ISMAIL BEŞIKÇI
D06U ANADOLU•NUN
IȆZEMi
SOSYO -.KONOMiK ve
IEINiK ftMILLIR ll
YURTKİTAP-YAYIN: 61
İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 12-2 Yurt Kitap- Yayın'da Birinci Basım: Şubat 1992
(DOÖU ANADOLU'NUN DÜZENİ Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temel ler'in ilk basımı E Yayınları tarafından Temmuz 1 969'da, İki nci basımı ise yine E Yayınları tarafından Aralık 1 970'te İstanbul'da yapılmıştır. İlk baskı 302 sayfa ve büyük boy, genişletilmiş ikinci basımı 5 19 sayfa ve büyük boy olarak basılmıştır.)
Dizgi
:Yurt Kitap-Yayın
Baskı
: Aydınlar Matbaacılık
Montaj : Mehmet Aydın
Sınıflama No.: Deıntrbaş No.:
YURT KİTAP-YAYlN GMK Bulvarı Onur İşha nı
Kat: 7
No: 176
Tel: 117 35 49 K lZlLAY ANKARA
{)t)'S''Z_
iSMAiL BEŞiKÇi ""'
DOGU ANADOLU'NUN ••
•
DUZENI •
SOSYO - EKONOMIK •
ve
ETNIK TEMELLER
ll
KiTAP-YAYlN
iÇINP�KILER BÖLÜM V
AŞIRET YAPJSI·AGALIK·ŞEYHLtK ve POLITIK IJ-IŞKILER . . . . . ... . .. . .
. . . ... .
.. .
.
.
....
. ..
...
..
...
. . : ..................... 371 .
1. OSMANLI iMPAAATORLUGU'NUN SON
DÖNEMlERINDEKI SIYASAL AKIMLAR . . ... .. ..
ll. EMPERYALIST iLIŞKILER . . . . .
.
.
...
.. ....
.. .
.. . .
. . . . . . . .. .
A. KURTULUŞ SAVAŞININ IDEOLOJISI B. AŞIRET YAPISININ KARAKTERI.. . .
.
..... 372
. .. .
..
. : ............ 374
. . ..
... .. . ..
..
.
. .
. ..
... . .
..
....
.. .
.
.
..
......
374 381
C. AŞIRET YAPISI KARŞlSlNDA MUSTAFA KEMAL'IN ve EMPERYALIZMIN TUTUMU............ 362 1. Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kemal'le
Ilişkilerinin anlamı ....................................... 383
2. Türk ve Kürt Halklarının, BütOn Halkların kardeşliği ...
D. ERMENISTAN
ve
. . ..
: ............................ 384
KÜRDISTAN PLANLARI .... .
E. INGILIZ GIZLI BELGELERI . . .. ..
..
. .... .
.. .
. ...
.
. . ..
. ... . . . . ..
. 385 .
. ... 368
lll. LOZAN KONFERANSI'NDA YAP ILA N TARTIŞMALAR . 393 .
IV. DOGU ISYAN LA RI
..........................................................
A. DEVRIN SOSYO-EKONOMIK YAPlSI . .
. ...
.. . . .. 409 ..
B. DOGU ISYANLARININ NEDENLERI . ... . . .. .
1. Hilafetin Kaldırılması ve Sonuçları
a)
408
...
..
..
..
.
... . .. . .. .
.... . .
...
411
.. 411 .
Iki Mustafa Kemal ............................... 413
b) Hilafet ve Sultanlık Yerine,
�
Türk MilllyetçiliOi ldeolojis .................. 414
2. 3.
Bürokrasinin KOrt Halkıyla Çellşmesi . . ...
...
. 416 .
Feodalizme K arşı Dışardan Yapılan
MOdahaleler................................................ 418 4. Kürt Aşiret DOzenierinin Osmanlı
DOzeni lle Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karş ı Direnişi .... ... 420 .
..
5. 6.
M il l i
Duygular. . . . . . . . . . . . . . .... . . ..... . . . . .... . . . . . . . . . ... .425 Emperyalizmin Rolü . . . . . . . . . .. . .426 ...
...
....
.
.
...
. . . . .. .
.
C. DOGU iSYANLARI TEK BiR NEDENE AGlRLlK VERiLEREK AÇlKLANAMAZ .
. . . . . . . . .427 D. DOGU iSYANLARI'NlN SONUÇLARI . . . . . 428 ....
.... . .
. . ... . .
.
..
.
.
.
. . . . . . .. .
.
. .
. .
.
1 . Doğulu Egemen Sınıfların Merkezi ile Ç a t ış m a lar ı . . . . . . . .. . . . ..... .430 2. Sürgünler ve Doğulu Egemen S ı n ıfların Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi . . . . .. . . . .432 3. i skan Kanunu . . . . . . . . . . . .434 Otorite ( De v r i m)
. . . .
V.
.
VII.
. . . .
. .
.
..
. . .. .
....
...
.
.
. .
4. Batı -Doğu Dengesizliği'n i n O lu ş u mu . . . . . .. . . . .436 MERKEZi OTOR i TEN i N K Ü RT HALKINA KAR ŞI OLUMSUZ TUTUMU . , . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . .438 1 945 ÇOK PARTiLi REJi ME GEÇ i Ş FEODAL EGEMEN S l N l Fl N KURU MLAŞMASI, , B Ü ROK RAS i N i N YEN i L i Şi . . . . . .. . . . . . . . . . . . .448 27 MAYIS v e 55 AG ANIN S Ü RG Ü NÜ . .. . . .453 A. 27 MAY/S'TAN ÖNCEKi DURUM ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 1 . Gazete Haberle ri .... . . . . . . . ..... . . . . . . . . ... . . . . . . . .. ... .455 .
VI .
....
. .. . . . . . . .
..
...
.
. ..... . . .
.
.
. .. . . . . . . . . . . .
. .
.
Yasa: M ecbu ri lskan Kanunu
. .
Yas a ' n ı n Gerekçesi
..
.....
2. 1 05 S a yı l ı
3. 1 05 S ay ı lı
B. 55'LER KiMLERDiR?
...
.
. . ...
... . .
. ....
.
.
. .
. .
.
.
. .
..
..
... . . .
.. . . VIII. 1961 ANAYASASI'NlN HAZ l R LAN lŞI IX. DOG U'DAKi ve BATI'DAK i EGEMEN SI NIFLA R l N BÜ T Ü NLEŞME OLANAKLARININ GEN i ŞLEMES i ..... ...
. 459 . .
. . . .. .460 . . . . . 462
........
. . . . . ...
. .
. . .. . . . . .
.
.
. . .
. .. .
. .469 ..
........
ÖZET
.
.
. , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ·. . . . . . . . . . .
.472
. . 473 . .
. .
BÖLÜM VI DOGU ANADOLU'DA FEODALiZMDEN KAPiTALiZME GEÇiŞ AŞiRET YAPILARININ PARÇALANMASI: ULUSLAŞMA 1.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
AŞi R ET YAPISININ ANAL I Zi .
. .. .. . .
.
. .. . . . . .
.
. . .. . . .
.
.......
.
. . . . .
477
. . .477
A. ZiYA GÖKALP'iN KÜRT AŞiRETLERi
HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ
B. AŞiRET BAGLARI
.
. . . . . . . . . . .. . . . ..... . . . . . . . . . .
4 77
. . . .. . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .
484
.........
C. HAKKARI: DEVLETLERE DEGIL, AŞiRETLERE
KOMŞU OLAN iLiMiZ
. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . .. . . . .. . . . .. . . .
1 . Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri 2. Dış Aktüel Etkiler .
487
.....
487
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .
490
a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler . . . . .. . .
.
490
.. ..........
492
........... . .. . . .
49S
b)· Dış Aktüel Etkilerin Çatışması 3. I rak'ta ilerici Kürt Hareketi
. . . .. . . . . .
4. Irak'taki Ilerici Kürt Hareketi ve Irak Solu
...
497
. . ... . . . . . . . . ..... .......... . . .............
SOO
D. AŞiRET YAPISININ EKONOMIK ve TOPLUMSAL TEMELI
1 . Hayvancı lığa Dayanan Ekonomik Yapı 2. Aşiret Sisteminde Toplumsal ilişkiler
......
SOO
. .. . . . . . .
504
a) Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği 507 b) Aşiret Organizasyonu'nun Siyasal Karakteri 508 3. Toprağa Dayanan Feodal Yapı ile Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki ilişkiler 508 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . .. . . .. . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .
4. Feodal Yapıları n Parçalanması ve M erkezileşme Olayı
. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . .. . . . ...
ll.
S. Aşiret Sistemi Dışında Kalan Gruplar DOGU ANADOLU'DA FEODALilM iN KAPITALIZME DÖNÜŞÜMÜ A. BUGÜNKÜ DURUM
........
S12
....... . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . .... . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . .
S1 9
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . ....... . . . .. . . . .. . . .
S1 9
. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .
S23
B. DEGIŞIM
lll.
S1 O
FEODALilMIN KAÇ I N ILMAZ SON UCU ULUS ve ULUSÇULUKTUR
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . .. . . . . . .
A. AŞIRET FEODALIZM/N, ULUS KAPiTALiZMiN SiYASI KURUMUDUR
...................... ................ . . . . . .
B. HALKLARlN HORLANMASI UL USLAŞMA
S28 S28
SÜRECININ BAŞLAMASlYLA SONA ERER .........53() ve ILERICI TÜRK AYDINLARININ TEMEL ÇELIŞKISI . .. . .. .. ... .533
C. ULUSLAŞMANIN DINAM/Gl
IV.
...
..
.
...
.
DÜŞEN
1961 ANAYASASI ve ANAYASAYA TER S
OLUŞUMLAR
.
543
.. .............. .......... .................... ....................
A. ASIMILASYON EGILIMLERI . .. . ... .... .. . .. .. . 544 1.
.
2. TRT
..
..
.
.. . .
.
...
..
.. .... . . .
.......
.
. .
.
.
... . ....... . . . .. . .
Bölge Yatılı Ilkokullan . .. ...
.
..
...
. . ... .
...
.
..
..
...
.
. 547
.. ... ...
.. . .. .. . . 553 . .
.
.
.
B. DOGU ANADOLU'DA KOMANDO, JANDARMA HAREKATI . . . .. . . . . .. .:..................556 .
1.
.
.
..
.
.
.
..
Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na Mektubu
..
. .. . .. . . .. . .
.
.
..
.
..
.
...
.. . .. . .
...
557
2. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Bildiri ve Eylemleri .. . .. . . ... .. .. .. . . . .. . . . . ... 559 ... .
3.
. ...
.
.
...
.
..
. .
D evrimci Doğu Kültür Ocakları'nın
..
....
Cumhurbaşkanına Başvurması . . .. . .. . .
.
.
..
. ....
4. Türkiye Işçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına
563
Verdiği Muhtıra .................. :........................566
5. Türkiye Işçi P artisi 'nin Bildirisi .
.... . ...
.
....
.
6. Cumhurbaşkanı'nın Tutumu .. .. . .. .
.
..
...
.
.....
...
.569
... 569 .
7. Mehmet Ali Aybar' ı n önergesi ....................573 8.
Bir Komando Subayı Yalanlıyor . .... . .. .
9.
Komando Zu l mıl ve lşkencesi
.
10. ÜNAS Bildirileri ... .... . .
...
.. . ..
...
... . ..
.
.
.. .
. . . . ....
.
.
. ....
574
.... . . . . . .. ... . 575
Mahkemeye Intikal Etti .
C. HORLANMA
..
......
. ..
. . ..
........
..
.
.
..
.
. ...
... . .
.
. ....577
... .
. ...... . , ..................... 577
... .
.
D. GÜNÜMÜZDE HAKIM ULUS IDEOLOJISI
DOGRULTUSUNDA GEREYAN EDEN OLAYLARDAN BAZI ÖRNEKLER .. . . .. . . . .... .. . ..581 ...
..
1. Mem-u Zin .....
..... .
........
..
..
......
2. Kürtçe_Aifabe .. ... . . . ... .
..
..
.
..
.
.
..
.
.
..
.
. . .. . ..
. .
....
.
.
.. . ..... .. . . ..
.........
3. Bir Gazete Haberi . .. .. . .. .
.
...
..
.
.
...
. 581
. . . 583
...... .
.
.. .. .. . ... .583 .
. ..
.
4. Kürtçe Şarkı Söylenince Ne Olur? . . . . .. . 584 . .
5. Bir Profesörün Yazısı .. . . ..
...
.
....
.. . . . .
...
..
.
.
.
.. ... .. 585 .
..
.
6. Bir Başka Profesör . . .
7. Bir Pankart .
. ......
...
..
..
. ...
. .. . . ... ..
.
.
..
. .... . . � .
.. .
.......·.
.
....
....
.
.... .
. 589
. ... .. 590 ...
. ..
..
B. Komando Harekatı ve Doğan AvcıoCJiu ...... 591
9. Bir Çelişme ................. .-.............................. 592 E. INSAN HAKLARI
ve
TÜRKIYE . .
. ...
. .. . .
.
.. . .....
. . ..
....
.
....
592
V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETiCI KADRO-AYDIN ve HALK ILIŞKiLERI597
A. YÖNETICI KADRO . .. . . .. .
..
.
. . ..
.
. ...
.
.. . .
: ...................... 597
B. BIR OLAY: DEVLET BÜROKRASiSI HALK ZITLAŞMASI . . .. . . ; ......................................... 598 . .. . . ..
..
.
C. AYDlN-HALK ILIŞKILERI ve DOGU MiTINGLERI . ... . .. .
..
.
.....
.. . .....
..... . .. .. . 601 ...
...
...
.
..
D. DOGU MITINGLERI'NIN SONUÇLARI . 611 E. HALK KAVRAMINI SOYUTLUKTAN KUR TARMAK GEREKIR . .. . .. . . . .. . . 616 F. DEVRIMCI DOGU KÜL TÜR OCAKLARI'NlN KURULUŞU'NUN ANLAMI . . . ... ... ... . . . .. ... . . 617 .. .
...
..
.
...
.
..
.
.
.
..
.... . . . . . . . ... .
..
.
.
.
.
.
.
...
..... .
.
.
.
. .
VI. DOGU SORUNUNUN ÖZÜ ............................................ 618
A. GENEL GÖRÜNÜŞ . . .
.
. . .. .......
.
....
. ..
..
... . .. .. .
. . ..
. .. .
.
. . 618 ..
B. DOGU SORUNU'NUN ORTAYA KONULUŞUNDA AŞAMALAR.. .. .. . . . ... . .. . .
.. .
.
.
.
.
. .......
620
C. GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU . . .. .... . . 628 D. DiL BIR ÜSTYAPI KURUMU DEGILDIR, ÜRETIM BIÇIMINDEKI DEGIŞME DILI DEGIŞTIREMEZ . 635 E. ULUSLAŞMA ve ULUSAL DILIN TEŞEKKÜLÜ . 636 . ......
.
.. .
.
.
....
..
.
. F.SONUÇ
. ..
.. ..
. . ..
.
.. . . . .
. . ...
. .
...... . .
....
... .. . . ...
...
..
. .. .
...
.
...
. . . 639 ..
.
VII. ETNIK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMALIDIR ................................................... 641 ÖZET
........................ ...........................................................
GENEL SONUÇLAR .
BÖLÜM VII
.. . .. . ....... . .... . .....
.
.... .
.
..
.....
.
... . ..........
.
......
646
. 652 ..
1. TARIHSEL GELIŞIM ....................................................... 653
A. OSMANLI IMPARATORL UGU DÖNEMiNDE DOGU ANADOLU FEODAL YA PIDADlR . . .
. .. . . .. . . ...
B. KURTULUŞ SA VAŞI'NlN ANTi-EMPER YALIST
FAKAT ANTi-FEODAL OLMA YAN ETKiLERi
653 655
.... . . . .
l l . BUGÜNKÜ D U R U M . ,....................................... 657 A. ÜRETiM iLiŞKiLERINiN ÇOK YÖNL ÜLÜGÜ ve FEODAL KURUMLAR . . . .. . . 657 B. ÖDENMEYEN EMEGiN ÜRETiCiDEN ZAPTEDiLMESI: TARiKATLAR ve ŞEYHLIKTEOKRA TiK FEODALiTE . . 660 C. DOGU ANADOL U'DA EGEMEN SINIFLAR . 662 ..
. . . . . . . . .. . . .
.....
. .. .
..... .....
. . . .. . .
......
. . . .. . . ..
. .. . . . . . . .
. . . . . . . .... . .. . . . . . . . . ...
D. DOGU ANADOLU TOPLUMUNUN ANA ÇELiŞKiLERi .. . . .........
. . . .
E. DEGiŞIM ZORUNLULUGU DEVRiME DÖNÜŞMESI F.
ve
. . . . .
. . .. . . . .
.
. . . . . .
.
. . ..
.
.
. .. . .
. . . . . . . . . . . . ..
. ... . .
.
.
.
. . ..
.
.
669
. .. .
670
. . ... .. . . . . ..
........
....
665
. . .. . ..
. .. . . . . . .
. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .
.
. . .
663
. . . . . .. . . . .
SOSYO-EKONOMiK GELiŞMENiN NESNEL DOGR ULTUSU . . . .. .. A. FEODAL iZM/N KAPITALIZME DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DiNAMlGi . .. B. FEODALIZM/N YlKlLlŞI, AŞiRET YAPILARININ PARÇALANMASI, MERKEZiLEŞME ve ULUSLAŞMA . . . . C. TEMELDEKI KA VGA AÇIKLIGA KA VUŞTURULMALIDIR .. D. DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ) .
IV.
..
.....
ÇELIŞKiLER/N
. . . . . .. . . . . . . . . . .
HORLANMAN/N DEVRiME DÖNÜŞTÜRÜLMESi . .... . . ..
lll.
. .. . . . . . ..
..
. . .
. . . .. . . .
670
. 671
....
...
. . . . . . . . .. . .... . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . .... ... .
674
675
DOG U SOR U N U KARŞlSlNDA TÜRK EMEKÇILERi ve iLERiCi TÜRK AYDINLAR I N I N TUTU M U N E OLMALI D I R 676 . . . . .. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .... . . . . .. .. .. . . . .
BÖLÜM V
AŞİRET YAPISI-AGALIK- ŞEYHLİK ve POLİTİK İLİŞKİLER Önceki bölümlerde, Osmanlı Padişahları'nın Doğu Ana
dolu'da izledikleri siyasetlerini gözden geçirıniştik.
Hanefi
mezhebinden olan Osmanlı siyasi iktidarı, her şeyden önce bu nedenle , daha çok Sünni mezhebinden olan aşiretlere
karşı yumuşak bir politika izlemiş, onlara iltifat etmiş, öteki mezhep gruplarına sert davranmış, onları hor görmü ştür.
Yine, "Toprak ve Din İlişkileri" bölümünde belirttiğimiz gibi,
Hamidiye Alayları'nın kuruluşu bu politik görüşün uygula
ması için olmuş, aşiret ve mezhep çatışmalannın dinamiz
mini her zaman siyasi iktidarlar hazırlamışlardır. 1891 yılın da,
nerede
ve
hangi
aşiretlere
dayanarak
kurulduğunu
açıkladığımız Hamidiye Alayları'nın komutanlan arasında 1897 yılında anlaşmazlık çıkmıştır. Bu olayda, Abdülha
mit'in kumaz politikasının büyük etkisi olmuştur. Abdülha
mit, bu anlaşmazlığın tohumunu atmak amacı ile Hamidiye
Alaylan'nın komutanlarını İstanbul'a çağırmış ve oruara çe şitli arınağaruar (toprak. süs eşyası , değerli şeyler) vermiştir.
Ancak bu dağıtundakl ölçü, kasıtlı olarak büyük güçlü aşi ret reisine önemsiz, küçük aşiret reislerlne de aksine büyük
ve daha değerli arınağaruar vermek biçiminde kullanılmıştır.
Üstelik bu armağaruann dağıtınu, aşiret reisieline ayn ayrı
yapılarak, çıkanlmak istenen aruaşmazlığın bütün etkenleri hazırlanmıŞtır. İşte, Doğu'daki aşiretler arasındaki anlaş
m azlıklar daha o tarihlerde başlamıştır. Hamidiye Alayla rı'nın kendi aralanndaki çatışmalar 1908 yılJ.?a kadar sür-
371
müş ve halk üzerinde büyük bir baskı kurmuşlardır. 1908'de Hürriyet'in ilanı lle aşiret reisierinin halk üzerindeki ezici etkileri zayıflamıştır. Bu nedenle, aşiret reisierinin çoğu 1908 rejimine isyan etmiş ve eski rejimi özlemişlerdir. Bu kanşıklık içinde Birinci Dünya Savaşı başlamış ve Hamidiye Alayları Doğu Cephesi'nde kalnuştır.
I.
OSMANLI İMPARATORLUGU'NUN SON DÖNEMLERİNDEKİ SİYASİ AKIMLAR
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, devleti içine düştüğü karışıklıklardan kurtarıl!ak için değişik fikir akım lan ortaya çıknuştı. II. Meşrutiyet'ten önce Genç Türkler'in faaliyetleri, daha sonraki tarihlerde ise Türkçüler, İslamcılar ve Osmanlılar arasındaki mücadeleler, İmparatorluğun son döneminin yoğun bir fikri tartışmaya sahne olduğunu gös termektedir. Genç kuşaklarda, özellikle Türkçülük akınu ge lişiyor, öteki akımlar ise daha çok sermaye çevreleri ve işbirlikçileri olduklan empeıyallst güçler tarafından destekleniyordu. , İttihat ve Terakki Partisi'nin fikirlerini yansıtan Tunalı Hilmi "Osmanlılık"ı şöyle tanımlıyor: "Osmanlılık Türklük demek deCildir. Ne kimseye zarar verir, ne de bir milliyete dokunur, böyle olunca Osmanlı olmayacak kim bulunur? Arnavut, Ermeni, Ulah, Bulgar, Boşnak, Pomak, Tatar, Türk, Çerkes, Dürzi, Rum , Acem, Arap, Sırp, Kürt, Gürcü, Yahudi,
Laz, bunların hepsine yakışacak isim ancak şudur:
'Osmanlı.'"
Tunalı Hilmi, bu topluluklara, aralarındaki din, mezhep ve ırk farklarını unutup kendilerini Osmanlı bilmelerini, bir birlerinden ayrılmayı değil, birlik teşkil etmelerini ve bir meşrutiyet yönetimi içinde ortak yaşamalarını telkin ve tav siye etmektedir. Bu görüşe göre, Osmanlıl� üç temele daya nan yeni bir bina olacaktır: Osmanlı Haned anı, Osmanlı va tanı ve Osmanlıların ortak çıkarlan. Bu üç temel ilkenin bilincine varacak olan halk da artık bir "Osmanlı ulusu" teş kil edecektir. Osmanlı ulusunun en kutsal değeri eskiden ol� duğu gibi, hanedan değil, "Vatan" olacaktır. İttihat ve Terak-
372
ki Partisi yayını, bu kutsal değeri idealize etmektedir. Fakat İttihat ve Terakki'nin bu fikri Türklüğe dayandırmak ıstendi ği de şüphesizdir. Nitekim Tunalı Hilmi, "Osmanlılık Türk ttik değildir" demesine karşın bu fikri ile çelişen yöz Osman.: lılar Ti'ırklerdir" gibi ·sözler de söylemiştir. ı Batı ülkelerinin siyasi nedenlerle, Hıristiyanlık adına, İs lam dünyasına yönelttiği taarruzlar, bu dünyada kanşıklık lara sebep olduğu gibi, başlannda Afganlı Cemaleddin'in de bulunduğu birtakım İslam bilginlerinin, "İslam Birliği" ülkü sü yolunda işlek bir propagandaya girmelerine yol açmıştır. Bu birliğin temelinde belli bir politik görüşten çok, bir karşı koyma, bir birlik yaratma duygusu yatmaktadır. Hıristiyan lık dünyası çeşitli ırk ve mezhepten olmasına karşın, tüm Müslüman devletler1:ni yok etmek için birleşmiştir. "Bu ba kımdan, Müslümanlar da birleşmeltdir. "2 ,
Bu duygusal akınılar yanında, devlııti kurtarmak için planlar ve programlar hazırlayanlar da vardır. Prens Saba hattin bu tür düşünürlerin ileri gelenlerinden biridir. Os manlılar'da Adem-i Merkeziyetçiliğin öncüsü olarak tanınan Prens Sabahattin Osmanlı halklan hakkındaki görüşlerini şöyle beltrtmektedir: ·oordüncü madde, her seçim için her yerde, orada ne kadar ulus varsa, o kadar sandık bulundurulmasını gerek tirmektedir. Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkesler, Lazlar, Gürcüler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Yezidiler ayn ayn temsilci seçecekler. Maksadımız menfaatleri bir olduğu hal de meslekleri ayn ayrı olan, bu ayrılık yüzünden bazı fela ketietle karşı karşıya olan Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Ma kedonyalı, Kürt, Rum ve Musevi gibi vatandaşlarımızın kuwetini bir araya toplamaktır. "3 İttihat ve Terakki'nin ve Sabahattın Bey'ln, Müslüman halkiara karşı tutumu çok iyi olup, herkesin d'inine, kültürüne saygı göstermeyl amaç edindiği halde, Müslüman olmayanlara karşı, kırgınlık ve güvensizllkle kanşık, biraz da zorunlu bir iyi geçtrıme havası vardır. 1 . Enver Ziya Karai, Osmanlı Tarihi, VIII Cilt, TTKY, Ankara 1962. 2. Enver Ziya Karai, a.g.e., s. 542 3. Yusuf Hikmet Bayur, TOrk lnkıhibı Tarihi, Cilt ll., Kısım 4, TTKY, An· kara 1952. Sözü geçen program seçimlerle ilgilidir. . 373
Savaş yıllarında, büyük bir gelişme gösteren Türkçülü
ğü yabancılara anlatmak için yazdığı bir yazıda Ağaoğlu Ah
met şöyle demektedir: "Türk milliyetperver hareketi, siyaset le
meşgul
değildir.
Bu
hareket
harniyete
yeltenmez,
kimsenin hukukunu eksiltmez. Kimseye hususi ve imtiyazlı
bu hareket Türklere oldu ğu kadar, bütün milliyetlere de hürmet olunmasını talep eder. Hareket ahlaki ve sosyolojiktir ve bu cihetle Türklere bir mevki kazandırmak istemez,
olduğu gibi diğer milliyetlere karşı da sevgi ve anlayış ile do
İster Arap; ister Kürt, ister Ermeni ve başkalan, birbirlerine eşit olarak, birbirlerini sık.mayarak, birbirle rine fenalık etmeyerek ilerlesinler, lnklşaf bulsunlar. Bir ludur.
Türk milliyetperveri indinde, Araplar'ın ve ötekilerin lisanı, milliyeti, kendi lisan ve milletine yakın bir hürmeti haizdir. "4 İmparatorluğun son devrinde ortaya çıkan çeşitli siyasal akımlar, Türk,
imparatorluğun
Kürt,
Ermeni,
Arap,
bünyesindeki Rumiara
çeşitli
halklara,
eşit haklar tanıyor.
Türkçülük, Osmanlılık, İslamlık gibi akrmlarda hep bu anla yış var. Bu nokta son derece önemlidir. Bu eşitlik fikirlerini Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaşı boyunca kullanmıştır.
II
.
A.
.
EMPERYALiST İLİŞKİLER KURTULUŞ SAVAŞI'NIN İDEOLOJİSİ
Kurtuluş Savaşı'nın temel karakteri, anti-emperyalist. yani
Osmanlı
İmparatorluğu'nu
sömürgeleştiren
güçlere
karşı olmasıdır. Kurtuluş Savaşı boyunca anti-emperyalist ilkeler sık sık kullanılmıştır. Fakat Kurtuluş Savaşı hiçbir zaman anti-feodal bir savaş olmamıştır. Dolayısıyla, demok ratik hakiann savunuculuğunu yapan ilkelere yeterince yer verilmemiştir. Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal bir savaş ol maması, her şeyden önce savaşın, feodalitenin de desteğiyle kazanılması demektir. Bu durum, Doğu Anadolu'da da bü tün açıklığı ile görülür. Doğu Anadolu'nun, 1919-1922 yılla
n arasında, Anadolu'daki devrimci eyleme, hangi ideolojiie
rin
kullanılarak
katıldığı
son
derece
önemlidir.
Bu
bakımdan dinci ideolojinin durumunun incelenmesi gerekir.
4. Yusuf H ikmet Bayur, a.g.e., s. 434 435 -
374
Savaşın anti-feodal bir hüviyete bürünememiş olması, dinci ideolojinin geniş çapta kullanılmasına yol açmıştır. Savaş sı rasında, özellikle Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde, Mustafa Kemal tarafından dinci ideoloji geniş ölçüde başanlı bir bi çimde kullarulmış ve böylece Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiret leri devrimci eyleme kazanılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal, MMutki'de aşiret reisi Hacı Mustafa Bey'e", MBitlis Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi Hazretle ri'ne", "Şırnak'lı Abdürrahman Ağa Hazretleri'ne", "Derşevli Ömer Ağa Hazretleri'ne", MMu$aş'lı Resul Ağa Hazretleri'ne", MŞeyh Mahmut Efendi Hazretleri'ne", "Norşinli Mesayihi İran'dan Şeyh Ziyaettin Efendi Hazretleri'ne", MGar.wn'da Rüsea'dan Cemil Çeto Bey'e" ... yazdığı mektuplarda5 Salta nat'ın ve Hilafet'in, dolayısıyla İslam aleminin büyük bir teh like içinde olduğunu belirtmiş, Hilafet ve Saltanat'ın otorite sini sürdürebilmek için düşmanla savaşmak gerektiğini ifade etmiştir. Mustafa Kemal'in şu sözü, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiret Reisieri'ne yazdığı tüm mektuplarda yer almıştır:
"Zat-ı fazilanelerinizin, harbi umuminin imtidadınca Osmanlı Ordusu'na ifa eylemiş olduğunuz himedatı bergüzidelerine ve makamı muaııayı hilafet ve salta nata göstermiş olduğunuz revabıtı kalbiyelerine yakın dan muttali bulunuyorum, bu sebeple Zatı Alinize kal ben pek büyük hürmetim vardır. Bugün makamı hilafetin, saltanatı Osmaniye'nin ve vatanı mukaddesimizin düşmanlarımız tarafından nasıl renciçle edilmekte ve vllayetı şarklyetlmlzln Ermenl lere hediye edilmesinde ısrar oıu nmakta olduğu malumu arifaneleridir." Dinci ideolojinin kullanılmasım sadece Mustafa Ke mal'in söz ve yazılannda görmüyoruz. Kurtuluş Savaşı sıra-
5. N utuk, Cilt l ll, Vesikalar, Ve�jka 47, 48, 49, 50, 5 1 , 52, 53; Sabahat tin Selek, Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaş ı, istanbul 1 970, s. 241 -244. Mustafa Kemal tarafından Do(lu 'nun ileri gelen aşiretleri nin reisierine ve �anedan ailelerine yazılan mektupların sayı s ı n ı n bu ka dar az olmaması gerekti(li kan ısındayız. Daha birçok mektubun olma s ı m ümkündür. Hanedan ailelerinde bu tür mektupların çok olduğu söylenmektedir. Araştırılmasında yarar görmekteyiz. 375
sırıda 15. Kolordu Komutanı ve daha sonra Doğu Cephesi
Komutanı Kazım Karabekir'in çeşitli yazılarında da görüyo ruz.6
Görüldüğü gibi; Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretleri'ni devrime kaZanabilmek, hiç olmazsa onlan tarafsızlaştırmak veya tehlikesiz bir duruma getınnek için, dinci ideoloji geniş çapta kullanılmıştır. Bu konuda siyaset blllmctsi Taner Ti mur şöyle demektedir:
"Milli Kurtuluş Savaşımızın anti-emperyalist niteliği, onu Sovyetler Birlil}i'nin doğal müttefiki haline getir miştir.
Atatürk,
Anadolu
ihtilali
sırasında
anti
emperyalist şiarları sık sık kullanmıştır. Ancak 1920
Türkiyesi'nde hakim ideoloji Islam olduğu için, bu dö nemde dinin de devrimci bir nitelik kazandığına tanık oluyoruz. Bu yıllartfa AtatOrk Islam Tarihi'ni inceleme ye geniş zaman ayırmış, Istanbul'un lşgali Ozerlne 'ls
ram aremine beyanname'ler göndermiş, 1 921 Şuba tı'nda da Panislamist Kongre'yi toplantıya çal}ırmış ve hatta aslında milli hakimiyet esasına dayanan· 1921
Teşkll&tı Esasiye Kanunu monasebetiyle yaptıl}ı ko nuşmada 'biz prensip olarak makam-ı hilafet ve salta natı kabul ediyoruz.'"7 Burada, Taner Timur'un Kurtuluş Savaşımızın ideoloji sini açıklaması bakınundan çok önemli noktalara değindiği şüphesizdir. Fakat, dinci ideolojinin devrtmcl bır anlam ka zandığı
biçimindeki
yargısına
katılmıyoruz.
Çünkü
din,
şeyhlik, tarikat gibi kurumlarda belirgin bır duruma gel mektedir. Bu kurumlar Ise aslında feodal üretim biçimfnin Ideolojisidir. Feodaliteye dayanılarak yapılan bir savaşta is
ter-istemez bu ideolojiye taviz verilecektir. Fakat 1919-1922 Türkiye'si koşullarında, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretlerı'ni devrime kazanabihnek için bundan daha iyi bir yol buluna· bilir miydi? Kanımızca hayır. Çünkü, Kurtuluş Savaşı bo yunca İngiliz emperyalizmi, Kürtleri kendı safına çekmek ve
6. Kazım Karabekir, lstiklal Harbimiz, 2. Bs., Türkiye Yayınevi, Istanbul 1969, s. 155. 7. Taner Timur, Dinci Ideolojinin Gelişme Çizgisi ve Sınıfsal Anlamı, Emek dergisi, Sayı 13, 20 Ekim 1969, s. 3. 376
Anadolu'daki Kurtuluş H areketi'ni engellernek için her çeşit eyleme girişiyordu.
3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal'in 15. Kolordu Komu tanı Kazım Karabekir'e yazdığı yazıda şöyle deniliyor:
"Diyarbakır'daki Kürt kulübü , ingilizierin teşvikiyle, ingilizierin himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiği anlaş ı ldığından kapattırılmıştır. Azalar hak . kında kanuni takibat yaptı rılıyor. Kürdistan'ın müteaddit beylerinden aldığım telgraflarla, dağıtılan bu Kürt kulübünün hiçbir Kürdü temsil etmediği, birkaç serseri nin teşebbüsü sonunda kurulduğu ve vatan ve milletin · tamamen müstakil ve hür yaşaması uğrunda her feda karliğı ve bu babda emirlerimize arnade bulundukları bildirilmektedir ... Bu sebepten ben Kürtleri öz kardeş olarak ve hatta tekmil milleti bir tek nokta etrafında bir leştirmek ve bunu cihana 'Müdafai Milliye Cemiyetleri' vasıtasıyla göstermek azmindeyim."8 "Öte yandan Mr. Noel adında bir ingiliz Binbaşısı Urfa'dan Siverek yolu ile Viranşehir'e giderek 'Milli' Aşireti ileri gelenleriyle görüşmüş ve Urfa'ya dönmüş tür. Osmanlı Hükümeti aleyhinde propaganda yapmış t ır. Aşiret reisierinden aldığı kesin cevaplar kendisini memnun etmemiştir. Kürtler kayıtsız şartsız Türk kar deşlerinden ayrılmayacaklarını , bu uğurda son nefes lerine kadar çarpışmaya, hayatlarını feda etmeye hazır oldukların ı bildirmişlerdir. Ve Binbaşı Mr. Noel'in ver mek istediği külliyetli miktarda parayı kabul etmeyerek hamiyellerini ve namusluluklarını göstermişlerdir."9 Yine Mustafa Kemal tarafından 24 Eylül 1919 tarihinde
General Harbord'a verilen ve Kuvayi Milliye imzasını taşıyan bir muhtırada şöyle denilmektedir:
"Imparatorluğu bölmek ve Türklerle Kürtler arasın da bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri 8. Atatürk'ün Tam im, Telgraf ve Beyannameleri IV, TiTEY (1 9 1 7 1 938), Ankara, 1 -4, s. 34. Kazım Karabekir, lstiklal Harbimiz, lstanbul 1 960, s. 49. 9. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 43. 377
i ngiliz h imayesi altında müstakil bir Kü rdistan kurma planı na iştirak etmek üzere tahrik ettiler. i leri sürdükle ri tez Imparatorluğun nas ı l olsa d ağ ılmaya mahküm ol duğudur. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için her türlü casusluğa başvu rdu lar, hatta hatiyeler gönderdi ler. Bu su retle Noel isimli bir i ngiliz subayı uzun bir za man D iyarbakır'da gayretle r sarf etti ve faaliyetlerinde her türlü sahtekarlık ve aldatmaya başvu rdu . Fakat bi zim Kürt vatandaşlarımız hazırlanan komplonun farkı na vararak onu ve vicdanlarını parayla satan diğer bir grup haini o muhitten kovdular. Diyarbak ı r faaliyetle rinde sukütu hayale uğramış olan Mr. Noel, Bedirhan Kabilesi'ne mensup ve para vererek ikna ettiği fakat Kamu ran Geladet ve D iyarbakırlı Cemi! Paşazade Ek rem g ibi h ı s ı mları arasıda hiçbir itibarı olmayan bir grup maceraperesıle Malta'ya g itti. Burada, müstakil bir Kürdistan kuru lması yolundaki teşebbüslerini aynı zamanda Bedirhan kabilesine mensup Kamil Bey ile teşriki mesai yaparak tamamlad ı . Öte yandan, yalnız kendi menfaatini_düşünen Dahi liye Vekili Adil Bey'in, aynı zamanda yine yalnız kendi menfaalini düşü nen ve M illi Hareket ve bilhassa Sivas Kongresi aleyhinde tedbirler alan Harbiye Vekili Şefik Paşa'nı n bir aleti olan Harput Valisi Galip Bey ile bir leşti ve: 'Arkadaşlar, Ermeni askerleri memleketi işgal edecekler, hemen silah başına· d iye feryadiara başla dılar. Bu suretle bizim saf Kürt vatandaşlarımızın ayak lanmas ı n ı tahrik etmek istediler. Bu hain planın üç amacı vard ı . Kürtlerin menfaal duyguları n ı canlandır mak, milli kuvvetleri imha etmek ve aynı memleketin evlatları arası nda bir mücadele ve kan dökmeye se bep olmak. Suikastı tertipleyenler tasarladıkları facia ya Halil Bey'in postayı yağma ettiği söylenen bir grup eşkıyayı takip edeceği bahanesiyle istettiği askerler den bir kısmını da dahil etmekten dahi çekinmedi ler . . "10 .
Yine 1920'de Heyet-i Temsiliye adına, Mustafa Kemal ta-
10. 378
Atatürk'ün Tamim,
Telg raf ve Beyannameleri, s. 77-80.
rafından Sivas' la Anadolu Kadınlan Müdafai Hukuk Cemi yeti'-ne gönderilen lelgrafta şöyle denilmektedir:
" . . . Istanbul'da cebren, kapılar kırılarak, evlere du hul ediyorlar. Ayandan Abdülkadir Efendi'nin i ngilizler tarafından bir hafta zarfında Kürdistan'a gönderileceği anlaşılmıştır. Alakadarların d ikkatleri eelbolu nur." ı ı İngiliz
empeıyalizminin
Doğu
Anadolu'da
giriştiği bu
parçalama faaliyetleri eldeki belgeierden de anlaşılacağı gibi geniş ölçüde dinci ideolojinin ve ümmet ideolojisinin kulla nılmasıyla önlenebilmiştir. Nitekim Mustafa Kemal, Binbaşı
Noel'ln bu g irişimle ri üzerir;ıe, 3. Ordu Müfeltişi olarak vila
yet makamına yazdığı bir yazıda şöyle demektedir:
"Bütün milletin geleceğini ve bağımsızlığını kurtar mak için birleştiği şu tarihi günlerde bir yabancı devle tin himayesine sığınarak, hor ve alçak ve esir yaşama yı tercih eden her türlü düşüncenin, memleketi bölecek her türlü cemiyetin dağıtı lması pek vatani ve zaruri bir görev olmakla beraber, Kürt kulübü hakkın daki hareket tarzı tarafı mdan da uygun görülmüştür. Şu kadar ki ltilaf Devletleri'nin hakbilir muamelesiyle memleketin en uzak köşelerinde bile meydana gelen büyük uyanma her türlü siyasi ihtiras ve menfaalten arınmış olarak 'Müdafai Hukuku Milliye ve Reddi ilhak' cemiyetlerini meydana getirmiş ve bu cemiyetlere hangi siyasi zümreye mensup olursa olsun her Türk, her Müslüman iştirak etmiş ve milli vicdan bütün dün yaya ilan edilmiştir. Bu bakımdan Diyarbakı r ve buna benzer-yerlerde 'Müdafai Hukuku M illiye ve Reddi i l hak' cemiyetlerinin teşekkülüne yol göstermenizi önemle tavsiye ederim. Ve özellikle Kürt kulübünün üyeleriyle bugünkü telgraf çerçevesinde müzakere ederek uzlaşmak uygundur, efendim:· ı z Diyarbakır Vali Vekili'nin bu telgrafa verdiği cevap şöyle
dir:
11. 12.
Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Sabahattin
Selek,
Milli Mücadele,
s. 272.
s. 185. 379
"Burada Vilayeti Şarkıye Müdafai Hukuk Cemiyeti teşekkül etmiştir. Ancak bu yakınlarda Erzurum ve Trabzon'dan vilayet belediyesine alınan telgraflardan endişeye düşen Hıristiyan ahalinin bu konuda bazı te� şebbüslerde bulunduğu doğru değildir. Diyarbakır'da bazı gençlerden meydana gelen Kürt Gerniyeti I ngiliz himayesinde bir Kürdistan bağımsızl ığını takip eden propaganda yapması üzerine buraya gelen Süleyma niye Hakimi, Mr. Noel'in fikirlerine kapılarak, ahali ara sında bunun şiddetle reddi ve teşebbüslerin Cemiyet ler Kanunu'na uymaması nedeniyle adı geçen cemiyet hakkında kanuni muamele yapılmaktadı r. Diyarba kır'da itilaf ve Hürriyet Fırkası mevcut olup bundan başka cemiyet yoktur efendim."l3 Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nda dinci ideolojiyi sık sık kullanarak İngiliz emperyalizminin etkilerini önlemek is temiştir. Bu tutum, Anadolu'daki devrimci eylem açısından son derece başanlı olmuştur. Aşağıdaki belgelerde bunu ' görmek mümkündür:
". . . Siverek me bu su Bekir Sıtkı Bey büyük çoğunlu ğu Kürt ve Türk olan Diyarbakır halkının, Islam toplulu ğu ve Osmanlı Birliği'nden çıkmayı katiyen akıllarından geçirmedikleri ve esasen Şerif Paşa'yı tanımadıklarını anlattı."l4 Ayrıca Siverekiller tarafından İstanbul'a gönderilen bir telgrafta: "... İslam Birliği ve Osmanlı topluluğu ve Halifelik idaresi dışında herhangi bir idare altında yaşamak btzim için imkansız olup böyle bir idarenin kurulması ve yaşatıl ması için seller gibi kan akıtılması. yüzbinlerce insanın yok edilmesi, bakımlı yerlerin haralıeye çevrilmesi dahi yetmez
ve savaş ateşini yakmaktan başka işe yaramaz" 15 denilerek İngilizlerin Mustafa
yürüttükleri
Kemal'in
bölücü
benimsendiği
girişimler
reddedilıriekte.
belirtilmektedir.
Hakkari
bölgesinden gelen bir başka telgrafta da aynı görüşler belir-
1 3. Sabahattin Selek, y. r. g e. s. 186. 1 4. Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet 1 920, Ankara 1 970, s. 81 . 1 5. Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 87. .
380
,
tilerek şöyle denilmektedir: " ... Banştan sonra memleketimi zin ruhi ve içtimai durumuna tamamıyla uygun, bilgili bir idare kuracağı kesinlikle ümit edilen, Osmanlı Hüküme ti'nden daha adil bir hükümete, İslam Bilafeti'nden daha güçlü bir dayanağa, Türklerden daha cana yakın ve iyi ni yetli vatandaşa bütün dünyada rastlanamayacağını ilan eden biz Kürtler..."16 Yine Doğu'dan, Hasankale'den İstan bul'a gönderilen bir telgrafta: " ... Biz Kürtlerin, Türk kardeş Ielimizle birlikte Halifemizin etrafında birleşmekten ve dün yanın
sonuna
kadar
beraber
dileğimiz yoktur" denilmektedir. ı 7·
yaşamaktan
başka
bir
. Bu belgelerden ve yazılardan açıkça anlaşıldığı gibi, Do ğu Anadolu'daki Kürtlerin Kurtuluş Savaşı'na katılmaların da, dinci ideolojinin başarılı bir biçimde kullanılmasının bü yük etkisi olmuştur. Kürt Aşiret Reisieri Mustafa Kemal'e, Padişahı, Halifeyi ve islamı kurtaracağı için "evet" demişler ve O'nun yanında yer almışlardır.
B.
AŞİRET YAPISININ KARAKTERi
Aşiret, her şeyden önce soy-sap birliğine dayanan, ken de soyundan olmayana kapalı, "bizlik" duygusu ve değerleri nin ve anonim ilişkilerinin önemli rol oynadığı, daima bir re isin liderliğine hareket eden ilkel bir toplumsal ve siyasal şekildir. Bu tanım, aşiret sistemlerindeki akrabalık ve soy sap bağının önemini belirttiği gibi. siyasi etkenierin önemini de belirtir. "Bizlik" duygusu, aşiretler arasında bitmek tü kenmek bilmeyen çatışmalara yol açmakta ve bu çatışmalar sonunda aşiretler, üstün, soylu, hanedan veya sıradan aşi-· retler diye kademelenmektedir. Bu biçimiyle, aşiret, feodaliz min bir kurumudur. Belirli bir coğrafi bölgede yaşayan veya konaklayan aşiret o bölgenin mutlak hakimidir. Başka bir aşiretten olan kimse o bölgeye giremez. Doğu Anadolu'da aşiretler tarafından paylaşılan bu yerler, aslında siyasi an lamda feodal beylikler gibidir. Bunlar birbirine kapalıdırlar. Bu biçimiyle, aşiret örgütü, feodal üretim ilişkilerinin ortaya koyduğu bir üstyapı kurumu, yani siyasi bir kuruluştur.
1 6. Mahmut qoloğlu, �.g.e., s. 88-89. 17. Mahmut Goloğlu, a g.e. s. 89. .
,
381
Aşiret Reisi de topraklann sahibi ya da tasarruf edeni -artık ürünü denetleyen kişi- ve aşiretini öteki aşiretler karşısında temsil eden kimsedir. Kısacası, feodal beyliklerin toprak üzerinde yayıimalanna . paralel olarak, aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal kurumlar da meydana gelmiştir. C.
AŞİRET YAPISI KARŞISINDA MUSTAFA KEMAL'İN ve EMPERYAUZ�llN TUTUMU
Aşiret yapısının özelliklerini çok iyi değerlendiren II. Ab dülhamit, kendi yönelimi döneminde, aşiretleri birbirlerine düşürerek. meydana gelen dengeden çok iyi yararlanmıştır. Örneğin daha önce bellrtliğimiz gıbı, 1981 yılında kurduğu 36 Hamidiye Alayı'nın Reisieri'ni kumazca düzenlenmiş bir arnıağan dağıtımı ile yıllarca birbirlerine karşı çarpıştırması nı başarnııştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı dünyasına açıldığı yıl larda, Balı. sanayi kapitalizminden mali kapitalizme geçmiş bulunuyordu. Bu dönemde. Anadolu'da yayılınaya başlayan emperyalizm, Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Suriye-Güneybalı İran'daki Kürt Aşiretleri'nin ilkel durumlarından ve aralann daki anlaşmazlıklardan yararlanmakta hiçbir gı::ıçlükle kar şılaşmadı. Emperyalizm gerek Birinci Dünya Savaşı'nda ge rekse Kurtuluş Savaşı'nda "Böl ve Yönet"' palilikasım üstün bir başarı ile sürdünnüş, geniş halk yığınlarını birbirleriyle çarpıştırarak Ortadoğu'daki çıkarlarını korumaya çalışmış tır. İstanbul'un işgalinden sonra, İngilizlerin, Güneydoğu Anadolu'daki casusluk faaliyetleri dikkati çekecek kadar art mıştır. ı 8 Emperyalizmin Ortadoğu halkları üzerinde giriştiği bu oyunlan belgeleri ile ortaya koyan araştırolalar yayınlan mıştır. 19 Bu durumun değerlendirmesini yaparken önemli gördü ğümüz iki noktanın göz önünde bulundurulması gerekir: 1 8. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyan nameleri, s. 226. 1 9. Erol Uluben, i ngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, lstanbul 1967.
Mustafa Kemal, Nutuk, Vesikalar, 1 9. Kazı m Karabekir, a.g.e., s. 205 vd. Uluğ iğdemir, Sivas Kongresi Zabıtları, TIKY, Ankara 1 969, s. 5758-78 . 382
ı.
Kü&t Aşiretlerinin Mustafa Kemalle İlişkilerinin Anlamı
Aşiret reislerinin, Mustafa Kemal'e "evet. sizin safınızda yız. sizinle beraber savaşacağız" demesiyle, İngiliz emperya lizmine, "evet, sizin yanınızdayız" demesi arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgülleşmede ulus bilinç yoktur. Bu bilinç olmayınca. aşiret reisierinin siyasi eğilimi esas olmakta. halkın çıkarlan değil. aşireUn çıkarlan söz konusu olmaktadır. Zaten aşiret siste minde görülen aşiret. kabile, zoma, oba, çadır biçimindeki kademelenme aşiret reisinin mutlak otoritesini ister istemez kabul ellimıektedir. Bundan dolayı, ulusal bilincin gelişme miş, sadece aşiret çıkarlarının söz konusu olduğu bir ekono mik ve siyasal yapıda Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kenıal'e "evet" demesiyle, İngiliz emperyalizmine "evet" demesi ara sında hiçbir fark yoktur. İşte aşiret yapısının bu monisl özelliğini en az İngiliz emperyalizmi kadar bilen Mustafa Ke mal. onları devrimci mücadeleye katabilmek için dinci ideo lojiyi sık sık kullanmış, Kürt Aşiretleri'nin emperyalizmin sa fında yer almalarını engellemişlir. Çünkü. Kürt Aşiretleri de Müslümandır, Hilafet ve Saltanal 'a büyük bir inançla bağlı dırlar. İslam ideolojisi sayesinele Kürtler Emıenilerle iltifak yapmaya yanaşıuamışlardır. Emıenilerden Haçador Ağa'nın. Kürt Aşiret Reisieri'ne yazdığı ve Kürlleri kendi saflannda birleşmeye çağıran mektupla şöyle denilmektedir: "Zalı dev letleri ile hüsnü münasebet meydana getirmek ve bilunuım Kürtlerle hali suhunetle ve uhuvvelle bizim en büyük emel ve maksadımızdır... Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür. gün muhakkak dost olacağız... Bizim gayet alicenap ve asil bildiğimiz Kürt milleti neden dolayı bizlerle uzlaşma ta rikini tercih edememişlerclir? Kürt Beyleri, Kürt Aşairi ve Kürt Milleli ile götürülecek l:)u uhuvvet cephemizde müstah dem umum Ermeni Zabitanı ve umerası an:ukeş ve amade dir."20 Bu mektuba karşı Kürt Aşiret Reisieri'nin cevabında da şöyle denilmektedir: " . . . Mektubunuzu ald ı m. Ermeniler'in aguşu islami yelle pek mesudane idame-i hayat ettikleri sırada bile 20. Kazım Karabekir, a.g.e., s. 345. 383
yine maksadı asliyeleri uğranı hafi ve celi her türlü fe nalığı ikadan geri durmamışlar ve ezcümle bu harpte cepheden müsellehan firarla Rus Orduları'na iltihak etmişlerdir. Bunu inkar edemezsiniz. Binaenaleyh iha netleri tamamen ve gaye-i maksatları zahiren Ermeni ler'le islam Kürt M illeti meyanelerinde u zlaşmak imka nı kalmam ıştır. Ve beş seneden beri islamiyeti mahvetmeye fırsat buldukça nüfusu islamiyeyi şiarı in saniyete mugayir bir tarzda balta ve süngü lerle ve mu kaddesatı Osmaniyeye tecavüz etmeyi mübah gören E rmeniler le Kürt milleti bir araya gelemez. Ermenile rin on misline faik olan Kürt milleti Ermeni himayesine girmez ve girmesi imkansızdır:·21 '
G örüldüğü
gibi
savaş yıllannda
millet
ideoloj isinden
çok, ümmet ideoloj isi ağır basmaktadır.
2.
Türk ve Kürt Halklannın, Bütün Halkiann Kardeşliği
Savaş yıllannda her ne kadar ümmet ideolojisi kullanıl mışsa da halkların kardeşliği, .bu arada Türk ve Kürt h alkla nnın kardeşliği de işlenmiştir.
Mustafa Kemal 1920 Ma
yıs'ında Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada şöyle diyor:
"M eıeiis-i Alimizi teşkil eden zevat yaln ız Türk değil dir, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden mürekkep ara sır-ı lslamiyedir. Samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh muhafaza ve müdataası ile iştigal ettiğimiz millet bitta bi bir u nsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı islami yeden mü rekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden herbir islam unsur bizim kardeşlerimiz ve menfaati tamamen müşterek olan vatandaşlarımızdı r:·22 Mustafa Kemal
tarafından
Malatya
Mutasarnf Vekili
aracılığıyla Hacı Kaya ve Şatzare Mustafa Ağalara 15 Eylül 1919 tarihinde çekilen telgrafta şöyle denilmektedir:
"Padişah ve millet hainlerinin yalanıarına kapılarak 21 . Kazım Karabekir, a.g.e., s. 345. 22. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1 , s. 28. 384
maazallah islam kanı akıtı lması ve günahsız zavallı Kürt kardeşlerimizden birçoğunun Osmanlı askerleri tarafıdan öldürülmesi gibi dünya ve ahrette pek el'im bir sonucu n meydana gelmesini önleme konusundaki gayretleriniz, Sivas Umumi Kongresi Heyeti'nce takdir ve şükranla karşılanmıştır. Sizler gibi, din ve namus sahibi büyükler oldukça Türk ve Kürdün birbirlerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam ede ceği ve hilafet etrafı nda sarsılmaz bir vücud halinde dahili ve harici düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir. Cehab-ı Hak mesainizi meşkü r eylesin:·23 Bu yazıda da Türk-Kürt kardeşliği dinci ideoloj i ile bir likte kullanılmıştır. Savaş yıllarında ısrarla ve titizlikle üzeri ne eğinilen ve Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması için ustaca yürütülen "Türk-Kürt� kardeşliğinin günümüzde "Kürt yok, Türk var�a dönüşmesi, Kürdüm diyenierin hor görülerek, "Kürtlerin varlığından� söz edenlerin suçlanması olayı üze rinde durulması gereken bir gelişmedir. Kurtuluş Savaşı'nın, birliği koruma amacı ile önem ver diği Türk ve Kürt halklannın kardeşliği konusundaki belge leri değerlendiren başka yayınlan da izlemek mümkündür:
"Başka milletierin geeeli gündüzlü mesaileri mem leketimizde fitne koparmak suretiyle Türkle Kürdün gi rift bulunduğu ve büyük bir muhabbet ve hürmetle Hü kümeH Osmaniyenin inkısam kabul etmez bir rüknü olduğunu fiiliyatla dahi gösteren mıntıkalarda hükü metsizlik göstermek düşmanlarımiz hesabına zafer dir." 24 D.
ERMENiSTAN ve KÜRDiSTAN PLANIARI
Fransız ihtilali'nden sonra Batı ülkelerinde geliŞmeye başlayan milliyetçilik hareketlerinin, Anadolu'da.
özellikle
Ermeniler üzerinde büyük etkisi oldu. Ermeni milliyetçiliği
23. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 63. 24. Kazım Karabekir, a.g.e., s. 352. 385
sosyo-ekonomik temellere dayanan bir miliyetçilikli. Doğu
Anadol u 'nun özellikle Kuzey ke n t le rin d e oluran Em1eniler,
genellikle sanat ve l ica re tle
uğraş.yorlardı.
Bu y old <m sağla
dıklan birikim artmıştı. Küç ü k çapt a da olsa sanayi işleri de
yapabiliyorlardı. B1.ı ekonomik g ü ç , Em1enilerdeki milliyetçi lik akımlannın daha hızlı gelişmes ini sağladı. Oysa , kırsal alanl ard a, feodal bir düzende , h ayvancılık yaparak yaşayan Kürt Aş irelle ri n de , aşiret yap ıs ın ın özelliğinden ötürü milli yetçilik akımı bir türlü gelişme olanağı bulamıyordu . Bu ne denledir ki 1 843, 1 877, 1 88 1 y ıll an n daki Kürt isyanları ba şarısızlıkla sonuçlanmıştır. B u na karşın m illiyetçilik akımlarının önem kazandığı bu dönemlerde, b azı Kürt ay dınlarında ve aşiret ileri gelenlerinde ni.illiyelçilik akımının etki yapt ığı görCılmüştür. Bunlar, "Kürt Tevaü n"25 "Kü rt Te lali Cemiye tC. 26 gibi cemiyetler et rafında örgü Llenıneye çalış mışlardır. Daha sonraları bu cem iyetler, İngiliz emperyalizmi taralindan kendi çalışma alanları durumuna getirilmek is lenmişlir. Mustafa Kemal, Nuluk'la bu konuda şöyle diyor: '
Vil aye t i Şarkiye Müd afaai H ukuku M i l l iye C emiye
"
li'nin ilk Erzurum şu b esi n i kuran kişiler, Doğu illerinde
yap ı l a n propagandaları ve bunları n erekle rin i , Türklü k
Kürtlük-Ermenilik sorunlarını, bilim, teknik ve tarih ba kımından inceleyip araştırdıktan sonra, ge lecekteki ça lışmalarını şu üç noktada topluyorlar: 1- Ya hiç göç et memek, 2- Hemen, bilim, iktisat, din örgütleri kurmak, 3- Saldırıya uğrayacak Doğu illerinin herhangi bir bu cağını birlikte savunmak." Kurulmaya başlayan bu örgü tlerden başka , yurt içinde
daha birtakım kurulu şlar ve girişimler olmuştur. Özellikle Diyarbakır, Bitlis,
Elazığ
illerinde,
İstanbul'dan yönetilen
"Kürt Teali C emiye ti" vardı. Bu derneğin amacı yabancı dev
letlerin koruyucu luğu altında bir Kürt H ü kümeti kum1ak
tı. 27 Zamanın An1erikan Devlet Başkanı Wilson kendi adını
25. Faik Reşit Una!, ikinci Meşruliyelin ilanı ve 31 Mart Hadisesi, TIKY, Ankara 1 960, s. 1 36. 26. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi P arti le r lüHFY, lstanbul 1 952, s. 429-431 . 27. Atatürk, Nutuk, Cil! 1 , TDKY, 1 963, s. 3-4. ,
386
taşıyan 14 maddelik barış anllaşmasında. Bağımsız Kürdis
yolundaki istekleri şöyle dile getiriyord u : "Ha İmparatorluğu'nun Türk olan kısımları na ilirazsız bir hamiyel sağlanması, · fakat halen Türk boyunduru ğ u altında bulunan di ğ er milliyellere salt güven lik içinde varlıklan ve eziyetsiz olarak gelişme ola n a ğın ı n ga ranti altına alınması gerekir. " 2 8 Doğu Anadolu'da kurulmaya çalışılan Bağımsız Kürdis tan konu sund a , Osmanlı Hükümeli'nin aldığı tedbirler ve iz l ediği politika ise şöyleydi: tan kurulması
lihazırdaki Osmanlı
1 - ingilizler, Anadolu'da herhangi bir bölgede karı şıklık çıktığı zaman, hemen o bölgeyi bu fırsattan ya rarlanarak işgale hazılanıyorlar. Osmanlı Hükü metinin de buna karşı yapabildiği tek şey, böyle bir şeyi haber alır almaz , i ngiliz Yüksek Komiseri'ne durumu bildire rek, hareketlerini önlemek. Yani ingiliz emperyalizmini ingilize şikayet etmek sü rdürülen politkanın adı . . 2 - Asayişi sağlamak için jandarma kadroları nı arttır
mak. 3- Aşiret ileri gelenlerinin hükü metle olan ilişkilerini sağlamlaştırmak için onlara yakınlık göstermek ve dış ilişkilerini daraltmak için gerekli tedbirleri almak. 4- Bu illerde hükümetin itibarını sağlama� için bir miktar para göndermek. 5- Bu illerde görevlendirilen memurların seçiminin Padişah tarafı ndan yapılmas ı na özellikle dikkat etmek. 6- "Kürt Teali Cemiyeti" yasalara uygun kuruldu ğundan, denetim yolu i le çalışmalarının kısıtlanmasının çarelerinin araştırılmas ı , gerekli işlemler yerine getiril mediği takdirde kovuşturma yapılacağının Gerniyete bildirilmesi. 7- Istanbul'daki Kürtleri aydınlatmak. 29 28. Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, istanbul 1 965, 2. Baskı, s. 31 . 29. Tayyib Gökbilgin, Meclisi Vukela Mazbatalarına göre, 1 91 9 senesin de Ecnebi Işgalleri ve Talepleri karşısında Istanbul Hükümeti, V. Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 960, s. 707-722.
387
Öte yandan bu cemiyetlerin kuruluş ve çalışmalar hakkında başka yayınlarda da bilgi edinmek olanağı vardır. 30
E.
İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİ
Gerek Birinci Dünya Savaşı'nda gerekse Kurtuluş Sava şı'nda, Batı emperyalizminin Anad ol u üzerindeki en önemli aksiyonlardan biri Ermenistan ve Kürdistan hülyalarının gerçekleşmesi idi. Bunu gerek İngilizler, gerekse Fransızlar ve Almanlar kendi çıkarları için uygun görüyorlardı. Bu ko nuda emperyalizmin neler düşündüğünü, Erol Ulubelen'in "İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye" isimli eserinden izle mek gerekir. 3 1
"Benim problemim Kürtler. Noel Bağdat'tan buraya geldi . Çok iyi bir insan, çok kudretli biri ; fakat, öteki bakımlardan Kürtler' in peygamberi olmak istiyor. Kürt ler gibi kimse yoktur, onlar çok asil, çok iyiler, diyor. Ermeniler ise değersiz ve hilekar, görüşü nde. Kürtler hiçbir Ermeni öldürmedi, bilakis onları korudular, fakat Ermeniler Kürtler'i öldürdüler, diyor. Korkarım ki Noel, bir Kürt Levrens'i olur. Mezopotamya şimdilik bizim olacağına göre, ona bir Kürt Devleti kurdurup, Kuzey dağlarını böyle koruyabiliriz. Abdülkadir ve onu n gibi lerle konuştum. Kürdistan'a gidip tesirlerini kullanma larını istedim. Onlara tesir edebilmek için biz de Türk lere hile yapıyoruz diye belki beş defa tekrarlamak zorunda kaldım. M aamafih, Kürtlere fazla itimat edil mez. M ajestenin hükümetinin amacı, Türkler'i azami derecede zayıflatmak olduğuna göre, Kürtler'i bu şe kilde harekete getirmek fena bir plan değildir." ( 1 9 1 9)32 "Bi nbaşı Noel, Kürt Şeyhleri ile görüş birliğine varır sa, bundan büyük faydalar sağlayacağımızı söylüyor. Bunlar istanbul'da Abdülkadir ve Bedirhan'dan daha fazla ü n lü kimselerdir. Bunlar şüphe uyandı rmamak 30. Mazhan Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Bera ber C ilt 1., l l . , TIKY, Ankara 1 966, s. 28, 4 1 7, 479. 3 1 . Erol Ulubelen, Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Istanbul 1 967. 32. Erol Ulubelen, a.g. e., s. 202. 388
için Noel'den ayrı olarak Kürt Bölgeleri'ne gidecekler. Türkler Sl.llh Konferansi'na Kü rtler'in de getirileceğin den korkuyorlar. Kü rtler henüz Mustafa Kemal'e karşı ayaklanmadı ama, Noel bunun temin edileceğinden emin." ( 1 9 1 9)33 "Size Tasvir-i Efkar'da çıkan bir karikatürü yolluyo rum. Karikatür çok çarpıcı bir şekilde bir milletin ruhu nu ve idealini aksettiriyor. Bı;ında bir ayağı Trakya'da olan ve Orta Anadolu üstüne rahatça ve erkekçe uza nıp dinlenan çekilmiş süngüsüyle, Konya, Adana ve izmir'den düşmanları temizleyen, sol kolunu kuvvetle Ermenistan ve Kürdistan'a uzatan, Van'ı parmakları arasında tutan yenilmemiş bir Türk var. Gölgesi Diyar bakı r ve Suriye üstüne düşüyor. Harita Iran hududun dan , Karadeniz'den , Adana Bölgesi'nden Mezopotam ya içl�rine ·kadar uzanıyor." ( 1 91 9)34 "ingilizler Kürt Devleti kurmak istedikleri bölgede çok fazla maden olduğundan eminler."35 "Kürt kabileleri Ingiliz ve Fransız hakimiyetine ko nacak, Kürdistan'da hiçbir şekilde Türk bırakılmaya cak. Bir tek Kürt Devleti mi, yoksa birçok küçük Kürt Devletleri mi kurulacağı düşünülecek, Ermenilere Amerikalıfar kanalıyla silah temin edilecek." ( 1 91 9)36 "Ermeni Devleti'nin teşekkülÜ hakkında rapor: Ar dahan, Batum; imer Vadisi verilecektir. Karadeniz'de Yanbatı deresinin bir kilometre batısı. Erzurum'da Zel ket Dağı'na kadar olan yer, Güneybatıda Hatap Dağı, Erzurum Yilayati'nin Batı hududu, Karasu Pulur çayı , Büyük Sultan suyu, Aktaş, Mosla deresi, Murat suyu, Güldere Bitlis suyu ." 37 "Kürdistan Türkiye'den ayrılıp hür olmalıdır. Ermeni lerı e Kürtlerin menfaatlerini bağdaştırabiliriz. lstan33. 34. 35. 36. 37.
Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e.,
s. s. s. s.
202. 2 1 4. 228. 2 1 8. s. 237. 389
bul'daki Kürt Kulübü Başkan ı , Sait Abdülkadir veya Paris'teki Kü rt Delegesi, Şerif Paşa emrinizd edir. " ( 1 920)38
"Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha kati bir karara varmamız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi. (Sulh anlaşmas ı na göre , Kürt ler ayrı bir devlet olacaklard ı r. Kürt liderleri Mustafa Kemal'i sevmezler. Çünkü, O Bolşevikliği getirmek isti yor. Siz Mustafa Kemal'den nefret ediyorsunuz. Çün kü O sizi n yaptığınız antaşmayı kabu l etmiyor. O halde Mustafa Kemal'e karş ı Kürtler'i birl ikte kullanalım) de di." ( 1 920)39 "Sünniler ile Şiiter arası nda zıtl ık büyüktür. Biz bu zıtlığı daha da geliştirebiliriz . Mustafa Kemal ile Tif lis'ten temas kurabiliriz, emirlerin izi bekliyoruz." ( 1 920)40 B ü tü n bu nlar.
Ort ado�u' daki İngiliz casusları tarafın
dan. İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na . bölgenin ekonomik. sos yal. siyasal ve kült ürel du rumu hakkında gönderilen rapor lardır.
Bu
belgelerden
ele
anlaşılabllece�i
gibi .
İ ngilizler.
Doğu Anadolu 'da kendi ç ıkarlarını öt eki emperyal ist devle t ler aleyhine gelişt irebilmek için fırsatlar kolluyorlardı . B u fırsatların e n önemlileri, Kü rt Aşire t leri'ndeki potansiyeller den ve yine aşiretler arasındaki mezhep çat ışmalanndan ya rarlanılarak meydana getirilecek karışıklıklardı. Bu parçala
ma ve yönetme politikası. İngiliz dış siyasetınin, 1 878 Berlin Kongresi'nden It ibaren uygu ladığı. "Böl ve Yönet" politikası na çok uygu ndu . ingiliz emperyalizminin b u işi başarabilmesi için Doğu Anadolu 'daki egemen sını11arla ilişki kum1ası gerekiyord u . B u ri da gecikmeeli v e bir kısım aşiret reisierini kendi emelleri uğruna t a h rik ettL Nitekinl l O J\iıustos l 9 20'de imzalanari
Sevr Antıaşması'nda "Bağımsız Kürdistan" kurulması fikri açıkça ortaya atılıyordu . Sev:r Antlaşması'nda , Kürdistan ile ilgili hüküm şöyle idi:
38. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 269. 39. Erol Ulubelen, a.g.e. , s. 277. 40. Erol Ulubelen, a.g. e . , s. 273. 390
" Fmı tın şarkında, I rak, Suriye a rasında kalan mın tıka i tilaf d evletleri üyeleri nden mürekkep bir komis yon ma halli muhtariyeti uygulayacaktır. Anlaşmanın imzalanması ndan bir yıl sonra iş bu bölgenin K ü rt a halisi M il l e tler Cemiyeti'ne mü raca a tıcı Kürtleri n ço ğunl uğunun Türkiye'den bağımsız ol mayı i stediğini ispa t ederse ve Meclis bunu kabul ederse Türkiye bu bölgedeki her türlü hukukundan vazgeçecek."
Sevr ATiliaşması'nın üçüncü bölümünde. Kürdistan ko nusu ele alınmaktadır.
Bu
bö l ümün
,
Kürdistan ile ilgili olan
6 2 , 63 ve 64. maddeleri aynen şöyle dir:
"Mad de
62- İ ngil tere, Fransa ve İ talya H ü k ü metle
ri tarafınd a n kend i lerine yetki veril miş üç üyeden mü teşekkil bir komisyon lstanbu l'a yerleşerek, anl aş ma bcışkanlığı n ı n tüzüğüne göre belirtilmiş bulunan bir aylık müdde.t içerisinde, Fırat'ın doğusunda bulu nan ve sınırları i leride tespi t edilecek olan Ermenis tan'ın güneyi ilc Türkiye, Suriye ve Mezopo tamya ' nın ku zeyi ara sında belirtilmiş bulunan ve Kürtlerin ha kim çoğunlukta bulund ukları bölgeler için, anlaşma
nın .27. maddesi 1 , 2, 3. derecelerine uygun olarak da
hil i otcmomi
planını
hazırlayacaktır.
Herhangi bir
mescle konu sunda oybirliğine varılınaması halinde komisyon üyeleri d u rumu kend i hükümetlerine inti kal e ttircceklerdi r. Adı geçen plan bu bölgeler dahilin de Asu rokeldani ve d iğer etnik dini cemaatların tüm azınlık haklarını garanti a l tı n a a lmak zorundadır. Ve bu a maçla İngi liz, Fransız, İ t«lyan, Acem ve Kürtleri temsilen kurulacak bir komisyon, bizzat yeri nde tet kikl crde bul unacak ve gerek Türkiye gerek aynı şekil de İran sınırında yapılacak bir değişi klik ba his konu su olursa bu değişikli kleri anlaşmanın ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirecek."
"Madde
63- Osmanlı Hükümeti, bu ko m i sy o n l ar
dan birinin veya öbürünün kararlarını kendisine bil d i rild iği günden i tibaren üç ay içinde icra cd�ceği n i n
şimd iden üzerine alır."
'iMadde
64- Anlaşma başkanlığının tespi t ettiği ta-
391
rih ten i tibaren geçen bir yıllık müddet içerisinde, şa
yet 62. mad denin kapsamı içinde bul unan Kürt halkı,
yani bu bölgelerde oturan halk çoğunluğu Türki ye'den ayrılarak tamamen bağımsız olmak arzusunu izhar eder ve Mi1letler Cemiyeti'ne müracaat ederse ve şayet cemiyet de bu halkın bağımsızlık arzusunu gerçekleştirecek kapasitede bul unduğuna kanaat 'geti rir ve bunun yerin e getirilmesini tavsiye ederse Türki ye bu tavsiyeyi aynen uygulamayı ve bu bölgelerdeki bütün hakları ile ünvaniarından vazgeçmeyi taahhü t eder. Bu vazgeçme i şleminin detayları başlıca müttefik güçlerle Türkiye arasında özel bir sözleşmeye bağla nacaktır. Bu vazgeçme işi tamamlandıktan ve Kürdis tan Devleti'nin bağımsızlığı gerçekleştirildikten son ra, bu Bağımsız Kürt Devleti'ne günümüze kadar Kürdistan'ın bir parçası olan Musu l vilayetinde yaşa yan Kürtlerin de kendi arzuları ile birleşmeyi isteme� leri halinde mü ttefik güçler bu birleşmeye karşı bir i ti
razda bulunmayacaklardır." 41
Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ile sonuçla nan 1 . Dünya Savaşı sonunda imzalanan Sevr antlaşması
rün doğurduğu sonuçlan kabul etmeyen Türkiye'nin atıldığı
Kurtuluş Savaşı öteki mazlum uluslara önek olmuş bir di
renmedir. Emperyalizmin Türkiye'den kovulması ile sonuç
.lanan
Kurtuluş Savaşı'ndan soma uygulanan politika ve
atılan yanlış adımlar,
emperyalistlerin tekrar daha güçlü
olarak yurdumuza el atınalanna
yol açmıştır.
Emperyalistle
rin bu oyunu. yalnız Türkiye üzerinde değil, çıkarlannın söz konusu olduğu her ülkede kendini göstermiştir. Fransız ve İngilizlerin O rtadoğu'yu aralannda bölüşmek üzere yaptıkla
n fiili anlaşma, emperyalistlerin Kürtler hakkındaki art ni
yetlerini göstem1ektedir. Kürdistan'ın bir parçası olan Mu
sul'un, sınır dışı bırakılması. Bağımsız Kürdistan Devleti'nin kurulup kurulmamasından çok. emperyalistlerin petrol üze
-
41 . Gernil Birsel, Lozan, Cilt 1. istanbul 1 933, s. 31 2, 3 1 3. Yusuf Hikmet Bayur, Yeni Türkiye Devletinin Harici Siyaseti, EFY, lstanbu l 1 935, s. 131. 392
rinde çıkarlarını düşündüklerini ortaya koymakladır ki bun dan daha doğal bir şey olamaz. Emperyalizmin
bu
oyunlarını,
Şemdinli
bölgesindeki
Kürt Aşiretleri üzerinde araştıran Muzaffer Erdost şu sonu ca varmaktadır:
"Şemdinli Aşiretleri'nde sosyal mevkii itibarıyla, aşi ret üyelerinden vergi şeklinde alınan artı ü rüne ve an garya şeklind e kullanılan artı emeğe sahip olmak iste yen tabakalar vardır. Yine Şemdinli Aşiretleri'nde üretim araçlarına sahip olmak, serveti gerek toprak satın alarak, gerek ticaret için sermaye olarak kulla nan sosyal tabakalar vard ı r. Bu sosyal tabakalar ve sı nıflar bizim araştırdığı mız dönemler içinde birbirleriyle tam bir mücadele halindedirler . . . "
Daha sonra Muzaffer Erdost bu mücadelenin kaynağını aşiretlerin kendi bünyesinde olup olmadığını aramakla ve şu sonuçlara varmaktadır:
"1 - 1 925 Nehri i syanı'ndan sonra isyancı larla ilgi kurup insiyatifi ellerine alan i ngilizler, iki aşiret halkını bölgeden boşalttırmıştır, 2- 1 930'da i ran, I rak ve Suri ye sını rlarında aynı zamanda başlayan isyan ve bas kınlardan bir kısmını Şemdin li'ye yayarak halkın çeşitli yerlere göç etmesine sebep olmuştu r. . . Bu mücadele leri n temeli dünya pazarların ı n paylaş ı l ması için em peryalist ülkelerin arasındaki mücadeleye dayanmak tadır. i şte bu olaylar Şemdinli Aşiretleri'ndeki iç dinamizmleri gereği feodal ilişkilerden kapitalist ü retim ilişkilerine geçişi parçalamış ve geriletmiştir.''42
III. LOZAN KONFERANSI'NDA YAPIL� TARTIŞMALAR Kürtler'in
ayn
bir ırk oldukları, fakat
tarih boyunca
Türklerle beraber yaşadıkları, Lozan Barış Konferansı'nda Murahhas Heyeti Başkanı İsmet İnönü tarafından açık seçik
42. M uzaffer Erdost, Şemdinli Aşiretlerinde Ü retim ilişkileri, Türk Solu, Say ı 25, 5 May ı s 1968. 393
ortaya konulmuştur. İsmet İnönü , konferansta yaptığı ko nuşmalarda, Musul ilinde sü rekli oturan halkın 503 bin, gö
çebe halkın da
1 70 bin olduğunu, göçebelerin mevsimine
göre, Bağdat, Diyarbakır ve İran yayialarında yaşadıklarını, bu nedenle onların M u su l halkından sayılmasının doğru ol madığını, bu ilin 503 bin kişilik nüfusunun 263. 830'u Kürt,
l 4 9 . 960'ı Türk, 4 2 . 2 1 0'u da Arap olduğu nu , Süleymaniye ve
Kerkük
Sancağı'nda
çok
az Arap
b u lunduğu n u ,
Merkez
Sancağı'nda 1 3 7 .000 Kürl ve Türk'e karşı, 2 8 bin Arap oldu
ğunu ayrıntılan ile açıklamıştır.
İsmet İnönü 'nün Lozan'da bu konuda savunduğu görüş leri şöyle özetlenebilir: Kürtler eskidenberi kendi istekleri ile Tü rk yönetimine geçmişler!*) ve mukadderatlannı Türklerinkine bağlamışlar dır. Yüz yıllardır, Kürtler ve Türkler soy, adet, din ve ahlak
birliğiyle birbirlerine bağlıdırlar.
Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtlerin kötü savaştıkları ko nusunda ileri sürülen iddia doğru değildir. Aynı amaçla ve aynı dileğe ulaşma yolunda Kürtler gerek Dünya Savaşı'nda gerekse Ulusal Kurt.uluş Savaşı"nda büyük bir sadakatla sa
vaşmışlardır. Muhtariyet sorunu ise kullanılan isim ne olur sa olsun, gerçekte mü stemleke olacakbir ülkede, bir yaban
cı devlet yurttaşlığı ile şitndiki durumunu değiştirecek Kürt
bulmak çok güçtür. Kürtler, yabancı müdahalesi ile kurula cak bağımsız bir yönetimde. memleketin geleceğine fiilen hiçbir müdahaleleri
olamayacak ve tüm işleri kendilerini
temsil etmeyen bir hükümet ve meclis yürütecektir. Oysa
bugün Türkiye'de Kürtler, Türkiye'nin yönetiminde söz sahi bi bulunmaktadırlar.
Kürtler'in Türkler'le bir arada yaşamak istemedikleri gö rüşü Kürtler'in değil, İngiltere'nin tezgahladığı bir görüştür. Ancak, para ve çeşitli çıkar karşılığı veya aşırı milliyetçi duy gularla, İngiltere'nin görüşünü benimseyen ve bu fikrin sa
vunuculuğunu yapan Kürtler'in olması da son derece doğal
n i smet inönü , burada Osmanl ı I mparatorluğu dönemindeki Kürt h ükü metleriyle ve sancaklarıyla Osmanlı merkezi yönetimi aras ındaki g üç dengesine dayanan sözsüz anlaşmaları ve birbirlerini tan ıma olayla rını anlatmak istiyor. 394
Yalnız öz
bir şeydir.
Kürt çocuklarının başka devletlerin iliti
rasma alet olarak yaşamak ile kendi yurdunda Türklerle kardeşçe ve hakiınce yaşamaktan, hangisini tercih edecekle ri meselesinde kimse tereddüt edemez. Yukanda, konumuzia ilgili bölümünü özetiediğimiz Lo zan Banş Konferansı'nın 23 Ocak 1 923 tarihinde yapılan oturumunda,
Türkiye'nin
güney
sınınnın
saptanması ve
Musul'un Türkiye'ye geri verilmesi konusunda Türk H eyeti Başkanı olarak İsmet İnönü görüşünü aynen şöyle savun
muştur: 43
·
"1. Etnografik nedenler- Musul vilayetinde yerle şik nüfus 503 bin kişiye varmaktadır. Vilayet içinde, bundan başka Kürt, Türk ve Arap göçebe aşiretler vard ı r. Bunlar aşağı yukarı 1 70 bin kişi kadardır. Bu göçebe aşiretler mevsimlere göre yer değiştir mekte, hatta y ı l ı n kimi dönemlerinde vilayetten bile ay rılmaktadırlar. Bu yüzden sayılarını kesin olarak he saplamaya imkan yoktur. Ihtiyaçları na göre, yılın çeşitli mevsimlerini Bağdat, Necef, Musul, Zor ve Di yarbakı r'da geçirirler. Bunun içindir ki, bunları gerçek ten Musul nüfusundan saymak mü mkün değildir. Vilayetin yerleşik nüfusunu meydana getiren 503 bin kişi, resmi son Türk istatistiklerine göre, aşağıdaki u nsurlardan oluşmaktadır: Müslüman Kürt
Türk
Arap
Yezidi
Süleymaniye Sancağı 63.830 32.960 7.2 1 0 Kerkük Sancağı 97.000 79.000 8.000 Musul Sancağı 1 04.000 35.000 28.000 1 8.000 Musul Vilayetinin Toplam N üfusu 263.830 1 46.960 43.21 O 1 8.000
Olmayan
Toplam
1 30. 000 1 84.000 3 1 .000 3 1 .000
2 1 6.000 503.000
43. Camii Birsel, Lozan, ikinci Kitap, i stanbul 1 933, s. 21 7-232. Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Takım 1 . Cilt 1 , Kitap 1 , AÜSBFY, s. 342-371 . 395
R akamları belirtilen çizelge gösteriyor k i :
1.
Sü leymaniye v e Kerkük Sancaklarında Arap u n
suru azd ı r.
2 . Musul M e rkez Sancağ ı' nda 1 37.000 Türk ve
Kü rde karş ı l ı k , yalnız 28 bin Arap vard ı r.
3. So n olarak, bütün M u s u l vilayetinde 4 1 0 . 790
Tü rkle K ü rde karş ı l ı k
31 .000
Müslüman olmayan var
d ı r . Demekki, vilayet nüfusu n u n beşte dördünden ço ğu n u n Türklerle K ü rt ler ve beşte biriliden a z ı n ı da
Araplar ve M ü s lüman olmayanlar meydana getirmek
tedirler.
Bu rada birinci Türk- i ngiliz anlaşmazlığı ortaya ç ı k
maktad ır.
i ngiliz Temsilci
Heyet i ,
su nduğumuz
rakamları n
doğru luğunu kabul etmedikten başka, Türk H ü küme
t i ' n i n Musul vilayetini n nüfusuna ilişkin olarak hiçbir zaman
karş ı l ı k
doğru
istatistikler
düze nleye mediğin i , buna so .n ra , i ngiliz subay
1 9 1 9 silah-b ı rak ı ş ı m ı ndan
ları n ı n ve memu rları n ı n bu bö lgeyi gezip dolaştıkları n ı
v e orada oturan h e r soydan v e her mezhepten nüfu
sun say ı s ı n ı ve oran ı n ı bizden çok daha doğru sapta
d ıkları n ı söyle mektedir.
Bu iddiaya kolayca cevap verileb i l i r : Türkiye, yüz
y ı l l ard ı r Musul vilayetinin gerçek sahibi o l muştur. As
kere alma zoru n lu kları yüzünd e n , vilayetteki nüfus ha reketle rini çok doğru olarak bil mek zorundayd ı . Son
o larak, Türk istatist ikleri,
Dünya Savaşı' ndan önce ,
esaslı inceleme sonucunda ve nüfu su n çeşit l i u nsurlar aras ı ndaki oranı göstere n raka mları değiştirmekle h iç bir siyasal çı karı o l mad ığı bir s ı rada düzenlenmiştir.
· Oysa, i ngil iz H ü kü meti, sözü geçen vilayeti n hiçbir zaman gerçek sahibi olamamıştır. Ü stelik, i ngiliz me m u rl arı ve subayları bugü n e kadar S üleymaniye San
cağı'na da giremem işlerdir. Hükü metlerinin otoritesini bile ku ramad ığı bir vilayetin yalnız bir parçası n ı dola
şa n birkaç memuru n , bu vilayeti n tümüne i l işkin olarak
doğru istatistik düzen leyebilmesini kabul etmen i n im kansızlığı açı kça bell idir.
396
Bu koşullar alt ı nda, yalnız Türk istatistiklerinin ger çeğe uygun olduğunu kabul etmek gerekir." İnönü , ingiliz Heyeli'nin bu konu ile ilgili olarak ileri sürdüğü
istalistiklerin
eleştirisini
yaptıktan
sonra,
Mu
s u l ' u n nüfu su h akkında ş u bilgiyi vermiştir:
" . . . Araplar, hemen hemen tüm olarak Gayara Sancar çizgisinin güneyinde ve Dicle'nin sağ kıyısında bulunmaktad ırlar. Fethiye'den Kerkük'e uzanan dar bir toprak şeridi d ı ş ı nda, Dicle'nin so l kıyısı ndaki bölgede tüm olarak Kürtler ve Türkler oturmaktad ı rlar. Musul şehrinde Tü rkçe , Kürtçe ve Arapça konuşanlar ve Arap sayılanlar as lında Türktürler. Bunlar uzun süre Araplarla il işki kurmuş olmaları yüzünden, her iki dili de öğrenmiş bu lunmaktadırlar. Bu memleketi tanıyan lar bilirler ki, Musu l'da oturanlar hiçbir vakit, ne Arap, ne de Irak halk ı n ı n bir parçası sayı lmışt ır." İnönü daha sonra. Musu l ve Tel-Afr kentlerinde ve bu
kentlerin civarındaki mahalle ve köylerde oturanların büyük çoğunlukla Türk olduğunun İngilizler tarafından da kabul edildiğini belirterek, İngilizlerin bu bölge halkına hilaben ya yınladıkları broşürlerin Türkçe yazılmasının da Türk görü şünü doğruladığına işaret ederek konuşmasına şöyle devam etmiştir :
"Yezidilef, Kürttürler, doğal olarak da, gelenek ve görenekieri Kürtlerinki gibidir. Aralarında yalnız mez hep ayrıliğı vard ı r. Bu yüzden onları birbirinden ayrı tutmak doğru olmaz. Nasıl, aynı ulusun bire y lerini, ki misi katolik kimisi de protestan olduğu için, · ayrı soy dan saymak doğru olmazsa, Yezidile rle Kürtl•ari de bir birinden ayrı tutmak haksızlık olur. Musul vilayeti Türklerin değil, fakat Türkm :en olduk ları ve dillerinin i stanbul'da konuşulan dilden başka olduğu da iddia edilmiştir. Oysa, Musul'da konuşu lan Türkçe Anadolu'daki Türkçenin aynıdır. Anadolu'da i stanbul Türkç;esine eş bir Türkçe konuşulan hiçbir yerde yoktur. Bunun, bütün memleketlerde böyle oldqğu görü l ·
i
397
mektedir. Şehirden şehire , vilayetten vilayete aynı dil her zaman biraz değişiklik göstermektedir. Kaldı ki, kesin olan bi r şey vardır: A nadolu Türkleri, Türkmen diye adlandırılan topluluk içinde bulunmakta dırlar. Musul Türkleriyle Küçük Asya Türkleri arası nda yapılmak istenilen ayı rma, hiçbir sağlam temele da yanmamaktadır. Kürt halkın ı n iran kökenli olduğu öne sürülmüştür. Oysa, bu iddiayı Kürtlerin Turan kökenli olduğunu ka bu l ede n , Encyclopaedia Britannica yalanlamaktadı r. Zaten Anadolu'yu tanıyanlar bilirler ki, gerek töre, gerek gelenek ve görenek bakımı ndan , Kürtler, hiçbir yönden Türklerden farklı değildirler. Ayrı diller konuş makla birlikte, bu iki halk, soy, inanç ve görenek bakı mı ndan tek bir bütün meydana getirmektedir. Söz konusu bölgelerde bulunan H ı ristiyanlar, başlı ca Nesturiler, Asuriler ve Keldaniler'dir. Nesturiler, Çarlık Rusyası orduların ı n Van vilayetini istilası s ı rasında, yüzyıllardır yalılarında huzur içinde yaşadıkları Müslüman yurttaşları na karş ı öylesine ha yince ve kıyıcı olarak davranmı şlard ı r ki, Ruslar'ın geri çekilişinde onlarla birlikte gitmek zorunluğunu duy muşlardır. Keldaniler'e ve özellikle Diyarbakı r vilayetindeki Asurilere gelince, bunlar, dıştan yapılan kışkırtmalara hiçbir zaman kapılmadan Tü rk yurttaşlarıyla tam bir anlaşma içinde yaşamaktadı r. i ngiliz Temsil Heyeti , Musul vilayeti nüfusunun pek büyük çoğunluğunun Türkler'den ve Kürtler'den oluş tuğu nu (doğruluk garantisi veren tek istatistik olan Türk istatistiklerine göre, % 85'den çoğu, I ngilizler'in kendi istatistiklerine göre % 66'dan çoğu) kabul etmek zorunda kalarak üç vilayeti -Basra, Bağdat ve M usul vilayetlerine- çoğunluğu Arap olan bağı msız bir bütün saymak istemiştir." ·
1 i
İnönCi , ingiliz Temsil Heyeti'nin görüşüne karşı çıkarak, Musul ve Bağdat bölgelerinin ayrı ayn devletler meydana ge tirdiğini, !her zaman birbirlerinden ayn olduklarını ve Mu-
398
sul'un gerek toprak yapısı ge rekse iklim yönünden Anado lu 'nun bir parçası sayıldığım ileri sürerek konuya İngiliz ler'in siyasal nedenlere daya.nan iddialarına değinerek de
vam etmiş ve şu (!evaplan ver.miştir:
"ll. Siyasal ne denler- M u sul vilayetinin Türki ye'ye geri verilmesiine karşı çıkan i ngiliz Temsil Heye ti'nin dayandığı siıtasal nedenlere karşı Türk Temsil Heyeti aşağidaki ıgörüşleri öne sürmekle şeref duy maktadır: a) Araplar, Mü�31üman olmayanlarla birleşserer bile, ispat ettiğiniz ve z:aten i ngiliz Temsil Heyeti'nin de ka bul Bttiği gibi, M usul vilayetinde bir azınlıktırlar. Bu yüzden, Musul vii ayetinin lrak'a bağlanmasına, bu ne den B dayanarak iistemek, hem haksız hem de ulusla rın l<.endi kaderimini kendilerinin saptaması hakkına aykm olacaktır.
lb) Kürtlerin TiJrklerle birlikte yaşamak istemedikleri idd i ası hiç de doÇ�ru değildir. Gerçekten, ylizyıJJardır bu iki halk, soy, inanç, öz lern ve töre bakırnı ndan olduğu kadar, gelenek ve gö rer.ı ek bakı mında.n da ortak bağlarda birleşmiş olarak tam bir uyum içi nde yaşamaktadı rlar. Kürtler'in kendi istekleriyle Türk yönetimi altına geçtiklerini ve kaderle ri ni Türkiye'ni n kaderine bağladıklarını tarih göster mektedir. TBMM Hükü meti Türklerin olduğu kadar Kürtle rin de hükümHtidir. Çünkü, Kü rtlerin gerçek ve meşrü temsilci ileri Millet Meclisi'ne girmiştir ve Türklerin temsi lcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükü metine ve yöne· timine katılmaktadı rlar. Kürt halkı ve ı yukarıda belirtilen temsilcileri, Musul vilayetinde otura n kardeşlerinin Anayurt'tan ayrılmala rına razı değildir rler. Böyle bir ayrılmaya engel olmak için bütün fedaki iriıkiara katlanmaya hazırdırlar. Musul vilaye ıti nüfusunun çoğunluğunu meydana getiren- Kürtle r , Türklerin, vilayetlerinin Türkiye'nin ta mamlayıcı bir parçası olarak kalmasını sağlamak için, 399
bütün güçleriyle mü cadele etmekten bir an bile geri durmayacaklarına şüphe yoktur. Bu halk, pek az süre önce, TBM Meclisi'ne başvurarak, 1 91 8 silah bırakış ımından sonra işgal edilen ülkelerinin Türki ye'ye geri verilmesini sağlamak bak ı m ı ndan sarsı lmaz kararların ı bildirmişt i r. Musul vilayetinde oturanların yü reğinde bu isteğin ne ölçüde derin kökler salmış olduğunu ispat için, viia yetin -hakl ı gösterilmesine imkan olmayan- işgalinden bu yana patlak vermiş ve çoğu da i ngiliz bildirisiyle ilan edilmiş olayları göz önünde tutmak yeterli olacak tır. Gerçekten şunlar çok iyi bilinmektedir: i ngiliz birlik leri bu halkla sürekli ol arak savaşmak durumunda kal m ı şt ı r. Irak Hükümeti'nin askere aldığı Kürtler, Türkler den yana geçmek için elverişli her fırsattan yararlanmışlardır. i ngiliz uçak filolaların ı n Türk ve Kürt köylerinin, Türkiye'ye karşı bağl ılıklarını göstermeleri ne -onları y ı ld ı rarak- engel olmak için onları çoğu za man bombardıman etmeleri gerekmiştir. Bitlis'te 1 91 4'de patlak veren olay, birkaç yabancı konsolasun kışk ı rtmaları sonucudur. H içbir önemi yok tur ve yalnız o yerle s ı n ı rlı kalmıştır. Bu olayda işbirliği etmiş sayı lan kişilerden birinin bugü n Türkiye Büyük Millet M eclisi üyeleri arasında bulunması, olay ı n niteli ğini daha iyi gösterebilir. i ngi liz Temsilci Heyeti'nce öne sürelen Ders i m Olayı da aynı niteliktedir. Herhangi bir neden yüzünden Türk ü lkesinin bir noktası nda o rtaya çıkan ve belirli bir yerle sı nırlı kaları bir olay ı n , hiçbir bak ı mdan, o yer halkının Türkiye'den ayrılmak isteğinde bulunduğu yollu yorumlanamaya cağı açıkça bellidir. K a ldı ki, bu gibi olaylar her yerde görülmektedir. Son savaşlarda Kürtler'in kötü dövüşmüş oldukları nın söylenmesine gelinıce, Türk Temsilci Heyeti , DOn ya Savaşı 'na ve Bağımsızlık Savaşı'na kat ılmış Türk Ordusu'nun bütün komutanlarının yurdun kurtuluşu için Kürt halkının yaptı(jı h izmetleri ve katlandığı feda karlıkları saygı ve hayranlıkla belirttiklerini söylemeyi 400
bir ödev bilmektedir. Özellikle Sullana ve şimdi orta dan kalkmış i stanbul Hükü meti'ne karşı savaşta, düş manları m ız ın saldı rı sı na uğramış Anadolu'nu n çeşitli cephelerinin savunu lmasında olduğu gibi, Yunanlı ların tam bir bozgunuyla sonuçlanan saldırıda aynı amaca varmak ve aynı ülküyü gerçekleştirmek için Kürtlerle Türkler tam bir işbirliği içinde çal ışmışlardı r. Açıklamamızın bu kesimini tamamlamak için, özerklik sorunundan söz etmek kalıyor. i ngiliz Temsil ci Heyeti'nin söylediğine göre , i ngiltere Kürtler'e özerklik vermek isteğinde imiş de, Türkiye bunu ver meye yanaşm ıyormuş. Kürtler, Türkiye'de her zaman yurttaşlık hakla rından yararlanm ışlardır. Siyasal ve sosyal bakım lardan, her zaman işbirliği yaptıkları Türk Hükümeti'ni hiçbir zaman yabancı bir hükümet saymamışlardır. BMM'de milletvekilleri vardır, hükümet ve yönetim işle rine etkili olarak katılmaktadırlar. Kullanılan ad ne olursa olsun, gerçekten bir sömür ge olacak bir ü lkede, yabancı bir devletin uyruğu duru muna geçmek üzere, şimdiki duru munu değiştirmek isteyecek tek bir Kürt bile yoktur. Böyle bir durumda, kendilerini temsil etmeyecek bir hükümet ve parlamentoca uzaktan yönetilecek ü lkele rinin kaderi üzerinde hiçbir gerçek etkileri olmayacağı nı Kürtler bilmektedirler. Yurttaşlık haklarının ve yetkilerini kapsamayacak olan ve sözde özerk bölgelerin halklarına tanı nacağı söylenen haklar, Kürt soyu gibi üstün bir soyu hiç tatmin etmeyecektir. Musul Kürtleri için olduğu kadar, Anadolu'nun öteki yerlerindeki Kürtler için de geçerli olan bu düşünceler, Musul vilayetinin doğu kesiminde oturanlara dört yıl dan beri söz verilen yalancı özerkliğin kendilerine ne den hiç çekici görünmediğini ve gerçekte sömürge yö netimi altına alınmış bir halk duru muna düşürülmüş insanların kaderine ortak olmayı kabul etmeye onları neden inandı ramadığı nı açıklamaktadır." 40 1
"lll. Tarihi Nedenler- Onbir yüzyıldan beri, Os manlı Selçuk i mparatorlukları'nı n ku rulması ndan çok önce, Musul ile Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan böl ge, aralıksız Türklerin olmuştu r. Abbasi Halifeleri'nin zamanı nda, bu ülkeler Türk valilerinin, Türk askerlerinin ve Türk halkının elinde ol muştur. Sonraları , Atabey Türk Hanedanı , bunun ardından Artuklar Hanedanı bağı ms ız birçok devletler kurmuşlar ve Musu l , Sancar, Cezire i ibn-Omar, Harput, Mardin gibi yerlerde hüküm sürmüşlerdir. Bu hanedanlar, özellikle Musul'da , pek çok anıtlar bırakmışlardır. Bu şehir, yukarıda an ılan hanedanlar dan sonra ve Osmanlı Hanedanı'ndan önce bu ülkeyi ellerinde tutmuş olan Selçuklara çok şey borçludur. I rak'ın güvenliği bakımından en iyi garanti, Irak'ta iktidar kimin elinde olursa olsu n , Türkiye'nin dostluğu nu kazanmak ve s ı n ı rları içinde bir Türk ve Kürt irre dentisme'ine yol açtı rmamakt ır. öte yandan, şu da açıkça bellidir ki , sınır sorunu, bir kez adalet ve ulusal topluluklar ilkeleri uyarı nca çözümlenince, Irak Devleti için en iyi ve en güvenilir komşu Türkiye olacaktır." İsmet İnönü 'n ü n bu konuşmasını cevaplandıran İngilte re temsilcisi Lord Curzon'un konuşmasının konumuzia ilgili bölümleri aynen şöyledir:
". . . lsmet Paşa, i ngiltere'nin, Musu l vilayetini Türki ye'ye geri vermesini elde etme amacını güden tezini, etnografik, ekonomik, tarihi, stratejik nedenlere dayan dırmışt ı r. Bu noktalardan herbirini sırayla ele alacağım. Türk Temsilci Heyeti Başkanı bize, vilayetin nüfusuna ilişkin olarak bir dizi rakam ve istatistik vermekle söze başlamıştır. ismet Paşa, bu istatistikierin her türlü ger çek değerden yoksun olduğunu belirtmeme izin verir mi? Bunların düzenlendiği tarih, başka bir deyimle, yıl larca öncesinin istatistikleri olduğu göze çarpmaktadır. Bu Türk istatistiklerinin ve rakamların ı n yalnız askerlik 402
hizmetine alınma ve bu hizmetten bağışık tutulma çi zelgelerini hazırlamak için düzenlendiğini de çok iyi bilmektedir. Bu çizelgelerde binlerce ad eksiktir. Çün kü, birtakım kimseler, şu ya da bu yoldan, askerlik hiz metinden yakayı kurtarabilmiştir. Bu yüzden ismet Pa şa, kendisine duyduğum bütün saygıya rağmen, öne sürdüğü rakamları kabul etmememe izin vermelidir. Böyle olunca, benim başvuracağ ım rakamlar neler olacaktı r? Bunlar, 1 921 yılı gibi yakın bir tarihte, viia yetle olup bitenleri büyük bir özenle kaydetmiş olan ingiliz subayları nın rakamlarıdır. ismet Paşa, bana, 'Süleyman iye'ye ve Güney Kürdistan'a ilişkin rakamla rı nasıl bilirsiniz?' diye sormuştur. Bu konuda kendisin den çok daha bilgili olmam gerekir. Çünkü, Ingiliz si yasal görevlileri 1 9 1 7 Ekiminden ya da Kasımından başlayarak, Türklerin Rovanduz'daki askeri hareketleri yüzünden geçen yıl birkaç hatta için geçici olarak geri alı nmalarına kadar, Süleymaniye'de aralıksız oturmuş lardır. ingiliz subaylarından biri, şimdi de orada bulun maktad ır. Bu süre içinde, bu kazada rakam elde et mek için Türk Temsilci Heyeti hangi yollardan yararlanabilmiştir? Şimdiki halde Süleymaniye kaza sında tek bir Türk bile yoktur. Y ıllardır durum böyledir. Bu yüzden , vereceğim rakamları söylediğim zaman, konferans, bunların bilimsel bir temele dayandığına güvenebilir. Bugün, Musul vilayeti nüfusuna ilişkin olarak gerçek rakamlar şunlardır: Araplar ... .. ....... . .. . . ... . . . . . . 1 86.000 Kürtler . . : . .............. . . . . . . . . . .. .. . 455.000 Türkler ........ . .... . .... . ... . . . . . . . ... 66.000 Hıristiyanlar .... . . ..... .... . . . . . . ... 62.000 Yahudiler . . . .... ... ............. ... . 1 7.000 .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Türk Temsilci Heyeti'nin sahip çıkmak istediği bu nüfus gruplarından herbirine ilişkin olarak birkaç söz söylememe izin vermenizi isterim. Önce Arapları ala lım. Vermiş olduğum ve Musul vilayeti için 750 bin ile 800 bin kişiye varan toplam, Arapların bütün nüfusun 403
dörtte biri olduklarını göstermektedir. Nüfusun BO bin ile 90 bine varan Musul şehrinde , 50 bin ile 60 bin ara sında Arap vardır. Musul'un kuzeyinde , Dicle'nin kıy ı sından vilayetin kuzey s ı n ı rı na kadar bütün mem leket te, Araplar oturmaktad ı r. M usul'un güneyinde, nehrin sağ kıyısındaki bütün topraklarda Araplar oturmakta dır. Musul'un güneyindeki bölgenin en büyük kısmın da, Erbil-Kerkük-Kiiri yoluna kadar, nehrin sol kıyı sın da da Araplar oturmaktadır. Bu Araplar'ın Türklere teslim edilmelerini gerektirecek herhangi bir neden dü şünülebilir mi? Bunları n, 1 9 1 9'da, Mezopotamya'nın ya da I rak' ı n bölünmezliğinden yana oy kullandı kları nı daha önce belirtmiştim. 1 921 'de, Faysal'ı kral� olarak seçmişlerdir. Neden on ları Türklere geri vermemiz ge reksin? Neden Mu s ul şehrinin geri verilmesi gereksin, Musul, Arapları n yaptığı, bir Arap şehridir. Yüzyı llar sü ren Türk işgali boyunca, şehir Arap karakterini hiç yi tirmemiştir. Hangi mantık ya da hak gözetirlik ilkesi uyarınca bu Arap ülkenin Ankara'ya teslimi gerektiğini bir türlü anlayamamaktay ım. Şimdi de, i smet Paşa'nın tezini savunmak için bekleneceği gibi- var oluşuna dayandı ğ ı Türk nüfu su na geliyo rum. Türk nüfusu, vi layet toplam nüfusunun ancak on ikide biridir. Bu Türkler, özellikle, Erbil , Al tunköprü, Kerkük ve Kifri şehirlerinde oturmaktadı rlar. Bunlar hiç de Osmanlı Türkleri değildir. Bu ü lkeye, Selçuk ve Osmanlı istilalarından çok önce, Orta As ya'dan gelmiş Turanil istilacı ların ardı llarıdır. Kendileri ne özgü bir Türk lehçesi konuşmaktadı rlar. Bu , Anka ra lehçesi değildir, i stanbul lehçesi de değildir. Türk Hükümeti'nin bu bölgede kullanmış olduğu bir miktar subay ve memur aileleri de vard ı r. Kerkü k bölgesi d ı şında, bütün b u nüfus, Irak Krallığına bağlanmaktan ve Emir Faysal'ın Kral olması ndan yana oy vermiştir. Bu insanların Ankara Hükümeti'ne eğilimi olduğunu ve şimdi yeniden bu hükümete bağlanmak istediklerini düşünelim. Bütün bu büyük vilayetin kaderini , kökeni belirsiz, eğilimi şüpheli olan ve nüfusun on ikide birinin isteğiyle saptamak gerektiği, ciddi olarak iddia edile cek midir? · 404
Şimdi, Kürtler'in durumunu inceleyelim, bu nların sayısının 750.000 ile 800.000 arasında bir toplam nü fus içinde, 455 bin olduğunu daha önce söylemiştim. Kürtlerin Türk soyu ndan olduğunu tari hte ilk defa bulup çıkaran, belgelerinden birini kaleme alırken, Türk Temsilci Heyeti olmuştur. Bugüne kadar hiç kimse, bunun böyle olabileceğini akl ı na bile getirme miştir. Bu halkın kökeni oldukça karanlıktır. Dipnotla rından birinde i smet Paşa, Kürtler'in Turan asıllı oldu ğu görüşünü öne sü re n tek bir kaynak göstermiştir. Fakat bu görüşe en yetkili yazarlar kat ılmadıkları gibi, gerçekte de, bildiğim kadarı bu görüşü hiç kimse pay laşmamaktadır. Kürtler'in i ran soyundan olduğunda, genel olarak herkes birleşmektedir. Kürtler bir i ran dili konuşmaktadırlar. Görü nüşleri Türklerinkinden ta mamıyla ayrılmaktadı r. Ben, Kürtlerin memleketinde bulundum. Kü rtlerin yanı nda kaldım. Bu konuda bir uz man olduğumu iddia edernemekle birlikte, her zaman, bir Türkü bir Kürtten ayırd edebileeeğime bahse gire rim. Kör değilsem, birini ötekiyle karıştırmam. Şimdi , Türk olarak sahip çıkı rmak istenilen bu Kürtler, yüzyıl lar boyunca dağlarda kendi başlarına bağımsız yaşa mışlard ır. Kürtler, i stanbul'dan gelen her türlü müda halelere karşı direnmişlerdir. Türk Hükümeti Güney Kürdistan üzerinde hiçbir zaman etkili bir otorite kura mamıştır. Tü�k valilerinin bu memlekete giremedikleri sık sık olmuştur. Yolculuklarını oraya kadar uzatabii rnek için uzun süre bekledikleri çok görülmüştür. Bir kez buraya gelince de, ancak çok zayıf bir otorite kul lanabilmişlerdir. Savaş s ı rasında, bu bölgenin Kürtleri Türklere ne şekilde olursa olsun , hiçbir yard ı mda bu lunmamışlardır, gerçekte, savaşanlardan birine her hangi bir yardımda bu lunmuşlarsa da, bu yard ı m i ngi lizlere yapılmıştır. Burada, i smet Paşa'nın öne sürdüğü. bir iki noktaya cevap vermek isteri m. i smet Paşa, Kürt ü lkesinde ya yınlanan bildirilerin neden Türk dilinde yazı lmış oldu ğunu sormuştur. Buna, şöyle cevap vereceğim: Kürt ler, çoğunlukla okuma-yazma bilmemektedirler. Bizim başiattığımız Kürt yazısıyla öğretimin çok gelişmesine 405
de vakit bulamamıştır. Şimdiye kadar, Güney Kürdis tan'da yazılı hiçbir Kürt dili yoktur. Öte yandan, lsmet Paşa, Ankara Parlamentosunda birçok Kürt milletveki li olduğunu söylemiştir. Olabilir, fakat parlamentoda Güney Kü rdistan'ın tek bir Kürt milletvekili olduğunu ciddi olarak iddia etmekte midir? Herhangi bir zaman, Süleymaniye'den tek bir milletvekili çıkm ış mıd ır? An kara'nın Kürt milletvekilierine gelince, onların nasıl se çilmiş oldukları nı kendi kendime sormaktayım. Halk oyuyla seçilmiş tek bir milletvekili var mıd ır? Bütün bu Insanların doğrudan doğruya atanmış oldukları ve bunlar arasında birtakımının dil bilmediklerı için meclis çalışmalarına katılmadıkları herkesçe bilin mektedir. Bu yüzden , Ankara'da Kürt topluluğunun (cemaatının) parlamentoda temsil edildiği iddiasına çok ağırlık vermek gerektiğini sanmamaktayım. Türklerle Kürtler arası ndaki genel ilişkilere gelince, Kürtlerin Türk yönetim i nden hoşnutsuzluklarını sürekli olarak açıkladıklarını herkes bilmektedir. Dört yıldır, Ingiliz Hükümeti'ne hayal kırıklığına uğ ramış Kürtlerden gelen ve Kürdistan'ın özerkllğl ya da bağımsızlığıyla ilgllenmemizl Isteyen protes tolar yağmaktadır. Fakat Türk Temsilci Heyeti'nden Ingiltere'nin tek bir Kürdü bile i ngiliz sisteminin (Britsh System) içine sakmasın ı bir an bile düşu n memesini ri ca ederim. Aldığımız bütün bilgiler göstermektedir ki, Kürtlerin kendi bağımsız tarihleri, göreneklerl, ge leneklerl ve karakterleriyle, özerk bir soy olarak ortaya çıkmaları gerekmektedir. Yönetimimizin amaçlarından ve gerçekten -tam olmasa bile- elde edilen sonuçlardan biri, bu bölge için bir özerklik siste mi kurmak olmuştur. Bu mahalli özerklik sıstemının kendi yönetımı ve yazılı bir Kürt dilini öğretmeye çalışacak kendi okul ları olacaktır. Bu koşullar altın da, neden bu halk Ankara'ya teslim edilsin ve niçin orada bir plebisite başvurulsun? Bu plebisiti isteyen Ankara'dır. Kürtler hiçbir zaman plebisit istememişler dir. Bu zavallı halk, bunun ne anlama geldiğini de bil memektedir. Bu yerlerde yaşayan Araplarla Türkler 406
hiçbir zaman plebisit istememişlerdir. Plebisit isteyen ler, yalnız Ankara Türkleridir. Bununla . birlikte, l smet Paşa, az önce bir halka istemediği bir şeyi zorla kabul ettirmenin çağdaş düşüneeye aykırı oldu{Junu söyle miştir. Ü stelik, bu Kürt ülkesinin bütün ekonomik ilişki leri, kuzeyle değil, güneyledir. Bu ekonomik bağların kesilmesini haklı gösterecek n e bulunabilir?" Ayru oturumda Lord C u rson'un konumuzia ilgili bu id dialanna cevap veren İsmet İnönü Türkiye'nin görüşlerini şöyle savunmuştur:
" . . . Lord Curson, Kürt milletvekillerinin BMM'ne se çilmelerinin dürüstlüğünden şüphe eder görünmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türkiye Büyük Millet M eclisi, Türk halkının gerçek ve serbest seçilmiş temsilcilerin den meydana gelmektedir. Türkiye'de oturan herkes Türkler gibi Kürtler de- aynı ölçüde seçmendirler. On ların seçtikleri kimseler BMMn'de eşit haklardan yarar lanırlar. BMM böylece bir ulusun en yetkili temsilcile riyle doğrudan doğruya yönetilmesinin en belirtici örneğini dünyaya vermektedir. Üzülerek söylemek ge rekir ki, Musul milletvekilleri bu Meclis'te bulunmamak tadırlar. Fakat onları n yokluğu , yalnız işgal yüzünden serbestçe seçim yapılması nın imkansızlığındandır. Bu örnek, Kürtler'in BM M'nde temsil edilmemiş oldukların ı değil, fakat seçimlerin Türkiye'de n e ölçüde dürüst ve düzenli olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır." Lord Curson ise İsmet İnönü'nün bu sözlerine şu cevabı vermiştir:
" . . . ismet Paşa, bundan sonra, Ankara Parlamento su'ndaki Kürt milletvekillerinden söz etmiştir. Bununla beraber, bu sabah kendisine sorduklarıma cevap ver memiştir. ismet Paşa'ya bu temsilcilerin nasıl seçildiği ni, kaç seçmenin onlardan yana oy verdiğini, bu tem silcilerin nereden geldiğini sormuştum. lsmet Paşa, bu noktalar üzerinde bana hiçbir cevap vermedi. Fakat, Musul vilayetinin Ankara'da Kürt temsilcileri olmadığı nı, bu yüzden de, şimdi uğraşmakta olduğumuz Kür distan'ın bu kesiminden hiçbir temsilcisinin bulunmadı'407
ğını kabul etti . Oysa, M usul halkı nın düşü ncelerini An kara'daki Kürt temsilcilerinin arac ılığıyla çok iyi bilmek te olduğunu bu sabah söylemişti . Bu yüzden, bu söz ler üzerind e ayrıca durmak gerekmektedir. Kü rd istan'da bir plebisit yap ıld ığ ı nı düşünelim. Ne ler olacaktı r? i smet Paşa'nın dediği gibi halk durma dan yer değiştirmektedir. Kürtlerden çoğunluğun ve Araplardan büyük bir kısmı n ı n okuması yazması yok tur. Nasıl oy verileceğini bilmeyeceklerdir. Çü nkü, bü tün ömü rleri boyurca, hiçbir seçim sandığı görmemiş lerdir. Böyle bir sandık gördükleri zaman da, onu kald ı rıp insanın başına atmaları beklenebilir. Bir defa daha soruyorum: Güvenliği sağlamak için gerekli bir likleri kim bulacaktır? Oy vermesi istenilen konunun ne olduğunu halka nasıl anlatacaksı nız? Kürtler, şüp hesiz ki, bağı msız bir Kürdistan için, Araplar bir Arap Devleti için, Türkler Türk uyrukluğu için, H ı ristiyanlar da kendilerini Türkler'den korumak şartıyla herhangi bir yönetimden yana oy vereceklerdir. Bu koşullar al tında, sınırları nas ı l saptayabi leceksiniz? .. I şte bunun içindir ki, Kürdistan'da bir plebisite başvuru lması tekli fini, son olaylardan ders almış hiç kimse destekleye mez." IV .
DOGU iSYANLARI
Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki en önemli Kürt is yanlarından biri, 1 843 yılında Behtan'da Emir Bedir Han-ı Cezri tarafından yönetilen isyandır. Bedir H an bölgedeki Kürt Aşiretleri'ni birlik altında toplamak istiyordu . Fakat da ha önce ayrıntılı olarak açıkladığımız aşiretler arası çatışma lar, bu birliğin ku rulmasına en büyük engel oldu . 1847 yı lında bastırılan isyandan sonra Bitlis, Erbil, Süleymaniye, Hakkari'deki bazı hanedan Kürt aileleri Osmanlı İmparator luğunun şiddet politikası ile karşılaştılar. Başarısızlıkla sonuçlanan bu isyandan sonra Kü rtler, Sivastapal Savaşı'nda tekrar ayaklandılar. Hakkari'deki Nas tunilerle birleşerek isyan eden Kürtler Bağdat'a kadar yayıl408
dılar. Fakat. isyanı yöneten lider Yezdani Şerif 1 855'de ya kalanıp İstanbul'a götürülünce, bu isyan da Kürtlere hiçbir şey kazandırmadan sona erdi. 1 877- ı 89 ı yılları arasındaki isyanı, Kuzey Irak'taki Bar zani AşireU'nden Şeyh Ubeydullah yönetti. Milliyetçi ve aynı zamanda iyi bir örgütçü olan Ubeydullah "Bağımsız Kürdis tan" kurmak istiyordu. Bu istek ise feodal gelenekiere ve Os manlı İmparatorluğu'nun genel poUtikasına ve Hilafet ilkele rine aykırı düşüyordu. Başarısızlıkla sonuçlanan bu isyan, her şeye rağmen yüz yılının en önemli isyanlanndan biri ola rak kabul edilmektedir. Yakın tarihimizde cereyan eden Kürt isyanlarını değer lendirebilmek, .bu isyanların tarthimizdeki çok önemli yerini eksiksiz saptayabilmek için Cumhuriyetin kuruluş yıllann daki sosyo-ekonomik yapıya değinmek gerekmektedir.
A.
DEVRİN SOSYO-EKONOMİK YAPISI
Daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, ı 9 ı 21 922 yıllannda amansız bir bağımsızlık savaşı veren Anado lu halklannın bu mücadelesi anti-feodal bir nitelik kazan mamış, yani savaş feodalitenin de desteğiyle kazanılmıştır. Cephelerde ülkenin kurtuluşu için savaşaniann çoğunluğu halk olmasına karşın, savaşın esas dayanağını feodalite ve buxjuva sınıfları, sivil-asker aydınlar meydana getiriyordu . Çeşitli yoksunluklar içinde, dişi ile tımağı ile düşmanı yur dundan kovmak için tarihin ilk Ulusal Kurtuluş Savaşını ve ren Anadolu halklannın Cumhuriyetin ilanından sonra, gü nümüze kadar hakkı olan dü�eye erişememelerinin gerçek nedeni, savaşın feodalite ve buıjuva sınıfı tarafından yönetil mesi, sonuçlar üzerinde Mustafa Kemal'e karşın söz sahibi olamamasından ileri gelmektedir. Siyasi iktidarıann halktan yana köklü dönüşümleri ya pamamalan ve eşitsizliğin esas kaynağı toprak reformunun gerçekleştiıilmemesi bir rasıantı değildir. ı 923'ten sonraki siyasi iktidarların izledikleri ana politikanın iki esas yönü ol muştur. Bunlardan biri, savaşın kazanılmasında küçümsen meyecek katkılan olan feodalite. ticaret-sanayi buxj uvalan na dönük olan yön, öteki savaşın kazanılması için her şeyini
409
karşılıksız veren geniş halk yığınlanna. "Mehmetçik"lere ba kan yön. Siyasi iktidarlann. bu iki sınıfa bakış biçimi, aslın
da birbirleriyle çatışma durumunda olup. ikisini bir arada yürütmek ve uzun dönemde dengede tutmak olanağı sosyo
ekonomik yasalara aykırı bir politikadır. Bu politikalardan birinin seçilmesi zorunludur. Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş uluslardan bu yolu seçerek başanya ulaşan gösterilemez. 1923'ten sonraki yöneticilerin ve bu arada Mustafa Kemal'in en büyük çelişmelerinderi · biri budur: Feodalite ve buıjuva gibi egemen sınıflara dayanarak, sömürülen sınıflara, geniş halk yığınlarına hizmet etmek. Çeşitli ekonomik. toplumsal ve politik nedenlerden ötürü , yoksul sınınara tercih edilen. buıjuva ve feodalite sıruflan ve görevi aslında bu sınıflarm Ideoloj isini gerçekleştinn e k olan bürokrasi tabakası olmuş. halk yığınlan bir tarafa itilmiştir. Mustafa Kemal ve arka daşlarının devrimci ve ilerici fikirlerine karşın, reformların altyapıya inemeyerek. yüzeyde, halkın dışında kalışının ne deni. bu yanlış politika olmuştur. Devrin sosyo-ekonomik değerlendirmesini kalın çizgiler le belirttikten sorıra, ü styapı değişikliklerinin toplum yapı sında meydana getirebileceği değişimleri inceleyebiliriz. Üst yapı değişikliklerinin Batı Anadolu'daki etkisi daha derin olmuş ve bu durum kapitalist ilişkilerin gelişimini hızlandır mıştır. Gerçekten üstyapı değişikliklerinin sağladığı olanak larla. Batı Anadolu kapitalist Uişk.ileri kurma sürecini ta mamlamış
ve
hatta
bazı
yerlerde
bu
oluşum
tamamlanmıştır. Bu süreç içinde. Batı'daki ağalar. traktör, biçer-döver, mibzer gibi modern tanm araçlarından yararla narak ve tarun kredilerini geniş ölçüde denetleyerek. hükü metlerin fiyat polittkalannı etkileyecek kadar güçlü bir baskı grubu yaratarak, geniş ölçüde birJkim yapmışlar ve kurduk lan kapitalist işletmelerle bu ilişkilerini denizaşırı düzeyde geliştinneye başlamışlardır.
