İsmail beşikçi doğu anadolu'nun düzeni cilt ii yurt yayınları

Page 1


ISMAIL BEŞIKÇI

D06U ANADOLU•NUN

IȆZEMi

SOSYO -.KONOMiK ve

IEINiK ftMILLIR ll


YURTKİTAP-YAYIN: 61

İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 12-2 Yurt Kitap- Yayın'da Birinci Basım: Şubat 1992

(DOÖU ANADOLU'NUN DÜZENİ Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temel­ ler'in ilk basımı E Yayınları tarafından Temmuz 1 969'da, İki nci basımı ise yine E Yayınları tarafından Aralık 1 970'te İstanbul'da yapılmıştır. İlk baskı 302 sayfa ve büyük boy, genişletilmiş ikinci basımı 5 19 sayfa ve büyük boy olarak basılmıştır.)

Dizgi

:Yurt Kitap-Yayın

Baskı

: Aydınlar Matbaacılık

Montaj : Mehmet Aydın

Sınıflama No.: Deıntrbaş No.:

YURT KİTAP-YAYlN GMK Bulvarı Onur İşha nı

Kat: 7

No: 176

Tel: 117 35 49 K lZlLAY ANKARA

{)t)'S''Z_


iSMAiL BEŞiKÇi ""'

DOGU ANADOLU'NUN ••

DUZENI •

SOSYO - EKONOMIK •

ve

ETNIK TEMELLER

ll

KiTAP-YAYlN


iÇINP�KILER BÖLÜM V

AŞIRET YAPJSI·AGALIK·ŞEYHLtK ve POLITIK IJ-IŞKILER . . . . . ... . .. . .

. . . ... .

.. .

.

.

....

. ..

...

..

...

. . : ..................... 371 .

1. OSMANLI iMPAAATORLUGU'NUN SON

DÖNEMlERINDEKI SIYASAL AKIMLAR . . ... .. ..

ll. EMPERYALIST iLIŞKILER . . . . .

.

.

...

.. ....

.. .

.. . .

. . . . . . . .. .

A. KURTULUŞ SAVAŞININ IDEOLOJISI B. AŞIRET YAPISININ KARAKTERI.. . .

.

..... 372

. .. .

..

. : ............ 374

. . ..

... .. . ..

..

.

. .

. ..

... . .

..

....

.. .

.

.

..

......

374 381

C. AŞIRET YAPISI KARŞlSlNDA MUSTAFA KEMAL'IN ve EMPERYALIZMIN TUTUMU............ 362 1. Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kemal'le

Ilişkilerinin anlamı ....................................... 383

2. Türk ve Kürt Halklarının, BütOn Halkların kardeşliği ...

D. ERMENISTAN

ve

. . ..

: ............................ 384

KÜRDISTAN PLANLARI .... .

E. INGILIZ GIZLI BELGELERI . . .. ..

..

. .... .

.. .

. ...

.

. . ..

. ... . . . . ..

. 385 .

. ... 368

lll. LOZAN KONFERANSI'NDA YAP ILA N TARTIŞMALAR . 393 .

IV. DOGU ISYAN LA RI

..........................................................

A. DEVRIN SOSYO-EKONOMIK YAPlSI . .

. ...

.. . . .. 409 ..

B. DOGU ISYANLARININ NEDENLERI . ... . . .. .

1. Hilafetin Kaldırılması ve Sonuçları

a)

408

...

..

..

..

.

... . .. . .. .

.... . .

...

411

.. 411 .

Iki Mustafa Kemal ............................... 413

b) Hilafet ve Sultanlık Yerine,

Türk MilllyetçiliOi ldeolojis .................. 414

2. 3.

Bürokrasinin KOrt Halkıyla Çellşmesi . . ...

...

. 416 .

Feodalizme K arşı Dışardan Yapılan

MOdahaleler................................................ 418 4. Kürt Aşiret DOzenierinin Osmanlı

DOzeni lle Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karş ı Direnişi .... ... 420 .

..


5. 6.

M il l i

Duygular. . . . . . . . . . . . . . .... . . ..... . . . . .... . . . . . . . . . ... .425 Emperyalizmin Rolü . . . . . . . . . .. . .426 ...

...

....

.

.

...

. . . . .. .

.

C. DOGU iSYANLARI TEK BiR NEDENE AGlRLlK VERiLEREK AÇlKLANAMAZ .

. . . . . . . . .427 D. DOGU iSYANLARI'NlN SONUÇLARI . . . . . 428 ....

.... . .

. . ... . .

.

..

.

.

.

. . . . . . .. .

.

. .

. .

.

1 . Doğulu Egemen Sınıfların Merkezi ile Ç a t ış m a lar ı . . . . . . . .. . . . ..... .430 2. Sürgünler ve Doğulu Egemen S ı n ıfların Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi . . . . .. . . . .432 3. i skan Kanunu . . . . . . . . . . . .434 Otorite ( De v r i m)

. . . .

V.

.

VII.

. . . .

. .

.

..

. . .. .

....

...

.

.

. .

4. Batı -Doğu Dengesizliği'n i n O lu ş u mu . . . . . .. . . . .436 MERKEZi OTOR i TEN i N K Ü RT HALKINA KAR ŞI OLUMSUZ TUTUMU . , . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . .438 1 945 ÇOK PARTiLi REJi ME GEÇ i Ş FEODAL EGEMEN S l N l Fl N KURU MLAŞMASI, , B Ü ROK RAS i N i N YEN i L i Şi . . . . . .. . . . . . . . . . . . .448 27 MAYIS v e 55 AG ANIN S Ü RG Ü NÜ . .. . . .453 A. 27 MAY/S'TAN ÖNCEKi DURUM ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 1 . Gazete Haberle ri .... . . . . . . . ..... . . . . . . . . ... . . . . . . . .. ... .455 .

VI .

....

. .. . . . . . . .

..

...

.

. ..... . . .

.

.

. .. . . . . . . . . . . .

. .

.

Yasa: M ecbu ri lskan Kanunu

. .

Yas a ' n ı n Gerekçesi

..

.....

2. 1 05 S a yı l ı

3. 1 05 S ay ı lı

B. 55'LER KiMLERDiR?

...

.

. . ...

... . .

. ....

.

.

. .

. .

.

.

. .

..

..

... . . .

.. . . VIII. 1961 ANAYASASI'NlN HAZ l R LAN lŞI IX. DOG U'DAKi ve BATI'DAK i EGEMEN SI NIFLA R l N BÜ T Ü NLEŞME OLANAKLARININ GEN i ŞLEMES i ..... ...

. 459 . .

. . . .. .460 . . . . . 462

........

. . . . . ...

. .

. . .. . . . . .

.

.

. . .

. .. .

. .469 ..

........

ÖZET

.

.

. , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ·. . . . . . . . . . .

.472

. . 473 . .

. .

BÖLÜM VI DOGU ANADOLU'DA FEODALiZMDEN KAPiTALiZME GEÇiŞ AŞiRET YAPILARININ PARÇALANMASI: ULUSLAŞMA 1.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

AŞi R ET YAPISININ ANAL I Zi .

. .. .. . .

.

. .. . . . . .

.

. . .. . . .

.

.......

.

. . . . .

477

. . .477


A. ZiYA GÖKALP'iN KÜRT AŞiRETLERi

HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ

B. AŞiRET BAGLARI

.

. . . . . . . . . . .. . . . ..... . . . . . . . . . .

4 77

. . . .. . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

484

.........

C. HAKKARI: DEVLETLERE DEGIL, AŞiRETLERE

KOMŞU OLAN iLiMiZ

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . .. . . . .. . . . .. . . .

1 . Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri 2. Dış Aktüel Etkiler .

487

.....

487

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

490

a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler . . . . .. . .

.

490

.. ..........

492

........... . .. . . .

49S

b)· Dış Aktüel Etkilerin Çatışması 3. I rak'ta ilerici Kürt Hareketi

. . . .. . . . . .

4. Irak'taki Ilerici Kürt Hareketi ve Irak Solu

...

497

. . ... . . . . . . . . ..... .......... . . .............

SOO

D. AŞiRET YAPISININ EKONOMIK ve TOPLUMSAL TEMELI

1 . Hayvancı lığa Dayanan Ekonomik Yapı 2. Aşiret Sisteminde Toplumsal ilişkiler

......

SOO

. .. . . . . . .

504

a) Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği 507 b) Aşiret Organizasyonu'nun Siyasal Karakteri 508 3. Toprağa Dayanan Feodal Yapı ile Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki ilişkiler 508 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . .. . . .. . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

4. Feodal Yapıları n Parçalanması ve M erkezileşme Olayı

. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . .. . . . ...

ll.

S. Aşiret Sistemi Dışında Kalan Gruplar DOGU ANADOLU'DA FEODALilM iN KAPITALIZME DÖNÜŞÜMÜ A. BUGÜNKÜ DURUM

........

S12

....... . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . .... . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . .

S1 9

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . ....... . . . .. . . . .. . . .

S1 9

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

S23

B. DEGIŞIM

lll.

S1 O

FEODALilMIN KAÇ I N ILMAZ SON UCU ULUS ve ULUSÇULUKTUR

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . .. . . . . . .

A. AŞIRET FEODALIZM/N, ULUS KAPiTALiZMiN SiYASI KURUMUDUR

...................... ................ . . . . . .

B. HALKLARlN HORLANMASI UL USLAŞMA

S28 S28


SÜRECININ BAŞLAMASlYLA SONA ERER .........53() ve ILERICI TÜRK AYDINLARININ TEMEL ÇELIŞKISI . .. . .. .. ... .533

C. ULUSLAŞMANIN DINAM/Gl

IV.

...

..

.

...

.

DÜŞEN

1961 ANAYASASI ve ANAYASAYA TER S

OLUŞUMLAR

.

543

.. .............. .......... .................... ....................

A. ASIMILASYON EGILIMLERI . .. . ... .... .. . .. .. . 544 1.

.

2. TRT

..

..

.

.. . .

.

...

..

.. .... . . .

.......

.

. .

.

.

... . ....... . . . .. . .

Bölge Yatılı Ilkokullan . .. ...

.

..

...

. . ... .

...

.

..

..

...

.

. 547

.. ... ...

.. . .. .. . . 553 . .

.

.

.

B. DOGU ANADOLU'DA KOMANDO, JANDARMA HAREKATI . . . .. . . . . .. .:..................556 .

1.

.

.

..

.

.

.

..

Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na Mektubu

..

. .. . .. . . .. . .

.

.

..

.

..

.

...

.. . .. . .

...

557

2. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Bildiri ve Eylemleri .. . .. . . ... .. .. .. . . . .. . . . . ... 559 ... .

3.

. ...

.

.

...

.

..

. .

D evrimci Doğu Kültür Ocakları'nın

..

....

Cumhurbaşkanına Başvurması . . .. . .. . .

.

.

..

. ....

4. Türkiye Işçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına

563

Verdiği Muhtıra .................. :........................566

5. Türkiye Işçi P artisi 'nin Bildirisi .

.... . ...

.

....

.

6. Cumhurbaşkanı'nın Tutumu .. .. . .. .

.

..

...

.

.....

...

.569

... 569 .

7. Mehmet Ali Aybar' ı n önergesi ....................573 8.

Bir Komando Subayı Yalanlıyor . .... . .. .

9.

Komando Zu l mıl ve lşkencesi

.

10. ÜNAS Bildirileri ... .... . .

...

.. . ..

...

... . ..

.

.

.. .

. . . . ....

.

.

. ....

574

.... . . . . . .. ... . 575

Mahkemeye Intikal Etti .

C. HORLANMA

..

......

. ..

. . ..

........

..

.

.

..

.

. ...

... . .

.

. ....577

... .

. ...... . , ..................... 577

... .

.

D. GÜNÜMÜZDE HAKIM ULUS IDEOLOJISI

DOGRULTUSUNDA GEREYAN EDEN OLAYLARDAN BAZI ÖRNEKLER .. . . .. . . . .... .. . ..581 ...

..

1. Mem-u Zin .....

..... .

........

..

..

......

2. Kürtçe_Aifabe .. ... . . . ... .

..

..

.

..

.

.

..

.

.

..

.

. . .. . ..

. .

....

.

.

.. . ..... .. . . ..

.........

3. Bir Gazete Haberi . .. .. . .. .

.

...

..

.

.

...

. 581

. . . 583

...... .

.

.. .. .. . ... .583 .

. ..

.

4. Kürtçe Şarkı Söylenince Ne Olur? . . . . .. . 584 . .

5. Bir Profesörün Yazısı .. . . ..

...

.

....

.. . . . .

...

..

.

.

.

.. ... .. 585 .

..

.


6. Bir Başka Profesör . . .

7. Bir Pankart .

. ......

...

..

..

. ...

. .. . . ... ..

.

.

..

. .... . . � .

.. .

.......·.

.

....

....

.

.... .

. 589

. ... .. 590 ...

. ..

..

B. Komando Harekatı ve Doğan AvcıoCJiu ...... 591

9. Bir Çelişme ................. .-.............................. 592 E. INSAN HAKLARI

ve

TÜRKIYE . .

. ...

. .. . .

.

.. . .....

. . ..

....

.

....

592

V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETiCI KADRO-AYDIN ve HALK ILIŞKiLERI597

A. YÖNETICI KADRO . .. . . .. .

..

.

. . ..

.

. ...

.

.. . .

: ...................... 597

B. BIR OLAY: DEVLET BÜROKRASiSI HALK ZITLAŞMASI . . .. . . ; ......................................... 598 . .. . . ..

..

.

C. AYDlN-HALK ILIŞKILERI ve DOGU MiTINGLERI . ... . .. .

..

.

.....

.. . .....

..... . .. .. . 601 ...

...

...

.

..

D. DOGU MITINGLERI'NIN SONUÇLARI . 611 E. HALK KAVRAMINI SOYUTLUKTAN KUR TARMAK GEREKIR . .. . .. . . . .. . . 616 F. DEVRIMCI DOGU KÜL TÜR OCAKLARI'NlN KURULUŞU'NUN ANLAMI . . . ... ... ... . . . .. ... . . 617 .. .

...

..

.

...

.

..

.

.

.

..

.... . . . . . . . ... .

..

.

.

.

.

.

.

...

..... .

.

.

.

. .

VI. DOGU SORUNUNUN ÖZÜ ............................................ 618

A. GENEL GÖRÜNÜŞ . . .

.

. . .. .......

.

....

. ..

..

... . .. .. .

. . ..

. .. .

.

. . 618 ..

B. DOGU SORUNU'NUN ORTAYA KONULUŞUNDA AŞAMALAR.. .. .. . . . ... . .. . .

.. .

.

.

.

.

. .......

620

C. GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU . . .. .... . . 628 D. DiL BIR ÜSTYAPI KURUMU DEGILDIR, ÜRETIM BIÇIMINDEKI DEGIŞME DILI DEGIŞTIREMEZ . 635 E. ULUSLAŞMA ve ULUSAL DILIN TEŞEKKÜLÜ . 636 . ......

.

.. .

.

.

....

..

.

. F.SONUÇ

. ..

.. ..

. . ..

.

.. . . . .

. . ...

. .

...... . .

....

... .. . . ...

...

..

. .. .

...

.

...

. . . 639 ..

.

VII. ETNIK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMALIDIR ................................................... 641 ÖZET

........................ ...........................................................

GENEL SONUÇLAR .

BÖLÜM VII

.. . .. . ....... . .... . .....

.

.... .

.

..

.....

.

... . ..........

.

......

646

. 652 ..

1. TARIHSEL GELIŞIM ....................................................... 653


A. OSMANLI IMPARATORL UGU DÖNEMiNDE DOGU ANADOLU FEODAL YA PIDADlR . . .

. .. . . .. . . ...

B. KURTULUŞ SA VAŞI'NlN ANTi-EMPER YALIST

FAKAT ANTi-FEODAL OLMA YAN ETKiLERi

653 655

.... . . . .

l l . BUGÜNKÜ D U R U M . ,....................................... 657 A. ÜRETiM iLiŞKiLERINiN ÇOK YÖNL ÜLÜGÜ ve FEODAL KURUMLAR . . . .. . . 657 B. ÖDENMEYEN EMEGiN ÜRETiCiDEN ZAPTEDiLMESI: TARiKATLAR ve ŞEYHLIKTEOKRA TiK FEODALiTE . . 660 C. DOGU ANADOL U'DA EGEMEN SINIFLAR . 662 ..

. . . . . . . . .. . . .

.....

. .. .

..... .....

. . . .. . .

......

. . . .. . . ..

. .. . . . . . . .

. . . . . . . .... . .. . . . . . . . . ...

D. DOGU ANADOLU TOPLUMUNUN ANA ÇELiŞKiLERi .. . . .........

. . . .

E. DEGiŞIM ZORUNLULUGU DEVRiME DÖNÜŞMESI F.

ve

. . . . .

. . .. . . . .

.

. . . . . .

.

. . ..

.

.

. .. . .

. . . . . . . . . . . . ..

. ... . .

.

.

.

. . ..

.

.

669

. .. .

670

. . ... .. . . . . ..

........

....

665

. . .. . ..

. .. . . . . . .

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

.

. . .

663

. . . . . .. . . . .

SOSYO-EKONOMiK GELiŞMENiN NESNEL DOGR ULTUSU . . . .. .. A. FEODAL iZM/N KAPITALIZME DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DiNAMlGi . .. B. FEODALIZM/N YlKlLlŞI, AŞiRET YAPILARININ PARÇALANMASI, MERKEZiLEŞME ve ULUSLAŞMA . . . . C. TEMELDEKI KA VGA AÇIKLIGA KA VUŞTURULMALIDIR .. D. DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ) .

IV.

..

.....

ÇELIŞKiLER/N

. . . . . .. . . . . . . . . . .

HORLANMAN/N DEVRiME DÖNÜŞTÜRÜLMESi . .... . . ..

lll.

. .. . . . . . ..

..

. . .

. . . .. . . .

670

. 671

....

...

. . . . . . . . .. . .... . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . .... ... .

674

675

DOG U SOR U N U KARŞlSlNDA TÜRK EMEKÇILERi ve iLERiCi TÜRK AYDINLAR I N I N TUTU M U N E OLMALI D I R 676 . . . . .. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .... . . . . .. .. .. . . . .


BÖLÜM V

AŞİRET YAPISI-AGALIK- ŞEYHLİK ve POLİTİK İLİŞKİLER Önceki bölümlerde, Osmanlı Padişahları'nın Doğu Ana­

dolu'da izledikleri siyasetlerini gözden geçirıniştik.

Hanefi

mezhebinden olan Osmanlı siyasi iktidarı, her şeyden önce bu nedenle , daha çok Sünni mezhebinden olan aşiretlere

karşı yumuşak bir politika izlemiş, onlara iltifat etmiş, öteki mezhep gruplarına sert davranmış, onları hor görmü ştür.

Yine, "Toprak ve Din İlişkileri" bölümünde belirttiğimiz gibi,

Hamidiye Alayları'nın kuruluşu bu politik görüşün uygula­

ması için olmuş, aşiret ve mezhep çatışmalannın dinamiz­

mini her zaman siyasi iktidarlar hazırlamışlardır. 1891 yılın­ da,

nerede

ve

hangi

aşiretlere

dayanarak

kurulduğunu

açıkladığımız Hamidiye Alayları'nın komutanlan arasında 1897 yılında anlaşmazlık çıkmıştır. Bu olayda, Abdülha­

mit'in kumaz politikasının büyük etkisi olmuştur. Abdülha­

mit, bu anlaşmazlığın tohumunu atmak amacı ile Hamidiye

Alaylan'nın komutanlarını İstanbul'a çağırmış ve oruara çe­ şitli arınağaruar (toprak. süs eşyası , değerli şeyler) vermiştir.

Ancak bu dağıtundakl ölçü, kasıtlı olarak büyük güçlü aşi­ ret reisine önemsiz, küçük aşiret reislerlne de aksine büyük

ve daha değerli arınağaruar vermek biçiminde kullanılmıştır.

Üstelik bu armağaruann dağıtınu, aşiret reisieline ayn ayrı

yapılarak, çıkanlmak istenen aruaşmazlığın bütün etkenleri hazırlanmıŞtır. İşte, Doğu'daki aşiretler arasındaki anlaş­

m azlıklar daha o tarihlerde başlamıştır. Hamidiye Alayla­ rı'nın kendi aralanndaki çatışmalar 1908 yılJ.?a kadar sür-

371


müş ve halk üzerinde büyük bir baskı kurmuşlardır. 1908'de Hürriyet'in ilanı lle aşiret reisierinin halk üzerindeki ezici etkileri zayıflamıştır. Bu nedenle, aşiret reisierinin çoğu 1908 rejimine isyan etmiş ve eski rejimi özlemişlerdir. Bu kanşıklık içinde Birinci Dünya Savaşı başlamış ve Hamidiye Alayları Doğu Cephesi'nde kalnuştır.

I.

OSMANLI İMPARATORLUGU'NUN SON DÖNEMLERİNDEKİ SİYASİ AKIMLAR

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, devleti içine düştüğü karışıklıklardan kurtarıl!ak için değişik fikir akım­ lan ortaya çıknuştı. II. Meşrutiyet'ten önce Genç Türkler'in faaliyetleri, daha sonraki tarihlerde ise Türkçüler, İslamcılar ve Osmanlılar arasındaki mücadeleler, İmparatorluğun son döneminin yoğun bir fikri tartışmaya sahne olduğunu gös­ termektedir. Genç kuşaklarda, özellikle Türkçülük akınu ge­ lişiyor, öteki akımlar ise daha çok sermaye çevreleri ve işbirlikçileri olduklan empeıyallst güçler tarafından destekleniyordu. , İttihat ve Terakki Partisi'nin fikirlerini yansıtan Tunalı Hilmi "Osmanlılık"ı şöyle tanımlıyor: "Osmanlılık Türklük demek deCildir. Ne kimseye zarar verir, ne de bir milliyete dokunur, böyle olunca Osmanlı olmayacak kim bulunur? Arnavut, Ermeni, Ulah, Bulgar, Boşnak, Pomak, Tatar, Türk, Çerkes, Dürzi, Rum , Acem, Arap, Sırp, Kürt, Gürcü, Yahudi,

Laz, bunların hepsine yakışacak isim ancak şudur:

'Osmanlı.'"

Tunalı Hilmi, bu topluluklara, aralarındaki din, mezhep ve ırk farklarını unutup kendilerini Osmanlı bilmelerini, bir­ birlerinden ayrılmayı değil, birlik teşkil etmelerini ve bir meşrutiyet yönetimi içinde ortak yaşamalarını telkin ve tav­ siye etmektedir. Bu görüşe göre, Osmanlıl� üç temele daya­ nan yeni bir bina olacaktır: Osmanlı Haned anı, Osmanlı va­ tanı ve Osmanlıların ortak çıkarlan. Bu üç temel ilkenin bilincine varacak olan halk da artık bir "Osmanlı ulusu" teş­ kil edecektir. Osmanlı ulusunun en kutsal değeri eskiden ol� duğu gibi, hanedan değil, "Vatan" olacaktır. İttihat ve Terak-

372


ki Partisi yayını, bu kutsal değeri idealize etmektedir. Fakat İttihat ve Terakki'nin bu fikri Türklüğe dayandırmak ıstendi­ ği de şüphesizdir. Nitekim Tunalı Hilmi, "Osmanlılık Türk­ ttik değildir" demesine karşın bu fikri ile çelişen yöz Osman.: lılar Ti'ırklerdir" gibi ·sözler de söylemiştir. ı Batı ülkelerinin siyasi nedenlerle, Hıristiyanlık adına, İs­ lam dünyasına yönelttiği taarruzlar, bu dünyada kanşıklık­ lara sebep olduğu gibi, başlannda Afganlı Cemaleddin'in de bulunduğu birtakım İslam bilginlerinin, "İslam Birliği" ülkü­ sü yolunda işlek bir propagandaya girmelerine yol açmıştır. Bu birliğin temelinde belli bir politik görüşten çok, bir karşı koyma, bir birlik yaratma duygusu yatmaktadır. Hıristiyan­ lık dünyası çeşitli ırk ve mezhepten olmasına karşın, tüm Müslüman devletler1:ni yok etmek için birleşmiştir. "Bu ba­ kımdan, Müslümanlar da birleşmeltdir. "2 ,

Bu duygusal akınılar yanında, devlııti kurtarmak için planlar ve programlar hazırlayanlar da vardır. Prens Saba­ hattin bu tür düşünürlerin ileri gelenlerinden biridir. Os­ manlılar'da Adem-i Merkeziyetçiliğin öncüsü olarak tanınan Prens Sabahattin Osmanlı halklan hakkındaki görüşlerini şöyle beltrtmektedir: ·oordüncü madde, her seçim için her yerde, orada ne kadar ulus varsa, o kadar sandık bulundurulmasını gerek­ tirmektedir. Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkesler, Lazlar, Gürcüler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Yezidiler ayn ayn temsilci seçecekler. Maksadımız menfaatleri bir olduğu hal­ de meslekleri ayn ayrı olan, bu ayrılık yüzünden bazı fela­ ketietle karşı karşıya olan Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Ma­ kedonyalı, Kürt, Rum ve Musevi gibi vatandaşlarımızın kuwetini bir araya toplamaktır. "3 İttihat ve Terakki'nin ve Sabahattın Bey'ln, Müslüman halkiara karşı tutumu çok iyi olup, herkesin d'inine, kültürüne saygı göstermeyl amaç edindiği halde, Müslüman olmayanlara karşı, kırgınlık ve güvensizllkle kanşık, biraz da zorunlu bir iyi geçtrıme havası vardır. 1 . Enver Ziya Karai, Osmanlı Tarihi, VIII Cilt, TTKY, Ankara 1962. 2. Enver Ziya Karai, a.g.e., s. 542 3. Yusuf Hikmet Bayur, TOrk lnkıhibı Tarihi, Cilt ll., Kısım 4, TTKY, An· kara 1952. Sözü geçen program seçimlerle ilgilidir. . 373


Savaş yıllarında, büyük bir gelişme gösteren Türkçülü­

ğü yabancılara anlatmak için yazdığı bir yazıda Ağaoğlu Ah­

met şöyle demektedir: "Türk milliyetperver hareketi, siyaset­ le

meşgul

değildir.

Bu

hareket

harniyete

yeltenmez,

kimsenin hukukunu eksiltmez. Kimseye hususi ve imtiyazlı

bu hareket Türklere oldu­ ğu kadar, bütün milliyetlere de hürmet olunmasını talep eder. Hareket ahlaki ve sosyolojiktir ve bu cihetle Türklere bir mevki kazandırmak istemez,

olduğu gibi diğer milliyetlere karşı da sevgi ve anlayış ile do­

İster Arap; ister Kürt, ister Ermeni ve başkalan, birbirlerine eşit olarak, birbirlerini sık.mayarak, birbirle­ rine fenalık etmeyerek ilerlesinler, lnklşaf bulsunlar. Bir ludur.

Türk milliyetperveri indinde, Araplar'ın ve ötekilerin lisanı, milliyeti, kendi lisan ve milletine yakın bir hürmeti haizdir. "4 İmparatorluğun son devrinde ortaya çıkan çeşitli siyasal akımlar, Türk,

imparatorluğun

Kürt,

Ermeni,

Arap,

bünyesindeki Rumiara

çeşitli

halklara,

eşit haklar tanıyor.

Türkçülük, Osmanlılık, İslamlık gibi akrmlarda hep bu anla­ yış var. Bu nokta son derece önemlidir. Bu eşitlik fikirlerini Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaşı boyunca kullanmıştır.

II

.

A.

.

EMPERYALiST İLİŞKİLER KURTULUŞ SAVAŞI'NIN İDEOLOJİSİ

Kurtuluş Savaşı'nın temel karakteri, anti-emperyalist. yani

Osmanlı

İmparatorluğu'nu

sömürgeleştiren

güçlere

karşı olmasıdır. Kurtuluş Savaşı boyunca anti-emperyalist ilkeler sık sık kullanılmıştır. Fakat Kurtuluş Savaşı hiçbir zaman anti-feodal bir savaş olmamıştır. Dolayısıyla, demok­ ratik hakiann savunuculuğunu yapan ilkelere yeterince yer verilmemiştir. Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal bir savaş ol­ maması, her şeyden önce savaşın, feodalitenin de desteğiyle kazanılması demektir. Bu durum, Doğu Anadolu'da da bü­ tün açıklığı ile görülür. Doğu Anadolu'nun, 1919-1922 yılla­

n arasında, Anadolu'daki devrimci eyleme, hangi ideolojiie­

rin

kullanılarak

katıldığı

son

derece

önemlidir.

Bu

bakımdan dinci ideolojinin durumunun incelenmesi gerekir.

4. Yusuf H ikmet Bayur, a.g.e., s. 434 435 -

374


Savaşın anti-feodal bir hüviyete bürünememiş olması, dinci ideolojinin geniş çapta kullanılmasına yol açmıştır. Savaş sı­ rasında, özellikle Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde, Mustafa Kemal tarafından dinci ideoloji geniş ölçüde başanlı bir bi­ çimde kullarulmış ve böylece Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiret­ leri devrimci eyleme kazanılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal, MMutki'de aşiret reisi Hacı Mustafa Bey'e", MBitlis Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi Hazretle­ ri'ne", "Şırnak'lı Abdürrahman Ağa Hazretleri'ne", "Derşevli Ömer Ağa Hazretleri'ne", MMu$aş'lı Resul Ağa Hazretleri'ne", MŞeyh Mahmut Efendi Hazretleri'ne", "Norşinli Mesayihi İran'dan Şeyh Ziyaettin Efendi Hazretleri'ne", MGar.wn'da Rüsea'dan Cemil Çeto Bey'e" ... yazdığı mektuplarda5 Salta­ nat'ın ve Hilafet'in, dolayısıyla İslam aleminin büyük bir teh­ like içinde olduğunu belirtmiş, Hilafet ve Saltanat'ın otorite­ sini sürdürebilmek için düşmanla savaşmak gerektiğini ifade etmiştir. Mustafa Kemal'in şu sözü, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiret Reisieri'ne yazdığı tüm mektuplarda yer almıştır:

"Zat-ı fazilanelerinizin, harbi umuminin imtidadınca Osmanlı Ordusu'na ifa eylemiş olduğunuz himedatı bergüzidelerine ve makamı muaııayı hilafet ve salta­ nata göstermiş olduğunuz revabıtı kalbiyelerine yakın­ dan muttali bulunuyorum, bu sebeple Zatı Alinize kal­ ben pek büyük hürmetim vardır. Bugün makamı hilafetin, saltanatı Osmaniye'nin ve vatanı mukaddesimizin düşmanlarımız tarafından nasıl renciçle edilmekte ve vllayetı şarklyetlmlzln Ermenl­ lere hediye edilmesinde ısrar oıu nmakta olduğu malumu arifaneleridir." Dinci ideolojinin kullanılmasım sadece Mustafa Ke­ mal'in söz ve yazılannda görmüyoruz. Kurtuluş Savaşı sıra-

5. N utuk, Cilt l ll, Vesikalar, Ve�jka 47, 48, 49, 50, 5 1 , 52, 53; Sabahat­ tin Selek, Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaş ı, istanbul 1 970, s. 241 -244. Mustafa Kemal tarafından Do(lu 'nun ileri gelen aşiretleri nin reisierine ve �anedan ailelerine yazılan mektupların sayı s ı n ı n bu ka­ dar az olmaması gerekti(li kan ısındayız. Daha birçok mektubun olma­ s ı m ümkündür. Hanedan ailelerinde bu tür mektupların çok olduğu söylenmektedir. Araştırılmasında yarar görmekteyiz. 375


sırıda 15. Kolordu Komutanı ve daha sonra Doğu Cephesi

Komutanı Kazım Karabekir'in çeşitli yazılarında da görüyo­ ruz.6

Görüldüğü gibi; Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretleri'ni devrime kaZanabilmek, hiç olmazsa onlan tarafsızlaştırmak veya tehlikesiz bir duruma getınnek için, dinci ideoloji geniş çapta kullanılmıştır. Bu konuda siyaset blllmctsi Taner Ti­ mur şöyle demektedir:

"Milli Kurtuluş Savaşımızın anti-emperyalist niteliği, onu Sovyetler Birlil}i'nin doğal müttefiki haline getir­ miştir.

Atatürk,

Anadolu

ihtilali

sırasında

anti­

emperyalist şiarları sık sık kullanmıştır. Ancak 1920

Türkiyesi'nde hakim ideoloji Islam olduğu için, bu dö­ nemde dinin de devrimci bir nitelik kazandığına tanık oluyoruz. Bu yıllartfa AtatOrk Islam Tarihi'ni inceleme­ ye geniş zaman ayırmış, Istanbul'un lşgali Ozerlne 'ls­

ram aremine beyanname'ler göndermiş, 1 921 Şuba­ tı'nda da Panislamist Kongre'yi toplantıya çal}ırmış ve hatta aslında milli hakimiyet esasına dayanan· 1921

Teşkll&tı Esasiye Kanunu monasebetiyle yaptıl}ı ko­ nuşmada 'biz prensip olarak makam-ı hilafet ve salta­ natı kabul ediyoruz.'"7 Burada, Taner Timur'un Kurtuluş Savaşımızın ideoloji­ sini açıklaması bakınundan çok önemli noktalara değindiği şüphesizdir. Fakat, dinci ideolojinin devrtmcl bır anlam ka­ zandığı

biçimindeki

yargısına

katılmıyoruz.

Çünkü

din,

şeyhlik, tarikat gibi kurumlarda belirgin bır duruma gel­ mektedir. Bu kurumlar Ise aslında feodal üretim biçimfnin Ideolojisidir. Feodaliteye dayanılarak yapılan bir savaşta is­

ter-istemez bu ideolojiye taviz verilecektir. Fakat 1919-1922 Türkiye'si koşullarında, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretlerı'ni devrime kazanabihnek için bundan daha iyi bir yol buluna· bilir miydi? Kanımızca hayır. Çünkü, Kurtuluş Savaşı bo­ yunca İngiliz emperyalizmi, Kürtleri kendı safına çekmek ve

6. Kazım Karabekir, lstiklal Harbimiz, 2. Bs., Türkiye Yayınevi, Istanbul 1969, s. 155. 7. Taner Timur, Dinci Ideolojinin Gelişme Çizgisi ve Sınıfsal Anlamı, Emek dergisi, Sayı 13, 20 Ekim 1969, s. 3. 376


Anadolu'daki Kurtuluş H areketi'ni engellernek için her çeşit eyleme girişiyordu.

3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal'in 15. Kolordu Komu­ tanı Kazım Karabekir'e yazdığı yazıda şöyle deniliyor:

"Diyarbakır'daki Kürt kulübü , ingilizierin teşvikiyle, ingilizierin himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiği anlaş ı ldığından kapattırılmıştır. Azalar hak­ . kında kanuni takibat yaptı rılıyor. Kürdistan'ın müteaddit beylerinden aldığım telgraflarla, dağıtılan bu Kürt kulübünün hiçbir Kürdü temsil etmediği, birkaç serseri­ nin teşebbüsü sonunda kurulduğu ve vatan ve milletin · tamamen müstakil ve hür yaşaması uğrunda her feda­ karliğı ve bu babda emirlerimize arnade bulundukları bildirilmektedir ... Bu sebepten ben Kürtleri öz kardeş olarak ve hatta tekmil milleti bir tek nokta etrafında bir­ leştirmek ve bunu cihana 'Müdafai Milliye Cemiyetleri' vasıtasıyla göstermek azmindeyim."8 "Öte yandan Mr. Noel adında bir ingiliz Binbaşısı Urfa'dan Siverek yolu ile Viranşehir'e giderek 'Milli' Aşireti ileri gelenleriyle görüşmüş ve Urfa'ya dönmüş­ tür. Osmanlı Hükümeti aleyhinde propaganda yapmış­ t ır. Aşiret reisierinden aldığı kesin cevaplar kendisini memnun etmemiştir. Kürtler kayıtsız şartsız Türk kar­ deşlerinden ayrılmayacaklarını , bu uğurda son nefes­ lerine kadar çarpışmaya, hayatlarını feda etmeye hazır oldukların ı bildirmişlerdir. Ve Binbaşı Mr. Noel'in ver­ mek istediği külliyetli miktarda parayı kabul etmeyerek hamiyellerini ve namusluluklarını göstermişlerdir."9 Yine Mustafa Kemal tarafından 24 Eylül 1919 tarihinde

General Harbord'a verilen ve Kuvayi Milliye imzasını taşıyan bir muhtırada şöyle denilmektedir:

"Imparatorluğu bölmek ve Türklerle Kürtler arasın­ da bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri 8. Atatürk'ün Tam im, Telgraf ve Beyannameleri IV, TiTEY (1 9 1 7 1 938), Ankara, 1 -4, s. 34. Kazım Karabekir, lstiklal Harbimiz, lstanbul 1 960, s. 49. 9. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 43. 377


i ngiliz h imayesi altında müstakil bir Kü rdistan kurma planı na iştirak etmek üzere tahrik ettiler. i leri sürdükle­ ri tez Imparatorluğun nas ı l olsa d ağ ılmaya mahküm ol­ duğudur. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için her türlü casusluğa başvu rdu lar, hatta hatiyeler gönderdi­ ler. Bu su retle Noel isimli bir i ngiliz subayı uzun bir za­ man D iyarbakır'da gayretle r sarf etti ve faaliyetlerinde her türlü sahtekarlık ve aldatmaya başvu rdu . Fakat bi­ zim Kürt vatandaşlarımız hazırlanan komplonun farkı­ na vararak onu ve vicdanlarını parayla satan diğer bir grup haini o muhitten kovdular. Diyarbak ı r faaliyetle­ rinde sukütu hayale uğramış olan Mr. Noel, Bedirhan Kabilesi'ne mensup ve para vererek ikna ettiği fakat Kamu ran Geladet ve D iyarbakırlı Cemi! Paşazade Ek­ rem g ibi h ı s ı mları arasıda hiçbir itibarı olmayan bir grup maceraperesıle Malta'ya g itti. Burada, müstakil bir Kürdistan kuru lması yolundaki teşebbüslerini aynı zamanda Bedirhan kabilesine mensup Kamil Bey ile teşriki mesai yaparak tamamlad ı . Öte yandan, yalnız kendi menfaatini_düşünen Dahi­ liye Vekili Adil Bey'in, aynı zamanda yine yalnız kendi menfaalini düşü nen ve M illi Hareket ve bilhassa Sivas Kongresi aleyhinde tedbirler alan Harbiye Vekili Şefik Paşa'nı n bir aleti olan Harput Valisi Galip Bey ile bir­ leşti ve: 'Arkadaşlar, Ermeni askerleri memleketi işgal edecekler, hemen silah başına· d iye feryadiara başla­ dılar. Bu suretle bizim saf Kürt vatandaşlarımızın ayak­ lanmas ı n ı tahrik etmek istediler. Bu hain planın üç amacı vard ı . Kürtlerin menfaal duyguları n ı canlandır­ mak, milli kuvvetleri imha etmek ve aynı memleketin evlatları arası nda bir mücadele ve kan dökmeye se­ bep olmak. Suikastı tertipleyenler tasarladıkları facia­ ya Halil Bey'in postayı yağma ettiği söylenen bir grup eşkıyayı takip edeceği bahanesiyle istettiği askerler­ den bir kısmını da dahil etmekten dahi çekinmedi­ ler . . "10 .

Yine 1920'de Heyet-i Temsiliye adına, Mustafa Kemal ta-

10. 378

Atatürk'ün Tamim,

Telg raf ve Beyannameleri, s. 77-80.


rafından Sivas' la Anadolu Kadınlan Müdafai Hukuk Cemi­ yeti'-ne gönderilen lelgrafta şöyle denilmektedir:

" . . . Istanbul'da cebren, kapılar kırılarak, evlere du­ hul ediyorlar. Ayandan Abdülkadir Efendi'nin i ngilizler tarafından bir hafta zarfında Kürdistan'a gönderileceği anlaşılmıştır. Alakadarların d ikkatleri eelbolu nur." ı ı İngiliz

empeıyalizminin

Doğu

Anadolu'da

giriştiği bu

parçalama faaliyetleri eldeki belgeierden de anlaşılacağı gibi geniş ölçüde dinci ideolojinin ve ümmet ideolojisinin kulla ­ nılmasıyla önlenebilmiştir. Nitekim Mustafa Kemal, Binbaşı

Noel'ln bu g irişimle ri üzerir;ıe, 3. Ordu Müfeltişi olarak vila­

yet makamına yazdığı bir yazıda şöyle demektedir:

"Bütün milletin geleceğini ve bağımsızlığını kurtar­ mak için birleştiği şu tarihi günlerde bir yabancı devle­ tin himayesine sığınarak, hor ve alçak ve esir yaşama­ yı tercih eden her türlü düşüncenin, memleketi bölecek her türlü cemiyetin dağıtı lması pek vatani ve zaruri bir görev olmakla beraber, Kürt kulübü hakkın­ daki hareket tarzı tarafı mdan da uygun görülmüştür. Şu kadar ki ltilaf Devletleri'nin hakbilir muamelesiyle memleketin en uzak köşelerinde bile meydana gelen büyük uyanma her türlü siyasi ihtiras ve menfaalten arınmış olarak 'Müdafai Hukuku Milliye ve Reddi ilhak' cemiyetlerini meydana getirmiş ve bu cemiyetlere hangi siyasi zümreye mensup olursa olsun her Türk, her Müslüman iştirak etmiş ve milli vicdan bütün dün­ yaya ilan edilmiştir. Bu bakımdan Diyarbakı r ve buna benzer-yerlerde 'Müdafai Hukuku M illiye ve Reddi i l­ hak' cemiyetlerinin teşekkülüne yol göstermenizi önemle tavsiye ederim. Ve özellikle Kürt kulübünün üyeleriyle bugünkü telgraf çerçevesinde müzakere ederek uzlaşmak uygundur, efendim:· ı z Diyarbakır Vali Vekili'nin bu telgrafa verdiği cevap şöyle­

dir:

11. 12.

Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Sabahattin

Selek,

Milli Mücadele,

s. 272.

s. 185. 379


"Burada Vilayeti Şarkıye Müdafai Hukuk Cemiyeti teşekkül etmiştir. Ancak bu yakınlarda Erzurum ve Trabzon'dan vilayet belediyesine alınan telgraflardan endişeye düşen Hıristiyan ahalinin bu konuda bazı te� şebbüslerde bulunduğu doğru değildir. Diyarbakır'da bazı gençlerden meydana gelen Kürt Gerniyeti I ngiliz himayesinde bir Kürdistan bağımsızl ığını takip eden propaganda yapması üzerine buraya gelen Süleyma­ niye Hakimi, Mr. Noel'in fikirlerine kapılarak, ahali ara­ sında bunun şiddetle reddi ve teşebbüslerin Cemiyet­ ler Kanunu'na uymaması nedeniyle adı geçen cemiyet hakkında kanuni muamele yapılmaktadı r. Diyarba­ kır'da itilaf ve Hürriyet Fırkası mevcut olup bundan başka cemiyet yoktur efendim."l3 Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nda dinci ideolojiyi sık sık kullanarak İngiliz emperyalizminin etkilerini önlemek is­ temiştir. Bu tutum, Anadolu'daki devrimci eylem açısından son derece başanlı olmuştur. Aşağıdaki belgelerde bunu ' görmek mümkündür:

". . . Siverek me bu su Bekir Sıtkı Bey büyük çoğunlu­ ğu Kürt ve Türk olan Diyarbakır halkının, Islam toplulu­ ğu ve Osmanlı Birliği'nden çıkmayı katiyen akıllarından geçirmedikleri ve esasen Şerif Paşa'yı tanımadıklarını anlattı."l4 Ayrıca Siverekiller tarafından İstanbul'a gönderilen bir telgrafta: "... İslam Birliği ve Osmanlı topluluğu ve Halifelik idaresi dışında herhangi bir idare altında yaşamak btzim için imkansız olup böyle bir idarenin kurulması ve yaşatıl­ ması için seller gibi kan akıtılması. yüzbinlerce insanın yok edilmesi, bakımlı yerlerin haralıeye çevrilmesi dahi yetmez

ve savaş ateşini yakmaktan başka işe yaramaz" 15 denilerek İngilizlerin Mustafa

yürüttükleri

Kemal'in

bölücü

benimsendiği

girişimler

reddedilıriekte.

belirtilmektedir.

Hakkari

bölgesinden gelen bir başka telgrafta da aynı görüşler belir-

1 3. Sabahattin Selek, y. r. g e. s. 186. 1 4. Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet 1 920, Ankara 1 970, s. 81 . 1 5. Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 87. .

380

,


tilerek şöyle denilmektedir: " ... Banştan sonra memleketimi­ zin ruhi ve içtimai durumuna tamamıyla uygun, bilgili bir idare kuracağı kesinlikle ümit edilen, Osmanlı Hüküme­ ti'nden daha adil bir hükümete, İslam Bilafeti'nden daha güçlü bir dayanağa, Türklerden daha cana yakın ve iyi ni­ yetli vatandaşa bütün dünyada rastlanamayacağını ilan eden biz Kürtler..."16 Yine Doğu'dan, Hasankale'den İstan­ bul'a gönderilen bir telgrafta: " ... Biz Kürtlerin, Türk kardeş­ Ielimizle birlikte Halifemizin etrafında birleşmekten ve dün­ yanın

sonuna

kadar

beraber

dileğimiz yoktur" denilmektedir. ı 7·

yaşamaktan

başka

bir

. Bu belgelerden ve yazılardan açıkça anlaşıldığı gibi, Do­ ğu Anadolu'daki Kürtlerin Kurtuluş Savaşı'na katılmaların­ da, dinci ideolojinin başarılı bir biçimde kullanılmasının bü­ yük etkisi olmuştur. Kürt Aşiret Reisieri Mustafa Kemal'e, Padişahı, Halifeyi ve islamı kurtaracağı için "evet" demişler ve O'nun yanında yer almışlardır.

B.

AŞİRET YAPISININ KARAKTERi

Aşiret, her şeyden önce soy-sap birliğine dayanan, ken­ de soyundan olmayana kapalı, "bizlik" duygusu ve değerleri­ nin ve anonim ilişkilerinin önemli rol oynadığı, daima bir re­ isin liderliğine hareket eden ilkel bir toplumsal ve siyasal şekildir. Bu tanım, aşiret sistemlerindeki akrabalık ve soy­ sap bağının önemini belirttiği gibi. siyasi etkenierin önemini de belirtir. "Bizlik" duygusu, aşiretler arasında bitmek tü­ kenmek bilmeyen çatışmalara yol açmakta ve bu çatışmalar sonunda aşiretler, üstün, soylu, hanedan veya sıradan aşi-· retler diye kademelenmektedir. Bu biçimiyle, aşiret, feodaliz­ min bir kurumudur. Belirli bir coğrafi bölgede yaşayan veya konaklayan aşiret o bölgenin mutlak hakimidir. Başka bir aşiretten olan kimse o bölgeye giremez. Doğu Anadolu'da aşiretler tarafından paylaşılan bu yerler, aslında siyasi an­ lamda feodal beylikler gibidir. Bunlar birbirine kapalıdırlar. Bu biçimiyle, aşiret örgütü, feodal üretim ilişkilerinin ortaya koyduğu bir üstyapı kurumu, yani siyasi bir kuruluştur.

1 6. Mahmut qoloğlu, �.g.e., s. 88-89. 17. Mahmut Goloğlu, a g.e. s. 89. .

,

381


Aşiret Reisi de topraklann sahibi ya da tasarruf edeni -artık ürünü denetleyen kişi- ve aşiretini öteki aşiretler karşısında temsil eden kimsedir. Kısacası, feodal beyliklerin toprak üzerinde yayıimalanna . paralel olarak, aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal kurumlar da meydana gelmiştir. C.

AŞİRET YAPISI KARŞISINDA MUSTAFA KEMAL'İN ve EMPERYAUZ�llN TUTUMU

Aşiret yapısının özelliklerini çok iyi değerlendiren II. Ab­ dülhamit, kendi yönelimi döneminde, aşiretleri birbirlerine düşürerek. meydana gelen dengeden çok iyi yararlanmıştır. Örneğin daha önce bellrtliğimiz gıbı, 1981 yılında kurduğu 36 Hamidiye Alayı'nın Reisieri'ni kumazca düzenlenmiş bir arnıağan dağıtımı ile yıllarca birbirlerine karşı çarpıştırması­ nı başarnııştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı dünyasına açıldığı yıl­ larda, Balı. sanayi kapitalizminden mali kapitalizme geçmiş bulunuyordu. Bu dönemde. Anadolu'da yayılınaya başlayan emperyalizm, Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Suriye-Güneybalı İran'daki Kürt Aşiretleri'nin ilkel durumlarından ve aralann­ daki anlaşmazlıklardan yararlanmakta hiçbir gı::ıçlükle kar­ şılaşmadı. Emperyalizm gerek Birinci Dünya Savaşı'nda ge­ rekse Kurtuluş Savaşı'nda "Böl ve Yönet"' palilikasım üstün bir başarı ile sürdünnüş, geniş halk yığınlarını birbirleriyle çarpıştırarak Ortadoğu'daki çıkarlarını korumaya çalışmış­ tır. İstanbul'un işgalinden sonra, İngilizlerin, Güneydoğu Anadolu'daki casusluk faaliyetleri dikkati çekecek kadar art­ mıştır. ı 8 Emperyalizmin Ortadoğu halkları üzerinde giriştiği bu oyunlan belgeleri ile ortaya koyan araştırolalar yayınlan­ mıştır. 19 Bu durumun değerlendirmesini yaparken önemli gördü­ ğümüz iki noktanın göz önünde bulundurulması gerekir: 1 8. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyan nameleri, s. 226. 1 9. Erol Uluben, i ngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, lstanbul 1967.

Mustafa Kemal, Nutuk, Vesikalar, 1 9. Kazı m Karabekir, a.g.e., s. 205 vd. Uluğ iğdemir, Sivas Kongresi Zabıtları, TIKY, Ankara 1 969, s. 5758-78 . 382


ı.

Kü&t Aşiretlerinin Mustafa Kemalle İlişkilerinin Anlamı

Aşiret reislerinin, Mustafa Kemal'e "evet. sizin safınızda­ yız. sizinle beraber savaşacağız" demesiyle, İngiliz emperya­ lizmine, "evet, sizin yanınızdayız" demesi arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgülleşmede ulus bilinç yoktur. Bu bilinç olmayınca. aşiret reisierinin siyasi eğilimi esas olmakta. halkın çıkarlan değil. aşireUn çıkarlan söz konusu olmaktadır. Zaten aşiret siste­ minde görülen aşiret. kabile, zoma, oba, çadır biçimindeki kademelenme aşiret reisinin mutlak otoritesini ister istemez kabul ellimıektedir. Bundan dolayı, ulusal bilincin gelişme­ miş, sadece aşiret çıkarlarının söz konusu olduğu bir ekono­ mik ve siyasal yapıda Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kenıal'e "evet" demesiyle, İngiliz emperyalizmine "evet" demesi ara­ sında hiçbir fark yoktur. İşte aşiret yapısının bu monisl özelliğini en az İngiliz emperyalizmi kadar bilen Mustafa Ke­ mal. onları devrimci mücadeleye katabilmek için dinci ideo­ lojiyi sık sık kullanmış, Kürt Aşiretleri'nin emperyalizmin sa­ fında yer almalarını engellemişlir. Çünkü. Kürt Aşiretleri de Müslümandır, Hilafet ve Saltanal 'a büyük bir inançla bağlı­ dırlar. İslam ideolojisi sayesinele Kürtler Emıenilerle iltifak yapmaya yanaşıuamışlardır. Emıenilerden Haçador Ağa'nın. Kürt Aşiret Reisieri'ne yazdığı ve Kürlleri kendi saflannda birleşmeye çağıran mektupla şöyle denilmektedir: "Zalı dev­ letleri ile hüsnü münasebet meydana getirmek ve bilunuım Kürtlerle hali suhunetle ve uhuvvelle bizim en büyük emel ve maksadımızdır... Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür. gün muhakkak dost olacağız... Bizim gayet alicenap ve asil bildiğimiz Kürt milleti neden dolayı bizlerle uzlaşma ta­ rikini tercih edememişlerclir? Kürt Beyleri, Kürt Aşairi ve Kürt Milleli ile götürülecek l:)u uhuvvet cephemizde müstah­ dem umum Ermeni Zabitanı ve umerası an:ukeş ve amade­ dir."20 Bu mektuba karşı Kürt Aşiret Reisieri'nin cevabında da şöyle denilmektedir: " . . . Mektubunuzu ald ı m. Ermeniler'in aguşu islami­ yelle pek mesudane idame-i hayat ettikleri sırada bile 20. Kazım Karabekir, a.g.e., s. 345. 383


yine maksadı asliyeleri uğranı hafi ve celi her türlü fe­ nalığı ikadan geri durmamışlar ve ezcümle bu harpte cepheden müsellehan firarla Rus Orduları'na iltihak etmişlerdir. Bunu inkar edemezsiniz. Binaenaleyh iha­ netleri tamamen ve gaye-i maksatları zahiren Ermeni­ ler'le islam Kürt M illeti meyanelerinde u zlaşmak imka­ nı kalmam ıştır. Ve beş seneden beri islamiyeti mahvetmeye fırsat buldukça nüfusu islamiyeyi şiarı in­ saniyete mugayir bir tarzda balta ve süngü lerle ve mu ­ kaddesatı Osmaniyeye tecavüz etmeyi mübah gören E rmeniler le Kürt milleti bir araya gelemez. Ermenile­ rin on misline faik olan Kürt milleti Ermeni himayesine girmez ve girmesi imkansızdır:·21 '

G örüldüğü

gibi

savaş yıllannda

millet

ideoloj isinden

çok, ümmet ideoloj isi ağır basmaktadır.

2.

Türk ve Kürt Halklannın, Bütün Halkiann Kardeşliği

Savaş yıllannda her ne kadar ümmet ideolojisi kullanıl­ mışsa da halkların kardeşliği, .bu arada Türk ve Kürt h alkla­ nnın kardeşliği de işlenmiştir.

Mustafa Kemal 1920 Ma­

yıs'ında Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada şöyle diyor:

"M eıeiis-i Alimizi teşkil eden zevat yaln ız Türk değil­ dir, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden mürekkep ara­ sır-ı lslamiyedir. Samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh muhafaza ve müdataası ile iştigal ettiğimiz millet bitta­ bi bir u nsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı islami­ yeden mü rekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden herbir islam unsur bizim kardeşlerimiz ve menfaati tamamen müşterek olan vatandaşlarımızdı r:·22 Mustafa Kemal

tarafından

Malatya

Mutasarnf Vekili

aracılığıyla Hacı Kaya ve Şatzare Mustafa Ağalara 15 Eylül 1919 tarihinde çekilen telgrafta şöyle denilmektedir:

"Padişah ve millet hainlerinin yalanıarına kapılarak 21 . Kazım Karabekir, a.g.e., s. 345. 22. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1 , s. 28. 384


maazallah islam kanı akıtı lması ve günahsız zavallı Kürt kardeşlerimizden birçoğunun Osmanlı askerleri tarafıdan öldürülmesi gibi dünya ve ahrette pek el'im bir sonucu n meydana gelmesini önleme konusundaki gayretleriniz, Sivas Umumi Kongresi Heyeti'nce takdir ve şükranla karşılanmıştır. Sizler gibi, din ve namus sahibi büyükler oldukça Türk ve Kürdün birbirlerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam ede­ ceği ve hilafet etrafı nda sarsılmaz bir vücud halinde dahili ve harici düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir. Cehab-ı Hak mesainizi meşkü r eylesin:·23 Bu yazıda da Türk-Kürt kardeşliği dinci ideoloj i ile bir­ likte kullanılmıştır. Savaş yıllarında ısrarla ve titizlikle üzeri­ ne eğinilen ve Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması için ustaca yürütülen "Türk-Kürt� kardeşliğinin günümüzde "Kürt yok, Türk var�a dönüşmesi, Kürdüm diyenierin hor görülerek, "Kürtlerin varlığından� söz edenlerin suçlanması olayı üze­ rinde durulması gereken bir gelişmedir. Kurtuluş Savaşı'nın, birliği koruma amacı ile önem ver­ diği Türk ve Kürt halklannın kardeşliği konusundaki belge­ leri değerlendiren başka yayınlan da izlemek mümkündür:

"Başka milletierin geeeli gündüzlü mesaileri mem­ leketimizde fitne koparmak suretiyle Türkle Kürdün gi­ rift bulunduğu ve büyük bir muhabbet ve hürmetle Hü­ kümeH Osmaniyenin inkısam kabul etmez bir rüknü olduğunu fiiliyatla dahi gösteren mıntıkalarda hükü­ metsizlik göstermek düşmanlarımiz hesabına zafer­ dir." 24 D.

ERMENiSTAN ve KÜRDiSTAN PLANIARI

Fransız ihtilali'nden sonra Batı ülkelerinde geliŞmeye başlayan milliyetçilik hareketlerinin, Anadolu'da.

özellikle

Ermeniler üzerinde büyük etkisi oldu. Ermeni milliyetçiliği

23. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 63. 24. Kazım Karabekir, a.g.e., s. 352. 385


sosyo-ekonomik temellere dayanan bir miliyetçilikli. Doğu

Anadol u 'nun özellikle Kuzey ke n t le rin d e oluran Em1eniler,

genellikle sanat ve l ica re tle

uğraş.yorlardı.

Bu y old <m sağla­

dıklan birikim artmıştı. Küç ü k çapt a da olsa sanayi işleri de

yapabiliyorlardı. B1.ı ekonomik g ü ç , Em1enilerdeki milliyetçi­ lik akımlannın daha hızlı gelişmes ini sağladı. Oysa , kırsal alanl ard a, feodal bir düzende , h ayvancılık yaparak yaşayan Kürt Aş irelle ri n de , aşiret yap ıs ın ın özelliğinden ötürü milli­ yetçilik akımı bir türlü gelişme olanağı bulamıyordu . Bu ne­ denledir ki 1 843, 1 877, 1 88 1 y ıll an n daki Kürt isyanları ba­ şarısızlıkla sonuçlanmıştır. B u na karşın m illiyetçilik akımlarının önem kazandığı bu dönemlerde, b azı Kürt ay­ dınlarında ve aşiret ileri gelenlerinde ni.illiyelçilik akımının etki yapt ığı görCılmüştür. Bunlar, "Kürt Tevaü n"25 "Kü rt Te­ lali Cemiye tC. 26 gibi cemiyetler et rafında örgü Llenıneye çalış­ mışlardır. Daha sonraları bu cem iyetler, İngiliz emperyalizmi taralindan kendi çalışma alanları durumuna getirilmek is­ lenmişlir. Mustafa Kemal, Nuluk'la bu konuda şöyle diyor: '

Vil aye t i Şarkiye Müd afaai H ukuku M i l l iye C emiye­

"

li'nin ilk Erzurum şu b esi n i kuran kişiler, Doğu illerinde

yap ı l a n propagandaları ve bunları n erekle rin i , Türklü k­

Kürtlük-Ermenilik sorunlarını, bilim, teknik ve tarih ba­ kımından inceleyip araştırdıktan sonra, ge lecekteki ça­ lışmalarını şu üç noktada topluyorlar: 1- Ya hiç göç et­ memek, 2- Hemen, bilim, iktisat, din örgütleri kurmak, 3- Saldırıya uğrayacak Doğu illerinin herhangi bir bu­ cağını birlikte savunmak." Kurulmaya başlayan bu örgü tlerden başka , yurt içinde

daha birtakım kurulu şlar ve girişimler olmuştur. Özellikle Diyarbakır, Bitlis,

Elazığ

illerinde,

İstanbul'dan yönetilen

"Kürt Teali C emiye ti" vardı. Bu derneğin amacı yabancı dev­

letlerin koruyucu luğu altında bir Kürt H ü kümeti kum1ak­

tı. 27 Zamanın An1erikan Devlet Başkanı Wilson kendi adını

25. Faik Reşit Una!, ikinci Meşruliyelin ilanı ve 31 Mart Hadisesi, TIKY, Ankara 1 960, s. 1 36. 26. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi P arti le r lüHFY, lstanbul 1 952, s. 429-431 . 27. Atatürk, Nutuk, Cil! 1 , TDKY, 1 963, s. 3-4. ,

386


taşıyan 14 maddelik barış anllaşmasında. Bağımsız Kürdis­

yolundaki istekleri şöyle dile getiriyord u : "Ha­ İmparatorluğu'nun Türk olan kısımları­ na ilirazsız bir hamiyel sağlanması, · fakat halen Türk boyunduru ğ u altında bulunan di ğ er milliyellere salt güven­ lik içinde varlıklan ve eziyetsiz olarak gelişme ola n a ğın ı n ga­ ranti altına alınması gerekir. " 2 8 Doğu Anadolu'da kurulmaya çalışılan Bağımsız Kürdis­ tan konu sund a , Osmanlı Hükümeli'nin aldığı tedbirler ve iz­ l ediği politika ise şöyleydi: tan kurulması

lihazırdaki Osmanlı

1 - ingilizler, Anadolu'da herhangi bir bölgede karı­ şıklık çıktığı zaman, hemen o bölgeyi bu fırsattan ya­ rarlanarak işgale hazılanıyorlar. Osmanlı Hükü metinin de buna karşı yapabildiği tek şey, böyle bir şeyi haber alır almaz , i ngiliz Yüksek Komiseri'ne durumu bildire­ rek, hareketlerini önlemek. Yani ingiliz emperyalizmini ingilize şikayet etmek sü rdürülen politkanın adı . . 2 - Asayişi sağlamak için jandarma kadroları nı arttır­

mak. 3- Aşiret ileri gelenlerinin hükü metle olan ilişkilerini sağlamlaştırmak için onlara yakınlık göstermek ve dış ilişkilerini daraltmak için gerekli tedbirleri almak. 4- Bu illerde hükümetin itibarını sağlama� için bir miktar para göndermek. 5- Bu illerde görevlendirilen memurların seçiminin Padişah tarafı ndan yapılmas ı na özellikle dikkat etmek. 6- "Kürt Teali Cemiyeti" yasalara uygun kuruldu­ ğundan, denetim yolu i le çalışmalarının kısıtlanmasının çarelerinin araştırılmas ı , gerekli işlemler yerine getiril­ mediği takdirde kovuşturma yapılacağının Gerniyete bildirilmesi. 7- Istanbul'daki Kürtleri aydınlatmak. 29 28. Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, istanbul 1 965, 2. Baskı, s. 31 . 29. Tayyib Gökbilgin, Meclisi Vukela Mazbatalarına göre, 1 91 9 senesin­ de Ecnebi Işgalleri ve Talepleri karşısında Istanbul Hükümeti, V. Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 960, s. 707-722.

387


Öte yandan bu cemiyetlerin kuruluş ve çalışmalar hakkında başka yayınlarda da bilgi edinmek olanağı vardır. 30

E.

İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİ

Gerek Birinci Dünya Savaşı'nda gerekse Kurtuluş Sava­ şı'nda, Batı emperyalizminin Anad ol u üzerindeki en önemli aksiyonlardan biri Ermenistan ve Kürdistan hülyalarının gerçekleşmesi idi. Bunu gerek İngilizler, gerekse Fransızlar ve Almanlar kendi çıkarları için uygun görüyorlardı. Bu ko­ nuda emperyalizmin neler düşündüğünü, Erol Ulubelen'in "İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye" isimli eserinden izle­ mek gerekir. 3 1

"Benim problemim Kürtler. Noel Bağdat'tan buraya geldi . Çok iyi bir insan, çok kudretli biri ; fakat, öteki bakımlardan Kürtler' in peygamberi olmak istiyor. Kürt­ ler gibi kimse yoktur, onlar çok asil, çok iyiler, diyor. Ermeniler ise değersiz ve hilekar, görüşü nde. Kürtler hiçbir Ermeni öldürmedi, bilakis onları korudular, fakat Ermeniler Kürtler'i öldürdüler, diyor. Korkarım ki Noel, bir Kürt Levrens'i olur. Mezopotamya şimdilik bizim olacağına göre, ona bir Kürt Devleti kurdurup, Kuzey dağlarını böyle koruyabiliriz. Abdülkadir ve onu n gibi­ lerle konuştum. Kürdistan'a gidip tesirlerini kullanma­ larını istedim. Onlara tesir edebilmek için biz de Türk­ lere hile yapıyoruz diye belki beş defa tekrarlamak zorunda kaldım. M aamafih, Kürtlere fazla itimat edil­ mez. M ajestenin hükümetinin amacı, Türkler'i azami derecede zayıflatmak olduğuna göre, Kürtler'i bu şe­ kilde harekete getirmek fena bir plan değildir." ( 1 9 1 9)32 "Bi nbaşı Noel, Kürt Şeyhleri ile görüş birliğine varır­ sa, bundan büyük faydalar sağlayacağımızı söylüyor. Bunlar istanbul'da Abdülkadir ve Bedirhan'dan daha fazla ü n lü kimselerdir. Bunlar şüphe uyandı rmamak 30. Mazhan Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Bera­ ber C ilt 1., l l . , TIKY, Ankara 1 966, s. 28, 4 1 7, 479. 3 1 . Erol Ulubelen, Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Istanbul 1 967. 32. Erol Ulubelen, a.g. e., s. 202. 388


için Noel'den ayrı olarak Kürt Bölgeleri'ne gidecekler. Türkler Sl.llh Konferansi'na Kü rtler'in de getirileceğin­ den korkuyorlar. Kü rtler henüz Mustafa Kemal'e karşı ayaklanmadı ama, Noel bunun temin edileceğinden emin." ( 1 9 1 9)33 "Size Tasvir-i Efkar'da çıkan bir karikatürü yolluyo­ rum. Karikatür çok çarpıcı bir şekilde bir milletin ruhu­ nu ve idealini aksettiriyor. Bı;ında bir ayağı Trakya'da olan ve Orta Anadolu üstüne rahatça ve erkekçe uza­ nıp dinlenan çekilmiş süngüsüyle, Konya, Adana ve izmir'den düşmanları temizleyen, sol kolunu kuvvetle Ermenistan ve Kürdistan'a uzatan, Van'ı parmakları arasında tutan yenilmemiş bir Türk var. Gölgesi Diyar­ bakı r ve Suriye üstüne düşüyor. Harita Iran hududun­ dan , Karadeniz'den , Adana Bölgesi'nden Mezopotam­ ya içl�rine ·kadar uzanıyor." ( 1 91 9)34 "ingilizler Kürt Devleti kurmak istedikleri bölgede çok fazla maden olduğundan eminler."35 "Kürt kabileleri Ingiliz ve Fransız hakimiyetine ko­ nacak, Kürdistan'da hiçbir şekilde Türk bırakılmaya­ cak. Bir tek Kürt Devleti mi, yoksa birçok küçük Kürt Devletleri mi kurulacağı düşünülecek, Ermenilere Amerikalıfar kanalıyla silah temin edilecek." ( 1 91 9)36 "Ermeni Devleti'nin teşekkülÜ hakkında rapor: Ar­ dahan, Batum; imer Vadisi verilecektir. Karadeniz'de Yanbatı deresinin bir kilometre batısı. Erzurum'da Zel­ ket Dağı'na kadar olan yer, Güneybatıda Hatap Dağı, Erzurum Yilayati'nin Batı hududu, Karasu Pulur çayı , Büyük Sultan suyu, Aktaş, Mosla deresi, Murat suyu, Güldere Bitlis suyu ." 37 "Kürdistan Türkiye'den ayrılıp hür olmalıdır. Ermeni­ lerı e Kürtlerin menfaatlerini bağdaştırabiliriz. lstan33. 34. 35. 36. 37.

Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e., Erol Ulubelen, a.g.e.,

s. s. s. s.

202. 2 1 4. 228. 2 1 8. s. 237. 389


bul'daki Kürt Kulübü Başkan ı , Sait Abdülkadir veya Paris'teki Kü rt Delegesi, Şerif Paşa emrinizd edir. " ( 1 920)38

"Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha kati bir karara varmamız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi. (Sulh anlaşmas ı na göre , Kürt­ ler ayrı bir devlet olacaklard ı r. Kürt liderleri Mustafa Kemal'i sevmezler. Çünkü, O Bolşevikliği getirmek isti­ yor. Siz Mustafa Kemal'den nefret ediyorsunuz. Çün­ kü O sizi n yaptığınız antaşmayı kabu l etmiyor. O halde Mustafa Kemal'e karş ı Kürtler'i birl ikte kullanalım) de­ di." ( 1 920)39 "Sünniler ile Şiiter arası nda zıtl ık büyüktür. Biz bu zıtlığı daha da geliştirebiliriz . Mustafa Kemal ile Tif­ lis'ten temas kurabiliriz, emirlerin izi bekliyoruz." ( 1 920)40 B ü tü n bu nlar.

Ort ado�u' daki İngiliz casusları tarafın­

dan. İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na . bölgenin ekonomik. sos­ yal. siyasal ve kült ürel du rumu hakkında gönderilen rapor­ lardır.

Bu

belgelerden

ele

anlaşılabllece�i

gibi .

İ ngilizler.

Doğu Anadolu 'da kendi ç ıkarlarını öt eki emperyal ist devle t ­ ler aleyhine gelişt irebilmek için fırsatlar kolluyorlardı . B u fırsatların e n önemlileri, Kü rt Aşire t leri'ndeki potansiyeller­ den ve yine aşiretler arasındaki mezhep çat ışmalanndan ya­ rarlanılarak meydana getirilecek karışıklıklardı. Bu parçala­

ma ve yönetme politikası. İngiliz dış siyasetınin, 1 878 Berlin Kongresi'nden It ibaren uygu ladığı. "Böl ve Yönet" politikası­ na çok uygu ndu . ingiliz emperyalizminin b u işi başarabilmesi için Doğu Anadolu 'daki egemen sını11arla ilişki kum1ası gerekiyord u . B u ri da gecikmeeli v e bir kısım aşiret reisierini kendi emelleri uğruna t a h rik ettL Nitekinl l O J\iıustos l 9 20'de imzalanari

Sevr Antıaşması'nda "Bağımsız Kürdistan" kurulması fikri açıkça ortaya atılıyordu . Sev:r Antlaşması'nda , Kürdistan ile ilgili hüküm şöyle idi:

38. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 269. 39. Erol Ulubelen, a.g.e. , s. 277. 40. Erol Ulubelen, a.g. e . , s. 273. 390


" Fmı tın şarkında, I rak, Suriye a rasında kalan mın­ tıka i tilaf d evletleri üyeleri nden mürekkep bir komis­ yon ma halli muhtariyeti uygulayacaktır. Anlaşmanın imzalanması ndan bir yıl sonra iş bu bölgenin K ü rt a halisi M il l e tler Cemiyeti'ne mü raca a tıcı Kürtleri n ço­ ğunl uğunun Türkiye'den bağımsız ol mayı i stediğini ispa t ederse ve Meclis bunu kabul ederse Türkiye bu bölgedeki her türlü hukukundan vazgeçecek."

Sevr ATiliaşması'nın üçüncü bölümünde. Kürdistan ko­ nusu ele alınmaktadır.

Bu

bö l ümün

,

Kürdistan ile ilgili olan

6 2 , 63 ve 64. maddeleri aynen şöyle dir:

"Mad de

62- İ ngil tere, Fransa ve İ talya H ü k ü metle­

ri tarafınd a n kend i lerine yetki veril miş üç üyeden mü teşekkil bir komisyon lstanbu l'a yerleşerek, anl aş­ ma bcışkanlığı n ı n tüzüğüne göre belirtilmiş bulunan bir aylık müdde.t içerisinde, Fırat'ın doğusunda bulu­ nan ve sınırları i leride tespi t edilecek olan Ermenis­ tan'ın güneyi ilc Türkiye, Suriye ve Mezopo tamya ' nın ku zeyi ara sında belirtilmiş bulunan ve Kürtlerin ha­ kim çoğunlukta bulund ukları bölgeler için, anlaşma­

nın .27. maddesi 1 , 2, 3. derecelerine uygun olarak da­

hil i otcmomi

planını

hazırlayacaktır.

Herhangi bir

mescle konu sunda oybirliğine varılınaması halinde komisyon üyeleri d u rumu kend i hükümetlerine inti­ kal e ttircceklerdi r. Adı geçen plan bu bölgeler dahilin­ de Asu rokeldani ve d iğer etnik dini cemaatların tüm azınlık haklarını garanti a l tı n a a lmak zorundadır. Ve bu a maçla İngi liz, Fransız, İ t«lyan, Acem ve Kürtleri temsilen kurulacak bir komisyon, bizzat yeri nde tet­ kikl crde bul unacak ve gerek Türkiye gerek aynı şekil­ de İran sınırında yapılacak bir değişi klik ba his konu­ su olursa bu değişikli kleri anlaşmanın ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirecek."

"Madde

63- Osmanlı Hükümeti, bu ko m i sy o n l ar­

dan birinin veya öbürünün kararlarını kendisine bil­ d i rild iği günden i tibaren üç ay içinde icra cd�ceği n i n

şimd iden üzerine alır."

'iMadde

64- Anlaşma başkanlığının tespi t ettiği ta-

391


rih ten i tibaren geçen bir yıllık müddet içerisinde, şa­

yet 62. mad denin kapsamı içinde bul unan Kürt halkı,

yani bu bölgelerde oturan halk çoğunluğu Türki­ ye'den ayrılarak tamamen bağımsız olmak arzusunu izhar eder ve Mi1letler Cemiyeti'ne müracaat ederse ve şayet cemiyet de bu halkın bağımsızlık arzusunu gerçekleştirecek kapasitede bul unduğuna kanaat 'geti­ rir ve bunun yerin e getirilmesini tavsiye ederse Türki­ ye bu tavsiyeyi aynen uygulamayı ve bu bölgelerdeki bütün hakları ile ünvaniarından vazgeçmeyi taahhü t eder. Bu vazgeçme i şleminin detayları başlıca müttefik güçlerle Türkiye arasında özel bir sözleşmeye bağla­ nacaktır. Bu vazgeçme işi tamamlandıktan ve Kürdis­ tan Devleti'nin bağımsızlığı gerçekleştirildikten son­ ra, bu Bağımsız Kürt Devleti'ne günümüze kadar Kürdistan'ın bir parçası olan Musu l vilayetinde yaşa­ yan Kürtlerin de kendi arzuları ile birleşmeyi isteme� leri halinde mü ttefik güçler bu birleşmeye karşı bir i ti­

razda bulunmayacaklardır." 41

Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ile sonuçla­ nan 1 . Dünya Savaşı sonunda imzalanan Sevr antlaşması­

rün doğurduğu sonuçlan kabul etmeyen Türkiye'nin atıldığı

Kurtuluş Savaşı öteki mazlum uluslara önek olmuş bir di­

renmedir. Emperyalizmin Türkiye'den kovulması ile sonuç­

.lanan

Kurtuluş Savaşı'ndan soma uygulanan politika ve

atılan yanlış adımlar,

emperyalistlerin tekrar daha güçlü

olarak yurdumuza el atınalanna

yol açmıştır.

Emperyalistle­

rin bu oyunu. yalnız Türkiye üzerinde değil, çıkarlannın söz konusu olduğu her ülkede kendini göstermiştir. Fransız ve İngilizlerin O rtadoğu'yu aralannda bölüşmek üzere yaptıkla­

n fiili anlaşma, emperyalistlerin Kürtler hakkındaki art ni­

yetlerini göstem1ektedir. Kürdistan'ın bir parçası olan Mu­

sul'un, sınır dışı bırakılması. Bağımsız Kürdistan Devleti'nin kurulup kurulmamasından çok. emperyalistlerin petrol üze

-

41 . Gernil Birsel, Lozan, Cilt 1. istanbul 1 933, s. 31 2, 3 1 3. Yusuf Hikmet Bayur, Yeni Türkiye Devletinin Harici Siyaseti, EFY, lstanbu l 1 935, s. 131. 392


rinde çıkarlarını düşündüklerini ortaya koymakladır ki bun­ dan daha doğal bir şey olamaz. Emperyalizmin

bu

oyunlarını,

Şemdinli

bölgesindeki

Kürt Aşiretleri üzerinde araştıran Muzaffer Erdost şu sonu­ ca varmaktadır:

"Şemdinli Aşiretleri'nde sosyal mevkii itibarıyla, aşi­ ret üyelerinden vergi şeklinde alınan artı ü rüne ve an­ garya şeklind e kullanılan artı emeğe sahip olmak iste­ yen tabakalar vardır. Yine Şemdinli Aşiretleri'nde üretim araçlarına sahip olmak, serveti gerek toprak satın alarak, gerek ticaret için sermaye olarak kulla­ nan sosyal tabakalar vard ı r. Bu sosyal tabakalar ve sı­ nıflar bizim araştırdığı mız dönemler içinde birbirleriyle tam bir mücadele halindedirler . . . "

Daha sonra Muzaffer Erdost bu mücadelenin kaynağını aşiretlerin kendi bünyesinde olup olmadığını aramakla ve şu sonuçlara varmaktadır:

"1 - 1 925 Nehri i syanı'ndan sonra isyancı larla ilgi kurup insiyatifi ellerine alan i ngilizler, iki aşiret halkını bölgeden boşalttırmıştır, 2- 1 930'da i ran, I rak ve Suri­ ye sını rlarında aynı zamanda başlayan isyan ve bas­ kınlardan bir kısmını Şemdin li'ye yayarak halkın çeşitli yerlere göç etmesine sebep olmuştu r. . . Bu mücadele­ leri n temeli dünya pazarların ı n paylaş ı l ması için em­ peryalist ülkelerin arasındaki mücadeleye dayanmak­ tadır. i şte bu olaylar Şemdinli Aşiretleri'ndeki iç dinamizmleri gereği feodal ilişkilerden kapitalist ü retim ilişkilerine geçişi parçalamış ve geriletmiştir.''42

III. LOZAN KONFERANSI'NDA YAPIL� TARTIŞMALAR Kürtler'in

ayn

bir ırk oldukları, fakat

tarih boyunca

Türklerle beraber yaşadıkları, Lozan Barış Konferansı'nda Murahhas Heyeti Başkanı İsmet İnönü tarafından açık seçik

42. M uzaffer Erdost, Şemdinli Aşiretlerinde Ü retim ilişkileri, Türk Solu, Say ı 25, 5 May ı s 1968. 393


ortaya konulmuştur. İsmet İnönü , konferansta yaptığı ko­ nuşmalarda, Musul ilinde sü rekli oturan halkın 503 bin, gö­

çebe halkın da

1 70 bin olduğunu, göçebelerin mevsimine

göre, Bağdat, Diyarbakır ve İran yayialarında yaşadıklarını, bu nedenle onların M u su l halkından sayılmasının doğru ol­ madığını, bu ilin 503 bin kişilik nüfusunun 263. 830'u Kürt,

l 4 9 . 960'ı Türk, 4 2 . 2 1 0'u da Arap olduğu nu , Süleymaniye ve

Kerkük

Sancağı'nda

çok

az Arap

b u lunduğu n u ,

Merkez

Sancağı'nda 1 3 7 .000 Kürl ve Türk'e karşı, 2 8 bin Arap oldu ­

ğunu ayrıntılan ile açıklamıştır.

İsmet İnönü 'nün Lozan'da bu konuda savunduğu görüş­ leri şöyle özetlenebilir: Kürtler eskidenberi kendi istekleri ile Tü rk yönetimine geçmişler!*) ve mukadderatlannı Türklerinkine bağlamışlar­ dır. Yüz yıllardır, Kürtler ve Türkler soy, adet, din ve ahlak

birliğiyle birbirlerine bağlıdırlar.

Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtlerin kötü savaştıkları ko­ nusunda ileri sürülen iddia doğru değildir. Aynı amaçla ve aynı dileğe ulaşma yolunda Kürtler gerek Dünya Savaşı'nda gerekse Ulusal Kurt.uluş Savaşı"nda büyük bir sadakatla sa­

vaşmışlardır. Muhtariyet sorunu ise kullanılan isim ne olur­ sa olsun, gerçekte mü stemleke olacakbir ülkede, bir yaban­

cı devlet yurttaşlığı ile şitndiki durumunu değiştirecek Kürt

bulmak çok güçtür. Kürtler, yabancı müdahalesi ile kurula­ cak bağımsız bir yönetimde. memleketin geleceğine fiilen hiçbir müdahaleleri

olamayacak ve tüm işleri kendilerini

temsil etmeyen bir hükümet ve meclis yürütecektir. Oysa

bugün Türkiye'de Kürtler, Türkiye'nin yönetiminde söz sahi­ bi bulunmaktadırlar.

Kürtler'in Türkler'le bir arada yaşamak istemedikleri gö ­ rüşü Kürtler'in değil, İngiltere'nin tezgahladığı bir görüştür. Ancak, para ve çeşitli çıkar karşılığı veya aşırı milliyetçi duy­ gularla, İngiltere'nin görüşünü benimseyen ve bu fikrin sa­

vunuculuğunu yapan Kürtler'in olması da son derece doğal

n i smet inönü , burada Osmanl ı I mparatorluğu dönemindeki Kürt h ükü­ metleriyle ve sancaklarıyla Osmanlı merkezi yönetimi aras ındaki g üç dengesine dayanan sözsüz anlaşmaları ve birbirlerini tan ıma olayla­ rını anlatmak istiyor. 394


Yalnız öz

bir şeydir.

Kürt çocuklarının başka devletlerin iliti­

rasma alet olarak yaşamak ile kendi yurdunda Türklerle kardeşçe ve hakiınce yaşamaktan, hangisini tercih edecekle­ ri meselesinde kimse tereddüt edemez. Yukanda, konumuzia ilgili bölümünü özetiediğimiz Lo­ zan Banş Konferansı'nın 23 Ocak 1 923 tarihinde yapılan oturumunda,

Türkiye'nin

güney

sınınnın

saptanması ve

Musul'un Türkiye'ye geri verilmesi konusunda Türk H eyeti Başkanı olarak İsmet İnönü görüşünü aynen şöyle savun­

muştur: 43

·

"1. Etnografik nedenler- Musul vilayetinde yerle­ şik nüfus 503 bin kişiye varmaktadır. Vilayet içinde, bundan başka Kürt, Türk ve Arap göçebe aşiretler vard ı r. Bunlar aşağı yukarı 1 70 bin kişi kadardır. Bu göçebe aşiretler mevsimlere göre yer değiştir­ mekte, hatta y ı l ı n kimi dönemlerinde vilayetten bile ay­ rılmaktadırlar. Bu yüzden sayılarını kesin olarak he­ saplamaya imkan yoktur. Ihtiyaçları na göre, yılın çeşitli mevsimlerini Bağdat, Necef, Musul, Zor ve Di­ yarbakı r'da geçirirler. Bunun içindir ki, bunları gerçek­ ten Musul nüfusundan saymak mü mkün değildir. Vilayetin yerleşik nüfusunu meydana getiren 503 bin kişi, resmi son Türk istatistiklerine göre, aşağıdaki u nsurlardan oluşmaktadır: Müslüman Kürt

Türk

Arap

Yezidi

Süleymaniye Sancağı 63.830 32.960 7.2 1 0 Kerkük Sancağı 97.000 79.000 8.000 Musul Sancağı 1 04.000 35.000 28.000 1 8.000 Musul Vilayetinin Toplam N üfusu 263.830 1 46.960 43.21 O 1 8.000

Olmayan

Toplam

1 30. 000 1 84.000 3 1 .000 3 1 .000

2 1 6.000 503.000

43. Camii Birsel, Lozan, ikinci Kitap, i stanbul 1 933, s. 21 7-232. Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Takım 1 . Cilt 1 , Kitap 1 , AÜSBFY, s. 342-371 . 395


R akamları belirtilen çizelge gösteriyor k i :

1.

Sü leymaniye v e Kerkük Sancaklarında Arap u n ­

suru azd ı r.

2 . Musul M e rkez Sancağ ı' nda 1 37.000 Türk ve

Kü rde karş ı l ı k , yalnız 28 bin Arap vard ı r.

3. So n olarak, bütün M u s u l vilayetinde 4 1 0 . 790

Tü rkle K ü rde karş ı l ı k

31 .000

Müslüman olmayan var­

d ı r . Demekki, vilayet nüfusu n u n beşte dördünden ço­ ğu n u n Türklerle K ü rt ler ve beşte biriliden a z ı n ı da

Araplar ve M ü s lüman olmayanlar meydana getirmek­

tedirler.

Bu rada birinci Türk- i ngiliz anlaşmazlığı ortaya ç ı k­

maktad ır.

i ngiliz Temsilci

Heyet i ,

su nduğumuz

rakamları n

doğru luğunu kabul etmedikten başka, Türk H ü küme­

t i ' n i n Musul vilayetini n nüfusuna ilişkin olarak hiçbir zaman

karş ı l ı k

doğru

istatistikler

düze nleye mediğin i , buna so .n ra , i ngiliz subay­

1 9 1 9 silah-b ı rak ı ş ı m ı ndan

ları n ı n ve memu rları n ı n bu bö lgeyi gezip dolaştıkları n ı

v e orada oturan h e r soydan v e her mezhepten nüfu­

sun say ı s ı n ı ve oran ı n ı bizden çok daha doğru sapta­

d ıkları n ı söyle mektedir.

Bu iddiaya kolayca cevap verileb i l i r : Türkiye, yüz­

y ı l l ard ı r Musul vilayetinin gerçek sahibi o l muştur. As­

kere alma zoru n lu kları yüzünd e n , vilayetteki nüfus ha­ reketle rini çok doğru olarak bil mek zorundayd ı . Son

o larak, Türk istatist ikleri,

Dünya Savaşı' ndan önce ,

esaslı inceleme sonucunda ve nüfu su n çeşit l i u nsurlar aras ı ndaki oranı göstere n raka mları değiştirmekle h iç­ bir siyasal çı karı o l mad ığı bir s ı rada düzenlenmiştir.

· Oysa, i ngil iz H ü kü meti, sözü geçen vilayeti n hiçbir zaman gerçek sahibi olamamıştır. Ü stelik, i ngiliz me­ m u rl arı ve subayları bugü n e kadar S üleymaniye San­

cağı'na da giremem işlerdir. Hükü metlerinin otoritesini bile ku ramad ığı bir vilayetin yalnız bir parçası n ı dola­

şa n birkaç memuru n , bu vilayeti n tümüne i l işkin olarak

doğru istatistik düzen leyebilmesini kabul etmen i n im­ kansızlığı açı kça bell idir.

396


Bu koşullar alt ı nda, yalnız Türk istatistiklerinin ger­ çeğe uygun olduğunu kabul etmek gerekir." İnönü , ingiliz Heyeli'nin bu konu ile ilgili olarak ileri sürdüğü

istalistiklerin

eleştirisini

yaptıktan

sonra,

Mu­

s u l ' u n nüfu su h akkında ş u bilgiyi vermiştir:

" . . . Araplar, hemen hemen tüm olarak Gayara­ Sancar çizgisinin güneyinde ve Dicle'nin sağ kıyısında bulunmaktad ırlar. Fethiye'den Kerkük'e uzanan dar bir toprak şeridi d ı ş ı nda, Dicle'nin so l kıyısı ndaki bölgede tüm olarak Kürtler ve Türkler oturmaktad ı rlar. Musul şehrinde Tü rkçe , Kürtçe ve Arapça konuşanlar ve Arap sayılanlar as lında Türktürler. Bunlar uzun süre Araplarla il işki kurmuş olmaları yüzünden, her iki dili de öğrenmiş bu lunmaktadırlar. Bu memleketi tanıyan­ lar bilirler ki, Musu l'da oturanlar hiçbir vakit, ne Arap, ne de Irak halk ı n ı n bir parçası sayı lmışt ır." İnönü daha sonra. Musu l ve Tel-Afr kentlerinde ve bu

kentlerin civarındaki mahalle ve köylerde oturanların büyük çoğunlukla Türk olduğunun İngilizler tarafından da kabul edildiğini belirterek, İngilizlerin bu bölge halkına hilaben ya­ yınladıkları broşürlerin Türkçe yazılmasının da Türk görü ­ şünü doğruladığına işaret ederek konuşmasına şöyle devam etmiştir :

"Yezidilef, Kürttürler, doğal olarak da, gelenek ve görenekieri Kürtlerinki gibidir. Aralarında yalnız mez­ hep ayrıliğı vard ı r. Bu yüzden onları birbirinden ayrı tutmak doğru olmaz. Nasıl, aynı ulusun bire y lerini, ki­ misi katolik kimisi de protestan olduğu için, · ayrı soy­ dan saymak doğru olmazsa, Yezidile rle Kürtl•ari de bir­ birinden ayrı tutmak haksızlık olur. Musul vilayeti Türklerin değil, fakat Türkm :en olduk­ ları ve dillerinin i stanbul'da konuşulan dilden başka olduğu da iddia edilmiştir. Oysa, Musul'da konuşu lan Türkçe Anadolu'daki Türkçenin aynıdır. Anadolu'da i stanbul Türkç;esine eş bir Türkçe konuşulan hiçbir yerde yoktur. Bunun, bütün memleketlerde böyle oldqğu görü l­ ·

i

397


mektedir. Şehirden şehire , vilayetten vilayete aynı dil her zaman biraz değişiklik göstermektedir. Kaldı ki, kesin olan bi r şey vardır: A nadolu Türkleri, Türkmen diye adlandırılan topluluk içinde bulunmakta­ dırlar. Musul Türkleriyle Küçük Asya Türkleri arası nda yapılmak istenilen ayı rma, hiçbir sağlam temele da­ yanmamaktadır. Kürt halkın ı n iran kökenli olduğu öne sürülmüştür. Oysa, bu iddiayı Kürtlerin Turan kökenli olduğunu ka­ bu l ede n , Encyclopaedia Britannica yalanlamaktadı r. Zaten Anadolu'yu tanıyanlar bilirler ki, gerek töre, gerek gelenek ve görenek bakımı ndan , Kürtler, hiçbir yönden Türklerden farklı değildirler. Ayrı diller konuş­ makla birlikte, bu iki halk, soy, inanç ve görenek bakı ­ mı ndan tek bir bütün meydana getirmektedir. Söz konusu bölgelerde bulunan H ı ristiyanlar, başlı­ ca Nesturiler, Asuriler ve Keldaniler'dir. Nesturiler, Çarlık Rusyası orduların ı n Van vilayetini istilası s ı rasında, yüzyıllardır yalılarında huzur içinde yaşadıkları Müslüman yurttaşları na karş ı öylesine ha­ yince ve kıyıcı olarak davranmı şlard ı r ki, Ruslar'ın geri çekilişinde onlarla birlikte gitmek zorunluğunu duy­ muşlardır. Keldaniler'e ve özellikle Diyarbakı r vilayetindeki Asurilere gelince, bunlar, dıştan yapılan kışkırtmalara hiçbir zaman kapılmadan Tü rk yurttaşlarıyla tam bir anlaşma içinde yaşamaktadı r. i ngiliz Temsil Heyeti , Musul vilayeti nüfusunun pek büyük çoğunluğunun Türkler'den ve Kürtler'den oluş­ tuğu nu (doğruluk garantisi veren tek istatistik olan Türk istatistiklerine göre, % 85'den çoğu, I ngilizler'in kendi istatistiklerine göre % 66'dan çoğu) kabul etmek zorunda kalarak üç vilayeti -Basra, Bağdat ve M usul vilayetlerine- çoğunluğu Arap olan bağı msız bir bütün saymak istemiştir." ·

1 i

İnönCi , ingiliz Temsil Heyeti'nin görüşüne karşı çıkarak, Musul ve Bağdat bölgelerinin ayrı ayn devletler meydana ge­ tirdiğini, !her zaman birbirlerinden ayn olduklarını ve Mu-

398


sul'un gerek toprak yapısı ge rekse iklim yönünden Anado­ lu 'nun bir parçası sayıldığım ileri sürerek konuya İngiliz­ ler'in siyasal nedenlere daya.nan iddialarına değinerek de­

vam etmiş ve şu (!evaplan ver.miştir:

"ll. Siyasal ne denler- M u sul vilayetinin Türki­ ye'ye geri verilmesiine karşı çıkan i ngiliz Temsil Heye­ ti'nin dayandığı siıtasal nedenlere karşı Türk Temsil Heyeti aşağidaki ıgörüşleri öne sürmekle şeref duy­ maktadır: a) Araplar, Mü�31üman olmayanlarla birleşserer bile, ispat ettiğiniz ve z:aten i ngiliz Temsil Heyeti'nin de ka­ bul Bttiği gibi, M usul vilayetinde bir azınlıktırlar. Bu yüzden, Musul vii ayetinin lrak'a bağlanmasına, bu ne­ den B dayanarak iistemek, hem haksız hem de ulusla­ rın l<.endi kaderimini kendilerinin saptaması hakkına aykm olacaktır.

lb) Kürtlerin TiJrklerle birlikte yaşamak istemedikleri idd i ası hiç de doÇ�ru değildir. Gerçekten, ylizyıJJardır bu iki halk, soy, inanç, öz­ lern ve töre bakırnı ndan olduğu kadar, gelenek ve gö­ rer.ı ek bakı mında.n da ortak bağlarda birleşmiş olarak tam bir uyum içi nde yaşamaktadı rlar. Kürtler'in kendi istekleriyle Türk yönetimi altına geçtiklerini ve kaderle­ ri ni Türkiye'ni n kaderine bağladıklarını tarih göster­ mektedir. TBMM Hükü meti Türklerin olduğu kadar Kürtle­ rin de hükümHtidir. Çünkü, Kü rtlerin gerçek ve meşrü temsilci ileri Millet Meclisi'ne girmiştir ve Türklerin temsi lcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükü­ metine ve yöne· timine katılmaktadı rlar. Kürt halkı ve ı yukarıda belirtilen temsilcileri, Musul vilayetinde otura n kardeşlerinin Anayurt'tan ayrılmala­ rına razı değildir rler. Böyle bir ayrılmaya engel olmak için bütün fedaki iriıkiara katlanmaya hazırdırlar. Musul vilaye ıti nüfusunun çoğunluğunu meydana getiren- Kürtle r , Türklerin, vilayetlerinin Türkiye'nin ta­ mamlayıcı bir parçası olarak kalmasını sağlamak için, 399


bütün güçleriyle mü cadele etmekten bir an bile geri durmayacaklarına şüphe yoktur. Bu halk, pek az süre önce, TBM Meclisi'ne başvurarak, 1 91 8 silah­ bırakış ımından sonra işgal edilen ülkelerinin Türki­ ye'ye geri verilmesini sağlamak bak ı m ı ndan sarsı lmaz kararların ı bildirmişt i r. Musul vilayetinde oturanların yü reğinde bu isteğin ne ölçüde derin kökler salmış olduğunu ispat için, viia­ yetin -hakl ı gösterilmesine imkan olmayan- işgalinden bu yana patlak vermiş ve çoğu da i ngiliz bildirisiyle ilan edilmiş olayları göz önünde tutmak yeterli olacak­ tır. Gerçekten şunlar çok iyi bilinmektedir: i ngiliz birlik­ leri bu halkla sürekli ol arak savaşmak durumunda kal­ m ı şt ı r. Irak Hükümeti'nin askere aldığı Kürtler, Türkler­ den yana geçmek için elverişli her fırsattan yararlanmışlardır. i ngiliz uçak filolaların ı n Türk ve Kürt köylerinin, Türkiye'ye karşı bağl ılıklarını göstermeleri­ ne -onları y ı ld ı rarak- engel olmak için onları çoğu za­ man bombardıman etmeleri gerekmiştir. Bitlis'te 1 91 4'de patlak veren olay, birkaç yabancı konsolasun kışk ı rtmaları sonucudur. H içbir önemi yok­ tur ve yalnız o yerle s ı n ı rlı kalmıştır. Bu olayda işbirliği etmiş sayı lan kişilerden birinin bugü n Türkiye Büyük Millet M eclisi üyeleri arasında bulunması, olay ı n niteli­ ğini daha iyi gösterebilir. i ngi liz Temsilci Heyeti'nce öne sürelen Ders i m Olayı da aynı niteliktedir. Herhangi bir neden yüzünden Türk ü lkesinin bir noktası nda o rtaya çıkan ve belirli bir yerle sı nırlı kaları bir olay ı n , hiçbir bak ı mdan, o yer halkının Türkiye'den ayrılmak isteğinde bulunduğu yollu yorumlanamaya­ cağı açıkça bellidir. K a ldı ki, bu gibi olaylar her yerde görülmektedir. Son savaşlarda Kürtler'in kötü dövüşmüş oldukları­ nın söylenmesine gelinıce, Türk Temsilci Heyeti , DOn­ ya Savaşı 'na ve Bağımsızlık Savaşı'na kat ılmış Türk Ordusu'nun bütün komutanlarının yurdun kurtuluşu için Kürt halkının yaptı(jı h izmetleri ve katlandığı feda­ karlıkları saygı ve hayranlıkla belirttiklerini söylemeyi 400


bir ödev bilmektedir. Özellikle Sullana ve şimdi orta­ dan kalkmış i stanbul Hükü meti'ne karşı savaşta, düş­ manları m ız ın saldı rı sı na uğramış Anadolu'nu n çeşitli cephelerinin savunu lmasında olduğu gibi, Yunanlı ların tam bir bozgunuyla sonuçlanan saldırıda aynı amaca varmak ve aynı ülküyü gerçekleştirmek için Kürtlerle Türkler tam bir işbirliği içinde çal ışmışlardı r. Açıklamamızın bu kesimini tamamlamak için, özerklik sorunundan söz etmek kalıyor. i ngiliz Temsil­ ci Heyeti'nin söylediğine göre , i ngiltere Kürtler'e özerklik vermek isteğinde imiş de, Türkiye bunu ver­ meye yanaşm ıyormuş. Kürtler, Türkiye'de her zaman yurttaşlık hakla­ rından yararlanm ışlardır. Siyasal ve sosyal bakım­ lardan, her zaman işbirliği yaptıkları Türk Hükümeti'ni hiçbir zaman yabancı bir hükümet saymamışlardır. BMM'de milletvekilleri vardır, hükümet ve yönetim işle­ rine etkili olarak katılmaktadırlar. Kullanılan ad ne olursa olsun, gerçekten bir sömür­ ge olacak bir ü lkede, yabancı bir devletin uyruğu duru­ muna geçmek üzere, şimdiki duru munu değiştirmek isteyecek tek bir Kürt bile yoktur. Böyle bir durumda, kendilerini temsil etmeyecek bir hükümet ve parlamentoca uzaktan yönetilecek ü lkele­ rinin kaderi üzerinde hiçbir gerçek etkileri olmayacağı­ nı Kürtler bilmektedirler. Yurttaşlık haklarının ve yetkilerini kapsamayacak olan ve sözde özerk bölgelerin halklarına tanı nacağı söylenen haklar, Kürt soyu gibi üstün bir soyu hiç tatmin etmeyecektir. Musul Kürtleri için olduğu kadar, Anadolu'nun öteki yerlerindeki Kürtler için de geçerli olan bu düşünceler, Musul vilayetinin doğu kesiminde oturanlara dört yıl­ dan beri söz verilen yalancı özerkliğin kendilerine ne­ den hiç çekici görünmediğini ve gerçekte sömürge yö­ netimi altına alınmış bir halk duru muna düşürülmüş insanların kaderine ortak olmayı kabul etmeye onları neden inandı ramadığı nı açıklamaktadır." 40 1


"lll. Tarihi Nedenler- Onbir yüzyıldan beri, Os­ manlı Selçuk i mparatorlukları'nı n ku rulması ndan çok önce, Musul ile Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan böl­ ge, aralıksız Türklerin olmuştu r. Abbasi Halifeleri'nin zamanı nda, bu ülkeler Türk valilerinin, Türk askerlerinin ve Türk halkının elinde ol­ muştur. Sonraları , Atabey Türk Hanedanı , bunun ardından Artuklar Hanedanı bağı ms ız birçok devletler kurmuşlar ve Musu l , Sancar, Cezire i ibn-Omar, Harput, Mardin gibi yerlerde hüküm sürmüşlerdir. Bu hanedanlar, özellikle Musul'da , pek çok anıtlar bırakmışlardır. Bu şehir, yukarıda an ılan hanedanlar­ dan sonra ve Osmanlı Hanedanı'ndan önce bu ülkeyi ellerinde tutmuş olan Selçuklara çok şey borçludur. I rak'ın güvenliği bakımından en iyi garanti, Irak'ta iktidar kimin elinde olursa olsu n , Türkiye'nin dostluğu­ nu kazanmak ve s ı n ı rları içinde bir Türk ve Kürt irre­ dentisme'ine yol açtı rmamakt ır. öte yandan, şu da açıkça bellidir ki , sınır sorunu, bir kez adalet ve ulusal topluluklar ilkeleri uyarı nca çözümlenince, Irak Devleti için en iyi ve en güvenilir komşu Türkiye olacaktır." İsmet İnönü 'n ü n bu konuşmasını cevaplandıran İngilte­ re temsilcisi Lord Curzon'un konuşmasının konumuzia ilgili bölümleri aynen şöyledir:

". . . lsmet Paşa, i ngiltere'nin, Musu l vilayetini Türki­ ye'ye geri vermesini elde etme amacını güden tezini, etnografik, ekonomik, tarihi, stratejik nedenlere dayan­ dırmışt ı r. Bu noktalardan herbirini sırayla ele alacağım. Türk Temsilci Heyeti Başkanı bize, vilayetin nüfusuna ilişkin olarak bir dizi rakam ve istatistik vermekle söze başlamıştır. ismet Paşa, bu istatistikierin her türlü ger­ çek değerden yoksun olduğunu belirtmeme izin verir mi? Bunların düzenlendiği tarih, başka bir deyimle, yıl­ larca öncesinin istatistikleri olduğu göze çarpmaktadır. Bu Türk istatistiklerinin ve rakamların ı n yalnız askerlik 402


hizmetine alınma ve bu hizmetten bağışık tutulma çi­ zelgelerini hazırlamak için düzenlendiğini de çok iyi bilmektedir. Bu çizelgelerde binlerce ad eksiktir. Çün­ kü, birtakım kimseler, şu ya da bu yoldan, askerlik hiz­ metinden yakayı kurtarabilmiştir. Bu yüzden ismet Pa­ şa, kendisine duyduğum bütün saygıya rağmen, öne sürdüğü rakamları kabul etmememe izin vermelidir. Böyle olunca, benim başvuracağ ım rakamlar neler olacaktı r? Bunlar, 1 921 yılı gibi yakın bir tarihte, viia­ yetle olup bitenleri büyük bir özenle kaydetmiş olan ingiliz subayları nın rakamlarıdır. ismet Paşa, bana, 'Süleyman iye'ye ve Güney Kürdistan'a ilişkin rakamla­ rı nasıl bilirsiniz?' diye sormuştur. Bu konuda kendisin­ den çok daha bilgili olmam gerekir. Çünkü, Ingiliz si­ yasal görevlileri 1 9 1 7 Ekiminden ya da Kasımından başlayarak, Türklerin Rovanduz'daki askeri hareketleri yüzünden geçen yıl birkaç hatta için geçici olarak geri alı nmalarına kadar, Süleymaniye'de aralıksız oturmuş­ lardır. ingiliz subaylarından biri, şimdi de orada bulun­ maktad ır. Bu süre içinde, bu kazada rakam elde et­ mek için Türk Temsilci Heyeti hangi yollardan yararlanabilmiştir? Şimdiki halde Süleymaniye kaza­ sında tek bir Türk bile yoktur. Y ıllardır durum böyledir. Bu yüzden , vereceğim rakamları söylediğim zaman, konferans, bunların bilimsel bir temele dayandığına güvenebilir. Bugün, Musul vilayeti nüfusuna ilişkin olarak gerçek rakamlar şunlardır: Araplar ... .. ....... . .. . . ... . . . . . . 1 86.000 Kürtler . . : . .............. . . . . . . . . . .. .. . 455.000 Türkler ........ . .... . .... . ... . . . . . . . ... 66.000 Hıristiyanlar .... . . ..... .... . . . . . . ... 62.000 Yahudiler . . . .... ... ............. ... . 1 7.000 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Türk Temsilci Heyeti'nin sahip çıkmak istediği bu nüfus gruplarından herbirine ilişkin olarak birkaç söz söylememe izin vermenizi isterim. Önce Arapları ala­ lım. Vermiş olduğum ve Musul vilayeti için 750 bin ile 800 bin kişiye varan toplam, Arapların bütün nüfusun 403


dörtte biri olduklarını göstermektedir. Nüfusun BO bin ile 90 bine varan Musul şehrinde , 50 bin ile 60 bin ara­ sında Arap vardır. Musul'un kuzeyinde , Dicle'nin kıy ı ­ sından vilayetin kuzey s ı n ı rı na kadar bütün mem leket­ te, Araplar oturmaktad ı r. M usul'un güneyinde, nehrin sağ kıyısındaki bütün topraklarda Araplar oturmakta­ dır. Musul'un güneyindeki bölgenin en büyük kısmın­ da, Erbil-Kerkük-Kiiri yoluna kadar, nehrin sol kıyı sın­ da da Araplar oturmaktadır. Bu Araplar'ın Türklere teslim edilmelerini gerektirecek herhangi bir neden dü­ şünülebilir mi? Bunları n, 1 9 1 9'da, Mezopotamya'nın ya da I rak' ı n bölünmezliğinden yana oy kullandı kları nı daha önce belirtmiştim. 1 921 'de, Faysal'ı kral� olarak seçmişlerdir. Neden on ları Türklere geri vermemiz ge­ reksin? Neden Mu s ul şehrinin geri verilmesi gereksin, Musul, Arapları n yaptığı, bir Arap şehridir. Yüzyı llar sü­ ren Türk işgali boyunca, şehir Arap karakterini hiç yi­ tirmemiştir. Hangi mantık ya da hak gözetirlik ilkesi uyarınca bu Arap ülkenin Ankara'ya teslimi gerektiğini bir türlü anlayamamaktay ım. Şimdi de, i smet Paşa'nın tezini savunmak için bekleneceği gibi- var oluşuna dayandı ğ ı Türk nüfu su­ na geliyo rum. Türk nüfusu, vi layet toplam nüfusunun ancak on ikide biridir. Bu Türkler, özellikle, Erbil , Al­ tunköprü, Kerkük ve Kifri şehirlerinde oturmaktadı rlar. Bunlar hiç de Osmanlı Türkleri değildir. Bu ü lkeye, Selçuk ve Osmanlı istilalarından çok önce, Orta As­ ya'dan gelmiş Turanil istilacı ların ardı llarıdır. Kendileri­ ne özgü bir Türk lehçesi konuşmaktadı rlar. Bu , Anka­ ra lehçesi değildir, i stanbul lehçesi de değildir. Türk Hükümeti'nin bu bölgede kullanmış olduğu bir miktar subay ve memur aileleri de vard ı r. Kerkü k bölgesi d ı ­ şında, bütün b u nüfus, Irak Krallığına bağlanmaktan ve Emir Faysal'ın Kral olması ndan yana oy vermiştir. Bu insanların Ankara Hükümeti'ne eğilimi olduğunu ve şimdi yeniden bu hükümete bağlanmak istediklerini düşünelim. Bütün bu büyük vilayetin kaderini , kökeni belirsiz, eğilimi şüpheli olan ve nüfusun on ikide birinin isteğiyle saptamak gerektiği, ciddi olarak iddia edile­ cek midir? · 404


Şimdi, Kürtler'in durumunu inceleyelim, bu nların sayısının 750.000 ile 800.000 arasında bir toplam nü­ fus içinde, 455 bin olduğunu daha önce söylemiştim. Kürtlerin Türk soyu ndan olduğunu tari hte ilk defa bulup çıkaran, belgelerinden birini kaleme alırken, Türk Temsilci Heyeti olmuştur. Bugüne kadar hiç kimse, bunun böyle olabileceğini akl ı na bile getirme­ miştir. Bu halkın kökeni oldukça karanlıktır. Dipnotla­ rından birinde i smet Paşa, Kürtler'in Turan asıllı oldu­ ğu görüşünü öne sü re n tek bir kaynak göstermiştir. Fakat bu görüşe en yetkili yazarlar kat ılmadıkları gibi, gerçekte de, bildiğim kadarı bu görüşü hiç kimse pay­ laşmamaktadır. Kürtler'in i ran soyundan olduğunda, genel olarak herkes birleşmektedir. Kürtler bir i ran dili konuşmaktadırlar. Görü nüşleri Türklerinkinden ta­ mamıyla ayrılmaktadı r. Ben, Kürtlerin memleketinde bulundum. Kü rtlerin yanı nda kaldım. Bu konuda bir uz­ man olduğumu iddia edernemekle birlikte, her zaman, bir Türkü bir Kürtten ayırd edebileeeğime bahse gire­ rim. Kör değilsem, birini ötekiyle karıştırmam. Şimdi , Türk olarak sahip çıkı rmak istenilen bu Kürtler, yüzyıl­ lar boyunca dağlarda kendi başlarına bağımsız yaşa­ mışlard ır. Kürtler, i stanbul'dan gelen her türlü müda­ halelere karşı direnmişlerdir. Türk Hükümeti Güney Kürdistan üzerinde hiçbir zaman etkili bir otorite kura­ mamıştır. Tü�k valilerinin bu memlekete giremedikleri sık sık olmuştur. Yolculuklarını oraya kadar uzatabii­ rnek için uzun süre bekledikleri çok görülmüştür. Bir kez buraya gelince de, ancak çok zayıf bir otorite kul­ lanabilmişlerdir. Savaş s ı rasında, bu bölgenin Kürtleri Türklere ne şekilde olursa olsun , hiçbir yard ı mda bu­ lunmamışlardır, gerçekte, savaşanlardan birine her­ hangi bir yardımda bu lunmuşlarsa da, bu yard ı m i ngi­ lizlere yapılmıştır. Burada, i smet Paşa'nın öne sürdüğü. bir iki noktaya cevap vermek isteri m. i smet Paşa, Kürt ü lkesinde ya­ yınlanan bildirilerin neden Türk dilinde yazı lmış oldu­ ğunu sormuştur. Buna, şöyle cevap vereceğim: Kürt­ ler, çoğunlukla okuma-yazma bilmemektedirler. Bizim başiattığımız Kürt yazısıyla öğretimin çok gelişmesine 405


de vakit bulamamıştır. Şimdiye kadar, Güney Kürdis­ tan'da yazılı hiçbir Kürt dili yoktur. Öte yandan, lsmet Paşa, Ankara Parlamentosunda birçok Kürt milletveki­ li olduğunu söylemiştir. Olabilir, fakat parlamentoda Güney Kü rdistan'ın tek bir Kürt milletvekili olduğunu ciddi olarak iddia etmekte midir? Herhangi bir zaman, Süleymaniye'den tek bir milletvekili çıkm ış mıd ır? An­ kara'nın Kürt milletvekilierine gelince, onların nasıl se­ çilmiş oldukları nı kendi kendime sormaktayım. Halk oyuyla seçilmiş tek bir milletvekili var mıd ır? Bütün bu Insanların doğrudan doğruya atanmış oldukları ve bunlar arasında birtakımının dil bilmediklerı için meclis çalışmalarına katılmadıkları herkesçe bilin­ mektedir. Bu yüzden , Ankara'da Kürt topluluğunun (cemaatının) parlamentoda temsil edildiği iddiasına çok ağırlık vermek gerektiğini sanmamaktayım. Türklerle Kürtler arası ndaki genel ilişkilere gelince, Kürtlerin Türk yönetim i nden hoşnutsuzluklarını sürekli olarak açıkladıklarını herkes bilmektedir. Dört yıldır, Ingiliz Hükümeti'ne hayal kırıklığına uğ­ ramış Kürtlerden gelen ve Kürdistan'ın özerkllğl ya da bağımsızlığıyla ilgllenmemizl Isteyen protes­ tolar yağmaktadır. Fakat Türk Temsilci Heyeti'nden Ingiltere'nin tek bir Kürdü bile i ngiliz sisteminin (Britsh System) içine sakmasın ı bir an bile düşu n memesini ri­ ca ederim. Aldığımız bütün bilgiler göstermektedir ki, Kürtlerin kendi bağımsız tarihleri, göreneklerl, ge­ leneklerl ve karakterleriyle, özerk bir soy olarak ortaya çıkmaları gerekmektedir. Yönetimimizin amaçlarından ve gerçekten -tam olmasa bile- elde edilen sonuçlardan biri, bu bölge için bir özerklik siste­ mi kurmak olmuştur. Bu mahalli özerklik sıstemının kendi yönetımı ve yazılı bir Kürt dilini öğretmeye çalışacak kendi okul ları olacaktır. Bu koşullar altın­ da, neden bu halk Ankara'ya teslim edilsin ve niçin orada bir plebisite başvurulsun? Bu plebisiti isteyen Ankara'dır. Kürtler hiçbir zaman plebisit istememişler­ dir. Bu zavallı halk, bunun ne anlama geldiğini de bil­ memektedir. Bu yerlerde yaşayan Araplarla Türkler 406


hiçbir zaman plebisit istememişlerdir. Plebisit isteyen­ ler, yalnız Ankara Türkleridir. Bununla . birlikte, l smet Paşa, az önce bir halka istemediği bir şeyi zorla kabul ettirmenin çağdaş düşüneeye aykırı oldu{Junu söyle­ miştir. Ü stelik, bu Kürt ülkesinin bütün ekonomik ilişki­ leri, kuzeyle değil, güneyledir. Bu ekonomik bağların kesilmesini haklı gösterecek n e bulunabilir?" Ayru oturumda Lord C u rson'un konumuzia ilgili bu id­ dialanna cevap veren İsmet İnönü Türkiye'nin görüşlerini şöyle savunmuştur:

" . . . Lord Curson, Kürt milletvekillerinin BMM'ne se­ çilmelerinin dürüstlüğünden şüphe eder görünmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türkiye Büyük Millet M eclisi, Türk halkının gerçek ve serbest seçilmiş temsilcilerin­ den meydana gelmektedir. Türkiye'de oturan herkes Türkler gibi Kürtler de- aynı ölçüde seçmendirler. On­ ların seçtikleri kimseler BMMn'de eşit haklardan yarar­ lanırlar. BMM böylece bir ulusun en yetkili temsilcile­ riyle doğrudan doğruya yönetilmesinin en belirtici örneğini dünyaya vermektedir. Üzülerek söylemek ge­ rekir ki, Musul milletvekilleri bu Meclis'te bulunmamak­ tadırlar. Fakat onları n yokluğu , yalnız işgal yüzünden serbestçe seçim yapılması nın imkansızlığındandır. Bu örnek, Kürtler'in BM M'nde temsil edilmemiş oldukların ı değil, fakat seçimlerin Türkiye'de n e ölçüde dürüst ve düzenli olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır." Lord Curson ise İsmet İnönü'nün bu sözlerine şu cevabı vermiştir:

" . . . ismet Paşa, bundan sonra, Ankara Parlamento­ su'ndaki Kürt milletvekillerinden söz etmiştir. Bununla beraber, bu sabah kendisine sorduklarıma cevap ver­ memiştir. ismet Paşa'ya bu temsilcilerin nasıl seçildiği­ ni, kaç seçmenin onlardan yana oy verdiğini, bu tem­ silcilerin nereden geldiğini sormuştum. lsmet Paşa, bu noktalar üzerinde bana hiçbir cevap vermedi. Fakat, Musul vilayetinin Ankara'da Kürt temsilcileri olmadığı­ nı, bu yüzden de, şimdi uğraşmakta olduğumuz Kür­ distan'ın bu kesiminden hiçbir temsilcisinin bulunmadı'407


ğını kabul etti . Oysa, M usul halkı nın düşü ncelerini An­ kara'daki Kürt temsilcilerinin arac ılığıyla çok iyi bilmek­ te olduğunu bu sabah söylemişti . Bu yüzden, bu söz­ ler üzerind e ayrıca durmak gerekmektedir. Kü rd istan'da bir plebisit yap ıld ığ ı nı düşünelim. Ne­ ler olacaktı r? i smet Paşa'nın dediği gibi halk durma­ dan yer değiştirmektedir. Kürtlerden çoğunluğun ve Araplardan büyük bir kısmı n ı n okuması yazması yok­ tur. Nasıl oy verileceğini bilmeyeceklerdir. Çü nkü, bü­ tün ömü rleri boyurca, hiçbir seçim sandığı görmemiş­ lerdir. Böyle bir sandık gördükleri zaman da, onu kald ı rıp insanın başına atmaları beklenebilir. Bir defa daha soruyorum: Güvenliği sağlamak için gerekli bir­ likleri kim bulacaktır? Oy vermesi istenilen konunun ne olduğunu halka nasıl anlatacaksı nız? Kürtler, şüp­ hesiz ki, bağı msız bir Kürdistan için, Araplar bir Arap Devleti için, Türkler Türk uyrukluğu için, H ı ristiyanlar da kendilerini Türkler'den korumak şartıyla herhangi bir yönetimden yana oy vereceklerdir. Bu koşullar al­ tında, sınırları nas ı l saptayabi leceksiniz? .. I şte bunun içindir ki, Kürdistan'da bir plebisite başvuru lması tekli­ fini, son olaylardan ders almış hiç kimse destekleye­ mez." IV .

