı cel­ sede ı , 3. 4 nolu istemlerle ilgili yazı cevaplannın beklenme­ sine karar verilmiştir. (Tutanak. s. 87)

58


5. 23. 5. ı 972 tarihli duruşmada ise ı ve 3 nolu bentler­

de belirtilen istemiere de cevap geldiği ve okunduğu (Tuta­ nak, s. 89) ve 4 nolu bentte belirtilen istemin de yerine geti­

rildiği görülmektedir.

·'

Böylece beklenecek yazı kalmamıştır. Bütün

bu

açıklamalar

karşısında

mahkemenin,

23. 5 . ı 972 tarihli d uruşmada "evvelce verilen kararlar gereği

yazılıp henüz cevaplanmayan müzekkere cevaplanrun bek­

lenmesine" (Tutanak. s. 9 1 . Bent 2) şeklinde karar alması ·is­ ter istemez sanığı şüpheye düşürmektedir.

Mahkeme sanıktan . gizli olarak. hangi merciiere yazı yazmıştır da beklenmesiiıe karar veriyor. Ben bunun maddi hata olduğu, mahkemenin yarulgıya düşerek . dosyaya hakim olamamak (kaldı ki heyet dosyaya hakim olmak. ne gibi yazılar yazılıp ne gibi cevaplar alındığı­ nı bilmek, izlemek zorundadır) dolayısıyla yaptığı bir hata ol­ duğu kanısında değilim. Mahkemenin gerçekten. duruşma dışı, sanıktan gizli yazışmalar yaptığı. fakat şuur altındaki bilgisini zaman zaman tutanaklara da aksettirmeye engel olamadığı kanısındayım. Nitekim bu şekildeki kararlar. 2 Haziran 1 972 tarihli

duruşmadaki tutanaklarda da vardır. "Daha önceki oturum­ larda yazılan yazılı cevapların beklenmesine . " (Tu tanak. s.

92, Bent 2)

Hangi oturumda hangi makama ne gibi bir yazı yazıl­ mıştır ve beklenmektedir? Bu durum 9.6. ı 972 tarihli duruşmada da sürmektedir.

"Evvelki eelselerde alınıp muhtelif merciiere yazılan müzek­ kere cevaplannın beklenmesine. " (Tu tanak. s. 1 02 . Bent 2)

Hangi oturumda, h angi mercilere. ne gibi bir yazı yazılmış­ tır. Sanıktan gizlenen. ana tutanağa aksetmesine de engel olunamayan husus nedir? Yukanda belirttiğim gibi bu maddi bir hata değildir. (Bu konu bile hakirrJerin dosyaya hakim olamadıklan, önceden şartlanmış olan görüşleri ile ezbere ve lakaydi ile hareket et­ tıkleri için üzerinde aynca durulmaya değer. ) Doğrudan doğ­ ruya mahkemenin, saruk hakkında yaptığı gizli yazışmaların şuur altındaki bilgisinin tutanaklara aksetmiş şeklidir.

59


Nitekim 1 3 H aziran 1 972 tarihli duruşmada düğüm çö­

zümlerunekte. ne gelen. ne de okunan yazı olmadığı. sözü geçen duruşmadaki tutanaklardan anlaşılmaktadır. (Tuta­ nak. s . 1 03- 1 05)

Buna· rağmen mahkeme. bir ara karan ile, sözü geçen daha önceki kararlarını (eğer maddi hata ise hakimierin dosyaya h akim olama<tıklanndan meydana gelen bir hata ise) bile d üzeltmeye yanaşmamaktadır. D aha sonraki eelselerde de bu gerçek ortaya çıkmakta ve pekişmektedir. Bütün bunlar, yani sözü edilen gizlilik ve lakaydilik mahkemenin aleniyetini, elbette, temelden zedelemektedir.

Ceza usulü ve hukuk prensipieline kesinkes aykınlık teşkil etmektedir. Sanık, hakkında, çeşitli merciiere yazılan her türlü yazı­ dan haberdar olmalı. her türlü delile karşı diyeceklertni bil­

dirmeli, mahkeme. sanıktan gizli. dosya dışı delillerle mah­ kümiyete gitmemelidir. Aksi halde kitlelerde adalete duyu ­ lan güven sarsılır. Mahkeme bu güveni temelinden sarsmış­ tır.

III. MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MAHKEMEYE Dİ REKTİF VERMİŞTİR . BU HUSUS DOSYA MÜNDERACATINDAN ve TUTANAKLARDAN AÇlKÇAANLAŞlLMAKTADlR ·

Bllindiği gibi 1 9 6 1 Anayasası, mabkemelertn bağımsızlı­

ğı ile ilgili 132. maddesinde:

"Hakimler, görevlerinde bağımsızdır, anayasa, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kul­ lanılmasında mahkemelere ve hakimiere emir ve talimat ve­ remez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkı nda yasama meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru so ru lamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunamaz . . . "

hülanünü getirmiştir.

60


Somut davamızda ise mahkemenin bu hükme hiç rtayet etmediği, kendisine Milli istihbarat Teşkilatı tarafından di­ rektifler verildiği açık seçik ortada durmaktadır. Tutanaklan izleyelim. ı.

ı o Mart ı 972 tarihli duruşmada, M . . . Mit Müsteşarlı­

ğı'ndan sanıkla ilgili olarak gelmiş evrak ve belgelelin gele­ cek celsede okumasına . . . " (Tutanak. s. 66. Bent 5) denmek­ tedir.

Demek ki Milli istihbarat Teşkilatı istediği anda. mahke­ meye direktifler ve bilgiler vermekte. mahkeme de bunlan kabullenmekte delil diye okumaktadır.

2. 28 Mart ı 972 taıihli duruşmada yine aynı karar de­

vam etmektedir. MMiT Müsteşarlığı'ndan sanıkla ilgili olarak gelmiş bulunan evrak ve belgelerin gelecek celsede okunma­ sıru." (Tutanak. s. 67. Bent 4)

3. Bu yazı ı 8 Nisan ı 973 tarihli duruşmada okunmuş­

tur. (Tutanak, s. 69)

4. 2 M ayıs ı 972 tarihli duruşmada, MMiT Bölge Başkan­

lığı'nın 26.2. ı 972 taiihli yazılarına Ek

Namık . Kemal Kaya

Rıza Müftüoğlu

ve

isim ve imzalannı muhtevi metinler

okund u , mahiyeti anlaşıldı. (Tutanak. s. 79) denilerek yine Milli istihbarat Teşkilatı'nın mahkemeye telkinlerde bulun­

duğu, direktifler verdiği, mahkemenin bu yazıları delil diye okuduğu ve M iT'nın etki alanı içine girdiği açık-seçik ortaya çılanaktadır:

5. Yukanda sözü geçen 26.2. ı 972 tarihli yazı üzerinde

de d uralım:

Nedir bu 26.2. ı 972 tarihli yazı? Sanki mahkeme bun­

dan önce bu tarihli _bir yazı okumuş, şimdi de onun ekini okuyor. Halbuki 26. 2. ı 972 taıihli yazı duruşmanın hiçbir

eelsesinde okunmamıştır. Gerçi bundan önce de MiT Bölge Başkanlığı'nın bir yazısı okunmuştur. Fakat bu, 1 . 3. 1 972 tarihli ve 2435 sayılı idi. (Tutanak. s. 69) Bu neyi gösterir? Bu, mahkemenin sanık hakkında. defaatle . Milli istih­ barat Teşkilatı ile gizli yazışmalar içinde bul!-induğunu gös­ terir.

61


6. Mahkeme yine 2 Mayıs 1 972 tarihli duruşmada. "MİT Bölge Başkanlığı'nın düzenlediği 29.6. 1 97 1 tarihli yazı ekin­ deki rapor okundu , mahiyeti anlaşıldı� demektedir (Tuta­ nak, s. 80) Demek ki mahkeme tam anlamıyla Milli istihba­ rat Teşkilatı'nın direklif ve telkinleri ile hareket etmektedir. (Bu konuya ileride yine dokunu lacaktır.) 7. Mahkeme 2 Haziran 1 972 tarihli duruşmada "MİT Müsteşarlığı'nın 6. 9. 1 972 günlü yazısı. ekindeki. . . � (Tuta­ nak, s. 93) diyerek, yu\Gındaki görüşlertınizi bir kere daha doğrulamaktadır.

Bütün bunlar mahkemenin aleniyetini ortadan kaldırdı­ ğı gibi, hukuk sistemine ve ceza yargılama prensiplerine de kesinkes aykırıdır. Çünkü , artık, somut davamızda. anaya­ salarda ve huku k kitaplarında yer alan "bağımsız mahkeme­ ler�. "bağımsız hakimler� . . . yok. doğrudan doğruya mahke­ me görünümü altında Milli istihbarat Teşkilatı için, bilgi toplayan bir komisyon var. Burada iki şık var: Ya mahkeme tamamen yürütme or­ ganının emri altına girerek Milli istihbarat Teşkilatı'nın tel­ kin ve d irektillerine göre yargılama yapmaktadır. (Bu koşul­ lar altında . üç kişinin oturup "biz bağımsız bir mahkemeyiz, Kimseden emir almayız� demesine kimse inanmaz.) Veya gerçekten bağımsızdır. O zaman da. yan gizli teyp çalıştır­ mak. duruşma salonunda konuşmalan banda almak için teyp konulduğunu tu tanaklara dercetmemek, Milli İstihba-· rat Teşkilatı ile sanıktan gizli ve du ruşma dışı yazışmalar yapmak. M illi istihbarat Teşkilatı'ndan direktiller almak. ay­ nı teşkilatın telkinlerine maruz kalmak gibi, eylemleriyle gö­ revini kesinkes kötüye kullanmış bir hakimler ve mahkeme heyeti karşısındayız. Ben bu h ususların araştıolmasını vs. talep etmiyorum. Her şey hiçbir araştırınayı gerektirmeyecek kadar açık ve se­ çiktir.

62


BÖLÜM m

USULE AİT ÖTEKİ BOZMA NEDENLERİ

I.

Mahkeme, 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu Ve Yargılama Usulü Kanunu'nun Ve CMUK'nun 2 10. Maddesinde Gösterilen Süreye Riayet Etmemiştir

120.

Bilindiği gibi iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta geçmek icap eder. Bir haftalık .sürenin ise nasıl hesaplanacağı CMUK'nun

40. maddesinde gösterilmiştir. Bizim somut davamızda ise iddianame 23. 7 . ı 97 ı tarih­ de tebliği edilmiş, 30. 7 . ı 97 ı tarihinde duruşma günü veril­ miştir. (Tutanak. s. ıı B u , kanuna muhalefet etme hali teş­ kil

etmı:ktedir. CMUK'nun 40. maddesine göre en 3 ı . 7. ı 97 ı tarihinde duruşmaya çıkanlması gerekirdi. Öte yandan, CMUK 22 1 . maddesinde,

u• • •

az

2 10. maddede

muayyen olan müddete riayet olunrnamış ise reis, duruşma­ nın talikini istemeye hakkı olduğunu maznuna bildirir. � D u ruşma tutanaklanndan görüleceği gibi bana, böyle bir hatırlatma da yapılmamıştır .. Hülmıün bu yönden bozulması gerekir.

63


Mahkeme, 3 5 3 Sayılı Kanunun 1 59., CMUK'nun 250. Maddelerine Riayet Etmemiştır

2.

353 sayılı kanunun 1 59. maddesi şöyledir: "Tanığın ve bilirkişinin veya suç ortağının dinlenmesinden veya herhan­ gi bir yazılı delilin okunmasından sonra bunlara karşı sanı­

ğın bir diyeceği olup olmadığı sorulur.

K

CMUK'nun 250.

maddesi de aşağı yukan böyledir. D avamızda bu hülane riayet edilmemiştir. Şöyle ki: Mahkeme, tutanaklara. UMaznunun sorgusuna karşı As. Savcı'dan ne diyeceği soruldu . Sorulmadan önce dosyada mevcut. As. Savcılık marifetiyle alınmış olan ifadesi okundu, aniaşıldıK (Tutanak. s.

ı ll

dedikten sonra bu ifade hakkında

benden bir şey sormamıştır. Bu, usule aykırıdır. Zira: uilk celsede okunan evrak üzerine 250. ve mahkeme zabıtname­ sinin tanziminde 265. mack:l.elert ahka.mına ve heyet arasın­ da tebeddül

halinde

takrtrt muhakeme

lüzumuna riayet

edilmemesi hükmün bozulmasına muciptir. (T.T. Mahkeme­ si Birinci Ceza D airesi'nin 9 . 5 . 1 93 1 günlü karan) Hüküm bu yönden de bozulmalıdır.

3.

.

İdd.lanamedek.i Filler ile İlgili Sorgu Yapılmamıştır

İlk tahkikattaki sorgum sırasında 2 2 . 7 . i 9 7 1 tarihli ve 1 97 1 / 230- 1 04-70 sayılı iddianarnede yazılı filler benden so­ rulmamış, sadece

Oluşumu"

"Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın

konulu makale üzerinde uzun uzu n sorgu yapıl­

mıştır. H albuki normal olarak iddianarnede yazılı olan fille­ rin sorgusu yapılmalı idi. iddianamedeki fiiliere ve sözü geçen sorguya bakıldığı zaman birbirlerinden ne kadar farklı olduğu ilk nazarda gö­ rülecektir. Bütün bu açıklamalar 2 2 . 7 . 1 97 1 tarihli iddianame ile il­ gili fillerin sorgusunun yapılmadığını, sorgu işlemi yapılma­ dan mahkemeye sevkedildiğimi açıkça gösterir. Bu konu mahkemeye verdiğim savunma metninde de ileri sürülmüştür. (Savunma, s. 3 1 , 6. paragrall M ahkeme gerekçeli kararında

64

u

. . . ancak 2 2 . 7. 197 1 tarih


ve 1 9 7 1 / 70 sayılı iddianamenin hazırlanmasında sadece Milli istihbarat Teşkilatı'ndan gönderilen rapor ve belgelerle Atatürk Üniversitesi'nden gönderilen yazılı belgelere istinad edilmiş, olayla ilgili bilgileri bulunduğu idari tahkikat rapor­ lanndan anlaşılan tanıkların bilgisine başvurulmamıştırR. (Gerekçeli Karar, s. 1 2) demektedir. Bu husus, davanın özü­ nü ilgilendiren son derece önemli bir gerçeği ört-bas etmeye çalışan bir beyandır. Çünkü; Ben, şu olayı defalarca belirttim. M ahkeme "görülen da­ va ile ilgisi yokR gerekçesi ile anlattıklanmı hiç dikkate alma­ dı. Olay şudur: İdari Tahkikat Komisyonu evrakı 4936 sayılı Üniversite­ ler Kanunu'nun 49. maddesindeki gerekli usul tamamlana­ cağı yerde, son derece keyfi bir şekilde ve hiç gerekmediği halde Milli istihbarat Teşkilatı Mü steşarlığı'na gönderilmiş­ tir. Bunu . üniversitenin bizzat kendi beyanlanndan anlıyo­ ruz. Üniversitenin 1 8 . 7 . 1 97 1 gün ve 1 007 sayılı ve Profesör Ahmet KURT imzasını taşıyan yazısında. İdari Tahkikat Ko­ misyonu evrakının 1 968 yaz aylannda bizzat MİT Müsteşar­ lığı'na gönderildiği kayıtlıdır. Bu yazı, 24.8. 1 9 7 1 tarihli du­ ruşmada okunmuştur. (Tutanak, s. 1 4) Öte yandan, üniversiteye ait ve Profesör Kemal BIYI­ KOGLU ve Prof. Şaban KARATAŞ imzalannı muhtevi ve 1 6 . 1 1 . 1 97 1 tarihli duruşmada okunan yazılarda "Beşikçi hakkındaki soruşturma evrakının Milli istihbarat Teşkilatı M üsteşarlığı'na gönderildiği açıkça kayıtlıdır.R (Tutanak. s. 21)

Mahkeme, duruşmalar sırasında gerek Atatürk Üniver­ sitesi, gerekse Milli istihbarat Teşkilatı ile yaptığı çeşitli ya­ zışmalar sonunda altı ay kadar bir gecikme ile evrakın M illi istihbarat Teşkilatı Mü steşarlığı'ndan getirtUmesini sağla­ mıştır. 2 5 . 1 . 1 972 tarihli duruşmada Milli istihbarat Teşkila­ tı'nın belgeleri gönderdiğine dair yazısı okunmuştur. (Tuta­ nak, s. 3 5) Buradan çıkan sonuç şudur: Atatürk Üniversitesi'ndeki muhbirler çeşitli sıkıyönetim komutaniıkiarına ve bu arada D iyarbakır SUrt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'na ihbarlannı yaptıklan sırada ellerinde davanın temel belgesi olan İdari 65


Tahkikat Komisyonu evrakı yoktu . Belge, Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'ndadır. Dolayısı ile mahkemenin ge­ rekçeli karanrun yukanda sözü edilen 1 2 . sayfasındaki "MU­ li istihbarat Teşkilatı'ndan gönderilen rapor ve belgelerle", "Atatürk Üniversitesi'nden gönderilen yazılı belgelere istınad edilmiş" beyanlar da sözü edilen davanın temel belgesi değil­ dir. Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'ndan gönderilen rapor ve o rapora bağlı belgeler, Milli istihbarat Teşkilatı'nın

29.6. 1 9 7 1 tarthli raporu ve ekleridir. (Bu rapor, 2 M ayıs 1 972 tarihli duruşmada okunmaya başlanmıştır. Tutanak. s. 80) Atatürk Üniversitesi'nden gönderilen belgeler ise muh­ birlertn yaptıkları ihbarlar ve tahkikat komisyonu ile ilgili yazışmalann bazı suretiert olsa gerektir.

O halde . temel evrak. yani, iki öğrenciye ait derslerde

tutulan notlan havi defterler ve dört öğrenciye ait beş imti­ han kağıdı henüz MİTte olup, askeri savcılığın elinde değil­ ken ve belgeler altı-yedi ay kadar sonra mahkemenin eline ulaşmışken , hangi belgelere dayanılarak dava açılmıştır. Görülüyor ki, hem eksik soruşturma sonucu dava açıl­ mış, hem de sorgu sırasında (savcı_!ıktaki sorgu) iddianame­ de sözü edilen fiilierin sorgusu yapılmamıştır. iddianarnede sözü edilmeyen, başka bir fülin sorgu su yapılmış, dolayısı ile iddianame ile ilgili füleıin sorgu su yapılmadan dosya mah­ kemeye intikal etmiştir. Eğer, o zaman sorgu yapılsaydı. idari tahkikat evrakın­ dan da söz eder. bu evrakın daha erken bir şekilde savcılığa veya mahke!Tieye eelbini talep edebilirdim. B u . son derece

önemli bir soruşturma eksikliği olduğu gibi, ayru zamanda önemli bir usuli hatadır.

4.

353 2 1 7.

Sayılı Kanunun 127 ve CMUK'nun Maddelerine Riayet Edilmemiştir

353 sayılı kanun "Tanık ve Bilirkişinin Dinleneceğı Gü­ nün Bildirilmesi. . . " başlığı altındaki 1 2 7. maddesinde "işin geeilanesine sebep olmayacaksa tanık ve bilirkişinin dinlen:­ mesi için tayin edilen gün askeri savcıya sanığa ve mü dafine bildirilir" demektedir. Mahkeme 30. 7. 197 1 günlü duruşmada. bazı taruklann

66


ifadelerinin istlnabe yolu lle alınmasına karar vermiş, fakat yukandakl madde hükmüne riayet etmemiştir. (Tutanak, s. ı 2 . Sayfanın son kısımlani Halbuki sözü geçen duru şmada, duruşma 24.8. ı 97 ı gününe yani, 25 gün sonraya ert elen­ m iştir. Dolayısıyla uişin gecikmesi" diye bir durum katiyen söz konusu olamaz. Günlerce evvel istinabe yolu ile ifadeterin alınmasına ka­ rar verildiği halde, bu durumdan, yani dinlenmenin günü ve yeri hakkında sanığa ve vekilille bilgi verilmemesi kati suret­ te "işin gecikeceği mazereti" ile izah edilemez. (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 2. Bs. , Ankara 1 968, s. 368) Bu önemli bir usül hükmüdür ve sanığın savunması ile doğrudan doğruya ilgilidir. Zira bu hüküm sayesinde sanık, vekilieri aracılığı ile (istinabe yolu ile de olsa) tanıklara soru sorma hakkını kullanabilmektedir. Bu hükme riayet edilmediği için hüküm bu yönden de bozulmalıdır. 5.

353 Sayılı Kanunun 1 27. Maddesi Tekrar İhlal Edilmiştir

Mahkeme 24.8. ı 97 ı tarihli duruşmada. yeniden bazı tanıkiann istinabe yolu lle ifadelerinin alınmasına karar ver­ miş, fakat yukandakl maddeye yine riayet etmemiştir. (Tuta­ nak, s. 1 7- ı 8) Burada da duruşma 9 Eylül 1 9 7 1 tarihine, yani 1 5- ı 7 gün sonraya ertelendiği için işin geçikrnesinden söz edile­ mez.

6.

Sayılı Kanunun 1 27. Maddesi Bir Kere Daha İh lal Edilmiştir 353

Mahkeme 3.2. 1 972 tarihli duruşmada, yeni b ir dava do­ layısıyla yine bazı tanıkiann istinabe yolu ile ifadelerinin alınmasına karar vermiş, fakat yukarıdaki madde hükmüne yine riayet etmemiştir. (Tutanak, s. 37) burada da duruşma 2 4 . 2 . ı 972 tarihine ertelendiği, yani 2 1 -22 gün sonraya erte­ lendiği için uişin gecikeceği mazereti" yine söz konusu olma­ mak lazım gelir. 67


Görüldüğü gibi mahkeme bu hükmü uygulamaktan ıs­ rarla kaçınmıştır. Fakat bu son durum karşısında, vekiltm, istinabe sureti lle ifadeler alınırken, duru şmada bulunmayı kendi kişisel gayreti lle yerine getirebtlmişUr. (Bk. 1 6 Şubat 1 972 tarihinde, Er.wrum 9. Kor. Mahkemest'nde, Hakim Yzb. Nursafa Pandar tarafından hazırlanan niyabet tutana­ ğı, s. 6) .

7.

Sayılı Kanunun 1 3 1 . Maddesi Kati Surette Uygulanmamıştır 353

Sözü geçen madde şöyledir: "Tehir olunan duruşmaya zorunluluk olmadıkça 8 günden fazla ara verllemez. Tehir süresi 8 günü geçtiği veya 1 30. maddeye göre duruşma talik olunduğu veyahut As. Mahkeme kurulu arasında kısmen veya tamamen değişiklik olduğu takdirde duruşma tutanak­ lannın okunmasıyla duruşma tekrarlanır. w Fakat mahkeme bu hükme hiç riayet etmemiştir. Örneğin 24.8. 1 972 tarihli duruşmada bu hüküm uygu ­ lanmamıştır. Ugulandığına pair tutanaklarda en ufak bir ka­ yıt yoktur. (Tu tanak, s. 13)

8.

Sayılı Kanunun 13 ı . Maddesi Bir Daha İhlal Edilmiştir 353

Bk. 9 Mart 1 972 tarihli duruşma, Tutanak. s. 43; Bura­ da da bu hükmün uygulandığına dair, tu tanakta en ufak bir kayıt yoktur. 9.

Sayılı Kanunun 13 ı. Maddesi Her Zaman İhlal Edilmiştir 353

Aslında 353 sayılı kanunun 1 3 1 . maddesi hiçbir zaman uygulanmamıştır. Her duruşmanın başına "talik ve değişik­ Ilk nedenlertyle eski tutanaklar okundu, yargılama tekrar­ landıw denmesine rağmen, bu, gerçeğe aykın bir durumu ifa­ de etmekten başka bir şey değildir. Nitekim bu tutuma 28 Mart 1 972 tarihli duruşmada ta­ rafıından itiraz edilmiş, "duru şmanın yenilenmesini gerekti-

68


ren hallerde eski zabıt ve evrakın aynen okunınası gerekir, zapta okunduğu yazılmaktadır. Ancak dediğim hususa ria­ yet edilmemektedir. Bu hususun zapta geçirilmesini isterim" (Tutanak, s. 67) denmiştır. Bu madde de usulün önemli hükümlerindendir. Uygu­ lanmaması bozmayı mucipUr: Nitekim, Genelkurmay As. Mahkemesi'nce, ittihaz olunan 30 Nisan 1 964 tarih ve 1 964/ 6 esas, 1 964/36 karar sayılı gerekçell hükmün, Aske­ ri Yargıtay İkinci Dairesi'nce 1 964/667 esas ve 1 964/736 karar sayılı ilam ile bozulmuştur. Sözü geçen Askeri Yargıtay İkincı Dairesi Karan şöyle­ dir: (4 numaralı bent) : "Mahkeme heyetinde yapılan değişik­ likten sonra evvelce zapta geçenlerin tekran esasa müessir ve kanuna mutlak riayet hali teşkil ettiğinden, usulün bu esaslı merasimine riayet edilmemiş olmakla, bu noktadan hükmü n bozulmasına . . . " Yukanda· 7, 8. 9. paragraflarda belirttiğim gibi usulün bu esaslı hükmüne uyulmadığı için hükmün bu yönden de bozulması gerekir. 10.

CMUK'nun 54. Maddesi Açıkça ve Kesin Olarak İhlal Edilmiştir

Sözü geçen maddede "her şahit ayn ayn ve sonradan dinlenecek şahitler yanında bulunmaksızın dinlenir" den­ mektedir. Bu hüküm dolaylı yoldan açık ve kesin bir şekilde ihlal edilmiştir. Bu durum mahkemeye zamanında bildirilmiş ve ilgili talep yapılmıştır. Bu konuyu duruş�a tu tanaklanndan tzleyelim:

"Bu sırada söz alan sanık: Bugün bu davada tanık olarak dinlanrnek üzere celp edilen üniversite öğretim ü yelerini du­ ruşmaya ara verildiği süre içinde IT!ahkemenin başkanlık odasında oturdukları ve savcı ve heyetle birlikte oturdukları nı, çay ve kahve içtiklerini müşahade ettim. Bu, bugü n Türki­ ye'de bir sınıf gerçeğinin mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Zira yine bu mahkemeye birçok yerden gelen mu hbir veya tanık, hakimiere tahsis edilen odalara g irip oturamamış ve 69


kendilerine herhangi bir ikramda bulunulmamıştı r. Bundan da mahkemenin, iş bu davada tarafsız olamayacağı sonucunu çıkarıyorum. Heyetin davaya bakmaktan istinkaf etmesini talep ederim, dedi." (Tutanak, s. 53) ·

Ayn ı sayfada yer alan ifadelerde şu h u suslar var:

"Sanı k vekili, ayrıca d inlenen tanıklarla dinlenmeyen ta­ n ı klar duruşmaya ara verildiği zaman birbirleri ile görüşmüş­ lerdiL Bu da usul hükümlerine aykırıdır: M üvekkilimin iste mi­ ne kat ı l ı yoru m . Y i n e sanık vekilerinden Şerafettin Kaya, ben de müvek­ kilimin istemine kat ı l ıyoru m. Çü nkü devamlı olarak gelmiş ol­ duğum bu mahkemede bu davadaki ve bugün dinlenen ve dinlemekte olan tanıklara davranıldığı şekilde diğer dava ta­ n ı klarına ilgi gösteri lmemiştir. Halbuki mahkemeye gelen her yurttaşa aynı işlemin icrası gerekir, dedi. Ve tanıklarla hakim­ lerin oturulan odada ilişki kurduklarını ve keza savcının da ta­ nıklarla görüştüğüriü, hakimlerden tanıklarla görüşüp otu ra­ nın ismini veremeyeceğini bu nedenle aynı talebi tekrarla­ dığını ifade etti. Sanık vekillerinden Avukat Fikri Yıldızha n , ayn ı talebe kat ı l ı yorum, ben de savcının ve h eyetin tanıklarla görüştüğü­ nü müşahede ettim. Kendilerinin mahkeme huzu runda otur­ maları dahi bu görü şmeden hasıt o lan rahatl ığı beli rtmekte­ dir. Talebe katı lı yoru m , dedi. Sanık vekillerinden Avukat Veysi Zeydanlıoğl u da aynı talebe katı ld ığını belirtti ve müşahadede bulunduğunu beyan etti. (Tutanak, s. 53-54) Görüldüğü gibi gerek tarafundan. gerekse vekillerim ta­ rafından: D uruşma aralannda, dinlenen tanıklarla dinlen­ meyen tanıkiann birbirleriyle her zaman görüştükleri, so­ mut delilleriyle ortaya konulmuştur. Gerçi her şahit ayn ayn ve sonradan dirilenecek şahitler yanında olmaksızın dinlenmiştir, fakat bu madde ile elde edilmek istenen netice şahitlerin birbirlerine tesir elmelerini önlemektedir. Duru şma aralannda birbirleriyle 4-5 kere gö­ rüşen bu kişilerin birbirlerine tesir etmemesi düşünülemez. Nitekim mahkeme bu konuda verdiği kararda: 70


"Sanık lsmail Beşikçi hakkı nda ikame olunmuş bulunan davalar münasebetiyle evvelce mahallinde yeminli olarak bil­ gilerine başvurulmuş olmasına rağmen sanık ve vekilierinin defaaıle ve ısrarla vaki istekleri de nazara alınmak suretiyle, hakkikat ı n olduğu gibi ortaya çıkarılması ve böylece adaletin daha isabetle tecellisini temin için, Erzurum gibi uzak bir il­ den mesaj çekilmek suretiyle ve hatta görevleri ve dolayıs ıy­ la engelleri bulunsa bile gelmedikleri ahvalde izharen celp edilecekleri hususu da kayıt edil mek suretiyle mahkeme hu­ zuruna getirilen ve bir anayasa kuruluşunun ve ayrıca herke­ sin, her insa n ı n azami derecede değer vermesi gerekl i o lan ilim adamları sıfatiarı nı iktisap etmiş o lan tanıkların, davanın sabahın dokuzundan şu ana kadar, yani saat 1 9.30'a değin devam etmesi ve bunun bu saatiere kadar devam edeceği­ nin mahkemece tahmin o lu nması muvacahesinde tan ıkların bu süre zarfında dış temasları nın kesilmesi ve aynı zamanda istirahatların ı n sağlaması babı nda daha önceden mahkeme başkanlarına tahsis edilmiş oda boşalt ı lmış kendilerine tahsis edilmiştir. Bu saate kadar vaki yargı lama münasebetiyle du­ ruşmaya öğle tati l i hariç üç defa ara verilmiş ve bu ara ver­ melerde tanıklar tabiatıyla belirtilen odaya geçmişlerdir. Mah­ keme heyeti nden hiçbir hakimle duruşmaya başlanılan andan itibaren temas ve konuşmaları vuku bulmamıştır. Kaldı ki tanıkların beli rtilen mevki ve s ıfatları itibarıyla baş­ kaların ı n telkin ve tavsiyesi tesiri altı nda beyanda bulunacak­ ları ihtimalini mahkeme heyeti h içbir surette hatı rından bile geçirmemiştir. Sanı k ve vekilinin daha öceden başka tanık­ larla ilgili olarak müşahede ettiği husus yani, diğer dava ta­ nıkları nın aynı muameleye tabi tutulmadığı beyan ı doğru o la­ bilir. Ancak o davalardaki tanıkları n, belirt ildiği gibi 1 2 saate yakın bir süre mahkememiz salonlarında beklediği sureti kati­ yede isabetli bir beyan olamaz. Tanıkların islirahatları veya beklemeleri s ı rasınd a çay , kahve gibi meşrubat ikram edilmesi heyetin bilgisi d ışında ol­ makla beraber, bunu ihmal ettiğine heyet işbu itiraz vasilesiy­ le muttali olmuştur. . . " (Tutanak, ş. 54) diyerek, duruşma sırasında öğle tatili hariç üç defa ara velii­ diğini ve bu aralarda sözü geçen muhbir tanıkiann ve tanık­ Iann Mahkeme Başkanlığı odasında ıstirahata çekildikleıini beyan etmiştir. 71


Mahkeme ayru zamanda sözü geçen -kimselerin "belirti­ len mevki ve sıfatları itlbarıyla başkalarının telkin veya tav­ siyesi, tesiri tahtında beyanda bulunacakları ihtimalJ· ·ı hiç­ bir surette hatırından geçirmemlştir" demesi tamamen indi bir görüştür. Hiçbir mesnedi yoktur. Bilakis dosya içinde bu beyanı çürütecek deliller vardır. Zira sözü geçen bu kişiler:

a) Davanın muhbirleridir. b) Şaibeli kişilerdir. Çünkü İdari Tahkikat Komisyonu

evrakını Danıştay yerine, akla hayale gelmez bir keyfilik ve usulsüzlük ve kanunsuzlukla Milli istihbarat Teşkilatı Müs­ teşarlığı'na göndermişlerdir.

c) Şaibeli kişilerdir. Çünkü Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na hakkımda, son derece kasıtlı, maksatlı ve tamamen gerçek dışı bilgiler vermişlerdir. Bütün bunlar du­ ruşma safalıatı sırasında mahkemenin gerek Milli istihbarat Teşkilatı, gerekse Atatürk Üniversitesi ile yazışmalan sıra­ sında ortaya çıkmıştır. Tutanaklara dercedilmiştir. Mahke­ menin bilgisi dahilindedir. Bu bakımdan bu kişilere çok aşı­ n bir güven duyulması usulsüz ve gereksizdir. İster istemez samğın şüphesini celbetmektedir. Böyle muhbir kişilere ve şaibeli kişilere mahkemenin iti­ bar etmesi elbette aleyhine şüpheler yaratacaktır. Bütün bunlar CMUK'nun 54. maddesinin açıkça ihlal edildiğini göstermektedir. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır. (Esasa da müessir olan bu durum hakkında Esasa Ait Bozma Nedenleri bölümünde yine söz edilecektir.) ı ı.

CMUK'nun

54.

Maddesi Yine İ hlal Edilmiştir

Bu arada 9 Mart 1 972 tarihli duruşmada muhbir tanık­ Iann ve tanıkiann buzurda dinlenmeleri işlemi tamamlana­ mamış, duruşma 1 0 M art 1 972 gününe. öğleden sonra saat 1 4.00'e ertelenmlştir. Duru şma mn 1 0 Mart ı 972 sabahına değil de öğleden sonraya bırakılması bile, araya büyük bir kesinti girdiği için, CMUK'nun 54. maddesine aykırıdır.

72


12. 353 253.

Sayılı Kanunun 1 45., CMUK'nun Maddeleri İhlal Edilmiştir

Bilindiği gibi sözü geçen maddelerde, tanık veya bilirki­ şi, huzurda dinlendiği zaman, sanığın ve vekilinin de bunla­ ra soru sorma haklan vardır. Somut olayımızda ise bu hükümlere riayet etmemiş, sorduğumuz sorulan son derece yuvarlak bir gerekçe ile "gö­ rülen dava ile ilgisi görülmediğinden" gerekçesi ile reddet­ miştir. Şöyle ki: Huzurda dinlenecek olan muhbir tanıklara ve tanıklara sorulmak üzere 24 Şubat 1 972 tarihini taşıyan 26 sayfalık bir dilekçe 9 Mart 1 972 tarihinde mahkemeye verilmiştir. Buna göre:

a) Muhbir tanık Rektör Prof. Kemal Bıyıkoğlu'na 20 soru sorulmuş, mahkeme bunlardan sadece 2 , 4, 7, 1 2 ( 1 3 ve 1 4. sorular metinde yer almamıştır) 1 5, 1 9 , 20. sorulan

tevcih etmiş geriye kalan l l soruyu "görülen dava ile ilgisi görülmediği gerekçesi" ile reddetmişlir. (Tu tanak, s. 45)

b) Yine Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'na vekillerim ta­ rafından sorulan 5 sorudan üçünün tevcih edilmesi aynı ge­ rekçe ile reddedilimştir. (Tu tanak, s. 46) c) Muhbir tanıklardan Profesör Orhan Türkdoğan'a sö­ zünü etÜğim dilekçe ile 33 soru sorulmuş, mahkeme bunun sadece bir tanesini (soru 1 6) muhbir tanığa tevcih etmiş, ge­ riye kalan 32 tanesini aynı gereçe ile "görülen dava ile ilgisi görülmediği gerekçesi" ile sorulmasını reddetmiştir. (Tuta­ nak. s. 5 1)

d) Yine muhbir tanık Profesör Orhan Türkdoğan'a ve­ killerin1 tarafından sorulan 8 sorudan hepsinin de muhbir tanığa sorulması aynı gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak. s. 5 1) e) Aynı şekilde muhbir tanığa huzurda dinienirken so­ rulmasını istediğim bir sorunun sorulması yine aynı gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak. s. 50) f) Tanık Prof. Mithat Torunoğlu'na 9 soru sorulmuş, bunlardan üçü tanığa tevcih edilmiş, 5 tanesinin sorulması aynı yuvarlak gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak. s. 60) 73


h) Tanık-profesöre huzurda dinlenmesi sırasında sordu ­ ğum iki sorunun tevcihi yine aynı gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak, s. 60) ı) Aynı şekilde vekilim tarafından tanığa tevcihi istenen 3 sorunun sorulması yine aynı gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak, s. 60-6 1 ) i) Muhbir-Asistan İbrahim Erol Kozak'a 8 soru sorul­ muş, mahkeme 6 sorunun sorulmasını yine aynı gerekçe ile reddetmiştir. (Tutanak, s. 64) Bütü n bu bilgilerin ışığı altında şöyle bir tablo elde ede­ biliriz. taralımdan tevcih tevcihi redsorulan sorular edilen soru dedilen soru Muhbir tanık Kemal B ıyıkoğlu Muhbir tanık Orhan Türkdoğan

8 34

7

11 33

Tan ık M it hat Torunoğlu Tan ık Şaban Karataş Muhbir Tan ık i brahim E. Kozak

9

3

8 8

2

6 7 6

77

14

63

TOPLAM

vekillerim tara- tevcih fından sorulan edilen soru sorular Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu M uhbir tanık Orhan Türkdoğan Tanık Mit hat Torunoğlu Tanık Şaban Karataş M u hbir Tanık ibra him E. Kozak TOPLAM

74

tevcihi redded ilen soru

5 8

2

3 8

3

8

3

16

14

63


Tarafı mdan ve vekillerim tatından sorulan sorular

tevcih edi- Tevcihi redlen sorula- dedilan sorı n toplamı ların toplamı

8

9 1 3 1 2

14 41 6 10 6

93

16

77

Muhbir tanık Kemal B ıyıkoğlu Muhbir-tan ık Orhan Türkdoğan Tanık Mithat Torunoğlu Tanık Şaban Karataş Muhbir Tan ı k ibrah im E Kozak

23 42 9 11

TOPLAM

Yukandaki her üç tablodan da görüleceği gibi muhbir tanıklara ve tanıklara toplam olarak 93 soru sorulmuş, mahkeme bunlann sadece 16 adedini tevcih etmiş geriye ka­ lan 77 adedinin tevcihini ise reddetmiştic Hele vekilierimin sorduğu 1 6 sorudan sadece iki tanesi­ ni tevcih edip 1 4 adedini reddetmesi 353 sayılı kanunun 1 45. maddesinde gösterilen tanığa soru sorma hakkının ne kadar kısıtlandığını, bu hakkın adeta ortadan kaldırıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu, usulün son derece önemli bir hükrnüdür. Zira esasa da müessirdir. (Esasa Ait Bozma Nedenleri kısmında da bu konuya deginilecektir.) Bu bakımdan hükrnün bu yönden de bozulması gerekir. 13. 353 250.

Sayılı Kanunun 159 ve CMUK'nun Maddelerine Aykırılık Vardır

353 sayılı kanunun 1 59. maddesi şöyledir: "Tanığın ve bilirkişinin ve suç ortağının dinlenmesinden veya herhangi bir yazılı delilin okunmasından sonra bunlara karşı bir diye­ ceği olup olmadığı sanığa sorulur." CMUK'nun 250. maddesi de aşağı yukarı aynı hükmü getirmiştir. Mahkeme bu hükme riayet etmemiştir. Örneğin: 1 6 M ayıs 1 972 tarihli duruşmada 20-25 tane belgeyi alt alta sıraladıktan sonra "okundu , tetkik edildi, mahiyeti an75


laşıldı� (Tutanak, s. 87) dedikten sonra bana söz vermemiş­ tir. Kaldı ki 20-25 tane belgeyi alt alta okuduktan sonra söz vermek de bir şey ifade etmez. Önemli olan belgelert birer bi­ rer okuyup sanığa her belge sonunda söz vermektir. Usul kanunu nun sözü geçen maddelerinin elde etmek istediği maksat budur.

Sayılı Kanunun 159. Maddesi Bir Kere Daha İ hlal Edilmiştır

1 4. 353

23. 5 . 1972 tarihli duruşmada "Doç. Dr. Orhan Türk'do­ ğan imzalı. 6.6. 1 9 7 1 tarihli, 'Sayın Başbakan Yardımcısı', diye başlayan mektup aslı okundu, mahiyeti anlaşıldİ� de­ dikten sonra bana söz verilmemiştir. (Tutanak, s. 90, sayfa­ nın baş tarafı)

Sayılı Kanunun 159. Maddesi Yine Uygulanmamıştır

15. 353

Yine 23.5. 1 972 tarihli duruşmada "Dosyada mevcut Atatürk Üniversitesi Tahkikat Komisyonu'nun 28.4. 1 970 ta­ rihli ve Prof. Ahmet Kurt, Mithat Torunoğlu, Cevdet Gö­ kalp, Mehmet İshakoğlu imzalı rapor okundu, mahiyeti an­ laşıldı" (Tu tanak, s. 90) dedikten sonra bana söz vermemiş, devam ederek: "Yine dosyada mevcut Dr. Nevres Turhan imzalı 4.6. 197 1 tarihli rapor okundu , mahiyeti anlaşılçlı� dedikten sonra söz vermiştir. (Tutanak, s. 90. sayfarun orta kısımlan) Halbuki verilen söz yukanda sözü geçen birinci belge ile ilgilidir. Yukanda sözü geçen ikinci belge ile ilgili olarak yine söz vermediği anlaşılmaktadır.

Sayılı Kanunun 159. Maddesi Bir Kere Daha İhlal Edilmiştir

16. 353

1 3 H aziran 1 972 tarihli duruşmada, mahkeme, 1 5-20 adet belgeyi yine alt alta okumuş, hepsinin sonunda söz ver­ miştir. H albuki samğın arka arkaya okunan 1 5-20 adet bel­ geyi aklında tutup hepsine bir bir cevap vermesi mümkün 76


değlldir. Bu bakırndan 3 53 sayılı kanunun 1 59. maddesinde Kberhangi bir yazılı delilin okunmasından sonra" ibaresi geç­ mektedir. Dolayısıyla belgeler birer birer okunup hepsinin sonu n­ da ayrı ayrı söz verilmelidir.

17. 353 Sayılı Kanunun 159. Maddesı Başka Yoldan Yine İhlal Edilmiştır Sözü geçen maddede herhangi bir yazılı delilin okunma­ sından sonra (bu okuma elbette mahkeme huzuru ndaki okumadır) sanığa soru sorulması ve söz verilmesi söz konu­ sudur. Halbuki mahkeme Müzerinde A.Ü. Fen-Edebiyat Fa­ kültesi", yazısı bulunan, Dr. İsmail Beşlkçl tarafından ya­ zıldığı kayıtlı Aralık/ 1 967 Erzurum tarihini muhtevi "Top­

lumlann Genel Gelişim Kanunlan Açısından Ve Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı İçinde Doğu Mitingleri'nin Anali­ zi" isimli 95 sayfadan ibaret teksir metni tetklk edildi. Ma­ hiyeti anlaşıldı. (Tutanak, s. 104, sayfanın orta kısımlanı Sözü geçen belgenin okunmad.ığını, tetkik edildiğini orta­ ya koymaktadır. Tetkik ise mahkeme huzurunda yapılan ya­ ni savcı ve sanığın da katılarak gerçekleştirilen _bir işlem de­ ğildir. Gerçekten bu belge mahkeme huzurunda okunma­ mıştır. Yukandanberi. 1 3 , 1 4, 1 5 , 1 6 . 1 7. paragraOarda belirtti­ ğim şekilde usulün bu çok önemli olan hükmüne riayet edil­ mediği için, hükmün bu yönden de bozulması gerekir.

18. CMUK'nun

54.

Maddesine Muhalefet Vardır

Mahkeme . 3 . 2 . 1 972 tarihli duruşmada diğer tanıklada birlikte Harndi Güleç, Adnan Ünlütürk ve Hüsnü Gökalp'in de tanık olarak dinlenmesine karar vermiştir. (Tutanak, s. 37) 24.2 . 1972 tarihli duruşmada ise Mmahallinde dinlenme­ sine karar verilmiş bulunan tanıklardan Harndi Güleç'in gösterilen adreste bulunamadığı, Hüsnü Gökalp ile Adnan Ünlütü�k'ün de halen yurt dışında bulundu klarının tespit edildiği anlaşıldı" (Tutanak, s. 4 1) denmektedir.

_

Mahkeme bu celsede verdiği kararın üç numaralı ben­ dinde. Madreslerinde bulunmayan Harndi Güleç ile halen

77


yurt dışında bulu nduğu bildirilen Adnan Ünlütük ile Hüsnü Gökalp'in durumlannın müteakip celsede teammülüne" (Tutanak. s. 42) demektedir. · Mahkeme 2 Mayıs 1 972 tarihli duruşmada ise yine, bu işlemin, "daha sonraki eelselerde teammülüne" karar ver­ miştir. (Tutanak. s. 8 1) 23. 5 . 1 972 tarihli duruşmada alınan kararların 4 numa­ ralı bendinde " . . . 24. 2 . 1 972 tarihli celsede bilahare teammü­ lüne karar verilen bazı tanıkiann huzuren dinlenmeleri ve adreslerinde bulunmayan Harndi Güleç ile yurt dışında ol­ duğu anlaşılan Adnan Ünlütürk ve Hüsnü Gökalp'in beyan­ Ianna başvurulma istemlerinin reddine" denilmektedir. (Tu ­ tanak. s. 9 1 ) Bu husus tanıkların dinlenilmeleri ile ilgili Yargıtay içtihatlarına aykırıdır. Örneğin: !anıklann ikametgahına tebligat yapılmadığı halde bu­ lunınadığından bahisle dinlenmesinden sarfınazar olunması yolsuzdur. " (T. M. 2. Ceza Dairesi'nin 1 7.6. 1 957 günlü ve 9262 sayılı kararı) Somu t davamızda ise Harndi Güleç'in ikametgahına yazı yazıldığı belli değildir. öteki iki kişinin yurtdışında bulunmalan ise dinlenilme­ lerinden vazgeçilmesini gerektirmez. O zaman. yurt dışına gidecek olan bu kişiler neden tanık olarak dinlenmiştir. Tet­ kik edildiği zaman görülecektir ki, bunların tanık olarak din­ lenmesiyle yu rt dışına gitmeleri arasında son derece kısa bir ara vardır. ( 1 , 1 . 5 ay kadar) ·

19.

CMUK'nun 9 1 ve 92. Maddelerine Açık ve Kesin Bir Muhalefet Hali Vardır

CMUK'nun 9 1 / 1 maddesi "maznunun gönderilen mek­ tuplar ve sair mort:ule ve telgrafların posta ve telgrafuaneler­ de zaplı mümkündür" demekte. 92 . madde ise: "bundan ev­ velki maddede yazılı olan zapt muamelesi ancak hakim tarafından yapılabilir" demektedir. O halde herhangi bir belgenin. mahkemece delil niteliği­ ni taşıyabilmesi için, usulüne uygun olarak elde edilmesi, suç işlenerek ele geçirilmemiş olması gerekmektedir. 78


Mahkeme bu hükme hiç rtayet etmemiştir. Şöyle ki: 2 Mayıs 1 972 tarihli duru şmada mahkeme: MMİT Bölge Başl<.anlığı'nın düzenlediği 26.6. 1 97 1 tarihli yazı ekindeki rapor okundu, mahiyeti anlaşıldı" dedikten sonra, Milli istihbarat Teşkilatı tarafından suç işlenerek elde edilmiş mektuplan okumaya başlamıştır. (Tutanak. s. 80) Bu duruma tarafıından itiraz edilerek şöyle denmiştir:

"Raporun bu bölümü nde bahsi geçen ve Hasan Hüseyin Korkmazgil tarafı ndan bana gönderilmiş olan değişik tarihli mektuplar fotokopilerinin ne suretle al ı ndığı meçhuldür. Dos­ yada benim evimde bir arama yapılıp, bu mü nasebetle mez­ kur evrakın ele geçtiği ortaya konulmad ığına ve gönderenin de bunları M i T'e veremeyeceği tarafımdan bilindiğine naza­ ran, mektupları n tarafları n rızası hilafına kontrol edilerek, muhteviyatiarı nı n tespit olu nduğu anlaşılmaktad ır. Ki bu ana­ yasadaki haberleşme hürriyetinin ihlali niteliğindedir. Bu ihlal ile ilgililer suç işlemişlerdir. Ewel emirde bunlar hakkı nda so­ ruşturma icra edilmek lazım gelir. Ve bu su retle elde edilen belgelerin delil olarak ikame edilmemesi gerekir. Keyfiyetin öncelikle karara bağlanmasını isferiz . . . " (Tutanak, s. �O) tür:

Bu görüşe karşı iddia makamı şu görüşü ileri sürmüş­

"Anayasa nizarnını ortçıdan kaldı rmayı hedef alan kişilerin anayasının fertlere sağlad ığı hak ve özgü rlüklerden bahset­ mesi normal say ı lmamalıdır. Memleketin iç güvenliği konu­ sunda heber toplamak görevi ile yükümlü M I T, durumu bu seviyeye gelen kişileri kayda aldıktan sonra faaliyetlerinin te­ mel nizarnı yok etme safhas ı na gelmiş muhtemel görülenie­ rin tabiatı ile her türlü icraat ve haberleşme vasıtalarına da vakıf olmak isteyecektir. Fail in eylemleri suç teşkil eder dere­ ceye u laştığı ahvalde de teşkilat mezkur belgeleri teyid ettiği nisbette yarg ılamada delil olarak kabul olacağı izahtan vares­ tedir. O itibarla sanık talebi yersizdir." (Tutanak, s. 80) Vekilim ise bu konu ile ilgili olarak şöyle demiştir:

"Muhabe ratın gizlilik ve dokunulmazlığı anayasa hükmü­ dür . . Bu nları n ihlali ancak mahkeme kararı i le ilgili olabilir. Hangi teşkilat tarafı ndan yapılmış olursa olsu n belgelerin tel79


kik ve kontrolü için d e böyle bir karara lüzum vard ı r. Dosya­ da bu nitelikte bir karara rastlayamadığı mız için bu belgelerin dosyadan çıkarı lması n ı isteriz." (Tutanak, s . 80-8 1 ) Görüldüğü gibi iddia makamı hiçbir hu kuki mesnede dayanmadan, son derece keyfi, sorumsuz, tamamen indi ve bir savcıya yakışmayan görüşlerini mah kemeye "hukuk" di­ ye su nmaya çalışmaktadır. Vatandaşları son derece fanatik ve keyfi ve sorumsuz bir görü şle, "anayasa nizarnının tanıdığı h ak ve özgürlüklerden fayd�Janacak olanlar", "anayasa nizarnının tanıdığı hak ve özgürlüklerden faydalanamayacak olanlar" diye ayırmakta ve sözde h u kuk görüşünü buna dayandırmaktadır. Mahkeme ise bu konuda şu karan almıştır:

"Sanıkla i lgili M i T'e ait raporun oku n ması s ı rasında sanığa hitap eden bazı mektup fotokopilerinin de bu rapora eklendi­ ği müşahede edilmiş olmakla beraber: Mektupların ne zaman ve ne suretle elde edildiği husu­ sunda dosyadaki bütün belgeler henüz oku nmad ığı ndan açıklayıcı bir bilgi bulunup bu lunmadığı bi linmemekle ve ayrı­ ca belgelerin neden ve ne şekilde elde edildiği keyfiyeti ile bunların görü lmekte olan davada delil o larak ikamesi laz ı m gelip gelmediği konusu birbirinden tamamen ayrı bulunmakta ve dolayısıyla meselenin yarg ı lama sonunda tezekkürü ge­ rekmekte bulu nduğundan, Sanık ve vekilierince vaki istemin, keyfiyetin hükü mle bir­ likte teammülü z ı mn ı nda reddine." (Tutanak, s. 8 1 ) Karar üzerinde du rulması gereken çok önemli bir husus vardır:

a) Mahkemenin " . . . mektuplann ne zaman ve ne suretle elde edildiği hu susunda dosyadaki bütün belgeler henüz okunmadığından açıklayacı bir bilgi bulunup bulunmadığı billnmemekte . . . " demektedir. Halbuki bu son derece açıktır. Zira ne evimde, ne de büromda şimdiye kadar. hiçbir arama yapılmadığına, mahkeme kararıyla hiçbir evrakın zaptedil­ mediği bilindiğine ve bunlara ait herh angi bir arama zaptı­ nın dosyada bulunmadığı bilindiğine göre. mahkemenin yu­ kandaki beyarn son derece anlamsızdır. Zira mektuplann 80


MİT tarafından suç işlenerek ele geçirildiği hiçbir it1razı ve şüpheyi gerektinm;yecek kadar açık-seçiktir.

b) . . . ve ayrıca belgelerin nerede ve ne şekilde elde edil­ diği keyfiyeti ile bunların görülmekte olan davada delil ola­ rak ikamesi. lazım gelip gelmediği konusu birbirinden tama­ men ayn bulunmakta . . . bulunduğundan . . . " demesi de yine hukuki bir görüş değildir. Zira usulüne göre ele geçirilmeyen bir belge nereden ve nasıl temin edilirse edilsin, "delil" niteli­ ği taşımayacaktır. Usulsüz elde edilen deliller konusunda Prof. Faruk Erem şöyle demektedir: "

" I kamesi halinde bunun mahkemece telakki ve kabulü mümkü n müdür? Başkasına gönderilen mektubun , müvezzii tatmin sureti ile ele geçirilmiş ve mahkemede ibraz edilmiş olmas ı , şahadetten çekinmiş olan bir şahsı n veya müdafi ile sanığın telefon konuşmasının hile ile dinlenmiş, banda alın­ mış olması gibi hallerde delil kanuna aykı rı şekilde elde edil­ miştir. Zabıtanın telefon dinlemesi halinde de aynı şekilde dü­ şünmek lazı md ı r. Zira en gizli istihbarat işleri için dahi, lerası halinde mazeret sayılması mümkün bir kanun hük­ mü (TCK 49. b 1 ) mevcut değildir Hakim kararına ihtiyaç gösteren aramada böyle bir karar o lmaksızın yapılan arama sonunda elde edilen delilin kabulünde tereddüt edilecek bir taraf yok mudur?" (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 2. bs. , Ankara 1 968, s. 327) ...

Bütün bu bilgilerin ışığı altında mahkemenin �u konu­ da vereceği tek karar vardır. O da belgeleri dosyadan çıkar­ maktır. Fakat mahkeme gerek bu duruşmada. gerekse daha sonraki duruşmalarda MiT tarafından suç işlenerek ele geçi­ rilen bu belgeleri (mektuplan) delil saymış ve okumaya de­ vam etmiştir. (Tutanak, s. 8 1 . 83, 84, 85. 86. 1 03) Bütün bunlardan dolayı esasa da çok yakından müessir olan. bu çok - önemli usul hükümleri hiçe sayıldığından hü­ küm bu yönden de bozulrnalıdır.

81


19/A. Mahkemenin Bu Konulardaki Davranışı Ciddi Değildir. Gerçekleri -Örtbas Etmek Amacını Gütmektedir Yukanda sözü edilen 2.5. 1 972 tarihli duruşmada, yine yukanda sözü edilen itirazlanm üzerine mahkemenin "sa­ nıkla ilgili MİT'e ait raporu n okunınası sırasında sanığa hi­ tap eden bazı mektup fotokopilerinin de bu rapora eklendiği müşahade edilmiş olmakla beraber, mektupların ne zaman ve ne suretle elde edildiği hususunda dosyadaki bütün bel­ geler henüz okunrnadığından, açıklayıcı bir bilgi bulunup, bulunmadığı bUinınernekte ve aynca bu belgeler nerede , ne şekilde elde edildiği keyfiyeti ile bunlann görülmekte olan davada delil olarak ikamesi lazım gelip, gelmediği konusu birbirinden tamamen ayn bulunmakta ve dolayısı ile mese­ lenin yargılama sonunda tezekkürü bulunduğundan, Sanık vekilince vaki istemin, keyfiyetin hükümle birlik­ te teammülü zımmında reddine" (Tutanak, s. 8 1 ) denilme­ sine rağmen hükümde (Tu tanak, s. 1 24- 1 27) bu konuda en ufak bir karar verilmemesi ilginçtir. Mahkeme, bu konuda "hükümle birlikte karar verilecek­ tir" dediği halde, hükümde neden bu konuya dokunrnamış­ tır? Mahkemenin bu davranışı elbette ciddi değildir. Öte yandan bu, bir yanılgı da olamaz. Mahkemenin bazı gerçek­ leri örtbas etmesi ve böyle bir sorunu yok saymaya çalışma­ sı konuyu gizlemesine neden olmaktadır. Bu davranış, elbette hakimiere yaraşır bir davranış biçi­ mi değildir. Duruşma sırasında alınan bazı ara kararlarda bazı konular hükümle birlikte kararlaştırılacak denilirse , bu, mu hakkak yerine getirilmelidir. Getirilmemesi usulsüz­ dür. Aynı zamanda heyetin, neyin tarallısı olduğunu ve ideo­ lojik yönünü de açıkça ortaya koymaktadır.

19/B. Mahkemenin, CMUK'nun 91 ve 92. Maddelerini ihlal Eden Tutumuna Uygun Başka Bir Davranışı Daha Vardır Mahkeme, gerekçeli kararının 67 ve 68. sayfalannda şöyle diyor: 82


". . . 644 sayılı kanuna göre kurulan ve devletin savunması ile ilgili bir teşkilat olan M illi i stihbarat Teşkilatı'nın, devlet ve mevcut düzen ile anayasa aleyhi ne girişilebilecek gizli veya açık eylem veya toplantılarda görev yapması ve her türlü tek­ nik imkandan da yararlanarak yapılan hazırlıkların mahiyeti­ nin ortaya konulması görevinin ifası cümlesinden olarak, be­ lirtilen n ite likte bir toplantı olduğu ileri sürülen bu konferansa da girerek, mevcut konuşmaları banda alarak, bilahare tape ettiği ve dosyaya bu şekilde girdiği, konuşmanın tamamı nın sanıkça kabul edildiği anlaşı lmaktad ı r. . . . Devletin güvenliği konusu nda kendilerine büyük yükümlülükler verilmiş olan bir teşkilat mensupla�ını n , bazı şahsi çıkar ümidi vesilesi ile haki­ katleri tahrif edecekleri düşünülemez." Bu tape metninin Üırafundan nasıl kabul edildiği, tuta­ naklara dayanılarak Esas Hakkındaki Bozma Nedenleri kıs­ mında tartışılacaktır. Yalnız buruda şunu söyleyeyim ki , mahkeme. MiT'in gizli teyp kullanarak sesleri almasını savu­ narak ve bunu . gerekçesinde tek delil olarak kullanarak ke­ sinkes anayasa suçu işlemektedir. Bu davranış hakimiere uyar bir davranış değildir. Ancak MİT aj anlarına yaraşır bir davranıştır. Hukuk devletinde bu davranışın kesinkes yeri yoktur. Hakimler için hiç oltnamalı­ dır. Kaldı ki, MiT şaibeli bir teşkilattır. Tapelerde tahrifat yapması da söz konusudur. Halbuki kanunlarunızda ve anayasamızda "en gizli istih­ barat işleri için dahi lerası halinde mazeret sayılması müm­ kün bir hüküm yoktu r. w (TCK'nun 49/ 1 maddesi) Kaldı ki, herkese açık bilimsel bir konferans için, bu , kati surette caiz değildir. Milli istihbarat Teşkilatı aj anlarının yurtsever oldukları. şahsi çıkar düşünmedikleri, sadece mahkemenin indi görü­ şüdür. Bu teşkilatın nasıl şaibeli bir teşkilat olduğunu kendi dosyarndan da örnek vererek, ileride açıklayacağun. Mahkemenin bu davranışı anayasa suçudur. Hırsızlık suçunu ispat edebilmek için hırsızlık yapmak hiçbir hukuk sisteminde caiz gösterilemez. Nitekim. hukukumuzda da bu böyledir. Mahkemenin, bunu indi görüşlerine göre yorumla­ ması ve ortaya koyması. anayasa ve kanundan doğan bir yetki olmayıp . görevin kötüye kullanılmasıdır. 83


Fakat, layiliamın ikinci bölümünde belirtmeye çalıştığım konularla bu hususlar ele alındığı zaman anlamlı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Aynca bu konu ileride ele alınacaktır.

20. 353 Sayılı Kanunun 125 ve CMUK'nun 2 15. Maddeleri İhlal Edilmiştir 353 sayılı kanunun "Çağınlan Tanık ve Sanığa ve Askeri Savcıya Bildirilmesi" başlığı altındaki 1 25. maddesi şöyledir: "Sanık, doğrudan doğruya çağ ı rtt ığ ı veya duruşmaya bir­ likte getireceği tanık ve bilirkişilerin ad ve soyadları ile konut ve ikametgah ları nı zamanı nda askeri savcıya bildirir." "Askeri savcı da iddianarnede gösterilen veya sanığın is­ temi üzerine çağrı lan tanık ve bilirkişiden başka gerek askeri mahkeme k ıdemli askeri hakiminin kararı ve gerekse kendili­ ğinden başka kimseleri çağırtacak ise bunların isimleri konut ve ikametgah larını sanığa zamanında bildirir." CMUK'nun "Davet edilen şahillerin isim ve ikametgahla­ nnın maznuna ve savcıya bildirilmesi" başlığı altındaki 2 1 5. maddesi de aynı hükmü getirmiştir. Mahkeme bu hükme hiç riayet etmemiştir.�Ömeğin: 3 . 2 . 1 972 tarihli duruşmada 5 kişinin mahkemeye çağ­ nlmasına karar verilmiş fakat bunlann hiçbirinin izni ile birlikte konut yahut ikametgahı sanığa bildirilmemiştir. (Tu ­ tanak, s. 37)

2 1_. 353 Sayılı Kanunun 125. Maddesi Yine ihlal Edilmiştir Mahkeme 23.6. 1 972 tarihli duruşmada bilirkişi olarak

Prof. Hamlde Topçuoğlu'nun dinlenmesine karar vermiş, fakat sözü geçen madde hü kmüne yine riayet etmemiştir. (Tu tanak, s. 1 1 2)

Usulün bu h ükümlerine de açıkça riayetsizlik görüldü­ ğünden hükmün bu yönden de bozulması gerekir.

84


22. 353 Sayılı Kanunun 124, 147 ve CMUK'nun 2 14 ve 237. Maddelerine Aykırılık Vardır 353 sayılı kanunun 1 24. maddesi şöyledir: WAskeri mah­ keme kıdemli askeri hakimi de tanık ve bilirkişilerin çağni­ masına ve başka subut delillelinin toplanmasına karar vere­ bilir." Yine aynı kanunun wDelillerin ikamesi" başlıklı 1 47. maddesi ise şöyledir: w . . . Askeli mahkeme istem üzerine ve­ ya kendiliğinden tanık veya bilirkişi çağnlmasını ve başka subut sebeplerinin hazırlanmasını ve iradmı emredebilir. Bu konularda 126 ve 1 2 7 . maddelerin hükümleri uygulanır." CMUK'daki, bu maddelerin mukabili olan 2 1 4 ve 237. maddeleri de aynı hükümleri getirmiştir. Mahkeme bir yılı aşkın duruşma boyUnca, tahkikatın genişletilmesi ile ilgili olarak yaptığım bütün talepleri, ya anında veya birkaç celse sonra. genel olarak reddetmiştir. Sadece duruşmanın başlannda. Milli istihbarat Teşkila­ tı'nın Atatürk Üniversitesi'ndeki ajanlan tarafından (bunlar ü niversite yöneticilerinin bizzat kendileridir. Bu durum ileri­ de ele alınacaktır. ) M illi istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na gönderilen İdari Tahkikat Komisyonu evrakının mahkemeye gönderilmesi için. bir yandan ü niversileye bir yandan da Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na yazılar yazmıştır. Tutanak, s. 1 3 , 1 8 (bent 7) . 20 (bent 4) , 25 (bent ı . 2) . 29 (bent 2), 32 (bent 1). 34 (bent 1 ) . hep bu konularla ilgili ya­ zışmalardır. Aynca Erzurum C. Savcılığı'na yazılar yazarak hakkım­ da kovuşturma yapılıp yapılmadığını sormuştur. (Tutanak, s. 18 (bent 3) . 20 (bent 2) yazışmalar da bununla ilgilidir. Bunun dışında tahkikatın genişletilmesi ile ilgili bütün taleplerim genel olarak reddedilmiştir.

a) 7 Aralık 1 97 1 tarihli duruşmada, yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçe ile kamu davasırun yasal şart­ lardan yoksun olduğunu, usulüne göre açılmadığını, bu ba­ kımdan dlrılenmemesi gerektiğini, Atatürk Üniversitesi yöneticiielinin akıl almaz derecede keyfilik arzeden davranışlanrun araştırılınasını talep ettim. 85


Mahkeme bu taleplerden birincisini reddetti (Tutanak, s. 34. bent 3 öbürü hakkında ise karar almadı.

b) 28 Mart 1 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçedeki taleplerimi (aynı celsede verilen bir kararla) . dava sonunda karara bağlanacağı belir­ tilmiştir. (Tutanak, s. 34) c) 3.2. 1 972 tarihli duruşmada yine ayru tarih ile mah­ kemeye verdiğim dilekçellin çok az bir kısmı yerine getiril­ miştir. 17 kişiden 5 kişinin huzurda dinlenmesi kabul edil­ mişlir. (Tutanak, s. 37) d) 1 0 Mart. 1972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçede belirttiğim 7 talebimden üç tanesi dava ile ilgili görülmediği, biri tetkike lüzum görülme­ diği. biri de iddiaların varid olmadığı gerekçesi ile reddedil­ miştir. (Tutanak. s. 75. bent 7 -8) e) 28 Mart 1 972 tarihli duruşmada. yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçede belirtilen l l talebimden 4 tanesi (2. 3 . 4. 5) ilk tahkikattaki yolsuzluklann mahkeme­ nin denetimi altına girmediği, 3 tanesi (6. 7. 8) dava ile ilgisi görülmediği. 3 tanesinin yine (9. 10, 1 1 ) dava ile ilgisi görül­ mediği gerekçesi ile reddedilmiştir. (Tu tanak. s. 74-75. bent \ 2. 9. 1 0) Böylece l l talebimden 1 0 tanesi yuvarlak gerekçelerle reddedilmiştir. Sayılı Kanunun 124 ve 147. Maddeleri Tevzii Tahkikat Safhasında da Hiçe Sayılmıştır

23. 353

20 Haziran 1 972 tarihli duruşmada, aynı tarihli bir di­ lekçe ile tahkikatın genişletilmesi ile ilgili istemde bulun­ dum. 9 sayfadan ibaret ve 38 maddeyi içeren taleplerimin. tümü reddedilmiş. sadece. hangi konularda neden dinlene­ ceği belli olmayan "bilirkişi dinlenmesine" karar verilmiştir. (Tu tanak. s. 1 l l , 1 1 2 . 1 1 6) Bu konular aynı celsede vekUim tarafından ileri sürülen 9 maddelik tevzii tahkikat talebinin 9'u da reddedilmiştir. Görüldüğü gibi mahkeme sanığın lehine delil toplamak86


tan ısrarla kaçınmıştır. Bu, usul hükümlerine aykınlık teş­ kil etmektedir. Yargıtay içtihatlan da bu merkezdedir. Örneğin: Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 29. 5 . 1 966 tarih ve 968 / 1 368- 1 5 93 esas sayılı kararında, "Davaya el koyan bir hakimin, ileri sürülen savunmanın doğru olup olmadığı­ nı araştırması ve bildirilen belgeleri merciinden getirip dos­ yasına koyması icabeder"• denilmektedir. Halbuki somut da­ vamızda mahkeme hiçbir belgeyi getirip görmeden reddet­ miştir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında hükmün bu yönden de bozulması gerekmektedir.

24. Mahkeme Tahkikatın Genişletilmesi ile İlgili Bir Talebimi de Hiç Dikkate Almamıştır 5. 7 . 1 972 tarihli duruşmada. sözlü olarak: " . . . ben 4936 sayılı kanunun 49. maddesinin Askeri Savcılıkça yanlış an­ laşıldığı ve buna uyulmadığı kanısındayım. Keyfiyetin res'en soruşturolmasını istiyorum" demerne rağmen. mahkeme ne bu celsede, ne daha sonraki bir celsede bu konuda hiçbir karar almamıştır. (Tu tanak. s. 1 1 6) Bu çok önemli ko�uda mahkemenin bir karar alması gerekmekle idi. Almaması hükümlerine aykındır.

25. Tanıkların Seçimi Usul Hükümlerine Aykırıdır a) Mahkeme 30. 7. 1 97 1 tarihli duruşmada As. Savcılık tarafından gösterilen kişilerin tanıklığına karar vermiştir. Aynı zamanda Atatürk Üniversitesi'ne bir yazı yazarak ola­ yın başka tanıklan olup olmadığı hususunu sormuştur. (Tll ­ tanak, s. 1 2) b) 24.8. 1 97 1 tarihli duruşmada ise aslında ihbarcı du­ rumunda bulunan kişileriri gösterdiği daha başka kişileriri tanıklığına karar verilmiştir. (Tutanak, s. 1 8) c) 3.2. 1 972 tarihli duruşmada yine Askeri Savcılığın gösterdiği kişileriri taruklığı kabul edilmiştir. (Tutanak. s. 37) Aslında bütün bu kişilerin isimleririiri, üniversite yöneti­ cileri, yani muhbirler (aynı zamanda Milli istihbarat Teşkila87


tı'nın üniversitedeki ajanlan) tarafından verildiği şüphesiz­ dir. Bu muhbir kişiler beni sıkıyönetim komutanlığına ihbar etmiş. Bunun üzerine sıkıyönetim savcısı Er�..:u rum'a gitmiş. vali ve rektör ile konuşmuş (rektör ihbar edenlerdendiri ve yine ihbarcı rektörün verdiği isimleri tanık olarak dinlemiş­ tir. Bütün bunlann yanında, benim, 20 Haziran 1 972 tarih­ li duruşmada sunduğum dilekçede belirttiğim savunma ta­ nıklannın dinlenilmesi reddedilmiştir. (Tutanak, s. l l l ) Bu duru m usul hükümlerine aykındır. Aynı zamanda Askeri Yargıtay içtihatlanna da aykındır. Örneğin Askeri Yargıtay, 1 8 . 5 . 1 972 gün ve 1 972/ 1 3 1 esas ve 1 972/ 1 40 karar sayılı karannda, " . . . sadece mü essese amiri . . . . . . nin gösterdiği şahıtlerle iktifa edilmeyip bu şah itlerle beraber otu­ rup sarfedilen sözleri duyması muhtemel şahısiann da tes­ pitiyle bilgilerine müracaat olunması. . . " demektedir. (Sözü geçen karar. s. 6) Usulün bu hükümlerine de uyulmadığı için hüküm bu yönden de bozulmalıdır.

Sayılı Kanunun 50. Maddesine Riayet Edilmemiştir

26. 353

Gerekçe Sorumluluğu , başlığı altındaki sözü geçen 50. madde şöyledir: "Askeri mahkemece verilen her tü rlü kararlar gerekçel i olarak yaz ı l ı r. "

Halbuki 9 ve lO Mart 1 972 tarihli duruşmalarda. muh­ bir tanıklara ve taruklara sorulan 93 sorudan 77'sinin muh­ bir tanıklara ve tanıklara sorulması reddedilmiş gerekçe ola­ rak da "dava ile ilgisi görülmediğinden" gibi çok yuvarlak bir gerekçe kullanılmıştır. Bu, gerekçe göstermek olamaz. Esas gerekçe. "dava ile neden ilgili olmadığı"nın tartışılmasıdır. Böyle bir tartışma yapmadan, yuvarlak bir gerekçe göster­ mek gerekçe olamaz. (Yukarıda 1 2 . paragrafta bu konu üze­ rinde durulmuştu r.) Yine bunu n gibi 20 Haziran 1 972 tarihli duruşmada ay­ nı tarih ile verilen dilekçede belirtilen 38 ve vekilim tarafın88


dan verilen dilekçede belirtilen 9 maddelik tevzii tahkikat ta­ lepleri hemen hemen ayru yuvarlak gerekçelerle reddedilmiş­ tir. (Tutanak, s. ı ı 5- l l 6) Sözü geçen tutanaklar incelendiğinde 22 talebin birden aynı gerekçe ile reddedildiğini görüyoruz. Bu, hiçbir zaman gerekçe sayılamaz. Talepleri birer birer ve obj ektif olaylara ve pozitif delille­ re dayanarak reddetmek gerekir. Usulün esasa da yakından müessir olan bu esaslı hük­ müne de riayet edilmediği için hükmün bu yönden de bozul­ ması gerekir. .

27. Mahkeme Sorgu Sırasında Anayasanın 20. Maddesini Açıkça İhlal Etmiştir Mahkeme Esas ı 972/53 sayılı dosya (daha sonra ı 972/6 esas sayılı dosya ile birleştirilmiştir) ile yürütülen davanın 5 Haziran ı 972 tarihli sorgusunda. (o celsede avu­ katıann da bulunmamasından faydalanarak) anayasanın 20. maddesinin "kimse düşünce ve kanaatlanrıı açıklamaya zorlanamaz" hükmünü açıkça ihlal etmiştir. Dava konusu olan yazı açıkça ortada durduğu halde, mahkeme, "Kürt halkı nasıl uluslaşır", "Kürt halkını esir et­ mek mümkün değil midir?", "Kürt halkı uluslaşınca ne olur". "Kendi kaderini tayin eder mi? Nasıl eder?", "Mustafa Kemal'in sözünü ettiği Kürt halkı nerede yaşayan Kürt hal­ kıdır?" . . . gibi birbiri arkasından. yazı ile ilgisi olmayan soru­ lar sormuş. benim düşünce ve kanılanını manevi baskı al­ tında öğrenmeye çalışmıştır . . Gerek heyetin gerek iddia makamının sözü geçen celsede sorduğu sorular bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bu tutum. heyetin mahkeme gö­ rünümü altında Milli istihbarat Teşkilatı'na bilgi toplayan bir komisyon gibi çalışması ile ilgilidir. Fakat görüşlerimden her zaman emin olduğum ve görüş ve kanılanının bilimselliği kesin olduğu için, gerek heyetin, gerekse iddia makarnının her türlü sorusuna büyük bir açıklık ile cevap verilmiştir.

89


28. 353 Sayılı Kanunun 160. ve CMUK'nun 25 ı. Maddelerine Muhalefet Vardır 353 sayılı kanunun "Askeıi Savcı, Davaya Katılan Dava­ cı, ve Sanığın iddia ve Savurunaları" başlığı altındaki 1 60. maddesi şöyledir: " . . . Askeıi Savcı saruğa. sanık ve müdafi de savcıya cevap vermek hakkına sahiptir. " Bu hüküm duruşma boyunca hep tek taraflı olarak uy­ gularunıştır. Askeıi Savcı'nın benden sorulmasını istediği bütün sorular sorulmuş, fakat benim ve vekilimin Askeıi Savcı'dan sorulmasını istediğimiz sorulann kendisinden so­ rulnıası daima reddedilmiştir. Örneğin:

a) 9.9. 1 9 7 1 taıihli duru şmada, aynı tarihli bir dilekçe ile iddianamenin tavzihi ile ilgili olarak vekilielim tarafından yapılan talep ve Askeri Savcı'ya bazı sorulann sorulması ile ilgili istemler, . mahkemece reddedilmiştir. (Tutanak, s. 20. bent 3) b) 28 Mart 1 972 tarihli duruşmada, aynı taıih ile mah­ kemeye verdiğim bir dilekçe ile askeıi savcıya usuls ü'Zlükleıi ile ilgili. olarak, 4 hususun soru lmasını istedim. (Sözü geçen dilekçe. s. 7) Fakat rpahkeme bu talepleıimin .dördünü de reddetti, (Zabıt, s. 74-75, bent 2)

c) 20 Haziran 1 972 tarihli duruşmada. ayru tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçenin 9. sayfasında (57 nolu bent) Askeri Savcı'dan yine bazı hususların sorulmasını istedim. Fakat bu talebim de reddedilmiştir. (Tu tanak, s. 1 1 5. bent 4) d) Savcıya cevap vermek hakkı kanuni bir hak olunca mahkemenin böyle bir hakkı sanığa tarumaması usulsüz­ dür. Örneğin: Tutanak. s. 37'de savcırun beyanlanndan sonra bana da söz verilmesi gerekirdi. Yine bunun gibi 65. sayfada yer alan sözlerinden sonra söz veıilmemesi yine usulsüzlüktür. 30. sayfada yer alan beyanlanndan sonra söz vertimesi yine ge­ rekli idi. Burada her ne kadar vekilime söz verilmişse de ka­ nun. samğın cevap hakkından söz etmektedir. 90


Yine bunun gibi Askeri �avcı'nın 90, 96, 1 03 ve 1 1 5. sayfalarda yer alan beyanlanndan sonra söz verilmemesi usule aykındır. Bütün bunlara nfğmen Askeri Savcı'nın sanığa sorulma­ sını istediği sorular bana daima tevcih edilmiştir. Örneğin: 1 972/53 esas no'da yer alan ve daha sonra 1 972/6 esas no­ lu dosya ile birleştirilen dosya ile ilgili olarak, 5.6. 1 972 ta­ rihli duruşmada yapılan sorgu sırasında, Askeri Savcı'nın benden sorulmasını istediği, hem de anayasanın 20. madde­ sine tamamen aykırılık arzeden sorulan. "Kü rt halkı nasıl uluslaşır", "Kürt halkı uluslaşırsa sonucu ne olur", "Kürt halkının kendi kaderini tayini nasıl işler?" . . . gibi sorular ba­ na daima tevcih edilmiştir. (Sözü geçen 1 972/53 esas nolu do�a. Tutanak, s. 3 , 4, 5) Görüldüğü gibi mahkeme bu hükmü, daima iddia ma­ kamının lehine, sanığın aleyhine uygulamıştır.

29. 353 Sayılı Kanunun 160 ve CMUK'nun 25 ı. Maddelerine Aykınlık Vardır 1 60. maddenin üçüncü fıkrası "son söz sanığındır" de­ mektedir. Bu hüküm son soruşturma nihayetindeki son sö­ zün değil, duruşmada her delil ikamesinden sonra söz sıra­ sına da işaret eder. (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku. 2 . bs . . Ankara 1 968, s. 25 1 , 259) Bu açıdan baktığımız zaman tutanakların 65. 77. 90 {sçıvcının son beyanı), 96 (savcının son beyanı) . 1 00, 103, ı 1 5 sayfalannda yer alan beyaniann sonunda sanığa söz ve­ rilmesi yolsuzdur.

30. 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesi ve CMUK'nun 3 1 . Maddesi İhlal Edilmiştir 47. madde şöyledir: "Duruşma esnasında kararlar taraf­ lar dinlendikten ve duruşma dışındaki kararlar Askeri Sav­ cı'nın yazılı veya sözlü ·mütalaası alındıktan sonra verilir." , Mahkemenin bir husus hakkında karar (ttihaz edebil­ mesi için behemahal alakadarlan dinlemesi adalet iktizasın­ dan olduğuna göre , duruşma esnasında ittihaz olunacak ka91


rarlann, alakadarların dinlenmesinden sonra ittihazı icap eder. Alakadarların dinlenmiş addolunması için bunlara, söz söylemek ve arzularını izhar etmek hususunda aşikar bir suretle fırsat verilmiş olmak kafidir. "Faruk Erem, a.g.e . , s . 258) Halbuki mahkeme bu hükme riayet etmemiştir. Şöyle ki: Mahkeme 3.2. ı 972 tarihli duruşmada TCK'nun ı 4 ı / l maddesi ile ilgili olarak 20'ye yakın kişinin istinabe yolu ile ifadelerinin alınmasına karar vermiştir. . (Tutanak. s. 37, bent ı) Fakat bu kararı almadan önce. Askeri Savcı'ya söz ver­ diği halde, ve Askeri Savcı bu konudaki görüşünü bildirdiği h alde, bana ve vekilime söz vermemiştir. Bu konuda bana söz verilmemesi çok önemli bir usul hatasıdır. Buna riayet edilmemesi hükmün bozulmasını gerektilir.

3 1 . 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesine Yine Riayet Edilmemiştir 9 ve 10 Mart ı 972 tarihli duruşmalarda. mu h bir tanık­ lara ve tanıklara sorulmak üzere toplam olarak 93 soru tev­ cih edilmiştir. Bunlardan 77 adedinin sorulması reddedil­ miştir. Fakat red kararı verilirken Askeri Savcı'nın görüşü alınmamıştır. Mahkemenin bu konu da As. Savcı'ya söz hak­ kı verdiğine dair en ufak bir kayıt yoktur. (Tutanak. s. 45, 46, 5 ı . 53, 60, 6 ı . 64)

32. 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesi Bir Kere Daha İhlal Edilmiştir Mahkeme. 23.5. ı 972 tarihli duruşmada. bazı tanıkların dinlenilmelerinden vazgeçilmesine karar vermiştir. (Tuta­ nak, s. 9 ı , bent 4) Fakat bu işlemi yapmadan önce, ne be­ nim ne de Askeri Savcı'nın. ne sözü geçen duruşmada ne de daha önceki duruşmalarda görüşlertınizi almamıştır. Görüş­ lerimizin izni alındığına dair en ufak bir belirti yoktur.

92


33. 353 Sayılı Kanunun 47. Maddesi Bir Kere Daha İhlal Edilmiştir Mahkeme 23 Mart 1 972 tarihli duruşmada, bazı taruklaı inenlmelerinden vazgeçilmesine karar vermiştir. (Tutanak. s. 9 1 , bent 4) Fakat bu işleri yapmadan önce, ne benim. ne de Askeri Savcı'run, ne sözü geçen duruşmada, ne de daha ön­ ceki duruşmalarda görüşlertınizi almamıştır Görüşlerinlizi aldığına dair en ufak bir belirti yoktur.

34. "Duruşmadan Çekilme Talebi" Karara Bağlanmadan, Duruşmaya Devam Edilmesi Yolsuzdur 1 8 Nisan 1 972 tarihli duruşmanın sonunda, mahkeme­ nin, sebepleri gösterilerek, tarafsız olamayacağı nedeni ile çekilmesi talep edilmiştir. (Tu tanak, s. 7 1 ) 2 4 Nisan 1 972 tarihli duruşmada ise bu konu bir kara­ ra bağlanmadan duruşmaya devam edilmiş (Tutanak. s. 72) karar ancak duruşma sonunda verilmiştir. (Tutanak. s. 75. bent l l l

35. Ad.llye Mahkemelerinden Görevsizlik Kararı ile Gelen Dosya lle İlgili Olarak Askeri Savcılıkça, Yeniden Soruşturma Yapılmadan iddianame Düzenlenmesi ve Dosyanın Askeri Mahkemeye Sevkedilmesi Usulsüzdür a) 24 Nisan 1 972 tarihli duruşmada. İstanbul Toplu Ba­ sın Asliye Ceza Mahkemesi'nde rüyed edilmekte olan bir da­ vanın, sıkıyönetim mahkemesinde görülmekte olan dava ile birleştirtlrnek üzere, adı geçen mahkemeden istenmesine ka­ rar verilmiştir. (Tutanak, s. 77-78, be nt 5) b) 1 6 Mayıs 1 972 tarihll duruşmada, sözü geçen dosya­ nın görevsizlik kararı ile gönderildiği görülmüştür. (Tutanak. s. 83) c) Yine aynı celsede gereği için Sıkıyönetim Savcılığı'na tevdiine karar verilmiştir. (Tutanak, s. 88, bent 3) •

93


d) Daha sonra Askeri Savcılığın 24.5. 1 972 tarih ve ev­ rak ve 1 972 / 1 50, esas no. 1 972/ 1 04, karar no 1 972 / 5 1 sa­ yılı iddianamesi gelmiştir. e) Ve bu iddianame askeri mahkemeye sevkedilmiş ve 5.6. 1 972 tarihinde sözü geçen davanın duruşması başlamış­ tır. Burada davanın açılışı yönünden bir usulsüzlük yapıl­ mıştır. O da şudur: Adiiye mahkemelerinden, görevsizlik ka­ ran ile gelen .dosyalarla ilgili olarak Askeri Savcı'nın yeniden soruşturma ve sorgu yapması, ifade alması ve bu ifadeye gö­ re yeni bir iddianame düzenlemesi gerekmektedir. Bu iddia­ nın kaynağı Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun bir karan­ dır. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun 353 sayılı kanunun 1 1 4. maddesi ile ilgili içtihadı şudur: "Adl iye mahkemelerince davanın görülmesi askeri mah­ kemeye ait olduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı ile gönderilen dava dosyaları nda askeri savcının suç vasf ı na gö­ re du rumu yeniden inceleyerek kamu davası açması zaruri ölup, C . Savc ı l ığının iddianamesi üzerine duruşma yapı lmak veya duruşmaya devam edilmek üzere mahkemeye havale etmesi kanuna aykırıd ır." (Askeri Yargıtay Daireler Kuru ­ lu'nun 1 6. 1 0. 1 964 g ü n v e 88/1 0 1 sayılı kararı)

Görüldüğü gibi sözü geçen kararda . adiiye mahkemele­ rinden görevsizlik karan ile gelen dosyatarla ilgili olarak, As­ keri Savcı'nın yeniden soruşturma yapması. ifade alması ve bunlara göre yeniden iddianame düzenlemeleri keyfiyeti söz konusu edilmektedir. Bizim somut davamızda ise Askeri Savcı, İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nden görevsizlik karan ile ge­ len dosya ile ilgili olarak yeni bir sorgu yapıp ifade almadan iddianame düzenlemiş ve dosyayı askeri mahkemeye sevk etmiştir. Gerkçekten sözü geçen dava ile ilgili ifade 20.5. 197 1 tarihli hazırlık soruştunnası ifadesidir. Ve adli­ ye mahkemeleri ile ilgilidir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun yukandaki karan uyannca bu usulsüz bir durumdur. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır. 94


36. 353 Sayılı Kanunun 180/1 ve CMUK'nun 268. Maddeleri Hiçe Sayılmış, Açık ve Kesin Bir Keyfi.llk Sürecine Girilmiştir a) Mahkeme heyeti 353 sayılı kanunun 1 80/ ı . maddesindeki 7 günlük süreye riayet etmemiştir. Bilindiği gibi, 353 sayılı kanunun 1 80/ 1 . maddesine gö­ re h ükmün gerekçesi zapta yazılmamışsa tevhiminden itiba­ ren 7 günlük süre içerisinde yazılarak dosyasına konur. Bu maddenin amacı, hükmü en erken bir şekilde Yargı­ tay denetimine sunmayı sağlamaktır. Nitekim, CMUK'nun 268. maddesinde· bu müddet üç gün olarak gösterilmekte­ dir. ·

b) Mahkellle heyeti kendini kanunla bağlı hissetmeyip, keyfiliği tercih etmiştir. Mahkeme, yukarıda sözü geçen 7 günlük süreye riayet etmemiş, gerekçell hükmü ancak otuzaltı günlük bir gecik­ meden sonra dosyaya eklemiş. otuzyedinci gün de bana teb­ liğ edebilmiştir. Dosyadan anlaşılacagı üzere hakkımdaki hüküm, 1 4 Ağustos 1 972 günü verilmiştir. 1 80/ ı . maddeye göre: bun­ dan bir hafta sonra gerekçell hükmün dosyaya eklenmesi ve sanığa tebliği gerekir. Halbuki. bu böyle olmamış, otuzaltı (36) gün sonra gerekçell karar dosyaya eklenebilmiş, otuzye­ dinci günde (37) yani. 1 9 Eylül 1 972 günü bana tebliğ edilebilmiştir. ·

c) Mahkeme heyetine. keyfi hareketine son verip, 1 80/ ı . maddedeki görevleri yerine getirmesi tarafıından hatırlatıl­ mıştır. 1 3 Eylül 1 972 tarihinde ve sıkıyönetim tutukevi müdür­ lüğü kanalı ile mahkeme başkanlığına gönderdiğim dilekçe aynen şöyledir: ". . . 353 sayı lı kanunun 1 80 . maddesine göre, hükmün ge­ rekçesi zapta yaz ı lmamışsa. tefhimden itibaren 7 gün içinde yazılır ve dosyaya eklenir. .. Bu maddenin amac ı , hükmü, en erken bir şekilde Yargı­ tay denetimine sunmakt ır. N itekim, C M U K'nun 268. madde­ sinde bu müddet üç gün olarak gösterilmektedir. Halbuki, hakkımdaki hüküm 1 4.8 . 1 972 tarihinde verildiği, aradan bir ay geçtiği ve 1 8.8. 1 972 tarihinde hükmü temyiz 95


ettiğimi bildirdiğim halde, gerekçeli hüküm bugüne kadar ba­ na bildiri l memiştir. Avukatiarım da bunun henüz yaz ı l mamış olduğunu ve dosyaya konulmadığını bildirmektedirler. Sonuç: M ahkeme heyetine, 353 sayılı kanunun 1 80 . mad­ desinin getirdiği görevleri hatırlatırım . . . "

1 3 Eylül tarihli bu dilekçemin muhakkak dosyada bulunması ve işlem görmesi gerekir. ·

d) Bütün bunlara rağmen mahkeme kendinin kanuna uygun bir davranış içinde bulunduğunu göstermeye çalış­ makta ve somut belgelere rağmen yalan beyanda bulunmak­ tadır. Mahkeme, gerekçeli karann 1 29. sayfasında, " . . . hükme ait iş bu gerekçe kanuni süresinde yazılarak dosyasına ko­ nuldu. 1 4 Ağustas 1 972" demektedir. Bu yalandır. Zira . gerekçeli hüküm, 7 gün içinde yazılıp , dosyaya konulmuş değildir. Bana 1 9 Eylül 1 972'de tebliğ edilmiştir. Dosyaya konuş tarihi de 1 8 Eylül 1 972'dir. Bir mahkeme heyetinin keyfiliklerini ve kanunsuzlukla­ nru örtbas edebilmek için yalan ve gerçek-dışı anlatırnlara başvurması gerçekten üzücü dür. Ama gerçeğin böyle olduğu ve Yargıtay'a bu şekilde bildirilmesi gerektiği de açıktır. Zira. bu. son derece önemli bir husustur. Çünkü mahkemenin bu keyfiliği en az bir ay Yargıtay'a geç müracaata sebep olmuş­ tur. Sayılı Kanunun Muhalefet Vardır

37. 353

174.

Maddesine

Bu madde şöyledir: "Hükmün tevhirni duruşmanın so­ nunda ve nihayet duruşmanın bitmesinden itibaren bir hafta içinde hüküm fıkrasının okunınası ve gerekçenin bil­

dirilmesi sureti ile olur." Bu husus. 1 80/ ı. madde ile yakından ilgilidir. Araların­ da çok yakın bağlantı vardır. Halbuki yukarıda açıkladığım gibi, gerekçeli hüküm, bir hafta içinde bildirilmemiş, 19 Eylül 1 972 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yani karardan ( 1 4 Ağustos 1 972) otuzyedi (37) gün sonra tebliğ edilmiştir. Bunlann da kanuna muhalefet teşkil halleri olduğu açıktır. 96


38. 353 Sayılı Kanunun 1 80. Maddesinin Son Fıkrasına da Riayet Edilmemiştir Sözü geçen maddenin son fıkrası şöyledir: YHükümlerin ikinci nüshalan ve özetleri duruşma hakimi veya diğer aske­ ri hakim üye ve tutanak katibi tarafından imza edilerek as­ keri mahkemenin mühürü ile mühürlenir." Gerekçeli karann ı29. sayfası tetkik edildiği zaman gö­ rülecektir ki, gerekçeli karann ikincı nüshası bana tebliğ edilen nüshadır. Fakat bu nüshalarda mahkemenin mühü­ rü olduğu halde, son sayfa hariç . öteki sayfalarda duruşma hakiminin ve tutanak katibinin imzalan bulunmamaktadır. (Bu konu ile ilgili söylediklerimi ispat için mahkemenlzde yapılacak duruşma sırasında vekilim heyetinize bizzat göste­ recektir. ) Bu da kanuna muhalefet hali teşkil eden bir durumdur.

39. Mahkemenin Ciddi Olmayan ve Gerçeği Örtbas Etmeye Çalışan Davranışlan da Dikkatimden Kaçmamıştır a) Mahkeme. 2 Mayıs ı972 tarihli duruşmada, yvaktin gecikmesi nedeni ile duruşmanın 15.5. 1972 günü saat lO'a talikine . . . karar verilmiştir" (Tutanak. s. 8 ı 1 4) demek­ tedir. b) Devrimci Doğu Kültür Ocaklan ile ilgili (2972/30 esas sayılı dosya) olarak ı ı Mayıs ı 972 tarihli duruşmada "bu nedenlerle duruşmanın ı s Mayıs ı 972 günü saat ı s·e tehi­ rine . . . karar verildi" denilmektedir. (DDKO. ı 972/30 esas sayılı dosyaya ait duruşma zabıtlan, s. 224) c) 1 5 Mayıs ı 972 tarihli duruşmada ise mahkeme şu karan almıştır: "İş bu davadan evvel mevcut olan diğer da­ valann duruşması saat 20'ye kadar devam etmesi nedeni lle duruşmanın yannki ı 6 Mayıs ı 972 günü saat 9.30'a tehiri­ ne . . . karar verildi" denilmektedir. (Tutanak. s. 82) Görüldüğü gibi, mahkeme yalan beyanda bulunuyor. Çünkü , benim davamdan önce başka bir dava yok. Zira be­ nim dava. saat ı ö'a, Devrimci Doğu Kültür Ocağı davası ise saat ıs·e konulmuştur. 97


Mahkemenin bu tutumu , elbette ciddi bulunamaz. Mah­ keme, göz göre göre yalanda bulunduğu . bu yalanla sanığa. sanık muamelesinde bulunmadığı. sanığı hafife aldığını açıkça göstermiştir. Mahkeme olağanüstü koşullarda bazı davaların daha öne alınmasını temin edebilir. Fakat sanığa da inandıncı ve doğru gerekçeler sunmak zorundadır. Mahkeme, bu tür davranışlan ile sanığa itimat telkin et­ mekten ve ciddi olmaktan çok uzaktır. Bu davranışı ile mah­ kemeyi daha önceki duruşmalarda verdiğim "heyetin dava­ dan istinkaf etmesi" ile ilgili talepleriinde ne kadar haklı ve yerinde bir işlem yaptığımı kanıtlamaktadır.

39/a. Mahkeme, Savunma Hakkını Açıkça ve Keslnllkle Kısıtlamıştır. Bu Konuda Ara Kararı Almıştır 1) a- Bilindiği gibi, hakkımda yürütülen dava bir yıldan fazla devam etmiştir. 30 Temmuz 1 97 ı tarihinde ilk duruş­ mam yapılmış, ı4 Ağustos ı972 tarihinde hüküm �efhim edilmiştir.

b- Bu süre içinde üç ayrı iddianame düzenlenmiş ve bi­ lahare bunlar birleştirilmiştir. 2 2 . 7 . ı97 1 tarihli ve esas 1 97 1 / 70 sayılı iddianarnede TCK'nun ı 42 / ı ve ı 42/3. maddeleri ile tecziyem istenmek­ tedir. 3 1 . ı 2. ı 97 ı tarihli ve ı 97 1 / 1 60 sayılı iddianame ile TCK'nun ı 4 ı 1 ı . maddesinden tecziyem istenmektedir. 24.5 . 1 972 tarih ve ı972 / 5 1 sayılı iddiaharnede TCK'­ nun ı42/3. maddesinden tecziyem istenmektedir. 2) a- 5. 7 . ı 972 tarihli duruşmada esas hakkındaki mü­ talaasını hazırlaması için Askeri Savcıya gelecek celseye ka­ dar mehil verilmesine (Tutanak, s. ı 1 6/ 5) karar alınmış ve duruşma ı4 Temmuz 1 972 gününe ertelenmiştir. (Tutanak. s. l l 7/9) b- Askeri Savcı, 1 4 . 7. 1 972 tarihli duruşmada. esas hak­ kındaki mütalaayı yetiştiremediğini bildirmiş, yeniden mehil verilmesini talep etmiştir. (Tutanak. s. ı ı S/2) 98


Böylece Askeri Savcı'ya iki defa mehil verilmiş, bu, top­ lam olarak 13- 1 4 günü bulmaktadır.

3) a- 1 8 . 7. 1 972 tarihli duruşmada savcı, esas hakkında­ ki 140 sayfalık mülalaayı mahkemeye tevdi etmiş ve bazı kı­ sımlarını okumuştur. (Tutanak, s. 1 1 9) b- Bunun üzeline savunmamı hazırlayabilmek için mah­ kemeden "uzunca" bir mehil istedim. (Tutanak, s. 1 1 9) c- Bunun üzerine mahkeme, "353 sayılı kanunun 1 596 sayılı kanunla değiştiiilen 1 60. maddesinin son fıkrası gere­ ğince: sıkıyönetim ı nolu mahkemenin halen bakmakta ol­ duğu davaların adet ve kapsam bakımından çok şumullü oluşu da tarallara hatıriatılmak sureti ile iş bu mehilin ke­ sin olduğunun kendilerine duyurolmasına ve savunmalannı yazılı olarak hazırlamalan lüzumunun da keza kendiJeline tebliğine" karar vermiştir. (Tu tanak, s. 1 20/ l -2) 4) Mahkemenin verdiği bu karar, savunma hakkının özünü kısıtlar mahiyettedir. Zira :

a- 353 sayılı kanunun 1 596 sayılı kanunla değiştirilen 160. maddesi son fıkrası aynen şöyledir: "Savaş halinde söz­ lü veya yazılı savunmanın okunınası süre bakımından mah­ kemece kısıtlanabilir. " Görüldüğü gibi, bu madde sanık tarafından h azırlanmış bir savunmanın mahkemede okunınası ile ilgilidir. Dolayısı ile benim talebime konu olan istemin böyle bir madde ile kı­ sıtlanması kanun maddeSini de yanlış uygulamaktan başka bir şey değildir. Kanunun açık hükmünün bu kadar yarılış ve sorumsuz uygulanması elbette bozma nedenidir. b- Askeri Savcı'ya iki defa süre tanıyan mahkemenin, bana bir defa ve kesin bir süre vermesi, bu süre içinde sa­ vunmanın kesinkes yetiştirilmesini istemesi usulsüzdür. c- Askeıi Savcı'ya 13- 1 4 gün mütalaa hazırlama olanağı veren mahkeme, bana sedace l O gün süre tanıması ve bu­ nun kesin olduğunu bildirmesi usulsüzdür. Ve savunma hakkının mahkeme karan ile kısıtlanması anlamını taşır. Bu, 353 sayılı kanunun 207. maddesinin (h) fıkrası hülanü­ ne kesinlikle aykırıdır. d- Mahkeme h eyetinin verdiği kararlarla savcıya, sanığa 99


nazaran daha toleranslı ve sanığın aleyhine olacak şekilde hak tanıması. mahkemenin hakem olma sıfatını yitirip, sav­ cılık görevini de yüklendiğiili gösterir en açık bir delildir.

e- Üç iddianame ile yürütülen 1 40 sayfalık esas hakkın­ daki mütalaası bulunan, 40'ın üzerinde de tanığı bulunan bu dava için on ( 10) gün savunma hazırlama süresi verilme­ si ve bunun kesin olduğunun bildirilmesi usulsüzlüktür ve bu keyfilik anlamını taşıdığı gibi, hakkımda peşin-hükümlü olduğunu da gösterir. f- Duruşmalarda. savaş hali hükümlerini uyguladığını söyleyen, onun içn her talebimi bu gerekçe ile reddeden mahkemenin hükümden sonra. yukardaki bölümde açıkla­ maya çalıştığım gibi 353 sayılı kanunun 1 80/ 1 ve 1 74. mad­ delerini kesinkes hiçe· sayarak. azami haddi 7 (yedi) gün olan müddeli alabildiğine bir keyflllkle 37 (otuzyedi) güne kadar çıkaran mahkemenin bu tutumunu . sanığa karşı duyduğu kin ve ideolojik tavır takındığının belirtisidir. 40. 353 Sayılı Kanunun 152 ve CMUK'nun 242. Maddelerine Muhalefet Vardır 353 sayılı kanunun 1 52 . maddesi şöyledir: "sübut se­ bepleri olarak kullanılacak senetler ve diğer evrak duruşma sırasında okutturulur" demektedir. CMUK'nun 242. roadesinde de aynı hüküm yer almıştır. Fakat. mahkeme bu hülmıe riayet etmemiştir. Şöyle ki: Gerekçeli kararda açık bir şekilde görüldüğü gibi, hük­ me tesir eden en önemli belgelerden biri, Doğu Mitingle­ ri'nin Analizi (Gerekçeli Karar. s. 38-42) . Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme (Gerekçeli Karar. s. 42-44) isimli çoğaltmalardır. Fakat bu iki teksir, . hükme etki eden önemli belgeler ola­ rak telakki edildiği halde. duruşma sırasında mahkemece her ikisi de konmamıştır. Yukarıda 1 7 . paragrafta belirttiğirn gibi Doğu Mitingle­ ri'nin Analizi teksiri mahkemece tetkik edilmiş. (Okunma­ mış, tetkik edilmiş) Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiret­ lerinde Toplumsal Değişme isimli teksir ise hiçbir duruş1 00


mada, hiçbir celsede söz konusu edilmemiş, okunmamış, sadece zaman zaman benim beyanlamnda söz kopusu edil­ miştir. Tutanaklarda bunların okunduğuna· dair en ufak bir kayıt yoktur. Birincisinin (Tutanak, s. 1 04)'te tetkik edildi şeklinde belirtilmesi kanunun istediğini karşılamamaktadır. Zaten, 13 Haziran 1 972 tarihli sözü geçen celse saat 1 4 .30'da baş­ lamıştır. (Bk. Tutanak. s. 1 02 / 7) O gü nkü duruşmada. du­ ruşmarun yükü karşısında 95 sayfalık metnin okunmasına zaten imkan yoktur. Mahkemede okunmayan belgelerin ise delil niteliği yok­ tur ve hükme tesir edemez.

"Du ruşmada oku nması gereken evrakın okunmamış ol­ mas ına rağmen hükümde nazara alınması mümkü n deği ldir. Evrakın okunmas ı n ı n hakimin vazifesi olduğunu , süjelerin dosyadaki evrakı her zaman inceleyebileceği, bu sebeple okunmamış olmas ı nın delil n iteliğini yitirmesi gerektiği ileri sürü lebilir. Fakat konu daha ziyade vicahilik ve alenilik pren­ sipleri ile ilgilidir." (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku , 2. bask ı , Ankara 1 968 , s . 231 ve 239) Görüldüğü gibi. mahkeme bu iki belgeyi hem h ükme esas teşkil eden belgeler olarak kabul etmiş, hem de okuma­ mıştır. Bu ise kanuna açıkça muhalefet halini teşkil etmek­ tedir. Hüküm. bu yönden de bozulmalıdır. 41.

Noksan Soruşturma ile İlgili Öteki Hususlar

Mahkeme . gerekçeli kararın 1 1 . sayfasında (son parag­ raO şöyle demektedir:

"Sanık Beşikçi, yukarıda izah olunan itirazlarından gayri, bu davalatin usu lüne uygun açılmad ı ğ ı , soruşturmanı n usul­ süz yapıldığı ve davaya ait belgelerin M i lli i stihbarat Teşkila­ tı'na gönderilmesi sebebi ile kanun-d ışı davranıldığı yolunda itirazlarda bu lunmuş ise de bu itirazlar, duruşma sırasında g österilen gerekçelerle karara bağlanmış, mahkemenin lüzu m gördüğü bilcümle yazı ve belgelerin dosyada mevcut olması, sı kıyönetim mahkemelerinin el koyuğu herhangi bir 101


suçla ilgili bulunan sanı klardan hangi statüde bulunanlar hakkında takip o lu nacak prosedürün 1 402 sayılı kanunla ga­ yet açık bir şekilde belirtilmiş bulunması , üniversite içerisinde sanıkla yöneticiler arası nda mevcut olduğu ileri sürülen itilaf­ ların mahkememizde soruşturma konusu yapı lan olaylarla il­ gisi bulunmaması nedeni ile kabule şayan görülmemiştir." Bu anlatım. gerçeğe aykırıdır. Zira: Ö rneğin, 4936 sayılı kanunun 49. maddesi ile ilgili tale ­ bim mahkemece hiç dikkate alınmamış ve talebim üzerine bu konuda karar verilmemiştir.

5. 7. 1 972 tarihli duru şmada "ben 4936 sayılı kanunun 49. maddesinin As. Savcıiıkça yanlış anlaşıldığı ve buna uyulmadığı kanısındayım . Keyfiyetin resmen soru şturulma­ sını istiyorum" (Tutanak, s. 1 1 6) şeklindeki talebim. ne o celsede. ne de daha so nraki eelselerde hiç dikkate alınma­ mış. bu konuda ara kararı verilmemiştir. Yine bunun gibi. M illi i stihbarat Teşkila tı'nın usulsüz olarak elde ettiği belgelerle ilgili olarak yaptığım istem, mah­ keme tarafından hükümle birlikte karara bağlanacak denil­ diği halde. hükümde bu konuda en u fak bir beyana yer ve ­ rilmemesi. mahkemenin yukandaki beyanını yalanlamakta­ dır. (Tu tanak. s. 8 1 ) Ö te yandan. "hüküm sadece kabul değildir. Hüküm bir iddiayı kabul etmiş ise karşıki iddiayı reddetmiş demektir. Sanık mahküm olmu ş ise ilham kabul. savunma reddedil­ miş olur. Sanık beraat etmiş ise bunun aksi olmuştur. Ge­ rekçe sadece kabu lü göstermekle yetinemez. Böylesine ge­ rekçe. eksiklir. Kab u lü n gerekçesi reddin ancak zımni gerekçesidir. Usul kanunumuz açık gerekçeyi gerektirir. " (F. Erem. a.g.e . . s. 446-447) Bu açıdan bakıldığı zaman. mahkemenin. benim savun­ mamda ileri sürdüğüm hu suslan hiç dikkate almadığı açık­ ça ortaya çıkmaktadır. Ben. savu nmaının 29-36_ sayfaları arasında. askeri savcının ilk tahkikattaki çeşitli usulsüzlük­ leri üzerinde durmuş. hüküm verilirken bu konular üzerin­ de özellikle durulmasını talep etmiştim. Mahkemenin bunla­ rı hiç dikkate almadığı anlaşılıyor. Benim dediklertın ile savcının dediklerinin hiçbir tartışması yapılmadan. üstün­ körü ve keyfi bir şekilde . deliliere dayanmadan hükme var1 02


mak, "sanığın taleplert kabule değer görülmemiştir" demek, elbette geçerli olamaz. Sanığın taleplerinin neden geçerli ol­ madığının delilleri ile açıklanması gerekir. Noksan gerekçe veya zıınni gerekçe hiçbir zaman tutarlı bir neden olamaz. Ben savunmaının 29-36. sayfalan arasında bu konulara et­ raflı bir şekilde değindiğim için burada tekrar etmeyi gerek­ siz görüyorum. Mahkeme heyetinin gerekçeli kararmda bu hususlardan hiç söz etmemesi, bunlan yok sayması, soruşturma ile ilgili usulsüzlüklertn çözümlenıneden ortada durduğunu hiçbir zaman gizleyemez. Bütün bunlann ötesinde tarafıından. mahkemeye, Aske­ ri Savcı ile ilgili şikayetler yapıldığı ve bunun da mahkemece ilgili merciiere bildirildiği bir gerçek olduğuna göre. mahke­ menin, gerekçeli hükmünde bu konuya da dokunmaması usulsüzdür. (Savunma, s. 36, son 2 paragral)

1 03


BÖLÜM IV

ESASA AİT ÖTEKİ BOZMA NEDENLERİ

Dosya münderecatından ve tutanaklardan görülebilece­ ği gibi 2 8 . 7 . ı 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mah­ kemeye sunduğum 232 sayfalık savunma dilekçemden baş­ ka: 1 6. 1 l . ı 97 ı Tarihli (4 sh.) Tut. . s. 28 : Türkdoğan'ın şikayet dilekçesi. Mart ı 970 olaylan hk. 7. ı 2 . ı 97 ı Tarihli ( 1 4 sh) Tut . . s. 3 ı : İdari soruşturmanın usulsüzlüğü . evrakın MİT'e gönderilmesi. muhbirlerin husume­ ti hakkında. Resmi evrakın ka­ 28. ı 2 . 1 97 1 Tarihli (9 sh) Tu t . . s. 33 nunda gösterilmeyen bir makama verilme­ si, resmi evrakın yok edilmesi. Danıştay kararlarının uygulan­ maması hakkında. 25. l . ı 972 Tarihli ( ı 4 sh) Tut. . s. 5 iddianarneye cevap ( 1 972/38 esas nolu ve 25.2. ı972'de 1 972 /6 esas nolu dosya ile birleştiril­ miştir. 1 04


Ders notlan ve imti­ han kağıtlan. İ dari Tahkikat Komisyo­ nu'nun çalışmalan, çelişen ifadeler, mah­ kemenin çözümleme­ si gereken temel so­ run hk.

3 . 2 . 1 972 Tarihli (24 sh.) Tut . , s. 36

24.2 . 1 972 Tarihli (26 sh. ) Tu t . , s. 44

1 0.3. 1 972 Tarihli (4 sh . ) Tut . . s. 64

28.3. 1 972 Tarihli (8 sh .) Tut . . s. 70

:

dinlenen Huzurda muhbir tanıklara ve tanıklara sorulacak sorular hk. (9 M art 1 972 tarihli duru ş­ mahkemeye mada sunulmuştu r.) As. Savcı'nın u sul­ süzlüğü, tu tanakla­ rın düzenlenmesi ve bazı ifadeler hakkın­ da. As. Savcı'nın u sul­ süzlüğü, Ek iddiana­ me hakkında açıklık, tanıkiann nasıl seçil­ muhbirlerin diği, mahkemeyi yanıltına­ sı hakkında. tanık İbra­ him Erol Kozak'ın

18.4. 1972 Tarihli ( 1 3 sh . ) Tu t . , s. 7 1 : Muhbir

1 5. 5 . 1 972 Tarihli ( 1 sh . ) Tu t . . s. 7 1

30.5. 1 972 Tarihli ( l sh . ) Tu t . . s. 96

mektubu hakkında. Duru şma salonuna konulan teyp ve tuta­ naklar hk. ( 1 6. 5. 1 972 tarihli du­ ruşmada mahkemeye sunulmuştur.) Mahkemeye sunu lan bazı belgeler hk. 1 05


20.6. 1 972 Tarthli (9 sh. ) Tut. . s. 1 06 : Tahkikatın genişletil ­ mesi talepleri hk. 3.8. 1 972 Tarthli (2 sh.) Tu t . , s. 1 2 1 : Son söz hk. D ilekçeler aynı tarthlere ait duruşmalarda mahkemeye sunulmuştur. Bu dilekçelerde yukanda kısaca değinildiği gi­ bi somu t olaylara ait deliller bütün açıklığı ile mahkemeye sunulmuş ve yine dava ile ilgili bazı belgelerin toplanması talep edilmiştir. Bü tün bu dilekçeler arasında en önemli ola­ nı şüphesiz ki 232 sayfalık savuruna ile ilgili dilekçedir. Ceza Muhakemeleri Usulü 'nün en önemli prensiplerin­ den biri h iç şüphe yok ki, iddia ve savurunanın karşılıklı olarak tartışılması ve delülertn bu açıdan değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonunda açık bir gerekçe ile birinin ka­ bulü ötekinin ise reddi gerekir. Bunu şu şekilde formüle et­ mek mümkündür:

"Hükü m , sadece bir kabul değildrr. Hüküm bir iddiayı ka­ bul etmiş ise karşıtı iddiayı reddetmiş demektir. Sanık mahkum olmuş ise ilham kabul, savunma reddedilmiş olur. Sanık beraat etmiş ise bunun aksi olmuştur. Gerekçe, sade­ ce kabu lü göstermekle yetinemez . Böylesine gerekçe eksik­ tir. Kabulün gerekçesi reddin ancak zımni gerekçesi olabi lir. Usul kanunumuz açık gerekçeyi gerektirir." ( Faruk Erem , Ceza U s u l ü H u k u k u , 2 . baskı , Ankara 1 968, s. 446-447)

Bu açıdan baktığımız zaman mahkemenin gerekçeli ka­ ran son derece eksiktir. Gerekçeti kararın 1 4 - ıs sayfalan arasında kısa fakat eksik bir şekilde sorgunun, 27-33 sayfa­ ları arasında da yine kısa. eksik ve mahkeme üyelerinin indi görü şlerine göre savunmanın özeti verilmiştir. Bunların öte­ sinde gerekçeti kararın hiçbir yertnde savunma söz konusu edilmemiştir. Mahkemenin gerekçeti kararından savunmaının neden reddedildiği kati surette anlaşılmamaktadır. Mahkeme. ge­ rekçeli kararında muhbir, muhbir tanık beyanlarını ve bun­ ların derli toplu bir şekilde ifade etmeye çalışan As. Sav­ cı'nın ifadelerini hangi nedenlerle kabulü şayan görmü ş, savurunayı h angi nedenlerle kabulü şayan görmemiştir. Bunları gerekçeli karardan anlamak mümkün değildir. Sa­ dece . genel olarak itharnı kabul ettiğini savunmayı reddetti­ ğini görüyoruz. 1 06


Örneğin: Bazı yerlerde mahkeme, muhbir tanık ve tanık beyanlanru alıyor, onlara dayanarak hüküm tesis etmeye çalışıyor. (Gerekçeli Karar. s. 55-60) fakat bu itharniara kar­ şı benim savunmamda yürü tülen fikirler kati surette göz önüne alınmıyor, böyle bir savunma metni yokmuş gibi dav­ ranılıyor. Savunma ile birlikte tartışılmayan , kesin bir gerçek ola­ rak görülen muhbir tanık ve tanık beyanları elbette gerçeği aksettiremez. Savunmanın da ona karşı neler söylediği mu­ hakkak belirtilmelidir. Aksi halde, verilen karar hukuki niteliğe sahip olmoı.yıp indi olur. Mahkeme kararından ziyade mahkeme üyelerinin indi görüşleri haline gelir. İ şte elinizdeki karar böyle bir karardır. Savu nma hiç dikkate alınmamış. mu hbir tanık ve tanık ifadeleri kesin gerçekler olarak kabul edilmiştir. Savunma açık ve kesin bir şekilde reddedilmemiştir. Bu arada As. Savcı'nın bütün usulsüzlükleri ve yalan beyanları usta bir şekilde gizlenme­ ye çalışıldığı gibi muhbir tanıkların ve tanıkların ifadelerinin çelişen yönleri üzerinde de hiç duru lmamıştır. Bu konulara doku nmaktan ısrarla kaçınılmıştır. Yukanda belirttiğim gibi dava 8 yıl 4 ay ağır hapis. 4 yıl 8 ay 7 gün hapis , toplam olarak 13 yıl 7 gün hapis cezası ile sonuçlanelığına göre savcının ilhamları tamamen kabul edil­ miş demektir. Bu bakımdan Askeri Savcı'nın davamızdaki d u rumu na kısaca değinmekle yarar görüyorum.

I. . ASKERİ SAVCI 353 SAYILI KANUNUN 96. MADDESİNDE BELİRLENEN ASKERİ SAVCI DEGİLDİR, ESAS HAKKINDAKi MÜTALAASI BAŞTAN SONA KADAR YALANLARA ve UYDURMALARA DAYANMAKTADlR. MÜTALAADAKi İDD İALAR BU YALAN BEYANLAR ve UYDURMALAR ÜZERİNE KURULMUŞTUR A.

ASKERİ SAVCI'NIN DURUMU

As. Savcı'nın beyanlannın ve esas hakkındaki mütalaa1 07


sının h ukuk ve usul h ukuku açısından değeri yoktur. Çün­ kü: Savcıların yargılama sürecinde bulunduklan yer ve gör­ dükleri görev onların tarafsızlıklarını gerektirir. Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında işaret edildiği üzere:

" . . . Savcı , kural o larak ceza davası n ı açmaya yetkili tek devlet görevlisidir. Ve o, ceza davası açmazsa he rhangi bir suç cezasız kalabilir. H akimierin bir ceza davas ına kendiliğin­ den el koymaları yetkisi kabul edilmemiş olduğuna göre, ce­ za adaletinin hakim kararı biçiminde gerçekleşmesi, ilk önce savcının bir işlernde bulu nmasına yani da'va açması na bağlı kalıyor demektir . . . Savc ı , ceza adaleti bakımından yalnızca dava açıp ceza yargı laması n ı işletmeye başlayan bir görevli olarak değil, aynı z a manda yarg ı laman ın doğru ve adalete uygun sonuçlar vermesi yolu nda birçok çabalar göstermesi gereken bir görevlidir." Bunun için de , savcının tarafsız olması, tarafsız hareket etmesi, başta gelen zorunluluktur. Ceza davalarını hazırla­ yan ve kamu adına açıp yürüten savcılar. aynı zamanda sa­ nığın da haklarını korumakla gö revliclir. Savcı. davacı değil­ dir. O. kamu adına yargılama işlemine katılan bir devlet görevlisi olduğu için tarafsız olmalıdır. Bunun içindir ki, ya­ ni ceza adaletinin tarafsızlık içinde gerçekleştirilebilmesinin savcıların tarafsızlığına bağlı olduğu düşüncesiyledir ki. Anayasa Mahkemesi, savcıların siyasi iktidarlar karşısında güvenceli olmalan gereğine . kökleşmiş içtihatlarında hük­ metmiş bulunmaktadır. Hal böyleyken As. Savcı Yüzbaşı Yaşar Değerli bu yan­ sızlık ilkesinin tamamen dışına çıkarak. adeta Nurcu ve Şe­ riatçı d ü nya görüşünün sahibi olan politik çevrelerin temsil ­ cisi gibi hareket ederek binbir türlü tertibin içine girmiştir. M u hbirlerin söylediklerini yüzde yüz doğru kabul etmiş, bu iddialar hakkında hiçbir tahkikat yapmadan ulu orta iddia­ lar ileri sürmüş, esas hakkındaki mü talaasını da böyle bir görüşten t.ıareket ederek hazırlamıştır. Bütün bunlara rağ­ men "Beşikçi hakkın(lald davanın somut dellllere dayan­ madan açıldığını esefle biz de gördük" (Tu tanak, s. 7 1 ) demiş ve böylece duygusallığını belgelemiştir. Örneğin:

1 08


B.

ASKERİ SAVCI HİÇBİR TAHKİKAT YAPMADAN, S UÇWLUGU PEŞİNEN KABUL ETMEKTEDİR

Askeri Savcı tutanakların 37. sayfasında yer alan bir be­ yanında şöyle demektedir:

"Sanık tarafından , d inlenmiş o lan tanıkların huzuren yeni­ den dinlenilmesi yolundaki talebe kat ı lmıyoru m. Zira san ığın öğrenim görevi s ı rasında ders vermekte olduğu talebeleri ile arası nda geçen öğre nim münasebeti, imtihan sualleri ve öğ­ rencilere kendisi tarafı ndan verilen bazı metodik önerilerin­ den ibaret değildir. Bir üniversite öğre nimi söz konusudur ve özellikle bu öğrenim dalı sosyoloji olup doğrudan doğruya toplumsal olayları hedef almışt ır. San ı k öğre ncilerine karşı ders le ri s ı rasında komünizm ve Kürtçülük propagandası nite­ liğinde konuşmaları her zaman yapabilecek ve bundan ya­ rarlanabilecek bir mevkidedir. Bu itibarla dinlenen şahitie­ rin beyanları , imtihan kağ ıtları ve defterler arası nda bir çe lişki görmek sakat bir düşünce olu r. Çü nkü öğrenciler sanığın sözlü, yaz ı l ı ve tüm öğrenim fiileri olarak propaganda yönte­ minde bulu nduğunu ifade etmişler ve bu ifadeler genel bir kanı ve değe rlendirmeden ibaret sayı l ı r." (Tutanak, s. 37) Askeri Savcı bu beyanı ile sosyoloj i asistanı olduğum için sözü geçen propaganda niteliğindeki konuşmalan her zaman yapabilecek ve yararlanabilecek bir mevkidedir, diye­ rek sosyoloj i asistanlığı ile söylenenler yani. iddia edilenler arasında soyu t bir ilişki koruyor. Ve hiçbir tahkikata dayan­ madan somut delilieli de kesinlikle tahrif ederek. önceden peşin yargılarla rnuhbirleıin ve rnuhbir tanıkiann ve tanıkla­ rın söylediklerini kabul ediyor. Halbuki ileride görüleceği gi­ bi defterler ve imtihan kağıllan ile mu hbir tanık ve tanık be­ yanları açık bir çelişrne halindedir. Bu peşin yargıları iddia makarnının ciddiyeti ile bağdaştırrnarun hiçbir olanağı yok­ tur. C.

ASKERİ SAVCI MİLLİ iSTiHBARAT TEŞKİU..TI'NIN K.ANUNSUZ ve KEYFi TIJIVMUNU SAVUNMAKTADIR

Mahkemede, suç olan bir fiille elde edilmiş delil sayıla1 09


mıyacağı. hakim karan olmadan arama yapılamıyacağıru be­ lirtmem üzerine As. Savcı:

"Anayasa nizarnını o rtadan kaldırmayı hedef alan kişilerin anayasanı n fertlere sağladığı hak ve özgürlüklerden bahset­ mesi normal sayılmamal ıdır. Memleketin iç güvenliği konu­ sunda haber toplama görevi ile yükümlü olan Milli i stihbarat Teşkilat ı , durumu bu seviyeye gelen kişileri kayda aldı ktan sonra faaliyet lerinin temel nizarnı yok etme safhasına gelme­ si muhtemel görülenierin tabiatı ile her türlü icraat ve haber­ leşme vas ılasına da vakıf o lmak isteyecektir. Bu mektuplar bu suretle elde edilmiş fakat ası lları muhataplarına gitmiştir. Failin eylemleri suç teşkil eden dereceye ulaştığı ahvalde teşkilat mezkur belgeleri ilg ili yargı merciierine tevdi etmiştir. Dosyadaki diğer beyan ve delillerin teyid ettiği nispette yargı­ lamada delil olarak kabul olunacağı izahtan varestedir" (Tu­ tanak, s. 80) diyerek hukuka ve anayasaya olan saygısızlığını açıkça orta­ ya koymuştu r. Ö te yandan failin eylemleri suç teşkil eder dereceye ulaştığı ahvalde de teşkilat. mezkur belgeleri ilgili yargı merciierine tevdi etmiştir. dediği halde sıkıyönetim ila­ nından önce bu işlemi neden yapmadığına da cevap vereme­ rnektediL Aynca her türlü haberleşme vasılasının kontrol edildikten sonra sahiplerine verildiği doğru değildir. Mahke­ me safahalından anlaşılacağı üzere adıma gelen bir yığın posta evrakı bu teşkilat tarafından zorla ve anayasaya aykın olarak tu tulmu ştur. Bu bakımdan Askeri Savcı'nın Milli i s­ tihbarat Teşkilatı'nı savunma çabaları huku ki değil. politik ve ideoloj ik bir gösteridir. Ö te yandan vatandaşların "Anayasa nizarn ının sağladığı hürriyetlerden yararlanabilecek vatandaşlar". "Anayasa ni­ zamırun sağladığı h ü rriyetlerden yararlanamayacak olan va­ tandaşlar" diye ayırım sadece Askeri Savcı'nın kendi indi gö­ rüşüne göre yaptığı bir ayırımdır. Hiçbir hukuki ve bilimsel temeli yoktur.

1 10


D.

ASKERİ SAVCI LEHİME OLAN HİÇBİR DEUU TOPLAMADICI GİBİ SOMUT OlAYLA DOCRUDAN DOCRUYA İLGİSİ OLAN. HA1TA OlAYlN KENDİSİ OLAN, FAKAT LEHE GÖRÜNEN BİR DEUU]\/ KABUL EDİI..J\t!EMESİ İÇİN DE MAHKEMEYE ÖNERİDE BULUNMAKTADIR

Askeri Savcı lehe olan bir delil üzerindeki görüşlerini şu şekilde açıklamıştır:

"Bizim görüşümüz san ığın şimdi ibraz ettiği derg i ve kitap­ la i lgil idir. Biz , bu ki tapların derste önerilmesinin suç teşkil et­ tiğini düşünseydik bu kitapları da dava konusu yapardık. Bu kitapların olayla ilgisi yoklur. San ı k bu kitapları ve içindeki makaleleri öğrencilerine önerd i , diye diğer suç teşkil eden ki­ tap ve makalsleri önermesinden dolayı kendisini sorumsuz tutamaz. Bu bakımdan olayla ilgili olmayan bu kitap ve dergi­ nin kesinlikle kabul edilmemesini istiyoruz." (Tutanak, s. 96) Savcının son derece ilginç olan bu mütalaası üzerinde biraz duralun:

a} 1967- 1 968 ders yılında birinci sömestrede okuttu­ ğum konular arasında üç makalenin de yer aldığını , yalnız. bu makalelerdeki konuların derste anlatılınayıp öğrencilerin bizzat okumalan gerekliğini bunun için de makalelerin ayrı ayrı teksir ettirilip öğrencilere dağıtıldığını belirtmiştim. (bk. 3.2. 1 972 tarihli dilekçe Ek: 1 . s. 2 ve İ dari Tahkikat Komis­ yonu tarafından sorulan iki soruya verdiğim 9 Eylül 1 968 tarihli cevap, s. 4) b) Bu makaleler şunlardır: Toplum Kalkınması ve Toprak Re­ Cevat Geray formu, Siyasal Bilgiler Fakü ltesi Dergisi. Cilt 2 1 . Sayı 3. Eylül 1 966. s. 5 1 -68

Mübeccel Kıray

Ereğli'de Şehirleşme ve Bazı Sos­ yal Değişme Eğilimleri, Sekizinci

İskan ve Şehireilik Haftası Konfe ransları, İskan ve Şehireilik Derneği Yayını. No : 3. Ankara, 1 966. s. 1 63 1 87 ı1ı


İbrahim Yasa

Gecekondu Topluluklannda İş­ Güç Çeşıtleri ve Ekonomik Düzen, Yukanda sözü geçen kitap, s. 1 351 62

c) Bazı tanıkların ifadelerinde bahsettiği teksirler bun­ lardır. Ö rneğin Yavuz Akpınar' ın (O zamanlar bize verdiği teksirlerden bellidir) . Şaban Karataş'ın " . . . ve dersteki sının aşan tutumu ile ders dışında okumalan için öğrencilere tek­ sirler dağıttığını bildirdi" (Tutanak, s. 57) dediği teksirler bunlardır. d) Daha önce muh telif vesilelerle de belirttiğim gibi ders okuttuğum sözü geçen devrede derslerimden bağımsız ola­ rak ve derslerimin dışında iki araştırma yapıp teksir şeklin­ de yayınladım. Bu nlardan biri Aralık 1 967 . i kincisi ise Ocak 1 968 tarihinde yayınlarunıştır. Bu iki araştırma şu nlardır: Toplumların Genel Gelişim Kanunları ve Bölgenin Soyo-ekonomik Yapısı İçinde Doğu Mitingleri'nin Anali­ zi, Er,mrum 1967 (Çoğaltılmıştır) Doğu Anadoluda Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplum­ sal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar, Erzurum 1 968 ( Çoğaltılmıştır)

e) Fakat mu hbirler. mu hbir tanıklar ve tanıklardan ba­ zıları. bu durumu çok iyi bildikleri halde bu iki grup teksirt billinçli olarak birbirine kanştırmakta, yu karıda belirttiğim üç makaleden hiç söz etmeyerek benim öğrencilere kendi yazdığun eserleri dağıttığıını bu nları okumalarını mecbur et­ tiğimi iddia etmeye ve bu izlenimi yaratmaya çalışmaktadır­ lar. (Bk. Şaban Karataş'ın ifadesi, s. 59; Orhan Türkdo­ ğan'ın ifadesi , s. 59) Bu . gerçek dışı ve ard niyetli bir tu tumdur. Aslında üniversitede ders veren bir öğretim üyesinin ve­ ya yarduncısının kendi yazdığı eserleri de ders olarak okut­ ması da normaldir. Fakat benim sözü geçen araştırmalarun çok dar konulara inhisar ettiği için, böyle bir yol tutu lması uygun görülmemiştir. G örüldüğü gibi bu üç makale sözü geçen davalı ders ko­ nusunun meteryalleri arasındadır. Eğer dersin yüzde ellisi 1 12


iki öğrenci tarafından derslerde tutulan notlan havi . defter­ dekilerle, % 50'si de bu makalelerdir. Öte yandan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 1 53 . maddesi aynen şöyle demektedir: ". . . Cumhuriyet müddeiumumisi yalnız ·maznun aleyhine " olan hususları deği l , lehine olan cihetleri de arar ve kaybol­ masından korku lan delillerin toplanmasına ve zaptına çalışır."