·
Örneğin modern tarun araçlan hem işgücü hem de za mandan tasarrufu sağladığı gibi, ürünün daha verimli olma sını sağlar. Kredilerden yararlanma ve fiyat politikasına etki edebilme gücü ise işletmelerin alım-satım hacminin gelişme sine , daha elverişli koşullarla pazarlar ve hammadde kay naklan bulunmasına sebep olur. Faizle borçlanma ilişkileri410
nin Batı'da çok belirgin olması, kendine yeter üretimden pa zar için üretime geçişi sağladığı halde, Doğu Anadolu bu ola naklardan yoksun kalmıştır. Bu durum ise her şeyden önce, Doğu'daki feodal beyle, Batı'daki toprak ağası, tefeci ve tüc carın, Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal yapısı içindeki rol lerinin çok farklı olduğunu ortaya koyar. Böylece. Batı'dan hukuk, yasa, siyasi kurumlar biçiminde ithal edilen ve özel mülkiyet! getiren ü styapı kurumları, Batı Anadolu'da kapi talizmi başlatıp hızlandırdığı halde , Doğu Anadolu'da feodal mülkiyet ilişkilerinin daha da kökleşmesine sebep olmuştur. Doğu Anadolu'daki feodalitenin 1 923'ten bu yana olan geli şimi incelenirken, etnik etkenler hiçbir zaman ihmal edilme melidir. Bu gelişim, ı 923'ten sonra, siyasi iktidar laikleşir ken onun yerine getirilen Türk mllliyetçiliği fikri ile yakından ilgilidir. B.
DOGU iSYANLARININ NEDENLERİ
ı.
Hllafetln Kaldırılması ve Sonuçları
Belgelerden anlaşılacağı gibi, Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı boyunca, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretleri'ni dolayı sıyla Kürt halkını devrime kazanabilmek için dinci ideolojiyi, yani Hilafet ve Sultanlığa dayanan ümmetçilik ideolojisini geniş ölçüde kullarunış ve Kürt Aşiretleri'nin ingiliz emper yalizminin tahriklerine kapıimamalan yolunda büyük başa rılar kazanmıştır. 1 9 1 9- 1 922 Kurtuluş Savaşı sırasında din ci ideolojinin kullanılmasının devrimci bir yol olduğu, yani dinin devrimci bir görev yaptığı söylenemez. Yalnız ingiliz emperyalizminin etkisini azaltmak bakırnından çok yerinde ve zamanında kullanılmış bir taktik olduğu her zaman ileri sürülebilir. Nitekim dinin, Hilafet ve Saltanat'ın, devrimci bir görev yapamayacağını Mustafa Kemal çok iyi biliyordu . Bil diği için de Cumhuriyetin ilan edUişinden hemen sonra Hila fet'In kaldırılmasıyla ilgili düşüncelerini gerçekleştirmeye başladı. Hilafet'in kaldınlması. onun yerine Hilafet'in oynadığı görevi yapacak yeni bir ideoloj i getfrtlmesi, giderek bu ideo lojinin sonuçlan, araştırılması gereken son derece önemli olaylardır. Çünkü, HUafet'in Osmanlı toplumunda oynadığı 411
rol çok önemlidir. Hilafet. çeşitli halkları birleştirici ve bü tünleştirici bir f onksiyona sahipti. Hilafetçiler, o tarihte , bu nun çok geniş propagandasını yaptılar. Örneğin Sebilüre
şad 'da y azdığı bir y azıda Mehmet Akif şöy le diyordu:
"Ey cemaati müslimin, siz ne Araps ınız, ne Türksü nüz, ne Arnavutsu nuz, ne Kü rtsünüz, ne Lazsınız, ne Çerkessiniz. Siz ancak bir milletin fertlerisiniz ki, bu, büyük I slam milletidir. Müslümanlığa veda etmedikçe milliyetçilik
davas ı nda
bulunamazsınız.
Milliyetçilik
gayretine düştükçe de M üslüman olamazsı n ız:•44 Hilafet'in kaldmiması konusunda yapılan tartışmalarda Kastarnonu milletvekili Halit Bey de şöyle diyord u :
•
" . . . Bildiğiniz gibi 1300 y ı ldan beri, 4 Halifeler, Eme-
viler, Abbasiler ve sonra Fatimiler, M ıs ı r'dan geçerek bir zincirdir gidiyor. 1300 yıllık bir kurumdur. Bunun
için, bu kurumu o rtadan kaldırmak için uzun boylu dü şünmek gerektir kanısı ndayım. Hepimiz biliyoruz ki, bağımsızlık savaşı ilan edildiği zaman halkı n Halife makamına olan bağl ılığını göz önüne alarak, hepimiz 'Halifeyi kurtaracağız' diye telkinlerde bulunduk. Hatta birçok şeyhi ve bilgini Büyük Millet Meclisi'ne getirdik. Bu sırf halkın duygu larına saygı göstermek içindi. Böy le olmakla beraber bugün halk, Hilafet makamı olmaz sa cuma namazı kılmaz inanc ı ndayım."45 ,
44. Tarık Zafer Tunaya, Islamcılık Cereyanı, Siyaset ilmi Serisi 3, Istan bul 1 962, s. 80 45. Mehmet Emin Bozarslan, Hilafet ve Om metçilik Sorunu, Ant Yayınla rı, lstanbul 1 969, s. 1 70. H ilafetin kaldırılması tartışılırken bu kurumun karşısında olanlar da vard ı. Ancak, bu fikri savunanlar bu görüşe sosyo-ekonomik bir analiz yaparak varm ış de(Jillerdi. Örne(Jin Siirt Mebusu Halil H ülki Efendi, şöyle demektedir: "Efendiler! kendi kendi mizi · aldatmayal ım. Islam alemini biz hiç aldatmayacağız. Onları n içinde birçok bilgin vardır. Hepsi bugün bizlerden bilgindir. Islam ki tapları ellerindedir. Onlar Islam H ilafetinin ne demek olduğunu bil mezler mi? Hind alimleri, M ısır alimleri, Yemen alimleri, Necid alimle ri, Kürdistan alimleri... Bu sayd ığ ım yerlerin hiçbir alimi, bizim Padişahı m ızın halifeli(Jini din açısından kabul etmez. Mısır'da, Hindis tan'da, Kürdistan'da hilafetten söz edildiği vakit, bunun ciddi olduğu na inan ıyor musunuz?" M. Bozarslan a.g.e., s. 1 84. 4 12
Akif ve H alit Bey gibi, Hilafet kurumu nu çok benimse
yen Rauf Orbay görüşlerini şöyle dile getiriyor :
·�sen Saltanat ve H ilafet makamına vicdanen ve hissen bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın nimet ve ekmeği ile yetişmiş Osmanlı Devleti'nin büyükleri arasına ·girmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerrele ri vardır. Bizde umumi vaziyeti tutmak güçtür. Bunu ancak herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülme ye alışılmış bir makam temin edebilir. O da Saltanat ve Hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırmak, lağvet mek, onun yerine başka bir mahiyette bir varlık yerleş tirmesine çalışmak, felaket ve hüsranı mucib olur. As la caiz değildir." 46 Bütün bunlar da gösteriyor
ki,
üstyapı kurumunda
meydana gelen bu değişme, Doğu Anadolu'da üretım ilişkile rinin değişmemesi y üzünden çok ö nemli etkilerde bulun muş, altyapının değişmesini engellemiştir . İşte bu nun için Doğu Anadolu 'da geri kalmışlığın oluşumu nu bu olay la bir likte ele almak ve bu süreç içinde üstyapının altyapıya olan etkilerini araştırmak gerekir.
oJ İki Mustqfa Kemal Hilafet'in birdenbire ve çok kısa bir süre içinde kaldıni ması Doğu Anadolu'daki aşiret reisieri üzerinde derin ve olumsÜz bir etki yarattı. Çünk ü onlar savaş yıllannda oldu ğu gibi, Mustafa Kemal'i Hilafet ve Saltanat'ın koruyucusu ve İslam aleminin kurtancısı olarak biliyorlardı. Mustafa Ke mal'in bu makamlar için savaştığını ve kendilerinden de yar dım istediğini anlatan 2-3 y ıl önce yazılmış mektuplan he nüz el lerindeydi. Hilafet'in ve Sa ltanat'ın k �ldırılabileceğine hele bunu Mustafa Kemal'in yapacağına bir türlü inanmı yorlardı. Nitekim bu iş kesin olarak öğrenilince Mustafa Ke mal'e karşı duyulan eski sevgi ve güven Kürt Aşiret Reisieri arasında azaldı. Ve Hilafet'in kaldmiması Saltanat 'a ve Hila fet'e inanan Kürtler huzursuzluk yaratmaya başladı.
46. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt lll, Remzi Kitabevi, Istan bul 1 965, s. 50-5 1 . 413
Bugün Doğu Anadolu'nun bazı kesimlerinde yaşlı kim selerle konuşulduğu ve Mustafa Kemal'den söz edildiği za
man, "Hangisini soruyorsun, iki tane Mustafa Kemal var. bi
ri
seferberlikle
aşiret
reisierini teker teker ziyaret eden,
Hilafet!, Saltanatı, Padişahı, dini-imanı koruyacağız, gavur lara katşı savaşacağız, diyen ve aşiret reisierinden yardım isteyen Kemal, öteki de seferberlikten sonra padişahı kovan, medre�leri kapatan, Kur'arumıza, dinimize önem vermeyen Kemal , hangisini soruyorsun?" diyorlar.
b)
Hilqfet ve Sultanlık Yerine, Türk Milliyetçillği İdeolojisi
Bilindiği
gibi
Osmanlı
İmparatorluğu
içindeki
İslam
halklarını birleştiren. h alklar arasında ortak olan bir tek ideal kuvvet vardı. Bu "H ilafet ve Saltanat" kurumu idi. Bu kurum Cumhuriyet'le birlikte,
siyasi iktidarın laikleşmesi
süreci içinde ortadan kaldınldı . Onun yerine konabilecek, yani halk yığınlan arasında birlik ve beraberliği sağlayabile cek yeni bir siyasal kuruma ihtiyaç vardı. Bu kurum "Türk milliyetçiliği" olarak saptandı. Fakat Türk milliyetçiliği fikri:. ne toplumsal bir içerik kazandırılamadığı için (bu husus milliyetçiliğin köklü ekonomik ve toplumsal devrimler sonu cu gelmediği sorunu ile ilgilidir) , birtakım geliştmlerin önüne
de geçilemedi. 1 924 Anayasası'nın hazırlanmasında bunun
etkisini görmek mümkündür. Anayasanın "Türklerin hu
kuk-u ammesi" bölümündeki "Her Türk. . . " (mad. 68) . "Türk
ler kanun nazarında . . . " (ma d. 69) . " . . . hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hukukundandır" (mad. 70) . "Türkler gerek şahıslanna . . . " (mad . 82), "İptidai tahsil bütün Türkler için
mecburidir. . . "
(mad.
87) ,
"Hukuku
siyasiyeyi
haiz
her
Türk. . . " (mad. 92) gibi ifadeler bunun en güzel ömekleridir.
Gerçi aynı anayasanın 88. maddesinde, "Türkiye ahallsine
din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türk ıdlak olunur" deniyor ise de, bu da toplum yapısı ile en ufak bir bağı olmayan bir maddeden öteye geçememiştir. Yine 1 924 Anayasası'ndaki şu ifadeler Türklerin öteki uluslara olan üstünlüğünü açıkça dile getirmektedir. "Türk
Milletini . . . " .(mad. 4) , " . . . her Türk'ün hakkıdır" (mad. 1 0) ,
"
...
her Türk milletvekili seçilebilir . . . " (ma d. l l ) , "Türk Milletinin
4 14
mutluluğu . . . . Türk Devleti'ne yöneltilecek . . . " (mad. 38). İşte. bütün bunlardan ötürü özellikle Doğulu halk anayasanın bu maddeleri karşısında her zaman eziklik duymuş ve ken dim Türklerden ayn bir topluluk olarak görmeye başlamış tır. Kaldınlan Hilafet ve Sultanlık kurumlan yerine getirilen Türk milltyetçiliği · ideolojisinin toplumdaki etkilerini üç ana grupta toplayabiliriz:
aa) Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Hilafet. Saltanat gibi dinci ideolojilertn aracılığı ile Türklerle birleşen Kürt halkı yeni ideolojinin etki alanııun dışında kaldı. 1 924 Ana yasasının "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı gözetmeksizin Türk ıdlak olu nur. . . " yargısı fiili durumu değiştirememiştir. Çünkü Hilafet ve Sultanlığa, yani ümmete dayanan İslam ideolojisillin çok geniş bir kapsamı olduğu halde, milliyetçili ğe dayanan ideolojinin kapsamı çok daha dardır ve sadece temsil ettiği milleti içine alır. ·
bb) Türk milliyetçiliği ideolojisinin ikinci etkisi Türk hal kının hızlı bir uluslaşma süreci içine ginnesini sağlamasıdır. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu döneminde küçümsenen, küçük görülen, Türkmen denlierek aşağılanan ve ilk olarak Mehmet Emin Yurdakul'un,
"Ben bir Türküm c:Unim, cinsim uludur,"
şiirinde değerini bulan Türk halkı, Türk milliyetçlliği ideolo jisi sayesinde hızlı bir uluslaşma süreci içine gırmıştır. Fa kat, bu uluslaşma, kapitalist dönüşümler sonucu meydana gelen bir uluslaşma değil, tepeden inme ideolojiler yoluyla meydana getirilen bir uluslaşmadır. "Bir Türk dünyaya be deldir", "Dünyanın en asil ırkı Türklerdir", "Ne mutlu Tür küro diyene" gibi sloganlar bu fikrın ürünleridir. ''Türk tarih teorisi", "Güneş-dil teorisi" gibi zorlamalar da, bu ideolojilere bilimsel bir nitelik kazandırmak zorunluluğundan doğmuş lardır.
cc) Türk milliyetçiliği ideolojisinin toplum yapımızda ya rattığı üçüncü büyük etki ikinci etkende gizlidir. Daha önce belirtildiği gibi, Türk halkının uluslaşması ekonomik yapıda hızlı kapitalist dönüşümler sonucu meydana gelmiş bir ulusçuluk değildir. Üstyapı kurumlannda yapılan değişiklik415
lerle getirilmiş bir ulusçuluktur. Bu ise birden çok halkın
yaşadığı bir toplumda "ha);tim ulus" ideoloj isinin meydana
gelmesine sebep olmuştur. O halde Türk halkının toplumsal
içerik ile beslenemeyen bir milliyetçilik fikriyle uluslaşmaya başlaması kısa zamanda "hakim ulus" ideoloj isini meydana
getirmiş, ırkçı bir karaktere bürünmüş, bütün bunlar ise Kürt halkının uluslaşmasını engellemiştir, geciktirmiştir.
2.
Bürokrasinin Kürt Halkıyla Çellşmesl
Bürokrasi, aslında egemen sınınann ideoloj isi doğrultu sunda h areket eden bir üst tabakadır. Sınıflı toplumlarda
bu daima böyledir. Fakat 1 923- 1 945 arasında, Türk bürok
rasisinin durumu son derece ilginçtir. Aslında, Türkiye'deki sınıf yapısında hiçbir değişiklik olmadığı. feodaller, buıj uva lar vs. tamamen ayakta .oldukları halde, Türk bürokrasisi,
bu feodalite sınıfına hizmet şöyle dursun onunla mü thiş bir çelişme süreci içine girdi. Çünkü hakim ulus ideolojisi, Türk
bürokrasisini kıskıvrak bağlamıştı. Fakat bu çelişme, bütün isyan ve bu isyanlar sonundaki sürgünlere karşın feodallaz
min sosyo-ekonomik gücüne karşı olmayıp, sadece feodaliz min kültürüne,
özellikle Kürt dili ve kültürüne karşıdır.
Hem "Kürt demek kurt (dağlı) demektir, Kürt yok Türk mil
leti vardır" deniyor, hem de, Kürt olduğu için küçümsendiği
gibi dili ve kültürü de reddediliyor.
' Türk bürokrasisinin Türk halkıyla çelişmesinin somut
bir örneğini yine Mustafa Kemal'de buluyoruz. Savaş yılla
nnda, özellikle 1 9 1 9- 1 922 yıllan arasında , Kürt Aşiretleri'ni
kurtuluş hareketine bağlamak için dinci ideoloj i yanında "Türk-Kürt" kardeşliğini de işleyen. Kürt Aşiret Reisieri'ne
mektuplar yazıp, "Hamiyetli Kürtlerden" ve "Kürdistan"dan söz eden, Diyarbakır'daki Kü rt kulübü üyeleriyle anlaşma
yapılabileceğini kabul eden Mustafa Kemal,
1 937 yılında
Kürtlerin yoğun olduğu Diyarbakır'da şöyle diyordu:
" . . . Memleketin on bir vilayet merkez ve dolayiarını gezdim. Bütün bu merkez ve dolaylarındaki Türkleri babaları, anaları ve çocukları ile gördüm. M adenleriy le, teknisyenleriyle, arneleleriyle baştan aşağı Türk olan yüksek anlayışlı bir insan sosyetesi. Öyle memle4 16
ket bölgeleri geçtik ki, orada kadınlar erkeklerden da ha çok sabana yapışmış, elinde çapasıyla Türkün azı cık topraklarını zenginleştirmeye çalışıyor. Toprağı se viyor, ona gönülden bağlıdır. Bütün bu insanlar, Türkiye Cumhuriyeti zengin, kuvvetli ve muhteşem ol sun diye kendi rızkı nın fazlasını seve seve, tereddüt süz, büyük bir fedakarlıkla devlet hazinesine veriyor. Bütün bu gördüklerimizi, bu kısa ifade içinde az çok gezen, dolaşan, tetkik eden, her akıllı insan kendini dünyaya büyüklük saçan kuvvetli ve asil bir varl ığın içinde duymamak imkanı yoktur. Böyle duymayan şu ursuzlar bir tarafa bırakıl ınca, hakiki insanlık tereddüt süz kabul eder ki Türkiye Cumhuriyeti ve onun bugün kü sahipleri olan Türkler bütün dünya medeniyet ve insanlığı için bir imtisal örneğidir. Yalnız bu kadar de ğil , Türkler tarihin çok eski devirlerinde beşeriyete kar şı yaptıkları kültürel vazifeleri yeniden, fakat bu sefer daha iyi surette yapmaya hazırlanan yüksek bir varlık tır. Işte Doğu seyahatimden dönerken, Ankara'ya ulaş mak için geçen şu kısa zaman içinde seyahat arka daşlarıma ifade edebileeeğim intiba budur:·47 ' Yukanda değindiğimiz gibi, halk yığınlannın gerçek kur tuluşu altyapıda köklü bir reforma gitmek, yani devrimleri altyapıya indirmektir. Bu yapılmadan halkın kurtuluşunun hiçbir olanağı yoktur. Böyle olmasına karşın, Cumhuriyet Türkiyesi içinde altyapıda hiçbir devrim yapılamamıştır. Bu nun nedeni, Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal bir nitelik gös termesi, Cumhuriyet'ten sonraki siyasi iklidarlann geniş öl çüde feodalite ve buıjuva sınıflanna dayanmasıdır. Başta bu olmak üzere . çeşitli nedenlerden ötürü , allyapı devrimi yapı lamamış, dolayısıyla ne Doğu Anadolu halkının ne de tüm Türkiye halklannın kurtuluşu yolunda yeni düzenlemelere gidilmiştir. Gerçek bu iken ve daha 1 920'lerde. Türk-Kürt kardeşliğinden söz eden Mustafa Kemal'in 1 937'de Kürtlerin en yoğun olduğu Diyarbakır'da, Diyarbakır'ı tamamen Türk
47. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 531 . Güneydoğu Birinci Genel Müfettişlik Bölgesi, Cumhuriyet Matbaası, Istanbul 1 939, s. 58. Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, I stan bul 1 938, s. 88. 417
olarak göstermeye çalışması, doğal ölçüler içinde anlaşılma sı son derece güç bir olaydır. Mustafa Kemal, Türk ve Kürt halklarını köklü yapısal dönüşümlerle bütünleştireceği yer de, neden "hakim ulus" ideolojisiyle bütünleştirrneye çalış mıştır? Birinci yolun, son derece zor, büyük çabalar gerekti receği
şüphesizdir.
İkincisinin
ise
yanlış
ve
başanya
ulaşamayacak bir tutum olduğu açık bir gerçektir. Ç ü nkü ,
çeşitli halkların "hakim ulus" ideoloj isi ile qü tünleştirilmeye
çalışılması, toplumların nesnel gelişim doğrultusuna zıt bir davranıştır. Başanya ulaşmasına da olanak yoktur. Fakat, bu yanlış tutum, Cumhuriyetin başlangıcından bu yana ısrarla izlenmiş. Kürt halkırun varlığı tamamen in kar edilerek. onu Türkler içinde eritmek amacı güdülmüş tür. Anayasa h u kukçusundan, sosyal antropoloğuna, tarih çisinden
coğrafyacısına
kadar
bilim
adamlannın
büyük
çoğunluğunun bu "yanlış"ı ispat etmeye çalışmalan ayrıca üzerinde durulrriaya değer bir olaydır.48
3.
FeodaUzme Karşı Dışandan Yapılan Müdahaleler
Osmanlı İmparatorluğu devrinde, Doğu Anadolu'da. ta mamen feodal bir üretım biçiminin ve feodal toplum yapısı nın egemen olduğunu belirtmiştik. Ayrıca daha önceki bö lümlerde
bu
yapıda
hiçbir
değişme
olmadığını,
aksine
Batı'dan aktarılan özel hukukun feodalilenin daha önemli bir meşruluk kazanınasını sağladığını ortaya koymuştur. Fakat. yine Cumhuriyelle birlikte. bu feodaliteye dışarıdan bazı etkiler ve karışmalar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde , Saray. D oğu Anadolu'daki feodal hükümetlere
48. Sesim Darkot, Tunceli Ü zerinde Coğrafi Görüşler, 3. Ü niversite Haf tası Elazığ, Ankara 1 943, s. 1 1 9- 1 20. Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, Istanbul 1 938. Kadri Kemal Kop, Anadolumuzun Doğusu ve Cenup Doğusu, lstan bul 1 939. Fahrettin Kırzıoğlu, Tarih Bakımı ndan Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1 964. Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Ankara 1 968. Mehmet ·Eröz, Türkmenlerin Kürtleşmesi, SK., Kitap 5, 1 964- 1 965, I stanbul 1 966. 4 18
hiç kanşmıyor, onları her işlerinde serbest bırakıyordu. Feo
dal hükümetlerle, merkezi hükümet arasında organik hiçbir
bağ yoktu . Böyle bir bağın olmaması ise feodal hükQmetle
rln kendi isteklerine göre hareket etmelerini sağlıyordu .
Cumhuriyetten sonra ise durum değişti. Feodal üretim
biçimi ve buna göre belirlenen feodal toplum yapısının ay nen devam etmesine karşın, merkezi hükümet aşiret reisie
riyle organik bir bağ kurarak onları merkezi otorite içinde tamamen eritmek istiyordu . Ayrıca, üstyapı kurumlannda
yapılan reformlarm Doğu Anadolu'da da yürürlüğe korunası
gerekiyordu . Bunlardan en önemlileri şunlardır: Tahsildar,
J andarma. zorunlu eğitim, Türkçe konuşmak. askerlik yap
mak vs. Osmanlı İmparatorluğu döneminde vergi toplamak
ve bunları gerektiği gibi harcamak yetkisine sahip olan Do
ğu'nun feodallert, şimdi kendi dışındaki bir otoriteye vergi ödemek zorunda kalıyordu. Ancak, bu vergı sorunu . Do
ğu'daki
üretim biçimini değiştirememiştlr. Aşiret reisleri.
toprak ağalan. şeyhler ile köylüler arasındaki ilişkiler yine feodaldir. Yer yer feodalizmden daha aşağı üretim biçiminde dir. Fakat feodal egemen sınıfın. dış etkenlerle ilişki kurma lan, sadece onlan. ilkel bir kapitalizm ile karşı karşıya getir
miştir.
Vergiden sonra. ikinci müdahale J andarmanın görevle
riyle ilgilidir. Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde güvenlikten sorumlu olan. bölgedeki üretim ilişkilerini denetleyen feodal idi. Her şey feodalin kişiliğinden sorulurdu . Oysa Cumhuri
yetle birlikte merkezi otorite,
taşrada , yavaş yavaş Doğu
Anadolu'daki feodal diyariarda da yayılmaya başladı. Merke zi o toritenin yayılması. bölgede serbestçe hareket etmek ola
nağını kısıtladığı gibi. eskiden sahip olduğu nimetleri ve
yapmakla görevli bulunduğu işleri, artık yapamaz bir duru
ma geldi. Feodalin bu görevleri yavaş yavaş jandarmaya ge
çiyor bu ise feodalleri içten içe. kızdınyord u .
Doğu'daki feodalizme karşı üçüncü bir müdahale. eği
tim sorununda görülüyordu.
Osmanlı döneminde istediği
yerde medrese açan, istediği dilde eğitim yapan ve yaptırabi
len feodaller Cumhuriyetle birlikte bu konuda da rahatsız oldular. Medreselerin çalışması yasaklandığı gibi Türkçe eği
tim de zorunlu kılınıyordu . Buna bağlı olarak anayasal bir zorunluluk olarak Türkçe konuşma zorunda kalıyorlardı.
4 19
Dördüncü bir müdahale olarak da askerlik yapmak zo runluluğunu sayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde tamamen feodal beylere ait bir yetki olan asker toplamak, Cumhuriyetle birlikte merkezi otoritenin yetki alanı içine girmeye başlıyordu . İşte Cumhuliyetle birlikte temel yapıda yani ü retim biçi minde herhangi bir değişiklik olmamış, fakat üstyapı re formları sayesinde Doğu'daki feodalizm ile merkezi otorite arasında organik bir bağ kurulmak. yani merkezi otolite içinde Doğu feodalizmi elitilrnek istenmiştir. Bu eylemin ba şansızlıkla sonuçlanacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Doğu Anadolu'daki feodalizm ile bu üstyapı reformları çeliş me durumundadır. Bu çelişme içinde köklü ve güçlü olanın üstün geleceği doğal bir sonuçtur. Fakat. gelişmeler ve so nuç ne olursa olsun, üstyapı reformları. Osmanlı devrinde son derece serbest ve hakiın-i mutlak olan feodallerin çıkar lannda ve otoritesinde kısıtlamalara yol açmış merkezi otori te güçlendikçe ve yayıldıkça. feodal sıkışmıştır. Doğu isyan lan.
biraz
da
merkezi
otoritenin
gelişimi
karşısında
çıkarlarını yitiren. geleceği tehlikeye düşen feodallerin mer kezi otoriteye karşı bir tepkisi olarak başlamıştır. 4.
Kürt Aşiret Düzenlerinin Osmanlı Düzeniyle Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karşı Direnişi
Kürt aşiret düzenlerinin kendine özgü özellikleri olduğu nu, bu düzenierin başka düzenlerle karşı karşıya geldiği za man yozlaştığını , yozlaşan düzenin halkın büyük tepkisi ile karşılaştığını Yazar Yaşar Kemal
"Ağn Dağı Efsanesi"
adlı
destansı romanında başarılı bir biçimde vermektedir. 49 Ro manın konusu özetle şöyledir:
". . . Ahmet kendi halinde , işiyle gücüyle uğraşan bir Kürt emekçisidir. Bir bahar sabahı Ahmet'in kapısının önüne bir kır at gelir durur. Ağrı Dağı geleneklerine ve Kürt geleneklerine göre, herhangi bir evin kapısına ge49. Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi, Cem Yayın�vi, lstanbul 1 970. 420
len at kimin olursa olsun sahibine geri verilmez. At Hak'tan yadigardı r, onu saklamak, korumak geleneğin gereklerindedir, Kürt aşiret törelerinin ortaya koyduğu bir ödevdir. At Beyazıt Kalesi Beylerinden Mahmut Han'ı n atıdı r ve Mahmut Han atını dağ taş aramaktad ır. Oysa, töre ler gereği Mahmut Han'ın atını aramaması gerekir. Ağ rı Dağının yüz yıllar süren geleneğini yorumlayan Sofi, bu konuyu Ahmet ile yaptığı konuşmada şu biçimde açıklamaktadır: - Duydun mu Ahmet, diye sordu. - Duypum, dedi. - Beyazıt Paşası Mahmut Han atını arıyormuş. - Du.ydum, dedi. - Atı getirene beş at, bir de elli altın verecekmiş. - Bele, dedi. - Atı kimin evinde, kimin elinde bulursa onun kel· lesini vuracakmış. - Ne yapal ım, at benim kısmetimdir. - Ordusunu çekip gelecek üstümüze. - At benim kısmetimdir. - Mahmut Han zalim bir paşadır. - At benim kısmetimdir. - Mahmut Hanla başa çıkılmaz. - At bana Hak'tan yadig�rdır.
- Mahmut Han Hak'kı, yadl ga rı bil mez. O Osmanlı ol muştur. - At bana yadigardır. Aradan bir ay geçti geçmedi, Mahmut Han'ın adamları Ahmet'in evine geldiler. 'Paşa diyor ki' dediler, 'attan at, maldan mal, para dan para beğensin, dedi' dediler. !Mademki atı m kaçıp gitmiş, onu n kapısında durmuş, ne isterse onu veri rim.' Ahmet: 42 1
- Han bilmez mi ki at bana yadigardır, yadigar ge len at kimseY.e verilmez. Baş verilir at verilmez. Paşa bunu bilmez mi? ·
- Paşa bunu bilir ama, gene de at ını ister." Sofi, Mahmut Han'ın atı geri istemesini, Kürt gelenekle rini unutup Osmanlılığa bağlıyor:
"Paşa çok okumuş bir adamdı. Osmanlıya, Osman lının ününe, san ına çok ba�lıyd ı . Onun dedesi, dedesi nin dedesi de bu dağlardan olu rdu . Ne zaman dağdan aşağı indiklerini bilmiyordu. Bildiği bir şey varsa o da babasının Erzurum Medresesi'nde okuduktan sonra lstanbul'a gittiği, Saraya kapı land ığı , oradan da buraya paşa olarak gönderildil)iydi. Babası yaman, kartar gibi bir adamd ı . Beyazıt'a bu kayalıkların üstüne bu koca sarayı yaptırmış, bilim adamları nı, ozanları sarayına toplamış, Erzurum'dan Kars'a, Kars'tan Van'a kadar tekmil Kürt Beyleri'ni dize getirmişti. Paşa da babası gibi, önce Erzurum'da okumuş, sonra lstanbul'a git miş, Saraya kapılanmış, orada kendini göstermiş, Pa dişahın ordusuyla savaşlara katılmış, yil)itliği, gözü pekfiğiyle ün salmıştı."so Mahmut Han atını her ne pahasına olursa olsun geri al mak istemektedir. Bunun için de aşiret beylerini seferber et miştir.
" . . . Kendisine dost, bir dediğini iki etmeyen Kürt Beyleri'ni saraya çağırd ı . Van'ın, Patnos'un , Süphan Dağ ı'nın, Muş'un, Bitlis'in Beyleri güzel atlara binmiş geldiler. Paşa Beylerine karş ı : 'Bu atı sizden isterim' dedi. Kürt Beyleri istemeyerek, Ahmed'e, Ağrı Dağı in sanlarına, umucu gönderdiler. Ahmet atı onlara da vermedi. Bir de zehir z ıkkım bir söz gönderdi: 'Onlar bilmiyorlar mı yadigar gelmiş, gelmiş de kapıda dur muş, üç kere götürülüp b ı rakılmış, sonra da geri dönso.
422
Yaşar Kemal, a.g.e . , s. 27.
müş bir at kimseye verilmez. Bu at benim değil, gel miş Ağrı Dağ ı'n ın başına konmuş. Onlar ki bey olmuş lar, nasıl dilleri varır da bizim atı isterler? Onlar bey değil, Paşaya kul olmuşlar· dedi. Olan bitenler karşı sında Sofi, Paşa'ya çıkt ı . Ağrı Dağı töreleri Kürt Aşiret leri töreleri hakkında Mahmut Han'ı uyarmak istiyordu. Bu kişi Sofi'ydi. Paşa'ya dik dik bakt ı . Kartal gözleri kıvılcımlıydı. 'Bütün bunlar bir at için mi Paşa' dedi. 'Dünya dünya olalı, kim kapısına gelen atı geriye ver miş. Sen bunu bilmez misin Paşa? Sen Osmanlı ol muşsun Paşa. Yoksa bir at için bu işleri başım ıza aç maz, evleri yakmaz, ocakları söndürmezdin. Ağrı'nın laneti, Ağrı'nın gazab ı , Ağrı'nın hışımı senin üstüne ol sun, Paşa. Babanı tanırım. Yiğit bir beydi. Sen Paşa oldun, sen yozlaştın Paşa. Baban yadigar at ı kimse den istemezdi. At, bir dul kadının, bir sabi çocuğun, bir hırsızın, bir düşkünün kapısına gelse dursa da iste mezdi. Baban beydi, sen paşa olmuşsun(*) Ağrı'nın ıa neti başına olsun .' Paşa konuşmadı, yalnız: 'Şunun ellerini bağlayın, boynuna bir lale geçirip zindana götürün' dedi. Ağrı Dağı eteklerinde, yamaçlarında çok köy vardı. Mahmut Han arkasında Kü rt Beyleri, Beylerin adamla rı, kendi askerleri köy köy dolaştılar. Hangi köye vardı larsa o köyü bomboş buldular. Paşa kuduruyor. 'Isyan bayrağı açtılar' diyor köpürüyordu :•51 "Ahmet tekmil dağlıları toplam ış da aşağılara, Şern dinan Kürtlerine, Hakkari dağlarına gitmişti. "52 Daha
sonra Kürt Beyleri "Paşa seni görmek istiyor" diye
Ahmet'i Mahmut Han'a götürürler. Mahmut Han Ahmet'i zindana attırır. Ahmet zindanda Mahmut Han'ın kızı Gülba-
51 . Yaşar Kemal, a.g.e., s. 29. 52. Yaşar Kemal, a.g. e., s. 21 -22. (*). Burada Paşalı{jın bir Osmanlı kurumu oldu{juna, Kürtlerde böyle bir şey olmadı{lına dikkat çekiliyor.
423
har ile tanışır. Birbirielini severler. Gülbahar Ahmet'in yar
duncısı olur.
"Gülbahar orta boylu, dolgundu. Duru, açık bir teni vardı. Buğday benizliydi. O, kızkardeşlerinden başka türlüydü , Ağrı Dağı kadınları gibi üst üste fistanlar gi yer, saçlarını kırk örgü yapard ı . Gerdanlığı altındı . Ayakbileklerine Ağrı Dağı kadınları gibi, altın, inci, zümrüt halkalar takardı. Çok zekiydi, az konuşur, hep inceden gülerdi. Öteki kardeşleri erkek olsu n kız ol sun, Saraydan çok az dışarı çıkar, çok az halkın arası na katılırlardı. Gülbahar böyle değildi. O hep halkın arasındaydı. Toylardan, düğünlerden, derneklerden hiç eksik olmazdı."53 Ahmet'e,
Safi ve Gülbahar'dan başka Demirel Hüso,
Kervan Şeyhi de yardım ediyorlardı.
Burada, başta Safi, Ahmet. Gülbahar. Demirel Hüso. ve
Kervan Şeyhi Kürt aşiret düzenini ve aşiretin dertlerini tem sil etmektedir. Mahmut Han Osmanlı düzeninin temsilcisi
dir. Kürt Beylert ise "Ahmet haklıdır" diye düşünmelerine
karşın. Osmanlı düzeni ile Kürt aşiret düzenini bağdaştır
mak için çaba harcar. Oysa, Ağrı Dağı törelerine göre. Os
manlıya karşı koymak gerektir. Nitekim halk, köylerini bo şaltıp
Hakkarl
Kürtlerine
gitmekle
Osmanlıya
karşı
koyduğunu göstermiştir. Daha sorıra toplu olarak Mahmut Han'ın kalesine dayanmış, Paşaya aman dedirtmiştir. Bura da önemli olan şudur: Olayın çözümü için tek tek, Safi. De
mirel Hüso. Kervan Şeyhi vs. çaba göstermişler. başan sağ
lanamayınca bunların önderliğinde yapılan direnme ile halk
soruna çözüm getirmiştir. Halk, Beyazıt Kalesi'ni kuşatır,
Ahmet ile G ü lbahar zindandan çıkarılır ve daha sonra iki sevgilinin birleşmesi sağlanır. Olayın en önemli yönü , At'ın
Ahmet'e vertlmesi, Kürt aşiret düzeninin, Kürt törelerinin sürmesinin sağlanmasıdır.
Kürtlerin kendine özgü bir .d üzeni vardır. Bu düzen.
kendine özgü bir kültür ve değerler sistemi yaratmıştır. Bu
53. Yaşar Kemal a.g.e., s. 32. 424
düzen kendi dışındaki başka bir düzenle karşı karşıya geldi
ği zaman içten içe çürümekte , toplum dengesini yitirmekte
karışıklıklar başlamaktadır. Ç ünkü bu düzeni, başka bir düzenle ve kültürle uyuşturmak ve bağdaştırmak olanağı
yoktur. Fakat bu kanşıklık · uzun sürmemekte , halk yozlaş
maya karşı direrunekte, düzeni başka düzenlerle uyuştur
maya çalışanlara karşı çıkmakta ve eski düzeni ve kültürü
yaşa�ma ve sürdürme oJanağı bulmaktadır.
Doğu İsyanlan'nın, hemen hemen hepsinde bu özellikle
ri bulmak olanağı vardır. Kürt aşiret düzenleri, kendilerine
dışandan aşılarunak istenen kültürü benimsememiş diren
miştir. Bu hareketlerin ortaya koyduğu çok önemli sonuç
lardan biri de Kürt aşiret düzenleıinin, ancak kendi iç dina
mikleri gereği yeni bir devrimci aşamaya ulaşacaklandır. Dış etkilerle, devrimci aşama yapmanın olanağı yoktur.
5.
Mllll
Duygular
Doğu İsyanlan'nda , bilinçli bir "Kürt milliyetçiliği"nin rol
oynayıp oynamadığı tartışılabilir. Bu konuyu aydınlatabile
cek kaynak, çeşitli Doğu isyanları'na katılmış olup bugün
yaşamakta olan kişilerin anıları ve gözlemleridir. Çoğu gizli olan resmi kaynaklann belgeleri bu konuda nesnel bilgi ver
mekten uzaktır.
Aşiret sistemlerinin dinamik bir biçimde varolması ulu
sal bilincin yayılmasını ve gelişmesini önlemektediL Ulusal
bilincin gelişmesi için, her şeyden önce aşiret sistemlerinin ortadan kalkarak, ekonominin merkezileşmesi, yani feoda
lizmin kapitalizme dönüşmesi gerekir. Bunun için Doğu İs
yanları'nda, ulusal duyguların büyük rol oynadığı ileri sürü lemez.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Doğu'daki feodalle
rin merkezi otoritenin çeşitli müdahaleleri ile karşı karşıya gelmesi olağan idi. Bu müdahalelerden biri Türkçe eğitim,
Türkçe konuşmak zorunluğu idi. Hakim ulus ideoloj isinin bir uygulaması olan bu etkenler, şüphesiz ki birtakım tepki
lerin dağınasına sebep oldu. Bu karşı koymaların ve merkez.! otoritenin tutumunun ulusal bilincin gelişmesinde etkisi ol
duğu da bir gerçektir. Buna karşın, Şeyh Sait İsyanı'na Kürt
425
Alevi dedelerinin, Dersim İsyanı'na ise Şafii' Kürt şeyhlerinin katılmaması. hareketin etkili bir bilinç taşunadığını göster
mektedir.
6.
EmperyaHzmln
Rolü
Doğu isyanlan'nda emperyalizmin de rol oynadığı şüp
hesizdir.
ingiliz emperyalizminin
ı.
Dünya Savaşı'nda ve
Kurtuluş Savaşı'nda. Ortadoğu'daki tahrikleri, özellikle "Ba
ğunsız Kü rdistan" kurulması yolundaki tahrikleri, Cumhuri
yetin kuruluşundan sonra da devam etmiştir. Bu tahrikler özellikle, H ilafet'in kaldırılmasından sonra hız kazarunıştır.
Örneğin ı 925'te Şeyh Sait isyanı'nın patlak verdiği ilk gün lerde , İngiliz silah fabrikalanndan Şeyh Sait'e çeşitli silah
katologları gelmesi, emperyalizmin bu konudaki çalışmalan
nı doğrulamaktadır.
Belgelerle saptanan bu duruma karşın, şu üç sorunun
açık seçik cevaplandırılması gerekir:
ı . Kurtuluş Savaşı süresince, Batı Anadolu'da gelişen
anti-emperyalist eylemi baltalayıcı karakter olan birçok is
yan çıktığı halde (Çerkes Ethem, Anzavur, Katırcıoğlu) ,54 ay
nı süre içinde, Doğu Anadolu'da bu tür ısyanlann çıkmama sının gerçek nedenleri nedir?
2. Kürtler neden. Mustafa Kemal'in ve arkadaşla:p.run
çok sıkışık olduklan bir zamanda, koşullarm kendileri için
en elverişli · olduğu, emperyalist ilişkilerin bütün yoğunlu ğuyla devam ettiği bir zamanda isyan etmemişler de, devle Un yavaş yavaş güçlendiği, karışıklıkların sona erdiği ve so ru nlann durulmaya başladığı bır dönemde neden isyan etmişlerdir?
3. Şeyh Sait İsyanı sırasında 1ng1lız silah fabrikalann dan kataloglar geldiği söyleniyor. İngilizler katalog yerine ne den sUahın kendisini göndennemlşlerdir? Bugün emperya lizm Vietnam. Ortadoğu. Latin Amerika gibi devrımcı eylemlerin yoğun olduğu yerlere , bunlan bastırmak için si lah mı gönderiyor, yoksa silah kataloğu mu? 54. Türk lstiklal Harbi, VI Cilt, Iç Ayaklanmalar, Ankara 1964, GKBY. 426
C.
DOCU İSYANLARI TEK BİR NEDENE
AGIRI.IK VERilEREK AÇIKLANAMAZ Bilindiği
g
ibi, Cumhurtyetin kuruluşundan sonra, Doğu merkezi otortteye karşı sürekli direnmeler ol nu- · .u r. Bunlar, 1 924'deki Nasturt, Ağustos 1925'deki . Re man ve Raçkoyan, 1925'deki Şeyh Sait, Kasım 1926'daki Koçuşağı (Hozat, Ovacık, Çemişgezek), Ekim-Kasım 1927'deld Bicar {Hani, Lice, Kulp), Temmuz 1930'daki Zey lan (Bendimahi çayı, Tendürük, Erciş), t926-1927- 1 930..: 1932 Ağn, 1 930'da Şemdinli Olayı, 1 937- 1 938 Dersim İs . \n "
: olu'da
yanlan'dır. 55
Bu isyanların çıkmasında, daha önce açıklamaya çalıştı ğımız tüm etkenler rol mıştır. Doğu İsyanlan'm açıklar ken, tek bir nedene ağırlık verrnek doğru değildir. Bununla beraber, 192 5 Şeyh Sait İsyam'nda Hilafet'in kaldmiması ve emperyalizm etkeni .. 1930-1932 isyanlannda merkezi otori tenin gelişmesi karşısında, bölge feodallertnin bazı hakları nın ve çıkarlannın kısıtlanınası, daha sonraki isyanlarda da "hakim ulus" ideolojisine karşı direnme fikrt ağır basmıştır .
oym1
yniıtılı bilgiye sahip olrnadığmıızcfan,
Isyanlar hakkında a
bu
isyanların Hertel ya da gertel karakteri üzerinde durmak ola nağı yoktur. Yalnız, bu isyanlann, "ilertci" ya da "gertci" ka
rakterini 'daima merkezi otolite açısından değerlendirrnek
gerekir. Merkezi otortte, geniş çapta statükoyu korumakta
olup, buıjuva deviimini ge�ekleştiremeıniştir. Komprador
buıjuvazisi, yavaş yavaş ortaya çılanakta ve topltJmsal geliş
meyi engellemeye çalışmaktadır.
Fakat, daha önce ortaya koyduğumuz . iki sorunun ce
vaplandınlması yine çok önemlidir. Savaş yıllannda Mustafa
Kemal'e destek olan, O'nun önderliğinde Kurtuluş Savaşı'na katılan Kürtler, Cumhurtyetin kuruluşundan sonra, niçin
merkezi otoriteye karşı sık sık,
reketı içine girmişlerdir. 55.
• ·
adeta sürekli bir direnme ha
Temmuz·A�ustos 1 969 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "40 Yıl Önce BugOn" sütununda A�rı Isyanları hakkında önemli bilgi verilmektedir. AOrı Isyanları'nın sadece TOrkiye'de deQII, Irak ve Iran'da da etki yarattıCı ve hareketin ulusal bir kimlli;ie bOrOnmeye başladıQ ı görülmek· tedir.
427
Öte yandan, bu isyanların bastınlrnasında ordu kulla
nılmıştır. Türk Ordusu , iki kez, 1925 ve 1930 yıllarında reji
me karşı çıkan isyanlarda ayaklarunalan bastıirnakta görev
lendirilmiştir. Her iki isyan da Doğu Anadolu Bölgesi'nde
olup etnik bir nitelik göstermekteydi. (Aslında isyanlar iki değil, yedi-sekiz olup, nedenleri etnikti) . Bunun dışında, Or du,
ancak acil ihtiyaç durumunda, polisin gücünü aşan
olaylarda ve sıkıyönetım ilan edilen bölgelerde sivil yöneti
min yerini almıştır. Ordu, Cumhuriyetin ilanından sonra,
tek bir olayda Hata:y'ın Türkiye'ye katılmasında çok sınırlı
bir biçimde kullanılmıştır. Musul sorununun çözümünde. 2 .
Dünya Savaşı'nda ve Kıbns buhranı sırasında ordunun se
ferber edilmesine karşın. fiili bir hareket olmamıştır. 56
Ordunun, yakın tarihimiz içinde fiilen görev aldığı bu
olayları çok iyi değerlendirmek ve anlamak gerekir. "Emper
yalizmin oyunudur". "Pis softalann başkaldırmasıdır». "Hain Kürtlerin tezgahlamasıdır" gibi temelsiz ve duygusal neden
lerle bu olaylara karşı çıkmak, bilimsel bir tutum değildir.
Bilimsel tutum, olaylara, giderek düzene karşı çıkınakla de
ğil. olaylan ve düzeni incelemekle sağlanır. l 923'ten sonraki esas sorun, Doğulu Aşiret Reisieri'nin yabancı çıkariara ko
layca alet olduklarını söyleyip propaganda yapmak değil,
aşiretlerin neden, daha ileri bir aşama olan "ulus"a dönüşe
mediklerini araştırmaktır. Çünkü, yabancı çıkariara alet ol
mak, aşiretlerarası ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkmak tadır.
D.
DOGU İSYANI.ARI'NIN SONUÇI.ARI
D oğu isyanlan'nın en önemli sonucu 1923'te Hilafet ve
Sultanlık ideolojisi yerine getirilen "Türk milllyetçiliği" ideo
lojisinin giderek "hakim ulus" ideolojisi haline dönüşmesi, dolayısıyla "Türk ve Kürt halktan" arasında bir çelişme ,
uçurum yaratmasıdır. Çelişme, aslında Türk ve Kürt halkla-
56. I Iter Turan, Cum h uriyet Tarihim iz, Temeller, Kuruluş, Milli Devrimler, Ça!:jlayan Kitabevi, istanbul 1 969, s. 1 1 3. A!':jrı isyanı'nda 66 bin kişilik jandarma ve asker, 1 00 uçak kullanıl m ıştır. (Bk. Cumhuriyet, 30 Temmuz 1 969, "40 Yıl Önce Bugün" sü tunu) 428
n . arasmda değil , bu halkların egemen sınıfları, giderek em
peryalizm ile bu halkların ezilen sınıflan arasındadır.
Bu olgu , teinel gerçek olduğu halde, Türk bürokrasisi
nin, toplumsal bir içerik ile beslenemeyen "hakim ulus" ide
oloj isine uygun davranışları , çelişmeyi daima Türk ve Kürt
halklan arasında göstermeye çalışmış, bu da Türk ve Kürt egemen sınıflannın, giderek emperyalizmin işine yaramıştır.
Her isyarun sonunda bir sürgün olayı vardır. isyanlar
sonunda, merkezi otorite Doğu Anadolu'daki bazı bölgeleri sık sık boşaltıp Batı Anadolu'da çeşitli yerlere aktarmıştır.
Bu sürgün furyası içinde. sadece aşiret reislert, toprak ağa
lan, şeyhler vs. gibi feodal egemen sınıf sürülmemiş, örneğin
bir aşiret tümüyle, bir köy veya bir şeyh bütün müridleriyle
beraber Batı Anadolu 'ya gönderilmiştir.
Bu sürgün olayı
üzerinde de çok dikkatli bir biçimde durmak gerekir. Çün
kü, Cumhuriyetle birlikte, ü retim ilişkilerinde köklü devrim
lere gidilmemiş, sadece üstyapı kurumlannda bazı reformlar yapılmakla yetinilmiştir. Bu reformlar ise Doğu 'daki feodal üretim ilişkileri ve feodalilenin üstyapı kurumu olan din,
şeyhlik, siyasi ideoloj isi olan aşiret reisliği gibi kurumlarla çalışmıştır. Bu çatışmalar silahlı isyanlara kadar varmıştır.
Feodalizmle mücadele için sürgürıler yapılmıştır. Fakat alt yapıda, ü retim ilişkilerinde herhangi bir değişiklik olmadığı
için bu sürgünler uzun ömürlü olmadı. Dolayısıyla her sür
gün sonunda aşiret reisleri, şeyhler, toprak ağaları, vs. yer lerine-yurtlanna döndüler. mallarına-mülkierine kavuştular.
Fakat sürgüne gönderilen geniş halk yığınlan için durum aynı değildir. Şeyh, ağa .ve aşiret reisierinin feodal ilişkileri denetleyen fonksiyonları, onları tekrar yerlerine döndÜrdüğü
halde, halk yığınlan yerlerine .. yurtlanna dönemedikleri gibi, dönenierin de zaten kötü olan durumlan büsbütün bozul
muştur. Bu konuda Kemal Tahir'in "Kondurma Siyaseti" isimli hikayesi gerçekten ilginçtir. 57 Bunun gibi Kemal Bil
başar'ın Cemo-Memo ikilisinde -roman tezinin yanlış olma
sına karşın- isyanlar sonunda halk yığınlarının ne kadar
büyük perişarılıklar çektiğini dile getiren önemli izienimler
vardır.58 ·
57. Kemal Tahir, Göl Insanları, Bilgi Yayınevi, Ankara 1 969, s. 281 -335. 58. Kemal Bilbaşar, Cemo, Tekin yay . , 3. bs., Istanbul 1 969, Memo, Cil! 1 , Istanbul 1 969, Memo, Cilt ll, istanbul 1 969.
429
Ağalann, beylertn, şeyh ve seyitlerin yine yerlerine dö
nüp eski sınıfsal statülerine kavuşmalan, aniann ekonomik
gücü ile ilgilidir. Bu ekonomik güç, daha sonraki yıllarda
aniann Batı Anadolu ve merkezi otoiite ile bütünleşmelerini
sağlayacaktır. Oysa, fakir-fukara köylü yığınları için durum
böyle olmadığından bürokrasi ile çelişınelen daha hızlı bir
biçimde artmıştır.
Doğu isyanları'nı, merkezi otoriteye karşı sürekli bir di
renme hareketi olarak ele almak gerekir. Bu oluŞum içinde
görülecektir ki, aynı toprak üstünde yaşayan birden çok halkı "hakim ulus" ideolojisi altında birleştirmeye çalışmak
ekonomik ve toplumsal yasalara son derece zıt bir tutum
dur. Halk yığınları, ancak üretim ilişkilerinde köklü değiş
meler yaparak ve halklann kültürüne saygı duyularak ve bu
kültürü geliştirmek suretiyle, birleştirilebilir, bütünleştirtle
bilir. Hakim ulus ideolojisi ise halklan birleştirmek şöyle dursun çelişme ve çatışmaları artınnaktan öte bir anlam ta şımaz. Bu çelişme ve çatışmalardan da egemen sınıflann, gi derek emperyalizmin yararlandığı büyük bir gerçektir.
Bu bakımdan Doğu isyanları'nın sonuçlannı üç bölüm de inceleyebiliriz: ı.
Doğulu Egemen Sınıflann . Merkezi Otorite (Devrim) lle Çatışmalan
Daha önce belirttiğimiz gibi, Doğu'qaki Aşiret Reisleri, çok çeşitli görevleri bir arada yürütüyorlardı. Bazı aşiret re
isleri, sadece aşiret reisi olarak kaldıklan halde; bazılan. aşiret reisliği ile birlikte dini reisliği. yani şeyhliği de beraber yürütüyorlardı. Bazılan ise hem aşiret reisi, hem dini reis, hem de ulusal liderlik fonksiyonlarını benimsemişletdi. Aşa
ğıdaki tabloda görüldüğü gibi, sadece, aşiret reiSliğini veya aşiret reisliği ile birlikte dini liderlik fonksiyonunu da be
nimseyenler- merkezi otorite ile Batı'nın egemen sınıfları ile
işbirliği durumunda olup , Doğulu halkın sömürülmesinde .
güçlü bir koalisyon yapmaktadırlar. Yalnız, aşiret retsliğt ile birlikte dini liderlik fonksiyonlarını da yapanlar. bu sömürü
yü Batılı egemen sınıflarta sürdürdükleri halde, devrim ha
reketlerine, laikleşme hareketlerine de yabancılaşmaktadır lar. Sadece, ulusal lid!!rllk görevini benimseyerek merkezi
430
otorite ile zıtlaşıp isyancı haline, gelenler, dinden ve aşiret
yapısından güç almadıklan takdirde zayıf kalmaktadır. Yal nız dini liderlik fonksiyonlarını yapanlar, yani şeyhler, mer
kezi otoritenin laikleşme hareketlerine tamamen zıtlaşıp , dış
ilişkiler alanı dar olduğundan, etkisiz veya az etkili olmuş lardır. Ulusal liderlikle dini liderliği birleştiren aşiret reisleri,
merkezi otoriteyle mutlaka sürtüşmüşlerdir. Ulusal liderlik ile . aşiret reisliği fonksiyonlannı birleştirenlerde de isyana
katılma hareketini görinekle beraber, en etkili hareket , bu
üç fonksiyonun bir arada yü rütülmesidir. Şeyh Sait, böyle
bir liderdir. Şeyh Sait, Palu ve Hınıs'taki çeşitli medreselerin kurucusu, yani Palevi Tarikatı'nın da haşı olduğu gibi, çev
redeki aşiretlerin de reisidir. Bu üç fonksiyonun onda birleş
mesi kendisini çok güçlü kılmış ve merkezle meydana gelen en büyük çatışmanın liderliğini yapmıştır.
Fakat şurası da bir gerçek ki, Şeyh Sait hareketinin ulu
sal bir niteliği sanıldığı kadar önemli değildir. Fakat Ba
tı'daki egemen sınıflarla bütünleşemeyen bu kesimdeki feo
dallerin sömürüsünü ve merkezi otoriteye başkaldırmasını
böyle bir temel üzerinde değerlendirmek gerekir.
Bu bakımdan, Cumhuriyetin ilanı, Kürt hakim sınıfı ta
rafından iyi karşılanmamıştır. Liderliklerini yaptıklan top lum üzerinde sürdürdükleri kayıtsız şartsız hakimiyetlerinin
kısılmasına tepki göstermişlerdir. Şeyh Sait İsyanı, merkezin
yetkilerine karşı yapılan ilk büyük çıkış olmuştur. Bu isyan
da tamamen dfni sloganlar kullanılmış ve hareket tamamen irticai anlamda bir hareket olmuştur. Bu hareketin geniş kapsamlı oluşunun en önemli nedeni isyanın lideri olan
Şeyh Sait'in yukarda söz konusu
ettiğimiz fonksiyonlara
(Aşiret liderliği ve tarikat liderliği) sahip olmasıdır. Bununla
beraber, dini sloganıann yanında, çok açık olmasa da top
rak konusunu, ulusal haklar konusunu işleyen demokratik sloganıann varolduğunu da görüyoruz.
I 928- I 930'daki Şemdinli İsyarıı da tamamen Nakşiben
di şeyhleri tarafından yürütülmüştür. Şerndinit İsyaru'nın, Şeyh Sait İsyaru'na göre ulusal bir nitelik taşıdığı söylen
mektedir. İngilizlerin Şeyh Sait İsyanı'ndan çok bu harekete
ilgi göstermiş olmalan da bu iddiayı bir dereceye kadar doğ
rulamaktadır. Kanımızca bu hareketin ulusal içerik taşımış
43 1
olmasının nedeni o zamanki hükümetin Şeyh Sait i sya
nı'ndan sonra b askıc1 bir politika izlemesi sonucu, bu politi
kanın karşı alternatifini yaralmış olmasından başka bir şey değildir .
Daha sonraki Zilan ve
Ağn
isyanları'nin !iderleri, sadece
aşiret liderleridir. Gerek bu isyanlarda gerekse 1 937 Dersim
İsyanı'nda ulusal sloganlar (Kürt , milliyetçiliği) geniş çapta kullanılmıştır. l940'tan sonra Doğulu hakim sınıfın devlet bürokrasi
siyle ve Batılı hakim sınıila uyumlaşmasırıı , bu devreden iti
baren feodal yapının parçalanmaya başlamasıyla açıklamak , olanağı vardır. 59 Fakat emperyalizmin Ortadoğu'daki tahriki her zaman vardır. Örneğin, 2 . Dünya Savaşı sonunda Batı İran'da ku
nılan Mahabat Kürt Cumhuriyeti empeıyalizrnin eseri oldu
ğu gibi yıkılışı da, onun eseridir. 60
2.
Sürgüiıler ve Doğulu Egemen Sınıfiann Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi
isyan hareketlerinin en önemli sonuçlarından biri, ağa,
şeyh ve aşiret reisi gibi Doğulu egemen sını11arın Doğu Ana dolu'dan Batı Anadolu'ya sürgün edilmeleri olmuştur. Bu sürgünlerin soruna hiçbir zaman çözüm yolu getirrneyip,
tersine bu ,egemen sınıfların gücünü bir kat daha artırdığını, bundan önceki bölümlerde belirtmiştik� Gerçekten de gerek 1 926 gerekse 1 937 sürgünleri sonunda toplum yapısında
büyük bir eksiklik meydana gelmiş; devlet D oğu'ya , sürgüne
59. Ahmet Aras, Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant yay . , Say ı 1 25. 60. ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusların büyük kabahatlarından biri 1 945'de, Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılışında emperyalizmle iş birliği yapmasıdır. Bunun temelinde iran petrollerinden taydalanma meselesi yatar. William Eagleton'un (The Kurdisch Repuplic of 1 946, Oxford Un iverstiy Press, 1 963) isimli eseri Sovyetlerin bu tutumunu istismar için yazıldığı gibi kitabın Türkçeye tercümesinde de (Doğan Kılıç Şıhhesenanlı, Barzan i ve Mahabat Kürdistan Cumhuriyeti'nin Kuruluşu, i stanbul 1 968) Kürtlerin gözünde sosyalizmi çirkin göster mek gayesi g üdülmüştür. 432
gönderdiği bu egemen sınıfın fonksiyonunu yerine getirecek yeni hizmetler götüremedtğinden bunlann tekrar geriye dö nüşlerinde eskisinden daha büyük itibar gömıüşlerdtr. Fa kat burada söylemek istediğimiz esas nokta. parlamenter temsUde görülen bir aksamadır.
Ekonomik çıkarlar Merkezi bakımından merkezi Merkezi otorite ile Merkezi otorite (Egemen otorite ile zıtlaşmanın otorite sınıflar) ile işbirliQi zıtlaşıp, aktif bir hale onunla i le yapıp sadece laikgelmesi uyuşma leşmeye karşı olmak yabancılaşma ·
Sadece Aşiret Reisli�i
X
Sadece Dini Liderlik
X
Sadece Ulusal
X
liderlik Aşiret ReisliQi ve Dini Liderlik
X
X
Dini Liderlik ve Ulusal Liderlik
X
Ulusal Liderlik ve Aşiret ReisliOi
X
Aşiret ReisliQi Dini liderlik ve
Ulusal Liderlik
X
433
3.
İskAn Kanunu
isyan hareketlerinden hemen sonra hükümetler. çıkar dıklan yasalar ve kararlara dayanarak Doğu halkını, Batı Anadolu'ya sürgün göndennişlerdir.61 "Bazı eşhasın Şark bölgesinden
Garp
vilayetlerine
nakli"
adını
taşıyan
16.6. 1 92 7 tarih ve 1 097 sayılı yasa. bu konudaki ilk yasa lardan biridir. Bu yasanın birinci maddesinde "İdari. askeri ve içtimai sebeplere binaen Şark öıfi idare ınıntıkası ile Be yazıt vilayetinden 1 400 kadar şahsın ve işbu eşhas aileleri ile 80 asi ailesinin ve bu sebepten ağır ceza mahkümlannın Garp vilayetlerine nakli için hükümete mezuniyet verilmiş tir" denilmektedir. Bu sorun, 2 1 . 6. 1 934 tarihli İskan Kanunu'nda da · eıe alınmıştır. Bu yasa ile ilgili olarak Prof. Fehmi Yavuz'un gö rüşü şöyledir:
Doğu'da irili ufakl! ayaklanmalar olmuş, bazı bölgeler. boşaltılmış, kitleler yer değiştirmeye zorlan mış ve benzeri olayları n her zaman patlak verebileceği bir ortam yaratılmıştır." ". . . ·
·
İşte 2 1 . 6 . 1 934 gün ve 2 5 1 0 sayılı İskan Kanunu'yla da
ha önce çıkanlan kanunlar ve alınan idari tedbirler, o gü
nün koşullan göz önünde bulundurularak bir sisteme bağ lanmıştır.
Bugün de yürürlükte olan İskan Kanunu'nun
sisteminden ve getirmek istediği yerleşme düzenlnden, türlü
değişiklikler nedeni lle hiçbir iz kalmamıştır. Yeni bir iskcin kanunu çıkarmak için girişilen çabalar ürün vermemiş, de ğişikliği öngören tasanlar da türlü aşamalarda takılıp kal mıştır. 2 5 1 0 sayılı İskan Kanunu'nun 1. maddesi ile 'Türki ye'de, Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla, nüfus oturuş ve
6 1 . 31 Temmuz 1 930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Nırı Isyanları ile il gili olarak şu haber yayınlanıyor: Hükümet şarkta bir temizlik yapma ya karar vermiştir. lskan edilmemiş bir aşiret bırakmayarak göçebeli (Ji tamamen kaldırarak, bu kitle arasında devlete karşı kabahatli olanlar takip olunacaktır. Bu suretle' kabile hayatı Şark havalisinde son günlerini yaşamaktadır. Türkiye bir nizam etrafında toplanmış fe sattan ari, namuslu vatandaşların memleketi olacaktır.
434
yayılışının bu kanuna uygun olarak İcra Vekiliert Heyeti'nce yapılacak bir programa gö:ı;-e düzeltilmesi Dahiliye ve Sihhat ve İçtimai Muavenet Veld.lleıine veıilrniştir. " Bu maddenin 1 . 5 yıl sonra 2948 sayılı kanunla değişUrUerek şu biçime so kulduğunu görüyoruz: "Dahiliye ve Sihhat ve İçtimai Muavenet Vekil.lik lerince müşte:reken yapılan lcra Vekilieri Heyetince tasdik olunacak . harita ya göre Türkiye İskan bakımın
dan 3 nevi manhkaya ayrılır: 1
.
nolu mıntıkalar: Türk kül türü nüfusunun teka
süfü istenen yerler. 2
nolu mıntıkalar: Türk kültürüne temessülü iste
nilen nüfusun nakil ve iskanına .ayrılan yerler. 3
nolu mıntıkalar: Yer, sihhat, iktisat, kültür, siya
set, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması isteni len iskan ve ikamete yasak edilen yerler. Yukanda yazılan iskan mıntıkalarının tasdikli ha
ritasında, zamanla ortaya çıkacak ihtiyaca göre deği
şiklikler yapılması ·alakadar v-ekaletlerce gösterilecek
lüzum üzerine İcra . Vekilieri Heyeti'nce kararlaştın
lır."62
2510 sayılı yasanın öteki maddelerinde, 'Türk ırkından olmayanların", ·� nolu mıntıkalar halkının", 'Türk kültürü ne bağlı olmayan göçeb�lertn" dağıtılrnasına, başka yerlere yerleştlrtlmesine, "casusluklan sezilenlertn sınır boylanndan uzaklaştırılınasına" yetki veren h ükümler vardır. 20.6. 1 947 tarih ve 5098 sayılı Kanunla, 25 10 sayılı İs kAn Kanunu'nun birçok maddeleri değiştirilmiş, ya da yü rürlükten kaldınlmıştır. Bu yasaya konulan "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Baltanlar Kurulu kararı ile nak ledilmiş olanlanil mürettep yerlerinde oturma mecbuıiyetle ri ile haklanndaki bütün kayı,tlar k<İldınlrnıştır" geçici mad destyle, 13 yıl kadar uygulanan. memlekeU mıntıkalara ayıran düzene son verilmiştir. Benzeri deneme. Milli Birlik Hükümeti zamanında da 55 ağanın Batı!ya nakli ile yapıl -
62. Fehmi Yavuz, Politika ve Yerleşme Sorunlarımız, 9. IŞHK, SBFY, An kara 1 969, s. 1 26-1 27. 435
mış, ancak bu da çok kısa ömürlü olmuştur. 55 ağanın sür günü olayı ilerde daha aynntılı olarak ele alınarak incelene cektir. 4.
Batı-Doğu Dengesizliğinin Oluşumu
Yeni Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "Din"in yeri ne "Türk Milliyetçiliği"ni koydu. Fakat, üretim ilişkilerinde temele inen dönüşümler yapılamadığı için, milliyetçilik ırkçı lığa dönüştü . Özellikle isyan hareketleri; bu ırkçı politikanın daha da gelişmesine sebep olmuştur. . Bu ırkçı politika ve sürgünler biçimindeki zincirleme olaylar içinde, Doğulu ege men sınıflar parlamentoda temsil edilmemiş, böylece temsil fonksiyonu aksamıştır. Doğulu egemen sınıllann parlamen tolardaki temsilinin ne oranda gerçekleşmemiş olduğunu söylemek güçtür. Bu konuda kesin yargıya varahilrnek için 1 923'den itibaren Büyük Millet Meclisi'ndeki parlamenterle rin sosyo-ekonomik kökleri üzerinde bir araştırma yapmak ve ortaya çıkacak bilgileri, aşiret reisliği, dini liderlik ve ulu sal liderlik gibi fonksiyonlann görüş açısından değerlendir mek gerekir. Ancak, çeşilli isyan hareketleri ve ırkçı politika lar sonunda. Doğulu egemen · sınıfların parlamentodaki temsil oranı azaldığı zaman, Doğulu egemen sınınann Batılı egemen sınillarla yaptığı koalisyon da bozuldu. Bu ise Doğu
lu egemen sınİfların aleyhine olan bir etken idi. ÖZellikle is
yana katılarak parlamenterlik fonksiyonlannı yitiren Doğulu egemen sınıflann yerine,
isyan hareketlerine katılmayan, hükümetle işbirliği yapan Doğulu egemen sınıflar geçti. Ör neğin bütün bu hareketler sonunda, Şeyh S ai t in aşiret! ve medre�si çok büyük kayıplara uğradığı halde, hükümetle işbirliği yapan ve bunun için de parlamenterlik fonksiyonla oru kazanan Küfrevi (Ağn. Bitlis) ve Şeyh Selahattin (Bitlis) aileleri büyük çıkarlar sağlamışlardır. Ş e ki l 2, d u ru mu gayet açık bir biçimde göstermektedir. Buna göre, Doğulu egemen sınıflar sömürü olayına doğrudan doğruya katılmamiş, sö mürüyü Batılı egemen sınıflarla yaptıklan koallsyonnu süre '
si içinde sürdürmüşlerdir. Çizelge 25'de rakamlarla gösteri len Doğu-Batı dengesizliğlni de, Doğulu · ve Batılı egemen sınıfların bu koalisyonunu da, bunlann istek ve iradelerine göre kurulan siyasal iktidariann görüş açısından ele almak
436
gerekir. Yani Doğulu ve Batılı egemen sını11ann koalisyonu sermaye hareketlerinin geniş ölçüde Batı'ya kaymasına se bep olmu ş, Doğu'da kazanılan Doğu'da yatınlmamıştır. Do ğulu egemen sını11 ar bu aşamada emperyalist sömürü ile dış ekonomik ilişkiler kuramamıştır. Bu işi daima Batı'dakiler yapmış, Doğulu .. sömürü olayına Batı'dakilerle koalisyon ya parak katılmıştır. Bu konuda , Odalar Birliği eski başkanı Prof. Necmettin Erbakan, bu görev hükümet kararı ile elinden alındığı za man yaptığı basın toplantısında şöyle demiştir:
" . . . sol tandanslılar montaj sanayiinin sömürücü ol duğunu, sağ tandanslılar sömürücü olmadığını, zaruri olduğunu söylüyorlar. Biz ise yabancı sermaye ciddi bir plan ve programa bağlanmalıdır, diyoruz. Iki sene dir yabancı sermaye konusunda çalışıyorum. Durur'nu öğrenemedim. Kimse de bilmez. Çoğu taahhütlerini yerine getirmezler. Yabancı sermaye oranı % 49'a çı kamaz, denir. Türk ortaklar hissesi satın alınır, yaban cı sermaye oranı % 99'u bulur. Kimyevi madde imal edeceğim demiştir, yaptığı paketierne işleminden iba rettir. Kredilerin çoğu yabancı sermayeye gider. Biz yabancı sermaye girmesin demiyoruz. Fakat, ancak zaruri yabancı sermaye şartlı olarak girmeli, görevini yapınca çıkıp gitmelidir. Elazığ'da halkın bankalara ya tırdığı mevduat 100 milyonu geçer. Elazığ'lı tüccarlara ise yılda 1 O milyon kredi verilir. Geriye kalan 90 mil yondan Istanbul'daki büyük tüccarlar faydalanır. Erzu rum'da ise Erzu ru mluların yatırdıkları paraların ancak % 5'inden Erzurumlular faydalanır. Türkiye, ancak, Er zurum'da, Elazığ'da fabrika bacası tüttüğü zaman kal kını r.'o63 Görüldüğü gibi iktisacten gelişmiş ve ilerlemiş ülkelerle, geri bırakılmış ülkeler arasındaki sömürü ilişkisi, herhangi bir ülkenin içinde , yan feodal ve kapitalist bölgeler arasında da mevcuttur. Fakat aynı ülke içindeki feodal, yan feodal bölgelerle kapitalist bölgeler arasındaki sömürü ilişkisini sa dece ekonomik bir sorun olarak değil. aynı zamanda halklar sorunu olarak da değerlendirmek zorunluluğu vardır.
,
63. Cumhuriyet, 21 A!;ıustos 1 969. 437
1 923'ten sonra yürütülen· Doğu politikası şöyle olmuş·
tur:
a)
Doğulu egemen sınıflar da bir değişiklik yapnuştır.
Ulusal liderlik fonksiyonunu benims.eyen ve merkezi otorite ile çatişma durumunda olanlar ezilmiş, değerini yitlnniş,
merkezi otorite ile uyuşma durumunda olan aşiret ve qin re
isleri ise büyük bir değer kazanmıştır. Fakat, din ve toprak
ilişkileri bölümünde de belirttiğimiz gıbı isyan hareketlerine katılmayan bazı a a, şeyh ve aşiret reisierinin de. sürgüne
g
gönderildiğini unutmamak gerekir.
b)
Genel olarak, Doğu Anadolu ile Batı Anadolu arasın
da bir uçurum meydana gelmiştir. Bu · uçu�m. Kürt-Türk çatışması olarak belirmiştir. Bu oluşum içinde Doğu Anado lu ile Batı Anadolu arasında büyük bir iktl.sadi dengesizlik meydana gelmiş ve Doğulu halk. merkezi otoritenin bu tutu munu, uKürt olduğum için geri kaldım, Kürt olduğum için devlet bana ttibar etmedi, yüz vermedi" biçiminde yorumla mıştır. Bütün bu sloganlar, ağa. şeyh , aşiret reisi gibi ege men sınıflar tarafından desteklenmiş ve halka benimsetll miştir. 1 967 yaz aylannda Doğu Anadolu'nun çeşitli kent ve kasabalannda yapılan Doğu Mitingleri, halkın baskıya karşı bir direnmesidtr. Burada, çatışmanın Türk halkı ile Kürt halkı arasında değil, Türk ve Kürt em ekçi sıruflan ile onlann .
egemen sıruflan; giderek empeıyaltzm arasında olduğu ger çeği ilk kez lfadesini bulmuştur.
V.
MERKEZi OTORiTENiN K'Ö'RT HALKINA KARŞI OLUMSUZ TUTVMU
Devıim, he rhangi bir toplumda, mülkiyet ve üretim iliş kilerinde genış halk yığınlan yararına yapısal değışmeler yapmak ve iktidann dayandığı meşruluk kavramını değişti -rebilmektir 1 923 devrimi, bunlardan birtnclstnl yapamadı fakat ikincisini yaptı. Üretım ilişkilerinde, Cumhuriyet döne minde Osmanlı rej iminden farklı en ufak bir değişiklik olma dığı halde, bir üstyapı kurumu köklü bir değişikliğe uğradı. Bu değişiklik, iktidann kaynağı konusunda oldu . Osmanlı ikttdanrun temsilcisi olan Padişah, hülanetme yetkisini ilahi kurumlardan (Tanrı. Kur'an, Hil�et) almasına karşılık Tfır,
.
438
y
ki e Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, otoritesini ilahi kurum lardan değil, doğrudan doğruya halktan almaktadır. Dinde görülen bu laikleşme, bir devrim idi. Fakat bu devrim, ken disini temeliendirecek ve sağlamlaştıracak olan üretim ilişki lerindeki yapısal değişmelerin sonucu olmadığı için, büyük
patıama ve bunalımiara da sebep olmuştur. 64
23 Temmuz 1 923 tarihli Lozan Antiaşması'nın 38. mad desi şöyle diyor: "Türkiye Hükümeti, doğum, milliyet. lisan, ırk veya din farkı gözetmeksizin Türkiye ahalisinin tümüne hayat ve hürriyet! tam ve eksiksiz himaye bahşetmeyi taah hüd eder. " Aynı anlaşmanın 39. maddesinde ise şöyle bir hüküm vardır: "Herhangi . bir Türkiye tebaasının gerek özel münasebet ve Ucaretinde, gerek din, matbuat ve her nevi neşr:l.yat hususunda, gerek genel toplantılarda herhangi bir llsanı kullanmalanna karşı hiçbir kayıt konulmayacaktır. Resmi lisan mevcut olmakla beraber, Türkçe'den başka li san ile konuşan Türk tebaasına mahkemeler önünde kendi lisanlarını sözlü olarak konuşmalan hususunda uygun ko laylıklar gösterilecektir. "
Yine
Lozan Antıaşması'nın
40.
maddesi şu hülmıü getirmiş: "Azınlıklara mensup olan Türk tebaası, hukuken ve fülen öteki Türk tebaya uygulanan mu amele ve teminatlardan faydalanacaklar ve bilhassa masraf lan kendilerine ait olmak üzere her türlü · hayır kurumlan dini ve içtımaiyeyi, her türlü öğrenim ve öğretim kurumları-
64. Cumhuriyetten sonraki Kemalist kadronun toprak reformu gibi bazı yapısal değişmelere gidernemesinin çeşitli nedenleri vard ı r. Bunların bir kısmını Sabiha Sertel'in anı larından öğreniyoruz (Roman gibi, Ant Yayınları , Istanbul 1 969, s. 67 vd.). öte yandan. Mihri Belli, "Türki ye'de Karşı Devrim" isimli makalesi n de (Türk Solu, Sayı 64, 4 Şubat 1 969 s. 15) şu nedenleri ileri sürmektedir. 1 - O zaman Türkiye'nin nüfusu 1 1 milyondu, şimdi 33 milyon un yaşad ığ ı Türkiye'de o zaman 1 1 milyon ki şi yaşıyordu. Toprak talebi yoktu. Sorun kendisini hisset tirmemişti. 2- Dünya piyasasına düşük buğday fiyatı hakimdi, bu ise buğday satan için bir yıkımdı. 3· Adli mekanizma çok yavaş işlemek· teydi ve toprak Işgallerini kolaylaştırmaktaydı . Köylünün lehine olup toprak sahibinin aleyhine idi. Toprak işgali ile ilgili olarak açılan bir dava çok uzun seneler sonra bile sonuca bağlanam ıyordu. öte yandan Emin Türk Elicin'in "Kemalist Devrim Ideolojisi" (Ant Ya· yınları, Istanbul 1 970) isimli kitabında da bu konuda ilginç görüşler vardır.
439
nı koruma, idare ve murakaba etme ve buralarda kendi 11sanlanru serbestçe kullanma ve dini ayinleoni serbestçe le ra etme husu slannda eşit bir hakka malik bulunacaklar dır."65 Gerek Lozan Konferansı sırasında yapılan tartışmalar dan gerekse daha önceki belgelerden anlaşılacağı gibi, Cum huriyetin ilk yıllannda Kürtlere karşı olumlu bir politika iz lenmiştir. Resmi toplantılarda , "Kürt� ve "Kürdistan" sözcüklerinin geçmesi yadırganmıyordu .66 Hatta, daha ön ceki "Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Dönemindeki Siyasi Akımlar" bölümünde Ağaoğlu Ahmet Bey'in açıklamalannda belirtildiği gibi, Türk milliyetçiliği fikrinin öteki milletierin haklarını kısıtlamayacağı, milletierin eşit oldukları görüşü hakimdi. Kürtlere ve öteki halkiara karşı olumlu tutum, Cumhuriyetin ilanından sonra devam etmedi. Özellikle isyan hareketleri ve bu hareketlerin sonucu olan sürgünler bu po litikayı daha da geliştirdi. Artık Kürtlerden ve aniann ulusal haklarından hiç söz edilmiyor, mümkün olduğu kadar "Kürtlerirı Türk olduğu " propagandası yapılıyor. Kürtlerin dili, edebiyatı ve kültürü baskı alt.ında tutulmaya çalışılıyor. Oysa Lozan Antiaşması'nın yukarda belirttiğimiz ilgili mad delerinde, gayrtmüslim olan azınlıklada beraber Kürtlere de aynı haklar tanınmıştır. Türkiye'deki Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar bu ulusal haklardan yaradandıklan halcte Kürtler yararlanamıyorlar, onlar baskı altında tutuluyordu. Bunun için de her türlü baskıcı çareye başvuruluyor ve üni versite bu baskıcı politikayı meşrulaştıncı bir araç olarak kullanılıyordu . Özellikle Doğu illerinde düzenlenen üniversi te haftası konferanslarında bJlim adına, bilimsellik adına, durmadan bu propaganda yapılıyor ve baskıcı politika meş rulaştırılmaya çalışılıyordu . 23-30 Eylül 1942 tarihleri ara sında Elazığ'da toplanan 3. Üniversite Haftası'nda konuşan Prof. Sesim Darkat şöyle diyordu: . 65. Gern il Birsel, Lozan, Cilt 2., lstanbul 1 933, s. 593-594. 66. Yukarıdaki kaynaklara ek olarak Bk. Celal Bayar, Ben de Yazdım, Milli Mücadeleye Giriş , Cilt ll, Istanbul 1 966, s. 43 1 , Cilt lll, s. 980 982, Cilt IV, i stanbu l 1 967, s. 1 356, Cilt V, Istanbul 1 967, s. 1 473, 1 484, 1 493, 1 494, 1 656, 1 658, 1 673, Cilt VI, lstanbul 1 968, s. 1 878, 1 994, 2035, Cilt VII, 1 969, s. 221 1 . ,
440
Dersimliye nereden geldiği sorulsa, ekserisi 'Horasan'dan' der; Dersim'de soyunun asaletiyle ifti har eden her fert, kendisini Ahmet Yesevi'ye mensup telakki eder; halbuki Horasan, şarktan garba yayılan Türklerin tarihinde çok mü him bir rol oynamış bir memleket, Ahmet Yesevi ise Batı Türkistan'da doğ muş büyük bir Türk mutasavvıfıdır. Bu böyleyken, Osmanlı devrinde bun lara toptan Kürt denilmiş ve Dersimiller de, Kürt oldukları Içi n değil, fakat Kürt denlle denlle Kürt olmuşlardır. Şimdi, konferansımııda ilk defa sözü geçen şu Kürt mefhumunu ele alalım ve biraz üzerinde duralım. Mevzuun dışına da çıksak, bu değer. Resmi yıllık, 1 935 nüfus sayımına göre 1 .5 milyona yakın vatanda şımızın, anadil itibarıyla, Kürtçe konuştuğunu yazar. Acaba Kürtçe denilen şey nedir? 1 .5 milyon vatanda· şa böyle bir damga vurmak ne demektir? Bu düşü nülmüş müdür? Bu damgayı vurunca karşımızda 1 .5 milyonluk mütecanis bir kütlenin varlığını ka bul etmiş oluyoruz. Fakat bu hükmü müzü vermekte çok acele etmeyelim. Biraz çetrefil bir dille konuşanları hemen bir araya toplayıveriyoruz. Gerçekte burası ha kiki dilcilerin ilmi araştırmalarını bekliyor. Bu tetkiklerin neticelerini bekleyelim; fakat mevcut bazı işaretiere bakarak şunu tereddütsüz iddia edemeyiz. Kürtçe di ye tek bir dil, Kürt diye bir mütecanis kitle tasavvuru, milli birliğimiz bakımından sadece zararlı değil, fakat yanlış ve haksızdır. Doğu Anadcılu'da böyle bir tek dil değil, birçok dağınık lehçeler var ve belki bunlar kendi aralarında ne kadar birbirlerine yakınsalar herbiri ayrı ayrı Türkçeye o kadar yakındır. Butıu görmek ve gös termek lazımdır. Çarlık RuSyası'nın devlet akademisi, bir Kürtçe lügat kitabı hazırlayarak 800ô kelime tespit etmiş, fakat bu kelimelerden % 36'dan fazlası nın Türk çeden geldiğini kaydeylemişti. Türkçeden sonra en hakim rol oynayan Farsçanı n hissesi ancak % 30'du. Geri kalan kelimeler Ermenice ve Arapça bağlanıyor du. Burada esasen beliren Türkçe hakimiyeti gerçekte daha kuvvetli olabilir; zira Arapça kelimelerin çoğu , Farsçaların bir kısmı , esasen Türkçede de kullanılan44 1
lardır ki çok muhtemel olarak, büyük bir kısmı Türkçe vasıtasıyla geçmiştir. Nihayet şunu da ilave edelim ki, bu lügat kitabı , iddiamıza kuvvetli bir destek oldu!)u halde , ona bile fazla dayanmak caiz değildir, zira yu karıda söylediğ imiz gibi ortada mütecanis bir tek dil bulunduğu bize şüpheli görünüyor:·67
Bu konuşma, devrimin, Kürtler hakkındaki tüm tutu munu ve siyasi görüşünü özetlemektedir. Prof. Darkot. Kürtlerin bir ulus olduğunu kabul etmek şöyle dursun, Kürt olmayı, aşağılık bir varlık olmak ve bir namus meselesi imiş gibi gösterme çabası içinde bulunuyor. Bu tür görüşler için söylenecek bir şey yok. Çurıkü böyie bir davranış, bilimsel likten ve ciddiyetten uzak tamamen duygusal bir tutumun sonucudur. Bilimsel tavır. her şeyden önce somut koşulların analizini yapar; somut koşullara karşı çıkmak, öfkelenmek. giderek düzenin ideoloj isinin propagandasını yapmak bilim seilikle bağdaşamayacağı gibi , toplum için sakınılması güç olayların doğmasına yol açar. Üniversiteler ve çeşitli siyasi kuruluşlar yanında Türk Ocağı da Kürtlerin Türk olduğu görüşünü işliyor, bunu ge niş halk kitlelerine mal etmeye çalışıyordu. Kürtleri asimile etmeye taraftar olan ve onları inkara çalışan Türk Ocağı Kürtlere ait eserleri çevirmekteri de geri kalmıyordu. 1925 yılından sonra Türk Ocağı tarafından çevirtilen fakat dağılı mı engellenen eserler şurılardır: 68
1 . Kürtlere dair Arap menbalarında mevcut haber ler, "Zakiri Kadiri Bey tarafı ndan istihraf. " 2. Kürtlere, Ermenilere v e umumiyetle Vilayeti Şar kiye ahalisine, Kürt şehirlerine dair, Rus Ansiklopedi sinde mevcut malumat.
3. Kadim ve bugünkü Ermenistan ünvanlı iki eserin birinci cildinde Kürtlere ait malumat.
67. Besim Darkot, Tunceli Üzerinde Co�rafi Görüşler, 3. Üniversite Haf tası Elazı�. Ankara 1 943, s. 1 1 9- 1 20. 68. Hamdullah Suphi, Da�yolu, 2. Kitap, Hususi eserler serisi, sayı 2, Ankara 1 93 1 , s. 24-25.
442
4. Kadim ve Bugünkü Ermenistan ünvanlı eseri n ikinci cildinden Kü rtlere ait malumat. .5. Ansiklopedi Sritaniete Kürdistan maddesi. 6. Brokhauz Ansiklopedisi'nde Ermenistan madde-
si. 7. i ki ciltlik Acem .ü nvanlı eserden Sü mer ve Akat lara ait kısım. 8·. Avrupa ve Asya Milletleri adl ı eserden Kürtlere ait kısı m. 9. Şarık Karip adl ı eserde n Vilayeti Şarkiye ahalisi ne ait haberler. 1 0. Klinkhard'ı n Türkün Vurdu adlı eserinden Kü rt lere ve Vilayeti Şarkiye'ye ait kısım. 1 1 . Von Moltke'nin mektuplarından Kü rtlere ait haberler. 1 2. Ermenistan ve Kürdistan'da yol krokileri. 1 3 . Kürdistan'da i ki Sene adlı eser.
1 4. Bogos Nobar Paşa'nın Ermenilere ve Vilayeti Şarkiye'ye dair neşriyatı . 1 5. Fransızca Büyük Ansiklopedi'de Kürtlere dair
bilgi. 1 6. Türkiye'de Reform adlı eserden Kürtlere ve Er menilere ait bilgi.
1 7. Kürdistan'a Ait Tetkikler adlı I ngilizce eserin ilk cildi . 1 8 . Elcezire ve Kürdistan'da tebdili kıyafetle adlı eser.
1 9. Wagner'in Kürtlt:ırin menşe ve lisanlarına ait iki yüz sayfa kadar önemli bilgi veren eseri. Bu konuda dikkate değer bir grup yazı ve kitap da Prof. İnan tarafından yazılmıştır. Prof. Afet İ nan da somut koşullarm analizini yapmaktan şiddetle kaçınmış, tamamen
Afet
443
siyasi iktidarın doğrultusundaki ideolojik fikirlere uygun ya zılar yazmıştır. Örneğin bir araştırmasının sonunda gerçek Iere aykırı bir yorum yapmaktadır:
". . . Türklerde ayrı kabile isimlerini zikrederken, baş ka adlar altında da olsa Türk ırk birliğini tebarüz ettir mek istedik. B ilhassa Anadolu'da bu anketten önce yapılmış olan incelemelerde bazı kabile isimlerine gö re (mesela, Laz, Kürt gibi} rakamlar verilmiştir. Biz bunları coğrafi bölgeleri gösterdiği için öylece koyduk . B u karşılaştırmalarda görülmılştür k i , Türkiye'de b i r ırk birliği mevcuttur.'-69 Prof. Afet İnan Kürt ırkını giderek Kürt toplumunu inkar eden belli başlı ideologlardan biridir ve bu işin propaganda sını blllmsel bir h ava kazandırarak üniversiteden yürütmek
tedir. 70 Atatürk hakkında bir Inceleme yapan Lord Kin�
ross'u n, Kürtlere karşı tutumu da bilimsel olmaktan uzak olduğu gibi birtakım çelişmeleri de ihtiva etmektedir.· Kin ross, Kürtler için şöyle demektedir:
"Irk ve dil bak ı m ı ndan Türklerden ayrılan, derebey liğe bağlı , başına buyruk, sofu ve hırçın bir azınlık olan Kürtler, Osmanlı Hükümetlerinin başına zaman zaman dert açarlardı ."7 l Buna karşın, Lord Kinross'un Kürtler hakkındaki fikir leri, Türkiye'deki bilim adamlannıı::ıklnden daha somut ve gerçekçtdir.
69. Afet inan, Türkiye Halkının Antrepolajik Karakterleri ve Türkiye Tari hi, Türk Irkının Vatanı Anadolu, TIKY, An ka ra 1 947, s. 1 81 .
70. Afet inan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları, TIKY, Ankara 1 969, s. 1 8 vd. 351 vd.
71 . Lord Kinross, AtatOrk, Bir MilletiR Yeniden DoQuşu, Sander Yayınevi, Istanbul 1 966, s. 604, vd. 444
ÇIZELGE 25: TORKIYE'DE DOGU-BATI DENGESIZLIGINI GÖSTEREN ÇEŞITLI GÖSTERGELER Türkiye Yüzölçümü (Km2) Nüfus (Bin)
Doğu Anadolu Doğu Anadolu Türkiye
780.576
220. 775
29.9
31 .391
5.903
1 8.8
Nüfus Yoğunluğu(Km2) Ort.
41
28
Okuma-Yazma Bilme
.49
28
Şehirleşme Derecesi Traktör Sayısı
28.3
1 7.2
50.844
1 .680
3.3
5.992
270
4. 7
33.243.842
3.556.431
1 0. 7
Iş Kanununa Bağlı i ş Yeri Sa.
43.263
2.427
5.6
Banka Şubeleri Sayısı ( 1 965)
1 .981
1 79
0.9
BiçEır Döver Sayısı Tarımsal Değer (Bin TL)
Mevduat (1 965 Milyar Tl) .
1 5 .202
479
3.2
Devlet ve lı Yollar ı ( 1 963) Km.
48.638
9.083
1 8.7
80.695
5.253
6.5
Kara Taşıt Araç Sayısı
445
@ @) @
f g
, · · · ·
16 · .. o : 0 - .:
.·
/
·
.
c.:ı : .
./'\ . \:.,./. ,·
o
'ı.• • ,. . ·
'
[[]
. . - - - •·
b -- . . -. - c . . - . - - -
m
n
15
M :\�'. ı� --=-- - - .. - -
mperyalist Devlet
e
- - t= - · - - · -
Sekil : 2
- -- - --
. -
..
-
J
.
..... "' : (() ... Ger i Bırakılmı§ Ülke : Türkiye
ŞEKİL 2'NİN AÇlKLAMASI: 1 . Tekelci mali sermaye
2. Emperyalist devlet
3. Empery alist devletin ordusu
4. CIA 5. Emperyal ist ülke emekçileri
6. Aracı bankalar
7. !thalatçı ve ihracatçılar 8. Işbirlikçi sanayiciler
9. B ağı m lı devlet
10. Bağımlı ülke emekçileri
I I . lç ticaret aracıları
I 2� Büyük
toprak
mülkiyetine
Sahip feodal ağalar
I 3. Ödenmeyen emeği ürütec'i dcn çekip alan ve kendi lehi ne artı ürün ve artı değere dönü�türen şeyhler yani te okratik feodaller
14. S iyasal fonksiyonu olan aşi ret reisieri
1 5 . Açık ve yarı açık, yarı kapalı köyler
1 6. Kapalı köyler a. Kredi
b. Ithalat c. Ihracat ç. lşbirlikçil erle birlikte sınai yatınm d. Yabancıların doğrudan doğruya yatırımları e. Yabancı ülkelerde çalışan işçi ler
f. Emperyalizmin pıırçala-ldare et ideolojisi
g. Emperyalizmin kışkırttığı feodal bcylcrin merkezi otoriteye isyanı h. Aracı-işbirlikçi sanayici ilişkileri i.
Aracı-Ithalaıçı ve ihracatçı i li�kileri
k. Aracı-aracı banka ilişkileri m . Aracılar ve feodal beyler ilişkisi ( feodal beylerin yani Doğulu egemen sınıfla rın) bir kısmı emperyalizmin ideoloj is i ile karşı karşıya gelip merkezi otoriteye isyan ederek ulusal liderlik iddia etmekte, bir kısmı aracılarla (Batılı egemen sınıflar) işbirliği yapıp sömürü olayına katı lmaktadır. n.
Egemen devletin, ikili anlaşmalar, uzmanlar ve müşavirler yolu ile bağımlı ül kedeki güdülen siyasetin formüle edilmesi olayına katılmaları
447
ÇOK PARTİLİ REJİME GEÇİŞ FEODAL EGEMEN SINIFIN KURUMLAŞMASI, BÜROKRASiNiN YENİLİŞİ
VI. 1945
Daha önceki bölümlerde, 1 923'ten sonra, bürokrasinin,
gerçek fonksiyonlanyla çelişen bir tutum benimsediğini ve
bu tutumun ekonomik ve toplumsal gelişmeyi yavaştatıcı bir
yol izlediğini belirtmiştik. Temeldeki üretim ilişkilerine do
kunmadan, herhangi bir değişiklik yapmadan, feodalizm ile
mücadele edilmeye başlandı. Bunu sağlamak için de, hakim ulus ideoloj isi sık sık işlendi. Bürokrasi bu ideolojinin uygu
layıcısı oldu. Bürokrasinin mücadelesi, sosyo-ekonomik ya
puun değişmesi doğrultusunda değil, doğrudan doğruya bu sosyo-ekonomik yapının yani feodalizm kültürünü (Kürt dili,
Kürt edebiyatı, Kürt folkloru vs.) hedef alıyordu. Böylece, ya pısı itibanyla zaten çelişıneli bir görünüş gösteren bürokra
si, 1 923- 1 945 yıllan arasında çok daha fazla çelişıneli bir
bünyeye sahip oldu . Bir yandan feodalizinin ü styapı kurum lanyla mücadele ediyor, bir yandan da bu üstyapı kurumla
rına vücut veren temeldeki üretim ilişkilerine hiç dokunula mıyor.
Bir
kararla
sürgüne
gönderilen
ağalar,
seyitler bir başka kararla yerlerine döndürülüyor.
şeyhler,
Aslında kaypak bir yapıya sahip olan bürokrasinin ola�
ğanüstü çelişıneli durumu 1 945 yılına kadar devam ediyor.
Bu tarihten itibaren çok partili düzene geçiliyor. Bu oluşum içinde halk yığınlannın oyu değer kazanıyor. Bu halk yığın
lannı denetleyen ağa, şeyh , aşiret reisi gibi feodal üretim
ilişkilerini denetleyen kişilerin değer kazanması demektir.
Çünkü Batı'nın çok partili rejimi yani buıj uva demokrasisi,
bu ilkel yapı üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan getiril
miştir. Oysa Batı'da yani Avrupa'da buıjuva demokrasisi
birdenbire ortaya çılmuş değil, çetin sınıf çatışmalanndan
sonra oluşmuştur. Bunun için de toplumsal bir içeriği var dır. · Ve bu toplumsal içerik ancak Avrupa için anlamlıdır.
Avrupa'nın birtakım sınıf çatışmaları sonucu oluşturduğu bu buıjuva demokrasisi, yer yer feodalizmin egemen olduğu
bir ülkede uygulandığı zaman, doğaldır ki feodalizinin ve on larla ittifak durumunda olan buıjuvazirun çıkarlannı koru
yacaktır.
Bu
durum,
Doğubeyazıt'ta
çıkan,
ŞERESiYAR
isimli toplurucu bir gazetede şöyle ifade edilmektedir:
448
". . . günü geldi Hamidiye Alayları tarumar oldu, aşi retler kabilelere bölündü , kabileler sülalelere bölündü, millet peyderpey dağdan düze i ndi. Beyoğlu beyler köyden şehire indiler, foter giydiler, kravat taktı lar. Pa labıyıklarını kesip modaya uydular. Ç eşitli devirlerde sürülmüş beyoğlu beylerden büyük şehirlere postu se rip sosyeteye girenler bile oldu. Yüzle re ak olsun. Beyoğlu beyler 1 950 yılından beri arazilerine trak tör, pu lluk, biçerdöver aldılar, ticaret hayatına atı ldı lar. Para ve servet elde etmek için yedi boyaya girdiler. Dinleri imanları para oldu . Beş paranın hesap-kitabını tutmayı öğrendiler. Çok parti icat olmuş olalı , rey re şat altını kadar kıymetli olm u ş olalı �iyasetin kuyru ğuna kene gibi yapıştılar."72 İşte bu demokrasicilik oyunu içinde Doğulu egemen sı
nıflar, ağa . şeyh ve aşiret reisieri yavaş yavaş merkezi otori teyle, yani Batı'daki egemen sınıflarla bütünleşmeye başladı lar.
Merkezi otorite ile sürtüşen ve sürtüşmeyen ayınını
yavaş yavaş ortadan kalkmaya. hepsi de merkezi otorite ile iyi geçiruneye ve bütünleşmeye çal ıştı . Bilindiği gibi Doğu İs
yanlan sırasında Doğu'daki aşiret reislerini, ağa, bey, şeyh
ve seyitlerin hepsi de isyana katılınadı. Bunlardan bir kısmı merkezi otorite yanında gözüktü veya tarafsız kaldı. Çok partili demokrasi süreci içinde ise herkes, merkezle sürtüş meyi bırakıp. Batı'dakilerle birlikte sömürü koalisyonuna girdi. Bu yeni oluşumun en önemli özelliklerinden biri, bürok
rasinin 1 923- 1 945 arasındaki çok çelişıneli olan durumun olağan bir durum almasıdır. Burada, bürokrasinin Kürt hal kıyla çelişmesinin ortadan kalktığını söylemek istemiyoruz. Kürt egemen sınıflanyla ve feodalizmin bazı üstyapı kurum
lanyla (aşiret reisliği, şeyhlik vs .) çelişmesinin ortadan kalk
t ığı da büyük bir gerçek. Bu tarihten sonra bürokrasi olağan dönemlerde olduğu gibi egemen sınıflann hizmetine ginniş
ve onların ideoloj isini gerçekleştirme doğrultusunda hareket etmiştir. 1 945'de, çok partili düzene geçişle birlikte, halk yığınlan
72. Şeresiyar, Sayı 2,
Ocak
1 970, s. 1 . 449
büyük bir değer kazanmaya başladı. Aslında değer kazanan halkın bizzat kendisi değil, siyasi_ iktidar yolunu açan "oy" idi. Çünkü , iktidara gelmek bu oy çoğunluğunun bir elde toplanması sonucu oluyordu . Bunun için. bu oyları tek elde toplayacak bir yolun bulunması gerekiyordu . En iyinin ve en doğru nun, kendi yaşadığı ve gördüğü olduğunu sanan "oy" sahiplerine, yani halka. görünüşte açık tutulan meclise gös termelikler dışında. ne kendisi. ne de çıkarını koruyacak kimseler giremeyeceğine göre. oy kullanan yani halka kutsal görevini yerine getirip yani oyu nu kullanıp, işi kendi adın a yapacaklara yani milletvekilierine bırakmaktan başka yapa cak iş kalmıyordu . İşte bu demokratik gelişme içinde. ağalar ve şeyhler bölgelerirideki nüfuzlarından yararlanarak, mecli se girme yolunu bu lmuşlar ve kendi çıkarlarını meclis kür süsünden savu nmaya başlamışlardır. 1 945 tarihli "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" meclise getirildiği zaman . Cavit Oral , Adnan Menderes, Emin Sazak tasanya şiddetle karşı koymu şlardır. Emin Sazak, tasarıyı getiren Şevket Raşit Ha tipoğlu 'na hitaben "Tasarıyı geri al! .. Tasarı geri alınırsa Bey lik Köprü'deki otuzbin dönümü hibe e d iyorum demiştir. Hatipoğlu 'nun "Yasa ile alsak ne olur?" sorusuna karşılık, "Yasa ile olmaz, devlet araziyi zorla alırsa. Eskişehir havali sinde Emin Sazak ölür" demiştir. 1 960'da çıkarılan ve 55 ağayı sürgüne gönderen 105 sayılı yasa gerekçesinde "Sos yal birtalom reformlan yapabilmek, ortaçağın Türkiye'de ya şayan düzenini yıkmak. ağalık ve şeyhlik gibi müesseseleri yok etmek, 20. yüzyılda devlet üstünde devlet kuvveti olma dığını anlatmak, vatandaşın sömürülmesine, istismar edil mesine, insanlık haysiyetinden uzaklaşmasına engel olmak gayesiyle bu kanun çıkarılmıştır" dendikten sonra, sürgüne gönderilen 55 ağanın 54'ünün Demokrat Parti'ye, bir tanesi nin de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne kayıtlı olduğu ifade edilmiştir. 73 Özellikle bu son nokta . ağal�rla siyasal parti ilişkilerinin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Bu nlar, partilerin bölge kademelerinde. ya ocak başkanı, "
73. Ağaları Tanıyor musunuz? Yön dergisi, Sayı 4, 1 0 Ocak 1 962. Ağaların Bilinmeyen Tarafları, Yön dergisi, Sayı 1 0, 25 Şubat 1 967. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne kayıtlı olan kişi, Urfalı Avukat Fa ik Bucak'tır. 450
bucak başkanı. il başkanı veya belediye başkanlığı gibi gö revler almakla veya doğru dan d oğnıya Büyük Millet Mecli si'ne ginnekledirler. Çtielge 28, halkın siyasal seçimlere
ka
tılma oranını göstermektedir. Bu çizelgeye göre. seçimlere katılma, Doğu illerinde. Balı illerine oranla daha çoktur. Ör neğin 1 96 5 yılı Milletvekili Seçimleri'nde Balı illerinde seçi me katılma oranı % 77 olduğu halde, Doğu illerinde bu oran
%
80-82 arasındadır. Öte yandan.
l 950'den l 96 5 'e kadar
seçimlere katılma oranını incelediğimi?, zaman gerek Batı'da
gerekse Doğu 'da bu oranın azaldığı görülmekle beraber, Do ğu illerinde bu azalmanın daha az olduğunu söyleyebiliriz.
O halde , seçimlere katılma oranı söz konusu olduğu za man . bunun Batı'ya göre, daha dinamik olduğu açıkça söy lenebilir. Bu dinamizmi sağlayan önemli neden ağalar, şeyh ler ve aşiret reisleridir.
l 945'den sonra. zaten bölgelerinde
çok nüfuziU olan ağa, şeyh ve aşiret reisleri, siyasal bir göre vi de benimsemişler ve oy sağlama kaynağı du nım u na gel mişlerdir. Burada yine problematik bir noktaya gelebiliriz.
13
4 iı
1 950
1 954
1 957
1 961
1 965
89 90 64 87 89
90 91 78 90 88
80 77 76 80 76
80 79 82 81 81
75 70 81 71 71
il
Hakkari
18 il
Türkiye
Kaynak: Çizelge
28.
Problemimizi ortaya koyarken şöyle demişlik Toplumsal
yapıyı
temellendiren
ve biçimlendiren esas etken. ekonomik
olanaklann dağılışıdır. Dolayısıyla toprak dağılışı.
ralel
buna pa
olarak toprağı işlemede kullanılan üretim araçlarının
dağılışı ve iş bölümü organizasyonudur. Toplumsal yapıdaki öteki sosyal kurumlar, bu temel etkene göre biçimlenir. Nü fus kompozisyonunda,
aile yapısında, din farklılaşmasında. çevre ve dünyayı algılamada bu temel etkenierin rolü bü yüktür. İşte burada siyasal görüşlerin belirmesinde de aynı temel etkenierin etkisini görüyoruz. Ağa. şeyh ve aşiret reis leri, çok geniş topraklan, çok geniş halk yığınlannı denetle451
diği için, kendi çıkanna uygun fikirleri köylülere de benim
setmektedirler.
Daha
önceleri de belirttiğimiz . gibi,
Doğu
Anadolu'da çeşitli etkenierin etkisi altında kahvehanenin ge
Itşmemesi, haberleşme merkezinin "Ağanın odası" olmasını
zorunlu kılmaktadır. Bu durum, kentten gerek piyasa ve fi
yatlarla, gerek sosyal ve politik hayatla ilgili haberlerin hem
gelişi hem de köy içindeki yayılışını daima ağanın denetimi altında tutmuştur. Öte yandan, ilişkilerini ağa , şeyh ve aşi
ret reisiert ile sürdüren bir kimsenin arılar gibi düşünmesi
zaten doğaldır. Çünkü, bunlar, oy kullanan köylü için b ir
izafet çerçevesi meydana getirirler. Ve köylü de bu çerçeve
nin dışına çıkamaz. Prof. Nermin Abadan, "Anayasa Huku
ku ve Siyasi Bilimler Açısından 1 965 Seçimlerinin Tahlili"
is1mli kitabında bu bağımlılığa göre oy kullanmayı açık bir
biçimde ortaya koymaktadır. 74 Bu, aslında egemen sınıflar tarafından kurulan kuvvetli baraj ın aşılamamasından başka
bir şey değildir. Yani fzafet çerçevesi egemen sınıflann bizzat kendisidir.
O halde, 1 945 yılında , çok partili siyasal rej ime geçişle
birlikte. ağalar. şeyhler ve aşiret reisleri, iki yönden birden kuvvet almışlardır. Birincisi, oy kullanma mekanizmasında
kütlelere hak tanınmasıyla birlikte, halkın değer kazanması sonucu ağa, şeyh ve aşiret- reislerlnin, halk üzerindeki nü
fuzlannı kullanarak siyasi partiler için oy kaynağı dururnu
na gelmeleıi, dolayısıyla siyasal iktidar için değerli bir kişi olmaya başlamalandır. İkincisi de siyasal iktidarlardan çı
karlar sağlamaya başlayan ağa, şeyh ve aşiret reislerinin, halk önünde büsbütün kudretli kişiler durumuna gelmeleri
dir. Bir madalyonun iki yüzü gibi görünen bu ögeler birbirle
riyle daima etki-tepki durumunda olup, ağalık ve Şeyhliğin daha kuvvetli bir biçimde kurumlaşmasını sağlamaktadır.
Bütün bu oluşumlar içinde , ağalan zaman zaman sürgüne
göndererek orılann halk üzerindeki ezici etkilerini hafiflet
rnek isteyen devlet ve hükümet, bu kez orılara büyük bir iti bar göstererek çatışma durumuna gelmektedir. Burada Prof.
Mübeccel Kıray'ın "Tampon Fonksiyonları Teortsi"nin yine büyük bir geçerlilik gösterdiğini görüyoruz. Buna göre geliş-
74. Nermin Abadan, Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1 965 Seçimlerinin Tahlili, SBFY, Ankara 1 967, s. 246. 452
menin yavaş olarak sürdüğü yerlerde toplum bünyesine dı şardan ithal edilen kurumlar, eski düzen içerisinde, esas bünyesinden yitirerek işleme olanaklan bulur ve yeni yeni anlamlar kazanır. 75 Türkiye'de de modem bir anlayış olan demokrasi hareketi, feodal bir bünye içinde uygulandığı za man aşiretler ve mezhepler arasındaki çatışmaların, siyasi partiler kanalıyla tekrar şekillendiğini görüyoruz. İşte bu, Doğu Anadolu 'nun toplumsal yapısının temel çelişkilerinden biridir. Modem demokrasilerde, her şeyden önce birleştirici bir fonksiyonu olan siyasal partiler, feodal bir bünye içeri sinde ayırıcı bir rol oynamakta, zaten feodal beylikler ve mezhepler olarak aynlmış halk yığ1nlannı birbirinden daha da ayırmaktadır. Bu temel çelişki, Doğu Anadolu'daki feodal yapının parçalarup, Türkiye'nin gelişmiş bôlgeleri ile bütün leşmesine kadar sürecek, siyasal partiler aşiret çıkarlannı ve aşiret üstünlüklerini korumaktan başka bir işe yarama yacaklardır.
VII. 27 MAYIS ve 55 AGANIN SÜRG'ÖNÜ Yakın tarihimizde, Doğu Anadolu'yu ilgilendiren en önemli olaylardan biri de. 27 M ayıs 1 960 hareketinden he men sonra, 1 Haziran 1 960 tarihinde 485 Doğulunun Si vas'ta bir kampta tutuklanmasıdır. Bu kampta altı ay kadar tutuklu kalan Doğululardan, 55'1 hariç ötekiler serbest bıra kılmışlardır. Siyasi hayatımızda 55'ler diye geçen bu olayın iç yüzünü ayrıntılı pir biçimde incelemeye çalışacağız. A.
27 MAYIS'TAN ÖNCEKİ DURUM
27 Mayıs'tan sonra, 3 1 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazete sinde yayınlanan bir haber, Milli Birlik Komitesi'nin Kürdis tan konusunda o tarihe kadar izlenen politikanın dışında kalmadığını ortaya koyuyordu. Haber aynen şöyleydi:
"Milli Birlik Komitesi'nin neşredeceği vesikalar. Bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışan lar varmış. Sabık iktidar bunlara ve Şeyh Said'in o{Jiu75. Mübeccel Kıray, Ereğli, Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, s. 4. 453
·
nun Rus yapısı ciple Doğu'da propaganda yapmasına göz yummuş. Milli Birlik Komitesi ile Yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 1 O y ı llık DP iktidarı devrinde memleketi birçok alanlarda harabeye sürükleyen me seleleri ele almış bulunmaktadı r . Bu meyanda, ceza kanunları muvacehesinde suç teşkil edip de, DP ikti darının menfaati icabı taviz verilen bi rçok konuların millete peyderpey açıklanacağı ve sabık hükümet rica linin millet bü nyesinde yaptığı tahribatı n vesikaları n ı n tarihe maledileceği bildirilmektedir. Haber ald ı ğ ı mıza göre, irticaa taviz veren sabık D P iktidarı n ı n bu konu da cemiyette açtığı yara dehşet verici olmuştur. i kti darda kalma pahasına, yalnızca rey almak için milleti böl me temayüllerine dahi göz yumulmuş ve bir iddia ya göre DP M eclis Grubu içinne milletvekili olarak sı zan birkaç kişi korkunç gayelerini tahakkuk yolunda DP başı nda bulunanlardan müzaheret görmüşlerdir. Rey karş ılığı verilen irtica tavizi Güneydoğu'da memle keti parçalayıcı istikamette bazı teşebbüslere yol aç mışt ır. Bu meyanda Rus yapılı bir ciple vatan hain i Şeyh Said'in oğlunun Doğu'daki köylerde delaşmasına göz yumulduğu tespit olunmuştur. Geliştiri lmesine ça lışılan gayenin yeni bir Kürdistan olduğu , bu konuda, birkaç DP milletvekilinin çalışanlara müzair olduğu ve sikalarıyla meydana çıkmıştır. M illi B irlik Komitesi ve Hükümet bu yola sapanların faaliyetlerine son vermiş, memleketi parçalayıcı unsurların tamamen izalesi yo lunda zecri t edbirler alma yoluna gitmiştir. Türkiye'nin bütünüyle yalnız Türklerin vatanı olduğu , başka gaye ler taşıyan birkaç kişiye benimsetilecektir."76
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu haberle, bir gün sonra 485 Doğulunun Sivas kampına alırunaları olayı ara sında sıkı bir ilişki vardır. Zaten 27 Mayıs'tan sonra bazı Milli Birlik Komitesi üyelerinin "27 Mayıs'ı gerçekleştirme-
76. Bu tip haberler ve yazılar 27 Mayıs'tan sonra devam etmiştir. Bk. Sır rı Dadaş Bilge, DP'nin Doğu'daki Tehlikeli Oyunu, Dünya, 4 Temmuz 1 960.
454
seydik vatanımız parçalanacaktı . İşte bunun için 27 Mayıs
gerekli idi" sözleri rastgele söylenmiş sözler değildir. 77 ı.
Gazete Haberleri
Doğan Özgüden'in Genelkurmay Eski Başkanı
Ragıp
Gümüşpala ile yaptığı bir konuşmada Doğu ile ilgili ilginç görüşler yer almaktadır. Konuşma aynen şöyledir:
"Şarkta, ağa, bey, şeyh denilen 35-40 kadar köye sahip kişiler, derebeylikler hala mevcuttur. Vakıa, 1 925 Şeyh Sait hareketlerinden sonra bunların nüfuzu kırılmış ise de bugün dahi kendi geniş arazi ve köyleri nin sahibi durumundadırlar. Köylünün okumasını yük selmesini istemezler. Bölgelerinde Türk harfleri ile ted risata muhaliftirler. Köylüyü her surette baskı altında tutarlar. Bu şahı sların öncelikle nüfuzlarının kı rılması, Batı'ya nakledilerek yayılmaları ve muayyen yerlerde iskan edilmeleri, topraklarının derhal tevzii ve tapulan mas ı , toprak dağıtılan köylüye muayyen taksitlerle to humluğunun ve ziraat vasıtalarının da verilmesi esas olmalıdır. 1 925 harekatından sonra bazı ağa ve şeyh ler Batı'ya gönderilmiştir. Fakat yerlerinde kalan seyit leri, soy sopları , bunları n arazi hakimiyetini idame ettir mişlerdir. Köylülerimiz Türklüklerini müdriktirler. Kürtlük pro pagandası sırf derebeyliklerinin devam edebilmesi için şeyh ve beyler tarafı ndan halka yayılmaktadır. Yukarı da bahsettiğim tedbirler alındığı takdirde köylülerimiz tamamen hükümete bağlanacaklardır." Doğu'da uzun zaman vazife görmüş o�n Sayın G ümüş pala'run bu sözleri bu sosyal probleme ışık tutmaktadır. Bu bölgede eğitim meselesinin halledilmesi her şeyden evvel ik tisadi davaların yenilmesi, yol ve su meselelerinin h all.-ıe bağlıdır. Gürnüşpala toprak reformunun yapılabilmesi için bu noktalarm ön plana alınmasını ternenni ediyor ve sözleri ne şöyle devarn ediyor:
77. Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi, Ant Yay ınları, istanbul 1 970, s. 271 vd . 455
"Şarkta köyler, kornlar halindedir. Kornlar birbirle rinden kilometrelerce uzaktır. Birbirleri ile irtibat çok müşgüldür. Okulları merkeziyet nazarı itibara alınarak seçilen yerlere yapılıyor. Şarkı n 2000 rak ı mdan yük sek yerlerinde yapılan bu tesislerde hayat yaz mevsi minin 2-3 ayına inhisar eder. Kışın düşen karın kalınlı ğı 2-3 metreyi bulur. Bu sebepten çocuğun kornundan kalkıp okula gitmesi mümkün olmadığı gibi yaz ayları da okulların tatfl zamanına tesadüf eder. Şu halde masraf ve e mek boşuna . gitmeye mahküm. Bazı idare amirleri büyük bir sebatla okul iş lerini kendilerine memleket çapında bir vazife telakki ediyor ve ordudan yardım istiyorlardı. Valilerin bu iyi niyetleri karşısında bütün imkanlarını kullanmak sure tiyle memleket kültürüne faydalı olmaya çalıştım. Bu işte yolsuzluk büyük engeller meydana getirdi. Vilaye tin te rtip ettiği kereste, çimento, demir gibi inşaat mal zemesi ancak seçilen okulun 1 5-20 km. yakınına ka dar motorlu vasıtaları mızla getiriliyor ve geri kalan nakliyat ya köylünün sırtında veya hayvan sırtında ya p ı lıyordu. Bu durum da teyid eder ki kültür işi ile bera ber komları n ve 5-1 5 haneli köylerin ovalar ve yollar bölgesine doğru indirilmesi ve toplanması bu köylerin yolların ı n taniiri ve toprağı sulama tedbirleri alınmak suretiyle iktisadi halin tanzimi mümkün olur. Şarktaki son beş yıllık vazife hayatımda yolun ve suyun sağlandığı yerde asayişin temin edildiğini, ikti sadi kalkınmanın başladığını, bunun sonucu olarak okuma ve öğrenme işlerine halkın büyük önem verdi ğini gördüm . C . H .P. devrinde eğitim ve toprak mesele leri iyi niyetle ele alınmıştı. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi noksan olarak ele alınmıştı. Düşüklerde 1 O yıl zar fında bu işi tamamen baltaladılar. M illi Birlik Komitesi bu konuda birçok hususları ele almıştır. Ve gerçekten memleket için kalbi çırpınan ar kadaşların bir topluluğu vaziyetindedir. Fakat bir de ih tisasa hürmet gerçeği vardır. M .B.K. Hükümeti verdiği direktifle kültür işlerini , iktisadi i şleri ve birçok mefhum ların öncelikle e le alınmas ı nı istemişti. Bunlar uzun za456
manlara bağlı ve hemen tahakkuk etmeyecek durum da olan memleket işleridir. Ben şu hususta çekiniyo rum. Bakanlıklar kendilerine verilen direktif esasları içinde çalışırlar. Müşterek olan yukarıdaki işler koordi ne edilmezse bugüne kadar olduğu gibi aksaklıklar me ydana gelebilir. Muhtelif bakanlıkları ilgilendiren bu büyük çaptaki memleket vazifeleri n in Başbakanlık ta rafı ndan tanzimi müşgüldür. Bir koordinatöre ihtiyaç vardır. Bu makam ancak yen i teşkil edilecek bir koor dinasyon bakanlığı olabilir. Yapılacak kalkı nma işinde plan esast ır. Kalkınmanın 5-1 0 sene lik bölümlere ayrıl ması lazı mdır. Program ve planların hazırlanması nda masa başında değil, şarkı kış ve yaz gezip görmek, etüd etmek ve ondan sonra planlamakla olur."78 ı7
Ekim 1 960 tarihli Öncü gazetesinde de şu haberler yer alıyordu: " Nüfuz kurmak su reti ile halka baskı yapanlar nak ledilecek. Dini ve yabancı ideolojileri alet ederek nüfuz kuranlar için M ecburu iskan Tasarısı Milli Birlik Komi tesi'ne verildi. Ulusal menfaatle re zarar .verecek faali yetlerde bulundukları , yapılan idari soruşturma sonu cunda sabit olanlar ve bunların dördüncü dereceye kadar ve sıhri hısımları yurt içinde başka yerlere nak ledilecek. Bunların Türk gerçeklerine aykırı faaliyetler de bulundukları ve fert hürriyetlerini kısıtladıkları belirti liyor. Dini gelenekleri, yabancı ideolojileri alet ederek ve ya cebir ve şiddet kullanarak, ikametgah çevrelerinde yaşayan halkın üzerinde nüfuz tesis etmek suretiyle o mıntıka halkını maddeten ve manen tehdit ettiği veya huzur kaçıracak hallerde bulunduğu veya fertlerin hu kukuna tahakküm ve tegallüp yolu ile tecavüz ettiği ve iradelerine müessir olduğu tespit edilenler Bakanlar Kurulu kararı ile nakledilecek." 2 1 Ekim 1 960 tarihli ulus gazetesinde Başyazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu , Mecburi İskan Tasarısı'yla ilgili ola rak aşağıdaki yazıyı yazmıştır:
78. Öncü, 1 9. 1 0 . 1 960. 457
"Birkaç gü nden beri gazetelerde bahsi geçen Mec buri iskan Tasarısı dün yayınlanan bir habere göre MBK'de görüşülerek kabu l edilmiştir. Bu suretle tasarı n ı n bir bölümünde görüldüğü gibi- memleketimi zin şu veya bu bölü münde ya da daha geniş bir bölge içinde dini his ve gelenekleri alet edenler, yabancı ide olojileri neşir ve telkine çalışan cebir ve şiddet kullana rak nüfuz ve baskı ları altı nda adam sömürenler, bulun dukları yerlerden uzak bölgelere nakledilecekler. Sürüleceklerdir demiyoruz. Çünkü bu gibiler için medeni haklardan mahrumiyet söz konusu değildir ve çıkarıldıkları bölgeye dönmernek şartıyla memleketin her tarafında dolaşmak serbestliği de ellerinden alın mayacaktır. Doğrusunu söylemek lazım gelirse , bu ba kımdan Mecburi lskan Tasarısı'ndaki sertlik biraz yu muşatı lmış gibi görünüyor. Bununla beraber iddia edemeyiz ki, mecburi iskan tabirinde bir tehcir manası . yoktur. M illi lnkılap Hükümeti'ni böyle bir tedbir almaya zorlayan sebepleri uzun uzadıya tetkike girişmeyelim. Bunlar ötedenberi hepimize malum olsa gerektir. Şeyhler ve ağalar feodalitesinin bu memleketin en bü yük sosyal derdi olduğunu aramızda bilmeyen kalma mıştır. Bu dert yüzünden değil midir ki, nice inkılap hamlelerine rağmen halkımızın büyük bir kısmı yüz yıl, iki yüz yıl evvelki yerinde saymaktadır. Bölgeler var ki, karanlığına Atatürk inkılaplarından henüz en hafif bir ışık bile aksetmemiştir. Bu karanlık, gerçi asırların bir biri üstüne yığdığı cehalet tabakaları koyulaşmış bulu nuyor. Fakat bunu durmadan sömürmek suretiyle son suz bir gece haline · getirenierin de M ecburi lskan Tasarısı'nda adı geçen kimseler olduğuna şüphe yok tur. Ve bunlara karşı tedbir alı nmasını prensip itibarıyla yerinde bulmamak mümkün değildir. Ama tasanda tespit edilen tedbir ne dereceye kadar başarılı olacak tır? işte bu noktada bazı ihtirazi kayıtlarla karşılaşıyo ruz. Zira, hatı rlarız ki, vaktiyle bu yolda yapılan çalışma ların çoğu ya hiç müsbet netice vermemiş, ya da birta458
kım yeni sosyal davaların doğmasına sebep olmuştur. Mecburi iskana tabi tutulanlar gittikleri yerde şeyh ise ler "dini his ve gelenekleri" kendi menfaatlerine alet et mekten, ağa iseler "cebir ve şiddet ku llanarak" halkı ezip sömürmekten vazgeçmemişler ve her bölgede bu hareketlerine müsait zemini bulmakta da zorluk çek memişlerdir. Said-i Nursi'nin son günlerindeki hadiseler hala bü tün teferruatıyla gözümüzün önündedir. O gerçi yerini mecburi olarak terk edenlerden değildi. Bütün gezile rinde, ayd ınların çoğunluğu teşkil ettiği i stanbul da da hil olmak üzere, her uğradığı .şehri , birkaç günlük ika meti esnasında, neler yapmak istediğini görmedik mi? Onun için korkarız ki, tehlikeleri şimdilik mevzii bir mahiyet arzeden kimselerin faaliyet çevrelerinin sınır ları nı tasarlad ığımız nakillerle genişletmiş olmayalım. Bu sözümüzden sakın bir sosyal derdi kendi haline bı rakmak fikrinde olduğumuz anlaş ı lmasın. Bizim söyle mek istediğimiz, bahis konusu davanın, elde mevcut kanunları n · harfiyen tatbikini ve birtakım sosyal reform ları n gerçekleştirilmesi suretiyle en iyi hal çaresini bu lacağıdır." Bu yazılardan da anlaşılacağı gibi, 27 M ayıs 1 960 döne minde, gazeteci ve yazarların çoğu , düzeni tahlil etmek gibi bilimsel bir temelden yoksun olup sadece mevcut düzene olan itirazlarını bildiriyorlar.