DOGU iSYANLARI

Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki en önemli Kürt is­ yanlarından biri, 1 843 yılında Behtan'da Emir Bedir Han-ı Cezri tarafından yönetilen isyandır. Bedir H an bölgedeki Kürt Aşiretleri'ni birlik altında toplamak istiyordu . Fakat da­ ha önce ayrıntılı olarak açıkladığımız aşiretler arası çatışma­ lar, bu birliğin ku rulmasına en büyük engel oldu . 1847 yı­ lında bastırılan isyandan sonra Bitlis, Erbil, Süleymaniye, Hakkari'deki bazı hanedan Kürt aileleri Osmanlı İmparator­ luğunun şiddet politikası ile karşılaştılar. Başarısızlıkla sonuçlanan bu isyandan sonra Kü rtler, Sivastapal Savaşı'nda tekrar ayaklandılar. Hakkari'deki Nas­ tunilerle birleşerek isyan eden Kürtler Bağdat'a kadar yayıl408


dılar. Fakat. isyanı yöneten lider Yezdani Şerif 1 855'de ya­ kalanıp İstanbul'a götürülünce, bu isyan da Kürtlere hiçbir şey kazandırmadan sona erdi. 1 877- ı 89 ı yılları arasındaki isyanı, Kuzey Irak'taki Bar­ zani AşireU'nden Şeyh Ubeydullah yönetti. Milliyetçi ve aynı zamanda iyi bir örgütçü olan Ubeydullah "Bağımsız Kürdis­ tan" kurmak istiyordu. Bu istek ise feodal gelenekiere ve Os­ manlı İmparatorluğu'nun genel poUtikasına ve Hilafet ilkele­ rine aykırı düşüyordu. Başarısızlıkla sonuçlanan bu isyan, her şeye rağmen yüz yılının en önemli isyanlanndan biri ola­ rak kabul edilmektedir. Yakın tarihimizde cereyan eden Kürt isyanlarını değer­ lendirebilmek, .bu isyanların tarthimizdeki çok önemli yerini eksiksiz saptayabilmek için Cumhuriyetin kuruluş yıllann­ daki sosyo-ekonomik yapıya değinmek gerekmektedir.

A.

DEVRİN SOSYO-EKONOMİK YAPISI

Daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, ı 9 ı 21 922 yıllannda amansız bir bağımsızlık savaşı veren Anado­ lu halklannın bu mücadelesi anti-feodal bir nitelik kazan­ mamış, yani savaş feodalitenin de desteğiyle kazanılmıştır. Cephelerde ülkenin kurtuluşu için savaşaniann çoğunluğu halk olmasına karşın, savaşın esas dayanağını feodalite ve buxjuva sınıfları, sivil-asker aydınlar meydana getiriyordu . Çeşitli yoksunluklar içinde, dişi ile tımağı ile düşmanı yur­ dundan kovmak için tarihin ilk Ulusal Kurtuluş Savaşını ve­ ren Anadolu halklannın Cumhuriyetin ilanından sonra, gü­ nümüze kadar hakkı olan dü�eye erişememelerinin gerçek nedeni, savaşın feodalite ve buıjuva sınıfı tarafından yönetil­ mesi, sonuçlar üzerinde Mustafa Kemal'e karşın söz sahibi olamamasından ileri gelmektedir. Siyasi iktidarıann halktan yana köklü dönüşümleri ya­ pamamalan ve eşitsizliğin esas kaynağı toprak reformunun gerçekleştiıilmemesi bir rasıantı değildir. ı 923'ten sonraki siyasi iktidarların izledikleri ana politikanın iki esas yönü ol­ muştur. Bunlardan biri, savaşın kazanılmasında küçümsen­ meyecek katkılan olan feodalite. ticaret-sanayi buxj uvalan­ na dönük olan yön, öteki savaşın kazanılması için her şeyini

409


karşılıksız veren geniş halk yığınlanna. "Mehmetçik"lere ba­ kan yön. Siyasi iktidarlann. bu iki sınıfa bakış biçimi, aslın­

da birbirleriyle çatışma durumunda olup. ikisini bir arada yürütmek ve uzun dönemde dengede tutmak olanağı sosyo­

ekonomik yasalara aykırı bir politikadır. Bu politikalardan birinin seçilmesi zorunludur. Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş uluslardan bu yolu seçerek başanya ulaşan gösterilemez. 1923'ten sonraki yöneticilerin ve bu arada Mustafa Kemal'in en büyük çelişmelerinderi · biri budur: Feodalite ve buıjuva gibi egemen sınıflara dayanarak, sömürülen sınıflara, geniş halk yığınlarına hizmet etmek. Çeşitli ekonomik. toplumsal ve politik nedenlerden ötürü , yoksul sınınara tercih edilen. buıjuva ve feodalite sıruflan ve görevi aslında bu sınıflarm Ideoloj isini gerçekleştinn e k olan bürokrasi tabakası olmuş. halk yığınlan bir tarafa itilmiştir. Mustafa Kemal ve arka­ daşlarının devrimci ve ilerici fikirlerine karşın, reformların altyapıya inemeyerek. yüzeyde, halkın dışında kalışının ne­ deni. bu yanlış politika olmuştur. Devrin sosyo-ekonomik değerlendirmesini kalın çizgiler­ le belirttikten sorıra, ü styapı değişikliklerinin toplum yapı­ sında meydana getirebileceği değişimleri inceleyebiliriz. Üst­ yapı değişikliklerinin Batı Anadolu'daki etkisi daha derin olmuş ve bu durum kapitalist ilişkilerin gelişimini hızlandır­ mıştır. Gerçekten üstyapı değişikliklerinin sağladığı olanak­ larla. Batı Anadolu kapitalist Uişk.ileri kurma sürecini ta­ mamlamış

ve

hatta

bazı

yerlerde

bu

oluşum

tamamlanmıştır. Bu süreç içinde. Batı'daki ağalar. traktör, biçer-döver, mibzer gibi modern tanm araçlarından yararla­ narak ve tarun kredilerini geniş ölçüde denetleyerek. hükü­ metlerin fiyat polittkalannı etkileyecek kadar güçlü bir baskı grubu yaratarak, geniş ölçüde birJkim yapmışlar ve kurduk­ lan kapitalist işletmelerle bu ilişkilerini denizaşırı düzeyde geliştinneye başlamışlardır.

·

Örneğin modern tarun araçlan hem işgücü hem de za­ mandan tasarrufu sağladığı gibi, ürünün daha verimli olma­ sını sağlar. Kredilerden yararlanma ve fiyat politikasına etki edebilme gücü ise işletmelerin alım-satım hacminin gelişme­ sine , daha elverişli koşullarla pazarlar ve hammadde kay­ naklan bulunmasına sebep olur. Faizle borçlanma ilişkileri410


nin Batı'da çok belirgin olması, kendine yeter üretimden pa­ zar için üretime geçişi sağladığı halde, Doğu Anadolu bu ola­ naklardan yoksun kalmıştır. Bu durum ise her şeyden önce, Doğu'daki feodal beyle, Batı'daki toprak ağası, tefeci ve tüc­ carın, Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal yapısı içindeki rol­ lerinin çok farklı olduğunu ortaya koyar. Böylece. Batı'dan hukuk, yasa, siyasi kurumlar biçiminde ithal edilen ve özel mülkiyet! getiren ü styapı kurumları, Batı Anadolu'da kapi­ talizmi başlatıp hızlandırdığı halde , Doğu Anadolu'da feodal mülkiyet ilişkilerinin daha da kökleşmesine sebep olmuştur. Doğu Anadolu'daki feodalitenin 1 923'ten bu yana olan geli­ şimi incelenirken, etnik etkenler hiçbir zaman ihmal edilme­ melidir. Bu gelişim, ı 923'ten sonra, siyasi iktidar laikleşir­ ken onun yerine getirilen Türk mllliyetçiliği fikri ile yakından ilgilidir. B.

DOGU iSYANLARININ NEDENLERİ

ı.

Hllafetln Kaldırılması ve Sonuçları

Belgelerden anlaşılacağı gibi, Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı boyunca, Doğu Anadolu'daki Kürt Aşiretleri'ni dolayı­ sıyla Kürt halkını devrime kazanabilmek için dinci ideolojiyi, yani Hilafet ve Sultanlığa dayanan ümmetçilik ideolojisini geniş ölçüde kullarunış ve Kürt Aşiretleri'nin ingiliz emper­ yalizminin tahriklerine kapıimamalan yolunda büyük başa­ rılar kazanmıştır. 1 9 1 9- 1 922 Kurtuluş Savaşı sırasında din­ ci ideolojinin kullanılmasının devrimci bir yol olduğu, yani dinin devrimci bir görev yaptığı söylenemez. Yalnız ingiliz emperyalizminin etkisini azaltmak bakırnından çok yerinde ve zamanında kullanılmış bir taktik olduğu her zaman ileri sürülebilir. Nitekim dinin, Hilafet ve Saltanat'ın, devrimci bir görev yapamayacağını Mustafa Kemal çok iyi biliyordu . Bil­ diği için de Cumhuriyetin ilan edUişinden hemen sonra Hila­ fet'In kaldırılmasıyla ilgili düşüncelerini gerçekleştirmeye başladı. Hilafet'in kaldınlması. onun yerine Hilafet'in oynadığı görevi yapacak yeni bir ideoloj i getfrtlmesi, giderek bu ideo­ lojinin sonuçlan, araştırılması gereken son derece önemli olaylardır. Çünkü, HUafet'in Osmanlı toplumunda oynadığı 411


rol çok önemlidir. Hilafet. çeşitli halkları birleştirici ve bü ­ tünleştirici bir f onksiyona sahipti. Hilafetçiler, o tarihte , bu ­ nun çok geniş propagandasını yaptılar. Örneğin Sebilüre­

şad 'da y azdığı bir y azıda Mehmet Akif şöy le diyordu:

"Ey cemaati müslimin, siz ne Araps ınız, ne Türksü­ nüz, ne Arnavutsu nuz, ne Kü rtsünüz, ne Lazsınız, ne Çerkessiniz. Siz ancak bir milletin fertlerisiniz ki, bu, büyük I slam milletidir. Müslümanlığa veda etmedikçe milliyetçilik

davas ı nda

bulunamazsınız.

Milliyetçilik

gayretine düştükçe de M üslüman olamazsı n ız:•44 Hilafet'in kaldmiması konusunda yapılan tartışmalarda Kastarnonu milletvekili Halit Bey de şöyle diyord u :

" . . . Bildiğiniz gibi 1300 y ı ldan beri, 4 Halifeler, Eme-

viler, Abbasiler ve sonra Fatimiler, M ıs ı r'dan geçerek bir zincirdir gidiyor. 1300 yıllık bir kurumdur. Bunun

için, bu kurumu o rtadan kaldırmak için uzun boylu dü ­ şünmek gerektir kanısı ndayım. Hepimiz biliyoruz ki, bağımsızlık savaşı ilan edildiği zaman halkı n Halife makamına olan bağl ılığını göz önüne alarak, hepimiz 'Halifeyi kurtaracağız' diye telkinlerde bulunduk. Hatta birçok şeyhi ve bilgini Büyük Millet Meclisi'ne getirdik. Bu sırf halkın duygu larına saygı göstermek içindi. Böy­ le olmakla beraber bugün halk, Hilafet makamı olmaz­ sa cuma namazı kılmaz inanc ı ndayım."45 ,

44. Tarık Zafer Tunaya, Islamcılık Cereyanı, Siyaset ilmi Serisi 3, Istan­ bul 1 962, s. 80 45. Mehmet Emin Bozarslan, Hilafet ve Om metçilik Sorunu, Ant Yayınla­ rı, lstanbul 1 969, s. 1 70. H ilafetin kaldırılması tartışılırken bu kurumun karşısında olanlar da vard ı. Ancak, bu fikri savunanlar bu görüşe sosyo-ekonomik bir analiz yaparak varm ış de(Jillerdi. Örne(Jin Siirt Mebusu Halil H ülki Efendi, şöyle demektedir: "Efendiler! kendi kendi­ mizi · aldatmayal ım. Islam alemini biz hiç aldatmayacağız. Onları n içinde birçok bilgin vardır. Hepsi bugün bizlerden bilgindir. Islam ki­ tapları ellerindedir. Onlar Islam H ilafetinin ne demek olduğunu bil­ mezler mi? Hind alimleri, M ısır alimleri, Yemen alimleri, Necid alimle­ ri, Kürdistan alimleri... Bu sayd ığ ım yerlerin hiçbir alimi, bizim Padişahı m ızın halifeli(Jini din açısından kabul etmez. Mısır'da, Hindis­ tan'da, Kürdistan'da hilafetten söz edildiği vakit, bunun ciddi olduğu­ na inan ıyor musunuz?" M. Bozarslan a.g.e., s. 1 84. 4 12


Akif ve H alit Bey gibi, Hilafet kurumu nu çok benimse­

yen Rauf Orbay görüşlerini şöyle dile getiriyor :

·�sen Saltanat ve H ilafet makamına vicdanen ve hissen bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın nimet ve ekmeği ile yetişmiş Osmanlı Devleti'nin büyükleri arasına ·girmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerrele­ ri vardır. Bizde umumi vaziyeti tutmak güçtür. Bunu ancak herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülme­ ye alışılmış bir makam temin edebilir. O da Saltanat ve Hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırmak, lağvet­ mek, onun yerine başka bir mahiyette bir varlık yerleş­ tirmesine çalışmak, felaket ve hüsranı mucib olur. As­ la caiz değildir." 46 Bütün bunlar da gösteriyor

ki,

üstyapı kurumunda

meydana gelen bu değişme, Doğu Anadolu'da üretım ilişkile­ rinin değişmemesi y üzünden çok ö nemli etkilerde bulun­ muş, altyapının değişmesini engellemiştir . İşte bu nun için Doğu Anadolu 'da geri kalmışlığın oluşumu nu bu olay la bir­ likte ele almak ve bu süreç içinde üstyapının altyapıya olan etkilerini araştırmak gerekir.

oJ İki Mustqfa Kemal Hilafet'in birdenbire ve çok kısa bir süre içinde kaldıni­ ması Doğu Anadolu'daki aşiret reisieri üzerinde derin ve olumsÜz bir etki yarattı. Çünk ü onlar savaş yıllannda oldu­ ğu gibi, Mustafa Kemal'i Hilafet ve Saltanat'ın koruyucusu ve İslam aleminin kurtancısı olarak biliyorlardı. Mustafa Ke­ mal'in bu makamlar için savaştığını ve kendilerinden de yar­ dım istediğini anlatan 2-3 y ıl önce yazılmış mektuplan he­ nüz el lerindeydi. Hilafet'in ve Sa ltanat'ın k �ldırılabileceğine hele bunu Mustafa Kemal'in yapacağına bir türlü inanmı­ yorlardı. Nitekim bu iş kesin olarak öğrenilince Mustafa Ke­ mal'e karşı duyulan eski sevgi ve güven Kürt Aşiret Reisieri arasında azaldı. Ve Hilafet'in kaldmiması Saltanat 'a ve Hila­ fet'e inanan Kürtler huzursuzluk yaratmaya başladı.

46. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt lll, Remzi Kitabevi, Istan­ bul 1 965, s. 50-5 1 . 413


Bugün Doğu Anadolu'nun bazı kesimlerinde yaşlı kim­ selerle konuşulduğu ve Mustafa Kemal'den söz edildiği za­

man, "Hangisini soruyorsun, iki tane Mustafa Kemal var. bi­

ri

seferberlikle

aşiret

reisierini teker teker ziyaret eden,

Hilafet!, Saltanatı, Padişahı, dini-imanı koruyacağız, gavur­ lara katşı savaşacağız, diyen ve aşiret reisierinden yardım isteyen Kemal, öteki de seferberlikten sonra padişahı kovan, medre�leri kapatan, Kur'arumıza, dinimize önem vermeyen Kemal , hangisini soruyorsun?" diyorlar.

b)

Hilqfet ve Sultanlık Yerine, Türk Milliyetçillği İdeolojisi

Bilindiği

gibi

Osmanlı

İmparatorluğu

içindeki

İslam

halklarını birleştiren. h alklar arasında ortak olan bir tek ideal kuvvet vardı. Bu "H ilafet ve Saltanat" kurumu idi. Bu kurum Cumhuriyet'le birlikte,

siyasi iktidarın laikleşmesi

süreci içinde ortadan kaldınldı . Onun yerine konabilecek, yani halk yığınlan arasında birlik ve beraberliği sağlayabile­ cek yeni bir siyasal kuruma ihtiyaç vardı. Bu kurum "Türk milliyetçiliği" olarak saptandı. Fakat Türk milliyetçiliği fikri:. ne toplumsal bir içerik kazandırılamadığı için (bu husus milliyetçiliğin köklü ekonomik ve toplumsal devrimler sonu ­ cu gelmediği sorunu ile ilgilidir) , birtakım geliştmlerin önüne

de geçilemedi. 1 924 Anayasası'nın hazırlanmasında bunun

etkisini görmek mümkündür. Anayasanın "Türklerin hu­

kuk-u ammesi" bölümündeki "Her Türk. . . " (mad. 68) . "Türk­

ler kanun nazarında . . . " (ma d. 69) . " . . . hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hukukundandır" (mad. 70) . "Türkler gerek şahıslanna . . . " (mad . 82), "İptidai tahsil bütün Türkler için

mecburidir. . . "

(mad.

87) ,

"Hukuku

siyasiyeyi

haiz

her

Türk. . . " (mad. 92) gibi ifadeler bunun en güzel ömekleridir.

Gerçi aynı anayasanın 88. maddesinde, "Türkiye ahallsine

din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türk ıdlak olunur" deniyor ise de, bu da toplum yapısı ile en ufak bir bağı olmayan bir maddeden öteye geçememiştir. Yine 1 924 Anayasası'ndaki şu ifadeler Türklerin öteki uluslara olan üstünlüğünü açıkça dile getirmektedir. "Türk

Milletini . . . " .(mad. 4) , " . . . her Türk'ün hakkıdır" (mad. 1 0) ,

"

...

her Türk milletvekili seçilebilir . . . " (ma d. l l ) , "Türk Milletinin

4 14


mutluluğu . . . . Türk Devleti'ne yöneltilecek . . . " (mad. 38). İşte. bütün bunlardan ötürü özellikle Doğulu halk anayasanın bu maddeleri karşısında her zaman eziklik duymuş ve ken­ dim Türklerden ayn bir topluluk olarak görmeye başlamış­ tır. Kaldınlan Hilafet ve Sultanlık kurumlan yerine getirilen Türk milltyetçiliği · ideolojisinin toplumdaki etkilerini üç ana grupta toplayabiliriz:

aa) Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Hilafet. Saltanat gibi dinci ideolojilertn aracılığı ile Türklerle birleşen Kürt halkı yeni ideolojinin etki alanııun dışında kaldı. 1 924 Ana­ yasasının "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı gözetmeksizin Türk ıdlak olu nur. . . " yargısı fiili durumu değiştirememiştir. Çünkü Hilafet ve Sultanlığa, yani ümmete dayanan İslam ideolojisillin çok geniş bir kapsamı olduğu halde, milliyetçili­ ğe dayanan ideolojinin kapsamı çok daha dardır ve sadece temsil ettiği milleti içine alır. ·

bb) Türk milliyetçiliği ideolojisinin ikinci etkisi Türk hal­ kının hızlı bir uluslaşma süreci içine ginnesini sağlamasıdır. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu döneminde küçümsenen, küçük görülen, Türkmen denlierek aşağılanan ve ilk olarak Mehmet Emin Yurdakul'un,

"Ben bir Türküm c:Unim, cinsim uludur,"

şiirinde değerini bulan Türk halkı, Türk milliyetçlliği ideolo­ jisi sayesinde hızlı bir uluslaşma süreci içine gırmıştır. Fa­ kat, bu uluslaşma, kapitalist dönüşümler sonucu meydana gelen bir uluslaşma değil, tepeden inme ideolojiler yoluyla meydana getirilen bir uluslaşmadır. "Bir Türk dünyaya be­ deldir", "Dünyanın en asil ırkı Türklerdir", "Ne mutlu Tür­ küro diyene" gibi sloganlar bu fikrın ürünleridir. ''Türk tarih teorisi", "Güneş-dil teorisi" gibi zorlamalar da, bu ideolojilere bilimsel bir nitelik kazandırmak zorunluluğundan doğmuş­ lardır.

cc) Türk milliyetçiliği ideolojisinin toplum yapımızda ya­ rattığı üçüncü büyük etki ikinci etkende gizlidir. Daha önce belirtildiği gibi, Türk halkının uluslaşması ekonomik yapıda hızlı kapitalist dönüşümler sonucu meydana gelmiş bir ulusçuluk değildir. Üstyapı kurumlannda yapılan değişiklik415


lerle getirilmiş bir ulusçuluktur. Bu ise birden çok halkın

yaşadığı bir toplumda "ha);tim ulus" ideoloj isinin meydana

gelmesine sebep olmuştur. O halde Türk halkının toplumsal

içerik ile beslenemeyen bir milliyetçilik fikriyle uluslaşmaya başlaması kısa zamanda "hakim ulus" ideoloj isini meydana

getirmiş, ırkçı bir karaktere bürünmüş, bütün bunlar ise Kürt halkının uluslaşmasını engellemiştir, geciktirmiştir.

2.

Bürokrasinin Kürt Halkıyla Çellşmesl

Bürokrasi, aslında egemen sınınann ideoloj isi doğrultu ­ sunda h areket eden bir üst tabakadır. Sınıflı toplumlarda

bu daima böyledir. Fakat 1 923- 1 945 arasında, Türk bürok­

rasisinin durumu son derece ilginçtir. Aslında, Türkiye'deki sınıf yapısında hiçbir değişiklik olmadığı. feodaller, buıj uva­ lar vs. tamamen ayakta .oldukları halde, Türk bürokrasisi,

bu feodalite sınıfına hizmet şöyle dursun onunla mü thiş bir çelişme süreci içine girdi. Çünkü hakim ulus ideolojisi, Türk

bürokrasisini kıskıvrak bağlamıştı. Fakat bu çelişme, bütün isyan ve bu isyanlar sonundaki sürgünlere karşın feodallaz­

min sosyo-ekonomik gücüne karşı olmayıp, sadece feodaliz­ min kültürüne,

özellikle Kürt dili ve kültürüne karşıdır.

Hem "Kürt demek kurt (dağlı) demektir, Kürt yok Türk mil­

leti vardır" deniyor, hem de, Kürt olduğu için küçümsendiği

gibi dili ve kültürü de reddediliyor.

' Türk bürokrasisinin Türk halkıyla çelişmesinin somut

bir örneğini yine Mustafa Kemal'de buluyoruz. Savaş yılla­

nnda, özellikle 1 9 1 9- 1 922 yıllan arasında , Kürt Aşiretleri'ni

kurtuluş hareketine bağlamak için dinci ideoloj i yanında "Türk-Kürt" kardeşliğini de işleyen. Kürt Aşiret Reisieri'ne

mektuplar yazıp, "Hamiyetli Kürtlerden" ve "Kürdistan"dan söz eden, Diyarbakır'daki Kü rt kulübü üyeleriyle anlaşma

yapılabileceğini kabul eden Mustafa Kemal,

1 937 yılında

Kürtlerin yoğun olduğu Diyarbakır'da şöyle diyordu:

" . . . Memleketin on bir vilayet merkez ve dolayiarını gezdim. Bütün bu merkez ve dolaylarındaki Türkleri babaları, anaları ve çocukları ile gördüm. M adenleriy­ le, teknisyenleriyle, arneleleriyle baştan aşağı Türk olan yüksek anlayışlı bir insan sosyetesi. Öyle memle4 16


ket bölgeleri geçtik ki, orada kadınlar erkeklerden da­ ha çok sabana yapışmış, elinde çapasıyla Türkün azı­ cık topraklarını zenginleştirmeye çalışıyor. Toprağı se­ viyor, ona gönülden bağlıdır. Bütün bu insanlar, Türkiye Cumhuriyeti zengin, kuvvetli ve muhteşem ol­ sun diye kendi rızkı nın fazlasını seve seve, tereddüt­ süz, büyük bir fedakarlıkla devlet hazinesine veriyor. Bütün bu gördüklerimizi, bu kısa ifade içinde az çok gezen, dolaşan, tetkik eden, her akıllı insan kendini dünyaya büyüklük saçan kuvvetli ve asil bir varl ığın içinde duymamak imkanı yoktur. Böyle duymayan şu­ ursuzlar bir tarafa bırakıl ınca, hakiki insanlık tereddüt­ süz kabul eder ki Türkiye Cumhuriyeti ve onun bugün­ kü sahipleri olan Türkler bütün dünya medeniyet ve insanlığı için bir imtisal örneğidir. Yalnız bu kadar de­ ğil , Türkler tarihin çok eski devirlerinde beşeriyete kar­ şı yaptıkları kültürel vazifeleri yeniden, fakat bu sefer daha iyi surette yapmaya hazırlanan yüksek bir varlık­ tır. Işte Doğu seyahatimden dönerken, Ankara'ya ulaş­ mak için geçen şu kısa zaman içinde seyahat arka­ daşlarıma ifade edebileeeğim intiba budur:·47 ' Yukanda değindiğimiz gibi, halk yığınlannın gerçek kur­ tuluşu altyapıda köklü bir reforma gitmek, yani devrimleri altyapıya indirmektir. Bu yapılmadan halkın kurtuluşunun hiçbir olanağı yoktur. Böyle olmasına karşın, Cumhuriyet Türkiyesi içinde altyapıda hiçbir devrim yapılamamıştır. Bu­ nun nedeni, Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal bir nitelik gös­ termesi, Cumhuriyet'ten sonraki siyasi iklidarlann geniş öl­ çüde feodalite ve buıjuva sınıflanna dayanmasıdır. Başta bu olmak üzere . çeşitli nedenlerden ötürü , allyapı devrimi yapı­ lamamış, dolayısıyla ne Doğu Anadolu halkının ne de tüm Türkiye halklannın kurtuluşu yolunda yeni düzenlemelere gidilmiştir. Gerçek bu iken ve daha 1 920'lerde. Türk-Kürt kardeşliğinden söz eden Mustafa Kemal'in 1 937'de Kürtlerin en yoğun olduğu Diyarbakır'da, Diyarbakır'ı tamamen Türk

47. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 531 . Güneydoğu Birinci Genel Müfettişlik Bölgesi, Cumhuriyet Matbaası, Istanbul 1 939, s. 58. Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, I stan­ bul 1 938, s. 88. 417


olarak göstermeye çalışması, doğal ölçüler içinde anlaşılma­ sı son derece güç bir olaydır. Mustafa Kemal, Türk ve Kürt halklarını köklü yapısal dönüşümlerle bütünleştireceği yer­ de, neden "hakim ulus" ideolojisiyle bütünleştirrneye çalış­ mıştır? Birinci yolun, son derece zor, büyük çabalar gerekti­ receği

şüphesizdir.

İkincisinin

ise

yanlış

ve

başanya

ulaşamayacak bir tutum olduğu açık bir gerçektir. Ç ü nkü ,

çeşitli halkların "hakim ulus" ideoloj isi ile qü tünleştirilmeye

çalışılması, toplumların nesnel gelişim doğrultusuna zıt bir davranıştır. Başanya ulaşmasına da olanak yoktur. Fakat, bu yanlış tutum, Cumhuriyetin başlangıcından bu yana ısrarla izlenmiş. Kürt halkırun varlığı tamamen in­ kar edilerek. onu Türkler içinde eritmek amacı güdülmüş­ tür. Anayasa h u kukçusundan, sosyal antropoloğuna, tarih­ çisinden

coğrafyacısına

kadar

bilim

adamlannın

büyük

çoğunluğunun bu "yanlış"ı ispat etmeye çalışmalan ayrıca üzerinde durulrriaya değer bir olaydır.48

3.

FeodaUzme Karşı Dışandan Yapılan Müdahaleler

Osmanlı İmparatorluğu devrinde, Doğu Anadolu'da. ta­ mamen feodal bir üretım biçiminin ve feodal toplum yapısı­ nın egemen olduğunu belirtmiştik. Ayrıca daha önceki bö­ lümlerde

bu

yapıda

hiçbir

değişme

olmadığını,

aksine

Batı'dan aktarılan özel hukukun feodalilenin daha önemli bir meşruluk kazanınasını sağladığını ortaya koymuştur. Fakat. yine Cumhuriyelle birlikte. bu feodaliteye dışarıdan bazı etkiler ve karışmalar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde , Saray. D oğu Anadolu'daki feodal hükümetlere

48. Sesim Darkot, Tunceli Ü zerinde Coğrafi Görüşler, 3. Ü niversite Haf­ tası Elazığ, Ankara 1 943, s. 1 1 9- 1 20. Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, Istanbul 1 938. Kadri Kemal Kop, Anadolumuzun Doğusu ve Cenup Doğusu, lstan­ bul 1 939. Fahrettin Kırzıoğlu, Tarih Bakımı ndan Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1 964. Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Ankara 1 968. Mehmet ·Eröz, Türkmenlerin Kürtleşmesi, SK., Kitap 5, 1 964- 1 965, I stanbul 1 966. 4 18


hiç kanşmıyor, onları her işlerinde serbest bırakıyordu. Feo­

dal hükümetlerle, merkezi hükümet arasında organik hiçbir

bağ yoktu . Böyle bir bağın olmaması ise feodal hükQmetle­

rln kendi isteklerine göre hareket etmelerini sağlıyordu .

Cumhuriyetten sonra ise durum değişti. Feodal üretim

biçimi ve buna göre belirlenen feodal toplum yapısının ay­ nen devam etmesine karşın, merkezi hükümet aşiret reisie­

riyle organik bir bağ kurarak onları merkezi otorite içinde tamamen eritmek istiyordu . Ayrıca, üstyapı kurumlannda

yapılan reformlarm Doğu Anadolu'da da yürürlüğe korunası

gerekiyordu . Bunlardan en önemlileri şunlardır: Tahsildar,

J andarma. zorunlu eğitim, Türkçe konuşmak. askerlik yap­

mak vs. Osmanlı İmparatorluğu döneminde vergi toplamak

ve bunları gerektiği gibi harcamak yetkisine sahip olan Do­

ğu'nun feodallert, şimdi kendi dışındaki bir otoriteye vergi ödemek zorunda kalıyordu. Ancak, bu vergı sorunu . Do­

ğu'daki

üretim biçimini değiştirememiştlr. Aşiret reisleri.

toprak ağalan. şeyhler ile köylüler arasındaki ilişkiler yine feodaldir. Yer yer feodalizmden daha aşağı üretim biçiminde­ dir. Fakat feodal egemen sınıfın. dış etkenlerle ilişki kurma­ lan, sadece onlan. ilkel bir kapitalizm ile karşı karşıya getir­

miştir.

Vergiden sonra. ikinci müdahale J andarmanın görevle­

riyle ilgilidir. Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde güvenlikten sorumlu olan. bölgedeki üretim ilişkilerini denetleyen feodal idi. Her şey feodalin kişiliğinden sorulurdu . Oysa Cumhuri­

yetle birlikte merkezi otorite,

taşrada , yavaş yavaş Doğu

Anadolu'daki feodal diyariarda da yayılmaya başladı. Merke­ zi o toritenin yayılması. bölgede serbestçe hareket etmek ola­

nağını kısıtladığı gibi. eskiden sahip olduğu nimetleri ve

yapmakla görevli bulunduğu işleri, artık yapamaz bir duru­

ma geldi. Feodalin bu görevleri yavaş yavaş jandarmaya ge­

çiyor bu ise feodalleri içten içe. kızdınyord u .

Doğu'daki feodalizme karşı üçüncü bir müdahale. eği­

tim sorununda görülüyordu.

Osmanlı döneminde istediği

yerde medrese açan, istediği dilde eğitim yapan ve yaptırabi­

len feodaller Cumhuriyetle birlikte bu konuda da rahatsız oldular. Medreselerin çalışması yasaklandığı gibi Türkçe eği­

tim de zorunlu kılınıyordu . Buna bağlı olarak anayasal bir zorunluluk olarak Türkçe konuşma zorunda kalıyorlardı.

4 19


Dördüncü bir müdahale olarak da askerlik yapmak zo­ runluluğunu sayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde tamamen feodal beylere ait bir yetki olan asker toplamak, Cumhuriyetle birlikte merkezi otoritenin yetki alanı içine girmeye başlıyordu . İşte Cumhuliyetle birlikte temel yapıda yani ü retim biçi­ minde herhangi bir değişiklik olmamış, fakat üstyapı re­ formları sayesinde Doğu'daki feodalizm ile merkezi otorite arasında organik bir bağ kurulmak. yani merkezi otolite içinde Doğu feodalizmi elitilrnek istenmiştir. Bu eylemin ba­ şansızlıkla sonuçlanacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Doğu Anadolu'daki feodalizm ile bu üstyapı reformları çeliş­ me durumundadır. Bu çelişme içinde köklü ve güçlü olanın üstün geleceği doğal bir sonuçtur. Fakat. gelişmeler ve so­ nuç ne olursa olsun, üstyapı reformları. Osmanlı devrinde son derece serbest ve hakiın-i mutlak olan feodallerin çıkar­ lannda ve otoritesinde kısıtlamalara yol açmış merkezi otori­ te güçlendikçe ve yayıldıkça. feodal sıkışmıştır. Doğu isyan­ lan.

biraz

da

merkezi

otoritenin

gelişimi

karşısında

çıkarlarını yitiren. geleceği tehlikeye düşen feodallerin mer­ kezi otoriteye karşı bir tepkisi olarak başlamıştır. 4.

Kürt Aşiret Düzenlerinin Osmanlı Düzeniyle Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karşı Direnişi

Kürt aşiret düzenlerinin kendine özgü özellikleri olduğu ­ nu, bu düzenierin başka düzenlerle karşı karşıya geldiği za­ man yozlaştığını , yozlaşan düzenin halkın büyük tepkisi ile karşılaştığını Yazar Yaşar Kemal

"Ağn Dağı Efsanesi"

adlı

destansı romanında başarılı bir biçimde vermektedir. 49 Ro­ manın konusu özetle şöyledir:

". . . Ahmet kendi halinde , işiyle gücüyle uğraşan bir Kürt emekçisidir. Bir bahar sabahı Ahmet'in kapısının önüne bir kır at gelir durur. Ağrı Dağı geleneklerine ve Kürt geleneklerine göre, herhangi bir evin kapısına ge49. Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi, Cem Yayın�vi, lstanbul 1 970. 420


len at kimin olursa olsun sahibine geri verilmez. At Hak'tan yadigardı r, onu saklamak, korumak geleneğin gereklerindedir, Kürt aşiret törelerinin ortaya koyduğu bir ödevdir. At Beyazıt Kalesi Beylerinden Mahmut Han'ı n atıdı r ve Mahmut Han atını dağ taş aramaktad ır. Oysa, töre­ ler gereği Mahmut Han'ın atını aramaması gerekir. Ağ­ rı Dağının yüz yıllar süren geleneğini yorumlayan Sofi, bu konuyu Ahmet ile yaptığı konuşmada şu biçimde açıklamaktadır: - Duydun mu Ahmet, diye sordu. - Duypum, dedi. - Beyazıt Paşası Mahmut Han atını arıyormuş. - Du.ydum, dedi. - Atı getirene beş at, bir de elli altın verecekmiş. - Bele, dedi. - Atı kimin evinde, kimin elinde bulursa onun kel· lesini vuracakmış. - Ne yapal ım, at benim kısmetimdir. - Ordusunu çekip gelecek üstümüze. - At benim kısmetimdir. - Mahmut Han zalim bir paşadır. - At benim kısmetimdir. - Mahmut Hanla başa çıkılmaz. - At bana Hak'tan yadig�rdır.

- Mahmut Han Hak'kı, yadl ga rı bil mez. O Osmanlı ol muştur. - At bana yadigardır. Aradan bir ay geçti geçmedi, Mahmut Han'ın adamları Ahmet'in evine geldiler. 'Paşa diyor ki' dediler, 'attan at, maldan mal, para­ dan para beğensin, dedi' dediler. !Mademki atı m kaçıp gitmiş, onu n kapısında durmuş, ne isterse onu veri­ rim.' Ahmet: 42 1


- Han bilmez mi ki at bana yadigardır, yadigar ge­ len at kimseY.e verilmez. Baş verilir at verilmez. Paşa bunu bilmez mi? ·

- Paşa bunu bilir ama, gene de at ını ister." Sofi, Mahmut Han'ın atı geri istemesini, Kürt gelenekle ­ rini unutup Osmanlılığa bağlıyor:

"Paşa çok okumuş bir adamdı. Osmanlıya, Osman­ lının ününe, san ına çok ba�lıyd ı . Onun dedesi, dedesi­ nin dedesi de bu dağlardan olu rdu . Ne zaman dağdan aşağı indiklerini bilmiyordu. Bildiği bir şey varsa o da babasının Erzurum Medresesi'nde okuduktan sonra lstanbul'a gittiği, Saraya kapı land ığı , oradan da buraya paşa olarak gönderildil)iydi. Babası yaman, kartar gibi bir adamd ı . Beyazıt'a bu kayalıkların üstüne bu koca sarayı yaptırmış, bilim adamları nı, ozanları sarayına toplamış, Erzurum'dan Kars'a, Kars'tan Van'a kadar tekmil Kürt Beyleri'ni dize getirmişti. Paşa da babası gibi, önce Erzurum'da okumuş, sonra lstanbul'a git­ miş, Saraya kapılanmış, orada kendini göstermiş, Pa­ dişahın ordusuyla savaşlara katılmış, yil)itliği, gözü­ pekfiğiyle ün salmıştı."so Mahmut Han atını her ne pahasına olursa olsun geri al­ mak istemektedir. Bunun için de aşiret beylerini seferber et­ miştir.

" . . . Kendisine dost, bir dediğini iki etmeyen Kürt Beyleri'ni saraya çağırd ı . Van'ın, Patnos'un , Süphan­ Dağ ı'nın, Muş'un, Bitlis'in Beyleri güzel atlara binmiş geldiler. Paşa Beylerine karş ı : 'Bu atı sizden isterim' dedi. Kürt Beyleri istemeyerek, Ahmed'e, Ağrı Dağı in­ sanlarına, umucu gönderdiler. Ahmet atı onlara da vermedi. Bir de zehir z ıkkım bir söz gönderdi: 'Onlar bilmiyorlar mı yadigar gelmiş, gelmiş de kapıda dur­ muş, üç kere götürülüp b ı rakılmış, sonra da geri dönso.

422

Yaşar Kemal, a.g.e . , s. 27.


müş bir at kimseye verilmez. Bu at benim değil, gel­ miş Ağrı Dağ ı'n ın başına konmuş. Onlar ki bey olmuş­ lar, nasıl dilleri varır da bizim atı isterler? Onlar bey değil, Paşaya kul olmuşlar· dedi. Olan bitenler karşı­ sında Sofi, Paşa'ya çıkt ı . Ağrı Dağı töreleri Kürt Aşiret­ leri töreleri hakkında Mahmut Han'ı uyarmak istiyordu. Bu kişi Sofi'ydi. Paşa'ya dik dik bakt ı . Kartal gözleri kıvılcımlıydı. 'Bütün bunlar bir at için mi Paşa' dedi. 'Dünya dünya olalı, kim kapısına gelen atı geriye ver­ miş. Sen bunu bilmez misin Paşa? Sen Osmanlı ol­ muşsun Paşa. Yoksa bir at için bu işleri başım ıza aç­ maz, evleri yakmaz, ocakları söndürmezdin. Ağrı'nın laneti, Ağrı'nın gazab ı , Ağrı'nın hışımı senin üstüne ol­ sun, Paşa. Babanı tanırım. Yiğit bir beydi. Sen Paşa oldun, sen yozlaştın Paşa. Baban yadigar at ı kimse­ den istemezdi. At, bir dul kadının, bir sabi çocuğun, bir hırsızın, bir düşkünün kapısına gelse dursa da iste­ mezdi. Baban beydi, sen paşa olmuşsun(*) Ağrı'nın ıa­ neti başına olsun .' Paşa konuşmadı, yalnız: 'Şunun ellerini bağlayın, boynuna bir lale geçirip zindana götürün' dedi. Ağrı Dağı eteklerinde, yamaçlarında çok köy vardı. Mahmut Han arkasında Kü rt Beyleri, Beylerin adamla­ rı, kendi askerleri köy köy dolaştılar. Hangi köye vardı­ larsa o köyü bomboş buldular. Paşa kuduruyor. 'Isyan bayrağı açtılar' diyor köpürüyordu :•51 "Ahmet tekmil dağlıları toplam ış da aşağılara, Şern­ dinan Kürtlerine, Hakkari dağlarına gitmişti. "52 Daha

sonra Kürt Beyleri "Paşa seni görmek istiyor" diye

Ahmet'i Mahmut Han'a götürürler. Mahmut Han Ahmet'i zindana attırır. Ahmet zindanda Mahmut Han'ın kızı Gülba-

51 . Yaşar Kemal, a.g.e., s. 29. 52. Yaşar Kemal, a.g. e., s. 21 -22. (*). Burada Paşalı{jın bir Osmanlı kurumu oldu{juna, Kürtlerde böyle bir şey olmadı{lına dikkat çekiliyor.

423


har ile tanışır. Birbirielini severler. Gülbahar Ahmet'in yar­

duncısı olur.

"Gülbahar orta boylu, dolgundu. Duru, açık bir teni vardı. Buğday benizliydi. O, kızkardeşlerinden başka türlüydü , Ağrı Dağı kadınları gibi üst üste fistanlar gi­ yer, saçlarını kırk örgü yapard ı . Gerdanlığı altındı . Ayakbileklerine Ağrı Dağı kadınları gibi, altın, inci, zümrüt halkalar takardı. Çok zekiydi, az konuşur, hep inceden gülerdi. Öteki kardeşleri erkek olsu n kız ol­ sun, Saraydan çok az dışarı çıkar, çok az halkın arası­ na katılırlardı. Gülbahar böyle değildi. O hep halkın arasındaydı. Toylardan, düğünlerden, derneklerden hiç eksik olmazdı."53 Ahmet'e,

Safi ve Gülbahar'dan başka Demirel Hüso,

Kervan Şeyhi de yardım ediyorlardı.

Burada, başta Safi, Ahmet. Gülbahar. Demirel Hüso. ve

Kervan Şeyhi Kürt aşiret düzenini ve aşiretin dertlerini tem­ sil etmektedir. Mahmut Han Osmanlı düzeninin temsilcisi­

dir. Kürt Beylert ise "Ahmet haklıdır" diye düşünmelerine

karşın. Osmanlı düzeni ile Kürt aşiret düzenini bağdaştır­

mak için çaba harcar. Oysa, Ağrı Dağı törelerine göre. Os­

manlıya karşı koymak gerektir. Nitekim halk, köylerini bo­ şaltıp

Hakkarl

Kürtlerine

gitmekle

Osmanlıya

karşı

koyduğunu göstermiştir. Daha sorıra toplu olarak Mahmut Han'ın kalesine dayanmış, Paşaya aman dedirtmiştir. Bura­ da önemli olan şudur: Olayın çözümü için tek tek, Safi. De­

mirel Hüso. Kervan Şeyhi vs. çaba göstermişler. başan sağ­

lanamayınca bunların önderliğinde yapılan direnme ile halk

soruna çözüm getirmiştir. Halk, Beyazıt Kalesi'ni kuşatır,

Ahmet ile G ü lbahar zindandan çıkarılır ve daha sonra iki sevgilinin birleşmesi sağlanır. Olayın en önemli yönü , At'ın

Ahmet'e vertlmesi, Kürt aşiret düzeninin, Kürt törelerinin sürmesinin sağlanmasıdır.

Kürtlerin kendine özgü bir .d üzeni vardır. Bu düzen.

kendine özgü bir kültür ve değerler sistemi yaratmıştır. Bu

53. Yaşar Kemal a.g.e., s. 32. 424


düzen kendi dışındaki başka bir düzenle karşı karşıya geldi­

ği zaman içten içe çürümekte , toplum dengesini yitirmekte

karışıklıklar başlamaktadır. Ç ünkü bu düzeni, başka bir düzenle ve kültürle uyuşturmak ve bağdaştırmak olanağı

yoktur. Fakat bu kanşıklık · uzun sürmemekte , halk yozlaş­

maya karşı direrunekte, düzeni başka düzenlerle uyuştur­

maya çalışanlara karşı çıkmakta ve eski düzeni ve kültürü

yaşa�ma ve sürdürme oJanağı bulmaktadır.

Doğu İsyanlan'nın, hemen hemen hepsinde bu özellikle­

ri bulmak olanağı vardır. Kürt aşiret düzenleri, kendilerine

dışandan aşılarunak istenen kültürü benimsememiş diren­

miştir. Bu hareketlerin ortaya koyduğu çok önemli sonuç­

lardan biri de Kürt aşiret düzenleıinin, ancak kendi iç dina­

mikleri gereği yeni bir devrimci aşamaya ulaşacaklandır. Dış etkilerle, devrimci aşama yapmanın olanağı yoktur.

5.

Mllll

Duygular

Doğu İsyanlan'nda , bilinçli bir "Kürt milliyetçiliği"nin rol

oynayıp oynamadığı tartışılabilir. Bu konuyu aydınlatabile­

cek kaynak, çeşitli Doğu isyanları'na katılmış olup bugün

yaşamakta olan kişilerin anıları ve gözlemleridir. Çoğu gizli olan resmi kaynaklann belgeleri bu konuda nesnel bilgi ver­

mekten uzaktır.

Aşiret sistemlerinin dinamik bir biçimde varolması ulu­

sal bilincin yayılmasını ve gelişmesini önlemektediL Ulusal

bilincin gelişmesi için, her şeyden önce aşiret sistemlerinin ortadan kalkarak, ekonominin merkezileşmesi, yani feoda­

lizmin kapitalizme dönüşmesi gerekir. Bunun için Doğu İs­

yanları'nda, ulusal duyguların büyük rol oynadığı ileri sürü­ lemez.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Doğu'daki feodalle­

rin merkezi otoritenin çeşitli müdahaleleri ile karşı karşıya gelmesi olağan idi. Bu müdahalelerden biri Türkçe eğitim,

Türkçe konuşmak zorunluğu idi. Hakim ulus ideoloj isinin bir uygulaması olan bu etkenler, şüphesiz ki birtakım tepki­

lerin dağınasına sebep oldu. Bu karşı koymaların ve merkez.! otoritenin tutumunun ulusal bilincin gelişmesinde etkisi ol­

duğu da bir gerçektir. Buna karşın, Şeyh Sait İsyanı'na Kürt

425


Alevi dedelerinin, Dersim İsyanı'na ise Şafii' Kürt şeyhlerinin katılmaması. hareketin etkili bir bilinç taşunadığını göster­

mektedir.

6.

EmperyaHzmln

Rolü

Doğu isyanlan'nda emperyalizmin de rol oynadığı şüp­

hesizdir.

ingiliz emperyalizminin

ı.

Dünya Savaşı'nda ve

Kurtuluş Savaşı'nda. Ortadoğu'daki tahrikleri, özellikle "Ba­

ğunsız Kü rdistan" kurulması yolundaki tahrikleri, Cumhuri­

yetin kuruluşundan sonra da devam etmiştir. Bu tahrikler özellikle, H ilafet'in kaldırılmasından sonra hız kazarunıştır.

Örneğin ı 925'te Şeyh Sait isyanı'nın patlak verdiği ilk gün­ lerde , İngiliz silah fabrikalanndan Şeyh Sait'e çeşitli silah

katologları gelmesi, emperyalizmin bu konudaki çalışmalan­

nı doğrulamaktadır.

Belgelerle saptanan bu duruma karşın, şu üç sorunun

açık seçik cevaplandırılması gerekir:

ı . Kurtuluş Savaşı süresince, Batı Anadolu'da gelişen

anti-emperyalist eylemi baltalayıcı karakter olan birçok is­

yan çıktığı halde (Çerkes Ethem, Anzavur, Katırcıoğlu) ,54 ay­

nı süre içinde, Doğu Anadolu'da bu tür ısyanlann çıkmama­ sının gerçek nedenleri nedir?

2. Kürtler neden. Mustafa Kemal'in ve arkadaşla:p.run

çok sıkışık olduklan bir zamanda, koşullarm kendileri için

en elverişli · olduğu, emperyalist ilişkilerin bütün yoğunlu­ ğuyla devam ettiği bir zamanda isyan etmemişler de, devle­ Un yavaş yavaş güçlendiği, karışıklıkların sona erdiği ve so­ ru nlann durulmaya başladığı bır dönemde neden isyan etmişlerdir?

3. Şeyh Sait İsyanı sırasında 1ng1lız silah fabrikalann­ dan kataloglar geldiği söyleniyor. İngilizler katalog yerine ne­ den sUahın kendisini göndennemlşlerdir? Bugün emperya­ lizm Vietnam. Ortadoğu. Latin Amerika gibi devrımcı eylemlerin yoğun olduğu yerlere , bunlan bastırmak için si­ lah mı gönderiyor, yoksa silah kataloğu mu? 54. Türk lstiklal Harbi, VI Cilt, Iç Ayaklanmalar, Ankara 1964, GKBY. 426


C.

DOCU İSYANLARI TEK BİR NEDENE

AGIRI.IK VERilEREK AÇIKLANAMAZ Bilindiği

g

ibi, Cumhurtyetin kuruluşundan sonra, Doğu merkezi otortteye karşı sürekli direnmeler ol­ nu- · .u r. Bunlar, 1 924'deki Nasturt, Ağustos 1925'deki . Re­ man ve Raçkoyan, 1925'deki Şeyh Sait, Kasım 1926'daki Koçuşağı (Hozat, Ovacık, Çemişgezek), Ekim-Kasım 1927'deld Bicar {Hani, Lice, Kulp), Temmuz 1930'daki Zey­ lan (Bendimahi çayı, Tendürük, Erciş), t926-1927- 1 930..: 1932 Ağn, 1 930'da Şemdinli Olayı, 1 937- 1 938 Dersim İs­ . \n "

: olu'da

yanlan'dır. 55

Bu isyanların çıkmasında, daha önce açıklamaya çalıştı­ ğımız tüm etkenler rol mıştır. Doğu İsyanlan'm açıklar­ ken, tek bir nedene ağırlık verrnek doğru değildir. Bununla beraber, 192 5 Şeyh Sait İsyam'nda Hilafet'in kaldmiması ve emperyalizm etkeni .. 1930-1932 isyanlannda merkezi otori­ tenin gelişmesi karşısında, bölge feodallertnin bazı hakları­ nın ve çıkarlannın kısıtlanınası, daha sonraki isyanlarda da "hakim ulus" ideolojisine karşı direnme fikrt ağır basmıştır .

oym1

yniıtılı bilgiye sahip olrnadığmıızcfan,

Isyanlar hakkında a

bu

isyanların Hertel ya da gertel karakteri üzerinde durmak ola­ nağı yoktur. Yalnız, bu isyanlann, "ilertci" ya da "gertci" ka­

rakterini 'daima merkezi otolite açısından değerlendirrnek

gerekir. Merkezi otortte, geniş çapta statükoyu korumakta

olup, buıjuva deviimini ge�ekleştiremeıniştir. Komprador

buıjuvazisi, yavaş yavaş ortaya çılanakta ve topltJmsal geliş­

meyi engellemeye çalışmaktadır.

Fakat, daha önce ortaya koyduğumuz . iki sorunun ce­

vaplandınlması yine çok önemlidir. Savaş yıllannda Mustafa

Kemal'e destek olan, O'nun önderliğinde Kurtuluş Savaşı'na katılan Kürtler, Cumhurtyetin kuruluşundan sonra, niçin

merkezi otoriteye karşı sık sık,

reketı içine girmişlerdir. 55.

• ·

adeta sürekli bir direnme ha­

Temmuz·A�ustos 1 969 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "40 Yıl Önce BugOn" sütununda A�rı Isyanları hakkında önemli bilgi verilmektedir. AOrı Isyanları'nın sadece TOrkiye'de deQII, Irak ve Iran'da da etki yarattıCı ve hareketin ulusal bir kimlli;ie bOrOnmeye başladıQ ı görülmek· tedir.

427


Öte yandan, bu isyanların bastınlrnasında ordu kulla­

nılmıştır. Türk Ordusu , iki kez, 1925 ve 1930 yıllarında reji­

me karşı çıkan isyanlarda ayaklarunalan bastıirnakta görev­

lendirilmiştir. Her iki isyan da Doğu Anadolu Bölgesi'nde

olup etnik bir nitelik göstermekteydi. (Aslında isyanlar iki değil, yedi-sekiz olup, nedenleri etnikti) . Bunun dışında, Or­ du,

ancak acil ihtiyaç durumunda, polisin gücünü aşan

olaylarda ve sıkıyönetım ilan edilen bölgelerde sivil yöneti­

min yerini almıştır. Ordu, Cumhuriyetin ilanından sonra,

tek bir olayda Hata:y'ın Türkiye'ye katılmasında çok sınırlı

bir biçimde kullanılmıştır. Musul sorununun çözümünde. 2 .

Dünya Savaşı'nda ve Kıbns buhranı sırasında ordunun se­

ferber edilmesine karşın. fiili bir hareket olmamıştır. 56

Ordunun, yakın tarihimiz içinde fiilen görev aldığı bu

olayları çok iyi değerlendirmek ve anlamak gerekir. "Emper­

yalizmin oyunudur". "Pis softalann başkaldırmasıdır». "Hain Kürtlerin tezgahlamasıdır" gibi temelsiz ve duygusal neden­

lerle bu olaylara karşı çıkmak, bilimsel bir tutum değildir.

Bilimsel tutum, olaylara, giderek düzene karşı çıkınakla de­

ğil. olaylan ve düzeni incelemekle sağlanır. l 923'ten sonraki esas sorun, Doğulu Aşiret Reisieri'nin yabancı çıkariara ko­

layca alet olduklarını söyleyip propaganda yapmak değil,

aşiretlerin neden, daha ileri bir aşama olan "ulus"a dönüşe­

mediklerini araştırmaktır. Çünkü, yabancı çıkariara alet ol­

mak, aşiretlerarası ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkmak­ tadır.

D.

DOGU İSYANI.ARI'NIN SONUÇI.ARI

D oğu isyanlan'nın en önemli sonucu 1923'te Hilafet ve

Sultanlık ideolojisi yerine getirilen "Türk milllyetçiliği" ideo­

lojisinin giderek "hakim ulus" ideolojisi haline dönüşmesi, dolayısıyla "Türk ve Kürt halktan" arasında bir çelişme ,

uçurum yaratmasıdır. Çelişme, aslında Türk ve Kürt halkla-

56. I Iter Turan, Cum h uriyet Tarihim iz, Temeller, Kuruluş, Milli Devrimler, Ça!:jlayan Kitabevi, istanbul 1 969, s. 1 1 3. A!':jrı isyanı'nda 66 bin kişilik jandarma ve asker, 1 00 uçak kullanıl­ m ıştır. (Bk. Cumhuriyet, 30 Temmuz 1 969, "40 Yıl Önce Bugün" sü­ tunu) 428


n . arasmda değil , bu halkların egemen sınıfları, giderek em­

peryalizm ile bu halkların ezilen sınıflan arasındadır.

Bu olgu , teinel gerçek olduğu halde, Türk bürokrasisi­

nin, toplumsal bir içerik ile beslenemeyen "hakim ulus" ide­

oloj isine uygun davranışları , çelişmeyi daima Türk ve Kürt

halklan arasında göstermeye çalışmış, bu da Türk ve Kürt egemen sınıflannın, giderek emperyalizmin işine yaramıştır.

Her isyarun sonunda bir sürgün olayı vardır. isyanlar

sonunda, merkezi otorite Doğu Anadolu'daki bazı bölgeleri sık sık boşaltıp Batı Anadolu'da çeşitli yerlere aktarmıştır.

Bu sürgün furyası içinde. sadece aşiret reislert, toprak ağa­

lan, şeyhler vs. gibi feodal egemen sınıf sürülmemiş, örneğin

bir aşiret tümüyle, bir köy veya bir şeyh bütün müridleriyle

beraber Batı Anadolu 'ya gönderilmiştir.

Bu sürgün olayı

üzerinde de çok dikkatli bir biçimde durmak gerekir. Çün­

kü, Cumhuriyetle birlikte, ü retim ilişkilerinde köklü devrim­

lere gidilmemiş, sadece üstyapı kurumlannda bazı reformlar yapılmakla yetinilmiştir. Bu reformlar ise Doğu 'daki feodal üretim ilişkileri ve feodalilenin üstyapı kurumu olan din,

şeyhlik, siyasi ideoloj isi olan aşiret reisliği gibi kurumlarla çalışmıştır. Bu çatışmalar silahlı isyanlara kadar varmıştır.

Feodalizmle mücadele için sürgürıler yapılmıştır. Fakat alt­ yapıda, ü retim ilişkilerinde herhangi bir değişiklik olmadığı

için bu sürgünler uzun ömürlü olmadı. Dolayısıyla her sür­

gün sonunda aşiret reisleri, şeyhler, toprak ağaları, vs. yer­ lerine-yurtlanna döndüler. mallarına-mülkierine kavuştular.

Fakat sürgüne gönderilen geniş halk yığınlan için durum aynı değildir. Şeyh, ağa .ve aşiret reisierinin feodal ilişkileri denetleyen fonksiyonları, onları tekrar yerlerine döndÜrdüğü

halde, halk yığınlan yerlerine .. yurtlanna dönemedikleri gibi, dönenierin de zaten kötü olan durumlan büsbütün bozul­

muştur. Bu konuda Kemal Tahir'in "Kondurma Siyaseti" isimli hikayesi gerçekten ilginçtir. 57 Bunun gibi Kemal Bil­

başar'ın Cemo-Memo ikilisinde -roman tezinin yanlış olma­

sına karşın- isyanlar sonunda halk yığınlarının ne kadar

büyük perişarılıklar çektiğini dile getiren önemli izienimler

vardır.58 ·

57. Kemal Tahir, Göl Insanları, Bilgi Yayınevi, Ankara 1 969, s. 281 -335. 58. Kemal Bilbaşar, Cemo, Tekin yay . , 3. bs., Istanbul 1 969, Memo, Cil! 1 , Istanbul 1 969, Memo, Cilt ll, istanbul 1 969.

429


Ağalann, beylertn, şeyh ve seyitlerin yine yerlerine dö­

nüp eski sınıfsal statülerine kavuşmalan, aniann ekonomik

gücü ile ilgilidir. Bu ekonomik güç, daha sonraki yıllarda

aniann Batı Anadolu ve merkezi otoiite ile bütünleşmelerini

sağlayacaktır. Oysa, fakir-fukara köylü yığınları için durum

böyle olmadığından bürokrasi ile çelişınelen daha hızlı bir

biçimde artmıştır.

Doğu isyanları'nı, merkezi otoriteye karşı sürekli bir di­

renme hareketi olarak ele almak gerekir. Bu oluŞum içinde

görülecektir ki, aynı toprak üstünde yaşayan birden çok halkı "hakim ulus" ideolojisi altında birleştirmeye çalışmak

ekonomik ve toplumsal yasalara son derece zıt bir tutum­

dur. Halk yığınları, ancak üretim ilişkilerinde köklü değiş­

meler yaparak ve halklann kültürüne saygı duyularak ve bu

kültürü geliştirmek suretiyle, birleştirilebilir, bütünleştirtle­

bilir. Hakim ulus ideolojisi ise halklan birleştirmek şöyle dursun çelişme ve çatışmaları artınnaktan öte bir anlam ta­ şımaz. Bu çelişme ve çatışmalardan da egemen sınıflann, gi­ derek emperyalizmin yararlandığı büyük bir gerçektir.

Bu bakımdan Doğu isyanları'nın sonuçlannı üç bölüm­ de inceleyebiliriz: ı.

Doğulu Egemen Sınıflann . Merkezi Otorite (Devrim) lle Çatışmalan

Daha önce belirttiğimiz gibi, Doğu'qaki Aşiret Reisleri, çok çeşitli görevleri bir arada yürütüyorlardı. Bazı aşiret re­

isleri, sadece aşiret reisi olarak kaldıklan halde; bazılan. aşiret reisliği ile birlikte dini reisliği. yani şeyhliği de beraber yürütüyorlardı. Bazılan ise hem aşiret reisi, hem dini reis, hem de ulusal liderlik fonksiyonlarını benimsemişletdi. Aşa­

ğıdaki tabloda görüldüğü gibi, sadece, aşiret reiSliğini veya aşiret reisliği ile birlikte dini liderlik fonksiyonunu da be­

nimseyenler- merkezi otorite ile Batı'nın egemen sınıfları ile

işbirliği durumunda olup , Doğulu halkın sömürülmesinde .

güçlü bir koalisyon yapmaktadırlar. Yalnız, aşiret retsliğt ile birlikte dini liderlik fonksiyonlarını da yapanlar. bu sömürü­

yü Batılı egemen sınıflarta sürdürdükleri halde, devrim ha­

reketlerine, laikleşme hareketlerine de yabancılaşmaktadır­ lar. Sadece, ulusal lid!!rllk görevini benimseyerek merkezi

430


otorite ile zıtlaşıp isyancı haline, gelenler, dinden ve aşiret

yapısından güç almadıklan takdirde zayıf kalmaktadır. Yal­ nız dini liderlik fonksiyonlarını yapanlar, yani şeyhler, mer­

kezi otoritenin laikleşme hareketlerine tamamen zıtlaşıp , dış

ilişkiler alanı dar olduğundan, etkisiz veya az etkili olmuş­ lardır. Ulusal liderlikle dini liderliği birleştiren aşiret reisleri,

merkezi otoriteyle mutlaka sürtüşmüşlerdir. Ulusal liderlik ile . aşiret reisliği fonksiyonlannı birleştirenlerde de isyana

katılma hareketini görinekle beraber, en etkili hareket , bu

üç fonksiyonun bir arada yü rütülmesidir. Şeyh Sait, böyle

bir liderdir. Şeyh Sait, Palu ve Hınıs'taki çeşitli medreselerin kurucusu, yani Palevi Tarikatı'nın da haşı olduğu gibi, çev­

redeki aşiretlerin de reisidir. Bu üç fonksiyonun onda birleş­

mesi kendisini çok güçlü kılmış ve merkezle meydana gelen en büyük çatışmanın liderliğini yapmıştır.

Fakat şurası da bir gerçek ki, Şeyh Sait hareketinin ulu­

sal bir niteliği sanıldığı kadar önemli değildir. Fakat Ba­

tı'daki egemen sınıflarla bütünleşemeyen bu kesimdeki feo­

dallerin sömürüsünü ve merkezi otoriteye başkaldırmasını

böyle bir temel üzerinde değerlendirmek gerekir.

Bu bakımdan, Cumhuriyetin ilanı, Kürt hakim sınıfı ta­

rafından iyi karşılanmamıştır. Liderliklerini yaptıklan top­ lum üzerinde sürdürdükleri kayıtsız şartsız hakimiyetlerinin

kısılmasına tepki göstermişlerdir. Şeyh Sait İsyanı, merkezin

yetkilerine karşı yapılan ilk büyük çıkış olmuştur. Bu isyan­

da tamamen dfni sloganlar kullanılmış ve hareket tamamen irticai anlamda bir hareket olmuştur. Bu hareketin geniş kapsamlı oluşunun en önemli nedeni isyanın lideri olan

Şeyh Sait'in yukarda söz konusu

ettiğimiz fonksiyonlara

(Aşiret liderliği ve tarikat liderliği) sahip olmasıdır. Bununla

beraber, dini sloganıann yanında, çok açık olmasa da top­

rak konusunu, ulusal haklar konusunu işleyen demokratik sloganıann varolduğunu da görüyoruz.

I 928- I 930'daki Şemdinli İsyarıı da tamamen Nakşiben­

di şeyhleri tarafından yürütülmüştür. Şerndinit İsyaru'nın, Şeyh Sait İsyaru'na göre ulusal bir nitelik taşıdığı söylen­

mektedir. İngilizlerin Şeyh Sait İsyanı'ndan çok bu harekete

ilgi göstermiş olmalan da bu iddiayı bir dereceye kadar doğ­

rulamaktadır. Kanımızca bu hareketin ulusal içerik taşımış

43 1


olmasının nedeni o zamanki hükümetin Şeyh Sait i sya­

nı'ndan sonra b askıc1 bir politika izlemesi sonucu, bu politi­

kanın karşı alternatifini yaralmış olmasından başka bir şey değildir .

Daha sonraki Zilan ve

Ağn

isyanları'nin !iderleri, sadece

aşiret liderleridir. Gerek bu isyanlarda gerekse 1 937 Dersim

İsyanı'nda ulusal sloganlar (Kürt , milliyetçiliği) geniş çapta kullanılmıştır. l940'tan sonra Doğulu hakim sınıfın devlet bürokrasi­

siyle ve Batılı hakim sınıila uyumlaşmasırıı , bu devreden iti­

baren feodal yapının parçalanmaya başlamasıyla açıklamak , olanağı vardır. 59 Fakat emperyalizmin Ortadoğu'daki tahriki her zaman vardır. Örneğin, 2 . Dünya Savaşı sonunda Batı İran'da ku­

nılan Mahabat Kürt Cumhuriyeti empeıyalizrnin eseri oldu­

ğu gibi yıkılışı da, onun eseridir. 60

2.

Sürgüiıler ve Doğulu Egemen Sınıfiann Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi

isyan hareketlerinin en önemli sonuçlarından biri, ağa,

şeyh ve aşiret reisi gibi Doğulu egemen sını11arın Doğu Ana­ dolu'dan Batı Anadolu'ya sürgün edilmeleri olmuştur. Bu sürgünlerin soruna hiçbir zaman çözüm yolu getirrneyip,

tersine bu ,egemen sınıfların gücünü bir kat daha artırdığını, bundan önceki bölümlerde belirtmiştik� Gerçekten de gerek 1 926 gerekse 1 937 sürgünleri sonunda toplum yapısında

büyük bir eksiklik meydana gelmiş; devlet D oğu'ya , sürgüne

59. Ahmet Aras, Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant yay . , Say ı 1 25. 60. ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusların büyük kabahatlarından biri 1 945'de, Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılışında emperyalizmle iş­ birliği yapmasıdır. Bunun temelinde iran petrollerinden taydalanma meselesi yatar. William Eagleton'un (The Kurdisch Repuplic of 1 946, Oxford Un iverstiy Press, 1 963) isimli eseri Sovyetlerin bu tutumunu istismar için yazıldığı gibi kitabın Türkçeye tercümesinde de (Doğan Kılıç Şıhhesenanlı, Barzan i ve Mahabat Kürdistan Cumhuriyeti'nin Kuruluşu, i stanbul 1 968) Kürtlerin gözünde sosyalizmi çirkin göster­ mek gayesi g üdülmüştür. 432


gönderdiği bu egemen sınıfın fonksiyonunu yerine getirecek yeni hizmetler götüremedtğinden bunlann tekrar geriye dö­ nüşlerinde eskisinden daha büyük itibar gömıüşlerdtr. Fa­ kat burada söylemek istediğimiz esas nokta. parlamenter temsUde görülen bir aksamadır.

Ekonomik çıkarlar Merkezi bakımından merkezi Merkezi otorite ile Merkezi otorite (Egemen otorite ile zıtlaşmanın otorite sınıflar) ile işbirliQi zıtlaşıp, aktif bir hale onunla i le yapıp sadece laikgelmesi uyuşma leşmeye karşı olmak yabancılaşma ·

Sadece Aşiret Reisli�i

X

Sadece Dini Liderlik

X

Sadece Ulusal

X

liderlik Aşiret ReisliQi ve Dini Liderlik

X

X

Dini Liderlik ve Ulusal Liderlik

X

Ulusal Liderlik ve Aşiret ReisliOi

X

Aşiret ReisliQi Dini liderlik ve

Ulusal Liderlik

X

433


3.

İskAn Kanunu

isyan hareketlerinden hemen sonra hükümetler. çıkar­ dıklan yasalar ve kararlara dayanarak Doğu halkını, Batı Anadolu'ya sürgün göndennişlerdir.61 "Bazı eşhasın Şark bölgesinden

Garp

vilayetlerine

nakli"

adını

taşıyan

16.6. 1 92 7 tarih ve 1 097 sayılı yasa. bu konudaki ilk yasa­ lardan biridir. Bu yasanın birinci maddesinde "İdari. askeri ve içtimai sebeplere binaen Şark öıfi idare ınıntıkası ile Be­ yazıt vilayetinden 1 400 kadar şahsın ve işbu eşhas aileleri ile 80 asi ailesinin ve bu sebepten ağır ceza mahkümlannın Garp vilayetlerine nakli için hükümete mezuniyet verilmiş­ tir" denilmektedir. Bu sorun, 2 1 . 6. 1 934 tarihli İskan Kanunu'nda da · eıe alınmıştır. Bu yasa ile ilgili olarak Prof. Fehmi Yavuz'un gö­ rüşü şöyledir:

Doğu'da irili ufakl! ayaklanmalar olmuş, bazı bölgeler. boşaltılmış, kitleler yer değiştirmeye zorlan­ mış ve benzeri olayları n her zaman patlak verebileceği bir ortam yaratılmıştır." ". . . ·

·

İşte 2 1 . 6 . 1 934 gün ve 2 5 1 0 sayılı İskan Kanunu'yla da­

ha önce çıkanlan kanunlar ve alınan idari tedbirler, o gü­

nün koşullan göz önünde bulundurularak bir sisteme bağ­ lanmıştır.

Bugün de yürürlükte olan İskan Kanunu'nun

sisteminden ve getirmek istediği yerleşme düzenlnden, türlü

değişiklikler nedeni lle hiçbir iz kalmamıştır. Yeni bir iskcin kanunu çıkarmak için girişilen çabalar ürün vermemiş, de­ ğişikliği öngören tasanlar da türlü aşamalarda takılıp kal­ mıştır. 2 5 1 0 sayılı İskan Kanunu'nun 1. maddesi ile 'Türki­ ye'de, Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla, nüfus oturuş ve

6 1 . 31 Temmuz 1 930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Nırı Isyanları ile il­ gili olarak şu haber yayınlanıyor: Hükümet şarkta bir temizlik yapma­ ya karar vermiştir. lskan edilmemiş bir aşiret bırakmayarak göçebeli­ (Ji tamamen kaldırarak, bu kitle arasında devlete karşı kabahatli olanlar takip olunacaktır. Bu suretle' kabile hayatı Şark havalisinde son günlerini yaşamaktadır. Türkiye bir nizam etrafında toplanmış fe­ sattan ari, namuslu vatandaşların memleketi olacaktır.

434


yayılışının bu kanuna uygun olarak İcra Vekiliert Heyeti'nce yapılacak bir programa gö:ı;-e düzeltilmesi Dahiliye ve Sihhat ve İçtimai Muavenet Veld.lleıine veıilrniştir. " Bu maddenin 1 . 5 yıl sonra 2948 sayılı kanunla değişUrUerek şu biçime so­ kulduğunu görüyoruz: "Dahiliye ve Sihhat ve İçtimai Muavenet Vekil.lik­ lerince müşte:reken yapılan lcra Vekilieri Heyetince tasdik olunacak . harita ya göre Türkiye İskan bakımın­

dan 3 nevi manhkaya ayrılır: 1

.

nolu mıntıkalar: Türk kül türü nüfusunun teka­

süfü istenen yerler. 2

nolu mıntıkalar: Türk kültürüne temessülü iste­

nilen nüfusun nakil ve iskanına .ayrılan yerler. 3

nolu mıntıkalar: Yer, sihhat, iktisat, kültür, siya­

set, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması isteni­ len iskan ve ikamete yasak edilen yerler. Yukanda yazılan iskan mıntıkalarının tasdikli ha­

ritasında, zamanla ortaya çıkacak ihtiyaca göre deği­

şiklikler yapılması ·alakadar v-ekaletlerce gösterilecek

lüzum üzerine İcra . Vekilieri Heyeti'nce kararlaştın­

lır."62

2510 sayılı yasanın öteki maddelerinde, 'Türk ırkından olmayanların", ·� nolu mıntıkalar halkının", 'Türk kültürü­ ne bağlı olmayan göçeb�lertn" dağıtılrnasına, başka yerlere yerleştlrtlmesine, "casusluklan sezilenlertn sınır boylanndan uzaklaştırılınasına" yetki veren h ükümler vardır. 20.6. 1 947 tarih ve 5098 sayılı Kanunla, 25 10 sayılı İs­ kAn Kanunu'nun birçok maddeleri değiştirilmiş, ya da yü­ rürlükten kaldınlmıştır. Bu yasaya konulan "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Baltanlar Kurulu kararı ile nak­ ledilmiş olanlanil mürettep yerlerinde oturma mecbuıiyetle­ ri ile haklanndaki bütün kayı,tlar k<İldınlrnıştır" geçici mad­ destyle, 13 yıl kadar uygulanan. memlekeU mıntıkalara ayıran düzene son verilmiştir. Benzeri deneme. Milli Birlik Hükümeti zamanında da 55 ağanın Batı!ya nakli ile yapıl -

62. Fehmi Yavuz, Politika ve Yerleşme Sorunlarımız, 9. IŞHK, SBFY, An­ kara 1 969, s. 1 26-1 27. 435


mış, ancak bu da çok kısa ömürlü olmuştur. 55 ağanın sür­ günü olayı ilerde daha aynntılı olarak ele alınarak incelene­ cektir. 4.

Batı-Doğu Dengesizliğinin Oluşumu

Yeni Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "Din"in yeri­ ne "Türk Milliyetçiliği"ni koydu. Fakat, üretim ilişkilerinde temele inen dönüşümler yapılamadığı için, milliyetçilik ırkçı­ lığa dönüştü . Özellikle isyan hareketleri; bu ırkçı politikanın daha da gelişmesine sebep olmuştur. . Bu ırkçı politika ve sürgünler biçimindeki zincirleme olaylar içinde, Doğulu ege­ men sınıflar parlamentoda temsil edilmemiş, böylece temsil fonksiyonu aksamıştır. Doğulu egemen sınıllann parlamen­ tolardaki temsilinin ne oranda gerçekleşmemiş olduğunu söylemek güçtür. Bu konuda kesin yargıya varahilrnek için 1 923'den itibaren Büyük Millet Meclisi'ndeki parlamenterle­ rin sosyo-ekonomik kökleri üzerinde bir araştırma yapmak ve ortaya çıkacak bilgileri, aşiret reisliği, dini liderlik ve ulu­ sal liderlik gibi fonksiyonlann görüş açısından değerlendir­ mek gerekir. Ancak, çeşilli isyan hareketleri ve ırkçı politika­ lar sonunda. Doğulu egemen · sınıfların parlamentodaki temsil oranı azaldığı zaman, Doğulu egemen sınınann Batılı egemen sınillarla yaptığı koalisyon da bozuldu. Bu ise Doğu­

lu egemen sınİfların aleyhine olan bir etken idi. ÖZellikle is­

yana katılarak parlamenterlik fonksiyonlannı yitiren Doğulu egemen sınıflann yerine,

isyan hareketlerine katılmayan, hükümetle işbirliği yapan Doğulu egemen sınıflar geçti. Ör­ neğin bütün bu hareketler sonunda, Şeyh S ai t in aşiret! ve medre�si çok büyük kayıplara uğradığı halde, hükümetle işbirliği yapan ve bunun için de parlamenterlik fonksiyonla­ oru kazanan Küfrevi (Ağn. Bitlis) ve Şeyh Selahattin (Bitlis) aileleri büyük çıkarlar sağlamışlardır. Ş e ki l 2, d u ru mu gayet açık bir biçimde göstermektedir. Buna göre, Doğulu egemen sınıflar sömürü olayına doğrudan doğruya katılmamiş, sö­ mürüyü Batılı egemen sınıflarla yaptıklan koallsyonnu süre­ '

si içinde sürdürmüşlerdir. Çizelge 25'de rakamlarla gösteri­ len Doğu-Batı dengesizliğlni de, Doğulu · ve Batılı egemen sınıfların bu koalisyonunu da, bunlann istek ve iradelerine göre kurulan siyasal iktidariann görüş açısından ele almak

436


gerekir. Yani Doğulu ve Batılı egemen sını11ann koalisyonu sermaye hareketlerinin geniş ölçüde Batı'ya kaymasına se­ bep olmu ş, Doğu'da kazanılan Doğu'da yatınlmamıştır. Do­ ğulu egemen sını11 ar bu aşamada emperyalist sömürü ile dış ekonomik ilişkiler kuramamıştır. Bu işi daima Batı'dakiler yapmış, Doğulu .. sömürü olayına Batı'dakilerle koalisyon ya­ parak katılmıştır. Bu konuda , Odalar Birliği eski başkanı Prof. Necmettin Erbakan, bu görev hükümet kararı ile elinden alındığı za­ man yaptığı basın toplantısında şöyle demiştir:

" . . . sol tandanslılar montaj sanayiinin sömürücü ol­ duğunu, sağ tandanslılar sömürücü olmadığını, zaruri olduğunu söylüyorlar. Biz ise yabancı sermaye ciddi bir plan ve programa bağlanmalıdır, diyoruz. Iki sene­ dir yabancı sermaye konusunda çalışıyorum. Durur'nu öğrenemedim. Kimse de bilmez. Çoğu taahhütlerini yerine getirmezler. Yabancı sermaye oranı % 49'a çı­ kamaz, denir. Türk ortaklar hissesi satın alınır, yaban­ cı sermaye oranı % 99'u bulur. Kimyevi madde imal edeceğim demiştir, yaptığı paketierne işleminden iba­ rettir. Kredilerin çoğu yabancı sermayeye gider. Biz yabancı sermaye girmesin demiyoruz. Fakat, ancak zaruri yabancı sermaye şartlı olarak girmeli, görevini yapınca çıkıp gitmelidir. Elazığ'da halkın bankalara ya­ tırdığı mevduat 100 milyonu geçer. Elazığ'lı tüccarlara ise yılda 1 O milyon kredi verilir. Geriye kalan 90 mil­ yondan Istanbul'daki büyük tüccarlar faydalanır. Erzu­ rum'da ise Erzu ru mluların yatırdıkları paraların ancak % 5'inden Erzurumlular faydalanır. Türkiye, ancak, Er­ zurum'da, Elazığ'da fabrika bacası tüttüğü zaman kal­ kını r.'o63 Görüldüğü gibi iktisacten gelişmiş ve ilerlemiş ülkelerle, geri bırakılmış ülkeler arasındaki sömürü ilişkisi, herhangi bir ülkenin içinde , yan feodal ve kapitalist bölgeler arasında da mevcuttur. Fakat aynı ülke içindeki feodal, yan feodal bölgelerle kapitalist bölgeler arasındaki sömürü ilişkisini sa­ dece ekonomik bir sorun olarak değil. aynı zamanda halklar sorunu olarak da değerlendirmek zorunluluğu vardır.

,

63. Cumhuriyet, 21 A!;ıustos 1 969. 437


1 923'ten sonra yürütülen· Doğu politikası şöyle olmuş·

tur:

a)

Doğulu egemen sınıflar da bir değişiklik yapnuştır.

Ulusal liderlik fonksiyonunu benims.eyen ve merkezi otorite ile çatişma durumunda olanlar ezilmiş, değerini yitlnniş,

merkezi otorite ile uyuşma durumunda olan aşiret ve qin re­

isleri ise büyük bir değer kazanmıştır. Fakat, din ve toprak

ilişkileri bölümünde de belirttiğimiz gıbı isyan hareketlerine katılmayan bazı a a, şeyh ve aşiret reisierinin de. sürgüne

g

gönderildiğini unutmamak gerekir.

b)

Genel olarak, Doğu Anadolu ile Batı Anadolu arasın­

da bir uçurum meydana gelmiştir. Bu · uçu�m. Kürt-Türk çatışması olarak belirmiştir. Bu oluşum içinde Doğu Anado­ lu ile Batı Anadolu arasında büyük bir iktl.sadi dengesizlik meydana gelmiş ve Doğulu halk. merkezi otoritenin bu tutu­ munu, uKürt olduğum için geri kaldım, Kürt olduğum için devlet bana ttibar etmedi, yüz vermedi" biçiminde yorumla­ mıştır. Bütün bu sloganlar, ağa. şeyh , aşiret reisi gibi ege­ men sınıflar tarafından desteklenmiş ve halka benimsetll­ miştir. 1 967 yaz aylannda Doğu Anadolu'nun çeşitli kent ve kasabalannda yapılan Doğu Mitingleri, halkın baskıya karşı bir direnmesidtr. Burada, çatışmanın Türk halkı ile Kürt halkı arasında değil, Türk ve Kürt em ekçi sıruflan ile onlann .

egemen sıruflan; giderek empeıyaltzm arasında olduğu ger­ çeği ilk kez lfadesini bulmuştur.

V.

MERKEZi OTORiTENiN K'Ö'RT HALKINA KARŞI OLUMSUZ TUTVMU

Devıim, he rhangi bir toplumda, mülkiyet ve üretim iliş­ kilerinde genış halk yığınlan yararına yapısal değışmeler yapmak ve iktidann dayandığı meşruluk kavramını değişti­ -rebilmektir 1 923 devrimi, bunlardan birtnclstnl yapamadı fakat ikincisini yaptı. Üretım ilişkilerinde, Cumhuriyet döne­ minde Osmanlı rej iminden farklı en ufak bir değişiklik olma­ dığı halde, bir üstyapı kurumu köklü bir değişikliğe uğradı. Bu değişiklik, iktidann kaynağı konusunda oldu . Osmanlı ikttdanrun temsilcisi olan Padişah, hülanetme yetkisini ilahi kurumlardan (Tanrı. Kur'an, Hil�et) almasına karşılık Tfır,

.

438


y

ki e Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, otoritesini ilahi kurum­ lardan değil, doğrudan doğruya halktan almaktadır. Dinde görülen bu laikleşme, bir devrim idi. Fakat bu devrim, ken­ disini temeliendirecek ve sağlamlaştıracak olan üretim ilişki­ lerindeki yapısal değişmelerin sonucu olmadığı için, büyük

patıama ve bunalımiara da sebep olmuştur. 64

23 Temmuz 1 923 tarihli Lozan Antiaşması'nın 38. mad­ desi şöyle diyor: "Türkiye Hükümeti, doğum, milliyet. lisan, ırk veya din farkı gözetmeksizin Türkiye ahalisinin tümüne hayat ve hürriyet! tam ve eksiksiz himaye bahşetmeyi taah­ hüd eder. " Aynı anlaşmanın 39. maddesinde ise şöyle bir hüküm vardır: "Herhangi . bir Türkiye tebaasının gerek özel münasebet ve Ucaretinde, gerek din, matbuat ve her nevi neşr:l.yat hususunda, gerek genel toplantılarda herhangi bir llsanı kullanmalanna karşı hiçbir kayıt konulmayacaktır. Resmi lisan mevcut olmakla beraber, Türkçe'den başka li­ san ile konuşan Türk tebaasına mahkemeler önünde kendi lisanlarını sözlü olarak konuşmalan hususunda uygun ko­ laylıklar gösterilecektir. "

Yine

Lozan Antıaşması'nın

40.

maddesi şu hülmıü getirmiş: "Azınlıklara mensup olan Türk tebaası, hukuken ve fülen öteki Türk tebaya uygulanan mu­ amele ve teminatlardan faydalanacaklar ve bilhassa masraf­ lan kendilerine ait olmak üzere her türlü · hayır kurumlan dini ve içtımaiyeyi, her türlü öğrenim ve öğretim kurumları-

64. Cumhuriyetten sonraki Kemalist kadronun toprak reformu gibi bazı yapısal değişmelere gidernemesinin çeşitli nedenleri vard ı r. Bunların bir kısmını Sabiha Sertel'in anı larından öğreniyoruz (Roman gibi, Ant Yayınları , Istanbul 1 969, s. 67 vd.). öte yandan. Mihri Belli, "Türki­ ye'de Karşı Devrim" isimli makalesi n de (Türk Solu, Sayı 64, 4 Şubat 1 969 s. 15) şu nedenleri ileri sürmektedir. 1 - O zaman Türkiye'nin nüfusu 1 1 milyondu, şimdi 33 milyon un yaşad ığ ı Türkiye'de o zaman 1 1 milyon ki şi yaşıyordu. Toprak talebi yoktu. Sorun kendisini hisset­ tirmemişti. 2- Dünya piyasasına düşük buğday fiyatı hakimdi, bu ise buğday satan için bir yıkımdı. 3· Adli mekanizma çok yavaş işlemek· teydi ve toprak Işgallerini kolaylaştırmaktaydı . Köylünün lehine olup toprak sahibinin aleyhine idi. Toprak işgali ile ilgili olarak açılan bir dava çok uzun seneler sonra bile sonuca bağlanam ıyordu. öte yandan Emin Türk Elicin'in "Kemalist Devrim Ideolojisi" (Ant Ya· yınları, Istanbul 1 970) isimli kitabında da bu konuda ilginç görüşler vardır.

439


nı koruma, idare ve murakaba etme ve buralarda kendi 11sanlanru serbestçe kullanma ve dini ayinleoni serbestçe le­ ra etme husu slannda eşit bir hakka malik bulunacaklar­ dır."65 Gerek Lozan Konferansı sırasında yapılan tartışmalar­ dan gerekse daha önceki belgelerden anlaşılacağı gibi, Cum­ huriyetin ilk yıllannda Kürtlere karşı olumlu bir politika iz­ lenmiştir. Resmi toplantılarda , "Kürt� ve "Kürdistan" sözcüklerinin geçmesi yadırganmıyordu .66 Hatta, daha ön­ ceki "Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Dönemindeki Siyasi Akımlar" bölümünde Ağaoğlu Ahmet Bey'in açıklamalannda belirtildiği gibi, Türk milliyetçiliği fikrinin öteki milletierin haklarını kısıtlamayacağı, milletierin eşit oldukları görüşü hakimdi. Kürtlere ve öteki halkiara karşı olumlu tutum, Cumhuriyetin ilanından sonra devam etmedi. Özellikle isyan hareketleri ve bu hareketlerin sonucu olan sürgünler bu po­ litikayı daha da geliştirdi. Artık Kürtlerden ve aniann ulusal haklarından hiç söz edilmiyor, mümkün olduğu kadar "Kürtlerirı Türk olduğu " propagandası yapılıyor. Kürtlerin dili, edebiyatı ve kültürü baskı alt.ında tutulmaya çalışılıyor. Oysa Lozan Antiaşması'nın yukarda belirttiğimiz ilgili mad­ delerinde, gayrtmüslim olan azınlıklada beraber Kürtlere de aynı haklar tanınmıştır. Türkiye'deki Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar bu ulusal haklardan yaradandıklan halcte Kürtler yararlanamıyorlar, onlar baskı altında tutuluyordu. Bunun için de her türlü baskıcı çareye başvuruluyor ve üni­ versite bu baskıcı politikayı meşrulaştıncı bir araç olarak kullanılıyordu . Özellikle Doğu illerinde düzenlenen üniversi­ te haftası konferanslarında bJlim adına, bilimsellik adına, durmadan bu propaganda yapılıyor ve baskıcı politika meş­ rulaştırılmaya çalışılıyordu . 23-30 Eylül 1942 tarihleri ara­ sında Elazığ'da toplanan 3. Üniversite Haftası'nda konuşan Prof. Sesim Darkat şöyle diyordu: . 65. Gern il Birsel, Lozan, Cilt 2., lstanbul 1 933, s. 593-594. 66. Yukarıdaki kaynaklara ek olarak Bk. Celal Bayar, Ben de Yazdım, Milli Mücadeleye Giriş , Cilt ll, Istanbul 1 966, s. 43 1 , Cilt lll, s. 980 982, Cilt IV, i stanbu l 1 967, s. 1 356, Cilt V, Istanbul 1 967, s. 1 473, 1 484, 1 493, 1 494, 1 656, 1 658, 1 673, Cilt VI, lstanbul 1 968, s. 1 878, 1 994, 2035, Cilt VII, 1 969, s. 221 1 . ,

440


Dersimliye nereden geldiği sorulsa, ekserisi 'Horasan'dan' der; Dersim'de soyunun asaletiyle ifti­ har eden her fert, kendisini Ahmet Yesevi'ye mensup telakki eder; halbuki Horasan, şarktan garba yayılan Türklerin tarihinde çok mü him bir rol oynamış bir memleket, Ahmet Yesevi ise Batı Türkistan'da doğ­ muş büyük bir Türk mutasavvıfıdır. Bu böyleyken, Osmanlı devrinde bun lara toptan Kürt denilmiş ve Dersimiller de, Kürt oldukları Içi n değil, fakat Kürt denlle denlle Kürt olmuşlardır. Şimdi, konferansımııda ilk defa sözü geçen şu Kürt mefhumunu ele alalım ve biraz üzerinde duralım. Mevzuun dışına da çıksak, bu değer. Resmi yıllık, 1 935 nüfus sayımına göre 1 .5 milyona yakın vatanda­ şımızın, anadil itibarıyla, Kürtçe konuştuğunu yazar. Acaba Kürtçe denilen şey nedir? 1 .5 milyon vatanda· şa böyle bir damga vurmak ne demektir? Bu düşü­ nülmüş müdür? Bu damgayı vurunca karşımızda 1 .5 milyonluk mütecanis bir kütlenin varlığını ka­ bul etmiş oluyoruz. Fakat bu hükmü müzü vermekte çok acele etmeyelim. Biraz çetrefil bir dille konuşanları hemen bir araya toplayıveriyoruz. Gerçekte burası ha­ kiki dilcilerin ilmi araştırmalarını bekliyor. Bu tetkiklerin neticelerini bekleyelim; fakat mevcut bazı işaretiere bakarak şunu tereddütsüz iddia edemeyiz. Kürtçe di­ ye tek bir dil, Kürt diye bir mütecanis kitle tasavvuru, milli birliğimiz bakımından sadece zararlı değil, fakat yanlış ve haksızdır. Doğu Anadcılu'da böyle bir tek dil değil, birçok dağınık lehçeler var ve belki bunlar kendi aralarında ne kadar birbirlerine yakınsalar herbiri ayrı ayrı Türkçeye o kadar yakındır. Butıu görmek ve gös­ termek lazımdır. Çarlık RuSyası'nın devlet akademisi, bir Kürtçe lügat kitabı hazırlayarak 800ô kelime tespit etmiş, fakat bu kelimelerden % 36'dan fazlası nın Türk­ çeden geldiğini kaydeylemişti. Türkçeden sonra en hakim rol oynayan Farsçanı n hissesi ancak % 30'du. Geri kalan kelimeler Ermenice ve Arapça bağlanıyor­ du. Burada esasen beliren Türkçe hakimiyeti gerçekte daha kuvvetli olabilir; zira Arapça kelimelerin çoğu , Farsçaların bir kısmı , esasen Türkçede de kullanılan44 1


lardır ki çok muhtemel olarak, büyük bir kısmı Türkçe vasıtasıyla geçmiştir. Nihayet şunu da ilave edelim ki, bu lügat kitabı , iddiamıza kuvvetli bir destek oldu!)u halde , ona bile fazla dayanmak caiz değildir, zira yu­ karıda söylediğ imiz gibi ortada mütecanis bir tek dil bulunduğu bize şüpheli görünüyor:·67

Bu konuşma, devrimin, Kürtler hakkındaki tüm tutu­ munu ve siyasi görüşünü özetlemektedir. Prof. Darkot. Kürtlerin bir ulus olduğunu kabul etmek şöyle dursun, Kürt olmayı, aşağılık bir varlık olmak ve bir namus meselesi imiş gibi gösterme çabası içinde bulunuyor. Bu tür görüşler için söylenecek bir şey yok. Çurıkü böyie bir davranış, bilimsel­ likten ve ciddiyetten uzak tamamen duygusal bir tutumun sonucudur. Bilimsel tavır. her şeyden önce somut koşulların analizini yapar; somut koşullara karşı çıkmak, öfkelenmek. giderek düzenin ideoloj isinin propagandasını yapmak bilim­ seilikle bağdaşamayacağı gibi , toplum için sakınılması güç olayların doğmasına yol açar. Üniversiteler ve çeşitli siyasi kuruluşlar yanında Türk Ocağı da Kürtlerin Türk olduğu görüşünü işliyor, bunu ge­ niş halk kitlelerine mal etmeye çalışıyordu. Kürtleri asimile etmeye taraftar olan ve onları inkara çalışan Türk Ocağı Kürtlere ait eserleri çevirmekteri de geri kalmıyordu. 1925 yılından sonra Türk Ocağı tarafından çevirtilen fakat dağılı­ mı engellenen eserler şurılardır: 68

1 . Kürtlere dair Arap menbalarında mevcut haber­ ler, "Zakiri Kadiri Bey tarafı ndan istihraf. " 2. Kürtlere, Ermenilere v e umumiyetle Vilayeti Şar­ kiye ahalisine, Kürt şehirlerine dair, Rus Ansiklopedi­ sinde mevcut malumat.

3. Kadim ve bugünkü Ermenistan ünvanlı iki eserin birinci cildinde Kürtlere ait malumat.

67. Besim Darkot, Tunceli Üzerinde Co�rafi Görüşler, 3. Üniversite Haf­ tası Elazı�. Ankara 1 943, s. 1 1 9- 1 20. 68. Hamdullah Suphi, Da�yolu, 2. Kitap, Hususi eserler serisi, sayı 2, Ankara 1 93 1 , s. 24-25.

442


4. Kadim ve Bugünkü Ermenistan ünvanlı eseri n ikinci cildinden Kü rtlere ait malumat. .5. Ansiklopedi Sritaniete Kürdistan maddesi. 6. Brokhauz Ansiklopedisi'nde Ermenistan madde-

si. 7. i ki ciltlik Acem .ü nvanlı eserden Sü mer ve Akat­ lara ait kısım. 8·. Avrupa ve Asya Milletleri adl ı eserden Kürtlere ait kısı m. 9. Şarık Karip adl ı eserde n Vilayeti Şarkiye ahalisi­ ne ait haberler. 1 0. Klinkhard'ı n Türkün Vurdu adlı eserinden Kü rt­ lere ve Vilayeti Şarkiye'ye ait kısım. 1 1 . Von Moltke'nin mektuplarından Kü rtlere ait haberler. 1 2. Ermenistan ve Kürdistan'da yol krokileri. 1 3 . Kürdistan'da i ki Sene adlı eser.

1 4. Bogos Nobar Paşa'nın Ermenilere ve Vilayeti Şarkiye'ye dair neşriyatı . 1 5. Fransızca Büyük Ansiklopedi'de Kürtlere dair

bilgi. 1 6. Türkiye'de Reform adlı eserden Kürtlere ve Er­ menilere ait bilgi.

1 7. Kürdistan'a Ait Tetkikler adlı I ngilizce eserin ilk cildi . 1 8 . Elcezire ve Kürdistan'da tebdili kıyafetle adlı eser.

1 9. Wagner'in Kürtlt:ırin menşe ve lisanlarına ait iki yüz sayfa kadar önemli bilgi veren eseri. Bu konuda dikkate değer bir grup yazı ve kitap da Prof. İnan tarafından yazılmıştır. Prof. Afet İ nan da somut koşullarm analizini yapmaktan şiddetle kaçınmış, tamamen

Afet

443


siyasi iktidarın doğrultusundaki ideolojik fikirlere uygun ya­ zılar yazmıştır. Örneğin bir araştırmasının sonunda gerçek­ Iere aykırı bir yorum yapmaktadır:

". . . Türklerde ayrı kabile isimlerini zikrederken, baş­ ka adlar altında da olsa Türk ırk birliğini tebarüz ettir­ mek istedik. B ilhassa Anadolu'da bu anketten önce yapılmış olan incelemelerde bazı kabile isimlerine gö­ re (mesela, Laz, Kürt gibi} rakamlar verilmiştir. Biz bunları coğrafi bölgeleri gösterdiği için öylece koyduk . B u karşılaştırmalarda görülmılştür k i , Türkiye'de b i r ırk birliği mevcuttur.'-69 Prof. Afet İnan Kürt ırkını giderek Kürt toplumunu inkar eden belli başlı ideologlardan biridir ve bu işin propaganda­ sını blllmsel bir h ava kazandırarak üniversiteden yürütmek­

tedir. 70 Atatürk hakkında bir Inceleme yapan Lord Kin�

ross'u n, Kürtlere karşı tutumu da bilimsel olmaktan uzak olduğu gibi birtakım çelişmeleri de ihtiva etmektedir.· Kin­ ross, Kürtler için şöyle demektedir:

"Irk ve dil bak ı m ı ndan Türklerden ayrılan, derebey­ liğe bağlı , başına buyruk, sofu ve hırçın bir azınlık olan Kürtler, Osmanlı Hükümetlerinin başına zaman zaman dert açarlardı ."7 l Buna karşın, Lord Kinross'un Kürtler hakkındaki fikir­ leri, Türkiye'deki bilim adamlannıı::ıklnden daha somut ve gerçekçtdir.

69. Afet inan, Türkiye Halkının Antrepolajik Karakterleri ve Türkiye Tari­ hi, Türk Irkının Vatanı Anadolu, TIKY, An ka ra 1 947, s. 1 81 .

70. Afet inan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları, TIKY, Ankara 1 969, s. 1 8 vd. 351 vd.

71 . Lord Kinross, AtatOrk, Bir MilletiR Yeniden DoQuşu, Sander Yayınevi, Istanbul 1 966, s. 604, vd. 444


ÇIZELGE 25: TORKIYE'DE DOGU-BATI DENGESIZLIGINI GÖSTEREN ÇEŞITLI GÖSTERGELER Türkiye Yüzölçümü (Km2) Nüfus (Bin)

Doğu Anadolu Doğu Anadolu Türkiye

780.576

220. 775

29.9

31 .391

5.903

1 8.8

Nüfus Yoğunluğu(Km2) Ort.

41

28

Okuma-Yazma Bilme

.49

28

Şehirleşme Derecesi Traktör Sayısı

28.3

1 7.2

50.844

1 .680

3.3

5.992

270

4. 7

33.243.842

3.556.431

1 0. 7

Iş Kanununa Bağlı i ş Yeri Sa.

43.263

2.427

5.6

Banka Şubeleri Sayısı ( 1 965)

1 .981

1 79

0.9

BiçEır Döver Sayısı Tarımsal Değer (Bin TL)

Mevduat (1 965 Milyar Tl) .

1 5 .202

479

3.2

Devlet ve lı Yollar ı ( 1 963) Km.

48.638

9.083

1 8.7

80.695

5.253

6.5

Kara Taşıt Araç Sayısı

445


@ @) @

f g

, · · · ·

16 · .. o : 0 - .:

/

·

.

c.:ı : .

./'\ . \:.,./. ,·

o

'ı.• • ,. . ·

'

[[]

. . - - - •·

b -- . . -. - c . . - . - - -

m

n

15

M :\�'. ı� --=-- - - .. - -

mperyalist Devlet

e

- - t= - · - - · -

Sekil : 2

- -- - --

. -

..

-

J

.

..... "' : (() ... Ger i Bırakılmı§ Ülke : Türkiye


ŞEKİL 2'NİN AÇlKLAMASI: 1 . Tekelci mali sermaye

2. Emperyalist devlet

3. Empery alist devletin ordusu

4. CIA 5. Emperyal ist ülke emekçileri

6. Aracı bankalar

7. !thalatçı ve ihracatçılar 8. Işbirlikçi sanayiciler

9. B ağı m lı devlet

10. Bağımlı ülke emekçileri

I I . lç ticaret aracıları

I 2� Büyük

toprak

mülkiyetine

Sahip feodal ağalar

I 3. Ödenmeyen emeği ürütec'i­ dcn çekip alan ve kendi lehi­ ne artı ürün ve artı değere dönü�türen şeyhler yani te­ okratik feodaller

14. S iyasal fonksiyonu olan aşi­ ret reisieri

1 5 . Açık ve yarı açık, yarı kapalı köyler

1 6. Kapalı köyler a. Kredi

b. Ithalat c. Ihracat ç. lşbirlikçil erle birlikte sınai yatınm d. Yabancıların doğrudan doğruya yatırımları e. Yabancı ülkelerde çalışan işçi ler

f. Emperyalizmin pıırçala-ldare et ideolojisi

g. Emperyalizmin kışkırttığı feodal bcylcrin merkezi otoriteye isyanı h. Aracı-işbirlikçi sanayici ilişkileri i.

Aracı-Ithalaıçı ve ihracatçı i li�kileri

k. Aracı-aracı banka ilişkileri m . Aracılar ve feodal beyler ilişkisi ( feodal beylerin yani Doğulu egemen sınıfla­ rın) bir kısmı emperyalizmin ideoloj is i ile karşı karşıya gelip merkezi otoriteye isyan ederek ulusal liderlik iddia etmekte, bir kısmı aracılarla (Batılı egemen sınıflar) işbirliği yapıp sömürü olayına katı lmaktadır. n.

Egemen devletin, ikili anlaşmalar, uzmanlar ve müşavirler yolu ile bağımlı ül­ kedeki güdülen siyasetin formüle edilmesi olayına katılmaları

447


ÇOK PARTİLİ REJİME GEÇİŞ FEODAL EGEMEN SINIFIN KURUMLAŞMASI, BÜROKRASiNiN YENİLİŞİ

VI. 1945

Daha önceki bölümlerde, 1 923'ten sonra, bürokrasinin,

gerçek fonksiyonlanyla çelişen bir tutum benimsediğini ve

bu tutumun ekonomik ve toplumsal gelişmeyi yavaştatıcı bir

yol izlediğini belirtmiştik. Temeldeki üretim ilişkilerine do­

kunmadan, herhangi bir değişiklik yapmadan, feodalizm ile

mücadele edilmeye başlandı. Bunu sağlamak için de, hakim ulus ideoloj isi sık sık işlendi. Bürokrasi bu ideolojinin uygu­

layıcısı oldu. Bürokrasinin mücadelesi, sosyo-ekonomik ya­

puun değişmesi doğrultusunda değil, doğrudan doğruya bu sosyo-ekonomik yapının yani feodalizm kültürünü (Kürt dili,

Kürt edebiyatı, Kürt folkloru vs.) hedef alıyordu. Böylece, ya­ pısı itibanyla zaten çelişıneli bir görünüş gösteren bürokra­

si, 1 923- 1 945 yıllan arasında çok daha fazla çelişıneli bir

bünyeye sahip oldu . Bir yandan feodalizinin ü styapı kurum­ lanyla mücadele ediyor, bir yandan da bu üstyapı kurumla­

rına vücut veren temeldeki üretim ilişkilerine hiç dokunula­ mıyor.

Bir

kararla

sürgüne

gönderilen

ağalar,

seyitler bir başka kararla yerlerine döndürülüyor.

şeyhler,

Aslında kaypak bir yapıya sahip olan bürokrasinin ola�

ğanüstü çelişıneli durumu 1 945 yılına kadar devam ediyor.

Bu tarihten itibaren çok partili düzene geçiliyor. Bu oluşum içinde halk yığınlannın oyu değer kazanıyor. Bu halk yığın­

lannı denetleyen ağa, şeyh , aşiret reisi gibi feodal üretim

ilişkilerini denetleyen kişilerin değer kazanması demektir.

Çünkü Batı'nın çok partili rejimi yani buıj uva demokrasisi,

bu ilkel yapı üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan getiril­

miştir. Oysa Batı'da yani Avrupa'da buıjuva demokrasisi

birdenbire ortaya çılmuş değil, çetin sınıf çatışmalanndan

sonra oluşmuştur. Bunun için de toplumsal bir içeriği var­ dır. · Ve bu toplumsal içerik ancak Avrupa için anlamlıdır.

Avrupa'nın birtakım sınıf çatışmaları sonucu oluşturduğu bu buıjuva demokrasisi, yer yer feodalizmin egemen olduğu

bir ülkede uygulandığı zaman, doğaldır ki feodalizinin ve on­ larla ittifak durumunda olan buıjuvazirun çıkarlannı koru­

yacaktır.

Bu

durum,

Doğubeyazıt'ta

çıkan,

ŞERESiYAR

isimli toplurucu bir gazetede şöyle ifade edilmektedir:

448


". . . günü geldi Hamidiye Alayları tarumar oldu, aşi­ retler kabilelere bölündü , kabileler sülalelere bölündü, millet peyderpey dağdan düze i ndi. Beyoğlu beyler köyden şehire indiler, foter giydiler, kravat taktı lar. Pa­ labıyıklarını kesip modaya uydular. Ç eşitli devirlerde sürülmüş beyoğlu beylerden büyük şehirlere postu se­ rip sosyeteye girenler bile oldu. Yüzle re ak olsun. Beyoğlu beyler 1 950 yılından beri arazilerine trak­ tör, pu lluk, biçerdöver aldılar, ticaret hayatına atı ldı lar. Para ve servet elde etmek için yedi boyaya girdiler. Dinleri imanları para oldu . Beş paranın hesap-kitabını tutmayı öğrendiler. Çok parti icat olmuş olalı , rey re­ şat altını kadar kıymetli olm u ş olalı �iyasetin kuyru­ ğuna kene gibi yapıştılar."72 İşte bu demokrasicilik oyunu içinde Doğulu egemen sı­

nıflar, ağa . şeyh ve aşiret reisieri yavaş yavaş merkezi otori­ teyle, yani Batı'daki egemen sınıflarla bütünleşmeye başladı­ lar.

Merkezi otorite ile sürtüşen ve sürtüşmeyen ayınını

yavaş yavaş ortadan kalkmaya. hepsi de merkezi otorite ile iyi geçiruneye ve bütünleşmeye çal ıştı . Bilindiği gibi Doğu İs­

yanlan sırasında Doğu'daki aşiret reislerini, ağa, bey, şeyh

ve seyitlerin hepsi de isyana katılınadı. Bunlardan bir kısmı merkezi otorite yanında gözüktü veya tarafsız kaldı. Çok partili demokrasi süreci içinde ise herkes, merkezle sürtüş­ meyi bırakıp. Batı'dakilerle birlikte sömürü koalisyonuna girdi. Bu yeni oluşumun en önemli özelliklerinden biri, bürok­

rasinin 1 923- 1 945 arasındaki çok çelişıneli olan durumun olağan bir durum almasıdır. Burada, bürokrasinin Kürt hal­ kıyla çelişmesinin ortadan kalktığını söylemek istemiyoruz. Kürt egemen sınıflanyla ve feodalizmin bazı üstyapı kurum­

lanyla (aşiret reisliği, şeyhlik vs .) çelişmesinin ortadan kalk­

t ığı da büyük bir gerçek. Bu tarihten sonra bürokrasi olağan dönemlerde olduğu gibi egemen sınıflann hizmetine ginniş

ve onların ideoloj isini gerçekleştirme doğrultusunda hareket etmiştir. 1 945'de, çok partili düzene geçişle birlikte, halk yığınlan

72. Şeresiyar, Sayı 2,

Ocak

1 970, s. 1 . 449


büyük bir değer kazanmaya başladı. Aslında değer kazanan halkın bizzat kendisi değil, siyasi_ iktidar yolunu açan "oy" idi. Çünkü , iktidara gelmek bu oy çoğunluğunun bir elde toplanması sonucu oluyordu . Bunun için. bu oyları tek elde toplayacak bir yolun bulunması gerekiyordu . En iyinin ve en doğru nun, kendi yaşadığı ve gördüğü olduğunu sanan "oy" sahiplerine, yani halka. görünüşte açık tutulan meclise gös­ termelikler dışında. ne kendisi. ne de çıkarını koruyacak kimseler giremeyeceğine göre. oy kullanan yani halka kutsal görevini yerine getirip yani oyu nu kullanıp, işi kendi adın a yapacaklara yani milletvekilierine bırakmaktan başka yapa­ cak iş kalmıyordu . İşte bu demokratik gelişme içinde. ağalar ve şeyhler bölgelerirideki nüfuzlarından yararlanarak, mecli­ se girme yolunu bu lmuşlar ve kendi çıkarlarını meclis kür­ süsünden savu nmaya başlamışlardır. 1 945 tarihli "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" meclise getirildiği zaman . Cavit Oral , Adnan Menderes, Emin Sazak tasanya şiddetle karşı koymu şlardır. Emin Sazak, tasarıyı getiren Şevket Raşit Ha­ tipoğlu 'na hitaben "Tasarıyı geri al! .. Tasarı geri alınırsa Bey­ lik Köprü'deki otuzbin dönümü hibe e d iyorum demiştir. Hatipoğlu 'nun "Yasa ile alsak ne olur?" sorusuna karşılık, "Yasa ile olmaz, devlet araziyi zorla alırsa. Eskişehir havali­ sinde Emin Sazak ölür" demiştir. 1 960'da çıkarılan ve 55 ağayı sürgüne gönderen 105 sayılı yasa gerekçesinde "Sos­ yal birtalom reformlan yapabilmek, ortaçağın Türkiye'de ya­ şayan düzenini yıkmak. ağalık ve şeyhlik gibi müesseseleri yok etmek, 20. yüzyılda devlet üstünde devlet kuvveti olma­ dığını anlatmak, vatandaşın sömürülmesine, istismar edil­ mesine, insanlık haysiyetinden uzaklaşmasına engel olmak gayesiyle bu kanun çıkarılmıştır" dendikten sonra, sürgüne gönderilen 55 ağanın 54'ünün Demokrat Parti'ye, bir tanesi­ nin de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne kayıtlı olduğu ifade edilmiştir. 73 Özellikle bu son nokta . ağal�rla siyasal parti ilişkilerinin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Bu nlar, partilerin bölge kademelerinde. ya ocak başkanı, "

73. Ağaları Tanıyor musunuz? Yön dergisi, Sayı 4, 1 0 Ocak 1 962. Ağaların Bilinmeyen Tarafları, Yön dergisi, Sayı 1 0, 25 Şubat 1 967. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne kayıtlı olan kişi, Urfalı Avukat Fa­ ik Bucak'tır. 450


bucak başkanı. il başkanı veya belediye başkanlığı gibi gö­ revler almakla veya doğru dan d oğnıya Büyük Millet Mecli­ si'ne ginnekledirler. Çtielge 28, halkın siyasal seçimlere

ka­

tılma oranını göstermektedir. Bu çizelgeye göre. seçimlere katılma, Doğu illerinde. Balı illerine oranla daha çoktur. Ör­ neğin 1 96 5 yılı Milletvekili Seçimleri'nde Balı illerinde seçi­ me katılma oranı % 77 olduğu halde, Doğu illerinde bu oran

%

80-82 arasındadır. Öte yandan.

l 950'den l 96 5 'e kadar

seçimlere katılma oranını incelediğimi?, zaman gerek Batı'da

gerekse Doğu 'da bu oranın azaldığı görülmekle beraber, Do­ ğu illerinde bu azalmanın daha az olduğunu söyleyebiliriz.

O halde , seçimlere katılma oranı söz konusu olduğu za­ man . bunun Batı'ya göre, daha dinamik olduğu açıkça söy­ lenebilir. Bu dinamizmi sağlayan önemli neden ağalar, şeyh ­ ler ve aşiret reisleridir.

l 945'den sonra. zaten bölgelerinde

çok nüfuziU olan ağa, şeyh ve aşiret reisleri, siyasal bir göre­ vi de benimsemişler ve oy sağlama kaynağı du nım u na gel­ mişlerdir. Burada yine problematik bir noktaya gelebiliriz.

13

4 iı

1 950

1 954

1 957

1 961

1 965

89 90 64 87 89

90 91 78 90 88

80 77 76 80 76

80 79 82 81 81

75 70 81 71 71

il

Hakkari

18 il

Türkiye

Kaynak: Çizelge

28.

Problemimizi ortaya koyarken şöyle demişlik Toplumsal

yapıyı

temellendiren

ve biçimlendiren esas etken. ekonomik

olanaklann dağılışıdır. Dolayısıyla toprak dağılışı.

ralel

buna pa­

olarak toprağı işlemede kullanılan üretim araçlarının

dağılışı ve iş bölümü organizasyonudur. Toplumsal yapıdaki öteki sosyal kurumlar, bu temel etkene göre biçimlenir. Nü ­ fus kompozisyonunda,

aile yapısında, din farklılaşmasında. çevre ve dünyayı algılamada bu temel etkenierin rolü bü ­ yüktür. İşte burada siyasal görüşlerin belirmesinde de aynı temel etkenierin etkisini görüyoruz. Ağa. şeyh ve aşiret reis­ leri, çok geniş topraklan, çok geniş halk yığınlannı denetle451


diği için, kendi çıkanna uygun fikirleri köylülere de benim­

setmektedirler.

Daha

önceleri de belirttiğimiz . gibi,

Doğu

Anadolu'da çeşitli etkenierin etkisi altında kahvehanenin ge­

Itşmemesi, haberleşme merkezinin "Ağanın odası" olmasını

zorunlu kılmaktadır. Bu durum, kentten gerek piyasa ve fi­

yatlarla, gerek sosyal ve politik hayatla ilgili haberlerin hem

gelişi hem de köy içindeki yayılışını daima ağanın denetimi altında tutmuştur. Öte yandan, ilişkilerini ağa , şeyh ve aşi­

ret reisiert ile sürdüren bir kimsenin arılar gibi düşünmesi

zaten doğaldır. Çünkü, bunlar, oy kullanan köylü için b ir

izafet çerçevesi meydana getirirler. Ve köylü de bu çerçeve­

nin dışına çıkamaz. Prof. Nermin Abadan, "Anayasa Huku­

ku ve Siyasi Bilimler Açısından 1 965 Seçimlerinin Tahlili"

is1mli kitabında bu bağımlılığa göre oy kullanmayı açık bir

biçimde ortaya koymaktadır. 74 Bu, aslında egemen sınıflar tarafından kurulan kuvvetli baraj ın aşılamamasından başka

bir şey değildir. Yani fzafet çerçevesi egemen sınıflann bizzat kendisidir.

O halde, 1 945 yılında , çok partili siyasal rej ime geçişle

birlikte. ağalar. şeyhler ve aşiret reisleri, iki yönden birden kuvvet almışlardır. Birincisi, oy kullanma mekanizmasında

kütlelere hak tanınmasıyla birlikte, halkın değer kazanması sonucu ağa, şeyh ve aşiret- reislerlnin, halk üzerindeki nü­

fuzlannı kullanarak siyasi partiler için oy kaynağı dururnu­

na gelmeleıi, dolayısıyla siyasal iktidar için değerli bir kişi olmaya başlamalandır. İkincisi de siyasal iktidarlardan çı­

karlar sağlamaya başlayan ağa, şeyh ve aşiret reislerinin, halk önünde büsbütün kudretli kişiler durumuna gelmeleri­

dir. Bir madalyonun iki yüzü gibi görünen bu ögeler birbirle­

riyle daima etki-tepki durumunda olup, ağalık ve Şeyhliğin daha kuvvetli bir biçimde kurumlaşmasını sağlamaktadır.

Bütün bu oluşumlar içinde , ağalan zaman zaman sürgüne

göndererek orılann halk üzerindeki ezici etkilerini hafiflet­

rnek isteyen devlet ve hükümet, bu kez orılara büyük bir iti­ bar göstererek çatışma durumuna gelmektedir. Burada Prof.

Mübeccel Kıray'ın "Tampon Fonksiyonları Teortsi"nin yine büyük bir geçerlilik gösterdiğini görüyoruz. Buna göre geliş-

74. Nermin Abadan, Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1 965 Seçimlerinin Tahlili, SBFY, Ankara 1 967, s. 246. 452


menin yavaş olarak sürdüğü yerlerde toplum bünyesine dı­ şardan ithal edilen kurumlar, eski düzen içerisinde, esas bünyesinden yitirerek işleme olanaklan bulur ve yeni yeni anlamlar kazanır. 75 Türkiye'de de modem bir anlayış olan demokrasi hareketi, feodal bir bünye içinde uygulandığı za­ man aşiretler ve mezhepler arasındaki çatışmaların, siyasi partiler kanalıyla tekrar şekillendiğini görüyoruz. İşte bu, Doğu Anadolu 'nun toplumsal yapısının temel çelişkilerinden biridir. Modem demokrasilerde, her şeyden önce birleştirici bir fonksiyonu olan siyasal partiler, feodal bir bünye içeri­ sinde ayırıcı bir rol oynamakta, zaten feodal beylikler ve mezhepler olarak aynlmış halk yığ1nlannı birbirinden daha da ayırmaktadır. Bu temel çelişki, Doğu Anadolu'daki feodal yapının parçalarup, Türkiye'nin gelişmiş bôlgeleri ile bütün­ leşmesine kadar sürecek, siyasal partiler aşiret çıkarlannı ve aşiret üstünlüklerini korumaktan başka bir işe yarama­ yacaklardır.