Bizim somut olayımızda ise Askeri Savcı'nın 1 53. madde gereğince yukarıda sözü geçen delilleri topladığı bir yana. yi­ ne CMUK'nun 1 59. maddesi gereğince benim sunduğum ve dersin esasını teşkil eden delillerin de "kesinlikle kabul edil­ memesini" istemekte idi. Savcının: "Bu . kitapların suç teşkil ettiğini düşünseydik, bu kitaplan da dava konusu yapardık" demesi gerçekten ce­ za usulüne aykırıdır. Savcının ne kadar büyük bir kevfilik içinde olduğunu açıkça göstermektedir. İşte savcının b� be­ yanı gerek ilk tahkikatta. gerek hazırlıkta kendisinin ne ka­ dar keyfi davrandığını gü n gibi açığa çıkarma ktadır. Bütün bunlar daha önceki bölümlerde savcının bu tip faaliyetlerini açıklarken söylediklerimizi destekler mahiyette olduğu için, savcının bu beyanı son derece önemlidir. Savcının bu kadar açık bir keyfiliği mahkemece elbette göz önüne alınması ge­ rekirdi, oysa ki mahkeme tarafgirlik içinde Askeri Savcı'nın yanlışianna bilerek bir yanlış daha katarak durumu gözden kaçırmıştır. E.

ASKERİ SAVCI ADLİ KURUMLARlN İŞLEMİNE İTİBAR EDİLMEMESİNİ İSTEJtyfEKTEDİR

Er1:urum Savcılığı'ndan gelen bir yazıda hakkımda ko­ vuşturma yapılmadığının bildirtimesi üzerine savcı: "20.3. 1 970 tarihine gelinceye kadar sanığın d a dahil oldu­ ğu bir trio grubu kışkı rımada bulunmuşlard ı r. 20.3.1 970'teki olaylar bu kışkırtmaların neticesinde ortaya çıkan bir patla­ madır. C. savcısının iddianamesi o layı sadece olduğu gün ve olduğu şekilde bakan bir görüşü yansıtmaktadı r. Bu konuda olayların eveliyatını ün iversite raporu müdevver bir şekilde ortaya koymaktadır'' (Zabıt, s . 96) 1 13


demektedir. Böylece Askeri Savcı, Cumhuriyet Savcısı'nın yazısına itibar edilmemesini istemektedir. Bu da onun adli organlarm işlemlerine . karşı saygısızlığını. fakat. Nurcu ve Şeriatçı çevrelere ve muhbirlere olan yakınlığını açıkça orta­ ya koymaktadır. F.

ASKERİ SA VCI ESAS HAKKINDAKi MÜTALAASINA BİR YALA.NIA BAŞLAMAKTADlR

Askeri Savcı esas hakkındaki mü talaasına bir olayı tah­

rif ederek başlamaktadır. Ve yalanla işe girmektedir: " . . . Bu

süre içinde sanığın da yüzüne vuran ve hatta çeşitli biçim­ lerde ürünler veren ideolojik yöntemi ve faaliyetleri sebebiyle idare tarafından öğretim görevinden alı konmuş. bilahare Atatürk Üniversitesi ile tüm görev ilişkileri kesilmiştir. " (Esas h akkındaki mütalaa, s. l l B u beyan yalandır. Zira, Erzurum Atatürk Üniversitesi Temmuz 1 970'te görevime son vermiş, fakat ü niversitenin bu usulsüz taşarrufu Danıştay tarafından, yürütmenin dur­ durulması kararı şeklinde bozu lmuştur. Fakat üniversite anayasanın 1 32. maddesinin son fıkrası hükmüne rağmen yani, "Yasama ve yürütme organlan ile idare, mahkeme ka­ rarlanna uymak zorundadır: Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir. şekilde değişliremez ve bunların yerine ge­ tirilmesini geciktlremez" hükmüne rağmen bu kararı uygu ­ lamamış. 69 gün gecikme ile uygulamıştır. (Bk. 7. 12. 197 1 tarihinde mahkemeye sunduğum aynı tarihli dilekçe s. 8 20.6. 1 972 tarihli tahkıkatın genişletilmesi ile ilgili dilek­ çe. s. 5, Paragraf 1 4) Eğer bu konuda tahikikalın genişletilmesi ile ilgili talep­ lerim kabul edilmiş olsaydı mahkeme bu konuda daha açık­ seçik bilgi sahibi olacaktı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçişim ise adı geçen fakül­ tenin açtığı asistanlık imtihanını kazarnnam şeklinde olmuş­ tur. Dolayısıyla geçiş Atütürk Üniversitesi'nin de muvafakatı ile olmuştur. . Görevde eksikilik söz konusu değildir. Askeri Savcı'nın bu kadar büyük bir gerçeği tahrif ede­ rek vermesi. yalan beyanlara itibar etmesi temsil ettiği iddia makamanın ·ciddiyeti ile bağdaşamamaktadır. 1 14


G.

ASKERİ SAVCI ESAS HAKKINDAKi MÜTALAASINI YALAN BEYANLAR ÜZERiNE KURMUŞIDR

Savcı, bu sebepledir ki, bir yandan sanığa sosyoloji öğretimi tevdi edilirken diğer yandan bilimsel disiplin gerek­ lerine uygun olarak kendisinin Doç. Dr. Orhan Türkdo­ ğan'a bağlı bulunduğu ve onun murakebesi allında tedrisalı yürütme mecburiyeti tarafına üniversite · ilgililerince duyu ­ rulmuştu r. " (Esas hakkındaki mütalaa. s. 4) demektedir. Bu büyük ve çirkin bir yalandır. Ve beni suçlayıp mahküm etti­ rebilmek için ellerinde hiçbir somut delil kalmayan muhbir­ lerin aaha sonra da tanık olarak ifadelerine başvurulan muhbir tanıkların huzurda dinlendikleri sırada tezgahiadık­ lan bir oyu ndur. (Savcı Yaşar Değerli nin de bu oyu nun dü­ zenlenmesinde yardımcı olduğu kanısındayım.) Önceki bö­ lümde (s. 37-5 1 ) ortaya koyçluğu tutum ve davranışlann­ dan bu kanaatı çıkanyorum . (Esas hakkındaki savunmam­ da) Şöyle ki: M• • •

'

a) 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu 'nun 40. maddesine göre herhangi bir asistanın herhangi · bir öğretim üyesine bağlanabileceği, bunu n için de profesörler kurulunun karan gerektiğini öildirmektedir. Bu resmi işlemin yine resmi şekil­ de ilgili asistana duyurulacağı keyfiyeti ise şüphesizdir. Bilindiği gibi herhangi bir fakü ltedeki profesörler kurulu kararlan resmi kararlardır ve tutanaklara dere olur. 40. Madde He ilgili bu eylemin de tutanaklara dere olacağı keyfi­ yeti şüphesizdir. Bu bakımdan burada tanık beyanlan mu­ hakkak resmi bir belgeye, yani proflar kurulunu n kararına dayanması gerekmektedir.

b) Ben, Fen-Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulu'nun böyle bir karanrun olup olmadığını bilmiyorum. Bana böyle bir karar duyurulmadı. Askeri Savcı'nın iddiasını. muhblrle­ rin kasıtlı ifadesine değil, resmi bir belgeye dayandırması ge­ rekir. 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 40. maddesine göre gerekli olan bu resmi belge ve profesörler kurulu karan nerededir? �

1 15


c) Ö te yandan sözü geçen dönernde Sosyal ve Beşeri Bi­ limler Başkanı Turhan Tufan Yüce idi. Ve bu bölümde ben­ den başka Dr. Ioanna Kuçuradl (Felsefe) . Tahsin Yılmaz, Rıfat Döğer (Felsefe), Muhittin Aşkın (Sosyal Psikoloji) , Sa­ bahattin Giillülü (SosyoloJi) , Eyüp Kemerlloğlu (Sosyoloji), " Dr. Hüseyin Ünaı (Sanat Tarihi) asistanları da vardı. 3 . 2 . ı 972 tarihli dilekçeye ekiediğim Ek- ı 'de bölüm başkanı­ mızın Doç. Turhan Tufan Yüce olduğu açıkça görülmekte­ dir. Ayrıca Bk. 7. ı 2 . ı97 ı tarihli dilekçe, Ek-2 . d) Aynca Türkdoğan'ın emrine verildiğlm belirtilrnekle beraber bu işlernin ne zaman yapıldığı belli olmamaktadır. Zira bu dersin oku lulduğu ı 966- ı 967 ders yılı ikinci sö­ rnestresinde Orhan Türkdoğan da asistan olduğu için böyle bir bağlılık zaten düşünülemez. ı 967 - 68 ders yılının başla­ dığı günlerde ise (dersler Kasım ayının başında başladı) Türkdoğan. yine doçent değildi, doçentlik irntihanına h azır­ lanıyordu . Ancak Kasım ayının sonu veya Aralık ayının baş­ lannda doçent olması mümkündür. Görüldüğü gibi Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum iddiası zaman bakırnından da zaten mümkün değildir. e) Dolayısıyla rnuhbir Orhan Türkdoğan'ın ve tanık Şa­ ban Karataş ın beyanı tamamen yalana dayanmaktadır. '

Mahkeme karşısında yazıp yayınladıklanrndan ve fikirlerim­ den başka hiçbir somut olay, yani suç delili göstererneyen ihbarcılar beni. "ernrimizi dinlemedi. bize ilaat etmedi" gibi gülünç ithamlarla adi suçlu olarak göstermeye çalışrnakta­ dırlar. Nitekim Orhan Türkdoğan Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na yazdığı 26 Ocak 1 968 tarihli şikayet dilekçesi­ nin ön yazısında, "Fakültemlz Sosyoloji .Asistanı İsmail Beşlkçi" demektedir. Ben. gerçekten kendisine bağlı olsay­ dım . yukarıdaki ifadeyi kullanrnaz. idari bakırndan bana bağlı olart Dr. İsmail Beşikçi derdi. İdari Tahkikat Komisyo ­ nu'nun ı 7 . 7 . 1 968 tarihli sorusunda da durumu açıkça belli etmektedir. Zira rnuhbirlerin MİT Müsteşarlığı'na gönderdikleri idari tahkikat evrakı, 6 ay kadar sonra mahkemeye gelmiş defter­ lerin ve imtihan kağıtlannın muhtevası. rnuhbirlerin ve rnuhbir tanıkiann bütün ifadelerini çürü trnüş, böylece muh­ birler yeni dolaplar çevirmek zoru nda kalrnışlardır. 1 16


fl Bütün bunlara rağmen benim bu konuda ileri sü rdü­ ğüm tahkikatın genişletilmesi ile ilgili taleplertın mahkeme tarafından "görülmekte olan dava ile ilişkisi görülmedlği" ge­ rekçesi ile reddedilmiştir.

(Bk. 28.3. ı 972 tarihli d ilekçe, s-7. Paragraf 7 -8-9; 20. 6. ı 972 tarihli dilekçe, tahkikatın genişletilmesi ile il­ gili dilekçe. s. 8, paragraf: 29)

g) Savcı daha -sonra . "O zamanki yetkililerin mahkeme­ deki yeminli beyanına göre . sanığın dersleri yürütme ve bağ­ lı olmakla yükümlü bulunduğu ders kitabı, Ordinaryüs Pro­ fesör Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş adlı çevrisidir. Sanık, kendine tanınan bu görevi belirli bir çerçeve içerisin" de yürütmesi lazım gelirken. Hans Freyer'in ana ders kita­ bındaki konulan bir tarafa iterek öğrencilerine ideoloj isinin tedrisatını yaptırmış olduğunu görmekteyiz" (Esas hakkın­ daki mütalaa. s. 4-5) diyerek. yalanını pekiştirmeye çalış­ maktadır. Orhan Türkdoğan'a bağlılık keyfiyeti olmayınca böyle bir emir de söz konusu olamaz. ı 966- ı 967 ders yılın­ da, ikinci yanda bu dersi okuttuğuma ve bu durum Askeri Savcı tarafından da bilindiğine göre ve o {:aman Türkdoğan da henüz asistan veya öğretim görevlisi olduğuna göre bu iddianın ne kadar mesnetsiz olduğu ortaya çıkmaktadır. H. ASKERİ SAVCI, BİLİM ADAMLARINI SUÇLA!viAKTA ve HAKLARINDA YAKIŞIKSIZ İFADELER KULLANMAKTADIR Askeri Savcı:

"Sanı k tek yönlü anlatımı ile de kalmayarak anlatmış o ldu­ ğu konuları anlamaları bakı m'ı ndan öğrencilerine bazı kitap ve makaleler tavsiye ettiğini, tahkikat komisyonuna açıkla­ maktadır. Bu eserler çoğunlukla kamuoyunda dahi sol tan­ dansı belirlenmiş ve aktif ve politik yanları ile ideolojik yön­ temlerini ortaya koymuş , bilimi bilim için değil, bilimi belirl i ideolojileri için icra eden kişilerdir. Bunlar Cevat GERAY, Mübeccel KIRAY, ibrahim YASA, Nermin ABADAN, Cavit Orhan TÜTENGiL, Mümtaz SOYSAL, Mümtaz TURHAN ve Behice BORAN gibi profesör ve doçentıerdir. Sanığın bağl ı bulu hduğu ana ders kitabı konuları muvacehesinde adı 1 17


geçen bilim adamların ın özel çal ı şma konuları ile ne surette ilgili bulunduğunu anlamak ve izaf bağı kurmak, asla müm­ kün değildir" ( Esas hakkındaki mütalaa, s. 9-1 O)

diyerek, bilime ve bilim adamlarına karşı ne kadar saygısız olduğunu ortaya koymaktadır. Hem de ezbere ve köru­ körüne ve benim verdiğim listeyi tahrif ederek. Zira verdiğim listede Hans. FREYER ve ZİMMERMAN'ın kitaplannın isim­ leri de vardır. Fakat Profesör Mümtaz SOYSAL'ın adı olma­ dığı halde. Askeri Savcı'nın bunu listesine dahil etmesi an­ lamsız b ir bilgiçlik taslamaktan başka bir şey değildir. Askeıi Savcı'nın Profesör Mümtaz Turhan'ı da sol tandans­ lı ve ideoloj ik eylemiert olan birisi gibi göstermesi, hiçbir şey­ den habersiz olduğunun açık delilidir. I.

ASKERi SAVCI, ADLİ MER�İLERİN İŞLEMLERİNE RİA YET EDİLME!vlESİNİ iSTEMEKTEDİR

Askeri Savcı'nın , esas hakkındaki mütalaasının 36-38. sayfaları arasında yer alan. 22 Nisan 1 969 tarihli şiir şöleni ve 20 Mart 1 970 olayları ile ilgili görüşleri yine yanlıştır. Her iki olay da Er/.u rum'da mahkemeye intikal etmiştir ve Erzu ­ rum Cumhu riyet Savcılığı'nın düzenlediği iddianamelerden benimle ilgili bir kovuştumm açılmadığı görülmektedir. (Tu­ tanak, s. 96) Askeri Savcı. Er./.urum savcılığının bu yazılarına rağmen "22 Nisan 1 969 tarihinde Atatü rk Üniversitesi Kimya Anfi­ si'nde düzenlenen ştir ve falklor şöleni de sanık İsmail Be­ şikç i' nin bilgisinde hazırlanmış FKF girişimi olarak kendini göstermekle ve gerek ÜNAS lahkika,l raporu ve gerekse 20 Mart olayları ile ilgili tahkikat komisyonu raporlarında ve şahit beyanlarında böyle ifade bulunmaktadır" (Esas hak­ kındaki mütalaa. s. 37) demektedir.

a) Şimdi düşünelim: 22 Nisan 1 969 olaylanndan hemen sonra, olay. Er/.urum Cumhuriyet Savcılığı'na intikal ettiği için hemen kovuşturulmaya başlanıyor ve kovuşturma so­ nucu benimle ilgili olmadığı ortaya çıkıyor. b) Buna rağmen olaydan bir sene sonra 20 Mart 1 970 olayları ile ilgili olarak kurulan tahkikat komisyonu , art ni­ yetlerle yaptığı tahkikatı sonunda. olaylarla benim de ilgili 1 18


olabileceğim sonucuna vanyor. Aynı şekilde Nevres TUR­ HAN tarafından iki yıl sonra , yani 6.8. ı 97 ı tarihinde hazır­ lanan raporda yine, bu olayla benim aramda bir ilgi kurul­ maya çalışılıyor.

c) Bu durum karşısında Erzurum Cumhuriyet Savcılı­ ğı'nın olayların h emen akabinde yaptığı kovuşturma mı, yoksa olaylardan bir veya iki yıl sonra. muhbir profesörlerin maksatlı tahkikatı mı olaylara daha ciddi bir açıklık getirebi­ lir? d) Askeri Savcı'run Erzurum Cumh uriyet Savcılığı'nın kovuşturmalanna değil. muhbir profesörlerin maksatlı tah­ kikatıanna itibar etmesi. hukuka olan saygısızlığını açıkça belirlemektedir. J.

-

ASKERİ SAVCI, YAYINIARlM HAKKINDA SACLAM BİLGİ SAHİBİ DEGİLDİR. HEPSİNİ BİRBİRİNE KARlŞTlRMAKTADlR

Askeri Savcı. mütalaasının 63 - ı o8 . sayfalan arasında .

Dogu Anadolunun Düzeni kitabı hakkında yorum ve iddia-

larda bulunmaktadır. Fakat daha başlangıçta yanlış bir id­ dia bilgi ile ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: " . . . sanığın Yazın

Nemrut ve Süphan Yaylalarında, Kışın Silvan Ovasında Yaşayan Bir Göçebe Aşiretin Sosyal Organizasyonu isimli

araştırmasının bence eğitimde bulunduğu üniversite öğren­ cilerine tüm Doğu Anadolu 'yu kapsayacak bir yaşama düze­ yi olarak Doğu Anadolu'da Göçebe Küı t Aşiretlerinde Toplumsal Değişme ismi altında dağıtlığını ve bundan önce de aynı konuyu Forum dergisinin ı Ekim ı 967- ı Kasım ı 967 tarihleri arasında 323 . 324, 325 . nüshalannda yayın­ ladığını. daha sonra da Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorll.Jl­ lar ismi altında geniş bir kitap haline getirdiğini görmekte­ yiz" (Esas hakkındaki mütalaa . s. 63) demesi, bunu ortaya koymaktadır. Zira , Forum dergisinin 323, 324 . 325. nüsha­ lannda yayırılanan makaleler. hiçbir zaman Doğu'da Deği­ şim ve Yapısal Sorunlar isimli kitaba kaynak olmamıştır. Ö te yandan Alikan Aşireti'nin tüm Doğu'yu aksettiren bir sosyal yapı olduğu iddiası. benim değil, Askeri Savcı'nın ba­ na izafe etmeye çalıştığı. benim yazdıklanmı ve kastırnın dı­ şında kalan bir iddiadır. 1 19


K.

ASKERİ SA VCI, GÖZ GÖRE-GÖRE, SOMUT DELİIJ...ER ORTADA iKEN. YALAN SÖYLEMEKTEDİR

Askeri Savcı. daha sonra ı 967- ı 968 ders yılı 1 . sömest­ resinde. ders konusu dışına çıkarak. Türkiye'nin Toplum­ sal yapısı başlığı altında:

" . . . Osmanl ı toplum yapısı ndan beri , geniş bir tarih bilimi içerisinde, bu toplum yapıs ı n ı n bünyesinde kapitalist sömürü , feodal ezilmişlik unsurları ile Marksist diyalektiğe uygun bir biçimde oluşum kazand ı ğ ı , Türk ulusu nun, Kü rtlerle beraber emperyalist güçlere karşı savaş verdiğini ve fakat G U AVE­ RA'nı n söylediği gibi, geniş halk yığınları n ı n yararına sonuç­ lanacak bir kurtuluş savaşıQın gerekli olduğu ve bundan baş­ ka savaş tanımadığı şeklindeki görüşlere uygun olarak birinci kurtuluş savaşı nda başlatı lan devri min devam ettirilmesi la­ z ı m geldiği, bu arada Doğu Anadolu'da feodal düzenin bütün ağ ı r şart ları ile devam ettiği, Doğu halk ı n ı n aşiret düzeyinde yaşayan Kü rtlerden oluşması nedeni ile . Türk iktidarları tara­ fından bilhassa geri-bırakıldığı ve halkların feodal düzeyde tu­ tulmayıp da, kapitalist bir yapı kazanmaları halinde, ulu slaş­ ma süreci içerisine girecekleri, her ne kadar Doğu'nun bazı kesimlerinde kapitalist bir teknoloji gelişimi varsa da, toprağı şehirden kontrol eden bu tea dalierin Bat ı'nın kapitalistleri ile bütünleştikleri. h içbir zaman kapitalist sanayi bünyesini kaza­ namayacakları , bu yap ı n ı n Asya Tipi ü retim özelliği gösterdi­ ğ i , ancak toprağa hakim devlet yerine hakim feodal unsurla­ rın kontrol ettiği, binaenaleyh yurdun içinde bu lunduğu koşullar altında Marksist diyalektiğe uygun bir atılımı sağlaya­ cak d inamik unsurlara sahip olduğu , bu durum karşısında Batı'nın kapitalist sömü rüsünden doğan güç ile Doğu'nun fe­ odal ezilmişliğinden doğan gücün proletarya ihtilali hedefinde birleşerek. anti-emperyalist, anti -feodal bir devrimi gerçekleş­ tirmelerinin zorunlu hale geldiğ ( bu suretle halkları n eşitliği ve kardeşliği ilkesi içerisind e Doğu'daki Kürt toplumunun u luslaşma olanağı kazanacağı ve bu değişimin geniş halk yı­ ğ ı nları n ı n yararına bir değişim olacağı şeklinde özetlenebile­ cek konuları tedris ettiği, ayrıca bu düşüncelerine tam bir açıkl ık getirebilmek için sosyalist bir kalkışmayı i hyaya matuf 1 20


olarak hazırland ığı muhtevalarından anlaşı lan ve yukarıda zikredilen bazı monografik inceleme ve araşt ı rma örnekleri ile öğretisini tahkim ettiği. .. " ( Esas hakkı ndaki mütalaa, s. 1 24-1 25) diye, rnütaalasına devarn etmektedir. Somut deBilerde mahkeme huzurunda olduğu halde, Askeri Savcı bunları tahrif ederek yalan beyanlarda bulu n­ maktadır. Bu yalan, gerçekten akla durgunluk verecek ka­ dar şiddellidir. Çünkü , Askeri Savcı'nın burada sözünü etti­ ği konular, yani Doğulu ve Balılı hakim sınıfların bütünleş­ mesi, kapitalistleşmenin Doğu Anadolu'da da gelişmesi, u luslaşma süreci, Doğu Anadolu'nun Düzeni isimli kitabın özellikle ikinci baskısında yer alan görüşlerclir. ı 970 Aralık ayında basılan bu kitapta yer alan fikirlerio 1 967 yılının son aylannda ve ı 968 yılırun ilk ayının yarısında anlatılan ders­ ler dolayısı ile yaratılmak istenilen suçluluğa delil diye gös­ terilmesi, şimdiye kadar hukuk tatbikalında eşi . menendi görülmemiş bir uygulamadır. Bu hali ile iddia makamını temsil eden Yaşar Değerli. iddia makamının kendisine yük­ Iediği görevi bir kenara iterek. yıllarca bana kin ve husumet­ lerini sürdüren mu hbirlerin arzulan istikametinde faaliyet gösteren bir kişi haline gelmiştir. Bu haliyle iddia makamı­ nın fonksiyonlarında bir zedelenme vardır. . . Öte yandan Askeri Savc:.ı. gereksiz bilgiçlik taslamaktan da geri kalmamakla. benim söylemediğim bazı şeyleri ele ba­ na izafe etmeye ç;alışmaktadır. Örneğin h içbir yazımda Doğu Anadolu'da Asya tipi üretim vardır, demediğim halde. her nedense . Askeri Savcı ısrarla beni böyle bir bilimsel yarılışa itmeye çalışmaktadır. İki öğrenci tarafından derslerde tu tulan nallan havi def­ terler de Askeri Savcı'nın yu karıdaki mü talaası karşılaştıni­ dığı zaman kendisinin ne kadar yalan beyanlarda bulundu­ ğu ilk nazarda ortaya çıkacaktır. Askeri Savcı, daha sonra esas hakkındaki mütalaasının Orhan TÜRKDOGAN'ın şikayet di­ lekçesinden ve tahkikat komisyonunun kuruluşundan söz eder " . . . söz konusu komisyon durumu yeniden derinliğine inceleyerek ve sanığın da sorgu sunu alarak 2 1 . 9 . ı 968 lari­ h inde bir rapor tanzim etmek su reli ile. Fen-Edebiyat Fakülı 2 5 ve 1 26. sayfalannda

121


tesi Dekanlığı'na verdiğim ve iş bu raporda Beşikçl'nin Marksist Leninist ve Kü rtçü yönteminde ledrisat yaptığı id­ dialarının varil görüldüğü , ancak bu husustaki davranışlan­ nın suç olup , olmayacağı konusunda eleştirilere yer veren görüşlerin komisyonun yetkisi dışında bulunduğu nun bir gerçek olduğu ve ortaya çıkan durum karşısında . . . " demek' tedir. Askeri Savcı. burada da yalan söylemekte ve olayı tahrif etmektedir. Zira "davranışının suç olup, olmayacağı nakla­ sında eleştiriye yer veren görüşlerin komisyonun yetkisi dı­ şında olduğu" şeklindeki Askeri Savcı'nın beyanı hilafına, komisyonun kendisi bu konuda karara varması için görev­ lerıdirilmiş ve komisyonun kendisi de bu karar varmışlır. Savu nınamızın çeşilli yerlerinde de belirttiğimiz gibi. Askeri Savcı'nın mü talaasının aksine komisyon kararı şöyledir:

"Jeo-politik bakı mdan nazik sayılan bir bölge üniversite­ sinde göçebe aşiretler a raşt ırı l ı rken, Kürt denilen vatandaş toplulukları teşebbüs g ibi görülebilir. Fakat ilmi metotlar için­ de kalmak, ilmi tarafsızlıktan ayrı lmamak şartı ile bu t ü rlü araştı rmalarla bilim hürriyetinin cevazı içinde mütalaa edilme­ l id ir. Doktor Beşikçi , notları nda ve yaz ı larında kanaalimize göre Marksist ve solcu bir görüşle hareket etmektedir. Fakat görüşlerinde ve açıklamaları nda kanunlarım ıza göre suç teş­ kil edecek bir husus yoktur. Batıc ı l ığ ı ge ricilik saymak, Do­ ğu'da Kürt adı verilen vatandaşları mızın ayrı dili konuştukları ve hatta ayrı kültüre sahip o ldukları nı söylemek suç değildir. Bu gibi beyan ve yazı lar kısmen veya tamamen siyasi mahi­ yet arzetse bile, Doktor Beşikçi öğretim yetkisini iyi kullan­ mamış olur, ama üniversiteye mensup olması dolayısı ile suç işlemiş olmaz. Zira ü niversite öğretim üye ve yard ımcısının siyasetle uğraşmak hakları vard ı r. " 2 1 .9 . 1 968 tarihli İdari Tahkikat Komisyonu kararı dik­ katle incelenirse . komisyonun "devletin kağıdının ve diğer imkanlannın haksız kullanıldığı iddiası. soruşturma konusu olarak bize verilmediği için, bu h usus araştınlmamıştır" . dendiği görülür.

1 22


L.

ASKERİ SAVCI, BİLİRKİŞİ PROFESÖR HAMiDE TOPÇUOGLU'NUN ANLATIMINI DA YANUŞ AKSETTİRMEKTEDİR

Askeri Savcı: .. ve mahkemece dinlenilen bilirkişi, Profesör Doktor Hamlde TOPÇUO G LU'nu n da belirttiği gibi, derslerinde ge­ nel sosyoloji derslerinin zorunlu kı ld ığı konulara ve kavramla­ ra yer vermeksizin, ideolojik öğretiye katkı lar sağlayacak mo­ nografik çalışma örneklerine ve özellikle kendisi tarafı ndan oluşturulan göçebe Kürt aşiretleri ile i lgili konulara Marksist­ Leninist ve Kürtçü bir bilinci yerleştirecek şekilde yer verip, anlatırnda bulunduğu, bil irkişi taraf ından tayin edilen ders ko­ nusunun objektif muhtevası ile, sanığın anlatmı ş olduğu ders konu larında en ufak bir bağlı lığın söz konusu olmadığı ve özel bir maksat içinde hareket edilerek öğrencilere söz ko nu­ su ideolojilerin propagandası mahiyetinde anlatırnda bulunul­ duğu" ( Esas hakkı ndaki mütalaa, s . 1 26) "

_

diyerek, yine yalan beyanda bulunmakta. bilirkişinin söyle­ diği hususlan. söylemiş kabul etmektedir. Nitekim, bilirkişi­ nin zapta dere olu nan görüşleri ile savcının görüşleri karşı­ laştınldığı zaman. aralannda en u fak bir benzerlik olmadığı görülecektir. (Tu tanak, s- 1 1 3- 1 1 4) M.

SONUÇ OLARAK ASKERİ SAVCI, SOMUf OLAYLAR ve DELİlLER KARŞlSlNDA HUKUKi DEGERİ OLMAYAN BİR MÜTALAA YAZMIŞTIR. İNDİ GÖRÜŞLERiNE GÖRE SUÇLAI'ı1ALAR YAPMIŞ, FAKAT İDDİALARINI DELİILENDİREMEMİŞTİR

Askeri Savcı'nın esas hakkındaki mü talaası. ceza huku ­ k u v e ceza prensipleri açısından hiçbir objektif delile dayan­ mamaktadır. Asker Savcı, mütalaasına temel dayanak yap ­ ması lazım gelen iki öğrenci tarafından derslerde tu tulan notlan havi defterlerde yazılı olan konulan, son derece mak­ satlı ve kasıtlı bir şekilde tahrif ederek ve yalan beyanlarda bulunarak mahkemeye sunmaya çalışmaktadır. Askeri Savcı. öteki iddialannda da yalan beyanlar yerine 1 23


somut resmi belgeleri kaynak yapacağı yerde bunları yap­ maması, mütalaasının ikinci sayfasında söylediği " . . . sanığın ideoloj isi ve yöntemini bu şekilde ifade ettikten sonra bunu oluşturan yoğun faaliyetlerini deliliere dayalı olarak bir dizi halinde vererek yargımızın peşin bir kanaat değil . kendi füle­ rinin yarattığı bir suç tablosu olduğunu kolaylıkla göreceğiz" şeklinçle beyanına yüzde -yüz zıttır. Orhan Türkdoğan'a bağ­ lı olduğumu beyan eden Askeri Savcı. bunun resmi belgesini neden getirememiştir. Askeri Savcı'nın böyle bir belgeyi getirip, getirmemesi tercih meselesi değildir. Bu iddia. ancak resmi bir belge ile ispat edilebilir. Askeri Savcı böyle bir resmi belgeyi getireme­ diği sürece bu iddia havada ve mesnetsiz kalmaya mahküm­ dur. Buna bağlı olarak Hans FREYER'in kitabının oku lulup oku tulmaması keyfiyeti ile ilgili iddialar, yine havada kal­ maktadır. Çünkü bu iddia. başlı başına bir iddia olmayıp, "Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum iddiasına" dayanan bir keyfiyettir. Temel bozuk olunca. bunun üzerine bina edilen fikirler de elbette sakat ve dayan<l: ksız olu r. Temel iddia , Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum şeklin­ deki hayali bir iddia olduğuna göre. bunu bir örnekle so­ mu tlaştıralım: Örneğin herhangi bir mahkemedeki du ruşma sırasında meydana gelen bir suç, bu vasfı dolayısı ile mah­ kemeye intikal etmiş ve dava konusu olmu ş olsun. Ve bura­ da duru şmaya dahil olan hakimierin kimler olduğu ve bu celse sonunda alınan kararlar önemli bir keyfiyel olsu n. O günkü duruşmada bu lunan hakimierin kimler olduğu ve duruşma sırasında alınan kararlar. şahil beyanları. avu ­ kat veya herhangi bir dinleyicinin beyanlan ile mi. yoksa duruşma zabıtlan ile mi tevsik edilir? Elbette . duruşma za­ b ıtlan ile tevsik edilir. Du ruşmaya katılan hakimierin kimler olduğu ve duruşma sırasında alınan kararlar zabıtlara dere edildiği için temel dayanak bunlardır. Artık burada şahit ifa­ deleri itibarlı olamaz. Somut olayımızda da durum böyledir. Bu şahit. heyetten herhangi birisi olsa bile. Orhan Türkdoğan'a bağlı olmak keyfiyeti, 4936 sayılı Üniversiteler Kanu nu 'nu n 40. maddesi ile ilgili bir durum olduğuna göre ve b u da profesörler kurulunun kararını ge­ rektirdiğine göre. profesörler kurulunun: 1 24


a) Hangi tarihteki kaçıncı otorumunda, b) Hangi profesörlerin iştiraki ile yapılan oturumda, c) Nasıl bir nisapla böyle bir karar alınmıştır'? Böyle bir

resmi belge nerededir? Zira bu olay mahiyeti icabı tanıkla değil, resmi bir belge ile tevsik edilecek bir olaydır. Askeri Savcı, fiilerimi beş bölümde ineelediğini söyle­ mektedir. Fakat, dikkat edilirse, her bölümde de somut delil olarak yazdığım yazılar bir-bir sıralanmıştır. Çeşitli örgütler­ le iliŞkilerimi ispat için bu yazılar, öğretim faaliyetimi kötüye kullandığım iddiasını ispat için bu yazılar. basın hürriyetini, bilim hüniyetini istismar ettiğim iddiasını ispat için bu yazı­ lar. Ün-As'la ilişkilerimi somutlaştırmak i�in yine bu yazılar, herhangi bir açık oturumda veya konferansta nelerin konu­ şulduğunu tespil edebilmek için v.s. hep bu yazılar delil ola­ rak kullanılmaktadır. Askeri Savcı. çeşitli cumhuriyet savcılıklan tarafından vertlen takipsizlik kararianna itibar edilmemesini. muhbir ifadelerinin gerçekleri daha fazla aksettirdiğini söylemekte ve gene bu anlayışına paralel olarak "elde edilmesi ancak suç işlernek sureti ile mümkün olmuş" delilleri, mahkemede okunınamış ve benim bilgim dışında olan delilleri mahkeme­ ye kabul ettirmeye çalışmaktadır. Lehime olan hiçbir delili mahkemeye getirmediği gibi, onlan gizlerneye ve yok sayma­ ya da özel bir gayret göstermektedir. Benim bu konudaki ta­ leplertmi ise hiç dikkate almamıştır. Askeri Savcı davanın esası ile ilgili olmadığı, savcılık gö­ revim de hiç llgilendirmediği halde. yayınlanm hakkında son derece anlamsız, aşağılayıcı ifadeler kullandığı halde. "ger­ çekten bilimsel çalışmalann" ne olduğunu da hiçbir yerde söylememiştir. Böylece Askert Savcı duygusal bir mütalaa yazmıştır. Yine bunun gibi, benlm kastırnın dışında ol<ı.n. beni söy­ lemediğim bazı şeyleri (hakikatı söyleyen tek kişi benim, ben en iyi bilim adamıyım, bu meseleyi benden başka bilen ola­ maz v.s. gibi) ısrarla bana izafe etmeye çalışmış, üstelik böy­ le bir tzafeyi yaptıktan sonra anlamsız ve gülünç iddialarına kaynak yapmıştır. Bütün bu niteliklert ile esas hakkındaki mütalaa huku1 25


ki bir nitelik taşımamakta. savcının sübj ektif görü şlerini ak­ setlirmektedlr. Askeri Savcı'nın yukandaki maddi olaylara benzer tutu­ mu savunmanın (mahkemeye verdiğim savunma) 37-78. sayfalan arasında çok daha detaylı bilgiler vardır. Askeri Savcı'nın bu tip beyanları ve talepleri elbette h u ­ ku ki bir değer taşımaz. Fakat mahkeme, gerekçeli karannın hiçbir yerinde Askeri Savcı'nın bu beyanlannı tartışmayıp , Mkabule değer görülmerriişt�. çelişki vardır" vs. demediğine göre, aynen kabul etmiştir. Ve bu kabul h ü kme varmasında önemli btr etkendir. Bu ise , hukuk dışı ve keyfi bir davranış­ tır. Savcının bu kadar R.ukukdışı ve keyfi davranışlarını ve beyanlarını reddetmeyen, fakat kabu l eden mahkemenin hükmü bu yönden bozulmalıdır. Çünkü , bu yalan yanlış be­ yanlar mahkemeyi esaslı bir yanlışa itmiş ve yanlış bir h ü ­ küm vemıeye götüm1üştür. II. ORHAN TÜRKDOGAN'A BAGLI OLDUGUM İnDİASI BÜYÜK BİR YALANDIR A.

ORHAN TÜRKDOGAN'A BAGLI OLDUGUM İDDİASI ile İLGİLİ BEYANLAR

Mahkeme , Askeri Savcı'nın dunışma sırasındaki beyan­ Ianna ve esas hakkındaki mütalaasına uyarak benim Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğumu, onu n direktiline göre çalış­ ınam gerektiğini iddia etmekte , öteki maddi olaylan bu iddia üzerine bina etmeye çalışmaktadır. Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum keyfiyeti gerekçeli karann birçok yerinde geçmektedir. Örneğin :

" . . . sanığın 1 966- 1 967 ders yıl ı ikinci sömestri ve 1 9671 968 ders yılının ilk yarısı nda Sosyolojiye Giriş dersini okut­ tuğu, ancak 6990 sayılı Atatürk Ü n iversitesi'nin 1 . maddesi delaleti ile 4936 say ı l ı kanunun 29 ve 40: maddeleri muvace­ hesinde Sosyoloji Doçenti Doktor Orhan Türkdoğan'a bağlı ve onun murakabesi altında bulunduğu" {Gerekçeli Karar, s. 2 1 ) , "öğretim faaliyetine başlarken, henüz asistan olması se­ bebi ile denetimine verildiği öğre.tim üyesi tarafı ndan tespit 1 26


olunan . . . " (Gerekçeli karar, s-36) , "yukarda kısaca bahsedil­ d iği gibi, sanık lsmail Beşikçl sosyoloji doktoru unvan ını ka­ zandıktan sonra, esasen öğretim üyesi bakımından sıkınt ıda bulunan Atatürk Ü niversitesi'nde sosyoloji dersini vermekle görevlendirilmiş, a ncak gerek üniversiteler, gerekse Atatürk Ü niversitesi Kanunu i le ilgili yönetmelikler hükümleri icabı, sanık, ders verme faaliyetinde müstakil addedilmemiş, Fen­ Edebiyat Fakültesi'nde Sosyoloji Doçenli Doktor Orhan Türkdoğan'ın denetimine tabi kılı narak 1 967 ikinci sömestre­ sinde öğrencilere 'Sosyolojiye Giriş' isimli ders kitabını okulmaya başlamıştır. Bu duru m, yani asistanı n bağımlı ola­ rak ders verme hali, esasen kanuni bir zorunluluk olup, bu durum karşısında aynı branşa sahip bir öğretim üyesinin de­ netimine tabi tutulduğu ve bu kişinin ise aynı fakülte Sosyolo­ ii Öğretim Ü yesi Doçent Doktor Orhan Türkdoğan olduğu gerek bizzat üniversite rektörü Kemal BIYIKOGLU ve gerek­ se Orhan T Ü R KDO G AN'ın yeminli ifadelerinden anlaşılmak­ tadı r." (Gerekçeli Karar, s. 49) , " . . . Nisan 1 967 tarihinden iti­ baren Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi yokluğu nedeni ile öğretim üyesi olan bir do­ çentin denetimi altı nda sosyoloji dersini okulmakla görevlen­ diri lmiş ve kendisine bu öğretimde Hans FREYE R'in Sosyo­ lojiye Giriş isimli kitabını esas alması yolunda direklif verilmiş iken . . . " (Gerekçeli Karar, s. 1 1 6) Görüldüğü gibi, gerekçeli kararın çeşitli yerlerinde Or­ han Türkdoğan'a bağlı olduğum iddiası ısrarla belirtilmek­ tedir.

B.

ORHAN TÜRKDOÖANA BACU OLDUCUM İDDİASI MUHBİR TANIKLARIN ve TANIKLARIN HUZURDA DiNLENMELERİ SIRASINDA ORTAYA ATILMIŞ BİR YALANDIR. ONDAN SONRA ASKERİ SA VCI TARAFINDAN GELİŞTİRİLMİŞTİR. SÖZÜ EDİLEN KİŞİLERİN HUZURDA DİNLENİLMELERİNDEN ÖNCE BÖYLE BİR BACUUKTAN SÖZ EDiLMEMİŞTİR •

ı.

Huzurda Dinlenme Olayından Önce

Muhbirler ihbarlannda, muhbir tanıklar ve tanıklar ifa1 27


delerinde böyle bir bağlılıktan söz etmiyorlar. Tanık Selahat­ tin OLCAY, tanık Yavuz AKPlNAR, tanık Mustafa GÖK­ TAŞ , tanık Profesör Mithat TORUNOGLU, tanık Yılma DU­ RAK , tanık İbrahim B İLİCİ , tanık Coşkun AK, tanık Tur­ gut KARABEY, rnuhbir tanık Profesör Turhan Tufan YÜ­ CE, tanık Doçent Cevdet GÖKALP, tanık Mehmet İ SHA­ KO GLU, rnuhbir tanık İbrahim Erol KOZAK. muhbir tanık Rektör Profesör Kemal BIYIKOGLU, rnuhbir tanık Ahmet KURT, tanık Mustafa AKTAŞ'ın ifadelerinde bu konuya ait en ufak bir kayıt. yoktur.

Bu konu ile ilgili olarak rnuhbir tanık Orhan TÜRKDO­ GAN'ın bizzat istinabe yoluyla alınan kendi ifadesinde de bir kayıt yoktur. Orhan TÜRKDOGAN istinabe yoluyla alınan ifadesinde, "ben sanık İsmail Beşikçi'yi asistan olması nedeni le tanı­ " nın , demektedir. ifadesine böyle başlamaktadır. Eğer ger­ çekten benim kendisinin denetimine verildiğim. kendisine bağlı olduğum keyfiyeti söz konusu olsaydı bunu muhakkak belirt irdi. Öte yandan Orhan Türkdoğan'ın İdari Tahkikat Komis­ yonu 'na verdiği ve dolayısı ile bu davaya esas alınan 26 Ocak 1 968 tarihli ı ı sayfalık şikaye l dilekçesi var. Türkdo­ ğan Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na yazdığı bu dilekçeye "fakülteniz Sosyoloji Asistanı, Doktor İsmail BEŞİKÇ İ . . " di­ ye başlamakladır. Kendisine bağlı olduğum. kendisinin de­ netimine verildiğim keyfiyeti doğnı olsaydı, bunu muhakkak belirlii, "denetimimdeki asistan vs . . . . " derdi. ,

Aynı dilekçenin yukanda sözü geçen ön-yazısında " . . . adı geçen asistan hakkında gerekli işlemin yapılmasını , aynı mü essese içinde bulunan bir sosyoloj i öğretim üyesi olarak arz ve rica ederim" diyor. Kendisine bağlı olduğum keyfiyeti kati surette söz konusu olmadığı için bundan hiç söz etmi­ yor. "Aynı fakülte içinde çalışan bir öğretim üyesi olarak bu işi yaptığıriı" söylüyor. Zira, o zaman kendisi İşletme Bölürnü'nde. ben de Sos­ yal ve Beşert Bilimler Bölümü'nde görevli idirn. Bağlılık keyfiyeti söz konusu olsaydı, buna dayanarak kovuşturmaya giriştiğini muhakkak belirtirdi. 1 28


Bunun gibi onbir sayfalık şikayet dilekçesinin dördüncü sayfasında Türkdoğan şöyle diyor:

"Beşikçl, Fen-Edebiyat Fakültesi Türkoloji ve Filoloji öğ­ rencilerine haftada bir saat sosyoloji dersi okutur. Adı geçen bölümler için sosyoloji seçime tabii dersler arasındadır. Bu bakımdan her şeyden önce Sosyolojlye G i ri ş veya Genel Sosyolojl adı altı nda: sosyolojinin konusu, soru nları, meto­ dolojisi, çeşitli sosyal kurumlar ve bunları n gelişimi gibi konu­ lara yer vermesi gerekirken, doktora tezini okutacak kadar gayet spesifik konu lara eğilmiştir." Görüldüğü gibi, Türkdoğan, burada da kendi deneti­ mlnde olduğum iddiasında bulunmamaktadır. Böyle bir ba­ ğımlılık varit olsaydı, belirirnemesi mümkün müdür? Aynca, yine şikayet dilekçeslnde açık olarak görüleceği gibi, benim derste okutınarn gereken bir kitap vesalre de gösterilmiş de­ ğildir. Hiçbir şüpheye yer vermeyecek derecede ve açıkça gö­ rüldüğü gtbi Orhan Türkdoğan 26 Ocak 1 968 tarihli şika­ yet dilekçesirıde ve istinabe yolu ile alınan ifadesinde, gerek­ çeli kararda iddia edildiği şekilde bir bağlılık durumu ndan ve kendisirıirı denetimine vertldiğim iddialarında bulunmu­ yor. Öte yandan Prof. Dr. Selahattin Olcay, Doç. Dr. Tur­ han Tufan Yüce den kurulu Tahkikat Komisyonu'nun 1 7.7. 1 968 tarihinde sorduğu iki soruda da böyle bir iddiada bulunulmamaktadır. '

2. Huzurda Dinlenme Sırasında Huzurda dirılenen muhbir tanık Orhan Türkdoğan uben Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde görevli iken, 1 966- 1 967 dönemtnde sanık İsmail Beşikçi asistan olduğundan öğretim görevlisi olarak benim nezare­ tım ve kontrolümde Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloj l dersle­ rine glriyordu� (Tu tanak, s. 48, 6 1 ) diyerek, tanık Şaban Ka­ rataş da, u . . . Sanığı görevi ttihan ile murakabe etmek duru­ munda olan Doç. Orhan Türkdoğan� (1\ıtanak, s. 57) UHans Freyer'tn Sosyolojiye Giriş isimli kitabının okutul­ ması Orhan Türkdoğan tarafından kendisine söylenmesine 129


rağmen" (Tutanak. s. 59, 6 1 ) diyerek Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum konusunda yeni bir iddiada bulunmuşlardır.

3.

Huzurda Dinlenmeden Sonra

As. savcı bu iddiaları hiçbir somut delile dayanmadan, kendi indi görüşlerine göre geliştirmiş, esas hakkındaki 1 40 sayfalık mü talaasında işlemiştir. C: BU İDDİANIN GERÇEKLİGE KA VUŞMASI İÇİN MAHKEMEDEN TAHKİKATlN GENİŞLETiLMESi TALEBiNDE BULUNDUM ı.

Talep

Bu iddialar üzerine 28 Mart ı 972 t a rih l i bir dilekçeyi aynı tarihli duru şmada mahkemeye sundum. (Tu tanak. s. 70)

"Yine muhbir Orhan Türkdoğan, benim idari bak ımdan kendisine . bağl ı olduğu mu , verdiği emirleri dinlemediğimi, verdiği emirlere karşı asabi tavırlar tak ı ndığımı , benim bölüm başkanım Turhan Tufan Yüce'dir, sen karı şamazsı n, dediği­ m i iddia etmektedir. Tanık Şaban Karataş da benim Orhan Türkdoğan'a bağl ı olduğumu belirt mekted ir. Bütün bunlar yalandır, 4936 sayılı Ü niversiteler Kanu­ nu'nun 40. maddesine göre herhangi bir öğreti m yard ı mcısı­ n ı n herhangi bir öğretim üyesine bağlanabilmesi için Porf.'lar kurulu kararı gereklid ir. Öte yandan Profesörler kuru lunun bu kararının ilgili öğretim yardımc ı s ı na yani asistana yazı lı olarak duyuru lması gerekir. Fen-Edebiyat Fakültesi bana bu konu­ da herhangi bir işlem yaz ı s ı göndermemiştir. Hergün normal saatlerde fakülteye giden bir kişi olduğum için, fakülte dekaniiğı 'böyle bir yazı yazıldı fakat kendisi te­ bellüğ etmedi' diyemez. Kald ı ki, tebellüğ etmemenin ayrıca bir kovuşturmaya uğraması gerekir. Bu konuda hakk ı mda ya­ .pılmış he rhangi bir işlem yoktur. Dolayısıyla muhbir Orhan Türkdoğan'ın ve tanı k Şaban Ka rataş' ın beyanı tamamen yalana dayanmaktadı r. Mahke­ m e karşı s ında, yazıp yayınladıklarımdan ve fikirlerimden baş­ ka h içbir somut olay, yani hiçbir suç delili gösteremeyen ih·

1 30


barcı lar, beni, 'emrimizi dinlemedi, bize itaat etmedi' gibi gü­ lünç ithamlarla adi suçlu olarak göstermeye çal ı şmaktadırlar. Nitekim Orhan Türkdoğan Fen-Edebiyat Fakültesi'ne yazdı­ ğı 26 Ocak 1 968 tarihli şikayet d ilekçesinin ö n yazısında, 'Fa­ külteniz Sosyoloji Asistanı Dr. lsmail Beşlkçl .. .' demektedir. Ben, gerçekten kendisine bağl ı o lsaydı m yukarıdaki ibareyi kullanmaz , " i dari bakımdan bana bağlı olan asistan Dr. ls­ mail Beşikçi . . . " derdi. I dari Tahkikat Komisyonu'nu n 1 7 .7. 1 968 tarihli sorusunda da bu durum açıkça belli o lmak­ tadır. Öte yandan mahkemenize verdiğim 7 Aralık 1 971 tarihn dilekçenin EK 2 belgesinde ve 3.2.1 972 tarihli duruşmada sunduğum di lekçenin EK 1 belgesinde (bu belgede bölüm başkanının Turhan Tufan Yüce olduğu açıkça yaz ı lmışt ı r) durum açıkça bellidir. Bu konuda ileride yine belgeler sunacağım." (Sözü geçen dilekçe, s. 5) Sözü geçen dilekçenin, yani 28 Mart 1 972 tarihli dilek­ çenin talep ve istem bölümünde ise şunlan söyledim: 7. Yine muhbir tanık Orhan Türkdoğan ve Şaban Kara­ taş benim Orhan Türkdoğan'ın kontrolüne verildiğimi ve fa­ kat onun emirlerini dinlemediğimi ifade etmektedirler. Bunun çokk üçük menfaal çıkarları dolayısıyla söylenmiş bir yalan olduğunu yukarıda belirtmiştim, Bununla beraber Orhan Türkdoğan'ın emrine verild iğime dair Prof .'lar Kurulu kararı­ nın üniversiteden istenmesirie, B. Böyle bir yazı tebel lüğ etmediğime göre, bu konuda bir işlem yok demektir. Aksi halde yani böyle bir işlem var ise ve ben tebelluğ etmemiş isem bu konuda hakkımda ne gibi bir işlem yap ı ld ığının (ki bu soruşturmadan yine haberdar olmam !;! erekir, yani ifademin yaz ı l ı veya sözlü alı nması gerekir.) Universiteden soru lmas ı na."

2. Mahkeme Talebimi "Dava ile İlgisi Görülmediğinden Reddl" Gerekçesi ile Reddetmiştir Mahkeme bu taleplerimi 24 Nisan 1 972 tarihli druşma

-

131


da ·"tanık Orhan Türkdoğan ile ilgili 28.3. ı 972 günlü dilek­ çenin 6, 7, 8 sıralarında kayıtlı istemierin dava ile ilgisi gö­ rülmediğinden reddine" gerekçesiyle reddetmiştir. (Tutanak, s. 75 /9)

3. Mahkemeyi Bir Yalana Düşmekten Korumak İçin Tahkikatın Genişletilmesi Saflıasında Yeni Bir Talepte Bulundum Mahkemeyi, korkunç bir yalana dü şmekten korumak için ve son derece önemli saydığun bu konu da, davarun, tahkikatın genişletilmesi safhasında. yazılı olarak verdiğim dilekçede bu konu ile ilgili talebimi yine tekrarladun. 20 Haziran ı 972 tarihli duruşmada, yine ayru tarih ile mahkemeye verdiğim tahkikatın genişletilmesi taleplerimi ihtiva eden dilekçemde bu konu ile ilgili olarak şunlan söy­ ledim:

"Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan ve Şaban Karataş, be­ nim dava konusu dersleri verdiğim sı rada Orhan Türkdo­ ğan'a bağlı olduğumu iddia etmektedirler. Bu yalandır. Dava konusu dersleri verdiğim s ı rada ben, Sosyal ve Beşeri Bilim­ ler Bölümü'ne bağl ı idim ve bö lümün başkanı Prof. Turhan Tufan Yüce idi . 4936 say ı l ı kanunun 40. maddesi ise bir asistanın ancak bir öğretim üyesine bağlanabileceğini ve bunun da Profesör­ ler Kuru lu'nun kararı ile mümkü n olabileceğini öngörmekte­ dir. Adı geçen kişilerin kasıtlı yalanlarının ortaya çı kması bakı­ mından bu konunun soruşturulmasına karar verilmesini. " (sözü geçen 20.6. 1 972 tarihli tahkikatın genişletilmesi ile ilgili dilekçe, s. 8, Paragraf 29)

4. Mahkeme Bu Talebimi de Reddetmiştir Mahkeme 23. 6. ı 972 tarihli duru şmada "keza sanığın dilekçesinin 3 ı . 29 sırada kayıtlı hususlar da aydınlığa ka­ vuşmuş olmakla. bu istemierin reddine" gerekçesi ile bu ta­ lebimi de reddetmiştir. (Tu tanak. s. ı ı ı / 5) 1 32


D.

MAHKEME KONU ile İLGİLİ TAHKİKATIN GENİŞLETİLMESİ TALEPLERİMİ "GÖRÜLEN DAVA İLE İLGİSİ GÖRÜLMEDİCİNDEN" GEREKÇESiYLE REDDEITİCİ HAWE, HÜKME GiDERKEN BUNU 1EMEL OLAY OLARAK ALMlŞ, HÜKMÜNÜ BU OLAY ÜZERİNE BİNA ETMİŞTİR. GEREKÇEI.İ KARARDA OLAYlN FORMÜLASYONU ŞUDUR

"Yukarıda kısaca bahsedildiği gibi sanık lsmail Beşikçi sosyoloji doktoru unvanı n ı kazandı ktan sonra, esasen öğre­ tim üyesi bakım ından sıkıntıda bulunan Atatürk Ü niversite­ si'nde sosyoloji dersini vermekle görevlendirilmiş, ancak ge­ rek üniversiteler ve gerekse Atatürk Ü niversitesi Kanunu ile ilgili yönetmelikler hükümleri icabı sanık ders verme faaliye­ tinde müstakil addedilmemiş, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Sosyoloji Doçenli olan Orhan Türkdoğan'ın denetimine tabi kı lınarak 1 967 ikinci sömestresinde, öğrencilere Sosyolojiye G iriş isimli ders kitabını oku lmaya başlamışt ır. Bu durum ya­ ni asistanın bağımlı olarak ders vermesi hali , esasen kanuni bir zoru n luluk olup, bu durum karşısında aynı branşa men­ sup bir öğretim üyesinin de netimine tabi tutulduğu ve bu kişi­ nin ise aynı fakülte sosyoloji öğretim üyesi Doç. D r. Orhan Türkdoğan olduğu, gerek bizzat Ü niversite R ektörü Prof. Kemal Bıyıkoğlu ve gerekse Doç. Orhan Türkdoğan'ın ye­ minli ifadelerinden anlaşılmaktadı r. Sanık, gerek duruşma sı­ rasında ve gerekse savunma layihası nda bahis konusu bu bağımlılık üzerinde ısrarla durarak kendisinin bölüm başkanı olan Profesör Turhan Tufan Yü c e ye bağlı olduğu nu kabul etmiş ise de, bölüm başkanı olarak ismi geçen profesöre bağl ı bulunması nın tabii olduğu, ancak bunun yanı nda aynı branşa mensup ve fakültede öğretim üyeliği s ıfatını iktisap et­ miş olan başka birisine de, idari yönden değil, mesleki yön­ den, bizzat kendi yetişmesi bakımı ndan ve öğrencilere ders verme yönünden bağlı kı l ı nmasının, bahsi geçen kanunların amir hükü mlerinin gereği olması ve nihayet bu durumun. Ata­ türk Ü niversitesi'nin en yetkili kişisi olan rektör tarafı ndan ve sorumluluğu üzerine alan d iğer tanı k Doçent Türkdoğan ta­ rafı ndan ifade edilmiş olması karşısında, du ru m vuzuha ka­ vuşmuş olduğundan istemin reddi cihetine gidilmiştir." (Ge­ rekçeli Karar, s. 49) '

133


Görüldüğü gibi mahkeme, Türkdoğan'a bağlılık iddiala­ oyla ilgili tahkikatın genişletilmesi taleplerini "görülen dava lle ilgisi görülmediğinden" gerekçesiyle ikinci olarak "açıklığa kavuştuğundan" gerekçesiyle reddettiği halde. hükümde bunu temel dayanak yapmıştır. B u , son derece gayri ciddi bir davranıştır. Hakimin ta­ rafsızlığına kesin olarak gölge düşürür. Hakimin ceza ver­ ' mek için önceden şartlanmış olduğunu gösterir. Tamamen lehte olan ve hatta davarun kendisi olan delillerin toplanma­ sını "dava ile ilgisi görülmediğinden" gibi yuvarlak bir gerçek lle reddedecek. yalan olduğu ayan beyan ortada duran bir beyanın da açıklığa ka�uşmaması için her türlü delil toplan­ masım "dava ile ilgisi görülmediğinden" yuvarlak gerekçesi ile reddedecek fakat hükümde böyle bir yalanı temel bir da­ yanak olarak kullanacaktır. Bu, sanığı gafll avlamak kas­ tından başka bir şey değildir. Düşmanca bir davranıştır. Yine görüldüğü gibi mahkeme böyle temel bir iddia için ikisi de muhbir olan ve daha sona tanık olarak ifadelerine başvurulan muhbir tanık Orhan Türkdoğan ve rnuhbir · ta­ nık Rektör Prof. Kemal Bıyıkoğlu'nun ifadelerine dayan­ maktadır. ·

E.

İDDİALAR KESİNKES YALANDIR. UYDURMADIR

1 . Yukanda belirtiğim gibi, böyle bir iddiarun gerekçeli kararda iki temel dayanağı gösterilmiştir. Bunlardan birisi rnuhbir tanık Rektör Kemal Bıyıkoğlu 'nun ifadesi. öteki 4 muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın ifadesidir. a) Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun gerek istinabe yo­ luyla alınan ifadesinde, gerekse 9 Mart 1 972 tarihli duruş­ mada huzurda verdiği ifadede (Tutanak s. 43-48) bu konuya ait en ufak bir anlatım yoktur. Tutanağın ilgili sayfaları tet­ klk edildiği zaman bu husus kolaylıkla görülmektedir. Bu olay, mahkemenin, delilleri ne kadar üstün körü bir şekilde ve kasıtla ve ön yargılarla değerlendirdiğinin açık bir ispatı­ dır. Mahkeme bunun Atatürk Üniversitesi'nin en yetkili kişi­ si olan rektör tarafından "ifade edilmesi" (Gerekçeli Karar. s. 49) diyerek karusına kuvvet kazandırmaktan da geri durma­ maktadır. 1 34


b) Muhblr tanık Orhan Türkdoğan'ın ifadesine gelince : Orhan Türkdoğan'ın istlnabe yoluyla alınan ifadesinde

bOyle bir bağlılık keyfiyetinden söz etmediği gibi, 26 Ocak ta­ rihli l l sayfalık şikayet dilekçesinde ve 1 5 Şubat tarihli yine şikayet dilekçeslnde de böyle bir iddiada bulu nmadığını yu­ kanda detaylı olarak izah etmiştim. Huzurda verdiği ifadeye ise muhbir tanık Orhan Türk­ doğan şöyle başlamaktadır:

. "Ben Atatürk Ü niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde gö­ revli iken 1 966-1 967 dönemi nde sanık ismail Beşikçi asis­ tan o lduğundan öğretim görevlisi olarak benim nezaret ve kontrolümde Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji derslerine g iri­ yordu." (Tutanak, s. 48) Bu beyanın özü yanlış olduğu gibi 4936 sayılı Üniversi­ teler Kanunu açısından da çok büyü k yanlışlıklar taşıdığı şüphesizdir. Çünkü : Bir kere Gerekçeli Karar'ın 55. sayfasında da ifade edil­ diği gibi Üniversiteler Kanunu'nun 40. maddesinde herhangi bir öğretim üyesinin (Prof. veya Doçent) yanına herhangi bir asistanın verilebileceğini ve o asistanın o profesör veya do­ çentin göstereceği yolda öğretim göreviii i sürdüreceği fakat bu işlemin muhakkak profesörler ku rulu kararı ile olacağı kayıtlıdır. Orhan Türkdoğan, 1 966- ı 967 ders yılında öğretim üye­ si (doçent veya profesör) değil. öğretim görevlisi olduğunu beyan etmektedir. Asistanların ise öğretim görevlilerinin ya ­ nına verilerneyeceği şüph esizdir. Üniversite sistemi içinde öğretim görevlilerinin asistanlan denetlernek gibi göreviert yoktur. Yalnız mü stakil olarak akademik faaliyetlerini sür­ dü rebilirler. Asistan gibi bağımlı değildirler. Bu bakımdan Orhan Türkdoğan 'ın ı 966- ı 967 döne­ minde öğretim üyesi yani profesör veya doçent olmadığı açık bir gerçektir. Öğretim görevlisi olabilir fakat kendisine, ba­ na. nezaret etme ve denetleme görevinin ve yetkisinin veril­ diği yanlıştır. Zira 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 40. maddesi asistanların ancak bir öğretim üyesinin yani profe­ sör veya doçentin denetimine veıilebileceğini amirdir.

135


F.

MAHKEMENİN GEREKÇELİ KARARI

ı. Mahkeme gerekçeli kararında, "yukanda kısaca bah­ sedildiği gibi, sanık İsmail Beşlkçl sosyoloji doktoru unva­ nını kazandıktan sonra. esasen öğretim üyesi bakımından sıkıntıda bulunan Atatürk Üniversitesi'nde sosyoloji dersi vermekle görevlendirilmiş, ancak gerek ü niversiteler ve ge­ rekse Atatürk Üniversitesi Kanunu ile ilgili yönetmelikler hükümleri icabı. sanık ders verme faaliyetinde müstakil ad4 dedilmemiş, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji doçenli olan Orhan Türkdoğan'ın denetimine tabi kılınarak 1 967 2 . sömestresinde öğrencilere Sosyolojlye Giriş isimli kitabını okutınaya başlamıştır" (Gerekçeli Karar, s. 49) diyerek kati surette gerçeğe kavuşturulamamış bir yalan beyanı kullan­ maktadır. Zira 1 967 yılının 2. sömestresinde yani 1 9661 967 ders yılı 2. sömestrede (Mart, Nisan, Mayıs aylan) Or­ han Türkdoğan doçent değildir, asistandır veya öğretim gö­ revlisidir. H er ikisinde de 4936 sayılı Üniversiteler Kanu­ nu'nun 40. maddesine göre bir asistanı denetlerneye yetkili ve görevli değildir.

2. Gerekçeli kararda daha sonra şöyle deniliyor: " . . . Sanık gerek duruşma s ırasında ve gerekse savunma layihasında bahi s konusu bağımlılık üzerinde ı s rarla durarak kendisinin bölüm başkanı olan P rofesör Tu rhan Tufan Yü­ ce'ye bağl ı olduğu nu iddia etmiş ise de, bö lüm başkanı ola­ rak ismi geçen profesöre bağlı bulunmas ın ı n tabii olması, an­ cak bunun yan ında aynı branşa mensup ve fakültede öğretim üyel iği sıfatını iktisap etmiş başka birisine de, idari yönden değil mesleki yönden, bizzat kendi yetişmesi bakı­ mından ve öğrencilere ders verme yönünden bağl ı kılın ması­ n ı n bahsi geçen kanunların amir hükümlerinin gereği olması ve nihayet bu durumun Atatürk Ü niversitesi'nin en yetkili kişi­ s i olan rektör taraf ı ndan ve sorumlu luğu üzerine alan diğer tanık Doç. Türkdoğan tarafından ifade edilmesi karşısında durum vuzuha kavuşmuş o lduğundan istemin reddi cihetine gidilmiştir." (Gerekçeli Karar, s. 49)

Burada mahkeme hakimlik mesleği ile kati surette bağ­ daşmayacak bir yorumda bulunmuştur. " . . . Bölüm başkanı olarak ismi geçen profesöre bağlı bulunmasının tabii olması. 1 36


bunun yanında ayru branşa mensup ve fakültede öğretim üyeliği sıfatını iktisap etmiş başka birisine de, idari yönden değil mesleki yönden bizzat kendi yetişmesi bakımından ve öğrencilere ders verme yönünden bağlı kılınmasının bahsi geçen kanuniann amir hükümlerinin gereği olması. . . " deni­ yor. Burada şu soruyu sormak son derece önemlidir. Hangi kanunun hangi amir hükmünde. bir asistanın idari yönden bir öğretim üyesine (profesör veya doçente) mesleki yönden başka bir öğretim üyesine (profesör veya doçente) bağlı ola­ cağı hükmü vardır? Hemen söyleyelim. Hiçbir kanunda bu olamaz. Amme idaresi prensiplerine de zıttır. Netikim ne 4936 sayılı Üniver­ siteler Kanunu'nda ne de 6990 sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu'nda böyle bir hüküm yoktur. Hakimler mesleklerin­ de ne kadar yetersiz olurlarsa olsunlar herhangi bir kanun maddesinin anlaşılmasında ve uygulanmasında ne kadar yetersiz kalırlarsa kalsınlar. ne 4936 sayılı Üniversiteler Ka­ nunu'ndan ne de 6990 sayılı Atatürk Üniversitesi Kanu­ nu'ndan böyle bir hüküm çıkaramazlar. Herkesin bir amiri vardır. O da tezgiye amiridir. Burada ilginç olan mahkemenin benim duruşmalar sıra­ sında konu ile ilgili taleplerimin "görülen dava ile ilgisi yok" gerekçesiyle reddedilmiş olmasıdır. Tahikatın genişletilmesi talebim kabul edilmiş olsaydı. Türkdoğan'la aramda hiçbir bağın olmadığı tezgiye amirinin Prof. Turhan Tufan Yüce olduğu heme n ortaya çıkardı. Her iki kişinin de sosyolog ol­ ması böyle bit bağın olmasını gerektirmez. Öte yandan "esasen öğretim üyesi bakımından sıkıntıda bulunan Atatürk Üniversitesi" denildiği halde. bir asistanı iki öğretim üyesine birden bağlamak. bu öğretim üyesi sı­ kıntısında nasıl mümkün olabilmiştir. Mahkemenin asistanlann statüsü hakkındaki görüşleri de Ortaçağ'daki "üstadım" zihniyetini aksettirmektedir. Ça­ ğımızın modem üniversitesinde asistanlann "köle" olmadık­ lannı. kölelik zihniyetine karşı mücadale bayrağını açtıkları­ nı da mahkemenin yine bilmesi gerekir.

1 37


G.

TÜRKDOGAN'A BAGUUK İDDİASINI YALANLAYAN ÖTEKİ BEYANIAR, DEUUER

Mahkeme Gerekçeli Karar' ında' son derece yuvarlak bir şekilde " . . . ve nihayet bu durumun. Atatürk Üniversitesi'nin yetkili kişisi olan rektör tarafından ve sorumluluğu üzerine alan diğer tanık Doçent Türkdoğan tarafından ifade edilmiş olması karşısında. durum vuzuha kavuşmuş olduğundan is­ temin reddi cihetine gidilmiştir" (Gerekçeli Karar. s. 49) de­ mektedir. Benim bu konudaki savunmamı reddetmek huku ki öl­ çüler içerisinde mümkün değildir. 1. 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 40. maddesine göre herhangi bir asistarun herhangi bir öğretim üyesine bağlanabileceğini, bunun için de profesörler kurulunun ka­ rarının gerektiği bildirilmektedir. Bu resmi işlemin yine res­ mi bir şekilde ilgili asistana bildirileceği ise şüphesizdir. Bilindiği gibi herhangi bir fakültedeki profesörler kurulu kararlan resmi kararlardır ve tu tanaklara dere olu nur. 40. madde ile ilgili bu işlemin tutanaklara dere olunacağı keyfi­ yeti şüphesizdir. Bu bakırndan burada tanık beyanları mu­ hakkak resmi bir belgeye yani profesörler kurulu karanna dayanması gerekmektedir.

2. Temel iddia Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum şek­ lindeki hayali bir iddia olduğuna göre, bunu bir örnekle so­ mu tlaştıralım: Örneğin: H erhangi bir mahkemedeki duru şma sırasında meydana gelen bir suç. bu vasfı dolayısıyla mahkemeye inti­ kal etmiş ve dava konusu olmuş olsun. Ve burada du ruşma­ ya dahil olan hakimierin kimler olduğu ve o celse sonunda alınan kararlar önemli b ir keyfiyet olsun. O günkü duruşmada bu lunan hakimierin kimler olduğu ve duru şma sırasında alınan kararlar. şahit beyanları. örne­ ğin avukatın veya herhangi birinin beyanlan ile mi yoksa duruşma tutanakları ile mi tevsik edilir? Elbette duru şma tutanakları ile tevsik edilir. Duruşmaya katılan hakimierin kimler olduğu ve duruşma sırasında alınan kararlar tu ta­ naklara dere edildiği için temel dayanak bunlardır. Artık bu ­ rada. şahit ifadeleri ltibarlı olamaz. Somut olayımızda da du1 38


rum böyledir. Bu şah it , heyetten herhangi biri olsa bile. Or­ han Türkdoğan'a bağlı olmak keyfiyeti 4936 sayılı Üniversi­ teler Kanunu 'nun 40. maddesi ile ilgill durum olduğunu ve bu da profesörler kurulunun kararını gerektirdiğine göre , profesörler kurulu:

a) Hangi tarihteki kaçıncı oturumunda. b) Hangi profesörlerin iştirakiyle yapılan oturumda. c) Nasıl bir nisapla. böyle bir karar alınmıştır. Böyle bir resmi belge nerededir. Zaten bu olay mahiyeti itibanyla tanık beyanı ile değil , resmi bir belge ile tevsik edilecek bir olaydır.

3. Mahkemenin böyle bir belgeyi getirip getirmemesi, tercih meselesi değildir. Bu iddia ancak resmi bir belge ile ispat edilebilir. Mahkemenin böyle b ir resmi belgeyi getirme­ diği sürece bu iddianın daima mesnetsiz kalacağı şüphesiz­ dir. 4. Öte yandan sözü geçen dönemde Sosyal ve Beşeri Bi­ limler Bölümü Başkanı Doçent Turhan Tufan Yüce idi. Ve bu bölümde benden başka , Dr. İ onna Kuçuradi (Felsefe) . Tahsin Yılmaz (Felsefe) . Rıfat Döğer (Felsefe) . Muhittin Aş­ kın (Sosyal Psikoloj i) . Sabahattin Güllülü (Sosyoloj i) . Eyüp Kemerlioğlu (Sosyoloj i) . Dr. Hüseyin Ünal (Sanal Tarihi) asistanlan da vardı. 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçeye ekiediğim Ek 1 'de bölüm baş­ kanımızın Turhan Tufan Yüce olduğu cı_çıkça görülmekte­ dir. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanhğı'na sunulan sözü ge­ çen 8 Şubat 1 968 tarihli dilekçeyi hu;;(urda dinlenen Şaban Karataş aldığını ve bu dilekçeden haberdat olduğunu söyle­ miştir. (Tu tanak. s. 60) Ayrıca bk. 7. 1 2 . 1 97 ı tarihli dilekçe.Ek. 2 . 5. Aynca Türkdoğan'ın emrine verildiğim konusundaki Iddia bunun tarihini Nisan 1 967 olarak göstermeye çalış­ maktadır. Bu, mümkün değildir. Zira o zaman Türkdoğan da Asistan veya öğretim görevlisi idi. Fakat öğretim üyesi ya­ nı profesör veya doçent değildi.

ı 967- 1 968 ders yılının başladığı günlerde ise (dersler · Kasım ayının başında başladı) Türkdoğan, yine doçent de1 39


ğildi, doçentlik irntihanına hazırlaruyordu . Ancak Kasım ayı­ nın sonu veya Aralık ayının başlannda doçent olması müm­ kündür. Görüldüğü gibi Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum iddiası zaman bakınundan da zaten mümkün değildir.

6. Muhbir taruk Orhan Türkdoğan'ın ve öteki muhbir tanıkların ve tarukların istinabe yoluyla alınan ifadelerinde ve muhbir taruk Orhan Türkdoğan'ın şikayet dilekçelerinde bu iddialara ait en ufak bir kayıt olmaması. bunun, h uzur­ da dinleilirken ortaya atılan bir iddia olması üzerinde aynca durulmaya değer. 7. Muhbir tanık Orhan Türkdoğan ve muhbir taruk Rektör Kemal Bıyıkoğlu ve tanık Şaban Karataş'ın ifadeleri de ileride ayrı ayn ele alınabileceği gibi delil olmak keyfiye­ tinden uzaktır. H.

QRHAN.TÜRKDOGANI.A, SÖZÜ GEÇEN DÖNEMDE ARAMDA HİÇBİR BAGUUK OLMADICINI GÖSTEREN RESMİ BELGELER

1 . Daha önceki bölümlerde de belirttiğim gibi 1 967 yılı­ nın yaz aylannda gazetelerde ve dergilerde yayınladığım ma­ kaleler, teksir olarak yayınladığım araştırmalar, özellikle o zaman asistan veya öğretim görevlisi olması gerekli Orhan Türkdoğan'ın kıskançlığına ve bana karşı kin duymasına sebep oldu. Yazdığım yazılan bilimsel olarak tartışacağı yer­ de binbir türlü suçlamalar yapmakta, çeşitli şikayetlere gir­ mekte, küçük düşürücü laflar etmekte idi. 1 967 yılının Ka­ sım ayırun son günlerinde doçent olduktan sonra şahsıma ve yayınlarıma karşı düşmanlığını bir kat daha artırdı. Fa­ kat ayn ayn bölümlerde olduğumuz için (o İktisat ve İşletme Bölümlerinde, ben Sosyal ve Beşeri Bilimler Bölümü'nde idim) ve birbirimizle konuşmadığımız, yani dargın olduğu­ muz için, bütü n bu faaliyetlerini hep benim gıyabımda yürü­ tüyordu. Fakat doçent olduğu için fakülte idaresi üzerinde daha etkili olduğu da bir gerçektir. Bundan sonraki kısımda tahli­ lini yapacağım şikayet dilekçesini yazdı, tahkikat komisyon­ lan kurdurdu , amacı benim üniversiteden ihraç edilmem ve cezai kovuşturmaya uğramamı sağlamaktı. Fakat Tahkikat

1 40


Komisyonu o zaman verdiği raporda. anlattığım konularda suç unsuru olmadığını ve idari soruştu rmanın devarn etme­ sinin gereksiz olduğu sonucuna vardı. Böylece Orhan Türk­ doğan amacına ulaşarnadı. Fakat fakülte idaresi üzerindeki cezai tedbirler alınmasını isteyen baskısını da gün geçtikçe artırıyordu. Fakat yukanda da belirttiğirn gibi dargın oldu­ ğumuz için bütün bunlan benim gıyabırnda sürdürüyordu. Özellikle 1 968 yılı başlannda yani doçent oldu ktan bir müd­ det sonra. benim kendi denetimine verilmemi istiyordu. Böy­ lece benimle daha iyi "uğraşacağını". üzerimdeki baskısını daha iyi sürdürerek yazı yazma olanaklanını elimden alaca­ ğını ve yazı yazmaını engelleyeceğini umuyordu . Fakat fa­ külte idaresi benimle beraber yukanda isimlerini verdiğim on kadar asistandan meydana gelen Sosyal ve Beşert Bilim­ ler Bölürnü'nü korumak ve bu bölümün başkanı da Doçent Turhan Tufan Yüce olduğu için böyle bir işleme yanaşmı­ yordu . Fakat Orhan Türkdoğan bu konudaki baskılannı da sürdürüyordu .

2. Bütün bunların sonunda 1 8 Haziran 1 968 günü yani yaz sömestresi imtihanlan sırasında fakülte dekanı birgün beni odasına çağırarak: İ>oçent Dr. Orhan Türkdoğan'a irn­ tihanlarda yardım etmemi, onun göstereceği yolda çalışma­ mı söyledi. Ben de: Bölüm Başkanıının Doçent Turhan Tufan Yüce oldu­ ğunu, fakat 4936 sayılı kanu nun 40. maddesine göre fakül­ te profesörler kurulu beni, İktisat ve İşletme Bölümü'nde do­ çent olan Orhan Türkdoğan'ın emrine verirse. kanunun ilgili h ükümlerine uyacağımı . böyle bir karar olmadan. zaten aramızda husumet bulunan ve bana karşı düşmanlığını her zaman ve her vesile ile sürdüren bu kişi ile beraber çalışa­ mayacağımı bildirdim.

3. Bunun üzerine fakülte dekanlığı aşağıda tarih ve sa­ yısı bulunan bir yazı gönderdi. Yazının örneğini aynen alıyo­ rum:

141


T.C ATATÜRK ÜNiVERSiTESi FEN-EDE BIYAT FAKÜLTESI DEKANLIGI ERZURUM 1 8 .6.1 968 Sayı : 903 Kon u : Dr. lsmail Beşikçi Sosyoloji Asistanı Sosyoloji öğretim üyesi Doçent D r. Orhan Türkdoğan'ın göstereceği yolda öğreti m görevinizi yapmanız için dekaniık­ ça veri len talimata (yapmıyorum) d iye cevap verdiniz . Böyle­ ce 4936 say ı l ı kanunun 40. maddesinde açıklanan göreviniii yapmaktan alenen imtina etmenizi ve yetkil i makama bu tarz cevabınız ı izah eden yaz ı l ı müdataanızı iki gün içinde dekan­ lığa vermenizi rica ederi m. DE KAN Prof. Dr. Şaban Karataş

d) Bu yazıya karşı, aynı gün verdiğim cevap ise şudur: Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığ ı'na 1 8. 6 . 1 968 tarih ve 903 sayı l ı yazı karş ı l ı ğ ı d ı r. 1 - 1 967- 1 968 ders y ı l ı n ın ikinci yarısında Felsefe Tarih i ad ı a ltı nda okutulan sosyoloji ve felsefe dersleri, fakü ltemiz­ de bu konu ile ilgili öğreti m üye ve yard ı mcıları o lduğu halde boş geçmiştir. Bu öğretin üye ve yard ı mcıları şunlardır:

Doçent Doktor Orhan TÜRKDOGAN Doçent Doktor loanna KUÇURADI Doktor lsmail BEŞIKÇI Asistan Tahsin YILMAZ Asistan Rıfat DÖVER Asistan Muhittin AŞKIN Asistan Sabahattin GÜLLÜLÜ 2- Yukarıdaki öğretim üye ve yard ı mcıları arasında benim de adı m geçmektedir. Ancak fakülte dekanı P rofesör Şaban KARATAŞ, derste anlattıklarımın ve yaptığı m araştı rmaların

1 42


tatbikata konu olduğunu ileri sürerek beni öğretimden men etmiştir. 3- 4936 say ı l ı kanunun 40. maddesinin (a) fıkrası asistan­ ları n profesör veya doçentin yanında öğretim ve uygulama­ larda haz ır bulu nacağı n ı profesörler kurulunun yetkisine bı­ rakmıştır. Fen-Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulu, benim i ktisat i şletme Bölümü öğretim üyesi Doçent Doktor Orhan T Ü RKDOG AN'a yard ı m etmemi karar altına aldığı halde, adı geçen kanunun i lgili hükümterine uymam tabiidir. 1 8.6.1 968 Saygıları mla,

Doktor i sm ail BEŞiKÇi Sosyoloji Asistan ı, Sosyal ve Beşeri Bilimler Bölümü Fakülte Kayıt N o : Evrak N o : 1 079 Tarih: 1 8.6. 1 968

e) Bu yazışmalardan sonra, bu iş burada kapanmış. d a­ ha sonra hakkırnda herhangi bir işlem yapılmamış, Sosyal ve Beşeri Bilimler Bölümü'ne, yani Doçent Doktor Turhan Tufan YÜCE'ye bağlılığını devam etmiştir. I.

BELGELER TÜRKDOGAN'A BAGUUK İDDİALARINI KESİNLİKLE ÇÜRÜTMEKTEDİR. YALAN BEYANLAR HİÇBİR İTİRAZA ve ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYACAK ŞEKİWE ORTAYA ÇlKMIŞTIR

a) Yukanda belirttiğim gibi, mahkeme. gerekçeli kararı­ nın 49. sayfasında 1 968 yılının Nisan ayından itibaren Türkdoğan'ın denetiminde olduğumu , 1 967- 1 968 ders yılı birinci sömestre içinde aynı denetimin devam ettiğini iddia etmektedir. Halbuki, yukarıdaki belgelerden görüldüğü gibi, 18 Haziran 1 968'de, yani iddialarda belirtilen sürelerden en az altı ay ile bir yıl sonra. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı sırt kendi girişimi ile böyle bir işleme tevessül etmiş, fakat benim haklı olan kanuni itirazlanm üzerine böyle bir işle­ min yürürlüğe konulmasından vazgeçmiştir. 143


(Fen-Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulu'nun karan olmayıp, sadece dekanın işlemi olduğu için bu yazı bile el­ bette geçerliğe haiz değildir. )

b) . Fakat, her iki belgenin en önemli tarafı, böyle bir işle­

me tevessül edilmek istendiği tarihtir. Yani, 1 8 H aziran 1 968'dir. İşte. Orhan Türkdoğan ve Şaban Karataş, aslında. ken­ disi bile birtakım yanlışlıklan bünyesinde taşıyan ve sonuca ulaşmamış olan bir girişimi, bir yıl veya en az altı-yedi ay önceden cereyan eden bir olayla ilgili iddialanna kaynak yapmaya çalışmaktadırlar. Bunun, ne kadar b üyük bir yalancılık olduğu artık açık­ ça ortaya çıkmıştır. İşte. bağlılık iddialanru ileri süren muhbir tanık Orhan Türkdoğan ve tanık Şaban Karataş tarafından sadece indi bir şekilde "bağlılık" iddialan ileri sürülmüş, fakat resmi bir belge ile tevsik edilememiştir. Bu olayın resmi bir belge ile tevsik edilmesi de zaten mümkün değildir. Çünkü , iddiaya konu olan fül. 1 967 yılının Mart- Nisan-Mayıs aylan. özellikle 1 967 yılı Kasun-Aralık ve 1 968 y�lı Ocak aylarıdır. Yukanda­ ki dekanlık yazısı ise 1 8 Haziran 1 968 tarihini göstermekte­ dir. Burada artık, bu konu ile ilgili yalan beyanlar hiçbir şüpheye yer bırakmayacak_ şekilde açıkça ortaya çıkmıştır.

NOT: Ben . yukanda çeşitli vesilelerle açıkladığun gibi duruşmarun çeşitli safhalannda bu iddialann açıklığa ka­ vuşturulması bakımından tahkıkatın genişletilmesi taleple­ rinde bulundum. Fakat mahkeme bu taleplerimi; "görülen dava ile ilgisi görülmediğinden" gerekçesi ile reddetmiştir. Mahkeme, tahkıkatın genişletilmesi talebimi kabul etmiş ol­ saydı. yukanda sunduğum belgeler mahkemeye gelecek, id­ diaların çürüklüğü açık bir şekilde belirecek ve mahkeme delile dayanmayan, keyfi bir karar vermekten kendisini ko­ rumuş olacaktı. Ama öyle olmadı. Mahkeme keyfiliği tercih etti. Sorumluluğu kendisine aittir. Burada şunu hatıriatmakta yarar görüyorum: Ben gıya­ bi tutuklama karan lle 24 Haziran 1 97 1 tarihinde Ankara'da tutuklandığım zaman e şyalarun Erzurum'dan Ankara'ya ta1 44


şınıyordu . Ankara'da olduğum için ev eşyalarını taşıma işle­ mine katılarnadım. Üç bine (üçbin) yakın kitabım, gazete kolleksiyonlarun, çeşitli konularla ilgili özel dosyalanmda bulunan resmi belgelerin nasıl getirildiğini bilmiyorum. Bu bakırndan bu iki belgeyi bulrnarn çok zor ve çok geç oldu . Tahliye olmuş olsaydım, bu gibi belgeleri kolaylıkla ve zama­ nında mahkemeye surırnuş olabilirdim. Fakat binlerce kitap ve gazete kolleksiyonu arasında bu belgelerin avu katlar ta­ rafından bulurırnası bu yüzden çok gecikti. İleride de açıklayacağırn gibi, mahkeme. tahliyerni önle­ mekle mahkemeye benim bu tip belgeler surımaını da engel­ lerneyi amaç bilmiştir. kanısındayım. J.

MUHBİR İDDİALARINDAKİ FARKLiilKLAR

1 . Bilindiği gibi, İdari Tahkikat Komisyonu 'nun kurul­ masına neden olan iddia, benim derslerde genel sosyoloj i ile ilgili konulan anlatrnayıp, Türkiye'nin aktüel, siyasi konula­ rına değindiğim, Türkiye'nin toplumsal yapısını anlallığı.n1. bu nedenle cie komünizm ve Kü rtçülük propagandası yaptı­ ğım iddialandır. Orhan TÜRKDOGAN'ın şikayet dilekçesin­ de bu hususlar yer almıştır. D ikkat edilirse dilekçede kendi­ sine bağlı olduğum, "Hans FREYER'in kitabını oku l dediğ i halde okutmadığım" gibi iddialar yoktur.

2. Tahkikat komisyonu. tahkikatı bu iddialar rn uvace h esinde yürütrnüş, kovuşturrnaya yer olmadığı sonucuna varmıştır. ­

3. Çeşitli sıkıyönetim komutanlıkianna yapılan ihbarlar yine aynı nedenlere dayanmaktadır. (İdari Tahkikat Komis­ yonu'nun kovuştu rrnaya yer yoktur karanna rağmen)

Fakat bu arada İdari Tahkikat Komisyonu evrakı 1 968 yaz aylannda MİT Müsteşarlığı'na- gönderilmiş, böylece ev­ rak, MİT arşivi içerisine girmiştir. Ama, evrak MİT Müsteşarlığı'nda iken, muhbirler. ders­ lerirn konusunda son derece yanlış, kasıtlı ve rnaksatlı ih­ barlar yapmışlar, sıkıyönetirh kornu tanlıklannı yanıltınaya çalışmışlardır. 145


4. Fakat d1:1ruşma sırasında ısrarla yapılan talepler so­ nunda sözü geçen İdaıi Tahkikat Komisyonu evrakı, MİT Müsteşarlığı'ndan getirtilmiş ve dosyaya ilave edilmiştir. İki öğrenci tarafından derslerde tutulan notları ihtiva eden def­ terler ve dört öğrenciye ait beş imtihan kağıdını ihtiva eden komisyon evrakı. muhbirlerin bütün iddialarını çürütmüş­ tür. Zira. bu evrak tetkik edildiği zaman herhangi bir propa­ ganda niteliğini taşımadığı, herhangi bir propagandayı ihtiva etmediği. sosyoloj inin meşru anialımları olduğu açıkça gö­ rülmüştür. 5. Bu koşullar altında iddiaları bizzat davanın esası ile ilgili evrak tarafından çürütülen muhbirler. muhbir tanık­ lar, huzuren dinlenmelerı sırasında yeni bir oyun tezgahla­ mışlar. Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğumu , Hans FRE­ YER'in Sosyolojiye Giriş isimli kitabını oku tınarn keyfiyeti­ ni, kati surette bu kitaptan ayrılamayacağım keyfiyetin! ileıi sürmüşlerdir. (Bu iddialar için Bk. mahkemeye sunduğum, esas hakkındaki savunma metni, s. 53-55, Paragraf 6-7) iddialardaki farklılaşma son derece önemlidir ve beni mahküm ettirebilmek için ellerinde hiçbir tu lamak kalma­ yan muhbirlerin lezgahladık.ları son oyunlardan biridir. Fakat. bu iddiaların hukuken geçersiz olduğu da açıktır. Zira, bu olayların geçerliliği olsaydı taa 1 968 yılında İdaıi Tahkikat Komisyonu 'nun kurulduğu sıralarda üzerinde du ­ rulurdu. Bu konuya ileride tanık beyarılan tahlil edilirken tekrar dokunulacaktır.

K.

SONUÇ

Bütü n bu anlatımlardan çıkan şudur ki; Resmi belgelerle de tevsik edildiği üzere 1 967- 1 968 ders yılında birinCi sömestrede yani, 1 967 yılı Kasım-Aralık, 1 968 yılı Ocak aylarında. Orhan TÜRKDOGAN'a bağlı oldu ­ ğum konusundaki iddialar kesinkes yalandır, uydurmadır. Böyle iddia üzerine kurulan öteki iddialar da elbette geçer­ sizdir. Mahkeme , Orhan TÜRKDO GAN'a bağlılık iddialanna 1 46


karşılık savunma metninde getirdiğim delilleri reddet­ meden hükme varmıştır. Orhan Türkdoğan ve Kemal Bıyıkoğlu'nu n bu konuda­

ki ifadelerinin kabulü (Gerekçeli Karar. s. 49) kat'i suretle bir gerekçe olamaz. Benim getirdiğim dellllerin de neden ka­ bule şayan görülmediği muhakkak belirtilmelidir. Zımni ge­ rekçe, eksik gerekçedir ve gerekçe sayılamaz. Kanunun ara­ dığı gerekçe açık gerekçedir. Fakat mahkeme, buna hiç riayet etmemiştir. Ayrıca mahkeme bu konudaki tahkıkatın genişletilmesi taleplerimi "dava ile ilgisi görülmediği"' gerekçesi ile reddet­ miştir. Görülen dava ile ilgili görülmeyen bir delilin kullanıl­ maması gerekirdi. Madem ki görülen dava ile ilgili değildir. O halde hükümde de kullanılmamalıdır. Fakat mahkeme duruşmalar sırasında bu şekilde karar verdiği halde hü kümde en önemli ve temel iddia olarak bu iddiayı kullarunaktadır. Bu nedenlerden ve getirdiğim öteki delillerelen dolayı hükmün bu yönden de bozulması gerekir. ·

lll.

DAVAYA KONU OLAN MADDİ OLAY NEDİR?

Gerekçeli kararın 34-55. sayfaları arasında ve özel ola­ rakta 37. sayfasında görüldüğü gibi hükme konu edilmiş olan en önemli delil ı 967- ı 968 ders yılında birinci sömestre döneminde, Erzurum'da. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde beşinci ve yedinci sömestre öğrencilerine ver­ diğim ve "seçirnlik ders" olan sosyoloji derslerinele anlaltığım konulara imtihan sorularına ve yine aynı tarihlere rastlayarı dönemde derslerimden bağımsız olarak yapıp teksir halinde ve daha sonra da çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan yazı­ lanma dayarunaktadır. Bu dersler ve yazılar daha sorıra "idari tahkikata" konu olduğu için hakkımdaki bütün iddia­ lann temeli olarak görü len ve gösterilmeye çalışılan bu h u ­ suslara değirunekte. "idari Tahkikat Komisyonu"nun faali­ yetlerine dayanak yapıldığı materyal ve komisyon faaliyetlerinin sonuçlannın geniş bir tahlile tabi tutulmasın­ da yarar görüyorum.

147


A.

ANLATILAN DERSLERDE ve iMTiHAN KAGITLARINDA NELER VAR?

ı 967- ı 968 ders yılında Fen-Edebiyat Fakültesi'nde oku­ tulan Sosyoloj i dersleri, Felsefe Tarihi adı altında okutul­ maktadır. 26 Ocak ı 962 tarih ve ı ıo ı 9 sayılı Atatürk Üni­ versitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim ve imtihan Yönetmeliği'nde (bu yönetmeliği 20.6. ı 972 tarihli duruşma­ da, aynı tarihli bir dilekçenin eki olarak mahkemeye . sun­ dum, 'ek üç') . "A ve B gurubu yardımcı dersler� adı altında sosyoloj lnin adı geçmediği için, dekarılik ve bölüm başkanlı­ ğınca bu yola başvurulmuştur, Öte yandan ı 967- ı 968 ders yılında birinci sömestride okutulan bu ders. aslında. ı 966- ı 967 ders yılı ikinci sö­ mestrede okutulan derslerin bir devamıdır. Şöyle ki: ı- 1 966- ı 967 ders yılı ikinci sömestrede Genel Sosyoloj i derslerinde Sosyolojiye Giriş okutulmuştur. Burada sosyo­ loj inin tarifi, diğer ilimlerle ilişkisi, nasıl bir ilim olduğu , ta­ rihi, metodu gibi konulara dokunulmuş, özellikle sosyal ya­ pı, sosyal değişme konuları üzerinde durulmuştur, Öğrenci­ ye kaynak olarak aşağıdaki kitap ve makaleler gösterilmiş­ tir. (Bu kaynaklar sömestre başında tahtaya yazıldığı gibi yeri geldiği zaman · sözlü olarak da bildirilmiştir) (Bk. Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na sunulan 8 Şubat 1 968 ta­ rihli dilekçe ve huzurda diiılenen tanık Şaban Karataş'ın be­ yanı) (Tutanak, s. 60; Sözü geçen dilekçe, 3 . 2 . 1 972 tarihli duruşmada mahkemeye sunulmuştur.) (Ek 1 ; Aynca bk. 9 Eylül 1 968 tarihli cevabi yazım. s. 1 ) ABADAN

Nermin

: Altıncı Dünya Sosyoloj i Kongresi. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergile­ ri, Cilt 2 1 , Sayı 3. s. 2 ı 9 -252 ·

BORAN Behice

: Toplumsal Yapı Araştırmaları, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını. Ankara 1 945

KIRAY Mübeccel

: Ereğli, Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası. Devlet Plan­ lama Teşkilatı Yayını, Ankara 1 964

148


FREYER Hans TURHAN Mümtaz

: Sosyolojiye Giriş , Çev. Nennin Abadan. Siyasal Bilgiler Fakplte­ si Yayını. Ankara 1 96 1 . 2. bs. : Kültür Değişmeler, Edebiyat Fakültesi Yayını. İ�tanbul 1 959

TÜTENGİL Cavit Orhan : YASA İbrahim

c.

ZİMMERMAN

Gelişmiş Ülkelerin Toplum­ sal Yapısı. İstanbul 1 966 : Sosyoloji Notları, Siyasal Bilgi­ Az

ler Fakültesi I. Sınıf Ders Notlan. Ankara 1 966- 1 967 : Yeni Sosyoloji Dersleri. Çev. Amiral Kurthan, İktisat Fakülte­ si Yayını , İstanbul 1 964

2- 1 967- 1 968 ders yılı birinci sömestrede ise Türki­ ye'nin toplumsal yapısı üzerinde durulmuştur. Çünkü yuka­ rıda belirttiğim gibi tatbik edilmekle olan yönelmeliğin 9 ve l O'a atfen 7 ve 2. maddelerinde gösterildiği gibi. yönelmelik sosyoloji derslerinin yapılmasına izin vermemektedir. Bu ba­ kımdan ders, Felsefe Tarihi adı altında oku lulmakladır. Yi­ ne adı geçen maddeler gereğince bu ders b ir sömeslre değil. dört sömestre devam etmekte ve öğrenciye 1 6 kredi kazan­ dırmaktadır. Bu bakımdan öğrenciye iki defa Sosyolojiye Giriş yani genel sosyoloji yerine Türkiye'nin toplumsal yapı­ sını anlatmak daha da normaldir. Aslında 4 kredi saatlik olan bu derse felsefe asislanı Dr. Ioanna Kuçuradi tarafın­ dan Bilgi Teorisi ve Sanat Felsefesi, iki saat okululmuş­ tur. Geriye kalan iki saatte de tarafundan yukanda sözü ge­ çen dersler okutulmuştur. Görüldüğü gibi ders müştereken okutulmuştur. Türkiye'nin toplumsal yapısı anialılırken ana konular şunlar olmuştur. - Toplumsal yapı ile ilgili kavramiann kısaca tekran - Osmanlı İmparatorluğu'nun toplumsal yapısı - Geleneksel Osmanlı toplumunun Tanzimat'la yani Batı kapitalizml ve kültürü ile temasa geçmesinden sonra aldığı yeni şekil ve kültür ikileşmesi - Anadolu'da Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet'in kuruluşu ve kültür ilişkileşmesine karşı Türkiye devriminin aradığı cevap 149


- ı 945, l 950, ı 960 denemeleri - Çağdaş Türkiye'nin toplumsal yapısı - Alt gruplar - Göçebe aşiret - Yarı göçebe aşiret - Köy - Kasaba (İdari Tahkikat Komisyonu'na verdiğim 9 Eylül ı 968 tarihli cevabı yazı, s. 2) 3- Yine 1 967- 1 968 ders yılı sömestre başında öğrencile­ re . aşağıdaki makalelerden sorumlu olacakları. zaman yeter­ sizliği sebebiyle bunların derste anlatılmayacağı duyurul­ muş, teksir ettirilip dağıtılması sağlanmıştır. (İdari Tahkikat Komisyonu'na verdiğim 9 Eylül ı 968 tarihli cevabi yazı, s. 4: 30 Mayıs ı 972 tarihli bir dilekçe ile 'bu dilekçe 2.6. ı 972 ta­ rihli duruşmada mahkemeye sunulmuştur. ' Bu üç makala­ yi ihtiva eden kitaplar mahkemeye sunulmuştur. Ek ı . Ek

2)

CEVAY Cevat

Toplum Kalkınması ve Toprak Refor­ mu, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cill 2 ı . Sayı 3, Eylül ı 966 s. 5 ı -69

KIRAY Mübeccel : Ereğli'de Bazı Şehirleşme ve Sosyal Değişme Eğilimleri, Sekizinci İskan ve

YASA İbrahim

Şehireilik Haftası Konferansları. İskan ve Şehirciıik Derneği Yayını, Siyasal Bil­ giler Fakültesi. Ankara ı 967, s. ı 63ı87

Gecekondu Topluluklarında İş-güç Çe­ şitleri ve Ekonomik Düzen, Yukarıda­ ki kitap, s. ı35- ı 62

4- ı 967- ı 968 ders yılı ikinci sömestre hakkımda tahki­ kat olduğu gerekçesiyle derse gitmem engellenmiş, bôylece program yanda kalmıştır. (İdari Tahkikat Komisyonu'na ver­ diğim 9 Eylül ı 968 tarihli cevabi yazı, s. 2) 5- Türkiye'nin toplumsal yapısı altında nelerin anlatıldı­ ğı, derslerin anlatıldığı sırada öğrenci Coşkun AK ve Turgut KARABEY tarafından tutulan "ders notlarını havi defterler1 50


de" mevcuttur. B u defterlerden her ikisi de İdari Tahkikat Komisyonu 'nun temel materyali arasındadır. Coşkun AK.'ın defterinden bu başlık altında nelerin anlatıldığını şöyle izle­ yebiliriz. (Aynı konuyu Turgut Karabey'in defterinden izle­ mek de mümkündür.) (3. 2. 1 972 tarihli duruşmada, yine ay­ nı tarih ile sunulan dilekçe, s. 3) iÇi N DEKiLER ( Defterin arka kapağı nın iç sayfasında yazılmışt ı r) Türkiye'nin toplu msal yapısı, alt gruplar. . . . . . Dersin gayesi Toplumsal gelişmenin ilk basamağındaki şekiller . . . Sosyal yapı, sosyal yapıda görü len 4 unsur Herhangi bir toplu mun genleş me ölçüleri . . .. Tampon fonkisyanlarda iki problem, Ekonomi politik . . ... . . .. . .. . .. .. Asya tipi ü retim : Toplumsal kanun .... . .... . .. . . Nüfus . . . . . . . . . . . . . . . . . . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Antropoloji . . . . ... . .. . . ... Kü'�·J rün 3 unsu ru . . . .. . . . .. . Kültür nedir? . . . .... . . .. . . . Sosyal değişme . . Geleneksel toplumun özellikleri . . Modern top lumun özellikleri . Toplumun dı şarıya açiması . . . . . . . i mparatorluğu'nun toplu msal ku ruluşu . Osmanl ı M illi devrimci kalkınma hareketi . Aşiretlere hakim olan sosyal problemler Asya ü retim biçiminin iki öze lliği . Ağalık .

. . . . .

. . . . . . . .

. . . .

. .

. . . . . . . . .

. . . . . . .

. . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . .

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . .

· · · · · · ·· · · · · · · · · · · · · · · · · ·

. . .

....

............ . . . . . . . . . . .

. . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. .

.

. . . . ..

. . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . ...

. . .

.

.

.

. . .

..

.

.

.

. .

.

.

.

. . . . . . . .

. .

. .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .

. .

.

. . . . . . . . .

. . . . . .

.

. .

. . .

. . .

. . . . . . .

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . .

.

. .

. . . . . . . . . . .

.

.

.

. . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . ........

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..............

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .

....

. . .

. . . ....

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. .

.......

. . . . . . . . . . . . . . . . ..........

. . . . . . .. . . . . . . . . . ..............

.... . . . . . . . . . . . .

4 6 7

9 1O 13 14 15 17 19 21 21 24 26 28 34 36 40 41

. . . . . . . . . . . . . .

· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·

............. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .

. .. ..... .

3

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . .............. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . ..............

6 - Yine Coşkun AK'ın defterinin 4. sayfasında "dersin gayeleri." şu şekilde belirtilmiştir. (Aynı konulan Turgut Ka­ rabey'in defterinden de izlemek mümkü ndür.) (Yukarıda sö­ zü geçen 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçe. s. 3-4) 151


7- Derse başlamadan evvel öğrencilere kaynak olarak aşağıdaki kitap ve makaleler gösterilmiştir. (Her iki derterde de bibliyografya listesi yer almıştır.) (Yukarıda sözü geçen 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçe. s. 4)

KIRAY Mübeccel

Ereğli, Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, Devlet Planlama Ya­

yını. Ankara 1 964

GERAY Cevat YASA İbrahim YASA İbrahim

Toplum Kalkınması, Bünyan Örne­ ği, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını,

Ankara 1 967

Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Sorunlan, Siyasal Bilgiler Fakültesi

Yayını. Teksir 1 966

Gecekondu Topluluklarında İş-Güç Çeşitleri ve Ekonomik Düzen , 8.

İskan ve Şehireilik Haftası Konfe­ ranslan. İskan ve Şehireilik Derneği Yayını, Ankara. s. 1 63- 1 87 TÜRKDO GAN Orhan : Medikal Sosyoloj i Saha ve Problem­ leri Sosyoloji Konferansları. 6. Kitap, İktisat Fakültesi Yayını, İstanbul 1 966 8- 1 967- 1 968 ders yılında Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Sosyoloj i dersini alan öğrenci sayısı 98'dir. 98 kişilik bu öğ­ renci grubu 25 Aralık 1 967 ve 1 7 Ocak 1 967 tarihlerinde ol­ mak üzere iki kere ara imtihanına. 22 Ocak 1 968 tarihinde de sömestre imtihanına tabi tutulmuştur. Görüldüğü üzere üç kere imtihan yapılmıştır. 98 kişilik sınıf mevcudu birinci imtihanda 4, ikinci imti­ handa 5 gruba ayrılmış, üçüncü imtihanda ise gruplandır­ ma yapılmamıştır. (Gruplandırmalar. öğrencilerin biribirin­ den kopya yapmamaları için alınmış bir tedbirdir. Zira ara imtiharılarında sınıfta gözcü olarak sadece ben vardırrı. Sö­ mestre imtiharılannda ise fakülte idaresi tarafından 4-5 adet gözcü tain edildiği için gruplandırmaya gerek duyulma­ mıştır.) Birinci imtihanda sınıf mevcudu 4 gruba ayrılmış ve her gruba ayrı ayn sorular sorulmuştur. Soruların toplamı 1 6'dır.

1 52


İkinci imtihanda sınıf mevcudu 5 gruba ayrılmış ve her gruba yine ayrı ayrı sorular sorulmuştur. Soruların toplamı 1 5 dir. Üçüncü imtihanda ise 5 soru sorulmuştur. Böylece her üç imtihanda 36 adet farklı soru sorulmuş­ tur. imtihanlarda cevaplandınlması zorunlu olan sorular ya­ nında birkaç soru arasından seçilerek cevaplandınlması ge­ reken sorular da vardır. Veya üçüncü imtihanda olduğu gibi doğrudan doğruya seçimlik sorular sorulmuştur. (Yukanda sözü geçen 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçe, s. 2 -3)

9- İmtihanda sınıf mevcudunun nasıl gruplara aynldığı, her gruba ne gibi soruların sorulduğu , hangi soru ların mec­ buri, hangi sorularm seçimlik olduğu ve sorulara verilen ağırlıklar aşağıda gösterilmiştir. (Bu sorulardan 1 2 tanesi İdari Tahkikat Komisyonu'nun imtihantarla ilgili evrakında zaten anlaşılmaktadır. Aynca muhbir tanıklardan Orhan Türkdoğan'ın huzurda verdiği ifadede 36 adel soru soruldu­ ğunu doğru lamaktadır. (Tutanak. s. 50) (Yukarıda sözü ge­ çen 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçe, ek 2, s. 1 -5) 25 A ra l ı k 1 967 Genel Sosyoloji A ra imtihanı

Grup Grup Grup Grup

1. 2. 3. 4.

Saat 8-9 Nu maras ı n ı n son rakamı

O, 3, 5, 8,

1' 4, 6,

2

7

9,

olanlar olanlar o ı'a nlar olanlar ·

G rup 1 . Soru 1 . Tampon Fonksiyonlar teorisini Profesör KI­ RAY'ı n Ereğl i araştırmasında belirttiği "Kahveler"i göz önüne alarak cevaplandırın. Soru 2. Aşağıdaki sorulardan yalnız ikisini cevaplandırın. a) Osmanlı i mparatorluğu'nun kuru luşundaki toprak ve insan ilişkilerini açıklayınız. b) Toplu msal yapı ve parlamenter kanun arası n­ daki ilişki nedir? c) Sosyal değişme nedir, nas ı l olur? 153


Grup 2. Soru 1 . Tampon fonksiyonlar teorisini Profesör KIRAY'ın Ereğli araştır.ırıasında belirttiği tüccar-köylü i l işki lerini göz önü nde bulundurarak cevapland ı rınız. Soru 2. Aşağıdaki sorulardan yalnız ikisini cevaplandırı­ nız. a) Ekonomi Pol itik ned ir? b) Batı kapitalizmi ile i lişki kuran Osmanlı i mpa­ ratorluğunun ekonomik ve toplu msal yap ısın­ da meydana gelen değişmeyi gösteriniz. c) Antropoloji hakkı nda kısaca bilgi veriniz. G rup 3. Soru 1 . Gecekondu topluluklarında yaşayan ailelerin en çok hangi işlerde çalıştıklarını ve bu işlerin kimin sayesinde bulu nduğunu Profesör YASA'nın Gecekondu Araşt ı rmasına göre cevapland ırınız. Soru 2 . Aşağıdaki sorulardan yalnız ikisini cevapland ırı­ nız. a) Kurtuluş savaşları n ı n sosyolojik izah ı n ı yap ı­ nız. Bu savaşları n diğer savaşlardan niçin ay­ rıldığını Anadolu i htilali'nden ö rnek vererek açıklayınız. b) Kültü r nedir? Kü ltü rü n maddi ve manevi diye ay ırımı neden isabetli değildir. c) Geleneksel toplu m ve modern toplumda, yal­ nızca, siyasi iktidar-din ve iş-gücü-öğretim ilişkilerini belirtiniz. G rup 4. Soru 1 . Kitle haberleşme araçları n ı n , yol durumunun ve u laşt ı rma araçları nı n artması sonu nda dünya görüşünün na­ sıl bir değişime uğrad ı ğ ı n ı , Profesör KI RAY' ı n Ereğl i araştır­ masını örnek vererek cevaplandırınız. Soru 2. Aşağıdaki sorularda·n yalnız ikisini cevapland ırı­ nız. 1 54


a) Toplumsal yapıyı şekillendiren esas unsur ekonomiktir, neden? b) 1 836 Tanzimat Fermanı'nın · sosyoloj i anlamı nedir? Tanzimat Fermanı ile Batı'daki sanayi kapitalizminden mali kapitalizme geçiş aras ın­ da ilgi �u ru nuz. c) Toplumsal yapının nüfus unsurunu belirtiniz. N OT: Soru 1 . 40 puan Soru 2. 60 puan

1 7 O c ak 1 968 Genel Sosyoloji A ra imtihanı Saat 8-9 Grup Grup Grup Grup Grup

1 . Birinci i mtihan notları 2. 3. 4. 5.

0.9, 1 0. 1 9, 20-29 , 30-39, 40-49,

50-59 60-69 70-79 80-89 90- 1 00

olanlar olanlar olanlar olanlar olanlar

NOT: Herkes geçen imtihanda aldığı notu bilmek zorun­ dadır. Geçen imtih ana girmeyenler birinci gru ptand ı r.

G rup 1 . Soru 1 . Göçebe aşiretlerin toprağa yerleşmeleri s ı ras ında beliren oluşumları yazınız. Soru 2 . Toprak reformu ile toplu m kalkı nması arası ndaki ilşkiyi belirtiniz. Soru 3 . Kurtu luş savaşları n ı n toplumsal yönünü açıklayı ­ nız. G rup 2. Soru 1 . Toplum kalkınmasını tarif ediniz. Soru 2 . Doğu Anadolu'daki göçebe aşiretlerin bazı aktüe l soru nları nıyazınız. G rup 3. Soru 1 . Toprak reformunu tarif ediniz� 1 55


Soru 2. Doğu Anadolu'daki göçebe aşiretlerin modernleş­ meleri sıras ında meydana gelen tampon fonksiyonları açıkla­ yınız. "Ereğ li"dekilerlekarş ı laştırınız. Soru 3. Toplu msal yönde n "ile ri Asya geri Avrupa" sözü­ nü açıklayın ız. Gru p 4. Soru 1 . Türkiye'de toprak reformu nun yaptimasını ön gö­ ren faktörler nelerdir? Soru 2. Doğu Anadolu'daki göçebe halindeki topl u mlar neden geçiş halindedi r? Soru 3. Doğu Anadolu'da ''feodal bey-köylü" ilişkilerinden "patron-işçi" ilişkilerine geçiş ağa taraf ından s ı n ı rland ırı lmıştır. Neden? örnekleriyle açıklayınız. Grup 5 . Soru 1 . Göçebe toplumların plan ile ilişkilerini göste riniz. Toplu m kalkınması metodu ile bu sorunların hangileri çözüm­ lenebilir? Soru 2. Feodal mülkiyet ilişkilerinde politik güç kimde top­ lanmaktadı r? Bu soruyu Doğu'daki "ağanın odası" ile Ereğ­ li'deki "kahvehanelerin" d uru munu göz önüne alarak cevap­ land ırınız. Soru 3. "Osmanlı i mparatorluğu'nda Tanzimat Ferman ı gerici bir harekettir" sözünü toplu msal yönden açıklayınız. 22 Ocak 1. 968 Genel Sosyoloji Sömestre imtihanı Saat 1 0-1 2 Soru 1 . Aşağıdaki iki sorudan yalnız birini cevapland ırı­ nız.

a) Göçebe aşiretlerin modern leşmeleri s ı rası nda meydana gelen tampon fonksiyonlarla Ereğ­ li'de meydana gelen tampon fonksiyonları bir­ birleriyle karş ı laşt ırınız. b) Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapitalist i li şkilere geçiş olmamaktadır. Halbuki Batı 1 56


Anadolu'da bunu görmek mümkündür. Ne­ den? Çeşitli faktörlerini gösteriniz.

Soru 2. Aşağıdaki üç sorudan yalnız birini cevaplandırı­

nız.

a) "Batıc ı l ı k gericiliktir" sözünü toplumsal yönden açıklayın ız. b) " i leri Asya geri Avrupa" sözünü çağımızın si­ yasal akımları nı gözönüne alarak cevaplandı ­ rınız. c) "Kurtuluş savaşlarından başka hiçbir savaşa taraftar değil im" sözünü çağ ı m ızda, az geliş­ miş ülkel e rle hakim ekonomilerin ekonomik ve pol itik i lişkileri yönünden açıklayınız. NOT: Soru 1 . 50 puan Soru 2. 50 puan 10- Toplumların Genel Gelişim Kanunları ve Bölge­ nin Sosyo-Ekonomik Yapısı İçinde DOÖU MiTiNGLE­ Rİ'NİN ANALİZİ, Erzurum, Aralık ı 967 (Çoğallılmıştır) ve Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme (Geçiş Halindeki Toplumlar), Ermrum, Ocak

ı 968 (Çoğaltılmıştır) . isimli teksirler. benim, sözü geçen dersleıi verdiğim sıralarda. fakat dersleıimde bağunsız ola­ rak yapıp kendi olanaklanmla ve teksir halinde. 80 adet ci-· varında yayınladığım araştırmalarundır. Birincisi Ankara'da ı 5 günde bir yayınlanan Forum der­ gisinde (Ocak ı 968'den itibaren) 33 ı -334 sayılannda, yani ı3 sayıda, yayınlanmıştır. İkincisi ise yine Forum dergisinin 323, 324, 325. sayılannda. yani ı 967 yılının Ekim ve Kasım aylannda, sırayla, "Göçebe Aşiretlerde Modernleşme " ,

"Doğu Anadolu'da Göçebe Kürtler" , "Göçebe Aşiretlerde Modernleşme ve Üç Hipotez" isimli makalelerin birleştiıil­

rnesiyle meydana gelen bir araştırmadır. Bu ikinci araştır­ ma, yukanda (3) nurnaralı paragrafta belirttiğim üç makale kadar zorunlu olmarnakla beraber öğrenciye okuması salık veıilmiştir. (Yukarıda sözü geçen 9 Eylül ı 968 tarihli cevabi yazı, s. 4) 1 57


B.

ORHAN TÜRKDOGAN'IN ŞİKA YETİ

ı . Muhbir tanık Orhan Türkdoğan birinci kere 26 Ocak 1 968 tarihinde , ikinci kere de 15 Şubat 1 968 tarihinde , hakkımda, gerekli takibatın yapılmasını sağlamak için Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na şikayet dilekçeleTiyle müra­ caat etmiştir. Bu iki dilekçe de İdari Tahkikat Komisyo­ . nu'nun dosyasında mevcuttur. Fakat Orhan Türkdoğan'ın her iki şikayet dilekçesinden somut olarak anlaşılan şudur. Orhan Türkdoğan elekanlığa yaptığı şikayeli bizzat kendi teşebbüsüyle yapmaktadır. Dos­ yada, kendisine. öğrenciler tarafından yazılan bir şikayet di­ lekçesine rasllanmamıştır.

2. 1 968 Şubat ayında birgün. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Profesör Şaban Karataş, beni, dekanlık odasına ça­ ğırarak şunu söyledi: "Senin hakkında Orhan Türkdoğan'ın şikayeti var. Derslerde kornünizm ve Kürtçülük propaganda­ sı yaplığını iddia ediyor. Ne dersin? Bu varil midir? Dersler­ de anlatlığın şeylere dair elekanlığa bilgi versen iyi olur." Ben de kısaca şunu söyledim: "Bu iddialar kesinlikle mes­ netsizdir ve duygusal nedenlere dayanmaktadır. Türkdoğan yazdığım ve yayınladığım araştırmalan bilimsel yönden eleş­ tireceği yerde beni j li'ITlallemekte ve böylece mesleğimin da­ ha ilk basamağında beni yıpralmaya çalışmakta ve ilim adamlığına yakışmayacak işler yapmaktadır. Derslerde nele­ ri anlattığım öğrenciler tarafından derste not edilmiştir. Derslerde tu tulan notlara havi defterler ortadadır. Herhangi bir öğrencfnin defteri incelenirse derslerde nelerin anlatıldığı açıkça görü lür. Buna rağmen dersler konusunda elekanlığa kısa bir rapor vereceğim. " Daha sonra Şubat 1 968 tarihli bir dilekçeyi Profesör Karataş ın da istediği şekilde Fen-Edebiyat Fakültesi De­ kanlığı'na verdim. bu dilekçe 3 . 2 . 1 972 tarihli duruşmada mahkemenize sunduğum dilekçede Ek ı olarak yer almak­ tadır. (Ayrıca bk. Tutanak, s. 60, 9 Mart 1 972 tarihindeki duruşmada mahkemeye sunduğum 24.2. 1 972 tarihli dilek­ çe, s. 1 4) Bütün bunlara rağmen Profesör Selahattin Olcay ve Doçent Turhan T. Yüce tarafından sorulan iki soruyu aldı­ ğım zaman tahkikat komisyonunun kurulduğunu anladım. '

1 58

-


C.

İDARİ TAHKiKAT KOMiSYONUNUN KURULUŞU

ı. Prof. Selahattin Olcay ve Doç. Turhan T. Yüce ta­ rafından meydana gelen İdari Tahkikat Komisyonu 1 7. 7 . 1 968 tarihinde bana aşağıdaki iki soruyu sormuştur: B u so­ rular tahkikat komisyonu dosyasında mevcuttur.

1 . Sosyolojiye Giriş dersimizde öğrencilere bu ilmin ele­ manter ve umumi bilgilerini vermek daha uygu n olacağı hal­ de göçebe aşiretlerin ve bilhassa Kürt aşiretlerinin sosyal ya­ pıları üzerinde özel olarak durmayı ve derste yalnız bunları okutmayı böyle bir giriş dersi ile nas ı l bağdaşt ı rd ı nız? 2. Yazılarınızda ve derslerin izde hakim olan görüşün Marksist bir görüş olduğu anlaşılıyor. Öğrencilere Marksist görüş hakkı nda bilgi vermek de gerekli olabilir. Fakat sosyal olayların açıkl anmasında ve aydınlatılmas ında diğer görüşle­ re de yer vermeniz ilmi metod yönü nden sizce daha uygun dü şmez miydi? Görüldüğü gibi burada " imtihancla sonı lan soru lar"' i l e ilgili veya başka konularla ilgili herhangi bir soru mevcut değildir. 2. Bu sorulara 9 Eyl ül 1 968 tarihinde 5 sayfalık bir ce­ vap verdim . Bu cevapla özelle şöyl e denild i :

" . . . 1 966- 1 967 ders y ı l ı nda Genel Sosyoloji derslerinde .Sosyoloj iye G i riş okutulmuştur. Bu rada sosyolojinin tarifi, diğer ilimlerl e ili şkisi , nas ı l bir ilim olduğu , tarihi, metodu gibi konulara dokunulmuş, özellikle sosyal yapı ve sosyal değiş­ me konuları üzerinde durulmuştur. 1 967-1 968 ders yıl ında ise bir ewelki sene temel bilgileri alan öğrencilere 'Türki­ ye'nin toplumsal yapısı' aniat ı lmaya çalışı lmıştır. 'Bilhassa ve ötel olarak Kürt aşiretlerinin sosyal yapı ları üzerinde durul­ mamış', geniş ve karmaşı k bir toplu msal bütü nün temeldeki bir parçası olduğu için göçebelik konusu işlenmiş, Doğu Ana­ dolu'daki aşiretlere bu arada Kürt aşiretlerine de değinilmiş­ tir. Derslerde, olayların s ı rf M arksist açıdan anlatıldığı görüşü doğru değildi r. Biri okumaları için öğrenci lere tavsiye edilen, öteki mecbur tutulan ve savunmada belirtilen her iki l istede de görüleceği gibi öğrencilere Marksist f ikirlerin telkin edildiği 1 59


iddiası ya nlışt ı r. Çü nkü , bu kitap ve makalelerin hemen he­ men h epsi Marksist olmayan görüşlerle yaz ı l mışlardır. (Mah­ kemenize sunduğum 7.1 2 . 1 971 tarihli dilekçe, s . 6) 3. Nitekim komisyon, 2 1 .9 . 1 968 tarihinde Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı'na soruşturmanın sonucunu bUdinnekte­ dir. İdari Tahkikat Komisyonu dosyasında mevcut olan b u raporda kısaca şöyle söylenmektedir:

"Dr. Beşikçi komisyonumuza verdiği 9 . 9 . 1 968 tarihli yazı­ lı cevabı nda 1 966-1 967 ders yı l ı ikinci sömestresinde Sc;>syo­ lojiye G iriş dersi okuttuğu nu, bu derslerde sosyolojinin tarifi­ ni, ko nusunu, metodunu, diğer i li mlerle münasebetlerini öğrettiği n i beyan etmiştir. 1 967-1 968 ders yılı nda Türkiye'nin toplumsal yapısı üz-erinde durmuştur. Göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin incelenmesi, Tü rkiye'nin toplu msal yapısı içinde genişçe bir konudur." "Jeo-politik bakı mdan nazik sayı lan bir bölge ün iversite­ sinde göçebe aşiretler araşt ırılırken 'Kürt " denilen vatandaş toplulukları teşebbüs gibi görülebilir. Fakat ilmi metodlar için­ de kalmak, i l mi tarafsızlıktan ayrılmamak şartı ile bu türlü araştı rmalar da ilim hü rriyetinin cevazı içinde mütalaa edil­ melidir. D r. Beşikç i , ders notları nda ve yazı larında kanaati­ mize göre Marksist solcu bir görüşten hareket etmektedir. Fakat görüşlerinde ve açıklamaları nda kanunlarımıza gö-re suç teşkil edecek bir husus yoktur. Batıcıl ığı gericilik saymak, Doğu'da Kürt adı verilen vatandaş ları mızın ayrı dili konuştuk­ ları ve hatta ayrı kültüre sahip olduklarını söylemek, Güney Amerika ü lkelerinin veya Kuzey Vietnam'ı n kurtuluş savaşı yapt ıkları n ı ileri sürmek gerçi bugün büyük kısmı itibariyle sol düşüncesinin iddialarıdır, fakat bunları yazmak ve söylemek suç değildir. Bu gibi beyan ve yazılar kısmen veya tamamen siyasi mahiyet a rzetse bile, Dr. Beşikçi öğreti m yetkisini iyi kullanmamış olur, ama ü niversite mensubu olması dolayısıy­ la suç işlemiş olamaz. Zira üniversite öğretim üye ve yard ım­ cıları n ı n siyasetle uğraş·mak hakları vard ır."

4. Bütü n bunlara rağmen, tahkikat komisyonunun bu karan bana bildirilmedi. Mart ı 968'den itibaren derslere gır­ memem şifahi olarak söylendi. Bunun üzerine Edebiyat Fa­ kültesi Dekanlığı'na bir dilekçe yazarak, tahkikatın sonucu1 60


nun bildirilmesini istedim. Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ba­ na verdiği cevapta, "ilmi tarafsızlık ve objektiflik prensipleri­ ne tam uygun bir eğitim yapmadığınız anlaşıldığından. mes­ leki tecrübenizin gelişmesine kadar derslere girmemeniz uygun görülmüştür" denilmektedir. (Yukanda sözü geçen 7. 1 2 . 1 972 tarihli dilekçe, s. 7) Bu dilekçeye cevaplardan da anlaşılacağı gibi dekanlık. "derslerde komünizm propagan­ dası yapıyorsun, Kürtlerden söz ediyorsun" demek suretiyle derse gönderilmiyorsun. demiyor, adli soruşturmadan söz etmiyor.

NOT: Yukandan beri ifade edilmeye çalışılan bu obj ektif bilgiler, yani bir öğrencinin ders notlarını ihtiva eden defter­ lerin ve dört öğrencinin imtihan kağıtlarının seçilişi konu­ sunda bana komisyon tarafından hiçbir bilgi verilmemiştir. Bunu Danıştay'da · açtığım bir dava dolayısıyla üniversitenin kendisini savunması sırasında. adı geçen komisyon rapo­ rundan öğrendim. (Bk. Danıştay 5. Daire, 1 970/4963 esas numaralı dosya) Bu öğrencilerin onar numara aldıklan ise bendeki ders kayıtlanndan belli olmaktadır. D.

İDARİ SORUŞTURMA KANUNI.ARA AYKIRI ve USULSÜZ YÜRÜTÜlMÜŞTÜR

ı.

İdari Soruşturmanın Usulü

4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesine gö­ re. "Üniversite öğretim mesleği üyelerinin memurluk görevle­ ri dolayısıyla veya görevlerini yapmak sırasında işledikleri suçlar üzerine, Memurun Muhakematı Kanunu'nun gerek­ tirdiği ilk soruşturma. rektörün tayin edeceği bir veya iki tahkikçi tarafından yapılır. " "Soruşturma kağıtlan ve fezleke Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Danıştay'a gönderilir. Yargılamanın gerekliliğine veya gereksizliğine Danıştay'ın ilgili dairesince karar verilir."