2.
105
Sayılı Yasa: Mecburi İskan Kanunu Madde
1. Dini his ve gelenekleri veya yabancı id e
olojileri alet etmek veya cebir ve şiddet kullanmak su retiyle ikametgahının veya maliki ve yahut zilyedi ol duğu gayrimenkulun bulunduğu romtıkada yaşayan halkın tamamen veya bir kısmı üzerinde tesir eylediği nüfuza dayanarak: a- O mıntıka senekesini maddeten veya manen tehdit ettiği veya huzurunu bozacak sair hareketlerde bulunduğu veya istismar cylediği, yahu t, b- Fertlerin hukukuna tecavüz ettiği veya tahak-
459
küm ve tagal lüp ile haklannı kullanmalarında irade lerine rnüessi r olduğu, yahut, c- Milli rnenfaatlere zarar verecek herhangi bir fa<\ liyette bulunduğu, Mahall i n en büyük idari arnirinin sorumluluğu al
tında emniyet makarnlan tarafından yapılan tahkikat neticesi sabit olanlar bunların dörd ü ncü dereceye ka dar (bu derece dahil) kan ve sihri hısımlanndan lü zum görülenler İçişleri Bakanlığı 'nın teklifi ve Bakan lar Kurulu kararı ile o ının tıkaya bir daha gelmernek üzere, yurt içinde başka yerlere bu ek kanun hüküm lerine göre nakil ve iskan edilebilirler.
3.
105
Sayılı Yasanın Gerekçesi
23 Ekim 1 960 tarihli Öncü gazetesinde, Mecburi İskan
Kanunu'na ait bazı gerekçeler yayınlanmıştır. Bu gerekçeler özet olarak şöyledir: Mecburi İskan Kanunu'nun çıkanlmasına duyulan zo runluluğu belirten gerekçede özellikle Doğu illertınizde yay
gın hale gelen ağalık ve şeyhliğe ve bu nların vatandaşıara yaptıklan haskılara işaret ediliyor. Bildirildiğine göre Doğu
illerinde son yıllarda Kürt Cumhuriyeti'nin kurulması için bazı kimselerce gayretler sarf edildiği bu arada uçlan Irak ve İran'da bulunan Kürtçülük teşkilatlannın Türkiye'de liderler
yetiştırrnek amacı güttüğü açık olarak gerekçede anlatılıyor.
Ağaların ve şeyhlerin uzun yıllardan beri Türk halkını baskı altında tuttuğu , C . H . P . devrinde bunlardan birçoklan nın Mecbuıi İskan Kanunu ile Anadolu'nun çeşitli yerlerine nakledildikleri ancak düşük D .P. iktidarı zamanında eski yerlerine döndükleri ve baskılannın devam ettiği kaydedil dikten sonra bunların yeniden mecburi iskana tabi tutulma
lanrun zorunluluğu gösteriliyor.
Toprak Refonnu:
Gerekçede ifade edUdiğine göre koroi
tede ve basında toprak reformu ve sosyal adalet konusunda çalışma ve haberlerin yayılması üzerine halka baskı yapan geniş toprak zengini ağalar teşkilatıanmalar ve yer yer kıpır danmalara başlamışlar ve bunların çoğunluğu vakti ile mec-
460
buri iskana tabi tutulmuşlardır. Bunlardan 200 tanesi Si vas'ta nezaret altına alırınıışlardır.
İdari Soruşturma:
Kanunun gerekçesinde kanunlarda
suç teşkil eden hareketlerin delillerinin tespit edilernemesi dolayısıyla suç unsurlarının idari soruşturma ile tespit edil� mesinin gerektiği de bildiriliyor. Ve kanunun bütün madde lerinin ayn ayrı açıklaması yapılıyor. Bilindiğ i gibi kanuna göre idaıi soruşturma sonunda halka baskı yaptıklan arıla şılan eski yerlerine bir daha geri dönmernek üzere yurdun başka yerlerine nakil ve iskan edilecekler böylece yurt için tehlikeli çalışmalar ve hareketler yapanların zararlanndan korunulmuş olunacaktır. Gerekçede şu cümleler de yer al maktadır: "Dini gelenekleri, yabancı ideolojileri alet ederek veya cebir şiddet kullanarak i kametgah çevrelerinde yaşayan halk üzerinde nüfuz tesis etmek suretiyle o mın tıka halkını maddeten veya mancn tehdit ettiği veya huzur kaçıracak hareketlerde bulunduğu yahut fertlerin hukukuna tahakküm ve tegallüp yolu ile te cavüz ettiği ve i radelerine müessir old uğu, hasılı milli menfaa tlere zarar verecek faaliyetlerde bulunduğu yapılacak idari tahkikat ile sabi t olanlar ve bunların dördüncü dereceye kadar kan ve sıhri hlsımlarından li.izum görülenler Bakanlar Kuru l u kararı ile yurt için
de başka yerlere nakil ve iskan edilirler."
Gezl Serbestllğl:
Tasanya göre başka yerlere iskan edi
lenler yurt içinde her bölgede gezebilecekler ancak eski yer lerine dönemeyecekler. Bu rılaran nakil ve yerleştirilmesi için İçişleri ve imar İskan Bakanlıklannca yapılacak, bulunduk lan yerlerdeki menkul ve gayrimenkulleri tasfiye edilerek git
tikleri yerlerde kendilerine arazi ve sermaye verilecek. Aynca istedikleri kadar parayı götürebileceklerdiL
Soruşturma:
Tasanda konu edilen kimseler hakkındaki
soruşturma ve tespit, valiler, kaymakamlar ve bucak mü dürleri tarafından yapılacak. Ancak görevlerini tam yapma yan ve çeşitli yollarla iftira ederek isim tespit eden idare ve emniyet amir ve memurlan hapis cezası ile cezalandınlacak lardır.
461
Yukanda esaslarını ve gerekçesini an�ettiğimiz hüküme te başka yerlere iskanma lüzum görü lenleri mecburi nakil ve iskan yetkisi veren tasarı 1 8. 1 0. 1 960'da 1 05 numaralı kanunla Milli Birlik Komitesi 'nce kabul edildi.
105
No.lu Kanun gereğince götürülebilecek eşyalar:
Mecburi iskana tabi tutulanlar. beraberlerinde sadece kullanacaklan ev eşyası ile mesleklerine ait avadanlıkları gö türebileceklerdir. Nakil olunanların durumu ile bunların tasfiyeye tabi menkul ve gayrimenkul mallan mahallin en büyük mülkiye amiri tarafından kurulacak üçer kişilik he yetler tarafından tespit edilecektir.
Yapılacak ödemeler: Mecburi isktma tabi olanlara yapı lacak olan ödemeler. imar İskan Bakanlığı ve Toprak İskan Genel Müdürlüğü tarafından borçları çıkanldıktan sonra ya pılacaktır. Aralık 1 960 içerisinde kanunun hükümlerine uygun olarak mecburi iskana tabi tutu lan 55 ağa, şeyh , aşiret rei si. Antalya , Burdur, !zmir, Muğla Afyon. Isparta, Manisa, Çorum, Denizli vilayetlerinde yerleşlirildiler.
B.
55'1ER KİMLERDİR?
Mecburi iskana tabi tutulan, yani sürgüne gönderilen 55 Doğulunun hepsi, ileri sürüldüğü gibi, mütegallibe, ağa, şeyh, aşiret reis değildir. Çeşitli yetenekleri ile kültür ve bil gileri ile çevrelerinde etkili olan kişiler de bu yasanın kapsa mı içine sokularak sürgüne gönderilmişlerdiL Bu 55 Doğu l u , alfabetik sıraya göre şunlardır: .
1 . i brahim Abikoğlu 2. Hacı Topo Aktoprak 3. Zeki Bayar 4. Faik Bucak 5. ismail Hakkı Bucak 6. Hacı Ali Bucak 7. Mehmet Cemal Bucak 8. Mithat Bucak 9. Hasan Abi k Bucak 1 o. Ali Abi k Bucak 1 1 . Bekir Bucak 1 2. Reşit Çecen 1 3. Mehmet Dal 1 4. Abdülkadir Ekinci 1 5. Ebubekir Ertaş 1 6. Mahmut Ertaş 1 7. Bahattin Erdem 1 8. Abdürrezzak Ensari oğlu 1 9. Sait Ensarioğlu 20. Şeyh Ali Fırat 21 . Şeyh Selahattin Fırat 22. Şeyh Gıyasettln Fırat 23 Şeyh Ahmet Fırat 24. Mehmet Fuat Fırat 25. Faruk 462
Fuat Fırat 26. Mehmet Emin Fırat 27. Halil Fı rat 28. Ömer Fırat 29. Gıyasetti n Fırat 30. Hüseyi n i leri 31 . Zeynel Abidin i nan 32. Mustafa Işık 33. Ki nyas . Kartat 34. Abdülbaki Kartat 35. Harnit Kartal 36. Bala Kartal 37. Şeyh Mehmet Emin Karadeniz 38. Cemil Küfrevi 39. Zeki Ceri'ı i l Küfrevioğlu 40 Ab dülbaki Karakuş 4 1 . Feyzullah Keski n 42 . Mehmet Kayalar 43. Abdullah Öztürk, 44. Ferzende Öztürk 45. Osman Öztürk 46. Köroğlu Öztürk 47. Şami l Peker 48. Sait Ramantı 49 . Kubbettin Septioğlu 50. Zeynel Turanlı 51 . Cafer Yağızer 52. Mecit Yalç ı n 53. Derviş Yakut 54. Kazım Yıldırım 55. Süleyman Yıldırım. 55'lerden Bucak ailesi Siverek'te, Fırat ailesi Er.wrum. Bingöl ve Muş taraflarında, Kartal ailesi Van'da, Öztürk aile si Patnos, Tutak. Malazgirt yöresinde , Ensarioğlu ailesi Ra manlı, Ekinci ailesi Diyarbakır. Yıldınm ailesi. Küfrevi ailesi Ağrı , İnan ailesi Bitlis, Ertaş ve Ertuş aileleri Hakkari , Yal çın ailesi Tutak, G ü l ailesi Hınıs t�raflarındadır. 55'lerin kimliğini açıklayan en güzel belge, 5 5'lerden Fa ik Bucak ve Kinyas Kartal tarafından yazılan bir borşürde yer almıştır. Bu · broşür zamanın koşullarında "Türk-Kürt" aydınlarının birbirlerine ne kadar yabancılaştıklannı göste ren ilginç belegelerden biridir. Belge aynen şöyledir:
"55'1er ü nvanı altında, memleket sathında, aramadı ğımız bir şöhrete ulaşan bizler, bugün yuvalarımızdan ayrılalı tam iki sene dört ay oluyor. 2 sene 4 aylık bir zaman akışı ne dile, ne gönüle ne de şuura kolay . . . Kimimizin çocuğu öldü. Gidip gö remedi. Kimimizin kardeşi. Yani başında bulunamad ı . Ailelerimiz perişan oldu . Yaralı yakınlarımız, yeni doğ muş yavrularını kanayan yaralarımızın adıyla çağı rdı lar: 'Sürgün', 'iskan', 'Tehcir. ' Bir ihtilal olmuştu. Her vatandaşa yeni bir dünya yaratman ı n acı ve yük payı düşmüştü . Bizlere düşen acı ve yük payı, yerlerimizden koparılıp sırf bizim için yaratı lan Sivas'taki kampa sürülmek oldu. Buna emni yet tedbiri dediler. Biz de masumca güvenişle �ileği463
mizi kelepçeye uzattık. Nası l olsa diyorduk, adalet te celli eder. Suçsuz olduğumuz, gün ışığına çıkar. Çün kü ihtilal partizan bir zihniyetle yapılmadığı ilan edil mişti. 'Celladın.ız Ben Olacağım'
Aksi tesadüfle, Muharrem Kızıloğlu bu işle görev lendirilmişti 5.5 ay çok ağı r şartlarda, Sivas kampında mevkuf tutulduktan sonra, birgün karşımıza dikildi. 300 ki şiydik. Biz 55'1eri ayırıp alıkoydu. Diğerlerini ser best bırakt ı . Babam şark ı n celladıyd ı , ben de sizin cel ladınız olacağım, diye övündü. Teklifi üzerine , mecburi iskana tabi kılındık ve bir avuç leblebi gibi , Türkiye'nin muhtelif viiayetlerine ser piştirildik. Sürgünler arasında kardeşler vard ı , kasten birbirlerinden ayrıld ı . Sü rgünler arasında baba ve oğul lar vardı. Yekdiğerlerinden en uzak ·yerlere düşürüldü ler. Mesele sürgün müydü? Bu muameleye maruz ka lan insanları , efkar-ı umumiye karşısında ağır suçlu göstermek icap ediyordu. Kızıloğlu bunu i lan etti . Ve bizleri en ağır suçlarla itharn eden dosyalar tanzim et tirerek, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmak üzere cezaevlerine gönderdi. Yargılanmadan önce 'bunlar suçludurlar müstahak oldukları cezayı görecekler' diye gazetelere peşin hükümlü beyanatlar verdi (24 Kasım 1 960, Vatan gazetesi) . .
Sorumlu Aranıyor
Belki ona kalsaydı akıbetimiz feci olurdu . Bir vatandaşa, bize isnad edilenden daha ağır suç lar yüklenemezdi. Yabancı ideolojilere hizmet, nüfus suistimali, din istismarı, zulmetmek. Her biri kişiyi on kere sehpaya götürmeye yeterdi. Biliyorduk, kendimi ze güvendiğimiz kadar adalete güveniyorduk. Hepimiz beraat ettik. Ve böylece adalet tecelli etti . Basında bir kampanya açılmıştı. Bu kampanya top rak ağalarına karşı idi. Her devrin kalemleri aleyhimize kışkırt ı ldı. Bize yapılan muameleye sözüm ona meşrui464
yet yal<ıştırılmak isteniyordu. Şarkın acıklı du rumun dan, ağalar sorumlu tutulmak isteniyordu. Acaba 40 seneden beri Şarkın başına yağdırılan musubetler ki min eseriydi? Şarkı kalkındırma yolunda, peşpeşe ge len hükümetler en ufak gayret sart etmişler miydi? Hangi fabrika açı lm ıştı da ağalar, berhava etmişti? in şa edilmiş hangi okul öğrencisiz kalmışt ı ? Hangi köprü ağalar tarafı ndan yıktırılmışt ı ? Bunun cevabını bir tek kelime ile verelim. 'in saf' efendiler 'insaf. · Sen koca bir Doğu'yu ihmal et yaşanmaz hale sok ve sonra da etrafına bakın sorumlu ara!.. Bütün bunların tartışması uzun. Belirtmek istediği miz şu : Toprak ağalarıyla, toprak reformuyla, 1 05 sa yılı Mecburi iskan Kanunu'nun ufak bir ilgisi bulunma. dığıdır. Mecburi iskan Kanunu , saydığım ız sebeplere da yanmaktaydı . Yabancı ideolojilere hizmet, nüfuz suisti mali, din istismarı , zulüm. K ı l ı n kırka yarı lmasından sonra, mahkemelerde bunları n hepsinde temize çıktık. Kanunun yürürlüğe konmasının tek sebebi kalmamıştı o rtada. Yü rek taşıyan hiçbir vatandaş felaketierimize kayıt sız kalamaz. Şimdi acı gerçeklerden bahsedelim. Kim bu 55'1er? Günahları nedir? Suçsuz olmanın cezasını neden kahredici bir sü rgünle hala çekiyorlar? Neden mahkemenin beraat kararları hiçbir idareyi tat min etmedi. Neden haklarında tahkikat yapan ve sür günlerine sebep olan idare amirlerinin verdikleri rapor ların aksi mahkeme ilanlarıyla sabit olduğu halde, 1 05 sayılı kanunun amir hükümlerine göre, muhterem ze vatı mahkemelere yöneltip cezalaf1dırı lmad ı ? Cezalan dırılmak şöyle dursun, taltif edildiler. Neden yoktan bu kadar hırpalandık? üvey evlat muamelesi gördük ve görmekteyiz hala? idarecilerin bize karşı husumetleri nin sebepleri nedir? Neden toprağı olanların toprağı ellerinden, dönümü bir kilo buğday fiyatına kamulaştı rıldı . Ilk bakışta hissi konuştuğumuz sanılabilir. B u soru ların hakiki sebeplerini sıralayalı m: ·
465
55'1erin bedbahtlık ve felaketlerinin sebebini Kürt asıllı olmaları nda m ı aramalıdır? Hepimizin DP'Ii olmas ı nda mı aramal ı? Biz 55'1er hepimiz D P'Iiyiz. Yalnız Türkiye'de milyonlarca DP'Ii var. Onlar n iye bizim gibi sürü lmediler? Biraz geriye dönelim. Masu miyetimiz teslim edildik ten sonra Ankara'ya geldik. i lk f ı rsatta günün idarecile riyle temas ettik. Selahiyetli makamlar· bize haksızlık edi ldiğini kabu l ettiler ve en kısa zamanda yerierimize iade edileceğimizi vaadettiler. Maalesef seçim ve Ku, rucu Meclisin dağılması d(inmemizi o günkü şartlar içinde geciktirdi. Bu devrede bize yak ı n alaka ve anla yış gösteren Say ı n Cemal Gürsel'e, Sıtkı Ulay Paşa'ya ve mesai arkadaşları na şükranları mızı arzederiz. Anayasa'nın Bariz Hükmü'ne Rağmen Hala Sürgündeyiz Seçim yapılmış, parlamento ku rulmuştu . Anayasa yürürlüğe g i rdi. Aradan aylar ve aylar geçti. Biz hala buradayız. Hakkımızda, değişik partilerden ve üç ka nun tasarısı Meclis'e sunuldu. Biz hala bu radayız. Hal buki 1 4?'lerin hakları n ı n iadesi teklifi bizlerden 3 ay sonra M eclis'e yapılmıştı.. Onların h akları çoktan iade edildi. Namı hesaplarına memnunuz, fakat biz hala buralarda, sürgünün acısın ı , gadre uğramış olman ın acısını diğer yurttaşlarımızia eşit muamele görmeme nin acısını katre katre tatmaktay ız. Bir gerçeği daha ekleyelim, biz 55'1er, toprak ağası da değiliz. Çoğumuz sürgünqe geçinebilmek için arne lelik yapmaktadır. Çoğumuz yarı tok yarı aç dolaşmak tadır. Toprak ağalığı bu mu? Aramızda sadece 6 kişinin arazisi vard ı . Mühayyile nin, mübalağanın eriştirdiği miktarın altındadı r bu ara zi. Beklerdik ki bizlere h aksız yere inciltilmiş vatandaş muamelesi yapılsın, yaralarımız iyi kötü sarı lsın. Biz buraya gönül rızasıyla gelmedik. Bizleri . yerimizden yurdumuzdan koparıp uzaklara savuranlar, içtimai mevkiimize göre geçimimizi düşünüp maişetimizi temi466
ne mecburdurlar. Acaba neden bunu düşünmedHer bi le? Yen i Bir Darbe
Bugühkü koalisyon hükümetinin anlaşması bize ye ni bir darbe hazırlıyor. Aramızdan üç kişiyedir bu dare be, manevi ızdırabını hepimiz paylaşıyoruz. Üç kişinin arazilerinin dönümü 1 50 kuruştan bugünkü yü rü rlükte olan anayasa muvacehesinde pervasızca alınıyor. Toprak reformuna güya bizden başlıyorlar. Aramızdan üç kişinin toprağının kamuşlatı rılmasıyla toprak refor mu nun alakası yoktur. Bu olsa olsa sadece sathi bir hareketle efkan umumiyeyi oyalamaktan ibarettir. i hti lalin t asarruflarını korumak keyfiyetiyse, bizleri bu ta sarrufun sembolü olarak kabu l etmek ancak dipsiz bir samimiyetsizliğin ifadesi olabilir. Çok şeyini kaybetmiş insanların fütursuzluğu ile söylüyoruz: Tutumumuzun doğurabileceğ i bütün neticelere hazırız. Bizim için 'bunları sürgü nde bırakılım' diyenler bile var. Bu kör husumetin yok edilmesi için daha kaç zaman ve kaç kurban gerekecektir bilelim. '55'in Toprağıyla Toprak Reformu
Toprak reformuna taraftarız. Müdeaddit beyan ve açıkla malarımızda bunu belirtmiştik. Bütün vatan sat hında ve hiçbir şahıs ve zümre farkı gözetmeksizin anayasa hükümleri, memleket şartları göz önünde tu tularak yapılmalıdır. Dilerse hükümet bunu yapar. Biz ler 1 05 sayılı kanun gereğince tehcir edildikten sonra, 4753 sayıl ı kanunun da mekanizması harekete geç mişti. Mallarımızı tasfiye meyanında arazimiz de 1 944 yılı vergi matrahının dört misli takdir edilerek kamulaş tırıldı. Şimdi kaçınılmaz soruyu soralım:. Bizler iskana tabi kılınmasaydık 4753 sayılı kanun bizlere tatbik edi lebilir miydi? 1 05 sayılı kanun anayasa ve insan hakla rına ayk ı rı oldu(Ju için kaldırılıyor bütün neticelerin ilga sı gerekmez mi? Bugüne kadar bize uygulandığı şekilde 4753 sayılı kanun sürüldüğümüz vilayetlerde kimseye tatbik edilmemiştir. 467
Zulme Karşı Sükunet! Biz, idaremizin zulme karar vermediğine inanmak zoru ndayız. Müessif bir olay ı hatırlatmak isteriz: 6-7 Eylül olaylarında i stanbul'da birkaç Rum vatandaş gad re uğramıştı. Devrin muhalefeti kıya metler kopar mıştı ve zarar ziyan olarak bu vatandaşiara 60 milyon tazminat ödenmesi kabul edilmişti. Evet adalet bunu icap etliriyordu . Bize gelince iktidar ve muhalefetler derin bir sessizlikte birleşiyor. Bizim maddi ve bunu aşan manevi zararı mızı kimse dile getirmiyor. Ü stelik, suçsuzluğumuzun cezasına ceza eklenerek arazimiz elimizden alınıyor. Aramızda 3. sürgünü yaşayan veya ölen vardır. Haksızlıkları n üstüste yığılmasına rağmen , bizi hor göre n idarelerin ağır muamelelerine rağmen netice bekliyoruz ve memleketi seviyoruz. Yerierimize dönerken çektiklerimizi, gönüllerimiz den silerek dönmek isteriz. Bütü n memlekete tatbik edilmeyecek bir reform bizden başlarsa, 1 05 sayılı ka nunun hükümsüz hükümlerine göre toprağımız elimiz den alınırsa, bunu zulüm diye ilan edeceğiz , ayrıcılık diye ilan edeceğiz, insan haklarına tecavüz diye ilan edeceğiz. Bizimle beraber geniş bir Doğulu kitlenin iki yıldan beri çektiği ızdırapların dinmesi kırılan haysiyet ve şe reflerimizin onarılması isteniyorsa en kısa zamanda yerierimize dönmemiz ve topraklarımızın tümünün ia desi icap etmektedir. Toprak reformu herkese tatbik edildiğinde bize de o zaman teşmili düşünülsün. Netice: 1 05 sayı lı kanun ve tabikatının doğurmuş olduğu neticeler anayasamıza ve insan haklarına aykı rıdır. Sayın parlamento üyeleri, kanun M eclis'te tartışılır ken, parti fanatizminden sıyrı larak ancak vicdanınızın sesine kulak vererek kararınızı veriniz. Hakkın huzu runda, tarihin önünde sorumlu olacağınızı u nutmayın. Tüıi( ayd ınları, sizi davamızın hakemleri seçiyoruz."
468
VIII. 196 1 ANAYASASI'NIN HAZlRLANIŞI Tek Parti
döneminin baskıya
dönük olan tutumunu
1 96 1 Anayasası'nın yapılmasında da izlernek mümkündür. Anayasarun başlangıç kısmındaki "Tü rk Milliyetçiliği" sözü ve "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk M illetinindir" (mad. 4) . "Yargı yetkisi Türk Milleti adına . . . " (mad. 7), "Aile Türk top lumunun temelidir . . . " (mad. 35) . "Türk Devleti'ne vatandaş lık bağı ile bağlı olan herkes Türkür. . . " " Türt ananın Türk babanın çocuğu Türktür . . . Hiçbir Türk . . . " (ma d.
54) ,
"Her
Türk kamu hizmetlerine girme . . . " (Mad. 58) . "Yurt savurunasına katılma her Türkün hak ve ödevidir . . " (Mad. 60) . " . . . Türk Kanuniarına değişiklik getirmek . . . " (Mad.
6 5 / 5) ,
·. .
.
Türk Silahlı Kuvvetleri. . . " ( Mad . 66) . " Millet Meclisi seçimle rinde seçmen olan her Türk . . . " (Mad. 7 1 ) ,
"
. . . Seçilmeye en
gel bir durumu olmayan her Türk . . . " (Mad. 72) "Cumhur başkanı
sıfatıyla
anayasanın (Mad.
1 53) .
hiçbir "
Türk
Devleti' nin . . . "
hükmü
Türk
(Mad.
toplumunun
96) .
"Bu
çağdaş . . .
"
. . . ve yürütme görevini Türk Milleti adına . . .
"
(Geçici madde 4 / 2 ) gibi hükümler bunun örnekleridir. Özellikle ikinci maddede milliyetçilikle ilgili madde tartı şılırken bunu açıkça görüyoruz: Kurucu Meclis Üyelerinden Necip Bilge'nin sadece cümlede daha ahenkli bir ifade sağla mak için "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletinindir" sö zünü, "Egemenlik Kayitsız Şartsız Milletindir" biçiminde · de ğiştirilmesi
teklifi
üzerine 79
Hıfzı
Oğuz
Be kata
şöyle
demiştir: " . . . Yalnız burada Türk kelimesi üzerinde ısrarla duracağım. Tü rk kelimesinin maddede kullanılmasında son derece veciz bir mana vardır. Bu itibarla kelimeye dokunul mamalıdır. İstirham edeceğim", " Tü rk ananın Türk babanın çocuğu Türktür. . . Hiçbir Türk. . . " BO
Yine anayasanın ikinci maddesi üzelinde "Milliyetçilik" deyiminin anayasaya gınnesi veya girmemesi konusunda uzun tartışmalar olmuştur. Devlet ve Hükümet Başkaru Ce mal G ü rsel'in Ş u sözleri dikkate değer:
Kazım Öztürk, Türkiye Cuın h uriyeti Anayasası , Cilt s. 1 1 32. 80. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 1 3f). 79.
ll,
Ankara 1 966,
469
"Avrupa milliyetçilik davasını bir buçuk asır evve l halletmiştir. Fakat biz öyle miyiz? Anadolu'nu n bir kö yüne gidin vatandaşa sorun; Nesin? deyin E i hamdülli lah Müslümanım' der. 'Türküm' demez. Daha bu şuur uyanmamışt ır. Biz şunun bunun nazariyesi yüzünden Türklüğümüzü ve milliyetçiliğimizi kaybedecek bir yola gitmeyelim. 'Milliyetçi liği' Anayasaya koyalı m. Bunu yürütelim. Memlekette Türklük şuuru uyandıktan son ra bunu çıkaralı m . Sonra başka unsurlar kendi mak satlarına göre ayrıl mayı düşünürler diyorlar . Bugün K ürtçü l ük le yaptığ ı mız mücadeleyi biliyorsunuz . Biz milliyetçiliği ka ld ı rı yo ruz desek bize mi dönecekler? Biz buna dayanacağız. Bu memlekette temiz bir idare yer ald ığı takdirde bir tehlike yoktur. Evvela, milletimiz i Türk Millet i haline getireli m . Ben asla kelimenin ana yasadan kalkmasına taraftar değilim. Türkiye Türk ol malıdır. Anayasadan bu tabir kalkmamalıdır. Bugün biz bu nu kaldı rırsak 50 sene sonra Türkiye'de Türküm diyecek kimse kalmayacaktır ."H l '
Görüldüğü gibi Cemal G ü rsel'in bütün endişesi Türki ye'yi Türk yapmaktır.
" . . . Yalnız şunu söyleyeyim ki, Türkiyede Kürt de nen u nsur 70-80 bin kişiyi geçmez. Fakat biz milliyet çilik mefhumundan mahrum kaldığı mız için Garptan alıp o ınıntıkaya yerleştirdiğirniz cengaver unsur lar bu pota Içinde eriyip g ltmlşlerdir. "B 2 Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel'in nüfusu
4 . 5-5 milyon civannda olan bir kütleyi 70-80 bin olarak ni telemesi şaşırtıcıdır. Öte yandan yine Cemal Gürsel 1 96 1 yı lında ikinci baskısı yapılan bir kitaba yazdığı önsözde83 Kürt diye bir kavmin olmadığını, Kürtlerin Türk olduğunu vs. yazmaktadır. Yukarda ise Kürt denen kavmin 70-80 bin ol duğunu belirtmektedir. Bu ise çok büyük bir tutarsızlıktır.
8 1 . Kaz ı m Öztürk, a.g.e., s. 1 080. 82. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 086. 83. Şerif Fırat, Doğu llleri ve Varto Tarihi, Milli Eğitim Bakanl ığ ı Yay., An kara 1 96 1 , bk. Önsöz. 470
Yine bu madde ile ilgili tartışmalar sırasında Hıfzı Oğuz
Bekata gibi bir k.Jsım aydınlarmuz da "Türk Milliyetçiliğinin·· ayıncı değil toplayıcılık ifadesini belirtmişlerdir. "Yakın h u dudumuzda kaynayan komünizme karşı da, bugün memle
kette fikir olarak. ideal olarak, muhtelif teminatlar yanında en büyük teminat . Türk topraklannda oturan halkın milli
yetçi olmasıdır. Binaenaleyh biz daha uzun müddel bu mef
humu, Türk Milleline getireceği faydaları dü şünerek anaya
saya korsak bizim başımıza asla badireler açmaz. Bilakis ciddiJaydalan yanında milli birlik ruhunu sağlar. '" 8 4 Anaya saya' Türk Milliyetçiliğini koyup bu milliyetçilik içinde Kürt
leri de temsil e lmek tu tarsız, anlamsız ve şövenist bir tu
tumdur. Sözü edilen birliğin sağlanması ise asimilasyondan
başka bir şey değildir. Öte yandan Esat Çağa gibi bazı ay dınlanmız da milliyetçilik fikrini tahlil ederek Türk milliye t
çlliğinin. " . . . Türk vatanında. bu topraklar üstünde yaşayan
herkese kendi milli hasailini muhafaza etmek ve geliştirmek
hakkını tanımaklır" şeklinde bir sonuca varıyor. Bunun ise
bizi güç durumlara sokabileceğini, bu bakımdan "Mllli D ev let" deyiminin kullanılmasının daha doğnı olacağmı söylü
yor. Bu arada. bazı kişler tarafından, "Türk Milliyelçiliği"nin
içerik olarak Kürt unsuru da temsil ettiği fikri ileri sürülü
yordu . Bu görüş, ciddiyetten uzak olup bilimsel bir nileliğe sahip değildrr . B5 Sübj eklif yargıları. hiçbir zaman somut ko
şulların bilimsel analizi sonucunda ortaya çıkması gereken
b ilgiler yerine koymamak gerekir.
1 96 1 Anayasası hazırlanırken. bu konudaki ilginç geliş
melerden biri de İstanb u l Üniversitesi'nd e , Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında kurulan Anayasa Komisyonu 'nun çalış
malan sırasında ortaya çıkmıştır:
" . . . Çeşitli konularda fikirleri birleşen Kubalı, Aksoy, Tunaya , Giritli ve Savcı'nın Rektör Onar ile sık sık ça tışma halinde kaldıkları görülüyordu. Bunlardan birin de Tunaya ile tartışan Onar toplantıyı terk edecekti. Hadis e , dil bakımından eşitlik tanınmasıyla ilgili 84. Kaz ım Öztürk, a.g.e., s. 1 095. 85. Halük Ülman, Atatürk'ün M illiyetçilik Anlayışı Üzerine Bir Deneme, SBF Yüzüncü Yıl Armağanı, Ankara 1 959, s. 330. 471
maddenin müzakeresi sırasında çıkmıştı. Onar, eşitlik hükmünün dil bakı mında da tespitinde, Kürtçülük me selesi yüzünden mahzur görüyordu. Aksini savunan Tunaya ise Kürtçülük meselesinden doğabilecek sa kıncaların başka birmadde ile giderilebileceğini ileri sürdü. Kızışan tartışmalar sonunda Onar, sinirli bir şe kilde yerinden kalkacak, 'Tarık Bey, Tarık Bey, ben si zin zannettiğinizden daha m illiyetçiyim' diyerek elinde ki kalemi atıp salondan çıkacaktır." 86 Tunaya'nın bu fikirleri, Komisyon Başkanı Prof. Onar
tarafından MBK'ne duyurulmuş ve komitenin, bizzat Devlet
ve Hükümet Başkanı Gürsel imzasıyla yayınladığı bir karar la, Tunaya ve GiritH Anayasa Komisyonu 'ndaki görevlerin den alınarak bu tartışmaya son verildi. 87 Daha sonra ise ka
muoyunca
1 47'ler
diye
tanınan
çeşitli
üniversitelerdeki
öğretim üyelerinin görevlerinden alınmasına yol açan 2 7
Ekim 1960 tarih ve 1 1 4 sayılı kanun ile Tunaya ve Girit
li'nin üniversitedeki görevlerine de son verildi:
IX. DOGUDAKİ ve BATI'DAKİ EGEMEN SINIFLARIN
BÜIÜNI.EŞME OLANAKLARININ GENİŞLEMESi
Çok partili düzene geçiş, ağa, şeyh ve aşiret reisierini
tekrar müesseseleştirdiği gibi, Doğulu ve Batılı egemen sınıf Iann arasındaki bütünleşmeyi de sağlamıştır. Bu suretl e ,
gerek merkezi otoriteye isyan eden gerekse merkezi otorite
ile sürtüşmesl olmayan tüm feodaller, yavaş yavaş Batılı
egemen sınıftarla birleşmeye başlamışlardır. Bu oluşumun
en b elirgin kanıtı. kırsal alanlara hakim olan feodallerin, ar tık kasaba ve kentlere doğru kayması ve toprakla birlikte , ti
caret, el sanatları, kredi ve politika gibi alanlarda güçlenme lerini
sağlayan
olanakları
denetlerneye
başlamasıdır.
Belediye ve tl genel meclislerinde, siyasi p artilerde elde edi
len görevler, bu bütünleşmenin bir başka kanıtıdır. Bu olu şum, yeni gelişen buıjuvazinin kaynağının feodalite olduğu-
86. Abdi lpekçi, Ömer Sami Coşar, lhtilalin iç Yüzü, Cilt 1 , istanbul, 1 965, s. 376. 87. y.a.g.e. , s. 379-380. 472
nu, feodalite ile buı:juvazinin ayniyetini gösterir. VI. bölüm de üzerinde duracağımız bu oluşumu , dikkatle izlemek gere-
'
kir.
ÖZET Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemlerinde, devleti içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak isteyen birçok fikir akı mı ortaya çıkmış ve gelişmişttr. Bunların en önemllleri, Os manlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akunlandır. Özellikle Bi rinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde, birbirlerinden bağımsız olarak gelişen bu fikir akımlan Ziya Gökalp'te "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" olarak formüle edilmiş ve birleştirilmiştır. Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemlerinde geliştirilen bu fikir akımlarının en önemli ö,?:el liklerinden biri, halklannın eşitliği, Müslüman halkların, Türk, Kürt, Arap, Çerkes . . . halklannın eşitliği ve kardeşliği fikrine saygılı olmasıdır. O tarihlerde. Türkçülük akımının savunuculuğunu yapan Ağaoğlu Ahmet Bey. Türkçülük ko nusunda "bu hareket, Türklere olduğu kadar. bütün milli yetlere de hürmet olunmasını tavsiye eder. İster Arap . ister Kürt. Ermeni ve başkalan birbirlerine eşit olarak, birbirleri ni sıkmayarak ilerlesinler. . . " demektedir. 1 789 Fransız ihtilali Anadolu'da, daha çok Ermeniler üzerinde etkili olmuştur. ÖZellikle Birinci Dünya Savaşı yıl larında. Ermeni milliyetçiliği büyük bir gelişme göstermiştir. Ermeni İntlliyetçiliğinin sosyo-ekonomik temeli de vardı. Çünkü . Ermeniler kapitalist ilişkilere daha yakın bir ekono mik düzeydeydJ].er. Ermenilerdeki kadar olarnamakla bera ber. Kürtler arasında da bazı kıpırdanmalar vardı. Kürt Tea vün Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyet! gibi birtakım kuruluşlar, Kürtleri örgütlernek isUyodardı. Fakat. aşiret yapısının biz zat kendisi dış tahriklere uygun bir ortam yaratıyordu . Tan zimat D önemi'nde aşiret yapısının bu özelliğini anlayan pa dişah II. Abdülhamit. Doğu Anadolu'da gelişen bu Ermeni milliyetçiliğine karşı Kürtlerden kurdurduğu Hamidiye Alay lan'nı kullanmıştır. ingiliz emperyalizmi de aşiret yapısının bu özelliğini çok iyi değerlendirdiği için, bu çatışmayı dur madan tahrik ediyordu . Mustafa Kemal, ingiliz emperyaliz minin bu olumsuz tahriklerini iki slogan kullanarak engelle-
473
meye çalıştı ve büyük ölçüde de başarılı oldu. Bu başanlı sloganlardan biri "Padişahı, Dini, islamı, Hallfeyi kurtaraca ğız, siz Kürtler Müslüman bir milletsiniz, Türkler de Müslü mandır, o bakımdan gavurlarla işbirliği yapmayın, Müslü maniarta birlikte çalışın" idi. Mustafa Kemal. ikinci kullandığı sloganda ise Kürtlerin ve Türklerin kardeşliğin! ve eşit milletler olduğunu beliı;tiyordu. 1 9 1 9 - 1 922 Kurtuluş Savaşı yıllannda Mustafa Kemal bu iki sloganı her zaman kullarunıştır. Hatta Mustafa Kemal zaman zaman Kürt Aşi ret Reisiert'nin çadırıanna kadar giderek, durum hakkında onlara bizzat kendisi bilgi verdigi gibi, zaman zaman da on lara mektup yazmıştır. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, 1 920 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde din hocalannın, hacı lann ve şeyhterin çokluğu Mustafa Kemal'in dinci ideolojiyi ne derece başarılı kullandığının güzel bir belgesidir. Öte yandan aynı dönernde Kürt-Türk milletlerinin kardeşliği de işleruniştir. Mustafa Kemal, İstanbul'da kurulan Kürt Teali Cemiyett'nin Diyarbakır Şubesi olan Kürt kulübü üyeleriyle anlaşma yolunu bile ararnıştır. Emperyalizm, Kurtuluş Sa vaşı boyunca Kürtleri sürekli olarak tahrik etmiştir. 1 920'de imzalanan Sevr Antıaşması'nda Bağnnsız Kürdistan kurul 'ınasını öngören bir madde de vardı. Aynı anlaşmaya göre, Bağunsız Ermenistan Cumhuriyetiyle birlikte kurulması ön:. görülen Kürdistan Cumhuriyeti Van Gölü'nün güney kestm lerinde kurulacaktı. Kürtlerin durumu Lozan Konferansı sırasında. İsmet İnönü ile Lord Curzon arasında da geniş bir tartışma konu su olmuştur. Bu tartışmalar, yakın tarthimizin en ilginç bel. gelerindendir. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini ortaya koyan belgelerin başında gelen Lozan Konferansı'nda cere yan eden bu konu ile ilgili tartışmalan gözler önüne serrnek gerekmektedir. Yakın tarihimizin bilimnesi gereken önemli olaylanndan biri de "Doğu İsyanlanftdır. Bu isyanlar hakkında henüz ye terli bilgiler gün ışığına çıkmamış bulunmaktadır. Bu ne denle, isyanlarm oluş biçimlerini ve sonuçlamu tam olarak değerlendirme olanağı yoktur. Doğu isyanlan arasında önemli bir yeri olan Şeyh Sait İsyanı'nın çıkış nedenlerinden biri Hilafet'in kaldınlmasıdır. Bilindiği gibi, Hilafet Osmanlı 474
toplumunda birleştirici ve bü tünleştirici fonksiyonlara sahip bir kurum niteliği taşıyordu .
Osmanlı İmparatorluğu 'nda
millet kavramı yoktu. Bunun yerini alan ümmet kavramı, Hilafet ve Saltanat kurumlarıyla siyası bir içeriğe bürünü yordu. 1 924'ten sÜnni ise siyasi iktidar laikleşirken Hilafet de kaldırıldı. Bu kurumun kaldırılmasından sonra, onun gö revlnl yerlne getirecek yeni bir kutum arandı ve "Türkçülük" ideoloj isi böyle benimsendi. Fakat Ağaoğlu Ahmet Bey'in be lirttiği gibi, bu ideoloji halklarm kültür ve kururolanna say gılı olamadığından, sosyo-ekonomik temellerden uzaklaştı ve baskıcı ve ırkçı bir nitelik kazandı. Bunun için, bugün Doğu Anadolu'da Mustafa Kemal denildiği zaman "Hangi Mustafa Kemal?" diye soruluyor. Uygulanan yanlış sosyo-ekonomik politikanın sonucudur ki, Doğulu halk, "Seferberlik yıllarm daki Hilafetçi, halkların eşitliğine lnanan Mustafa Kemal mi, yoksa l 924'den sonra Kürtlerln varlığını inkar eden, Padişa hı, Hilafeti yurt dışına atan Mustafa Kemal mi?" diye sor maktadır. Bunların yanında bürokraslnln Kürt halkıyla çelişınesi isyanların bir başka önemli nedenidir. isyanların en önemli bir başka nedeni, hiç şüphesiz Doğu Anadolu feodalizmlne karşı dışarıdan yapılan müdahalelerdir.
Çünkü , yüzyıllar
boyunca , feodal bir düzeni sürdüren Doğu'nun feodal ege men sırufı Cumhuriyetle birlikte, özellikle merkezi otoritenin güçlemnesiyle birlikte, feodal düzenin kendilerine sağladığı çıkarların kısıtlandığını görrİıüşler ye tepkide bulunmuşlar dır. Cumhuriyetten sonra Doğu'da l 938'e kadar sürekli bir direnme vardır. Özellikle son isyanlarm ulusal bir billncln ortaya çıkmasına yol açtığı bir gerçektir. isyanların en önemli sonucu, Doğu halkının zaman za man Batı Anadolu'ya sürgün edilmesi olmuştur. Doğu ve Batı Anadolu
arasında,
ekonomik,
toplumsal ve kültürel
dengesizliğln meydana gelmeslnde isyanların büyük rolü ol muştur. Görüldüğü gibi, Türkiye'deki sivil, asker, aydın ke sim artık Kürtlere karşı olumlu bir politika izlemektedir. Mümkün olduğu kadar, Kürtlerin varlığının lnkara kalkışıl dığı bir gerçek olduğu gibi, Kürtlerin Kürt oldukları için hor landıklan da bir gerçektir. Bütün bu süreç içlnde üniversite somut koşulların bilimsel analizlni yapacağı yerde, siyasi ik-
475
Udar tarafından tayın edilen ideolojilere uydurma gerekçeler hazırlamaya çalışmış ve bu davraruşın a d ına da yine aynı çevrelerce blUm denihnişt1r. . 1 945 yılında çok partlll dilzene geçişle birlikte. bürokm si ile Kilrt halkı arasındaki olağanüstü çelişme sona enntş tir. KOrUerin trıkAr edilme yolunun seçllmesı, Kürtlerin Türk olduğu iddiası bu tarlllten sonra da sürdtırühnekle beraber, Doğulu ve Batılı egemen sınınann sörnürtı işbtrltğıne gtıme· leri btırokraslnln Tek Parti dönemindeki slvrlllklertnl gıder miştir. Yakın tarihimizi incelerken, üzerinde durulması gereken Onemli noktalardan biri de 27 Mayıs'tan hemen sonra 485 Doğulunun Sivas'ta kampa alırunaları ve daha sonra bunlardan 55'ln1n Batı Anadolu 'ya s11rgtıne gönderllmesidlr. 1 96 1 Anayasası'nın hazırlanışı ve komisyonun halklar ko en
nusundaki tutumu da dikkate değer.
BOtün bu incelemeler sırasında görtılecektir ki, 1 960 TUrkiyesi politik akınıların tu tarlılığı bakımından Osmanlı
imparatorlu�u·nun son dönemlerinde gellşttrllen akımlardan daha ileri değlldir. Üstelik, halklar konusundaki görüşler bakımından ise yüzde yüz daha geridtr.
476
BÖLÜM VI
DOGU ANADOLU'DA FEODALizMDEN KAPiTALizME GEÇiŞ AŞİRET YAPILARININ PARÇALANMA!;!: ULUSLAŞMA ı.
AŞİRET YAPısİNIN ANALİZİ
A. ziYA GÖKALP'İN KÜRT AŞİRETLERİ HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ ı.
Kilrtlerla Tasnlft
Ziya Gökalp Kürt Aşiretleri hakkında hala yayınlanma mış olan bir inceleme yapmıştır. Gökalp'in bu incelemesi beş bölümden meydana gelmektedir. BtrJnci bölümde sosyo
lojide uygulanan metotlar hakkında bazı biJgUer, ikinci bö lümde toplumlar hakkında genel bilgi, üçüncü bölümde Kürtlerin sıruflandınlması. dördüncü bölümde aşiret yapıla rı ve aşiretlerin siyası rollerine aıt bazı bilgUer. beşinci bö lılmde ise aşiretlerin isıtan edilmeleri ile ilgtU görüşler var
dır. 1 Konumuzia yakından UgUl olması bakımından üçüncü
bölümü a�n alıyoruz:
1 . Ziya Gökalp'in araştırmasının adı "Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolo jik Tetkikler"dir. Bu deOerli araştırmayı benim faydalanmama sunan Hasan UOurlu Can'ın bildirdiaine göre araştırma Ziya Gökalp tarafın dan Dr. Rıza Nur'a hediye edilmiştir. Araştırmanın kütüphanedeki numarası (3343)'dUr. Araştırmanın bu kısmı ayrıca, Barış Dünyası dergisinde de yayınlanmıştır. Sayı 1 3, Nisan 1 968, s. 241 vd.
Bu ara,tırmanın bir nüshası da Avukat Kemal Badılir'dadır (Urfa). Bu araştırma, daha sonra Sol Yayınları sahibi Muzaffer Erdost tarafın dan da ço�altılmıştır. 477
"Kürtleri vaktiyle, edebi eserlerin tatkikiyl e beş kıs ma ayırmıştık. Bu beş kısım şunlardır: Kırmanç, Zaza, Soran, Goran, Lür. Bilahare Goran lisanı ile Zaza lisa nının birbirine yakın olduğunu gördüm. Maamafih, Go ranlı larla lazalar birbirlerinin dilini anlarlar mı? Birbir leriyle konuşabilirler mi? Henüz burasını tahkik edemedim. Bunlardan başka, bazı ları tarafından Bah tiyari ve Gelhur lisanları da birer ayrı lisan itibar olun maktadır. Bahtiyari lisanının Sorancaya, Gelhur lisanı nın da Gorancaya ilhakı mümkündür. Fakat bu bapta hüküm verebilmek için bu aşiretle rin içine giderek lisani tetkikat yapmak iktiza eder. Go ran, Bahtiyari, Gelhur lisanların ı ayırırsak elimizde, is tiklalleri malum olmak üzere dört lisan kalı r. Kırmanç, Zaza, Soran, Lür. Bu dört lisanı n sahipleri birbirinin dil lerini anlamazlar; sarf, nahiv, lügat itibariyle aralarında büyük farklar vardır. Binaenaleyh aradaki farklar lehçe farkları değil, lisan farklarıdır. Bu dört dilin her biri !isa niyet itibariyle müstakil bir lisandır. Her biri müteaddit lehçelerden de mürekkeptir. Bununla beraber, bu dört lisan birbirine tamamıyla yabancı da değildir. Hepsi, 'Kurdii Kadim' namı verile bilen eski Kü rtçenin müştaklarıdır. Neo latin lisanlarıy la latince arası nda ne gibi rabıtalar varsa. Kürdii Ka dim ile bu yeni Kürtçeler arası nda da o rabrtalar vardır. Bu lisanlarda bazı edebi eserler yazı lmıştır. Goran li sanında Mevlana Halit'in şiirleri vardır. Bu şiirler müşa rünileyhin farisi d ivanı sonunda tabedilmiştir. Goranlı lara 'Evraman' namı verilir. Bunlar, Kelamber kazasında otururlar. Mevlana Halit bu taifeye mensup tur. Isminin delaletiyle, Molla Gora'ıyi de bu taifeye mensup addederiz. (Goran taifesi, Gevran ve Kuran Aşiretleri'nden tefrik edilmelidir. Birinci kelime 'Behram Gor' tabirindeki 'Gor' gibi telaffuz olunur. Ikinci kelime de kafi Farisi, meftuh okunur, üçüncü kafi arabini zam meyi makbuzesiyle telaffuz olunur.) Lür lisanında Baba Tahir Üryan'ın kıtatı vardır ki, basılan ömer Hayyam Rübaiyatı'nın sonuna ilave edil miştir. Soran lisanında Şeyh R ıza'yı Talabbani'nin şiir leri meşhurdur. Zaza lisanında Hasi Efendi'nin tevel478
lütnamesi basılmıştır. Kırmanç lisanında da Mollayı Ceziri'nin divanıyla Ahmedi Hani'nin M em-ü-Zin adlı manzum hikayesi ve Ahmedi Bayatinin Mevlidi Şerifi meşhurdur. Bu Kürt kavimleri, gerek kendilerine, gerek birbirle rine başka isimler verirler. Mesela Kurmançlar, kendi kendilerine Kürt namı verirler, 'Biz Kurmancız' derler. Bunlar, Zazalar (Dümbüli-Dımıli-Dümüli) derler. Türk lerin (Baban Kürtleri) tesmiye ettikleri, Cenubi Kürtlere de (Soran) derler. Kendilerinin konuştukları lisana da (Kurmanç) derler. Zazalara gelince; bunlar kendilerine Arabi katın kesriyle (Kırt) derler, Kurmançlara da (Kırdas) ad ını verirler. Kürtler ise (Kürt) adını Kurmançlara tahsis et mişlerdir. (Filan adam Kürt müdür, yoksa Zaza mıdır?) denildi{li zaman Kürt'ten maksat Kurmanç'tır. Dümbilli lere Zaza ismini veren yine Türklerdir. Zaza kelimesini ne bizzat Zazalar ne de Kurmançlar kullanırlar. Kürtlerin en büyük kısmını Kurmançlar teşkil eder. Soran, Goran Kürtleri Musul vilayetine mahsustur. Lür Kürtleri ise I ran dahilindedirler. D iğer vilayetteki Kürt ler Kurmançlarla lazalardan ibarettir. Yalnız Sorani lerden (Şeyh Bizani taifesi her tarafa dağılmıştır. Di yarbakır'da, Trabzon'da, Ankara'da bile bu aşiretin bat ıniarı na tesadüf edilir. Soranilerle Ku rmançların bir kısmı yerleşik, bir kısmı göçebedir. lazalardan yalnız (Zekıti göçerleri) göçebedir, Kürtlerin bu muhtelif kı sımlarında lisanın birbirinden ayrı oldukları gibi, elbise ve adetlerde de farklıdırlar. Mesela Zazalar başka li sanları çabuk öğrenirler, Kurmançlar ise başka lisanla rı geç ve güç öğrenirler. lazaların halk edebiyatı fakir dir. Kurmançların halk edebiyatı ise çok zengindir. i htimal ki Zazaların, yabancı lisanları kolay öğrenmesi, milli harsının zayıf olmasındandı r. Kurmançların kolay öğrenmemesi de milli harslarının çok kuvvetli olması n dandır. Zazalar, şehirlerde yerleşince, şehirlere mahsus teknikleri öğrenmekte büyük bir istidat gösterirler. Me sela, Diyarbakır'a gelen Zazalar fırıncılık, kadayıfcılık gib i sanatları öğrenebiliyorlar. Bahçivanlıkta da büyük 479
bir maharet gösterebiliyorlar. Mühendisler taş kırdır mak için, bahçe sahipleri bahçe kazdırmak için Zaza arneıeıerin gelmesini beklerler. Çünkü bu nevi işlerde çok maharetleri vardır. Fakat manevi işlerde Kurınanç lar daha çok kabiliyel gösterirler.
Kurınançların Takslmatı: Burada bilhassa Kurmançlardan bahsedece{liz. Çünkü, inkısamı lazım gelen aşiretler Kurmançlardır. Kurmanç lisanının kaç lehçeye ayrı ldığı henüz ilmi bir tetkikle ortaya çıkarılamamıştır. Yalnız, Ahmedi Hani, Mem-ü-Zin adlı destanı nda kullandı{! ı lehçelerden bah sederken, aşa{lıdaki beyitte üç lehçenin isimlerini sayı yor: Bahti-u, Mehmedi-u, Silivi. Hın lal-0 hınıkji zer-O ııivi (Manas ı : Kullandığım kelimeler Bohti, Mehmedi, Sı livi lehçelerine mensuptur. Bazısı lal, bazısı altın , ba zısı da gü müştür.) a,;.
Bohtiler
Bunlardan · Bohti lehçesi (Bohtan) kıtasında konu şulan ve eskiden beri Kurmanç şairleri ve alimleri tara fı ndan edebi lisan ittihaz olunan maruf ve muayyen bir lehçedir. Bohtan kıtası da Cizre ve Siirt sahaları dahi lindedir. Bohtan kıtası ndaki tayifeler yerleşik ve göçe be olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Yerleşik bulunan lardan Hacı Bayram ve Ası l BOhtan namlarıyla iki zümre tefrik olunur. Fakat Hacı Bayramlar da Bohtan lehçesiyle konuşurlar, fakat ayrılık yalnız uruk itibarıy lad ı r. Hacı Bayram, Şırnak ve havalisiyle Silovi, Geligo ran nahiyelerinden ibarettir. Ası l Bohtan ise Zilan, Ha cı Aliyan, Bekkat, Dirşan, Hardana ve Cizre kasabası nı muhtevidir. Bu iki zümre adeta iki siyasi fı rka gibidirler. Her zümre di{lerine karşı mütesanit bir kuv vet halindedir. Aralarında daima mücadele vardır. Göçebelere gelince bunlar iki siyasi tırkaya ayrıl mışlardır. Kurınançlar siyasi tırkalara (Bent) namını ve rirler. Bohtan göçebelerinin bulunduğu iki bentin isim480
leri Çix Sor ile Şilit'dir. Çix Sor bendine mensup bulu nan göçebe aşiretler şunlardır; Miran, Duderan, Musa reşan. Şilit bendine mensup bulunan aşiretler de şun lardır: Batuvan, Keçan, Zirkan , Tayan. Benller siyasi mahiyette olduğu için bir bentin bazı zümreleri diğer bende geçebilirler. Mesel� Duderan Aşiretinin bir kıs mı aşiretdaşlarından ayrılarak Şilit olmuş, Tayanın da bir kısmı bu suretle Çix Sor tarafına geçmiştir. b- Mehmediler
Mehmediler Mehmedan kıtasında otururlar. Bu kı ta, Van vilayetinin Saray ve Başkale kazaları ile Hak kari sahas ındadır. Bll kıtaya eski zamanlarda Mahmu diye namı verilirdi. Ahalisine de (Mahmudi Kürtleri) denilirdi. Ku rmançlar, bu kelimeleri Mehmedan ve Mehmedi şekillerine koymu şlardır. Mehmedi lehçesi, Bohtan lehçesi gibi maruf ve muayyen değildir. Meh medilerin ahlak ve adet itibariyle de Bohtiler gibi bir hususiyat sahibi oldukları malum değildir. c-
Sillviler
Bohtilerle Mehmedilerin haricinde kalan büyük Kur manç kıtasının halkça bilinen · bir ismi yoktur. Ahmedi Hani (Sılıvi) kelimesini ortaya atmakla, isimsiz kitleye bir ad takmış oluyor. O halde, bunların oturduğu bü yük sahaya da (Silivan) namını verebiliriz. Silivan Kur ınançlarının göçebe kısmı da, Bohtanda olduğu gibi, iki büyük bente ayrılır. Bunlardan birinin adı Mil, diğeri ninki Zil'dir. Zil kelimesi yerine bazan Siliv veyahut Sil denildiği de olur. Fakat Ahmedi Hani'ye nazaran Siliv, Mil ve Zil'in toplamı . addolunduğundan bu mekAnda yalnız Zil kelimesini kullanmak daha muvafıktır. Diyar bakır, Elazığ, Van, Bitlis, Erzurum vil�yetlerindeki gö çebe Kurmanç aşiretleri hep bu Mil ve Zil tasnifine da hildirler. MeselA M illi ismini taşıyan aşiretler M il olduğu gibi, Iran'da Simko'nun riyaset ettiği Şekkakan Aşireti, Hasenan, Dekturi, Zerkan Aşiretleri gibi yüzlerce aşi ret Mil bendine mensuptur. Vaktiyle bu göçebeler, kışın Diyarbakır çölüne iner ler. Yazın Bingöl yaylasına çıkarlard ı . Bu suretle saha 48 1
ne kadar geniş olursa Silivan göçebeleri arasında dai mi bir temas vard ı . Bir iki asırdan beri yaylak cihetinde bulunanlar Diyarbakır kışiağına gelmekten sartı nazar ettikleri g ibi Diyarbakır göçebeleri de Bingöl yayiağına gitmekten vazgeçtiler. Birbirinden uzak düştüler. Bu suretle Viranşehir Millileri bu hatırayı isimlerinde bile muhafaza etmektedirler. Bu kabilenin esası olan ima resine Gamiri derler. Bu tabir ( Öküzü ölmüş) manasın dad ı r. Güya, Diyarbakır'daki M i lliler, yüklerini nakleden öküzleri öldüğü için artık yayiaya gidememişlerdir. Ga vestiyan , yani öküzleri yorulup kalanlar ise yaylakta yorularak orada kalmışlardı r. Siliv Kurmançlarının birbirinden uzak düşmüş kı s ı mları arasındaki rabıta yalnız bent rabıtasından iba ret değildir. Birçok aşiretlerin bir kısmı yaylakta, bir kıs ·mı da kışlakta kalmışlardır. M esela , Van, Bitlis, Erzurum , Harput vilayetlerinde M ilan, Dekuri Xeleç, Kikan, Zerkan, l zol i Aşiretleri mevcut olduğu gibi, bu isimleri haiz aşiretler Kalanç veya Halanç adı ile maruf olan eski Türk Aşiretleri'nin bu arada adlanınası şaya ni d ikkattir. Amasya'da, Kalanç köyleri ve aileleri var dır. Hemedan, N ihavend , l sfahan mıntıkalarında da aynı aşiret kesafeti mutlaka mevcut bulunduğu gibi Ti bet i le Afgan hududu arasınd a da asli merkezler var dır. Cenubi l ran'ı teşkil eden Karahataylı , Kaşgay Aşi reti'nin bir kısmı da Halanç'tır. Lor, Diyarbakır'da da vardır. Serhat vilayetlerindaki aşiretlerin Diyarbakır vi layetine hicret etmesiyle tamamen meydana çıkt ı . Çünkü Diyarbakır'a gelen aşiret doğruca adaşı olan aşiretin içine g irerek ona misafir oldu. Diyarbakır aşi retleri isimdaşları olan ve asırlardanberi kendilerinden ayrı düşmüş bulunan bu eski akrabalarını muhabbet ve hürmetle içlerine kabul ettiler. Ve l azım gelen mua venet ve yardımlarda kusur göstermediler. Husus! Bentler:
Kurmançların münkası m olduğu bu genel bantler den başka, her kaza ve nahiyede mahalli olarak husu si bentler vardır. Kürtlerin Hassayi M ümeyizzi ' i ki bentte münkasım olmak'tır. Bu hale de Kurmanç lisa482
n ı nda ( D ı bendi) denir. Her köyü n içinde bile mutlaka rnuhası m iki bent vardır. Bu bentlerin bazısı bir kazaya ve nahiyeye mensuptur. Mesela bütün Midyat kazası Heverki ve Dekşuri narnlarında iki bende münkasırn dır. M idyat kazasındaki daimi savaşlar, hep bu iki ben din çatışmasından ibarettir. M idyat ı n Mahlemi nahiye sinde bu bentler başka isimler altında H everkiye Halil Begi, Dekşuriye l sa-Begi adını verirler. Savur kazası nın Örneriyan nahiyesinde de iki bent vardır. i simleri, Mahmudeki ve Atmaneki'dir. Siverek'te de Milli, Kara keçi bentleri vardıL" 2.
Göçebe ve Yerleşik Kürtler
Ziya Gökalp, "Kürtlerin Mehfaatı�2 adlı makalesinde ise şöyle diyor:
"Eskiden beri benim zihnimi işgal eden bir mesele var: Kürtler, kabiliyetli bir millet oldukları halde, neden dolayı şimdiye kadar göçebelik ve aşiretlik hayatından kurtulamamışlardır? Bu suali senelerce evvel sosyoloji bilimine sormuş ve cevabını da almıştım: l:<ürtler, sanıldığı gibi, güney vilayetlerimizin hepsinde göçebeliğini korumuş değil dir. Kürtlerin bir k ı smı göçebe ise bir kısmı yerleşiktir. Bu durum aşiret hayatında teşmil edilebilir. Yerleşik Kürtlerin hepsi aşiret hayatı yaşamazlar. Türk köyleri gibi doğal komün mahiyetinde bulunan Kürt köyleri çoktur. Bu Kürtler birbirleriyle çatışma halinde olan iki zümreye ayrılmışlardır. Bu ikilik coğrafi bölgelerin fark lılığından doğar. Sosyal ortarnları itibarıyla ikiye ayrılan Kürtlerin birinci kısmına (çöl ağzında bulunan Kürtler) diyebiliriz. Çöl ağzı nda bulunan Kürtlerin hepsi göçe bedir. Çölden uzak bulunan Kürtler ise gerek göçebe likten gerek aşiret teşkilatından kurtulmuşlardır. Çöl d ernek Semr ve Anze demektir. Bu iki büyük 2. Ziya Gökalp, Kürtlerin Menfaatı, Çınaraltı Konuşmaları, Diyarbakır'ı Tanıtma ve Turizm Derneği Yayını, Ankara 1 966, s. 55-59.
483
ve intikamcı Arap Aşireti çölün hakimleridir. Işte Arap lara yakın olan Kürtleri göçebeli�e sevk eden çöl ağ zında bulunmalarıdır. Çöl demek Bedevi Arap demek tir.
Ezeldenberi
Bedevi
olan
A�aplara
komşu
olmalarından dolayıdır ki, Kürtler hiçbir zaman göçe belikten ve aşiret bünyesinden kurtulamamışlardır. KürCıni ü l�'da (eski çağda), kuruni müsta'da, kürüni . ahire'de Kürtler daima göçebe ve aşiret halinde yaşa maktadırlar. Bir türlü bu hayattan kurtulamıyorlar. Çün kü kötü bir tesadüf sonucu olarak eskiden beri Bedevi lerle yanyana yaşamaya mecbur olmuş ve Bedevi
Arapları n gerilik do�urucu etkilerine maruz kalmışlar dır. Demek ki Araplarla temas etmemiş olsayd ı , Kürtlük çoktan bu göçebelik ve aşiret hayatına veda edecekti. Demek ki Bedevi Araplara komşu olarak yaşamak, Kü rtler için büyük bir felaket olmuştur. Şimdi, bir de Türklerle komşu olarak yaşayan Kürt lere bakalım. Görüyoruz ki, Araplardan uzak ve Türk şehirlerine komşu olan Kürtler, feodalizmden tama mıyla kurtulmuşlar ve Türk köyleri gibi birer komün ha yatı yaşamaktadırlar. Göçebe Türkmen Aşiretleri ise yine Türkiye'nin Araplarla ilgili sınır bölgelerindedir."
B.
AŞIRET BAGLARI
Doğu Anadolu toplum yapısı üzerinde dururken, a şiret yapısını ve aşiretler arasındaki ilişkileri çok dikkatli ve doğ
ru bir biçimde ortaya koymak gerekir. Aşiret bağlanru doğru
bir biçimde ortaya koyabilmek için ise bunu, sadece Doğu Anadolu bölgesi için değil, Doğu Anadolu , Batı İran. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'nin meydana getirdiği bir bölge içinde ele almak gerekir. Çünkü , Türkiye'deki bir aşiretln, İran, Irak ve Suriye'de· de kollannı, oralardakl bir aşiretin de Tür kiye'de kollarını görmek mümkündÜr. Doğu Anadolu'daki
aşiretlerı dört grup altında ele alabiliriz: 3
3 . Doğu Anadolu'daki aşiretler b u tabloda gösterildiQinden daha çoktur. Işaret edilenler araştırma alanımııda olan ve ilişki kurabildiğimiz aşi retlerdir. Kürtlerin tarihi ve bölümleri hakkında, araştırmamızın Ikinci Bölümünde "Tarihi Gelişim" kısmında bilgi verilmiştir. 484
Grup Al}lrel ve Kablleler
1.
Mezhep ve Tarikatlar
, Medreseler
Tunceli, Pertek, Pülü
Şafii
Şeyh Ab dullah
Salhan, Karlıova, Kıoı. Muş, Varto, Bulanık,
Kadiri
Şeyh Şirin (Eieşgirt)
Şafii Nakşibendi
Şeyh Sait (H ını s)
Kormançolar (UIJ
Partisi) Garisan, Bateriyan Hayderan, Şıhhasenan Balaban, Hormek, Lolan, Cibran
mOr, Erzincan, Bingöl,
Nakşibendi
Sosan, IVIutgi, Lice,
Yusufan, Alyan,
(Solhan)
Garzan, Beşiri, Batı
H ıran, Kureyşan Demenan, Şavak,
Iran.
lzol, Koçgiri, Arili, Şadilli, Badıllı, ll.
Bulundukları Verler
Kurmançolar (Zil
Van, Aorı. özalp, E rciş, Muradiye, IVIalazgirt, Tekman,
Partlal)
, Pinyaniş aşiretinefen dogan diflor aşiratler: Burukan, Milan,
Hınıs, Karayazı, Tutak, Taşlıçay,
Kadiri
Şeyh Ali (Palu)
Diyadin, l{ldır, Aralık, Batı Iran.
Hasenan, Hayderan, Şemsi, Epdoyi, Calali Takori, Zilan, Sipkan, Zirkan, Şadili, Ademan Torunlar.
lll. (Baba KDrdller) 1. Erlufl ...ret! ve bu •tlrenen meydana
gelen diğer •tlretler: Hakkiri, (Yüksekova, Kelilan, Kaıisan, Başkale, Çatak, Erdinan, Atah, Şidan, Şer&fan, GOrpınar, Şemclinli, Çukurca, Uludere, Mampuran, Berdan Şırnak, BeştOşşebap) Jirki, Zirikiyan, DeşOran, Zevki, Cizre, Slopi, Eruh, Pervari, Hizan, Kaliyan, Saydan Melvnedan, Tetkan, GOney Batı iran Kuzey Irak. 2. Pinyanit Atlretl Zeydan, Bulan, Mer- . diki
Şafii: Nakşibendi
Seyit Ali (Hizan) KOfrevi
(Bitlis) Norşenli Hazret (Pervari) Şeyh Seyda
(Cizre)
3. Herkl, Huınaro, zı bar ve Barun Atirederi
IV. Türkm• Atıretleri Elbeyli, TOrkmen
Urfa, Gaziantep Suriye
485
Burada bir konunun daha göz önünde tutulmasında büyük bir zorunluk vardır: Aşiret bağlarının çok kuvvetli oluşu ve toplumsal dinarnizmin siyasi bir sınır tanımaması. Siyasi sınır, aşiretleri sadece kağıt üzerinde ayırmaktadır. Fiili olarak bu bağlar kuvvetlidir ve bunun pratik sonuçlan daima sosyal sorun olarak ortadadır. Bugün, özellikle sınır bölgelelimizde meydana gelen kaçakçılık olaylannda. halk lar arasındaki dinsel bağlar yanında aile, akrabalık, aşiret gibi sosyal bağların da rolü çok büyüktür. D oğu Anadolu'da bir aşiretin bu kadar yaygın alanlarda bulunması, yani aynı aşiretin hem Tunceli, hem Ağrı, hem de İran'da bulunması nın veya Irak'taki bir aşiretin Türkiye'de de kollan bulunma sının Omanlı İmparatorlu ğu'nun sürgün politikası ile çok sı kı bir ilişkisi vardır. Örneğin, "Sultan Murat,
(IV Murat)
Revan'ı aldıktan sonra Tebriz üzerine yürürken, Aras Nehri nt geçtiği sırada, o havalide bulunan Zeynelli ve Gayri aşiret leri bin kadar oba ile yerlerinden kaldınp, Erzincan, Pasin ve Tercan Sancaklannda hali ve harabe rnevariye yerleşmek üzere emirler yazdınp, beylerine sancak ve ı;eamet verilmiş tir."4 Böylece, adı geçen Zeynelli Aşireti parçalanmış. çeşitli kabileleri çeşitli yerlerde kalmış, bu durum ise Doğu Anado lu'da bu aşiretin yaygın bir durum almasına sebep olmuş tur. Diğer aşiretlerdeki parçalanmalar ve çeşitli yerlerdeki yerleşmeleri de aynı nedenle açıklanabilir. Öle yandan, bugün yerleşik olan aşiretlerin h emen he men hepsi de daha önce göçebe bir hayat yaşamışlardır. Za ten aşiret sistemi, hayvancılığa dayanan tanm ekonomisi ile uyuşmakta, bu ise göçebeliği öngörmektedir. Bugün yüzde yüz göçebe olup da toprağa bağlı olmayan, çadır hayatı ya şayan aşiretler gibiydiler. Fakat bunlar. zamanla çeş!tli eko lojik baskılar sonucu toprağa yerleştiler; bununla beraber eski aşiret geleneklerini de korudular. Bu ekolojik baskıların en önemlileri nüfu s artışı ve toprağa dayanan tarım ekono misine geçmenin ortaya koyduğu zorunluluklardır. Eskiden aşiretler. çok büyük kabileler ve zamalar halinde göçerlerdi. Fakat bu kabHelerin bir kısmı, çok veıimli bulduğu bir arazi kesimine yerleşebilirdi. Bugün halk arasında , Karayazı'nın
4. Ömer Lütfü Barkan, Osmanlı lmparatorlu�u'nda Bir lskan ve Koloni· sazyon Metodu Olarak S ürgünler, IFM, Cilt 1 3, No: 1 -4, 1 957, s. 73. 486
Elmalıdere nahiyesinde oturan Heraziler için "Berazi Gaves tlyay" (Öküzler! yorulmuş Beraziler) deyimi kullanılır. Bu nun anlamı şudur: Berazi Aşireti'nden bir kısmı. Karayazı yaylalanna yaylamaya gelmiş, fakat, kar-kış başladığı za man, güney bölgelere gideceği yerde aşiretin bir kısmı yayla dığı yerde yerleşmiş ve kalmıştır. Halk, bunlara öküzleri yo rulmuş Heraziler diyor. Ziya Gökalp'in işaret ettiği de aynı husustur. Bugün, Berazi Aşireti'nde olduğu gibi, Memani, Badıllı gibi birçok aşiretlerin hem güney, hem de kuzey ta raflarda çeşitli kollan vardır. Bu yaygınlığı yukardaki olaylar açıkça ortaya koymaktadır.
C.
HAKKARi: DEVLETIERE DEGİL, AŞİRETLERE KOMŞU OLAN İUMİZ
ı.
Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri
Araştırmamızın başında bazı inceleme kolaylıklan yü zünden, Doğu Anadolu Bölgesini üç gruba ayınnış, sadece Hakkart Bölgesi'ni (Yüksekova, Şemdinli, Çukurca, Uludere, Şırnak, Beytüşşebap, Pervari, Eruh , Çatak, Başkale) üçün
cü gruba dahil etmiştik. Öteki iki grupta, tayin edici ve seçl
ci olarak toprak mülkiyet!, toprak mülkiyetine bağlı üretim araçlarının dağılışı gibi etkenler ele alındığı Için, bütün ana lizlerimizin hareket noktası bunlar olmuştur. Oysa, Hakkari Bölgesi'nin en önemli özelliği aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşmedir. Aşiret biçimindeki toplumsal ve siya sal örgütleşme de, feodal yapı görünüşünün başka bir biçi midir. Burada, mülkiyet ve üretim ilişkileri çok büyük rol oynar, fakat esas gözlenmesi gereken olay, mülkiyet ve üre Um ilişkilerine göre biçimlenen aşiret yapısı ve bu yapıdaki değişrnelerdlr. Üretim ilişkilerinin feodal bir nitelik göster- · rnesi, ödenmeyen ernekten dolayı ortaya çıkmaktadır. Fakat aşiretin her şeyden önce hayvancılığa dayanan ekonomik te meli, emeğin bağımlılığını, toprağa dayanan feodalitedekine oranla azaltmıştır. Buna karşın. ürünün satılmasından, ör neğin yün ve koyun satışlanndan aşiret reisi belirli bir aidat alır. Bunu Ziya Gökalp şöyle anlatrnaktadır:
"Aşiret ağaları her sene (Baç) tabir edilen bir vergi ile aşarı mükellef kılarlar. Bu vergi satılan hayvanat487
hayvan ı na göre 5 kuruştan bir me cid iyey e kadar, gayri muayyen bir meblağ �lın ır. Satılan yağın her batmanı ndan 5 kuruş, yükün beher h ey be sind en bir kuruş alır. K ı z kaçırıp da anlaşmazlık çözümü için g e le n şahıstan bir deve alı nır. Fıkaradan bir şey almaz. Fakat bir şey almamak ağanın iradesine tabi olup ister affeder, isterse hakkın dan vazgeçmez. Kız kaçıran şahıstan suçu ortaya çık tığı zaman yine o hakkı alabilir. Bir ağanın mal ı başka bir aşiret tarafından talan edilir veya ağa hapsolun muşkan hapisten çıkarsa, aş iret i halkı ve hatta diğer dost aşiretlerin ağas ı ve ileri gelenleri bu düşm üş olan ağaya yardım etmeye ve para t op l amay a mecburiyat leri vardır. Hatta düşkün olan bir aşiret reisi bu yardı mı talep eder, bu hareket katiyyen ayıp değildir. . . Aşiret reis ieri senede bir kere yahut lüzum görülürse iki defa kendisi iç in 'Bisen' toplar. Bu toplanan bisenler köyle rin büyüklük ve servetlerine göre dağ ı t ı l ır. Toplanan bi senden mü.ttehaz reisierine bir miktar ayrı labi l ir! Şayet klarn ın varsa, (Çarhur) namı ile ayrı olarak köylüden para alınır. Harman zamanında muhtelif miktarlarda ağalık hak ları vard ı r. Aşiret, ağ a l arı nd an hiçbir zaman memnun de!} i ld ir. . Aşiret reisieri aşiretlerinin şehirliler ile görüşmesini, okuyup yazması n ı , zengin olmasını is temedikleri gibi, her köyde iki bendin bulundurulması da s iyaset l eri icaplarındandır. Çünkü bu iki taraf müca dele ederlerse ağa her davada belirli bir para alır. I ca bında talan eder. Zaten h angi taraf zenginleşirse ba hane ile bir iş açıırarak on l a rı da fakir düşürür. Köylü ne kadar f aki r olursa ağaya naatları o kadar kuwetli olur. Köylünün, ağaya itaat etmesinin nedenlerinin ba şı nda, ağanın bir adamını terbiye etmek bahanesi ile gizli ya da yabancı aşiretlerin huzurunda hakaret yet kisini t aş ıması d ı r. Kürt Aşiretleri'nin reisieri aşiret h ak larına karşı pek h ı rç ı n ve bedbindirler. Tahakkümleri fazladır, zulümleri çoktu r. Bu, Kürtlerde saburane bir inkiyat meydana getirmiştir:·s tan,
asıl kısrakların satılmasında da
,
Aşiret hayatındaki feodal karakteri gösteren unsurlar s.
488
Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, s. 22 vd.
dan biri de , kamu hukuku ve özel hukuk kavramlarının ol
maması ile ilgilidir. Bu, feodal hukukun toplumsal güvenlik anlayışından doğmaktadır. Herhangi bir suça karşı, sadece
suçlunun değil, tüm aşiret halkının harekete geçmesi veya
tüm aşiret halkının suçlandınlması, bu toplumsal güvenlik
anlayışının tamamen ortak sorumluluk sonucunu doğurur. 6
Hakkari'de arazinin
%
8_7'si dağlık,
% 3'ü
yayla,
%
2'si
ova, % 8'1 dalgalı arazidir. Ekilir biçilir arazi, tarla tarımı ya
pılabilir arazinin sadece % O. 7 'sidir. Bu durumda tayin edici esas etken toprak mülkiyeti değil , topraktan yararlanmanın
başka bir çeşidi olan hayvancılık yapmaktır. Hayvancılık ise
birinci derecede tam göçebe aşiret biçimirideki toplumsal ve
siyasal örgütleşme ile uyuştuğu halde, ikinci derecede yan
göçebe aşiret, üçüncü derecede de tam yerleşik aşiret ile
uyuşmaktadır. Bu bakımdan biz Hakkari'de aşiret yapısı ve bunun bir fonksiyonu olan hayvancılık üzerinde ,d uracağız.
Yalruz, bu yapıyı daha belirgin bir biçimde gösterebilmek için, Hakkari Bölgesi'nin dış ilişkiler alanı üzerinde durmak
ta büyük yarar vardır.
6. Şemdinli bölgesindeki aşiretler üzerinde üretim ilişkilerini araştı ran Muzaffer Erdost, Mirler, Şeyhler ve Bağımsız aşiretler döneminde bunları ayrı ayrı incelemekte ve şöyle demektedir: (Türk Solu, 7 Ma yıs .1 968, Sayı 25, s. 5) "Mirler dönem inde, mir ile aşiret üyeleri ara s ında sosyal ba�ımlılık dolayısıyla, aşiret üyelerinin emek karşılığı ödenmeyen artı ürün mirin elinde servet şeklinde toplanmaktad ır. Şeyhler dönem inde şeyhler taraf ından mülk ed ilen, emek karşılığı ödenmemiş artı ürün nisbeti azalm ıştır. Buna karşılık şeyhler serveti nin bir kısm ı i le toprak satın almaya, servetini serı:naye olarak kullan maya başlamıştır. Ayrıca, bu dönemde servet in bir kısm ının tütün ti caretinde yani ticari sermaye olarak kullanıldığ ı n ı görüyoruz, Burada karşılığı ödenmemiş artı ürünün ilkel kapitalist ilişkileri niteleyen meta . üretimi için s.ermaye kullanı larak mülk edin ilmiş topraklardan sağlanan toprak işletmesi karını, ticaret sermayesi ile sağlanan ticari karı iç içe görüyoruz. Bağımsız aşiretler döneminde feodal n itelikte olan ürün-ranı kalıyor, fakat kapitalist nitelikteki ticari kar, toprak işletmeci si olan ticari kar, toprak işletmecisi karı, yeniden kayboluyer ve aşi retler üyelerinin bir ailesinin şahsına gerek emek gerek ürün şeklinde mülk edinilen artı emeklerinin çok sayıda aile tarafından mülk edinil meye başlanması, ürün şeklinde maddileşen aşiret üyelerinin artı emeğin bir elde değil birkaç elde toplanmasına sebep oluyor ve ser vet birikimini yavaşlat ıyor. 489
2.
Dış Aktüel Etkiler
Daha önceki bölümlerde . Batı İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Doğu Anadolu'nun meydana getirdiği toplumsal yapının aynı olduğunu, bu bölgede feodal ilişkilerin önemli bir derecede mevcut olduğunu belirtmiştik. Bu ise din, aile, akrabalık ve aşiret ilişkilerinin çok kuvvetli olduğunu, yani siyasal sınırların etkisiz kaldığını göstermektedir.
a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler Bölgede siyasal sınırların tam belirmemiş olması veya ır mak, dikenli tel, sınır taşı gibi belirgin siyasal sınırların bu lunmaması, adı geçen bu bölgedeki çeşitli aşiretleri kültürel, sosyal . ticari ve askeri sorunlarda daima karşı karşıya geti
}rnı
rir. Aynca. aynı arazi ve coğrafi koşullann . a
sosyal ve
kültürel etkenlerın, aynı ekonomik olanakların, adı geçen ülkelerin Türkiye'ye sınır olan bölgelerinde de aynen devamı, maddi olarak böyle bir sınır olsa bile. sosyoloj ik bakımdan bunun varlığını geçersiz kılmaktadır. Dolayısıyla komşuluk, akrabalık ve ticari ilişkiler, sınır tanımadan gayri resmi ola rak da aynen devam etmektedir. Bölgeyi etkisi altında tutan birçok etken vardır. Bunlar dan birincisi Bar�an Aşireti'nden giderek ilerici Kürt hareke tinden gelmektedir. Barzan Aşireti'nin reisi Molla Mustafa Barzani
30 yıla yakın bir zamandır, Kuzey Irak'da, Irak Hü
kümetine karşı bağımsız; bir devlet kurmak çabasındadır. Bu isteğini, Irak H ükümeti temsilcileriyle yaptığı çeşitli siya sal görüşmeler sonunda gerçekleştiremeyen Barzani öteki Kürt Aşiretleri'nin de desteğini alarak bunu gerçekleştirmek için askeri bir harekata girişmiştir. İşte sözü geçen aşiretler, Molla Mustafa Barzani'nin liderliği altında. 1 9 6 1 yılından bu yana, Irak Hükümeti ile savaşmıştır.ı·ı Barzani'nin bu hare
keti, İran, Türkiye v� Suriye'nin sınıra yakın yerlerdeki bir çok Kürt Aşireti tarafından desteklenmektedir. Barzan Aşi reti, dünyevileşmiş ve çeşitli yenilikleri, değişmeleri kabul
(*) ligili bölümlerinde ayrı nt ılı olarak görülebileceği gibi Irak Hükümeti; Kürtlerin bu uzu n direnmeleri ne boyu n eğerek, onlara idari özerklik vermek zorunda kalm ıştır. 490
eden bir duruma gelmiştir. Bu yenileşme de, onun lider kad rosunun 1 947'de Rusya'ya gitmesinin7 orada uzun zaman
kalmasının, Rus ihtilal Mektebi'nde okumasının büyük rolü
vardır.
Hatta Molla Mustafa Barzani, Rus ihtilal Mekte
bi'nden kurmay albay olarak mezun olmuş daha sonra ge
neralliğe yükselmiş ve 1 958'de Irak'a döndüğü zaman genç
ihtilalcilere yeni fikirlerini aşılamıştır. Bu bakımdan Kuzey
Irak'taki askeri harekatı, ekonomik baskıların yanında , te
melinde bu ekonomik baskılar olan birtakım sosyal ve siya
sal fikirlerin ortaya çıkardığı bir değişim zorunluluğu olarak
de nitelendirmek yerinde olur. Bu değişim, çeşitli etkenler
karşısında yoğun bir gelişme olanağı bulan milliyetçilik it
mesiyle ortaya çıkmaktadır. Çünkü Kuzey Irak'taki feodal yapı gerçekten çok kuvvetli olup , Kürt halkı gerek kendinin gerekse Arap egemen sınıflannın yaptığı koalisyon sonucun
da ezilmiştir. Kendi hak ve çıkarlan konusunda bilinçlenen halk, son çareyi silaha sarılmakta bulmaktadır. Bu hareket,
şimdilik sadece Arap egemen sınıflanna, onların sözcüsü
olan devlete karşı bir bağımsızlık harekatı olarak görünüyor sa da , ilerde Kürt egemen sınıflannın da fonksiyonsuz duru ma getirilmesi hareketine dönüşücek ve tam anlamıyla halk çı bir hareket niteliğine kavuşacaktır.
Kuzey Irak'ta Barzan Aşireti karşısında dünyevi ve yeni
leşmeyi kabul etmeyen , daima ibadetle meşgul olup günlük olaylarla ilgilenmeyen, kendi içine kapalı, tamamen dine da
yanan bir aşiret daha vardır. Bu , Baradost Aşireti'dir. Bu
aşiretin üyeleri sofidir. Bunların reisi Şeyh Reşit, aşiret üye lerine daima ibadetle meşgul olmalarını, yani ahiretlerini ha
zırlamalannı öğütlemektedir. Nakşibendi Tarikatı'nın gelişU ricisi olarak görülen Baradost Aşireti dünyevi işlerden elini ayağını çekmekle, Barzan Aşireti'ne tamamen zıt bir değer sistemi içinde bulunmaktadır. Bu bakımdan, toplumsal ya
pının kuruluş ve işleyişi tamame·n dine ve dini kurallara gö
re biçim almaktadır. Bu tarikatın şimdi devam ettiTicisi olan Şeyh Reşit'in gerek Irak, İran, gerekse Türkiye'de birçok mü ridi vardır. İngilizler, 1 93 1 yılında Irak'tan çekildiği zaman
7. Hulusi Turgut, Kürdistan Dosyas ı, Akşam gazetesi, 1 4 �kim 1 968, Daha Sonra bu röportaj kitap haline getirilmiştir. (Barzani Dosyası, i s tanbul 1 969, s. 1 45.) 49 1
mutemet adamları olarak Saradost şeyhlerini bıralanışlar dır. Daha sonra bu aşiretin
1 9 6 1 yılında başlayan ilerici
Kürt Hareketi'ne de engel olmaya çalıştığını görüyoruz.
Zaten Irak merkezi otoritesinin, dünyevi değerleri be
nimsemeyip tamamen dini değerleri benimseyen Baradost
Aşireti'ni desteklemekteki esas amacı, Barzan Aşireti tara
fından desteklenen Kürt ulusçuluğu hareketini yozlaştınnak
ve bu h areketteki ilerici ve devrimci özü parçalamaktır. Şemdinli bölgesinde üçüncü dış etki, Seyitler'den gel mektedir. Kökenieri Kureyş kabilelerine dayanan, tarihlerini
Hz. Muhammed'in soyuna kadar götüren Seyit'ler, İran'da oturmaktadırlar.
Seyitler'in reisleri,
Türkiye
Cumhuriyeti
kurulduktan sonra bölgede beliren çeşitli isyan hareketle
rinde parmağı olan kişilerdendir. Fakat Türkiye'ye girmeleri
ve oturmalan yasak olan bu kişilerin bölge ile ilişkileri de fe odal ilişkiler olarak sürmektedir. Bu kişiler İran'da oturma
lanna karşın, Türkiye'de de mürttieri vardır. Müritleri saye
sinde, Doğu Anadolu halkı üzerinde yine hükümranlıklannı
sürdürmektedirler. Bu etki o kadar derindi
ıd,
hazine arazi
lerini kiralayan ve işleyen köylüler bile, hala elde ettikleri üründen bir kısmını, nakdi vergi olarak adı geçen kimselere
vermek zorunluluğunu duymaktadırlar. Bu grupta da top
lumsal yapıya esas biçimini veren kurallar, kaynağını din den almaktadır.
b) Dış Aktüel Etkilerin Çatışması Özellikle dünyevi değerleri ve yenileşmeyi kabul eden bu
nedenlerle ulusal h aklannın bilincinde olan Barzan Aşireti
ile dışanya açılmayı, dış etkenlerle bütünleşmeyi ve dünyevi değerleri kabul etmeyen Baradost Aşiret! ve Safiler daima çatışma durumundadırlar. . Fakat aslında dini temele daya nan bu çatışmalar zamanla siyasi bir durum almıştır. Siyasi bir karaktere bürünen b u çatışma askeri bir nitelik kazana
rak Ortadoğu'nun siyasal ve sosyal dinamizminde önemli bir yer işgal etmeye başlamıştır. Aşiretlerarası sosyal ve siyasal
çatışmalarda Irak Hükümetinin birini diğerine karşı tampon olarak kullanması da siyasal çatışmanın askeri duruma dö
nüşmesinde büyük rol oynamıştır. Temeldeki ana neden ise
Kürt ve Arap egemen sınıflan tarafından sömürülen Kürt
492
halkının direnme gücüdür. Burada, Irak Hükümeti, bir aşi
reti ötekine karşı tampon olarak kullanmakta egemen sınıf
ıann ideolojisini gerçekleştirmektedir. Fakat . bu çatışmalar
da
hükümet
Biıı"Za n
Aşireti'ni yıpratmak için
Baradost
Aşireti'ni destekiernekte ve çatışma, Barzan Aşireti ve onla rın liderliği altında Kürt halkı ile Irak Hükümeti arasında ce reyan et.mektedir. Bu hareket , Ortadoğu savaşlan dolayısıy la
dinamizm
ve
aktüalitesinden
hiçbir
şey
yitirmemiş
kamuoyunu yine meşgul eden bir konu olmuş ve hükümet lerin dikkatini çeken bir numaralı konulardan biri olmuştur. O halde Baradost Aşireti ileri gelenleri hükümetle işbirliği
yaparak halkı sörnürdükleri halde, Bananiler ve onların li dediğini benimseyen öteki Kürt Aşiretleri aşiret reisliği ya
nında ulusal liderlik görevini de benimsedikleri için Arap fa şizmine karşı isyan halindedirler.
Belirtmeye çalıştığımız bu aktüel etkiler, Türkiye'nin sı
nır boyu halkı üzerinde de etkisini aynen göstermekte ve ça
tışma . fertlerin zihninde aynen devarn etmektedir. Siyasal
sınırlanmızın dışında cereyan eden bu çatışmalann. Türki
ye'de aynen devam etmesini mümkün kılan· etken, özellikle ticari ilişkilerdir. Coğrafi , sosyal, kültürel ve ekonomik etki
ler, siyasal sınırlan tanımadan, gayri resmi olarak aynen de
vam etmektedir. Zaten arazi ve coğrafi koşullar, bugün için başka bir ilişkinin devam etmesini mümkün kılmaktadır.
Örneğin. Şemdinli'nin bir köyünde (Rubarug, Bigolta . . . ) gaz,
tuz, şeker. basma vb. gibi temel tüketim maddelerinin Tür kiye sınırlan içinde en yakın yer olan Şemdinli'den sağlana
bilmesi için, katır üstünde en aşağı üç günün harcanması
gerelmıektedir. Arazi, çoğu yerde hayvanın hareketini bile
engellemektedir. Buralarda yol denen bir altyapı hizmeti söz
konusu bile edilmez. Bu bakımdan, kuş uçuşu gayet kısa
görünen bu mesafeler. fiili olarak uzun bir hal almakta. çok
}ri gerektirmek
sayıda dağların zirvelerine çıkıp vadilere inme
tedir. Kışın ise ulaştırmanın sözü bile edilemez. Türkiye'de
coğrafi koşulların bu kadar elverişsiz olmasına karşılık, Ku
zey Irak tarafında gayet elverişlidir. Bir kez. köylerimizin o
tarafa yakınlığı. üç gün yerine. iki saatlik bir zaman içinde
temel tüketim. maddelerinin sağlanmasını mümkün kılmak tadır. Öte yandan Kuzey Irak'ın sınır boylannda büyük köy
lerin bulunması, köylerin çeşitli tüketim ihtiyaçlarını karşılı-
493
yacak kapasitede olması, yol durumlarının elverişli olması, ticari ilişkileri daha çok artırmaktadır. İşte bu nedenle sınır boylarındaki köylerimizin ticari ilişikileri daha çok İran ve Irak'la gayri resmi olarak devam etme�tedir.
Çeşitli ticari
ilişkiler sırasında , Kuzey Irak'ta hakim olan sosyal ve siyasal çatışmalar bizim halka da geçmekte, Şeyh Reşit, yani Bara dost Aşireti ile ilişkilerde bulunanlar, onların dünyevi olma yan değerlerini; Barzan taraDarıyla ilişkilerde bulunanlar ise dünyevileşen ve ihtilalci olan değerleri kabul edip çatışma haline gelmektedirler. Böylece. Kuzey Irak'ta cereyan eden aktüel olaylar. çeşitli sosyal ve ticari ilişkiler kanalı ile bir izafet çerçevesi görevi görü p , zihinlerde beliren bir çatışma olarak devam etmektedir. İran'dan gelen Seyitler'in etkisi ise daha çok feodal mülkiyet ilişkilerinin sonucu olarak belir mektedir. Bölgede
egemen
sınıfı
oluşturan
başlıca
iki sosyo
ekonomik tabaka vardır. Bunlardan biri Abbasi soyundan geldiklerini iddia e den ve beylik için çarpışan derebeyler, öteki ise Peygamber soyundan geldiklerini iddia eden seyit
lerdir. 8
Bunların karşısındaki sömürülen sınıf ise geniş halk yı
ğınlarını
bünyesinde toplayan aşiret yapıları içinde yer al
maktadır. Bu tabakalaşma, insanın toprak ile ilişkilerinde büyük farklılaşmalar meydana getirmekte ve mülkiyet ilişki lerini etkilemektedir. Beylik, reislik gibi sosyal kurumların Seyitlik gibi bir dini kurum ile birleşmesiyle mülkiyet farklı laşması, halkın aleyhine olarak daha çok kutuplaşmaktadır. İşte , toprak ve insan ilişkiler:inden doğan bu dengesizlik dış aktüel etkilerle birlikte tekrar çatışma durumuna gelmekte dir. Çünkü toprçık verimsiz, nüfus çok hızlı bir oranda artış göstermekte ve sosyal yapıda hakim olan kültürel değerler, halkı. büyük ölçüde pasif kalmaya zorlamaktadır. İşte, top lumsal yapıdaki dengesizliğin ortaya koyduğu çatışmarun, dış aktüel etkilerle tekrar çatışma alanına girmesi, halkı, el verişsiz bir ortamda hacalatıp durdurmaktadır. Böyle bir ça tışma ortamında, halkın siyasal ve sosyal kararlanrun ne
8. Muzaffer Erdost, Şemdinli Röportajı, Yön, Sayı 1 80, s. 1 2-1 3. i smail Beşikçi, Doğu ve Güneydoğu Kalkınması Mitingleri Dolayısıyla "Şemdinli Röportajı" Ü zerine, 6-7 Aralık 1 967, Akşam gazetesi. 494
olabileceği çok önemlidir. Gerçekten, burada, bu soruya bi limsel cevaplar verebilmek için uzun vadeli ve derin analizler yapmak büyük bir zorunluluk haline gelmektedir.
3.
Irak'ta İlerici Kürt Hareketi
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ortaya çıkan ve bü tün Kürt Aşiretleri'ni birleştirmek amacını güden isyanlarda Barzan Şeyhleri'nin çok büyük rolü olduğu bilinmektedir.
1 88 1 - 1 885 yıllan arasında Hakkari yöresinde yürütülen Kürt İsyanı'nın başındaki Şeyh Ubedüllah Barzan şeyhlerin dendir. Osmanlı İmparatorluğu'na karşı 1 908'de çıkan Kürt İsyanı'nın başında yine Barzan Şeyhlerinden Abdüsselim vardır. Şeyh Abdüsselim'in yeline geçen Şeyh Ahmet. Os manlı İmparatorluğu ile iyi geçinmek yollarını aramasına karşın o da kendisini silahlı çatışmaların içinde bulmuştur. İngiliz emperyalizmi Irak'tan 1 93 1 yılında ayrılırken, ye rine mutemet adamları olarak Bamdost şeyhlerini bırakmış tır. ingilizler tarafından altına boğulan Baradost Aşiret Reisi Şeyh Raşit, kısa bir süre içinde Barzan Aşireti Reisi Şeyh Ahmet'in karşısına çıkmıştır. Banmn ve Saradost Aşiretleri arasındaki bu çatışmada Şeyh Reşit, Molla Mu stafa Barzani tarafından öldürülmüştür. İşte, Barzani'yi politik hayatta ilk kez b u olayda görüyoruz. 9 Görüldüğü gibi, Bar�:ani'nin poli tik hayata aktif bir biçimde atılışında görülen anti emperyalist öz, giderek devıimci nitelik kazanmıştır. ingiliz emperyalizmi ile işbirliği durumunda olan ve İngilizlerin mu temet adamlığı görevini yapan Şeyh Reşit'e karşı tutum al ması ve onu öldürmesi bunu n en somut ömeğidir. O talih ten sonra , Molla Mustafa Banmni, Irak'taki Kürt hareketinin en önemli liderielinden biridir. 1 945'le İran'da kurulan ve yine o yıl yıkılan Malıahat Kürt Cumhuriyeti'nde ise Milli Sa vunma BakaiıJığı ve Başkomutanlık görevieli yapmıştır. 10 Fakat M ustafa Barzani'nin Kürt Hareketi'nin başına geçişi-
9. Nazmi Sevgen, Kürt Meselesinin içyüzü, Irak-Barzani Anlaşması ve Muhtemel Neticeleri, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 31 , Nisan 1 970, 65-66. 1 O. N azmi Sevgen, a.g.m. s. 65-71 , Hulusi Turgut, a.g .e., s. 1 4 1 -1 50. 495
nin en önemli dönemi 1 96 1 yılından sonraki dönemdir. Bu dönemi çok iyi bilmek ve değerlendirmek gerekir:
a) 14 Temmuz 1 958 hareketiyle Irak' ta , Faysal Haneda nı, Nuri Said Paşa kabinesi kanlı bir biçimde devrtlmiş ve Alıdülkerim Kasım iktidara gelmiştir. Abdülkertın Kasım, ik tidarının ilk yıllarında Kürtlerle iyi geçinme olanaklan ara� mış ve Molla Mustafa Barzani'yi Rusya 'dan çağırarak, O'na Irak'ta önemli bir görev vermiştir. 1958 'den sonra Kürt lider leriyle, Arap otoriteleri arasında, Kürt sorununa çözüm yolu bulabilmek. için çeşitli teşebbüsler yapılmıştır. Başlangıçta iyi niyetlerle başlayan bu teşebbüsler, gittikçe karmaşık bir durum almış ve sonunda çıkınaza girmiştir. Görüşmelerden ümitlerini kesen, masa başında haklarını elde edemeyen Kürtler. silaha sarılarak mücadeleye başlamak zorunda kal mışlardır. b) Kürtlerle Araplar arasındaki silahlı mücadele Tem muz-Ağustcıs 1 96 1 tarihinde başlamış ve gittikçe yoğunlaş mıştır. l i
c) 8 Şubat 1 963'te Irak'ta yapılan bir hükümet darbesiy le Kral .Faysal'ı devirerek iktidara gelen Kasım, ihtilal arka daşı Abdüsselam tarafından yıkılmıştır. Abdülkertın Kasım iktidannın yıkılmasına, Kürt isyanını bastıramaması sebep olmuştur. Ordunun desteği ile iktidarda duran Kasım'ın Kürt hareketini bastıramaması. onun ordu içindeki itibaoru sarsmış ve ordu mensuplanna verdiği bütün tavizlere karşın devrilmiştir. 1 2 d) Abdüsselam Aıif Hükümeti'nin de iktidara geçtikten sonra ilk işi. Kürtlerle anlaşma olanağı aramak olmuştur. Bu konuda birçok teşebbüsler yapmış ve Kürt isyanını bas tırmak için Kabineye Kürt Bakanlar alarak Kürtlerin muhta riyet isteklerini geçiştirmeye çalışmıştır. İktidara gelişinden 1 5 gün sonra, Celal Talabani başkanlığındaki bir Kürt heye ti Iraklı yöneticilerle görüşmeler yapmış, ancak bu görüşme lerden de olumlu bir sonuç alınamadığından silahlı çatışma eskisi gibi sürmüştür. 1 1 . Nazm i Sevgen, a.g . m., s. 68, H ulusi Turgut, a.g.e., s. 1 42 vd. 1 2. Cumhuriyet, 9 Şubat 1 963. 496
e)
ı s Nisan ı 966'da Abdü sselam Arif, Kuzey Irak'ta yap
tığı bir. gezi sırasında, resmi açıklamaya göre, belikopteri bir kaza sonucu düşerek ölmüştür. O tarihlerde, Tahran ve Kir
manşah
radyolarından yapılan
Kürtçe
yayınlarda Arifin
Kürtler tarafından düşürüldüğü , hatta helikoptere Barza
ni'nin kardeşi Mehmet Emin'in ateş açtığı ileri sürülmüştür.
Yerine kardeşi Abdürrahman Arif geçmiştir. Abdürrahman
Arif, kardeşinden daha yumuşak bir politika izlemesine kar şın o da Kürtlerin isteklerini t<Jm anlamıyla karşılamaya ya
naşmamıştır. Bu nederıle silahlı mücadele yine sürmüştür.
f) ı 7 Temmuz ı 968 tarihinde Irak'ta yeni bir hükümet
darbesi daha oldu . Bu darbe sonucu . iktidara Abdürrahman
Arif yerine Hasan El Bekr geldi. Abdürrahman Arifin ikti dardan uzaklaştınlışının en önemli nedeni, daha önceki dar
belerde olduğu gibi Kürt sorununa çözüm yolu getirilememiş olması ve bu yüzden Kürtlerin baskısının gün geçtikce art
masıdır. 1 3
g)
General Hasan El Bekr yönetimi sırasında d a Kürtler
le Araplar arasındaki silahlı çatışmalar sürmüş ve Kürt hal kırun haskılanna daha çok direnemeyen Arap yönetimi. ı ı
Mart 1 970 tarihinde, Kürtlerle demokratik istekleri konu sunda anlaşmak zorunda kalmıştır. 1 4 4.
Irak'taki İlerlcl Kürt Hareketi ve Irak Solu
Dr. Tank Ziya Ekinci, Irak'taki Kürt hareketi için, "Irak
Kürt hareketi anti-emperyalist özde, halkıann kardeşliğine dayanan demokratik bir harekettir" 1 5 demektedir.
Bu hareket. anti-emperyalist ve demokratik bir hareket
olduğu için, ilerici nitelikte olduğu gibi özü itibaoyla da ileri
ci bir harekettir. Genellikle, ulusal haklan gasp edilmiş bir halkın direnişi başka türlü olamaz. Fakat, Irak'taki Kürt ha
reketinin ilerici niteliği Irak solu tarafından uzun süre anla şılmamış,
aniaşılmak
istenınemiş
ve
bu
tutum
gerek
1 3. Cumhuriyet, 1 8 Temmuz 1 968. 1 4. Cumtıuriyet, Akşam, 1 2 Mart 1 970. 1 5. Tarık Ziya Ekinci, Irak Kürt Hareketi ve Irak Halklarına Kazandırd ıkla rı, Forum dergisi, Sayı 379, 28 Nisan 1 970, s. 1 1 .
497
Irak'taki genel sol hareket için gerekse Kürt hareketi için el verişsiz ortam hazırlamıştır. Burada önemli olan. sorunlara daima bilimsel bir biçim de eğilrnek zorunluğunu
duymaktır.
Bilimsel
tutum,
her
şeyden önce, somut koşullann bilimsel analizini gerektiıir. Somut koşullar, toplumu meydana getiren çeşitli kurumlar ve bu kurumlar arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin bireylere yansımasıdır. Somut koşullann analizi ise toplumun iç di namiğinin, yani toplumsal kururnlar arasındaki ilişkilerin araştırılması demektir. Olaya bu açıdan bakıldığı zaman, çe şitli etkenlerin, özellikle Arap şövenizminin baskısı altında gelişen bir milliyetçilik hareketi var. Bu milliyetçilik hareketi birtakım isteklerle destekieniyor ve hareket gittikçe yoğunla şıyor. · devrtınci bir öze kavuşuyor. Merkezi otolite ise sol bir anlayışta olmasına karşın, bu hareketi baltalamaya ve yaz laştırmaya çalışıyor. Fakat, Kuzey Irak'taki Kürt toplumu nun kendi iç dinamiği, merkezi otoriteden gelebilecek her türlü paskıyı aşacak kadar güçlü , hatta bu baskıyı aşmak� tadır. Bunun sonunda da merkezi otoritenin bünyesinde ye ni bir hükümet darbesi meydana geliyor. 1 958'den sonra Irak'ta askeri hükümet darbelerinin zin �irleme olarak sürmesi rasiantı değildir. Irak'ın, bu arada Irak Solu'nun şövenist geleneği Kürt halkına baskıyı gerekti riyor. Bu baskı ise d evletin gücünün Kürtler üzerinde yo ğunlaşmasına sebep oluyor. Örneğin 1 962 yılından sonra, Irak Hükümeti ordusunun en az yüz bin kişilik gücünü , Kürt isyanının bastırılması için kullanmıştır. Savaş giderleıi ise
ekonominin gücünü
azaltmıştır.
merkezi o torite zayıllarnış,
Bu
koşullar
altında
iktidara sahip çıkmak isteyen
başka bir grup hükümet darbesi yapmıştır. Yeni gelen grup Kürt sorununu çözümlernek için yine teşebbüse geçiyor. gö rüşmeler yapılıyor fakat şövenist gelenek, sorunun temelden çözümüne engel oluyor ve mücadele tekrar başlıyor ve mü cadele yeni bir hükümet darbesine kadar sürüp gidiyor. Bu süreç içinde Irak solunun izlediği tutum son derece önemli dir. Ban�ani, Kasım'ın devrilmesiriden sonra Iraklı solculara "Bizim hareketirnizi gerek sempati duyarak gerekse militan olarak desteklemek zorundasınız. Bu hem Irak'taki genel sol hareketin gelişmesi hem de Kürt hareketinin daha kısa sü-
498
rede b aşanya ulaşması için şarttır. Eğer bizi desteklemezse
niz, hem siz darbeler yersiniz hem de Kürt hareketinin çözü
mü gecikir� demiştir. Bu uyarıya ve isteğe karşın, Irak solu,
Kürt h areketine yakınlık duymamış ve Bar.tani'nin söylediği
gibi ağır bir darbe yemiştir. ı 963 yılında iktidara geçen ve
kendisini solcu ilan eden Abdüsselam Arif yönetiminde Irak
Marksistleri ı 6 çok kararılık günler yaşamışlardır. Oysa. o
zaman, Irak solu ilerici Kürt hareketiyle ortak bir cephe ku
rabilseydi yani şövenist geleneğe karşı çıksaydı,
ne Irak
M arksistleri darbe yerdi ne de ilerici Kürt hareketinin çözü
mü gecikirdi. ı ı Mart ı 9 70 anlaşmasının temelinde, ilerici
Kü rt hareketinin merkezi otoriteye hiçbir şekilde taviz kabul
etmez direnişi vardır. Kürt halkının elde etmiş olduğu · hak
lar, bu taviz tanımaz amansız mücadelenin sonucu olup ,
merkezi otoritenin bağışı değildir. ı 7
Açıklamaya çalıştığımız gibi, Irak'taki Kürt hareketi ge
rek özü itibanyla gerekse doğrultusu bakımından ilerici bir h arekettir. Kürt hareketi, dünyadaki anti-emperyalist dev
rimci hareketlerine bağlı, fakat büyük devletlerin etkisinden
bağımsız olarak gelişmiştir. "Bu savaşta Kürtler ne ilerici ya
zarlarımızın iddia ettiği gibi Amerika'nın desteğini, ne de b u ıj uva yazarlarımızın ileri sürdüğü gibi Sovyet desteğini görmüşlerdir. Tamamen mahalli olanaklarla yürütülen bu
-� avaşta , gerilla savaşının gereklerine göre kendilerinin imal e� tikleri basit silahlar, Irak Ordusundan, savaş alarılanndan
ve katılmalarla, sağlanan silahlar, bir de mali olanaklann el
verirliği ölçüsünde dış ülkelerden satın alınan malıdut sayı daki h afif silahlar kullanılmıştır . " ı 8 Öte yandan, her türlü
1 6. Irak'taki Marksistlerin Kürt hareketindeki ilerci özü kavrayamam ış ve şövenist gelenekle aynı paralele düşmüş olmaları , onların aslında Marksist olmadığını gösterir. 1 7. Doç. Türkkaya Ataöv, bir yazısı nda, Irak'taki merkezi otorite i lerici bir iktidard ır, tankların üzerinde bile "sosyalizm " sözü yazı lıd ı r. Böyle ileri ci bir iktidar elbetteki Kürtlere demokratik haklarını verir, demektedir. (Devrim, Sayı 43, 1 1 Aralık 1 970, Irak'ın anti-emperyalist lktirları). Bu görüş temelden yanlıştır. Kürtlere haklarını, Irak iktidarı, ileric. ' ; u için verilmiş değil, aksine ilerici Kürt hareketinin taviz kabul etmez baskısı sonucu, Irak iktidarı bu ilerici çizgiye gelmiştir. 1 8. Tarık Ziya Ekinci, y.a.g.m. 499
olanaktan yoksun bir halkın, savaşmak için çeşitli ülkeler den yardım kabul etmesi yadırganacak bir tu tum değildir. Irak'taki Kürt hareketinin ilerici özü , ı ı Mart ı 9 70 an laşmasından sonra daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Barzani ve öteki Kürt yöneticilerin, "feodal sömürüye karşı olduklannı" belirtmeleri, "anti-emperyalist özde Irak hükü metleriyle
aynı
paralelde,''
olmalarını
açıklamaları,
" 1 500
Kürt gerilasının, Rusya'ya tıp, mühendislik gibi bilim dalla
nnda öğrenime" gönderilmeleri, "Filistin Kurtuluş Cephe
si'nin 1 000 Kürt geriliası ile desteklenmesi'' 1 9 bu gelişimin
somut belirtileridiL
ve
D.
AŞİRET YAPISININ EKONOMİK TOPLUMSAL TEMELİ
ı.
Hayvancılığa Dayanan Ekonomik Yapı
Aşiret sisteminin ekonomik yapısı, hayvancılıktır. Nasıl, toprağa dayanan feodal yapının ekonomik yapısı geniş ölçü de tarla tarımına dayanıyorsa. 'aşiret sistemine dayanan feo dal yapının ekonomik temeli de geniş ölçüde hayvancılığa dayanır. Madencilik, tarım işçiliği, tarım sanatlan vb. ile uğ raşan köylerin sayısı gayet azdır.
&os Geçim Kaynaklan
Tanm
Hayvonalık
"'
E
-6 ...2 � '1::
·�
6.681 .
6. 684
4 il
2.582
2. 228 1 33 9. 909
5
1 8 il
9.344
Adedi
c:::ı :z: V'>
1 3 il
Hakkari 1 0 1
Tarla
c
Bir Çihçi Ailesine Doıen Ortaloma Birimler Küçükba Büyü kb� Küçükb� Gen Hayvan Hayvan Hayvan
69
3
4.6
93
2.2
9.7
1 9.7
5. 1
24
1 .7
1 4.7
24. 1
72
2.8
1 1 .2
23.
5
Kaynak:
1 2.7
24.5
Çizelge 26
1 9. "Kürtler, Arap milliyetçilerinin kendilerine karşı giriştikleri jenoside ra{Jmen, anti-emperyalist, demokratik ve halkçı politikalarından hiçbir taviz vermemişlerdir. 1 967 yılının . Haziran ayı içinde, israil'in emper� yalist emellerle Birleşik Arap Cumhuriyeti, Suriye ve Ü rdün'e saldı ra500
Yukandaki çizelgede de görüleceği gibi esas geçim kay naklan tarun ve hayvancılıktır. Çizelgede,
1 3 ilde tanm ve
hayvancılık eşit ölçüde yapılıyor gibi görünüyorsa da. aslın da hayvancılıkla ilgili faaliyetin ağır bastığı şüphesizdir. Dört ilde ise hayvancılıkla ilgili faaliyetler çok geri olup, daha çok tarla tanını h akimdir. Hakkari'nin ekonomik yapısı ise ta mamen h ayvancılığa dayanmaktadır. Bunu aşağıdaki çizel gede görüyoruz.
Aile Başına Düşen Mer'an ın Karakteri
Iyi
Kötü
Mer'anın Parça
Ortalama Mer'a
Sayısı
Birimleri
·
Orta
Bir küçükbaşa Mer"a . düşen Mer'a
Toplamı
(Dönüm )
(Dönüm)
1 3 il
1 045
3007
41 86
1 5.374
4 il
228
417
850
2.487
0.8
1 4. 7
91
62
20
672
2.6
91.2
1 3.64
3486
5056
1 8.533
2.7
79.2
Hakkari 1 8 il
3.4
KaYııak:
9.96
Çizelge
27·
Bu çizelge ile yukardaki çlzelgeyi şöyle karşılaştırmak
1 3 il'de çiftçi ailesi başına düşen ortala 69 dönüm olduğu halde ortalama mera 97 dönümdür. Dört ilcteki miktarlar ise 93 dönüm tarla ve 1 5 dönüm meradır. Hakka ri'de ise 2 4 dönüm tarlaya karşı 92 dönüm mera düşmektedir. Bu, 13 ilin ve Hakkarl'nin ekono gerekir: Buna göre, ma tarla miktan
mik yapısının geniş ölçüde ·hayvancılık temeli üzerine otur duğunu göstermektedir. Özellikle Bingöl , Bitlis, Elazığ; Kars. Erzurum, Muş, Sürt, Tunceli ve Van'ın mera miktarlan tarla varlıkianna göre çok geniştir. Yani kültür arazisi içinde da ha çok yer kaplayan meradır. Ağn. Malatya gibi illerde ise tarla varlığı mera varlığından biraz daha çoktur. Urfa, Mar-
rak haksız işgaller yaptığı s ı ralarda, Kürt Lideri Molla Mustafa Barza ni, Irak Ordusu Kürt halkını savaş uçakları ile bombalarken, saldırgan lsrail'i ve onun destekçisi Amerikan emperyalizmini ağır bir dille kına maktan geri kalmamıştır. (Tarık Ziya Ekinci, a.g.m.) 501
din, Diyarbakır ve Gaziantep illerinin meydana getirdiği böl gede tarla varlığı çok büyüktür. Çizelgelerde bir çiftçi ailesi ne düşen ortalama birimler gösterilmiştir. Buna göre, aile başına düşen b üyükbaş ve küçükbaş hayvanların adedi, ya ni ortalama birimler azdır. Buna karşılık meralar bütün hayvan varlığını otlatabilecek kapasitede değildir. Aile başı na ortalama olarak düşen toprak ve mera miktarı, hayvan varlığı için yetersizdir. İşte D oğu Anadolu toplumunun yapı sal çelişkilerinden biri de budur. Çünkü , son · zamanlarda hayvan ü retiminin büyük bir artış göstermesine karşılık, meralar bozu larak tanm arazisi durumuna getirileceklerdir. Dolayısıyla burada birbirine zıt gelişen iki olay vardır: Birin cisi, tarımsal üretim yapabilrnek için meraların tanm arazisi haline getirilmesi, yani meralann daralrnası: öteki ise son yıllarda hayvan üretiminin artış göstermesidir. 20 Bu durum karşısında, yapılması gereken iş ya mera varlığını genişlet mek, yani meralan ıslah etmek; veya şimdiki hayvan varlığı nı azaltarak, dengeli bir duruma getirmektir.2 1 Ayni çizelgede gösterildiği gibi, mera ü ç kısımda ele alın mış bulunmaktadır. Bunlar, "İyi mera", "Kötü mera" ve "Or ta mera"dır. İyi mera, bünyesinde hayvanların beslenmesine çok elverişli olan bitkileri kapsar. İyi merada hayvanların ya radanmasına sunulan ve daima azalan bitkilerin oranı % 50-60 civarındadır. Kötü merada ise bu tip bitkilerin oranı % 10-20 civarında olup, daha çok hayvanların beslenmesi için elverişli olmayan yabancı otlar bulunur. 22 Görüldüğü ·
20. Leo J. Fenske, Doğu Anadolu'da Toprak ve Insan, SK, say ı 6, Istan bul 1 967, s. 34-35. ibrahim Aksöz, Doğu Anadolu'n un Kalkınma Sorunları, SBF, 9, iŞHK'Iarına sunulmuş bir tebliğdir. s. 1 O vd. 2 1 . Türkiye'de meraların ıslahı konusunda hem hukuki hem de teknik bir sorun olarak durmak gerekmektedir. Bu bakımdan birbirlerini tamam layan şu iki çalışma dikkate değer özelliktedir: Fahrettin Tosun, Doi;ju Anadolu'nun Kalkınmas ı nda Meıa Kültürünün Teknik Meseleleri, Do ğu Anadolu'yu Kalkındırma Sorunları Semineri, Türkiye Ticaret Oda ları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, Ankara 1 967, S. Tur h an Tufan Yüce, Türk Hukukunda Yaylak· ve Kışlaklar, aynı seminer.e sunulmuş bir tebliğdir. 22. Bu bilgiler, Fitotekni uzmanlarından sağ lanmıştır. 502
gibi, meralann büyük bir kısmı , kötü mera kategorisine gi rip iyi olanlar çok azdır. Hayvancılık için son derece gerekli olan mera konusu nun bir başka özelliği daha vardır. Meralardan kimlerin ve nasıl yararlanacağı da Doğu Anadolu için başlı başına bir sorundur. Meralar köyler arasında kanlı çatışmalara yol aç maktadır. Çeşitli nedenlerle bir başka köyün merasırrdan yararlanan köylerin sayıst çoktur. Hemen hemen her köy, bir başka köyün merasından yararlanmaktadır. Bu köylerin mera varlığının yetersiz olmasından çok, köylerin meralara uzaklığı ve yakınlığı ile ilgilidir. Fakat bu çeşit ilişkiler, köy ler arasında daima çatışmalara sebep olmakta, bazen silahlı olaylar bile çılanaktadır. Bu bakımdan, meralaha ilgili yeni bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç vardır. Örneğin 9 - 1 2 Kasım 1 966'da Erzurum'da düzenlenen "Doğu Anadolu'yu Kalkın dırma Sorunlan S emineri"ne katılan Bingöl Belediye Başka nı "Bir kaza tahrirat katibi, 59 1 7 sayılı kanuna göre , koca bir merayı yüzlerce vatandaşın hakkını bir tutanakla, nüfuz lu bir kimseye intikal ' ettirebilmektedir. Üç bin dönüm mera ya sahip bir kimse , vergi olarak ise sadece 1 9 lira ödemekte dir."23 İşte bütün bu bilgilere dayanarak ana problemi şu ay rıntılara göre belirtebilirtz: Nüfus, büyük bir hızla artmakta dır. Fakat artan nüfusa paralel olarak aynı oranda çalışma , çalıştırma ve besin m9-ddeleri olanaklan yaratılmamaktadır. Bunun en önemli nedenleri kapitalist ilişkilerin hızla geliş ıhemesidir. Bölgenin özellikle topoğrafya ve iklim koşulları, tarla ta rımından çok hayvancılığa elverişlidir. .Fakat h ayvancılığın esası olan mera koşullan, ondan sonra ortaya çıkan kredi ve 1 pazarlama olanaklan hiç elverişli değildir. Bu bakımdan hem kalkınmada motor sektör olarak düşünülen hayvancılı ğın geliştirilmesi, hem de toplumsal yapıdaki feodal ilişkile rin tasfiyesi sosyal muhtevalı ve herkesin yaranna olan eko-
23. Doğu Anadolu'yu Kalkınd ırma Sorunları Sem ineri, Tü rkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğ i, Ankara 1 967 s. 446. 503
nomik ilişkilere geçmek için köklü devlet müdahalelerine ke
sin surette zorunluluk vardır�
Hayvancılık söz konusu olduğu zaman, göçebe hayvan
cılığına da önem vermek gerekir. Aşağıdaki çizelge bunun çok önemli bir sonin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çi zelgede, Göçebe Alikan Aşireti ile 18 Doğu ilinde aile başına
düşen birimler karşılaştırılmaktadır. Bize göre köylerde aile
başına düşen ortalama küçükbaş h ayvan 1 1 .2 iken Alikan Aşireti'nde 1 60. 4'tür. Bu, göçebe aşiretlerin hayvancılık ba kımından büyük bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koy
maktadır.