VII. 27 MAYIS ve 55 AGANIN SÜRG'ÖNÜ Yakın tarihimizde, Doğu Anadolu'yu ilgilendiren en önemli olaylardan biri de. 27 M ayıs 1 960 hareketinden he­ men sonra, 1 Haziran 1 960 tarihinde 485 Doğulunun Si­ vas'ta bir kampta tutuklanmasıdır. Bu kampta altı ay kadar tutuklu kalan Doğululardan, 55'1 hariç ötekiler serbest bıra­ kılmışlardır. Siyasi hayatımızda 55'ler diye geçen bu olayın iç yüzünü ayrıntılı pir biçimde incelemeye çalışacağız. A.

27 MAYIS'TAN ÖNCEKİ DURUM

27 Mayıs'tan sonra, 3 1 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazete­ sinde yayınlanan bir haber, Milli Birlik Komitesi'nin Kürdis­ tan konusunda o tarihe kadar izlenen politikanın dışında kalmadığını ortaya koyuyordu. Haber aynen şöyleydi:

"Milli Birlik Komitesi'nin neşredeceği vesikalar. Bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışan­ lar varmış. Sabık iktidar bunlara ve Şeyh Said'in o{Jiu75. Mübeccel Kıray, Ereğli, Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, s. 4. 453

·


nun Rus yapısı ciple Doğu'da propaganda yapmasına göz yummuş. Milli Birlik Komitesi ile Yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 1 O y ı llık DP iktidarı devrinde memleketi birçok alanlarda harabeye sürükleyen me­ seleleri ele almış bulunmaktadı r . Bu meyanda, ceza kanunları muvacehesinde suç teşkil edip de, DP ikti­ darının menfaati icabı taviz verilen bi rçok konuların millete peyderpey açıklanacağı ve sabık hükümet rica­ linin millet bü nyesinde yaptığı tahribatı n vesikaları n ı n tarihe maledileceği bildirilmektedir. Haber ald ı ğ ı mıza göre, irticaa taviz veren sabık D P iktidarı n ı n bu konu­ da cemiyette açtığı yara dehşet verici olmuştur. i kti­ darda kalma pahasına, yalnızca rey almak için milleti böl me temayüllerine dahi göz yumulmuş ve bir iddia­ ya göre DP M eclis Grubu içinne milletvekili olarak sı­ zan birkaç kişi korkunç gayelerini tahakkuk yolunda DP başı nda bulunanlardan müzaheret görmüşlerdir. Rey karş ılığı verilen irtica tavizi Güneydoğu'da memle­ keti parçalayıcı istikamette bazı teşebbüslere yol aç­ mışt ır. Bu meyanda Rus yapılı bir ciple vatan hain i Şeyh Said'in oğlunun Doğu'daki köylerde delaşmasına göz yumulduğu tespit olunmuştur. Geliştiri lmesine ça­ lışılan gayenin yeni bir Kürdistan olduğu , bu konuda, birkaç DP milletvekilinin çalışanlara müzair olduğu ve­ sikalarıyla meydana çıkmıştır. M illi B irlik Komitesi ve Hükümet bu yola sapanların faaliyetlerine son vermiş, memleketi parçalayıcı unsurların tamamen izalesi yo­ lunda zecri t edbirler alma yoluna gitmiştir. Türkiye'nin bütünüyle yalnız Türklerin vatanı olduğu , başka gaye­ ler taşıyan birkaç kişiye benimsetilecektir."76

Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu haberle, bir gün sonra 485 Doğulunun Sivas kampına alırunaları olayı ara­ sında sıkı bir ilişki vardır. Zaten 27 Mayıs'tan sonra bazı Milli Birlik Komitesi üyelerinin "27 Mayıs'ı gerçekleştirme-

76. Bu tip haberler ve yazılar 27 Mayıs'tan sonra devam etmiştir. Bk. Sır­ rı Dadaş Bilge, DP'nin Doğu'daki Tehlikeli Oyunu, Dünya, 4 Temmuz 1 960.

454


seydik vatanımız parçalanacaktı . İşte bunun için 27 Mayıs

gerekli idi" sözleri rastgele söylenmiş sözler değildir. 77 ı.

Gazete Haberleri

Doğan Özgüden'in Genelkurmay Eski Başkanı

Ragıp

Gümüşpala ile yaptığı bir konuşmada Doğu ile ilgili ilginç görüşler yer almaktadır. Konuşma aynen şöyledir:

"Şarkta, ağa, bey, şeyh denilen 35-40 kadar köye sahip kişiler, derebeylikler hala mevcuttur. Vakıa, 1 925 Şeyh Sait hareketlerinden sonra bunların nüfuzu kırılmış ise de bugün dahi kendi geniş arazi ve köyleri­ nin sahibi durumundadırlar. Köylünün okumasını yük­ selmesini istemezler. Bölgelerinde Türk harfleri ile ted­ risata muhaliftirler. Köylüyü her surette baskı altında tutarlar. Bu şahı sların öncelikle nüfuzlarının kı rılması, Batı'ya nakledilerek yayılmaları ve muayyen yerlerde iskan edilmeleri, topraklarının derhal tevzii ve tapulan­ mas ı , toprak dağıtılan köylüye muayyen taksitlerle to­ humluğunun ve ziraat vasıtalarının da verilmesi esas olmalıdır. 1 925 harekatından sonra bazı ağa ve şeyh­ ler Batı'ya gönderilmiştir. Fakat yerlerinde kalan seyit­ leri, soy sopları , bunları n arazi hakimiyetini idame ettir­ mişlerdir. Köylülerimiz Türklüklerini müdriktirler. Kürtlük pro­ pagandası sırf derebeyliklerinin devam edebilmesi için şeyh ve beyler tarafı ndan halka yayılmaktadır. Yukarı­ da bahsettiğim tedbirler alındığı takdirde köylülerimiz tamamen hükümete bağlanacaklardır." Doğu'da uzun zaman vazife görmüş o�n Sayın G ümüş­ pala'run bu sözleri bu sosyal probleme ışık tutmaktadır. Bu bölgede eğitim meselesinin halledilmesi her şeyden evvel ik­ tisadi davaların yenilmesi, yol ve su meselelerinin h all.-ıe bağlıdır. Gürnüşpala toprak reformunun yapılabilmesi için bu noktalarm ön plana alınmasını ternenni ediyor ve sözleri­ ne şöyle devarn ediyor:

77. Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi, Ant Yay ınları, istanbul 1 970, s. 271 vd . 455


"Şarkta köyler, kornlar halindedir. Kornlar birbirle­ rinden kilometrelerce uzaktır. Birbirleri ile irtibat çok müşgüldür. Okulları merkeziyet nazarı itibara alınarak seçilen yerlere yapılıyor. Şarkı n 2000 rak ı mdan yük­ sek yerlerinde yapılan bu tesislerde hayat yaz mevsi­ minin 2-3 ayına inhisar eder. Kışın düşen karın kalınlı­ ğı 2-3 metreyi bulur. Bu sebepten çocuğun kornundan kalkıp okula gitmesi mümkün olmadığı gibi yaz ayları da okulların tatfl zamanına tesadüf eder. Şu halde masraf ve e mek boşuna . gitmeye mahküm. Bazı idare amirleri büyük bir sebatla okul iş­ lerini kendilerine memleket çapında bir vazife telakki ediyor ve ordudan yardım istiyorlardı. Valilerin bu iyi niyetleri karşısında bütün imkanlarını kullanmak sure­ tiyle memleket kültürüne faydalı olmaya çalıştım. Bu işte yolsuzluk büyük engeller meydana getirdi. Vilaye­ tin te rtip ettiği kereste, çimento, demir gibi inşaat mal­ zemesi ancak seçilen okulun 1 5-20 km. yakınına ka­ dar motorlu vasıtaları mızla getiriliyor ve geri kalan nakliyat ya köylünün sırtında veya hayvan sırtında ya­ p ı lıyordu. Bu durum da teyid eder ki kültür işi ile bera­ ber komları n ve 5-1 5 haneli köylerin ovalar ve yollar bölgesine doğru indirilmesi ve toplanması bu köylerin yolların ı n taniiri ve toprağı sulama tedbirleri alınmak suretiyle iktisadi halin tanzimi mümkün olur. Şarktaki son beş yıllık vazife hayatımda yolun ve suyun sağlandığı yerde asayişin temin edildiğini, ikti­ sadi kalkınmanın başladığını, bunun sonucu olarak okuma ve öğrenme işlerine halkın büyük önem verdi­ ğini gördüm . C . H .P. devrinde eğitim ve toprak mesele­ leri iyi niyetle ele alınmıştı. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi noksan olarak ele alınmıştı. Düşüklerde 1 O yıl zar­ fında bu işi tamamen baltaladılar. M illi Birlik Komitesi bu konuda birçok hususları ele almıştır. Ve gerçekten memleket için kalbi çırpınan ar­ kadaşların bir topluluğu vaziyetindedir. Fakat bir de ih­ tisasa hürmet gerçeği vardır. M .B.K. Hükümeti verdiği direktifle kültür işlerini , iktisadi i şleri ve birçok mefhum­ ların öncelikle e le alınmas ı nı istemişti. Bunlar uzun za456


manlara bağlı ve hemen tahakkuk etmeyecek durum­ da olan memleket işleridir. Ben şu hususta çekiniyo­ rum. Bakanlıklar kendilerine verilen direktif esasları içinde çalışırlar. Müşterek olan yukarıdaki işler koordi­ ne edilmezse bugüne kadar olduğu gibi aksaklıklar me ydana gelebilir. Muhtelif bakanlıkları ilgilendiren bu büyük çaptaki memleket vazifeleri n in Başbakanlık ta­ rafı ndan tanzimi müşgüldür. Bir koordinatöre ihtiyaç vardır. Bu makam ancak yen i teşkil edilecek bir koor­ dinasyon bakanlığı olabilir. Yapılacak kalkı nma işinde plan esast ır. Kalkınmanın 5-1 0 sene lik bölümlere ayrıl­ ması lazı mdır. Program ve planların hazırlanması nda masa başında değil, şarkı kış ve yaz gezip görmek, etüd etmek ve ondan sonra planlamakla olur."78 ı7

Ekim 1 960 tarihli Öncü gazetesinde de şu haberler yer alıyordu: " Nüfuz kurmak su reti ile halka baskı yapanlar nak­ ledilecek. Dini ve yabancı ideolojileri alet ederek nüfuz kuranlar için M ecburu iskan Tasarısı Milli Birlik Komi­ tesi'ne verildi. Ulusal menfaatle re zarar .verecek faali­ yetlerde bulundukları , yapılan idari soruşturma sonu­ cunda sabit olanlar ve bunların dördüncü dereceye kadar ve sıhri hısımları yurt içinde başka yerlere nak­ ledilecek. Bunların Türk gerçeklerine aykırı faaliyetler­ de bulundukları ve fert hürriyetlerini kısıtladıkları belirti­ liyor. Dini gelenekleri, yabancı ideolojileri alet ederek ve­ ya cebir ve şiddet kullanarak, ikametgah çevrelerinde yaşayan halkın üzerinde nüfuz tesis etmek suretiyle o mıntıka halkını maddeten ve manen tehdit ettiği veya huzur kaçıracak hallerde bulunduğu veya fertlerin hu­ kukuna tahakküm ve tegallüp yolu ile tecavüz ettiği ve iradelerine müessir olduğu tespit edilenler Bakanlar Kurulu kararı ile nakledilecek." 2 1 Ekim 1 960 tarihli ulus gazetesinde Başyazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu , Mecburi İskan Tasarısı'yla ilgili ola­ rak aşağıdaki yazıyı yazmıştır:

78. Öncü, 1 9. 1 0 . 1 960. 457


"Birkaç gü nden beri gazetelerde bahsi geçen Mec­ buri iskan Tasarısı dün yayınlanan bir habere göre MBK'de görüşülerek kabu l edilmiştir. Bu suretle tasarı n ı n bir bölümünde görüldüğü gibi- memleketimi­ zin şu veya bu bölü münde ya da daha geniş bir bölge içinde dini his ve gelenekleri alet edenler, yabancı ide­ olojileri neşir ve telkine çalışan cebir ve şiddet kullana­ rak nüfuz ve baskı ları altı nda adam sömürenler, bulun­ dukları yerlerden uzak bölgelere nakledilecekler. Sürüleceklerdir demiyoruz. Çünkü bu gibiler için medeni haklardan mahrumiyet söz konusu değildir ve çıkarıldıkları bölgeye dönmernek şartıyla memleketin her tarafında dolaşmak serbestliği de ellerinden alın­ mayacaktır. Doğrusunu söylemek lazım gelirse , bu ba­ kımdan Mecburi lskan Tasarısı'ndaki sertlik biraz yu­ muşatı lmış gibi görünüyor. Bununla beraber iddia edemeyiz ki, mecburi iskan tabirinde bir tehcir manası . yoktur. M illi lnkılap Hükümeti'ni böyle bir tedbir almaya zorlayan sebepleri uzun uzadıya tetkike girişmeyelim. Bunlar ötedenberi hepimize malum olsa gerektir. Şeyhler ve ağalar feodalitesinin bu memleketin en bü­ yük sosyal derdi olduğunu aramızda bilmeyen kalma­ mıştır. Bu dert yüzünden değil midir ki, nice inkılap hamlelerine rağmen halkımızın büyük bir kısmı yüz yıl, iki yüz yıl evvelki yerinde saymaktadır. Bölgeler var ki, karanlığına Atatürk inkılaplarından henüz en hafif bir ışık bile aksetmemiştir. Bu karanlık, gerçi asırların bir­ biri üstüne yığdığı cehalet tabakaları koyulaşmış bulu­ nuyor. Fakat bunu durmadan sömürmek suretiyle son­ suz bir gece haline · getirenierin de M ecburi lskan Tasarısı'nda adı geçen kimseler olduğuna şüphe yok­ tur. Ve bunlara karşı tedbir alı nmasını prensip itibarıyla yerinde bulmamak mümkün değildir. Ama tasanda tespit edilen tedbir ne dereceye kadar başarılı olacak­ tır? işte bu noktada bazı ihtirazi kayıtlarla karşılaşıyo­ ruz. Zira, hatı rlarız ki, vaktiyle bu yolda yapılan çalışma­ ların çoğu ya hiç müsbet netice vermemiş, ya da birta458


kım yeni sosyal davaların doğmasına sebep olmuştur. Mecburi iskana tabi tutulanlar gittikleri yerde şeyh ise­ ler "dini his ve gelenekleri" kendi menfaatlerine alet et­ mekten, ağa iseler "cebir ve şiddet ku llanarak" halkı ezip sömürmekten vazgeçmemişler ve her bölgede bu hareketlerine müsait zemini bulmakta da zorluk çek­ memişlerdir. Said-i Nursi'nin son günlerindeki hadiseler hala bü­ tün teferruatıyla gözümüzün önündedir. O gerçi yerini mecburi olarak terk edenlerden değildi. Bütün gezile­ rinde, ayd ınların çoğunluğu teşkil ettiği i stanbul da da­ hil olmak üzere, her uğradığı .şehri , birkaç günlük ika­ meti esnasında, neler yapmak istediğini görmedik mi? Onun için korkarız ki, tehlikeleri şimdilik mevzii bir mahiyet arzeden kimselerin faaliyet çevrelerinin sınır­ ları nı tasarlad ığımız nakillerle genişletmiş olmayalım. Bu sözümüzden sakın bir sosyal derdi kendi haline bı­ rakmak fikrinde olduğumuz anlaş ı lmasın. Bizim söyle­ mek istediğimiz, bahis konusu davanın, elde mevcut kanunları n · harfiyen tatbikini ve birtakım sosyal reform­ ları n gerçekleştirilmesi suretiyle en iyi hal çaresini bu­ lacağıdır." Bu yazılardan da anlaşılacağı gibi, 27 M ayıs 1 960 döne­ minde, gazeteci ve yazarların çoğu , düzeni tahlil etmek gibi bilimsel bir temelden yoksun olup sadece mevcut düzene olan itirazlarını bildiriyorlar.

2.

105

Sayılı Yasa: Mecburi İskan Kanunu Madde

1. Dini his ve gelenekleri veya yabancı id e­

olojileri alet etmek veya cebir ve şiddet kullanmak su­ retiyle ikametgahının veya maliki ve yahut zilyedi ol­ duğu gayrimenkulun bulunduğu romtıkada yaşayan halkın tamamen veya bir kısmı üzerinde tesir eylediği nüfuza dayanarak: a- O mıntıka senekesini maddeten veya manen tehdit ettiği veya huzurunu bozacak sair hareketlerde bulunduğu veya istismar cylediği, yahu t, b- Fertlerin hukukuna tecavüz ettiği veya tahak-

459


küm ve tagal lüp ile haklannı kullanmalarında irade­ lerine rnüessi r olduğu, yahut, c- Milli rnenfaatlere zarar verecek herhangi bir fa<\­ liyette bulunduğu, Mahall i n en büyük idari arnirinin sorumluluğu al­

tında emniyet makarnlan tarafından yapılan tahkikat neticesi sabit olanlar bunların dörd ü ncü dereceye ka­ dar (bu derece dahil) kan ve sihri hısımlanndan lü­ zum görülenler İçişleri Bakanlığı 'nın teklifi ve Bakan­ lar Kurulu kararı ile o ının tıkaya bir daha gelmernek üzere, yurt içinde başka yerlere bu ek kanun hüküm­ lerine göre nakil ve iskan edilebilirler.

3.

105

Sayılı Yasanın Gerekçesi

23 Ekim 1 960 tarihli Öncü gazetesinde, Mecburi İskan

Kanunu'na ait bazı gerekçeler yayınlanmıştır. Bu gerekçeler özet olarak şöyledir: Mecburi İskan Kanunu'nun çıkanlmasına duyulan zo­ runluluğu belirten gerekçede özellikle Doğu illertınizde yay­

gın hale gelen ağalık ve şeyhliğe ve bu nların vatandaşıara yaptıklan haskılara işaret ediliyor. Bildirildiğine göre Doğu

illerinde son yıllarda Kürt Cumhuriyeti'nin kurulması için bazı kimselerce gayretler sarf edildiği bu arada uçlan Irak ve İran'da bulunan Kürtçülük teşkilatlannın Türkiye'de liderler

yetiştırrnek amacı güttüğü açık olarak gerekçede anlatılıyor.

Ağaların ve şeyhlerin uzun yıllardan beri Türk halkını baskı altında tuttuğu , C . H . P . devrinde bunlardan birçoklan­ nın Mecbuıi İskan Kanunu ile Anadolu'nun çeşitli yerlerine nakledildikleri ancak düşük D .P. iktidarı zamanında eski yerlerine döndükleri ve baskılannın devam ettiği kaydedil­ dikten sonra bunların yeniden mecburi iskana tabi tutulma­

lanrun zorunluluğu gösteriliyor.

Toprak Refonnu:

Gerekçede ifade edUdiğine göre koroi­

tede ve basında toprak reformu ve sosyal adalet konusunda çalışma ve haberlerin yayılması üzerine halka baskı yapan geniş toprak zengini ağalar teşkilatıanmalar ve yer yer kıpır­ danmalara başlamışlar ve bunların çoğunluğu vakti ile mec-

460


buri iskana tabi tutulmuşlardır. Bunlardan 200 tanesi Si­ vas'ta nezaret altına alırınıışlardır.

İdari Soruşturma:

Kanunun gerekçesinde kanunlarda

suç teşkil eden hareketlerin delillerinin tespit edilernemesi dolayısıyla suç unsurlarının idari soruşturma ile tespit edil� mesinin gerektiği de bildiriliyor. Ve kanunun bütün madde­ lerinin ayn ayrı açıklaması yapılıyor. Bilindiğ i gibi kanuna göre idaıi soruşturma sonunda halka baskı yaptıklan arıla­ şılan eski yerlerine bir daha geri dönmernek üzere yurdun başka yerlerine nakil ve iskan edilecekler böylece yurt için tehlikeli çalışmalar ve hareketler yapanların zararlanndan korunulmuş olunacaktır. Gerekçede şu cümleler de yer al­ maktadır: "Dini gelenekleri, yabancı ideolojileri alet ederek veya cebir şiddet kullanarak i kametgah çevrelerinde yaşayan halk üzerinde nüfuz tesis etmek suretiyle o mın tıka halkını maddeten veya mancn tehdit ettiği veya huzur kaçıracak hareketlerde bulunduğu yahut fertlerin hukukuna tahakküm ve tegallüp yolu ile te­ cavüz ettiği ve i radelerine müessir old uğu, hasılı milli menfaa tlere zarar verecek faaliyetlerde bulunduğu yapılacak idari tahkikat ile sabi t olanlar ve bunların dördüncü dereceye kadar kan ve sıhri hlsımlarından li.izum görülenler Bakanlar Kuru l u kararı ile yurt için­

de başka yerlere nakil ve iskan edilirler."

Gezl Serbestllğl:

Tasanya göre başka yerlere iskan edi­

lenler yurt içinde her bölgede gezebilecekler ancak eski yer­ lerine dönemeyecekler. Bu rılaran nakil ve yerleştirilmesi için İçişleri ve imar İskan Bakanlıklannca yapılacak, bulunduk­ lan yerlerdeki menkul ve gayrimenkulleri tasfiye edilerek git­

tikleri yerlerde kendilerine arazi ve sermaye verilecek. Aynca istedikleri kadar parayı götürebileceklerdiL

Soruşturma:

Tasanda konu edilen kimseler hakkındaki

soruşturma ve tespit, valiler, kaymakamlar ve bucak mü­ dürleri tarafından yapılacak. Ancak görevlerini tam yapma­ yan ve çeşitli yollarla iftira ederek isim tespit eden idare ve emniyet amir ve memurlan hapis cezası ile cezalandınlacak­ lardır.

461


Yukanda esaslarını ve gerekçesini an�ettiğimiz hüküme­ te başka yerlere iskanma lüzum görü lenleri mecburi nakil ve iskan yetkisi veren tasarı 1 8. 1 0. 1 960'da 1 05 numaralı kanunla Milli Birlik Komitesi 'nce kabul edildi.

105

No.lu Kanun gereğince götürülebilecek eşyalar:

Mecburi iskana tabi tutulanlar. beraberlerinde sadece kullanacaklan ev eşyası ile mesleklerine ait avadanlıkları gö­ türebileceklerdir. Nakil olunanların durumu ile bunların tasfiyeye tabi menkul ve gayrimenkul mallan mahallin en büyük mülkiye amiri tarafından kurulacak üçer kişilik he­ yetler tarafından tespit edilecektir.

Yapılacak ödemeler: Mecburi isktma tabi olanlara yapı­ lacak olan ödemeler. imar İskan Bakanlığı ve Toprak İskan Genel Müdürlüğü tarafından borçları çıkanldıktan sonra ya­ pılacaktır. Aralık 1 960 içerisinde kanunun hükümlerine uygun olarak mecburi iskana tabi tutu lan 55 ağa, şeyh , aşiret rei­ si. Antalya , Burdur, !zmir, Muğla Afyon. Isparta, Manisa, Çorum, Denizli vilayetlerinde yerleşlirildiler.

B.

55'1ER KİMLERDİR?

Mecburi iskana tabi tutulan, yani sürgüne gönderilen 55 Doğulunun hepsi, ileri sürüldüğü gibi, mütegallibe, ağa, şeyh, aşiret reis değildir. Çeşitli yetenekleri ile kültür ve bil­ gileri ile çevrelerinde etkili olan kişiler de bu yasanın kapsa­ mı içine sokularak sürgüne gönderilmişlerdiL Bu 55 Doğu­ l u , alfabetik sıraya göre şunlardır: .

1 . i brahim Abikoğlu 2. Hacı Topo Aktoprak 3. Zeki Bayar 4. Faik Bucak 5. ismail Hakkı Bucak 6. Hacı Ali Bucak 7. Mehmet Cemal Bucak 8. Mithat Bucak 9. Hasan Abi k Bucak 1 o. Ali Abi k Bucak 1 1 . Bekir Bucak 1 2. Reşit Çecen 1 3. Mehmet Dal 1 4. Abdülkadir Ekinci 1 5. Ebubekir Ertaş 1 6. Mahmut Ertaş 1 7. Bahattin Erdem 1 8. Abdürrezzak Ensari­ oğlu 1 9. Sait Ensarioğlu 20. Şeyh Ali Fırat 21 . Şeyh Selahattin Fırat 22. Şeyh Gıyasettln Fırat 23 Şeyh Ahmet Fırat 24. Mehmet Fuat Fırat 25. Faruk 462


Fuat Fırat 26. Mehmet Emin Fırat 27. Halil Fı rat 28. Ömer Fırat 29. Gıyasetti n Fırat 30. Hüseyi n i leri 31 . Zeynel Abidin i nan 32. Mustafa Işık 33. Ki nyas . Kartat 34. Abdülbaki Kartat 35. Harnit Kartal 36. Bala Kartal 37. Şeyh Mehmet Emin Karadeniz 38. Cemil Küfrevi 39. Zeki Ceri'ı i l Küfrevioğlu 40 Ab­ dülbaki Karakuş 4 1 . Feyzullah Keski n 42 . Mehmet Kayalar 43. Abdullah Öztürk, 44. Ferzende Öztürk 45. Osman Öztürk 46. Köroğlu Öztürk 47. Şami l Peker 48. Sait Ramantı 49 . Kubbettin Septioğlu 50. Zeynel Turanlı 51 . Cafer Yağızer 52. Mecit Yalç ı n 53. Derviş Yakut 54. Kazım Yıldırım 55. Süleyman Yıldırım. 55'lerden Bucak ailesi Siverek'te, Fırat ailesi Er.wrum. Bingöl ve Muş taraflarında, Kartal ailesi Van'da, Öztürk aile­ si Patnos, Tutak. Malazgirt yöresinde , Ensarioğlu ailesi Ra­ manlı, Ekinci ailesi Diyarbakır. Yıldınm ailesi. Küfrevi ailesi Ağrı , İnan ailesi Bitlis, Ertaş ve Ertuş aileleri Hakkari , Yal­ çın ailesi Tutak, G ü l ailesi Hınıs t�raflarındadır. 55'lerin kimliğini açıklayan en güzel belge, 5 5'lerden Fa­ ik Bucak ve Kinyas Kartal tarafından yazılan bir borşürde yer almıştır. Bu · broşür zamanın koşullarında "Türk-Kürt" aydınlarının birbirlerine ne kadar yabancılaştıklannı göste­ ren ilginç belegelerden biridir. Belge aynen şöyledir:

"55'1er ü nvanı altında, memleket sathında, aramadı­ ğımız bir şöhrete ulaşan bizler, bugün yuvalarımızdan ayrılalı tam iki sene dört ay oluyor. 2 sene 4 aylık bir zaman akışı ne dile, ne gönüle ne de şuura kolay . . . Kimimizin çocuğu öldü. Gidip gö ­ remedi. Kimimizin kardeşi. Yani başında bulunamad ı . Ailelerimiz perişan oldu . Yaralı yakınlarımız, yeni doğ­ muş yavrularını kanayan yaralarımızın adıyla çağı rdı­ lar: 'Sürgün', 'iskan', 'Tehcir. ' Bir ihtilal olmuştu. Her vatandaşa yeni bir dünya yaratman ı n acı ve yük payı düşmüştü . Bizlere düşen acı ve yük payı, yerlerimizden koparılıp sırf bizim için yaratı lan Sivas'taki kampa sürülmek oldu. Buna emni­ yet tedbiri dediler. Biz de masumca güvenişle �ileği463


mizi kelepçeye uzattık. Nası l olsa diyorduk, adalet te­ celli eder. Suçsuz olduğumuz, gün ışığına çıkar. Çün­ kü ihtilal partizan bir zihniyetle yapılmadığı ilan edil­ mişti. 'Celladın.ız Ben Olacağım'

Aksi tesadüfle, Muharrem Kızıloğlu bu işle görev­ lendirilmişti 5.5 ay çok ağı r şartlarda, Sivas kampında mevkuf tutulduktan sonra, birgün karşımıza dikildi. 300 ki şiydik. Biz 55'1eri ayırıp alıkoydu. Diğerlerini ser­ best bırakt ı . Babam şark ı n celladıyd ı , ben de sizin cel­ ladınız olacağım, diye övündü. Teklifi üzerine , mecburi iskana tabi kılındık ve bir avuç leblebi gibi , Türkiye'nin muhtelif viiayetlerine ser­ piştirildik. Sürgünler arasında kardeşler vard ı , kasten birbirlerinden ayrıld ı . Sü rgünler arasında baba ve oğul­ lar vardı. Yekdiğerlerinden en uzak ·yerlere düşürüldü­ ler. Mesele sürgün müydü? Bu muameleye maruz ka­ lan insanları , efkar-ı umumiye karşısında ağır suçlu göstermek icap ediyordu. Kızıloğlu bunu i lan etti . Ve bizleri en ağır suçlarla itharn eden dosyalar tanzim et­ tirerek, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmak üzere cezaevlerine gönderdi. Yargılanmadan önce 'bunlar suçludurlar müstahak oldukları cezayı görecekler' diye gazetelere peşin hükümlü beyanatlar verdi (24 Kasım 1 960, Vatan gazetesi) . .

Sorumlu Aranıyor

Belki ona kalsaydı akıbetimiz feci olurdu . Bir vatandaşa, bize isnad edilenden daha ağır suç­ lar yüklenemezdi. Yabancı ideolojilere hizmet, nüfus suistimali, din istismarı, zulmetmek. Her biri kişiyi on kere sehpaya götürmeye yeterdi. Biliyorduk, kendimi­ ze güvendiğimiz kadar adalete güveniyorduk. Hepimiz beraat ettik. Ve böylece adalet tecelli etti . Basında bir kampanya açılmıştı. Bu kampanya top­ rak ağalarına karşı idi. Her devrin kalemleri aleyhimize kışkırt ı ldı. Bize yapılan muameleye sözüm ona meşrui464


yet yal<ıştırılmak isteniyordu. Şarkın acıklı du rumun­ dan, ağalar sorumlu tutulmak isteniyordu. Acaba 40 seneden beri Şarkın başına yağdırılan musubetler ki­ min eseriydi? Şarkı kalkındırma yolunda, peşpeşe ge­ len hükümetler en ufak gayret sart etmişler miydi? Hangi fabrika açı lm ıştı da ağalar, berhava etmişti? in­ şa edilmiş hangi okul öğrencisiz kalmışt ı ? Hangi köprü ağalar tarafı ndan yıktırılmışt ı ? Bunun cevabını bir tek kelime ile verelim. 'in saf' efendiler 'insaf. · Sen koca bir Doğu'yu ihmal et yaşanmaz hale sok ve sonra da etrafına bakın sorumlu ara!.. Bütün bunların tartışması uzun. Belirtmek istediği­ miz şu : Toprak ağalarıyla, toprak reformuyla, 1 05 sa­ yılı Mecburi iskan Kanunu'nun ufak bir ilgisi bulunma. dığıdır. Mecburi iskan Kanunu , saydığım ız sebeplere da­ yanmaktaydı . Yabancı ideolojilere hizmet, nüfuz suisti­ mali, din istismarı , zulüm. K ı l ı n kırka yarı lmasından sonra, mahkemelerde bunları n hepsinde temize çıktık. Kanunun yürürlüğe konmasının tek sebebi kalmamıştı o rtada. Yü rek taşıyan hiçbir vatandaş felaketierimize kayıt­ sız kalamaz. Şimdi acı gerçeklerden bahsedelim. Kim bu 55'1er? Günahları nedir? Suçsuz olmanın cezasını neden kahredici bir sü rgünle hala çekiyorlar? Neden mahkemenin beraat kararları hiçbir idareyi tat­ min etmedi. Neden haklarında tahkikat yapan ve sür­ günlerine sebep olan idare amirlerinin verdikleri rapor­ ların aksi mahkeme ilanlarıyla sabit olduğu halde, 1 05 sayılı kanunun amir hükümlerine göre, muhterem ze­ vatı mahkemelere yöneltip cezalaf1dırı lmad ı ? Cezalan­ dırılmak şöyle dursun, taltif edildiler. Neden yoktan bu kadar hırpalandık? üvey evlat muamelesi gördük ve görmekteyiz hala? idarecilerin bize karşı husumetleri­ nin sebepleri nedir? Neden toprağı olanların toprağı ellerinden, dönümü bir kilo buğday fiyatına kamulaştı­ rıldı . Ilk bakışta hissi konuştuğumuz sanılabilir. B u soru­ ların hakiki sebeplerini sıralayalı m: ·

465


55'1erin bedbahtlık ve felaketlerinin sebebini Kürt asıllı olmaları nda m ı aramalıdır? Hepimizin DP'Ii olmas ı nda mı aramal ı? Biz 55'1er hepimiz D P'Iiyiz. Yalnız Türkiye'de milyonlarca DP'Ii var. Onlar n iye bizim gibi sürü lmediler? Biraz geriye dönelim. Masu miyetimiz teslim edildik­ ten sonra Ankara'ya geldik. i lk f ı rsatta günün idarecile­ riyle temas ettik. Selahiyetli makamlar· bize haksızlık edi ldiğini kabu l ettiler ve en kısa zamanda yerierimize iade edileceğimizi vaadettiler. Maalesef seçim ve Ku, rucu Meclisin dağılması d(inmemizi o günkü şartlar içinde geciktirdi. Bu devrede bize yak ı n alaka ve anla­ yış gösteren Say ı n Cemal Gürsel'e, Sıtkı Ulay Paşa'ya ve mesai arkadaşları na şükranları mızı arzederiz. Anayasa'nın Bariz Hükmü'ne Rağmen Hala Sürgündeyiz Seçim yapılmış, parlamento ku rulmuştu . Anayasa yürürlüğe g i rdi. Aradan aylar ve aylar geçti. Biz hala buradayız. Hakkımızda, değişik partilerden ve üç ka­ nun tasarısı Meclis'e sunuldu. Biz hala bu radayız. Hal­ buki 1 4?'lerin hakları n ı n iadesi teklifi bizlerden 3 ay sonra M eclis'e yapılmıştı.. Onların h akları çoktan iade edildi. Namı hesaplarına memnunuz, fakat biz hala buralarda, sürgünün acısın ı , gadre uğramış olman ın acısını diğer yurttaşlarımızia eşit muamele görmeme­ nin acısını katre katre tatmaktay ız. Bir gerçeği daha ekleyelim, biz 55'1er, toprak ağası da değiliz. Çoğumuz sürgünqe geçinebilmek için arne­ lelik yapmaktadır. Çoğumuz yarı tok yarı aç dolaşmak­ tadır. Toprak ağalığı bu mu? Aramızda sadece 6 kişinin arazisi vard ı . Mühayyile­ nin, mübalağanın eriştirdiği miktarın altındadı r bu ara­ zi. Beklerdik ki bizlere h aksız yere inciltilmiş vatandaş muamelesi yapılsın, yaralarımız iyi kötü sarı lsın. Biz buraya gönül rızasıyla gelmedik. Bizleri . yerimizden yurdumuzdan koparıp uzaklara savuranlar, içtimai mevkiimize göre geçimimizi düşünüp maişetimizi temi466


ne mecburdurlar. Acaba neden bunu düşünmedHer bi­ le? Yen i Bir Darbe

Bugühkü koalisyon hükümetinin anlaşması bize ye­ ni bir darbe hazırlıyor. Aramızdan üç kişiyedir bu dare be, manevi ızdırabını hepimiz paylaşıyoruz. Üç kişinin arazilerinin dönümü 1 50 kuruştan bugünkü yü rü rlükte olan anayasa muvacehesinde pervasızca alınıyor. Toprak reformuna güya bizden başlıyorlar. Aramızdan üç kişinin toprağının kamuşlatı rılmasıyla toprak refor­ mu nun alakası yoktur. Bu olsa olsa sadece sathi bir hareketle efkan umumiyeyi oyalamaktan ibarettir. i hti­ lalin t asarruflarını korumak keyfiyetiyse, bizleri bu ta­ sarrufun sembolü olarak kabu l etmek ancak dipsiz bir samimiyetsizliğin ifadesi olabilir. Çok şeyini kaybetmiş insanların fütursuzluğu ile söylüyoruz: Tutumumuzun doğurabileceğ i bütün neticelere hazırız. Bizim için 'bunları sürgü nde bırakılım' diyenler bile var. Bu kör husumetin yok edilmesi için daha kaç zaman ve kaç kurban gerekecektir bilelim. '55'in Toprağıyla Toprak Reformu

Toprak reformuna taraftarız. Müdeaddit beyan ve açıkla malarımızda bunu belirtmiştik. Bütün vatan sat­ hında ve hiçbir şahıs ve zümre farkı gözetmeksizin anayasa hükümleri, memleket şartları göz önünde tu­ tularak yapılmalıdır. Dilerse hükümet bunu yapar. Biz­ ler 1 05 sayılı kanun gereğince tehcir edildikten sonra, 4753 sayıl ı kanunun da mekanizması harekete geç­ mişti. Mallarımızı tasfiye meyanında arazimiz de 1 944 yılı vergi matrahının dört misli takdir edilerek kamulaş­ tırıldı. Şimdi kaçınılmaz soruyu soralım:. Bizler iskana tabi kılınmasaydık 4753 sayılı kanun bizlere tatbik edi­ lebilir miydi? 1 05 sayılı kanun anayasa ve insan hakla­ rına ayk ı rı oldu(Ju için kaldırılıyor bütün neticelerin ilga­ sı gerekmez mi? Bugüne kadar bize uygulandığı şekilde 4753 sayılı kanun sürüldüğümüz vilayetlerde kimseye tatbik edilmemiştir. 467


Zulme Karşı Sükunet! Biz, idaremizin zulme karar vermediğine inanmak zoru ndayız. Müessif bir olay ı hatırlatmak isteriz: 6-7 Eylül olaylarında i stanbul'da birkaç Rum vatandaş gad re uğramıştı. Devrin muhalefeti kıya metler kopar­ mıştı ve zarar ziyan olarak bu vatandaşiara 60 milyon tazminat ödenmesi kabul edilmişti. Evet adalet bunu icap etliriyordu . Bize gelince iktidar ve muhalefetler derin bir sessizlikte birleşiyor. Bizim maddi ve bunu aşan manevi zararı mızı kimse dile getirmiyor. Ü stelik, suçsuzluğumuzun cezasına ceza eklenerek arazimiz elimizden alınıyor. Aramızda 3. sürgünü yaşayan veya ölen vardır. Haksızlıkları n üstüste yığılmasına rağmen , bizi hor göre n idarelerin ağır muamelelerine rağmen netice bekliyoruz ve memleketi seviyoruz. Yerierimize dönerken çektiklerimizi, gönüllerimiz­ den silerek dönmek isteriz. Bütü n memlekete tatbik edilmeyecek bir reform bizden başlarsa, 1 05 sayılı ka­ nunun hükümsüz hükümlerine göre toprağımız elimiz­ den alınırsa, bunu zulüm diye ilan edeceğiz , ayrıcılık diye ilan edeceğiz, insan haklarına tecavüz diye ilan edeceğiz. Bizimle beraber geniş bir Doğulu kitlenin iki yıldan beri çektiği ızdırapların dinmesi kırılan haysiyet ve şe­ reflerimizin onarılması isteniyorsa en kısa zamanda yerierimize dönmemiz ve topraklarımızın tümünün ia­ desi icap etmektedir. Toprak reformu herkese tatbik edildiğinde bize de o zaman teşmili düşünülsün. Netice: 1 05 sayı lı kanun ve tabikatının doğurmuş olduğu neticeler anayasamıza ve insan haklarına aykı­ rıdır. Sayın parlamento üyeleri, kanun M eclis'te tartışılır­ ken, parti fanatizminden sıyrı larak ancak vicdanınızın sesine kulak vererek kararınızı veriniz. Hakkın huzu­ runda, tarihin önünde sorumlu olacağınızı u nutmayın. Tüıi( ayd ınları, sizi davamızın hakemleri seçiyoruz."

468


VIII. 196 1 ANAYASASI'NIN HAZlRLANIŞI Tek Parti

döneminin baskıya

dönük olan tutumunu

1 96 1 Anayasası'nın yapılmasında da izlernek mümkündür. Anayasarun başlangıç kısmındaki "Tü rk Milliyetçiliği" sözü ve "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk M illetinindir" (mad. 4) . "Yargı yetkisi Türk Milleti adına . . . " (mad. 7), "Aile Türk top­ lumunun temelidir . . . " (mad. 35) . "Türk Devleti'ne vatandaş­ lık bağı ile bağlı olan herkes Türkür. . . " " Türt ananın Türk babanın çocuğu Türktür . . . Hiçbir Türk . . . " (ma d.

54) ,

"Her

Türk kamu hizmetlerine girme . . . " (Mad. 58) . "Yurt savurunasına katılma her Türkün hak ve ödevidir . . " (Mad. 60) . " . . . Türk Kanuniarına değişiklik getirmek . . . " (Mad.

6 5 / 5) ,

·. .

.

Türk Silahlı Kuvvetleri. . . " ( Mad . 66) . " Millet Meclisi seçimle­ rinde seçmen olan her Türk . . . " (Mad. 7 1 ) ,

"

. . . Seçilmeye en­

gel bir durumu olmayan her Türk . . . " (Mad. 72) "Cumhur­ başkanı

sıfatıyla

anayasanın (Mad.

1 53) .

hiçbir "

Türk

Devleti' nin . . . "

hükmü

Türk

(Mad.

toplumunun

96) .

"Bu

çağdaş . . .

"

. . . ve yürütme görevini Türk Milleti adına . . .

"

(Geçici madde 4 / 2 ) gibi hükümler bunun örnekleridir. Özellikle ikinci maddede milliyetçilikle ilgili madde tartı­ şılırken bunu açıkça görüyoruz: Kurucu Meclis Üyelerinden Necip Bilge'nin sadece cümlede daha ahenkli bir ifade sağla­ mak için "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletinindir" sö­ zünü, "Egemenlik Kayitsız Şartsız Milletindir" biçiminde · de ­ ğiştirilmesi

teklifi

üzerine 79

Hıfzı

Oğuz

Be kata

şöyle

demiştir: " . . . Yalnız burada Türk kelimesi üzerinde ısrarla duracağım. Tü rk kelimesinin maddede kullanılmasında son derece veciz bir mana vardır. Bu itibarla kelimeye dokunul­ mamalıdır. İstirham edeceğim", " Tü rk ananın Türk babanın çocuğu Türktür. . . Hiçbir Türk. . . " BO

Yine anayasanın ikinci maddesi üzelinde "Milliyetçilik" deyiminin anayasaya gınnesi veya girmemesi konusunda uzun tartışmalar olmuştur. Devlet ve Hükümet Başkaru Ce­ mal G ü rsel'in Ş u sözleri dikkate değer:

Kazım Öztürk, Türkiye Cuın h uriyeti Anayasası , Cilt s. 1 1 32. 80. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 1 3f). 79.

ll,

Ankara 1 966,

469


"Avrupa milliyetçilik davasını bir buçuk asır evve l halletmiştir. Fakat biz öyle miyiz? Anadolu'nu n bir kö­ yüne gidin vatandaşa sorun; Nesin? deyin E i hamdülli ­ lah Müslümanım' der. 'Türküm' demez. Daha bu şuur uyanmamışt ır. Biz şunun bunun nazariyesi yüzünden Türklüğümüzü ve milliyetçiliğimizi kaybedecek bir yola gitmeyelim. 'Milliyetçi liği' Anayasaya koyalı m. Bunu yürütelim. Memlekette Türklük şuuru uyandıktan son­ ra bunu çıkaralı m . Sonra başka unsurlar kendi mak­ satlarına göre ayrıl mayı düşünürler diyorlar . Bugün K ürtçü l ük le yaptığ ı mız mücadeleyi biliyorsunuz . Biz milliyetçiliği ka ld ı rı yo ruz desek bize mi dönecekler? Biz buna dayanacağız. Bu memlekette temiz bir idare yer ald ığı takdirde bir tehlike yoktur. Evvela, milletimiz i Türk Millet i haline getireli m . Ben asla kelimenin ana­ yasadan kalkmasına taraftar değilim. Türkiye Türk ol­ malıdır. Anayasadan bu tabir kalkmamalıdır. Bugün biz bu nu kaldı rırsak 50 sene sonra Türkiye'de Türküm diyecek kimse kalmayacaktır ."H l '

Görüldüğü gibi Cemal G ü rsel'in bütün endişesi Türki­ ye'yi Türk yapmaktır.

" . . . Yalnız şunu söyleyeyim ki, Türkiyede Kürt de­ nen u nsur 70-80 bin kişiyi geçmez. Fakat biz milliyet­ çilik mefhumundan mahrum kaldığı mız için Garptan alıp o ınıntıkaya yerleştirdiğirniz cengaver unsur­ lar bu pota Içinde eriyip g ltmlşlerdir. "B 2 Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel'in nüfusu

4 . 5-5 milyon civannda olan bir kütleyi 70-80 bin olarak ni­ telemesi şaşırtıcıdır. Öte yandan yine Cemal Gürsel 1 96 1 yı­ lında ikinci baskısı yapılan bir kitaba yazdığı önsözde83 Kürt diye bir kavmin olmadığını, Kürtlerin Türk olduğunu vs. yazmaktadır. Yukarda ise Kürt denen kavmin 70-80 bin ol­ duğunu belirtmektedir. Bu ise çok büyük bir tutarsızlıktır.

8 1 . Kaz ı m Öztürk, a.g.e., s. 1 080. 82. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 086. 83. Şerif Fırat, Doğu llleri ve Varto Tarihi, Milli Eğitim Bakanl ığ ı Yay., An­ kara 1 96 1 , bk. Önsöz. 470


Yine bu madde ile ilgili tartışmalar sırasında Hıfzı Oğuz

Bekata gibi bir k.Jsım aydınlarmuz da "Türk Milliyetçiliğinin·· ayıncı değil toplayıcılık ifadesini belirtmişlerdir. "Yakın h u ­ dudumuzda kaynayan komünizme karşı da, bugün memle­

kette fikir olarak. ideal olarak, muhtelif teminatlar yanında en büyük teminat . Türk topraklannda oturan halkın milli­

yetçi olmasıdır. Binaenaleyh biz daha uzun müddel bu mef­

humu, Türk Milleline getireceği faydaları dü şünerek anaya­

saya korsak bizim başımıza asla badireler açmaz. Bilakis ciddiJaydalan yanında milli birlik ruhunu sağlar. '" 8 4 Anaya­ saya' Türk Milliyetçiliğini koyup bu milliyetçilik içinde Kürt­

leri de temsil e lmek tu tarsız, anlamsız ve şövenist bir tu ­

tumdur. Sözü edilen birliğin sağlanması ise asimilasyondan

başka bir şey değildir. Öte yandan Esat Çağa gibi bazı ay­ dınlanmız da milliyetçilik fikrini tahlil ederek Türk milliye t­

çlliğinin. " . . . Türk vatanında. bu topraklar üstünde yaşayan

herkese kendi milli hasailini muhafaza etmek ve geliştirmek

hakkını tanımaklır" şeklinde bir sonuca varıyor. Bunun ise

bizi güç durumlara sokabileceğini, bu bakımdan "Mllli D ev­ let" deyiminin kullanılmasının daha doğnı olacağmı söylü ­

yor. Bu arada. bazı kişler tarafından, "Türk Milliyelçiliği"nin

içerik olarak Kürt unsuru da temsil ettiği fikri ileri sürülü­

yordu . Bu görüş, ciddiyetten uzak olup bilimsel bir nileliğe sahip değildrr . B5 Sübj eklif yargıları. hiçbir zaman somut ko­

şulların bilimsel analizi sonucunda ortaya çıkması gereken

b ilgiler yerine koymamak gerekir.

1 96 1 Anayasası hazırlanırken. bu konudaki ilginç geliş­

melerden biri de İstanb u l Üniversitesi'nd e , Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında kurulan Anayasa Komisyonu 'nun çalış­

malan sırasında ortaya çıkmıştır:

" . . . Çeşitli konularda fikirleri birleşen Kubalı, Aksoy, Tunaya , Giritli ve Savcı'nın Rektör Onar ile sık sık ça­ tışma halinde kaldıkları görülüyordu. Bunlardan birin­ de Tunaya ile tartışan Onar toplantıyı terk edecekti. Hadis e , dil bakımından eşitlik tanınmasıyla ilgili 84. Kaz ım Öztürk, a.g.e., s. 1 095. 85. Halük Ülman, Atatürk'ün M illiyetçilik Anlayışı Üzerine Bir Deneme, SBF Yüzüncü Yıl Armağanı, Ankara 1 959, s. 330. 471


maddenin müzakeresi sırasında çıkmıştı. Onar, eşitlik hükmünün dil bakı mında da tespitinde, Kürtçülük me­ selesi yüzünden mahzur görüyordu. Aksini savunan Tunaya ise Kürtçülük meselesinden doğabilecek sa­ kıncaların başka birmadde ile giderilebileceğini ileri sürdü. Kızışan tartışmalar sonunda Onar, sinirli bir şe­ kilde yerinden kalkacak, 'Tarık Bey, Tarık Bey, ben si­ zin zannettiğinizden daha m illiyetçiyim' diyerek elinde­ ki kalemi atıp salondan çıkacaktır." 86 Tunaya'nın bu fikirleri, Komisyon Başkanı Prof. Onar

tarafından MBK'ne duyurulmuş ve komitenin, bizzat Devlet

ve Hükümet Başkanı Gürsel imzasıyla yayınladığı bir karar­ la, Tunaya ve GiritH Anayasa Komisyonu 'ndaki görevlerin­ den alınarak bu tartışmaya son verildi. 87 Daha sonra ise ka­

muoyunca

1 47'ler

diye

tanınan

çeşitli

üniversitelerdeki

öğretim üyelerinin görevlerinden alınmasına yol açan 2 7

Ekim 1960 tarih ve 1 1 4 sayılı kanun ile Tunaya ve Girit­

li'nin üniversitedeki görevlerine de son verildi:

IX. DOGUDAKİ ve BATI'DAKİ EGEMEN SINIFLARIN

BÜIÜNI.EŞME OLANAKLARININ GENİŞLEMESi

Çok partili düzene geçiş, ağa, şeyh ve aşiret reisierini

tekrar müesseseleştirdiği gibi, Doğulu ve Batılı egemen sınıf­ Iann arasındaki bütünleşmeyi de sağlamıştır. Bu suretl e ,

gerek merkezi otoriteye isyan eden gerekse merkezi otorite

ile sürtüşmesl olmayan tüm feodaller, yavaş yavaş Batılı

egemen sınıftarla birleşmeye başlamışlardır. Bu oluşumun

en b elirgin kanıtı. kırsal alanlara hakim olan feodallerin, ar­ tık kasaba ve kentlere doğru kayması ve toprakla birlikte , ti­

caret, el sanatları, kredi ve politika gibi alanlarda güçlenme­ lerini

sağlayan

olanakları

denetlerneye

başlamasıdır.

Belediye ve tl genel meclislerinde, siyasi p artilerde elde edi­

len görevler, bu bütünleşmenin bir başka kanıtıdır. Bu olu ­ şum, yeni gelişen buıjuvazinin kaynağının feodalite olduğu-

86. Abdi lpekçi, Ömer Sami Coşar, lhtilalin iç Yüzü, Cilt 1 , istanbul, 1 965, s. 376. 87. y.a.g.e. , s. 379-380. 472


nu, feodalite ile buı:juvazinin ayniyetini gösterir. VI. bölüm­ de üzerinde duracağımız bu oluşumu , dikkatle izlemek gere-

'

kir.

ÖZET Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemlerinde, devleti içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak isteyen birçok fikir akı­ mı ortaya çıkmış ve gelişmişttr. Bunların en önemllleri, Os­ manlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akunlandır. Özellikle Bi­ rinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde, birbirlerinden bağımsız olarak gelişen bu fikir akımlan Ziya Gökalp'te "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" olarak formüle edilmiş ve birleştirilmiştır. Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemlerinde geliştirilen bu fikir akımlarının en önemli ö,?:el­ liklerinden biri, halklannın eşitliği, Müslüman halkların, Türk, Kürt, Arap, Çerkes . . . halklannın eşitliği ve kardeşliği fikrine saygılı olmasıdır. O tarihlerde. Türkçülük akımının savunuculuğunu yapan Ağaoğlu Ahmet Bey. Türkçülük ko­ nusunda "bu hareket, Türklere olduğu kadar. bütün milli­ yetlere de hürmet olunmasını tavsiye eder. İster Arap . ister Kürt. Ermeni ve başkalan birbirlerine eşit olarak, birbirleri­ ni sıkmayarak ilerlesinler. . . " demektedir. 1 789 Fransız ihtilali Anadolu'da, daha çok Ermeniler üzerinde etkili olmuştur. ÖZellikle Birinci Dünya Savaşı yıl­ larında. Ermeni milliyetçiliği büyük bir gelişme göstermiştir. Ermeni İntlliyetçiliğinin sosyo-ekonomik temeli de vardı. Çünkü . Ermeniler kapitalist ilişkilere daha yakın bir ekono­ mik düzeydeydJ].er. Ermenilerdeki kadar olarnamakla bera­ ber. Kürtler arasında da bazı kıpırdanmalar vardı. Kürt Tea­ vün Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyet! gibi birtakım kuruluşlar, Kürtleri örgütlernek isUyodardı. Fakat. aşiret yapısının biz­ zat kendisi dış tahriklere uygun bir ortam yaratıyordu . Tan­ zimat D önemi'nde aşiret yapısının bu özelliğini anlayan pa­ dişah II. Abdülhamit. Doğu Anadolu'da gelişen bu Ermeni milliyetçiliğine karşı Kürtlerden kurdurduğu Hamidiye Alay­ lan'nı kullanmıştır. ingiliz emperyalizmi de aşiret yapısının bu özelliğini çok iyi değerlendirdiği için, bu çatışmayı dur­ madan tahrik ediyordu . Mustafa Kemal, ingiliz emperyaliz­ minin bu olumsuz tahriklerini iki slogan kullanarak engelle-

473


meye çalıştı ve büyük ölçüde de başarılı oldu. Bu başanlı sloganlardan biri "Padişahı, Dini, islamı, Hallfeyi kurtaraca­ ğız, siz Kürtler Müslüman bir milletsiniz, Türkler de Müslü­ mandır, o bakımdan gavurlarla işbirliği yapmayın, Müslü­ maniarta birlikte çalışın" idi. Mustafa Kemal. ikinci kullandığı sloganda ise Kürtlerin ve Türklerin kardeşliğin! ve eşit milletler olduğunu beliı;tiyordu. 1 9 1 9 - 1 922 Kurtuluş Savaşı yıllannda Mustafa Kemal bu iki sloganı her zaman kullarunıştır. Hatta Mustafa Kemal zaman zaman Kürt Aşi­ ret Reisiert'nin çadırıanna kadar giderek, durum hakkında onlara bizzat kendisi bilgi verdigi gibi, zaman zaman da on­ lara mektup yazmıştır. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, 1 920 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde din hocalannın, hacı­ lann ve şeyhterin çokluğu Mustafa Kemal'in dinci ideolojiyi ne derece başarılı kullandığının güzel bir belgesidir. Öte yandan aynı dönernde Kürt-Türk milletlerinin kardeşliği de işleruniştir. Mustafa Kemal, İstanbul'da kurulan Kürt Teali Cemiyett'nin Diyarbakır Şubesi olan Kürt kulübü üyeleriyle anlaşma yolunu bile ararnıştır. Emperyalizm, Kurtuluş Sa­ vaşı boyunca Kürtleri sürekli olarak tahrik etmiştir. 1 920'de imzalanan Sevr Antıaşması'nda Bağnnsız Kürdistan kurul­ 'ınasını öngören bir madde de vardı. Aynı anlaşmaya göre, Bağunsız Ermenistan Cumhuriyetiyle birlikte kurulması ön:. görülen Kürdistan Cumhuriyeti Van Gölü'nün güney kestm­ lerinde kurulacaktı. Kürtlerin durumu Lozan Konferansı sırasında. İsmet İnönü ile Lord Curzon arasında da geniş bir tartışma konu­ su olmuştur. Bu tartışmalar, yakın tarthimizin en ilginç bel. gelerindendir. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini ortaya koyan belgelerin başında gelen Lozan Konferansı'nda cere­ yan eden bu konu ile ilgili tartışmalan gözler önüne serrnek gerekmektedir. Yakın tarihimizin bilimnesi gereken önemli olaylanndan biri de "Doğu İsyanlanftdır. Bu isyanlar hakkında henüz ye­ terli bilgiler gün ışığına çıkmamış bulunmaktadır. Bu ne­ denle, isyanlarm oluş biçimlerini ve sonuçlamu tam olarak değerlendirme olanağı yoktur. Doğu isyanlan arasında önemli bir yeri olan Şeyh Sait İsyanı'nın çıkış nedenlerinden biri Hilafet'in kaldınlmasıdır. Bilindiği gibi, Hilafet Osmanlı 474


toplumunda birleştirici ve bü tünleştirici fonksiyonlara sahip bir kurum niteliği taşıyordu .

Osmanlı İmparatorluğu 'nda

millet kavramı yoktu. Bunun yerini alan ümmet kavramı, Hilafet ve Saltanat kurumlarıyla siyası bir içeriğe bürünü­ yordu. 1 924'ten sÜnni ise siyasi iktidar laikleşirken Hilafet de kaldırıldı. Bu kurumun kaldırılmasından sonra, onun gö­ revlnl yerlne getirecek yeni bir kutum arandı ve "Türkçülük" ideoloj isi böyle benimsendi. Fakat Ağaoğlu Ahmet Bey'in be­ lirttiği gibi, bu ideoloji halklarm kültür ve kururolanna say­ gılı olamadığından, sosyo-ekonomik temellerden uzaklaştı ve baskıcı ve ırkçı bir nitelik kazandı. Bunun için, bugün Doğu Anadolu'da Mustafa Kemal denildiği zaman "Hangi Mustafa Kemal?" diye soruluyor. Uygulanan yanlış sosyo-ekonomik politikanın sonucudur ki, Doğulu halk, "Seferberlik yıllarm­ daki Hilafetçi, halkların eşitliğine lnanan Mustafa Kemal mi, yoksa l 924'den sonra Kürtlerln varlığını inkar eden, Padişa­ hı, Hilafeti yurt dışına atan Mustafa Kemal mi?" diye sor­ maktadır. Bunların yanında bürokraslnln Kürt halkıyla çelişınesi isyanların bir başka önemli nedenidir. isyanların en önemli bir başka nedeni, hiç şüphesiz Doğu Anadolu feodalizmlne karşı dışarıdan yapılan müdahalelerdir.

Çünkü , yüzyıllar

boyunca , feodal bir düzeni sürdüren Doğu'nun feodal ege­ men sırufı Cumhuriyetle birlikte, özellikle merkezi otoritenin güçlemnesiyle birlikte, feodal düzenin kendilerine sağladığı çıkarların kısıtlandığını görrİıüşler ye tepkide bulunmuşlar­ dır. Cumhuriyetten sonra Doğu'da l 938'e kadar sürekli bir direnme vardır. Özellikle son isyanlarm ulusal bir billncln ortaya çıkmasına yol açtığı bir gerçektir. isyanların en önemli sonucu, Doğu halkının zaman za­ man Batı Anadolu'ya sürgün edilmesi olmuştur. Doğu ve Batı Anadolu

arasında,

ekonomik,

toplumsal ve kültürel

dengesizliğln meydana gelmeslnde isyanların büyük rolü ol­ muştur. Görüldüğü gibi, Türkiye'deki sivil, asker, aydın ke­ sim artık Kürtlere karşı olumlu bir politika izlemektedir. Mümkün olduğu kadar, Kürtlerin varlığının lnkara kalkışıl­ dığı bir gerçek olduğu gibi, Kürtlerin Kürt oldukları için hor­ landıklan da bir gerçektir. Bütün bu süreç içlnde üniversite somut koşulların bilimsel analizlni yapacağı yerde, siyasi ik-

475


Udar tarafından tayın edilen ideolojilere uydurma gerekçeler hazırlamaya çalışmış ve bu davraruşın a d ına da yine aynı çevrelerce blUm denihnişt1r. . 1 945 yılında çok partlll dilzene geçişle birlikte. bürokm­ si ile Kilrt halkı arasındaki olağanüstü çelişme sona enntş­ tir. KOrUerin trıkAr edilme yolunun seçllmesı, Kürtlerin Türk olduğu iddiası bu tarlllten sonra da sürdtırühnekle beraber, Doğulu ve Batılı egemen sınınann sörnürtı işbtrltğıne gtıme· leri btırokraslnln Tek Parti dönemindeki slvrlllklertnl gıder­ miştir. Yakın tarihimizi incelerken, üzerinde durulması gereken Onemli noktalardan biri de 27 Mayıs'tan hemen sonra 485 Doğulunun Sivas'ta kampa alırunaları ve daha sonra bunlardan 55'ln1n Batı Anadolu 'ya s11rgtıne gönderllmesidlr. 1 96 1 Anayasası'nın hazırlanışı ve komisyonun halklar ko­ en

nusundaki tutumu da dikkate değer.

BOtün bu incelemeler sırasında görtılecektir ki, 1 960 TUrkiyesi politik akınıların tu tarlılığı bakımından Osmanlı

imparatorlu�u·nun son dönemlerinde gellşttrllen akımlardan daha ileri değlldir. Üstelik, halklar konusundaki görüşler bakımından ise yüzde yüz daha geridtr.

476


BÖLÜM VI

DOGU ANADOLU'DA FEODALizMDEN KAPiTALizME GEÇiŞ AŞİRET YAPILARININ PARÇALANMA!;!: ULUSLAŞMA ı.

AŞİRET YAPısİNIN ANALİZİ

A. ziYA GÖKALP'İN KÜRT AŞİRETLERİ HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ ı.

Kilrtlerla Tasnlft

Ziya Gökalp Kürt Aşiretleri hakkında hala yayınlanma­ mış olan bir inceleme yapmıştır. Gökalp'in bu incelemesi beş bölümden meydana gelmektedir. BtrJnci bölümde sosyo­

lojide uygulanan metotlar hakkında bazı biJgUer, ikinci bö­ lümde toplumlar hakkında genel bilgi, üçüncü bölümde Kürtlerin sıruflandınlması. dördüncü bölümde aşiret yapıla­ rı ve aşiretlerin siyası rollerine aıt bazı bilgUer. beşinci bö­ lılmde ise aşiretlerin isıtan edilmeleri ile ilgtU görüşler var­

dır. 1 Konumuzia yakından UgUl olması bakımından üçüncü

bölümü a�n alıyoruz:

1 . Ziya Gökalp'in araştırmasının adı "Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolo­ jik Tetkikler"dir. Bu deOerli araştırmayı benim faydalanmama sunan Hasan UOurlu Can'ın bildirdiaine göre araştırma Ziya Gökalp tarafın­ dan Dr. Rıza Nur'a hediye edilmiştir. Araştırmanın kütüphanedeki numarası (3343)'dUr. Araştırmanın bu kısmı ayrıca, Barış Dünyası dergisinde de yayınlanmıştır. Sayı 1 3, Nisan 1 968, s. 241 vd.

Bu ara,tırmanın bir nüshası da Avukat Kemal Badılir'dadır (Urfa). Bu araştırma, daha sonra Sol Yayınları sahibi Muzaffer Erdost tarafın­ dan da ço�altılmıştır. 477


"Kürtleri vaktiyle, edebi eserlerin tatkikiyl e beş kıs­ ma ayırmıştık. Bu beş kısım şunlardır: Kırmanç, Zaza, Soran, Goran, Lür. Bilahare Goran lisanı ile Zaza lisa­ nının birbirine yakın olduğunu gördüm. Maamafih, Go­ ranlı larla lazalar birbirlerinin dilini anlarlar mı? Birbir­ leriyle konuşabilirler mi? Henüz burasını tahkik edemedim. Bunlardan başka, bazı ları tarafından Bah­ tiyari ve Gelhur lisanları da birer ayrı lisan itibar olun­ maktadır. Bahtiyari lisanının Sorancaya, Gelhur lisanı­ nın da Gorancaya ilhakı mümkündür. Fakat bu bapta hüküm verebilmek için bu aşiretle­ rin içine giderek lisani tetkikat yapmak iktiza eder. Go­ ran, Bahtiyari, Gelhur lisanların ı ayırırsak elimizde, is­ tiklalleri malum olmak üzere dört lisan kalı r. Kırmanç, Zaza, Soran, Lür. Bu dört lisanı n sahipleri birbirinin dil­ lerini anlamazlar; sarf, nahiv, lügat itibariyle aralarında büyük farklar vardır. Binaenaleyh aradaki farklar lehçe farkları değil, lisan farklarıdır. Bu dört dilin her biri !isa­ niyet itibariyle müstakil bir lisandır. Her biri müteaddit lehçelerden de mürekkeptir. Bununla beraber, bu dört lisan birbirine tamamıyla yabancı da değildir. Hepsi, 'Kurdii Kadim' namı verile­ bilen eski Kü rtçenin müştaklarıdır. Neo latin lisanlarıy­ la latince arası nda ne gibi rabıtalar varsa. Kürdii Ka­ dim ile bu yeni Kürtçeler arası nda da o rabrtalar vardır. Bu lisanlarda bazı edebi eserler yazı lmıştır. Goran li­ sanında Mevlana Halit'in şiirleri vardır. Bu şiirler müşa­ rünileyhin farisi d ivanı sonunda tabedilmiştir. Goranlı­ lara 'Evraman' namı verilir. Bunlar, Kelamber kazasında otururlar. Mevlana Halit bu taifeye mensup­ tur. Isminin delaletiyle, Molla Gora'ıyi de bu taifeye mensup addederiz. (Goran taifesi, Gevran ve Kuran Aşiretleri'nden tefrik edilmelidir. Birinci kelime 'Behram Gor' tabirindeki 'Gor' gibi telaffuz olunur. Ikinci kelime­ de kafi Farisi, meftuh okunur, üçüncü kafi arabini zam­ meyi makbuzesiyle telaffuz olunur.) Lür lisanında Baba Tahir Üryan'ın kıtatı vardır ki, basılan ömer Hayyam Rübaiyatı'nın sonuna ilave edil­ miştir. Soran lisanında Şeyh R ıza'yı Talabbani'nin şiir­ leri meşhurdur. Zaza lisanında Hasi Efendi'nin tevel478


lütnamesi basılmıştır. Kırmanç lisanında da Mollayı Ceziri'nin divanıyla Ahmedi Hani'nin M em-ü-Zin adlı manzum hikayesi ve Ahmedi Bayatinin Mevlidi Şerifi meşhurdur. Bu Kürt kavimleri, gerek kendilerine, gerek birbirle­ rine başka isimler verirler. Mesela Kurmançlar, kendi kendilerine Kürt namı verirler, 'Biz Kurmancız' derler. Bunlar, Zazalar (Dümbüli-Dımıli-Dümüli) derler. Türk­ lerin (Baban Kürtleri) tesmiye ettikleri, Cenubi Kürtlere de (Soran) derler. Kendilerinin konuştukları lisana da (Kurmanç) derler. Zazalara gelince; bunlar kendilerine Arabi katın kesriyle (Kırt) derler, Kurmançlara da (Kırdas) ad ını verirler. Kürtler ise (Kürt) adını Kurmançlara tahsis et­ mişlerdir. (Filan adam Kürt müdür, yoksa Zaza mıdır?) denildi{li zaman Kürt'ten maksat Kurmanç'tır. Dümbilli­ lere Zaza ismini veren yine Türklerdir. Zaza kelimesini ne bizzat Zazalar ne de Kurmançlar kullanırlar. Kürtlerin en büyük kısmını Kurmançlar teşkil eder. Soran, Goran Kürtleri Musul vilayetine mahsustur. Lür Kürtleri ise I ran dahilindedirler. D iğer vilayetteki Kürt­ ler Kurmançlarla lazalardan ibarettir. Yalnız Sorani­ lerden (Şeyh Bizani taifesi her tarafa dağılmıştır. Di­ yarbakır'da, Trabzon'da, Ankara'da bile bu aşiretin bat ıniarı na tesadüf edilir. Soranilerle Ku rmançların bir kısmı yerleşik, bir kısmı göçebedir. lazalardan yalnız (Zekıti göçerleri) göçebedir, Kürtlerin bu muhtelif kı­ sımlarında lisanın birbirinden ayrı oldukları gibi, elbise ve adetlerde de farklıdırlar. Mesela Zazalar başka li­ sanları çabuk öğrenirler, Kurmançlar ise başka lisanla­ rı geç ve güç öğrenirler. lazaların halk edebiyatı fakir­ dir. Kurmançların halk edebiyatı ise çok zengindir. i htimal ki Zazaların, yabancı lisanları kolay öğrenmesi, milli harsının zayıf olmasındandı r. Kurmançların kolay öğrenmemesi de milli harslarının çok kuvvetli olması n­ dandır. Zazalar, şehirlerde yerleşince, şehirlere mahsus teknikleri öğrenmekte büyük bir istidat gösterirler. Me­ sela, Diyarbakır'a gelen Zazalar fırıncılık, kadayıfcılık gib i sanatları öğrenebiliyorlar. Bahçivanlıkta da büyük 479


bir maharet gösterebiliyorlar. Mühendisler taş kırdır­ mak için, bahçe sahipleri bahçe kazdırmak için Zaza arneıeıerin gelmesini beklerler. Çünkü bu nevi işlerde çok maharetleri vardır. Fakat manevi işlerde Kurınanç­ lar daha çok kabiliyel gösterirler.

Kurınançların Takslmatı: Burada bilhassa Kurmançlardan bahsedece{liz. Çünkü, inkısamı lazım gelen aşiretler Kurmançlardır. Kurmanç lisanının kaç lehçeye ayrı ldığı henüz ilmi bir tetkikle ortaya çıkarılamamıştır. Yalnız, Ahmedi Hani, Mem-ü-Zin adlı destanı nda kullandı{! ı lehçelerden bah­ sederken, aşa{lıdaki beyitte üç lehçenin isimlerini sayı­ yor: Bahti-u, Mehmedi-u, Silivi. Hın lal-0 hınıkji zer-O ııivi (Manas ı : Kullandığım kelimeler Bohti, Mehmedi, Sı livi lehçelerine mensuptur. Bazısı lal, bazısı altın , ba­ zısı da gü müştür.) a,;.

Bohtiler

Bunlardan · Bohti lehçesi (Bohtan) kıtasında konu­ şulan ve eskiden beri Kurmanç şairleri ve alimleri tara­ fı ndan edebi lisan ittihaz olunan maruf ve muayyen bir lehçedir. Bohtan kıtası da Cizre ve Siirt sahaları dahi­ lindedir. Bohtan kıtası ndaki tayifeler yerleşik ve göçe­ be olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Yerleşik bulunan­ lardan Hacı Bayram ve Ası l BOhtan namlarıyla iki zümre tefrik olunur. Fakat Hacı Bayramlar da Bohtan lehçesiyle konuşurlar, fakat ayrılık yalnız uruk itibarıy­ lad ı r. Hacı Bayram, Şırnak ve havalisiyle Silovi, Geligo­ ran nahiyelerinden ibarettir. Ası l Bohtan ise Zilan, Ha­ cı Aliyan, Bekkat, Dirşan, Hardana ve Cizre kasabası­ nı muhtevidir. Bu iki zümre adeta iki siyasi fı rka gibidirler. Her zümre di{lerine karşı mütesanit bir kuv­ vet halindedir. Aralarında daima mücadele vardır. Göçebelere gelince bunlar iki siyasi tırkaya ayrıl­ mışlardır. Kurınançlar siyasi tırkalara (Bent) namını ve­ rirler. Bohtan göçebelerinin bulunduğu iki bentin isim480


leri Çix Sor ile Şilit'dir. Çix Sor bendine mensup bulu­ nan göçebe aşiretler şunlardır; Miran, Duderan, Musa­ reşan. Şilit bendine mensup bulunan aşiretler de şun­ lardır: Batuvan, Keçan, Zirkan , Tayan. Benller siyasi mahiyette olduğu için bir bentin bazı zümreleri diğer bende geçebilirler. Mesel� Duderan Aşiretinin bir kıs­ mı aşiretdaşlarından ayrılarak Şilit olmuş, Tayanın da bir kısmı bu suretle Çix Sor tarafına geçmiştir. b- Mehmediler

Mehmediler Mehmedan kıtasında otururlar. Bu kı­ ta, Van vilayetinin Saray ve Başkale kazaları ile Hak­ kari sahas ındadır. Bll kıtaya eski zamanlarda Mahmu­ diye namı verilirdi. Ahalisine de (Mahmudi Kürtleri) denilirdi. Ku rmançlar, bu kelimeleri Mehmedan ve Mehmedi şekillerine koymu şlardır. Mehmedi lehçesi, Bohtan lehçesi gibi maruf ve muayyen değildir. Meh­ medilerin ahlak ve adet itibariyle de Bohtiler gibi bir hususiyat sahibi oldukları malum değildir. c-

Sillviler

Bohtilerle Mehmedilerin haricinde kalan büyük Kur­ manç kıtasının halkça bilinen · bir ismi yoktur. Ahmedi Hani (Sılıvi) kelimesini ortaya atmakla, isimsiz kitleye bir ad takmış oluyor. O halde, bunların oturduğu bü­ yük sahaya da (Silivan) namını verebiliriz. Silivan Kur­ ınançlarının göçebe kısmı da, Bohtanda olduğu gibi, iki büyük bente ayrılır. Bunlardan birinin adı Mil, diğeri­ ninki Zil'dir. Zil kelimesi yerine bazan Siliv veyahut Sil denildiği de olur. Fakat Ahmedi Hani'ye nazaran Siliv, Mil ve Zil'in toplamı . addolunduğundan bu mekAnda yalnız Zil kelimesini kullanmak daha muvafıktır. Diyar­ bakır, Elazığ, Van, Bitlis, Erzurum vil�yetlerindeki gö­ çebe Kurmanç aşiretleri hep bu Mil ve Zil tasnifine da­ hildirler. MeselA M illi ismini taşıyan aşiretler M il olduğu gibi, Iran'da Simko'nun riyaset ettiği Şekkakan Aşireti, Hasenan, Dekturi, Zerkan Aşiretleri gibi yüzlerce aşi­ ret Mil bendine mensuptur. Vaktiyle bu göçebeler, kışın Diyarbakır çölüne iner­ ler. Yazın Bingöl yaylasına çıkarlard ı . Bu suretle saha 48 1


ne kadar geniş olursa Silivan göçebeleri arasında dai­ mi bir temas vard ı . Bir iki asırdan beri yaylak cihetinde bulunanlar Diyarbakır kışiağına gelmekten sartı nazar ettikleri g ibi Diyarbakır göçebeleri de Bingöl yayiağına gitmekten vazgeçtiler. Birbirinden uzak düştüler. Bu suretle Viranşehir Millileri bu hatırayı isimlerinde bile muhafaza etmektedirler. Bu kabilenin esası olan ima­ resine Gamiri derler. Bu tabir ( Öküzü ölmüş) manasın­ dad ı r. Güya, Diyarbakır'daki M i lliler, yüklerini nakleden öküzleri öldüğü için artık yayiaya gidememişlerdir. Ga­ vestiyan , yani öküzleri yorulup kalanlar ise yaylakta yorularak orada kalmışlardı r. Siliv Kurmançlarının birbirinden uzak düşmüş kı­ s ı mları arasındaki rabıta yalnız bent rabıtasından iba­ ret değildir. Birçok aşiretlerin bir kısmı yaylakta, bir kıs­ ·mı da kışlakta kalmışlardır. M esela , Van, Bitlis, Erzurum , Harput vilayetlerinde M ilan, Dekuri Xeleç, Kikan, Zerkan, l zol i Aşiretleri mevcut olduğu gibi, bu isimleri haiz aşiretler Kalanç veya Halanç adı ile maruf olan eski Türk Aşiretleri'nin bu arada adlanınası şaya­ ni d ikkattir. Amasya'da, Kalanç köyleri ve aileleri var­ dır. Hemedan, N ihavend , l sfahan mıntıkalarında da aynı aşiret kesafeti mutlaka mevcut bulunduğu gibi Ti­ bet i le Afgan hududu arasınd a da asli merkezler var­ dır. Cenubi l ran'ı teşkil eden Karahataylı , Kaşgay Aşi­ reti'nin bir kısmı da Halanç'tır. Lor, Diyarbakır'da da vardır. Serhat vilayetlerindaki aşiretlerin Diyarbakır vi­ layetine hicret etmesiyle tamamen meydana çıkt ı . Çünkü Diyarbakır'a gelen aşiret doğruca adaşı olan aşiretin içine g irerek ona misafir oldu. Diyarbakır aşi­ retleri isimdaşları olan ve asırlardanberi kendilerinden ayrı düşmüş bulunan bu eski akrabalarını muhabbet ve hürmetle içlerine kabul ettiler. Ve l azım gelen mua­ venet ve yardımlarda kusur göstermediler. Husus! Bentler:

Kurmançların münkası m olduğu bu genel bantler­ den başka, her kaza ve nahiyede mahalli olarak husu­ si bentler vardır. Kürtlerin Hassayi M ümeyizzi ' i ki bentte münkasım olmak'tır. Bu hale de Kurmanç lisa482


n ı nda ( D ı bendi) denir. Her köyü n içinde bile mutlaka rnuhası m iki bent vardır. Bu bentlerin bazısı bir kazaya ve nahiyeye mensuptur. Mesela bütün Midyat kazası Heverki ve Dekşuri narnlarında iki bende münkasırn­ dır. M idyat kazasındaki daimi savaşlar, hep bu iki ben­ din çatışmasından ibarettir. M idyat ı n Mahlemi nahiye­ sinde bu bentler başka isimler altında H everkiye Halil Begi, Dekşuriye l sa-Begi adını verirler. Savur kazası­ nın Örneriyan nahiyesinde de iki bent vardır. i simleri, Mahmudeki ve Atmaneki'dir. Siverek'te de Milli, Kara­ keçi bentleri vardıL" 2.

Göçebe ve Yerleşik Kürtler

Ziya Gökalp, "Kürtlerin Mehfaatı�2 adlı makalesinde ise şöyle diyor:

"Eskiden beri benim zihnimi işgal eden bir mesele var: Kürtler, kabiliyetli bir millet oldukları halde, neden dolayı şimdiye kadar göçebelik ve aşiretlik hayatından kurtulamamışlardır? Bu suali senelerce evvel sosyoloji bilimine sormuş ve cevabını da almıştım: l:<ürtler, sanıldığı gibi, güney vilayetlerimizin hepsinde göçebeliğini korumuş değil­ dir. Kürtlerin bir k ı smı göçebe ise bir kısmı yerleşiktir. Bu durum aşiret hayatında teşmil edilebilir. Yerleşik Kürtlerin hepsi aşiret hayatı yaşamazlar. Türk köyleri gibi doğal komün mahiyetinde bulunan Kürt köyleri çoktur. Bu Kürtler birbirleriyle çatışma halinde olan iki zümreye ayrılmışlardır. Bu ikilik coğrafi bölgelerin fark­ lılığından doğar. Sosyal ortarnları itibarıyla ikiye ayrılan Kürtlerin birinci kısmına (çöl ağzında bulunan Kürtler) diyebiliriz. Çöl ağzı nda bulunan Kürtlerin hepsi göçe­ bedir. Çölden uzak bulunan Kürtler ise gerek göçebe­ likten gerek aşiret teşkilatından kurtulmuşlardır. Çöl d ernek Semr ve Anze demektir. Bu iki büyük 2. Ziya Gökalp, Kürtlerin Menfaatı, Çınaraltı Konuşmaları, Diyarbakır'ı Tanıtma ve Turizm Derneği Yayını, Ankara 1 966, s. 55-59.

483


ve intikamcı Arap Aşireti çölün hakimleridir. Işte Arap­ lara yakın olan Kürtleri göçebeli�e sevk eden çöl ağ­ zında bulunmalarıdır. Çöl demek Bedevi Arap demek­ tir.

Ezeldenberi

Bedevi

olan

A�aplara

komşu

olmalarından dolayıdır ki, Kürtler hiçbir zaman göçe­ belikten ve aşiret bünyesinden kurtulamamışlardır. KürCıni ü l�'da (eski çağda), kuruni müsta'da, kürüni . ahire'de Kürtler daima göçebe ve aşiret halinde yaşa­ maktadırlar. Bir türlü bu hayattan kurtulamıyorlar. Çün­ kü kötü bir tesadüf sonucu olarak eskiden beri Bedevi­ lerle yanyana yaşamaya mecbur olmuş ve Bedevi

Arapları n gerilik do�urucu etkilerine maruz kalmışlar­ dır. Demek ki Araplarla temas etmemiş olsayd ı , Kürtlük çoktan bu göçebelik ve aşiret hayatına veda edecekti. Demek ki Bedevi Araplara komşu olarak yaşamak, Kü rtler için büyük bir felaket olmuştur. Şimdi, bir de Türklerle komşu olarak yaşayan Kürt­ lere bakalım. Görüyoruz ki, Araplardan uzak ve Türk şehirlerine komşu olan Kürtler, feodalizmden tama­ mıyla kurtulmuşlar ve Türk köyleri gibi birer komün ha­ yatı yaşamaktadırlar. Göçebe Türkmen Aşiretleri ise yine Türkiye'nin Araplarla ilgili sınır bölgelerindedir."

B.

AŞIRET BAGLARI

Doğu Anadolu toplum yapısı üzerinde dururken, a şiret yapısını ve aşiretler arasındaki ilişkileri çok dikkatli ve doğ­

ru bir biçimde ortaya koymak gerekir. Aşiret bağlanru doğru

bir biçimde ortaya koyabilmek için ise bunu, sadece Doğu Anadolu bölgesi için değil, Doğu Anadolu , Batı İran. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'nin meydana getirdiği bir bölge içinde ele almak gerekir. Çünkü , Türkiye'deki bir aşiretln, İran, Irak ve Suriye'de· de kollannı, oralardakl bir aşiretin de Tür­ kiye'de kollarını görmek mümkündÜr. Doğu Anadolu'daki

aşiretlerı dört grup altında ele alabiliriz: 3

3 . Doğu Anadolu'daki aşiretler b u tabloda gösterildiQinden daha çoktur. Işaret edilenler araştırma alanımııda olan ve ilişki kurabildiğimiz aşi­ retlerdir. Kürtlerin tarihi ve bölümleri hakkında, araştırmamızın Ikinci Bölümünde "Tarihi Gelişim" kısmında bilgi verilmiştir. 484


Grup Al}lrel ve Kablleler

1.

Mezhep ve Tarikatlar

, Medreseler

Tunceli, Pertek, Pülü­

Şafii

Şeyh Ab­ dullah

Salhan, Karlıova, Kıoı. Muş, Varto, Bulanık,

Kadiri

Şeyh Şirin (Eieşgirt)

Şafii Nakşibendi

Şeyh Sait (H ını s)

Kormançolar (UIJ

Partisi) Garisan, Bateriyan Hayderan, Şıhhasenan Balaban, Hormek, Lolan, Cibran

mOr, Erzincan, Bingöl,

Nakşibendi

Sosan, IVIutgi, Lice,

Yusufan, Alyan,

(Solhan)

Garzan, Beşiri, Batı

H ıran, Kureyşan Demenan, Şavak,

Iran.

lzol, Koçgiri, Arili, Şadilli, Badıllı, ll.

Bulundukları Verler

Kurmançolar (Zil

Van, Aorı. özalp, E rciş, Muradiye, IVIalazgirt, Tekman,

Partlal)

, Pinyaniş aşiretinefen dogan diflor aşiratler: Burukan, Milan,

Hınıs, Karayazı, Tutak, Taşlıçay,

Kadiri

Şeyh Ali (Palu)

Diyadin, l{ldır, Aralık, Batı Iran.

Hasenan, Hayderan, Şemsi, Epdoyi, Calali Takori, Zilan, Sipkan, Zirkan, Şadili, Ademan Torunlar.

lll. (Baba KDrdller) 1. Erlufl ...ret! ve bu •tlrenen meydana

gelen diğer •tlretler: Hakkiri, (Yüksekova, Kelilan, Kaıisan, Başkale, Çatak, Erdinan, Atah, Şidan, Şer&fan, GOrpınar, Şemclinli, Çukurca, Uludere, Mampuran, Berdan Şırnak, BeştOşşebap) Jirki, Zirikiyan, DeşOran, Zevki, Cizre, Slopi, Eruh, Pervari, Hizan, Kaliyan, Saydan Melvnedan, Tetkan, GOney Batı iran Kuzey Irak. 2. Pinyanit Atlretl Zeydan, Bulan, Mer- . diki

Şafii: Nakşibendi

Seyit Ali (Hizan) KOfrevi

(Bitlis) Norşenli Hazret (Pervari) Şeyh Seyda

(Cizre)

3. Herkl, Huınaro, zı­ bar ve Barun Atirederi

IV. Türkm• Atıretleri Elbeyli, TOrkmen

Urfa, Gaziantep Suriye

485


Burada bir konunun daha göz önünde tutulmasında büyük bir zorunluk vardır: Aşiret bağlarının çok kuvvetli oluşu ve toplumsal dinarnizmin siyasi bir sınır tanımaması. Siyasi sınır, aşiretleri sadece kağıt üzerinde ayırmaktadır. Fiili olarak bu bağlar kuvvetlidir ve bunun pratik sonuçlan daima sosyal sorun olarak ortadadır. Bugün, özellikle sınır bölgelelimizde meydana gelen kaçakçılık olaylannda. halk­ lar arasındaki dinsel bağlar yanında aile, akrabalık, aşiret gibi sosyal bağların da rolü çok büyüktür. D oğu Anadolu'da bir aşiretin bu kadar yaygın alanlarda bulunması, yani aynı aşiretin hem Tunceli, hem Ağrı, hem de İran'da bulunması­ nın veya Irak'taki bir aşiretin Türkiye'de de kollan bulunma­ sının Omanlı İmparatorlu ğu'nun sürgün politikası ile çok sı­ kı bir ilişkisi vardır. Örneğin, "Sultan Murat,

(IV Murat)

Revan'ı aldıktan sonra Tebriz üzerine yürürken, Aras Nehri­ nt geçtiği sırada, o havalide bulunan Zeynelli ve Gayri aşiret­ leri bin kadar oba ile yerlerinden kaldınp, Erzincan, Pasin ve Tercan Sancaklannda hali ve harabe rnevariye yerleşmek üzere emirler yazdınp, beylerine sancak ve ı;eamet verilmiş­ tir."4 Böylece, adı geçen Zeynelli Aşireti parçalanmış. çeşitli kabileleri çeşitli yerlerde kalmış, bu durum ise Doğu Anado­ lu'da bu aşiretin yaygın bir durum almasına sebep olmuş­ tur. Diğer aşiretlerdeki parçalanmalar ve çeşitli yerlerdeki yerleşmeleri de aynı nedenle açıklanabilir. Öle yandan, bugün yerleşik olan aşiretlerin h emen he­ men hepsi de daha önce göçebe bir hayat yaşamışlardır. Za­ ten aşiret sistemi, hayvancılığa dayanan tanm ekonomisi ile uyuşmakta, bu ise göçebeliği öngörmektedir. Bugün yüzde yüz göçebe olup da toprağa bağlı olmayan, çadır hayatı ya­ şayan aşiretler gibiydiler. Fakat bunlar. zamanla çeş!tli eko­ lojik baskılar sonucu toprağa yerleştiler; bununla beraber eski aşiret geleneklerini de korudular. Bu ekolojik baskıların en önemlileri nüfu s artışı ve toprağa dayanan tarım ekono­ misine geçmenin ortaya koyduğu zorunluluklardır. Eskiden aşiretler. çok büyük kabileler ve zamalar halinde göçerlerdi. Fakat bu kabHelerin bir kısmı, çok veıimli bulduğu bir arazi kesimine yerleşebilirdi. Bugün halk arasında , Karayazı'nın

4. Ömer Lütfü Barkan, Osmanlı lmparatorlu�u'nda Bir lskan ve Koloni· sazyon Metodu Olarak S ürgünler, IFM, Cilt 1 3, No: 1 -4, 1 957, s. 73. 486


Elmalıdere nahiyesinde oturan Heraziler için "Berazi Gaves­ tlyay" (Öküzler! yorulmuş Beraziler) deyimi kullanılır. Bu­ nun anlamı şudur: Berazi Aşireti'nden bir kısmı. Karayazı yaylalanna yaylamaya gelmiş, fakat, kar-kış başladığı za­ man, güney bölgelere gideceği yerde aşiretin bir kısmı yayla­ dığı yerde yerleşmiş ve kalmıştır. Halk, bunlara öküzleri yo­ rulmuş Heraziler diyor. Ziya Gökalp'in işaret ettiği de aynı husustur. Bugün, Berazi Aşireti'nde olduğu gibi, Memani, Badıllı gibi birçok aşiretlerin hem güney, hem de kuzey ta­ raflarda çeşitli kollan vardır. Bu yaygınlığı yukardaki olaylar açıkça ortaya koymaktadır.

C.

HAKKARi: DEVLETIERE DEGİL, AŞİRETLERE KOMŞU OLAN İUMİZ

ı.

Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri

Araştırmamızın başında bazı inceleme kolaylıklan yü­ zünden, Doğu Anadolu Bölgesini üç gruba ayınnış, sadece Hakkart Bölgesi'ni (Yüksekova, Şemdinli, Çukurca, Uludere, Şırnak, Beytüşşebap, Pervari, Eruh , Çatak, Başkale) üçün­

cü gruba dahil etmiştik. Öteki iki grupta, tayin edici ve seçl­

ci olarak toprak mülkiyet!, toprak mülkiyetine bağlı üretim araçlarının dağılışı gibi etkenler ele alındığı Için, bütün ana­ lizlerimizin hareket noktası bunlar olmuştur. Oysa, Hakkari Bölgesi'nin en önemli özelliği aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşmedir. Aşiret biçimindeki toplumsal ve siya­ sal örgütleşme de, feodal yapı görünüşünün başka bir biçi­ midir. Burada, mülkiyet ve üretim ilişkileri çok büyük rol oynar, fakat esas gözlenmesi gereken olay, mülkiyet ve üre­ Um ilişkilerine göre biçimlenen aşiret yapısı ve bu yapıdaki değişrnelerdlr. Üretim ilişkilerinin feodal bir nitelik göster- · rnesi, ödenmeyen ernekten dolayı ortaya çıkmaktadır. Fakat aşiretin her şeyden önce hayvancılığa dayanan ekonomik te­ meli, emeğin bağımlılığını, toprağa dayanan feodalitedekine oranla azaltmıştır. Buna karşın. ürünün satılmasından, ör­ neğin yün ve koyun satışlanndan aşiret reisi belirli bir aidat alır. Bunu Ziya Gökalp şöyle anlatrnaktadır:

"Aşiret ağaları her sene (Baç) tabir edilen bir vergi ile aşarı mükellef kılarlar. Bu vergi satılan hayvanat487


hayvan ı na göre 5 kuruştan bir me cid iyey e kadar, gayri muayyen bir meblağ �lın ır. Satılan yağın her batmanı ndan 5 kuruş, yükün beher h ey be sind en bir kuruş alır. K ı z kaçırıp da anlaşmazlık çözümü için g e le n şahıstan bir deve alı­ nır. Fıkaradan bir şey almaz. Fakat bir şey almamak ağanın iradesine tabi olup ister affeder, isterse hakkın­ dan vazgeçmez. Kız kaçıran şahıstan suçu ortaya çık­ tığı zaman yine o hakkı alabilir. Bir ağanın mal ı başka bir aşiret tarafından talan edilir veya ağa hapsolun­ muşkan hapisten çıkarsa, aş iret i halkı ve hatta diğer dost aşiretlerin ağas ı ve ileri gelenleri bu düşm üş olan ağaya yardım etmeye ve para t op l amay a mecburiyat­ leri vardır. Hatta düşkün olan bir aşiret reisi bu yardı mı talep eder, bu hareket katiyyen ayıp değildir. . . Aşiret reis ieri senede bir kere yahut lüzum görülürse iki defa kendisi iç in 'Bisen' toplar. Bu toplanan bisenler köyle­ rin büyüklük ve servetlerine göre dağ ı t ı l ır. Toplanan bi­ senden mü.ttehaz reisierine bir miktar ayrı labi l ir! Şayet klarn ın varsa, (Çarhur) namı ile ayrı olarak köylüden para alınır. Harman zamanında muhtelif miktarlarda ağalık hak ları vard ı r. Aşiret, ağ a l arı nd an hiçbir zaman memnun de!} i ld ir. . Aşiret reisieri aşiretlerinin şehirliler ile görüşmesini, okuyup yazması n ı , zengin olmasını is­ temedikleri gibi, her köyde iki bendin bulundurulması da s iyaset l eri icaplarındandır. Çünkü bu iki taraf müca­ dele ederlerse ağa her davada belirli bir para alır. I ca­ bında talan eder. Zaten h angi taraf zenginleşirse ba­ hane ile bir iş açıırarak on l a rı da fakir düşürür. Köylü ne kadar f aki r olursa ağaya naatları o kadar kuwetli olur. Köylünün, ağaya itaat etmesinin nedenlerinin ba­ şı nda, ağanın bir adamını terbiye etmek bahanesi ile gizli ya da yabancı aşiretlerin huzurunda hakaret yet­ kisini t aş ıması d ı r. Kürt Aşiretleri'nin reisieri aşiret h ak larına karşı pek h ı rç ı n ve bedbindirler. Tahakkümleri fazladır, zulümleri çoktu r. Bu, Kürtlerde saburane bir inkiyat meydana getirmiştir:·s tan,

asıl kısrakların satılmasında da

,

­

Aşiret hayatındaki feodal karakteri gösteren unsurlar­ s.

488

Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, s. 22 vd.


dan biri de , kamu hukuku ve özel hukuk kavramlarının ol­

maması ile ilgilidir. Bu, feodal hukukun toplumsal güvenlik anlayışından doğmaktadır. Herhangi bir suça karşı, sadece

suçlunun değil, tüm aşiret halkının harekete geçmesi veya

tüm aşiret halkının suçlandınlması, bu toplumsal güvenlik

anlayışının tamamen ortak sorumluluk sonucunu doğurur. 6

Hakkari'de arazinin

%

8_7'si dağlık,

% 3'ü

yayla,

%

2'si

ova, % 8'1 dalgalı arazidir. Ekilir biçilir arazi, tarla tarımı ya­

pılabilir arazinin sadece % O. 7 'sidir. Bu durumda tayin edici esas etken toprak mülkiyeti değil , topraktan yararlanmanın

başka bir çeşidi olan hayvancılık yapmaktır. Hayvancılık ise

birinci derecede tam göçebe aşiret biçimirideki toplumsal ve

siyasal örgütleşme ile uyuştuğu halde, ikinci derecede yan

göçebe aşiret, üçüncü derecede de tam yerleşik aşiret ile

uyuşmaktadır. Bu bakımdan biz Hakkari'de aşiret yapısı ve bunun bir fonksiyonu olan hayvancılık üzerinde ,d uracağız.

Yalruz, bu yapıyı daha belirgin bir biçimde gösterebilmek için, Hakkari Bölgesi'nin dış ilişkiler alanı üzerinde durmak­

ta büyük yarar vardır.

6. Şemdinli bölgesindeki aşiretler üzerinde üretim ilişkilerini araştı ran Muzaffer Erdost, Mirler, Şeyhler ve Bağımsız aşiretler döneminde bunları ayrı ayrı incelemekte ve şöyle demektedir: (Türk Solu, 7 Ma­ yıs .1 968, Sayı 25, s. 5) "Mirler dönem inde, mir ile aşiret üyeleri ara­ s ında sosyal ba�ımlılık dolayısıyla, aşiret üyelerinin emek karşılığı ödenmeyen artı ürün mirin elinde servet şeklinde toplanmaktad ır. Şeyhler dönem inde şeyhler taraf ından mülk ed ilen, emek karşılığı ödenmemiş artı ürün nisbeti azalm ıştır. Buna karşılık şeyhler serveti­ nin bir kısm ı i le toprak satın almaya, servetini serı:naye olarak kullan­ maya başlamıştır. Ayrıca, bu dönemde servet in bir kısm ının tütün ti­ caretinde yani ticari sermaye olarak kullanıldığ ı n ı görüyoruz, Burada karşılığı ödenmemiş artı ürünün ilkel kapitalist ilişkileri niteleyen meta . üretimi için s.ermaye kullanı larak mülk edin ilmiş topraklardan sağlanan toprak işletmesi karını, ticaret sermayesi ile sağlanan ticari karı iç içe görüyoruz. Bağımsız aşiretler döneminde feodal n itelikte olan ürün-ranı kalıyor, fakat kapitalist nitelikteki ticari kar, toprak işletmeci­ si olan ticari kar, toprak işletmecisi karı, yeniden kayboluyer ve aşi­ retler üyelerinin bir ailesinin şahsına gerek emek gerek ürün şeklinde mülk edinilen artı emeklerinin çok sayıda aile tarafından mülk edinil­ meye başlanması, ürün şeklinde maddileşen aşiret üyelerinin artı emeğin bir elde değil birkaç elde toplanmasına sebep oluyor ve ser­ vet birikimini yavaşlat ıyor. 489


2.

Dış Aktüel Etkiler

Daha önceki bölümlerde . Batı İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Doğu Anadolu'nun meydana getirdiği toplumsal yapının aynı olduğunu, bu bölgede feodal ilişkilerin önemli bir derecede mevcut olduğunu belirtmiştik. Bu ise din, aile, akrabalık ve aşiret ilişkilerinin çok kuvvetli olduğunu, yani siyasal sınırların etkisiz kaldığını göstermektedir.

a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler Bölgede siyasal sınırların tam belirmemiş olması veya ır­ mak, dikenli tel, sınır taşı gibi belirgin siyasal sınırların bu­ lunmaması, adı geçen bu bölgedeki çeşitli aşiretleri kültürel, sosyal . ticari ve askeri sorunlarda daima karşı karşıya geti­

}rnı

rir. Aynca. aynı arazi ve coğrafi koşullann . a

sosyal ve

kültürel etkenlerın, aynı ekonomik olanakların, adı geçen ülkelerin Türkiye'ye sınır olan bölgelerinde de aynen devamı, maddi olarak böyle bir sınır olsa bile. sosyoloj ik bakımdan bunun varlığını geçersiz kılmaktadır. Dolayısıyla komşuluk, akrabalık ve ticari ilişkiler, sınır tanımadan gayri resmi ola­ rak da aynen devam etmektedir. Bölgeyi etkisi altında tutan birçok etken vardır. Bunlar­ dan birincisi Bar�an Aşireti'nden giderek ilerici Kürt hareke­ tinden gelmektedir. Barzan Aşireti'nin reisi Molla Mustafa Barzani

30 yıla yakın bir zamandır, Kuzey Irak'da, Irak Hü­

kümetine karşı bağımsız; bir devlet kurmak çabasındadır. Bu isteğini, Irak H ükümeti temsilcileriyle yaptığı çeşitli siya­ sal görüşmeler sonunda gerçekleştiremeyen Barzani öteki Kürt Aşiretleri'nin de desteğini alarak bunu gerçekleştirmek için askeri bir harekata girişmiştir. İşte sözü geçen aşiretler, Molla Mustafa Barzani'nin liderliği altında. 1 9 6 1 yılından bu yana, Irak Hükümeti ile savaşmıştır.ı·ı Barzani'nin bu hare­

keti, İran, Türkiye v� Suriye'nin sınıra yakın yerlerdeki bir­ çok Kürt Aşireti tarafından desteklenmektedir. Barzan Aşi­ reti, dünyevileşmiş ve çeşitli yenilikleri, değişmeleri kabul

(*) ligili bölümlerinde ayrı nt ılı olarak görülebileceği gibi Irak Hükümeti; Kürtlerin bu uzu n direnmeleri ne boyu n eğerek, onlara idari özerklik vermek zorunda kalm ıştır. 490


eden bir duruma gelmiştir. Bu yenileşme de, onun lider kad­ rosunun 1 947'de Rusya'ya gitmesinin7 orada uzun zaman

kalmasının, Rus ihtilal Mektebi'nde okumasının büyük rolü

vardır.

Hatta Molla Mustafa Barzani, Rus ihtilal Mekte­

bi'nden kurmay albay olarak mezun olmuş daha sonra ge­

neralliğe yükselmiş ve 1 958'de Irak'a döndüğü zaman genç

ihtilalcilere yeni fikirlerini aşılamıştır. Bu bakımdan Kuzey

Irak'taki askeri harekatı, ekonomik baskıların yanında , te­

melinde bu ekonomik baskılar olan birtakım sosyal ve siya­

sal fikirlerin ortaya çıkardığı bir değişim zorunluluğu olarak

de nitelendirmek yerinde olur. Bu değişim, çeşitli etkenler

karşısında yoğun bir gelişme olanağı bulan milliyetçilik it­

mesiyle ortaya çıkmaktadır. Çünkü Kuzey Irak'taki feodal yapı gerçekten çok kuvvetli olup , Kürt halkı gerek kendinin gerekse Arap egemen sınıflannın yaptığı koalisyon sonucun­

da ezilmiştir. Kendi hak ve çıkarlan konusunda bilinçlenen halk, son çareyi silaha sarılmakta bulmaktadır. Bu hareket,

şimdilik sadece Arap egemen sınıflanna, onların sözcüsü

olan devlete karşı bir bağımsızlık harekatı olarak görünüyor­ sa da , ilerde Kürt egemen sınıflannın da fonksiyonsuz duru ­ ma getirilmesi hareketine dönüşücek ve tam anlamıyla halk­ çı bir hareket niteliğine kavuşacaktır.

Kuzey Irak'ta Barzan Aşireti karşısında dünyevi ve yeni­

leşmeyi kabul etmeyen , daima ibadetle meşgul olup günlük olaylarla ilgilenmeyen, kendi içine kapalı, tamamen dine da­

yanan bir aşiret daha vardır. Bu , Baradost Aşireti'dir. Bu

aşiretin üyeleri sofidir. Bunların reisi Şeyh Reşit, aşiret üye­ lerine daima ibadetle meşgul olmalarını, yani ahiretlerini ha­

zırlamalannı öğütlemektedir. Nakşibendi Tarikatı'nın gelişU­ ricisi olarak görülen Baradost Aşireti dünyevi işlerden elini ayağını çekmekle, Barzan Aşireti'ne tamamen zıt bir değer sistemi içinde bulunmaktadır. Bu bakımdan, toplumsal ya­

pının kuruluş ve işleyişi tamame·n dine ve dini kurallara gö­

re biçim almaktadır. Bu tarikatın şimdi devam ettiTicisi olan Şeyh Reşit'in gerek Irak, İran, gerekse Türkiye'de birçok mü­ ridi vardır. İngilizler, 1 93 1 yılında Irak'tan çekildiği zaman

7. Hulusi Turgut, Kürdistan Dosyas ı, Akşam gazetesi, 1 4 �kim 1 968, Daha Sonra bu röportaj kitap haline getirilmiştir. (Barzani Dosyası, i s­ tanbul 1 969, s. 1 45.) 49 1


mutemet adamları olarak Saradost şeyhlerini bıralanışlar­ dır. Daha sonra bu aşiretin

1 9 6 1 yılında başlayan ilerici

Kürt Hareketi'ne de engel olmaya çalıştığını görüyoruz.

Zaten Irak merkezi otoritesinin, dünyevi değerleri be­

nimsemeyip tamamen dini değerleri benimseyen Baradost

Aşireti'ni desteklemekteki esas amacı, Barzan Aşireti tara­

fından desteklenen Kürt ulusçuluğu hareketini yozlaştınnak

ve bu h areketteki ilerici ve devrimci özü parçalamaktır. Şemdinli bölgesinde üçüncü dış etki, Seyitler'den gel­ mektedir. Kökenieri Kureyş kabilelerine dayanan, tarihlerini

Hz. Muhammed'in soyuna kadar götüren Seyit'ler, İran'da oturmaktadırlar.

Seyitler'in reisleri,

Türkiye

Cumhuriyeti

kurulduktan sonra bölgede beliren çeşitli isyan hareketle­

rinde parmağı olan kişilerdendir. Fakat Türkiye'ye girmeleri

ve oturmalan yasak olan bu kişilerin bölge ile ilişkileri de fe­ odal ilişkiler olarak sürmektedir. Bu kişiler İran'da oturma­

lanna karşın, Türkiye'de de mürttieri vardır. Müritleri saye­

sinde, Doğu Anadolu halkı üzerinde yine hükümranlıklannı

sürdürmektedirler. Bu etki o kadar derindi

ıd,

hazine arazi­

lerini kiralayan ve işleyen köylüler bile, hala elde ettikleri üründen bir kısmını, nakdi vergi olarak adı geçen kimselere

vermek zorunluluğunu duymaktadırlar. Bu grupta da top­

lumsal yapıya esas biçimini veren kurallar, kaynağını din­ den almaktadır.

b) Dış Aktüel Etkilerin Çatışması Özellikle dünyevi değerleri ve yenileşmeyi kabul eden bu

nedenlerle ulusal h aklannın bilincinde olan Barzan Aşireti

ile dışanya açılmayı, dış etkenlerle bütünleşmeyi ve dünyevi değerleri kabul etmeyen Baradost Aşiret! ve Safiler daima çatışma durumundadırlar. . Fakat aslında dini temele daya­ nan bu çatışmalar zamanla siyasi bir durum almıştır. Siyasi bir karaktere bürünen b u çatışma askeri bir nitelik kazana­

rak Ortadoğu'nun siyasal ve sosyal dinamizminde önemli bir yer işgal etmeye başlamıştır. Aşiretlerarası sosyal ve siyasal

çatışmalarda Irak Hükümetinin birini diğerine karşı tampon olarak kullanması da siyasal çatışmanın askeri duruma dö­

nüşmesinde büyük rol oynamıştır. Temeldeki ana neden ise

Kürt ve Arap egemen sınıflan tarafından sömürülen Kürt

492


halkının direnme gücüdür. Burada, Irak Hükümeti, bir aşi­

reti ötekine karşı tampon olarak kullanmakta egemen sınıf­

ıann ideolojisini gerçekleştirmektedir. Fakat . bu çatışmalar­

da

hükümet

Biıı"Za n

Aşireti'ni yıpratmak için

Baradost

Aşireti'ni destekiernekte ve çatışma, Barzan Aşireti ve onla­ rın liderliği altında Kürt halkı ile Irak Hükümeti arasında ce­ reyan et.mektedir. Bu hareket , Ortadoğu savaşlan dolayısıy­ la

dinamizm

ve

aktüalitesinden

hiçbir

şey

yitirmemiş

kamuoyunu yine meşgul eden bir konu olmuş ve hükümet­ lerin dikkatini çeken bir numaralı konulardan biri olmuştur. O halde Baradost Aşireti ileri gelenleri hükümetle işbirliği

yaparak halkı sörnürdükleri halde, Bananiler ve onların li­ dediğini benimseyen öteki Kürt Aşiretleri aşiret reisliği ya­

nında ulusal liderlik görevini de benimsedikleri için Arap fa ­ şizmine karşı isyan halindedirler.

Belirtmeye çalıştığımız bu aktüel etkiler, Türkiye'nin sı­

nır boyu halkı üzerinde de etkisini aynen göstermekte ve ça­

tışma . fertlerin zihninde aynen devarn etmektedir. Siyasal

sınırlanmızın dışında cereyan eden bu çatışmalann. Türki­

ye'de aynen devam etmesini mümkün kılan· etken, özellikle ticari ilişkilerdir. Coğrafi , sosyal, kültürel ve ekonomik etki­

ler, siyasal sınırlan tanımadan, gayri resmi olarak aynen de­

vam etmektedir. Zaten arazi ve coğrafi koşullar, bugün için başka bir ilişkinin devam etmesini mümkün kılmaktadır.

Örneğin. Şemdinli'nin bir köyünde (Rubarug, Bigolta . . . ) gaz,

tuz, şeker. basma vb. gibi temel tüketim maddelerinin Tür­ kiye sınırlan içinde en yakın yer olan Şemdinli'den sağlana­

bilmesi için, katır üstünde en aşağı üç günün harcanması

gerelmıektedir. Arazi, çoğu yerde hayvanın hareketini bile

engellemektedir. Buralarda yol denen bir altyapı hizmeti söz

konusu bile edilmez. Bu bakımdan, kuş uçuşu gayet kısa

görünen bu mesafeler. fiili olarak uzun bir hal almakta. çok

}ri gerektirmek­

sayıda dağların zirvelerine çıkıp vadilere inme

tedir. Kışın ise ulaştırmanın sözü bile edilemez. Türkiye'de

coğrafi koşulların bu kadar elverişsiz olmasına karşılık, Ku­

zey Irak tarafında gayet elverişlidir. Bir kez. köylerimizin o

tarafa yakınlığı. üç gün yerine. iki saatlik bir zaman içinde

temel tüketim. maddelerinin sağlanmasını mümkün kılmak­ tadır. Öte yandan Kuzey Irak'ın sınır boylannda büyük köy­

lerin bulunması, köylerin çeşitli tüketim ihtiyaçlarını karşılı-

493


yacak kapasitede olması, yol durumlarının elverişli olması, ticari ilişkileri daha çok artırmaktadır. İşte bu nedenle sınır boylarındaki köylerimizin ticari ilişikileri daha çok İran ve Irak'la gayri resmi olarak devam etme�tedir.

Çeşitli ticari

ilişkiler sırasında , Kuzey Irak'ta hakim olan sosyal ve siyasal çatışmalar bizim halka da geçmekte, Şeyh Reşit, yani Bara­ dost Aşireti ile ilişkilerde bulunanlar, onların dünyevi olma­ yan değerlerini; Barzan taraDarıyla ilişkilerde bulunanlar ise dünyevileşen ve ihtilalci olan değerleri kabul edip çatışma haline gelmektedirler. Böylece. Kuzey Irak'ta cereyan eden aktüel olaylar. çeşitli sosyal ve ticari ilişkiler kanalı ile bir izafet çerçevesi görevi görü p , zihinlerde beliren bir çatışma olarak devam etmektedir. İran'dan gelen Seyitler'in etkisi ise daha çok feodal mülkiyet ilişkilerinin sonucu olarak belir­ mektedir. Bölgede

egemen

sınıfı

oluşturan

başlıca

iki sosyo­

ekonomik tabaka vardır. Bunlardan biri Abbasi soyundan geldiklerini iddia e den ve beylik için çarpışan derebeyler, öteki ise Peygamber soyundan geldiklerini iddia eden seyit­

lerdir. 8

Bunların karşısındaki sömürülen sınıf ise geniş halk yı­

ğınlarını

bünyesinde toplayan aşiret yapıları içinde yer al­

maktadır. Bu tabakalaşma, insanın toprak ile ilişkilerinde büyük farklılaşmalar meydana getirmekte ve mülkiyet ilişki­ lerini etkilemektedir. Beylik, reislik gibi sosyal kurumların Seyitlik gibi bir dini kurum ile birleşmesiyle mülkiyet farklı­ laşması, halkın aleyhine olarak daha çok kutuplaşmaktadır. İşte , toprak ve insan ilişkiler:inden doğan bu dengesizlik dış aktüel etkilerle birlikte tekrar çatışma durumuna gelmekte­ dir. Çünkü toprçık verimsiz, nüfus çok hızlı bir oranda artış göstermekte ve sosyal yapıda hakim olan kültürel değerler, halkı. büyük ölçüde pasif kalmaya zorlamaktadır. İşte, top­ lumsal yapıdaki dengesizliğin ortaya koyduğu çatışmarun, dış aktüel etkilerle tekrar çatışma alanına girmesi, halkı, el­ verişsiz bir ortamda hacalatıp durdurmaktadır. Böyle bir ça­ tışma ortamında, halkın siyasal ve sosyal kararlanrun ne

8. Muzaffer Erdost, Şemdinli Röportajı, Yön, Sayı 1 80, s. 1 2-1 3. i smail Beşikçi, Doğu ve Güneydoğu Kalkınması Mitingleri Dolayısıyla "Şemdinli Röportajı" Ü zerine, 6-7 Aralık 1 967, Akşam gazetesi. 494


olabileceği çok önemlidir. Gerçekten, burada, bu soruya bi­ limsel cevaplar verebilmek için uzun vadeli ve derin analizler yapmak büyük bir zorunluluk haline gelmektedir.

3.

Irak'ta İlerici Kürt Hareketi

Osmanlı İmparatorluğu döneminde ortaya çıkan ve bü­ tün Kürt Aşiretleri'ni birleştirmek amacını güden isyanlarda Barzan Şeyhleri'nin çok büyük rolü olduğu bilinmektedir.

1 88 1 - 1 885 yıllan arasında Hakkari yöresinde yürütülen Kürt İsyanı'nın başındaki Şeyh Ubedüllah Barzan şeyhlerin­ dendir. Osmanlı İmparatorluğu'na karşı 1 908'de çıkan Kürt İsyanı'nın başında yine Barzan Şeyhlerinden Abdüsselim vardır. Şeyh Abdüsselim'in yeline geçen Şeyh Ahmet. Os­ manlı İmparatorluğu ile iyi geçinmek yollarını aramasına karşın o da kendisini silahlı çatışmaların içinde bulmuştur. İngiliz emperyalizmi Irak'tan 1 93 1 yılında ayrılırken, ye­ rine mutemet adamları olarak Bamdost şeyhlerini bırakmış­ tır. ingilizler tarafından altına boğulan Baradost Aşiret Reisi Şeyh Raşit, kısa bir süre içinde Barzan Aşireti Reisi Şeyh Ahmet'in karşısına çıkmıştır. Banmn ve Saradost Aşiretleri arasındaki bu çatışmada Şeyh Reşit, Molla Mu stafa Barzani tarafından öldürülmüştür. İşte, Barzani'yi politik hayatta ilk kez b u olayda görüyoruz. 9 Görüldüğü gibi, Bar�:ani'nin poli­ tik hayata aktif bir biçimde atılışında görülen anti­ emperyalist öz, giderek devıimci nitelik kazanmıştır. ingiliz emperyalizmi ile işbirliği durumunda olan ve İngilizlerin mu­ temet adamlığı görevini yapan Şeyh Reşit'e karşı tutum al­ ması ve onu öldürmesi bunu n en somut ömeğidir. O talih­ ten sonra , Molla Mustafa Banmni, Irak'taki Kürt hareketinin en önemli liderielinden biridir. 1 945'le İran'da kurulan ve yine o yıl yıkılan Malıahat Kürt Cumhuriyeti'nde ise Milli Sa­ vunma BakaiıJığı ve Başkomutanlık görevieli yapmıştır. 10 Fakat M ustafa Barzani'nin Kürt Hareketi'nin başına geçişi-

9. Nazmi Sevgen, Kürt Meselesinin içyüzü, Irak-Barzani Anlaşması ve Muhtemel Neticeleri, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 31 , Nisan 1 970, 65-66. 1 O. N azmi Sevgen, a.g.m. s. 65-71 , Hulusi Turgut, a.g .e., s. 1 4 1 -1 50. 495


nin en önemli dönemi 1 96 1 yılından sonraki dönemdir. Bu dönemi çok iyi bilmek ve değerlendirmek gerekir:

a) 14 Temmuz 1 958 hareketiyle Irak' ta , Faysal Haneda­ nı, Nuri Said Paşa kabinesi kanlı bir biçimde devrtlmiş ve Alıdülkerim Kasım iktidara gelmiştir. Abdülkertın Kasım, ik­ tidarının ilk yıllarında Kürtlerle iyi geçinme olanaklan ara� mış ve Molla Mustafa Barzani'yi Rusya 'dan çağırarak, O'na Irak'ta önemli bir görev vermiştir. 1958 'den sonra Kürt lider­ leriyle, Arap otoriteleri arasında, Kürt sorununa çözüm yolu bulabilmek. için çeşitli teşebbüsler yapılmıştır. Başlangıçta iyi niyetlerle başlayan bu teşebbüsler, gittikçe karmaşık bir durum almış ve sonunda çıkınaza girmiştir. Görüşmelerden ümitlerini kesen, masa başında haklarını elde edemeyen Kürtler. silaha sarılarak mücadeleye başlamak zorunda kal­ mışlardır. b) Kürtlerle Araplar arasındaki silahlı mücadele Tem­ muz-Ağustcıs 1 96 1 tarihinde başlamış ve gittikçe yoğunlaş­ mıştır. l i

c) 8 Şubat 1 963'te Irak'ta yapılan bir hükümet darbesiy­ le Kral .Faysal'ı devirerek iktidara gelen Kasım, ihtilal arka­ daşı Abdüsselam tarafından yıkılmıştır. Abdülkertın Kasım iktidannın yıkılmasına, Kürt isyanını bastıramaması sebep olmuştur. Ordunun desteği ile iktidarda duran Kasım'ın Kürt hareketini bastıramaması. onun ordu içindeki itibaoru sarsmış ve ordu mensuplanna verdiği bütün tavizlere karşın devrilmiştir. 1 2 d) Abdüsselam Aıif Hükümeti'nin de iktidara geçtikten sonra ilk işi. Kürtlerle anlaşma olanağı aramak olmuştur. Bu konuda birçok teşebbüsler yapmış ve Kürt isyanını bas­ tırmak için Kabineye Kürt Bakanlar alarak Kürtlerin muhta­ riyet isteklerini geçiştirmeye çalışmıştır. İktidara gelişinden 1 5 gün sonra, Celal Talabani başkanlığındaki bir Kürt heye­ ti Iraklı yöneticilerle görüşmeler yapmış, ancak bu görüşme­ lerden de olumlu bir sonuç alınamadığından silahlı çatışma eskisi gibi sürmüştür. 1 1 . Nazm i Sevgen, a.g . m., s. 68, H ulusi Turgut, a.g.e., s. 1 42 vd. 1 2. Cumhuriyet, 9 Şubat 1 963. 496


e)

ı s Nisan ı 966'da Abdü sselam Arif, Kuzey Irak'ta yap­

tığı bir. gezi sırasında, resmi açıklamaya göre, belikopteri bir kaza sonucu düşerek ölmüştür. O tarihlerde, Tahran ve Kir­

manşah

radyolarından yapılan

Kürtçe

yayınlarda Arifin

Kürtler tarafından düşürüldüğü , hatta helikoptere Barza­

ni'nin kardeşi Mehmet Emin'in ateş açtığı ileri sürülmüştür.