2. Üniversite Soruşturmayı Usulsüz Yürütmüştür Mahkemenin şimdiye kadar süregelen safahatından or­ taya çıktığı gibi 1 967- 1 968 ders yılında Fen-Edebiyat Fakül­ tesi'nde verdiğim dersler. Imtihanda sorduğum sorular ve 161


dersle:rtmin dışında, yapıp yayınladığım araştırmalar Idari tahkikat konusu olmuştur. Bu İdari Tahkikat Komisyonu dosyası sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmaının da esası­ nı meydana geunnektedlr. Fakat idari tahkikatın usulü hakkında yukanda belirti­ len 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesi hü­ kümleri gayet açık olduğu halde, üniversite. gerek tahkikat sırasında. gerek tahkikattan sonra çok büyük usulsüzlük ve kanunsuzluklar yapmıştır: a) Maddede soruşturma komisyonunun rektörün tayin edeceği bir veya iki tahkikçi tarafından kurulacağı belirtildi­ ği halde. benim lle ilgili soruşturma komisyonunu Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanı kurmuştur. Bu usulsüzlük 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49 . maddesını kesin bir ih­ laldir.

b) Yine aynı madde. soruşturma kağıtlan ve rezlekenin Mllli Eğitim Bakanlığı tarafından Daruştay'a gönderilmesini Istemektedir. Zira lüzum-u muhakeme karanrun alınıp alın­ maması yani adli koğuşturmarun sürdürülüp sürdürülme­ mesı Danıştay'ın kararına bırakılmıştır. Üniversite. 49. mad­ denin bu gereğini de yapmamıştır. c) Bütün bunlara rağmen 4936 sayılı kanunun 49. maddesinde hiç geçmediği halde, Atatürk Üniversitesi yöne­ tıcileri soruşturma evrakını ve fezlekeyi Milli istihbarat Teş­ kilatı Müsteşarlığı'na göndermlştir. Bu da 49. maddeyi kesin bir ihlaldir. Soruşturma evrakı ve fezlekenin kanunun emrettığl merci (Danıştay) değil de Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na gönderilmesi akıl al­ maz bir tutumdur. Zira üniversiteler Milli istihbarat Teşkila­ tı'run bir şubesi olarak vazife göremezler. (7. 1 2 . 1 97 1 tarihli duruşmada aynı tarih lle mahkemeye verdiğim dilekçe, s. 1 2) İleride bu konulara tekrar dokunulacaktır.

E.

ORHAN TÜRKDOGANIN ŞİKAYET DilEKÇESiNiN TARTIŞIIMASI

Muhblr tanık Orhan Türkdoğan'ın 26 Ocak 1 968 ve 1 5 162


Şubat 1 968 tarihli şikayet dilekçelert kasıtlı, maksatlı ve art niyetli bir tutumun ve aramızdaki husumetln ifadesidir. Zira muhbir tanık Orhan Türkdoğan ders notlarının ve imtihan sorulannın takdiminde çok büyük tahrifat yapmıştır. ı.

Muhblr Tanık Orhan Türkdoğan'ın Maddi Tahrifatı

a) Türkdoğan dilekçesinin ikinci sayfasında (b) şıkkında "ilişikte sunulan ders notlannın 'Milli Kurtuluş Savaşlan' bölümünde Beşlkçl aynı görüşü şu cümlelerle ifade etmek­ tedir" demektedir. Halbuki her iki öğrenciye ait derslerde tu­ tulan notlan havi defterlerde "Milli Kurtuluş Savaşlan� isim­ li bir bölüm yoktur. (Bk. Coşkun AK, s. 34. Turgut .Kara­ bey, s. 26) Türkdoğan

son derece çirkin bir şekilde tahrifat yap­

maktadır.

b) Türkdoğan'ın Türkiye'de toplumsal yapı dersi altında Asya tipi üretim konusuna değinilirken propaganda yaptı­ ğun iddiasını yine yalana dayandırmaktadır. Türkdoğan şöyle diyor: "Beşlkçl ilişikte sunduğum ve öğrenciler tarafından tutu­ lan ders notlarında Asya Tipi Ü retim Tarzı denilen, bir ekono­ mik modeli de ortaya sermek suretiyle Marksist felsefenin halkasında birinci daha ilave etmiştir. Asya Tipi Ü retim Tarz ı , bilindiği gibi ilk defa Marx tarafın­ dan Asya toplumları nın ekonomik yapısını belirtmek için kul­ lanmıştır. Marksistler bu terminolojiye s ık sık müracaat eder­ ler. Çünkü geri kalmış toplumların (özellikle Doğu ulusları nın) kalkınmaları için Avrupa tipi bir kapitalist sistem veya yolu ta­ kip etmelerine lüzu m yoktur. Bü ülkelerde sosyalizm kapita­ lizmin yerini alacaktır. Bir Marksist ekonomist olduğunu fikir­ leriyle de beyan eden ve bunu yayın alanına aktaran Sencer Dlvltçloğlu 'Asya üretım Tarzı ve Osmanlı Toplumu' adlı derlemesinde: M arksist teori bakımından bu konu (yani Asya üretim tarzının) fevkalade bir önem taşıdığı açıktır. (Sh. 4-5, a .g e . , 1 967) Beşlkçl de aynı kanaattedir. Nitekim (1 nolu defter, sh. 1 6) diyor ki: Asya tipi ü retim meselesi Marks'ın or.

163


taya çıkardı{Jı Asya tipi üretim nazariyesine göre ... Asya tipi üretimin iki özelli{Ji vardır. 1 ) Çok çeşitli ve çok sayıda çok çeşitli arazi üzerinde da{Jılması, yayılması , 2) Köylerde bu üretim fazlairkların ı de{Jerlendiren despotik devlet. Bu mesela Türkiye'de de tartışıldı . Sencer Dlvltçloğlu Osmanlı l mpara­ torlu{Ju'nu Asya tipi ü retim içine oturtuyor. Beşlkçl bu Mark­ sist modelin Türkiye'yi ve bilhassa Doğu için doğru oldu{Junu rakamlarla ispat edebilmek için, bu ifadelerin hemen arkasın­ dan Elazığ iline ait köylerin dağılışını gösteren bir tablo ver­ mektedir. Böylece Beşlkçi Marx'ın birinci görüşüne ait uygu­ lamayı Doğu bölgesinde bulmuş oluyor. Şimdi, ikinci görüşü yani despotik devlet teorisi ki bu da aslı nda Dlvltçloğlu'ndan adapte edilmiştir. (Bk. sh. 8-9, a.g.e.)'ni ağalık-şeyhlik deyimi etrafında toplamaktadır. Ders notları ile teksir ve derlemeleri­ nin a{Jırl ık merkezi bu noktaya istinat eder. Yani feodalileden kapitalizme geçiş Batı'da yok. Onun için feodalizmden, geri kalmış toplumlarda görüldüğü gibi , sosyalizme geçiş olmalı ­ dır. Halkların, az-gelişmiş toplumları n sosyalistik sistem esa­ sında ayaklanması esasına dayanı r. Her şeyden önce öğren­ ciye bu görüş telkin edilmektedir. Despotik devlet teorisinden Beşlkçl ağalık şeyhlik ve seyyitliği anlıyor. Ders notları ile teksir ve derlemelerinin ağırlık merkezi bu noktaya istinat eder. Yani, Beşikçi'ye göre feodalileden kapitalizme geçiş yok. (Batı'da olduğu gibi) Onun feodalizmden sosyalizme ge­ çiş olmalıdır. (Geri kalmış toplumlarda görüldüğü gibi) N ite­ kim Beşikçl ağalık-hakkındaki fikirlerini şöyle sıralamaktadir: 'Batı'da ağa çok geniş toprakları kontrol ediyor. Modern zirai teknolojiden faydalanıyor. Doğu'da insanların uzvi gücünden faydalanıyor. Kaçakçılığın gerisinde mülkiyet ilişkilerini kont­ rol edenlerdendir. Gerek hükü met gerek siyasi partiler ağala­ rı tutuyor. Çünkü geniş halk kitleleri ile olan ilgisi yüzünden a{ladan bütün reyleri topluyorlar.' (1 nolu ders notu, s. 1 8) Iş­ te Marx'ın Asya Tipi Üretim Tarzı diye ifade ettiği model Be­ şlkçl tarafından Türk sosyal bünyesine bu şekilde uygulanı­ yor. Fakat benim anlamadığım husus Beşikçl'nin benimsedi­ ği bu Marksist modele ö{lrenclnin 'değişmez bir gerçekmiş gibi' inanması zorunluğu olup olmadığı mıdır? Yukarıdan beri yapılan açıklamalar göstermektedir ki ders bir nevi Marksoloji mahiyetine bürünmektedir. Yani ders sosyoloji değil bir nevi Marksiyattır. Işte bilimsel taraftarlığa inanan bir hoca olarak 164


benim asıl endişem buradadır." (Türkdoğan'ın şikayet dilekçesi, s. 2-3) ·

Halbuki Türkdoğan'ın kaynak gösterdiği deftere baktığı­ mız zaman derterde bambaşka konulann anlatıldığını ve bu konularda suç unsuru olmak şöyle dursun açık bir objekUf­ lik bulunduğunu görürüz. Konu derterde aynen şöyledir: ·

"Köyün en önemli problemi yerleşme ile ilgilidir. Köylerin birtakım bağlantıları vardır. Ova, mezra, kom, ağıl, mahalle gibi. Bu durum nüfusun yoğunlaşmadığını, dağınık oldu{Junu gösterir. Kamu hizmeti yapılabilmesi için köylerin birleştiril­ mesi meselesi ortaya çıkıyor. Bu da bir nazariyedir. Tatbiki zor bir iştir. Böyle bir dağılı ş sosyal hareketliliği ortadan kaldı­ rıyor. (s. 30] Demirperde gerisinde daima siyasi partilerin (devletin) dedikleri olur. Karş ısında bir muhalefet yoktur. Bu tekli bir de­ mokrasidir. Modern demokraside sosyal grupların çatışmaları ile toplum i leri gider. Hindistan'da nüveleşme çok hızlıdır: Nü­ fus yığılması, sosyal problemierin ortaya çıkması ile toplum dinamizm kazanıyor. Halbuki nüfusun dağılmış o lduğu bölge­ lerde herkes kendi içine kapanmış durumdadır. Ve birbirlerin­ den habersizdir. Bu ise iktisadi kalkınmaya engel teşkil eder. (S. 3 1 ) Asya tipi üretim meselesinde, Marx'ın ortaya çıkardığı As· ya tipi nazariyesine göre (Hindistan ve Çin için düşünülmüş­ tür) Asya tipi üretimin iki özelliği var: 1 . Çok çeşitli ve çok sayıdaki köylerin çeşitli arazi üzerin­ de dağılması, yayılması, 2. Köylerde bu üretim fazlasını değerlendiren despotik devlet.

Bu mesele Türkiye'de de tartışıldı. Sencer Dlvitçloğlu Osmanlı l mparatorluğu'nu, Asya tipi üretim içine oturtuyor. Bunun dayandığı esas nokta nüfusun dağınık olduğu köyler­ dir. Ikinci gerileme toprak rejiminin bozulması, idare edenle­ rin (Osm. l mp .) yani halka eziyet etmesi, yani daspotik bir devlet." (s. 3 1 ) Notlarda daha sonra Elazığ iline ait b ir tablo veriliyor. Nüfusun köyler ve bağlantılar şeklinde nasıl dağıldığı göste-

165


rtliyor. yerleşme yerlerinin bu kadar çokluğu kamu hizmet­ lerinin bütün bu yerleşme birimlerine götürülmesi milli eği­ tim hizmetlerinden bir örnek verilerek açıklanıyor. (s. ı 7) G erçek durum bu iken Türkdoğan sırf beni muhküm ettlrmek için cümleyi başındaki ve sonundaki cümlelerden soyutlaması yanında, esas konudan da soyutlamak gibi bir tahrifata neden girişmiştir.

Türkdoğan Asya tipi üretim konusunda son derece geli­ şigüzel ve bilimsel olmayan bilgi sahibi olduğu halde, üstün­ körü olarak suçlamasını sürdürmesi rnaksatlı . art niyetli ve kasıtlı davranışının bir sonucudur. Bütün bunlar husurneti­ ni açıkça ortaya koymaktadır.

c) Türkdoğan şikayet dilekçesinin 3. sayfasında ( ı nolu ders notu, s. ı 8) 'i kaynak vererek yine kendi görüşlerini be­ nim derste anlattığım konulardan soyutlayarak tahrifat yap­ maktadır. d) Türkdoğan (2 nolu defter. s. 34)'ü kaynak göstererek yine aynı rnaksatlı. kötü niyetli ve kasıtlı tutumunu sürdür­ mektedir.

e) Türkdoğan şikayet dilekçesinin 2 . sayfasında (b) kıs­ mında şöyle söylemektedir: " 'Kurtuluş savaşlarından başka hiçbi r savaşa taraftar de­ ğilim' sözünü çağ ı m ııda az-gelişmiş ülkelerle, hakim ekano­ milerin ekonomik ve politik ilişkileri yönünden açıklayınız.' Şimdi bu soruya (3) nolu kağıdın sahibi olan öğrenci şu ceva­ bı vermektedir: 'Kurtuluş savaşları hakim ekonomiye karşı bir direnme ve kendini bulma hareketidir. G uavera, Kurtuluş sa­ vaşları hiçbir savaşa benzemez derken bu gerçeği işaret et­ mektedir.' Bilindiği gibi savaşları ekonomik karakterine göre ayırmak M arksist felsefenin eseridir. Bu rada hakim ekonomi terimi anlaşı lacağı gibi kapitalist ekonomidir. Buna karşı di­ renme ve kendini bulma hareketi de arnele sınıf ının ihtilalci aksiyonudur. . . "

Halbuki sözü geçen 3 nurnaralı imtihan kağıdında öğ­ renci aynen şöyle yazrnaktadır: .

"Kurtuluş savaşları hakim ekonomiye karşı bir direnme ve 1 66


kendini bulma hareketidir. Guavera 'kurtuluş savaşları hiçbir savaşa benzemez' derken bu gerçeğe işaret etmektedir. l stiklal savaşımız hakim zümre ile ekonomik ve politik yönden bizi sömürenlere karşı başanya götürülen bir hare­ kettir. Kendi vatanı içinde kendi tabii kaynaklarıyla boğulmak is­ tenen milletin müstevlilere karşı koyuşu normal ve zorunlu­ dur. Diyalektolojinin bir sonucu olarak sömürü düzenini dur­ durmak elbette elzemdir. Bu d ireniş diğer harplere benze­ mez. Politik ve ekonomik üstünlükler toplamak ve yeni top­ raklar kazanmak için yapılan savaşlarla, az-gelişmiş bir ülke­ nin politik ve ekonomik yönden bir sald ı rıya karşı koyması ve direnmesi elbette ki birbirinden farklı olacaktır. Birincisi haşin emeller güder. Diğeri şahsiyetini bulma çabasındadır. • Gelişmiş Avrupa ülkeleri d ı ş pazar arar. Gittiği her yerde küçük sanatları , öldüren kapitalizmin kölesi yapar. Tabii kay­ naklarına el koyar. Onları ucuz alır, işler, yine onlara pahalı satar. Bu alçaltıcı makanizma. ben olma şuuru içerisinde uyanan az-gelişmiş toplumları n dire nişi politik ve ekonomik özgürlüğe doğrudur ve bu kurtuluş savaşıdır. Bu savaş emperyalist değil , kaybolanı kazanma ve yeni­ den doğma hürriyetini taşır." _

Görüldüğü gibi Orhan Türkdoğan'ın anlattıklanyla im­ tihan kağıdında yazılanlar birbirlerinden tamamen farklı şeylerdir. Orhan Türkdoğan imtihan kağıtlarının muhtevi­ yatıanndan maddi değişiklikler yaparak vermeyi kasıtlı tu­ tum bakımından uygun görmektedir.

f) Türkdoğan: ". . . Beşikçl Fen-Edebiyat Fakültesi (Türkoloji ve Filoloji) öğrencilerine haftada iki saat sosyoloji okutur. Adı geçen bö­ lümler için sosyoloji seçime tabi dersler arasındadır. Bu ba­ kımdan her şeyden önce Sosyolojiye Giriş veya Genel Sosyolojl adı altı nda sosyolojinin konusu, sorunları , metodo­ lojisi, çeşitli sosyal kavramlar ve bunların gelişimi gibi konula­ rı vermesi gerekirken doktora tezini okutacak kadar gayet spesifik konulara eğilmiştir. Gerçi dersinin adı Türkiye'de top­ lumsal yapıdır, ama, bundan kast ettikleri yukarıda beyan edilen M arksist kanaatları öğrenciye iletmektir. Dersin adı sa1 67


dece bir basamak taşıdır. O kadar. Tü rk iye'de toplumsal yapı altında göçebe Kürt aşiretlerini (doktora tezidir) Doğu'da ağa­ lık-şeyhlik gibi maksatıı konulara girmek suretiyle öğrenciyi bilimsel d isiplin anlayışından mahrum b ı rakmaktadı r (Türk­ doğan ı n şikayet dilekçesi, s. 4/d) "

'

diyerek açıkça yalan söylemektedir. Gerek Coşkun Ak.'ın, gerek Turgut Karabey in ders notlarından görülebileceği gi­ bi derste ne doktora tezi, ne de göçebe Kürt aşiretleri arılatıl­ mamıştır. Birçok teorik konulara değindikten sonra. tarım toplumu karakterini gösteren toplumumuzun temel bir ya­ şama şekli olarak "göçebelik" üzerinde durulmuştur. Coş­ kun Ak'ın defterinde açık bir şekilde görülebileceği gibi, bu, sadece 20. 1 2 . 1 967 tarihindeki derse inhisar etmiştir. Türk­ doğan'ın kasıtlı ve maksatlı bir şekilde göstermeye çalıştığı gibi bü tün bir sömestreye inhisar etmemiştir. Somut duru m bu iken bu kadar yalan söylemesi art ni­ yetinden ve husumetinden başka neyi göstertr? '

g) Türkdoğan daha sonra şöyle devam ediyor : " . . . Bizim de Tü rk iye'nin toplu msal yap ı s ı , ekonomi son sı­ n ı f öğrencilerine sosyoloji dersirniz vard ır. Burada öğrenciye teorik sosyoloj inin genel kavramları anlatılıyor, sonra da bun­ ların Türkiye'nin genel soru nlarına uygulanması yap ılıyor. Be­ şikçi de buna benzer bir yol tutması gerekirken tam zıdd ı na şu üç noktadan hareket ediyor. 1) 'Bir Göçebe Aşiretin Sos­ yal Organizasyonu· adlı doktora tezini çok az ekle ve kısalt­ malarla 52 sayfa hali nde teksir ettirerek öğrenciye dağı tıyor. (Teksir i l işikte sunulmu ştur) l l ) 'Doğu Mitingleri'nin Analizi' adl ı bir denemesinden birçok kısımları hem ders notu , hem de teksiriere ek yapmak suretiyle an latıyor. lll) M arksist Sos­ yolog Behice Boran, N iyazi Berkes, Yön dergileri ve Divit­ ç i oğ l u nun eserleri geniş şekilde ders konusu olarak okulu­ luyor, diyebilirim ki sosyoloji bu değildir. Beşikçi kendi ideolojisini tek yönlü olarak öğrenciye telkin etmekte ve böy­ lece akademik görevini kötüye kullanmaktadır. Çünkü bir sö­ mestre içi nde haftada iki saatlik bir derste (sadece doktora tezinin 52 sayfa olması göz önüne a l ı n ı rsa) bu çeşitli bilim d ı­ şı kaynakları t ek yönlü olarak öğrenciye sunması karışısı nda verilecek farklı cevabı takdi ri nize sunuyorum." (Adı geçen di­ lekçe, s . 4/d) '

1 68


Türkdoğan utanmadan ve fütursuzca yine yalan söyle­ mektedir. Şöyle ki: h) Her iki öğrenciye ait ders notlannda derste nelerin anlatıldığı, dersin gayeleri açıkça görülmektedir. (Bu h usus Coşkun Ak'ın defterinin arka sayfasındaki İÇİNDEKİLER bölümünde toplu olarak görülmektedir.) Bu bakımdan ders­ te 52 sayfalık bir doktora tezi ( !) okuttuğum iddiası doğru değildir. Türkdoğan açıkça ve utanmadan yalan söylemek­ tedir. ı) Doktora tezim (Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorun­ lar, Göçebe Allkan Aşireti) adı altında 1 967 yılında, Anka­ ra'da Doğan Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. :XVI-260 sayfadır. Ekieri de vardır. Türkdoğan'ın dediği gibi 52 sayfa değildir.

Türkdoğan tezim hakkında doğru -dürüst bilgi sahibi ol­ madığı halde üstün körü bir şekilde ve tahrif ederek anlat­ maya çalışmaktadır. j) 52 sayfalık bir araştırınarn vardır. Adı şudur: Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplum­ sal Değişme (Geçiş Halindeki Toplumlar), Er,mrum 1 968

(Çoğaltılmıştır.) Bu araştırmanın doktora tezirole ve derste aniattıklarım­ la organik bir ilişiği yoktur. Derslerden bağımsız olarak yapı­ lıp yayımlanmıştır. Özel olarak derste anlatılmamıştır. Bir öğrencinin ise herkesin hf>r türlü yayınını izlediği gibi hoca­ sının yayınlarını da izlemesi ve okuması gayet doğaldır. Öte yandan bu araştırma Ankara'da 1 5 günde bir yayın­ lanan Forum dergisinin 1 967 yılının Ekim ve Kasım ayların­ da yani 323, 324 ve 325. sayılarında. sırayla , "Göçebe Aşi­

retlerde Modernleşme", "Doğu Anadolu'da Göçebe Kürtler", "Göçebe Aşiretlerde Modernleşme ve Üç Hipo­ tez" isimleri ile yayınlanan makalelerin birleştirilmesiyle

meydana gelmiş bir araştırmadır. Derslerden bağımsız olarak yapılan bu araştırmanın ders notu diye gösterilmeye çalışılması anlamsız bir çabadır.

k) Toplumlann Genel Gelişim Kanunlan ve Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı İçinde DOGU MİTİNGLERİNİN 1 69


ANALİZİ isimli araştımıarn yine ders notlan ile ilgili değildir.

Okuması için de öğrenciye salık verilmemiştir. Fakat bir ho­ canın derslerinde yeri ve zamanı geldiğinde kendi yazdıkla­ nndan da örnekler vermesi son derece doğaldır. Hatta iyi bir tutumdur.

Bu araştırınarn aynca Ankara'da 1 5 günde bir yayınla­ nan Forum dergisinde (Ocak 1 968'den itibaren) 33 1 -343 . sayılannda yani 1 3 sayıda yayınlanmıştır. Türkdoğan objektif durumu yine tahrif ederek ortaya koymaya çalışmaktadır.

m) Devamlı surette "Marksist Sosyolog Behice Boran, Niyazi Berkes, Yön dergileri ve Divitçioğlu'nun eserlerini

geniş ölçüde ders konusu yaptığım" iddiası yine doğru değil­ dir. Gerek Coşkun Ak'a ait gerek Turgut Karabey'e ait ders notlannda, daha birinci sayfada verilen BİBLİYOGRAFYA ve yine aynı sayfalannda yer alan dersin gayeleri ve giderek ders notlannın bizzat kendisi bu durumu yalanlamaktadır. BİBLİYOGRAFYA'da Prof. Dr. İbrahim Yasa, Prof. Dr. Mübeccel Kıray, Doç. Dr. Cevat Geray gibi sosyo log ve şe­ hircilik u zmanla n yanında Orhan Türkdoğan'a ait bir ma' kalenin de yer alması ilginçtir. Bütün bir sömestre boyunca Behice Boran ve Niyazi Herkes'in adı geçmemiş, Yön dergilerinden hiç söz edilme­ miş. Bu sosyologların eserlerinden söz edilmemiş (bunları objektif durumu belirtmek için söylüyorum. Bir sosyoloj i dersinde bunlardan d a söz elmek elbet te ki suç unsuru taşı­ maz) sadece Asya üretim tarzı konusu anlatılırken Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu nun bu konudaki kitabına atıf yapılmış­ tır. '

Bu tahrifat, Türkdoğan'ın ne kadar kötü ve art niyetli bir kişi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

n) Türkdoğan bu konudaki şikayetlerini daha sonra

şöyle sürdürüyor:

" ... Beşikçi'nin adı g eçen doktora tezi, ifadesine göre Kürt orijinli bir Doğu aşiretini inceliyor. Aşiretin nüfusu 300 kişiyi geçmemektedir. Beşikçi bu aşirete dayanarak doğru-yanlış birtakım genel kanunlar çıkarıyor. Ve bunları öğrenciye sos1 70


yal görüşler diye sunuyor. Sapiingieri (örnekleme) son dere­ ce basit o ra niara dayanmakta. 'Size göre göçebe nedi r' soru­ suna 6 kişi yani % 3 1 .7 olmak üzere bütün ekonomik, sos­ yal, hukuki siyasal sorunlar bu 42 kişi etrafında dönmektedir. ( Bk. öğrenciye sunduğu tez, s. 2 1 , 22, 23) Bu şekilde gayri ciddi ders dünya ü niversitelerinin hiçbirisinde gösterilemez." (Adı geçen şikayet dilekçesi, s. 4)

Yukanda belirttiğim gibi Türkdoğan'ın tezim hakkında hiçbir bilgisi yok. Buna rağmen gelişi güzel bir şekilde, hiç bilmediği bir konuda lşkembeden atarcasına ulu-orta iddia­ lar atmaktan da çekinmiyor. Bütün bunlara rağmen ancak bilimsel bir kurul önünde tartışılması yapılabilecek böyle bir konunun propaganda ile, dolayısıyla şikayeti ile ilişiği nedir? Türkdoğan tezim hakkında yanlış bilgiler vermektedir.

2.

İm tihan Kağıtlarının ve Derslerin Takdirnindeki Tahrifat 1

1 967- 1 968 ders yılında. birinci sömestrede FenEdebiyat Fakültesi'ndeki sosyoloji derslerini alan öğrenci sa­ yısı 98'dir. 98 kişilik öğrenci grubu 25 Aralık 1 967 ve 1 7 Ocak 1 968 olmak üzere iki kere ara imtihanına. 2 2 Ocak 1 968 tarihinde de sömestre imtihanına tabi tutulmuştur. Bununla ilgili bilgileri savunma ile ilgili bu metnin 5. sayfa­ sında verdiğlıniz için burada tekrarlamayı gereksiz görüyo­ ruz. 5. sayfada yazdıklanmızı göz önüne alarak aşağıdaki konular üzerinde durulabilir.

a) 36 adet soru sorulduğu halde, Türkdoğan neden sa­ dece 3-5 soru ile ilgileniyor. bütü n propaganda ic\c\ialanru buna dayandınyor. Geriye kalan 3 1 soruyu yok far�.:etmesi, onlardan hiç söz etmemesi, sadece bu 3-5 sorunun soruldu­ ğu izlenimini yaratmaya çalışması art niyetinden ve husu­ metinden başka neyi ifade eder? b) Sınıf mevcudunun gruplara aynidığından her gruba farklı farklı sorular sorulduğundan neden söz etmiyor? c) imtihan sorulannda seçimlik sorular olduğundan. her sorunun cevaplandırılması mecburi olmadığından neden söz etmiyor? 171


d) 98 öğrenci üç kere imtihana tabi tutulduğuna göre 294 imtihan kağıdı vardır. Halbuki Türkdoğan 5 tane imti­ han kağıdından söz etmektedir. Bu kağıtların 2 tanesi bir öğrenciye 3 tanesi de gertye kalan 3 öğrenciye aittir. (bk. 3.2 . 1 972 taiihli duruşmada vertlen dilekçe. s. 5) Türkdoğan 294 imtihan kağıdından 5 tanesini nasıl seçmiştir. Bu seçim elbette gelişi güzel ve keyfi bir seçimdir.

e) Sınıfta 98 öğrenci vardır. 98 öğrenciden sadece 4'ünün imtihan kağıtları seçilmiş. Bu öğrenciler nasıl seçil­ miştit? Geliye kalan 94 öğrenciye neden itibar edilmemiştir. Bu da keyfi bir seçimden öteye bir anlam ifade etmez. f) Türkdoğan derste anlatılanlan ve imtihanda sorulan sualleri tahrif ederek aksettirdiği gibi, derslerin bi7..zat kendi­ sini de tahrif ederek aksettirmektedir. 1 967- ı 968 ders yılında birinci sömestrede anlatılan dersleri bir sömestrelik ders gibi aksettirmeye çalışmaktadır. Halbuki sözü geçen dersler bir sömestrelik değil 4 sömestre­ liktir. Ve devam eder. Dolayısıyla dava konusu olan dersle­ rin evveliyatı olduğu gibi tamamlanmış da değildir. Yani ge" nel bir sosyoloj iye girtşten sonra Türkiye'nin toplumsal yapısı okutulmuştur. Türkiye'nin toplumsal yapısı dersine (alt gruplar: aşiretler, köyleri'den sorıra kasaba. şehir, çeşitli toplumsal kurumlar ve toplumsal ilişkiler ile devam edile­ cektir. Türkdoğan bu durumu neden gizlerneye çalışmakta­ dı(? Bu. onu n art niyetinden ve husumetinden başka neyi gösteri(? (Bu durum 3 . 2 . ı 972 tarihli dilekçeye ek olarak su ­ nulan ek ı 'de açıklanmıştır)

g) Türkdoğan şikayet dilekçesinin daha başında "Devle­ tin daktilo, teksir. kağıt ve kırtasiye malzemesini kullanarak meydana getirdiği derlemeler yolu ile Marksist ve bölgeeilik faaliyetlerini yürütüyor� diyerek daktilo. teksir ve kağıt kul­ lanmaını bile suç olarak göstermeye çalışmaktadır. Buna ne kadar önem verdiği 5. sayfada tekrarlamasından da anlaşıl­ maktadır. Sözü geçen iki araştırmarun teksiii ile ilgili mumlu ka­ ğıt. kağıt. teksir mürekkebl, cilt ve kapak masrafı tamamen tarafundan karşılandığı gibi daktilosuna da para ödenmiştir. Zira sayfası 2 . 50 lira karşılığında üniversiteden bl,r memura 1 72


(ismi saklı) yazdınlmıştır. Görüldüğü gibi iddia tamamen ha­ vada kalmaktadır. İddla doğru olsa bile üniversitede öğretim üyesi veya yardımcısının bölümün faydalarunasına sunulan bu gibi kır­ tasiyeden faydalanması olanağı yok mudu r? Hangi zihniyet bunu suç olarak göstermektedir. Nitekim Prof. Selahattin Olcay ve Doç. Turhan Tufan Yüce'den kurulu İdari Tahkikat Komisyonu bu gayri ciddi iddiayı tahkık etmek lüzumunu bile duymamıştır. F.

İDARİ TAHKiKAT KOMiSYONU KANUNSUZ ve USULSÜZ KURULDUGU ve ÇAUŞMALAR USULSÜZ YÜRÜTÜLDÜCil GİBİ, DELİllERİ GEREGİ GİBİ KUUANMADIGI ve EKSİK DELİL KUUANDIGI DA AÇIKTIR

İdari Tahkikat Komisyonu çalışmalanna temel olmak üzere Türkdoğan'ın yukanda sözü edilen şikayet dilekçesini almıştır. Ve yine bu dilekçeye ek olarak sunulan 4 öğrenciye ait 5 imtihan kağıdını. iki öğrenciye aıt ders notlannı ve yine adı geçen muhbiıin şikayet dilekçesine ekiediği daha yukarı­ larda sözü edilen araştırmalannı da çalışmalara esas almış­ tır. Bunlann yanında komisyon 1 7.7. 1 968 tarihinde bana yazılı olarak iki soru sormuş. 9 Eylül 1 968 tarihinde de ta­ rafıından bu sorulara cevap verilmiştir. 'İdari Tahkikat Ko­ misyonu raporunu hazırlarken bu materyalleri de göz önüne almıştır. Bir kere . komisyonun 4936 sayılı kanunun 49. madde­ sine aykın bir şekilde kurulduğunun açık bir şekilde ortaya çıkması yanında çalışmalanna temel yaptığı materyaller de eksik delil niteliğindedir. Şöyle ki: ı. Komisyon 98 öğrenciden sadece (bir) tanesinin defte­ rini incelemekle yetinmiştir. Sınıf mevcudunu sorup öğren­ mek. bu mevcuttan örnekleme yaparak belirli adetteki defte­ ri incelemek komisyonun aklına gelmemiştir.

Hatta Türkdoğan şikayet dilekçesinde iki defterden söz ettiği halde komisyon sadece bir defteri incelemiş, her ne­ dense Turgut Karabey isimli öğrencinin defteri incelenme­ miştir. 1 73


2. Komisyon 294 imtihan kağıdından sadece 5 tanesini incelemekle yetinmiştir. Bu da çok eksik bir delil niteliğinde ­ dir. 3. Komisyon imtihanlarda sorduğum 36 sorudan sadece 5 tanesini incelemekle yetinmiştir. 1 2 tanesiyle karşı karşıya gelmiş 24 tanesini de hiç görmemiştir. Bu da eksik bir delil niteliğindedir. 4. Komisyon incelemeler sırasında yukarıda (D) bölü­ münde gösterilen maddi hataların hiçbirini görmemiş veya görmemezlikten gelmiş, raporunda bunlara işaret etmemiş­ tir. Komisyonun bu kadar açık maddi hatalarla karşı karşı­ ya gelmemesi ne kadar üstün körü bir inceleme yaptığının açık ve somut delilidir. 5- Komisyonun benim sözlü ifademe başvurmaması. Türkdoğan'ın kötü niyetli, maksatlı ve kasıtlı tu tumunu gtz­ ler niteliktedir.

G.

İDARİ TAHKİKAT KOMiSYONU EVRAKI 4936 SAYIU ÜNİVERSİTEI.ER KANUNUNDAKi GEREKLİ SÜREÇ TAMAMLA,NMADAN TAMAMEN KEYFİ. KANUNSUZ ve USULS ÜZ OLARAK MİT MÜSTEŞARUGI'NA GÖNDERİLMİŞTİR

Mahkemede. bir yılı aşkın devam eden duruşmanın çe­ şitli saibalarından anlaşılacağı üzere üniversite yetkilileri 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 49. maddesindeki şartlan yerine getirmemişler ve tahkikat evrakını MİT Müs­ teşarlığı'na göndermişlerdiL Bununla ilgili deliller şunlardır: ı . 30. 7 . 1 97 1 tarihli duruşmada mahkeme , talebim üze­ rine " . . . aynı zamanda sanığın talebelere tevcih ettiği imti­ han kağıtlannın istenmesine . . . " karar vermiştir. (Tutanak, s. . 1 3) .

2. Edebiyat Fakültesi Dekanlıği ı . 7 . 1 9 7 1 gün 1007 sayı­ lı yazı ve dekan vekili Prof. Ahmet Kurt imzası ile verdiği ceVapta. İdari Tahkikat Komisyonu evrakının "Bizzat MİT'e verildiğini" belirtmekte, o bakımdan evrakın üniversitede ol1 74


madığıru, MİT Müsteşarlığı'ndan istenmesi gerektiğini bildir­ mektedir. Edebiyat Fakültesi'nin bu yazısı 24.8. ı 97 ı tarihli duruşmada (Tutanak, s. ı 4) ve 2 H aziran ı 972 tarihli du­ ruşmada (Tutanak, s. 94-95) okunmuştur. 3. 24.8. ı 97 ı tarihli duruşmada mahkeme sanığın öğ­ rencilerine sorduğu imtihan sualleri ve ders notlan ile ilgili tahkikat belgelerinin As. S avc ıl ık talebi gereğince MiT'ten is­ terunesine" karar vermiştir. (Tutanak. s. 1 8) u

4. 9.9. 1 97 1 tarihli duru şmada Ankara MiT Müsteşarlı­ ğı'na yazılan yazıya cevap gelmediği görülmüş (Tutanak. s. 1 9) ve ". . . Sınav sorulanna ve ders notlarına ait belgelerin gönderilmesi için Ankara MİT Müsteşarlığı'na yazılmış bulu­ nan müzekkerele:r-in telgraf Ue tekidine" karar vermiştir. (Tu­ tanak. s. 20) 5. 28.9. 1 97 1 tarihli duruşmada ise uimtihan suallerine ilişkin müzekkerinin MiT Müsteşarlığı'nca cevaplandırıldığı görülerek 1 0.9. 1 97 ı gün ve 343547 sayılı yazı ve ekindeki dosyanın geldiği görüldü" (Tutanak, s. 2 1 ; Ayrıc a bk. . s. 99) denilmektedir.

MiT tarafından gönderildiği belirtilen yazılarda "Beşik­ çi'nin yaptığı imtiharılara ait imtihan kağıtlarının asıllan teşkilatımızda yoktur. Fakat Beşikçi'nin sorduğu sorularm

suretleri vardır" mealinde bir yazıdan sonra soruların sureti olarak şurılar okundu:

- G eri Batı Anadolu, i leri Doğu Anadolu sözünü açıklayı­ nız. - Bağ ı msızlık savaşları kurtu luş savaşlarından kutsaldır, sözünü açıklayın ız.

6. 2 1 . 10. 1 97 1 tarihli duruşmada "davanın esasına taa­

luk eden ve benim öğretim görevlisi olarak derslerde komü­ nizm ve Kürtçülük propagandası yaptığım iddiasına esas teşkil ettiği ileri sürülen ve MiT Müsteşarlığı'na ait dosyada da sureti bulunan imtihan kağıtlan asıllannın ve bu meyan­ da derslerimde arılattıklanmı not eden bazı öğrencilere ait not defterlerinin üniversitede hakkımda açılan soruşturma­ ya ait dosyada bulunması lazun gelir. Bunlann asıllarının celp ve tetkiklni talep ediyorum" şeklindeki bit talebim üze­ rine mahkeme: 1 75


"Sanık tarafı ndan yapılan s ınavlarda sorulan soru ve öğ­ rencilerce verilen cevapları ve aynı zamanda san ıkça bu ce­ vaplara takdir edilen not {puan) ları n ı muhtevi belge asıllarının mahkemeye gönderilmesi için Erzurum Atatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'ne ve M IT Müsteşarlığı'na müzekkere yaz ı lması� na", "Sanığın ders saatlerinde vaki konuşmaların ı n �azı öğren­ cilerce not edildiği iddiası n ı n tevsike yarar belgelerin asılları­ nın da keza istenmesi için aynı merciiere müzekkere yaz ıl­ masına" (Tutanak, s. 25)

k.arannı vermiştir.

7. Atatürk Üniversitesi, mahkemenin 2 1 . 10. ı 97 ı tarihli duruşmada aldığı bir ·karar üzerine verdiği cevabi yazıda, imtihan kağıtlarının ve derslerde tutulaF"ı notları havi defter­ lerin üniversitede olmadığını, bunların Milli istihbarat Teşki­ latı Müsteşarlığı'na gönderildiğini şu şekilde açıklamaktadır: " . . . imtihan kağıtları ve dersle rde tutulan notları havi def­ terler zamanı n Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan ı Prof. Şaban Karataş'tan sorulmuştur. P rof. Şaban Karataş'ın cevabı ili­ şiktedir:

Prof. Şaban Karataş ise şöyle demektedir: " . . . Beşikçi hakkındaki soruşturma evrakı , sand ığıma gö­ re o zaman Milli i stihbarat Teşkilatı M üsteşarl ığı'na gönderil­ mişti." Bu yazı ı 6 . ı ı . ı 97 ı tarihli duruşmada okundu. Okunan bu yazı tutanaklara aynen şöyle geçti: "Atatürk Ü niversitesi R ektörlüğü'nün 1 1 . 1 1 . 1 971 tarihli ce­ vabi yaz ıları ve elimdeki belgelerden mevzubahis s ınav kağ ıt­ ların ı n bir dosya ile M I T M üsteşarlığı'na intikal ettirildiğinin bil­ dirildiği anlaşı ldı." "Sanık karar gereğince adı geçen mercilerce ders saatle­ rinde sanığın vaki konuşmalarını n bazı öğrencilerce not edil­ diği iddias ını tevsike yarar belgelerin gönderilmesi hususun­ daki istemin cevapsız bırakıldığı görü ldü." 8 . Atatürk Üniversitesi yöneticilerinin "idari soruşturma

1 76


evrakını" MİT Müsteşarlığı'na gönderdiklerini belirirnelerine rağmen. MiT M üsteşarlığı'nın bu talep ile ilgili olarak mah­ kemenize verdiği bilgi bunu yalanlamaktadır. Bu durum ı6. ı ı . ı 9 7 ı tarihindeki mahkeme tutanakla­ rına aynen şöle geçmiştir: "Keza M iT Mü steşarlığı'nın 1 1 . 1 1 . 1 97 1 tarihli yazıları okundu. i stenilen belgelerin teşkilatta bulunmad ı ğ ı n ı n açık­ landığı anlaşı ld ı . " 9. Aynı duruşmaya ait mahkeme zabıtlanndan da anla­ şılacağı üzere gerek Alatürk Üniversitesi yöneticilerinin. gerek MiT M üsteşarlığı'nın bu yazıları üzerine, s "istenen belgelerin mutlaka üniversitede olması lazım­ dır. Zira hakkımdaki idari soruşturma bu 'belgelere istina­ den yapılmıştır. Aksi h alde soruştu rmaya tevessül etmenin sebebi kalmamaktadır" dedim. Bunun üzerine As. Savcı'nın da talebi üzerine "idari soruşturma evrakı" Atatürk Üniversi­ tesi'nden yine soruldu . ı 6. 1 1 . ı 97 ı tarihli duruşmada bu husus tutanaklara şöyle geçti:

" . . . Sanık h akkı nda idari soruşturma yapmak üzere Ata­ türk Üniversitesi'nce ku ru lan komisyonca esas alındığı bildiri­ len ve sanı k tarafı ndan öğrencilerden Ayfer Arsal, Reşa r Der i c i , Yılma Durak ve Güner Sern ikli'ye ait olduğu ileri sü­ rülen s ınav belgelerinin ası lları ile öğrenci Coşk u n Ak tara­ fından san ıkça verilen derslerde tutulan notları havi defterle­ rin tetkik edilmek üzere Atatürk Üniversitesi Rektö rlüğü'nden istenmesi için mezkur merciye müzekkere yazılmasına." (Tu­ tanak, s. 29) 10. 7. 1 2 . ı 9 7 ı tarihli dunışmada:

"Sanık hakkında idari soruşturma yapmak üzere Atatürk Üniversitesi'nce kurulan komisyonca soruşturmaya esas alındığı bildirilen ve sanı k tarafından öğrencilerden Ayfer Ar­ sal, Reşat Delici, Yılma Durak ve Güner Sernikli'ye ait ol­ duğu bildirilen s ı nav belgelerinin asıl ları ile öğrenci Coşkun Ak tarafından san ıkça verilen derslerde tutulan notlara havi defterin Erzu ru m Atatürk Ü niversitesi'nden istenmesine rağ­ men gönderilmediği anlaşı ldı"

denilmektedir. 1 77


ı ı. Bunun üzerine ben "idari tahkikat evrakının yani derslerde tutulan notlan havi defterin ve 4 öğrenciye ait 5 imtihan kağıtının muhakkak olması gerektiğini, bu evrakın M İT M üsteşarlığı'nda veya Atatürk Üniversitesi'nde muhak­ kak bulurunası lazım geldiğiJi)i" bildirdim. Bu filmmde ısrar ettim. (Tutanak. s. 3 ll 12. Bunun üzerine mahkeme şu kararı aldı:

"Erzurum Atatü rk Ü niversitesi rektö rlüğünden istenen ve idari soruşturmaya esas alındığı bildirilen öğrencilerden Ay­ fer Arsal, Reşat Derici, Yalma Durak, Güner Sern ikli'ye ait s ı ıııa v belgerinin asılları n ı n ve öğrenci Coşkun Ak taraf ın­ d a n tutu lan, sanıkça verilen ders notları nı havi de lterin isten­ mesine dair yazı cevabı n ı n beklenmesine." 13. 28. 1 2 . ı 97 ı tarihli duruşmada M İT tarafından veya

ünivc;rsile tarafından herhangi bir cevabın gönderilmediği anlaşıldı. Fakat yine daha önce belirltiğim şekilde talebim üzerine mahkeme şu kararı aldı: 14. "Erzurum Alatürk Ü niversitesi Rektörlüğü'nce idari soruşturmaya esas alındığı bildirilen aynı üniversite öğrenci­ lerinelen Ayfer Arsal, Reşat Derici, Yılma Durak ve Güner Sernikli'ye ait sınav belgeleri asıllan ile öğrencilerden Co ş kun Ak tarafından tutulan ders notlarını havi defter aslının mahkemece lelkik edilmek üzere Erzurum Alatürk Ü niversi­ tesi Reklörlüğü, Erzurum M İT Başkanlığı ve Ankara M İT Müsteşarlığı'ndan acele kaydı ile istenmesine. ismi geçen merciierin bu konuda daha önce mahkemeye vem1iş olduk­ lan cevaplara muhlevi yazı lasdikli surellerini ele bu konuda yazılacak müzekkereye eklenmesine . . . " (Tu tanak. s. 34) ­

15. 25. 1 . 1 972 tarihli duruşmada ise istenen belgelerin M İT Müsteşarlığı'nelan gönderildiği anlaşıldı. Görü ldüğü gibi istenen belgeler üniversite ve M İT M üs­ teşarlığı'na yazılan çeşitli yazılar sonucunda 6 ay kadaı· son­ ra mahkemenin huzu runa gelebilmiştir. Bu gecikmenin ne­ denlerini de ileride tartışacağız. Somut olayı bu şekilde belirttikten sonra gerekçeli karar karşısındaki durumunu inceleyelim.

1 78


IV. SOMUT OLAY KARŞlSlNDA GEREKÇELİ KARARlN DURUMU Gerekçeli karann dellllerin takdir ve tahlili başlığı altın­ daki 8. bölümünün (s. 34-60) ı . kısmında olaylar (s. 34-36) , ikinci kısmında sanığın üniversitedeki öğrenim faaliyetle­ ri (s. 36-49) üçüncü kısmında sanığın üniversite yönetici­ leriyle ilişkileri (49-54) incelenmiş, dördüncü kısımda da ,

bu bölümle ilgili delillerin tahlili yapılmıştır. A.

(55-60)

DERSE BAŞLAMA TARİHİ ile İLGİLİ .MAHKEMENiN YANILGISI

Gerekçeli kararda "Dr. Asistan olarak sanık İsmail Be­ 1 967 tarihinden itibaren. esasen öğretim üyesi sıkıntısı çeken Alatürk Üniversitesi'nde Sosyoloj i derslerini okutınakla görevlendirilmiştir"' (s. 34) denilmektedir. Bu yanlıştrr. zira 3 . 2 . 1 972 tarihli dunı."'mada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim b ir dilekçede aynen şunları söylemiş­ tim:

şikçi Nisan

" . . . Yine bunun gibi, ben, Atatürk Ü niversitesi'nde bulun­ duğum süre içinde, sadece muhbirleri n belirttiği ve iddiana­ rnede sözü geçen zamanda ve fakü ltede ders vermedim. Bunların dışı nda da ders verdim. Bu derslerle i lgili ara imti­ hanları ve sömestre imtihanları yaptık. Dolayıs ıyla bu dersler anlat ı l ı rken öbürlerine de gerektiği zaman atıflar yapılmışt ır. Bu dersleri şu şekilde s ı ralayabiliriz: YIL

DERSiN VERiLDiGi FAKÜLTE DERSiN ADI

DÖNEMi

1 965- 1 966 Fen- Edebiyat Fakültesi Genel Sosyoloji

Yaz ve Kış 1 965- 1 966 Ziraat Fakültesi Zirai Hukuk Yaz 1 966- 1 967 Ziraat Fakültesi Köy Sosyolojisi Yaz 1 966- 1 967 Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyal Psikoloji Yaz 1 966- 1 967 Fen- Edebiyat Fakültesi Genel Sosyoloji Yaz 1 967- 1 968 Fen- Edebiyat Fakültesi Genel Sosyoloj Wl Kış (sözü geçen 3 . 2 . 1 972 tarihli dilekçe, s A) (*) Türkiye'nin Toplumsal Yapısı okutulmUştur. Davaya konu olan dersler bunlardır.

179


Görüldüğü gibi ben Nisan, 1 9 57 tarihinden itibaren yani 1 966- 1 967 ders yılı 2 . sömestreden itibaren derse girmekle

görevlendirilmiş değilim. Çizelgede görüldüğü gibi ondan çok daha evvel de Atatürk Üniversitesi'nin Fen-Edebiyat ve Zira­ at Fakülteleri'nde çeşitli dönemlerde. derse girmekle görev­ lendirilmişimdir. Bu konuda 20.6. 1 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum tahkikatın geniş­ letilmesi ile ilgili dilekçemde şöyle demiştim: "Ben mahkemenize sunduğum 3 . 2 . 1 972 tarihli bir dilekçe­ de de belirttiğim gibi (s. 4) Atatü rk Ü niversit esi'nde sadece, yargıya konu olan dersleri okulmuş değilim, Ö rneğin Zi raat Fakültesi'nde de ders verdim. O dersler yani Köy Sosyolojisi dersleri Zirai Ekonomi bölümü ad ı na veriliyor ve bölüm baş­ kanı Prof. Dr. ibrahim Aksöz tarafı ndan denetleniyordu. Bu derslerimden ötürü ad ı geçen profesöre he rhangi bir şikayet yapıl ı p yap ılmad ığı hususu nun tespiti için kendisinin dinlenmesine karar verilmesini." (sözü geçen dil ekçe, s. 9, Paragraf 35)

Fakat bu talebim mahkeme tarafından bir türlü anlaya­ madığım bir gerekçe ile reddedilmiştir. (Tutanak. s. 1 1 / 4) Görüldüğü gibi burada 2 1 talep bir paragraf içinde reddedilmiştir. Mahkeme talebimi kabul etmiş olsaydı yukarıdaki ifade­ sinin ne kadar yanlış olduğunu bizzat kendisi de görecekti. ·

B.

MAHKEMENİN (DOGU MiTiNGLERİ'NİN ANALİZİ) ve (DOGU ANADOLUDA GÖÇEBE KÜRT AŞiRETLERİNDE TOPLUMSAL DEGİŞME, GEÇİŞ HALiNDEKİ TOPLUMLAR) İSİMLİ TEKSİRLERLE İLGİLİ YANILGISI

Mahkemenin hükme vanrken hükmüne esas aldığı de­ lillerden biri "Toplumların Genel Gelişim Kanunları ve

Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı İ çinde Doğu Mitingle­ ri'nin Analizi" (Erzurum 1967) isimli teksir. ikincisi de , "Doğu ve Güneydoğu Anadoluda Göçebe Kürt Aşiretlerin· de Toplumsal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar" iEr­ zurum 1 968) isimli teksirlerdir. 1 80


Teksirielin adı gerekçeli kararın muhtelif yerlerinde şöy­ le geçiyor:

Yazılı deliller bölümünde: "San ığın 1 967- 1 968 yı llarında hazı rlayıp yayınladığı Doğu Mitingleri'n i n Analizi ve Doğu Anadoluda Göçebe Kürt Aşi retlerinde Toplumsal Değişme, Geçiş Halindeki Top­ .lumlar isimli teksir notları . (s. 1 9/g)

Olaylar Bölümünde: "Aralık 1 967 tarihinde Erzurum'da hazı rladığı Doğu Mi­ tingleri'nin Analizi isimli teksiri çağaltarak muhte lif kişilere ve öğrencilere dağ ı ttığı, Forum dergisinin (a) bend inde belirtilen say ı larında ya­ yı nland ığı makalelerini birleştirerek, Doğu Anadoluda Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplum­ sal Değişme, GeçiŞ Halindeki Toplumlar ismi altı nda ve teksir şeklinde Ocak 1 968 tarihinde yayı nlad ı ğ ı , m uhtelif kişi­ lere dağ ıttığı ve okuyup öğre nmelerini öğrencilerinden istedi­ ği." (Gerekçeli Karar, s . 34-35)

Sanığın Üniversitedeki öğretim faaliyetleri bölümünde : "Ders verdiği süre içi nde sanığ ı n , Aralık 1 967 tarihinde teksir şeklinde çağaltlığı Doğu Mitingleri'nin Analizi ve yine kendisi taraf ı ndan hazı rlanan ve Ocak 1 968 tarihinde çağalt­ lığı Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Top­ lumsal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar isimli teksir metinlerini öğrencilere tavsiye ettiği, diğer teksir ve makale­ ler meyanı nda okumaları içi n salık verdiği ve onlara dağ ıtt ı ğ ı , b u meti nlerdeki mevzuları d a imtihanlarda sual olarak sordu­ ğu." (Gerekçeli Karar, s. 36) " . . . Sanık ismail Beşikçi tarafı ndan Eylül 1 967-Kasım 1 967 tarihleri arası nda Doğu Anadolu'nun bazı yerlerinde ve genel olarak Türkiye i şçi Partisi taraf ı ndan düzenlenen mi­ tingler tetkik konusu yapılmış ve bu inceleme sonunda, Top­ l umların Genel Değişim Kanunla rı Açısından ve Bölge­ nin Sosyo-Ekonomik Yapısı içinde Doğu Miti ngleri'n in Analizi ismi ile Aralık 1 967'de bir metin yayı nlamıştı r." (Ge­ rekçeli Karar, s. 38) 181


"Sa n ı ğ ı n Ocak 1 968 tarihinde yayınladığı anlaşılan bu araştı rma metninin, K ışı Silvan Ovasında Yazı Nemrut Ve Süphan Yayiaiarında Geçiren Bir Göçebe Aşiretin Sos­ yal Organizasyonu isimli yine sanığa a it doktora tezinin ve keza 1 . 1 0 . 1 967/1 . 1 1 . 1 967 tarihleri arası nda Forum dergisin­ de yayı nladığı makalelerinde genişletilmiş ve analitik hale ge­ tiri lmiş bir şekli olduğu anla:;ıılmışt ı r. " (Gerekçel i Krı.rar, s. 42-

43) Sanığın faaliyetlerinin hukuki durumu bölümünde: "Eylül 1 967-Kas ı m 1 967 tari hleri arası nda Doğu Anado­ lu'nun bazı i l ve ilçelerinde, Anayasa M ahkemesi'nce b ilaha­ re kapatılmış olan Türkiye i şçi Partisi tarafı ndan düzen lenen mitingleri tetkik ko nuşu yapan sanık ismai l Beşikçi'nin Top­ lumların Genel Gelişim Kanunları Açısından ve Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı içinde Doğu Mitingleri'nin Anali­ zi ismindeki bir metni Aralık 1 967'de çoğalttığ ı n ı ve bu nu ba­ zı şahı slara ve bu meyanda kaynak olarak da öğrencilerine dağıtl ığına ait olduğu bölümde işaret edilmiştir." ( Gerekçeli Karar, s. 1 09- 1 1 O) "Yi ne sanık ismait Beş i k çi nin özel çal ışması so nu nda Ocak 1 9 68 tarihinde çoğailarak bazı kişilere •;e öğrencilere dağıtt ı ğ ı ve dersleri nde kaynak olarak ele alıp işlediği tebey­ yün eden Doğu ve Gü ney-Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme isimli teksir." (Gerekçeli Ka.rar, s. 1 1 1 ) '

Mahkeme burada yanlış bir sanı içindedir. Zira lemyiz dilekçemin 59 ve 98. sayfalarında gösterdiğim şekilde . her iki teksir de tarafundan 80 aclel civarında çoğallılmış . ilgili öğretim üyelerine. icracı teşekküllere (Devlet Plarılama Teş­ kilatı, İmar ve İskan Bakanlığı. Köy İşleri Bakanlığı) gönde­ rilmiştir. Bu, bilim adamlarının kendi yayınları hakkında birbirlerini ve ilgili Leşekkülleri haberdar etmeleri ile ilgili bir olaydır. Fakat bu teksirierin öğrencilere dağıtıldığı yolundaki id­ dia yanlıştır. Bu konuda herhangi bir arılatun, bir ifade yok­ tur. Yalnız bu konuda tanık Prof. Şaban Karataş üslü nkörü ve ezbere bir beyanda bulunmuşt u r. Tanık Şaban Karataş, huzurda verdiği ifadede "Sanık gerek bu Alikan Aşireli ile il1 82


gili araştırmasını ve gerekse Doğu Mitingleri ile ilgili araştır­ r.ıasıru bana getirip vermiştir. Bu ikinci eseıini öğrencilere dağıtarak okumasım tavsiye ettiğini kendisi hakkındaki ida­ ri soruşturma neticesinde anladım . " (Tutanak. s. 59) Burada tanık Şaban Karataş yanılgı içerisindedir. İdari Tahkikat Komisyonu dosyasında bu beyana dayanak olabi­ lecek hiçbir delil yoktur. Bu konuda tek beyan bana aittir. İdari Tahkikat Komisyonu'nun. ne 1 7 . 7 . 1 968 tarihli iki so­ rusunda , ne de Porf. Selahattin Olcay ve Doç. Turhan Tu­ fan Yüce den kurulu İdari Tahkikat Komisyonu'nun 2 1 . 9 . 1 968 tarihli raporunda buna ait bir beyan yoktur. Yal­ nız, benim komisyona verdiğim 9 Eyl ül 1 968 tarihli cevabi yazının 4. sayfasında bir beyan vardır. Bu konuyu kısaca tekrarlamakta yarar vardır. ·

'

Temyiz dilekçemin 59. sayfasında da . belirtliğim üzere öğrencilere dağıtılan ve sorumlu tu tu lan teksiri er:

Doçent Dr., Cevat Geray'a ait (Toplum Kalkınması ve Toprak Reformu) isimli makale. Prof. Dr. Mübeccel Kı­ ray a ait (Ereğli'de Şehirleşme ve Bazı Sosyal Değişme Eğilimleri) isimli makale, Prof. Dr. İbrahim Yas a ya ait (Ge­ cekondu Tupluluklarında İş-Güç Çeşitleri ve Ekonomik Düzen) isimli makalelerdir. Bunların teksir etlirilip öğrenc i­ '

'

lere dağıtılması sağlanmıştır. İşte benim, (Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretle­ rinde Toplumsal Değişme) isimli teksir. derste göçebelikle ilgili konu anlatılırken oku nınası yukarıdaki üç makale ka ­ dar zorunlu olmamak şartı ile öğrencilere tavsiye edilmiştir. (Yukarıdaki sözü geçen 9 Eylül l 968 tarihli cevabi yazı, s. 4) Taruk Şaban Karataş benim yapıp yayınladığım iki araştrma ile öğrencilerin imtihan sorumluluğuna giren üç makaleyi bilinçli olarak birbirilerine kanştırmaktadır. Görüldüğü gibi mahkeme bu teksirierin öğrencilere da­ ğıtıldığıru iddia etmekte, fakat obj ektif deliller muvacehesin­ de değerlendiremediği için beyanı mesnetsiz kalmaktadır. Öte yandan mahkemenin gerekçeli kararının 36. sayfa­ sındaki yukanda sözü geçen " . . . Teksir metinlerini öğrencile­ re tavsiye ettiği, diğer teksir ve makaleler meyanında oku ­ malan için salık verdiği" beyarn son derece_ yanlış ve kasıtlı bir beyandır. Yukanda 9 Eylül 1 968 tarihli İdari Tahkikat

1 83


Komisyonu'na yazdığım cevabi yazının 4. sayfasında açıkça görüldüğü üzere. sadece 2 . teksir sözü edilen öğretim üyleri­ nin eserleri kadar zorunlu olmamakla beraber öğrencilere okumalan için tavsiye edilmiştir. Teksir, Forum dergisinde de yayınlandığı için öğrencinin bulma olanaklan mevcuttur. Mahkemenin bu beyanı, öteki makaleler meyanında okuma­ lan için salık verdiği. şeklindeki beyanı kasıtldır. C. . HANS FREYER'İN SOSYOLOJİYE GİRİŞ KİTABI

ile İLGİLİ İDDİALAR Gerekçe li kararda " . . . öğre lim faaliyetine başlarken he­ nüz asistan olması sebebiyle denetimine verildiği öğretim üyesi tarafından tespit olu nan ve Alman Sosyoloji Prof. Hans Freyer tarafından yazılıp Tü rkçeye tercüme edilen Sosyolojiye Giriş isimli kitabının esas alınmasının sanıktan istendiği. . . " (Gerekçeli Karar. s. 36) denmektedir. Bundan önceki bölümde Orhan Türkdoğan'a bağlı ol­ duğum yolundaki iddianın ne kadar büyük bir yalan oldu­ ğunu, resmi belgelere dayanarak saptamış, muhbir tanıkla­ rın huzurda dinlenmeleri sırasında tezgahladıklan bir oyun olduğunu belirtmişlim. Orhan Türkdoğan'a bağlılık keyfiye ­ ti yalan olunca. onun direkliHer verdiği ve direktifler gere­ ğince Hans Freyer'in kitabının okutulması yolundaki iddia­ lar da elbette mesnetsiz ve hayali anlamdadır. Nitekim muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın ne istinabe yoluyla alınan ifadesinde, ne 1 6 Ocak 1 968 tarihli 1 4 sayfa­ lık şikayet dilekçesinde. ne de 1 5 Şubat 1 968 tarihli şikayet dilekçesinde Hans Freyer'in kitabına ait en ufak bir beyan yoktur. Bu bakımdan mahkemenin gerekçeli karannda bu kita­ bın tahlilini yapması anlamsızdır.

D.

TEKSİRLERİN ÖZETLERİ

Mahkeme gerekçeli karann 38-44. sayfalan arasında kendi indi görüşlerine göre yorum yapmadan teksirierin öze­ tini veriyor.

1 84


E.

TEKSİRLER MAHKEME HUZURUNDA OKUNMAMIŞTIR

Temyiz dilekçemin 50-5 1 . sayfalannda (madde 40) be­ lirttiğim gibi bu teksirler mahkeme huzurunda okunmamış­ tır. Mahkeme huzurunda okunmamış bir belgenin delil nite­ liğinde sayılması mümkün değildir. Mahkemenin huzurda okumadığı bir delili hükümde esaslı bir delil olarak mütalaa etmesi ciddi ve hukuki bir davraruş değildir.

F.

·KURTULUŞ SAVAŞLARI HAKKINDAKi BEYAN

Gerekçeli kararda "Milli devrimci kalkınma hareketi" bö­ lümünde. diyalektiğe göre her sosyal hadise kendi zıddıru yaratır, ilkesinden h areket edilerek ku rtuluş harplerinın başlı başına bir karakter taşıdığı ortaya koyulmaktadır. Ve Guavera kurtuluş harplerinin diğer harplerden lamamen farklı olduğunu koyar; denilmektedir. Sözü geçen öğrenci Coşkun Ak'ın defterinde şu beyan­ lar da vardır:

" 1 9 1 9 - 1 922 arası ndaki faaliyet yalnız düşmanı yenmek için değildir. Siyasi bağ ı msızl ığa gö re şekillenen bir eko nomi meselesidir. Bu hareket ne liberal ne de sosyalisttir." (Coşkun Ak ' ı n defteri, s . 35) (20. 1 2 . 1 967 günlü ders) Yine kurtuluş savaşları ile ilgili olarak bey'in defterinde ise şu ifadeler var:

Turgut Kara-

Kurt uluş h areketinin iki karakteri var: 1 . 1 789 ihtilalinin liberal karakteri ne benzemez. 2. 1 9 1 7 ihtilalinin proleter karakteri yok. (s. 1 4) G.

İMTİHAN KAGITLARI HAKKINDA

ı. "öğrenci Yılma Durak'ın feodalisl-kapitalist ilişki ile ilgili soruya cevap verirken, Manisa'nın dağ köylerinde de Doğu Anadolu köylerınde olduğu gibi, feodal ilişkilerin varlı­ ğını Behlce Boran'ın Toplumsal Yapı Araştırmalan isimli yayınma dayanarak ortaya koyması üzerine • saruk İsmail Beşlkçl'nin kendi el yazısıyla, cevabın bu bölümüne (çok es-

1 85


ki bir araştırma) kaydım koyduğu" (G erekçeli Karar. s. 4 7) denilmektedir. Bu, benim obj ektif bir hoca olduğumu gösterir. Zira bu araştırma 1 942 yıllannda yapıldığı için sonuçları günümüz bakımından güvenilir olmayabilir, böyle bir not ile öğrenci­ nin dikkati çekilmiştir. 2. "Yine öğrenci Yılına D urak ın Batıcılık gericiliktir so­ rusuna. Batıcılık gericiliktir sözü 20. yüzyılın sonunda Ba­ tı'da kapitalizmin boşluklanna giren M arksist diyalektiğin bazı Asya memlekellerinde tatbik edilmesi neticesinde mey­ dana gelen bir gerekçedir. . . şeklinde cevap verip 1 00 ü zerin­ den 95 puan aldığı" , (Gerekçeli Karar, s. 47) denilmektedir. '

Bir kere soru "Ba tıcılık gericiliktir" değildir. Soru , "Batı­ cılık gericiliktir sözünü toplumsal yönden açıklayıruz"dır. Öte yandan öğrencinin bu cevap üzerine 95 puan aldığı da yanılgıdır. 95 puan imtihan kağıdının tümüne verilmiştir. (Bu nlar. mahkemenin imt ihan kc.'ığıllannı ciddi bir şekilde tetkik etmediğini gös l e �mekted ir.) Öte yandan sözl"ı geçen imtihan kağıdının tümü ise şöy­ ledir:

"Batıcılık gericiliktir sözü 20. yüzyıl sonunda Batı'da kapi­ talizmin boşlukianna giren Marksist diyalektiğin bazı Asya memleketlerinde tatbik edilmesi neticesinde meydana gelen bir gerekçedir. Doğru olması şüphe lidir. Çü nkü gericilik yahut ilericilik monist kavramlardır. Nitekim kapitalist-komü nist. bir­ birlerini hep böyle ithamlarla damgalamı şlard ı r. Acaba Türki­ ye kendine en uygun iktisadi nizarnı ortaya koyarsa adı ne olur? M esela Japonya ileri Asya'ya, Rusya ve Çin d ı ş ında, bu tabire nasıl bir katkıda bulunmaktad ı r. Yahut Rusya'da ha­ li haz ı rda iddia edilen gelişmeler doğruysa geleceğin Rus­ ya's ını bu tabir içinde düşü nmek güç olacaktı r. " Burada. "doğru olması şüphelidir" sözü_nden sonra "gü ­ zer şeklindeki not bana aillir, burada öğrenci geniş bir perspektif ve eleştiri açısından düşünüp doğma tik olmadığı için takdir edilmektedir. "Tartışmak gerekir" şeklindeki not ile de öğrencinin ilgi duyduğu konuları tartışması kendisine salık verilm�ktedir. 3. Mahkeme gerekçe li kararının 4 7. sayfasında

1 86

Reşat


Derici'ye ait imtihan kağıdındaki cevabı eksik olarak naklet­ mektedir. Cevabın tümü şöyledir:

"Kurtulu Ş savaşları hakim ekonomiye karşı bir d irenme ve kendini bulmak hareketidir. Guavera 'kurtuluş savaşları hiç­ bir savaşa benzemez' derken gerçeğe işaret etmektedir. i stiklal savaşımız hakim zümre ile ekonomik ve politik yönd en bizi sömürenlere karş ı başanya götürülen bir hare­ kettir. Kendi vatanı içinde, kendi tabii kaynaklarıyla boğulmak is­ tenen milletinin müstevlilere karşı koyuşu normal ve zorunlu­ du r. Diyalektolojinin bir sonucu olarak sömürü düzenine dur demek elbette e lzemdir. Bu d ireniş diğer harplere benze­ mez. Politik ve ekonom ik üstü nlükler toplamak ve yeni top­ raklar kazanmak için yapı lan savaşlarla az gelişmiş bir ülke­ nin politik ve ekonomik yönden bir saldı rıya ka rşı koyması ve direnmesi elbette birbirinden farklı ol acaktır. Birincisi hasis temeller güder. D iğeri şahsiyetini bulma çabası ndad ı r. Geliş­ , miş Avrupa ü lkeleri dış pazar arar. Gittiği her yerde küçük sanatları öldüren kapitalizmin kölesi yapar. Tabii kaynakları­ na el koyar, onları ucuz alı r, işler, yine onlara pahalı satar. Bu alçaltıcı mekan izma, ben olma şuuru içerisinde uyanan az gelişmiş toplumların direnişi politik ve ekonomik özgürlü­ ğe doğrudur. Bu , kurtuluş savaşıdır. Bu savaş e mperyal ist değil, kaybolanı kazanma ve yeni­ den doğma hüviyetini taş ı r. " imtihan kağıdı üzerinde. "Guavera, kurtuluş savaşlan hiçbir savaşa_ benzemez derken bu gerçeğe işaret etmekle ­ dir" cümlesinden sonra , yer alan "bu gerçek nedi�" soru su ' gerek Coşkun Ak'ın , gerekse Turgut Karabey'in defte rincle yer alan kurtuluş savaşlarının şu iki karakteri ile ilgilidir. 1 ) 1 789 ihtilalinin liberal karaklerine benzeme, 2 ) 1 9 1 7 ihtilali­ nin proleter karakterine benzeme. Bu not ile öğrenciye bu hususlar hatırlatılınaya çalışılmıştır.

4. Ayfer Arsal imtihan kağıdında, "Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı gerici b ir harekettir, sözünü toplumsal yönden açıklayınız" sorusuna şu cevabı vermektedir: (Gerek­ çell Karar, s. 48) 1 87


"Tanzimat Fermanı her şeyden önce azı nlıklara birçok haklar tanıya n , daha doğrusu yurdumuzdaki yabancıları ko ­ rumak için yapılmış bir fermandır. Dolayısıyla toplumda bir gruplar meydana getirmekte, modernleşmenin temeli olan et­ nik kastları ortadan kaldırmakta ve bir sosyal adalet ku rma il­ kesine aykırı düşmektedir. Bu da topu mu i lerieleceğine içeri­ den parçalanmasına ve gerilemesine sebep olmuştur. Tanzimat Fermanı yabancıların Türkiye'deki ticaretini daha emin bir şekilde yapması na ve Türk toplu munun sö mürü lme­ sine sebep olmuşlard ır. Dolayısıyla Türkiye'deki e l sanatları ölmüş, toplum için gerici bir faktör olmaktan ileri gidememeş­ tir." (Gerekçeli Karar, s . 48) Yine mahkeme "şeklinde cevap verdiği ve sanığın, güzel, kaydını koyarak 40 üzerinden 40 puan aldığı görülmüştür" kaydını da ilave e tmektedir. Burada ''Türkiye'deki el sanatlan ölmüştür" cümlesin­ den sonra tarafıından konulan "güzel" şeklindeki not öğren­ cinin Tanzimat Fermanı'nın özünü kavramasından dolayı düş ülmüştür.

H.

TAHKİKAT KOMiSYONUNUN RAPORU

Mahkeme gerekçeli kararında , tahkikat komisyonu ile il­ gili bazı bilgileri verdikten sonra "bu cevap üzerine soruştur­ masını tamamlayan yukanda isimleri bel irtilen öğretim üye­ lerinin oluşturduğu ku nı l, fakülte dekanlığına verdiği 2 1 , Eylül 1 968 tarihli raporda . . . " (G erekçeli Karar, s. 5 1 ) den­ dikten sonra raporun sadece son kısmını vermektedir. Ra­ porun iJ.k kısmı ise şöyledir:

" . . . Jeopolitik bakımdan nazik sayı lan bir bölge üniversite­ sinde göçebe aşiretler incelenirken Kürt denilen vatandaş toplulukları bir teşebbüs gibi görü lebilir. Fakat ilmi metodlar içinde kalmak, ilmi tarafsızl ıktan ayrı lmamak şart ı ile bu türlü araştı rmalar da ilim hürriyetinin devazı içinde mütalaa edil­ melidir. D r. Beşikçi ders notları nda ve yaz ı larında kanaalimi­ z e göre Marksist ve solcu bir görüşten hareket etmektedir. Fakat görüşlerinde .v e açıklamalarında kanunlarımı i: a suç teşkil ed ecek bir husus yoktur. Batıcılığı gericilik saymak, Do­ ğu'da Kürt adı verilen vatandaşlarımızın ayrı dili konuştukları1 88


nı ve hatta ayrı dile ve kültüre sahip olduklarını söyle mek, Güney Amerika ü lkelerinin veya Kuzey Vietnam'ın kurtu luş savaşı yaptıklarını ileri sü rmek gerçi bu gün büyük kısmı itiba­ ri ile sol düşüncenin iddialarıdır. Fakat bunları yazmak ve söylemek suç değildir. Bu gibi beyan ve yaz ı lar kısmen veya tamamen siyasi bir mahiyet arzetse bile Dr. Beşikçi öğretim yetkisini iyi kullamamı ş olur ama üniversite mensubu olmas ı dolayıs ıyla suç işlemiş olmaz. Zira üniversite öğretim üye ve yard ı mcı ları n ı n siyaset le uğraşmak hakları vard ı r." ( 2 1 .9 . 1 968 tarihli Tahkikat Komsiyonu raporu, s. 1 ) Mahkemenin tahkikat komisyonu raporunun baş tarafı­ nı örtbas e tmeye çalışması anlamlıdır.

I.

20 MART 1 9 70 OLAYLARI ile İLGlLİ TAHKİKAT KOMiSYONU RAPORU

Mahkeme gerekçeli karanndan şöyle demektedir:

" . . . Atatü rk Ü niversitesi Rektörlüğü'nden Prof. Ahmet Kurt başkanlığında, Prof. Mithat Torunoğ lu, Doç. Cevdet Gökalp ve öğreti m görevlisi Mehmet i s h akoğl u ndan kurulu i dari Soruşturma Kurulu'nun, 30 Mart 1 970 ve 28 Nisan 1 9 70 tari hleri arası nda yürü ttüğü soruşturma neticesi düzen­ lenen 28 N isan 1 970 tari hli raporda: Sanık ismail Beşi k çi ni n sosya lizm (M arksizm) propa­ gandası yapma ( eserleri ve konuşmalarıyla) bu konuda öğ­ rencileri yetiştirme gayretlerinde bulunma, Kürtçülüğü sosya­ lizm amaçlarına alet etme ve bu yolda bölücülük faaliyetle­ rinde bu lunma, i şçi Partisi mensupları ile işbirliği yapma suç­ ları tespit ed ilmiştir. . . '

'

"

şeklinde sanık1a ilgili bir mü talaanın yer aldığı görü lmüştür, denilmektedir. (G erekçeli Karar. s. 5 1 -52) Halbuki mahkemenin b u beyanı bizzat Er;.:u ru m C. Sav­ c ılığı'nın 4.9. 1 9 7 1 gi.i n ve 1 97 1 /29 sayılı yazısı ve ekindeki 1 8.6. 1 970 gün ve 1 970/383-24 1 sayılı iddianamesi ile biz­ zat çürütülmektedir. (Tutanak. s. 20. 96) Erzurum C. Savcılığı'nın yazılarında açıkça görüldüğü gibi benim sözü geçen olaylarla en ufak bir ilişkim yoktur.

1 89


GÖREVE SON VERME ve DANIŞTA Y KARARININ UYGULANMAMASI KEYFİYETİ

J.

ı . . . . Sanık gerek bu son verme işlemi ve gerekse daha evvel üniversite yöneticileri ile muhtelif konularda girdiği ih­ tila!lar sebebi ile D anıştay'ın ilgili dairelerine müteaddit iptal davaları açmış olup ve bunlardan bir kısmı hakkında verilen yürü tmenin durdurulması kararlan mezkur üniversite tara­ . fından muayyen us u li işlemlerden sonra uygulanmıştır. . . . (Gerekçeli Karar, s. 52) Bu yalandır. Zira gerek duruşmalar sırasında · (Bk. 7. 1 2 . 1 9 7 1 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilekçe. s. 5) gerekse savunma dilekçemden (s. 8890) anlaşılacağı üzere: Atcılürk Üniversitesi Temmuz 1 970'te görevime son vermiş fakat üniversitenin bu usulsüz tasamı­ fu Danıştay tarafından. yürütmenin durdurulması kararı şeklinde bozulmuştur. Fakat üniversite anayasanın 132. maddesinin son fıkrasına rağmen yani (yasama ve yürü tme organlarıyla, idare . mahkeme kararlarına uymak zorunda­ dır: Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle cleğiştiremez ve bu nların yerine gelirilmesini geciktiremez) hüknıCıne rağmen bu kararı uygulamamış. 69 gün gecikme i le uygulamıştır. "

2. Bu konuyla ilgili lahkikalın genişletilmesi safhasında 20.6. 1 972 tarihli duru şmada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim tahkikatın genişletilmesi taleplerimi ihtiva eden cli­ lekçemcle yine bir talep vardı. Sözü geçen talep şudur:

"M u hbir - tanı klarla yani ü niversite yöneticileri ile aramda husumet vardır. a) Bunun için görevime, son derece uyduruk gerekçelerle son vermişlerdir. Bunu nla ilgili olarak Dan ıştay 5 . Daire esas no: 1 970/4963 sayı l ı dosyanın getirtilmesine karar verilmesi­ ni,

b) Yine husu met yüzünden Dan ıştay'ın verdiği yürütme­ nin durduru lması kararı n ı uygu lamamı şl ard ı r. Bununla ilgili olarak Danı ştay 5. Dairesi'ndeki esas no : 1 97 1 /2727 say ı l ı dosyan ın getirtilip tetkik edilmesine karar verilmesini, c) Yine bu husumet yüzünde n kazandığım bir OEC D bur1 90


sundan faydalanmama e ngel o ldukları gibi akademik bakım­ dan gelişmem için her türlü tedbiri alacakları yerde daima bu­ nu engelleme yolunu aramışlar ve her türlü kötülüğü yapm ış­ lard ı r. Bununla ilgili olarak Danıştay 1 2 . Dairesindeki 1 970/ 3977 esas say ı lı dosyanın getirtilip tetkik edilmesine karar verilmesini, d) Yine bu husumet yüzünden kanuni izin .hakkım olan yıl­ l ı k izinimi bile ku llanmama mani olmuşlard ı r. Bunu n la ilgili olarak Danıştay 5 . Dairesi'ndeki esas 1 970/7 1 83 say ı l ı dos­ yanı n getirtilip tetkik edilmesine karar verilmesini, talep et­ t im." (20.6. 1 972 tarihli tahkikat ı n genişletilmesi ile ilgili dilek­ çe, Paragraf 1 4) 3. Fakat bu taleplerim mahkeme tarafından reddedil­ miştir (Tutanak, s. ı ı ı 1 4)

4. Burada (b) şıkkında açıkça görüldüğü gibi Danış­ tay'ın verdiği yürü tmeyi durdum1a kararı uygulanrnamış bu konuda bile Danıştay'da yeni b ir dava açılmıştır. Bütün bunlara rağmen mahkeme bu kararın uygulanelı­ ğını hangi delile dayanarak ileri süm1ektedir. Bu . tamamen keyfi bir delil ikamesinden başka bir şey değildir. 5. Mahkeme. gerekçeli kararının 52-54 sayfaları arasın­ da Danıştay kararını uygulamayan üniversilcyi ve onun yö­ neticilerini savunmakta. usul dışı keyfi ve kanunsuz işlem­ lerini tasvip etmektedir. Mahkemenin sözü geçen metni yorumlayış tar;;ını başka türlü anlamak mümkün değildir.

K.

5680 SAYILI BASIN KANUNUNUN 35. MADDESİNE

GÖRE YAYTNIARIM HAKKINDA KOVUŞTURıVIA AÇILMAMASINI MAHKEME, ALEYHİME BİR DELİL GİBİ TELAKKİ ETMEYE ÇALIŞl\llAKTADlR

" . . . Diyerek çeşitli basın vasıtalarında "yansıyan fikirleri­ nin muhtelif sebeplerle soruşturma konusu yapılmamış ol­ masırun verdiği bir cesaretle ve takibata uğramamasının. kendi düşüncelerinin realiteyi aksettirmesi şeklinde yanlış bir düşünce ile kendini şikayet eden Doç. Dr. Orhan Türk­ doğan'ı suçladığı" (Gerekçeli Karar, s. 53) şeklindeki beyanı ile mahkeme 5680 sayılı Basın Kanunu'nun 35. maddesi 191


h ükmü gereğince soruşturma açılmamasını aleyhime bir ka­ line gibi telakki etmektedir. Bu ciddi bir davranış değildir. Yayınlar C. savcılannın kontrolünde olduklarına göre süresi içerisinde her zaman dava açılabilirdl. Açılmamış olması el­ bette yazannın lehine bir karine teşkil edecektir.

L.

MAHKEMENİN İNSAN HAKLARI ve BİLİM ANIA YIŞl

" 'Bilimsel araşt ı rmaların yegane amacı halkın mutluluğu­ dur, 4,5-5 milyon Kürt halk ı n ı n ana diline saygı duymayan ve asimileye çalışan bir zihniyet halkı n mutlu luğu içi n çal ışıyo­ ru m iddiası nda bu lunamaz. Gülünçtür. Anayasanın 1 20. maddesine göre bilimsel araşt ı rmalar yapmak ve yayınlamak bir hak olduğu kadar görevdir. Akla hayale ge lmez terö rü ­ nüz, beni bu görevimi yapmaktan katiyen a l ı koyamaz .. .' şek­ lindeki düşü nceleriyle ortaya koyduğu fikirleri n , anayasayı zedeler n itelikte o l masına rağmen, ayn ı anayasan ı n getirdiği özgürlükten yararlanarak, bilimsel bir araştı rma so nucu ola­ rak göstermekte ısrar ettiği. .. " (Gerekçeli Karar, s . 54) denilme k�dir. Kü rt halkının ana dilinin gasp edilmesi. Kürt kül tü rü ­ nün ortadan kaldırılması için her türlü baskıların yapılması. insan haklan ile ilgili m illetlerarası metinlerin neresinde ya­ zılıdır.

1 96 1 Anayasası'nın Kü rt kültürünün katledilebileceğine dair bir h ükmü var mıdır? Kürtlere karşı ırkçı bir politika iz­ lenmesi nin reva görülmesi anayasanın neresinde yazılıdır? Yukanda belirtilen fikirler mah keme üyelerinin indi görüşle­ ri olu p . anayasadan kaynaklanmış görüşler değildir. M. J\IIA. HKEME ÜYELERİNİN İDEOLOJİK TARAFGİRLİKLERİ

" . . . 'Akla hayale gelmez derecede keyfi işlemler yap ı lan ve maaş ı m ı elimden almak suretiyle bir memur neden ekono­ mik bakı mdan çöküntüye uğrat ılmak, giderek açl ığa mahkum edilmek isten mektedir? Bu nun nedeni açıktır. Bu, fakir-tukara halkımız ı n gözünü açıp, soygun düzenini sona erdirecek olan devrimci fikir ve kişiye baskı yapmaktan öte bir anlam taşı1 92


maz. Fakat, bu baskının başarı kazanması mümkün değildir. Zira devrimcilerin temel dayanağı sermaye çevreleri değil, toplumun objektif gelişiminin bilimsel analizidir. Bu analiz, doğru yapıldıkça ve başkaları tarafından çürütülmeyeceği sü­ rece devrimcilere karşı yapılan her türlü baskı , devrimci geli­ şimin yoğunluk kazanmasını sağlamaktan başka bir işe yara­ yamayacaktı r .. .' (Gerekçeli Karar, s. 54) Diyerek, taşıdığı, büyük bir inançla savu nmasını yaptığı fi­ kirlerin mihrak noktasını ve varmak istedikleri nihai gayeyi or­ taya koymaktan çekinmediği açıkça görülmektedir" (Gerek­ çeli Karar, s. 54)

denilmektedir. Bizim yönümüz bellidir. Açıkça söylenmiştir. Fakir­ fukaradan yana olmak, bütün halklar içirı ınsan hakiamu savunmak, insan haklannı göstermelik bir kavram olmak­ tan çıkanp. hayata intikal ettirmek. bilin1den yana olmaktır. Fakat. mahkeme üyeleri bu tutumlan ile sermaye çevrelerin­ den yana olduklannı hiç kuşkusuz açıkça ortaya koyma�ta­ dırlar. N.

SOMUT BELGELER, GEREKÇEU KARARA EKSİK GEÇMİŞTİR

Bütün bunlann ötesirıde: dosyada mevcut somut belge­ lerin, özellikle iki öğrenciye ait notlan havi defterlerin ve dört öğrenciye ait beş imtihan kağıdının ve benim sorduğum öteki sorulann gerekçeli kararda gereği gibi işlenınediği gö­ rülmektedir. Bazı hususlann ısrarla örtbas etmeye çalışıldığı da açıktır. Temyiz dilekçemin 90-98. sayfaları arasında etraflı bir şekilde durulduğu lçin, ayrıca burada anlatmanın gereğini duymuyorum.

V. SOMUT OLAYLAR ve BELGELER KARŞlSlNDA . TANITK İFADELERİ A.

TANIKLAR ve MUHBİR TANIKLAR

1 . Mahkeme gerekçeli karannın 1 9 . sayfasında sözlü de­ liller başlığı altında şöyle demektedir:

1 93


"Bu dava sebebi ile dinlenilen tanıkları dört kısımda müta­ laa etmek gerekir. ·

1 . M u htelif Asker veya Asliye Ceza Mahkemeleri marifeti ile ifadelerine başvurulan tan ıklar, Profesör Ahmet KU RT, Profesör Turhan Tufan YÜCE, Doçent Cevdet GÖKALP, Mehmet iSHAKOGLU, Profesör Selahattin OLCAY, Yavuz AKPlNAR, Mustafa GÖKTAŞ, Yılma DURAK, Asistan ibra h im Erol KOZAK, Mah m ut AKTAŞ, Profesör Orhan TÜRKDOGAN, Avukat ibrahim BiLiCi, Profesör Kemal BIYIKOGLU ve Tu rgut KARABEY ve Coşku n AK, 2. M ahkememizde huzuren dinlenilen tanıklar:

Profesör Kemal B ıyıkoğlu, Profesör Orhan Türkdo­ ğan, Profesör Mithat Torunoğlu, Profesör Şaban Karataş ve Asistan ibrahim Erol Kozak, 3. Naib hakim marifeti ile di nlenilen tan ıklar:

Mustafa Aydın, Mehmet Eyüpoğlu, Alaattin Başar, Mehmet ishakoğlu, Casim Gürbüz, Murat Altın, Rıza Müf­ tüoğlu, Muammer Gençoğlu, Recai Çınar, Osman Okka, Celal Tarakçı , Cela letti n Atamanalp, Okan Şengöz, Hüse­ yin Ayan, Nurhan Akyüz ve Atamer Güreş, 4. Mahkememizin 1 972/35 esas nu marası nda kayıtl ı Er­ zurum-Kars Dev-Genç davası nda dinlenilen ve beyanları se­ bebi ile bu dava ile ilgili görülen, bu nedenle naib hakim tara­ f ı ndan tespit olunan ifadelerinde n tasdikli birer sureti bu dosyaya konmuş bulunan tanıklar: Şükrü Şamdan , ismet Altı n, Fazıl Gürkan Erk, Celal Cihan g i roğlu, Erdal Birtan, Hüsnü Türker, Cah it Timu­ roğlu, Mehmet Figen ve Atamer Güreş" (Gerekçeli Karar, s. 1 9-20) 2 . M ahkemenin tanıklan sınıflandırması keyfiyeti yerin­ de olabilir. Fakat davamız açısından daha önemli bir sınıfla­ ma. dinlenen kişilerin "tanık� veya "muhbir tanık" olup , ol­ madıklarıdır. Mahkemede gerek h uzuren ve gerekse istinabe yoluyla dinlenen bir kişi aynı zamanda olayın ihbarcıların­ dan ise buna elbette "muhbir tanık� denecektir. Olayı. ihbar edenlerden değilse "tanık" denecektir. Bu, çok önemli bir

1 94


keyfiyettir. Muhakkak üzerinde durulması gerekir. Olayı ih­ bar edenle, etmeyen kişinin sıfatı elbette aynı olamaz. Sıkıyönetim ilan edildikten sonra, benimkinden farklı politik ve ideolojik görüşü benimseyen. bunun için de ara­ mızda husumet belirmiş bazı kişiler, üniversite idarecileri, beni Ankara ve İstanbul Sıkıyönetım Komutanlıklanna, bu arada Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'na ba­ zen toplu halde. bazen teker-teker ihbar etmişlerdir. Bu !h­ barların başlıcalan şunlardır.

a) Profesör Turhan Tufan YÜCE, istinabe yoluyla alı­

nan ifadesinde şöyle demektedir;

"Halis bir vazife hissi ile Beşikçi'nin yaz ılarından en önemlilerinden birkaç ö rnek topladım. Bunların fotokopilerini ald ı rd ı m. Ve umumi. deyimi ile vatana ihanet mahiyetierini be­ lirten bir di lekçe tanzim ettim. Dilekçemi n daha etkili olma­ sını sağ lama k amacıyla birçok öğ retim üyesi arkadaşım­ dan d ilekçem i imzalamalarmı rica ettim. Arkadaşlarım di lekçeyi i mzalad ı l ar. Dilekçeyi, fotokopilerle birl ikte Ankara Sıkıyöneti m Komutanl ığ ı 'na gönderdim. Ayrıca hain sandığım bu sanığın takipsiz kalma ihtimalini büsbütün önlemek için yi­ ne suç teşkil eden yazıları n ı n fotokopilerini aldı m . Yaz ı ları n suç teşkil edici mahiyetierini kısaca belirten bir dilekçe ile bu nları da i stanbul Ö rfi i dare Komutanl ığ ı 'na imzamla posta­ ladım. " '

Yukardaki ifadeye uygun olarak Profesör Turhan Tufan Yüce (İşletme Fakültesi), Profesör Ahmet Kurt (Ziraat Fa­ kültesi) . Doktor Orhan Okay (Edebiyat Fakültesi) . Doktor Celal Cihangiroğlu (İşletme Fakültesi) . Doktor Hüseyin Ayan (Edebiyat Fakültesi) . İbrahim Erol Kozak (İşletme Fa­ kültesi) . Mehmet Eyüpoğlu (İşletme Fakültesil'ndan meyda­ na gelen bir grup 1 9 . 5 . 1 97 1 tarihinde Ankara ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanııkianna ihbarlarda bulunuyorlar. (Tu­ tanak, s. 93)

b) Asistan Nacl GÜRŞİN'in gözaltına alınması ile ilgili olarak Doktor Celal Cihangiroğlu, 20. 5 . 1 9 7 1 tarihinde Di­ yarbakır ve Sürt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'na yazdığı bir teşekkür mektubunda beni de ihbar ediyor. (Tutanak. s. 93)

c) Doçent Orhan Türkdoğan,

6.6. 1 9 7 1 tarihinde Baş-

195


bakan Siyasi ve İ dari i şler Yarduncısı Sadi Koçaş'a ve daha sonra da sıkıyönetim komutanlıklarına 1 ilibarda bulunmuş­ tur. (Tutanak, s. 50-93)

d) Rektör Kemal Bıyıkoğlu, sıkıyönetim ilan edildikten sonra m uhtelif sıkıyönetim merciierine beni ihbar etmiştir. (Tutanak, s. 45) Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere:

Profesör Turhan Tufan Yüce, Profesör Ahmet Kurt, Doktor Celal Cihangiroğlu, Mehmet Eyüpoğlu, Asistan Hüseyin Ayan, Asistan İbrahim Erol Kozak, Profesör Or­ han Türkdoğan, Rektör Profesör Kemal Bıyıkoğlu bu da­ varun muhbirleridir. Aynı zamanda tanık olarak dirılenildik­ leri için bu davadaki sıfatları muhbir taruktır. Bu nların dışında Profesör Şaban Karataş'ın Profesör Lütfi Ülkümen ve on arkadaşı tarafından Ankara Sıkıyöne­ tim Komutanlığı'na yapılan ihbarda imzası bulu nuyarsa da ihbann doğrudan doğruya benimle ilgili olmayıp , Üniversite Asistanları Sendikası'nı ilgilendirmesi yönünden (Tu tanak. s. 99) . Profesör Karataş'ın bu davadaki sıfatıru tanık olarak kabul etmek gerekmektedir.

B.

MUHBİR TANIK ve TANIK BEYANLARI

Şimdi gerekçeli karardaki sıraya göre. muhbir tanık ve tanık beyanlarını inceleyelim: 1.

Muhbir Tanık Rektör Profesör Kemal Bıyıkoğlu

a) Muhbir Tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun Gerekçeli Karara Geçen lfadesi "Sanığın ü n iversitede asistan o larak görevli bulunduğu süre içi nde gerek Kürtçü lük ve gerekse komünizm yönünden çeşitli faaliyetlere katıldığına, Türkiyede dil, edebiyat ve falk­ lor bakımından tamamen ayrı bir etnik grubun varlığını ortaya koyduğuna, Doğu ve Güneydoğu s m ı r kasabalarında yaptığı araştırmada kulland ığı anket soru larından ün iversiteyi haber­ dar etmediğini, faaliyetlerinin o tarihlerde teşekkül ettirilen kuruHarca soruşturulduğuna sıkıyönetimin ilanından sonra iş 1 96


bu faaliyetlerinin telkiki zımnı nda keyfiyeti ilgili merciiere bil­ dird iğine . . . " (Gerekçeli Karar. s. 55) Mahkeme burada rnuhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun zaten rnaksatlı olan ifadesini tahrif ederek özetlerniştir. Şöy­ le ki;

b)

Muhbir Tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun İstinabe Yoluyla Alınan ifadesi

" . . . Rektörlük. görevine geldiğimde, sanık hakkı nda ben­ den evvelki görevliler bir tahkikat yapmışlar. bu tahkikat sanı ­ ğ ı n kömünizm propagandası yapması v e bö lücülük faaliyetle­ rinde bulunması öğretim görevlisi olmasına rağmen bu görevi suistimal ederek gayesine vasıla etmesi tahkikat ko­ nu su olmuş . . . " demektedir. Kendisinden öncekilelin neden adli merciiere müracaat etmediklerini açıklamıyor. Kendisinden önceki rektörler adli merciiere müracaat etmek şöyle dursun. 4936 sayılı Ü niversiteler Kanunu'nun 9. maddesine göre idari ko­ vuşt urma komisyonu bile kurmamışlardır. Bu nun nedeni el­ bette kavuşturmayı gerektirecek bir hususun olmadığıdır. Başka türlü açıklamak zaten mümkün olmaz. Muhbir rektör devamla, " . . . Bilahare kendisinin çalışma­ lamu memleket için zararlı buldum ve üniversiteden ayır­ dım . . . " demektedir. Görüldüğü gibi üniversileden uzaklaştı­ rılmaını tamamen kişisel bir eylem gibi göstermeye uğraş­ maktadır. Halbuki 4936 sayılı Ü niversiteler Kanunu 'nun 38. maddesinde herhangi bir asistanın hangi şartlar altında gö­ revine son veıilebileceği açıkça belirtilmiştir. Nitekim Danış­ tay bu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı ver­ diği halde. rnuhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu Rektör olarak Danıştay'ın bu karannı uygulamamıştır. Hatta. yürütmenin durduru lmasının kaldırılması istemi de yine Danıştay tara­ fından reddedildiği halde mu hbir tanık yine de bu karan uy­ gularnarruştır. Görüldüğü gibi kendisi h ukuka karşı saygısız ve küstah bir kişidir. Böyle hukuka karşı saygısız, küstah ve yalancı bir kişinin ifadesi elbette geçerli olamaz.

1 97


Bu zamana kadar kendisinin faaliyetleri gerek M iT'ce ve gerekse bütün görevliler tarafından bilinmektedir" demek sureti ile Milli i stihbarat Teşkilatı'nın bir aj anı gibi çalıştığını ve rektörlüğü de bu amaca uygun olarak kullandığım ifade etmeye çalışmaktadır. K• • •

M uhbir tanık ifadesinin bir yerinde şöyle demektedir:

"Bizzat kendisi ile konuşmuşluğum yoktur. Bana gelen ra­ porlardan bu şahsı n M arksist görü şlü olduğu nu ve Doğu Anadolu'da Kürt halkı n ı n bulunduğunu ve bunları n ayrı bir grup olduğunu savunurdu . Bunu gerek makaleleri nde gerek­ se bast ı rd ığı iki kitabında belirtmiştir. Bunun d ı ş ı nda sanık hakkında bilgim yoktur." Muhbir tanık büyük büyük suçlamalar yaptığı halde . bunlara dayanak olarak iki üç yıl önce yayınlanmış ve hak­ lannda hiçbir kovuşturma açılmamış kitap ve makaleleri kaynak göstermektedir. Bu . onu n ne kadar lu tarnaksız ol­ duğunu gösterir. Yine mu hbir tanık hakkımdaki su ç iddialarını somullaş­ tırmak için bir öğrencinin öldürülmesi ile ilgili olarak. ancak etraftan duyabildiği bir dedikoduyu naklelmekledir. Bu da büyük bir yalandır. Zira adı geçen öğrencinin öldürülmesi olayının Mayıs 1 97 1 sıralarında olduğu ve olayı Türkiye ka­ mu oyu gibi ben de TRf'den duydum. Ö te yandan Nisan ayının başından itibaren ben Anka­ ra'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevimin başında idim ve o tarihten itibaren Erzurum'a hiç uğramadım. Dolayısıyla muhbir tanığın söz ettiği bu dedikodu nedeni ile sözü geçen öğrencinin yengesini görmem mümkün değildir. Nitekim 23.5. 1972 tarihli duruşmada reklörün sarfettiği dedikodunun esas kaynağı ortaya çıkmıştır. Duru şmada okunduğu üzere. Prof. Ahmet Kurt, Mithat Torunoğlu, Mehmet İshakoğlu tarafından hazırlanan raporda N. Ke­ mal Özsoy isimli öğrenci muhbir tanık B ıyı koğlu nun bu dedikodusuna benzer sözler sarfetmiştir. Demek ki Bıyıkoğ­ lu'nun dedikoduya yaptığı kaynak M. Kemal Özsoy isinıli öğrencinin beyanlandır. (Tutanak. s. 90) '

·

1 98


c.

9. 3.1 972 Tarihli, Mahkeme Huzurunda

Verdiği ifade "Sanık lsmai l Beşikçi Atatürk Ü niversitesi'nde asistan olarak görevli bulunduğu süre içinde gerek Kürtçülük gerek komünizm yönünden çeşitli faaliyetlere kat ı lmışt ı r. Sariık, E r­ zurum'da Ü niversite Asistanları Sendikası ve Dev-Genç'in, üyesi olsun olmas ı n , daima bunları n faaliyetlerini organize et­ miştir" (Tutanak, s. 43)

dedikten sonra faaliyet olarak çeşitli gazete ve dergilerde ya­ yınladığım yazıları ve yine çeşitli tarihlerde yayınladığım ki­ tapları göstermektedir. Örneğin: "doktora konusunu genişletmek suretiyle Tür­ kiye'de dil, edebiyat ve folklor bakırnından tamamen ayrı bir etnik grubun varlığını ortaya koymuş" diyerek Kürtçülük fa­ aliyetlerinde bulunduğumu ifade etmeye çalışmıştır. Bıyık­ oğlu nun bu konuyu hangi yayınlarımda ne şekilde ortaya koyduğumu belirtınesi gerekirken. ezbere ve kulaktan dolma bir şekilde konuştuğu . "doktora tezinin genişletilmesi sure­ liyle meydana getirdiği eser" demesinden de anlaşılmakta­ dır. Zira bütün yayıniarım doktora tezinden bağımsızdır. Ve doktora tezimin genişletilmesi su reliyle bir eser yazdığım gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Ant dergisinde, (Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu) başlıklı bir yazı yayınladığım halde muhbir tanık bunu mahkemeye (Komünist Doğu Anadolu'da Geri Bıra­ kılmışlığın Oluşumu) diye sunmaktadır. Sırf bir maddi yan­ lışa dayanarak beni komünizm yapan eylemlerde bulundu­ ğumu ifade etmektedir. Kaldı ki dergi letkik edildiği zaman bu başlığın matbaa hatası sonucu böyle dizildiği, dergideki başka bir yazının başlığı ile benim makalemin başlığının karışımından böyle bir yazının ortaya çıktığı kolaylıkla ortaya çıkmaktadır. Fa­ kat bu maddi yanlışa dayanarak ve bundan faydalanarak beyanlar ortaya koyması Bıyıkoğlu'nun ne kadar ard niyet­ li, kasıtlı ve maksatlı olduğunu ortaya koymaktadır. '

1 99


d)

Muhbir Tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun Birbirini Tutmayan Çelişkili ve Yalan Beyanlan Vardır

M uhblr tanığın lfadelelinde yer yer çelişmelerin de aldıu­ ğu aÇ.Jktır. Ö rneğin: . Ayrıca Atatürk Üniversitesi'nin biJ.gt·­ si altında başlamış olduğu bir anketin ilanali -sırasınd;a . . . " (Tutanak. s. 43) dediği halde biraz sonra da . . . Kendif.; in'in Doğu ve G üney-Doğu sınır kasabalannda yaptığı araştınn.a­ da düzenlediği anket sorularından üniversitenin hal.Jerc'lar edilmediğini biliyorum" (Tu tanak. s. 44) diyerek açık . bir çe­ lişkiye düşmektedir. "9 Işık Yürüyüşü" sırasında Müslüman Kard'eşler ' baş­ lığı altındaki bildiri ile ilgili açıklaması yine bir Ç'elişki Orne­ ğidir. Buradaki çelişki sözü geçen bildiriyi gö nr .emiş o lması ve mahiyetiili bilmemesinden gelmektedir. Böy' te bir bildiriyi yine bana mal etmeye çalışması ard niyelli. P aaksatlı ve ka­ sıtlı tutumunu açıkça ortaya koymaktadır. (T utanak. s. 44) K

. .

K

e)

Huzuren Dinlenmeden Önce Açıklığa Kavuşan Bazı Olaylar r

aa) Muhbir Tanık Kemal Bıyıkoğlu Milli istihbarat Teşkilatı'nın Bir Ajanıdır Temyiz dilekçemin ı ı 5- ı ıs. say(falan arasında belirtti­ ğim gibi davaya konu olan İdari TaJ .ı kikat Komisyonu evrakı üniversite yöneticileri tarafından ı ' :168 yılı ya.z aylannda Mil­ li istihbarat Teşkilatı Müsteşarlıf_;ı'na gönder-ilmiştir. Bu yö­ neticiler mu hbir tanık Kemal BJ .yıkoğlu ve tanık Şaban Ka­ rataş tır. (Temyiz .Dilekçesi, s. ı ı 5/ 7 ve ı 6 . ı ı . ı 9 7 ı tarihli duruşma. Tutanak. s. 27} Demek ki gerek Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu ge­ rekse Prof. Şaban Karataş M illi i stihbarat Teşkilatı'nın üni­ versitedeki görevli aj anlar ıdır. Aksi h alde , aslında lüzumu muhakeme veya meni r nuhakeme kararı ;için Danıştay'a gönderilmesi gereken İd ·ari Tahkikat Komisyıonu evrakı MİT M üsteşarlığı'na gönderfHr miydi? Zaten muhbir tar.ıık Kemal Bıyıoğlu hu.zurda dinleilir­ ken idari tahkikat ev rakın ın KProf. Karata�; tarafından Fuat Paşa'ya verildiğini" bizzat kendisi de belirtnıişt.i. ·

'

200


(Bk. 1 0 Mart ı 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçe, s. 2) ( 1 6 Haziran ı 972 tarihli duruşmada mahkemeye sunu­ lan ı 5 Mayıs ı 972 tarihli dilekçel bb) MİT İdari Tahkikat Komisyonu Evrakını Geç Göndermiştir

Huzuren dinlenme olayından önce açıklığa kavuşan ikinci bir husus da MİT'in İdari Tahkikat Komisyonu evrakı­ nı 6 ay kadar b ir gecikme ile ve mahkemenin ısrarla isteme­ si üzerine göndenniştir. (Temyiz dilekçesi, s. ı ı 71 ı 4: s., 1 1 8/ 1 5 ve Tutanak. s. 35) cc) Üniversite Yöneteileri Yani MİT Görevlileri Hakk unda, Mtre Yanlış ve Kasıtlı Bilgiler Vermişlerdir Yine hm:urda dinlenme olayından önce açıklığa kavuşan üçüncü bir husus da üniversite yöneticilerinin. yani MİT'in görevlilerini n imtihanlarda sorduğum sorular hakkında MİT'e yanl ·ış, eksik ve kasıtlı bilgiler verdiği hususudur. (Temyiz dilekçesi, s. 1 ı 5. Tutanak, s. 2 ı . 99) Dava dosyasında bulunan ve dört öğrenciye ait 5 imti­ han kağıdındaki sorularla ve yine benim mahkemeye sun­ duğum samiara ait tüm listedeki sorularla MİT'in gönderdiği bu liste karşılaştınldığı zaman aralarında ne kadar büyük farklann loulunduğu yine ortaya çıkmaktadır.

j)

Muhbir Tanık Kemıal Bıyıkoğlu'na :Sorduğum Sorular·

9 M:art 1 972 tarihli du iruşmda mahkemeye sunduğum bir dilek.çe ile (dilekçenin ta rihi 24 Şubat 1 972'dir.) muhbir tanık Kt�mal Bıyıkoğlu'na 20 soru sordum (Tutanak. s. 44 ve sözü geçen dilekçe, s. 20-:26) Son.ılann önemlileri şunla rd ır: 4- Bıyıkoğ l u 1 970ı yı l iının başları nda rektörlük görevine 20 1


getirilmiştir. R ektörlük görevine getirilmeden önce de rektör vekilliği yapmışt ır. Bunu böylece tespit ettikten sonra şu hu­ susu belirtelim: Bıyıkoğ l u Atatürk Ü niversitesi R ektörü ol arak mahkeme­ nizin 2 1 . 1 0. 1 97 1 tarihli duruşmada aldığı bir karar üzerine verdiği cevabi yazıda, imtihan kağıtlarının ve derslerd e tutu­ lan notları havi defterlerin ün iversitede o lmad ığ ı n ı , bunların M i T Müsteşarl ığ ı'na gönderi ldiğini şu şekilde açıklamaktad ı r. " . . . I mtihan kağ ıtları ve derslerde tutulan notları havi def­ terler Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı P rof. Dr. Şaban Kara­ taş tan soru lmuştur. Prof. Karataş'ı n cev::ıbı ilişiktedir." Prof. Karataş ise şöyle de mektedir: " . . . Beşikçi hakkındaki soruşturma evrakı M illi i sti hbarat Teşkilatı Müsteşarl ığı 'na gönderildi san ıyoru m . " ( Bu yazı 1 6. 1 1 . 1 97 1 tarihli du ruşmada okundu. Bk. M ahkemenize sunduğum 7. 1 2 . 1 97 1 tarihli dilekçe , s. 4) Ü niversitenin rekt Ö rü olarak Kemal Bıyıkoğlu bi rkaç kere idari soruşturma evrak ı n ı n üniversitede bulunmadığını mah­ kemenize bildirmiştir. Görüldüğü gibi Bıyıkoğ lu rektö rlük gö­ revine geldiği zaman idari tahkikat evrakı üniversitede değil­ dir. O halde B ıyıkoğ lu, benim , derslerde n e an lattığı m ı , imti­ hanlarda hangi soruları sorduğu mu, görevimi nası l kötüye kullandığı m ı , gayemin ne olduğunu ve dersleri bu gaye için nas ı l kul land ığımı nereden bilmektedir? '

6- 4936 sayıl ı Ü nive rsiteler Kanunu'nu n 1 787 sayıl ı kanun ile değiştirilen 38. maddesi gereğince doktora yapm ı ş asis­ tanların üniversitedeki görevlerine son verilerneyeceği (genel hükümler dışında) hiçbir karşı düşü nceyi gerektirmeyecek kadar aç ık ve kesindir. Ö te yandan bu kanu nu n 50. maddesi gereğince üniversite öğretim mesleği üyeleri bu kanunla ya­ zılan sebep ve hükümler d ışında görevlerinden çı karıl amaz­ lar" demektedir. Buna rağmen Bıyıkoğlu akıl al maz bir tasarrufla görevi­ me son vermiştir. Hem de çeşitli oyunlara baş vurarak. Bıyıkoğlu, 4. sayı lı kanunun 1 1 87 sayılı kanunla de­ ğiştirilen 38. ve 50. maddelerdeki amir maddelere rağmen neden görevime son vermiştir. 202


1· Dan ıştay'ın bu konuda verdiği "yürütmenin durdurulma­ sı kararını" neden uygulamamıştır. ( Bk. Danıştay 5. Daire 1 970/4963 esas numaralı dosya) 1 0· Muhbir tanık istinabe yoluyla alı nan ifadesini şöyle de­ vam ettirmektedir: ... Bu zamana kadar kendisinin faali­ yetleri gerek MiT'ce gerekse bütün görevliler tarafından bilinmektedir. (alt ı n ı ben çizdim) B izzat kendisiyle konuş­ muşluğu rri yoktur. Bana gelen raporlardan bu şahsın Mark­ sist görüşlü olduğunu ve Doğu Anadolu'da Kürt halkının bu­ lunduğunu ve bu nları n ayrı bir grup o lduğunu savunurdu . Bunu gerek makalelerde gerekse bastı rdığı kitaplarında be­ lirtmiştir. Bunun dışında sanık hakkında bir bilgim yoktur." "

a) Mu hbir tanık faaliyet içinde olduğumu ve bunu M i Tin de bildiğini söylediğine göre faaliyetlerimi kendisi M i T'e gön­ dermiştir. Yoksa kendisi M i T'ten m i öğrenmiştir? b) . . . Gerekse bütün göreviiler taraf ı ndan bilinmektedir" dediği görevliler kimlerdir. "

c) Kendisinin M i T ile ilişkisi nedir? (bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi son kararlarından birinde "Esas no 1 97 1 /41 , ka­ rar no 1 971 /67" M i T ajanları n ı n değeri karara bağlan mış, bu tanıkların ifadelerinin normal tanıkların ifadeleri gibi değerlen­ dirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu bakımdan bu sorunun so ruı­ ması gerekir. 1 1 - 2 1 . 1 0 . 1 971 tarihli duruşmada (Tutanak, s. 25) ve 1 6. 1 1 . 1 97 1 tarihli duruşmada M i T taraf ından gönderildiği be­ lirtilerek yazı larda, "Beşikçi"nin yaptığı imtihanlara ait imtihan kağı tlarının asıl ları teşkilatımızda yoktur. Fakat Beşikçi'nin sorduğu soruları n suretleri vard ı r" mealinde bir yazıdan sonra soruların sureti olarak şunlar okundu : - Geri Batı Anadolu i l eri Doğu Anadolu sözünü açıklayı ­ nız. - Bağı msızlık savaşı kurtuluş savaşlarından kutsaldır, sö­ zünü aç�klayınız. Bu sorular ise gerek dört öğre nciye ait 5 i mtihan kağıtları ­ nın asılları ndan , gerekse 3 .2 . 1 972 tarihinde mahkemenize sunduğum dilekçede (bk. ek. 2) açıkça anlaş ı lacağ ı üzere benim sorduğu m sorularla hiç ilgili değildir. 203


Demek ki M iT'e yanl ı ş bilgiler vermiş, M i T a ldatılmıştır. Bu bilgiler M IT'e muhbir rektör tarafı ndan mı verilmiştir?

1 6- 1 402 sayılı kanunun 1 5 . maddesinin 1 . f ı krası nd a " . . . yukarıda yazı lı suçlara el koyan yetkili merciler, b u suçlara ait hazırlık soruşturması evrakını vakit geçirmeden sıkıyönetim komutanlığı na göndermekle yükümlüdürler" hükmü geçmek­ tedir. Halbuki duruşma tutanakları nda (s. 35) ve benim mahke­ meye verdiğim dilekçelerde (7. 1 2. 1 97 1 tarihli dilekçe, s. 1 2 , 27. 1 2 . 1 971 tarihli dilekçe, s. 6)'dan anlaşılacağ ı gibi üniversi­ tede yapılan idari tahkikata ait dosyan ın, esas kovuşturma konusu olan delilleri (derslerde tutulan notları havi defterler ve imtihan kağ ıtların ı n asılları) üniversite tarafı ndan, idari tah­ kikat dosyasının, Diyarbakı r-Siirt i lieri Sıkıyönetim Komutanlı­ ğı'na gönderildiği sı rada dosyanın içinde yoktur. Defterler ve imtihan kağıtları 6 ay kadar sonra M i T Müsteşarlığı tarafın­ dan gönd erilmiştir. Bu durumda üniversite, temel kovuşturma delil leri ve ev­ rakı eksik olan idari tahkikat dosyas ını hangi yüzle sıkıyöne­ tim komutanlığına göndermiştir: 1 7- 4936 say ı l ı Üniversiteler Kanunu'nu n 49 . maddesine aykırı olarak kurulduğu halde çal ışmaları nı sonuçlandıran i dari Tahkikat Komisyonu'nun haz ı rladığı raporun anlamı ne­ dir? O raporda kovuşturmaya yer o lmadığı kararı açı kça be­ lirtildiği halde, B ıyikoğiu n eden kaynak göstermeye çal ış­ maktadır.

1 8- Bıyıkoğ lu, komisyon raporlarına itibar etmeyip, ders­ le rimi ve imtihanlarda sorduğum soruları kaynak yaptığına göre neden lüzumu muh akeme kararı ald ırmak için çal ışma­ mıştır? 1 9- Her şeyden önemlisi şikayetini neden 1 2 Mart'tan sonra kurulan s ıkıyönetim mahkemelerine yapmı şt ı r. Bu ko­ nuyu zamanında şikayet etmiş olsayd ı davanın s ı hhati bakı­ mından daha iyi ol maz mıydı?

204


g)

Mahkemenin 20 Sorudan Muhbir Tanığa Yöneltmiş Olduğu Sorulara Verilen Cevaplar

Mahkeme sözü geçen 20 sorudan (aslında 1 3 ve 1 4. so­ rular dilekçede sehven unutulrnuştu, bu bakırndan 1 8 soru vardı) bir kısmını rnuhbir tanığa yöneltmiş bir kısmının so­ rulrnasını ise dava ile ilgisi görülrnediği gerekçesi ile reddet­ miştir. Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu yöneltilen ı . soruya ce­ vap verrnerniştir. "Rektörlüğe başlamadan önce ü niversitenin fakü lte de­ kanlıkları tarafından sanık hakkı nda soruşturma ve bunların sonucunu dekanlardan öğre nmiştim."

Bir kere bu beyan adı geçen iki nurnaralı soruya kat'i bir cevap teşkil etmediği gibi, muhbir tanı{fıV"ı istinabe yoluy­ la alınan ifadesi ile mahkeme huzurunda verdiği ifade ara­ sında çelişki de ortaya çıkmaktadır. Çünkü birinci ifadesin­ de (benden önceki görevliler yani rektörlerı dediği halde ikinci ifadesinde (dekanlıklardan) söz ediyor. Kaldı ki benim hakkunda muhtelif dekanlıkların sotuşturrna açtıklan da yalandır. Hakkırnda sadece Fen-Edebiyat Fakültesi Dekaniı­ ğı tarafından soruşturma açılmıştır. Bu durumu duruşma süresince gayet açık bir şekilde ortaya koymaya çalıştım. Dördüncü soruya ise cevap verrnekten kaçınrnıştır. Çünkü bu soru onun maksatlı ve art niyetli tutumunu gös­ terir mahiyettedir. Yedinci soruya, "Danıştay tarafından verilen yürütme­ nin durdurulması kararını uyguladığını söyleyerek cevap vermektedir. Bu karar 69 gün sonra uygulanmıştır. Zira Da­ nıştay'ın (yürütmenin durduru lması) hakkındaki kararı 6.8. 1 970 tarihlidir. Yürütmenin durdurulması kararı da ge­ riye doğru haklar doğuracağına göre 3 aya yakın bir zaman bu karar uygulanmamış�. demektir. Bununla ilgili belgeler Danıştay 5. Dairesi 1 97014963 ve yine aynı daireni-n 1 97 1 1 2727 Esas sayılı dosyalanndadır. (Bu ikinci dava Danıştay kararının uygulanmaması, maaşlarıının verilmemesi sonu­ cunda açılan yeni bir davadır.) Mahkeme bu dosyalan incelemiş olsaydı, Bıyıkoğlu'nun ne kadar büyük bir yalan söylediği ortaya çıkacaktı. 205


ı ı . Soruya verdiği cevapta, belgelerin MİT'e tarafından verildiğini açıkça ifade etmekte. fakat MİT Müsteşarlığı'na bildirilen soruların içinde sözü geçen sorular olup olmadığı­ nı hatırlayamadığını belirtmektedir. Bu da onun art niyetli, maksatlı ve MİT adına çalışan bir ajan olduğunu ortaya koy­ maktadır. Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun MiT ajanı olup olmaması beni elbette ilgilendirmez. Fakat burada açık­ ça yalan söylediği, MİT'e hakkırnda yanlış ve kasıtlı bilgiler verdiği de gün gibi ortaya çıkmıştır. Bu yalan ise davayı ya­ kından ilgilendirmektedir. ı 2 ve ı 5 . soruya verilen cevaplan duyguya islihat et­ mekte. aynı zamanda dtiyguda sözü geçen olayın zamanı ve yeri gösterilmemektedir. ı 9 . soruya veıilen cevap ise bu sorunun cevabı değildir. Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu. kaçamak yapmıştır. (Tuta­ nak. s. 45) "Sıkıyönetim ilan olununca· faaliyetlerinin yeni­ den gözden geçiıilmesini temin bakırnından durumu sıkıyö­ netim merciierine bildirdim"' demektedir. Ben ise bu kadar önemli suçlamalar yaptığına göre, sıkıyönetimden önce . ilgili merciiere neden ihbarda bulunmamış, diyorum. 20. soruya ise yine cevap vermemiştir. Muhbir tanığın. Askeri Savcı'nın sorusu üzerine . (Tuta­ nak, s. 45) verdiği cevap. onun art niyetini, maksatlı tutu­ munu ve akademik gelişınemi engellemek için her türlü ted­ biri aldığını açıkça göstermektedir. h)

Vekilimin Muhbir Tamğa Sorduğu Sorular ve Cevaplan

Tutanakların 46. sayfasında görüleceği gibi vekilimin muhbir tanığa sorduğu sorular karşısında onun verdiği ce­ vaplar onun yukanda açıklamaya çalıştığım tutumunu bir kere daha göstermektedir. i) Van Valiliğinden Gelen Yazı

Muhbir taruk Kemal Bıyıkoğlu'nun mahkemeye sundu­ ğu 7. ı o. ı 970 taıihli ve tarafıından kendisine göndeıilen ili­ barname ile birlikte. başka bir yazı daha vermiştir. Daha 206


sonraki bir duruşmada ise muhbir tanığın yalan söylediği, yani bu yazının aslının ve suretinin olmadığı. uydurma bir yazı olduğu , sadece yazı hakkında birisinin pilgi sahibi oldu­ ğu ve Bıyıkoğlu'nun, o bilgileri aktardığı ortaya çılanıştır. (Tutanak, s. 48, 95) Öte yandan benim sözü geçen sınır ka­ sahaları araştırmasını 1 968 yaz aylarında yaptığım d ü şünü­ lürse. sözü geçen yazının 1 970 yılında yazılmış olması anla­ şılır şey değildir. j)

Sonuç

Somut olaylar karşısında muhbir tanık Kemal Bıyıkoğ­ lu'nun ifadesinin hukuki değeri yoktur. Mahkemenin burıla­ rı delil sayması kanuna aykırı bii- hüküm tesis etmesi sonu­ cunu doğurmuştur.

aa) Bir kere mahkemenin, huzurda dinlenen muhbir ta­ nıktan, davaya esas teşkil eden İdari Tahkikat Komisyonu evrakının neden MİT M üsteşarlığı'na göndertldiği hususunu açıkça sormayıp anlamaması olayı gizli tutmak ve örtbas et­ mek amacını gütmektedir. bb) Yine kendisi tarafından Milli istihbarat Teşkilatı'na hakkımda neden yanlış bilgiler ve raporlar. gerçeği aksettir­ meyen bilgiler ve raporlar verildiğinin sorulmaması, yine yu­ karıda belirttiğim amaca matuftur. Yukarıda da belirttiğim gibi muhbir tanığın MİT görevlisi olması bu davayı fazla ilgi­ lendirmeyebilir. ama, hakkımda MİT'e sırf mağdur ettirmek için yanlış ve kasıtlı bilgiler vermesi. yani yalancılık yapması yakından ilgilendirir. cc) Mahkeme. kendisi bu sorulan mu hbir tanığa yönelt­ mediği gibi benim sorduğum yine bu konularla ilgili sorula­ rın sorulmasını "görülen dava ile ilgili değil"' gerekçesiyle sormaması. ve öteki sorularımı yine sormaması. yine . olayın bazı yörılertni gizlemek amacın taşımakÜı. dır. dd) Muhbir tanığın çelişen ifadelert telif edilmeden hük­ me varılmıştır. Yukanda belirttiğim gibi muhbir tanık hu­ zurda verdiği ifadesinin bir yerinde, w Ayrıca Atatürk Üni­ versitesi'nin bilgisi tahtında başlamış olduğu bir anketin ilanali sonrasında . . . " (Tutanak. s. 43), dediği halde ifadesi­ nin başka bir yerinde de. " . . . Kendisinin Doğu ve Güney• • •

207


Doğu sınır kasabalarında yaptığı araştırmada düzenlediği anket sorulanndan üniversitenin haberdar edilmediğini bili­ yorum" (Tutanak. s. 44) demektedir. Mahkeme gerekçeli ka­ rarında bu ikinci ifadeyi kullanmakta, öbürünü yok farzet­ meye ve örtbas etmeye çalışmaktadır. Mahkeme aynı konu üzerinde birbirine zıt iki ifadeyi hiç tartışmadan, bu çelişıne­ yi çözümlemeden hükme varmıştır. Bu zıt ifadelerden birini ' yani aleyhe olabilecek olanı hükümde kullanması. ne kadar keyfi bir delil kullandığını açıkça göstermektedir.

ee) Mahkemenin, temyiz dilekçemin 1 28. sayfasında (b) şıkkın da belirttiğim ve Danıştay ile ilgili resmi belgelere iti­ bar etmeyip, muhbir tanık Bıyıkoğlu'nun maksatlı ve yalan beyaniarına itibar etmesini hakimlik mesleği ile bağdaştır­ mak mümkün değildir. Durum gayet açık: Ben diyorum ki, Bıyıkoğlu Danıştay'ın Myürülmenin durdurulması" karannı uygulamadı, maaşlanını vermedi, bununla ilgili olarak Da­ nıştay'da bir dava açtım. Mahkeme. Danıştay'dan bu dava dosyasını getirip tetkik edeceği yerde, sırf gerçek ortaya çıkmasın diye, bunu yapmı­ yor. gerçeği gizleyen. muhbir tanık Bıyıkoğlu'nun yalan be­ yanını tercih ediyor. ff) Yine açıkça görülmüştür ki muhbir tanık Kemal Bıyıkqğlu'nun ifadesine karşı. benim savunmama hiç doku­

nulmamıştır. (Savunma dilekçesi, s. 1 1 7 - 1 20) Muhbir tanık

Bıyıkoğlu'nun ifadesini çürütmek için ileri sürdüğüm delil­

ler ve beyanlar hiç dikkate alınmamıştır. Yani ifadeye karşı savunma reddedilmemiştir. Halbuki muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun ifadesinin kabulü o ifadeye karşı savunma­ mm açık ve objektif bir şekilde reddini gerektirir. Fakat bu yapılmamıştır. ·Bütün bunlardan dolayı hüküm bu yönlerden bozulma­ lıdır.