Aile Başına Düşen
Ortalama Birimler
Nüfus
Büyükbaş Hayvan
Küçübaş Hayvan
Sayısı
Sayısı
5
2.8
1 1 .2
8.4
6.9
1 60.4
1 8 il
Alikan Aşireti
Sayısı
Kaynak: 1 8 il için daha önceki çizelgeler. Alikan Aşireti için, i smail Beşikçi, Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar, s. 1 31 .
Hayvancılığa dayanan ekonomik yapı hakkında görüşle
Iim�i belirttikten sonra, daha önceki bölümde,. toprağa da
yanan feodal yapıyı analiz ederken söylediklerimizi burada da
telrrarlayabiliriz.
Teknoloj i ,
ulaştırma
ve
haberleşme
araçlannın ilkelliği, tefeciliğe dayanan kredi usulleri, ilkel iş
letme biçimleri, hayvancılık ekonomisine dayanan aşiret sis temini de temeliendiren esas etkenlerdir.
2. ·
Aşiret Sisteminde Toplumsal İllşk.Uer
Aşiret sisteminin en önemli özelliği , soy-sop olmaktadır.
O halde, aşireti oluşturan esas etken kan ve akrabalık bağ
landır. Aşiret yapısında başlıca kademeler kabile ve aşiret tir. Bir de , aşiretin bağlı olduğu daha büyük bir kişi, "Ulu
kişi" vardır..
504
ÇiZELGE 26 : ESAS G EÇiM KAYNAKLARI VE BiR Çi FTÇi AiLESiNE DÜŞEN ORTALAMA BiRiMLER BirCi�çi Ailesine Dü se n Ortalama Birimler
Esas Ge çim Kent
Köy Sayısı
Kaynaklan
Tanm
553
Nüfus Tarla
Büyük
Hayvancılık S ayısı (Dönüm) Bas
Erzincan
559
Erzurum
1 .039
1 . 024
1 .0 1 5
Kars
764
764
764
Agn
544
534
544
5.7
97
Tunceli
414
414
414
4.9
48
Bingöl
325
325
325
4.9
26
559
Küçük
Küçük
B as
b asa
göre hayvan adedi
53
2.7
8.4
1 9.2
5
86
4.0
9.9
25.9
5.2
67
4.2
9.4
26.3
4.3
21.3
38.J.
2.9
1 1 .7
23.2
2.6
1 4.3
23.2
4.5
M uş
366
358
366
5.1
1 09
3.7
1 2.9
27.8
Bitlis
253
253
253
5.3
52
2.6
1 5.4
26.0
Van
546
546
546
5.8
l l6
3.6
31.0
45.2
Adıyaman
339
338
339
4.6
64
2.0
6.0
1 4.2
Malatya
510
507
507
4.7
Bazıg
587
577
587
4.6
Siirt
741
468
478
6. 6 8 ı
6. 704
ı 3 ll toplamı
.
SB
2.0
6.1
1 4.0
66
2.6
8.5
1 8.9
5.0
63
2.6
1 1 .9
22.6
5
69
3
1 2. 7
24.5
Gaziantep
572
570
469
5.0
69
1 .8
8.0
25.4
Urfa
644
641
473
5.2
lll
2.5
1 2.6
22.9
Diyarbakır
663
663
662
4.9
l ll
3.5
8.3
2 1 .5
Mardin
708
708
' 664
4.7
68
· 2.0
1 0.7
1 8.6
ı 9.7
2.582
2.228
4.6
93
2.2
9.7
1 33
101
5.1
34
l .7
1 4. 7
9.436
9.364
1 33
s
73
2. 8
1 1 .2
4 il toplamı Hakkari
ı8 il toplamı
9.065
24.1
23
Kaynak: KIBKEE, Çizelge 26, 37 505
ÇiZELGE 27
:
MER'ANIN KARAKTERI AiLE BAŞINA DÜŞEN ORTALAMA MER'A BiRIMLERi Aile Başına d üşen or1alama mer'a birimleri
Kent
KöyS ayısı
Erzincan
559
Erzu rum
1 .039 764
Kars
Bir küçük b aşa dü Mera 'nın Karakleri şen m e ra Orıa Kötü Parça Sayısı (Dönüm) Iyi
Mera Toplamı (Dönüm:
225
273
1 .229
5.1
98.8
1 12
373
232
2.6 1 5
4.6
441
359
1 97
1 . 997
2.6
1 1 9. ı
62
Agn
544
32 1
366
1 . 504
2.3
Tunceli
41 4
1 86
369
1 40
654
3.7
Bingöl
325
25
1 23
1 33
Muş
366
68.9
ı 1 0. 1
85.6
801
4.5
1 1 4.0
1 .756
3.0
86.0
Bitlis
253
12
54
640
076
3.4
89.4
Van
546
14
1 08
412
564
6.2
281 .4
90
200
290
1 .6
23.3
3
225
207
798
0.4
8.6
Adıyaman
339
Malatya
51 0
Elazıg
587
98
305
975
1 .378
4.6
87.4
Siiı1
471
93
455
441
ı . 1 72
3.7
83.8
1 5.374
3.4
96.7
835
1.7
24.5
1 .045
1 3 il Gaziantep
3.007 4.1 86
572
94
1 83
Urfa
644
3
lll
52
487
0.3
7.9
Diyarbakır
663
2
23
225
883
0.8
1 8.2
Mardin
708
4 il toplamı Hakkôri
1 8 il ıoplamı
1 33
9.436
558
1 29
1 00
15
282
0.4
8.6
228
417
850
2.487
0.8
1 4.7
91
62
20
672
1 .364
3.486
5.056 1 8.533
1 .6
9 1 .2
2.6
79.2
Kaynak: KIBKH, Çizelge 24 506
a} Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği Kabile, birbirlerine kan akrabalığı bağı ile bağlı o1an .bir yppıdır. Evlenmede esas kabiledir. Fakat ikinci derecede aşi ret içindeki öteki kabilelerden de evlenme olabilir. Kabile içinden evlenme, aşiret içinde kabileleri bir varlık haline ge tirip, güçlerini artırmaktır. Aşiretin genel bir reisi olduğu gi bi, kabilenin de reisi vardır. Aşiret, daha çok, evlenme yolu ile meydana gelen akrabalıkların bütünüdür. Yani aşiret ka bllelerin birleşmesinden meydana gelir. Aşiretin küçüklüğü ne göre , kabile sayısı artmakta ve azalmaktadır. Aşiret bir idari ve siyasi birliktir. Kabile reisierinin üzerinde genel bir aşiret reisi vardır. Burada dikkat edilmesi gereken, aşiret re isi ile aşiretin, kabile reisi ile kabilenin, birbirinden ayrı şey ler olmadığıdır. Bunlar, akrabalık ve kan bağlarıyla birbirle rine bağlıdırlar. Farklılaşma sadece mülkiyet ve üretim ilişkilerinin denetiminde ortaya çıkmakta. yani aşiret içinde bir grup sivrilip iktidan ele almakta ve üretim ilişkilerini de netlemektedir. Bu bakımdan, aşiret reisliği babadan oğula geçmez, yani geleneksel değildir. Yalnız bu durum aşiret iliş kilerinin zamanınıızdaki görünüşüdür. Aslında reislik gele neksel olup babadan oğula geçer ve feodal ilişkilerin sürdü rülmesiyle çok sıkı bir ilgisi vardır. Bu bakımdan bugünkü değişme eğilimlerine aldanmamak gerekir. Ayn ı biçimde aşi ret resinin kabile reisierini tayin etmesi diye bir du rum da yoktur. Kabile içinde, mülkiyeti daha çok denetleyen kişi ka bile reisi olarak belirmekte, kabile reisiert arasında da, öte kilerine karşı sivrilenler aşiretin reisliğini ele almaktadır. Ka bile ı;-eisliğindeki bu değişmeler de son zamanlarm oluşumlarındandır. Aşiret reisi, aşiretin yönetiminden, öteki aşiretlere karşı soy-sopun devamının sağlanmasından, öteki aşiretlere karşı üstünlüğün korunmasından sorumludur. Aşiretin kabileleri arasındaki ahenkli ilişkilerden yine reis sorumludur. Aşiret veya kablle üyeleri ile, aşiret veya kabile reisierinin aynı al ması, yani aralannda kan bağı bulunması, Doğu Anadolu toplumunun temeldeki yapısal çelişkilerinden biridir. Bu çe-, lişkiye ilerde değinilecektir.
507
b)
Aşiret Organizasyonunun Siyasal Karakteri
Aşiretler organizasyonunun üzerindeki Ulu kişi, aşiret
ler organizasyonunun başkam olarak görülmektedir. Aşiret ler arasındaki savaşlarda birbirleriyle anlaşalıilen veya güç
lü bir aşiretin otoritesini kabul eden aşiretler biraraya gelir
ve en güçlü bir kimsenin başkanlığını da kabul ederler. Böy
lece, öteki aşiretlere karşı çıkarlan aynı olan bir siyasal bir lik doğar. Bu konfederasyonun başkanlığı da kendisine ge
çer. Aşiret ise bağımsız bir siyasi birlik olu p , kabHelerin çıkarlarının savunulduğu ve temsil edildiği tek merkezdir.
Aşiret reisi, aşiret içinde kuwet ve kudretini duyuran kabi
lelerden sağlandığı için , kabileler arasında büyük bir yarış
ma vardır ve bu yanşma siyasal bir görünüştedir. Aşiret ve aşiretin kabilelerinin meydana gelmesi, geniş ölçüde akraba
lık bağı ile ilgilidir. Herhangi bir aşirelin bir kabilesi, kuwe tini etrafına duyunnaya başladığı zaman. aşiret oldu demek
tir. Zira. aşiret olmak. nüfus bakımından kalabalık olmak ve
silahlanınakla ilgili bir husustur. Zaten aşireller, çoğu za
man kendi reisierinin adı ile anılırlar. Bu reisten doğan ço cuklar, kuvvet ve prestij durıımlarına göre. kabileler meyda
na getinnekte , bunlardan da sivrilenler. yani nüfus ve silah
gücünü artıranlar aşiret olmaktadır. Şerefnarnede bu bölün
meyi gösteren ifadeler vardır. Örneğin, "Bütün Kürt Aşiretle
ri Bacan ve Bobtan olmak üzere iki soydan gelmektedir. "24
3.
Toprağa Dayanan Feodal Yapı lle Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki İlişkiler
Aşiretin, devletten önce gelen bir siyasal örgüt olduğunu
belirtmiştik. Zaten merkezi devletler. yani uluslar bir tarihi kategoridir. Hem de kapitalizm çağının bir tarihi kategorisi
dir. Bu bakımdan modem devleti karakterize eden etkenler
den biri olan milliyetçilik akımı aşirette yoktur. Aşirette da
ha
çok
bizlik
duygusu ,
yani
soy-sap
anlayışı
vardır.
Dolayısıyla milliyetçilik akımlannın özellikle üçüncü dünya ülkelerinde gördüğümüz birleştirici ve olumlu özellikleri aşi-
24. islam Ansikloped isi, Cilt 6, s. 1 1 04 vd. Kürt Aşiretleri hakkında kitabı m ız ın 2. bölümünün ikinci kısmında bilgiler vard ır. 508
rete dayanan toplumsal örgütleşmelerde yoktur. Soy-sop ti
pinin ortaya koyduğu üstünlük ve aşağılık durumlan aşiret ler arasında daima çatışmalara sebep olmaktadır. Zaten bu
tip toplumsal yapılarda uygulanmaya çalışılan ve modem
devlet .re demokrasilerin ürünü olan siyasi partiler eskiden
mevcut olan aşiret çatışmalannın partiler kanalıyla yeniden şekillenmesine sebep olmaktadır. O halde aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme feodal
üretim biçimi ve
onun ü styapı kuruluşlanyla, aşiretlerin merkezileşmesi so
nucu meydana gelen uluslaşma ise kapitalist üretim biçimi
ve onun üstyapı kurumlarıyla uyuşma durumundadır. Yal nız, aşiret biçimindeki toplumsal örgüt.leşmeye dayanan feo
dal yapı ile toprak ağalığına dayanan feodal yapı arasında
farklar vardır. Toprak ağalığına dayanan feodal yapıda, ağa
ile ağanın denetiediği kişiler, yani köylüler arasında kan ba
ğı ve akrabalık ilişkisi yoktur. Oysa aşiret yapısında, aşiret reisi ile aşiret üyeleıi arasındaki bağ tamamen kan bağı ve
akrabalık bağıdır. İşte burada, Doğu Anadolu toplumunun
temel yapı çelişkileıinin biiini daha görüyoruz. O da şudur:
Aşiret reisi ile aşiret üyeleıi arasındaki kan bağı, ilerde, bu
feodal kalıntıları ortadan kaldıracak, devrim hareketlelinde çok büyük engeller ortaya çıkaracaktır. Çünkü , toprağa da
yanan feodal yapıda k.öylüleıi ağaya karşı bilinçlendiıip ha rekete getirebilirsiniz. Ama , aralanndaki bağ birinci derece
de kan bağı olan aşiret üyelerini aşiret reisiile karşı nasıl
bilinçlendiıip harekete getirebileceksiniz? İşte bu engel. özel likle çelişkii e lin devıime dönüşümü sırasında ortaya çıka
caktır.
Daha önceki bölümlerde ortaya koyduğumuz gibi, aşiret
reisliği bazen, bazı etkenler ile de birleşebilmektedir. Bunlar
dan başlıcaları, ulusal liderlik ve dini liderliktir. Bu fonksi
yonlar, yani dini ve .ulusal liderlik rolleri, toprağa dayanan ağalar tarafından da benimsenebilir. Bununla· beraber, şu
rası gerçektir ki, özellikle ulusal liderlik fonksiyonlan daima aşiret reisliği ve dini reislikle (Tarikat Reisliği, Şeyhlik) bera
ber yürümektedir.
Toprağa dayanan feodal yapı ile aşiret biçimindeki top
lumsal ve siyasal örgütleşmeye dayanan feodal yapı arasın daki en önemli fark ikincisilide emeğin bağımlılıktan kurtu-
509
larak daha serbest bir duruma gelmesidir. D alia önceki bö lümlerde de gösterdiğimiz gibi, aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme hayvancılık ekonomisi ile geniş ölçüde uyuşmaktadır. H ayvancılık ekonomisinde ise her ailenin 3 - 5 tane koyunu , kuzusu bulunduğu için, emeğin aşiret reisine olan bağımlılığı geniş ölçüde serbest kalmaktadır. Bu ba kımdan aşireti ekonomik birlikten çok siyasal bir birlik ola rak ele almakta daha büyük bir isabet vardır. 4.
Feodal Yapıların Parçalanması ve Merkezileşme ·Olayı
Ortaçağ Avrupa feodalitesindeki parçalanına milliyetçilik akımlannın hız kazanması ile paralel giden bir olaydır. Feo dal yapıyı parçalayıp tasfiye eden etkenler arasında keşifler, ticari ilişkilerin gelişmesi gibi nedenler de vardır. Zaten Av rupa'da feodal devletlerin tasfiye edilerek merkezi krallıklara geçiş olayı, gelişen ticaret sınıfı ile feodal devirde kuvvet ve kudretini yitirerek tamamen fonkisyonsuz bir duruma gel miş kraliann yaptığı bir koalisyonun sonucudur. Bu koalis yonun dinamizmi şudur: Ticarete dayanan buıj uvazi geliş mekü�dir.
Fakat
toplulukların
feodal
devletler
biçiminde
parçalanması ticaretin gelişimine engel olmaktadır. Bunun için kalelerin ortadan kalkması, surların yıkılması, gümrük lerin hafill etilmesi, yani daha kolay ticaret yapma oJanakla nnın sağlanması gerekir. Bu ise merkezileşmeyi, dolayısıyla kralların kudret kazanmasını gerektirir.
Nitekim kralların
bu yeni ticaret b u ıj uvazisi ile ittifakı sonunda kentler geliş miş, endüstri ve ticaret gelişmiş, gelişen kentler, kırsal alan
lan etkileri altına alarak bütünleşmeyi sağlamış, sonunda buıjuva devrimi yaratılmıştır. Kudretini yitiren veya zayıfla yan feodaller ise yeni düzende aristokrat olarak yerlerini al mışlardır. Nitekim, Fransız ihtilali, gelişip güç kazanan ve krallarla ittifak halinde olan buıjuva sınıfına karşı aristokra sinin başkaldırma hareketi olarak başlamıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Doğu Anadol u , Batı İran, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye hemen h emen aynı feodal yapı nın içindedir. Burada uzun yüzyıllar Osmanlı devlet ve top lum sistemi içinde bulunmanın rolü de büyüktür. Şimdi böyle bir yapıda feodalizm parçalanınca merkezileşme olur mu? sorusuna cevap aramak gerekir.
510
a)
Bu her şeyden önce topluınıann kendi iç dinamikleri
nin işlemeleri ile ilgili bir husustur. Dış kuvvetlerin dinamik leri nasıl etkileyebileceği ikinci planda araştırılması gereken bir konudur. Özellikle aşirete dayanan feodal yapı, her şey den önce dengeye dayanan bir siyasal yapı demektir. Bu denge içinde hiçbir aşiret ötekine karşı üstün olamaz. Oysa bir merkezileşrne olabilmesi için aşiretlerden birinin çok kuvvetli olup ötekilerini haraca bağlaması, böylece merkezi otoriteyi sağlaması gerekir. Denge sistemi içinde. her aşire tin öteki aşiretleri denetiediği sistemde ise hiçbir aşiretin öteki aşiretlere üstün olmasına olanak verilrnernektedir. Bi raz sivrilen ve kuvvetlenen bir aşiretin tepesine ötekiler bir darbe indirip, onu da eski durumuna getirmekte. denge böy lece devam etmektedir. O halde aşiret sistemleri sürdürül düğü sürece merkezileşme olanağı da azalır.
b)
Bu sorun, sadece Doğu Anadolu 'nun (Türkiye' nin) ,
Batı İran'ın (İran'ın) . Kuzey Irak'ın (Irak'ın) . Kuzey Suriye'nin (Suriye'nin) bir sorunu değildir. Buralardaki halkın ve ege men sınıfların ortak bir sorunudur. Örneğin Doğu Anado lu'daki egemen sınıJlar Batı Anadolu'daki egemen sınıflada işbirliği yaparak Doğu Anadolu 'yu sömürmüşlerdir. Bu du rum İran, Irak, Suriye için de aynıdır: Bu sömürrne meka nizmasım bir halka daha genişletirsek, emperyalizmin bu bölgedeki çok yakın ilişkilerini görrnek olanağı vardır. O hal de sorun sadece Türkiye, İran, Irak, Su:Ii.ye ve buralardaki egemen sınıflann bir sorunu değildir. Aynı zamanda Aıneri ka'run, ingiltere'nin, Rusya'run, Fransa'nın, Almanya'run bir sorunudur. Bu konuda Erol Ulubelen'in; "İngiliz Gizli Belge lerinde Türkiye" adlı eseri ile "Gizli Belgeler. Almanya'nın Türkiye Politikası" adlı kitapta bu durum görülmektedir. 25 Emperyalizmin çıkarlan da hiÇbir zaman birbirlerine paralel ·olamayacağına göre, Ortadoğu'da geniş bir merkezileşme ol maz, olsa bile belirli alanlarda kalır. O halde emperyalizm böyle bir girişimi kısa zamanda yozlaştırrnaya çalışacaktır.
c)
Öte yandan sorunu Türkiye'nln bugünkü koşullan
içinde düşünmek gerekir. Feodal yapılar parçalandığı zaman
25. Erol Ulubelen, Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Istanbul 1 967, May
Yayınları, Gizli Belgeler, (Aimanya'n ın Türkiye Politikası, Istanbul
1 968).
511
ekonomik bakırndan geli ve ticari ilişktleri gelişmemiş alan larla değil. gelişmiş bölgelerle bütünleşme olacaktır. Batı
Anadolu ise Türkiye'nin Doğu Bölgesi'ne oranla gelişmiş ve kapitalist ilişkileli ku rm u ştur.
d)
En önemli husu s ise feodal üretim biçiminin ortaya
koyduğu siyasal otorite ile kapitalist üretim ilişkilerinin or taya koyduğu siyasal otorite arasında ortaya çıkan farktır. Feodal ü retir:n biçimi yaşadığı sürece aşiret sistemi de yaşa yacak. feodalite tasfiye edildiği zaman aşiret sistemi de orta dan kalkacaktır.
O halde sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Nüfus artışı
nın ortaya koyduğu baskılar, traktörleşme gibi dinamiklerle
ilişki kurarak feodal yapıyı parçalayacaktır. Bu parçalanma nın yeni merkezileşmelere varması bölgedeki halkın, o hal
kın egemen sınıflannın ve emperyalizmin arzulanyla sıkı sı kıya ilgilidir.
5.
Aşiret Sistemi Dışında Kalan Gruplar
Doğu Anadolu'da aşiret sistemi dışında kalmış olan baş
lıca iki grup vardır. Bunlar Yezidiler ve Süryanilerdir.
Mardin'in Nusaybin, M idyat ve Urfa'nın Viranşehir, Su ruç ilçelerinde yaşayan Yezidiler Kürtçe konuşmalarına ve öteki bütün görenek ve giyinişlen Kürtleıinkine benzemesi
ne karşın inanç farklılığından dolayı toplumla uyu şamamış
lar ve topluma yabancı kalmışlardır. Çevre koşullarına oran
la çok daha ilkel bir hayat yaşayan Yezidilerin gerek çevreyle
gerekse devletle olan resmi ilişkileri son derece sınırlıdır. "MUSHEFE REŞ� adında kutsal kitaplan olduğu söylenmek
tedir. Fakat bu kitaptan ve kitabın muhteviyatından tama
men habersizdirler. "FAKİR� adlı dini liderlerinin gidip "LA LEŞ�te öğrettiği
kitabın
emirleıini
söylenmektedir.
öğrenerek
burada
Araştırrn amız
kendilerine
sırasinda
Nu say
bin'in Mezra Mihoka adlı Yezidi köyünde temas kurup tanış tığımız "FAKİR�in okur yazar olmarnası bu inancın yasalan nın,
daha
çok
sözlü
olarak
kuşaktan
kuşağa
geçtiğini
göstermektedir. Belki de din kuralı dedikleri birçok hususun "MUSHEFE REŞ�le ilgisi yoktur. Bu zümre , gerek iktisadi yaşantısı gerekse öteki toplum nüvelertyle teması çok geri ve
5 12
sınırlı olduğu halde çevreye oranla çok daha laik bir düşün eeye ve hoşgürüye sahiptirler. Kadın-erkek ilişkileri çok da ha eşit bir düzeydedir. Bir kadın rahatça erkeklerin bulun duğu bir grubun içine girip sohbet edebilir ve tartışmaya katılabilir. Kadının fikri doğruysa herkes tarafından saygıyla karşılanabilir ve kabul e dilebilir. Ne öteki gruplara kız verir,
ne de onlardan kız alırlar. Daha doğrusu onlar almak istese
ler de öbür gruplar onları çok aşağı gördüklerinden asla kız
vermezler. Nitekim araştınnamız sırasında , Yezidilerden hiç
birinin dışardan evli olmamasına karşılık, kaçma yoluyla onlardan öteki gruplara kız verilmiş olduğunu saptadık. Fa
kat 'kaçmak suretiyle de arilardan öteki zümrelere giden ka dınların topluluk tarafından afaroz edilmeleri lazımdır. Özel likle evlilik konusunda Yezidilerde bir çeşit kast sistemi vardır. "EMİR", "FAKİR", "PİR" , "ŞEYH" ve " HALK" şeklinde meydana gelen gruplaşmada, herhangi bir gruba mensup olan kimse ancak aynı gruptan evlenebilir� Fakat şu hususu özellikle belirtmek gerekir: Meydana gelen sınıflama, ürelim ve mülkiyet ilişkileri üstüne oturan bir sınıflama değildir. Örneğin daha üst tabakalarda bulunan bir fakir veya pirin ötekilerine oranla daha zengin olması söz konusu değildir. Hatta genellikle "FAKİR" denen lider ötekilerine göre lakabı gibi daha fakir olabiliyor. Bu nedenle toplum üyeleri arasın daki ilişkilerde hiçbir zaman tabi-metbu ilişkileri söz konu s u değildir. Kuzey Irak'ın Lalaş Vadisinde mezarı bulunan Şeyh Adi bu inancın peygamberi olarak kabul e dilmektedir. Şeyh Adi'nin türbesini ziyaret edenler "HACr sayılır.
Mardin ilinde hayli kalabalık bir grup meydana getiren
ve dine dayanan "SÜRYANİ"ler de ayrı bir etnik grup meyda na getirirler. Yezidilere göre b unların inançlanndan dolayı kınanmamasının ve çevrece kabul görmesinin nedeni, bun ların Yezidilere göre daha kalabalık bir zümre qlması ve dini faaliyetlerinin resmi bir statü içinde kabul edilmiş olmasıdır. Şam'daki Büyük Süryani Kilisesine bağlı olan Süryanilerin (Sü ıyani Kadim) en büyük tapınaklan Mardin'e on kilometre uzaklıktaki tarihi "DEYR ZAFERAN"dır. Genellikle Kürtçe konuşan Süryaniler, ayrıca Kürtçeye çok çok b enzeyen kanşık bir dil de konuşmaktadırlar. Bu karma dile Süryanice denilmektedir.
513
Süryani toplumunda öteki gruplara göre, hoşgörü rlülük daha çok gelişmiştir. Toprak mü lkiyetini denetleyen büyük ağalarm öteki grupların ağalarından pek farkı yoktur. Bu toplulukta aşiret sistemi olmamakla beraber, öteki gruplar daki aşiret bağianna benzer kurumlar mevcuttur. Hıristiyan dininin umdelertnden güç alan söz konusu toplumsal ku rumlar, daha çok mülkiyet ilişkilerine göre biçimlenmiştir. Büyük toprakları denetleyen kimseler dini bir fonksiyona sahip olmadıklan halde dini fonksiyonlara sahip kimseler den daha büyük bir role sahiptirler. Süryani toplumunun en ayıncı ve belirgin özelliği, din ilişkiletini düzenleyen kimsele rin manevi nüfuz yoluyla ü retim araçlarına (toprağa) sahip olma olanaklannın çok sınırlı olmasıdır. Süryanilerin öbür etnik gruplarla ilişkilerinin kurulması ve geliştirilmesinde "KİRVEMliğin büyük rolü vardır. "KİR VE"liğin topluluklararası yabancılaşmayı gidertel bir kurum olarak bizzat toplum tarafından yaratılmış olması yeni bir durum değildir. B u kurumun kökü çok eskilere dayanır. Ör neğin yüz yıl
önce
Ermenilerle
Kürtlerin ve
Ermenilerle
Türklerin birbirlerine kirve olmalan gibi. Ziya Gökalp, çobanlığı meslek edinmiş aşiret sistemi dı şında kalan bir gruptan daha söz etmektedir. Bu grup "KIR MANÇ"lardır. Ziya Gökalp'in bu tasnifine birçok bakımlardan itiraz edilmektedir. Bu tasnifin yanlış olduğunu ifade eden genç araştırmacı Ahmet. Aras "Özellikle çobanlığa daha yatkın olan bazı Kürt kabileleri (Ağn'da dağlı Celali'ler, Palu'da Du mil'ler, Aladağ'da bir kısım Haydari'ler) tamamen aşiret sis temi içinde yer almaktadırlar. Bu nlar, akrabalık ve kan bağ larıyla birbirietine bağlı görülmesi,
toplum zihniyetinden
doğan psikolojik bir etkenden ileri gelmektedir. Bu kabileler için genel anlamda böyle bir sıfat kullanıl mamaktadır.26 Doğu Anadolu ' da aşiret sistemi dışında bu lunan gruplardan biri de Zazalardır. Zazalar da Kürt asıllı olmal�nna karşın Kürtler gibi aşiret düzeninde yaşamazlar. Aşiret düzenini çoktan bırakmışlardır.
26. Osman Keskioğ lu, a.g.e., s. 38. Ahmet Aras, Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu Ant dergisi, sayı 1 25 vd. Ahmet Aras, Türkiye'de Feodalizm Var m ı ? Ant dergisi, Sayı 1 39 vd. 5 14
Ana DiliTürkçe Okuma Yazma
Radyosu Olan
Olmayan
Köyler Köyler
%
1 3 il
o/o
Bilmeyenler
Radyo , Olmayanlar Sayısı
o/o
%
46
70
72.5
27.5
25.961
69
31
1 0. 1 09
74
74
81 71
19 29
61 2 36.682
61 53.2
83 72
4 lı
Hakaari 1 8 il
Kaynak: Çizelge 29
ÇiZELGE 28: SEÇiMLER E KATILMA ORANI
KentiYıl
1 950
1 954
1 957
1 961
1 965
Erzincan ı Erzurum Kars Ağrı Tu nceli B ingöl Muş Bitlis Van Adıyaman (x)
� 77 90 93 BB 92 90 91 82
89 90 91 95 90 92 89 91 93
78 78 81 83 79 81 76 80 81 83
82 80 BO B5 77 B1 83 81 82 B2
77 71 71 82 70 71 80 77 80 74
Malatya Elazığ Siirt 1 3 ll
90 86 88 89
93 88 83 90
75 86 78 80
78 73 76 80
69 86 62 75
_
86 93 74 Gaziantep 9 86 67 91 76 75 89 Urfa 91 65 76 66 D iyarbakır 93 74 89 8B 80 Mardin 79 90 70 77 79 91 4 11 82 81 64 76 Hakkari 78 75 90 87 80 82 1 8 11 Türkıye 71 88 81 89 76 Kaynak: D i E, 1 950-1 965 Mi lletvekili v e 1 96 1 - 1 963 Cumhuryel Senatosu seçimi, sonuçları, s. XXII-XXXVI (X) 1 965 yılına kadar Malatya'ya bağ lı bir kaza idi. 515
ÇiZELGE 29 : RADYO,
KÜ RTÇE KONUŞMA ve YAZMA BiL i P B i LMEME D U RUMU
Kö�ünRad�o Kent Erzincan Erzuru m Kars Agn Tunceli Bingöl Muş Biılis Van Adıyaman Malatya Elazıg Siiı1
1 3 il
r.
Gazianlep Urla Diyarbakır Mardin
4 il top lamı
%
Hakkôri
ı 8 il toplamı
Köy Sayısı
559
1 .039 764 S44
538
274
270
366
. 230
S46
39S
2S3 339 sı o
S87
47 1
6.7 1 6
1 6S
S72
1 60
4.868
549
410
34
S.SBS
21 2
787
(x) DIE, 1 960 Nüfus (xx) Çizelge, 22 .
1 .092
16
ı . 848
Z5. 9 6 ı
90
23
6.255
s
96S
ll
1.1 ı9
ı6
63
63
74 61
74
76
76
76
79
35
60
91
79
40
58
46
70
16
63
27.5
234
924
7ı
ss
40
3 1 .5
97
66
2.479
1 02
68.5 6.628
69
309
l .S97
ı . 663
ı 33
64
427
ısı
2.587
9.436
663
55
17
21
S3
323 3B ı
so
649
1 60
663
708
2.845
1 36
ı 10
485
3.0Sl
% (**)
23
43
229
359
5. 1 44
Okuma yazma bilmeyen l er
% (*)
1 .063
ı ı6
476 .
Pilli Radyo
An adihibanyla Türkçe denba�dil ka yanlı Cere Radyo kullananlar
1 07
1 37
72.5
644
21
275
604
307
325
Yok
764
414
r.
5 16
Var
OKUYUP-
340 327
36
2.8ı 8 29
1 .467
1 .422
612
36.69
ı 06
61
69
92
79
77
BO
60
74
6ı
83
53.2
72
Kaynak: KtBKEE, Çizelge
sayımı No: 442 S; l 50- 1 53
51
E.
DIL-EGITIM-SIYASAL TUŞKILER TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞME
ve
Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, Doğu Anado lu'da halkın eğitim düzeyi çok düşük olup, kullandığı dil bü yük oranda Kürtçedir. Bu konu ile ilgili olarak aşağıda ver diğimiz rakamlar. Köy İşleri Bakanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü'nün derlediği rakamlardır. Bu rakamiann doğru luğu tartışma konusudur. Çünkü resmi kuruluşlar. Kürt halkının sayısını az göstermek gibi anlamsız bir çaba içinde bulunmaktadırlar. Aslında, resmi makamlarca bu ölçülerle saptanan Kürtlerin sayısı. 29 nolu çizelgede gösterildiğinden daha çoktur. Gözlemler ve bu konuda yapılan araştırmalar, bu görüşümüzü doğrulamaktadır. 2 7 Örneğin Hakkart gibi il lerde yerli olmayan üç-beş devlet memurundan başka her kes Kürtçe konuşmaktadır. Bu durumda. istatistiklerin, Türkçe veya Kürtçe konuşanlar diye yaptığı ayının çok yü zeyde kalmakta, toplum yapısını yansıtamamaktadır. Çizel ge 29'a göre, Doğu Anadolu 'da yaşamakta olan 6 milyona yakın nüfusun % 53.2 'si, yani 3 milyondan çoğu Kürtçe ko nuşmaktadır, yani Kürttür. Oysa, gerçekçi araştırmalara gö re , bu rakam 4 . 5- 5 milyondur. Doğu Anadolu'da dini yönden Alevi-Sünni farklılaşması olduğu gibi etnik yönden de Türk-Kürt farklılaşması vardır. Son zamanlarda ileri sürülen yanlış bir görüşe göre , Türkler Sünnilerle, Kürtler de Alevilerle bütünleştirilmektedir. Bu arılayışın da yanlış olduğunu daha önceki bölümlerde açıklamıştık. 28 ·
27. Barbara And George Hell ing , Rural Turkey, iFY, i stanbul 1 958, s. 8 Öte yandan, yöneticilerde, çeşitli sayımlarda Kürt nüfusunun az gös terilmesi konusunda büyük bir çaba vard ı r. yazar i lhami Soysal'a Bin göl'den gönderilen bir mektup bu çabayı açık-seçik ortaya koymakta d ı r. "... Sayım öncesi, say ım memurlarını eğitmek için açılan kurslarda, ilgililer say ı m ı n nası l yapılacağ ını anlatırlarken, ana dilin tespiti konusundaki sorunun nasıl cevapland ırılacağ ı noktasına geldi ğinde, kaymakam, 'Anadil bila istisna Türkçedir' demiş. Böylece de % 90'ı tek kelime Türkçe bil meyen bölge halkı Türkçe konuşur göste rilecek. Tahmin ederiz ki say ım memurları da çaresiz bu emri dinle mişlerdir." (ilham i Soysal, Sünnetçi Kadın, Akşam 27. 1 0:1 970) Ayrı ca Bk. Cumhuriyet, 27. 1 0. 1 970. 28. Türkiye'd e mezheplerle ilgili olarak elimizde rakam yoktur. 517
Ayrıca. aşağıdaki çizelgeden (lcaynak çizelge 29) 'da anla şılacağı gibi özellikle pilli radyolar bölgede büyük ölçüde ya yılmaktadır. D oğu 'da gerek Türkçe bilenielin az oluşu gerek se Türkiye radyolannın etki alanlarının dar oluşu yüzünden Kürtçe yayın yapan yabancı istasyonlar dinlenmektedir. Örneğin göçebe bir Kürt Aşireti üzerinde yaptığımız ça lışmada Ankara ve Van radyolannın hiç dinlenmediğini, Tahran, Erivan ve Bağdat radyolannın Kürtçe yayınlannın
sıra ile % 35. 1 o/o 5 1 .3 o/o 5 . 4 oranında dinlendiğini sapta dık.29 Bu bakımdan, hükümetlerin son zamanlarda Doğu Ana dolu'da pek çok yayın istasyonu kurmaları, halkın Kürtçe
yayın yapan istasyonlan dinlemelerine engel olamamıştır. Zira, Doğu sorunu , radyo istasyonlannın sayılannın artma sıyla çözümlenecek bir sorun değildir. Temel yapıdaki çeliş kilelin keskinlik kazanması. yani ekonomik gelişimin yoğun laş;ması
sırasında
ulusal
b ilincin
de
beraber
gelişeceği
şüphesizdir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında. Doğu ve G üneyeloğu il lerimizde kurulan çeşitli radyo istasyonlarının pratik ne gibi amacı olabilir? Bu radyo istasyonlannın esas amacı, halkın Kürtçe yayın yapan radyolara itibar etmeyip. Türkçe yayın yapan istasyonlan dinlemesidir.
Fakat. Türkçe bilmeyen.
büyük ölçüde Kürtçe konuşan bir yurttaş için Türkçe yayın yapan ve hiçbir eğitici rolü olmayan radyo istasyonlannın değeri nedir?
.
Sosyolojik bakımdan dilin önemi, sosyal gruplar arasın daki haberleşmeyi ve anlaşmayı sağlayıp sosyal hareketliliği artırmada ortaya çıkmaktadır. Sosyal hareketliliğin sağlan ması ise toplumun dışanya açılıp farklılaşması. dış etkenler le bütünleşmesi ve modernleşmesi bakımından çok önemli dir.
Aynı
araştırmamızda
belirttiğimiz
gibi,
bizzat
Kürt
dilinden dolayı bu bütünleşme . daha çok Ortadoğu toplum lanyla olmaktadır. Bu amacını
bakımdan. güden
bu
Kürtlerin Türkler içerisinde tedbirler
daima
başarısız
eritilmesi kalmaya
mahkümdur. Son zamanlarda Doğu Anadolu'da büyük bir
29. ismail Beşikçi, Dol:ju'da Del:jişim ve Yapısal Sorunlar, s. 203. 518
artış gösteren Bölge Yatılı İlkokullan hakkında da aynı şeyi söyleyebiliriz. n.
ooöu ANADOLU'DA FEODALİZMİN KAPİTALİZME DÖNÜŞÜMÜ
A.
BUGÜNKÜ DURUM
Doğu Anadolu'daki 1 8 ilde çiftçi ailelerinin % 38'i top raksızdır. Çiftçi ailelerinin % 45. 4'ü ise 1 -50 dönüm arasın da toprağa sahip olup, bu miktar genel tanm arazisinin % 27'sidir. Çiftçi ailelerinin % 1 4 .2'si 5 1 -200 dönüm arasında toprağa sahip olup bu da genel tanm arazisinin % 40'ıdır. Çiftçi ailelerinin % 24'ü de 200 dönümden fazla toprağa sa hiptir. Bu miktar ise genel tanm arazisinin % 33'ünü mey dana getirir. Bu rakamlar, Doğu Anadolu'da toprak mülkiyetinde çok büyük dengesizliğin varlığını ortaya koymaktadır. Toprak mülkiyetindeki bu dengesizlik, gelir dağılımında sınıflararası keskinlikleri etkilediği gibi kişi ilişkilerinin anonimleşmemiş biçimlerini de beraberinde oluşturmaktadır. Öte yandan din, tarikat , eğitim, siyaset, demokrasi, hukuk gibi üstyapı ku rumlan, bu yapıya göre biçimlenip ona göre fonksiyonel bir karakter göstermektedir. Daha önce belirtmeye çalıştığımız gibi, feodal üretim iliş kileri, tarihsel süreç içinde üç aşamadan geçiyor. Bunlar, emek-rant. ürün-rant. para-rant aşamalan olup, genellikle birbirlerini izlemektedirler. Bugün, saf biçimiyle feodal sö mürüyü bulmak olanağı yoktur. Belirli bir yerde üretim iliş kileri, her ne kadar feodal bir nitelik gösterse de , üretimin kapitalist pazar için yapıldığı büyt.ık bir gerçektir. O halde, üretim ilişkilerinin çok yönlü bir yapıya büründüğünü , aynı yerde ve aynı zamanda çeşitli üretim ilişkilerinin içiçe veya yanyana bulunduğunu görmek olanağı vardır. Öte yandan, burada söz konusu olan, feodaliteyi, tarihsel bir süreç içinde ortaya çıkan feodal sömürü olarak değil de, feodal toplum yapısı olarak görmek gerekir. Bu durumda, üstyapı kurum lan hiçbir'"zaman ihmal edilmemelidir. Çünkü , feodal sömü rüye göre biçim alan şeyhlik, ağalık, aşiret reisliği gibi üstya pı kuru,mlan, belirli bir aşamadan sonra altyapı ile sıkı bir 519
biçimde bütünleşrnekte, altyapı ilişkilerinin daha ileri aşa' . malar yapmasına engel olmaktadır. Doğu Anadolu'da feodalizmi belirleyen, toprağın denge siz dağılımıdır. Topraksız veya az topraklı olan ailelerle top rak sahipleri arasındaki ilişkilerdir. Fakat, üretim güçleri ,nin, geniş ölçüde öküz, karasahan ve kağnı tarafından belirlendiği yerlerde toprak dengesizliğinin feodal sörnürüyü de ortaya çıkaracağı büyük bir gerçektir. Feodal sömü rünün emek-rant , ürün-rant. para-rant olarak beliren üç ana aşa masını da, bugü n Doğu Anadolu'da görmek olanağı vardır. Tarikat !iderleri, şeyh ve seyitlerin durumunu, ernek-rant aşamasına katıp değerlendirebiliriz. Gerçekten şeyh ve seyit Ierin müridierine yüklediği görevlerin tamamı angarya niteli ğinde olan işlerdir. Müridierin ücretsiz olarak, şeyhin veya seyitin tarlasında çalışması . şeyhin ekinini veya samanını ambarına taşıması, ekinini değirmene götürüp getirmesi, şeyhin evinin günlük işlerini yapması hep angarya işlerdir. Doğal olan, karşılığı öderuneyen emeğin üreticiden alınması dır. Oysa bu olmamakta ve şeyhliğin yaygın olduğu her yer de bu tür sömürü sürüp gitmektedir. Feodalizmin daha ileri bir aşaması olan ürün-rant biçi mindeki sömürüde ise söz konusu olan emeğin karşılıksız olarak zaptedilmesi değil. şeyh, toprak ağası , aşiret reisi gibi feodallerin, üreticisinin yarattığı ürünün bir bölümüne doğ rudan doğruya el koymaları biçiminde olur. Bu duruma, ge niş toprak mülkiyetinin çok yaygın olduğu yerlerde rastlana bildiği gibi, aşiret örgütlerinin güçlü olduğu yerlerde de rastlanır. Burada üretici ilişkilerinin bir . kısmını doğrudan doğruya ürün olarak egemen sınınara kaptırır. Üretici, top rak sahiplerinin toprağında çalışıyorsa, yani toprak agası ta rafından kendisine bu görev verilmişse, sömürü tam anla mıyla feodal bir sömürüdür. Fakat ağanın toprağını kiralayarak üreticilik yapıyorsa sömürünün tam feodal bir sömü rü olduğu söylenemez. Buna karşın, ortakçılıkta yan feodal bir sömürünün söz konusu olduğu ileri sürülebilir. Feodalizrnin son aşaması olan, para-rant sömürüde ise emek veya ürün değil, doğrudan doğruya para söz konu su dur. Bu aşamada, ilkel bir kapitalizmin artık yavaş yavaş gelişmekte olduğu görülmektedir.
520
Durumu ana hatlanyla bu biçimde ortaya koyduktan
sonra, ilişkilerin başka bir yönünü daha incelemekte yarar
vardır. Bu. ilişkilerin kapitalist olim, yani kapitalizme bakan yönüdür. Bunu belirtmek için örneğin bir göçebe aşireti ele
alalını. Göçebe aşiret topluluklannda üretım her ne kadar
tüketım için yapılıyor görünüyorsa da. belirli bir tüketim fazlası görmek mümkündür. Bu üretim fazlasını, göçebe aşl
' ret kendi dışındaki birtakım kurumlarla ilişkiler kurarak de ğerlendlrtr. Bunlar sırasıyla, çerçi. kasaba tüccan. kent tüc
candır. Çerçi. kasabadan sağladığı bir miktar para. ya da kredi ile şeker. çay, bisküvi, oyuncak, incik-boncuk şatın
alır. Bu yükünü genellikle bir katıra yükler ve zoma zoma
gezerek satar. Bu alış-veriş para karşılığı olmaktan çok. mal
takası biçfmlnde olur. Çerçi verdiği basit tüketım maliarına
karşı, yün. kıl, kitre (kitre yağı otlardan sağlanan bir madde olup zamk endüstrisinde kullanılır) alır.
Göçebeler. çerçiden başka, kasaba tüccan ile de ilişki
kurarlar. Bu alış-verişte pazarlık yoktur. Göçebelerin sattığı
mallarda bir değişiklik olmamasına karşın. bu kez aldığı mallarda değişiklik olmaktadır. Sattıklan yün, kitreye karşı
lık. ayakkabı, elbiselik. giyim-kuşam malzemesi, kapkacak alırlar. Bu alış-verişte para söz konusu olup, % 50-60 mal
değiş tokuşuna karşılık % 40-50 para ödenir.
Göçebelerin üretım fazlasını değerlendirmek için ilişki
kurduklan başka bir kurum da kent tüccandır. ilişkilerin
bu düzeyinde. hem ekonomik ilişkilere konu olan araç ve ge reçler hem de mekanizma farklıdır. Burada göçebenin paza ra götürdüğü başlıca ürünü koyun ve yündür. Peyn1r vs. bu
aşamada değerini yitirmiştir. Tüccar aldığı koyun ve yüne
karşılık para ya da kredi verir. Ancak ·burada bir başka ek sömürü daha görülmektedir. Bir tüccar, ya bir başka tücca
rın göçebelerin malını almasını önlemek için ürünün üretil
mesinden çok önce, göçebenin paraya ihtiyaç duyduğu bir zamanda para vererek göçebeyi kendine bağlar. Böylece ,
hem göçebenin malını zamanından önce daha ucuza almış olur hem de göçebenin fiyatın saptarunasında büyük rolü olan rekabetini daha başlangıçta önlemiş olur. Bir tüccann,
bazen her yıl, aynı göçebenin ürettikleri� aldığı da görülür.
Bu alışveriş doğrudan doğruya. tüccarın çadırları ·ziyareti sı rasında, yani doğrudan doğruya sürünün başında olur.
.
52 1
Görü lüyor ki, çerçi, kasaba t ü ccan ve kent tüccan, gö çebe ekonomisinin bünyesinde aynı zamanda ve aynı yerde olabilmektedir. Bütün bunlar, göçebe aşiretin dışarı ile olan ilişkilerinin yoğunlaşması sırasında birbirlerini izleyen eko nomik ilişkiler değildir. İçiçe bir durum göstermekledirler. Çerçi ile olan ilişkiler, feodalizmin daha aşağısında olan bir üretim ilişkisidir. Çünkü burada para söz: konusu değildir. Kasaba tüccan ile olan ilişkiler feodal bir nilelik göstemlek tedir. Çünkü göçebe, yün , kel, peynir gibi bazı ü retin1 fazlası
mallarını satmakta. bunun karşılığında gaz:, bez:, tuz: gibi ih tiyaç maddelerı almaktadır. Dolayısıyla değiş-lokuş olup pa
zar için: üretim söz konu su değildir. Fakat çerçi ve kasaba tüccan ile olan ilişkiler. göçebeler bakımından feodalizmden daha aşağı ve feodal nitelikte olduğu halde, çerçi ve kasaba tüccan bakunından feodal niteliği biraz: aşmaktadır. Çünkü
az da olsa bir birikim söz: konusu dur. Kent tüccarı ile olan
ilişkilerde bu ikileşme çok daha belirgindir. Kent tüccarının, aşirete bakan yönü feodal olduğu halde, büyü k kent tüccarı na bakan yönü kapitalistlir. Çünkü , kent tüccarı (buna tefe ci de diyebiliriz) aşiretlerden koyunlan toplarken. feodal tö relerden yararlanır ve bu
töreleri
kendi çıkarianna göre
kullanır. Hayvanları daha büyük tüketim pazarlannda de ğerlendirmeye başladığı zaman,
artık feodal değildir.
Ba
tı'daki kapitalistlerle ilişki kurarak onlarla b ü tünleşmeye ça lışır. Bu durumda, aşiretin ekonomik ilişkilerinde feodal ve kapitalist olmak ü zere başlıca iki yön görü lür. Aşiretler için düşünülen bu ikili ya da üçlü oluşum. Do ğu Anadolu 'daki öteki sosyal yapılar için de ileri sürülebilir. Örneğin Urfa'daki bir toprak ağasının köylülerle ilişkisi ta mamen feodal bir nitelik göstermektedir. Yani Urfa'daki top rak ağası. yer yer "emek-rant" , "ürün-rant" veya "para-rant" biçiminde bir sömürü yapmaktadır. Her üç aşamada da üst yapı kurumlan son derece güçlü ve etkilidir. Gazetelerde yer al.an aşağıdaki gazete haberi ağanın gücünü göstermesi ba kımından önemlidir: "Siverek'te bir köy ağası, çobanı Meh met Bilecik'i emrini yerine getirmediği için ellerini bağlayarak duvara dayamış ve öteki köylülere lbret olsun diye tüfekle delik deşik ederek öldürmüştür. 30 Haberde önemli
30. Cum huriyet, 7.2 . 1 970. 522
·
olan, ağanın bir adamı öldürmesi değil, çobanını başkaları
na ibret olsu n, bir başkası kendisine , daha doğrusu ağalık kurumuna karşı çıkmaya cesaret e demesin diye . elini kolunu
bağlayıp duvara dayayıp öldürmüş olmasıdır. Bu davranış, · feodal törelerden kaynağını alan bir zulüm çeşididir. Doğulu
ağalar. feodal sömürü
sonucu biriken artık
ürünü Batı'daki kapitalist pazarlarda değerlendirmek iste
mektedirler. Ağalann Batı'daki kapitalisOere bakan bu yönü artık feodal değil, kapitalist olup, ağalar. Batılı kapitalistler le bütünleşme çabasındadırlar. Aynı şey, şeyhler ve aşiret
reisieri için de söylenebilir. Bugün. Doğulu her ağa. şeyh ve aşiret reisinin Balı Anadolu'da gayrimenkul ve ticari işletme si vardır. Çünkü bu kişiler Doğu Anadolu 'daki feodal töreler
den yararlanarak sömürü yapmakta, sömürü sonucu doğan
a rtık-üıii nü de Batı Anadolu'da yatırmakta yani orada de
ğerlendirmektedir.
Görülüyorki,
Doğu Anadolu 'da.
çeştlli
ürelim biçimleri aynı anda. aynı yerde, yan yana, iç içe göz
lenebilmektedir. Fakat, bu konuda feodal ve kapitalist ilişki
lertn oranını kesinlikle belirtmek olanağı yoktur. Çeşitli üre tim
ilişkileri,
hakim
bir
üretim
sürecine
göre
biçimlenmektedir. Bu hakim üretim süreci elbette kapita lizmdir. 3 1
B.
DEGİŞİM
Son yıllarda nüfusun büyük bir hızla artışı, temeldeki
ana sorunun yani toprak dengesizliğinin çok daha açık bir
biçimde ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Doğu Anado lu'daki nüfus artışı ortalaması, Türkiye ortalamasının üs tündedir. olan
1 946- 1 965 arasında Doğu Anadolu'da % 028 . 8
nüfus
artışı
hızı
aynı
dönemde
Türkiye
içtn
%
0. 26.5'dir. Kent ve köylerdeki nüfus artışlarının tncelenmesi
de ilginç sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Doğu kentiertnde % 43 olan nüfus artışı, Türkiye ortalamasında % 34 , Doğu
köylerınde % 024 olan artış hızı tse Türkiye için % O 2 1 'dir.
Doğu'daki nüfus artış hızının, zaten doğal ölçülerin üs tünde olan Türkiye ortalamasının da üstünde oluşu tabanın
31 . Korkut Boratav, Tarımda Hakim Ü retim Ilişkisi Ü zerine, PDA, 1 -1 5 Ocak 1 970, s . 1 79-1 80. .
523
yukanya yaptığı baskının önemini artınnaktadır. Nüfus artı şıyla beraber toprak. yayla. iş, konut gibi yaşamak için ge rekli olan istekler de artmakta ve dinamizm kazarunaktadır. Bugün, devlete yöneltilen, devlet tarafından karşılanması is tenen bu isteklerin, dönüp dolaşıp toprağı denetimi altında tutanlarca karşılanmasının istenmesi kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Doğu Anadolu'da statükoyu parçalayacak tek un sur, . nüfus artışı ve bu oluşumun tanındaki makinalaşma ile diy�log kurma durumuna gelmesidir. Zira tarımdaki ma kinalaşma yani traktörleşme hızı, Doğu Anadolu'da daha yüksektir. 1 965- 1 966 yıllarında Türkiye'deki traktörleşme oranı % 1 9 iken. Doğu Anadolu'da % 46 d ır. 1 966- 1 967 yıl lannda aradaki bu farkta önemli bir değişiklik olmamıştır. Bu makinalaşma sonucu, iyi ya da kötü tanm alanında ça lışma olanağı bulan büyük bir köylü nüfusunun tanrn sek törü dışında iş aramasına yol açmaktadır. Öte yandan. do ğal ölçülerde bir kentleşme olayı olmadığı, yani tamamen demografik bir yığılma olduğu için yukanda belirttiğimiz zo runlu nedenlerle tanm sektörü dışında kalan bu köylü nü " fusun fonksiyonel duruma getirilmesi de son derece güçtür. Bunun başlıca nedeni sanayileşmenin son derece zayıf ol masıdır. Geniş halk yığınları üzerinde egemenlik sağlayan kişiler. temeldeki çelişmeyi çok iyi değerlendirdiklerinden, ana sorunu gizlemek ve bu halkın bu konudaki bilinçlerune sini önlemek için hem halka baskı yapmakta, hem de kamu oyunun dikkatini ana sorun dışındaki konular üzerinde yo ğunlaştınnaya çalışmaktadırlar. Temeldeki ana sorunu gtzleyen etkenlerden birisi, çeşitli tarikat ve mezhep gruplannın çatıştırılması, irticaın körük lenmesi, öteki etken ise özü itibaoyla ilerici ve toplumsal bir içeriğe sahip olan Kürt milliyetçiliği fikrinin kullanılmasıdır. Milliyetçilik fikrinin ilerici ve toplumsal özlere sahip ol duğu şüphestzdir. Ancak, hakim sınıf, milliyetçilik fikrini kendi sınıfsal çıkarlan doğrultusunda kullanmaya başladığı zaman, ileri özde yozlaşmaktadır. Milliyetçilik anlayışının, yeni fikirlere, özellikle devrimci fikirlere kapalı olduğu, top rak ağaları, şeyhler ve aşiret reisieri tarafından iddia edil mektedir. Örneğin bu nedenle, milliyetçi kişinin, kendi ağa sını, şeyhini, aşiret reisini sevmesi gerektiği görüşünün geniş ölçüde yayılmasına çalışmaktadırlar. ·
'
524
Ağaların kullandığı başka bir taktik, doğrudan doğruya baskıdır. Ağa. halk üzerinde bu baskıyı, her geçen gün artır dığı silahlı adamlan ile sürdürmektedir. Halk üzerinde haklı olarak ters tepkilere yol açan bu baskıya karşı, yeni yeni di� renme yollan aranmaktadır. Kamuoyunca, eşkıyalık diye bi linen eylem, hakim sınıfların Doğu halkı üzerinde sürdür meye çalıştıklan bu baskıya karşı, halkın giriştiği özel bir direnme biçimidir. Öte yandan, az nüfuslu ağa köylerinin hemen yanında kurulan ve nüfusları gittikçe artan köylerin durumu da il ginçtir. Ağa, b u . çözülmeleri baskı yolu ile önlemeye çalıştığı andan itibaren, feodalitenin bünyesinde bulunan az-çok hu kukilik ve meşruluk durumu kaybolmakta, derebeyi niteliği ne bürünmektedir. Bütün bunlara karşın, halkın aradığı ve denemeye çalış tığı yeni direnme yollannın henüz sınıfsal bir bilinç kazandı ğı söylenemez. Doğu'da silahlı çatışmalar ve anlaşmazlıklar henüz, ağalar ve aşiret reisieri arasında sürüp gitmektedir. Ağa ile köylüsü , aşiret reisi ile aşiret üyesi arasında şimdilik bir çatışma olmamaktadır. Köylüler, hala. ağalarm veya aşi ret reisierinin kendi aralanndaki çıkar kavgalarında "vurucu güç" olarak kullanılmaktan kurtulamamışlardır. Bu değerlendirmeler,
1967 yılı yaz aylannda yapılan
"Doğu Anadolu'nun geri kalmışlığını protesto mitingleri"nde somut bir biçimde ortaya konmuş ve belgelenmiştir. Miting ler, başlangıçta Doğulu toplumcu aydınlann. feodal düzene ve bu düzeni sürdürebilmek için her çareye başvuran Doğu lu ve Batılı egemen sınıflara karşı bir protesto hareketi ola rak başlamışsa da, giderek tabanda geniş yankılar doğur muş ve aydınlarm halk yığınlan ile diyalog kurmalannı sağlamıştır. Mitingierin bir özelliği de, mitingiere topraks12i veya az topraklı ve emeği ile geçinenler yanında, ağa, şeyh. bey, seyit ve aşiret reisi gibi üretim ilişkilerini elinde bulun duranların da katılmalandır. Üretim ilişkilerini denetleyen bu egemen sınıflarm mitingiere katılmalannın üç önemli ne deni vardır. Birincisi, kamuoyunun temel toplumsal yapı çe lişkilerinde bilinçlenmesini önlemektir. İkinci neden, Kürt halkının hor görülmesini protesto etmektir. Üçüncü neden ise Doğulu egemen sınıfların kapitalist ağa olma özlernidir.
525
Doğulu ağalar. Batı'daki toprak ağalannın birikim yaparak
kapilalist ilişkiler kurduklarının ve çok daha zengin oldukla
nnın artık farkına varmışlardır. Bu özlerndir ki, Doğulu ağa lan böyle ilişkiler kururak, daha çok birikim, daha çok yatı
rım
yapıp
daha
zorlamaktadır.
çok
Ç ü nkü,
kar
sağlamak
amacını
gütmeye
feodal ilişkiler düzeninde , birikim
çok az ve yatırım olanakları çok düşük olmaktadır. 32 İşte
bunu değerlendiren ağalar, kendi çıkarlan için mitingiere k:ıt ılıııışlar.
Doğu-Batı dengesizliğini ileri sürerek devletin
Doğu 'ya el almasını. özellikle yol. baraj . su kanalları, gübre
leme gibi altyapı tesislerinin kurulmasını istemişler ve iste
mektedirler. Devletin, Doğu 'da saydığunız altyapı tesislerini
gerçekleştirmesi aslında feodal ilişkilerin tasfiyesini hızlan
dırmaktadır. Ç ünkü, h aberleşme ve u laştırma olanaklannın
ve bunların gereği olan teknik bilgilerin yoğunlaşması sosyal
yapılann gerek iç bünyelerini, gerek dış ilişkiler alanını er geç değiştirecek, daha dinamik ve yoğun insan ilişkileri, ki
şisel bağiann çok büyük rol oynadığı geleneksel ilişkilerin
yerini alacak ve böylece feodal ilişkileri tasfiye edecektir.
Ağalann, şeyhlerln ve aşiret reislerinln. yer yer baskı ku lla narak denetimleri altında bulundurduklan mülkiyet ve üre
tim ilişkilerini sürdüreb ilmeleri güçleşmekte, nüfu s artışı ve tarımdaki makinalaşmanın temelde doğurduğu baskı. bun
ların silahlı baskılarını aşacak biçimde gelişmektedir.
C.
DEGİŞİMİN DİNAMİGİ
Türkiye ekonomik bakımdan dışa bağlı bir ülkedir. Dışa
bağunlılık, ekonomik ve toplumsal değişmenin temel dina
miklerinin Türkiye'de değil. Türkiye'nin dışında aranması
gerektiğini ortaya koyar. Bilindiği gibi, toplumların ve üretim
güçlerinin gelişim süreçleri içinde, feodalizmi yıkan tek kuv
vet vardır: O da toprak sahibi ve köylü tarafından bölüşülen ürünun. köylüde kalan ve tüketim fazlası olan kısmının,
köylük alanlar dışındaki pazarlarda tefeci ve bezirgan ser
mayesine dönüşümü biçiminde olur. Fakat Doğu Anado lu'da meydana gelmeye başlayan yeni süreç böyle bir iç de
namizm
sonucu
olmamakta,
doğrudan
doğruya,
32. Mete Akyol, Satılı k Köy Var, Hürriyet, 1 0-1 4 Mayıs 1 970. 526
toprak
ağası, aşiret reisi gibi feodallerin kapitalist kişiler haline gel meleri biçiminde olmaktadır. Doğulu egemen sırufiar. Ba tı'daki egemen sını11arla bütünleşme süreçleri içinde, kapila list kişiler durumuna geldikleri zaman, daha çok sömürebileceklerinin bilincine varmışlardır. Bu olay. ekono mik ve toplumsal değişimin iç dinamiklerden çok dış dina mikler sonucu ortaya çıktığını açıkça göstermektedir. Çün kü, Batı'daki egemen sınıflar da buıjuva devrimi sonucu , kendilerini ve toplumu yenileyerek buıjuva olmamışlar, em peryalizm ile bütünleşerek birikim yapmışlardır. Bu bakun dan Doğu'da meydana gelen bu yeni oluşum, Tanzimattan beri meydana gelen dışa bağlı değişim çizgisine uymaktadır. . Görüldüğü gibi, Doğu Anadolu'da feodalizm devrimci ·Ol mayan bir yolla çözülmektedir. Feodalizm, feodaller dışında ki sınıf, yani ticaret buıj uvası tarafından tasfiye edilmeye çalışılsaydı, bu devrimci bir yol olurdu. Oysa. Türkiye'de ekonomiyi tamamen denetimi altına almış olan emperyaliz min baskısı, toplumun iç dinamiklerini bile işlemez duruma getirmekte, feodal sınıf tasfiye edileceği yerde, kendi kendini yenileyerek kapitalizme varmaya çalışmaktadır. Doğu Anadolu'da kasaba ve kentlerde oturup köyde top rak sahibi olan ailelerin, toprak sahibi genel aile sayısına oranı, bunların denetimleri altında bulundurdukları toprak lann genel tarım arazisine oranının incelenmesi ilginç so nuçlar ortaya koymaktadır. Bir kez, topraklar geniş ölçüde kasaba ve kentlerde oturan toprak sahipleri tarafından de netlenmektedir. Bu oran. Diyarbakır'da % 88, Urfa 'da % 77'dir. Bu illerde köyde oturan ve asıl üretici olan çiftçi aile lerin sahip olduklan topraklann oranı ise % 12 ve % 23'tür. Ayrıca toprak sahibi ailelerin tümünün Urfa'da % 6'sı, D i yarbakır'da ise % 3'ü oturmaktadır. Toprağın, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep illerinde ortalama olarak o/o 70'i, 1 8 Doğu ilinde Ise % 30'u, kentlerde oturan toprak sahiplerinin elinde bulunmaktadır. Kentlerdeki toprak sahibi ailelerin ta mamı mutlak rant sahibidir. Çoğu yerlerde pazar için üretim söz konusu olmadığı iÇin diferansiyel rant da söz konusu değildir. Yani toprak sahibi köye kahyasıru bırakmakta, ken disi ise kentte, toprak dışında yeni denetim alanlan yarat maya çalışmakta, ticart faaliyetlere katılmaktadır. Bunun <
527
yanında, han, apartman. otel, sinema. dükkan gibi işletme lerin sahibi olmakta, büyük şirketlerin y�tkili satıcılık ve ba yiliklerini satın almaktadırlar. Bu. kent ve kasabalarda olu şan yeni bıiıjuva ile feodal aristokrasinin ayniyetini ortaya koyar. Bu durum. feodal ağalann yavaş yavaş Batı'daki ege men sınıflada bütünle'ştiğini göstermektedir. Bu bütünleş meyi iyi izlemek gerekir. Öte yandan feodal mülkiyet ve üre tim
ilişkilerini
denetim
altında
bulunduran
ağalann
köyle�den kasaba ve şehirlere doğru kayması. bu ilişkilerin köyde olduğu gibi, kasabalarda ve kentlerde de denetlenme si demektir. Bu ise kent ve kasabalann esas amaç olan kır sal alanlan denetim altında tutması değil, tersine, kırsal alaniann kasaba ve kentleri etki altına almasıdır. Bu durum Doğu Anadolu'da, kentlerde hızlı bir nüfus büyümesi olduğu halde, neden hala sermaye birtk1minin yapılıp daha ileri üretim
düzenine
geçnemediğini , açıklamaktadır.
Çünkü
kentlerde oturan ağa aileleri için önemli olan toprağın ken disi değil, onun getireceği gelir yani ranttır. Teknolojinin ve toplumsal ilişkilerin geriliği ise birikimi engelleyen başka bir nedendir. Bunun ötesinde Doğulu egemen sınıflann. Ba tı'daki egemen sınıflada bütünleşme olanaklannın artması. Doğu'da yaratılan artık ürünün Batı'da değerlendirilmesi so nucunu doğurmakta, bu ise Doğu'daki birikimi yine engelle mektedir.
III. FEODALİZMİN KAÇINILMAZ SONUCU ULUS ve ULUSÇULUK.TUR A.
AŞİRET FEODALİZMİN, ULUS KAPITALİZMİN SİYASİ KURUMUDUR .
Doğu Anadolu'da temelden gelen köklü bir değişim var dır. Bu değişim feodalizinin kapitalizme doğru evrildiğidir. Ve bu evrim, Türkiye'deki hakim üretim ilişkisi olan az geliş
miş kapitalizme göre biçim alarak devarn etmektedir. O hal de, Doğu Anadolu'da henüz oluşmakta olan değişimin yine egemen sınıflar lehine bir değişim olduğunu görrnek büyük
bir zorunluluktur. Fakat geniş halk yığınlan yararına mey dana gelecek bir devrimin de, ancak bu oluşum içinde gizli olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir.
528
Feodalizm kapitalizme dönüşürken siyasi planda ulus
ve ulusçuluğu yaratması çok doğal bir olaydır. Siyasi ikti
darlar, bugüne kadar Doğu Anadolu'yu her yönü ile ihmal
etmişler ve orada yatınm yapmamışlardır. Fakat şimdi, Do
ğu'nun ağaları, beyleri, şeyh ve seyitleri de kapitalistleşrnek istemekte ve siyasi iktidarlar da bu istekiere · cevap vermek
tedir. Nitekim son yıllarda Doğu Anadolu'da baraj . su kanal lan. yol, fabrika vs. gibi altyapı yatırımıanna hız verilmiştir.
Ekonomik ve toplumsal alanda meydana gelen bu değişimin
siyasal planda , aşiret şeklindeki toplumsal ve siyasal örgüt leşme siı:ıtemini yıkıp çok daha ileri bir aşama olan ul uslaş
ma sürecini başlataeağı da şüphesizdir. Uluslaşmanın belli başlı dinamiğinin yine toprak mülkiyetinde aranması yerin
de olur. Kapitalistleştikleri zaman, sömürüyü çok daha iyi
sürdüreceklerini anlayan. Doğu'nun feodalleri süratle maki
nalaşmaya başlamışlardır. MakJnalaşma, traktör ile el emeği arasında bir çelişki doğurmi..ıştur. Bu çelişki tamil sektörün
de çalışan bir yığın köylünün kentlere akın etmesine sebep
olmaktadır. Sahte de olsa bir şehirleşme başlamakta ve hız
la gelişmektedir. Endüstri yatırımlannın bu gelişmeleri hız
landımcağı şüphesizdir. Bütün bu oluşum içinde aşiretler arasındaki kaleler yıkılacak, aşiret sisteminin değerleri yıkı
lıp ulusal değerler önem kazanacak. alım satım kapasitesi,
büyük şehirlerin meydana gelmesi ve nüfusun hızla artması
bu oluşumu hızlandıracaktır. FeodaliziDin yıkılışıyla birlikte
bu oluşumun meydana gelmesi kaçınılmazdır. Zira aşiret fe odalizmin, ulus da kapitalizmin siyasi kurumudur. Herhan
gi bir bölgede kapitalist ilişkiler yoğunlaşırken aşiret örgüt
lerini ayakta tutmanın hiçbir olanağı yoktur. Bu oluşum
içinde değer kazanacak en önemli şey, Kürt dili, Kürt edebi
yatı, Kürt folkloru ve Kürt tarihi araştırmalandır. Öte yan
dan "Kırmanç" da değer kazanacaktır. Bilindiği gibi Osmanlı
İmparatorluğu'nda
ümmet
ideoloj isi
hakim
olduğundan
Arap olmayanlar hor görülmüştür. Hor görülenler arasında
Türkler ve Kürtler de vardır. Osmanlı .egemen sınıfları gerek "Türkmen"!, gerekse · "Kırmanç"ı daima küçümsemişlerdir.
Bugün Orta Anadolu'da analar, oğullarına kızdıklan zaman,
hala Türkmen derler. Bir kişiyi yüceltmek için ise "Eski Os
manlı" deyimi kullanılır. Fakat Cumhuriyetle birlikte (Bu
nun daha önceki yıllara inen temelleri de vardır) Türk halkı
529
hıZlı bir u luslaşma süreci içine girdiği için Türkmen değer kazanmıştır. Kım1anç ise Doğu'da hala aşağılanan bir an lamda kullarulmaktadır. Kürt halkı uluslaşma süreci içine girdiği zaman Türkmen gibi Kırınanç da değer kazanacaktır. B.
HALKLARIN HORLANMASI ULUSLAŞMA SÜRECİNİN BAŞIAMASIHA SONA ERER
O�manlı İmparatorluğu'nda. siyasi bir ideoloj i haline ge len ümmetçilik, milliyellerin ortaya çıkinasını önlüyordu . Önemli olan şu veya bu ulustan olmak değil. Müslüman al maktı. "Şeref milliyelle değil. takva iledir" deniyordu .33 Bu durumda. Müslüman olmak büyük bir övgü kaynağı olduğu halde, milliyetler durmadan küçümseniyordu . Ömeğin Nai ma. Türklerden söz ederken "etrak-ı bi idrak" (idraksiz Türk ler) diyordu. Şu olay da çok llginçtir:
"Silahtar Mülazim başı Tekeli Ali, bir kaba Türk ol makla onun bu vazifesini hazmetmezler idi . Burada karşı durup yave söylemekle hançer üşürü p katlettiler. Sonra dağılıp çad ıriarına gittiler. Sonra mülazı m baş ı nın öldürül mesi üzerine fitne sükunet bu ldu . )34 Naima Tarihi'nde bu çeşit ifadelere sık sık rastlanmak tadır� İran'da gelişip büyüyen Şii hareketı Anadolu 'da da bü33. Muhammed Ebu Zehra, Ebu Hanife, Çev. Osman Keskioğlu, Diyanet işleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1 962, s. 5. 34. Naima Tarihi, Cilt lll, çev. Zuhuri Danışman, Zu huri Danışman Yay ı nevi, istanbul 1 969, s. 1 062. Bu olay hakkında kitabı Türkçeye çev i� ren Zuhuri Danışman şöyle diyor: "Şu ifadede, çok dikkate şayan bir hakikat apaçık görülmektedir. Naima bu hakikatı bilerek veya bilme yerek olduğu gibi nakletmekte, o günleri garip ve teessüfe şayan ay nen bize aksettirmiş olmaktadır. Baştan başa devşitme H ı ristiyan ço cuklarından teşekkül eden Yeniçeriler, bir Türk'ün m ü laz ım başı olmasını bir türlü hazmedemiyorlar. Çok dikkate şayan değil mi? Asıl unsuru Türk olan bir imparatorlukta bütün vazifeler Türk olmayanla rın olacak ve Türk olanlar daima ikinci ve sonu ncu safta bulunacak. insan ı n bu kanaata inanamayacağı geliyor ama hakikat böyledir." a.g.e., s. 1 062.
530
yük bir gelişme göstermeye başladığı zaman. Osmanlı azan lanndan biri Şah İsmail' e şöyle sesleniyordu :
"Tahtı nda başına murassa pelid Bi-idrak etraki eyledin mürid."35 . Din ve Üretim İlişkileri bölümünde belirttiğimiz gibi, Şii hareketı Anadolu 'da daha çok Türkler arasında gelişme ola nağı bulmuştur. Osmanlı ozanı "avanak Türkler"le
ilişki
kurduğu Için Şah İsmail'i suçladığı gibi, Şii hareketini de küçümsemektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin horlanma sı ile ilgili olarak Ziya Gökalp şöyle diyor:
"Sururi'nin Reti-i Amediye hitap ettiği , Men ve tührdüne şehrimki men Türk ve Kürt." Manası: Ben Türküm sen Kürtsün. fakat ikimiz d e şeh riyiz mısraından da anlaşılacağı gibi, şehri ne Türk. ne Kürt.
Arp. ne Arnavuttu . Bütün milliyetlere düşman bir heyet U. Bu heyet, Arabı beğenmez, Kürdü küçümser, Lazla eğle ne
nir, Türkü hor görürdü . Ahmet Vefik Paşa'nın
Müntehibat-ı Durubu Emsal
isimli kitabını açarsanız. millet isimlerinin karşısında müna
sebetsiz birtakım laflar görürsü nüz. Ş ehri (İstanbul'lu)lerden gelen bu sözler sahiplerinin zihniyetin! açıkça göstemlekte dir. Bunlardan yalnız Türklere ait olanlarını naklediyorum:
- Türk atma binince bey oldum sanır. - Türk olana şehir içi zindan olur. - Türk pohpohu, Acem pehpehi sever. - Türk işi ödünçt ür. - Türk ne bilir bayramı, lak lak içer ayranı. - Türk -ve tosun çünkü doğdu anadan, öğüt aldı eşek ile danadan. - Türkün aklı sonrada n gelir. _ - Türkün derneği olmaz. - Türke beylik vermişler, ilkin babası n ı öldürmüş. 35. Naima Tarihi, Cilt . l l l, s. 1 1 80-1 1 8 1 , Cilt IV, s. 2599, 2688, 2738. 531
Bu şehrilerin (İstanbullulann) kitaplanndan millet isim leri daima Etraki bi idrak (idraksiz Türkler) , Ekradı bedni had (kötü tabiatlı Kürtler) gibi alaycı ve hor gören ifadelerle yazıhrdı. Bu hal milliyetçilik akımlannın gelişınediği zaman larda o kadar dikkati çelaniyordu . Fakat son zamanlarda milliyetçilik akunlannın büyük bir nüfuz kazanması üzerine Türkler ve oteki milletler bu bakaretiere tahammül edeme meye başladılar. Milliyetçilik fikrini İslam aleminde ilk gerçekleştirmeye çalışanlar Araplarla Arnavutlardır. İstanbullular kendilerine, "Şehrr namını veriyor, taşralılara ise coğrafi yakınlığa göre Arnavut, Arap, Kürt. Laz diyorlardı. Rumeli halkı genellikle Arnavutt u . Karadeniz salıili yalnız Lazlarla, Şarki Anadolu yalnız Kü rtlerle meskündu . Böyle bir coğrafi yakınlıkla her hangi bir milliyet ünvanı olmayanlar da durumu kurtarmak için durumunu daha parlak gördüğü birine gönüllü yazılı yordu . Bu suretle aslen Türk olan birçok genç Arnavutlukla, Araplıkla. Kürtlükle iftihar ediyord u . Türk'ü benimseyen bir tek fert yoktu . Türk kelimesini ayıplı ünvanlar gibi kimse üzerine alınıyordu ! Türk "Doğu Anadolu 'da Kızılbaş. İstan bul'da kaba ve köylü" manalannda idi. 36 Bir yazısında bu konuya değinen yazar İlılan Selçuk şöyle diyör:
". . . Bu memlekette bir vaktiler Türk kelimesi bile ya dırganırdı. Milli Mücadele kuşağı Türklüğü benimse rnek için kaç ateş çemberinden geçti? Harbiye Ku mandanı, öğrenci arasında Türkçülük akımları nı kovalar, böyle tehlikeli fikirlere sarmış öğrenciyi ceza landırırdı. Bugün yetmiş yaşına basmış olanlara yirmi , yaşındayken: - Söyle bakalım, sen nesin? diye sorulunca cevap verirlerdi: - Müslümanım. - O senin dinin. - Osmanlıyın. 36. Ziya Gökalp, Türkleşmek, lslamlaşmak, Muasırlaşmak, Serdengeçti Neşriyat ı , Ankara 1 963, s. 24-27. 532
- O senin uyruğun. - Peki neyim ben? - Türksün. Ve kendisine 'Türk' denilen kişide başiardı bir ra hatsızlık. Çünkü Türk, kaba köylüye verilen aşağılatıcı bir sıfattı. Milliyetçilik bilinci Osmanlılık şuuru nda üste çıkmasın, ümmetçilik bilincini eritmesin diye Türk keli mesi afaroz edilmiş, Türkçülük tehlikeli ve aşırı bir akı m sayılmıştır. Balkan Harbi'nden istiklal Savaşı so nuna kadar on bir yıllık kan ve ateş sınavından geçen milli bilinci keskinleştirdiler. Yüce Gazi Mustafa Ke mal'de şimdiki Batıcı beylere gereksiz gibi gelen: - 'Ne mutlu Türküm diyene' gibi sözlerle Türk ol manın övünç verici bir alg ı sayı lması gerektiğini i nanç la savundu. Türklüğümüzü benimsedik ve Osmanlı devrinde Istanbul aydınına: - Sen Türksün . . . denildiği zaman doğan rahatsız-" lık yok oldu. M illet olmak aşamasinda beraat edip. kafalara otur du Türklük. 37 Birinci Dünya Savaşı sırası nda Suriye, Filistin ve Hicaz'da herhangi bir kişiye: - Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabı nın: / - Estağfurullah! olduğunu Falih Rıfkı Atay yazmaktadır:·Ja Görüldüğü gibi, bir zamanlar horlanan "Türk" adi, Türk halkının uluslaşma sürecine girmesiyle değer kazanmış ve övünülecek etken olmuştur.
C.
ULUSLAŞMANIN DİNAMİCİ ve İLERİCİ TÜRK AYDINLARININ 1EMEL ÇELİŞKİSİ
Doğu Anadolu'da feodal üretim ilişkilerinin ve feodal tö-
37. llhan Selçuk, Proleter Millet, Cumhuriyet, 24 Eylü i 1 970. 38. Falih Rıfkı Atay, Zeytinda{Jı, 1 000 Temel Eser serisi, lstanbul 1 970, s. 36-40. 533
relerin, varlığını sürdürdüğü bir gerçektir. Gerek üniversite ye. gerekse basın ve TRT'ye mensup ilerici Türk aydınlan b u konuyu aydınlığa kavuşturmaya çalışmakladırlar. Ancak, burada düşünülen amaç, feodal üretim ilişkilerinin varlığını saptamak değil, var olan ilişkilerin çözülüş ya da çözülmeyi şinin ortaya kayacağı sonuçlara değinmektir. Prof. Mübeccel Kıray,39 Prof. Nermin Abadan,40 Prof. Mümtaz Soysal , 4 1 Prof. İbrahim Yasa ,42 Prof. Fehmi Ya vuz,43 Prof. Cahit Talas,44 Prof. Bahri Savcı,45 Doç. Orhan Tü tengi1,46 D oğan Avcıoğlu ,47 Muzaffer Erdost,48 Mihri Bel li,49 Nadir Nadi ,50 Çetin Altan,5 1 İlhami Soysai.52 İlhan Sel39. I kinci Beş Yıll ık Planda Köy ve Köylü Sorunu, Mülkiyeliler Birliği dergisi, Sayı 1 2, Temmuz-Eylül 1 968 Ankara. 40. Parlamentolar Yeterli midir? 20 Ocak 1 969, Milliyet. 41 . Anayasaya Giriş, Ikinci Baskı, SBF Yay ı n ı , Ankara 1 969, s. 206. 42. Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, TODAIE, Ankara 1 970, s. II I-V. 43. Dave Kuşları Gibi, Milliyet, 1 6 Nisan 1 970, Doğu nun Sorunları , M illiyet, 30-3 1 Ekim 1 970 ve 1 Kas ı m 1 970. 44. 8. Eğitim Şurası Için, Milliyet 1 . Ekim 1 970. 45. U lusumuz D urumu Bilmali ve Düşü nmeli, Cumhuriyet, 6.8. 1 970. 46. Az Gelişmenin Sosyolojisi , IFY, Istanbul 1 970, s. 1 29. 47. Türkiye'nin Düzeni, Dün-Bugün-Yarın, Bilgi Yay., Ankara 1 968, s. 303; Takke D üştü, Devrim, Sayı 1, 2 1 Ekim 1 969, s. 5. Ayrıca Bk. Devrim Bildirisi, Devrim, Sayı 1 , s. 8. 48. Şemdinli Aşiretlerin Ü retim ilişkileri, Türk Solu, Cilt 1 , sayı 22, 23, 24, 25. Türkiye'de Feodalizm Var m ı? Türk Solu, Ci lt l l, sayı 80-8 1 -82; Doğu Anadolu'da Hayvancı lığın Feodal Karakteri, Ayd ınlık, Cilt 2, Sac . yı 8; Türkiye Tarımındaki Hakim Üretim I lişkileri Ü zerine, Aydınlık, Cilt l ll, Sayı 1 3. 49. Türkiye'de Karş ı Devrim, Türk Solu, Cilt lll, Sayı 64 50. Başlangıç ve Son, Cumhuriyet, 1 4 Kasım 1 969. 5 1 . Çetin Altan Akşam gazetesinin aşağıdaki sayılarında yayınlanan ya zılarında sık sık feodalizmden söz etmektedir: 8 Ş ubat 1 969, 1 O Ma yıs 1 969, 1 4 Mayıs 1 969, 25 Mayıs 1 969, 4 Haziran 1 969, 1 O Tem muz 1 969, 6 Ağustos 1 969, 8 Ağustos 1 969, 25 Ağustos 1 969, 28 Ağustos 1 969, 29-30 Ağustos 1 969, 1 1 Eylül � 969, 2 Ekim 1 969. 52. Akşam gazetesi, 1 3 Eylül 1 970. 5 34
çuk,53 Bülent Ecevit ,54 Şiar Yalçın,55 İsmail Cem,56 gibi du
şünür ve yazarla rmuz yazılarında. Türkiye'de feodali.zmin varlığını sık sık duyurmakta ve işlemektedirler. Hakim üre ttm ilişkisi olarak kabul edilmese bile Mehmet Ali Aybar, 57 Behice Boran, 58 Mehmet Emin Bozarslan, 59 Korkut Bora tav, 60 Ahmet Aras6 ı gibi sosyal bilimciler ve yazarlar da feo dalitenin varlığının hiç olmazsa kalıntılar olarak sürdüğünü iddia ederler. Öte yandan, memleketin kaderinde 50 yıla ya kın bir süredir söz sahibi olan CHP de Doğu Anadolu'nun kalkınması söz konusu olduğunda feodalitenin ve feodal ku rumların nasıl tasfiye edileceğini açıklamaya çalışması, bu konunun varlığını kabu l ettiğini göstem1ektedir.62
· Toplumların genel gelişim yasalanna göre, feodali.zmin kapitalizme doğru çözülüşünün siyasi plandaki en önemli sonucu, ulusu ve ulusçuluğu doğurmasıdır. Bugün, D oğu Anadolu'da hakim olan feodal ilişkilerin en önemli yönü, bir yanda aşiret biçimindeki sosyal ve siyasal örgütlerle, öte yanda da şeyhlik kurumuyla sıkı bir bütünleşme durumun da olmasıdır. Aşiret ise ulustan önce gelen bir siyasi örgüt olup, aşiretler arasında ortak b ir hedef yoktur. Aşiretler ara-
53. ilhan Selçuk Cumhuriyet gazetesinin aşağıdaki sayılarında yayınla nan yazılarında feodalizmden ve feodalizmin üstyapı kurumlarından sık sık söz etmektedir: 20-26 Ağustos 1 969, 9-27 Eylül 1 969, 2-1 1 1 2-20-21 -23-24 Ekim 1 969, 9- 1 1 -1 4- 1 8 Kasım 1 969, 2 Arairk 1 969. Ayrıca Bk. Devrim, Sayı 2, 28 Ekim 1 969, s. 2, Devrim, sayı 4, 1 1 Kasım 1 969, s. 2, 54. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde 1 3 Mayıs 1 970 tarihinde yaptığı koc nuşma, Cumhuriyet, 1 4 Mayıs 1 970. 55. Toprak Sorunu, E lmalı ve Finike Olayları, Akşam, 25 Nisan 1 965. 56. Türkiye'de Geri Kalmrşlrğ r n -Tarihi, s. 367. 57. Bağı msızlık Demokrasi Sosyalizm, Gerçek Yayınevi, Istanbul 1 967, s. 651 . - 58. Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Gün Yayınları, lstanbul 1 968, s. 1 94. 59. Doğunun Sorunları, Toplum Yayını, Ankara 1 966 s. 8.79 60. Gelir Dağılımı, Gerçek Yayrnevi, istanbul, s. 1 34 vd. , 6 1 . Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant dergisi, Cilt 5, Sayı 1 24- 1 25-1 261 27. 62. CHP 1 2 Ekim Seçim Bildirgesi, a.g.e. , s. 1 94 vd. 535
sındaki senlik-benlik, aşağılık-yukanlık, merkezileşmeyi ön·
lemektedir. 63
Oysa kapitalist üretim ilişkilerinin yoğunlaşmasıyla bir· likte aşiretler arasındaki yıkılmaz duvarlar da gevşemekte ve merkezileşme başlamaktadır. Özellikle büyük pazariann ve
63. 1 7. yüzyıl Kürt azanlarından Ahmedi Hani bu durumu şöyle dile g etir· m ektedir: Cömertlik, himmat mertlik Beylik harniyet ve yiğitlik Hep Kürt kabileleri için arıaylanmıştır Onlar kılıç ve himmetle ün salmışlar Cesaretten harn iyetli oldukları gibi Minnetten de nefret ederler Bu hamiyEıt ve yüksek himmattir ki Engel oldu minnet yükünü yüklenmelerine Bunun içindirki hepsi herzaman ittifaks ızd ı r H e r zaman birbirlerine karşıdır v e parçalanı rlar Olsaydı eğer bir ittitakım ız bizim Hep birlikte birbirimize itaat etseydik O zaman dini de devleti de ikmal eder iilm i de hikmet i de elde ederdik Sözler o zaman birbirinden ayırd edilir Gerçek hüner sahipleri çıkardı ortaya Ahmedi Xani, Mem-0 Zin, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Yayın ları, i stanbul 1 969, s. 59 Buna benzer görüşlere Ziya Gökalp'in "Kürt Aşiretleri Üzerinde Sos yolojik Tetkikler" isimli çal ışmasında da rastlamak mümkündür. Ayrıca Şeyh Sait lsyanı · arasında Şeyh Said'in Güney Cephesini m eydana getiren başlıca dört büyük aşiret vardır. Bu aşiret reisieri arası nda Süleymani Ahmedi, Emini Peri Hani, Çanlı Şeyh lbrahim, Şeyh Hasan Fakih gibi Kürt beyleri bulunmaktad ır. Ve bunlar aynı zamanda aşiretlerinin komutanlarıdır. Bu dört aşiret reisinin kendi aralarında bir başkomutan seçip Güney Cephesi Başkomutan ı olarak Şeyh Said'e katı lması gerekiyor. Fakat, aşiret reisieri arasında çıkan çetin kişisel tartışmalardan ötürü bu konuda bir birlik sağlanamaz ve bunların anlaşmazlığından yararlanan hükümet kuvvetleri isyanı ko layca bastırırlar. Bu aşiret reisieri aras ı nda geçen tartışmalar son de rece ilginçtir. Reisler birbirlerine: 536
kentlerin gelişimi ise bu süreci hızlandırmaktadır. Şurası bir gerçek ki, D oğu Anadolu'da toprak ağalığına ve aşiret siste mine dayanan feodal yapı uzun süre yaşayacak gibi görün memektedir. Nüfusun son derece hızlı bir biçimde artışı emeğin bünyesinde, tarnnda görülen makinalaşma ise tek noloj inin bünyesinde değişiklikler yapmakta, bunlar giderek üretim güçlerini, dolayısıyla ü retim ilişkileritti değiştirici bir dinamik olarak belirmektedir. Nüfu s artışı ve makinalaşma gibi temel toplumsal yapı dinamiklerinin işleyişi sonunda kırsal alanlardaki nüfus kentlere doğru kaymakta, kentlerde bu nüfusu istihdam edecek kapasilenin olmarnası düzeni değiştirici dinamikler olmaktadır. Kanımızca Doğu Anado lu'da feodalizmi çözümleyecek tek dinamik bunlardır ve ar tık ürünün birikimi ve paraya dönüşümü ile ilgili dinamik ten daha etkilidir.
O halde Doğu Anadolu'da feodalizm durağan bir sistem değildir. Daha ileıi bir aşamaya geçişin yapıscll dinamiklerini kendi bünyesinde şimdiden taşımaktadır. Bu çözülmeyi ve bunun siyasi planda meydana getireceği değişmeleri çok iyi anlamak ve değerlendirrnek gerekir: Çözülen feodalizmle bir likte ulus ve ulusçuluk şaşmaz biçimde meydana gelir ve bu doğal oluşumun durdurulmasının olanağı yoktur. Çü nkü, bu oluşumu tayin eden, kişilerin istek ve iradeleri ve öznel yargılan değil toplumsal gelişmenin tarihsel doğrultusudur. D olayısıyla , feodal devirde her biri bir feodal beylik olan aşi retler ve aniann mıntıkalan büyük pazarıann oluşumu ile birbirleriyle bütünleşir ve ortak bir h�defe doğru giderler. Böylece eskinin feodal beyleıi yeni düzende kapitalist ağalar, toprağa bağlı köylüler (bir bakıma toprak köleleri) ise hür köylü veya işçi olarak belirirler. Burada ortaya çıkacak en - Sen koyun çırakilnın oğlusun - Sen de üzüm satanın oğlusun - Sen ananın ad ı ile anılıyorsun, biçim inde sözlerle suçlayarak başkomutanlığa hiçbirinin layık olmad ıkların ı ileri s urmüşlerdir. Bu olay o zamanlar, Kürt toplumundaki sınıfları göstermesi bakım ından da önemlidir. Zira, Kürtlerin soyluları manda dle risinden yap ılmış çarıklar giyerler. Fakir fukara ise koyun derisinden yapılmış çarık giyer. Öte yandan çerçilik yapmak fakir-tukara halkın işidir. Yine asil aileler ana adıyla değil, babaları nın adıyla anı fırlar.
537
önemli konu dil -tarih ve edebiyat üzeline yapılan araştırma lar olur. Dolayısıyla Doğu Anadolu 'da feodaliziDin çözülüşü ile birlikte Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi, Kürt folkloru gibi konu lar büyük bir önem kazanır ve araştırmalar yapılır. Feodal üretim biçiminden, feodaliziDin üstyapı kurumlann dan vs. söz edenler feodalizmin çözülüşü ile meydana gele cek olan bu oluşumu da çok iyi değerlendirrnek zoru ndadır lar. Bazı ilerici yazarlarımızın daha şimdiden başlamış olan bu araştırma ve eğilimleri "Bölgecilik"64 diye aşağılamaya çalışmaları sosyalizmle bağdaşır bir davranış değildir. D aha sonraki bölümlerde belirteceğimiz gibi hem feodalizmden söz edip onun tasfiyesini isternek hem de feodalizmin sonucu olan u luslaşmaya tahammül edememek birbiri ile bağdaş maz. (•) Bütün bu analizierin ışığı altında, Doğu'nun geri kal ması ve yoksulluğu hakkında "Doğu'nun geri kalması ve yoksulluğu bünyesinde çağ dışı kurumları yaşatmasıdır" bi çiminde yapılan açıklamanın da havada kaldığı ve bilimsel bir temele dayanmadığı ortaya çıkar. Sorun şu biçimde kısa ca özetlenebilir: 1 923'le birlikte H ilafet kaldırılırken ve siyasi iktidar laikleşirken Osriıanlı İmparatorluğu'nda H ilafet'in oy nadığı politik rolü "Türk M illiyetçiliği"nin aynaması isten miştir. Toplumsal temelleri ve toplumsal içeriği olmayan bu hareket ise kısa zamanda ''Türklerin öteki uluslardan daha üstün olduğu" biçiminde özetlerren bir harekete dönüşmüş tür. Bu hareketin ise özellikle Doğu bölgesinde yaşayan Kürt h alkına karşı yürü t üldüğü bir gerçektir.65 İşte bu oluşum
Çetin Altan, Dağuyu da Bölgeeilik Değ il Sınıfsallık Kurtarır, 1 8 Tem muz 1 969, Akşam. (*) Bu taham m ülsüzlük faşizme dönük eğitim sisteminin süregelen kal ın tılarından başka bir şey değildir. 66. Bu horlanmayı Ahmet Aras şöyle dile getiriyor: "Kırmanç sözcüğünün mülkiyet ilişkilerine müstenid muayyen bir sın ıf veya tabakayı ifade · eden bir anlamı yoktur. Geçm işteki birtakım ırkçı ve faşist yönetimle rin Doğu'da uyg u ladığı baskı özellikle psikolojik yönden aşağılatma biçimdeki sald ırganl ı k olmuştur. Kürt unsuru ifade eden Kırmanç kav ramı aşağ ılatıcı, alçalt ıcı bir nitelikte kullan ılm ış ve empoze edilm iştir. Horlan manın meydana getirdiği yabancılaşma havasında kim kimi kendisinden aşağı görürse ona bu sözcükle hitap etmiş, onu bu söz cükle adland ı rm ı ştır. Ö rneğin D iyarbakır ve Urfa dolaylarında, yakın çevre köylerinden şehre · elden, yoğurt, yumurta, yağ getirenler, baji64.
538
içinde ortaya çıkan, Doğu 'nu n geri kalması ve yoksu lluğu olayını bürokrasi-halk çelişkisini bu açılardan görmek gere kir. Burada bürokrasi iki şıklı bir soru karşısında kalmıştır: ı- Ya bölgede kapitalist ilişkilerin gelişimi hızlandırılıp feodalitenin tasfiyesini sağlamak (bu koşullar altında ulus laşma hareketinin kaçınılmazlığı da hesaplanıyordu) .
2- Veya her türlü ulusal hareketin gelişimini engellemek pahasına feodalite ile işbirliğine girip Doğu! u ve Batılı ege men sınıflar arasında bütürıleşmeyi sağlamak (bu ise bölgeyi geri bırakan ve yoksullaştıran bir etkendir. Bölgede bürokrasi-halk çelişkisinin daima ağır basması bürokrasinin daima ikinci şıkkı tercih etmesine sebep ol muş, bölgede yapılması gereken yatırımlar yapılmamış , ka pitalist ilişkilerin doğuşu engellenmiş, bu ise feodalizmi ayakta bırakmıştır. Feodalizmin ayakta kalması ise her şey den önce ulusal bilincin gelişimini engellemiştir. Öte yandan Cumhuriyetin ku ruluşundan sonra Doğu Anadolu'daki medreselerle de sistemli bir şekilde mücadele edildiği hiçbir zaman iddia edilemez. Sırf milliyetçilik hare ketlerini ve bu hareketlerdeki devrimci özü de yok eden ve yozlaştıran en önemli etkendir. Durum bu iken Türkiye'de feodalizmi işleyen bazı ilerici yazarlarımızın bu konulara h iç dokunmamalan şaşırtıcıdır. Örneğin Doğan Avcıoğlu kitabında bu konuya gerekli önemi relerce (şeh irliler) kı rmanç olarak adland ırılmaktad ır. Yine Doğu Be yazıt'ta kasabalılar, tüm köylü lere ( ağalar da dahil) "kırmanç" demek tedirler. 3-4 yıl evvel köyden gelip kasabaya yerleşmiş bir Doğu Be yazıtlı n ı n kasabaya gelen eski köyl üsüyle karşılaştığ ında "Way kırmanç hatye" (vay, Kürt gelmiş) demesi, bu zihniyet in neticesidir. Aynı şekilde, Doğu'daki ''torun" ve "mirek"ler (şecereli ve asil ağalar) tüm halka "kı rmanç" demektedirler. Seyit soylu şeyhler (Peygamber sllyundan olduğunu idd ia ederler) de, şeceresiz şeyhler soylu ve soysuz ağalar da dahil, kendi züm releri d ışındaki herkese "kı rmanç" derler. Sömürgeci tavırdaki birtakım devlet unsurları da, kendilerince Türkleşmiş soylular hariç, herkese "kı rmanç", hatta Erdost'un da sık sık kullandığı g ibi, kelimenin sonuna küçültücü "o" ekini de ekleyip "Kırmanco" demektedirler. (Türkiye'de Feodalite Var mı? Ant d�,r;ıisi, Sayı 1 39, s. 1 2) 539
vermemiş, . Çetin Altan ise etnik sorun ile ilgilenen herkese "Bölgeci" diye sırt çevirmiştir. Oysa, bir toplumsal soruna sadece karşı çıkmak, öfkelenmek bilimsel bir tutum değildir. Bilimsel tutum, o sorunun analizini gerektirir. Bu konuda en ileri görülen Mihri Be!li ise Türklerin vesayeti altında ol mak üzere bazı ulusal haklardan söz etmektedir. 66 Türk So l u , Aydınlık. Devrim gibi yayın organlan etrafında toplanan lar genellikle feodalizmi kabul edip onun siyasal sonuçlanna tahammüllü görünmemektedirler. Burada şunu belirtmekte büyük bir yarar vardır. Feodalizm ekonomik ve toplumsal bir bü tündür. Feodalizmin tasfiyesi, bu bütünün tasfiyesi demektir. Eğer feodalizmden (55 Kürt ağasıl ve feodalizmin tasfiyesinden sadece bu Kürt ağalarının tasfiyesi kastedili yorsa son derece yanlış bir stratej idir ve bu yanlış stratej i Doğu 'daki uluslaşma sürecini hızlandınr ve bu stratej iye karşı bir bilincin yaratılması da gecikmez.67 Etnik soruna tahammül edemeyen Türk aydınlarının yapacaklan tek şey vardır. O da merkezi otoritenin, Doğu 'daki ağalar, aşiret re isleri ve şeyhlerle bütünleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmaktır. Zira. yukanda da açıklamaya çalıştığımız gibi, feo dalizmle illifak yapmak, uluslaşmayı geciktiren en önemli bir olaydır. Aksi takdirde feodalizmle mücadelede doğru stratej iler saplayan Türk aydınları. feodalizmin çözülüşü nün siyasi planda meydana getireceği sonuçlan görmezlik ten gelemezler.68 66. M ihri Belli, Millet Gerçeği, Ayd ı n l ık, Cilt l l , Say ı 7, Mayıs 1 969. 67. ismail Beşikçi, Doğ u Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeyi Etkile yen Dinamikler, Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s. · 432-
433.
68. Burada bir gerçeği dile getirmek zoru nday ı z : Türkiye'de emekçi halk y ı ğ ı n lar ı n ı n uyarılması konusunda üniversitenin h içbir şey yapmad ığı söylenemez. Hocaları m ızdan bazıları yazı ve kitapları ile bu görevleri ni başarı ile sürdü rm ektedirler. Fakat emperyalizmin, ülkemiz ile olan ilişkilerinde ü niversiteyi de içine alması bir kısım ü n iversite profesör lerini doğrudan doğruya emperyalizmin sözcüsü d urumuna sokmuş tur. Yarı açık, yarı kapalı bir biçimde meydan a gelen fakat h içbir za man küçümsen memesi gereken bu oluşumu d a görmek gerekir. Bu ilişkiler içinde ün iversite, halk yağ ı n iarına devrimci bilinci götürmekte çok yaya kalmakta, y ığ ınların kurtuluşu yolunda hiçbir şey yapama m aktadır. Bu koşullar altında ilerici bası na çok büyük görevler düş 540
Burada, Doğu'nun hakin1 sınıfıyla, h ala, feodal olarak it tifak yapmanın hiçbir o la nağı kalmadığını kesin olarak orta
ya koymak gerekir.
Ç ü nkü Doğu'nun egemen sınlfı feodal ,
sömürünün çok küçük bir sömürü o ld uğunu anlamış, sö
mürüyü artırmanın yo ll a n nı aramaya başlamıştır. Bu ba kımdan siyasi iktidara karşı çeşitli baskı biçimlerini kuBa narak çeşitli altyapı tesislerini istemekte. siyasi iktidar da
bu ıstekiere ister istemez cevap vermektedir. D evl e t Planla
ma Teşkilatı'nın "Türkiye 'de İ ller İtibarıyla Sosyo-ekonomik G elişmişlik Endeksi
( 1 963- 1 967)" araştırmasında bu dur u m
açıkça görülmektedir:
" . . . Son olarak, Doğu Bölge Ortalama Endeks d e
ğeri n i n gelişimine işaret etmekte fay d a vard ı r. 1 963 y ı -
müştür. Zaten üniversitelerdeki bu boş luğu v e çürüklüğü kavrayan toplumcu yazarları m iz asl ında üniversitenin yapması gereken görev leri y üklenmişler ve bu görevlerini bin bir g üçlük, baskı ve ceza teh. d illerine rağmen üstün bir biçimde sürdürm ekted irler. Bu, geri b ı rakıl m ış ülkelerde toplumcu yazarların tarihsel görevidir. Bu bak ı mdan, son derece önemli ve şerefli görevler yüklenen ilerici yazarlarımızın etnik sorunda düştükleri bu çelişkiyi de çözüm lemeleri gerekmekte dir. Herhangi bir toplumsal sorun karşısında susmak, o soruna karşı öfke d uymak, itiraz etmek, bilimsel bi r tutum değild ir. Bilimsel tutum çeşitli koşullar altında soru nun analizini yapmaktır. Bütün sorunlara bilimsel bir tutumla yaklaşan ilerici ayd ı n ları mızıiı, her türlü d uyg usal lıklardan kurtularak bu soruna da bil imsel bir t utumla yaklaşmaları gereki �. i lerici ayd ınlarımızın Doğu sorununa şimdiye kadar bilimsel bir tutum la yaklaşmamaları devrim staretejisinde önemli kargaşal ıklar ortaya çıkarm ı ştır. Ö rneğin Doğu Anadolu için en devrimci çizgi Milli Demok ratik Devrim olduğu halde, Milli Demokratik Devrimi savunanların si vil-asker ayd ın öncülüğünde devrim yapmaya kalkışmaları, Doğ ulu devrimcilerin bu gruba karşı daima şüphe ile bakmalarına sebep ol muştur. Çünkü, Doğulu devrimciler, sivil-asker ayd ınların geçmişten gelen faşist geleneğini ve onların Doğ u sorununa karşı tutumunu çok iyi bilmektedirler. Doğulu devrimciler daha çok kesinkes sosyalist devrimi amaçlayan grupların, bu arada Ti P'in yan ı nda yer almaktadır lar. Bu grup ise Doğu için en devrimci çizgi olan Milli Demokratik Devrim anlayışını benimsememektedirler. Bu da birçelişkidir. (Bura da sözünü ettiğimiz Milli Demokratik Devrim Kürt halkı na demokratik haklarını ve u lusal hakları nı sağlayan bir devrimdir.) 54 1
lında 47 olan Bölge Ortalama Endeks değeri, 1 967 yı lında 65'e yükselmişti r. Aynı yı llar için Türkiye Ortala ması 1 00 ve 1 38'dir. Türkiye ortalaması ve Doğu böl gesi, bölge ortalaması 5 yılda % 38 ve yılda ortalama % 9.5 artışla, Doğu bÖ lgesinin geri kalmış, fakat geliş me potansiyeli taş ıyan bir bölge olduğu fikrini kuvvet lendi rmektedir. Doğu Bölgesi Ortalama Endeks değe ri, Türkiye Ortalama Endeks değerini daha düşük bir mutlak rakamla ifade edebilirken, gelişme hızının Tür kiye ortalama gelişme hızına eşit olması önemli ve ilgi çekici bir eğilimdir."69 Görüldüğü gibi D oğ u 'yu feodal ilişkiler düzeyinde tut manın artık· hiçbir olanağı kalmamıştır. Kapitalist ilişkiler hızla gelişmektedir.
Son zamanlarda
ortaya
atılan "D oğu
Holding" fikıi ise Doğu' daki kapitalist gelişmelerin ortaya çı karacağı geniş çaptaki artık ürünün tekrar Batı Anadolu 'ya aktarılması amacını taşımaktadır. Yukarda da belirttiğimiz gibi, Doğu sorunu sınıfsal bir sorun değildir. Sınıfsal soru n tüm Türkiye'nin sorunudur. Doğu bölgesinin geri kalmışlığı ve fa kirliği, D oğulu ve Batılı egemen sınıllar arasında meydana gelen bütü nleşme sonu c u . Doğu'da yaratılan değerlerin Batı'da yalınlması ile ilgili dir. Bu b ü tü nleşme süreci içinde etnik sorunu görmemek büyük bir hatadır. Fakat. h ü kümetlerin son yıllarda bölgeler arasında dengesizlik edebiyatı ü zerine Doğu bölgesinde de yalınıniara girişmeleri ilginç bir olaydır. Bu yatırımlarla bir likte Bölge Yatılı İlkokulları'nın sayılarının artması, radyo is t asyonlarının çoğalması dikkati çekmektedfr. Ekonomik ya tırımlarla Bölge Yatılı İlkokulları'na ve radyo istasyonlarına da yapılan yatırımların paralellik göstermesi rasıantı değil dir. Birincisinin şaşmaz biçimde meydana getireceği u l uslaş manın öteki yatırımlarla yozlaştırılması ve saptmlması is tenmektedir.
Burada
şu
da
düşünülebilir:
1 94 1
yılında
zamanın .üniversite rektörlerinden Prof. Cemi! BirseL demir-
69. Tü rkiye'de i ller itibarıyla Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi, DPT, Sosyal Planlama Dairesi, Ankara 1 970 (Çoğalt ılmıştır), s. 1 85-1 86. i kinci Beş yıllık Kalkınma Planı, 1 968-1 972, 1 970 Yılı Program ı, DPT, Ankara 1 970, s. 1 36-1 40. 542
yollan ile ilgili olarak Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada şöyle demektedir: "Demiryolu Diyarbakır'a elbette medeniyet getirdi, huzur getirdi. emniyet getirdi. Eğer demiryolu olsay dı 1 925'de Şeyh Sait isyan edemez ve tarihi bir kentin kapı lanna gelemezdi. "70 Burada da görüldüğü gibi kütle haber leşme ve ulaştınna araçlannın ve bunların gerektirdiği teknik bilginin gelişmesi uluslaşma sürecini hızlandımcağı gibi bu sürece engel olacağı önerisini de taşımaktadır. Fakat bu hesabın sağlam bir hesap olduğu hiçbir zaman iddia edi lemez. Uluslaşma bu çeşit engelleri aşacak kadar kudretli bir dinamizme sahiptir. Gerici siyasi iktidarların ar�.:uladık lannın tersi olan olayların da meydana gelmesinin her za man olanağı vardır. Bütün bunları göz önüne alarak, Türkiye'de feodalizm vardır, feodalizmin üstyapı kurumları ayaktadır diyen çevre lerin feodalizmin çözülüşü ile meydana gelecek ulus ve ulus çuluğu da çok iyi görmeleri ve değerlendirmeleri gerekir. Bu rada aslında hiçbir anlam taşımayan bir görüşle "emperyalizme hizmet etmeyelim" demenin bilimsel bir değe ri yoktur. Bilimsel tutum, her şeyden önce somut koşulların bilimsel analizinin yapılmasını gerektirir. O halde, Doğu'da feodalizm devrimci olmayan bir yolla çözülmektedir. Fakat, çözülüş sonucu itibanyla devrinıcidir. Çünkü bu çözülüş:
a) İlkel bir siyasal örgüt olan aşiret yapısını tasfiye et mektedir, b) Emeği, kişisel bağımlılıktan kurtararak özgürleşmesi ni sağlamaktadır. IV.
196 1 ANAYASASI ve ANAYASAYA TERS DÜŞEN
OLUŞUMLAR
1 96 1 Anayasası'nın 1 2 . maddesi "Herkes dil. ırk, cinsi yet, siyasi düşünce. felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gö zetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye. züm reye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz" demektedir. Yine 70.
Cemil Birsel, ikinci Ü n iversite Haftası, Diyarbakır ( 1 . Haziran 1 941 -7 Haziran 1 941 ) Istanbul 1 942, s. 9, Açı ş Kon uşması. 543
anayasanın
10.
maddesine "Herkes kişiliğine bağlı doku nul
maz, devredilmez, vazgeçilmez hak ve h ü rriyetlere sahiptir. Devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini. fert huzuru , sos yal adalet ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak suret te sınırlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldı rır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar" ,
1 4.
maddede ise "Herkes, maddi ve manevi
varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetlerine sahiptir.
y
Kişi dokunulm azlığını , h ürri eti, kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça ka yıtlanamaz. Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz'" denmekte dir.
A.
ASİMiLASYON EGİLİMLERİ
1 96 1
Anayasası'nın insan hakl a n ile ilgili olarak göster
diği hükümler aslında yukarıda işaret ettiğimiz gibi muz
1 923
24
Tem
tarihli Lozan Antiaşması'nda da vardır. O anlaş
ma gereğince
M ü slüman olmayan azı;nlıklar, anlaşmanın getirdiği h aklardan yararlanmışlardır. Ö rneğin kendi dilleri ile eğitim yapabilmekte , gazete çıkarabilmektedirler. Fakat Müslüman olmayan azınlıklara oran1a daha çok olafı Kürt Halkı
(4. 5-5
milyon) çeşitli ulusal baskılar karşısında bu gibi
insani haklardan yararlanamamış, Kürt dili, Kürt edebiyatı gibi konular üzerinde duran1ar "Kürtç ülük" propagandası7 1
7 1 . N ed i r Kürtçülük? Eğer feodalizm in kapitalizm e dönüşümü ile. ortaya ç ı kması kaç ı n ı l maz olan Kürt dili, Kürt edebiyatı , Kürt tarihi, Kürt falk Ioru araşt ı rm alarına büyük bir ilgi duyul maya başlanması ise bu d u r u m günümüzdeki sosyo-ekonomik değişmeler açı s ından olumlu bir hareket olduğu g ibi yürürlükteki ceza yasaları m ı z açı s ı nd an da suç değildir. Anayas am ı z ın 1 O, 1 2 ve 1 4. maddeleri nin güvencesi altında d ı r. Çünkü b u rada temel hedef yaşayan, fakat baskı altı nda tutulan bir kültürün gün ı ş ığ ı n a çıkmas ı n ı sağlam akt ır. Burada, mil liyetçilik ile ı rkçılığın karışt ı n ld ı ğ ı kanısınd ayız. Henüz ana dilini bile serbestçe ko nuşamayan bir halkın ırkçı olamayacağ ı açıktır. Hakim s ı n ıfları n ve fa şist ideoloji ile beslenenlerin taktikleri üzerinde d urmak da kon u n u n açıklık kazan ması için yararlıd ır. Bu taktik ş i mdiye kadar başar ı l ı bir biçimde sürdürülmüştür. Bu, demokratik haklara kavuşmak içi n gös. terilen istekleri "Kürtçülük" olarak n itelemektir. Bu yanlış tutum sonu cu "halklar eşittir ve kardeştir", "Türkiye halkları devrimci bir çizgide .
544
yapmakla suçlanmış. yargılanmış, mahkum edilmiş ve ezi yet görmüşlerdir. Anayasanın "Devlet . . . insanın maddi ma nevi varlığınin gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar" hükmü Kürtler için uygulanmamaktadır. Maddi ve manevi varlığın geliŞmesi için gerekli koşullan hazırlamak şöyle dursun, bi lakis ulusal baskı ile maddi ve manevi varlığın gelişmesi en gellenmektedir. Örneğin Kürt edebiyatnun en ünlü eserlerin den biri olan Mem-fı
Zin72
adlı kitap daha hasılınadan
toplatılmakta ve satışına engel olunmakta, bu na karşılık Kürt çocuklanna Türk dili ve edeb iyatı öğretilmektedir. Bir insanın kendi dili ve edebiyatını öğrenmesi, öğretmesi ve araştırması yasaklanıyor, yalnız başka bir ulusun dilini ve edebiyatını öğrenmeye zorlanıyor. Bu ise anayasanın h ü k müne açıkça karşı çıkmaktır.
Geri bıraktırılmış ü lkelerde
görülen en önemli çelişkilerden ve tutarsızlıklardan biri b u -
ortak ey lemlerde bulu nacaktır. Kürt dili ve edebiyatı araştırılmalıd ır", "Kürt tarihi, Kürt folkloru araştı rı lmalıd ır", "Kürt kültürü emperyalizm in etkilerinden kurtarı lmalıdır", "Radyolarda ingilizce şarkılar söylendiği g ibi Kürtçe şarkılar da söylenm elid ir", "Nas ı l bir i ngiliz halk ı , Arap hal· kı, Türk halkı varsa, Kürt halkı da vard ı r" diyenler "Kürtçül ük" propa· gandası yapmakla suçlanmış ve baskı altında tutulmuştur. Öte yan· dan Kürtçülüğün ne olup ne olmadığı da tan ımlanmamış, tıpkı solculuk · gibi kam uoyuna sürekli olarak çirkin bir davranış ve suç ola· rak gösterilmeye çal ışılmıştı r. Bugünkü koşullarda suç olan, Kürt ı rkı· n ı n üstün bir ırk olduğ unu ve öteki ırklar üzerine baskı yapabileceğini savunmaktır. Anayasa hakları n ı bile suç olarak gösterip, demokratik hareketleri bastı rmaya çalışmak hiçbir zaman başarılı bir sonuca ulaşm amış, yani çok istenen asimil asyonu sağlayamamışt ı r. Şimdi· den son ra da sağlayamayacak, tersine u lusçu ve devrimci birikim i gel iştirecektir. Oysa, demokratik h aklar soru nu Türkiye'nin bütünlüğü içinde çözümlenebilir. 72. Ahmedi Hani, Mem-ü Zin, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Ya· yınları , i stanbul 1 969. 1 7. yüzyılın ikinci yarısı nda Hakkari bölgesinde yaşayan Ehmede Xa· ni kitabın derdimiz bölümünde: Olsaydı eğer bir padişahı riı ız Allah ona da layik görseydi bir taç Tayin edilseydi ona da bir taht Açılırdı bizim de bahtımız 545
dur. Böyle bir tutarsızlığa gerekçe uydurmak için de daima Kürtlerin bağımsız bir dil ve kültüre sahip olmadıklan , Kürt lerin aslında Türk olduklan ileri sürülmeye çalışılmıştır. Hiçbir bilimsel temele dayanmayan bu görüş ve iddialann hedefi ırkçılığa dönük politikaların meşrulaştınlmasından
Biz öksüzlere acı r Namertlerin elinden kurtarı rd ı bizi Bize galip gelm ezd i bu rumlar Baykuşların elinde vi ran olmazd ık (a.g.e., s. 55) diyerek Kürtlerin o zamanda da horlandığından dem vurmaktadır. Ş u m ı s ra lar y i n e ay n ı bölümden alınm ıştır: Kürtler d ü nya devletinde Acep ne sebeple kalm ışlar boynu bükük Hepsi birden n için olmuş mahküm . . . Bak Arabistandan Güreisıana kadar Kürtlüktür olmuş kaleler gibi Bu Rumlarla Acemler onlarla hisar olmuş Kürtlerin hepsi dört kenarda yer tutm uş Her iki taraf Kürt kabilelerini imha okiarına hedef yapm ışlar Sanki Kürtler sınır başlarında kilitmişler Her Kabi le sağlam bir set g ibidir. Bu Rum deryası i le Tacik denizi Ne kadar çıksalar harekete geçseler Kürtler kana bulanı rlar Onları berzah g ibi birbirlerinden ayırırlar Ahmedi Hani, çağdaşları n ı n aksine destanının tamamını Kürtçe yazdı (Zira o zaman Arapça ve Farsça yazmak moda idi) ve destan ını Kürt çocuklarına ithat etti. Ahmedi Xani, kitabının Kürtçe yazılış sebebi ile ilgili bölümde şöyle demektedir: Duruyu bir yana itip içti tartuyu inci g ibi Kürt dilini
546
başka bir şey değildir. Öte yandan dil bakımından asimilas
yonun ulusal baskının özel bir biçimi olduğu açıktır. 73 ı.
Bölge Yatıh İlkokullan
Bölge Yatılı İlkokullan'nın kuruluş amaçlarının salt
Do
ğu çocuklannın eğitimini sağlamak olduğunu söylemek çok zordur. Bu okullar, b elli bir politikanın uygulanması için, özellikle bu bölgede kurulmuşlardır. Bu konunun temelinde yatan nederılerin ortaya konulması ve cevaplandırılması ge rekınektedir. Doğu Anadolu'da kurulan 50'ye yakın Bölge Yatılı İlkokullan ile yine bu bölgede kurulan ve bu bölge hal kının ihtiyacını karşılamaktan uzak olan çeşitli radyo istas yonlarının amacı nedir? Bölgeyi kalkındırmak ve kamu hiz metlerini
buralara
götüm1ek
mi?