Yerine kardeşi Abdürrahman Arif geçmiştir. Abdürrahman

Arif, kardeşinden daha yumuşak bir politika izlemesine kar­ şın o da Kürtlerin isteklerini t<Jm anlamıyla karşılamaya ya­

naşmamıştır. Bu nederıle silahlı mücadele yine sürmüştür.

f) ı 7 Temmuz ı 968 tarihinde Irak'ta yeni bir hükümet

darbesi daha oldu . Bu darbe sonucu . iktidara Abdürrahman

Arif yerine Hasan El Bekr geldi. Abdürrahman Arifin ikti­ dardan uzaklaştınlışının en önemli nedeni, daha önceki dar­

belerde olduğu gibi Kürt sorununa çözüm yolu getirilememiş olması ve bu yüzden Kürtlerin baskısının gün geçtikce art­

masıdır. 1 3

g)

General Hasan El Bekr yönetimi sırasında d a Kürtler­

le Araplar arasındaki silahlı çatışmalar sürmüş ve Kürt hal­ kırun haskılanna daha çok direnemeyen Arap yönetimi. ı ı

Mart 1 970 tarihinde, Kürtlerle demokratik istekleri konu­ sunda anlaşmak zorunda kalmıştır. 1 4 4.

Irak'taki İlerlcl Kürt Hareketi ve Irak Solu

Dr. Tank Ziya Ekinci, Irak'taki Kürt hareketi için, "Irak

Kürt hareketi anti-emperyalist özde, halkıann kardeşliğine dayanan demokratik bir harekettir" 1 5 demektedir.

Bu hareket. anti-emperyalist ve demokratik bir hareket

olduğu için, ilerici nitelikte olduğu gibi özü itibaoyla da ileri­

ci bir harekettir. Genellikle, ulusal haklan gasp edilmiş bir halkın direnişi başka türlü olamaz. Fakat, Irak'taki Kürt ha­

reketinin ilerici niteliği Irak solu tarafından uzun süre anla­ şılmamış,

aniaşılmak

istenınemiş

ve

bu

tutum

gerek

1 3. Cumhuriyet, 1 8 Temmuz 1 968. 1 4. Cumtıuriyet, Akşam, 1 2 Mart 1 970. 1 5. Tarık Ziya Ekinci, Irak Kürt Hareketi ve Irak Halklarına Kazandırd ıkla­ rı, Forum dergisi, Sayı 379, 28 Nisan 1 970, s. 1 1 .

497


Irak'taki genel sol hareket için gerekse Kürt hareketi için el­ verişsiz ortam hazırlamıştır. Burada önemli olan. sorunlara daima bilimsel bir biçim­ de eğilrnek zorunluğunu

duymaktır.

Bilimsel

tutum,

her

şeyden önce, somut koşullann bilimsel analizini gerektiıir. Somut koşullar, toplumu meydana getiren çeşitli kurumlar ve bu kurumlar arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin bireylere yansımasıdır. Somut koşullann analizi ise toplumun iç di­ namiğinin, yani toplumsal kururnlar arasındaki ilişkilerin araştırılması demektir. Olaya bu açıdan bakıldığı zaman, çe­ şitli etkenlerin, özellikle Arap şövenizminin baskısı altında gelişen bir milliyetçilik hareketi var. Bu milliyetçilik hareketi birtakım isteklerle destekieniyor ve hareket gittikçe yoğunla­ şıyor. · devrtınci bir öze kavuşuyor. Merkezi otolite ise sol bir anlayışta olmasına karşın, bu hareketi baltalamaya ve yaz­ laştırmaya çalışıyor. Fakat, Kuzey Irak'taki Kürt toplumu­ nun kendi iç dinamiği, merkezi otoriteden gelebilecek her türlü paskıyı aşacak kadar güçlü , hatta bu baskıyı aşmak� tadır. Bunun sonunda da merkezi otoritenin bünyesinde ye­ ni bir hükümet darbesi meydana geliyor. 1 958'den sonra Irak'ta askeri hükümet darbelerinin zin­ �irleme olarak sürmesi rasiantı değildir. Irak'ın, bu arada Irak Solu'nun şövenist geleneği Kürt halkına baskıyı gerekti­ riyor. Bu baskı ise d evletin gücünün Kürtler üzerinde yo­ ğunlaşmasına sebep oluyor. Örneğin 1 962 yılından sonra, Irak Hükümeti ordusunun en az yüz bin kişilik gücünü , Kürt isyanının bastırılması için kullanmıştır. Savaş giderleıi ise

ekonominin gücünü

azaltmıştır.

merkezi o torite zayıllarnış,

Bu

koşullar

altında

iktidara sahip çıkmak isteyen

başka bir grup hükümet darbesi yapmıştır. Yeni gelen grup Kürt sorununu çözümlernek için yine teşebbüse geçiyor. gö­ rüşmeler yapılıyor fakat şövenist gelenek, sorunun temelden çözümüne engel oluyor ve mücadele tekrar başlıyor ve mü­ cadele yeni bir hükümet darbesine kadar sürüp gidiyor. Bu süreç içinde Irak solunun izlediği tutum son derece önemli­ dir. Ban�ani, Kasım'ın devrilmesiriden sonra Iraklı solculara "Bizim hareketirnizi gerek sempati duyarak gerekse militan olarak desteklemek zorundasınız. Bu hem Irak'taki genel sol hareketin gelişmesi hem de Kürt hareketinin daha kısa sü-

498


rede b aşanya ulaşması için şarttır. Eğer bizi desteklemezse­

niz, hem siz darbeler yersiniz hem de Kürt hareketinin çözü ­

mü gecikir� demiştir. Bu uyarıya ve isteğe karşın, Irak solu,

Kürt h areketine yakınlık duymamış ve Bar.tani'nin söylediği

gibi ağır bir darbe yemiştir. ı 963 yılında iktidara geçen ve

kendisini solcu ilan eden Abdüsselam Arif yönetiminde Irak

Marksistleri ı 6 çok kararılık günler yaşamışlardır. Oysa. o

zaman, Irak solu ilerici Kürt hareketiyle ortak bir cephe ku ­

rabilseydi yani şövenist geleneğe karşı çıksaydı,

ne Irak

M arksistleri darbe yerdi ne de ilerici Kürt hareketinin çözü­

mü gecikirdi. ı ı Mart ı 9 70 anlaşmasının temelinde, ilerici

Kü rt hareketinin merkezi otoriteye hiçbir şekilde taviz kabul

etmez direnişi vardır. Kürt halkının elde etmiş olduğu · hak­

lar, bu taviz tanımaz amansız mücadelenin sonucu olup ,

merkezi otoritenin bağışı değildir. ı 7

Açıklamaya çalıştığımız gibi, Irak'taki Kürt hareketi ge­

rek özü itibanyla gerekse doğrultusu bakımından ilerici bir h arekettir. Kürt hareketi, dünyadaki anti-emperyalist dev­

rimci hareketlerine bağlı, fakat büyük devletlerin etkisinden

bağımsız olarak gelişmiştir. "Bu savaşta Kürtler ne ilerici ya­

zarlarımızın iddia ettiği gibi Amerika'nın desteğini, ne de b u ıj uva yazarlarımızın ileri sürdüğü gibi Sovyet desteğini görmüşlerdir. Tamamen mahalli olanaklarla yürütülen bu

-� avaşta , gerilla savaşının gereklerine göre kendilerinin imal e� tikleri basit silahlar, Irak Ordusundan, savaş alarılanndan

ve katılmalarla, sağlanan silahlar, bir de mali olanaklann el­

verirliği ölçüsünde dış ülkelerden satın alınan malıdut sayı­ daki h afif silahlar kullanılmıştır . " ı 8 Öte yandan, her türlü

1 6. Irak'taki Marksistlerin Kürt hareketindeki ilerci özü kavrayamam ış ve şövenist gelenekle aynı paralele düşmüş olmaları , onların aslında Marksist olmadığını gösterir. 1 7. Doç. Türkkaya Ataöv, bir yazısı nda, Irak'taki merkezi otorite i lerici bir iktidard ır, tankların üzerinde bile "sosyalizm " sözü yazı lıd ı r. Böyle ileri­ ci bir iktidar elbetteki Kürtlere demokratik haklarını verir, demektedir. (Devrim, Sayı 43, 1 1 Aralık 1 970, Irak'ın anti-emperyalist lktirları). Bu görüş temelden yanlıştır. Kürtlere haklarını, Irak iktidarı, ileric. ' ; u için verilmiş değil, aksine ilerici Kürt hareketinin taviz kabul etmez baskısı sonucu, Irak iktidarı bu ilerici çizgiye gelmiştir. 1 8. Tarık Ziya Ekinci, y.a.g.m. 499


olanaktan yoksun bir halkın, savaşmak için çeşitli ülkeler­ den yardım kabul etmesi yadırganacak bir tu tum değildir. Irak'taki Kürt hareketinin ilerici özü , ı ı Mart ı 9 70 an­ laşmasından sonra daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Barzani ve öteki Kürt yöneticilerin, "feodal sömürüye karşı olduklannı" belirtmeleri, "anti-emperyalist özde Irak hükü ­ metleriyle

aynı

paralelde,''

olmalarını

açıklamaları,

" 1 500

Kürt gerilasının, Rusya'ya tıp, mühendislik gibi bilim dalla­

nnda öğrenime" gönderilmeleri, "Filistin Kurtuluş Cephe­

si'nin 1 000 Kürt geriliası ile desteklenmesi'' 1 9 bu gelişimin

somut belirtileridiL

ve

D.

AŞİRET YAPISININ EKONOMİK TOPLUMSAL TEMELİ

ı.

Hayvancılığa Dayanan Ekonomik Yapı

Aşiret sisteminin ekonomik yapısı, hayvancılıktır. Nasıl, toprağa dayanan feodal yapının ekonomik yapısı geniş ölçü­ de tarla tarımına dayanıyorsa. 'aşiret sistemine dayanan feo­ dal yapının ekonomik temeli de geniş ölçüde hayvancılığa dayanır. Madencilik, tarım işçiliği, tarım sanatlan vb. ile uğ­ raşan köylerin sayısı gayet azdır.

&os Geçim Kaynaklan

Tanm

Hayvonalık

"'

E

-6 ...2 � '1::

·�

6.681 .

6. 684

4 il

2.582

2. 228 1 33 9. 909

5

1 8 il

9.344

Adedi

c:::ı :z: V'>

1 3 il

Hakkari 1 0 1

Tarla

c

Bir Çihçi Ailesine Doıen Ortaloma Birimler Küçükba Büyü kb� Küçükb� Gen Hayvan Hayvan Hayvan

69

3

4.6

93

2.2

9.7

1 9.7

5. 1

24

1 .7

1 4.7

24. 1

72

2.8

1 1 .2

23.

5

Kaynak:

1 2.7

24.5

Çizelge 26

1 9. "Kürtler, Arap milliyetçilerinin kendilerine karşı giriştikleri jenoside ra{Jmen, anti-emperyalist, demokratik ve halkçı politikalarından hiçbir taviz vermemişlerdir. 1 967 yılının . Haziran ayı içinde, israil'in emper� yalist emellerle Birleşik Arap Cumhuriyeti, Suriye ve Ü rdün'e saldı ra500


Yukandaki çizelgede de görüleceği gibi esas geçim kay­ naklan tarun ve hayvancılıktır. Çizelgede,

1 3 ilde tanm ve

hayvancılık eşit ölçüde yapılıyor gibi görünüyorsa da. aslın­ da hayvancılıkla ilgili faaliyetin ağır bastığı şüphesizdir. Dört ilde ise hayvancılıkla ilgili faaliyetler çok geri olup, daha çok tarla tanını h akimdir. Hakkari'nin ekonomik yapısı ise ta­ mamen h ayvancılığa dayanmaktadır. Bunu aşağıdaki çizel­ gede görüyoruz.

Aile Başına Düşen Mer'an ın Karakteri

Iyi

Kötü

Mer'anın Parça

Ortalama Mer'a

Sayısı

Birimleri

·

Orta

Bir küçükbaşa Mer"a . düşen Mer'a

Toplamı

(Dönüm )

(Dönüm)

1 3 il

1 045

3007

41 86

1 5.374

4 il

228

417

850

2.487

0.8

1 4. 7

91

62

20

672

2.6

91.2

1 3.64

3486

5056

1 8.533

2.7

79.2

Hakkari 1 8 il

3.4

KaYııak:

9.96

Çizelge

27·

Bu çizelge ile yukardaki çlzelgeyi şöyle karşılaştırmak

1 3 il'de çiftçi ailesi başına düşen ortala­ 69 dönüm olduğu halde ortalama mera 97 dönümdür. Dört ilcteki miktarlar ise 93 dönüm tarla ve 1 5 dönüm meradır. Hakka ri'de ise 2 4 dönüm tarlaya karşı 92 dönüm mera düşmektedir. Bu, 13 ilin ve Hakkarl'nin ekono­ gerekir: Buna göre, ma tarla miktan

mik yapısının geniş ölçüde ·hayvancılık temeli üzerine otur­ duğunu göstermektedir. Özellikle Bingöl , Bitlis, Elazığ; Kars. Erzurum, Muş, Sürt, Tunceli ve Van'ın mera miktarlan tarla varlıkianna göre çok geniştir. Yani kültür arazisi içinde da­ ha çok yer kaplayan meradır. Ağn. Malatya gibi illerde ise tarla varlığı mera varlığından biraz daha çoktur. Urfa, Mar-

rak haksız işgaller yaptığı s ı ralarda, Kürt Lideri Molla Mustafa Barza­ ni, Irak Ordusu Kürt halkını savaş uçakları ile bombalarken, saldırgan lsrail'i ve onun destekçisi Amerikan emperyalizmini ağır bir dille kına­ maktan geri kalmamıştır. (Tarık Ziya Ekinci, a.g.m.) 501


din, Diyarbakır ve Gaziantep illerinin meydana getirdiği böl­ gede tarla varlığı çok büyüktür. Çizelgelerde bir çiftçi ailesi­ ne düşen ortalama birimler gösterilmiştir. Buna göre, aile başına düşen b üyükbaş ve küçükbaş hayvanların adedi, ya­ ni ortalama birimler azdır. Buna karşılık meralar bütün hayvan varlığını otlatabilecek kapasitede değildir. Aile başı­ na ortalama olarak düşen toprak ve mera miktarı, hayvan varlığı için yetersizdir. İşte D oğu Anadolu toplumunun yapı­ sal çelişkilerinden biri de budur. Çünkü , son · zamanlarda hayvan ü retiminin büyük bir artış göstermesine karşılık, meralar bozu larak tanm arazisi durumuna getirileceklerdir. Dolayısıyla burada birbirine zıt gelişen iki olay vardır: Birin­ cisi, tarımsal üretim yapabilrnek için meraların tanm arazisi haline getirilmesi, yani meralann daralrnası: öteki ise son yıllarda hayvan üretiminin artış göstermesidir. 20 Bu durum karşısında, yapılması gereken iş ya mera varlığını genişlet­ mek, yani meralan ıslah etmek; veya şimdiki hayvan varlığı­ nı azaltarak, dengeli bir duruma getirmektir.2 1 Ayni çizelgede gösterildiği gibi, mera ü ç kısımda ele alın­ mış bulunmaktadır. Bunlar, "İyi mera", "Kötü mera" ve "Or­ ta mera"dır. İyi mera, bünyesinde hayvanların beslenmesine çok elverişli olan bitkileri kapsar. İyi merada hayvanların ya­ radanmasına sunulan ve daima azalan bitkilerin oranı % 50-60 civarındadır. Kötü merada ise bu tip bitkilerin oranı % 10-20 civarında olup, daha çok hayvanların beslenmesi için elverişli olmayan yabancı otlar bulunur. 22 Görüldüğü ·

20. Leo J. Fenske, Doğu Anadolu'da Toprak ve Insan, SK, say ı 6, Istan­ bul 1 967, s. 34-35. ibrahim Aksöz, Doğu Anadolu'n un Kalkınma Sorunları, SBF, 9, iŞHK'Iarına sunulmuş bir tebliğdir. s. 1 O vd. 2 1 . Türkiye'de meraların ıslahı konusunda hem hukuki hem de teknik bir sorun olarak durmak gerekmektedir. Bu bakımdan birbirlerini tamam­ layan şu iki çalışma dikkate değer özelliktedir: Fahrettin Tosun, Doi;ju Anadolu'nun Kalkınmas ı nda Meıa Kültürünün Teknik Meseleleri, Do­ ğu Anadolu'yu Kalkındırma Sorunları Semineri, Türkiye Ticaret Oda­ ları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, Ankara 1 967, S. Tur­ h an Tufan Yüce, Türk Hukukunda Yaylak· ve Kışlaklar, aynı seminer.e sunulmuş bir tebliğdir. 22. Bu bilgiler, Fitotekni uzmanlarından sağ lanmıştır. 502


gibi, meralann büyük bir kısmı , kötü mera kategorisine gi­ rip iyi olanlar çok azdır. Hayvancılık için son derece gerekli olan mera konusu­ nun bir başka özelliği daha vardır. Meralardan kimlerin ve nasıl yararlanacağı da Doğu Anadolu için başlı başına bir sorundur. Meralar köyler arasında kanlı çatışmalara yol aç­ maktadır. Çeşitli nedenlerle bir başka köyün merasırrdan yararlanan köylerin sayıst çoktur. Hemen hemen her köy, bir başka köyün merasından yararlanmaktadır. Bu köylerin mera varlığının yetersiz olmasından çok, köylerin meralara uzaklığı ve yakınlığı ile ilgilidir. Fakat bu çeşit ilişkiler, köy­ ler arasında daima çatışmalara sebep olmakta, bazen silahlı olaylar bile çılanaktadır. Bu bakımdan, meralaha ilgili yeni bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç vardır. Örneğin 9 - 1 2 Kasım 1 966'da Erzurum'da düzenlenen "Doğu Anadolu'yu Kalkın­ dırma Sorunlan S emineri"ne katılan Bingöl Belediye Başka­ nı "Bir kaza tahrirat katibi, 59 1 7 sayılı kanuna göre , koca bir merayı yüzlerce vatandaşın hakkını bir tutanakla, nüfuz­ lu bir kimseye intikal ' ettirebilmektedir. Üç bin dönüm mera­ ya sahip bir kimse , vergi olarak ise sadece 1 9 lira ödemekte­ dir."23 İşte bütün bu bilgilere dayanarak ana problemi şu ay­ rıntılara göre belirtebilirtz: Nüfus, büyük bir hızla artmakta­ dır. Fakat artan nüfusa paralel olarak aynı oranda çalışma , çalıştırma ve besin m9-ddeleri olanaklan yaratılmamaktadır. Bunun en önemli nedenleri kapitalist ilişkilerin hızla geliş­ ıhemesidir. Bölgenin özellikle topoğrafya ve iklim koşulları, tarla ta­ rımından çok hayvancılığa elverişlidir. .Fakat h ayvancılığın esası olan mera koşullan, ondan sonra ortaya çıkan kredi ve 1 pazarlama olanaklan hiç elverişli değildir. Bu bakımdan hem kalkınmada motor sektör olarak düşünülen hayvancılı­ ğın geliştirilmesi, hem de toplumsal yapıdaki feodal ilişkile­ rin tasfiyesi sosyal muhtevalı ve herkesin yaranna olan eko-

23. Doğu Anadolu'yu Kalkınd ırma Sorunları Sem ineri, Tü rkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğ i, Ankara 1 967 s. 446. 503


nomik ilişkilere geçmek için köklü devlet müdahalelerine ke­

sin surette zorunluluk vardır�

Hayvancılık söz konusu olduğu zaman, göçebe hayvan­

cılığına da önem vermek gerekir. Aşağıdaki çizelge bunun çok önemli bir sonin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çi­ zelgede, Göçebe Alikan Aşireti ile 18 Doğu ilinde aile başına

düşen birimler karşılaştırılmaktadır. Bize göre köylerde aile

başına düşen ortalama küçükbaş h ayvan 1 1 .2 iken Alikan Aşireti'nde 1 60. 4'tür. Bu, göçebe aşiretlerin hayvancılık ba­ kımından büyük bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koy­

maktadır.

Aile Başına Düşen

Ortalama Birimler

Nüfus

Büyükbaş Hayvan

Küçübaş Hayvan

Sayısı

Sayısı

5

2.8

1 1 .2

8.4

6.9

1 60.4

1 8 il

Alikan Aşireti

Sayısı

Kaynak: 1 8 il için daha önceki çizelgeler. Alikan Aşireti için, i smail Beşikçi, Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar, s. 1 31 .

Hayvancılığa dayanan ekonomik yapı hakkında görüşle­

Iim�i belirttikten sonra, daha önceki bölümde,. toprağa da­

yanan feodal yapıyı analiz ederken söylediklerimizi burada da

telrrarlayabiliriz.

Teknoloj i ,

ulaştırma

ve

haberleşme

araçlannın ilkelliği, tefeciliğe dayanan kredi usulleri, ilkel iş­

letme biçimleri, hayvancılık ekonomisine dayanan aşiret sis­ temini de temeliendiren esas etkenlerdir.

2. ·

Aşiret Sisteminde Toplumsal İllşk.Uer

Aşiret sisteminin en önemli özelliği , soy-sop olmaktadır.

O halde, aşireti oluşturan esas etken kan ve akrabalık bağ­

landır. Aşiret yapısında başlıca kademeler kabile ve aşiret­ tir. Bir de , aşiretin bağlı olduğu daha büyük bir kişi, "Ulu

kişi" vardır..

504


ÇiZELGE 26 : ESAS G EÇiM KAYNAKLARI VE BiR Çi FTÇi AiLESiNE DÜŞEN ORTALAMA BiRiMLER BirCi�çi Ailesine Dü se n Ortalama Birimler

Esas Ge çim Kent

Köy Sayısı

Kaynaklan

Tanm

553

Nüfus Tarla

Büyük

Hayvancılık S ayısı (Dönüm) Bas

Erzincan

559

Erzurum

1 .039

1 . 024

1 .0 1 5

Kars

764

764

764

Agn

544

534

544

5.7

97

Tunceli

414

414

414

4.9

48

Bingöl

325

325

325

4.9

26

559

Küçük

Küçük

B as

b asa

göre hayvan adedi

53

2.7

8.4

1 9.2

5

86

4.0

9.9

25.9

5.2

67

4.2

9.4

26.3

4.3

21.3

38.J.

2.9

1 1 .7

23.2

2.6

1 4.3

23.2

4.5

M uş

366

358

366

5.1

1 09

3.7

1 2.9

27.8

Bitlis

253

253

253

5.3

52

2.6

1 5.4

26.0

Van

546

546

546

5.8

l l6

3.6

31.0

45.2

Adıyaman

339

338

339

4.6

64

2.0

6.0

1 4.2

Malatya

510

507

507

4.7

Bazıg

587

577

587

4.6

Siirt

741

468

478

6. 6 8 ı

6. 704

ı 3 ll toplamı

.

SB

2.0

6.1

1 4.0

66

2.6

8.5

1 8.9

5.0

63

2.6

1 1 .9

22.6

5

69

3

1 2. 7

24.5

Gaziantep

572

570

469

5.0

69

1 .8

8.0

25.4

Urfa

644

641

473

5.2

lll

2.5

1 2.6

22.9

Diyarbakır

663

663

662

4.9

l ll

3.5

8.3

2 1 .5

Mardin

708

708

' 664

4.7

68

· 2.0

1 0.7

1 8.6

ı 9.7

2.582

2.228

4.6

93

2.2

9.7

1 33

101

5.1

34

l .7

1 4. 7

9.436

9.364

1 33

s

73

2. 8

1 1 .2

4 il toplamı Hakkari

ı8 il toplamı

9.065

24.1

23

Kaynak: KIBKEE, Çizelge 26, 37 505


ÇiZELGE 27

:

MER'ANIN KARAKTERI AiLE BAŞINA DÜŞEN ORTALAMA MER'A BiRIMLERi Aile Başına d üşen or1alama mer'a birimleri

Kent

KöyS ayısı

Erzincan

559

Erzu rum

1 .039 764

Kars

Bir küçük b aşa dü Mera 'nın Karakleri şen m e ra Orıa Kötü Parça Sayısı (Dönüm) Iyi

Mera Toplamı (Dönüm:

225

273

1 .229

5.1

98.8

1 12

373

232

2.6 1 5

4.6

441

359

1 97

1 . 997

2.6

1 1 9. ı

62

Agn

544

32 1

366

1 . 504

2.3

Tunceli

41 4

1 86

369

1 40

654

3.7

Bingöl

325

25

1 23

1 33

Muş

366

68.9

ı 1 0. 1

85.6

801

4.5

1 1 4.0

1 .756

3.0

86.0

Bitlis

253

12

54

640

076

3.4

89.4

Van

546

14

1 08

412

564

6.2

281 .4

90

200

290

1 .6

23.3

3

225

207

798

0.4

8.6

Adıyaman

339

Malatya

51 0

Elazıg

587

98

305

975

1 .378

4.6

87.4

Siiı1

471

93

455

441

ı . 1 72

3.7

83.8

1 5.374

3.4

96.7

835

1.7

24.5

1 .045

1 3 il Gaziantep

3.007 4.1 86

572

94

1 83

Urfa

644

3

lll

52

487

0.3

7.9

Diyarbakır

663

2

23

225

883

0.8

1 8.2

Mardin

708

4 il toplamı Hakkôri

1 8 il ıoplamı

1 33

9.436

558

1 29

1 00

15

282

0.4

8.6

228

417

850

2.487

0.8

1 4.7

91

62

20

672

1 .364

3.486

5.056 1 8.533

1 .6

9 1 .2

2.6

79.2

Kaynak: KIBKH, Çizelge 24 506


a} Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği Kabile, birbirlerine kan akrabalığı bağı ile bağlı o1an .bir yppıdır. Evlenmede esas kabiledir. Fakat ikinci derecede aşi­ ret içindeki öteki kabilelerden de evlenme olabilir. Kabile içinden evlenme, aşiret içinde kabileleri bir varlık haline ge­ tirip, güçlerini artırmaktır. Aşiretin genel bir reisi olduğu gi­ bi, kabilenin de reisi vardır. Aşiret, daha çok, evlenme yolu ile meydana gelen akrabalıkların bütünüdür. Yani aşiret ka­ bllelerin birleşmesinden meydana gelir. Aşiretin küçüklüğü­ ne göre , kabile sayısı artmakta ve azalmaktadır. Aşiret bir idari ve siyasi birliktir. Kabile reisierinin üzerinde genel bir aşiret reisi vardır. Burada dikkat edilmesi gereken, aşiret re­ isi ile aşiretin, kabile reisi ile kabilenin, birbirinden ayrı şey­ ler olmadığıdır. Bunlar, akrabalık ve kan bağlarıyla birbirle­ rine bağlıdırlar. Farklılaşma sadece mülkiyet ve üretim ilişkilerinin denetiminde ortaya çıkmakta. yani aşiret içinde bir grup sivrilip iktidan ele almakta ve üretim ilişkilerini de­ netlemektedir. Bu bakımdan, aşiret reisliği babadan oğula geçmez, yani geleneksel değildir. Yalnız bu durum aşiret iliş­ kilerinin zamanınıızdaki görünüşüdür. Aslında reislik gele­ neksel olup babadan oğula geçer ve feodal ilişkilerin sürdü­ rülmesiyle çok sıkı bir ilgisi vardır. Bu bakımdan bugünkü değişme eğilimlerine aldanmamak gerekir. Ayn ı biçimde aşi­ ret resinin kabile reisierini tayin etmesi diye bir du rum da yoktur. Kabile içinde, mülkiyeti daha çok denetleyen kişi ka­ bile reisi olarak belirmekte, kabile reisiert arasında da, öte­ kilerine karşı sivrilenler aşiretin reisliğini ele almaktadır. Ka­ bile ı;-eisliğindeki bu değişmeler de son zamanlarm oluşumlarındandır. Aşiret reisi, aşiretin yönetiminden, öteki aşiretlere karşı soy-sopun devamının sağlanmasından, öteki aşiretlere karşı üstünlüğün korunmasından sorumludur. Aşiretin kabileleri arasındaki ahenkli ilişkilerden yine reis sorumludur. Aşiret veya kablle üyeleri ile, aşiret veya kabile reisierinin aynı al­ ması, yani aralannda kan bağı bulunması, Doğu Anadolu toplumunun temeldeki yapısal çelişkilerinden biridir. Bu çe-, lişkiye ilerde değinilecektir.

507


b)

Aşiret Organizasyonunun Siyasal Karakteri

Aşiretler organizasyonunun üzerindeki Ulu kişi, aşiret­

ler organizasyonunun başkam olarak görülmektedir. Aşiret­ ler arasındaki savaşlarda birbirleriyle anlaşalıilen veya güç­

lü bir aşiretin otoritesini kabul eden aşiretler biraraya gelir

ve en güçlü bir kimsenin başkanlığını da kabul ederler. Böy­

lece, öteki aşiretlere karşı çıkarlan aynı olan bir siyasal bir­ lik doğar. Bu konfederasyonun başkanlığı da kendisine ge­

çer. Aşiret ise bağımsız bir siyasi birlik olu p , kabHelerin çıkarlarının savunulduğu ve temsil edildiği tek merkezdir.

Aşiret reisi, aşiret içinde kuwet ve kudretini duyuran kabi­

lelerden sağlandığı için , kabileler arasında büyük bir yarış­

ma vardır ve bu yanşma siyasal bir görünüştedir. Aşiret ve aşiretin kabilelerinin meydana gelmesi, geniş ölçüde akraba­

lık bağı ile ilgilidir. Herhangi bir aşirelin bir kabilesi, kuwe­ tini etrafına duyunnaya başladığı zaman. aşiret oldu demek­

tir. Zira. aşiret olmak. nüfus bakımından kalabalık olmak ve

silahlanınakla ilgili bir husustur. Zaten aşireller, çoğu za­

man kendi reisierinin adı ile anılırlar. Bu reisten doğan ço­ cuklar, kuvvet ve prestij durıımlarına göre. kabileler meyda­

na getinnekte , bunlardan da sivrilenler. yani nüfus ve silah

gücünü artıranlar aşiret olmaktadır. Şerefnarnede bu bölün­

meyi gösteren ifadeler vardır. Örneğin, "Bütün Kürt Aşiretle­

ri Bacan ve Bobtan olmak üzere iki soydan gelmektedir. "24

3.

Toprağa Dayanan Feodal Yapı lle Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki İlişkiler

Aşiretin, devletten önce gelen bir siyasal örgüt olduğunu

belirtmiştik. Zaten merkezi devletler. yani uluslar bir tarihi kategoridir. Hem de kapitalizm çağının bir tarihi kategorisi­

dir. Bu bakımdan modem devleti karakterize eden etkenler­

den biri olan milliyetçilik akımı aşirette yoktur. Aşirette da­

ha

çok

bizlik

duygusu ,

yani

soy-sap

anlayışı

vardır.

Dolayısıyla milliyetçilik akımlannın özellikle üçüncü dünya ülkelerinde gördüğümüz birleştirici ve olumlu özellikleri aşi-

24. islam Ansikloped isi, Cilt 6, s. 1 1 04 vd. Kürt Aşiretleri hakkında kitabı­ m ız ın 2. bölümünün ikinci kısmında bilgiler vard ır. 508


rete dayanan toplumsal örgütleşmelerde yoktur. Soy-sop ti­

pinin ortaya koyduğu üstünlük ve aşağılık durumlan aşiret­ ler arasında daima çatışmalara sebep olmaktadır. Zaten bu

tip toplumsal yapılarda uygulanmaya çalışılan ve modem

devlet .re demokrasilerin ürünü olan siyasi partiler eskiden

mevcut olan aşiret çatışmalannın partiler kanalıyla yeniden şekillenmesine sebep olmaktadır. O halde aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme feodal

üretim biçimi ve

onun ü styapı kuruluşlanyla, aşiretlerin merkezileşmesi so­

nucu meydana gelen uluslaşma ise kapitalist üretim biçimi

ve onun üstyapı kurumlarıyla uyuşma durumundadır. Yal­ nız, aşiret biçimindeki toplumsal örgüt.leşmeye dayanan feo­

dal yapı ile toprak ağalığına dayanan feodal yapı arasında

farklar vardır. Toprak ağalığına dayanan feodal yapıda, ağa

ile ağanın denetiediği kişiler, yani köylüler arasında kan ba­

ğı ve akrabalık ilişkisi yoktur. Oysa aşiret yapısında, aşiret reisi ile aşiret üyeleıi arasındaki bağ tamamen kan bağı ve

akrabalık bağıdır. İşte burada, Doğu Anadolu toplumunun

temel yapı çelişkileıinin biiini daha görüyoruz. O da şudur:

Aşiret reisi ile aşiret üyeleıi arasındaki kan bağı, ilerde, bu

feodal kalıntıları ortadan kaldıracak, devrim hareketlelinde çok büyük engeller ortaya çıkaracaktır. Çünkü , toprağa da­

yanan feodal yapıda k.öylüleıi ağaya karşı bilinçlendiıip ha­ rekete getirebilirsiniz. Ama , aralanndaki bağ birinci derece­

de kan bağı olan aşiret üyelerini aşiret reisiile karşı nasıl

bilinçlendiıip harekete getirebileceksiniz? İşte bu engel. özel­ likle çelişkii e lin devıime dönüşümü sırasında ortaya çıka­

caktır.

Daha önceki bölümlerde ortaya koyduğumuz gibi, aşiret

reisliği bazen, bazı etkenler ile de birleşebilmektedir. Bunlar­

dan başlıcaları, ulusal liderlik ve dini liderliktir. Bu fonksi­

yonlar, yani dini ve .ulusal liderlik rolleri, toprağa dayanan ağalar tarafından da benimsenebilir. Bununla· beraber, şu­

rası gerçektir ki, özellikle ulusal liderlik fonksiyonlan daima aşiret reisliği ve dini reislikle (Tarikat Reisliği, Şeyhlik) bera­

ber yürümektedir.

Toprağa dayanan feodal yapı ile aşiret biçimindeki top­

lumsal ve siyasal örgütleşmeye dayanan feodal yapı arasın­ daki en önemli fark ikincisilide emeğin bağımlılıktan kurtu-

509


larak daha serbest bir duruma gelmesidir. D alia önceki bö­ lümlerde de gösterdiğimiz gibi, aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme hayvancılık ekonomisi ile geniş ölçüde uyuşmaktadır. H ayvancılık ekonomisinde ise her ailenin 3 - 5 tane koyunu , kuzusu bulunduğu için, emeğin aşiret reisine olan bağımlılığı geniş ölçüde serbest kalmaktadır. Bu ba­ kımdan aşireti ekonomik birlikten çok siyasal bir birlik ola­ rak ele almakta daha büyük bir isabet vardır. 4.

Feodal Yapıların Parçalanması ve Merkezileşme ·Olayı

Ortaçağ Avrupa feodalitesindeki parçalanına milliyetçilik akımlannın hız kazanması ile paralel giden bir olaydır. Feo­ dal yapıyı parçalayıp tasfiye eden etkenler arasında keşifler, ticari ilişkilerin gelişmesi gibi nedenler de vardır. Zaten Av­ rupa'da feodal devletlerin tasfiye edilerek merkezi krallıklara geçiş olayı, gelişen ticaret sınıfı ile feodal devirde kuvvet ve kudretini yitirerek tamamen fonkisyonsuz bir duruma gel­ miş kraliann yaptığı bir koalisyonun sonucudur. Bu koalis­ yonun dinamizmi şudur: Ticarete dayanan buıj uvazi geliş­ mekü�dir.

Fakat

toplulukların

feodal

devletler

biçiminde

parçalanması ticaretin gelişimine engel olmaktadır. Bunun için kalelerin ortadan kalkması, surların yıkılması, gümrük­ lerin hafill etilmesi, yani daha kolay ticaret yapma oJanakla­ nnın sağlanması gerekir. Bu ise merkezileşmeyi, dolayısıyla kralların kudret kazanmasını gerektirir.

Nitekim kralların

bu yeni ticaret b u ıj uvazisi ile ittifakı sonunda kentler geliş­ miş, endüstri ve ticaret gelişmiş, gelişen kentler, kırsal alan­

lan etkileri altına alarak bütünleşmeyi sağlamış, sonunda buıjuva devrimi yaratılmıştır. Kudretini yitiren veya zayıfla­ yan feodaller ise yeni düzende aristokrat olarak yerlerini al­ mışlardır. Nitekim, Fransız ihtilali, gelişip güç kazanan ve krallarla ittifak halinde olan buıjuva sınıfına karşı aristokra­ sinin başkaldırma hareketi olarak başlamıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Doğu Anadol u , Batı İran, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye hemen h emen aynı feodal yapı­ nın içindedir. Burada uzun yüzyıllar Osmanlı devlet ve top­ lum sistemi içinde bulunmanın rolü de büyüktür. Şimdi böyle bir yapıda feodalizm parçalanınca merkezileşme olur mu? sorusuna cevap aramak gerekir.

510


a)

Bu her şeyden önce topluınıann kendi iç dinamikleri­

nin işlemeleri ile ilgili bir husustur. Dış kuvvetlerin dinamik­ leri nasıl etkileyebileceği ikinci planda araştırılması gereken bir konudur. Özellikle aşirete dayanan feodal yapı, her şey­ den önce dengeye dayanan bir siyasal yapı demektir. Bu denge içinde hiçbir aşiret ötekine karşı üstün olamaz. Oysa bir merkezileşrne olabilmesi için aşiretlerden birinin çok kuvvetli olup ötekilerini haraca bağlaması, böylece merkezi otoriteyi sağlaması gerekir. Denge sistemi içinde. her aşire­ tin öteki aşiretleri denetiediği sistemde ise hiçbir aşiretin öteki aşiretlere üstün olmasına olanak verilrnernektedir. Bi­ raz sivrilen ve kuvvetlenen bir aşiretin tepesine ötekiler bir darbe indirip, onu da eski durumuna getirmekte. denge böy­ lece devam etmektedir. O halde aşiret sistemleri sürdürül­ düğü sürece merkezileşme olanağı da azalır.

b)

Bu sorun, sadece Doğu Anadolu 'nun (Türkiye' nin) ,

Batı İran'ın (İran'ın) . Kuzey Irak'ın (Irak'ın) . Kuzey Suriye'nin (Suriye'nin) bir sorunu değildir. Buralardaki halkın ve ege­ men sınıfların ortak bir sorunudur. Örneğin Doğu Anado­ lu'daki egemen sınıJlar Batı Anadolu'daki egemen sınıflada işbirliği yaparak Doğu Anadolu 'yu sömürmüşlerdir. Bu du­ rum İran, Irak, Suriye için de aynıdır: Bu sömürrne meka­ nizmasım bir halka daha genişletirsek, emperyalizmin bu bölgedeki çok yakın ilişkilerini görrnek olanağı vardır. O hal­ de sorun sadece Türkiye, İran, Irak, Su:Ii.ye ve buralardaki egemen sınıflann bir sorunu değildir. Aynı zamanda Aıneri­ ka'run, ingiltere'nin, Rusya'run, Fransa'nın, Almanya'run bir sorunudur. Bu konuda Erol Ulubelen'in; "İngiliz Gizli Belge­ lerinde Türkiye" adlı eseri ile "Gizli Belgeler. Almanya'nın Türkiye Politikası" adlı kitapta bu durum görülmektedir. 25 Emperyalizmin çıkarlan da hiÇbir zaman birbirlerine paralel ·olamayacağına göre, Ortadoğu'da geniş bir merkezileşme ol­ maz, olsa bile belirli alanlarda kalır. O halde emperyalizm böyle bir girişimi kısa zamanda yozlaştırrnaya çalışacaktır.

c)

Öte yandan sorunu Türkiye'nln bugünkü koşullan

içinde düşünmek gerekir. Feodal yapılar parçalandığı zaman

25. Erol Ulubelen, Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Istanbul 1 967, May

Yayınları, Gizli Belgeler, (Aimanya'n ın Türkiye Politikası, Istanbul

1 968).

511


ekonomik bakırndan geli ve ticari ilişktleri gelişmemiş alan­ larla değil. gelişmiş bölgelerle bütünleşme olacaktır. Batı

Anadolu ise Türkiye'nin Doğu Bölgesi'ne oranla gelişmiş ve kapitalist ilişkileli ku rm u ştur.

d)

En önemli husu s ise feodal üretim biçiminin ortaya

koyduğu siyasal otorite ile kapitalist üretim ilişkilerinin or­ taya koyduğu siyasal otorite arasında ortaya çıkan farktır. Feodal ü retir:n biçimi yaşadığı sürece aşiret sistemi de yaşa­ yacak. feodalite tasfiye edildiği zaman aşiret sistemi de orta­ dan kalkacaktır.

O halde sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Nüfus artışı­

nın ortaya koyduğu baskılar, traktörleşme gibi dinamiklerle

ilişki kurarak feodal yapıyı parçalayacaktır. Bu parçalanma­ nın yeni merkezileşmelere varması bölgedeki halkın, o hal­

kın egemen sınıflannın ve emperyalizmin arzulanyla sıkı sı­ kıya ilgilidir.

5.

Aşiret Sistemi Dışında Kalan Gruplar

Doğu Anadolu'da aşiret sistemi dışında kalmış olan baş­

lıca iki grup vardır. Bunlar Yezidiler ve Süryanilerdir.

Mardin'in Nusaybin, M idyat ve Urfa'nın Viranşehir, Su­ ruç ilçelerinde yaşayan Yezidiler Kürtçe konuşmalarına ve öteki bütün görenek ve giyinişlen Kürtleıinkine benzemesi­

ne karşın inanç farklılığından dolayı toplumla uyu şamamış­

lar ve topluma yabancı kalmışlardır. Çevre koşullarına oran­

la çok daha ilkel bir hayat yaşayan Yezidilerin gerek çevreyle

gerekse devletle olan resmi ilişkileri son derece sınırlıdır. "MUSHEFE REŞ� adında kutsal kitaplan olduğu söylenmek­

tedir. Fakat bu kitaptan ve kitabın muhteviyatından tama­

men habersizdirler. "FAKİR� adlı dini liderlerinin gidip "LA­ LEŞ�te öğrettiği

kitabın

emirleıini

söylenmektedir.

öğrenerek

burada

Araştırrn amız

kendilerine

sırasinda

Nu say­

bin'in Mezra Mihoka adlı Yezidi köyünde temas kurup tanış­ tığımız "FAKİR�in okur yazar olmarnası bu inancın yasalan­ nın,

daha

çok

sözlü

olarak

kuşaktan

kuşağa

geçtiğini

göstermektedir. Belki de din kuralı dedikleri birçok hususun "MUSHEFE REŞ�le ilgisi yoktur. Bu zümre , gerek iktisadi yaşantısı gerekse öteki toplum nüvelertyle teması çok geri ve

5 12


sınırlı olduğu halde çevreye oranla çok daha laik bir düşün­ eeye ve hoşgürüye sahiptirler. Kadın-erkek ilişkileri çok da­ ha eşit bir düzeydedir. Bir kadın rahatça erkeklerin bulun­ duğu bir grubun içine girip sohbet edebilir ve tartışmaya katılabilir. Kadının fikri doğruysa herkes tarafından saygıyla karşılanabilir ve kabul e dilebilir. Ne öteki gruplara kız verir,

ne de onlardan kız alırlar. Daha doğrusu onlar almak istese­

ler de öbür gruplar onları çok aşağı gördüklerinden asla kız

vermezler. Nitekim araştınnamız sırasında , Yezidilerden hiç­

birinin dışardan evli olmamasına karşılık, kaçma yoluyla onlardan öteki gruplara kız verilmiş olduğunu saptadık. Fa­

kat 'kaçmak suretiyle de arilardan öteki zümrelere giden ka­ dınların topluluk tarafından afaroz edilmeleri lazımdır. Özel­ likle evlilik konusunda Yezidilerde bir çeşit kast sistemi vardır. "EMİR", "FAKİR", "PİR" , "ŞEYH" ve " HALK" şeklinde meydana gelen gruplaşmada, herhangi bir gruba mensup olan kimse ancak aynı gruptan evlenebilir� Fakat şu hususu özellikle belirtmek gerekir: Meydana gelen sınıflama, ürelim ve mülkiyet ilişkileri üstüne oturan bir sınıflama değildir. Örneğin daha üst tabakalarda bulunan bir fakir veya pirin ötekilerine oranla daha zengin olması söz konusu değildir. Hatta genellikle "FAKİR" denen lider ötekilerine göre lakabı gibi daha fakir olabiliyor. Bu nedenle toplum üyeleri arasın­ daki ilişkilerde hiçbir zaman tabi-metbu ilişkileri söz konu ­ s u değildir. Kuzey Irak'ın Lalaş Vadisinde mezarı bulunan Şeyh Adi bu inancın peygamberi olarak kabul e dilmektedir. Şeyh Adi'nin türbesini ziyaret edenler "HACr sayılır.

Mardin ilinde hayli kalabalık bir grup meydana getiren

ve dine dayanan "SÜRYANİ"ler de ayrı bir etnik grup meyda­ na getirirler. Yezidilere göre b unların inançlanndan dolayı kınanmamasının ve çevrece kabul görmesinin nedeni, bun­ ların Yezidilere göre daha kalabalık bir zümre qlması ve dini faaliyetlerinin resmi bir statü içinde kabul edilmiş olmasıdır. Şam'daki Büyük Süryani Kilisesine bağlı olan Süryanilerin (Sü ıyani Kadim) en büyük tapınaklan Mardin'e on kilometre uzaklıktaki tarihi "DEYR ZAFERAN"dır. Genellikle Kürtçe konuşan Süryaniler, ayrıca Kürtçeye çok çok b enzeyen kanşık bir dil de konuşmaktadırlar. Bu karma dile Süryanice denilmektedir.

513


Süryani toplumunda öteki gruplara göre, hoşgörü rlülük daha çok gelişmiştir. Toprak mü lkiyetini denetleyen büyük ağalarm öteki grupların ağalarından pek farkı yoktur. Bu toplulukta aşiret sistemi olmamakla beraber, öteki gruplar­ daki aşiret bağianna benzer kurumlar mevcuttur. Hıristiyan dininin umdelertnden güç alan söz konusu toplumsal ku­ rumlar, daha çok mülkiyet ilişkilerine göre biçimlenmiştir. Büyük toprakları denetleyen kimseler dini bir fonksiyona sahip olmadıklan halde dini fonksiyonlara sahip kimseler­ den daha büyük bir role sahiptirler. Süryani toplumunun en ayıncı ve belirgin özelliği, din ilişkiletini düzenleyen kimsele­ rin manevi nüfuz yoluyla ü retim araçlarına (toprağa) sahip olma olanaklannın çok sınırlı olmasıdır. Süryanilerin öbür etnik gruplarla ilişkilerinin kurulması ve geliştirilmesinde "KİRVEMliğin büyük rolü vardır. "KİR­ VE"liğin topluluklararası yabancılaşmayı gidertel bir kurum olarak bizzat toplum tarafından yaratılmış olması yeni bir durum değildir. B u kurumun kökü çok eskilere dayanır. Ör­ neğin yüz yıl

önce

Ermenilerle

Kürtlerin ve

Ermenilerle

Türklerin birbirlerine kirve olmalan gibi. Ziya Gökalp, çobanlığı meslek edinmiş aşiret sistemi dı­ şında kalan bir gruptan daha söz etmektedir. Bu grup "KIR­ MANÇ"lardır. Ziya Gökalp'in bu tasnifine birçok bakımlardan itiraz edilmektedir. Bu tasnifin yanlış olduğunu ifade eden genç araştırmacı Ahmet. Aras "Özellikle çobanlığa daha yatkın olan bazı Kürt kabileleri (Ağn'da dağlı Celali'ler, Palu'da Du­ mil'ler, Aladağ'da bir kısım Haydari'ler) tamamen aşiret sis­ temi içinde yer almaktadırlar. Bu nlar, akrabalık ve kan bağ­ larıyla birbirietine bağlı görülmesi,

toplum zihniyetinden

doğan psikolojik bir etkenden ileri gelmektedir. Bu kabileler için genel anlamda böyle bir sıfat kullanıl­ mamaktadır.26 Doğu Anadolu ' da aşiret sistemi dışında bu­ lunan gruplardan biri de Zazalardır. Zazalar da Kürt asıllı olmal�nna karşın Kürtler gibi aşiret düzeninde yaşamazlar. Aşiret düzenini çoktan bırakmışlardır.

26. Osman Keskioğ lu, a.g.e., s. 38. Ahmet Aras, Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu Ant dergisi, sayı 1 25 vd. Ahmet Aras, Türkiye'de Feodalizm Var m ı ? Ant dergisi, Sayı 1 39 vd. 5 14


Ana DiliTürkçe Okuma Yazma

Radyosu Olan

Olmayan

Köyler Köyler

%

1 3 il

o/o

Bilmeyenler

Radyo , Olmayanlar Sayısı

o/o

%

46

70

72.5

27.5

25.961

69

31

1 0. 1 09

74

74

81 71

19 29

61 2 36.682

61 53.2

83 72

4 lı

Hakaari 1 8 il

Kaynak: Çizelge 29

ÇiZELGE 28: SEÇiMLER E KATILMA ORANI

KentiYıl

1 950

1 954

1 957

1 961

1 965

Erzincan ı Erzurum Kars Ağrı Tu nceli B ingöl Muş Bitlis Van Adıyaman (x)

� 77 90 93 BB 92 90 91 82

89 90 91 95 90 92 89 91 93

78 78 81 83 79 81 76 80 81 83

82 80 BO B5 77 B1 83 81 82 B2

77 71 71 82 70 71 80 77 80 74

Malatya Elazığ Siirt 1 3 ll

90 86 88 89

93 88 83 90

75 86 78 80

78 73 76 80

69 86 62 75

_

86 93 74 Gaziantep 9 86 67 91 76 75 89 Urfa 91 65 76 66 D iyarbakır 93 74 89 8B 80 Mardin 79 90 70 77 79 91 4 11 82 81 64 76 Hakkari 78 75 90 87 80 82 1 8 11 Türkıye 71 88 81 89 76 Kaynak: D i E, 1 950-1 965 Mi lletvekili v e 1 96 1 - 1 963 Cumhuryel Senatosu seçimi, sonuçları, s. XXII-XXXVI (X) 1 965 yılına kadar Malatya'ya bağ lı bir kaza idi. 515


ÇiZELGE 29 : RADYO,

KÜ RTÇE KONUŞMA ve YAZMA BiL i P B i LMEME D U RUMU

Kö�ünRad�o Kent Erzincan Erzuru m Kars Agn Tunceli Bingöl Muş Biılis Van Adıyaman Malatya Elazıg Siiı1

1 3 il

r.

Gazianlep Urla Diyarbakır Mardin

4 il top lamı

%

Hakkôri

ı 8 il toplamı

Köy Sayısı

559

1 .039 764 S44

538

274

270

366

. 230

S46

39S

2S3 339 sı o

S87

47 1

6.7 1 6

1 6S

S72

1 60

4.868

549

410

34

S.SBS

21 2

787

(x) DIE, 1 960 Nüfus (xx) Çizelge, 22 .

1 .092

16

ı . 848

Z5. 9 6 ı

90

23

6.255

s

96S

ll

1.1 ı9

ı6

63

63

74 61

74

76

76

76

79

35

60

91

79

40

58

46

70

16

63

27.5

234

924

ss

40

3 1 .5

97

66

2.479

1 02

68.5 6.628

69

309

l .S97

ı . 663

ı 33

64

427

ısı

2.587

9.436

663

55

17

21

S3

323 3B ı

so

649

1 60

663

708

2.845

1 36

ı 10

485

3.0Sl

% (**)

23

43

229

359

5. 1 44

Okuma yazma bilmeyen l er

% (*)

1 .063

ı ı6

476 .

Pilli Radyo

An adihibanyla Türkçe denba�dil ka yanlı Cere Radyo kullananlar

1 07

1 37

72.5

644

21

275

604

307

325

Yok

764

414

r.

5 16

Var

OKUYUP-

340 327

36

2.8ı 8 29

1 .467

1 .422

612

36.69

ı 06

61

69

92

79

77

BO

60

74

83

53.2

72

Kaynak: KtBKEE, Çizelge

sayımı No: 442 S; l 50- 1 53

51


E.

DIL-EGITIM-SIYASAL TUŞKILER TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞME

ve

Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, Doğu Anado­ lu'da halkın eğitim düzeyi çok düşük olup, kullandığı dil bü ­ yük oranda Kürtçedir. Bu konu ile ilgili olarak aşağıda ver­ diğimiz rakamlar. Köy İşleri Bakanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü'nün derlediği rakamlardır. Bu rakamiann doğru­ luğu tartışma konusudur. Çünkü resmi kuruluşlar. Kürt halkının sayısını az göstermek gibi anlamsız bir çaba içinde bulunmaktadırlar. Aslında, resmi makamlarca bu ölçülerle saptanan Kürtlerin sayısı. 29 nolu çizelgede gösterildiğinden daha çoktur. Gözlemler ve bu konuda yapılan araştırmalar, bu görüşümüzü doğrulamaktadır. 2 7 Örneğin Hakkart gibi il­ lerde yerli olmayan üç-beş devlet memurundan başka her­ kes Kürtçe konuşmaktadır. Bu durumda. istatistiklerin, Türkçe veya Kürtçe konuşanlar diye yaptığı ayının çok yü ­ zeyde kalmakta, toplum yapısını yansıtamamaktadır. Çizel­ ge 29'a göre, Doğu Anadolu 'da yaşamakta olan 6 milyona yakın nüfusun % 53.2 'si, yani 3 milyondan çoğu Kürtçe ko­ nuşmaktadır, yani Kürttür. Oysa, gerçekçi araştırmalara gö­ re , bu rakam 4 . 5- 5 milyondur. Doğu Anadolu'da dini yönden Alevi-Sünni farklılaşması olduğu gibi etnik yönden de Türk-Kürt farklılaşması vardır. Son zamanlarda ileri sürülen yanlış bir görüşe göre , Türkler Sünnilerle, Kürtler de Alevilerle bütünleştirilmektedir. Bu arılayışın da yanlış olduğunu daha önceki bölümlerde açıklamıştık. 28 ·

27. Barbara And George Hell ing , Rural Turkey, iFY, i stanbul 1 958, s. 8 Öte yandan, yöneticilerde, çeşitli sayımlarda Kürt nüfusunun az gös­ terilmesi konusunda büyük bir çaba vard ı r. yazar i lhami Soysal'a Bin­ göl'den gönderilen bir mektup bu çabayı açık-seçik ortaya koymakta­ d ı r. "... Sayım öncesi, say ım memurlarını eğitmek için açılan kurslarda, ilgililer say ı m ı n nası l yapılacağ ını anlatırlarken, ana dilin tespiti konusundaki sorunun nasıl cevapland ırılacağ ı noktasına geldi­ ğinde, kaymakam, 'Anadil bila istisna Türkçedir' demiş. Böylece de % 90'ı tek kelime Türkçe bil meyen bölge halkı Türkçe konuşur göste­ rilecek. Tahmin ederiz ki say ım memurları da çaresiz bu emri dinle­ mişlerdir." (ilham i Soysal, Sünnetçi Kadın, Akşam 27. 1 0:1 970) Ayrı­ ca Bk. Cumhuriyet, 27. 1 0. 1 970. 28. Türkiye'd e mezheplerle ilgili olarak elimizde rakam yoktur. 517


Ayrıca. aşağıdaki çizelgeden (lcaynak çizelge 29) 'da anla­ şılacağı gibi özellikle pilli radyolar bölgede büyük ölçüde ya­ yılmaktadır. D oğu 'da gerek Türkçe bilenielin az oluşu gerek­ se Türkiye radyolannın etki alanlarının dar oluşu yüzünden Kürtçe yayın yapan yabancı istasyonlar dinlenmektedir. Örneğin göçebe bir Kürt Aşireti üzerinde yaptığımız ça­ lışmada Ankara ve Van radyolannın hiç dinlenmediğini, Tahran, Erivan ve Bağdat radyolannın Kürtçe yayınlannın

sıra ile % 35. 1 o/o 5 1 .3 o/o 5 . 4 oranında dinlendiğini sapta­ dık.29 Bu bakımdan, hükümetlerin son zamanlarda Doğu Ana­ dolu'da pek çok yayın istasyonu kurmaları, halkın Kürtçe

yayın yapan istasyonlan dinlemelerine engel olamamıştır. Zira, Doğu sorunu , radyo istasyonlannın sayılannın artma­ sıyla çözümlenecek bir sorun değildir. Temel yapıdaki çeliş­ kilelin keskinlik kazanması. yani ekonomik gelişimin yoğun­ laş;ması

sırasında

ulusal

b ilincin

de

beraber

gelişeceği

şüphesizdir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında. Doğu ve G üneyeloğu il­ lerimizde kurulan çeşitli radyo istasyonlarının pratik ne gibi amacı olabilir? Bu radyo istasyonlannın esas amacı, halkın Kürtçe yayın yapan radyolara itibar etmeyip. Türkçe yayın yapan istasyonlan dinlemesidir.

Fakat. Türkçe bilmeyen.

büyük ölçüde Kürtçe konuşan bir yurttaş için Türkçe yayın yapan ve hiçbir eğitici rolü olmayan radyo istasyonlannın değeri nedir?

.

Sosyolojik bakımdan dilin önemi, sosyal gruplar arasın­ daki haberleşmeyi ve anlaşmayı sağlayıp sosyal hareketliliği artırmada ortaya çıkmaktadır. Sosyal hareketliliğin sağlan­ ması ise toplumun dışanya açılıp farklılaşması. dış etkenler­ le bütünleşmesi ve modernleşmesi bakımından çok önemli­ dir.

Aynı

araştırmamızda

belirttiğimiz

gibi,

bizzat

Kürt

dilinden dolayı bu bütünleşme . daha çok Ortadoğu toplum­ lanyla olmaktadır. Bu amacını

bakımdan. güden

bu

Kürtlerin Türkler içerisinde tedbirler

daima

başarısız

eritilmesi kalmaya

mahkümdur. Son zamanlarda Doğu Anadolu'da büyük bir

29. ismail Beşikçi, Dol:ju'da Del:jişim ve Yapısal Sorunlar, s. 203. 518


artış gösteren Bölge Yatılı İlkokullan hakkında da aynı şeyi söyleyebiliriz. n.

ooöu ANADOLU'DA FEODALİZMİN KAPİTALİZME DÖNÜŞÜMÜ

A.

BUGÜNKÜ DURUM

Doğu Anadolu'daki 1 8 ilde çiftçi ailelerinin % 38'i top­ raksızdır. Çiftçi ailelerinin % 45. 4'ü ise 1 -50 dönüm arasın­ da toprağa sahip olup, bu miktar genel tanm arazisinin % 27'sidir. Çiftçi ailelerinin % 1 4 .2'si 5 1 -200 dönüm arasında toprağa sahip olup bu da genel tanm arazisinin % 40'ıdır. Çiftçi ailelerinin % 24'ü de 200 dönümden fazla toprağa sa­ hiptir. Bu miktar ise genel tanm arazisinin % 33'ünü mey­ dana getirir. Bu rakamlar, Doğu Anadolu'da toprak mülkiyetinde çok büyük dengesizliğin varlığını ortaya koymaktadır. Toprak mülkiyetindeki bu dengesizlik, gelir dağılımında sınıflararası keskinlikleri etkilediği gibi kişi ilişkilerinin anonimleşmemiş biçimlerini de beraberinde oluşturmaktadır. Öte yandan din, tarikat , eğitim, siyaset, demokrasi, hukuk gibi üstyapı ku­ rumlan, bu yapıya göre biçimlenip ona göre fonksiyonel bir karakter göstermektedir. Daha önce belirtmeye çalıştığımız gibi, feodal üretim iliş­ kileri, tarihsel süreç içinde üç aşamadan geçiyor. Bunlar, emek-rant. ürün-rant. para-rant aşamalan olup, genellikle birbirlerini izlemektedirler. Bugün, saf biçimiyle feodal sö­ mürüyü bulmak olanağı yoktur. Belirli bir yerde üretim iliş­ kileri, her ne kadar feodal bir nitelik gösterse de , üretimin kapitalist pazar için yapıldığı büyt.ık bir gerçektir. O halde, üretim ilişkilerinin çok yönlü bir yapıya büründüğünü , aynı yerde ve aynı zamanda çeşitli üretim ilişkilerinin içiçe veya yanyana bulunduğunu görmek olanağı vardır. Öte yandan, burada söz konusu olan, feodaliteyi, tarihsel bir süreç içinde ortaya çıkan feodal sömürü olarak değil de, feodal toplum yapısı olarak görmek gerekir. Bu durumda, üstyapı kurum­ lan hiçbir'"zaman ihmal edilmemelidir. Çünkü , feodal sömü­ rüye göre biçim alan şeyhlik, ağalık, aşiret reisliği gibi üstya­ pı kuru,mlan, belirli bir aşamadan sonra altyapı ile sıkı bir 519


biçimde bütünleşrnekte, altyapı ilişkilerinin daha ileri aşa' . malar yapmasına engel olmaktadır. Doğu Anadolu'da feodalizmi belirleyen, toprağın denge­ siz dağılımıdır. Topraksız veya az topraklı olan ailelerle top­ rak sahipleri arasındaki ilişkilerdir. Fakat, üretim güçleri­ ,nin, geniş ölçüde öküz, karasahan ve kağnı tarafından belirlendiği yerlerde toprak dengesizliğinin feodal sörnürüyü de ortaya çıkaracağı büyük bir gerçektir. Feodal sömü rünün emek-rant , ürün-rant. para-rant olarak beliren üç ana aşa­ masını da, bugü n Doğu Anadolu'da görmek olanağı vardır. Tarikat !iderleri, şeyh ve seyitlerin durumunu, ernek-rant aşamasına katıp değerlendirebiliriz. Gerçekten şeyh ve seyit­ Ierin müridierine yüklediği görevlerin tamamı angarya niteli­ ğinde olan işlerdir. Müridierin ücretsiz olarak, şeyhin veya seyitin tarlasında çalışması . şeyhin ekinini veya samanını ambarına taşıması, ekinini değirmene götürüp getirmesi, şeyhin evinin günlük işlerini yapması hep angarya işlerdir. Doğal olan, karşılığı öderuneyen emeğin üreticiden alınması­ dır. Oysa bu olmamakta ve şeyhliğin yaygın olduğu her yer­ de bu tür sömürü sürüp gitmektedir. Feodalizmin daha ileri bir aşaması olan ürün-rant biçi­ mindeki sömürüde ise söz konusu olan emeğin karşılıksız olarak zaptedilmesi değil. şeyh, toprak ağası , aşiret reisi gibi feodallerin, üreticisinin yarattığı ürünün bir bölümüne doğ­ rudan doğruya el koymaları biçiminde olur. Bu duruma, ge­ niş toprak mülkiyetinin çok yaygın olduğu yerlerde rastlana­ bildiği gibi, aşiret örgütlerinin güçlü olduğu yerlerde de rastlanır. Burada üretici ilişkilerinin bir . kısmını doğrudan doğruya ürün olarak egemen sınınara kaptırır. Üretici, top­ rak sahiplerinin toprağında çalışıyorsa, yani toprak agası ta­ rafından kendisine bu görev verilmişse, sömürü tam anla­ mıyla feodal bir sömürüdür. Fakat ağanın toprağını kiralayarak üreticilik yapıyorsa sömürünün tam feodal bir sömü rü olduğu söylenemez. Buna karşın, ortakçılıkta yan feodal bir sömürünün söz konusu olduğu ileri sürülebilir. Feodalizrnin son aşaması olan, para-rant sömürüde ise emek veya ürün değil, doğrudan doğruya para söz konu su ­ dur. Bu aşamada, ilkel bir kapitalizmin artık yavaş yavaş gelişmekte olduğu görülmektedir.

520


Durumu ana hatlanyla bu biçimde ortaya koyduktan

sonra, ilişkilerin başka bir yönünü daha incelemekte yarar

vardır. Bu. ilişkilerin kapitalist olim, yani kapitalizme bakan yönüdür. Bunu belirtmek için örneğin bir göçebe aşireti ele

alalını. Göçebe aşiret topluluklannda üretım her ne kadar

tüketım için yapılıyor görünüyorsa da. belirli bir tüketim fazlası görmek mümkündür. Bu üretim fazlasını, göçebe aşl­

' ret kendi dışındaki birtakım kurumlarla ilişkiler kurarak de­ ğerlendlrtr. Bunlar sırasıyla, çerçi. kasaba tüccan. kent tüc­

candır. Çerçi. kasabadan sağladığı bir miktar para. ya da kredi ile şeker. çay, bisküvi, oyuncak, incik-boncuk şatın

alır. Bu yükünü genellikle bir katıra yükler ve zoma zoma

gezerek satar. Bu alış-veriş para karşılığı olmaktan çok. mal

takası biçfmlnde olur. Çerçi verdiği basit tüketım maliarına

karşı, yün. kıl, kitre (kitre yağı otlardan sağlanan bir madde olup zamk endüstrisinde kullanılır) alır.

Göçebeler. çerçiden başka, kasaba tüccan ile de ilişki

kurarlar. Bu alış-verişte pazarlık yoktur. Göçebelerin sattığı

mallarda bir değişiklik olmamasına karşın. bu kez aldığı mallarda değişiklik olmaktadır. Sattıklan yün, kitreye karşı­

lık. ayakkabı, elbiselik. giyim-kuşam malzemesi, kapkacak alırlar. Bu alış-verişte para söz konusu olup, % 50-60 mal

değiş tokuşuna karşılık % 40-50 para ödenir.

Göçebelerin üretım fazlasını değerlendirmek için ilişki

kurduklan başka bir kurum da kent tüccandır. ilişkilerin

bu düzeyinde. hem ekonomik ilişkilere konu olan araç ve ge­ reçler hem de mekanizma farklıdır. Burada göçebenin paza­ ra götürdüğü başlıca ürünü koyun ve yündür. Peyn1r vs. bu

aşamada değerini yitirmiştir. Tüccar aldığı koyun ve yüne

karşılık para ya da kredi verir. Ancak ·burada bir başka ek sömürü daha görülmektedir. Bir tüccar, ya bir başka tücca­

rın göçebelerin malını almasını önlemek için ürünün üretil­

mesinden çok önce, göçebenin paraya ihtiyaç duyduğu bir zamanda para vererek göçebeyi kendine bağlar. Böylece ,

hem göçebenin malını zamanından önce daha ucuza almış olur hem de göçebenin fiyatın saptarunasında büyük rolü olan rekabetini daha başlangıçta önlemiş olur. Bir tüccann,

bazen her yıl, aynı göçebenin ürettikleri� aldığı da görülür.

Bu alışveriş doğrudan doğruya. tüccarın çadırları ·ziyareti sı­ rasında, yani doğrudan doğruya sürünün başında olur.

.

52 1


Görü lüyor ki, çerçi, kasaba t ü ccan ve kent tüccan, gö­ çebe ekonomisinin bünyesinde aynı zamanda ve aynı yerde olabilmektedir. Bütün bunlar, göçebe aşiretin dışarı ile olan ilişkilerinin yoğunlaşması sırasında birbirlerini izleyen eko­ nomik ilişkiler değildir. İçiçe bir durum göstermekledirler. Çerçi ile olan ilişkiler, feodalizmin daha aşağısında olan bir üretim ilişkisidir. Çünkü burada para söz: konusu değildir. Kasaba tüccan ile olan ilişkiler feodal bir nilelik göstemlek­ tedir. Çünkü göçebe, yün , kel, peynir gibi bazı ü retin1 fazlası

mallarını satmakta. bunun karşılığında gaz:, bez:, tuz: gibi ih­ tiyaç maddelerı almaktadır. Dolayısıyla değiş-lokuş olup pa­

zar için: üretim söz konu su değildir. Fakat çerçi ve kasaba tüccan ile olan ilişkiler. göçebeler bakımından feodalizmden daha aşağı ve feodal nitelikte olduğu halde, çerçi ve kasaba tüccan bakunından feodal niteliği biraz: aşmaktadır. Çünkü

az da olsa bir birikim söz: konusu dur. Kent tüccarı ile olan

ilişkilerde bu ikileşme çok daha belirgindir. Kent tüccarının, aşirete bakan yönü feodal olduğu halde, büyü k kent tüccarı­ na bakan yönü kapitalistlir. Çünkü , kent tüccarı (buna tefe­ ci de diyebiliriz) aşiretlerden koyunlan toplarken. feodal tö ­ relerden yararlanır ve bu

töreleri

kendi çıkarianna göre

kullanır. Hayvanları daha büyük tüketim pazarlannda de­ ğerlendirmeye başladığı zaman,

artık feodal değildir.

Ba­

tı'daki kapitalistlerle ilişki kurarak onlarla b ü tünleşmeye ça­ lışır. Bu durumda, aşiretin ekonomik ilişkilerinde feodal ve kapitalist olmak ü zere başlıca iki yön görü lür. Aşiretler için düşünülen bu ikili ya da üçlü oluşum. Do­ ğu Anadolu 'daki öteki sosyal yapılar için de ileri sürülebilir. Örneğin Urfa'daki bir toprak ağasının köylülerle ilişkisi ta­ mamen feodal bir nitelik göstermektedir. Yani Urfa'daki top­ rak ağası. yer yer "emek-rant" , "ürün-rant" veya "para-rant" biçiminde bir sömürü yapmaktadır. Her üç aşamada da üst­ yapı kurumlan son derece güçlü ve etkilidir. Gazetelerde yer al.an aşağıdaki gazete haberi ağanın gücünü göstermesi ba­ kımından önemlidir: "Siverek'te bir köy ağası, çobanı Meh­ met Bilecik'i emrini yerine getirmediği için ellerini bağlayarak duvara dayamış ve öteki köylülere lbret olsun diye tüfekle delik deşik ederek öldürmüştür. 30 Haberde önemli

30. Cum huriyet, 7.2 . 1 970. 522

·


olan, ağanın bir adamı öldürmesi değil, çobanını başkaları­

na ibret olsu n, bir başkası kendisine , daha doğrusu ağalık kurumuna karşı çıkmaya cesaret e demesin diye . elini kolunu

bağlayıp duvara dayayıp öldürmüş olmasıdır. Bu davranış, · feodal törelerden kaynağını alan bir zulüm çeşididir. Doğulu

ağalar. feodal sömürü

sonucu biriken artık­

ürünü Batı'daki kapitalist pazarlarda değerlendirmek iste­

mektedirler. Ağalann Batı'daki kapitalisOere bakan bu yönü artık feodal değil, kapitalist olup, ağalar. Batılı kapitalistler­ le bütünleşme çabasındadırlar. Aynı şey, şeyhler ve aşiret

reisieri için de söylenebilir. Bugün. Doğulu her ağa. şeyh ve aşiret reisinin Balı Anadolu'da gayrimenkul ve ticari işletme­ si vardır. Çünkü bu kişiler Doğu Anadolu 'daki feodal töreler­

den yararlanarak sömürü yapmakta, sömürü sonucu doğan

a rtık-üıii nü de Batı Anadolu'da yatırmakta yani orada de­

ğerlendirmektedir.

Görülüyorki,

Doğu Anadolu 'da.

çeştlli

ürelim biçimleri aynı anda. aynı yerde, yan yana, iç içe göz­

lenebilmektedir. Fakat, bu konuda feodal ve kapitalist ilişki­

lertn oranını kesinlikle belirtmek olanağı yoktur. Çeşitli üre­ tim

ilişkileri,

hakim

bir

üretim

sürecine

göre

biçimlenmektedir. Bu hakim üretim süreci elbette kapita­ lizmdir. 3 1

B.

DEGİŞİM

Son yıllarda nüfusun büyük bir hızla artışı, temeldeki

ana sorunun yani toprak dengesizliğinin çok daha açık bir

biçimde ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Doğu Anado­ lu'daki nüfus artışı ortalaması, Türkiye ortalamasının üs­ tündedir. olan

1 946- 1 965 arasında Doğu Anadolu'da % 028 . 8

nüfus

artışı

hızı

aynı

dönemde

Türkiye

içtn

%

0. 26.5'dir. Kent ve köylerdeki nüfus artışlarının tncelenmesi

de ilginç sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Doğu kentiertnde % 43 olan nüfus artışı, Türkiye ortalamasında % 34 , Doğu

köylerınde % 024 olan artış hızı tse Türkiye için % O 2 1 'dir.

Doğu'daki nüfus artış hızının, zaten doğal ölçülerin üs­ tünde olan Türkiye ortalamasının da üstünde oluşu tabanın

31 . Korkut Boratav, Tarımda Hakim Ü retim Ilişkisi Ü zerine, PDA, 1 -1 5 Ocak 1 970, s . 1 79-1 80. .

523


yukanya yaptığı baskının önemini artınnaktadır. Nüfus artı­ şıyla beraber toprak. yayla. iş, konut gibi yaşamak için ge­ rekli olan istekler de artmakta ve dinamizm kazarunaktadır. Bugün, devlete yöneltilen, devlet tarafından karşılanması is­ tenen bu isteklerin, dönüp dolaşıp toprağı denetimi altında tutanlarca karşılanmasının istenmesi kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Doğu Anadolu'da statükoyu parçalayacak tek un­ sur, . nüfus artışı ve bu oluşumun tanındaki makinalaşma ile diy�log kurma durumuna gelmesidir. Zira tarımdaki ma­ kinalaşma yani traktörleşme hızı, Doğu Anadolu'da daha yüksektir. 1 965- 1 966 yıllarında Türkiye'deki traktörleşme oranı % 1 9 iken. Doğu Anadolu'da % 46 d ır. 1 966- 1 967 yıl­ lannda aradaki bu farkta önemli bir değişiklik olmamıştır. Bu makinalaşma sonucu, iyi ya da kötü tanm alanında ça­ lışma olanağı bulan büyük bir köylü nüfusunun tanrn sek­ törü dışında iş aramasına yol açmaktadır. Öte yandan. do­ ğal ölçülerde bir kentleşme olayı olmadığı, yani tamamen demografik bir yığılma olduğu için yukanda belirttiğimiz zo­ runlu nedenlerle tanm sektörü dışında kalan bu köylü nü " fusun fonksiyonel duruma getirilmesi de son derece güçtür. Bunun başlıca nedeni sanayileşmenin son derece zayıf ol­ masıdır. Geniş halk yığınları üzerinde egemenlik sağlayan kişiler. temeldeki çelişmeyi çok iyi değerlendirdiklerinden, ana sorunu gizlemek ve bu halkın bu konudaki bilinçlerune­ sini önlemek için hem halka baskı yapmakta, hem de kamu­ oyunun dikkatini ana sorun dışındaki konular üzerinde yo­ ğunlaştınnaya çalışmaktadırlar. Temeldeki ana sorunu gtzleyen etkenlerden birisi, çeşitli tarikat ve mezhep gruplannın çatıştırılması, irticaın körük­ lenmesi, öteki etken ise özü itibaoyla ilerici ve toplumsal bir içeriğe sahip olan Kürt milliyetçiliği fikrinin kullanılmasıdır. Milliyetçilik fikrinin ilerici ve toplumsal özlere sahip ol­ duğu şüphestzdir. Ancak, hakim sınıf, milliyetçilik fikrini kendi sınıfsal çıkarlan doğrultusunda kullanmaya başladığı zaman, ileri özde yozlaşmaktadır. Milliyetçilik anlayışının, yeni fikirlere, özellikle devrimci fikirlere kapalı olduğu, top­ rak ağaları, şeyhler ve aşiret reisieri tarafından iddia edil­ mektedir. Örneğin bu nedenle, milliyetçi kişinin, kendi ağa­ sını, şeyhini, aşiret reisini sevmesi gerektiği görüşünün geniş ölçüde yayılmasına çalışmaktadırlar. ·

'

524


Ağaların kullandığı başka bir taktik, doğrudan doğruya baskıdır. Ağa. halk üzerinde bu baskıyı, her geçen gün artır­ dığı silahlı adamlan ile sürdürmektedir. Halk üzerinde haklı olarak ters tepkilere yol açan bu baskıya karşı, yeni yeni di� renme yollan aranmaktadır. Kamuoyunca, eşkıyalık diye bi­ linen eylem, hakim sınıfların Doğu halkı üzerinde sürdür­ meye çalıştıklan bu baskıya karşı, halkın giriştiği özel bir direnme biçimidir. Öte yandan, az nüfuslu ağa köylerinin hemen yanında kurulan ve nüfusları gittikçe artan köylerin durumu da il­ ginçtir. Ağa, b u . çözülmeleri baskı yolu ile önlemeye çalıştığı andan itibaren, feodalitenin bünyesinde bulunan az-çok hu­ kukilik ve meşruluk durumu kaybolmakta, derebeyi niteliği­ ne bürünmektedir. Bütün bunlara karşın, halkın aradığı ve denemeye çalış­ tığı yeni direnme yollannın henüz sınıfsal bir bilinç kazandı­ ğı söylenemez. Doğu'da silahlı çatışmalar ve anlaşmazlıklar henüz, ağalar ve aşiret reisieri arasında sürüp gitmektedir. Ağa ile köylüsü , aşiret reisi ile aşiret üyesi arasında şimdilik bir çatışma olmamaktadır. Köylüler, hala. ağalarm veya aşi­ ret reisierinin kendi aralanndaki çıkar kavgalarında "vurucu güç" olarak kullanılmaktan kurtulamamışlardır. Bu değerlendirmeler,

1967 yılı yaz aylannda yapılan

"Doğu Anadolu'nun geri kalmışlığını protesto mitingleri"nde somut bir biçimde ortaya konmuş ve belgelenmiştir. Miting­ ler, başlangıçta Doğulu toplumcu aydınlann. feodal düzene ve bu düzeni sürdürebilmek için her çareye başvuran Doğu­ lu ve Batılı egemen sınıflara karşı bir protesto hareketi ola­ rak başlamışsa da, giderek tabanda geniş yankılar doğur­ muş ve aydınlarm halk yığınlan ile diyalog kurmalannı sağlamıştır. Mitingierin bir özelliği de, mitingiere topraks12i veya az topraklı ve emeği ile geçinenler yanında, ağa, şeyh. bey, seyit ve aşiret reisi gibi üretim ilişkilerini elinde bulun­ duranların da katılmalandır. Üretim ilişkilerini denetleyen bu egemen sınıflarm mitingiere katılmalannın üç önemli ne­ deni vardır. Birincisi, kamuoyunun temel toplumsal yapı çe­ lişkilerinde bilinçlenmesini önlemektir. İkinci neden, Kürt halkının hor görülmesini protesto etmektir. Üçüncü neden ise Doğulu egemen sınıfların kapitalist ağa olma özlernidir.

525


Doğulu ağalar. Batı'daki toprak ağalannın birikim yaparak

kapilalist ilişkiler kurduklarının ve çok daha zengin oldukla­

nnın artık farkına varmışlardır. Bu özlerndir ki, Doğulu ağa­ lan böyle ilişkiler kururak, daha çok birikim, daha çok yatı­

rım

yapıp

daha

zorlamaktadır.

çok

Ç ü nkü,

kar

sağlamak

amacını

gütmeye

feodal ilişkiler düzeninde , birikim

çok az ve yatırım olanakları çok düşük olmaktadır. 32 İşte

bunu değerlendiren ağalar, kendi çıkarlan için mitingiere k:ıt ılıııışlar.

Doğu-Batı dengesizliğini ileri sürerek devletin

Doğu 'ya el almasını. özellikle yol. baraj . su kanalları, gübre­

leme gibi altyapı tesislerinin kurulmasını istemişler ve iste­

mektedirler. Devletin, Doğu 'da saydığunız altyapı tesislerini

gerçekleştirmesi aslında feodal ilişkilerin tasfiyesini hızlan­

dırmaktadır. Ç ünkü, h aberleşme ve u laştırma olanaklannın

ve bunların gereği olan teknik bilgilerin yoğunlaşması sosyal

yapılann gerek iç bünyelerini, gerek dış ilişkiler alanını er­ geç değiştirecek, daha dinamik ve yoğun insan ilişkileri, ki­

şisel bağiann çok büyük rol oynadığı geleneksel ilişkilerin

yerini alacak ve böylece feodal ilişkileri tasfiye edecektir.

Ağalann, şeyhlerln ve aşiret reislerinln. yer yer baskı ku lla­ narak denetimleri altında bulundurduklan mülkiyet ve üre­

tim ilişkilerini sürdüreb ilmeleri güçleşmekte, nüfu s artışı ve tarımdaki makinalaşmanın temelde doğurduğu baskı. bun­

ların silahlı baskılarını aşacak biçimde gelişmektedir.

C.

DEGİŞİMİN DİNAMİGİ

Türkiye ekonomik bakımdan dışa bağlı bir ülkedir. Dışa

bağunlılık, ekonomik ve toplumsal değişmenin temel dina­

miklerinin Türkiye'de değil. Türkiye'nin dışında aranması

gerektiğini ortaya koyar. Bilindiği gibi, toplumların ve üretim

güçlerinin gelişim süreçleri içinde, feodalizmi yıkan tek kuv­

vet vardır: O da toprak sahibi ve köylü tarafından bölüşülen ürünun. köylüde kalan ve tüketim fazlası olan kısmının,

köylük alanlar dışındaki pazarlarda tefeci ve bezirgan ser­

mayesine dönüşümü biçiminde olur. Fakat Doğu Anado­ lu'da meydana gelmeye başlayan yeni süreç böyle bir iç de­

namizm

sonucu

olmamakta,

doğrudan

doğruya,

32. Mete Akyol, Satılı k Köy Var, Hürriyet, 1 0-1 4 Mayıs 1 970. 526

toprak


ağası, aşiret reisi gibi feodallerin kapitalist kişiler haline gel­ meleri biçiminde olmaktadır. Doğulu egemen sırufiar. Ba­ tı'daki egemen sını11arla bütünleşme süreçleri içinde, kapila­ list kişiler durumuna geldikleri zaman, daha çok sömürebileceklerinin bilincine varmışlardır. Bu olay. ekono­ mik ve toplumsal değişimin iç dinamiklerden çok dış dina­ mikler sonucu ortaya çıktığını açıkça göstermektedir. Çün­ kü, Batı'daki egemen sınıflar da buıjuva devrimi sonucu , kendilerini ve toplumu yenileyerek buıjuva olmamışlar, em­ peryalizm ile bütünleşerek birikim yapmışlardır. Bu bakun­ dan Doğu'da meydana gelen bu yeni oluşum, Tanzimattan beri meydana gelen dışa bağlı değişim çizgisine uymaktadır. . Görüldüğü gibi, Doğu Anadolu'da feodalizm devrimci ·Ol­ mayan bir yolla çözülmektedir. Feodalizm, feodaller dışında­ ki sınıf, yani ticaret buıj uvası tarafından tasfiye edilmeye çalışılsaydı, bu devrimci bir yol olurdu. Oysa. Türkiye'de ekonomiyi tamamen denetimi altına almış olan emperyaliz­ min baskısı, toplumun iç dinamiklerini bile işlemez duruma getirmekte, feodal sınıf tasfiye edileceği yerde, kendi kendini yenileyerek kapitalizme varmaya çalışmaktadır. Doğu Anadolu'da kasaba ve kentlerde oturup köyde top­ rak sahibi olan ailelerin, toprak sahibi genel aile sayısına oranı, bunların denetimleri altında bulundurdukları toprak­ lann genel tarım arazisine oranının incelenmesi ilginç so­ nuçlar ortaya koymaktadır. Bir kez, topraklar geniş ölçüde kasaba ve kentlerde oturan toprak sahipleri tarafından de­ netlenmektedir. Bu oran. Diyarbakır'da % 88, Urfa 'da % 77'dir. Bu illerde köyde oturan ve asıl üretici olan çiftçi aile­ lerin sahip olduklan topraklann oranı ise % 12 ve % 23'tür. Ayrıca toprak sahibi ailelerin tümünün Urfa'da % 6'sı, D i­ yarbakır'da ise % 3'ü oturmaktadır. Toprağın, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep illerinde ortalama olarak o/o 70'i, 1 8 Doğu ilinde Ise % 30'u, kentlerde oturan toprak sahiplerinin elinde bulunmaktadır. Kentlerdeki toprak sahibi ailelerin ta­ mamı mutlak rant sahibidir. Çoğu yerlerde pazar için üretim söz konusu olmadığı iÇin diferansiyel rant da söz konusu değildir. Yani toprak sahibi köye kahyasıru bırakmakta, ken­ disi ise kentte, toprak dışında yeni denetim alanlan yarat­ maya çalışmakta, ticart faaliyetlere katılmaktadır. Bunun <

527


yanında, han, apartman. otel, sinema. dükkan gibi işletme­ lerin sahibi olmakta, büyük şirketlerin y�tkili satıcılık ve ba­ yiliklerini satın almaktadırlar. Bu. kent ve kasabalarda olu­ şan yeni bıiıjuva ile feodal aristokrasinin ayniyetini ortaya koyar. Bu durum. feodal ağalann yavaş yavaş Batı'daki ege­ men sınıflada bütünle'ştiğini göstermektedir. Bu bütünleş­ meyi iyi izlemek gerekir. Öte yandan feodal mülkiyet ve üre­ tim

ilişkilerini

denetim

altında

bulunduran

ağalann

köyle�den kasaba ve şehirlere doğru kayması. bu ilişkilerin köyde olduğu gibi, kasabalarda ve kentlerde de denetlenme­ si demektir. Bu ise kent ve kasabalann esas amaç olan kır­ sal alanlan denetim altında tutması değil, tersine, kırsal alaniann kasaba ve kentleri etki altına almasıdır. Bu durum Doğu Anadolu'da, kentlerde hızlı bir nüfus büyümesi olduğu halde, neden hala sermaye birtk1minin yapılıp daha ileri üretim

düzenine

geçnemediğini , açıklamaktadır.

Çünkü

kentlerde oturan ağa aileleri için önemli olan toprağın ken­ disi değil, onun getireceği gelir yani ranttır. Teknolojinin ve toplumsal ilişkilerin geriliği ise birikimi engelleyen başka bir nedendir. Bunun ötesinde Doğulu egemen sınıflann. Ba­ tı'daki egemen sınıflada bütünleşme olanaklannın artması. Doğu'da yaratılan artık ürünün Batı'da değerlendirilmesi so­ nucunu doğurmakta, bu ise Doğu'daki birikimi yine engelle­ mektedir.

III. FEODALİZMİN KAÇINILMAZ SONUCU ULUS ve ULUSÇULUK.TUR A.

AŞİRET FEODALİZMİN, ULUS KAPITALİZMİN SİYASİ KURUMUDUR .

Doğu Anadolu'da temelden gelen köklü bir değişim var­ dır. Bu değişim feodalizinin kapitalizme doğru evrildiğidir. Ve bu evrim, Türkiye'deki hakim üretim ilişkisi olan az geliş­

miş kapitalizme göre biçim alarak devarn etmektedir. O hal­ de, Doğu Anadolu'da henüz oluşmakta olan değişimin yine egemen sınıflar lehine bir değişim olduğunu görrnek büyük

bir zorunluluktur. Fakat geniş halk yığınlan yararına mey­ dana gelecek bir devrimin de, ancak bu oluşum içinde gizli olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir.

528


Feodalizm kapitalizme dönüşürken siyasi planda ulus

ve ulusçuluğu yaratması çok doğal bir olaydır. Siyasi ikti­

darlar, bugüne kadar Doğu Anadolu'yu her yönü ile ihmal

etmişler ve orada yatınm yapmamışlardır. Fakat şimdi, Do­

ğu'nun ağaları, beyleri, şeyh ve seyitleri de kapitalistleşrnek istemekte ve siyasi iktidarlar da bu istekiere · cevap vermek­

tedir. Nitekim son yıllarda Doğu Anadolu'da baraj . su kanal­ lan. yol, fabrika vs. gibi altyapı yatırımıanna hız verilmiştir.

Ekonomik ve toplumsal alanda meydana gelen bu değişimin

siyasal planda , aşiret şeklindeki toplumsal ve siyasal örgüt­ leşme siı:ıtemini yıkıp çok daha ileri bir aşama olan ul uslaş­

ma sürecini başlataeağı da şüphesizdir. Uluslaşmanın belli başlı dinamiğinin yine toprak mülkiyetinde aranması yerin­

de olur. Kapitalistleştikleri zaman, sömürüyü çok daha iyi

sürdüreceklerini anlayan. Doğu'nun feodalleri süratle maki­

nalaşmaya başlamışlardır. MakJnalaşma, traktör ile el emeği arasında bir çelişki doğurmi..ıştur. Bu çelişki tamil sektörün­

de çalışan bir yığın köylünün kentlere akın etmesine sebep

olmaktadır. Sahte de olsa bir şehirleşme başlamakta ve hız­

la gelişmektedir. Endüstri yatırımlannın bu gelişmeleri hız­

landımcağı şüphesizdir. Bütün bu oluşum içinde aşiretler arasındaki kaleler yıkılacak, aşiret sisteminin değerleri yıkı­

lıp ulusal değerler önem kazanacak. alım satım kapasitesi,

büyük şehirlerin meydana gelmesi ve nüfusun hızla artması

bu oluşumu hızlandıracaktır. FeodaliziDin yıkılışıyla birlikte

bu oluşumun meydana gelmesi kaçınılmazdır. Zira aşiret fe­ odalizmin, ulus da kapitalizmin siyasi kurumudur. Herhan­

gi bir bölgede kapitalist ilişkiler yoğunlaşırken aşiret örgüt­

lerini ayakta tutmanın hiçbir olanağı yoktur. Bu oluşum

içinde değer kazanacak en önemli şey, Kürt dili, Kürt edebi­

yatı, Kürt folkloru ve Kürt tarihi araştırmalandır. Öte yan­

dan "Kırmanç" da değer kazanacaktır. Bilindiği gibi Osmanlı

İmparatorluğu'nda

ümmet

ideoloj isi

hakim

olduğundan

Arap olmayanlar hor görülmüştür. Hor görülenler arasında

Türkler ve Kürtler de vardır. Osmanlı .egemen sınıfları gerek "Türkmen"!, gerekse · "Kırmanç"ı daima küçümsemişlerdir.

Bugün Orta Anadolu'da analar, oğullarına kızdıklan zaman,

hala Türkmen derler. Bir kişiyi yüceltmek için ise "Eski Os­

manlı" deyimi kullanılır. Fakat Cumhuriyetle birlikte (Bu­

nun daha önceki yıllara inen temelleri de vardır) Türk halkı

529


hıZlı bir u luslaşma süreci içine girdiği için Türkmen değer kazanmıştır. Kım1anç ise Doğu'da hala aşağılanan bir an­ lamda kullarulmaktadır. Kürt halkı uluslaşma süreci içine girdiği zaman Türkmen gibi Kırınanç da değer kazanacaktır. B.

HALKLARIN HORLANMASI ULUSLAŞMA SÜRECİNİN BAŞIAMASIHA SONA ERER

O�manlı İmparatorluğu'nda. siyasi bir ideoloj i haline ge­ len ümmetçilik, milliyellerin ortaya çıkinasını önlüyordu . Önemli olan şu veya bu ulustan olmak değil. Müslüman al­ maktı. "Şeref milliyelle değil. takva iledir" deniyordu .33 Bu durumda. Müslüman olmak büyük bir övgü kaynağı olduğu halde, milliyetler durmadan küçümseniyordu . Ömeğin Nai­ ma. Türklerden söz ederken "etrak-ı bi idrak" (idraksiz Türk­ ler) diyordu. Şu olay da çok llginçtir:

"Silahtar Mülazim başı Tekeli Ali, bir kaba Türk ol­ makla onun bu vazifesini hazmetmezler idi . Burada karşı durup yave söylemekle hançer üşürü p katlettiler. Sonra dağılıp çad ıriarına gittiler. Sonra mülazı m baş ı ­ nın öldürül mesi üzerine fitne sükunet bu ldu . )34 Naima Tarihi'nde bu çeşit ifadelere sık sık rastlanmak­ tadır� İran'da gelişip büyüyen Şii hareketı Anadolu 'da da bü33. Muhammed Ebu Zehra, Ebu Hanife, Çev. Osman Keskioğlu, Diyanet işleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1 962, s. 5. 34. Naima Tarihi, Cilt lll, çev. Zuhuri Danışman, Zu huri Danışman Yay ı­ nevi, istanbul 1 969, s. 1 062. Bu olay hakkında kitabı Türkçeye çev i� ren Zuhuri Danışman şöyle diyor: "Şu ifadede, çok dikkate şayan bir hakikat apaçık görülmektedir. Naima bu hakikatı bilerek veya bilme­ yerek olduğu gibi nakletmekte, o günleri garip ve teessüfe şayan ay­ nen bize aksettirmiş olmaktadır. Baştan başa devşitme H ı ristiyan ço­ cuklarından teşekkül eden Yeniçeriler, bir Türk'ün m ü laz ım başı olmasını bir türlü hazmedemiyorlar. Çok dikkate şayan değil mi? Asıl unsuru Türk olan bir imparatorlukta bütün vazifeler Türk olmayanla­ rın olacak ve Türk olanlar daima ikinci ve sonu ncu safta bulunacak. insan ı n bu kanaata inanamayacağı geliyor ama hakikat böyledir." a.g.e., s. 1 062.

530


yük bir gelişme göstermeye başladığı zaman. Osmanlı azan­ lanndan biri Şah İsmail' e şöyle sesleniyordu :

"Tahtı nda başına murassa pelid Bi-idrak etraki eyledin mürid."35 . Din ve Üretim İlişkileri bölümünde belirttiğimiz gibi, Şii hareketı Anadolu 'da daha çok Türkler arasında gelişme ola­ nağı bulmuştur. Osmanlı ozanı "avanak Türkler"le

ilişki

kurduğu Için Şah İsmail'i suçladığı gibi, Şii hareketini de küçümsemektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin horlanma­ sı ile ilgili olarak Ziya Gökalp şöyle diyor:

"Sururi'nin Reti-i Amediye hitap ettiği , Men ve tührdüne şehrimki men Türk ve Kürt." Manası: Ben Türküm sen Kürtsün. fakat ikimiz d e şeh­ riyiz mısraından da anlaşılacağı gibi, şehri ne Türk. ne Kürt.

Arp. ne Arnavuttu . Bütün milliyetlere düşman bir heyet­ U. Bu heyet, Arabı beğenmez, Kürdü küçümser, Lazla eğle­ ne

nir, Türkü hor görürdü . Ahmet Vefik Paşa'nın

Müntehibat-ı Durubu Emsal

isimli kitabını açarsanız. millet isimlerinin karşısında müna­

sebetsiz birtakım laflar görürsü nüz. Ş ehri (İstanbul'lu)lerden gelen bu sözler sahiplerinin zihniyetin! açıkça göstemlekte­ dir. Bunlardan yalnız Türklere ait olanlarını naklediyorum:

- Türk atma binince bey oldum sanır. - Türk olana şehir içi zindan olur. - Türk pohpohu, Acem pehpehi sever. - Türk işi ödünçt ür. - Türk ne bilir bayramı, lak lak içer ayranı. - Türk -ve tosun çünkü doğdu anadan, öğüt aldı eşek ile danadan. - Türkün aklı sonrada n gelir. _ - Türkün derneği olmaz. - Türke beylik vermişler, ilkin babası n ı öldürmüş. 35. Naima Tarihi, Cilt . l l l, s. 1 1 80-1 1 8 1 , Cilt IV, s. 2599, 2688, 2738. 531


Bu şehrilerin (İstanbullulann) kitaplanndan millet isim­ leri daima Etraki bi idrak (idraksiz Türkler) , Ekradı bedni­ had (kötü tabiatlı Kürtler) gibi alaycı ve hor gören ifadelerle yazıhrdı. Bu hal milliyetçilik akımlannın gelişınediği zaman­ larda o kadar dikkati çelaniyordu . Fakat son zamanlarda milliyetçilik akunlannın büyük bir nüfuz kazanması üzerine Türkler ve oteki milletler bu bakaretiere tahammül edeme­ meye başladılar. Milliyetçilik fikrini İslam aleminde ilk gerçekleştirmeye çalışanlar Araplarla Arnavutlardır. İstanbullular kendilerine, "Şehrr namını veriyor, taşralılara ise coğrafi yakınlığa göre Arnavut, Arap, Kürt. Laz diyorlardı. Rumeli halkı genellikle Arnavutt u . Karadeniz salıili yalnız Lazlarla, Şarki Anadolu yalnız Kü rtlerle meskündu . Böyle bir coğrafi yakınlıkla her­ hangi bir milliyet ünvanı olmayanlar da durumu kurtarmak için durumunu daha parlak gördüğü birine gönüllü yazılı­ yordu . Bu suretle aslen Türk olan birçok genç Arnavutlukla, Araplıkla. Kürtlükle iftihar ediyord u . Türk'ü benimseyen bir tek fert yoktu . Türk kelimesini ayıplı ünvanlar gibi kimse üzerine alınıyordu ! Türk "Doğu Anadolu 'da Kızılbaş. İstan­ bul'da kaba ve köylü" manalannda idi. 36 Bir yazısında bu konuya değinen yazar İlılan Selçuk şöyle diyör:

". . . Bu memlekette bir vaktiler Türk kelimesi bile ya­ dırganırdı. Milli Mücadele kuşağı Türklüğü benimse­ rnek için kaç ateş çemberinden geçti? Harbiye Ku­ mandanı, öğrenci arasında Türkçülük akımları nı kovalar, böyle tehlikeli fikirlere sarmış öğrenciyi ceza­ landırırdı. Bugün yetmiş yaşına basmış olanlara yirmi , yaşındayken: - Söyle bakalım, sen nesin? diye sorulunca cevap verirlerdi: - Müslümanım. - O senin dinin. - Osmanlıyın. 36. Ziya Gökalp, Türkleşmek, lslamlaşmak, Muasırlaşmak, Serdengeçti Neşriyat ı , Ankara 1 963, s. 24-27. 532


- O senin uyruğun. - Peki neyim ben? - Türksün. Ve kendisine 'Türk' denilen kişide başiardı bir ra­ hatsızlık. Çünkü Türk, kaba köylüye verilen aşağılatıcı bir sıfattı. Milliyetçilik bilinci Osmanlılık şuuru nda üste çıkmasın, ümmetçilik bilincini eritmesin diye Türk keli­ mesi afaroz edilmiş, Türkçülük tehlikeli ve aşırı bir akı m sayılmıştır. Balkan Harbi'nden istiklal Savaşı so­ nuna kadar on bir yıllık kan ve ateş sınavından geçen milli bilinci keskinleştirdiler. Yüce Gazi Mustafa Ke­ mal'de şimdiki Batıcı beylere gereksiz gibi gelen: - 'Ne mutlu Türküm diyene' gibi sözlerle Türk ol­ manın övünç verici bir alg ı sayı lması gerektiğini i nanç­ la savundu. Türklüğümüzü benimsedik ve Osmanlı devrinde Istanbul aydınına: - Sen Türksün . . . denildiği zaman doğan rahatsız-" lık yok oldu. M illet olmak aşamasinda beraat edip. kafalara otur­ du Türklük. 37 Birinci Dünya Savaşı sırası nda Suriye, Filistin ve Hicaz'da herhangi bir kişiye: - Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabı nın: / - Estağfurullah! olduğunu Falih Rıfkı Atay yazmaktadır:·Ja Görüldüğü gibi, bir zamanlar horlanan "Türk" adi, Türk halkının uluslaşma sürecine girmesiyle değer kazanmış ve övünülecek etken olmuştur.

C.

ULUSLAŞMANIN DİNAMİCİ ve İLERİCİ TÜRK AYDINLARININ 1EMEL ÇELİŞKİSİ

Doğu Anadolu'da feodal üretim ilişkilerinin ve feodal tö-

37. llhan Selçuk, Proleter Millet, Cumhuriyet, 24 Eylü i 1 970. 38. Falih Rıfkı Atay, Zeytinda{Jı, 1 000 Temel Eser serisi, lstanbul 1 970, s. 36-40. 533


relerin, varlığını sürdürdüğü bir gerçektir. Gerek üniversite­ ye. gerekse basın ve TRT'ye mensup ilerici Türk aydınlan b u konuyu aydınlığa kavuşturmaya çalışmakladırlar. Ancak, burada düşünülen amaç, feodal üretim ilişkilerinin varlığını saptamak değil, var olan ilişkilerin çözülüş ya da çözülmeyi­ şinin ortaya kayacağı sonuçlara değinmektir. Prof. Mübeccel Kıray,39 Prof. Nermin Abadan,40 Prof. Mümtaz Soysal , 4 1 Prof. İbrahim Yasa ,42 Prof. Fehmi Ya­ vuz,43 Prof. Cahit Talas,44 Prof. Bahri Savcı,45 Doç. Orhan Tü tengi1,46 D oğan Avcıoğlu ,47 Muzaffer Erdost,48 Mihri Bel­ li,49 Nadir Nadi ,50 Çetin Altan,5 1 İlhami Soysai.52 İlhan Sel39. I kinci Beş Yıll ık Planda Köy ve Köylü Sorunu, Mülkiyeliler Birliği dergisi, Sayı 1 2, Temmuz-Eylül 1 968 Ankara. 40. Parlamentolar Yeterli midir? 20 Ocak 1 969, Milliyet. 41 . Anayasaya Giriş, Ikinci Baskı, SBF Yay ı n ı , Ankara 1 969, s. 206. 42. Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, TODAIE, Ankara 1 970, s. II I-V. 43. Dave Kuşları Gibi, Milliyet, 1 6 Nisan 1 970, Doğu nun Sorunları , M illiyet, 30-3 1 Ekim 1 970 ve 1 Kas ı m 1 970. 44. 8. Eğitim Şurası Için, Milliyet 1 . Ekim 1 970. 45. U lusumuz D urumu Bilmali ve Düşü nmeli, Cumhuriyet, 6.8. 1 970. 46. Az Gelişmenin Sosyolojisi , IFY, Istanbul 1 970, s. 1 29. 47. Türkiye'nin Düzeni, Dün-Bugün-Yarın, Bilgi Yay., Ankara 1 968, s. 303; Takke D üştü, Devrim, Sayı 1, 2 1 Ekim 1 969, s. 5. Ayrıca Bk. Devrim Bildirisi, Devrim, Sayı 1 , s. 8. 48. Şemdinli Aşiretlerin Ü retim ilişkileri, Türk Solu, Cilt 1 , sayı 22, 23, 24, 25. Türkiye'de Feodalizm Var m ı? Türk Solu, Ci lt l l, sayı 80-8 1 -82; Doğu Anadolu'da Hayvancı lığın Feodal Karakteri, Ayd ınlık, Cilt 2, Sac . yı 8; Türkiye Tarımındaki Hakim Üretim I lişkileri Ü zerine, Aydınlık, Cilt l ll, Sayı 1 3. 49. Türkiye'de Karş ı Devrim, Türk Solu, Cilt lll, Sayı 64 50. Başlangıç ve Son, Cumhuriyet, 1 4 Kasım 1 969. 5 1 . Çetin Altan Akşam gazetesinin aşağıdaki sayılarında yayınlanan ya­ zılarında sık sık feodalizmden söz etmektedir: 8 Ş ubat 1 969, 1 O Ma­ yıs 1 969, 1 4 Mayıs 1 969, 25 Mayıs 1 969, 4 Haziran 1 969, 1 O Tem­ muz 1 969, 6 Ağustos 1 969, 8 Ağustos 1 969, 25 Ağustos 1 969, 28 Ağustos 1 969, 29-30 Ağustos 1 969, 1 1 Eylül � 969, 2 Ekim 1 969. 52. Akşam gazetesi, 1 3 Eylül 1 970. 5 34


çuk,53 Bülent Ecevit ,54 Şiar Yalçın,55 İsmail Cem,56 gibi du­

şünür ve yazarla rmuz yazılarında. Türkiye'de feodali.zmin varlığını sık sık duyurmakta ve işlemektedirler. Hakim üre­ ttm ilişkisi olarak kabul edilmese bile Mehmet Ali Aybar, 57 Behice Boran, 58 Mehmet Emin Bozarslan, 59 Korkut Bora­ tav, 60 Ahmet Aras6 ı gibi sosyal bilimciler ve yazarlar da feo­ dalitenin varlığının hiç olmazsa kalıntılar olarak sürdüğünü iddia ederler. Öte yandan, memleketin kaderinde 50 yıla ya­ kın bir süredir söz sahibi olan CHP de Doğu Anadolu'nun kalkınması söz konusu olduğunda feodalitenin ve feodal ku­ rumların nasıl tasfiye edileceğini açıklamaya çalışması, bu konunun varlığını kabu l ettiğini göstem1ektedir.62

· Toplumların genel gelişim yasalanna göre, feodali.zmin kapitalizme doğru çözülüşünün siyasi plandaki en önemli sonucu, ulusu ve ulusçuluğu doğurmasıdır. Bugün, D oğu Anadolu'da hakim olan feodal ilişkilerin en önemli yönü, bir yanda aşiret biçimindeki sosyal ve siyasal örgütlerle, öte yanda da şeyhlik kurumuyla sıkı bir bütünleşme durumun­ da olmasıdır. Aşiret ise ulustan önce gelen bir siyasi örgüt olup, aşiretler arasında ortak b ir hedef yoktur. Aşiretler ara-

53. ilhan Selçuk Cumhuriyet gazetesinin aşağıdaki sayılarında yayınla­ nan yazılarında feodalizmden ve feodalizmin üstyapı kurumlarından sık sık söz etmektedir: 20-26 Ağustos 1 969, 9-27 Eylül 1 969, 2-1 1 1 2-20-21 -23-24 Ekim 1 969, 9- 1 1 -1 4- 1 8 Kasım 1 969, 2 Arairk 1 969. Ayrıca Bk. Devrim, Sayı 2, 28 Ekim 1 969, s. 2, Devrim, sayı 4, 1 1 Kasım 1 969, s. 2, 54. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde 1 3 Mayıs 1 970 tarihinde yaptığı koc nuşma, Cumhuriyet, 1 4 Mayıs 1 970. 55. Toprak Sorunu, E lmalı ve Finike Olayları, Akşam, 25 Nisan 1 965. 56. Türkiye'de Geri Kalmrşlrğ r n -Tarihi, s. 367. 57. Bağı msızlık Demokrasi Sosyalizm, Gerçek Yayınevi, Istanbul 1 967, s. 651 . - 58. Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Gün Yayınları, lstanbul 1 968, s. 1 94. 59. Doğunun Sorunları, Toplum Yayını, Ankara 1 966 s. 8.79 60. Gelir Dağılımı, Gerçek Yayrnevi, istanbul, s. 1 34 vd. , 6 1 . Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant dergisi, Cilt 5, Sayı 1 24- 1 25-1 261 27. 62. CHP 1 2 Ekim Seçim Bildirgesi, a.g.e. , s. 1 94 vd. 535


sındaki senlik-benlik, aşağılık-yukanlık, merkezileşmeyi ön·

lemektedir. 63

Oysa kapitalist üretim ilişkilerinin yoğunlaşmasıyla bir· likte aşiretler arasındaki yıkılmaz duvarlar da gevşemekte ve merkezileşme başlamaktadır. Özellikle büyük pazariann ve

63. 1 7. yüzyıl Kürt azanlarından Ahmedi Hani bu durumu şöyle dile g etir· m ektedir: Cömertlik, himmat mertlik Beylik harniyet ve yiğitlik Hep Kürt kabileleri için arıaylanmıştır Onlar kılıç ve himmetle ün salmışlar Cesaretten harn iyetli oldukları gibi Minnetten de nefret ederler Bu hamiyEıt ve yüksek himmattir ki Engel oldu minnet yükünü yüklenmelerine Bunun içindirki hepsi herzaman ittifaks ızd ı r H e r zaman birbirlerine karşıdır v e parçalanı rlar Olsaydı eğer bir ittitakım ız bizim Hep birlikte birbirimize itaat etseydik O zaman dini de devleti de ikmal eder iilm i de hikmet i de elde ederdik Sözler o zaman birbirinden ayırd edilir Gerçek hüner sahipleri çıkardı ortaya Ahmedi Xani, Mem-0 Zin, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Yayın­ ları, i stanbul 1 969, s. 59 Buna benzer görüşlere Ziya Gökalp'in "Kürt Aşiretleri Üzerinde Sos­ yolojik Tetkikler" isimli çal ışmasında da rastlamak mümkündür. Ayrıca Şeyh Sait lsyanı · arasında Şeyh Said'in Güney Cephesini m eydana getiren başlıca dört büyük aşiret vardır. Bu aşiret reisieri arası nda Süleymani Ahmedi, Emini Peri Hani, Çanlı Şeyh lbrahim, Şeyh Hasan Fakih gibi Kürt beyleri bulunmaktad ır. Ve bunlar aynı zamanda aşiretlerinin komutanlarıdır. Bu dört aşiret reisinin kendi aralarında bir başkomutan seçip Güney Cephesi Başkomutan ı olarak Şeyh Said'e katı lması gerekiyor. Fakat, aşiret reisieri arasında çıkan çetin kişisel tartışmalardan ötürü bu konuda bir birlik sağlanamaz ve bunların anlaşmazlığından yararlanan hükümet kuvvetleri isyanı ko­ layca bastırırlar. Bu aşiret reisieri aras ı nda geçen tartışmalar son de­ rece ilginçtir. Reisler birbirlerine: 536


kentlerin gelişimi ise bu süreci hızlandırmaktadır. Şurası bir gerçek ki, D oğu Anadolu'da toprak ağalığına ve aşiret siste­ mine dayanan feodal yapı uzun süre yaşayacak gibi görün­ memektedir. Nüfusun son derece hızlı bir biçimde artışı emeğin bünyesinde, tarnnda görülen makinalaşma ise tek­ noloj inin bünyesinde değişiklikler yapmakta, bunlar giderek üretim güçlerini, dolayısıyla ü retim ilişkileritti değiştirici bir dinamik olarak belirmektedir. Nüfu s artışı ve makinalaşma gibi temel toplumsal yapı dinamiklerinin işleyişi sonunda kırsal alanlardaki nüfus kentlere doğru kaymakta, kentlerde bu nüfusu istihdam edecek kapasilenin olmarnası düzeni değiştirici dinamikler olmaktadır. Kanımızca Doğu Anado­ lu'da feodalizmi çözümleyecek tek dinamik bunlardır ve ar­ tık ürünün birikimi ve paraya dönüşümü ile ilgili dinamik­ ten daha etkilidir.

O halde Doğu Anadolu'da feodalizm durağan bir sistem değildir. Daha ileıi bir aşamaya geçişin yapıscll dinamiklerini kendi bünyesinde şimdiden taşımaktadır. Bu çözülmeyi ve bunun siyasi planda meydana getireceği değişmeleri çok iyi anlamak ve değerlendirrnek gerekir: Çözülen feodalizmle bir­ likte ulus ve ulusçuluk şaşmaz biçimde meydana gelir ve bu doğal oluşumun durdurulmasının olanağı yoktur. Çü nkü, bu oluşumu tayin eden, kişilerin istek ve iradeleri ve öznel yargılan değil toplumsal gelişmenin tarihsel doğrultusudur. D olayısıyla , feodal devirde her biri bir feodal beylik olan aşi­ retler ve aniann mıntıkalan büyük pazarıann oluşumu ile birbirleriyle bütünleşir ve ortak bir h�defe doğru giderler. Böylece eskinin feodal beyleıi yeni düzende kapitalist ağalar, toprağa bağlı köylüler (bir bakıma toprak köleleri) ise hür köylü veya işçi olarak belirirler. Burada ortaya çıkacak en - Sen koyun çırakilnın oğlusun - Sen de üzüm satanın oğlusun - Sen ananın ad ı ile anılıyorsun, biçim inde sözlerle suçlayarak başkomutanlığa hiçbirinin layık olmad ıkların ı ileri s urmüşlerdir. Bu olay o zamanlar, Kürt toplumundaki sınıfları göstermesi bakım ından da önemlidir. Zira, Kürtlerin soyluları manda dle risinden yap ılmış çarıklar giyerler. Fakir fukara ise koyun derisinden yapılmış çarık giyer. Öte yandan çerçilik yapmak fakir-tukara halkın işidir. Yine asil aileler ana adıyla değil, babaları nın adıyla anı fırlar.

537


önemli konu dil -tarih ve edebiyat üzeline yapılan araştırma­ lar olur. Dolayısıyla Doğu Anadolu 'da feodaliziDin çözülüşü ile birlikte Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi, Kürt folkloru gibi konu lar büyük bir önem kazanır ve araştırmalar yapılır. Feodal üretim biçiminden, feodaliziDin üstyapı kurumlann­ dan vs. söz edenler feodalizmin çözülüşü ile meydana gele­ cek olan bu oluşumu da çok iyi değerlendirrnek zoru ndadır­ lar. Bazı ilerici yazarlarımızın daha şimdiden başlamış olan bu araştırma ve eğilimleri "Bölgecilik"64 diye aşağılamaya çalışmaları sosyalizmle bağdaşır bir davranış değildir. D aha sonraki bölümlerde belirteceğimiz gibi hem feodalizmden söz edip onun tasfiyesini isternek hem de feodalizmin sonucu olan u luslaşmaya tahammül edememek birbiri ile bağdaş­ maz. (•) Bütün bu analizierin ışığı altında, Doğu'nun geri kal­ ması ve yoksulluğu hakkında "Doğu'nun geri kalması ve yoksulluğu bünyesinde çağ dışı kurumları yaşatmasıdır" bi­ çiminde yapılan açıklamanın da havada kaldığı ve bilimsel bir temele dayanmadığı ortaya çıkar. Sorun şu biçimde kısa­ ca özetlenebilir: 1 923'le birlikte H ilafet kaldırılırken ve siyasi iktidar laikleşirken Osriıanlı İmparatorluğu'nda H ilafet'in oy­ nadığı politik rolü "Türk M illiyetçiliği"nin aynaması isten­ miştir. Toplumsal temelleri ve toplumsal içeriği olmayan bu hareket ise kısa zamanda ''Türklerin öteki uluslardan daha üstün olduğu" biçiminde özetlerren bir harekete dönüşmüş­ tür. Bu hareketin ise özellikle Doğu bölgesinde yaşayan Kürt h alkına karşı yürü t üldüğü bir gerçektir.65 İşte bu oluşum

Çetin Altan, Dağuyu da Bölgeeilik Değ il Sınıfsallık Kurtarır, 1 8 Tem­ muz 1 969, Akşam. (*) Bu taham m ülsüzlük faşizme dönük eğitim sisteminin süregelen kal ın­ tılarından başka bir şey değildir. 66. Bu horlanmayı Ahmet Aras şöyle dile getiriyor: "Kırmanç sözcüğünün mülkiyet ilişkilerine müstenid muayyen bir sın ıf veya tabakayı ifade · eden bir anlamı yoktur. Geçm işteki birtakım ırkçı ve faşist yönetimle­ rin Doğu'da uyg u ladığı baskı özellikle psikolojik yönden aşağılatma biçimdeki sald ırganl ı k olmuştur. Kürt unsuru ifade eden Kırmanç kav­ ramı aşağ ılatıcı, alçalt ıcı bir nitelikte kullan ılm ış ve empoze edilm iştir. Horlan manın meydana getirdiği yabancılaşma havasında kim kimi kendisinden aşağı görürse ona bu sözcükle hitap etmiş, onu bu söz­ cükle adland ı rm ı ştır. Ö rneğin D iyarbakır ve Urfa dolaylarında, yakın çevre köylerinden şehre · elden, yoğurt, yumurta, yağ getirenler, baji64.