2. Muhblr Tanık Orhan Türkdoğan a)

Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan'ın Gerekçeli Karara Geçen ifadesi "Fen-Edebiyat Fakültesi'nde öğretim görevlisi bulundu-

208


ğum sı rada, sanı k lsmail Beşikçl asistan olması s ebebiyle kendisinin nezaret ve kontrolünde, Edebiyat Fakültesi öğren­ cilerine sosyoloji derslerini verdiğine, birgün öğrencilerin baş­ vurması üzerine , sanığın derslerde konu d ı şına çıktığını öğ­ rendiğine, bilimsel s i n ı rların aşılarak derslerde politikaya girildiğini ve anlatımlarının sosyoloji ile ilgisizliğini ve öğrenin­ ce, tanığı çağırarak gerekli ikazı yaptığına, 'Anayasanın 1 20 . • maddesi muvacehesinde bilim özerkliği vardır, sosyal davalarla her zaman ilgilenerim' ş'eklindeki cevabını aldıktan son­ ra ve yine aynı davranışların tekrarlandığı nı duyunca, keyfiye­ ti ü niversitenin ilgili merciierine intikal ettirdiğine, bu intikal yazısı na, ders notların ı, öğrencilere dağıttığı teksirlerini ve pu­ an verdiği s ı nav be lgelerini de eklediğine, sanığın ilmi ger­ çekleri tarafsızca d eğil , tek yönlü perspektif gibi yansıtt ığ ı na, öğretim üyeliğinin objektif olma vasf ına uymad ığına, dolayı­ sıyla Marksist ve bölücü yönden faaliyetlerde bulunduğuna, öğrencilere sınavda ( Behice Boran kimdir) şeklindeki soru­ nu n dahi tevcih olu nduğuna . . . " (Gerekçeli Karar, s. 56)

Mahkeme burada zaten kasıtlı, maksatlı ve ard niyetli olan muhbir tanığın ifadesini eksik ve kendi indi görüşüne göre özetlemiştir. Şöyle ki: b)

Muhbir Tanık Orhan Türkdoğan'ın İstinabe Yolu ile Alınan lfadesi

Muhbirin beni odasına çağırarak nasihat verdiği yolun­ daki iddia tamamen gerçek dışı ve yalandır. Beni ne çağır­ mıştır ne de böyle bir konuşma yapılmıştır. Muhbir tanık son zamanlarda yazdığım ve yayınladığım kitaplanını ve öte­ ki yazalanını göz önüne alarak kafasından hayali ,bir konuşma uydurmaya çalışmaktadır. Muhbir tanık "Derslerinde Türkiye'de aşın solun temsil­ cisi olan Behice Boran'ın, Mübeccel Kıray'ın şahsiyetlerini imtihan sorusu haline getirmiş, bu yolla da talebenin aşın solu öğrerunesini ve propagandasını yapar duruma girmiş­ tir" demektedir. Muhbir tanık yine yalancılık yapmaktadır. Derste anlatılanlar ve imtihanlarda sorulan sorular kendisi­ nin yalancılığını açık-seçik ortaya koymaktadır. Muhbir tanık ifadesinin son kısmında ikinci bir görüş209


meden daha söz ediyor. Böyle bir görüşme istediğim ve gö­ rüşmenin yapıldığı doğrudur. Fakat görüşmede kati surette muhbirin konuştukları konuşulmamaştır. Muhbir tanık gö­ rüşmeyi kendi arzusu istikametinde göstermeye çalışmakta­ dır. Muhbirin Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Başka­ nı Doç. Dr. Ioanna Kuçurad.l ile ilgili beyaiılan da iftiradan öteye bir anlam taşunaz. c)

Muhbir Tanığın lfadesi Daha Önce de Tartışılmış tır

Bütü n bu ifadeler karşısında mu hbir tanığın 26 Ocak ı 968 tarihli şikayet dilekçesini de temyiz dilekçemin 103ı 1 3 sayfalan arasında enine-boyuna tartıştığunız ve bundan önceki bölümlerde de n;ıuhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın çe­ şitli yalarılan üzerinde durduğumuz için sözü geçen şikayet dilekçesi ile. ilgili olarak burada yeniden konuşmayı uygun bulmuyoruz. d)

Muhbir Tanığın Huzurda Verdiği lfade

Muhbir tanık Orhan Türkdoğan . 9 Mart ı 972 tarihinde mahkeme huzurunda verdiği ifadesinin başında . . . 1 966ı 967 döneminde sanık İsmail Beşlkçi asistan olduğundan öğretim görevlisi olarak benim nezarel ve kontrolümde Ede­ biyat Fakültesi'nde sosyoloj i dersine giriyordu " den:ıektedir. Orhan Türkdoğan'ın bu ifadesinin ne kadar yalan bir beyan olduğunu temyiz dilekçemin 7 ı -89 sayfalan arasında son derece açık bir şekilde ve resmi belgelerle çürü ttüğüm için burada aynca üzerinde durmayı gerekli görmüyorum. Muhbir tanık. "birgün öğrenciler bana baş vurarak ken­ disinin derslerde konu dışına çıklığını bildirdiler" diye de­ vam etmekle. şikayeti yapan öğrencilerin kimler olduğunu, ne zaman şikayet ettiklerini belirtmemektedir. Öte yandan bu konuda lahkıkata girişildiğine göre, bu öğrencilerden ya­ zılı şikayet dilekçesi alınması gerekirken dosyada bu tip şi­ kayet dilekçeleri yoktur. Demek ki bu husus muhbir tanık tarafından kasıtlı olarak giiiştiği tahkıkata dayanak olsun diye sorıradan uydurulmuştur. "

210


Muhbir tanığın. derslerinlle ilgili ikaz yaptığı, çağınp ko­ nuştuğu hususu yine yalandır. Zi:ra, bu işlerle ancak, daha önceki bölümlerde (7 1 -89) sayfaları arasında gösterdiğim gi­ bi bölüm başkanı uğraşabilir. Öte yandan sözü geçen öğren­ ci şikayetlerinin neden bölüm başkanına yapılmadığı da dik­ kat çekici olsa gerektir. Muhbirin sözünü ettiği dersler iki öğrenci tarafından ders�e tutulan notlarda açık-seçik bellidir. Defterler okun­ duğu zaman ne kadar büyük yalanlar söylediği ve ne büyük çelişkiler içinde bulunduğu açıkça görülmektedir. Bu arada muhbir tanığın ifadelerinde çelişıneler olduğu da gözden uzak değildir. Fen-Edebiyat Fakültesi'ne verdiği 26 Ocak ı 968 tarihli şikayet dilekçesinde "Batıcılık'gericilik­ tir" sözünün Sosyoloji Profesörü Niyazi Berkes'e ait olduğu­ nu söylediği halde (sözü geçen dilekçe, s. 1) mahkeme huzu­ rundaki ifadesinde bu sözün Lenin'e ait olduğunu söyle­ mektedir. (Tutanak. s. 9) Doğu Mitingleri'nin Analizi ve Doğu Anadolu'da Göçe­ be Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme isimli teksirler konusunda mu hbir tanığın söylediklerini temyiz dilekçemin 7 1 -89 ve 1 03- 1 1 3 sayfalannda çeşitli vesilelerle cevaplandır­ dığım için burada üzerinde tekrar durmayı gereksiz görüyo­ rum. Muhbir tanığın teksirlerde "Kürt dili ve kültürünün in­ kar edilmeyecek bir hakikat olarak ortada durduğunu ve bunun Türklerinkinden ayn olduğunu" , belirttiğim iddiasıy­ la beni suçlamaya çalışmakta fakat kendisi de " . . . Sanık Kürtler konusunda tarafsız araştırmalar yapabilir. . . " diyerek Kürtlerin varlığını açık ve kesin bir şekilde kabul etmekte­ dir. (Tutanak. s. 49) Muhbir tanığın beni bağımsız bir Kürt dili ve kültürü ­ nün varlığını yazdığun için akıl almaz derecede suçlamaya kalkışması bunun yanında kendisinin de Kürtleri objektif olarak kabul etmesi ne kadar büyük bir çelişme ve gayri cid­ di bir tavır içinde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. _

211


e)

9 Mart 1 972 Tarihli Duruşmada Muhbir Tanık

Orhan Türkdoğan'a 33 Soru Sordum

Bu soruların bazılannı temyiz dilekçemin 7 1 ve 89. say­ falan arasında, muhbir tanığın şikayet dilekçesinin eleştir­ mesini yaparken belirtmiştim. Örneğin gerek imtihan kağıt­ lannda, gerek ders notlanmda yapılan tahrifatı soru olarak sordum. (Bk. 24. 2 . 1 972 tarihli ve 9 Mart 1 972 tarihli duruş­ mada mahkemeye gönerdiğim dilekçe, s. 1 -9) Bu kısımda orada belirtilmeyen fakat önemli olan soru ­ lan da sıralamakta yarar vardır. 25. 4936 sayı l ı Ü nive rsiteler Kanunu'nu n 49. maddesi şöyledir: " Ü niversite öğretim mesleki üyelerinin memurluk görevleri dolayı sıyla veya görevlerini yapmak sırası nda işledikleri suç­ lar ü ze rine Memurun M uhakematı Kanunu'nun gerektirdiği ilk soruşturma, rektörün tayin edeceği bir veya iki tahkikçi tara­ fından yap ı l ı r." "Soruşturma kağıtları ve tezleke M illi Eğitim Bakanl ığı ta­ rafından Danıştay'a gönderilir. Yarg ılamanın gerekliliğine ve­ ya gereksizliğine Danıştay' ı n ilgili dairesince karar verili r." Görüldüğü gibi Ü niversiteler Kanunu'na göre tahkikat rek­ tö r tarafı ndan tayin edilecek bir soruşturma kurulu taraf ı ndan yapılır. O halde Türkdoğan neden rektörlüğe değil de Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı 'na ihbar yapmı şt ı r. 26. Bilindiği gibi Orhan Türkdoğan bu dava dosyasında muhbir olarak görülmektedir. i stanbul ve Ankara Sık ıyönetim Komutaniıkiarına bu arada 1 . Erim hükümetinin Başbakan Si­ yasi Ve i dari i şler Yardımcısı Sadi Koça ş a da ihbar etmişt ir. Bu arada başkalarına da (örneğin Turhan Tufan Yüce) ih­ bar ettiği açıkt ı r. Bu ihbarları yapan Türkdoğan'ın daha önce, yukarıdaki maddenin 2. fı krası gereğince, lüzumu muhakeme kararı alı nması için neden i hbarını izlememiştir? '

28. Yine ifadesind� Behice Boran'ın ve Mübeccel Kı­ ray'ı n şahsiyetlerini imtihan sorusu yaptığımı iddia etmekte­ dir. 212


Bu da kesinlikle kasıtl ı , maksatlı ve yalandı r. Ben imtihan­ da hangi soruların sorulduğunu 3 .2. 1 972 tarihli duruşmada, aynı tarihli bir dilekçede ( Ek. 2) belirtmiştim. Türkdoğan'ın bu imtihan sorularını nasıl tah rif ettiği orta­ dad ı r. Yukarıdaki iddiası yine aynı doğru ltudadır. Aksi halde iddias ı na temel yaptığı imtihana ait imtihan kağıdının ·aslını mahkemenize sunmalıdır. Yalnız 3.2.1 972 tarihli di lekçemin 4. sayfası ndaki tabloda da be lirttiğim gibi 1 965-1 966 ders yılı yaz ve kış dönemlerin­ de yine Genel Sosyoloji derslerini okuttum . O derslerde dünyada sosyoloj inin genel olarak gelişimini anlattıktan son­ ra Türkiye'deki gelişmesinden de söz etmiştim. Bu kısımda Prens Sabahattin, Ziya Gökalp, Mehmet Ali Şevki den ve eserlerinden söz etmiş, günümüzün sosyologlarının eserler'i­ ne ve yapt ıkları çalı şmalara da dokunmuştum. O derslere ait imtihanlardan birinde şöyle bir soru sordu­ ğumu hat ı rl :yoru m. ( i mtihanın yed , zamanı -1 965 veya 1 966 yılı- ve so ru lan soru kesin değ ildir.) "Aşağıdaki sosyologlardan (seçeceğiniz) sadece üçünün sosyolojik görüşlerini kısaca yazı n ız. '

Auguste Compte Prens Sabahattin Ziya Gökalp

Mübeccel K ı ray Emile Durkheim Behice Boran

Le Play Spencer Pareta

Buna rağmen Türkdoğan'ın soru kağıdının asl ı n ı mahke­ menize. sunmasını talep ediyorum. Ü ste l ik, yu karıda belirtti­ ğim gibi o zaman, Türkdoğan'la ayn ı odada birlikte oturdu­ ğumuz halde b ana bu konuda bir e leştiride bulunmad ı .

30. Türkdoğan ifadesinin son kısmında şöyle de mekte­ dir: " . . . ayrıca sanık bu çalı şmaların ı Yunan asıllı loanna Ku­ çu radi isimli doçent bir bayanla sürdü rmüştür. Kendisi Ha­ cettepe Ü niversitesi'nde Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakülte­ si'nde Felsefe Bölümü Başkanı'd ı r. Sanık bütün mücadelesini bu kişi ile birl ikte yürü tmüştür. Doçent Dr. loanna Kuçuradi ile aynı dersi beraber okulmaktan (Bk. 3 . 2 . 1 972 tarihli dilek­ çe, Ek. 1 ) ve meslek arkadaşlığından başka örgütsel sayıla­ bilecek veya propaganda niteliğinde hiçbir ilişkim yoktur. 213


Türkdoğan sözünü ettiği "mücadeleci" v e idd iaları nı somut olarak ortaya koymalıdır. 31 . Yukarıda 1 2. ve 1 3. sorularda belirtt i ğim gibi şikayet­ lerinin büyük bir kısmını

a) Toplumların Genel Gelişim Kanunları ve Bölgen i n Sosyo-Ekonomik Yapısı içinde Doğu Mitingleri'ni n Anali­ zi (Erzurum 1 967) b) Doğu Anadolu'daki Göçebe Kürt Aşiretlerinde Top­ lumsal Değ işme (Geçiş Halindeki Toplum lar), Erzurum 1 968

Konulu ve teksir olarak yayı nlanmış araştı rmalara dayan­ d ı rmaktadı r. Yine yukarıda 1 2 . ve 1 3. sorularda bel irttiğim gi­ bi bu araşt ırmalar Forum dergisi nde yayınlanmştı r. Ve dergi­ nin o zamanki tirajı 5000 kadard ır . Görü ldüğü gibi teksir olarak en fazla 80 adet civarında bas ı labilen araştırmalar 5000 adet basan bir dergi aracı l ığ ı ile çok daha geniş bir kamuoyu na yans ıma olanağını bulmuştur. Bundan daha önemli olan bu araşt ı rmalardan ve Forum dergisi nde yay ı nlanan bu yaz ılardan so n ra çeşitli gazeteler­ de yine Doğu so ru nu ile ilgili çeşitli makale lerim yayı nlanmış (örneğin bk. Doğu Sorunu Açısından Türkiye'nin Düzeni, 1 9, 20 , 21 , 22, 23, 24, Mart 1 969 tarihli Akşam gazeteleri.) Böylece sorun daha geniş bir kamuoyuna yans ıma olana­ ğını bu lmuştur. Çeşitli gazete, dergi ve teksirlerdeki f ikirler en doğru ifa­ delerini

a) Doğu'da Değ işim ve Yapısal �oru nlar (Göçebe Ali­ kan Aşireti) Doğan Yayı nevi, Anka ra 1 969, 6000 civarı nda basılmıştır. c) Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Et­ nik Temel ler, (2. baskı) E yayınları , i stanbul 1 970, ( 1 1 .000 adet civarı nda bası lmıştır. d) Doğu Anadoluda Sosyal ve Siyasal Değ işmeye Et­ ki Eden Dinamikler, Yavuz Abadan'a Armağan, Siyasal Bil­ gi ler Fakü ltesi yay ını, Ankara 1 969, s. 402-440 e) Araştırı lacak Konu ve Sorunlar (Doğu Sorunu), 214


Türkiye'de Sosyal Araştırmaların Gelişmesi, Hacettepe Ü niversitesi Yayınları, Ankara 1 97 1 , s. 223-226. Şimdi düşünelim. 80 adet civarında bası lan iki teksir ile il­ gili olarak sayfalarca suçlama yaz ı s ı yazan, mangalda kül bı­ rakmayan muhbir tanık Orhan Türkdoğan, bu fikirler kamu­ oyuna daha geniş kitle haberleşme aracı ile duyurutma olanağı bu lduğu zaman neden susmuştur? Gazetelerin 1 mil­ yon civarında ti raj yaptığını düşü nürsek bu durumu daha iyi anlama olanağ ı n ı buluruz. 32- Daha önemlisi şu : Türkdoğan ile 23-25 Şubat 1 970 tarihleri arasında Hacettepe Ü niversitesi'nde Hacettepe Nü­ fus Etütleri Ensitüsü ve Türk Sosyal Bilimler Derneği tarafın­ dan düzenlenen "Türkiye'de Sosyal Araşt ı rmaların Geliş­ tirilmesi" seminerinde karşı laştık. Seminer tertip ko m itesi benden serninere araşt ırı lacak konu ve so ru nlar konulu bir bildiri su nmamı istiyordu . Ben bu başlık altında Doğu so ru nu­ nu anlatan bir tebliğ sundum. Serninere kat ı lan 1 50'ye yakı n bilim adamı b u soruna büyük b i r ilgi duydu . Tebliğimi sun­ duktan sonra 15 kadar bilim adamı ayrı ayrı eleştiriler yapt ı. Hatta b i r profesörün (Anayasa Hukuku Profesörü Tarık Za­ fer Tunaya) " . . . Beşikçi'run getirdiği son de rece önemli bir sorundur, bir hafta daha oturup bu sorunu tart ı şalım" dediğini ad ı geçen kişi de dinleyicilerden biri olarak her halde duy­ muştur. (Türkdoğan bu serninere dinleyici olarak kat ı lmıştır.) i ki teksir ve imtihan soruları ile i lgili olarak kıyametler ko­ paran, komisyonlar kurduran zat, 1 5 0'ye yak ın sosyal bilimci­ nin kat ı ldığı bir bi limsel seminerde f ikirlerimi e leştirrnek cesa­ retini n eden gösterememiştir. (Ki bu onun için aynı zamanda yurtseve rlik görevidir) Bu konu çok önemlidir. Çü nkü 1 967 yı­ l ı nda yayı nlanan teksirlerde ileri sürülen f ikirler yukarıda ad ını verdiği m makalelerde çok daha gelişmiş ve doğru bir şekil­ de , dolay ısıyla adı geçen mu hbirin itirazları n ı daha fazla artı­ racak şekilde sunulmuştur. Buna rağmen bu kişi susmuştur. Neden? 33- Kendisini bu kadar yurtsever gösteren Türkdoğan, 1 967- 1 968 ders yılında meydana gelen bir olay ı , hatta bun­ dan daha önce meydana gelmiş bir olayı veya daha sonraki iddiaları nı neden o zariıan savcı ilkiara şikayet etmemiş de 1 2 215


Mart 1 971 'den sonra kurulacak sıkıyönetim mahkemelerini beklemiştir.

j)

Mahkeme 33 Sorudan Sadece Bir Tanesini Muhbir Tanığa Yöneltmiştir

Muhbir tanık Orhan Türkdoğan 24 Şubat tarihli olup 9 Mart ı 972 tarihinde mahkemeye sunduğum. dilekçellin imti­ han sorulanyla ilgili ı 6. sorusuna (Dilekçe, s. 7) sorduğum soru ile ilgisi olmayan cevapla,r vermiştir. Ben 36 adet soru­ dan neden 3-5 tanesi üzerinde durduğunu ve 3-5 soru so­ rulduğu izlerumi yaratmaya çalıştığını soruyorum, o, tahki­ katı neden ve nasıl yaptığını arılatıyor. Bu arada yalarılan da sürdürüyor. Benim kendisine bağlı olduğum yalan oldu ­ ğu gibi (bunu yukanda belirtmiştim) Behice Boran kimdir şeklinde soru sorduğum da yalandır. Bütün ısrarlarıma rağ­ men dosyaya buna dair en ufak bir belge konamamıştır. 10 Mart ı 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mah'­ kemeye sunduğum d!}ekçenin sonuç ve istem bölümünün 7 . paragrafında ş u talebi iler. sürmüştüm: "Muhbir tanık Türkdoğan, Behlce Boran kimdir, şek­ linde sanı sorduğumu iddia etmektedir. Bu imtihan kağıdı­ nın aslının islenmesine karar verilmesini . . . " mahkeme 24 Nisan ı 972 tarihli duruşmada adı geçen belgenin mahkeme­ ce tetkikine lüzum görülmediği gerekçesiyle bu talebimi red­ detti. (Tutanak. s. 75) g)

Türkdoğan Açıkça Yalancılık Yapmıştır

M uhbir tanığın bu yalancılıklan duruşmaya ait tutana­ ğın 50. sayfasında yer aldığı şekilde açık-seçik olarak ortaya çıkmıştır. Vekilim Şerafettin Kaya, muhbir tanığın, sıkıyö­ netimden sonra sanığı şikayet edip etmediğini sormuş, muhbir tanık da "etmedim bu konuda herhangi bir ihtarım ve şikayetim yoktur" diye cevap vermiştir. Bu konuda ben. dosyada yer alan ihbar ve şikayetlerini tarihlertyle birlikte gösterdiğim zaman, "evet bu konuda sıkıyönetimden sonra şikayet ihbariarım oldu" diye bir önceki yalanından rücu et­ mek zorunda kalmıştır. Bu da muhbir tanığın ne kadar ya216


lancı ve sırf madur ettinnek amacı ile ihbar yapan bir kişili­ ğe ve gayıi ciddi bir tavıra sahip olduğunu gösterir. h.

Sonuç

Somut olaylar karşısında muhbir tanık Orhan Türkdo­ ğan ın ifadesinin hukuki bir değeri yoktur. Delil sayıl:ı;rıası '

yolsuzdur. Mahkemenin bunları delil olarak kabul etmesi kanuna aykırı bir hüküm tesis etmesi sonucunu doğurmuş­ tur.

aa) Gerek temyiz dilekçemin 7 ı -89 ve 103- ı ı3. sayfalan arasında belirttiğim, gerekse yukarıda belirttiğim gibi iki öğ­ renciye ait, derslerde tutulan notlan ihtiva eden defterler ve imtihan kağıtları ile muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın an­ latımları arasında son derece büyük farklılıklar vardır. Bu farklılıklar muhbir tanığın tahrifat yaplığını dolayısıyla ya­ lancı tanıklık yaptığını ortaya çıkarmıştır. bb) Muhbir tanık mahkeme huzurunda açıkça yalan söylemiştir ve bu yalanı tutanağa dere olunmuştur. Yukarı­ da yani ı 5 ı . sayfanın (g) şıkkında bu konu üzerinde konuş­ tum. cc) Muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın islinabe yoluyla alınan ifadesinde ve mahkeme huzurunda verdiği ifadede son derece büyük farklar vardır. İstinabe yoluyla alınan ifa­ desinde kendisine bağlı olduğum keyfiyetinelen ve bana . "Hans Freyer'in kiUıbını akut" diye direklif verdiğinden hiÇ söz etmediği halde huzurda verdiği ifadesini yukandaki iki unsura dayandırmıştır. Bunu son derece büyük bir çelişme olarak ve ifadelerde büyük bir farklılaşma olarak değerlen­ dirmek gerekir. Öte yandan 26 Ocak ı 968 tarihli şikayet dilekçesiyle is­ tinabe yoluyla alınan ifadesinin bir paralellik göstermesi ya­ nında huzurda verdiği ifadede son derece farklı bir olaydan söz etmesi ve iddiasını buna dayandırması. mahkemenin muhakkak dikkatini çekmesi gerekirken çekmemiştir. Böyle bir çelişmeyi ve ifadelerdeki farklılığın nedenini muhbir tanıktan sorup ifadeyi telif etmeden hükme varması yolsuzdur. Çünkü mahkeme. muhbir tanık Orhan Türkdo­ ğan'a bağlılık iddiasını ve onun direktilleline göre çalışınam 217


gerektiği keyfiyetiıli hükmüne temel yapmıştır. Böyle olunca mahkemenin bu çellşmeyi neden çözümlemeden hükme var­ dığını normal ölçüler içinde kavramak mümkün değildir. Mahkeme bu davranışı ile olayı açıklığa kavuşturmanuş gizli kalması için gayret sarfetmiştir. Mahkeme bu iddiayı hükmüne esas yapmasaydı bu ko­ nu üzerinde durmak önemli olmayabilirdi. Fakat aksi olmuş ve mahkeme olaya açıklık kazandırmamak için azami gayret göstermiştir. Çünkü aksi halde yalanlar bütün çirkinliği ile hemen o zaman ortaya çıkacaktı.

dd) Mahkeme, kendisi bu sorulan muhbir tanığa yönelt­ mediği gibi benim sorduğum yine bu konudaki sorulann so­ rulmasıru görülen dava ile ilgisi yok gerekçesi ile sormaması ve öteki sorulanını yine sormaması olayın bazı yönlerini giz­ lemek amacını taşımaktadır. Görüldüğü gibi mahkeme sor­ duğun 33 sorudan sadece bir tanesini muhbir tanığa yönelt­ miş geriye kalanlannı yönellmemişlir. Bu da mahkemenin büyük bir keyfilik içinde bulunduğunu göstermektedir. ee) Yine açıkça görülmüştür ki, muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın ifadesine karşılık benim savurunama hiç do­

kunulmamıştır. (Savunma dilekçesi. s. 1 1 5 - 1 ı 7) Muhbir ta­ nık Orhan Türkdoğan'ın ifadesini çürü tmek için ileri sürdü ­ ğüm delliler ve beyanlar hiç dikkate alınmamıştır. Yani ifadeye karşı savunma reddedilmemişlir. Mahkemenin bu tutumundan. adeta dosya içerisinde böyle bir savuruna met­ ninirı olmadığı . benim savunma yapmadığım izlerumi ortaya çıkıyor. Halbuki muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın ifadesinin kabulü . o ifadeye karşı savunmanın açık ve objektif bir şe­ kilde reddini gerektirir. Fakat bu yapılmamıştır. Bütün bunlardan dolayı hüküm bu yönlerden de bozul­ malıdır. 3.

Tanık Profesör Mithat Torunoğlu

a)

Tanığın Gerekçeli Kararda Kullanılan ifadesi

"Sanık İsmail Beşikçi'yi 20 Mart ı 970 tarihinde üniversitede cereyan eden anarşik olayiann soruşturolması için 218


kurulan komisyonda görev aldıktan sonra ve bu soruşturma vesilesiyle tanıdığına sanığın derslerde Marksist-Leninist yönde ve aynca Kürtçülük konusunda öğrencilere telkinler­ de bulunduğunu üniversite camiasında duyduğu na . . . " (Ge­ rekçeli Karar, s. 56) b) , Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan ifadesi Tanık Prof. 20 Mart ı 970 olaylarını tahkik için kurul­ muş bir komisyonun üyesidir. O komisyonda verdiği rapor­ lar ve komisyonun raporu ile bağlıdır. Söyleyeceği yeni b ir şey olamaz. "Ben İsmail Beşikçi'nin komünizm propagan­ dası ve Kürtçülük yönünden bölücülük faaliyetiertnde bu­ lunduğunu görmedim. Bizzat üniversite camiasında bu şah­ sın Kürtçülük yaptığı söylenmektedir. Bu hususta iki tane de kitabı var. Bunlardan ötürü adli merciierde kovuşturma açılmıştır" denilmektedir. Bir kere başkalarından duyduğu kadarı ile (kimlerden duyduğunu belirtmiyor) benim komünizm ve Kürtçülük pro­ pagandası yaptığım iddiasında bulunması bu kişinin ne ka­ dar tutarsız ve t u tanaksız olduğunu göstermektedir. Hele bunlara yayınlanmış kitaplarımı kaynak göstermesi ve bun­ lar hakkında "kovuşturma açılmıştır" diyerek yalan söyleme­ si ve mahkemeyi yanıltınaya çalışması yalancı şahitliğini or­ taya koyduğu gibi ne kadar zorlama ile yalan söylediği de açıktır. c)

Tanığın Mahkeme Huzurunda Verdiği lfade

Tanık 10 Mart 1 972'de mahkeme huzunında verdiği ifa­ dede hakkımda bazı bilgiler sahibi olduğu nu . bunların duy­ guya müstenit olduğunu , fakat kimlerden duyduğunu hatır­ layamadığını söylüyor. (Tutanak. s. 52)

d) Tanığa Mahkeme Huzurunda Sorduğum Sorular ve Cevaplan

24 Şubat 1 972 tarihli ve 9 Mart tarthinde mahkemeye sunduğum dilekçellin tanıkla ile ilgili bölümünde (s. 1 8-20) tanığa 9 tane soru sordum. Bu sorular şunlar idi: 219


1 . Tanık istinabe yoluyla alınan ifadesinde şöyle demekte­ dir: "Ben Atatürk Ü niversitesi'nde 1 967 yıl ından beri öğretim üyesiyimdir. Sanıkla uzaktan yakı ndan hiçbir ilişkim yoktur. 1 970 y ılı içerisinde öğrenci hareketleri olur. Fakültemizde ve rektörlükte ya kma ve yıkma olayları o lur. Bu hususun tahkiki için mu hakkik olarak atananlardan birisi de bendim. Olayları tahkik etti m. Bu hususta bir rapor hazırlad ım . Raporu muzda da belirttiğim gibi olayları tertip edenle r içinde bulunuyor. Ra­ poru da yanı mda getirdim arz ediyorum" demektedir. Olayları tahkik ettiğini ifade eden kişi şu sorulara açıkça cevap vermelidir: 2 . O laylar s ı ras ında rektör vekili olan kişi, o layları düzen­ leyenler hakkında Erzuru m C . Savcılığı'na bir liste vermiştir. Bu l istede ne benim, ne de mensubu buluduğum teşekkülün ( Ü niversite Asistanları Sendikası) adı yoktur. Tahkikatçı ne­ den böyle bir listeden haberdar değildir?

3. Olay hakında Erzurum C . Savcılığı soruştu rma açm ış ve dava mahkemeye intikal etmiştir. Savcıl ık bu konuda ne tanık olarak ne de sanı k olarak benim ifademe başvurmamış­ t ı r. Nitekim mahkemenizin bu konudaki bir yaz ı s ına cevap veren Erzurum C. Savcılığı , Erzu ru m'da hiçbir olaya adımın karışmadığını ve hakkımda hiçbir soruşturma açı lmadığını bil­ dirmektedir. (Bu yazı 28 . 9 . 1 971 tarih l i duru şmada okunmuş­ tu r. ) (Tutanak, s. 20) Yine bunun gibi mahkemenizde, 1 972/35 Esas-sayı lı dos­ ya ile bakılmakta olan Erzurum-Kars Dev-Genç örgütü dava­ sında, bu olaydan söz edilmektedir. Ve E rzurum'da bu dava ile ilgili olarak kimler hakkı nda iddianam e düzenlendiği ve davanın devam ettiği bildirilmektedi r. (Bk. Adı geçen dava ile i lgili say ı , 1 97 1 /209, karar, 1 971/1 32 nu maralı iddiananame, s . 2 7) Bu rada ben im ad ı m yine yoktur. N itekim tahkikat ko­ misyonu bu olay hakkında bana bu olay ile ilgili olarak hiçbir şey sormamıştır. Bu duru m karşısında tahkikçi iddiasını hangi somut nede­ ne dayandırmaktadır. 4. 20 Mart 1 970 olaylarını tahkik için kurulduğu bildirilen " i dari Tahkikat Komisyonu" neden, öğrenci lere ve asistanlara hep, " Beşikçi'yi tan ıyor musu nuz?", "Beşi kçi'nin kitaplarını 220


okuyor musunuz?", "Beşikçi'ni n fikirlerini tasvip ediyor mu­ sunuz?", ''Yay ı nevleri neden Beşikçi'nin kitapları nı basıyor da benimkileri basmıyor" şeklinde sorular sormuştur. 5. Komisyon bu olayla ilgili o larak bana neden sormamış ve herkesin ifadesine sözlü olarak başvurduğu halde, benim ifademi sözlü olarak almamışt ı r. Özellikle 20 Mart 1 970 olay­ larından bir buçuk yıl kadar önce cereyan etmiş bir olayı ben­ den sormuş ve sabah ezanı nda şeriat lehinde yazılar ve da­ ğıtılan bildiriyi, hem benim yazdığımı hem dağıttığımı iddia etmiştir. (Bu, aslında Atatürk Ü niversitesi'ndeki tahkikat ko­ misyonunu değil, Erzurum Savcılığı'nı ilgilendiren bir olayd ır)

6. Benim hangi ifademi, tahkikat komisyonunda dinlenen öğrenci ve asistanları n hangi ifadeleri ile karşılaştırarak olay­ ları yaratanlar arasında görüldüğü m sonucuna varıyor? 7. O zaman tahkikat komisyonunda benim hakkımda soru sorulan sanık olarak mı tanık olarak mı dinlenmişlerdir? 8. Tan ık ifadesine daha sonra şöyle devam ediyor: "Ben ismail Beşikçi'nin komünizm propagandası ve Kürtçü lük yö­ nü nden bölcülük faaliyetinde bulunduğunu görmedim. Bizzat ü niversitede bu şahsın bölücülük yaptığı söylenmektedir. Bu hususta bir iki tane eseri vard ı r. Bunlardan ötü rü adli merci­ Ierde kovuştu rma açılmışt ır" demektedir. Kitapları m hakkında adli merciierde kovuşturma açıldığı iddiası doğru değildir, yalandır. Böyle bir kovuşturma yoktur. Prof. Torunoğl u neden ezbere konuşmak gereğini duyuyor? ·

9. Prof. Torunoğlu, karş ı s ı ndakini suçlarken, somut delil­ lere dayanacağı yerde , suçlad ığı kişi hakkında "uzak-yakı n hiçbir ilişkim yoktur" dediği halde, neden söylentileri kaynak göstermektedir?

Mahkeme bu sorulardan sadece iki tanesini tanığa tev­ cih etmiş ötekileri görülen dava ile ilgisi yok, gerekçesiyle reddetmiştir. Tanık 8. soruya verdiği cevapta. "bir zabıt yanlışlığı ola­ bileceğini" söylemiş, 4. sorunun cevabını ise askıda bırak­ mıştır. Tanık bu soruya cevap vereceği yerde. koltuk yakıl­ ması olayının cereyan şeklini anlatmıştır. 22 1


e)

Sonuç

Tanık Prof. Mithat Torunoğlu'nun ifadesi hukuki ba­ kımdan bir değer taşımamaktadır. Bu iladelere dayanılarak tesis edilen hüküm elbette kanuna aykın olur.

aa) Tanığın ifadesi, "Üniversite camiasında" dedikodu şeklindeki duygulara dayanmakta, fakat kimden duyduğu­ nu bildirememektedir. bb) Koltuk yakma olayı ile ilgili beyanı bizzat C. Savcılı­ ğının sözü geçen yazısı ile çürü tülmüştür. Hükme etki etme­ si elbette düşünülemez. cc) Mahkemenin. yukanda belirttiğim sorulan tanığa yöneltmemesi bazı olayiann açıklık kazanmasını önlemekte­ dir. ifade, somut olaylarla çeliştiği halde işaret ettiğim soru ­ Iann bizzat mahkeme tarafından tanığa yönellilmemiş olma­ sı yine yolsuzdur. Birtakım olayların gizli kalması amacına maluftur. Özellikle İdari Tahkikat Komisyonu'nun ne kadar keyfi işlemler yaplığını gizlemek amacını gü tmekledir. dd) Tanığın ifadelerindeki çelişmeler, ifadenin somut olaylarla çelişen yönleri telif edilmeden hükme vanlması yol­ suzdur. ee) Yine açıkça görülmüştür ki. tanık Mithat Torunoğ­ lu'nun ifadesine karşılık, benim savunmama hiç dokunul­ mamıştır. (Savunma dilekçesi, s. 1 07) Sanık Mithat Toru­ noğlu'nun ifadesini çürütmek için ileri sürdüğüm delliler ve beyanlar hiç dikkale alınmamıştır. Yani ifadeye karşı savun­ ma reddedilmemiştir. Mahkemenin bu tu tumundan adeta dosya içerisinde böyle bir savunma metninin olmadığı. be­ nim savunma yapmadığım izlerumi ortaya çıkıyor. Halbuki Tanık Mithat Torunoğlu'nun ifadesinin kabulü yani ithamın kabulü . bu ifade ve ithama karşılık savunma­ mm açık ve objektif bir şekilde reddini gerektirir. Fakat bu yapılmamıştır. B ü tü n bunlardan dolayı hüküm bu yönden de bozulma­ ladır.

222


4. Tanık Şaban Karataş a)

Tanık Şaban Karataş'ın Gerekçeli Kararda Kullanılan ifadesi

"Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı olduğum zaman san ık is­ mail Beşikçi'yi aynı fakü ltede asistan bulunması sebebiyle tanıdığı na, kendisine (Sosyolojiye Giriş) dersi ni okutma yet­ kisi verildiğine, ders verme s ı rası nda, ders konusu hududunu aşarak, Marksist propaganda yaptığı ve bölücülük niteliğin­ deki fiki rlerini öğrencilere telkin ettiği keyfiyetini, öğretim gö­ revlileri ve öğrenciler vasıtasıyla duyduğu na, Orhan Türkdo­ ğan' ı n sanığı mürakebe etmek du rumunda bulunduğuna, bu öğretim üyesinin de meseleyi bildirmesi üzerine; sa nığı çağ ı ­ rıp, konuştuğuna, sanı ktan; (Atatürk Ü niversitesi Doğu'da ku ­ rulduğuna göre, Doğu Anadolu ile ilgili araşt ı rma sonuçları na ağı rlık vermek gerekir. Tabiatıyla sosyal sorunlarla da ilgile­ nip, bu nları ders konusu yapmam lazım gelir) şeklinde cevap aldığı na, o tarihte Doçent olan Orhan Türkdoğan'ın bu ko­ nudaki yaz ı l ı başvurması akabinde ; Prof. Selahattin Olcay ve Doç. Turhan Tufan Yüce'yi idari soruşturmayla gö revl en­ dird iğine, bu soruşturma devam ederken bazı gelişmelerin vuku bulduğu na, nitekim san ığın bir göÇebe aşiret le ilgili araştı rmasını tamamlayıp, tevdi ettiğinde; bu incelemeden alınan sonuçların sadece bu aşirete uygulanacak mahiyette olduğunun görü ldüğüne, yani sanığın ihtilalci sosyalistlerin yaptığı gibi, araştırmayı resim çekme şekli nde yürüttüğü nü müşahede edildiğine, san ığ ı n s ı n ı r kasabalarıyla ilgili başka bir araştırma projesinin bidayete reddedilmesinden sonra, bi­ lahare 1 O kişilik ilim kurulundan 6 kişinin toplanarak, ekseri­ yet kararı ile projenin yürürlüğe konu lduğuna, bu araştı rma sonuçlarını n ilgili ku rula ve rilmeyerek, sanıkça yayınland ığ i n ı , sanığın, kendisiyle hoca-öğrenci ilişkisi bulunmayan, sıkıyö­ netimden sonra Kayseri'de yakalanan Nazif Kaleli ve zabıta kuvvetlerince kovalanırken vurulan Kadir Manga'n.ın asistan­ lık odası nda devamlı görüştüğüne, Alikan Aşireti ile a lakah araştı rmasının; Doğu Anadolu'nun yaşant ı s ı n ı , sosyal malze­ meyi aksettirecek nitelikte i l mi bir örnek olmadığı n ı , dolayı sıy­ la bundan çıkarılacak sonuçların, Doğu Anado lu'nun sosyal yapısının temsil edil meyeceğine, buna rağmen araşt ı rmanın, ihtilalci sosyal istler taraf ı ndan büyü ltü lüp, ilmi bir esermiş gibi 223


takd i m edilerek övüldüğü ne, sanığın Doğu M it ingleri ile ilgili teksirini öğrencilere dağıtarak, okumalarını tavsiye ettiğini duyduğu na, gerek bu ve gerekse Alikan Aşireti ile alakah araştı rma teksirlerini öğretim üye lerine de dağıttığına, öğre­ tim görevli lerinin, kendi ders konu ları}'la alakah şahsi araştı r­ maları nı derslerde tema olarak işleyebileceğine, ancak sanı­ ğ ı n , Doç. Türkdoğan' ı n denetimi nde ders vermesi ve soru mluluğu n Türkdoğan'a ait bulunması hesabıyla bu hu­ sustaki davranışiarına Türkdoğan'ın müdahale edebileceği­ ne, fil hakika adı geçen öğretim üyesinin bu lüzuma uymasına rağmen, sanığ ı n davranışında ısrar ettiğine, sanıkla aynı ko­ nuda yaptığı ikaz konuşması s ı rasında sanığın: M Ben Türki­ ye Sosyolojisi okutuyorum . Doğu'ya ağı rlık vererek Tü rki­ ye'nin meselelerinden bahsediyorum. D erslerde Che G ua­ vera'dan bahsetmem teferruat sayı l ı rl d ediğine, ve ayrıca: (Bu a rada milli kurtuluş savaşını öğrencile re izah ediyoru m . Che Guavera nın, ku rtuluş savaşından gayrı hiçbir savaşa taraftar değilim, sözünü de naklediyorum. Keza çağ ı mııda kurtuluş savaş ı mızın Türk M illi K U rtuluş Savaşı'na nazaran bazı özel likler taşıdığını da bildiriyorum) şeklinde cevaplar verd iğine . . . '

"

b)

Huzurda Dinlenme Olayından Önce Açıklığa Kavuşan Bazı Hususlar

aa) Tanık Şaban Karataş MİTin Bir Ajanıdır

Ternyiz dilekçernin ı ı 5- ı ı 8 sayfalan arasında belirtti­ ğirn gibi davaya konu olan evrak üniversite yöneticileri tara­ fından ı 968 yılı yaz aylannda MİT Müsteşarlığı'na gönderil­ miştir. Bu yöneticiler rnuhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu ve ta­ nık Şaban Karataş'tır. (Ternyiz dilekçesi, ı ı 5 / 7 ve ı 6. ı l . ­ ı 97 ı tarihli duruşma, Tutanak, s. 2 7) Dernek ki, gerek Rektör Prof. Kemal Bıyıkoğlu gerekse Şaban Karataş MİT'in ü niversitedeki görevli aj arılandır. Aksi halde aslında lüzurnu rnuhakerne veya rnenl rnuhakerne muamelesi için Danıştay'a gönderilmesi gereken idari Tahki­ kat Komisyonu evrakı MİT M üsteşarlığı'na gönderilir miydi? Zaten muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu huzurda dirılenir­ ken İdari Tahkikat Komisyonu evrakırun "Prof. Karataş ta224


rafından Fuat Paşa'ya verildiğini" bizza t kendisi de belirt­ miştir. (Bk. 10 Mart 1 972 tarihli du ruşmada yine .aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçe , s. 2

1 6 Haziran 1 972 tarihli duru şmada mahkemeye sunu­ lan 1 5 Mayıs 1 972 tarihli dilekçel bb) MIT, İdari Tahkikat Komisyonu'nun Evrakını Geç Göndermiştir Huzuren dinlenme olayından önce açıklığa kavuşan ikinci bir husus da MİT'in İdari Tahkikat Komisyonu evrakı­ nı 6 ay kadar gecikme ile ve mahkemenin ısrarla istemesi üzerine göndermiştir. (Temyiz dilekçesi s. 1 1 7 1 1 4, s. 1 1 8/ 1 5 ve Tutanak, s . 35)

cc) Üniversite Yöneticileri Yani MİT Görevlileri, Hakkımda MİTe Yanlış ve Kasıtlı Bilgiler Vermişlerdir Yine buzurda dinlenme olayından önce açıklığa kavuşan üçüncü bir husus da üniversite yöneticilerinin yani MiT gö­ revlilerinin imtihanlarda sorduğum sorular hakkında MİT'e yanlış. eksik ve kasıtlı bilgiler verdiği hususudur. (Temy:iz dilekçesi, s. 1 1 5 ve Tu tanak. s. 2 1 , 99) Dava dosyasında bulunan ve 4 öğrenciye ait 5 imtihan kağıdındaki sorularla ve yine benim mahkemeye sunduğum sorulara ait listedeki sorularla MİT'in gönderdiği bu liste karşılaştırıldığı zaman aralannda ne kadar büyük farkların bulunduğu yine ortaya çıkmaktadır.

c) Tanık Şaban Karataş'ın Buzurda Verdlğl İfade Tanık Şaban Karataş. mahkeme huzurunda verdiği ifa­ dede derslerimle ilgili beyanlannın duygulara dayandığını, öğretim üyelerinden ve öğrencilerden bazı şikayetler duydu­ ğunu söylediği halde, sadece muhbir tanıklardan Türkdo­ ğan'ın adını verebilrnektedir. (Tutanak. s. 57) ·

Tanık. " . . . Dersteki sınırı aşan tu tumu ile ders dışında okumalan için öğrencilere teksirler dağıtlığını bildirdi." (Tu -

225


tanak, s. 5 7) demektedir. Temyiz dilekçemin 59. sayfasında belirttiğirn gibi adı geçen teksirler 8 Şubat ı 968 tarihli Fen­ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na verdiğim dilekçede (bk. mahkemeye sunduğum 3 . 2 . ı 972 tarihli dilekçe, Ek. ı ve Tutanak, s. 60: Tutanakta tanık Karataş bu dilekçeden ha­ beri olduğunu bildirmektedir) ve 9 Eylül ı 968 tarihinde İ da­ ri Tahkikat Komisyonu'na verdiğim cevaplarda sözü geçen Doç. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Mübeccel Kıray ve Prof. Dr. İbrahim Yasa ya ait makalelerdir. '

Tanık bu makalelerle. benim o sıralarda derslerimden bağunsız olarak yazıp yayınladığun ve (Doğu Mitingleri'nin Analizi ve Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme) isimli araştırmalanını kanştırmakta­ dır. Tanık, söz konusu dersleri verdiğim sıralarda Orhan Türkdoğan'ın emirlerine verildiğimi, fakat onu n emirlerini dinlemediğimi ifade etmektedir. Bu yalandır. Temyiz dilekçe­ min 7 ı -89 sayfalan arasında bu konu üzerinde etraflıca du­ rulduğu için burada tekrar etmekte yarar görmüyorum. Tanığın - yine tu tanaklann 57. sayfasında görü len "sanı­ ğın faaliyeti devam etmekte bulunduğunu" beyanındaki (faa­ liyet) sözü benim çeşitli gazete ve dergilerde yayınladığım ki­ tap yayınlanını ifade etmektedir. Tanık. "İsmail Beşikçi yi dağuracağı mahzurlan kaale alarak ders vermekten men ettim" demektedir. Bu da yanlış­ tır. ı 967- 1 968 ders yılında 2. sömestrede dersler boş geç­ mişti, temyiz dilekçemin 85. sayfasında yer alan belge bunu açıkça ortaya koymaktadır. Muhbir tanık Orhan Türkdoğan benimle ilgili şikayetlerinin büyük bir kısmını benim derste doktora tezimi okuttuğum iddiasına bağlamıştır. Gerek 26 Ocak ı 968 tarihinde Fen-Edebiyat Fakültesi'ne verdiği şika­ yet dilekçesinde. gerek istinabe yoluyla aılnan ifadesinde ve gerekse huzurda verdiği ifadede. bu. açıkça görülmektedir. Dolayısıyla tahkikat komisyonu bu h ususu da araştırmak için kurulmuştur. Tanık Karataş ise "İdari soruşturma 6. 7 ay kadar sür­ dü. Bu süre içinde bazı gelişmeler oldu. Şöyle ki. İsmail Be­ şikçi Alikan Aşireti olarak adlandınlan D oğu'daki bir aşiret! tetkike başladı. . . " demektedir. (Tutanak. s. 58) Karataş'ın '

226


sözünü ettiği Alikan Aşirett'nin doktora teztın olduğu düşü­ nülürse, ne kadar büyük, davanan özünü ilgilendiren bir yanılgı içinde bulunduğu açıkça görülmektedir. Halbuki be­ nim doktora tezimi de ders konusu yaptığun şeklindeki iddi­ ayı tanık Karataş ifadesinin en sondaki bölümünde (Tuta­ nak, s. 60) . . Sanığın kendisine ait doktora tezi ve araştırmaları derslerde mevzu yapmasına Türkdoğan mü­ dahale edebilir" diyerek ne büyük bir çellşme içine düŞtüğü­ nü bizzat kendisi, kendi ifadeleri ile gözler önüne sermekte­ dir. ".

Tanığın H arvard Üniversitesi'nden gelen araştırmacı ile ilgili olarak söyledikleri beni bağlamaz. Tanığın yine Göçebe Alikan Aşiret! ile ilgili beyanlan gerçekten bilimsel faaliyet karşısındaki küstahlığını. bilimsel zihniyetin aksi bir zihniyete sahip olduğunu gösterir. Tanık, araştırmanın yankılannı ters ve kasıtlı yorumlamaktadır. "ihtilalci sosyalistlerin yaptığı gibi araştırınayı resim çekme şeklinde yürüttüğünün müşahede edildiğine" (Gerekçeli Ga­ rar, s. 57, Tutanak. s. 59) şeklindeki cümlenin ne hukuki ne de toplumsal bakundan hiçbir anlamı olmasa gerektir. "Yine sanık sınır kasabalaoyla ilgili araştırma projesini araştırma enstttüsüne tevdi ettiğinde enstitü bilim kurulu bu isteğini reddetmiştir. Bu red kararının gerekçesini bile­ miyorum" diyerek ne kadar üstün-körü beyanlarda bulun­ duğunu bir k�re daha ortaya koymaktadır. "Ancak proj enin her zaman için yapılacak, yaptınlacak tetkiki sonunda yine aynı neticede bir karara varılacağından şüphe yoktur. Bu talep akademik ve ilmi yönden olduğu gibi, metod yönünden de kabul edilmemek gerekir" dedikten sonra sözü edilen pro­ jenin yine aynı kurul tarafından kabul edildiğini. kabul edenleri suçladığını ve kendisinin o zaman orada olmayan­ lardan faydalanarak kabul ettiklerini ifade etmektedir. Böy­ lece araştırma proj emin kabul edilmemesi için ön yargılarla fakat bilinçli olarak mücadele ettiğini açıklamış olmaktadır. Posof C. Savcılığı'nın kovuşturması da tanık tarafından yanlış aksetttrtlrnektedir. Aynı savcılığın 1 968/324 hazırlık ve 969 / 58 karar sayılı takipsizlik karan adı geçen öğrenci hakkında bile kovuştu rmaya yer olmadığına karar vermiştir. Tanık ön yargılarla ve hiçbir soyut delile dayarunadan 227


ileri sürdüğü iddialarına devam etmektedir. "Atatürk Üniver­ sitesi'nin imkanlarıyla sağlanan bu araştırma sonuçları da bilalıere sanıkça ilglli kurula verilmeyip yayınlarunıştır. Bu araştırma sonucunun da sanığın diğer eserleri gibi kendi amacı istikametinde olduğu ve onun tamamlayıcı nitelikte olduğu yapılacak tetkikten anlaşılıyordu . " (Tutanak, s. 58) Burada anlatılan olay, tamamen yalandır. Zira doçentlik tezi olarak hazırlanan sınır kasabalan ile llgili araştırma, ya­ yınlanma şöyle dursun henüz yazılmamıştır bile. Sadece elimde uygulanmış 453 anket vardır. Arıketierin değerlendı­ rilmesi işi henüz tamamlarunamıştır. Kald.ı ki, tanık lfadesi­ nin daha sonraki bir yerinde "sınır kasabalannda yaptığı araştırma sonuçlarını Jlmi kurula tevdi etmeyerek eser ha­ linde yayınladığını duydum. Bunun adına Doğu Anado­ lu'nun Düzeni, denlldiğini işittim. Bu eseri, yani belirttiğim araştırma sonuçlarını muhtevi eseri okumadun. Ancak oku ­ yup tetkik eden arkadaşlanından öğrendlğlrne göre buna gö­ re bunun da diğeriert gibi aynı temayı işlediği, yani Doğu Anadolu'nun devrime dönüşmeye müsait çelişkileıi ihtiva et­ tiğini, yansıllığını duydum" (Tutanak. s. 59) demekte . böyle­ ce yukanda kesinlik arzeden ifadesine müphemiyet vermek­ te , görmedim. okumadun sadece duydum demektedir. Tanık yukandaki ifadesinde. Daha Jlk müsvetteleri bile düzenlerunemiş bir araştırma hakkında. "yayınlamış". "ideoloj isini tam�lamaktadır" diye beyanda bulunarak bana karşı ne kadar kasıtlı ve ön yargı lle hareket ettiğini göstermektedir. Hele hele bir profesörün böyle bir hataya düşerek iki yıl önceki kitabın ismiİli vererek bunu doğrulamaya çalışması onun sahıp olduğu mevki ba­ kunından ne kadar acıdır. Tanık, üniversitede cereyan eden olaylarla · llglli olarak duyguya dayanan bazı bllgiler vermektedir. Fakat kimden. nasıl duyduğunu belirtmemektedir. Tanığın burada da çok büyük yanılgılara düştüğü büyük bir gerçektir. Tanık, be­ nim Ziraat Fakültesi'nde de ders verdiğimi bilmez göründü­ ğü gibi (bk. 3.2. 1 972 tarihli dilekçe, s. 4) benimle hiç ilgisi olmayan ve tanunadığım öğrenclleri de beniİnle ilgllı olarak göstermeye çalışmaktadır. 228


Omeğtn: rencidir.

Mehmet Naldpoğlu benim tanımadığım bir öğ­

Tanığın Doğu Mitingeleri'nin Analizi teksiri lle Uglll td­ dtalarına temytz dllekçemtn 1 1 9- 1 22 . sayfalan arasında ce­ vap verilmiştir. Tanığın Hans Freyer'ln Sosyolojiye Giriş kitabı ile Ugtll beyanlan yine temytz dllekçemin 1 22 - 123. sayfalan arasın­ da ve 7 1 -89 sahifeleri arasında cevaplandınlmıştır. Burada Şaban Karataş'ın çok önemli yanılgılar Içinde bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Temylz dUekçemin 84-85. sayfasında bir belge sunmuş­ tum. Burada 1 8 . 6. 1 968 tarihinde Şaban Karataş'ın dekan olarak bana sorduğu ve benim o soruya verdiğim cevap yer almaktadır. Sözü geçen sayfalarda Şaban Karataş'ın bu bel­ geye dayanarak bundan en az 6-7 ay sonra cereyan etmiş bir olayı belgelerneye çalıştığını ve böylece büyük bir yanılgı içine düştüğünü belirtmiştim. İşte yukarıda (s. 1 6 1 , Parag­ raf 2)'de belirtmeye çalıştığını husus da aynı şekilde büyük bir yanılgıdır. Gerek 1 8 . 6. 1 968 tarihli yazı, gerekse Alikan Aşireti ile ilgili araştırma hakkındaki yanılgılan tanık Kara­ taş ın gerçekten çok büyük yanılgılar içinde olduğunu ve bu yanılgıların davanın özünü ilgilendirdlğini, giderek ifadenin delil değerini ortadan kaldırdığını açıkça ortaya koymakta , bilakis lehime bir delil haline gelmektedir. '

d)

ı O Mart ı 972 Tarihli Duruşmada

Tanık Karataş'a 6 Soru Sordum Davanın özünü ilgilendiren bu sorular şurılardır: "1 . 4936 sayılı Ü niversiteler Kanunu'nun 49 . maddesi

· şöyledir: ' Ü niversite öğretim mesleği üyelerinin memurluk gö­ revleri dolayısıyla veya görevlerini yapmak s ı rasında işledik­ leri suçlar üzerine Memurun Muhakematı Kanunu'nun gerek­ tirdiği ilk soruşturma, rektö rün tayin edeceği bir veya iki tahkikçi tarafı ndan yapılır. Soruşturma ka{Jıtları ve tezleke M illi E{Jitim Bakanlığı tara­ fından Danıştay'a gönderilir. Yarg ılamanın gerekliliğine veya gereksizliğine Danıştay'ı n ilgili dairesince karar verilir.' 229


Görüldüğü gibi kanun, I dari Tahkikat Komisyonu'nun rek­ tör tarafı ndan kurulmasını öngörmektedir. Prof. Karataş de­ kan o lduğu halde neden I dari Tahkikat Komisyonu kurmuştur. Bu konuda neden rektörlüğe müracaat etmemiştir? •

a) Erzurum Atatürk Ü niversitesi mahkemenizin 2 1 . 1 0. 1 971 tarihli duruşmada aldığı bir karar üzerine verdiği cevabi yazıda, imtihan kağ ıtlarının ve derslerde tutu lan notla­ rı havi defterlerin üniversitede olmadığını bunların M i T M üs­ teşarl ığı'na gönderildiğini şu şekilde açıklamaktadır: ' . . . imtihan kağıtları ve derslerde tutulan notları havi def­ terler o zamanın Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Şaban Kar�taş'tan sorulmuştur. P rof. Şaban Karataş'ın cevabı ili­ şiktedir.' Prof. KARATAŞ şöyle demektedir; ' . . . Beşikçi hakkındaki soruşturma evrakı , sandığıma göre o zaman M i T Müsteşarlığı'na gönderilmişti.' Bu yaz ı 1 6. 1 1 . 1 971 tarihli duruşmada oku ndu . ( Bk. mahkemenize 7. 1 2. 1 971 tarihinde aynı tarihli duruşmada verdiğim dilekçe, s . 4) b) Ü niversite yetkililerinin 'idari soruşt urma evrakı üniver­ sitede yok, M i T'e gönderildi' demelerine karşı M i T de iki üç defa bu evrakın kendisinde olmadığını bildirmiştir. 2.

c) Bunun üzerine tekrar M i T'e ve ü niversiteye yazı yaz ıl­ mıştır. (B k. 1 6. 1 1 . 1 971 tarihli duruşma tutanakları , s. 29) M ahkemenin bu isteği karşıs ında üniversite yetkil ilerinin ce­ vabı tutunaklara şöyle geçti: ' ... Ü niversite idaresince sanık hakkı nda yapılan idari işlem belirtild ikten sonra ismi geçen öğrencilerle ilgili sınav belgelerinin ve ders notlarının Rektör Şaban Karataş zamanında M i T yetkilisine elden verildiği an­ laşıld ı . ' (Bk. 28. 1 2. 1 971 tarihli duruşma tutanağı , s. 33) d) Bunun üzerine evrakı n getirilmesi konusunda yine ısrar edilmiş ve mahkeme de bu talebi kabul ederek M i T ve üni­ versiteye yazı yazmıştır. (Tutanak, s . 34) e) 25. 1'. 1 972 tarihli duruşmada ise idari tahkikat evrakının M iT tarafı ndan gönderildiği görülmüştür. (Tutanak, s. 35) 3. Görüldüğü gibi ' idari Tahkikat Komisyonu' çalışmasına

230


temel olan evrak Prof. Ka rataş tarafı ndan M I T'e elden veril­ miştir. Veya M I T M üsteşarlığı'na gönderilmiştir. a) Evrak hangi amaçla M I T'e intikal ettirilmişti r?

b) Hangi tarihte M i T'e intikal ettirilmiştir? . c) Prof. Karataş'ı n M i T ile ilgisi nedir? (Bilind iği gibi Ana­ yasa M ahkemesi son kararlarından birinde 'esas no 1 97 1/41 ve karar no 1 97 1 /67' M i T ajanların ı n değerini karara bağla­ mış, bu tanı kların ifadelerinin öteki tanıkların ifadeleri gibi de­ ğerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu bakımdan bu sorunun sorulması gerekir) 4. Prof. Karataş neden lüzumu muhakeme kararı aldır­ mamıştır? 5. Prof. Karataş suç işlerneyi göz e a larak (TCK'nun 229 ve 28 Aralık 1 971 tarihli duruşmada verilen d ilekçe. s. 1 -2) idari tahkikat evrakını M i T'e vermesi yerine neden C. Savcılı­ ğ ı na müracaat etmemiştir? 6. 2 1 . 1 0. 1 971 tarihli duruşmada (Tutanak, s. 25) ve 1 6. 1 1 . 1 971 tarih li duruşmada M i T tarafı ndan gönderildiği be­ lirtilen yaz ı lardan ' Beşikçi'nin yaptığı i mt ihanlara ait imtahan kağıtların ı n ası lları teşkilat ı mı ıda yoktur, fakat Beşikçi'nin sorduğu soruları n sureti olarak şunlar okundu : - Geri Batı Anadolu, ileri Doğu Anadolu sözünü açıklayı­ nız. - Bağ ı msızlık savaşları kurtuluş savaşlarından kutsaldır sözünü açıklayın ız.' Bu sorular ise gerek 4 öğrenciye ait 5 i mtihan kağıtları nın asıllarında, gerekse 3 . 2 . 1 972 tarihinde mahkemenize sundu­ ğum dilekçeden (Bk. Ek. 2) açıkça anlaş ılacağı üzere benim sorduğum sorularla hiç ilgili d eğildir. Demek ki , M i T'e yanlış bilgiler verilmiş M i T aldatı lmıştır. Bu bilgiler Prof. Karataş taraf ı ndan mı verilmiştir?

23 1


e)

Mahkeme Tanık Şaban Karataş'a Sorduğum 6 Sorudan Sadece ı .sini Kendisine Yöneltmiş Ötekilerin Görülen Dava ile İlgisi Yok Gerekçesiyle Sorulmasını Reddetmiştir

24.2. 1972 tarihli ve 9 M art . 1 972 tarihli duruşmada mahkemeye sunduğum dilekçenin tanıkla ilgili bölümünde­ ki (s. 14- 1 6) 1 . soruya tanık cevap vermekten kaçınmıştır. (Tutanak. s. 59-60) Ben 4936 sayılı kanunun 49. maddesine neden uyulmadığını sorduğum halde tanık savcı gibi itham­ kar sözlerle beni. ned�n üniversiteden uzaklaştırmaya çalış­ tığını arılatmakladır.

fJ

Sonuç

Somut olaylar karşısında tanık Şaban Karataş ın ifade­ sinin hiçbir hukuki değeri yoktur. Mahkemenin bunları delil telakki etmesi kanuna aykırı bir hüküm tesis etmesi sonu­ cunu doğurmuşlur. '

aa) Bir kere mahkemenin huzurda dirılenen tanıktan davaya esas teşkil eden İdari Tahkikat Komisyonu evrakının neden MiT Müsteşarlığı'na gönderildiği h ususunu sormama­ sı. bu konuya açıklık getirmemesi. olayı gizli tu tmak ve ört­ bas etmek amacını gü tmektedir. Bu davranış kanunen yol­ suzdut. bb) Yine kendisi tarafından M İTe hakkırnda neden yan­ lış bilgiler ve raporlar verdiğinin sorulmaması. yine yukarıda beUrttığim amaca matuftur. Yukarıda belirttiğim gibi muh­ bir tanığın MiT görevlisi olması bu davayı fazla ilgilendirme­ yeblllr ama hakkımda. MİT'e sırf mağdur ettirmek için yanlış ve kasıtlı bilgiler vermesi. yani yalancılık yapması yakından tlgilendirir. Bu bakımdan bu hususların mahkeme tarafın­ dan kesinlikle açıklığa kavuşturu lması gerekirdi. cc) M ahkeme kendisi bu sorulan taruğa yöneltmediği gi­ bi benim sorduğum, yine bu konularla ilgili sorulann sorul­ masını da "görü len dava ile ilgili değil" gerekçesi ile sorma­ ması ve öteki sorulanını yine sormaması olayın bazı yönlert­ nt gizlemek amacını taşımaktan başka bir anlama sahip de­ ğildir. 232


dd) Tanığın ifadeleri telif edilmeden hükme gidilmiştir. Yukarda belirttiğim gibi tanık huzurda verdiği ifadesinin bir yerinde " . . . İdari soruşturma 6-7 ay kadar sürdü. Bu süre içinde bazı gelişmeler oldu. Şöyle ki, İsmail Beşlkçl Alikan Aşiret! olarak adlandınlan Doğu'daki bir aşlreti tetkike baş­ ladı. . . " (Tutanak s. 38) demektedir. ifadesinin başka bir ye­ rinde ise " . . . Sanığın kendisine ait doktora tezi ve araştırma­ lan derslere mevzu yapmasına Türkdoğan müdahale edebi­ lir" demektedir. (Tutanak. s. 60) Alikan Aşireti isimli araştır­ manın doktora tezim olduğu düşünülürse bu ifadenin ne kadar büyük bir çelişki olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Yani, hem do'ktora tezimi derste konu yaptığım için bu­ nu tahkikle görevli komisyon kurulmuş hem de ben bu ko­ misyonun faaliyetleri devam ederken Alikan Aşlretl isimli doktora çalışmalanma başlamışım. Çelişmenin ne kadar ağır bir çelişme olduğu açıkça ortada durmaktadır. Öte yan­ dan temyiz dilekçemin 84 ve 85. sayfaları arasındaki belge­ ler ve bu belgelerle ilgili olarak yaptığım yorumlar da tanık Karataş'ın büyük bir yanılgı içinde olduğunu ortaya koy­ maktadır. İşte mahkemenin bu tip çelişkileri çözümlemeden hükme varması yolsuzdur. ee) Temyiz dilekçemin 7 1 -89 sayfalan arasında belirtti­ ğim gibi Prof. Karataş'ın Türkdoğan'a bağlı olduğum yolun­ daki iddiası yalandır. Bu iddiası ile tanık. yalancı tanık ol­ mak durumunda kalmaktadır. Ayrıca MİT Müsteşarlığı'na yanlış. kasıtlı ve gerçeği aksettim1eyen bilgiler vermesi yine yalancı tanıklığı ile ilgilidir. ff) Yine açıkça görülmüştür ki tanık Şaban Karataş'ın lfadesine karşılık benim savunmama hiç dokunulmamıştır. (Savunma dilekçesi. s. 1 20- 1 23) Tanık Şaban Karataş'ın ifa­ desini çürütmek için ileri sürdüğüm delliler ve beyanlar hiç d ikkate alınmamıştır. Yani ifadeye karşı savunma reddedil­ memiştir. Mahkemenin bu tu tumundan adeta dosya içeri­ sinde böyle bir savunma metni olmadığı. benim böyle bir sa­ vunma yapmadığım izleilimi ortaya çıkmaktadır. Halbuki tanık Şaban Karataş'ın ifadesinin kabulü . o lfa­ cteye karşı savunmanın açık ve objektif bir şekilde reddini gerektirir. Fakat bu yapılmamıştır. 233


Bütün bunlardan dolayı hüküm bu yönden de bozulma­ lıdır.

5. Muhbir Tanık Asistan İbrahim Erol Kozak a)

Muhbir Tanığın Gerekçeli Kararda Kullanılan lfadesi ·

"Sanığın 1 967-1 968 öğretim devresi sonunda Siyasal Bil­ giler Fakültesi'nde ( Doğu Anadolu'nun geri kalm ışlığını) M arksist bir açıdan işlediği bir ders s ıras ı nda tanıdığına, bila­ hare Atatürk Ü niversitesi'ne asistan olarak girdiği zaman, bir süre sanı kla aynı odada otururken, o tarihte belirgin tipler o larak dikkati çeken ve sanıkla hoca-öğrenci ilişkisi bulu nma­ yan diğer fakülte öğrencilerinin onu devamlı olarak ziyaret et­ tiklerini gördüğüne, ismail Beşikçi'nin bu öğrencilere (bu üniversitede devrimci düşünen kaç hoca var?) diye defaaile sorduğunu duyduğuna, bunlardan Kadir MANGA'nın, bir gün yine aynı odada Marks' ı n fikirleri ile Mao'nun görüşlerini savunduğuna, doktora için Siyasal Bilg iler Fakültesi'ne dön­ düğü nde ; san ığın da bir vesile ile Ankara'ya ge lip, fakültenin tahsis ettiği asistanlar odas ında bir süre kaldığı na, bir akşam Cemal Özgüven ve Uluç G ü rkan'ın da isminin geçtiği (Ay­ d ı nlık) dergisinde yapı lan toplantıya gittiğini gördüğüne, 1 970'ten itibaren sanığın Erzurum Ü NAS şubesinin faaliyet­ lerini organize ettiğine, Mart 1 970 tarihli koltuk yakma olayla­ rının tahrikçileri arasında sanığın da bulunduğunun öğre nildi­ ğine, öğrencilere ders verme olayı ndan yararlanarak, onları Marksist ve b.ö lücü gö rüşleri benimsemek, tetkik etmek ve s ı ­ n ı f geçmeleri arasında b i r tercihe zorlad ığına, bunu h e m sa­ nığın öğrencisi o lup durumu kendisine bildirenlerden ve hem de san ığın öğrencilere kaynak şekilde gösterip okumalarını istediği eserlerin niteliğinden anladığına, ayrıca ders anlatım­ larında, öğrenciye tavsiye ettiği çoğalımaları ve diğer yayınla­ rın da politik beyanları esas almak suretiyle bilim adamı nın uymak zorunda olduğu ilkeleri bir kenara ittiğine . . . " (Gerek­ çeli Karar, s. 57-58)

234


b)

Muhbir Tanık İbrahim Erol Kozak'ın İstinabe Yoluyla Altnan lfadesi

"Benim samğın bölücülük faaliyetinden kastım. kendisi müteaddit yazılannda ve çıkarmış olduğu eserlerinde Türki­ ye'de Kürt ırkırun var olduğunu, hatta aklımda kaldığına gö­ re Türk aydıru Türkiye'yi Türk görmeye alışmıştır. Esasında bu çok yanlış bir düşüncedir. Halbuki Türkiye'de Türk ayrı­ dır. Kürt ayrıdır diyecek kadar düşüncelerini gerek yazılı. gerekse sözle yaymıştır" diyerek "bölücülük kavramına" yan­ lış bir anlam veriyor. Muhbir asistanın 20 Mart 1 970 olaylan ile ilgili iddiası veya şüphesi bizzat Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'run yazısı ile çürütülmektedir. Muhbir asistanın imtihan kağıtlanyla ilgili iddiası yine yalancı tanıklığından başka bir şey değildir. Zira sözü geçen dersler 1 967- 1 968 ders yılında yapılmıştır. imtihanlar , bu döneme aittir. O dönemde muhbir tanığın üniversiteye he­ nüz intisap etmediği kesin bir gerçektir. O günlere ait olayla­ rı bilmesi mümkün değildir. c)

Muhbir Tanığın Huzurda Verdiği lfade

Muhbir tanığın lO Mart 1 972 tarihinde mahkeme huzu­ runda verdiği ifade tamamen hayal mahsulüne , uydurmala­ ra ve ondan bundan duyduklanna dayanıyor. Siyasal Bilgi­ ler Fakültesi'nde verdiğim derslerden çeşitli gazete ve dergilerde yayınladığım makalelere ve kitaplara kadar her şeyi suçlamaya çalışmakta ve hepsine birer kulp takmakla­ dır. Bu arada kendisinin öğrencilerle yaptığı tartışmayı bile benim için suç olarak göstermeye çalışmaktadır. Muhbir tanık bu arada Ziraat Fakültesi'nde de ders ve­ ren bir kişi olduğumu bilmemektedir. Muhbir tanık öğrenci­ lere "bu üniversitede devrimci düşünen kaç hoca var?" şek­ linde soru sorduğumu iddia etmektedir. Bu. anlamsız bir sözdür, zira. hocalar çevresine ben. asistan olarak daha ya­ kın bir kişi olduğum için aniann düşünceleri hakkında öğ­ rencilerden daha geçerli bilgi sahibi olabilirim. Dolayısıyla böyle bir sorunun öğrenciye sorulması anlamsızdır. 235


Muhbir tanık daha sonra şöyle Q.evam etmektedir: Bir akşam Aydınlık'ta yapılacak toplantıya Cemal özgüven isimli bir asistanı sanık davet etti. O da. Uluç da gelebilir mi diye sordu . Bahsettiği şahıs Uluç Gürkan'dı. Sanık ona ce­ vaben. gideceğin yer çok kavgacı. Ben bundan toplantının Marksizm'den de öte bölgeci niteliği haiz bir toplantı olduğu sonucunu çıkardıın. Zira Uluç gibi Marksizmin en ileri saf­ hasında bulunan bir şahsın katılmasının mahzurlu görüle­ ceği toplantının ancak bölgeci olabileceğini düşündüm. Burada muhbir tanığın Uluç hakkındaki sözlerinin. Uluç'un düşüncelerinin beni ilgilendirmeyeceği şüphesizdir. Üniversite asistanlannın sohbet toplantısında kavga. gürül­ tü olmayacağı. asistarılann kavgacı olamayacağı şüphesiz­ dir. Muhbir tanık hayal muhsulü uydurmalar içindedir. Zira muhbir tanık anlatımında zaman bile gösterememektedir. Bu arada 1 970'te Atatürk Üniversitesi'ne döndüm deme­ sine rağmen Mart 1 970'te Ermrum'da değildım diyerek yine çelişme olacak bir durum içine giriyor. Buna rağmen ÜNAS bu konuda bildiri yayınladı. diyerek yine görgüye dayanan bir arılatımda bulunmakta. böylece bir daha çelişmektedir. Öte yandan Mart 1 970 koltuk yakma olayları ile benim ilgi­ min olmadığı Er,mrum C. Savcılığının 28.9. 1 9 7 1 tarihli du­ ruşmada okunan yazısından da açıkça anlaşılmaktadır. (Tu ­ tanak. s. 20) "Üniversite Personel Kanunu sebebiyle sanık yine baş rolde idi" demesi de gerçekiere aykırıdır. Çünkü o zaman ben sadece ÜNAS üyesi idim. ÜNAS'ın' ne başkanı idim ne de yönetım kurulunda üye idim. Böyle bir kişinin baş rolde olması düşünülemez. Öte yandan ÜNAS boykolu 1 969 başlarında. yani bahar aylann­ da oldu. O zaman muhbir tanık Erzurum'da bulunmadığını. ifadesinin daha yukarı kısımlannda bizzat kendisi söyle­ mektedir. Tutanakların 64. sayfasında yer alan bir ifadesin­ de muhbir tanık. kesin bir yanılgı ve çelişme içinde olduğu­ nu "ÜNAS boykolu Mart 1970'ten sonra oldu" diyerek açıkça ortaya koymaktadır. ifadesini böyle bir yanılgı ve çelişme üzerine inşa eden muhbir tanığin doğru şeyler söyleyemeye­ ceği açıktır. Muhbir tanık İbrahim Erol Kozak ifadesinin son kısım236


lannda Msanık devlet görevini kendi fikirlerine alet etmiş, ta­ lebeyi Marksist ve bölücü görüşü okumakla sınıf geçmek arasında bir tercihe zorlamıştır. Zira öğrenciye tavsiye ettiği Lenln'e aıt fikirler tabiatıyla onlara ait fikirleri okumaya ta­ lebeyi mecbur bırakmıştır� diyerek yine gerçek dışı bir olayı ifade etmektedir. Derslerde öğrenciler tarafından tutulan notlannda kimlerin eserlerinin tavsiye edildiği, h a ngi konu­ Iann okutulduğu açıkça bellidir. Somut deliller karşısında muhbir ta nık İbrahim Erol Kozak yalan söylemektedir.

d) Muhbir Tanığa Mahkeme Huzurunda 8 Soru Sordum. Bu Sorulann Önemlilerini Buraya da Alıyorum 2. M uhbir tanık Atatürk Ü niversitesi'ne 1 968 y ı l ı Ekim­

Kasım aylarında intisap etmiş, çok kısa bir müddet Erzu­ rum'da kaldıktan sonra (20-25 gün) ku lakları ndan rahatsız ol­ duğu içi n l stanbul'a gitmiştir. Bu kısa müddet içinde muhbir tanık adamdaki boş masada oturmuş tur. Fakat bu müddet içi nde aram ı zda hiçbir bilimsel, ciddi tart ışma olmamışt ı r. 5. Muhbir tanık, ifadesinde ' . . . Halta dekan ve üniversite­ ye karşı yapı lan bir harekette de tertipçisi olarak h issetmişim­ dir. Ama bunu kat' i o larak d iye me m·, demektedir. Bu olay hakkında Erzurum Savc ı l ığ ı 'nca kovuşturma açıl­ masına, olay mahkemeye intikal etmesine, benim hakkımda gerek tanık olarak, gerek sanık olarak kovuşturma açılmama­ sına ve bu duru m mahkemenizin bir sorusu üze rine Erzurum Savcılığı'nca belirtilmesine rağmen (B k. 28.9 . 1 971 tarihli du­ ruşma) muhbir tanık hala şüphe içinde midir? Ö yle ise delille­ rini somut olarak ortaya koymalıdı r.

6. M uhbir tanık daha sonra şöyle demektedir. ' . . . Sanık üniversitemizde sosyoloji asistanıdı r. Derslerde öğrencilere devamlı olarak aşı rı solu aşılamak amacını gütmüştür. Hatta yapmı ş olduğu bu· gün, Dünya'da aşırı solun babası bilinen Lenin'in birçok görüşlerini veya sözlerini s ı nav sorusu yap­ mıştır, hatta Lenln'e ait (ileri Doğu geri Batı) sözü nün ne ma237


naya geldiğini ve bunun cevaplandı rılmasını istemiş, bununla Lenln'i b ilmeyen, hocan ın sırf sormuş olduğu sualin cevabını not alabilmesi için aşırı sol yaz ıların okunmas ın ı açıkça tavsi­ ye etmiştir' demektedi r. Bir kere muh bir tanık üniversiteye yukarıda da belirttiğim gibi 1 968 yılının son aylarında girmiştir. Dersler ise 1 967 yılı­ n ı n Kası m-Aralık ve 1 968 yılı Ocak aylarında yapılmış imti­ hanlar da bu devrede yapılmıştı . Mu hbir tanık ü niversiteye intisap etmediğine, hatta Erzu­ rum'da dahi bulunmadığına göre derslerden ve imtihan soru ­ ları ndan nasıl haberdar olmuştur? 7. Ü niversite yöneticilerinin mahkemenize gönderdikleri cevabi yazılarda idari tahkikat evrakının yani i mt ihan kağıtla­ rının as ılları nın ve defterde tutu lan notları havi defterlerin 1 968 yılı yaz aylarında M i T Müsteşarlığı'na gönderi ldiği (Bk. 1 6. 1 1 . 1 971 tarihli duruşma tutanakları ve 7. 1 2 . 1 971 tarihli di­ lekçe, s. 4) veya elden M i T yetkilisine verildiği belirtilmekte­ dir. Yani ders notları ve i mtihan evrakı üniversitede deği l, M i T'tedir. Ö te yandan muhbir tanık o s ırada üniversiteye i nti­ sap etmemiştir. Bu durumda muhbir tanık derslerde nelerin anlatı ld ığından ve imtihanlard a nelerin sorulduğu ndan naStl haberdar olmuştur?

e)

Mahkeme 8 Sorudan İkisini Muhbir Tanığa Yöneltmiştir

Muhbir tanık 24 Şubat 1 972 tarihli ve 9 Mart 1 972 tari­ hindeki duruşmada mahkemenize verdiğim dilekçellin ken­ disi ile ilgili bölümü ndeki (s. 1 6- 1 8) 7. soruya şöyle cevap vermiştir. " . . . Sanığın derslerde öğrencilere neler anlattığını ve sınavlarda ne gibi sorular sorduğunu ifademde beyan et­ tiğim tehlikeli faaliyetlerini izlediğim için, takip ederek ve öğ­ rencilerden sorarak öğrendim . " (Tutanak, s. 64) Demek ki muhbir tanık 7. soruda sözü geçen hususlan iki kanaldan öğrendiğini ifade etmektedir. al Faaliyetlerimi takip ederek, bl Öğrencilerden sorarak. Bu husus muhbir tanığın MiT'in bir ajanı olduğunu ortaya koymaktadır.

238


jJ

Muhbir Tanığın Mektubu

Öte yandan 1 8 Nisan 1 972 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçe ile mahkemenize muhbir taruk İbrahim Erol Kozak'tan adıma gelen bir mek­ tubun fotokopisini sunmuştum. Muhbir taruk o mektubun­ da davanın esası ile ilgili olarak şunları söylemektedir: (Tu­ tanak, s. 7 1) aa) Muhbir tanık, "şu anda size karşı mahkemedekin­ den farklı olarak tamamen iyi niyetler beslediğimi zannetme­ yiniz. Benim size karşı beslediğim hisleri ve sizi değerlendi­ riş tarzunı tayin eden düşüncelerinizdir. Beyan ve yazılan­ ruzdır. Bu düşünce ve kanaatlerinizi. . . " diyerek ihbarlanru, mahkemedeki tanıklığını, bana karşı kızgınlığıru düşünce ve kanaatıerime dayandırmaktadır. (Sözü geçen mektup, s. 1 )

bb) Muhbir taruk, " . . . Irken ayırmaya çalıştığıruz malum etnik gruba müntesip olsaydınız bu davraruşıruzı daha baş­ ka açıdan değerlendirir ve bu mektubu yazmak ihtiyacım duymazdım" (Mektup, s. 2) diyerek benim, malum etnik gruptan olmadığunı yani Kürt olmadığımı, bunun için de yardım ellerini uzattığıru belirterek somut bir ayıncılık örne­ ği vermiştir. Daha sonra "kraldan fazla kralcı", "krala rağ­ men kralcı", "bu avukatıann ırki menşelerinin Kürt olduğu­ nu ve hatta Allah korusun kurulacak Kürt devletinin önemli mevkilerine (Başbakanlığa) aday gösterildiklerini rivayet ka­ bilinden duydum" (Mektup, s. 3-4) , "Bu Kürt topluluğunun hemen yanı başında Türklerin" (s. 3 ve 5) . "Doğu Anado­ lu'da)ti vatandaşlanmız kendilerine Türk. Kürt v.s. ne ad ko­ nursa konulsun" (s. 5) demek suretiyle Doğu Anadolu'da ba­ ğunsız bir kültürü ve dili olan bir Kürt halkırun yaşadığı hakkında bilgisi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. cc) Muhbir tanık mektubunun 3. sayfasının başında. " . . . siz bu vatan için hiç iyi şeyler düşüruneyen . . . " şeklinde başlayan bir cümleden itibaren benim bazı kişiler trafından kandınldığıma ve piyon olarak kulllaruldığıma işaret etmek­ tedir. 4. ve 5. sayfalarda da kendisinin "Diyarbakır'da beni yargılayan çok kıymetli savcı ve hakim kadrosuyla tanıştığı­ nı" görüştüğünü ihsas ettirerek, bu heyete karşı. "beni iyi niyetimden istifade ederek bazı kişiler kandırdı, yanlış yolla239


ra itti, p işmanlık duyuyorum" şeklinde itiraf yapmamı öner­ mektedir. Daha önemlisi de böyle bir itiraftan sonra mahkemenin cezaını h afilleteceğini yine lma yollu olarak ifade etmektedir.

dd) Muhbir tanığa göre Doğu Anadolu bir barut fıçısı haline gelmiştir. (s. 7) ff) Doğu Anadolu'nun sosyo-ekonomik ve etnik durumu üzerine bilimsel araştırmalar yapmak, bilimsel tartışmalar yapmak mümkün değildir. Sıra bu konuya geldi mi artık bi­ limsel tezler konuşmaz. Bu mesele fikri tartışma ile değil kurşun kurşuna, değnek değneğe halledilir. Bu bakımdan bilimsel tartışma gereksizd�r. (Bk. 1 8 Nisan 1 972 tarihli du­ ruşmada yine aynı tarihle mahkemeye sunular dilekçe ve ekler!) (Tutanak. s. 7 1 ) Muhbir tanığın. değil bir kamu tanığı olabilme , sıradan. kişiliğe sahip bir insanın dahi haiz olamayacağı bir karakte­ ri olduğunu söylemek bu mektubun okunmasından sonra her zaman mümkündür. Bu kişiliğe sahip bir kişinin söyle­ yeceği şeylerin de gerçekten kaale alınmaması gerektiğinden muhbir tanıklığını da ciddi bulmak zordur. g)

Sonuç

Somut olaylar karşısında muhbir tanık İbrahim Erol Kozak'ın ifadesinin hiçbir hukuki değeri yoktur. Mahkeme­ nin bunları delil telakki etmesi kanu na aykırıdır.

aa) Muhbir tanığın istlnabe ile alınan ifadesi karşısında huzuren verdiği ifadede yeni yeni unsurlarm ortaya çıkması. bunun evvelki ifadesinde belirtilmediği hususunun muhbir tanıktan sorulmaması yolsuzdur. bb) Benim. muhbir tanığa sorulmasım istediğim sorula­ rın kendisinden sorulmaması yine yolsuzdur. Bazı hususla­ rın aydınlığa kavuşmasını engellemek amacını taşımaktadır. cc) Muhbir tanık İbrahim Erol Kozak'ın mahkemeye sunduğum mektubu kendisinin ne kadar tutarsız ve duygu­ sal bir kişi olduğunu, bana fikirlerimden dolayı kızdığıru ve bunu açıkça beyan ettiğini göstermektedir. Böyle kine ve 240


duygusallığa dayanan ifadeler elbette hukuki bir nitelik taşı­ mazlar.

dd) Muhbir tanığın ifadelerindeki çelişıneler tartışılma­ dan telif edilmeden, h ükme vanlması yolsuzdur. ee) Yirıe açıkça görülmüştür ki, İbrahim Erol Kozak'ın ifadesirıe karşılık benim savunmama hiç dokunulmamıştır. (s. ı ı ı- ı ı sı Savunmam dikkate alınmamış, savunma objek­ tif delil ve kanılarla reddedilmemiştir. Bütün bunlardan do­ layJ hüküm bu yönden de bozulmalıdır.

6. Muhbir Tanık Turhan Tufan Yüce a)

Muhbir Tanık Turhan Tufan Yüce'nin Gerekçeli Kararda Kullanılan lfadesi

" . . . Doktor olduktan sonra sanığ ı n , Kürtçülük üzerindeki faaliyetlerini artırdığına ve çalışmalarının ilim alanında kalan bir çalışma olmaktan çıkarak, bu meseleyi siyasi bir mesele yapmaya başladığına, ders verdiği öğrencilerin ve baz ı öğre­ tim üyelerinin şikayetlerinin de vuku bulmasıyla keyfiyetin de­ kani ıkça soruşturma konusu yapıldığına, Prof. Selahattin 01cay ile beraber bu soruşturmada görevlendirildiğine san ığın derslerde öğrenciler tarafı ndan tutulan notları ve diğer çoğalt­ ma, yay ın ve faaliyetlerinin incelendikten sonra, sanığın taraf­ gir, sırf M arksist bir görüşle ders verdiğini anlad ığına, böyle taraf tutan sosyolojik olayları çoğun lukla ilmi değerini kaybet­ miş görüşler açısı ndan ele alan bir davranışı ilmi anlayışla bağdaştı rmaya imkan görmediğini, vermekle görevlendirildiği (Sosyolojiye G iriş) dersinde genel sosyolojik metot ve me­ selelerin ele al ınması gerekirken sanığın bu genel konuları bir yana b ı rak ı p Doğu Anadolu'da Kürt aşiretlerinin yaşay ışı ve bunları n demokratik h aklardan yoksu n bırakılarak çaresiz duru ma düşürü ldüklerini ortaya koyduğuna ve öğrencil ere anlattığına, olayları tek taraflı ve komünist terminolojiye uy­ gun şekilde tasvip ettiğine , idari soruşturma so nunda düzen­ ledikleri rapor muhteviyatının doğru olduğuna, sanık lsmail Beşikçl ile araları nda dostluk veya d üşman lık şeklinde nite­ lendirilebilecek herhangi bir ilişki bulunmad ığına, onu haricen uslu ve terbiyeli bjr kimse şeklinde gördüğü ne, ancak sanığın 24 1


ya komün ist devletlerin ajanı , ya da Ortadoğu'da g ittikçe bü­ yüyüp kuvvetlenen, yavaş da olsa sanayileşen Türkiye'nin is­ tikbali hakkı nda bazı hesaplar yapan, yapması muhtemel olan başka büyük devletlerden birinin ajanı olduğuna kanaat getirdiğine, üniversitedeki anarşik olaylardan ve bu olaylar sı­ rasında rektörlük ve dekanlık büroları nın tahrip edi lmesinden sonraki günde sanığın üniversite idarecil eri ve vali için (Bun­ lar Amerikan ajanlarıd ı r, ke nd ilerinin Amerika'dan da maaş aldıkiarına emi nim) şeklinde konuştuğunu öğre ndiğine, görgü ve bilgilerine nazaran sanığın sosyal ve siyasi görüşleri itiba­ rıyla Marksist yani komü nist bir kişi olduğuna, fikirle rini ders­ lerinde ve yazı ları nda açığa vu rduğuna, Türkiye'yi bö lmek amacıyla Türk-Kürt ayırımı yaparak, buna özel önem verdiği­ ne . . . " ( Gerekçeli Karar, s . 58-59)

Burada mahkeme muhbir lanığın zaten kasıtlı olan be­ yanlarını bile lahrif etmekten p;eri dum1amışlır. Şöyle ki: b)

Muhbir Tanığın İstinabe Yo lu ile Alınan ifadesi

M uhbir tanık, " . . . Ben İsmail Beşikçi'yi şahsen tanırım. İsmail Beşikçi dış görünüşü ilibarı ile lerb iyeli bir insandır"' diyerek mahkemeye manevi yönden elki altına almaya çalı­ şıyor.

" . . . Bunun üzerine o zamanki Fen- Edebiyat Fakü ltesi' De­ kanı Selahattin Olcay ve beni D r . i smail Beşikçi'nin ders notları n ı , bunların suç teşkil edip etmediklerini incelemekle görevlendirdi. i ncelediğimiz notlar çok tarafgir, sırf M arksist bir görü şle yazı lm ışt ı . Böyle taraf tutan sosyoloji olayların ı , çoğunluğu itibarıyla ilmi değerini kaybetmiş fikirler aç ısından ele alan bir ders takririni ilmi anlayışla bağd a ştı rmaya imkan görmedik. Ayrıca şu cihet de çok şayanı dikkatli . Sosyoloji­ ye Giriş dersi, bu dersin temel meselelerini ihtiva etmek icap eder. Halbuki Beşikçi bu notlarında, ·sosyolojinin umu mi ve elemant er konularını bir yana b ı rakıp Doğu Anadolu'daki Kürt aşiretlerinin yaşayış ı n ı öğretiyar ve hat ı rlayabildiğime göre bunların demokratik hak larından yoksu n b ı rakı ldı ğ ı n ı , ve yok­ sul duruma düştüklerini öğrencilerine anlatıyordu. Komünist term inoloji ile olayları tek tarafl ı tasvir ediyordu. Raporumuz­ da bu cihetleri açı kladık." 242


Bilindiği gibi muhbir tanık Turhan Tufan Yüce 1 968 yı­ lında kurulan İdari Tahkikat Komisyonu üyelertnden biridir. Bu muhbir, 2 1 Eylül 1 968 tarihinde Prof. Selahattin Olcay ile birlikte hazırlayıp dekanlığa verdikleri raporda ise yukarı­ daki, fikirlertni açıkça çürüten beyanlar vardır. O raporda aynen şu ifadeler yer almakta idi: " . . . Dr. Beşikçi , komisyonumuza verdiği 9 .9 . 1 968 tarihl i yaz ı l ı cevabında 1 966- 1 967 ders yılı ikinci sömestresinde Sosyolojiye G i riş dersini okuttuğunu, bu derslerde sosyalo­ jinin tarifini , ko nusunu, metodunu diğer ilimlerle mü nasebet­ lerini öğrettiğini beyan etmiştir. 1 967-1 968 ders y ı lı nda Türki­ ye'nin toplumsal yapısı üzerinde durmuştur. Göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin incelenmesi, Türkiye'nin toplu msal yapısı içinde genişçe bir konudur. Jeopo litik bakı mdan nazik sayılan bir bö lge üniversitesin­ de göçebe aşiretler araştırılırken 'Kürt ' denilen vatandaş top­ lu lukları teşebbüs gibi görülebilir. Fakat ilmi metotlar içinde kalmak, ilmi tarafsızlıktan ayrılmamak şartı lle bu türlü araştı r­ malar da ilim hü rriyetinin cevazı içinde mütalaa edilme l idir. Dr. Beşikçi ders notları nda ve yazı larında kanaatı mıza göre Marksist ve solcu bir görüşten hareket etmektedir. Fakat gö­ rüşlerinde ve açıklamalarında kanunlarım ıza göre suç teşkil edecek bir husus yoktur. Batıcı l ığı gericilik saymak, Do­ ğu'da Kürt adı verilen vatandaşlarımız ı n ayrı dili konuştukları ­ nı ve hatta ayrı kü ltüre sahip o ldukları nı söyl emek, Gü ney Amerika ü lkelerinin veya Kuzey Vietnam'ın kurtu luş savaşı yaptıklarını ileri sü rmek gerçi bugün büyük kısmı itibarıyla so l düşüncesinin iddialarıdır, fakat bunları yazmak ve söylemek suç değildir. Bu gibi beyan ve yaz ı lar kısmen veya tamamen siyasi mahiyet arzetse bile, D r. Beşikçi öğretim yetkisini iyi ku llanmamış olur, ama, ün iversite öğretim üye ve yardımcı la­ rının siyasetle uğraşmak hakları vard ı r. .. " (21 .9. 1 968 tarihli i dari Tahkikat Komisyonu raporu , s . 1 ) Muhbir tanık ifadesine şöyle devam ediyor: " . . . Halis bir vazife hissi ile Beşikçi'nin yazılarından en önemli o lanlarından bi rkaç örnek topladım. Bunları n fotokopi­ lerini ald ırd ı m . Ve u mu mi deyimle vatana i hanet mahiyetierini belirten bir dil ekçe tanzim ettim. Dilekçenin daha etkili ol243


masını sağlamak için birçok öğretim üyesi a rkadaşımı n DiLEKÇELERI iMZALAMALARINI rica ettim. Arkadaşla­ rım imzaladılar. Dilekçeyl fotokopilerle birlikte Ankara Sı­ kıyönetim Komuta n lı ğı'na gönderdim. Ayrıca hai n saydı­ ğ ı m b u sanığın takipsiz kalma i htimalini büsbütün önlemek için yine suç teşkil eden yazıların fotokopisini ald ım. Yaz ı ların yay ı nlandığı organların tarihi ve numaras ı n ı kaydettim. Ve ya­ zıların suç teşkil edici mahiyetini kısaca beli rleyici bir dilekçe ile bu nları da I stanbul Ö rfi i dare Kumandanl ığı'na adı mla im­ zamla postaladım . . . "

Muhbir tanığın ne kadar kasıtlı olduğu bu beyanından bile ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi ihbar- keyfiyeti kişilerin kendiliğinden yaptıklan bir fiildir. Başkalannın rivası ile ih­ bar yapılması elbette usule aykın bir durumdur. "Kürtler yoktur, herkes Türktür" diyen ve beni Kürtler­ den söz ettiğim için suçlayan muhbir tanığın bizzat kendisi de Kürt kelimesini kullanabilmektedir. "Örneğin 1 000 yıldan beri beraber yaşadığımız Kürt kardeşlerimiz" sözü kendisine aittir. Muhbir tanık Profesör Turhan Tufan Yüce: " ... arz ettiğim gibi ismail B eşi k çi ile dostluk ve düşman­ lık şeklinde nitelendirilebilecek herhangi bir i lişkim yoktur. Dı­ şarıdan sanık uslu ve terbiyeli bir kimse olarak görülür. Fakat kanaatıma göre Beşikçi, ya komünist devletlerin ajanıd ır, ya da Orta-doğuda gittikçe büyüyen, kuvvetlenen yavaş da olsa sanayileşen Tü rkiye'nin i stikbal i hakkı nda bazı hesaplar ya­ pan veya yapması muhtemel olan büyük devletlerden birinin ajanıdır. Ya da sonra bir ihtimal aslen Türk olduğu ileri sü rü ­ len Beşikçi'nin gerçekten hasta olduğudur . . . "

Görüldüğü gibi muhbir tanık bana birbirt ile çelişen ajanlıklardan birini yakıştırmaya çalışıyor. Ya Rus ajanıdır. ya da Amerikan ajanıdır. Muhbir tanığın hiçbir delile dayan­ madan böyle ulu -orta iddialar ilert sürmesi ne kadar fanatik bir kişi olduğunun açık delilidir.

244


c)

Muhbir Tanık Turhan Tufan Yüce İstinabe Yolu ile Alınan Sözü Geçen lfadesinde Kesin ve Açık Bir Şekilde Yalan Söylemektedir

Muhbir tanık ifadesinin son kısmında 20 Mart 1 970 olaylan sırasında Avukat lbrahlm Blllci ye dayanmak sure­ tiyle şöyle diyor: '

" . . . buna rağmen o günün akşamı veya ertesi günün ak­ şamı sanık ismail Seşikçi karı s ı n ı n teyzesi oğlu Avukat ib­ rahim Silici'nin evinde üniversite idarecileri için ve pek terbi­ yeri bir zat olan o zamanki vali için, bunlar Amerikan ajanla­ rıdır, bu nları n Amerika'dan maaş aldıkiarına eminim, de miş­ tir. Bur:ıları karısının akrabası olan ibrahim Silici'den işitmi­ şimdir. Avukat ibrahim Silici ismail Beşikçi i le onun komü­ nist f ikirlerine karşı münakaşa, mücadele ettiğini çok d efalar söylemiştir." Muhbir tanığın bu iddialan bizzat Avukat İbrahim Bili­ ci'nin kendi ifadesi ile çürütülmektedir. Avukat İbrahim Bi­ lici ifadesinde şöyle demektedir: " İsmail Beşikçi benim eşi­ min tey:r.esinin kızının kocasıdır. Bu münasebetle kendisini tanırım. Bana hiçbir zaman beyan edilen sözleri söyleme­ miştir. Ve ben de Avukat Turhan Tufan Yüce'ye böyle bir konuşma yapmadım . .. Görüldüğü gibi mu h bir tanık Turhan Tufan Yüce'nin ifadesi bizzat kendi tanığı tarafmdan çürü ­ tü lmektedir. Bu bakımdan yalancı şah illiği açıkça ortaya çı­ kan mu hbirin ifadesi kabul edilemez.

d)

Sonuç

aa) M uhbir tanık Turhan Tufan Yüce 'nin açık ve kesin bir şekilde yalancı tanıklık yaptığı iki belge ile ortaya çıkmış­ tır. Bu belgelerden biri mu h bir tanığın 2 1 .9. 1 968 tarihinde İ dari Tahkikat Komisyonu üyesi olarak düzenlediği raporda­ ki görüşleri ile istinabe yolu ile alınan ifadesi arasındaki d e ­ rin çelişkidir. Belgeleden ikincisi ise istfnabe yolu ile alınan ifadedeki bir beyanın y:ine kendi gösterdiği tanık tarafından açık ve kesin bir şekilde yalanlanmasıdır. Mahkemenin bu kadar açık bir şekilde yalancı tanıklık yapan bu kişinin ifa­ desine itibar etmemesi ve bu kişi h akkında yalancı tanıklık­ tan hakkında işlem yapması gerekirdi. 245


bb) Çelişen lfadelerin telillne gidilmeden hükme varılma­ sı yolsuzdur. Son derece keyfi bir delil kullanmaktır. cc) Mahkeme muhbir tanık Turhan Tufan Yüce'nin ifa­ desine karşı benim savunmamı (s. 1 04- 105) hiç dikkate al­ mamıştır. Halbuki muhbir tanığın ifadesini kabul eden mah­ keme benim bu ifadeye karşı savunmamı da dikkate alması ve objektif delillerle ve objektif deliliere dayanan kanılada reddetmesi gerekirdi. Halbuki bu yapılmamıştır, yapılmama­ sı yolsuzdur. Böyle bir ifadeyi delil sayan ve savunmayı dikkate alma­ yan mahkemenin hükmü elbette geçerli olamaz. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır. 7.

Tanık Cevdet Gökalp

a)

Tanık Cevdet Gökalp'in Gerekçeli Kararda Kullanılan lfadesi

"Doçent olarak Fen- Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi bu ­ lunduğuna, Aralık 1 967"d.en itibaren sanık ismail Beş i kçi"nin hareketlerini ve yayı nları nı izlediğine, onun fakü lte içinde bir huzursuzluk kaynağı haline geldiğini müşahade ettiğine, 20 Mart 1 970'deki anarşik olaylar üzerine Profesör Ahmet Kurt başkanlığı nda kurulan soruşturma kom isyo nuna kat ıld ı ­ ğına, 1 50'ye yakın tanığın bilgisine başvurdukları n ı , çeşitli makale çoğaltma ve yayı nlarıyl 9 azı l ı bir ko münist olduğu ka­ naat ı na vardı ğı sa nığın anı lan olayların da tahrik edici bir un­ suru şeklinde gö rü ldüğüne, düzenledikleri rapor muhteviyat ı­ n ı n doğru olduğuna . . . " ( Gerekçeli Karar, s . 59) b)

Tanık Cevdet Gökalp'in İstinabe Yolu ile Alınan lfadesi

"3 Aralık 1 967 y ı l ı ndan beri Atatürk Ü n iversitesi'nde gö­ revliyim. Ü niversiteye geldiğim günden beri sanık ismail Be­ ş i kç i nin fakü ltesi olan Fen-Edebiyat Fakültesi'nde başl ıca huzursuzluk kaynağı olduğunu müşahade ettim. Siyasal Bil­ giler Fakültesi mezu nu olmam ve onun da bu fakülte mensu ­ bu bulunması dolayısıyla bana ziyaretini bekledim. Dikkatimi çeken husus onun asla ziyaretime gelmemiş olması . Bu hu'

246


sus ilk anda hakkı nda söylenenleri doğru çıkarın bir kanaat oldu. Çü nkü milliyetçi bir Türk -çocuğu olmam onun ziyareti­ me engel teşkil etmiş olacak ."

Görüldüğü gibi muhbir çok h issi olarak konuşmaktadır. Hakkımda, huzursuzluk kaynağı olduğuma dair bazı dedi­ kodular duymuş, ziyaretine gitmediğim için de bu k.:ınaatı kesinleşmiş. Kaldı ki muhbirin ne Siyasal Bilgiler Fakültesi üyesi olması ne de mU!iyetçi bir Türk çocuğ\.1 olması beni il­ gilendirmez. Hatta tanığın fakültedeki varlığı da beni hiç ilgi­ lendirmemiştir. Ve lanığın bu meziyetlerini bu ifade dolayı­ sıyla öğrenmiş bulunuyorum. "Komünizme karşı hassas bir Tü rk çocuğu olmam ve bu husu sta mücadeleci bir karaktere sahip olmam gayesiyle is­ mail · eeş i k çi yi yay ınlarından ad ım ad ı m izledim. Onun ko­ münist Forum, komü nist Akşam gazetesi ve i şçi Partisi'nin yay ı n organı Ant dergisinde yayı nlanan yaz ı ları ile Alikan Aşi reti ve Doğu'nun Toplumsal Düzeni gibi ese rlerin telki­ kinden edindiğim açık ve seçik kanaat Beşikçi'nin as ı l bir ko­ münist olduğu . " '

Tanık tamamıyla basın savcılarının denetiminde olan yayın organlarında 3-4 yıl önce yayınlanmış yazı ve kita plan kaynak göstererek, komünist olduğum kanısına vanyor. Öte yandan Forum, komünist Akşam gazetesi diyerek komü­ nizm hakkında esaslı bilgiler sahibi olmadığını da ortaya ko­ yuyor. c)

Tanık Cevdet Gökalp Yalan Söylemektedir

Tanık ifadesinin son kısmında 20 Mart ı 970 günü unı­ versitede meydana gelen olaylan tahrik ettiğimi. bunu n da İdari Tahkikat Komisyonu'nun raporuyla sabit olduğunu id­ dia etmektedir. Halbuki Erwrum C. Savcılığından gelen 4. 9. ı 97 ı gün ve ı 97 ı /29 sayılı cevabi yazısı (Tutanak, s. 20) bu iddiayı kesinlikle yalanlamaktadır. ..

d)

Sonuç

Tanık Cevdet Gökalp yalancı, duygusal ve maksatlı bir kişidir. Dolayısıyla ifadesi de kabule şayan değildir. 247


aa) Tanık Cevdet Gökalp'in ifadesi son derece duygusal faktörlere dayanmakta , kendisinin ziyaret edilmemesini bile aleyhime suç delili olarak göstem1eye çalışmaktadır. Forum ve Ant dergileri ve Akşam gazetesi hakkındaki görüşleri yi­ ne mesnetsiz ve duygusaldır. bb) Erzurum C. Savcılığı'nın sözü geçen yazısı tanık Cevdet Gökalp'in yalan .söylediğini açıkça ortaya koymakta­ dır.

cc) Çelişen ifadelerin telifine gidilmeden hükme vanlma­ sı yolsuzdur. dd) Mahkeme tanık Cevdet Gökalp'in ifadesine karşı benim savunmamı (s. 1 03) hiç dikkate almamıştır. Halbuki tanığın ifadesini kabul eden mahkeme benim bu ifadeye karşı savunmamı da dikkate alması ve objektif delillerle ve obj ektif deliHere dayanan karularla reddelmesi gerekirdi. Halbuki bu yapılmamıştır, yapılmaması yolsuzdur. Böyle bir ifadeyi delil sayan ve savunmayı dikkale alma­ yan mahkemenin h�ıkmü geçerli sayılamaz. H üküm bu yön­ den de bozulmalıdır. ·

8.

Tanık Mehmet İshakoğlu

a)

Tanığın Gerekçeli Kararda Kullanılan ifadesi

" i şletme Fakültesi öğretim görevlisi olması hasebiyle bir süre sanıkla Edebiyat Fakültesi binasında aynı yerde kald ık­ ları n ı , sanığın odası n ı n bir kısım öğrencilerin toplantı yeri hali­ ne ge ldiğini gördüğüne, 20 Mart olayları ndan sonra kurulan soruşturma komisyonunda çalışırken, sanığın cereyan eden olayların tertip ve teşvikçisi olduğunun o rtaya çıktığı nın, rapor muhteviyat ı n ı n hakikati aksettirdiği ni. .. " (Gerekçeli Karar, s. 59 ) b)

Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan İfadesi

" . . . Edebiyat Fakü ltesi binasında kaldığım müddet içerisin­ de isınail Beşikçi'nin odasının bir nevi, bir kısım öğrencilerin toplant ı odası olduğunu gördüm. Arkadaşlarımdan duyduk la­ rım, isınail Beşikçi'nin maksat l ı çalı ştığını ve odasına gelen öğrencileri eğittiğini gösterir mahiyetteydi . . . "

248


Tanık beni tanunıyor, arkadaşlık yapmamış, arkadaşla­ rundan duyduklanyla maksatlı çalıştığım kanısında olduğu­ nu söyülüyor. Kaldı ki, üniversite mensubu bir hocanın oda­ sına öğrenciler her zaman gelir ve görüşme yapabilir. Bunun suç delili Jiye gösterilmesi gülünçtür. c)

Tanık İstinabe Yoluyla Alınan lfadesinde Yalan Söylemektedir

Tanığın 20 Mart olaylarının tertip ve tahrikçisi olduğum yolundaki iddiası Erwrum C. Savcılığı'nın 4. 9. ı 97 ı gün ve ı 97 ı /29 sayılı cevabi yazısı tarafından (Tutanak, s. 20) ke­ sinlikle yalanlanmaktadır. "Erzu rumluların üniversiteye yü rüyüşlerinden sonra ü ni­ versite asista nları nın yayınlad ı ğ ı , örneği tahkikat komisyo nu­ nu n dosyas ında bulunan bildirinin bizatihi ismail Beşikçi ta­ raf ından hazırlandığı kan ı s ındayım. Bu bildiride rektö rlük ve rektörün koltuğunu yakan solcu öğre ncilerin hareketi tasvip edilmekte ve Erzurumluların asil hareketleri faşistlikle dam­ galanmaktadı r. . . . "

Burada tanık bir bildiriden söz ediyor. Bildiriyi ÜNAS Yönetim Kurulu hazırlamıştır. Ben de lam sayısı 1 ı olan Er­ zurum ÜNAS Yönetim Kurulu üyelerinden biriyim. Yönelim kurulu herhangi bir bildiriyi mü nakaşa eder, en azından ço­ ğunluk kararı ile çıkarır. Çıkan bildiri ÜNAS'ın bildirisi olur. Kaldı ki bu bildiri hakkında dava bile açılmamış. takipsizlik karan verilmiştir. (Er.wrum C . Savcılığı'nın 9 . 5 . ı 970 tarih ve 970/ 708 sayılı takipsizlik karan. Askeri Savcı'nın esas hakkındaki mütalaası, s. ı 30/d) d)

Tanık Mehmet İsh·akoğlu'nun Naip Hakim Kanalı ile Alınan lfadesi

Tanığın ı 6 Şubat ı 972 tarihinde, 9 . Kol. As. Mahkeme­ si'nde, naip hakim Yüz. Nursafa Pandar tarafından ikinci kere ifadesine başvuru lmuştur:

249


aa) Tanığın İsiinabe Yoluyla A lınan

ı.

İjadesiyle

Naip Hal.cim Tarafından A lınan {Fadesi Arasında Son Derece Büuük Çelişmeler Vardır ı. İlk ifadesinde: "20 Mart olaylanndan sonra kurulan komisyonda üye olarak çalışırken aldığım ifadelerin bir çoğu İsmail Beşikçi'nin bu olayların tertipçisi ve teşvikçisi oldu ­ ğunu gösterdi" demesine rağmen, ikinci ifadede " . . . bu arada şunu belirteyim ki bir öğrencinin kendisini yakması hadise ­ sinde İ smail Be şikçi nin rolü olup olmadığı konusunda bir şey diyemeyeceğim. Bu konuya dair tahkikat sırasında her­ hangi bir tanık ifadesine ve delile rasllayamadık� demekte ­ dir. Gerçekten bu olaylarla h içbir ilgim yoktur ve buna dair en u fak bir delil göslerilemez. '

2. İlk ifadesinde: "ÜNAS bildirisinin İ smail Beşikçi tara­ fından kaleme alındığını sanıyorum" demesine rağmen son­ raki ifadede " . . . Sadece ÜNAS'ın tahkikat komisyonu dosy..a­ sında gördüğ ü " bildirisinden söz etmektedir.

bb) İkinci ifadenin Bizzat Kendi İçinele ele

Çelişmeler Vardır ı . "Yaptığımız tahkikat sırasında d inlediğimiz lanıklar rektör ve elekan kollu klannın yakılması olaylarında bu olay­ ların elebaşılannın sanık İsmail Beşikçi ile temas halinele olduklannı ve bu olayların teşvikçileri arasında İsmail Be­ şikçi ' rı in ele bulunduğu nu bize söylemişlerdir" (Niyabet lula­ nağı, s . 7) demesine rağmen. yine aynı sayfacia yer alan baş­ ka b ir ifadesinde "bu arada şunu belirteyim ki bir öğrenci­ nin kendini yakması hadisesinde İsmail Beşikçi'nin rolü olup olmadığı konusu nda bir şey cliyemeyeceğim. Bu konu ­ ya dair tahkikat sırasında herhangi bir tanık ifadesine veya delile rasllayamaclım" demektedir. Bir öğrencinin kendini yakma hadisesi ve koltuk yakma hadisesi aynı hadise old u ­ ğuna göre v e aynı saatlerde c ereyan ettiğine göre bu ifadenin ne kadar büyük b ir çelişme içinde olduğu açıkça ortada dur­ maktadır. 2. Tanık ifadesine şöyle devam ediyor: "İkinci tahkikat komisyonu dosyası geldi. Orada sanık hakkında cezai ko 250


vuşturmaya yer olmadığınıa yalruzca derslere girmesinin mahzu rlu olduğuna karar verilmiş, ikinci dosya ile birleştir­ dik. Sonunda sanığın üniversitede b u lunmasının mahzu rlu olduğu kanısına vardık. " Tanık üniversitedeki olaylarda or­ ganik bir ilişkimin bulunmadığını ve derslertın hakkında ce­ zai kovu şlurmaya gerek olmadığını b izzat kendisi ifade ettiği halde ü niversiteden uzaklaştınimam gerektiği sonucuna hangi mantıkla varabilmektedir. B u , kendisinin ve komisyonun kötü ve art niyetini gös­ termekten başka neyi ifade eder. Öte yandan tanığın yü rü t ­ menin durdurulması kararının ü niversite tarafından uygu­ lanmadığına işaret etmesi de dikkat çekicidir. 3. ifadesinin bir yerinde Ahmet Aras için "mahküm ol­ muş" dediği halde ifadesinin son kısımlarında bu konuda kesin bir bilgi sahibi olmadığını belirtiyor. (Niyabet tu tanağı. s. 9) G erçek ise herhangi bir mahkümiyelin olmadığıdır. Öte yandan terr..yiz dilekçemin ı ı 4- ı ı 8. sayfaları . ara­ sında belirlliğim gibi İdari Tahkikat Komisyonu evrakı ı 968 yaz aylannda ü niversite yöneticileri yani muhbir profesörler tarafından MİT M ü steşarlığı'na gönderilmiştir. Bu bir gerçek olduğu halde tanık komisyona "birinci tahkikat evrakı geldi. ikincisiyle birleşlirdik" sözünü nasıl sarfeclebiliyor. Bu da komisyonun art niyetler ve üstün körü olarak çal ışma yaplı­ ğının kesin delilidir.

cc) Tanıle Üniversiteden Uzalclaşiınlmanın Gerekçesi Olarale Üç Neden Sayıyor 1. Öğrencileri anarşik eylemiere teşvik etmiş olması. (Halbuki bu konuda bir delil veya tanık ifadesi olmadığını bizzat kendisi ifade etmişti . ) 2. D ersinde ders dışı komünizm propagandası yapması. bu konudaki deliller dü7.enlediğimiz raporda mevcuttur. (Halbuki bu konuda İdari Tahkikat Komisyonu raporunda ce7.ai kovuşturmaya yer olmadığının belirtildiğiili tanık biz­ zat kendisi ifade etmiştir.) 3. İsmail Beşikçi'nin o tarihlerde hiç derse girmemesi ve kendisine profesörler ve doçentler tarafından herhangi bir 25 1


görev verilmemesine rağmen maaş alıp makale ve kitaplar yayınlayarak ayıncı tutumda olması. bu makale ve yazılann­ da Türk halklarından. komü nist Doğu Anadolu 'dan. ezilen halklardan bahsetmesi. Tanık ezbere ve sorumsuz konuşmalar yaparak korkunç bir hataya düşmektedir. Bilindiği gibi komünist Doğu Ana­ dolu söz;ü 1 9 7 1 Şubat ayında Ant dergisinde yayınlanan (Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu) başlıklı yazının bir dizgi hatası sonucu (Mücadele ve Komünist Do­ ğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu) şeklinde ya­ zılınasından ileri geliyor. Nisan 1 970'de düzenlenen bir ra­ porun Şubat 1 97 1 'deki bir yazıdan esinlenmesi nasıl söz konusu olabilir. Bütün bunlar hem tanığın hemde İdari Tahkikat Komis­ yonu'nun art niyetli ve maksallı tutumlarını açıkça göster­ mektedir. Tanığın bu arada Orhan Türkdoğan ile ilgili ola­ rak söyledikleri doğrudur. Kolluk yakma olayı ile ilgili olarak yine dikkate değer bilgiler vermektedir. e)

Sonuç

aa) Yukanda somut delillertyle ortaya koyduğum üzere tanık Mehmet İ shakoğhi yalan beyanda bulu nmakla yalan­ cı tanıklık yapmaktadır. bb) Tanığın istinabe yolu ile alınan ifadesi ile naip ha­ kim tarafından alınan ifadesi arasında büyük çelişıneler ol­ duğu gibi naip hakim tarafından alınan ifadenin kendi için­ de de çelişıneler vardır. , M ahkemenin bu çelişmelert çözümlemeden hükme var­ ması yolsuzdur, keyfidir. delil kullanmqklır. cc) Mahkeme tanık Mehmet İshakoğlu'nun ifadesine karşı benim savunmamı (s. 1 03- 1 04. 1 27- 1 28) hiç dikkate almamıştır. H albu ki tanığın ifadesini kabul eden mahkeme benim bu ifadeye karşı savunmamı da dikkate alması ve ob­ j ektif deliliere dayanarak redeletmesi gerekirdi. Bunun yapıl­ maması yolsuzdur. Böyle bir ifadeyi delil sayan ve savunmayı dikkate alma­ yan mahkemenin hükmü elbette geçerli olamaz. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır. 252


TANIK YILMA DURAK, TANlK MUSTAFA GÖKTAŞ, TANIK YAVUZ AKPlNAR'IN GEREKÇELİ KARARDA KULLANILAN İFADELERİ "Sanığın sosyoloji ders lerinde daima ders konusu d ışına çakt ığ ı na, meseleleri daima M arksist metodlarla ortaya koy­ duğuna, Asya devletlerinin yani R usya ve Çin gibi komünist devletlerin ileri ve Batı devletlerinin de geri olduğunu anlattığ­ na, ekonomik bağ ı msızlığın ancak sosyalist düzene g irmekle mümkün olabileceğini telkine çalı ştığına, Doğu Anadolu'nun toplumsal yapısını anlat ı rken, bu bölgede yaşayanları n ayrı bir ırk olduğu nu söylediğine ve bunların Kürt olarak anıldığını ve dolayısı yla Türklerden ayrı olduğunu ortaya koyduğuna, bu nlara bağ ı msızlık verilmesi ve azı nlık hakların ı n tanınmas ı gerektiğini ileri sürdüğüne, bu fikir ve görüşler çerçevesinde sorulan sınav soruları n ı n , aynı yönde cevaplanmasına tam numara verdiğine, siyasi konulara daima değindiğine, çoğalt­ maları nı herkese verdiğine . . . " (Gerekçeli Karar, s. 59-60)

Mahkeme sözü geçen tanıklara ait ifadeleri büyük bir tahrifalla gerekçeli kararına geçirmiştir. Bu bakımdan bu ifadeleri de ayn ayrı ele almakta yarar vardır.

9. Tanık Yılma Durak a)

Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan lfadesi

" . . . 1 968 y ı lı nda ismail Beşikçi sosyoloji derslerine geli­ yordu. Sosyoloji derslerini Marksist metodlarla anlatıyordu . M esela Asya devletlerinin ileri ülkeler o ldukları nı bu metodlar neticesinde o rtaya koymaya çal ı ş ıyordu. Çünkü Asya devlet­ lerini Çin ve Rusya gibi komünist blok içinde bulu nan ülkeler olarak gösteriyordu. Bunun karşılığında kapitalist idare ile yö­ netilen Avrupa devletlerinin ise geri ü lkeler olduğunu telkin ediyordu. Yine bir yazılı sı navı nda bağ ı msızlık savaşları kur­ tuluş savaşlarından kutsald ı r, sualini yine, Marksist metodl a neticelendiren iktisadi bağ ı msızlığın ancak sosyalist düzene girmekle mü mkün olabileceğini telkin ediyordu ki yine tanzi­ mat hareketleri geri bir harekettir, suali ile modern tarzda an­ laşılan hü rriyet fikrine karşı çıkıyordu."

253


Tanık derste anlatılanlan ve imtihancia sorulan sorulan, derslerimin dışında yapıp yayınladığım bağımsız araştuma­ lan gönlünce birbirine karaştınyor, bu arada kendisinden de fazlasıyla eklemeler y-a pıyor. açıkça yalancı tanıklık yapı­ yor. Bunun yalancıhğıru tahkikat komisyonu dosyasında ol­ ması gereken imtihan kağıtlan ve derste anlatılanlan havi defter göstermektedir. Öte yandan (Bağımsızlık savaşlan kurtuluş savaşlarından kutsaldır) gibi saçma bir söz sarfedi­ yor. Bağımsızlık ve kurtu luş savaşlanrun aynı anlama geldi­ ği düşünülürse böyle bir sorunun ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar. " . . . Bütün bunların dışında Doğu Anadolu'nun geri kalmış­ l ı ğ ı n ı istismar ederek Doğu Anadolu'da feodalile bu lunduğu­ nu ve bu radaki halkların iktisadi bağ ı msızl ığa kavuşabil mesi için ayrı bir hak savunması n ı savunuyo rdu ve Atatürk Ü niver­ sitesi'nde Diyarbakı r-Siirt Sıkıyönetim M ahkemesi tarafı ndan aranan Tuncer Sumer'le çok yakı n bir işbi rliğinde bulunuyor­ du. Yine komünist Kürtçü olarak tanı nan Dem i r Peko l , Meh­ met Ali Ad ıgüzel gibi öğrencilerle özel ilişkiler ku rmuştu . Atatürk Üniversitesi'ndeki sosyalist eylemleri de yürüttüğü de bir gerçekti r" diyerek. yine aslı olmayan bilgiler sunmaktadır. Esasen bu beyanlar zaten E r.1. u r um C . Savcılığı'nın 4 . 9 . 1 97 1 g ü n ve

1 97 1 / 2 9 sayılı cevabi yazısı (Tutanak, s. 20. 96) tarafından

kes i n bir şekilele ç Cırü tülmüştür.

H erhangi bir hocanın öğrencileri ile hoca-öğrenci çerçe­ vesi içinde görüşmesi ise çok nomıalclir.

" . . . Sanık Kürtçü lük faaliyetlerini alenen ilmi tetkikler mas­ kesi alt ında göste riyordu . Kendisi Orta Anadolu'dan olmas ı ­ n a rağ men Orta Anadolu'nun birço k sorunları bulunmasına rağmen, Doğu Anadolu'nun birçok sorunları nı incelemek maksad ıyla Atatürk Üniversitesi'ndeki Kürt talebelerle tema­ sa geçmiştir. Bu talebelerin g iderlerini ve isimlerini arzettim"

demektedir. Bir kere araştırma serbestisinin olduğu büyük bir ger­ çektir. Öte yandan ilmi tetkikler maskesi allında araştırma yapmak diye bir şey söz konusu olamaz. Bütün araştırmala­ nın son derece açık bir şekilde yapılmış ve yayınlanmıştır. 254


Orta Anadolu'dan olup Doğu Anadolu'da araştırma yaptığım keyfiyelini tanık tarafından ele alınması ise kendisinin art niyelinin ve somut olarak ayıncı davranışını gösterir. Tanık Atatürk Üniversitesi'nde lalebe hareketleri ol­ duğunda sanık, bu öğrencilerden sol grubun bir nevi lideri durumunda idi. Bunu zaten fakülteele yapılan tahkikatlar da ortaya koymuştur" demektedir. Bu tahkikatın kasıtlı ve maksatlı olarak yürütüldüğü, bilgilerin yanlış olduğu, Erzu­ rum C . Savcılığı'nın mahkemeye gönderdiği 4 . 9 . ı 97 ı gün ve ı 97 ı /29 sayılı cevabi yazısı ile de açıklık kazanmaktadır. Tanık ifadesinin son kısmında yine yalan söylemektedir. y• • •

"Ayrıca sanık Leni n'in görüşü o lan daha doğrusu görüşü­ nün özünü teşkil eden ileri Asya geri Avrupa tabiri ni de bize sual o larak tevcih etmiştir. Bu görüşü benimser şekilde savu­ nanlara yüksek not vermiştir. Bununla da sanık daima dü­ şüncelerini henüz yetişmekle olan, henüz sağı ve solu dahi bilmeyen gençlere empoze etmeye çalışmaktad ı r . . . "

Bu iddia yalandır. Örneğin: Kendisi de Ülkü Ocaklan'na mensup bir kişi olduğu halde lam numara almıştır. Bunu İdari Tahkikat Komisyonu'nun dosyasında olan imtihan ka­ ğıtlarının aslı ortaya koymaktadır. Ö te yandan ben ders an­ latırken bu talebe son sınıfla idi. Hal�l. son sınıfla olduğu an­ laşılıyor. b)

Sonuç

aa) Yukarıda somut delilleriyle gösterdiğim üzere tanık açıkça yalan söylemektedir. Beyanlan ile derslerele tu tulan notlan ihtiva eden defterler 4 öğrenciye ait 5 imtihan kağıdı tetkik edildiği zaman bunu n ne kadar büyü k bir yalan oldu­ ğu ortaya çıkmaktadır. Zira derste anlattığım bütün konular sözü geçen öğrenciler tarafından not edilmiştir. Ayrıca Erzu ­ rum C . Savcılığı'nın yukanda sözü edilen yazısı tanığın ifa­ desi ile büyük bir çelişme içine girmektedir. . .

bb) Mahkemenin sözü geçen ifadelerdeki beyan ve konu ­ Iann defter ve imtihan kağıtlanndaki anlatımlarla arasında­ ki çelişmeyi çözümlemeelen hülane varması yolsuzclur. cc) Mahkeme. tanık Yılına Durak'ın ifadesine karşı be255


nim savunmamı (s. 108- 1 09) dikkate almamıştır. Halbuki tanığın ifadesini kabul eden mahkeme benim bu ifadeye karşı savunmamda dikkate alması ve objektif deliliere daya­ narak reddetmesi gerekirdi, bunun yapılmaması yolsuzdur. Bütün bunlardan dolayı hüküm bu yönden de bozulmalıdır. 1 0.

Tanık Mustafa Göktaş

a)

Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan lfadesi

"Sosyoloji Asistanı ismail BeşikÇ i yi aşırı solcu ve Kürtçü olarak tanırım. Bu maksatla Doğu Anadolu'daki bütün Kürt aşiret lerini gezmiş, sosyolojik bir araşt ırma yapıyoru m mas­ kesi altında ve aç ı kça gittiği yerlerde Kürt leri uyarmak gayre­ tini gösterdiğini söylediler ve yazmış olduğu makalelerde bu duru mu açıkça savunmuştu r." '

·

G örüldüğü gibi muhbir sadece hakkımda başkalanndan bazı şeyler duymuştur. Herhangi iki kişi hakkımda bir ko­ nuşma yapmış, o da duymuş, elbette tanık ifadesi yeni delil olamaz. " . . . Üniversitede meydana gelen ve sağ-sol grup öğrenci­ leri birbirine düşman yapan ve çatı şt ı ran 22 Nisan 1 969 olay­ ları nı rektör ve dekan ı n koltukları nın yakı lmas ı olay ı n ı n Anka­ ra'dan örgütleyleisi (alt ı n ı ben çizdim) ve tahrikçisi duru ­ munda olduğu söylenmektedir."

Tanığın bu iddiası Er.t.:urum C. Savcılığı'nın daha yukarı­ larda da söz konusu olan yazısı ile çü rütülmüştür. Öte yan­ dan. tanık. benim, olaylan Ankara'dan yürüttüğümü iddia etmektedir. Bu da onun yalancı şahitlik yaparken düştüğü yanılgılardan biridir. Çünkü ben anlattığı olaylar sırasında Erzu rum'da iôim. Mart 1 97 1 'den itibaren Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevime başladım. Tanık, Mart l 9 7 l 'den sonra Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevim ile daha önceki görevimi birbirine karıştırmaktadır. Bu da onun benim hakkımda hiçbir somut bilgiye sahip ol­ madığını gösterir. Tanığın " . Lenin'in yüzüncü doğum yılını anma töreni" konusundaki iddiası yine Erzurum C. Savcılığı yazısı ile çü­ rü tülmüştür. Yine tanığın kitaplarımı bedava dağıttığırn id­ diası hayal mahsulüdür. . .

256


Çünkü kitapların 30 TL gibi çok yüksek bir fiyatı vardır. 30 TL ödeyerek her öğrenciye bir kitap verme zaten müm­ kün değildir. b)

Sonuç

aa) Tanığın ifadesi yalana dayanmaktadır. Bu yalanlan Erzurum C. Savcılığı'nın yazısı açıkça ortaya çıkarmaktadır. bb) Mahkemenin sandığı gibi bu tanık benim sözü edi­ len derslertrne devarn eden bir kişi değildir. Yani öğrencim değildir. Bu yanılgıdan mahkemenin üstün-körü bir delil kullandığı ortaya çıkmaktadır. cc) İfadeye karşı benim savu ıunarnın (s. ı 1 0- ı ı l l dikka­ te alınmaması objektif delUlerle reddedilrnemesi yine yolsuz­ dur. ll.

Tanık Yavuz Akpınar

a) Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan lfadesi Tanık, ". . . Ben sanığın öğrencisi id im. 1 967- ı 968 ders yılında bana sosyoloj i dersi vermiştir, yani sınıfunıza. Hatı­ runda kaldığına göre sosyoloji dersimizin konusu Doğu Ana­ dolu'da sosyal değişimdi. Bu konu Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nun toplumsal yapısını ilgilendiren ders programunızın bir konusu idi" demektedir. Tanık burada yanılgıya düşmek­ tedir. Çünkü sosyoloji dersinin konusu Türkiye'nin toplum­ sal yapısı idi. Osmanlı İmparatorluğu'nun toplumsal yapısı anlatılarak çağdaş Türkiye'nin toplumsal yapısına gelinmiş­ tir. Çağdaş Türkiye'nin toplumsal yapısına ise alt gruplar: G öçebe aşiret. yan-göçebe aşiret, köy, kasaba konularıyla başlanmıştır. Bütün bunlar 9 Eylül 1 968 tarihinde tahkikat komisyo­ nuna verdiğim cevapta yazılıdır. (Bk. temyiz dilekçesi. s. 9094)

"Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Top­ lumsal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar" isimli bir araştırınarn vardır. Bu araştırınarn yine 9 Eylül 1 968 tari­ hinde tahkikat komisyonuna verdiğim yazıda belirtildiği üze­ re derste anlatılanların dışında okunmasını zorunlu buldu-

257


ğum üç makale kadar zorunlu olmamakla beraber öğrenciye okuması için salık verilmiştir. " . . . Sanık bu konuyu izah ederken kanaatimizce Marks'ın teorilerine uygun bir şekilde bize konulan anlatır­ dı. Yani Marks'ın felsefesine uygun bir şekilde görüşlerini izah ederdi. O zaman bize venniş olduğu teksirlerden -belli­ dir" demektedir. Tanık burada da çok büyük bir yanılgı için­ dedir. Zira, benim dağıttığım teksirler 30 Mayıs 1 972 tarihli duruşmada yine aynı tarihte mahkemeye sunduğum dilekçe ve eklerinde gösterilmiştir. Bunların muhteviyatı tanığı ya­ lanlamaktadır. (Bk. Temyiz dilekçisi. s. 59-60) Nitekim tanık. " . . . Sanık İsmail Beşikçl hiçbir zaman Marksist-Leninist teoriler iyidir. bunlan benimseyelim veya bu fikirleri benimsetecek herhangi bir telkinat yapmamıştır ve duymadım" diyerek gerçeği ifade etmektedir. Tanığın Kürtçülük konusundaki fikirleri ise şimdiye ka­ dar süregelen şartlanmışlığından ve Türkiye'nin sosyo-eko­ nomik ve etnik koşullarını bilememesinden ileri gelmektedir. Kaldı ki, o zaman tanığın dediği Kürtçülük konusu üzerinde durulmamıştır. Bütün bunlardan dolayı tanık. yanılgı içinde bulunmaktadır. İdari Tahkikat Komisyonu'nun çalışmalan­ na temel olan defterler ve imtihan kağıtları tetkik edildiği za­ man bu husus kolayca ortaya çıkmaktadır. b)

Sonuç

Mahkeme hükme giderken lanığın ifadesine karşı benim savunmamı (s. 1 08) dikkate almaması. obj ektif delillerle sa­ vunmayı reddetmemesi yolsuzdur. C.

MAHKEME BU İFADELERDE ŞÖYLE DEVAM ETMEKTEDİR

" . . . Tanık Mustafa Aydın, Alaattın Başar, Casim Gür­ büz, Celalettin Atamanalp, Murat Altın, Rıza Müftüoğlu­ Okan Şengöz, Muammer Gencoğlu, Osman Ok.k.a, Hüse­ yin Ayan, Celal Tarakçı, Atamer Güreş, Celal Cihangiroğ­ lu'nun.