İnsan
h akları
özgürlükleri üzerinde çalışan bilim adamlannın bu
ve
konu
üzerine eğilmemeleri son derece düşündürücüdür.
"Yatılı Bölge Okulların ı n kuruluş nedeni, okuma yazma oranını artırmak olarak kabul edilemez . Çünkü Bat ı Anadolu'da da okuma-yazma oranı düşük olan il ler vardır. Fakat oralarda bu tip okulları n kuru lması dü şünülmemektedir. Küçük ve dağınık yerle şme noktalarının birleştiril mesi amacı da düşünülemez. Çünkü bu oku lların ku rulması köylerin belli merkezlerde toplanmasını sağla mamakta, sadece değişik köylerden getirilen çocuklara kamp merkezi görevi yapmaktadır (Öte yanDüzene koydu intizama getirdi Böylece amme için cefa çekti Ki, el demesin "Kürtler i rfansız asılsız ve temelsizdirler Çeşitli milletler kitap sahibidirler Sadece Kürtler nasipsizdirler" Hem d üşünce adamları demesin ki "Kürtler, amaç ed inmediler aşkı." (a.g.e., s. 6 1 ) 73. Georges Politzer, Felsefenin Temel ilkeleri, Çev. M. Ardos, Sol Ya yınları, Ankara 1 969, s. 400-40 1 547
d a n okul la r zaten d ağ ı n ı k ve küçük köylerin arasında deği l , kasabalarda ku ru lmaktad ı r) . Duru m bu o lu nca iktidarların Doğu ve Güneydoğu Anadol u 'da b i r sömür
geye u ygulanan politikayı benimsernelerinin ve bunu
titizlikle yürütmelerinin nedeni ortaya ç ı km ı ş olmakta d ı r. Belli bir halk ı n sahip olduğu d i l i , kültü rü yok etme
ye çalı şman ı n , düzenli bir asimi lasyonu d evaml ı bir
politika haline getirmenin gereği yoktur, ü lkedeki halk
lar a rası nda birlik ve beraberlik sevgi ve saygı ya daya nır. Bu sayg ı halkların yaratt ığı değerlere göste ri l ir.
Sonuç olarak, Yat ı l ı Bölge Okulları ' n ı n özellikle Do
ğu ve G üneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapı l ması n ın nedeni bu bölgelerde ana dili K ü rtçe olan vatandaşla r ı m ız ı n bulu nmas ı d ı r. Amaç, burada yaşayan halkı be
lirli bir doğrultuda şartlandı rmak ve asimileye tabi tut makt ı r.
Görü n ü rd eki
amaç . ne
olu rsa . olsun
bu
kurumların tek görevi asimileyi gerçekleştirmektir.''74
Feodalizmin: çözülüŞü ile ortaya çıkacak oluşumların bi lincine varan siyasi iktidar. Doğu 'ya sosyo-ekonomik yapıda büyük değişiklikler yapacak yatırımlar götürdüğü gibi , bu yatırımların dağuracağı uluslaşma sü recini geciklirici ya da yozlaştıncı tedbirler de getirmektedir. 27 Mayıs'tan sonra, Kürtçe olan .köy isimlerinin Türkçeleştirilmesi. Bölge Yatılı İlkokulları'nın ve radyo istasyonlarının artırılması bunun en belirgin örnek.leridir. "222 Say ı l ı i lköğretim ve Eğitim Kanunu'nu n 6. ve
9.
maddelerine göre , genellikle Doğu ve G ü neydoğu
illerimizin
mahru miyet
bölgelerinde
bu
kurulmakta
o lan Yat ı l ı Bölge i lkoku l ları , oku lsuz köy çocuklarını
okula kavuştu rmak, Türk dilini ve kültürünü yayma
faaliyet ine yardımcı olmak , yetişt irici ve tamamlayıcı
s ı n ıflar ve kurslar yoluyla öğrencilere ve çevre halkına
pratik bilgi ve beceriler kazand ı rmak, islidal l ı öğrenci lere ileri öğrenim imkanı haz ı rlamak, çevrenin sağl ık,
tarı m ve. eğitim ve her türlü kalkı nma faaliyetlerine hiz met etmek amacı ile geçirilen i lköğretim kuru mları d ı r.
74. Osman Ayd ın, Yatılı Bölge Okulları ve Asimilasyon, Karakoçan, Ni san 1 969, istanbul, s. 1 2- 1 7. 548
ÇİZELGE 30: BÖLGE YATILI İLKOKULLARI'NIN KURULDUKLARI YERLER Bulunduğu
Okulun 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 1 0. 11. 1 2. 1 3. 1 4. 1 5. 1 6. 1 7. 18. 1 9. 20. 21 . 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29,
Okulun
il
Ad ı Nazimiye
Tunce l i
Ovacık
Tunce l i
Çermik
D iyarbakı r
Pülümür
Tuncel i
Diyarbakı r
Silvan
D iyarbakı r
Kulp
Van
iskele
Van
Erciş
Van
Gevaş
B itlis
Ahlat
Tatvan
B itlis
Mutki
B itlis
Kozluk
Siirt
E ruh
S i i rt
M e rkez
Adıyaman
M e rkez
Muş
S i i rt
M e rkez Kahta
Adıyaman
Korkut
Muş
Nurettin l i
Muş
Varto
Merkez
Yüksekova
Muş H akkari H akkari
Beytüşşebap H akkarı Karakoçan
E lazığ
Ç iftlik
M a rd i n
Palu
E lazığ
M ardin
Gercüş M az ıdağı
Bulunduğu
Ad ı
30. 31 . 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41 . 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51 . 52. 53. 54. 55. 56. 57.
Akçakale
Siverek
Viranşehir
il Urfa Urfa Urfa
Solhan
Bingöl
Kığı
Bingöl
Hınıs
Erzurum
Karayazı i spir
Erzurum Erzurum
E leşkirt
Ağrı
Tutak
Ağrı
Reyhanlı
Hatay
Diyadin
K ı rıkhan
Ağrı
Hatay
Kağızman
Kars
Pütürge
Malatya
Ardahan
Akçadağ
R efahiye
Tercan
Kars
Malatya
Erzincan Erzincan
Kemah
Erzincan
Yavuzeli
Gaziantep
Şereflikoçhisar
Ankara
Kirazlı
Çanakkale
Kilis
Akmeşe
Gaziantep Kocaeli
i mranlı
Sivas
Yenizengen
Konya
M u stafabeyli
Ada na
M ardin
ilköğretim Yıllığı 1 968-1 969, s. 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8. Not: Yukarıda gösterilen 57 Bölge Yatılı likokulu'ndan 42 tanesi 1 9691 970 ders yılında öğrenime ,açı lm ıştı. Geri kalan 1 5 tanesi de 1 970-1 971 ders yıl ında öğre n ime geçecektir. Kaynak:
549
ÇiZELGE 32 : Herhangi bir yerde, Bölge Yatı lı ilkokulu nun olup ol
mamasıyla o yerin nüfusu , okuma-yazma bilmeme ve Kürtçe ko nuşma durumu arasındaki ilgi
II. BÖLGE YATll..I İLKOKULU OLMAYAN YERl-ER ll'de okuma-Yazma il'in Adı iı'ln Nüfusu 25 1 .000 Çankırı Afyon 502.000 Çorum 486.000 428.000 Giresun Kastamonu 442.000 495.000 Tokat Trabzon 596.000 Yozgat 438.GOO Sinop 266.000 Niğde 362.000 Ordu 544.000 Rize 2 8 1 .000 Samsun 756.000 Bolu 384.000 438.000 Maraş 286.000 Amasya Zonguldak 650.000 Kütahya 398.000
Kaynak:
Bilmeyenlerın oranı 59.7 53. 6 65.6 65 65.3 62.2 61 63.3 60. 6 56.6 67. 1 57 61 . 1 53. 6 67:2 52 52.6 51 . 1
Kürtçe Konuşanların Sayısı 1 63 1 26 8.000 300 1 . 1 00 4.000 72 2.400 2. 1 30 9.000 12 11 1 .400 363 47.000 2.000 43 1 05
D I E 1 965 Genel N üfus Say ı m ı , idari Bölünüş, s. XL, XLI D i E , 1 965 Genel Nüfus Say ı m ı , Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 84-1 86.
551
ÇiZELG E 31 : H e rh a n g i bir yerd e , Bölge Y at ı l ı i lkokulu'nun olup ol mamasıyla o yeri n nüfu s u , o ku ma-yazma bilmeme ve K ü rtçe Ko nuşma duru mu arasındaki i lg i 1. BÖLGE V ATILI iLKOKULU OLAN VERLER Bölge Vatı l ı
ilkokulunun
Okul
Nüfusu sayısı i l'in
i l'de okuma-yazma Kürtçe konuşanların bilmeyen ierin oran ı
sayısı
bulunduğu i l Tunceli Diyarbakır Van Bitlis S iirt Adıyaman Muş Hakkari Elazığ Mardin U rfa Bingöl E rzurum Ağrı H atay Kars Malatya · Enzincan Gaziantep Ankara Kocaeli Çanakkale S ivas Adana Konya Kaynak:
Not:
550
X xx XXX
3 3 3 3 3 2 4 3 2 3 3 2 3 3 2 2 2 3 2
1 54.000 476.000 267.000 1 54.000 265.000 267.000 1 99.000 84.000 323.000 398.000 451 .000 1 5 1 .000 628.000 247.000 506.000 606.000 453.000 259.000 5 1 1 .000 1 .645.000 336.000 351 .000 705.000 903.000 1 . 1 23.000
61 74. 1 75.8 76.1 78.8 78.2 75.4 82.3 61 .9 79.9 78.4 73.8 62.4 73.8 56.4 62.4 60. 1 54.4 62.9 34.6 40.9 4 1 .6 6 1 .8 49.4 48.9
34.000 294.000 (X) 1 49.000 95.000 221 .000 (xx) 1 25.000 (x) 88.000 (xx) 73.000 79.000 345.000 (xx) 242.000 (xxx) 88.000 (x) 71 . 000 1 57.000 1 54.000 (xx) 1 34.000 78.000 1 5.000 20. 000 37.000 235 443 53.000 7.600 28.000
ilköğretim Yıllığı 1 968-1 969, s. 1 1 5 , 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8 D i E 1 965 Genel Nüfus Sayımı, i dari Bölünüş s . XL,XLI D i E 1 965 Genel Nüfus Sayımı, N üfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 84- 1 87. Kürtçe konuşan nufusa Zazaca korıuşan nüfus da dahildir Kürtçe konuşan nüfusa Arapça nüfus da dahildir. Kürtçe konuşan nüfusa Arapça ve Zazaca nüfus da dahildir.
Bu a m açları gerçekleştirmek üzere faaliyette bulu nan 42 Bölge Yat ı l ı i lkokulu'na 1 4.229 öğrenci devam etmektedir. Ayn ı
bö lgelerd e ,
plan
hedeflerine uygu n o la rak
1 968 y ı l ı nd a yapımına başlanan 15 Yat ı l ı Bölge Oku lu'na ilave olarak 1 970 y ı l ına kad a r 1 3 Yat ı l ı Bölge
Okulu daha yapılaCakt ır. Yapı lacak okullarl a b i rlikte
Bölge Okul ları sayı s ı 70 olduğunda, bu okullara d e vam e d e n öğrenci sayısı da 35.500 olaC'aktı r. Bu oku lların amaçları aras ı nda bul u n a n , istidatlı öğ rencilere ile ri öğrenim i mkanı sağlamak için de merke
zi d u ru mda bulunan, Şereflikoçhisar (Ankara ) , Tatvan ( Bitl i s ) , Si lvan ( D iyarbakı r) , Erciş (Van) Yat ı l ı Bölge Okulları'nda ortaoku l s ı n ıfları açı l m ışt ır. Ekime elverişli geniş arazil e r üzerinde 4-1 1 ve 34 parçal ı binalar h a
linde merkez i ı s ıtma ve a yd ı nlatma sistemine sahip Yat ı l ı Bölge Oku l l arı'nda açılan ortaokul s ı n ı fi ar ı na h a len 570 öğrenci devam etmektedir.'%
222
sayılı yasada
Bölge Yatılı Okulları'nın kuruluş
amaçlan açıkça gösterilmiştir: " . . . Türk dili ve kültürünü yayma faaliyetine yardımcı olmak.
n
Çizelge 30'da da görül
düğü gibi. ı 9 70- ı 97 ı yılında bulanan 57 okuldan 5 ı tanesi Doğu Anadolu 'da, yani Kürt nüfusunun yoğu n olduğu böl gede,
6
tanesi Anadolu 'nun öteki bölgelerindedir.
Ancak. Ankara, Sivas, Konya gibi illerde de Kürtlerin bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çizelge 3 ı ve 32 de incelendiği zaman, Bölge Yatılı İlkokullan'nın amacının oku ma-yazma olanaklarının artırılması olmadığı açık-seçik bir biçimde görülmektedir. Amaç, okuma-yazma oranını artır mak olsaydı, bu oranın düşük olduğu Batı Anadolu illerin den Çorum, Giresun, Kastamonu , Ordu , Yozgat , Tokat'ta da bu okullann kurulması gerekirdi. İlk kurtuluş savaşını veren ülke olmasına karşılık, kal kınmasını henüz tamamlayamayan Türkiye'de öğretim çö züm
bekleyen
soru nların
başında
gelmektedir.
Okurna
yazma bilmeyenierin oranı da hem Doğu 'da hem de Batı'da düşündü rücü derecede yüksektir. Az farkla da olsa Batı ille
rinde okurna-yazma bilenlerin oranı Doğu illerinden daha çoktur. D oğu 'da % 75 olan okuma-yazma bilmeyenierin ora-
75. ilköğretim Yıllığ ı , 1 968:1 969, s. 1 07. 552
nı Batı'da % 60'a kadar düşmektedir. (Batı illerinin durumu çizelge 32'de gösterilmiştir) İller arasında, nüfuslan bakımından karşılaştırma yapı l ırsa daha belirgin son u ç la ra ula şmak ol anağı bu lunur. 1 54 bin nüfuslu ve % 76'sı okuma yazma bilmeyen Bitlis'te üç t ane Bölge Yatılı İlkokulu ol d uğu halde, 442 bin nüfuslu ve % 65' i okuma-yazma bilmeyen Kastamonu'da h iç yoktur. Fakat Bitlis'te çok geniş bir Kürt topluluğu b u lunmasına karşılık Kastamonu'da Kürtler yo k denecek kadar azd ır Bütün bu değerlendirmeler, B ölge Yatılı İlkokulları'nın hangi amaçlarla kurulduğunu ortaya koymaktadır. Türk cli lini ve kültürünü hakim kılmak için aç ılan okulların ve ku rulan istasyonların, Kürt dili ve k.üllü rüne yöncHilmiş ku rumlar olduğu açık bir gerçektir. -
.
2.
TRT
TRI' Yönetim Kurulu, anayasa ve 359 sayılı TRI' yasa sında yer alan yayınla ilgili ilkeleri dikkate alarak metninin bazı kısımlarını aşağıya alac ağımız genel yayın ilkelerine gö re tespit etmiştir: ,
"Kurum yay ı nlarınd a : Tü rk u lusunun kaderde, kıvançta, tasada ortak, bö
lünmez bir bütün olduğu ilkesini önemle uygular. Türk milliyetçiliğinin
hizmetindedir. Türk milletini
dünya mi lletleri ailes in in eşit haklarına sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ru hu içinde yüceitmeyi amaç bi
lir.
insan hak ve hürriyetleri , m i l l i dayanışma, sosyal
adalet , fertlerin ve toplu mun huzur ve rahatı için çal ı ş ır.
K işilerin hak ve ödevleri ne sayg ı l ı d ı r, bunları be
nimsetici çabaların hizmetindedir.
Haberlerin doğru olmasına önem verir . . . Yurt gerçekleri saklanmaz, bunları bilimsel ve ob jektif olarak yansıtır:· 76
76. Şeref Gözübüyük, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu; SBFD, Cilt 24, s. 1 . 553
Ku rumun benimsediği bu ilkelerin daha ilk bakJ�t a
b iri ile çeliştiği görülmektedir. TRT, bu ilkelerle, hem
L .·
··
· ın
gerçeklerini saklamadan, bilimsel ve nesnel olarak yan sıL
mak. "Tü rk milliyelçiliğinin" hizmetinde olmak ve hem Lk "kişilerin hak ve ödevlerine saygılı"' bir çalışma sürdürme id
diasındadır. Oysa. 4 . 5 - 5 milyonluk Kürt halkını göm1ek iste
meyen TRT'nin. yu rt gerçeklerini saklamadan yansılmakta olduğu görü şüne katılmak olanaksız olan bir şeydir. Yine ,
Ş
a n a dilini serbestçe konu amayan, ana diliyle söylenen şar kı, l ü rkü ve haberleri dinleme olanağından yoksun Kürt hal
kının , demokratik haklarını yerine getirmeyen. gel iremeyen
TRT Kurumu'nun "kişilerin hak ve ödevlerine saygııı·· bir po
litika izlediği de savu nulamaz. Oysa. kişilerin ke ndi ana dil
lerini serbest konuşup yazmaları ve din lemeleri kadar doğal olan b ir başka hak kolay kolay gösterilemez.
Bu durumda TRT ele. açıkça asimilasyonun bir aracı ola
rak kulanılmaktadır. Tamamen ya da büyük ora�da Kürtçe konu şulan kenllerden veya bölgelerden diye tanılılarak rad
yoda yayınlanan t ü rkü ve şarkıların Türkçe söylenmesi bu
konudaki politikanın ne denli taranı olduğunu gözler önüne
sem1eye yetmektedir. Diyarbakır. Van. Erzurum, Kars. Gazi
antep , Malatya kentlerinele kurulan radyo istasyonlannda izlenen yayın ilkesi. TRT' nin merkezi ve Balı radyo ist asyon
larından farklı değildir.
Örneğin
ana
dili
Kürtçe
olan ve
Kürtçe konuşulan bir bölgeye Türkçe yayın yapmakla olan D iyarbakır radyosunun,
ana
dili Kı:."ı rtçe olan yurttaşiara
maddi ve manevi gelişmeleri için gerekli �oşulları nasıl sağ
ladığr soru lmaya değer. İnsan hakları ve özgü rlükleri alanın da bilimsel çalışmaların, bu konu üzerinde düşünme ve d ü
şüncelerini
kamuoyuna
zamanı gelip geçmektedir.
açıklama
zorunluluğunu
d u y1ııa
Bölge Yatılı İlkokulları ve radyo istasyonlan aracı ile sürdürülmek istenen
asimilasyonun, tek partili dönemde
lında uygulanan
sayılı İ skan Yasası'nın amacı bölgeyi
uygu lanan politikadan hiçbir farkı yoktur. Örneğin
2510
1 934
yı
"Türkleşlirrnek" idi. Bu uygulama sonunda kitle halinde Ba
tı'ya aklarılan Doğu halkının yerin e , Batı'dan halk yerleştiri
liyordu .
1 926, 1 930- 1 932. 1 937
isyanları sonunda Doğu'da
bazı bölgeler tamamen boşaltılarak, Kürt halkı Anadolu'nun
554
dört bir yanına dağıtılmıştır. Bu yasada . Türk olmayanların.
Türk kültürüne bap;lı olmayan göçebelerin, 3 nolu mıntıka
lar halkının (yer, sağlık. iktisat, siyaset , askerlik ve inzibal
nedenleriyle boşaltılması istenen ve iskan ve ikAmete yasak edilen yerler) .dağıtılmasına, başka yerlere yerleştirilmesine,
casusluklan sezilenlerin sınır boylanndan uzaklaştınlması na yetki veren hükümler vardır.77
Bu yasanın daha sonra kaldırılan 7 . maddesinin B fık
rasında şöyle ı •· niliyor: ·
"Türk ırkın d a n olmayanlar, h ü kümetten yard ı m
istemescler bile, hükümetin göstereceğ i yerde yu rt tu tulmaya ve h ü kü meti n izni ol mad ı kça buralarda ka l
maya mecburdurlar. Izinsiz başka yere gidenler, ilk defasında yerlerine çevrilirler. Tekerrürü hc:ı l indc İcra
Vekilieri Heye ti kararıyla, v a ta nd a şl ı k ta n d ü ş ü rü l ü r lcr.'' 78
5098
sayılı yasanın aşağıdaki biçimde değiştirilen
1 2.
maddesinde şöyle deniliyor:
" . . . Bunlardan Türk soyu ndan olmaya n ve a na d i l leri Türkçeden başka d i l olanları, iskiina müsa i t b u l u n a n Türk köyleri nde birer a i l e hal inde serpiştirmc ve
ya büyü k köylere esas n ü fu su n 'Yr1 1 0\ımı geçmemek �ı üzere scrpiştirme suretiyle iskan cd i l i rlcr." 7
Asimilasyonu sağlayan bir başka ledbir de yurt dışın
dan gelen göçmenlerin, genellikle Doğu Anadolu bölgesine
yerleştirilmeleri idi. Doğu Anadolu 'da, birçok topraksız aile
ve henüz toprağa yerleşememtş göçebe aşiretler varken. yurt
dışından gelen Türk göçmenlere toprak verilmesi . onlar için
77. Fehmi Yavuz, Politika ve Yerleşme Sorunları m ız, 9. i skan ve Şehirci lik Haftası Konferansları, SBFY, Ankara, s. 1 27. 78. Naci Kökdem ir. Eski ve Yeni Toprak i skan Hüküm leri ve Uyg ulama Kılavuzu, Ankara 1 952, s. 48. 79. Naci Kökdemir, a.g.e., s. 1 33. Ayrıca, ad ı geçen eserde 885 ( 1 926 yılı), 1 097 (1 927 y ı l ı ) , 1 1 78 (1 927 yılı), 251 O ( 1 934 yılı) sayılı yasalara ve bu yasaların değişiklik lerine (5098) ve 1 930 tarihli kararnameye de bakılmalıd ı r. 555
köyler kurulması. halklar arasında çelişkiler yaratıyordu . 80
Aynı politikayı, çok kısa bir süre uygulanmasına karşın, Mayıs'tan sonra ru z . ·
55
27
ağanın sürülmesi olayında da görüyo -
Siyasi iktidarlar, bir yandan "Kürtlerin Türk olduğu"
propagandasını sürdürürken, bu uğurda üniversiteyi bile
kullanmayı başarmışlar, "Kürt diye bir kavim yoktur" fikrini ileri sürmüşler. öte yandan da Kürtleri Türkleştirmek için
2510
sayılı yasaya benzer yasalar çıkarmışlardır. Hükümet
ler, bir yandan Kürt diye bir halkın varlığını inkar ederken,
öte yandan Kürtler, Kür1 oldukları için de horlanmışlardır.
Tek parti dönemi hükümetlerin tutumları ile daha sonraki
hükfımetlerin tutumları arasında sonucu etkileyici pek fark
yoktur. D ü n silaha dayanan politika, bup;ün yerini daha çok eğitim ve propagandaya bırakmıştır. Bu değişikl�k. emperya
lizmin İkinci D ü nya Savaşı'ndan sonra büründüğü yeni poli tik çehresiyle sıkı sıkıya ilgilidir.
Temelinden yanlış olan bu politika, aynı zamanda ana
yasamızın "Herkes. yaşama, maddi ve manevi varlığını geliş tirme haklanna ve kişi hürriyetlerine sahiptir" (md.
1 4) .
"Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez. vazgeçil
mez, temel hak ve h ürriyetlere sahiptir", "Devlet kişinin, te
mel hak ve h ü rriyetlerini fert huzuru , sosyal adalet ve h u kuk devleti
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan,
siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın
maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartlan
hazırlar" (md . l O) biçimindeki maddelerine aykırıdır. Çü nkü
kişinin kendi ana diliyle konuşması. kendi diliyle yazılmış
eserleri okuması kadar doğal bir şey olamaz ve bu haklar ki
şinin manevi varlığını geliştiren olanakların başında gelmek
tedir.
B.
DOGU ANADOLUDA KOMANDO, JANDARMA HAREKATI
Uzun yıllard�n beri Doğu Anadolu'da asayişi korumak
amacı ile sürdürülen j andarma baskısı, son yıllarda aynı ge
rekçe ile yeniden uygulanmaya başlanmıştır.
1 970
yılı ba
şından itibaren önce H akkari ve Mardin bölgelerinde başlaBO.
556
Fehmi Yavuz, a.g.e., s. 1 24-1 44.
yan. daha sonra Silvan, Batman. Bismil, Diyarbakır yörele rinde daha yoğun bir biçimde sürdürülen ve Malazgirt , Tu tak, Tekman, Karayazı. Kığı'ya sıçrayan komando harekatı . üzerinde duru lmaya değer bir olaydır. İktidar tarafından eş kıya takibi, silah ve cephane aranması olarak gösterilen ha rekatın gerçek amacının Kürt halkına baskı olduğu. daha sonra yayınlanan rapor ve bildirilerde açıkça ortaya konul muştur. Bu komando harekatının yoğunlaşması ile Kuzey Irak'taki Kürtlerle Bağdat Hükümeti uzlaşması olayı arasın da bir ilgi kurmak olanağı vardır. Doğu'da uygulanmakta olan Hükümet politikası hakkın da aynntılı bilgi bu olayla ilgili yayınlanan raporlarda ve bil dirilerde açık-seçik verilmektedir. ı.
Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na Mektubu "Devrimci Doğu Kültür Ocağ ı 'na; Ekonomik ve sosyal bunal ı m ın had safhaya geldiği
son aylarda, Adalet Partisi iktidar ı n ı n tam bir ç ı kmaz
içine girmesi ile memleketin her köşesinde bel iren hu
zursuzluk karş ı s ı nda iktidarın bir baskı yönetimine gitti
ği açı kça görülmektedir.
Bu
cümleden o l mak üzere
Gü neydoğu i l lerimizde hükümet kararnamesi ile özel
şekilde yetiştirilmiş, hel ikopter ve keşif uçakları ile do nat ı lm ı ş ikibinin üstünde komando ve jandarma birlik
leri tam b i r terör havası yaratmaktad ı rlar.
Mas u m insanlar, kadı nlar ve g enç kızlara işkerıce
yapılmakta, yasa dışı ve izinsiz olarak mesken masu
niyeti ihlal edilerek aramalar yapı lmakta ve .hatta bin
lerce insan özel kamplara a l ı nmaktad ır. Bölgedeki hu
zursuzluk
h ad
safhaya
ulaşmışt ır.
Silah
toplama
bahanesi ile dayaktan geçirilen vatandaşlardan yara
lananlar ve ölenler vard ı r. Buna rağmen ağaları n hi mayesindeki eşkıyalar Doğu'da kol gezmekte ve luka
ra vatandaşiara her türlü haksızlığı yapmaktad ı rlar.
Hayvan h ı rsızlığı, vu rg u n , kaçakçı l ık , adam ö ldü rme
olayları d evam edip g itmektedir. H a lk bir yandan ağa ların hi mayesindeki kanun d ı ş ı zorbaların baskı s ı altın-
557
da e z i lirken öbür yandan sözde asay işi sağlamakla
görevli A P . iktidarı n ı n gönderdiği komandoları n meza
limine maruz kalmaktad ı r. Komando harekatı ile yapı �
l a n a n ayasa d ı şı bask ı ları n son halka s ı n ı teşkil eden Silvan olayiarı na kısaca değinmek istiyoru z .
8.4.1 970
tarihinde şafakla beraber" Silvan i lçe mer
kezi , jandarma ikinci bölge komutanl ı ğ ı n a bağlı altı he
likopter, ikiyüz motorlu araç ve donat ı l m ış iki bin jan
darma ve komando topçu keşif uçakları n ı n da desteği
ile kuşat ı l m ı şt ı r. Kuşatma harekatı ile beraber ilç� mer
kezine g iren b i rl ikler taraf ı ndan, hiçbir arama yetk isi
o lmada n , aynı g ü n saat yediye kadar on yedi saat s ü
r e ile yüzlerce ev didik d idik e d i l m e k su reti il.e arama
ya tabi tutul muş ve yatakl arından kald ı r ı l m ı ş e rkekler
özel kamplara a l ı narak korkunç işkencelere maruz b ı
rak ı l m ı şlardır. K ad ı nlar v e kızlar evierden alı narak jan
darma ve po l is karakoluna getirilmişler ve işke nce il e
birlikte ağı r hakareilere maruz b ı rak ı l m ı ş lard ı r. Adalet Partisi iktidarı Bakanlar Ku ru lu'nun verdiği tam yetkiyle
hareket ettiklerini söyleyen ko mandolar ne anayasay ı .
ne mer'i kanu n ları tan ı mamakta, adeta işgal edilmiş
düşman toprakları nda işgalci kuvvetler gibi davran maktadı rlar. Bütün
bu
büyük
harekata rağmen asayişi
i h lal
eden can, mal ve ı rz düşma n ı tirariler ve eşkıyaların hemen
hiçbiri
yakalanmamışt ı r .
Ancak
asayişsizlik
içinde bu nalan ve bizzat emniyetini te m i n etmek zo
runda bıra'k ı ld ı ğ ı için hayat ı n ı idame ettirmek iç güdüsü
ile silah sağlamış olan fakir köylü vatandaşlar yakalan
maktad ı r . Düzenin kurba n ı olan bu vatandaşlar gazete manşetlerinde kamuoyuna firari ve kanu n kaçağı o la
rak gösterilmektedir.
Ülkemiz ve milletimizin bütü nlüğünü tehdit ed e n ,
bölgemiz halk ı n ı ü mitsizliğe ve huzu rsuzl uğa d ü ş ü ren
bu i n s a n l ı k d ı ş ı hareketlerin son bulmas ı n ı sağ l a mak için ızd ıraplar ı m ız ı yakından bilen siz genç kardeşıeri mize sesienmeyi v e bir baskı grubu olarak harekete
geçme nizi isterneyi kendimizde bir hak olarak görüyo-
ruz . Görevl e ri nizi en etkili bir şekilde yapacağ ı n ız i n a n
cıyla gözlerinizden öperiz.
imzalarıyla yüzlerce Silvanlı vata ndaş. ''8 1
2.
Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Bildiri ve Eylemler* "Doğu'da aylardan beri , Hü kümet kararnamesiyle
özel şekilde yetişt iri lmiş, hel ikopter ve keşif uçaklarıyla
, donat ı l m ı ş , 2000'in üstü nde motorize komando ve jan darma birl i k l e ri tam bir t e rör havası yaratmaktadı rlar.
Bu Yasa d ı ş ı baskıların son halkas ı olan 8 .4 . 1 9 70
t a rihindeki Si lvan kuşatmas ı n d a , anayasay ı , kanunları
tanı mayan komandolar, adeta işgal edilmiş düşman
topraklarında işgalci kuvvetler gibi davranmışla rd ı r.
Yetkisiz aramalar, kanu nsuz toptan tevkif ler, kad ı n
v e k ızlara sald ı rılar, gerçek suçlu ları n hiçbir zaman ya kalan maması ve son o larak S ilvan'da uygu lanan bu
i nsan lık dışı davra n ı şlar, aslı nda y ı l lardanberi devlet
mekaniz masında hakim olan faşist ve ırkç ı baskı n ı n
yansı malarından biridir. Bu malum planlı harekat ı n bir parças ı d ı r .
Bu o laylar, halk ı , s i l a h l ı güçlere başkal d ı rmak i ç i n
birer tah rik niteliğindedir. Bu kasdi hareketler, mazlum halkı n sabrı n ı n taşmas·ı h a l i nde kamuoyuna isyan gibi
gösterilecektir. ' Doğu Anadolu halkı isyan etti' dediri rnek için mevcut bütün gayretler ısrarla dene n iyor.
Bas ı n ı n bu o layları susmakla geçişlirmesi anlam l ı
d ı r . Bas ı n ı n susmas ı , sistemli olayları n devam etmesi
ve s ıkiaşmas ı nd a etki l i ol maktad ı r.
Doğu'da ı srarla uygu lanan aç ık bir tahrik ve prova
kasyon n i t e l iği taşıyan bu pol itika, vahim planları tez gahlamak içindir. i ktisadi bunal ı m içinde k ıvranan siya81 .
Emek dergisi, Sayı 26, 27 Nisan 1 9 70, s. 7. Ant dergisi, Sayı 1 73, 2 1 Nisan. 1 970, s. 5. Gençlik dergisi, Nisan 1 970 6 / 1 Doğu'daki Faşist Teröre Karşı Birle şelim, Şeres i yar, Sayı 6 , Mayıs 1 970 (Doğu Beyazıt). Toprak, Sayı 1 , Nisan 1 970 (Siverek).
559
si iktidar, uyan makta olan hal k ı n dikkat ini başka yöne
çekecek ve devrimci güçler bölgeeilik göste rme liği i l e
parçalanacakt ır.
H a lkı m ı z demokrasi mücadelesi içinded i r. Bu mü
cadele d e mokratik temel haklar alınmadan d u ra maz. Ve de
Doğu'da demokrasi gerçekleşmeden, Türki
ye'de demokrasi her zaman y ı k ı l maya mahküm bi r
oyun olarak kalacakt ır.
Faşist iktid a r ı n s.ıvan olay l a rı n ı 1 1 M a rt'taki I rak
hadisesinden sonra tezgahlaması ge rçekten manidar
görü n m ektedir. Açıka halklararası bir ç at ı ş m a yarat
mak gayesi g üden bu faşist eylemiere t ü m vatan sever
ilerici leri d ire nmeye çağ ı r ıyoruz.
Türkiye halkları bu tip tertipiere gelmeyecek, birlik
te emperyal izme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı
devrimi gerçekleştirecektiL
Mesele kamuoyuna doğru şekilde aksetti.rilmeli, bu
hu susta röportaj, yazı ve makalelerle gerekli yerler
uyarı l mal ı , muhtemel olaylara şimdiden engel ol acak şekilde yapı lmal ı d ı r .
B u o l aylara karşı gerekli hassasiyeti ve tepkiyi gös
termeyen l e r tari h karş ı s ı nd a soru m ludur."B 2
Devrtınci Doğu Kültür Ocakları İstanbul Şubesi adına yayınlanan bu bildiıiye paralel olarak, aynı olayla ilgili ola rak Ankara'daki Devrimci D oğu Kültür Ocağı da bir bildiıi yayınlamıştır. Aynı taıihlerde Devrimci Doğu Kültür Ocakla n , Türkiye
Devrimci Gençlik Federasyonu İstanbul Bölge Yürütme Kuru l u . İstanbul Teknik Ü niversitesi Talebe Birliği,
Mardin, Diyarbakır, Karakoçan, Adıyaman, Bingöl, Siverek, Deıik, Midyat. Ağrı Yüksek Tahsil Kültür ve Yardımlaşma Demekleri tarafından yayınlanan ve "Türkiye Halklarına" başlığını taşıyan bildiride bu konu da şöyle denilmektedir: "Silvan'a komando girdi. Sanki Silvan halkı başkal
dırmış, 6 helikopter,
200
motorlu araç,
2000 tam
teçhi
zat l ı jandarma ve komando birlikleri, topçu keşif uçak
ları n ı n desteği ile Silvan'ı kuşatı p i lçede s ıkı yö netim
kuralları n ı tatbik etmişlerdir.
82. Ant derg isi, say ı 1 73, s. 5 560
Silvan halkı komandoların bu geniş çaptaki hareka
tı ile işkence görmü şt ü r. 3 1 1 4(.) Silvanl ı erkek, koman
dol a r taraf ı ndan tutuklanm ı ş ve bir arama izni olma dan bütün evler a ran m ı ş , kad ı nlar ve çocuklar işkence görmüşlerdir.
Tutuklananlar
80'ini teşkil etmekted ir.
yetişkin
erkeklerin
%
8 . 4 . 1 970 tarihinde yapı lan bu S i lvan kuşatmas ı n ı n
anlamı nedir?
Bu harekat, Tunceli olayları n ı n devamıdır. B u tatbi
tak, Sason ve son Elaz ığ o layları n ı n planlı bir saf hası
gibi görü n mektedir. Jandarma ve komandonun , Doğu
Anadolu halkına karş ı sistemli bir hareket içinde oldu
ğu gittikçe belirleniyo r. Halka karşı jandarma ve ko
mandoların kanun ve demokrasi d ı ş ı hareketleri bu y ı l
ç o k s ıklaş mı şt ı r. Ve Silvan hadisesiyle zirveye varm ış t ı r.
Bu olayları n baş soru mlusunun iktidar o l ması gere
kir. Fakat o laylar siyasi i ktidarın da d ı ş ı nda ve ona gü
ven vermek isteyen gizli bir gücün Doğu'ya yöneldiği izlenimini vermektedir. iktidarın ve bu gizli gücün em
peryalist Amerika olduğuna i n a n ı yo ruz.
S i lvan olayları ve diğerle ri öylesine bir biçimde dü
zenlenmekted i r ki , halk a rt ı k dayanması n ve başkald ı r s ı n istenmektedir. Jandarma ve komando, niçin halkı
isyan ettirecek derecede baskı ve kışkırtma hareketle
rine g i rişmekte ve bu nu sıklaşt ı rmaktad ı r. Bunun ne
denleri feci ve korkunç ihtimalleri ortaya ç ıkarmaktadır.
Doğu Anadolu halk ı n ı n bilinçlenmesini ve demokratik
hakları nı aramaya başlamas ı n ı sindirrnek isteyen bir
gayret ortadad ır. Doğu'da demokrasinin şekil ve şart
g
ları bile yoktur. Do u gizli bir gücün elindedir. Bu güç
Türkiye'deki demokrasiyi ortadan kaldı racak en u yg u n
ortam olarak Doğu Anadolu'yu seçmiş gibidir. Bu gizli gücü n yaptıkları azg ı n Amerika' n ı n emperyalist niyetle rini o rtaya koymaktad ır. Doğu Anadolu'yu ve Türki
ye'deki şekli demokrasiyi bile tehlikede görüyoruz.
(•). Bu rakamı bi ld iriye biz ekledik. ( H ürriyet, 9 Nisan 1 970) 561
Doğu Anado lu bu ablukad a n ç ı karı l ma l ı d ı r. iktisadi
krizler içinde bulunan siyasi iktidar, d e mokrasiye düş
man bü rokral zorbalar, petrol ve maden zeng i n l iğine
göz koymuş emperyalist Amerika, Doğu Anadolu ü ze rinde teh likeli bir kumar oynamaktad ı r. Fakat Doğu
Anadolu h a l k ı , 50 y ı l önceki oyuna bir daha gelmeye cektir. Doğu Anado l u , demokrasi iste mektedi r. i nsan
. haklarına sayg ı istemektedir. Bütü n devrimci örgüt leri Dogu Anadolu'da oynanmak iste nen oyunu boşa ç ı
karmaya çağ ı rıyoru z . "
Aynı ku ru l u ş larca . aynı gü nlerde yine "Tü rkiye H alkları
na-· başlığı altında D iyarbakır'da yayınlanan bir bildiride,
Anayasanın 4 . , 1 4 . ve 1 6. maddeleri lekrarlariclıktan sonra şöyle denilmektedir:
" . . . Üç ayda n beri Güneydoğu i l lerimizde anayasa
açıkça ihlal edil mektedi r. Adalet Partisi iktidar ı n ı n keyfi
bir kararı ile bugün Diyarbak ı r , Mard i n , S i i rt ve Muş il
lerinde anayasa dışı bir yö net i m şekli ·sürdürülmekte dir. Mahalli zabı tan ı n özel şekilde yeti ştirilmiş ko man
do birlikleriyle bu il lerim izde yaptığı baskı hareketi
anayasan ı n konut ve kişi dokunu l maz l ığ ı i lkesini, va tandaşa h içbir surette işkence yap ı l amayacağı ilkesini
ve demokratik haklara ilişkin bütün ilkeleri n i hiçe sa
yan bir baskı rejimi uygu lamaktad ı r.
Ko mandolar köylerde ve kasabalarda kanunsuz
şekilde konut doku nulmaz l ı ğ ı n ı çiğneyerek arama yap
maktad ı r. Vata ndaşları toplama kampları na alarak h ür
riyetlerini tahdil etmek suretiyle işkenceler yapmakta
d ı r.
Kad ı nlara,
genç
kızlara ve
erkeklere
topluluk
önünde ahlak d ı ş ı muameleJ.e r yap ı l makta mahrem yerleri teşh i r edil mektedir.
Adalet Partisi iktidarı 6 y ı ll ı k iktidarı boyunca, hak
s ı z l ığa ve h ı rs ı z l ı ğa pirim vermek su retiyle asayişsizliği bizzat yaratm ı şt ı r. Bugü n asayişsizliği ö n leme perdesi
alt ı nd a
acz ini
örtrnek
için
asayişsizliği
yaratanlara
meydanı açık b ı rakarak fukara ve mas u m halka işken-
ce ettirmektedir.
·
·
Ac ı olan şudur k i , anayasa ve huku k d ı ş ı bu eylem562
ler karş ı s ı nda bağ ımsız yargı organları da hareketsiz kalmakta, kanu n i görevlerini yapmamaktadırlar. Daha
ac ı s ı demokrasi ve insan hakları n ı koruman ı n şampi
yonluğunu yapan kuru luşlar, kişiler ve organlar da bu
ay ı n c ı ve insan haysiyetine ayk ı rı eylemler karş ıs ında
sessiz kal maktad ı r. Demokratik hayat ı n vazgeçilmez
birer u nsuru o la n siyasi partil erimizin ve özel likle Do
ğulu parlamenterlerin bu anayasa d ı ş ı yö netim şekline
karşı seşsiz kalmaları da hazin bir tecellidir.
Bu protesto hareketine bütün namuslu kişileri ve
kuruluşları h a l k ı m ızla birlikte kat ı lmaya çağ ırmayı da bir hak sayarız.''8 3
3.
Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Cumhurbaşkanı'na Başvurması
Devrimci Doğu Kü ltür Ocakları. Doğu Anadolu'nun çe şitli yerlerinde komando harek[1t ı sır:1sında, özellikle Kü rt halkına yapılan zulümleri , komando h arek<i. l ının gerçek yü zü nü . bu eylemlerin anayasaya aykırılığını Cumhurbaşkanı na 12 Nisan 1 970 tarihli b ir telgralla cluyu mıuştur. 20 Ni san 1 970 ta rihinele Cumhurbaşkanl ığı Sekre t e rliği bu telgrafa verdiği cevapta "olayların araştırılabilmesi için kay nakların tespiti ve bilgilerin acele olarak C umhu rbaşkanlığı G enel Sekreterliği'ne iletilmesini" ist emişlir. Doğu'da herke sin gözü önünde cereyan eden ve günl erce kamuoyunda sert tartışmalara yolaçan devlet kuvvetleri l<Jrafından yü rüt ü len bir baskın hareke t ine Cumhurbaşkanlığının doğru dan doğ ruya mü dahale etmesi doğal bir tu turn iken. bir derneğin başvunm1sı üzerine. kovu şt um1a için olayın belgelerini ilgili lerden değil ele e:1 dı geçen de mekt en istemesi son derece dü şündürücüdür. C u m h u rbaşkanlığının bu is t eği üzerine Dev rimci Doğu Kü l t ü r Ocakları 1 6 öğrenciyi görevlendirerek komando harek<:i. tının cereyan ett iği yerlere araşt ımıa ve in celemeye göndem1işl ir. Öğrenci grub unun olaylarla iligili ha zırladığı rapor. 1 5 Mayıs 1 970 tarihinele C ı ı nıh urbaşke:1 nlığı na gönderilerek, gerekli t edbirlerin alıımıası istenmiş! i r. 8 4
83. Dizgi ve bask ı : Renk Matbaası, Diyarbakır. 84. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Cumhurbaşkan ına gönderd iği ra563
Cumh u rbaşkanlığına verilen rapor, D iyarbakır ve Mar d in'in çeşitli kasaba ve köylerinde komandoların köylülere yaptıklan işkenceler somut olarak belirLildikten sonra şöyle sona eriyor:
"Say ın Cu mhurbaşkan ı , Doğ u l u
ü n ivers iteli
arkadaş ları mı z ı n G üneydoğu
por, Ocaklar tarafından "Doğu'da devam eden komando (jandarma) harekatı ile i lgili araşt ırma raporu" ad ı alt ı nd a çoğaltılm ıştır. Bu rapor da yer alan bilgiler aşağ ıdaki yay ı n o rganları nda tamamen ya da kıs men yay ı nlanm ıştır: Cumhu riyet, 1 8 Mayıs, 1 970. Ayd ı n l ı k (Sosyalist Dergi), Mayıs 1 970, Say ı 1 9, s. 1 06-1 1 O Ant dergisi, Sayı 2, H aziran 1 970, s. 25-26. Em ek, Sayı 1 , Haziran 1 970, s. 4-6 işçi-Köylü g azetesi, Sayı 1 7, 22 May ıs 1 970, s: 4-6. ileri dergisi (TDGF) 1 Haziran 1 970, Sayı 3, s. 6-8. Ad ı geçen bu rapor daha sonra, Devrimci Doğu Kültür Ocakları n ı n 1 5 Temmuz 1 970 ve 4 numaral ı yay ı n bülteninde geliştirilerek yay ı nlan m ıştır. Doğu Anadolu'daki komanda olay ı ile ilgili olarak yap ı l m ı ş inceleme ve gözlemlerden biri de ismail Cem'in röportaj ı d ı r. Bu röportaj, 1 2- 1 8 Haz iran 1 970 tarihleri aras ı nda "Acı l ı Doğu" baş l ı ğ ı altında Milliyet ga zetesinde yay ı n lanm ıştı r. Bu konu ile i lgili bir başka röportaj da "Eşkıya Takibinde Jandarma n ı n Yaptıkları" başlığı altında Mehmet Mercan tarafı ndan yazılmış ve 1 5- 1 6 N isan 1 970 tarih lerinde Cu mhuriyet gazetesinde yayınlan m ış tır. Siverek'te yayı nlanan "Siverek Sesi" gazetesinin 1 2 Mayıs 1 970 tarihli say ısında komando harekatı haberi şöyle verildi: Dü nyadan Haberler: - ABD Askeri Birlikleri Kamboçya'ya gird i. - Kamboçya'da ilerleyen ABD askerleri hiçbir m ukavemetle karş ı lamadı lar. Türkiye'den Haberler: - Siirt'e askeri birlikler gird i - Kadirli'deki olayları askeri birlikler bastırd ı - Söke'ye askerler girdi
·
Ayrıca Bk. Siverek Kültür gazetesi, Yıl 1 , Sayı 5, Tem m uz 1 970, "Bayram Değ i l Seyran Değil Eniştem Beni Niye Öptü?"
564
Anado l u'da gezebildikleri köyler ve kasabalar, yukarı da tespit ettiklerimizdir. Buralarda tespit edilen duru m
lar, köylülerin bizzat kendi ifadeleri banta a l ınarak ya
zı l m ı ş t ı r . Ayrıca, jandarma ve komandonun köylüye
yaptığı z u l ü m ve işkence ler resi m fe rle de tespit edil miştir. Bu del iller eli mizd ed ir.
Tü rkiye'nin Doğu ve Gü neydoğusu'nda yaşayan
halka yapı lan bu bask ı -zulü m-jenosit hareketi bize gö
re yasa d ı ş ı , insanl ı k d ış ı bir anlay ı ş ı n sonucudu r . ' Eş kıya aranıyor' gerekçesi ile yapılan bi.J hareketin an la mı
·
nedir?
Eğer
Türkiye
tarih i
biraz
incelenirse
görü l ü rki Türkiye'nin bu bölgesinde yaşayan halka tat
bik edilen, bu insa n l ı k d ı ş ı baskı ne i lktir ne de sondur.
Cumhu riyetten bu yana çeşitli nedenlere dayan d ı rıl
mışt ı r. Son olaylarda eşkıya aran ıyor gerekçesi ileri
sürü l m ü ştür. Ama ne varki, bütün bu yapı lanlara rağ men eşkıyalar rahatça dolaşmakta, bölgenin nüfuzlu
ağaları taraf ından beslen mektedir.
Artık Doğu lu vatandaş, can ve mal güvenliğini yitir
miştir. B i r gece eşkıya bask ı n ı , bir gece jandarma bas
k ı n ı . i şkenceler, zul ü m ler, ada m öldürmeler, kad ı n is
teme ler,
evierden
haraç
istemeler
vb. . .
1 961
Anayasası ayaklar a ltı na alınmıştır. Halk, dil inden , g iyi minden , fizyonomisinden dolay ı dövü lmüş, özel kamp
lara a l ı n m ı şt ı r.
ikinci defa soruyoruz. Doğu'daki bu hareketlerin anlamı nedir? Nas ı l bir politikanın sonucudur? Yapı lmak istenen nedir? Jandarma subaylarına, bu yapt ığınız anayasaya
ayk ı rı d ı r, denildiğinde 'Anayasa bizi bağlamaz ,
biz
yüksek yerden emir ald ı k ' cevab ı n ı vermişlerdir. 1 970
Türkiyesinde anayasadan üstün ne vard ı r? ' Doğu'ya makina götüreceğiz' ' Doğu'ya ışık götüreceğiz' ' Doğu'ya fabrika ku racağız' ' Doğu'ya okul götüreceğiz' ' Doğu 'ya öğretmen göndereceğiz'
565
sloganlarını atarak halk ı n oyları n ı çalan politika cam
bazları iktidara geldiklerinde, Doğu'ya ancak jandarma gönderebilmişlerdir. Iktidarın bu yan l ı ş ve yasad ı ş ı ey
lemi halkla devlet mefhumu aras ı nda uzlaşmaz çeliş
kiler yaratmakta ve halk a rt ı k devlete karşı olan güve nini büyük ölçüde kaybetmektedir.
Devrimci Doğulu öğrenciler olarak yasa d ı ş ı hare
ketleri ş iddetle k ı nar, iktidarı n bu yoldaki eylemlerine
karşı bundan böyle her zaman bütün gücümüzle karş ı koyacağı m ı z bildiririz ."
4.
Türkiye İşçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına Verdiği Muhtıra
D oğu Anadolu 'daki komando h arek<'ıtıyla ilgilenen ve bu tutumu kınayan ve göri"ı şlerlni kamuoyuna cluyum1aya çalı şan tek siyasi parti Tü rkiye İşçi Partisi oldu . Olayların çık ması ü zerine. TİP Doğu 'ya b ir araştım1a heyeti gönclem1işH5 Merkez Yönetim Kunı lu 'nda da bu konuyu tartışma konusu yaparak. alınan kararları kamuoyuna duyu m1llştur. TİP, 6 . 7 . 1 970 t arihinele C u m h u rbaşkanına Türkiye 'nin çeşitli sorunlarını ' ka psayan bir muh tıra vemıiştir.
Daha
sonra basma açıklanan86 m u h lıranın " G ü neydoğu Anado l u 'daki Komando Harekc.i. tı'" ile ilgili bölümfı şöyledir: 87
" Komando Harekat ı , Normal Kaça k S i lah ve Suçlu Arama Olayı Değildir iktidarın baskı ve şiddet politikası usüll erini artı rma
ya yöneldiğ i n i n diğer bir önemli belirtisi, Güneydoğu il
lerinde kaçak s i lah ve suçlu arama bahanesiyle girişi len
komando
hareketleridir.
Kasaba
ve
köylere
baskınlar yap ı l m ı ş , a ralardaki yurttaşlarımı:c, ne anaya
samız hükü mleriyle, ne de genel demokratik hak ve
85. Emek dergisi, Sayı 2, 1 5 May ıs 1 970 ( Y ı ld ız , Aren ve işmen D. Ana dolu'da).
86. Cumhuriyet, 9.7.1 970 87. Emek dergisi, Sayı 7, Koyunuz).
566
8. 7. 1 970
(Devlet Başkan ı Olarak Ağı rl ığ ı n ız ı
hürriyetlerle asla bağdaşmayan muamelelere mar Lo .
bırak ı l m ıştır. Askeri komandoların aniden kasaba v e köyleri kuşatmas ı , bazı hallerde . ilçeyi uçaksavar topla
rıyla çevirmesi, yuttaş ları n nezarete alı nması , dövü l
mesi, fiziki işkence n iteliğinde hareketlere ve haysiyet
kırıcı muame lelere maruz bı rakı lması normal bir silah
ve kaçak suçlu arama kapsa m ı n a girebilecek olaylar
değildir. Anayasa n ı n , kişi dokun u l m az l ı ğ ı n ı ve kimseye eziyet ve işkence yapılamayacağ ı n ı , hatta insan haysi
yeliyle bağdaşmayan ceza dahi verilemeyeceğ i n i .amir 1 4. maddesi ve kişi ve konut doku nulmaz l ı ğ ı n ı teminat
alt ı n a a l a n 1 5 ve 1 6. maddeleri hükümleri ihlal edilmiş
tir. Yine anayasa n ı n , kamu düzeni ve milli güve n l ik gi
bi sebeplerle de olsa bir hakkın ve h ü rriyeti n özü n e
dokun u l a m ayacağ ı konusundaki 1 1 . madde hükü mleri
de açıkça çiğnen miştir.
Kom ando Harek<:'Hrnrn Bu Bölg ede Bu Çeşit Usul lerle Yürütülmesinin Sebebi Bu Böl gedeki Yurttaşıarın Etnik Özellikleriyse, Bu, Anayasaya Aykırı Bir' Tutumdur Ülkemizin diğer bölgelerinde uygu lanmayan bu çe
y
şit silah ve kaçak suçlu arama usullerinin Güne doğu
bölgesine reva görü lmesi de dikkat çekicidir. K açak si
lah ve suçlu y a l n ı z bu illerde mi vardır? Niçi n bir ayı rı m
yap ı lıyor v e d iğer illerde ku llan ılan arama-tarama usul leriyle yet i n i lmiyor? Bu noktada, Gü neydoğu illerimiz
de Tü rkçe'den gayri bir dil, çoğu nlukla Kü rtçe , daha
az sayıda Arapça konuşan ve farkl ı etnik özelliklere
sahip yurttaşla r r m ı z ı n yaşad ı ğ ı hususu, düşü ndürücü
bir u nsur olara k o rtaya çık ıyor. Eğer bu anayasa dışı
muamel e l e ri n gerekçesi bu ise o zaman da yine a na
yasan ı n d i l , ı rk , din ve mezhep ayırımı gözeti lmeksizin büt ü n yurttaşları n kanun önünde eşit oldukları hükmü
nü getiren 1 2 . maddesi özünden ihlal edilmiş oluyor.
Devletin ve m i ll etin bütü nlüğü , bu çeşit ayı rımlar ya
pıp, milleti meydana getiren etnik toplu luklara baskı ve 567
şiddet usul leri uygulamakla sağlanamaz; tam t e rsine,
devlet ve m illetin büt ü n l üğü zedelenmiş ; bö lünmelere mü sait sosyo-psikolojik zemin haz ı rlan m ı ş olur. Çünkü
yu rtt a şların devlete bağ l ı l ı kları , vefa s ı , ancak eşitlik,
özgürlük, kardeşlik, hakkaniyet ortamı nd a o lu şup geli şir; bask ı , şiddet usul le ri , tefrik gözeten haksız mua me leler ise ancak h ı nç ve direniş doğu rur. B u bakım
dan da G ü neydoğu i l l e rine reva görü len baskı ve
şiddet usulleri , komando baskı nları, anayasanı n devle
tin bütünlüğü hükmünü koyan
3.
maddesine ayk ı rı d ı r.
20. yüzy ı l ı n üçüncü çeyreğinde d ü nya d�vletleri
aras ında ve devletler içinde barış ve sükünun temel
şartları ndan b i ri mil letierin ve h a lkları n eşitlik ve özg ü r
lük içinde yaşayabi lmelerinin sağlanmasıdır. Modern
milletierin büyük çoğunluğu çeşit l i ha lklardan, etnik
gruplardan, d i ns e l toplu luklardan meydana gelmedir.
Tü rkiye de böyled ir. Bu n lardan birinin diğerlerinin üze
rine baskı yapmas ı , imtiyazlı duru mda o l mas ı , hem
devlet birliği ve bütünlüğünü zedeleyen sonuçlar do
ğ u rur, hem de çağ ı m ı z ı n insan l ık, özgü rlük ve eşitlik anlay ı ş ı na , i nsan Hakları Beyannamesi'ne ayk ırı d ü şer. B i z i m Anayasamız da eşitlik, özgürlük v e kardeş
çe yaşama şartlarını yaratacak hükü mler getirmiştir.
Anayasam ı z ı n 54 . maddesi 'devlete vatandaşl ı k bağla rıyla
bağ l ı
herkes
Türk'tür'
der.
Devlet
açıs ı ndan
Türk'ün taritıinde 'vatandaşl ık bağ ı ile bağ l ı ' olmaktan başka bir kıstas, sosyolojik ve ı rki k ı staslar koymamış
t ı r.
3.
maddesi Türkçe'nin resmi d i l o lduğu nu belirt
mekle yet i n i r . Bunun d ı ş ı nda, herkes bildiği dili konu şup yazmakla serbestti r. Ayrıca
1 2.
maddesi dil, d i n ,
mezhep, ı rk (yani sosyolojik ve ı rki ayırı mlar) gözetil
rneksizin herkesin kanun önünd e eşit o lduğunu beyan
eder. Yine anayasamız ı n 1 29 . maddesi plan l ı kalk ı n
mayı öngörür, planlı kalkı nma i s e bölgelerarası denge
li kalkınmayı da içerir.
Anayasan ı n bu hükümleri ı ş ı ğ ı nda Doğu ve Güney
doğu illerindeki d u ruma bak ı ld ığ ında , bu bölgenin ikti saden daha geri ve daha fakir b i r durumda olduğ u ,
bölge halk ı n ı n K ü rtçe ko nuşup yazma hak v e özgürlü 568
ğünün kısıtlandığı ve bu iller halkı na başka bölgelere uygulanmayan ve anayasa hükümleriyle telifi mümkün olmayan usul ve muameleler uygulandığı görülür. Bu durumdan şikayetleri ve Anayasal hak ve özgürlükle rin uygulanmas ı , baskıların kalkması , bölgenin kalkın dırılıp refaha kavuşturu lması isteklerini devletin bütün lüğü nü bölucü Kürtçülük hareketleri saymak; bir objektiflik ve hakşin�slık görüşü içinde ve anayasaya bağlı olarak bu şikayet ve istekleri haklı bulan ilericileri ve sosyalistleri yine 'bölücü' ve 'dışarıya bağlı müfsit ler' olarak nitelendirmek temelinden yanlış bir düşü nüş ve değerlendirmedir. Böyle bir zihniyetle yürütüle cek bir iç politika, devletin birliği ve bütünlüğünü ve iç huzuru sağlarrıa ve muhafaza etme şöyle dursun, tam tersi durumların meydana gelmesine yol açar. Birlik ve bütünlük, eşit, adil ve özgür şartlar içinde gönüllerde köklendiği ölçüde sağlam temellere oturur; baskı, şid det usulleriyle, tefrik gözefen muamelelerle değil." 5.
Türkiye İşçi Partisi'nin Bildirisi
Türkiye İşçi Partisi'nin Mayıs 1 970 tarihinde Merkez Yü rütme Kurulu bildirisinde de Doğu Anadolu'daki komando hareketine de yer verilmiştir. 88 Ancak, yukarıda tam metni ni verdiğimiz, Cumhurbaşkanına verilen muhtıra, TİP'in gö rüşünü açık bir biçimde ortaya koyduğundan burada tek rarlamaktan kaçınacağız. Yalnız, TİP'in komando harekatı konusunda, bu tedhiş h areketine karşı en açık biçimde cep he alan tek siyasi kuruluş olması öteki siyasi kuruluşlarm görüşlerine ışık tutacak bir niteliktedir.
6.
Cumhurbaşkanının Tutum�
Gerek D evrimci Doğu Kültür Ocaklan, gerekse Türkiye İşçi Partisi ve Doğu h alkı tarafından yapılan bütün şikayet lere ve uyarmalara karşın, Cumhurbaşkanının, Doğu Ana dolu'daki sosyo-ekonomik gelişmeyi, yani kapitalist üretim biçiminin yoğunluk kazandığı aşiret yapısının yıkılmasıyla
88. Emek dergisi, Haziran 1 970. 569
birlikte ortaya çıkan demokratik istekleri kavradığı söylene mez. Gazetelere ve radyoya verdiği demeçlerde Cumhurbaş kanın bu tutumunu görmek mümkündür.
"Cumhurbaşkanının Liderlerle Görüşmesinin İçyüzü" başlıklı bir haberde şöyle deniliyor:
"Devletin bütünlüğüne kastedecek davranışlar ve oluşlar mevcuttur. Özellikle Doğu'da Komünist Kürtçü ler bir ayrı devlet anlayışı için, kitleleri kışkırırnak yolla rını aramakta, bazı örgütlerle de bunu canlı ve hedefi ne varacak bir hareket haline sokmayı istemektedirler. Aşırı solcuların, 'Türk Halkları ' sloganı ile Kürtçülükten, Çerkes ayı rımına kadar pek çok bölünmeyi sürdürme yi arzuladıkları görülmektedir:·a9 Cumhuriyet
gazetesi
yazarlanndan
Kemal
Aydar'ın
Cumhurbaşkanına bu konuda yönelttiği soru ve cevap ise şöyledir:
·
"Soru- Bugünkü siyasi ortamda ayrıca milli bütün lüğümüzü tehdit eden tehlikeler var mıdı r? Kürtçülük, komünizm, dine dayalı devlet kurma çabaları varsa, bunlardan milletimizin bilmesinde fayda görebileceği ' niz kadarını açıklayabilir misiniz? Cevap- Geçmişte olduğu gibi , bugün de, devletimi zin içte ve dışta bütünlüğünü ihlale yönelmiş fikir ve davranışlar vardır. Ancak bu davranışların, tarihimizde olduğu gibi bugün de hüsrana uğrayacağından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır."9o Akşam gazetesinden Aydın Soysal'ın Cumhurbaşkanına bu konuda sorduğu soru ve aldığı cevap şöyledir:
Soru- Bir gazete son temaslarınızın iç yüzünü yazarken, devletin bütünlüğüne kasteden davranışlar ol duğunu ve Komünist Kürtçülerin devleti bölmeye çalış tıklarını ileri sürmüştür. . . Bu iddialarla ilgili görüşleriniz nelerdir? Cevap- Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında, Do·
89. Hürriyet, 8 Haziran 1 970. 90. Cumhuriyet, 1 4 Haziran 1 970. 570
·
ğu Anadolu bölgemizdeki Türk vatandaşları nır J tahrik ve istismara yeltenen, hadiseleri, şartları ve tari hi hakikatleri olduğundan başka tü rlü göstermek sure tiyle, kendi maksatlarına uygun şekilde şartlandırmak, veçhelendirmek isteyen bazı niyet ve davranışların mevcut olduğu bir vakıadır. Ancak devlet ve hükümet uyanıktır. Anayasanın bütün .hükümlerine olduğu gibi 'Türkiye devleti ü lkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür' diyen 3. maddesi ne de yöneltilebilecek en küçük bir tecavüzün dahi derhal bertaraf edileceğine şüphe yoktur. Tabiat ıyla bölücü niyet ve davranışların milli güvenliğimizi tehdit edebilecek seviyeye ulaşmasına i mkan verileceği de düşünü lemez. Nitekim verilmemektedir. Ve devlet ve hükümet niyetierin farkındadı r. Ve tecavüzleri derhal ezecek güçtedir:·9 1 30 Ağustos ı 970 tarihinde Zafer Bayramı dolayısıyla radyoda yaptığı bir konuşmada Cumhu rbaşkanı ise şöyle demektedir: ·
"Işte bu tarihi geçmiş ve gerçek üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyetinin Anayasalarında, millet ve dev let ayrılığ ı na, ırk, din ve mezhep birliğine yer verilme miştir. Türkiye Cumhuriyetinin, milleti ve ülkesi ile bö lünmez bir bütün olduğunu teyit eden bugünkü Anayasam ız, geçmişte diğer birçok milletleri ve dinleri de ihtiva eden imparatorluklar kurmuş olan Türk mille tinin, dini inançları insanlık kavramı içinde bağdaştı r mak suretiyle eriştiği laikliğini, sosyal yapısını vücuda getiren insanlar arasında benimsendiği 20'nci asır ve Atatürk Milliyetçiliğini, eskisinden daha fazla birleştirici bir açıklık ve sa"inimiyetle belirtmektedir. Onun içindir ki, bu, mana ve muhtevadaki Türk milliyetçiliği anaya samızda başta gelen kavramlardan sayılmıştır. (*). Cumhurbaşkanı, Do�u Anadolu'da yaşamakta olan tüm vatandaşları mızı Türk vatandaşı olarak kabul ederek Kürtlerle Türkleri birbirine karıştı rm aktad ı r. 91 . Akşam, 1 6 Haziran 1 970. 571
Türk m il l eti, insa n l ı k tarih inde en büyük imkanlara
kavuştuğu g ün lerd e n , kaderin en acı tecellisine uğra
dığı g ü n l e re kadar, ancak bu türlü anlayış v e davranış içinde sürekli bir huzur ve başarı sağlayabilmiştir.
Bu gerçekler dikkate a l ı nmadan veya reddedilerek,
dini ideolojik ve politik maksatlarla bölgesel özel l ikler
ve tü rlü meseleler üzerinde Türk mill iyetçiliği i le siyasi ve iktisadi rejim lerimizin tarihi tekamü lünü ve bu n ları
düzenleyen a n ayasa esaslarına uymayan ayıncı fiki r
ler yaymak ve zara rl ı faaliyetlerde bu lu nmak memle
kete ihanettir. Bu ihanetleri önlemek için milli bütünlü
ğümüzün
kavramı
üzerinde
şüphe
ve
tereddütler
yaratmak maksadı ile üstü kapal ı veya değişik deyim
lerle o rtaya atı lan düşü ncel e rdeki tutars ızlı kları ve ka sıtları yerinde ve zaman ı nda doğru o larak teşhis ve
bertaraf etmek zoru ndayız. Tü rk vatandaşları ve Türk
gençliği bunu yapabilecek uyan ıklığa ve sağduyuya sahiptir."
Cumhurbaşkanı demecinde "insan haklan"na da deği nerek bu konudaki görüşünü şöyle belirtmiştir: "Kuruluşu ve bugünkü durumu itibarıyla ana rşiye
tahammülü o lmayan devletimizi, insan hakları na, laik
liğe ve sosyal hukuk d evleti ilkelerine dayanan de
mokratik bir Cumhu riyet olarak yaşat ıp güçlendirabil
rnek için, anayasa gereklerinin sosyal adalet ilke lerine
öncelik t anıyan dengeli ve sürekli bir istikrar içinde ye
rine getiri l mesi d evlete ve vatandaşiara düşen maddi
ve manevi fedakarlıklardan kaç ı n ı l maması lüzumu n u ,
milli dayan ı şma duyg u larımızı kuvvetlendiren b u bay
ram günü nde bir daha tekrarlamayı görev sayıyo rum."9 2 Oysa, yurttaş muz olan ve henüz ana dilini bile serbestçe konuşma olanaklanna sahip olmayan bir halkın �insan hak lan"ndan yararlandığını iddia etmek son derece güçtür. Görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanı, Doğu'dan gelen sosyo ekonomik ve hukuki dayanakları olan demokratik istekleri,
92. Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, 30 Ağustos 1 970. 572
Türkiye İşçi Partisi'nin ifadesiyle, " . . . Anayasal hak ve özgür lüklerin uygulanması, baskıların kalkması, bölgenin kalkın dınlıp refaha kavu şturulması isteklerini devletin bütünlüğü nü
bölücü"
hareketler
olarak . göstermeye
çalış111 akta ,
böylece özü itibarıyla ileıici ve devrimci bir hareket. halk yı ğınlanna yanlış aksettiıilmektedir. 7.
Mehmet Ali Aybar'ın Önergesi
Türkiye İşçi Partisi milletvekili Mehmet Ali Aybar, Doğu illerindeki bu komando harekatı ile halka baskı yapıldığı ge rekçesiyle Başbakan h akkında gensanı açılması isteği ile Meclis'e verdiği bir önergede şöyle demektedir:
"Bu s ı rada, Doğulu vatandaşları mıza gözdağı veril mek istenmektedir. Bu milli menfaatlerimize ters dü şen ve muhataralarla dolu bir politikadı r. Baskı ve te rör metotları tarihe karışmaya mahkümdur:•93 ·
Önergenin
Meclis' teki
müzakerelerinde
önerge
sahibi
olan Aybar, Doğu'da komandalann eşkıya ve kaçak silah aramak için girtştıkleıi harekatın bir mezalim halini aldığını öne sürerek, bu tür davraruşlann anayasaya ve yürürlükte ki çeşitli yasalara ters düştüğünü , erkeklerin önce dövülüp
daha sonra çırılçıplak soyularak kadıniann önünde dolaştı rıldığını isim ve belge vererek belirtip , bu harekatın temelin de siyasi etkenierin yattığını, perde gerisindeki emperyalist lerin olaydaki rolüne de değinerek şunlan söylemiştir:
"Doğulu vatandaşlar ana dillerini konuştukları için dövülüyorlar. Özel komando okullarında yetiştirilmiş komandolar bunları döverken 'kuyruklu Kürt, Barza ni'nin köpeği' diyorlaL Deve kuşu misali başınızı kuma sokmakla hiçbir şey halledemezsiniz. Doğu'daki baskı ve terör ulaşıl mak istenen hedefin tam tersi tıedefe gölürebilir bizi. Terör geri tepen bir silahtır." Önerge hakkında söz olan CHP sözcüsünün, Partisine Doğu'dan bir şikayet gelmediğini, vatandaşıara eziyet edildi-
93. Cumhuriyet, 25 Temm uz 1 970. 573
ğini bildiren hiçbir h aber almadık.lannı söylemesi(•) garip karşılanmış, hatta bu konuşma oturumdaki bazı CHP'i mil letvekillerinin bile protestosu ile karşılaşmıştır. İçişleri Bakarn bu konuşmalara verdiği cevaplarda. siya si iktidann görüşlerini en küçük bir lUraza yol açmayacak biçimde bir kez daha ortaya koymuştur. Bakan. bu baskın Iann kaçak silah ve eşkıyalar için yapıldığını, ayrıca 30 ilde toplu arama için karar alındığıru belirterek "Aybar kızıl ideo lojisine vatansever ve milliyetperver Doğu halkını alet ede meyecektirM sözleriyle polemik yapması. alışılan ve yadırgan mayan bir politikamu saptanmasından öte bir anlam taşımamaktadır. Aybar'ın "Dayak atılıyor mu, atılmıyor mu onu söyle" sorusuna hükümet sözcüsünün, alışılmış suçla ma ile vermiş olduğu cevap daha anlamlıdır.
"Biz, Türk vatandaşlarına sevgi ile muamele eder ken, aşırı solucular ve siz, kafalarınızdaki kızıl ideoloji s �bebiyle her şeyi kötülemektesiniz.''94 8.
Bir. Komando Subayı Yalanlıyor
Komando harekatının büyümesi ve kamuoyunda sert tepkilere yol açması üzerine, harekata katılmış bir komando subayı, savunma niteliğinde Kürllere yapılan baskı ve işken celeri yalanlayan bir yazı yayınlamak zorunda kalmıştır. An cak bütün zorlamalara karşın halka yapılan işkence ve z u lüm saklanamamıştır. Bu yazıda komando subayı şöyle diyor:
"Kadınları askerler aramaktadır. Kadınların aranma sında dedektör kullanılmaktadır. Ağaların dışında, köy lülerin herkesin gözü önünde dövüldükleri doğru değil(•). Tüm yurdu ayağa kaldı ran bir olay hakkında, her olaydan haberdar olan CHP yetkililerinin habersiz görünmaleri anlamlı ve ilginçtir. Üze rinde duru lmaya değer bir davran ıştır. Ancak, daha sonra CHP'li bazı Doğulu milletvekillerinin Cumhurbaşkan ına bu konu ile ilgili bir muhtı ra verdikleri öğrenilmiştir. Cumhurbaşkan ının aradan uzun süre geç mesine karşın, muhtıraya cevap vermemesi üzerine, durum muhtıra ile birlikte kamuoyuna açıklanmıştır. 94. Cumhuriyet, 28. 7. 1 970. 574
dir. Soyundurma ve toplu olarak halkı yerlerde sürün dürme iddiaları da asılsızdır. Ancak yat-kalk talimleri yaptırılmıştır. Ayrıca bazı yerlerde kanun kaçakları , si lahlar teslim edilmeyince şüphel i kişilerin etkili bir yol olan karısının ve kendisinin soyunduru lup tehdidiyle korkutulduğu doğrudur."95(*) 9.
Komando Zulmü ve İşkencesl Mahkemeye intikal Etti
Er-mrum, Tekman ilçesi Bey köyü . komando zulmünü adalete intikal ettirmiştir. Mahkemeye verilen dilekçenin aslı şöyledir: 96
"C. Savcılığı Makamına Erzurum Müştekiller: Ali Akkuş, Kerem Akkuş, Mehmet Ak baba, Feyzulla Sözler, Abdülbari Sözler. Maznunlar: Tekman Jandarma Komutanı, Seyyar Jandarma Komando Komutanı Uzman Çavuş. Suç: Sui muamele, hakaret, kadınlara el atmak Suç tarihi: 1 1 .7.1 970 Hadise : Yukarıda açık adresleri yazılı bulunan maz nunlar. Komando Birliği i le akşama bir saat kala köyün et rafını sararak bütün köylüyü zor kullanmak suretiyle evlerinden çıkardı lar. Daha sonra, köyün erkek ve ka dınları nı ayırarak, bir tarafa erkekleri bir tarafa kadınla95. Devrim, Sayı 36, 23.6. 1 970, s. 7. (*). Erkekleri, karısının -ve çocuklarının önünde soymak ve teşhir etmek Kürt toplumunun erkeklerine verilebilecek en ağ ır cezad ır. Feodal dü zenin ve aşiret örgütlerinin çok etkili olduğu eski devirlerde Kürt Bey leri bu cezaya çok az başvurmuşlardır. Çünkü, böyle bir ceza ile kar şı laşan kişi kesinkes toplum dışı kalmakta, giderek bu hakarete dayanamamakta ve canına kıymaktad ır. 96. Aydınlık, Sayı 22, Ağustos 1 970, s. 31 3-3 1 8. 575
rı dizd i l e r. B u n u n üzerine, maznun Tekman Jandarma
Komutanı erkeklere hitaben : 'Silahları n ı z ı getirin' dedi.
Bu nun üzerine evlerinde silahları olan i s ma i l Taştan,
Fereki Kurudere , Abdülbari Işık isimli şahıslar ve ben
dededen kalma pasianmış ve kütlenmiş silahlarımızı alıp evden getirdik ve teslim ettik ... Bunun üzerine,
maznunlar bizi zorlamaya ve silahları getirmemiz için
hakarette
bulu nmaya
başladılar.
Hatta . kad ı nların
önünde bizleri soyundurup teşhir ettiler. Daha sonra
· M e h met Akbaba ve Kerem Akkuş isimli ,şahıslar d e re y e götürü l e rek orda dövü ldü ler. Daha sonra kad ı nl arın
üzerini aramaya ve kad ı nl ara sarkınt ı l ı k etmeye başla dılar. Bununla yetinmeyen sanıklar i n s a n l ı k d ı şı hare
kette bulu n a rak M e hmet Akbaba'yı kadı n ların ö n ü nde
ç ı r ı lçıplak soyundurarak teşhir ettiler. Ve 'eğer silahla
r ı n ı z ı getirmezse n i z , sizleri kadın ların ız ı n önünd e so
yundurup, edep yerlerinize ip bağlayıp kad ı n l arı n elle rine vererek dolaştıracağız�· Ve daha sonra Kerem
Akkuş isimli şah ıstan para istenmiş, parayı bulamayı n ca tütün tabakası a l ı n m ı şt ı r. B u yukarıda bahsedilen
büt ü n hususlara köy halkı şahittir. Bizler de h enüz ya ral ı d u ru mda bulunduğumuzdan rapora sevkimizi ve
maznunlar h akkı nda gerekli takibat ı n icrası ile tecziye
si cihetine gidilmesini yüksek vicdanları n ızdan arz ve istida ederiz .
·
Ayrıca sanık üsteğmen köylüye hitaben : 'Bundan
sonra Bey köyünü jandarma karakolu yapıp, n a mu su nuzu pay-ı m a l edeceğim ' diye hakarette bulunmuştur. B u na da büt ü n köy halkı şahittir, dinlenme lerinin iste�
riz . . . imzalar ."97
97. Bu belgeye ek olarak, köylülerin teyple saptanan kon uşmaları vard ır. G ünümüzde, Türk düşüncesinin Doğu sorun una karşı tutumunu gös termesi bakımından belge son derece ilginç bir nitelik taşımaktad ır. Özellikle, Tekman ' ın Bey köyünde Ali Beyköylü'nün konuşması çok il g inçtir. Bu konuşmadan, baskında, köyün ileri gelenlerine zulüm ve işkence yapılmad ığını öğreniyoruz {Ayd ı nlık dergisi, Sayı 22, Ağustos 1 970 s. 3 1 7-328, Belge). 576
10. ÜNAS Bildirileri
Doğu sorununa ve Komando harekatına ilgi gösteren kuruluşlardan biri de Üniversite Asistanlan Sendikası (ÜNAS) ·olmuştur. ÜNAS yayınladığı çeşitli bildirilerde oldu ğu gibi, "Yurt ve Dünya Sorunları" isimli broşürlerinde de bu soruna genış yer vermiştir. ÜNAS Genel Yönetim Kurulu nun 1 2- 1 3 Eylül 1 970 tarihlerinde İzmir'de, yapılan 3. ola ğan toplantısından sonra yayınlanan bildiride Doğu sorunu na değinilerek şöyle denilmektedir: " . . . Doğu Anado lu'daki faşist teröre dikkat edeli m ! Doğu Anadolu'da i lkin komando h arekatıyla başla
yan faşist terör, Doğulu halklarım ı z ı sömüren Doğu l u
v e Batılı hakim s ı n ıfların h al k düşmanı politikaları n ı n tabii bir sonucudur. Bugün bu baskı Atatürk Ü niversi tesi'ndeki devrimciler üzerinde yoğunlaşm ıştır. Erzu
ru m eşraf ve mütegallibesiyle, Amerikan yetiştirmesi
işbirlikçi
profesörlerin
ortak
terö rü
emperyalizm
işbirl ikçi burjuva feodal mütegallibe ge rici ittif�k ı n ı n Doğu'daki koludur:·98
C.
HORLANMA
Horlanma, bir etnik grubun kendi dışındaki öteki etnik gruplar tarafından küçük görülmesi ve aşağılanması, gide rek kendine güvenin sarsılmasıdır. Horlanma, bir halkın uluslaşma sürecine girmesiyle sona- erer. Bu süreç içinde halk, hem kendi dışındaki etnik gru plara. hem de kendi içindeki egemen sınınara karşı bilinç kazanır, varlığırun far kına vanr. Ve halklar arasındaki yabancılaşma sona erer. Aşağıdaki örneklerde Kü:r.t halkının nasıl horlandığı ve bu horlanmanın halk üzerindeki duygusal etkilerinin nasıl ol duğu konusunda yeterli bilgi vardır: 1- Blrgün, ( 1 968 yılı Şubat ayında) Diyarbakır'da bir ki98. ÜNAS, Yurt ve Dünya Sorunları Yayın No: 3_ Bu kuruluşların dışı nda, TÖS, i lksen, Dev-Genç, Mimar ve Mühendis Odaları nın katıldığı "Güçbirliği" toplantısında Doğu'daki komando ha rekatını kınayan birçok bilidiri yayınlanmıştır. 577
tapçı vitrininin önünde kitaplara bakıyordum . Üniversite mezunu olan kitapçı benimle ilgilendi ve beni dükkanına ça ğırdı. Uzun süre çeşitli konularda konuştuk. Bu arada, söy leşimizde yayım hayatına da değindik Ben . sözü Forum der gisine getirdim. Çünkü, o tarihlerde "Doğu Mitinglerinin Analizi"ni yapan araştırınarn "Doğu Sorunu: Şeyhlik, Ağalık" başlığı altında Forum dergisinde yayınlaruyordu. Kitapçı derginin satışı ile ilgili soruma "Dergi şimdiye kadar bir şey değildi ama, şu sıralarda bir Kürtün araşiınnası yayınlaru yar da. Diyarbakır'da çok tutundu. Hatta araştırmanın ya yınlandığı ilk sayı kısa zamanda kapışıldı" cevabını verdi. "Sözünü ettiğiniz Kürt kimdir?" diye sorduğurn soruya ki tapçı "İsmail Beşikçi" dedi ve belge olsun diye olacak, dergi leri gösterdi. Bunun üzerine kendimi tanıtarak "Bu yazıyı yazan be nim. ama Kü rt değil Türk'üm ve İskilip'liyim" dedim. İktisat Fakültesi mezunu olan kitapçı son derece şaşırdı ve benim sözlerime inanmadı. "Ya bu yazıyı yazan, yani İsmail Beşikçi sen değilsin veya İsmail Beşikçi Kürttür" diye ısar etti. Onu Kürt olmadığırna, ama yazıyı benim yazdığıma zor inandıra bildim.
2- Bu anıını Ağrı'da (Ocak 1 969) bir dostuma anlatıyor dum. Dostum. bunu bizimle beraber olan emekçilere, Kürt çeye çevirerek anlattı. Emekçiler çok ilgi duydular. Fakal onlar da D iyarbakır'daki kitapçı gibi büyük bir şaşkınlık içinde d inliyorlar, inanmıyorlar ve "Bir Türk, Kürtlerle iyi ni yetle ilgilenmez, muhakkak maddi bir çıkan vardır" diyorlar dı. 3- 1 968 yılı Ağustos ayında . "Doğu ve Güneydoğu Ana dolu Sımr Kasabalannda Sosyo·Ekonornik Yapının Mukaye seli Analizi" isimli araştınna projesinin bir bölümünü ta mamlamak için Doğu Beyazıt'ta, Balıklı Göl civarında, Karaşeyh köyünün yaylasında bulunuyorduk. KöyliÜerle ko nuşuyorduk. Köylüler çok kumazca cevaplar veriyorlardı. Önce, devleti, milleti, bir güzel övüyor, sonra koşullara göre, politik bakırndan en yumuşak ve hükümeti gücendirrneye cek cevabı veriyorlardı. Sıra isyanlada ilgili bir soruya geldi. Soru şu idi: "Şeyh Sait, Dersim, Zilan Deresi, Ağn isyanlan nı hatırlıyor musunuz? Yaşadınız mı? Duydunuz mu?" Ço578
ban Hasan'ın verdiği cevap şu oldu : "Ne duymuşum, ne gör müşüm, sadece Atatürk'ürr askerleri gelmiş, ortalığı yatıştır mış" dedi. Bu arad·a çadırda oturanlardan başka birt Kurtçe olarak müdahale ettj ve şöyle dedi: (Oysa o zamana kadar Tü rkçe konuşuyorduk.) "Ulan Hasan, Ağrı İsyanı'nda asker leri karakolda basıp ölüdüren sen değil miydin? Şimdi de ne duymuşum, ne görmüşüm, diyorsun, utanmıyor musun?" Bunun üzerine konuştuğumuz Çoban Hasan, beni göstere rek ve Kürtçe olarak "O Türktür, bunu bilesin, duymasın, bu konuyu kapa" dedi. Ve konu kapandı. Çoban Hasan Kürt olan arkadaşından hiç çekinmiyor, onun yanında gayet rahat konuşuyordu . Fakat benim Tü rk olmam. onun rahatça konuşmasını engelliyor, endişelenme sine yol açıyordu . 4 - Kürt ve Türk halklannın birbirlerine yabancılaşmala
rının başka bir örneği de şudur: Bir memur arkadaş bu araştırınayı daktilo ediyordu . Araştırmada geçen "Tü rk" keli mesini büyük h arile yazdığı halde, Kürt kelimesinin baş harfini daima küçük harile yazıyordu . Niye böyle yaptığını sorduğum zaman "Ne olacak, onlar Kürt, küçük yazılsalar da olur, onlar özel isim olmaya layık mı ki" dedi.
5- 1 966 yaz aylannda Nemrut yaylasında Göçebe Alikan
Aşireti ile ilgili bir araştırma yapıyordum. Araştırma sırasın da
1 0- 1 2 yaşlannda bir çocuğa büyükçe ve çok katlı bir
apartmanın resmini göstertp, "bu nedir?" diye sordum. Ce vabı "Karakol" oldu. Sonra 2-3 katlı bir ev gösterdim ve yine sordum. Cevabı yine aynı, "Karakol" idi. Daha sonra bir ku lübe ve okul resmi göstererek soruyu yine tekrarladun. Ce vap yine "Karakol"du.
·
Anlaşılıyordu ki çatısı olan her bina çocuğun kafasında karakol olarak canlanrriaktadır. Çocuk bütün yaşamınca ka rakoldan başka hiçbir şey görmediği için her binayı karakol sanmaktadır. Bu olay göçebenin günlük yaşantısında en çok ilişki ha linde olduğu kurumun hizmet kurumu değil, bir baskı un suru olan karakol olduğunu göstermektedir.
6- İstanbul'da bir işçi ark�daşla, her ikimizin de dostu
olan bir ortak arkadaşımızdan söz ediyorduk. Türk olan işçi 579
arkadaş, Kürt dostumuz için, Kürtlüğünü söz konusu ede rek şöyle diyordu : " . . . Kürt ama. çok akıllı, çok zeki, çok işbilir, ateş gibi delikanlı, o kadar akıllı ki insan Kürt olduğuna bir türlü inanamıyor. Ama suratma bakınca Kürt olduğu , kaşından gözünden hemen anlaşılıyor. " 7- İstanbul'da bir yayınevinde otu:ı;uyorduk. Bir ara, ya yınevi adına ingilizceden bir kitap çeviren bir bayan çevir men geldi. Çevirrnen bayan' yayınevi sahibine kitap hakkın da şu bilgiyi verdi: " . . . Bu romanın konusu İspanya'da geçiyor. Romanda bir Up var: Türk. Her türlü kötülük bu Türk'ün başımn al tından çıkıyor. . . Hırsızlık, dolandırıcılık. esrar kaçakçılığı. adam öldürme, fuhuş. . . ne kadar kötülük varsa hepsi Türk'te var. Çok kötü bir adam. Onun için uzun uzun dü şündüm, bu Türk sözünü 'Kürt' yapmaya karar verdim. Çünkü. bir Türk'e bu kadar kötü bir adam olma vasfını ya kıştıramıyorum. Ne dersiniz?" dedi. Yayınevi sahibi bayan çevinnenin bu önerisini şiddetle reddeterek, yaptığı değişik likleri tekrar eskisi gibi düzellmesini istedi. Sonradan öğrendim ki, bu çevim1en bayanın ne Kürtler, ne de Kürt toplumu hakkında en ufak bir bilgisi yok. Sade ce. aile, okul ve çevreden edindiği bilgi, eğitim ve alışkanlıkla Kürtleri küçük görüyor. Kendisini de soylu s�nıyor. 8- Atatürk Üniversitesi Rektörü , görevinden alınan bir asistanın açtığı dava dolayısıyla Danıştay'a gönderdiği sa vunmada, asistanı komünistlik, bölücülük, tahrikçilik ve Kürtçülükle suçlayarak, Kürtler hakkındaki görüşlerini şöy le ifade ediyor:99
" . . . Soruşturmalardaki san ı k ve tanık ifadelerinden
açıkca anlaşı ld ığ ı na göre, isyancı ve tahripci öğrencile
rin bir k ı s m ı kendileri ne 'Kürt' diyen çok büyük i ht i mal le ası l ları k at ı ks ı z 'Türk' olan öğrencilerdir.
' Doğun u n düzeni-etnik soru nları· adlı kitabında da
99. Bu konu ile ilgili Dan ıştay'da açılan dava dosya numarası 1 970/ 4963'tür. Bu konu ayrıca bütün belgeleri ile yayınlanacaktır. 580
ve çeşitli yazı l arında ni
kürtlerin
Türklerin kürtleri
hor gördükleri
de kürtçe öğretim yapan okul ları , radyoları
olması gerektiğir:ıi ve daha birçok bu n lara benzer iddi aları ileri sü rmektedir.
Yüksek bilgileriniz içindedir ki tarihin tespit edebil
diği büyük i htimale göre, kürt kardeşlerimiz kök itiba rıyla Tu rani"dlr.
Bu belgede de görüldüğü gibi, asistanı suçlamaya çalı şan Rektör, Kürtleri h orlamanın en belirgin örneğini ver mektedir. "Türk" kelimesini büyük harlle yazarken, Kürt ke limesini küçük harlle yazması. bu konuda ne denli duygusal davrandığını açıkça ortaya koymaktadır. Danıştay'a verilen bu yazı yazılış nedenlerinden ötürü , gerek içerik gerekse biçim yönünden resmi bir kurumun, Atatürk Üniversitesi'nin görüşünü yansıtmaktadır. Bu bel ge, günümüzde Atatürk Ünversitesi'nin Doğu Anadolu halkı na karşı tak.ınmış olduğu tu tumunu belirleyen çok önemli bir belgedir. Bilimsel tutumun bu derece kötüye kullanıldığı nı gösteren bir başka belge, ancak her şeyin en kolay yolu nu seçen önyargılı kişilerden beklenebilir. Bu tür örnekler daha da artırılabilir. Örneğin bilim adamlarımız bile, Doğu Anadolu'da araştımıalar yapan kişi nin hemen memleketini sormaktadırlar. Eğer araştırınayı yapan Kürt ise normal . . . O zaten Kürt deniyor, fakat Türk olunca şaşınyorlar. Bütün bunlar faşist eğitimin süregelen kalıntılanndan başka bir şey değildir. Bu kalıntılara, emek çi, aydın, buıjuva gibi çeşitli toplumsal sınıf ve tabakalarda , farklı biçimlerde rastlanmaktadır. Halklan birbirine karşı son derece yabancılaştıran bu faşist tertiplere, gerek Kürt emekçilert, gerek Türk emekçileri her zaman dikkat etmek zorundadır.
D.
GÜNÜMÜZDE HAKİM ULUS İDEOLOJİSİ DOGRULTUSUNDA CEREYAN EDEN OLA YI.ARDAN BAZI ÖRNEKLER
ı. Mem-u Zin Mem-fı Zin, 1 59 1 - 1 652 yılları arasında yaşamış ve D oğu 581
Beyazıt'ta ölmüş olan büyük Kürt ozanı Hakkari'li Ahmedi Hani'nin ünlü eseridir. Alımedi Hani, bu Kü rt destanını, Arap harfleriyle Kü rtçe ve Arapça olarak yazmıştır. M em - 0 Zin, Mehmet Emin Bozarslan tarafından Türkçe ye çevrilmiş ve Kürtçesi ile bir arada yayınlanmış tır. ı oo Alı medi Hani'in Mem-0 Zin'i neden Kürtçe yazdığım açıkladığı bir önsözün eklendiği Kürt edebiyatının bu ünlü eseri, daha matbaada iken toplatılmıştır. Bu eserin yayınlarunasına izin verilrİıeyişinin en önemli nedenlerinden biri, metinlerin Kürtçe Türkçe bir arada yayınlanmasıdır. Mem-0 Zin'in ilk çevirisini yapan çevirmen ve yayınevi hakkında yargılama kararı verildikten sonra , aynı eserin ikinci bir çevirisi yayınlanmıştır. ı o ı Ancak bu çeviride, Alı medi Hani'den söz edilmemekte, Mem-0 Zin'in 1 7. ve 1 8 . yüzyılarda Ahmet Faik tarafından yazıldığı iddia edilmekte dir . Olayların geçtiği yer olan Cizre hakkında da, Fahrettin Kır-'-ıoğlu'na dayanılarak "Daryus vaktinde bu bölgede Bakh tan adlı Türk aşiretlerinin yaşadığı ve Doğu Dicle suyuna kendi adlarını verdikleri ileri sürülmektedir" denilmekte dir. 1 02 o
Öte yandan, Mem-o Zin'i tanıtma yazısında şöyle denili yor:
"Eğer bu Ahmet Mirza ile Ahmet Faik aynı şahsiyet iseler Şerefhanların da Türk olması gerekmektedir. Zi ra Mem-o Zin'de Ahmet Faik Beğin ağzından: Tacdin-ime verdim ol sitti sezadır Zin Kürde verilme na-sezadır Sö z l eriy l e kararı nı bildirmekle ve kendi soyundan gelen amcazadesi Tacdin'e Sitti'yi vermeye raz ı . oldu ğunu, Zin'i bir Kürde veremeyeceğini söylemekte dir". 103 1 00. Ehmede Xani, Mem-ü Zin, çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Yayı nevi, Istanbul 1 968, s. 1 . 1 0 1 . Ahmet Faik, Me m-o Zin, Türkçeleştiren: Sırrı Dadaş Bilge, istanbu l 1 969. 1 02. Ahmet Faik, a.g.e. , s. VII. 1 03. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kürt toplumunda, hanedan aileler kendilerini kırmanç kabul etmemekte, bu deyim fakir-tukara yığınlar 582
Bilinci çevirisi daha basılırken toptatılan Mem- ı::ı Zin'in,
ikinci bir çevirisinin yayırılanmasındaki amaç, Abmedi Hani diye bir Kürt azamnın olmadığı, hatta Kürt ulusu diye bir
ulusun varolmadığı, Mem-o Zin'in de Azeri Türkçesiyle yazıl dığı, Kürtçe ile hiçbir ilgisinin olamayacağı fikrinin propo
gandasıdır. Aynca; bu çeviride, Kürtçeden yapılan birinci çe
viriden hiç söz edilmemesi ve birinci çevri henüz piyasaya çıkarılmadan toplatılmışken bu çevirinin serbestçe satılması anlamlıdıt.
2.
Kürtçe Alfabe
1 968
yılında yayınlarmuş olan Kürtçe Alfabe de hemen
toplatılmış ve Alfabeyi hazırlayan Mehmet Emin Bozarslan
h akkında dava açılmıştır. l 04 Bu kitap, ilkokullarda oku tul
makta olan Türkçe Alfabenin benzeri olup Kürtçe yazıldığı için toplatılmıştır. Duruşması üç yıldan beri sü rmektedir.
3-
Bir Gazete Haberi "Doğu'da Kürtçülük Faaliyeti Artıyor. Genelkurmay Başkanl ığı Doğu'daki Kürtçülük prop rogandalarının merkezi haline gelen Ağrı'nın Diyadin il çesine acil olarak en seçkin personelden kurulu bir ta bur asker gönderilmesini ve ayrıca bir alay inşasına başlanmasını kararlaştırmıştır. Genelkurmay, Askeri istihbarat Teşkilatı tarafından hazırlanan bir raporda Doğu'daki Kürtçü lük propagan dasının arttığı ve bu konudaki zararlı faaliyetlerin mer kezinin Ağrı il'inin Diyadin ilçesi olduğu bildirilmiş ve bu bölgedeki Kürtçülük propagandasının önlenebilme si için asker gönderilmesi istenmiştir.
ıçın kullan ılmaktad ır. Yine belirttikki, kırmanç ancak Kürt halkının u luslaşması süreci içinde değer kazanacak ve aşağ ılayacı anlam ını yiti recektir. Bu nedenle, Bey "Zin'i bir Kürde vermeyeceğim" derken, yoksul bir adama kızımı veremem demek istemektedir. Buna daya narak, Bey'in K ürt olmad ığ ı nı söylemek Kürt toplum unun özelliklerini bilmernekten ileri gelmektedir. 1 04. Mehmet Emin Bozarslan, Alfabe, Gün Matbaacı lık, Istanbul 1 968. 583
Askeri i stihbarat Teşkilat ı ' n ı n bu
raporu üzerine
Gene lku rmay Başkanl ı ğ ı , Kara Kuvvetleri Komutanlı
ğ ı'nd a n Diyadin'e aci l olarak en seçkin personelinden
kurulu bir tabu r aske r gönderi l mesini ve ayrıca bir alay
kuru l m a s ı n ı istemiştir. Genelkurmay'ın emri üzerine
Diyadin'e göderilecek taburun haz ı rl ı klarına ve kurul
ması istenen alay ı n da inşa s ı na başlanmıştır. Nefes aldırm ı yoruz.
K ü rtçü l ü k propagandası n ı n her geçen gü n artması
üzerine bir askeri yetkili şöyle konuşmuştur:
'Türkiye devletini y ıkmak için Türkiye içinde ve yurt
d ı ş ı nda yapılan K ü rtçülük propagandas ı n ı ve tahrikleri
günü gününe takip ediyoruz . Aske ri i stihbarat Teşkila
t ı m ız , her g ü n bu propagandayı yapanların nefeslerini bile bildiriyor.
Ağrı ' n ı n Diyadin ilçesi Doğu'daki propagand a n ı n
merkezi haline gelmiş. Zaten burası kozmopolit b i r
yerdir. K u ru lması istenen alay ı n inşasına d a inşaat da iresince başlanmıştır.'
Askeri istihbarat Teşkilat ı' n ı n raporunda Doğu'daki
Kü rtçü l ü k faaliyetlerinin Amerika ve ing iltere tarafın
dan desteklendiği ve bu iki devlet taraf ı ndan Barza ni'ye yard ı m yapı ldığı belirtilmiş, Fransa' n ı n eski Cum
h u rbaşakanı · De Gaulle'un de içinde bulunduğu b i r teşkilat ı n Türkiye'deki Kü rtçülük faal iyetlerini yürüttüğü ifade edilmiştir :·ı os 4.
Kürtçe Şarkı Söyleyince Ne Olur'? "22
Ocak 1 970 Perşembe g ü n ü I stanbul Site Öğ
renci Vurdu'nda düzenlenen eğlence gecesinde çeşitli
dillerden şark ı lar ve türkü ler okunmuştur. Gecenin so nuna doğru Doğulu gençler de K ürtçe türküler söyle
mek istemişler ve
tışmalar olmuştur.
28
2-3
kişinin müdahalesi sonucu tar
Ocak 1 970 Çarşamba günü ise ayn ı o l aylar Ka
dırga Öğrenci Vu rdu'nun eğlence gecesinde tekrarlan-
1 05. Yeni Istanbul, 2 Ocak 1 970. Haber gazeteden aynen alınm ış. 584
mışt ır. Doğu lu bir gencin Türkçe söylediği bir tü rkü nün
ard ı ndan Kü rtçe bir türkü söylemek istemesi gene 2-3
kişi taraf ından önlenmek istenmiş ve burda da tartış
malarçıkmışt ı r.
Ertesi g ü n , i stanbul Devrimci Doğu Kültür Ocağı
yay ı nladı ğ ı bir bidiriyle o layı protesto etmiş ve devrimci gençleri şöven duygu lara kapı lmakla suçlamıştır :·ı os
5.
Bir Profesörün Yazısı
. İstanbul Ü niversitesi H u kuk Fakültesi ilerici profesörle rinden Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Doğu Beyazıt'ta çıkan Şere siyar gazetesinde yayınlanan bir makale üzerine 3-5 Şubat ..
1 970 taril)lerinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan
kiye Halklan Yakın Tarihimizden İhanetler"
"Tür
başlığı altın
daki yazısında, adı geçen makalede " Halklar" sözcüğünün sık sık kullamlmasına karŞılık bir kez olsun "Türk" sözcüğü
nün kullanılmamasından yakmarak bunun "bölücü lük� ol
duğunu belirtmektedir. Prof. Velidedeoğl u 'nun adı geçen ya zı
dizisinde ,
yasalara
uygun
devrimci
bir
kavga
veren
Şeresiyar gazetesinin, tüm sorumluları. basıldığı yer belli ol duğu halde, bütün bunları belli etmeden, gizli bir şeyi haber veriyormuşcasına bir tutum takınıp, kendisiyle aynı görüşte olmayanları suçlaması üzerinde duro lmaya değer bir davra� nıştır. Prof. Velidedeoğlu , Şeresiyar gazetesinde yazılanlada ta mamen ayru görüşte olduğunu belirttikten sonra şöyle di yor: " . . . Gazeteni n . bizde düş k ı rı k l ı ğ ı doğu rmas ı n ı n ne
deni, bunları n dile getirilmesi değ i l , yazı lanlardan bi( k ı s m ı 'olmaması ' , bir kısmı da 'gerçekleştiril mesi' gere
ken işler. Ancak bütün bunları heyecan l ı bir dille belir
t e n Türkçe bir gazetenin ilk say ı s ı nda bir defacı k olsun 'Türk' veya 'Türk Vatanı ' ya da 'Türk Halk ı ' sözcüğü
nün bulunmamas ı , Birinci Dünya Savaşı 'nda Doğu ille
rimizi korumak için, oralarda da düş manla savaş m ı ş,
1 06. Türk Solu dergisi, 1 1 6, 3 Ş ubat 1 970, s. 3 "Türkiye Halkları n ı n De mokratik Mücadelesi Bir Bütündür." Ant Dergisi, Say ı 1 63, 1 O Ş ubat 1 970, s. 1 1 585
daha sonra M il l i Ku rtuluş Savaş ında bu vatan ı kurtar
mış olan Atatürk'ten h iç söz edi lmemesi, buna karş ı l ı k
başyazıs ı n ı n ' Devran Değişiyor, H alklar Uyanı yor' baş
l ı ğ ı n ı taşı ması ve 'Yaşasın halkla r ı n uyanışı ' cü mlesiyle
bitmesi , her konuyu kuşku ile değil, daima iyi niyetle ele almayı ilke edinmiş benim gibi bir insanda bile,
bö lgecilik, bölücülük şüphesi uyandı rd ı . Hangi ' H alklar'
bunlar?
Türkiye'de yaşayan ve bu ü l k e n i n vatandaş ı olan
K ü rt , Çerkes, Abaza, Laz ve Arap ya da R u m, Erme n i ,
Mu sevi ı rk ı ndan olan Tü rk vatandaşları m ı ? Bütü n
bunlar Türk halkı ndan değil mi?
Eğe r bu gazeteyi çıkaranlar kend i l e rini Türk h alkın
dan saymıyorlarsa ,
o zaman toplumcu değ i l , düpedüz
' ı rkçı 'dı rlar, böylece ya kendileri ile çelişki durumunda
d ı rlar, ya da toplu mculuğu anarşi yaratmak ve Türk vat a n ı n ı bölmek için gerici bir paravana, bir örtü gibi
kullanarak bu ü l keyi K ü rdistan, Çerkesistan , Abasiz
tan, Lazistan ve Küçük Arabistan g i bi bölük-pörçük
k ı rp ı nt ı cumhu riyetiere ayırıp, yabanc ı lar için kolay yu
t u l u r bir lokma haline getirmek gibi bir art niyet taş ı maktad ı rlar. Otuz iki m i lyonluk Türkiye'de kendileri gibi
düşünen kaç kişi çıkar acaba ? Bu ü lkede 'halklar' de
ğil, 'Tü rk halk ı ' yaşamaktadır. B izim milliyetçiliğimiz, ı rkçı milliyetçilik olmay ı p , gerçek toplu mcu ve toplay ı c ı
milliyetçilik olduğu ndan, b u vatanı vatan bile n , kendisi nin ve gelecek ku şakları n mutlu luğu n u , bu vatan ı n
mutlu luğunda göre n , b u vatanın felaket ini kendi fela
keti sayan, kısacas ı , kendi alı nyaz ı s ı n ı bu vata n ı n a l ı n yaz ıs ı na bağ l a m ı ş bu lunan herkes h a n g i ı r k , cins, d i n ve mezhepten olursa olsu n biz i m i ç i n Türk'tür."
Kürtlerden " . . . Evet Türk ırkından olan Türkler" diye söz etmesi Prof. Velidedeoğlu 'nun adı geçen yazısının, bilimsel görüşlerden çok, duygusal görüşleri dile getirdiğini ortaya koymaktadır. Çünkü , duygusal yargılarla dolu bu yazıda, Prof. Velidedeoğlu 'nun Türkiye'nin somu t gerçeklerinden ha bersiz görünmesi, ya da öyle görünerek faşist bir doğrultuda yorumlar yapması doğruları bilimsel bir biçimde belirtmek586
ten kaçınması hangi açıdan bakılırsa bakılsın onaylanacak
bir davranış değildir . Kürt devrimcilerinin tepkisiyle karşıla nan Prof. Velidedeoğlu'nun adı geçen yazısına bir cevap ve
ren Şeresiyar gazetesinin Sorumlu Müdürü şöyle demekte dir:
"Ord. Prof. D r. H . V . V e lidedeoğlu taraf ı ndan yazı
lan (Türkiye Halkları) baş l ı kl ı yaz ı s ı n ı büyük bir hayret
le okudum.
Say ı n Velidedeoğlu'nun ad ı geçen yazıda bahsetti
ği gazete Ş e resiyar gazetesidir, sahibi Lütfi Fuat G ü l ,
sorumlu M üdürü Bahattin Ery ı lmazd ır, idare yeri Doğu
Bayaz ıt, bas ı ld ı ğ ı yer Eskişehir'dir. Gazetede bütün
bunlar açık-seçik yaz ı ld ı ğ ı halde sayın Velidedeoğ lu'nun gizli biı: belgeyi ihbar ediyormuşçası na yaz ı yaz
ması bilimseilikle katiyen bağdaş ı r bir durum değildir.
Say ı n Velidadeoğlu son derece heyecanl ı , duygu
sal fakat bilimseilikle e n ufak bir ilgisi ol mayan bir yaz ı
yazm ıştı r. Fakat bizim cevab ı m ı z ağ ı r başl ı ve bilimsel
olacaktır.
1- Ulus ve u lusçuluk feodalizmin y ı k ı l ı ş ı ndan sonra
ki kaç ı n ı lmaz sonuçtu r. Doğu Anadol u 'daki feodalizm kapitalizme dönüştükçe ulus laşma da hız lanacakt ır.
Bunu tayin eden kişi lerin sübjektif yarg ı ları değ i l , tari h sel gelişimin objektif doğru ltusudur.
2- Doğu Anadolu'yu Türk görmek say ı n Velidede
.oğlu'nun sübjektif görüşüdür ve bilimsel hiçbir niteliği yoktur. Şeresiyar gazetesini bağlamaz. Türkiye'deki
devrimci harekete de hiçbir şey kazand ı rmaz, bilakis bu hareketi engel ler.
3- Şeresiyar anti-feodal çizgide devrimci bir gaze
tedir. Amerikan emperyalizminin Doğu Bayazıt'ta so
mut çelişkileri olmad ı ğ ı için anti-emperyalist yaz ı lar ya
y ı n layam ıyoruz. Fakat anti-feodal mücadelenin anti emperyalist mücadele ile birlikte y ü rütüleceği şüphe sizdir. ·
4- Anti-feodal çizgideki devrimci Ş e resiyar' ı n Türki
ye'deki genel devrimci hareketle bütünleşmesi şaş maz arzusu d u r.
587
5- Say ı n Velidedeoğlt.i bu yaz ı s ı ile Doğu Anado
lu'yu zerre kadar bilmediğini ve Doğu Anadolu hakk ı n
d a yazı lan kitapları okumad ı ğ ı n ı ortaya koymuştur. K ı
saca bu rjuvaya has şövenist duygulard a n kendisini
kurtararnay ı p sözde biz devrimcileri uyarıyor. Böyle bi r romantik sevgi anlayış ı iflas etmiştir. Sayg ı larımla :· 1 0 ?
Kanımızca, gerek Prof. Velidedeoğlu 'nun gerekse ona ce vap veren Bahattin Eıyılmaz'ın yazısı, Doğu konusunda Türk ve Kürt aydınlannın görüşlerini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Yazar İlhan Selçuk'un "Saçı ak, yüreği ak" ı oB devrimci bir kişi olarak tanıttığı, Türkiye'nin tüm soru nları na ilerici bir açıdan bakan Prof. Velidedeoğlu'nun " Ö ldürü len Öğrenci" ve "Hak Arayan Öğretmen". yazılannda 1 09 konu
y u cesaretle ele alırken, Doğu sorununa, faşist bir açıdan bakışı gerçekten düşünd ü rücüdür. Fakat. bu , Türkiye'de si vil -asker bazı aydınların Doğu sorununa karşı genel bir tu tumudur. Eğitim ve öğretim koşullan bu görüşe göre düzen lenmiş ve ne yazık ki, bu şartlanmadan birçok bilim adamı da kendini kurtaramamıştır. ı ı o Bu bakımdan Prof. Velide deoğlu 'nun yazısı, bir aydının özel görüşünden çok, tüm b ü rokrat Türk aydınlannın Doğu sorununa ilişkin görüşlerini yansıtmaktadır. Genellikle, birtakım küçük değişikliklerle, Türk bü rokratlarının tümü bu yazının altına imzalarını ata bilir. Daha önce değindiğimiz bir yazısında. yazar İlhan Sel
çuk " . . . Bu memlekette bir vakitler Türk kelimesi bile yadır ganırdı. M illi Mücadele kuşağı Tü rklüğü benimsernek için kaç ateş çemberinden geçti? Harbiye Kumandanı, öğrenci arasında Türkçülük akımlarını kovalar, böyle 'tehlikeli
fikir-
1 07. Bahattin Eryıl maz, Türkiye Halkları , Cum h u riyet, 1 9 Mart 1 970, s. 2, Tart ı şma sütunu. 1 08 . i lhan Selçuk, Saçı Ak. Yü reği Ak Hocam H ıfzı Veldet, C u m h uriyet, 1 6 N isan 1 970. 1 09 . H ıfzı Veldet Velidedeoğlu, Öldürülen Öğrenci, Cumhuriyet, 20 Aralık 1 970, H ı.fzı Veldet Velidedeoğl u , Hak Arayan Öğretmen, C u m huriyet, 21 Aral ı k 1 970. 1 1 O. H ikmet Kıvı lcı m l ı , 27 Mayı s ve Yön Hareketinin S ı n ıfsal E leştirisi, Ant Yay ı n ları, istanbul 1 970, s. 269. 588
ler'e sarmış öğrenciyi cezalandırırdı" demektedir. Elli yıl ön ce Türk halkı için söylenen bu sözler. bugün de Kürt halkı için söz konusudur. Bugün, çeşitli baskılar ve ceza tehditleri karşısında bir Kürdün "Ben Kürdüm" diyebilme olanağı yok denecek kadar azdır. Türk bürokratlarının görüşlerini yansı tan Prof. Velidedeoğlu'nun yazısına cevap veren Bahattin Er yılmaz'ın yazısı da. tüm Kürt aydınlarının ortak görüşünü dile getirmektedir. Görülduğü gibi, son yıllarda açık bir b içimde ortaya çı kan Doğu sorunu konusuda Türk ve Kürt aydınlannın gö rüşleri arasında büyük bir zıtlık ve uçurum vardır. Prof. Ve lidedeoğlu bu zıtlığın "akla-kara" kadar belirgin olduğunu söylemektedir. ı ı 1 Kürt halkı, Türk halkından bugün en az 50 yıl kadar daha geri bulunmaktadır. "Ne mutlu Türküm diyene", "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi sözler. Türk halkı nın uluslaşmasını kolaylaştırırken Kürt halkının uluslaşma sının de gecikmesine yol açmıştır. Bu sonucun doğmasında en önemli etken, Doğu sorununun ne olduğunu anlamayan, ya da yanlış anlayıp, kendi eğilimlerine göre değerlendiren "sivil-asker" aydın kadrosudur. Günümüzde ise feodal yapıların parçalanması, kapita list üretim ilişkilerinin yoğunlaşması. aşiret yapılarını ister istemez parçalamakla ve çok daha ileri bir aşama olan u lus çuluk ortaya çıkmaktadır. Sivil. asker. aydın kadroların, bu sorunu doğru değerlendirmeleri ve soruna asimilasyon açı sından değil. kesinkes devrimci bir tavırla ve "ulusların eşit liği ve kardeşliği" temel görüşünden hareket ederek yaklaş maları, Türkiye'nin b ütünlüğü için de büyük zorunluluktur. 6.
Bir Başka Profesör
Prof. Dr. Münci Kapani, "Kamu Hürriyetleri ve Az Geliş miş Ülkeler" konusunu incelerken. Afrika. Güney Amerika ve Güneydoğu Asya'daki etnik farklılaşmalar ve mezhep ay rılıklanna değinmekte ve sorunlara bilimsel bir çözüm geti rilmemesinin sakıncalarını anlatmaktadır. Prof. Kapani Tür kiye'nin durumunu da şöyle ortaya koymaktadır: 1 1 1 . Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, "Türkiye Halkları" ve Bir Yanlışlık, Cumhu riyet, 3 Mart 1 970, s. 2, Tartışma sütunu. 589
Öt e yandan, Tü rkiye , 'M ill i bütü nleşmel e rini
gerçekleşt i rememiş, henüz millet kurma çabası içinde bulunan yeni ü lkelerden farkl ı
olarak,
bu aşamayı çok
tan geçmiş bulu nmaktadır. Bağ ı m sızlığına yeni kavuş
m u ş ü lkelerin bir çoğu nda, milli bütünlüğü sağlama
n ı n , en başta gelen ve en güç problemlerden biri
olduğu nu yukarıda görmüştü k . Bu topl u mlarda
kuru l muştur, fakat mil let henüz
ortada
yoktur.
devlet Etnik
bak ı mdan d i l , d i n , gelenek vs. bak ı mdan bölü nmüş,
parçalanm ı ş kitleler vard ı r. Devlet, milleti yaratabilme · çabas ı ndad ı r. B izde ise devlet , büyük çoğ u n luğu ile kaynaşmış türdeş , 'millet olma bilincine sahip' bir top l u m a dayan maktad ı r. "1 1 2
Bu görüşün, Türkiye'nin somut sosyo-ekonomik koşul lannın bilimsel analizi sonucunda elde edilmiş olduğunu ka bul etmek çok güçtür. Devletin , büyü k çoğunluğu ile kay naşmış, türdeş bir t opluma dayandığını ileri sürmek. bunun gerçekten böyle olduğunu kanıtlamaya yeter neden gösteri lemez. 50 yıldan beri, devletin, millet yaralma çabasında iz
lenilen politika açısından başarılı olduğu söylenemeyeceği gibi, izlenen bu yanlış politikanın sonuçları ortada durur ken, bilim adamlarının bile bu yaniışiara dayanarak doğru lan savunur gözükmeleri, "Devlet"in gerekli olan b ü tü nl ü,ğCı ne hiçbir şey kalmaz. Feodal üretim düzeyinde ve aşiret ilişkileri içinde yaşayan Kürt halkı ile uluslaşmış Türk hal kı nın gerçekten ulusal bir bütün doğurmasının nasıl sağlana cağına, h er şeyden önce b u :Konuda ısrar eden bilim adamla rının
cevap
vem1eleri
gerekir.
Çoğunlukla,
duygusal
bir
açıdan oaktığımız D oğu sorununa artık doğruları ortaya ko yarak çekinmeden bakmaya kendimizi alıştırmak zorunda yız . 7.
Bir Pankart
Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde 1 6 M ayıs 1 970 günü ç ıkan öğrenci olaylarında. sağ eğilimli öğrenciler. Ziraat Fa kültesinin kapısına "Bu Fakülteye Komünistler ve Köpekler
1 1 2. M ü nci Kapani, Kam u H ü rriyetleri, 3. Baskı, AÜHFY, Ankara 1 970, s. 1 67. 590
Giremez" yazılı bir p ankart asmışlardi. 1 1 3 Buradaki "köpek lct:( , sözcüğünde kastedilenler "Kü rt"lerdir.
.f{li:ıt
Kenlle
oturan
halkının baskısından çekinildiği için, pankartta açıkça
":K.Ort" yazılamamış, onun yerine "köpekler" denilmiştir. Pan kf;ır_J,. Kürtlerin baskısı sonucu ancak iki gün kadar asılı kal çl�ktan sonra kaldınlmıştır. Bu olay, Kürtlerin horlanmasın
dag
çok, doğrudan doğruya gq� �erilebilecek bir olaydır. 8.
ulusal
baskıya
örnek
Komando Harekatı ve Doğan Avcıoğlu
Daha önce ki bölümlerde, ayrıntılı bir biçimde verdiğimiz Komando Harekatı konu sunda. yıllardan beri Türkiye 'nin te mel sorunlannın çözümü için mücadele eden yazar Doğan Avcıoğlu , Devrim gazetesinde "Kürt Devleti mi?" başlığı allın da şunlan yazmıştır: " . . . Türkiye'de bir K ü rt Devleti kurma peşinde ko
şan kişileri n var olup olmad ı ğ ı n ı bilmiyoruz. Yalnız
eğer böyle hayaller besleyenler varsa bugüne kadar
uygu lad ığ ı m ız pol itikanı n temelinden y a n l ı ş olduğu n a inanan b i r Tü rk ayd ı n ı olarak, b u kişilere akıllarını baş larına toplamaları gerektiğini hat ı rl at ı rız . " 1 1 4
Doğu Anadolu'da, komando harekatının olanca yoğun luğu ile devam ettiği, zulüm ve işkencenin zirvesine ulaştığı günlerde, bir halkın demokratik haklan için mücadele etme sinin, yurt ve devlet b ütünlüğüne yönelliimiş bir hareket olarak gösterilmesinin nedenleri enine boyuna tartışılmalı dır. Bununla beraber "bugüne kadar uyguladığımız politika nın temelinden yanlış olduğuna inanan" Avcıoğlu'nun bu görüşüne . hala devlet yöneticilerinin ve birçok aydının katıl maması bu konuda karşılaşılan en büyük talihsizliktir.
1 1 3. Cumhuriyet, 1 9 Mayıs 1 970. 1 1 4. Devrim, Sayı 27, 21 Nisan 1 970; Doğan Avcıoğlu, Siirt olayları dola yısıyla yazd ığı yazıda ise daha gerçekçi davranmıştır. Devrim 30, 1 2 · · Mayıs 1 970. 59 1
9.
Bir Çelişme
·ri ; )
W �
Uzun ve kanlı çatışmalardan sonra Irak hükümetlıı
Kürtlere bölgesel özerklik lanımasının Türkiye'deki yankilU çeşitli olmuştur. Irak'ta Kürtlere tanınan bu özerklikten;ı
r�_ ıtfl:i'i ve ' �
yasi iktidarın Doğu Anadolu'daki Kürt halkının da demo tik istekleri söz konusu olacak diye kuşkulanması
�
çevrelerin d e , "Ulu sların Eşitliği ve Kardeşliği" temel ilkdllf.!
den çok, şövenist duygulannın tutsağı olarak Irak'taki Tdt-R�
ler için özerklik istemeleri bu tarihi olayın Tü rkiye'deki en dikkate değer yankılan olmuştur. Irak h ü kümetinin Kürtle
re tanıyıp Türklerin ulusal haklarını tanımaması, I rak yöne
Ucilerinin "Ulu sların Kardeşliği" temel ilkesine inanmaktan
çok Kürtlerin direnmelerine boyun eğerek, bu haklan silah
zoru ile verdiklerini ortaya koymaktadır. Sağ çevrelerde b ü
y ü k bir propaganda konusu olan , çeşitli b ildiri v e eylemlerle siyasi iktidar tarafından ele alınması istenen Kerkü k Türkle
ri sorunu , şövenistierin etnik sorunda nasıl tu tarsız olduk lannı, ne denli büyük bir ç elişme içinde b u lunduklarını gös
temlektedir . Çünkü sağcı çevreler Irak'taki yarım milyona
yakın Türkün demokratik haklarını istemelerinin ister iste
mez, Türkiye'deki 5 milyon Kürdün demokratik haklannın
ağırlık kazanmasına
yol
açacağını
düşünememekledirler .
Yurt dışındaki Türklerin h aklarını savu nu rken kendi ülke
mizde yaşayan Kürt halkının demokratik haklarını yok say mak, gizlemeye çalışmak kolay savunulur bir davranış değil
dir.
G örülüyor ki, gerçekleri göm1ezlikten gelmek, gerçekle
rin varlığını ortadan kaldıtmıyor. Bunun için, ilk bakışla çı
karlarımıza aykırı gibi görünen bazı sorunlarımıza, özellikle siyasi yönetim biçimine ve Doğu sorunun a , temel doğrulara
uygun çözüm yolu b u lma olanağını yaratabilirsek yıllardır özlemini çektiğimiz, halk yığınlannın egemen olacağı düzeni
daha kolay kurma olanağını elde etmiş olacağız. ı ı 5
E.