538


içinde ortaya çıkan, Doğu 'nu n geri kalması ve yoksu lluğu olayını bürokrasi-halk çelişkisini bu açılardan görmek gere­ kir. Burada bürokrasi iki şıklı bir soru karşısında kalmıştır: ı- Ya bölgede kapitalist ilişkilerin gelişimi hızlandırılıp feodalitenin tasfiyesini sağlamak (bu koşullar altında ulus­ laşma hareketinin kaçınılmazlığı da hesaplanıyordu) .

2- Veya her türlü ulusal hareketin gelişimini engellemek pahasına feodalite ile işbirliğine girip Doğu! u ve Batılı ege­ men sınıflar arasında bütürıleşmeyi sağlamak (bu ise bölgeyi geri bırakan ve yoksullaştıran bir etkendir. Bölgede bürokrasi-halk çelişkisinin daima ağır basması bürokrasinin daima ikinci şıkkı tercih etmesine sebep ol­ muş, bölgede yapılması gereken yatırımlar yapılmamış , ka­ pitalist ilişkilerin doğuşu engellenmiş, bu ise feodalizmi ayakta bırakmıştır. Feodalizmin ayakta kalması ise her şey­ den önce ulusal bilincin gelişimini engellemiştir. Öte yandan Cumhuriyetin ku ruluşundan sonra Doğu Anadolu'daki medreselerle de sistemli bir şekilde mücadele edildiği hiçbir zaman iddia edilemez. Sırf milliyetçilik hare­ ketlerini ve bu hareketlerdeki devrimci özü de yok eden ve yozlaştıran en önemli etkendir. Durum bu iken Türkiye'de feodalizmi işleyen bazı ilerici yazarlarımızın bu konulara h iç dokunmamalan şaşırtıcıdır. Örneğin Doğan Avcıoğlu kitabında bu konuya gerekli önemi relerce (şeh irliler) kı rmanç olarak adland ırılmaktad ır. Yine Doğu Be­ yazıt'ta kasabalılar, tüm köylü lere ( ağalar da dahil) "kırmanç" demek­ tedirler. 3-4 yıl evvel köyden gelip kasabaya yerleşmiş bir Doğu Be­ yazıtlı n ı n kasabaya gelen eski köyl üsüyle karşılaştığ ında "Way kırmanç hatye" (vay, Kürt gelmiş) demesi, bu zihniyet in neticesidir. Aynı şekilde, Doğu'daki ''torun" ve "mirek"ler (şecereli ve asil ağalar) tüm halka "kı rmanç" demektedirler. Seyit soylu şeyhler (Peygamber sllyundan olduğunu idd ia ederler) de, şeceresiz şeyhler soylu ve soysuz ağalar da dahil, kendi züm releri d ışındaki herkese "kı rmanç" derler. Sömürgeci tavırdaki birtakım devlet unsurları da, kendilerince Türkleşmiş soylular hariç, herkese "kı rmanç", hatta Erdost'un da sık sık kullandığı g ibi, kelimenin sonuna küçültücü "o" ekini de ekleyip "Kırmanco" demektedirler. (Türkiye'de Feodalite Var mı? Ant d�,r;ıisi, Sayı 1 39, s. 1 2) 539


vermemiş, . Çetin Altan ise etnik sorun ile ilgilenen herkese "Bölgeci" diye sırt çevirmiştir. Oysa, bir toplumsal soruna sadece karşı çıkmak, öfkelenmek bilimsel bir tutum değildir. Bilimsel tutum, o sorunun analizini gerektirir. Bu konuda en ileri görülen Mihri Be!li ise Türklerin vesayeti altında ol­ mak üzere bazı ulusal haklardan söz etmektedir. 66 Türk So­ l u , Aydınlık. Devrim gibi yayın organlan etrafında toplanan­ lar genellikle feodalizmi kabul edip onun siyasal sonuçlanna tahammüllü görünmemektedirler. Burada şunu belirtmekte büyük bir yarar vardır. Feodalizm ekonomik ve toplumsal bir bü tündür. Feodalizmin tasfiyesi, bu bütünün tasfiyesi demektir. Eğer feodalizmden (55 Kürt ağasıl ve feodalizmin tasfiyesinden sadece bu Kürt ağalarının tasfiyesi kastedili­ yorsa son derece yanlış bir stratej idir ve bu yanlış stratej i Doğu 'daki uluslaşma sürecini hızlandınr ve bu stratej iye karşı bir bilincin yaratılması da gecikmez.67 Etnik soruna tahammül edemeyen Türk aydınlarının yapacaklan tek şey vardır. O da merkezi otoritenin, Doğu 'daki ağalar, aşiret re­ isleri ve şeyhlerle bütünleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmaktır. Zira. yukanda da açıklamaya çalıştığımız gibi, feo­ dalizmle illifak yapmak, uluslaşmayı geciktiren en önemli bir olaydır. Aksi takdirde feodalizmle mücadelede doğru stratej iler saplayan Türk aydınları. feodalizmin çözülüşü­ nün siyasi planda meydana getireceği sonuçlan görmezlik­ ten gelemezler.68 66. M ihri Belli, Millet Gerçeği, Ayd ı n l ık, Cilt l l , Say ı 7, Mayıs 1 969. 67. ismail Beşikçi, Doğ u Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeyi Etkile­ yen Dinamikler, Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s. · 432-

433.

68. Burada bir gerçeği dile getirmek zoru nday ı z : Türkiye'de emekçi halk y ı ğ ı n lar ı n ı n uyarılması konusunda üniversitenin h içbir şey yapmad ığı söylenemez. Hocaları m ızdan bazıları yazı ve kitapları ile bu görevleri­ ni başarı ile sürdü rm ektedirler. Fakat emperyalizmin, ülkemiz ile olan ilişkilerinde ü niversiteyi de içine alması bir kısım ü n iversite profesör­ lerini doğrudan doğruya emperyalizmin sözcüsü d urumuna sokmuş­ tur. Yarı açık, yarı kapalı bir biçimde meydan a gelen fakat h içbir za­ man küçümsen memesi gereken bu oluşumu d a görmek gerekir. Bu ilişkiler içinde ün iversite, halk yağ ı n iarına devrimci bilinci götürmekte çok yaya kalmakta, y ığ ınların kurtuluşu yolunda hiçbir şey yapama­ m aktadır. Bu koşullar altında ilerici bası na çok büyük görevler düş 540


Burada, Doğu'nun hakin1 sınıfıyla, h ala, feodal olarak it­ tifak yapmanın hiçbir o la nağı kalmadığını kesin olarak orta­

ya koymak gerekir.

Ç ü nkü Doğu'nun egemen sınlfı feodal ,

sömürünün çok küçük bir sömürü o ld uğunu anlamış, sö­

mürüyü artırmanın yo ll a n nı aramaya başlamıştır. Bu ba­ kımdan siyasi iktidara karşı çeşitli baskı biçimlerini kuBa­ narak çeşitli altyapı tesislerini istemekte. siyasi iktidar da

bu ıstekiere ister istemez cevap vermektedir. D evl e t Planla­

ma Teşkilatı'nın "Türkiye 'de İ ller İtibarıyla Sosyo-ekonomik G elişmişlik Endeksi

( 1 963- 1 967)" araştırmasında bu dur u m

açıkça görülmektedir:

" . . . Son olarak, Doğu Bölge Ortalama Endeks d e ­

ğeri n i n gelişimine işaret etmekte fay d a vard ı r. 1 963 y ı -

müştür. Zaten üniversitelerdeki bu boş luğu v e çürüklüğü kavrayan toplumcu yazarları m iz asl ında üniversitenin yapması gereken görev­ leri y üklenmişler ve bu görevlerini bin bir g üçlük, baskı ve ceza teh. d illerine rağmen üstün bir biçimde sürdürm ekted irler. Bu, geri b ı rakıl­ m ış ülkelerde toplumcu yazarların tarihsel görevidir. Bu bak ı mdan, son derece önemli ve şerefli görevler yüklenen ilerici yazarlarımızın etnik sorunda düştükleri bu çelişkiyi de çözüm lemeleri gerekmekte­ dir. Herhangi bir toplumsal sorun karşısında susmak, o soruna karşı öfke d uymak, itiraz etmek, bilimsel bi r tutum değild ir. Bilimsel tutum çeşitli koşullar altında soru nun analizini yapmaktır. Bütün sorunlara bilimsel bir tutumla yaklaşan ilerici ayd ı n ları mızıiı, her türlü d uyg usal­ lıklardan kurtularak bu soruna da bil imsel bir t utumla yaklaşmaları gereki �. i lerici ayd ınlarımızın Doğu sorununa şimdiye kadar bilimsel bir tutum­ la yaklaşmamaları devrim staretejisinde önemli kargaşal ıklar ortaya çıkarm ı ştır. Ö rneğin Doğu Anadolu için en devrimci çizgi Milli Demok­ ratik Devrim olduğu halde, Milli Demokratik Devrimi savunanların si­ vil-asker ayd ın öncülüğünde devrim yapmaya kalkışmaları, Doğ ulu devrimcilerin bu gruba karşı daima şüphe ile bakmalarına sebep ol­ muştur. Çünkü, Doğulu devrimciler, sivil-asker ayd ınların geçmişten gelen faşist geleneğini ve onların Doğ u sorununa karşı tutumunu çok iyi bilmektedirler. Doğulu devrimciler daha çok kesinkes sosyalist devrimi amaçlayan grupların, bu arada Ti P'in yan ı nda yer almaktadır­ lar. Bu grup ise Doğu için en devrimci çizgi olan Milli Demokratik Devrim anlayışını benimsememektedirler. Bu da birçelişkidir. (Bura­ da sözünü ettiğimiz Milli Demokratik Devrim Kürt halkı na demokratik haklarını ve u lusal hakları nı sağlayan bir devrimdir.) 54 1


lında 47 olan Bölge Ortalama Endeks değeri, 1 967 yı­ lında 65'e yükselmişti r. Aynı yı llar için Türkiye Ortala­ ması 1 00 ve 1 38'dir. Türkiye ortalaması ve Doğu böl­ gesi, bölge ortalaması 5 yılda % 38 ve yılda ortalama % 9.5 artışla, Doğu bÖ lgesinin geri kalmış, fakat geliş­ me potansiyeli taş ıyan bir bölge olduğu fikrini kuvvet­ lendi rmektedir. Doğu Bölgesi Ortalama Endeks değe­ ri, Türkiye Ortalama Endeks değerini daha düşük bir mutlak rakamla ifade edebilirken, gelişme hızının Tür­ kiye ortalama gelişme hızına eşit olması önemli ve ilgi çekici bir eğilimdir."69 Görüldüğü gibi D oğ u 'yu feodal ilişkiler düzeyinde tut­ manın artık· hiçbir olanağı kalmamıştır. Kapitalist ilişkiler hızla gelişmektedir.

Son zamanlarda

ortaya

atılan "D oğu

Holding" fikıi ise Doğu' daki kapitalist gelişmelerin ortaya çı­ karacağı geniş çaptaki artık ürünün tekrar Batı Anadolu 'ya aktarılması amacını taşımaktadır. Yukarda da belirttiğimiz gibi, Doğu sorunu sınıfsal bir sorun değildir. Sınıfsal soru n tüm Türkiye'nin sorunudur. Doğu bölgesinin geri kalmışlığı ve fa kirliği, D oğulu ve Batılı egemen sınıllar arasında meydana gelen bütü nleşme sonu ­ c u . Doğu'da yaratılan değerlerin Batı'da yalınlması ile ilgili­ dir. Bu b ü tü nleşme süreci içinde etnik sorunu görmemek büyük bir hatadır. Fakat. h ü kümetlerin son yıllarda bölgeler arasında dengesizlik edebiyatı ü zerine Doğu bölgesinde de yalınıniara girişmeleri ilginç bir olaydır. Bu yatırımlarla bir­ likte Bölge Yatılı İlkokulları'nın sayılarının artması, radyo is­ t asyonlarının çoğalması dikkati çekmektedfr. Ekonomik ya­ tırımlarla Bölge Yatılı İlkokulları'na ve radyo istasyonlarına da yapılan yatırımların paralellik göstermesi rasıantı değil­ dir. Birincisinin şaşmaz biçimde meydana getireceği u l uslaş­ manın öteki yatırımlarla yozlaştırılması ve saptmlması is­ tenmektedir.

Burada

şu

da

düşünülebilir:

1 94 1

yılında

zamanın .üniversite rektörlerinden Prof. Cemi! BirseL demir-

69. Tü rkiye'de i ller itibarıyla Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi, DPT, Sosyal Planlama Dairesi, Ankara 1 970 (Çoğalt ılmıştır), s. 1 85-1 86. i kinci Beş yıllık Kalkınma Planı, 1 968-1 972, 1 970 Yılı Program ı, DPT, Ankara 1 970, s. 1 36-1 40. 542


yollan ile ilgili olarak Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada şöyle demektedir: "Demiryolu Diyarbakır'a elbette medeniyet getirdi, huzur getirdi. emniyet getirdi. Eğer demiryolu olsay­ dı 1 925'de Şeyh Sait isyan edemez ve tarihi bir kentin kapı­ lanna gelemezdi. "70 Burada da görüldüğü gibi kütle haber­ leşme ve ulaştınna araçlannın ve bunların gerektirdiği teknik bilginin gelişmesi uluslaşma sürecini hızlandımcağı gibi bu sürece engel olacağı önerisini de taşımaktadır. Fakat bu hesabın sağlam bir hesap olduğu hiçbir zaman iddia edi­ lemez. Uluslaşma bu çeşit engelleri aşacak kadar kudretli bir dinamizme sahiptir. Gerici siyasi iktidarların ar�.:uladık­ lannın tersi olan olayların da meydana gelmesinin her za­ man olanağı vardır. Bütün bunları göz önüne alarak, Türkiye'de feodalizm vardır, feodalizmin üstyapı kurumları ayaktadır diyen çevre­ lerin feodalizmin çözülüşü ile meydana gelecek ulus ve ulus­ çuluğu da çok iyi görmeleri ve değerlendirmeleri gerekir. Bu­ rada aslında hiçbir anlam taşımayan bir görüşle "emperyalizme hizmet etmeyelim" demenin bilimsel bir değe­ ri yoktur. Bilimsel tutum, her şeyden önce somut koşulların bilimsel analizinin yapılmasını gerektirir. O halde, Doğu'da feodalizm devrimci olmayan bir yolla çözülmektedir. Fakat, çözülüş sonucu itibanyla devrinıcidir. Çünkü bu çözülüş:

a) İlkel bir siyasal örgüt olan aşiret yapısını tasfiye et­ mektedir, b) Emeği, kişisel bağımlılıktan kurtararak özgürleşmesi­ ni sağlamaktadır. IV.

196 1 ANAYASASI ve ANAYASAYA TERS DÜŞEN

OLUŞUMLAR

1 96 1 Anayasası'nın 1 2 . maddesi "Herkes dil. ırk, cinsi­ yet, siyasi düşünce. felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gö­ zetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye. züm­ reye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz" demektedir. Yine 70.

Cemil Birsel, ikinci Ü n iversite Haftası, Diyarbakır ( 1 . Haziran 1 941 -7 Haziran 1 941 ) Istanbul 1 942, s. 9, Açı ş Kon uşması. 543


anayasanın

10.

maddesine "Herkes kişiliğine bağlı doku nul­

maz, devredilmez, vazgeçilmez hak ve h ü rriyetlere sahiptir. Devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini. fert huzuru , sos­ yal adalet ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak suret­ te sınırlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldı­ rır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar" ,

1 4.

maddede ise "Herkes, maddi ve manevi

varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetlerine sahiptir.

y

Kişi dokunulm azlığını , h ürri eti, kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça ka­ yıtlanamaz. Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz'" denmekte­ dir.

A.

ASİMiLASYON EGİLİMLERİ

1 96 1

Anayasası'nın insan hakl a n ile ilgili olarak göster­

diği hükümler aslında yukarıda işaret ettiğimiz gibi muz

1 923

24

Tem­

tarihli Lozan Antiaşması'nda da vardır. O anlaş­

ma gereğince

M ü slüman olmayan azı;nlıklar, anlaşmanın getirdiği h aklardan yararlanmışlardır. Ö rneğin kendi dilleri ile eğitim yapabilmekte , gazete çıkarabilmektedirler. Fakat Müslüman olmayan azınlıklara oran1a daha çok olafı Kürt Halkı

(4. 5-5

milyon) çeşitli ulusal baskılar karşısında bu gibi

insani haklardan yararlanamamış, Kürt dili, Kürt edebiyatı gibi konular üzerinde duran1ar "Kürtç ülük" propagandası7 1

7 1 . N ed i r Kürtçülük? Eğer feodalizm in kapitalizm e dönüşümü ile. ortaya ç ı kması kaç ı n ı l maz olan Kürt dili, Kürt edebiyatı , Kürt tarihi, Kürt falk­ Ioru araşt ı rm alarına büyük bir ilgi duyul maya başlanması ise bu d u ­ r u m günümüzdeki sosyo-ekonomik değişmeler açı s ından olumlu bir hareket olduğu g ibi yürürlükteki ceza yasaları m ı z açı s ı nd an da suç değildir. Anayas am ı z ın 1 O, 1 2 ve 1 4. maddeleri nin güvencesi altında­ d ı r. Çünkü b u rada temel hedef yaşayan, fakat baskı altı nda tutulan bir kültürün gün ı ş ığ ı n a çıkmas ı n ı sağlam akt ır. Burada, mil liyetçilik ile ı rkçılığın karışt ı n ld ı ğ ı kanısınd ayız. Henüz ana dilini bile serbestçe ko­ nuşamayan bir halkın ırkçı olamayacağ ı açıktır. Hakim s ı n ıfları n ve fa­ şist ideoloji ile beslenenlerin taktikleri üzerinde d urmak da kon u n u n açıklık kazan ması için yararlıd ır. Bu taktik ş i mdiye kadar başar ı l ı bir biçimde sürdürülmüştür. Bu, demokratik haklara kavuşmak içi n gös. terilen istekleri "Kürtçülük" olarak n itelemektir. Bu yanlış tutum sonu­ cu "halklar eşittir ve kardeştir", "Türkiye halkları devrimci bir çizgide .

544


yapmakla suçlanmış. yargılanmış, mahkum edilmiş ve ezi­ yet görmüşlerdir. Anayasanın "Devlet . . . insanın maddi ma­ nevi varlığınin gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar" hükmü Kürtler için uygulanmamaktadır. Maddi ve manevi varlığın geliŞmesi için gerekli koşullan hazırlamak şöyle dursun, bi­ lakis ulusal baskı ile maddi ve manevi varlığın gelişmesi en­ gellenmektedir. Örneğin Kürt edebiyatnun en ünlü eserlerin­ den biri olan Mem-fı

Zin72

adlı kitap daha hasılınadan

toplatılmakta ve satışına engel olunmakta, bu na karşılık Kürt çocuklanna Türk dili ve edeb iyatı öğretilmektedir. Bir insanın kendi dili ve edebiyatını öğrenmesi, öğretmesi ve araştırması yasaklanıyor, yalnız başka bir ulusun dilini ve edebiyatını öğrenmeye zorlanıyor. Bu ise anayasanın h ü k­ müne açıkça karşı çıkmaktır.

Geri bıraktırılmış ü lkelerde

görülen en önemli çelişkilerden ve tutarsızlıklardan biri b u -

ortak ey lemlerde bulu nacaktır. Kürt dili ve edebiyatı araştırılmalıd ır", "Kürt tarihi, Kürt folkloru araştı rı lmalıd ır", "Kürt kültürü emperyalizm in etkilerinden kurtarı lmalıdır", "Radyolarda ingilizce şarkılar söylendiği g ibi Kürtçe şarkılar da söylenm elid ir", "Nas ı l bir i ngiliz halk ı , Arap hal· kı, Türk halkı varsa, Kürt halkı da vard ı r" diyenler "Kürtçül ük" propa· gandası yapmakla suçlanmış ve baskı altında tutulmuştur. Öte yan· dan Kürtçülüğün ne olup ne olmadığı da tan ımlanmamış, tıpkı solculuk · gibi kam uoyuna sürekli olarak çirkin bir davranış ve suç ola· rak gösterilmeye çal ışılmıştı r. Bugünkü koşullarda suç olan, Kürt ı rkı· n ı n üstün bir ırk olduğ unu ve öteki ırklar üzerine baskı yapabileceğini savunmaktır. Anayasa hakları n ı bile suç olarak gösterip, demokratik hareketleri bastı rmaya çalışmak hiçbir zaman başarılı bir sonuca ulaşm amış, yani çok istenen asimil asyonu sağlayamamışt ı r. Şimdi· den son ra da sağlayamayacak, tersine u lusçu ve devrimci birikim i gel iştirecektir. Oysa, demokratik h aklar soru nu Türkiye'nin bütünlüğü içinde çözümlenebilir. 72. Ahmedi Hani, Mem-ü Zin, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Ya· yınları , i stanbul 1 969. 1 7. yüzyılın ikinci yarısı nda Hakkari bölgesinde yaşayan Ehmede Xa· ni kitabın derdimiz bölümünde: Olsaydı eğer bir padişahı riı ız Allah ona da layik görseydi bir taç Tayin edilseydi ona da bir taht Açılırdı bizim de bahtımız 545


dur. Böyle bir tutarsızlığa gerekçe uydurmak için de daima Kürtlerin bağımsız bir dil ve kültüre sahip olmadıklan , Kürt­ lerin aslında Türk olduklan ileri sürülmeye çalışılmıştır. Hiçbir bilimsel temele dayanmayan bu görüş ve iddialann hedefi ırkçılığa dönük politikaların meşrulaştınlmasından

Biz öksüzlere acı r Namertlerin elinden kurtarı rd ı bizi Bize galip gelm ezd i bu rumlar Baykuşların elinde vi ran olmazd ık (a.g.e., s. 55) diyerek Kürtlerin o zamanda da horlandığından dem vurmaktadır. Ş u m ı s ra lar y i n e ay n ı bölümden alınm ıştır: Kürtler d ü nya devletinde Acep ne sebeple kalm ışlar boynu bükük Hepsi birden n için olmuş mahküm . . . Bak Arabistandan Güreisıana kadar Kürtlüktür olmuş kaleler gibi Bu Rumlarla Acemler onlarla hisar olmuş Kürtlerin hepsi dört kenarda yer tutm uş Her iki taraf Kürt kabilelerini imha okiarına hedef yapm ışlar Sanki Kürtler sınır başlarında kilitmişler Her Kabi le sağlam bir set g ibidir. Bu Rum deryası i le Tacik denizi Ne kadar çıksalar harekete geçseler Kürtler kana bulanı rlar Onları berzah g ibi birbirlerinden ayırırlar Ahmedi Hani, çağdaşları n ı n aksine destanının tamamını Kürtçe yazdı (Zira o zaman Arapça ve Farsça yazmak moda idi) ve destan ını Kürt çocuklarına ithat etti. Ahmedi Xani, kitabının Kürtçe yazılış sebebi ile ilgili bölümde şöyle demektedir: Duruyu bir yana itip içti tartuyu inci g ibi Kürt dilini

546


başka bir şey değildir. Öte yandan dil bakımından asimilas­

yonun ulusal baskının özel bir biçimi olduğu açıktır. 73 ı.

Bölge Yatıh İlkokullan

Bölge Yatılı İlkokullan'nın kuruluş amaçlarının salt

Do­

ğu çocuklannın eğitimini sağlamak olduğunu söylemek çok zordur. Bu okullar, b elli bir politikanın uygulanması için, özellikle bu bölgede kurulmuşlardır. Bu konunun temelinde yatan nederılerin ortaya konulması ve cevaplandırılması ge­ rekınektedir. Doğu Anadolu'da kurulan 50'ye yakın Bölge Yatılı İlkokullan ile yine bu bölgede kurulan ve bu bölge hal­ kının ihtiyacını karşılamaktan uzak olan çeşitli radyo istas­ yonlarının amacı nedir? Bölgeyi kalkındırmak ve kamu hiz­ metlerini

buralara

götüm1ek

mi?

İnsan

h akları

özgürlükleri üzerinde çalışan bilim adamlannın bu

ve

konu

üzerine eğilmemeleri son derece düşündürücüdür.

"Yatılı Bölge Okulların ı n kuruluş nedeni, okuma yazma oranını artırmak olarak kabul edilemez . Çünkü Bat ı Anadolu'da da okuma-yazma oranı düşük olan il­ ler vardır. Fakat oralarda bu tip okulları n kuru lması dü­ şünülmemektedir. Küçük ve dağınık yerle şme noktalarının birleştiril­ mesi amacı da düşünülemez. Çünkü bu oku lların ku­ rulması köylerin belli merkezlerde toplanmasını sağla­ mamakta, sadece değişik köylerden getirilen çocuklara kamp merkezi görevi yapmaktadır (Öte yanDüzene koydu intizama getirdi Böylece amme için cefa çekti Ki, el demesin "Kürtler i rfansız asılsız ve temelsizdirler Çeşitli milletler kitap sahibidirler Sadece Kürtler nasipsizdirler" Hem d üşünce adamları demesin ki "Kürtler, amaç ed inmediler aşkı." (a.g.e., s. 6 1 ) 73. Georges Politzer, Felsefenin Temel ilkeleri, Çev. M. Ardos, Sol Ya­ yınları, Ankara 1 969, s. 400-40 1 547


d a n okul la r zaten d ağ ı n ı k ve küçük köylerin arasında deği l , kasabalarda ku ru lmaktad ı r) . Duru m bu o lu nca iktidarların Doğu ve Güneydoğu Anadol u 'da b i r sömür­

geye u ygulanan politikayı benimsernelerinin ve bunu

titizlikle yürütmelerinin nedeni ortaya ç ı km ı ş olmakta­ d ı r. Belli bir halk ı n sahip olduğu d i l i , kültü rü yok etme­

ye çalı şman ı n , düzenli bir asimi lasyonu d evaml ı bir

politika haline getirmenin gereği yoktur, ü lkedeki halk­

lar a rası nda birlik ve beraberlik sevgi ve saygı ya daya­ nır. Bu sayg ı halkların yaratt ığı değerlere göste ri l ir.

Sonuç olarak, Yat ı l ı Bölge Okulları ' n ı n özellikle Do­

ğu ve G üneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapı l ması n ın nedeni bu bölgelerde ana dili K ü rtçe olan vatandaşla­ r ı m ız ı n bulu nmas ı d ı r. Amaç, burada yaşayan halkı be­

lirli bir doğrultuda şartlandı rmak ve asimileye tabi tut­ makt ı r.

Görü n ü rd eki

amaç . ne

olu rsa . olsun

bu

kurumların tek görevi asimileyi gerçekleştirmektir.''74

Feodalizmin: çözülüŞü ile ortaya çıkacak oluşumların bi­ lincine varan siyasi iktidar. Doğu 'ya sosyo-ekonomik yapıda büyük değişiklikler yapacak yatırımlar götürdüğü gibi , bu yatırımların dağuracağı uluslaşma sü recini geciklirici ya da yozlaştıncı tedbirler de getirmektedir. 27 Mayıs'tan sonra, Kürtçe olan .köy isimlerinin Türkçeleştirilmesi. Bölge Yatılı İlkokulları'nın ve radyo istasyonlarının artırılması bunun en belirgin örnek.leridir. "222 Say ı l ı i lköğretim ve Eğitim Kanunu'nu n 6. ve

9.

maddelerine göre , genellikle Doğu ve G ü neydoğu

illerimizin

mahru miyet

bölgelerinde

bu

kurulmakta

o lan Yat ı l ı Bölge i lkoku l ları , oku lsuz köy çocuklarını

okula kavuştu rmak, Türk dilini ve kültürünü yayma

faaliyet ine yardımcı olmak , yetişt irici ve tamamlayıcı

s ı n ıflar ve kurslar yoluyla öğrencilere ve çevre halkına

pratik bilgi ve beceriler kazand ı rmak, islidal l ı öğrenci­ lere ileri öğrenim imkanı haz ı rlamak, çevrenin sağl ık,

tarı m ve. eğitim ve her türlü kalkı nma faaliyetlerine hiz­ met etmek amacı ile geçirilen i lköğretim kuru mları d ı r.

74. Osman Ayd ın, Yatılı Bölge Okulları ve Asimilasyon, Karakoçan, Ni­ san 1 969, istanbul, s. 1 2- 1 7. 548


ÇİZELGE 30: BÖLGE YATILI İLKOKULLARI'NIN KURULDUKLARI YERLER Bulunduğu

Okulun 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 1 0. 11. 1 2. 1 3. 1 4. 1 5. 1 6. 1 7. 18. 1 9. 20. 21 . 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29,

Okulun

il

Ad ı Nazimiye

Tunce l i

Ovacık

Tunce l i

Çermik

D iyarbakı r

Pülümür

Tuncel i

Diyarbakı r

Silvan

D iyarbakı r

Kulp

Van

iskele

Van

Erciş

Van

Gevaş

B itlis

Ahlat

Tatvan

B itlis

Mutki

B itlis

Kozluk

Siirt

E ruh

S i i rt

M e rkez

Adıyaman

M e rkez

Muş

S i i rt

M e rkez Kahta

Adıyaman

Korkut

Muş

Nurettin l i

Muş

Varto

Merkez

Yüksekova

Muş H akkari H akkari

Beytüşşebap H akkarı Karakoçan

E lazığ

Ç iftlik

M a rd i n

Palu

E lazığ

M ardin

Gercüş M az ıdağı

Bulunduğu

Ad ı

30. 31 . 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41 . 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51 . 52. 53. 54. 55. 56. 57.

Akçakale

Siverek

Viranşehir

il Urfa Urfa Urfa

Solhan

Bingöl

Kığı

Bingöl

Hınıs

Erzurum

Karayazı i spir

Erzurum Erzurum

E leşkirt

Ağrı

Tutak

Ağrı

Reyhanlı

Hatay

Diyadin

K ı rıkhan

Ağrı

Hatay

Kağızman

Kars

Pütürge

Malatya

Ardahan

Akçadağ

R efahiye

Tercan

Kars

Malatya

Erzincan Erzincan

Kemah

Erzincan

Yavuzeli

Gaziantep

Şereflikoçhisar

Ankara

Kirazlı

Çanakkale

Kilis

Akmeşe

Gaziantep Kocaeli

i mranlı

Sivas

Yenizengen

Konya

M u stafabeyli

Ada na

M ardin

ilköğretim Yıllığı 1 968-1 969, s. 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8. Not: Yukarıda gösterilen 57 Bölge Yatılı likokulu'ndan 42 tanesi 1 9691 970 ders yılında öğrenime ,açı lm ıştı. Geri kalan 1 5 tanesi de 1 970-1 971 ders yıl ında öğre n ime geçecektir. Kaynak:

549


ÇiZELGE 32 : Herhangi bir yerde, Bölge Yatı lı ilkokulu nun olup ol­

mamasıyla o yerin nüfusu , okuma-yazma bilmeme ve Kürtçe ko­ nuşma durumu arasındaki ilgi

II. BÖLGE YATll..I İLKOKULU OLMAYAN YERl-ER ll'de okuma-Yazma il'in Adı iı'ln Nüfusu 25 1 .000 Çankırı Afyon 502.000 Çorum 486.000 428.000 Giresun Kastamonu 442.000 495.000 Tokat Trabzon 596.000 Yozgat 438.GOO Sinop 266.000 Niğde 362.000 Ordu 544.000 Rize 2 8 1 .000 Samsun 756.000 Bolu 384.000 438.000 Maraş 286.000 Amasya Zonguldak 650.000 Kütahya 398.000

Kaynak:

Bilmeyenlerın oranı 59.7 53. 6 65.6 65 65.3 62.2 61 63.3 60. 6 56.6 67. 1 57 61 . 1 53. 6 67:2 52 52.6 51 . 1

Kürtçe Konuşanların Sayısı 1 63 1 26 8.000 300 1 . 1 00 4.000 72 2.400 2. 1 30 9.000 12 11 1 .400 363 47.000 2.000 43 1 05

D I E 1 965 Genel N üfus Say ı m ı , idari Bölünüş, s. XL, XLI D i E , 1 965 Genel Nüfus Say ı m ı , Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 84-1 86.

551


ÇiZELG E 31 : H e rh a n g i bir yerd e , Bölge Y at ı l ı i lkokulu'nun olup ol­ mamasıyla o yeri n nüfu s u , o ku ma-yazma bilmeme ve K ü rtçe Ko­ nuşma duru mu arasındaki i lg i 1. BÖLGE V ATILI iLKOKULU OLAN VERLER Bölge Vatı l ı

ilkokulunun

Okul

Nüfusu sayısı i l'in

i l'de okuma-yazma Kürtçe konuşanların bilmeyen ierin oran ı

sayısı

bulunduğu i l Tunceli Diyarbakır Van Bitlis S iirt Adıyaman Muş Hakkari Elazığ Mardin U rfa Bingöl E rzurum Ağrı H atay Kars Malatya · Enzincan Gaziantep Ankara Kocaeli Çanakkale S ivas Adana Konya Kaynak:

Not:

550

X xx XXX

3 3 3 3 3 2 4 3 2 3 3 2 3 3 2 2 2 3 2

1 54.000 476.000 267.000 1 54.000 265.000 267.000 1 99.000 84.000 323.000 398.000 451 .000 1 5 1 .000 628.000 247.000 506.000 606.000 453.000 259.000 5 1 1 .000 1 .645.000 336.000 351 .000 705.000 903.000 1 . 1 23.000

61 74. 1 75.8 76.1 78.8 78.2 75.4 82.3 61 .9 79.9 78.4 73.8 62.4 73.8 56.4 62.4 60. 1 54.4 62.9 34.6 40.9 4 1 .6 6 1 .8 49.4 48.9

34.000 294.000 (X) 1 49.000 95.000 221 .000 (xx) 1 25.000 (x) 88.000 (xx) 73.000 79.000 345.000 (xx) 242.000 (xxx) 88.000 (x) 71 . 000 1 57.000 1 54.000 (xx) 1 34.000 78.000 1 5.000 20. 000 37.000 235 443 53.000 7.600 28.000

ilköğretim Yıllığı 1 968-1 969, s. 1 1 5 , 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8 D i E 1 965 Genel Nüfus Sayımı, i dari Bölünüş s . XL,XLI D i E 1 965 Genel Nüfus Sayımı, N üfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 84- 1 87. Kürtçe konuşan nufusa Zazaca korıuşan nüfus da dahildir Kürtçe konuşan nüfusa Arapça nüfus da dahildir. Kürtçe konuşan nüfusa Arapça ve Zazaca nüfus da dahildir.


Bu a m açları gerçekleştirmek üzere faaliyette bulu­ nan 42 Bölge Yat ı l ı i lkokulu'na 1 4.229 öğrenci devam etmektedir. Ayn ı

bö lgelerd e ,

plan

hedeflerine uygu n o la rak

1 968 y ı l ı nd a yapımına başlanan 15 Yat ı l ı Bölge Oku­ lu'na ilave olarak 1 970 y ı l ına kad a r 1 3 Yat ı l ı Bölge

Okulu daha yapılaCakt ır. Yapı lacak okullarl a b i rlikte

Bölge Okul ları sayı s ı 70 olduğunda, bu okullara d e ­ vam e d e n öğrenci sayısı da 35.500 olaC'aktı r. Bu oku lların amaçları aras ı nda bul u n a n , istidatlı öğ­ rencilere ile ri öğrenim i mkanı sağlamak için de merke­

zi d u ru mda bulunan, Şereflikoçhisar (Ankara ) , Tatvan ( Bitl i s ) , Si lvan ( D iyarbakı r) , Erciş (Van) Yat ı l ı Bölge Okulları'nda ortaoku l s ı n ıfları açı l m ışt ır. Ekime elverişli geniş arazil e r üzerinde 4-1 1 ve 34 parçal ı binalar h a­

linde merkez i ı s ıtma ve a yd ı nlatma sistemine sahip Yat ı l ı Bölge Oku l l arı'nda açılan ortaokul s ı n ı fi ar ı na h a ­ len 570 öğrenci devam etmektedir.'%

222

sayılı yasada

Bölge Yatılı Okulları'nın kuruluş

amaçlan açıkça gösterilmiştir: " . . . Türk dili ve kültürünü yayma faaliyetine yardımcı olmak.

n

Çizelge 30'da da görül­

düğü gibi. ı 9 70- ı 97 ı yılında bulanan 57 okuldan 5 ı tanesi Doğu Anadolu 'da, yani Kürt nüfusunun yoğu n olduğu böl­ gede,

6

tanesi Anadolu 'nun öteki bölgelerindedir.

Ancak. Ankara, Sivas, Konya gibi illerde de Kürtlerin bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çizelge 3 ı ve 32 de incelendiği zaman, Bölge Yatılı İlkokullan'nın amacının oku ­ ma-yazma olanaklarının artırılması olmadığı açık-seçik bir biçimde görülmektedir. Amaç, okuma-yazma oranını artır­ mak olsaydı, bu oranın düşük olduğu Batı Anadolu illerin ­ den Çorum, Giresun, Kastamonu , Ordu , Yozgat , Tokat'ta da bu okullann kurulması gerekirdi. İlk kurtuluş savaşını veren ülke olmasına karşılık, kal­ kınmasını henüz tamamlayamayan Türkiye'de öğretim çö­ züm

bekleyen

soru nların

başında

gelmektedir.

Okurna­

yazma bilmeyenierin oranı da hem Doğu 'da hem de Batı'da düşündü rücü derecede yüksektir. Az farkla da olsa Batı ille­

rinde okurna-yazma bilenlerin oranı Doğu illerinden daha çoktur. D oğu 'da % 75 olan okuma-yazma bilmeyenierin ora-

75. ilköğretim Yıllığ ı , 1 968:1 969, s. 1 07. 552


nı Batı'da % 60'a kadar düşmektedir. (Batı illerinin durumu çizelge 32'de gösterilmiştir) İller arasında, nüfuslan bakımından karşılaştırma yapı­ l ırsa daha belirgin son u ç la ra ula şmak ol anağı bu lunur. 1 54 bin nüfuslu ve % 76'sı okuma yazma bilmeyen Bitlis'te üç t ane Bölge Yatılı İlkokulu ol d uğu halde, 442 bin nüfuslu ve % 65' i okuma-yazma bilmeyen Kastamonu'da h iç yoktur. Fakat Bitlis'te çok geniş bir Kürt topluluğu b u lunmasına karşılık Kastamonu'da Kürtler yo k denecek kadar azd ır Bütün bu değerlendirmeler, B ölge Yatılı İlkokulları'nın hangi amaçlarla kurulduğunu ortaya koymaktadır. Türk cli­ lini ve kültürünü hakim kılmak için aç ılan okulların ve ku­ rulan istasyonların, Kürt dili ve k.üllü rüne yöncHilmiş ku­ rumlar olduğu açık bir gerçektir. -

.

2.

TRT

TRI' Yönetim Kurulu, anayasa ve 359 sayılı TRI' yasa­ sında yer alan yayınla ilgili ilkeleri dikkate alarak metninin bazı kısımlarını aşağıya alac ağımız genel yayın ilkelerine gö­ re tespit etmiştir: ,

"Kurum yay ı nlarınd a : Tü rk u lusunun kaderde, kıvançta, tasada ortak, bö­

lünmez bir bütün olduğu ilkesini önemle uygular. Türk milliyetçiliğinin

hizmetindedir. Türk milletini

dünya mi lletleri ailes in in eşit haklarına sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ru hu içinde yüceitmeyi amaç bi­

lir.

insan hak ve hürriyetleri , m i l l i dayanışma, sosyal

adalet , fertlerin ve toplu mun huzur ve rahatı için çal ı ­ ş ır.

K işilerin hak ve ödevleri ne sayg ı l ı d ı r, bunları be­

nimsetici çabaların hizmetindedir.

Haberlerin doğru olmasına önem verir . . . Yurt gerçekleri saklanmaz, bunları bilimsel ve ob­ jektif olarak yansıtır:· 76

76. Şeref Gözübüyük, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu; SBFD, Cilt 24, s. 1 . 553


Ku rumun benimsediği bu ilkelerin daha ilk bakJ�t a

b iri ile çeliştiği görülmektedir. TRT, bu ilkelerle, hem

L .·

··­

· ın

gerçeklerini saklamadan, bilimsel ve nesnel olarak yan sıL

mak. "Tü rk milliyelçiliğinin" hizmetinde olmak ve hem Lk "kişilerin hak ve ödevlerine saygılı"' bir çalışma sürdürme id­

diasındadır. Oysa. 4 . 5 - 5 milyonluk Kürt halkını göm1ek iste­

meyen TRT'nin. yu rt gerçeklerini saklamadan yansılmakta olduğu görü şüne katılmak olanaksız olan bir şeydir. Yine ,

Ş

a n a dilini serbestçe konu amayan, ana diliyle söylenen şar­ kı, l ü rkü ve haberleri dinleme olanağından yoksun Kürt hal­

kının , demokratik haklarını yerine getirmeyen. gel iremeyen

TRT Kurumu'nun "kişilerin hak ve ödevlerine saygııı·· bir po­

litika izlediği de savu nulamaz. Oysa. kişilerin ke ndi ana dil­

lerini serbest konuşup yazmaları ve din lemeleri kadar doğal olan b ir başka hak kolay kolay gösterilemez.

Bu durumda TRT ele. açıkça asimilasyonun bir aracı ola­

rak kulanılmaktadır. Tamamen ya da büyük ora�da Kürtçe konu şulan kenllerden veya bölgelerden diye tanılılarak rad­

yoda yayınlanan t ü rkü ve şarkıların Türkçe söylenmesi bu

konudaki politikanın ne denli taranı olduğunu gözler önüne

sem1eye yetmektedir. Diyarbakır. Van. Erzurum, Kars. Gazi­

antep , Malatya kentlerinele kurulan radyo istasyonlannda izlenen yayın ilkesi. TRT' nin merkezi ve Balı radyo ist asyon­

larından farklı değildir.

Örneğin

ana

dili

Kürtçe

olan ve

Kürtçe konuşulan bir bölgeye Türkçe yayın yapmakla olan D iyarbakır radyosunun,

ana

dili Kı:."ı rtçe olan yurttaşiara

maddi ve manevi gelişmeleri için gerekli �oşulları nasıl sağ ­

ladığr soru lmaya değer. İnsan hakları ve özgü rlükleri alanın­ da bilimsel çalışmaların, bu konu üzerinde düşünme ve d ü ­

şüncelerini

kamuoyuna

zamanı gelip geçmektedir.

açıklama

zorunluluğunu

d u y1ııa

Bölge Yatılı İlkokulları ve radyo istasyonlan aracı ile sürdürülmek istenen

asimilasyonun, tek partili dönemde

lında uygulanan

sayılı İ skan Yasası'nın amacı bölgeyi

uygu lanan politikadan hiçbir farkı yoktur. Örneğin

2510

1 934

yı­

"Türkleşlirrnek" idi. Bu uygulama sonunda kitle halinde Ba­

tı'ya aklarılan Doğu halkının yerin e , Batı'dan halk yerleştiri­

liyordu .

1 926, 1 930- 1 932. 1 937

isyanları sonunda Doğu'da

bazı bölgeler tamamen boşaltılarak, Kürt halkı Anadolu'nun

554


dört bir yanına dağıtılmıştır. Bu yasada . Türk olmayanların.

Türk kültürüne bap;lı olmayan göçebelerin, 3 nolu mıntıka­

lar halkının (yer, sağlık. iktisat, siyaset , askerlik ve inzibal

nedenleriyle boşaltılması istenen ve iskan ve ikAmete yasak edilen yerler) .dağıtılmasına, başka yerlere yerleştirilmesine,

casusluklan sezilenlerin sınır boylanndan uzaklaştınlması­ na yetki veren hükümler vardır.77

Bu yasanın daha sonra kaldırılan 7 . maddesinin B fık­

rasında şöyle ı •· niliyor: ·

"Türk ırkın d a n olmayanlar, h ü kümetten yard ı m

istemescler bile, hükümetin göstereceğ i yerde yu rt tu­ tulmaya ve h ü kü meti n izni ol mad ı kça buralarda ka l­

maya mecburdurlar. Izinsiz başka yere gidenler, ilk defasında yerlerine çevrilirler. Tekerrürü hc:ı l indc İcra

Vekilieri Heye ti kararıyla, v a ta nd a şl ı k ta n d ü ş ü rü l ü r­ lcr.'' 78

5098

sayılı yasanın aşağıdaki biçimde değiştirilen

1 2.

maddesinde şöyle deniliyor:

" . . . Bunlardan Türk soyu ndan olmaya n ve a na d i l ­ leri Türkçeden başka d i l olanları, iskiina müsa i t b u l u ­ n a n Türk köyleri nde birer a i l e hal inde serpiştirmc ve­

ya büyü k köylere esas n ü fu su n 'Yr1 1 0\ımı geçmemek �ı üzere scrpiştirme suretiyle iskan cd i l i rlcr." 7

Asimilasyonu sağlayan bir başka ledbir de yurt dışın­

dan gelen göçmenlerin, genellikle Doğu Anadolu bölgesine

yerleştirilmeleri idi. Doğu Anadolu 'da, birçok topraksız aile

ve henüz toprağa yerleşememtş göçebe aşiretler varken. yurt

dışından gelen Türk göçmenlere toprak verilmesi . onlar için

77. Fehmi Yavuz, Politika ve Yerleşme Sorunları m ız, 9. i skan ve Şehirci­ lik Haftası Konferansları, SBFY, Ankara, s. 1 27. 78. Naci Kökdem ir. Eski ve Yeni Toprak i skan Hüküm leri ve Uyg ulama Kılavuzu, Ankara 1 952, s. 48. 79. Naci Kökdemir, a.g.e., s. 1 33. Ayrıca, ad ı geçen eserde 885 ( 1 926 yılı), 1 097 (1 927 y ı l ı ) , 1 1 78 (1 927 yılı), 251 O ( 1 934 yılı) sayılı yasalara ve bu yasaların değişiklik­ lerine (5098) ve 1 930 tarihli kararnameye de bakılmalıd ı r. 555


köyler kurulması. halklar arasında çelişkiler yaratıyordu . 80

Aynı politikayı, çok kısa bir süre uygulanmasına karşın, Mayıs'tan sonra ru z . ·

55

27

ağanın sürülmesi olayında da görüyo -

Siyasi iktidarlar, bir yandan "Kürtlerin Türk olduğu"

propagandasını sürdürürken, bu uğurda üniversiteyi bile

kullanmayı başarmışlar, "Kürt diye bir kavim yoktur" fikrini ileri sürmüşler. öte yandan da Kürtleri Türkleştirmek için

2510

sayılı yasaya benzer yasalar çıkarmışlardır. Hükümet­

ler, bir yandan Kürt diye bir halkın varlığını inkar ederken,

öte yandan Kürtler, Kür1 oldukları için de horlanmışlardır.

Tek parti dönemi hükümetlerin tutumları ile daha sonraki

hükfımetlerin tutumları arasında sonucu etkileyici pek fark

yoktur. D ü n silaha dayanan politika, bup;ün yerini daha çok eğitim ve propagandaya bırakmıştır. Bu değişikl�k. emperya­

lizmin İkinci D ü nya Savaşı'ndan sonra büründüğü yeni poli­ tik çehresiyle sıkı sıkıya ilgilidir.

Temelinden yanlış olan bu politika, aynı zamanda ana­

yasamızın "Herkes. yaşama, maddi ve manevi varlığını geliş­ tirme haklanna ve kişi hürriyetlerine sahiptir" (md.

1 4) .

"Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez. vazgeçil­

mez, temel hak ve h ürriyetlere sahiptir", "Devlet kişinin, te­

mel hak ve h ü rriyetlerini fert huzuru , sosyal adalet ve h u ­ kuk devleti

ilkeleriyle bağdaşmayacak surette

sınırlayan,

siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın

maddi ve manevi varlığının

gelişmesi için gerekli şartlan

hazırlar" (md . l O) biçimindeki maddelerine aykırıdır. Çü nkü

kişinin kendi ana diliyle konuşması. kendi diliyle yazılmış

eserleri okuması kadar doğal bir şey olamaz ve bu haklar ki­

şinin manevi varlığını geliştiren olanakların başında gelmek­

tedir.

B.

DOGU ANADOLUDA KOMANDO, JANDARMA HAREKATI

Uzun yıllard�n beri Doğu Anadolu'da asayişi korumak

amacı ile sürdürülen j andarma baskısı, son yıllarda aynı ge­

rekçe ile yeniden uygulanmaya başlanmıştır.

1 970

yılı ba­

şından itibaren önce H akkari ve Mardin bölgelerinde başlaBO.

556

Fehmi Yavuz, a.g.e., s. 1 24-1 44.


yan. daha sonra Silvan, Batman. Bismil, Diyarbakır yörele­ rinde daha yoğun bir biçimde sürdürülen ve Malazgirt , Tu ­ tak, Tekman, Karayazı. Kığı'ya sıçrayan komando harekatı . üzerinde duru lmaya değer bir olaydır. İktidar tarafından eş­ kıya takibi, silah ve cephane aranması olarak gösterilen ha­ rekatın gerçek amacının Kürt halkına baskı olduğu. daha sonra yayınlanan rapor ve bildirilerde açıkça ortaya konul­ muştur. Bu komando harekatının yoğunlaşması ile Kuzey Irak'taki Kürtlerle Bağdat Hükümeti uzlaşması olayı arasın­ da bir ilgi kurmak olanağı vardır. Doğu'da uygulanmakta olan Hükümet politikası hakkın­ da aynntılı bilgi bu olayla ilgili yayınlanan raporlarda ve bil­ dirilerde açık-seçik verilmektedir. ı.

Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na Mektubu "Devrimci Doğu Kültür Ocağ ı 'na; Ekonomik ve sosyal bunal ı m ın had safhaya geldiği

son aylarda, Adalet Partisi iktidar ı n ı n tam bir ç ı kmaz

içine girmesi ile memleketin her köşesinde bel iren hu­

zursuzluk karş ı s ı nda iktidarın bir baskı yönetimine gitti­

ği açı kça görülmektedir.

Bu

cümleden o l mak üzere

Gü neydoğu i l lerimizde hükümet kararnamesi ile özel

şekilde yetiştirilmiş, hel ikopter ve keşif uçakları ile do­ nat ı lm ı ş ikibinin üstünde komando ve jandarma birlik­

leri tam b i r terör havası yaratmaktad ı rlar.

Mas u m insanlar, kadı nlar ve g enç kızlara işkerıce

yapılmakta, yasa dışı ve izinsiz olarak mesken masu­

niyeti ihlal edilerek aramalar yapı lmakta ve .hatta bin­

lerce insan özel kamplara a l ı nmaktad ır. Bölgedeki hu­

zursuzluk

h ad

safhaya

ulaşmışt ır.

Silah

toplama

bahanesi ile dayaktan geçirilen vatandaşlardan yara­

lananlar ve ölenler vard ı r. Buna rağmen ağaları n hi­ mayesindeki eşkıyalar Doğu'da kol gezmekte ve luka­

ra vatandaşiara her türlü haksızlığı yapmaktad ı rlar.

Hayvan h ı rsızlığı, vu rg u n , kaçakçı l ık , adam ö ldü rme

olayları d evam edip g itmektedir. H a lk bir yandan ağa­ ların hi mayesindeki kanun d ı ş ı zorbaların baskı s ı altın-

557


da e z i lirken öbür yandan sözde asay işi sağlamakla

görevli A P . iktidarı n ı n gönderdiği komandoları n meza­

limine maruz kalmaktad ı r. Komando harekatı ile yapı �

l a n a n ayasa d ı şı bask ı ları n son halka s ı n ı teşkil eden Silvan olayiarı na kısaca değinmek istiyoru z .

8.4.1 970

tarihinde şafakla beraber" Silvan i lçe mer­

kezi , jandarma ikinci bölge komutanl ı ğ ı n a bağlı altı he­

likopter, ikiyüz motorlu araç ve donat ı l m ış iki bin jan­

darma ve komando topçu keşif uçakları n ı n da desteği

ile kuşat ı l m ı şt ı r. Kuşatma harekatı ile beraber ilç� mer­

kezine g iren b i rl ikler taraf ı ndan, hiçbir arama yetk isi

o lmada n , aynı g ü n saat yediye kadar on yedi saat s ü ­

r e ile yüzlerce ev didik d idik e d i l m e k su reti il.e arama­

ya tabi tutul muş ve yatakl arından kald ı r ı l m ı ş e rkekler

özel kamplara a l ı narak korkunç işkencelere maruz b ı ­

rak ı l m ı şlardır. K ad ı nlar v e kızlar evierden alı narak jan­

darma ve po l is karakoluna getirilmişler ve işke nce il e

birlikte ağı r hakareilere maruz b ı rak ı l m ı ş lard ı r. Adalet Partisi iktidarı Bakanlar Ku ru lu'nun verdiği tam yetkiyle

hareket ettiklerini söyleyen ko mandolar ne anayasay ı .

ne mer'i kanu n ları tan ı mamakta, adeta işgal edilmiş

düşman toprakları nda işgalci kuvvetler gibi davran­ maktadı rlar. Bütün

bu

büyük

harekata rağmen asayişi

i h lal

eden can, mal ve ı rz düşma n ı tirariler ve eşkıyaların hemen

hiçbiri

yakalanmamışt ı r .

Ancak

asayişsizlik

içinde bu nalan ve bizzat emniyetini te m i n etmek zo­

runda bıra'k ı ld ı ğ ı için hayat ı n ı idame ettirmek iç güdüsü

ile silah sağlamış olan fakir köylü vatandaşlar yakalan­

maktad ı r . Düzenin kurba n ı olan bu vatandaşlar gazete manşetlerinde kamuoyuna firari ve kanu n kaçağı o la­

rak gösterilmektedir.

Ülkemiz ve milletimizin bütü nlüğünü tehdit ed e n ,

bölgemiz halk ı n ı ü mitsizliğe ve huzu rsuzl uğa d ü ş ü ren

bu i n s a n l ı k d ı ş ı hareketlerin son bulmas ı n ı sağ l a mak için ızd ıraplar ı m ız ı yakından bilen siz genç kardeşıeri ­ mize sesienmeyi v e bir baskı grubu olarak harekete

geçme nizi isterneyi kendimizde bir hak olarak görüyo-


ruz . Görevl e ri nizi en etkili bir şekilde yapacağ ı n ız i n a n ­

cıyla gözlerinizden öperiz.

imzalarıyla yüzlerce Silvanlı vata ndaş. ''8 1

2.

Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Bildiri ve Eylemler* "Doğu'da aylardan beri , Hü kümet kararnamesiyle

özel şekilde yetişt iri lmiş, hel ikopter ve keşif uçaklarıyla

, donat ı l m ı ş , 2000'in üstü nde motorize komando ve jan­ darma birl i k l e ri tam bir t e rör havası yaratmaktadı rlar.

Bu Yasa d ı ş ı baskıların son halkas ı olan 8 .4 . 1 9 70

t a rihindeki Si lvan kuşatmas ı n d a , anayasay ı , kanunları

tanı mayan komandolar, adeta işgal edilmiş düşman

topraklarında işgalci kuvvetler gibi davranmışla rd ı r.

Yetkisiz aramalar, kanu nsuz toptan tevkif ler, kad ı n

v e k ızlara sald ı rılar, gerçek suçlu ları n hiçbir zaman ya­ kalan maması ve son o larak S ilvan'da uygu lanan bu

i nsan lık dışı davra n ı şlar, aslı nda y ı l lardanberi devlet

mekaniz masında hakim olan faşist ve ırkç ı baskı n ı n

yansı malarından biridir. Bu malum planlı harekat ı n bir parças ı d ı r .

Bu o laylar, halk ı , s i l a h l ı güçlere başkal d ı rmak i ç i n

birer tah rik niteliğindedir. Bu kasdi hareketler, mazlum halkı n sabrı n ı n taşmas·ı h a l i nde kamuoyuna isyan gibi

gösterilecektir. ' Doğu Anadolu halkı isyan etti' dediri­ rnek için mevcut bütün gayretler ısrarla dene n iyor.

Bas ı n ı n bu o layları susmakla geçişlirmesi anlam l ı ­

d ı r . Bas ı n ı n susmas ı , sistemli olayları n devam etmesi

ve s ıkiaşmas ı nd a etki l i ol maktad ı r.

Doğu'da ı srarla uygu lanan aç ık bir tahrik ve prova­

kasyon n i t e l iği taşıyan bu pol itika, vahim planları tez­ gahlamak içindir. i ktisadi bunal ı m içinde k ıvranan siya81 .

Emek dergisi, Sayı 26, 27 Nisan 1 9 70, s. 7. Ant dergisi, Sayı 1 73, 2 1 Nisan. 1 970, s. 5. Gençlik dergisi, Nisan 1 970 6 / 1 Doğu'daki Faşist Teröre Karşı Birle­ şelim, Şeres i yar, Sayı 6 , Mayıs 1 970 (Doğu Beyazıt). Toprak, Sayı 1 , Nisan 1 970 (Siverek).

559


si iktidar, uyan makta olan hal k ı n dikkat ini başka yöne

çekecek ve devrimci güçler bölgeeilik göste rme liği i l e

parçalanacakt ır.

H a lkı m ı z demokrasi mücadelesi içinded i r. Bu mü­

cadele d e mokratik temel haklar alınmadan d u ra maz. Ve de

Doğu'da demokrasi gerçekleşmeden, Türki­

ye'de demokrasi her zaman y ı k ı l maya mahküm bi r

oyun olarak kalacakt ır.

Faşist iktid a r ı n s.ıvan olay l a rı n ı 1 1 M a rt'taki I rak

hadisesinden sonra tezgahlaması ge rçekten manidar

görü n m ektedir. Açıka halklararası bir ç at ı ş m a yarat­

mak gayesi g üden bu faşist eylemiere t ü m vatan sever

ilerici leri d ire nmeye çağ ı r ıyoruz.

Türkiye halkları bu tip tertipiere gelmeyecek, birlik­

te emperyal izme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı

devrimi gerçekleştirecektiL

Mesele kamuoyuna doğru şekilde aksetti.rilmeli, bu

hu susta röportaj, yazı ve makalelerle gerekli yerler

uyarı l mal ı , muhtemel olaylara şimdiden engel ol acak şekilde yapı lmal ı d ı r .

B u o l aylara karşı gerekli hassasiyeti ve tepkiyi gös­

termeyen l e r tari h karş ı s ı nd a soru m ludur."B 2

Devrtınci Doğu Kültür Ocakları İstanbul Şubesi adına yayınlanan bu bildiıiye paralel olarak, aynı olayla ilgili ola­ rak Ankara'daki Devrimci D oğu Kültür Ocağı da bir bildiıi yayınlamıştır. Aynı taıihlerde Devrimci Doğu Kültür Ocakla­ n , Türkiye

Devrimci Gençlik Federasyonu İstanbul Bölge Yürütme Kuru l u . İstanbul Teknik Ü niversitesi Talebe Birliği,

Mardin, Diyarbakır, Karakoçan, Adıyaman, Bingöl, Siverek, Deıik, Midyat. Ağrı Yüksek Tahsil Kültür ve Yardımlaşma Demekleri tarafından yayınlanan ve "Türkiye Halklarına" başlığını taşıyan bildiride bu konu da şöyle denilmektedir: "Silvan'a komando girdi. Sanki Silvan halkı başkal­

dırmış, 6 helikopter,

200

motorlu araç,

2000 tam

teçhi­

zat l ı jandarma ve komando birlikleri, topçu keşif uçak­

ları n ı n desteği ile Silvan'ı kuşatı p i lçede s ıkı yö netim

kuralları n ı tatbik etmişlerdir.

82. Ant derg isi, say ı 1 73, s. 5 560


Silvan halkı komandoların bu geniş çaptaki hareka­

tı ile işkence görmü şt ü r. 3 1 1 4(.) Silvanl ı erkek, koman­

dol a r taraf ı ndan tutuklanm ı ş ve bir arama izni olma­ dan bütün evler a ran m ı ş , kad ı nlar ve çocuklar işkence görmüşlerdir.

Tutuklananlar

80'ini teşkil etmekted ir.

yetişkin

erkeklerin

%

8 . 4 . 1 970 tarihinde yapı lan bu S i lvan kuşatmas ı n ı n

anlamı nedir?

Bu harekat, Tunceli olayları n ı n devamıdır. B u tatbi­

tak, Sason ve son Elaz ığ o layları n ı n planlı bir saf hası

gibi görü n mektedir. Jandarma ve komandonun , Doğu

Anadolu halkına karş ı sistemli bir hareket içinde oldu­

ğu gittikçe belirleniyo r. Halka karşı jandarma ve ko­

mandoların kanun ve demokrasi d ı ş ı hareketleri bu y ı l

ç o k s ıklaş mı şt ı r. Ve Silvan hadisesiyle zirveye varm ış­ t ı r.

Bu olayları n baş soru mlusunun iktidar o l ması gere­

kir. Fakat o laylar siyasi i ktidarın da d ı ş ı nda ve ona gü­

ven vermek isteyen gizli bir gücün Doğu'ya yöneldiği izlenimini vermektedir. iktidarın ve bu gizli gücün em­

peryalist Amerika olduğuna i n a n ı yo ruz.

S i lvan olayları ve diğerle ri öylesine bir biçimde dü­

zenlenmekted i r ki , halk a rt ı k dayanması n ve başkald ı r­ s ı n istenmektedir. Jandarma ve komando, niçin halkı

isyan ettirecek derecede baskı ve kışkırtma hareketle­

rine g i rişmekte ve bu nu sıklaşt ı rmaktad ı r. Bunun ne­

denleri feci ve korkunç ihtimalleri ortaya ç ıkarmaktadır.

Doğu Anadolu halk ı n ı n bilinçlenmesini ve demokratik

hakları nı aramaya başlamas ı n ı sindirrnek isteyen bir

gayret ortadad ır. Doğu'da demokrasinin şekil ve şart­

g

ları bile yoktur. Do u gizli bir gücün elindedir. Bu güç

Türkiye'deki demokrasiyi ortadan kaldı racak en u yg u n

ortam olarak Doğu Anadolu'yu seçmiş gibidir. Bu gizli gücü n yaptıkları azg ı n Amerika' n ı n emperyalist niyetle­ rini o rtaya koymaktad ır. Doğu Anadolu'yu ve Türki­

ye'deki şekli demokrasiyi bile tehlikede görüyoruz.

(•). Bu rakamı bi ld iriye biz ekledik. ( H ürriyet, 9 Nisan 1 970) 561


Doğu Anado lu bu ablukad a n ç ı karı l ma l ı d ı r. iktisadi

krizler içinde bulunan siyasi iktidar, d e mokrasiye düş­

man bü rokral zorbalar, petrol ve maden zeng i n l iğine

göz koymuş emperyalist Amerika, Doğu Anadolu ü ze­ rinde teh likeli bir kumar oynamaktad ı r. Fakat Doğu

Anadolu h a l k ı , 50 y ı l önceki oyuna bir daha gelmeye­ cektir. Doğu Anado l u , demokrasi iste mektedi r. i nsan

. haklarına sayg ı istemektedir. Bütü n devrimci örgüt leri Dogu Anadolu'da oynanmak iste nen oyunu boşa ç ı ­

karmaya çağ ı rıyoru z . "

Aynı ku ru l u ş larca . aynı gü nlerde yine "Tü rkiye H alkları­

na-· başlığı altında D iyarbakır'da yayınlanan bir bildiride,

Anayasanın 4 . , 1 4 . ve 1 6. maddeleri lekrarlariclıktan sonra şöyle denilmektedir:

" . . . Üç ayda n beri Güneydoğu i l lerimizde anayasa

açıkça ihlal edil mektedi r. Adalet Partisi iktidar ı n ı n keyfi

bir kararı ile bugün Diyarbak ı r , Mard i n , S i i rt ve Muş il­

lerinde anayasa dışı bir yö net i m şekli ·sürdürülmekte­ dir. Mahalli zabı tan ı n özel şekilde yeti ştirilmiş ko man­

do birlikleriyle bu il lerim izde yaptığı baskı hareketi

anayasan ı n konut ve kişi dokunu l maz l ığ ı i lkesini, va­ tandaşa h içbir surette işkence yap ı l amayacağı ilkesini

ve demokratik haklara ilişkin bütün ilkeleri n i hiçe sa­

yan bir baskı rejimi uygu lamaktad ı r.

Ko mandolar köylerde ve kasabalarda kanunsuz

şekilde konut doku nulmaz l ı ğ ı n ı çiğneyerek arama yap­

maktad ı r. Vata ndaşları toplama kampları na alarak h ür­

riyetlerini tahdil etmek suretiyle işkenceler yapmakta­

d ı r.

Kad ı nlara,

genç

kızlara ve

erkeklere

topluluk

önünde ahlak d ı ş ı muameleJ.e r yap ı l makta mahrem yerleri teşh i r edil mektedir.

Adalet Partisi iktidarı 6 y ı ll ı k iktidarı boyunca, hak­

s ı z l ığa ve h ı rs ı z l ı ğa pirim vermek su retiyle asayişsizliği bizzat yaratm ı şt ı r. Bugü n asayişsizliği ö n leme perdesi

alt ı nd a

acz ini

örtrnek

için

asayişsizliği

yaratanlara

meydanı açık b ı rakarak fukara ve mas u m halka işken-

ce ettirmektedir.

·

·

Ac ı olan şudur k i , anayasa ve huku k d ı ş ı bu eylem562


ler karş ı s ı nda bağ ımsız yargı organları da hareketsiz kalmakta, kanu n i görevlerini yapmamaktadırlar. Daha

ac ı s ı demokrasi ve insan hakları n ı koruman ı n şampi­

yonluğunu yapan kuru luşlar, kişiler ve organlar da bu

ay ı n c ı ve insan haysiyetine ayk ı rı eylemler karş ıs ında

sessiz kal maktad ı r. Demokratik hayat ı n vazgeçilmez

birer u nsuru o la n siyasi partil erimizin ve özel likle Do­

ğulu parlamenterlerin bu anayasa d ı ş ı yö netim şekline

karşı seşsiz kalmaları da hazin bir tecellidir.

Bu protesto hareketine bütün namuslu kişileri ve

kuruluşları h a l k ı m ızla birlikte kat ı lmaya çağ ırmayı da bir hak sayarız.''8 3

3.

Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Cumhurbaşkanı'na Başvurması

Devrimci Doğu Kü ltür Ocakları. Doğu Anadolu'nun çe­ şitli yerlerinde komando harek[1t ı sır:1sında, özellikle Kü rt halkına yapılan zulümleri , komando h arek<i. l ının gerçek yü­ zü nü . bu eylemlerin anayasaya aykırılığını Cumhurbaşkanı­ na 12 Nisan 1 970 tarihli b ir telgralla cluyu mıuştur. 20 Ni­ san 1 970 ta rihinele Cumhurbaşkanl ığı Sekre t e rliği bu telgrafa verdiği cevapta "olayların araştırılabilmesi için kay­ nakların tespiti ve bilgilerin acele olarak C umhu rbaşkanlığı G enel Sekreterliği'ne iletilmesini" ist emişlir. Doğu'da herke­ sin gözü önünde cereyan eden ve günl erce kamuoyunda sert tartışmalara yolaçan devlet kuvvetleri l<Jrafından yü rüt ü len bir baskın hareke t ine Cumhurbaşkanlığının doğru dan doğ­ ruya mü dahale etmesi doğal bir tu turn iken. bir derneğin başvunm1sı üzerine. kovu şt um1a için olayın belgelerini ilgili­ lerden değil ele e:1 dı geçen de mekt en istemesi son derece dü­ şündürücüdür. C u m h u rbaşkanlığının bu is t eği üzerine Dev­ rimci Doğu Kü l t ü r Ocakları 1 6 öğrenciyi görevlendirerek komando harek<:i. tının cereyan ett iği yerlere araşt ımıa ve in­ celemeye göndem1işl ir. Öğrenci grub unun olaylarla iligili ha­ zırladığı rapor. 1 5 Mayıs 1 970 tarihinele C ı ı nıh urbaşke:1 nlığı­ na gönderilerek, gerekli t edbirlerin alıımıası istenmiş! i r. 8 4

83. Dizgi ve bask ı : Renk Matbaası, Diyarbakır. 84. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın Cumhurbaşkan ına gönderd iği ra563


Cumh u rbaşkanlığına verilen rapor, D iyarbakır ve Mar­ d in'in çeşitli kasaba ve köylerinde komandoların köylülere yaptıklan işkenceler somut olarak belirLildikten sonra şöyle sona eriyor:

"Say ın Cu mhurbaşkan ı , Doğ u l u

ü n ivers iteli

arkadaş ları mı z ı n G üneydoğu

por, Ocaklar tarafından "Doğu'da devam eden komando (jandarma) harekatı ile i lgili araşt ırma raporu" ad ı alt ı nd a çoğaltılm ıştır. Bu rapor­ da yer alan bilgiler aşağ ıdaki yay ı n o rganları nda tamamen ya da kıs­ men yay ı nlanm ıştır: Cumhu riyet, 1 8 Mayıs, 1 970. Ayd ı n l ı k (Sosyalist Dergi), Mayıs 1 970, Say ı 1 9, s. 1 06-1 1 O Ant dergisi, Sayı 2, H aziran 1 970, s. 25-26. Em ek, Sayı 1 , Haziran 1 970, s. 4-6 işçi-Köylü g azetesi, Sayı 1 7, 22 May ıs 1 970, s: 4-6. ileri dergisi (TDGF) 1 Haziran 1 970, Sayı 3, s. 6-8. Ad ı geçen bu rapor daha sonra, Devrimci Doğu Kültür Ocakları n ı n 1 5 Temmuz 1 970 ve 4 numaral ı yay ı n bülteninde geliştirilerek yay ı nlan­ m ıştır. Doğu Anadolu'daki komanda olay ı ile ilgili olarak yap ı l m ı ş inceleme ve gözlemlerden biri de ismail Cem'in röportaj ı d ı r. Bu röportaj, 1 2- 1 8 Haz iran 1 970 tarihleri aras ı nda "Acı l ı Doğu" baş l ı ğ ı altında Milliyet ga­ zetesinde yay ı n lanm ıştı r. Bu konu ile i lgili bir başka röportaj da "Eşkıya Takibinde Jandarma­ n ı n Yaptıkları" başlığı altında Mehmet Mercan tarafı ndan yazılmış ve 1 5- 1 6 N isan 1 970 tarih lerinde Cu mhuriyet gazetesinde yayınlan m ış­ tır. Siverek'te yayı nlanan "Siverek Sesi" gazetesinin 1 2 Mayıs 1 970 tarihli say ısında komando harekatı haberi şöyle verildi: Dü nyadan Haberler: - ABD Askeri Birlikleri Kamboçya'ya gird i. - Kamboçya'da ilerleyen ABD askerleri hiçbir m ukavemetle karş ı lamadı lar. Türkiye'den Haberler: - Siirt'e askeri birlikler gird i - Kadirli'deki olayları askeri birlikler bastırd ı - Söke'ye askerler girdi

·

Ayrıca Bk. Siverek Kültür gazetesi, Yıl 1 , Sayı 5, Tem m uz 1 970, "Bayram Değ i l Seyran Değil Eniştem Beni Niye Öptü?"

564


Anado l u'da gezebildikleri köyler ve kasabalar, yukarı­ da tespit ettiklerimizdir. Buralarda tespit edilen duru m­

lar, köylülerin bizzat kendi ifadeleri banta a l ınarak ya­

zı l m ı ş t ı r . Ayrıca, jandarma ve komandonun köylüye

yaptığı z u l ü m ve işkence ler resi m fe rle de tespit edil­ miştir. Bu del iller eli mizd ed ir.

Tü rkiye'nin Doğu ve Gü neydoğusu'nda yaşayan

halka yapı lan bu bask ı -zulü m-jenosit hareketi bize gö­

re yasa d ı ş ı , insanl ı k d ış ı bir anlay ı ş ı n sonucudu r . ' Eş­ kıya aranıyor' gerekçesi ile yapılan bi.J hareketin an la­ mı

·

nedir?

Eğer

Türkiye

tarih i

biraz

incelenirse

görü l ü rki Türkiye'nin bu bölgesinde yaşayan halka tat­

bik edilen, bu insa n l ı k d ı ş ı baskı ne i lktir ne de sondur.

Cumhu riyetten bu yana çeşitli nedenlere dayan d ı rıl­

mışt ı r. Son olaylarda eşkıya aran ıyor gerekçesi ileri

sürü l m ü ştür. Ama ne varki, bütün bu yapı lanlara rağ­ men eşkıyalar rahatça dolaşmakta, bölgenin nüfuzlu

ağaları taraf ından beslen mektedir.

Artık Doğu lu vatandaş, can ve mal güvenliğini yitir­

miştir. B i r gece eşkıya bask ı n ı , bir gece jandarma bas­

k ı n ı . i şkenceler, zul ü m ler, ada m öldürmeler, kad ı n is­

teme ler,

evierden

haraç

istemeler

vb. . .

1 961

Anayasası ayaklar a ltı na alınmıştır. Halk, dil inden , g iyi­ minden , fizyonomisinden dolay ı dövü lmüş, özel kamp­

lara a l ı n m ı şt ı r.

ikinci defa soruyoruz. Doğu'daki bu hareketlerin anlamı nedir? Nas ı l bir politikanın sonucudur? Yapı lmak istenen nedir? Jandarma subaylarına, bu yapt ığınız anayasaya

ayk ı rı d ı r, denildiğinde 'Anayasa bizi bağlamaz ,

biz

yüksek yerden emir ald ı k ' cevab ı n ı vermişlerdir. 1 970

Türkiyesinde anayasadan üstün ne vard ı r? ' Doğu'ya makina götüreceğiz' ' Doğu'ya ışık götüreceğiz' ' Doğu'ya fabrika ku racağız' ' Doğu'ya okul götüreceğiz' ' Doğu 'ya öğretmen göndereceğiz'

565


sloganlarını atarak halk ı n oyları n ı çalan politika cam­

bazları iktidara geldiklerinde, Doğu'ya ancak jandarma gönderebilmişlerdir. Iktidarın bu yan l ı ş ve yasad ı ş ı ey­

lemi halkla devlet mefhumu aras ı nda uzlaşmaz çeliş­

kiler yaratmakta ve halk a rt ı k devlete karşı olan güve­ nini büyük ölçüde kaybetmektedir.

Devrimci Doğulu öğrenciler olarak yasa d ı ş ı hare­

ketleri ş iddetle k ı nar, iktidarı n bu yoldaki eylemlerine

karşı bundan böyle her zaman bütün gücümüzle karş ı koyacağı m ı z bildiririz ."

4.

Türkiye İşçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına Verdiği Muhtıra

D oğu Anadolu 'daki komando h arek<'ıtıyla ilgilenen ve bu tutumu kınayan ve göri"ı şlerlni kamuoyuna cluyum1aya çalı­ şan tek siyasi parti Tü rkiye İşçi Partisi oldu . Olayların çık­ ması ü zerine. TİP Doğu 'ya b ir araştım1a heyeti gönclem1işH5 Merkez Yönetim Kunı lu 'nda da bu konuyu tartışma konusu yaparak. alınan kararları kamuoyuna duyu m1llştur. TİP, 6 . 7 . 1 970 t arihinele C u m h u rbaşkanına Türkiye 'nin çeşitli sorunlarını ' ka psayan bir muh tıra vemıiştir.

Daha

sonra basma açıklanan86 m u h lıranın " G ü neydoğu Anado­ l u 'daki Komando Harekc.i. tı'" ile ilgili bölümfı şöyledir: 87

" Komando Harekat ı , Normal Kaça k S i lah ve Suçlu Arama Olayı Değildir iktidarın baskı ve şiddet politikası usüll erini artı rma­

ya yöneldiğ i n i n diğer bir önemli belirtisi, Güneydoğu il­

lerinde kaçak s i lah ve suçlu arama bahanesiyle girişi­ len

komando

hareketleridir.

Kasaba

ve

köylere

baskınlar yap ı l m ı ş , a ralardaki yurttaşlarımı:c, ne anaya­

samız hükü mleriyle, ne de genel demokratik hak ve

85. Emek dergisi, Sayı 2, 1 5 May ıs 1 970 ( Y ı ld ız , Aren ve işmen D. Ana­ dolu'da).

86. Cumhuriyet, 9.7.1 970 87. Emek dergisi, Sayı 7, Koyunuz).

566

8. 7. 1 970

(Devlet Başkan ı Olarak Ağı rl ığ ı n ız ı


hürriyetlerle asla bağdaşmayan muamelelere mar Lo .

bırak ı l m ıştır. Askeri komandoların aniden kasaba v e köyleri kuşatmas ı , bazı hallerde . ilçeyi uçaksavar topla­

rıyla çevirmesi, yuttaş ları n nezarete alı nması , dövü l­

mesi, fiziki işkence n iteliğinde hareketlere ve haysiyet

kırıcı muame lelere maruz bı rakı lması normal bir silah

ve kaçak suçlu arama kapsa m ı n a girebilecek olaylar

değildir. Anayasa n ı n , kişi dokun u l m az l ı ğ ı n ı ve kimseye eziyet ve işkence yapılamayacağ ı n ı , hatta insan haysi­

yeliyle bağdaşmayan ceza dahi verilemeyeceğ i n i .amir 1 4. maddesi ve kişi ve konut doku nulmaz l ı ğ ı n ı teminat

alt ı n a a l a n 1 5 ve 1 6. maddeleri hükümleri ihlal edilmiş­

tir. Yine anayasa n ı n , kamu düzeni ve milli güve n l ik gi­

bi sebeplerle de olsa bir hakkın ve h ü rriyeti n özü n e

dokun u l a m ayacağ ı konusundaki 1 1 . madde hükü mleri

de açıkça çiğnen miştir.

Kom ando Harek<:'Hrnrn Bu Bölg ede Bu Çeşit Usul lerle Yürütülmesinin Sebebi Bu Böl gedeki Yurttaşıarın Etnik Özellikleriyse, Bu, Anayasaya Aykırı Bir' Tutumdur Ülkemizin diğer bölgelerinde uygu lanmayan bu çe­

y

şit silah ve kaçak suçlu arama usullerinin Güne doğu

bölgesine reva görü lmesi de dikkat çekicidir. K açak si­

lah ve suçlu y a l n ı z bu illerde mi vardır? Niçi n bir ayı rı m

yap ı lıyor v e d iğer illerde ku llan ılan arama-tarama usul­ leriyle yet i n i lmiyor? Bu noktada, Gü neydoğu illerimiz­

de Tü rkçe'den gayri bir dil, çoğu nlukla Kü rtçe , daha

az sayıda Arapça konuşan ve farkl ı etnik özelliklere

sahip yurttaşla r r m ı z ı n yaşad ı ğ ı hususu, düşü ndürücü

bir u nsur olara k o rtaya çık ıyor. Eğer bu anayasa dışı

muamel e l e ri n gerekçesi bu ise o zaman da yine a na­

yasan ı n d i l , ı rk , din ve mezhep ayırımı gözeti lmeksizin büt ü n yurttaşları n kanun önünde eşit oldukları hükmü­

nü getiren 1 2 . maddesi özünden ihlal edilmiş oluyor.

Devletin ve m i ll etin bütü nlüğü , bu çeşit ayı rımlar ya­

pıp, milleti meydana getiren etnik toplu luklara baskı ve 567


şiddet usul leri uygulamakla sağlanamaz; tam t e rsine,

devlet ve m illetin büt ü n l üğü zedelenmiş ; bö lünmelere mü sait sosyo-psikolojik zemin haz ı rlan m ı ş olur. Çünkü

yu rtt a şların devlete bağ l ı l ı kları , vefa s ı , ancak eşitlik,

özgürlük, kardeşlik, hakkaniyet ortamı nd a o lu şup geli­ şir; bask ı , şiddet usul le ri , tefrik gözeten haksız mua­ me leler ise ancak h ı nç ve direniş doğu rur. B u bakım­

dan da G ü neydoğu i l l e rine reva görü len baskı ve

şiddet usulleri , komando baskı nları, anayasanı n devle­

tin bütünlüğü hükmünü koyan

3.

maddesine ayk ı rı d ı r.

20. yüzy ı l ı n üçüncü çeyreğinde d ü nya d�vletleri

aras ında ve devletler içinde barış ve sükünun temel

şartları ndan b i ri mil letierin ve h a lkları n eşitlik ve özg ü r­

lük içinde yaşayabi lmelerinin sağlanmasıdır. Modern

milletierin büyük çoğunluğu çeşit l i ha lklardan, etnik

gruplardan, d i ns e l toplu luklardan meydana gelmedir.

Tü rkiye de böyled ir. Bu n lardan birinin diğerlerinin üze­

rine baskı yapmas ı , imtiyazlı duru mda o l mas ı , hem

devlet birliği ve bütünlüğünü zedeleyen sonuçlar do­

ğ u rur, hem de çağ ı m ı z ı n insan l ık, özgü rlük ve eşitlik anlay ı ş ı na , i nsan Hakları Beyannamesi'ne ayk ırı d ü ­ şer. B i z i m Anayasamız da eşitlik, özgürlük v e kardeş­

çe yaşama şartlarını yaratacak hükü mler getirmiştir.

Anayasam ı z ı n 54 . maddesi 'devlete vatandaşl ı k bağla­ rıyla

bağ l ı

herkes

Türk'tür'

der.

Devlet

açıs ı ndan

Türk'ün taritıinde 'vatandaşl ık bağ ı ile bağ l ı ' olmaktan başka bir kıstas, sosyolojik ve ı rki k ı staslar koymamış­

t ı r.

3.

maddesi Türkçe'nin resmi d i l o lduğu nu belirt­

mekle yet i n i r . Bunun d ı ş ı nda, herkes bildiği dili konu­ şup yazmakla serbestti r. Ayrıca

1 2.

maddesi dil, d i n ,

mezhep, ı rk (yani sosyolojik ve ı rki ayırı mlar) gözetil­

rneksizin herkesin kanun önünd e eşit o lduğunu beyan

eder. Yine anayasamız ı n 1 29 . maddesi plan l ı kalk ı n ­

mayı öngörür, planlı kalkı nma i s e bölgelerarası denge­

li kalkınmayı da içerir.

Anayasan ı n bu hükümleri ı ş ı ğ ı nda Doğu ve Güney­

doğu illerindeki d u ruma bak ı ld ığ ında , bu bölgenin ikti­ saden daha geri ve daha fakir b i r durumda olduğ u ,

bölge halk ı n ı n K ü rtçe ko nuşup yazma hak v e özgürlü 568


ğünün kısıtlandığı ve bu iller halkı na başka bölgelere uygulanmayan ve anayasa hükümleriyle telifi mümkün olmayan usul ve muameleler uygulandığı görülür. Bu durumdan şikayetleri ve Anayasal hak ve özgürlükle­ rin uygulanmas ı , baskıların kalkması , bölgenin kalkın­ dırılıp refaha kavuşturu lması isteklerini devletin bütün­ lüğü nü bölucü Kürtçülük hareketleri saymak; bir objektiflik ve hakşin�slık görüşü içinde ve anayasaya bağlı olarak bu şikayet ve istekleri haklı bulan ilericileri ve sosyalistleri yine 'bölücü' ve 'dışarıya bağlı müfsit­ ler' olarak nitelendirmek temelinden yanlış bir düşü­ nüş ve değerlendirmedir. Böyle bir zihniyetle yürütüle­ cek bir iç politika, devletin birliği ve bütünlüğünü ve iç huzuru sağlarrıa ve muhafaza etme şöyle dursun, tam tersi durumların meydana gelmesine yol açar. Birlik ve bütünlük, eşit, adil ve özgür şartlar içinde gönüllerde köklendiği ölçüde sağlam temellere oturur; baskı, şid­ det usulleriyle, tefrik gözefen muamelelerle değil." 5.

Türkiye İşçi Partisi'nin Bildirisi

Türkiye İşçi Partisi'nin Mayıs 1 970 tarihinde Merkez Yü­ rütme Kurulu bildirisinde de Doğu Anadolu'daki komando hareketine de yer verilmiştir. 88 Ancak, yukarıda tam metni­ ni verdiğimiz, Cumhurbaşkanına verilen muhtıra, TİP'in gö­ rüşünü açık bir biçimde ortaya koyduğundan burada tek­ rarlamaktan kaçınacağız. Yalnız, TİP'in komando harekatı konusunda, bu tedhiş h areketine karşı en açık biçimde cep­ he alan tek siyasi kuruluş olması öteki siyasi kuruluşlarm görüşlerine ışık tutacak bir niteliktedir.

6.

Cumhurbaşkanının Tutum�

Gerek D evrimci Doğu Kültür Ocaklan, gerekse Türkiye İşçi Partisi ve Doğu h alkı tarafından yapılan bütün şikayet­ lere ve uyarmalara karşın, Cumhurbaşkanının, Doğu Ana­ dolu'daki sosyo-ekonomik gelişmeyi, yani kapitalist üretim biçiminin yoğunluk kazandığı aşiret yapısının yıkılmasıyla

88. Emek dergisi, Haziran 1 970. 569


birlikte ortaya çıkan demokratik istekleri kavradığı söylene­ mez. Gazetelere ve radyoya verdiği demeçlerde Cumhurbaş­ kanın bu tutumunu görmek mümkündür.

"Cumhurbaşkanının Liderlerle Görüşmesinin İçyüzü" başlıklı bir haberde şöyle deniliyor:

"Devletin bütünlüğüne kastedecek davranışlar ve oluşlar mevcuttur. Özellikle Doğu'da Komünist Kürtçü­ ler bir ayrı devlet anlayışı için, kitleleri kışkırırnak yolla­ rını aramakta, bazı örgütlerle de bunu canlı ve hedefi­ ne varacak bir hareket haline sokmayı istemektedirler. Aşırı solcuların, 'Türk Halkları ' sloganı ile Kürtçülükten, Çerkes ayı rımına kadar pek çok bölünmeyi sürdürme­ yi arzuladıkları görülmektedir:·a9 Cumhuriyet

gazetesi

yazarlanndan

Kemal

Aydar'ın

Cumhurbaşkanına bu konuda yönelttiği soru ve cevap ise şöyledir:

·

"Soru- Bugünkü siyasi ortamda ayrıca milli bütün­ lüğümüzü tehdit eden tehlikeler var mıdı r? Kürtçülük, komünizm, dine dayalı devlet kurma çabaları varsa, bunlardan milletimizin bilmesinde fayda görebileceği­ ' niz kadarını açıklayabilir misiniz? Cevap- Geçmişte olduğu gibi , bugün de, devletimi­ zin içte ve dışta bütünlüğünü ihlale yönelmiş fikir ve davranışlar vardır. Ancak bu davranışların, tarihimizde olduğu gibi bugün de hüsrana uğrayacağından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır."9o Akşam gazetesinden Aydın Soysal'ın Cumhurbaşkanına bu konuda sorduğu soru ve aldığı cevap şöyledir:

Soru- Bir gazete son temaslarınızın iç yüzünü yazarken, devletin bütünlüğüne kasteden davranışlar ol­ duğunu ve Komünist Kürtçülerin devleti bölmeye çalış­ tıklarını ileri sürmüştür. . . Bu iddialarla ilgili görüşleriniz nelerdir? Cevap- Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında, Do·

89. Hürriyet, 8 Haziran 1 970. 90. Cumhuriyet, 1 4 Haziran 1 970. 570

·


ğu Anadolu bölgemizdeki Türk vatandaşları nır J tahrik ve istismara yeltenen, hadiseleri, şartları ve tari­ hi hakikatleri olduğundan başka tü rlü göstermek sure­ tiyle, kendi maksatlarına uygun şekilde şartlandırmak, veçhelendirmek isteyen bazı niyet ve davranışların mevcut olduğu bir vakıadır. Ancak devlet ve hükümet uyanıktır. Anayasanın bütün .hükümlerine olduğu gibi 'Türkiye devleti ü lkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür' diyen 3. maddesi­ ne de yöneltilebilecek en küçük bir tecavüzün dahi derhal bertaraf edileceğine şüphe yoktur. Tabiat ıyla bölücü niyet ve davranışların milli güvenliğimizi tehdit edebilecek seviyeye ulaşmasına i mkan verileceği de düşünü lemez. Nitekim verilmemektedir. Ve devlet ve hükümet niyetierin farkındadı r. Ve tecavüzleri derhal ezecek güçtedir:·9 1 30 Ağustos ı 970 tarihinde Zafer Bayramı dolayısıyla radyoda yaptığı bir konuşmada Cumhu rbaşkanı ise şöyle demektedir: ·

"Işte bu tarihi geçmiş ve gerçek üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyetinin Anayasalarında, millet ve dev­ let ayrılığ ı na, ırk, din ve mezhep birliğine yer verilme­ miştir. Türkiye Cumhuriyetinin, milleti ve ülkesi ile bö­ lünmez bir bütün olduğunu teyit eden bugünkü Anayasam ız, geçmişte diğer birçok milletleri ve dinleri de ihtiva eden imparatorluklar kurmuş olan Türk mille­ tinin, dini inançları insanlık kavramı içinde bağdaştı r­ mak suretiyle eriştiği laikliğini, sosyal yapısını vücuda getiren insanlar arasında benimsendiği 20'nci asır ve Atatürk Milliyetçiliğini, eskisinden daha fazla birleştirici bir açıklık ve sa"inimiyetle belirtmektedir. Onun içindir ki, bu, mana ve muhtevadaki Türk milliyetçiliği anaya­ samızda başta gelen kavramlardan sayılmıştır. (*). Cumhurbaşkanı, Do�u Anadolu'da yaşamakta olan tüm vatandaşları­ mızı Türk vatandaşı olarak kabul ederek Kürtlerle Türkleri birbirine karıştı rm aktad ı r. 91 . Akşam, 1 6 Haziran 1 970. 571


Türk m il l eti, insa n l ı k tarih inde en büyük imkanlara

kavuştuğu g ün lerd e n , kaderin en acı tecellisine uğra ­

dığı g ü n l e re kadar, ancak bu türlü anlayış v e davranış içinde sürekli bir huzur ve başarı sağlayabilmiştir.

Bu gerçekler dikkate a l ı nmadan veya reddedilerek,

dini ideolojik ve politik maksatlarla bölgesel özel l ikler

ve tü rlü meseleler üzerinde Türk mill iyetçiliği i le siyasi ve iktisadi rejim lerimizin tarihi tekamü lünü ve bu n ları

düzenleyen a n ayasa esaslarına uymayan ayıncı fiki r­

ler yaymak ve zara rl ı faaliyetlerde bu lu nmak memle­

kete ihanettir. Bu ihanetleri önlemek için milli bütünlü­

ğümüzün

kavramı

üzerinde

şüphe

ve

tereddütler

yaratmak maksadı ile üstü kapal ı veya değişik deyim­

lerle o rtaya atı lan düşü ncel e rdeki tutars ızlı kları ve ka­ sıtları yerinde ve zaman ı nda doğru o larak teşhis ve

bertaraf etmek zoru ndayız. Tü rk vatandaşları ve Türk

gençliği bunu yapabilecek uyan ıklığa ve sağduyuya sahiptir."

Cumhurbaşkanı demecinde "insan haklan"na da deği­ nerek bu konudaki görüşünü şöyle belirtmiştir: "Kuruluşu ve bugünkü durumu itibarıyla ana rşiye

tahammülü o lmayan devletimizi, insan hakları na, laik­

liğe ve sosyal hukuk d evleti ilkelerine dayanan de­

mokratik bir Cumhu riyet olarak yaşat ıp güçlendirabil­

rnek için, anayasa gereklerinin sosyal adalet ilke lerine

öncelik t anıyan dengeli ve sürekli bir istikrar içinde ye­

rine getiri l mesi d evlete ve vatandaşiara düşen maddi

ve manevi fedakarlıklardan kaç ı n ı l maması lüzumu n u ,

milli dayan ı şma duyg u larımızı kuvvetlendiren b u bay­

ram günü nde bir daha tekrarlamayı görev sayıyo­ rum."9 2 Oysa, yurttaş muz olan ve henüz ana dilini bile serbestçe konuşma olanaklanna sahip olmayan bir halkın �insan hak­ lan"ndan yararlandığını iddia etmek son derece güçtür. Görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanı, Doğu'dan gelen sosyo­ ekonomik ve hukuki dayanakları olan demokratik istekleri,

92. Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, 30 Ağustos 1 970. 572


Türkiye İşçi Partisi'nin ifadesiyle, " . . . Anayasal hak ve özgür­ lüklerin uygulanması, baskıların kalkması, bölgenin kalkın­ dınlıp refaha kavu şturulması isteklerini devletin bütünlüğü­ nü

bölücü"

hareketler

olarak . göstermeye

çalış111 akta ,

böylece özü itibarıyla ileıici ve devrimci bir hareket. halk yı­ ğınlanna yanlış aksettiıilmektedir. 7.

Mehmet Ali Aybar'ın Önergesi

Türkiye İşçi Partisi milletvekili Mehmet Ali Aybar, Doğu illerindeki bu komando harekatı ile halka baskı yapıldığı ge­ rekçesiyle Başbakan h akkında gensanı açılması isteği ile Meclis'e verdiği bir önergede şöyle demektedir:

"Bu s ı rada, Doğulu vatandaşları mıza gözdağı veril­ mek istenmektedir. Bu milli menfaatlerimize ters dü­ şen ve muhataralarla dolu bir politikadı r. Baskı ve te­ rör metotları tarihe karışmaya mahkümdur:•93 ·

Önergenin

Meclis' teki

müzakerelerinde

önerge

sahibi

olan Aybar, Doğu'da komandalann eşkıya ve kaçak silah aramak için girtştıkleıi harekatın bir mezalim halini aldığını öne sürerek, bu tür davraruşlann anayasaya ve yürürlükte­ ki çeşitli yasalara ters düştüğünü , erkeklerin önce dövülüp

daha sonra çırılçıplak soyularak kadıniann önünde dolaştı­ rıldığını isim ve belge vererek belirtip , bu harekatın temelin­ de siyasi etkenierin yattığını, perde gerisindeki emperyalist­ lerin olaydaki rolüne de değinerek şunlan söylemiştir:

"Doğulu vatandaşlar ana dillerini konuştukları için dövülüyorlar. Özel komando okullarında yetiştirilmiş komandolar bunları döverken 'kuyruklu Kürt, Barza­ ni'nin köpeği' diyorlaL Deve kuşu misali başınızı kuma sokmakla hiçbir şey halledemezsiniz. Doğu'daki baskı ve terör ulaşıl­ mak istenen hedefin tam tersi tıedefe gölürebilir bizi. Terör geri tepen bir silahtır." Önerge hakkında söz olan CHP sözcüsünün, Partisine Doğu'dan bir şikayet gelmediğini, vatandaşıara eziyet edildi-

93. Cumhuriyet, 25 Temm uz 1 970. 573


ğini bildiren hiçbir h aber almadık.lannı söylemesi(•) garip karşılanmış, hatta bu konuşma oturumdaki bazı CHP'i mil­ letvekillerinin bile protestosu ile karşılaşmıştır. İçişleri Bakarn bu konuşmalara verdiği cevaplarda. siya­ si iktidann görüşlerini en küçük bir lUraza yol açmayacak biçimde bir kez daha ortaya koymuştur. Bakan. bu baskın­ Iann kaçak silah ve eşkıyalar için yapıldığını, ayrıca 30 ilde toplu arama için karar alındığıru belirterek "Aybar kızıl ideo­ lojisine vatansever ve milliyetperver Doğu halkını alet ede­ meyecektirM sözleriyle polemik yapması. alışılan ve yadırgan­ mayan bir politikamu saptanmasından öte bir anlam taşımamaktadır. Aybar'ın "Dayak atılıyor mu, atılmıyor mu onu söyle" sorusuna hükümet sözcüsünün, alışılmış suçla­ ma ile vermiş olduğu cevap daha anlamlıdır.

"Biz, Türk vatandaşlarına sevgi ile muamele eder­ ken, aşırı solucular ve siz, kafalarınızdaki kızıl ideoloji s �bebiyle her şeyi kötülemektesiniz.''94 8.

Bir. Komando Subayı Yalanlıyor

Komando harekatının büyümesi ve kamuoyunda sert tepkilere yol açması üzerine, harekata katılmış bir komando subayı, savunma niteliğinde Kürllere yapılan baskı ve işken­ celeri yalanlayan bir yazı yayınlamak zorunda kalmıştır. An ­ cak bütün zorlamalara karşın halka yapılan işkence ve z u ­ lüm saklanamamıştır. Bu yazıda komando subayı şöyle diyor:

"Kadınları askerler aramaktadır. Kadınların aranma­ sında dedektör kullanılmaktadır. Ağaların dışında, köy­ lülerin herkesin gözü önünde dövüldükleri doğru değil(•). Tüm yurdu ayağa kaldı ran bir olay hakkında, her olaydan haberdar olan CHP yetkililerinin habersiz görünmaleri anlamlı ve ilginçtir. Üze­ rinde duru lmaya değer bir davran ıştır. Ancak, daha sonra CHP'li bazı Doğulu milletvekillerinin Cumhurbaşkan ına bu konu ile ilgili bir muhtı­ ra verdikleri öğrenilmiştir. Cumhurbaşkan ının aradan uzun süre geç­ mesine karşın, muhtıraya cevap vermemesi üzerine, durum muhtıra ile birlikte kamuoyuna açıklanmıştır. 94. Cumhuriyet, 28. 7. 1 970. 574


dir. Soyundurma ve toplu olarak halkı yerlerde sürün­ dürme iddiaları da asılsızdır. Ancak yat-kalk talimleri yaptırılmıştır. Ayrıca bazı yerlerde kanun kaçakları , si­ lahlar teslim edilmeyince şüphel i kişilerin etkili bir yol olan karısının ve kendisinin soyunduru lup tehdidiyle korkutulduğu doğrudur."95(*) 9.

Komando Zulmü ve İşkencesl Mahkemeye intikal Etti

Er-mrum, Tekman ilçesi Bey köyü . komando zulmünü adalete intikal ettirmiştir. Mahkemeye verilen dilekçenin aslı şöyledir: 96

"C. Savcılığı Makamına Erzurum Müştekiller: Ali Akkuş, Kerem Akkuş, Mehmet Ak­ baba, Feyzulla Sözler, Abdülbari Sözler. Maznunlar: Tekman Jandarma Komutanı, Seyyar Jandarma Komando Komutanı Uzman Çavuş. Suç: Sui muamele, hakaret, kadınlara el atmak Suç tarihi: 1 1 .7.1 970 Hadise : Yukarıda açık adresleri yazılı bulunan maz­ nunlar. Komando Birliği i le akşama bir saat kala köyün et­ rafını sararak bütün köylüyü zor kullanmak suretiyle evlerinden çıkardı lar. Daha sonra, köyün erkek ve ka­ dınları nı ayırarak, bir tarafa erkekleri bir tarafa kadınla95. Devrim, Sayı 36, 23.6. 1 970, s. 7. (*). Erkekleri, karısının -ve çocuklarının önünde soymak ve teşhir etmek Kürt toplumunun erkeklerine verilebilecek en ağ ır cezad ır. Feodal dü­ zenin ve aşiret örgütlerinin çok etkili olduğu eski devirlerde Kürt Bey­ leri bu cezaya çok az başvurmuşlardır. Çünkü, böyle bir ceza ile kar­ şı laşan kişi kesinkes toplum dışı kalmakta, giderek bu hakarete dayanamamakta ve canına kıymaktad ır. 96. Aydınlık, Sayı 22, Ağustos 1 970, s. 31 3-3 1 8. 575


rı dizd i l e r. B u n u n üzerine, maznun Tekman Jandarma

Komutanı erkeklere hitaben : 'Silahları n ı z ı getirin' dedi.

Bu nun üzerine evlerinde silahları olan i s ma i l Taştan,

Fereki Kurudere , Abdülbari Işık isimli şahıslar ve ben

dededen kalma pasianmış ve kütlenmiş silahlarımızı alıp evden getirdik ve teslim ettik ... Bunun üzerine,

maznunlar bizi zorlamaya ve silahları getirmemiz için

hakarette

bulu nmaya

başladılar.

Hatta . kad ı nların

önünde bizleri soyundurup teşhir ettiler. Daha sonra

· M e h met Akbaba ve Kerem Akkuş isimli ,şahıslar d e re ­ y e götürü l e rek orda dövü ldü ler. Daha sonra kad ı nl arın

üzerini aramaya ve kad ı nl ara sarkınt ı l ı k etmeye başla­ dılar. Bununla yetinmeyen sanıklar i n s a n l ı k d ı şı hare ­

kette bulu n a rak M e hmet Akbaba'yı kadı n ların ö n ü nde

ç ı r ı lçıplak soyundurarak teşhir ettiler. Ve 'eğer silahla­

r ı n ı z ı getirmezse n i z , sizleri kadın ların ız ı n önünd e so­

yundurup, edep yerlerinize ip bağlayıp kad ı n l arı n elle­ rine vererek dolaştıracağız�· Ve daha sonra Kerem

Akkuş isimli şah ıstan para istenmiş, parayı bulamayı n ­ ca tütün tabakası a l ı n m ı şt ı r. B u yukarıda bahsedilen

büt ü n hususlara köy halkı şahittir. Bizler de h enüz ya­ ral ı d u ru mda bulunduğumuzdan rapora sevkimizi ve

maznunlar h akkı nda gerekli takibat ı n icrası ile tecziye­

si cihetine gidilmesini yüksek vicdanları n ızdan arz ve istida ederiz .

·

Ayrıca sanık üsteğmen köylüye hitaben : 'Bundan

sonra Bey köyünü jandarma karakolu yapıp, n a mu su­ nuzu pay-ı m a l edeceğim ' diye hakarette bulunmuştur. B u na da büt ü n köy halkı şahittir, dinlenme lerinin iste�

riz . . . imzalar ."97

97. Bu belgeye ek olarak, köylülerin teyple saptanan kon uşmaları vard ır. G ünümüzde, Türk düşüncesinin Doğu sorun una karşı tutumunu gös­ termesi bakımından belge son derece ilginç bir nitelik taşımaktad ır. Özellikle, Tekman ' ın Bey köyünde Ali Beyköylü'nün konuşması çok il­ g inçtir. Bu konuşmadan, baskında, köyün ileri gelenlerine zulüm ve işkence yapılmad ığını öğreniyoruz {Ayd ı nlık dergisi, Sayı 22, Ağustos 1 970 s. 3 1 7-328, Belge). 576


10. ÜNAS Bildirileri

Doğu sorununa ve Komando harekatına ilgi gösteren kuruluşlardan biri de Üniversite Asistanlan Sendikası (ÜNAS) ·olmuştur. ÜNAS yayınladığı çeşitli bildirilerde oldu­ ğu gibi, "Yurt ve Dünya Sorunları" isimli broşürlerinde de bu soruna genış yer vermiştir. ÜNAS Genel Yönetim Kurulu­ nun 1 2- 1 3 Eylül 1 970 tarihlerinde İzmir'de, yapılan 3. ola­ ğan toplantısından sonra yayınlanan bildiride Doğu sorunu­ na değinilerek şöyle denilmektedir: " . . . Doğu Anado lu'daki faşist teröre dikkat edeli m ! Doğu Anadolu'da i lkin komando h arekatıyla başla­

yan faşist terör, Doğulu halklarım ı z ı sömüren Doğu l u

v e Batılı hakim s ı n ıfların h al k düşmanı politikaları n ı n tabii bir sonucudur. Bugün bu baskı Atatürk Ü niversi­ tesi'ndeki devrimciler üzerinde yoğunlaşm ıştır. Erzu­

ru m eşraf ve mütegallibesiyle, Amerikan yetiştirmesi

işbirlikçi

profesörlerin

ortak

terö rü

emperyalizm­

işbirl ikçi burjuva feodal mütegallibe ge rici ittif�k ı n ı n Doğu'daki koludur:·98

C.

HORLANMA

Horlanma, bir etnik grubun kendi dışındaki öteki etnik gruplar tarafından küçük görülmesi ve aşağılanması, gide­ rek kendine güvenin sarsılmasıdır. Horlanma, bir halkın uluslaşma sürecine girmesiyle sona- erer. Bu süreç içinde halk, hem kendi dışındaki etnik gru plara. hem de kendi içindeki egemen sınınara karşı bilinç kazanır, varlığırun far­ kına vanr. Ve halklar arasındaki yabancılaşma sona erer. Aşağıdaki örneklerde Kü:r.t halkının nasıl horlandığı ve bu horlanmanın halk üzerindeki duygusal etkilerinin nasıl ol­ duğu konusunda yeterli bilgi vardır: 1- Blrgün, ( 1 968 yılı Şubat ayında) Diyarbakır'da bir ki98. ÜNAS, Yurt ve Dünya Sorunları Yayın No: 3_ Bu kuruluşların dışı nda, TÖS, i lksen, Dev-Genç, Mimar ve Mühendis Odaları nın katıldığı "Güçbirliği" toplantısında Doğu'daki komando ha­ rekatını kınayan birçok bilidiri yayınlanmıştır. 577


tapçı vitrininin önünde kitaplara bakıyordum . Üniversite mezunu olan kitapçı benimle ilgilendi ve beni dükkanına ça­ ğırdı. Uzun süre çeşitli konularda konuştuk. Bu arada, söy­ leşimizde yayım hayatına da değindik Ben . sözü Forum der­ gisine getirdim. Çünkü, o tarihlerde "Doğu Mitinglerinin Analizi"ni yapan araştırınarn "Doğu Sorunu: Şeyhlik, Ağalık" başlığı altında Forum dergisinde yayınlaruyordu. Kitapçı derginin satışı ile ilgili soruma "Dergi şimdiye kadar bir şey değildi ama, şu sıralarda bir Kürtün araşiınnası yayınlaru­ yar da. Diyarbakır'da çok tutundu. Hatta araştırmanın ya­ yınlandığı ilk sayı kısa zamanda kapışıldı" cevabını verdi. "Sözünü ettiğiniz Kürt kimdir?" diye sorduğurn soruya ki­ tapçı "İsmail Beşikçi" dedi ve belge olsun diye olacak, dergi­ leri gösterdi. Bunun üzerine kendimi tanıtarak "Bu yazıyı yazan be­ nim. ama Kü rt değil Türk'üm ve İskilip'liyim" dedim. İktisat Fakültesi mezunu olan kitapçı son derece şaşırdı ve benim sözlerime inanmadı. "Ya bu yazıyı yazan, yani İsmail Beşikçi sen değilsin veya İsmail Beşikçi Kürttür" diye ısar etti. Onu Kürt olmadığırna, ama yazıyı benim yazdığıma zor inandıra­ bildim.

2- Bu anıını Ağrı'da (Ocak 1 969) bir dostuma anlatıyor­ dum. Dostum. bunu bizimle beraber olan emekçilere, Kürt­ çeye çevirerek anlattı. Emekçiler çok ilgi duydular. Fakal onlar da D iyarbakır'daki kitapçı gibi büyük bir şaşkınlık içinde d inliyorlar, inanmıyorlar ve "Bir Türk, Kürtlerle iyi ni­ yetle ilgilenmez, muhakkak maddi bir çıkan vardır" diyorlar­ dı. 3- 1 968 yılı Ağustos ayında . "Doğu ve Güneydoğu Ana­ dolu Sımr Kasabalannda Sosyo·Ekonornik Yapının Mukaye ­ seli Analizi" isimli araştınna projesinin bir bölümünü ta­ mamlamak için Doğu Beyazıt'ta, Balıklı Göl civarında, Karaşeyh köyünün yaylasında bulunuyorduk. KöyliÜerle ko­ nuşuyorduk. Köylüler çok kumazca cevaplar veriyorlardı. Önce, devleti, milleti, bir güzel övüyor, sonra koşullara göre, politik bakırndan en yumuşak ve hükümeti gücendirrneye­ cek cevabı veriyorlardı. Sıra isyanlada ilgili bir soruya geldi. Soru şu idi: "Şeyh Sait, Dersim, Zilan Deresi, Ağn isyanlan­ nı hatırlıyor musunuz? Yaşadınız mı? Duydunuz mu?" Ço578


ban Hasan'ın verdiği cevap şu oldu : "Ne duymuşum, ne gör­ müşüm, sadece Atatürk'ürr askerleri gelmiş, ortalığı yatıştır­ mış" dedi. Bu arad·a çadırda oturanlardan başka birt Kurtçe olarak müdahale ettj ve şöyle dedi: (Oysa o zamana kadar Tü rkçe konuşuyorduk.) "Ulan Hasan, Ağrı İsyanı'nda asker­ leri karakolda basıp ölüdüren sen değil miydin? Şimdi de ne duymuşum, ne görmüşüm, diyorsun, utanmıyor musun?" Bunun üzerine konuştuğumuz Çoban Hasan, beni göstere­ rek ve Kürtçe olarak "O Türktür, bunu bilesin, duymasın, bu konuyu kapa" dedi. Ve konu kapandı. Çoban Hasan Kürt olan arkadaşından hiç çekinmiyor, onun yanında gayet rahat konuşuyordu . Fakat benim Tü rk olmam. onun rahatça konuşmasını engelliyor, endişelenme­ sine yol açıyordu . 4 - Kürt ve Türk halklannın birbirlerine yabancılaşmala­

rının başka bir örneği de şudur: Bir memur arkadaş bu araştırınayı daktilo ediyordu . Araştırmada geçen "Tü rk" keli­ mesini büyük h arile yazdığı halde, Kürt kelimesinin baş harfini daima küçük harile yazıyordu . Niye böyle yaptığını sorduğum zaman "Ne olacak, onlar Kürt, küçük yazılsalar da olur, onlar özel isim olmaya layık mı ki" dedi.

5- 1 966 yaz aylannda Nemrut yaylasında Göçebe Alikan

Aşireti ile ilgili bir araştırma yapıyordum. Araştırma sırasın­ da

1 0- 1 2 yaşlannda bir çocuğa büyükçe ve çok katlı bir

apartmanın resmini göstertp, "bu nedir?" diye sordum. Ce­ vabı "Karakol" oldu. Sonra 2-3 katlı bir ev gösterdim ve yine sordum. Cevabı yine aynı, "Karakol" idi. Daha sonra bir ku­ lübe ve okul resmi göstererek soruyu yine tekrarladun. Ce­ vap yine "Karakol"du.

·

Anlaşılıyordu ki çatısı olan her bina çocuğun kafasında karakol olarak canlanrriaktadır. Çocuk bütün yaşamınca ka­ rakoldan başka hiçbir şey görmediği için her binayı karakol sanmaktadır. Bu olay göçebenin günlük yaşantısında en çok ilişki ha­ linde olduğu kurumun hizmet kurumu değil, bir baskı un­ suru olan karakol olduğunu göstermektedir.

6- İstanbul'da bir işçi ark�daşla, her ikimizin de dostu

olan bir ortak arkadaşımızdan söz ediyorduk. Türk olan işçi 579


arkadaş, Kürt dostumuz için, Kürtlüğünü söz konusu ede­ rek şöyle diyordu : " . . . Kürt ama. çok akıllı, çok zeki, çok işbilir, ateş gibi delikanlı, o kadar akıllı ki insan Kürt olduğuna bir türlü inanamıyor. Ama suratma bakınca Kürt olduğu , kaşından gözünden hemen anlaşılıyor. " 7- İstanbul'da bir yayınevinde otu:ı;uyorduk. Bir ara, ya­ yınevi adına ingilizceden bir kitap çeviren bir bayan çevir­ men geldi. Çevirrnen bayan' yayınevi sahibine kitap hakkın­ da şu bilgiyi verdi: " . . . Bu romanın konusu İspanya'da geçiyor. Romanda bir Up var: Türk. Her türlü kötülük bu Türk'ün başımn al­ tından çıkıyor. . . Hırsızlık, dolandırıcılık. esrar kaçakçılığı. adam öldürme, fuhuş. . . ne kadar kötülük varsa hepsi Türk'te var. Çok kötü bir adam. Onun için uzun uzun dü­ şündüm, bu Türk sözünü 'Kürt' yapmaya karar verdim. Çünkü. bir Türk'e bu kadar kötü bir adam olma vasfını ya­ kıştıramıyorum. Ne dersiniz?" dedi. Yayınevi sahibi bayan çevinnenin bu önerisini şiddetle reddeterek, yaptığı değişik­ likleri tekrar eskisi gibi düzellmesini istedi. Sonradan öğrendim ki, bu çevim1en bayanın ne Kürtler, ne de Kürt toplumu hakkında en ufak bir bilgisi yok. Sade­ ce. aile, okul ve çevreden edindiği bilgi, eğitim ve alışkanlıkla Kürtleri küçük görüyor. Kendisini de soylu s�nıyor. 8- Atatürk Üniversitesi Rektörü , görevinden alınan bir asistanın açtığı dava dolayısıyla Danıştay'a gönderdiği sa­ vunmada, asistanı komünistlik, bölücülük, tahrikçilik ve Kürtçülükle suçlayarak, Kürtler hakkındaki görüşlerini şöy­ le ifade ediyor:99

" . . . Soruşturmalardaki san ı k ve tanık ifadelerinden

açıkca anlaşı ld ığ ı na göre, isyancı ve tahripci öğrencile­

rin bir k ı s m ı kendileri ne 'Kürt' diyen çok büyük i ht i mal­ le ası l ları k at ı ks ı z 'Türk' olan öğrencilerdir.

' Doğun u n düzeni-etnik soru nları· adlı kitabında da

99. Bu konu ile ilgili Dan ıştay'da açılan dava dosya numarası 1 970/ 4963'tür. Bu konu ayrıca bütün belgeleri ile yayınlanacaktır. 580


ve çeşitli yazı l arında ni

kürtlerin

Türklerin kürtleri

hor gördükleri­

de kürtçe öğretim yapan okul ları , radyoları

olması gerektiğir:ıi ve daha birçok bu n lara benzer iddi­ aları ileri sü rmektedir.

Yüksek bilgileriniz içindedir ki tarihin tespit edebil­

diği büyük i htimale göre, kürt kardeşlerimiz kök itiba­ rıyla Tu rani"dlr.

Bu belgede de görüldüğü gibi, asistanı suçlamaya çalı­ şan Rektör, Kürtleri h orlamanın en belirgin örneğini ver­ mektedir. "Türk" kelimesini büyük harlle yazarken, Kürt ke­ limesini küçük harlle yazması. bu konuda ne denli duygusal davrandığını açıkça ortaya koymaktadır. Danıştay'a verilen bu yazı yazılış nedenlerinden ötürü , gerek içerik gerekse biçim yönünden resmi bir kurumun, Atatürk Üniversitesi'nin görüşünü yansıtmaktadır. Bu bel­ ge, günümüzde Atatürk Ünversitesi'nin Doğu Anadolu halkı­ na karşı tak.ınmış olduğu tu tumunu belirleyen çok önemli bir belgedir. Bilimsel tutumun bu derece kötüye kullanıldığı­ nı gösteren bir başka belge, ancak her şeyin en kolay yolu­ nu seçen önyargılı kişilerden beklenebilir. Bu tür örnekler daha da artırılabilir. Örneğin bilim adamlarımız bile, Doğu Anadolu'da araştımıalar yapan kişi­ nin hemen memleketini sormaktadırlar. Eğer araştırınayı yapan Kürt ise normal . . . O zaten Kürt deniyor, fakat Türk olunca şaşınyorlar. Bütün bunlar faşist eğitimin süregelen kalıntılanndan başka bir şey değildir. Bu kalıntılara, emek­ çi, aydın, buıjuva gibi çeşitli toplumsal sınıf ve tabakalarda , farklı biçimlerde rastlanmaktadır. Halklan birbirine karşı son derece yabancılaştıran bu faşist tertiplere, gerek Kürt emekçilert, gerek Türk emekçileri her zaman dikkat etmek­ zorundadır.