258


Birbirine aykın olmayan ve yukanda ifadeleri özet ola­ rak belirtilen tanıkların anlatımlarını doğrulayan beyanlan karşısında" (Gerekçeli Karar. s. 60) diyerek bu beyanlan da kabul ettiğini belirtmektedir. Halbuki ben savunmamda sö­ zü edilen tanıkiann ve muhbir tanıkların ne kadar büyük çelişıneler ve düşmanlıklar içinde bulunduğunu ayrı ayrı be­ lirtip ifadelerinin h ukuki bir değere sahip olmadığını vurgu­ lamıştım. Örneğin: Tanık Mustafa Aydın' ın, Tanık, hazırlık tahkıkatı ifadesinde saydığı 10 kişi ara­ sında benim de ismimi verdikten sonra: " . . . Bu kişiler fakülte içinde ve d ı ş ında zaman zaman ter­ tipledikleri toplantı, forum vs. içtima vesilelerle devamlı o la­ rak şu görüşü savunurlard ı : 'Meml eketin düzeni bozuktur. Ç ı ­ karcı çevreler v e kampradarlar i şçi-köylü s ı n ı f ı n ı istismar etmekted irler. Devlet ve onun kuvvetleri zenginlerin lehine ve onların daha da zengin olmasına çalışmaktadı rlar. Keza kül­ türel düzey de onlara hitap etmektedir. Bu durumda ancak işçi-köylünün uyanı p bir s ı nıf şuuru yaratarak, devlete karşı ayaklandırıp devlet kuvvetlerini ellerine geçirip ve M ao biçi­ minde bir kü ltü r ihtilali yaratmak suretiyle ancak memleket kurtulabilir' diyerek devrimlerini ve amaçl arını bu şekilde özetliyorlardı . . . "

dediği halde naip hakim tarafından alınan ifadesinde: " ... san ı k lsmail Beşikçi'nin (memleketin düzeni bozuktur . . . Mao biçimi bir kültür ihtilali yaratmak suretiyle ancak memleket kurtulabilir . . . ) şeklinde bir söz söylediğini herhangi bir forum, toplantı veya açık oturumda bu mealde konuştuğu­ nu duymad ım" ( N iyabet tutanağı , s. 2)

demektedir. Yine Atamer Güreş 'in: 27. 7. 1 97 1 tarihinde As. Savcı Yaşar Değerli tarafından alınan yeminli hazırlık ifadesi ile 22.2. 1 972 tarihinde naip h akim marifetiyle alınan ifadesi arasınd a Çok büyük çeliş­ meler vardır. Şöyle ki: ilk ifadede 20'ye yakın kişi arasında benim de adımı sayarak, "proletarya ihtilali istediğimize dair sözler söylediğimizi" belirtmesine rağmen, son ifadesinde " . . .

259


sanığın proletaryanın işÇi-köylü sınıfının ihtilal yapmasın­ dan söz ettiğini görmedim , duymadım . . . " demektedir. Yine mu hbir tanık Celal Cihangiroğlu'nun, Yazdığım kitap ve makale dolayısıyla düşmanlığını gizle­ yememesi, bunu açık bir dille ortaya koyması , küfretmesi, hakkımda. "it, eşşekoğlu eşşek. vatan hain i. . . " gibi sözler sarfetmesi psikoloj ik tavnnı ortaya koymaktadır. G ibi tamamen çelişen ifadeleri mahkeme nasıl bir arneli­ ye sonunda delil olarak kabul ettiğini açıklamamaktadır. Muhbir tanık Celal Cihangiroğlu'nun küfüre dayanan ifa­ desini mahkemenin aynen kabu l etmesi. mahkemenin de bana karşı düşmanca tavırlar beslediğini açıkça ortaya koy­ maktadır. Çok daha önemlisi bu ifadeler karşısında benim savunmama h iç yer verilmemiş. benim, savu nmamda . bu ifadelirin hukuki değeri olduğuna dair delil ve beyanıanın dikkate alınmamıştır. 1 2. 1 3. 14. 15.

Bu bakımdan: TANlK MUSTAFA AYDIN'ın (Bk. Savunma . s. 1 24- 1 26) TANlK ALATTİN BAŞAR'ın (Bk. Savunma . s. 1 26- 1 27) TANlK CAS İM GÜRBÜZ'ün (Bk. Savunma, s. 1 28- 1 29) TANlK CELALETTİN ATAMANALP'ın

16. TANlK MURAT ALTIN'ın

(Bk. Savu nma. s . 129- 1 30) (Bk. Savunma. s. 1 30- 1 3 1 )

17. TANlK RlZA

MÜFTÜOÖLU'nun 18. TANlK OKAN ŞENGÖZ'ün

(Bk. Savunma. s . 1 3 1 ) ( Bk. Savu nma . s . 132 )

19. TANlK MUAMMER

GENCOÖLU'nun

20. TANlK OSMAN OKKA'nın

(Bk. Savunma. s. 1 32 : Ta­ nığın. mahkemenin kanısı­ nın aksine hakkımda ifa­ desi yoktur.) (Bk. Savunma. s. 1 32)

2 1 . MUHBİR TANlK

HÜSEYİN AYAN'ın

(Bk. Savu nma. s. 1 32)

22. TANlK CELAL

TARAKÇI'nın 260

(Bk. Savunma, s . 1 33)


23. TANIK. ATAMER GÜREŞ'in 24. MUHBİR TANIK CELAL CİHANGİR OGLU

(Bk. Savunma , s. 133) (Bk. Savunma , s. 1 34)

nun ifadeleri: Savunmanın ilgili yerlerinde açık bir şekilde tartışılmış ve bu beyanların delil niteliği taşımadığı açıkça gösterilmiş­ tir. Mahkeme bu tanıklara ve muhbir tanıklara ait beyanlan kullanınayıp sadece genel olarak sözünü ettiği için ben de bu !fadelerin tartışılmasının sadece savu nmamdaki yerini gösterip , ifadeleri ayn ayrı tekrar buraya almadım. Bu ifade­ ler hakkında sonuç olarak şunları söyleyebilirim:

a) Muhbir tanıkıann ve tanıkiann bir kısmı açıkça yalan söylüyor. Yalan söyleyen ve yalancı tanıklık yapan kişilerin tanıklığı kabul edemez. b) Erzurum C. Savcılığı yazısı ile bazılannın beyanlan arasında çelişıneler olduğu gibi bizzat birbirlerinin ifadeleri arasmda ve herhangi bir tanık veya muhbir lanığın bizzat kendi ifadesi arasında da çelişıneler vardır. (Bu çelişnıeler il­ gili yerlerde gösterilmiştir . ) dur.

Bu çelişıneler telif edilmeden h ü kme varılması yolsuz­

c) Bazı muhbir tanıklar objektif olaylan anlat acaklan yerde. küfretmeyi, sövüp sayınayı ve böylece içindeki kini boşaltmayı tercih etmişlerdir. Bunların ifadeleri elbette mu ­ teber sayılamaz. d} Bu u·adelere karşı savunmanın objektif deliliere daya­ narak reddedilmemesi ve bu işlem yapılmadan hükme vanl­ ması yolsuzdu r. 25.

Tanık Selahattin Olcay

a)

Tanığın Gerekçeli Kararda Kullanılan ifadesi

"Edebiyat Fakültesi'nde asistan olan sanığın ü niversite içinde ve derslerde aşı rı solcu luk ve bölücülük yönünde pro­ paganda yapt ığı iddiası üzerine , dekani ıkça kurulan iki kişilik soruşturma kurulunun bir üyesi olarak tan ığın faaliyetini tes26 1


pit ettikl erine, bu hususta düzenledikleri rapor münderecatı­ n ı n doğru olduğuna, ayrıca fakülteden bir araştı rma için izin alan ve açık mülakat şeklinde icrası öngörülen bu araştırma vesilesiyle sanığın kendiliğinden anketle r hazırlayarak araş-_ tı rmayla doğrudan doğruya ilişkisiz konulara girdiğine ve do­ layısıyla mu hatapları na bu çal ışmada gere ksiz sorular yönelt­ tiğine, bu nları n niteliği itibarı ile araşt ırma konusu d ı şında kalan bölücü mahiyette davranışlar olduğuna . . . "

Tanığın İstinabe Yoluyla Alınan lfadesi

b)

Tanık " . . . Sanık İsmail Beşikçi de faküllemde asistan­ dır. Kendisi görünüşte halim-selim ve bir şeye kanşmaz bir kişi intibaını verirdi" diyerek mahkemeyi manevi yönden baskı altına almaya çalışmaktadır. Ondan sonra ise bu inti­ haını yıkan ne gibi olaylar olduğunu belirtememektedir. Bu­ nunla beraber Doğu Andolu'da Kürt aşiretleri üzerine ve yi­ ne Doğu Anadolu ile ilgili araştırmalar yapıp yayınlamış olmarnı bunun nedeni olarak gösterdiği anlaşılmaktadır. w . Ben sanık İ smail Beşikçi'nin şahsen yanımda her­ hangi bir bölücülük ve komünizm propagandası yaptığına şahit olmadım. Yalnız sanığın fakültedeki faaliyetleri ve ar­ kadaşları ile olan münasebetlerinden ötü rü ilgili mercilere duyurulmuş, fakat bunlardan haberim yok" demektedir. İl­ gili merciler herhalde savcılık olsa gerek. Bu duyurmalardan sonra hakkımda hiçbir kovuşturma açılmadığı da bir gerçek. Bunu Erzurum Cumhu riyet Savcılığı'nın yazısından öğreniyoruz. (Tu tanak, s. 20, 96) Tanık ifadesinin bir yerinde şöyle diyor: .

.

·

" . . . Sanık fakü ltemizde asistanl ı k yaparken yönetmeliği­ miz uyarı nca her görevli i lmi araşt ı rma yapabilir. Bunun için proje vermesi gereklidir. P rojeyi verdiği zaman araştı rma fa­ külteden maddi yard ı m görü r. San ık da buna dayanarak Do­ ğu ve Güney-Doğu Anadolu S ı n ı r Kasabaları nda Sosyo­ Ekonomik Yapısı n ı n Mukayeseli Analizi isimli bir araştır­ ma yapacağına dair fakültemize proje vermiştir. Bu projeye dayanarak san ık, Posof civarında, projesinde açık mülakatlar yapacağını bildirmesine rağmen bir anket hazırlamış, bu an­ keti de ibraz edeceğim . Buna göre vatandaşların geçmişleri262


ne dair sualler vard ı r. Bu husus Posof Savcılığı'nın da dik­ katını çekmiş ve sanık hakında bu yönden takibata g eç­ miş. (alt ı n ı ben çizdim) Bu duru m fakültemize intilak etti. Biz san ı ğ ı n bu gibi faaliyetlerini tespit edince ve evvelki raporu­ muzda da öğreticilik vasf ı n ı kazanmad ı ğ ı n ı tespit ettiğimizden fakültemizde ders vermek selahiyeti birinci raporu verdiği­ mizde dekaniıkça alı nmıştır. Bu anketi san ı k bu duru mlardan sonra haz ı rlamışt ır."

Tanık burada büyük bir yalan söylemektedir. Zira. dos­ yada mevcut 9.5. 1 969 ve hazırlık 1 969/324, karar 1 969/ 58 sayılı Posof C. Savcılığı karannının benimle ilgili olmadığı adı geçen öğrenci için de bu kararla takipsizlik karan veril­ diği açıktır. Öte yandan tanık bazı olayiann tarihini de ka­ nştırmaktadır. "O anketı sanık bu durumlardan sonra hazırlamıştır" demesi bunun en ilginç ömeğidir. Zira sözü geçen araştırma projesinde de görüleceği üzere araştırma tarihi Temmuz­ Ağustos 1 968'dir. Ve sözü geçen anket bu araştırmada uy­ gulanmıştır. Komisyonun kararı ise 2 1 Eylül 1 968 tarihlidir. Öte yandan tanığın olayı mahkemeye ve Danıştay'a da farklı farklı aksettirdiği gözden kaçmamaktadır. (Danıştay 5. Daire 1 970/4963 numaralı esas dosya) Tamğın toplumsal yapı araştırmalannda kulllanılan an­ ket tekniği hakkında hiç bilgiye sahip olmadığı anlaşılıyor. Anket-soru kağıdı içindeki muhtevadan da arılaşılacağı üze­ re köylülerle konuşularak orılara sorulacak hususlan tespit eder. Hazırlanması iyi niyetın eseridir. Konuşmalan keyfilik­ ten kurtarır. Tanığın bu konu da düştüğü gülünçlük, sosyo­ loj ik araştırma tekniğini bilmernekten ileri gelmektedir. Taruk, "kaanatimce yapmış olduğu tahkikat ve son an­ keti hazırlayıp vatandaşiara sunması ile esas gayesinin bö­ lücülük olduğunu ve sanığın bölücü olduğuna dair tam bir vicdanı kanaat tahassül etmiştir. Çünkü sanık bölücü ol­ mazsa kurmuş olduğu layihalarda belirttiğimiz gibi hiçbir alakası olmayan bize sunduğu proj esi ile hiçbir ilgisi olma­ yan bir anketi hazırlamazdı" diyerek bölücülük kavramı hakkında sıhhatli bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Hiç olmazsa bu kavramın maddi unsu rlanru ortaya koyabi­ lirdi. 263


"Hiç alakası olmayan" diye gösterdiği şey. aslında tam bir alaka halidir. c)

Sonuç

aa) Tanığın Posof C. Savcılığı'nın yazısını benimle ilgili ve benim aleyhime göstermeye çalışması yalan söylediğini ve yalancı şahitlik yaptığını açıkça göstermektedir. bb) Somut olaylar ve deliller karşısında tanığın beyanla­ nnın telif edilmemesi bu telif yapılmadan· hükme vanlması yolsuzdur. cc) M ahkeme tanık Selahattin Olcay ın ifadesine karşı benim savunmamı (s. 1 06- 1 07) hiç dikkale almamıştır. Hal­ buki tanığın ifadesini kabul eden mahkeme. benim bu ifade­ ye karşı savunmamı dikkate alması ve objektif delillerle ve obj ektif deliliere dayanan kanılarta redeletmesi gerekirdi. Halbuki bu yapılmamıştır, yapılmaması yolsuzdur. Böyle bir ifadeyi delil sayan ve savunmayı dikkate alma­ yan mahkemenin hükmü geçerli sayılamaz. Hüküm bu yön­ den de bozulmalıdır. '

D.

MAHKEME GEREKÇE!) KARARINA DAHA SONRA ŞÖYLE DEVAl'vl EDİYOR

" . . . Yine bu konuda bilgilerine başvurulun ibrahim Bilici, Mahmut Aktaş, Mehmet Eyübo ğ lu, Recai Çınar, Nurhan Akyüz, Şükrü Şamdan, ismet AJ.t ın, Hazım Gürhan Erk, Erdal Birkan , Hüsnü Türker, Cavit Timuroğlu ve Mehmet Figen isimli tanıkların, Sanıkla akrabalık, arkadaşlık ve hoca-öğrenci ilişkisinden ötürü ve ayrıca doğrudan doğruya görgüye müstenit bilgileri bu lunmamasından dolayı iddialar konusunda ademi malumat beyan ettikleri sonucuna varıl m ı şt ı r. " (Gerekçeli Karar, s. 60)

Mahkeme burada gerçeğe aykırı beyanlar ileıi sürmekte ve böylece bir gerçeği yok farzetmeye ve gizlerrıeye çalışmak­ tadır. Şöyle ki: 26. Tanık Recai Çınar'ın (Bk. Savunma, s. 1 3 1 ) 27. Tanık Şükrü Şamdan'ın (Bk. Savunma, s . 1 37) 264


28. 29. 30. 31. 32.

Tanık İsmet Altın'ın Tanık Erdal Birkan'ın Tanık Hüsnü Türker'in Cavit Timuroğlu'nun Tanık Mehmet Figen

(Bk. (Bk. (Bk. (Bk. (Bk.

Savunma, Savunma, Savunma. Savunma. Savunma.

s. s. s. s. s.

1 34) 1 34) 1 3 5) 1 35) 1 35)

in savunmanın ilgili yerlerinde görüldüğü gibi hakkımda ifa­ deleri olmadığı açıktır. Bunlarla aramda hoca-öğrenci ilişki­ leri veya arkadaşlık ilişkileri veya akrabalık bağlan olmadığı da açıktır. Fakat ötekiler için aynı şeyleri söyleyemeyiz.

Tanık Avukat İbrahim Bilicl Av. İbrahim Bilici nin aslında bu dava ile uzak yakın bir ilişkisi yoktur. Adı muhbir taruk Prof. Turhan Tufan Yü­ 33.

'

ce'nin ifadesinde geçmektedir. Yani, muhbir tanık ifadesine kuvvet kcizandınnak için İbrahim Bilici'yi tanık göstemliş­ tir. M ahkeme de istinabe yoluyla tanığı dinlemiştir. Tanık ifadesinde şöyle demektedir: "ismail Beşikçi benim eşimin teyzesinin kızının kocas ı d ı r. Bu mü nasebetle kendisin i tanırı m. Bana hiçbir zaman beyan edilen sözleri söylememişt ir. Ve ben de Av. Turhan Tutan Yüc e ye böyle bir ko nuşma yapmad ı m." '

Sonuç

Mahkemenin Av. İbrahim Bili c i n in ifadesini aralarında akrabalık bağı var diye reddetmesi yolsuzdur. Bir kere bu akrabalık bağı kanunun aradığı bir akrabalık bağı olmadığı gibi tanık tarafıından gösterilen bir tanık değildir. Bizzat­ muhbir tanık Turhan Tufan Yüce nin tanığıdır. '

'

34.

Tanık Mahmut Aktaş

Mahkemenin tanık Mahmut Aktaş'ın "ademi rnalumat beyan ettiği" yolundaki kanısı yanlıştır. Tanık islinabe yo­ luyla alınan ifadesinde şöyle demektedir: Tanık, " . . . ben sanıkla h içbir zaman yüz yüze gelmiş de­ ğilimdir. Ancak arkadaşlarımla ve sızmak için müracaat etti265


ğim sırada elde ettiğim kanılarum söylüyorum", "gizli toplan­ tılar yapıyorlardı. Ben de aralanna sızrnak istiyordum, fakat muvaffak olamadım" diyerek MİT'in bir görevlisi olduğunu ortaya koyuyor. " . . . G izli toplantılara katılamadım. Aralanna sızamadım" dedikten sonra " . . . beyan ettiğim gibi gizli toplantılarda alı­ nan kararlar öğrenciler tarafından aynen tatbik edilirdi. Bu kararlarm tatbikçisi Beşikçi idi" demektedir. Tanığın ne ka­ dar tutarsız ve yalancı olduğu ortaya çıkmıştır. Hem gizli toplantılara katılamadığını söylüyor, hem de ne gibi kararlar alındığını ve nasıl tatbikata konulduğunu biliyor. (Savunma, s. l l 1 ) Sonuç

Bu tanığın ifadesinin mahkeme tarafından nazan itibare alınmaması onun ajanlık sıfatını gizlemek amacını taşımak­ tadır. 35.

Muhbir Tanık Mehmet Eyüboğlu

Mahkemenin muhbir tanık Mehmet Eyüboğlu Ue ara­ mızda arkadaşlık ve hoca-öğrenci ilişkileri bulunduğu şek­ lindeki kanısı yanlış olduğu gibi muhbir tanığın ademi ma­ lumatta bulunduğu da yanlıştır. Muhbir tanık 26 Şubat 1 972'de Erm rum'da 9. Kor. As. Mahkemesi'nde naip hakim tarafından alınan ifadesinde, Ant dergisinde yayınlanan (Doğu Anadolu'da Geri Bıra­ kılmışlığın Oluşumu) başlıklı makaleyi, (Mücadele ve Ko­

münist Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu) diye sunması matbaadaki bir dizgi hatasından bu kadar ya­ rarlanmaya çalışması gerçeklerle bağdaşamaz. Mahkemenin sözü geçen muhbir tanığın ifadesini nazan itibara almaması onun korkunç bir hata içinde olduğunu gizlemek amacını taşımaktadır. (Savunma. s. 1 2 6) 36.

Tanık Nurhan Ak.yüz

Mahkemenin tanık Nurhan Akyüz ile aramızda arka­ daşlık veya hoca-öğrenci ilişkilert bulunduğu veya tanığın 266


ademi malumat beyan ettiği yolundaki kanısı tamamen yan­ lıştır. Savunmaının 1 32- 1 33. sayfalannda gösterdiğim gibi tanığın naip hakim tarafından alınan ifadesi çelişmelerle do­ ludur. Bu çelişmeler, ifadenin hukuki değerini tamamen ze­ delemiştir. Mahkeme bu ifa deyi nazara alınazsa ancak bu nedenlerden ötürü olabilir. Yoksa mahkemenin ileri sürdü­ ğü gerekçe tanığın telifi mümkün olmayan çelişkilerini gizle­ mek ve yalancılıklannı örtbas etmek amacını taşımaktan başka bir işe yaramaz. 37.

Tanık Fazıl Gürhan Erk

Mahkemenin tanık Fazıl Gürhan Erk ile aramlZda arka­ daşlık veya hoca-öğrenci ilişkileri bulunduğu veya tanığın ademi malumat beyan ettiği yolundaki kanısı gerçekleri ak­ settirmemektedir. Savunmanın 1 34 . sayfasında gösterdiğim gibi tanığın ilk ifadesi ile naip hakim tarafından alınan ifade­ si arasına son derece büyük çelişıneler vardır. Mahkemenin bu ifadeyi ancak, böyle çelişkiler taşıdığı için reddetmesi ge­ rekirdi. ifadenin başka gerekçelerle nazan itibara alınmama­ sı maksatlı ve art niyetli bir tu tumdur.

V. MAHKEME TANlK ve MUHB İR TANlK iFADELERİNİ TAHLİL EDERKEN ART NİYETLERLE HAREKET ETMİŞ "TARAFGİRLİK"TE MUHB iRLERDEN DE ASKERİ SAVCI'DAN DA ÇOK DAHA İLERi GİTMİŞTİR. SANIGA KARŞI DÜŞMANCA TAVRINI GİZLEMEK GEREGİNİ B İLE DUYMAMIŞTIR A.

MAHKEME DELİLLERİ TARTIŞIRKEN COŞKUN AK ve 7VRGUT KARABEY'İN İFADESİNDEN HİÇ SÖZ ETMEMEKTEDİR

ı.

Coşkun Ak ve Turgut Karabey Tanık Olarak Dinlenmiştir

Duruşma tutanaklarından görülebileceği gibi tanık ola­ rak dinlenenler arasında Coşkun Ak ve Turgut Karabey de vardır. (Tutanak, s. 1 7, 1 8 , 1 9, 20) zaten mahkemede gerek267


çell kararının 20. sayfasının 2 . satınnda istinabe ile ifadeleri alınanlar arasında bu iki kişinin adını da koymaktadır. 2.

İdari Tahkikat Komisyonu'na Temel Olan, Dava Dosyasında Bulunan Derslerde Tutulan Notlan İhtiva Eden İki Defter Bu İ ki Öğrenciye Aittir

Bu kişilerin mahkemede okunan ve tutanaklarda yer alan beyanlan ile derterde yazılanlar arasında büyük bir pa­ ralellik vardır. Öte yandan bu davada hukuki olarak tanık niteliğine sahip olanlar şüphesiz ki , derslere devam edenler. yani öğ­ rencilerdir. Bunlar, Coşkun Ak, Turgut Karabey, Yılma Durak ve Yavuz Akpınar'dır. Dava dosyasında en önemli delil olarak duran iki defter ise Coşkun Ak ve Turgut Karabey'e ail olduğu için onların tanıklık değerleri h u kuki olarak bir kal daha yükselmekte­ dir. Defterlerde yazılanlar ile ifadelerindcki beyanların b irbi­ rine paralel olması. ifadelerine daha da önemli bir hukuki değerlilik kazandırma ktadır. 3.

Mahkeme, Sözlü Delliler Bölümünde Bu İki Tanığın· ifadesinden Söz Etmemekte, Bunu da Geçiştirmeye Çalışmaktadır

Fakat mahkeme gerekçeli kararının sözü geçen bölü ­ münde. dosyada mevcu t bütün tanıklardan ve onların ifade­ lerinden söz elliği, hepsinin ifadesini kabul edip kullandığı halde bu iki lanığın ifadesinin adını bile anmamaktadır. Bu ­ nu "zühul" olarak görmek mümkün değildir. Benim davam ile hiç ilgisi olmayan kişileri. hakkımda ifade bile vermeyen kişileri binbir türlü yalancılık yapan muhbir lanıkiarı ve ta­ nıkları bir bir sayan mahkemenin bu iki tanığı yani Coşkun Ak ve Turgut Karabey'i unutınası mümkün değildir. Bu kesinkes art niyetli ve maksatlı bir davranıştır. Mah­ kemenin bu tutumu muhbirlerin ve Askeri Savcı'nın çok da­ ha ötesinde bir tarafgirliğin. bana karşı duyulan kinin ve 268


düşmanlığın ifadesidir. Zira, mahkeme bu iki tanığın defteri ile her an karşı karşıyadır. Dosyadaki en önemli ve en sıh­ hatli delliler bunlardır. Çünkü sözü geçen dönemde dersler­ de nelerin anlatıldığı bu iki derterde kayıtlıdır. Dolayısıyla bu iki defter mevcut iken dersler hakkında başka ifadelere gerek duyulmayacaktır.

4.

Mahkeme Bu İki Tanığın ifadesini Gerekçeti Karannda Kullanmayarak Yargıtay Denetiminden Kaçmak İstemiştir

Mahkemenin bu iki tanığın ifadesini kullanmaması Yar­ gıtay denetiminden kaçması anlamını taşır. Gerçekten ben, dava dosyasına tam olarak hakim olmasaydım, vekillerim de 40 küsur tanık arasında bu konunun farkına varmamış ol­ saydı bu konuda Yargıtay'a bir itiraz ileri sürülemeyecekli. Mahkemenin bu konuda Yargıtay denetiminden kaçma­ sının nedeni şudur: Bilindiği gibi mahkeme 40'ın üzerinde tanığın ifadesini kendi indi görüşüne göre. benim savunma­ mı hiç nazara almadan, savunmamı hiç reddetmeden kabul etmiştir. Bu işi yapmak kolay olabilir. Aynı şekilde tanık Coşkun Ak ve tanık Turgut Karabey'in ifadeleri de reddedi­ lebilirdi. Fakat mahkeme burada. dava dosyasının en önemli delili olan defterlerin bu iki öğrenciye (tanığa) ait olduğunu bildiği için bunu reddetmenin açık bir keyfilik olduğunu dü­ şünmüş, (ceza vermeyi de daha önceden kararlaştırdığı için kabul etmek de zaten işine gelmez) ses çıkarmamayı, geçiş­ tirme:fi tercih etmiştir. 5.

Sonuç

Mahkeme son derece önemli iki delil sahibi tanığın ifa­ desini hükümde tartışmamış. böylece lehime olan belgeleri örtbas etmek fiilinde bulunmuştur. Bu 353 sayılı kanunun 40. maddesinde yazılan "hakimlerin tarafsızlıklarına şüphe düşüren" bir durumla ilgilidir. Kaldı ki, burada şüphe değil tarafsızlığı ihlal eden kesin bir fül söz konusudur. Bu fiilin başlı başına mahkemenin reddi sebebi ve boz­ ma nedeni olarak mütalaa edilmesi gerekir. 269


B.

MAHKEME ÜYELERİ HUZURDA DİNLENEN MUHBİR TANIKLAR ve TANIKLARLA DURUŞMA BAŞLAMADAN ÖNCE GÖRÜŞMÜŞ, SOHBET ETMİŞ. ÇAY KAHVE İÇMİŞLERDİR ve BU BENİM ve VEKİLLERİMİN GÖZÜ ÖNÜNDE CEREYAN ETMİŞTİR

ı.

Huzurda Dinlenen Muhbir Tanıkiann ve Tanıkiann Niteliği

9 ve l O Mart ı 972 tarihli duruşmalarda huzurda dinlenen tanıklar ve muhbir tanıklar şunlardır:

a) Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu. b) Muhbir tanık Orhan Türkdoğan, c) Tanık Mithat Torunoğlu. d) Tanık Şaban Karataş. e) Muhbir tanık İbrahim Erol Kozak. ilgili yerlerde gösterildiği gibi m uhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun (Temyiz dilekçesi, s. ı 36- 1 37 ve istinabe yo­ luyla alınan ifadesi) ve tanık Şaban Karataş'ın (Temyiz di­

lekçesi. s. 59) MİT'in üniversitedeki görevlileri olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun obj ektif delilleri ilgili yerlerde gösterilmiş­ tir. Aynı şekilde muhbir tanık İbrahim Erol Kozak'ın ifade­ lerinden: "Sanığı branşım sebebiyle takip ettim" (Tu tanak, s. 63) , "tehlikeli faaliyetlerini izlediğim için takip ederek ve öğrenci­ lerden sorarak öğrendim" (Tutanak. s. 64) demesi ve ı s Ni­ san ı 972 tarihli duruşmada rnuhbir tanığın mahkemeye sunduğu mektubundan bu tanığın da ajan olduğu belli ol­ maktadır.

2.

Muhbir Tanıkların ve Tanıkiann Bu Durumu, Mahkeme Tarafından Açıklığa Kavuşturulmamaya Özelllkle Dikkat Edilmiştir

Muhbir tanıklara ve tanıklara bu konu ile ilgili olarak sorduğumuz sorular sözü geçen kişilere "dava ile ilgisi yok" 270


gerekçesiyle sorulrnamış, bu konulann açıklığa kavuşma­ masına özel bir dikkat sarfedilmiştir. (Temyiz dilekçesi. s. 1 39- 1 40, 1 64- 1 65) 3.

Mahkeme Üyeleri, Nitelikleri Yukanda Belli Olan MİT Görevllleri Muhbir Tanık ve Tanıklada Duruşmadan Önce Görüşmüş, Sohbet Etmiş, Onlarla Çay, Kahve içmiş ve Bu Durum Gerek Benim, Gerekse Vek.illerlmin Gözü Önünde Cereyan Etmiştir

Bu usulsüz ve kanuna aykın durum temyiz dilekçemin 25 ve 29. sayfalan arasında belirttiğirn gibi mahkemeye ha­ tırlatılmış, bu olaydan sonra artık tarafsız olamayacaklan. bu bakımdan duruşmadan çekilmeleri talep edilmiştir. Bu olayı duruşma tutanaklanndan izleyelim: a)

Talep

" . . . Bu arada söz alan san ık, bugün bu davada tanık ola­ rak dinlenmek üzere celp edilen üniversite öğretim üyelerinin duru şmaya ara verildiği süre içerisinde mahkemenin başkan­ lık odası nda oturdukları nı ve savcı ve heyetle birlikte oturduk­ ları n ı ve çay ve kahve içtiklerini müşahade ettim. Bu, bugün Türkiye'de bir s ı n ıf gerçeğinin mevcudiyetini ortaya koymak­ tad ı r. Zira yine bu mahkemeye bi rçok yerden gelen muhbir veya tanık, hakimiere tahsis edilen odalara girip oturamamış ve kendilerine herhangi bir ikramda bulunu l mamış. Bundan da mahkemenin iş bu davada tarafsı z ol amayacağı so nucu­ nu çıkarıyorum. Heyetin davaya bakmaktan isti nkaf etmesini talep ederim." (Tutanak, s . 53) b)

Vekillerim de Bu Talebe Katılıyor

"Sanık vekili ayrıca 'dinlenen tanıklarla, dinlenmeyen ta­ nıklar duruşmaya ara verildiği zaman birbirleriyle görüşmüş­ lerdir. Bu da usü l hükümlerine aykı rıdır. Müve kkilimin istemi­ ne katılıyorum' dedi . Yine sanık vekillerinden Şerafettin Kaya 'b e n de müvek27.1


kilimin istemine katı lıyoru m . Çünkü devamlı gelmiş olduğum bu m ahkemede bu davadaki ve bugü n dinlenen ve dinlen­ mekte olan tan ıklara davran ıldığı şekilde diğe r dava tanıkları­ na ilgi göste rilmemiştir. H albuki mahkemeye gelen her yurt­ taşa aynı işlemin icrası gerekir' dedi ve tanıklarla hakimierin olurulan odada il işki ku rdukların ı ve keza savcının da tanık­ larla görüştüğünü , hakimlerden tanıklarla oturup görüşenin ismini veremeyeceğini, bu nedenlerle aynı talebi tekrarladığı­ nı ifade etti . Sanık vekillerinden Av. Fikri Yıldızhan , 'aynı talebe kat ılı­ yorum . Ben de savc ı n ı n v e heyetin tanıklarla görüştüğünü müşahade ettim. Kend ilerinin mahkeme huzurunda otu rma­ ları dahi bu görüşmeden has ı l olan rahatlığı beli rtmektedir. Talebe katı l ıyorum' dedi. Sanık vekillerinden Av. Veysi Zeydanoğ l u da aynı talebe kat ı ld ı ğ ı n ı be lirtti ve müşahadede bulunduğunu beyan etti." (Tutanak, s. 53-54) '

Görüldüğü gibi 4 tane avukat (yukarıdaki ifadelerde Av. Yücel Önen in adının geçmemesine rağmen birinci olarak konuşan kendisidir. Tutanak. s. 44'te Yücel Önen'in de du­ '

ruşmaya katıldığı açıkça belli olmaktadır. Ayrıca 5 1 . sayfa­ sında da bu durumu görmek mümkündür.) ileri sürdüğüm talebe katılmıştır. c)

Mahkemenin Bu Konuda Verdiği Karar ise Şudur

"Sanık ism a i l Beşikçi hakkında ikame bulunan davalar mü nasebetiyle evvelce mahalinde yeminli olarak bilgilerine başvuru lmuş olmasına rağmen, san ı k ve vekilierinin defaaıle ve ı srarla vaki istemleri de nazara alınmak suretiyle hakikat ın olduğu gibi ortaya çıkarı l ması ve böylece adaletin daha isa­ betle tecellisini temin için E rzu ru m gibi uzak bir ilden mesaj çekilmek suretiyle ve hatta görevleri ve dolayı sıyla engelleri bu lunsa bile gelmedikleri ahvalde izharen celbedilecekleri hususu da kayıt edilmek suretiyle mahkeme huzuruna getiri­ len v e bir anayasa kuruluşu nu n ve ayrıca herkesin, h e r insa­ n ı n azami derecede değer vermesi g erekli olan ilim adamları s ıfatiarın ı iktisap etmiş olan tanıkların davanın sabah ı n 272


9'undan şu ana kadar yani saat 1 9,30'a değin deva m etmesi ve bunun bu saatiere kadar devam edeceğinin mahkemece tahmin olunması muvacehesinde tanıkların bu süre zarfında d ı ş temaslarının kesilmesi ve aynı zamanda istirahatlarının sağlanması babından daha önceden mahkeme başkanlarına tahsis edilmiş oda boşaltılmış, kendilerine tahsis edilmiştir. Bu saate kadar vaki yarg ı lama münasebetiyle, du ru şmaya öğle tatili hariç üç defa ara verilmiş ve bu ara vermelerde ta­ nı klar tabiatıyla belirtilen odaya geçmişlerdir. M ahkeme he­ yetinden hiçbir hakimle duru şmaya başlanılan andan itibaren temas ve konuşmaları vuku bulmamı şt ı r. Kaldı ki tanıkların belirtilen mevki ve s ıfatları itibarı ile baş­ kalarının telkin ve tavsiyesi tesiri tahtı nda beyanda bulu na­ cakları ihtimalini mahkeme heyeti hiçbir surette hatı rından bi­ le geçirmemiştir. Sanı k ve vekilinin daha önceden başka tanı klarla ilgili olarak müşahade ettiği husus, yani diğer dava tanıklarının aynı muameleye tabi tutulmadıkları beyanı doğru olabilir. Ancak o davalardaki tanı kların belirtilen gibi 1 2 saate yakın bir sü re mahkememiz huzurunda beklediği sureti kati­ yede isabetli bir beyan olamaz. Tanıklara islirahatleri veya beklemeleri s ırası nda çay, kahve gibi meşrubat ikram edilmesi heyetin bilgisi d ı şında ol­ makla beraber bunu ihmal ettiğine heyet iş bu itiraz vasilesiy­ le müttali olmuştur." "353 sayılı Askeri Yarg ı lama Usulü Kanunu'nda hakimler heyetinin veya iddia makamının davaya bakmaktan istinkaf etmesi gibi bir müessese, bir hükü m mevcut değildir. Yani hakimin kendiliğinden böyle bir işlemi yapmaması halinde veya doğrudan doğruya sanı k ve vekilierinin bu şekilde bir talepte bu lunmaları mümkün değildir. O itibarla hukuki dayanağı bulunmayan sanık ve vekilieri tarafından vaki istemin reddine . . . "

d)

Mahkemenin Bu Karan Yolsuzdur

Bir kere " . . . davanın sabahın 9'undan şu ana kadar yani 1 9,30'a değin devam etmesi ve bunun bu saatiere kadar de­ vam edeceğinin mahkemece talmin olunması. . . � bu işin ön­ ceden düzenlendiğini açıkça göstermektedir. 273


Tanıklara mahkemede özel bir yer ayrılacağı ve onların duruşma aralarında oraya çıkıp girecekleri, birbirleriyle gö­ rüşebilecekleri keyfiyeti kat'i surette usül hükümleri ve ka­ nunlarla bağdaşır bir davraruş değildir. " . . . ancak o davalardaki taruklann belirtilen gibi ı 2 saa­ te yakın bir süre mahkememiz salonlannda beklediği sureti katiyede isabetli görülemez" şeklindeki beyaru yine geçerli ve gerçeği aksettiren bir beyan değildir. Zira örneğin, ayru mah ­ kemede ı 972/ ı 7 esas numara ile yürütülen Doğu Beyazıtlı altı arkadaşa ait dava uzak olan Doğu Beyazıt'tan geldikleri ve mahkeme huzurunda da en az ı 2 saat kaldıklan halde, kendilerine ne başkanlık odası tahsis edilmiş ne de taltif ve ikram görmüşlerdir. Taltif şöyle dursun dış salonda otur­ mak için kendilerine sandalye bile verilmemiştir. Beni bölücülük yapmaktan yargılayan mahkemenin bu tutumu somut bir bölücülük ve ayıncılık ömeğidir. Erzu­ rum'dan gelen muhbir tanık ve tanıklara usül ve kanun hü­ kümlerini de aşarak tallif ikramda bulunan mahkemenin Doğu Beyazıt'tan gelen tanıklara bunun en asgarisini dahi göslemıemesi. onlann olurmalarını temin etmek için altlan­ na sandalye verilmemesi ayrıcılığın kesin ömekleridir. Kaldı ki, Er�.:ı,ırum'dan gelen muhbir tanıklar ve tanıkların altında Alatürk Üniversitesi'nin resmi arabasırun olduğu da bir ger­ çektir. (Tutanak. s. 5 1 . Soru 7) Dolayısıyla onlann hareket kabiliyetleri daha rahat bir şekilde sağlanabilir. M ahkemenin somut bir şekilde ortaya çıkan bu ayıncı davranışını gizlernesi mümkün değildir. M ahkemenin " . . . duruşmaya başlamlan andan itibaren temas ve konuşmalar vuku bulmamışlır" şeklindeki beyaru yine yalandır. Tarafundan ve 4 vekilim tarafından bu husus somut olarak görülmüş ve lutanaklarda da görüldüğü gibi mahkemeye de duyurulmuştur. Heyetteki iki hakim ve baş­ kan ve savcı ayru usulsüzlüğü ve kanunsuzluğu birlikte yaptıkları için, "görmedik, konuşmadık" demeleri gerçeği de­ şitiremez ve gizleyemez. M ahkemenin " . . . Taruklara islirahatleri veya beklemeleri sırasında çay. kahve gibi meşrubat ikram edilmesi gibi heye­ tin bilgisi dışında olmakla beraber bunu ilimal ettiğine he­ yet. iş bu itiraz vesilesiyle muttali olmuştur" diyerek muhbir 274


tanıklara ve taruklara çay, kahve ikram edemedikleri için ya­ kınrnaktadır. Bu da bir kandırmacadır. Zira mahkeme üye­ leri ile muhbir tanıklar ve tamklar oturup bol bol çay-kahve içmişler, sohbet etmişlerdir. Mahkemenin " . . . Sözü geçen kimselerin belirtilen mevki ve sıfatlan ltiban lle başkalaorun telkin ve tav�iyesı, tesiri tahtında beyanda bulunacaklan ihtimalini hiçbir surette ha­ tınndan geçirmemiştir" demesi tamamen indi görüşüdür. Hiç bir mesnedi yoktur. Bilakis dosya içerisinde ve yukanda bu indi görüşü çürütecek deliller vardır. Zira, sözü geçen muhbir tanıklar ve tanıklar:

a) MİT'in üniversitedeki görevlileridir. b) İlgili yerlerde yine belirttiğim gibi MİT'e son derece ka­

sıtlı, maksatlı, art niyetli ve gerçeğe aykırı bilgiler vermişler­ dir. Yanı sırf beni mağdur etmek için yalan beyanda bulun­ muşlardır.

c) Davanın muhbirleridir. d) ·Şaibeli kişilerdir. Çünkü , İdari Tahkikat Komisyonu

evrakıru akla hayale gelmez bir keyfilik, usulsüzlük ve ka­ nunsuzlukla MİT Müsteşarlığı'na göndermişlerdir.

e) Bütün bunlar du ruşma boyunca tarafıından yapılan çeşitli ikazlada mahkemeye duyurulmuş. tutanaklara da dercedilmiştir. Mahkemenin bilgisi dahilindedir. Bu bakım­ dan mahkemenin bu kişilere sonsuz güven d uyması usulsüz ve gereksizdir, ister istemez heyet hakkında birtakım şüphe­ leri celbeder durumdadır. Böyle MİT görevlilerine, şaibeli kimselere mahkemenin itibar etmesi mahkemenin aleyhine birtakım şüpheler yaratacaktır. 4.

Askeri Savcı Muhbfr Tanıkları ve Tanıkları Korumuştur

Askeri Savcı, muhbir taruklan ve taruklan koruyan bir mütalaa ileri sürmüştür. "Bu sırada söz alan Askeri Savcı karannda açıklandığı üzere belirtilen sebeplerle celp edilen

tanıklada Askeri Savcı'nın her zaman münasebeti olabi­ lir. Normal örf ve adet kaldelerinin tatbiki dahi sanık ve ve­

killerinin iddia makamıru ve mahkemeyi itharn etmesi için 275


kendilerince yeterli görülmektedir. Duruşma vesilesiyle sa­ nık ve vekilierinin saygı hudutlarını da aşarak vaki iddialan­ na katılmıyoruz. Sanık ve vekilieri mahkemeye karşı saygı hudutlarını aşan saygısızlıklanru mahkemeye tescil ettiri­ yorlar. " (Tutanak, s. 59; Aynca bk. s. 65) Askeri Savcı'nın b u görüşü, MİT ve faaliyetleri hakkın­ daki görüşü ile bir arada ele alındığı zaman önemli bir konu açıklığa kavuşmuş olmaktadır. "Anayasa nizarnını ortadan kaldırmayı hedef alan kişilerin anayasanın fertlere sağladığı hak ve özgürlüklerden bahselmesi normal sayılmamahdır. Memleketin iç güvenliği konusunda haber toplamak görevi ile yükümlü MİT, durumu bu seviyeye gelen kişileri kayda aldıktan sonra faaliyetlerinin temel nizarnı yok etme safhası­ na gelmesi muhtemel görülenierin labiatıyla her türlü icraat ve haberleşme vasıtalarına da vakıf olmak isteyecektir. Bu mektuplar bu suretle elde edilmiş ve fakat asılları muhatap­ lanna gitmiştir. Faailin eylemiere suç leşkil eder dereceye ulaştığı ahvalde teşkilat mezkur belgeleri ilgili yargı merciie­ rine tevdi etmiştir. " (Tutanak, s. 80) Görüldüğü gibi Askeri Savcı MİT faaliyetleri hakkında somut anlatımlarda bulurunaktadır. Yukarıda özelliklerini belirttiğirn muhb ir taruk ve tanıkları ısrarla koruması, ania­ nn görüşlerine ısrarla sahip çıkması ise Askeri Savcı'nın da savcılık görevlerini aşan birtakım ilişkiler içinde olduğu i?-le­ mini ver:mekledir. 5.

Temyiz Dilekçemin 72. Sayfasında Şu Hususu Belirtmiştim

Muhbir Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum iddiası, muhblr tanıkların ve tanıkların h.uzurda dinlenmeleri sı­ rasında ortaya atılmış bir yalandır. Ondan sonra Askeri Savcı tarafından · geliştirilmiştir. Sözü edilen kişilerin huzurda dinlenilmesinden önce böyle bir bağlılıktan söz edilmemiştir. Yukandaki obj ektif açıklamalanın sonunda artık şu ger­ çek iyice ortaya çıkmıştır: Derslerde tutulan notlan havi def­ terlerde ve imtihan kağıtlarında hiçbir suç unsuru bulama­ yan mahkeme, sırf cezalandırmak için suç delilleri aramış, 276


bulamamış "Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğu halde onun sözünü tutmadığı" gibi garip bir yalan ortaya a tıp onu geli.ş­ tirmek zorunluluğu duyulmuştur. İşte bu yalan muhbir ta­ nıklar ve tanıklar ve Askeri Savcı ve mahkeme üyelerinin birlikte toplantılan sonucu tesis edilmiŞ bir yalandır. Muh­ bir tanık ve tanıkiann ve savcının ve mahkeme üyelerinin duruşmadan önce bir arada oturup sohbet etmelerinin, çay­ kahve içmelerinin nedeni budur. Bu nedenlerle hüküm bu yönden de bozulmalıdır. C.

MAH�ME BANA KARŞI KİNİNİ ve DÜŞMANLIGINI AÇlKÇA GÖSTERMEKTE TARAFSlZLIGINI TAMAMEN YİTİRMEKTEDİR. MUHBİR TANIK CELAL CİHANGİROGLUNUN iFADESİNİ KABUL ETMESİ BU GERÇEGİ ORTAYA KOYMAKTADIR

Celal Cihangiroğlu 22 Şubat 1 972 tarihinde Er;;u­ rum'da naip hakim tarafından alınan ifadesinde şöyle demektedir: ·

" . . . Daha sonraları Doğu Anadolu'nun Düzeni adl ı kita­ bı nda Kürt vatandaşlarının eşit muamele görmediklerinden Kürtçe yay ı n ve tedrisattan bahsediyordu . Böylece kendisi­ ne karşı anti-pati sahibi oldum . Amerikan ko llejinin yayın-­ ladığı Folklora Doğru adlı yazısı Şubat 1 971 'deki Ant dergi­ sinde çıkan yazlarından ayrı bir Kü rt halkından ve etnik grubundan söz ediyordu . Bu · yaz ı l ar üzerine i sma i l Beşik­ çi'ye karş ı fevkalade infial duydum. Bu sebeple biraz içimi dökmek ve ismail Beşikçi'ye bağ ı rıp çağ ı rmak için çok sami­ mi arkadaşım olan Erdal Birkan'ın fakültedeki odasına g it­ tim. Naci Gürşin de Erdal Birkan'ın odasında idi . Orada is­ mail Beşikç i' nin yazı ları nd9-n söz ederek ismail Beşikçi hakkında hakaretamiz sözler sarfettim."

Celal Cihangiroğlu'nun tanık gösterdiği Erdal Birkan

ise şöyle demektedir:

"Birgün odamda Naci Gürşin'le konuşurken Celal Cihan­ g iroğlu elinde Ant dergisi bulunduğu halde odama girerek ismail Beşikçi'yi kasdederek (şu ismail'in yazdıkları na bak. Doğru mu bu yazdı kları . vatan haini dedi ve küfretti. .. Celal 277


Clhangiroğ lu, ismail Beşikçi için vatan haini, eşekoğlu ei­ şek dedi. l t) dedi."

Mahkeme gerek muhblr tanık Celal Cihanglroğlu'nun. gerekse tan ık Erdal Birkan'ın ifadesini kabul ettiğine göre Celal Cihanglroğlu'nun hakkımda söylediği hakaretamiz sözlerı de tasvip ediyor demektir. Böylece mahkeme. Celal Clhanglroğlu'nun bana karşı duyduğu kine . husumete aynen katılıyor demektir. Böyle duygusal. kin dolu ve husumet dolu ifadeyi kabul eden mahkemenin hükmü elbette kanuna uygun bir hüküm olamaz. Bozulmalıdır. Bu husus mahkemenin ayrıca tarafsız olmadığını, ola­ mayacağını bir kere daha açık şekilde ortaya koymuştur. •

VI. MUHBİR TANIK ve TANIK iFADELER İNİN MÜŞTEREK DEGERLENDİRİLMESİ Savunmanın 79- 1 0 1 sayfalan arasında bu konu üzerin­ de son derece önemli bir şekilde durulmuş. ı . Muhbir tanık ve tanıkların iddiaya konu olan somut fiiller hakkında konuşmayıp. soyut suçlamalar yaptıklan.. yazılanından örnek verdikleri, böyle ifadelerin ise kabule şa­ yan olmaması gerektiği. (Savunma. s. 80-82) 2 . Dersi okumayan yani dersin öğrencisi olmayarılarin bu ders hakkında bilgi sahibi olamayacakları. ezbere konu­ şacakları. bu ifadeleıin de kabule şayan olmadıkları. (Sa­ vunma. s. 82) 3. Muhbir tanık Orhan Türkdoğan ın zaten l l sayfalık şikayet dilekçesi olduğu. Tanık olarak yeni şeyler söylemesi­ nin mümkün olmadığı. (Savurtma. s. 83/ a) '

- Muhbir tanık Turhan Tufan Yüce'nin ve tanık Sela­ hattin Olcay'ın İdari Tahkikat Komisyonu üyeleri ol­ maları ve zaten rapor vermiş olmaları. yeniden ifadele­ rine başvurmanın usulsüz olduğu nu . (Savunma, 84/bt - Öteki tahkikat komisyonu üyelerinden muhbir tanık Ahmet Kurt, tanık Cevdet Gökalp , tanık Mithat TD­ runoğlu'nun ve tanık Mehmet İsah koğlu nun olaylar '

278


dolayısıyla rapor tanzim ettikleri ve fikirlerini orada açıkladıklan, yeni şeyler söylemelerinin söz konusu olamayacağı, dinlenilrnelerinin usulsüz olacağı. (Sa­ vunma, s. 83/c) - Yöneticilerden muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu ve tanık Selahattin Olcay'ın yönetici olmalan nedeniyle çeşitli makamlara yazılar yazdıklan. resmi yazılar dışında so­ mut olaylar hakkında bilgi sahibi olamayacaklan. res­ mi yazıların zaten mahkemeye gönderilmiş olduğu ifa­ delerine yeniden başvurulmasının usulsüz olduğu , (Savunma, 83/d) 4. Görgüye müstenid olmayıp başkalanndan duyulanla­ ra dayanılan ifadelerin kabule şayan olmaması gerektiğini. (Savunma. s. 84-85) 5. Muhbirlerin ve muhbir tanıkların yalan beyanda bu­ lundukları. ifadelerin kabul görmemesi gerektiği. (Savunma. s. 85-87) 6. Muhbirlerin bana karşı husumeti.

- Orhan Türkdoğan'ın husumeli bu konudaki tahkika­

tın genişletilmesi talebi. (Savunr11a. 88/a) - Üniv e rsite yöneticilerinin ve öteki muhbir tanıklarm husumeti; husumete dayanan ifadelerin kabul görme­ mesi gerektiği (Savunma s. 88-9 1 ) 7. ihbar şebekesinin husumelini gösteren öteki deliler.

- Üniversiteden uzaklaştınlmamla ilgili olarak yöneticile­ rin çevirdiği dolaplar. (Savunma. s. 9 1 -93) - MİT'e yöneticiler tarafından yanlış ve kasıtlı bilgiler ve­ rilmesi, (Savunma. 94/c) - Atatürk Üniversitesi yöneticilerinin resmi bir evrakı kanunda gösterilmeyen bir makama vererek suç işle­ meleri, (Savunma. s. 94/d) - Üniversite yöneticilerinin şeriatçı ve nurcu ideoloj iye dönük tarafgirlikleri. (Savunma . 94/e) - Mu hbir tanık Bıyıkoğlu'nun üniversiteyi açış konuş­ ması. (Savunma, s. 94/0 279


- Üniversitenın MiT'in bir şubesi gibi çalışması. (Savun­ ma. s. 95/g) - Üniversite yöneticilermin mahkemeyi yarnitmaya çalışmalan. (Savunma. s. 95/h) ·

8. Somut olayda esas kaynağın iki öğrenci tarafından tutulan notlan h avi defterler olduğu , (Savunma. s. 96)

9. Tarukların ve muhbir tanıklann ideolojik yönden ta­ nıklık sıfatına haiz olmadıkları. (Savunma. s. 96-97) 10. Muhbir tanıkların birbirlerini sahtekarlıkla suçla­ malan. (Savunma. 97 - 100) l l. M uhbir tarukların ve tanıkların MİT ajanı olmalan ihtimali. (Savunma. s. 1 00- 1 0 1 )

üzerinde uzun uzun durulmuştur. Fakat mahkeme hükme giderken bu savunmalara hiç itibar etmemiş. objektif deliliere dayanarak bu savunmalan redde gitmemiştir. Bu ise tamamen keyfi bir delil değerlen­ dirmesi olup, duruşmanın en esaslı usulünden olan savun­ mayı hükümsüz kılan bir davraruştır. Savunmayı dikkate al­ mayan. hükme �arına ameliyesinin keyfi bir işlem olacağı şüphesizdir. Bütün bunlardan dolayı hüküm bu yönden de bozulma­ lıdır.

VII. DURUŞMALAR SIRASINDA BAZI MUHBİR TANıKLARlN ve TANlKLARlN YALANCI TANlKLIK YAPTlKLARI BÜTÜN AÇIKLIGI ile ORTAYA \ ÇI�IŞJ'IR. FAKAT MAHKEME BUNLARI ÖRTBAS ETMEYE ÇALlŞMIŞTIR Ben. duruşmalardaki çeşitli beyanlanmla ve mahkeme­ ye sunduğum dilekçelerle bazı muhbirlerin ve muhbir tamk­ Iann yalancı tanıklık yaptıklanru bunlar hakkında gerekli işlemin yapılmasım talep ettim. Örneğin, - 1 6 Kasım 1 97 1 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçede, (Tutanak. s. 28) - 7 Aralık 197 1 tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçede. (Tutanak. s. 3 1 ) 280


- 2 8 Aralık ı 9 7 ı tarihli duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçede, (Tutanak, s. 64) bu kişiler h akkında yalancı tanıklıktan işlem yapılmasını ta­ lep ettim. Fakat taleplerim her defasında hiçbir inceleme ya­ pılmadan tamamen keyfi kararlarla, ya hiç dikkate alınınadı veya reddedildi. Yukanda sözünü ettiğim ı 6 Kasım ı 97 ı tarihli dilekçe­ deki talebim hiç dikkate alınmadı. (Tutanak. s. 28-29) 7 Aralık ı 97 ı tarihli duruşmadaki ta lebirn ise "ileride teemmülüne" şeklinde, (Tutanak. s. 32) 28 Aralık ı 97 ı tarihli duşmadaki talebim, "dava sonun­ da tetkik ve teemmülüne". (Tutanak, s. 34) 10 Mart ı 972 tarihli talebimize aynı celsede (Tutanak. s. 66) reddine karar verildi. Fakat, bu , son derece önemli bir konu olduğu için son sözümde de bu konuya değindim. Mahkeme ise hüküm fıkrasında şöyle diyor: ·

"Sanığın 28. 1 2. 1 971 tarihli dilekçesiyle i leri sürdüğü ve ·mahkemece hükümle birlikte teemülüne karar verildiği görü ­ len iste mlerinin, görül mekte olan işbu dava ile alakalı bulun­ madığı ve ayrıca bu davada tan ık olarak bi lgilerine başvuru­ lan ve dilekçede ismi geçen tanıkların yalancı tan ıklık yapmadığı ortaya ç ı kmış bu lunduğundan, San ığın bu hususa ilişkin istemlerinin reddine . . . " (Tuta­ nak, s. 1 26/1 1 1)

Fakat mahkemenin bütün bu çabaları. muhbir tanıkla­ rın ve tanıklarm yalan söylediklerini, yalancı tanıklık yaptık­ larını gizlemekten başka bir işe yaramaz. Mahkemenin ka­ rarlarıyla da muhbirlerin, muhbir tanıkların, tanıkların yalan söylediklerinin gizlenemeyeceği de açıktır. Zira dosya­ daki somut belgelerden bu kişilerin yalancı tanıklık yaptık­ lan açıkça ortaya çıkmıştır.

281


A.

MUHBİR TANIK TURHAN TUFAN YÜCE YALAN SÖYLEMIŞTİR

İspatı ı. 2 ı Eylül ı 968 tarihli İdari Tahkikat Komisyonu üyesi olarak yazdıklarıyla istinabe yolu ile alınan ifadesi arasında­ ki derin çelişme. 2. İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle, ifadesinde tanık olarak gösterdiği Av. İbrahim Billci'nin ifadesi arasındaki derin ve uzlaşmaz çelişJTie, (Temyiz dilekçesi. s. ı 7 4- ı 77) Bu muhbir tanığın yalancı tanıklık yaptığını açıkça orta­ ya koymaktadır. Mahkeme Turhan Tufan Yüce yalan söyle­ miyor diyerek yalancılığa pirim verdiği gibi kendisi de yalan söylemek durumunda kalmaktadıc Mahkeme bunun için ifadeler arasındaki çelişmeleri telif etmeden keyfi olarak hükme varmıştır.

B.

MUHBİR TANIK ORHAN TÜRKDOGAN A ÇIK VE KESİN BİR ŞEKiLDE YALAN SÖYLEMİŞ. YALANCI TANIKUK YAPMIŞTIR '

İ s patı . 1 . 26 Ocak ı 968 tarihli dilekçesi ile sözü geçen defterler ve imtihan kağıtları arasında uzlaşmaz çelişıneler vardır. Burada muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın açıkça yalan söylediği ortaya çıkmaktadır. (Temyiz dilekçesi. s. 1 03- 1 1 3) 2. Muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın istinabe yoluyla alınan ifadesi ile mahkeme huzurunda verdiği ifadenin son . \ derece farklı olması. Islinabe yoluyla alınan ifadesinde kendisine bağlı olduğum keyfiyetinden ve bana "Hans Freyer'in kitabını akut" diye direklif verdiğinden hiç söz etmediği hal­ de huzurda verdiği ifadesini bu iki unsura dayandırmıştır. Bunu çok büyÜ k bir farklılaşma olarak değerlendirmek gere­ kir.

3. Mahkeme huzurunda da muhbir tanık açıkça yalan söylemiştir ve bu yalanı tutanağa dere olunmuştur. (Temyiz dilekçesi, s. ı 5 ı / g ve Tutanak, s. 50)

282


C.

TANlK MİTHAT TORUNOGLU YALAN SÖYLEMİŞTİR

İspatı Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nın 4. 9. 1 97 1 tarih ve 1 97 1 /29 sayılı yazısı (Tutanak, s. 20, 96) ile kesin olarak ifadesi arasında çelişme vardır yani ifadesini bu yazı yalan­ lamaktadır. (Savunma, s. 85-87 Temyiz dilekçesi, s. 1 531 57) D.

TANlK CEVDET GÖKALP A ÇIK ve KESİN OLARAK YALAN SÖYLEMİŞTİR

İs patı Bu yalan Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nın yukanda sözü geçen yazısı tarafından açıkça ortaya konulmaktadır. (Savunma. s. 85-87 . Temyiz dilekçesi, s. 1 78- ı 79) E.

TANlK MEHMET İSHAKOGLU YALAN SÖYLEMiŞ YALANCI TANIKLIK YAPMIŞTIR

İspatı 1. İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle Erzurum Cumhuri­ yet Savcılığı'nın yukanda sözü geçen yazısı arasındaki çeliş­ me, 2. İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle naip hakim tarafın­ dan alınan ifadesi arasındaki çelişme. 3. Naip hakim tarafından alınan ifadesinin kendi içinde­ ki çelişmeler. (Temyiz dilekçesi, s. 1 79- 1 83 : Ayrıca savun­ ma, s. 85-87)

F.

TANlK SEf..AHAITİN OLCAY YALAN SÖYLEMİŞTİR

İspatı İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle Posof Cumhuriyet Sav­ cılığı'nın sözü geçen yazısı tanığın yalancı şahitlik yaptığını açıkça ortaya koymaktadır. (Temyiz dilekçesi. s. 1 9 1 - ı 93)

283


G.

YILMA DURAK YALANCI TANlKliK YAPMIŞ YALAN SÖYLEMİŞTİR

İspatı ı. İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle derslerde tutulan notları havi defterler ve imtih an kağıtlan arasındaki derin uyuşmazlık, 2. Yine ifadesiyle Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nın yu­ kanda sözü geçen yazısı arasındaki çelişme. (Temyiz dilekçe­ si, s. 1 84� 1 86; Ayrıca savunma, -s . 85-87)

H.

MUHBİR TANlK İBRAHİM EROL KOZAK YALAN SÖYLEMİŞTİR

İs patı G erek istinabe yoluyla. gerek mahkeme huzurunda alı­ nan ifadesi ve gerekse 1 8 Nisan 1 972 tarihli duruşmada mahkemeye sunduğum mektubu bu muhbir tanığın yalan söylediğini açıkça ortaya koymaktadır. (Temyiz dilekçesi, s. 1 67 - 1 73 ; Aynca b k. Savunma. 85 ve 87) I.

TANlK MUSTAFA GÖKTAŞ YALANCI TANlKliK YAPMIŞTIR

İs patı İstinabe yoluyla alınan ifadesiyle Er�urum Cumhuriyet Savcılığı'nın yukanda sözü geçen 4. 9. 1 97 1 günlü ve 1 97 1 / 29 sayılı yazısı bu yalanı açıkça ortaya koymaktadır. (Tuta­ nak. s. 20, 96, Temyiz dilekçesi . 1 86- 1 87) J.

TANlK MUSTAFA AYDIN YALANCI TANlKLIK YAPMIŞTIR

İs patı ı. Hazırlık ifadesiyle naip hakim tarafından alınan ifa­ desi arasındaki derin ve uzlaşmaz çelişme, 2. Naip hakim tarafından alınan ifadenin kendi bünyesi

284


içindeki çelişmeler. (Temyiz dilekçesi. s. 1 89 ve Savunma. s. 1 24- 1 26) K.

TAMK CASİM GÜRBÜZ YALAN SÖYLEMiŞ YALANCI TANlKLIK YAPMIŞTIR

ve

İs patı ifadesi ile derslerde tutulan notlan havi defterler ve imti­ han kağıtlannin karşılaştıruması bu yalanı açıkça ortaya koymaktadır. (Savunma. s. 1 28- 1 29) L.

TANlK CELALETTiN ATAMANALPYALAN SÖYLEMiŞ YALANCI TAMKLIK YAPMIŞTIR

İs patı Bu tamğın ifadesi yalan ve yarılışa dayanmaktadır. (Sa­ vunma, s. 1 29- 1 30) M. TAMK ATAMER GÜREŞ YALAN SÖYLEMİŞTİR

İs patı Hazırlık ifadesiyle naip hakim tarafından alınan ifadesi arasındaki uzlaşmaz çelişkiler bu yalanı açıkça ortaya koy­ maktadır. (Savunma. s. 1 33) N.

TAMK NURHAN AKYÜZ YALAN SÖYLEMEKTEDİR

İspatı Tamğın zaten karmakarışık olan ifadesi gösterdiği tanık

Mehmet İshakoğlu'nun ifadesi tarafından çürü tülmektedir. (Savunma. s. 1 32- 1 33) O.

MUHBİR TANlK CELAL CİHANGİROCW YALAN SÖY· IEMEKTE YALANCI TANlKLIK YAPMAKTADIR

İs patı Sözü geçen anketimde mevcut sorularla sözünü ettiği sorular arasındaki derin farklar bu yalancılığı açıkça ortaya 285


koymaktadır. (Savunma, s. 1 34) Bu muhbir tanık aynca tahrifat da yapmaktadır. P.

TANIK ŞABAN KARATAŞ YALANCI TANIKUK YAPMIŞTIR

İs patı Tanığın mahkeme )luzurunda verdiği ifade somut olay­ larla ve gerçeklerle çelişmektedir. (Temyiz dilekçesi, s. 1 571 67)

Sonuç Yukarıda obj ektif deliliere ve duruşma tutanaklanna da­ yanarak muhbir tanıkların ve tanıkların yalanlarını ve ya­ lancı tanıklık yapmalarını ortaya koymuş bulunuyorum. Mahkemenin " . . . Bu davada tanık olarak bilgilerine başvu­ rulan ve dilekçede ismi geçen tanıkların yalancı tanıklık yapmadığı ortaya çıkmış bulunduğundan . . . " şeklindeki ifade tamamen keyfi bir ifade olup mahkemenin indi görüşlerini aksettirmektedir. Fakat mahkemenin bütün bu çabalan muhbir tanıkların ve tanıklarm yalan söylediklerini gizlerne­ ye çalışmaktan başka hiçbir işe yaramaz fakat mahkemenin indi görüşleriyle de muhbir tanıklann. tanıklarm yalan söy­ lediklerinin gizlenemeyeceği ve mahkemenin indi kararlan­ nın bunları örtbas ederneyeceği açıktır. Zira dosyadaki so­ mu t belegeler bu kişilerin yalan söylediklerini, yalancı tanıklık yaptıklarını açıkça ortaya kaymaktadır. Mahkeme üyelerinin kendi indi görüşlerine dayanan bu kararı yalancılığa pirtın verdiği gibi. mahkemenin kendisi de yalan söylemek durumunda kalmaktadır. İşte bütün bunlar­ dan dolayı mahkeme çelişıneli kararları telif ederneden keyfi bir şekilde hükme varmak zorunluluğunu duymuştur. Yalancı tanıklık yapan muhbir tanıklar ve tanıklar hak­ kında gerekli işlemi yapmayan mahkemenin hükmü bu yön­ den de bozulmalıdır. Zira yalancı tanıklar hakkında gerekli işlemi yapmayan mahkeme tarafsızlığını kaybetmiş demek­ tir.

286


VIII .MAHKEME ASKERİ SAVCI'NIN TOPLANMASINI isTEniöi BELGELERİ TOPLAMlŞ, KENDisi RE'SEN BELGE TOPLAMlŞ, BENİM TOPLANMASINI İSTEDiGİM BELGELERi REDDETN.riŞTİR Mahkeme gerekçeli kararında " . . . M ahkemenin lüzum gördüğü bil cümle yazılı belgelerin dosyada mevcut olma­ sı. . . " (Gerekçeli Karar. s. 1 1 - 12) " . . . Yukanda izah olunduğu gibi açılan davalar sadece Atatürk Üniversitesi'nde tahkikat komisyorılan raporlan ile MİT raporlaona istinat etlirilmiş. ancak son soruşturmada isnatla ilgili bütün belgeler toplanmış . . . " (Gerekçeli Karar, s. 1 8) diyerek hakkımda her türlü delilin toplandığına işaret etmeye çalışmaktadır. Bu, gerçeği aksettirmeyen bir beyan­ dır. Şöyle ki: A.

ASKERİ SAVCI'YIA MÜŞTEREKEN GETİRTİLMESİNİ İSTEDİÖİMİZ DELİUER GETiRTİLMİŞTİR

Askeri Savcı'yla müştereken getirtUmesini istediğimiz deliller mahkemece nazara alınmış ve getirtilmiştir. Temyiz dilekçesinin 1 1 4- 1 1 8 sayfaları arasında belirttiğim yazışma­ lar bunurıla ilgilidir. B.

lirn:

MAHKEME KENDİSİ DE BAZI BELGELERİ GETİRTİP DOSYAYA KOYJWUŞTUR

Bu belgeler şunlardır: Duruşma tutanaklanndan izleye­ ı . Mahkeme 24.8. 1 9 7 1 tarihli duruşmada şu kararı al­

mıştır:

" . . . Ü niversitede 1 968 senesinde vuku bulan rektör ve de­ kan koltuklarının yakılması olayının mahkemeye i ntikal ettik­ leri şeklindeki iddianın yerinde olup olmadığ ı , şayet yerinde ise bu olay hakkında tatsilat l ı bilgiler verilerek suçlular arası n­ da maznunun da bulunup bulunmadığının ve keza tanzim edilen bir iddianamenin suretinin gönderilmesi bakı mından 287


E rzuru m C. Savcı lığı'na müzekkere yaz ı l masına." (Tutanak, s . 1 8/3) 2. Mahkeme 9.9. ı97 ı tarihli duru şmada şu kararı al-

mıştır:

" . . . I ddianamenin birinci sayfa son paragrafında ve keza ikinci sayfa iki ve üçüncü paragrafında bahsi geçen o laylarla i lg ili olarak sanı k hakkında kovuşturma açılıp açılmadığının açılmışsa so nucunun Erzurum C . Savc ı l ığ ı ndan sanık müda­ fiinin talebi veçhile sorulmasına." (Tutanak, s . 20/2) Her iki yazıya da Er...mrum C. Savcılığı'ndan cevap gel­ miş sözü geçen olaylarla ilgili olmadığım, olaylarda adımın geçmediği ve hakkımda Erzu rum'da herhangi bir kovuştur­ ma açılmadığı bildirilmektedir. 4.9. ı 9 7 ı gün ve ı97 1 /29 sa­ yılı Erzurum Cumhuriyet Savcılığı yazısı, 28.9. ı 9 7 ı tarihli duruşmada okurırnuştur. (Tutanak. s. 20) 3. Mahkeme 2 ı . 10. ı 97 ı tarihli duruşmada şu karan al­

mıştır:

" . . . Sanık hakkında herhangi bir soruşturma açı lıp açılma­ d ı ğ ı , açı l m ı şsa mahiyet ve safahatı hakkında bilgi verilmesi için i stanbul, Ankara ve Diyarbakı r Sık ıyönetim Askeri Savcı­ Iıkiarına müzekkere yazılmasına." (Tutanak, s . 26/5)

Bu yazıya gelen •cevap ı 6. ı ı . ı 97 ı tarihli duruşmada okurırnuştur. Cevabı yaztlarda şöyle söylenmektedir: " . . . Sanık hakkında· herhangi bir soruştu rmaya tevessül edilip edilmediğinin bildiri l mesi, edilmişse safahatı hakkı nda bilgi verilmesi için i stanbul, Ankara ve Diyarbakı r Sıkıyönetim Askeri Savc ı l ı kianna yazılan tezkerelerin Ankara ve D iyar­ bakır Sıkıyönetim Askeri Savcılıklarınca cevaplandırıldığı ve mevzu davadan gayrı sanı k hakkında herhangi bir so­ ruşturma yapılmad ı ğ ı n ı n belirtildiği görüldü." (Tutanak, s . 27)

4. Mahkeme 26. 1 1 . 1 97 ı tarihli duruşmada şu kara n al ­ dı: Sanık hakkında herhangi bir soruşturma yapılıp yapıl­ madığı. yapılmakta ise safalıatı hakkında bilgi verilmesi hu­ susunda İstanbul Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'na yazılıp cevaplandırılmayan müzekkerenin tekidine, (Tutanak. s. 28/ 1 ) 288


Bu yazıya karşı gelen cevapta şöyle denmektedir: "Dosyan ı n telkikinden I stanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına yaz ı lan yazıya cevap gelmiş olduğu anla­ ş ı ld ı . i stanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın 1 6. 1 1 . 1 97 1 gün ve 1 97 1 /364 M Ü T. S F sayı l ı cevabi yazı ları okundu, bunda sanık hakkında herhangi bir kovuşturmanı n yap ı lmadığı görü ldü . " (Tutanak, s. 30 ) 5. Mahkeme 1 6. 1 1 . 1 97 1 tarihli duruşmada yine şu ka­ ran aldı: "Sanığa isnat olunan fiilierin zaman ve mekan ba­ kımından tadüt ettiği ileri sürülmekle mevzu davadaki suça esas alınmaları hasebiyle eylemlerin değerlendirilmesi yö­ nünden mahkemece sair 'davranışlannm da bilinmesinde fayda mülahaza olunriıakta. sanık hakkında iş bu davaya esas alınan filllerinden ayn olarak başkaca soruşturma ya­ pılıp yapılmadığı keyfiyelinin Diyarbakır S ıkıyönetim Askeri Savcılığı'ndan soru lmasına. " (Tu tanak, s. 29/7) Yukarıda 3 numaralı paragrafta belirtildiği p;ibi mahkeme Diyarbakır Sı­ kıyönetim Askeri Savcılığı'na bu konuda bir soru sormuş ve alınan cevapta herhangi bir soru ş tu mıanın yapılmadığı kay­ dedilmişli. Mahkeme Askeri Savcı'nın talebi üzerine (Tuta­ nak, s. 28) bu kor:-uda aynı makama tekrar yazı yazıyor. Cevabi yazıda ise Şöyle denmektedir:

" . . . Diyarbakı r-Siirt i lieri Sı kıyö netim Komutanlığı Askeri Savc ı l ığı'nın 4. 1 2 . 1_971 gün ve 1 97 1 /230 say ı l ı cevabi yazı sı okundu . Bunda sa nı k hakkında Dev-Genç'e dönük o larak sürdürdüğü faaliyetlerinden dolayı Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcıl ığı'nca Diyarbakır Sı kıyönetim Savc ı l ığı 'na gönderilen suç dosyas ı ndaki eylemlerinden dolayı sanık hakkında yeni bir dava açı lması n ı n söz konusu olduğunun belirtildiği anlaşıl­ d ı ." (Tutanak, s.30) 6. Mahkeme 24 Nisan 1 972 tarihli duruşmada şu karan aldı: " . . . ÜNAS ile ilgili olarak herhangi bir dava açılıp açıl­ madığının. soruşturma yapılıp yapılmadığının Ankara Sıkı­ yönetim Askeri Savcılığı ve Ankara Savcilığı'ndan sorulması­ na." (Tutanak, s. 78/6) Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'ndan ve Ankara Savcılığı'ndan gelen yazılarda ÜNAS hakkında herhangi bir soruşturma açılmadığı kayıtlı idi. (Tu tanak. s. 83)

289


7. Mahkeme 24 Nisan 1 972 tarthli duruşmada yine şu karan aldı: wSanık tarafından yayınlanan DoğuAnadolu'nun Düzeni isimli kitaptan ötürü herhangi bir soruşturma açılıp açılmadığının kitabın basıldığı yer olan İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve İstanbul Sıkıyönetim Askert Savcılığı'ndan sorul­ masına ve Ankara C. Savcılığı ve Ankara Sıkıyönetim Askeıi Savcılığı. .. " (Tutanak, s. 78/7) Sıkıyönetim komutanlığının 5.8. 1 972 tarihli İstanbul Basın Savcılığı'nın 4.5. 1 972 taıihli ve yine İstanbul Basın Savcılığı'nın 4 . 5 . 1 972 tarihli yazılarında herhangi bir kovuş­ turma açılmadığı görüldü. (Tutanak, s. 83) İstanbul Sıkıyönetim Askeıi Savcılığı'ndan gelen 9.5. 1 972 tarihli cevabı yazıda yine herhangi bir kavuştur­ manın açılmamış olduğu belirtUiyordu .

C.

BENİM GETİRTİLMESİNİ İSTEDİCİM DELİLLER GETİRTİLMEMİŞ, BU KONUDA YAPI'IGIM TAHKİKATlN GENİŞLETİLMESİ TALEPLERİ KABUL EDİLMEMİŞTİR

Bu konuda temyiz dilekçemin 38 ve 39. sayfalannda 2 2 . 2 3 . 2 4 nolu paragraflarda b u konu üzerinde durulduğu için burada aynca üzerinde d urulmasına gerek görmüyoruz. D.

BUNUN YANINDA ASKERİ SA VCI'NIN TALEPLERİ HEMEN HEMEN TÜMÜYLE KABUL EDİLMİŞTİR

(Bk. Tutanak. s. 28 ve 29. Tutanak. s. 72-74. Tutanak. s. 77 / l . Tutanak. s. 89 ve Tutanak. s. 1 1 2 / 1 4) E.

SONUÇ

Bütün bunlardan anlaŞılacağı üzere gerek A şıkkında, gerekse E şıkkında elde edilen (5 nolu paragraf hariç) ve ge­ rekse D şıkkırıda elde edilen ve dosyaya konulan. delillerin hepsi de benim lehime olan delUlerdir. Bu delilerin tartışıl­ ması yapılmadan bu deliller reddedUmeden hükme varılması yolsuzdur. 290


Mahkeme çeşitli nıercllere yazıp bazı bilgller istediğine göre bu bilgilere ihtiyacı var demektir. Hükürnde kullanma­ ması ise yolsuzdur. Mahkemenin bu tutumundan ancak ya­ lana ve yanlışa dayanan yani aleyhe olan delllleri kullandığı sonucu ortaya çıkıyor. Öte yandan Askeri Savcı'nın taleplerini hemen hemen yerfne getiren mahkemenin benim talebimi "dava lle ilgisi görülmemiştir". "açıklığa kavuşrnuşt ur" gibi gerekçelerle reddetme�! tarafgir bir tutumun açık bir ifadesidir. Örneğin Askeri Savcı'nın "Sanığın Doğu Mitingleri'nin Analizi isimli eserinin hasılınası Atatürk Üniversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesinin Araştırma Kurulu'nun malumat ve rnüsadesi altında mı olmuştur? Bu eser fakülte yayınlan rneyanında yayınlanmış mıdır? Bu hususların sorulmasını isternekteyiz . . . " (Tutanak, s. 73, Paragraf 1} talebine karşı: Mahkeme talebi kabul etmiş ve "Doğu Mitigleri'nin Analizi isimli araştırmanın yapılması ve aynı isimli eserin basılıp yayınlanmasının AÜ Fen-Edebiyat Fakültesi'nin Bilimsel Araştırma Kurulu'nun malumalı tahtında yapılıp yapılmadı­ ğının adı geçen merciden sorulmasına" (Tu tanak. s. 77) şek­ linde karar alıp somıuştur. Sozü geçen merciilin bu yazıya karşı verdiği cevapta "sö­ zü geçen dönernde Araştırma Enstitüsü'nün kurulmadığı. bu bakımdan herkesin araştırmasını serbestçe yapabileceği" kayıt edilmiştir. (Tutanak. s. 89) Fakat bu cevap bile Askeri Savcı'yi tatmin etmemiş ola­ cak ki. "Biz Doğu Mitingleri'nin Analizi isimli araştırmanın Fen-Edebiyat Fakültesi Bilimsel Araştırma Enstitüsü'nün onayından geçip geçmediğini aramıyoruz. Sanık kendisi bahsi geçen konuda özel bir çalışma yapmış olabilir. Önemli olan husus bu özel çalışma sonuçlarını Fen-Edebiyat Fakü l­ tesi Bilimsel Araştınna Enstıtlısü patentini kullanarak umu­ mi efkara arz etmesi ve bu suretle şahsi görüş ve çaba neti­ celerini bilimsel sıfatıyla takviye atmek gayretinde bulunma­ sıdır. . . Gerekirse bu husus da sorulabilir" demektedir. (Tu­ tanak. s. 89) Mahkeme. savcının bu talebini de kabul etmiş ve " 1967 yılında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde he­ nüz kurulmayan bilimsel araştırma enstitüsünün görevleri­ nin. o tarihte hangi merci tarafından ifa edildiğinin rnezkur _

29 1


üniversite Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'ndan sorulma­ sına" (Tutanak, s. ı 1 2 / 14) şeklinde karar almıştır. İşte Askeri Savcı'nın aslında. hiçbir önerrie sahip olma­ yan bu sorulannın ilgili yerlerden sorulmasını, hem de iki defa sorulmasını sağlayan mahkemenin !?enim sözü edilen (Temyiz dilekçesi, s. 38-39, Paragraf 22, 23, 24) tahkıkatın genişletilmesi taleplerimin tümünü reddetmesi elbette mah­ kemenin ideolojik tarafgirliği ile ilgilidir. Bu konular elbette esasa müessir olan hususlardır. Ve dosyanın bozulmasını gerektirir.

292


BÖLÜM V

SÜBUTA İLİŞKİN BOZMA NEDENLERİ

1/1.

KOMÜNiZM PROPAGANDASI İnD İALARI

A.

TCK'NUN 1 42/ 1 . !viADDESİNİN HUKUKİ TAHLİLİ

Bana isnat olunan TCK ı 42 / ı maddesinde yazılı suçun sübut ve tekevvün edip etmediğinin tespit edilebilmesi için. ilk önce. bu maddenin unsurları- nazara alınarak delilerin değerlendirilmesi gerekmektedir. TCK ı 42 / ı maddesinde aynen. sosyal bir sınıfın diğer sosyal sırull ar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya sos­ yal bir sınıfı ortadan kaldırma. yahut memleket içinde mü­ esses iktisadi veya sosyal Ilizamlardan herhangi birini devir­ mek veya devletin siyasi ve h ukuki nizarnıarını topyekün yoketmek için her ne surelle olursa olsun propaganda ya­ pan kimse cezalandınlır. denildiğine nazaran bu maddede yazılı suçun sübut ve tekevvün edebilmesi için: ı.

Suçun Maddi Unsuru

.,

Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkü­ münü tesis etmeye, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya ve­ ya memleket içinde mü esses iktisadi ve sosyal temel nizam­ lardan herhangi birini devirmeye veya devlet siyasi ve hukuki nizamlanru topyekün yok etmeye matuf propaganda yapmak suçun maddi unsurudur. 293


TCK'nun 1 42. maddesini tadil eden 5430 sayılı kanu ­ nun gerekçesinde propaganda tabirinin uygularnada bazı te­ reddütlere sebebiyet vermiş olduğu için bu mefrıumun açık­ lanması cihetine gidilmiştir: Anılan kanunun gerekçesinde aynen: " . . . Propaganda nerede ve ne zaman olursa o lsun bir hu­ susu fikri taraftar kazanmak kastıyla başkaları na yaymakt ır. Propaganda, söz , şark ı , resim, radyo, sinema, yaz ı l ı veya re­ s imli kağ ıtlar asma, gönderme g ibi her türlü yayın vasıtasıyla o labilir . . Gerek propaganda ve gerek telkinin madde ko­ nusu olup suç sayılan amaçları elde etmek kastıyla ya­ pılm ış olması cezayı gerektirmesi için şarttı r . . Bu neden­ le i l m i sahada mesela ko münizm ve anarşizmin esasları n ı anlatan b i r öğretmenin veya b u konuda ilmi b i r kritik yapan bir kimsenin muhataplarını bu fikirlere saptı rmak veya inan­ d ı rm a kastı ile hareketi anlaşı lmadıkça cezaland ırı lması caiz ve doğru olmaz. Bununla beraber propaganda veya telkine ilmi bir renk veya mahiyet vererek kötü maksadı bu yoldan gizlerneye çalışan suçlular da bulunl! r. Bunların asıl maksat­ ları n ı şahsiyetlerine propaganda ve telkin konusu veya vası­ talarına veya sebeplerine bakarak s ezmek kabil olur ... Bu madde 1 4 1 . maddede izah olunan maksaliara varmak için yapı lacak propagandayı cezalandı rmaktadır. Biri nci fıkranın serahatine göre iktisadi v e içti mai nizarniarını devirmek mak­ sadı ko münistlik gibi fikir sistemlerinin kendi iktisadi ve içti­ mai n izarniarı nı yerleştirmeyi istihdal etmekte olduğu için, bu · maksatla yapı lan propagandayı bu manada, menfi ve müs­ bet anlamak gerekir . Propaganda bu fikirleri her ne vası­ ta ile olursa olsun taraftar kazanmak kastıyla yapmaktır. Propagandada yayma ve aleniyet bir u nsur aranır. i kinci un­ suru n bu fikirleri yaymaya matuf vas ı laların başkaları taraf ın­ dan sadece görülmesi değil onları taraftar olarak kazanma kast ı n ı n bulunmasıdır. Komünizmin içtimal ve iktisadi ni­ zam lar hakkı ndaki g örüşü nü ve anarşizm i n ve hukuki te­ mel nizarnları önündeki a n layışını mücerret olarak izah etmek veya ilmi o larak kritik yapmak bu fikirlerin tesi ri altı nda b ı rakarak bunla rın doğru luğuna ve tatbik edi lme­ si faydalı o lacağına dair muhatapları nda bir kanaat hasıl etmek kastı an laşılmadıkça ceza landırılamaz. Komünist .

.

. .

294


propaganda taktiği ceza müeyyidesinden kurtulmak için in­ san zekasının bütün gücünü kullanmaktad ı r. I ktisadi ve içti­ mai nizama açıkça taarruz edilmediği için fikirleri ilim ve ka­ naat kisvesine bürünmektedir. Söz, yazı vesalre vasıtalarla yayılan flkrin kanunda cezalandırılan m aksatları istihdaf edip etmediği hususu propaganda yapan şahsın hal ve mazisine, yayılan fikirlerin mahiyet i ne göre isabetle takdi­ ri gereken en mü him noktad ı r. . . "

şeklinde tarif ve açıklanmaktadır. Doktrinde de bu maddede yer alan suçlarda, en önemli unsurun propaganda olduğu ve bu sebeple "propaganda" ta­ biri üzerinde ehemmiyetle durulması gerektiği kabul olun­ maktadır.

Profesör Dr. Faruk Erem, Ceza Hukuk Hususi Hü­ kümler, Cilt ı (Bilim Yayınları, No ı . Ankara 1 968) kitabı­

nın 56. sayfasında aynen " . . . yapılan propagandanın (sosyal bir sınıfın diğer sosyal sırull ar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya mem­ leket içinde müesses iktisadi ve sosyal temel nizarnıardan herhangi birinin devirmeye matuf olması lazımdır) " denil­ mekle:

Doktor Abdullah Gözübüyük, Ceza Kanununun Açık­ laması kitabırun ikinci cildinde ise: " . . . 1 42. maddede 1 4 1 . maddede yer almış bulunan (dev­ letin toplumsal, hukuki ve siyasi ve iktisadi temel nizarniarını bozmaya yönelen yıkıcı faaliyetlerin propagandası suçları gösterilmiştir . . . ) 1 42. maddenin birinci f ıkras ında doğrudan doğruya yıkıcı nitelikteki propagandalar bahse ko nudur. Bun­ lar komünistlik, anarşistlik ve sairedir. Bu I rkraya göre sosyal bir s ı n ıfın diğer sosyal sınıfları tahakküm altına alması nı sağ­ lamak veya sosyal bir sınıf ı ortadan kald ı rmak veya memle­ ketin iktisadi veya sosyal temel nizamlarrndan herhangi birini devirmek veya devletin siyasi ve hukuki temel nizarnıarını topyekün yok etmek için propaganda yap ı lmas ı suç sayılmış­ tır . . . Ceza hukukunda propagandanı n nerede ve ne za­ man olursa olsun her hususta, bir fikri taraftar kazan­ mak maksadıyla başkalarına yaymaktır. 1 42 . maddede propagandanın her nevi ve şeklini içine almak üzere (her ne 295


suretle olu rsa olsun propaganda yapan . . . ) deyimi kullan ılmış­ t ı r . . . . Burada özel kast ı n yani 1 42 . maddenin 1 , 2, 3 fıkrala­ rında gösterilen hedef ve gayelere u laşmak maksadıyla hare­ ket edilmiş olması laz ı md ı r. Propaganda veya övmenin bu maddenin fıkralarında g österilen nitelikte olup o lmadığı faili n kişiliğ ine, g eçmişteki haline, propagandası yapılan veya övülen şey veya fikrin mahiyet i ne göre takdir olun­ malıdır. Bu itibarla bilimsel bakı mdan komünistlik, anarşist­ lik, diktatörlük gibi yıkıcı görüşlerin incelenmesi anlatı lması suç n iteliği taşımaz. Ancak bir kimse muhatapları n ı bu fikre kaydırmak, inandı rmak, sapt ı rmak kast ıyla hareket etmişse sözü edilen suçları işlemiş sayı lacaktır. . . "

şeklifıde beyan ve ifade edilmektedir. Öte yandan 1 42 / ı maddesinin konuluş maksadından anlaşılacağı veçhile yapılacak propagandanın ancak Mihtilal yoluyla sosyal suuDardan birini kaldırmak veya tahakküm altına almak" şekline yönelmiş bulunması halinde. kanunun aradığı manada bir komünizm propagandası var sayılabile ­ cektir. Ceza kanunumuz yasakladığı propagandanın ne oldu­ ğunu bel irt mediği gibi açık bir tarifi ni de vermemiştir. Yakın zamana kadar hukuk tatbikal ında propaganda "bir fikri ta­ raflar kazarınıak maksadıyla birden ziyaele kimseye yaymak" şeklinde lanımlann:ıakta idi. Türk Hukuk Lügatı propagan­ dayı: M u ayyen maksalların tahakkuku için matbuat vasıta­ sıyla propaganda yapmak üzere yabancılada anlaşması. memlekette zümre tahakkümünü kurmak maksadıyla pro ­ pag<mda yapmak şeklinde tanımlamış. Türkçe Sözlük ise propaganda: herhangi bir düşünceyi yayma başkalarını da kendi tarafına katmak için söz yazı veya başka vasıtalarıyla geniş halk kiLJelerine tesir etme (Hayat, Büyük Türkçe Söz­ lük, s. 1 00 1 ) olarak tanımlamaktadır. Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi ( 1 1 . 5. ı 967 gün ve 3771 3 ı 3 ı sayılı karar) konuya ilişkin karannda suç sayılacak

propagandayı: Mhamle ve taarruz şeklinde gö rü len fiil ve.ha­ reketler" olarak tarif etmiştir. Bu karara göre ceza hukuku bakınıından propaganda. "muayyen bir fikrin toplum içinde yaygınlaşmasını. kökleşmesini ve bu amacın tahakkukunu sağlamak için, maddi ve manevi vasıtalara başvu rmak sure-

296


tiyle telkin, teşvik ve tesirde bulunmak maksadıyla yapılan ve hamle ve taarruz şeklinde görülen fiil ve hareketlerdir." TCK'nun ı 42 / ı maddesinde açıklanan propaganda, doğrudan doğruya yıkıcı nitelikteki propagandadır. Kornü­ nistlik, anarşistlik gibi propaganda TCK'nun ı 42/ ı madde­ sindeki suçun maddi unsurunu teşkil eder. Umumi Yargı­ tay, lilgatı anlamı yayınlama olan propaganda kelimesininin bir fikri birçok yerlerde ve birden ziyade kimselere söylerne­ ye tazzammun edeceğiıle karar vermiştir. Özelikle basın yo­ luyla işlenen suçlarda propagandanın yapıldığı basılmış ese­ rin münferil bazı kısunlarırun değil, tümünün kül halinde tetkik ve mütalaasıyla propaganda suçunun işlenmiş olup olrnadığırun tespit ve Layini ile olur. TCK'nın 5844 sayılı kanunda değişik· ı 4 ı / l ve ı 42 / l maddelerinin anayasaya aykın olduğu gerekçesiyle açılan iptal davası münasebeliyle, Anayasa Mahkemesi'nce verilen 29.6. 1965 tarih ve esas no ı 963/ 1 73 , karar no: ı 965/40 sayılı kararda beliıiildiği veçhile söz konusu hükürnlerin ce­ za kanunianınıza alınmalarına sebep demokratik anayasa rej irnirnizi demokrasi esaslarıyla bağdaşmayan fikir akımia­ rına karşı korumaktır. Ceza kanunumuz bu nedenlerle . fa­ şizm . anarşizm ve ırkçılık hükümleriyle sadece komünizme yönelen çabaların yasaklanmasım öngöm1üştür. Komünizm insan hakianna dayanan ve milli demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devieli niteliğini taşıyan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine aykırı bulunduğu bir gerçektir. Çünkü komünist doktrinin ana nitelikleri bakımından proletarya sı­ nıfının hakimiyetini, mülkiyelin ortadan kaldırılmasını ön­ gördüğü ve kendi sistemini desteklemeyen temel hak ve hür­ riyetleri reddettiği bilinen bir keyfiyetlir. Komünist sistem aslında ihtilal ile iktidara gelmek ve zorla proletarya hakimi­ yetini sağlayarak diğer sınıfları yok etmek ve demokratik sosyal bir iktisadi düzeni yine zorla kaldırıp yerine kendi dü­ zenini kurma amacım güder. TCK'nun ı 42 . maddesinin ı numaralı bendi yukanda açıklandığı üzere sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek ve­ ya rejimi komünizme veya anarşizme çevirmek için her ne suretle olursa olsun propaganda yapmayı yasaklamakta ve cezalandırmaktadır. 297


Göri."ı ldüğü gibi: sözü geçen madde hükümleri bu konu­ 'lardaki bilimsel inceleme ve araştınnalan yasaklamış değil­ dir. Propaganda sırunna girmernek şartıyla her çeşit toplum­ cu bilimler ve bu açıdan anarşizm ve komünizm üzerine öğrerune, açıklama, yayma ve araştırma yapılması bu mad­ delerdeki yasaklann kapsamına girmez. Şüphesiz bilimlerin kendine özgü ve bilimsel öğrerune. öğretme inceleme ve araştırma metodlan vardır. Bunlara uymak yani bilimsel ni­ telikleri korumak ve anayasının 2 1 . maddesinde öngörülen kayıtlar göz önünde tutulmak kaydıyla bilim ve sanat çalış­ malan serbesttir. 1 42. maddenin ı numaralı bendi bu nite­ likte bilimsel eylemleri değil, propaganda niteliğindeki ey­ lemleri yasaklamıştır. Bir eylemde niteliğin mevcut olup olmadığının hususu ise �nüne bu yönde dava gelmiş olan hakim tarafından çözümlenecektir. 2.

Suçun Manevi Unsuru

Failin propagandayı bilerek ve isteyerek yapmış olması gereklidir. M addi unsuru teşkil eden fiilin (propagandarun) TCK'nun 1 42 / 1 maddesinde yazılı hedef ve gayelere ulaş­ mak kastıyla yapılmış olması lazımdır. Burada özel kastın yani 142. maddenin ı . 2 . 3. fıkrala­ nnda gösterilen hedef ve gayelere ulaşmak maksadıyla hare­ ket edilmiş olması gereklidir. Propaganda veya övmenin bu

maddenin fıkralarında gösterilen nitelikte olup olmadığı, failin kişiliğine, geçmişteki haline, propagandası yapılan fiil veya övülen fikrin mahiyetine göre takdir olunmalı­ dır. Bu ilibarla bilimsel bakırndan komünistlik. anarşisllik. diktatörlük gibi yıkıcı görüşlerin incelerunesi. anlatılması suç niteliği taşımaz. Ancak bir kimse muhataplannı bu fikre kaydırinak. inandırmak. saptırmak kastıyla hareket etmişse sözü edilen suçlan işlemiş sayılacağı tabiidir. (Gözübüyük, TCK'nun Şerhi, Cilt 2 . s. 77) Başka bir deyimle ilmi sahada komünizm ve anarşizmin niteliklerinin esas gayelerini derste öğrencilerine anlatan bir hocarun veya bu konularda ilmi bir inceleme ve eleştiriDe yazısı h azırlayan bir bilim adamırun muhatabıru bu fillere saptırmak kastıyla hareket ettikleri sabit olunmadıkça, suç teşekkül edemeyecektir. 298


Esasen Yargıtay'ın kökleşmiş içtihadı da bu merkezde­ dir. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 27. 1 . 1 949 gün ve 5428- 1 247 sayılı kararı) B.

İSNAD EDİLEN FİİLERİN KANUN MADDELERİ KARŞISINDAKi DURUMU

Mahkeme gerekçeli kararında "Sanığın Faaliyetlerinin Hukuki Niteliği" bölümünde "Komünist Faaliyetler" başlığı altında şu filleri sıralamaktadır. ı.

Orhan Türkdoğan'a Bağlılık İdd.iası

"Nisan 1 9 67 tarihinden itibaren Atatürk Ü niversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi'nde, öğretim üyesi yokluğu nedeniyle, öğ­ retim üyesi bir doçentin denetimi altında sosyoloji dersini okutmakla görevlendirilmiş ve kendisine bu öğretimde Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş isimli kitabını esas alması yolun­ da direktil verilmiş iken" (Gerekçe li Karar, s. 1 06, Paragraf 1 )

denerek gerekçeli karann daha önceki kısımlarında da ge­ çen (b k. s. 2 1 , 36. 49) bir iddiayı tekrarlamakla dır. Bu iddianın ne kadar asılsız b ir iddia old u ğu nu temyiz dilekçemin (s. 7 ı -89) sayfaları arasında son derece açık. hiç­ bir şüpheyi gerektirmeyecek. resmi belgelerle ispat ettim. Yi­ ne temyiz dilekçemin ( 1 44- 1 53). ( 1 57- 1 67) ve özellikle ( 194204) sayfalan arasında son derece önemli bilgiler vardır.) Temyiz dilekçemin sözü geçen yerlerinde yazılı somut olaylardan anlaşılacağı üzere Orhan Türkdoğan'a bağlılık iddiası yalan olup. onun bana. "falancarun kitabını akut" şeklinde direktiller vermesi ise yine hayali bir iddiadır. (Nite­ kim iddianarnede de böyle bir iddia yer almamıştır.) Esas hakkındc:ıki mütalaa böyle bir yalc:ın üzerine kurul­ muştur. Gerekçeli kararın da bu yalan üzerine bina edildiği­ ni görf:.yoruz. Böyle bir yalana neden gerek duyulduğunu Ise yukanda sayfaları gösterilen kısımlarda son derece açık bir şekilde ortaya koymuştum. Bu iddianın komünizm propagandasının manevi unsuru yani özel kasıt faktörü ile ilgili olduğu açıktır. 299


2.

Profesör Hans Freyer'in Sosyolojiye _Giriş Kitabını Okutınayıp Türkiye'nin Toplumsal Yapısını Anlatmak

" . . . Bilirkişi tarafından belirtildiği üzere : pozitif bilimler gibi sosyoloji bilimi henüz katiyel arzetmeyen, kapsamı kesinlikle belli olmamış bir ilim ol makla beraber, genel mah iyette sos­ yoloji öğretimi ile görevlendirilen, denetimi altı ndaki bir asis­ tanın, mevcut ders notlarında ve sınav belgelerinde varl ığı tespit edilen konulara değinmek zorunluğu bulun mamakta­ d ı r. Kaldı ki henüz sosyoloji biliminin konusu nu, metodunu, tarihini, sosyal hayatın ana şekillerini, sosyal hareketliliği öğ­ renmemiş, bu konuda yeterli bilgiye sahip kılınmamış bir top­ luluğa Türkiye'nin toplumsal yap ısı gibi belirtilen ana fikirleri öğrenmeden kavranamayacak o lan bir konunun ele alın ıp, aniat ı lmaya kalk ışı lması, görev hududunun aş ı lması anlamın­ dadır." (Gerekçeli Karar, s. 1 06 , Paragraf 2 , 3)

Burada mahkemenin art niyetini ve "tarafsızlığına kesin olarak gölge düşüren" tavnrıı bir kere daha kısaca belirt­ mekte yarar vardır.

a) Bilindigi gibi mahkeme muhbir tanık Kemal Bıyık­ oğlu ve muhbir tanık Orhan Türkdoğan ın huzurda verdik­ leri ifadelere dayanarak (Gerekçeli Karar. s. 49) benim , Or­ han Türkdoğan ın emrine verildiğimi onun direklifine göre '

'

faaliyet göstermem gerektiğini. iddia etmektedir.

b) Böyle bir iddianın muhbir tanık Orhan Türkdoğan tarafından neden 26 Ocak 1 968 tarihli şikayet dilekçesinde ve istinabe yolu ile alınan ifadesinde söz etmediğini yukarı­ da sayfalarını gösterdiğim ilgili yerlerde göstermiştim. Ayrıca muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu nun huzurda verdiği ifadede böyle bir beyana rastlanmadığını belirtmiştim. '

c) Bu iddialar üzerine mahkemeye, yine ilgili yerlerde gösterdiğim üzere, bu konu ile ilgili olarak tahkikatın geniş­ letilmesi talepleri ileri sürmüş. fakat mahkemenin "görülen dava ile ilgisi yok" gerekçesi ile bu talepleri reddeltiğini de belirtmiştim. d) Buna rağmen mahkemenin gerekçeli karannda. bu 300


iddiayı temel yaptığını, yine yukanda sayfalan belirtilen ilgili yerlerde açıklamıştun.

e) İşte mah:Keme gerekçeli kararının bu kısmında da bu yalana dayanarak h ükme varmaya çalışıyor. Bütün bunlardan dolayı: aa) Temyiz dilekçemin 90-94 sayfaları arasında belirtti­ ğirn gibi ve ayrıca dunışma tutanaklannın 1 0 1 . sayfasında da görüleceği gibi, ders anlatırken. Sosyal ve Beşeri Bilimler Bölümü'ne ve o bölümün başkanı Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce ye bağlı idik ve okutacağunız derslerin programı hak­ kında gerek ben, gerek derse beraber gittiğimiz asistan arka­ daşun Dr. Ioanna Kuçuradl devamlı olarak bilgi veriyorduk. Ve ne ben. ne de arkadaşım. ders okuttuğumuz süre içinde , derslerimizden dolayı hiçbir muahezeye tabi tutulmadık. '

bb) Yine dilekçemin 90-94 sayfalan arasında gösterdi­ ğim gibi ı . yıl genel sosyoloji hakkında bilgi verdiğim öğren­ cilere, ikinci yıl Türkiye'nin toplumsal yapısı konusunu arı­ latınayı daha yararlı buldum. cc) Kaldı ki huzurda dinlenen, b ilirkişi Prof. Dr. Hami­ de Topçuoğlu'nun ifadesi m ahkemenin göstermeye çalıştığı gibi de değildir. Bilirkişi Prof. Topçuoğlu ş öyle demektedir: "Hans Freyer'in Sosyolojiye G iriş isimli kitab ını esas al­ mak suretiyle bu çerçeve dahilinde ders vermekle görevlen­ dirilen kişinin tetkik ettiğim öğrenci ders notları ve sı nav bel­ gele ri nde bahsi geçen ko nulara mutlak su rette değinmesi ve bu nları işlemesi zorun lu luğu yoktur. Kendi görüşü istikame­ tinde bunları ele almış ve buraya ağı rlık vermiş olabilir. An­ cak daha ö nce de belirtt iğ i m gibi ders vermekte herhangi bir kay ıtlamaya tabi tutulmadığı ahvalde bu konularla direkt en­ direkt bir alaka tespit etmiş o lması da mümk Ü ndür." (Tuta­ nak, s. 1 1 5) Görüldüğü gibi bilirkişi ifadesine "Hans Freyer'in Sos­ yolojlye Giriş isimli kitabını esas almak suretiyle bu çerçe­ ve içinde ders vermekle görevlendirilen kişinin. . . " diye başla­ maktadır. Halbuki ben yukanda ı numaralı paragrafta ve arda işaret ettiğim yerlerde. muhbir tanık Orhan Türkdoğan'a 301


bağlı olduğum iddialannın yalan olduğunu, onun bana,

"Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş kitabını okutacaksın" di­

ye emirler vermesinin hayali olduğunu, resmi belgeleri ile de ispat etmiş dururndayırn. Şimdi ne olacaktır? Mahkeme son derece önemli bir hükme giderken böyle bir yalanı kendisine nasıl dayanak yapabilrniştir.

f) Öte yandan mahkemenin " . . . Kaldı ki sosyoloji bilirni­ nin konusunu , metodunu, tarihini, sosyal hayatın ana şekil­ lerini, sosyal hareketliliği öğrenmemiş ve bu konuda yeterli . bilgiye sahip kılırunarnış bir topluluğa, Türkiye'nin toplurn­ sal yapısı gibi belirtilen ana fikirleri öğrenmeden kavrana­ rnayacak olan bir konunun ele alınıp aniatılmaya kalkışıl­ ması, görev hududunun aşılması anlarnındadır" (Gerekçeli Karar, s. 1 06) şeklindeki beyanı da yanlıştır. Eğer Coşkun Ak'ın 43 sayfa olarak tu ttuğu notları tet­ kik edersek bunun 28 sayfası111n genel konular ile ilgili ol­ duğunu görürüz. Bunlar: Sosyal yapı, Sosyal değişme, Kültür, nüfüs ve nüfus hareketleri, Antropoloj i. Cemiyet tipleri vs'dir. (Bu konular ternyiz dilekçemin 93. sayfasında detaylı olarak sunu lmuştur.) Daha önce de belirttiğirn gibi bu ders, seçimlik bir ders­ tir. Ve Felsefe Tarihi adı altında okutulmaktadır. 26 Ocak 1 962 tarih ve 1 10 1 9 sayılı Resmi Gaz ete de yayınlanan Atatürk Üniversitesi ren-Edebiyat Fakültesi im­ tihan Yönetmeliği'nin (Bu yönetmelik 20.6. 1 972 duruşmada yine aynı tarih ile mahkemeye sunduğum dilekçenin Ek 3'ünde yer almıştır.) 7. maddesine göre Felsefe Tarihi dersi: '

Fransız dili sahasında mezu niyet tezi yapacaklar için I ngiliz dili sahası nda mezuniyet tezi yapacaklar için Alman dili sahasında mezuniyet tezi yapacaklar için Türk dili sahası nda mezuniyet tezi yapacaklar için Alman edebiyatı dili sahas ı nda mezuniyet tezi yapacaklar için 302


seçimlik ders değildir. Onlar Felsefe Tarihi dersini seçemez­ ler. Çünkü yönetmelik müsaade etmiyor. Sadece: I ngiliz edebiyatı sahası nda mezuniyet tezi yapacaklar için Fransız edebiyatı sahasında mezuniyet tezi yapacaklar için Türk edebiyatı sahası nda mezuniyet tezi yapacaklar için

Felsefe Tarihi seçimlik ders olabilir. Fakat tatbikata baktığunız- zaman bütün bu bölümlerin öğrencilerinin bu dersi seçip devam ettiğini görüyoruz. Bu, elbette ders hocasını ilgilendiren bir durum değildir. Çünkü hoca sınıfa gelen her öğrenciye ders vermekle yükümll'ı dür. Bununla beraber şu sorulan sormak önemlidir.

a) Yönetmelik sosyoloji okutulmasına müsaade etmediği halde Felsefe Tarihi adı altında bu ders nasıl okutulmuş­ tur. b) Felsefe Tarihi dersi her bölümün yardımcı dersi ol­ madığı halde her bölümün öğrencileri bu dersi nasıl alabil­ mişlerdir? İşte üniversite yöneticileri yani muhbir profesörler bu konuda son derece büyük usulsüzlükler içinde bulundukla­ n halde bunları görmemezliklen gelip Tü rkiye'nin toplumsal yapısı dersinin anialılması karşısında yaygara koparınalan Askeri Savcı'nın da onların bu yaygaralannı hoş görmesi, onlara kalılınası ciddi karşılanabilir mi? Üniversite yöneticilerinin dolayısıyla muhbir tanıkiann usulsüzlükleri bu kadarla da kalmıyor. Zira aynı yönelmeli­ ğin 1 23. maddesi bu derslerin 4 kredi olarak devam ettiğini göstermektedir. Yani 5-8 sömestre arasında ders okutulu­ yor. Burada 5. 7-6, 8 veya 5. 6-7, 8 şeklinde bir ayırun yap­ mayınca büyük bir k<irgaşalık meydana geliyor . Niketim gel­ miştir. Örneğin: 5. Sömestredeki bir öğrenci belirli bir konuyu (Genel Sosyoloji) okuyor. 6. sömestrede bu konuya devam ediyor. 7. Sömestreye geldiği zaman başka bir ders okuması (örneğin Türkiye'nin Toplumsal Yapısıl lazun geli­ yor. Fakat o bunu okurken, bu sefer 4. sömestrede sınıfa ye­ ni öğrenciler geliyor ve 5. sömestre öğrencisi oluyor. Böylece Türkiye'nin Toplumsal Yapısı okutulan 7. sömestre öğrenci­ si ile 5. sömestre öğrencisi aynı seviyede alamıyor. 303


Du karışıklık yönetmelikten değil, yönetmeliği uygula­ yan idarecilerden gelmektedir. Bu konuya bir çözüm yolu bulamayanların Türkiye'nin Toplumsal Yapısını okultum di­ ye yaygara koparması bilim haysiyetinden ne kadar uzak ki­ şiler olduklannı açıkça ortaya koymaktadır. İşte benim Türkiye'nin Toplumsal Yapısı dersine Sosyal

yapı, sosyal değişme, kültür, cemiyet tipleri, antropolo­ ji, nüfus, nüfus hareketleri, sosyal problemler gibi genel kavramlarla başlarnam 7. sömestre öğrencileriyle birlikte okuyan 5. sömestre öğrencileri içindir. Fakat bu tutum bile mahkemenin gerekçeli kararındaki anlatımlannı çürütmek­ tedir. Görüldüğü gibi mahkemenin "sosyoloj i biliminin konu­ sunu , metodunu . hı.rihini, sosyal hayatın ana şekillerini, sosyal hareketliliği öğrenmemiş . . . " şeklindeki beyanı isabetli değil. Öğrencilere yukanda da açık bir şekilde belirtildiği gi­ bi genel konular hakkında yeleri kadar bilgi verilmiştir. Kal­ dı ki. Türkiye'nin Toplumsal Yapısı dersini okutan bir hoca bazı genel kavramlan öğrenciye anialmadan bu elersin anla­ tılamayacağını da bilebilecek kapasitedeclir. 3.

Ders Anlatılırken Çeşitli Kaynaklardan Yararlanmak Sorunu

Mahkeme gerekçeli karanna şöyle devam ediyor: "Nitekim sanık ismail Beşikçi vermekle görevtendirildiği ders konusunda, esas kaynak da kendisine bildiri ldiği halde , hiçbir yaz ı lı metne bağ l ı kalmamış, esinlendiği kaynaklardan kendi görüşü yönünden derlediği bilgileri öğrencilere jntikal ettirmiş ve bu suretle dersler s ı rasındaki tüm anlat ı mları n ı n d a kontrol dışında kalabilmesini sağlamaya gayret eylemek­ tedir." (Gerekçeli Karar, s. 1 06)

Bu da mahkemenin kesin bir yanılgısıdır. Bir kere "esas kaynak" diye bir şeyin olmadığını. böyle bir direklifin veril­ mediğini yukarıdaki açıklamalar ortaya koymaktadır. Öte yandan yine temylz dilekçemin 90-95 sayfalan arasında be­ lirttiğim gibi ders başlarken yani sömestre başında öğrenci­ ye BİBLİYOGRAFYA verilmiş (Temyiz dilekçesi, s. 93-94) ve , mecb uri okuma listesi verilmiştir. (Temyiz dilekçesi. s. 92) 304


Yine bunun gibi mahkemenin " . . . ve bu suretle dersler sırasındaki tüm anlatunlanrun da kontrol dışında kalabil­ mesini sağlamaya gayret etmektedir" sözü kati surette isa­ betli bir beyan olamaz, zira, ders anlatımlan öğrenciler tara­ fından devamlı surette not edildiği için anlatılan konulann kontrol dışı kalması diye bir husus söz konusu olamaz, ilgili merciler bu kontrolu her zaman yapabilirler. Öte yanctan ben sözü geçen konulan anlatırken Prof. Dr. İbrahin Ya­ sa'run sömestre başlarında öğrencilere kaynak gösterilen (Temyiz dilekçesi. s. 93-94) (Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunlan) isimli teksirinden de geniş ölçüde ya­ rarlandırn. Gerek Coşkun Ak'a ait. gerekse Turgut Kara­ bey e ait ders notlanyla Prof. İb rahim Yasa'run sözü geçen kitabı (özellikle kitabın baş kısırnlan) karşılaştınldığı zaman arada ne kadar büyük benzerlikler olduğu açıkça görülecek­ tir. (Bu kitap 28 Temmuz 1 972 tarihli duruşmada verdiğim savurırna dilekçesine ek olarak mahkemeye sunulmuştur. Savurırna Dilekçesi, s. 226) Bütün bunlann dışında önemli olan öğrenciye sosyoloj i hakkında bilgi vermektir. Ben yukarıda çeşitli yerlerde ifade ettiğim gibi 1 966- 1 967 ders yılının 2 . sömestresinde Genel Sosyoloji okuttum. 8 . 2 . 1968 ve 9 Eylül 1968 tarihli dilekçe­ leriinde (Fen-Ed. Fakültesi Dekanlığı'na yazılmıştır) belirtti­ ğim üzere ders akutulurken Hans Freyer'in kitabı da dahi olmak üzere öğrenciye 8 kitabı kapsayan bir liste verilmiştir. Nitekim sözü geçen dönemde anlatılan konularla Hans Fre­ yer'in kitabının ı . ve 2. bölümleri arasında hatta 4. bölüm arasında büyük benzerlikler vardır. Yalnız. günümüzde üniversite öğretiminin. hele sosyoloji gibi bir bilimde. bir kitaba bağlı kalırırnası. başka bir kitap gösterilmemesi son derece sakat bir tutumdur. Ömeğin. bu gün üniversitelerimizdeki Genel Sosyoloji dersleri çeşitli hocalar tarafından farklı kaı:>samlarda okutulmaktadır. Dil ve Tarhi Coğrafya Fakültesi'nde bu dersi okutan Prof. Tahir Çağatay'ın, Genel Sosyoloji adı altında okut­ tuklan ile Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yine bu dersi okutan Prof. İbrahim Yasa'run bu konudaki notlan birbirinden çok farklıdır. Ayru şekilde Eğitim Fakültesi'nde Genel Sosyoloji dersini okutan Prof. Hamide Topçuoğlu'nun Sosyoloj i not'

305


lan yukardaki Prof.lann aniattıklarından farklı olduğu gibi İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde bu dersi okutan Prof. Nu­ rettin Şazi Kösemihal veya Prof. Cahlt Tanyol veya İktisat Fakültesi'nde bu dersi okutan Prof. Ziyaattın Fahri Fındı­ koğlu, Prof. Cavit Orhan Tütengll veya Prof. Arniran Kurtkan'ın yaklaşım tarzlan farklıdır. Yihe bunun gibi Orta­ doğu Teknik Üniversitesi'nde Prof. Mübeccel Kıray ile Ha­ cettepe Üniversitesi'nde Prof. Bozkurt Güvenç bu konuda farklı şeyleri anlatmaktadırlar. ilahiyat Fakültesi'nde bu der­ si oktan Prof. Hilmi Ziya Ülken ve Prof. Mehmet Taplama­ cıoğlu'nun bu konudaki notlan yine ötekilerden değişiktir. Bu notlar altında bu profesörler farklı kapsamlarda konulan bir araya getirmektedirler. Ve bu normal bir tutumdur. Bu durum bilirkişi Prof. Hamide Topçuoğlu'nun ' sözlü mütalaasında da belirtilmiştir. (Tu tanak. s. 1 1 3) Gerçek durum bu iken Beşikçi'nin "ille de Hans Fre­ yer'in kitabını okutacaksın, mutlak olarak bu kitaba bağlı­ sm, bundan başka olan kitaplardan tek satır bile okutamaz­ sın� diye zorlanması gerçekten acı bir durumdur. M ahkeme bilim hüniyetine karşı kendi fonksiyonlarının dışında mü ­ dahalede bulunmak gayreti içerisindedir. Halbuki herhangi bir kişinin derste şunun veya bunun kitabını okutması. Ge­ nel Sosyoloji dersine verdiği kapsam mahkemeyi hiç ilgilen­ dirmez. Mahkemenin görevi, anlatılan konularda suç unsu ­ runun oluşup oluşmadığını araştırmaktır. Mahkeme, bu ikincisini araştıracağı yerde sürekli olarak birinci konu üze­ rinde durması suç yaratmaya çalışmak kastından başka· bir şey değildir.

4. Mahkeme, İddla Edilen Suçun Manevi Unsuru lle İ1gill Olarak Yukarıdaki Beyanlan Serdettlkten Sonra, Maddi Unsur Olarak da Şunlan Belirtmektedir ''Toplumsal yap ı n ı n üretim araçları i l e insan arasındaki münasebete göre belirleneceğini söylemek suretiyle Mark­ sist diyalektiğe verdiği önemi ortaya koymakta ve yine insan toplulukları nın ilkel , köleci, feodal ve kapitalist aşamalardan geçtiğini ve son şeklin sosya lizm olduğunu ifade ile, Marksist

306


Leninist görüşün tartışmasız ve dolay ı sıyla tek yanlı olarak kabulü nü sağlamaya çalı şmaktadı r." (Gerekçeli Karar, s. 1 O , Paragrar 6)

Bir kere mahkemenin b u beyarn sözü geçen defterlerin neresinde (hangi defterde, hangi sayfadal geçtiğini gösterıne­ mesi büyük bir usulsüzlüktür. Sözü geçen defterler incelen­ diği zaman bütün içerisinde bu konularm nasıl tahrif edile­ rek sunulduğu daha kolay anlaşılır. Örneğin: Coşkun Ak'ın defterinin 9 ve 10. sayfalarında, ekonomi politiğin üretim araçlarıyla insan arasındaki ilişki­ lerı inceleyen bir ilim olduğu, insan topluluklannın çeşitli safhalardan geçerek bugünkü düzene ulaştıkları. bu salha­ lann ilkel, köleci, feodal ve kapitalist ü retim tarzı olarak ge­ liştiği, Asya tipi üretimin de bu arada sayılabileceği konusu üzelinde açıklamalar yapılıp, Türkiye'nin Doğu ve Batı'sın­ daki gelişmeler üzerinde durulduğu görülmektedir. Yine ora­ da görüleceği gibi: sosyalist üretirnin sözü geçmediği halde mahkeme bunu da eklemektedir. Kaldı ki mahkemenin bu bilimsel gerçeği komünizm propagandasının bir unsuru olarak göstermesi şüphesiz bü ­ yük bir zorlama içinde olduğunu göstermektedir. Mahkeme­ nin bunu söylerken ne kadar büyü k bir zorlama içinde oldu­ ğunu bizzat başka davalarda verdiği kararlara dayanarak da gösterebiliriz: Aynı mahkeme 29 Şubat 1 972 tarih ve esas no 1 972/ l . karar no 1 972 / 1 2 sayılı kararında (bu hüküm temyiz edil­ miştir) şöyle demektedir: "Bilindiğine nazaran: Dünya'n ı n var oluşundan v e insa.n denilen yaratığın teşe �külünden itibaren yine insan tarafın­ dan çözümlenmiş ve çözümtenecek sayı sız problemler orta­ ya çıkm ı ş bulunmaktadı r. Tarihsel ve sosyolojik araşt ırmalar göstermiştir ki, insan toplumtJ çeşitl i aşamalardan geçmiştir. Bu konuda mevcut bilgilere göre i nsan yaşantısının muay­ yen ve bilhassa Ilkel devirlerden sonra vücut bulan ve kişi­ nin alınıp satı labildiği, tamamen bağlı olduğu köleci top l u mu, ancak emeğe hiç ücret veya karş ı lığı ödenmediği , emek sahibinin toprağa bağlanarak onunla birlikte el değiştirdiği di­ ğer bir toplum şekli olan feodal toplum izlemiştir. Bu aşama­

307


yı da makinanın keşfiyle gelişen sanayileşme devri izlemiştir. Bu devirde ise, insan gücüne duyulan ihtiyaç sebebiyle, emeğe bir karşılık ödenmeye başlamış ve insan bir k ıymet olarak yerini bulmaya başlamıştır. Bu ndan sonra ki�le hayatı­ na geçilmiştir ki, sermayenin belirli ellerde topladığı ü re­ tım araç ve gereçlerin i n sahipliğinin ve daha doğrusu üretım güçlerin i n m uayyen sınıfiara ait o lduğu bir toplum şekline kapitalist toplum denilmektedir. Kapitalist düzenin zaman içinde beliren v e insanlar arasındaki ekonomik-sosyal ve kültürel ilişkilerd e bazı gruplar aleyhine tecelli eden bazı aksaklı kların de rmeyan olu nan değişik görüşlerle giderilmesi­ ne çalışılmış ve haklar-menfaatler mücadelesinin de etkisiyle insanlara çok önemli sayı labilecek olanaklar ve özgürlükler temin edilmiştir. Sosyal devlet ilkesinin ortaya atı ld ığ ı bu dö­ nemde yine toplum olayiarına bir çözüm yolu getirmek iddia­ s ıyla sosyalizm fikri ileri sü rü lmüş ve bilahare bu sistem ge­ liştirilerek çok farklı başlangıç ve sonuçlara varabilecek uygulamalara geçilmiştir. Bu konuda detaylı açıklamalara girişmede n evvel sosya­ lizm mevzuunda ilmi gerçekiere temas etmekte fayda müla­ haza olunmuştur. Halen yeryüzünün muhtelif bölgelerinde bir sistem olarak tatbik şekli bulan sosyalizm: i ktisadi alanda toplumu tatmin edici bir nizamın sağlana­ bilmesi için insanı n bütün o larak değerlendirilmesinin daha elverişli ve daha adaletli sonuçlar meydana getireceği bir dü­ zeni savunan bir görüştür. Bu görüş toplum menfaatlerini ve faaliyetlerini ferdi men­ faatler ve faaliyetlerinin üstünde tutar. Setaletin önlenmesi için toplumda servetin ü lküsel bir tarzda dağı lmasını hedef kabul eder. Sosyalizmin temel ilkeleri maddi ve manevi eşitlik, umumi menfaatlerin ferdi menfaatlere üstünlüğü , ferdi mülkiyetin kald ırı lması veya dara ltı lmas ı , bütün ü retim vasıtal�rın ı n sos­ yalleştiri lmesi, toplumu n bu yeni nizama göre yeniden kurul­ ması şeklinde özetıenir. Onlara göre bütü n kötülükler eşitsiz­ likten ve mülkiyetten doğmaktadı r. Bu kötülüklerin izalesi için önemli üretim araçların ın devletleştirilmesi, sosyal adaletin sağlanması , emek sahiplerinin emeklerinin karş ılığını alması 308


ve milli gelirin adi l bir şekilde ve her terdin topluma kazandır­ d ığı kadar alabileceklerini temi n yolunda dağlt ı lmas ı n ı temin zarureti vard ı r.

Anlaşıldığ ı g ibi sosyalizm şiddet ve ihtilale taraftar değildir. Devlet müessesesinin muhafazası n ı savunur. Meş­ ru ve demokratik yollardan iktidara gelip kendi ısiahat progra­ mını gerçels.leştirmek ister. Bu sisteme demokratik sosyalizm denilir. Bu sistemde halkın oyu n a , siyasi özgürlüğüne, din ve vicdan hürriyetine dokunu lmaz , h e rkes milli gelirden ö rettiği­ nin karş ı l ı ğ ı n ı a l ı r. Bu sistem toplum üstü nde herhangi bir s ı ­ nıfın diktatö rlüğünü değil, sı nıfların b i r arada hürriyet ve sos­ yal güvenlik içinde gittikçe eşit ve adaletli bir düzene kavuş­ masını öngörür. Sosyalizmin nas ı l bir sistem olduğunu bu şekilde belirttik­ ten sonra, kişiler taraf ı ndan çok ke re bu sistemle karışt ırılan veya ondan çok nüanslarla ayrı ld ığı ileri sürülen iktisadi ve si­ yasi bir rejim olan (komünizmi) ana hatlarıyla k ı saca aç ıkla­ yal ı m : " (Sözü geçen gerekçeti kara r , s.

7-8)

Yine aynı mahkeme 12 Haziran ı 972 tarih ve 1 972/ 1 7 esas ve 1 972/26 karar nolu kararlarında (s. 9 - 1 0) aynı gö­ rüşü tekrarlamıştır. Aynı mahkeme 7 . 8 . 1 972 tarih ve 1 972/59-33 esas ka­ rar sayılı gerekçeli hükmünde de ayn ı tahlili yapmaktadır. (Sözü geçen gerekçeli karar; s. 8) Yine bunun gibi mahkeme. 9 . 5. 1 972 tarih ve esas no: 1 972/8. karar no 1 972/22 sayılı kamnnda (karar temyiz edilmişUrl yine aynı tahlili kullanmaktadır. (Sözü geçen ge­ rekçeli karar. s . 9- 1 0) Şimdi soralım: M ahkemenin bu tah lilleri yaparken ko­ münizm propagandası yaptığı iddia ed ilebilir mi? Elbette edilemez. Fakat mahkemenin sözü geçen davalarda toplumsal ge­ lişim ile ilgili düşüncelerini kendi düşünceleri, kendi felsefi görüşü olarak kabul ettiği halde . benimle ilgili davada bu­ nun suç delili diye gösterilmesi mahkememin gerçekten bü­ yük bir çelişme içinde bulunduğunu ve suç: yaratmaya çalış­ tığını açıkça g.österinektedir. Yukarıda sözünü ettiğim ikinci karann tarihinin 7 . 8 . 1 972. benimkinin ise 1 4.8. 1 972 oldu309


ğı ı d i"ı şünülürse ve bir haftalık süre içertsinde mahkemenin

bu kadar dertn bir çelişıneye gireceği kabu l edilemeyeceğine göre mahkemenin büyük bir zorlama ile suç yaratmaya ça­ lıştığı açıkça görülmektedir.

5. "Marksizmin tarihi maddeci görüşünü tek hakikatmış gibi ' anlatıp toplumsal gelişmenin, tabiat, insan ve üretim b içimi ilişkisi ile bağlantı sını kurmakta ve yeni üretim ilişkilerinin top­ lu msal üstyapı ile çatışması sonunda husule gelen üstyapı ­ n ı n , b u ilişki lere göre kurulduğu yolundaki anılan ideolojiye ait görüşü muhtapların a be nimsetmeye çalışmaktadır." (Ge­ rekçeli Karar, s. 1 06 , Paragraf 6)

İki öğrenci tarafından derslerde tutulan notlan havi def­ terler derslerin telkin ve propaganda amacı taşımadığını hiç­ bir şüpheyi gerektirmeyecek derecede göstermektedir. Öte yandan derslerde wbunlar en iyi fikirlerdir, bunları öğrenin, bunlardan başka do�ru yoktur" vesaire gibi ibarelertn bu­ lunmadığını da yine küçük bir tetk.ik göstermektedir. Bu ba­ kımdan mahkemenin " . . . muhataplarına benimsetmeye ça­ lışmaktadır" şeklindeki ifadesi, lamamen gerçek dışı indi ve zorlama bir beyandır. Mahkemenin başka davalardaki ka­ rarlanna ail yukarıya alınan pasajlarda üretim ilişkilerinin sözü edilmemiş midir? Edildiği açıkça görülmektedir. Fakat bunun komünizpı propagandasının maddi unsuru ile hiçbir ilişkisi yoktur. 6.