İNSAN HAKLARI ve TÜRKİYE
İnsan h aklan ve anayasanın tanıdığı özgürlüklere kar-
1 1 5 . Bu kon u ile ilgili olarak Bk. Y ı lmaz Çeliner'in I rak Başbakan Yard ı m cısı Am maş ile yapt ığ ı konuşma, Hü rriyet, 16 Kası m 1 970. .
592
ıiirirll970Allürkiyrıesim.ie :ı-h ala b ir .komando harekatının yapı l�btl'm'�tııöu ·ilıııı,ijrlafn1!F! Kürt halkı için geçerli olmadığını, bu kı<fuucf.lıaklı tüin �l!ialatin politika zorunluğundan doğduğunu g�stı:fn.nektedl:ri ı;HÜ{tfrhalkının "ana dilimi konuşmak. ana tUllrnle . şarkh-tüfrikü' ıdinlemek, dilimi, edebiyatımı, kültürü mh. "hiı::UUI'eıfolkloıriımu araştırup gün ışığına çıkarmak isti y.(l)tiıntrikiHf�iı11mlı'ıi !emperyalist etkilerden kurtanp bağımsız bırı:halelgeUı:iitclti istiyorum" isteklerine kar şı baskı ile cevap "�itherlln �Re insijn:;hakları ne de anayasamızın tanıdığı öz gttrlüldefleı rcı2i<!ııktan-:yakından bir ilgisi vardır.
-·ır;'!'flılffu.y�aeiffe:r! ;§ı2tnda hukuk dışı olayl ar
afi.�ya'sa rvıe:ifiis:!ı:tFhallian,
olup biterken,
siyasi iktidarların tercihlerine gö
r� 1 hygül�hfrk�ii(ımjı konularda
ders veren, bilimsel konfe
f�rl.�Jar'a ·l3üdfrlli!':f 1 H> s unan bilim adamlannın "vaziyet" al itihltha1lıh lhlıim ad ı na yanlışlan savunmalan kolay a�hlaş�ftr � n- t'ilfürii değildir. Bilim adamlanmızın, ne üniver sdet{'!ftlcltlrreı&tsle�inde, ne de seminerlerde 4.5-5 milyonluk ttiT-f hli:.Jffii'iiıT Cl�inokratik haklanndan yoksun bırakılışından �(Jzı ie"tiliemeı�h. bilime ve toplumumuzu karşı işlenmiş bir suç ol arak kalacaktır. Bu t utumun nedeni, daha önceki bö liitnlerde de değindiğimiz gibi Cumhuriyetten bu yana izle-
11fıtı€fa
,
1 1 6. Bu iki kitap şunlardır: 1.
insan Hakları Yıllığı, insan Hakları Meselesine Genel Bakış ve I n san Hakları Evrensel Beyannamesi Bakımı ndan Türk Mevzuatının i n celenmesi, Ankara 1 954 (B.M. insan Haklarını ve Ana Hürriyet lerini Sağlama ve Koruma Türk Grubu tarafından yayınlanan bu eserde, Muvaffa� Akbay, Zeki Mesut Alsan, Süheyp Derbil, Faruk Erem, Ni hat Erim, Akif Erginay, A. Şükrü Esmer, Hicri Fişek, Jale Gürsal, Nu rullah Kunter, i lhan Lütem, Arif Payaslıoğlu, Bahri Savcı ve Cahit Ta las'ın bildirileri vard ır) 2. Türkiye'de insan Hakları, (9- 1 1 Aralık 1 968), Tebliğ ler, Tartışma lar, AÜHF Kam u H ukuku ve Siyasal Bilim Enstitüsü Yayınları, Anka ra 1 970. Bu kitapta, Nermin Abadan, Muammer Aksoy, Uğur Alaca kaptan, Tahsin Bekir Balta, Bü lent Daver, Bülent Nuri Esen , Münci Kapani, Mümtaz Soysal ve Cahit Talas'ın tebliğleri ve Necip Bilge, Faruk Erem, Hikmet Gündüz, Ah met Taner Kışlalı, Çetin Özek, Doğu Perinçek, Safa Reisoğlu, Bülent Tanör, Erdoğan Teziç ve Sevim Tunç'un tebliğlerle ilgili tartışmaları vard ır. Bunlardan başka, Semine·· re Seha Meray, H amide Topçuoğlu, i lhan U naı, Coşkun Üçok ve Su at Bilge de katılmış ve Semineri yönetmişlerdir. 593
n en politikadır. Bu politikanın. Türk aydınını. giderek :Türıl5. bürokrasisini nasıl etkilediğini hukukçu .
Uğur
Mumcu:nun
yazılannda görmek mümkündür: " . . . Bi:r Doğu kentinde; in�
sanlar henüz Türk dilini bile konuşamıyotlarsa orda ·. deYl�t yoktur." l l ? Uğur M u mcu bir başka yazısında ' da � . . . henü� ana dilimiz Türkçeyi gerekli ve yeterli öğretmemekteyiz" de
mektedir. I ıs Yine bunun gibi Mihri Belli de şöyle :demel<te: dir. "Türkiye obj ektif şartlar bakımından 1 937'de , daha ya; kındır
sosyalizme.
1 93 7 'de
Atatürk
sağken
v"e
Türkiye
bağımsızken daha yalundık sosyalizme . S.osyalizm . şiannı at-c. mak için objektif şartlar bakınundan d4ha: çok seqeı:;ıler. var dı. . . Burjuva demokratik devrimi seçim rnekanizm ası
fV�:q
kurmak değildir. Buıjuva demokratik devriJI1i • . b�ğıqı�p.;lıJs.
tır, feodalitenin yok edilmesidir.'' 1 1 9 " . . .' Aıpa öte yaİld fi n
Türkiye toplumu emperyalizmin vesayeli altınqa bir; ülke
olarak feodal ilişkileri hala b an nd ıran bir 411\� olar:ak. de��' .
n10kraUk devrimini, ulu slaşma sü recini lamamlÇtmış, olmak.� lan çok uzaktır. Milli demokratik devrim, henüz Türkiye hal-: kının
önündeki.
adımdır. " 1 2 °
başaniması
zoru nlu
bir .
d�vriınci . . . .
Bütün bu ifadelerin anlamı şudur, "Bugün Türk halki henüz ulu slaşmasını tamamlamış değildir. Ç ü nkü, Doğu'da halk Türkçe konuşamamakla. Türkçeyi bilmemektedir. Eğer onlara Türkçeyi öğretebilirsek u luslaşma sürecini tamamla mış oluruz"dur. Türkiye'de faşist ve asimilasyoncu politika, böyle bir fikirden h areket etmektedir. Bir kez, Kürt halkının Türkçe konuşması, öğrenmesi şart değildir. Herkesin kendi ana dilini konuşması kadar doğal bir şey olamaz. Türklerin Türkçe, Arapların Arapça konu şmaları nasıl yadırganmıyor sa. Kürtlerin de kendi dillerini konuşmaları olağarı bir istek-
1 1 7. Uğur Mumcu, Bu Devletin Sahibi Kim, Devrim, Sayı 34, 9 Haziran 1 970. 1 1 8. Uğur Mumcu, Sosyal Sı nıflar ve Anayasa, Cumh uriyet, 25 Eylül ' 1 970. 1 1 9. Mihri Belli, Bu Günün Türkiyesinde Devrimci Eylem Nedir? Türk So lu, Sayı 1 04, 1 1 . 1 1 . 1 969, s. 1 1 . · 1 20. Mihri Belli, Devrimci Milliyetçilik ile Proleter Enternasyonalizm i Birbir lerini Tamamlar, Aydınlık, S. D., Sayı 23, Eylül 1 970, s. 360. 1 2 1 . 594
dir. Ö te yandan Türk halkı uluslaşmasını _büyük ölçüde ta mamlamış bulumnaktadır. Burada önemli olan Kürt halkı nın durumudur. Kürt halkının uluslaşmasını Türkçe öğre nerek sağlayacağı görüşü ise bilimsel olmaktan uzak. ırkçı bir gôrüştür. Böyle bir fikrin devrimciler tarafından da işlen mesi aynca üzerinde durulmaya değer. ı ı ı Kürt halkının uluslaşmasırun feodal üretim ilişkilerinin kapitalizme dönü şümüyle giderek aşiret yapılannın parçalamnası ve daha ile ri bir aşamaya geçişi olduğunu belirtmiştik. Burada. bu u lu slaşma hareketinin ikinci bir dinamiğini daha ortaya ko yabiliriz. Bu komando harekatına benzer hareke.tlerin ı 22 ve yukarıdaki görüşlere benzeyen asimilasyoncu fikirlerin Do ğu'da yarattığı bilinçtir. Kürt halkı konusunda aydınlanmızın çelişkisini ikinci bir örnekle ortaya koyablliriz: Sovyetler Birliği ile ilgili gezi izienimlerini anlatan gazeteci Abdi İpekçi, Gürcistan'daki Ruslaştırma poltikasına değinerek şöyle demektedir:
"Gördüğüm ve öğrendiğim kadarı ile Gürcistan bu gün · Sovyetler Birliği'ne dahil Cumhuriyetler arasında milli karakterini en çok koruyabilmiş ü lkelerden biridir. Kendilerine özgü alfabelerini değiştirmemişler ve Rus alfabesini kabul etmeye yanaşmamışlardır. Okulların da Rusça öğrenimine öteki Cumhuriyetlerde olduğu kadar önem vermemişlerdir. Nitekim Gürcülerin önem li bir kısmı Rusçayı iyice konuşamamaktadır. Tiyatrola rında Rusça eserleri mümkün olduğu kadar az temsil
1 2 1 . Son zamanlarda Kürt halkının demokratik hakları konusuna cesaretle
. değinen bir düşünürü m üz Yalçın Küçük olmuştur. Orta-Doğu Ü niver sitesinde ingilizce eğitim yapıldığını, fakat devrimci gençlik hareketle rinin bu sorunu gündemlerine almadıklarını, çünkü I ngilizce eğitim yapmakla çıkarlar sağladıklarını belirten Yalçın Küçük şöyle demek tedir: ". . . Çünkü, devrimciliği elden bırakmayanların Anadolu toprak ları üzerinde milyonlarca insan ilk eğitimini bile kendi dilinde yapa mazken, başka bir dilde yüksek eğitim yapmanın kısırlaşt ırıcı, uyuşturucu ve yabancılaştıncı etkisini görmemeleri için nesnel ne denlerin, onların gözünü kapatmış olmaları gerekir." ( Halkçı Eğitim ve Öğrenci Eylemleri, Emek dergisi, Sayı 5, Ekim 1 970 s. 69. 1 22. ls mail Cem, Acılı Doğu, 1 2-1 8 Haziran 1 970, Milliyet gazetesi. 595
etmekte, daha çok Gürcü di l i n de ki mektedirler." 1 23
oyun ları na
yer ver
Burada, kendi dilini kullanan kendi dili ile eğitim ya pan, yazan, çizen, dinleyen bir kütlenin baskı altında tutu lup tutulmadığını tartışmak istemiyoruz. Belirtmek istediği
miz, Abdi İpekçi'nin G ü rcü halkına ve Doğu Anadolu'daki
Kürt halkına karşı takındığı tavırdır. Abdi İpekçi, kendi öz dilini konuşan, kendi öz dili ile eğitim yapan, tiyatro eseri sahneye koyan, kendi alfabesini kullanabilen kültür ve ede biyatını her zaman araştırabilen ve değerlendire bilen, zaman zaman merkezi otoritenin haskılanna 1 24 karşı gelebilen, bu nun ötesinde çok önemli ekonomik ve sosyal garantilere sa hip olan 125 Gürcü halkına acıyor. Gürcü halkının direnme sini yüceltmeye
çalışıyor.
Fakat.
G ü rcü
halkının
sahip
olduğu hiçbir h akka sahip olmayan Kürt halkına "acımak" şöyle dursun, Kürt h alkının böyle bir sorunu olduğunu bile kabul etmemektedir. Bir-iki günlük bir gezi içinde Gürcü halkının sorunlannı kavrayıveren İpekçi'nin, yıllar boyunca Doğu Anadolu halkının, kendisine coğrafi ve siyasi bakım dan çok daha yakın olan bir halkın ulusal sorunlarını gör mezlikten gelmesi anlamlıdır. Nitekim , İpekçi
1 969
yaz ayla
nnda Doğu Anadolu ile ilgili gezi izienimlerini yazarken de etnik sorunu bilinçli olarak gizlerneye çalışmış ve görmezlik ten gelmiştir. Bu çelişki sadece Abdi İpekçi'ye özgü bir çelişki değildir. Hemen hemen bütün aydınlanrnız, İsviçre , Belçika, Yugos lavya vs. gibi ü lkelerde etnik gruplarm bir arada yaşamaları nı, her etnik grubun kendi diliyle eğitim yapıp merkezi otori-. tenin
bunu
geliştirici
tedbirler
almasını
uygarlığın
ve
gelişmiş kültürü n ifadesi Qlarak yana yakıla anlatmaya çalı şırlar. Durum Türkiye'ye geldiği zaman ise ırkçılığa dönük poltikanın sözcülÜğünü yapmaya ve etnik sorunu bilinçli
1 23. Milliyet, 1 Ekim 1 970. 1 24. ipekçi bu bask ı ların neler olduğu nu belirtmemektedir. Röportaj ı n ı n önsözünde bel irttiği n i n aksine, Sovyetler Birliği hakkı nd a önyargı ve şart lanmala r gereği baskıdan söz ediyor. _ 1 25. Açl ık yok, belirli bir refah düzeyi, işsizlik yok, ihtiyarlıktan endişe yok, okuma yazma sorununu yüzde yüz çözüm lemiş. 596
olarak gizlerneye pek heveslidirler. Bu . Türkiye'de Türk aydı
nın içinde bulunduğu en önemli çelişkilerden biridir.
Bu arada bazı aydınlanmı:z, soruna yüzeyden bir yakla
şımla şöyle demektedirler: ''Türk milli tamlanınasında coğra
fi bir dengesizlik de göze çarpmaktadır. Ülkenin Batı bölü
mü , Doğu bölümüne oranla daha fazla gelişmiş ve milli hayata kaynaşmıştır. Doğu Bölgesi'ndeki halkın arasında
Türklerden ayn özellikler ar�:eden geniş bir Kürt etnik gru
b u nu n da bulunması ileride bir parçalanma girişiminin te melini teşkil edebileceği için üzerinde dikkatle durulması ge
rekir. Bölgenin iktisadi ve sosyal gelişmesinin Batı'dakine erişebilmesi için devletin bu bölgeye kaynaklannın daha bü
yük bir kısmını ayırması şarttır. " l 26 Burada, yazanmızın so runa ne gibi bir çözüm yolu düşündüğünü anlamak güçtür.
Fakat aydınlarımızın feodalizmin ve aşiret yapılannın çöz;ül
mesiyle birlikte ortaya çıkan uluslaşma sürecini, uluslaşma sürecini bastırmaya. yoz;laştırmaya çalışan her türlü baskı
nın ulusal bilinci yoğunlaştıracağını çok iyi kavramalan ge
rekir.
V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETİCİ KADRO-AYDIN ve HALK İLİŞKİLERİ A.
YÖNETİCİ KADRO
Sosyal sınıflara dayanan toplum yapısı içinde yönetici
kadrolar, ayn bir sınıf meydana getirecek kadar kuvvetli de
ğildirler. Yönetici kadrolar ancak· egemen ş;ınıflann hak ve
çıkarlarını koruyan ve onlann ideoloj isini gerçekleştirmeye
çalışan bir üst tabaka durumundadırlar.
Bu , genel olarak Türkiye için böyle olduğu gibi, D oğu
Anadolu için de böyledir. Özellikle Doğu Anadolu halkı yöne tici kadroların hışmına daha çok uğramıştır.
Yönetici kadro, bunu geniş halk yığınlannın değil, ege
men sınıll a nn, ağalann, beylerin , aşiret reisierinin yan'ında olup, onlann çıkarlarını gerçekleştirerek yapmaktadır . Bu-
1 26 . ilter Turan, Cumhuriyet Tarihimiz, M illi Devrim ler, Çağlayan Kitabevi, istanbul 1 969, s. 1 27. 597
nun böyle olması doğaldır. Zira , toplum yapısı o kadar katı
ki. herhangi bir yönetici, egemen sınınann değil de, geniş halk yığınlarının yararına çalıştığı an yöneticiliğinin de so
nunun gelmiş olduğunu bilmektedir. Bu bakımdan. Doğu'da görev yapan yöneticilerin, ağalar ve aşiret reisieri ile · düşü p kalkması. hukukun sağladığı olanakları onlar için kullan
ması olağan bir olaydır. Temel çelişkiler, devrinıe dönüşün ceye kadar, yönetici kadroların fonksiyonlan bu Olacaktır.
Daha önceki bölümlerde, toprağa dayanan feodalitenin, yani ağalıgın analizini yaparken gösterdigin1iz gib i, eşkıyalık diye halka inandmimaya çalışılan hareket aslında halkın yönetici kadroya karşı olan hoşnutsuzlugundan başka bir şey değil dir. Doğu'da devlet, hiçbir zaman halka int ika l edememiştir. Köye sadece jandamıa ve tahsildar gibi baskıcı unsurlar git mekte. devlet ile halk arasında ilişkiler yalnız bu yönden sağlanmaktadır:
Köye
sadece j andarnıa ve tahsildar gibi
baskıcı u nsurların gitmesi, devlet bürokrasisi ile halk ara sında büyük uçuriımların meydana gelmesine, halkın devlet yetkililerine
daima şüphe ile bakmasına sebep olmuştur.
Aşağıda anlatacağımız olay. bu konuda ilginç bir örnektir.
B.
BİR OLAY: DEVLET BÜROKRASİSİ HALK ZITLAŞMASI
1 968
yaz aylarında sınır kasabalarında yaptığımız sos
yo-ekonomik yapı araştımıasım valiler ve tamamen onların denetinı alanı içinde olan kaymakamlar.
"Bölgede sosyal
araştırma yapmak tehlikelidir, bölge çok hassas bir bölge dir" gerekçisiyle geniş ölçüde engellediler. 127 Bu engellemelerden biri Nu saybin'de bir bucakta old u .
1 27. Valilerin ifadesine göre Kürtçe kon uşulduğu v e Barzani'ye yakın ol
duğu için bölge, "Çok hassas bir bölge"dir. Fakat hassaslığı yaratan u nsurlar, Kürtçe konuşmak veya Barzani'ye yakı n olmak değil, temel toplumsal yapı çelişkilerinin ortaya çıkardığı huzursuzluktur. Örneğin kaçakçılık yüzünden milyonlarca lira kazananlar vardı r. Öte yandan , bazı sınır bölgelerinde (Urfa, Mardin, Gaziantep) 50 bin, 60 bin dönüm toprağa sahip olanların yanında bir karış topra(Ji olma yan onbinlerc·e aile vardır. · Hiç toprağı olmayanların oranı, bazı ke-
598
bucak müdürlüğü
odasında bir köylü ile konuşuyorduk.
Odada konuştuğumuz köylüden başka. birkaç kişi daha
vardı. Türkçe bildiği için köylü ile Türkçe konuşuyorduk. Bir ara bucak müdürü , köylülere Kürtçe şunlan söyledi: "Bun
lara yüz vermeyin, bunlar hafiyedir. Validen ve kaymakam dan emir var. Ben bunları şehirde gördüm. yüz vem1edim.
Siz de vermeyin. " Bizim Kürtçe bildiğimizi bilmeyen bucak
müdüı"9 . bunları bizim yanımızda, Kürtçe olarak söylüyor-
simlerde y üzde 75'tir. Büyük toprak ağaları tasarruflarındaki toprağı koruyabilmek için büyük baskı yollarına başvurmaktadı rlar. .
işte, bölgede hassaslı ğ ı asıl yaratan temel yapısal çelişkilerin başlı caları bu nla rd ı r Valilerin bu yapısal çelişkileri görmezlikten gelerek, "Kürtçe konuşulduğu için ve Barzani'ye yakın olduğu için, bölge çok hassastır" demeleri bilimsellik ve ciddiyelle bağdaşamaz. .
Öte yandan, sınır boylarında aşiret sisteminin, aile, akrabalık ve mez hep bağ lar ı n ı n çok kuwetli olması da hassaslığa sebep olacak bir et ken değildir. Bu, g eniş ölçüde bölgede yay ılma olanakları bulan i s lam dini ve Osmanlı d evlet ve toplu m sistemi ile ilgili bir h u s ustu r. Aynı etnik gruptan, aynı dinden ve mezhepten, aynı aşiretten olan bu kişilerin birbirleriyle, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerde bulunma sı kadar ol ağ an bir olay yoktur. Valilerin ve kaymakam ların bu temel yapısal çelişkileri çok iyi gördük l e ri halde, onlarla uğraşmayıp, daima etnik etkenleri bastırmaya ça lışmaları, sözcüsü oldukları ve ideolojilerini gerçekleştirmeye çalıştık ları egemen sınıfların çıkarlarıyla çok iyi uyuşmaktad ır. Zaten, vali ve kaymakamların bu h a reketi n i egemen sın ıfların ve onların iktidarları nın bir gereği olarak değerlendirmek gerekir. Valilerin ve kaymakamların etnik etkenleri bastırm aları hemen he men her yerde gö rü lmekt edir : Örneğin Kars'ta vali, "Gittiğiniz köyler de Kürtçe, konuşuyor musunuz? .. " demesi üzerine "Bunu yapmaya mecburuz, zira konuşmak zorunda olduğumuz vatandaşlar, Türkçe bilm iyorlar. .. " dediğimiz zaman "O halde Türkçe bilen köylere gidin, Türkçe bilenlerle kor:ıuşun, sınır boylarındaki köyler hep Kürtçe konu şuyorlarsa, Orta Anadolu 'ya gidin, Batı Anadolu'ya gidin, araştırman ı zı orada yapın .. ." d emesi, onların memleket so r u n l ar ı na karşı ciddiyet derecesini ve bu sorunları ölçebilecek kültür kapasitesini gayet güzel gösterebilecek özelliktedir. Bu bakımdan yukardaki örnek olay üzerinde gayet ciddi olarak durul malıdır. Durulmalıdır, çünkü bu olayın bir ucu ta Atatürk Üniversite si'nde düğümlenmektedir. Bu olaylarla ilgili belgeler ayrıca yayınlana caktır.
599
du . Daha sonra bucak müdüriı, köylüleri aldı dışarı 'götüt'
dü. Biz de başka bir köylü ile konuşmaya başladık. Fakat
bu ikinci vatandaş iyi Türkçe bilmiyordu , Kürtçe konuştuk. Konuşma sırasında bu köylü ile iyice samimi olduk. Bu arada bucak müdüriı haber gönderdi, köyü ne za man terk edeceğimizi, akrabamız olmadığına göre nerede ka lacağımızı, ne yapacağımızı soruyord u . o zaman, ilişki kur duğumuz bir vatandaş, "Arkadaşları ben konuk edeceğim,
yarın sabah da ben yolcu edeceğim" diyerek tartışmayı örıle di . Akşam konuk olduğumuz evde,
köylüler bize şunları
söylediler:
"Bucak müdü rü sizin hatiye o lduğu nuzu söyleyin
ce, sizi sevmedik. Fakat sonra bakt ı k ki siz K ü rtçe ko nuşmaya başlad ı nız: sizi kend i mize daha yakın hisset
tik. Ayrıca bucak müdürü s izin hatiye olduğu nuzu söylüyor, bunu valid e n ve kaymakamdan �aber aldığ ı
n ı bildiriyordu. O zaman biz, ' madem ki bunlar muzu r
kişiler, neden buralara kadar ge lebilmişler? H e m d e en büyük idarecilerin haberi o larak' diye düşündük.
Fakat nahiye müdürü odada iken verdiğimiz cevaplar
yüzde yüz yan l ı ş idi. Zira hem müdürden, hem d e siz lerd e n çekiniyorduk. M esela, siz 'müdürden ve jandar
madan memnun musu nuz?' diye so rduğunuz zaman,
biz de · 'evet' dedik. Oysa, biz ne müdürden ne de jan
darmadan memnunuz. Zat e n biz sizi, müdür sizi sev
mediği için sevdik. M üdür aleyhinizde at ı p tutmaya
başlayınca, 'bun larda muhakkak bir iş var, bunları ko nuk edelim, ne oldukları nı iyice öğrene l i m . Bunlar mu
hakkak bizim yararı m ı za çalışıyorlar. Bizim yararı mıza
çalışmasalard ı , val i , kaymakam , müdür bunlarla kötü yönden meşgul o l mazlard ı . . .' dedik."
Bu örnek, devlet bürokrasisi ile halk arasında ne denli büyük bir uçurumun meydana geldiğini, hiçbir itiraza yer vermeyecek kadar açık ve kesin olarak ortaya koymakta d ır . l28
1 28. · Devlet bürokrasisi-halk zıtlaşmas ı n ı; bürokrasinin daima egemen sı n ıflar yanında olup onları n sözcülüğünü yapmas ı n ı , bu arada halk yı600
·
C.
AYDIN-HALK İLlŞKİLERİ
ve
DOGU MiTİNGLERİ
Yalnız, yönetici kadro ile aydını birbirine karıştırmamak
gerekir. Yönetici kadro, her şeyden önce statükonun deva
mını sağlayan, bunun için her türlü yapısal değişime, dola
yısıyla halk yığınlannın gerçek ç ıkarlarına karşı olan bir kimse olduğu halde. aydın çağının sorumluluğunu benimse
yen, b u sorumluluğun yükünü daima duyan ve bu nedenle halk yaranna olan her türlü yapısal değişmenin gerekliliğine inanan. bunun için mücadele eden devrimci bir kişidir. Yö
netici kadro gibi, aydın da genellikle üst tabakadan gelmek
tedir. Fakat yönetici kadroların egemen sınıfların ideoloj isini
gerçekleştirmelerine karşılık, aydın, esas amaç olan geniş halk yığınlarının ideolojisini gerçekleştinneye çalışır. l 29 Bu
bakımdan. yönetici kadro çağın çok gerisinde kaldığı halde ,
aydın her zaman hem kendini, hem çevresini yenilerneye ça
lışır ve bunun kavgasını verir. Bu tanımlar da gösteriyor ki,
yönetici kadro ile aydın farklılaşmasının sınırlarını çizmek kolay bir şey değildir. Yönetici kadro içinde bu lunan her
hangi bir kimse de. olanaksız gibi görünmesine karşın, bir
kaymakam bile aydının fonksiyonlarını benimseyebilir. Do
ğulu aydın, özellikle son zamanlarda çağın ve kendi toplu
munun sorumluluğunu geniş ölçüde d uymaya başlamış ve bu konuda bilinçlenmiştir. Aslında , D oğulu toplurucu aydın
ların bir hareketi olarak başlayan, daha sonra tabanda çok
geniş etkiler bırakarak, halk yığınlan ile diyalog haline gelen Doğu Mitingleri, bu uyanışın en güzel ömeğidir. Doğulu ay,
dın, "Doğu neden geri bırakıldı?" sorusunu artık eskisinden
daha dinamik bir biçimde tartışmaktadır. Doğu 'nun geri bı rakılması olayı, temel yapıyı ilgilendiren çok önemli bir olay dır. Doğulu aydın . şimdi bu temel olaya, yüzeyde kalan, top
lumsal ve ekonomik dinamiklerle hiçbir diyalog kurmayan cevaplar yerine, temele inen cevaplar aramaktadır. Çeşilli
ğ ı nlarının ezilmesini gösteren pek çok olay s,ıralanabilir. Bk. Fikret Ot yam, G ide Gide 7, Öte yandan, daha önce, Urfa'daki toprak köleliğin i anlat ı rken değindiğimiz "Viranşehir Olayları" da bu kon ud a ilginç bir örnektir. 1 29. lbrahim Yasa, Türkiye'nin Topl u m sal Yap ı s ı ve Temel Sorunları, TO DAiEY, Ankara 1 970, s. 1 73-1 74.
601
kent ve kabalarda yapılan mitinglerde kullanılan şu dövizler bu uyanışın en belirgin delilidir:
- Doğulu, kanuni hakla r ı n için çal ı ş , didi n ! Hak is
t e mekle b irlik bozulmaz .
- Amacımız kardeşlik, eşitlik ve mutluluğu gerçek
leştirmektir.
- Faşizm ve e mperyalizme karşı savaşan bütün
halklar ve yiğit savaşçı larla beraberiz.
- Batı 'ya medeniyet, Doğu'ya cehalet neden? -Jandarma değil, öğretmen istiyoruz ! . . - Karakol değ i l , okul istiyoruz ! . . - Doğ u , B at ı yoktur, diye diye uyutu lduk. - Doğu'nun kaderi açl ı k , işsizlik, hor görü lme. Batı
vatan, ya Doğu ne?
- Doğulu., i nsanlığı n ı ve vatandaşlığ ı n ı mutlaka ka-
bul etti recektir.
- Bat ı 'ya fabrika, yol. Doğu'ya komando, karakoL - Bat ı 'ya imar, Doğu 'ya istismar. - M il l i gelir: Manisa 2350 , Ağrı 500, Ayd ı n 2500 ,
Hakkari 250.
- Anayasa ilerde, onu geri itemezsin ! .. - Dipçik değil,· uzanan e l isteriz ! . . - Beş y ı ll ık_ p lan, hepsi yalan . Doğulu uyan ! - Mideme ekmek, s ı rt ı ma gömlek. - Yaşama hürriyet i, insanlık hürriyeti, okuma hür-
riyeti istiyoruz ! . .
- Doğu, sürgünlerin y at ağ ı değildi r. - Lafı b ı rak, Doğu'ya bak ! Bütün bu dövizlerde belirtilmek istenen güvenc e , sanıl dığı ve iddia edildiği gibi bölücülük ve bölgeeilik değil, ana yasa tarafından· güvence altına alınan hakların alınması ve Doğu-Batı dengesizliğinin giderilmesidir. l 30
1 30. lsmail Beşikçi, Doğu Mitingleri'nin Analizi, s. 1 1 vd. Burhan Cahit Ünal, Doğu Mitingleri ve Anayasam ız, Diyarbakır Kül tür, Özel sayı 2. 1 4 Nisan 1 968, s. 1 6- 1 7.
602
Öte yandan,
mitinglerde yapılan konuşmalar,
halkın
ekonomik, sosyal ve siyasal mekanizmanın bilincine vardığı nı göstermektedir: "Ağrı M i l letvekili Kas ı m Küfrevl, ağa m ı z , şeyhimiz,
M i lletvekilimiz K as ı m Küfrevl, Doğu-Batı d engesizliği
diye bir sorun o lm ad ı ğ ı n ı , Anadolu'nun, Doğusunun da Bat ı s ı n ı n da b i r olduğunu söylemiş. Ve bunu Tü rkiye
Büyü k M illet Meclisi kürsüsünden ilan etmiş. Kas ı m Küfrevi'nin böyle konuşmas ı doğaldır. Ç ü n k ü , halkın
o layları n bilincine varı p , olup biten leri rasyo nel bir bi çimd e değerlendirmesiyle, Kasım Küfrevl'nin saltana
t ı nd a çözü lmeler meydana gel ecektir. Kas ı m Küfrevl bu düzenin değişmesini h içbir zaman istemez. Çunkü
faki r, lukara n ı n dişinden t ı rnağ ı ndan artırarak, 'Şey himdir, Ağam'dı. r' d i ye verdiğini, Ankara'da, i stan bul'd a , Paris'te yiyen Kas ı m Küfrevl'dir. Elbetteki Ka sım Küfrevl bu düzenin değişmesini istemeyecektir.
Ve ona göre , bir Doğu- Batı dengesizliği ol mayacakt ı r."
Ağrı'da kaçakçılıkla ilgili bir konu tartışılırken, yu rttaş lardan biri, şu iddiayı ileri süm1üşt ür: "Doğu'da, özel likle i ran, I rak ve Su riye s ı n ı rl a rı nda
geniş çapta kaçakç ı l ı k yap ı lmaktad ı r. Devletin kaçakç ı l ı kla mücadele yasaları va rd ı r. Ve b u mücadele ya p ı l maktad ı r. Fakat bu mücadele üstü nkörü o larak yap ı
lan v e s ı rf göz boyamadan ibaret bir mücadeledir.
Çünkü , bir kez s ı n ı r boylarındaki bazı köy ve kasabala rın geçimleri, tamamen kaçakçı lığa dayanmaktad ı r.
Örneği n Doğubayaz ıt'ta hal k ı n büyük bir k ı s m ı geçimi ni kaçakçı l ı kla sağlamaktad ı r. Öte yandan, Türkiye ile
iran ve I rak a ras ı nda fiyat fark ı bu olay ı daima teşvik
etmektedir. H ü kü met, bu o l u p biten lerin fark ı ndad ı r.
Fakat göz yummaktad ır. Çünkü , hükü met kaçakç ı l ıkla
geçinen bu halk ı n faaliyet lerini enge llediği andan itiba
ren , halk, hükü mete baskı yapacak ve yeni geçiriı kay
nakları isteyecektir. Oysa şimdiki düzend e , s ı n ı r bo
yundaki halklar, hükü mete yük olmadan ve i htiyaç duymadan, kendi geçimlerini devam ettirip gid iyorlar."
603
M itinglerd e , sık sık ileri sürülen bir fikir de, Batı'daki ağalarla ilgilidir. Bu konuda 55'lerden Ali Bucak'ın şu sözle ri sık sık tekrarlanmaktadır: "Madem ki toprak reformu d iyoruz, madem ki sos
yal adalet diyoruz da n eden akl ı m ıza, Kas ı m Ağa,
(Gü lek) . Cavit Ağa, (Oral) , Fevzi Lütfü Karaosmanoğ lu, H ac ı Ömer Ağa ve bunlar gibi yüzlercesi g e lmiyor?
Bunların toprakları bizimkilerd e n yüzlerce kez büyük.
Ya istanbul'daki sermaye ağaları? Bunlar, sanki daha mı az ağa?"
Mitinglerden önce, mitingler sırasında ve mitinglerden sonra kamuoyunu dinamik ve hareketli tutan sorunlardan bir de, "Milli Yol" ve "Ötüken" dergiielinin yayınları ile ilgili dir. "Türk milletinin baş ı n ı belaya sokmadan, kendileri
d e yok olup gitsinler. Nereye mi? Gözleri nereyi görür,
gönülleri nereyi çekerse , oraya gitsinler, iran'a ve Pa kistan'a, H indistan'a Barzani'ye gitsinler. Birleşmiş Mil
letler'e baş vurup, Afrika'da yurtluk iste s inle r. Tü rk ı rk ı nın
aş ı rı
sabırlı
olduğ u n u ,
fakat
ayran ı
kabard ı ğ ı
z a m a n aslan gibi önünde d u ru lamad ı ğ ı n ı ı rkdaşları Er
menilere sorarak öğrensi n l e r de akı lları başlarına gel
sin."1 3 1
"Ötüken" adlı dergide yayınlanan bu yazı, birçok çevre lerde tepkiler uyandırmıştır. Bu yazıyı protesto eden bildiri
ler yayınlanmıştır. "Kim kimi kovuyor? Hodri meydan! . . " slo ganları ile kamuoyuna sunulan ve 1 9 Doğulu Yüksek Tahsil D erneği'nin imzasını taşıyan bildiride şöyle denilmektedir: "Kim kimi yok ediyor? Kim kimin başı n ı b elaya so
kuyor ve k i m kimi kovuyor? Tarihin en eski çağların
dan beri bu topraklar üzerinde yaşayan ları , bu toprak lardan kovacak bir kuvvet ne o l mu ş , ne de olacaktır! . .
As ıl kovulacaklar, halkları birbirine düşürmek emelin
de olan hayalperestlerdir. Doğulu g ençler olarak Kürt
davas ı n ı , kurt kurnaz l ı ğ ı i l e Türkiye'nin Doğu ilieri da-
1 31 . Atsız, Ötüken, sayı 28-29. 604
vası halinde i leri s ü rmek niyetinde değiliz. Doğu'nun
geri kalma nedenleri aras ı nda ekonomik sömürünün devamı için , vatandaşlar aras ı nda mevcut ı rk , dil, din
ve mezhep farkları n ı istismar ederek, o n ları düşman kamplara bölmek isteyen zih n iyetin karş ı s ı ndayız . Ma
nevi sömü rü n ü n politik alandaki yansıması faşizmi, ı rk
ç ı l ı ğ ı ve ü mmetçiliği nefretle reddediyoruz. Türkiye'de
anayasa çerçevesinde beraberliği ve kardeşliği tesis
etmek şiarı m ı zd ır."
Yine "Milli Yol" dergisinde yayınlanan bir yazıda Hakkari
Bölgesi'nde yaşayan Kürtlerin içine Orta Asya'daki Kırgızla
rın getirilip , yerleştirilmesi savunulup, şöyle denilmektedir:
"Jandarmalar, o rdu birlikleri , boşuna taban teper
dururlar ve hiçbir şey değişmez. Oraları iyi bilenler, bu
hali çaresiz sayarlar. iklim şartı , dağların duru m u , yol
d u rumu vs. bu hali mukkadder k ı l ıyor derler. O toprak lar harita üzerinde bizimdir. Hakikatta değil. Oralarda
yal n ı z devlet n izarnları değil, Türklük de iğretidir. Daha
doğrusu yok gibidir. O çorak, sarp dağ l ı k yerler, devle
ti n yal nız paras ı n ı y e r , o kadar. V e boşuna y e r . Onlar dan devlete ne sevg i , ne destek, ne de kuvvet gelir.
Halbuki bu duru m u n bir çaresi vard ı r. Keskin k ı l ı ç gibi
mü essir, Kristof Kolomb'un yumurtası kadar aç ık bir
çare : Oraya Kazak, K ı rgız göç m e nlerini silahlarıyla ol duğu gibi yerleştirmek." 1 32 İşte yukarıda sözünü ettiğimiz bildiride bu görüş de pro
testo edilmekte, şöyle denilmektedir:
"Bilinmelidir k i , Hakkari, ne bir hapishane , ne bir t ı marhane, ne de ı slahanedir. Türkiye i ç i n i stanbul n e
ise Hakkari de odur. I slah edilecekl er, burada yaşa
yan vatandaşlardan ziyad e , bu sapık ideoloj ileri savu nanlardı r." 1 33 G örüldüğü gibi, "Milli Yol" ve "Ötüken" dergilerinin ya
yınları gerek miting öncesinde, gerek miting sırasında bü -
1 32. ismet Tümtürk, Milli Yol, Sayı 1 4, 20 N i san 1 967, s. 1 5. 1 33. B i ld i rinin tarihi ve nerede bas ıld ığı belli değ ildir. 605
yük bir tepki ile karşılanmış. kamu oyunu dinamik ve hare ketli tu tan etkenlerden biri olmuş ve bu yayınlar. anayasa nın h ükumlerine kesin olarak aykırı olduğu halde. yetkililer ce
nıçın
kovuşturma
yapılmadığı
ve
niçin
cezalandırılmadıklan sik sık sorulmuştur. Milingler süresinc e . bu ve b u na benzer görüşler. aşağı yukarı aynı biçimlerde ifade edilmiştir. Bütün bu nlar ise mi tinglere hakim olan havanın dinamik olduğunu göstermek tedir.. Öte yandan, Hazro eşrafından bir ailenin oğlu olan ü niversite
öğrencisi Turgay B u dak;
Doğu ve
Güneydoğu
Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeli Başkanı olarak katıldığı b ü tün mitinglerde, Doğu-Balı dengesizliğine işaret etmiş ve Doğu'daki çeşitli nedenlerin etkisiyle ortaçağ artığı bir düze nin devamından yakınmıştır. Bir konuşmasında şöyle de miştir:
"Kal k ı n ma, Bat ı'ya fabrika, Doğu'ya hapishane yap
makla olmaz. Doğu ezilmiş ve uyutulmuştur. Hükü
met, H akkari'ye 7.5 m i lyon lira l ı k b i r hapishane yapı yormuş. Bu belki Hakkari'de yapı lan en büyük ve en
pahalı yatırımd ı r.
Köyler okulsuz du rurke n , okulları
olan köylere öğretmen , sosyalizasyonun ortaya çı kar dığı sağ l ı k ocakları doktor yüzü gö rmemişken, h apis
hane için yat ı rı lan 7.5 milyonun mant ığı nedir?"1 34
Kendi çevrelerinde ağa olarak bilinen bazı kimselerin , mitingiere dalaylı ya da dolaysız katılmaları, miting düzenle me komitelerinin faaliyetlerine yardımcı olmaları anlamlıdır. Bu katılmayı sınıfsal bir açıdan değerlendirmek zorunluluğu yanında. kişisel de olsa, bazı çıkışların köklü yapısal değiş melere karşı olmayacaklan biçiminde yorumlayabiliriz. Mitingleri tüm siyasi partiler, olumlu veya olumsuz bir tavır-takınarak izlemişlerdir. Bu nlardan en önemlisi. Türki ye İşçi Partisi'nin tutumudur. Türkiye İşçi Partisi, Doğu so rununu b ağımsız bir sorun olarak değil de, Türkiye'nin ge nel yapısal çelişkileri ile b ütünleşlirilerek verilmesinde çok olumlu rol oynamış, dolayısıyla mitingleri, Kürt egemen sı nıflarının politik çıkarlannın
aleti olmaktan korumu ştur.
Türkiye İşçi Partisi, bu olumlu tutumunu mitingiere fiilen
1 34. Cumhu riyet, 1 9 Kas ı m 1 967. 606
kaLılarak göstern1iştir.
Bazı milinglere M ehmet Ali Aybar.
Behice Boran. Tarık Ziya Ekinci fülen katılmış ve konuş
muşlardır.
Mehmet Ali Aybar,
"Doğulu
emekçi
ile
Batılı
emekçinin dertlerinden kurt u luş y o lla n birdir" temel görüşü
altında özetle şunları söylemiştir:
"Doğu M itingleri'ni sevinç ve heyecan la izliyoruz .
Bu mitingler son yı llarda gittikçe h ızlanan özgürlük akı mının güçlü bir kol u nu teşkil etmektedir.
Doğulu lukara emekçiler, Doğulu ayd ı n larla el ele
vere rek haklarına bizzat sahip ç ı kmaya başlamışlard ı r .
Halk ı n hakları na sahip ç ıkmas ı n ı n ilk ad ı mı haklarına
sahip ç ı kmak, haksızl ığı protesto , etmekt ir. Kitlece ya
p ı l a n protestolardan sonuç alı nması için haks ı z l ı ğ ı n
n e d e n ileri geldiği, hakların neden ç iğnendiği bili nmek gerekir. N edenler bilinmedi mi, protesto mitingleri şi
kayet l e ri dile getirmekten ileri gide mez . Oysa bu mi
tingler bu durumdan kurtu lma n ı n ilk ad ı mları o l ma l ı d ı r.
Doğu neden , . 'Mahrumiyet Bölgesi'dir? ' Acaba, yal
nız Doğu mudur mahru miyet bö lgesi olan? Doğu lu
emekçi lerin sömürülmekten başka üstelik Doğu lu ol
dukları için horlanmaları , ayrı muameleye maruz kal malar ı n ı n nedenleri var m ı d ı r? Varsa nelerd i r? Doğu
soru nu , çözümü apayrı ve Türkiye ' n i n öteki sorun ları
d ı ş ı nd a bir sorun mudur? Yoksa Doğu soru nu çözümü
de öteki soru n ları mıza bağ l ı , Doğu'su-Bat ı 'sıyla tüm olarak emperyalizmin boyu nduruğu ndan ku rtulmam ı
za bağ l ı bir sorun mudur? Bu mit ingierin bir çeşit ağla ma duvarı gösterisi olmaktan öteye geçmesi için , yu
karda
gerekir.
s ı ralanmış
·
sorulara
açık
cevaplar
aramak
Türkiye i şçi Partisi kurulduğundan bu yana, ister
Doğu'da ister Bat ı'da yaşası n , yurdun bütün emekçile
rinin kardeş ve temelde ç ıkarları n ı n bir olduğu nu söy
lediği, sorunlara s ı n ı flar açı s ı ndan bak ı lması gerektiği n i halka anlatmaya başlad ığı ndan beri, toprak ağaları
ile arac ı , kapkaççı lar, ortalığı bulandı rmak, emekçilerin
bilinçlenerek gerçeği görmelerini ö n lemek için büyük
gayretler göstermekte; hal k ı n dikkatini başka taratlara çek�bilmek u mudu ile tertipler haz ı rlamaktad ır. Yalan,
607
iftira, nifak to huml arı saçmak, bunları n başlıca silahla
rıdır. 'Türkiye işç i Pa rtisi, Doğulu vatandaşları kışkı rt ı
y o r ; bölgeei lik yap ı yo r ; yu rdu parçalamaya çal ı ş ı yor' demekted i rler. Oys a , Doğulu halka d ü nyayı z i ndan ede nler kendilerid ir.
Evet, baş soru n Amerikan emperyalizminden ve
o na d ayanan ve onu n desteklediği kapkaççı kapitalist
düzenden kurtulmakt ı r. Emperyalizm ahtapotunun her iki kolu , d ı ş ve iç sömürü vantuz ları , birl ikte sökülüp
at ı lacakt ır. Bunlard a n yalnız birini, dış sömürü kolunu
söküp atmak da, bizi sömürü l mekt e n , ezilmekte n , hor lanmaktan kurtaramaz . içerdeki ağalarla, kapkaçç ı lar,
dış sömürü çevreleri ile yeniden il işki kurma yolunu
mutlaka bulu rlar. N itekim k ı rk küsür yıl önce, emperya lizmi yendiği m iz halde, köklü refo rmlarla kapitalist ol
mayan yol seçilmediği için , bugün tekrar emperyaliz min boyu nd u ruğun a girmiş bu lu nuyoruz . Ayn ı hatayı
bir daha
işlemeyeceğiz.
Amerikan
emperyalizmine
karşı savaş, aynı zamanda sosyalizm için mücadele d i r :· 1 3 5 Öteki siyasi partiler mitingiere doğrudan doğruya katıl mamış, yalnız mitingler hakkındaki görüşlerini bildirmekle yetinmişlerdir. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi ileri gelen lerinden Kemal Satır.
Mardin'deki konuşmasında şunları
söylemiştir:
"Biz parti olarak bu toplant ı ları ciddiyelle takip ettik.
Bu topl a ntı larda vatan bütünlüğüne karşı iç ve d ı ş te
sirle.rin olup o lmadığı n ı izledik. Sevinerek ve guru rla ifade ediyorum ki, bö lgenin vatanperver ve kahraman
çocukları vatan bütü n lüğünün mutlak savunucusudur lar. Büyük toplant ı lara, bü nyeleri icabı , istismarc ı lar,
bu lanık suda balık aviayanlar sızabilir. Bunları n yarat
t ıkları bir iki olay olsa bile, bunu bölgeye teşmil etmek haks ı zl ık olu r. "1 36
1 35. Mehmet Ali Aybar, Bağ ı ms ızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Gerçek ya y ınları , istanbul 1 968, s . 593 vd. (Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dertlerinden Kurtuluş Yolları B irdir.) 1 36. Cumhuriyet, 1 1 Ekim 1 967. 608
Cumhu riyet Halk Partisi Genel Sekreteri Bülent Ecevit
ve Milliyetçi Hareket Partisi (o zamanki adıyla C u mh uriyetçi
Köylü Millet Partisi) . Genel Başkanı Alpaslan Tü rkeş, çeşitli
yerlerde yaptıkları konuşmalarda, mitingleri , halkın, kendi sorunlan için galeyana gelmesi biçiminde yorumlamalanna
karşın Türkiye İşçi Partisi'nin mitingiere sahip çıkmasını eleştirmişlerdir. l 37
İktidar partisi ise mitingleri başlangıçtan itibaren büyük
bir dikkatle izlemiş ve mitingleri düzenleyenleri memleketi bölmek ve vatana ihanetle suçlamış, halkı bu mitingiere ka
tılmamaya çağımuştır. Örneğin mitingleri izlemek için Doğu
g
illerinde yaptığı bir gezi sırasında . Urfa , Bin öl, Tunceli gibi illerde konuşan Adalet Partisi'nin o tarihlerdeki G enel Baş kan Yardımcısı Talat Asal: "M itingleri tertipleyenler art ni
yetli kimselerdir.
Gayeleri vatanı bölmek. milleti birbirine
düşürmektir. Bunların yaptığı doğrudan doğruya vatan ha inliğidir"' demiş ve beş yıllık kalkınma planları gereğince Do
ğu ve G ü neydoğu Anadolu'ya yapılan ve yapılacak olan yatı rımlardan
örnekler
vererek.
mitingierin
halk
üzerindeki
olumlu e tkilerini iktidar lehine değiştim1eye çalışmıştı r . 1 3 H
Hükümetin milingler hakkındaki bu görüşü , çeşitli kumluş
ların bildiri ve davranışlarıyla reddedilmiştir. Örneğin.
19
Doğulu Yüksek Tahsil Derneği temsilcileri, mitingler hakkın daki yayınlara cevap vem1işler:
"Mitingler hiçbir partinin amacına hizmet için yapıl mıyor. Mitinglerimizi bölücülükle suçlayan ve uydurma bildiriler yayınlayanlar sadece zavall ılard ı r. Yıllardan beri üniversal sömürülerle işbirliği halinde kendi ulusu nu sömüren, şartlandırılmış, yarasa tipi insanlar, halkı mızın uyanışı ve kendi bilincine varış ı karşısında zaval lılıkları ile mutad davranışiarına başladılar. Doğu'da yapılan mitingleri parmakianna doladı lar. Bunlara karşı hayali kuruluşlar, bildiriler yayınladılar. Bunları parti merkezlerine bastırıp dağıttılar ve bizleri ağı r şekilde suçladılar. Bu bildirileri yayınlayanlar bizim gibi toplantı yapsınlar, kim olduklarını kamuoyu öğrensin." 139 1 37. Cumhuriyet, Akşam, 1 8 Ekim 1 967. 1 38. Cumhuriyet, 22 Ekim 1 967. 1 39. Cumhuriyet, 28 Eylül 1 967. 609
Türkiye Milli Talebe Federasyonu da Doğu kalkınmasıy la ilgili, "Doğu ve Güneydoğulu Kardeşlerimiz" b ildirisinde şunları söylemektedir: "Tü m geri kalmış ü lkelerin sömürü l m e s i yan ında
emperYalistler ve kendi içinde olanlar seni sömü rerek,
seni hayvanlarla b i r odada yatmaya mecbur etmişler
dir. Senin varl ı ğ ı n ı hazmedemeyen ler, sana isim bul
ma gafleti içine düşmüşlerdir. Tanrı huzuru nda yemin
ederi z ki, Türkiye'nin ezile n vatandaşları n ı n kalkı nma savaş ında daima b eraber olacağız :· 1 4 0
Mitingiere karşı hükümetin , merkezi kademelerinin tu tumu yanında bölge yöneticilerinin lutumları da d ikkale de ğer özelliktedir. Özellikle valiler, miting düzenleme komitele rinin karşısına büyük engel olarak çıkrnışlardır. Tunceli'deki mitinge katılmak için öteki illerden gelen yurttaşların araç lannın yolu kesilmiş; Ağrı'da kamuoyunun dikkatini miting lerden başka yönlere çekmek için güreş ve at yarışları dü zenlenmiş ve memurlara ne olursa olsun kesinlikle mitingiere katılmamaları ve izlememeleri emredilmiştir. Mi linglerde geniş çapta j andamüı. ve polis kullanılmıştır. M i ting yapılan herh angi bir yerin polis ve j andarma örgütü mi Ungden bir gün önce öteki illerin polis ve jandarma olanaklan ile geniş ölçüde desteklenmiş, kentlerde de büyük bir polis ve j andamla kalabalığı görülmüştür. Bu dunım, Ankara'daki mitingde konuşan Kemal Fevzi Bingöl tarafın dan: "Mitinglerde bir kişiye üç polis ve j andarma düşüyor du" 1 4 1 biçiminde ifade edilmiştir. Hükümetin bu faaliyetlerine paralel bir olay da. sağcı akımların bünyesinde topladığı kurulu şların. Doğu ve G ü neydoğu Mitingleri hakkında bir bildiri yayınlıyarak: "Mem leketi bölmek için faaliyet gösteren zihniyele her ne suretle olursa olsun karşı çıkacağız" demeleridir. 1 4 2 Erzunım'da düzenlenen "Anadolu Şahlanış Mitingi''ne . "G itmeden din-
1 40. Cumhuriyet, 24 Eylül 1 967. 1 41 . Cumhuriyet, 1 9 Kasım 1 967. 1 42. Cumhuriyet, Son Havadis, 30 Ekim 1 967. 610
iman, mahvolmadan vatan. davran! . . " sloganı ile başlamışlar ve aynı slogan ile bitirrnişlerdir. ı 43 Erzunım'daki bu milingden sonra, yedinci Doğu Mitingi Ankara'da yapılmıştır. Bu mitingele Doğulu gençlerden Fik ret Ankan, özetle şu nları söylemiştir: "Do.ğu'da Kü rtçü lük deği l, Kürtçe konuşan Türk va
tandaş ları vard ı r . Doğu M itingleri'nde böl ücülük yapıldı
idd iaları doğru değild i r. Doğu'nun Batı'ya oranla geliş
memesinin nedenlerini devletin resm i istatist iklerine
dayanarak söylemek hiçbir zaman bö lücülük say ı l
m a z . Devletin Doğu'ya eğitim olanakları n ı vermemiş
olmas ı ; radyo nun eğitici yay ı n ları d ı ş ı nd a (Ye-Ye) mü z iğine yer vermesi sonucunda Doğulu vatandaş Türk çe öğre nmek o lanakları ndan yoksundur:· 1 44
H ü kümet. her ne kadar milinglere karşı olumsuz bir ta vır takınmış ve onu umursamaz görünmüşse de . olup biten leri gayet dikkatli ve yakından izlemekten de geri dum1amış tır. Bunu n en önemli belirtisi. Adalet Partisi'nin o tarihlerde Genel Başkan Yardımcısı olan Talat Asal başkanlığında bir heyeti, özellikle mitingierin düzenlendiği Doğu illerine bir ge
ziye çıkamıış olmasıdır. ı 4 5 Hükümet. bir ekonomik ve sos yal soru nun varlığını kabul etmekte, fakat bunu çeşitli tak tiklerle , bastırmaya çalışmaktadır.
D.
DOGU MİTİNGLERİ'NİN SONUÇLARI
Doğu M itingleri'nin çok önemli, pratik üç sonucu vardır:
a) Doğulu aydın. ağa, şeyh , aşiret reisi gibi feodallere ve bunların meydana getirdiği feodal yapıya şiddetle karşıdır. Doğulu eğemen sını11arın Batılı egemen sını11arla işbirliği ya
parak Kürt halkını söm ı':ı rdüklerine inanır.
b)
Cumhuriyet hükümetlerinin üç kez uyguladığı sür
gün politikası, bilimsel hiçbir esasa dayanmayan şöven bir tutumun . ürünüdüL Bu t utuma Doğulu devrimci ayctıniar
1 43. Cumhuriyet, 1 3 Kasım 1 967. 1 44. Cumhu riyet, Son Havadis, 1 9 Kasım 1 967. 1 45. Cumhu riyet, Son Havadis, 1 8 Ekim 1 967.
61 1
da karşıdır. Sürgün polilikası . ağa, aşiret reisi ve şeyhlerde olduğu kadar topraksız köylü ve öteki tabakalarında da aynı
etkiyi yaratmakta ve hükümet politikasına zıt olarak kuvvet
li bir potansiyelin doğmasına yol açmaktadır. Doğulu hal kın ezikliğinin h akim sınıflarm kişiliğinde şekillendirmesi sonu cunu doğuran ırkçı polilika. dolaylı olarak çelişkiyi halklar arası bir çelişki biçimine sokmaktadır. Bu gerçeği kavrayan D oğulu devrimci aydınlar. halkların kardeşliği ilkesinden hareket ederek, esas çelişkinin mülkiyet ve üretime dayan dığını ve halklar arasında çelişki olmadığı gerçeğini eylemle riyle açıklığa kavuşturmaya çalışmışlardır . l 4 6
c)
Birinci ve ikinci maddedeki ifadeler birbiriyle çelişki
durumunda olmayıp aksine birbiriyle sıkı bir uyu şma halin de olup hatta birbirini tamamlamaktadır. B u . Doğu sorunu nun, sadece ekonomik bakımdan ileri gitme geri kalma so runu olmayıp, aynı zamanda e tnik bir sorun olduğunu da gösterir. Doğu'da. ağa. şeyh , aşiret reisine dayanan feodal ilişkiler tamamen tasfiye edilecektir. Fakat bu olayda esas amaç, mülkiyet ve üretim ilişkilerinde değişmeler yapmaktır ve halkın değerlerine saygı duyu larak ve her türlü etnik has kılara son verilerek yapılacaktır. Zaten, Doğu Milingleri'nden sonra başlayan biliçlenme hareketi günden güne yoğunlaşarak ve büyük bir hızla de vam etmekte ve emekçinin okumuşları kendi kaynaklarıyla kurdukları diyalogu büyük bir başarı ile sürdürmekleclir ler. l 47
1 46. ismail Beşikçi, Doğu Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeye Etki Eden Dinamikler, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s . 432-433 1 47. Oz an Hasan H üseyin Korkmazg il'in de belirttiği "Emekçinin oku m u şu" deyimini, çok iyi değerlendirmek gerekir. (Foru m , Say ı 352, 1 Aral ık 1 968) "Emekçinin okum uşu" deyim i "Kapıkulu" deyimi ile aynı anlamda kullanılamaz. Çünkü, Cumhuriyetten sonra egemen sın ıflar ve onların iktidarları ve onların sözcülüğünü yapan bürokrallar emek çi yığınların uyanışını engellemek için çok çeşitli takt ik lere başvur
muşlar, emekçi çocuklarını sözde okutarak onları , kendi kaynaklarına yabancılaştırm ışlard ı r. içinden ç ı ktığ ı gruplara karşı yabancılaşan okumuş ise egemen sınıfların istediği üzere "Kapıkulu" olmuştur. Bu arada Köy Enstitüleri gibi gerçekten emekçi yığınlardan yana olan
612
·
1 6 Şubat 1 969'da G aziantep'de düzenlenen "Empeıya lizrne Karşı Savaş Mitingi" , 1 4 8 22 Şubat 1 9 69 tarihinde Ma latya'da düzenlenen "İşsizlik-Açlık ve Empeıyalizme Karşı Savaş Mitingi" , 1 49 1 7 Mart 1 969'da Kars'ta düzenlenen "Köylü Yürüyüşü" 1 50 1 3 Nisan 1 969'da Diyarbakır'da dü
zenlenen "Hürriyet ve Anayasa Nizarnını Korumak Tasansını Protesto Milingi" ı s ı ve 1 9 Nisan 1.969'da Ağn'da düzenlenen "İşsizliğe Karşı Savaş Mitingi" 1 52 bu diyaloğun en belirgin örneklerindendir.
. Bu arada, İstanbu l'da bulunan 1 5.000 Doğu Anadolu genci adına, 15 Yüksek Öğrenim Kültür ve Yardımlaşma Derneği kendi bölgelerinin ihmal ediliş nedeniyle ilgililere Şiddetle çatmışlardır. Bu konuda yayınladıkları bildiride . şöyle demektedirler:
"Uzun seneler yasak bölge ve şimdi ise resmi d ilde ifade edilen (Mahrumiyet Bölgesi) ve yarı feodal sö mürge durumuyla Doğu, Türkiye'nin yüz karasıdır. Ve bu yüz karalığı nın en büyük payı Doğu halkını temsil eden Doğulu Parlamenterlere aittir. Ekonomik dengekurumlar ise y ine kurucuları tarafınd an hemen kapat ı l m ı ştır. Fakat özellikle Türkiye işçi Partisi'nin kuru l uş u , sol akı m ı n gelişip kök sal ması sonucu emekçiyi sözde okut ma yutturmacaları da açıklığa ka vuşmuş, "Okumuş em ekçiler", egem en s ı n ıfların ve onların iktidarları n ı n istek ve iradelerine rağmen kendi kaynaklarıyla diyalog haline gelmeye başlamışlardır. Bu s ü reç, gün geçtikçe h ızlanmakta ve an lam kazanmaktad ı r. Ü n iversite boykotları nda ve işgallerinde, not, sı nıf geçm e ve yönetmelik gibi konuların bir yana itilerek "Halka Dönük Ü n i versite" slogan ı n ı n işlenmesi bumin en belirgin delilidir. Bunun için, Ozan Korkmazgil'in "emekçi nin okum uşu" deyi mini "Kapıkulu" olarak değ il, kendi kaynağ ı , yani içinden çıktığı g rup ile diyalog haline gelmeyi başarm ış okumuşlar olarak değerlendirmek gerekir. 1 48. Ant dergisi, Sayı 1 1 5, 1 1 Mart 1 969. 1 49. Ant dergisi, Sayı 1 1 5, 1 1 Mart 1 969. 1 50. Ant dergisi, Sayı 1 1 8, 1 N isan 1 969, Forum dergisi, Say ı 361 , 1 5 Ni san 1 969. 1 5 1 . C u m h u riyet ve Milliyet, 1 4 Nisan 1 969, Ant dergisi, S�yı 1 2 1 , 22 Ni san 1 969. 1 52. Ant dergisi, Sayı 1 22, 29 Nisan 1 969
613
sizliği ve sosyal adaletsizliği giderici tedbirler alı nacağı yerde hapishane, karakol ve komando denilen Os manlı tipi acemi oğlanlarla, bölge halkı tedirgin edil mekte, hisleriyle oynanmakta ve vatandaşl ık ve top lumsal hakları ndan yoksun bırakı lmaktadır. Dü nya n ı n en geri ülkelerinden biri olan Türkiye'nin e n geri bölge si Doğu'da yıllar yılı yürütülen insanlık dışı asimilasyon ve jenoside seyirci kalınmıştır. Yapı lan 5 y ı l l ı k planlar ve bütün icraatlar Doğu'ya olumlu bi r şey vermemiştir. Bütün bu tasarruflar Doğulu parlamenterlerimizin d e sorumsuzca serdedi len müsbet oyu ve iştirakı i l e sağ lanmıştır." Doğulu gençlerin, "Doğulu Parlamenterleri Uyan Mektu bu" adı altında yayınladıkları, Cumhurbaşkanı. Başbakan, siyasi parti genel başkanları, partilerin il başkanları . ilerici kuruluşlar ve Doğulu parlamenterlere gönderdiği bildiride AP iktidarının otoritelerde hazırlığına giriştiği ve daha sonra geri alınan Anayasa Nizarnını Koruma Kanunu Tasansı'na da çatılmakla ve özetle şöyle denilmektedir:
"Doğu'nu n geri b ı rakılmışlığı n ı mazur ve kendi icra atlarını meşru göstermek kasdıyla bö lgelerarası den gesizliğin örtbas edilip söz konusu yapı lmaması için yeni h azırlanan Anayasa Nizamın ı . Koruma Kanunu Tasarısı'nda bölgeciliği suç olarak i lan etmektedirler. Aslında bu ayı rı m ı ve dengesizliği yaratarak bizzat kendileri suç işlemektedirler. Ayrıca bu yeni tasarıyı gerçekleştirmekle yeni bir cürüm daha işieyecek ve anayasa çizgisinin iyice dışına taşmış olacaktır. Do ğu'nun böyle planlı bir şekilde geri bırak ı lışı en hafif deyimi ile bölgeciliktir ve insanlık ölçü lerine sığmayan bir tutum ve davr.an ıştır. Anadolu'da var olan çeşitli kültürler de kanun tasarısı ile inkar edilmek istenmek tedir. Kültür emperyalizmi ve dil yasaklamaları , yoksu l Doğulunun s ı rtına ekonomik emperyalizm ile birlikte yükletilmiş oluyor. Şimdiye kadarki iktidarlar Anadolu halklarının kü ltü r ve dil haklarını, planlı bir biçimde kı sıtlamayı ana bir hedef saymışlardır. Uyanan ve bilinç lenen köylülerin, işçilerin ve aydınların kendi kültürleri nin, dillerinin zengin bir araştırması na giriştiği bu 614
aydınlık devrede iktidar düşünmeyi, araştırmay ı , bil im suç haline getirmek istemektedir. Bu teşebbüs, e lbette kendi suçları nı gizlemek amacını gütmektedir. Bu suçu işiernekte olan iktidar, suçlu psikozu içinde suçunu ka mufle etmek maksadıyla böyle karakuşi bir hükmü , haz ırlanan faşist kanun tasarı ianna ilave etmiştir:· t S3 1 3 Nisan
l 969'da Diyarbakır'da düzenlenen mitingde
ise bu fikirler yine tekrarlanınakla ve halka ilelilmektedir. MiUngin çağnsı şöyledir:
"S iyasi iktidarın Doğu ve Güneydoğu'nun geri kal mışlığını pekiştiren, insan temel hak ve hürriyetleri ile düşünce özgürlüğünü ortadan kaldı ran ve bu konuda yapılacak tenkitleri susturmak amacıyla meclise getir mek istediği Anayasa Nizarnını Koruma Kanunu adıyla anılan tasarının korkunç yüzünü açıklamak için gençlik ve halk o larak sesimizi duyurmak zarureti ortadadı r. . . . Bütün temel hakları mız yanı nda öze llik arz eden Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun sorunlarına çözüm yolu getirmek isteyen her türlü düşünceyi zincire vuran zih niyeti öğrenmek ve protesto etmek için mutlaka gel." 1 54 Ç o k kalabalık bir gnı b u n izlediği mitingde kullanılan sloganlar gerçekten ilginçtir:
- Anayasaya "Evet" diyen Doğu halkı anayasayı koruyacaktı r. - Doğulu parlamenter, Doğu'nun ezilmişliği yeter! - Anayasayı Koruma Kanunu değil , Kald ı rma Kanunu - Bağazda Sefa, Doğu'da Cefa. - Aç insanlar faşist kanu nlarla sustu ru lamaz. - Anayasayı mı yoksa sömürüyü mü korumak istiyorsu nuz? - Bu zulüm sizi kahredecektir. 1 53. Akşam, 1 1 Mart 1 969. Ant dergisi, Say ı 1 1 6, 1 8 Mart 1 969
1 54. Renk Matbaası, Diyarbakır. (Çağ r ı n ı n tarihi bi ldiride bel irtilmemiştir.)
615
- Yapacağınız baskı sizi ezecektir. - Doğu halkı her türlü diktaya karşı barajdı r. - Anayasa tastamam uygulanmakla korunur. - Emperyalist zihniyete paydos. - Halk anayasayı koruma bilincine varmıştır. - Halktan yana olan anayasamızı h içbir güç değiştiremez. - Düşüneeye kilit vurulamaz. - Ö nce sömürün, sonra susturu n. - Demokrasiye paydos mu ? - "Kanun, kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hü rriyetin özüne dokunulamaz." (Anaya sa, Madde 2) - "Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırı m ı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir." (Anayasa Madde 1 2) Bu arada Batman imzasını taşıyan ve Kürtçe yazılmış bir dövizde "Bayar'ın varisi olan Morisan'dan sakın. Elini
d ü şman çarkına kapt ırma. kölelerin başını kırarlar" ı 55 de nilmiştir.
E.
HALK KAVRAMINI SOYUTLUKTAN KURTARMAK GEREKİR
Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, "halk"
kavramını
soyu tluktan kurtarmaktır.
Günümüzde
Tü rkiye'de büyük çoğunluk, her şeyin halk için yapıldığı gibi yanlış bir kanıdadır. Her şey "halk" içindir , fakat "halk"ın ne olduğu
konusunda ortak bir görüş
henüz belirmemiştir.
Böylece. halk kavramı tamamen soyut bir anlam kazanmış tır. Buna, tek parti döneminde kullanılan "memleketimizin efendisi köylü dür" . "efendimiz köylüdür" deyişlerinin büyük etkisi olmuştur. Cumhurtyet döneminde her fırsatta ve her derecede kişinin sık sık tekrarladığı "köylümüz efendimlz"dir deyişine karşın. köylünün durumunda en küçuk bir değişik-
1 55. Cumhuriyet ve Milliyet, 1 4 Nisan 1 969. 616
lik olmaması. genç kuşaklan delinden derine etkilemiş ve onlann gerçekleri aramalanna, giderek halkın kurtulu ş yolu olan sol akımların derinliğine ve genişliğine güçlenınesine sebep olmuştur. Heyecan yaratan, geniş kitleleri duygusal bir ortama bü ründüren bu tür deyişler, günümüzde genç kuşaklan artık etkilememekte, gençler "efendimiz" denilen köylüye, efendi lik bir yana, "eşit"lik bile tarurırnadığını çok iyi görmekte, köylünün sömürülmesine , onun bir varlık olmasına engel olan ekonomik, sosyal ve siyasi bilinci yakından kavramak tadır. Bütün burilar, özellikle Atatürk'ten sonra, "memleketi mizin efendisi köylüdür" ilkesinin nasıl yozlaşlırıldığı, hatta nasıl bir sömürü aracı durumuna getirildiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu nedenlerle, her şeyden önce "halk" ve "köylü" gibi kavramıann soyutluktan kurtarılıp , somut bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. F.
DEVRİMCİ DOGU KÜLTÜR OCAKLARI'NIN KURULUŞUNUN ANIAMI
Devıimci Doğu Kültür Ocaklan raslantılann ortaya çı kardığı kuruluşlar değildir. Bunlann derin bir sosyolojik kö keni bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, toplumsal gelişimin be lirli bir aşamasında doğal olarak ortaya çıkmış ve doğal toplumsal gelişimin kendisine yüklediği fonksiyonu benim semiştir. Feodalizmin kapitalizme dönüşümünün ve aşiret yapısı nın yıkılışının ortaya çıkardığı uluslaşma süreci ve bu süre cin gereği olan Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi ve Kürt folkloru araştırmalarının her şeyden önce küçük buıj uvaya yansıyacağı büyük bir gerçektir. İşte, bugün Kürt küçük buıjuvası, hem ulusal sorunun çözümlenmesi, hem de ulu sal sorurıla birlikte keskinleşmesi, kaçınılmaz olan sınıflar lehine çözümlenınesi görevlerini yüklenmiştir. Bu görevi ka bul etme, şu veya bu kişi ve kurumlarm isteklerine göre de� ğil, doğal olarak ortaya çıkmıştır. Sorurılar yığınlar tarafın dan benlmseninceye kadar Devrimci Doğu Kültür Ocaklan bu tarihsel fonksiyonlanru sürdüreceklerdir. Bu nedenle, bu kuruluşlar, Dr. Tank Ziya Ekinci'nin de dediği gibi Doğu Anadolu'da kurulmuş en ciddi bir muhalefettır. '617
Ağustos 1969 yılında ku ru J an Devrımcı Kü l l U r Ocakla
rı'nın merkezi Ankara'dadır. Aynı t arih l erde de İ stanbul 'd a btr şubesi açılmıştır. TOzüğün, kuruluşların nJtelik ve ama
cını b elirleyen 2. madd esınde şöyle denillyor:
"Türkiye'de ileri üretim biçimine geçişin etki n bir un suru olan devrimci kültürün geliştirllip yayılmasını ger çekleştirmek Için bilimsel davranma ve düşünme yeti slne ulaşmış yüksek ögrenim gençilgi ve mezunlarının arala rındaki dayanışmaya, karşılıklı e{litime Iş ve ey lem birligine dayanan örgütüdür. Bütün üyeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve in
san Hakları Evrensel Demeci sınırları içinde başkaca hiçbir kıs ıtlama tanımaks ızın düşün m ışl ard ı r;
özgü rlogone ınan
ÖrgOtOmOz amacına ulaşmak için toplantılar, yarış
malar düzenler, sergiler açarak, yasalarca yasaklan mayan her to rıo e{Jitim ve sanat çalışmaları yapar."
Vl. A.
DOÖU 80ltm.rutWH ÖZ'Ü GENEL GÖRÜNÜŞ
TOrkiye'de yıllardan beri, "Türkiye dil. din, kültür ve uy garlık bakımından bölönmez bir bO LündOr. 'Türk-Kürt', 'Ale vt-SOnni', 'İleri-Gerl' diye bir ayırun yoktur, h erkes Türktür ve Müslümandır, herkes eşıt ve hOrdür vs. " biçiminde süre gelen resmi bir d evlet politıkası vardır. Fakat bu sözler ger çek koşulları gösterrnekten çok uzak olup, daha çok Istenen bir duru mu n veya · ulaşılması istenilen so syal ve kü ltO rel dü zeyın bir lfadesidlt'. Çünkü , şu . sosyolojik gerçeği, gerek bl Umsel doAruyu ve gerçeklerı araştırıp bulmaya çalışan bllJm a damları olarak, gerek siyasal tercihler yapıp gü d ül en devlet siyasetını fonnüle eden bır politikacılar olarak ve gerekse bu polltlkalann çeşitli kademelerde uygu layıc ısı olan yöneticiler olarak hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Bu ger· çek, toplumun kendi yasal andır . Bu yasa ları ne kadar doğ ru ve sağlıklı bır biçimde saptarsak, toplumun ilerdeki geliş melerı ve alacağı şekil hakkında d a o kadar isabetli kararlar venniş oluruz. Uzun vadeli sosyal politika hedeflerının sap-
618
tanmasında ve başansında bu gerçeğin rolü büyüktür. Çün kü , toplumsal yasalar, uzun vadede parlamentolarda yapı
lan yasalardan ve onlann uygulanmasından daha ağır ba sar.
Bu bakımdan, istenildiği kadar "Türk-Kürt" diye bir şey
yoktur, bu topraklarda oturan herkes ''Türk"tü:r, denilsin belirli bir sosyolojik ve e tnik gerçeği saklamanın artık hiçbir olanağı kalmamıştır.
1 56
Farklı dUlerin konuşulduğu ülkeler
de, toplurolann yapılarında doğan farklılaşma. dışanya açıl
ma ve dış etkenlerle bütünleşme eğilimlerinde dillerin çok
büyük etkisi vardır. Bunun ötesinde ve daha önemli olarak dil, uluslara farklı bir karakter veren ve öteki uluslardan
ayıran en önemli özelliklerden biridir. Burada, "Kürtçe" diye
bir dil yoktur, Arapç a , Farsça ve Türkçenin karışımıdır de
mek, yıllardan beri sürdürülen ve artık sürdürülmesinin olanağı kalmayan asimilasyoncu politikayı meşrulaştırmaya
çalışmaktan öte bir anlam taşımaz. Sosyo-ekonomik bakım
dan önemli olan ise konuşulan bir dilin şu veya bu dillerle
olan ilişkileri. tarihsel evrimi değil , haberleşmeyi sağlamada
rol ü , dolayısıyla Türkçe �e Kürtçe konuşan halk yığınlan
arasında haberleşmenin mümkün olmaması ve farklı kültür
gruplannın belirmiş olmasıdır. Bunun için, "Kürt yok, her
kes Türktür" görüşü hiçbir temele dayanmayan, boşlukta kalan ırkçı bir görüştür. "Uluslann eşitliği ve kardeşliği" te
mel ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle, "Doğu sorunu"nu ka rakterize eden sınıfsal etkenler değil, etnik etkenlerdir. Çün kü , sınıf sorunu, az gelişmişlik ve yoksulluk yal� Doğu Anadolu'nun değil, tüm Türkiye'nin sorunudur. Öte yandan,
Doğu Anadolu konusunda, etnik e tkenleri gözönüne alma
dan, sınıfsal analizler yapmanın hiçbir olanağı yoktur. I 57
Bu sorun, ilk kez. Türkiye İşçi Partisi'nin 1 2 Mayıs 1 963 ta
rihinde Gaziantep'te yapılan Genel Yönetim Kurulu'nun bi"
rincl açık oturumunda. o tarihteki Genel Başkanı Mehmet
1 56. lbrahim Yasa, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları s. 1 76-1 83 1 57. !smail Beşikçi, Sınıf Açısından Doğu Sorunu, Forum dergisi, Sayı 376/3, s. 1 o. 619
Ali Aybar tarafından ortaya konulmuştur. l 5B Dah a sonra,
1 967 yılında Doğu Mitingleri'nde de işlenmiş olan bu sorun
gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Feodal ağa, şeyh , aşiret reisi, topraksız köylü , aydın, bürokrat, öğrenci gtbl çeşitli toplumsal sınıf ve kesimlere mensup kişilerin, bu mitingiere katılıp faal bir rol almalanrun sırufsal çıkarlan ötesindeki anlamı budur. Tİ P'in 1 968 yılında yapılan ikinci olağanüstü kongresinde ise bu sorun
,
bilimsel düzeyde, genişliğine ve
d erinliğine tartışılmıştır.
B.
DOGU SORUNUNUN ORTAYA KONULUŞUNDA AŞAMALAR
Doğu sorunu konusundaki aşamaları ve bu aşarnalann dayandığı görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
ı. Doğu sorununu, Kuzey Irak'taki olaylarla yakından
ilgUi görenlere göre Türkiye için tehlike kapıyı çalmaktadır.
Bunun için, her tedbire başvurularak (aslmilasyon, baskı. sürgün) Doğu sorunu çözülmelidir. Bu görüşün savunucu larının başında gelen, .devlet yönetıminin çeşitli kademele rinde görev almış olan Avni Doğan görüşlerini öze lle şöyle belirtmektedir:
". . . Cumhu riyet idaresinin ön safta gelen iç mesele lerinden biri de Do�u illerimizde 'ayrılık fikri güden· maceracıların durumudur. Bu konu ile ilgili düşüncele rimi Vatan ve Dünya gazetelerinde bütün açıklıQı ile ortaya koymuş bulunuyorum. Buna göre, Dogu ve Gü neydogu illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın % 99'u tıpkı bir Ankaralı, bir Konyalı, bir lstanbullu olmaktan başka bir şey istemezler. Milli bayragımızın al rengin de onların da kanı vardır. 1 . Dünya Savaşı'nı n en kötü gOnlerlnde bu topraQa bağl ılıklarını -ordumuz da çekil dikten sonra- Rus Kazakları'na karşı savu nmaları ile göstermişlerdir. Bu, ne kadar gerçekse, bizim macera cıların ayrılık fikri bestedikleri de o kadar gerçektir. Me1 58. Mehmet Ali Aybar, Do�u Sorununun Çözümü de Bagrmsızlı{la ve Köklü Dönüşümlere Baglıdrr. Bagımsrzhk, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler 1 945-1 967, Gerçek Yayrnevi, lstanbul 1 968, s. 275-285. 620
selenin ruhu, büyük halk kitleleriyle , bir avuç macara cıyı birbirine karıştırmamaktır. Hükümet, milli birliği yık mak isteyenleri, gözlerının yaŞına bakmadan teczl ye ve tedlp etmekte elbet haklıdır. Ancak bunların dış ı nda kalan büyük halk kitlesine karşı güven ve itiba rını f iilen göstermeyi de bilmelidir. Ayrılık macerası yeni değildir. Yıllardan beri bu ernelin arkasında koşanlar vardı. Dıştan gelen teşvik ve tahrikler propaganda hududunu aşmı ş bulunuyor. Irak'taki harekatı idare eden Barzanlı Molla Mustafa Kafkasya kamplarında gerilla savaşları için Sovyetler tarafı ndan yetiştirilmiş bir sergerdedir ve yalnız değil dir. Cumhuriyetin ilanından sonra uzun bir devre isyan larla geçti. CHP hükümetleri bu bölgede bozulan asa yişi düzenlemek ve emniyeti sağlamak için sert tedbir lere başvurmak zorunda kaldı . işin acı tarafı, aslı nda bir kültür ve medeniyet meselesi olan bu konuyu, ters bir görüşle müsbet bir neticeye bağlayamadı . Bugün milli birliOi . bir bilgi ve kültür işi olarak sağlam esaslara oturtacak bir tesis mevcuttur. Yüksek Planlama Ku ru lu'nun sosyal konularla ilgili şubesi bu vazifeyi başarıy la yapacak imkanlara sahiptir. Kurulun elinde Doğu il lerimizi yakından ilgilendiren bütün konular, çeşitli etüd ve raporlar vardır. Türkçeden başka dil konuşan ların bütün Türkiye nüfusuna oranı pek önemli değil dir. Nüfusumuzun % 88'i Türkçe konuşuyor. % 1 2'si ise Kürtçe ve öteki dilleri. Rakamların verdiği bu sonu ca bakarak meseleyi küçümsemek doğru değildir. Fı rat'ın doğusunda bu oran Türkçenin aleyhinedir. Yavuz Sultan Selim devrinde gönül rızasıyla mem leketimize katılan bu bölgeyi o tarihten bugüne kadar olduğu gibi bıraktığımız için kusuru kendimizde ara mak yerinde olur. Meselanin ehemmiyetli noktası Kürt çe konuşan nüfusun Doğu ve Güneydo{Ju illerimizde toplanmış olmasıdır. Bu illerimiz I rak ve Iran'da yaşa yan Kürtlerle bitişik yerlerdir. Ba{Jımsız bir Kürt Devleti kurma teşebbüsünOn ilk uygulaması i ran'da 'Savaş Bulak' dedi{Jimiz 'Mahabat' bölgesinde 1 1 yıl önce gerçekleşmişti. 621
M illi M isak sınırları içindeki aziz Türk Vurdunun bir toprağını korumak için her şeyi göze almış Atatürk Türkiyesi, kendi emniyeti bakımından gerekli tedbirleri almakta tereddüt edemez. Yukarıda da söyledim, tıpkı bir Ankaralı, bir Konyalı, bir i stanbullu gibi bu milletin kaderini benimsemiş olan büyük kitleleri korumak için en etkili bir vasıta olan dilimizi öğretmekte kusur et memeliyiz."159 2. Bir başka görüşe göre, Doğu sorunu etniktir. Bu gö
rüşü ileri sürenler ulusal baskının kaldırılması ve Kürt top
lumunun manevi baklindan gelişmesini sağlayacak tedbirler alınması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu görüşün öncülüğünü yapan Banş Dünyası'na göre:
"Doğu davası şiddet rejimiyle, yasaklarla halledile mez. Modern devletçilik anlamı na uyarak bu vatan parçamızı başka yollarla memleketin ve belki dünya1 59. Avni Doğan, Barzanlı Olayı'nın Altı ndaki Büyük Tehlike, 3-1 O Eylül 1 992 tarihli Dünya gazeteleri. Ayrıca Bk. Avni Doğan, Kurtuluş, Kurt luş ve Sonrası, Dünya Yayınları 8, istanbul 1 964. Bu yazılara karşı Dr. Sait Kırm ızıtoprak "Kimler Için Çan Çalıyorlar" başlıklı yazısı ile cevap vermiş, Kürt-Türk kardeşliğinin asimilasyon sayesinde deQil, "ulusların eşitliği ve kardeşliği" temel· doğrusundan hareket edilerek sağlanacağ ını hatıriatm ı ştır. Yön dergisi, Sayı 40, 1 4 Eylül 1 962, s. 1 4. Avni Doğan'ın yazıların ı n d ışında Ötükan dergisinin yayı nlarını da bu grubta ele alabiliriz. Avni Doğ"an'ın yukarıda belirtilen yazı dizisine Barış Dünyası dergisin de de cevap verilmişti. Barış Dünyası, Tehlike Yaratan Çan, Barzani Hareketi'nin Altında Ya tar\ Büyük Tehlike, Sayı 7, s. 28-3 1 . Şurası şüphesiz ki Türkiye'de Doğu sorununun önem kazanması sa dece Kuzey Irak'taki olaylarla ilgili değildir. Cumhuriyet Türkiyesi'nin bütün h ükümetlerini çok yakından ilgilendiren bir olayd ır. Yalnız Ku zey. Irak'taki olaylar dinamizm kazandığı zaman Türkiye'deki hükü metler de baskıyı artırmışlar ve kamuoyunun dikkatini başka yönlere kanalize etmeye başlamışlardır. Burada, konuya önem ini veren hu sus Kürt halkının Türkiye dışında i ran, Irak, Suriye ve bir miktar da Rusya'da yaşamasıdır. 622
nın cenneti h al ine koyabiliriz. Ağaları kaldırmışız ne işe yarar. Onların bugünkO iptidai şartlar altında sos yal birtakı m fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlan ya pac ak organ lar yaratmadan kendi . inanışiarı na ve ya radıl ışlarına uyarak maddi ve manevi sahalarda kalkındırmadan, aQaları kaldırmak fayda yerine zarar verir ." 1 60
3. "Doğu
soru nu " diye bir sorun yoktur diyenler, konu
ya en kolay çözüm yolu arayanlardır. Doğu'nun ekonomik 1 60.
DaQ u Davamız, Doğu'nun Kalkınması Türkiye'nin Kalkınması De
mektir, Barış Dünyası, May ı s
1 962, Sayı 2, s . 8 - 1 5 .
Barış Dünyası'nın yayınların ı fanatik sağcı Milli Yol dergisinden
tepkiler gelm iştir. Bu arada, Yön dergisi ile Barış Dünyası dergisi arasında tartış malar olmuştur.
- Yön, 1 5 Da{)ulu Genç Barış Dü nyası'na Cevap Veriyor, Sayı 26, 1 3 Haziran 1 962. - Barış Dünyas ı , Sağdan Saldan Hücumlar Karş ısında DoQu Davamız, Temmuz
- Yön,
1 962, Sayı 4, s. 29-3 1 .
Dağulu Gençlerin Barış Dünyası'na Cevabı, Sayı 30, 25
Temmuz 1 962.
- Barı ş Dünyas ı, Yön'cülere Cevap, Sayı
45-46.
- Yön, Doğu Tartışması, sayı 41 , Bu konuda,
5, Ağustos 1 962, s.
26 Eylül 1 962, s. 8.
bu yazılar dışında Barış Dünyası dergisinde yayınlanan
aşağıdaki yazılar da ilginçtir. - Kü rt Realitesi, Sayı
6, Eylül 1 962, s. 39-40.
- Doğan Kılıç Şıhhasenanlı, Doğu Davası ve Gerçek Çözüm Yolları, Sayı
7, Ekim 1 962, s. 26-27.
- Abdu rra_hman Efham, Barzani Hareketi'nin Gerçek Sebebi, Sayı
7, s . 32-34.
- Gayemiz: Birlik ve Beraberlik, sayı 9. - Abdurrahman Efhem, Doğu Muamması, Sayı 9. - Doğan Kılıç Ş ı hhasenanlı, Demokrasi ve Doğu Davas ı , Sayı 1 0.
- Doaan Kılıç Şıhhasenanlı, Ideolojik Akımlar ve Do�u Davası, Sayı 1 4.
- DoQu Davasına Niçin Önem Veriyoruz? Sayı 1 3. - Do()an Kılıç Şıhhasenanlı, DoQu Davasının Tarihi Nedenleri, Sayı 1 3.
623
sorunlarına çözüm getirmekle, bu davanın ortadan kalkaca ğına inananlar ihmali bir yana bırakıp ilgilenme ile "sevgili Doğu Anadolu 'muzun" kalkmacağı göıiişü ndedirler . 1 6 1
- Abdurrahman Efhem, Doğu Davası'nda Barış Dünyası Neşri yatının Önemi, Sayı 1 3. - Kürt Davas ı, Kürt Davasının B ir Mesela Halini Alması Sebep leri Nelerdir? Sayı 1 4. Barış Dünyası dergisinde yayınlanan bu makalelerden başka Yön dergisinde yayınlanan aşağıdaki makaleler de ilginçtir: - Sait Kırmızıtoprak, Sayı 48, Doğu'yu Sosyalizm Kurtarır, 1 4 Kasım 1 962. - Sait Kırmızıtoprak, Doğu Meselesinde Yanılmalar, Sayı 6 1 , 28 Şubat 1 963. - Hayretlin Uysal, Doğu Meselesinde Yanılan Kim?, Sayı 67, 27 Mart 1 963. - Sait Kırmızıtoprak, lrkç ı , Söm ürücü Tehlikeyi Görmek ve Bir leşrnek Gerek, Sosyal Adalet dergisi, Sayı 5. Doğu sorununa e�ilmesi büyük bir aşama sayılacak Barış Dünya sı'nın sorunları sınıf açısından ele almam ası büyük bir eksikliktir. Ör neğin Türk halkı , Türkçe okuyor-yazıyor, Türkçe şarkı söyWyor ve Türk olarak her türlü hakka sahip bulunmaktadı r. Hatta "Bir Türk Dünyaya Bedel." Fakat bu haklar ve Türk'ü yüceltmeler, Türk halkını emperyalizmin pençesinden kurtarma olanağı olmayan d uygusal tat min yollarıdır. Yıllardan beri olaylara ve sorunlara gerçekçi açıdan bakamad ığımız için Türk halkı hala emperyalizmin oyuncağ ıdır. O halde sadece etnik haklar meseleyi çözümleyemiyor. 1 61 . Bu görüşler de 7-1 O Kasım 1 966 tarihleri arasında Türkiye Ticaret Odaları, Sanayii Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği tarafından Erzu-" rum'da düzenlenen "Doğu Anadolu'yu Kalk ı ndırma Sorunları Semineri"nde, ifadesini bulmuşt ur. Etnik yönler çok havada kalan ifadelerle geçiştirilmiştir. ( Doğu Anadolu'yu Kalkındır ma Sorunları Semineri, TIO ... , Ankara 1 967) ismet Paşa'n ın Lozan Konferansı'nda ifade ettiği gibi Türkler ile Kürtlerin bir arada kardeş çe yaşadıkları, savaşta omuz omuza dövüştükleri, büyük bir gerçek tir. Bundan en ufak şüphe edilemez. (Ali Naci Karacan, Lozan Konfe ransı ve lsmet Paşa, Türk inkilap Tarihi Enstitüsü Yayını, Istanbul 1 943, s. 1 963 vd.) Fakat bu ifadenin daha çok Türk emekçileri ile Kürt emekçileri bakımından doğru olduğunu da unutmamak gerekir. Bunun ötesinde Kürt halkın ı n ayrı bir etnik gruba mensup olduğu da şüphesizdir. Kuzey Irak'taki Kürtlerin bağ ımsızlığı için çarpışan Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru i le Başbaka624
4. Bir başka görüşe göre de Doğu sorununun etnik yön
leri olduğu kabul edilmekte . fakat ağ ayı
.
şeyhi ve onların
n ı n a yazıp, Kürt halkı nın mücadelelerine yardımcı olmaları n ı istediği m ektubu hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. (Hulusi Tur g ut, Kürdistan Dosyası, 1 2 Eylül 1 968 tarihli Akşam gazetesi ) Öte yandan K ü rt d i l i ve edebiyatı, Kürtlerin tarihi ve etnik durumları gibi konularda Amerika, Fransa, Almanya, ingiltere, Rusya gibi ülke lerde yapılmış pek çok araştırmalar vardır. Adı geçen ülkelerde bu konularla ilgili pek çok periyodik yayın yayınlanmaktad ır. Türkiye'de de bu konuda bilimsel araştırmalar vardır (Kemal Bad ı ll ı , Türkçe i zahlı Kürtçe Gramer. vs. gibi). Kürt Edebiyatı, Edebiyat Tarihçisi Fuat Köprülü'yü de ilgilendirmiştir. (Bk. Edebiyat Araştırmaları, ITKY, Ankara 1 966, s. 31 7-3 1 8, 336). Yine Kemal Bad ıll ı tarafından çok büyük bir lügat hazırlanmaktadır. D urum bu kadar ciddi ve önem kazanm ışkan Türkiye'deki res m i çev relerin "Kürt yoktur, herkes Türk'tür, tarihte Kürt diye bir kavim yaşa mam ıştır, Kürt-Türk ayrılığı yapanlar komün istlerdir, Kürtçülerdir... " gi bi sloganlarla veya binbir çeşit baskı tedbirleri ile durumu idare etmeye çal ışmaları en azı ndan gerçekiere aykırıdır ve devekuşu poli tikasından başka bir şey de�i ldir. Yüzde yüz Kürtçe konuşan ve Kürt çeden başka hiçbir dil bilmeyen bir gruba "Siz Kürt değilsiniz, Kürt di ye bir kavim yoktur" demek, Kürt lafını kullananları bölücülük yapıyor, devletin bütünlüğünü parçalıyor, d iye suçlamak, tamamen faşist bir taktikle o etnik grubu ve onun kültürünü yok etmeye çalışmaktır. Türkiye'de Kürtlerin Türk olduğu şeklindeki iddia Dr. Fahrettin Kırzı oğlu tarafından yapılmaktad ır. (Fahrettin Kırzıoğlu , Tarih Bakım ından Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1 964.) Daha önceki bölümlerde "Horlanma" ile ilgili örnekler verirken , Ata türk Ü niversitesi'nin resmi görüşün ün de böyle olduğunu belirtmiştik. Kürt dili ve Kürt edebiyatı i le ilgili olarak bk. - Musa Anter, Doğu Kalkınması Ü zerine, Barış Dünyası, Sayı 4, Temmuz 1 962. - Musa Anter, Kürt Edebiyatı, Barış Dünyası, Sayı 7. - Musa Anter, Doğu'dan Portreler, Mele Ahmede Ciziri, Barış Dünyası Sayı 1 0. - Musa Anter, Kürt Dili Üzerine, Doğu, Aral ık 1 969, Sayı 1 . - Musa Anter, K ürt Dili Üzerine, Doğu, Ocak-Şubat 1 970, Sayı 2. - Musa Anter, Ferhanga Khurdi-Tirki Kürtçe-Türkçe Sözlük, Ye n i Matbaa, istanbul 1 970. - Musa Anter, Kım ıl, Yeni Matbaa, lstanbul 1 962. - Musa Anter, Birina Reş Kara Yara, istanbul 1 965. 625
Batı'daki işbirlikçilerinin sosyalist bir uygulama ile yok edil
mesi ile soruna
çözüm
getirilmiş olacağı kabul edllmekte
dir. l 62 Bazı sosyalistlerimiz ise sorunun etnik yönünü hiç kab u l etmemekle . Doğu sorununu "bölgecilik" diye kabul - Hasan Arfa, Kürt Üzerine, çev. Şıhoğlu, Doğu, Sayı 1 . - Hasan Arfa, Kürt Tarihi Üzerine, çev. Şıhoğ lu, Doğu, Sayı 2. - Ferit Öngören, Doğu Anadolu'da Tüten Kültür, Karakoçan, Nisan 1 969, istanbul, s. 1 -1 1 . - Uyanış, 4 Mayıs 1 969, Özel sayı (Ankara). Bu konuda, ay �ıca 1 963 yılında Diyarbakır'da yayınlanan "Deng" ve daha önce yayınlanan "Dicle-Fırat" dergilerine de bakılabilir. 1 62. Sosyalistlerimizin çoğunun savunduğu bu görüş eksik olup geliştirilmesi gerekir. - llhan Selçuk, Kürt Meselesi, 25 Nisan 1 966, Cumhuriyet. - İlhan Selçuk, Teh l ike Nerededir? 26 Nisan 1 966, Cumhuriyet. İlhan Selçuk, daha sonraki tarihlerde yazdığı yazılarda Doğu so rununa karşı kısmen daha gerçekçi bir açıdan bakabilmiştir. - Behice Boran, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Gün Yayınlar ı , Istanbul 1 968, s . 1 84-1 98. (Behice Boran da, Türkiye ve Sosyalizm sorunları adlı eserinin ikinci baskısında Doğu sorununa daha doğru bir tutum tak ınmış tır.) - Be h ice Boran, Sosyalist Hareketin Sorunları 1 1 , Tüm dergisi, Sayı 2, 1 8 Aralık 1 968, s. 9. - Hasan Hüseyin Korkmazil, Doğu Meselesine Gelince: Forum. Sayı 33 1 , 1 5 Ocak 1 968. Bu arada "Ufuktaki Tehlike: Kürt Sorunu" isiml i bir yazı serisi yayınla yan Doç. Dr. Haluk Ülman da sorunu sadece sınıfsal açıdan koyup etnik yönleri küçümsen:ıektedir. Doç. Ülman şöyle demektedir: "Ufuk ta tehlikeli bir sorun olarak belirmeye başlayan Kürt sorununun bütün sorumluluğunu yabancı devletlerin bölgedeki çalışmalarına yükle mek, madalyonun yalnızca bir yüzünü görmek olur. Madalyonun öte ki yüzünde görülen, Doğu Anadolu'daki ekonomik gerilikle siyasal huzursuzluktur. Şurası rahatlıkla söylenebilir ki, eğer bugün çeşitli yabancı devletler Türkiye'nin doğusuna çeşitli politik yatırımlar yapa biliyorlarsa, onlara bu olanağı veren, işte, bu ekonomik gerilikle siya sal huzursuzluğu n yarattığı pek elverişli ortamdır . . . Anadolu'nun Do ğusunda yaşayan bir din. yada toprak ağası, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşamak varken neden bağımsız bir Kürt devleti ister? 626
edip küçümserneye çalışmaktadırlar. I 63 Aslında "bölgecilik", Doğu'nun sorunları ile ilgilenmek değil, yıllardan beri Doğu Anadolu'nun geri kalmasına yol açan devlet politikasının
ta
kendisidir.
5. D oğu sorununun sadece geri kalmışlıkla ilgili bir so
run olmadığını, hatta. ağanın. şeyh in, aşiret reisinin yok edilmesiyle de bu soruna çözüm yolu bulunamayacağı görü şünde olanlar azınlıkta da olsa gerçekçiler. Bu görüşü savu nanlar. sorunun bir de etnik yönü olduğunu. bu yönü ile so ru.nun sınıfsal yönünün birbirini bülünlediğini,
sorunun
çözümü için bu yönün birbirinden ayrı düşünülemeyeceği kanısındadırlar. 1 64
Kürt sorununa etkili bir reçete bulabilmek için, bu sorunun üzerinde dikkatle durmak gerekir. Bize kalırsa, Kürt bağ ımsızlığını isteyen din, ya da toprak uluları arasında milliyetçilik aşkıyla yananlar, ya da siya sal h ı rsiarını bu yolla gidermek isteyenler pek fazla olmasa gerekir. . . Fakat Kürdistan son yıllarda geniş kütlelere d e yayılmaya başlamış tır. Demek ki bir avuç ayrıcalıkların yaptığı kışkırtmalara artık fakir halk da kulak vermektedir. Fakir halkın bu kışkırtmalara kulak verme ye başlamasının nedeni de, içinde bulundukları ortam ve yaşadıkları hayatın bıkkınlıı;'ı ı ndan başka bir şey değildir. Eğer bunlar sosyal ve ekonomik yaşantılarından memnun olsalard ı, Türk sınırları içinda bu lunmayı kendileri için çıkarlı görselerdi, aslında kendilerini sömüren bir avuç insan ın peşine takılırlar m ıydı? Türkiye'nin doğusunda yaşa yanlara bugün Kürt olduklarını hatı rlatantar sözde Türk milliyetçisi ge çinenlerdir. Nasıl sözde Müslüman geçinenler Sünni olanlardan gay rısını müslüman saymayıp Alevi-Sünni ayırımı yaralmışlarsa sözde m illiyetçiler de duygularıyla hareket edip vatanların ı n bütünlüğünü tehlikeye atm ı şiard ır." Forum, Sayı 326, 1 Kasım 1 967. 1 63. Çetin Altan, daha sonra, Doğu'yu da Bölgeeilik Değil, Sınıfsallık Kur tarır, görüşünü savunmuştur, Akşam , 1 8 Temmuz 1 969. 1 64. Bu görüş, özellikle TiP ikinci olağanüstü kongresinden sonra anlam kazanmaya başlamıştır. Sosyalistlerimizin şimdiye kadar bu konuya dokunmamaları, sorun u bilm emalerinden ve faşist eğitimin süregelen kalıntılarından başka bir şey değildir. (Olağanüstü kongre tutanakları, Bk. Mehmet Ali Aslan, Ahmet Aras ve Sait Çiltaş'ın Konuşmaları ), Ayrıca Bk. lsmail Beşikçi, Doğu Sorunu Açısından "Türkiye'nin D üze n i�. 1 9-24 Mart 1 969 Tarihli Akşam gazeteleri; Ayrıca, Avukat Meh met Ali Aslan'ın yönetiminde yalnız dört sayı çıkan "Yeni Akış" dergi sinde yayınlanan aşağıdaki makaleler dikkate değer: 627
C.
GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU
Çok kişi, duygusal etkenler ve eğitim sisteminin aşıladı ğı fikirlerle hareket ederek ya Kürtlerin varlığını inkar et mekte, ya da Kürtlerin var olduğunu kabul etse bile Türkle rin
yönetiminde,
hatta
demokratik
haklarından
yoksun
şünceleri savunmalan doğal karşılanabilir. Ancak.
ayd ınla
yaşamalan gerektiğini savunmaktadırlar. Geniş kitlelerin, siyasi iktidarların uyguladıklan politika sonucu bu tür dü rın, soruna d uygu sa l bir açıdan bakmaları. doğrulan savu
nanların karşısına suçlayıcı olarak çıkmaları kolay anlaşılır
bir davranış değildir. Toplumsal bir namus anlayışına sahip bilim adamları mız ise konunun ele alınmasına şu görüşle karşı çıkmakta dırlar:
"Kürt sorunu, emperyalizmin üzerinde oynadığı en önemli bir sorundur. Bu bakımdan şu sıralarda etnik sorun üzerinde durmak, halkı esas sorunu olan s ınıf bilincinden uzaklaştırır, ters yönlere kanalize eder. Bu - Tart ışmayı Açıyoruz, Sayı 1 , A{ıustos 1 966. - ismet Tümtürk, Oo{Junun Derdine Çare, Sayı 1 . - Ali Karahan, Do{Ju Meselesi, Sayı 2, Eylül 1 966. - Baran, lrkçılık-Turancılık, Sayı 2. - O. Ayd ın, inkar De{Jil, Kabul, Sayı 2. - Abdülkadir Yıld ı rım, Resmi Millet Görüşüne ırkçılığ ın Etkileri, Sayı 2. - Baran, Kürtçe Yayın, Sayı 3, Ekim 1 966. - Kemal Burkay, Her Şey Açıkça, Sayı 3. - Mehmet Ali Aslan, Sosyalizm ve Kürtler, Sayı 3. - Abdülkadir Polat, Do{! u Davamız, Sayı 3. - Ali Korkmaz, Davam ızı Dile Getiremiyormuşuz, Sayı 3. - Tarık Ziya Ekinci, Türkiye'de Doğu Sorununu Do{luran Gerçek Nedenler, Sayı 4, Kas ı m 1 966. - Serdar, Radyolarım ııda Kürtçe Yayın, Sayı 4. - Mehmet Ali Aslan, Kürt Halkının Yeri, Sayı 4. - Abdülkadir Yıldırım, Faşizm, Sayı 4. - Ali Dicleli, Bölgeler Arası Uçurum, Sayı 4. 628
ise emperyalizmin ekmeğine yağ sürer. Bu, Tü rki ye'deki devrim stratejisi açısı ndan çok sakınca lı bir du rumdur. Oysa, sınıf sorunu çözümlemiş bir Türkiye'de Kürtler şüphesizdir ki kendi ulusal haklarına kavuşa caklardır." Bu görüşler devrim stratej isi açısından bir yana Uile mez. Fakat iki büyük hatayı da bünyelerinde taşunaktadır.
a) "Emperyalizm yararlanır, en çok onun işine gelir" en
dişesiyle Doğu sorunundan "şimdilik" söz etmemek anlam sızdır ve bilimsel bir görüş değildir. Çünkü emperyalizm, Türkiye'de yapılmış her türlü bilimsel araştırmalardan ya
rarlanacak kadar bilinçlidir. Doğu sorunu üzerine yapılan araştırmalardan yararlanması ne kadar olağansa, herhangi bir köy. gecekondu araştırmasından, seçim sonuçları üzeri ne yapılmış araştırmalardan, Türkiye'nin sınıfsal yapısını gösteren araştımmlardan yararlanması da o kadar doğaldır . . Önemli olan, sorunları daima emekçi sınıflar lehine, emper yalizm aleyhine çözümteyecek analizler yapmaktır. Sınıfsal temelleri sağlam bir biçimde kurulmuş bir devrim strateji sinden ve sınıf temelleri ile birlikte ele alınmış Doğu sorunu araştırmalanndan emperyalizm kolay kolay yararlanamaz. Emperyalizmin bu konuda dağuracağı sapmalar hiçbir za man uzun vadeli olamaz.
b) D eniyor ki, etnik sorunu şimdilik kurcalamayalını. sı
nıf sorununu çözümlemiş bir Türkiye'de Kürtlerin dillerini kullanmalan, dil ve edebiyatlarını inceleme, kendi dilleri ile yazma . çizme , dinleme. öğrenme vs. gibi ulusal haklarına kavuşacaklan şüphesizdir. Çünkü sosyalizm, insanın maddi ve manevi varlığını geliştiren en iyi sistemdir. Fakat bu gö
rüş, ulusların ancak sosyalist üretim biçimiyle ortaya çıktı
ğını ve ulusal hakların ancak böyle bir sistem içinde kullanı
labileceği kanısını yaratmaktadır. Oysa, uluslar kapitalist üretim biçimiyle ortaya çıkmış ve ulusal haklar o zamandan itibaren sorun olmaya başlamıştır.
Dolayısıyla uluslaşma
devrimden sonra ortaya çıkacak bir oluşum değil, aksine devrım. uluslaşmanın bir gereğidir. Bu nedenle bilimsel görüşten ayrılmamak, yanlış yargı lan önler. Bilimsel görüş ise toplumun kendi iç dinamiğinin
629
araştınlmasıyla başlar. Bu iç dinamiğln dış etkilerce nasıl biçlmlendirilebUeceği veya kanalize edileceği Ikinci planda bir konudur. O halde:
ı. Doğu Anadolu toplumunun iç dinamiği nasıl işlemek
tedir. Bu iç dinamiğin gücü ne kadardır? Ve toplurndaki de ğişimin yönü nereye doğrudur?
2. Doğu Anadolu toplumunun merkezi otorite lle olan
ilişkileri nasıldır? İç dinamiğinin işlemesını merkezi otorite nasıl ve ne yönden etkilerneye çalışmaktadır?
3. ilişkilerin ve değişimin, Ortadoğu devrimci çemberi
içindeki rolü ve anlamı nedir?
4. Emperyalizmin bu olu şumlan etkileme şansı ne ka
dardır ve Sovyetler Birliği Ortadoğu'daki emperyalist girişim lere ne kadar denge unsuru olabilmektedir? Daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi Doğu Ana dolu'daki en önemli iç dinamik, yani yapısal değişme feoda ltzmin hızlı bir biçimde kapitalizme dönüşümüdür. Bir kez, bu dönüşümü ve bunun siyasal alanda, yani üstyapı ku rumlannda ortaya çıkaracağı sonuçlan çok iyi görmek gere kir. Bu gelişmeye karşı merkezi otoritenin ne gibi tavırlar ta kmacağının araştınıması yine çok önemlidir. Sorunu "Orta Doğu Devrimci ÇemberiM , 1 65 giderek emperyalizm açısından da değerlendirmek ise yine çok önemlidir. Fakat emperya lızriı derken, Sovyetler Birliği'nin onu dengeleyen gücünü , giderek halk yığınları lehine değişim sağlayan gücünü çok
Iyi değerlendinnek gerekir. Emperyalizmin,' D oğu Anadolu'da etkin olacağı. kendisi ne uyarlı bir egemen sınıf yaratacağı fikri, bize göre, doğru değildir. Emperyalizmin günümüze kadar, Doğu Anadolu'da etkin olduğu hiçbir zaman söylenemez. Eğer emperyalizm, Doğu Anadolu'da gerçekten
etkin
olsaydı,
Doğu Anado
lu'daki üretim ilişkilerini feodal bir düzeyde bırakamaz, ka pitalist 1llşkilerin yoğunluk kazanması için gerekli tedbirleri
1 65. ANT, Orta-DoOu Devrimci Çemberi, Sayı 1 74/1 , 1 Mayıs 1 970, s. 6384. Bu yazıda, Orta-DoQudaki devrimci eylemler konusunda, Türk, Kürt, Filistinli, Kıbrıslı ve lranlın.rn katıldıkları bir açık oturumdaki ko nuşmalar yer almaktadır. 630
mutlaka alırdı. Ç ü nkü, emperyalizm sömürü ilişkisi kurdu ğu yerlerde, yoğun bir biçimde sömüreceği olanaklar arar. Doğu Anadolu 'da zaten az olan feodal artık ürün, yani feo dal sömürü , emperyalizmi tatmin etmeyecek kadar azdır. Günümüzde Doğu Anadolu 'da önem kazanan gelişim ise Do ğulu ve Batılı egemen sıruflann b ü tü nleşmesine doğrudur. Bu bütünleşmede, Doğulu egemen sınıflar, sömürü ilişkileri ne, ancak Batı'daki egemen sınıflarta bü lünleşeblldikleri öl çüde katılabilrnektedir. G örüldüğü gibi, Doğulu egemen sı nıflar
emperyalizmle
doğrudan
doğruya
karşı
karşıya
değlldir. Bunun lçln, emperyalizmin Doğu'da etkin olma ola nağı yoktur. Bu nedenle, Kürt halkırun demokratik haklan söz konusu olduğu zaman "emperyalizm fobisi" uyandırma ya çalışmak inandıncı olmamaktadır. Doğu sorunu , ne lleri cı aydınlarımızın sandığı gibi Amerika tarafından te;r.gahlan makta, ne de arkasında Rusya bulunmaktadır. D oğrudan doğruya toplumun diyalektik gelişiminin, yanı toplurnun iç dinamiklerınin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat, emperyalizm, Doğu Anadolu 'daki ekonomik ve top lumsal oluşumlardan korkmakta, bu hareketlerı yozlaştıncı çareler aramaktadır. Çünkü , hareket özü itibanyla devrimci dir. Ulusal hakları gasp edilmiş halkların eylemlerı özO itı barıyla devrımcı olur. Devrtınci ve ilerici gelişmede ulusal bi linci yaratan slogan ''her
tü rlü
zümreclliğe
karşıyız"dır.
Ulusal billncı yaratan bu slogan giderek toplumsal bir Içerik kazanmakla, toprak sahibi olan ve olmayan sınıflar arasın dakl ilişkilerı de karakterize etmeye başlamaktadır. Sorunun burasında çok önemli bir noktaya dikkat et rnek gerekir. Bu da, D oğulu devrlrnctlerln, sorunun halk yı
ğınlarına aniatılışında başt<,ı aşiret reisieri olmak üzere ağa ların ve şeyhterin yardımını kazanmaları gereğidir. Doğulu devrimciler sorunun bu aşamasında bu kişilere kesinkes karşı çıkmamak zorundadırlar. Çünkü , ulusal sorun karşı sında, D oğulu egemen sınıflar, genellikle siyasi iktidarın gi derek sivil, asker-aydın kadroların şovenist geleneğinin etki sı altında kalmaktadırlar. Bu sınıf, toplumsal gelişmenin
bellrl! bir aşamasında aynca D oğu Anadolu'da ikincı bir baskı lle karşılaşmamalıdırlar. Bu ilişkinin yoğunluğu ne kadardır, ne kadar sürer, bunu belirleyecek olan, şüphesiz ki eylemdir.
63 1
Öte yandan feodal egemen sınıfın feodal sömürüyle ye tinmeyip kapitalist ilişkileri gerçekleştirmeye başladığı an dan Itibaren Batı Anadolu'daki egemen ıneye girebilir. sadece
Batı
Çünkü
feodal
üretım
·
sınıflarca ilişkileri
bir çeliş
düzeninde
Anadolu'daki egemen sınıflarta bütünleştıği sü
rece sömürüye katılan ve çok az: bir pay alanlar, kapitalist ilişkilerin yoğunluk kazanmasıyla birlikte artık ürün ve sö mürünün tümünü kapatmak isteyebilir. İşte bu istek, Doğu
lu ve Batılı egemen sınınar arasında bir çelişme ve sürtüşme yaratabilir. Bu sürtüşme de
Doğulu
egemen
sıruf daha
güçlü
bir görünüm için sadece kendi sınıfsal çıkarlarını bütün Kürt halkının çıkarıymış
gibi
gösterebilirler. Bu eylemi bu
noktada da desteklemek gerekir . ı 66
Bu süreç içinde Türk devrimcilerinin tutumu ne olmalı dır? Türk devrimcilert şüphesizki, "ulusların eşitliği ve kar
bunun gereklerini Bunu, Devrimci Doğu Kültür Ocakla
deşliği" temel ilkesinden hareket etmeli ve yerine getirmelidir. n'nın
1 969- 1 970
karar tasarısından izleyelim:
" . . . Halklar, kendilerini sömüren; ezen sınıfiara ve emperyalist güçlere karşı kardeşce ve dayanışma için de etkin, başarılı mücadele verebilirler. Bunun temel şartı HALKLARlN EŞITLIGI ilkesini bütün şartlanma1 66. Günümüzde böyle bir sürecin doğması olanağı pek yoktur. Çünkü, emperyalizmin Türkiye ekonomisini denetleyen gücü o derece etkin dir ki, böyle bir iç dinamiğin işlemesine engel olur ve bastı rabilir. Fa kat, kapitalizm d ünya sistemi durumuna gelmeden önce bu tür dina mikler uluslaşmanın motoru olabiliyordu. Zaten, kapitalizmin ilerici yanı, bir dünya sistemi durumuna gelince tamamen yozlaştı. Emper yalizm ise halkların kurtuluşunu engelleyen belli başlı bir kurum d uru muna geldi. Buna karşın, Doğulu egemen sınıflar "Doğu Holding" g ibi kuruluşların amaçları n ı şüphesiz kavramaları gerekir. Bu kuruluşların amacı kapitalist gelişmelerle birlikte ortaya çıkacak geniş çaptaki ar tık ürünün resmi kanallardan Batı'ya aktarılmasıdır. Bugüne dek, gay ri resm i olarak careyan eden olaylara resmi bir nitelik kazand ırılmak ta, kapitalist gelişmelerin ortaya çıkardığı artık ürün yeniden değerlendirilmek istenmektedir. Amaç, sanı ldığı gibi artık ürünü tek rar D�u'da değerlendirmek değil, Batı 'ya aktarmanın yollarını ara maktır. Bu bakımdan Doğulu egemen sınıflar da, bu oyunlara karşı gözlerini açıp artık ü rünü Batı'ya kapt ırman ın yollarını bulmahdır. 632
lardan ku rtularak içtenlikle, tavizs}z kabul etmektir. Halkları n eşitliği ilkesi vatandaşların eşitliği ilkesinin de temel şartıdı r. Birbirlerinin varlığına, etnik özelliklerine saygılı olmadan, milliyetler meselesinde devrimci titiz liği göstermeden, beraber mücadele için gerekli olan güven ortamı yaratılamaz. Halkı eritme ve yok etme ve diğer baskı metotlarını uygulamak isteyen herhangi bir iktidara karş ı , HAK i M M i LLETLER i N HALKÇI G Ü ÇLER i VE DEVR i MC i G Ü ÇLER i B Ü T Ü N i M K A N LAR I i LE D i R ENM EZL ERSE, EZ i LEN ULUS VEYA ETN i K G R U P BUNLARA GEREKL i G Ü VEN DUYGU SU B ESLEYEM EZ. Ö rneğin bugün Suriye'de Türklere, Kürtlere ve Er menilere karşı uygulanan yanlış politikaya, öncelikle Arap milletlerinin halkçı ve devrimci güçleri karşı çık malıd ırlar. Bu tür davranış, Şah, Cunta idaresine karşı , Fars, Kürt , Tü rk, Azeri, Ermeni ve Arap halkların ı n bir birlerine güvenerek kardeşçe mücadele edecekleri or tamı hazı rlayacaktır. Ortadoğu demokratik halk iktidarlarının yönetimiy le , halklar arası barı ş ı n , kardeşliğin, eşit şartlar altında kurulduğu bir bölge olacaktı r:· 1 67 Kürd o l og Kemal Badıllı'run Aydınlık dergisinin tartışma sütununda , bu konuda yayınlanan yazısı aydınlatıcıdır:
"Kürt meselesine gelince: Ü züntü ile arz edeyim ki şimdiye kadar bu hususta samimiyel ve vukufiyete şa hit olmadık. N itekim en i nsancıl olarak görünen i lhan Selçuk Bey'in dahi geçenlerde o rtalığı velveleye ver mek isteyen makalelerini hayretle okuduk. Buna inanı yoruz ki, henüz Türkiyemizde Kürt meslesi bir leviat hamdı r. Bakınız Rusya, ötedenberi bize vahşi, yamyam müstevli, barbar vs. tanıtılmaktadır. Halbuki bugün Rusya'da her millet (ezcü mle Türkler, Kürtler, Ermeniler . . . vs.) kendi benliklerine sahip, kendi dilleri ni konuşmakta ve hatta bu dillerde mektepler, neşriyat ve radyo yayınları bulunmaktadır. Halbuki bugün Tür1 67. Devrimci Doğu Kültür Ocakları, 1 . Dönem Genel Kurulu, 1 969-1 970 Karar Tasarısı, s. 7 (Bu karar tasarısı Genel Kurulca onaylan m ıştır) 633
kiyemizde asgari şu kadar mi lyon Kürt olmasına ve bun ları n büyük bir kısmı Kürtçeden başka lisan Türkçe bilmedikleri halde- ne basında ne radyoda Kü rtçe neşriyat yoktur. Ve hatta 'Ben Kürdüm' demek de en büyük suçtur. Hala 'Kürt yoktur, Kürt demek Kurt demektir, Kürtler Tü rktür' gibi dağdaki tavşanları bile güldürecek iddiaları ndan vazgeçme mektedir. Ba kalım daha ne kaçlar zaman baş ı mızı kuma sokacağ ız. Vaktiyle bir Kürtçe gramer yayı nlad ı m , neredeyse Tür kiye'den çıkarılacaktım. Bereket adil hakimler imdadı ma erişti. Hasılı bu hususta çok üzüntü lüyüz. Mil li vah det -zannedersem- böyle inkar ve terörle temin edilemez. Yavuz Sultan Selim zamanında taraflar ara� s ı nd a akdedilen mukavelelerden bu yana Kürtlerle Türkler beraber yaşamışlardır. Kürtler de harplerde öl müşler, vergi vermişler, askerliklerini yapmışlar ve yapmaktadırlar. Göz boyama denilebilecek pek cüzi şeyler dışında Kürtler ve Kürdistan hiçbir nimetten isti fade ettiri lmem e ktedir. Düşünü nüz, bugün sahip ol mak öte dursun, 'niçin radyoları m ızdan biri Kürtçe ya yın yapmıyor?' demek bile vatan hiyaneti derecesinde bir suç addedil iyor. Ve yine düşününüz ki mesela l rak'ta, Arap-Kürt kanl ı savaşı devam etmesine rağ men Bağdat Radyosu Kürtçe yayınını kesmemiştir. Bütü n bunlara rağmen, TBM M 'd e söylediğim gibi, yaşasın Türkiye, yaşasın Türkiyeliler:· 1 68 Siyasi iktidar "Doğu sorunu"nu bastırabilmek ve demok ratik istekleri önleyebilmek Için her türlü yola başvurmakta, bu arada toplumumuz için en çok geçerli olan "Kürtçülük ve Komünistlik" suçlamalarını büyük bir başarı ile kullanmak tadır. TİP'in
1 963 yılında, zamanın Başbakarn İsmet İnö
nü'ye ve İçişleri Bakanı'na gönderdiği telgraf. siyasi iktidar ıann bu tu turulanna çok güzel bir örnektir. Telgrafta şöyle denilmektedir:
" Içişleri Bakanı'nın Kürtçü lük isnadı ile tevkif edilen on iki sanıktan dokuzunun partili hüviyet lerini belirtme1 68. Kemal Bad ı llı, Kürt Meselesi, Ayd ı nl ık derg is i, Sayı 1 O, Ağustos 1 970, s. 327. 634
diği halde, san ıklardan yaln ız üçünün Türkiye i şçi Par tisi üyesi olduklarını açıklaması ve bunların komünist olduklarını ileri sürmesi, buna lüzum duymuş olması, mümaileyhin partimiz hakkında kötü duygu ve düşün celer beslediğinin ve partimizi halka şüpheli b i r !eşek kül olarak göstermek kast ve gayretiyle hareket ettiğ i nin açık ve yepyeni bir delilidir." 1 69 Bu tutum bugün için geçerli olmaktadır. Gerek siyasi iktidar gerekse birçok kuruluş, karşıt olduklan kişileri en ucuz yol olan bu taktikle suçlamaktadırlar. Yasalanmızda devrimcilerin eylemlerini yasaklayan hükümler bulunmama sı, yasaların , yöneticilerin, devrimcileri gönüllerince cezalan dırmadan yoksun bırakması, onları , işlenmemiş suçlan iş lenmiş gibi gösterip devrimcileri cezalandırma yolunu seçmelerine yol açmaktadır. Bugün kamuoyuna "Komünist" ve "Bölgeci" diye tanıtılanlann. genellikle bu suçları işleme diklerini anlamak için mahkeme sonuçlanna bakmak yet er lidir. ilerici aydınlarımızın bu tür oyunları kesin olarak kav ramalan ve bozmaları kaçınılmaz görevleridir:
D.