D.

GÜNÜMÜZDE HAKİM ULUS İDEOLOJİSİ DOGRULTUSUNDA CEREYAN EDEN OLA YI.ARDAN BAZI ÖRNEKLER

ı. Mem-u Zin Mem-fı Zin, 1 59 1 - 1 652 yılları arasında yaşamış ve D oğu 581


Beyazıt'ta ölmüş olan büyük Kürt ozanı Hakkari'li Ahmedi Hani'nin ünlü eseridir. Alımedi Hani, bu Kü rt destanını, Arap harfleriyle Kü rtçe ve Arapça olarak yazmıştır. M em - 0 Zin, Mehmet Emin Bozarslan tarafından Türkçe­ ye çevrilmiş ve Kürtçesi ile bir arada yayınlanmış tır. ı oo Alı ­ medi Hani'in Mem-0 Zin'i neden Kürtçe yazdığım açıkladığı bir önsözün eklendiği Kürt edebiyatının bu ünlü eseri, daha matbaada iken toplatılmıştır. Bu eserin yayınlarunasına izin verilrİıeyişinin en önemli nedenlerinden biri, metinlerin Kürtçe Türkçe bir arada yayınlanmasıdır. Mem-0 Zin'in ilk çevirisini yapan çevirmen ve yayınevi hakkında yargılama kararı verildikten sonra , aynı eserin ikinci bir çevirisi yayınlanmıştır. ı o ı Ancak bu çeviride, Alı ­ medi Hani'den söz edilmemekte, Mem-0 Zin'in 1 7. ve 1 8 . yüzyılarda Ahmet Faik tarafından yazıldığı iddia edilmekte­ dir . Olayların geçtiği yer olan Cizre hakkında da, Fahrettin Kır-'-ıoğlu'na dayanılarak "Daryus vaktinde bu bölgede Bakh­ tan adlı Türk aşiretlerinin yaşadığı ve Doğu Dicle suyuna kendi adlarını verdikleri ileri sürülmektedir" denilmekte­ dir. 1 02 o

Öte yandan, Mem-o Zin'i tanıtma yazısında şöyle denili­ yor:

"Eğer bu Ahmet Mirza ile Ahmet Faik aynı şahsiyet iseler Şerefhanların da Türk olması gerekmektedir. Zi­ ra Mem-o Zin'de Ahmet Faik Beğin ağzından: Tacdin-ime verdim ol sitti sezadır Zin Kürde verilme na-sezadır Sö z l eriy l e kararı nı bildirmekle ve kendi soyundan gelen amcazadesi Tacdin'e Sitti'yi vermeye raz ı . oldu­ ğunu, Zin'i bir Kürde veremeyeceğini söylemekte­ dir". 103 1 00. Ehmede Xani, Mem-ü Zin, çev. Mehmet Emin Bozarslan, Gün Yayı­ nevi, Istanbul 1 968, s. 1 . 1 0 1 . Ahmet Faik, Me m-o Zin, Türkçeleştiren: Sırrı Dadaş Bilge, istanbu l 1 969. 1 02. Ahmet Faik, a.g.e. , s. VII. 1 03. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kürt toplumunda, hanedan aileler kendilerini kırmanç kabul etmemekte, bu deyim fakir-tukara yığınlar 582


Bilinci çevirisi daha basılırken toptatılan Mem- ı::ı Zin'in,

ikinci bir çevirisinin yayırılanmasındaki amaç, Abmedi Hani diye bir Kürt azamnın olmadığı, hatta Kürt ulusu diye bir

ulusun varolmadığı, Mem-o Zin'in de Azeri Türkçesiyle yazıl­ dığı, Kürtçe ile hiçbir ilgisinin olamayacağı fikrinin propo­

gandasıdır. Aynca; bu çeviride, Kürtçeden yapılan birinci çe­

viriden hiç söz edilmemesi ve birinci çevri henüz piyasaya çıkarılmadan toplatılmışken bu çevirinin serbestçe satılması anlamlıdıt.

2.

Kürtçe Alfabe

1 968

yılında yayınlarmuş olan Kürtçe Alfabe de hemen

toplatılmış ve Alfabeyi hazırlayan Mehmet Emin Bozarslan

h akkında dava açılmıştır. l 04 Bu kitap, ilkokullarda oku tul­

makta olan Türkçe Alfabenin benzeri olup Kürtçe yazıldığı için toplatılmıştır. Duruşması üç yıldan beri sü rmektedir.

3-

Bir Gazete Haberi "Doğu'da Kürtçülük Faaliyeti Artıyor. Genelkurmay Başkanl ığı Doğu'daki Kürtçülük prop­ rogandalarının merkezi haline gelen Ağrı'nın Diyadin il­ çesine acil olarak en seçkin personelden kurulu bir ta­ bur asker gönderilmesini ve ayrıca bir alay inşasına başlanmasını kararlaştırmıştır. Genelkurmay, Askeri istihbarat Teşkilatı tarafından hazırlanan bir raporda Doğu'daki Kürtçü lük propagan­ dasının arttığı ve bu konudaki zararlı faaliyetlerin mer­ kezinin Ağrı il'inin Diyadin ilçesi olduğu bildirilmiş ve bu bölgedeki Kürtçülük propagandasının önlenebilme­ si için asker gönderilmesi istenmiştir.

ıçın kullan ılmaktad ır. Yine belirttikki, kırmanç ancak Kürt halkının u luslaşması süreci içinde değer kazanacak ve aşağ ılayacı anlam ını yiti recektir. Bu nedenle, Bey "Zin'i bir Kürde vermeyeceğim" derken, yoksul bir adama kızımı veremem demek istemektedir. Buna daya­ narak, Bey'in K ürt olmad ığ ı nı söylemek Kürt toplum unun özelliklerini bilmernekten ileri gelmektedir. 1 04. Mehmet Emin Bozarslan, Alfabe, Gün Matbaacı lık, Istanbul 1 968. 583


Askeri i stihbarat Teşkilat ı ' n ı n bu

raporu üzerine

Gene lku rmay Başkanl ı ğ ı , Kara Kuvvetleri Komutanlı­

ğ ı'nd a n Diyadin'e aci l olarak en seçkin personelinden

kurulu bir tabu r aske r gönderi l mesini ve ayrıca bir alay

kuru l m a s ı n ı istemiştir. Genelkurmay'ın emri üzerine

Diyadin'e göderilecek taburun haz ı rl ı klarına ve kurul­

ması istenen alay ı n da inşa s ı na başlanmıştır. Nefes aldırm ı yoruz.

K ü rtçü l ü k propagandası n ı n her geçen gü n artması

üzerine bir askeri yetkili şöyle konuşmuştur:

'Türkiye devletini y ıkmak için Türkiye içinde ve yurt

d ı ş ı nda yapılan K ü rtçülük propagandas ı n ı ve tahrikleri

günü gününe takip ediyoruz . Aske ri i stihbarat Teşkila­

t ı m ız , her g ü n bu propagandayı yapanların nefeslerini bile bildiriyor.

Ağrı ' n ı n Diyadin ilçesi Doğu'daki propagand a n ı n

merkezi haline gelmiş. Zaten burası kozmopolit b i r

yerdir. K u ru lması istenen alay ı n inşasına d a inşaat da­ iresince başlanmıştır.'

Askeri istihbarat Teşkilat ı' n ı n raporunda Doğu'daki

Kü rtçü l ü k faaliyetlerinin Amerika ve ing iltere tarafın­

dan desteklendiği ve bu iki devlet taraf ı ndan Barza­ ni'ye yard ı m yapı ldığı belirtilmiş, Fransa' n ı n eski Cum­

h u rbaşakanı · De Gaulle'un de içinde bulunduğu b i r teşkilat ı n Türkiye'deki Kü rtçülük faal iyetlerini yürüttüğü ifade edilmiştir :·ı os 4.

Kürtçe Şarkı Söyleyince Ne Olur'? "22

Ocak 1 970 Perşembe g ü n ü I stanbul Site Öğ­

renci Vurdu'nda düzenlenen eğlence gecesinde çeşitli

dillerden şark ı lar ve türkü ler okunmuştur. Gecenin so­ nuna doğru Doğulu gençler de K ürtçe türküler söyle­

mek istemişler ve

tışmalar olmuştur.

28

2-3

kişinin müdahalesi sonucu tar­

Ocak 1 970 Çarşamba günü ise ayn ı o l aylar Ka­

dırga Öğrenci Vu rdu'nun eğlence gecesinde tekrarlan-

1 05. Yeni Istanbul, 2 Ocak 1 970. Haber gazeteden aynen alınm ış. 584


mışt ır. Doğu lu bir gencin Türkçe söylediği bir tü rkü nün

ard ı ndan Kü rtçe bir türkü söylemek istemesi gene 2-3

kişi taraf ından önlenmek istenmiş ve burda da tartış­

malarçıkmışt ı r.

Ertesi g ü n , i stanbul Devrimci Doğu Kültür Ocağı

yay ı nladı ğ ı bir bidiriyle o layı protesto etmiş ve devrimci gençleri şöven duygu lara kapı lmakla suçlamıştır :·ı os

5.

Bir Profesörün Yazısı

. İstanbul Ü niversitesi H u kuk Fakültesi ilerici profesörle­ rinden Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Doğu Beyazıt'ta çıkan Şere­ siyar gazetesinde yayınlanan bir makale üzerine 3-5 Şubat ..

1 970 taril)lerinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan

kiye Halklan Yakın Tarihimizden İhanetler"

"Tür­

başlığı altın­

daki yazısında, adı geçen makalede " Halklar" sözcüğünün sık sık kullamlmasına karŞılık bir kez olsun "Türk" sözcüğü­

nün kullanılmamasından yakmarak bunun "bölücü lük� ol­

duğunu belirtmektedir. Prof. Velidedeoğl u 'nun adı geçen ya­ zı

dizisinde ,

yasalara

uygun

devrimci

bir

kavga

veren

Şeresiyar gazetesinin, tüm sorumluları. basıldığı yer belli ol­ duğu halde, bütün bunları belli etmeden, gizli bir şeyi haber veriyormuşcasına bir tutum takınıp, kendisiyle aynı görüşte olmayanları suçlaması üzerinde duro lmaya değer bir davra� nıştır. Prof. Velidedeoğlu , Şeresiyar gazetesinde yazılanlada ta­ mamen ayru görüşte olduğunu belirttikten sonra şöyle di­ yor: " . . . Gazeteni n . bizde düş k ı rı k l ı ğ ı doğu rmas ı n ı n ne­

deni, bunları n dile getirilmesi değ i l , yazı lanlardan bi( k ı s m ı 'olmaması ' , bir kısmı da 'gerçekleştiril mesi' gere­

ken işler. Ancak bütün bunları heyecan l ı bir dille belir­

t e n Türkçe bir gazetenin ilk say ı s ı nda bir defacı k olsun 'Türk' veya 'Türk Vatanı ' ya da 'Türk Halk ı ' sözcüğü­

nün bulunmamas ı , Birinci Dünya Savaşı 'nda Doğu ille­

rimizi korumak için, oralarda da düş manla savaş m ı ş,

1 06. Türk Solu dergisi, 1 1 6, 3 Ş ubat 1 970, s. 3 "Türkiye Halkları n ı n De­ mokratik Mücadelesi Bir Bütündür." Ant Dergisi, Say ı 1 63, 1 O Ş ubat 1 970, s. 1 1 585


daha sonra M il l i Ku rtuluş Savaş ında bu vatan ı kurtar­

mış olan Atatürk'ten h iç söz edi lmemesi, buna karş ı l ı k

başyazıs ı n ı n ' Devran Değişiyor, H alklar Uyanı yor' baş­

l ı ğ ı n ı taşı ması ve 'Yaşasın halkla r ı n uyanışı ' cü mlesiyle

bitmesi , her konuyu kuşku ile değil, daima iyi niyetle ele almayı ilke edinmiş benim gibi bir insanda bile,

bö lgecilik, bölücülük şüphesi uyandı rd ı . Hangi ' H alklar'

bunlar?

Türkiye'de yaşayan ve bu ü l k e n i n vatandaş ı olan

K ü rt , Çerkes, Abaza, Laz ve Arap ya da R u m, Erme n i ,

Mu sevi ı rk ı ndan olan Tü rk vatandaşları m ı ? Bütü n

bunlar Türk halkı ndan değil mi?

Eğe r bu gazeteyi çıkaranlar kend i l e rini Türk h alkın­

dan saymıyorlarsa ,

o zaman toplumcu değ i l , düpedüz

' ı rkçı 'dı rlar, böylece ya kendileri ile çelişki durumunda­

d ı rlar, ya da toplu mculuğu anarşi yaratmak ve Türk vat a n ı n ı bölmek için gerici bir paravana, bir örtü gibi

kullanarak bu ü l keyi K ü rdistan, Çerkesistan , Abasiz­

tan, Lazistan ve Küçük Arabistan g i bi bölük-pörçük

k ı rp ı nt ı cumhu riyetiere ayırıp, yabanc ı lar için kolay yu­

t u l u r bir lokma haline getirmek gibi bir art niyet taş ı ­ maktad ı rlar. Otuz iki m i lyonluk Türkiye'de kendileri gibi

düşünen kaç kişi çıkar acaba ? Bu ü lkede 'halklar' de­

ğil, 'Tü rk halk ı ' yaşamaktadır. B izim milliyetçiliğimiz, ı rkçı milliyetçilik olmay ı p , gerçek toplu mcu ve toplay ı c ı

milliyetçilik olduğu ndan, b u vatanı vatan bile n , kendisi­ nin ve gelecek ku şakları n mutlu luğu n u , bu vatan ı n

mutlu luğunda göre n , b u vatanın felaket ini kendi fela­

keti sayan, kısacas ı , kendi alı nyaz ı s ı n ı bu vata n ı n a l ı n ­ yaz ıs ı na bağ l a m ı ş bu lunan herkes h a n g i ı r k , cins, d i n ve mezhepten olursa olsu n biz i m i ç i n Türk'tür."

Kürtlerden " . . . Evet Türk ırkından olan Türkler" diye söz etmesi Prof. Velidedeoğlu 'nun adı geçen yazısının, bilimsel görüşlerden çok, duygusal görüşleri dile getirdiğini ortaya koymaktadır. Çünkü , duygusal yargılarla dolu bu yazıda, Prof. Velidedeoğlu 'nun Türkiye'nin somu t gerçeklerinden ha­ bersiz görünmesi, ya da öyle görünerek faşist bir doğrultuda yorumlar yapması doğruları bilimsel bir biçimde belirtmek586


ten kaçınması hangi açıdan bakılırsa bakılsın onaylanacak

bir davranış değildir . Kürt devrimcilerinin tepkisiyle karşıla­ nan Prof. Velidedeoğlu'nun adı geçen yazısına bir cevap ve­

ren Şeresiyar gazetesinin Sorumlu Müdürü şöyle demekte­ dir:

"Ord. Prof. D r. H . V . V e lidedeoğlu taraf ı ndan yazı ­

lan (Türkiye Halkları) baş l ı kl ı yaz ı s ı n ı büyük bir hayret­

le okudum.

Say ı n Velidedeoğlu'nun ad ı geçen yazıda bahsetti­

ği gazete Ş e resiyar gazetesidir, sahibi Lütfi Fuat G ü l ,

sorumlu M üdürü Bahattin Ery ı lmazd ır, idare yeri Doğu

Bayaz ıt, bas ı ld ı ğ ı yer Eskişehir'dir. Gazetede bütün

bunlar açık-seçik yaz ı ld ı ğ ı halde sayın Velidedeoğ­ lu'nun gizli biı: belgeyi ihbar ediyormuşçası na yaz ı yaz­

ması bilimseilikle katiyen bağdaş ı r bir durum değildir.

Say ı n Velidadeoğlu son derece heyecanl ı , duygu­

sal fakat bilimseilikle e n ufak bir ilgisi ol mayan bir yaz ı

yazm ıştı r. Fakat bizim cevab ı m ı z ağ ı r başl ı ve bilimsel

olacaktır.

1- Ulus ve u lusçuluk feodalizmin y ı k ı l ı ş ı ndan sonra­

ki kaç ı n ı lmaz sonuçtu r. Doğu Anadol u 'daki feodalizm kapitalizme dönüştükçe ulus laşma da hız lanacakt ır.

Bunu tayin eden kişi lerin sübjektif yarg ı ları değ i l , tari h­ sel gelişimin objektif doğru ltusudur.

2- Doğu Anadolu'yu Türk görmek say ı n Velidede­

.oğlu'nun sübjektif görüşüdür ve bilimsel hiçbir niteliği yoktur. Şeresiyar gazetesini bağlamaz. Türkiye'deki

devrimci harekete de hiçbir şey kazand ı rmaz, bilakis bu hareketi engel ler.

3- Şeresiyar anti-feodal çizgide devrimci bir gaze­

tedir. Amerikan emperyalizminin Doğu Bayazıt'ta so­

mut çelişkileri olmad ı ğ ı için anti-emperyalist yaz ı lar ya­

y ı n layam ıyoruz. Fakat anti-feodal mücadelenin anti­ emperyalist mücadele ile birlikte y ü rütüleceği şüphe­ sizdir. ·

4- Anti-feodal çizgideki devrimci Ş e resiyar' ı n Türki­

ye'deki genel devrimci hareketle bütünleşmesi şaş­ maz arzusu d u r.

587


5- Say ı n Velidedeoğlt.i bu yaz ı s ı ile Doğu Anado­

lu'yu zerre kadar bilmediğini ve Doğu Anadolu hakk ı n ­

d a yazı lan kitapları okumad ı ğ ı n ı ortaya koymuştur. K ı ­

saca bu rjuvaya has şövenist duygulard a n kendisini

kurtararnay ı p sözde biz devrimcileri uyarıyor. Böyle bi r romantik sevgi anlayış ı iflas etmiştir. Sayg ı larımla :· 1 0 ?

Kanımızca, gerek Prof. Velidedeoğlu 'nun gerekse ona ce­ vap veren Bahattin Eıyılmaz'ın yazısı, Doğu konusunda Türk ve Kürt aydınlannın görüşlerini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Yazar İlhan Selçuk'un "Saçı ak, yüreği ak" ı oB devrimci bir kişi olarak tanıttığı, Türkiye'nin tüm soru nları­ na ilerici bir açıdan bakan Prof. Velidedeoğlu'nun " Ö ldürü­ len Öğrenci" ve "Hak Arayan Öğretmen". yazılannda 1 09 konu ­

y u cesaretle ele alırken, Doğu sorununa, faşist bir açıdan bakışı gerçekten düşünd ü rücüdür. Fakat. bu , Türkiye'de si­ vil -asker bazı aydınların Doğu sorununa karşı genel bir tu ­ tumudur. Eğitim ve öğretim koşullan bu görüşe göre düzen­ lenmiş ve ne yazık ki, bu şartlanmadan birçok bilim adamı da kendini kurtaramamıştır. ı ı o Bu bakımdan Prof. Velide­ deoğlu 'nun yazısı, bir aydının özel görüşünden çok, tüm b ü ­ rokrat Türk aydınlannın Doğu sorununa ilişkin görüşlerini yansıtmaktadır. Genellikle, birtakım küçük değişikliklerle, Türk bü rokratlarının tümü bu yazının altına imzalarını ata­ bilir. Daha önce değindiğimiz bir yazısında. yazar İlhan Sel ­

çuk " . . . Bu memlekette bir vakitler Türk kelimesi bile yadır­ ganırdı. M illi Mücadele kuşağı Tü rklüğü benimsernek için kaç ateş çemberinden geçti? Harbiye Kumandanı, öğrenci arasında Türkçülük akımlarını kovalar, böyle 'tehlikeli

fikir-

1 07. Bahattin Eryıl maz, Türkiye Halkları , Cum h u riyet, 1 9 Mart 1 970, s. 2, Tart ı şma sütunu. 1 08 . i lhan Selçuk, Saçı Ak. Yü reği Ak Hocam H ıfzı Veldet, C u m h uriyet, 1 6 N isan 1 970. 1 09 . H ıfzı Veldet Velidedeoğlu, Öldürülen Öğrenci, Cumhuriyet, 20 Aralık 1 970, H ı.fzı Veldet Velidedeoğl u , Hak Arayan Öğretmen, C u m huriyet, 21 Aral ı k 1 970. 1 1 O. H ikmet Kıvı lcı m l ı , 27 Mayı s ve Yön Hareketinin S ı n ıfsal E leştirisi, Ant Yay ı n ları, istanbul 1 970, s. 269. 588


ler'e sarmış öğrenciyi cezalandırırdı" demektedir. Elli yıl ön­ ce Türk halkı için söylenen bu sözler. bugün de Kürt halkı için söz konusudur. Bugün, çeşitli baskılar ve ceza tehditleri karşısında bir Kürdün "Ben Kürdüm" diyebilme olanağı yok denecek kadar azdır. Türk bürokratlarının görüşlerini yansı­ tan Prof. Velidedeoğlu'nun yazısına cevap veren Bahattin Er­ yılmaz'ın yazısı da. tüm Kürt aydınlarının ortak görüşünü dile getirmektedir. Görülduğü gibi, son yıllarda açık bir b içimde ortaya çı­ kan Doğu sorunu konusuda Türk ve Kürt aydınlannın gö­ rüşleri arasında büyük bir zıtlık ve uçurum vardır. Prof. Ve­ lidedeoğlu bu zıtlığın "akla-kara" kadar belirgin olduğunu söylemektedir. ı ı 1 Kürt halkı, Türk halkından bugün en az 50 yıl kadar daha geri bulunmaktadır. "Ne mutlu Türküm diyene", "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi sözler. Türk halkı­ nın uluslaşmasını kolaylaştırırken Kürt halkının uluslaşma­ sının de gecikmesine yol açmıştır. Bu sonucun doğmasında en önemli etken, Doğu sorununun ne olduğunu anlamayan, ya da yanlış anlayıp, kendi eğilimlerine göre değerlendiren "sivil-asker" aydın kadrosudur. Günümüzde ise feodal yapıların parçalanması, kapita­ list üretim ilişkilerinin yoğunlaşması. aşiret yapılarını ister istemez parçalamakla ve çok daha ileri bir aşama olan u lus­ çuluk ortaya çıkmaktadır. Sivil. asker. aydın kadroların, bu sorunu doğru değerlendirmeleri ve soruna asimilasyon açı­ sından değil. kesinkes devrimci bir tavırla ve "ulusların eşit­ liği ve kardeşliği" temel görüşünden hareket ederek yaklaş­ maları, Türkiye'nin b ütünlüğü için de büyük zorunluluktur. 6.

Bir Başka Profesör

Prof. Dr. Münci Kapani, "Kamu Hürriyetleri ve Az Geliş­ miş Ülkeler" konusunu incelerken. Afrika. Güney Amerika ve Güneydoğu Asya'daki etnik farklılaşmalar ve mezhep ay­ rılıklanna değinmekte ve sorunlara bilimsel bir çözüm geti­ rilmemesinin sakıncalarını anlatmaktadır. Prof. Kapani Tür­ kiye'nin durumunu da şöyle ortaya koymaktadır: 1 1 1 . Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, "Türkiye Halkları" ve Bir Yanlışlık, Cumhu­ riyet, 3 Mart 1 970, s. 2, Tartışma sütunu. 589


Öt e yandan, Tü rkiye , 'M ill i bütü nleşmel e rini

gerçekleşt i rememiş, henüz millet kurma çabası içinde bulunan yeni ü lkelerden farkl ı

olarak,

bu aşamayı çok­

tan geçmiş bulu nmaktadır. Bağ ı m sızlığına yeni kavuş­

m u ş ü lkelerin bir çoğu nda, milli bütünlüğü sağlama­

n ı n , en başta gelen ve en güç problemlerden biri

olduğu nu yukarıda görmüştü k . Bu topl u mlarda

kuru l muştur, fakat mil let henüz

ortada

yoktur.

devlet Etnik

bak ı mdan d i l , d i n , gelenek vs. bak ı mdan bölü nmüş,

parçalanm ı ş kitleler vard ı r. Devlet, milleti yaratabilme · çabas ı ndad ı r. B izde ise devlet , büyük çoğ u n luğu ile kaynaşmış türdeş , 'millet olma bilincine sahip' bir top­ l u m a dayan maktad ı r. "1 1 2

Bu görüşün, Türkiye'nin somut sosyo-ekonomik koşul­ lannın bilimsel analizi sonucunda elde edilmiş olduğunu ka­ bul etmek çok güçtür. Devletin , büyü k çoğunluğu ile kay­ naşmış, türdeş bir t opluma dayandığını ileri sürmek. bunun gerçekten böyle olduğunu kanıtlamaya yeter neden gösteri­ lemez. 50 yıldan beri, devletin, millet yaralma çabasında iz­

lenilen politika açısından başarılı olduğu söylenemeyeceği gibi, izlenen bu yanlış politikanın sonuçları ortada durur­ ken, bilim adamlarının bile bu yaniışiara dayanarak doğru ­ lan savunur gözükmeleri, "Devlet"in gerekli olan b ü tü nl ü,ğCı­ ne hiçbir şey kalmaz. Feodal üretim düzeyinde ve aşiret ilişkileri içinde yaşayan Kürt halkı ile uluslaşmış Türk hal kı­ nın gerçekten ulusal bir bütün doğurmasının nasıl sağlana­ cağına, h er şeyden önce b u :Konuda ısrar eden bilim adamla­ rının

cevap

vem1eleri

gerekir.

Çoğunlukla,

duygusal

bir

açıdan oaktığımız D oğu sorununa artık doğruları ortaya ko­ yarak çekinmeden bakmaya kendimizi alıştırmak zorunda­ yız . 7.

Bir Pankart

Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde 1 6 M ayıs 1 970 günü ç ıkan öğrenci olaylarında. sağ eğilimli öğrenciler. Ziraat Fa­ kültesinin kapısına "Bu Fakülteye Komünistler ve Köpekler

1 1 2. M ü nci Kapani, Kam u H ü rriyetleri, 3. Baskı, AÜHFY, Ankara 1 970, s. 1 67. 590


Giremez" yazılı bir p ankart asmışlardi. 1 1 3 Buradaki "köpek­ lct:( , sözcüğünde kastedilenler "Kü rt"lerdir.

.f{li:ıt

Kenlle

oturan

halkının baskısından çekinildiği için, pankartta açıkça

":K.Ort" yazılamamış, onun yerine "köpekler" denilmiştir. Pan­ kf;ır_J,. Kürtlerin baskısı sonucu ancak iki gün kadar asılı kal­ çl�ktan sonra kaldınlmıştır. Bu olay, Kürtlerin horlanmasın­

dag

çok, doğrudan doğruya gq� �erilebilecek bir olaydır. 8.

ulusal

baskıya

örnek

Komando Harekatı ve Doğan Avcıoğlu

Daha önce ki bölümlerde, ayrıntılı bir biçimde verdiğimiz Komando Harekatı konu sunda. yıllardan beri Türkiye 'nin te­ mel sorunlannın çözümü için mücadele eden yazar Doğan Avcıoğlu , Devrim gazetesinde "Kürt Devleti mi?" başlığı allın­ da şunlan yazmıştır: " . . . Türkiye'de bir K ü rt Devleti kurma peşinde ko­

şan kişileri n var olup olmad ı ğ ı n ı bilmiyoruz. Yalnız

eğer böyle hayaller besleyenler varsa bugüne kadar

uygu lad ığ ı m ız pol itikanı n temelinden y a n l ı ş olduğu n a inanan b i r Tü rk ayd ı n ı olarak, b u kişilere akıllarını baş­ larına toplamaları gerektiğini hat ı rl at ı rız . " 1 1 4

Doğu Anadolu'da, komando harekatının olanca yoğun­ luğu ile devam ettiği, zulüm ve işkencenin zirvesine ulaştığı günlerde, bir halkın demokratik haklan için mücadele etme­ sinin, yurt ve devlet b ütünlüğüne yönelliimiş bir hareket olarak gösterilmesinin nedenleri enine boyuna tartışılmalı­ dır. Bununla beraber "bugüne kadar uyguladığımız politika­ nın temelinden yanlış olduğuna inanan" Avcıoğlu'nun bu görüşüne . hala devlet yöneticilerinin ve birçok aydının katıl­ maması bu konuda karşılaşılan en büyük talihsizliktir.

1 1 3. Cumhuriyet, 1 9 Mayıs 1 970. 1 1 4. Devrim, Sayı 27, 21 Nisan 1 970; Doğan Avcıoğlu, Siirt olayları dola­ yısıyla yazd ığı yazıda ise daha gerçekçi davranmıştır. Devrim 30, 1 2 · · Mayıs 1 970. 59 1


9.

Bir Çelişme

·ri ; )

W �

Uzun ve kanlı çatışmalardan sonra Irak hükümetlıı

Kürtlere bölgesel özerklik lanımasının Türkiye'deki yankilU çeşitli olmuştur. Irak'ta Kürtlere tanınan bu özerklikten;ı

r�_ ıtfl:i'i ve ' �

yasi iktidarın Doğu Anadolu'daki Kürt halkının da demo tik istekleri söz konusu olacak diye kuşkulanması

çevrelerin d e , "Ulu sların Eşitliği ve Kardeşliği" temel ilkdllf.!

den çok, şövenist duygulannın tutsağı olarak Irak'taki Tdt-R�

ler için özerklik istemeleri bu tarihi olayın Tü rkiye'deki en dikkate değer yankılan olmuştur. Irak h ü kümetinin Kürtle­

re tanıyıp Türklerin ulusal haklarını tanımaması, I rak yöne­

Ucilerinin "Ulu sların Kardeşliği" temel ilkesine inanmaktan

çok Kürtlerin direnmelerine boyun eğerek, bu haklan silah

zoru ile verdiklerini ortaya koymaktadır. Sağ çevrelerde b ü ­

y ü k bir propaganda konusu olan , çeşitli b ildiri v e eylemlerle siyasi iktidar tarafından ele alınması istenen Kerkü k Türkle­

ri sorunu , şövenistierin etnik sorunda nasıl tu tarsız olduk­ lannı, ne denli büyük bir ç elişme içinde b u lunduklarını gös­

temlektedir . Çünkü sağcı çevreler Irak'taki yarım milyona

yakın Türkün demokratik haklarını istemelerinin ister iste­

mez, Türkiye'deki 5 milyon Kürdün demokratik haklannın

ağırlık kazanmasına

yol

açacağını

düşünememekledirler .

Yurt dışındaki Türklerin h aklarını savu nu rken kendi ülke­

mizde yaşayan Kürt halkının demokratik haklarını yok say­ mak, gizlemeye çalışmak kolay savunulur bir davranış değil­

dir.

G örülüyor ki, gerçekleri göm1ezlikten gelmek, gerçekle­

rin varlığını ortadan kaldıtmıyor. Bunun için, ilk bakışla çı­

karlarımıza aykırı gibi görünen bazı sorunlarımıza, özellikle siyasi yönetim biçimine ve Doğu sorunun a , temel doğrulara

uygun çözüm yolu b u lma olanağını yaratabilirsek yıllardır özlemini çektiğimiz, halk yığınlannın egemen olacağı düzeni

daha kolay kurma olanağını elde etmiş olacağız. ı ı 5

E.

İNSAN HAKLARI ve TÜRKİYE

İnsan h aklan ve anayasanın tanıdığı özgürlüklere kar-

1 1 5 . Bu kon u ile ilgili olarak Bk. Y ı lmaz Çeliner'in I rak Başbakan Yard ı m ­ cısı Am maş ile yapt ığ ı konuşma, Hü rriyet, 16 Kası m 1 970. .

592


ıiirirll970Allürkiyrıesim.ie :ı-h ala b ir .komando harekatının yapı­ l�btl'm'�tııöu ·ilıııı,ijrlafn1!F! Kürt halkı için geçerli olmadığını, bu kı<fuucf.lıaklı tüin �l!ialatin politika zorunluğundan doğduğunu g�stı:fn.nektedl:ri ı;HÜ{tfrhalkının "ana dilimi konuşmak. ana tUllrnle . şarkh-tüfrikü' ıdinlemek, dilimi, edebiyatımı, kültürü­ mh. "hiı::UUI'eıfolkloıriımu araştırup gün ışığına çıkarmak isti­ y.(l)tiıntrikiHf�iı11mlı'ıi !emperyalist etkilerden kurtanp bağımsız bırı:halelgeUı:iitclti istiyorum" isteklerine kar şı baskı ile cevap "�itherlln �Re insijn:;hakları ne de anayasamızın tanıdığı öz­ gttrlüldefleı rcı2i<!ııktan-:yakından bir ilgisi vardır.

-·ır;'!'flılffu.y�aeiffe:r! ;§ı2tnda hukuk dışı olayl ar

afi.�ya'sa rvıe:ifiis:!ı:tFhallian,

olup biterken,

siyasi iktidarların tercihlerine gö­

r� 1 hygül�hfrk�ii(ımjı konularda

ders veren, bilimsel konfe­

f�rl.�Jar'a ·l3üdfrlli!':f 1 H> s unan bilim adamlannın "vaziyet" al­ itihltha1lıh lhlıim ad ı na yanlışlan savunmalan kolay a�hlaş�ftr � n- t'ilfürii değildir. Bilim adamlanmızın, ne üniver­ sdet{'!ftlcltlrreı&tsle�inde, ne de seminerlerde 4.5-5 milyonluk ttiT-f hli:.Jffii'iiıT Cl�inokratik haklanndan yoksun bırakılışından �(Jzı ie"tiliemeı�h. bilime ve toplumumuzu karşı işlenmiş bir suç ol arak kalacaktır. Bu t utumun nedeni, daha önceki bö­ liitnlerde de değindiğimiz gibi Cumhuriyetten bu yana izle-

11fıtı€fa

,

1 1 6. Bu iki kitap şunlardır: 1.

insan Hakları Yıllığı, insan Hakları Meselesine Genel Bakış ve I n­ san Hakları Evrensel Beyannamesi Bakımı ndan Türk Mevzuatının i n­ celenmesi, Ankara 1 954 (B.M. insan Haklarını ve Ana Hürriyet lerini Sağlama ve Koruma Türk Grubu tarafından yayınlanan bu eserde, Muvaffa� Akbay, Zeki Mesut Alsan, Süheyp Derbil, Faruk Erem, Ni­ hat Erim, Akif Erginay, A. Şükrü Esmer, Hicri Fişek, Jale Gürsal, Nu­ rullah Kunter, i lhan Lütem, Arif Payaslıoğlu, Bahri Savcı ve Cahit Ta­ las'ın bildirileri vard ır) 2. Türkiye'de insan Hakları, (9- 1 1 Aralık 1 968), Tebliğ ler, Tartışma­ lar, AÜHF Kam u H ukuku ve Siyasal Bilim Enstitüsü Yayınları, Anka­ ra 1 970. Bu kitapta, Nermin Abadan, Muammer Aksoy, Uğur Alaca­ kaptan, Tahsin Bekir Balta, Bü lent Daver, Bülent Nuri Esen , Münci Kapani, Mümtaz Soysal ve Cahit Talas'ın tebliğleri ve Necip Bilge, Faruk Erem, Hikmet Gündüz, Ah met Taner Kışlalı, Çetin Özek, Doğu Perinçek, Safa Reisoğlu, Bülent Tanör, Erdoğan Teziç ve Sevim Tunç'un tebliğlerle ilgili tartışmaları vard ır. Bunlardan başka, Semine·· re Seha Meray, H amide Topçuoğlu, i lhan U naı, Coşkun Üçok ve Su­ at Bilge de katılmış ve Semineri yönetmişlerdir. 593


n en politikadır. Bu politikanın. Türk aydınını. giderek :Türıl5. bürokrasisini nasıl etkilediğini hukukçu .

Uğur

Mumcu:nun

yazılannda görmek mümkündür: " . . . Bi:r Doğu kentinde; in�

sanlar henüz Türk dilini bile konuşamıyotlarsa orda ·. deYl�t yoktur." l l ? Uğur M u mcu bir başka yazısında ' da � . . . henü� ana dilimiz Türkçeyi gerekli ve yeterli öğretmemekteyiz" de­

mektedir. I ıs Yine bunun gibi Mihri Belli de şöyle :demel<te: dir. "Türkiye obj ektif şartlar bakımından 1 937'de , daha ya; kındır

sosyalizme.

1 93 7 'de

Atatürk

sağken

v"e

Türkiye

bağımsızken daha yalundık sosyalizme . S.osyalizm . şiannı at-c. mak için objektif şartlar bakınundan d4ha: çok seqeı:;ıler. var­ dı. . . Burjuva demokratik devrimi seçim rnekanizm ası

fV�:q

kurmak değildir. Buıjuva demokratik devriJI1i • . b�ğıqı�p.;lıJs.­

tır, feodalitenin yok edilmesidir.'' 1 1 9 " . . .' Aıpa öte yaİld fi n

Türkiye toplumu emperyalizmin vesayeli altınqa bir; ülke

olarak feodal ilişkileri hala b an nd ıran bir 411\� olar:ak. de��' .

n10kraUk devrimini, ulu slaşma sü recini lamamlÇtmış, olmak.� lan çok uzaktır. Milli demokratik devrim, henüz Türkiye hal-: kının

önündeki.

adımdır. " 1 2 °

başaniması

zoru nlu

bir .

d�vriınci . . . .

Bütün bu ifadelerin anlamı şudur, "Bugün Türk halki henüz ulu slaşmasını tamamlamış değildir. Ç ü nkü, Doğu'da halk Türkçe konuşamamakla. Türkçeyi bilmemektedir. Eğer onlara Türkçeyi öğretebilirsek u luslaşma sürecini tamamla­ mış oluruz"dur. Türkiye'de faşist ve asimilasyoncu politika, böyle bir fikirden h areket etmektedir. Bir kez, Kürt halkının Türkçe konuşması, öğrenmesi şart değildir. Herkesin kendi ana dilini konuşması kadar doğal bir şey olamaz. Türklerin Türkçe, Arapların Arapça konu şmaları nasıl yadırganmıyor­ sa. Kürtlerin de kendi dillerini konuşmaları olağarı bir istek-

1 1 7. Uğur Mumcu, Bu Devletin Sahibi Kim, Devrim, Sayı 34, 9 Haziran 1 970. 1 1 8. Uğur Mumcu, Sosyal Sı nıflar ve Anayasa, Cumh uriyet, 25 Eylül ' 1 970. 1 1 9. Mihri Belli, Bu Günün Türkiyesinde Devrimci Eylem Nedir? Türk So­ lu, Sayı 1 04, 1 1 . 1 1 . 1 969, s. 1 1 . · 1 20. Mihri Belli, Devrimci Milliyetçilik ile Proleter Enternasyonalizm i Birbir­ lerini Tamamlar, Aydınlık, S. D., Sayı 23, Eylül 1 970, s. 360. 1 2 1 . 594


dir. Ö te yandan Türk halkı uluslaşmasını _büyük ölçüde ta­ mamlamış bulumnaktadır. Burada önemli olan Kürt halkı­ nın durumudur. Kürt halkının uluslaşmasını Türkçe öğre­ nerek sağlayacağı görüşü ise bilimsel olmaktan uzak. ırkçı bir gôrüştür. Böyle bir fikrin devrimciler tarafından da işlen­ mesi aynca üzerinde durulmaya değer. ı ı ı Kürt halkının uluslaşmasırun feodal üretim ilişkilerinin kapitalizme dönü­ şümüyle giderek aşiret yapılannın parçalamnası ve daha ile­ ri bir aşamaya geçişi olduğunu belirtmiştik. Burada. bu u lu slaşma hareketinin ikinci bir dinamiğini daha ortaya ko­ yabiliriz. Bu komando harekatına benzer hareke.tlerin ı 22 ve yukarıdaki görüşlere benzeyen asimilasyoncu fikirlerin Do­ ğu'da yarattığı bilinçtir. Kürt halkı konusunda aydınlanmızın çelişkisini ikinci bir örnekle ortaya koyablliriz: Sovyetler Birliği ile ilgili gezi izienimlerini anlatan gazeteci Abdi İpekçi, Gürcistan'daki Ruslaştırma poltikasına değinerek şöyle demektedir:

"Gördüğüm ve öğrendiğim kadarı ile Gürcistan bu­ gün · Sovyetler Birliği'ne dahil Cumhuriyetler arasında milli karakterini en çok koruyabilmiş ü lkelerden biridir. Kendilerine özgü alfabelerini değiştirmemişler ve Rus alfabesini kabul etmeye yanaşmamışlardır. Okulların­ da Rusça öğrenimine öteki Cumhuriyetlerde olduğu kadar önem vermemişlerdir. Nitekim Gürcülerin önem­ li bir kısmı Rusçayı iyice konuşamamaktadır. Tiyatrola­ rında Rusça eserleri mümkün olduğu kadar az temsil

1 2 1 . Son zamanlarda Kürt halkının demokratik hakları konusuna cesaretle

. değinen bir düşünürü m üz Yalçın Küçük olmuştur. Orta-Doğu Ü niver­ sitesinde ingilizce eğitim yapıldığını, fakat devrimci gençlik hareketle­ rinin bu sorunu gündemlerine almadıklarını, çünkü I ngilizce eğitim yapmakla çıkarlar sağladıklarını belirten Yalçın Küçük şöyle demek­ tedir: ". . . Çünkü, devrimciliği elden bırakmayanların Anadolu toprak­ ları üzerinde milyonlarca insan ilk eğitimini bile kendi dilinde yapa­ mazken, başka bir dilde yüksek eğitim yapmanın kısırlaşt ırıcı, uyuşturucu ve yabancılaştıncı etkisini görmemeleri için nesnel ne­ denlerin, onların gözünü kapatmış olmaları gerekir." ( Halkçı Eğitim ve Öğrenci Eylemleri, Emek dergisi, Sayı 5, Ekim 1 970 s. 69. 1 22. ls mail Cem, Acılı Doğu, 1 2-1 8 Haziran 1 970, Milliyet gazetesi. 595


etmekte, daha çok Gürcü di l i n de ki mektedirler." 1 23

oyun ları na

yer ver­

Burada, kendi dilini kullanan kendi dili ile eğitim ya­ pan, yazan, çizen, dinleyen bir kütlenin baskı altında tutu­ lup tutulmadığını tartışmak istemiyoruz. Belirtmek istediği­

miz, Abdi İpekçi'nin G ü rcü halkına ve Doğu Anadolu'daki

Kürt halkına karşı takındığı tavırdır. Abdi İpekçi, kendi öz dilini konuşan, kendi öz dili ile eğitim yapan, tiyatro eseri sahneye koyan, kendi alfabesini kullanabilen kültür ve ede­ biyatını her zaman araştırabilen ve değerlendire bilen, zaman zaman merkezi otoritenin haskılanna 1 24 karşı gelebilen, bu­ nun ötesinde çok önemli ekonomik ve sosyal garantilere sa­ hip olan 125 Gürcü halkına acıyor. Gürcü halkının direnme­ sini yüceltmeye

çalışıyor.

Fakat.

G ü rcü

halkının

sahip

olduğu hiçbir h akka sahip olmayan Kürt halkına "acımak" şöyle dursun, Kürt h alkının böyle bir sorunu olduğunu bile kabul etmemektedir. Bir-iki günlük bir gezi içinde Gürcü halkının sorunlannı kavrayıveren İpekçi'nin, yıllar boyunca Doğu Anadolu halkının, kendisine coğrafi ve siyasi bakım­ dan çok daha yakın olan bir halkın ulusal sorunlarını gör­ mezlikten gelmesi anlamlıdır. Nitekim , İpekçi

1 969

yaz ayla­

nnda Doğu Anadolu ile ilgili gezi izienimlerini yazarken de etnik sorunu bilinçli olarak gizlerneye çalışmış ve görmezlik­ ten gelmiştir. Bu çelişki sadece Abdi İpekçi'ye özgü bir çelişki değildir. Hemen hemen bütün aydınlanrnız, İsviçre , Belçika, Yugos­ lavya vs. gibi ü lkelerde etnik gruplarm bir arada yaşamaları­ nı, her etnik grubun kendi diliyle eğitim yapıp merkezi otori-. tenin

bunu

geliştirici

tedbirler

almasını

uygarlığın

ve

gelişmiş kültürü n ifadesi Qlarak yana yakıla anlatmaya çalı­ şırlar. Durum Türkiye'ye geldiği zaman ise ırkçılığa dönük poltikanın sözcülÜğünü yapmaya ve etnik sorunu bilinçli

1 23. Milliyet, 1 Ekim 1 970. 1 24. ipekçi bu bask ı ların neler olduğu nu belirtmemektedir. Röportaj ı n ı n önsözünde bel irttiği n i n aksine, Sovyetler Birliği hakkı nd a önyargı ve şart lanmala r gereği baskıdan söz ediyor. _ 1 25. Açl ık yok, belirli bir refah düzeyi, işsizlik yok, ihtiyarlıktan endişe yok, okuma yazma sorununu yüzde yüz çözüm lemiş. 596


olarak gizlerneye pek heveslidirler. Bu . Türkiye'de Türk aydı­

nın içinde bulunduğu en önemli çelişkilerden biridir.

Bu arada bazı aydınlanmı:z, soruna yüzeyden bir yakla­

şımla şöyle demektedirler: ''Türk milli tamlanınasında coğra­

fi bir dengesizlik de göze çarpmaktadır. Ülkenin Batı bölü­

mü , Doğu bölümüne oranla daha fazla gelişmiş ve milli hayata kaynaşmıştır. Doğu Bölgesi'ndeki halkın arasında

Türklerden ayn özellikler ar�:eden geniş bir Kürt etnik gru­

b u nu n da bulunması ileride bir parçalanma girişiminin te­ melini teşkil edebileceği için üzerinde dikkatle durulması ge­

rekir. Bölgenin iktisadi ve sosyal gelişmesinin Batı'dakine erişebilmesi için devletin bu bölgeye kaynaklannın daha bü­

yük bir kısmını ayırması şarttır. " l 26 Burada, yazanmızın so­ runa ne gibi bir çözüm yolu düşündüğünü anlamak güçtür.

Fakat aydınlarımızın feodalizmin ve aşiret yapılannın çöz;ül­

mesiyle birlikte ortaya çıkan uluslaşma sürecini, uluslaşma sürecini bastırmaya. yoz;laştırmaya çalışan her türlü baskı­

nın ulusal bilinci yoğunlaştıracağını çok iyi kavramalan ge­

rekir.

V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETİCİ KADRO-AYDIN ve HALK İLİŞKİLERİ A.

YÖNETİCİ KADRO

Sosyal sınıflara dayanan toplum yapısı içinde yönetici

kadrolar, ayn bir sınıf meydana getirecek kadar kuvvetli de­

ğildirler. Yönetici kadrolar ancak· egemen ş;ınıflann hak ve

çıkarlarını koruyan ve onlann ideoloj isini gerçekleştirmeye

çalışan bir üst tabaka durumundadırlar.

Bu , genel olarak Türkiye için böyle olduğu gibi, D oğu

Anadolu için de böyledir. Özellikle Doğu Anadolu halkı yöne­ tici kadroların hışmına daha çok uğramıştır.

Yönetici kadro, bunu geniş halk yığınlannın değil, ege­

men sınıll a nn, ağalann, beylerin , aşiret reisierinin yan'ında olup, onlann çıkarlarını gerçekleştirerek yapmaktadır . Bu-

1 26 . ilter Turan, Cumhuriyet Tarihimiz, M illi Devrim ler, Çağlayan Kitabevi, istanbul 1 969, s. 1 27. 597


nun böyle olması doğaldır. Zira , toplum yapısı o kadar katı

ki. herhangi bir yönetici, egemen sınınann değil de, geniş halk yığınlarının yararına çalıştığı an yöneticiliğinin de so­

nunun gelmiş olduğunu bilmektedir. Bu bakımdan. Doğu'da görev yapan yöneticilerin, ağalar ve aşiret reisieri ile · düşü p kalkması. hukukun sağladığı olanakları onlar için kullan­

ması olağan bir olaydır. Temel çelişkiler, devrinıe dönüşün­ ceye kadar, yönetici kadroların fonksiyonlan bu Olacaktır.

Daha önceki bölümlerde, toprağa dayanan feodalitenin, yani ağalıgın analizini yaparken gösterdigin1iz gib i, eşkıyalık diye halka inandmimaya çalışılan hareket aslında halkın yönetici kadroya karşı olan hoşnutsuzlugundan başka bir şey değil­ dir. Doğu'da devlet, hiçbir zaman halka int ika l edememiştir. Köye sadece jandamıa ve tahsildar gibi baskıcı unsurlar git­ mekte. devlet ile halk arasında ilişkiler yalnız bu yönden sağlanmaktadır:

Köye

sadece j andarnıa ve tahsildar gibi

baskıcı u nsurların gitmesi, devlet bürokrasisi ile halk ara­ sında büyük uçuriımların meydana gelmesine, halkın devlet yetkililerine

daima şüphe ile bakmasına sebep olmuştur.

Aşağıda anlatacağımız olay. bu konuda ilginç bir örnektir.

B.

BİR OLAY: DEVLET BÜROKRASİSİ HALK ZITLAŞMASI

1 968

yaz aylarında sınır kasabalarında yaptığımız sos­

yo-ekonomik yapı araştımıasım valiler ve tamamen onların denetinı alanı içinde olan kaymakamlar.

"Bölgede sosyal

araştırma yapmak tehlikelidir, bölge çok hassas bir bölge­ dir" gerekçisiyle geniş ölçüde engellediler. 127 Bu engellemelerden biri Nu saybin'de bir bucakta old u .

1 27. Valilerin ifadesine göre Kürtçe kon uşulduğu v e Barzani'ye yakın ol­

duğu için bölge, "Çok hassas bir bölge"dir. Fakat hassaslığı yaratan u nsurlar, Kürtçe konuşmak veya Barzani'ye yakı n olmak değil, temel toplumsal yapı çelişkilerinin ortaya çıkardığı huzursuzluktur. Örneğin kaçakçılık yüzünden milyonlarca lira kazananlar vardı r. Öte yandan , bazı sınır bölgelerinde (Urfa, Mardin, Gaziantep) 50 bin, 60 bin dönüm toprağa sahip olanların yanında bir karış topra(Ji olma­ yan onbinlerc·e aile vardır. · Hiç toprağı olmayanların oranı, bazı ke-

598


bucak müdürlüğü

odasında bir köylü ile konuşuyorduk.

Odada konuştuğumuz köylüden başka. birkaç kişi daha

vardı. Türkçe bildiği için köylü ile Türkçe konuşuyorduk. Bir ara bucak müdürü , köylülere Kürtçe şunlan söyledi: "Bun­

lara yüz vermeyin, bunlar hafiyedir. Validen ve kaymakam­ dan emir var. Ben bunları şehirde gördüm. yüz vem1edim.

Siz de vermeyin. " Bizim Kürtçe bildiğimizi bilmeyen bucak

müdüı"9 . bunları bizim yanımızda, Kürtçe olarak söylüyor-

simlerde y üzde 75'tir. Büyük toprak ağaları tasarruflarındaki toprağı koruyabilmek için büyük baskı yollarına başvurmaktadı rlar. .

işte, bölgede hassaslı ğ ı asıl yaratan temel yapısal çelişkilerin başlı­ caları bu nla rd ı r Valilerin bu yapısal çelişkileri görmezlikten gelerek, "Kürtçe konuşulduğu için ve Barzani'ye yakın olduğu için, bölge çok hassastır" demeleri bilimsellik ve ciddiyelle bağdaşamaz. .

Öte yandan, sınır boylarında aşiret sisteminin, aile, akrabalık ve mez­ hep bağ lar ı n ı n çok kuwetli olması da hassaslığa sebep olacak bir et­ ken değildir. Bu, g eniş ölçüde bölgede yay ılma olanakları bulan i s lam dini ve Osmanlı d evlet ve toplu m sistemi ile ilgili bir h u s ustu r. Aynı etnik gruptan, aynı dinden ve mezhepten, aynı aşiretten olan bu kişilerin birbirleriyle, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerde bulunma­ sı kadar ol ağ an bir olay yoktur. Valilerin ve kaymakam ların bu temel yapısal çelişkileri çok iyi gördük­ l e ri halde, onlarla uğraşmayıp, daima etnik etkenleri bastırmaya ça­ lışmaları, sözcüsü oldukları ve ideolojilerini gerçekleştirmeye çalıştık­ ları egemen sınıfların çıkarlarıyla çok iyi uyuşmaktad ır. Zaten, vali ve kaymakamların bu h a reketi n i egemen sın ıfların ve onların iktidarları­ nın bir gereği olarak değerlendirmek gerekir. Valilerin ve kaymakamların etnik etkenleri bastırm aları hemen he­ men her yerde gö rü lmekt edir : Örneğin Kars'ta vali, "Gittiğiniz köyler­ de Kürtçe, konuşuyor musunuz? .. " demesi üzerine "Bunu yapmaya mecburuz, zira konuşmak zorunda olduğumuz vatandaşlar, Türkçe bilm iyorlar. .. " dediğimiz zaman "O halde Türkçe bilen köylere gidin, Türkçe bilenlerle kor:ıuşun, sınır boylarındaki köyler hep Kürtçe konu­ şuyorlarsa, Orta Anadolu 'ya gidin, Batı Anadolu'ya gidin, araştırman ı­ zı orada yapın .. ." d emesi, onların memleket so r u n l ar ı na karşı ciddiyet derecesini ve bu sorunları ölçebilecek kültür kapasitesini gayet güzel gösterebilecek özelliktedir. Bu bakımdan yukardaki örnek olay üzerinde gayet ciddi olarak durul­ malıdır. Durulmalıdır, çünkü bu olayın bir ucu ta Atatürk Üniversite­ si'nde düğümlenmektedir. Bu olaylarla ilgili belgeler ayrıca yayınlana­ caktır. ­

599


du . Daha sonra bucak müdüriı, köylüleri aldı dışarı 'götüt'­

dü. Biz de başka bir köylü ile konuşmaya başladık. Fakat

bu ikinci vatandaş iyi Türkçe bilmiyordu , Kürtçe konuştuk. Konuşma sırasında bu köylü ile iyice samimi olduk. Bu arada bucak müdüriı haber gönderdi, köyü ne za­ man terk edeceğimizi, akrabamız olmadığına göre nerede ka­ lacağımızı, ne yapacağımızı soruyord u . o zaman, ilişki kur­ duğumuz bir vatandaş, "Arkadaşları ben konuk edeceğim,

yarın sabah da ben yolcu edeceğim" diyerek tartışmayı örıle­ di . Akşam konuk olduğumuz evde,

köylüler bize şunları

söylediler:

"Bucak müdü rü sizin hatiye o lduğu nuzu söyleyin­

ce, sizi sevmedik. Fakat sonra bakt ı k ki siz K ü rtçe ko­ nuşmaya başlad ı nız: sizi kend i mize daha yakın hisset­

tik. Ayrıca bucak müdürü s izin hatiye olduğu nuzu söylüyor, bunu valid e n ve kaymakamdan �aber aldığ ı ­

n ı bildiriyordu. O zaman biz, ' madem ki bunlar muzu r

kişiler, neden buralara kadar ge lebilmişler? H e m d e en büyük idarecilerin haberi o larak' diye düşündük.

Fakat nahiye müdürü odada iken verdiğimiz cevaplar

yüzde yüz yan l ı ş idi. Zira hem müdürden, hem d e siz­ lerd e n çekiniyorduk. M esela, siz 'müdürden ve jandar­

madan memnun musu nuz?' diye so rduğunuz zaman,

biz de · 'evet' dedik. Oysa, biz ne müdürden ne de jan­

darmadan memnunuz. Zat e n biz sizi, müdür sizi sev­

mediği için sevdik. M üdür aleyhinizde at ı p tutmaya

başlayınca, 'bun larda muhakkak bir iş var, bunları ko­ nuk edelim, ne oldukları nı iyice öğrene l i m . Bunlar mu­

hakkak bizim yararı m ı za çalışıyorlar. Bizim yararı mıza

çalışmasalard ı , val i , kaymakam , müdür bunlarla kötü yönden meşgul o l mazlard ı . . .' dedik."

Bu örnek, devlet bürokrasisi ile halk arasında ne denli büyük bir uçurumun meydana geldiğini, hiçbir itiraza yer vermeyecek kadar açık ve kesin olarak ortaya koymakta­ d ır . l28

1 28. · Devlet bürokrasisi-halk zıtlaşmas ı n ı; bürokrasinin daima egemen sı­ n ıflar yanında olup onları n sözcülüğünü yapmas ı n ı , bu arada halk yı600

·


C.

AYDIN-HALK İLlŞKİLERİ

ve

DOGU MiTİNGLERİ

Yalnız, yönetici kadro ile aydını birbirine karıştırmamak

gerekir. Yönetici kadro, her şeyden önce statükonun deva­

mını sağlayan, bunun için her türlü yapısal değişime, dola­

yısıyla halk yığınlannın gerçek ç ıkarlarına karşı olan bir kimse olduğu halde. aydın çağının sorumluluğunu benimse­

yen, b u sorumluluğun yükünü daima duyan ve bu nedenle halk yaranna olan her türlü yapısal değişmenin gerekliliğine inanan. bunun için mücadele eden devrimci bir kişidir. Yö­

netici kadro gibi, aydın da genellikle üst tabakadan gelmek­

tedir. Fakat yönetici kadroların egemen sınıfların ideoloj isini

gerçekleştirmelerine karşılık, aydın, esas amaç olan geniş halk yığınlarının ideolojisini gerçekleştinneye çalışır. l 29 Bu

bakımdan. yönetici kadro çağın çok gerisinde kaldığı halde ,

aydın her zaman hem kendini, hem çevresini yenilerneye ça­

lışır ve bunun kavgasını verir. Bu tanımlar da gösteriyor ki,

yönetici kadro ile aydın farklılaşmasının sınırlarını çizmek kolay bir şey değildir. Yönetici kadro içinde bu lunan her­

hangi bir kimse de. olanaksız gibi görünmesine karşın, bir

kaymakam bile aydının fonksiyonlarını benimseyebilir. Do­

ğulu aydın, özellikle son zamanlarda çağın ve kendi toplu ­

munun sorumluluğunu geniş ölçüde d uymaya başlamış ve bu konuda bilinçlenmiştir. Aslında , D oğulu toplurucu aydın­

ların bir hareketi olarak başlayan, daha sonra tabanda çok

geniş etkiler bırakarak, halk yığınlan ile diyalog haline gelen Doğu Mitingleri, bu uyanışın en güzel ömeğidir. Doğulu ay,­

dın, "Doğu neden geri bırakıldı?" sorusunu artık eskisinden

daha dinamik bir biçimde tartışmaktadır. Doğu 'nun geri bı­ rakılması olayı, temel yapıyı ilgilendiren çok önemli bir olay­ dır. Doğulu aydın . şimdi bu temel olaya, yüzeyde kalan, top ­

lumsal ve ekonomik dinamiklerle hiçbir diyalog kurmayan cevaplar yerine, temele inen cevaplar aramaktadır. Çeşilli

ğ ı nlarının ezilmesini gösteren pek çok olay s,ıralanabilir. Bk. Fikret Ot­ yam, G ide Gide 7, Öte yandan, daha önce, Urfa'daki toprak köleliğin i anlat ı rken değindiğimiz "Viranşehir Olayları" da bu kon ud a ilginç bir örnektir. 1 29. lbrahim Yasa, Türkiye'nin Topl u m sal Yap ı s ı ve Temel Sorunları, TO­ DAiEY, Ankara 1 970, s. 1 73-1 74.

601


kent ve kabalarda yapılan mitinglerde kullanılan şu dövizler bu uyanışın en belirgin delilidir:

- Doğulu, kanuni hakla r ı n için çal ı ş , didi n ! Hak is­

t e mekle b irlik bozulmaz .

- Amacımız kardeşlik, eşitlik ve mutluluğu gerçek­

leştirmektir.

- Faşizm ve e mperyalizme karşı savaşan bütün

halklar ve yiğit savaşçı larla beraberiz.

- Batı 'ya medeniyet, Doğu'ya cehalet neden? -Jandarma değil, öğretmen istiyoruz ! . . - Karakol değ i l , okul istiyoruz ! . . - Doğ u , B at ı yoktur, diye diye uyutu lduk. - Doğu'nun kaderi açl ı k , işsizlik, hor görü lme. Batı

vatan, ya Doğu ne?

- Doğulu., i nsanlığı n ı ve vatandaşlığ ı n ı mutlaka ka-

bul etti recektir.

- Bat ı 'ya fabrika, yol. Doğu'ya komando, karakoL - Bat ı 'ya imar, Doğu 'ya istismar. - M il l i gelir: Manisa 2350 , Ağrı 500, Ayd ı n 2500 ,

Hakkari 250.

- Anayasa ilerde, onu geri itemezsin ! .. - Dipçik değil,· uzanan e l isteriz ! . . - Beş y ı ll ık_ p lan, hepsi yalan . Doğulu uyan ! - Mideme ekmek, s ı rt ı ma gömlek. - Yaşama hürriyet i, insanlık hürriyeti, okuma hür-

riyeti istiyoruz ! . .

- Doğu, sürgünlerin y at ağ ı değildi r. - Lafı b ı rak, Doğu'ya bak ! Bütün bu dövizlerde belirtilmek istenen güvenc e , sanıl­ dığı ve iddia edildiği gibi bölücülük ve bölgeeilik değil, ana­ yasa tarafından· güvence altına alınan hakların alınması ve Doğu-Batı dengesizliğinin giderilmesidir. l 30

1 30. lsmail Beşikçi, Doğu Mitingleri'nin Analizi, s. 1 1 vd. Burhan Cahit Ünal, Doğu Mitingleri ve Anayasam ız, Diyarbakır Kül­ tür, Özel sayı 2. 1 4 Nisan 1 968, s. 1 6- 1 7.

602


Öte yandan,

mitinglerde yapılan konuşmalar,

halkın

ekonomik, sosyal ve siyasal mekanizmanın bilincine vardığı­ nı göstermektedir: "Ağrı M i l letvekili Kas ı m Küfrevl, ağa m ı z , şeyhimiz,

M i lletvekilimiz K as ı m Küfrevl, Doğu-Batı d engesizliği

diye bir sorun o lm ad ı ğ ı n ı , Anadolu'nun, Doğusunun da Bat ı s ı n ı n da b i r olduğunu söylemiş. Ve bunu Tü rkiye

Büyü k M illet Meclisi kürsüsünden ilan etmiş. Kas ı m Küfrevi'nin böyle konuşmas ı doğaldır. Ç ü n k ü , halkın

o layları n bilincine varı p , olup biten leri rasyo nel bir bi­ çimd e değerlendirmesiyle, Kasım Küfrevl'nin saltana­

t ı nd a çözü lmeler meydana gel ecektir. Kas ı m Küfrevl bu düzenin değişmesini h içbir zaman istemez. Çunkü

faki r, lukara n ı n dişinden t ı rnağ ı ndan artırarak, 'Şey­ himdir, Ağam'dı. r' d i ye verdiğini, Ankara'da, i stan­ bul'd a , Paris'te yiyen Kas ı m Küfrevl'dir. Elbetteki Ka­ sım Küfrevl bu düzenin değişmesini istemeyecektir.

Ve ona göre , bir Doğu- Batı dengesizliği ol mayacakt ı r."

Ağrı'da kaçakçılıkla ilgili bir konu tartışılırken, yu rttaş­ lardan biri, şu iddiayı ileri süm1üşt ür: "Doğu'da, özel likle i ran, I rak ve Su riye s ı n ı rl a rı nda

geniş çapta kaçakç ı l ı k yap ı lmaktad ı r. Devletin kaçakç ı ­ l ı kla mücadele yasaları va rd ı r. Ve b u mücadele ya p ı l ­ maktad ı r. Fakat bu mücadele üstü nkörü o larak yap ı ­

lan v e s ı rf göz boyamadan ibaret bir mücadeledir.

Çünkü , bir kez s ı n ı r boylarındaki bazı köy ve kasabala­ rın geçimleri, tamamen kaçakçı lığa dayanmaktad ı r.

Örneği n Doğubayaz ıt'ta hal k ı n büyük bir k ı s m ı geçimi­ ni kaçakçı l ı kla sağlamaktad ı r. Öte yandan, Türkiye ile

iran ve I rak a ras ı nda fiyat fark ı bu olay ı daima teşvik

etmektedir. H ü kü met, bu o l u p biten lerin fark ı ndad ı r.

Fakat göz yummaktad ır. Çünkü , hükü met kaçakç ı l ıkla

geçinen bu halk ı n faaliyet lerini enge llediği andan itiba­

ren , halk, hükü mete baskı yapacak ve yeni geçiriı kay­

nakları isteyecektir. Oysa şimdiki düzend e , s ı n ı r bo­

yundaki halklar, hükü mete yük olmadan ve i htiyaç duymadan, kendi geçimlerini devam ettirip gid iyorlar."

603


M itinglerd e , sık sık ileri sürülen bir fikir de, Batı'daki ağalarla ilgilidir. Bu konuda 55'lerden Ali Bucak'ın şu sözle ­ ri sık sık tekrarlanmaktadır: "Madem ki toprak reformu d iyoruz, madem ki sos­

yal adalet diyoruz da n eden akl ı m ıza, Kas ı m Ağa,

(Gü lek) . Cavit Ağa, (Oral) , Fevzi Lütfü Karaosmanoğ­ lu, H ac ı Ömer Ağa ve bunlar gibi yüzlercesi g e lmiyor?

Bunların toprakları bizimkilerd e n yüzlerce kez büyük.

Ya istanbul'daki sermaye ağaları? Bunlar, sanki daha mı az ağa?"

Mitinglerden önce, mitingler sırasında ve mitinglerden sonra kamuoyunu dinamik ve hareketli tutan sorunlardan bir de, "Milli Yol" ve "Ötüken" dergiielinin yayınları ile ilgili­ dir. "Türk milletinin baş ı n ı belaya sokmadan, kendileri

d e yok olup gitsinler. Nereye mi? Gözleri nereyi görür,

gönülleri nereyi çekerse , oraya gitsinler, iran'a ve Pa­ kistan'a, H indistan'a Barzani'ye gitsinler. Birleşmiş Mil­

letler'e baş vurup, Afrika'da yurtluk iste s inle r. Tü rk ı rk ı ­ nın

aş ı rı

sabırlı

olduğ u n u ,

fakat

ayran ı

kabard ı ğ ı

z a m a n aslan gibi önünde d u ru lamad ı ğ ı n ı ı rkdaşları Er­

menilere sorarak öğrensi n l e r de akı lları başlarına gel­

sin."1 3 1

"Ötüken" adlı dergide yayınlanan bu yazı, birçok çevre­ lerde tepkiler uyandırmıştır. Bu yazıyı protesto eden bildiri­

ler yayınlanmıştır. "Kim kimi kovuyor? Hodri meydan! . . " slo­ ganları ile kamuoyuna sunulan ve 1 9 Doğulu Yüksek Tahsil D erneği'nin imzasını taşıyan bildiride şöyle denilmektedir: "Kim kimi yok ediyor? Kim kimin başı n ı b elaya so­

kuyor ve k i m kimi kovuyor? Tarihin en eski çağların­

dan beri bu topraklar üzerinde yaşayan ları , bu toprak­ lardan kovacak bir kuvvet ne o l mu ş , ne de olacaktır! . .

As ıl kovulacaklar, halkları birbirine düşürmek emelin­

de olan hayalperestlerdir. Doğulu g ençler olarak Kürt

davas ı n ı , kurt kurnaz l ı ğ ı i l e Türkiye'nin Doğu ilieri da-

1 31 . Atsız, Ötüken, sayı 28-29. 604


vası halinde i leri s ü rmek niyetinde değiliz. Doğu'nun

geri kalma nedenleri aras ı nda ekonomik sömürünün devamı için , vatandaşlar aras ı nda mevcut ı rk , dil, din

ve mezhep farkları n ı istismar ederek, o n ları düşman kamplara bölmek isteyen zih n iyetin karş ı s ı ndayız . Ma­

nevi sömü rü n ü n politik alandaki yansıması faşizmi, ı rk­

ç ı l ı ğ ı ve ü mmetçiliği nefretle reddediyoruz. Türkiye'de

anayasa çerçevesinde beraberliği ve kardeşliği tesis

etmek şiarı m ı zd ır."

Yine "Milli Yol" dergisinde yayınlanan bir yazıda Hakkari

Bölgesi'nde yaşayan Kürtlerin içine Orta Asya'daki Kırgızla­

rın getirilip , yerleştirilmesi savunulup, şöyle denilmektedir:

"Jandarmalar, o rdu birlikleri , boşuna taban teper

dururlar ve hiçbir şey değişmez. Oraları iyi bilenler, bu

hali çaresiz sayarlar. iklim şartı , dağların duru m u , yol

d u rumu vs. bu hali mukkadder k ı l ıyor derler. O toprak­ lar harita üzerinde bizimdir. Hakikatta değil. Oralarda

yal n ı z devlet n izarnları değil, Türklük de iğretidir. Daha

doğrusu yok gibidir. O çorak, sarp dağ l ı k yerler, devle ­

ti n yal nız paras ı n ı y e r , o kadar. V e boşuna y e r . Onlar­ dan devlete ne sevg i , ne destek, ne de kuvvet gelir.

Halbuki bu duru m u n bir çaresi vard ı r. Keskin k ı l ı ç gibi

mü essir, Kristof Kolomb'un yumurtası kadar aç ık bir

çare : Oraya Kazak, K ı rgız göç m e nlerini silahlarıyla ol­ duğu gibi yerleştirmek." 1 32 İşte yukarıda sözünü ettiğimiz bildiride bu görüş de pro­

testo edilmekte, şöyle denilmektedir:

"Bilinmelidir k i , Hakkari, ne bir hapishane , ne bir t ı ­ marhane, ne de ı slahanedir. Türkiye i ç i n i stanbul n e

ise Hakkari de odur. I slah edilecekl er, burada yaşa­

yan vatandaşlardan ziyad e , bu sapık ideoloj ileri savu­ nanlardı r." 1 33 G örüldüğü gibi, "Milli Yol" ve "Ötüken" dergilerinin ya­

yınları gerek miting öncesinde, gerek miting sırasında bü -

1 32. ismet Tümtürk, Milli Yol, Sayı 1 4, 20 N i san 1 967, s. 1 5. 1 33. B i ld i rinin tarihi ve nerede bas ıld ığı belli değ ildir. 605


yük bir tepki ile karşılanmış. kamu oyunu dinamik ve hare­ ketli tu tan etkenlerden biri olmuş ve bu yayınlar. anayasa­ nın h ükumlerine kesin olarak aykırı olduğu halde. yetkililer­ ce

nıçın

kovuşturma

yapılmadığı

ve

niçin

cezalandırılmadıklan sik sık sorulmuştur. Milingler süresinc e . bu ve b u na benzer görüşler. aşağı yukarı aynı biçimlerde ifade edilmiştir. Bütün bu nlar ise mi­ tinglere hakim olan havanın dinamik olduğunu göstermek­ tedir.. Öte yandan, Hazro eşrafından bir ailenin oğlu olan ü niversite

öğrencisi Turgay B u dak;

Doğu ve

Güneydoğu

Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeli Başkanı olarak katıldığı b ü ­ tün mitinglerde, Doğu-Balı dengesizliğine işaret etmiş ve Doğu'daki çeşitli nedenlerin etkisiyle ortaçağ artığı bir düze­ nin devamından yakınmıştır. Bir konuşmasında şöyle de­ miştir:

"Kal k ı n ma, Bat ı'ya fabrika, Doğu'ya hapishane yap­

makla olmaz. Doğu ezilmiş ve uyutulmuştur. Hükü­

met, H akkari'ye 7.5 m i lyon lira l ı k b i r hapishane yapı­ yormuş. Bu belki Hakkari'de yapı lan en büyük ve en

pahalı yatırımd ı r.

Köyler okulsuz du rurke n , okulları

olan köylere öğretmen , sosyalizasyonun ortaya çı kar­ dığı sağ l ı k ocakları doktor yüzü gö rmemişken, h apis­

hane için yat ı rı lan 7.5 milyonun mant ığı nedir?"1 34

Kendi çevrelerinde ağa olarak bilinen bazı kimselerin , mitingiere dalaylı ya da dolaysız katılmaları, miting düzenle­ me komitelerinin faaliyetlerine yardımcı olmaları anlamlıdır. Bu katılmayı sınıfsal bir açıdan değerlendirmek zorunluluğu yanında. kişisel de olsa, bazı çıkışların köklü yapısal değiş­ melere karşı olmayacaklan biçiminde yorumlayabiliriz. Mitingleri tüm siyasi partiler, olumlu veya olumsuz bir tavır-takınarak izlemişlerdir. Bu nlardan en önemlisi. Türki­ ye İşçi Partisi'nin tutumudur. Türkiye İşçi Partisi, Doğu so­ rununu b ağımsız bir sorun olarak değil de, Türkiye'nin ge­ nel yapısal çelişkileri ile b ütünleşlirilerek verilmesinde çok olumlu rol oynamış, dolayısıyla mitingleri, Kürt egemen sı­ nıflarının politik çıkarlannın

aleti olmaktan korumu ştur.

Türkiye İşçi Partisi, bu olumlu tutumunu mitingiere fiilen

1 34. Cumhu riyet, 1 9 Kas ı m 1 967. 606


kaLılarak göstern1iştir.

Bazı milinglere M ehmet Ali Aybar.

Behice Boran. Tarık Ziya Ekinci fülen katılmış ve konuş­

muşlardır.

Mehmet Ali Aybar,

"Doğulu

emekçi

ile

Batılı

emekçinin dertlerinden kurt u luş y o lla n birdir" temel görüşü

altında özetle şunları söylemiştir:

"Doğu M itingleri'ni sevinç ve heyecan la izliyoruz .

Bu mitingler son yı llarda gittikçe h ızlanan özgürlük akı­ mının güçlü bir kol u nu teşkil etmektedir.

Doğulu lukara emekçiler, Doğulu ayd ı n larla el ele

vere rek haklarına bizzat sahip ç ı kmaya başlamışlard ı r .

Halk ı n hakları na sahip ç ıkmas ı n ı n ilk ad ı mı haklarına

sahip ç ı kmak, haksızl ığı protesto , etmekt ir. Kitlece ya­

p ı l a n protestolardan sonuç alı nması için haks ı z l ı ğ ı n

n e d e n ileri geldiği, hakların neden ç iğnendiği bili nmek gerekir. N edenler bilinmedi mi, protesto mitingleri şi­

kayet l e ri dile getirmekten ileri gide mez . Oysa bu mi­

tingler bu durumdan kurtu lma n ı n ilk ad ı mları o l ma l ı d ı r.

Doğu neden , . 'Mahrumiyet Bölgesi'dir? ' Acaba, yal­

nız Doğu mudur mahru miyet bö lgesi olan? Doğu lu

emekçi lerin sömürülmekten başka üstelik Doğu lu ol­

dukları için horlanmaları , ayrı muameleye maruz kal­ malar ı n ı n nedenleri var m ı d ı r? Varsa nelerd i r? Doğu

soru nu , çözümü apayrı ve Türkiye ' n i n öteki sorun ları

d ı ş ı nd a bir sorun mudur? Yoksa Doğu soru nu çözümü

de öteki soru n ları mıza bağ l ı , Doğu'su-Bat ı 'sıyla tüm olarak emperyalizmin boyu nduruğu ndan ku rtulmam ı ­

za bağ l ı bir sorun mudur? Bu mit ingierin bir çeşit ağla­ ma duvarı gösterisi olmaktan öteye geçmesi için , yu ­

karda

gerekir.

s ı ralanmış

·

sorulara

açık

cevaplar

aramak

Türkiye i şçi Partisi kurulduğundan bu yana, ister

Doğu'da ister Bat ı'da yaşası n , yurdun bütün emekçile­

rinin kardeş ve temelde ç ıkarları n ı n bir olduğu nu söy­

lediği, sorunlara s ı n ı flar açı s ı ndan bak ı lması gerektiği­ n i halka anlatmaya başlad ığı ndan beri, toprak ağaları

ile arac ı , kapkaççı lar, ortalığı bulandı rmak, emekçilerin

bilinçlenerek gerçeği görmelerini ö n lemek için büyük

gayretler göstermekte; hal k ı n dikkatini başka taratlara çek�bilmek u mudu ile tertipler haz ı rlamaktad ır. Yalan,

607


iftira, nifak to huml arı saçmak, bunları n başlıca silahla­

rıdır. 'Türkiye işç i Pa rtisi, Doğulu vatandaşları kışkı rt ı ­

y o r ; bölgeei lik yap ı yo r ; yu rdu parçalamaya çal ı ş ı yor' demekted i rler. Oys a , Doğulu halka d ü nyayı z i ndan ede nler kendilerid ir.

Evet, baş soru n Amerikan emperyalizminden ve

o na d ayanan ve onu n desteklediği kapkaççı kapitalist

düzenden kurtulmakt ı r. Emperyalizm ahtapotunun her iki kolu , d ı ş ve iç sömürü vantuz ları , birl ikte sökülüp

at ı lacakt ır. Bunlard a n yalnız birini, dış sömürü kolunu

söküp atmak da, bizi sömürü l mekt e n , ezilmekte n , hor­ lanmaktan kurtaramaz . içerdeki ağalarla, kapkaçç ı lar,

dış sömürü çevreleri ile yeniden il işki kurma yolunu

mutlaka bulu rlar. N itekim k ı rk küsür yıl önce, emperya­ lizmi yendiği m iz halde, köklü refo rmlarla kapitalist ol­

mayan yol seçilmediği için , bugün tekrar emperyaliz­ min boyu nd u ruğun a girmiş bu lu nuyoruz . Ayn ı hatayı

bir daha

işlemeyeceğiz.

Amerikan

emperyalizmine

karşı savaş, aynı zamanda sosyalizm için mücadele­ d i r :· 1 3 5 Öteki siyasi partiler mitingiere doğrudan doğruya katıl­ mamış, yalnız mitingler hakkındaki görüşlerini bildirmekle yetinmişlerdir. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi ileri gelen­ lerinden Kemal Satır.

Mardin'deki konuşmasında şunları

söylemiştir:

"Biz parti olarak bu toplant ı ları ciddiyelle takip ettik.

Bu topl a ntı larda vatan bütünlüğüne karşı iç ve d ı ş te­

sirle.rin olup o lmadığı n ı izledik. Sevinerek ve guru rla ifade ediyorum ki, bö lgenin vatanperver ve kahraman

çocukları vatan bütü n lüğünün mutlak savunucusudur­ lar. Büyük toplant ı lara, bü nyeleri icabı , istismarc ı lar,

bu lanık suda balık aviayanlar sızabilir. Bunları n yarat­

t ıkları bir iki olay olsa bile, bunu bölgeye teşmil etmek haks ı zl ık olu r. "1 36

1 35. Mehmet Ali Aybar, Bağ ı ms ızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Gerçek ya­ y ınları , istanbul 1 968, s . 593 vd. (Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dertlerinden Kurtuluş Yolları B irdir.) 1 36. Cumhuriyet, 1 1 Ekim 1 967. 608


Cumhu riyet Halk Partisi Genel Sekreteri Bülent Ecevit

ve Milliyetçi Hareket Partisi (o zamanki adıyla C u mh uriyetçi

Köylü Millet Partisi) . Genel Başkanı Alpaslan Tü rkeş, çeşitli

yerlerde yaptıkları konuşmalarda, mitingleri , halkın, kendi sorunlan için galeyana gelmesi biçiminde yorumlamalanna

karşın Türkiye İşçi Partisi'nin mitingiere sahip çıkmasını eleştirmişlerdir. l 37

İktidar partisi ise mitingleri başlangıçtan itibaren büyük

bir dikkatle izlemiş ve mitingleri düzenleyenleri memleketi bölmek ve vatana ihanetle suçlamış, halkı bu mitingiere ka­

tılmamaya çağımuştır. Örneğin mitingleri izlemek için Doğu

g

illerinde yaptığı bir gezi sırasında . Urfa , Bin öl, Tunceli gibi illerde konuşan Adalet Partisi'nin o tarihlerdeki G enel Baş­ kan Yardımcısı Talat Asal: "M itingleri tertipleyenler art ni­

yetli kimselerdir.

Gayeleri vatanı bölmek. milleti birbirine

düşürmektir. Bunların yaptığı doğrudan doğruya vatan ha­ inliğidir"' demiş ve beş yıllık kalkınma planları gereğince Do­

ğu ve G ü neydoğu Anadolu'ya yapılan ve yapılacak olan yatı­ rımlardan

örnekler

vererek.

mitingierin

halk

üzerindeki

olumlu e tkilerini iktidar lehine değiştim1eye çalışmıştı r . 1 3 H

Hükümetin milingler hakkındaki bu görüşü , çeşitli kumluş­

ların bildiri ve davranışlarıyla reddedilmiştir. Örneğin.

19

Doğulu Yüksek Tahsil Derneği temsilcileri, mitingler hakkın­ daki yayınlara cevap vem1işler:

"Mitingler hiçbir partinin amacına hizmet için yapıl­ mıyor. Mitinglerimizi bölücülükle suçlayan ve uydurma bildiriler yayınlayanlar sadece zavall ılard ı r. Yıllardan beri üniversal sömürülerle işbirliği halinde kendi ulusu­ nu sömüren, şartlandırılmış, yarasa tipi insanlar, halkı­ mızın uyanışı ve kendi bilincine varış ı karşısında zaval­ lılıkları ile mutad davranışiarına başladılar. Doğu'da yapılan mitingleri parmakianna doladı lar. Bunlara karşı hayali kuruluşlar, bildiriler yayınladılar. Bunları parti merkezlerine bastırıp dağıttılar ve bizleri ağı r şekilde suçladılar. Bu bildirileri yayınlayanlar bizim gibi toplantı yapsınlar, kim olduklarını kamuoyu öğrensin." 139 1 37. Cumhuriyet, Akşam, 1 8 Ekim 1 967. 1 38. Cumhuriyet, 22 Ekim 1 967. 1 39. Cumhuriyet, 28 Eylül 1 967. 609


Türkiye Milli Talebe Federasyonu da Doğu kalkınmasıy­ la ilgili, "Doğu ve Güneydoğulu Kardeşlerimiz" b ildirisinde şunları söylemektedir: "Tü m geri kalmış ü lkelerin sömürü l m e s i yan ında

emperYalistler ve kendi içinde olanlar seni sömü rerek,

seni hayvanlarla b i r odada yatmaya mecbur etmişler­

dir. Senin varl ı ğ ı n ı hazmedemeyen ler, sana isim bul­

ma gafleti içine düşmüşlerdir. Tanrı huzuru nda yemin

ederi z ki, Türkiye'nin ezile n vatandaşları n ı n kalkı nma savaş ında daima b eraber olacağız :· 1 4 0

Mitingiere karşı hükümetin , merkezi kademelerinin tu­ tumu yanında bölge yöneticilerinin lutumları da d ikkale de­ ğer özelliktedir. Özellikle valiler, miting düzenleme komitele­ rinin karşısına büyük engel olarak çıkrnışlardır. Tunceli'deki mitinge katılmak için öteki illerden gelen yurttaşların araç­ lannın yolu kesilmiş; Ağrı'da kamuoyunun dikkatini miting­ lerden başka yönlere çekmek için güreş ve at yarışları dü­ zenlenmiş ve memurlara ne olursa olsun kesinlikle mitingiere katılmamaları ve izlememeleri emredilmiştir. Mi­ linglerde geniş çapta j andamüı. ve polis kullanılmıştır. M i­ ting yapılan herh angi bir yerin polis ve j andarma örgütü mi­ Ungden bir gün önce öteki illerin polis ve jandarma olanaklan ile geniş ölçüde desteklenmiş, kentlerde de büyük bir polis ve j andamla kalabalığı görülmüştür. Bu dunım, Ankara'daki mitingde konuşan Kemal Fevzi Bingöl tarafın­ dan: "Mitinglerde bir kişiye üç polis ve j andarma düşüyor­ du" 1 4 1 biçiminde ifade edilmiştir. Hükümetin bu faaliyetlerine paralel bir olay da. sağcı akımların bünyesinde topladığı kurulu şların. Doğu ve G ü ­ neydoğu Mitingleri hakkında bir bildiri yayınlıyarak: "Mem­ leketi bölmek için faaliyet gösteren zihniyele her ne suretle olursa olsun karşı çıkacağız" demeleridir. 1 4 2 Erzunım'da düzenlenen "Anadolu Şahlanış Mitingi''ne . "G itmeden din-

1 40. Cumhuriyet, 24 Eylül 1 967. 1 41 . Cumhuriyet, 1 9 Kasım 1 967. 1 42. Cumhuriyet, Son Havadis, 30 Ekim 1 967. 610


iman, mahvolmadan vatan. davran! . . " sloganı ile başlamışlar ve aynı slogan ile bitirrnişlerdir. ı 43 Erzunım'daki bu milingden sonra, yedinci Doğu Mitingi Ankara'da yapılmıştır. Bu mitingele Doğulu gençlerden Fik­ ret Ankan, özetle şu nları söylemiştir: "Do.ğu'da Kü rtçü lük deği l, Kürtçe konuşan Türk va­

tandaş ları vard ı r . Doğu M itingleri'nde böl ücülük yapıldı

idd iaları doğru değild i r. Doğu'nun Batı'ya oranla geliş­

memesinin nedenlerini devletin resm i istatist iklerine

dayanarak söylemek hiçbir zaman bö lücülük say ı l ­

m a z . Devletin Doğu'ya eğitim olanakları n ı vermemiş

olmas ı ; radyo nun eğitici yay ı n ları d ı ş ı nd a (Ye-Ye) mü­ z iğine yer vermesi sonucunda Doğulu vatandaş Türk­ çe öğre nmek o lanakları ndan yoksundur:· 1 44

H ü kümet. her ne kadar milinglere karşı olumsuz bir ta­ vır takınmış ve onu umursamaz görünmüşse de . olup biten­ leri gayet dikkatli ve yakından izlemekten de geri dum1amış­ tır. Bunu n en önemli belirtisi. Adalet Partisi'nin o tarihlerde Genel Başkan Yardımcısı olan Talat Asal başkanlığında bir heyeti, özellikle mitingierin düzenlendiği Doğu illerine bir ge ­

ziye çıkamıış olmasıdır. ı 4 5 Hükümet. bir ekonomik ve sos­ yal soru nun varlığını kabul etmekte, fakat bunu çeşitli tak­ tiklerle , bastırmaya çalışmaktadır.

D.

DOGU MİTİNGLERİ'NİN SONUÇLARI

Doğu M itingleri'nin çok önemli, pratik üç sonucu vardır:

a) Doğulu aydın. ağa, şeyh , aşiret reisi gibi feodallere ve bunların meydana getirdiği feodal yapıya şiddetle karşıdır. Doğulu eğemen sını11arın Batılı egemen sını11arla işbirliği ya­

parak Kürt halkını söm ı':ı rdüklerine inanır.

b)

Cumhuriyet hükümetlerinin üç kez uyguladığı sür­

gün politikası, bilimsel hiçbir esasa dayanmayan şöven bir tutumun . ürünüdüL Bu t utuma Doğulu devrimci ayctıniar

1 43. Cumhuriyet, 1 3 Kasım 1 967. 1 44. Cumhu riyet, Son Havadis, 1 9 Kasım 1 967. 1 45. Cumhu riyet, Son Havadis, 1 8 Ekim 1 967.

61 1


da karşıdır. Sürgün polilikası . ağa, aşiret reisi ve şeyhlerde olduğu kadar topraksız köylü ve öteki tabakalarında da aynı

etkiyi yaratmakta ve hükümet politikasına zıt olarak kuvvet­

li bir potansiyelin doğmasına yol açmaktadır. Doğulu hal kın ezikliğinin h akim sınıflarm kişiliğinde şekillendirmesi sonu­ cunu doğuran ırkçı polilika. dolaylı olarak çelişkiyi halklar arası bir çelişki biçimine sokmaktadır. Bu gerçeği kavrayan D oğulu devrimci aydınlar. halkların kardeşliği ilkesinden hareket ederek, esas çelişkinin mülkiyet ve üretime dayan­ dığını ve halklar arasında çelişki olmadığı gerçeğini eylemle­ riyle açıklığa kavuşturmaya çalışmışlardır . l 4 6

c)

Birinci ve ikinci maddedeki ifadeler birbiriyle çelişki

durumunda olmayıp aksine birbiriyle sıkı bir uyu şma halin­ de olup hatta birbirini tamamlamaktadır. B u . Doğu sorunu­ nun, sadece ekonomik bakımdan ileri gitme geri kalma so­ runu olmayıp, aynı zamanda e tnik bir sorun olduğunu da gösterir. Doğu'da. ağa. şeyh , aşiret reisine dayanan feodal ilişkiler tamamen tasfiye edilecektir. Fakat bu olayda esas amaç, mülkiyet ve üretim ilişkilerinde değişmeler yapmaktır ve halkın değerlerine saygı duyu larak ve her türlü etnik has­ kılara son verilerek yapılacaktır. Zaten, Doğu Milingleri'nden sonra başlayan biliçlenme hareketi günden güne yoğunlaşarak ve büyük bir hızla de­ vam etmekte ve emekçinin okumuşları kendi kaynaklarıyla kurdukları diyalogu büyük bir başarı ile sürdürmekleclir­ ler. l 47

1 46. ismail Beşikçi, Doğu Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeye Etki Eden Dinamikler, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s . 432-433 1 47. Oz an Hasan H üseyin Korkmazg il'in de belirttiği "Emekçinin oku m u­ şu" deyimini, çok iyi değerlendirmek gerekir. (Foru m , Say ı 352, 1 Aral ık 1 968) "Emekçinin okum uşu" deyim i "Kapıkulu" deyimi ile aynı anlamda kullanılamaz. Çünkü, Cumhuriyetten sonra egemen sın ıflar ve onların iktidarları ve onların sözcülüğünü yapan bürokrallar emek­ çi yığınların uyanışını engellemek için çok çeşitli takt ik lere başvur­

muşlar, emekçi çocuklarını sözde okutarak onları , kendi kaynaklarına yabancılaştırm ışlard ı r. içinden ç ı ktığ ı gruplara karşı yabancılaşan okumuş ise egemen sınıfların istediği üzere "Kapıkulu" olmuştur. Bu arada Köy Enstitüleri gibi gerçekten emekçi yığınlardan yana olan

612

·


1 6 Şubat 1 969'da G aziantep'de düzenlenen "Empeıya­ lizrne Karşı Savaş Mitingi" , 1 4 8 22 Şubat 1 9 69 tarihinde Ma­ latya'da düzenlenen "İşsizlik-Açlık ve Empeıyalizme Karşı Savaş Mitingi" , 1 49 1 7 Mart 1 969'da Kars'ta düzenlenen "Köylü Yürüyüşü" 1 50 1 3 Nisan 1 969'da Diyarbakır'da dü ­

zenlenen "Hürriyet ve Anayasa Nizarnını Korumak Tasansını Protesto Milingi" ı s ı ve 1 9 Nisan 1.969'da Ağn'da düzenlenen "İşsizliğe Karşı Savaş Mitingi" 1 52 bu diyaloğun en belirgin örneklerindendir.

. Bu arada, İstanbu l'da bulunan 1 5.000 Doğu Anadolu genci adına, 15 Yüksek Öğrenim Kültür ve Yardımlaşma Derneği kendi bölgelerinin ihmal ediliş nedeniyle ilgililere Şiddetle çatmışlardır. Bu konuda yayınladıkları bildiride . şöyle demektedirler:

"Uzun seneler yasak bölge ve şimdi ise resmi d ilde ifade edilen (Mahrumiyet Bölgesi) ve yarı feodal sö­ mürge durumuyla Doğu, Türkiye'nin yüz karasıdır. Ve bu yüz karalığı nın en büyük payı Doğu halkını temsil eden Doğulu Parlamenterlere aittir. Ekonomik dengekurumlar ise y ine kurucuları tarafınd an hemen kapat ı l m ı ştır. Fakat özellikle Türkiye işçi Partisi'nin kuru l uş u , sol akı m ı n gelişip kök sal­ ması sonucu emekçiyi sözde okut ma yutturmacaları da açıklığa ka­ vuşmuş, "Okumuş em ekçiler", egem en s ı n ıfların ve onların iktidarları­ n ı n istek ve iradelerine rağmen kendi kaynaklarıyla diyalog haline gelmeye başlamışlardır. Bu s ü reç, gün geçtikçe h ızlanmakta ve an­ lam kazanmaktad ı r. Ü n iversite boykotları nda ve işgallerinde, not, sı­ nıf geçm e ve yönetmelik gibi konuların bir yana itilerek "Halka Dönük Ü n i versite" slogan ı n ı n işlenmesi bumin en belirgin delilidir. Bunun için, Ozan Korkmazgil'in "emekçi nin okum uşu" deyi mini "Kapıkulu" olarak değ il, kendi kaynağ ı , yani içinden çıktığı g rup ile diyalog haline gelmeyi başarm ış okumuşlar olarak değerlendirmek gerekir. 1 48. Ant dergisi, Sayı 1 1 5, 1 1 Mart 1 969. 1 49. Ant dergisi, Sayı 1 1 5, 1 1 Mart 1 969. 1 50. Ant dergisi, Sayı 1 1 8, 1 N isan 1 969, Forum dergisi, Say ı 361 , 1 5 Ni­ san 1 969. 1 5 1 . C u m h u riyet ve Milliyet, 1 4 Nisan 1 969, Ant dergisi, S�yı 1 2 1 , 22 Ni­ san 1 969. 1 52. Ant dergisi, Sayı 1 22, 29 Nisan 1 969

613


sizliği ve sosyal adaletsizliği giderici tedbirler alı nacağı yerde hapishane, karakol ve komando denilen Os­ manlı tipi acemi oğlanlarla, bölge halkı tedirgin edil­ mekte, hisleriyle oynanmakta ve vatandaşl ık ve top­ lumsal hakları ndan yoksun bırakı lmaktadır. Dü nya n ı n en geri ülkelerinden biri olan Türkiye'nin e n geri bölge­ si Doğu'da yıllar yılı yürütülen insanlık dışı asimilasyon ve jenoside seyirci kalınmıştır. Yapı lan 5 y ı l l ı k planlar ve bütün icraatlar Doğu'ya olumlu bi r şey vermemiştir. Bütün bu tasarruflar Doğulu parlamenterlerimizin d e sorumsuzca serdedi len müsbet oyu ve iştirakı i l e sağ­ lanmıştır." Doğulu gençlerin, "Doğulu Parlamenterleri Uyan Mektu­ bu" adı altında yayınladıkları, Cumhurbaşkanı. Başbakan, siyasi parti genel başkanları, partilerin il başkanları . ilerici kuruluşlar ve Doğulu parlamenterlere gönderdiği bildiride AP iktidarının otoritelerde hazırlığına giriştiği ve daha sonra geri alınan Anayasa Nizarnını Koruma Kanunu Tasansı'na da çatılmakla ve özetle şöyle denilmektedir:

"Doğu'nu n geri b ı rakılmışlığı n ı mazur ve kendi icra­ atlarını meşru göstermek kasdıyla bö lgelerarası den­ gesizliğin örtbas edilip söz konusu yapı lmaması için yeni h azırlanan Anayasa Nizamın ı . Koruma Kanunu Tasarısı'nda bölgeciliği suç olarak i lan etmektedirler. Aslında bu ayı rı m ı ve dengesizliği yaratarak bizzat kendileri suç işlemektedirler. Ayrıca bu yeni tasarıyı gerçekleştirmekle yeni bir cürüm daha işieyecek ve anayasa çizgisinin iyice dışına taşmış olacaktır. Do­ ğu'nun böyle planlı bir şekilde geri bırak ı lışı en hafif deyimi ile bölgeciliktir ve insanlık ölçü lerine sığmayan bir tutum ve davr.an ıştır. Anadolu'da var olan çeşitli kültürler de kanun tasarısı ile inkar edilmek istenmek­ tedir. Kültür emperyalizmi ve dil yasaklamaları , yoksu l Doğulunun s ı rtına ekonomik emperyalizm ile birlikte yükletilmiş oluyor. Şimdiye kadarki iktidarlar Anadolu halklarının kü ltü r ve dil haklarını, planlı bir biçimde kı­ sıtlamayı ana bir hedef saymışlardır. Uyanan ve bilinç­ lenen köylülerin, işçilerin ve aydınların kendi kültürleri­ nin, dillerinin zengin bir araştırması na giriştiği bu 614


aydınlık devrede iktidar düşünmeyi, araştırmay ı , bil im suç haline getirmek istemektedir. Bu teşebbüs, e lbette kendi suçları nı gizlemek amacını gütmektedir. Bu suçu işiernekte olan iktidar, suçlu psikozu içinde suçunu ka­ mufle etmek maksadıyla böyle karakuşi bir hükmü , haz ırlanan faşist kanun tasarı ianna ilave etmiştir:· t S3 1 3 Nisan

l 969'da Diyarbakır'da düzenlenen mitingde

ise bu fikirler yine tekrarlanınakla ve halka ilelilmektedir. MiUngin çağnsı şöyledir:

"S iyasi iktidarın Doğu ve Güneydoğu'nun geri kal­ mışlığını pekiştiren, insan temel hak ve hürriyetleri ile düşünce özgürlüğünü ortadan kaldı ran ve bu konuda yapılacak tenkitleri susturmak amacıyla meclise getir­ mek istediği Anayasa Nizarnını Koruma Kanunu adıyla anılan tasarının korkunç yüzünü açıklamak için gençlik ve halk o larak sesimizi duyurmak zarureti ortadadı r. . . . Bütün temel hakları mız yanı nda öze llik arz eden Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun sorunlarına çözüm yolu getirmek isteyen her türlü düşünceyi zincire vuran zih­ niyeti öğrenmek ve protesto etmek için mutlaka gel." 1 54 Ç o k kalabalık bir gnı b u n izlediği mitingde kullanılan sloganlar gerçekten ilginçtir:

- Anayasaya "Evet" diyen Doğu halkı anayasayı koruyacaktı r. - Doğulu parlamenter, Doğu'nun ezilmişliği yeter! - Anayasayı Koruma Kanunu değil , Kald ı rma Kanunu - Bağazda Sefa, Doğu'da Cefa. - Aç insanlar faşist kanu nlarla sustu ru lamaz. - Anayasayı mı yoksa sömürüyü mü korumak istiyorsu nuz? - Bu zulüm sizi kahredecektir. 1 53. Akşam, 1 1 Mart 1 969. Ant dergisi, Say ı 1 1 6, 1 8 Mart 1 969

1 54. Renk Matbaası, Diyarbakır. (Çağ r ı n ı n tarihi bi ldiride bel irtilmemiştir.)

615


- Yapacağınız baskı sizi ezecektir. - Doğu halkı her türlü diktaya karşı barajdı r. - Anayasa tastamam uygulanmakla korunur. - Emperyalist zihniyete paydos. - Halk anayasayı koruma bilincine varmıştır. - Halktan yana olan anayasamızı h içbir güç değiştiremez. - Düşüneeye kilit vurulamaz. - Ö nce sömürün, sonra susturu n. - Demokrasiye paydos mu ? - "Kanun, kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hü rriyetin özüne dokunulamaz." (Anaya­ sa, Madde 2) - "Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırı m ı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir." (Anayasa Madde 1 2) Bu arada Batman imzasını taşıyan ve Kürtçe yazılmış bir dövizde "Bayar'ın varisi olan Morisan'dan sakın. Elini

d ü şman çarkına kapt ırma. kölelerin başını kırarlar" ı 55 de­ nilmiştir.

E.

HALK KAVRAMINI SOYUTLUKTAN KURTARMAK GEREKİR

Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, "halk"

kavramını

soyu tluktan kurtarmaktır.

Günümüzde

Tü rkiye'de büyük çoğunluk, her şeyin halk için yapıldığı gibi yanlış bir kanıdadır. Her şey "halk" içindir , fakat "halk"ın ne olduğu

konusunda ortak bir görüş

henüz belirmemiştir.

Böylece. halk kavramı tamamen soyut bir anlam kazanmış­ tır. Buna, tek parti döneminde kullanılan "memleketimizin efendisi köylü dür" . "efendimiz köylüdür" deyişlerinin büyük etkisi olmuştur. Cumhurtyet döneminde her fırsatta ve her derecede kişinin sık sık tekrarladığı "köylümüz efendimlz"dir deyişine karşın. köylünün durumunda en küçuk bir değişik-

1 55. Cumhuriyet ve Milliyet, 1 4 Nisan 1 969. 616


lik olmaması. genç kuşaklan delinden derine etkilemiş ve onlann gerçekleri aramalanna, giderek halkın kurtulu ş yolu olan sol akımların derinliğine ve genişliğine güçlenınesine sebep olmuştur. Heyecan yaratan, geniş kitleleri duygusal bir ortama bü­ ründüren bu tür deyişler, günümüzde genç kuşaklan artık etkilememekte, gençler "efendimiz" denilen köylüye, efendi­ lik bir yana, "eşit"lik bile tarurırnadığını çok iyi görmekte, köylünün sömürülmesine , onun bir varlık olmasına engel olan ekonomik, sosyal ve siyasi bilinci yakından kavramak­ tadır. Bütün burilar, özellikle Atatürk'ten sonra, "memleketi­ mizin efendisi köylüdür" ilkesinin nasıl yozlaşlırıldığı, hatta nasıl bir sömürü aracı durumuna getirildiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu nedenlerle, her şeyden önce "halk" ve "köylü" gibi kavramıann soyutluktan kurtarılıp , somut bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. F.

DEVRİMCİ DOGU KÜLTÜR OCAKLARI'NIN KURULUŞUNUN ANIAMI

Devıimci Doğu Kültür Ocaklan raslantılann ortaya çı­ kardığı kuruluşlar değildir. Bunlann derin bir sosyolojik kö­ keni bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, toplumsal gelişimin be­ lirli bir aşamasında doğal olarak ortaya çıkmış ve doğal toplumsal gelişimin kendisine yüklediği fonksiyonu benim­ semiştir. Feodalizmin kapitalizme dönüşümünün ve aşiret yapısı­ nın yıkılışının ortaya çıkardığı uluslaşma süreci ve bu süre ­ cin gereği olan Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi ve Kürt folkloru araştırmalarının her şeyden önce küçük buıj uvaya yansıyacağı büyük bir gerçektir. İşte, bugün Kürt küçük buıjuvası, hem ulusal sorunun çözümlenmesi, hem de ulu­ sal sorurıla birlikte keskinleşmesi, kaçınılmaz olan sınıflar lehine çözümlenınesi görevlerini yüklenmiştir. Bu görevi ka­ bul etme, şu veya bu kişi ve kurumlarm isteklerine göre de� ğil, doğal olarak ortaya çıkmıştır. Sorurılar yığınlar tarafın­ dan benlmseninceye kadar Devrimci Doğu Kültür Ocaklan bu tarihsel fonksiyonlanru sürdüreceklerdir. Bu nedenle, bu kuruluşlar, Dr. Tank Ziya Ekinci'nin de dediği gibi Doğu Anadolu'da kurulmuş en ciddi bir muhalefettır. '617


Ağustos 1969 yılında ku ru J an Devrımcı Kü l l U r Ocakla­

rı'nın merkezi Ankara'dadır. Aynı t arih l erde de İ stanbul 'd a btr şubesi açılmıştır. TOzüğün, kuruluşların nJtelik ve ama­

cını b elirleyen 2. madd esınde şöyle denillyor:

"Türkiye'de ileri üretim biçimine geçişin etki n bir un­ suru olan devrimci kültürün geliştirllip yayılmasını ger­ çekleştirmek Için bilimsel davranma ve düşünme yeti­ slne ulaşmış yüksek ögrenim gençilgi ve mezunlarının arala rındaki dayanışmaya, karşılıklı e{litime Iş ve ey­ lem birligine dayanan örgütüdür. Bütün üyeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve in­

san Hakları Evrensel Demeci sınırları içinde başkaca hiçbir kıs ıtlama tanımaks ızın düşün m ışl ard ı r;

özgü rlogone ınan­

ÖrgOtOmOz amacına ulaşmak için toplantılar, yarış­

malar düzenler, sergiler açarak, yasalarca yasaklan­ mayan her to rıo e{Jitim ve sanat çalışmaları yapar."

Vl. A.

DOÖU 80ltm.rutWH ÖZ'Ü GENEL GÖRÜNÜŞ

TOrkiye'de yıllardan beri, "Türkiye dil. din, kültür ve uy­ garlık bakımından bölönmez bir bO LündOr. 'Türk-Kürt', 'Ale­ vt-SOnni', 'İleri-Gerl' diye bir ayırun yoktur, h erkes Türktür ve Müslümandır, herkes eşıt ve hOrdür vs. " biçiminde süre­ gelen resmi bir d evlet politıkası vardır. Fakat bu sözler ger­ çek koşulları gösterrnekten çok uzak olup, daha çok Istenen bir duru mu n veya · ulaşılması istenilen so syal ve kü ltO rel dü­ zeyın bir lfadesidlt'. Çünkü , şu . sosyolojik gerçeği, gerek bl­ Umsel doAruyu ve gerçeklerı araştırıp bulmaya çalışan bllJm a damları olarak, gerek siyasal tercihler yapıp gü d ül en devlet siyasetını fonnüle eden bır politikacılar olarak ve gerekse bu polltlkalann çeşitli kademelerde uygu layıc ısı olan yöneticiler olarak hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Bu ger· çek, toplumun kendi yasal andır . Bu yasa ları ne kadar doğ­ ru ve sağlıklı bır biçimde saptarsak, toplumun ilerdeki geliş­ melerı ve alacağı şekil hakkında d a o kadar isabetli kararlar venniş oluruz. Uzun vadeli sosyal politika hedeflerının sap-

618


tanmasında ve başansında bu gerçeğin rolü büyüktür. Çün­ kü , toplumsal yasalar, uzun vadede parlamentolarda yapı­

lan yasalardan ve onlann uygulanmasından daha ağır ba­ sar.

Bu bakımdan, istenildiği kadar "Türk-Kürt" diye bir şey

yoktur, bu topraklarda oturan herkes ''Türk"tü:r, denilsin belirli bir sosyolojik ve e tnik gerçeği saklamanın artık hiçbir olanağı kalmamıştır.

1 56

Farklı dUlerin konuşulduğu ülkeler­

de, toplurolann yapılarında doğan farklılaşma. dışanya açıl­

ma ve dış etkenlerle bütünleşme eğilimlerinde dillerin çok

büyük etkisi vardır. Bunun ötesinde ve daha önemli olarak dil, uluslara farklı bir karakter veren ve öteki uluslardan

ayıran en önemli özelliklerden biridir. Burada, "Kürtçe" diye

bir dil yoktur, Arapç a , Farsça ve Türkçenin karışımıdır de­

mek, yıllardan beri sürdürülen ve artık sürdürülmesinin olanağı kalmayan asimilasyoncu politikayı meşrulaştırmaya

çalışmaktan öte bir anlam taşımaz. Sosyo-ekonomik bakım­

dan önemli olan ise konuşulan bir dilin şu veya bu dillerle

olan ilişkileri. tarihsel evrimi değil , haberleşmeyi sağlamada

rol ü , dolayısıyla Türkçe �e Kürtçe konuşan halk yığınlan

arasında haberleşmenin mümkün olmaması ve farklı kültür

gruplannın belirmiş olmasıdır. Bunun için, "Kürt yok, her­

kes Türktür" görüşü hiçbir temele dayanmayan, boşlukta kalan ırkçı bir görüştür. "Uluslann eşitliği ve kardeşliği" te­

mel ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle, "Doğu sorunu"nu ka­ rakterize eden sınıfsal etkenler değil, etnik etkenlerdir. Çün­ kü , sınıf sorunu, az gelişmişlik ve yoksulluk yal� Doğu Anadolu'nun değil, tüm Türkiye'nin sorunudur. Öte yandan,

Doğu Anadolu konusunda, etnik e tkenleri gözönüne alma­

dan, sınıfsal analizler yapmanın hiçbir olanağı yoktur. I 57

Bu sorun, ilk kez. Türkiye İşçi Partisi'nin 1 2 Mayıs 1 963 ta­

rihinde Gaziantep'te yapılan Genel Yönetim Kurulu'nun bi"

rincl açık oturumunda. o tarihteki Genel Başkanı Mehmet

1 56. lbrahim Yasa, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları s. 1 76-1 83 1 57. !smail Beşikçi, Sınıf Açısından Doğu Sorunu, Forum dergisi, Sayı 376/3, s. 1 o. 619


Ali Aybar tarafından ortaya konulmuştur. l 5B Dah a sonra,

1 967 yılında Doğu Mitingleri'nde de işlenmiş olan bu sorun

gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Feodal ağa, şeyh , aşiret reisi, topraksız köylü , aydın, bürokrat, öğrenci gtbl çeşitli toplumsal sınıf ve kesimlere mensup kişilerin, bu mitingiere katılıp faal bir rol almalanrun sırufsal çıkarlan ötesindeki anlamı budur. Tİ P'in 1 968 yılında yapılan ikinci olağanüstü kongresinde ise bu sorun

,

bilimsel düzeyde, genişliğine ve

d erinliğine tartışılmıştır.

B.

DOGU SORUNUNUN ORTAYA KONULUŞUNDA AŞAMALAR

Doğu sorunu konusundaki aşamaları ve bu aşarnalann dayandığı görüşleri şöyle sıralayabiliriz:

ı. Doğu sorununu, Kuzey Irak'taki olaylarla yakından

ilgUi görenlere göre Türkiye için tehlike kapıyı çalmaktadır.

Bunun için, her tedbire başvurularak (aslmilasyon, baskı. sürgün) Doğu sorunu çözülmelidir. Bu görüşün savunucu ­ larının başında gelen, .devlet yönetıminin çeşitli kademele­ rinde görev almış olan Avni Doğan görüşlerini öze lle şöyle belirtmektedir:

". . . Cumhu riyet idaresinin ön safta gelen iç mesele­ lerinden biri de Do�u illerimizde 'ayrılık fikri güden· maceracıların durumudur. Bu konu ile ilgili düşüncele­ rimi Vatan ve Dünya gazetelerinde bütün açıklıQı ile ortaya koymuş bulunuyorum. Buna göre, Dogu ve Gü­ neydogu illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın % 99'u tıpkı bir Ankaralı, bir Konyalı, bir lstanbullu olmaktan başka bir şey istemezler. Milli bayragımızın al rengin­ de onların da kanı vardır. 1 . Dünya Savaşı'nı n en kötü gOnlerlnde bu topraQa bağl ılıklarını -ordumuz da çekil­ dikten sonra- Rus Kazakları'na karşı savu nmaları ile göstermişlerdir. Bu, ne kadar gerçekse, bizim macera­ cıların ayrılık fikri bestedikleri de o kadar gerçektir. Me1 58. Mehmet Ali Aybar, Do�u Sorununun Çözümü de Bagrmsızlı{la ve Köklü Dönüşümlere Baglıdrr. Bagımsrzhk, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler 1 945-1 967, Gerçek Yayrnevi, lstanbul 1 968, s. 275-285. 620


selenin ruhu, büyük halk kitleleriyle , bir avuç macara­ cıyı birbirine karıştırmamaktır. Hükümet, milli birliği yık­ mak isteyenleri, gözlerının yaŞına bakmadan teczl­ ye ve tedlp etmekte elbet haklıdır. Ancak bunların dış ı nda kalan büyük halk kitlesine karşı güven ve itiba­ rını f iilen göstermeyi de bilmelidir. Ayrılık macerası yeni değildir. Yıllardan beri bu ernelin arkasında koşanlar vardı. Dıştan gelen teşvik ve tahrikler propaganda hududunu aşmı ş bulunuyor. Irak'taki harekatı idare eden Barzanlı Molla Mustafa Kafkasya kamplarında gerilla savaşları için Sovyetler tarafı ndan yetiştirilmiş bir sergerdedir ve yalnız değil­ dir. Cumhuriyetin ilanından sonra uzun bir devre isyan­ larla geçti. CHP hükümetleri bu bölgede bozulan asa­ yişi düzenlemek ve emniyeti sağlamak için sert tedbir­ lere başvurmak zorunda kaldı . işin acı tarafı, aslı nda bir kültür ve medeniyet meselesi olan bu konuyu, ters bir görüşle müsbet bir neticeye bağlayamadı . Bugün milli birliOi . bir bilgi ve kültür işi olarak sağlam esaslara oturtacak bir tesis mevcuttur. Yüksek Planlama Ku ru­ lu'nun sosyal konularla ilgili şubesi bu vazifeyi başarıy­ la yapacak imkanlara sahiptir. Kurulun elinde Doğu il­ lerimizi yakından ilgilendiren bütün konular, çeşitli etüd ve raporlar vardır. Türkçeden başka dil konuşan­ ların bütün Türkiye nüfusuna oranı pek önemli değil­ dir. Nüfusumuzun % 88'i Türkçe konuşuyor. % 1 2'si ise Kürtçe ve öteki dilleri. Rakamların verdiği bu sonu­ ca bakarak meseleyi küçümsemek doğru değildir. Fı­ rat'ın doğusunda bu oran Türkçenin aleyhinedir. Yavuz Sultan Selim devrinde gönül rızasıyla mem­ leketimize katılan bu bölgeyi o tarihten bugüne kadar olduğu gibi bıraktığımız için kusuru kendimizde ara­ mak yerinde olur. Meselanin ehemmiyetli noktası Kürt­ çe konuşan nüfusun Doğu ve Güneydo{Ju illerimizde toplanmış olmasıdır. Bu illerimiz I rak ve Iran'da yaşa­ yan Kürtlerle bitişik yerlerdir. Ba{Jımsız bir Kürt Devleti kurma teşebbüsünOn ilk uygulaması i ran'da 'Savaş Bulak' dedi{Jimiz 'Mahabat' bölgesinde 1 1 yıl önce gerçekleşmişti. 621


M illi M isak sınırları içindeki aziz Türk Vurdunun bir toprağını korumak için her şeyi göze almış Atatürk Türkiyesi, kendi emniyeti bakımından gerekli tedbirleri almakta tereddüt edemez. Yukarıda da söyledim, tıpkı bir Ankaralı, bir Konyalı, bir i stanbullu gibi bu milletin kaderini benimsemiş olan büyük kitleleri korumak için en etkili bir vasıta olan dilimizi öğretmekte kusur et­ memeliyiz."159 2. Bir başka görüşe göre, Doğu sorunu etniktir. Bu gö­

rüşü ileri sürenler ulusal baskının kaldırılması ve Kürt top­

lumunun manevi baklindan gelişmesini sağlayacak tedbirler alınması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu görüşün öncülüğünü yapan Banş Dünyası'na göre:

"Doğu davası şiddet rejimiyle, yasaklarla halledile­ mez. Modern devletçilik anlamı na uyarak bu vatan parçamızı başka yollarla memleketin ve belki dünya1 59. Avni Doğan, Barzanlı Olayı'nın Altı ndaki Büyük Tehlike, 3-1 O Eylül 1 992 tarihli Dünya gazeteleri. Ayrıca Bk. Avni Doğan, Kurtuluş, Kurt­ luş ve Sonrası, Dünya Yayınları 8, istanbul 1 964. Bu yazılara karşı Dr. Sait Kırm ızıtoprak "Kimler Için Çan Çalıyorlar" başlıklı yazısı ile cevap vermiş, Kürt-Türk kardeşliğinin asimilasyon sayesinde deQil, "ulusların eşitliği ve kardeşliği" temel· doğrusundan hareket edilerek sağlanacağ ını hatıriatm ı ştır. Yön dergisi, Sayı 40, 1 4 Eylül 1 962, s. 1 4. Avni Doğan'ın yazıların ı n d ışında Ötükan dergisinin yayı nlarını da bu grubta ele alabiliriz. Avni Doğ"an'ın yukarıda belirtilen yazı dizisine Barış Dünyası dergisin­ de de cevap verilmişti. Barış Dünyası, Tehlike Yaratan Çan, Barzani Hareketi'nin Altında Ya­ tar\ Büyük Tehlike, Sayı 7, s. 28-3 1 . Şurası şüphesiz ki Türkiye'de Doğu sorununun önem kazanması sa­ dece Kuzey Irak'taki olaylarla ilgili değildir. Cumhuriyet Türkiyesi'nin bütün h ükümetlerini çok yakından ilgilendiren bir olayd ır. Yalnız Ku­ zey. Irak'taki olaylar dinamizm kazandığı zaman Türkiye'deki hükü­ metler de baskıyı artırmışlar ve kamuoyunun dikkatini başka yönlere kanalize etmeye başlamışlardır. Burada, konuya önem ini veren hu­ sus Kürt halkının Türkiye dışında i ran, Irak, Suriye ve bir miktar da Rusya'da yaşamasıdır. 622


nın cenneti h al ine koyabiliriz. Ağaları kaldırmışız ne işe yarar. Onların bugünkO iptidai şartlar altında sos­ yal birtakı m fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlan ya­ pac ak organ lar yaratmadan kendi . inanışiarı na ve ya­ radıl ışlarına uyarak maddi ve manevi sahalarda kalkındırmadan, aQaları kaldırmak fayda yerine zarar verir ." 1 60

3. "Doğu

soru nu " diye bir sorun yoktur diyenler, konu ­

ya en kolay çözüm yolu arayanlardır. Doğu'nun ekonomik 1 60.