"Toplu msal gelişmenin belirli bir evresinde çelişmenin, karşıtlığa dönüşerek bunun devrimci bir biçimde çözümle ne­ bileceğini ay nen Marks ve Len i n gibi ileri süren sanığın, ka­ pitalizm aşaması ndan ve ayrıca bu düzeye varışı engeller mahiyette gördüğü ve sömürü olarak nitelediği bağlantılar­ dan geçip kurtu lmanın kurtuluş harpleriyle mümkü n olabile­ ceğini ifade ettiği ve komünizmin Küba'da yerleşmesi için Fi­ del Castro ile beraber mücadele eden ve çağımızda bir çok memleketlerde komünist sistemin hakim o lması yolunda anarşik faaliyetler ve gerilla savaşlarının bayraktarlığını yap­ mış bulunan Che Guavera'nın: 310


'Kurtuluş harpleri diğer harplerden tamamen farklıdır' şek­ lindeki sözüne özel bir önem verdiği ve öğrencilerin de bunu böylece bil melerini arzuladığı serahalle anlaşılmaktadır." (Gerekçeli Karar, s. 1 06-1 07, son pargaraf)

İki öğrenci tarafından derslerde tutulan notlan havi def­ terlerde görüldüğü gibi derste. Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Curtıhuriyeti arasındaki bir geçiş dönemi ölarak Anadolu'daki kurtuluş savaşı anlatılmıştır. Coşkun Ak'a ait 20. ı 2. ı 967 tarihinde tutulan ders not­ larını incelediğimiz zaman, kurtuluş savaşlarının başka sa­ vaşlara benzemediğini, ne liberal ne de sosyalist bir karakte­ re sahip olmadığını görürüz. "ı 9 ı 9- ı 922 yılları arasındaki faaliyet yalnız düşmanı yenmek için değildir. Siyasi ba&m­ sızlığa göre şekillenen bir ekonomi meselesidir. Bu hareket ne liberal ne de sosyalisttir." (Coşkun Ak'ın defteri, s. 34-35) Bu konu hakkında Turgut Karabey'in defterinde şunlar yazılı: Ku rtuluş hareketinin karakteri : 1 - 1 789 i htilalinin liberal karakterine benzemez. 2- 1 9 1 7 ihtilalinin proleter karekteri yo k (Turgut Kara­ bey'in defteri , s. 4 ) ,

Görüldüğü gibi derslerde Guavera'nın adı b u şekilde geçmiş. Gerekçeli kararda zorlamalar yaparak ve somut olaylan tahrif ederek sunan mahkemenin bu davranışı ciddiyelten çok uzak olup mahkeme fonksiyonlarını zedelemektedir. De­ mek ki. mahkeme, derslerdeki anlatırnlara göre suç tesis edemiyor. Ancak bu anlatımlan lahrif ederek bunu yapabili­ yor. Örneğin dersteki anlatımlarda Marks'ın, Lenin'in, Cast­ ro'nun, Küba'nın adı hiç geçmediği halde mahkeme gerekçe­ li kararında hükmünü meşrulaştırmak için böyle bir tahrifat yapıyor. Dersin esas konusu olan Anadolu'daki kurtuluş sa­ vaşından notlarda da görülmesine rağmen söz etmeiJ1esi, onu örtbas etmeye çalışması ancak mahkemenin art niyetiy­ le ·açıklanabilecek bir davranıştır. (Bk. Temyiz dilekçesi, s. ı24- ı 26 ve Esas hakkındaki savunma. s. ı 45- ı 49)

31 1


7.

" . . . Yine toplumların genel kanuniarına göre, sosyalizmin kuruluşunun kapitalizmin evriminin bir sonucu olduğunu ifa­ deden sonra, değişik aşamalara geçişte bütün kabahatin mülkiyet ilişkilerinde ve dengesizliğinde bu lunduğunu söyle­ yip, demokrasinin bir oyu n olduğu görüşünü ileri sürmesinin hangi amaca yönelik bulunduğunu tespit etmemeye imkan yoktur." (Gerekçeli Karar, s. 1 07 , Paragraf 2)

deniliyor. Halbuki ders notlannda bu konuyla ilgili anlatırnlara baktığımız zaman, Avrupa'da feodalizmin kapitalizme dönü­ şümü olayının açıklanmasından sonra Doğu Anadolu ile Ba­ tı Anadolu arasındaki toplumsal yapının özellikleri üzerinde durolduğu görülecektir. (Turgut Karabey'in defteri, s. 19) Mahkemenin derslerdeki anlatımlardan, bir i ki cümle alıp bütünden soyutlayarak hüküm tesis etmeye çalışması hukuki bir ameliye sayılamaz. Kaldı ki, mahkeme yukarıda tarih ve numarasım verdi­ ğim gerekçeli kararlarda " . . . Anlaşıldığı gibi sosyalizm şiddet ve ihtilal taraftan değildir . Devlet müessesesinin muhafaza­ sım savunur, meşru ve demokratik yollardan iktidara gelip. kendi ısiahat programını gerçekleştirmek ister" diyerek kapi­ talist sistemin evrim göstererek sosyalizme varacağını belirt­ mektedir. Bu, elbette demokra tik sosyalizmdir. Bu bilimsel hakikatın öğrenciye duyurulmasımn komünizm propagan­ dası ile hiç bir ilgisi yoktur. 8.

" . . . Sanı k i smail Beşikçl yine ders anlatı m ları nda: Engels'in 'toplu msal kanunlar fizik kanunları gibidir ... · şeklindeki sözünü her türlü deneyden geçmiş ve art ı k üzerin­ de tartışması yapı lamaz hale gelmiş bir ışık gerçek olarak ele aldığı ve 'parlamentoda yapı lan ka nun hiçbir zaman toplum­ sal bünyeyi aksetirmez', diyerek anayasan ı n öngördüğü de­ mokratik parlamenter yönetimin toplumun soru nlarına bir çö­ züm getiremiyeceğin ve dolayı sıyla bu gü nkü yönetim şeklinin terkedilmesi gereğine muhatapları n ı inandırmak iste­ miştir." (Gerekçeli Karar, s. 1 07, Paragraf 4, 5, 6) 3 12


Halbuki ders notlanna baktığımız zaman şu ifadeleri gö­ rüyoruz: " i nsan toplulukların ın gelişimini ve işleyişini gösteren ka­ nunlar toplu msal kanunlardır. Bunlar parlamentolarda yapı­ lan kanunlardan ü stündür. Engels'e göre toplumsal kanunlar fizik kanunları gibidir. Eğer bu pozitif kanu nları bilebilirseniz bundan istifade i mkanları bulabilirsiniz. Toplumsal kanunlar da böyledir. Toplumsal gelişmenin hangi faktörler altında "meydana geldiğini , ne şekilde değişt iğini bilirseniz, toplu msal aşamalardan sonra belirli bir seviyeye u laşabilir. Toplu msal değişime sebep olan faktörleri bil mezsak toplumda buhranlar başlar." (Coşkun Ak ı n defteri; s. 5) '

Görüldüğü gibi burada topluınıann sıhhatli bir şekilde gelişmesini sağlamak için topluınıann gelişimine hakim olan kanuniann bilinmesi gerektiği keyfiyeti üzerinde durulmak­ tadır. Elektriğe ait fizik kanunlannı bildiğimiz için elektrik­ ten yararlanma olanağımiZ vardır. Bu kanunlan bilemezsek elektrikten yararlarıma olanağı olmadığı gibi bizim için tehli­ keli bir hale de gelebilir. Toplumların gelişimine hakim olan kanuniann bilinmesi de bize aynı şekilde fayda sağlar. Bu kanunlar bilinmeden toplumsal buhranlarla karşılaşmak her zaman mümkündü r. denilmektedir. Bütü n bu lfadelerin sosyoloj inin meşru bir ifadesi oldu­ ğu açıktır. "Parlementoda yapılan kanun hiçbir zaman toplumsal bünyeyi aksettim1ez" sözfı yine yanlış olarak değerlendiril­ mektedir. Coşkun Ak'ın yukarıda işaret edilen defterine (s. 1 3) baktığımız zaman burada aniatılmak istenen şeyin. top­ lumsal kanunlarla parlamenter kanunlannın farklı olduğu . parlamentolarda yapılan kanunlar toplumsal yapıya aksetti­ remediği sü rece bu iki unsur arasında bir çatışma olacağı ve bu çatışmanın toplum yapısının gereklerine göre parlamen­ ter kanunlar yapılmasına kadar devam edeceği keyfiyetidir. Mahkemenin defterdeki anlatırnlardan birer cümle çıka­ np bütünden soyutlamaya çalışması ve bu şekilde hükme varması hukuki bir faaliyet değildir. Halbuki notlar tümüyle değ�rlendirtlmelidir. Kaldı ki, bu cümlelerde. bu hallertyle çlahl komünizm 313


propagandası görmenin söz konusu olmadığı, bu anlatımla­ rın sosyolojinin meşru ifadeleri olduğu şüphesizdir. Öte yan­ dan " . . . Anayasanın öngördüğü demokratik parlamenter yö­ netimin toplumun sorunlarına bir çözüm getirmeyeceğine ve dolayısıyla bugünkü yönetim şeklinin terkedilmesi gereğine muhataplannı inandırmak istemiştir" şeklindeki beyan mahkemenin indi görüşü olmaktan öte bir anlam taşıyamaz. Ders konularında görülen anlatımlardan böyle bir sonucun çıkarılabilmesi mümkün değildir. Parlamenter sistemin top­ lumsal sorunlan çözümleyemediği keyfiyetinden söz etmek başka şey, parlamentolarda yapılan kanunların toplumsal yapıyı aksettirmesi gerekir, şeklinde bir görüşü belirtmek başka şeydir. Defterlerde söz konusu olan bu ikincisidir. 9. M �hkeme daha sonra "İsmail Beşikçl'nin sınavlarda öğrencilere yönelttiği sorularla ilgili bilgileri, ders anlatımlan sırasında öğrencilerine verdiğinin kabulünde zaruret bulun­ maktadır" (Gerekçeli karar, s. 1 07, Paragraf 7) demektedir. Derste anlatılanlar iki öğrenci tarafından derslerde tutu ­ lan notlan ihtiva eden defterlerde mevcut olduğuna göre mahkemenin imtihan sorulanndan dalaylı olarak bazı so­ nuçlara varması anlamsızdır. Çünkü , dosyada iki tane def­ ter somut belge olarak durmaktadır. Derslerde nelerin anla­ tıldığı açıkça bu defterlerde görülmektedir. Hatta Coşkun Ak'ın defterinin telkikinden hangi gün hangi konunun işlen­ diğini izlemek bile mümkündür. 10. Mahkeme daha sonra gerekçeli kararına şöyle devam ediyor:

" . . . Bu sorulardan: ( Batıcı l ık gericiliktir sözünü toplu msal yönden açıklayınız) Şeklindeki sorunun cevabı M arksist-Leninist f ikir sistemine tabiat ıyla uygun olacak. Nitekim bu ideolojiye göre 18 ve 1 9 . yüzyı llarda genel olarak ür�tici güçleri geliştirici ve dolayı­ sıyla ilerici karakterde görünen burjuvazi potansiyel olarak kendi zıttı olan işçi sınıfının gelişip, s ı n ı r mücadelesine girme­ siyle ilericiliğini yitirmiş ve gerici olmuştur. Kapitalist gelişme Batı'da vuku bulduğu için, bugü n artık Batı'yı örnek almak ya­ ni Batıcılık gericiliktir. Filhakika sınav belgeleri tetkik edilen Yılma Durak ı n bu konuyu : '

3 14


'Batıcı lık gericiliktir sözü 20. yüzyılın sonunda Batı kapita­ lizminin boşlukların ı gören Marksist diyalektiğin bazı Asya memleketlerinde tasvip edilmesi neticesinde meydana gelen bir gerekçedir, Şeklinde cevaplaması da, kabul edilen görüşü doğru la­ maktadı r." (Gerekçe li Karar, s . 1 07, son paragral)

Yukarıya alınan bu pasajın 1 . kısmında buıjuvazinin ilericiliğini kaybetmesiyle ilgili tahlil benim ders anlatımlan­ ma dayanılarak yapılmış bir tahlil değildir. Mahkemenin ders anlatımlannda soyut ve indi bir şekilde yaptığı bir tah­ lildir. Benim ders anlatımlarımda ise: Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nun toplumsal yapısının anlatıldığı, Avrupa'da feodal de­ virden ticaret kapitalizmine, ticaret kapitalizminden sanayi kapitalizmine, sanayi kapitalizminden mali kapitalizme geçiş (Coşkun Ak'ın defteri. S1 30-3 1 ) ve bütün oluşumlar karşı­ sında Osmanlı İmparatorluğu'nda olup bitenlerin ne olduğu, 1 839 Tanzimat Fermanı'nın mahiyeti ve sonuçları. 1 856 Kı­ nın Harbi. 1 89 ı Duyu nu Umumiye'nin kuruluşu vesaire ko­ nulan üzerinde dun.ılduğu , bu süreç sonunda Osmanlı İm­ paratorluğu 'nu n yan-sömürge bir h ale getirildiği, bütün Osmanlı kanunlannın ve bu arada · 1 839 Tanzirnal Ferma­ nı'nın Avrupa'nın çıkarlarına göre düzenlendiği, bu bakım­ dan ileri gibi görünen bu huku ki metinlerin ekonomik ve toplumsal olaylar karşısında gerici bir hüviyel taşıdığı. Avru­ pa'nın bütün değerlerinin ve kurumlannın aynen taklit edil­ mesinin gencilik olduğu . . . belirtilmiştir. Yukarıdaki pasaj ıiı. ikinci k�smında bir öğrenciye ait im­ tihan kağıdından bir pasaj vererek, mahkeme. soyut ve indi görüşünü doğrulamaya çalışmaktadır. Temyiz dilekçemin 1 24. sayfasında sözü geçen sınav sorusuna verilen cevap tü­ müyle yer aldığı için burada tekrarlamayı gereksiz gördüm. (Ayrıca bak Savunma. s. 1 50 v. d.) l l. w İleri Asya. geri Avru pa, sorusuna gelince: Sanık İsmail Beşikçi'nin bu sorunun cevabını teşkil eden hususlan. öğrencilere anlattığından şüphe yoktur. " (Gerekçeli Karar. s. 1 07, son paragrai) Derste anlatılan konular iki öğrenci tarafından derslerde •••

315


tutulan notlari ihtiva eden defterlerde mevcut olduğuna ve derslerdeki bütün anlatımlar öğrenciler tarafından not edii­ diğine göre, mahkemenin "sorunun cevabını teşkil eden hu­ susları anlattığından şüphe yoktur� diyerek art niyetli bir davranış içine girmesini normal karşılamak mümkün değil­ dir. Sözü geçen defterlerin ilgili kısımları tetkik edildiği za­ man 1 9 1 9- 1 922 yıllan arasında Anadolu'daki kurtuluş sa­ vaşının anlatıldığı (Coşkun Ak.'ın defteri. s.34) ileri Asya ta­ biri ile ise bu hareketi boğmaya ve Anadolu'yu işgal etmeye çalışan emperyalist Avrupa devletlerinin kastedildiği bir ger­ çektir. Kaldı ki, öğrenciler tarafından verilen cevapların hacaya suç izafe etmeyeceği. önemli olan derste anlatılanların sınav­ larda sorulan soruların bizzat kendisi olduğu hocanın. her­ hangi bir öğrenciye tam not vermiş olmasıllin onun fikirleri­ ne katılma anlamı taşımayacağı şüphesizdir. Objektif durum bu iken mahkemenin bir öğrencinin ver­ diği cevaba dayanarak komünizm propagandasının maddi unsurunu göstermeye çalışması elOette art niyetli bir davra­ nıştır. Halbuki mahkeme suç iddialarını somut olarak. be­ nim anlatıkianma dayandırmak zorundadır. 12. "Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı gerici bir ha­ rekettir, şeklindeki soru , yukarda değinilen görüşlerle bağ­ lantılı olarak Türkiye'deki aşın solculann genel kabulü isti­ kametindedir� (Gerekçeli Karar, s. 108, Paragraf 6) dendik­ ten sonra tanzimat fermanı hakkında mahkeme kendi indi görüşlerini sıralamaktadır. Mahkemenin bu görüşü muhbir tanık Orhan Türkdo­ ğan 'ın beyanı istikametinde. sadece indi bir görüştür. Ben Tanzimat Fermanı'nın anlamını Osmanlı toplumunun sos­ yo-ekonomik yapı�ı içinde. bilimsel verilere dayanarak gös­ termeye çalıştım (Savunma. s. 1 39- 1 45) mahkeme gerekçeli karanrun bütün kısımlarında olduğu gibi burada da muhbir ve muhbir tanığın ifadelerinin kabulleri karşısında savun­ manın getirdiği somut delilleri ve bilimsel verileri tartışma­ ınakla ve onlan örtbas etmeye çalışmaktadır. Görüldüğü gibi mahkeme önce, somut anlatımlardan ta­ mamen ayrılmakta. onu derslerin genel bütünü nden soyut-

316


lamakta ve kendi indi görüşüne göre yorumlamakta ve bu yorum sonucu suç tesis etmeye çalışmaktadır. Mahkemenin bunu. somut anlatımlardan çıkaramaması. ancak zorlama sonucu h ükme varabilme olanaklan yaratabildiğini, aksi halde yaralamadığını açıkça görmektedir. Öte yandan savunmada (s. 1 39- 145) gösterdiğim gibi Tanzimat Fermanı'nın bilimsel verilere dayanan eleştirisini rapmanın komünizm propagandasının maddi unsuru olarak gösterilmesi mümkün değildir. Zira bunlar sosyoloj inin meş­ ru tfadelertdir. Bütün bunlardan dolayı mahkemenin w . . . hal böyle ol­ duğu halde sanığın tarihi maddeci görüşü iman gibi benim­ semiş olduğundan ve dolayısıyla bütün oluşurnlara tek göz ile bakmış olmasından ileri gelen. bilim adamında mevcudi­ yet! zorunlu tarafsızlık-objektiflik ilkelerinden nasipstz anla­ tımlarının yine malum ideolojiyi yayma faaliyeti cümlesin­ den olduğu tebeyyün etmektedir" (Gerekçeli Kara ;, s. 1 09, Paragraf 2) şeklindeki beyanı hiç bir somu t gerçeğin ifadesi değildir. Sadece mahkemenin sübj ektif görüşüdür. Mahke­ me. sozü geçen iddialar ile ilgili savunmamı nazara almış ol­ saydı ne kadar sübj ektif görüşlerle ve zorlamalarla hareket ettiğini bizzat kendisi de anlamış olacaktı. " Öğrenci Ayfer Arsal'ın bu soruya sa nığın anlatımları yö­ nünde karş ı l ık vermesi ve sanığın, cevaba, güzel kayd ını koy­ duktan sonra tam not takdir etmesi varılan kanaati doğrula­ maktad ı r." (Gerekçeli Karar, s. 1 09 , paragraf 3)

Buradaki wgüzel" kelimesinin ne ifade ettiğini temytz edi­ lekçemin 1 26. sayfasında anlattığım için burada tekrarlama­ yı gereksiz görüyorum. 13.

" ... Batı Anadolu'dakinin aksine, Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapitalist ilişkilere geçiş olmayışının nedenleri ve çeşitli faktörleri ile ilgili sorunun, Kapitalizm, Türk toplumunun değerlerine uygun değildir. Onun için N eo-dinamik sosyolojinin dediği gibi, ihtiyaçları ve yenilikleri toplum değerlerine uydurmak şarttır, mahiyetindeki karş ı lığı ile, Türk toplumunun, eski-gerici olduğu ifade edilen kapitalist 317


düzenden sosyalist düzene geçmesi gerektiği öne sürülmek­ te ve ayrıca feodal yapıdan ve ayrıca varlığı sanıkça i leri sü­ rü len Türkiye'nin bazı bölgelerindeki Asya-tipi ü retim tarz ı n­ dan d a sosyalist yapıya geçi lebileceği önerilmektedir." (Gerekçe li Karar, s. 1 09 , Paragraf 4, 5, 6)

Burada mahkemenin somut anlatımiara dayanmadan, kendi sübjektlf görüşüne göre yaptığı yorum sonucu suç ya­ ratması faaliyeti lle bir kere daha karşılaşıyoruz. Bir kere mahkemenin sözü geçen imtihan kağıdının hangi öğrenciye ait olduğunu , hangi imtihan sorusu olduğu­ nu açıklamadan böyle bir anlatıma geçmesi normal değildir. Soru şudur: "Dogu Anadolu'da feodal ilişkilerden kapi­ talist ilişkilere geçiş olmamaktadır. Halbuki Batı Anadolu'da bu geçişi görmek mümkündür. Neden? Çeşitli faktörlerini gösteriniz. � imtihan kağıdı 2305 numaralı öğrenci Yılma Durak'a aittir. (Soru : 1 /b) Öte yandan mahkemenin imtihan kağıdın­ daki bir cümleyi alıp bunu kendi sübjektif görüşüne göre yo­ rumlaYıp suç tesis etmeye çalışması. ancak bu yorumdan yarattığı hayali anlatımlarla suç · tesis etmesi art niyetli bir davraruştır. Mahkemenin tarafsızlığına kesin olarak gölge düşürür ve mahkemenin reddini gerektirir. Sözü geçen imtihan kağıdı bütünüyle tetkik edildiği za­ man mahkemenin vardığı sonuca vanlamayacağı kolayca görülecektir. Bütün bunları dışında öğrenci anlatımlanrun hocayı ce­ zat yönden bağlamayacağı yukanda ifade etmiştim. Bunun için 'Türk toplumunun. eski, gerici olduğu Ifade edilen kapitalist düzenden sosyalist düzene geçmesi gerektl­ ği öne sürülmekte ve ayrıca feodal yapıdan ve varlığı sanıkça ileri sürülen Türkiye'nin bazı bölgelerindeki Asya Tipi Üre­ Um Tarzı'ndan da sosyalist yapıya geçirilebileceği önerilmek­ tedir� şeklindeki yoruma elverişli bir anlatım ders anlatımla­ nnın hiçbir yerinde görülmemektedir. Bu husus hiçbir şüpheyi gerektirmeyecek kadar belirgindir. Yine bu ders an­ latımlannın hiçbir yerinde, Asya Tipi Üretım Tar.t:ı'run Türki­ ye'nin herhangi bir yerinde mevcut olduğunu söylemediğim halde, mahkeme beni ısrarla bilimsel bir yanlışa ıtmekte. 318


Türkiye'nin b azı yerlerinde Asya Tipi Üretim Tarzı vardır de­ diğimi farzetmekte ve böyle bir kabulden hareket etmekte­ dir. Halbu ki ders anlatımlannın hiçbir yerinde böyle bir be­ yana rastlamak mumkün değildir. Tarafıından, Türkiye'nin Doğu bölgesinde feodal üretim ilişkilerinin hüküm sürdüğü belirtilmiştir. 14.

" ... Filhakika sosyal değişme ile ilgili ders notları bölü mün­ de sanık lsmail Beşikçi nin, bu d eğişimin faktörlerini ele al­ dığı, sınıf yapısı n ı n niteliğini belirlediği ve bu değişirnde esaslı u nsurun önder olduğunu ortaya koyduğunu ve sosyal değiş­ me ile beraber hakim sosyal sınıfiara ve emperyalist ilişkilere karşı direnmenin başladı ğ ı n ı zikrettiği ve bugünkü direnme şeklinin de kurtuluş savaşları n ın olduğu üzerinde durduğu görül mektedir. Böylece sanığın, aynı ekonomik düzeyde bulunmayan toplumların da sosyalist devrimi gerçekleştirebileceğini orta­ ya koymakta ve bu devrimin sosyalist bilince e ri şmiş önder­ lerin yönetiminde kurtuluş savaşı şeklinde olacağını belirte­ rek, bilimsel diye ifade ettiği sosyalist yani komü nist yönetimin Türkiye'de tezelden kurulması n ı , tek çıkar yol gör­ mekte ve bu görü şlerinin propagandas ı n ı yapmaktadır." (Ge­ rekçeli Karar, s. 1 09 , son iki pargraf) '

Burada mahkemenin art niyetlerle hareket ettiğini bir kere -daha görüyoruz. Derslerde sosyal değişme ile ilgili bö­ lümde , sosyal değişmenin faktörleri, sosyal değişmenin un­ surlan. sosyal değişmeye intibak konularının anlatıldığı (Coşkun Ak'ın defteri, s. 2 1 vd.) görülecektir. Ondan sonra ise yine bu dersin tekran mahiyetinde sosyal değişmenin unsurtan (askerler. entelektüeller, müteşebbls kabiliyeti olanlar) sosyal değişmenin mekanizması. sosyal değişmeye intibak konulan üzerinde durulduğu görülmektedir. Kurtuluş savaşlan yani Anadolu 'daki kurtuluş savaşı ile ilgili bölüm ise Coşkun Ak'ın defterinin 27. sayfasında yer almaktadır. Bütün bu somut anlatımlar karşısında mahke­ menin yukandaki indi yorumu yapması, ancak bir zorlama sonucu mümkün ·olabilir. Ders anlatımlannda (sosyalist devrimden) , (sosyalist bilince erişmiş önderlerden) . (bilimsel 319


sosyalizmden), (komünizmden) zerre kadar söz edilmediği halde, mahkemenin uzun uzun bunlardan söz etmesi elbet­ te tahrifattır. Göz göre göre yapılan bu tahrifat , bu tahrifatı yapan mahkemenin tarafsız olamayacağırun somut delilidir. Mahkemenin yukanda yaptığı yorum, aslında somut de­ lillert, muhbir taruk Orhan Türkdoğan'dan da aşın bir şe­ kilde ve tamamen keyfi, indi ve sorumsuz bir şekilde tahrif ederek verdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Demek ki mahkeme, kendisini böyle bir keyfilik süreci içine sokmadan, zorlama ile suç yaratmadan hüküm tesis edemiyö;·. . Bütün bu keyfi ve indi davranışlar. muhbir tarukları göl­ gede bırakan tahrifat elbette hakimlik mesleğinin ciddiyeti ile bağdaştınlamaz. 15. Mahkeme bu kısımda sonuç olarak şöyle demekte­ dir: "Sanık İsmail Beşikçi'nin belirtilen bu faaliyetinde TCK'nun ı 42/ ı maddesinde yer alan suçun maddi unsurla­ rı mevcut oldukları gibi, benimsediği sarahalle arılaşılan mezkur ideolojiyi, muhataplarına da kabul eltirmek ve böy­ lece taraftar kazanmak maksat ve niyetinden hareket ettiği şüpheden varestedir." (Gerekçeli Karar. s. 109, son paragral) Mahkemenin " . . . şüpheden varestedir" diye geçiştirdiği bu husus aslında açıklarunası gereken ve gerekçe gösteril­ mesi gereken en önemli bir husustur.

C.

İSNAD EDİLEN FİİLER KOMÜNİZM PROPAGANDASININ MADDİ UNS URlARI DEGİLDİR

Yukanda isnad edilen her fiilin derslerde arılatılan not­ lan ihtiva eden defterlerdeki yerlerine işaret ederek. arılatı­ lan konulann sosyolojinin konusu içinde olduğunu , gerek derslerde anlatılan konulann. gerek imtihanlarda sorulan sorulann sosyolojinin meşru anlatımları olduğunu belirttirn. Ve yine arılatılan konularda propaganda unsurunun katiyen mevcut olmadığım, temel amacın ders arılatmak olduğunu , gerek derslerde ve gerekse imtihanlarda kat'i surette bu amacın dışına çıkılrnadığıru belirttim. Savunmanın ı 38- ı 54. sayfalan arasında. yazılı delille­ rin tartışılması bölümünde, ders notlan ve imtipan kağıtlan kısmında: 320


ı . Avrupa'nın Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri (Sa­ vunma, s. ı 38- ı 42) 2. Duyunu Umumiye (Osmanlı tarihinde Tanzimat Fer­ manı gerici bir harekettir.) (Savunma, s. ı 42- ı 45) 3. Anadolu üzerinde pazarlıklar (Savunma, s. ı 45- ı 46) 4. ı 9 ı 9- ı 922 kurtuluş savaşı (ileri Asya, geri Avrupa) (Savunma, s. ı 46- ı 50) 5. Batıcılık gericiliktir kavramı (Savunma, s. ı 50- ı 53) 6. Toplumsal kanunlar ve parlamenter kanunlar (Sa­ vunma, s. 1 53- 1 54) Başlıkları adı altında ayrı ayrı incelenmiştir. Mahkeme­ nin bu somut savunmayı hiçe sayması, derslerdeki anlatım­ lan kendi sübjektif görüşlerine göre yorumlayıp, zorlamalar­ la suç unsuru yaratmaya çalışması normal bir tutum değildir. Öte yandan benim dersleıirnde somut anlatımıanın ara­ sında, iktidarın ihtilal yoluyla ele geçirileceği, devlet meka­ nizmasının parçalanacağı. dev)etin yok edileceği, burj uva sı­ nıfının zorla ortadan kaldırılacağı. bütün üretim araçlannın devletleştirileceği. proletarya diktatörlüğünün terör ile mu­ h afaza edileceği yolunda hiçbir anlatım yoktur. Anlatımla­ nından böyle bir sonucun çıkarılması da mümkün değildir. Bu bakımdan anlatımlanmda TCK'nun 1 42 / 1 maddesinin unsurlannın bulunması yolsuzdur. Bütün bunlardan dolayı mahkeme yukarıda sayfa numaralarını gösterd_iğim savun­ mayı reddetmeden hükme varmayı. durumu geçiştirmeyi tercih etmiştir. Hiçbir yerde " . . . savunmasına itibar edilme­ miştir . . . " gibi basit bir ifadenin bile yer almaması ilginçtir. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır.

D.

KASIT UNSURU KATİ S URETTE TEŞEKKÜL ETMEMİŞTİR

ı . Derste öğrencilere 9 kitaptan ibaret bir bibliyografya listesi verilmiştir. Bu listede yer alan kitaplar yazarlanyla beraber temyiz dilekçemin 9 ı . sayfasında gösterilmiştir. (Bu liste ı 966-67 ders yılı ikinci sömestrede verilmiştir.) Böyle bir liste benim kati surette propaganda kastıyla değil, ders anlatmak. bilimsel davranmak kastı ile hareket ettiğimin açık delilidir. '32 1


2. ı 967- ı 968 ders yılı ı . sörnestrede ise öwencilere yine bir bibliyografya listesi sunulmuştur. 5 kitap ve makaleden meydana gelen bu liste ternyiz dilekçernin 93 ve 94 . sayfalan arasında yer almaktadır. Gerek Coşkun Ak'a. gerek Tuı:-gut Karabey'e ait olan ve derslerde tutulan notlan ihtiva eden defterlerin birinci sayfalarında da bu bibliyografya listesini görrnek mümkündür. Bu liste de benim tarafsız bir hoca ol­ duğumu, bilimsel davranmak kastıyla hareket ettiğimi bir kere daha göstermektedir. 3. Öğrencilere yine imtihan sorumluluğunda olan üç makaleden rnü teşekkp bir liste verilmiştir. Ve bu listede yer alan makaleler çoğaltılıp öğrenciye dağılılması ternin edil­ miştir. Bu liste benim ne kadar obj ektif bir hoca olduğumu , bilimsellikten kati surette ayrılmadığıını bir kere daha gös­ termektedir. Bu listede yer alan makale ve bunların yazarla­ rı temyiz dilekçemin 93. sayfasında yer almıştır. 4. imtihanlarda öğrenciye 36 adet soru sorulmuştur. Mahkeme gerekçeli kararında aynen muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın yolunu izleyerek. benim imtihanlarda öğrenci­ ye sadece 3-5 soru sorduğum izlenimini yaratmaya çalışmış­ tır. Halbuki imtihanlarda 36 adet soru sorulmuştur. Temyiz dilekçemin 95-98 sayfaları arasında her üç imli­ handa , her gruba sorulan sorular ayrı ayrı gösterilmiştir. Bu sorularm ı9 tanesi dersteki anlatırnlarla. yani öğren­ ciler tarafından derslerele tu tulan nollarla . 1 7 lanesi ele yu­ karıda üçüncü paragrafta bildirdiğim 3 makaleden mü teşek­ kil mecburi okuma listesinde yer alan makalelerle ilgilidir. ı 7 sorunun son 6 sorusu ise her iki grup ile de ilgilidir. (Bk. 243) Soruların genel dökümünü şu şekilde yapabiliriz:

DERSTEKİ ANLATIMLARLA İLGİLİ 19 SORUNUN DÖKÜMÜ Genel Kavramlar

322

2 soru

1 . I mtihan

grup 1

so r u : 2/b, c

2 soru

1 . i mtihan

grup 2

so r u : 2/a, c

2 soru

1 . i mtihan

grup 3

soru : 2/b, c

2 soru

1 . i mtihan

grup 4

soru : 2/a,

c


Osmanlı imp.nun toplumsal yapısı

"

-

1 soru

1 . i mtihan

grup 1

soru: 2/a

1 soru

1 . i mtihan

g rup 2

soru : 2/a

1 soru

1 . i mtihan

g rup 3

soru : 2/a

1 soru

g rup 4

soru : 2/b

1 soru

1 . i mtihan 2. i mtihan

g rup 1

soru : 3

1 soru

2. i mtihan

g rup 2

soru: 3

1 soru

g rup 3

soru: 3

1 soru

2. i mtihan 2. i mtihan

grup S

soru: 3

3 soru

3. i mtihan

g rup yok soru: 2/a,b,c

TOPLAM : 1 9 SORU

Görüldüğü gibi genel kavramlarla ilgili olarak 8 soru . Osmanlı İmparatorluğu 'nun toplumsal yapısı ile ilgili olarak da l l soru sorulmuştur. Bu l l sorudan 4 tanesi Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve gelişme dönemlerindeki top­ rak ilişkileriyle. 7 tanesi de Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine ve kurtuluş savaşına aittir. Bu 7 sorunun dö­ kümünü de şu şekilde yapabiliriz: Kurtuluş savaşları

1 soru

soru 2/a

g rup 1

soru 3

g rup --

soru 2/c

g rup 2·

soru 3

g rup --

soru 2/a

1 soru

3. i mtihan 2. i mtihan

grup 3

soru 3

1 soru

3. i mtihan

g rup --

soru 2/b

g rup 1

soru 1

1 soru

1 . i mtihan 1 . i mtih an

g rup 2

soru 1

1 soru

1 . I mti han

g rup 4

soru 1

1 soru

1 . i mti han 1 . i mtihan

grup 4

soru 1

g rup 3

soru 1

1 soru 1 soru 1 soru i leri Asya-geri Avru.

g rup 3

3. i mti han 2. i mti han

1 soru Satıcıl ıkgericilik

1. i mtihan 2. i mtihan

'

Geriye kalan 1 7 sorunun dökümü ise şöyledir: Ereğli Araşt ırm ası

Gecekondu Araş.

1 soru

1 soru

323


Toplum Kalkınması

Göçebelik

Ereğli-göçebelik'

1 soru

2. I mtihan

grup 3

1 soru

2. I mtihan

g rup 2

soru 1

1 soru 1 soru

2. i mtihan . 2. i mtihan

g rup 3

soru 1

grup 4

soru 1

1 soru

grup 1

soru 1

1 soru

2. I mtihan 2. Imtihan

g rup 2

soru 2

1 soru

2. i mtihan

grup 4

soru 2

1 soru

2. 1 mtihan

grup 3

soru 2

1 soru

3. i mtihan

grup -

soru 1 /a

1 soru

2. I mtihan

grup 5

soru 2

1 soru

2. I mtihan

grup 5

soru 1

1 soru

2. I mtihan 3. i mtihan

g rup 4

soru 3

grup 1

soru 1 /b

soru 2

Ereğli-Doğu Anadolu'nun Toplumsal Yapısı Toplum kalkınması Göçebelik Doğu Anadolu ile Batı Anadolu Arasındaki Toplumsal Yapı karşılaştırılması

1 soru

TOPLAM 17 SORU

5. Yine temyiz dilekçemin 94-98 sayfalan ·arasında gös­ terdiğini ve yukanda tahlili bir dökümünü yaptığım gibi, öğ­ rencilere seçimlik sorular sorulmuştur. Sorulan çeşitli soru ­ lar arasında öğrenci kendi seçtiği birini cevaplandırmak hakkına sahiptir.

16

6. Bütün bunların dışında Turgut Karabey'in defterinin ve

1 7 . sayfalannda açıkça görüleceği gibi şöyle bir ifade

var.

" . . . Demi rperde gerisinde siyasi partilerin (devletin) dedik­ leri olur. Karşısında bir muhalafet yoktur. Bu tekli bir demok­ rasidir. Modern demokraside sosyal hareketlilik vardır. Mo­ dern demokraside sosyal g ru pların çatışması ile toplum ileri gider. Hindistan'da nüveleşme çok hızlıdır. Nüfus yığı lması, sosyal problemierin ortaya çıkmasıyla toplum dinamizm ka­ zanıyor. Halbuki nüfusun dağılmış olduğu bölgelerde herkes

324


kendi içine kapanmış duru mdad ır. Ve birbirlerinden habersiz­ dir. Temyiz dilekçemin, Muhbir tanık Orhan Türkdoğan'ın şi­ kayet dilekçesinin tahlilini yaptığ ım kısımda da bu konuya de­ ğinmiştim." (s. 1 05, Paragraf 3 , 4)

Görüldüğü gibi ders anlatımlannda demirperde ü lkeleri ile çoğulcu demokrasiler arasındaki bazı farkiara değinil­ mektedir. Demirperde ülkelert tabirinin geçtiği bir anlatırnda ise TCK/nın ı 42 / ı maddesindeki manevi (kasıt) unsurun söz konusu edilmesi gerçekten büyük bir zorlamadır. Savunmamda bu konuya da değinildiği halde mahkeme ötekilerinde olduğu gibi burada da savunmayı hiçe saymış, dosyada böyle bir savunma dilekçesi yokmuş gibi hareket etmiştir. (Esas h akkındaki savunma, s. ı s . Paragraf 3) Başlı başına bu durum bile mahkemetıin ne kadar bü ­ yük bir zorlama ile hükme gi�tlğini açıkça ortaya koymakta­ dır. 6. imtihan kağıtlarını değerlendirirken kağıt üzerine dü­ şülen nallar ve (-../) işaretleri hoca olarak ne kadar objektif davranclıg ımı bir kere daha göstemıekledir. H angi imtihan kağıtlanna ne gibi nalların ve (-../) işaretle­ rinin düşüldüğü 3 . 2 . ı 972 tarihli du ruşmada yine aynı tarth ile mahkemeye sunduğum dilekçenin ı . sayfasında yer al­ mıştır. 7. Derste anlatılanların bizzat kendisi de benim propa­ ganda kastı ile değil , ders anlatmak kastı ile hareket ettiğimi hiçbir şüpheyi gerektirmeyecek kadar açık bir şekilde gös­ terme ktedir. imtihan kağıtlannın okunduktan sonra ve yanlışları gösterildikten sorıra öğrencilere tekrar dağıtılması daha iyi ders anlatmak yani öğrenciye faydalı olmak kastından baş­ ka nedir? 8. Öte yandan temyiz dilekçemin 220. sayfasında "su­ çun manevi unsuru� kısmında da belirtmeye çalıştığım gibi " . . . propaganda veya övmenin bu maddenin fıkralannda gös­ terilen nitelikte olup olmadığı failin kişiliği,ne. geçmişteki ha­ line, propagandası yapılan fiil veya övülen fikrin mahiyetine göre takdir olunmalıdır.�

325


Şimdi soralım: İ ddia edilen fiili er ı 966- ı 967 ders yılı ikinci sömeslre yani Nisan ı 967 ve sonrası ve ı 967- ı 968 ders yılı birinci sö­ meslre yani Kasım-Aralık i 967 -Ocak ı 968 devrelerinde iş­ lendiğine göre:

a) Mahkeme sözü geçen dönemlerde benim kişiliğim hakkında ne bilmektedir. b) Sözü geçen dönemlerde halim (geçmişteki hal) hak­ kında ne bilmektedir? Elbette hiçbir şey bilmemektedir. Çünkü dosyada buna ait en ufak bir delil yoktur. Mahkeme hep, sözü geçen dönemlerden sonraki. akade­ mik faaliyetlerimi yani kitap yazma, yayınlama. konferans verme, açık oturuma katılma gibi faaliyetlerimi dayanak ya­ parak hüküm yürütmeye çalışmaktadır. Bunun açık bir keyfilik olduğu şüphesizdir. Halbuki mahkeme her şeyi ken­ di delilleri ile açıklığa kavuştum1ak zorundadır. Öte yandan: c) Türkiye'nin toplumsal yapısını anlatmanın (propagan­ dası veya öğülen fülin mahiyeti) TCK'nun ı 42/ ı maclclesi ile ilgili olmadığı şüphesizdir. 9. Yine bunun gibi. temyiz dilekçemin 2 1 7 . sayfasında gösterdiğim gibi (propaganda bu fikirlerin ne vasıla ile olur­ sa olsun taraftar kazanmak kaslı ile yapmaktır.) Buna göre benim taraftar kazanmak kastıyla hareket elliğim hungi ele­ liilere dayanılarak ileri sürü lmekledir. Mahkeme buna ait en ufak bir delil gösterememişlir. Sadece "bu fikri muhulaplan­ na benimsetmeye çalıştığı kanısına varılmıştır� demek elbet­ te indi bir görüştür. Delilsiz kanuat olamuyacağına göre mahkemenin bu kanaatı da delilden yoksun olduğu için keyfidir, kanunsuzdur. 10. Bütün bunlann dışında temyiz dilekçemin 7 ı -89 sayfalan arasında Orhan Türkdoğan'a bağlılık, "Hans Fre­ yer'in Sosyolojiye Giriş kitabını okul" şeklinde direktifler alınarn iddialannın da hayali iddialar olduğunu orluya koy­ dum. Dolayısıyla artık kasıt unsurunun teşekkül ettiği, bu ob­ j ektif deliller karşısında kati surette ileri sürülemeyecek�ir.

326


Bütün bu hu suslar 2 8 . 7 . 1 972 tarihli savunma dilekçe ­ min 1 64- 1 65 sayfalan arasında açık bir şekilde gösterilmiş. mahkemenin bu savunmayı dikkate almadan hükme varma­ sı. savunmayı redelettiğini belirtmemesi, dosyada savunma yokmuşcasına gibi hareket e tmesi hükm ü n bozulmasını ge­ rektirir.

E.

HERHANGİ BİR YAZININ BÜTÜNLÜGÜ SORUNU

Yukanda ilgili yerlerde belirttiğim üzere mahkeme ders notlarını ve imtihan kağıtlarını kati surette bir b ü t ü n olarak ele almamıştır. D efterlerdeki anlatımlardan bir cümle almış. bunu bü tünden tecrit edildikten sonra soyutlamış, b u nunla da kalmamış kendi indi yorumlanyla ve zorlamalarla suç te­ sis etmeye çalışmıştır. Halb u ki Yargıtay'ın b u konuda yer­ leşmiş içtihatlarına göre " . . . Bir yazının veya sözün suç olup olmadığı. yazı veya sözün t ümlüğü içinde ele alınmalıdır. Yoksa. yazı veya konuşmanın bir bölümü ele alınarak bir kimsenin cezalandırılması yoluna gidilmeyeceği" belirtilmiş­ tir. Örneğin Yargıtay ı . Ceza Dairesi Es. 1 965/2984 ve K. 1 966/ 1 579 sayılı karan üzerinde önemle dunı lmalıdır. . . Bu

kararda kısaca şöyle söylenilmektedir:

" . . . H e rhangi bir yaz ı n ı n isiihbar eylediği maksat veya ga­ yeye ve taşıdığı manaya nüfuz edebil mek için tama m ı n ı n ihti­ va eylediği f ikirlerin birlikte mütalaasıyla mü nakaşaya tabi tu ­ tulması zaru ri ve tek cümle veya kelimeden çıkarılan mana ile yazı sah ibi hakkı ndaki maksadına intikal etmenin imkan­ sızlığı aşikard ı r. .. " " . . . Bir yazıda komü nizm propagandası ya­ pılıp yapı lmad ı ğ ı n ı kestirebilmek için o yaz ı n ı n tümünün ele alınıp incelenmesi ve bu suretle maksada nüfuz etmeye çal ı ­ ş ı lması icap eder. Böyle yap ı l may ıp da baz ı cümleleri, kendi­ lerinden evvelki ve sonrakilerle olan bağlantı larından kopa rt ı ­ l ı p tecrit edildikten sonra onlarl a maksat d ı şı bir anlam verilmeye çal ışı l ması halinde gerçeğe u laşmanı n i mkansızlı­ ğ ı n ı beyana lüzum dahi yoktu r. . . "(Bk. Abdu llah Öner, Niyazi Gencer, Komünizm-Sosyal izm ile i l g ili Yargıtay Kararları , Ankara 1 971 , s. 1 07) Bu hususlara da savunma dilekçemin 1 58- 1 59. sayfala-

327


rmda değinildiği halde, mahkeme bunlan da hiç dikkate al­ mamıştır. Bu. çok önemli olan Yargıtay içtibatıanna dikkat et meyen mahkemenin hükmü elbette bozulmalıdır. F.

DERS ANLA11MLARIYIA İLGİLİ OLARAK BİLİRKİŞİ TErKİKATI TALEBİNİN REDDİ YOLSUZDUR

ı . Mahkeme (Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komu­ tanlığı ı Nolu Askeri Mahkemesi) 23. ı 2 . ı 97 ı tarihli ve esas no ı 97 1 /78. karar no 1 97 ı /92 sayılı gerekçeli kararında şöyle demektedir: ·

" . . . Nitekim uygulama da bu yöne mütevecc i h o lup bilim­ sel nitelikte olmayan dava konusu beyanların , hakimierin umumi ve mesleki bilgilerinin ışığı alt ında incelenmesi ve bin­ netice bilirkişi tetkikatı na lüzum olmad ığı hakkı ndaki Yargıtay 1 . Ceza Dairesi'ni n 28 .4. 1 971 tarih ve 1 970/4037 esas ve 1 5 1 0 say ıl ı karar içtihad ı da üzerinde durulan h eyet görüşü­ nü doğrulamaktadı r. Bu nedenlerle gerek tatbiki istenen kanun maddesin i n un­ surları ve gerekse fiilin taallük ettiği siyasi , ekonomik, sosyal ve kültürel yapıya ilişkin ideolojik sistemin esasları mevzuun­ da ayrıca bil irkişi mütalaası na başvurulmak lüzu mu duyulma­ m ıştır." (Sözü geçen gerekçeli karar, s . 5) 2. Benimle ilgili ' dava konusu ise derslerde anlattığım konular olduğunu göre. bunun bilimsel bir konu olduğunu açıklamaya gerek yoktur. Nitekim As. Yargıtay Daireler Ku­ rulu'nun 1 4.7. 1 972 tarih ve esas no 1 972/52. karar no ı 972 / 50 sayılı karannda bilirkişi konusunda şöyle söylen­ mektedir: (Prof. Mümtaz Soysal Davası)

,

328

"Dava konusu olan ve sanık tarafı ndan 'Anayasa'ya Gi· riş' adl ı ders kitab ı n ı n ikinci baskısının 9.4.1 969 tarihinde yapıldığı ve A Ü SBF 1 . sınıf ında 2 grup halinde 3 y ıldan beri ders kitabı olarak okululmakla o lduğu ve ayrıca konuların ha­ zırlanması ve sınav soruları n ı n tespiti bak ı m ı ndan her iki grup için bu kitabın esas alınd ığı ve bu fakülteye bağ l ı Bas ı n ve Yayın Yüksek Okulu'nun 1. sın ıfına verilen ANAYASA HU· KUKU dersi içinde referans olarak kullanılmakta o lduğu da-


va dosyas ı n ı n 1 84 ve 1 99 s ıra sayıları nda bulu nan A Ü SBF Dekanl ığı'nın yazıları münderecatı ndan aniaş ı lmakla ise de yukarıda açıklanan veçhiyle propaganda s ı n ı rı na girmernek suretiyle her çeşit toplumcu bilimler ve bu açıdan anarşizm ve ko mü nizm düzeyinde bilimlerin kendilerine özg ü bilimsel nitelikte öğrenme, öğretme ve inceleme ve araştı rma metod­ larıyla yapı lan, (öğretme, açıklama, yayma ve araştı rma) gibi bilim çalışmaları nın suç niteliğini taşı mayacağ ı n ı ve TCK'nın 1 42/ 1 maddesinde sosyal bir s ı nıfı n diğer sosyal sınıflar üze­ rinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı orta­ dan kaldı rmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizarnıardan herhangi birini devirmeye veya devletin siyasi ve hukuki nizarnıarını topyekün yok etmeye matuf propaganda yapı lması cezalandırıldığına gö re sözü edilen Anayasa'ya Giriş kitab ı n ı n ilmi öğretim, inceleme ve araşt ı rma metodları dışı nda 1 42/1 maddesinde gösterilen he­ def ve gayelere u lşmak için muhatapları nı bu fikirlere kaydır­ mak, inandırmak, sapt ı rmak kastıyla yazılmış olup olmad ığ ı­ nın tespiti ge rekmektedir. Usul kanunlarımız, bilirkişiyi hakimin yard ı mcısı olarak ka­ bul etmiştir. Bilirkişinin hakimin yard ı mcısı olduğunu ifade et­ mek, bil irkişinin bazı neticeleri çıkarmakta. hakime yard ı m et­ mesi demektir. Delille rin takdiri daima mahkemeye aittir. Ancak, tatbikatta ihtisasa ihtiyaç gösteren konul arda yet­ kili makamların ve bilirkişilerin reyi ve mütalaalarına mü raca­ at edi lmektedir. Dava ko nusu olayda olduğu gibi, ders kitabı olarak oku ­ tu lmak üzere ü niversite öğretim üyeleri taraf ından hazı rlanan bir kitab ı n , ilmi inceleme, öğretme ve araşt ırma metodları s ı ­ n ı rları içerisinde hazı rlanı p haz ı rlanmadığı i l e TCK'nın 1 4211 maddesind e gösterilen hedef ve gaye lere u laşmak için mu ­ hataplarını bu fikirlere kaydırmak, inandı rmak, saptırmak kas­ tıyla yazı lmış olup olmadığının tespiti, teknik ve doktriner bir iş o lduğu cihetle bunun halli için hakimin bilgisi kafi gelmez . 4936 say ı l ı Ü niversiteler Kanunu'nda gösterilen yetkili or­ · ganlar ve kişiler bu hu s usta bilimsel araştı rma yapt ıkları ci­ hetle, bu konuyu en isabetli şekilde takdir ve tespit edebilir­ ler. Suç konusu olan Anayasa'ya Giriş adl ı kitap A Ü SB F'de 329


öğretin üyesi olan sanık iarafı ndan fakülte genel kurulunun kabul edilen ders programların ı n sanırları içinde, kendi kişise l soru mluluğu altında ders kitabı ol a rak okululduğuna ve adı geçen sanığın profesörlüğe yükseltilmesi sebebiyle SBF Pro­ fesörler Kuru lu'nca bilimsel e rkini ve öğretim yeteneğini ya­ yı nlarıyla tanınıp tanı nmadığını saptamak için tespit edilen beş profesörden oluşan komisyon üyeleri tarafından her ne kada r adı geçen kitap, adayın profesörlük tezi olarak i ncelen­ mişse de sanığın diğer eserleri meyanı nda, incelenip, kitaba gerek birinci, gerek ikinci baskı ları hakkında , söz konusu ko­ mi.5yon raporu nda açıklamaya yer verildiğine göre , öğretim üyesi olan sanık taraf ı ndan haz ı rlan ıp üç yıl sü re ile SBF 1 . sınıfında ders kitabı olarak oktulan 'Anayasa'ya Giriş' adl ı kitabı n TCK'nın 1 42/ 1 maddesi nde gösterilen hedef v e gaye­ lere ulaşmak için mu hatap larını bu fikirle re kaydı rmak, inan­ d ı rmak, saptı rmak kastıyla hazırlanmış olup olmadığ ı n ı , sanı ­ ğ ı n kişiliği v e suç konusu ki tabı n fakültelerde oku tulan bilimsel yayı nlardan bulunmas ı nazarı itibara al marak, 49J6 say ı l ı Ü niversiteler Kanunu'nda gösterilen yetkili organlardan yararlanarak ve kitabın konusunu teşkil eden ve omt. . yakın bilim dalları ndaki yeteri kadar öğretim üyelerinden teşfdt edi­ lecek bilirkişi heyet inin suç konusu kitab ı n organik bü tünlü� de göz önünde tutu larak , tamamı tetkik ettirilmek suretiyle tanzim olu nacak müdevvel bi lirkişi raporu ile tespit ve tetkik edilmesi icabede rken , noksan soruştu rma ile tesis edilen es­ ki hükümde derinlemesine isabet görü l memiştir."' (Sözü ge­ çen karar, s. 1 5 - 1 6) 3. Bilirkişi tetkika t ı kon usunda talep yap ılmıştır. B u konuda ilk defa vekilim tarafından d u nışmacla talep yapılmış (Tu tanak. s.

20)

28. 9. 1 97 ı

tarihli

ve mahkeme "sa­

nık vekilinin davaya esas konu olan belgelerin m u h teviyatı­ nın tespiti zımnında bilirkişi t elkikatı yap ılmasına ilişkin is­ temin bilahare teemülü ne" şeklinde karar almıştır. (Tu ta­ nak. s.

23)

- .Aynı talep

2 1 . 1 0. 1 972

tarihli duruşmada da yapılmış

ve mahkeme aynı nitelikte bir karar almıştır. (Tu tanak. s.

25) - 1 6. ı ı . ı 972

tarihli d u ru şmada ise mahkemenin verdiği

karar şudur: "Dosyada mevcut belgelerin b ilirkişiye Letkik 330


e ttirilmesi yolundaki istemin b ü t ü n belgelerin toplanmasın­ dan teemmülüne" (Tutanak, s. - Aynı karar

7. 1 2 . 1 97 1 32/3)

29/5)

tarihli d u ru şmada da tekrarlan­

mıştır. (Tu tanak, s.

4. M ahkeme bu talebi reddetmişlir. M ahkeme .

24

Nisan

1 972

tarihli d u ru şmada talebi şu

şekilde reddetmiştir:

" . . . 28 .9.1 971 tarihli celsede san ık vekilince vaki bilirkişi tetkikatı isteminin, dosyadaki mevcut öğ rencilerden 3'ü ne ait imtihan belgeleri ve ikisine ait ders not ları n ı havi defterlerin, mahiyetleri itibarı ile muhtevaları nın tayin ve tespitinin heyet­ çe yap ı l ması mümkün bulunmakla, bunların bil irkişi tarafın­ dan tetkik edilmesi ile ilgili istemin R E D D i N E" (Tutanak, s. 75/4) G örü ldü,ii; ü gibi mahkeme talepten

8-9

ay sonra bu tale ­

bi recldelmişt ir. Bir t alebi reddetmek için bu

kadar bekle­

mek ise anlamlı b ir olay değildir.

5. Tahkikalın genişle tilmesi ile ilgili olara k verdiğim di­ lekçede bu komı tekrar e le alınmıştır.

(20. 6 . 1 972

t arih li cl u ­

nı şmada yine aynı t arih ile mahkemeye verdiğim dilekçe . s .

3.

Paragraf

5)

Mahkeme

"şi�·a h i ve yazı l ı delil lerin

clefterlendirilmesi.

takelir eelilmesi ve dolcıyısıyla mü sncl su çların oluşu p . oluş­

madığı h u susu nda nazara cı lınıp a l ı nmaması mah kemenin yetkisine giren b ir keyfiyel ol u p . tanıkların ifadelerinde sözü geçen h ususlar ile yazılı belgeler m u h teviyatıarı teknik mev­ zuya �aalük etmediği cıhvcılde belirtilen işlemin yine mahke ­ mece ycıpılması gerektiğinden . . . " sözü geçe n t cılebin redeline (Tu Lanak.

s.

l l 11

ı ) ka rm vermiştir.

6. Yine bilirkişi telkikalı ile ilgili olarak vekilim Şerafet­ tin Kaya'nın 20.6. 1 972 tarihli d u ruşmcıda yine vekilim Av. Yücel Önen ile verelikleri b il irkişi te lkikalı ile ilgili dilekç e m ­ deki talepler (Tu tanak. s.

1 09)

yu kandaki gerekçelerle red ­

dedilmiştir. Halb u ki bizzcıt mahkemenin yukanda tarih ve numara­ sını verdiğim gerekçeli kararında sözü geçen Ymgılay kararı rnuvacehesinde ve gerekse yine yukarıda belirttiğirn

As.

Ya-

33 1


rıtay Daireler Kurulu kararı muvacehesinde bu tetkikatın yapılması gerekirdi. Çünkü burada söz konusu olan akade­ mik bir faaliyettir. Ve bu akademik faaliyetin değerlendiril­ mesinde As. Yargıtay Daireler Kurulu'nun yukarıdaki sözü geçen kararında da belirtildiği üzere hakimler yetersiz kala' bilir. Bu hususlar düşünülmeden ve gereği yapılmadan hük­ me varılması yolsuzdur. G.

ANAYASA NfAHKEMESİNİN ve ASKERİ YARGITAYlN İÇTİHATLARI

ı.

Anayasa Mahkemesi'nin Kararı

Anayasa Mahkemesi 26.9. 1 965 gün ve 1 963/ 1 73, 1 965/40 sayılı kararında bilim ve sanat hürriyetinin özel durumuna değinmiş, bu hürriyetin muhtevasının sın ırsız ol­ duğunu ortaya koymuştur. 2)

Yargıtay ve Askeri Yargıtay Kararları

Yargıtay'ın 4. C . D . 'si 1 1 . 5. 1967 gü n ve 337 /3 1 5 1 sayılı karar konuya ilişkin kararında suç sayılabilecek propagan­ dayı "hamle ve taarruz şeklinde görü len fiil ve hareketler" olarak nitelendirmiştir. Bu konuya göre ceza hukuku bakı­ mından propaganda , "muayyen bir fikrin toplum içinde yay­ gınlaşmasını, kökleşmesini ve bu amacın tahakkukunu sağ­ lamak için maddi ve manevi vasıtalara başvurmak suretiy­ le. telkin. teşvik ve tesirde bulu nmak maksadıyla yapılan ve hamle ve taaurruz şeklinde görülen fiil ve hareketlerdir" şek­

linde tarif edilmiştir� Bu konuda. As. Yargıtay'ın şu kararına bakalım:

" i lmin başl ıca gayesi gerçekleri meydana çıkarması . ve bizzatihi gerçekçi olmasıd ı r. Sosyal ilim dalında ke ndisine ko­ nu alan sanığın, bu kitabı nda objektif bir ölçü içinde ve tarihi akımiarına uygu n olarak Dünya'nın çeşitli ülkelerinde meyda­ na gelmiş bulunan halk hareketle rine ve rejimiere yer vermiş o l mas ı , okutmakla yükümlü bu lunduğu dersin gereklerinden­ dir. ( Esas no 1 972/52 , karar no 1 972/69, karar günü 9.3.1 972, Mümtaz Soysal Davası) 332


- "Siyasal B ilgiler Fakültesi Basın Yay ı n Yüksek Okulu (Siyasal Rejimler ve Devlet Sistemleri) s ı nav soru ları aras ın­ da Mao Tse Tung'un düşüncelerine d e yer verilmiş olduğu anlaşılmış olmasına, anayasanın 2 1 . madesindeki sarahata ve 1 41 /1 ve 1 42/1 maddelerinin anayasaya aykırı o lduğu ge­ rekçesiyle açılan dava dolayısıyla Anayasa M ahkemesi'nin 26.9 . 1 965 gün ve 1 963/1 73 esas ve 1 965/40 say ı l ı kararı nda 'sözü geçen maddelerin, bu ko nulardaki bilimsel inceleme ve araşt ı rmaları yasaklamış değil, propaganda sınırına g irme­ rnek şartı ile her toplumcu bil imler ve bu açıdan anarşizm ve komünizm üzeri nde öğrenme, öğretme, açıklama yapma ve araştı rma yapılması bu maddelerdeki yasakların kapsam ı na girmez' denilmiş bulunmasına göre verilen be raat hükmünün onanması na . . . " (Yargıtay 1 . Ceza Dairesi, esas 1 968/3445, karar 1 968/3454 söz eden Abdu l la h Öner, Niyazi Gencer, Komünizm-Sosyalizm ile i l g i l i Yarg ıtay Kararları , Ankara 1 969 , s. 1 47- 1 48) - "Sosyalizm iktisadi alanda toplu mu tatmin edici bir niza­ mın sağlanabilmesi için insanı n bütün olarak gelişmesine da­ ha elverişl i , daha adaletli sonuçla_rı meydana getirecek bir düzeni savu nan bir görüş, bir doktrin o larak tanımlanmakta­ d ı r. ' ' i htilalci sosyalizm veya aşırı so l denilen komünizm i se mü eses devlet nizarnını ihtilal yoluyla yıkarak, bu rjuva sı nıfı­ n ı n ortadan kald ırılmas ı n ı ve proletarya diktatö rlüğünü kur­ mayı he,def ittihaz etmektedir. ' " (Yargıtay 1 . Ceza Dairesi , 30.5 . 1 967 g ü n 2548/1 392) ·.

1/11.

A.

KOMÜNizM PROPAGANDASI İDDİALARI (DEVRİMCİ DOGU KÜLTÜR OCAGINDA VERİLEN KONFERANS)

KONFERANS; NASIL ELE GEÇİRİIMİŞTİR?

Mahkeme gerekçeli karannda konferansın nasıl ele geçirildiğini şu şekilde anlatmaktadır: " . . . Bu sıfat ve ortamdan faydalanan san ığı n : Nitelik v e amac ı : (Türkiye'de ileri ü retim biçimine geçişin etkin b i r unsuru olan devrimci kültürün geliştirilip yayılmasını gerçekleştirmek 333


·

içi n, b il imsel davranma ve düşünme yetisine ulaşmış yüksek öğrenim gençliği ve mezunları n ı n araları ndaki dayanışmaya, karş ı l ıklı egitime, iş ve eylem birliğine dayanan örgütüdür. . . ) Şeklinde tüzüğü nün 2. maddesiyle ortaya konulmuş olan Ankara Devrimci Doğu Kültür Ocağı'nı n tokalinde 1 2 Mart 1 970 günü bir konferans verdiği anlaşılmışt ı r. Adı geçen derneğin, mevcut kanunlar s ı n ı rları n ı aşan bazı faaliyetlerinin varlığı şüphesine dayanı larak bazı e marelere de rastlandığından bahisle bu faal iyetlerinin, ( Devletin milli güvenlik po litikası il e igili planların hazırlan­ masında esas olacak askeri, siyas i , iktisad i , t icari, mali, s ı nai, ilmi, teknik, biyografik ve psikolojik ve milli güvenlikle ilgili is­ t ihbaratı devlet çapı nda istihsal etmek, bu isi ihbaratı başba­ kana, M illi Güvenlik Ku ru lu'na ve gerekli resmi makamlara' ulaştı rmak, yaymak, istihbaratla uğraşan bütün daire ve ku­ rumlar arası nda koordinasyon sağlamak , psikolojik savunma icapları n ı yapmak ve isiihbarata karşı koymakla . . . ) Görevli ve 644 sayı l ı kanu na göre ku rulmuş bu lunan M illi i stihbarat Teşkilatı taraf ı ndan yaki nen izlendiği ve bu cümle­ den olarak : Sanık i sm a il Beşikçi nin anı lan dernek tokalinde verdi­ ği konferansın da g izlice banda zaptedildiği ve bi lahare bu band ın tapesinin yapıldığı ve konuşmasının yazılı me­ t i n haline getirildiği anlaşılmış ve mahke meye celb olunan band ın iş bu tapeye uygunluğu muşahade edilmiş ve ayrıca san ı k da, bahsi geçen tarihlerde Ankara DDKO tokali nde me­ t indeki gibi bir konuşma yaptığını kabul etmiştir . . . " (Gerekçeli Karar, s. 6 1 ) " . . . 644 say ı l ı kanuna göre kurulan ve devletin savunması ile ilgili bir teşkilat olan M illi i stihbarat Teşkilatı'n ı n , devlet ve mevcut düzen ile anayasa aleyhine girişilebilecek gizli veya açık eylem veya toplantı larda görev yapması ve her türlü teknik imkandan faydalanarak yapılan hazırlıkları n mahi­ yetinin ortaya konulması, görevi nin ifası cüm lesinden olarak, belirti len n itel ikte bir toplantının olduğu i leri sü­ rü len bu konferansa da girerek m evcut konuşmaları ban­ da alarak bilahare tape ettiği ve dosyaya bu şeki lde gir­ diği, konuşman ı n tamamının sanı kça kabul edildiği anlaş ı l­ maktad ı r. '

334


. Her ne kadar tape metninde aniaş ı l mayan ve boş b ırakı ­ lan baz ı yerler var ise de bunları n banda s e s kaydedilirken muhte lif nedenlerle mahiyetleri kesin şeki lde aniaşılamayan bir tarzda geçtiği ve ancak bu boşlukları n, metnin genel anla­ m ı n ı da değiştirm �diği de ortadadı r. 353 say ı l ı As. Yarg ı lama Usulü Kanunu'na ve Ceza M u­ hakemeleri Usu l ü Kanu nu'nun getirdiği serbesti ve vicdani delil sistemi muvacehesinde mahkemeterin delille ri bu sis­ tem dahil inde tahlil edecekleri ve Anayasa M ahkemesi karar­ ları nın gerek idari makamları ve gerekse yarg ı merciierini bağlayı cı nitel ikte olması karşısında, yeri , zamanı ve muhte­ vas ı sanıkça kabul edilen bu konferansın, kararda izah edilen faaliyet çerçevesi içinde, diğer delillerle takviye olunarak de­ ğerlendirme mevzu yap ı ld ığ ı , ge rek kısa kararda ve gerekse gerekçeli kararı n ilgili bö lü mle rinde detaylı o larak izah edil­ miştir. Kaldı ki , anı lan kararda, bahsi geçen tespitin, cereyan eden olayın aynen aksettirip aksettirilmediği konusu üzerinde durul makta ve bu aksettirilişin inand ırıcı delil lerine de yer ve­ rilmesi gereğine değinilmekt edir. Toplantı n ı n yapıldığı yer, konuşmac ı n ı n adı , toplant ıya kat ı lanlar, konu şman ın tarihi ve söylenenlerin niteliği he rhangi bir tereddüde meydan kalma­ yacak şekilde ve sanığın da bütü n bunlara i nz imam eden ıs­ ran ile ortaya konulduğuna nazaran, bu hususların görevli ler­ ce bazı şekli hükü mlere uymaks ızın yerine getirildiği yo lun­ daki iddiaya mahal bulu nmamak laz ı m gel ir. Devletin güven­ liği ko nusunda kendilerine büyük yükü mlülükler verilmiş olan bir teşiklat mensuplarının baz ı şahsi çıkar ü midi vesilesiyle hakikat ları tahtif edecekleri düşünülemez. Bu ihtimal resmi veya özel bütün kişi ler için varit o labilir. M ahkeme toplayaca­ ğı delil ve arnareleri böyle bir yanılmaya mahal kalmayacek şekilde tahmin ve takdir edecektir. Nitekim iş bu davada da belirtilen olay ı n sübu tu üzerine bütün diğerleri nde olduğu gi­ bi, önemle durulmuş ve zikredilen nedenlerle sanığın bu kon­ fe ransı verdiği ve konuşmasında metinde yaz ı l ı sözleri toplu­ luğa karşı. sarf ettiği kanaatına varı lmıştır . . . " ( G erekçeli Karar, 9.

67-68}

Görüldüğü gibi konferans gizlice MİT görevlileri tarafın­ dan banda zaptedilmiştir. 335


B.

KONFERANSI KABUL KEYFİYETİ

Mahkeme. gerekçeli kararının birçok yerlertnde, sozu geçen konferansın tarafıından, aynen kabul edildiğini belirt­ mekte ve tekrarlamaktadır. Örneğin: " . . . Ve ayrıca sanık da, bahsi geçen tarihlerde Ankara'da DDKO lokalinde bir konuşma yaptığını kaqul eylemiştir." (Ge' rekçeli Karar, s. 61 ) " . . . Dosyada mevcut tape metni duruşmada okunan ve san ı k tarafından belirtilen tarihte Ankara DDKO lo kalinde ya­ pı lan bu konuşmanın t�mamının kabu l edildiğine yukarıda işaret edilmişti." (Gerekçeli Karar, s . 66) " . . . Konuşmanın tamamının sanıkça kabu l edildiği anlaşı l­ maktadır. . . Muhtevası sanıkça kabu l edilen bu konfe ransın", (Gerekçeli Karar, s. 67) " . . . Sanığın bütün bu nlara inzimam eden ikrarı . .. " (Gerek­ çeli Karar, s. 68)

Halbuki duruşma tutanaklannı incelediğimiz zaman bu metnin nasıl kabul edildiği görülmektedir. Bu konuda du­ ruşma tutanaklarını inceleyelim: Dosyada mevcut yaz ı l ı belgelerin oku nmasına devam edildi. Sanık ismail Beşikçi'nin Ankara D DKO lokalinde verdiği ileri sürülen konferans ile ilgili tape metni oku ndu . Sanı k is m ai l Beşikçi: Ben 1 2 Mart 1 970 tarihinde Ankara D DKO lo kalinde bir konferans vermişt i m dedi. Oku nan tape metnin mahiyeti anlaş ı ld ı . Sanı ktan soruldu : Bu konferansta beni dinleyicilere tak­ dim eden ihsan Aksoy idi, dedi . Tekrar söz verilen sanı k ismai l Beşikçi: Oku nan konfe­ rans metninin genel olarak benim konuşmamı i htiva ettiğini söyleyebilirim. Ancak arada bazı aniaşılamayan kelime ve cümlelerin mevcudiyeti sebebiyle bazı yerlerde mana da tam olarak ortaya çıkmamaktadır. dedi. . . " (Tutanak, s . 1 03) . Görüldüğü gibi okunan metinde aniaşılamayan kelime ve cüınlelerln olduğu . bazı yerlerde mananın tam olarak or­ taya çıkmadığı belirtilmiştir. 3 36


1 2 Mart 1 970 tarihinde Ankara'da DDKO lokalinde kon­ ferans verdiğim doğrudur. Fakat bazı kelime ve cümlelerin neden anlaşılamadığı, neden orada sık sık (. . . . . ) yerler bu ­ lunduğu, yine bazı yerlerde mananın tam olarak arılaşılama­ dığı hususunun da düşünülmesi de son derece önemlidir. C.

TAPE METNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEGİLDİR

Nitekim konuşmadan çıkardığım ve aşağıya aldığım iki örnek konuşma tapesinin ne kadar sıhhatsiz bir metin olarak düzenlendiğini. arada (. . . . . . . ) birçok yerleri olduğunu ve anlaşılması mümkün olmayan karma kanşık bir metin orta­ ya çıktığını açıkça ortaya koymaktadır.

Örnek:

ı

" . . . Yalnız burada anayasa hukuku içerisinde düşünmeye­ lim, şimdi burada birtakı m toplumsal yapı çelişmeleri vard ır. Yapı bilinci, böyle toplumun gelişim doğru ltusuna yön verir. Anayasanın iki tarafa doğru değişiminin, değişmesi gerekir. Veya anayasadaki değişikliğin şöyle olması gerekli kalan, yoksa toplum bilinci hiçbir zaman bil me m anayasan ı n bil­ mem kaçı ncı maddesine göre . . . dendiği zaman . . . çok daha hukuk kuralları içerisi nde bağlanılmış olur. Halbuki toplum bi­ l inci , hukuk kuralları ile bağlanan bir ilişki değildir. Hukuku toplumsal koşullara göre değiştire n , düzenleyen bir kişi ol­ mak zorunda o luyorum . Bu bakımdan ben bu rada anayasa dışı nda konuşuyoru m . . . "

Görüldüğü gibi bu pasaj bir bütün olarak bir anlam ifa­ de etmiyor. Burada toplumbilinci sözü toplumbilimci yani sosyolog olsa gerekir. Ve burada sosyaloğun hukuk ilmi gibi, olması lazım geleni, ideal olanı değil, toplumda somu t olarak olup biteni anlamak ve tahlil etmek görevi ile karşı karşıya oldu­ ğu aniatılmak istenmiştir. Anayasanın. kanurılan ideal dü­ zerıleri formüle ettiği, toplumsal yapının ise füli olarak farklı olduğu. sosyaloğun toplumsal yapıyı tahlil etmek ve böylece hukuki metinleri toplumsal koşullara göre yeniden düzenle­ yeceklere yardırncı olduğu belirtilmiştir. Yukarıda ifade edilen karmakarışık bir pasaj dan sonra 337


wbu bakımdan ben burada anayasa dışında konuşuyorum" sözü elbette iyi niyetli bir söz olamaz. Burada MİT görevlilerinin bu tahrifatı yapmadığına nasıl inanabiliriz. Böyle bir ifade elbette konuşmamda yer alma­ mıştır ve almadığı için de kabul edilemez. Ve edilmediği de zaten tutanak sayfa 1 03'te bildirilmiştir.

Örnek:

2

" . . . ismail Beşikçi konuşmasına deva mla, bü rokrasinin kendisi var. Sivil-asker temsilcileri var. M e rkezi otorite ağır basıyor. Hilafet devrinde Selçuklu milliyetçiliği . . . . . . bunun nası l, halka nasıl maledileceği . Nasıl benimsetilecektir. Bunu yapan bürokrasi bu ideolojiyi benimseyince hakim u lus ideo­ lojisini benimseyince ister istemez bu hakim u lusun d ış ında­ kilerle çelişecektir. Çelişmiştir. Bu bü rokrasinin bir çelişiğidir. Yani egemen sınıfları n, sınıflardan ziyade , bürokrasinin çelişi­ ğidir. Bu çelişiklikler çok önemli, çelişm e 1 923 ile 1 945 ara­ s ı nda . . . 1 945'ten sonra bürokrasinin normal çelişmeleri yap ı­ s ı na dönmüştür. Ve bu rada bürokrasinin Doğu halkı ile uzlaşmaz çelişkisi sona ermiştir. (Y.B. tekrar konuştu fakat anlaş ı l madı) i şte 1 945'te böyle, 1 923 ile 1 945 aras ı nda bü. rokrasi çizmeleri dışına !aşmıştır. Birtak ı m sın ıflarla mücadele . . . . . . bölgenizde üstyapı ku ru mları ile çalışı rken, tümüyle çalı­ şıyo ru m . Bölgenizi temizliyorum . Fiilen. Aslı nda bunu yapa­ mamışt ır, yapamaz. Çünkü egemen s ınıfların dışında bürok­ rasi zaten egemen s ı n ıfları n ideolojik doğrultusunda hareket etmek zorundad ı r. Bürokrasinin görevi budur. Fakat bürokra­ si bu görevin dı şına !aşmı şt ı r. Bu görevini daha ileri birtak ım hedefler tespit etmiştir. Bunu becerememiştir. 1 945 işte nor­ mal çelişme nin yansıtına oturmuştur. (Y.B. konuştu anlaşı l­ mad ı ) Değişmez. Çok partili demokrasiye g eçilmiştir. Bu şe­ kilde bir seçim olmuştu r. Bu - seçimde bürokrasi asl ı n ı kaybetmiştir. Tamamen kaybetmiştir. H akim s ı nıf, bürokrasi de onun doğrultusunda kaybetmek zorunda kalmışt ı r. Kemal Ta hi r in bir hikayesinde kaymakam, kaymakamlar, vali, aşi­ ret reisierini müthiş kovuyor. Onu kabul etmiyor, arda bağ ın­ yar, çağırıyor, azarlıyor. i şte ne bileyim, b u gürültüler, o gü­ rültüler. . . .. . . .. halbuki. . . . . . bu şeylerden bahset doğru şeylerden bahsediyoru m . Fakat 1 968 seçimlerinde Nusay­ bin'de Süleyman Dem i rel'i şeyh karşılıyor. Vali, kaymakam '

338


değil ve bizzat ağaların kendileri karş ı l ıyor. Bürokrasi artık egemen sı nıfları n doğrultusunda hareket eder. Bir müessese haline gelir. (Y. B. konuştu anlaşılamadı) Orada onu kabul edemiyoruz. Çünkü 1 923 ile 1 945 arasında bürokrasinin bu çelişmeden . . . . sadece bu hakim u lus ideolojisini kitle lere ka­ bul ettirmek istiyor. Fakat temelde hiçbir şey yok, hiçbir de­ ğişme yok. Temelde hiçbir değişiklik olmadıkça temelde , bu­ günkü duruma dönüşüyor. (Y.B. konu ştu anlaşı lamadı) Yani büyük halifeyi kaldı rıyorsun ama Doğu'da küçük halifeler meydana geliyor. Temelde hiçbir değişim yok. Ama . . . . . . . . .. . sen bize yaramazsın falan demişsin, filan de mişsin. Fakat ü retim biçiminde hiçbir değişiklik yapmamışsın. Değiştirmeyi yapabilir miydi ? O da ayrı. (Başka bir konuşmacı ismail Be­ ş ikçi'nin sözü nü kesmiş, kendisi konuşmaya başla mışt ır.) . . . . . . . . . . . . olduğunun nedeni asl ı nda b u yanlıştır. Egemen sın ıf­ lar nerelerden gelirse, . . . yapmışlard ır. M esela Fransa'da bir aristokrasi ve bir de bü rokrasi vard ı r. Din aristokrasilerin elin­ dedir. Bürokrasi ise .. : karş ı sına al ıyor aslı nda bürokrasi hakim tabaka sınıf gücüne ge ldiği an . . . . . . . . . . . . . . . . yani bu rada gerçekten din feodal bir ü retimin aracıd ır, denilir, kapital izm­ de de din egemen s ı n ı f içinse din o nlar ta rafı ndan halka em­ poie etmeye çal ı ş ı l ı r . . . "

G örüldüğü gibi, bu radaki konuşmalar MİT tarafından yapılan tape metinde son derece yanlış ve kanşık b ir şekilde aksettirilmiştir. Arada bir yığın ( . . . . . . . . . . ) ta pe edilmemiş kı­ sım vardır. - Gürültüler arasında konuşmanın bazı kısımlarının an­ laşılamadığı belirtilmektedir. - 4-5 yerde. (Y.B. konuştu . anlaşılamadı) denmektedir. Y. B. nin konuştuğu nedir? Konuşması neden anlaşılamıyor? Üzerinde düşünülmesi gerekir. - Bazı kimselerin konuşmaya müdahale ettikleri, konuş­ mayı kestikleri görülmekte. fakat ne dedikleri belli olma­ maktadır? - Bazı konuşmaların bana mı yoksa etraftan müdahale edenlere mi ait olduğu yine belli olmamaktadır. - Konuşmaların MİT görevlisi tarafından gizlice banda alındığı kaydedilmektedir. Soru soranlann içerisinde. ko­ nuşm aya müdahale ederılelin içerisinde. gürültü yapanların içerisinde b u ajanın olması da pek muhtemeldir.

339


- Hepsinden daha önemlisi metnin tape edilmesi çok sıhhatsizdir. Karmakanşık bir metin. Bütün bunlardan dolayı MİT görevlilerinin tapelerde lahrtfat yapmadıklanna nasıl inanabilirim? Mahkeme nasıl ina nmıştır? Mahkemenin bu konuda hiç şüphelenmemesi hukuk kaideleri ile bağdaşmaz. Zira MİT görevlileri mahkemenin sandığı gibi vatan, millet için para karşılığı çalışırlar. Verdik­ leri rapor karşılığında para alırlar. Bu bakımdan olaylan ve konuşmalan tahrif ederek amirlerinin yanında daha iyi gö­ rünme ve böylece para elde etmenin yollarını her zaman ararlar. MİT ajanlarının vatansever olup, onlann takip ettiği ki­ şilerin vatan haini olmaları keyfiyeti sadece mahkemenin in­ di görüşüdür. H içbir mesnedi olamaz. Fakat mahkemenin nasıl bir ideoloj i içinde olduğunu hiçbir itirazı gerektirmeye­ cek açıklıkta ortaya koyar. Bütün bu açıklamalardan ve bu iki örnekten de görül­ düğü gibi, mahkemenin, " . . . her ne kadar tape metinde an­ laşılmayan ve boş bırakılan bazı yerler var ise de, bunların banda ses kaydedilirken muhtelif nedenlerle mahiyetleri ke­ sin şekilde anlaşılınayan bir tarzda geçtiği ve ancak bu boş­ lukların, metnin genel anlamını değiştiTınediği de ortadadır"" (Gerekçeli Karar, s. 67) şeklindeki beyan tamamen yanlış ve MİT'i savunma çabalanndan başka bir şey değildir. Yukarı­ da iki örnek halinde verdiğim karmakanşık metinleri mah" kernellin görmezlikten gelmesi. tape metinlerin o kısımlan­ nın anlaşılabilir olduğunu ortaya koymaz. D.

MAHKEMENİN ŞİMDİYE KADARKİ İCRAATI ile ŞAİBELİ BİR HALE GELMİŞ MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATl'NI SAVUNMASI YERSİZDİR

Mahkeme gerekçeli kararında. " . . . bu hususların görevli­ lerce bazı şekli h ükümlere uymaksızın yerine getirildiği yo­ lundaki iddiaya mahal bulunmamak gerekir. Devletin gü­ venliği konusunda kendilerine büyük yükümlülükler verilmiş olan bir teşkilat mensuplarının, bazı şahsi çıkar ve­ silesi ile hakikatlan tahrif edecekleri düşünülemez . . . " (Ge­ rekçeli Karar. s. 68) 340


Bu sözü icra organının temsilcisi bir kişi söylese üzerin­ de duro lmayabilir ve önemli olmayabilir. Ama bunu bir mahkemenin gerekçeli kararında belirtınesi elbette düşün­ dürü cü dür. Mahkemenin M İT hakkında hiçbir şüphe duymaması il­ gi çekici olup, bu olay mahkemenin idari mericilerin direktif­ lerine göre hareket ettiğini bir kere daha göstermektedir. Ben MİT raporlanna ve verdiği bilgilere güven duyula­ mayacağını kendimle ilgili dava dosyasındaki birçok örnek ile belirteceğim. ı . Temyiz dilekçemin ı ı4- ı ıs sayfalan arasında belirt­ tiğim gibi dava konusu olan İdari Tahkikat Komisyonu evra­ kı. üniversite yöneticileri taafından (bunlann MİTin üniver­ sitedeki görevlileri olduğunu ilgili yerlerde belirtmiştim) M İT Müsteşarlığı'na gönderilmişti. Askeri Savcı ve tarafımızdan yapılan talepler üzerine mahkeme bu evrakı üniversiteden istemiş, üniversite de bunun M İT Müsteşarlığı'na gönderildi­ ğini bildirmişti.

a) D aha sonra mahkeme bu evrakı MİT Müsteşarlı­ ğı'ndan istemiş, ·teşkilat ise, 1 0 . 9 . ı 97 ı gün ve 343547 sayılı yazı ile istenen belgelerin kendisinde olmadığını. yalnız sözü geçen imtihan soru larının bazı suretlerinin bulunduğunu ve yazının ekinde bu suretleri gönderdiğini bildiriyordu . (Tuta­ nak. s. 20, 96) b) Isranm üzerine mahkeme bu belgelerin asıllanru tek­ rar MiT Mü steşarlıği'ndan istedi. (Tu tanak . s. 25) MİT Müs­ teşarlığı ise ı ı. ı ı. ı 997 ı tarihli yazılan ile "istenilen belgele­ rin teşkilatta bulunmadığını" bildirdi. (Tutanak. s. 27) c) Bunun üzerine belgelerin muhakkak getirtilmesi. hem de asıllannın getirtilmesi konusunda ısrar edince. Mahkeme MiT Müsteşarlığı'na tekrar yazı yazdı. Ve belgele­ rin gönderilmesini, hem de asıllarının gönderilmesini istedi. Yazdığı yepi yazıya. eski yazılarının suretlerini de ekledi. (Tutanak. s. 34) Bunun üzerine MİT Müsteşarlığı sözü geçen evrakı yani iki öğrenci tarafından derslerde tutulan notlan ihtiva eden defterleri ve 4 öğrenciye ait 5 imtihan kağıdıru gönderdi. (Tu ­ tanak, s. 35) 341


2. Yukandaki olay MİT Müsteşarlığı'nın yalan söylediği­ ni, aslında kendisinde olan belgeleri, keyfi olarak gönderme­ dığı. 6 ay kadar gecikme ile gönderdiği ve böylece davanın o kadar uzamasma sebep olduğu ortadadır. MİTin bu belgele­ ri mahkemeye göndermemesinin nedeni belgelerde suç un­ surunun bulurunamasıdır. Suç unsuru taşısaydı, mahkeme istemeden gönderirdi. MİT'in bu kadar art niyetli ve yalancılığına rağmen, mahkemenin, " ... Bu hususların görevlilerce bazı şekli hü­ kümlere uymaksızın yerine getirildiği yolundaki iddiaya ma­ hal bulurunamak lazım gelir. Devletin güvenliği konusunda kendilerine büyük yükümlülükler verilmiş olan bir teşkilat mensuplarının, bazı şahsi çıkar ümidi vesilesiyle hakikatlan tahrif edecekleri düşünülemez" demesi, bir mahkeme gibi değil, idari ceza komisyonu gibi hareket ettiğinin açık delili­ dir. MİT'in yalancılık yaptığı mahkemedeki somut belgelerle ortada dururken mahkemenin MİT'i savunması hiçbir za­ man hukuki bir mü talaa olarak kabul edilemez. Halbuki mahkemeye yaraşır davranış MİT'in bu keyfilik ve kanunsuzluklanndan şüphe etmektir. Hele bu tür keyfi­ likleri ve yalancılıklan dosyadaki somu t belgelerle de ortada duran ·bir teşkilatın işlemlerinin övülmesi hiçbir zaman nor­ mal adli organların görevi değildir. olamaz. 3. Mahkeme usulsüz olarak. kanun dışı yollarla ve suç işlenerek toplanan delilleri, delil saymıştır. Bu konuyu temyiz dilekçemin 33-37 sayfaları arasında. 1 9, 1 9 /A. 1 9/B fıkralarında uzun uzun arılatlığım için bura­ da üzerinde tekrar durmayı gereksiz görüyorum. Yalnız, önemli bir konuya işaret etmekte yarar vardır. 4. Mahkemenin, "Hükümle birlikte teemülü zımmında reddine" diye karar verdiği bir husus hakkında (Tutanak, s. 8 1 ) hükümde h iç bahsetmemesi MİT ile ilgili bazı şüpheli durumların ört-bas edilmesi amacını taşımaktan başka bir şey değildir. Yukarıda , üçüncü fıkrada sözünü ettiğim, 2 . 5 . 1972 ta­ rihli duruşmada, sözü edilen itirazlanm üzerine, mahkeme­ nin, " . . . sanıkla ilgili MİT'e ait raporun okurunası sırasında sanığa hitap eden bazı mektup fotokopilerinin de bu rapora

342


eklendiği müşahede edilmiş olmakla beraber, mektuplann ne zaman ve ne suretle elde edildiği hususunda dosyadaki bütün belgeler henüz okunmadığından, açıklayıcı bir bilgi bulunup bulunmadığı bilinmemekte ve ayrıca bu belgelerin nereden ve ne şekilde elde edildiği keyfiyeti ile bunlann gö­ rülmekte olan davada delil olarak ikamesi lazım gelip gelme­ diği konusu birbirinden tamamen ayrı bulunmakta ve dola­ yısı ile meselenin yargılama sonunda tezekkürü bulundu­ ğundan. · Sanık ve vekilince vaki istemin, keyfiyetin hükümle birlikte teemülü zunınında reddine" (Tutanak. s. 8 l l karar verilmesine rağmen hükümde (Tutanak. s. · 1 24- 1 27) bu ko­ nudan hiç söz edilmemesi ilginçtir. Mahkeme, bu konuda. "hüküJllle birlikte karar verile­ cektir" dediği halde. hükümde bu konuyu geçiştirmeye çalış­ ması MİT'in keyfilik ve kanunsuzluklannı korumak ört-bas etmek amacını taşunaktadır. 5. Mahkeme , " . . . 353 sayılı A.Y. U.K. ve CM UK'nun getir­ diği serbest ve vicdani delil sistemi muvacehesinde . . . " diye­ rek. suç işlenerek ele geçirilmiş delilleri de kullanabileceğini, bunda hiçbir mahzur olmadığını belirtmeye çalışmıştır. Hal­ buki serbest delil takdiri keyfiyeti normal olarak toplanmış delillerle ilgilidir. Suç işlenerek. toplantıları gizlice banda alarak. elde edilen delilleri kapsamamaktadır.

"Elde edilmesi kanuna aykırı bir hareketle elde edilmiş bir delilin ikamesi hal inde bunun mahke mece telakki ve kubulü mümkün müdür? Başkası na gönderilen mektubun , müvezzi tatmin suretiyle ele geçirilmiş ve mahkemede ibraz edilmiş olmas ı , şahadetten çekilmiş olan bi r şahs ı n ve müdafi ile sa­ nığın telefon konuşmas ı n ı n hile ile dinlenmiş banda alınmış olması gibi hal lerde delil kanuna aykırı bir şe�ilde elde edil­ miştir. Zabıtan ı n telefon dinlemesi halini de aynı şekilde dü­ şünmek gerekir. Zira en g izli istihbarat işleri için dahi, ic­ rası hali nde mazeret sayılması mümkün bir kanun hükmü (TCK 49/1 ) mevcut deği ldir. ... Hakim kararına ihti­ yaç gösteren aramada böyle bir karar olmaksızın yapı lan arama sonunda elde edile n delilin kabulünd e terreddül edile­ cek bir taraf yok mudur? ( Fa ruk Erem, Ceza Usulü Huku­ ku, 2. bs., Ankara 1 968, s . 327) 343


7. MİT'in ne kadar şaibeli bir teşkilat olduğunu Diyarba­ kır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi'nde 1 972/63 esas sayı ile yürütülen dava dos­ yasının tutanaklanndan da izlemek mümkündür. (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Davasıl Bu davada, mahkemedeki sorgular sırasında sanıklar M iT'te akla hayale gelmez derecede korkunç işkencelere tabi tutulduklanru ve ifadelerinin bu işkenceler sonunda alındı­ ğını mahkemedeki sorgulan sırasında belirtmişlerdir. Bu da­ vada 10 - 1 2 sanık bu işkenceleri birer birer anlatmışlardır. Örneğin: Sanık Abdi Öner, dava tutanaklarının 38. sayfasında ve devamında yer alan ve tercüman aracılığı ile verdiği ifadede şöyle demektedir: ·

" . . . Ben 20-25 gün göz altı nda tutulduktan sonra buradan alınd ı m . O zaman gözlerim bağlanmışt ı . Ayrıca kolları ma bi­ rer kişi de girmişti. Bu durumda bir binanı n badrum kat ı na götürüldüm. Orada gözlerim açı ld ı . Burası karanlıkt ı. Ve el ektrik ışığı ile aydınlanıyordu. Bulunduğu m odada siviller vard ı . Şimdi iddia makamını işgal eden askeri savcı Taylan Erimer de orada sivi g iyimli olarak bu lunuyordu . Yanı nda bu­ lunan sivil şah ı s bana, (ben Nadir Çiftçi'nin kuryesi olarak l rak'a gidip geldim) diyeceksin, bu şekilde beyanda bulun­ mazsan sana işkence yapacağız) dedi. Bu şahıs bu şeklide ifade vermemi bana Kürtçe olarak söyledi. Ş imdi iddia maka­ m ı n ı işgal eden ve o zaman sivil giyinmiş bulunan askeri sav­ cı Taylan E rimer de bana (lrak'tan Selahattin Teymuktaş·a verilmek üzere bana mektup geldi) şeklinde ifade verecek­ sin, bu şekilde ifade vermediğin takdirde duvarda asılı bulu­ nan tüfengi ve kayışı görüyorsun, diye tehditte bu lundular. Askeri savcı bana, Tü rkçe olarak hitap etti ve işaret ederek duvarda asılı bulunan kayışlı tüfekle sapayı gösterdi. Benim götürü ldüğüm mahzen katında 7-8 kişi vard ı . Önce benim ce­ ketim çıkarıldı. Duvara asıldı. Kollarım ı germek suretiyle bağ­ ladı rlar. Ayaklarımı tüfek kayışı ile bağlad ılar. Beni yere yatır­ dı lar. Ayaklarım ı n altı na deynek vurulmak suretiyle dövül­ düm. Neticede baygı n düştüm. Bulunduğum yerde kova da vard ı . Ben bayıldıktan sanra bir kova su üzerime boşaltılmış. Ayıld ığı mda her tarafımın ıslak olduğunu gördüm. Ben iste ni344


len şekilde ifade vermeyince tavanda bulunan ipe ayakları m­ dan bağlanmak suretiyle baş ı m aşağıya gelecek şekilde asıl­ d ı m. Beni serbest bı raktılar. i ste nilen şekilde ifade verip ver­ meyeceğimi sordu lar. Ben de bilmem diye cevap verdim. Bu defa başı mdan cereyan verdiler. Gereyan o kadar şiddetli idi ki beni yukarıya doğru fı rlatt ı . Sonra yere diz çöktürdüler. D iz­ lerimin arka taraf ına sopa koydular ve beni geriye doğru bük­ tü ler. O s ırada ağz ı m kuru muştu . Su döktü ler. Ayaklarımın uç tarafı o zaman çatlamı şt ı . Hala izleri mevcuttur. Bu işkence bana aralıksız olarak 4-5 saat sürekli bir zaman zarfı nda ya­ p ı lmışt ı . Buradan alınarak tek kişinin s ığabi ieceği bir hü creye götürü ldü m. Orada bana yazılmış bir kağıt getirilip gösterildi. Bana, bunu imza edeceksin, dediler. Ben de imzalad ı m . Ben gösterilen kağıdı imzalamak için götü rüldüğü mde gözlerim bağlanmışt ı . i lademi imzalad ı ğ ı m odaya alınd ığımda gözlerim açılmışt ı . Orada y a ni bu odada askeri savcının bulu nduğunu gördüm. Askeri Savcı Taylan Erimer o zaman resmi giyimli idi. Bana gösterilen kağıdın bir yüzü tamamen yazı lmışt ı . Ben bu kağıdın alt tarafına i mzamı att ı m . Ancak iladem birkaç nüsha olarak çıkarılmıştı . Diğer nüshaları na parmağ ı mla bas­ tı m . Parmak izim alınd ı . O s ı rada aklı m başı mda değild i. Oda­ da bir bayan yazıcının olduğunu şimdi hat ı rlayabiliyoru m. Bu­ nu tahmini olarak söylüyorum. Ben, orada bu lunanlara imza­ Iatmak istediğiniz yazıyı okuyun, sonra imzalayay ı m, dedim, kabul etmediler. Sadece imzalatmakla iktifa ettiler. Ben aske­ ri ceza ve tutukevine alınd ıktan sonra, daha önce bu suçla il­ gili olarak işkence edildiğinden bahisle , resm i olarak iki mü­ racaatı m old u . Bunun üzerine doktora sevk edildim. Doktor tarafı ndan hastahaneye gönderildim. Halen iki filimim mev­ cuttur. Bu raporlardan biri askeri hastahanede mevcuttur, di­ ğeri bendedir, halen ayağ ı m şiş duru mdad ı r. Sanık müdali Ruşen Aslan söz ald ı : Müvekkilim 8 ay ön­ ce işkenceye maruz kalmas ı na rağmen halen arazları kay ıp olmamışt ır. Hatta ayağ ı n ı n ş işkinliği de devam etmektedir. Ayrıca müvekkilim tutuklama talebi ile mahkeme huzuruna çıkarı ldığı zaman . müvekkilimin yanı nda mahkeme kuru lu n­ dan Hava Hakim Albay Lütfü Kalpakçıoğlu ile Hakim Yüz­ başı Nursafa Pandar mü nakaşa etmişler. Ve bu duru mu müvekkilimden işittim. Hakimler arasındaki mü nakaşanın ne­ den tevellüt e ttiğini bilmiyorum, ancak zayıf bir i ht imalle bu 345


münakaşanı n müvekkilimin maruz kald ı ğ ı işkence yüzünden o lduğunu tahmin ediyorum . . . "

Görüldüğü gibi mahkemenin gerekçeli karannda övdü ­ ğü , yurtsever olarak gösterdiği MİT aslında kanunsuzluk ve keyfilik içerisinde olup işkence ve zorbalıkla insanlan zorla suçlu kılmak için ifade almaya çalışan hukuk ve anayasa dı­ şı bir teşkilat görünümündedir. İşte mahkeme MİT'i överken aslında bilinçli olarak bu kanunsuzluklan da görmemezlik­ ten gelmeye çalışmış, hüküm fıkrasında MİT'in bu kanun­ suz ve keyfi işlemleri hakkında bir karar almayarak bunu örtbas etmeye çalışmıştır. Fakat yu kanda sözünü ettiğim ve 2 numaralı mahkemede görülen 1 972/63 esas sayılı dava dosyasında MİT'in İlasıl hunharca işkenceler yaptığım du­ ruşma tutanaklanndan izlemek gayet kolaydır. Samklar sor­ gulan sırasında bu hunharca işkenceleri birer birer anlat­ mışlardır. Bu türlü bir teşkilatın malıkernelerin gerekçeli kararlanyla şaibeden kurtanlamayacağı şüphesizdir . . E.

BİURKİŞİYE TAPE E7TİRMEMEK YOLSUZDUR

Bütün bunlann dışında mahkemenin sadece MİT tape­ siyle yetinip bu bilirkişiye tekrar lape ellirmemesi yine yol­ suzdur. Örneğin, Devrimci Doğu Kültür Ocaklan ile ilgili (Esas no 1 9 72/30) davada 26. 5 . 1 972 tarihli duruşmada MiT tapelerine itibar edilmeyeceğine. bilirkişi tapesinin göz önü­ ne alınacağına bizzat mahkeme tarafından karar verilmiştir. F.

KONUŞMADA TCK'NIN 1 42/ 1 MADDESİNDEKİ S UÇUN MADDİ UNSURLARı YOKTUR

İsnad edilen konuşmalan bir bir sıralayalım: ı. "Doğu Anadolu'nun siyasi lider bakımından uzun se­ neler ihmal edildiğini, bundan dolayı Doğu'nun sosyo­ ekonomik yapısı içerisinde feodal kuruluşlar. müesseseler bulunduğunu ifadeden sonra, Türkiye'de 1 924'te vuku bu­ lan çok önemli yapı değişimi vuku bulmasına rağmen, üre­ tim biçiminin ve dolayısı ile ekonomik altyapının aynen de­ vam ettiğini ileri sürmüştür. . . " (Gerekçeli Karar, s. 1 1 4, Paragraf 4)

346


Bu sözün hiçbir propaganda niteliği yoktur. Sosyoloj inin meşru ifadesidir. 2. " 1 924'te üstyapıda vaki değişimlere rağmen ve asıl olan altyapı olduğu halde. buna el atılmaması karşısında, üstyapı-altyapı çatışması doğduğunu. toplumun gelişim doğrultusuna, yapı bilincinin yer verdiğini, toplum bilincinin hukuk kurallan ile bağlanan bir ilişki olmadığını beyan et­ miştir.� (Gerekçeli Karar. s. 1 1 4, Pargraf 5) Burada "yapı bilinci", "toplum bilinci� gibi sözlerin an­ lamsız ifadeler olduğunu temyiz dilekçemin 255. sayfasında Örnek !'den sonra açıklamıştım. Zaten cümle şu hali ile bir anlam ifade etmemektedir. Bu bakımdan 255. sayfasındaki açıklamaya bakmak önemlidir. Bu ise propaganda amacı ile söylenmiş bir Söz olmayıp sosyolojinin meşru ifadesidir. 3. "Bilahare konuşmasında , bu çatışmadan ötürü yapı­ lacak mücadelenin sınıfsal bir mücadele olduğunu söylemiş ve mücadelenin merkezi otorileye, Doğu Anadolu 'da ki feodal yani hakim sınınara karşı onlann gücünü kıracak şekilde yapılması gerektiğini ifade etmiştir. " (Gerekçeli Karar, s. 1 14 , Paragraf 6) Dedikten sonra ". . . bilindiği üzere bilimsel sosyalizmin yani komünizmin öngördüğü mücadele şekli de sınıfsaldır ve bu ideoloji sahiplerine egemen sayılan sınınara karşıdır. Ve aynı zamanda . emekçilerin iktidannı tesis qabında, mü­ cadele kırıcıdır. Mevcu t kanun hükümlerinin müsaade et­ mediği şekildedir. " (G erekçeli Karar. s. 1 1 4. Paragraf 7) Mahkemenin, Doğu Anadolu'da "feodal hakim sınıfın gücünü kıncı bir _ mücadele yapmak gerekir" sözünü bu şe­ kilde yorumlaması. zorlamadan başka bir şey değildir.

a) Bilindiği gibi TCK 1 4 1 , 1 42. maddelerinin en son

5844 sayılı kanunla değiştirilmesine ait gerekçede " . . . Sosyo­ lojik ve ilmi araştırmalar tespit ve müşahade olunan içtimai vc.ıkıalar göstermekledir ki sınıf bizzatibi içtimai bir vakıadır. Cemiyeti onsuz tasavvur elmek mümkün değildir. Gerçek demokraside tahakkuk ettirilmesi lazım gelen netice sınına­ nn yok edilmesi değil. sınıflar arasındaki farklar. aynlıklar ve imtiyazlar tesis olunmamasıdır. " (Yargıtay ı . Ceza Daire­ si, esas 1 968/2806 karar 1 968/3098, söz eden Abdullah 347


Öner, Niyazi Gencer, Komünizm, Sosyalizm lle İlglll Yar­ gıtay Karadan, Ankara 1 968, s. 1 53- 1 64) b) Görüldüğü gibi toplum içinde sınıfların varlığı obj ek­ tiftir. Sınıflar kişilerin iradelerinin dışında vardır. Fakat Do­ ğu Anadolu'da yaşayan Kürt toplumundaki sınıf feodal ha­ kim sınıftır. Feodal hakim sınıflar ise gerici ilişkiler içinde­ dir. Toprak ağalığı. aşiret reisliği, şeyhlik gibi kurumlar bu sınıflar tarafından ayakta tutulur. Feodal hakim sınıfın varlığının toprak ilişkileri ile ilgili göstergeleri şunlardır.

TOPRAGIN OLUP OLMADIGINA GÖRE ÇİFTÇİ AİLELERİNİN DURUMU Genel aile sayısı

Toprağı olan lar %

Toprağı olmayanlar

Erzincan Erzurum Kars Ağrı Tunceli Bingöl Muş Bitlis Van Adıyaman Malatya Elazığ Siirt Gaziantep Urfa Diyarba kır Mard i n Hakkari

46 90 92 32 27 27 31 19 31 43 60 41 38 51 55 58 59 15

61 68 77 63 63 60 66 65 62 66 69 77 58 63 46 53 59 55

39 32 23 37 37 40 44 35 38 34 33 33 42 37 54 47 41 45

1 8 i l Toplam ı ve ortalama

788

62

38

Kaynak : isma il Beşikçi, Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etn ik Temel ler, E Yayı'nları, 2. Baskı, i stanbul 1 970, s. 65 348


KÖY ARAZİSİNİN AİDİYETİ Aileye ait

S ü laleye ait

Şahsa ait

Toplam

Erzincan Erzurum Ağrı Tunceli Bingöl Muş Bitlis Van Adıyaman Elazığ Siirt Gaziantep Urfa Mardin Diyarbakır Hakkari

-6

6 -3

2 2 17 27 40 46 29 2

13 4 31 32 20 9 6

51 25 32 6

5 58 20 46 13 16 2 11 2 19 32 96 1 23 91 70 14

Toplam:

21 5

1 79

234

638

2 4 4 34

44 10

2 10 16 12 7 7 2 11 4 11 38

Kaynak : ismail Beşikçi, Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, E Yay ı nları, 2. Bask ı, i stanbul 1 970, s. 77 Görüldüğü gibi toplumda geniş köylü yığınlan topraksız­ dır ve hala kişilere, ailelere ve sülalelere ait köyler bulun­ maktadır. Kaldı ki 4 Eylül 1 972 günu Ziraalçılar kongresin­ de yaptığı konuşmada Devlet Bakanı İlhan Öztrak Türki­ ye'de 743 köyü n ağa köyleri olduğunu b elirtmiştir. Dolayı­ Siyla Devlet Bakanı İlhan Öztrak'ın bu beyanına göre Doğu Anadolu'daki ağa köyünün sayısı yukanda belirtilen çizelge­ de görüldüğü gibi 638 değil çok daha yüksektir. Devlet Ba­ kanı İlhan Öztrak. bu durumu 20. yüzyılın gerçekleri ve in­ sanlık onuru ile bağdaşarnaz bir durum olarak göstermekte­ dir.

c) Modem toplurnda ise sınıflardan kasıt buıj uva sınıfı ve işçi sınıfıdır. M odem toplum bu iki sınıf arasındaki den­ geye dayanır. Modem toplurnda köy sahipliğine. geniş top 349


rak

sahipllğine, şeyhlik, ağalık ve aşiret reisliğine dayanan

feodal sınıfın yeri yoktur. Bunlar modern toplum tarafından

tasfiye edilmiştir.

d) Feodal hakim sınıfın tasfiyesi geniş köylü yığınlarının toprak sahibi kılınması elbette bir mücadele sonucu olur. Bu mücadele köklü bir toprak reformu uygulamaktır. Benim konuşmamın da özü budur. Şimdi düşünelim En az ı o- ı 2 köy sahibi olan veya 6070 bin dönüm araziyi kontrol eden toprak ağalannın gücü nasıl kınlacaktır. Köklü bir toprak ref-ormu yapmadan bu güç kınlabilir mi? Bu toprak reformu uygulaması ise mevct,ıt kanunlar çerçevesi içensinde olacaktır. Konuşmamdan baş­ ka türlü bir mücadele şeklinin öneıildiğinin çıkanlması mümkün değildir. Nitekim konuşmanın özü feodaliziilin ka­ pitalizme dönüşümü sorunu ile ilgilidir. 4. "Doğu Anadolu'nun ortaya koyduğu usule uygun bir mücadelesinin yapılmamasından dolayı bugün feodal yapı içinde kaldığını belirttikten sonra, günümüzde Türkiye'nin bütünüyle dışa bağımlı durumda bulunduğunu , böyle bağlı bir ülkede değişiminin dinamiğini dışta aramak lazım geldi­ ğini söylemiştir. " (Gerekçe li Karar, s. ı ı 5, ilk paragral) Yukandaki çizelgeler Doğu Anadolu'da feodalizmin. feo­ dal kalıntılann yer yer hüküm sürdüğünü göstermektedir. Üstelik böyle bir ifade mahkemenin başka bir karan ile çelişmektedir. Aynı mahkeme, 1 7. 2 . ı 972 taıih ve Esas no : ı 972/ 1 2 Karar no: 1 972/8 sayılı kararında şöyle diyor:

" . . . devrinde Dü nya'nın en büyük imparatorluğu durumuna gelen Osmanlı i mparatorluğu'nun ana unsuru Türklerden oluşmakla beraber geniş topraklar üzerinde daha kolay hü­ kümet edebilmek için devlet teşekkül ünde millet yerine üm­ met esasını kabul etmiştir. Ancak böyle bir bünyeye sahip ve daha çok merkezi otoriteye dayanan devletin çeşitli fetihleri n gerektirdiği ağı r masraflardan v e geniş sahalara yayılmış ol­ ması yüzünden iç bü nyede devrine uygun çeşitli tedbirleri alamayarak, zamanla merkezi otoriteyi kaybettiği ve dolayı­ s ıyla ekonomik şartların anormalliğinden yararlanarak t üre­ yen mahalli ağalar ve kendiliğinden ·dini hüviyet iktisah etmiş

350


kişiler lehine tavizler vermek zoru nda kald ığı ve bu icraatı n, memleketin daha uzun süre, vaki gelişmelere ayak uydura­ mayarak feodal idaresinin kurulmasından sonra da b i l­ hassa toprak rejimi konusunda imparatorluk devrinden intikal eden mülkiyet sistemi n i n esaslı su rette değ iştiril­ mem iş olması nedeniyle Türkiye'nin ve bilhassa bazı coğ rafi bölgelerin müşahade edilebilen bu istikametteki gelişmeye bile ayak uyduramadığı bilinen gerçeklerden­ dir. U laştı rma ve haberleşme araçları ile üretim biçimlerinin il­ kelliğini kı smen mu hafaza etmesi , toprak rejiminin sosyal ve ekonomik esaslara göre düzenlenmemiş olmas ı muvacehe­ sinde bu bölgelerde ortalama % 38 ailenin hiç toprağı bulun­ mamakla ve dolayıs ıyla ikt isaden kendi kendine yetersiz kal­ maları ndan ötü rü , bu bölgeler halkı şeyhlik gibi dinsel ku rumlara ve aşiret gibi siyasal ve toplu msal örgütlenmelere karş ı bağı ml ı duruma gelmişlerdir. Uzun süreden beri bilinen ve mevcut olanaklarla halline çalışı lan bu konu 1 961 Anaya­ sas ı ile temelden ele alınmış ve nitekim anayasan ın sosyal ve iktisadi haklar ve ödevler başl ıklı 3. bö lümünde yer alan fi­ kirlerle Atatü rk'ün, muas ı r medeniyet seviyesine ulaşma prensibinin ışığı alt ı nda meselenin kısa sürede halledilmesi öngö rü lmüş bu lunmaktad ır. Bu cü mleden olarak ewel em ir­ de Türkiye'nin mevcut varl ık ve dolayıs ıyla i mkanları tespit edilerek bunların isabetle icap eden şekilde ve yerinde kulla­ nı labil mesini temin bakımından ekonomik istatistiğe öncelik vermiş ve bu bilgilerin o rtaya koyduğu gerçeklerin değerlen­ diril erek ona göre bir eko nomik pol itika izlenmesi z ı mnı nda yüksek planlama ku ru lu teşekkül ettirilerek faaliyete geçiril­ miştir. Bu suretle memleketin iktisad i , sosyal ve kültürel kalkın­ ması bir plana bağlanmış bulunmaktadı r ... " {Sözü geçen ge­ rekçeli kara r, s. 1 0- 1 1 )

Aynı mahkeme 1 3.6: 1 9 72 gün ve 1 972/20 esas 1 97 1 / 96 karar sayılı gerekçeli karannda (s. 3) yukandaki görüşie­ Iini aynen tekrarlamıştır. Görüldüğü gibi mahkeme sözü geçen gerekçeli kararla­ nnda Doğu Anadolu 'daki toprak sisteminin Osmanlı toprak sisteminin bir devamı olduğunu . cumhurtyetle birlikte Os35 1


marılı sisteminden devralınan .bu durumun değiştirilemedi­ ğini, bunun feodal bir sistem olarak adlandınlabileceğini, üretim biçiminin ilkelliğini, haberleşme ve ulaştırma araçla­ rının ilkelliğini, halkın % 38 gibi çok büyük bir kısmının topraksız olduğunu şeyhlik giqi dinsel ve aşiret gibi siyasal ve toplumsal örgütleşmelerin halkı bağımlı kıldığını ve bü­ tün bunlann çağdaş devletin gereklerine uyrnadığını, onun için süratle değiştirilmesi gerektiğini, anayasanın da bunu öngördüğünü belirtmektedir. (Bu somu t bilgilerin aslında benim yukarıdaki çizelgelerde kaynak olarak kullandığım Doğu Anadolu'nun Düzeni adlı kitaptan kaynaklanarak ya­ zıldığını, yani, mahkemenin kaynak göstermemesine rağmen bu kitaptan esinlendiğini ileride göstereceğim.) Yukandaki kararlannda böyle söyleyen mahkemenin beni aynı şeyleri söylediğim için suçlaması gerçekten büyük bir zorlamadır. Mahkemenin kendi kendini inkar edişi ger­ çekten hazindir. Çünkü mahkeme bu ifadelerde sözü geçen toplumsal olaylan yukarıda sözy geçen kararlannda "uzun zamandan beri bilenen toplumsal gerçekler. temel gerçekler" olarak be­ lirtiyordu. 5.

"San ık yine konuşmasında Marksist-Leninist görüşler doğru ltu sunda, toplumların tarihi gelişmelerini tekrarlayarak feodal yapıdan kapitalizme geçişin kaçınılmazlığ ı n ı iddia et­ mekte ve uluslaşmanın bu değişim sonu nda mümkün olaca­ ğ ı n ı açıklamaktadı r. Bu hedefe varabiirnek için Doğulu ve Bat ı l ı emekçile ri n müşterek davranışları n ı n lüzumu zikredilerek, kaçın ılmaz yo­ lun sosyal izm olduğu beyan edilmektedir." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 5 . Paragraf 2)

Feodalizmin kapitalizme dönüşeceği bilimsel bir gerçek­ tir. Zaten feodal hakim sınıf. kapitalistleşme süreci içinde ol­ duğu için bu değişim kendiliğinden gerçekleşmektedir. Ben her şeye rağmen, mahkemenin de feodalizmin varlığının ko­ runması görüşüne sahip olduğu kanısında değilim. Feoda., lizmin tasfiyesinin ise gerçekten toplumsal muhtevalı bir po­ litika ile sağlanacağı şüphesizdir. 352


Öte yandan mahkeme. temyiz dilekçemin 228. sayfasın­ da belirtilen kararmda (29 Şubat 1 972 tarih ve 1 97 1 / ı esas ve 1972 / 1 2 sayılı karan ve öteki kararlan) sosyalizm ile ko­ münJzm arasındaki farka değinmiş ve bu ikisinin birbirleri­ ne kanştırılmaması gerektiğini ifade etmiştir. Burada ise ay­ nı mahkemenin (sosyalizm) kelimesinin ifadesini suç diye göstermesi, yine kendi kendini ikardır. 6.

" . . . Doğu sorununa etnik açıdan bak ı lmaması gerektiğini söyleyen sanığın meselenin sın ıfsal mücadele ile müsbet so­ nuca bağlanabileceğini, Türk bürokrasisinin bütü n direnmele­ ri kanlı şekilde bastı rı lması na rağmen, etnik ayrı l ı ğ ı n yine or­ tada olduğunu ifade etmesi ve feodalitede n kapitalizme dönüşteki g ibi, çözümün gürültüsüz pat ı rtısız olmayacağını belirtmesi yine kendi komü nist ideolojisini muhtaplarına be ­ nimsetmek ve böylece taraftar kazanmak maksad ı na matuf görü lmektedir." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 5 , Paragraf 3)

Buradaki "gürültüsüz, patırtısız" sözleri feodal hakim sı­ nıfın menfaallan ile yakından ilgilidir. Köklü bir toprak re­ forrriu nun. köy sahibi, geniş toprak sahibi feodallerde. top­ rak ağalannda. şeyhler ve ağalarda huzursuzluk yaratacak ve bu kişiler menfaatlarının elden gitmesini önlemek için di­ renecekler ve her türlü tedbiri alacaklardır. Konuşmamda bu konuya işaret edilmiştir. Öte yandan tape metninin bu konuya ilişkin kısımlan­ nli} tetkik edildiği zaman son derece kanşık olduğu . birbiri ile çelişen fikirleri ifade ettiği görülmektedir. 7. Mahkemenin Molla Mustafa Barzani ile ilgili olarak söyledikleri benim konuşmamda geçen cümleler değildir. Mahkeme büyük bir zorlama yaparak. "Kuzey Irak'taki. Arap merkezi otoritesine karşı mücadele daha erken bir şe­ kilde başlamıştır. Ve başanya ulaşmak üzeredir" (Gerekçeli Karar. s. 1 1 5, Paragraf 4) şeklindeki konuşmada 1 42 / l'in maddi unsurunu bulmaya çalışmaktadır. - Görüldüğü gibi mahkeme, önce Molla Mustafa Barza­ nl'yi, yine kendi indi yorumlanyla komünist olarak gösteri­ yor.

353


- Sonra Kuzey Irak'taki mücadeleyi Barzani'nin yö nett i­

ğ in i ifade ediyor,

- Daha sonra da bu yorumlara (yukandaki cümleyi) bağ­ layarak komünizm propagandası yapıldığını söylüyor. Mahkemenin bu kanıya ne kadar büyük bir zorlama ile vardığı açıktır. Kaldı ki bu zorlama bile bu suçun maddi un­ suru olmaktan çok uzaktır. 8.

'

" . . . Doğulu egemen sınıfları n, Bat ı l ı egemen sınıflarla, merkezi otoritenin arzusu veçhiyle, işbirliği yapıp bütünleş­ mesinin sonunda, Doğu'da yaratılan 'art ı k değe rin' Batı 'ya aktarıldığ ı n ı , bunun çeşitli dalavere lerle sağlandığını söyle­ miştir, yine benimsediği sisteme göre, burjuva-proletarya mücadelesini zaruri gördüğünü ortaya koymaktan başka bir anlamı bulunmamaktad ı r." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 5 , Paragra f 5) D oğu lu ve B a tıl ı egemen sınıflarının bütü nleşmesi. Do­ ğu'da yaratılan artık değerin Batı'ya aktarılması. Doğu Ana­ dolu'nun fakirleşmesi, Doğu Anadolu ile Batı Anadolu ara­

sındaki ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizliklerin hızla · artacağı, arttığı bilimsel bir gerçektir. Fakat bu gerçe­ ğin ifadesi "buıj uva-proletaıya"nın kanunun anladığı anlam­ daki mücadelesi anlamına gelmez. Mahkeme somut olaylan ve anlatımlan tahlil edeceği yerde onları. kendi indi görüşüne göre yorumlayarak suç ya­

ratmaya çalışmaktadır. 9.

" . . . 1 925'ten sonra Doğu'da çıkan bir sürü isyanlar sonun­ da asıl zarara uğrayanı n yine emeği ile geçinenler yani halk olduğunu söylemenin ve meseleye s ı nıf açısı ndan bakarken, s ı nıf analizinin de doğru yapılması gerektiğini ifade etmenin ve bu analizden sonra faaliyetlerin, eyl eme intikal ettirilmesi lazım geldiğini ortaya koymanı n ve ayrıca sınıfsal mücadele­ nin çözü mlenmesini takiben, etnik meselenin kendiliğinden hal yolu na gireceğini, yani s ı n ı rları içerisinde mevcut ve birbi­ rinden tamamen ayrı ı rk ve kavimlere mensup toplulukları yi­ ne hakimiyetleri altı nda tutabiirnek bakım ı ndan sosyalizm il354


keleri aras ına katılan 'birlikte beraber yaşama· solgan ı n ı n ge­ çerli olacağı n ı ve daha doğrusu : Sosyalist yönetim, I şçi-emekçilerin iktidarda bulunduğu yönetim olduğu ndan ve proletaryan ı n menfaalları müşterek bulunduğundan, her ı rk ve kavme kendi dil ve kültürünü kul­ lanma ve geliştirme olanağ ı n ı n sağlanacağı ndan, s ı n ıfsal me­ selenin, kırıcı şekilde çözüme bağlanmasıyla, artık etnik bi r sorun kalmayacağını iddia etmenin komünist idarenn yararla­ rını benimsetmek için saymaktan başka bir davranış olmadığı tezahür etmiş bulunmaktad ır." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 5- 1 1 6) Bir kere mahkeme. dilekçemin daha yukarı kısunlarında (s. 255 vd) belirttiğim gibi, zaten karmakanşık olan, t ahrif edilen tape metniili bile . kendi indi yorumuna göre tahrif et­ mektedir. Tape metni ile yukanya çıkanlan ve mahkemenin gerekçeli kararında kullandığı pasaj karşılaştırıldığı zaman bu tahrifat anlaşılacaktır. Mahkeme somut olaylara dayanmadan. onlan sübj ektif bir şekilde yorumlayarak suç tesis e tmeye çalışmaktadır. Ö te yandan:

- 1 925 isyanlarından sonra esas zarara uğrayanların emeğ1 ile geçinenler yani halk olduğunu söylemek. - Sınıf analizini doğru -dü rüst ve b ilimsel metotlarla yap ­ mak gerekir. demek. - Eylemin yani uygulama politikalarının bu analizden kaynak almasını söylemek. Örneğin toprak reformunu uygu ­ lamaya yani eyleme koymadan önce toprak dağılunını. sınıf ilişkilerini bilmek gerekir. - Halkların eşitliğini savu nmak elbette suç olamaz. Btm­ Iann hiçbiri TCK 1 42/ ı maddede gösterilen suçun maddi unsuru olamaz. Öte yandan. bugü n. artık Birleşmiş Milleller'in sloganı haline gelmiş ilkeleri. yani halkiann eşitlik içinde karde'şçe yaşamaları, herkesin, birbirinin dil ve kültü rüne saygı duy­ ması keyfiyeti (Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Evrensel Be­ naynamesi madde 1 - 2 , Bk. savunma dilekçesi, s. ı 77)'ni ko­ mü nizm propagandasının maddi delili diye göstermek yine bir zorlamadır. Ve mahkemenin elinde beni suçlayacak ciddi delillerin olmadığını göstermektedir. Yine bu davranış malı-

355


kemenin tarafsız lciılamayacağını açıkça ortaya koymakta­ dır. lO. Sonuç

Görüldüğü gıbı burada: - Bu konferansta buıj uva sınıfını ortadan kaldırıp prole­ tarya diktatörlüğünü kurmak, - Mevcut iktisadi ve sosyal düzeni yıkarak üretim ve tü­ ketim vasıtalarını devletleştirmek, - Dini, ferdi mülkiyeti ve miras haklarını reddetmek, - Bütün bunlar için proleter ihtilalinin tesisini ve bunun devam ettirtlmesini önermek, söz konusu edilmemiştir. Sa­ dece çağımızda modem toplum ve modem demokrasi koşul­ lan içensinde gerici bir karakter arzeden feodal hakim sını­ fın. büyük toprak sahipliği, aşiret relsliği, şeyhlik gibi ku­ rumlann tasfiyesi ve feodalizmin kapitalizme dönüşümünün temel dinamikleri üzezinde durulmuştur. Yine burada feodal hakim sınıfın kendi içinde kapitalistleşerek herhangi bir .sı­ nıf mücadelesine gerek kalmadan kapitalistleştiği gerçeğine işaret edilmiştir. Yine Doğu Anadolu'daki bu oluşumun Av­ rupa'daki feodal sistemlerin kapitalizme dönüşümüne ben­ zemediği keyfiyeti üzerinde durulmuştur. ı ı. Anayasa Mahkemesi Kararı

Zaten Anayasa Mahkemesi de ı4 ı / ı ve 142 / ı ile ilgili içtihadında: "Öte yandan Türkiye'nin sosyal, siyasal ve iktisadi haya­ tında büyük değişme ve gelişmeler olmuş, tek partili sistem­ den çok partili sisteme, iki d ereceli seçimden tek dereceli se­ çime geçilmiş, fakat bu maddeler bu gelişme ve değişmelere engel olmamışlardır . . . Bunlar da göstermektedir ki iptali iste­ nen hükü mler statükocu, engelleyici, gelişmeyi önleyici ol­ mamışlardır. . . " ( Esas no 1 963/1 73, karar no 1 965/40 ,karar tarihi: 26.9 . 1 965) (Söz eden Abdullah Ö ner, Niyazi Gen­ cer, Komünizm-Sosyalizm ve ligili Yargıtay Kararları, An­ kara 1 969, s. 53)

356


G.

BİURKİŞİ TETKİKA11 TALEBİNİN REDDİ

Bütün bunlara rağmen sözü geçen konferansın bilirkişi­ ye tetklk ettirilmemesi ve işlem yapılmadan hükme varılma­ sı yolsuzdur. Temyiz dilekçemin 246 ve daha sonraki sayfa­ lannda bilirkişi tetkikatına neden gerek olduğu sorunu üzerinde durmuştum. Bu konuda yaptığımız (20.6. ı 972 tarihli duruşmada ay­ nı tarih ile verdiğim tahkikatın genişletilmesi ile ilgili dilek­ çe. s. 4, Paragraf 7) talep, mahkeme tarafından 23.6. ı 972 tarihli duruşmada, bu konuyu takdir etmenin mahkemenin yetkileri dahilinde olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir. (Tuta­ nak, s. ı ı ı /2) H.

BOZMA TALEBİM

Temyiz dilekçemin 2 5 1 . sayfasından itibaren göstermeye çalıştığım nedenlerden dolayı şekil ve sübut konulan üzerin­ de ciddi bir şekilde durulmadığından hüküm bu yönden de bozu lmalıdır.

II. IRKÇILIK PROPAGANDALARI İDDİASI A.

TCK'NUN 1 42/3 MADDESİ

TCK'nın 1 42/3 maddesi aynen şöyledir: "Anayasan ı n tanadığı kamu haklarını .ırk mülahazasıyla kısmen veya tamamen kald ı rmayı hedef tutan' veya milli duy­ gu ları yok etmek veya zayflatmak için her ne suretle olursa olsun propaganda yapan kimse . . . "Bu hükü m nazariye ve tatbikat o larak ı rkçılık faaliyetlerini yasak etmiştir. Kamu h akları tabiri dar manada alı nmamak laz ı m gelir. Kanun koyucu bu tabir ile yalnız, dar manada ka­ mu hakları nı değil, s iyasi haklar ve insan haklarını ifade et­ mek istemiştir. I nsanlara karşı cürümler ı rkçı l ı kla mücadele­ nin önemli bir sahasıdır." ( Faruk E rem, Ceza Hukuku, Hususi Hükümler, Cilt 1 , Bilim Yayı nları , Ankara 1 968, s. 62) "

Bu maddenin hukuki tahlili ileride yapılacaktır.

357


B.

HÜKÜM FIKRASIYI.A GEREKÇEU KARAR ARASINDAKİ DAVANIN Ö2ÜYLE İLGİLİ ÇOK ÖNEMU FARK

ı.

Gerekçell Karar

Gerekçeli kararda, bölücü faaliyetler adı altında şu bilgı­ lere yer verilmektedir: "Ey lü l 1 967-Kasım 1 967 tarihleri arasında, Doğu Anado­ lu'nun bazı il ve ilçelerinde , Anayasa Mahkemesi'nce bilaha­ re kapatılmış olan T i P taraf ından düzenlenen mitingleri tetkik konusu yapan sanı k ismail Beşikçi'nin Toplumların Genel Gelişim Kanunları Açısından ve Bölgenin Sosyo-Ekono­ m ik Yapısı içinde DOGU MiTiN GLERi'NiN ANALiZi, ismin­ deki bir metni, Aralık 1 967'de çoğalttığına ve bunu bazı şa­ h ı slara ve bu meyanda kaynak olarak öğre ncilerine de dağ ıt­ tığına, ait olduğu bölümde işaret edilmişti." (Gerekçe l i Karar, s. 1 1 0-1 1 1 )

Mahkeme daha sonra şu bilgiyi de vermektedir: " . . . Yine san ı k ismai l Beşikçi'nin özel çal ışması sonunda, Ocak 1 968 tarihinde çoğaltarak, bazı kişilere ve öğrencilere dağıttığı ve derslerinde kaynak olarak ele alıp işlediği tebey­ yün eden, Doğu ve Gü neydoğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal Değişme isimli metni n . . . " (Gerek­ çeli Karar, s. 1 1 1 )

Görüldüğü gibi mahkeme gerekçeti kararında Doğu Mi­ tinglerl'nin Analizi ve Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşi­ retlerinde Toplumsal Değişme (Geçiş Halindeki Toplum­ lar), teksirlerinin öğrenciye dağıtıldığını beyan etmektedir. Temyiz dilekçemin U 9- 1 22 sayfaları arasında da belirt­ tiğim gibi mahkemenin teksirierin dağıtıldığına dair bu be­ yanı gerekçeli karann başka yerlerinde de aynen tekrarlan­ mıştır. Örneğin; Gerekçeli Karar, s. 1 9/g. s. 34-35, s. 36, s. 38, s. 42-43 (Yine temyiz dilekçemin sözü geçen sayfalannda mahke­ menin teksirierin dağıtıldığına dair bu beyarurun aslında ya­ nılgı olduğuna gerçeği aksettirmediğine işaret etmiştim.)

358


2.