DİL BİR ÜS1YAP! KURUMU DEGİLDİR, ÜRETİM BİÇİMİNDEKİ DEGİŞME DİU DEGİŞTİRMEZ
Bazı bilim adamları ve yazarlanmiZ Doğu şonınu kon u sunda "Doğu'da Kürtçülük yapanlar, sorunu dinamik duru ma getirenler, ağalar, şeyhler ve aşiret reisleridir; onları or tadan kaldıralım. sosyalist bir uygulama ile halkların birbirlerini sömürmelerini önleyelim, böylece Kürtçülüğü ve Kürtçeyi de ortadan kaldırmış oluruz" demektedirier. Bu gö rü ş yanlıştır. Ç ü nkü , ü retim biçiminde ileri doğru bir değiş me l 70 hukuk, politika, sanat, edebiyat. din gibi üstyapı ku 1 69. Sosyal Adalet dergisi, Sayı 1 7, 9 Tem muz 1 963 (Rejime Leke Olan Bakan: H ıfzı O. Bekata.) 1 70. Ü retim biçim lerindeki değişmeler daima ileri doğrudur. Çünkü üretim biçimini tayin eden üretim güçlerinde (teknoloji) bir gerileme söz ko nusu olamaz. Örneğin traktörü kullanabi lecek olanaklara ve teknik bilgiye sahip olan bir çiftçi, artık karasaban ve öküz kullanmaz.
635
rumlannı da değiştirir ve kendine göre etnik yönü ile sınıfsal · yönü birbirini bütünlemektedir. Birinden ötekine geçildiği zaman hukuk, ahlak, din, aile yapısı, sanat. üstyapı kurum lan tamamen değişmiştir. Her şeyden önce, toprak sahibi senyör ile köylü arasındaki kişisel bağlara dayanan feodal hukuk yerine, sermaye hareketlerinin , kişi hareketlerinin (gezi özgürlüğü) serbest olduğu kapitalist hukuk gelmiştir. Fakat dil, böyle bir üstyapı kurumu değildir. Üretim ilişkile rine göre biçim almaz. Örneğin ı 9 ı 7 Devrimi'nden sonra , Rusya'da bütün üstyapı kurumları değişmiş, fakat dil değiş memiştir. O halde sosyalist bir uygulama ile Doğu 'da feodal ağalar, şeyhler ve aşiret reisieri ortadan kaldırılabilir, fakat Kürt dili ortadan kaldınlamaz. Dil, yine yaşamına devam eder. Çünkü Kürtçeyi yaşatan feodal ağa, şeyh , aşiret reisi gibi egemen sınıflar değildir. Dil ulusal bir özelliktir. Bu, sa dece Kürtçe için değil , bütün ulusların ana dilleri için böyle dir. l 7 1 Bu nedenle asıl kültürel gerilik, Hakkari, Sürt, Ağn, Bingöl, Bitlis, Muş gibi illerimizde halkın büyük çoğunluğu , bazı yerlerde de yüzde yüzünün Kürtçe konuşması değil: halk Kürtçe konuşuyor. Türkçe bilmiyor duygusal değerJen dirmelere bakarak, Doğu Anadolu kültürel bakımdan çok geridir, demektedir. E.
ULUSLAŞMA ve ULUSAL DİUN TEŞEKKÜLÜ
Konuyu daha iyi anlamak ve değerlendirebilmek ıçın, belirttiklerirnizin ötesinde uygar devletin bünyesini çok iyi kavramak gerekir. Bir devletin mu tlaka, aynı dili konuşan, aynı dine inanan, aynı mezhep ve aynı ırktan olmalan gibi, aynı etnik özelliklere sahip olan ulu slardan ve gruplardan 1 71 . Dil bir üstyapı kurumu değildir, üretim biçimlerine göre değişmez de mekle "Dil bir altyapı kurumudur" demek istemiyoruz. Dil bir altyapı kurumu da değildir. Hatta dil, üretim faaliyetlerine fiilen aktan ld ığ ı hal de (örneğin dilsiz olan bir kişi tam anlamıyla üretim yapamaz) yine altyapı kurumu sayamayız. Öte yandan, "d i l bir üstyapı kurumu değil dir" derken anlaşılması gereken şeyin, dilin bizzat kendisi olduğu, çe şitli toplumsal s ı n ıfların meydana g et irmiş olduğu jargonlar olmad ığı daim a gözönünde tutulmalıdır. (bk. Stalin, Marksizm ve Dil, Çev. Adil Onaran, Sosyal Yayınlar, lstanbul 1 967, s. 1 2 vd . 55 s. 55 vd.
636
meydana gelmesi şart değildir. Bir devletin bünyesinde , çe
şitli farklılaşmalar gösteren etnik gruplar da bulunabilir. İs
viçre, Kanada, Çin, Rusya, Hindistan, Yugoslavya, Amerika
Birleşik D evletleri ve çeşitli Ortadoğu ülkeleri bu görüşün
somut örnekleridir . Önemli olan, çeşitli etnik gruplar arasın
daki her çeşit u lusal haskılara son verilerek ekonomik ba
kımdan
bütünl eşmenin
. uluslaşma,
sağlanmasıdır. 1 72
siyasi bağımsızlığı,
ayrılıkçilığı
Bu
bakımdan .
amaçlayan bir
akım değil, yaşayan bir kültürün gü n ışığına çıkmasını. bir
halkın kendi benliğine kavuşması ve kendi kendine güven
duymasını sağlayan bir sü reçtir.
Ziya Gökalp ulusun ne olduğunu anlamak için ilk önce
ne olmadığını anlamak gerekir, diyor ve şöyle devam ediyor:
"1 . Ulus, ilk ö nce coğrafi bir zümre değildir. Ö rne
ğin i ran dediğimiz zaman orada sadece Farsların ya şadığını sanmamalıdır. Orada, Farslardan başka, Türkler ve Kürtler de vard ı r. Bunun gibi Arabistan'da bütün nüfusun Arap olduğunu sanmamalıdır. Gerek Su riye'de, gerek Irak'ta Türk nüfus vardır. Anadolu'da birçok Kürt aşiretleri ve köyleri olduğu gitıi, çoğunluğu Kü rt olan mınt ıkalar da vard ı r. O halde, hiç kimse mensup olduğu ülkeye nisbetle mil liyetini tayin edemez. 2. i kinci olarak ulus, i rk ve kavim değildir. Uluslar artık saf değildirler. Savaşlar, evlenmeler bu saflığı bozmuştur. 3. Ulus, üçüncü olarak bir imparatorluk içinde ortak bir siyasi hayat yaşayanların toplamı da değildir.
4. Dördüncü olarak ulus, bir fe rdin, kendisini keyfi ne uygun olarak mensup addettiği herhangi bir toplum da değildir. Fertte böyle bir hürriyet yoktu r. Herhangi bir siyasi partiye girer gibi, sırf istek ve irade ile şu ve ya bu ulusa i ntisap olmaz. O halde ulus nedir? Ulus dili ortak olan, aynı terbi-. 1 72. Bülent Daver, Siyasal Bilime Giriş, SBFY, Ankara 1 968, s. 1 68, lbra h i m Yasa, a.g.e., s. 1 83. 637
yeyi almış ve aynı kültüre mensup kişilerden meydana gelen bir toplu luktur." 1 73 Ziya Gökalp'in elli yıl önce kaleme aldığı bu yazısı Ana dolu'da sadece Türklerin yaşamadığını, başta Kürt halkı ol mak üzere başka h alkların da yaşadığını, Türkiye'de yaşa yan herkesin yurttaşlık hukuku dışında Türk olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Sosyoloj ik ve etnolojik saptarna lann ise yurttaşlık hü kümlerinden daha önce geldiği şüphe sizdir. Sonınu ortaya koyduktan sonra , u luslaşma ile birlikte ulusal dilin nasıl doğduğuna değinebiliriz. Bilindiği gibi, Kürtçe bugün çeşitli kollara ve lehçelere ayrılmaktadır. 1 74 Her aşiret, Kürtçeyi başka bir şive ve ağızia konuşmaktadır. Her aşiretin ayn bir diyalekti vardır. Bu bakımdan, çeşitli bölgeler-de konuşulan Kürtçe arasında bazı farklar olmak-
1 73. Ziya Gökalp Diyor ki, istanbul 1 950, s. 65; M illet Nedir? Ziya Gökalp, Tü rkçülüğün Esa_sları , M E B Yay ı n ı , s. 1 9. 1 74. Kürdolog Kemal Bad ı l l ı , Kürtçeyi, Luri (Lürce). Gorani (Goranca), Kelhuri (l(elhürce) veya Sorani (Soranca) ve Kurmanci (Kürmançca) olmak üzere, başl ıca dört büyük kala ayı rmaktad ı r. Lürce konuşan Kürtler genellikle iran'da ve Kerkük'te otu ru r. Goranca ise Geranların ve Zazaların kon u ştuğu Kürtçeye verilen add ı r. Goranlar, Musul, Za zalar ise Diyarbakır, S iverek ve Dersim d�laylarında bulunurlar. So ranca konuşan Kürtler daha büyük bir dağılma gösterirler. Bu gruba d ah i l Kürtlere Musul dolay l arında rastland ığı gibi, Diyarbakır, Ankara, Çorum ve Trabzon'da da rastlan ır. Kürtlerin en büyük şubesini meydana getiren Kurm anci ise çeşitli lahçelere ayrılır. Türkiye'deki bütün Kürtler ile Sovyet Ermenistanı, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak'taki Kürtler bu şubeye dahildir. Bu dört şubeden, yani lehçelerden herbiri kendi araları nda ş ive ve ağ ı ziara ayrılmakt ad ı r. Örneğ in, Kürmança lehçesi, Kü rmançların Kavmi tasnifine paralel olarak Bohti, Mehmed i , Sil ivi ve M ı ntıka esa s ı n a göre yapı lan tasn ife göre de Kuzey-Batı, Güney-Doğu gibi şive lere ve bu şivelerde D iyarbakır (Sürüc), Siverek (Soreg) , Viranşehir gibi ağ ıziara ayrılır. Örneğin bug ü n Urfa ve dolaylarında kon uşulmak ta olan Kürtçe, K ürtleri n Kürmança lehçesine Grameri (Kürmançca lehçesi) Ankara Bas ı m ve Ciltevi, 1 965, s. 6-7. Eskidenberi edebi dil olarak kullan ılan Kü rtçe ise Cizre ve dolayların da konuşulan Kürtçedir. a.g . e. , s. 1 . 638
ta. 1 7 5 bazı anlaşmazlıklar belirebilmektedir. Bunun temel nedeni aşiret organizasyonlarıdır. Her aşiretin bağımsız bir feodal beylik meydana getirmesi ve bu feodal b eyliklerin dı şarıya, yani ö teki beyliklere kapalı olması', her aşiret için farklı bir diyalektin oluşmasına yol . açmıştır. Feodalizmin, giderek aşiret yapılarının çözülüşüyle birlikte, merkezileşme olacak, böylece dil de merkezilik kazanacaktır. Yani şu veya
bu aşiretin konuştuğu şive , ağız değil de "Kürt Dili" ortaya çıkacaktır. O halde, ulusal dil, yazı dili, edebi dil ancak aşi ret yapılarının, feodal yapıların yıkılması ve uluslaşma süre
cinin yoğu nlu k kazanmasıyla birlikte ortaya çıkar. Fakat , bu uzun vadeli bir oluşumdur.
F.
SONUÇ
Bugün Doğu sorununun özünü kabul etmemeni n, tar tışmamanın, gerçek bilimse Ilik, yurtseverlik ve kalkırım a ç a basıyla uzak-yakın ilgisi yoktur. 1 967 yaz aylarında Doğu Anadolu 'nun çeşitli yerlerinde yapılan Doğu Mit ingleri sıra sında, Balı Anadolu 'daki yurttaşlarımızın zihninde " Ne olu yoruz? Doğu'da bölücülük yapıyorlar halkı isyan a teşvik edi yorlar. .. " kanısı uyandınlmaya çalışıldı. Bu , egemen sınıfların ve onların siyasi iktidarlarının değerleriydi ve hal ka kabul e ttirilmeye çalışılıyord u . Oysa. çelişkin in egemen sınillarca halklar arası çelişki gibi gösterilmesi, bizi ele b u nu böyle görmeye zorunlu tutamaz. Çelişki Tü rk halkı ve Kürt h alkı arasında değil , Türk ve Kürt emekçi halklarıyl a , Türk ve Kürt egemen sınıfları, giderek emperyalizm arasındadır. Yani bir yanda emperyalizm ve emperyalizm ile i.şbirliği ya pan egemen sınıflar, öte yanda da emekçi halklar vardır. Fa kat Kürt egemen sınıflarının, sömürüyü ancak Türk egemen sınillarıyla bütünleşerek sürdürebildiği bir gerçektir. Bu ba kımdan "Tü rk ve Kürt emekçi h alklannın dertler ind(:� n kur tuluş yolları birdir. " l 76
1 75. Çeşitli bölgelerde oturan ve o bölgelere ait Kürtçayi korıuşan i nsanla· rın bir araya geldikleri zaman birbirleriyle anlaşamad ıl<ları ise büyük · bir yaland ı r. Örneğin benimle beraber Şemdinli'de as kerliğini yapa� Karsh bir Kürt, Şemdinli Kürtleriyle ve Kuzey lrak'tahi Kürtlerle sor derece rahat anlaşabilmiştir. 1 76. Mehrriet Ali Aybar, "Doğulu ve Batılı Em ekçilerin Dertlerinde n Kurtu· 63S
Şu halde:
a)
Doğu Anadolu'da Kürtçe konuşan yurtaşlarınıızın dil
lerine ve kültürlerine uygulanan baskıya karşı koyması.
b) Emperyalizmin Ortadoğu'da ve özellikle ülkemizde, sömürü sünü sürdürebilmek için b u alternatiflerden yarar lanması mu tlak olduğuna göre. böyle bir girişimi etkisiz kı lacak bir eylem stratej isinin saptanması,
c)
Komisyoncu
sloganıyla,
bugüne
buıj uvazimizin, dek bütün
ana
vatan-millet-sakarya sorunlarınıızı
örtbas
edip, bu önemli sorunu da kamuoyundan saklayarak ve kasden yanlış akseUirerek, ayrı ayrı etnik gruplara mensup halklan (Türk ve Kürt halklarını) birbirine düşüm1e politika sı izlediğini çok iyi görmeleri ve bu politikaya karşı çıkılınası ve en önemlisi:
d)
Devrimci aydınlarımızın kafalarını değiştirmeleri ve
faşist şartlanmalardan kendilerini kurtarmalan son derece önemlidir. Yani devrimci aydınlarımızın üretim ilişkilerinin tarihsel doğrultusu ve genel kavramlar vs. konusunda olduğu kadar etnik sorun ve. etnik sorunun sınıf sorunu ile ilişkileri konu sunda da açık-seçik fikirlere sahip olmalan gerekmektedir. Yıldız Sertel'in sadece üretim ilişkilerinin tarihsel doğnıltu
su ve genel kavramlar konusunda duyduğu bu endişe 1 77 et nik soru n ve bunu n sınıf sorunu ile ilişkileri konusunda da son derece önemlidir . I 78
luş Yolları Birdir" Bagımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Gerçek Yayın ları, i stanbul 1 968, s. 593 vd . 1 77. Yıldız Sertel, Türkiye'de i lerici Akım lar, Ant Yay ınları, i stanbul 1 969, s. 393 .. 1 78. Doğu sorununun özü ile ilg ili araşt ırmalar yapanlar büyük bir baskı altında tutulmaktad ırlar. Siyasi iktidarın öncü lüğünü yaptığı bu baskı ya, özı:ırk olması gereken ve yurt sorunları na eğilen üyelerini bu bas kılara k:arşı koruması gereken üniversitelerin de bu baskı işleminde öncülük yapmaları cidden üzücüdür. (Bu konuya ilişkin belgeler ayrı ca yayınlanacaktır.) Üniversite, TAT gibi özerk kuruluşların, ülkem izin somut g e rçeklerini gizlemeden, özgürce incelemek ve sorunlarımızın bilimsel analizini yapmak zorundadırlar. Bu hem anayasal görevleri. dir hem de özerkliğin kendilerine yüklediğ i bir yükümlülüktür. 1 96 1 640
Doğ u sorunu , ne ilerici aydmlanmızın sandıkları gibi, Amerikan emperyalizmi taralindan körüklenmekte ne de ge rici buıjuva aydınlarının ileri sürdükleri gibi Rusya tarafın dan tezgahlanmaktadır.
Doğu
sorunu ,
doğrudan doğruya
toplumun diyalektik gelişiminin bir sonucudur. Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmeleri bu açıdan yapmakta toplu mumuzun geleceği yönünden zonmluluk vardır. Emperya lizmin Doğu sorunu:qda hiç mi etkisi yoktu r? Aksini iddia etmek yarnitıcı olur. Ancak. bu olayın doğuşundan değil. bu olayın gelişmesinden yararlanarak Türkiye üzerindeki çıkar lannı sürdürmesi bakımından önemlidir.
VII. ETNİK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMALIDIR Doğu sorununu bu şekilde o rt aya koydu ktan sonra can
alıcı olan başka bir noktaya daha değinmek gerekir. Bu so runları. sınıf esası üzerine oturtarak çözümlemeye çalışmak
tır. Cumhu riyetin ilanından sonra D oğu Anadolu'da merkezi otoriteye karşı yapılan isyanlar ve isyanlada birlikte meyda na gelen sürgünler sonunda aşiret reisi, toprak ağası, şeyh gibi Doğulı,ı egemen sınıflar başlıca iki büyük kümeye ayrıl
dı: Bir kısmı merkezi otorite ile s ü rt ü ş üp onun hışmına uğ
radı. bir kısmı da onunla gayet iyi geçinerek onunla bütün
leşerek çıkar birliğ ine girdi. Doğ ulu egemen sınıflada ilgili olarak yapılan bu analiz 1 945 yılırta kadar geçerlidir ve doğ
ru dur. Fakat l 945'de çok partili düzene geçişle birlikte ağa. şeyh, aşiret reisi ve şeyhlerin tekrar kurumlaşmalan ile bir
likte hükümetle sürtüşen ve sürtüşmeyen ayırımı ortadan
Anayasas ı , büyük ölçüde ileriye dön ük toplumsal gelişmeyi sağlaya cak çalışmaları yapacaklara güven verecek bir anayasad ır. - Mümtaz Soysal, Dinamik Anayasa Anlayışı, Anayasa Diyalek tiği Üzerine Bir Deneme, SBFY, Ankara 1 969. - Mümtaz Soysal, Haklar ve Özgürlükler Bakımından 1 96 1 Ana yasası nın Evrensel Anlamı, SBFD, Ci lt 24, Sayı 1 , s. 9 1 -94. - Mümtaz Soysal, Anayasa Diyalektiği Açısından Özerk Kuru luşların Görevi, SBFD, Cilt 24, Sayı 4, s. 1 1 1 - 1 24. - Bülent Tanör, Siyasi Düşünce H ürriyeti ve 1 96 1 Türk Anaya sası, Öncü Kitabevi, Istanbul 1 969. 64 1
kalkmaya başlamış, merkezi otorite ile sürtüşenler de artık onunla bütünleşmeye ve çıkar birliğine girmeye başlamışlar dır. Örneğin bir zamanlar merkezi otorile ile zıllaşan ve za man zaman sürgüne gönderilen, Silvan'ın Azizoğlu ailesi, Doğu Anadolu üzerinde çok söz söylemesine karşın aslında merke;;:i otorite ile bütünleşmiş ve çıkar birliğine girmiştir. 1 2 Ekim 1 969 Seçimleri'nde eski D P'lilere en çok sahip çık malan bunun en güzel örneğidir. 1 79 Doğu 'nun geri kalmasında ve sürekli olarak fakirleşme sinde Doğulu egemen sınıfların Batılı egemen sınıilarla yap tığı bu bütünleşmenin rolü çok büyüktür. Örneğin D oğu 'da yün, koyu n, buğday, yağ gibi ürü nler elde edilmektedir. Bu ürünler üretim ilişkilerinin gereği, egemen sınınar tarafın dan toplanmaktadır. Ancak egemen sınıfların elinde topla nan bu birikim Batı Anadolu 'ya sevk edilmekte ve orada de ğerlendirilmektedir. O halde urun Doğu Anadolu 'da yaratıldığı halde para olarak Batı Anadolu 'da yatırılmakta dır. Yine Doğu 'da üretilen koyun gibi küçük baş hayvanlar egemen sınıflar kanalıyla kaçak olarak İran, Irak, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerine geçirilmekte ve elde edilen para yine Doğu 'da değil Batı'da yatırılmaktadır. Bunun gibi eczacı, doktor, avukat gibi serbest meslek sahipleri veya bürokral lar da Doğu'da kazandıklarını tamamen Batı'da yal ırmakta dırlar. İşte egemen sınınar arasındaki bu bütünleşme Doğu Anadolu'nun sürekli olarak fakirleşmesi sonucunu doğur maktadır. Bakanlar Kuru lu 'nun Doğu 'dan nakledilecek hay vanlarla ilgili olarak indirimli tarife uygulanmasını isteyen kararı da aynı niteliktedir. 1 80 Bu kararname ile Doğu'dan 1 79. Milliyet, 2-3 Ekim 1 969. 1 945'ten sonra, feodal egemen sınıfın Batı Anadolu'daki egemen sı nıflarla bütünleşerek sömürüye katıld ı ğ ı n ı ve çıkar birliğine gird iğini söylemek biraz yüzeyde kalan bir açıklamadır. Etnik sorundan ötürü, Doğu'nun egemen sınıfı da sürekli olarak horlanmış, ancak Batılı egemen sınıfa sağlad ığ ı çıkar kadar hoş görü l müş, baskıdan kurtul m uştur. 27 Mayıs'ta 485 Doğulu yurttaşın toplama kampına alınması daha sonra bunlardan SS'inin sürgüne gönderilmesi ve bunların tü münün Kürt olması bu baskının günümüzde tekrarlanmış bir örneği. d� 1 80. 3 1 Mart 1 969 tarihli Resmi Gazete. 642
Batı'ya hayvan sevk edenlere nakit ücre tlerinde % 30 indi rim yapılacaktır. Bu indirim şlı phesiz ki bir avuç varlıklı sı nıfın işine yarayacaktır. Çünkü Doğu Anadolu'da meydana gelen don ve kuraklık nedeniyle köylüler hayvanlarını gayet ucuz fiyatlarla elden çıkarmakta, bu hayvanları bir iki vur guncu toplamakta, hükümet de bu vurguncuların işini ko laylaştım1ak için indirimli tarife uygu layıp hayvanların Ba tı'ya daha rahat bir biçimde sevkini sağlamaktadır. O halde . değer, esas olarak Doğu Anadolu halkı tarafından yaratıldığı halde, D oğulu ve Batılı egemen sınıfların bütünleşmeleri ve çıkar b irliğine girmeleri ile Batı'da yatınlmakta, bu ise Do ğu'nun sü rekli olarak fakirleşmesi sonucunu doğrumakta dır. Bu bütü nleşmenin en önemli sonuçlanndan biri de ulu sal sorunun baskı altında tutulması ile ilgilidir. Kuzey Irak'taki hareket bu konunun açıklanmasına ışık tutabilir. Bilindiği gibi, Kuzey Irak coğran bakımdan son derece enge beli, ekonomik olanaklan bakımından çok zayıf bir bölge dir. I B I Bölgenin coğrafi ve ekonomik olanakları bakımından çok zayıf ve elverişsiz olması artık ürünCın ve birikimin son derece az olması sonucunu doğum1aktadır. Bu ise tam anla mıyla bir feodalile bile değildir. MuzalTer Erdost bunu "Klan Feodalizmi" olarak nitelendim1ektedir . 1 82 Artık ürünün ve birikimin az olması her şeyelen önce aşiret reisi, şeyh . top rak ağası gibi Kuzey Iraklı egemen sınınarın Bağdat Hükü meti ile bütünleşip çıkar birliğine girmelerini engellemekl e dir. Çünkü böyle bir bütünleşme v e çıkar birliğinin olması için Kuzey Irak'ta biriken artık ü rünü Kuzey Irak dışında bazı yerlerde değerlendirilmeleri gerekir. Böyle bir artık ürün bulunmadığı için de Kuzey Iraklı ağalar. şeyhler ve aşi ' ret reisleri Bağdat Hükümeti ve Arap egemen sınınarı ile b ü tünleşemeyip sömürünün dışında kalmakladırlar. Sömürü dışında kalan bu kişiler, ulusal baskılar da eklenince mer kezi otoriteye karşı direnebilmektedirler. Burada, Barzan Aşiretl'nln, ta Osmanlı İmparatorluğu dönerninden beri süregelen bağımsızlık mücadelelerini kü1 8 1 . Hulusi Turgut, Kürdistan Dosyası , 1 5 Eylül-20 Ekim 1 968 tarihleri arasında Akşam gazetesinde yayınlanm ış yazı dizisi. 1 82. Şemdinli Aşiretleri Üretim Ilişkileri, Türk Solu, Cilt 1 , Sayı 25. 643
çümsemek istemiyorum. Ancak gerçekleri değerlendirmek, d oğruları ortaya koymak da bilimsel görevimizdir. Oysa Do ğu Anadolu'nun durumu aynı değildir. Doğu Anadolu coğra
fi bakımdan her ne kadar dağlık bir bölge ise de ekonomik olanaklar bakımından çok zengindir. Dolayısıyla artık ürü nü vardır. Ve bu artık ürün, Doğulu egemen sınıfların Batılı egemen sınill arla bü tünleşmeleri sonucunu doğurmaktadır. Bu bütünleşme ise aslında etnik sorunu gtdeyen bir etken dir. Başka bir deyişle Batılı egemen sınıfiarla çıkar ilişkileri ne girenler "etnik sorunu» sorun olarak görmemekle ve fa şizme
dönük
politikanın
düşmektedirler. Bunu,
temsilcileri
durumuna
1 96 1 Anayasası'nın yapılması sıra
sında Kurucu Meclis üyelerinden Abdülhadi Toplu isimli bir D oğulu şöyle ifade etmiştir:
" . . . Ben % 80 Kü rtçe konuşan bir bölgenin çocuğu yum. Bu bölgenin halkı Türk olmakla iftihar ediyor. Biz ekaliyet fikrini şuuru muzda yaşatmıyoruz beyler. Biz Lozan Anlaşması s ı n ı rları içinde beraber ve hür bir Türkiye'ye inanıyor ve Tü rklüğümüzle iftihar ediyoruz. Bu bakımdan buraya çıkıp, bizim adı mıza konuşup, or taya bir ittihadi anasır davası çıkarmak asla doğru de ğildir. M emleketimizin içinde komünizm cereyanı var dır. Biz komünizmin emperyalizmini yıkmaya çalışıyoruz. Bu maddeden milliyetçiliği çıkarınız, tuta cak dal kalmaz." 1 B3 Milliyetini inkar eden bu Doğulu yurttaşımıza söylene cek hiçbir söz yoktur. Bu tipierin niteliğini Doğulu bir genç şöyle ortaya koyuyor:
" . . . Bu derneklerin temel gelir kaynağı olan geceler tertiplemekle, esas gayeye çok az yardımı olan ve maddi gelir kaygusunda olan dernek yöneticileri , çoğu 1 83. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 044. Kürtlüğünü inkar eden bu Doğulu kişinin konuşmaları kurucu mecl is üyesi Prof. Tarık ZaferTu naya'yı çok sevindirmiş ve rahatlatmış ola cak ki uzun uzun bu konuşman ın övgüsünü yapmıştır. (Kazım Öz türk, a.g.e., s. 1 053). Prof. Tunaya'nın bu tutumu Anayasa Komisyonundaki işine son veril mesine sebep olan fikirleri ile çelişmektedir.
644
zaman Doğu'nun dertlerine , problemlerine s ı rt çevir miş, insanlık sevgisinden nasibini a lamamış, cüzdanı kabarık kişilerin ağ ına düşmektedirler. Doğu gecelerinde Doğu'nun sorunlarından bahse denlere bile karşı çıkmakta , tereddüt etmeyen , Do ğu'nun sözüm ona temsilci leri, Doğu'yu sömürmek su retiyle ceplerine indirdikleri milyonlardan sadaka verir gibi verdikleri birkaç lira ile kahramanmış gibi gösteril mekle ve Doğulu gençlerin bunlara minnettar olduğu hissi uyand ırılmaktad ır. Diğer bir husus da şudur: Do ğu'nun bir kısım komprador temsilcileri de ağiarına dü şü remedikleri dernek yöneticilerini politik baskılarla ve perde arkası oyunıarla susturmaya, vazifelerine engel olmaya çalışmaktad ırlar. Dernekler, gayelerine eriş mek için çaba harcarken en büyük darbeyi çoğu za man Doğu'nun komprador temsilcilerinden yemekte dirler. ışıksız, yolsuz, yoksul, aç, susuz, işsiz Doğu'ya jan darma karakolu yaptırmaktan, komando teşkilatı kur maktan ve modern hapishane yaptırmaktan başka Do ğu'ya hiçbir şey kazandı rmayan zihniyetierin himayesinde geceler tertip edilmemelidir . :· 1 84 .
Doğulu gencin, çok doğru bir biçimde ortaya koyduğu gibi, temel sorun sınıfsal gerçeklerde yatmaktadır. "Ne Mut l u Türküm Diyene" demek nasıl Türk emekçi sınıflannın so runlarına hiçbir zaman çözüm getirmemiş ve bu slogan komprador kapitalizminin işine yaramışsa ; ulusal sorunun sınıfsal temellere dayanmayan bir çözümü de emekçi Kürt h alkının sorunlarına hiçbir zaman çözüm getirmeyecek an cak sömürüyü feodal olarak sürdürenierin işine yarayacak ve onların kapitalist ağalar olmalan sonucunu doğuracaktır. Bu bakımdan sınıf sorununu çok iyi görmek ve h içbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Hatta şu etkeni bile hesaplamak zorunluluğu vardır. Yukanda kapitalist ilişkile rin yoğunluk kazanması lle birlikte Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi ve Kürt folkloru araştırmalarının artacağıru. ka-
1 84. lsa Geçit, Doğu Derneklerinin Gayeleri Ne Olmalıdır, Uyanış, 4 Ma y ı s 1 969, Ankara Özel Sayı. 645
muoyunun gerici siyasi iktidarları rahatsız edecek kadar bi
linçleneceğini açıklamışlık Bu baskılar karşısında, gerici ik
tidarlar sırf sınıf gerçeğini gizlemek için Kürt halkına yarım
yamalak birtakım ulusal haklar verebilir. Kürçe gazete çı
karma. radyoda bir iki saat Kürtçe yayın yapma gibi. Gerici
iktidarların bu oyununa kaliyen gelmemek ve sınıf gerçeğini hiçbir zaman unutmamak gerekir. Örneğin İran'da 6 eyale
Un birisinin adı Kürdistan'dır ve Kürtlerin bazı ulusal hakla
n vardır. Fakat bu haklar aslında gerici iktidarın İran'daki
Kürt halkına yapılan baskılarını gizlemek için verilmiştir. Ni
tekim, her şeyden önce Kürt emekçi sınıflannın çıkarlan için mücadele eden Kürt aydınlannın Savak'ın korkunç bir baskısı allında olduğunu bütün dünya kamuoyu yakından izlemektedir. Bu bakımdan sınıfsal açıyı kesinlikle daraltma
mak. egemen sınıDann ve onların iktidarlannın oyununa gelmernek gerekir. Sınıfsal açıyı daraltmamak demek soru nu birinci planda , toplumun kendi iç dinamikleri,
ikinci
planda da emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğu ' da oyna
maya ç alıştığı oyunlar ve giderek Türkiye ile emperyalizmin ilişkileri açısında görmek demektir.
ÖZET Kürt aşiretleri üzerinde ilk araştırma Ziya Gökalp tara
fından "Kürt Aşiretleri Üzerinde Sosyoloj ik Tetkikler" adı al
tında yapılmıştır. Ziya Gökalp bu araştırmasında özellikle Kürt Aşiretleri'ni soy-sap bakımından sınıflandırmakta ve Kürtlerdeki temel toplumsal kurumlar anlatılmaktadır. Bu
nun yanında Kürtleri coğrafi yöreler itibanyla sınıDayan bi
lim adamlan da vardır. Minnorsky bunlardan biridir.
Aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal organizasyonun en etkin olduğu yer H akkari'dir. Bu bakımdan H akkari Böl
gesi, G üney Batı İran, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye ile bütün
leşmiştir. Çü nkü buralarda da aşiret organizasyonu çok et
kindir ve aşiret b ağlan büyük bir dinamizm içinde varlığını sürdürmektedir. Aşiret organizasyonunun feodal üretim iliş
kilerinin belirlediği bir siyasi biçim olduğu şüphesizdir. Fa
kat feo � aliteyi tek başına belirleyen bir kurum değildir. Öte yandan, aşiret organizasyonunun sadece Kürtlere mi, yoksa aynı ekonomik ve toplumsal düzeyde bulunan başka grupla ra da mı ait olduğu araştınimaya değer bir konudur. 646
Toprağa dayanan feodalitede toplumun ekonomik teme lini, öküz. karasaban. kağnı gibi üre tim güçlerinin b elirlediği tarla tarımı meydana getiriyor ise de , aşiret biçimindeki feo dalitede h ayvancılık daha büyük rol oynamaktadır. Hayvan cılık, emeğin aşiret reisine olan bağunlılığını, toprağa daya nan feodaliledeki köylünün feodal ağaya olan bağunlılığından biraz daha serbest bırakmaktadır. Emeğin bağunlılığındaki ,b'!-1 gevşeme . hayvancılık ekonomisillin bün yesinden doğmaktadır. Fakat emeğin biraz daha serbestisi ne karşı, aşiret reisi ile üyeler arasındaki akrabalık bağları çok sıkıdır. Yani her ikisi de aynı soy-sop'a mensuptur. Em peryalizm Kürtlerdeki bu aşiret sisteminden son derece ya rarlanmış, çeşitli vesilelerle aşiretleri birbirine düşürdüğü gibi merkezi o toriteye karşı da isyanlarını sağlamıştır. Bu süreç içinde emperyalizmin tezgahı kendi lehlerine gayet us ta bir biçimde çalışmış ve büyük çıkarlar sağlamıştır. Yine bu süreç içinde Batı'nın egemen sınıfiarıyla bütünleşebilme olanakları b ulan Doğulu egemenler merkezi otorite ile çatış mamış olanlardır. Bütünleşemeyenler ise sürekli sürtüşme durumunda kalmışlardır. Doğulu ve Batılı egemen sınınann yaptığı işbirliği ise sermayenin sürekli olarak Doğu'dan Ba tı'ya kaymasına, Batı'da yalınlmasına sebep olmuştur. Bu , Doğu 'nu n geri kalması sonucunu doğuran etkenlerden biri olmuşüır. Çeşitli isyan hareketleri sonucunda ortaya çıkan sür günler. devamlılık karakt erini gösterememiş, çeşitli toplum sal yapı dinamiklerinin işleyişi sonunda feodaller tekrar yer lerine dönmü şlerdir. 1 945'den sonraki çok partili demokratik düzen u ygulaması ise Doğulu egemenlerin fonk siyonlarını daha da pekiştirmekten öte bir işe yaramamıştır. Aşiret organizasyonunun, feodal üretim biçimlerine göre belirlenen bir ü s tyapı kurumu olduğunu belirtmiştik. Feodal ilişkiler tamamen tasfiye edilip, kapitalist ü retim ilişkilerin de gelişme olduğu zaman aşiret organizasyonları da tasfiye edilecek ve kapitalist üretim ilişkilerinJn tarihi kategorisi olan uluslaşma süreci tamamlanacaktır. Feodal ilişkilert tasfiye etmeden, aşiret organlzasyonlannın ortadan kallana sını beklemek h ayaldir. Aşiret sistemi ile şeyhlik, feodal üre-
647
tim ilişkilerinin belirlediği üstyapı kurumlan olup, feodal üretimin iç çelişkileriyle bütünleşmişlir. Bu bakımdan, bazı yerlerde aşiret reisliği ile şeyhlik geniş toprak mülkiyeU ile bağdaşmıştır. Bu üç fonksiyonu kendinde toplayan kişi çok etkili bir feodal olarak görülebilir. Fakat, bu fonksiyonların ayn ayrı kimselerde olması veya ikisinin bir arada bu lunma sı olanağı da vardır. Bu koşullar altında aşiret sistemine . ta rikat veya şeyhliğe yani teokrasiye dayanan feodalUelerden söz edilebilir. Türkiye'de şimdiye kadar bilinçli olarak gizlenmeye çalı şılan etnik bir sorun vardır. Doğu 'nun geri kalması ve yok sulluğu sınıfsal bir olay olduğu halde Doğu sonınunun özü nü
karakterize
eden
sadece
etnik
yöndür.
Fakat
sınıf
sorunu ile etnik sorun birbirleriyle sıkı bir şekilde ilgilidir. Anayasa hukuku, insan hakları, ana hürriyetler. dil, tarih, kültür, falklor gibi konularda çalışanlar, şimdiye kadar b u konuyu bilinçli bir biçimde göm1ezlikten gelmişlerdir. Resmi olarak, "Kürt diye bir kavim yoktur", "Kürtler Tü rk'tür" de nilmesine ve bunun propagandası yapılmasına karşın fiili olarak. Kürtler.
Kürt oldukları için horlanmışlardır. Türk
bü rokrasisi bu tutumuyla temel çelişkiyi , Türk ve Kürt halk lan arasında göstermeye çalışan egemen sınılların oyununa gelmiş ve onların gönüllü sözcüsü olmuştur. Oysa. çok iyi bilindiği gibi çelişki hiçbir zaman Kürt ve Türk halklan ara sında değil, emekçi Kürt ve Türk halkları ile bu halkiann egemen sınıfları, giderek emperyalizm arasındadır. Bu oluşumlar içinde devlet bürokrasisi-halk ilişkilerini araştırmak çok ilginçtir. Bürokrasi ile halk büyük bir zıtlaş ma içindedir. Düze n , geniş halk yığınlarına karşı yabancı taşmış olup, bürokrasi halka yabancılaşmış bu düzenin de vam ettiricisi olmuştur. Artık her türlü faşist şartlanmalardan ve duygusallıklar dan uzak kalarak bu sorunun düşünülmesi ve çözüm yollan aranması günümüz Türk ve Kürt aydınlarının en önemli ta rihsel görevlerinden biridir. Bu sorundan çekinmek. ürkrnek son derece anlamsız bir tutumdur. Öte yandan. bu şartlan malardan kurtulmak ve somut sorunlara eğilrnek bir görev dir. Üstelik bu , özerk kuruluşlar için kaçınılmaz görevdir. İl-
648
han Selçuk'un bir yazısında belirttiği gibi UDokunulmaz ko nu yoktur ve taassuba yer yoktur. � ı as Aşağıdaki çizelgede Türkiye'de nüfusLin dile göre dağılı mı şöyledir: Ana diller Genel Toplam (000) 5. Abazaca 1. Acemce Arapça 365. Arnavutça 1 2. 1 8. Boşnakça Çerkesce 58 . 54. Gürcüce 2 .370. Kürtçe ve Zazaca Kırdaşca 26. Lazca Pomakça 23. 33. Ermenice 1 0. Yahudice 45. Rumca 31 .392. Genel Toplam Kaynak: DiE, 1 965 Genel Nüfus Sayımı , Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 66. ·
Görüldüğü gibi, Türkiye'de yaşayan halklardan, ana dili Türkçe olanlardan sonra en kalabalık halk topluluğu, ana dili Kürtçe olan halktır. 2 milyon 370 bin -aslında 5 milyon civannda- Kürde karşılık 1 86 Türkiye'deki en kalabalık gru p 365 bin kişi ile Araplardır. Türk bürokrasisinin, Kürt etnik 1 85. l lhan Selçuk, Cumhuriyet, 22 Ekim 1 969. 1 86. Türkiye'deki Kürt etnik grubunun aslında 4.5-5 milyon olduğunu iddia etmek yanlış değildir. Örneğin Hakkari'de halk yüzde yüz Kürtçe ko nuşur. Fakat istatistikler, 84 bin kişiden 1 1 bin kişinin Türkçe konuş tuğunu göstermektedir. Bu 1 1 bin kişi, eğer Hakkari garnizonlarında ki ordu birlikleri değilse, yanlış bir rakamdır. Kürt halkı nın gerçek rakamdan daha az gösterilmesinin tek nedeni Kürt toplumuna karşı günümüze kadar uygulanan resmi devlet politikas ıdır. Öte yandan, ana dili Kürtçe olan fakat Türkçe de bilen Kürtler, soru649
grubunu Abaza , Çerkes . Arnavu t. Laz vs . gruplan arasında sayması, aslında Kürt etnik grubunu gizlemekten başka bir şey değildir. Türkiye'de yaşama�la olan bu etnik grupların tümünü aynı düzeyde tu tup değerlendirmek, bunların ulu sal sorunlannın aynı olduğunu söylemek ciddi bir tutum de
bin Kürdün u lu sal soru nlan ile 5 bin
ğildir. 2 milyon
3 70
rnekten başka
bir yarar sağlamaz.
Ahazanın sorunlarını bir tutmak, sorunu çıkınaza götür Türk bürokrasisinin,
"Kürtlere ulusal haklarını tanımakla iş bitmez. öteki etnik gruplara da ulusal hakların lanınmasına yol açar ve ülke, Abazistan, Lazislan, Çerkesistan. Küçük Arabistan. Kürdis tan gibi bölük-pörçük cumhuriyetiere ayrılır� iddiaları aslın da, kamuoyunun dikkalini dağıtmak ve Kürt etnik grubu nun sorunlarını gizlernek amacı ile ileri sürülmektedir. Son zamanlarda çeşitli ekonomik ve toplumsal yapı di namiklerinin işleyişi sonunda toprak rnülkiyeli çelişkileri daha büyük bir açıklık kazanmış, halklar kendi varlıklarının bilincine süratle ulaşınaya başlamışlardır. Gerek Doğu Mi tingleri, gerekse D oğu Mitingleri'nden sonra yapılan çeşitli mitingler, içten içe ve sola doğru geliştiği bir gerçek olan bu uyanışların en belirgin kanıtıdır. Mitingler her ne kadar Do ğulu aydınların önderliğinde başlıyor ve yünı l ü lüyorsa da, tabanda, yani geniş halk yığınlarında çok olumlu meydana
getirmektedir.
Bu ,
"emekçinin
etkiler
okumuşları�nın
kendi kaynaklan ile diyalog h aline gelmeyi başarmaları de mektir. Doğulu halk, öteki etnik gru plara oranla, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımlardan elverişsiz bir durumda b u lunduğunu anlamaya v e b ilmeye başlamıştır. Daha iyi eko nomik, toplumsal ve siyasal rollere sahip olmayı istemekle ve bunu gerçekleştirmek için direnmektedir. Ekonomik ve toplumsal sorunlar ağırlığını gü nden güne duyurmakta, bu ise halk yığınlarına temelden bir baskı yaparak, onları kendi yararıanna işlemeyen bu düzene karşı bilinçlendirmektedir. Bunu anlamak ve h issetmek gerekir. Bu bakırndan D oğu
lan sorulara Türkçe cevap verdikleri için, ana dilleri TürkÇe d iye sap lanıp Türk olarak sayılmaktad ırlar. lstatistiklerin, yalnız Kürtçe bilen leri Kürt göstermediğl sanı lmaktad ır. Bu da nüfus sayımlarının nesnel olmadığının kesin kanıtlarından biridir. 650
Mitingleri sırasında kullanılan aşağıdaki döviz, ilerdeki ey lemleri de etkilernesi bakımından son derece ilginçtir. "DOGULU, KANUNi HAKLARIN İÇİN ÇALIŞ-DİDİN, HAK iSTEMEKLE BİRLİK BOZULMAZ. "
65 1
BÖLÜM VII
GENEL SONUÇLAR Türkiye , yıllardan beri, tüm sorunlarına ters bir açıdan bakılmış. horlanmış. ezilmiş, sömürülmüş halk yığınlarının egemen sınıflara karşı vermekte olduğu kurtuluş savaşına sahne olmaktadır. Türkiye'nin dört bir köşesinde. egemen sınıflarm sömürüsüne başkaldırmış devrimci güçler, geniş kitleler üzerinde ilk kez bu denli etkili olmakta, gerçekleri gün ışığına kavuşturmak ve halkların uyanışını sağlamak için, varlarını yoklarını ortaya koymuş bulunmaktadırlar. Her şeyi yerli yerine oturtmadan. duygusallıktan sıyrılma dan, Türkiye'nin kurtuluşunu umut etmek hayalden öteye geçemez. Tüm şartlanmalardan sıyrılmadan. sorunlara çö züm yolu bulmanın. Türkiye'yi emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçisi egemen sınıflardan kurtarmanın olanağı olmadığı artık gün ışığına çıkmış bulunmaktadır. Sömürülen geniş halk yığınlan, yavaş da olsa, sömürü tuzağının hangi güç lerce kurulduğunu görmekte, sınıfının bilincine erişmekte dir. Fakat. devrimci kavga verdiklerini ileri süren 'bazı ilerici aydınlanmızın. bazı temel sorunlarda devrimci kavgaya ters düşen bağnazlık içinde bulunmalan. Türkiye 'nin en büyük talihsizliği olmaktadır. Denemeler göstermişti ki, Türkiye'de her kurtuluş fırsatı ele geçirildiğinde, öncü kadrolar bugün de işlenmekte olan hatalar yüzünden. şu ya da bu nedenle gerçekiere sırt çevirip, daha doğrusu yurt sorunlarını çözü me kavuşturacak yetenekten yoksun olduklanndan, toplu mumuz dönüp dolaşıp aynı sorunlarla karşı karşıya kal maktadır.
652
Bu
sakat
tutumun yoksul
halkımıza,
çileden
başka bir şey kazandınnadığı açık-seçik ortada iken, bazı ilerici aydınlanmızın aynı yaniışiara sanlıp, kurtuluş yolu
aramaya kalkışmalarına bir anlam vermek çok güçtür. Tür
kiye'nin kurtuluşunun, emperyalizme karşı, emekçi yığınla
rın kendi yönetimlerini kurmalanna bağlı olduğunu çok iyi
gören emekçi kitleler, mutlaka kendi öncü kadrolarını yara tarak üretim güçlerini elde edecektir. Bunun için, henüz va
kit geçmeden. devrimci kavgayı sürdürenlerin, yeni yeni öğ retiler
ortaya
koyma
hastalığından
kendilerini
kurtanp.
bilinen ve temel doğrulara dayanarak eylemde bulunmaları. atıldıklan kavganın gereğidir. Emperyalizme karşı girişilen
bu kavgada, geniş halk yığınlannın uyanışını geeiktirecek
davranışlarda bulunanlar. eylemlerinden ancak siyasi ikti
ctann yararlanabileceğini asla unutmamalıdırlar.
Bu araştırmamızda , Türkiye'nin temel sorunlarına çö
züm getirecek gerçeklerin ışığında ve olanaklar ölçüsünde,
Doğu Anadolu 'nun sosyo-ekonomik yapısı incelenmiş, etnik etkenler bu yapı ile bütünleştirilerek verilmeye ve temel top
lumsal yapı çelişkileri belirtilmeye çalışılmıştır. Doğu soru
nunun, Türkiye'nin önemli soru nlannın başında geldiği, çö
züm yolu beklediği sürece aktüalitesini eskisirtden daha etkili bir biçimde koroyacağı ve siyasi iktidarların genel poli
tikalarını etkileyeceği bir gerçektir.
Eğitimin kazandırdığı
şartlanma sonuc u , bu konuya karşı takınılan bağnazlıktan kendimizi kurtarmamamız. sorunu daha da çıkınaza sürük
lemektedir. Bugün bile. devlet yöneticilerinin, bilim adamla nnın ve aydınlanmızın büyük çoğunluğu Doğu soru nunu
yalnız bir geri kalmışlık sorunu olarak görmektedirler. Oysa.
sorun, aynntılı bir biçimde ortaya koyduğumuz gibi, çok
yönlü bir sorundur. Bu sorunu görmezlikten gelmek. Do ğu 'dan yükselen haklı sese kulak tıkamak, hiçbir siyasi ikti
dara başan getirmeyeceği gibi, Türkiye için. yatıştırılması
son derece güç olacak olağanüstü olaylara yol açacaktır. ı.
TARİHSEL GELİŞİM
A.
OSMANU İMPARATORLUGU DÖNEMİNDE DOGU ANADOLU FEODAL YAPlDADIR
Kürtleri,
özellikle Van Gölü'nün güney kesimlerinde,
653
M . Ö . 2000 yıllanndan sonra tarih sahnesinde görüyoruz. Fakat. Kürtlerle ilgili ilk doğru bilgiler, Arap yayılmasından sonra Arap kaynaklarında bulu nabiliyor. Türkler. 1 208 yıllarında Anadolu 'ya ilk akınlarını yap maya başladıklan zaman . Kü rtler feodal bir düzende. hay vancılık yaparak, aşiretler halinde yaşıyorlardı. Türklerin, Anadolu 'ya yaptıklan bu ilk akınlarda. Kürtlerle aralannda kanlı savaşlar old u . Türkler. Kürt Aşiretleri'ni, giderek Kürt Beyleri'ni kesinkes kendilerine bağlamak isliyorlardı. Türk ler, bu . isteklerinin gerçekleşemeyeceğini kısa zamanda anla dılar ve Kü rt Beyleri'nin feodal yapılarını tanımak zon.ı nda kaldılar. Bu uyuşma sonucu Tü rkler ile Kürtler ortak düş marılan dun.ımunda olan Bizans'a karşı birlikte savaştılar. Arap yayılması ve Tü rklerin Anadolu 'ya gelişleri sırasın da var olan Kürtlerin yaşadıklan feodal düzen. Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdür müştü r. Doğu Anadolu. Os�anlı İmparatorluğu'na. Yavuz Sultan
Selim'in Çaldıran Savaşı ( 1 5 1 4) sonunda katılmıştır. Ancak bu katılma h içbir zaman o'rganik bir katılma olmamıştır. Os ınanlılar. savaşçı Kürt Aşiretleri ile her zaman iyi geçinme nin yollarını aramış, onların iç işlerine karışmaklan şiddetle kaçınmıştır. Böylece. Osmanlılar. Kürtlerin tarihin derinlik lerinden getirdiği feodal düzenlerini aynen tanırnak zoru nda kalmış ve eşit koşullar allında ittifak yaptığı Kürt feodal dü zenini, Safevi ve Memlük Devletleri'ne karşı bir tampon ola rak kullanmak istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde .
Doğu Anadolu 'da
sayıları on altıya yaklaşan "Kürt Hü kümetleri" vardır. İçişle rinde tamamen bağımsız olan bu h ükümetlerin yönetiminde Osmanlıların en ufak bir rolü yoktur. Hükümetlerin Baş kanları. bölgedeki Kürt Aşiret Reisieri'dir ve başkanlık baba dan oğula geçer. Evliya Çelebi bu Kürt Beyleri'nden "Azil ka bul
etmez
Kürt
Beyleri"
diye
söz
etmektedir.
Kürt
H ükümetleri'yle Osmanlı Sarayı arasında. kuvvet dengesine dayanan "sözsüz" bir anlaşma vardır. Bu anlaşma " . . . Ben senin içişlerine karışmayacağım. sen de bana karşı başkal dırma. yalnız İran ve Memlük D evletleri'ne karşı Osmanlı ·ül kesinin güverıliğini sağla" ilkesine dayanmaktadır. 654
Bu Kürt Hükümetleri dışında, Doğu Anadolu 'da elliye ,; yakın "Kürt Sancaklan vardır. Evliya Çelebi'nin "Azil kabul etmez Kürt Beylerr' dediği beyler arasında bu sancakların beyleri de bulunmaktadır. Bunlar da içişlerinde bağımsız olup, beylik babadan oğula geçer. Sancak Beyleri, Osmanlı lar savaşa giderken yollan sancakların içirtden geçerse. Os manlılar'a her türiii iyiliği yapmak zoru ndadırlar. Bu h ü kü metlere v e sancaklara bağlı bir çok da kale vardır. Doğu Anadolu 'daki bu feodal düzen, Osmanlılar zama nında aynen sürmüş ve Osmanlıların Batıya açılışı nedeniy
le doğan gelişmelerden Doğu Anadolu et.kilenmemiştir. 1 9 . ı 789 Fransız i htilalinin Ermeni
yüzyılın sonlarına doğru ,
toplumunda büyü k bir elki yarattığını gören Abdülhamit , Ermeni milliyetçiliğini önlemek için D oğu Anadolu 'daki ileri
gelen Kürt Aşire t leri'nden tarihe, Hamidiye Alayı diye geçen
36 birlik kurmuştur. Bu milliyetçiliğin gelişmesini önlemek için hem Ermenilerle hem de Osmanlı sarayının körüklediği anlaşmazlıklardan ötürü kendi aralannda savaşan H amieli ye Alayları Kürt aşiret düzenlerinin daha ileri bir aşamaya geçmesini önlemiştir. Osmanlı toplumunu n . hangi üretim biçiminde olduğu , bilim adaınlanmız tarafından bugü n de tartışma konusu ol maktadır. Fakat , Doğu Anadolu'daki Kü rt aşiret düzenleri nin, Kürt Hükümetleri'nin ve sancaklarının kesinkes feodal bir yapıda olduğu açıktır. Burada önemli olan nokta, Arap yayılmasından bu yana. çeşitli siyasi iktidarlar karşısında feodal yapısını koruyan Kürt aşiret d üzeninin , neden kendi sini yenileyerek, daha ileri bir aşamaya 'geçernediğinin araş tırılmasıdır.
B.
KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ANTİ-EMPERYALİST FAKAT ANTİ-FEODAL OLMAYAN ETKİLERİ
Kurtuluş Savaşı'nın en önemli özelliği, anti-emperyalist bir savaş olmasıdır. Fakat, bu savaş anti-feodal bir savaş değildir. Bu savaşta Mustafa Kemal, din adarnlarını devrime kazandırmak için "dinci ideolojiyi" büyük bir başarı ile sık sık kullanmış, şeyhlerin, hacı ve hocaların Kurtuluş Sava
şı'nda "kuvayi milliye" saflannda savaşmalarını sağlamak 655
için büyük tavizler vermiştir. Yine Mustafa Kemal. Kürt Aşi
ret Reisieri 'nin İngiliz emperyalizminin yanında yer alınama
lanru sağlamak için. hem dinci ideoloj iyi hem de "Kü rt-Türk
kardeşliği"ni giderek tüm halkların kardeşliği sloganını ku l
lanmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal olmayan bu ka
rakteri; Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da aynen devam etmiştir. Dolayısıyla savaşlan sonra yürütülen devrimci ey lemler üstyapıda kalmış: yapısal devrimierin bir sonucu ola rak meydana gelmediklerinden çoğu zaman başarısız olmuş lardır.
1 923'den sonra girişilen devrimci eylemlerin anti
feodal olmamasının en önemli sonucu , ta Celali isyanla rı'ndan 1 807- 1858 olaylarından sonra kokuşarak ve çözüle rek gelen Osmanlı toprak rej iminin, yani Osmanlı derebeyli
ğinin Cumhuriyetle, özellikle Medeni Kanun'un kabulü He hukukilik ve
meşruluk kazanıp
feodaliteye
·
dönüşmesini
sağlamasıdır. O halde, 1 923'den sonraki devrimler Osmanlı derebeylerinin Cumhuriyetle birlikte hukukilik ve meşruluk
kazanıp feodal ağalar haline dönüşmesinden başka bir şey değildir.
Öte yandan. 1 9 1 9 - 1922 yıllan arasında sık sık kullanı
lan ''Türk Kürt Kardeşliği" sloganı. daha sonra bilinçli bir bi çimde unutulmuş, daha ileri gidilerek Kürtlerin Türk olduk lan
iddia
edilmeye
başlanmıştır.
Bumırıla
beraber,
Cumhuriyet döneminde merkezi otoriteye karşı gırışilen di
renme hareketleri çok kanlı bir biçimde bastırılmış. Bu ba kımdan 1 924'deki ideoloj i değişikliği son derece önemli bir olaydır. Bu değişiklik, aslında çelişıneli bir yapıya sahip olan
Türk bürokrasisini 1 923- 1 945 arasında çok daha büyük bir çelişme içine sokmuş, onu temelinde hiçbir değişiklik olma
yan feodalizmin üstyapı kurumlarıyla çatışma durumuna getirmiştir. Giderek hakim ulus Ideolojisi haline dönüşen ''Türk milliyetçiliği" fikri, Kürt halkının uluslaşmasını engel
lemek için, Doğulu egemen sınıflarla feodal olarak ittifak
yapmayı gerektirmlştir. Çünkü, Doğu'nun feodal egemen sı nıfı, halk yığırılarını feodal üretim ilişkilerı düzeyinde denet
ledikleri sürece böyle bir sorunun ortaya çıkmasının da ola
nağı yoktur.
Bu
olay,
üstyapı kurumunda yaratılan bir
değişikliğin altyapı kurumundaki gelişmeleri nasıl etkilediği ni ve engellediğini açıkca göstermektedir. Günümüz koşulla
rında ise D oğu Anadolu'daki sınıf yapısı değişmekte. feodal egemen sınıf kapitalistleşmekte ve ulu slaşma süreci, sosyo-
656
ekonomik altyapıda olan bu değişmeye paralel olarak yoğun luk kazanmaktadır.
II. BUGÜNKÜ DURUM A.
ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN ÇOK YÖNLÜLÜGÜ ve
FEODAL KURUMLAR
Bugünkü görünüşü ile Doğu Anadolu'daki üretim biçimi çok yönlü bir karakter göstermektedir. Bir kez. toplumun ekonomik temelini meydana getiren sermaye değil. lamamen topraktır. Teknoloji çok ilkel olup, öküz, karasahan ve kağ nıya dayanmaktadır. İş bölümü gelişmemişlir. Köylünün toprak sahibine olan kişisel bağlılığı çoktur. Emek özgürleş memiş olup, bağunlıdır. Öte yandan. feodal toplumun siya sal biçimi olan aşiret şeklindeki toplumsal ve siyasal örgüt leşme varlığını yine sürdürdüğü gibi. ödenmeyen emeği, üreticiden çekip alan tarikat ve şeyhlik gibi dinsel kurumlar da ayaktadır. Gerek aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme. gerekse şeyhlik gibi ku rumlar feodal toplumun iç çelişkileri ile sıkı bir biçimde bütü nleşmekle ve temel top lumsal yapı çelişkilerinin açıklık kazanmasını engellemekle dir. O halde. Doğu Anadolu 'da üretim güçleri \re üretim iliş kileri tarafından belirlenen üretim tanı, aşiret ve şeyhlik gibi üstyapı ku rumlarıyla sıkı bir biçimde bülünleşmekte, üretim güçleri ve ilişkilerindeki değişikliğe engel olmaktadır. Bu ürelim güçleri ve ilişkileri ile bunların belirlediği aşiret biçimindeki örgü tü . şeyhliği ve bu kurumların birbirleri ara sındaki ilişkileri çok iyi kavramak gerekir. Urfa gibi yerlerde. feodal toprak köleliği büyük ölçüde ayakta durmaktadır. Viranşehir. Hilvan. Birecik, Aşkale gibi yerlerde tamamen topraksız olaniann oranı % 75'in üzerin dedir. Bu kadar geniş topraksız köylü kü tlelerinin bulunma sı. topraklann ister istemez bazı ellerde toplanmış olması so nucunu ortaya çıkarmakta. topraksız olanlar ise bu topraklar üzerinde toprak sahibi adına üretimde bulunmak tadırlar. Bu gibi yerlerde toplumun az çok dışanya açılması na bakarak, feodal mülk ve üretim ilişkileri değil, kapitalist veya ilkel kapitalist ilişkiler vardır demek yanlıştır. Öte yan dan feodal üretim ilişkilerinin sağladığı ilkel birikimleri de
657
kapitalist birikim sayamayız. Zaten kapitalizme geçişi engel
leyen en dinamik etkenlerden biri de
ü retim güçlerinin,
öküz, karasahan ve kağnıya dayanması ve birikimlerin, yo
ğun bir hal alamamasıdır. Kapilalist bir birikim ve ilişki he
nüz tam anlamıyla belinnediği gibi toplum da kapilalist top
lum olmak özelliklerinden uzaktır. Feodal ilişkilerin hemen
yanında, larımda kapitalist ilişkilere geçiş olduğu da doğnı
dur. Iğdır, Malatya, Mardin, Oğuzeli, Tilbaşar. Keban gibi
yerlerde bu oluşumu izlemek ilginçtir. Fakat kapitalist eği
limlerin belirdiği bu gibi yerlerin yanında hatta içinde şeyh
lik gibi kurumların ve toprak köleliğinin bulunduğunu h iç bir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Gerek şeyhliğe,
gerekse toprak- köleliğine dayanan sömürü ise feodal bir sö m ü rü dü r ve kapitalist niteliği yokt u r.
Öte yandan, gerek
şeyhlik gerekse toprak köleliğini denetleyenlerdeki birikimin çok az olması. ü stelik Doğulu egemenlerin, Batılı egemen sı
nıOarla yaptığı işbirliği sonu c u , bu b irikimin de Doğu'da de
ğil. Batı'da yalırılması. çok önemli bir konudur. Bu nların ötesinde, her türlü kapitalist eğilimin ve bu kunımun feodal
sosyal organizasyonlarla tekrar bütünleşerek yeni yeni an
lamlar kazanması yine çok önemli olup üzerinde dunılması gereken bir noktadır. Bunun gibi, kapilalist üretim illşkileri nin gereği olan siyasi partiler. feodal sosyal organizasyonlar da ancak mevcut aşiret anlaşmazlıkianna göre anlam ka
zanmakla,
parti
üyeliği değil
de,
yine
aşiret
üyeliği
rol
oynamaktadır. Yani, "AP'liyin1" veya "CHP'liyim" denmiyar
da, "Pinyaniş Aşirelindenim" veya "Ertuşi'yim" deniliyor. Se
çimlerde kullanılan aylar Erluşi veya Pinyaniş Aşireli'ne olan mensubiyete göre biçim alıyor. Aynı biçimde, banka ve
kredi kunımları yine temel toplumsal yapı çelişkileriyle b ü tü nleşip , feodal sosyal organizasyonlara göre anlam kazan
maktadır. O halde, Doğu Anadolu'daki üretim güçlerini ve ü retim ilişkilerini belirtirken, kapitalist gelişmelerin ve kapi
talizmin gereği olarak gelirilen üstyapı kunı mlarının, feodal sosyal organizasyonlar içinde nasıl bülünleşip toplumda yi ne egemen sınıflar lehine yeni bir denge yarattığını çok iyi iz
lemek gerekir.
Öte yandan sınır kasabalanmızda yapılan hayvan ka
çakçılığı ve . bu yolla sağlanan birikim, aslında kapilalist bir
birikim olduğu halde Doğu Anadolu bakımından kapitalist
658
nitelikte bir birikim değildir. Ç ünkü . kaçakçılık gelişi güzel bir olay olmayıp. Doğulu ve Batılı egemen sınıfların sömürü işbirliğine dayarunakladır. Kanıınıza göre, kaçakçılık, tarım kesiminde egemen olan feodal mü lkiyet ve üretiri1 ilişkileri nin. çeşitli toplumsal yapı dinamiklerinin işlemesi sonunda, tarım dışı alanlarda tekrar kurulma ve işleme olanakları b u l a n b i r kurumdur. Fakat b u rada, görülmesi ve üzerinde d u rulması gereken nokta egemen sını11arın ittifakıdır. Doğulu ve Batılı egemen sınıfların sömürü konusunda yaptıkları bu ittifak ise Doğu'da kazanılan bu birikimlerin Batı'da yaratıl masına sebep olmakt a , dolayısıyla Doğu'nun, geri kalması sonucunu doğum1aktadır. O halde, şu iki olayı çok iyi gör mek gerekir. al Kaçakçılığa konu olan hayvanların toplan masında . ilkel feodal bağlar rol oynamaktadır. bl Özellikle fi yat farklarından dolayı elde edilen birikim kapitalist nitelikte de olsa Doğu Anadolu 'daki üretim güçlerini ve ü retim ilişki lerini ve bunlar tarafından belirlenen · ü retim tar,dannı elki Iemekten uzaktır.
Sosyalizasyon adına son derece b üyük
vurgunlar yaparak Doğu Anadolu halkını sömüren doktorla rın. onlarla işbirliği yapan eczacıların. birikimleri nasıl Batı Anadolu'ya transfer ediliyorsa kaçakçılık geliri de aynı yolu izliyor. Son zamanlarda görülen kaçakçılık ve eşkıya lık olaylan nın bütü nleşmesi ise bu etkiyi yaralabilmesi bakımından il gi ile izlenmesi gereken bir oluşumdur. Çünkü, kaçakçıların eşkıyalarla bütünleşmesi sonucu elde edilen birikimin bir kısmı eşkıyalarda. yani Doğu Anadolu 'da kalmaktadır. Öle yandan ilaç kaçakçılığından. İran. Suriye ve Türkiye arasın da korkunç denebilecek fiyat farkından dolayı, bir kalemde büyük vurgunlar yapan Er�:urum, Ağrı, Mardin, G aziantep, Van gibi illerin eczacılarındaki birikim de kapitalist nitelikte olduğu halde Doğu Anadolu 'da değil. Batı Anadolu'da yalınl dıkları için Doğu Anadolu'daki ü retim güçlerini ve ilişkilerini
etkilemekten uzaktır. Bunun için, ilaç kaçakçılığı yapan ec zacıların bu vurgunu da ilgi ile izlemeye değer.
O halde Doğulu ve Balılı egemen sınıfların ve onların
ideoloj isini gerçekleşUnueye çalışan iri kıyım bürokratların
sömürü konusundaki bu koalisyonlan, Doğu'nun sürekli
olarak sömürülmesini, giderek fakirleşmesini sa ğl ama kt a
-
659
dır. Burada artık, Doğu'daki üretim biçiminin feodal veya kapitalJst olup olmadığı önemli değildir. Çünkü , kapitalist bile olsa, söz konusu sömürü koalisyonu Doğu'daki üretim güçlerini etkilemekten uzak kalmaktadır. Öte yandan, her ne biçimde olursa olsun, üretimin kapitalist pazar için oldu ğu bir gerçektir.
B.
ÖDENMEYEN EMEGİN ÜRETİCİDEN ZAPT EDİLMESİ: TARİKATIAR
ve
ŞEYHUK-TEOKRATİK FEODAUTE İslamda türeyen tarikatlardan dördü memleketimizde de yayılma olanakları bulmuştur. Bunlar. Rufai, Kadiri, Mevlevi ve Nakşibendi'dir. Bu dört tarikattan üçünün çok az yayıl masına karşılık, Nakşibendi Tartkatı tek başına hemen he men bütün Doğu AJiadolu'yu etkisine almıştır. Bugün Doğu Anadolu'da farklılaşan bütün tarikatlar, Nakşibendi'nin kol larıdır. Bunlardan Seyyit Tahae Nerye'nın (Nehrili Seyyir Ta hal kurup geliştirdiği Seyyidi Tartkatı. Hakkari, Kuzey Irak. Batı İran'da: Şeyh Elye Paloe'nin (Palu'lu Şeyh Alil kurup ge liştirdiği Palevi tartkatı Palo, Varto. Hınıs. Tekrnan, Bingöl, Lice, Diyarbakır'da: Şeyh Emine Şırvan'ye bağlı olan Şeyh Muhammede Kufrae'nın (Küfrevili Şeyh Muhammet) kurup geliştirdiği Küfrevi Tarikatı Patnos, Tutak, Eleşkirt, Ağrı, Ka ğızman,
Sarıkamış,
Karayazı'da: Xewse Hizan'ın
(Hizanlı
H avs) kurup gelJştirdiği Tağı Tarikatı Bitlis, Van, Muş, Mut ki, Çatak. Kurtalan, Batman. Karayazı'da ve Şeyh Qasıme Cızir'nın (Cizreli Şeyh Kasımınikurup geliştirdiği M iri Tarika tı Urfa. Mardin, Kuzey Irak, Kuzey Suriye'de yayılmışlardır. Bu tarikatıann yayılma yerlerinin farklı olması ve biri nin yayıldığı yerde diğerlerinin görülmemesı. nüfuz ve sömü rü alanlannın paylaşılmış olduğunu göstermektedir. Bu ne denle
tartkatların
yaygınlaşması,
ekonomik
sömürünün
yaygınlaşmasıyla paralel giden bir olaydır. Her tarikatın birçok medreseleri vardır. Bu medreseler de genellikle fakir köylü çocuklan yetıştirtlmektedir. Medre se gıderleri varlıklı kimseler ve şeyhlerin himmetiyle halk ta rafından karşılanmaktadır:
660
Bunun yanında Mısır,
Kuzey
Irak ve Kuzey Suriye'de de çok büyük ve etkili medreseler vardır. Ö te yandan, şeyhlerin müritleri, zaman zaman efen dilerini ziyaret ederek, onlara çeşitli annağanlar götürürler. Veya şeyh efendi Hicaz'a gittiği zaman müritleri tarafından çeşitli armağanla i-la desteklenmektedir. Çünkü Hicaz'a gide meyen fakir halk şeyhine verdiği armağanın değeri kadar se vap kazanağına inarımaktadır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'den Türkiye'deki şeyhlere mü ritler geldiği gibi, Türkiye'deki müritler de oralardakl şeyhleri ziyaret edip, armağan vermekten geri kalmazlar. Bu olay, sınır kasabalarında kaçakçılığın neden etkin olduğunu göstermektedir.
Çünkü kaçakçılık olayları aile, akrabalık,
aşiret. tarikat ve mezhep ilişkileri tarafından desteklerımek tedir. Şeyhlerin bu t ü r sömürülerinin kapitalist bir niteliği yoktur, sömürü feodal bir sömürüdGr. Buna teokratik feo� dalile diyebiliriz. Böyle bir sömürüye Ortaçağ Avrupasındaki klasik feodalitede rastlanmaz. Çünkü orada kilisenin yani papaların. krallıkların yani feodal beylerin dışında ayrı bir fonksiyonu vardır. İ slam dünyasında ise bu çeşil sömürüye her yerde ve her zaman rastlanabilir. Bunun temel nedeni, İslamda siyasi iktidar ile dinin yüksek temsilciliğinin tek bir makamda toplanmış olmasının ortaya çıkardığı bir sonuç tur. Nakşibendi Tarikatı'nın yukarıda saydığımız kollanndan bazıları merkezi otoriteye karşı yapılan başkaldırma hare ketleri sırasında merkezi otoritenin yanında yer alhuş, bazı ları ise merkezi otoriteye karşı fiili bir durum yaratmışlardır (Şeyh Sait haraketinde olduğu gibi) . Merkezi otoritenin ya nında yer alan feodaller, Batı'nın egemen sınıfları ile hemen bütünleşme olanaklan buldukları halde, merkezi otorite ile sürtüşenler. Batı'nın egeinen sınıflan ile uzun sü re b ütün leşme olanaklan bulamamışlardır. Bununla beraber, merke zi otoriteye karşı yaratılan bu fiili durumlar sonunda, her iki grubun · da sürgüne gönderilmesi dikkati çekmektedir. Sür günler sonunda, Doğu'daki egemen sınıfların bünyesinde bir değişiklik olmuş, bazı tarikat ve aşiretlerin yerine, başka ta rikat ve aşiretlerin üstünlük kazandığı görülmüştür. Doğu Anadolu'da şeyhlik, bazan aşiret reisliği gibi poli
tik kurumlarla. bazen da toprak ağalığı gibi ekonomik ku661
rumlarla bütünleşmiştir. Bazen de üçünün aynı kişide top landığı görülmektedir. Zaten toprak sahibi olmayıp sadece şeyh olan kişiler, nüfuzlarını yavaş yavaş yilirmişlerdir. Tek man, Karayazı. Hınıs gibi yörelerde köylüler toprak ağaları nın yanında, topraksız şeyhlere karşı mücadeleye glnnişler dir. Toprağa dayanan feodalile ile dine dayanan feodalilenin aynı ellerde toplanması (Bu oluşuma daha çok aşiret siste mine dayanan toplumsal ve siyasal örgütleşmenin çok güçlü olduğu, Hakkari, Van, Bitlis, Ağn. Siirt gibi yerlerde rastla nır) feodal yapıların parçalanmasında çok büyük zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan. Doğu Anadolu'da top rak ağalığına. yani aşiret sistemine dayanan feodalileler ol duğu gibi, dine dayanan teokratik feodalileler de vardır. Ve Doğu Anadolu'daki üretim güçleri ve üretin1 ilişkileri araştı rırken şeyhlerin durumu kesinlikle gözönüne alınmalıdır. Kanımıza göre. Doğu Anadolu'daki üretim biçimlerine feodal karakterini veren geniş ölçüde bu kurumlardır. Çünkü ödenmeyen emeğin üreticiden çekilip alınması birinci dere cede bu ilişkilerde söz konusu olmaktadır. Cumhuriyette, ağalarla birlikte şeyhlerin de sürgüne gönderilmesi, şeyhlik ünvanıarının yasaklanması gibi tedbirler sonunda. şeyhliğin ortadan kallanadığını. lersine çok partili düzene geçişle bir likte yeniden ve daha sağlam bir biçimde kunımlaştıklannı hiç bir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Kürt toplumu aslında aşiret düzeninin sonucu olarak daha laik bir yapıya sahiptir. Sömürü ilişkilerinin dışında . şeyhlerin toplumsal fonksiyonlan da vardır. Fakat 1945'ten sonra, toplum çok partili düzen içinde özündeki laik karak teri yitirmiş ve gerici bir niteliğe bürünmüştür. Siyasi parti lerin faaliyetleri arttıkça toplumun gerici bir yapıya bürün mesi olayı arasında sıkı bir ilişki vardır. C.
DOGU ANADOLU'DA EGEMEN SINIFLAR
Yukandaki açıklamaların bir sonucu olarak Doğu Ana dolu'daki egemen sınıflan başlıca üç grupta toplayabiliriz: ı-
Büyük toprak mülkiyeline sahip olan feodal ağalar,
2- Ödenmeyen erneği üreticiden çekip alan ve kendi le hine artı ürün ve artı değere dönüştüren şeyhler. yani teakratık feodaller, ·
662
3- Siyasal bir fonksiyonu olan aşiret reisleri.
Bu egemen sırnilann hak ve çıkarlarını korumaya çalı
şanlar ise bürokrasidir. Aslında egemen sını11ann ideoloj isi
ni gerçekleşlirmeye çalışan bü rokrasi , bir egemen sınıf ol
mayıp , egemen sını11 a bü tü nleşmiş bir üst tabaka olarak karşımıza çıkmaktadır.
Fakat burada önemli olan feodalilenin niteliğini kavra
maktır. Özellikle çok partili demokra tik rejime geç işle birlik
le , ağa . şeyh ve aşiret reisierinin tekrar kurumlaşması feo
dallerin
kırsal
alanlardan
ketıliere
doğru
kaymalanna,
ticaret, sanayi, banka kredisi. politika gibi bazı kurumlan
da denellerneye başlamalanna sebep olmuştur. Bu bakım
dan. Doğu Anadolu'da milli buıj uvaziyi görmek son derece
yanlıştır. Çünkü küçük buıj uvaziye özgü olan bazı faaliyet
lerde, feodallerin kasaba ve kentlerdeki uzantıları tarafından
denetlenmeye başlanmıştır. Bu olay. merkezi olartleye ister
isyan etsin, ister etmesin, bütün feodallerin yavaş yavaş Ba
tı Anadolu'daki· egemen sınıflarla bütü nleşmeye başladığını
göstermekt edir.
D.
DOGU ANADOLU TOPLUMUNUN ANA ÇELİŞKİLERİ
Doğu Anadolu'da çelişki hiç bir zaman emekçi halklar
arasında değildir. Çelişki, emekçi Türk ve Kürt halkları ile
bu halkların egemen sınıfları ve egemen sınıfların işbirliği durumunda olduğu emperyalizm arasındadır. Temel noktayı
böylece belirttikten sonra, öteki toplumsal yapı çelişkilerini ·
şöyle sıralıyabiliriz:
1- Ç iftçi ailelerinin
q.6 38'i topraksız.
o/o 46'sı l - 50 dö
nüm arasında toprağa sahip olup denelim altında toprak % 2 7'dir. Buna karşın nüfusun % 2 .4'dü 200 dönümden daha
çok toprağa sahip olup, denetiediği toprak o/o 33'dür.
2- Nüfus artışının ve makinalaşmanın ortaya koyduğu
baskılar, birçok çiftçi ailelerini tarım sektörünün dışında bı rakmakta, bunlar kentlere akın etmek zorunda kalmaktadır.
Fakat kentlerde demografik olarak artan nüfusu fonksiyonel duruma sokacak endüstri yatınrnları yoktur.
Dolayısıyla
663
kentleşme, sadece nüfusun kentlerde yığılması biçiminde ol makta aynı hızla gelişmesi gereken sanayileşme ve tanının
modemleşmesi olayı görülmemektedir. hip
3- Çiftçi ailelerinin % 1 4. 2 'si, 5 1 -200 dönüm toprağa sa olup
denetledikleri toprak genel tanm arazisinin %
40'ına yakındır. 1 -50 dönüm arasında toprağa sahip bulu
nan ve denetledikleri toprağın oranı % 27 olan ikinci bir grup daha vardır. Tanmsal kredinin özellikle bu iki grup fa aliyetlerinl geliştınnesi yönünden kullanılması gerekirken,
krediyi denetleyen esas gru p . çiftçi ailelerinin % 2 . 4'ünü teş
kll eden ve 200 dönümden fazla toprağa sahip bulunan top rağın % 33'ünü denetleyen gruptur.
4- Hızlı nüfus artışı ve makınalaşma gibi üretimi etkile
yen güçlü dinamikler tabandan yukan doğru köklü bir itme yapıyor. Bu itme, feodal ilişkileri tasfiye edecek kadar güçlü
dür. İşte. temelden gelen bu itmeler ve bu ltınelerin ortaya koyacağı yapısal değişmeler. ağa. şeyh , aşiret reisi gibi ege
men sınıflar tarafından baslırılıyor. Devlet bürokrasisinin buradaki görevi , egemen sınıflann bu durumunu sürdürme sine yarduncı olmaktır.
5- Feodal ilişkilerden kapitalist ilişkllere geçmek için
makinalaşmak şarttır. Fakat makınalaşmak büyük bir çiftçi
kütlesini tanm sektörünün dışında bırakmakta. kentlere
akın olmaktadır. Kentlerde ise o nüfusu fonksiyonel duruma
getirecek sınai yatınmlar yoktur.
6- Son zamanlarda hayvan varlığı büyük bir hızla geliş
mektedir. Bunun yanında . tarla tarunına dayanan üretim
yapabilmek için mer'alann tarla haline getirilmesi de hızlan
mıştır. Bu durum. hayvan başına düşen mer'a miktannın gittikçe azalmasına sabep olmuştur.
7- Modem devlete özgü bır kurum olan siyasi partilerin,
feodal lllşkllerin var olduğu bir yapıda uygulanması birleşti- ·
ricl olmaktan çok ayıncı bir rol oynayıp, aşiret kavgalarının.
köylerarası kavgalann tekrar blçlmlenmesine neden olmak tadır.
8- Aşiret reisi ile aşiret üyeleri arasındaki bağ. kan bağı
dır. Oysa toprak mülkiyetine dayanan feodal yapıda köylüler
664
ile ağa arasındaki bağ üretim ilişkilerinden doğmaktadır. Fe odal yapıyı tasfiye edecek devrimler sırasında, köylülerin ağalara karşı bilinçleruneleri olanağı vardır, fakat aşiret sis teminde aşiret üyelerinin, aşiret reisine karşı bilinçlenmeleri zordur.
9- Tarımın makinalaşması. giderek kapitalist üretim iliş kilerinin gelişmesiyle birlikte, aşiret düzenleri yıkılacak ve aşirett�n daha ileri bir siyasal biçim olan ulus ve u lusçu luk ortaya çıkacaktır. Kürt dili, Kürt edebiyatı . Kürt tarihi , Kürt folkloru gibi araştırmalar önem kazanacaktır. Oysa. resmi görüş sık sık değindiğimiz gibi, Kürtlerin Türk olduğu mer kezindedir.
E.
DEGİŞİM ZORUNLUGU ve ÇELİŞKİLERİN DEVRİME DÖNÜŞMESi
Feodal ü retim ilişkileri, bilindiği gibi b ü nyesinde. kapi talist ilişkilere dönüştü rebilecek çelişkileri de bulundurmak tadır. Yine bu içyapı dinamiklerinin devrime dönüşmesi için, bazı dış dinamiklerle diyalog durumuna gelmesi gerekmek tedir. Batı Anadolu 'daki feodaller, Medeni Kanu n'un ort aya koyduğu özel mülkiyet kurumu sayesinde süratle makina laşma , banka kredilerinden yararlanma . politik yollarla ta rımsal
fiyatların
saptanması konusunda
ilgili kurumlara
baskı yapma olanağı bulmuşlardır. İşte, feodal yapıda var olan iç çelişkiler, yukarıda belirtilen dış· etkenlerle diyalog kurarak kapitalist üretim ilişkilerine geçiş sağlarunıştır. Batı Anadolu'da görülen bu olaylar. Doğu Anadolu 'da görülmemektedir. Yol, elektrik, baraj gibi altyapı tesisleri nin, kütle h aberleşme ve ulaştirrna araçlarının, tarımda mo derrıleşmeyi başiatacak makinalaşmanın ve bütün bunların gerektirdiği teknik bilgilerin olmaması, ağa. şeyh , aşiret reisi gibi Doğulu egemen sınınann Batılı egemen sınıflada işbirli ği yaparak Doğu halkını sömürmeleri ve bunun, Doğu ile Batı arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizlik ler yaratması, Doğulu halkın, emperyalizmin Ermenistan ve Kürdistan planlannın bir aracı olarak kullanılmak istenmesi gibi olaylar sonucu , Doğu Anadolu feodalitesindeki iç çeliş kiler bir dış dinamik ile diyalog durumuna gelemediğinden, 665
kapilalist üretime geçiş durdurulmuş, feodalile sü regelmiş tir. Bu bakımdan. Cumhuriyetle kabul edilen Medeni Ka nun, Doğu Anadolu 'da feodal ilişkileriri daha çok güçlenme sine ve çelişkilerin daha da keskinleşmesine yarayan bir ü styapı kurumu olmaklan öteye gidememişlir. Şurası bir gerçek ki, huku k , dinden çok daha ileri top lum aşamalannda o rtaya ·çıkan, daha pozitif ve çoğu zaman elinin yerine geçebilen bir üstyapı ku rumudur. Dinin fonksi yonlannın hukuka geçmesi, toplumların endüstrileşme ve hi.ikleşme süreçleri ile parelel giden bir olaydİr. Bu süreç hız landıkça , bu oluşumun da hızlanacağı şüphesizdir. Fakat Doğu Anadolu 'da , Cumhuriyetle birlikte hukuksal anlamda , yeni ve politik bir üstyapı kuru mu meydana getirildiği halde (Medeni Kanun)·. bu yeni üstyapı kurumu eskisinin fonksi yonlarını parçalayıp yerine geçemedi. Bu , altyapı (Mülkiyet ve Üretim İlişkileri) ile ü styapı (Din) arasındaki bağın güçlü olduğunu , h u ku k (Kanun) biçiminde beliren ve daha pozitil" olan yeni üstyapı kunımu , elinin fonksiyonlannın yerine ge çip toplum yapısına intikal etliği halde, Doğu'da edemeyip . dini kurallar yine hukuktan önde gitti. Batı Anadolu 'da bu yeni ü styapı kurumunun ortaya koyduğu özel mülkiyet ve bunun bilinçli bir biçimde kullanılması, kapitalist devrime dönüşümü kolaylaştırıdığı halde , Doğu Anadolu 'da bu üst yapı kurumu , elinin yerini alamadığı, yani dini kurallar h u kuktan önce geldiği için, kapilalist devrime geçme işini ba şarmak
şöyle
dursun.
mevcut
derebeyliğin
feodaliteye
dönüşümüne yol açarak onu daha da kökleşlirmişlir. Bütün bunlar, toplumsal kanunların ve toplumsal dina miklerin parlamenter yasa ve kararlardan daha ağır bastığı nı gösteren çok açık olaylardır. Bu süreç içinde geniş top rakları
ve
üretim
araçlarını
denetleyen,
işbölümü
organizasyonu na egemen b u lunan ağa, şeyh va aşiret reisi gibi egemen sını11a r. her türlü değişmeyi engelleyip, feodal bey-köylü ilişkilerinin patron-işçi ilişkilerine dönüşümünü erigellemiş, ilkel işletme biçimleri ise artık ürünü geniş ölçü de kısıtlamış, birikimi engellemiştir. 1 945 den sonra , geriel oy mekanizması ile ağa. şeyh ve aşiret reisieri siyasi fonksi yonlada da donatıldıkları için tekrar kurumlaşmışlardır. Doğu Anadolu feodalitesindeki iç çelişkilerin, bir takım
666
dış dinamiklerle diyalog; kumıası, devrim zonınluluğu ve fe odalitenin derebeyliğe dönüşerek sü regelmesi olayı son yına nn eseridir. Bu iç dinamikler, nü fusun büyü k bir hızla artışı ve makinalaşma sürecidir. Makinalaşmanın hızlanması feo dal ağaların kapilalist olmak özlemlerinden ileri gelmektedir. 1 967 yılı yaz aylarında Doğu Anadolu'nun çeşitli kent ve ka
sahalarında yapılan ve Doğu ve Güneyeloğu Anadolu 'nun ge ri kalmışlığını protesto eden mitingler, feodal ağaların kapi talistleşme özlemlerini de yansıtmakt adır. Mitingler her ne kadar Doğulu toplurucu aydınların mevcut düzene ve b u dü zeni sü rdürebilmek için h er türlü tedbiri alan Doğulu ve Ba
tılı egemen sını11ara ve AP iktidarına karşı bir protesto hare
keti olarak başlamışsa da tabanda. yani geniş halk yığınlarında çok büyük etkiler yaralmış ve Doğulu toplumcu ' aydınların tabandaki halk yığınlarıyla diyalog kurmasını sağlamıştır. Milinglere. t opraksız veya az topraklı ve emeğin den başka hiç bir şeyi olmayan kimseler yanında, ağalar. ' şeyhler ve aşiret reisieri gibi feodal mülkiyet ve ü retim ilişki lerini denetleyenler de katılmışlardır. Doğulu egemen sınıHa
rm mit ingiere kat ılmasının başlıca üç etkeni vardır: �1) Kamu oyunun temel toplumsal yapı çelişkisi konusunda bilinçlerı mesini önlemek; b) Kürt halkının hor görü lmesini protesto etmek. c) Kapitalist ağa olmak özlemi.
Ağaların. Doğu Mitingleri'nde ileri sürdükleri, kapitalist olma eğilimi feodal ilişkileri süratle tasfiye edebilecek bir eği limdir. Feodal mü lkiyet ve üretim ilişkilerini denetleyen ağa. şeyh ve aşiret reisi gibi egemen sınıflar, şimelilik tamamen baskıya dayanarak. yani bir derebeyi olarak bu mülkiyetleri ni denetleme olanaklan bu luyorb.rsa da nüfus artışı ve ma klnalaşmanın temelden yaptığı baskı, derebeylerin silahlı baskısını da aşacak güçtedir. Bütün bu analizlerimiz, Doğu Anadolu 'nun, köklü bir takını değişmelerin eşiğinde olup , çelişkilerin devrime dö nüşmeye hazır olduğunu göstermektedir. Bu çelişkili duru mun ortadan kaldırılması için her tü rlü araçtan yararlanıl malıdır.
Bu
araçların
belli
başlısı.
Doğu
Anadolu'nun
ekonomik ve toplumsal yapısırun bizzat kendi qünyesi için dedir. B u , aşiret yapısı olabileceği gibi, ağalığın bizzat kendi si de olur. Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, doğu 667
Anadolu' da toprak feodalilesine, aşiret biçimindeki toplum sal ve siyasal örgütleşmeye ve teokrasiye dayanan feodaller vardır. Fakat birincisinde ağa ile köylü arasındaki ilişkiler tamamen mülkiyet ve üretim ilişkilerinden doğduğu ve b u n da akrabalık bağı önemli olmadığı halde, ikincisinde sistemi karakterize eden, b irinci derecede akrabalık bağıdır. Geniş halk yığınlarına intikal edecek bir toprak reformu yapmadan, alınacak her türlü tedbirin Doğu ve Güneydoğu Anadolu için bir çözüm yolu olacağını hesaplamak kütleleri oyalayıp egemen sınıfların çıkarlarını korumaktan ve güç lendim1ekten başka bir yararı olmayacaktır. Çünkü , b u , te melde yatan ana sonındur. Temel yapı değiştirilmeden, bu yapıyi ayakta tutmak için alınacak her türlü tedbirin ise bu yapı içerisinde tekrar bütürıleşip yeni yeni anlamlar kazan ması çok kolaydır. Bu bakımdan, feodal ilişkiler tasfiye edil meden, getirilecek her türlü çözüm yolu , bu yapı içinde tek rar bütünleşip, egemen sınıfların, yani ağalar, şeyhler ve aşiret reisierinin lehine işleyecektir. Bu durumu çok iyi gör mek ve değerlendirmek gerekir. Burada "aydın"lann rolü büyüktür. Aydın, çevresini ve kendisini her zaman yenileyen ve bunun mücadelesini ya pan kimsedir. Geniş halk yığınlarının yararına olacak bu bi çimdeki çeşitli yapısal devrimler. h erşeyden önce bilinçlen me ve örgütlenme işidir. Bu hareketlerin öz ü toplumsal ise de, esas amaç, dalaylı yollardan yine ferdin yüceltilmesidir. Yalnız, burada, aydınlar tarafından başlatılacak her ola yın, Doğu Mitingleri'nde olduğu gibi tabandaki halk yığınla rıyla diyalog kurması beklenemez. Bu nedenle, aydınların faaliyeti, geniş ölçüde örgütlendirme ve bilinçlendirme faali yeti, yani kişileri aşan bir eylem olacaktır. Kişileri aşan bu örgütlendirme ve bilinçlendirme eylemi özellikle az gelişmiş tarım alanlannda çok daha büyük bir önem kazanır. Çünkü bu ralarda yerleşme birimleri (Köyler, M ezraalar, Yaylalar) olağanüstü derece dağınık ve az nüfusludur. Kütle haberleş me araçları, bu dağınıklığı bütünleştirememektedir. Dış et kenlerle bütünleşme, farklılaşma ve anonim ilişkiler kurma eğilimi çok zayıftır. Ü stelik, enflasyon gibi genel ekonomik bunalımların az gelişmiş tarım alarılanndaki etkisi çok az dır. Yani enflasyon tehlikesinin ucu, bu gibi alanlara gelin-
668
ceye kadar ülke ekonomisi zaten çökmüş olmaktadır. Çün kü , köyün dış pazarlarla bağlantısı sadece 3 - 5 metre basma. ka put bez, saban demiri, 5 - 1 0 kilo luz, 5- lO litre gaz zorun luluğu ile olmaktadır. Buradaki ilişkilerde feodal karakterele olduğu için, özellikle dinamik ekonomilerde etki yaratan enf lasyonun köydeki etkisi ancak genel ekonominin çökmesin den sonra olur. Bir başka neden de. bizzat tarım ekonomisi nin bünyesi ile ilgilidir. Köylü , 3 - 5 keçinin ardından, 20-30 dönüm toprağın ardından koşar durur. Köylünün işi gücü mevsimlere göre değişir. Toprağı işler. eker, sular. sonra ha sat mevsimi gelir, biçer-döver, ürününü anbara taşır. Köylü ailesinin bir yılı bütün bu işlerle doldurur. G izli veya açık iş sizlik olsun bu durum değişmez. Az gelişmiş tarın1 kesimle rinde patlarnalann önüne geçen. engelleyen bir etken de. ta nın ekonomisinin bizzat iç bünyesidir. Yani tarım, açık veya gizil bir biçimde iş . gücünü emici rol oynayıp , pallamalan önlemektedir. O halde, bütün bu etkenler bir araya geldiği zaman. kişileri aşan örgütlenme ve bilinçlendim1e faaliyeti nin rolü, az gelişmiş tarım alanlannda daha açık ve önemli bir biçimde ortaya çıkar. Bunun, sanayi kesimlerindeki bi linçlendim1e ve örgütlendirme faaliyetlerinden kat kat zor ol duğunu hiç bir zaman unulmc\mak gerekir. · İşte bugün, toplumsal gelişmenin belirli bir aşamasında kendiliğinden ortaya çıkan Devrimci Doğu Kültür Ocakla n'nın esas amacı zor olan bu işleri başarmaya çalışmaktır. F.
HORLANMANIN DEVRİME DÖNÜŞTÜRÜLMESi
Hiç bir zaman gözden uzak tutulmaması gereken önemli bir etken vardır. Bu . etnik özelliklerin ortaya çıkardığı po tansiyelin devrime kanalize edilmesidir. Bu gün Doğu Ana dolu'da ekonomik gerilikten ortaya çıkan bunalımlar yanın da. Kürt halkının hor görülmesinin de ortaya çıkardığı bunalımlar vardır. Bu nedenle yurtaş kendisine yabancıla şan düzeni istememekte. ona karşı bir tavır takınmaktadır. yurttaşlardaki bu düzene karşı olma eğilimi, egemen sınıflar tarafından kasıtlı olarak Kürt halkının Türk halkına karşı bir eğilimi gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Halkın yabancılaştığı düzene karşı olması devrime dö nüşecek ve bu bütün çabalara karşın halkların kardeşliği 669
temeline oturacaktır. Bu bakımdan Doğu Anadolu'nun so runları Türkiye'nin genel sorunlarindan hiçbir zaman ayrı olarak düşünülemez. Mevcut çelişkilerin devrime dönü şme si, Türkiye'deki emekçi halkların dayanışması, birliği ve kar deşçe eylemiyle gerçekleşecektir. Bu gün böyle bir eylem bir liğini engelleyen, çeşitli biçimlerde ortaya çıkan ulusal bask.ılardır. W"lusal baskıların devam etmesi . emperyalizme açık kapı bırakmakta, emperyalizmin işine yaramaktadır. Bu bakımdan, gerek Türk ve Kürt emekçi halklan ve gerek se emekçi halkların davasına gönül veffi?.iŞ tüm devrimci ay dınlar, çelişkilerin devrime dönüşümü sü recinde - halkların sefaJetten kurtuluşu için beraber hareket etmeleri gereğini hiç bir zaman unutmamalıdırlar. Borlanmanın ortaya çıkardığı "yabancılaşma�nın- halk yığınlarında yarattığı psikoloj ik etkiyi araştımıamızın V. Bö lümü nde, "Horlama" kısmında, örneklerle belirtmiştik. III. SOSYO-EKONOMİK GELİŞMENİN
NESNEL DOGRULTUSU A.
FEODALİZMİN KAPİTALİZJVfE DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DİNA/vfİCİ
Doğulu egemen sınıflar, özellikle Batılı egemen sınıflarla bütünleşmeleri süreci içinde, feodal sömünınün çok düşük olduğunu fark etmişler ve sömürüyü artırmanın yollarını aramaya başlamışlardır. İlkel bir teknolojiye dayanan feoda litede artık ürünün az olması doğal bir sonuçtur. Öküz. ka rasaban ve kağnıya dayanan bir teknoloj inin yaratacağı ar tık ürün elbette büyük olamazdı. İşte, bu gerçeği gören ağalar, artık ürünü, dolayısıyla sömürüyü artımıak için. ka pitalist ilişkileri kurmanın tedbirlerini almaya çalışmakta dırlar. Yalnız , bu oluşumu daha iyi değerlendirebilmek için, burada feodalizmin çözülüşü ü zerinde dumıak gerekir. Feodalizmin tasfiyesi, genel olarak feodal üretim ilişkile rinin bağrında, fakat feodalizmin dışında gelişen bir ticaret buıjuvası tarafından yapılmaktadır. Doğu Anadolu'daki çö zülme böyle olmamakta, doğrudan doğruya feodal ağalann, kapitalist ağalar yani patranlar durumuna gelmeleri biçi670
minele olmaktadır. Bilindiği gibi. feodalizm ya devrimci ya da devrimci olmayan bir yolla çözülür. Feodalizmin dışında geli
şen ticaret kapitalizmi, feodalizmi tasfiye e ttiği zaman. bu devrimci yoldan çözü lüş olur. Ve bu çözülüş feodalizmin
kı
s a sürede tasfiyesidir. Feodalizm, yani feodal egemen sınıf. kendi kendini yenileyerek kapitalizme ulaşmak istediği za man, bu devrimci olmayan bir yoldan çözülüşlür. Bu yol uzun bir sü reçlir. Günümüzde. feodalizmin devrimci bir yol la çözülmesinin olanağı artık kalmamıştır. Ç ü nkü . kapita lizm bir d ü nya sistemi durumuna geldiği, giderek empt l)'a list bir yapıya b ü rü ndüğü zaman, az gelişmiş ülkelerde. bu
arada ülkemizele de. ekonomiyi tüm gücl'ıyle denetimi altına almaktadır. Emperyalizmin bu amansız denetimi, ülkelerin kendi sosyo-ekonomik iç dinamiklerini işlemez duruma ge Um1ektedir. Böylece geri kalmış toplumlarda değişim, iç di namikler tarafından değil. dış dinamikler tarafından olmak
ta, giderek emperyalizmin gereklerine uygun bir değişim oluşmaktadır. Bü tün b unlara karşın. Doğu Anadol u 'da feodalizm dev rimci olmayan bir yolla çözülmekte, ancak sonuçlan itiba riyle devrimci bir oluşum meydana gelmektedir. Çünkü , bu
oluşumun son derece hızlı biçimde gelişmesi,
a)
Sosyo-ekonomik anlamda "emek"in b ü nyesinde deği
şiklikler yapmakta. emeği kişisel bağımlılıktan kurtararak.
"özgür emek�i meydana getim1ekt e.
b)
Siyasi planda da, ilkel bir siyasi biçim olan aşiret sis
temlerini yıkıp, daha ileri bir biçim olan "Ulus"a doğru dö nüşümü sağlamaktadır.
B.
FEODALİZMİN YIKIUŞI. AŞİRET YAPILARININ
PARÇAIANMASI, MERKEZİLEŞME ve
ULUSLAŞMA
Aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme, feo
dal ü re tim biçiminin belirlediği bir siyasi örgü ttür. Aşiret or
ganizasyonu feodaliteyi tek başına karakterize eden bir un sur
olmamakla
beraber.
çok
önemli
bir unsurdur.
Öte
yandan. aşiret organizasyc;munun sadece Kürtlere mi, yoksa
67 1
aynı ekonomik ve toplumsal düzeyde bulunan başka top lurnlara da mı ait olduğu tam anlamıyla açıklığa kavuşmuş değildir. Ve bu üretim biçimi varolduğu sürece bu organi zasyon da devam edecektir. Bunun yanında, aşiret organi zasyonunun, modem devletten ve modern devleti meydana getiren ulu slardan daha önceki aşamalarda gözüken bir
bi
çim olduğu da şüphesizdir. Zaten. modern merkezi devletler ve bu devletleri meydana getiren uluslar, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi ile ortaya çıkrnışlardır. O halde, aşiret sistemlerinin gelişimi de uluslaşrnaya doğrudur. Yani. aşi ret. feodal üretim biçiminin , u lus ise kapitalist üretim biçi minin siyasi şekilleridiL Yalnız bu konuyu daha ayrıntılı bir biçimde incelernek gerekir. Doğu Anadolu, Batı İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye aşağı yukarı aynı yapının içindedir ki. bu
yapı daha önce de belirttiğimiz gibi geniş çapta feodaldir.
Halklar, gerek toplum yapıları, gerek kültürleri itibariyla bir birlerine çok berızerler. Burada. aynı dine mensup olmanın ve uzun yüzyıllar boyunca Osrrianlı devlet ve toplum sistemi içinde bu lunmanın roli:ınü de hesaba katmak gerekir. Bu yapı içinde aşiretlerin rolü pek büyüktür. Tür:k.iye 'deki bir aşiretin, Irak. İran ve Suriye'de kollarını görrnek mümkün dür. Bütün bunlar. aşiretlerin birbirlerinden bağımsız ol duklannı gösterdiği gibi, birbirleriyle ilişki halinde oldukları nı da ortaya koymaktadır. Çünkü , aşiret içindeki bağı. daha çok soy-sap belirlemektedir. Bu ise feodal bülünd e , aşiretle rin bir denge içinde bulunduklarını gösterir. Bu bakımdan, denge içinde bulu nan aşiretlerden birinin güçlenerek öteki lerini egemenliği altına alma, haraca bağlama ve merkezileş me olanağı yoktur. Çünkü , aşiretler, yani feodal beyler bir birlerini denelledikleri gibi, aşiretler sistemi dışındaki çeşitli sosyal gruplar da onları denetler. B unların yanında Ortadoğu'da emperyalizmin çok bü yük çıkarlan vardır.
Bu bakırndan Doğu sorunu, sadece
Tü rkiye, İran, Irak, Suriye veya buralardaki egemen sınıfları değil. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya vb. giderek Rus ya'yı da ilgilendirrnektedir. Emperyalizm, Ortadoğu'daki güç leri, olanaklan oranında dengede tutrnakta, işbirliği duru munda olduğu egemen sınıflar da halkların kurtuluşunu sağlayan her türlü girişimi yozlaştırrnaktadır.
672
Öte yandan. feodal yapının yıkılmasını sağlayan güçler le, modem devletin, yani merkezi devletin kurulmasını sağ layan koşulların bir arada görülüp görü lmeyeceği de, çok önemli bir başka konudur. Ortadoğu 'da milliyetçi akımların,
bu arada Kürt milliyetçiliğinin de çok güçlü olduğu her za
man söylenebilir. Fakat bu feodal yapılan yıkan koşu lların merkezi devieli kuran koşullarla bir arada görüleceği anla mına da gelmez. Çünkü . Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerin tasfiyesi demek. halk yığınlarına iolikal etmiş bir toprak re formu , köylünün toprağa veya herhangi bir iş yerine bağlan ması, nüfus kala_b alığının fonksiyonel bir duruma gelmesi demektir. Köylünün, fonksiyonel bir d u ruma gelip toprağa bağlanması,
herşeyden önce
aile tüketiminin dışında . bir
. "artık üretim" yar�tması demektir. Yurttaşın . toprağa bağ
lanmasıyla meydana gelen bu artık ürellm , önce onu n dış · ilişkiler alanını değiştirecek, daha sonra bu dış ilişkiler ala nındaki değişme ve iç yapıdaki çelişkiler, sürekli olarak etki tepki durumund<\ bulunarak, toplumu dinamik bir duruma getirecektir. Yurttaş önce artık ü relimini salıp değerlendire bileceği pazarlar arayacaktır. Bu pazarlar, şüphesiz ki, Tür kiye'nin ekonomik bakımdan. dinamik ve gelişmiş pazarları olacaktır. Yurttaşın. İran. Irak ve Su riye'de pazarlar araması olağan bir hareket olmasına karşın ekonomik davranışiarına zıl bir tutumdur. Bu bakımdan, kaçınılmaz bir zorunluluk olarak halk. Anadolu'daki gelişmiş iç pazarlara yönelecek. ekonomik ilişkilerini buralarla ku racak ve buralarla bü lün leşecektir. Ekonomik bakımdan meydana gelmesi kaçınıl maz olan bu bütünleşme. sosyal ve kültürel bakımdan bü tünleşmeyi de sağlayacaktır. Uluslaşma
süreci içinde
önem
kazanacak en önemli
olan konu Kürt diH, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi, Kürt folkloru araştınnalannın değer kazanacağıdır.
Ulusçuluk hareketinin buıjuvazinin bir h areketı olduğu şüphesizdir. Bu bakımdan. Doğu Anadolu'daki hareketinde, feodalizmin buıjuvalaşan yeni kuşağında yansırnasıda doğal bir olaydır. Bu nedenle, uluslaşma oluşumunun başanya ulaşması için dev.rimci kadroların ağal arın desteğtne de ihti
yaçlan vardır. Veya, devrimci kadrolar. milliyetçi fil9r ve ey
lemlerinden dolayı, merkezi otorite tarafından ağalara yapı-
673
lacak baskılar karşısında ağaların yanında olmak zorunda dır. Bu Uişkinin yoğunluğunu ve süresini eylem belirleyecek tir. Doğu Anadolu'da oluşan yeni süreç. yani feodalizmin kapitalizme dönüşümü , yine egemen sınıflar yaranna olan değişlmdir. Fakat. geniş halk yığınlanmn kurluluşunun da bu değişinı içinde saklı oluduğunu ve bu kurlu luşu bu deği şinlin hazırlayacağını da unulniamak gerekir.
C.
TEMELDEKİ KA VCA AÇIKUGA
KA VUŞTURULMALIDIR Doğu Anadolu'da nüfus artışının ve lemel toplumsal ya. pı çelişkilerinin yaptığı baskılar, egemen sınınar taraLindan ne denli baskı altında tutulursa tutulsun. toplumsal yapıda er geç bünye değişikliklerine yol açacaktır. Temeldeki bu oluşumu ve bilinçlenmeyi önlemek için kamu oyu nun dikka Lini başka konu lar üzerine çekrnek halkı uzun süre oyala mayacak ve temel çelişkilerdeki örgü tleşme şüphesiz olacak lır.
Yalnız.
çok
hızlı
artan
nüfusun
t emel
soru nda
bilinçlenmesini kolaylaştımıak gerekir. Doğu Milingleri b u nu büyük ölçüele başannışlı. Bu . az gelişmiş alanlarda ön derlerin toplumsal rolü ile sıkı sıkıya ilgilidir. Ç ü nkü , oralar da
halk gerçek çıkarlarının nerelerde durduğunu
doğru
dürüst göremecliği için, kendisini soyup sağana çevirenlerle bilmeden sıkı ilişkiler kurabilir. İşte önderler. halk yığınları nın aleyhine olan bu durumu kavramaya ve h alkı bu konu da
bilinçlendimıeye
ve
örgü tlendinneye
çalışmaktadırlar.
Devrimci D oğu Kültür Ocakları'nın kunıluş nedeni budur. Bu bakırndan da Doğu Anadolu'da günümüze kadar kuru İ muş en ciddi bir muhalefel lir. Doğu sonmunun sosyo-ekonomik ve etnik yönleri var dır. Fakat egemen sıriı1lar. temel toplumsal yapı çelişkiferini gızlemek
Için.
etnik
konulan
toplumsal
içerikten
uzak
duygusal bir biçimde çatışma alanına sokup kamuoyunun dikkatını yeni alanlara çevirmekle ve egemenliklerini böyle sürdürmek istemektedirler. Toplumcu aydınların, bu duru mu görmelerinde yüzde yüz zorunluluk vardır. Bu bakım dan. çok geniş halk yığınlanm kucaklamak zoru nda olan
674
devrimci bir eylemde temeldeki ana sorunu gizleyecek. ka mu oyu nun dikkatini başka yönlere kanalize edip oyalayu cak her türlü çatışmadan uzak kalmak gerekir. Temel sorun ancak bu şart lar altında açıklık ve berraklık kazanıp . halk yığınlan arasında örgütlenme ve bilinçlenme olanaklan bu l u r. Devrimci aksiyana getirilen bu yeni toplumsal özlerin yalnız Doğu Anadolu için değil, Türkiye'deki b ü t ü n devrimci faaliyetler için büyük bir geçerlik taşadığı ise en ufak bir şüpheyi bile gerektirmez. Kuvvet lerin
belirmesi ve mücadele
alanlarının ortaya
çıkması ancak bu biçimde olmuştur. Özellikle irlica konula nnda yapılan mücadelede esas hedefi çok iyi bilmek gerekir. B u . bugü n loplümumuzda çok yaygın olan gericilik lanımıy
la yakından ilgilidir. Gericiliği dinde. dini faaliyetlerde ara mak, mücadele h edeflerinin belirlenmesinde yanlış sonuçlar ortaya koyar. Gericilik ve ilericilik. mülkiyel ve ü retim ilişki lerinde benimsenen davranışlara bağl ıdır. Üretim ilişkilerin
de halk yararına yapısal değişmeler yapmayı kabul eden ve bunun mücadelesini yapan kişi ilericidir; etmeyen kişi ise
gericiclir.
;
Burada el inin oynadığı rol, çok etkili ve geniş bir ü styapı kurumu olarak statükon u n değişimini engelleyip . egemen sınıfların salt a nalına devam etmelerini sağlamasıclır. İşte di
nin bir üstyapı kurumu olarak meydana getirdiği bu ezic i e t kiyi ancak mülkiyet ve ü retim ilişkilerinde yapılacak yapısal
değişmelerle sağlayabiliriz. Bu olumlu mücadele, hede11erin
doğnı dürüst belirlenn1esi ve temeldeki sorunların açıklık kazanması ile mümkündür. Aksi halde. yapılan b ü t ü n m ü cadeleler temelsiz v e daima havada kalır.
D.
DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ)
Doğu soru nunun sosyo- ekonomik ve etnik yönleri · bir bütündür.
Sosyo-ekonomik gelişmeyi sağlayıcı her t eclbir
u lusal bilinci bastırmaya çalışan her eylem bu bilinci daha da geliştireceği gibi, beraberinde sosyo-ekonomik bakımın elan geri kalmayıcia getirecektir. Fakat. feodal sömü rünün
çok m-. bir sömürü olduğunu anlayan Doğulu egemen sınıf lar kapitalist olmanın yollarını aramakta siyasi iktidar sos yo-ekonomik gelişmeyi sağlayacak bu ıstekiere cevap ver mekte. bu da beraberinde u lusal bilinci geUm1ektedir. '
'
675
IV.
DOÖU SORUNU KARŞISINDA TÜRK EMEKÇİLERİ · ve İLf;RİCİ TÜRK AYDINLARININ TUTUMU NE OLMALIDIR?
Kurtuluş Savaşı yıllarında . M ustafa Kemal Kürt Aşiretle ri'ni, devrimci eyleme katabilmek için, daha önce de belirtti ğimiz . gibi, "dinci ideoloj iyi" ve "Kürt ve Türk Halklarının. B ü lün Halkların Eşitliği ve Kardeşliği" sloganını kullannıış ve b u nda da başarılı olmuştur. Bugün ise devrimciler açı sından dinci ideoloj iyi kullanmanın hiçbir olanağı yoktur. Çünkü,
a)
Dinci ideoloj i , artık karşı devrimcilerin bir silahı ol
muştur. Devrimcilerin bundan yc:ırarlanmaları olanaksızdır.
b) D oğu Anadolu'da her ne kadar bugün de, halk yığın larını denetleyen aşiret reisi, şeyh , seyit , ağa, bey gibi ege men sınıDar varsa da, öncelikle küçük burj uvazinin öncülü ğünde (bu öncülükten devrin1 stratej isinde tartışılan, öncülük, artçılık değildir, sadece küçük buıj uvazinin dev rimci fl.kirleri halk yığırılarına gölürmesi olarak c:ınlaşılmalı
dır. bu dUrum D oğu Anadolu için önemlidir) devrimci bir kadro gelişmekte ve günden güne ağırlığını kazanmaktadır.
Devrimci D oğu Kültür Ocakları'nın anlamı budur. Bu ne
derıle , Doğu Anadolu'yu devrimci eyleme kazanabilmek için dinci
Ideoloj iden
başka
etkenler
aranması
gerekir.
"Uluslann Eşilliği v e Kardeşliği"' temel doğrusunun,
Bu,
1919-
1 922 yıl ları arasında olduğu gibi bir taklik gereği olarak de
ğil de, fülen gerçekleştirilmesi için mücadele etmektir. Doğu
Anadoludaki halkı Türk görmek ve Türkleştirmeye çalışmak her zaman başarısız kalmaya mahküm bir davranıştır. Nite kim, bugüne dek bu yaniışı kabul eturmek için girişilen her türlü baskıya karşın. hiçbir başarı elde edilememiştir. O hal de, Tü rkiye'de sınıfsal temeller üzerinde oturlulmaya çalışı Ian devrim stratej isi, "Ulusların Eşitliği ve Kardeşliği" temel doğrusurıu da çok iyi değerlendirmek zorundadır.
Üniversite, ancak "Ulusların Eşitliği ve Kardeşliği" temel doğrusundan ve bu doğrunuı:ı bilincinden h areket ederek ekonomik ve kültü rel her türlü sömü rüye karşı çıkıp , emek çi halk YJ.ğınlan lehine savaşa girdiği zaman varlığını ispat eder. �i halde, gerici iktidarları n sözcülüğünü yapan bir
676
kurum olarak niteliğinden sıyrılamaz. Çü nkü , Doğu
soru nu
,
şu veya bu kişinin ya da kurumların istek ve b il inçlerine gö re ortaya çıkmış bir sorun değildir. Çok temelli sosyo ekonomik, siyasi, h u ku ki ve etnik dayanakları
vardır. Soru
nun ortaya çıkışını ve dinamizm kazanmasını sağlayan et
kenler tamamen toplumsal yasalardır.
Doğu sorununa karşı, emekçi Türk halkının ve il erici
Türk aydınlarının nasıl bir tavır almaları gerektiği ni Devrim ci D oğu Kültür Ocaklan şöyle ortaya koyuyor:
". . . Halklar, kendilerini sömüren, ezen sınıfiara ve emperyalist güçlere karşı kardeşce ve dayanışma için de etkin, başarılı mücadele verebilirler. Bunun temel şartı HALKLARlN EŞ ITL iG i ilkesini bütün şartlanma lardan kurtularak, içte nlikle, tavizsiz kabul etmektir. Halkların eşitliği vatandaşların eşitliği ilkesinin temel şart ı d ı r. Birbirleri nin varlığına, etnik özelliklerine sayg ı l ı olmadan , milliyetler meselesinde devrimci titizliği gös termeden beraber mücadele için gerekli olan güven ortamı yarat ılmaz. Halk ı e ritmek ve yok etmek ve diğer baskı metotları nı uygulamak isteyen herhangi bir ikti· dara karşı, HAK i M M i LLETLER i N HALKÇI G Ü ÇLE R I VE DEVR i MC i G Ü ÇLER i B Ü T Ü N OLANAKLAR! I LE D i R E N M EZLERSE EZ i LEN ULUS VEYA ETN I K G R U P B U NLARA G EREKL i G Ü VEN DUYGUS U N U BESLEe M EZ." Doğu'nun v e K ü rt halkının temel
sorunlarına
çözüm yo
lu ge tirecek kararlardan biri de Türk iye İşçi Partisi son genel kurul toplantısında alınmışt ı r. TİP'in bu konudaki karar ta
sarısı aynen şöyledir:
"Türkiye i şçi Partisi 4. Büyük Kongresi, - Türkiye'nin doğusunda Kürt halkın ı n yaşamakta olduğunu, - Kürt halkı üzerinde, baştan beri, hakim sınıfların faşist iktidarların, zaman zaman kanlı zulüm hareketle ri niteliğine bürünen, baskı ve terör, asimilasyon politi kası uygulad ıkları, - Kü rt halkının yaşadığı bölgenin, Türkiye'nin öteki 677
bölgelerine oranla, geri kalmış olmasının temel neden lerinden birinin, kapitalizmin eşitsiz gelişme kanununa ek olarak, bu bölgede Kürt halkının yaşadığı gerçeğini gözönüne alan hakim sınıf iktidarlarının güttükleri eko nomik ve sosyal politikanın bir sonucu olduğunu, - Bu nedenle, ' Doğu sorunu'nu bir bölgedeki kal kınma sorunu olarak ele almanın, hakim sınıf iktidarlarının şoven-milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun uzantı sından başka bir şey o lrtıadığı.n ı , - Kürt halkının anayasal vatandaşlık hakları nı kul lanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti demokratik, faşist, b askıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan partimiz tarafı ndan desteklen mesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğu nu, - Kürt halkının gelişen demokratik özlem ve istek lerini ifade ve gerçekleştirme mücadelesi ile işçi sınıfı nın ve onun öncü örgütü partimizin öncülüğünde yürü tülen sosyalist devrim mücadelesini tek bir devrimci dalga halinde bütünleştirmek için, Kürt ve Türk sosya listlerinin parti içinde omuz omuza çalışmaları nın ge rektiğini, - Kürt halkına karşı uygulanan ırkçı-milliyetçi şo ven burjuva ideolojisinin, partiler, sosyalistler ve bütün işçi ve diğer emekçi yığınlar arasında yerle bir edilme sini sağlamanın, partinin ideolojik mücadelesinin ve gelişmesinin temel ve devamlı davası olduğunu, - Partinin, Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını ka bul ve ilan eder." Türkiye'deki ilerici güçlerin, "Doğu sorunu"nun ortaya
çıkmasında şu veya bu dış güçlerden çok, toplumun diya
lektik gelişiminin, toplumun kendi iç dinamiklerinin işleme
sinin etken olduğunu hiçbir zamari unu tmaması gerekir.
678
·
KAYNAKLAR A. KITAPLAR ABADAN Narmin
Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açı· sından 1 965 Seçimlerinin Tahlili ; SBFY, Ankara 1 967.
AHMET Faik
Mem·o·Zin, Türkçeleştiren: Sırrı Dadaş· bilge, istanbul 1 969.
AKDAG Mustafa
Büyük Calali isyanları'n ın Başlaması ( 1 550- 1 603) ATY, Ankara 1 963.
AKSOY Suat
Yüz Soruda Türkiye'de Toprak Meselesi, Gerçek Yayı nevi, istanbul 1 969.
ALTAN Çetin
Geçip Giderken, Gün Yayın ları, Istanbul 1 969.
ALTAN Çetin
S uçlanan Yazılar, Tekin Yayınevi, istan bul 1 970. Güneydoğu Anadolu 'da Arazi Mülkiyeti ve işletme Şekilleri, AÜZFY, Ankara 1 956.
ARAS Ali
1,
ATATÜRK
N utuk Cilt
ATATÜRK
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri ; Cilt 1 (1 952), Cilt l l (1 959), Cilt l l l ( 1 96 1 ). Ata türk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannamele ri, Cilt IV, Türk lnkilap Tarihi Enstitüsü Y., Ankara 1 964.
A VCioG LU Do�an
Türkiye'nin Düzeni (Dün-Bugün-Yarın), Bilgi Yayı nevi, 4. Bs. Ankara 1 969.
AYDEMIR Şevket Süreyya
Ikinci Adam; Cilt 1 966.
AYTEKIN Halil
Doğu'da Kıtlık Vardı, Toplum Yayı nevi, Ankara 1 964.
BADILLI Kemal
Kürtçe Gramer (Tü�kçe izahlı)-Kurmanç Lehçesi, Ankara 1 965. iktisat Tarihi (Ders Notları) ll, I FY, lstan bul 1 962. . 1 5 ve 1 6'ncı Asırlarda Osmanlı lmpara-
BARKAN Ömer Lütfü BARKAN Ömer Lütfü
ll, l l l, MEBY.