DaQ u Davamız, Doğu'nun Kalkınması Türkiye'nin Kalkınması De­

mektir, Barış Dünyası, May ı s

1 962, Sayı 2, s . 8 - 1 5 .

Barış Dünyası'nın yayınların ı fanatik sağcı Milli Yol dergisinden

tepkiler gelm iştir. Bu arada, Yön dergisi ile Barış Dünyası dergisi arasında tartış malar olmuştur.

- Yön, 1 5 Da{)ulu Genç Barış Dü nyası'na Cevap Veriyor, Sayı 26, 1 3 Haziran 1 962. - Barış Dünyas ı , Sağdan Saldan Hücumlar Karş ısında DoQu Davamız, Temmuz

- Yön,

1 962, Sayı 4, s. 29-3 1 .

Dağulu Gençlerin Barış Dünyası'na Cevabı, Sayı 30, 25

Temmuz 1 962.

- Barı ş Dünyas ı, Yön'cülere Cevap, Sayı

45-46.

- Yön, Doğu Tartışması, sayı 41 , Bu konuda,

5, Ağustos 1 962, s.

26 Eylül 1 962, s. 8.

bu yazılar dışında Barış Dünyası dergisinde yayınlanan

aşağıdaki yazılar da ilginçtir. - Kü rt Realitesi, Sayı

6, Eylül 1 962, s. 39-40.

- Doğan Kılıç Şıhhasenanlı, Doğu Davası ve Gerçek Çözüm Yolları, Sayı

7, Ekim 1 962, s. 26-27.

- Abdu rra_hman Efham, Barzani Hareketi'nin Gerçek Sebebi, Sayı

7, s . 32-34.

- Gayemiz: Birlik ve Beraberlik, sayı 9. - Abdurrahman Efhem, Doğu Muamması, Sayı 9. - Doğan Kılıç Ş ı hhasenanlı, Demokrasi ve Doğu Davas ı , Sayı 1 0.

- Doaan Kılıç Şıhhasenanlı, Ideolojik Akımlar ve Do�u Davası, Sayı 1 4.

- DoQu Davasına Niçin Önem Veriyoruz? Sayı 1 3. - Do()an Kılıç Şıhhasenanlı, DoQu Davasının Tarihi Nedenleri, Sayı 1 3.

623


sorunlarına çözüm getirmekle, bu davanın ortadan kalkaca­ ğına inananlar ihmali bir yana bırakıp ilgilenme ile "sevgili Doğu Anadolu 'muzun" kalkmacağı göıiişü ndedirler . 1 6 1

- Abdurrahman Efhem, Doğu Davası'nda Barış Dünyası Neşri­ yatının Önemi, Sayı 1 3. - Kürt Davas ı, Kürt Davasının B ir Mesela Halini Alması Sebep­ leri Nelerdir? Sayı 1 4. Barış Dünyası dergisinde yayınlanan bu makalelerden başka Yön dergisinde yayınlanan aşağıdaki makaleler de ilginçtir: - Sait Kırmızıtoprak, Sayı 48, Doğu'yu Sosyalizm Kurtarır, 1 4 Kasım 1 962. - Sait Kırmızıtoprak, Doğu Meselesinde Yanılmalar, Sayı 6 1 , 28 Şubat 1 963. - Hayretlin Uysal, Doğu Meselesinde Yanılan Kim?, Sayı 67, 27 Mart 1 963. - Sait Kırmızıtoprak, lrkç ı , Söm ürücü Tehlikeyi Görmek ve Bir­ leşrnek Gerek, Sosyal Adalet dergisi, Sayı 5. Doğu sorununa e�ilmesi büyük bir aşama sayılacak Barış Dünya­ sı'nın sorunları sınıf açısından ele almam ası büyük bir eksikliktir. Ör­ neğin Türk halkı , Türkçe okuyor-yazıyor, Türkçe şarkı söyWyor ve Türk olarak her türlü hakka sahip bulunmaktadı r. Hatta "Bir Türk Dünyaya Bedel." Fakat bu haklar ve Türk'ü yüceltmeler, Türk halkını emperyalizmin pençesinden kurtarma olanağı olmayan d uygusal tat­ min yollarıdır. Yıllardan beri olaylara ve sorunlara gerçekçi açıdan bakamad ığımız için Türk halkı hala emperyalizmin oyuncağ ıdır. O halde sadece etnik haklar meseleyi çözümleyemiyor. 1 61 . Bu görüşler de 7-1 O Kasım 1 966 tarihleri arasında Türkiye Ticaret Odaları, Sanayii Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği tarafından Erzu-" rum'da düzenlenen "Doğu Anadolu'yu Kalk ı ndırma Sorunları Semineri"nde, ifadesini bulmuşt ur. Etnik yönler çok havada kalan ifadelerle geçiştirilmiştir. ( Doğu Anadolu'yu Kalkındır­ ma Sorunları Semineri, TIO ... , Ankara 1 967) ismet Paşa'n ın Lozan Konferansı'nda ifade ettiği gibi Türkler ile Kürtlerin bir arada kardeş­ çe yaşadıkları, savaşta omuz omuza dövüştükleri, büyük bir gerçek­ tir. Bundan en ufak şüphe edilemez. (Ali Naci Karacan, Lozan Konfe­ ransı ve lsmet Paşa, Türk inkilap Tarihi Enstitüsü Yayını, Istanbul 1 943, s. 1 963 vd.) Fakat bu ifadenin daha çok Türk emekçileri ile Kürt emekçileri bakımından doğru olduğunu da unutmamak gerekir. Bunun ötesinde Kürt halkın ı n ayrı bir etnik gruba mensup olduğu da şüphesizdir. Kuzey Irak'taki Kürtlerin bağ ımsızlığı için çarpışan Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru i le Başbaka624


4. Bir başka görüşe göre de Doğu sorununun etnik yön­

leri olduğu kabul edilmekte . fakat ağ ayı

.

şeyhi ve onların

n ı n a yazıp, Kürt halkı nın mücadelelerine yardımcı olmaları n ı istediği m ektubu hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. (Hulusi Tur­ g ut, Kürdistan Dosyası, 1 2 Eylül 1 968 tarihli Akşam gazetesi ) Öte yandan K ü rt d i l i ve edebiyatı, Kürtlerin tarihi ve etnik durumları gibi konularda Amerika, Fransa, Almanya, ingiltere, Rusya gibi ülke­ lerde yapılmış pek çok araştırmalar vardır. Adı geçen ülkelerde bu konularla ilgili pek çok periyodik yayın yayınlanmaktad ır. Türkiye'de de bu konuda bilimsel araştırmalar vardır (Kemal Bad ı ll ı , Türkçe i zahlı Kürtçe Gramer. vs. gibi). Kürt Edebiyatı, Edebiyat Tarihçisi Fuat Köprülü'yü de ilgilendirmiştir. (Bk. Edebiyat Araştırmaları, ITKY, Ankara 1 966, s. 31 7-3 1 8, 336). Yine Kemal Bad ıll ı tarafından çok büyük bir lügat hazırlanmaktadır. D urum bu kadar ciddi ve önem kazanm ışkan Türkiye'deki res m i çev­ relerin "Kürt yoktur, herkes Türk'tür, tarihte Kürt diye bir kavim yaşa­ mam ıştır, Kürt-Türk ayrılığı yapanlar komün istlerdir, Kürtçülerdir... " gi­ bi sloganlarla veya binbir çeşit baskı tedbirleri ile durumu idare etmeye çal ışmaları en azı ndan gerçekiere aykırıdır ve devekuşu poli­ tikasından başka bir şey de�i ldir. Yüzde yüz Kürtçe konuşan ve Kürt­ çeden başka hiçbir dil bilmeyen bir gruba "Siz Kürt değilsiniz, Kürt di­ ye bir kavim yoktur" demek, Kürt lafını kullananları bölücülük yapıyor, devletin bütünlüğünü parçalıyor, d iye suçlamak, tamamen faşist bir taktikle o etnik grubu ve onun kültürünü yok etmeye çalışmaktır. Türkiye'de Kürtlerin Türk olduğu şeklindeki iddia Dr. Fahrettin Kırzı­ oğlu tarafından yapılmaktad ır. (Fahrettin Kırzıoğlu , Tarih Bakım ından Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1 964.) Daha önceki bölümlerde "Horlanma" ile ilgili örnekler verirken , Ata­ türk Ü niversitesi'nin resmi görüşün ün de böyle olduğunu belirtmiştik. Kürt dili ve Kürt edebiyatı i le ilgili olarak bk. - Musa Anter, Doğu Kalkınması Ü zerine, Barış Dünyası, Sayı 4, Temmuz 1 962. - Musa Anter, Kürt Edebiyatı, Barış Dünyası, Sayı 7. - Musa Anter, Doğu'dan Portreler, Mele Ahmede Ciziri, Barış Dünyası Sayı 1 0. - Musa Anter, Kürt Dili Üzerine, Doğu, Aral ık 1 969, Sayı 1 . - Musa Anter, K ürt Dili Üzerine, Doğu, Ocak-Şubat 1 970, Sayı 2. - Musa Anter, Ferhanga Khurdi-Tirki Kürtçe-Türkçe Sözlük, Ye­ n i Matbaa, istanbul 1 970. - Musa Anter, Kım ıl, Yeni Matbaa, lstanbul 1 962. - Musa Anter, Birina Reş Kara Yara, istanbul 1 965. 625


Batı'daki işbirlikçilerinin sosyalist bir uygulama ile yok edil­

mesi ile soruna

çözüm

getirilmiş olacağı kabul edllmekte­

dir. l 62 Bazı sosyalistlerimiz ise sorunun etnik yönünü hiç kab u l etmemekle . Doğu sorununu "bölgecilik" diye kabul - Hasan Arfa, Kürt Üzerine, çev. Şıhoğlu, Doğu, Sayı 1 . - Hasan Arfa, Kürt Tarihi Üzerine, çev. Şıhoğ lu, Doğu, Sayı 2. - Ferit Öngören, Doğu Anadolu'da Tüten Kültür, Karakoçan, Nisan 1 969, istanbul, s. 1 -1 1 . - Uyanış, 4 Mayıs 1 969, Özel sayı (Ankara). Bu konuda, ay �ıca 1 963 yılında Diyarbakır'da yayınlanan "Deng" ve daha önce yayınlanan "Dicle-Fırat" dergilerine de bakılabilir. 1 62. Sosyalistlerimizin çoğunun savunduğu bu görüş eksik olup geliştirilmesi gerekir. - llhan Selçuk, Kürt Meselesi, 25 Nisan 1 966, Cumhuriyet. - İlhan Selçuk, Teh l ike Nerededir? 26 Nisan 1 966, Cumhuriyet. İlhan Selçuk, daha sonraki tarihlerde yazdığı yazılarda Doğu so­ rununa karşı kısmen daha gerçekçi bir açıdan bakabilmiştir. - Behice Boran, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Gün Yayınlar ı , Istanbul 1 968, s . 1 84-1 98. (Behice Boran da, Türkiye ve Sosyalizm sorunları adlı eserinin ikinci baskısında Doğu sorununa daha doğru bir tutum tak ınmış­ tır.) - Be h ice Boran, Sosyalist Hareketin Sorunları 1 1 , Tüm dergisi, Sayı 2, 1 8 Aralık 1 968, s. 9. - Hasan Hüseyin Korkmazil, Doğu Meselesine Gelince: Forum. Sayı 33 1 , 1 5 Ocak 1 968. Bu arada "Ufuktaki Tehlike: Kürt Sorunu" isiml i bir yazı serisi yayınla­ yan Doç. Dr. Haluk Ülman da sorunu sadece sınıfsal açıdan koyup etnik yönleri küçümsen:ıektedir. Doç. Ülman şöyle demektedir: "Ufuk­ ta tehlikeli bir sorun olarak belirmeye başlayan Kürt sorununun bütün sorumluluğunu yabancı devletlerin bölgedeki çalışmalarına yükle­ mek, madalyonun yalnızca bir yüzünü görmek olur. Madalyonun öte­ ki yüzünde görülen, Doğu Anadolu'daki ekonomik gerilikle siyasal huzursuzluktur. Şurası rahatlıkla söylenebilir ki, eğer bugün çeşitli yabancı devletler Türkiye'nin doğusuna çeşitli politik yatırımlar yapa­ biliyorlarsa, onlara bu olanağı veren, işte, bu ekonomik gerilikle siya­ sal huzursuzluğu n yarattığı pek elverişli ortamdır . . . Anadolu'nun Do­ ğusunda yaşayan bir din. yada toprak ağası, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşamak varken neden bağımsız bir Kürt devleti ister? 626


edip küçümserneye çalışmaktadırlar. I 63 Aslında "bölgecilik", Doğu'nun sorunları ile ilgilenmek değil, yıllardan beri Doğu Anadolu'nun geri kalmasına yol açan devlet politikasının

ta

kendisidir.

5. D oğu sorununun sadece geri kalmışlıkla ilgili bir so­

run olmadığını, hatta. ağanın. şeyh in, aşiret reisinin yok edilmesiyle de bu soruna çözüm yolu bulunamayacağı görü­ şünde olanlar azınlıkta da olsa gerçekçiler. Bu görüşü savu­ nanlar. sorunun bir de etnik yönü olduğunu. bu yönü ile so­ ru.nun sınıfsal yönünün birbirini bülünlediğini,

sorunun

çözümü için bu yönün birbirinden ayrı düşünülemeyeceği kanısındadırlar. 1 64

Kürt sorununa etkili bir reçete bulabilmek için, bu sorunun üzerinde dikkatle durmak gerekir. Bize kalırsa, Kürt bağ ımsızlığını isteyen din, ya da toprak uluları arasında milliyetçilik aşkıyla yananlar, ya da siya­ sal h ı rsiarını bu yolla gidermek isteyenler pek fazla olmasa gerekir. . . Fakat Kürdistan son yıllarda geniş kütlelere d e yayılmaya başlamış­ tır. Demek ki bir avuç ayrıcalıkların yaptığı kışkırtmalara artık fakir halk da kulak vermektedir. Fakir halkın bu kışkırtmalara kulak verme­ ye başlamasının nedeni de, içinde bulundukları ortam ve yaşadıkları hayatın bıkkınlıı;'ı ı ndan başka bir şey değildir. Eğer bunlar sosyal ve ekonomik yaşantılarından memnun olsalard ı, Türk sınırları içinda bu­ lunmayı kendileri için çıkarlı görselerdi, aslında kendilerini sömüren bir avuç insan ın peşine takılırlar m ıydı? Türkiye'nin doğusunda yaşa­ yanlara bugün Kürt olduklarını hatı rlatantar sözde Türk milliyetçisi ge­ çinenlerdir. Nasıl sözde Müslüman geçinenler Sünni olanlardan gay­ rısını müslüman saymayıp Alevi-Sünni ayırımı yaralmışlarsa sözde m illiyetçiler de duygularıyla hareket edip vatanların ı n bütünlüğünü tehlikeye atm ı şiard ır." Forum, Sayı 326, 1 Kasım 1 967. 1 63. Çetin Altan, daha sonra, Doğu'yu da Bölgeeilik Değil, Sınıfsallık Kur­ tarır, görüşünü savunmuştur, Akşam , 1 8 Temmuz 1 969. 1 64. Bu görüş, özellikle TiP ikinci olağanüstü kongresinden sonra anlam kazanmaya başlamıştır. Sosyalistlerimizin şimdiye kadar bu konuya dokunmamaları, sorun u bilm emalerinden ve faşist eğitimin süregelen kalıntılarından başka bir şey değildir. (Olağanüstü kongre tutanakları, Bk. Mehmet Ali Aslan, Ahmet Aras ve Sait Çiltaş'ın Konuşmaları ), Ayrıca Bk. lsmail Beşikçi, Doğu Sorunu Açısından "Türkiye'nin D üze­ n i�. 1 9-24 Mart 1 969 Tarihli Akşam gazeteleri; Ayrıca, Avukat Meh­ met Ali Aslan'ın yönetiminde yalnız dört sayı çıkan "Yeni Akış" dergi­ sinde yayınlanan aşağıdaki makaleler dikkate değer: 627


C.

GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU

Çok kişi, duygusal etkenler ve eğitim sisteminin aşıladı­ ğı fikirlerle hareket ederek ya Kürtlerin varlığını inkar et­ mekte, ya da Kürtlerin var olduğunu kabul etse bile Türkle­ rin

yönetiminde,

hatta

demokratik

haklarından

yoksun

şünceleri savunmalan doğal karşılanabilir. Ancak.

ayd ınla­

yaşamalan gerektiğini savunmaktadırlar. Geniş kitlelerin, siyasi iktidarların uyguladıklan politika sonucu bu tür dü­ rın, soruna d uygu sa l bir açıdan bakmaları. doğrulan savu ­

nanların karşısına suçlayıcı olarak çıkmaları kolay anlaşılır

bir davranış değildir. Toplumsal bir namus anlayışına sahip bilim adamları­ mız ise konunun ele alınmasına şu görüşle karşı çıkmakta­ dırlar:

"Kürt sorunu, emperyalizmin üzerinde oynadığı en önemli bir sorundur. Bu bakımdan şu sıralarda etnik sorun üzerinde durmak, halkı esas sorunu olan s ınıf bilincinden uzaklaştırır, ters yönlere kanalize eder. Bu - Tart ışmayı Açıyoruz, Sayı 1 , A{ıustos 1 966. - ismet Tümtürk, Oo{Junun Derdine Çare, Sayı 1 . - Ali Karahan, Do{Ju Meselesi, Sayı 2, Eylül 1 966. - Baran, lrkçılık-Turancılık, Sayı 2. - O. Ayd ın, inkar De{Jil, Kabul, Sayı 2. - Abdülkadir Yıld ı rım, Resmi Millet Görüşüne ırkçılığ ın Etkileri, Sayı 2. - Baran, Kürtçe Yayın, Sayı 3, Ekim 1 966. - Kemal Burkay, Her Şey Açıkça, Sayı 3. - Mehmet Ali Aslan, Sosyalizm ve Kürtler, Sayı 3. - Abdülkadir Polat, Do{! u Davamız, Sayı 3. - Ali Korkmaz, Davam ızı Dile Getiremiyormuşuz, Sayı 3. - Tarık Ziya Ekinci, Türkiye'de Doğu Sorununu Do{luran Gerçek Nedenler, Sayı 4, Kas ı m 1 966. - Serdar, Radyolarım ııda Kürtçe Yayın, Sayı 4. - Mehmet Ali Aslan, Kürt Halkının Yeri, Sayı 4. - Abdülkadir Yıldırım, Faşizm, Sayı 4. - Ali Dicleli, Bölgeler Arası Uçurum, Sayı 4. 628


ise emperyalizmin ekmeğine yağ sürer. Bu, Tü rki­ ye'deki devrim stratejisi açısı ndan çok sakınca lı bir du­ rumdur. Oysa, sınıf sorunu çözümlemiş bir Türkiye'de Kürtler şüphesizdir ki kendi ulusal haklarına kavuşa­ caklardır." Bu görüşler devrim stratej isi açısından bir yana Uile­ mez. Fakat iki büyük hatayı da bünyelerinde taşunaktadır.

a) "Emperyalizm yararlanır, en çok onun işine gelir" en­

dişesiyle Doğu sorunundan "şimdilik" söz etmemek anlam­ sızdır ve bilimsel bir görüş değildir. Çünkü emperyalizm, Türkiye'de yapılmış her türlü bilimsel araştırmalardan ya­

rarlanacak kadar bilinçlidir. Doğu sorunu üzerine yapılan araştırmalardan yararlanması ne kadar olağansa, herhangi bir köy. gecekondu araştırmasından, seçim sonuçları üzeri­ ne yapılmış araştırmalardan, Türkiye'nin sınıfsal yapısını gösteren araştımmlardan yararlanması da o kadar doğaldır . . Önemli olan, sorunları daima emekçi sınıflar lehine, emper­ yalizm aleyhine çözümteyecek analizler yapmaktır. Sınıfsal temelleri sağlam bir biçimde kurulmuş bir devrim strateji­ sinden ve sınıf temelleri ile birlikte ele alınmış Doğu sorunu araştırmalanndan emperyalizm kolay kolay yararlanamaz. Emperyalizmin bu konuda dağuracağı sapmalar hiçbir za­ man uzun vadeli olamaz.

b) D eniyor ki, etnik sorunu şimdilik kurcalamayalını. sı­

nıf sorununu çözümlemiş bir Türkiye'de Kürtlerin dillerini kullanmalan, dil ve edebiyatlarını inceleme, kendi dilleri ile yazma . çizme , dinleme. öğrenme vs. gibi ulusal haklarına kavuşacaklan şüphesizdir. Çünkü sosyalizm, insanın maddi ve manevi varlığını geliştiren en iyi sistemdir. Fakat bu gö­

rüş, ulusların ancak sosyalist üretim biçimiyle ortaya çıktı­

ğını ve ulusal hakların ancak böyle bir sistem içinde kullanı­

labileceği kanısını yaratmaktadır. Oysa, uluslar kapitalist üretim biçimiyle ortaya çıkmış ve ulusal haklar o zamandan itibaren sorun olmaya başlamıştır.

Dolayısıyla uluslaşma

devrimden sonra ortaya çıkacak bir oluşum değil, aksine devrım. uluslaşmanın bir gereğidir. Bu nedenle bilimsel görüşten ayrılmamak, yanlış yargı­ lan önler. Bilimsel görüş ise toplumun kendi iç dinamiğinin

629


araştınlmasıyla başlar. Bu iç dinamiğln dış etkilerce nasıl biçlmlendirilebUeceği veya kanalize edileceği Ikinci planda bir konudur. O halde:

ı. Doğu Anadolu toplumunun iç dinamiği nasıl işlemek­

tedir. Bu iç dinamiğin gücü ne kadardır? Ve toplurndaki de­ ğişimin yönü nereye doğrudur?

2. Doğu Anadolu toplumunun merkezi otorite lle olan

ilişkileri nasıldır? İç dinamiğinin işlemesını merkezi otorite nasıl ve ne yönden etkilerneye çalışmaktadır?

3. ilişkilerin ve değişimin, Ortadoğu devrimci çemberi

içindeki rolü ve anlamı nedir?

4. Emperyalizmin bu olu şumlan etkileme şansı ne ka­

dardır ve Sovyetler Birliği Ortadoğu'daki emperyalist girişim­ lere ne kadar denge unsuru olabilmektedir? Daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi Doğu Ana­ dolu'daki en önemli iç dinamik, yani yapısal değişme feoda­ ltzmin hızlı bir biçimde kapitalizme dönüşümüdür. Bir kez, bu dönüşümü ve bunun siyasal alanda, yani üstyapı ku­ rumlannda ortaya çıkaracağı sonuçlan çok iyi görmek gere­ kir. Bu gelişmeye karşı merkezi otoritenin ne gibi tavırlar ta­ kmacağının araştınıması yine çok önemlidir. Sorunu "Orta­ Doğu Devrimci ÇemberiM , 1 65 giderek emperyalizm açısından da değerlendirmek ise yine çok önemlidir. Fakat emperya­ lızriı derken, Sovyetler Birliği'nin onu dengeleyen gücünü , giderek halk yığınları lehine değişim sağlayan gücünü çok

Iyi değerlendinnek gerekir. Emperyalizmin,' D oğu Anadolu'da etkin olacağı. kendisi­ ne uyarlı bir egemen sınıf yaratacağı fikri, bize göre, doğru değildir. Emperyalizmin günümüze kadar, Doğu Anadolu'da etkin olduğu hiçbir zaman söylenemez. Eğer emperyalizm, Doğu Anadolu'da gerçekten

etkin

olsaydı,

Doğu Anado­

lu'daki üretim ilişkilerini feodal bir düzeyde bırakamaz, ka­ pitalist 1llşkilerin yoğunluk kazanması için gerekli tedbirleri

1 65. ANT, Orta-DoOu Devrimci Çemberi, Sayı 1 74/1 , 1 Mayıs 1 970, s. 6384. Bu yazıda, Orta-DoQudaki devrimci eylemler konusunda, Türk, Kürt, Filistinli, Kıbrıslı ve lranlın.rn katıldıkları bir açık oturumdaki ko­ nuşmalar yer almaktadır. 630


mutlaka alırdı. Ç ü nkü, emperyalizm sömürü ilişkisi kurdu­ ğu yerlerde, yoğun bir biçimde sömüreceği olanaklar arar. Doğu Anadolu 'da zaten az olan feodal artık ürün, yani feo­ dal sömürü , emperyalizmi tatmin etmeyecek kadar azdır. Günümüzde Doğu Anadolu 'da önem kazanan gelişim ise Do­ ğulu ve Batılı egemen sıruflann b ü tü nleşmesine doğrudur. Bu bütünleşmede, Doğulu egemen sınıflar, sömürü ilişkileri­ ne, ancak Batı'daki egemen sınıflarta bü lünleşeblldikleri öl­ çüde katılabilrnektedir. G örüldüğü gibi, Doğulu egemen sı­ nıflar

emperyalizmle

doğrudan

doğruya

karşı

karşıya

değlldir. Bunun lçln, emperyalizmin Doğu'da etkin olma ola­ nağı yoktur. Bu nedenle, Kürt halkırun demokratik haklan söz konusu olduğu zaman "emperyalizm fobisi" uyandırma­ ya çalışmak inandıncı olmamaktadır. Doğu sorunu , ne lleri­ cı aydınlarımızın sandığı gibi Amerika tarafından te;r.gahlan­ makta, ne de arkasında Rusya bulunmaktadır. D oğrudan doğruya toplumun diyalektik gelişiminin, yanı toplurnun iç dinamiklerınin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat, emperyalizm, Doğu Anadolu 'daki ekonomik ve top­ lumsal oluşumlardan korkmakta, bu hareketlerı yozlaştıncı çareler aramaktadır. Çünkü , hareket özü itibanyla devrimci­ dir. Ulusal hakları gasp edilmiş halkların eylemlerı özO itı­ barıyla devrımcı olur. Devrtınci ve ilerici gelişmede ulusal bi­ linci yaratan slogan ''her

tü rlü

zümreclliğe

karşıyız"dır.

Ulusal billncı yaratan bu slogan giderek toplumsal bir Içerik kazanmakla, toprak sahibi olan ve olmayan sınıflar arasın­ dakl ilişkilerı de karakterize etmeye başlamaktadır. Sorunun burasında çok önemli bir noktaya dikkat et­ rnek gerekir. Bu da, D oğulu devrlrnctlerln, sorunun halk yı­

ğınlarına aniatılışında başt<,ı aşiret reisieri olmak üzere ağa­ ların ve şeyhterin yardımını kazanmaları gereğidir. Doğulu devrimciler sorunun bu aşamasında bu kişilere kesinkes karşı çıkmamak zorundadırlar. Çünkü , ulusal sorun karşı­ sında, D oğulu egemen sınıflar, genellikle siyasi iktidarın gi­ derek sivil, asker-aydın kadroların şovenist geleneğinin etki­ sı altında kalmaktadırlar. Bu sınıf, toplumsal gelişmenin

bellrl! bir aşamasında aynca D oğu Anadolu'da ikincı bir baskı lle karşılaşmamalıdırlar. Bu ilişkinin yoğunluğu ne kadardır, ne kadar sürer, bunu belirleyecek olan, şüphesiz ki eylemdir.

63 1


Öte yandan feodal egemen sınıfın feodal sömürüyle ye­ tinmeyip kapitalist ilişkileri gerçekleştirmeye başladığı an­ dan Itibaren Batı Anadolu'daki egemen ıneye girebilir. sadece

Batı

Çünkü

feodal

üretım

·

sınıflarca ilişkileri

bir çeliş­

düzeninde

Anadolu'daki egemen sınıflarta bütünleştıği sü­

rece sömürüye katılan ve çok az: bir pay alanlar, kapitalist ilişkilerin yoğunluk kazanmasıyla birlikte artık ürün ve sö­ mürünün tümünü kapatmak isteyebilir. İşte bu istek, Doğu ­

lu ve Batılı egemen sınınar arasında bir çelişme ve sürtüşme yaratabilir. Bu sürtüşme de

Doğulu

egemen

sıruf daha

güçlü

bir görünüm için sadece kendi sınıfsal çıkarlarını bütün Kürt halkının çıkarıymış

gibi

gösterebilirler. Bu eylemi bu

noktada da desteklemek gerekir . ı 66

Bu süreç içinde Türk devrimcilerinin tutumu ne olmalı­ dır? Türk devrimcilert şüphesizki, "ulusların eşitliği ve kar­

bunun gereklerini Bunu, Devrimci Doğu Kültür Ocakla­

deşliği" temel ilkesinden hareket etmeli ve yerine getirmelidir. n'nın

1 969- 1 970

karar tasarısından izleyelim:

" . . . Halklar, kendilerini sömüren; ezen sınıfiara ve emperyalist güçlere karşı kardeşce ve dayanışma için­ de etkin, başarılı mücadele verebilirler. Bunun temel şartı HALKLARlN EŞITLIGI ilkesini bütün şartlanma1 66. Günümüzde böyle bir sürecin doğması olanağı pek yoktur. Çünkü, emperyalizmin Türkiye ekonomisini denetleyen gücü o derece etkin­ dir ki, böyle bir iç dinamiğin işlemesine engel olur ve bastı rabilir. Fa­ kat, kapitalizm d ünya sistemi durumuna gelmeden önce bu tür dina­ mikler uluslaşmanın motoru olabiliyordu. Zaten, kapitalizmin ilerici yanı, bir dünya sistemi durumuna gelince tamamen yozlaştı. Emper­ yalizm ise halkların kurtuluşunu engelleyen belli başlı bir kurum d uru­ muna geldi. Buna karşın, Doğulu egemen sınıflar "Doğu Holding" g ibi kuruluşların amaçları n ı şüphesiz kavramaları gerekir. Bu kuruluşların amacı kapitalist gelişmelerle birlikte ortaya çıkacak geniş çaptaki ar­ tık ürünün resmi kanallardan Batı'ya aktarılmasıdır. Bugüne dek, gay­ ri resm i olarak careyan eden olaylara resmi bir nitelik kazand ırılmak­ ta, kapitalist gelişmelerin ortaya çıkardığı artık ürün yeniden değerlendirilmek istenmektedir. Amaç, sanı ldığı gibi artık ürünü tek­ rar D�u'da değerlendirmek değil, Batı 'ya aktarmanın yollarını ara­ maktır. Bu bakımdan Doğulu egemen sınıflar da, bu oyunlara karşı gözlerini açıp artık ü rünü Batı'ya kapt ırman ın yollarını bulmahdır. 632


lardan ku rtularak içtenlikle, tavizs}z kabul etmektir. Halkları n eşitliği ilkesi vatandaşların eşitliği ilkesinin de temel şartıdı r. Birbirlerinin varlığına, etnik özelliklerine saygılı olmadan, milliyetler meselesinde devrimci titiz­ liği göstermeden, beraber mücadele için gerekli olan güven ortamı yaratılamaz. Halkı eritme ve yok etme ve diğer baskı metotlarını uygulamak isteyen herhangi bir iktidara karş ı , HAK i M M i LLETLER i N HALKÇI G Ü ÇLER i VE DEVR i MC i G Ü ÇLER i B Ü T Ü N i M K A N­ LAR I i LE D i R ENM EZL ERSE, EZ i LEN ULUS VEYA ETN i K G R U P BUNLARA GEREKL i G Ü VEN DUYGU­ SU B ESLEYEM EZ. Ö rneğin bugün Suriye'de Türklere, Kürtlere ve Er­ menilere karşı uygulanan yanlış politikaya, öncelikle Arap milletlerinin halkçı ve devrimci güçleri karşı çık­ malıd ırlar. Bu tür davranış, Şah, Cunta idaresine karşı , Fars, Kürt , Tü rk, Azeri, Ermeni ve Arap halkların ı n bir­ birlerine güvenerek kardeşçe mücadele edecekleri or­ tamı hazı rlayacaktır. Ortadoğu demokratik halk iktidarlarının yönetimiy­ le , halklar arası barı ş ı n , kardeşliğin, eşit şartlar altında kurulduğu bir bölge olacaktı r:· 1 67 Kürd o l og Kemal Badıllı'run Aydınlık dergisinin tartışma sütununda , bu konuda yayınlanan yazısı aydınlatıcıdır:

"Kürt meselesine gelince: Ü züntü ile arz edeyim ki şimdiye kadar bu hususta samimiyel ve vukufiyete şa­ hit olmadık. N itekim en i nsancıl olarak görünen i lhan Selçuk Bey'in dahi geçenlerde o rtalığı velveleye ver­ mek isteyen makalelerini hayretle okuduk. Buna inanı­ yoruz ki, henüz Türkiyemizde Kürt meslesi bir leviat­ hamdı r. Bakınız Rusya, ötedenberi bize vahşi, yamyam müstevli, barbar vs. tanıtılmaktadır. Halbuki bugün Rusya'da her millet (ezcü mle Türkler, Kürtler, Ermeniler . . . vs.) kendi benliklerine sahip, kendi dilleri­ ni konuşmakta ve hatta bu dillerde mektepler, neşriyat ve radyo yayınları bulunmaktadır. Halbuki bugün Tür1 67. Devrimci Doğu Kültür Ocakları, 1 . Dönem Genel Kurulu, 1 969-1 970 Karar Tasarısı, s. 7 (Bu karar tasarısı Genel Kurulca onaylan m ıştır) 633


kiyemizde asgari şu kadar mi lyon Kürt olmasına ve bun ları n büyük bir kısmı Kürtçeden başka lisan Türkçe bilmedikleri halde- ne basında ne radyoda Kü rtçe neşriyat yoktur. Ve hatta 'Ben Kürdüm' demek de en büyük suçtur. Hala 'Kürt yoktur, Kürt demek Kurt demektir, Kürtler Tü rktür' gibi dağdaki tavşanları bile güldürecek iddiaları ndan vazgeçme mektedir. Ba­ kalım daha ne kaçlar zaman baş ı mızı kuma sokacağ ız. Vaktiyle bir Kürtçe gramer yayı nlad ı m , neredeyse Tür­ kiye'den çıkarılacaktım. Bereket adil hakimler imdadı­ ma erişti. Hasılı bu hususta çok üzüntü lüyüz. Mil li vah­ det -zannedersem- böyle inkar ve terörle temin edilemez. Yavuz Sultan Selim zamanında taraflar ara� s ı nd a akdedilen mukavelelerden bu yana Kürtlerle Türkler beraber yaşamışlardır. Kürtler de harplerde öl­ müşler, vergi vermişler, askerliklerini yapmışlar ve yapmaktadırlar. Göz boyama denilebilecek pek cüzi şeyler dışında Kürtler ve Kürdistan hiçbir nimetten isti­ fade ettiri lmem e ktedir. Düşünü nüz, bugün sahip ol­ mak öte dursun, 'niçin radyoları m ızdan biri Kürtçe ya­ yın yapmıyor?' demek bile vatan hiyaneti derecesinde bir suç addedil iyor. Ve yine düşününüz ki mesela l rak'ta, Arap-Kürt kanl ı savaşı devam etmesine rağ­ men Bağdat Radyosu Kürtçe yayınını kesmemiştir. Bütü n bunlara rağmen, TBM M 'd e söylediğim gibi, yaşasın Türkiye, yaşasın Türkiyeliler:· 1 68 Siyasi iktidar "Doğu sorunu"nu bastırabilmek ve demok­ ratik istekleri önleyebilmek Için her türlü yola başvurmakta, bu arada toplumumuz için en çok geçerli olan "Kürtçülük ve Komünistlik" suçlamalarını büyük bir başarı ile kullanmak­ tadır. TİP'in

1 963 yılında, zamanın Başbakarn İsmet İnö­

nü'ye ve İçişleri Bakanı'na gönderdiği telgraf. siyasi iktidar­ ıann bu tu turulanna çok güzel bir örnektir. Telgrafta şöyle denilmektedir:

" Içişleri Bakanı'nın Kürtçü lük isnadı ile tevkif edilen on iki sanıktan dokuzunun partili hüviyet lerini belirtme1 68. Kemal Bad ı llı, Kürt Meselesi, Ayd ı nl ık derg is i, Sayı 1 O, Ağustos 1 970, s. 327. 634


diği halde, san ıklardan yaln ız üçünün Türkiye i şçi Par­ tisi üyesi olduklarını açıklaması ve bunların komünist olduklarını ileri sürmesi, buna lüzum duymuş olması, mümaileyhin partimiz hakkında kötü duygu ve düşün­ celer beslediğinin ve partimizi halka şüpheli b i r !eşek­ kül olarak göstermek kast ve gayretiyle hareket ettiğ i­ nin açık ve yepyeni bir delilidir." 1 69 Bu tutum bugün için geçerli olmaktadır. Gerek siyasi iktidar gerekse birçok kuruluş, karşıt olduklan kişileri en ucuz yol olan bu taktikle suçlamaktadırlar. Yasalanmızda devrimcilerin eylemlerini yasaklayan hükümler bulunmama­ sı, yasaların , yöneticilerin, devrimcileri gönüllerince cezalan­ dırmadan yoksun bırakması, onları , işlenmemiş suçlan iş­ lenmiş gibi gösterip devrimcileri cezalandırma yolunu seçmelerine yol açmaktadır. Bugün kamuoyuna "Komünist" ve "Bölgeci" diye tanıtılanlann. genellikle bu suçları işleme­ diklerini anlamak için mahkeme sonuçlanna bakmak yet er­ lidir. ilerici aydınlarımızın bu tür oyunları kesin olarak kav­ ramalan ve bozmaları kaçınılmaz görevleridir:

D.

DİL BİR ÜS1YAP! KURUMU DEGİLDİR, ÜRETİM BİÇİMİNDEKİ DEGİŞME DİU DEGİŞTİRMEZ

Bazı bilim adamları ve yazarlanmiZ Doğu şonınu kon u ­ sunda "Doğu'da Kürtçülük yapanlar, sorunu dinamik duru ­ ma getirenler, ağalar, şeyhler ve aşiret reisleridir; onları or­ tadan kaldıralım. sosyalist bir uygulama ile halkların birbirlerini sömürmelerini önleyelim, böylece Kürtçülüğü ve Kürtçeyi de ortadan kaldırmış oluruz" demektedirier. Bu gö­ rü ş yanlıştır. Ç ü nkü , ü retim biçiminde ileri doğru bir değiş­ me l 70 hukuk, politika, sanat, edebiyat. din gibi üstyapı ku 1 69. Sosyal Adalet dergisi, Sayı 1 7, 9 Tem muz 1 963 (Rejime Leke Olan Bakan: H ıfzı O. Bekata.) 1 70. Ü retim biçim lerindeki değişmeler daima ileri doğrudur. Çünkü üretim biçimini tayin eden üretim güçlerinde (teknoloji) bir gerileme söz ko­ nusu olamaz. Örneğin traktörü kullanabi lecek olanaklara ve teknik bilgiye sahip olan bir çiftçi, artık karasaban ve öküz kullanmaz.

635


rumlannı da değiştirir ve kendine göre etnik yönü ile sınıfsal · yönü birbirini bütünlemektedir. Birinden ötekine geçildiği zaman hukuk, ahlak, din, aile yapısı, sanat. üstyapı kurum­ lan tamamen değişmiştir. Her şeyden önce, toprak sahibi senyör ile köylü arasındaki kişisel bağlara dayanan feodal hukuk yerine, sermaye hareketlerinin , kişi hareketlerinin (gezi özgürlüğü) serbest olduğu kapitalist hukuk gelmiştir. Fakat dil, böyle bir üstyapı kurumu değildir. Üretim ilişkile­ rine göre biçim almaz. Örneğin ı 9 ı 7 Devrimi'nden sonra , Rusya'da bütün üstyapı kurumları değişmiş, fakat dil değiş­ memiştir. O halde sosyalist bir uygulama ile Doğu 'da feodal ağalar, şeyhler ve aşiret reisieri ortadan kaldırılabilir, fakat Kürt dili ortadan kaldınlamaz. Dil, yine yaşamına devam eder. Çünkü Kürtçeyi yaşatan feodal ağa, şeyh , aşiret reisi gibi egemen sınıflar değildir. Dil ulusal bir özelliktir. Bu, sa­ dece Kürtçe için değil , bütün ulusların ana dilleri için böyle­ dir. l 7 1 Bu nedenle asıl kültürel gerilik, Hakkari, Sürt, Ağn, Bingöl, Bitlis, Muş gibi illerimizde halkın büyük çoğunluğu , bazı yerlerde de yüzde yüzünün Kürtçe konuşması değil: halk Kürtçe konuşuyor. Türkçe bilmiyor duygusal değerJen­ dirmelere bakarak, Doğu Anadolu kültürel bakımdan çok geridir, demektedir. E.

ULUSLAŞMA ve ULUSAL DİUN TEŞEKKÜLÜ

Konuyu daha iyi anlamak ve değerlendirebilmek ıçın, belirttiklerirnizin ötesinde uygar devletin bünyesini çok iyi kavramak gerekir. Bir devletin mu tlaka, aynı dili konuşan, aynı dine inanan, aynı mezhep ve aynı ırktan olmalan gibi, aynı etnik özelliklere sahip olan ulu slardan ve gruplardan 1 71 . Dil bir üstyapı kurumu değildir, üretim biçimlerine göre değişmez de­ mekle "Dil bir altyapı kurumudur" demek istemiyoruz. Dil bir altyapı kurumu da değildir. Hatta dil, üretim faaliyetlerine fiilen aktan ld ığ ı hal­ de (örneğin dilsiz olan bir kişi tam anlamıyla üretim yapamaz) yine altyapı kurumu sayamayız. Öte yandan, "d i l bir üstyapı kurumu değil­ dir" derken anlaşılması gereken şeyin, dilin bizzat kendisi olduğu, çe­ şitli toplumsal s ı n ıfların meydana g et irmiş olduğu jargonlar olmad ığı daim a gözönünde tutulmalıdır. (bk. Stalin, Marksizm ve Dil, Çev. Adil Onaran, Sosyal Yayınlar, lstanbul 1 967, s. 1 2 vd . 55 s. 55 vd.

636


meydana gelmesi şart değildir. Bir devletin bünyesinde , çe­

şitli farklılaşmalar gösteren etnik gruplar da bulunabilir. İs­

viçre, Kanada, Çin, Rusya, Hindistan, Yugoslavya, Amerika

Birleşik D evletleri ve çeşitli Ortadoğu ülkeleri bu görüşün

somut örnekleridir . Önemli olan, çeşitli etnik gruplar arasın­

daki her çeşit u lusal haskılara son verilerek ekonomik ba­

kımdan

bütünl eşmenin

. uluslaşma,

sağlanmasıdır. 1 72

siyasi bağımsızlığı,

ayrılıkçilığı

Bu

bakımdan .

amaçlayan bir

akım değil, yaşayan bir kültürün gü n ışığına çıkmasını. bir

halkın kendi benliğine kavuşması ve kendi kendine güven

duymasını sağlayan bir sü reçtir.

Ziya Gökalp ulusun ne olduğunu anlamak için ilk önce

ne olmadığını anlamak gerekir, diyor ve şöyle devam ediyor:

"1 . Ulus, ilk ö nce coğrafi bir zümre değildir. Ö rne­

ğin i ran dediğimiz zaman orada sadece Farsların ya­ şadığını sanmamalıdır. Orada, Farslardan başka, Türkler ve Kürtler de vard ı r. Bunun gibi Arabistan'da bütün nüfusun Arap olduğunu sanmamalıdır. Gerek Su riye'de, gerek Irak'ta Türk nüfus vardır. Anadolu'da birçok Kürt aşiretleri ve köyleri olduğu gitıi, çoğunluğu Kü rt olan mınt ıkalar da vard ı r. O halde, hiç kimse mensup olduğu ülkeye nisbetle mil liyetini tayin edemez. 2. i kinci olarak ulus, i rk ve kavim değildir. Uluslar artık saf değildirler. Savaşlar, evlenmeler bu saflığı bozmuştur. 3. Ulus, üçüncü olarak bir imparatorluk içinde ortak bir siyasi hayat yaşayanların toplamı da değildir.

4. Dördüncü olarak ulus, bir fe rdin, kendisini keyfi­ ne uygun olarak mensup addettiği herhangi bir toplum da değildir. Fertte böyle bir hürriyet yoktu r. Herhangi bir siyasi partiye girer gibi, sırf istek ve irade ile şu ve­ ya bu ulusa i ntisap olmaz. O halde ulus nedir? Ulus dili ortak olan, aynı terbi-. 1 72. Bülent Daver, Siyasal Bilime Giriş, SBFY, Ankara 1 968, s. 1 68, lbra­ h i m Yasa, a.g.e., s. 1 83. 637


yeyi almış ve aynı kültüre mensup kişilerden meydana gelen bir toplu luktur." 1 73 Ziya Gökalp'in elli yıl önce kaleme aldığı bu yazısı Ana­ dolu'da sadece Türklerin yaşamadığını, başta Kürt halkı ol­ mak üzere başka h alkların da yaşadığını, Türkiye'de yaşa­ yan herkesin yurttaşlık hukuku dışında Türk olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Sosyoloj ik ve etnolojik saptarna­ lann ise yurttaşlık hü kümlerinden daha önce geldiği şüphe­ sizdir. Sonınu ortaya koyduktan sonra , u luslaşma ile birlikte ulusal dilin nasıl doğduğuna değinebiliriz. Bilindiği gibi, Kürtçe bugün çeşitli kollara ve lehçelere ayrılmaktadır. 1 74 Her aşiret, Kürtçeyi başka bir şive ve ağızia konuşmaktadır. Her aşiretin ayn bir diyalekti vardır. Bu bakımdan, çeşitli bölgeler-de konuşulan Kürtçe arasında bazı farklar olmak-

1 73. Ziya Gökalp Diyor ki, istanbul 1 950, s. 65; M illet Nedir? Ziya Gökalp, Tü rkçülüğün Esa_sları , M E B Yay ı n ı , s. 1 9. 1 74. Kürdolog Kemal Bad ı l l ı , Kürtçeyi, Luri (Lürce). Gorani (Goranca), Kelhuri (l(elhürce) veya Sorani (Soranca) ve Kurmanci (Kürmançca) olmak üzere, başl ıca dört büyük kala ayı rmaktad ı r. Lürce konuşan Kürtler genellikle iran'da ve Kerkük'te otu ru r. Goranca ise Geranların ve Zazaların kon u ştuğu Kürtçeye verilen add ı r. Goranlar, Musul, Za­ zalar ise Diyarbakır, S iverek ve Dersim d�laylarında bulunurlar. So­ ranca konuşan Kürtler daha büyük bir dağılma gösterirler. Bu gruba d ah i l Kürtlere Musul dolay l arında rastland ığı gibi, Diyarbakır, Ankara, Çorum ve Trabzon'da da rastlan ır. Kürtlerin en büyük şubesini meydana getiren Kurm anci ise çeşitli lahçelere ayrılır. Türkiye'deki bütün Kürtler ile Sovyet Ermenistanı, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak'taki Kürtler bu şubeye dahildir. Bu dört şubeden, yani lehçelerden herbiri kendi araları nda ş ive ve ağ ı ziara ayrılmakt ad ı r. Örneğ in, Kürmança lehçesi, Kü rmançların Kavmi tasnifine paralel olarak Bohti, Mehmed i , Sil ivi ve M ı ntıka esa­ s ı n a göre yapı lan tasn ife göre de Kuzey-Batı, Güney-Doğu gibi şive­ lere ve bu şivelerde D iyarbakır (Sürüc), Siverek (Soreg) , Viranşehir gibi ağ ıziara ayrılır. Örneğin bug ü n Urfa ve dolaylarında kon uşulmak­ ta olan Kürtçe, K ürtleri n Kürmança lehçesine Grameri (Kürmançca lehçesi) Ankara Bas ı m ve Ciltevi, 1 965, s. 6-7. Eskidenberi edebi dil olarak kullan ılan Kü rtçe ise Cizre ve dolayların­ da konuşulan Kürtçedir. a.g . e. , s. 1 . 638


ta. 1 7 5 bazı anlaşmazlıklar belirebilmektedir. Bunun temel nedeni aşiret organizasyonlarıdır. Her aşiretin bağımsız bir feodal beylik meydana getirmesi ve bu feodal b eyliklerin dı­ şarıya, yani ö teki beyliklere kapalı olması', her aşiret için farklı bir diyalektin oluşmasına yol . açmıştır. Feodalizmin, giderek aşiret yapılarının çözülüşüyle birlikte, merkezileşme olacak, böylece dil de merkezilik kazanacaktır. Yani şu veya

bu aşiretin konuştuğu şive , ağız değil de "Kürt Dili" ortaya çıkacaktır. O halde, ulusal dil, yazı dili, edebi dil ancak aşi­ ret yapılarının, feodal yapıların yıkılması ve uluslaşma süre­

cinin yoğu nlu k kazanmasıyla birlikte ortaya çıkar. Fakat , bu uzun vadeli bir oluşumdur.

F.

SONUÇ

Bugün Doğu sorununun özünü kabul etmemeni n, tar­ tışmamanın, gerçek bilimse Ilik, yurtseverlik ve kalkırım a ç a ­ basıyla uzak-yakın ilgisi yoktur. 1 967 yaz aylarında Doğu Anadolu 'nun çeşitli yerlerinde yapılan Doğu Mit ingleri sıra­ sında, Balı Anadolu 'daki yurttaşlarımızın zihninde " Ne olu­ yoruz? Doğu'da bölücülük yapıyorlar halkı isyan a teşvik edi­ yorlar. .. " kanısı uyandınlmaya çalışıldı. Bu , egemen sınıfların ve onların siyasi iktidarlarının değerleriydi ve hal­ ka kabul e ttirilmeye çalışılıyord u . Oysa. çelişkin in egemen sınillarca halklar arası çelişki gibi gösterilmesi, bizi ele b u nu böyle görmeye zorunlu tutamaz. Çelişki Tü rk halkı ve Kürt h alkı arasında değil , Türk ve Kürt emekçi halklarıyl a , Türk ve Kürt egemen sınıfları, giderek emperyalizm arasındadır. Yani bir yanda emperyalizm ve emperyalizm ile i.şbirliği ya­ pan egemen sınıflar, öte yanda da emekçi halklar vardır. Fa­ kat Kürt egemen sınıflarının, sömürüyü ancak Türk egemen sınillarıyla bütünleşerek sürdürebildiği bir gerçektir. Bu ba­ kımdan "Tü rk ve Kürt emekçi h alklannın dertler ind(:� n kur ­ tuluş yolları birdir. " l 76

1 75. Çeşitli bölgelerde oturan ve o bölgelere ait Kürtçayi korıuşan i nsanla· rın bir araya geldikleri zaman birbirleriyle anlaşamad ıl<ları ise büyük · bir yaland ı r. Örneğin benimle beraber Şemdinli'de as kerliğini yapa� Karsh bir Kürt, Şemdinli Kürtleriyle ve Kuzey lrak'tahi Kürtlerle sor derece rahat anlaşabilmiştir. 1 76. Mehrriet Ali Aybar, "Doğulu ve Batılı Em ekçilerin Dertlerinde n Kurtu· 63S


Şu halde:

a)

Doğu Anadolu'da Kürtçe konuşan yurtaşlarınıızın dil­

lerine ve kültürlerine uygulanan baskıya karşı koyması.

b) Emperyalizmin Ortadoğu'da ve özellikle ülkemizde, sömürü sünü sürdürebilmek için b u alternatiflerden yarar­ lanması mu tlak olduğuna göre. böyle bir girişimi etkisiz kı­ lacak bir eylem stratej isinin saptanması,

c)

Komisyoncu

sloganıyla,

bugüne

buıj uvazimizin, dek bütün

ana

vatan-millet-sakarya sorunlarınıızı

örtbas

edip, bu önemli sorunu da kamuoyundan saklayarak ve kasden yanlış akseUirerek, ayrı ayrı etnik gruplara mensup halklan (Türk ve Kürt halklarını) birbirine düşüm1e politika­ sı izlediğini çok iyi görmeleri ve bu politikaya karşı çıkılınası ve en önemlisi:

d)

Devrimci aydınlarımızın kafalarını değiştirmeleri ve

faşist şartlanmalardan kendilerini kurtarmalan son derece önemlidir. Yani devrimci aydınlarımızın üretim ilişkilerinin tarihsel doğrultusu ve genel kavramlar vs. konusunda olduğu kadar etnik sorun ve. etnik sorunun sınıf sorunu ile ilişkileri konu­ sunda da açık-seçik fikirlere sahip olmalan gerekmektedir. Yıldız Sertel'in sadece üretim ilişkilerinin tarihsel doğnıltu­

su ve genel kavramlar konusunda duyduğu bu endişe 1 77 et­ nik soru n ve bunu n sınıf sorunu ile ilişkileri konusunda da son derece önemlidir . I 78

luş Yolları Birdir" Bagımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Gerçek Yayın­ ları, i stanbul 1 968, s. 593 vd . 1 77. Yıldız Sertel, Türkiye'de i lerici Akım lar, Ant Yay ınları, i stanbul 1 969, s. 393 .. 1 78. Doğu sorununun özü ile ilg ili araşt ırmalar yapanlar büyük bir baskı altında tutulmaktad ırlar. Siyasi iktidarın öncü lüğünü yaptığı bu baskı­ ya, özı:ırk olması gereken ve yurt sorunları na eğilen üyelerini bu bas­ kılara k:arşı koruması gereken üniversitelerin de bu baskı işleminde öncülük yapmaları cidden üzücüdür. (Bu konuya ilişkin belgeler ayrı­ ca yayınlanacaktır.) Üniversite, TAT gibi özerk kuruluşların, ülkem izin somut g e rçeklerini gizlemeden, özgürce incelemek ve sorunlarımızın bilimsel analizini yapmak zorundadırlar. Bu hem anayasal görevleri. dir hem de özerkliğin kendilerine yüklediğ i bir yükümlülüktür. 1 96 1 640


Doğ u sorunu , ne ilerici aydmlanmızın sandıkları gibi, Amerikan emperyalizmi taralindan körüklenmekte ne de ge­ rici buıjuva aydınlarının ileri sürdükleri gibi Rusya tarafın ­ dan tezgahlanmaktadır.

Doğu

sorunu ,

doğrudan doğruya

toplumun diyalektik gelişiminin bir sonucudur. Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmeleri bu açıdan yapmakta toplu ­ mumuzun geleceği yönünden zonmluluk vardır. Emperya­ lizmin Doğu sorunu:qda hiç mi etkisi yoktu r? Aksini iddia etmek yarnitıcı olur. Ancak. bu olayın doğuşundan değil. bu olayın gelişmesinden yararlanarak Türkiye üzerindeki çıkar­ lannı sürdürmesi bakımından önemlidir.

VII. ETNİK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMALIDIR Doğu sorununu bu şekilde o rt aya koydu ktan sonra can

alıcı olan başka bir noktaya daha değinmek gerekir. Bu so­ runları. sınıf esası üzerine oturtarak çözümlemeye çalışmak­

tır. Cumhu riyetin ilanından sonra D oğu Anadolu'da merkezi otoriteye karşı yapılan isyanlar ve isyanlada birlikte meyda­ na gelen sürgünler sonunda aşiret reisi, toprak ağası, şeyh gibi Doğulı,ı egemen sınıflar başlıca iki büyük kümeye ayrıl­

dı: Bir kısmı merkezi otorite ile s ü rt ü ş üp onun hışmına uğ ­

radı. bir kısmı da onunla gayet iyi geçinerek onunla bütün­

leşerek çıkar birliğ ine girdi. Doğ ulu egemen sınıflada ilgili olarak yapılan bu analiz 1 945 yılırta kadar geçerlidir ve doğ­

ru dur. Fakat l 945'de çok partili düzene geçişle birlikte ağa. şeyh, aşiret reisi ve şeyhlerin tekrar kurumlaşmalan ile bir­

likte hükümetle sürtüşen ve sürtüşmeyen ayırımı ortadan

Anayasas ı , büyük ölçüde ileriye dön ük toplumsal gelişmeyi sağlaya­ cak çalışmaları yapacaklara güven verecek bir anayasad ır. - Mümtaz Soysal, Dinamik Anayasa Anlayışı, Anayasa Diyalek­ tiği Üzerine Bir Deneme, SBFY, Ankara 1 969. - Mümtaz Soysal, Haklar ve Özgürlükler Bakımından 1 96 1 Ana­ yasası nın Evrensel Anlamı, SBFD, Ci lt 24, Sayı 1 , s. 9 1 -94. - Mümtaz Soysal, Anayasa Diyalektiği Açısından Özerk Kuru­ luşların Görevi, SBFD, Cilt 24, Sayı 4, s. 1 1 1 - 1 24. - Bülent Tanör, Siyasi Düşünce H ürriyeti ve 1 96 1 Türk Anaya­ sası, Öncü Kitabevi, Istanbul 1 969. 64 1


kalkmaya başlamış, merkezi otorite ile sürtüşenler de artık onunla bütünleşmeye ve çıkar birliğine girmeye başlamışlar­ dır. Örneğin bir zamanlar merkezi otorile ile zıllaşan ve za­ man zaman sürgüne gönderilen, Silvan'ın Azizoğlu ailesi, Doğu Anadolu üzerinde çok söz söylemesine karşın aslında merke;;:i otorite ile bütünleşmiş ve çıkar birliğine girmiştir. 1 2 Ekim 1 969 Seçimleri'nde eski D P'lilere en çok sahip çık­ malan bunun en güzel örneğidir. 1 79 Doğu 'nun geri kalmasında ve sürekli olarak fakirleşme­ sinde Doğulu egemen sınıfların Batılı egemen sınıilarla yap­ tığı bu bütünleşmenin rolü çok büyüktür. Örneğin D oğu 'da yün, koyu n, buğday, yağ gibi ürü nler elde edilmektedir. Bu ürünler üretim ilişkilerinin gereği, egemen sınınar tarafın­ dan toplanmaktadır. Ancak egemen sınıfların elinde topla­ nan bu birikim Batı Anadolu 'ya sevk edilmekte ve orada de­ ğerlendirilmektedir. O halde urun Doğu Anadolu 'da yaratıldığı halde para olarak Batı Anadolu 'da yatırılmakta­ dır. Yine Doğu 'da üretilen koyun gibi küçük baş hayvanlar egemen sınıflar kanalıyla kaçak olarak İran, Irak, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerine geçirilmekte ve elde edilen para yine Doğu 'da değil Batı'da yatırılmaktadır. Bunun gibi eczacı, doktor, avukat gibi serbest meslek sahipleri veya bürokral­ lar da Doğu'da kazandıklarını tamamen Batı'da yal ırmakta­ dırlar. İşte egemen sınınar arasındaki bu bütünleşme Doğu Anadolu'nun sürekli olarak fakirleşmesi sonucunu doğur­ maktadır. Bakanlar Kuru lu 'nun Doğu 'dan nakledilecek hay­ vanlarla ilgili olarak indirimli tarife uygulanmasını isteyen kararı da aynı niteliktedir. 1 80 Bu kararname ile Doğu'dan 1 79. Milliyet, 2-3 Ekim 1 969. 1 945'ten sonra, feodal egemen sınıfın Batı Anadolu'daki egemen sı­ nıflarla bütünleşerek sömürüye katıld ı ğ ı n ı ve çıkar birliğine gird iğini söylemek biraz yüzeyde kalan bir açıklamadır. Etnik sorundan ötürü, Doğu'nun egemen sınıfı da sürekli olarak horlanmış, ancak Batılı egemen sınıfa sağlad ığ ı çıkar kadar hoş görü l müş, baskıdan kurtul­ m uştur. 27 Mayıs'ta 485 Doğulu yurttaşın toplama kampına alınması daha sonra bunlardan SS'inin sürgüne gönderilmesi ve bunların tü­ münün Kürt olması bu baskının günümüzde tekrarlanmış bir örneği. d� 1 80. 3 1 Mart 1 969 tarihli Resmi Gazete. 642


Batı'ya hayvan sevk edenlere nakit ücre tlerinde % 30 indi­ rim yapılacaktır. Bu indirim şlı phesiz ki bir avuç varlıklı sı­ nıfın işine yarayacaktır. Çünkü Doğu Anadolu'da meydana gelen don ve kuraklık nedeniyle köylüler hayvanlarını gayet ucuz fiyatlarla elden çıkarmakta, bu hayvanları bir iki vur­ guncu toplamakta, hükümet de bu vurguncuların işini ko­ laylaştım1ak için indirimli tarife uygu layıp hayvanların Ba­ tı'ya daha rahat bir biçimde sevkini sağlamaktadır. O halde . değer, esas olarak Doğu Anadolu halkı tarafından yaratıldığı halde, D oğulu ve Batılı egemen sınıfların bütünleşmeleri ve çıkar b irliğine girmeleri ile Batı'da yatınlmakta, bu ise Do­ ğu'nun sü rekli olarak fakirleşmesi sonucunu doğrumakta­ dır. Bu bütü nleşmenin en önemli sonuçlanndan biri de ulu­ sal sorunun baskı altında tutulması ile ilgilidir. Kuzey Irak'taki hareket bu konunun açıklanmasına ışık tutabilir. Bilindiği gibi, Kuzey Irak coğran bakımdan son derece enge­ beli, ekonomik olanaklan bakımından çok zayıf bir bölge­ dir. I B I Bölgenin coğrafi ve ekonomik olanakları bakımından çok zayıf ve elverişsiz olması artık ürünCın ve birikimin son derece az olması sonucunu doğum1aktadır. Bu ise tam anla­ mıyla bir feodalile bile değildir. MuzalTer Erdost bunu "Klan Feodalizmi" olarak nitelendim1ektedir . 1 82 Artık ürünün ve birikimin az olması her şeyelen önce aşiret reisi, şeyh . top­ rak ağası gibi Kuzey Iraklı egemen sınınarın Bağdat Hükü­ meti ile bütünleşip çıkar birliğine girmelerini engellemekl e ­ dir. Çünkü böyle bir bütünleşme v e çıkar birliğinin olması için Kuzey Irak'ta biriken artık ü rünü Kuzey Irak dışında bazı yerlerde değerlendirilmeleri gerekir. Böyle bir artık ürün bulunmadığı için de Kuzey Iraklı ağalar. şeyhler ve aşi­ ' ret reisleri Bağdat Hükümeti ve Arap egemen sınınarı ile b ü ­ tünleşemeyip sömürünün dışında kalmakladırlar. Sömürü dışında kalan bu kişiler, ulusal baskılar da eklenince mer­ kezi otoriteye karşı direnebilmektedirler. Burada, Barzan Aşiretl'nln, ta Osmanlı İmparatorluğu dönerninden beri süregelen bağımsızlık mücadelelerini kü1 8 1 . Hulusi Turgut, Kürdistan Dosyası , 1 5 Eylül-20 Ekim 1 968 tarihleri arasında Akşam gazetesinde yayınlanm ış yazı dizisi. 1 82. Şemdinli Aşiretleri Üretim Ilişkileri, Türk Solu, Cilt 1 , Sayı 25. 643


çümsemek istemiyorum. Ancak gerçekleri değerlendirmek, d oğruları ortaya koymak da bilimsel görevimizdir. Oysa Do­ ğu Anadolu'nun durumu aynı değildir. Doğu Anadolu coğra­

fi bakımdan her ne kadar dağlık bir bölge ise de ekonomik olanaklar bakımından çok zengindir. Dolayısıyla artık ürü­ nü vardır. Ve bu artık ürün, Doğulu egemen sınıfların Batılı egemen sınill arla bü tünleşmeleri sonucunu doğurmaktadır. Bu bütünleşme ise aslında etnik sorunu gtdeyen bir etken­ dir. Başka bir deyişle Batılı egemen sınıfiarla çıkar ilişkileri­ ne girenler "etnik sorunu» sorun olarak görmemekle ve fa­ şizme

dönük

politikanın

düşmektedirler. Bunu,

temsilcileri

durumuna

1 96 1 Anayasası'nın yapılması sıra­

sında Kurucu Meclis üyelerinden Abdülhadi Toplu isimli bir D oğulu şöyle ifade etmiştir:

" . . . Ben % 80 Kü rtçe konuşan bir bölgenin çocuğu­ yum. Bu bölgenin halkı Türk olmakla iftihar ediyor. Biz ekaliyet fikrini şuuru muzda yaşatmıyoruz beyler. Biz Lozan Anlaşması s ı n ı rları içinde beraber ve hür bir Türkiye'ye inanıyor ve Tü rklüğümüzle iftihar ediyoruz. Bu bakımdan buraya çıkıp, bizim adı mıza konuşup, or­ taya bir ittihadi anasır davası çıkarmak asla doğru de­ ğildir. M emleketimizin içinde komünizm cereyanı var­ dır. Biz komünizmin emperyalizmini yıkmaya çalışıyoruz. Bu maddeden milliyetçiliği çıkarınız, tuta­ cak dal kalmaz." 1 B3 Milliyetini inkar eden bu Doğulu yurttaşımıza söylene­ cek hiçbir söz yoktur. Bu tipierin niteliğini Doğulu bir genç şöyle ortaya koyuyor:

" . . . Bu derneklerin temel gelir kaynağı olan geceler tertiplemekle, esas gayeye çok az yardımı olan ve maddi gelir kaygusunda olan dernek yöneticileri , çoğu 1 83. Kazım Öztürk, a.g.e., s. 1 044. Kürtlüğünü inkar eden bu Doğulu kişinin konuşmaları kurucu mecl is üyesi Prof. Tarık ZaferTu naya'yı çok sevindirmiş ve rahatlatmış ola­ cak ki uzun uzun bu konuşman ın övgüsünü yapmıştır. (Kazım Öz­ türk, a.g.e., s. 1 053). Prof. Tunaya'nın bu tutumu Anayasa Komisyonundaki işine son veril­ mesine sebep olan fikirleri ile çelişmektedir.

644


zaman Doğu'nun dertlerine , problemlerine s ı rt çevir­ miş, insanlık sevgisinden nasibini a lamamış, cüzdanı kabarık kişilerin ağ ına düşmektedirler. Doğu gecelerinde Doğu'nun sorunlarından bahse­ denlere bile karşı çıkmakta , tereddüt etmeyen , Do­ ğu'nun sözüm ona temsilci leri, Doğu'yu sömürmek su­ retiyle ceplerine indirdikleri milyonlardan sadaka verir gibi verdikleri birkaç lira ile kahramanmış gibi gösteril­ mekle ve Doğulu gençlerin bunlara minnettar olduğu hissi uyand ırılmaktad ır. Diğer bir husus da şudur: Do­ ğu'nun bir kısım komprador temsilcileri de ağiarına dü­ şü remedikleri dernek yöneticilerini politik baskılarla ve perde arkası oyunıarla susturmaya, vazifelerine engel olmaya çalışmaktad ırlar. Dernekler, gayelerine eriş­ mek için çaba harcarken en büyük darbeyi çoğu za­ man Doğu'nun komprador temsilcilerinden yemekte­ dirler. ışıksız, yolsuz, yoksul, aç, susuz, işsiz Doğu'ya jan­ darma karakolu yaptırmaktan, komando teşkilatı kur­ maktan ve modern hapishane yaptırmaktan başka Do­ ğu'ya hiçbir şey kazandı rmayan zihniyetierin himayesinde geceler tertip edilmemelidir . :· 1 84 .

Doğulu gencin, çok doğru bir biçimde ortaya koyduğu gibi, temel sorun sınıfsal gerçeklerde yatmaktadır. "Ne Mut­ l u Türküm Diyene" demek nasıl Türk emekçi sınıflannın so­ runlarına hiçbir zaman çözüm getirmemiş ve bu slogan komprador kapitalizminin işine yaramışsa ; ulusal sorunun sınıfsal temellere dayanmayan bir çözümü de emekçi Kürt h alkının sorunlarına hiçbir zaman çözüm getirmeyecek an­ cak sömürüyü feodal olarak sürdürenierin işine yarayacak ve onların kapitalist ağalar olmalan sonucunu doğuracaktır. Bu bakımdan sınıf sorununu çok iyi görmek ve h içbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Hatta şu etkeni bile hesaplamak zorunluluğu vardır. Yukanda kapitalist ilişkile­ rin yoğunluk kazanması lle birlikte Kürt dili, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi ve Kürt folkloru araştırmalarının artacağıru. ka-

1 84. lsa Geçit, Doğu Derneklerinin Gayeleri Ne Olmalıdır, Uyanış, 4 Ma­ y ı s 1 969, Ankara Özel Sayı. 645


muoyunun gerici siyasi iktidarları rahatsız edecek kadar bi­

linçleneceğini açıklamışlık Bu baskılar karşısında, gerici ik­

tidarlar sırf sınıf gerçeğini gizlemek için Kürt halkına yarım

yamalak birtakım ulusal haklar verebilir. Kürçe gazete çı­

karma. radyoda bir iki saat Kürtçe yayın yapma gibi. Gerici

iktidarların bu oyununa kaliyen gelmemek ve sınıf gerçeğini hiçbir zaman unutmamak gerekir. Örneğin İran'da 6 eyale­

Un birisinin adı Kürdistan'dır ve Kürtlerin bazı ulusal hakla­

n vardır. Fakat bu haklar aslında gerici iktidarın İran'daki

Kürt halkına yapılan baskılarını gizlemek için verilmiştir. Ni­

tekim, her şeyden önce Kürt emekçi sınıflannın çıkarlan için mücadele eden Kürt aydınlannın Savak'ın korkunç bir baskısı allında olduğunu bütün dünya kamuoyu yakından izlemektedir. Bu bakımdan sınıfsal açıyı kesinlikle daraltma­

mak. egemen sınıDann ve onların iktidarlannın oyununa gelmernek gerekir. Sınıfsal açıyı daraltmamak demek soru ­ nu birinci planda , toplumun kendi iç dinamikleri,

ikinci

planda da emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğu ' da oyna­

maya ç alıştığı oyunlar ve giderek Türkiye ile emperyalizmin ilişkileri açısında görmek demektir.

ÖZET Kürt aşiretleri üzerinde ilk araştırma Ziya Gökalp tara­

fından "Kürt Aşiretleri Üzerinde Sosyoloj ik Tetkikler" adı al­

tında yapılmıştır. Ziya Gökalp bu araştırmasında özellikle Kürt Aşiretleri'ni soy-sap bakımından sınıflandırmakta ve Kürtlerdeki temel toplumsal kurumlar anlatılmaktadır. Bu­

nun yanında Kürtleri coğrafi yöreler itibanyla sınıDayan bi­

lim adamlan da vardır. Minnorsky bunlardan biridir.

Aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal organizasyonun en etkin olduğu yer H akkari'dir. Bu bakımdan H akkari Böl­

gesi, G üney Batı İran, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye ile bütün­

leşmiştir. Çü nkü buralarda da aşiret organizasyonu çok et­

kindir ve aşiret b ağlan büyük bir dinamizm içinde varlığını sürdürmektedir. Aşiret organizasyonunun feodal üretim iliş­

kilerinin belirlediği bir siyasi biçim olduğu şüphesizdir. Fa­

kat feo � aliteyi tek başına belirleyen bir kurum değildir. Öte yandan, aşiret organizasyonunun sadece Kürtlere mi, yoksa aynı ekonomik ve toplumsal düzeyde bulunan başka grupla­ ra da mı ait olduğu araştınimaya değer bir konudur. 646


Toprağa dayanan feodalitede toplumun ekonomik teme­ lini, öküz. karasaban. kağnı gibi üre tim güçlerinin b elirlediği tarla tarımı meydana getiriyor ise de , aşiret biçimindeki feo­ dalitede h ayvancılık daha büyük rol oynamaktadır. Hayvan­ cılık, emeğin aşiret reisine olan bağunlılığını, toprağa daya­ nan feodaliledeki köylünün feodal ağaya olan bağunlılığından biraz daha serbest bırakmaktadır. Emeğin bağunlılığındaki ,b'!-1 gevşeme . hayvancılık ekonomisillin bün­ yesinden doğmaktadır. Fakat emeğin biraz daha serbestisi­ ne karşı, aşiret reisi ile üyeler arasındaki akrabalık bağları çok sıkıdır. Yani her ikisi de aynı soy-sop'a mensuptur. Em­ peryalizm Kürtlerdeki bu aşiret sisteminden son derece ya­ rarlanmış, çeşitli vesilelerle aşiretleri birbirine düşürdüğü gibi merkezi o toriteye karşı da isyanlarını sağlamıştır. Bu süreç içinde emperyalizmin tezgahı kendi lehlerine gayet us­ ta bir biçimde çalışmış ve büyük çıkarlar sağlamıştır. Yine bu süreç içinde Batı'nın egemen sınıfiarıyla bütünleşebilme olanakları b ulan Doğulu egemenler merkezi otorite ile çatış­ mamış olanlardır. Bütünleşemeyenler ise sürekli sürtüşme durumunda kalmışlardır. Doğulu ve Batılı egemen sınınann yaptığı işbirliği ise sermayenin sürekli olarak Doğu'dan Ba­ tı'ya kaymasına, Batı'da yalınlmasına sebep olmuştur. Bu , Doğu 'nu n geri kalması sonucunu doğuran etkenlerden biri olmuşüır. Çeşitli isyan hareketleri sonucunda ortaya çıkan sür­ günler. devamlılık karakt erini gösterememiş, çeşitli toplum­ sal yapı dinamiklerinin işleyişi sonunda feodaller tekrar yer­ lerine dönmü şlerdir. 1 945'den sonraki çok partili demokratik düzen u ygulaması ise Doğulu egemenlerin fonk­ siyonlarını daha da pekiştirmekten öte bir işe yaramamıştır. Aşiret organizasyonunun, feodal üretim biçimlerine göre belirlenen bir ü s tyapı kurumu olduğunu belirtmiştik. Feodal ilişkiler tamamen tasfiye edilip, kapitalist ü retim ilişkilerin­ de gelişme olduğu zaman aşiret organizasyonları da tasfiye edilecek ve kapitalist üretim ilişkilerinJn tarihi kategorisi olan uluslaşma süreci tamamlanacaktır. Feodal ilişkilert tasfiye etmeden, aşiret organlzasyonlannın ortadan kallana­ sını beklemek h ayaldir. Aşiret sistemi ile şeyhlik, feodal üre-

647


tim ilişkilerinin belirlediği üstyapı kurumlan olup, feodal üretimin iç çelişkileriyle bütünleşmişlir. Bu bakımdan, bazı yerlerde aşiret reisliği ile şeyhlik geniş toprak mülkiyeU ile bağdaşmıştır. Bu üç fonksiyonu kendinde toplayan kişi çok etkili bir feodal olarak görülebilir. Fakat, bu fonksiyonların ayn ayrı kimselerde olması veya ikisinin bir arada bu lunma­ sı olanağı da vardır. Bu koşullar altında aşiret sistemine . ta­ rikat veya şeyhliğe yani teokrasiye dayanan feodalUelerden söz edilebilir. Türkiye'de şimdiye kadar bilinçli olarak gizlenmeye çalı­ şılan etnik bir sorun vardır. Doğu 'nun geri kalması ve yok­ sulluğu sınıfsal bir olay olduğu halde Doğu sonınunun özü­ nü

karakterize

eden

sadece

etnik

yöndür.

Fakat

sınıf

sorunu ile etnik sorun birbirleriyle sıkı bir şekilde ilgilidir. Anayasa hukuku, insan hakları, ana hürriyetler. dil, tarih, kültür, falklor gibi konularda çalışanlar, şimdiye kadar b u konuyu bilinçli bir biçimde göm1ezlikten gelmişlerdir. Resmi olarak, "Kürt diye bir kavim yoktur", "Kürtler Tü rk'tür" de­ nilmesine ve bunun propagandası yapılmasına karşın fiili olarak. Kürtler.

Kürt oldukları için horlanmışlardır. Türk

bü rokrasisi bu tutumuyla temel çelişkiyi , Türk ve Kürt halk­ lan arasında göstermeye çalışan egemen sınılların oyununa gelmiş ve onların gönüllü sözcüsü olmuştur. Oysa. çok iyi bilindiği gibi çelişki hiçbir zaman Kürt ve Türk halklan ara­ sında değil, emekçi Kürt ve Türk halkları ile bu halkiann egemen sınıfları, giderek emperyalizm arasındadır. Bu oluşumlar içinde devlet bürokrasisi-halk ilişkilerini araştırmak çok ilginçtir. Bürokrasi ile halk büyük bir zıtlaş­ ma içindedir. Düze n , geniş halk yığınlarına karşı yabancı­ taşmış olup, bürokrasi halka yabancılaşmış bu düzenin de­ vam ettiricisi olmuştur. Artık her türlü faşist şartlanmalardan ve duygusallıklar­ dan uzak kalarak bu sorunun düşünülmesi ve çözüm yollan aranması günümüz Türk ve Kürt aydınlarının en önemli ta­ rihsel görevlerinden biridir. Bu sorundan çekinmek. ürkrnek son derece anlamsız bir tutumdur. Öte yandan. bu şartlan­ malardan kurtulmak ve somut sorunlara eğilrnek bir görev­ dir. Üstelik bu , özerk kuruluşlar için kaçınılmaz görevdir. İl-

648


han Selçuk'un bir yazısında belirttiği gibi UDokunulmaz ko­ nu yoktur ve taassuba yer yoktur. � ı as Aşağıdaki çizelgede Türkiye'de nüfusLin dile göre dağılı­ mı şöyledir: Ana diller Genel Toplam (000) 5. Abazaca 1. Acemce Arapça 365. Arnavutça 1 2. 1 8. Boşnakça Çerkesce 58 . 54. Gürcüce 2 .370. Kürtçe ve Zazaca Kırdaşca 26. Lazca Pomakça 23. 33. Ermenice 1 0. Yahudice 45. Rumca 31 .392. Genel Toplam Kaynak: DiE, 1 965 Genel Nüfus Sayımı , Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, s. 1 66. ·

Görüldüğü gibi, Türkiye'de yaşayan halklardan, ana dili Türkçe olanlardan sonra en kalabalık halk topluluğu, ana dili Kürtçe olan halktır. 2 milyon 370 bin -aslında 5 milyon civannda- Kürde karşılık 1 86 Türkiye'deki en kalabalık gru p 365 bin kişi ile Araplardır. Türk bürokrasisinin, Kürt etnik 1 85. l lhan Selçuk, Cumhuriyet, 22 Ekim 1 969. 1 86. Türkiye'deki Kürt etnik grubunun aslında 4.5-5 milyon olduğunu iddia etmek yanlış değildir. Örneğin Hakkari'de halk yüzde yüz Kürtçe ko­ nuşur. Fakat istatistikler, 84 bin kişiden 1 1 bin kişinin Türkçe konuş­ tuğunu göstermektedir. Bu 1 1 bin kişi, eğer Hakkari garnizonlarında­ ki ordu birlikleri değilse, yanlış bir rakamdır. Kürt halkı nın gerçek rakamdan daha az gösterilmesinin tek nedeni Kürt toplumuna karşı günümüze kadar uygulanan resmi devlet politikas ıdır. Öte yandan, ana dili Kürtçe olan fakat Türkçe de bilen Kürtler, soru649


grubunu Abaza , Çerkes . Arnavu t. Laz vs . gruplan arasında sayması, aslında Kürt etnik grubunu gizlemekten başka bir şey değildir. Türkiye'de yaşama�la olan bu etnik grupların tümünü aynı düzeyde tu tup değerlendirmek, bunların ulu­ sal sorunlannın aynı olduğunu söylemek ciddi bir tutum de­

bin Kürdün u lu sal soru nlan ile 5 bin

ğildir. 2 milyon

3 70

rnekten başka

bir yarar sağlamaz.

Ahazanın sorunlarını bir tutmak, sorunu çıkınaza götür­ Türk bürokrasisinin,

"Kürtlere ulusal haklarını tanımakla iş bitmez. öteki etnik gruplara da ulusal hakların lanınmasına yol açar ve ülke, Abazistan, Lazislan, Çerkesistan. Küçük Arabistan. Kürdis­ tan gibi bölük-pörçük cumhuriyetiere ayrılır� iddiaları aslın­ da, kamuoyunun dikkalini dağıtmak ve Kürt etnik grubu­ nun sorunlarını gizlernek amacı ile ileri sürülmektedir. Son zamanlarda çeşitli ekonomik ve toplumsal yapı di­ namiklerinin işleyişi sonunda toprak rnülkiyeli çelişkileri daha büyük bir açıklık kazanmış, halklar kendi varlıklarının bilincine süratle ulaşınaya başlamışlardır. Gerek Doğu Mi­ tingleri, gerekse D oğu Mitingleri'nden sonra yapılan çeşitli mitingler, içten içe ve sola doğru geliştiği bir gerçek olan bu uyanışların en belirgin kanıtıdır. Mitingler her ne kadar Do­ ğulu aydınların önderliğinde başlıyor ve yünı l ü lüyorsa da, tabanda, yani geniş halk yığınlarında çok olumlu meydana

getirmektedir.

Bu ,

"emekçinin

etkiler

okumuşları�nın

kendi kaynaklan ile diyalog h aline gelmeyi başarmaları de­ mektir. Doğulu halk, öteki etnik gru plara oranla, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımlardan elverişsiz bir durumda b u ­ lunduğunu anlamaya v e b ilmeye başlamıştır. Daha iyi eko­ nomik, toplumsal ve siyasal rollere sahip olmayı istemekle ve bunu gerçekleştirmek için direnmektedir. Ekonomik ve toplumsal sorunlar ağırlığını gü nden güne duyurmakta, bu ise halk yığınlarına temelden bir baskı yaparak, onları kendi yararıanna işlemeyen bu düzene karşı bilinçlendirmektedir. Bunu anlamak ve h issetmek gerekir. Bu bakırndan D oğu

lan sorulara Türkçe cevap verdikleri için, ana dilleri TürkÇe d iye sap­ lanıp Türk olarak sayılmaktad ırlar. lstatistiklerin, yalnız Kürtçe bilen­ leri Kürt göstermediğl sanı lmaktad ır. Bu da nüfus sayımlarının nesnel olmadığının kesin kanıtlarından biridir. 650


Mitingleri sırasında kullanılan aşağıdaki döviz, ilerdeki ey­ lemleri de etkilernesi bakımından son derece ilginçtir. "DOGULU, KANUNi HAKLARIN İÇİN ÇALIŞ-DİDİN, HAK iSTEMEKLE BİRLİK BOZULMAZ. "

65 1


BÖLÜM VII

GENEL SONUÇLAR Türkiye , yıllardan beri, tüm sorunlarına ters bir açıdan bakılmış. horlanmış. ezilmiş, sömürülmüş halk yığınlarının egemen sınıflara karşı vermekte olduğu kurtuluş savaşına sahne olmaktadır. Türkiye'nin dört bir köşesinde. egemen sınıflarm sömürüsüne başkaldırmış devrimci güçler, geniş kitleler üzerinde ilk kez bu denli etkili olmakta, gerçekleri gün ışığına kavuşturmak ve halkların uyanışını sağlamak için, varlarını yoklarını ortaya koymuş bulunmaktadırlar. Her şeyi yerli yerine oturtmadan. duygusallıktan sıyrılma­ dan, Türkiye'nin kurtuluşunu umut etmek hayalden öteye geçemez. Tüm şartlanmalardan sıyrılmadan. sorunlara çö­ züm yolu bulmanın. Türkiye'yi emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçisi egemen sınıflardan kurtarmanın olanağı olmadığı artık gün ışığına çıkmış bulunmaktadır. Sömürülen geniş halk yığınlan, yavaş da olsa, sömürü tuzağının hangi güç­ lerce kurulduğunu görmekte, sınıfının bilincine erişmekte­ dir. Fakat. devrimci kavga verdiklerini ileri süren 'bazı ilerici aydınlanmızın. bazı temel sorunlarda devrimci kavgaya ters düşen bağnazlık içinde bulunmalan. Türkiye 'nin en büyük talihsizliği olmaktadır. Denemeler göstermişti ki, Türkiye'de her kurtuluş fırsatı ele geçirildiğinde, öncü kadrolar bugün de işlenmekte olan hatalar yüzünden. şu ya da bu nedenle gerçekiere sırt çevirip, daha doğrusu yurt sorunlarını çözü­ me kavuşturacak yetenekten yoksun olduklanndan, toplu­ mumuz dönüp dolaşıp aynı sorunlarla karşı karşıya kal­ maktadır.

652

Bu

sakat

tutumun yoksul

halkımıza,

çileden


başka bir şey kazandınnadığı açık-seçik ortada iken, bazı ilerici aydınlanmızın aynı yaniışiara sanlıp, kurtuluş yolu

aramaya kalkışmalarına bir anlam vermek çok güçtür. Tür­

kiye'nin kurtuluşunun, emperyalizme karşı, emekçi yığınla­

rın kendi yönetimlerini kurmalanna bağlı olduğunu çok iyi

gören emekçi kitleler, mutlaka kendi öncü kadrolarını yara­ tarak üretim güçlerini elde edecektir. Bunun için, henüz va­

kit geçmeden. devrimci kavgayı sürdürenlerin, yeni yeni öğ­ retiler

ortaya

koyma

hastalığından

kendilerini

kurtanp.

bilinen ve temel doğrulara dayanarak eylemde bulunmaları. atıldıklan kavganın gereğidir. Emperyalizme karşı girişilen

bu kavgada, geniş halk yığınlannın uyanışını geeiktirecek

davranışlarda bulunanlar. eylemlerinden ancak siyasi ikti­

ctann yararlanabileceğini asla unutmamalıdırlar.

Bu araştırmamızda , Türkiye'nin temel sorunlarına çö­

züm getirecek gerçeklerin ışığında ve olanaklar ölçüsünde,

Doğu Anadolu 'nun sosyo-ekonomik yapısı incelenmiş, etnik etkenler bu yapı ile bütünleştirilerek verilmeye ve temel top­

lumsal yapı çelişkileri belirtilmeye çalışılmıştır. Doğu soru ­

nunun, Türkiye'nin önemli soru nlannın başında geldiği, çö­

züm yolu beklediği sürece aktüalitesini eskisirtden daha etkili bir biçimde koroyacağı ve siyasi iktidarların genel poli­

tikalarını etkileyeceği bir gerçektir.

Eğitimin kazandırdığı

şartlanma sonuc u , bu konuya karşı takınılan bağnazlıktan kendimizi kurtarmamamız. sorunu daha da çıkınaza sürük­

lemektedir. Bugün bile. devlet yöneticilerinin, bilim adamla­ nnın ve aydınlanmızın büyük çoğunluğu Doğu soru nunu

yalnız bir geri kalmışlık sorunu olarak görmektedirler. Oysa.

sorun, aynntılı bir biçimde ortaya koyduğumuz gibi, çok

yönlü bir sorundur. Bu sorunu görmezlikten gelmek. Do­ ğu 'dan yükselen haklı sese kulak tıkamak, hiçbir siyasi ikti­

dara başan getirmeyeceği gibi, Türkiye için. yatıştırılması

son derece güç olacak olağanüstü olaylara yol açacaktır. ı.

TARİHSEL GELİŞİM

A.

OSMANU İMPARATORLUGU DÖNEMİNDE DOGU ANADOLU FEODAL YAPlDADIR

Kürtleri,

özellikle Van Gölü'nün güney kesimlerinde,

653


M . Ö . 2000 yıllanndan sonra tarih sahnesinde görüyoruz. Fakat. Kürtlerle ilgili ilk doğru bilgiler, Arap yayılmasından sonra Arap kaynaklarında bulu nabiliyor. Türkler. 1 208 yıllarında Anadolu 'ya ilk akınlarını yap­ maya başladıklan zaman . Kü rtler feodal bir düzende. hay­ vancılık yaparak, aşiretler halinde yaşıyorlardı. Türklerin, Anadolu 'ya yaptıklan bu ilk akınlarda. Kürtlerle aralannda kanlı savaşlar old u . Türkler. Kürt Aşiretleri'ni, giderek Kürt Beyleri'ni kesinkes kendilerine bağlamak isliyorlardı. Türk­ ler, bu . isteklerinin gerçekleşemeyeceğini kısa zamanda anla­ dılar ve Kü rt Beyleri'nin feodal yapılarını tanımak zon.ı nda kaldılar. Bu uyuşma sonucu Tü rkler ile Kürtler ortak düş­ marılan dun.ımunda olan Bizans'a karşı birlikte savaştılar. Arap yayılması ve Tü rklerin Anadolu 'ya gelişleri sırasın­ da var olan Kürtlerin yaşadıklan feodal düzen. Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdür­ müştü r. Doğu Anadolu. Os�anlı İmparatorluğu'na. Yavuz Sultan

Selim'in Çaldıran Savaşı ( 1 5 1 4) sonunda katılmıştır. Ancak bu katılma h içbir zaman o'rganik bir katılma olmamıştır. Os­ ınanlılar. savaşçı Kürt Aşiretleri ile her zaman iyi geçinme­ nin yollarını aramış, onların iç işlerine karışmaklan şiddetle kaçınmıştır. Böylece. Osmanlılar. Kürtlerin tarihin derinlik­ lerinden getirdiği feodal düzenlerini aynen tanırnak zoru nda kalmış ve eşit koşullar allında ittifak yaptığı Kürt feodal dü­ zenini, Safevi ve Memlük Devletleri'ne karşı bir tampon ola­ rak kullanmak istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde .

Doğu Anadolu 'da

sayıları on altıya yaklaşan "Kürt Hü kümetleri" vardır. İçişle­ rinde tamamen bağımsız olan bu h ükümetlerin yönetiminde Osmanlıların en ufak bir rolü yoktur. Hükümetlerin Baş­ kanları. bölgedeki Kürt Aşiret Reisieri'dir ve başkanlık baba­ dan oğula geçer. Evliya Çelebi bu Kürt Beyleri'nden "Azil ka­ bul

etmez

Kürt

Beyleri"

diye

söz

etmektedir.

Kürt

H ükümetleri'yle Osmanlı Sarayı arasında. kuvvet dengesine dayanan "sözsüz" bir anlaşma vardır. Bu anlaşma " . . . Ben senin içişlerine karışmayacağım. sen de bana karşı başkal­ dırma. yalnız İran ve Memlük D evletleri'ne karşı Osmanlı ·ül­ kesinin güverıliğini sağla" ilkesine dayanmaktadır. 654


Bu Kürt Hükümetleri dışında, Doğu Anadolu 'da elliye ,; yakın "Kürt Sancaklan vardır. Evliya Çelebi'nin "Azil kabul etmez Kürt Beylerr' dediği beyler arasında bu sancakların beyleri de bulunmaktadır. Bunlar da içişlerinde bağımsız olup, beylik babadan oğula geçer. Sancak Beyleri, Osmanlı­ lar savaşa giderken yollan sancakların içirtden geçerse. Os­ manlılar'a her türiii iyiliği yapmak zoru ndadırlar. Bu h ü kü ­ metlere v e sancaklara bağlı bir çok da kale vardır. Doğu Anadolu 'daki bu feodal düzen, Osmanlılar zama­ nında aynen sürmüş ve Osmanlıların Batıya açılışı nedeniy­

le doğan gelişmelerden Doğu Anadolu et.kilenmemiştir. 1 9 . ı 789 Fransız i htilalinin Ermeni

yüzyılın sonlarına doğru ,

toplumunda büyü k bir elki yarattığını gören Abdülhamit , Ermeni milliyetçiliğini önlemek için D oğu Anadolu 'daki ileri

gelen Kürt Aşire t leri'nden tarihe, Hamidiye Alayı diye geçen

36 birlik kurmuştur. Bu milliyetçiliğin gelişmesini önlemek için hem Ermenilerle hem de Osmanlı sarayının körüklediği anlaşmazlıklardan ötürü kendi aralannda savaşan H amieli­ ye Alayları Kürt aşiret düzenlerinin daha ileri bir aşamaya geçmesini önlemiştir. Osmanlı toplumunu n . hangi üretim biçiminde olduğu , bilim adaınlanmız tarafından bugü n de tartışma konusu ol­ maktadır. Fakat , Doğu Anadolu'daki Kü rt aşiret düzenleri­ nin, Kürt Hükümetleri'nin ve sancaklarının kesinkes feodal bir yapıda olduğu açıktır. Burada önemli olan nokta, Arap yayılmasından bu yana. çeşitli siyasi iktidarlar karşısında feodal yapısını koruyan Kürt aşiret d üzeninin , neden kendi­ sini yenileyerek, daha ileri bir aşamaya 'geçernediğinin araş­ tırılmasıdır.

B.

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN ANTİ-EMPERYALİST FAKAT ANTİ-FEODAL OLMAYAN ETKİLERİ

Kurtuluş Savaşı'nın en önemli özelliği, anti-emperyalist bir savaş olmasıdır. Fakat, bu savaş anti-feodal bir savaş değildir. Bu savaşta Mustafa Kemal, din adarnlarını devrime kazandırmak için "dinci ideolojiyi" büyük bir başarı ile sık sık kullanmış, şeyhlerin, hacı ve hocaların Kurtuluş Sava­

şı'nda "kuvayi milliye" saflannda savaşmalarını sağlamak 655


için büyük tavizler vermiştir. Yine Mustafa Kemal. Kürt Aşi­

ret Reisieri 'nin İngiliz emperyalizminin yanında yer alınama­

lanru sağlamak için. hem dinci ideoloj iyi hem de "Kü rt-Türk

kardeşliği"ni giderek tüm halkların kardeşliği sloganını ku l­

lanmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın anti-feodal olmayan bu ka­

rakteri; Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da aynen devam etmiştir. Dolayısıyla savaşlan sonra yürütülen devrimci ey­ lemler üstyapıda kalmış: yapısal devrimierin bir sonucu ola­ rak meydana gelmediklerinden çoğu zaman başarısız olmuş­ lardır.

1 923'den sonra girişilen devrimci eylemlerin anti­

feodal olmamasının en önemli sonucu , ta Celali isyanla­ rı'ndan 1 807- 1858 olaylarından sonra kokuşarak ve çözüle­ rek gelen Osmanlı toprak rej iminin, yani Osmanlı derebeyli­

ğinin Cumhuriyetle, özellikle Medeni Kanun'un kabulü He hukukilik ve

meşruluk kazanıp

feodaliteye

·

dönüşmesini

sağlamasıdır. O halde, 1 923'den sonraki devrimler Osmanlı derebeylerinin Cumhuriyetle birlikte hukukilik ve meşruluk

kazanıp feodal ağalar haline dönüşmesinden başka bir şey değildir.

Öte yandan. 1 9 1 9 - 1922 yıllan arasında sık sık kullanı­

lan ''Türk Kürt Kardeşliği" sloganı. daha sonra bilinçli bir bi­ çimde unutulmuş, daha ileri gidilerek Kürtlerin Türk olduk­ lan

iddia

edilmeye

başlanmıştır.

Bumırıla

beraber,

Cumhuriyet döneminde merkezi otoriteye karşı gırışilen di­

renme hareketleri çok kanlı bir biçimde bastırılmış. Bu ba­ kımdan 1 924'deki ideoloj i değişikliği son derece önemli bir olaydır. Bu değişiklik, aslında çelişıneli bir yapıya sahip olan

Türk bürokrasisini 1 923- 1 945 arasında çok daha büyük bir çelişme içine sokmuş, onu temelinde hiçbir değişiklik olma­

yan feodalizmin üstyapı kurumlarıyla çatışma durumuna getirmiştir. Giderek hakim ulus Ideolojisi haline dönüşen ''Türk milliyetçiliği" fikri, Kürt halkının uluslaşmasını engel­

lemek için, Doğulu egemen sınıflarla feodal olarak ittifak

yapmayı gerektirmlştir. Çünkü, Doğu'nun feodal egemen sı­ nıfı, halk yığırılarını feodal üretim ilişkilerı düzeyinde denet­

ledikleri sürece böyle bir sorunun ortaya çıkmasının da ola­

nağı yoktur.

Bu

olay,

üstyapı kurumunda yaratılan bir

değişikliğin altyapı kurumundaki gelişmeleri nasıl etkilediği­ ni ve engellediğini açıkca göstermektedir. Günümüz koşulla­

rında ise D oğu Anadolu'daki sınıf yapısı değişmekte. feodal egemen sınıf kapitalistleşmekte ve ulu slaşma süreci, sosyo-

656


ekonomik altyapıda olan bu değişmeye paralel olarak yoğun­ luk kazanmaktadır.

II. BUGÜNKÜ DURUM A.

ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN ÇOK YÖNLÜLÜGÜ ve

FEODAL KURUMLAR

Bugünkü görünüşü ile Doğu Anadolu'daki üretim biçimi çok yönlü bir karakter göstermektedir. Bir kez. toplumun ekonomik temelini meydana getiren sermaye değil. lamamen topraktır. Teknoloji çok ilkel olup, öküz, karasahan ve kağ­ nıya dayanmaktadır. İş bölümü gelişmemişlir. Köylünün toprak sahibine olan kişisel bağlılığı çoktur. Emek özgürleş­ memiş olup, bağunlıdır. Öte yandan. feodal toplumun siya­ sal biçimi olan aşiret şeklindeki toplumsal ve siyasal örgüt­ leşme varlığını yine sürdürdüğü gibi. ödenmeyen emeği, üreticiden çekip alan tarikat ve şeyhlik gibi dinsel kurumlar da ayaktadır. Gerek aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme. gerekse şeyhlik gibi ku rumlar feodal toplumun iç çelişkileri ile sıkı bir biçimde bütü nleşmekle ve temel top­ lumsal yapı çelişkilerinin açıklık kazanmasını engellemekle­ dir. O halde. Doğu Anadolu 'da üretim güçleri \re üretim iliş­ kileri tarafından belirlenen üretim tanı, aşiret ve şeyhlik gibi üstyapı ku rumlarıyla sıkı bir biçimde bülünleşmekte, üretim güçleri ve ilişkilerindeki değişikliğe engel olmaktadır. Bu ürelim güçleri ve ilişkileri ile bunların belirlediği aşiret biçimindeki örgü tü . şeyhliği ve bu kurumların birbirleri ara­ sındaki ilişkileri çok iyi kavramak gerekir. Urfa gibi yerlerde. feodal toprak köleliği büyük ölçüde ayakta durmaktadır. Viranşehir. Hilvan. Birecik, Aşkale gibi yerlerde tamamen topraksız olaniann oranı % 75'in üzerin­ dedir. Bu kadar geniş topraksız köylü kü tlelerinin bulunma­ sı. topraklann ister istemez bazı ellerde toplanmış olması so­ nucunu ortaya çıkarmakta. topraksız olanlar ise bu topraklar üzerinde toprak sahibi adına üretimde bulunmak­ tadırlar. Bu gibi yerlerde toplumun az çok dışanya açılması­ na bakarak, feodal mülk ve üretim ilişkileri değil, kapitalist veya ilkel kapitalist ilişkiler vardır demek yanlıştır. Öte yan­ dan feodal üretim ilişkilerinin sağladığı ilkel birikimleri de

657


kapitalist birikim sayamayız. Zaten kapitalizme geçişi engel­

leyen en dinamik etkenlerden biri de

ü retim güçlerinin,

öküz, karasahan ve kağnıya dayanması ve birikimlerin, yo­

ğun bir hal alamamasıdır. Kapilalist bir birikim ve ilişki he­

nüz tam anlamıyla belinnediği gibi toplum da kapilalist top­

lum olmak özelliklerinden uzaktır. Feodal ilişkilerin hemen

yanında, larımda kapitalist ilişkilere geçiş olduğu da doğnı­

dur. Iğdır, Malatya, Mardin, Oğuzeli, Tilbaşar. Keban gibi

yerlerde bu oluşumu izlemek ilginçtir. Fakat kapitalist eği­

limlerin belirdiği bu gibi yerlerin yanında hatta içinde şeyh­

lik gibi kurumların ve toprak köleliğinin bulunduğunu h iç bir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Gerek şeyhliğe,

gerekse toprak- köleliğine dayanan sömürü ise feodal bir sö­ m ü rü dü r ve kapitalist niteliği yokt u r.

Öte yandan, gerek

şeyhlik gerekse toprak köleliğini denetleyenlerdeki birikimin çok az olması. ü stelik Doğulu egemenlerin, Batılı egemen sı­

nıOarla yaptığı işbirliği sonu c u , bu b irikimin de Doğu'da de­

ğil. Batı'da yalırılması. çok önemli bir konudur. Bu nların ötesinde, her türlü kapitalist eğilimin ve bu kunımun feodal

sosyal organizasyonlarla tekrar bütünleşerek yeni yeni an­

lamlar kazanması yine çok önemli olup üzerinde dunılması gereken bir noktadır. Bunun gibi, kapilalist üretim illşkileri­ nin gereği olan siyasi partiler. feodal sosyal organizasyonlar­ da ancak mevcut aşiret anlaşmazlıkianna göre anlam ka­

zanmakla,

parti

üyeliği değil

de,

yine

aşiret

üyeliği

rol

oynamaktadır. Yani, "AP'liyin1" veya "CHP'liyim" denmiyar

da, "Pinyaniş Aşirelindenim" veya "Ertuşi'yim" deniliyor. Se­

çimlerde kullanılan aylar Erluşi veya Pinyaniş Aşireli'ne olan mensubiyete göre biçim alıyor. Aynı biçimde, banka ve

kredi kunımları yine temel toplumsal yapı çelişkileriyle b ü ­ tü nleşip , feodal sosyal organizasyonlara göre anlam kazan­

maktadır. O halde, Doğu Anadolu'daki üretim güçlerini ve ü retim ilişkilerini belirtirken, kapitalist gelişmelerin ve kapi­

talizmin gereği olarak gelirilen üstyapı kunı mlarının, feodal sosyal organizasyonlar içinde nasıl bülünleşip toplumda yi­ ne egemen sınıflar lehine yeni bir denge yarattığını çok iyi iz­

lemek gerekir.

Öte yandan sınır kasabalanmızda yapılan hayvan ka­

çakçılığı ve . bu yolla sağlanan birikim, aslında kapilalist bir

birikim olduğu halde Doğu Anadolu bakımından kapitalist

658


nitelikte bir birikim değildir. Ç ünkü . kaçakçılık gelişi güzel bir olay olmayıp. Doğulu ve Batılı egemen sınıfların sömürü işbirliğine dayarunakladır. Kanıınıza göre, kaçakçılık, tarım kesiminde egemen olan feodal mü lkiyet ve üretiri1 ilişkileri­ nin. çeşitli toplumsal yapı dinamiklerinin işlemesi sonunda, tarım dışı alanlarda tekrar kurulma ve işleme olanakları b u ­ l a n b i r kurumdur. Fakat b u rada, görülmesi ve üzerinde d u ­ rulması gereken nokta egemen sını11arın ittifakıdır. Doğulu ve Batılı egemen sınıfların sömürü konusunda yaptıkları bu ittifak ise Doğu'da kazanılan bu birikimlerin Batı'da yaratıl­ masına sebep olmakt a , dolayısıyla Doğu'nun, geri kalması sonucunu doğum1aktadır. O halde, şu iki olayı çok iyi gör­ mek gerekir. al Kaçakçılığa konu olan hayvanların toplan­ masında . ilkel feodal bağlar rol oynamaktadır. bl Özellikle fi­ yat farklarından dolayı elde edilen birikim kapitalist nitelikte de olsa Doğu Anadolu 'daki üretim güçlerini ve ü retim ilişki­ lerini ve bunlar tarafından belirlenen · ü retim tar,dannı elki­ Iemekten uzaktır.

Sosyalizasyon adına son derece b üyük

vurgunlar yaparak Doğu Anadolu halkını sömüren doktorla­ rın. onlarla işbirliği yapan eczacıların. birikimleri nasıl Batı Anadolu'ya transfer ediliyorsa kaçakçılık geliri de aynı yolu izliyor. Son zamanlarda görülen kaçakçılık ve eşkıya lık olaylan­ nın bütü nleşmesi ise bu etkiyi yaralabilmesi bakımından il­ gi ile izlenmesi gereken bir oluşumdur. Çünkü, kaçakçıların eşkıyalarla bütünleşmesi sonucu elde edilen birikimin bir kısmı eşkıyalarda. yani Doğu Anadolu 'da kalmaktadır. Öle yandan ilaç kaçakçılığından. İran. Suriye ve Türkiye arasın­ da korkunç denebilecek fiyat farkından dolayı, bir kalemde büyük vurgunlar yapan Er�:urum, Ağrı, Mardin, G aziantep, Van gibi illerin eczacılarındaki birikim de kapitalist nitelikte olduğu halde Doğu Anadolu 'da değil. Batı Anadolu'da yalınl­ dıkları için Doğu Anadolu'daki ü retim güçlerini ve ilişkilerini

etkilemekten uzaktır. Bunun için, ilaç kaçakçılığı yapan ec­ zacıların bu vurgunu da ilgi ile izlemeye değer.

O halde Doğulu ve Balılı egemen sınıfların ve onların

ideoloj isini gerçekleşUnueye çalışan iri kıyım bürokratların

sömürü konusundaki bu koalisyonlan, Doğu'nun sürekli

olarak sömürülmesini, giderek fakirleşmesini sa ğl ama kt a

-

659


dır. Burada artık, Doğu'daki üretim biçiminin feodal veya kapitalJst olup olmadığı önemli değildir. Çünkü , kapitalist bile olsa, söz konusu sömürü koalisyonu Doğu'daki üretim güçlerini etkilemekten uzak kalmaktadır. Öte yandan, her ne biçimde olursa olsun, üretimin kapitalist pazar için oldu­ ğu bir gerçektir.

B.

ÖDENMEYEN EMEGİN ÜRETİCİDEN ZAPT EDİLMESİ: TARİKATIAR

ve

ŞEYHUK-TEOKRATİK FEODAUTE İslamda türeyen tarikatlardan dördü memleketimizde de yayılma olanakları bulmuştur. Bunlar. Rufai, Kadiri, Mevlevi ve Nakşibendi'dir. Bu dört tarikattan üçünün çok az yayıl­ masına karşılık, Nakşibendi Tartkatı tek başına hemen he­ men bütün Doğu AJiadolu'yu etkisine almıştır. Bugün Doğu Anadolu'da farklılaşan bütün tarikatlar, Nakşibendi'nin kol­ larıdır. Bunlardan Seyyit Tahae Nerye'nın (Nehrili Seyyir Ta­ hal kurup geliştirdiği Seyyidi Tartkatı. Hakkari, Kuzey Irak. Batı İran'da: Şeyh Elye Paloe'nin (Palu'lu Şeyh Alil kurup ge­ liştirdiği Palevi tartkatı Palo, Varto. Hınıs. Tekrnan, Bingöl, Lice, Diyarbakır'da: Şeyh Emine Şırvan'ye bağlı olan Şeyh Muhammede Kufrae'nın (Küfrevili Şeyh Muhammet) kurup geliştirdiği Küfrevi Tarikatı Patnos, Tutak, Eleşkirt, Ağrı, Ka­ ğızman,

Sarıkamış,

Karayazı'da: Xewse Hizan'ın

(Hizanlı

H avs) kurup gelJştirdiği Tağı Tarikatı Bitlis, Van, Muş, Mut­ ki, Çatak. Kurtalan, Batman. Karayazı'da ve Şeyh Qasıme Cızir'nın (Cizreli Şeyh Kasımınikurup geliştirdiği M iri Tarika­ tı Urfa. Mardin, Kuzey Irak, Kuzey Suriye'de yayılmışlardır. Bu tarikatıann yayılma yerlerinin farklı olması ve biri­ nin yayıldığı yerde diğerlerinin görülmemesı. nüfuz ve sömü­ rü alanlannın paylaşılmış olduğunu göstermektedir. Bu ne­ denle

tartkatların

yaygınlaşması,

ekonomik

sömürünün

yaygınlaşmasıyla paralel giden bir olaydır. Her tarikatın birçok medreseleri vardır. Bu medreseler­ de genellikle fakir köylü çocuklan yetıştirtlmektedir. Medre­ se gıderleri varlıklı kimseler ve şeyhlerin himmetiyle halk ta­ rafından karşılanmaktadır:

660

Bunun yanında Mısır,

Kuzey


Irak ve Kuzey Suriye'de de çok büyük ve etkili medreseler vardır. Ö te yandan, şeyhlerin müritleri, zaman zaman efen­ dilerini ziyaret ederek, onlara çeşitli annağanlar götürürler. Veya şeyh efendi Hicaz'a gittiği zaman müritleri tarafından çeşitli armağanla i-la desteklenmektedir. Çünkü Hicaz'a gide­ meyen fakir halk şeyhine verdiği armağanın değeri kadar se­ vap kazanağına inarımaktadır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'den Türkiye'deki şeyhlere mü ritler geldiği gibi, Türkiye'deki müritler de oralardakl şeyhleri ziyaret edip, armağan vermekten geri kalmazlar. Bu olay, sınır kasabalarında kaçakçılığın neden etkin olduğunu göstermektedir.

Çünkü kaçakçılık olayları aile, akrabalık,

aşiret. tarikat ve mezhep ilişkileri tarafından desteklerımek­ tedir. Şeyhlerin bu t ü r sömürülerinin kapitalist bir niteliği yoktur, sömürü feodal bir sömürüdGr. Buna teokratik feo� dalile diyebiliriz. Böyle bir sömürüye Ortaçağ Avrupasındaki klasik feodalitede rastlanmaz. Çünkü orada kilisenin yani papaların. krallıkların yani feodal beylerin dışında ayrı bir fonksiyonu vardır. İ slam dünyasında ise bu çeşil sömürüye her yerde ve her zaman rastlanabilir. Bunun temel nedeni, İslamda siyasi iktidar ile dinin yüksek temsilciliğinin tek bir makamda toplanmış olmasının ortaya çıkardığı bir sonuç­ tur. Nakşibendi Tarikatı'nın yukarıda saydığımız kollanndan bazıları merkezi otoriteye karşı yapılan başkaldırma hare­ ketleri sırasında merkezi otoritenin yanında yer alhuş, bazı­ ları ise merkezi otoriteye karşı fiili bir durum yaratmışlardır (Şeyh Sait haraketinde olduğu gibi) . Merkezi otoritenin ya­ nında yer alan feodaller, Batı'nın egemen sınıfları ile hemen bütünleşme olanaklan buldukları halde, merkezi otorite ile sürtüşenler. Batı'nın egeinen sınıflan ile uzun sü re b ütün­ leşme olanaklan bulamamışlardır. Bununla beraber, merke­ zi otoriteye karşı yaratılan bu fiili durumlar sonunda, her iki grubun · da sürgüne gönderilmesi dikkati çekmektedir. Sür­ günler sonunda, Doğu'daki egemen sınıfların bünyesinde bir değişiklik olmuş, bazı tarikat ve aşiretlerin yerine, başka ta­ rikat ve aşiretlerin üstünlük kazandığı görülmüştür. Doğu Anadolu'da şeyhlik, bazan aşiret reisliği gibi poli­

tik kurumlarla. bazen da toprak ağalığı gibi ekonomik ku661


rumlarla bütünleşmiştir. Bazen de üçünün aynı kişide top­ landığı görülmektedir. Zaten toprak sahibi olmayıp sadece şeyh olan kişiler, nüfuzlarını yavaş yavaş yilirmişlerdir. Tek­ man, Karayazı. Hınıs gibi yörelerde köylüler toprak ağaları­ nın yanında, topraksız şeyhlere karşı mücadeleye glnnişler­ dir. Toprağa dayanan feodalile ile dine dayanan feodalilenin aynı ellerde toplanması (Bu oluşuma daha çok aşiret siste­ mine dayanan toplumsal ve siyasal örgütleşmenin çok güçlü olduğu, Hakkari, Van, Bitlis, Ağn. Siirt gibi yerlerde rastla­ nır) feodal yapıların parçalanmasında çok büyük zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan. Doğu Anadolu'da top­ rak ağalığına. yani aşiret sistemine dayanan feodalileler ol­ duğu gibi, dine dayanan teokratik feodalileler de vardır. Ve Doğu Anadolu'daki üretim güçleri ve üretin1 ilişkileri araştı­ rırken şeyhlerin durumu kesinlikle gözönüne alınmalıdır. Kanımıza göre. Doğu Anadolu'daki üretim biçimlerine feodal karakterini veren geniş ölçüde bu kurumlardır. Çünkü ödenmeyen emeğin üreticiden çekilip alınması birinci dere­ cede bu ilişkilerde söz konusu olmaktadır. Cumhuriyette, ağalarla birlikte şeyhlerin de sürgüne gönderilmesi, şeyhlik ünvanıarının yasaklanması gibi tedbirler sonunda. şeyhliğin ortadan kallanadığını. lersine çok partili düzene geçişle bir­ likte yeniden ve daha sağlam bir biçimde kunımlaştıklannı hiç bir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Kürt toplumu aslında aşiret düzeninin sonucu olarak daha laik bir yapıya sahiptir. Sömürü ilişkilerinin dışında . şeyhlerin toplumsal fonksiyonlan da vardır. Fakat 1945'ten sonra, toplum çok partili düzen içinde özündeki laik karak­ teri yitirmiş ve gerici bir niteliğe bürünmüştür. Siyasi parti­ lerin faaliyetleri arttıkça toplumun gerici bir yapıya bürün­ mesi olayı arasında sıkı bir ilişki vardır. C.

DOGU ANADOLU'DA EGEMEN SINIFLAR

Yukandaki açıklamaların bir sonucu olarak Doğu Ana­ dolu'daki egemen sınıflan başlıca üç grupta toplayabiliriz: ı-

Büyük toprak mülkiyeline sahip olan feodal ağalar,

2- Ödenmeyen erneği üreticiden çekip alan ve kendi le­ hine artı ürün ve artı değere dönüştüren şeyhler. yani teakratık feodaller, ·

662


3- Siyasal bir fonksiyonu olan aşiret reisleri.

Bu egemen sırnilann hak ve çıkarlarını korumaya çalı­

şanlar ise bürokrasidir. Aslında egemen sını11ann ideoloj isi­

ni gerçekleşlirmeye çalışan bü rokrasi , bir egemen sınıf ol­

mayıp , egemen sını11 a bü tü nleşmiş bir üst tabaka olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fakat burada önemli olan feodalilenin niteliğini kavra­

maktır. Özellikle çok partili demokra tik rejime geç işle birlik­

le , ağa . şeyh ve aşiret reisierinin tekrar kurumlaşması feo­

dallerin

kırsal

alanlardan

ketıliere

doğru

kaymalanna,

ticaret, sanayi, banka kredisi. politika gibi bazı kurumlan

da denellerneye başlamalanna sebep olmuştur. Bu bakım­

dan. Doğu Anadolu'da milli buıj uvaziyi görmek son derece

yanlıştır. Çünkü küçük buıj uvaziye özgü olan bazı faaliyet­

lerde, feodallerin kasaba ve kentlerdeki uzantıları tarafından

denetlenmeye başlanmıştır. Bu olay. merkezi olartleye ister

isyan etsin, ister etmesin, bütün feodallerin yavaş yavaş Ba­

tı Anadolu'daki· egemen sınıflarla bütü nleşmeye başladığını

göstermekt edir.

D.