Hüküm Fıkrası

Mahkeme 1 4 Ağustos tarihli duruşmada okunan ve tu ­ tanaklara dereolunan hükü m fıkrasında ise bu konuda şöy­ le demektedir:

" . . . Sanığın yukarda belirtilen zaman içinde, yine öğretim görevlisi olarak haz ı rlayıp yayı nlad ığ ı Doğu Mitingleri'nin Analizi ve Geçiş Halindeki Toplumlar isimli teksirlerini ders vesilesiyle öğrencilere anıatmak ve dağıtmak suretiyle . . . " (Tutanak, s. 1 25) (Burada sözü geçen "Geçiş Halindeki Toplumlar" baş­ lığının. "Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Top­ lumsal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar" , isirnli 'teksi­ rin parantez içindeki başlığıdır.) Görüldüğü gibi hüküm fıkrası ile gerekçeli karar ara­ sında davanın özü ile ilgili uzlaşmaz bir çelişme vardır. Sözü geçen teksirler için hüküm fıkrasında öğrencilere anlatmak ve dağıtmak denildiği h alde gerekçell kararda dağıtmak­ tan söz edilmektedir. Bu teksirierin gerek anlatıldığı. gerek dağıtıldığı ile ilgili h içbir somu t anlatırnın olmadığını bir kişinin ifadesinin de b üyük bir yanılgıya dayandığını temyiz dilekçemin

1 1 9- 1 2 2

Buna rağmen h e r e ki fiilin cezai s o nu çl a r ının farklı olduğu şüphesizdir.

,sayfaları arasında belirtmiştim.

3.

Dağıtmanın ve Anlatmanın Cezai Sonuçları

a)

Dağıtmak Halinde

Sözü geçen teksirierin dağıtılması basın suçu ile ilgili­ dir. Sözü geçen teksirler Aralık 1 967 ve Ocak 1 968 tarihli ol­ dukları ve yayırılandıktan sonra 6 ay süre içinde dava açıl­ madığına ve h a t t a bu teksirler Forum dergisinde yayınlan­ dıktan sonra herhangi bir kovuşturrnaya uğramadığına göre mahkemenin iddia ettiği bu dağıtma fiilerini hükümde kul­ lanması yolsuzdur. Davanın düşmesi gereklidir.

b) Anlatmak Hallnde Bu iki teksirin derste arılatıldiğına dair en ufak bir be-

359


yan ve delil yoktur. Zira, derslerde anlatılan bütün konular, öğrenci Coşkun Ak ve öğrenci Turgut Karabey tarafından derslerde tutulan notlan ihtiva eden defterlerde mevcuttur. Defterlerde bütün anlatımlar mevcut olduğuna göre gerçek­ ten anlatılmış olsaydı, o anlatımlar arasında bu iki teksirde yer alan konuların da yer alnuş olması gerekirdi. Coşkun Ak'ın dertertnde hangi tarihte hangi konularm anlatıldığı açıkça görüldüğünden. o defterlerden bu iddiayı izlemek olanağı daha fazladır. İşte sözü geçen iki defter son derece somut iki yazılı belge olarak (deJil olarakl ortada du­ rurken, mahkemenin, sözü geçen teksirierin derste anlatıldı­ ğını iddia etmemesi çok normaldir. Fakat dağıtıldığı iddiası 5680 sayılı Basın Kanunu'nun 35. maddesine göre cezai so­ nuç yaratmamaktadır. Görüldüğü gibi gerekçeti karar ile hüküm fıkrası ara­ sında uzlaşmaz çelişmeler olduğundan başkcı her iki halde de iddialar delilsiz ve mesnetsizdir. Bu bakımdan hüküm bu yönden de bozulmalıdır. C.

IRKÇIUK İDDİAIARI ile İLGİLİ FİİLLER

ı.

Mahkeme, Hükmünü Yalan Üzerine Bina Etmekte ve Beni Bu Yalana İnanmadığım, Bilimsel Görevimi ve Kapasitemi Bu Yalanı Meşrulaştırmak Yolunda Kullanmadığım İçin Suçlamaktadır

Mahkeme hükme giderken. insan haklarına. hukuka, çağdaş demokratik topluma ters düşmüş. insan onur ve haysiyetini hiçe saymış. yalanı ve kesinkes ırkçı olan bir gö­ rüşü savunmuştur. Mahkeme gerekçeli kararmda şöyle diyor: " . . . M ahkeme, itlıam mevzuu maddi olayı n , ceza kanunla­ rı muvacehesinde suç teşkil edip etmediği, suç ise sanığın bu suçu işleyip işlemediği hususları n ı araştırıp i rad ve ikame edilen delilie re nazaran ortaya ç ıkan durumu değerlendirerek buna göre uygu lama yapmakla görevlidir. Buna rağmen mahkememiz bahsi geçen konuda da elde 360


ettiği e n son görü şleri ortaya koymakta yarar bulunduğu ka­ nısına varmışt ı r. Tarih i sosyolojik ve etnolojik bilgi lere nazaran, Ö n Asya'da yaşayan ve bazı ahvalde kend ilerine Kürt de­ nilen insanları n , Kürt unvanı taşıyan Part Türklerinden ayrıl­ dıkları, ikinci D ikran hükümeti zamanında Ermenile ri n haki­ m iyeti altı nda zorlanarak milli duygu ve öz dillerini bozduk­ ları , önce Gildani, Ermeni ve Zint dillerinden ve daha sonra da Arapça ve Acemce'den ald ı kları kelimelerle Zaza­ Kormanco vb. gibi di l haritalarını meydana getirdikleri, Oran­ to denilen bölgede oturan ve Halti- Lohorto adıyla anı lan Go­ to -Hitit Tü rklerinin, önce Goto yani kavgacı adıyla tanındığı ve Goto ad ını n Asu riler tarafı ndan Gardo'ya çevrildiği ve bu sözün de zamanla Kürdo şeklinde dönüşlüğü ve böylece bu topluluğa verilen isim , kendilerinin Tü rklerden ayrı bir ı rk ve­ ya kavme mensup oldukları nı göstermeyeceğini, kaldı ki Os­ manlı i mparatorluğu'nun mu htelif devirlerinde Orta Anado­ lu'dan getirilip ön Asya bölgelerine yerleştirilen sayısız Türk­ men aşiretlerinin de, zamanla bölge şartlarına uyarak bu top­ lulu luğun ört, adet ve çeşitli dillerden kelimelerle oluşan bir karı ş ı m ifade edip gerçek bir lisan �ıüviyetini kazanmamı ş ko ­ nuşma şekillerini benimsedikleri , Yavuz Su ltan Selim'in Çal­ d ı ran seleri sı ras ında iç bünyede mevcut emniyet ve asayiş ile ilgili baz ı endişeleri yok etmek bakı m ından bu dağlı Türk­ lere ' Baba Kürdi', bunların yerl eşmiş oldukları yerlere de 'Kürdistan' ad ı n ı , sadece pol itik mülahazalarla ve hiçbir ilmi gerçeğe dayanmaksızın taktığı bilinmektedir. Kaldı ki, Osmanlı Devleti'nin ve ondan sonra da Türkiye Cumhuri­ yeti'nin, bölünmek su retiyle veya çeşitli gruplara ayrılarak, zayıflaması n ı temin bak ı mı ndan özel gayretler içine giren d ış ve içieki b u amacı benimsemiş kişi veya kurumlar taraf ından, gerek geçmişte ve gerekse halen o rtaya konmak istenen gayri ciddi çalı şma mahsu lleri bir yana: En son ilmi araştı rmaların bile, kendilerine 'Kürt' diye isim bulunan topluluğun Türk asl ı ndan gelme olduklarını saptadığ ı görülmektedir. Filhakika bu araştı rma sonuçlarına göre : Ö n Asya'da yaşayan ve Türk asıllı bir kavim o lan ve ken36 1


di lerine Kü rt diye isim konulan topluluğun menşei hakkında, daha çok Arap ve I ran kaynaklarına dayanan efsanevi görüş­ ler vardır. Bu hususta dört tez ileriye sürü lmektedir. Bu topluluğun : 1 . Kardu , Haldi v e Gürcülerle ırki i lişkisi bulunan yerli bir ı rk olduğu, 2. i rani as ı ldan geldiği, 3. Arap köküne dayandığı, 4. Orta Asya'dan göçmüş Turani bir boy teşkil ettiği.

Bu tezlerden en bilimsel ve gerçekiere uygun görü şün ve kabu lün so nuncusu ortaya konulmakta ve ; Bu topluluk, Doğu'dan Batı'ya göç ederek yayı lan Tu ran i b i r boydu r. Çü nkü Sibirya'nın Yenisey havalisinde Türklere ait Orhon Abideleri denen yazıtlar bulu nduğu ve bu bölgede Altı Oğuzlar ile Kurt adlı bir ilhanlık vard ı r. i lhanlığın yeri Yeni­ sey nehrinin kolları ndan Olukan ı rmağına karışan Elegeş su­ yunu n sol kıyı sında idi. Bu radaki anıt tarihe Elegeş yazıtı o la­ rak geçti. Anıttaki yaz ı lar Orhon tipi Türk alfabesiyle yaz ılmıştı r. Bat ı 'dan Göktürklerle komşu olan Kürtlerin dilinin öz Türkçe ve yazılarının da Göktürklerinkinden daha eski bir Yenisey-Orhon yazısı olduğu anlaş ı ld ı . Elegeş yazıtı 2 . 20 m. yükseklikte 60 cm. enindedir. 1 250 yıllık olan yaz ıt 1 2 satı r­ d ı r. Sekiz ve dokuzuncu satı rlarda : ' Be n Kürt elinin hanı Alp U rungu, Altın Okluğumu bağlad ım belde, ülke m devletim, 39 yaşı nda öldüm, hanım, il'ime sizlerime ne çare duymad ım, h a n ı m, illim ne çare ayrı ldı ' denmektedir. Son sat ı rda Kürt ha­ n ı , acıları n ı anlatmakta ve kendisinin zengin sürülere sahip olduğu kaydedilmektedir. Yazıtın ifadesinden anlaşı lacağı na göre , Kü rt hanl ı ğı, büyük hakana bağlı idi. Kürt han ı Alp Uru ngu, hakanına memleketine, ailesine dayamadan 39 ya­ ş ı nda ölmüştür. Böylece Kürt adlı uyruğun, Türk soyundan olduğu , Türkçe yazı p konuştukları anlaş ı l maktadır. Bu suretle Orhon abideleri Elegeş yaz ıt ı , eski Macar alfabesi, E rzu­ rum'un Cunni mağarasında bulunan damgalar, mezar taşları, yazı ları hep köken gelmekte , aynı özelliği taşı maktad ır. Bütün bu somut belgelerden çıkarılan ve üzerinde b irleşilen gerçe­ ğe göre , bahsi geçen topluluk Orta-Asya'dan Ö n-Asya'ya gelmiş Tü rklerin bir boyudur. 362


Bütün bu sebepler muvacehesinde: Sanık ismail Beşikçi'nin aynı idare alt ı nda birleşmiş top­ lulukların aynı etnik yapıya sahip olmaları yolunda bir zorun­ luluk bulu nmadığını da bilerek, Türkiye Cumhuriyeti Anaya­ sası'nın 'Türk' tanımını bir ke nara iterek vatan üzerinde bütün haklar bakı m ı ndan tam bir eşitlik içinde yaşamakta olan fert­ ler aras ında ı rk farkı bulunduğunu söyleyerek ve bu farkın varlığını ispatlamak yönü nde özel gayretler sarfedip, kamu haklarını ortadan kaldı rmak ve evvelce niteliği be lirtilen milli duyguları yok etmek için propaganda yaptığı ve bu fiilinin, TC K'nun 1 42/3. bendinde yer alan suçun maddi unsu runu ih­ tiva ettiği kesinlikle anlaşılmıştır." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 21 1 4} Görüldüğü gibi temel iddia Doğu Anadolu'da Kürt halkı­ nın yaşadığından. Kürt halkının varlığından söz etmiş ol­ mamdır. M ahkeme tarafından bu husus ırkç ılık olarak gös­ terilmekle ve ırkçılık suçu işlendiği ileri sürülmektedir. 2.

Kürtler Doğu Anadolu'nun Bilinen En Eski Halkıdır. Bugün Doğu Anadolu'da Yaşayan Kürtleri İnkar Etmek, Türk Saymak Irkçılıktır. Dil ve Kültür Katliamcılığıdır

Mahkemenin yu karıya çıkardığım kararı kati surelle huku ki bir metin olamaz. Bu melinin hiçbir bilimsel ve h u ­ kuki temeli yoktur. Keyfi . zorba v e ırkçı bir göreı şe dayan­ maktadır. Cumhuriyetin ku ruluşundan bu tarafa . "yalan"a dayandınlarak geliştirilen resmi devlet ideoloj isinin mahke ­ me tarafından savunu lmasından başka bir şey değildir. Hal­ buki mahkemelerin "yalan"a dayanan resmi ideoloj ileri sa­ vunmak görevi yoktur. Fakat bu mahkeme baştan beri lam manasıyla yürütme organının direktiflertyle hareket ettiği için, yürütme organının "yalan"lannı savu nmayı da kendisi için görev kabul etmiştir. ·

Kü rtlerin Türk olduğu , Kürt diye bir halkın olmadığı. uzu n senelerdir, Türkiye'de. "kitlelere ınandınlmak istenen bir yalan"dır. "Kitlelere inandmimak istenen bu yalan" dev­ letin bütün propaganda gücü kullanılarak halk yığırılanna kabul ettirtlrnek istenmiştir. Her türlü propaganda yanında.

363


gere k silahlı, gerek silahsız yıldırmanın her çeşidi, "kitlelere

lna ndınlmak istenen bu yalan"nın benimsetilmesini hedef almıştır. Bin bir türlü baskı karşısında bu "yalan"a inana­ rak. bu "yalan"a boyun eğerek, insanlık onurunu kaybeden­ ler "iyi insan, iyi vatandaş" sayılmışlar. "bu yalandır, yalana inamnak zorunluluğu yoktur, devlet vatandaşına yalancı ol­ mayı. yalan söylemeyi öneremez" diyerek doğruluğu. insan­ lık onurunu savunanlar, vatan hairıi ilan edilmiş, ceza cefa karşısında bırakılmışlardır. Fakat ne böylesine propagandalar, ne zorbalık. ne akla hayale gelmez işkenceler. ne de bağımsızlıklarını tamamen yitirerek "yalana dayandınlarak kitlelere empoze ettirilmeye çalışılan bir ideolojinin" savunuculuğunu yapan ve böylece hukukun insan haklannın ve insanlık onurunun tamamen dışına düşen mahkemeler. bu çirkin "yalan�lann kitlelere kabul ettirilmesiili sağlayamamıştır. Sağlayamaz. Çürıkü . bi­ lim dışıdır, İnsanlık dışıdır, insanlık onurunu rencide eder. çağdaş devlet ve demokrasi anlayışına terstir. insan haklan kavramını hiçe indirmektedir. Mahkeme gerekçeli kararının birçok yerlerinde " . . . Tür­ kiye'de varlığını tspatlamak için aşın gayret sarfettiği ve isim babası olduğu . . . " (G erekçeli Karar. s. 1 1 8. Paragraf 2) ve (" . . . Irk farkı bulunduğunu söyleyerek ve bu farkın varlı­ ğın ispatlamak yönünde . . . " (Gerekçeli Karar. s. ı 14/2) diye­ rek benim Doğu Anadolu ile ilgili yaptığım çalışmalardaki amacın "Kürt'lerin varlığının ispatı" ile ilgili olduğunu söy­ lemektedir. Bu son derece yanlış bir kanıdır. Ve mahkeme­ nin çalışmalarını değerlendirmede yetersiz kaldığının bir ua­ desidir. Gün gibi açık olan şeylerin ispatı arneliyesi boş iştir. Safsatadır. "2 x 2 = 4 eşitliği. güneşin her gün doğduğu , Dünya'nın :Yu varlak olduğu nasıl bir gerçek ise Kürt halkı­ nın varlığı da o kadar gerçek ve tartışılması lüzumsuz bir gerçektir. Tarihsel belgeler bütün açıklığı ile ortada durur­ ken. tarihten u tanan kişiler böyle gereksiz safsataya elbette girişmezler. Ciddiyet tarthin dediklerini ayrıen kabul edip ge­ rekli dersleri çıkarmayı gerektirir.

364


3.

Kürtlerin Varlığını İnkAr Etmek Türkiye'de Yıllardır Sürdürülen Irkçı ve Hukuk Dışı ve İnsanlık Dışı Politikanın Bir Uzantısıdır. Doğu Anadolu Bu Politika Sonucu Geri Bırakılmıştır

a)

İsmet İnönü'nün Kürtlerin Etnik Haklar Talep Edemeyeceğine Dair Irkçı Görüşü

İsmet İnönü Cmuhurtyetten sonra Sivas demiryolunun açılışında şunları söylüyordu : " . . . Beş seneden beri Doğu vilayetlerinde vukua gelen ve kökü dışarda entrikalarla kö rüklenen isyan bugün gücü nün yarısını kaybediyor. Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ı rksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka kimsenin böyle bir hakkı yoktur." (Milliyet gazetesi, s . 1 636, 3 1 Ağus­ tos 1 930) b.

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un Irkçılığı

(Kürtlere tanınan köle olmak h akkıl Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt da Ödemiş'te seç­ menierin önünde şunları söylüyordu : "Biz Türkiye denen dünyanın hür ü lkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançların­ dan samirniyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamaz. Onun için hislerimi saklayamacağun. Türk bu ülkenin yegane efendisi. yegane sahibidir. Saf Türk so­ yundan olmayanların bu memlekette bir tek haklan vardır. hizmetçi olma hakkı. köle olma hakkı . " (Milliyet gazetesi, sayı: 1 655. 1 9 Eylül 1 930)

c)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Irkçılığı

Aynı günlerde diyor:

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise şöyle

" . . . Bu muharebelerin kızıl alevleri iki ı rk arası ndaki müca­ delenin sonu değil fakat başlang ıcı anlamına geliyorlar. Avru-

365


pa l ı ların kendileri gibi ari ı rkına mensup gördükleri Kürt ırkı ile Moğol olarak telakki ettikleri Türk ı rkı aras ındaki mücadele." d)

İçişleri Bakanı Celal Bayar'ın Kürtlere Karşı Uygulanan Baskı Politikası Hakkındaki Irkçı Görüşü

Dersim isyanlanndan sonra devrin İçişleri Bakanı Celal Bayar şöyle diyor: "Eşkıyalar kuvvet zoruyla uygarlaştınldı­ lar. "

e)

Devlet Başkanı ve Başbakan Cemal Gürsel'in Irkçıltğa Dönük Kürt Politikası

27 Mayıs'tan sonra Cemal Gürsel bir yabancı muhabire verdiği demeçte şöyle demektedir: " . . . Eğe r yola yordama gelmezse, dağlı Tü rkler (Kürtler) rahat du rmazlarsa, ordu , şehir ve köylerini bomba layıp yık­ makta tereddüd etmeyecekti r. Öyle bir kan gölü ol acaktı r ki onlar da ü lkeleri de yok olacaktı r." (Stackholm'un Dagens Nyheter gazetesi, 1 6 Kas ı m 1 960)

Görüldüğü gibi resmi politika bir yandan Kü rllerin varlı­ ğını inkar etmiş, bir yandan da onları ortadan kalclımıak. katıetmek için imha planları hazırlamış ve zaman zaman da uygulamıştır. Bütün bunların nedeni nedir? Açık. Kürt halkının. in­ san h aklarının özü sayılan dokunulamaz. devredilemez. on­ suz olunmaz olan. kendi ana dilini konuşma hakkını verme­ mek. Kürt dilini ve kültürünü katletrnek, rnilatlan önce iki bin yıllarından beri Anadolu'nun doğu kesinılerinde yaşayan Kürt halkım asimile edip Türkleştimıek. Kürt halkının dil ve kültürüne saygı duymayan. onu or­ tadan kaldırmak için her türlü kültür katliamcılığına giri­ şen, Kürt halkırun en doğal hakkı olan "Kürt olarak kalma", "Kürt toplumu olmak özelliklerinl kaybetrneme" haklarıru zorbalıkla ve kaba kuvvetle kan ve zulümle ortadan kaldıran ve gasp eden bir politika elbette ırkçıdır. Çünkü ırkçılık "üs­ tün ırk" ve "üstün kültür" iddialarına dayanır. Devrin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un ifade ettiği öteki halklar 366


(yani Kürt h alkı) sadece, "üstün kültü r" ve "üstün ırk"a mensup olan millete köle olmak hakkına sahiptir. İşte mahkemenin yukarıya aldığım ciddiyetten son dere­ ce uzak. mesnetsiz, Batılı bilim merkezlerinde acı bir gülüm­ seme ve istihza ile karşılanan. "yalan"a dayanan bir ideoloji­ yi meşrulaştırrn aya ve bu ideoloj ik yalanın propagandasını yapmaya gayret eden bu görüşü ırkçı politikanın son bir halkasıdır. M ahkemenin "insan hakları", "hukuk". "eşitlik". "bi­ lim" . . . gibi kavramlan sık sık ku llanması, insan haklan kav­ ramının. çağdaş hukuk ve demokrasinin, eşitlik fikrinin, bi­ limin özüne ters düşen bir uygulama içinde olduğu gerçeğini kat'i surette gizleyemez. Artık ırkçılığı ve ırkçı politikayı giz­ leyen bütün maskeler düşmüş maskenin gizlediği çirkinlik bütün açıklığıyla ortaya ç�kmıştır. Kürt halkı, D iyarbakır-Sürt İlleri Sıkıyönetim Komutan­ lığı Askeri Mahkemelerinde uygulanan bu politikadan sonra kendisine karşı, Dünyada eşi benzeri bulunmayan bir ırkçı politikanın uygulandığının b ilincine daha yüksek seviyede varma olanaklanna kavuşmuştur. Bu politika gerçekten dünyada eşi menendi görü lmeyen bir ırkçı politikadır. Çünkü : Bir halkın en doğal hakkı olan ana diline. kültü rüne. insan olarak doğduğu için sahip oldu­ ğu haklara yönelmiş bir şiddet. bir baskı söz konusudur. Bu uygulama Kürtleri yok sayıp böylesine anayasal demokratik haklarının olamayacağını öne sürmekl ir. İşte ırkçılık da b u ­ radan doğmaktadır. Bunun n e denli ağır bir ırkçılık olduğu­ nu b ir örnekle açıklayalım: Örneğin: Güney Afrika'da ırkçı bir politika uygulandığı, bunun göstergesi olarak da beyaziann zencilere eşit muamele yap­ madığı ileri sürü lmektedir. Bu , elbette ırkçılıktır. Fakat ora­ da siyah insanların meydana getirdiği toplululuğun, "zenci toplumu olarak kalma" hakkına hiçbir zaman dokunulama­ mıştır. Zenci toplumunun dili ve kültürü bu ırkçı politika içinde bile gelişme . olanağı bulmuştur. Çünkü orada h içbir zaman zencilerin İngiliz oldukları vs. ileri sürülememiştir. Zenciler zenci olarak kabul edilmiştir. Fakat ırken küçüm­ senmişler ve horlanmışlardır. 367


Türkiye'de Kürt toplumuna karşı uygulanan politika sö­ zü geçen politikadan daha gericidir. Çünkü bu politika Kürt diye bir unsur tanıınamakta, "Kürt yoktur, Kürtçe yoktur, herkes Türktür" şeklindeki kandırmacalarla ve kitlelere inandırılmak istenen yalanlarla Kürt dili ve kültürüne karşı her türlü katliamcılığı uygulayabilmektedir. O halde temelde korkunç bir eşitsizlik var. Türkiye'de Kürtler ancak aldatmacalara kandıklan. "kitlelere inandıni­ mak istenen yalan"a boyun eğdikleri, Kürtlüğünü reddedip, insanlık onuruna yakışmaz bir süreç içine girdikleri sürece vatandaş sayılmışlar, kamu hizmetlerinden raydalanma ola­ nağı bulmuşlardır. Kürt olarak kalmak isteyenler ise şiddetli baskı ve terör politikası altında ezilmişler işkencelere tabi tutulmuşlar, ölüme mahküm edilmişlerdir. O halde korkunç bir eşitsizlik üzerine "sözde eşitlik" bi­ na edilmek istenmiştir. Kürdün, Kürt olarak kalma. ana dili­ ni konuşma. dil. edebiyat ve kültürüne sahip çıkma, yani Kürt toplumu olarak kalma haklan en çirkin ''yalan"larla. "kitlelere inandırılmak istenen yalan"lann benimsetilmesi için yapılan silahlı propagandalarla. komando zulümleriyle. binbir türlü zorbalıkla elinden alınmış. gasp edilmiş, "Türki­ ye'de mutlu olarak yaşamak ancak Türkleşmene ve Türk kültürünü kabul etmene bağlıdır" denmiştir. Bu, dil ve kül­ tür katliamcılığının adına da insan hakları. hukuk, anayasa denmiştir. Bu katıksız ırkçılıktır. Ve Kürt halkı kendisine. eşitlik diye. insan haklan diye propaganda edilen şeyin ırkçılık ol­ duğu bilincine gün geçtikçe daha çok varmaktadır. İşte Diyarbakır Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Aske­ ri Mahkemeleri bu ırkçılığın aleti olmuşlar ve bu ırkçılığın propaganda unsuru haline gelmişlerdir. 4.

Kürtlerin Varlığı TC Devletinin Resmi Belgelerinde de Yer Almıştır

a)

Mustafa Kemal'in 1 91 9-1 922 Yıllan Arasındaki Çeşitli Beyanlan

Nutuk, Cilt 3, Vesika: 47. 48. 49. 50. 5 1 . 52. 53 Ata368


türk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Cilt 4 . s. 34; Atatürk'ün Söylev ve Demeçte ri, Cilt ı. s. 28. b)

Lozan Konferansı'nda Kürtlerle İlgili Olarak İsmet İnönü ve Lord Kurzon ,Arasında Geçen Tartışmalar. (T.C. Devletinin ve İngiltere'nin Görüşleri)

Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı, Tu lanaklar. Belgeler, Takım ı , Cill ı . Kitap ı . Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara ı 970, s. 342 -37 1 Cemil Birsel, Lozan, 2. Kitap, İstanbul ı 943, s. 2 ı 7 232 c)

İsmet İnönü, Mahmut Esat Bozkurt, Yak up Kadri Karaosmanoğlu, Celal Bayar ve Cemal Gürsel'in Yukarıda Sözü Geçen Beyanları

d)

Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınlan

Cumhuriyetten bu yana Kü rt halkını asimile etmeye ça­ şan politikaya paralel olarak. Kürt halkının objektif varlığı gizlenmeye çalışılmış, dili. edebiyat ı. tarihi. külti."ı rü her ne kadar yok sayılmışsa da siyasal iktidarlar bazı gerçekleri is­ ler istemez teslim elmekten kendilerini alamamışlardır. Ör­ neğin, Devlet İstatistik Enstitüsü 'nü n nüfus sayımlarında. nüfusur;ı ana dillere göre ayırımı bölümünde ana dili Kürtçe olanlar diye. ayrı bir bölüm vardır. e)

Milli Eğitim Bakanlığı Tarafından Yayınlanan İslam Ansiklopedisi'nin Kürtler Maddesi

Yine bunun gibi T.C . Milli Eğilim Bakanlığı tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi'nde. Kürtler maddesi adı al­ tında Kürtlerin tarihsel geçmişleri ve kültürleriyle ilgili geniş bir makale yer almıştır. Bu makale Kürdistan. Kürt tarihi, Kürt dili, Kürt edebiyatı vesaire gibi konularda yazılmış yüz­ lerce kitap, makale, gazete makalesi. broşür vs. 'den faydala­ nılarak yazılmıştır. 369


j}

Anayasa Madde: 3

Aynca 1 9 6 1 Anayasası'nın 3. maddesi; resmi dil Türkçedir" demek suretiyle Türkçenin dışında bazı diller de olduğunu ve konuşulduğunu zımnen kabu l etmiştir. Nite­ kim Kürtçe ticaret qili olarak milyonlarca kişi tarafından kullanılmaktadır. Bunun gibi mahkemelerde Kürtçe ve Türkçeyi birlikte bilen bir tercüman vasıtasıyla ifade alınıp yargılama yapılabildiğini Doğu illerinin ve kasabalarının çok büyük bir kısmında vatandaşıann kaymakamlık, emniyet, j andarma vesaire gibi resmi dairelerle ancak ve ancak tercü­ man sayesinde ilişkiler kurabildiğini ve bu resmi kuruluşla­ rın, Bq.tı'dakl kişilerin köylere gidip köylülerle ilişki kurabil­ mesinin ancak tercümanlar sayesinde mümkün olduğu bir gerçektir. Mahkeme. savcılık gibi kuruluşlarda resmi kişile­ rin ancak tercüman sayesinde ilişki kurabildiği böyle bir ül­ kede Kürt halkının objektif varlığının ve anayasal demokra­ tik haklannın reddedilmesi artık inandırıcı olmaktan çok uzaktır. (Vilayet ve Kaza İdaresi Üzerinde Bir Araştırma, Müş­ terek yayın. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1 957) Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönelim Komu tanlığı Askeri M ahkemelerinde tercümanlık sorunun nasıl ciddi bir sorun haline geldiğini ileride davalarla ilgili duruşma tu tanakların­ dan somut deliller vererek göstermeye çalışacağım. M• • •

g)

Başbakan Siyasi ve İdari İşler Yardımcısı Sadi Koçaş'ın Beyanı

Bütün bunlara paralel olarak Başbakan Siyasi ve İdari işler Yardımcısı Sadi Koçaş . 1 2 Eylül 197 1 tarihinde, Si­ vas'ta yaptığı bir konuşmada, . . Etnik bünyesi değişik. din bakırnından çeşitli mezheplere mensup olan vatandaşla­ rımız bütün tarih boyunca olduğu gibi bugün de bu konu ­ larda süratle harakete geçirllebilmektedir" (Milliyet gazete­ si, 1 3 . 9 . 1 97 1 ) diyerek Türkiye'de Kürt halkının varlığını zırrınen kabul etmek zorunda kalmıştır. �

370

.


h)

Başbakan Nihat Erim ve Devlet Bakanı İsmail Arar'ın Beyanlan

Tü rkiye ile ilgili sıkıyönetim izienimlerini yazan Fransız gazetecisi

Paul Balta

şunlan söylemektedir:

"Ankara'da yetkili ler, devlette etnik bir problemin varlığın inkar ediyorlardı. Bay Erim'e göre gerçek bir Kürt dili yoktur. Bu Kürtçe as ı l l ı kelimeler 3000'i aşmayan Farsça, Arapça ve Türkçe karı ş ı m ı ndan başka bir şey değildir. Adalet Bakanı Bay Ara r da aynı görüşü paylaşt ı . Fakat Kürt kelime hazine­ sinin 8000 kadar olduğunu ileri sürdü. Bu , aynı zamanda Oo­ ğu'da yaşayan 7 milyon insandan 5 milyonu nun Kürt kökenli olduğunu ve bunların genel nüfusun 1 5'ini meydana getirip, ü lke yüz ölçümü nün % 30'u nda oturdukları n ı söyledi. (Paul Balta ve Türkiye, Ortam dergisi, Sayı 1 7, 1 0- 1 7 Eylül 1 9 71 , s. 22) ı)

648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu

648

sayılı Siyasi Partiler Kanu n u ' n u n

8�.

maddesinin

2.

fıkrası şöyledir : " . . . Siyasi partiler Tü rk dilinden ve kü l t ü ­ rü nden gayri d i l ve kü ltü rleri konırnak veya geliştirmek. ya­ h u t yaymak yolu ile . . . " ifadesi. Türk d iliriden ve kü l t ü rü n ­ den olmayan halkla r olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

j)

Türkiye İşçi Partisi'nin Kapatılması ile İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı: (Resmi Gazete, Sayı 1 4064) " . . . Doğu'nu n , halkı sıkınti çeken belli yerlerini baskısı al­ t ı nda tutan etken , Tü rkiye'nin halkı s ıkıntı çeken öteki yerle­ rinde o lduğu gibi oraları n iktisadi , toplumsal ve kültürel yön­ lerden gelişmiş olmasıdır. Bu duru m ana dilleri ne olursa olsun o bölgede yaşayan yurttaşları n hepsini ilgilendirmekte­ dir. Oysa davalı parti geri kalmı şlık nedenleri arasında Doğu bölgesindeki vatandaşların bir bölümü ·i Türkçeden başka dil konuştuklarını göstererek gerçekleri ueğiştirmektedir. Bunlar bölge çap ında (4.836.733)'den ( 1 .806.665) yani % 37, Türkiye'de 31 milyanda 2 mi lyon ikiyüzdoksanbirbin, % 7 oluşturuyor." (ibra h im Yasa , s. 1 84) 371


"Ortada ne Türkiye çapında ne de bölge çapında çoğun­ luk du ru mu bulunmadığı için bu kişilere karşı özel bir siyaset izlenmesinin akla uygun bir nedeni. de olamaz. Ve bu bölge­ de Kürtçe konuşanların çoğunlukta bulunduğu görüşü de yersizdir." (s. 1 2, sütun 1 )

diyerek Türkiye'de Kürtlerin olduğunu, Kürtçe konuşanların bulunduğunu fakat azınlıkta kaldıklarını var saymaktadır. Yine Anayasa M ahkemesi sözü geçen kararında: " . . . Kürt halkına karşı ı rkç ı - mi l liyetçi , bağnaz bir bu rjuva ideolojisi dahi uygu landığı i leri sürül mektedir ki, bu da ger­ çekiere aykı rıd ır." (s. 1 2, sütun 1 )

diyerek Kürt halkının varlığını açıkça kabullenmektedir. Yu­ karıdaki ifadeleıin başka Lürlü değerlendirilmesi mümkün değildir. k) Ankara Garnizon Komutanlığı (Siyasi Mahkeme) Adli Müşavirliği'nce 5 1 Kişi ile İlgili Olarak Düzenlenen 8 Kasım 1 960 Gün ve 1 960/1 8 Esas Sayılı iddianame Sözi.'ı

geçen iddianamede:

" . . . Şarki Anadolu'da yaşayan ve Türkçe ile Farsçan ın ka­ rışım ından husule gelmiş ayrı bir lehçe arzeden lisanla ko nu­ şan ve as l ı nda Türk olmalarına rağmen ve kendilerini Kürt olarak tavsit ve tefrik eden zü mre . . . "

gibi gülünç ve kaypak bir ifadeden sonra çok daha gerçekçi ve özlü ifade ve anlatırnlara rastlıyoruz. Örneğin: " . . . Türkiye hudutları dahilinde yaşayan Kü rtler için keyfi­ yetin bu olduğu , komşumuz iran, I rak ve Su riye'de yaşayan Kürtler için de duru mun ayn ı olduğu, bu nları n da nezdinde' yaşadıkları devlete sadık kalmakta menfaalleri olduğu , ya­ bancı tesi riere alet olmayı p prensip edindikleri, bu durum bil­ hassa Sovyet Rusya'nın endişesine mucip olup Türkiye , I ran, I rak v e Suriye devletlerini K ü rt azı nlığına tahakkümle it­ ham ettiği, Türkiye'de i hdas ı na çal ı ş ılan Kürtlük davası n ı n ta­ mamıyla beynelmilel ko münizmin teşvik müzaharetini maz372


har o lduğunu belirtilmiş, 1 956, 1 957, 1 958, 1 959 yı lları nda toplanmı ş olan Kürt talebe ko ngrelerinin ve bu kongrelerde tanzim olunan raporlarda Sovyet Rusya'nın Kürtlük davası nı destekiernekte olduğunu teyid ettiği , b u arada 3 . Kürt talebe kongresind e Sovyet Rusya'dan yard ı m iste ndiği, keza 4. kongrede yay ı nlanan beyannarnede Bağdat Paktı'nın ilham edildiği, I rak Komünist Partisi'nin desteklendiği, Türkiye , i ran, I rak ve Su riye'deki Kü rtlerin isiikiale teşvik edildiği. .. "

denilerek Kürtlerin Türkiye'de ve Dünya'daki varlıklan so­ mu l bir şekilde kabul edilmektedir.

l)

Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği'nce 1 7 Ekim 1 963 Günlü iddianarnede ise " . . . Osmanlı i mparatorluğu'nun asli unsurları nı teşkil eden Türk, Kürt , Arnavut, Lazlar milli birlik ve şuur içinde seneler­ ce bir arada kardeşçe geçinip hayat sürmüşlerdir. Bu devirde siyasi manada K ü rtçülük faal iyetlerine rastlamak mü mkü n değildir. Ancak bir milliyet davas ından ziyade şahsi ihtiraslar neticesinde o devirlerd EiJ de baz ı karı şıklıklar, ayaklanmalar ortaya çıkmış larsa da y ltı e aynı unsurlardan mü rekkep ordu­ lar tarafı ndan süratle bast ırı lm ışt ı r. Osmanl ı i mparatorluğu'nun son zamanları nda Doğu Aşi­ ret Kürtlerinin hükümete karş ı isyanı şöyle dursu n , bilakis bunların teşkil ettikleri aşire t alaylarının R1,.1slara ve Ermenile re karşı savaşt ı kları nı görüyoruz. Osmanlı i mparatorluğu'nun mağlubiyeti üzerine toprakla­ rımızı parçalamakla fayda gören düşmanlar Sevr Muahade­ si'nin müstakbel Kürd istan hakkı nda hükümler ile yaparak ta­ vizler vermişlerdir. istiklal savaşımızın başarı ile kazan ılmas ı ­ n ı mü teakkip imzalanan Lozan Antiaşmas ı'nda memleketimi­ zin parçalanması kabul edilmemiş, Kürtler Türkler g ibi asli unsur sayılmışlardır. . . B u hal Türkiye hudutları içinde yaşayan Kürtler arası nda olduğu gibi i ran , Irak ve Suriye'deki Kürtler hakkı nda da aynı ­ d ı r. Onları n da kahir ekseriyeti devlete sadakat göstermekte ve menfaatların ı n yabancı tesiriere ait olmamakta bu lunduğu ­ nu bilmektedirler. . . " (s. 3) ·

373


denlierek Kürt halkının varlığı hiçbir itiraza ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde kabullerıilmiştir. m) Jandarma Genel Komutanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın Raporlan

İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı'nın 4 Ey­ lül 1 969 tarihli, Başbakanlık MİT Müsteşarlığı'na. Genelkur­ may istihbarat Başkanlığı'na ve Emniyet Genel Mü dürlü ­ ğü'ne göndeıdiği raporlarda Kürtlerin varlığının hiçbir itiraz ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde kabul edildiğini açıkça göstermektedir. (Bu raporlar Diyarbakır Siirt İlleri Sıkıyöne­ tim Komutanlığı 1 Numaralı As. M ahkemesi'nde görülen 1 972/34 (Devrimci Doğu Küllür Ocakları davası) ve 2 Nu­ maralı As. Mahkemesi'nde yürütülen 1 972/63 esas nurna­ rada kayıtlı Türkiye Kürdistan Partisi ile ilgili dava dosyala­ rında mevcuttur.) 5.

İddia Makamının Kürt Halkını Kabullenişi

Askeri Savcı gerek 3 1 . 1 2. 1 97 1 gün ve 1 97 1 /229- 1 60 sayılı iddianarnesinde. gerekse 1 40 sayfalık esas hakkındaki rnütalaasında Kürt halkını kabullenir ifadeler kullanmış. ba­ zı yerlerde açıkça kabul etmiştir. Şu ifadeye bakalın1: " . . . Şayet sanığın iddia ettiği gibi cumhuriyelle birl ikte Kürt diline ve kültü rüne bir baskı ve asimilasyon söz konusu ol­ saydı, 1 923'ten bu yana 49 sene geçmiş ve yeni bir Kürt nesli türemiş olması karş ıs ında tek kelime Kü rtçe bilen Kürt kalmamış olurdu. Bürokrasi Doğu'ya hiz met eder ad ı n ı asimi­ le koyarlar, hizmetin ulaşmadığı veya s ı rası nı beklediği ke­ simlerde Türk Devleti Kürtleri bı raktı propagandası yapılır. Bütün mesele Kürt toplumunun önüne düşe n 3-5 mevki h ı rs­ I ı s ı sözde ayd ı n ı n kaprisleri doğru ltusunda ve komünizm pa­ ralelinde Kürt toplumunu inkarcı ve reddedici tahriklerle mev­ cutların ı da kaybedecekleri bir kavgaya sü rüklemektir . . . " ( Esas hakkındaki mütalaa. s. 95)

Görüldüğü gibi Askeri Savcı Kürt halkının olduğunu . 374


Kürtçe konuşulduğunu, fakat asimilasyon için hiçbir çaba sarf edilmediğini belirtmektedir. Aynı şekilde esas hakkında­ ki mütalaarun çeşitli yerlerinde: " . . . Marksist-Leninist ideolojiyi Kürt etnik grubu içinde dü­ şünmekte . . . " (s. 1 ) " . . . Belli dü şünce yönteminde Kürt etnik gruba . . . " (s. 2) " . . . Sanığın Kürt etnik g ru bu hakkında ileri sürdüğü düşünceler. .. " (s. 44) " . . . Kürt etnik grubunda . . . "" (s. 44) " . . . Kürt entelektüelleri. .. " (s. 49) " . . . Doğu'daki Kürt vatandaşları etnik ay ıncılık düşünceleri ile kand ı rarak . . . " (s. 54) " . . . Kürt kitlesi. . . " (s. 97) " . . . Kürt etnik grubu . . . " ( s . 99) " . . . Kürt ı rk ı . .. " (s. 1 02) " . . . Doğu Anadolu'yu (Kürt toplu mu) . . . " (s. 1 1 5) " . . . Doğu Anadolu'daki Kürt top lumunun . . . " (s. 1 25)

gibi ifadelerle Kürt halkını açık-seçik kabul etmektedir. Askeri Savcı'nın bu tutumu karşısında. bana "Kürt hal­ kından söz ettiğim, Kürt toplumunun sosyo-ekononomik analizini yapmaya çalıştığını" için kızması anlaşılır şey değil­ dir. Öte yandan Askeri Savcı'nın yani iddia makamırun bu görüşü mahkemenin görüşü ile derin bir çelişme içinele b u ­ lunduğu şü phesizdir. Bununla beraber Askeri Savcı'nın Kürt halkını kabul et­ mesine rağmen iyi niyetli olmadığı. ırkçı görüşü sürdürmeye çalıştığı da şüphesizdir. " . . . Kürt toplumunu inkarcı. reddedici, tahriklerle mev­ cutlarını da kaybedecekleri bir kavgaya sürüklemek" (s. 95) ifadesi bunu göstermektedir. Ana dilini konuşmak gibi en meşru , dokunulamaz. devredilemez, vaz geçilemez, onsuz olunmaz olan bir hakkı bile elinden alınan Kürt toplumu­ nun "mevcutlan" nelerdir. Ve Kürt toplumu bu en demokra­ tik haklan. insan olduğu için sahip olduğu haklan gasp edilmişken iddia makamının bu bilgileri nereden kaynak al375


maktadır? İstediği zaman neden imha planlannın uygulana­ cağını ihsas ettirmek istemektedir. 6.

Muhbir Tanık ve Tanık Beyanlarında Kürt Halkının Varlığı Açıkça Kabul Edilmektedir

Kürtlerin varlığı objektif bir olaydır. Bunu muhbirler de açık-seçik olarak bilmektedirler. Şu ifadelere bakalun: " . . . Sosyoloji Asistanı ismail Beşikçi solcu ve Kürtçü o la­ rak tan ı n ı r. Bu maksatla Doğu'daki bütü n Kürt aşiretleri n i gezmiş. Sosyolojik b i r araştı rma yapıyorum maskesi altında ve açıkça gittiği yerlerde Kürtleri uyarmak gayretini gösterdi­ ğini söylediler. . . . " (Mustafa Göktaş) " . . . Kendisi Orta Anadolu'dan olmasına rağmen Orta Ana­ dolu'nun birçok sorunları bu lunmasına rağmen, Doğu Anado­ lu'nun birçok sorunları nı incelemek maksadıyla Atatürk Ü ni­ vers itesi'ndeki Kürt talebelerle temasa geçmiştir " (Yılma Durak) " . . . istanbul'da çıkan Ant dergisinde , istanbu l'da Robert Kolejin çıkardığı Türk Folkloru dergisinde Kürtleri tahrik edici, Türkiye'yi açıkça bölmeye kalkışan " (Tu rhan Tufan Yüce) " . . . Evvelki ifadede belirttiğim gibi kendisi üniversitede gö­ revli olduğu sı ralarda tez olarak Doğu Anadolu'daki aşiretleri almış, hatta bu hususta bir de kitap neşretmiştir. Bu durum­ dan da istifade ederek Kürt talebelerle sıkı olmuş . " (ibra­ him Erol Kozak) " . . . l rken ayırmaya çalıştığı n ı z malum etnik gruba münte­ sip olsaydınız bu davranışınızı daha başka açıdan değe rlen­ diri r. .. " (muhbir tanık ibrahim Erol Kozak'ı n 18 N isan 1 9 72 tarihli duruşmada mahkemeye sunduğum mektubu, Tutanak, s. 71 ' s. 1 -2) " . . . Doğu Anadolu'yu Türk ve Kürt diye ayırmış ve Kürt aşiretleri üzerinde durarak Kürtçülük propagandası yapmış­ tır ... " (Mustafa Aktaş) " . . . Beşikçi hem ders teksirlerinde, hem de Doğu M iting­ leri'ne ait derlemelerinde, bugün aşırı solun istismar ettiği bö lgecilik, ayıncı l ı k ve Kürtçülük fikrini de teşvik edici mahi. . .

. . .

.

376

.


yette ifadede bulunmaktadı r. M esela ders teksirlerinin önsö­ zünde şöyle de mektedir: 'sosyolojik tahliller bakı mından ele alı nan bir grubun Tü �k veya Kürt olması önemli değil . . .' (ön­ ·söz s. 1 ) Bu ifade Kürt aşiretleri üzerinde doktora yapan bir bilim adamı nı n tarafs ızlığı için e n güzel belgedir. Hatta taraf­ sız bir kimse olarak da buna seviniyorum. Beşikçi bilimsel tarafsızlığını daha da kontrollu kullanarak devam ediyor. 'Yi­ ne sosyolojik bakımı ndan mü hi m o lan herhangi bir g rubun veya dilin tarihi evrim i değil, şu veya bu gruplarla veya d iller­ le olan ilişkileri değ i l , Kü rtçe ve Türkçe konuşan kimselerin farklı sosyal gruplar meydana getirmeleri ve her iki grup ara­ s ı ndaki sosyal hareketliliğin azalmış olmasıd ı r . ' ( Ö nsöz, s. 1 ) Beşikçi objektif kanaatlerinden maalesef hemen biraz sonra saparak peşin yarg ı larda bulu nuyor ve diyor ki. . . ' . . . Bununla beraber bu görüşler şu sorunları çözü mleye­ mernekte ve bu soru nlar zih inleri daima meşgul etmektedir. Orij in bakımı ndan ik � çarpı iki eşittir dört kadar gerçek bir şe­ kilde Türk olan Kürtler zamanımııda neden farklı bir dil ve kültür ortamı içindedirler .. .' ( Ö nsöz, s . 3ı de mekte kesin bir gerçeği hem de matematiksel olarak kesin ve yine kendi ifa­ deleri ile maksati r ve propaganda taşıyıcı bir mahiyette orta­ ya koymaya çal ı şıyor ... " (Mu hbir tanık Orhan Türkd oğanı " . . . Görü ldüğü gibi Beşikçi dil farkını bir m ı zrap gibi kulla­ narak Türk-Kürt ikiliğini ısrarla ileri sü rmektedir. Hem de dev­ let paras ıyla , devlet müessesesinde, Kürd istan'da değ i l . . . " (Muhbir tanık Orhan Türkdoğanı " . . . Malatya bölgesinde Kürt aşi retleri üzerine yapt ığı m bir çal ışmada . . . " (Muhbir tanık Orhan Türkdoğanı " . . . Derslerde bilimsel sosyoloji derslerini öğrenciye öğre­ teceği yerde Kürt aşi retleri üzerinde yaptığı doktora tezi ile . . . " (Muhbir tanık Orhan Türkdoğanı (Muhbir tanık Orhan Türdoğan'ın yukarıya alınan ifadele­ ri 26 Ocak 1 9 68 tarihli şikayet d ilekçesinden çıkarılmıştır.) " . . . San ı k K ü rtler konusunda tarafsız araşt ı rmalar yapabi­ lir . . . " ( M uhbir tanı k Orhan Türkdoğan'ı n bizzat mahkeme hu­ zurunda verdiği ifade , Tutunak, s. 49) " . . . Çeşitli yayı nlar yaptığı Kürtlük konusunda . . . " ( Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu) 377


" . . . Bir Sosyolojiye Giriş dersinde bu dersin temel bilgile­ ri öğretilmek gerekirken , sürekli olarak Kürtlerle ve Kürtçü­ lükle i lgili aktüel konuları seçip işlediğini . . . " (Muhbir tan ık Ke­ mal Bıyıkoğlu) " . . . Kürtler üzerinden duruşu ilmi bir araştırma n iteliğinde değildir. . . " (Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu) " . . . Ya kas ıtlı ya da gaf letle Türk h alkları nı böl mek yolunda çalışmaktadı r. . . " (Muhbir tanık Kemal B ıyıkoğlu) " ... Doğ u'nun Düzeni-Etnik Sorunları, ad l ı kitabı nda ve çeşitli yazıları nda Türklerin Kürtleri .hor gördüklerin i, Kürtle­ rin de Kürtçe öğretim yapan okulları . . . " (Muhbir tanık Kemal B ıyıkoğ lu) " ... Yüksek bilgileri niz içindedir ki, tarihin tespit edebildiği büyük bir ihtimale göre Kürt kardeşlerim iz kök i tibari ile tu­ ranidir. Böyle olması bile Kürt öz kardeşlerimizle bin yı ldan beri aynı yurtta, ayn ı dinde, aynı duygu ve düşüncelerle bir­ likte yaşamaktayız . . . " (Muhbir tanık Kemal Bıyıkoğ lu) ( Muhbir tan ık Kemal B ıyıkoğ l u'nun bu ifadeleri Danı ştay 5. Daire 1 970/4963 esas numaralı dosyadaki ve dava dosya­ s ı nda da mevcut savu nması ndan alınmıştı r.) " . . . Biz Türk talebeleri yanında bu kişiler Kürtçü lükten bahsetmezler sadece eserlerden ve solcu luktan bahseder­ lerdi. Bu saydığım kişiler Kürtlerin uğradığı Şehir Palas Oteli ve civarında Kürtlerle temas ederler . . " (Aiaattin Başar, Na­ ip hakim tarafı ndan alınan ifadesi, Niyabet tutanağ ı , s. 5) " ... Erzurum teşkilat ı nda (T i P) üç tane Türk olduğu nu , ge­ riye kalan teşkilat mensupları n ı n Kürt olduğunu duydu m . . . " (Aiaattin Başar, N iyabet tutanağ ı , s. 5) " ... Kürtlükle ilgisi olmayan hain vatandaş . . . " (Muhbir ta­ n ı k Celal Cihang iroğ l u , Diyarbakı r S ı kıyönetim Komutanl ığ ı ­ na yazd ığı 20.5. 1 97 1 tarihli ihbar mektubu .) " ... Bin y ı ldan beri beraber yaşadığımız Kürt halkı . . . " (Muhbir tanık Turhan Tufan Yüce, Orhan Okay, muhbir ta­ nık Mehmet Eyüboğlu, muhbir tanık Ahmet Kurt, muhbir ta­ nık Celal Cihangiroğ lu ve muhbir tanık Hüseyin Ayan ve muhbir tanık i brahim Erol Kozak'ı n 1 9 .5. 1 971 tari hinde i s­ tanbul Sıkıyöne tim Komutanlığı'na yapt ıkları ihbar mektubu .) .

378


Görüldüğü gibi Kürt yoktur, herkes Türktür, diyenierin bizzat kendileri de, Kürtler. Kürt aşiretleri, Kürt talebeler bin yıldan beri beraber yaşadığımız Kürt kardeşlerimiz, bin yıldan beri beraber yaşadığımız Kürt halkı, Kürtlük gibi söz­ leri kullanmaktadırlar. Çünkü bir şey somut olarak var olunca . o somut gerçek istenildiği kadar reddedilsin veya yok sayılsın kişinin şuur altında yer elliği için ister istemez zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Kürtlerin ob­ j ektif varlığından. dil ve kültür balumından Türklerden ayrı bir toplum olduklarından. Doğu Anadolu'da Kürtlerin yaşa­ dığından söz etmek suç olamaz. Objektif bir gerçeğin ifadesi olur. 7.

Mahkeme de Tevilli Bir Şekilde Kürt Halkının Varlığını Kabul Etmek Zorunda Kalmıştır

M ahkeme şöyle demektedir: "Yu karıda mahiyetine d e ğ i n i l e n ve esas i tibarı ile Tü rki ­ ye'nin Doğu i l l e rinde yaşayan vatandaşları n d u rumu n u n e l e a l ı n d ı ğ ı bu makalede Türkiye'nin doğusunda K ü rt l erin yaşad ı ­ ğ ı v e bun l a r ı n ayrı b i r m i l let t eşkil ettikleri,

cekleri ,

Tü rkleştirilemeye­

h a l k l a r ı n e ş i t l i ğ i n i n tavizsiz kabul e d il m esi ş e k l i n ­

de . . . " ( G e rekçe l i Karar, s .

77,

son paragraf)

Görü ldüğü gibi mahkeme 'Türkleşlirilemeyecekleri", halkların eşit liğinin tavizsiz kabul eclilmesinclen söz etmek­ tedir. Tü rklerin Tü rkleşlirilmeleri söz konusu olamayacağı­ na göre. bu . elbette "Kürtlerin Türkleşlirilmesi" meselesidir. Mahkeme Kürtlerin Türkleştirilmesi gibi ırkçı bir görüşün savunuculugu gibi Kürt kü ltürünün katledilmesi için aracı olma görevini, bu nun propagandasını kendisine asli görev bildiğinden. Kürtlerin varlığı söz konusu olsa bile dil ve kül­ türlerinin kalleclilebileceğini ifade etmeye çalışmaktadır. M ahkemenin yanında böyle bir ırkçılığın. böylesine bir kültür kalliamcılığının adı da insan haklarıdır, huku kdur.

379


D.

IRKÇIUK İDDİAIARI üe İLGİLİ FİİLERİN OBJEKTİF OLAYLAR KARŞISINDAKİ DURUMU

ı.

Mahkeme Kendi Kendini Bir Kere Daha İnkar Ediyor

a)

"Sosyolog Geçinmek " İddiası

Mahkeme gerekçeli kararının 1 1 0. sayfasında (son pa­ ragraO şöyle diyor: " . . . Sosyolog olarak geçi nen san ı ğ ı n yukarıya dere edilen rakam ları nereden temin ettiği bilinmediği gibi, ist ikbale yöne­ lik kehanetleri serdederken hangi verilere dayand ığı da anla­ ş ı lamamış ve bu, Türkiye'de mevcudiyetini bir gerçekmiş gibi kabu l ettirmek istediği topluluğa yön verir nitelikteki telkin ve tavsiyelerinin, mesleği ile irtibatı bulunmadığı tebeyyün et­ miş, dolayısıyla davranışları n ı n kendilerini Türkten ayrı telakki edenler ve bu yo lda faaliyette bulunanlar nezdinde itibar ka­ zanma amacına dayalı olduğu kan ısına varı lmıştır . . . "

aa) Bir kere D ünyayı sadece Türkiye'den ibaret sayma­ yanlar için bu lip rakamların elde eelilmesi çok kolaydır. Fa­ kat 1 967 yılında ya.zılan teksirele rakamların yanlış olduğu da gözden kaçmamaktaclır. Nilekim daha sonraki yayınla­ mnda bu husus düzeltilmiş, Kürt halkının Tü rkiye. İran. Irak ve Sovyetler Birliği'ndeki varlıkları konusunda daha ciddi ve gerçeğe yakın rakamlar verilmiştir. bb) Toplum sorunlan ile uğraşan bilim adamları. keha­ nette bulunmaz. Toplumun objektif koşullarını tahlil eder. bu tahliliere göre toplumun doğrultusunu çizmeye çalışır. cc) . . . Türkiye'de mevcudiyetini bir gerçekmiş gibi ka­ bul ettirmek istediği topluluğa yön verir nilelikteki telkin ve tavsiyelerinin mesleği ile irtibatı bulunmadığı tebbeyyü n el­ miş . . . " diyerek mahkeme Kürt toplumunun koşullarını zerre kadar aksettirmeyen ırkçı görüş ve uygulamasını bir kere daha gözler önüne sermektedir. Kürt halkının varlığı o kadar büyük o kadar açık bir ger­ çektir ki bunu görmemek için bağnaz bir ırkçı olmak gere­ kir. Şu örneğe bakalun: "

380


" . . . Sanık Mehmet Tayfan, Tercüman aracılığıyla verdi­ ği ifadede : . . Avukat Yunus Kavak'ın talebi ve tercümanı aracığıyla sanık Mehmet Taytan'dan Abdülcelil Erkan'ı ta­ nıyıp tanı madığ ı adı n ı duyup duymad ığı yeniden soruldu . . Tercüman aracılığıyla yeniden sanıktan soruldu . . . . Tercüman aracılığıyla sanığa duyuruldu . Sanığı n Aske ri Savcı tarafı ndan 20.9 . 1 97 1 tarihinde tespit edilen haz ı rlık ifadesi oku ndu . Tercüman aracılığ ıyla sanığa duyuruldu . Sanık ifadesinin doğru olduğunu ve kendisine ait bulu nduğunu bildirdi. Sanığın 23. 1 0 . 1 97 1 tarihinde Sı kıyöne­ tim Aske ri M ahkemesi' nce tespit edilen savunması okundu. San ığın bu ifadesi yine tercüman a rac ı l ı ğ ıyla kendisine ter­ cüme edild i . " ( D iyarbak ı r-Siirt ilieri Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahke mesi'nde 1 972/63 esas sayı l ı dava dosyası "Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Davası··, Tutanak, s. 32.

.

33)

Öte yandan 2 numaralı askeri mah kemenin sözü geçen davada lercümanla ilgili kararı şöyledir. ·

" . . . 4. Sanıklar arasında Türkçe bilmeeMini ileri sürenler bulu nduğundan, sanıkların terc ü m a n arac ı l ı ğ ı y l a sorgu ve savunmalarının tespit edilebilmesi içi n mahkemede çok iyi Kürtçe ve Türkçe bilen bir tercüma nı n tespit edilip bulundu­ ru lmas ı yö nünden Sı kıyönetim Komutanlığı Askeri Savc ı l ı ­ ğ ı ' n a müzekkere yaz ılmas ı na . . . karar verildi" (Sözü geçen dava tutanakları, s. 9) Bu şekilde en az on kişinin du nışması mahkemede ler­ cüman aracılığıyla devam etmektedir. Yine bunun gibi

1

numaralı askeri mahkemeele görülen

ı 972/34 esas sayılı dava dosyasında yer alan bazı sanıkia­

nn ifadeleri ve savunmalan ancak tercüman vasıtasıyla tes­ pit edilebilmiştir. Tercüman olmadan mahkeme bu sanıklar­ la diyalog kuramamıştır.

Ayrıca yine ı numaralı mahkemede görülen Halil Çift­ çi'ye ait ı 972 dava dosyası yine bu bakımdan çok önemlidir. Bir kelime bile Türkçe bilmeyen bu şahıs tercüman olmadığı sürece mahkemeye tek kelime anlatamamış. mahkeme de onu dinleme olanağını bu lamamıştır.

381


ObJektif durum, Kürt gerçeği bu kadar açık ve kesin or­ t ada dururken, mahkemenin bilirnsellikle ve ciddiyetıc zerre kadar ilgisi olmayan (Part Türkleri hikayeleri) ve (Kürt ma­ salları) ileri sürüp herkesi inandırdığını, "kitlelere inandıni­ mak istenen ideoloj ik yalan�ın propaganda unsuru olma fonksiyonunu yerine getirdiğini sanması gerçekten hazindir.

dd) Mahkeme yine burada, Kürt toplumu ile ilgili çalış­ malar yapmanın mesleğirnle ilgili olmadığını ileri sü rmekte­ dir. Büyük bir yanılgı içindedir. Her türlü toplurnun her tür­ lü sorurtlan ile ilgilenmek toplumbilimcinin hem yetkisi hem görevi içindedir. Fakat mahkemenin, herhangi bir toplum bilimeiye görev alanı çizmeye çalışması kesinkes kendi görevi ile ilgili değil­ dir. Çizme dışına laşmaktır. b)

Mahkeme Bilimsel Çalışmalarımı Gayri Ciddi Bir Şekilde Yorumlamaya Çalışmaktadır

" . . . Tarafsız bilim adam ı , ilmi gerçekleri ortaya kayabilen insan ve devrimci , medeni cesaret sahibi kişi gibi unvaniarı kend isine yakıştıran ve bu tür hitaplardan aşı rı haz duyduğu ortaya çıkan sanık i smail Beşikçi'nin yukarıdaki bölü mlerde tek tek temas olundu ğu üzere" ( Gerekçel i Karar, s. 1 1 1 )

diyerek kendi kendine isnatlar yaratıp b ilimsel çalışmala­ rımla alay etmek ciddiyetsizliğni gösterrnek egilimi içine gir­ miştir. c)

Ciddi Olmayan Bir Tavır Daha

" . . . şeklinde beyanı i le araştı rmalarına giydirmek istediği il­ mi çalı şma elbisesini y ı rtmış olmaktad ır. Çoğalttığı metinde Türkiye'de 2,5 milyon Kürt yaşadığını söylerken, orada bu miktarı 5 milyona çıkarması söz ve yazı ları n ı n tamamen da­ yanaksız ve dolayısıyla özel maksada yöne lik olduğu tebey­ yün etmektedir." (G erekçeli Karar, s. 1 1 2)

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün nüfus sayımiarına baktı­ ğımız zaman Kürtlerin varlığının 2 . 5 milyon civarında oldu­ ğunu görürüz. Fakat bu sayı Anadolu'da yaşayan Kürtlerin 382


gerçek sayısını aksettirmez. Zira [statistiklere Kürtçe bilen J{ürtlerin ana d illerinin Türkçe olduğu yazılmaktadır. Örne­ ğin Hakkari'de yüzde yüz Kürtçe konuşulduğu ve orada ya­ şayan yerli h alk Kürt olduğu halde istatistiklerde yüzde on­ beş yirmi civarında ana dili Kürtçe olanlardan söz edilmek­ tedir. Bu bakımdan Anadolu'da yaşayan Kürtlerin sayısı 5 milyon civarındadır. Yazdığım her söz objektif bir nedene ve tarihsel bir te­ mele dayanmaktadır. Irkçı. masallı. art niyelli ve ideoloj ik yalanların savunucu luğunu yapmaktan uzak her görüş bu ­ nu açıkça görebilir. d)

Mahkemenin Kendi Kendini İnkô.rı

Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi mahkeme hiçbir da­ yanak göstermeden tamamen keyfilik ve sorumsuzluk içinde bilimsel çalışmalarımı küçümserneye çalışmaktadır. Halbuki mahkemenin görevi sadece benim söylediklerimde ve yazdık­ lanmda suç u nsurunu bulup çıkam1ak ve ciddi bir şekilde ortaya koymaktır. Fakat mahkeme bunu yapmıyor, bana karşı duyduğu kini her fırsatla açığa vurmaklan geri kalmı­ yor. Bununla beraber mahkemenin bu konuda içine girdiği çıkmaz gerçekten çok hazindir. Şu örneğe bakalım: " . . . Ulaştırma ve haberleşme araçlarıyla üretim biçimleri­ nin ilkelliğini kı smen mu hafaza etmesi, toprak rejiminin sos­ yal ve ekonomik esaslara göre düze nlenmemiş olmas ı , mu­ vacehesin de bu bölgelerde ortalama % 38 ailenin h iç toprağı bulunmamakla ve dolayı s ıyla ikiisaden kendi kendi­ ne yetersiz kalmalarından ötürü bu bölgeler halkı şeyhlik gi­ bi dinsel kurumlara ve aşiret gibi siyasal ve toplumsal örg ütlenmelere karşı bağ ı ml ı duruma gelmişlerdir. Uzun sü­ reden beri bilinen ve mevcut olanaklarla halline çalışı lan bu konu ... " (Aynı mahkemenin 1 7.2. 1 9 72 tarihli esas no: 1 972/ 1 2 , karar no : 1 972/28 s ay ı l ı kararı , s . 1 0- 1 1 )

Aynı mahkeme 1 3.6. 1 972 gün ve 1 972/ 50 esas ve 1 972/2� sayılı kararında (s. 1 6) Yine aynı mahkeme 29. 1 2 . 1 97 1 tarih ve 1 97 1 /20 esas 383


ve 1 97 1 /96 karar sayılı gerekçeli kararında (s. 3) yukandaki görüşlerini tekrarlamıştır. Görüldüğü gıbı mahkeme sözü geçen gerekçeli kararla­ rında, Doğu Anadolu 'daki toprak sisteminin Osmanlı toprak sisteminin bir devamı olduğunu , cumh uriyetle birlikte Os­ manlı sisteminden devralınan bu durumun değiştirilemedi­ ğini, bunun feodal bir sistem olarak adlandırılabileceğini, ü retim b içiminin ilkelliğini , haberleşme ve ulaştırma araçla­ rının ilkelliğini, halkın % 38 gibi çok büyük bir kısmının topraksız olduğunu ve bütün bunların yanında şeyh lik gibi dinsel kurumlann, aşiret reisliği gibi siyasal ve toplumsal örgü tleşmelerin olduğunu b elirtmekte bunların çağdaş dev­ letin gereklerine uymadığını onun için süratle değiştirilmesi gerektiğini, anayasanın da bunu öngördüğünü belirtmekte­ dir. Mahkemenin yukanda sözü geçen gerekçeli kararlann­ da somut ve bilimsel bilgilerin kaynağı ned ir? Bu kaynak be­ nim yazdığım, Doğu Anadolu'nun Düzeni Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller isimli kitaptır. Zira Doğu Anadolu 'da çiftçi ailelerinin % 38'inin topraksız olduğu ( 1 8 il hesab ıyla) benim sözü geçen kitabımda yer almıştır. (II. baskı . s. 65) Bununla ilgili çizelgeyi temyiz dilekçemin 1 64 . sayfasın­ da tetkik etmek mümkü ndür. Mahkemenin bu hazin dummunu dile gelirirken elbette çok üzgünüm. Fakat araştırmalanın hakkında. hiçbir mes­ nede dayanmadan u lu orta laflar edildiği zaman bu nu ya­ panların uzlaşmaz çelişmelerini ve gerçek kimliklerini de or­ taya koymak görevimdir. Demek ki mahkeme. sözü geçen kararlarında bu kitap­ taki bilgileri bilimsel olduğu için kullanmış. sonradan bağlı olduğu makamlardan (Beşikçi'ye mu hakkak 1 5 yıla yakın ceza vereceksiniz) emrini alınca bilimsel bilgi olduğu için kullandığı kitabı. bu sefer küçük görmeye çal•şmışlır.) Mah ­ keme neden Part Türkleri v e kurt masalı hikayelerinde oldu­ ğu gibi M illi istihbarat Teşkilalı tarafından ü Ç beş kuruş pa­ ra karşığında yaplırılmış sözde bilimseliere illifal etmemiş­ tir, sonra da kullandığı bu kaynağa ters düşmüştür. Bir mahkemenin bir sanığı muhakkak cezalandırması için ille de kendi kendini inkar etmesi gerekir mi? 384


2.

Gerekçell Kararda Ciddi Olmayan Mahkeme Ciddiyetiyle Bağdaşmayan Beyanlar Vardır

a)

Duruşma Tutanaklannda Görülmeyen Rüyalar, Hülyalar

" . . . Doğu Anadolu'nun devrimci mücadeleye kazanılması ile bütü n sorunları n halledileceğini ve nihayet kendisini rüya­ larında bile meşgul eden hü lyası n ı n yani Doğu 'Anadolu'yu Türk görmenin, Türkleştirmeye çalı şmanı n başarısız kal maya mahküm olmak suretiyle gerçekleşeceğini o rtaya koyarak kendisini terahlığa kavuşturmaktadır." (Gerekçeli Karar, s. 1 1 8 , Parag raf 6) Bir yılı aşkın duruşmada hiçbir celsede benim rüya gör­ düğüm, rüyalarımda hülyalara daldığırn söz konusu olma­ mış, buna dair bir belge okunmamış . herhangi bir muhbir tanık veya tanık ifadesine rastlanmamıştır. Herhalde Milli istihbarat Teşkilatı aj anları mahkemeye gerçekdışı ve dosya dışı bilgiler ulaştırmış, mahkeme de bu ­ nu fırsat bilip değerlendirmiş olacak.

· b)

Milli Duygulardan Yoksunluk

(Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu) isim­ li makalemde Mustafa Kemal 'le ilgili bir pasaja dokunduk­ tan sonra mahkeme şöyle diyor: " . . . Sadece kendisinin milli duygu lardan ne derece yok­ sun olduğu ortaya çıkmakla kalmayıp, bu duygu ları yok ede­ bilmek için ne kadar azimli ve kararl ı bulu nduğunun da kanıtı­ n ı teşkil etmektedir. Gerçek d ı ş ı sonuçlarla inşa ettiği sahte şato karşı s ı nda duyduğu boş övünmeden hasıl olan kendin­ den geçmenin, bundan daha somut bir örneğine rastlamak tabiyatıyla kabil d eğildir." (Gerekçe li Karar, _s. 1 1 7) Bu ifade mahkemenin bana karşı ne kadar büyük bir

kin duyduğunu açıkça göstermektedir. Bir kere şunu belir­

teyim ki M ustafa Kemal ile ilgili beyarılar ve tahliller, ilgili yerlerde görü leceği gibi tamamen somut delillere ve belgelere dayarırnaktadır. Mahkeme bu tahlilleri değerlendirmede ye­ tersiz kalmışsa bu elbette yazarı ilgilendirmez.

385


Öte yandan milli duygu tabiri ile kitlelere inandırılmak istenen ideoloj ik yalarılann propagandasını yapmak b irbirle­ riyle çatışan kavramland.r. Mili duygu her şeyden önce ger­ çeği kabul edip doğru söylemeyi "yalan"a iltifat etmemeyi, "yalan"a pirim vermemeyi gerektirir. c)

Kürt Toplumunun İsim Babası

Mahkeme şöyle demektedir: " . . . En son ilmi araştırmalar bile, kendilerine Kü rt diye isim bu lunan topluluğun . . . " (Gerekçeli Karar, s . 1 1 3, Paragraf 3)

Daha ileri bir yerde de. " . . . Türkiye'de varlığınt ispatla­ mak için aşın gayret sarf ettiği ve isim babası olduğu toplu­ luğun . " (Gerekçeli Karar. s. ı 1 8 , Paragraf 2) Diyerek, M . Ö. 2000 yıllarmdan beri Van Gölü h avalisin­ de yaşayan, Ortadoğu'da Kürt impara t orlu kl an ve kra llıkl an kurmuş olan, Arap yayılması sırasında Kü ıt d iye anıları ve Selçuklu İmparatorluğu devrinde Ki."ı rt ve Kü rdis t a n diye anılan, Osmanlı İmpara t o rluğ u nu n resmi kayıllarında Kürt, Kürdistan, Kürdistan h ükümel leri diye geçen. Mustafa Ke­ mal in beyanlarında Kürt kardeşlerimiz diye arulan . Ara pça . .

.

'

'

Farsça, Ermenice. İ ngilizce , Fransızca , Almanca. i talyanccı . Rusça ve Yunanca dillerinde haklarında binlerce kitap yazıl­

mış olan Kürtler ve Kürt toplumu için b enim. "isim babası" d iye gösterilmem ciddiyellerı uzak b ir beyan olup mahkeme­ nin taıihi bilgilerden ne kadar yoksun olduğunu da gö ster­ mektedir. 3.

Mahkeme Yazılanını Değerlendirmekte Yetersiz Kalmakta, Israrla Yanlış Sonuçlar Çıkarmaktadır

Mçıhkeme (Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Olu­ şumu) ile ilgili olarak şöyle demektedir: "Ölmez adı zihin lere nakşedilmiş o lan Atatü rk'ten Musta­ fa Kemal diye bahsederek, onun 1 9 1 9- 1 922 yıları arasında Anadolu'daki harekete Doğu Anadolu'yu kazanmak için 'dinci ideolojiden' yararlandığını söyleyebilecek kadar (yalanlar us386


tası) seviyesine düşmekte ve Türkiye Kurtuluş Savaşının, Atatü rk'ün liderliğinde, bütün Türk milletinin candan kat ı l ışı i l e başlaması sı ras ı nda işgalci düşmaniara karşı sonuna dek götürülecek bu savaşta kurtarı lacak vatan topraklarının hudut itibari ile henüz bilinmediği gerçeğ i ni gözlerden uzak tutmaya çalışmakta ve dolayısıyla bu savaşı n henüz başlangıcında yapılan çağrılarda ku llanı lan isim ve toplu lukların , Osmanl ı i mparatorluğu 'nun Balkanlar'dan Basra'ya kadar olan geniş topraklar üzerinde yaşamakta o lduğu olayını görme mezlikten gelmektedir." (Gerekçel i Karar, s. 1 1 7, Paragraf 2)

Nutuk'un 3. cildinin 4 8 . 49, 50, 5 1 . 52. 53 numaralı ve­ sikaları tetkik edildiği zaman Mustafa Kemal'in dinci ideolo­ j iyi kullandığı gerçeği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu , somu t bir geçeğin bilimsel ifadesidir. Bilim adamı dalkavuk değil-­ dir. G erçeğin analizini yapar. Mahkeme . bana . yalanlar us­ tası diyerek tarihsel belgeleri lahrif etmeye çalışmakta bizzat kendisi yalan söylemek durumunda kalmaktadır. Ö te yandan Doğu Anadolu 'daki Kürt halkını. Anado ­ lu'daki devrimci harekete kazanılmasının dinci ideoloj i saye­ sinde olduğu yine bilimsel bir gerçektir. Fakat mahkeme, "kitlelere inandmimak istenen ideolo­ j ik yalan�ları. silahlı propagandalan. Kürt kültürü nün katle­ dilmesi olaylarını. Part Türkleri hikayeleri ve kurt masalları­ nı. ırkçılığı. kendi kendini inkarını bilim diye tanımlamaya çalıştığı için, bizim gerçekten b ilimsel çabamız. mahkemenin yanmda elbette başka tü rlü değerlendirilecektir. "Ölmez adı zihinlere nakşedilmiş olan Atatürk ten Mus­ tafa Kemal diye bahseder. . . " şeklindeki beyanı da mahke­ '

menin ne kadar mesnetsiz bir romantizm içerisinde bulun­ duğunu açıkça göstermektedir.

E.

MAHKEME KÜRT HALKINA DÜŞMANCA HİSLERLE HAREKET ETMEKTEDİR

ı . Gerek savunmamda (s. 1 65 vd. ) gerek temyiz dilekçe­ min ı 72. sayfasından itibaren göstermeye çalıştığun gibi Kürt halkının varlığı kesin bir gerçektir. 2. Buna rağmen mahkeme 1 42/3 maddesinin madd).

387


unsuru olarak "Kürt halkından söz edip ırkçılık yapmak fiili­ ni göstermektedir." 3. Durum bu olduğuna göre:

_

Cumhuriyetten önce ve sonra birçok yetkililer Kürt hal­ kından söz ettikleri halde, 4. Somut davamızda Askeri Savcı Kürt halkının varlığını hiçbir iliraza yer bırakmayacak şekilde, açık ve kesin olarak kabul ettiği halde, (Temyiz dilekçesi, s. 286 vd.J 5. Muhbir tanıklar ve tanıklar ifadelerinin birçok yerle­ rinde Kürt halkından söz ettikleri halde (Temyiz dilekçesi, s. 287 vd.) mahkeme onlan görmemezlikten gelmektedir. Mahkemenin bu tavrı hu kuki olmaktan çok uzak olup, ideolojik ve politiktir. Çünkü gerek devlet yetkilileri. gerek iddia makamı yani Askeri Savcı. gerek muhbirler. mu hbir tanıklar ve tanıklar Kürt halkından söz ederken. insan hak­ lan kavramına, çağdaş hukuk ve demokrasi anlayışına, eşit­ lik fikrine uygun bir şekilde hareket etmiyorlar. Kürt halkı­ nın nasıl imha edileceği, Kürt kültürünün nasıl katıedilebi­ leceği görüşü ile hareket ediyorlar. Kürt kültürüne ve Kürt toplumunun "Kürt toplumu ol­ ma haklarına" yönelen bu katliamcı görüşler ise mahkeme­ nin ırkçı görü ş ve tutumuna çok uygun geldiği için onların bu tür ifadelerini görmemezlikten geliyor. durumu geçiştir­ ıneye çalışıyor. Mahkemenin Kürt halkına karşı düşmanca tavnrun bundan daha somut bir delili gösterilemez. Mahkemenin bu tutumunu aynı mahkemede görülen başka davalardan da izlemek mümkündür.

Sanık Mustafa Özbay: Doğu Beyazıt'ta 21 . 1 . 1 971 günü düzenlenen Halk Cephesi M itingi'nde. (Türkiye'nin geri kalmış bir memleket olduğunu , Doğu Be­ yazıt'ın ise en geri kalmış yer olduğunu, mü reffeh Türkiye di­ yenler bu durumu görüp utansınlar. karı s ı n ı n saç ı n ı Avru­ pa'da yaptı ranlar, at s ı rt ı nda ölüsünü taşıyanları görüp de utansı nlar etemiş sağlık soru nlarını ele alan konuşmacı , jet Bakan Doğu Beyazı t'ta doktor yoktur, Doğu Beyazıtil senin gibi vergi kaçakçılığı yapmıyor, tahsildar, jandarma ile mi bizi 388


soracaksı nız, arkadaşlar kanunları n verdiği hak verilmez alı­ n ı r, kulaklarını bükmeden bir şey vermezler, biz suyu muzu eşekle taşıyoruz, onlar kıçların ı bile fırça ile yıkıyorlar. Bir kö­ yümüze gelen müfettiş, Kürtleri eğitmek size mi düşmüş diye öğretmene söylüyor. Bunları lanetle anıyoruz.) Demek suretiyle Doğu'da yaşayan bir kısım vatandaşiara Kürt niteliğini vererek onları n . . . " ( 1 2 H aziran 1 972 tarihli esas no 1 972/1 7, karar no 1 972/26 sayı l ı gerekçeli karar, s. 34, 35)

Görüldüğü gibi burada. "Kürtleri eğitmek size mi düş­ müş" diyen müfettişin, sırf Kürtlere karşı olumsuz bir tavır aldığı için beyanının üzerinde durulmamış, fakat "Kürtleri eğitmek size mi düşmüş" diyen bir m üfettişi kınayan kişirıin Kürt sözünü kullanması TCK 142/3 fülirıin maddi unsuru olarak kabul edilmiştir. Bütün bunlar mahkemenin Kü rt halkına karşı ne kadar olumsuz bir tutum içerisinde olduğunu ve aynca Kürt halkı­ na karşı kin duyduğunu açıkça ortaya koymaktadır. F.

TCK 1 25. 1 4 1 /4, 1 42/3 MADDELERİNİN SOMUT DAVAMIZ AÇISlNDAN TAHLİLİ

ı.

Bölücülük iddiaları

Türkiye'nin kalkınmasını ve gelişmesirıi gerçekten iste­ yen her yurtsever, Türkiye'rıin somu t koşullarında. ayrı bir dil ve kültüre sahip Kürt h alkının varlığını kabul etmek zo­ rundadır. Ben 2 8 . 7 . 1 972 tarihli esas hakkındaki savunma dilekçemirı 167 ile ) 92 . sayfaları arasında Kürt varlığının çe­ şitli sorunlannı, neden ve nasıl bir problem halıne geldiğirıi gösterdiğim için burada aynı savunmayı tekrarlamayı gerek­ siz görüyorum. Yalnız. burada söyleyeceklerimiri de daha önce söylediklerirole çok sıkı bir bağı olduğu açıktır. Sözü geçen tarihsel belgeler ve somut koşullann bilim­ sel analizi sonunda elde edilen bilgilerin sonucu olarak, Kürt dili, Kürt edebiyatı. Kürt tarihi. Kürt folkloru araştır­ malan yapmak, Kürt olarak kalmayı, yarıi Kürt toplumu ol­ ma haklannı talep etmek bölücülük ve ırkçılık değildir. 389


Türkiye'de Kürtlerin varlığından söz etmek. Kürt dilinin

geliştirilmesi ve gelişmesi olanaklannın aranması ve bu ola­

naklann bulunmasının istenmesi. ırkçılık, bölücülük ve va­

tan parçalayıcılığı olarak kab u l edilemez. Bu b akımdan bu konuda önerilenler TCK.nın

1 25. 1 4 1 /4

ve

1 42 / 3

maddele­

rinin kapsamı dışında kalır. (Hakkunda sadece TCK

142/3

maddesi önerilmiş olduğu halde b e n ·konuya b i r b ü tü nl ü k kazandırahilrnek için TCK'nun

125. 1 4 1 /4

ve

1 42/3

lerini birlikte m ütalaa etmeyi uygun görüyoru m .

madde­

bir şekilde durmamız gere­ 1 42 /3 maddele rinde (böl ü c ü ­

Üzerinde s o n derece dikkatli ken konu TCK'nın

1 4 1 /4

ve

lük) v e yine (Kürtçülük) gibi sözler geçmemekte olduğu d u r .

TCK'nın

125.

roadesinde sözü geçen (bölücülük) i s e Kü rt

halkının. dilinin ve kültü ri.'ı n Cı n varlığının ileri s ü rülmesi ko­ nusu ile ilgili değildir. Şimdi TCK'nın

1 25 .

maddesindeki bölü c ü l ü k kavramı

ile bu suçun gerekli kıldığı u nsurlan inceleyelim. Anayasa'nın

3.

maddesi, 'Tü rkiye C u m h u riyeti. ü lkesi

ve milletiyle bölünmez bir b ü t i.'ırıc\ü r'' demekte ve bunu "kuv­

vetli ve eylemli bir kalkışma" ile ihlal eden kişilere karşı

TCK . n ın

125.

maclqesindeki nıü eyyicleyi getiımekledir.

B u na göre "Devle t topraklannın tamamını veya bir kıs­

mını yabancı bir devle t in hakimiyeti altına koymaya veya devletin istiklalini tahkir veya birliğini bozmaya veya devle­ tin hakimiyeti altında olan topraklardan bir kısmını devJe L

idaresinden ayırmaya mat u f b ir fiil işleyen ölüm cezası ile czalanc\ınlır� demektedir. Bütün b u nlara rağmen herhangi bir Kürd ü n veya K ü rt

halkının anayasaL demokratik hakları için gösterdiği özlem

ve eylemler. fiiliyatta "bölü c ü lük", "vatan parçalayıcılığı� ola­ rak nitelendirilmiş, kovuştu rnıaya tabi t u tu lmuş ve yargı­ lanmıştır. Örneğin:

-"Kürt dilinin gelişmesi ve geliştirilmesi olanakları aranmal ı ­ dır." "Kürt kü ltü rünün gelişmesi ve geliştirilmesi için her tü rlü tedbi r al ınmal ıdı r. " "Radyolarda i ngilizce, Arapça, i talyanca, Bulgarca şarkı­ lar söylendiği gibi Kürtçe şarkılar da söylenmelid ir." 390


"Nası l bir I ngiliz halkı, Arap halkı, Türk halkı var ise Kürt halkı da vard ı r." "Kürtler ana dilini kullanma hakk ı na sahip olmal ıdırlar. Çünkü anadi lini kullanma hakk ı insan hakların ı n özüdür." "Kü rt halkı, Kürt o larak kalma ve Kürt toplumu olma h ak­ ları n ı her zaman talep ederler." "Türk ve Kürt halkları eşitlik ve kardeşlik içinde Tü rkiye'nin mutluluğu için beraberce mücadele edeceklerdir." . . .

gibi sonderece somut gerçeklerin ifadesi olan b u sözler "bö­ lüc ü lük". "vatan parçalayıcılığı" ve "Kürtçülük" diye kovuş­ tunnaya tabi tutulmuştur. Şu husus üzerinde kesinlikie ve dikkatle duralım : Herhangi bir kişi konuşmalanndan ve ey­ lemlerinden ötürü "bölücülük". "vatan parçalayıcılığı" ile suçlanıyoı-sa TCK'nın 1 2 5 . maddesi ile yargılarunalıdır. Her­ hangi bir kişinin 1 2 5 . madde hükmü ile yargılanabilmesi için ise maddede gösterilen "örgü tlü ve silahlı eylemin" so­ mut bir şekilde ortaya çıkmasına bağlıdır. Bu açıdan baktı­ ğınıız zamarı "Kürt dili. Kürt edebiyatı araştımıalıdır" . "Nasıl bir İ ngiliz halkı . Türk halkı . Arap halkı var ise Kürt halkı da vardır··. "Ana dili konuşma hakkı insan haklannın özü dür. Kü rtler ele ana d ilini ku llanma hakkına sahip olmalıdır" gibi ifac!elerirı 1 2 5 . maddede gösterilen suç ile ve eylemlerle en u fak bir ilgisi yoktur. Bu husus Yargılay ı . Ceza Dairesi'nin bir kararı ile de sabillir. " 1 25 . maddedeki suçu n teşekkül ve t ekevvü n edebilmesi için madde me tni nde yer alan bir fiil işleme tabirini dar mana­ da değil , 68 , 1 71 .. 1 72 . maddelerde değinilen hallerin üstün­ de daha geniş bir anlamda kabul etmek gerekmektedir. Baş­ ka bir tabirle maddedeki fiil basit bir ko nuşma, yaz ı yazma, bir elçilik mensubu ile temas etme mahiyetinde olmayıp TCK . n ı n 61 . maddesinde gösterildiği veçhiyle icrai hareketin vesayiti mahsusa ile başlaması şartt ır. Şu it ibarıa, devlet hakimiyeti alt ı nda bulunan topraklardan bir kısmını devlet ida­ resinden ayi rmaya matuf hareketlerin vesayiti mahsusa ile müteferrik bulunması şarttır. Kastolunan suçu işieyebilmek için e�verişli vasıtanı n mevcut o lması 1 25 . maddedeki suçun teşekkü l ve tekevvü nü için mani bir hald i r. Halbuki yukarıda eylemleri belirtilen sanıkları n tasarlad ı kları müstaki l bir Kür39 1


distan kurma yolundaki düşü ncelerini kuvveden fiile geçir­ mek için e llerinde vesaiti mahsusa yoktur. .. Bu sebeplerden dolayı sanıkların eylemlerinde 1 25 . maddedeki suç unsurları mevcut değildir . . . " (Yargıtay 1 . Ceza Dairesi'nin, 27.2. 1 9 67 E . , 1 661 K. 67/449)

Fakat yukanda sıralanan anayasal demokratik hak ve özgürlükleri dile getiren kimseler "bölücülük'le suçlandıklan halde 1 25. madde ile yargılanmamışlardır. Bu. çok büyük tutarsızlıktır. Bir kişiyi hem "bölücülük', "Vatan parçalayıcı­ lığı" fiili ile suçlamak, hem de TCK'da yer alan 1 25. madde h ükmünü uygulamamak şaşırtıcı olmaktadır. İşte mahkeme de gerekçeli karannda böyle bir tutarsız yolu izlemektedir. Gerekçeli kararının 98. sayfasının kısım 5'te, "Anayasamız Karşısında Komünizm ve Bölücülük" baş­ lığı altında bölücülükten bahsetmiş: "Sanığın Faaliyetlerinin Hukuki Tahlili" başlığı altında ise " . . . bölücü faaliyetler" (s. 1 09) diyerek yine faaliyetlertın hakkında "bölücülük'" kelimesini kullanmıştır. Hükümele ise fiilerimi TCK 'daki fiile uydumıak zorunlu­ luğu karşısında. yine 1 42 / 3 maddesindeki ırkçılıktan söz et­ miştir. MahkemenL.'1 "bölücülükl en" söz edip 1 25 . maddeden yargılama yapmaması büyük bir hukuki hatadır. Bu, mah­ kemenin kanun maddelerini yerli yerınde l albik etmediğini, somut fillerin kanun maddelerindeki karşılığı il c kavramlan yerli yerinde kullanmadığını. kendisine e tki eden idari mer­ ciierin fikirlerine göre "fiilerimi hesaba. kitaba uyclurmakla" meşgul olduğunu göstermektedir. Fakat uzun yıllar boyunca özellikle Milli istihbarat Teş­ kilatı tarafından yürütülen bu tutarsız durum. bilinçsiz bir h areket değildir. Bütün bu filler ve eylemlerin gerisinde Kürt halknun anayasal demokratik haklannı gizle.mek ve baskı altında tutmak endişesi vardır. Böylece, Kürdüm demek bö­ lücülük, vatan parçalayıcılığı suçu kabul edilmiş, obj ektif bir durumu ifade etmek karşılığında idam cezası gösteril­ miştir. Bunun gibi Kürt h alkının yukanda belirtilen her tür­ lü anayasal demokratik hak ve özgürlüklerini dile getiren ki­ şilerin karşısına daima TKC. 'nın 1 25. maddesi yani idam 392


hükmü çıkanlmıştır. Fakat bunun gibi demokratik talep ve eylemlerin 1 25. maddede gösterilen suç He en ufak bir ilişki­ si kurulamadığı için 1 25. madde hükmü ile iddianame dü­ zenlenememiştir. Görülüyor ki. Kürt h alkının anayasal demokratik hakla­ nnı baskı altında tutmak ve gizlemek içirı en masum ifadele­ re ve isteklere bile idam h ükmü gösterilmiş, "Ben Kürdüm" diyerek kişirıirı "idamlık" bir suç işlediği kanaati uyandınl­ maya çalışılmıştır. Bu demokratik talepler karşısında TCK 'nın 1 25. maddesi hükmü ile iddianame düzenleyeme­ yen savcılar bu defa 1 4 1 /4 ve 1 42/3. maddeleri gereğince kovuşturma yürü tmeye çalışmışlardır. Halbuki, bu madde­ lerde de anayasaL demokratik hak ve özlemleri dile getiren sözleri suç sayacak h içbir hüküm yı;ıktur. Çünkü bu madde­ lerde . ·

a) Anayasanın tanıdığı kamu h aklarını ırk mülahazasıy­ la kısmen veya tamamen k3ldırmayı hedef alan cemiyetleri k urma ( 14 1 /4) ve b u konuda propaganda yapma ( 1 42 /3) _ . b) Milli duygulan yok etmeye yahut zayıl1atmaya matuf cemiyetleri kurmak ( 1 4 1 /4) ve bu konuda propaganda yap­ mak ( 1 42/4) fiileri söz konusu edilmiştir. TCK'daki bu maddelerin tahliline geçmeden önce Kürt­ çülük kavramı üzerinde bazı açıklamalar yapalım. 2.

Kürtçülük Nedir?

Resmi politika tarafından Kürtçülü kten ne aniaşılmak lazını geldiği konusu ısrarla gizlenmeklc ve bu kavrama açıklık getirilmemek için büyük bir gayret sarf edilmektedir. Eğer bundan. savunmanın 187. sayfasından (paragraf 20) ilibaren göstermeye çalıştığım üzere. feodalizmin kapita­ lizme dönüşümü ile ortaya çıkması ile kaçınılmaz olan Kürt d ili. Kürt edebiyatı. Kürt tarihi . ve Kürt falkloruna ve bunlar­ la ilgili araştırmalara büyük ilgi duyulmaya başlanması yani Kürt kültürüne ve Kürt toplumunun Kürt toplumu olma özelliklerirıe sahip çıkılınaya başlanması ise. bu durum. gü ­ nürp.üzdeki sosyo-ekonomik değişmelerirı doğal ve olumlu bir sonucu olduğu gibi yürürlükteki yasalanmız açısından da suç değildir. An<ıyasanın 2. 10, 1 2 ve 1 4 . maddelerinin 39}


güvencesi altındadır. Çünkü burada temel hedef. yaşayan fakat baskı altında t u t u lan bir kültürün g ü n ışığına çıkma­ sını sağlamaktır.

yız.

B u rada m illiyetçilik ile ırkçılığın karışt ınldığı kanısında­ Milliyetçilik,

toplumsal özleri olan ve geri bırakılmış

halkiara atılın1 gücü ve heyacanı veren. kalkınma için olum­

lu bir fikir ve süreçtir. Irk m ü lahazasıyla hareke t . ırkçılık.

"kafa tasçılık" ise " ü s t ü n ırk ve üstün kültür" kavramlarının

belirlediği bir temel ü zerine oturtulm u şt u r . "!rkçılık bir ırkın başka ırklardan ü s t ünlüğünü , başka ırkiara bu sebeple h ü ­

k ü m etmeye v e hatta onları tasfiye etmeye hakkı olduğu nu

ileri s ü ren felsefi. siyasi bir dü_rıya görü ş ü d ü r. Bu görüşü sa­

vunanlara göre ırk. ırsiyet yolu ile tabii. nı h i ve toplumsal vasıfları devam e l l ire n ve bu vasılları ile ba;;kalarından ayrı­ lan fertler toplu lup;udur . . . "

lat Gözübüyük, baskı. Ankara

(Lalande.

söz eden

Abdullah Po­ 2. 2.

Türk Ceza Kanunu Açıklaması. Cill

1 968. s . 70)

Halb u ki bizim. "Kürt ırkının en ü s t ü n ırk" : ya da "Kü rt

kültürü n ü n en ü stü n kültür" olduğuna dair en u fak bir fikir

ve eylemimiz veya beyanımız yoktur. H alkların eşitliğini ve karcl eşliğini ileri sCım1ek. kesinkes ge rici bir sü reç olan asi­

milasyona karşı ç ıkmak,

herh cı ng:i bir ha lkın kültürünün

tasfiyesine yani kültür ka l l iamcılığına karşı çıkmak ne ırkçı­

lıktır ne de şovenizmdir. Böyle olmak şöyle d u rs u n çağın1ı­

zın en onurlu h alk hareketleridir. Ö t e yandan henüz ana di­

lini bile serbestçe konu şamayan bir halkı n şovenist ve ırkçı

olamayacağı şü phesizdir. Fakat egemen güçler ve faşist ve ırkç ı ideoloj i ile beslenenler. KCı rt halkını n anayasal demok­

ratik haklarına kavuşmak için göste rdiği istek ve eylemleri "böl ü c ü l ü k" . "vatan parçal ayıc ılığı". "Kürt ç ü l ü k" olarak nit e ­

lemekte v e b u taktiği de başarı ile yürü lrnekteclirler. Bu yan­

lış ve maksatlı tu tum sonucu . "halklar eşittir ve kardeştir" , "Türkiye halkları devrimci bir çizgide ortak eylemlerde b u l u ­

nacaktır" . "Kürt d i l i ve edebiyalı araştırılmalıdır". vb. diyen­

ler

Kürtçü lük,

suçlanmış

ve

b öl ü c ülük vesair

baskı

altında

propagandası

tutulmuşlardır.

yapmakla

Öte

yandan

Kürtç ü l ü k ve bölü c ü l ü k kavramlannın ne olup ne olmadığı açıklanmamakta. kamuoyuna sü rekli olarak çirkin gösteril­

meye çalışılmaktadır. Örneğin

394

ı 4 1 14

ve

ı 4213

maddelerde-


ki suçların ne gibi eylemlerle teşekkül edeceği, yani b ı.ı suç ­ ların maddi u nsuru nu n neler olduğu konusunda hiçbir açıklama ve yorum yoktur. Kanun maddelerindeki h üküml e ­ rin d e b u konuda n e kadar yetersiz olduğu ve açık olmadığı ortadadır. Bugünkü koşu l larda suç olan, Kürt ırkının üstün bir ırk olduğunu ve öteki ırkiara baskı yapabileceğini , örneğin Arapları. Acemieri ve Türkleri Kürlleştirme hakkına sahip olduğunu savunmak ve bu konuda eylemli kalkışmalara gi­ rişmektir. Anayasal demokratik h a kların savunulmasını bile suç olarak gösterip demokra tik h a rekelleri bast ırmaya çalış­ mak sadece art düşüncelerin ve kötü niyellerin ü rü n ü o l a ­ rak nitel e nebilir . Oysa de m o kra t i k haklar soru nu Türki­ ye'nin büt ünlü ğü içinde çözi.i m le n e bili r.

Fakat bü tün b u n l a ra rağmen Ti."ı r kiye ' d e ırkçılık vardır. Uzun yıllar s ü regelmiş olup günümüzele de devam e tmekt e ­ elir. V e b u ırkçılık D ü nya'da eşi-menendi görülmemiş b i r ırk­ çıhkt ır B u ırkçı p oli t i ka gereği I\ ü l lerin . "Kü rt toplumu o lm a h a kları" en çirkin baskı ve p ropaganda u s u l leri ile e l le rinden alınmış. gasp e d ilmiş. K L"ı rt dili ve kültü ri.i ni."ı n kalliamı yani K ü rt toplumunun. K ü rt top l u m u olma öze l l iklerinin t a sfiyes i yolu nda her t ü rl ü eyleme girişiimiş ve b u nlar m eş ru sa yıl ­ m ış t ır .

.

Bu ırkçı eylem ler ve fikirler. h a l kl a rın eşitliğinin h;:ıyal ol d u ğ u n u . "Tü rklerin asil ve e n ü s t ü ı ı ırk o l u p öteki ırklam h ü kınedeb ilecefti n i . Kürll erin ancak Tü rkl e re köle olabilece­ ğini" . "Ki"ı rlleri n kamu hizm e t l erine layık olmadıklarını" . her zaman ve her yerele ileri s ü r ü re k "pis Kürt . kuyru klu Kürt . beş paraltk Kürt" diyerek" K ü r ll e ri ve Kürt h a l k ını d e ­ vamlı olarak h akir görm ü ş t ü r. "Kü rtlerin en aşağı b ir ırk o l ­ duğ u n u . "dilleri. tarihleri, edebiyatları olmadığını� ileri s ü ­ re re k . Kü rlleri Anadolu'dan kovmaya bile c ü ret e tmiş. "Türk millelinin başını b elaya sokmadan. kendileri de yok olup git ­ sinler. nereye mi , gözleri nereyi görür. gönü lleri nereyi ç e ­ kerse oraya gitsinler, İran'a, Hindistan'a . Pakistan'a, Barza­ ni'ye gitsinler, Birleşmiş Milleller'e b aşvu rup Afrika'da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu fakat ayramnın kabarclığı zaman aslan gibi önünde d u ru l madığını ırkdaşlan Ermertilere sorarak öğrensinler de akıllan başlan''

"

. .

""

395


na gelsin" (Nlhal Ats ız, Ötüken, Sayı 28-29) . . . yaygaralan yıllarca sürdü rmü şlerdir .

Görüldüğü gibi Türkiye'de bir ırkçılık vardır ve bu ırkçı­ lık Türk b ürokralı ve burj uvazisinin bir kısmı tarafından Kürt halkına karşı insafsızca kullanılmıştır. Bu ırkçılığa kar­ şı anayasal demokratik haklannı savunan Kürt halkı kesin­ likle ırkçı olamazlar. Zira ırkçılığa karşı direnmek kati suret­ te suç olmadığı g ibi , insan hakianna ve ana h ürriyetle:ıi.ne dayanan modem demokratik toplumun gereğidir. Öte yan­ dan ırkçılık yukanda belirttiğimiz gföi ü stü n ırk ve ü stün kültür kavramlanndan hareket eder. Henüz ana dilini bile serbestçe konu şma ve geliştirme olanağından yoksun b u l u ­ n a n Kü rt halkının ırkçı olamayacağı şüphesizdir. D olayısıyla varsayılan üstün kültürünü kendi dışındaki toplurnlara da yani, Ara p , Acem ve Türk to pl u ıni a n na da aklarına meka­ nizmasına sahip deği ldir. İşte 1 4 1 /4 ve 1 42/3 gibi maddeler bu Türk ırkçılığına karşı Kürt h alkını ve öteki etnik gru plan korumayı amaç edinen maddelerdir. Bu maddeler gerekçele­

ri oku nd u ğu zaman. b u husus kolaylıkla görülecektir. Bü­ t ü n bunlardan dolayı ırkçılığı yapanlar Kürtler değil . Türk b ü rokra tlan,

egemen sınıflar ve onlann saka t

id e olojile ri

doğnıllusunda hareket edenlerdir. Bütün

bu açıklamalardan çıkan sonuç ş u d u r :

Kürt halkının anayasal dtrrıokra tik hakları ile ilgili t alep ve eylemleri, "ırk mülahazası ile kamu haklannın kısıtlan­ ması veya ortadan kaldırılması" ile ilgili değildir. Tam tersi­ ne.

anayasaıun 2, 1 0, 1 2 , 1 4 .

maddelerinde t a nı na n

ve fa ka t

tatbikata geçirilemeyen maddelerin hayatiyel kazanması is­

tenmektedir. Anayasanın ta nı dığ ı kamu haklannın ortadan bu haklardan faydalarramayan Kü rt hal­ kının da faydala na b i lm es i için gerekli tedbirlerin alınması is­ tenmektedir. Ç ünkü ırkç ılık anayasada yer alan eşitlik ilke­ sine tamamen aykın ve teh likeli bir fikir ve s ü re çtir

kaldırılması değil.

.

Yine anaya sının 2 . maddesi devletin "insan haklan" te ­ meli üzerine kurulduğunu belirt�ektedir. Kendi ana dilini konuşma ve kullanma olanağından yoksun bırakılmış bir ki­ şi veya kitle için insan haklan aldatmaca ve göz boyamaca olmaktan başka b ir şey değildir. 396


1 9 6 1 Anayasası'nın "eşitlik" başlığı altındaki 1 2 . madde­ si "Herkes ırk, dil, cinsiyet. siyasi düşünce, felsefi inanç ve mezhep farkı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye. aileye. zümreye ve sırufa imtiyaz tanınamaz" demek­ te. Türkiye'de çeşitli etnik ayrılıkların varlığım zımnen kabul etmektedir. Fakat ırkçı çevreler, bu madde gereğince Türkiye'de ya­ şayan herkesin eşit olduğunu . hiç kimseye ve halka farklı muamele yapılmadığıru ve ayrıcalık gözetilmediğirıi belirt­ mektedir. Bunun ne kadar sahte bir eşitlik görüşü olduğu ­ nu. temyiz dilekçemin 280. sayfasında belirtmiştim. Tekrar­ layalım: Bugün . Kıbrıs'ta Rumlann. "Kıbrıs'ta yaşayan herkes Rumdur ve bütü n Rumlar eşittir" diyerek Kıbrıs'taki Türkle­ rin Türk toplumu olma haklanru gasp etmeleri mümkün müdür? Ve Kıbrıs'taki Türklerin. Türklüklerini reddederek veya Türk toplumu olma hakları Rumlar tarafından gasp edildikten sonra. giderek "Rumluğun" zorla kabul ettirilme­ sinden sonra, "eşit" olmalanndan "eşitlik" ten söz edilebilir mi? Elbette hayır. Çünkü eşitlik Rumlar ve Türkler arasın­ daki eşitliktir. Türklerin Türk toplumu olma haklan zorla el­ lerinden alındıklan sonra yani Rumlaştıktan sonra, yani Rum olarak bütün Rumlarla eşit haklara sahip olmaları keyfiyeti elbette eşitlik olamaz. Çünkü temelde korkunç bir eşitsizlik vardır. D urum Türkiye'de böyledir. Kürt halkının "Kü rt toplu­ mu olma hakları" kitlelere inandırılmak istenen "ideolojik yalanlann", baskıya. silaha ve t�röre dayanan. insanlık onu­ runu rencide eden propagandalar ile elinden alınmış, "Kürt olmak" horlanmış, ayıp şey sayılmış bü tün bu insanhk dışt ve hukuk dışı eylemleri meşru gösterebilmek için. Milli istih ­ barat · Teşkilatı tarafından kiralanan, bilimsel namusunu kaybetmiş kişilere "Part Türkleri hikayeleri. kurt masalları" yazdınlmış. ondan sonra da "eşitlik"ten söz edilmiştir. Hangi eşitlikten? Buradaki sahtelikte anayasa dışı davranışlan giz­ lemek olanağı var mıdır? Yine anayasanın "Temel hakların niteliği ve korunması" başlığı altındaki 1 0 . maddesi ile "herkes kendisine bağlı, do­ kunulamaz, devredilmez, hak ve hürriyetlere sahiptir. Qevlet ·

397


kişinin hak ve hürriyellerini, fert h uzuru, sosyal adalet. h u ­ k u k devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan si­ yasi, iktisadi, sosyal bütün engelleri kaldırır. İ nsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli bütün şartlan ha­ zırlar" demekle insanın temel haklannın başında gelen uana­ dilini konuşma hakkının" insanın. giderek toplumun maddi ve manevi gelişmesi için vazgeçilmez bir unsur sayarak bu­ nun korunması ve gelişt irilmesi için devleti görevli saymış­ tır. Çünkü insanın ve toplumun maddi ve manevi varlığının geliştirimesinin asgari şartının insanın kendi ana dilini ser­ bestçe konuşmasına bağlı saymıştır. Bütün b u nlardan ayn olarak. anayasanın kişi dokunul­ mazlığını düzenleyen 19. maddesi. "herkes yaşamak. maddi ve manevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetlerine sahiptir" diyerek yukandaki hükü mleri pekiştirmişlir. Bütün bunlara rağmen Kürtçülükten ne arılaşılmak ge­ rektiği yukarıda da belirt pğinı gibi ısrarla gizli tutulmaya ça­ lışılmakta ve b u , ciddi bir resmi politika olarak sürdürü l­ mekteclir.

a) Kürtçülük ırkçılık anlamında mı kullanılmaktadır? b) Kürt çülük, devletin bütünlüğünü bölücülük yani si­

yasi sınırları zorlama (bağımsız Kürdistan) anlamında mı ku Ila nı lmaktadır?

c) Devletin bütü nlüğü içinde. Kürt halkının anayasal . demokratik hak ve özgürlüklerinin yani Kürt halkının Kürt toplumu olma özelliklerine. Kü rt olarak kalma haklarına . kı­ saca ana d ilini konuşma hakkına sahip olması anlamında mı kullanılmaktadır? Genel· resmi politikaya paralel olarak mahkeme de bu konuyu gizli tutmakta b üyük bir gayret göstermiştir. Ö rne ­ ğin vekillerim Av. Şerafettın Kaya, Av. Ruşen Aslan ve Av. Fikri Yıldızhan 9.9. 1 97 1 tarihli duru şmada yine aynı tarih ile mahkemeye, iddianamenin tavzihini talep eden d ilekçe vermişler (Tutanak. s. 1 9) fakat bu talep mahkeme tarafın­ dan reddedilmiştir. (Tutanak. s. 20/3)

398 ·


3.

Milli Duygulan Kısmen Veya Tamamen Yok Etme ve Zayıftatma Meselesine Gelince

TCKnın gerek 1 4 1 /4 ve gerekse 1 42 /3. maddelerde sö­ zü geçen m illi duygudan maksa t , vatanseverlik kavramına giren b ü t ü n fikir ve duy.gulann lümüdür. Bu ilibarla Türki­ ye'nin ü lke ve siyasi b ü t ü nlüğüne bağlılık. D ü nya milletleıi arasında memlekelimize ait h aklar konusunda ş u u r, insa­ nın mensup oldu ğu vatana karşı birtakım ödevleri olduğuna dair samimi inancı milli duyguyu i fade eder. (Abdullah Po­ lat Gözübüyük, TCK'nu Açıklaması, Cill 2 , 2 . baskı, Anka­ ra 1 968. s. 7 1 ) Bu ndan dolayı Birleşmiş M illetler kararların ı yaymak, bunun için de Birleşmiş Milletler Teşkilatı'run İnsan Haklan Komisyonu'nun insan haklan ve ana h ü rriyetleri ile ilgili de­ mecinin, o demecin daha önce sözünü et t iğimiz 18. madde­ sinin (Bk. Savunma, s . 1 7 7 , Paragraf 1 3) Birleşmiş M il leller İnsan Hakları Beyannamesi'nin bizzat kendisinin savu nul­ ması, Avru pa devleti görüşl'ınü benimsernek gibi amaçlarla kurulmuş cemiyetler ve görüşler bu fıkralma aykırı faaliyet sayılamaz. B u nun aksine olarak. mesela. ülke d e . kişileri askerlik görevini yapmamaya teşvik. vergi ödememeye tahrik. ya da milli nilelikle gört'ı len fiil ve davranışlar milli duyguları zayfı­ lalıcı olabilir. Halb u ki bilimi savunmak obj ektif d u rumu ifa­ de e lmek, insan halklarıru ve ana h ü rriyetlerini ve h u kukun üstünlüğünü savunmak kaliyen milli duyg u lan kısmen veya tamamen yok edici veya zayıDatıcı örgü l veya propaganda olamaz. B unları gizli örgüt ve propaganda diye sunmak son derece tutarsız ve zorlama çabalarıclır. Öte yandan milli duyguları zayillalmak veya yok etmek maksadıyla m u h t elif tarihlerde ve ayrı ayrı şahıslara Türki­ ye'deki rej imin kötülüğü için ve Rusya'daki rej im i övücü söz­ ler söylemek suretiyle komünizmi övmek suçu ile ilgili ola­ rak. (Yargıtay ı . C eza Dairesi, Esas 1 966-3228, karar 1 967877) kararında nelerin milli duygulan zayıflatıp zayıflatma­ dığı veya yok edip etmediği konusund a bazı bilgiler veıil­ mektedir. Örneğin:

399


a)

1 972 Münih Olimpiyatlan'nda

Cereyan Eden Şu Olaylar Milli Duygulan Zedeleyici Mahiyettedir

aa) " . . . Münih'teki sakandal daha sonra olmuş ve güreş kafile­ miz olimpiyat köyü nden otobüsle müsabakaların yapı lacağı R ingen Halli'ye gelirken 1 00 kilodaki güreşçimiz Alaat i n Yıl­ dırım köyde unutulmuştur. Alaattin Yıldırım da kendi ba­ ş ı na güreşierin yapı lacağı salona gidememiş ve böylece ilk turda atiayan Alaattin Y ı ld ı rım iki nci tu rda güreşernemiş ve hükmen yenik sayılmışt ı r . . . Gençlik ve Spor Bakanı Adnan Karaküçük ile Mü steşar Orhan Bilg i n , Genel Müdür ismail Hakkı Güngör, olay ı n şahit leri olmuşlard ı r " (Cumhuriyet gazetesi, 29 Ağustos 1 972, s. 8) . . .

bb) " . . . Munih'teki olimpiyat minderinde güreşçilerimizin yenil­ g i serisi devam ederken skandallar serisine bir başkası daha eklenmiş ve ağı r siklet gü reşçimiz G iyasettin Yılmaz Bulgar güreşçi Duraliev'i salonda sopa ile kovalamışt ı r . . . . Alman bas ını olaya geniş yer vermiş bütün Dünya te leviz­ yonları yayı nları n ı kesip video banda aldıkları güreşlerdeki bu olayı seyirci lerine göstermişlerdir. G iyasettin Yı lmaz'ın Bulgar güreşçiyi dövmesi üzerine Gençlik ve Spor Bakanı Adnan Karaküçük ve Beden Terbi­ ' yesi G eneJ Müdürü ismail Hakkı Güngör derhal bu güreşçi­ nin yurda iadesi için konsolosluk yoluyla teşebbüse geçip ferdi pasaport alacaklard ır. Pasaport alındığı takdirde Giya­ settin Yılmaz bu sabah uçakla yu rda iade edilecekt ir. Güreş Federasyonu Başkanı Cihat Uskan, Giyasettin'in güre ş hayatının kapandığını söylemiş ve (bizi Dü nya'ya rezi l eden b u kişinin artık milli formayı giymeye hakkı olamaz) de­ m iştir ... " (Cumhuriyet gazetesi, 31 Ağustos 1 972 , s. 8) Görüldüğü gibi 1 22 milletin önünde cereyan eden, mil­ yonlarca kişinin televizyonla izlediği bir olimpiyat müsaba­ kasında, b ir güreşçinin müsabakalara götürülmesi unutul­ muştur. G ü reşçi de yol iz bilmediği için, kendisi müsabaka

400


salonuna gidememiş ve hükmen yenik sayılmıştır. Ö teki olayda ise, b ir - sporc u , elinde sapa rakibiili kovalıyor. Ne­ den? MAG LUP OLDU G U İ Çİ N ve bu olayı bütün Dünya tele­ vizyonları olduğu an seyircilerine gösteıiyor. Bu olaylar gerçekten milli duygulan zayıflatıcı olaylar­ dır. Münih Olimpiyatları'nı, M ünih'te izleyen vatandaşlarımı­ zın bu olaylar sonucu öteki ü lkelere mensup h a1klar karşı­ sında ne kadar eziklik duyduğunu ifade etmeye gerek yok­ tur. " - İ şte, milli duygulan esaslı surette zayıflatan, rencide eden olay budur. Bunları ufak disiplinsizlik olaylan diye gösteıip, halkların eşitliğini savunmayı , "Yaşasın Türkiye h alklannın eşitliği ve kardeşliği" , "Halkların özgürlüğü için mücadele" sözlerini milli duygulan zayıflatıcı sözler diye göstermek, ne derin bir çelişme ve hazin bir durumdur. ·

Halklann kardeşliğiili ve eşitliğini savunmak, bütün Dünya banşseverlerinin . Birleşmiş M illetler'in sloganıdır. Bu sloganları savunmak insanlara o n ur verir. Bu çağdaş slo­ ganlan savunmak milletimizi ve devletimizi kendilerine ben­ � zerneye çalıştığımız Avru pa ulusları karşısında yücel tir; İ li­ bar kazandırır. Ama , elinde sopa rakibini kavalayan bi,_ sporcunun durumu , bu sporcuyu mü sabaka salonuna gö­ türmeyi unutan yöneticilerin du rumu . bizzat yöneticilerin kendileıinin de belirttiği gibi (bizi Dünya'ya rezil eder.) Bu nun gibi Türkiye'de h alkların özgürlüğünü savun­ mak. "yaşasın halkların eşitliği ve kardeşliği" demek. "Halk­ ların özgürlüğü için mücadele" demek hiçbir vatandaşımızın · milli duygusunu zayıl1atmaz. rencide etmez. Ama Münih Olimpiyatlan'nda cereyan eden olaylar, sporla uğraşsın veya uğraşmasın, genç ihtiyar, kadın erkek, herkesin milli duygu ­ larını rencide etmiştir.

b)

Mahkeme de Milli Duyguları Zayıjlatıcı Bir Suç İşlemiştir

Yine bunun gibi milli duyguları esas zayıl1atanlann "Kürtlerin aslında Türk olup çeşitli coğrafi . toplumsal ve keıi etkenlerle kendi ana dillerini unu tarak, Kürtçe diye dil ortaya çıkardıklarını" söyleyenler olduğunu anlamak

da, as­ b ir ge-

40 1


rckir. Zira hiçbir halk normal koşullarda kendi ana dillerini unutacak kadar ahmak değildir. Bu oluşum bilime ve objek­ tif gerçekiere aykındır. Nitekim Türk halkı da bu maksatlı (sözde milliyetçi kişilelin sandıklan gibi) kendi ana dilini hiçbir zaman unutmuş değildir. Yine bunun gibi cumhuri­ yetten sonra uygulanan her türlü baskı. zor ve asimilasyon tedbirlerine rağmen Kürt halkı kendi ana dilirıi konuşmakta. unutmak şöyle dursun. asimilasyon fikrirıe. politikasına ve uygulanmasına şiddetle karşı çılanaktadır. O halde Türklü­ ğe esas hakaret edenler ve milli duygulan zayıflatanlar. kaş yapayım derken güz çıkaranlardır. Esas yurtseverlik halkla­ rm eşitliğini ve kardeşliğiili savunmaktır. Bu açıdan baktığımız zaman mahkemenin de gerekçeli kararında milli duygulan zayıflatıcı bir suç işlediğilli görüyo­ ruz. Mahkeme şöyle diyor: " . . . ikinci Dikran hükümeti zamanında Ermenilerin haki­ miyeti altında zorlanarak milli duygu ve öz Türkçe di llerini bozdukları . . . Kald ı ki, Osman l ı i mparato rluğu'nun mu htelif de­ virle rinde Orta Anadolu'dan getirilip Ö n Asya bölgesine yer­ leşt irilen sayısız Tü rkmen aşireti mensupları n ı n da, zamanla bölge şartlarına uyarak bu topluluğun örf, adet ve çeşitli dil­ lerden al ınan kelimelerle oluşan ve bir karış ı m ı ifade edip gerçek bir lisan hüviyetini kazanmamış, konuşma şekil lerini benimsedikleri. .. " (G erekçeli Karar, s . 1 1 2 - 1 1 3) Görüldüğü gibi mahkemenin en son bilimsel bilgi diye övdüğü gerekçeli kararının birçok yerinde kullandığı. "Part Türkleri hikayesi ve kurt masalı"na göre yani, "kitlelere si­ lahlı ve silahsız propaganda yoluyla irıandınlmaya çalışılan ideoloj ik yalan"a göre, - Türkler önce çeşitli etkenler altında kendi ana dilleıini unutmuşlar ve nasıl olduğu belli olmayan bir oluşumla, Kürt olmuşlar. - Dillerini, benliklerini unutan bu Türkler (yani Kürtler Kürdistan'da yaşamlarını sürdürürken Orta Anadolu'dan yeni yeni Türk aşiretleri Kürdistan'a yerleştırtlmiş, - İşte bu yeni gelenler de her ne hikmetse. kendi dilleıini ve benlikleiiili koruyacaklan yerde yine unutmuşlar. daha ·

402


önce Türk olan. sonra Kürtleşen ve Türklüğünü kaybeden bu kişilere benzerneye çalışmışlar ve bunlar da böylece Kürt olmuşlar. Açıkça görüldüğü gibi sözde milli duygulara sahip olan bu kişiler Türklere "ahmaklık" gibi bir vasıf izafe ederek Türk milli duygulannı gerçekten zayıfiatmaktadırlar. Halb u ­ }Q. hiçbir millet kendi dilini u nutacak, kendi benliğini unuta­ cak kadar ahmak değildir. Fakat somut gerçekler ve gerçekten bilimsel bilgiler ide­ oloj ik yalanlarla . hikaye ve masallarla reddedilmeye çalışılır­ sa bunu yapanlann böyle hazin bir sonuca varmalan, kaş yapayım derken göz çıkarmalan çok normaldir. Bütün bunlann ötesinde yukarıda değindiğimiz gibi maddelerinin TCK 'ya konuluş amacı bir kı­ sım Türkler tarafından Anadolu 'daki etnik gruplara· bilhassa Kürtlere karşı kullanılabilecek ırkçılığa karşı tedbir almakta­ dır. TCK. 'nın kabul edildiği dönemlerde Misakl Milli sınırla­ rını Turancı ırkçı görüşlerin varlığımız için tehlikeli olduğu­ nu dikkate alarak konulmuş olan bu maddelerin h içbir zaman Kü rt h alkının anayasal ve demokratik haklarıyla ilgili taleplere ve eylemiere karşı kulanılamayacağı açıktır. TCK n ın 1 4 1 /4 ve 142/3 maddelerinin yu kanda gösterildiği

1 4 1 /4 ve 142/3

üzere obj e ktif içeriğine karşı milli duygular tabiri ile veya Kürtçü lük tabiri ile ne anlatmak istediklerini açık ve somut bir şekilde ortaya koymalıdırlar. Aslında. özellikle Milli i stihbarat Teşkilatı'nın ve hükü ­ met yetkililerinin Kürt sorunu konusundaki tavırlan politik bir varsayımdan ileri gelmektedir. Bu varsayıma göre Kürt­ lerden söz eden Kürt dili, Kürt edebiyatı gibi kültürel konu­ lardan söz eden, Kürt halkının obj ektif varlığını ileri süren, insan haklanndan Kürt halkının da yararlanması gerekli di­ yenler. "vatan parçalayan". "bölücü" ve "Kürtçü" olarak nite­ lendirilmektedirler. Aslında Kürt h alkının anayasal demok­ ratik h aklarını savunmak başka şey, "vatan bölücülüğü" başka bir şeydir. Bu iki kavramı birbirinden kesin olarak ayırmak gerekir. Fakat Milli i stihbarat Teşkilatı ve öteki yetkililer "Kürt sorunu" konusundaki bu b ulanık. sisli du rumun açıklığa

403


kavuşmaması için büyük gayret göstermektedirler. Zira so­ run. anlaşılmaz. kanşık. karanlık. bulanık. sisli tutulduğu ölçüde halk yığınlannın. giderek C. savcılanna. idare ı;ı.mirle­ rine, Jandarma ve polis teşkilatıanna ç irkin ve öcü olarak gösterilmesi mümkün olmaktadır. Sorunun karanlık ve sis içinde bırakılması bulanıklık içinde kalması ö çüsünde ania­ şılma olanaklan çoğalıyor. Bu ise yığınlann. anayasal de­ mokratik özlemleri ile idare amirleri ve kanun uygulayıcılan kesin yabancılaşma ve birbirine karşı güvensizliklerin art­ masına sebep oluyor. Örneğin herhangi bir yerde çalışan bir C. savcısını ele alalım. Bu savcı. Kürt sorununun temelinde anayasal demokratik haklar sorununun yattığını, Kürt hal­ kının da Türk halkı gibi ana dilini kullanma hakkı başta ol­ mak üzere öteki anayasal demokratik haklannı kullanabile­ ceğim, bu soruna ülkenin bütünlüğü , halkların eşitliği ve kardeşliği temel ilkesi açısından çözüm bulunabileceğini, bunun kat'i surette ülkeyi "parçalamak". siyasi sınırlan de­ ğiştirmek amacını taşımadığını. bilakis insan haklannı. h u ­ kukun üst ünlüğünü , anayasayı. çağdaş demokratik toplu­ mu savunmak olduğunu ve bunların ülkede yaşayan halklar arasında birlik ve beraberliği daha sağlam bir şekilde kurd u ­ ğunu , asimilasyon v e baskı ile yaratılmaya çalışılan bir bü­ tünlüğü n ise bütünlük olmadığını vb . kavradığını kabul ede­ lim. Bu savcı artık Milli i stihbarat Teşkilatı'nın Kürt sorunu konusunda koparmış olduğu fırtınalardan fazla etkilenme­ yecektir. Herhangi bir yazı. gösteri v.s. Kürt halkının anaya­ sal demokratik hakları soru nu sınırlan içinde kalıp ülke b ü ­ tünlüğünü p arçalayacak fiili bir gelişim veya bu girişime h azırlık ölçüsüne varmadığı· sürece. kolay kolay takibata uğ­ ramayacaktır. İ şte M İT ve öteki yetkililer bu sorunun açıklık kazanma­

ması için olanca güçleriyle gayret göstererek . . "Kürdüm" sö­ zündeki, bu sözün özündeki anayasal demokratik haklar, kardeşlik ve bu gibi ilkeleri gizleyip , "vatan p arçalayıcılığı", "bölücülük" gibi bir imaj yaratmaya çalışmakta ve yığınlarm anayasal demokratik hak ve özlemlerini bu şekilde baskı al­ tında tutmaktadır. Sorunun t3zü . çağdaş hukuk. insan hak­ lan ve çağdaş toplum açısından gerek yığınlarca gerekse ka­ nun uygulaycısı olanlarca anlaşıldığı andan itibaren. M İT'in bu taktiği de fiyasko ile sonuçlanmaktadır. Nitekim Kürt

404


halknun anayasal demokratik h aklannı gizlemek ve baskı altında tutabiirnek için her türlü eyleme karşı TCK.nın ı 25 , 1 4 ı 1 4 , ı 4213 maddelerini ileri sürmek artık illa s etmiş bir oyu nd ur. Bütün bunlardan dolayı yöneticileriri ısrarla kullandık­ lcm, "Kürtçülük" sözünün arılamıru artık maddi unsurları ile ortaya koyıİlalıdırlar. Gerek C. savcılan. gerekse As. savcılar iddianame düzenlerken bu kelimeyi sık sık kullandıklanna göre onlar da bu kavrama açıklık getirmek zorundadırlar. Bu bakımdan Kürt halkının var olup olmadığı konusuna. ta­ rihsel gerçeklere ve bilimsel verilere dayarnlarak bir açıklık getirdikten sonra aşağıdaki iki sorunun açıklanması gerekir.

aa) "Kürtçülük" ırkçılık anlamında mı kullanılmaktadır? bb) "Kürtçülük" devletin bütünlüğünü bölme anlamında

mı kullanılmaktadır.

cc) Devletin bütünlüğü içirıde Kürt halkının anayasal demokratik hak ve özgürlüklerinin istemi anlamında mı kul­ larulmakladır? dd) Kürlçülüğün mahkemece kabul edilen arılam ve kapsamı nedir? Hangi bakımlardan milli duygulan zedeleyi­ ci nilelik t aş ır . (D iyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönelim Komu tanı ve 7. Kolor­ Komularu Orgeneral Suat Aktulga'nın Diyarbakır'da yaptığı basın toplantısı bu bakımdan çok ilginçtir. Sıkıyöne­ tim komutanı basın toplantısında "Kürtçüler" ya nında "aşırı Kürtçü ler" tabirini de kullanmaktadır. Fakat her iki kavra­ mın neleri içerdiğini ve aralarında ne gibi farklar olduğunu açıklamamakladır.) (Bk. Cumhuriyet gazetesi. 3 . 9 . ı 97 l ) du

4.

Bölücü Kimdir?