1,
Remzi Kitabevi, lst.
679
BAYAR Cel�l
tariuğu'nda Zirai Ekonom inin H uk!lki ve M ali Esasları, lstanbul 1 943 . Be n de Yazd ı m , Gil1 l l ( 1 966), Cilt l l l ( 1 966), Cilt I V (1 967), Cilt V ( 1 967), Cilt VI (1 968), Cilt VII ( 1 968).
BAYTOK Taner
ingiliz Kaynaklarından Türk KurtuluŞ Sa vaşı, Başnur Matbaası, Ankara 1970.
BAYUR Yusuf Hikmet
Türk inkilap Tarihi, Cilt ll, Kısım IV, TTKY, Ankara 1 952.
BAYUR Yı.ısı.ıf Hikmet
Yeni Türk Devletinin Harici Siyaseti, An kara 1 935.
SENEKAY Yahya
Yaşayan Alevilik, Varlık Yayı nları, istan bul 1 967.
BERKES Niyazi
200 Yıldır Neden Bocal ıyoruz? Yön Ya yınları, istanbul 1 963.
· BERKES Niyazi
U l uscu luk, Batıcılık ve Toplumsal Dev rimler, Yön Yayın ları, istanbul 1 965·.
BERKES N iyazi
Türkiye iktisat Tarihi 1 , Gerçek Yayı nevi ( 1 00 Soruda Serisi), Istanbul 1 969.
BERKES N iyazi
Türkiye Iktisat Tarihi ll, Gerçek Yayınevi (1 00 Soruda Serisi), Istanbul 1 970.
BERTHOL Spuler
Iran Moğalları, Çev. Cemal �öprülü, TIKY, Ankara 1 957.
BEŞIKÇl lsmail
Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti) , Doğan Yayınevi, Ankara 1 969.
BEŞIKÇI Ismail
Toplu mların Genel Gelişim Kanunları ve Bölgenin Sosyo-Ekonom ik Yapısı Içinde DOG U MITiNGLERI'N iN ANALIZI (Ço ğaltılm ıştır), Erzurum 1 967.
BEŞIKÇI !smail
Doğu Anadolu 'daki Göçebe Kürt Aşiret lerinde Toplumsal Oeğişme-Geçiş Halin deki Toplumlar (Çoğaltılmıştır), Erzurum 1 968.
BEYSANO�LU Şevket
Ziya Gökalp'in ilk Yaz ı Hayatı ( 1 8941 909), istanbul 1 956.
BIRSEL Cemil
LOZAN, Cilt
680
1-11,
lstanbul 1 933.
B iLBAŞAR Kemal
Cemo, Tekin Yay ınevi, 3. Bs., istanbul 1 969.
B iLBAŞAR Kemal
Memo Cilt 1 969.
B iLBAŞAR Kemal
Memo, Cilt l l, Tekin Yayınevi, istanbul 1 969.
BORAN Behice
Toplumsal Yapı Araştırmaları, DTCFY, Ankara 1 945.
BORAN Behice
Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, 2. Bs. Tekin Yay., lstanbul 1 969,
BORATAV Korkut
Gelir Dağ ı l ı m ı (Kapitalist Sistemde, Türki ye'de Sosyalist Sistem'de), Gerçek Yay., ( 1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 969.
BOZARSLAN Mehmet Emin
islamiyel Açısından Şeyhlik ve Ağalık, Toplum Yayınevi, Ankara 1 964.
BOZARSLAN Mehmet Emin
Doğu'nun Sorunları, Toplum Yay., Anka ra 1 966.
BOZARSLAN Mehmet Emin
Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, Ant Y., is tanbul 1 969.
1,
Tekin Yayı nevi, Istanbul
BORATAV Pertav N. F IRATLI H. Vedat
lzahl ı, Halk Şiiri Antolojisi, Ankara 1 943.
CEM l smail
Türkiye'de Geri Kalm ışlı!)ın Tarihi, Cem Yay., istanbul 1 970.
CEYHUN Demirtaş
Haçlı Emperyalizm, Anadolu Devletlerin de Toprak Düzeni ve Din ve Devlet I lişki leri Üzerine Bir Deneme, Habora Yay., ista-nbul 1 967.
CHP
1 2 Ekim 1 969 Seçim Bi ldirgesi, Ankara 1 969
C I LLOV Haluk
Türkiye Ekonomisi, iFY, 2. Bs., istanbul 1 965.
ÇAVDAR Tevfik
Osmanlıların Yarı Söm ürge Oluşu, Ant Yay . , istanbul 1 970.
ÇUBUKÇU ihrahim Ağa
Mezhepler ve islam Felsefesi, ilahiyat Fakültesi Yayını, Ankara 1 964. 68 1
D i ViTÇIOG LU Sencer
Asya Üretim Tarzı va Osmanlı Toplumu, iFY, istanbul 1 967.
DIE
1 950-1 965 Milletvekili ve 1 961 - 1 963 Se� nato Seçimleri Sonuçları, Yayın No: 5 1 3 .
DIE
1 965 Genel Nüfus Say ı m ı , Yayın No : 537.
DIE
Istatistik Yıll ığ ı 1 963, Yayın No: 46o·.
DPT
Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1 968- 1 972, Ankarı 1 967.
DPT
Köy ve Köylü Sorunu, Ankara 1 967.
DPT
Türkiye'de Iller itibarıyla Sosyo Ekonomik Gelişmişlik Endeksi, SPD, An kara 1 970. Ikinci Beş Yıllık Kalkı nma Planı, 1 9681 972, 1 970 Yılı Programı, Ankara 1 970.
DPT DOGAN Avni
Kurtu luş, Kuruluş ve Sonras ı , Dünya Yay . , istanbul 1 964.
ECEV IT Bülent
Bu D üzen Değişmelidir, Tekin Yayınevi, Ankara 1 968. Doğu Dramı, TiP Yay:, Ankara 1 966.
EK I NCi Tarık Ziya EL IÇ I N Em in Türk
Kemalist Devrim Ideolojisi, Ant Yay., Is tanbul 1 969.
EMERSON Pupert
ERDENTU G Narmin
Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve Afri ka Halkları n ı n Ortaya Çıkışı, Çev. Türk kaya Ataöv, Siyasi I limler Derneği Yay., Ankara 1 965. ·
Hal Köyünün Etnolojik Tetkiki, DTCFY, Ankara 1 956.
ERDENTUG Nermin
Sün Köyünün Etnolojik tetkiki, DTCFY, Ankara 1 959.
ERDOST Muzaffer
"Türkiye Sosyalizmi" ve Sosyalizm, Sol Yayınları, Ankara 1 969.
EVL IYA Çelebi
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zuhuri Danışman Yay., Cilt I-VII, Istanbul 1 970.
FlRAT Şerif
Doğu llleri ve Varto Tarihi, MEBY, Anka ra 1 96 1 .
682
GOLOG LU Mahmut
3. Meşrutiyet 1 920, Ankara 1 970.
GÖKALP Ziya
Türkleşmek, islamlaşmak, Muas ı rlaş mak, Serdengeçti Neşriyatı, 2. Bs., An kara 1 963.
GÖKALP Ziya
Türkçü lüğün Esas ları, 1 000 Temel Eser Serisi, Istanbul 1 970.
GÖKALP Ziya
Ziya Gökalp Diyorki, istanbul 1 950.
GÖLPINARLI Abdülkadir
Tasavvuf, Gerçek Yay. ( 1 00 Soruda Se risi), istanbul 1 969.
GÖLPINARLI Abdülkadir
Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, Ger çek Yay., (1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 969.
GÖZÜBÜYÜK Şeref ve SEZGIN Zekai
1 924 Anayasası Hakkında Meclis Görüş meleri, SBFY, Ankara 1 957.
GÖYÜNÇ Nejad
XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, EFY, is tanbul 1 969.
G ÜZELDERE Seyfi
Gerçek Bediuzzeman Saidi Nursi ve Doktrinleri, Toker Matbaası, Istanbul 1 966.
H an i AHMEDi
Mem-0-Zin Çev. Mehmet Emin Bozars lan, Gün Yay. , lstanbul 1 969.
HAMDULLAH Suphi
Dağyolu, 2. Kitap, Türk Ocakları Neşriya t ı , Ankara 1 933.
HARP TARIHI DAiRESI
Türk lstiklal Harbi, VI. Cilt, iç Ayaklanma lar (1 9 1 9- 1 922), Ankara 1 964.
HAVATM
Filistin'de Halk Savaşı ve Ortadoğu, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Ant Yayınları, Istanbul 1 970.
I G DEMIR U luğ
Sivas Kongresi Tutanakları, TI>KY, An kara 1 969
iNALCIK Halil
Sened-i Ittifak ve Gülhane Hattı Hüma yunu, Tanzimatın Uygulanması ve Sos yal Neticeleri, Belleten, Cilt 2a, Sayı 1 1 2 (Ekim 1 964) den ayrı bası m . 683
iNAN Afet
: Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Ata türk'ün El Yazıları; TIKY, Ankara 1 969 ..
iPEKÇI Abdi ve ı,
COŞAR Ömer Sami
lhtilalin lçyüzü, Cilt
iNAN Afet
Türkiye Halkının Antrepolajik Karakteri ve Türkiye Tarihi (Türk Irkının Vatanı Anadolu), TIKY, Ankara 1 947.
KAFESOGLU lbrahim
S u ltan Me likşah Devrinde, . Büyük Sel çuklu imparatorluğu, EFY, Istanbul 1 953.
KANSU Mazhar Müfit
Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürkle Beraber, Cilt 1 , l l, TIKY, Ankara 1 966.
KAPANI Münci
istanbul 1 965.
Kamu Hürriyetleri, 3. Bs., AÜH FY, Anka. ra 1 970.
KARACAN Ali Naci
Lozan Koferansı ve lsmet Paşa, Istanbul 1 943.
KARAL Enver Ziya
Osmanlı Tarihi, Cilt 8, TIKY, Ankara 1 962.
KARPAT Kemal
Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekono m ik, Kültürel Temeller, istanbul 1 967.
KESKIOG LU Osman
I slam Dünyası, Dün ve Bugün, IFY, An kara 1 964.
KIRAY Mübeccel
lnterdepenl:ies between agro-economic development and social change, A case study, Çukurova, Eylül 1 966, Abant.
KIRAY Mübeccel
Ereğli, Ağ ır Sanayiden Önce . Bir Sahil Kasabas ı, DPTY, Ankara 1 964.
KIRZIOGLU Fahrettin
Tarih Bak ı m ı ndan Kürtlerin Türklüğü, An kara 1 964.
KlVlLClMLI H ikmet
27 May ı s ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi, Ant Yay., lstanbul 1 970.
KOLLEKTIF
Doğu Anadolu'yu Kalkındırma Sorunları Semineri, Türkiye Ticaret Odaları, Sana yi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, An kara 1 967.
684
KOLLEKTiF
: Feodalizmden Kapitalizme Geçiş, Çev. Çetin Yetkin, PDA, Ankara 1 970.
KOLLEKTiF
Asya Üretim Tarzı , Çev. irven Keskinoğ lu, Ant Yay., lstanbu l 1 970.
KOLLEKTiF
I nsan Hakları Yıllığı, insan Hakları Mese lesine Genel Bakış ve insan Hakları Ev rensel Beyannamesi Bakı mından Türk Mevzuatının I ncelen mesi, Ankara 1 964.
KOLLEKTiF
Türkiye'de insan Hakları, Tebliğ ler, Tar tışmalar, AÜHFY, Ankara 1 970.
KOLEKTIF
1 . Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 932
KOLLEKTI F
2. Türk Tarih Kongresi, TIKY, istanbul 1 937.
KOLLEKTiF
5. Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 960.
KOLLEKTIF
Doğu Üniversitesi Hakkında MEBY, istanbul 1 952.
KÖKDEMIR Naci
Eski ve Yeni Toprak iskan Hükümleri ve Uygulama Klavuzu, Ankara 1 952.
KÖY IŞLERI BAKAN LIGI
Köy Envanter Etüdleri, Erzincan, Erzu rum, Kars, Ağrı, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Siirt, Gaziantep, U rfa, Diyarbakır, Mar din, Hakkari ve ötekiler.
KÜÇÜKÖMER idris
Düzenin Yabancılaşması, Batılaşma, Ant Yay., lstanbul 1 969.
K ÜTÜ KoGLU Bekir
Osmanlı-iran Siyasi Münasebetleri (1 578-1 590) , EFY, istanbul 1 957.
LENiN
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol' Yay., Ankara 1 969.
LENIN
Do(luda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Ant Yay., istanbul 1 970.
LORD KiN ROS
Bir Milletin Do(luşu, Sander Kitabevi, I s tanbul 1 966.
Rapor,
685
MAY Yayı nları
: Gizli Belgeler (Aimanya'nın Türkiye Polit ikas ı), istanb u l 1 968.
MERAM Ali Kemal
Türkçülük ve Türkçülük M ücadeleleri Ta rihi, Kültü r Kitabevi, istanbul 1 969.
MI LLi EG iTiM BAKANLIGI
i lköğretim Yıl lığı, .1 968-1 969.
MiN NORSKY
islam Ansikloped isi, Cilt 6, K ü rt le r Mad d esi.
NAiMA
Naima Tarihi, Ci lt l l l , Çev. Zuhuri Dan ış man, Zuhuri Dan ışman Yay., istanbul 1 968.
N iZAME D DiN Sami
Zafername, Çev. N . Lügat, TTKY, Anka ra 1 949.
OTYAM Fikret
G ide Gide 1 , Ha Bu Diyar, Arıkara 1 957.
OTYAM Fikret
G ide Gide l l , Doğ udan Gezi Notları, An kara.
OTYAM Fikret
G id e Gide l ll , Harran-Heyrat-May ı n ve lrıp, Ankara 1 960.
OTYAM Fikret
Gide Gide IV, Uy Baba, Ankara 1 962.
OTYAM Fikret
G ide Gide 1 963.
OTYAM Fikret
Gide Gide VI, Hu Dost, Ankara 1 964.
OTYAM Fikret
G ide Gide V I I , Bir Karış Toprak için , 1 965.
OTYAM Fikret
Gide Gide V I I I, Oy Fırat, Asi Fırat, Anka ra 1 96 6.
OTYAM Fikret
G ide Gide IX, Korku -Kaymakam Baba, istanbul 1 968.
OTYAM Fikret
G id e Gide X, Can Pazarı, Vay Kurban, Hayvanlar ve insanlar, Doğan Yay., An kara 1 969.
ONUR Necmi
Mezarları nda Yaşayanlar, ll. Bs., Ankara 1 965.
ORHONLU Cengiz
Osman l ı · imparatorluğu Devrinde Aşiret leri iskan Teşebbüsü ( 1 69 1 - 1 696), EFY, istanbul 1 963.
686
V,
Topraksızlar,
istanbul
ORHONLU Cengiz
Osmanlı Tarihine Ait Belgeler TELHiS LER ( 1 579- 1 6 07), EFY, 1 970.
ÖKÇÜN Gündüz
Türkiye iktisat Kongresi, izmir, SBFY, Ankara 1 968.
ÖZEK Çetin
Türkiye'de Gerici Akımlar, Gerçek Yay. , (1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 968.
ÖZEK Çetin
Türkiye'de Gerici Akımlar ve N urculuğun lçyüzü, Varlık Yay. , istanbul 1 964.
ÖZTÜ RK Kazım
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Tuta naklar), Cilt 1, l l, lll, iş Bankası Yay., An kara 1 966.
.
.
POL iT LER George
Felsefenin Temel ilkeleri, Çev. M. Ardos, · Sol Yay., Ankara 1 969.
RODINSON Max ıma
Hazreti Muham med, Gün Yay., istanbu l 1 968.
RODINSON Max ıme
islamiyat ve Kapitalizm, Gün Yay., istan bul 1 969.
SELEK Sabahattin
Anadolu Ihtilali, Cilt 1 965.
S ELEK Sabahattin
Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaşı , Ağaoğlu Yay., istanbul 1 970.
SELÇUK ilhan
Mu,ı:;tafa Kemal'in Alt ın Saati, Kitaş Yay., istanbul 1 969.
SENCER Muzaffer
Osmanlı Toplu m Yapısı, Ant Yay., lstan bul 1 969.
SENCER Muzaffer
Dinin Türk Toplum una Etkileri, istanbul 1 968.
SENCER Oya ·
Türk Toplumunun Tarihsel Evrimi, Habo ra Yay., lstanbul 1 969.
SERTEL Sabiha
Roman Gibi, 1 9 1 9- 1 950, Ant Yayınları, istanbul 1 969.
SERTEL Yıldız
Türkiye'de Ileri Akımlar, Ant Yay. , istan bul 1 969.
ı . 11.
2. Bs., istanbul
687
SERTEL Zekeriya
Hatı rlad ıkiarı m, 1 968.
SEViM ALi
Su riye 1 9 65.
SOYSAL ilhami
Sıfıra Sıf ı r Elde Var S ıf ı r, Kitaş Yay . , is tanbul 1 969.
SOYSAL M ümtaz
Dinamik Anayasa Anlayışı, Anayasa Di yalektiği Üzerine Bir Deneme, SBFY, Ankara 1 969.
SOYSAL Mümtaz
An ayasaya Giriş, SBFY, Ankara 1 968.
SÖZER N ecdet
Diyarbak ı r Havzası (Beşeri ve iktisadi Coğrafya Açısı ndan Bir Bölge Araştı rma s ı ) Diyarbakır'ı Tan ıtma ve Turizm Derne ği Yay ı n ı , Ankara 1 969.
STALIN
Marksizm ve Milli Mesele, Sol Yay ınları, Ankara 1 967.
STALIN
Marksizm ve Dil, Sosyal Yay., i stanbul 1 967.
SÜMER Faruk
Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teş kilatı-Destanları, OTCFY, Ankara 1 967.
SÜMER Faruk
Karakoyunlular, Cil! 1 967.
ŞAKIR Ziya
Şah ismail ve Mezhepler Tarihi, Şii lik, Sünnilik, Alevilik, Kızılbaşlık Ne Demek tir? Nasıl Çıkt ı ? istanbul (tarihi bel irtilmi yor).
ŞEVKi Mehmet Ali
Osman l ı Tarihinin Sosyal Bilimle Açıklan m ası, Elif Kitabevi, istanbul 1 968.
TAHi R Kemal
Yedi Çı nar Yaylası , Bilgi Yay., Ankara 1 970.
TAHiR Kemal
Köyün Kamburu, 1 970.
TAHi R Kemal
Büyük Mal, Bilgi Yay., Ankara 1 970.
TAH iR Kemal
Rahmet Yolları Kesti, Bilgi Yay., Ankara 1 970.
1 905-1 950,
Selçukluları ,
DTCFY,
1,
istanbul Ankara
TTKY, Ankara
Bilgi Yay.,
Ankara
TAHiR Kemal TAHI R Kemal TANOG LU Ali
Devlet Ana, Bilgi Yay., 1 . Bs. Ankara 1 967. Göl Insanları, Bilgi Yay., Ankara 1 968. N üfus ve Yerleşme, EFY, istanbul 1 966.
TANKUT Hasan Reşit
Köylerimiz, Bugün Nasıldır, Dün Nası ld ı, Yarın Nasıl Olacaktır? Ankara 1 939.
TiMUR Taner
Türk Devrim i, Tarihi Anlamı ve Felsefi Temeli, SBFY., Ankara 1 968.
TOKER Metin
Şeyh Sait ve lsyanı, AKiS Yayını, istan bul 1 968.
TUNAYA Tarık Zafer
islamcıl ık Gereyan ı, Siyaset ilmi Serisi 3, Istanbul 1 962.
TUNAYA Tarık Zafer
Türkiye'de Siyasi Partiler, istanbul 1 952.
TUNCAY Mete
Türkiye'de Sol Akımlar, 2. Bs., Bilgi Yayı nevi, Ankara 1 968.
TUNÇBiLEK Necdet
Türkiye iskan Coğrafyası, Kır iskan ı, EFY, istanbul 1 967.
TURAN ilter
Cumhuriyet Tarihimiz, Temeller, Kuruluş, Milli Devrimler, Çağlayan Kitabevi, istan bul 1 969.
TURHAN Mü mtaz
Kültür Değişmeleri, EFY, ll. Bs., istanbul 1 959.
TURGUT Hulusi
Barzani Dosyası, Istanbul 1 969.
TÜ RKAY Orhan
Türkiye'de Nüfus ve Iktisadi Gelişme, Iş bankası Yayını, istanbul 1 967.
TÜTENGiL Cavit Orhan
Az Gelişmenin Sosyolojisi, IFY, Istanbul 1 970.
U LUS ELEN Erol
Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, istan bul 1 967.
UZU NÇARŞILI Ismail Hakkı
Osmanlı Tarihi, Cilt 2, 1 949.
YASA ibrahim
Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, TODAIE, Ankara 1 970. Ağrı Dağı Efsanesi, Cem Yay., Istanbul 1 970.
YAŞAR Kemal
TTK, Ankara
689
YAVUZ Edip
Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Kurtuluş Matbaas ı , Ankara 1 968.
YAVUZ Fehmi
Din Eğitimi ve Toplumumuz, Sevinç Mat baası, Ankara 1 969.
YILDIZ Bekir
Kaçakçı Şahan, Asya Yayınları, istanbu l 1 970.
ZEHRA Muhammed Ebu
Ebü Hanife, Çev. Osman Keskioğlu, Di yanet işleri Başkanlığı Yay., Ankara 1 962. i lkel Toplu m , Köleci Toplum, Feodal Toplum, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları , Ankara 1 968. i mam Şa1i, Çev. Osman Keskioğ lu, Di yanet işleri Başkanlığ ı Yay., Ankara 1 962.
ZUBRiTSKi Y. Mitrepoiski
ZEHRA Muham med Ebu
ZEHRA Muhammed Ebu
I mam Şa1i, Çev. Osman Keskioğlu, Di yanet işleri Başkanlığ ı Yay., Ankara 1 969.
ZEHRA Mu ham med Ebu
islamda Fikhi Mezhepler Tarihi, Çev. Ab d ülkadir Şener, Cilt 1.. ll, l ll, istanbul 1 968, Cilt IV, 1 969.
8.
MAKALELER
ABADAN Narmin
6. D ü nya Sosyoloji Kongresi, SBFY, Cilt 2 1 , Sayı 3, Eylül 1 966.
AKSÖZ ibrahim
Doğ u Anadolu'nun Kalkı nma Sorunları, SBF, iŞHK 9, Ankara 1 969, s. 1 79-209.
AKYOL Mete
Salılık Köy Var, H ürriyet, 1 0" 1 4 Mayıs 1 970.
ALTAN Çetin
Dağuyu da Bölgeeilik Değil , Sın ıfsallık Kurtarır, Akşam 1 8.7.1 969.
ANT
Orta-Doğu Devrimci Çemberi, Sayı 1 , 1 74/1 , Mayıs 1 970.
ANTER Musa
Doğ u Kalkınması Üzerine, Barış Dünya sı, Sayı 4, Temmuz 1 962.
ANTER Musa
Kürt Edebiyatı, Barış Dünyası, Sayı 7, Ekim 1 962.
690
ANTER Musa
Doğudan Portreler, Mele Ahmedi Ciziri, Barış Dünyası, Sayı 1 O, Ocak 1 963.
ANTER Musa
Kürt Dili Üzerine 1 969.
ANTER Musa
Kürt Dili Üzerine ll, Doğu, Say ı 2, Ocak Şubat 1 970.
ARAS Ahmet
Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant der gisi, Sayı 1 24, 1 25, 1 26, 1 27,
ARAS Ahmet
Türkiye'de Feodalile Var m ı ? Ant Dergi si, Sayı 1 39, 1 40.
ARFA Hasan
Kurt Tarihi Ü zerine, Çev. Sihoğlu, Doğu, Sayı 1 , Aralık 1 969.
ARFA Hasan
Kürt Tarihi Üzerine ll, Çev. Sihoğlu, Do ğu, Say ı 2, Ocak-Şubat 1 970.
ASLAN Mehmet Ali
Sosyalizm ve Kürtler, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.
1,
Doğu, Say ı 1 , Aralık
·
ASLAN Mehmet Ali
Kürt Halkının Yeri, Yeni Akış, Sayı 4, Ka s ı m 1 966.
AYBAR Meh met Ali
Türkiye Sosyal izmi, Bağımsızlık, Demok rasi, Soyalizm, Gerçek Yayı nları, lstanbul 1 967, s. 638-668. , ·
AYBAR Mehmet Ali
Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dert lerinden Kurtuluş Yolları Birdir, Bağ ımsız lık, Demokrasi, Sosyalizm , Gerçek Ya yı nları, l stanbul 1 968, s. 593 vd.
AYBAR Mehmet Ali
Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dert lerinden Dönüşümlere Bağlıd ır, Bağ ım sızlık, Demokrasi, Sosyalizm , Seçimler, 1 945- 1 967, Gerçek Yay., I stanbul 1 968, 1 . 275-285.
ATS IZ
Ötüken, Sayı 28-29.
AYDIN Osman
inkar Değil, Kabul, Yeni Akış, Sayı 2, Ey lül 1 966.
AYDIN Osman
Yatılı Bölge Okulları ve Asimilasyon, Ka rakoçan, Nisan 1 969, istanbul. .
AVCIOG LU Do.ğan
·
·
Kürt Sorunu, Yön, Sayı 1 94, 1 6 Aralık 1 966. 69 1
AVCIOGLU Doğan
Kürt Devleti mi? Devrim, Sayı 27, 1 1 N i san 1 970.
AVC IOGLU Doğan
Siirt Olayları, Devrim, Sayı 30, 1 2 Mayıs 1 970.
BAD ILLI Kemal
Kürt Meselesi, Aydınlık, Sayı 1 O, Ağus tos 1 969, s. 327. lrkçılık-Turanc ıl ık, Yeni Akış, Sayı 2, Ey lül 1 966.
BARAN BARAN
Kürtçe Yayın, Yeni Akış, Sayı 2, Eylül 1 966.
BARKAN Ömer Lütfü
Malikane Divani Sistemi, Türk Hukuk ve Iktisat Tarih i Mecmuası, Cil! 2.
BARKAN Ömer lütfü
1 6. Asrı n Yarısında Türkiye 'nin Geçirdiği İktisadi Buhranların Sosyal Yapı Üzerin deki Tesirleri, Iktisadi Kalkınman ı n Sos yal Meseleleri, lstanbul 1 963.
BARKAN Ömer Lütfü
Osmanlı imparatorluğu'nda Bir lskan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Sürg ü nler, IFM, Cilt 1 3, No: 1 -4, 1 957.
BARKAN Ömer Lütfü
Osman ı I mparatorluğ u'nda Ç iftçi Sınıfının Hukuki Statüs ü , Ülkü dergisi 1 937, Sayı 49-50-53-58-59.
BARIŞ Dünyası
Doğu Davam ız, Doğu'nun Kalkınması Türkiye'nin Kalkınması Dem ektir, Sayı 2, Mayıs 1 962.
BARIŞ Dünyası
Sağdan Soldan Hucumlar Karşısında Doğu Davamız, Sayı 4, Tem m uz 1 9S2
BARIŞ Dünyası
Yöncülere Cevap, Sayı 5, Ağustos 1 962.
BARIŞ Dünyası
Kürt Realitesi, Sayı 6, Eylül 1 962.
BARIŞ Dünyası
Tehlike Yaratan Çan, Barzani Olayının Altında Yaratı lmak Istenen B üyük Tehli ke, Sayı 7, Kasım 1 962.
BARIŞ Dünyası
Gayemiz Birlik ve Beraberlik, Barış Dün yası, Sayı 9, Kasım 1 962.
BARIŞ Dünyası
Doğu-Batı Ayrılığı Yaratanlar, Barış Dün yası, Sayı 1 O, Aralık 1 962.
692
BARIŞ Dünyası
Doğulunun lstırabı, Sayı 1 O, Aralık 1 962.
BARIŞ Dünyası
Doğu Davası'na N için Önem Veriyoruz? Sayı 1 2, Şubat 1 963.
BARIŞ Dünyası
KOrt Davası: Kürt Davası 'n ın Bir Mesela Halini Almasının Nedenleri Nelerdir? Ba rış Dünyası, Sayı 1 4, Mart 1 963.
S ERKES Niyazi
Osmanlı Sistemi ve Bozuluşu, Gençlik dergisi, Sayı 1 1 5, Eylül 1 967.
B ELLI Mihri
Türkiye'de Karşı Devrim, Türk Solu, Sayı 64, 4 Şubat 1 969.
BELL I Mihri
Millet Gerçeği, Ayd ınlık, Cilt ll, Sayı 7, Mayıs 1 969.
BEŞI KÇI Ismail
Doğu Anadolu'da Göçebe Kürtler, Fo rum, Sayı 324, 1 5 Ekim 1 967.
BEŞ I KÇI Ismail
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Geri Kalmışlığını Protesto Mitingleri Dolayısıy la "Şemdinli Röportaj ı" Üzerine, 6-7 Ara lık 1 967 Tarihli Akşam gazeteleri.
BEŞ I KCl ismaii
Doğu Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeye Etki Eden Dinamikler, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s. 402-440.
�
•
B EŞIKÇI Ismai l
Ahlat'da Sosyal Değişme ve Turizm, (Ahlat Turizm ve Tan ıtma Derneğinin Dördüncü Ahlat Şenlikleri Özel Sayısı, 1 1 - 1 2 Ağustos 1 968).
B EŞI KÇ I Ismail
Doğu Sorunu Açısından "Türkiye'nin Dü zeni", 1 9-20-21 -22-23-24 Tarihli Akşam gazeteleri.
BEŞ I KÇl lsmail
Sınıf Açısından Doğu Sorunu, FORUM, Sayı 376 (3), 1 6.3. 1 970. Ikinci Üniversite Haftası, Diyarbakır ( 1 .6. 1 941 -7.6. 1 941 ), lstanbul 1 942, Açış Konuşması
B IRSEL Gernil
BORAN Behice
Türkiye'de Burjuvazi Yok mu? Yön dergi si, Sayı 39, 1 2 Eylül 1 962.
BORAN Behice
Metod Açısından Feodalite ve Mülkiyet
1,
693
Marksist Metod Nedir? Yön dergisi, Sayı 50, 28 Kas ı m · 1 962. BORAN Behice
Metod Açısından Feodalile ve Mü lkiyet ll, Osmanl ılarda Mülkiyet Meselesi Yön dergisi, Sayı 51 , 5 Aralı k 1 962.
BORAN Behice
Sosyalizm Bir Tercih Meselesi Değildir. Milliyet gazetesi, 28 Nisan 1 967.
BORAN Behice
Sosyalist Hareket in Sorunları, Tüm der g isi, Sayı 1 -2-3-4, 1 1 Aralık 1 968-1 O Ocak 1 969 Tarımda Hakim Ü retim Ilişkileri Üzerine,
BORATAV Korkut
PDA; 1 - 1 5 Ocak 1 970. BULUTAY Tuncer ERSEL Hasan
BURKAY Kemal
Türkiye Milli Gelirinin Iller, Imalat Sanayi Geliri n in Ücret ve Kar Arasında Bölünü ş ü Ü zerinde Bir Deneme, SBFD, Cilt 24, Sayı 4. Aralık � 969, Sayfa 245-266. Her şey Açıkça, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.
SURKAY Kemal
Sosyalizm, Kemalizm, Doğu Sorunu, EMEK, Ayl ık Sosyalist dergi, Sayı 6, Ka sım 1 970, s. 1 3-20.
CEM ismail
Acıl ı Doğu, Milliyet, 1 2-1 8 Haziran 1 970. Selçuki Devleti Feodal Devlet m i Id i ? Çev. Lütfi Güçer, IFM, Cil! 1 7, Sayı. 1 -4, s. 348-358
CLAUDE Chaen
DENKER Bedriye
Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Hut teroht'a) göre, TCD, Cilt 1 6, Sayı 20.
DDKO
Devrimci Doğ u Kültür Ocakları, 1 . Dö nem Genel Kurulu, 1 969-1 970 Karar Ta sarısı, Ankara 1 970 (Çoğaltma).
D I CLELi Ali
Bölgeler Arası Uçurum, Yeni Akış, Sayı 4, Kas ım 1 966.
DOGAN Avni
Barzanlı Olayı'nın Altındaki Büyük Tehli ke, 3-1 0 Eylül 1 962.
694
E FHEM Abdurrahman
Doğu Muamması, Barış Dünyas ı, Sayı 9, Kasım 1 962.
E FH E M Abdurrahman
Barzani Hareketinin Gerçek Sebebi, Ba rış Dünyası, Sayı 7, Eylül 1 962.
E FHEM Abdurrahman
Doğu Davasında Barış Dünyası Neşriya tının Önemi, Barış Dünyası, Sayı 1 3, Şu bat 1 963.
EKI NC I Tarık Ziya
Türkiye'de Doğu Soru nunu · Doğuran Gerçek Nedenler, Yeni Akış, Sayı 4, Ka sım 1 960.
EK I NCI Tarık Ziya
Irak Kürt Hareketi ve Irak Halkları na Ka zandırdıkları, FORUM, Sayı 379 (6), 28.4. 1 970.
ENDER Necat
Türkiye Planlama Tecrübesi Içinde Böl ge Sorununun ve Bölge Planlaması nın Yeri, TMMOB Mimarlar Odas ı , 1. Milli Fi ziki Plan Semineri, 22-24 Ocak 1 968.
ERDOG D U Seyhan
lzmir iktisat Kongresi, 1 923, Ayd ınlık der g isi, Sayı 4, Şubat 1 969.
ERDOG DU Vahap
Doğuda Bir Isyan Hareketi Vatan Düş manları nın işine Yarayacaktı r, Ileri dergi si, Sayı 3. Haziran 1 970.
ERDOST Muzaffer
Şemdinli Röportajı, Yön dergisi, Sayı 1 80-1 97.
ERDOST Muzaffer
Şemdinli Aşiretlerinde Üretim Ilişkileri, Türk Solu, Sayı 25, 7 Mayıs 1 968.
ERDOST Muzaffer
Türkiye'de Feodalizm Var mı? Türk Solu, Cilt ll, Sayı BO, 8 1 , 82.
E RDOST Muzaffer
Doğu Anadolu'da Hayvancılı(lın Feodal Karakteri, Ayd ınlık, Cilt ll, Sayı 8, Hazi ran 1 969.
ERDOST Muzaffer
Türkiye Tarım ındaki Hakim Ü retim Ilişki leri Üzerine, Aydınlık, Cilt l l l, Sayı 1 3, Kasım 1 969.
ERDOST Muzaffer
Osmanlı imparatorluğunda Ü retim I lişki leri ve Asya Üretim Tarzı, ASO, Sayı 22, s. 276-3 1 6, Ağustos 1 970. 695
ERÖZ Mehmet
Türkmen lerin Türkleşmesi, SK Kitap 5, 1 964-1 965, Istanbul 1 966.
FENSKE
Doğu Anadolu'da Toprak ve i nsan, SK Say ı 6, istanbul 1 967.
FIŞEK Kurthan
Anadolu Topl umlarının Evrimi Üstüne Düş ünceler (Asya Feodalilesi ve Emper yalizm), SBFY, Cilt 22, No: 1 .
FIŞEK Kurthan
Osmanlı Dış Borçları Üstüne Düşü nceler, SBFD, Cilt 22, No:2
FORUM
Say ı 33 1 , 1 5 Ocak 1968 (Doğu Sayısı).
GAZEZOG LU Kemalettin
Viranşehir Olayları, Urfa Valisi An latıyor, 9 Ağ ustos 1 967 tari hli Cumhuriyet gaze tesi.
GEÇIT isa
Doğ u Dernekleri nin Gayeleri Ne Olmal ı d ı r? Uyan ış, Mayıs 1 969, Ankara (Özel Sayı).
GEDiKOG LU Kenan
Şeyh Seyda Öldü, Yaşasın Şeyh Seyda, 25 Ocak 1 967 tarihli Akşam gazetesi.
GERAY Cevat
Toplum Kalkınması ve Toprak Reformu, SBFD, Cilt 2 1 , Sayı 3.
GÖKALP Ziya
: Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler. ·
GÖZÜBÜYÜK Şeref
Türkiye Radyo-Televizyon SBFD, Cilt 24, Sayı 1 .
GÜLÖKSÖZ Yiğit
Türkiye'de Milli Fiziki Plan Açısından Do ğu'nun Gel iştirilmesi Sorunu. 1. Milli Fizi ki Plan Semineri, 22-24 Ocak 1 968.
GÜRB ÜZTÜRK Şahin
Viranşeh i r Olayları, Ölen Kaymakam'ın Kardeşi An latıyor, 11 Eylül 1 967 tarihli Cu mhuriyet gazetesi.
HARZYA Ali
Kürt Soru n u , Emek aylık sosyalist dergi, Sayı 6, Kasım 1 970, s. 34-64.
I SKENDEROG LU Recai
! rkçılık Nedir? Yön, Sayı 41 , 26.9.1 962.
696
Kurumu,
iLERI Rasih Nuri
Doğu Neden Geri Bırakılıyor? Doğu der gisi Sayı 1 , Aralık 1 969.
KARAMAN Ali
Doğu Meselesi, Yeni Akış, Sayı 1 Ağus tos 1 966.
KAZGAN Gülten
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun eko nomik Yapısı Üzerine Bir Araştı rma, IFM, Cilt 24, Ekim 1 963. · ş ehirleşme Politikamız ve Doğu Anado lu, SBFD, Cilt 2 1 , Sayı 4.
KELEŞ Ruşen
·
KIRAY Mübeccel
istihlak Normları, Planlama, Sayı 3.
K IRAY Mübeccel
2. Beş Yıllık Planda Köy ve Köylü Soru n u, Mülkiyeliler Birliği <:Jetgisi, Sayı 1 2, Temmuz-Eylül 1 968, Ankara.
K IRAY Mübeccel
Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türki ye'ye Has Bazı Eğilimler, Mimarlık dergi si, (Mimarlar Odası yayın . organ ı), Sayı 2 1 , Temmuz 1 96517.
KIRM IZITOPRAK Sait .
Doğu Meselesinde Yanılmalar, Yön der g isi, Sayı 63, 28 Şubat 1 963.
KIRMIZITOPRAK Sait
Toprak Reformu Diye Kimi Aldatıyorlar? Yön, Sayı 28, 22.6. 1 962.
KIRMIZITOPRAK Sait
Dağuyu Sosyalizm Kurtarır, Yön, Sayı 48, 1 4. 1 1 . 1 962. Kimler Için Çan Çalıyorlar?Yön, Sayı 40, 1 9. 1 o. 1 962.
KIRMIZITOPRAK Sait KIRMIZITOPRAK Sait
lrkçı-Sömürücü Tehlikeyi Çözmek ve Bir leşmak Gerek, Sosyal Adalet, Sayı 5.
KORKMAZ Ali
Davamızı Dile Getiremiyormuşuz, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.
KORMAZG I L H. Hüseyin
Doğu Meselesine Geli nce, Forum, Sayı 331 , 1 5 Ocak 1 968.
KÖPRÜ LÜ Fuat
Ortazaman, Türk Islam Feodalizmi, Bel leteri, Cilt 7, Sayı 1 9, 1 941 .
KUTLUAY Yaşar
Mezhepler Tarihi Yönünden Saidi Nurdi ve Nurculuk, Islam Tatkikieri Enstitüsü dergisi, 1 959-1 960, Cilt lll, Cüz 3-4, s. 2 1 1 -226. 697
K Ü ÇÜK Yalçın
Halkçı Eğitim ve Öğrenci Eylemleri, EMEK aylık sosyalist dergi, Sayı 5, Ekim 1 970.
MIHCIOG LU Cemal
Ü niversiteler Arası Giriş Sı navında Aldık ları Sonuçlara Göre Tü rkiye'deki Lisele rin Başarı Durumları , SBFD, Cilt 24, Sayı 4.
OKTAY Nasri
Eşkıyalar Doğu Anadolu'yu Dört Bölgeye Ayırdı. 21 -22-23-24 Şubat 1 969 tarihli G ünayd ın gazeteleri. . Doğu Bölg esinin Kalkınması, 8. IŞHK, SBFY, Ankara 1 966.
OKYAR Osman OlANKAYA Özer
Doğu Anadolu Sorunu, SBFD, Cilt 24, Sayı 3.
ONUR Necmi
Dağların Ard ı nda Neler Oluyor? 22 Ekim 1 970, 6 Kasım 1 970 tarihleri aras ında Yeni Gazete 'de yayınlanm ış röportaj.
ÖKÇ Ü N Gündüz
1 923 Yılında izm ir'de Toplanan Türkiye Iktisat Kongresinde Kabul Edilen Esas lar, SBFD, Cilt 23, No: 1 .
ÖNGÖREN Ferit
Doğ u Anadolu'da Tüten Kültür, Karako çan, Nisan 1 969, istanbul.
ÖZTEP Özer
Topraklarına El Konanlar, 23-29 Eylül 1 967 tarihli Cumhuriyet gazeteleri.
POLAT Abdülkadir
Doğu Davam ız, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966. Islam Feodalizmi, Çev. H.Z. Ü lken, SO, I stanbul 1 942.
POLIAK A.N.
SELÇUK ilhan
Kürt Meselesi, 25 Nisan 1 966 tarihli Cumhu riyet gazetes.i
SELÇUK ilhan
Tehlike Nerededir? 26 Nisan 1 966 tarihli Cumhuriyet gazetesi.
698
S ELÇU K llhan
Proleter Millet, Cumhuriyet, 24.8. 1 970.
SENCER Oya
Türkiye'de Toprak Mülkiyeti Sorunları, SO, No 1 7-1 8, lstanbul 1 964.
SERDAR
Radyolarımııda Kürtçe Yay ın, Yeni Akış, Sayı 4, Kasım 1 966.
S EVGEN Nazmi
Kürt Meselelerinin lçyüzü: Irak-Barzani Anlaşması ve Muhtemel Neticeleri, Bel gelerle Türk Tarihi dergisi, Sayı 3 1 , Ni san 1 970.
SOSYAL ADALET
Kürtçülük Hareketi ve Bakata'n ın Suçu, Sayı 1 6, 2.8.1 963.
SOSYAL Mümtaz
Haklar ve Özgürlükler Bakım ı ndan 1 961 Anayasası'nın Evrensel Anlamı, SBFD, Cilt 24, Sayı 1 .
SOYSAL Mümtaz
Anayasa Diyalektiği Açısından Özerk Ku ruluşların Görevi, SBFD, Cilt 24, Sayı 4.
SÖZER Necdet
Doğu ve Güneydoğu Göçebe Aşiretler Problemine Coğrafi Bir Bak ı ş (Aralık 1 967'de Toplanan Türk Coğrafya Kong resi'ne sunulmuş bir tebliğdir).
SUMER Faruk
Anadolu'da Yaşayan Bazı Üçoklu Oğuz Boylarına Mensup Teşekküller, iFM, Cilt 1 1 1 -4, s. 436-508.
SUMER Faruk
XVI. Asırda Anadolu, Suriye ve Irak'ta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış, Cilt l l, 1 -4, s. 509-523.
SUMER Faruk
Bozuluş Hakkında, DTCFD, Cilt 7, Sayı 1 s. 29-60.
o
o
Ş I HHASENANLI Doğan Kılıç : Doğu Davası ve Gerçek Çözüm Yolları, Barış Dünyası, Sayı 7, Eylül 1 962. Ş I HHASENANLI Doğan Kılıç : Doğu Davasının Önemi, Barış Dünyası, Sayı 9, Kasım 1 962. ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç : Demokrasi ve Doğu Davam ız, Barış Dünyası, Sayı 1 O, Aralık 1 962. ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç : Ideolojik Akımlar ve Doğu Davası, Barış Dünyası, Sayı ll, Ocak 1 963. 699
ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç
Do�u Davasının Tarihi Nedenleri, Barış Dünyası, Sayı 13, Şubat 1 963.
ŞERES I YAR
Devran Değişiyor, Halklar Uyanıyor, Sayı 1 , Aralık 1 969.
ŞERESIYAR
Bölücülük Nedir? Bölücü Kimdir? Sayı, 4, Mart 1 970.
TANYOL Cahil
Şahsi Teşebbüs Imkan ı , 1 7 Ağustos 1 962 tarihli Cumhuriyet gazetesi.
TANYOL Cahil
Türkiye'de Burjuva Meselesi, Yön dergi si, Sayı 44, 1 7 Ekim 1 962.
TANYOL Cahil
Türkiye'de Mülkiyet Meselesi, Yön dergi si, Sayı 46, 31 Ekim 1 962.
TEK I N DAG Şahabettin
Yeni Kaynak ve Vesikaların lşığı Altında, Yavuz Sultan Selim'in Iran Seferi, Tarih dergisi, Sayı 22, Ma-rt 1 967.
TÜMTÜ RK ismet
Doğu'nun Derdine Çare, Milli Yol, Sayı 1 4, 20.4. 1 967.
TÜRKDOGAN Orhan
Do�u Anadolu'nun Kalkınması nda Sos yo-Kültürel Faktörler, Doğu Anadolu'yu Kalkı ndı rma Sorunları Semineri, TIO, Ankara 1 967.
TÜTENGI L Cavit Orhan ARI O�uz
: Adapazarı'na Göç ve Çalışma Hayatına I ntibak Araştı rması, SK, 1 966-1 967, 7 Ki tap.
TÜTENG I L Cavit Orhan ARI Oğuz
l stanbul'a G Öç ve Çalışma Hayatına Inti bak Araştırması iFM, Cilt 25, Temmuz 1 966.
UYSAL Hayrettin
Doğu Meselesinde Yanılan Kim? Yön dergisi, Sayı 67, 27 Mart 1 963.
Ü LMAN Haluk .
700
Ufuktaki Tehlike, Forum dergisi, Sayı 324-325-326.
Ü NAL Burhan Cahil
Doğu Mitingleri ve Anayasam ız, Diyarba kır Kültür, Özel Sayı 2, 1 4.4.1 968.
VELI DEDEOG LU H ıfzı Veldet : "Türkiye Halkları", Yakı n Tarihimizden ihanetler, Cumhuriyet, 3-5 Şubat 1 970. VELiDEDEoG LU H ıfzı Veldet : "Türkiye Halkları ve Bir Yan lışlık, Cumhu riyet, 31 .3.1 970 (Tartışma Sütun u). YALMAN Nur
Türkiye'n in Doğusundaki Toprak Anlaş mazlıkları Üzerine (Metin ingilizce yazıl m ış. Türkçe çevirisi henüz yay ın lanma mıştır).
YAVUZ Fehmi
Politika ve Yerleşme Soru nlarım ı z, 9. iŞHK, SBFY, Ankara 1 969.
YAVUZ Fehmi
Türkiye'de Dengesiz Gelişme, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ank�ra 1 969, s. 673-688.
YAVUZ Fehmi
Doğunun Sorunları , 30-31 Ekim ve 1 Ka sım 1 970 tarihli Milliyet gazeteleri.
YENi Akı ş
Tartı şmayı Açıyoruz, Sayı 1 , Ağustos 1 966.
YILniRIM Abdülkadir
Resmi Millet Görüşüne ırkçılığın Etkileri, Yeni Akış, Sayı 2, Eylül 1 966.
YILDIRIM Abdülkadir
Faşizm, Yeni Akış, Sayı 4, Kasım 1 966.
YÖN
Ağaları Tanıyor m usunuz? Sayı 4, 1 O Ocak 1 962.
YÖN
Ağaların Bilinmiyen Tarafları, Sayı: 1 0, 2 1 Şubat 1 962.
YÖN
1 5 Doğulu Genç Barış Dünyas ına Cevap Veriyor, Sayı 26, 1 3.6.1 962
YÖN
Do(lulu Gençlerin Barış Dünyasına Ce vabı , Sayı 32, 25 Temmuz 1 962.
YÖN
Doğu Tartışması, Sayı 41 , 26.9. 1 962.
YÖN
Barzani'yi 26.9 . 1 962.
YÖN
Tanıtıyoruz,
Say ı
41 ,
: Jandarma Gözü ile Doğu Davası, Sayı 43, 1 0. 1 0. 1 962. 701
YÖN
Kürtçü lük, Sayı 7 1 , 24.4. 1 963.
YÖN
Sosyolog Gözü i le Doğu Anadolu, Sayı 90, 1 8 Aralık 1 964.
YÖN
Kürt Meselesinde Son Gelişmeler, Sayı 1 58, 8.4. 1 966.
YÖN
Kürt Meselesi, Sayı 1 7 1 , 8.8.1 966.
YÖN
Millet Gerçeği ve Milliyetçilik, Sayı 2 1 7, 1 9.5. 1 967
YÜ CE Turhan Tufan
702
Türk Hukukunda Yaylak ve Kışlaklar, 71 2 Kasım 1 966 tarihleri arasında Türkiye _ Ticaret ve Sanayi Odaları ve Ticaret Bor saları Birliği Tarafından Erzuru m'da dü zenlenen Doğu Anadolu'yu Kalkı ndırma Sorunları Seminerine Sunulmuş Bir Teb liğd ir.
KISALTMALAR
ABD AP ASO A Ü HFY A Ü SBFY CHP DiE DP DPT D PTY DTCPD DTCFY E PY ESEKH FKF GKBY IF iF M IFY iUHFY IŞH K K i BKEE MBK MEB MEBY PDA SBF SBFY SBFD SD SK TCD
Amerika Birleşik Devletleri Adalet Partisi Aydınlık Sosyalist Dergisi Ankara Ü niversitesi hukuk Fakültesi Yayını Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın ı Cumhuriyet Halk Partisi Devlet Istatistik Enstitüsü Demokrat Parti Devlet Planlama Teşkilatı Devlet Planlama Teşkilatı Yayını Dil Tarih ve Çoğrafya Fakültesi Dergisi Dil Tarih ve Coğ rafya Fakültesi Yayını Edebiyat Fakültesi Yayını Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Kurmay Başkanlığı Yayı nı Iktisat Fakültesi iktisat Fakültesi Mecmuası iktisat Fakültesi Yayını Istanbul ü niversitesi Hukuk Fakültesi Yayını iskan ve Şehireilik Haftası Konferansları Köy işleri bakanlığın Köy Envanter Etüdleri Milli Birlik Komitesi Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitim Bakanl ığı Yayını Proleter Devrimci Ayd ınlık Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sosyaloji Dergisi Sosyoloji Konferansları Türk Çoğrafya Dergisi 703
TDGF TDKY TiTEY TM MOB TIK TIKY TÖ S TODAIE no
Ü NAS ZFY
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu Türk Dil Kurumu Yay ı n ı Tü rkiye iktisat Tarihi Enstitüsü yayını Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği Türk Tarih Kuru m u Türk Tarih Kurumu Yayını Türkiye Öğretmenler S endikası Türkiye ve Orta-Doğu Amme Idaresi Enstitüsü Türk Ticaret Odalan Ü niversite Asistanları Sendikası Ziraat Fakültesi Yayını
ÇiZELGELER
1. 2. 3. 4.
Nüfus ve Yüzölçümü . . . . . 1 945- 1 965 Aras ında N üfus ve Nüfus Art ış ı Köy ve Köy-Altı Yerleşme Biçimleri . Köylerin N üfus Grupları itibariyle Dağılışı, N üfus Grupları ve %'leri N üfus Grupları itibariyle Köyler ve Nüfusları il Merkezlerinin ve Kasabalarının Nüfusları Kasabalardaki Nüfus Grupları . . . Kasabalardaki N üfus Grupları ve Nüfusları Sanayileşme Durumu Traktörleşma Hızı .
..
...
.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
.....
.... ........
.............
. . . .......
. . .
. . .. . . . . . . . .
.
. . . . .........
........
.
.......
. . . . . . . . . . . .. . .
.
.....
80 81 82
83 84 . 85 ... . . 86 . . ... 87 88 89
.................. . ........ .............. ......................
5. 6. 7. 8. 9.
1 O.
11. 1 2. 1 3. 1 4. 1 5. 1 6. 1 7. 1 8. 1 9. 20. 21 . 22.
. . . .............................
.........
.
.............
.....
......
.
.
..... ......... .......
. ...
.
. . . . . .. . ..
. . . . . . . . . . . . . . . . . ....
.
..
..
..
..
.
.....
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .• . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ........ ...................
Topra� ı Olup- Olmadığına Göre Çiftçi Ailelerin Durumu . 1 01 Toprağı Olan Çiftçi Ailelerinde Toprağı n Da�ılışı . . . ............. ........ 1 02 Köy Arizisinin Aidiyeti . .. .. . 1 03 Köyde Arizisi Olup, Kent ve Kasabalarda Oturan Aileler 1 04 Çizelge 1 4'ün Analizi. ............ ... ................................................ ,. 1 05 Üretim Araçlarının Dağ ılışı . . . 1 74 Köylük Yerlerde Mevcut Ulaşt ırma Araçları . . ; ........ 1 75 Kahvehane ve köyodası Durumu . . . . . . . . . 1 76 Kooperatif ve Kredi Durumu 1 77 Gübreleme Durumu . : . . . . . ........ ..... ............... , ... ........ 1 78 Sulama Suyu Durumu . . . . . . . 1 79 Altı ve Daha Yukarı Yaşlardaki Nüfusun Okuma Yazma Durumu . : ... ........................................ ............. 1 80 Ortakçı-Kiracı ve tarım işçiler . . . .. . . . . . 181 Köyde Kirada Oturan Aileler .. . . .. . . . 1 82 Alikan Aşireti'nde Gelir-Gider Grupları .......................... ..... ........ 237 Alikan Aşireti'nde Gelir Dağılımı ve Sınıflar . .. . . . . . . 237 Türkiye'de Doğu-Batı Dengesizliğini Gösteren Çeşitli Göstergeler . . . ... . .. .... .. . . . . 445 Esas Geçim Kaynakları ve Bir Çiftçi Ailesine Düşün Ortalama Birimler . .... . . . . . . . . . . . . . ..... . . . 505 ......
..
... . . . . . . ..... . . . . . .
...............
. .
.....
....... ............. ...........
..... ... . . . . . . . .
............. ........
............
................
....
.
. . ..
..
.
..... .......
...
......
..
.......
....
..
.
............ . . . . . . . . . . . . . . . . .. .........................
. .. . . . . . . . . . ...
.....
......... .
.....
....... ...
. ..............
..............
....
....
23. 24. 25. 26. 25/1 .
. .....
.....
...
. ..........
.
.....
.
..
..
.
..
.
...
.
.....
.
..
..
..
........
.....
.
..
.
..
2611 .
...
........
..
. .......
...
..
..
..
.....
..
....
.
.....
...
.
....
.
......
.............
...........
....
..
......
.
...
.
..........
. . . . . . . . .. . .
........
705
27. Mer'anın Karakteri Aile Başına Düşen Ortalama Mer'a B irimleri 28. Seçimlere Katılma Oran ı . 29. Radyo, Kürtçe Konuşma Ve Okuyup Yazma Bilip Bilmememe Durumu . 30. Bölge Yatılı i lk Okulları nın Kuruldukları Yerler 3 1 . Herhangi Bir, Yerde Bölğe Yatılı i lkok�l unun Olup Olmamasıyla O Yerin Nüfusu, Okuyup-Yazma Bilmem e ve Kürtçe Kon u şma Duru m u Arası nd aki i lgi 1 . Bölge Yatılı i lkoku lu Olan Yerler 32. Herhangi Bir Yerde Bölge Yat ı lı i lkokulu Olup Olmamasıyla O Yerin Nüfusu, Okuma-Yazma bilmeme ve Kürtçe Konuşma Duru m u Arası ndaki i lgi ll. Bölge Yatılı i lkokulu Olmayan Yerler
. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ................. ................. ........... . . . . . . . .
. . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . .
. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... .....
...... ... ....... .......... ...................
......................................
506 515 51 6 549
550
551
ŞEKiLLER 1 . · El Tezgahlarından Atö lyelere Geçiş : . ..... 257 i 2. Ekonom i Politik Açısından Türkiye'nin D ış lişkileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 446 . . ..... .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
706
KİŞİ ADLARI DiZİNİ
ABADAN Nermin 452, 534, 593 ABDAL Han 1 21 , 1 25 ABD Ü LKERiM Kasım 496 ABD ÜRAAHMAN Arif 497 ABOÜSSELAM Arif 496, 497, 499 ABii<OGLU ibrahim 462 ABDÜ LKADiR Efendi 379, 390 ABDÜ LKADIR Geylani 334 AHMET Faik 582 AHMET Vefik Paşa 531 AHMET Aufai 334 AHMET Yasevi 441 A�AoGLU Ahmet 374 AKBABA Mehmet 575 AKBAY Muvaffak 593 AKBAŞ lsmail 1 37 AKKUŞ Ali 575 AKKUŞ Kerem 575 AKSOY Muammer 471 , 593 AKSOY Suat 1 4 1 , 1 44 AKSÖZ ibrahim 51 , 502 AKTOPAAK Hacı Topa 462 AKYOL Mete 526 ALACAKAPTAN U� ur 593 ALSAN Zeki Mesut 593 ALTAN Çetin 534, 538, 540, 627
AMMAŞ 592 ANTER Musa 1 6 1 , 625 ARAS Ahmet 1 1 , 1 40, 1 43, 1 44, 289, 290, 337, 432, 51 4, 535, 627 ARAS Ali 1 44 ARDOS M. 38, 547 AREN Sadun 566 ARFA Hasan 626 ARI Oğuz 270 ARIKAN Fikret 61 1 ASAL Talat 609, 61 1 ASLAN Mehmet Ali 627, 628 ATAÖV Türkkaya 499 ATAY Falih Rıfkı 533 ATSIZ 604 AVCIOG LU Doğan 36, 42, 97, 1 48, 534, 539, 591 AYDEMiR Şevket Süreyya 4 1 3 AYBAR Mehmet Ali 1 1 5, 208, 535, 573, 574, 607, 608, 61 9, 620, 639 AYDAA Kemal 570 AYDIN Osman 548 BABA lshak 309, 3 1 4 BAD ILLI Kemal 477, 625, 633, 634, 638 707
BALTA Tahsin Bekir 593 BARIŞ Neme 248 BARKAN Ö mer Lütfü 47, 1 1 4, 1 31 , 1 32, 236, 486 BARTH Frederick 1 29 BARZANi Molla Mustafa 490, 491 , 495, 496, 499, 501 , 624 BAŞKAN Wilson 386 BAYAR Zeki 462 BAYUR Yusuf Hikmet 374, 392 BEDiRHAN Paşa 408 BEKATA H ıfz ı Oğuz 635 BELLi Mihri 42, 1 30, 439, 534, 539, 540, 593 SENEKAY Yahya 331 , 336 SERKES Niyazi 49, 97, 98, 347 SERTOLD Spuler 1 1 O BEYKÖ YLÜ Ali 576 BEYSANoG LU Şevket 1 29, 1 50 B I LBAŞAR Kemal 429 B i LGE Necip 469, 593 BILGE Sırrı Dadaş 454, 582 BiLGE Suat 593 B I NGÖ L Kemal Fevzi 6 1 0 B I RSEL Camii 392, 395, 440, 542, 543 BORAN Behice 36, 41 , 96, 1 3 1 , 1 32, 1 52, 1 89, 207, 535, 607, 626 BORATAV Korkut 44, 45, 46, 59, 2 1 5, 523, 535 BORATAV Pertav Naili 3 1 6 BOZARSLAN Mehmet Emin 204, 325, 326, 327, 330, 708
41 2, 535, 536, 546, 582 , ' 583 BREU I L Abbe M. 1 0 7 BUCAK Ali Abi k 462 . BUCAK Beki� 462 BUCAK Faik 450, 462 BUCAK Hacı Ali 462 BUCAK Hasan Abik 462 BUCAK lsmail Hakkı 462 BUCAK Mehmet Cemal 462 BUCAK Mithat 462 SURKAY Kemal 26, 324, 628 CELAL Talabani 496 CEM lsmail 32, 97, 535, 564, 595 I CEM L Çeto Bey 375 CEYHU N Demirtaş 298, 3 1 3, 347 CHESNEAUX Jean 1 27 CiLLOV Halük 67 .
ÇA(3A Esat 471 ÇAKIR Sema 248 ÇAVDAR Tevfik 1 29 ÇEÇEN Reşit 462 ÇERKES Etem 285 ÇETI NER Yılmaz 592 ÇUBUKÇU lbrahim Agah 300, 348 DAL Mehmet 462
DANIŞMAN Zuhuri 1 62, 530
DAMAT FeritPaşa 390 DARKOT Sesim 41 8, 440, 442 DA VER Bülent 3 1 7, 593, 637 DEDDEPACH Marguerite 1 07 DE Gaulle 584 DENKER Bedriye 73 DERBIL Süheyp 593 DICLELI Ali 628 DIVITCIOGLU Sencer 97, 1 47, 1 48 DOBB Maurice 44 DOG AN Avni 620, 622 EAGLETON William 432 EBU Hanife 301 , 308 ECEV iT Bülent 42, 208, 535, 609 EFHEM Abdurrahman 623, 624 Ahmedi Hani 1 1 3, 536, 545, 546, 582 E K I NC I Abdülkadir 462 E KI NC I Tarık Ziya 497, 499, 501 , 607, 6 1 7, 628 E LIÇ IN Emin Türk 439 EMIR Faysal 404 ENSARIOGLU Abdürrezzak 462 ENSAR IOG LU Sait 462 ERBAKAN Necmettin 207, 437 ER DE M N ecat 36 ERDEM Bahattin 462 ERDOG DU Seyhan 1 30 ERDOST Muzaffer 59, 96, 99, 1 1 7, 1 47, 1 48, 393, 477;
489, 494, 534, 539, 643 EREM Faruk 593 ERG i NAY Akif 593 ERIM Nihat 593 ERÖZ Mehmet 41 8 ERTAŞ Ebubekir 462 ERTAŞ Mahmut 462 ERYILMAZ Bahattin 587, 588 ESEN Bülent Nuri 593 ESMER Ahmet Şükrü 593 EVLIYA Çelebi 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 22, 1 23, 1 25, 1 26, 1 27, 1 28, 235, 236, 654 FENSKE Le J. 502 FlRAT Faruk Fuat 463 FlRAT Gıyasettin 463 FlRAT Halil 463 FlRAT Mehmet Emin 463 FlRAT Mehmet Fuat 462 FlRAT Ömer 463 FlRAT Şerif 3 1 8, 470 FlRAT Şeyh Ahmet 462 FlRAT Şeyh Ali 462 FlRAT Şeyh G ıyasettin 462 FlRAT Şeyh Selahattin 462 FIRATLJ Halil Vedat 3 1 6 FIŞEK Hicri 593 F iŞEK Kurthan 97, 1 32 GAZEZOG LU Kemalettin 248 GAZNEL I Mahmut 1 08 GED I KOG LU Kenan 339 709
GEÇiT isa 645 GIRITLi lsmet 471 , 472 GOLOG LU Mahmut 380, 381 GÖKALP Ziya 62, 63, 65, 71 , 1 50, 1 66, 231 , 477, 483, 488, 5 1 4, 532, 536, 637, 638, 646 GÖKBILGiN Tayyip 387 GÖKTÜRK Cavit 1 58 GÖLPINARLI Abdülbaki 299, 304, 306, 307, 308, 327, 328, 329, 335, 336, Ş40 GÖZÜ BÜYÜK Şeref 553 GRAS 49 GÜMÜŞPALA Rag ıp 455 GÜNDÜZ Hikmet 593 GÜRBÜZTÜRK Doğan 248 GÜZELDERE Seyfi 348 GÜRBÜZTÜRK Şahin 249 GÜRSAL Jale 593 GÜRSEL Cemal 464, 469, 470, 472
IBŞiR Paşa 1 22 IDRIS-i Bitlisi 1 1 5, 3 1 4 ILERI H üseyin 463 IG DEMiR U luğ 382 IMAM Cafer Sadık 304 IMAM idris Şafii 302 IMAM Hanbel 303 IMAM-ı Malik 302 iNALCIK Halil 1 1 6 iNAN Afet 443, 444 iNAN Zeynel Abidin 1 6 1 , 463 INÖNÜ lsmet 394, 397, 398, 402, 403, 404, 405, 407, 408, 624 iPEKÇI Abdi 472, 595, 596 IŞMEN Fatma H ikmet 566
HACI BEKTAŞ Veli 335 HACI Mustafa Bey 375 HAMDULLAH Suphi 442 HANCAR Frans 1 07 HASAN El Bekr 497 HATiPOG LU Şevket Raşit 450 HELLiNG Barbara and George 517 HIZIR Paşa 31 5 HALIFE Ali 301 HALiFE Ebubekir 301
KAFESOG LU lbrah im 1 1 o KALELI Nazif 1 37, 254 KANSU Mazhar Müfit 388 KANUNI Sultan Süleyman 3 1 5 KAPANI Münci 589, 590, 593 KARABEK)R Kazım 376, 377, 382, 383, 384, 385 KARACAN Ali Naci 624 KARADENIZ Şeyh Mehmet E m in 463 KARAKUŞ Abdülbaki 463
710
HALiFE Osman 30 1 HALiFE Ömer 301 IŞIK Abdülbari 576 IŞIK Mustafa 463
·
KARAHAN Ali 628 KARAL Enver Ziya 373 KARAOSMANOG LU Yakup Kadri 457 KARAOSMANOOLU Fevzi Lütfü 604 KARTAL Abdülbaki 463 KARTAL Bala 463 KARTAL Harnit 463 KARTAL Kinyas 463 KAYALAR Mehmet 463 KELEŞ Ruşen 5 1 KESKi N Feyzullah 463 KESKINOG LU Osman 301 , 302, 303, 5 1 4, 530 KILINÇ Doğan 320 KIRA V Mübeccel 41 , 44, 1 06, 1 53, 1 57, 453, 534 KIRMIZITOPRAK Sait 622, 624 KIRZIOG LU Fah rettin 4 1 8, 625 KIŞLALI Ahmet Taner 593 K lVlLC l MLI H ikmet 455, 588 KIZILOG LU Muharrem 464 KONT Zici 1 07 KOP Kadri Kemal 4 1 7, 41 8 KORKMAZ Ali 628 KORKMAZG I L Hasan Hüseyin 1 1 , 6 1 2, 6 1 3, 626 KÖKDEM I R Naci 555 KÖPR Ü L Ü Fuat 47, 625 KRAL Faysal 496 KUBALI H üseyin Nail 205, 206, 471
KUNTER Nurullah 593 KURUDERE Fereki 576 KUTLUAY Yaşar 345, 348 K Ü Ç Ü K Yalçın 595 K Ü Ç Ü KÖMER i dris 97, 288 K Ü FREVi Cemil 463 K Ü FREV i Kasım 603 . K Ü FREVi OG LU Zeki Cemi! 463 K Ü RT Hacı Rüstem 1 1 5 K Ü RT Talip 1 1 5 K Ü TÜ KOG LU Bekir 1 27 LAUGE Oskar 45 LENiN V. 38 LORD Curzon 402, 407 LORD Kınross 444 L ÜTEM ilhan 593 MAHS UNI 351 MARX K. 38 MASUD I 1 08 MEHMET Akif 4 1 2, 4 1 3 MELEK Ahmet Paşa 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 24, 1 25, 1 26 MEND ERES Adnan 450 MERAY Saha L. 593 MEVLANA Celalettin Rumi 334 MEVLANA Halit 478 M IGIRDIÇ Şellefyan 205 Mr. Noel 377, 378, 380, 388, 389 MUHAMMED Ebü Zehra 301 , . 302, 308, 530 711
MUMCU Uğur 594 MUSTAFA Kemal Atatürk 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381 , 382, 383, 384, 385, 386, 389, 390, 41 1 , 41 3, 41 4, 41 6, 41 7, 4 1 8 , 426, 473, 474, 475, 655, 656, 676 NAIMA 1 25, 1 62, 530, 531 NAD I Nadir 534 N IZAM Ü DD i N Sami 1 1 0 NURI Said Paşa 496 OKTAY Nasri 28 1 , 282 ONAR S rdd rk Sam i 471 , 472 ONARAN Adil 636 ONUR Necmi 276 ORAL Cavit 604 ORBAY Rauf 4 1 3 OTYAM Fikret 249, 250, 251 , 252, 253, 320, 342, 601 OlANKAYA Özer 32 ÖKÇÜ N Gü ndüz 1 30 Ö NGÖ REN FERIT 626 ÖZBAY Mehmet Emin 281 ÖZEK Çetin 346, 349, 350, 593 ÖZG Ü DEN Doğan 455 ÖZTEP Özer 272 ÖZTOP Suphi 248 ÖZTÜ RK Abdullah 463 ÖZTÜ RK Ferzende 463
712
ÖZTÜ R K Kazım 469, 470, 471 , 644 ÖZTÜ R K Kür� i u 463 ÖZTÜ RK Osman 463 ÖZTÜ R K Yılmaz 1 1 PAYASLIOG LU Arif 593 PEKER Şamil 463 PERINÇE K Doğu 593 PIR Sultan Abdal 3 1 5, 3 1 6, 3 1 7 PITIARD Eugene 1 07 POLAT Abdülkadir 628 POL IAK A.N. 46, 47, 1 93 POLITZER Georges 547 . RAMANLI Sait 463 REISOG LU Safa 593 R lZA Nur 477 SAI D-i N ursi 342, 343, 346, 347, 348, 459 SATlR Kemal 608 SAVCI Bahri 471 , 534, 593 SAZAK Emin 450 SELÇUK llhan 533, 534, 588, 626, 649 SELEK Sabahattin 379, 380, 387 SENCER M uzaffer 97, 200, 297 SENCER Oya 1 1 4, 1 29 SEPTIOG LU Kudbettin 463 SERTEL Sabiha 1 32, 333, 439 SERTEL Zekeriya 1 32
SERTEL Yıldız 640 S EVGE N Nazmi 495, 496 SEVIM Ali 1 1 O
ŞEYH Ahmet Barzani 495 ŞEYH Elye Paloe 660 ŞEYH Emine Şırvane 660
SEYYIT Tahae Nerye 660
ŞEYH Mahmut (Berzenci) 375 ŞEYH Muhammedi Kufrae 660 ŞEYH Qas ıme Cızir 660 ŞEYH Reşit (Irak) 49 1 , 495, 496 ŞEYH Sait 338, 426, 43 1 , 432, 453, 455, 474, 536, 578, 66 1 ŞEYH Selahattin (lnan) 1 6 1 , 436 ŞEYH Seyda 339, 340 ŞEYH Ubeydullah Nehri.409 ŞIH HASENANLI Doğan Kılıç 432, 623
SOYSAL Aydın 570 SOYSAL ilhami 5 1 7, 534 SOYSAL Mümtaz 48, 200, 534, 593, 64 1 SÖNMEZ Mecit 230 . SÖZLE R Abdülbari 575 SÖZLER Feyzullah 575 STALIN 1 67, 1 68 , 636 SULTAN Abdülhamit 1 1 6, 35 1 , 371 , 473, 655 . SULTAN Evhadu llah 1 23 SULTAN Murad Han 1 2 1 , 235, 486 SULTAN Sancar 1 08 SUMER Faruk 1 09, 1 1 O, 1 61 SWEEiY Paul 44, 1 27 ŞAH Hatayi 3 1 5 ŞAH lsmail 309, 3 1 2, 3 1 3, 3 1 5 , 323 ŞAH·Turna 3 1 7, 35 1 ŞAKiR Ziya 303, 334 ŞEREFHAN 1 1 2, 1 6 1 ŞEREFHANoGLU Ziya 1 61 ŞERIF Muvaffak 45 ŞERIF Paşa 390
ŞEVKI Mehmet Ali 1 oo
ŞEYH Abdülbaki Efendi 375 ŞEYH Adi 5 1 3
TAHI R Kemal 1 30, 1 64, 2 1 8, 285, 33 1 , 333, 429 TALAS Cahil 534, 593 TANKUT Hasan Reşit 1 1 6 TANÖR Bülent 593, 641 TAŞTAN ismail 576 TEKiN DAG Şehabettin 1 1 5, 31 1 , 3 1 3 TEZIÇ Erdoğan 593 TiLKi Selim 281 TiMU R Taner 200, 376 TOGAN Zeki Velid i 348 TOPLU Abdülhadi 644 TOSUN Fahrettin 502 TUNAKAN Süleyman Hilmi 349 TUNALI Hilmi 372 713
TUNAYA Tarık Zafer 386, 4 1 2, 471 , 472, 644 TUNÇ Sevim 593 TUNÇB i LEK Necdet 67, 69 TURAN I Iter 428, 597 TURAN Şerafetlin 1 1 9, 1 20 TURANLI Zeynel 463 TURGUT Hulusi 491 , 495, 643 TÜ MTÜ RK ismet 605, 628 TÜ RKEŞ Alpaslan 609 TÜIENG I L Cavit Orhan 270, 534 UG URLUCAN Hasan 1 1 , 477 ULAY Sıtkı 464 ULUSELEN Erol 382, 388, 389, 390, 5 1 1 UNAT !lhan 593 UNAT Reşit Faik 386 UYSAL Hayretlin 624 UZU NÇARŞ ILI ismail Hakkı 1 1 4, 1 1 5, 3 1 0, 3 1.4 Ü LKEN Hilmi Ziya 46, 1 93 Ü ÇOK Coşkun 593 Ü LMAN Halük 471 , 626 Ü NAL Burhan Cahit 602 VALLAi S Henri 1 07 VEL I DEDEOG LU H ıfzı Veldet 585, 586, 587, 588, 589 VOLTAI RE 242 YAG IZER Cafer 463 714
YAKUT Derviş 463 YALÇIN Mecit 349, 463 YALÇIN Şiar 535 Y ALMAN Nur 258 YASA lbrahim 6 1 , 94, 1 44, 534, 601 , 61 9 YAŞAR Kemal 285, 286, 420, 422, 423, 424 YAVUZ Edip 41 8 YAVUZ Fehmi 5 1 , 20 1 , 222, 298, 434, 435, 534, 555 YAVUZ S u ltan S elim 47, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 7 ' 31 1 , 3 1 4, 31 5, 321 YEZDAN Şerif 409 YEZI D bin Muaviye 305 YILDIRIM Abdulkadir 628 YILD IRIM Kaz ı m 463 YILDIRIM Süleyman 463 YILDIZ Ş. 566 YUSUF Han 1 21 , 1 25 YÜCE Turhan Tufan 502 ZI NCIROG LU G afur 249
KA V RAMLAR DiZİNİ
Adalet Partisi 558 aQaların sürgünü 1 5 1 , 432 aQa köyleri 93 aQanın odası 1 97, 452 AQrı ayaklanması 434 ahali köyleri 93 Ahilik 331 aile köyü 92 Ak Koyunlular 1 09 Alevi-Sünni çatışması 298, 307, 320 Aleviler 58, 21 2, 5 1 7 Anayasa Komisyon u 47 1 Ankara'daki Kürt temsilciler 408 Arap milliyetçiliQi 500 Arazi Kanunnamesi ( 1 858) 1 29 Asya Ü retim Biçimi 99 Aşar 1 30 Atatürk milliyetçiliği 471 , 581 Atatürk Ü niversitesi 21 1 , 2 1 3, 2 1 4, 2 1 8, 2 1 9, 223 Baban ailesi 1 29 , Bağımsız Kürdistan 390, 391 Saradost Aşireti 490 Barış Dünyası 622 Barzan Aşireti 492
Barzani ı Olayı 622 Batılı egemen sın ıflar 437 Batılı laşma 1 5 1 Bardel ailesi 1 90 "Biz"lik duyg usu 1 65, 266, 381 , 508 bölgeeilik 538, 540, 626 Bölge Yatılı i lkokulları 542, 547, 556 bölgeler arası dengesizlikler 1 1, . 36, 1 87, 1 89, 436, 445, 526 böl ve yönet 390 büyücülük 332 Cami�ül Ezher 346 Caferi Mezhebi 35 1 Gelali isyanları 47 Cumhuriyet Halk Partisi 205, 207, 208, 460, 608, 609, 621 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 450 çerçi 228, 233, 235, 521 , 522 Çerkesler 372, 473, 586 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 450 715
.ç oban l ık 229, 235 dedelik 330, 331 Demokrat Parti 450, 460 Devrimci Doğu Kültür Ocakları 557, 559 , 560, 563, 6 1 7, 61 8, 676 Devrim stratejisi 97 Deyr zaferan 5 1 3 dış aktüel etkiler 491 dinci ideoloji 375, 376, 676 Diyarbakır atabeyleri 1 DB Doğu ve Güneydoğu Yüksek Tahsil Talebe Cem iyeti 606, 609 Doğu Islam feodalilesi 46 Doğu Isyanları 408, 4 1 1 , 425, 430, 449, 474 Doğu Mitingleri 37, 47, 1 85, 291 , 438, 525, 578, 601 , 607, 61 1 Do{! ulu egemen sınıflar 33, 55, 56, 57, 1 30, 1 86, 1 87, 430, 436, 437, 63 1 Do{lu sorunu 1 2, 3 1 , 32, 34, 37, 38, 1 83, 1 85, 1 86, 51 8, 578, 588, 6 1 8, 620, 622, 623, 625, 626, 628, 634, 639, 653, 675, 676, 677, 678 Ege Ü niversitesi 2 1 5 ellibeş ağalar 435, 453, 468 el tezgahları 255 emeğin özgürleşmesi 45, 543 716
emekçinin okumuşu 1 1 , 6 1 2, 61 3 emperyalizm 630, 63 1 , 652 Ermeniler 3 1 6, 383, 5 1 4, 586 Ermeni milliyetçiliği 473 Erzurum Kongresi 375, 474 eşkıyalık 1 55, 28 1 etnik farkl ılaşmalar 36, 5 1 7 etnik sorun 1 83, 644 Eyyubiler Hükü meti 1 08 "fakir" 5 1 2 feodal bey-köylü ilişkisi 53, 77, 1 45, 1 53 feodal egemen sınıf 1 49, 1 86, 1 9 1 , 448 feodalizmin tarihi 38, 44 feodal üretim biçiminin aşamaları emek-rani 45, 46, 1 44, . 1 45, 1 46, 263, 520, ürün-ranı 45, 46, 1 44, 1 45, 1 46, 263, 520 para-rant 45, 46, 1 44, 1 45, 1 46, 263, 520 feodal yapı insan-toprak i lişkisi 32, 39, 47, 90 toprak-din ilişkisi 32, 39, 1 88, 371 aşiret-din-politika 32, 39, 47 yıkılması 49, 55 feodal toplumda milliyetçilik 1 65
feodal toplumun bilim adamı 1 61 Fikir Kulüpleri Federasyonu 223
ilkel komünal topl u m 236 lltizam usulü 1 50 Ingiliz Temsilci Heyeti 396, 398,
geçiş halindeki toplumlar 224
399
göçebe aşiretler 6 1 , 65, 66, 71
Ingiliz emperyaliz m i 473
göçebe hayvancılık 54
insan hakları 547, 554, 592
göçebe feodalizmi 1 09 Güç organları 97, 98
ingiliz Yüksek Komiserli(Ji 387 "lskan" 463
Güneş-Dil Teorisi 41 5
Iskcin Kanunu 434
Güney Kürdistan 406
Islam Birliği 373, 380
hakim ulus 4 1 6, 41 8 , 427, 428,
Işletme biçimleri
429
halk mahkemeleri 331 Halife 381
islamcılık 473 ortakçı lık 1 38, 1 40 , 1 56, kiracılık 1 38, 1 39, 1 45, 1 56
Hamidiye Alayları 1 28, 31 6, 3 1 9,
yarıcı lık 1 4 1
Hanedan aileler 1 6 1
cariysk 1 40, 1 43
Heyet-i Temsiliye 378
maraba 1 40 , 1 43
37 1 , 372, 449, 473, 655
icare 1 40, 1 42
Hilafet ve Saltanat 205, 299, 41 1 , 4 12, 41 3 , 41 5, 426,
Ittihat ve Terakki F ı rkası 372, 373
Hukuka ba� lı devlet 248
kaçakçılık 270, 281
475
Hizbit-ül Tahrir 204, 341 Hizmet grupları 1'54 horlanma 577, 669 Irak Kürt Halk Hareketi 490, 500 Irak solu 497, 500
Kaçakçı pazarları 74 Kahya 1 53 Kan davası 1 55 Kanlı Pazar 206 Karadeniz Teknik Üniversitesi 215
Karahan lı lar 1 08 Ikinci Meşrutiyet 372
Karakoyunlular 1 0 9
ilericilik, ·gericilik 1 99, 203, 207, . 208
Karma Köyler 93 Karmuç 245
717
Karşı devrim 440 kast sistemi 5 1 3 Kemalist Kadro 439 kendine yeter üretim 1 48 Kerim devlet 99 Kerkük Sancağı 395 Kızı lbaş 304, 3 1 0, 3 1 3, 532, - isyanları 3 1 4
635
Kirvelik 5 1 4 Kollektif Kiralama 235 Komando harekatı 556, 577, 591 Komando zulmü 575 Komünizmle Mücadele Derneğ i 21 1 , 217
Kondurma siyaseti 429 Kooperatifçilik 256 Köylerin m ülkiyeti 92 ağa köyleri 93, 1 48 ahali köyleri 93, 1 84 sülale köyleri 93 karma köyler 93 aile köyü 92 şahıs köyü 92 Köy-altı yerleşme biçimleri 67, 75 kom 67 oba 67 dam 67 divan 68 çiftlik 69 ·
ağ ıl 69 yayla 67, 68, 69 mezra 67, 68, 69, 70 köyün köy ile evlenmesi 55, 1 90 718
köyün modernleşmesi 4 1 Kur'an Kursları 2 1 7 Ku rmançlar 479, 480 Kuvva-i Milliye 377 Kürt aşiret düzeni 425 Kürt beylikleri 1 07, 1 09, 1 1 3 Kürtçe Alfabe 583 Kürtçülük 543, 583, 584, 634, Kürt folkloru 529 - tarihi 529 Kürt hükümetleri 1 1 7 - Sancakları 1 1 7, 1 20 Kürt m illiyetçiliği 1 84, 432, 524 Kürt realitesi 623 Kürt soyu 401 Kürt Teali Gerniyeti 386, 387 Kürt Teavün Gerniyeti 386 laiklik 200 Lales 5 1 3 Laz-lar 532, 586 Lozan Barış Konferansı 395, 439, 440, 474
Mahabat Kürt Cumhuriyeti 432 Malazgirt Savaşı 1 09 Mecburi iskan Kanu n u 459, 460, 462
Mecburi iskan Tasarısı 457, 459, 465
Mem-ü Zin 581 , 583 Merkezi Kürdistan 1 08
mera kültürü 502 merkezi otorite 33, 57, 75, 20 1 , Osmanl ı - si 99, 1 20, 31 0 iran - si 1 07 Cumhuriyet - si 332, 420, 427, 430, 438, 449 Meıopotamya 389 Milletler Cemiyeti 391 , 392 Milli Birlik Komitesi 454, 457, 462 Milli Birlik Komitesi Hükümeti 435 milli bütünleşme 590, 597, Milli Demokratik Devrim 541 milli devlet 49, 50, 471 milli duygular 425 Milli lnkılap Hükümeti 458 Milli Nizam Partisi 207 "Mirekler" 539 muası rlaşmak 473 Mushafe Aeş 5 1 2 Musul Sanca�ı 395 Musul vilayeti 395 Müslüman Kardeşler 204 "Müslüman Türkiye" 223 mütegallibe 1 61 , 462 Nakşibendi Tarikatı 336, 337, 431 Nebraska Ü niversitesi 2 1 9 Nurculuk 342, 347 nüfus-toprak-insan ilişkileri 6 0, 90
Ortaçağ Avrupa'sında kentler 1 92 Ortadoğu Devrimci Çemberi 630 Ortadoğu Teknik Üniversitesi 2 1 8, 2 1 9 ortan ın solu 207 Osmanlı toprak reji'mi 1 1 3, 1 31 - devlet sancakları 1 1 7 - devlet d üzeni 1 3 1 Osmanlı feodalilesi 46 Kürt - 1 1 0, 1 1 5, 1 44 Osmanlılık 372, 373 Osmanlı ulusu 372 öğ renci eylemleri 31 Ötükan 604 özgür emek 267 patron-işçi ilişkisi 53, 1 45 pazar için üretim 45 prekapitalist ilişk i ler 97 Roma I mparatorluğu'nun yıkıl ması 1 72 Ruhani feodalile 353 Seleriler 1 1 o Sahib-i arz 1 31 sarı ü niversite 2 1 7 Sebilürresad 4 1 2 Selçuklular 1 1 O Sened-i ittifak 1 32 Servaj 1 3 1
Sevr Ant i aşması 390, 391 , 474 s ı n ıf bilinci 1 57 sın ıfsal sorun 1 1 , 542, 64 1 Sivas Kongresi 375, 377, 474 siyasi bölge 41 siyasi otoritenin toplanmas ı 93 soy-sop anlayışı 508, 509 sömürgeci devlet 50 Sufiler 299, 327 s ü lale köyleri 93 Süleymancılar 349 Süleymaniye Sancağı 395 "Sürgün" 463 - Politikası 6 1 2 Süryaniler 5 1 2 şah ıs köyü 92 Şerefname 508 Şeresiyar 449 Şeyh Sait Ayaklahması'n ın niteli ği 20 1 Şii ayaklanması 1 26 tabu 31 tampon fonksiyon 1 52, 270, 452 tarım işçisi 1 4 7 tarım toplumu 60, 1 00, 297 tarım ın makinalaşması 41 , 1 52, 1 71 ' 251 258 ' Tarikat yapısı 328 tasavvuf ruhu 326 tefecilik 1 35 "Tehcir" 463 720
tek parti d öne m i 476
Terekeme 244 Ticanilik 354 toplaina ve dağıtma fonksiyonla r.ı 2 1 1 toplumsal bütünleşme 5 1 7 toprağ ın toprak ile evlenmesi 55, 1 90 'torunlar" 539 Türk ayd ınları 468, 534, 588, 59 1 , 594 Türkçü lük 473 Türk-islam feodalizm i 47 Türkleşiirmek 554 "Türkiye halkları" 560, 585 Türkiye Işçi Partisi 207, 21 1 , . 212, 566, 569, 606, 607, 6 1 3, 634, 677 Türkiye Milli Talebe Federasyo nu 61 0 Türk milliyetçiliği 269, 41 4, 415, 428, 436, 469, 471 , 538, 554 Türk Ocakları 442 Türk temsilci heyeti 400, 402, 403, 406 Türkiye iktisat Kongresi 1 30 ·
u lusal sorun 1 83 ulusçuluk (milliyetçilik) 49, 587 ulusların doğ u şu 50 uluslaşma 55, 57, 636 Üçüncü Dünya Ülkeleri 508 üfürükçülük 332
Üniversite Asistanları Sendikası 577 üretim biçimi 43, 45, 48, 5 1 Osmanlı - 98, 106 Asya - 98, 1 06, 1 28, 1 47 feodal - 99, 1 30, 1 33, 1 73, 288 vakıf 335 Vakıflar Müdürlüğü 249 vatan 372 yarı göçebelik 224 Yazidiler 5 1 2, 5 1 3 yol kesti parası 235 yurtluk, ocaklık 1 1 4, 1 1 7, 1 29, 196 lazalar 478 Zeamet 1 31 Zama 227
iÇiNDEKiLER . . . . . . . . . .. .. . . . . . . .. . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .
11
. . . . . .. . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . .
12
BiRINCi BAS KlYA ÖNSÖZ
.......
iKiNCi BASKlYA ÖNSÖZ . .
. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... .....
.
.
ü Ç ÜNCÜ BASKIYA ÖN SÖZ BiLiM YÖNTEMi'NE ÖNSÖZ
. . . . . . . c• • • . . . • . • . • • . • . • • • • • • . • • • • • • • . • • . • • • . • • . . • • . . . •
.
. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .
DOGU ANADOLU'NUN DÜZEN;NiN
BAŞINA GELENLER
. . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . · · ·: · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
14 17 19
GiRiŞ ANA SORUN N EDIR?
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
29
BÔLÜ M I KAVRAMLAR-TEORiK ÇERÇEVE ve VARSAYlMLAR
.............
43
.......
43
. . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
44
1 . TOPLUM YAPILARININ TARI HSEL EVRIMI
. . ............
ll . FEODAL TOPLUM YAPISI ve F EODALilMIN
KAPITALIZME EVRIMI
. . . . . . ...
l l l . Ü R ETIM BIÇ i M I ve SiYASI K U R U M LAR ARASINDA ILIŞKI
............ . . . . . . .........
IV. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI
.. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
49
................
50
. . . . . . .......................
V. ARAŞTIRMANIN VARSAYlMLARI . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 BÖLÜM l l NÜFUS-TOPRAK ve INSAN iLiŞKiLERI 1. NÜFUS ve YERLEŞME
..
A. GENEL OLARAK . .
60
. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
60
. . . . . . .. . . . .... . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .
60
. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . .� . . . . . . . . . . . . . . .. . . .
60
. . . . .
B. TARIM TOPL UMU . 722
.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
....
.......
1.
Alt-Gruplar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61 a) Göçebe Aşiretler - . . 61 · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· ·
;
.
b) Köy-Altı Yerleşme Biçimleri : Yayla, Mezraa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 c) Köyler
. .
2.
.. . . . .......
.
.
..
.
.
. . . . . . . . .
. . . .
..
. . . . . . . .
....
. . . 70 .
. .
Kasaba ve Şehi rl er . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72
C. NÜFUS ARTIŞI
. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . .. .
l l . iNSAN ve TOPRAK i LiŞKiLERi
.
...........
.
.....
.
.. . ..
.
. . . . ..
A. TOPRAGI OLUP OLMADIGINA GÖRE ÇiFTÇi AiL EL ERi .
. . . .
.
. . . .
.
. . ..
. . . . . . . . . . . . .
. .
.
.
....
. . . . .
..
..........
. .
. ..
. .
. . . .
75 90 90
B. TOPRAGA SAHiP OLAN A ILEL ERiN KONTROL ETTiKLERi TOPRAK MiKTARLARI. . . 9 1 .
C. KÖ YL ERiN MÜL KiYETi
. . .
.
..........
. . . . . .
E. TARiHSEL GELiŞiM
1 . Osmanlı i mparatorluğu . . . . . . .
. . .
. . . . .
. . . . .. . . . .
.
.
.
...
.
92
.
........
95
:· :.
. . . . . . . .
96
..
. . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . .
. .
.....
....
· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· · · · ·· · · · · · · · ·
2 . Doğu Anadolu
. . .
. .
.
ve
D . KÖYL ERDE A RAZiSi OLUP KENT KASABA DA OTURAN A ILELER
.... .....
. .
..
.
......
.........
.
. . . . . .
.
. . . .
96
. . . . . . . . 1 06 .
. .
.
.
a) Do(}u Anadolu Halkı Hakkında Bilgi . 1 06 ..
. .
b) Osmanlı lmparatorlu(}u Döneminde Doğu Anadolu . . .
. . . .
.
. . .
.
...
.
. . .. . . .
.
. . .
.
. . .. . . . . .
.1 13
c) Osmanlı Imparatorluğu Döneminde Kürt Hükümetleri ve Sancakları
. . .
.
. . . . . . .
117
........
1 25
3 . Osmanlı i mparatorluğu Döneminde
Doğu Anadolu Feodal Yapıdadır . . . . . . .
4.
.
.
Tanzimat Döneminde Doğu Anadolu . . .
lll. FEODAL TOPLUM YAPIS I N I N ANALIZI . .
. . . . .
..
.
...
.....
. 1 28 .
. .. . . . . . . . . . .
1 33
A. ÖKÜZ, KARASASAN ve KAGNJNJN BELIRLEDIGi TEKNOLOJIK DÜZEY. . 1. Ü retim Araçları
. .
.
...
.
. . .
....
..
.
....
.. . . . . . . .
. . . . . .. . . ..
. .
2. Ulaştırma ve Haberleşme Araçları
.
. . . 1 33
........
. . . . . .
.
. .
. .
. . . 1 33
....
.
.
.. . .
1 34
3. Kredi Usulleri, Tefecilik . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 1 35
723
4.
Işletme Biçimleri , Kiracılık, Ortakçılık . ..
....
.
....
.
.
...
.
.... .......
....
..
..
...
. . . . . . 1 38
....
. .
.
a) Arazinin Doğrudan Doğruya Mülk Sahibi Tarafından işletilmesi . . . . . ...
.
. .
....
1 39
b) Kira i le Işletme . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 39 c) Ortakçılıkl� işletme 5.
. ....
.
....
.
.......
. . . . . . . . . . 1 40 .
.
Işletme Biçimlerinin Feodal Karakteri . . . . .
....
1 44
B. DOGU ANADOLU FEODALIZMINDE SOSYAL SINIFLAR . . . . ...
1.
. .
......
. .. . .
..
.
. .. . .
. . . .
.. . . .
..
. . . . ..
. . 1 49 .
Feodal Egemen Sınıf: Ağa, Şeyh, Seyit ve Aşiret Reisleri . . . . . . . .
2. A�anın Çevresi
.
. . . . .
.
.
..
... ....
.
.... ...
.
. .... . ..
.
. . . . . ..
. . . . . . . .
. . .. . .
.
.
.
.
a) Kahyalar ve Hizmet Grupları .
........
b) Emniyet Unsuru . . .
. .
. .
.
....
. . . . .. . . .
Köylüler . . . .
.....
4.
Bir A�a . . . . .
.. . . .
5.
Feodal Toplumun Bilim Adamı . . .
.
.
.. .
. . .
.
. . .
. .
. . . . .
..
. .
. .
. . 1 49 .
.
.
.
. ..
...
.
.........
1 53
. 1 54 .
; · · · · · · · · · · · . . . . . . . . . . . . . 1 56
3.
. .
. . .
. . . . . . . 1 53
... ····
.
..........
. ...
. .. .
. .
. .. . . .. .
....
.
. .
.. . . . .
C. DOGU ANADOLU'DA HANEDAN AILELER . .
.
.
.
. .. . .
...
1 58
. .. .
1 61
.
1 61
...
D. ARAŞTIRILMASI GEREKEN TEMEL SORUN . . . 1 65 ..
..
E. FEODAL TOPL UMDA
MILLIYETÇILIK ANLAYlŞI. .. . F. FEODA,L ILIŞKILERDEN KAPITALIST . .. . . . . . . . . . .
..
. . . . . . . . . .
.
.....
. . 1 65 .
IŞLETME ILIŞKILERINE GEÇIŞI ENGELLEYEN ETKENLER
......
.
........
. . . . . . . . . . . . . 1 68 .
. .
. .
.
.
.
IV. NÜFUS ARTIŞI ve TOPRAK MÜLKIYETI I LIŞKILERI. . .
...................
.
....
. . ..
...
. 1 83 .
A. NÜFUS. ARTIŞI ve TEMELDEKi KA VGA YI GIZLEME ÇABALARI .
1 83
. . . . . . . . . . . .....
1 84
. . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .
1 85
. . . . . . . . . . . . . . . ..
.
.. . ..
. .....
. .
.......
.
.
...
.
B. FEODAL/TEDEN DEREBEYLIGE GEÇIŞ SÜRECI
. . . . . . . . ..
.
...... .................
. . . .
C. DOGU MITINGLERININ SINIFSAL DINAMIKLERI 724
ÖZET
. . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1 95
BÖLÜM lll DOGU A NADOLU'DA FARKLI YAPISAL GELIŞMELER 1. ERZURUM ve KAAS'TAK l YAPISAL ZlTLlKLAR
A. ILERICILIK ve GERICiLIK KA VRAMLARI
B. SINIF GERÇEGI ARTIK GIZLENEMEZ
. . .
......
.
.
....
. 1 99
.....
. 1 99
. . . . ... ........
1 99
. . . . . . . . . . . . ......
209
C. ERZURUM'UN TUTUCUL UGU KARS'IN ILERICILIG/ . . .
. . .
.
D. A TA TÜRK ÜNIVERSITESI
....
.
210
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .
213
. . . . . .
....... ....
.
.
. . . . . . .
. . .
.....
l l . GEÇIŞ HALINDEKI B I R TOPLUM GÖÇEBE ALI KAN AŞI RETI.
. . . ......... . . . . . . . . . . ........ ............
. 224 ..
A. AŞIRET YAPISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 224 B. ÜR�TIM ILIŞKILER/
. . . . . . .........
:······· ·························
C. GELIR DAGILIMI ve SINIFLAR
. ..... .........................
232 236
D. TOPL UMSAL DEGIŞMEDE GÖZLENESILECEK BAZI OL UŞUMLAR
.......
.
. . . . . .
.
.... .....
l l l. BITLIS ve TATVAN'DAKI ZlT GELIŞIM
.
237
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
..........
.
...
.
....
.
......
. 243 .
IV. TOPRAK M ÜLKIYET! ÇELIŞKISI NIN KESKINLEŞM ESI : UR FA
247
.................
252
...................... ... ....................
255
"URFA TÜRKÜLERI URFA'N IN KENDISIDIR" V.
.
. . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .
EL TEZGAHLARlN DAN ATÖLYELER E GEÇIŞ: GAZIANTEP, SIIRT
VI. DIYARBAKlR' DA MAKINELEŞM E : FEODAL BEYKÖYLÜ ILIŞKILER INDEN, PATRON-IŞÇI ILIŞKILERINE GEÇIŞ
...........
..
....
.
. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .
A. NÜFUS ARTIŞININ BASKISI .
.
258
....... . . . . . . . . . . . . .. . . . .
258
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .
263
.......
B. FEODAL EGEMEN SINIF/N KAPITALISTLEŞMESI. C.
DIYARBAKlR'lN DOGAL ILERICiLIGI . . .
.
....... ......
. . 268 .
725
V I I . KAÇAKÇI LJGIN TAM PON ROLÜ : KiLI S-NUSAYBIN, DOGUBEYAZIT, POSOF . . .
A. KAÇAKÇILIGIN TAMPON ROL Ü . .
B. KAÇAKÇILIGA KONU OLAN MALLAR
. ..
KAÇAKÇIL/GIN SINIFSAL TEMELL ERI.
C.
D. KOMŞU ÜLKELER
. . . . .
..
...
. . . . . 270 .
.
.
.
. . . . . . 273 ..
.
. .
..
. . . . . . . . . . . . . . . 274
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 277
EKONOMIK BÜTÜNLEŞME ve KÜL TÜREL ETKILEŞME . .
E
. . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 270
. . . . . .
. ..
..
......
.
. . . . . . .
.
. . . . . . . . .
F. IRAN ve SURIYE'DE GEÇERLI
. 279 .
TÜRK LIRASI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 280
VI I I . IÇ BÖLGELEALE SINIR BÖLG ELERI ARASI N DAKI ILIŞKILE;R : KAÇAKÇillK ve EŞKIYALIK OLAYLARININ B ÜTÜNLEŞMESI . . . . . . . : . 281 . .
.
. . . . . . . . . .. .
..
IX. DOGU ANADOLU'DA ÜRETiM GÜÇLER iNiN ve ÜRETIM ILIŞKILER i N iN B UGÜNKÜ D U R U M U
ÖZET
. . . .
. . .
....
. . . .
. . . . . . . . . __
285
. . . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293
BÖLÜM IV DIN
ve
ÜRETIM ILIŞKILERi . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 297 . .
..
.
1 . ALEVI SÜNNI ÇATlŞMASI . . . .
.
.......
. . .. . .
. .
.
. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .
298
A. MEZHEP ve TARIKA TLARIN DOGUŞ NEDENLERi
. . . . . . . . . . . .
B. SÜNNI ve ŞII MEZHEPL ERI
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 299
. . . . . . . . . .
. .
. . . . . . . . . . . . . . . .. . .
1.
Sünniler
2.
Şiiler
3.
Sünni ve Şii Mezheplerinin Dışında
........
4.
, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. .. . . . . . . . . . . . . . 301
. . . .
303
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 305
Ehli Sünnet Mezhepler, Dört Mezhep
.........
306
ALEVI-SÜNNI ÇA TIŞMALARfNIN BAŞLANGlCI . 307 ..
D. DOGU ANADOL U'DAKI ALEVI-SÜNNI ÇA TlŞMALARI ve MERKEZI OTORITE ile 726
. 301
. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Gelişen Yeni Hareketler C.
. .
ILIŞKiLER
...
.
....
..
....
. . . . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 309 .
1 . Anadolu'da Şii Propagandası 2. Yavuz Selim'in Doğu Seferi .
. . ..
..
3. Anadolu'da Kızılbaş i syanları
. . . . .
.
. . . .
. 309
.
. . . . . . . . .
. 310
.
. . . . . .. . . . . .
. . . . . .
. .. . .. ..... . . . .
...
. . . .
314
4 . Hamidiye Alayları . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 3 1 6 5. Bugünkü Durum . . .
ve
E. ALEVILIG/N IGDIR
FARKLI GÖRÜNÜŞÜ .
. . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . .
..
.
....
. . . . . . .
.
. . . .
319
DERSIMDEKI . . . .
.
...
.". . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 320
l l . ŞEYHLIK: BÜYÜK TOPRAK MÜLKIYETi Ni M EŞR ULAŞTlRAN DINSEL KURUM
. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . .
325
A. ŞEYHLIG/N TARIHSEL GEL IŞIMi ve KURUMLAŞMA$/ . . .
.
..
........
1 . Tarikat Yapısı .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . ..
. . . . . .. . .
.
....
. . .
. . . . . . . . . .
.
....
.
. . . . . . .
. . 325
.
............
. . 328
. . .
.
. .
2. Şeyh ve Tekkelerin Gelirleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 329
B. SÜNNI ve ŞII TAR/KA TLAFfl ...
.
. .
. . . . . .
.
.. . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
333
ve
C. DOGU ANADOL U'DA TARIKA TLAR MEDRESELER . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . .
.. .
. . . . . . . . . .........
D. TARIKA TLAR ve EKONOMIK ILIŞKILER .
.
. 336
...
. .
. . . . . . ......
338
...... . . . . . . . . . . .
342
. .
lll. N U RCULUK, SÜLEYMANCILIK
ve ÖTEKI TARIKATLAR A. NURCUL UK
....
. . . . . . . . . . . . . . .
.. . . .
..
... ......
.
.
. . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . .
..
B. NURCUL UK ve MEHDi ANLA Y/Ş/ C. SÜLEYMANCIL /K ve ÖTEKILER
ÖZET
. . . . . .
.
.
. ... .... .
...........
. . . . . . . .
.
.
.
. . . .
.
. 342
. ._. . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . . . ....................
. . .
347
. . 349 . .
; . . . . . . . . . . . . . . . . .350
B6LÜM V AŞIRET V APISI-AGALIK-ŞEYHLIK ve POLITIK ILIŞKILER . . . . . . . . . . . . . . . . . . .'. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 371 1. OSMANLI IMPARATORLUGU'NUN SON
DÖNEMLERIN D EKI SIYASAL AKIMLAR
l l . EMPERYALIST ILIŞKILER
. . . .. . . . .
.
. . . . . .
. . ..
....
....
...
.....
. .. .
.......
. . 372
. . .-. . . . . . . . . . . . . . . 374 . .
...
727
A. KURTULUŞ SA VAŞININ IDEOL OJISI . . . .
B. AŞIRET YAPISININ KARAKTERI . .
C.
.
. 374
. . . . . . . . . . . ..
. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. .
381
AŞIRET YAPISI KARŞlSlNDA MUSTAFA KEMAL 'IN ve EMPERYALIZMIN TUTUMU . 1.
....
..
. 382
....
Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kemal'le Ilişkilerinin anlamı .
......
.
......
. : . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 383
2. Türk ve Kürt Halklarının, Bülün
Halkların kardeşliği . .
................... .....
..
. . . .. .
. 384 .
D. ERMENISTAN ve KÜRDISTAN PLANLA RI . . . . . . . . . . . 385 E. INGILIZ GIZLI BELGELERI .
...
. . . . .
.
..
..
............
..........
l ll . LOZAN KONFERANSI'NDA YAPILAN TARTIŞMALAR IV.
DOGU ISYANLARI
388
. .
393
. . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
408
A. DEVRIN SOSYO-EKONOMIK YAPlSI
........
B. DOGU ISYANLARININ NEDENLERI . . . .
...
.
1 . Hilafetin Kald ırılması ve Sonuçları .
a) Iki Mustafa Kemal . .. . .
..
. .
........
.
.
....
.
. .. . . . . .
.....
.. . 41 1 ..
.........
...
409
: . . . 41 1
. . .. . . .
...
413
b) Hilafet ve Sultanlık Yerine, Türk Milliyetçiliği Ideolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 4 2. 3.
Bürokrasinin Kürt Halkıyla Çelişmesi . . . . .
...
416
. . . . . . .. . . .
418
. .
Feodalizme Karşı Dışardan Yapılan Müdahaleler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
..
.
...
..
.
.
..
.
. .
4. K ü rt Aşiret Düzenlerinin Osmanlı
Düzeni ile Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karşı Direnişi 5. 6.
Milli Duygular .
.....
.
.........
.
...
Emperyalizmin Rolü . . . . . . ..
.
.
.. . . .
.........
. . . . .... . . . ..
.
.....
420
. . .
.....
425
.
..
426
...
427
....
.
..
. . . ..
..
...
C. DOGU ISYANLARI TEK BIR NEDENE AGlRLlK VERILEREK AÇlKLANAMAZ . . . . . .
728
....
.. . . . . . .
.
..
. . . ..
...
D. DOGU ISYANLARI'NlN SONUÇLARI
. .
. . .......
.
.
. . .
428
. . . . . . . .
.430
. . . .
1 . Doğulu Egemen Sınıfların Merkezi Otorite ( Devrim) ile Çatışmaları
. . .
.
. . . .
.
2. Sürgünler ve Doğulu Egemen Sınıfların
Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi 3. i skan Kanunu
. . . . . . .
·
.
. . . .
.
....
.
. . . . . . . . .
.432
. . . . . . . ........... . . . . . . . .
.434
4. Batı-Doğu Dengesizliği'nin Oluşumu . V.
.436
.
438
MERKEZi OTORITENiN KÜRT HALKINA KARŞI OLUMSUZ TUTUM U
VI.
. . . . . . . . .
. . . .
.
. . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . .
. . . . .
1 945 ÇOK PARTiLI R EJ i M E GEÇiŞ FEODAL
EGEMEN S l N l FlN KURUMLAŞMASI, BÜROKRASININ YENILIŞI VI I .
2 7 MAYIS ve 55 AGANI N SÜRGÜNÜ
.
. . . . . . . . . . . . . . .
.453
. . . . . . . ..................
.453
. . . . . . . . . . . .
A. 27 MA YIS'TAN ÖNCEKi DURUM 1
.448
. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . .....
Gazete Haberleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .455
.
2. 1 05 Sayılı Yasa: Mecburi iskan Kanunu . .459 .
3. 1 05 Sayılı Yasa'nın Gerekçesi
B. 55'L ER KIML ERDI�?
. . . . . .
.
...................
. . . . . . .. . . .........
V I I I . 1 961 ANAYASAS I'NlN HAZIALANIŞI
. .
.
.460
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
...............
.
. . .
. . . .
.
.....
462
.469
IX. DOGU'DAKI ve BATI'DAKI EGEM EN SINIFLARlN
BÜTÜNLEŞME OLANAKLARININ GENIŞLEMESI ÖZET
. . . . . . . . .
472
. . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............
473
B(}L ÜM VI DOGU ANADOLU'DA FEODALIZMDEN KAPITALIZME GEÇIŞ AŞIRET YAPILARININ PARÇALANMASI: ULUSLAŞMA l
. .
. . ..
. . . . . . . . . . . . . . .. . .
. ; . . . . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 477 .
AŞIRET YAPISININ ANALIZI
.......
...
.......
.
...
.
..............
.
....
.477 729
A. ZiYA GÖKALP'iN KÜRT AŞiRETLERi HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ B. AŞIRET BAGLARI
. . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .
.
.
.
. . . . .. . . . . .
. .
0 0 . . . . . . 00 00 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
477 484
C. HAKKARi: DEVLETLERE DEGiL, AŞiRETLERE KOMŞU OLA N ILiMiZ
. . . .
. .
. .
.
....
.
.
.
. 00 . . . . .
.
. . . . . . . .
o o
. . . . .
1.
Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri
2.
Dış Aktüel Etkiler
. o o . . . . o o o o
..
. .
490
00 00 0 0 0 0 0 0 0 0
492
oo . . . . . . o o o o o o . . o o o o
495
3.
Irak'ta ilerici Kürt Hareketi
4.
I rak'taki Ilerici Kürt Hareketi ve Irak Solu
.
oo
490
0 0 0 0 . .0 0 0 0
b) Dış Aktüel Etkilerin Çatışması . . .
487
. 487
0 0 0 0 0000 00000 0 0 0 0. .0 0 0 0 0 0 . . .
a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler
0 0 0
497
o o o o o o o o o o o o . . . . . . o o. . . . o o . . . . . . . . o o o o o o o o o
500
D. AŞIRET YAPISININ EKONOMIK TOPLUMSAL TEMELI
...
.
ve
1.
Hayvancı lığa Dayanan Ekonomik Yapı
2.
Aşiret Sisteminde Toplumsal ilişkiler
0 0 0 0 0 0
. . . .
oo
...
500 504
a) Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği
. . 0 0 0 0 00 00 0 0 0 ..
oo . . . . . o o .
. . . . . .
507
. 0 0 . . . . . .
508
0 0 0 .. 00 . . . 00 . . . . . .
.
b) Aşiret Organizasyonu'nun Siyasal Karakteri 3.
0 0
. o o
0 0 0 0 ......
o o . . o o . . . . o o
. . . . . . . .
.
Toprağa Dayanan Feodal Yapı i le Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki ilişkiler
4.
. . .
ll.
o o . . . . . . . . . . . o o o o o OO O O O O O O O O O O O O O O O
51 O
. 0 0 . . 0 0 ..
.
o o . . o o o o o o o o o o o
Aşiret Sistemi D ışında Kalan Gruplar
..
o o
....
51 2
DOGU ANADOLU'DA FEODALilMiN KAPITALiZME DÖNÜŞÜMÜ
..
oo .. ooo . . . . oo . . . o o o o o O o o . . . . . . . . . . . oo . . . . . . . . . . . . . o o o o o o o O o o
A . BUGÜNKÜ DURUM B. DEGIŞIM 730
.
508
.
Feodal Yapıların Parçalanması ve Merkezileşme Olayı
5.
.
.....
o o
...
.
......
.
. . .
.
0 0 0 0
.
. . . . . . . . . .
.
0 0. . . . . . . . . 0 0 . . . . . . . . . . . .o
/
. 519 .
.............
51 9
... .... 0000 000 000000 00 ...
523
. . .. . .
o
.
.
.....
.
lll.
FEODAL i lM i N KAÇ I N ILMAZ SON UCU ULUS ve ULUSÇULUKTU R . . ... . .
. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ..................
....... . . . . . .
528
A. AŞiRET FEODALiZMiN, UL US KAPiTALiZMiN SiYASi KURUMUDUR . ,. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 528 ..
. . .
B. HALKLARlN HORLANMASI UL USLAŞMA SÜRECiNiN BAŞLAMASlYLA SONA ERER .
. . . . . . . .
530
C. UL USLAŞMANIN DiNAMiGi ve iLERiCi TÜRK A YDINLARININ TEMEL ÇELiŞKiSi
IV.
. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .
533
1 961 ANAYASASI ve ANAYASAYA TERS D Ü ŞEN
OLUŞUMLAR
. . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
A. ASiMiLAS YON EGiLiML ERi
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .
1 . Bölge V atılı i lkokulları 2. TRT
544
.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
547
. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .
553
. . . .
.
543
B. DOGU ANADOL U'DA KOMANDO, JANDARMA HAREKA Tl
. . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . .. . .
.
. . . . . . . ..
.
. . . .
. 556
.
. . . . .
1 . Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür
Ocakları'na Mektubu
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
557
2. Devrimci Doğu Kültür Ocakl� rı·nın Bildiri ve
Eylemleri
. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . .
559
.
. . . . . . . . . .
563
3. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'n ın
Cumhurbaşkanına Başvurması
.......
4. Türkiye i şçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına
Verdiği Mu ht ıra
..
.
. . . . ........ ..........
5. Türkiye i şçi Partisi'nin Bildirisi 6. Cumhurbaşkanı'nın Tutu mu
.
. . . . . . . . .
. . . . . . .
569
.......................
569
7. Mehmet Ali Aybar' ı n ö nergesi
. . .
8. Bir Komando Subayı Yalanlıyor
.
. . .. . . . . . .
........
.
.
566
. . . .
....
.
.
. . . .
. 573 . .
..................
574
9. Komando Zulmü ve l şkencesi
M ahkemeye I ntikal Etti
.......
. . . . ..
..
. .
. ...
. . . .
. .
....
575 73 1
1 0 . ÜNAS Bildirileri
C. HORLANMA
.
. . . . . . . .
577
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .
577
..........
. . ..... ...
.
. . . . . . . . . . .
.
D. GÜNÜMÜZDE HAKiM UL US IDEOLOJiSi DOGRUL TUSUNDA GEREYAN EDEN OLA YLARDAN BAZI ÖRNEKL ER .
1 . Me m-u Zin
. . . . .. . . .
2. Kürtçe Alfabe
. . . . .
.
.. .. .
.
. .. . . . . . . .......
. . .
.
.
. . . .
.
. . . .
; . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 1
. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . .
.
. . .
.
..
...
. . . .. .. ..... ...
58 1 583
3. Bir Gazete Haberi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 583 4. Kürtçe Şarkı Söyle ni nce Ne Olur?
5. Bir Profesörün Yazısı . .
6. Bir Başka Profesör
. . . . . .
.
. . . . . . . . .
.
. 584
. . . .. .. . ....
. . .. ....
. ...... . . . . . . ......... . . . .
.
, . . . . . 585
.....
. . . 589 .
.
7. Bir Pankart . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 590 8. Komando Harekatı ve Doğan Avcıoğlu . . 9 . Bir Çelişme . . .
. . . . . . . . . . . . . .
. .. .
.
E. iNSAN HAKLARI ve TÜRKiYE
....
592
. . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .
.... . . . . . .. .
.
. . . . . . . . .
.
...
591
. 592 . .
V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETICI KADRO-AYDIN ve
HALK i LiŞKiLERi 597 A. YÖNETICi KADRO
. . . . . . . . . . . . .
.
...
.
. . . . . . . . . . .. . .
.
. . . . . . .
.
......
. 597
B. BiR OLA Y: DEVLET BÜROKRASISI HAL K ZITLAŞMASI
......
.
.................
C. A YDlN-HALK ILIŞKILERI DOGU MITINGLERi . . .
.
...
.
......
.
.....
..
.... .
, . . . . . . . . . 598
ve
. . . . . .. ............. ............
D. DOGU MiTINGLERI'NIN SONUÇLARI
. . . . . .
.
...
. . . . 601
.
...........
. .
.
.
61 1
E. HAL K KA VRAMINI SOYUTL UKTAN
KURTARMAK GEREKIR
....
. . ..
.....
.
. ..
. .. . .
......
.
. . . . . . . ..
. 61 6
F. DEVRIMCI DOGU KÜL TÜR OCAKLARI'NlN KURUL UŞU'NUN ANLAMI . .
VI. DOGU SO RUNUNUN ÖZÜ A. GENEL GÖRÜNÜŞ . .
732
....
. . . .
.
.
....
. . . .
.
............
. . ..
...
.......
. . . .
..
.... . .
....
.. . . .
. . .
.
..
.
...
.
.
...
, . . . . . . . . . . . 61 7 ...
.........
...... ......
61 8
. . 618 ..
. .
B. DOGU SORUNU'NUN ORTA YA KONUL UŞUNDA AŞAMALAR . . ..
.
. . . . . . ..... ..... . . . . . .
620
. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .
628
....
C. GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU . .
.
D. DiL BiR ÜSTYAPI KURUMU DEGiLDIR, ÜRETiM BiÇIMINDEKi DEGIŞME DiLI DEG/Ş TIREMEZ .
. . .
635
. . . . .
636
. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .................. ..... ..... ... ..... ........
639
E. UL USLAŞMA F.SONUÇ
ve
UL USAL DILIN TEŞEKKÜL Ü
V I I . ETNIK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMAL I D I R ÖZET
.
.
. . .. . . .
.
. . . . . . . . .
. . . . . .
.
. ....
.
. . . .
.
. . . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .
641
, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 646
BÖLÜM VII GENEL SONUÇLAR
. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . .
. .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
652
1. TAR iHSEL GELiŞiM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 653
A. OSMANLI IMPARA TORL UGU DÖNEMINDE DOGU ANADOL U FEODAL YAPIDADlR . .
653
. . . . . . . . . . . . .
B. KURTUL UŞ SA VAŞI'NlN ANTI-EMPERYALIST FAKA T ANTI-FEODAL OLMA YAN ETKILERI l l . BUGÜNKÜ DURUM
.......
..
. . . . . ....
.
.......
. . .
....
..
. ......
.
. . . . . . . .
. . .
657
. . . .
657
. . . . . . .
660
. . . . . . . . .
.
655
A. ÜRETIM iLIŞKILERININ ÇOK YÖNL ÜL ÜGÜ ve FEODAL KURUMLAR
....
.
........
. . .
...
...
.....
.
. . . . . .
.
....
.
B. ÖDENMEYEN EMEGIN ÜRETICIDEN ZAPTEDILMESI: TARIKA TLAR
ve
ŞEYHLIK-
TEOKRA TIK FEODAL/TE
. ..
.....
........
. .
.. . .
...
.
. . . .
C. DOGU ANADOL U'DA EGEMEN SINIFLAR .
.
. . . .
.
.....
662
D. OOGU ANADOL U TOPL UMUNUN ANA ÇELIŞKILERI
..
.. . . .
..
........
. . . .
.
. . . . .. . .. . . . . .
.
. . . . ....
. 663 ...
E. DEGIŞIM ZORUNLULUGU ve ÇELIŞKILER/N
DEVRIME DÖNÜŞMESI
....
. . ..
..........
.
. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .
665
733
F. HORLANMAN/N DEVRiME DÖNÜŞTÜRÜLMESi . . . . . .
lll.
. .
...
. .. .
. . .
.
. . . . . . . . ..... .
. . .
. . 669
. .. . .
.
.
SOSYO-EKONOMIK GELiŞMENiN NESNEL DOGR ULTUSU . . . . . : . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 670 .
...
A. FEODALIZM/N KAPiTAL IZME DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DiNAMiGi
. . . . . . . . .
.
. . . .
.
. . . .
670
B. FEODALiZM/N YlKlLlŞI, AŞIRET YAPILARININ PARÇALANMASI, MERKEZiLEŞME ve UL USLA ŞMA . .
. . .
. .. .
. . ..
. . ..
. . .
. . . 671
C. TEMELDEKi KA VGA AÇIKL/GA KA VUŞTURULMALIDIR . . . . .
....
.
. . . .. . . . . . . . . . . .
.
....... ..... .
D. DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ)
IV.
.
. . .
. .. . .... .
.
.
......
... . ...... .
...
. .... .... . .
. .
.....
. :. . . . . 676
,. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 679
KAYNAKLAR
....
..
KI SALTMALAR ÇiZELGELER ŞEK ILLER
. .
675
ve
DOGU SOR U N U KARŞlSl NDA TÜRK EM EKÇILERi ILERICI TÜRK AY DINLARININ TUTUM U NE OLMALI D I R
.
...
. . . .
..
.. . . .
..
. . .
. . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 703 .
..............
. .. . .
.... ...
. . .
...........
. . . . .
.
...............
.
. . ..
. 705
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
KIŞi ADLARI DiZI N I KAVRAMLAR DiZINi iÇiNDEKI LER
734
. . .....
674
...
.
.
. . . . ........
. . ..
....
. . ..
... .......
.
. . . . . . . . . . . . .
. .. .
. . ....
. . . .............
..
.
.
. . . . . . . . . .
...
.
. . .
.
. . . . . . .
� .
. . .
. . . . . . .
.
.........
. . ....
.
. .
.
. .
. . . ..
.
. . .
.. . . .
................
.. ... ..........
....
707
. . 71 5
.. . . .
706
. .
. . .
722