Şu anda gerçekten bölücüluk yapıldığı iddia ediliyorsa ve bölücü aranıyorsa. mahkeme huzurunda bizlerin değil. Türk egemen güçlerinin yargılanması gerekirdi. Zira kasıtlı davranışları ile baştan beri bölücülük yapan. Türkiye'de önemli bir unsur olan Kürt h alkının varlığım irikar ederek Türkiye'nın çağdışı üretim koşullan içirıde kalmasım sağla­ yan egemen sınıflar ve bürokrasinin ta kendisidir. Kürt hal-

405


kırım en temel hakkı UKürt olarak kalma" ve UKürt toplumu

olma özelliklerini kaybetmeme" haklarını gasp eden. Kürt di­ li ve kültürünü en hunhar usullerle hukuk ve insanlık dışı baskılarla katletmeye ve tasfiye etmeye çalışanlar ırkçılığın en çirkinini uygulayanlar bunlardır. Siyasi iktidan elinde tu­ tan bürokrallar veya egemen sınıflar bir yandan UKürtler Türktür" propagandasını ve yaygarasıru sürdürürken, öte yandan da UKürtleri TürkleştiTmek için" 25 l O sayılı yasalara benzer yasal2r çıkararak anayasa düzenini, insan haklan kavramını, hukukun üstünlüğü anlayışını temelden ihlal et­ mişlerdir. Temelinden yanlış olan bu politika. aynı zamanda ana­ yasarun: "Herkes yaşama ve maddi ve manevi varl ığını gel iştirme, haklarına ve kişi hürriyetlerine sahiptir." ( M adde 1 4) "Herkes dil, ı rk, cinsiyet, siyasi düşünce , felsefi inanç, din ve mezhep ayrı mı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir, hiçbir kişiye, ai­ leye , zümreye veya s ı n ıfa imtiyaz tan ınamaz." (Madde 1 2) , "Herkes kişiliğine bağ l ı , doku nulmaz devredilmez, vazgeçil­ mez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Devlet kişinin temel hak ve hü rriyetlerini, fe'rt huzuru , sosyal adalet, hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sını rlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kald ırır, insanı n madd i ve manevi varlığın ın gelişmesi için gerekli şartları haz ı rlar." (Madde 1 0) , "Türkiye Cumhu riyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirti­ len temel ilkelere dayanan, milli demokratik laik ve sosyal bir hukuk devletidir" ( M adde 2)

biçimindeki maddelerine aykındır. Çünkü kişinin kendi ana dili ile yazılmış eserleri okuması. kendi ana dili ile konuşma­ sı kadar doğal bir şey olamaz ve bu haklar kişinin manevi varlığım geliştiren olanaklann başında gelir. Anayasanın açık ve kesin hükümlerine rağmen bürok­ ratlar ve egemen sınıflar uyguladıkları bu yanlış politika so­ nucu Doğu Anadolu , yani Kürt toplumu üzerindeki baskıla­ rını gün geçtikçe daha da artırmaktadırlar. Örneğin. - Doğu Anadolu'da, uygulanan kanunsuz toplu arama­ lar TürJ:tiye'nin hiçbir bölgesinde yapılmamıştır. 406


- Doğu'da karamameler ile uygulanan komando hareka­ tı Türkiye'nin hiçbir bölgesinde uygulanmamıştır. ,,

- Komando denen sözde emniyet kuvvetleri Türkiye'nin h içbir yertnde, Doğu Anadolu 'da olduğu gibi ırza tecavüz et­ memiş, cana kıymamıştır. - Kürtçe yazı yazmak isteyenler. yayın yapmak isteyen­ ler devamlı olarak kovuştu rmaya tabi tutulmuş, çeşitli bas­ kılarla en taqii hak olan EŞ İTLİ K talep kuralı işletilmemiş ve pratiğe aktarılarak h ayatiyet kazanması engellenmiştir. Oy­ sa Kürtçe gazete ve dergi çıkarma yasaklandığı halde. İstan­ bul'da yalnız Ermeni dilinde ı ı gazete ve derginin yayınlan­ dığı çok dikkat çekicidir. - Kürt dili ve kültürünü katıedip "Kürt toplumu olma" özelliklertni tasfiye için her türlü kültür kaUiamcılığı yapıl­ mış ve hunharca tedbirlere girişilmiştir. İ ktidara sahip olan egemen güçlerin ve bürokratlann. bu yanlış ve kasıtlı politikaları sonucu Kürt halkı maddi ve manevi varlığını geliştirme olanağından yoksun bırakılmış­ tır. Çünkü anayasanın 10. maddesindeki. " . . . Devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini. fert huzuru . sosyal adalet. h u ­ kuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan si­ yasi. iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırır . . . " şeklindeki bir maddeyi uygulamak şöyle dursun. akla ..hayale gelmez engeller ortaya çıkarmış ve anayasa ile alay edilmiştir. - Eğer bölücülük söz konusu ise ve bölücü aranıyorsa, böylesine tek taraflı bir tasarruf ile anayasının temel madde­ lerini ihlal edenler bölücüdür. - Kanunsuz toplu aramalan yaptıranlar bölücüdür. - H aksız ve insafsız jandarma zulmüne göz yumanlar bölücüdür. - Kişinin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesinin as­ gart şartı olan ana dilini kullanma h akkını gasp edenler bö­ lücüdür. - Kürt dili ve kültürünü katletmeye çalışanlar bölücü­ dür. - Kürt toplumu olma özelliklertni eşi menendi görülme­ dik bir hunharlıkla katletmeye çalışanlar bölücüdür. Ve bütün b u kişiler aynı zamanda ırkçıdırlar.

407


Açıkça görülmektedir ki egemen güçler ve bürokrasi, kendileri, bizzat bölücülük ve ırkçılık yaptıklan halde kendi­ leri dışında bölücü ve ırkçı ararpaktadırlar. Bu iki durumun b irbirleri ile çeliştiği artık. açık-seçik bir şe.kilde ortaya çık­ mıştır. Öte yandan yine bu politik varsayım gereği , "Kürt" de­ mek, "Kürt dili"nden söz etmek. "Kürt edebiyatı" ile uğraş­ mak, "Türklüğe" hakaret olarak telakki edilmektedir. Bunun da öteki sorunlarda olduğu gibi bilimsel bir temeli ve mantı­ ki bir nedeni yoktur. Ve duygusal b ir görüştür.

5.

Anayasal Kuruluşlan Gizli Gösterme Taktiği

Bu konuda yürütülen başka b ir taktik de. Devrimci Do­ ğu Kültür Ocaklan gibi Kürt halkının anayasal demokratik haklannı savunan b irtakım kuru l u şlann. "GİZLİ" gösterilme çabalarıdır. Özellikle M il li i stihbarat Teşkilatı böyle bir çaba içindedir. Bir bakıma bu çaba çok nom1aldir. Çünkü "böl ü ­ c ülük" deyip TCKnın 1 25 . maddesine göre iddianame d ü ­ zenleyemeyince . TCK 1 4 1 ve 1 42. maddelerden d e yargılama olanaklan olmayınca. ister-istemez en açık demokratik ey­ lem ve yazılarda bile gizli örgüt ve gizli faaliyetler aramaya çalışılmaktadır. Halb u ki Kürtlerin ari ayasal demokratik hak­ lan ile ilgili b ü tün fikir ve eylemleri açık olup hiçbir gizliliği yoktur. Bü tün bunlann dışında insan haklannın ve ana hü rriyetlerinin, hukukun üstünlüğü nü n ve anayasanın sa­ vunulması için gizli ö rgü ller kurulduğu ve gizli faaliyetler yapıldığı. çağımızda ancak diktatörlük idarelerinde görü l­ mektedir. Halkiann eşitliği ve kardeşliği gibi son derece yüce ve insancıl kavramlann. gizlilik içinde yü rü tülmeye çalışıldı­ ğını göstermek boşuna çabalardır. Bütün bu nlar Kürt halkı­ nın anayasal demokratik haklan için mücadele eden kişileri suçlu görmek ve göstermek isteyen teşkilatıann ve yetkilile­ rin sadece varsayımlan Ve şartlanmışlıklarıdır. Yine. Kürtlerin obj ektif varlığından söz etmek ve Kürt ol­ mak Türklüğe hakaret olmadığı gibi ü lkemizin gelecekteki sıhhatll gelişmesi ile de yakından ilgilidir. Kü rtlerin Türk ol­ duğunu iddia eden ve bunun gereği olarak hızlı bir asimilas-

408


yon öneren görüşler çağdışı olduğu gibi katı surette ülkerni­ zin lehine de değildir. Aynı zamanda çeşitli problemleri de bünyesiride taşımaktadır. Asimilasyon önemli bir eğitim problemi yaratmakta . okur-yazar oranının artmasını engel­ lemekte; giderek medrese kültürünün ve feodal kültürü n de­ vamını sağlamaktadır. Bunlar ise aslında anayasa ve çağdaş demokratik düzene ve h u kuka karşı işlenmiş suçlardır. Öte yandan bu durum, bölgede, ü retimin artınamasına sebep olmaktadır. Çünkü Kürtler Türkçe bilmediği için ü re­ tim aracı olan makinayı rasyonel bir şekilde kullanma ola­ nağına sahip olamamaktadırlar. Bu duru m öteki etkenlerle birlikte, bölgenin. giderek Türkiye�nin geri kalması sonucu ­ nu doğurmaktadır. Ülkenin lehine olan. ancak. Türk ve Kürt halklarının eşitlik ve kardeşlik esasına göre meydana getirecekleri bir bütünlüklür. Cumhuriyetin temelinin de bu amaçlarla atıl­ dığı açıktır. Asimilasyon gibi gerici bir poli�ika ile bü tünlük sağlandığı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Kürller anayasal demokratik hak ve özgürlüklerini el­ bette savunacaklarclır. · Gerici bir eylem ve düşünce biçimi olan asimilasyona elbette karşı çıkacaklardır. B u . bilimi. h u ­ ku ku . insan haklarını v e ana hü rriyellerini, anayasayı sa­ vunmaklır. Bu . doğruyu savunmaktadır. Zira anayasının 2 , 1 0 . 12 ve 1 4 . maddelerini ancak b u şekilele hayaliye le ka­ vuşlurabiliriz. Dolayısıyla bütün b u nlar anayasa ve nıe\�,w a­ lımız açısından kati olarak suç değildir. Bunları suç göster­ mek için ortaya konulan iddialar zoralama olup. inandırıcı bir nileliğe sahip değildirler. 6.

Sonuç Olarak

a) Türkiye'de dili , tarih i. geleneği ve kültürü farklı olan bir Kürt halkı vardır. Bunun inkan Türkiye'nin sosyo­ ekonomik yapısına. objektif koşullarına. bilime ve ülkenin çıkarlarına aykırıdır.

b) Kürt halkının objektif varlığından. bu varlığın gereği olan. dil, edebiyat, tarih . falklor yani Kürt kültüründen söz etmek. Kürt olarak kalmaktan ve "Kürt toplumu olma özel­ liklerini kaybetmemekten" söz elmek kati surette suç ola409


ıııaz. Bilakis anayasayı, hukuku n üstünlüğünü ve bilimi sa­ vunmak olur.

c) Bütün bunlara karşı, Kürt dili ve kültürünü, gider�k Kürtlerin, "Kürt toplumu olma" , "Kürt toplumu olma özellik­ lerini kaybetmeme" haklarını gasp edenler elbette ırkçıdır ve bölücüdür. d) TCK'nun 1 25, 1 4 1 /4 ve 1 42/3 maddelerinde gösteri­ len suçların Kürt halkının anayasal demokratik haklarını savunan istek ve eylemlerle kati surette ilişkisi yoktur.· İ n­ sanların kardeşliğinden ve halkların eşitliğinden söz eden yüce fikirlerin, maddelerdeki "bölücülük", "ırk mülahazası ile , anayasaca tanınan kamu haklarının kısıtlanması ve mil­ li duyguların zayıflatılması ile demek kurma ve propaganda yapma" fiilieri ile uzaktan yakından ilgili değildir. G.

MAHKEMENİN SUÇ KAST! HAKKINDAKİ HUKUK DIŞI GÖRÜŞÜ

Mahkeme gerekçeli kararında şöy1.e diyor:

" . . . Herhangi bir fiilin işlenmesine faili sevkeden sebepler ile failin hakiki kastının, ika olunan işlemin cereyan şekline ve failin davranışlarından çıkarı lacak makul sonuçlara göre de­ ğerlendirileceği , tespit edileceği tabiidir . . . " (Gerekçeli Karar, s. 1 1 1 . Paragraf 5) Mahkeme bundan sorıra. 1 968 yılı yaz aylarında (Tem­ muz- Ağustos) yaptığım " Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sı­

nır Kasabalannda Sosyo-Ekonomik Yapının Mukayeseli Analizi" isimli araştırmaını ve 7. 1 0 . 1 970 tarihinde Atatürk Üniversitesi Rektörü Kemal Bıyıkoğlu'na Noterlik kanalıyla gönderdiğim bir ihbarnarneyi söz konusu ederek kasıt uns u ­ runu delillendirmeye çalışmaktadır. (Gerekçeli Karar. s.

1 1 1 - 1 1 2)

Burada mahkeme büyük bir hukuki hata içindedir. Şöy­ le ki, Temyiz dilekçemin 220. sayfasında gösterdiğim gibi propaganda suçunun manevi unsuru yani kasıt bu suçu bi­ lerek işlemektir. "Propaganda veya ömenin bu maddeler fık­ ralannda gösterilen nitelikte olup olmadığı failin kişiliğin e , geçmişteki haline, propagandası yapılan fiil veya övülen fik-

410


rin mahiyetine göre takdir olunmalıdır." Zaten mahkeme de yukanda belirtiğim gerekçeli kararında aynı şeyleri söyle­ mektedir. Bana isnat edilen fül ı 967- � 968 ders yılı ı . sömestrede yani ı 967 (Kasım-Aralık) ve ı 968 (pcak) aylarında sözü ge­ çen iki teksiri öğrenciye dağıtınarn olduğuna göre. mahke­ menin yukanda söz ettiği suç kasıtı ile ilgili olarak bu tarih­ lerden önceki duruma , ait deliller. belgeler ve bunlara dayanan kanılar üzerinde durması gerekirken, kasıt iddiası­ nı. bu fiilerden çok sonra meydana gelen olaylarla ( ı 968 Temmuz-Ağustos) ve ( ı 970 Ekim) delillendirmeye çalışması yolsuzdur. H.

MAKALEYİ BİLİRKİŞİYE TETKİK EITİRMEDEN HÜKME VARMAK YOLSUZDUR

Bilirkişi tetkikatının önemini temyiz dilekçemin 24625 ı sayfalan arasında belirtmiştim. Yine yukarıdaki bölüm­ lerde gösterdiğim gibi mahkeme bu makaleyi değerlendir­ mekle gerçekten yetersiz kalmıştır. Bu bakımdan bilirkişiye tetkik eltirilmeden hükme varılması yolsuzdur. İstanbul Basın Savcısı tarafından düzeniettirilen ve dos­ yada mevcut olan bilirkişi raporunu dunışmada (5 M ayıs ı 972 tarihli ve 1 972 / 53 esas sayılı dosya ile görülen ve aynı tarihte 1972 / 6 esas sayılı dosya ile birleşlirilen. Doğu Ana­ dolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu adlı makale ile ilgili dava dosyası) ve savunma dilekçemde yer almadığı gerekçe­ siyle reddedilmiştir. (Savunma, s. 1 59) Bilirkişi te tkikatı ile ilgili talepler 20. 6 . 1 972 tarihli du­ ruşmada verdiğim tahkıkatın genişletilmesi ile ilgili dilekçe­ de yer almıştır. (s. 4 , Paragraf 6) Bu talep mahkeme tarafın­ dan. "makaleyi takdir etme kendi kapasitemiz dahilindedir" gerekçesiyle reddedilmişti. (Tutanak. s. ı ı ( /3) I.

SONUÇ (TALEP)

Mahkeme. ırkçılık iddialan ile ilgili savunmamı hiç dik­ kate almamış, objektif deliliere dayanarak reddetmemiŞ. dosyada buna dair bir savunma dilekçesi yokmuş gibi hare­ ket etmiştir. (Savunma. s. ı 67-2 ı 9)

41 1


Kasıt unsurunu hukuki hata yaparak değerlendinnlş, makaleyi ise değerlendinnede yetersiz kaldığı halde bilirkişi �etkikatına gerek duymamıştır. Öte yandan bilimsel verilere ve tarihsel belgelere daya­ nan analizlerin, "Part-Türkleri hikayeleri ve kurt masalları" ile geçiştirilmeye çalışılarak gülünç ve gayri ciddi bir eğilim içine girmiştir. Bu davranış mahkemede olması gereken ağır başlılık ve bilime saygı ile katiyen bağdaşamaz. Bütün burılardan dolayı hüküm bu yörılerden de bozul­ rnalıdır.

412


BÖLÜM VI

HÜKÜM FlKRASI ile GEREKÇELİ KARAR ARASINDAKİ UZLAŞMAZ FARK

I.

TEKSİRLERİN DAÖITILMASI ve ANLATILMASI (KARAR YANİ HÜKÜM FlKRASI, Tutanak, s. 1 25) TEKSİRLERİN DAÖITILMASI (Gerekçell Karar, s. 1 1 0- 1 4 1 , l l ı. ' 19/g, 34-35, 36 , 38, 42-43)

Davarun özüne münh asır olan bu çelişmeyi temyiz di­ lekçemin 272-274 sayfalan arasında tahlil ettiğim için bura­ da tekrar üzerinde du mıuyorum. Bu farklılık mahkemenin hüküm fıkrasında hiçbir gerekçeye dayanmadan tamamen keyfi bir şekilde karar verdiğini. hükümden sonraki 36 gün içinde de buna ait delilleri zorlama bir şekilde bulmaya ça­ lışlığıru göstermektedir.

II.

KAMU

HİZMETLERİNDEN YASAKLANMA

A. HÜKÜM FIKRASI YANİ KARARDA ŞÖYLE DENİYOR

"TCK'nın 31 . maddesi uyarınca hükmolunan cezaya eşit süre kamu h izmetlerinden yasaklanması na" (Tutanak, s. 1 25) Aynı hüküm tutanaklann 1 26. sayfalannda da yer al­ maktadır. "TCK.nın 3 1 . maddesi uyannca sanığın hükınolu­ nan cezaya eşit süre kamu hizmelerinden yasaklanması­ na"

413


D.

GEREKÇEU KARARDA ise BU HUSUS ŞU ŞEKİWE YER ALIYOR

"TCK.'nın 3 1 . maddesi gereğince müebbeden kamu h iz­ metlerinden yasaklanmasına" (Gerekçeli Karar, s. 1 27) "TC K.nın 31 maddesine göre müebbeden kamu hizmet­ lerinden yasaklanması na" (Gerekçeli Karar, s. 1 28)

Görüldüğü gibi hüküm fıkrasında hükmolunan cezaya eşit süre kamu hizmetlerinden yasaklandığı denildiği halde, gerekçell kararda, müebbeden kamu hizmetlerinden ya­ saklanrnasına denilmektedir. Bu. farklılık bile mahkemenin karannın ciddi olmadığını göstermektedir.

III.

HÜKÜM FlKRASI ile GEREKÇELİ KARAR ARASINDAKİ YAZILIŞ FARKI

Gerekçeli karar, karann yani hüküm fıkrasının bir ge­ rekçesi olduğuna göre, gerekçeli kararın sonunda hüküm fıkrasının aynen yer alması gerekir. Halbuki tutanaklarda yer alan hüküm fıkrası ile (Tutanak, s. 1 24- 1 2 7) gerekçeli kararda yer alan hüküm , (s. 1 2 6- 1 2 9) yazılış ve ifade bakı­ mından birbirinden çok farklıdır.

IV. HÜKÜM FlKRASINDAKi ÖTEKİ HATALAR A.

MAHKEMENİN GÖREV YERİMİ GÖSTERMEMESİ NORMAL BİR DA VRANIŞ DEGİLDİR

Mahkeme kararının başında. "En::urum Atatürk Üniver­ sitesi'nde asistan olarak görevli bulunduğu 1 967 yılından itibaten 1 9 7 1 yılına kadar geçen süre içinde . . . " (Tutanak. s. 1 24) Demekte fakat görev yerimi belirtmemektedir. Nitekim bu karan kamuoyuna duyuran Sıkıyönetim Ko­ mutanlığı bildirisinde "Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyo­ loj i Asistanı İsmail Beşikçl. . ." denilmektedir. ( 1 4 Ağustos 1 972 tarihli TRf haber bülteni ve 1 5 Ağustos 1 972 tarihli Milliyet gazetesi, s. 3) Halbuki ben Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyoloji Asistanı­ yırn. 4 14


B.

ÖCREI'İM GÖREVLİSİ-ASiSTAN

Mahkeme "öğretim görevlisi" ile "Asistan"ın fonksiyonla­ nndan habersizdir. Halbuki öğretim görevlisi ve asistanın fonksiyonları ayrıdır. 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu asis­ tanlar ve öğretim görevlileri hakkında farklı hükümler getir­ miştir. Mahkeme tutanaklarının 1 24. sayfasında asistan de­ diği halde, 1 25. sayfasında "yine öğretim görevlisi olarak ha­ zırlayıp yayınladığı" ve gerekçeli karannda yine birçok yerle­ rinde (s. 1 24) "öğretim görevlisi" olarak diyerek ne kadar üs­ tün-körü bir yargılama yaptığını ortaya koymaktadır. Bunlar zühul değildir. Bilmernekten ileri gelen hususlardır. Tahki­ l.atın genişletilmesi ile ilgili taleplerimizi (mahkeme her şeyi bilebilecek kapasitededir" diyerek reddeden mahkemenin, bu kadar basit bir şeyden habersiz olması, neyi nasıl bildiği­ ni, tahkikatın genişletilmesi taleplerini nasıl keyfilikle red­ dettiğini göstermektedir. C.

(GEÇİŞ HALiNDEKİ TOPLUMLAR) (?)

Tutanaklann 1 2 5 . sayfasında şöyle deniliyor: " . . . Yine öğret im görevliSi olarak h az ı r l ay ı p yayı nlad ığ ı (Doğu Miting leri'nin Analizi) ve (Geçiş Hali ndeki Toplum­ lar) isimli teksirlerini. .. "

Halbuki (Geçiş Halindeki Toplumlar) diye bir başlık olamaz. Teksinn adı şudur:

(Doğu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplum­ sal Değişme, Geçiş Halindeki Toplumlar) Mahkemenin bu tavn elbette ciddi olamaz. Nitekim Sıkıyörtetim Komutarılığı da sözü geçen bildiri­ sinde bu teksirin adını kendi görılünce değiştirmekle hiçbir mahzur görmemiştir. " . . . Hazırlayıp yayınladığı. . . Doğu'da Değ işim ve Geçiş Halindeki Toplumlar. . . "

Bunlar elbette ciddi tavırlar değildir.

415


D.

SIKIYÖNETİM KOMUfANUGI'NIN, MAHKEMENİN KARARINI DEGİŞTİRMESİ

Bütün bunlann dışında sıkıyönetim kamu tanlığının mahkemenin bu karannı hem de öze münhasır olan bu ta­ rafını, nasıl değiştirip kamuoyuna duyurabildiği konusu da aynca üzerinde durulrnaya değer bir konudur. V. MAHKEME BİR KONU ÜZERİNDE HÜKÜMLE BİRLİKTE KARARA VARMASI GEREKİRKEN V�I YOLSUZDUR Mahkeme, 2 Mayıs 1 972 tarihli duruşmada MiT ile ilgili bir durum hakkında, whükümle birlikte lezekkürü zımnında reddine" (Tutanak, s. 8 1) dediği halde hükümde bu konuya dokunmaması yolsuzdur.

VI. SONUÇ Hüküm fıkrası ile gerekçeli karar arasında görülen ve davanın özünü ilgilendiren uzlaşmaz bir çelişme vardır. Bu çelişmenin çözüme bağlanması bakımından hüküm bu yön­ den de bozulmalıdır.

416


BÖLÜM VII

MAHKEME, MENSUBU OLDUGUM SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESi'NDEN HİÇBİR ŞEY SO�Ş. N.ÔLLİ İSTllffBARAT TEŞKİLATI'NIN, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ'NDEKİ AJANLARI OLDUGU AÇlKÇA ORTAYA ÇlKAN MUHBİR TANIKLARLA YAZlŞMA YAPMAYI DAHA UYGUN GÖRMÜŞTÜR

Temyiz dilekçemin bir çok yerlerinde mahkemenin ger­ çeği aksettirmeyen. bilakis gerçeği gizlemek gayreti içine gi­ rerek yalan beyanda bulunduğunu dosyada mevc u t somut deBilerden ve tutanaklardan örnekler vererek göstermeye ça­ lıştım. (Temyiz dilekçesi. s. 45-47. 48, 1 96- 1 98. 204-207 . 2 1 1) Mahkemenin muhbir tanıkları neden huzurda elirılediği­ ni ve nasıl dinlediğini duruşmadan önce mahkeme üyeleri He birlikte cereyan eden çay-kahve sohbetlerini. yine lemyiz clilekçemin 1 98-204 sayfaları arasında belirtmiştim. I.

MAHKEMENİN MİT AJANI OLDUGU AÇlKÇA BELLİ OLAN KİŞİLERLE YAZIŞMA YAPMASI

A

SOMUT OU\ YLAR

Mahkeme çeşitli vesilelerle aldığı ara kararlan ile Ata­ türk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi Dekc'1 nlığına yazılar ya­ zarak benimle ilgil bazı bilgiler istemiştir. Fakat yazılara ce­ vap genel olarak şu şekilde gelmiştiı;: "ilgili husus zamanın Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Şaban Karataş'tan so417


rulmuştur. Şaban Karataş'ın Kemal Bıyıkoğlur

cevabı ilişiktedir. İmza (Rektör

Örneğin, 1 6. 1 1 . 1 97 1 tarihli duruşmada okunan yazı İ ( dari Tahkikat Komisyonu evrakı ile ilgili) ve 18.7. 1 972 ta­ rihli duruşmada okunem yazı (Bilim Kurulu 'nun karan ile il­ gili) (Tu tanak, s. 27, 1 1 9) Bu hususun rektör tarafından neden Edebiyat Fakültesi D ekanlığı'ndan değil de (Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı ha­ len Prof. Dr. Selahattin Olcay'dır) Prof. Şaban Karataş'tan sorulması ilgi çekici bir olaydır. Dekanlık resmi bir müesse­ se olduğuna ve kişiler tarafından temsil edildiğine göre, de­ kanlık görevlerinin şu veya bu kişi tarafından sürdürülmesi önemli değildir. Dolayısıyla dekanlık resmi işlemler hakkın­ da bilgi vereceğine göre, muhbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun mahkemenin istediği bilgileri. neden Şaban Karataş'tan sor­ ctuğu hususu anlaşılan bir keyfiyel değildir. Aslında durum açıktır. Bu iki şahıs da Milli i stihbarat Teşkila lı'nın elemanı­ dır. Mahkeme bu kişilerle yazışmaya özellikle dikkat etmiş­ tir.

B.

TAHKİKATIN GENİŞLETiLMESi TALEBİM

20 Haziran ı 972 tarihli duru şmada yine aynı tarih ile mahkemeye verdiğim dilckçede aşağıdaki hususlarla ilgili olarak tahkikatın genişletilmesini talep elmiştim.

Atatürk Üniversitesi yöneticilerinin bana karş ı husumetle­ rini gösteren bir delil de, bunları n Milli i stihbarat Teşkilatı'n ı n adeta bir şubesiymiş gibi, benim hakkı mda özel dosya tuttuk­ ları n ı n anlaşılmış olmasıd ı r. Ö rneğ in, ben 1 971 M art ayı ndan itibare n (Mart ayı n ı n so nu) Atatürk Ü niversitesi'ndeki göre­ vimden ayrı lıp Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçtim. Dolayıs ıy­ la Atatürk Üniversitesi'ndeki resmi, özel dosyarnın da Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne devri gere kirdi. Hal­ buki bu böyle olmamış, duruşma boyunca benimle ilgili bir­ çok evrakın Atatürk Üniversitesi yöneticileri tarafı ndan keyfi olarak tutulduğu anlaş ıl mıştır. Bir y ıl ı aşkı n duruşma boyunca benimle ilgili evrakı n Siya­ sal Bilgiler Fakültesi'nden isteneceği, bu evrakı n Ankaradaki Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki dosyada bulunması gerektiği

418


halde, devamlı olarak Atatürk Ü n iversitesi ile yaz ışma yçıpıl­ m�sı, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden hiçbir şey isten me mesi bunun açık delilidir. Bu hususun açıklık kazanması için benimle ilgili her türlü evrakın, neden görev yerim olan Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gönderilmediği, Atatürk Ü niversitesi'nde hangi maksatla tutulduğunun araştı rı lması için gerekli soruş­ tu rmanın yapılmasına karar verilmesini", Sununa ilgili olarak doktora tezimin aslı n ı n (yani jüri heye­ tine sunu lduğu şekli ile) mahkeme dosyasına nası l g irdiği, Askeri Savcı'n ın hangi yollarla bu tezin asl ını elde ed ip mah­ kemeye sunduğunun araşt ı rılmasına karar verilrr.3 sini", (Zira Askeri Savcı 24.4 . 1 972 tarihli du ruşmada tezin aslını mahkemeye sunmuştur. Bu husus 1 6. maddedeki iddialarımı doğrula maktadı r. Yani Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki dosyamda olması gereken doktora tezimin aslı neden Atatürk Ü n iversitesi yöneticilerinin uhdesinde kal­ mıştı r?) (Sözü geçen di lekçe . 5-6, madde 1 6, 1 7) C.

TALEBİN REDDİ

Bu taleplerim mahkeme tarafından, dava ile ilgili olma ­ dığı gerekçesi ile reddedilmiştir. (Tutanak, s. ı ı ı 1 4) II .

BU KONUD� SOMUT TALEP ise ŞUDUR

a) Ben Atatürk Üniversitesi'nin muvafakatı ile 1 97 1 yılı Mart . ayının sonundan itibaren Siyasal Bilgiler Fakülte­ si'ndeki görevime başladım. b) Bu göreve başlamanıla birlikte, benim ile ilgili resmi dosyanın (Yani zat işleri, sicil vs.) Siyasal Bilgiler Fakülte­ si'ne intikal etmesi, benim ile ilgili hiçbir resmi belgenin Ata­ türk Üniversitesi'nde kalmaması gerekir. c) 197 1 Mayıs ayının 20'sinde ve Haziran ı 97 1 başların­ da Atatürk Üniversitesi'nin yöneticileri tarafından sıkıyöne­ tim komutaniıkiarına ihbarlar yapılıyor. Ve yapılan ihbarla­ ra ı 968 yılı Şubat ayında kurulan tahkikat komisyonun evrakı da ekleniyor. ·

419


Bu husus mahkemenin gerekçeli kararında şu şekilde ifade ediliyor. " . . . Ancak işlemler o zaman adli makamlara intikal etme­ miş, bunu n için s ıkıyönetim ilan ı na kadar beklenilmiştir. .. An­ cak 22.7. 1 97 1 tarih ve 1 97 1 /70 say ı l ı iddianamenin hazırlan­ ması nda sadece Mill i i sti hbarat Teşkilatı'ndan gönderilen rapor ve belgelerle Atatürk Ü niversitesi'nden gönderi len yazılı belgelere istinad edilmiş olayla ilgili bilgileri bulundu­ ğu, idari Tahkikat Komisyonu raporlarından anlaşı lan ta­ nıkların bilgilerine başvurulamamıştır." (Gerekçeli Karar, s. 1 2)

Görüldüğü gibi Atatürk Üniversitesi'nden ihbarlar yapı­ lırken İdari Tahkikat Komisyonu'nun evrakı da ihbarıara ek­ lenmiştir.

d) Ben, Mayıs ve Haziran aylannda Atatürk Üniversitesi elamanı olmadığım, Siyasal Bilgiler Fakültesinde asistan ol­ duğum halde, dosyarnın da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde bulunması. idari tahkik.:'lt evrakının da oradaki dosya içinde bulunması gerektiği halde . mu hbirler sıkıyönelim komu tan­ Iıkiarına yaptıkları ihbariara ekledikleri idari tahkikat belge­ lerini nereden almışlardır? e) Anlaşılan şudur: Atatürk Üniversitesi'ndeki muhbir­ ler ya benimle ilgili evrakın bazılarını yeni görev yerim olan Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gönc\em1emişler veya ikinci bir dosya tutup bazı belgeleri burada saklamışlardır. Ve bu şe­ kilde sıkıyönelim komutanlığına intikal ettirmişlerdir. Bu her iki halde de meinuriyet suçudur ve üzerinde duru lması gerekir. Mahkemenin tahkikalın genişletilmesi taleplerimi kabul edip bu hususları açıklığa kavuşturacağı yerde. Milli istih­ barat Teşkilatı'nın ajanı olduğu her haliyle belli olan bu kişi­ leri ve yaptıklan kanunsuz işlemleri açıklığa kavuşturma­ ması için çabalaması ancak. kendisinin tarafsız olmadığı sebepleri ile açıklanabilir. f) Ben mahkemenin tarafsız olamayacağını, bu bakım­ dan davadan çekilme kararı almasını iki kere ileri sürdüm. (Birincisi için bk. Tutanak. s. 53. ikincisi için bk. Tutanak. s. 7) Fakat talebim mahkeme tarafından wbiz bağımız mah420


kemeyiz, kimseden emir almayız" şeklinde füli durumu kati surette aksettirmeyen yuvarlak gerekçelerle reddedildi. (Tu­ tanak. s. 55 ve Tutanak, s. 75/ ı ı ) Bütün bu red'lere rağmen şimdiye kadar belirtmeye ça­ lıştığım bunca usulsüzlükler. keyfilikler, yalan beyanlar. ke­ sinkes lehte belge ve beyanlan örtbas etmeler. . . v.s. bu is­ temlerimde ne kadar haklı bulunduğumu açıkça göstermek­ tedir. III. MAHKEME HÜKÜM FlKRASlNDA

ŞÖYLE DEMEKTEDİR " . . . Anayasa dışı gerici ve teokratik düzen tesisine çabala­ yan ve cümleden olarak vuku bu lan anarşik o laylara katıldık­ ları hususunda delil ve amarelere rastlanan görüş ve davra­ nış sahipleri ve örgütleri ile bu faaliyetlerin tahrik, teşvik ve organize edenler hakkı nda da kanu n i işlem yap ılması gerek­ tiğine binaen, Dava dosyas ı ndan çıkarılacak bu konudaki belge ler su ret­ lerinin gönderi lmesiyle keyfiyetin D iyarbakır-Siirt i li eri Sıkıyö­ netim Komutanlığı'na i hbar olunması na" (Tutanak, s. 1 27, Gerekçeli Karar, s. 1 29) .

Bu, sadece politik bir gösteridir. Zira ben 28.3. ı 972 ta ­ rihli dilekçetnde (Tu tanak. s. 70) Er�.;urum'da. ü niversitede cereyan eden gericilik olaylarını mahkemeye b ildirdim. Geri­ eller. fanatik ırkçılar ve teokratik düzen taraflarlarının yaptı­ ğı bir sürü olayların. imtihan salonunu basma. fakü lteleri basma. pencere camı kırma. kitap yakma, vs. gibi birçok olayların devrimcilere yüklenmeye çalışıldığını ifade etmiş­ tim. (Sözü geçen dilekçe. s. 2 -3) Ayrıca 28.7. ı 972 tarihli sa­ vunma dilekçemin 33-36. sayfaları arasında bu faaliyetleri sıraladım. Yine aynı şekilde 28.3. ı 972 tarihli dilekçemde bu olaylarla ilgili somut b ilgiler verdim. Fakat mahkeme bütün bunları "görülen dava ile ilgisi bulunmadığı" gerekçesi ile reddetti . . (28.3. ı 972 tarihli dilekçe ek kısmı ve tutanak. s. 75/ 10) Bu bakımdan mahkemenin yukanya çıkardığım hüküm fıkrasında yer alan pasajı politik bir gösteriden öteye geçe.

42 1


mez. Çünkü gericilik olaylarının başı, ü niversitenin binbir türlü ihtiyacı dururken 10 milyon liranın üzerinde para har­ cayarak üniversitenin içine cami ve medrese yapmaya çalı­ şanlar ve böylece üniversiteyi medreseye dönüştü rme gayre­ ti içinde bulunanlardır. Ve bu muhbirler mahkeme tarafın­ dan, muhbir tanık sıfatı ile dinlenmişlerdir. En büyük gerici­ lerin, fanatik ırkçıların ve medrese dolayısıyla vurgunlarını · sürdürenierin (davaları Er-m rum'da adliyededir) mahkeme huzurunda bu kadar itibarı olduktan ve bunlar tanık sıfatıy­ la birer birer dinlendikten sonra . mahkeme daha hangi geri­ cilik olaylarını ve hangi gericileri komu tanlığa ihbar ediyor? Mahkemenin bu politik gösterisi son derece gayri ciddi olu p inandırıcı olmaktan çok uzaktır. Mahkeme bu politik gösterilerle sözde tarafsız olduğu inancını hiç kimseye be­ niınsetemez.

IV. TALEP Obj ektif beyanlar mahkemenin tarafsız olmadığını. muhb irlerle işbirliği içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Mahkemenizin. duru şmalar boyu nca fiil mahkemesi hakkında, bende hasıl olan bu kanaat üzerinde ciddi şekilde dum1ası ve kararı bu yönelen ele bozması gerekmekt edir.

422


BÖLÜM VIH

EVRAKTA AGlR BİR SAHTELİK VARDIR

ı . Temyiz dilekçemin 47. sayfasında hükmün ikinci nü shasının. yani bendeki nüshanın her sayfasının duruşma hakimi veya diğer askeri hakim üye ve tu tanak katibi tara­ fından imzalanması gerektiği. bunun yapılmadığını sadece son sayfadaki yani 1 29 . sayfadaki iki imzanın kanu nun ara­ dığı hususlara karşılık olamayacağını belirtmiş b unun ka­ nuna muh alefet h ali teşkil ettiğini de bildirmiştim. 2. Gerekçeti kararın 1 29 . sayfasında ağır bir salıtelikle karşılaşmaktayız'. Görüldüğü gibi. lu tanak katibi kısmında Kıdemli Başçavuş Mehmet Ölçmen'in adı yazılıdır. Fakat imza ona ait değildir. D iğer belgelerden letkik ettiğime göre imza. Sıkıyönelim Askeri Ma hkemesi'nde görevli sivil memurlardan Şeyhmus Ayla ya aittir. '

3. Bu imza yolsuzluğU elbette ufak bir olay olarak geçiş­ tirilemez. Ç ü nkü :

a) Gerekçeli kararın ikinci nüshalan kanunu n istediği şekilde imzalanmamışlır. b) Kanun gerekçeli karann yazılıp dosyaya konulması ve tebliği konusunda . karann tefhiminden itibaren bir haftalık süre tanıdığı halde. mahkeme bu h ususta alabildiğine keyfi davranmış, kanun maddelerini h içe saymıştır. c) Sözü geçen sivil memur duruşmalarda t utanak katipliği yapmamıştır. ·

423


Bu hususlar elbette sözü geçen tutanak katibinin bu imza işini neden yerine getirmediği konusunda bende şüphe uyandırmıştır. 4. Bu evrak sahtekarlığı elbette küçük bir olay değildir. Mahkemenin, birbirlerini sahtekarlıkla suçlayan muhbir ta­ nıklann korkunç yalanlannı "yalan söylemiyorlar" diyerek bizzat kendisinin yalan söylemesi keyfiyeti ile yakından ilgi­ lidir. Bilindiği gibi savunma d.ilekçemin 97, 98 ve 99. sayfa­ lannda muhbir tanık Turhan Tufan Yüce'nin, muhbir tanık Rektör Kemal Bıyıkoğlu'na üniversitedeki usulsüzlükler, kanunsuzluklar ile ilgili bir mektup yazıp kendisini "evrak sahtel§Ilığı yapmak", "Milli Eğitim Bakanı'ndan şefaat ve il­ timas talep etmek"le suçluyordu. (Temyiz Dilekçemin 206. sayfasında da (Madde 1 0) sözü geçen konuya yine temas edilmiş li.) Ben . mektupla sözü geçen sahte genel sekreterin, be­ nim üniversitedeki görevime son verilmesi ile ilgili kararda imzasının bulunduğunu . dolayısıyla sözü geçen işlemin de sah te bir evrak tanzimine dayandığını. bütün bunlardan do­ layı mu hbir tanık Kemal Bıyıkoğlu'nun kişiliğinin ortaya çıkrnası bakınundan bu rneklupların lam�mının elde edilip tetkik eelilmesi gerektiğini ileri sl"ı rmüştüm. Mahkeme ise hiç görevi olmadıp:ı halde. korkunç derece­ de yalan beyanda bulunan ve birbirlerini sahlekarlıkla suç" layarı bu muhbir kişiler hakkında. "yalan beyanianna rasl­ lanmadığından" diyerek onları korumak gayrelkeşliği içine girmiş ve taleplerimi reddetmişli. Şimdi artık, yukarıda sözünü ettiğim 1 2 9 . sayfada yer alan imza yolsuzluğundan (evrak . sahlekarlığından) sonra . yalan beyanlarda bulunan ve MiT ajanı olduklan ortaya çı­ kan muhbir tanıklan koruma işlemi iyice açıklığa kavuş­ maktadır. Mahkemenin bütün usulsüzlükleri, keyfilikleri ve ka­ nunları hiçe sayan tutumlan tarafımızdan bir bir bilinmek­ tedir. Somut delilleri ile ispat olanağı bulundukça hepsi de ortaya serilecektir. 5. Evraktaki bu sahtelik yani imza yolsuzluğu, sadece. hükmün bozulmasını değil, yapanlar ve yaptıranlar hakkın424


da TCK. gereğince kovuşturma yapılmasını da gereklirmek­ tedir. Bu hususlan Askeri Savcı'nın ihbar lelakki etmesini ta­ lep ediyorum.

425


BÖLÜM IX

ÖTEKİ HUSUSLAR

I.

BİLİRKİŞİLİK

A. Bundan önceki bölümlerde mahkemenin bilirkişi tel­ kikatı ile ilgili taleplerimi reddettiğiili belirtmiştim. (Temyiz dilekçesi, s. 246-25 1 )

B. M ahkeme gerekçeli kararında şöyle diyor: " . . . Ancak sanık ismail Beş ik ç i nin bir yetkilinin deneti­ mi alt ı nda da olsa, ü niversite gibi özerk bir kurumda öğre­ tim görevlisi olarak vazifelendirilmiş olması karş ı sında, '

,

Ve yine, Dünya ölçüsü nde bilgi ve görü şlerin yaşadığı üniversite­ deki bilim adamının, objektif gerçekleri bu l maya çalışmak ve bu lduğu herhangi bir gerçeği s ı rası gelince bildirmekle görev­ li bulu nduğu da nazara alınarak, . Bütün bunlara ilaveten, Tü rk eğitim felsefesinin, Türk top­ lumunun yapısına, çağımızın ileri bilim ve teknoloji gerekleri­ ne ve Atatürk milliyetçiliği i lkeleri üzeril!e oturtularak, uygu­ lanma alanı na geçirimesi zorunluluğu da göz önünde tutularak, Keza, genel olarak Ü niversiteler Kanunu'na tabi o lmayan ve özel kanuna göre ku ru lmuş devlet üniversitesi yapısında bulunan ve adını büyük önderden alan Atatürk Ü niversite426


s i'nde yarının Türkiyesinin k ıymetli elemanları nı yetiştirme gi­ bi çok önemli bir görevi üzerlerine almış bilim adamlarının, kürsü ve araşt ı rmayı da kapsayan b ilimsel özerkliklerine, anayasa ve kanunlarımızca gösterilen ve mahkememizce de tamamıyla benimsenip zedelenmemesi için gerekli t it izlik sar­ fedilen sayg ıda da kusur edilmeyerek, Sanığ ı n , denetim altında okutmakla vazifeli kılındığı Sos­ yolojiye G iriş dersi ve hatta Sosyoloji biliminin , genel hudut­ ları n ı , muhtevası n ı , tedris şeklini tayin ve tespit ve ayrıca bahsi geçen çerçeve dahilinde öğrencilere verilmesi zorunlu bu dersle ilgili bilgilerin şumulünü kavrama bak ımından ve bunlara ilaveten denetimi a ltında öğretim yapmakla görevli asistanların, uygulamadaki hal ve davranışları bak ı m ı ndan mütalaa alı nmak üzere Profesör Hamide Topçuoğlu bilirki­ ş i seçilmiş ve Ar:ıkara'dan Diyarbakı r'a celp edilmiş, dosyayı tetkikini mü teakkip huzuren dinlenilmiş ve kendisinden al ı nan bilgilerin ı ş ığ ı altı nda değerlendirmeye gidi l miştir." (Gerekçeli Karar, s. 1 2 1 - 1 22)

Prof. Hamide Top ç uoğl u ' nun bilirkişi olarak dinlendiği doğrudur. (bk. 5 . 7 . 1 9 7 2 tarihli clun"ışma tu tanakları, s. 1 1 3 / 1 1 6) Fakat bilirkişinin dinlenme tekniği son derece sa­ kat ve art niyelliclir. ı . Mahkeme . benim Orhan Türkdoğan'a bağlı olduğum yolundaki yalan beyanları kabul etmiş, ondan sonra da ba­ na Orhan Türkdoğan'ın (Hans Freyer'in Soyolojiye Giriş kitabını okulacaksıni hayali direkliller verdiğini kabul el­ miştir. İşte mahkeme hükmü nü bu çirkin yalanlar üzerine ku­ ruyor. Ve diyor ki: "Bilirkişi Prof. Hamide Topçuoğlu'nu da­ vet ettik. İsmail Beşik çi nin anlaltıklannın Hans Freyer'in Sosyolojiye Giriş kitabında görülen konulara benzeyip ben­ zemediğini sorduk. . . M ahkemenin bu tutumu art niyetli ve politik bir gösteri­ dir. Zira benim derste anlattığım konu Türkiye'nin Toplum­ sal Yapısı'dır. Alman Sosyoloğu Hans F reyer' in tercüme edi­ len kitabı ise Sosyolojiye Giriş yani Genel Sosyoloji ile ilgilidir. Bu fark hiçbir bilirkişi tetkikatını gerektirmeden açıkça görülebilecek bir konudur. Buna rağmen temyiz di'

"

427


lekç emln 22 ı -225 sayfalan arasında belirttiğim gibi dersleri­ ml sınıft a bulunan bütün öğrencilerin seviyesine göre anlat­ maya büyük bir gayret gösterdim.

2. Ö te yandan yine temyiz dilekçemin (7 ı 8 9 ) sayfalan arasında gösterdiğim gibi Orhan Türkdoğan'a bağlı oldu­ ğum iddialan kesinkes yalan ve çirkin beyanlardır. Bunu temyiz dilekçemin sözü geçen sayfalan arasında resmi bel­ gelere dayanarak ispatladım. -

3. Bütün bunlardan dolayı böylesine bir yalanın kabu l edilip, bu kabul üzerine bilirkişi dinlemek. yani bu yalanlar çerçevesi açısından b ilirkişi dinlemek ve bilirkişi beyanlannı bu yalaniara göre değerlendirmek elbette geçerli olmayacak­ tır. 4. Bazı gerçeklerin bilirkişiden ısrarla gizlendiği de orta­ dadır. Örneğin bu bağlılık konusu ile ilgili olarak düzenledi­ ğim, tahkikatın genişletilmesi taleplerimi "dava ile ilgisi yok" gerekçesiyle reddeden mahkeme: bilirkişiye. "dava ile ilgisi olmayan" bu hususu bir gerçek olarak bildirip mütalaasına temel ittihaz etmesi istemesini istemiştir. Böylece sanığı "ga­ fil avlamak" gibi çirkin ve mahkeme fonksiyonları ile kati su­ rette bağdaşmayacak bir süreç içine girmiştir. Bu husus bile tek başına mahkemenin bağunsız olamayacağını ortaya koy­ maktadır. Ö te yandan bilirkişiye, mü talaasını hazırlamak için gerekli zaman da verilmemiştir. Bu konuda savunma di­ lekçemin 1 37. sayfasında belirtildiği için burada tekrar üze­ rinde d u rmayı gerekli görmüyorum. 5. Bütün bunlara rağmen tutanaklardan dikkatle izlen­ dlği zaman (Tu tanak, s. 1 13- 1 1 6) bilirkişinin beyanlanndan mahkemenin çıkardığı sonucu çıkarmak mümkün değildir. Bu konuyu savuruna dilekçemin ı 35- ı37 ve temyiz dilekçe­ min 22 ı -225. sayfalan arasında tahlil ettiğim için burada üzerinde tekrar durmayı gerekli görmüyorum. 6. Bilirkişiye esas sorulacak şeyleri sormayıp (bu anlatı­ lan konularda suç unsuru olup olmadığını araştırmaktır) yalan beyanlar çerçevesi içinde ve bu beyanların ışığında, aslında bilirkişiye gerek olmayan hususlan sorması, mahke­ menin. art niyetli bir davranış içinde bulunduğunu gösterir. Bu art niyetli davranış. mahkemenin, bilirkişilik kuru­ muna müracaat ettiğini kat'i surette göstermiş olamaz.

428


Mahkemenin bütün gizleme gayretlerine rağmen, resmi belgelerinde bile birbirlerini sahtekarlıkla suçlayan, Milli Eğitim Bakanı'ndan "şefaat ve illimas talep etmekle suçla­ yan" muhbir tanıkların yalan beyanlan ortadadır. Durum böyleyken ve bu yalanlar açıklığa kavuşmadan yapılacak her türlü işlemler yolsuzdur. H ukuki değildir. II. TCK 79 Bilindiği gibi TCK'nın 79. maddesi, h erhangi bir fiil ile TCK'nun birden fazla maddesinin ihlal edilmesi halinde en ağırı uygulanır. . . hükmünü getirmektedir. İki madde ayn ayn uygulanmaz. Halbuki mahkeme bu hükme hiç riayet et­ memiştir. Bilindiği gibi ı 967- ı 968 ders yılı birinci sömestrede Ata­ türk Üniversitesi'nde verdiğim dersler bir bütündür. Bu derslerde komünizm ve Kürtçülük propagandası yapıldığı id­ dia edilmektedir. Zaten bu ders verme olayının hepsinin bir bütün olduğu mahkemenin karanndan da belll olmaktadır. (Tutanak, s. ı 24- ı 2 5) " . . . A. Saniğın üniversite içinde öğretim görevini yerine getirme sı rası nda ve bundan yararlanarak ... " (Gerekçeli Ka­ rar, s . 1 27) B. San ığın yine aynı devrede üniversite içinde öğretim gö­ revini yerine getirme sırası nda ve bu ndan yararlanak . . . " (Ge­ rekçeli Karar, s. 1 27) Görüldüğü gibi fiil bir bütün olduğu halde. aynı flildeİı dolayı TCK ı 42/ ı ve ı 42/3 ayn ayn uygulanmıştır. Halbuki TCK 79'a göre en ağın uygulanması gerekirdi. TCK 79'a riayet edilmemesi yolsuzdur. Hüküm bu yön­ den de bozulmalıdır. III. ASGARİ HADDEN UZ.AKLAŞMA-TEŞDİT NEDENİ Mahkeme, gerekçeli karannda. "fiilin ü niversite gibi bir yerde işlenmesinden dolayı ve sanığın öğretim görevlisi ol­ masından dolayı teşdlt nedeni uygulanmış ve asgari hadden uzaklaşılmıştır". denilmektedir. 429


" . . . Sanık lsmail Beşikçi'nin ü niversite gibi sadece ger­ çeklerin ve ilmi sonuçların söz konusu edilip tartışılabileceği bir kurumda, öğretim görevlisi s ıfat ını taşıdığı bir sırada ve ayrıca propaganda niteliğinde görülen sözlerinin muhatapla. rı nda ne derece yer ettiğini yaptığı sınavlarla kontrol ettirmek suretiyle mezkur fiilieri işle miş olması nede·niyle, bu hususla­ rın suçun unsurunu da teşkil eylernemesi de nazara alı narak takdiri şiddet sebebi sayılması uygun görü lmüştür. Aynı takdiri şiddet sebebinin komünizm propagandas ında olduğu gibi TCK. nı n 1 42/3 suçu bakımdan da tamame·n ge­ çerli olacağı kanaatına varılmıştır." (Gerekçeli Karar, s. 1 24, Paragraf 4-5)

Bir kere ders anlatmak ve imtihan yapmak iddia edilen suçun esas unsurudur. Eğer ders anlatmak ve imtihan yap­ mak bu suçun unsurlanndan sayilmıyorsa unsur nedir? Öte yandan mahke:r;nenin yukanya çıkardığun teşdit ne­ deni ile ilgili pasajı TCK 1 42/3 ile ilgili teşdit nedenini açık­ layamamaktadır. Halbuki bu hususlar kanuni teşdit nedenidir. Ve ceza tayininde bunlar da ayrıca uygulanmıştır. Dolayısıyla üniversite mensubu olmam ve fiilin görevim sırasında yani ders anlatırken meydana gelmesi iddiaları. hem asgari hadden u zaklaşmada, hem de kanuni artırma nedeninde kullanılmıştır. Aslında Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtih atlarına göre bilimsel bir konunun anlatılmasından dolayı hiçbir ko­ vuşturmaya gidilmemesi gerektiği halde. mahkemenin bu konu ile ilgili olarak iki teşdit nedeni birden çıkarması. bana karşı duyduğu düşmanlığın bir sonucudur. Hüküm bu yönden de bozulmalıdır.

IV. KANUNİ ARTIRMA NEDENİ VARKEN TAKDİRE DAYALI TEŞDİT NEDENİNİN KUL��I YOLSUZDUR

V. TCK'NUN 80. MADDESİNİN PROPAGANDA SUÇLAru:NnA UYGULANMASI YİNE YOLSUZDUR Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 3 . 1 2 . 1 949 tarih 13705/ 430


1 5584 sayılı kararında "lügati manası yayma olan propagan­ da kelimesinin, bir fikıi birçok yerlerde söylenınesini tazam­ mun etmesine göre. suç unsuru olduğu gözetilmeden tesel­ sülden dolayı 80. maddenin tatbiki yolsuzdur� demektedir. Yine Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 29.3. 1 96 1 tarih, ı 1 33/ ı4ı 7 sayılı kararında "Milli menfaatlere aykırı faaliyet teşkil eden sözlerin ayrı zamanlard� ve ayrı mahallerde birden faz­ la söylemnesinin suçun faaliyet ve unsuruna dahil olduğu gözetilıneksizin 80. maddenin uygulanması yolsuzdur� den­ mektedir. Yargıtay içtihatlarından da görüldüğü gibi. mahkemenin 80. maddeyi uygulaması yolsuzdur. h üküm bu yönden de bozulmaladır.

VI. TCK'NUN 80. MADDEDEKi TAKDİRİN UYGULANMASININ NEDENİNİN GÖSTERİLMEMESİ YOLSUZDUR Bilindiği gibi TCK'nun 80. maddede ceza. "yandan ı /6 kadar artırılır�. denilmektedir. Mahkeme asgari had olan 1 / 6'dan uzaklaşmış ve ı /4 oranında ceza tayin etmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında "Kanuni artırım sebepleri muvacehesinde cezanın artırması sırasında. ayrıca bir gerekçe gösterme mecburiyeline ilişkin bağlayıcı bir hüküm veya içtihat bulunmadığından ve müs­ takar uygulama da bu şekilde yapıldığından. artırmalar tak­ diren icra edilmiştir" (s. ı ·25. ·Paragraf 5) diyerek. buradaki asgari hadden uzaklaşmanın gerekçesini açıklamak zorunda olmadığını , söylemiştir. Bu. yolsuzdur. Mahkeme asgari had'den uzaklaştığı zaman gerekçesini açıkça ortaya koy­ mak durumundadır. Aksi halde. keyfilik olur. Bu bakımdan hüküm, bu yönden de bozulmalıdır.

43 1


BÖLÜM X

SONUÇ

ı.

BİLİM YARGlLANMIŞTIR

A.

BİUM NEDİR?

Bilim, bilim adamina, (eğer şu şu) şartlar var ise (şöyle şöyle) olur. şeklinde önermeler yapmak olanağıru veren bir tahlil metodudur. Bilimin inandırmak. nihai gerçeği bulmak gibi bir amacı yoktur. Gerçeği değiştirmek. gerçeği gizlemek. gerçeği baskı altında tutmak gibi bir amacı da hiç olamaz. Bilim. objektif gerçeğin tahlilini yapar. Bilim, deneysel aleme sadece bir bakış metodudur. Deneysel alan ile ilgili olarak bilimsel araştırmalar ve incelemeler yapan herkes bu aleme belirli bir metot açısından bakar ve yine çalışmalanru ancak belirli bir metot açısından yürü tür. Bu gerek fizik olaylarda, gerekse toplumsal olaylarda aynıdır. değiŞmez. Herhangi bir hadisenin ilmi metot dahilinde ele alırup alınmadığıru hadisenin bünyesinde olanlarla söylenenler arasındaki ilgi tayin eder. Bu bakımdan "su 100 derecede kaynar" şeklindeki bir ifade nasıl bilimsel ise "kapitalizmin gelişmesi feodal üretim ilişkilerinin üstyapı kurumu olarak görülen aşıret ilişkilerini de tasfiye eder" şeklindeki ifade de bilimseldir. Aslında, bir konunun bilimselliği, evrensel kanunlara erişebilme yeteneği ile ölçüldüğüne göre. somut gerçekler­ den hareket edip bunun tahlilini yapmaya çalışmak ve bir modelden faydalanmak sosyal bilimler alarurun "bilimselliği­ nlrı" temel şartı olmaktadır. ·

432


B. DÜŞÜNCE HÜRRİYETİ ile BİLİM HÜRRİYETİ ARASINDAKİ FARK

Öte yandan 1 96 1 Anayasası, Türkiye'de b ilimsel faali­ yetlerin gelişmesine önem verdiği için, düşünce hürriyetini düzenleyen 20. maddesinde. bilim ve sanat hürriyetini dü­ zenleyen 2 1 . maddesinde ve üniversite özerkliğini düzenle­ yen 1 20. maddesinde, bu amacın gerçekleşmesine yarduncı olacak kesin teminatlar getirmiştir. Anayasanın maddeleri aynen şöyledir: Madde 20 : Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sa­ hiptir. Düşünce ve kanaatlarını söz, yazı, resim ile veya başka yollara, te.k başına ve­ ya toplu olarak açıklayabilir. Ve yayabi­ lir . . . Kimse düşünce kanaatlarını açıkla­ maya zorlanamaz. Madde 2 1 Herkes ilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme. açıklama. yayma ve bu alan­ larda her türlü araştuma haklarına sahip­ tir: Madde 1 20 : . . Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıla­ rı serbestçe araştırma ve yayında buluna­ bilirler . . . Düşünce hürriyeli, toplumu ilgilendiren. toplum yaşayı­ şı ile ilgili konular ve meseleler hakkındaki görüş· ve düşün­ celerin açıklanması anlamına. gelir. Şahsi bir kanaat ve tercihin yayılması. savunulması, tavsiye ye telkini niteliği taşınıaktan çok, belli bir konunun, ya da olayın öğretilmesi, anlatılması. açıklanması. yorum­ lanması anlamına gelen ifadeler bilim hürriyetinin alanı içinde sayılmak gerekir. Süj enin biİim konularını, obj ektif nesneler olarak açıkla­ yıp anlatılınasında ise bu meseleler karşısında. takınılan sübjektif bir tavır ve bu tavın savunmak. aşıJamak, yaymak kasıt ve eylemi bulunmadıkça, bir şahsi tercihin ya da inan­ cın açıklanması için yapılan ifade hareketleri söz konusu ol­ madıkça. b ilim hürriyetinden söz edilecektir. Zira haklı olarak ·belirtildiği gibi, bilimlerin kendilerine has ve bili�sel nitelikte. öğrenme, araştırma ve öğretme me.

433


tatlan vardır. Bunlara uyulmak, yani bilimsel nitelikleri ko­ runmak suretiyle yapılacak çalışmalar bi.ljm ve sanat hürri­ yetine girecektir. (Anayasa Mahkemesi'nin TCK ı 4 ı 1 ı ve ı 42./ ı ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı, Esas ı 963/ ı 73, K. ı965/40, 26 Eylül ı 965: Resmi Gazete, 25.7. ı 967, Sayı ı 2656) Düşünce hürriyeti ile bilim ve sanat hürriyeti arasındaki bu mahiyet farkı, her iki hüniyetin de, bilhassa yeni anaya­ salarda ayn ayn düzenlenmesine yol açmıştır. (Yılmaz Gö­ nül, Neye Kapalıdır? Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 22, No. 3 , s. 238) Zira. bilimsel bilgiler, "herhangi bir kavramı açıklama. yayma, kavramlannın ifade ettiği pasif anlamı aşan, başka­ lan üzerinde·, bir idrak, bir fikir, bir eğilim, bir heyecan ve türlü ruhi olaylar yaratmak amacını da güden propaganda" kelimesinin ifade ettiği (düşünce hürriyeti ile ilgilidir) arıla­ ma sahip değildir. (Rozl Balkanlı, Mukayeseli Basın ve Propaganda, Ankara ı 96 1 , s. 640, 64 1 ) Görüldüğü gibi anayasa 2 0 ve 2 ı . maddelerde getirdiği, düşünce hürriyet!, ve bilim ve sanat hürriyetine ilave olarak "üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştır­ ma ve yayında bulunabilirler" demek suretiyle üniversitenin bilimsel özerkliğini de kesinkes teminat altına almıştır. Bu­ nun gerekçesi şudur: Bilindiği gibi ü niversite . bir yandan insan ihtiyaçları, öte yandan bunları karşılayabilecek kaynaklar ve bunların kul­ lanılma yöntemleri hakkında soruşturma yürütür. Yeni ta­ nımlar yaparak bu soruştu rmayı tamamlar. İşte soruşturma ve tanımlama sürecinin etkirıliği yani fikir üretme fonksi­ yonu üniversitenin ve ü niversiter çalışmanın ayıncı bir nite­ liğidir. Üniversite ve bilim adamı bu etkinliğini, ancak, her türlü baskıdan uzak kalmak suretiyle geliştirebilir. Bu ba­ kımdan üniversite, gerçeği baskıdan uzak olarak arama olanaklannın en yüksek düzeyde geliştiği bir kurumdur. Gerçeği baskıdan uzak olarak arama, üniversiter faali­ yetler için geleneksel bir veri değil, bu faaliyetler için zorun­ lu olan temel bir fonksiyondur. Üniversite ancak, özünde. böyle bir temel fonksiyonu taşıdığı sürece vardır. Aksi halde yoktur. Çünkü "baskı" ve "üniversiter çalışma" yani "bl434


llmsel araştırma" kavramlan özünde birbirine zıttır. Gerek

üniversite dışı politik baskılardan etkilenen, gerekse üniver­ site içi haskılann etkisi altında kalan bir üniversitede, ilim adamlannın üniver�iter faaliyetlerde bulunması, yani gerçek anlamda bilimsel araştırmalar yapması mümkün değildir. Böyle kurumların adı her ne kadar üniversite ve bu faaliyet­ lerin adı da üniversiter faaliyet ise de, fiili olarak değildir. Bu ad altında. bu şekil de faaliyet gösteren kurumlar. özünde, üniv.ersite ve bilimsel araştırma kavramlan ile çatışma ha­ lindedirler. Bütün bunlardan dolayı üniversiter çalışma. yani bilim­ sel araştırma gerçeği baskıdan uzak olarak arama faaliyeti ile eş anlamlıdır. Bü tün bunların ötesinde bilimsel araştır­ malann ve bilimsel eserlerin kaderi, siyasi iktidarın ve toplu­ mun onu kavrayış biçimine de bağlı değildir. C.

BİLİM KÜRT TOPLUMUNUN SORUNLARINI DA İNCELER

Bütün bu verilerin ışığı altında: 1 . Türkiye'de Kürt halkının yaşadığını söylemek. 2. Kürt dilinin Türk dilinden ayn bir dil, Kürt kültürü­ nün Türk kültüründen ayrı bir kültür olduğunu söylemek, 3. Kürt toplumunun yaşadığı bölge olan Doğu Anado­ lu'da şeyhlik, ağalık ve aşiret reisliği gibi feodal kurumların var olduğunu ye feodal üretim ilişkilerinin hüküm sürdüğü­ nü söylemek, 4. Doğu Anadolu'daki feodal ilişkilerin (çeşitli nedenle­ rin etkisi ile) hızla kapitalizme doğru dönüştüğünü . bu dö­ nüşümle birlikte feodal ku rumların tasfiye olduğunu ve feo­ daliziDin siyasi kurumu olan aşiret organizasyonlarının yıkılarak ve tasfiye olarak daha ileri bir sosyal ve siyasal or­ ganizasyon olan "ulus�un ortaya çıktığını söylemek, 5. Uluslaşma'nın "ana dil" üzerine yapılan baskıların kaldınlması. kültürel fonksiyorılann serbestçe geliştirilmesi olup ayn bir merkezi, siyasi otoriteyi gerektirmeyeceği, dola­ yısıyla .herhangi bir devletin bünyesinde birbirlerinin dil ve kültürlerine, hak ve m('nfaatlanna saygı duyan. birbirleriyle

435


eşit, birden fazla ulusun yaşayabileceğinl, Türkiye'de de bir­ birlerinin "Türk toplumu olma" ve "Kürt toplumu olma" özel­ liklerine saygı duyan halkların bir arada ve eşit ilişkiler Için­ de yaşayabileceğini söylemek,

6. Birleşmiş M il letler İnsan Hakları' Evrensel Beyanna­ mesi, Arupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve 1 9 6 1 Anayasa­ sı'run 2 , 1 0, 1 2 ve 1 4. maddeleri muvae'ehesinde ana dili ko­ nuşma hakkırun lnsan haklanrun özü olduğunu. dokunula­ maz. devredilemez, vazgeçilemez bir hak o1duğunu ve yuka­ nda sözü geçen hukuki metinlerin herhangi bir h alkın ve kültürün asimilas:yonuna ve katıedilmesine kat'i sure t te izin vermediğini, bütün halklarm ve kü ltürlerin yaşama ve geliş­ me ve geliştirtime haklanrun olduğu nu , bu açıdan Kürt dili­ nin ve kültürünün de gelişme ve geliştirilme haklan olduğu­ nu söylemek, bilimsel faaliye tlerin kendisidir, çeşitli toplumsal bilimle­ rin meşru ifadeleridir. Çünkü mahkemenin, gerekçeli kararında da belirttiği gi­ bi "dünya ölçüsünde bilgi ve görüşlerin yaşadığı üniversite­ deki bilim adamının. obj ektif gerçekleri bu lmaya çalışmak ve bulduğu herhangi bir gerçeği sırası gelince bildimıekle gö­ revli"dir. (Gerekçeli Karar. s. 1 22, Pargaraf l l Yine bunun gibi yani bu verilerin ışığı altında:

7. Üniversitenin amacının ve görevinin resmi · ideoloj iyi yapmak ve yaymak. yani toplumlara zorla kabul etlirilmiş veya tek gerçek olarak empoze edilmiş fikirleri yapmak ve yaymak olmayıp ülkenin objektif . gerçeklerini baskıdan uzak. h ü r ve bağımsız bir şekilde araştırmak olduğunu söy­ lemek, 8. Bilimsel tarafsızlığın üniversitenin içinde doğup bü­ yüdüğü, geliştiği toplumların, iyiyi ve doğruyu göstermek gö­ revi ile karşı karşıya geldiği zaman susmak ve ilgisiz kalmak olmayıp böyle bir davranışın görevden kaçmak anlarnma geldiğini söylemek, 9. Üniversitenin ilim ışığı altında yukanda özellikleri sa­ yılan objektif araştırma ve buluşlara göre doğru ve memle­ ketin yararına gördüğü her şeyi söylemek zorunda olduğunu bildirmek,

436


bilimsel zihniyctte ve bilimsel davranışa uygun faaliyet­ lerdir. D.

BİLİMSEL BİLGİ ve RESMİ İDEOLOJİNİN ÇATIŞMASI KARŞ/SINDA DEVLETiN GÖREVİ NEDİR?

Bütün b u nlardan başka: 1. Sosyoloj i vakalara dönük bir ilimdir. Bu bakımdan pozitiflir. 2. Aşiret feodal yapının yıkılması, kapitalistleşme. kapi­ talistleşmenin sonuçlan. kapitalistleşmenin dinamikleri ve bununtoplum yapısında meydana getirdiği etkileri:

a) Za m an boyutu içinde. b) Değişim içinde incelemekle görevli ve yetkilidir. Bun­

lar sosyoloj ini n meşru ifadeleridir.

3. Fikir ü retme fonksiyonu n u n e tkin ve dinamik bir sü ­ reç olduğu da düşü nülürse bu ko nul arla ilgili olarak çalış­ malar ya pa n ilim a d a mla rın ın b i l i msel görüşleri ile politika­ cı1ann. gid erek resm i. ideolojinin çatışması sonunda ne olacakL ır"? Örneğin resmi i d eoloj i el e ve o n a bağlı olarak politi­ k a c ı la r ı n g ör üş ü nele " Kürt yoktur. herkes Türkt ü r", "Kürt di ­ ye b ir e t nik g ru p , b ir h alk yoktur·· . "Ki.ı rtçe d iye b ir dil yok­ tur" . . . iddialan yer almaktadır. ResıTü ideoloji yalana daya­ nan bu iddialar üzerine ku ru l mu :;; l u r Ve bu görüşler son derece ciddi bir şekilele son elli seneelen beri savunulmakta­ dır. Halb u ki b u n l a r gayri ciddi ve g ü l ü nç iddialardır. Top­ lumbilimci toplumsal olayları olduğu gibi, h içbir değişikliğe uğratmadan . baskıdan uzak bir şekilele araştırmak, gerçeği olduğu gibi kabullenmek zorunda olduğu için bütün gerçek dışı ve b ilim dışı iddialara itibar etmeyecektir. Olanı yani so­ m u t olanı kendisi araştıracaktır. Fakat bunun için gerçeği kab u l ederek işe başlayacaktır. "Tü rkiye'de Kürtlerin olduğunu, Doğu Anadolu'da ken­ dine has dil ve kültürü olan Kürt halkının yaşadığını" söyle­ mek, elbette bilimsel bir öneri olamaz. Bu sadece bir gerçe­ ğin ifadesidir. "Türkiye' nin nüfusu 36 milyondur", "Güneş her gün doğar" . . . şeklinde bir gerçeğin ifadesi. Fakat bu ger.

437


çeğin kabulü Doğu Anadolu ile ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmalann asgari şartıdır. ·

4. Bu sorunun pratik sonucu şudur: Bilim adamlannın bilimsel görüşleri mi devlet yönetimini etkileyecek, yoksa devlet yönetimlerinin ve politikacılann gerçek dışı ve bilim dışı ve politik ideoloj iyi yansıtan görüşleri mi tartışmasız bir gerçek olarak kabul edilecek? Bilim adamianna ve üniversi­ teye de bu empoze edilecek?

a) Bilim adamlanrun bilimsel görüşlerinin devlet yöneti­ mini ve politikayı etkilernesi ve daha iyi bir yönetim ve politi­ ka yapılmasını sağlaması söz konusu ise bilim adamlan bi­ limsel görüş ve yayınlarından dolayı ceza tehdidi altında bulundurulmamalıdır.

b) Eğer "gerçekleri devlet yönetenler ve politikacılar za­ ten biliyorlarsa, devlet yönetiminde bilimsel çalışma ve araş­ tırmalara ihtiyaç yoksa. resmi ideoloj i tek t artışmasız bir gerçek olarak kabul ediliyorsa" . o zaman üniversiteler kapa­ tılmalıdır. Zira üniversite kavramının üstünde , üniversite fa­ aliyet kavramırun özünde hiçbir zaman resmi ideoloj iyi yap­ ma. tek ve tartışmasız olarak yığınlara empoze edilmeye çalışılan yalana dayanan politik ideoloj ilere kılı11ar arama fa­ aliyeti yoktur. Resmi ideoloj iyi meşrulaştırma faaliyeti bilimsel bir faa­ liyet olamaz. Üniversiteler resmi ideoloj i yapılmasının ve ya­ yılmasının aracı olarak kullanılamaz. Hele bu ideoloj iler ya­ lanlara dayandınlarak geliştiriliyorsa bu hiç olamaz. Çağdaş ü niversite resmi ideoloj ilerin yapılmasına ve yayılmasına araç olan organlar değil . etkin ve dinamik bir süreç içinde fi­ kir ü reten merkezlerdir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında. bilim adamının gerçek­ ten bilimsel görüşleri ile resmi ideoloj i çatıştığı zaman ne olur? Ve resmi ideoloj i "kitlelere baskı. terör ve zorbalıkla inandırılmaya çalışılan ve yalana dayanan" bir ideoloj i ise çözüm ne olacaktır? (Burada kasıt bilimsel araştırma yap­ ma, bu konuda gayret sarf etmedir. Araştumanın çok iyi bi­ limsel araştırma olup olmadığı söz konusu değildir. Ö nemli olan, bilimsel davranma kastıdır.) Demokratik toplumlarda devlet . gerçeği inhisarında tu­ tan bir kurum değildir. Bu bakımdan toplumsal gerçeğin

438


araştırumasına sınır getirrnemiştir. Yönetim, bilimsel eleşU­ liye her zaman açıktır. ı 96 ı Anayasası da her şeyden önce demokratik bir karaktere haiz olduğuna göre bilim adamla­ nnın yalana dayandınlan resmi ideolojiyi kabullenecekleri, yalana ve yanlışa dayanan resmi ideoloj iyi yapacakları ve yayacaklan şeklinde bir kural olamaz. yoktur. Böyle bir ku­ ral çağdaş demokratik toplum anlayışı ile üniversite fonksi­ yonlan ile ve anayasa ile çelişir. Bütün bunlardan dolayı resmi ideoloj i ile bilim adamlarının bilimsel görüşleri çatıştı­ ğı zaman elbette bilim adamlannın görüşlerine itibar edile­ cek ve bilim adamlan bu görüşlerinden dolayı ceza tehdidi altında tutu lmayacaklardır. Hele. "YALAN"a dayandınlan bir resmi ideoloj i bilim adamlarına kati surette empoze edileme­ yecek, bilim adamlan bu YALANI benimsemiyar diye ceza­ landınlmayacaklardır. Bütün bunların ötesinde Anayasa Mahkemesi'nde Tür­ kiye İşçi Partisi'nin kapatılması ile ilgili (Esas sayı: ı 97 ı /3. karar sayı: ı 9 7 ı /3. karar günü 20.7. ı 97 ı ) karan da önem­ lidir. Anayasa Mahkemesi bir karannda, "Bir partinin siya­ sal eyleme yönelmiş bir kararı bilimsel bir toplantıya sunu­ lan bir bildiri ya da bilimsel bir kurulun bilimsel açıdan incelediği konuda verdiği bir karar değildir." (Resmi Gazete . Sayı 1 4064. 6 Ocak ı 972 . s. ı 4 . Sütun l ) diyerek. Türki­ ye'deki Kürt sorunu konusunda bilimsel olarak araştırma ve inceleme yapılabileceğini açıkça ifade etmiştir. (Davalı parti­ nin savurunasına kaynak olarak gösterdiği Profesör Doktor

İbrahim Yasa'nın. Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları isimli araştırmasını böyle bir faaliyet olarak kabul

ettiği anlaşılıyor.) Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile ı 965 yılında ver­ diği esas ı 963/ ı 73. karar ı 965/40 sayılı ve bilimsel araştır­ malann sınırlandırılamayacağı, bilim hürriyetinin sınırlandı­ rilamayacağına dair olan ve yukand� da sözünü ettiğimiz karan arasında bu yönden bir paralellik vardır. Bütün bunlara rağmen mahkeme bilimsel olduğu açık seçik belli olan faaliyetlerimi almış ve akıl almaz bir keyfilik­ le yargılamıştır. Mahkemenin sık sık bilim. insan haklan gl­ bi kavramlardan söz etmesi adatmacadan başka bir şey de­ ğildir. 439


Bu bakırndan mahkemenın sık sık bu kavramlardan söz etmesi kat'i surette buna inandığı anlamına gelmez ve keyfi davranışlannı örtbas edemez. Neden? ll.

A.

KÜRT HALKININ "KÜRT TOPLUMU OLMA" NİTELİKLERİ YARGI KONUSU YAPILMIŞTIR BİUM ADAM! "KİTLEIERE ZORBAUKl.A İNANDIRIIMA YA ÇAUŞILAN ve YALANA DAYANAN İDEOLOJİLER"DEN Mİ, OBJEKTiF GERÇEKLERDEN Mİ HAREKET EDECEKTiR ?

ı.

Kürt Halkının Varlığı

Mahkeme temyiz dilekçemin 274-277. sayfalan arasında belirttiğim gibi wKürt" halkından söz etmiş olmarnı TCK 1 42 / 3 ile ilgili suçun maddi unsuru olarak göstermiştir. Bu­ nun ne kadar sakat bir durum olduğunu terrıyiz d il ekç emin 1 78-29 1 . sayfaları arasında gösterdim. Orada görüldüğü gibi cumhuriyet ten bu ta raf;:ı b irçok ye tkil i ler Kürt halkının varlığını açık veya dalaylı bir şekilele ifade e t mişt ir.

Askeri Savcı ise somut clavamızcla, Kürt halkının varlığı­ nı hiçbir şü pheye ye r b ı rakm aya c ak şekilde irade etm işti r. Bunun yanında mahkeme bile b unu d al ayl ı olarak ifade etmek zorunda kalmıştır. (Tcmyiz cli l e kçe s i 290-29 1 ) Aksi halde mahkeme: ,

WKürt halkı nasıl uluslaşır". wKürt h alkını asimile etmek mümkü n değil midir". wKürt halkı uluslaşınca ne olu�". wMustafa Kemal'in sözünü ettiği Kürt halkı nerede yaşa­ yan Kürt halkıdır?" . wKürt halkı kendi kaderini nasıl tayin eder" . . . gibi soru­ lan sorar mıydı? (Esas 1 9 7 1 1 53 sayılı dosya ile ilgili olarak 5 Haziran 1 972 tarihinde yapılan sorgu , s. 3-4; Bu dosya aynı tarihte ı 972 /6 esas sayılı dosya ile birleştirilmiştir)

440


Mahkemenin Keyflllğl ve Zorbalığı

2.

B ü t ü n b u nlara rağmen mahkemenin, "Kitlelere zorbalık­ la inandırılmaya çalışılan ve yalana dayanan bir i d eoloj i" ge ­ reği olarak. "Kürt halkını yok farzed ip", b u n u söyleyenierin suç işlediğini ileri s ü rmesi kesinkes kendi görevi ile ilgili de­ ğildir. Zira mahkemeler yalana ve yalancılığa pirim veren ya­ lana dayanan ideolojileri savunan kuru l u şlar olamaz. M a h ­ kemeler gerçeğ;i ortaya çıkaran yalana yanlışa zerre kadar itibar e tmeyen müesseselerdir. Som u t olayımızda mahkeme , insanlık haysiyetine aykırı. çirkin, hukuk ve insan

hakiamu rencide eden bir yalanı,

çok bilimsel b u ld uğu "Part Tü rkleri hikayeleri ve kurt ma­ sall arı" ile meşrulaşlırarak kab u l ettirmeye çalışmaktadır. K ü rt hal kının obj e k t if varlığı b u kadar açık - se ç ik bir şe­ kil d e ortada d u ru rken. h i kaye ve masallarla bunu yok say­ maya çal ışma k g ü l ü nçtür. Ç ü nki."ı mahkeme , b u ya b n a b ilimsel d e di_fti. hikaye ve masall arla kılıf geçirmeye ç a l ışırken milli d uyg u l a r ı gerçek­ ten zay ıfl atıcı

b ir suç işi em e kt e n ele kendi sini alamamıştır. ve ben l i kle ri n i u n u t ­

Bu su ç u n maddi fiili "Tü rkl e r d il lerini tular. . .

Kü rlleştilcr. . . "

d iyerek Tü rk

h a lkına

"AH MAKLIK"

izafe ed il m iş olmasıdır. Eğe r n ı c.ı h kc me ni n ve sözü geçen h i ­

nıaııl ığına göre h a re ke t e d i p . ırk o l u p , zam a rıb ç e şi l li allında kal<ı rak be nl ikl erin i k ayb e ­

kaye ve masalların yazarl a n n ı n b ir an için

"

Kü rl le r i ıı Tu rani" b i r

d il ve kü l t ü rl e ri n e t kisi

.

"

dip Kü rlleş t i kl e rin i" kab u l ed e ce k o l u rsak, akl ımıza şu soru ­ la r gelmektedir. Acaba

asırl:ır boyu n c a .

S ovy e t le r Birliği'nde b u l u nan

Tür kl er . niçin Ruslaşmaclılar? Peki ya I rak'taki Türkme nler. Macaristan, Kıbns, Almanya ve hatta Amerika 'daki Türkler. niçin

u lu sal

dilleri ni

u nu t u p ,

içinde

b u l u nd u kl a rı

u l u sa

transfer olmadılar da Tü rkiye Kü rdistanı'ndakiler Kürt top­ lu m u içinde erid iler? I rak'taki Kürt o t orıomisine . Su riye , İran ve Sovyetler Bir­ l iği'ndeki K ü rt ulu sa l h aklarına ne den ir? İşte mahkemenin resmi ideoloj inin ve icra orgarıır:un em­ rinde . sözü geçen yalanı-yaniışı empoze eelerken ve b u nu yu rtseverlik olarak gösterirken. mahkeme fon ksiyonlan ile

44 1


kesinkes ters, zorbalıkla. baskı ve terörle. kitlelere inandıni­ maya çalışılan ideolojik yalanları. hikayeler ve masalları bi­ limsel diye sunup, gerçekten bilimsel olan ve objektif duru­ mu tahlil eden ycizılan, akıl almaz bir keyfilik ve sorumsuz­ lukla geçiştirmesinin hazin sonucu budur. Ortaçağ'daki hakimler bile bu kadar sorumsuz ve keyfi değildi. Öte yandan 28.7. ı972 tarihli savunma dilekçemizin ı 78 ve ı 79. sayfasında (Madde ı sı sorduğum sorular var? Ciddi bir mahkeme sırf bilimsel faaliyetlerinden dolayı yargıladığı bir kişiyi yargılarken hikaye ve masallar değil, ciddi fikirler ileri sürer. Sözü geçen sorular hala ortadadır. O sorular ce­ vaplandınlmadan mahkemenin sorurnsuzluğunu· ve keyfili­ ğiili ört-bas etmesinin hiçbir olanağı yoktur. Öte yandan. bilimsel bilgi diye hikaye ve masallan em­ poze etmeye çalışan mahkemenin bu kadar basit sorularm sorulacağını hesaba katmaması. yalana dayanan bu politik hesapiann ne kadar kısa vadede deşifre olduğunu açıkça göstermektedir. 3.

Somut Talebim Şudur

a) Sıkıyönelim mahkemesi Kürt halkının varlığından söz etmeyi TCK 1 42/3 ile ilgili suçun maddi unsuru saymıştır. b) Kürt halkının varlığı konusunda mahkemenin ve be­ nim görüşüm çok farklıdır. Mahkeme daha önce sözü edilen, "Part Türkleri hikaye­ sini ve kurt masallannı" en son bilimsel bilgi diye öne sürü­ rek böyle bir varlığın olmadığını sqyleyenlerin (vatan haini) olduğunu söylüyor. Ben ise bunu çok gülünç buluyorum. Aynı zamanda bu kadar çirkin bir ideolojik yalanı. bilimle, insan haklan ile, hukukla, çağdaş demokratik toplum ile bağdaştıramıyorum. "Kürt halkının varlığını� reddedenleri. baskı, zorbalık ve te­ rörle, ideolojik bir yalanı. kitlelere kabul ettirmeye çalışan kişiler olarak nitelendiriyorum. c) Madem ki mahkeme, fülin maddi unsuru olarak bu konuyu göstermiştir. O halde bu da Yargıtay def1:etimine ta­ bidir. Mahkeme "Kürt halkı yoktur� diyerek kendi fonksiyon442


lan Ue hiç ilgisi olmayan bir ideoloj inin ve yalanın hizmetin­ de "YALAN" söylemiştir. H üküm bu yönden de bozulmalıdır. B.

KÜRT HAl.KlNIN REDDİ; SONUCU KATLİAMCIUGA VARAN BİR GÖRÜŞTÜR

ı.

Demokrasilerde Devletin Rolü

Klasik demokrasinin devleti. bütün ideolojiler karşısın­ da tarafsız. onları hoşgören, fertleri belli bir ideolojiyi kabule zorlamayan. bu seçimi onlara bırakan, tarafsız, hoşgörür ve liberal bir devlettir. Fikir tartışmalanna açıktır. (Bülent Ta­ nör, Çağdaş Siyasal Doktrinler, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını. Ankara 1 970, s. ı 1 4) Kamu düzeninin korunması ile kastolunan, belli bir si­ yasi iktidar felsefesinin dokunulmazlık zırhına bürünmesi. değiştirilmesi, tenkit ve tartışmalara konu olmarnası değil. toplum hayatının karışıklığı. anarşiye boğulrnasına yol aça­ cak faaliyetlerin engellenmesidiL Yine bunun gibi milli gü ­ venlik kavramına da ideolojik bir anlam vermeye imkan yok­ tur. M illi güvenlik herhangi bir ideoloj inin, belli bir siyasi felsefenin korunup esirgenrnesi değildir. Demokratik ve ço­ ğulcu bir toplumda. devlet bir ideolojinin ve anlayışın bekçi­ liğini yapmaz. Balılı ve hürriyetçi demokrasi anlayışı, hürri­ yet'in ancak "eşitlik"le bir arada yürüyebileceğini kabul eder. (Bülent Tanör, 196 1 Anayasası ve Siyasi Düşünce Hürriyeti, İstanbul 1 970, Öncü Yayınları. s. l 92) 2.

Devlet Baskı ve Terörle Herhangi Bir ideolojiyi Kitlelere Kabul Ettiremez

Yukarıda özelliklerine kısaca değindiğimiz demokratik düzenlerde devlet. b ir ideolojiyi baskı. terör ve zorbalıkla kit­ lelere kabul ettirmeye çalışamaz. Hele bu yalana dayanan bir ideoloji ise bunu hiç yayarnaz. Daha yukandaki bölümlerde de değindiğim gibi Türki­ ye'de Kürtlerin olmadığı. "Kürt" isimli b ir halkın olmadığı. "Kürt dilinin olmadığı", "kitlelere . baskı. terör ve zorbalık yo­ lu ile kabul ettirilmeye çalışılan ve yalana dayanan bir ideo44 3


loj idir." Bu yalanın benimsetilmesi yolunda siyasi iktidarlar bütün olanaklarını ve propaganda vasıtalarını seferber ettiği iç_in bu resmi bir ideoloj i haline gelmiştir. Türkiye'de siyasi iktidarların yalana dayanan resmi bir ideolojiyi kilJelere ka­ bul ettirmeye çalışması demokrasi ile kati surette bağ da şa­ maz. S.

Gerçeğin İnkarı, Bunu Yapanları Katliarncılığa Götürür

ta rih l i savunma d ile kç e mi n , 1 8 7 - 1 9 1 ( M a d d e sayfalan arasında. Türkiye de d ol ay b ıyl a Do.(t u Ana­ dolu 'da meyd ana gelen deği şm elerin " K ü rt lü ğ ü ne sahip çı­ k a n K ü rt t o plu mu olma özelli klerini savu nan", "Kü rt t oplu­ m u olma özelliklerini kayb e lm e k istemeyen". b unun için b l'ı yü k b ir d ikkat ve çaba sarfeden. yeni bir Kürt nesiini or­ taya ç ık a rd ığ ın ı Devrimci Doğu Kü lt ür Occı kları'nın b öyle bir süreç s o n uc u ku ru l duğ u n u beiirtnıiştim . Asırlar boyunca geri kalmış-geri b ır a kıl m ı ş Kürt t o p l u ­ m u nt ı n il ik l e rind e n süzüle süzüle gelere k o l u şm u ş . g ü n ü ­ m ü z ü n Kl'ı rt nesi L 1 9 2 5 yıl lanncl;ı. kc rı clilerine ve rilen "köle­ lik h akkına" ( Bk. Temyiz cll.le kç e s i . s. 2 7 8 . nı a cl cle· 2) şiddetle lı a ş ka l d ı rıyo rlar. Ve e şi tlik isliyorb r. B u o l u ş u m u b i.'ı y ü k bir ağırb a şlıl ıkl a , h ey e c an a kapıl m a d a n . bilimsel verilerin ı şı ğı a l t ın d a . y a l a n a ya n lı şa ill ifat e tm e d e n . d i kalle iz l emek ve ge­ reklerini yapmak gerekir. Bu kon u d a h eyec a n a kapılmak. yala n ı -y a niışı b ilimsel diye gösterme h afiD iği nd e b u l u nm a k ü stelik empoze etmek. ya panla rı g ülünç duruma düşüreceği gibi kendi ke n d i l e rini aldalmalarına da sebep olur. Kürt t o p l u m u ile siyasi iktidarlar a ra s ı nd a b ir k u l upl a ş ma b öy l e s in e b ir süreç i ç i n d e açıkç a ort ay a çılan a k t a d ır . B i r t opl u m da "ben Kürdüm" d iye ni e r in ve "Kürt t o p l u m u ol­ ma"nın b ilincine erişenlerin sayısı gü nelen güne artarken merkezi otorilenin Kürtleri inkar eden tutumu ku l u p la şm a nın b aş l ıc a amilidir. Kürtler haklı olarak "1\.ürt t o p l u m u o l­ ma" özelliklerine sahip çı k a c akl ar d ır . D a h a önceki bölümler­ de ve savunmamda da belirttiğim gib i , b u , Tü rkiye' nin bütünlüğü içinde . Kürt diline ve Kürt kül lürü n ü n ge l i şme s i � 2 8 . 7 . 1 9 72

'

2 8 - 22)

.

.

.

"

"

,

,

-

,

­

­

·

444


ne karşı yapılan çağdışı haskılann kald ırılması ve eşitliğin sağlanması ile çözü lür. B u , bilimin. İnsan haklannın. çağ­ daş h u ku k ve demokrasi anlayışının. giderek insan hakları ­ na dayanan demokratik anayasanın gereklerindendiL

Görül d üğ ü gibi iki z ıt kuvvet ke n d i i s t i ka m eti nd e ge l i ş ­ me s ü reci içindedir. Birisi "Kürdüm" diyen kişilerin g ü n geç ­ tikçe artması ve "Kürt toplu m u olma özellikleri"ne sahip çı­

kılmaya b aş l a nm a s ı öteki ise bu gelişiiDe r ağm en K ü rtle rin vanğını ink a r eden siyasi iktidarların d u rumu . ,

Buna rağmen siyasi Eüidarlar. Kü rtlerin bu en demok­

ratik, a n ay a sa l h aklarını vemıcmek için, Ki."ı rtleri inkar eden t u t u m u daha da sürdürü rse ne ol u r? Bu , ku t u plaşmayı d a ­ h a da hızlandınr. B u n u n sonucu ise Kürt t op l u m u n u n katli­ amına dönü k olan. silahlı baskı ve terör hareketlerinin hız­

lanması olur. S iy a si iktidarların b u haklan vermemek için başvu racakJan e n son çare b u d ur.

Şu rası m u h akkak ki , artık. çağımızın koş u l ların d a her­

hangi b ir to plu m u köle d ü z eyi n ele t u tmak mümkün d eğ ildir.

Toplumlar artık. eşillik için , demokratik haklar için müca­ dele ediyorlar. H erhangi bir topl urnu n a nayasal demokratik haklarını uzun mü ddet. ba�kı allında l u trnanın, yo k sa:v-ma­ nın o lanağı kalmamıştır. Anayasal d emokratik hakları ideo­ l oj ik yala n l arl a baskı . terÖr ve ;;orbal ıkla gasp edilen b ir Lop­ ,

lı,ım,

ilgililerin hiç beklemedikleri bir anda. doğrudan doğruya siyasi taleplerle karşıya ç ıkabilir. Çağımız bu ti p olaylara sık sık tanık olmaktadır. Bu arada bu kadar b ü yük bir çelişme ve eşitsizlik var­

ken. Kürt halkının. Türk halkı ·ue birlikt e . "kaderd e . kıvanç­ ta ve tasada ortak bölünmez b ir b ü t ün" halinde olmaları mümkün değil dir. Anayasanın başlangıç kısmı, ancak eşillik

ilkesinin gerç ekl e şme s i ile h ay aliy e t kazan ır.

4.

Siyasi İktidarların Kürt Kültürünü Katleden Tavırları, İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'ne Aykırıdır

a) 1 948

t a rih l i İnsan Hakları Evrensel Bildirisi hukuk

bakımından b ağlayıcılığı ne

olursa

olsun.

hem Birleşmiş

Milletler Anlaşması'nın i ns a n haklanndan söz eden madde-

445


lerinin bir yorumu ve açıklaması olmak yönünden, hem de felsefi ve ahlaki etkileri sebebi ile önemli bir güce sahiptir. Edip Çelik, Milletlerarası Hukuk, i stanbul 1 965, s. 387, 388. ilhan Akın, Temel Hak ve Özgürlükler, i stanbul Ü niver­ sitesi Hukuk Fak. Yay ., i stanbul 1 968 , s. 1 02) Kemal Fikret Arık, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi Üzeri ne Bir Deneme, Siyasal Bilgiler Fakü ltesi Yayını, Anka­ ra 1 965, s. 3 Hüseyin Nail Kubalı, Anayasa Hukuku , Hukuk Fak. Yay . , i stanbul 1 966, s. 204; Turhan Feyzioğlu, Demokrasi­ ye ve Diktatörlüğü Dair, Forum Yay , Ankara 1 961 , s. 53 Anlaşmanın üye devletler bakımından bağlayıcı gücü mutlak olduğundan, bildirinin de M ille tl e rara sı Adalet Diva­ nı'nın 38. maddesinde bulunan, uygar milletlerce ve tanınan ve benimsenen hukukun genel ilkelerinden sayılması gere­ kir. Türkiye tarafından da kabul edilen bildirinin Türkçe metni, Resmi Gazete, 2 7. 5 . 1 949 (72 1 7)

Aydoğan Özmen İnsan Haklan ile İlgili Temel Metin­ ler, Birleşmiş Milletler İnsan Haklan ve Ana H ü rriyetleri Sağlama ve Koruma Türk Grubu Yayını , Ankara 1 967)

b) İnsan haklan ve ana h ü rriyetlerini korumaya dair 4 Kasım 1 950'de Roma'da imzalanan Tü rkiye'nin kalılıp onay­ ladığı, bizim bakımımızdan da bağlayıcı h ale gelen bu söz­ leşme, yine, eşitlik ilkesinin vazgeçilmez bir ilke olduğunu söylemektedir. Her iki metne de imza koyan Türkiye'nin ülkesinde, 5 milyonun üzerinde nüfusa sahip Kürt halkının ana dilini ko­ nuşma hakkını gasp edip, Kürt kültürünü katietmek için her çareye başvurması, elbette hukuk dışı, insarılık dışı b ir davranış olup insan haklan kavramına ters düşer. Aslında Türkiye'de siyasi iktidarlar da bu aykınlığın far­ kındadırlar. Siyasi iktidarlar, gerek Türkiye. gerek dünya kamuoyunun da bu aykıniığın farkına vardıklannı arılamış­ lardır. Bu bakımdan duruşmalan, duruşmalardaki iddia ve savunmalan, kamuoyuna duyurmak cesaretini göstereme-

446


mişler, sözde aleniyet içinde duruşmaları basma ve kamuo ­ yuna kapalı tutmuşlardır.

C.

MAHKEME IRKÇI GÖRÜŞLE HAREKET ETMİŞTİR

" ... O itibarla milletin, tek ı rka mensup fertlerden oluşması yanında, değişik ırkiara mensup şahısların bir araya gelme­ siyle de teşekkül etmesi mümkündür. Ancak, milleti oluşturan değişik ı r.k mensuplarından ço­ ğunlukta olanları n kendilerini üstün görerek, diğerlerine eşit haklar tanı mamas ı , veya tanınmış hakların geri alınması yo­ lundaki faaliyet ve davranışları nasıl ırkçılık olarak tan ımlana­ biliyorsa, sayı itibarıyla az ınlık olanların da, temel yasada herhangi biF ay ırım gözetil me mesine ve diğer kanunl a rda da böyle bir tefrike yol açacak h içbir hüküm bulunmamasına rağmen, devaml ı surette kendilerinin ekseriyetin mensup ol­ duğu ı rktan başka bir ı rka sahip olduklarını işlemeleri , bu ırkın özelliklerini saymaları ve bu ırk değişikliği sebebi ile milletin bütün fertlerine sağlanan genel haklar dışında özel isteklerde bulunmaları da keza, ı rkç ı l ı k sayılmaktad ı r. Buna günümüzde AZl N L l K I R KÇILIGI denilmektedir." (Gerekçe l i Karar, s. 1 041 05) Görüldüğü gibi burada. mahkeme. "Part Türkleri hika­ yelerini ve kurt masallan"nı bırakıp Kürt etnik grubunu ka­ bul etmekte. fakat onların anayasal demokratik haklarını ta­ lep etmelerine azınlık ırkçılığı demektedir. Burada mahkeme kendi ırkçı görüşünü bir kare daha ortaya koymuş olmaktadır. Zira : - Bir kere Kürtler Türkiye'de azınlık değildir. Tü rkiye Cumhuriyeti Devleti'ni meydana getiren iki esas unsurdan biridir. 5 milyon civarında b ir nüfu su n azınlık diye gösteril­ mesi mümkün değildir. - Kürt halkının en basit anayasal demokratik haklann­ dan yoksun olduğu, Kürt dilinin konuşutmasının yasaklan­ dığı. Kürt dili ve kültürünün gasp edilip, hunh arca tedbir­ lerle katıedildiği de açıktır. Bu bakımdan mahkemenin "temel yasada herhangi bir ayrım gözetilmemesine ve diğer kanunlarda da böyle bir tefrike yol açacak hiçbir h ü küm bu­ lunmamasına rağmen" şeklindeki beyanın gerçekle hiçbir 447


bağı olmayan, gerçeği örtbas etmeye çalışan, hu ku ki olmak­ tan çok politik bir beyandır. Çünkü Kü rtlerin en demokra tik olan hakları ellerinden alınmış, gasp edilmiş, kend ilerine Türkleştikleri ölçüde yaşama h akkı tanınmıştır. "Kürt toplu­ mu olma� özelliklerini kaybelrnek istemeyenler, çirkin baskı, terör ve katHarnlara dayanan asimilasyonlara karşı çıkanlar yani insanca yaşamak isteyenler, değil eşit m u amele gör­ mek. zorbalığın her t ü rlüsü ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu bakımdan mahkemenin yu kanya çıkanlan beyanı kat'i surette gerçekleri gizleyemez. Ve b u gerçeklerin kamu oyun­ da yayılmasına engel olamaz. B u görüş elb e tte ırkçıdır. Ç ünkü Kürt toplumunun en doğal hakkı olan ana dilini kullanma hakkını vermemeyi, baskı altmda t u tmayı önermektedir. B u görüş gereği komando adı verilen sözde emniyet kuv­ ve tlerinin Kürt halkına yaptığı zulüm, ır�a geçme. masum insanlan öldürime faaliyeti yurtsever. fakat bu zulmü pro­ testo eden Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın bülten ve bil­ dirileri ırkçı ve bölüc ü d ü r . Bu ırkçı görüş gereği Kürt dili v e kültürünü katıetmek için getirilen her türlü tedbir hukuka uygun uygulamalar yu rtseverce bir davranış.

Kürt toplumu ndan ge len.

"Kürt

toplumu olma" haklan ile ilgili talepler " azınlık ırkçılığı" ola­ rak adlandırılır. Bu ırkçı görüşe göre 5 milyonl uk bir kitleyi köle d üze­ yinde tu tmak yurtseverlik, köleliğe karşı çıkma bölücü bir davra nış tır. Artık bu çelişmeyi gizlemenin olanağı kalmamıştır. Kürt kamuoyu her şeyi d ü ne nazaran çok daha iyi b ilmektedir.

D.

MAHKEME KANUN UYGULA YTCISI GİBİ DEGİL, YER YER İCRA ORGAN!, YER YER DE KANUN KOYUCU GİBİ HAREkET ETMEKTEDİR

Ta,

1 925

yıllannda K ü rt toplumuna verilen (ancak, Türk

mille tine köle olma h akkıl giderek Doğu Anadolu 'nu n geri kalmasına sebep olan politikanın temel felsefesi olmuştur. D oğ u Anadolu'nun kalkınma sorunlarını ve Kürt toplumu­ nun anayasa,} demokratik haklar sorununu halledemeyen

448


bu zihniyet, bir de, kalkınma sorunlannı ve onunla iç içe olan etnik problemin tartışılmasını engelleyerek. Kürt toplu­ muna karşı çifte ayıp ve suç işlemiştir. Ben bir toplumbilimci olarak olanı inceliyorum. Olması gerekeni değil. Bu ise memleket gerçekleri, milli menfaat. yurtseverlik. Atatürkçü görüş . . . gibi herkesin kendi ideoloj ik eğilimlerine göre yorumladığı bir zeminden değil pozitif hu­ kukun objektif yapısından hareket edilerek hukuk metod, aletleri ile çözülür. Üstelik bir hukuk meselesinin ineelenişi ve ortaya çıkan problemin . çözümü sırasında (memleket gerçekleri. yurtse­ verlik, milli menfaat. Atatürkçü görüş gibi) sübjektif · açılara yerleşmek. kendinde kanun koyuculuk sıfatının da varoldu­ ğunu sanmaktır. Oysa hukuku meydana getirme ve uygula­ ma süreci içinde memleket gerçeklerinin tespit ve tayini ya­ sama organına aittir. Halbuki somut davamızda mahkeme, memleketin en somut gerçeği olan Kürt gerçeğini sübjektif bir yaklaşımla ve kendi (gerçek) anlayışına göre reddedebil­ miştir.

III. BILIM ADAMLARINA YALANA DAYANAN İDEOLOJİLERİ BİLİM DİYE SUNMAK ve AGlR CEZALARLA BUNU KABULE ZORLAMAK UTANÇ VERİCİ BİR DAVRANlŞTIR ·

Ben araştırma ve yayınlarımla Doğu Anadolu'nun, dola­ yısıyla orada yaşamakta olan Kürt toplumunun sosyo­ ekonomik analizini yapmaya çalıştım. Bunu yapmaya yetkili ve görevliyim. Yetki. bilimsel kapasitemle. yani herhangi bir toplumsal olayı anlama. olaya nüfuz etme. belirli bir metot dahilinde amtliz etme ve açıklama kapasitemle ilgilidir. Gö­ rev ise toplumun özellikle geri kalmış ülkelerde üniversitele­ re yüklediği görevlerden ve ün!versite özerkliği kavramında.n doğmaktadır. Sırf bilimsel faaliyetlerimden dolayı, yargılanmam. ka­ nunlanmıza olduğu kadar ülkenin içinde bulunduğu sosyo­ ekonomik koşullara da aykındır. Sırf "Türkiye'de Kürt yok­ tur, herkes Türktür", "Kürt etnik grubu, Kürt halkı yoktur", "Kürtçe diye bir dil yoktur" şeklinde "ideolojik yalanlara" da449


yandinlarak geliştirilen ve siyasi iktidarlar tarafından halk yığınlanna Mtek gerçek" olarak empoze edilmeye çalışılan bir ideolojiyi ben1msemiyor, bilimsel çalışmalaruna böyle bir Myalan"ı dayanak yapmıyor, bilimsel çalışmalarunı Mböyle bir yalan"ın yapıcılığı ve yayıcılığı yolunda kullanmıyorum diye ceza tehdidi altında bırakılmam. cezadan elde edilmesi iste­ nen neticeyi, hiçbir zaman sağlayamayacağı gibi, Türki­ ye'deki yargı gücünün, açıkça. yürütme organının emrine girdiğirıi, yargı gücünün de yalana dayandırılan resmi ideo­ lojirıirı yapıcısı ve yayıcısı durumuna getirildiğini belirgin olarak göstermektedir. "Kürt yoktur. herkes Türktür". şek­ lınde gerçeğe aykın bir ideoloj inin �apıcılığı ve yayıcılığı" ile Kürt halkının en demokratik ve anayasal haklarını yok say­ makla, bu haklannı çeşitli ceza tehditleri yolu ile baskı altı­ na almakla Madalet dağıtma" görevi, elbette. birbiri ile özün­ den çelişmektedir: ve bu çelişmeyi artık, gerek Kürt kamuoyundan, gerek Türk kamuoyundan ve gerekse dünya kamuoyundan gizlerneye çalışmak mümkün değildir. Ben bilimsel çalışmalaruna, gerçekten. böyle bir yalan­ dan hareket ederek başlasaydım. böyle bir yalana. yani ger­ çeğe aykın duruma. sözde bilimsel kılıflar aramaya gayret etseydim, bilimsel görevimi kötüye kullanmış olurdum. Çün­ kü bilimin yalan söylememesi gerektiği, yalan söyleyemeye­ ceği b üyük bir gerçektir. Ve bilime ve bilim adarnma duyu­ lan saygı, . başta. yalan söylerneyeceği inancından gelir. Dolayısıyla bilimsel görevimi kötüye kullandığun yolundaki, muhbir, muhbir tanık. tanık. askeri savcı beyanları ve mah­ keme kararları yanlış ve duygusaldır. Ve bir yılı aşkın yargı­ lama sırasında da görülmüştür ki. ders anlatmak. imtihan yapmak, makale yazmak. kitap yayınlamak. konferans ver­ mekten öte bir davranışım olmamıştır. Bununla beraber mahkemenin. Myalan"a dayanan ideo­ lojilerirı savunuculuğunu yapması kesinkes mahkeme gö­ revleri ile ilgili değildir. Mahkemenin bu ırkçı ve yalan ideo­ lojileri savunması, kararına bu yalanlan gerekçe yapması, şüphesiz, görevini kötüye kulanmaması ve tarafsızlığını ta­ mamen kaybetmesi ile ilgilidir. İcra organı tarafından savu­ nulan ideolojik yalanları savunan bir mahkemenin tarafsızlı­ ğının kaybalacağı şüphesizdir. 450


Ben bir toplumbilirnci olarak Türkiye'nin son derece önemli bir sorununa bilimsel bir açıdan ve bilimsel metotlar­ la yaklaşmaya çalıştım. Sorun gerçekten önemli ve ciddidir. Baskı tedbirlertnin, zorbalığın ve dil ve kültür katliamcılığı­ nın böylesine bir soruna asla çözüm getiremediğini de tarih göstermiştir. Herhangi bir toplumsal sorunun, açıklıkla ve bilimsel öl­ çüler içinde tartışılmasının. onu baskı altında tutmaktan çok daha az tehlikeli olduğu gerçeğini de hiçbir zaman unut­ mamak gerekir. İnsan haklan gerçekten, dokunulamaz, devredilemez. vazgeçilemez, onsuz olunamaz olan haklardır. Bu bakımdan 1 96 1 Anayasası'nın 2. maddesinde devletin, insan haklan temeli üzerine oturduğu belirtilmektedir. Fakat bütün bu anayasal demokratik hakların temelinde ise "ana dili ser­ bestçe konuşup geliştirme hakkı"nın bulunduğu , çağdaş de­ mokratik devletin, bu hakkı kati surette kısıtlayamayacağı ve bunu kısıtlamak ve yok saymak için getirtlecek hiçbir ted­ birin başanlı olamayacağı şüphesizdir. Öte yandan üniversite özerkliği kavramının, öğretim üyelerine ve yardımcılanna. bilimsel konularda, sadece. "özerkçe davranmak hakkı" değil , "özerkçe davranmak göre­ vini" de verdiğini, bu görevi yerine getiremeyenlertn "hak"tan söz edemeyecekleri de şüphesizdir. Ben bu hakkımı özerkçe kullandığım gibi görevimi de özerkçe yerine getirdim. Uzun zamanlar tabu sayılmış, ko­ nuşulması yasaklanmış gerçeklerin bilimsel yöntemlerle de olsa dile getirilmesinin büyük tepkilere yol açma�ı normal­ dir. Fakat tarih . ülke ve dünya halkları karşısında al rurnızın ak olduğu açıktır. "Kürt gerçeği"nin mahküm edilmesiyle. "Dünya dönü ­ yor" diyen GALİLE'nin, kilise tarafından afaroz ve idam edil­ mesi arasında ne fark vardır. GALİLE'nin afaroz edilmesi dünyanın dönüşünü durdurabilmiş midir? Fakat şurası mu­ hakkak ki GALİLE'yi mahkum edenlerin ne adı, ne izi kal­ madığı gibi bugün lanetle anıldıklan da şüphesizdir. GALİ­ LE'ler ise günümüze kadar gelmişlerdir. İnsaniann düşünce ve gönüllerinde yer alarak. . . . Günümüzün Türkiye'sini de "Ortaçağ"ın dJkta taktikle45 1


riyle, gerçekleri baskı altına almak için, _ birbir türlü işkence metotlan uygulamak yanında, mahkemeleİi bile bu çirkin ve ınsanlık hayslyetlne aykın oyuna alet edenler. aldanmışlar­ dır. Bu aldanışın verdiği şaşkınlık içinde çırpınmaktadırlar. Gelecek, aldandıklannı daha çok gösterecektir. Ben, bu diktaya, bilimsel haysiyetimden zerre kadar ta­ viz vermeyerek şiddetle karşı çıkıyorum. boyun eğmiyorum.

Gerçek yurtseverllğln bu diktaya boyun eğmemekte olduğu­ nu da çok Iyi biliyorum.

452


BÖLÜM XI

TALEP

364 sayfalık temyiz dilekçemde, usule, esasa, kasıt ve subu ta . . . ait bütün bozma nedenleri, iddianameler, dosya münderecatı, duruşma tutanaklan, esas hakkındaki müta­ laa, esas hakkındaki savunma. gerekçeli karar muvacehe­ sinde kanunlara ve Yargıtay içtihatlanna dayanarak göster­ miş bulunuyorum. Açıkça görülmektedir ki Sosyoloji bilimi ve bir halkın "ulus olma özellikeri" yani dili ve kültürü akıl almaz bir key­ filikle, insan hakları ve kanunlar hiçe sayılarak yargılanmış, savunma kat'i surette dikkate alınmamış. "adeta savunma yapılmamış gibi davranılmış" . reddedildiği bile söylesöylen­ memiştir. (bk. Temyiz dilekçesi, s. ı 1A) Dilekçemi bu kadar uzun tutmarnın nedeni bu olayı bel­ geleyerek, tarihe ve aynı zamanda heyelinize ışık tutmaya çalışmaktır. Daha önceki dilekçelerimde de belirttiğim gibi, davanın DURUŞMALI olarak görülmes ini' ve hükrnün, usul ve esas yönlerinden bozulmasını saygı ile dilerim.

13. 10. 1972 İsmail Beşlkçi Not:

ı.

Iş bu temyiz dilekçesl İÇİNDEKİLER kısmı ile birlikte 3 64 sayfadır.

2.

Tarafıından her sayfası imzalanmıştır.

453



DİZİ N

ABADAN Nermin 1 1 7, 1 48

ARSAL Ayfer 1 77, 1 78, 1 87, 3 1 7

ADIGÜZEL Mehmet A l l 254

asimilasyon 409

AK Coşkun 1 28, 1 50, 1 5 1 , 1 63, 1 68, 1 69, 1 70, 1 77, 1 78, 1 85, 1 87, 1 94, 267, 268, 269, 302, 305, 307, 3 1 1 , 3 1 3, 3 1 4, 3 1 5, 31 6, 3 1 9, 322, 360 AKIN iıhar 446 AKPlNAR Yavuz 1 1 2, 1 28, 1 94, 257, 268 AKSOY lbrahim 336

ASLAN Ruşen 345, 398 Asya Tipi Üreti m Tarzı 1 20, 1 63, 1 64, 3 1 8, 3 1 9 AŞKIN Mu h ittin 1 1 6, 1 39, 1 42 ATAMANALP Cela lettin 1 94, 258, 260, 285 ATATÜRK Mustafa Kema l 89, 351 , 368, 386, 387 Atatürkçü görüş 449

AKTAŞ Mahmut 1 94, 264, 265

ATATÜRK Ün iversitesi, Fen­ Edebiyat Fakültesi 38, 1 28, 1 30, 1 33, 1 62, 1 67, 1 80, 208, 242, 299

AKTAŞ Mustafa 1 28, 376

AUGUSTE Compte 2 1 3

AKTULGA Suat 405

Avrupa insan Hakları Sözleşmesi 438, 445

AKSÖZ ibra h im 1 80 Akşam (gazete) 2 1 4, 247, 248

AKYÜZ Nurhan 264, 266, 285 alt gruplar 1 50 ALTlN ismet 1 94, 264, 265 ALTlN Murat 1 94, 258 anadil 435, 451 anayasa nizarnı 1 1 O anayasal haklar 405 Ant (dergi) 47, 200, 247, 248, 25 1 , 277, 376 ARAR lsmall 371 ARlK Fikret 446 ARAS Ahmet 251

AYAN Hüseyin 1 94, 1 95, 1 96, 258, 260, 378 Ayd ınlık (dergi) 234 AYDIN Mustafa 1 94, 258, 259, 260, 284 AYLA Şeyh m us 423 azınlık 447 "azınlık ırkçılığ ı " 447 BALKANLI Rozi 434 aARZANi Molla Mustafa 353, 354 4 55


BAŞAR Alaattin 1 94, 258, 260, " Batıcılık gerlcil iktlr" 3 1 5 BERKES Niyazi 1 68, 1 70, 2 1 1 BIYIKOGLU Kem a l 50, 5 1 , 52, 65, 73, 74, 75, 1 33, 1 34, 1 40, 1 97, 200, 201 , 205, 206, 207, 270, 279, 300, 4 1 0, 4 1 8, 424

1 27, 1 94, 202, 208, 377,

1 28, 1 96, 204, 224, 378,

B i LGiN Orhan 400 silici ibrah im 1 28, 1 94, 245, 264, 265, 282

Bilim 432, 435 bilim adamı 440, 449 Bilim an layışı 1 92 bilimsel araştırma 434 "bilirkişilik" 426 Bilirkişi tetkikatı 357, 4 1 1 BiLSEL Cemi l 369 BiRKAN Erda l 1 94, 264, 265, 277, 278

Birleşmiş M i lletler 355, 395, 399 Birleşmiş Mi lletler insan Hakları Evrensel Beyannamesi 438, 445 BOZKURT Mahmut Esat 365, 366, 369

BORAN Beh ice 1 1 7, 1 48, 1 68 , 1 70, 1 85, 209; 2 1 2, 2 1 3, 21 6

"bölücü" 405 "bölücülük" 389, 39 1 , 392, 405, 41 0

CASTRO Fidel 3 1 0, 3 1 1

456

CELAL Bayar 366, 369 CEMAL G ürsel 366, 369

378

CiHANGi ROGLU Celal 1 94, 1 95 , 1 96, 258, 260, 261 , 277, 278, 285, 378

ÇAGATAY Ta hir 305 ÇELiK Edip 446 ÇINAR Recai 1 94, 264 ÇiFTÇi Halil 381 Dava Yokluğu 38 DEMiREL Süleyman 338 .

DEGERLi Yaşar 1 08, 1 1 5, 1 2 1 , 259 DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) 97, 333, 334, 336, 337, 347, 374, 444

DiViTCiOGLU Sencer 1 64, 1 65, 1 68, 1 70

Doğu Anadolu'da Geri Bırakılmışlığın Oluşumu 64, 1 99, 266, 365, 385, 386, 4 1 1

Doğu Anadolu'nun Düzeni 1 1 9, 1 2 1 , 228, 277, 290, 348, 349, 352, 384

DOGU Fuat 5 1 , 200, 225 "Doğ ulu ve Batılı egemen sınıflar" 354

Doğu Miting leri'nin Analizi 77, 1 00, 1 1 2, 1 57, 1 68, 1 6 9, 1 80, 1 8 1 , 2 1 1 , 2 1 4, 29 1 , 359, 359, 41 5

Doğu sorunu 2 1 4 "Dokuz Işık Yürüyüşü" 200 DÖGER R ıfat 1 1 6, 1 39, 1 42 DURAK Yılma 1 28, 1 77, 1 78, 1 85, 1 86, 1 94, 253. �55, 268, 284,


31 8, 376 D U RALIEV 400 Düşünce hürriyetl 433 Elegeş yazıtı 362 e leştiri 439 EMiLE Durkhelm 2 1 3 ENGELS 3 1 2, 3 1 3 "En son ilmi araştırm a lara gö­ re ... " 361 EREM Faruk 36, 49, 67, 8 1 , 9 1 , 1 0 1 , 1 02, 1 05, 295, 343, 357 IERiM Nihat 371 IERiMER Taylan 344, 345 ERK Fazıl Gürkan 1 94, 264, 267 ERKAN Abdülcelil 38 1 Ermeniler 361 , 395 Erzurum-Kars Dev-Genç 220

"Geçiş Halindeki Topl umlar" 1 1 2, 1 57, 1 69, 1 80, 1 8 1 , 244, 358, 359, 4 1 5 GENCER Niyazi 327, 333, 348", 357 G i ldaniler (Asuriler) 361 GENCOGLU Muammer 1 94, 258, 260 GERAY Cevat 1 1 1 , 1 1 7, 1 50, 1 5 1 , 1 70, 1 83, 226 Göçebe Alikan Aşireti 1 1 9, 1 69, 2 1 4, 226, 227, 233 Göçebe Kürt aşiretleri 1 OQ, 1 1 2, 1 57 GÖKALP Cevdet 76, 1 28, 1 89, 1 94, 246, 247, 248, 278, 283 GÖKALP Hüsnü 77, 78 GÖKALP Ziya 2 1 3

"eşitlik" 397

GÖKTAŞ Mustafa 1 28. 1 94, 256, 284, 376

etnik haklar 365

Göktürkler 362

EYÜ BOGLU Mehmet 1 94, 1 95, 1 96, 264, 266, 378

GÖZÜ BÜYÜK Abdullah 295, 298, 394, 399

feodal toplum 307

GUAV ERA Che 1 20, 1 66, 1 67, 1 85, 1 87, 224, 3 1 0, 31 1

GÖN ÜL Yılmaz 434 FEYZiOGLU Turhan 446 FINDIKOGLU Ziyaattin Fahri 306 FiGEN Mehmet 1 94, 264, 265 Forum (dergi) 1 1 9, 1 57, 1 69; 1 70, 1 84, 2 1 4, 247, 248 FREYER Hans 1 1 7, 1 1 8, 1 24, 1 27, 1 45, 1 49, 1 84, 229, 282, 299, 301 , 302, 305, 306, 326, 427

GÜ LEÇ Hamdl 77, 78 GÜLLÜLÜ Sabahattin 1 1 6, 1 39, 1 42 GÜNGÖR isma il Hakkı 401 GÜRB ÜZ Casim 1 94, 258, 260, 285 Gürcüler 362 GÜREŞ Atamer 1 94, 258, 261 , 285

GALILE 451 457


G ÜRKAN Uluç 234, 237 G ÜRŞiN Nacl 1 95, 277 GÜVENÇ Bozkurt 306 " Halk Cephesi Mitingi" 388 ha lkların eşitliği 401 ha lkların kardeşliği 40 1 , 449 ha lkların özgürlüğü 401 , 449

305, 3 1 1 , 3 1 2, 322, 324, ·360 KARAKÜÇÜK Adnan 400 KARATAŞ Şaban 50, 5 1 , 65, 74, 75, 1 1 2, 1 1 6, 1 29, 1 30, 1 3 1 ' 1 32, 1 40, 1 42, 1 44, 1 48, 1 58, 1 76, 1 82, 1 83, 1 94, 1 96, 200, 202, 223, 224, 225, 226, 227, 229, 230, 23 1 , 232, 233, 270, 286, 4 1 7, 41 8

ırkçılık 363, 365, 367, 383, 394, 395, 405, 41 1 , 448

KARAOSMANOGLU Yakup

ırkçılık propaga ndası 357

Kadri 365, 369

" ırk mülahazası" 393, 396

KAVAK Yunus 381 KAYA Namık Kema l 6 1

idari Tahkikat Komisyonu 38, 44, 76, 1 22, 1 47, 1 6 1 , 1 88, 232, 248, 278, 420

KAYA Şerafetlin 55, 70, 2 1 6, 271 , 33 1 , 398

idari soruşturma evrakı 1 76

Demokrat Partisi) 381

ideolojik ya lanlar 449 ikinci Dikran 36 1 , 402 "iıerl Asya, geri Avrupa" 3 1 5, 316 iNÖNÜ ismet 365

KOP (Türkiye Kürdistan KEMAL Ta h ir 338 KEMERLiO GLU Eyüp 1 1 6 KI RAY Mübeccel 1 1 1 , 1 48, 1 50, 1 5 1 ' 1 53, 1 54, 1 70, 1 83, 209, 2 1 2, 2 1 3, 226, 306

insan hakları 367, 396

KOÇAŞ Sadi 1 96, 2 1 2 , 370

i nsan hakları an layışı 1 92

Komün izm-sosya lizm 327, 348

islam Ansiklopedisi 369

KORKMAZGiL Hasan Hüseyin 79

iSHAKOGLU Mehmet 76, 1 28, 1 89, 1 94, 249, 252, 278, 283 KALELi Nazif 223

KOZAK ibra him Erol 50, 74, 75, 1 05, 1 28, 1 94, 1 95, 1 96, 235, 236, 237, 239, 240, 24 1 , 270, 284, 376, 378

KALPAKÇIOGLU Lütfü 345

Kölecl toplum 307

KARAB EY Turgut 1 28, 1 50, 1 5 1 , 1 63, 1 68, 1 70, 1 73, 1 85, 1 87, 1 94, 267, 268, 269,

KUBALI Hüseyin Nail 446

458

KÖSEMiHAL Nurettin Şazi 306 Köy Sosyolojisi 1 79


KUÇURADI Ioanna 1 1 6, 1 39, 1 42, 1 49, 2 1 0, 21 3, 301

MERA Y Se h a L 369

KURT Ahmet 65, 76, 1 28, 1 74, 1 89, 1 94, 1 95, 1 96, 1 97, 246, 278, 378

m illi forma 400

KURTKAN Arniran 306 . Kürtçül ük faal iyetleri 254, 391 , 393 Kürt gerçeği 449, 451 "Kürt kardeşlerimiz" 378, 386 "Kürt olarak kalma" 366 "Kürt toplumu olma" 436, 444 "Kürt toplumunun isim babası" 386 Kürtçülük propagandası 22 1 , 39 1 , 393, 405, 429 Kürt sorunu 404 Lalande 394 Lazlar 373 LENiN 21 1 , 237, 238, 255, 256, 3 1 0, 3 1 1 Le Play 2 1 3 Lord Kurzon 369 Lozan Barış Konferansı 369, 373 ma hkemenin alen iyeti 49 MANGA Kadir 223 MAO 234, 259, 333 MARKS 1 63, 1 64, 1 65, 234, 258, . 3 1 0, 3 1 1 "Markslsit-Leninist ideoloji" 373 Marksist propaganda 223 memurin mu hakematı 38 Mehmet All Şevki 2 1 3

Milli duygu 385, 399, 401 m i l l i rrıenfaat 449 Milletlerarası Adalet Divanı 446 Misak-ı M i l l i 403 MiT (Milli istihbarat Teşki latı) 39, 44, 56, 60, 61 , 62, 66, 72, 79, a 1 , B2, as, 1 02. 1 o9, 1 45, 1 62, 1 76, 200, 201 , 204, 230, 23 1 , 232, 238, 276, 340, 341 , 346, 403, 41 B . MÜFTÜOGLU Rıza 61 , 1 94, 258, 260 "Mümtaz Soysal Davası" 4 1 , 1 1 7, 1 1 8, 328, 332 Münih Olimpiyatları 400, 401 Müslüman Kardeşler 200 NAKiBOGLU Mehmet 229 Ni HAL Atsız 396 Nutuk 368, 387 OKKA Osman 1 94, 258, 260 OKAY Orhan 1 95, 378 OLCA Y Selahattin 1 28, 1 29, 1 58, 1 59, 1 73, 1 83, 1 94, 224, 241 , 242, 243, 26 1 , 264, 278, 279, 283, 4 1 8 Orhon Abideleri 362 Ortam (derg i) 371 ÖLÇMEN Mehmet 423 ÖNER Abdi 344 ÖNER Abdullah 327, 333, 347,

459


357

Spencer 2 1 3

ÖNEN Yücel 55, 272, 331

SUMER Tuncer 254

ötüken (dergi) 396 ÖZBAV Mustafa 388

ŞAMDAN Şükrü 1 94, 264

ÖZGÜVEN Cemal 234, 237

ŞENGÖZ Okan 1 94, 258, 260

ÖZMEN Aydoğan 446 ÖZSOY N. Kemal 1 98

Tanzimat Fermanı 1 87, 3 1 6, 31 7

ÖZTRAK iıhan 349

TANÖR Bü lent 443 TANYOL Ca hit 306

PANDAR Nursafa 68, 249, 345

TAPLAMACIOGLU Meh met 306

Pareto 2 1 3

taraftar kazanmak 326

"Part türkleri" 397, 41 2, 441 , 447 Paul Ba lta 371

·

TARAKÇI Cela l 1 94, 258, 260 TAYFAN Mehmet 381

PEKOL Demir. 254

"Tercüman aracıl ığıyla" 381

Prens Sabahattin 21 3

terör 443

Propaganda 294, 296, 298. 320, 333

TiMUROOLU Cahit 1 94, 264, 265

Resmi ideoloji 437, 438, 439

Toplumsal yapı 304, 324

Rumlar 397

TORUNOGLU Mithat 50, 51 , 73, 74, 75, 1 28, 1 89, 1 94, 1 97, 21 8, 22 1 , 222, 270, 278, 283

SERNiKLi Güner 1 77, 1 78 Sevr Muahedesi 373 Siyasal Bilg iler Fakültesi 1 1 4, 256, 328, 329, 330, 370, 421 Sosyal değişme 304 Sosyal problemler 304 "Sosyolojiye Giriş" 1 48, 1 49, 1 59, 1 60, 1 67, 1 84, 223, 241 , 242, 243, 299, 429 Sosyal devlet 308 Sosyalizm 309 "Sosyolog geçinmek" 380 SOYSAL Mümtaz 1 1 7, 1 1 8 460

TOPÇUOGLU Hamide 84, 1 23, 30 1 , 305, 306, 427

lUNAYA Tarık Zafer 2 1 5 TURHAN Mümtaz 1 1 7, 1 1 8, 1 49 TU R HAN Nevres 76, 1 1 9 TÜRKDOGAN Orhan 45, 50, 73, 74, 75, 76, 1 04, 1 1 2, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 2 1 . 1 24, 1 26, 1 27, 1 28, 1 29, 1 30, 1 31 , 1 32, 1 33, 1 34, 1 35, 1 36, 1 37, 1 38, 1 39, 1 40, 1 41 , 1 42, 1 43, 1 44, 1 45, 1 46, 1 47, 1 5 1 , 1 53, 1 58, 162, 1 63, 1 65, 1 66, 1 67, 1 68, 1 69, 1 70, 1 7 1 , 1 72, 1 73, 1 74, 1 84, 1 9 1 , 1 94, 1 95,


1 96, 2 1 4, 223, 270, 282, 320, 427,

208, 21 5, 224, 276, 299, 322, 428

2 1 0, 2 1 6, 226, 277, 300, 325,

21 2, 21 7, 233, 278, 30 1 , 326,

yalana d ayalı Ideoloji 439, 449, 450

2 1 3, 2 1 8, 252, 279, 31 6, 377,

YASA lbrahlm 1 1 2, 1 1 7, 1 49, 1 50, 1 5 1 1 54, 1 70, 1 83, ' 226, 305, 371 , 439 YAVUZ Sultan Selim 361 YILDIRIM Alaattin 400

Türkiye'nin Toplumsal Yapısı 1 20, 305, 439

YILDIZHAN Fikri 55, 70, 272, 398 YILMAZ Gıyasettln 400

Türkleşma 368

YI LMAZ Ta hsin 1 1 6, 1 39

Türkleştirme 379, 406

Yön (dergi) 1 68, 1 70

Türk Milli Kurtu luş Savaşı 224

YÜCE Turhan Tufan 1 29, 1 30, 1 31 , 1 36, 1 37, 1 39, 1 58, 1 59, 1 73, 1 95, 1 96, 2 1 2, 243, 244, 245, 278, 282, 376,

TÜTENGiL Cavit Orhan 1 1 7, 1 49, 306 TÜRKER Hüsnü 1 94, 264, 265 u luslaşma 440 "ulus olma özel likleri" 453 USKAN Ci hat 400

1 28, 1 33, 1 43, 1 94, 24 1 , 265, 424

Zent dil leri 361 Zeydanlıoğlu Veysi 55, 70, 272

"ü lke bütün lüğü" 404 ÜLKEN Hilmi Ziya 306

1 1 6, 1 32, 141, 1 83, 224, 246, 378,

.

ZiMMERMAN C. 1 1 8, 1 49

ÜLKÜMEN Lütfü 1 96 Ülkü Ocakları 256 ÜNAL Hüseyin 1 1 6, 1 39 ÜNAS (Üniversite Asistanları Sendikası) 1 1 8, 1 96, 237, 249, 250, 289 'mAs Boykotu 326 Universile özerkliği 449 ÜNLÜTÜRK Adnan 77, 78 iüstün ırk 367, 394, 395 ••vatan parça layıcılığı" 403, 404

461



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.