DOGU ANADOLU TOPLUMUNUN ANA ÇELİŞKİLERİ

Doğu Anadolu'da çelişki hiç bir zaman emekçi halklar

arasında değildir. Çelişki, emekçi Türk ve Kürt halkları ile

bu halkların egemen sınıfları ve egemen sınıfların işbirliği durumunda olduğu emperyalizm arasındadır. Temel noktayı

böylece belirttikten sonra, öteki toplumsal yapı çelişkilerini ·

şöyle sıralıyabiliriz:

1- Ç iftçi ailelerinin

q.6 38'i topraksız.

o/o 46'sı l - 50 dö­

nüm arasında toprağa sahip olup denelim altında toprak % 2 7'dir. Buna karşın nüfusun % 2 .4'dü 200 dönümden daha

çok toprağa sahip olup, denetiediği toprak o/o 33'dür.

2- Nüfus artışının ve makinalaşmanın ortaya koyduğu

baskılar, birçok çiftçi ailelerini tarım sektörünün dışında bı­ rakmakta, bunlar kentlere akın etmek zorunda kalmaktadır.

Fakat kentlerde demografik olarak artan nüfusu fonksiyonel duruma sokacak endüstri yatınrnları yoktur.

Dolayısıyla

663


kentleşme, sadece nüfusun kentlerde yığılması biçiminde ol­ makta aynı hızla gelişmesi gereken sanayileşme ve tanının

modemleşmesi olayı görülmemektedir. hip

3- Çiftçi ailelerinin % 1 4. 2 'si, 5 1 -200 dönüm toprağa sa­ olup

denetledikleri toprak genel tanm arazisinin %

40'ına yakındır. 1 -50 dönüm arasında toprağa sahip bulu­

nan ve denetledikleri toprağın oranı % 27 olan ikinci bir grup daha vardır. Tanmsal kredinin özellikle bu iki grup fa­ aliyetlerinl geliştınnesi yönünden kullanılması gerekirken,

krediyi denetleyen esas gru p . çiftçi ailelerinin % 2 . 4'ünü teş­

kll eden ve 200 dönümden fazla toprağa sahip bulunan top­ rağın % 33'ünü denetleyen gruptur.

4- Hızlı nüfus artışı ve makınalaşma gibi üretimi etkile­

yen güçlü dinamikler tabandan yukan doğru köklü bir itme yapıyor. Bu itme, feodal ilişkileri tasfiye edecek kadar güçlü­

dür. İşte. temelden gelen bu itmeler ve bu ltınelerin ortaya koyacağı yapısal değişmeler. ağa. şeyh , aşiret reisi gibi ege­

men sınıflar tarafından baslırılıyor. Devlet bürokrasisinin buradaki görevi , egemen sınıflann bu durumunu sürdürme­ sine yarduncı olmaktır.

5- Feodal ilişkilerden kapitalist ilişkllere geçmek için

makinalaşmak şarttır. Fakat makınalaşmak büyük bir çiftçi

kütlesini tanm sektörünün dışında bırakmakta. kentlere

akın olmaktadır. Kentlerde ise o nüfusu fonksiyonel duruma

getirecek sınai yatınmlar yoktur.

6- Son zamanlarda hayvan varlığı büyük bir hızla geliş­

mektedir. Bunun yanında . tarla tarunına dayanan üretim

yapabilmek için mer'alann tarla haline getirilmesi de hızlan­

mıştır. Bu durum. hayvan başına düşen mer'a miktannın gittikçe azalmasına sabep olmuştur.

7- Modem devlete özgü bır kurum olan siyasi partilerin,

feodal lllşkllerin var olduğu bir yapıda uygulanması birleşti- ·

ricl olmaktan çok ayıncı bir rol oynayıp, aşiret kavgalarının.

köylerarası kavgalann tekrar blçlmlenmesine neden olmak­ tadır.

8- Aşiret reisi ile aşiret üyeleri arasındaki bağ. kan bağı­

dır. Oysa toprak mülkiyetine dayanan feodal yapıda köylüler

664


ile ağa arasındaki bağ üretim ilişkilerinden doğmaktadır. Fe­ odal yapıyı tasfiye edecek devrimler sırasında, köylülerin ağalara karşı bilinçleruneleri olanağı vardır, fakat aşiret sis­ teminde aşiret üyelerinin, aşiret reisine karşı bilinçlenmeleri zordur.

9- Tarımın makinalaşması. giderek kapitalist üretim iliş­ kilerinin gelişmesiyle birlikte, aşiret düzenleri yıkılacak ve aşirett�n daha ileri bir siyasal biçim olan ulus ve u lusçu luk ortaya çıkacaktır. Kürt dili, Kürt edebiyatı . Kürt tarihi , Kürt folkloru gibi araştırmalar önem kazanacaktır. Oysa. resmi görüş sık sık değindiğimiz gibi, Kürtlerin Türk olduğu mer­ kezindedir.

E.

DEGİŞİM ZORUNLUGU ve ÇELİŞKİLERİN DEVRİME DÖNÜŞMESi

Feodal ü retim ilişkileri, bilindiği gibi b ü nyesinde. kapi­ talist ilişkilere dönüştü rebilecek çelişkileri de bulundurmak­ tadır. Yine bu içyapı dinamiklerinin devrime dönüşmesi için, bazı dış dinamiklerle diyalog durumuna gelmesi gerekmek­ tedir. Batı Anadolu 'daki feodaller, Medeni Kanu n'un ort aya koyduğu özel mülkiyet kurumu sayesinde süratle makina­ laşma , banka kredilerinden yararlanma . politik yollarla ta­ rımsal

fiyatların

saptanması konusunda

ilgili kurumlara

baskı yapma olanağı bulmuşlardır. İşte, feodal yapıda var olan iç çelişkiler, yukarıda belirtilen dış· etkenlerle diyalog kurarak kapitalist üretim ilişkilerine geçiş sağlarunıştır. Batı Anadolu'da görülen bu olaylar. Doğu Anadolu 'da görülmemektedir. Yol, elektrik, baraj gibi altyapı tesisleri­ nin, kütle h aberleşme ve ulaştirrna araçlarının, tarımda mo­ derrıleşmeyi başiatacak makinalaşmanın ve bütün bunların gerektirdiği teknik bilgilerin olmaması, ağa. şeyh , aşiret reisi gibi Doğulu egemen sınınann Batılı egemen sınıflada işbirli­ ği yaparak Doğu halkını sömürmeleri ve bunun, Doğu ile Batı arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizlik­ ler yaratması, Doğulu halkın, emperyalizmin Ermenistan ve Kürdistan planlannın bir aracı olarak kullanılmak istenmesi gibi olaylar sonucu , Doğu Anadolu feodalitesindeki iç çeliş­ kiler bir dış dinamik ile diyalog durumuna gelemediğinden, 665


kapilalist üretime geçiş durdurulmuş, feodalile sü regelmiş­ tir. Bu bakımdan. Cumhuriyetle kabul edilen Medeni Ka­ nun, Doğu Anadolu 'da feodal ilişkileriri daha çok güçlenme­ sine ve çelişkilerin daha da keskinleşmesine yarayan bir ü styapı kurumu olmaklan öteye gidememişlir. Şurası bir gerçek ki, huku k , dinden çok daha ileri top­ lum aşamalannda o rtaya ·çıkan, daha pozitif ve çoğu zaman elinin yerine geçebilen bir üstyapı ku rumudur. Dinin fonksi­ yonlannın hukuka geçmesi, toplumların endüstrileşme ve hi.ikleşme süreçleri ile parelel giden bir olaydİr. Bu süreç hız­ landıkça , bu oluşumun da hızlanacağı şüphesizdir. Fakat Doğu Anadolu 'da , Cumhuriyetle birlikte hukuksal anlamda , yeni ve politik bir üstyapı kuru mu meydana getirildiği halde (Medeni Kanun)·. bu yeni üstyapı kurumu eskisinin fonksi­ yonlarını parçalayıp yerine geçemedi. Bu , altyapı (Mülkiyet ve Üretim İlişkileri) ile ü styapı (Din) arasındaki bağın güçlü olduğunu , h u ku k (Kanun) biçiminde beliren ve daha pozitil" olan yeni üstyapı kunımu , elinin fonksiyonlannın yerine ge­ çip toplum yapısına intikal etliği halde, Doğu'da edemeyip . dini kurallar yine hukuktan önde gitti. Batı Anadolu 'da bu yeni ü styapı kurumunun ortaya koyduğu özel mülkiyet ve bunun bilinçli bir biçimde kullanılması, kapitalist devrime dönüşümü kolaylaştırıdığı halde , Doğu Anadolu 'da bu üst­ yapı kurumu , elinin yerini alamadığı, yani dini kurallar h u ­ kuktan önce geldiği için, kapilalist devrime geçme işini ba­ şarmak

şöyle

dursun.

mevcut

derebeyliğin

feodaliteye

dönüşümüne yol açarak onu daha da kökleşlirmişlir. Bütün bunlar, toplumsal kanunların ve toplumsal dina­ miklerin parlamenter yasa ve kararlardan daha ağır bastığı­ nı gösteren çok açık olaylardır. Bu süreç içinde geniş top­ rakları

ve

üretim

araçlarını

denetleyen,

işbölümü

organizasyonu na egemen b u lunan ağa, şeyh va aşiret reisi gibi egemen sını11a r. her türlü değişmeyi engelleyip, feodal bey-köylü ilişkilerinin patron-işçi ilişkilerine dönüşümünü erigellemiş, ilkel işletme biçimleri ise artık ürünü geniş ölçü­ de kısıtlamış, birikimi engellemiştir. 1 945 den sonra , geriel oy mekanizması ile ağa. şeyh ve aşiret reisieri siyasi fonksi­ yonlada da donatıldıkları için tekrar kurumlaşmışlardır. Doğu Anadolu feodalitesindeki iç çelişkilerin, bir takım

666


dış dinamiklerle diyalog; kumıası, devrim zonınluluğu ve fe­ odalitenin derebeyliğe dönüşerek sü regelmesi olayı son yına­ nn eseridir. Bu iç dinamikler, nü fusun büyü k bir hızla artışı ve makinalaşma sürecidir. Makinalaşmanın hızlanması feo ­ dal ağaların kapilalist olmak özlemlerinden ileri gelmektedir. 1 967 yılı yaz aylarında Doğu Anadolu'nun çeşitli kent ve ka­

sahalarında yapılan ve Doğu ve Güneyeloğu Anadolu 'nun ge­ ri kalmışlığını protesto eden mitingler, feodal ağaların kapi­ talistleşme özlemlerini de yansıtmakt adır. Mitingler her ne kadar Doğulu toplurucu aydınların mevcut düzene ve b u dü ­ zeni sü rdürebilmek için h er türlü tedbiri alan Doğulu ve Ba­

tılı egemen sını11ara ve AP iktidarına karşı bir protesto hare­

keti olarak başlamışsa da tabanda. yani geniş halk yığınlarında çok büyük etkiler yaralmış ve Doğulu toplumcu ' aydınların tabandaki halk yığınlarıyla diyalog kurmasını sağlamıştır. Milinglere. t opraksız veya az topraklı ve emeğin­ den başka hiç bir şeyi olmayan kimseler yanında, ağalar. ' şeyhler ve aşiret reisieri gibi feodal mülkiyet ve ü retim ilişki ­ lerini denetleyenler de katılmışlardır. Doğulu egemen sınıHa­

rm mit ingiere kat ılmasının başlıca üç etkeni vardır: �1) Kamu oyunun temel toplumsal yapı çelişkisi konusunda bilinçlerı­ mesini önlemek; b) Kürt halkının hor görü lmesini protesto etmek. c) Kapitalist ağa olmak özlemi.

Ağaların. Doğu Mitingleri'nde ileri sürdükleri, kapitalist olma eğilimi feodal ilişkileri süratle tasfiye edebilecek bir eği­ limdir. Feodal mü lkiyet ve üretim ilişkilerini denetleyen ağa. şeyh ve aşiret reisi gibi egemen sınıflar, şimelilik tamamen baskıya dayanarak. yani bir derebeyi olarak bu mülkiyetleri­ ni denetleme olanaklan bu luyorb.rsa da nüfus artışı ve ma­ klnalaşmanın temelden yaptığı baskı, derebeylerin silahlı baskısını da aşacak güçtedir. Bütün bu analizlerimiz, Doğu Anadolu 'nun, köklü bir takını değişmelerin eşiğinde olup , çelişkilerin devrime dö­ nüşmeye hazır olduğunu göstermektedir. Bu çelişkili duru ­ mun ortadan kaldırılması için her tü rlü araçtan yararlanıl­ malıdır.

Bu

araçların

belli

başlısı.

Doğu

Anadolu'nun

ekonomik ve toplumsal yapısırun bizzat kendi qünyesi için­ dedir. B u , aşiret yapısı olabileceği gibi, ağalığın bizzat kendi­ si de olur. Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, doğu 667


Anadolu' da toprak feodalilesine, aşiret biçimindeki toplum­ sal ve siyasal örgütleşmeye ve teokrasiye dayanan feodaller vardır. Fakat birincisinde ağa ile köylü arasındaki ilişkiler tamamen mülkiyet ve üretim ilişkilerinden doğduğu ve b u n­ da akrabalık bağı önemli olmadığı halde, ikincisinde sistemi karakterize eden, b irinci derecede akrabalık bağıdır. Geniş halk yığınlarına intikal edecek bir toprak reformu yapmadan, alınacak her türlü tedbirin Doğu ve Güneydoğu Anadolu için bir çözüm yolu olacağını hesaplamak kütleleri oyalayıp egemen sınıfların çıkarlarını korumaktan ve güç­ lendim1ekten başka bir yararı olmayacaktır. Çünkü , b u , te­ melde yatan ana sonındur. Temel yapı değiştirilmeden, bu yapıyi ayakta tutmak için alınacak her türlü tedbirin ise bu yapı içerisinde tekrar bütürıleşip yeni yeni anlamlar kazan­ ması çok kolaydır. Bu bakımdan, feodal ilişkiler tasfiye edil­ meden, getirilecek her türlü çözüm yolu , bu yapı içinde tek­ rar bütünleşip, egemen sınıfların, yani ağalar, şeyhler ve aşiret reisierinin lehine işleyecektir. Bu durumu çok iyi gör­ mek ve değerlendirmek gerekir. Burada "aydın"lann rolü büyüktür. Aydın, çevresini ve kendisini her zaman yenileyen ve bunun mücadelesini ya­ pan kimsedir. Geniş halk yığınlarının yararına olacak bu bi­ çimdeki çeşitli yapısal devrimler. h erşeyden önce bilinçlen­ me ve örgütlenme işidir. Bu hareketlerin öz ü toplumsal ise de, esas amaç, dalaylı yollardan yine ferdin yüceltilmesidir. Yalnız, burada, aydınlar tarafından başlatılacak her ola­ yın, Doğu Mitingleri'nde olduğu gibi tabandaki halk yığınla­ rıyla diyalog kurması beklenemez. Bu nedenle, aydınların faaliyeti, geniş ölçüde örgütlendirme ve bilinçlendirme faali­ yeti, yani kişileri aşan bir eylem olacaktır. Kişileri aşan bu örgütlendirme ve bilinçlendirme eylemi özellikle az gelişmiş tarım alanlannda çok daha büyük bir önem kazanır. Çünkü bu ralarda yerleşme birimleri (Köyler, M ezraalar, Yaylalar) olağanüstü derece dağınık ve az nüfusludur. Kütle haberleş­ me araçları, bu dağınıklığı bütünleştirememektedir. Dış et­ kenlerle bütünleşme, farklılaşma ve anonim ilişkiler kurma eğilimi çok zayıftır. Ü stelik, enflasyon gibi genel ekonomik bunalımların az gelişmiş tarım alarılanndaki etkisi çok az­ dır. Yani enflasyon tehlikesinin ucu, bu gibi alanlara gelin-

668


ceye kadar ülke ekonomisi zaten çökmüş olmaktadır. Çün­ kü , köyün dış pazarlarla bağlantısı sadece 3 - 5 metre basma. ka put bez, saban demiri, 5 - 1 0 kilo luz, 5- lO litre gaz zorun­ luluğu ile olmaktadır. Buradaki ilişkilerde feodal karakterele olduğu için, özellikle dinamik ekonomilerde etki yaratan enf­ lasyonun köydeki etkisi ancak genel ekonominin çökmesin­ den sonra olur. Bir başka neden de. bizzat tarım ekonomisi­ nin bünyesi ile ilgilidir. Köylü , 3 - 5 keçinin ardından, 20-30 dönüm toprağın ardından koşar durur. Köylünün işi gücü mevsimlere göre değişir. Toprağı işler. eker, sular. sonra ha­ sat mevsimi gelir, biçer-döver, ürününü anbara taşır. Köylü ailesinin bir yılı bütün bu işlerle doldurur. G izli veya açık iş­ sizlik olsun bu durum değişmez. Az gelişmiş tarın1 kesimle­ rinde patlarnalann önüne geçen. engelleyen bir etken de. ta­ nın ekonomisinin bizzat iç bünyesidir. Yani tarım, açık veya gizil bir biçimde iş . gücünü emici rol oynayıp , pallamalan önlemektedir. O halde, bütün bu etkenler bir araya geldiği zaman. kişileri aşan örgütlenme ve bilinçlendim1e faaliyeti­ nin rolü, az gelişmiş tarım alanlannda daha açık ve önemli bir biçimde ortaya çıkar. Bunun, sanayi kesimlerindeki bi­ linçlendim1e ve örgütlendirme faaliyetlerinden kat kat zor ol­ duğunu hiç bir zaman unulmc\mak gerekir. · İşte bugün, toplumsal gelişmenin belirli bir aşamasında kendiliğinden ortaya çıkan Devrimci Doğu Kültür Ocakla­ n'nın esas amacı zor olan bu işleri başarmaya çalışmaktır. F.

HORLANMANIN DEVRİME DÖNÜŞTÜRÜLMESi

Hiç bir zaman gözden uzak tutulmaması gereken önemli bir etken vardır. Bu . etnik özelliklerin ortaya çıkardığı po­ tansiyelin devrime kanalize edilmesidir. Bu gün Doğu Ana­ dolu'da ekonomik gerilikten ortaya çıkan bunalımlar yanın­ da. Kürt halkının hor görülmesinin de ortaya çıkardığı bunalımlar vardır. Bu nedenle yurtaş kendisine yabancıla­ şan düzeni istememekte. ona karşı bir tavır takınmaktadır. yurttaşlardaki bu düzene karşı olma eğilimi, egemen sınıflar tarafından kasıtlı olarak Kürt halkının Türk halkına karşı bir eğilimi gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Halkın yabancılaştığı düzene karşı olması devrime dö­ nüşecek ve bu bütün çabalara karşın halkların kardeşliği 669


temeline oturacaktır. Bu bakımdan Doğu Anadolu'nun so­ runları Türkiye'nin genel sorunlarindan hiçbir zaman ayrı olarak düşünülemez. Mevcut çelişkilerin devrime dönü şme­ si, Türkiye'deki emekçi halkların dayanışması, birliği ve kar­ deşçe eylemiyle gerçekleşecektir. Bu gün böyle bir eylem bir­ liğini engelleyen, çeşitli biçimlerde ortaya çıkan ulusal bask.ılardır. W"lusal baskıların devam etmesi . emperyalizme açık kapı bırakmakta, emperyalizmin işine yaramaktadır. Bu bakımdan, gerek Türk ve Kürt emekçi halklan ve gerek­ se emekçi halkların davasına gönül veffi?.iŞ tüm devrimci ay­ dınlar, çelişkilerin devrime dönüşümü sü recinde - halkların sefaJetten kurtuluşu için beraber hareket etmeleri gereğini hiç bir zaman unutmamalıdırlar. Borlanmanın ortaya çıkardığı "yabancılaşma�nın- halk yığınlarında yarattığı psikoloj ik etkiyi araştımıamızın V. Bö­ lümü nde, "Horlama" kısmında, örneklerle belirtmiştik. III. SOSYO-EKONOMİK GELİŞMENİN

NESNEL DOGRULTUSU A.

FEODALİZMİN KAPİTALİZJVfE DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DİNA/vfİCİ

Doğulu egemen sınıflar, özellikle Batılı egemen sınıflarla bütünleşmeleri süreci içinde, feodal sömünınün çok düşük olduğunu fark etmişler ve sömürüyü artırmanın yollarını aramaya başlamışlardır. İlkel bir teknolojiye dayanan feoda­ litede artık ürünün az olması doğal bir sonuçtur. Öküz. ka­ rasaban ve kağnıya dayanan bir teknoloj inin yaratacağı ar­ tık ürün elbette büyük olamazdı. İşte, bu gerçeği gören ağalar, artık ürünü, dolayısıyla sömürüyü artımıak için. ka­ pitalist ilişkileri kurmanın tedbirlerini almaya çalışmakta­ dırlar. Yalnız , bu oluşumu daha iyi değerlendirebilmek için, burada feodalizmin çözülüşü ü zerinde dumıak gerekir. Feodalizmin tasfiyesi, genel olarak feodal üretim ilişkile­ rinin bağrında, fakat feodalizmin dışında gelişen bir ticaret buıjuvası tarafından yapılmaktadır. Doğu Anadolu'daki çö­ zülme böyle olmamakta, doğrudan doğruya feodal ağalann, kapitalist ağalar yani patranlar durumuna gelmeleri biçi670


minele olmaktadır. Bilindiği gibi. feodalizm ya devrimci ya da devrimci olmayan bir yolla çözülür. Feodalizmin dışında geli­

şen ticaret kapitalizmi, feodalizmi tasfiye e ttiği zaman. bu devrimci yoldan çözü lüş olur. Ve bu çözülüş feodalizmin

kı ­

s a sürede tasfiyesidir. Feodalizm, yani feodal egemen sınıf. kendi kendini yenileyerek kapitalizme ulaşmak istediği za­ man, bu devrimci olmayan bir yoldan çözülüşlür. Bu yol uzun bir sü reçlir. Günümüzde. feodalizmin devrimci bir yol­ la çözülmesinin olanağı artık kalmamıştır. Ç ü nkü . kapita­ lizm bir d ü nya sistemi durumuna geldiği, giderek empt l)'a­ list bir yapıya b ü rü ndüğü zaman, az gelişmiş ülkelerde. bu

arada ülkemizele de. ekonomiyi tüm gücl'ıyle denetimi altına almaktadır. Emperyalizmin bu amansız denetimi, ülkelerin kendi sosyo-ekonomik iç dinamiklerini işlemez duruma ge­ Um1ektedir. Böylece geri kalmış toplumlarda değişim, iç di­ namikler tarafından değil. dış dinamikler tarafından olmak­

ta, giderek emperyalizmin gereklerine uygun bir değişim oluşmaktadır. Bü tün b unlara karşın. Doğu Anadol u 'da feodalizm dev­ rimci olmayan bir yolla çözülmekte, ancak sonuçlan itiba ­ riyle devrimci bir oluşum meydana gelmektedir. Çünkü , bu

oluşumun son derece hızlı biçimde gelişmesi,

a)

Sosyo-ekonomik anlamda "emek"in b ü nyesinde deği­

şiklikler yapmakta. emeği kişisel bağımlılıktan kurtararak.

"özgür emek�i meydana getim1ekt e.

b)

Siyasi planda da, ilkel bir siyasi biçim olan aşiret sis­

temlerini yıkıp, daha ileri bir biçim olan "Ulus"a doğru dö­ nüşümü sağlamaktadır.

B.

FEODALİZMİN YIKIUŞI. AŞİRET YAPILARININ

PARÇAIANMASI, MERKEZİLEŞME ve

ULUSLAŞMA

Aşiret biçimindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme, feo­

dal ü re tim biçiminin belirlediği bir siyasi örgü ttür. Aşiret or­

ganizasyonu feodaliteyi tek başına karakterize eden bir un­ sur

olmamakla

beraber.

çok

önemli

bir unsurdur.

Öte

yandan. aşiret organizasyc;munun sadece Kürtlere mi, yoksa

67 1


aynı ekonomik ve toplumsal düzeyde bulunan başka top­ lurnlara da mı ait olduğu tam anlamıyla açıklığa kavuşmuş değildir. Ve bu üretim biçimi varolduğu sürece bu organi­ zasyon da devam edecektir. Bunun yanında, aşiret organi­ zasyonunun, modem devletten ve modern devleti meydana getiren ulu slardan daha önceki aşamalarda gözüken bir

bi­

çim olduğu da şüphesizdir. Zaten. modern merkezi devletler ve bu devletleri meydana getiren uluslar, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi ile ortaya çıkrnışlardır. O halde, aşiret sistemlerinin gelişimi de uluslaşrnaya doğrudur. Yani. aşi­ ret. feodal üretim biçiminin , u lus ise kapitalist üretim biçi­ minin siyasi şekilleridiL Yalnız bu konuyu daha ayrıntılı bir biçimde incelernek gerekir. Doğu Anadolu, Batı İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye aşağı yukarı aynı yapının içindedir ki. bu

yapı daha önce de belirttiğimiz gibi geniş çapta feodaldir.

Halklar, gerek toplum yapıları, gerek kültürleri itibariyla bir­ birlerine çok berızerler. Burada. aynı dine mensup olmanın ve uzun yüzyıllar boyunca Osrrianlı devlet ve toplum sistemi içinde bu lunmanın roli:ınü de hesaba katmak gerekir. Bu yapı içinde aşiretlerin rolü pek büyüktür. Tür:k.iye 'deki bir aşiretin, Irak. İran ve Suriye'de kollarını görrnek mümkün­ dür. Bütün bunlar. aşiretlerin birbirlerinden bağımsız ol­ duklannı gösterdiği gibi, birbirleriyle ilişki halinde oldukları­ nı da ortaya koymaktadır. Çünkü , aşiret içindeki bağı. daha çok soy-sap belirlemektedir. Bu ise feodal bülünd e , aşiretle­ rin bir denge içinde bulunduklarını gösterir. Bu bakımdan, denge içinde bulu nan aşiretlerden birinin güçlenerek öteki­ lerini egemenliği altına alma, haraca bağlama ve merkezileş­ me olanağı yoktur. Çünkü , aşiretler, yani feodal beyler bir­ birlerini denelledikleri gibi, aşiretler sistemi dışındaki çeşitli sosyal gruplar da onları denetler. B unların yanında Ortadoğu'da emperyalizmin çok bü­ yük çıkarlan vardır.

Bu bakırndan Doğu sorunu, sadece

Tü rkiye, İran, Irak, Suriye veya buralardaki egemen sınıfları değil. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya vb. giderek Rus­ ya'yı da ilgilendirrnektedir. Emperyalizm, Ortadoğu'daki güç­ leri, olanaklan oranında dengede tutrnakta, işbirliği duru­ munda olduğu egemen sınıflar da halkların kurtuluşunu sağlayan her türlü girişimi yozlaştırrnaktadır.

672


Öte yandan. feodal yapının yıkılmasını sağlayan güçler­ le, modem devletin, yani merkezi devletin kurulmasını sağ­ layan koşulların bir arada görülüp görü lmeyeceği de, çok önemli bir başka konudur. Ortadoğu 'da milliyetçi akımların,

bu arada Kürt milliyetçiliğinin de çok güçlü olduğu her za­

man söylenebilir. Fakat bu feodal yapılan yıkan koşu lların merkezi devieli kuran koşullarla bir arada görüleceği anla­ mına da gelmez. Çünkü . Doğu Anadolu'da feodal ilişkilerin tasfiyesi demek. halk yığınlarına iolikal etmiş bir toprak re­ formu , köylünün toprağa veya herhangi bir iş yerine bağlan­ ması, nüfus kala_b alığının fonksiyonel bir duruma gelmesi demektir. Köylünün, fonksiyonel bir d u ruma gelip toprağa bağlanması,

herşeyden önce

aile tüketiminin dışında . bir

. "artık üretim" yar�tması demektir. Yurttaşın . toprağa bağ­

lanmasıyla meydana gelen bu artık ürellm , önce onu n dış · ilişkiler alanını değiştirecek, daha sonra bu dış ilişkiler ala­ nındaki değişme ve iç yapıdaki çelişkiler, sürekli olarak etki­ tepki durumund<\ bulunarak, toplumu dinamik bir duruma getirecektir. Yurttaş önce artık ü relimini salıp değerlendire­ bileceği pazarlar arayacaktır. Bu pazarlar, şüphesiz ki, Tür­ kiye'nin ekonomik bakımdan. dinamik ve gelişmiş pazarları olacaktır. Yurttaşın. İran. Irak ve Su riye'de pazarlar araması olağan bir hareket olmasına karşın ekonomik davranışiarına zıl bir tutumdur. Bu bakımdan, kaçınılmaz bir zorunluluk olarak halk. Anadolu'daki gelişmiş iç pazarlara yönelecek. ekonomik ilişkilerini buralarla ku racak ve buralarla bü lün­ leşecektir. Ekonomik bakımdan meydana gelmesi kaçınıl­ maz olan bu bütünleşme. sosyal ve kültürel bakımdan bü ­ tünleşmeyi de sağlayacaktır. Uluslaşma

süreci içinde

önem

kazanacak en önemli

olan konu Kürt diH, Kürt edebiyatı, Kürt tarihi, Kürt folkloru araştınnalannın değer kazanacağıdır.

Ulusçuluk hareketinin buıjuvazinin bir h areketı olduğu şüphesizdir. Bu bakımdan. Doğu Anadolu'daki hareketinde, feodalizmin buıjuvalaşan yeni kuşağında yansırnasıda doğal bir olaydır. Bu nedenle, uluslaşma oluşumunun başanya ulaşması için dev.rimci kadroların ağal arın desteğtne de ihti­

yaçlan vardır. Veya, devrimci kadrolar. milliyetçi fil9r ve ey­

lemlerinden dolayı, merkezi otorite tarafından ağalara yapı-

673


lacak baskılar karşısında ağaların yanında olmak zorunda­ dır. Bu Uişkinin yoğunluğunu ve süresini eylem belirleyecek­ tir. Doğu Anadolu'da oluşan yeni süreç. yani feodalizmin kapitalizme dönüşümü , yine egemen sınıflar yaranna olan değişlmdir. Fakat. geniş halk yığınlanmn kurluluşunun da bu değişinı içinde saklı oluduğunu ve bu kurlu luşu bu deği­ şinlin hazırlayacağını da unulniamak gerekir.

C.

TEMELDEKİ KA VCA AÇIKUGA

KA VUŞTURULMALIDIR Doğu Anadolu'da nüfus artışının ve lemel toplumsal ya. pı çelişkilerinin yaptığı baskılar, egemen sınınar taraLindan ne denli baskı altında tutulursa tutulsun. toplumsal yapıda er geç bünye değişikliklerine yol açacaktır. Temeldeki bu oluşumu ve bilinçlenmeyi önlemek için kamu oyu nun dikka­ Lini başka konu lar üzerine çekrnek halkı uzun süre oyala­ mayacak ve temel çelişkilerdeki örgü tleşme şüphesiz olacak­ lır.

Yalnız.

çok

hızlı

artan

nüfusun

t emel

soru nda

bilinçlenmesini kolaylaştımıak gerekir. Doğu Milingleri b u ­ nu büyük ölçüele başannışlı. Bu . az gelişmiş alanlarda ön­ derlerin toplumsal rolü ile sıkı sıkıya ilgilidir. Ç ü nkü , oralar­ da

halk gerçek çıkarlarının nerelerde durduğunu

doğru

dürüst göremecliği için, kendisini soyup sağana çevirenlerle bilmeden sıkı ilişkiler kurabilir. İşte önderler. halk yığınları­ nın aleyhine olan bu durumu kavramaya ve h alkı bu konu­ da

bilinçlendimıeye

ve

örgü tlendinneye

çalışmaktadırlar.

Devrimci D oğu Kültür Ocakları'nın kunıluş nedeni budur. Bu bakırndan da Doğu Anadolu'da günümüze kadar kuru İ­ muş en ciddi bir muhalefel lir. Doğu sonmunun sosyo-ekonomik ve etnik yönleri var­ dır. Fakat egemen sıriı1lar. temel toplumsal yapı çelişkiferini gızlemek

Için.

etnik

konulan

toplumsal

içerikten

uzak­

duygusal bir biçimde çatışma alanına sokup kamuoyunun dikkatını yeni alanlara çevirmekle ve egemenliklerini böyle sürdürmek istemektedirler. Toplumcu aydınların, bu duru­ mu görmelerinde yüzde yüz zorunluluk vardır. Bu bakım­ dan. çok geniş halk yığınlanm kucaklamak zoru nda olan

674


devrimci bir eylemde temeldeki ana sorunu gizleyecek. ka­ mu oyu nun dikkatini başka yönlere kanalize edip oyalayu­ cak her türlü çatışmadan uzak kalmak gerekir. Temel sorun ancak bu şart lar altında açıklık ve berraklık kazanıp . halk yığınlan arasında örgütlenme ve bilinçlenme olanaklan bu ­ l u r. Devrimci aksiyana getirilen bu yeni toplumsal özlerin yalnız Doğu Anadolu için değil, Türkiye'deki b ü t ü n devrimci faaliyetler için büyük bir geçerlik taşadığı ise en ufak bir şüpheyi bile gerektirmez. Kuvvet lerin

belirmesi ve mücadele

alanlarının ortaya

çıkması ancak bu biçimde olmuştur. Özellikle irlica konula­ nnda yapılan mücadelede esas hedefi çok iyi bilmek gerekir. B u . bugü n loplümumuzda çok yaygın olan gericilik lanımıy­

la yakından ilgilidir. Gericiliği dinde. dini faaliyetlerde ara­ mak, mücadele h edeflerinin belirlenmesinde yanlış sonuçlar ortaya koyar. Gericilik ve ilericilik. mülkiyel ve ü retim ilişki­ lerinde benimsenen davranışlara bağl ıdır. Üretim ilişkilerin­

de halk yararına yapısal değişmeler yapmayı kabul eden ve bunun mücadelesini yapan kişi ilericidir; etmeyen kişi ise

gericiclir.

;

Burada el inin oynadığı rol, çok etkili ve geniş bir ü styapı kurumu olarak statükon u n değişimini engelleyip . egemen sınıfların salt a nalına devam etmelerini sağlamasıclır. İşte di­

nin bir üstyapı kurumu olarak meydana getirdiği bu ezic i e t ­ kiyi ancak mülkiyet ve ü retim ilişkilerinde yapılacak yapısal

değişmelerle sağlayabiliriz. Bu olumlu mücadele, hede11erin

doğnı dürüst belirlenn1esi ve temeldeki sorunların açıklık kazanması ile mümkündür. Aksi halde. yapılan b ü t ü n m ü ­ cadeleler temelsiz v e daima havada kalır.

D.

DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ)

Doğu soru nunun sosyo- ekonomik ve etnik yönleri · bir bütündür.

Sosyo-ekonomik gelişmeyi sağlayıcı her t eclbir

u lusal bilinci bastırmaya çalışan her eylem bu bilinci daha da geliştireceği gibi, beraberinde sosyo-ekonomik bakımın­ elan geri kalmayıcia getirecektir. Fakat. feodal sömü rünün

çok m-. bir sömürü olduğunu anlayan Doğulu egemen sınıf­ lar kapitalist olmanın yollarını aramakta siyasi iktidar sos­ yo-ekonomik gelişmeyi sağlayacak bu ıstekiere cevap ver­ mekte. bu da beraberinde u lusal bilinci geUm1ektedir. '

'

675


IV.

DOÖU SORUNU KARŞISINDA TÜRK EMEKÇİLERİ · ve İLf;RİCİ TÜRK AYDINLARININ TUTUMU NE OLMALIDIR?

Kurtuluş Savaşı yıllarında . M ustafa Kemal Kürt Aşiretle­ ri'ni, devrimci eyleme katabilmek için, daha önce de belirtti­ ğimiz . gibi, "dinci ideoloj iyi" ve "Kürt ve Türk Halklarının. B ü lün Halkların Eşitliği ve Kardeşliği" sloganını kullannıış ve b u nda da başarılı olmuştur. Bugün ise devrimciler açı­ sından dinci ideoloj iyi kullanmanın hiçbir olanağı yoktur. Çünkü,

a)

Dinci ideoloj i , artık karşı devrimcilerin bir silahı ol­

muştur. Devrimcilerin bundan yc:ırarlanmaları olanaksızdır.

b) D oğu Anadolu'da her ne kadar bugün de, halk yığın­ larını denetleyen aşiret reisi, şeyh , seyit , ağa, bey gibi ege­ men sınıDar varsa da, öncelikle küçük burj uvazinin öncülü ­ ğünde (bu öncülükten devrin1 stratej isinde tartışılan, öncülük, artçılık değildir, sadece küçük buıj uvazinin dev­ rimci fl.kirleri halk yığırılarına gölürmesi olarak c:ınlaşılmalı­

dır. bu dUrum D oğu Anadolu için önemlidir) devrimci bir kadro gelişmekte ve günden güne ağırlığını kazanmaktadır.

Devrimci D oğu Kültür Ocakları'nın anlamı budur. Bu ne­

derıle , Doğu Anadolu'yu devrimci eyleme kazanabilmek için dinci

Ideoloj iden

başka

etkenler

aranması

gerekir.

"Uluslann Eşilliği v e Kardeşliği"' temel doğrusunun,

Bu,

1919-

1 922 yıl ları arasında olduğu gibi bir taklik gereği olarak de­

ğil de, fülen gerçekleştirilmesi için mücadele etmektir. Doğu

Anadoludaki halkı Türk görmek ve Türkleştirmeye çalışmak her zaman başarısız kalmaya mahküm bir davranıştır. Nite­ kim, bugüne dek bu yaniışı kabul eturmek için girişilen her türlü baskıya karşın. hiçbir başarı elde edilememiştir. O hal­ de, Tü rkiye'de sınıfsal temeller üzerinde oturlulmaya çalışı­ Ian devrim stratej isi, "Ulusların Eşitliği ve Kardeşliği" temel doğrusurıu da çok iyi değerlendirmek zorundadır.

Üniversite, ancak "Ulusların Eşitliği ve Kardeşliği" temel doğrusundan ve bu doğrunuı:ı bilincinden h areket ederek ekonomik ve kültü rel her türlü sömü rüye karşı çıkıp , emek­ çi halk YJ.ğınlan lehine savaşa girdiği zaman varlığını ispat eder. �i halde, gerici iktidarları n sözcülüğünü yapan bir

676


kurum olarak niteliğinden sıyrılamaz. Çü nkü , Doğu

soru nu

,

şu veya bu kişinin ya da kurumların istek ve b il inçlerine gö­ re ortaya çıkmış bir sorun değildir. Çok temelli sosyo­ ekonomik, siyasi, h u ku ki ve etnik dayanakları

vardır. Soru ­

nun ortaya çıkışını ve dinamizm kazanmasını sağlayan et­

kenler tamamen toplumsal yasalardır.

Doğu sorununa karşı, emekçi Türk halkının ve il erici

Türk aydınlarının nasıl bir tavır almaları gerektiği ni Devrim­ ci D oğu Kültür Ocaklan şöyle ortaya koyuyor:

". . . Halklar, kendilerini sömüren, ezen sınıfiara ve emperyalist güçlere karşı kardeşce ve dayanışma için­ de etkin, başarılı mücadele verebilirler. Bunun temel şartı HALKLARlN EŞ ITL iG i ilkesini bütün şartlanma­ lardan kurtularak, içte nlikle, tavizsiz kabul etmektir. Halkların eşitliği vatandaşların eşitliği ilkesinin temel şart ı d ı r. Birbirleri nin varlığına, etnik özelliklerine sayg ı l ı olmadan , milliyetler meselesinde devrimci titizliği gös­ termeden beraber mücadele için gerekli olan güven ortamı yarat ılmaz. Halk ı e ritmek ve yok etmek ve diğer baskı metotları nı uygulamak isteyen herhangi bir ikti· dara karşı, HAK i M M i LLETLER i N HALKÇI G Ü ÇLE R I VE DEVR i MC i G Ü ÇLER i B Ü T Ü N OLANAKLAR! I LE D i ­ R E N M EZLERSE EZ i LEN ULUS VEYA ETN I K G R U P B U NLARA G EREKL i G Ü VEN DUYGUS U N U BESLEe M EZ." Doğu'nun v e K ü rt halkının temel

sorunlarına

çözüm yo­

lu ge tirecek kararlardan biri de Türk iye İşçi Partisi son genel kurul toplantısında alınmışt ı r. TİP'in bu konudaki karar ta­

sarısı aynen şöyledir:

"Türkiye i şçi Partisi 4. Büyük Kongresi, - Türkiye'nin doğusunda Kürt halkın ı n yaşamakta olduğunu, - Kürt halkı üzerinde, baştan beri, hakim sınıfların faşist iktidarların, zaman zaman kanlı zulüm hareketle­ ri niteliğine bürünen, baskı ve terör, asimilasyon politi­ kası uygulad ıkları, - Kü rt halkının yaşadığı bölgenin, Türkiye'nin öteki 677


bölgelerine oranla, geri kalmış olmasının temel neden­ lerinden birinin, kapitalizmin eşitsiz gelişme kanununa ek olarak, bu bölgede Kürt halkının yaşadığı gerçeğini gözönüne alan hakim sınıf iktidarlarının güttükleri eko­ nomik ve sosyal politikanın bir sonucu olduğunu, - Bu nedenle, ' Doğu sorunu'nu bir bölgedeki kal­ kınma sorunu olarak ele almanın, hakim sınıf iktidarlarının şoven-milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun uzantı­ sından başka bir şey o lrtıadığı.n ı , - Kürt halkının anayasal vatandaşlık hakları nı kul­ lanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti­ demokratik, faşist, b askıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan partimiz tarafı ndan desteklen­ mesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğu­ nu, - Kürt halkının gelişen demokratik özlem ve istek­ lerini ifade ve gerçekleştirme mücadelesi ile işçi sınıfı­ nın ve onun öncü örgütü partimizin öncülüğünde yürü­ tülen sosyalist devrim mücadelesini tek bir devrimci dalga halinde bütünleştirmek için, Kürt ve Türk sosya­ listlerinin parti içinde omuz omuza çalışmaları nın ge­ rektiğini, - Kürt halkına karşı uygulanan ırkçı-milliyetçi şo­ ven burjuva ideolojisinin, partiler, sosyalistler ve bütün işçi ve diğer emekçi yığınlar arasında yerle bir edilme­ sini sağlamanın, partinin ideolojik mücadelesinin ve gelişmesinin temel ve devamlı davası olduğunu, - Partinin, Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını ka­ bul ve ilan eder." Türkiye'deki ilerici güçlerin, "Doğu sorunu"nun ortaya

çıkmasında şu veya bu dış güçlerden çok, toplumun diya­

lektik gelişiminin, toplumun kendi iç dinamiklerinin işleme­

sinin etken olduğunu hiçbir zamari unu tmaması gerekir.

678

·


KAYNAKLAR A. KITAPLAR ABADAN Narmin

Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açı· sından 1 965 Seçimlerinin Tahlili ; SBFY, Ankara 1 967.

AHMET Faik

Mem·o·Zin, Türkçeleştiren: Sırrı Dadaş· bilge, istanbul 1 969.

AKDAG Mustafa

Büyük Calali isyanları'n ın Başlaması ( 1 550- 1 603) ATY, Ankara 1 963.

AKSOY Suat

Yüz Soruda Türkiye'de Toprak Meselesi, Gerçek Yayı nevi, istanbul 1 969.

ALTAN Çetin

Geçip Giderken, Gün Yayın ları, Istanbul 1 969.

ALTAN Çetin

S uçlanan Yazılar, Tekin Yayınevi, istan­ bul 1 970. Güneydoğu Anadolu 'da Arazi Mülkiyeti ve işletme Şekilleri, AÜZFY, Ankara 1 956.

ARAS Ali

1,

ATATÜRK

N utuk Cilt

ATATÜRK

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri ; Cilt 1 (1 952), Cilt l l (1 959), Cilt l l l ( 1 96 1 ). Ata­ türk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannamele­ ri, Cilt IV, Türk lnkilap Tarihi Enstitüsü Y., Ankara 1 964.

A VCioG LU Do�an

Türkiye'nin Düzeni (Dün-Bugün-Yarın), Bilgi Yayı nevi, 4. Bs. Ankara 1 969.

AYDEMIR Şevket Süreyya

Ikinci Adam; Cilt 1 966.

AYTEKIN Halil

Doğu'da Kıtlık Vardı, Toplum Yayı nevi, Ankara 1 964.

BADILLI Kemal

Kürtçe Gramer (Tü�kçe izahlı)-Kurmanç Lehçesi, Ankara 1 965. iktisat Tarihi (Ders Notları) ll, I FY, lstan­ bul 1 962. . 1 5 ve 1 6'ncı Asırlarda Osmanlı lmpara-

BARKAN Ömer Lütfü BARKAN Ömer Lütfü

ll, l l l, MEBY.

1,

Remzi Kitabevi, lst.

679


BAYAR Cel�l

tariuğu'nda Zirai Ekonom inin H uk!lki ve M ali Esasları, lstanbul 1 943 . Be n de Yazd ı m , Gil1 l l ( 1 966), Cilt l l l ( 1 966), Cilt I V (1 967), Cilt V ( 1 967), Cilt VI (1 968), Cilt VII ( 1 968).

BAYTOK Taner

ingiliz Kaynaklarından Türk KurtuluŞ Sa­ vaşı, Başnur Matbaası, Ankara 1970.

BAYUR Yusuf Hikmet

Türk inkilap Tarihi, Cilt ll, Kısım IV, TTKY, Ankara 1 952.

BAYUR Yı.ısı.ıf Hikmet

Yeni Türk Devletinin Harici Siyaseti, An­ kara 1 935.

SENEKAY Yahya

Yaşayan Alevilik, Varlık Yayı nları, istan­ bul 1 967.

BERKES Niyazi

200 Yıldır Neden Bocal ıyoruz? Yön Ya­ yınları, istanbul 1 963.

· BERKES Niyazi

U l uscu luk, Batıcılık ve Toplumsal Dev­ rimler, Yön Yayın ları, istanbul 1 965·.

BERKES N iyazi

Türkiye iktisat Tarihi 1 , Gerçek Yayı nevi ( 1 00 Soruda Serisi), Istanbul 1 969.

BERKES N iyazi

Türkiye Iktisat Tarihi ll, Gerçek Yayınevi (1 00 Soruda Serisi), Istanbul 1 970.

BERTHOL Spuler

Iran Moğalları, Çev. Cemal �öprülü, TIKY, Ankara 1 957.

BEŞIKÇl lsmail

Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti) , Doğan Yayınevi, Ankara 1 969.

BEŞIKÇI Ismail

Toplu mların Genel Gelişim Kanunları ve Bölgenin Sosyo-Ekonom ik Yapısı Içinde DOG U MITiNGLERI'N iN ANALIZI (Ço­ ğaltılm ıştır), Erzurum 1 967.

BEŞIKÇI !smail

Doğu Anadolu 'daki Göçebe Kürt Aşiret­ lerinde Toplumsal Oeğişme-Geçiş Halin­ deki Toplumlar (Çoğaltılmıştır), Erzurum 1 968.

BEYSANO�LU Şevket

Ziya Gökalp'in ilk Yaz ı Hayatı ( 1 8941 909), istanbul 1 956.

BIRSEL Cemil

LOZAN, Cilt

680

1-11,

lstanbul 1 933.


B iLBAŞAR Kemal

Cemo, Tekin Yay ınevi, 3. Bs., istanbul 1 969.

B iLBAŞAR Kemal

Memo Cilt 1 969.

B iLBAŞAR Kemal

Memo, Cilt l l, Tekin Yayınevi, istanbul 1 969.

BORAN Behice

Toplumsal Yapı Araştırmaları, DTCFY, Ankara 1 945.

BORAN Behice

Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, 2. Bs. Tekin Yay., lstanbul 1 969,

BORATAV Korkut

Gelir Dağ ı l ı m ı (Kapitalist Sistemde, Türki­ ye'de Sosyalist Sistem'de), Gerçek Yay., ( 1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 969.

BOZARSLAN Mehmet Emin

islamiyel Açısından Şeyhlik ve Ağalık, Toplum Yayınevi, Ankara 1 964.

BOZARSLAN Mehmet Emin

Doğu'nun Sorunları, Toplum Yay., Anka­ ra 1 966.

BOZARSLAN Mehmet Emin

Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, Ant Y., is­ tanbul 1 969.

1,

Tekin Yayı nevi, Istanbul

BORATAV Pertav N.­ F IRATLI H. Vedat

lzahl ı, Halk Şiiri Antolojisi, Ankara 1 943.

CEM l smail

Türkiye'de Geri Kalm ışlı!)ın Tarihi, Cem Yay., istanbul 1 970.

CEYHUN Demirtaş

Haçlı Emperyalizm, Anadolu Devletlerin­ de Toprak Düzeni ve Din ve Devlet I lişki­ leri Üzerine Bir Deneme, Habora Yay., ista-nbul 1 967.

CHP

1 2 Ekim 1 969 Seçim Bi ldirgesi, Ankara 1 969

C I LLOV Haluk

Türkiye Ekonomisi, iFY, 2. Bs., istanbul 1 965.

ÇAVDAR Tevfik

Osmanlıların Yarı Söm ürge Oluşu, Ant Yay . , istanbul 1 970.

ÇUBUKÇU ihrahim Ağa

Mezhepler ve islam Felsefesi, ilahiyat Fakültesi Yayını, Ankara 1 964. 68 1


D i ViTÇIOG LU Sencer

Asya Üretim Tarzı va Osmanlı Toplumu, iFY, istanbul 1 967.

DIE

1 950-1 965 Milletvekili ve 1 961 - 1 963 Se� nato Seçimleri Sonuçları, Yayın No: 5 1 3 .

DIE

1 965 Genel Nüfus Say ı m ı , Yayın No : 537.

DIE

Istatistik Yıll ığ ı 1 963, Yayın No: 46o·.

DPT

Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1 968- 1 972, Ankarı 1 967.

DPT

Köy ve Köylü Sorunu, Ankara 1 967.

DPT

Türkiye'de Iller itibarıyla Sosyo­ Ekonomik Gelişmişlik Endeksi, SPD, An ­ kara 1 970. Ikinci Beş Yıllık Kalkı nma Planı, 1 9681 972, 1 970 Yılı Programı, Ankara 1 970.

DPT DOGAN Avni

Kurtu luş, Kuruluş ve Sonras ı , Dünya Yay . , istanbul 1 964.

ECEV IT Bülent

Bu D üzen Değişmelidir, Tekin Yayınevi, Ankara 1 968. Doğu Dramı, TiP Yay:, Ankara 1 966.

EK I NCi Tarık Ziya EL IÇ I N Em in Türk

Kemalist Devrim Ideolojisi, Ant Yay., Is­ tanbul 1 969.

EMERSON Pupert

ERDENTU G Narmin

Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve Afri­ ka Halkları n ı n Ortaya Çıkışı, Çev. Türk­ kaya Ataöv, Siyasi I limler Derneği Yay., Ankara 1 965. ·

Hal Köyünün Etnolojik Tetkiki, DTCFY, Ankara 1 956.

ERDENTUG Nermin

Sün Köyünün Etnolojik tetkiki, DTCFY, Ankara 1 959.

ERDOST Muzaffer

"Türkiye Sosyalizmi" ve Sosyalizm, Sol Yayınları, Ankara 1 969.

EVL IYA Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zuhuri Danışman Yay., Cilt I-VII, Istanbul 1 970.

FlRAT Şerif

Doğu llleri ve Varto Tarihi, MEBY, Anka­ ra 1 96 1 .

682


GOLOG LU Mahmut

3. Meşrutiyet 1 920, Ankara 1 970.

GÖKALP Ziya

Türkleşmek, islamlaşmak, Muas ı rlaş­ mak, Serdengeçti Neşriyatı, 2. Bs., An­ kara 1 963.

GÖKALP Ziya

Türkçü lüğün Esas ları, 1 000 Temel Eser Serisi, Istanbul 1 970.

GÖKALP Ziya

Ziya Gökalp Diyorki, istanbul 1 950.

GÖLPINARLI Abdülkadir

Tasavvuf, Gerçek Yay. ( 1 00 Soruda Se­ risi), istanbul 1 969.

GÖLPINARLI Abdülkadir

Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, Ger­ çek Yay., (1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 969.

GÖZÜBÜYÜK Şeref ve SEZGIN Zekai

1 924 Anayasası Hakkında Meclis Görüş­ meleri, SBFY, Ankara 1 957.

GÖYÜNÇ Nejad

XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, EFY, is­ tanbul 1 969.

G ÜZELDERE Seyfi

Gerçek Bediuzzeman Saidi Nursi ve Doktrinleri, Toker Matbaası, Istanbul 1 966.

H an i AHMEDi

Mem-0-Zin Çev. Mehmet Emin Bozars­ lan, Gün Yay. , lstanbul 1 969.

HAMDULLAH Suphi

Dağyolu, 2. Kitap, Türk Ocakları Neşriya­ t ı , Ankara 1 933.

HARP TARIHI DAiRESI

Türk lstiklal Harbi, VI. Cilt, iç Ayaklanma­ lar (1 9 1 9- 1 922), Ankara 1 964.

HAVATM

Filistin'de Halk Savaşı ve Ortadoğu, Çev. Mehmet Emin Bozarslan, Ant Yayınları, Istanbul 1 970.

I G DEMIR U luğ

Sivas Kongresi Tutanakları, TI>KY, An­ kara 1 969

iNALCIK Halil

Sened-i Ittifak ve Gülhane Hattı Hüma­ yunu, Tanzimatın Uygulanması ve Sos­ yal Neticeleri, Belleten, Cilt 2a, Sayı 1 1 2 (Ekim 1 964) den ayrı bası m . 683


iNAN Afet

: Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Ata­ türk'ün El Yazıları; TIKY, Ankara 1 969 ..

iPEKÇI Abdi ve ı,

COŞAR Ömer Sami

lhtilalin lçyüzü, Cilt

iNAN Afet

Türkiye Halkının Antrepolajik Karakteri ve Türkiye Tarihi (Türk Irkının Vatanı Anadolu), TIKY, Ankara 1 947.

KAFESOGLU lbrahim

S u ltan Me likşah Devrinde, . Büyük Sel­ çuklu imparatorluğu, EFY, Istanbul 1 953.

KANSU Mazhar Müfit

Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürkle Beraber, Cilt 1 , l l, TIKY, Ankara 1 966.

KAPANI Münci

istanbul 1 965.

Kamu Hürriyetleri, 3. Bs., AÜH FY, Anka. ra 1 970.

KARACAN Ali Naci

Lozan Koferansı ve lsmet Paşa, Istanbul 1 943.

KARAL Enver Ziya

Osmanlı Tarihi, Cilt 8, TIKY, Ankara 1 962.

KARPAT Kemal

Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekono­ m ik, Kültürel Temeller, istanbul 1 967.

KESKIOG LU Osman

I slam Dünyası, Dün ve Bugün, IFY, An­ kara 1 964.

KIRAY Mübeccel

lnterdepenl:ies between agro-economic development and social change, A case study, Çukurova, Eylül 1 966, Abant.

KIRAY Mübeccel

Ereğli, Ağ ır Sanayiden Önce . Bir Sahil Kasabas ı, DPTY, Ankara 1 964.

KIRZIOGLU Fahrettin

Tarih Bak ı m ı ndan Kürtlerin Türklüğü, An­ kara 1 964.

KlVlLClMLI H ikmet

27 May ı s ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi, Ant Yay., lstanbul 1 970.

KOLLEKTIF

Doğu Anadolu'yu Kalkındırma Sorunları Semineri, Türkiye Ticaret Odaları, Sana­ yi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, An­ kara 1 967.

684


KOLLEKTiF

: Feodalizmden Kapitalizme Geçiş, Çev. Çetin Yetkin, PDA, Ankara 1 970.

KOLLEKTiF

Asya Üretim Tarzı , Çev. irven Keskinoğ­ lu, Ant Yay., lstanbu l 1 970.

KOLLEKTiF

I nsan Hakları Yıllığı, insan Hakları Mese­ lesine Genel Bakış ve insan Hakları Ev­ rensel Beyannamesi Bakı mından Türk Mevzuatının I ncelen mesi, Ankara 1 964.

KOLLEKTiF

Türkiye'de insan Hakları, Tebliğ ler, Tar­ tışmalar, AÜHFY, Ankara 1 970.

KOLEKTIF

1 . Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 932

KOLLEKTI F

2. Türk Tarih Kongresi, TIKY, istanbul 1 937.

KOLLEKTiF

5. Türk Tarih Kongresi, TIKY, Ankara 1 960.

KOLLEKTIF

Doğu Üniversitesi Hakkında MEBY, istanbul 1 952.

KÖKDEMIR Naci

Eski ve Yeni Toprak iskan Hükümleri ve Uygulama Klavuzu, Ankara 1 952.

KÖY IŞLERI BAKAN LIGI

Köy Envanter Etüdleri, Erzincan, Erzu­ rum, Kars, Ağrı, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Siirt, Gaziantep, U rfa, Diyarbakır, Mar­ din, Hakkari ve ötekiler.

KÜÇÜKÖMER idris

Düzenin Yabancılaşması, Batılaşma, Ant Yay., lstanbul 1 969.

K ÜTÜ KoGLU Bekir

Osmanlı-iran Siyasi Münasebetleri (1 578-1 590) , EFY, istanbul 1 957.

LENiN

Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol' Yay., Ankara 1 969.

LENIN

Do(luda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Ant Yay., istanbul 1 970.

LORD KiN ROS

Bir Milletin Do(luşu, Sander Kitabevi, I s­ tanbul 1 966.

Rapor,

685


MAY Yayı nları

: Gizli Belgeler (Aimanya'nın Türkiye Polit ikas ı), istanb u l 1 968.

MERAM Ali Kemal

Türkçülük ve Türkçülük M ücadeleleri Ta­ rihi, Kültü r Kitabevi, istanbul 1 969.

MI LLi EG iTiM BAKANLIGI

i lköğretim Yıl lığı, .1 968-1 969.

MiN NORSKY

islam Ansikloped isi, Cilt 6, K ü rt le r Mad­ d esi.

NAiMA

Naima Tarihi, Ci lt l l l , Çev. Zuhuri Dan ış­ man, Zuhuri Dan ışman Yay., istanbul 1 968.

N iZAME D DiN Sami

Zafername, Çev. N . Lügat, TTKY, Anka­ ra 1 949.

OTYAM Fikret

G ide Gide 1 , Ha Bu Diyar, Arıkara 1 957.

OTYAM Fikret

G ide Gide l l , Doğ udan Gezi Notları, An­ kara.

OTYAM Fikret

G id e Gide l ll , Harran-Heyrat-May ı n ve lrıp, Ankara 1 960.

OTYAM Fikret

Gide Gide IV, Uy Baba, Ankara 1 962.

OTYAM Fikret

G ide Gide 1 963.

OTYAM Fikret

Gide Gide VI, Hu Dost, Ankara 1 964.

OTYAM Fikret

G ide Gide V I I , Bir Karış Toprak için , 1 965.

OTYAM Fikret

Gide Gide V I I I, Oy Fırat, Asi Fırat, Anka­ ra 1 96 6.

OTYAM Fikret

G ide Gide IX, Korku -Kaymakam Baba, istanbul 1 968.

OTYAM Fikret

G id e Gide X, Can Pazarı, Vay Kurban, Hayvanlar ve insanlar, Doğan Yay., An­ kara 1 969.

ONUR Necmi

Mezarları nda Yaşayanlar, ll. Bs., Ankara 1 965.

ORHONLU Cengiz

Osman l ı · imparatorluğu Devrinde Aşiret­ leri iskan Teşebbüsü ( 1 69 1 - 1 696), EFY, istanbul 1 963.

686

V,

Topraksızlar,

istanbul


ORHONLU Cengiz

Osmanlı Tarihine Ait Belgeler TELHiS­ LER ( 1 579- 1 6 07), EFY, 1 970.

ÖKÇÜN Gündüz

Türkiye iktisat Kongresi, izmir, SBFY, Ankara 1 968.

ÖZEK Çetin

Türkiye'de Gerici Akımlar, Gerçek Yay. , (1 00 Soruda Serisi), istanbul 1 968.

ÖZEK Çetin

Türkiye'de Gerici Akımlar ve N urculuğun lçyüzü, Varlık Yay. , istanbul 1 964.

ÖZTÜ RK Kazım

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Tuta­ naklar), Cilt 1, l l, lll, iş Bankası Yay., An­ kara 1 966.

.

.

POL iT LER George

Felsefenin Temel ilkeleri, Çev. M. Ardos, · Sol Yay., Ankara 1 969.

RODINSON Max ıma

Hazreti Muham med, Gün Yay., istanbu l 1 968.

RODINSON Max ıme

islamiyat ve Kapitalizm, Gün Yay., istan­ bul 1 969.

SELEK Sabahattin

Anadolu Ihtilali, Cilt 1 965.

S ELEK Sabahattin

Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaşı , Ağaoğlu Yay., istanbul 1 970.

SELÇUK ilhan

Mu,ı:;tafa Kemal'in Alt ın Saati, Kitaş Yay., istanbul 1 969.

SENCER Muzaffer

Osmanlı Toplu m Yapısı, Ant Yay., lstan­ bul 1 969.

SENCER Muzaffer

Dinin Türk Toplum una Etkileri, istanbul 1 968.

SENCER Oya ·

Türk Toplumunun Tarihsel Evrimi, Habo­ ra Yay., lstanbul 1 969.

SERTEL Sabiha

Roman Gibi, 1 9 1 9- 1 950, Ant Yayınları, istanbul 1 969.

SERTEL Yıldız

Türkiye'de Ileri Akımlar, Ant Yay. , istan­ bul 1 969.

ı . 11.

2. Bs., istanbul

687


SERTEL Zekeriya

Hatı rlad ıkiarı m, 1 968.

SEViM ALi

Su riye 1 9 65.

SOYSAL ilhami

Sıfıra Sıf ı r Elde Var S ıf ı r, Kitaş Yay . , is­ tanbul 1 969.

SOYSAL M ümtaz

Dinamik Anayasa Anlayışı, Anayasa Di­ yalektiği Üzerine Bir Deneme, SBFY, Ankara 1 969.

SOYSAL Mümtaz

An ayasaya Giriş, SBFY, Ankara 1 968.

SÖZER N ecdet

Diyarbak ı r Havzası (Beşeri ve iktisadi Coğrafya Açısı ndan Bir Bölge Araştı rma­ s ı ) Diyarbakır'ı Tan ıtma ve Turizm Derne­ ği Yay ı n ı , Ankara 1 969.

STALIN

Marksizm ve Milli Mesele, Sol Yay ınları, Ankara 1 967.

STALIN

Marksizm ve Dil, Sosyal Yay., i stanbul 1 967.

SÜMER Faruk

Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teş­ kilatı-Destanları, OTCFY, Ankara 1 967.

SÜMER Faruk

Karakoyunlular, Cil! 1 967.

ŞAKIR Ziya

Şah ismail ve Mezhepler Tarihi, Şii lik, Sünnilik, Alevilik, Kızılbaşlık Ne Demek­ tir? Nasıl Çıkt ı ? istanbul (tarihi bel irtilmi­ yor).

ŞEVKi Mehmet Ali

Osman l ı Tarihinin Sosyal Bilimle Açıklan­ m ası, Elif Kitabevi, istanbul 1 968.

TAHi R Kemal

Yedi Çı nar Yaylası , Bilgi Yay., Ankara 1 970.

TAHiR Kemal

Köyün Kamburu, 1 970.

TAHi R Kemal

Büyük Mal, Bilgi Yay., Ankara 1 970.

TAH iR Kemal

Rahmet Yolları Kesti, Bilgi Yay., Ankara 1 970.

1 905-1 950,

Selçukluları ,

DTCFY,

1,

istanbul Ankara

TTKY, Ankara

Bilgi Yay.,

Ankara


TAHiR Kemal TAHI R Kemal TANOG LU Ali

Devlet Ana, Bilgi Yay., 1 . Bs. Ankara 1 967. Göl Insanları, Bilgi Yay., Ankara 1 968. N üfus ve Yerleşme, EFY, istanbul 1 966.

TANKUT Hasan Reşit

Köylerimiz, Bugün Nasıldır, Dün Nası ld ı, Yarın Nasıl Olacaktır? Ankara 1 939.

TiMUR Taner

Türk Devrim i, Tarihi Anlamı ve Felsefi Temeli, SBFY., Ankara 1 968.

TOKER Metin

Şeyh Sait ve lsyanı, AKiS Yayını, istan­ bul 1 968.

TUNAYA Tarık Zafer

islamcıl ık Gereyan ı, Siyaset ilmi Serisi 3, Istanbul 1 962.

TUNAYA Tarık Zafer

Türkiye'de Siyasi Partiler, istanbul 1 952.

TUNCAY Mete

Türkiye'de Sol Akımlar, 2. Bs., Bilgi Yayı­ nevi, Ankara 1 968.

TUNÇBiLEK Necdet

Türkiye iskan Coğrafyası, Kır iskan ı, EFY, istanbul 1 967.

TURAN ilter

Cumhuriyet Tarihimiz, Temeller, Kuruluş, Milli Devrimler, Çağlayan Kitabevi, istan­ bul 1 969.

TURHAN Mü mtaz

Kültür Değişmeleri, EFY, ll. Bs., istanbul 1 959.

TURGUT Hulusi

Barzani Dosyası, Istanbul 1 969.

TÜ RKAY Orhan

Türkiye'de Nüfus ve Iktisadi Gelişme, Iş bankası Yayını, istanbul 1 967.

TÜTENGiL Cavit Orhan

Az Gelişmenin Sosyolojisi, IFY, Istanbul 1 970.

U LUS ELEN Erol

Ingiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, istan­ bul 1 967.

UZU NÇARŞILI Ismail Hakkı

Osmanlı Tarihi, Cilt 2, 1 949.

YASA ibrahim

Türkiye'nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, TODAIE, Ankara 1 970. Ağrı Dağı Efsanesi, Cem Yay., Istanbul 1 970.

YAŞAR Kemal

TTK, Ankara

689


YAVUZ Edip

Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Kurtuluş Matbaas ı , Ankara 1 968.

YAVUZ Fehmi

Din Eğitimi ve Toplumumuz, Sevinç Mat­ baası, Ankara 1 969.

YILDIZ Bekir

Kaçakçı Şahan, Asya Yayınları, istanbu l 1 970.

ZEHRA Muhammed Ebu

Ebü Hanife, Çev. Osman Keskioğlu, Di­ yanet işleri Başkanlığı Yay., Ankara 1 962. i lkel Toplu m , Köleci Toplum, Feodal Toplum, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları , Ankara 1 968. i mam Şa1i, Çev. Osman Keskioğ lu, Di­ yanet işleri Başkanlığ ı Yay., Ankara 1 962.

ZUBRiTSKi Y. Mitrepoiski

ZEHRA Muham med Ebu

ZEHRA Muhammed Ebu

I mam Şa1i, Çev. Osman Keskioğlu, Di­ yanet işleri Başkanlığ ı Yay., Ankara 1 969.

ZEHRA Mu ham med Ebu

islamda Fikhi Mezhepler Tarihi, Çev. Ab­ d ülkadir Şener, Cilt 1.. ll, l ll, istanbul 1 968, Cilt IV, 1 969.

8.

MAKALELER

ABADAN Narmin

6. D ü nya Sosyoloji Kongresi, SBFY, Cilt 2 1 , Sayı 3, Eylül 1 966.

AKSÖZ ibrahim

Doğ u Anadolu'nun Kalkı nma Sorunları, SBF, iŞHK 9, Ankara 1 969, s. 1 79-209.

AKYOL Mete

Salılık Köy Var, H ürriyet, 1 0" 1 4 Mayıs 1 970.

ALTAN Çetin

Dağuyu da Bölgeeilik Değil , Sın ıfsallık Kurtarır, Akşam 1 8.7.1 969.

ANT

Orta-Doğu Devrimci Çemberi, Sayı 1 , 1 74/1 , Mayıs 1 970.

ANTER Musa

Doğ u Kalkınması Üzerine, Barış Dünya­ sı, Sayı 4, Temmuz 1 962.

ANTER Musa

Kürt Edebiyatı, Barış Dünyası, Sayı 7, Ekim 1 962.

690


ANTER Musa

Doğudan Portreler, Mele Ahmedi Ciziri, Barış Dünyası, Sayı 1 O, Ocak 1 963.

ANTER Musa

Kürt Dili Üzerine 1 969.

ANTER Musa

Kürt Dili Üzerine ll, Doğu, Say ı 2, Ocak­ Şubat 1 970.

ARAS Ahmet

Sosyalist Açıdan Doğu Sorunu, Ant der­ gisi, Sayı 1 24, 1 25, 1 26, 1 27,

ARAS Ahmet

Türkiye'de Feodalile Var m ı ? Ant Dergi­ si, Sayı 1 39, 1 40.

ARFA Hasan

Kurt Tarihi Ü zerine, Çev. Sihoğlu, Doğu, Sayı 1 , Aralık 1 969.

ARFA Hasan

Kürt Tarihi Üzerine ll, Çev. Sihoğlu, Do­ ğu, Say ı 2, Ocak-Şubat 1 970.

ASLAN Mehmet Ali

Sosyalizm ve Kürtler, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.

1,

Doğu, Say ı 1 , Aralık

·

ASLAN Mehmet Ali

Kürt Halkının Yeri, Yeni Akış, Sayı 4, Ka­ s ı m 1 966.

AYBAR Meh met Ali

Türkiye Sosyal izmi, Bağımsızlık, Demok­ rasi, Soyalizm, Gerçek Yayı nları, lstanbul 1 967, s. 638-668. , ·

AYBAR Mehmet Ali

Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dert­ lerinden Kurtuluş Yolları Birdir, Bağ ımsız­ lık, Demokrasi, Sosyalizm , Gerçek Ya­ yı nları, l stanbul 1 968, s. 593 vd.

AYBAR Mehmet Ali

Doğulu Emekçi ile Batılı Emekçinin Dert­ lerinden Dönüşümlere Bağlıd ır, Bağ ım­ sızlık, Demokrasi, Sosyalizm , Seçimler, 1 945- 1 967, Gerçek Yay., I stanbul 1 968, 1 . 275-285.

ATS IZ

Ötüken, Sayı 28-29.

AYDIN Osman

inkar Değil, Kabul, Yeni Akış, Sayı 2, Ey­ lül 1 966.

AYDIN Osman

Yatılı Bölge Okulları ve Asimilasyon, Ka­ rakoçan, Nisan 1 969, istanbul. .

AVCIOG LU Do.ğan

·

·

Kürt Sorunu, Yön, Sayı 1 94, 1 6 Aralık 1 966. 69 1


AVCIOGLU Doğan

Kürt Devleti mi? Devrim, Sayı 27, 1 1 N i­ san 1 970.

AVC IOGLU Doğan

Siirt Olayları, Devrim, Sayı 30, 1 2 Mayıs 1 970.

BAD ILLI Kemal

Kürt Meselesi, Aydınlık, Sayı 1 O, Ağus­ tos 1 969, s. 327. lrkçılık-Turanc ıl ık, Yeni Akış, Sayı 2, Ey­ lül 1 966.

BARAN BARAN

Kürtçe Yayın, Yeni Akış, Sayı 2, Eylül 1 966.

BARKAN Ömer Lütfü

Malikane Divani Sistemi, Türk Hukuk ve Iktisat Tarih i Mecmuası, Cil! 2.

BARKAN Ömer lütfü

1 6. Asrı n Yarısında Türkiye 'nin Geçirdiği İktisadi Buhranların Sosyal Yapı Üzerin­ deki Tesirleri, Iktisadi Kalkınman ı n Sos­ yal Meseleleri, lstanbul 1 963.

BARKAN Ömer Lütfü

Osmanlı imparatorluğu'nda Bir lskan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Sürg ü nler, IFM, Cilt 1 3, No: 1 -4, 1 957.

BARKAN Ömer Lütfü

Osman ı I mparatorluğ u'nda Ç iftçi Sınıfının Hukuki Statüs ü , Ülkü dergisi 1 937, Sayı 49-50-53-58-59.

BARIŞ Dünyası

Doğu Davam ız, Doğu'nun Kalkınması Türkiye'nin Kalkınması Dem ektir, Sayı 2, Mayıs 1 962.

BARIŞ Dünyası

Sağdan Soldan Hucumlar Karşısında Doğu Davamız, Sayı 4, Tem m uz 1 9S2

BARIŞ Dünyası

Yöncülere Cevap, Sayı 5, Ağustos 1 962.

BARIŞ Dünyası

Kürt Realitesi, Sayı 6, Eylül 1 962.

BARIŞ Dünyası

Tehlike Yaratan Çan, Barzani Olayının Altında Yaratı lmak Istenen B üyük Tehli­ ke, Sayı 7, Kasım 1 962.

BARIŞ Dünyası

Gayemiz Birlik ve Beraberlik, Barış Dün­ yası, Sayı 9, Kasım 1 962.

BARIŞ Dünyası

Doğu-Batı Ayrılığı Yaratanlar, Barış Dün­ yası, Sayı 1 O, Aralık 1 962.

692


BARIŞ Dünyası

Doğulunun lstırabı, Sayı 1 O, Aralık 1 962.

BARIŞ Dünyası

Doğu Davası'na N için Önem Veriyoruz? Sayı 1 2, Şubat 1 963.

BARIŞ Dünyası

KOrt Davası: Kürt Davası 'n ın Bir Mesela Halini Almasının Nedenleri Nelerdir? Ba­ rış Dünyası, Sayı 1 4, Mart 1 963.

S ERKES Niyazi

Osmanlı Sistemi ve Bozuluşu, Gençlik dergisi, Sayı 1 1 5, Eylül 1 967.

B ELLI Mihri

Türkiye'de Karşı Devrim, Türk Solu, Sayı 64, 4 Şubat 1 969.

BELL I Mihri

Millet Gerçeği, Ayd ınlık, Cilt ll, Sayı 7, Mayıs 1 969.

BEŞI KÇI Ismail

Doğu Anadolu'da Göçebe Kürtler, Fo­ rum, Sayı 324, 1 5 Ekim 1 967.

BEŞ I KÇI Ismail

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Geri Kalmışlığını Protesto Mitingleri Dolayısıy­ la "Şemdinli Röportaj ı" Üzerine, 6-7 Ara­ lık 1 967 Tarihli Akşam gazeteleri.

BEŞ I KCl ismaii

Doğu Anadolu'da Sosyal ve Siyasal Değişmeye Etki Eden Dinamikler, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ankara 1 969, s. 402-440.

B EŞIKÇI Ismai l

Ahlat'da Sosyal Değişme ve Turizm, (Ahlat Turizm ve Tan ıtma Derneğinin Dördüncü Ahlat Şenlikleri Özel Sayısı, 1 1 - 1 2 Ağustos 1 968).

B EŞI KÇ I Ismail

Doğu Sorunu Açısından "Türkiye'nin Dü­ zeni", 1 9-20-21 -22-23-24 Tarihli Akşam gazeteleri.

BEŞ I KÇl lsmail

Sınıf Açısından Doğu Sorunu, FORUM, Sayı 376 (3), 1 6.3. 1 970. Ikinci Üniversite Haftası, Diyarbakır ( 1 .6. 1 941 -7.6. 1 941 ), lstanbul 1 942, Açış Konuşması

B IRSEL Gernil

BORAN Behice

Türkiye'de Burjuvazi Yok mu? Yön dergi­ si, Sayı 39, 1 2 Eylül 1 962.

BORAN Behice

Metod Açısından Feodalite ve Mülkiyet

1,

693


Marksist Metod Nedir? Yön dergisi, Sayı 50, 28 Kas ı m · 1 962. BORAN Behice

Metod Açısından Feodalile ve Mü lkiyet ll, Osmanl ılarda Mülkiyet Meselesi Yön dergisi, Sayı 51 , 5 Aralı k 1 962.

BORAN Behice

Sosyalizm Bir Tercih Meselesi Değildir. Milliyet gazetesi, 28 Nisan 1 967.

BORAN Behice

Sosyalist Hareket in Sorunları, Tüm der­ g isi, Sayı 1 -2-3-4, 1 1 Aralık 1 968-1 O Ocak 1 969 Tarımda Hakim Ü retim Ilişkileri Üzerine,

BORATAV Korkut

PDA; 1 - 1 5 Ocak 1 970. BULUTAY Tuncer­ ERSEL Hasan

BURKAY Kemal

Türkiye Milli Gelirinin Iller, Imalat Sanayi Geliri n in Ücret ve Kar Arasında Bölünü­ ş ü Ü zerinde Bir Deneme, SBFD, Cilt 24, Sayı 4. Aralık � 969, Sayfa 245-266. Her şey Açıkça, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.

SURKAY Kemal

Sosyalizm, Kemalizm, Doğu Sorunu, EMEK, Ayl ık Sosyalist dergi, Sayı 6, Ka­ sım 1 970, s. 1 3-20.

CEM ismail

Acıl ı Doğu, Milliyet, 1 2-1 8 Haziran 1 970. Selçuki Devleti Feodal Devlet m i Id i ? Çev. Lütfi Güçer, IFM, Cil! 1 7, Sayı. 1 -4, s. 348-358

CLAUDE Chaen

DENKER Bedriye

Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Hut­ teroht'a) göre, TCD, Cilt 1 6, Sayı 20.

DDKO

Devrimci Doğ u Kültür Ocakları, 1 . Dö­ nem Genel Kurulu, 1 969-1 970 Karar Ta­ sarısı, Ankara 1 970 (Çoğaltma).

D I CLELi Ali

Bölgeler Arası Uçurum, Yeni Akış, Sayı 4, Kas ım 1 966.

DOGAN Avni

Barzanlı Olayı'nın Altındaki Büyük Tehli­ ke, 3-1 0 Eylül 1 962.

694


E FHEM Abdurrahman

Doğu Muamması, Barış Dünyas ı, Sayı 9, Kasım 1 962.

E FH E M Abdurrahman

Barzani Hareketinin Gerçek Sebebi, Ba­ rış Dünyası, Sayı 7, Eylül 1 962.

E FHEM Abdurrahman

Doğu Davasında Barış Dünyası Neşriya­ tının Önemi, Barış Dünyası, Sayı 1 3, Şu­ bat 1 963.

EKI NC I Tarık Ziya

Türkiye'de Doğu Soru nunu · Doğuran Gerçek Nedenler, Yeni Akış, Sayı 4, Ka­ sım 1 960.

EK I NCI Tarık Ziya

Irak Kürt Hareketi ve Irak Halkları na Ka­ zandırdıkları, FORUM, Sayı 379 (6), 28.4. 1 970.

ENDER Necat

Türkiye Planlama Tecrübesi Içinde Böl­ ge Sorununun ve Bölge Planlaması nın Yeri, TMMOB Mimarlar Odas ı , 1. Milli Fi­ ziki Plan Semineri, 22-24 Ocak 1 968.

ERDOG D U Seyhan

lzmir iktisat Kongresi, 1 923, Ayd ınlık der­ g isi, Sayı 4, Şubat 1 969.

ERDOG DU Vahap

Doğuda Bir Isyan Hareketi Vatan Düş­ manları nın işine Yarayacaktı r, Ileri dergi­ si, Sayı 3. Haziran 1 970.

ERDOST Muzaffer

Şemdinli Röportajı, Yön dergisi, Sayı 1 80-1 97.

ERDOST Muzaffer

Şemdinli Aşiretlerinde Üretim Ilişkileri, Türk Solu, Sayı 25, 7 Mayıs 1 968.

ERDOST Muzaffer

Türkiye'de Feodalizm Var mı? Türk Solu, Cilt ll, Sayı BO, 8 1 , 82.

E RDOST Muzaffer

Doğu Anadolu'da Hayvancılı(lın Feodal Karakteri, Ayd ınlık, Cilt ll, Sayı 8, Hazi­ ran 1 969.

ERDOST Muzaffer

Türkiye Tarım ındaki Hakim Ü retim Ilişki­ leri Üzerine, Aydınlık, Cilt l l l, Sayı 1 3, Kasım 1 969.

ERDOST Muzaffer

Osmanlı imparatorluğunda Ü retim I lişki­ leri ve Asya Üretim Tarzı, ASO, Sayı 22, s. 276-3 1 6, Ağustos 1 970. 695


ERÖZ Mehmet

Türkmen lerin Türkleşmesi, SK Kitap 5, 1 964-1 965, Istanbul 1 966.

FENSKE

Doğu Anadolu'da Toprak ve i nsan, SK Say ı 6, istanbul 1 967.

FIŞEK Kurthan

Anadolu Topl umlarının Evrimi Üstüne Düş ünceler (Asya Feodalilesi ve Emper­ yalizm), SBFY, Cilt 22, No: 1 .

FIŞEK Kurthan

Osmanlı Dış Borçları Üstüne Düşü nceler, SBFD, Cilt 22, No:2

FORUM

Say ı 33 1 , 1 5 Ocak 1968 (Doğu Sayısı).

GAZEZOG LU Kemalettin

Viranşehir Olayları, Urfa Valisi An latıyor, 9 Ağ ustos 1 967 tari hli Cumhuriyet gaze­ tesi.

GEÇIT isa

Doğ u Dernekleri nin Gayeleri Ne Olmal ı­ d ı r? Uyan ış, Mayıs 1 969, Ankara (Özel Sayı).

GEDiKOG LU Kenan

Şeyh Seyda Öldü, Yaşasın Şeyh Seyda, 25 Ocak 1 967 tarihli Akşam gazetesi.

GERAY Cevat

Toplum Kalkınması ve Toprak Reformu, SBFD, Cilt 2 1 , Sayı 3.

GÖKALP Ziya

: Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler. ·

GÖZÜBÜYÜK Şeref

Türkiye Radyo-Televizyon SBFD, Cilt 24, Sayı 1 .

GÜLÖKSÖZ Yiğit

Türkiye'de Milli Fiziki Plan Açısından Do­ ğu'nun Gel iştirilmesi Sorunu. 1. Milli Fizi­ ki Plan Semineri, 22-24 Ocak 1 968.

GÜRB ÜZTÜRK Şahin

Viranşeh i r Olayları, Ölen Kaymakam'ın Kardeşi An latıyor, 11 Eylül 1 967 tarihli Cu mhuriyet gazetesi.

HARZYA Ali

Kürt Soru n u , Emek aylık sosyalist dergi, Sayı 6, Kasım 1 970, s. 34-64.

I SKENDEROG LU Recai

! rkçılık Nedir? Yön, Sayı 41 , 26.9.1 962.

696

Kurumu,


iLERI Rasih Nuri

Doğu Neden Geri Bırakılıyor? Doğu der­ gisi Sayı 1 , Aralık 1 969.

KARAMAN Ali

Doğu Meselesi, Yeni Akış, Sayı 1 Ağus­ tos 1 966.

KAZGAN Gülten

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun eko­ nomik Yapısı Üzerine Bir Araştı rma, IFM, Cilt 24, Ekim 1 963. · ş ehirleşme Politikamız ve Doğu Anado­ lu, SBFD, Cilt 2 1 , Sayı 4.

KELEŞ Ruşen

·

KIRAY Mübeccel

istihlak Normları, Planlama, Sayı 3.

K IRAY Mübeccel

2. Beş Yıllık Planda Köy ve Köylü Soru­ n u, Mülkiyeliler Birliği <:Jetgisi, Sayı 1 2, Temmuz-Eylül 1 968, Ankara.

K IRAY Mübeccel

Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türki­ ye'ye Has Bazı Eğilimler, Mimarlık dergi­ si, (Mimarlar Odası yayın . organ ı), Sayı 2 1 , Temmuz 1 96517.

KIRM IZITOPRAK Sait .

Doğu Meselesinde Yanılmalar, Yön der­ g isi, Sayı 63, 28 Şubat 1 963.

KIRMIZITOPRAK Sait

Toprak Reformu Diye Kimi Aldatıyorlar? Yön, Sayı 28, 22.6. 1 962.

KIRMIZITOPRAK Sait

Dağuyu Sosyalizm Kurtarır, Yön, Sayı 48, 1 4. 1 1 . 1 962. Kimler Için Çan Çalıyorlar?Yön, Sayı 40, 1 9. 1 o. 1 962.

KIRMIZITOPRAK Sait KIRMIZITOPRAK Sait

lrkçı-Sömürücü Tehlikeyi Çözmek ve Bir­ leşmak Gerek, Sosyal Adalet, Sayı 5.

KORKMAZ Ali

Davamızı Dile Getiremiyormuşuz, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966.

KORMAZG I L H. Hüseyin

Doğu Meselesine Geli nce, Forum, Sayı 331 , 1 5 Ocak 1 968.

KÖPRÜ LÜ Fuat

Ortazaman, Türk Islam Feodalizmi, Bel­ leteri, Cilt 7, Sayı 1 9, 1 941 .

KUTLUAY Yaşar

Mezhepler Tarihi Yönünden Saidi Nurdi ve Nurculuk, Islam Tatkikieri Enstitüsü dergisi, 1 959-1 960, Cilt lll, Cüz 3-4, s. 2 1 1 -226. 697


K Ü ÇÜK Yalçın

Halkçı Eğitim ve Öğrenci Eylemleri, EMEK aylık sosyalist dergi, Sayı 5, Ekim 1 970.

MIHCIOG LU Cemal

Ü niversiteler Arası Giriş Sı navında Aldık­ ları Sonuçlara Göre Tü rkiye'deki Lisele­ rin Başarı Durumları , SBFD, Cilt 24, Sayı 4.

OKTAY Nasri

Eşkıyalar Doğu Anadolu'yu Dört Bölgeye Ayırdı. 21 -22-23-24 Şubat 1 969 tarihli G ünayd ın gazeteleri. . Doğu Bölg esinin Kalkınması, 8. IŞHK, SBFY, Ankara 1 966.

OKYAR Osman OlANKAYA Özer

Doğu Anadolu Sorunu, SBFD, Cilt 24, Sayı 3.

ONUR Necmi

Dağların Ard ı nda Neler Oluyor? 22 Ekim 1 970, 6 Kasım 1 970 tarihleri aras ında Yeni Gazete 'de yayınlanm ış röportaj.

ÖKÇ Ü N Gündüz

1 923 Yılında izm ir'de Toplanan Türkiye Iktisat Kongresinde Kabul Edilen Esas­ lar, SBFD, Cilt 23, No: 1 .

ÖNGÖREN Ferit

Doğ u Anadolu'da Tüten Kültür, Karako­ çan, Nisan 1 969, istanbul.

ÖZTEP Özer

Topraklarına El Konanlar, 23-29 Eylül 1 967 tarihli Cumhuriyet gazeteleri.

POLAT Abdülkadir

Doğu Davam ız, Yeni Akış, Sayı 3, Ekim 1 966. Islam Feodalizmi, Çev. H.Z. Ü lken, SO, I stanbul 1 942.

POLIAK A.N.

SELÇUK ilhan

Kürt Meselesi, 25 Nisan 1 966 tarihli Cumhu riyet gazetes.i

SELÇUK ilhan

Tehlike Nerededir? 26 Nisan 1 966 tarihli Cumhuriyet gazetesi.

698


S ELÇU K llhan

Proleter Millet, Cumhuriyet, 24.8. 1 970.

SENCER Oya

Türkiye'de Toprak Mülkiyeti Sorunları, SO, No 1 7-1 8, lstanbul 1 964.

SERDAR

Radyolarımııda Kürtçe Yay ın, Yeni Akış, Sayı 4, Kasım 1 966.

S EVGEN Nazmi

Kürt Meselelerinin lçyüzü: Irak-Barzani Anlaşması ve Muhtemel Neticeleri, Bel­ gelerle Türk Tarihi dergisi, Sayı 3 1 , Ni­ san 1 970.

SOSYAL ADALET

Kürtçülük Hareketi ve Bakata'n ın Suçu, Sayı 1 6, 2.8.1 963.

SOSYAL Mümtaz

Haklar ve Özgürlükler Bakım ı ndan 1 961 Anayasası'nın Evrensel Anlamı, SBFD, Cilt 24, Sayı 1 .

SOYSAL Mümtaz

Anayasa Diyalektiği Açısından Özerk Ku­ ruluşların Görevi, SBFD, Cilt 24, Sayı 4.

SÖZER Necdet

Doğu ve Güneydoğu Göçebe Aşiretler Problemine Coğrafi Bir Bak ı ş (Aralık 1 967'de Toplanan Türk Coğrafya Kong­ resi'ne sunulmuş bir tebliğdir).

SUMER Faruk

Anadolu'da Yaşayan Bazı Üçoklu Oğuz Boylarına Mensup Teşekküller, iFM, Cilt 1 1 1 -4, s. 436-508.

SUMER Faruk

XVI. Asırda Anadolu, Suriye ve Irak'ta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış, Cilt l l, 1 -4, s. 509-523.

SUMER Faruk

Bozuluş Hakkında, DTCFD, Cilt 7, Sayı 1 s. 29-60.

o

o

Ş I HHASENANLI Doğan Kılıç : Doğu Davası ve Gerçek Çözüm Yolları, Barış Dünyası, Sayı 7, Eylül 1 962. Ş I HHASENANLI Doğan Kılıç : Doğu Davasının Önemi, Barış Dünyası, Sayı 9, Kasım 1 962. ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç : Demokrasi ve Doğu Davam ız, Barış Dünyası, Sayı 1 O, Aralık 1 962. ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç : Ideolojik Akımlar ve Doğu Davası, Barış Dünyası, Sayı ll, Ocak 1 963. 699


ŞIHHASENANLI Doğan Kılıç

Do�u Davasının Tarihi Nedenleri, Barış Dünyası, Sayı 13, Şubat 1 963.

ŞERES I YAR

Devran Değişiyor, Halklar Uyanıyor, Sayı 1 , Aralık 1 969.

ŞERESIYAR

Bölücülük Nedir? Bölücü Kimdir? Sayı, 4, Mart 1 970.

TANYOL Cahil

Şahsi Teşebbüs Imkan ı , 1 7 Ağustos 1 962 tarihli Cumhuriyet gazetesi.

TANYOL Cahil

Türkiye'de Burjuva Meselesi, Yön dergi­ si, Sayı 44, 1 7 Ekim 1 962.

TANYOL Cahil

Türkiye'de Mülkiyet Meselesi, Yön dergi­ si, Sayı 46, 31 Ekim 1 962.

TEK I N DAG Şahabettin

Yeni Kaynak ve Vesikaların lşığı Altında, Yavuz Sultan Selim'in Iran Seferi, Tarih dergisi, Sayı 22, Ma-rt 1 967.

TÜMTÜ RK ismet

Doğu'nun Derdine Çare, Milli Yol, Sayı 1 4, 20.4. 1 967.

TÜRKDOGAN Orhan

Do�u Anadolu'nun Kalkınması nda Sos­ yo-Kültürel Faktörler, Doğu Anadolu'yu Kalkı ndı rma Sorunları Semineri, TIO, Ankara 1 967.

TÜTENGI L Cavit Orhan­ ARI O�uz

: Adapazarı'na Göç ve Çalışma Hayatına I ntibak Araştı rması, SK, 1 966-1 967, 7 Ki­ tap.

TÜTENG I L Cavit Orhan­ ARI Oğuz

l stanbul'a G Öç ve Çalışma Hayatına Inti­ bak Araştırması iFM, Cilt 25, Temmuz 1 966.

UYSAL Hayrettin

Doğu Meselesinde Yanılan Kim? Yön dergisi, Sayı 67, 27 Mart 1 963.

Ü LMAN Haluk .

700

Ufuktaki Tehlike, Forum dergisi, Sayı 324-325-326.


Ü NAL Burhan Cahil

Doğu Mitingleri ve Anayasam ız, Diyarba­ kır Kültür, Özel Sayı 2, 1 4.4.1 968.

VELI DEDEOG LU H ıfzı Veldet : "Türkiye Halkları", Yakı n Tarihimizden ihanetler, Cumhuriyet, 3-5 Şubat 1 970. VELiDEDEoG LU H ıfzı Veldet : "Türkiye Halkları ve Bir Yan lışlık, Cumhu­ riyet, 31 .3.1 970 (Tartışma Sütun u). YALMAN Nur

Türkiye'n in Doğusundaki Toprak Anlaş­ mazlıkları Üzerine (Metin ingilizce yazıl­ m ış. Türkçe çevirisi henüz yay ın lanma­ mıştır).

YAVUZ Fehmi

Politika ve Yerleşme Soru nlarım ı z, 9. iŞHK, SBFY, Ankara 1 969.

YAVUZ Fehmi

Türkiye'de Dengesiz Gelişme, Yavuz Abadan'a Armağan, SBFY, Ank�ra 1 969, s. 673-688.

YAVUZ Fehmi

Doğunun Sorunları , 30-31 Ekim ve 1 Ka­ sım 1 970 tarihli Milliyet gazeteleri.

YENi Akı ş

Tartı şmayı Açıyoruz, Sayı 1 , Ağustos 1 966.

YILniRIM Abdülkadir

Resmi Millet Görüşüne ırkçılığın Etkileri, Yeni Akış, Sayı 2, Eylül 1 966.

YILDIRIM Abdülkadir

Faşizm, Yeni Akış, Sayı 4, Kasım 1 966.

YÖN

Ağaları Tanıyor m usunuz? Sayı 4, 1 O Ocak 1 962.

YÖN

Ağaların Bilinmiyen Tarafları, Sayı: 1 0, 2 1 Şubat 1 962.

YÖN

1 5 Doğulu Genç Barış Dünyas ına Cevap Veriyor, Sayı 26, 1 3.6.1 962

YÖN

Do(lulu Gençlerin Barış Dünyasına Ce­ vabı , Sayı 32, 25 Temmuz 1 962.

YÖN

Doğu Tartışması, Sayı 41 , 26.9. 1 962.

YÖN

Barzani'yi 26.9 . 1 962.

YÖN

Tanıtıyoruz,

Say ı

41 ,

: Jandarma Gözü ile Doğu Davası, Sayı 43, 1 0. 1 0. 1 962. 701


YÖN

Kürtçü lük, Sayı 7 1 , 24.4. 1 963.

YÖN

Sosyolog Gözü i le Doğu Anadolu, Sayı 90, 1 8 Aralık 1 964.

YÖN

Kürt Meselesinde Son Gelişmeler, Sayı 1 58, 8.4. 1 966.

YÖN

Kürt Meselesi, Sayı 1 7 1 , 8.8.1 966.

YÖN

Millet Gerçeği ve Milliyetçilik, Sayı 2 1 7, 1 9.5. 1 967

YÜ CE Turhan Tufan

702

Türk Hukukunda Yaylak ve Kışlaklar, 71 2 Kasım 1 966 tarihleri arasında Türkiye _ Ticaret ve Sanayi Odaları ve Ticaret Bor­ saları Birliği Tarafından Erzuru m'da dü­ zenlenen Doğu Anadolu'yu Kalkı ndırma Sorunları Seminerine Sunulmuş Bir Teb­ liğd ir.


KISALTMALAR

ABD AP ASO A Ü HFY A Ü SBFY CHP DiE DP DPT D PTY DTCPD DTCFY E PY ESEKH FKF GKBY IF iF M IFY iUHFY IŞH K K i BKEE MBK MEB MEBY PDA SBF SBFY SBFD SD SK TCD

Amerika Birleşik Devletleri Adalet Partisi Aydınlık Sosyalist Dergisi Ankara Ü niversitesi hukuk Fakültesi Yayını Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın ı Cumhuriyet Halk Partisi Devlet Istatistik Enstitüsü Demokrat Parti Devlet Planlama Teşkilatı Devlet Planlama Teşkilatı Yayını Dil Tarih ve Çoğrafya Fakültesi Dergisi Dil Tarih ve Coğ rafya Fakültesi Yayını Edebiyat Fakültesi Yayını Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Kurmay Başkanlığı Yayı nı Iktisat Fakültesi iktisat Fakültesi Mecmuası iktisat Fakültesi Yayını Istanbul ü niversitesi Hukuk Fakültesi Yayını iskan ve Şehireilik Haftası Konferansları Köy işleri bakanlığın Köy Envanter Etüdleri Milli Birlik Komitesi Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitim Bakanl ığı Yayını Proleter Devrimci Ayd ınlık Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sosyaloji Dergisi Sosyoloji Konferansları Türk Çoğrafya Dergisi 703


TDGF TDKY TiTEY TM MOB TIK TIKY TÖ S TODAIE no

Ü NAS ZFY

Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu Türk Dil Kurumu Yay ı n ı Tü rkiye iktisat Tarihi Enstitüsü yayını Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği Türk Tarih Kuru m u Türk Tarih Kurumu Yayını Türkiye Öğretmenler S endikası Türkiye ve Orta-Doğu Amme Idaresi Enstitüsü Türk Ticaret Odalan Ü niversite Asistanları Sendikası Ziraat Fakültesi Yayını


ÇiZELGELER

1. 2. 3. 4.

Nüfus ve Yüzölçümü . . . . . 1 945- 1 965 Aras ında N üfus ve Nüfus Art ış ı Köy ve Köy-Altı Yerleşme Biçimleri . Köylerin N üfus Grupları itibariyle Dağılışı, N üfus Grupları ve %'leri N üfus Grupları itibariyle Köyler ve Nüfusları il Merkezlerinin ve Kasabalarının Nüfusları Kasabalardaki Nüfus Grupları . . . Kasabalardaki N üfus Grupları ve Nüfusları Sanayileşme Durumu Traktörleşma Hızı .

..

...

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.....

.... ........

.............

. . . .......

. . .

. . .. . . . . . . . .

.

. . . . .........

........

.

.......

. . . . . . . . . . . .. . .

.

.....

80 81 82

83 84 . 85 ... . . 86 . . ... 87 88 89

.................. . ........ .............. ......................

5. 6. 7. 8. 9.

1 O.

11. 1 2. 1 3. 1 4. 1 5. 1 6. 1 7. 1 8. 1 9. 20. 21 . 22.

. . . .............................

.........

.

.............

.....

......

.

.

..... ......... .......

. ...

.

. . . . . .. . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . ....

.

..

..

..

..

.

.....

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .• . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ........ ...................

Topra� ı Olup- Olmadığına Göre Çiftçi Ailelerin Durumu . 1 01 Toprağı Olan Çiftçi Ailelerinde Toprağı n Da�ılışı . . . ............. ........ 1 02 Köy Arizisinin Aidiyeti . .. .. . 1 03 Köyde Arizisi Olup, Kent ve Kasabalarda Oturan Aileler 1 04 Çizelge 1 4'ün Analizi. ............ ... ................................................ ,. 1 05 Üretim Araçlarının Dağ ılışı . . . 1 74 Köylük Yerlerde Mevcut Ulaşt ırma Araçları . . ; ........ 1 75 Kahvehane ve köyodası Durumu . . . . . . . . . 1 76 Kooperatif ve Kredi Durumu 1 77 Gübreleme Durumu . : . . . . . ........ ..... ............... , ... ........ 1 78 Sulama Suyu Durumu . . . . . . . 1 79 Altı ve Daha Yukarı Yaşlardaki Nüfusun Okuma Yazma Durumu . : ... ........................................ ............. 1 80 Ortakçı-Kiracı ve tarım işçiler . . . .. . . . . . 181 Köyde Kirada Oturan Aileler .. . . .. . . . 1 82 Alikan Aşireti'nde Gelir-Gider Grupları .......................... ..... ........ 237 Alikan Aşireti'nde Gelir Dağılımı ve Sınıflar . .. . . . . . . 237 Türkiye'de Doğu-Batı Dengesizliğini Gösteren Çeşitli Göstergeler . . . ... . .. .... .. . . . . 445 Esas Geçim Kaynakları ve Bir Çiftçi Ailesine Düşün Ortalama Birimler . .... . . . . . . . . . . . . . ..... . . . 505 ......

..

... . . . . . . ..... . . . . . .

...............

. .

.....

....... ............. ...........

..... ... . . . . . . . .

............. ........

............

................

....

.

. . ..

..

.

..... .......

...

......

..

.......

....

..

.

............ . . . . . . . . . . . . . . . . .. .........................

. .. . . . . . . . . . ...

.....

......... .

.....

....... ...

. ..............

..............

....

....

23. 24. 25. 26. 25/1 .

. .....

.....

...

. ..........

.

.....

.

..

..

.

..

.

...

.

.....

.

..

..

..

........

.....

.

..

.

..

2611 .

...

........

..

. .......

...

..

..

..

.....

..

....

.

.....

...

.

....

.

......

.............

...........

....

..

......

.

...

.

..........

. . . . . . . . .. . .

........

705


27. Mer'anın Karakteri Aile Başına Düşen Ortalama Mer'a B irimleri 28. Seçimlere Katılma Oran ı . 29. Radyo, Kürtçe Konuşma Ve Okuyup Yazma Bilip Bilmememe Durumu . 30. Bölge Yatılı i lk Okulları nın Kuruldukları Yerler 3 1 . Herhangi Bir, Yerde Bölğe Yatılı i lkok�l unun Olup Olmamasıyla O Yerin Nüfusu, Okuyup-Yazma Bilmem e ve Kürtçe Kon u şma Duru m u Arası nd aki i lgi 1 . Bölge Yatılı i lkoku lu Olan Yerler 32. Herhangi Bir Yerde Bölge Yat ı lı i lkokulu Olup Olmamasıyla O Yerin Nüfusu, Okuma-Yazma bilmeme ve Kürtçe Konuşma Duru m u Arası ndaki i lgi ll. Bölge Yatılı i lkokulu Olmayan Yerler

. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ................. ................. ........... . . . . . . . .

. . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... .....

...... ... ....... .......... ...................

......................................

506 515 51 6 549

550

551

ŞEKiLLER 1 . · El Tezgahlarından Atö lyelere Geçiş : . ..... 257 i 2. Ekonom i Politik Açısından Türkiye'nin D ış lişkileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 446 . . ..... .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

706


KİŞİ ADLARI DiZİNİ

ABADAN Nermin 452, 534, 593 ABDAL Han 1 21 , 1 25 ABD Ü LKERiM Kasım 496 ABD ÜRAAHMAN Arif 497 ABOÜSSELAM Arif 496, 497, 499 ABii<OGLU ibrahim 462 ABDÜ LKADiR Efendi 379, 390 ABDÜ LKADIR Geylani 334 AHMET Faik 582 AHMET Vefik Paşa 531 AHMET Aufai 334 AHMET Yasevi 441 A�AoGLU Ahmet 374 AKBABA Mehmet 575 AKBAY Muvaffak 593 AKBAŞ lsmail 1 37 AKKUŞ Ali 575 AKKUŞ Kerem 575 AKSOY Muammer 471 , 593 AKSOY Suat 1 4 1 , 1 44 AKSÖZ ibrahim 51 , 502 AKTOPAAK Hacı Topa 462 AKYOL Mete 526 ALACAKAPTAN U� ur 593 ALSAN Zeki Mesut 593 ALTAN Çetin 534, 538, 540, 627

AMMAŞ 592 ANTER Musa 1 6 1 , 625 ARAS Ahmet 1 1 , 1 40, 1 43, 1 44, 289, 290, 337, 432, 51 4, 535, 627 ARAS Ali 1 44 ARDOS M. 38, 547 AREN Sadun 566 ARFA Hasan 626 ARI Oğuz 270 ARIKAN Fikret 61 1 ASAL Talat 609, 61 1 ASLAN Mehmet Ali 627, 628 ATAÖV Türkkaya 499 ATAY Falih Rıfkı 533 ATSIZ 604 AVCIOG LU Doğan 36, 42, 97, 1 48, 534, 539, 591 AYDEMiR Şevket Süreyya 4 1 3 AYBAR Mehmet Ali 1 1 5, 208, 535, 573, 574, 607, 608, 61 9, 620, 639 AYDAA Kemal 570 AYDIN Osman 548 BABA lshak 309, 3 1 4 BAD ILLI Kemal 477, 625, 633, 634, 638 707


BALTA Tahsin Bekir 593 BARIŞ Neme 248 BARKAN Ö mer Lütfü 47, 1 1 4, 1 31 , 1 32, 236, 486 BARTH Frederick 1 29 BARZANi Molla Mustafa 490, 491 , 495, 496, 499, 501 , 624 BAŞKAN Wilson 386 BAYAR Zeki 462 BAYUR Yusuf Hikmet 374, 392 BEDiRHAN Paşa 408 BEKATA H ıfz ı Oğuz 635 BELLi Mihri 42, 1 30, 439, 534, 539, 540, 593 SENEKAY Yahya 331 , 336 SERKES Niyazi 49, 97, 98, 347 SERTOLD Spuler 1 1 O BEYKÖ YLÜ Ali 576 BEYSANoG LU Şevket 1 29, 1 50 B I LBAŞAR Kemal 429 B i LGE Necip 469, 593 BILGE Sırrı Dadaş 454, 582 BiLGE Suat 593 B I NGÖ L Kemal Fevzi 6 1 0 B I RSEL Camii 392, 395, 440, 542, 543 BORAN Behice 36, 41 , 96, 1 3 1 , 1 32, 1 52, 1 89, 207, 535, 607, 626 BORATAV Korkut 44, 45, 46, 59, 2 1 5, 523, 535 BORATAV Pertav Naili 3 1 6 BOZARSLAN Mehmet Emin 204, 325, 326, 327, 330, 708

41 2, 535, 536, 546, 582 , ' 583 BREU I L Abbe M. 1 0 7 BUCAK Ali Abi k 462 . BUCAK Beki� 462 BUCAK Faik 450, 462 BUCAK Hacı Ali 462 BUCAK Hasan Abik 462 BUCAK lsmail Hakkı 462 BUCAK Mehmet Cemal 462 BUCAK Mithat 462 SURKAY Kemal 26, 324, 628 CELAL Talabani 496 CEM lsmail 32, 97, 535, 564, 595 I CEM L Çeto Bey 375 CEYHU N Demirtaş 298, 3 1 3, 347 CHESNEAUX Jean 1 27 CiLLOV Halük 67 .

ÇA(3A Esat 471 ÇAKIR Sema 248 ÇAVDAR Tevfik 1 29 ÇEÇEN Reşit 462 ÇERKES Etem 285 ÇETI NER Yılmaz 592 ÇUBUKÇU lbrahim Agah 300, 348 DAL Mehmet 462

DANIŞMAN Zuhuri 1 62, 530


DAMAT FeritPaşa 390 DARKOT Sesim 41 8, 440, 442 DA VER Bülent 3 1 7, 593, 637 DEDDEPACH Marguerite 1 07 DE Gaulle 584 DENKER Bedriye 73 DERBIL Süheyp 593 DICLELI Ali 628 DIVITCIOGLU Sencer 97, 1 47, 1 48 DOBB Maurice 44 DOG AN Avni 620, 622 EAGLETON William 432 EBU Hanife 301 , 308 ECEV iT Bülent 42, 208, 535, 609 EFHEM Abdurrahman 623, 624 Ahmedi Hani 1 1 3, 536, 545, 546, 582 E K I NC I Abdülkadir 462 E KI NC I Tarık Ziya 497, 499, 501 , 607, 6 1 7, 628 E LIÇ IN Emin Türk 439 EMIR Faysal 404 ENSARIOGLU Abdürrezzak 462 ENSAR IOG LU Sait 462 ERBAKAN Necmettin 207, 437 ER DE M N ecat 36 ERDEM Bahattin 462 ERDOG DU Seyhan 1 30 ERDOST Muzaffer 59, 96, 99, 1 1 7, 1 47, 1 48, 393, 477;

489, 494, 534, 539, 643 EREM Faruk 593 ERG i NAY Akif 593 ERIM Nihat 593 ERÖZ Mehmet 41 8 ERTAŞ Ebubekir 462 ERTAŞ Mahmut 462 ERYILMAZ Bahattin 587, 588 ESEN Bülent Nuri 593 ESMER Ahmet Şükrü 593 EVLIYA Çelebi 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 22, 1 23, 1 25, 1 26, 1 27, 1 28, 235, 236, 654 FENSKE Le J. 502 FlRAT Faruk Fuat 463 FlRAT Gıyasettin 463 FlRAT Halil 463 FlRAT Mehmet Emin 463 FlRAT Mehmet Fuat 462 FlRAT Ömer 463 FlRAT Şerif 3 1 8, 470 FlRAT Şeyh Ahmet 462 FlRAT Şeyh Ali 462 FlRAT Şeyh G ıyasettin 462 FlRAT Şeyh Selahattin 462 FIRATLJ Halil Vedat 3 1 6 FIŞEK Hicri 593 F iŞEK Kurthan 97, 1 32 GAZEZOG LU Kemalettin 248 GAZNEL I Mahmut 1 08 GED I KOG LU Kenan 339 709


GEÇiT isa 645 GIRITLi lsmet 471 , 472 GOLOG LU Mahmut 380, 381 GÖKALP Ziya 62, 63, 65, 71 , 1 50, 1 66, 231 , 477, 483, 488, 5 1 4, 532, 536, 637, 638, 646 GÖKBILGiN Tayyip 387 GÖKTÜRK Cavit 1 58 GÖLPINARLI Abdülbaki 299, 304, 306, 307, 308, 327, 328, 329, 335, 336, Ş40 GÖZÜ BÜYÜK Şeref 553 GRAS 49 GÜMÜŞPALA Rag ıp 455 GÜNDÜZ Hikmet 593 GÜRBÜZTÜRK Doğan 248 GÜZELDERE Seyfi 348 GÜRBÜZTÜRK Şahin 249 GÜRSAL Jale 593 GÜRSEL Cemal 464, 469, 470, 472

IBŞiR Paşa 1 22 IDRIS-i Bitlisi 1 1 5, 3 1 4 ILERI H üseyin 463 IG DEMiR U luğ 382 IMAM Cafer Sadık 304 IMAM idris Şafii 302 IMAM Hanbel 303 IMAM-ı Malik 302 iNALCIK Halil 1 1 6 iNAN Afet 443, 444 iNAN Zeynel Abidin 1 6 1 , 463 INÖNÜ lsmet 394, 397, 398, 402, 403, 404, 405, 407, 408, 624 iPEKÇI Abdi 472, 595, 596 IŞMEN Fatma H ikmet 566

HACI BEKTAŞ Veli 335 HACI Mustafa Bey 375 HAMDULLAH Suphi 442 HANCAR Frans 1 07 HASAN El Bekr 497 HATiPOG LU Şevket Raşit 450 HELLiNG Barbara and George 517 HIZIR Paşa 31 5 HALIFE Ali 301 HALiFE Ebubekir 301

KAFESOG LU lbrah im 1 1 o KALELI Nazif 1 37, 254 KANSU Mazhar Müfit 388 KANUNI Sultan Süleyman 3 1 5 KAPANI Münci 589, 590, 593 KARABEK)R Kazım 376, 377, 382, 383, 384, 385 KARACAN Ali Naci 624 KARADENIZ Şeyh Mehmet E m in 463 KARAKUŞ Abdülbaki 463

710

HALiFE Osman 30 1 HALiFE Ömer 301 IŞIK Abdülbari 576 IŞIK Mustafa 463


·

KARAHAN Ali 628 KARAL Enver Ziya 373 KARAOSMANOG LU Yakup Kadri 457 KARAOSMANOOLU Fevzi Lütfü 604 KARTAL Abdülbaki 463 KARTAL Bala 463 KARTAL Harnit 463 KARTAL Kinyas 463 KAYALAR Mehmet 463 KELEŞ Ruşen 5 1 KESKi N Feyzullah 463 KESKINOG LU Osman 301 , 302, 303, 5 1 4, 530 KILINÇ Doğan 320 KIRA V Mübeccel 41 , 44, 1 06, 1 53, 1 57, 453, 534 KIRMIZITOPRAK Sait 622, 624 KIRZIOG LU Fah rettin 4 1 8, 625 KIŞLALI Ahmet Taner 593 K lVlLC l MLI H ikmet 455, 588 KIZILOG LU Muharrem 464 KONT Zici 1 07 KOP Kadri Kemal 4 1 7, 41 8 KORKMAZ Ali 628 KORKMAZG I L Hasan Hüseyin 1 1 , 6 1 2, 6 1 3, 626 KÖKDEM I R Naci 555 KÖPR Ü L Ü Fuat 47, 625 KRAL Faysal 496 KUBALI H üseyin Nail 205, 206, 471

KUNTER Nurullah 593 KURUDERE Fereki 576 KUTLUAY Yaşar 345, 348 K Ü Ç Ü K Yalçın 595 K Ü Ç Ü KÖMER i dris 97, 288 K Ü FREVi Cemil 463 K Ü FREV i Kasım 603 . K Ü FREVi OG LU Zeki Cemi! 463 K Ü RT Hacı Rüstem 1 1 5 K Ü RT Talip 1 1 5 K Ü TÜ KOG LU Bekir 1 27 LAUGE Oskar 45 LENiN V. 38 LORD Curzon 402, 407 LORD Kınross 444 L ÜTEM ilhan 593 MAHS UNI 351 MARX K. 38 MASUD I 1 08 MEHMET Akif 4 1 2, 4 1 3 MELEK Ahmet Paşa 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 24, 1 25, 1 26 MEND ERES Adnan 450 MERAY Saha L. 593 MEVLANA Celalettin Rumi 334 MEVLANA Halit 478 M IGIRDIÇ Şellefyan 205 Mr. Noel 377, 378, 380, 388, 389 MUHAMMED Ebü Zehra 301 , . 302, 308, 530 711


MUMCU Uğur 594 MUSTAFA Kemal Atatürk 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381 , 382, 383, 384, 385, 386, 389, 390, 41 1 , 41 3, 41 4, 41 6, 41 7, 4 1 8 , 426, 473, 474, 475, 655, 656, 676 NAIMA 1 25, 1 62, 530, 531 NAD I Nadir 534 N IZAM Ü DD i N Sami 1 1 0 NURI Said Paşa 496 OKTAY Nasri 28 1 , 282 ONAR S rdd rk Sam i 471 , 472 ONARAN Adil 636 ONUR Necmi 276 ORAL Cavit 604 ORBAY Rauf 4 1 3 OTYAM Fikret 249, 250, 251 , 252, 253, 320, 342, 601 OlANKAYA Özer 32 ÖKÇÜ N Gü ndüz 1 30 Ö NGÖ REN FERIT 626 ÖZBAY Mehmet Emin 281 ÖZEK Çetin 346, 349, 350, 593 ÖZG Ü DEN Doğan 455 ÖZTEP Özer 272 ÖZTOP Suphi 248 ÖZTÜ RK Abdullah 463 ÖZTÜ RK Ferzende 463

712

ÖZTÜ R K Kazım 469, 470, 471 , 644 ÖZTÜ R K Kür� i u 463 ÖZTÜ RK Osman 463 ÖZTÜ R K Yılmaz 1 1 PAYASLIOG LU Arif 593 PEKER Şamil 463 PERINÇE K Doğu 593 PIR Sultan Abdal 3 1 5, 3 1 6, 3 1 7 PITIARD Eugene 1 07 POLAT Abdülkadir 628 POL IAK A.N. 46, 47, 1 93 POLITZER Georges 547 . RAMANLI Sait 463 REISOG LU Safa 593 R lZA Nur 477 SAI D-i N ursi 342, 343, 346, 347, 348, 459 SATlR Kemal 608 SAVCI Bahri 471 , 534, 593 SAZAK Emin 450 SELÇUK llhan 533, 534, 588, 626, 649 SELEK Sabahattin 379, 380, 387 SENCER M uzaffer 97, 200, 297 SENCER Oya 1 1 4, 1 29 SEPTIOG LU Kudbettin 463 SERTEL Sabiha 1 32, 333, 439 SERTEL Zekeriya 1 32


SERTEL Yıldız 640 S EVGE N Nazmi 495, 496 SEVIM Ali 1 1 O

ŞEYH Ahmet Barzani 495 ŞEYH Elye Paloe 660 ŞEYH Emine Şırvane 660

SEYYIT Tahae Nerye 660

ŞEYH Mahmut (Berzenci) 375 ŞEYH Muhammedi Kufrae 660 ŞEYH Qas ıme Cızir 660 ŞEYH Reşit (Irak) 49 1 , 495, 496 ŞEYH Sait 338, 426, 43 1 , 432, 453, 455, 474, 536, 578, 66 1 ŞEYH Selahattin (lnan) 1 6 1 , 436 ŞEYH Seyda 339, 340 ŞEYH Ubeydullah Nehri.409 ŞIH HASENANLI Doğan Kılıç 432, 623

SOYSAL Aydın 570 SOYSAL ilhami 5 1 7, 534 SOYSAL Mümtaz 48, 200, 534, 593, 64 1 SÖNMEZ Mecit 230 . SÖZLE R Abdülbari 575 SÖZLER Feyzullah 575 STALIN 1 67, 1 68 , 636 SULTAN Abdülhamit 1 1 6, 35 1 , 371 , 473, 655 . SULTAN Evhadu llah 1 23 SULTAN Murad Han 1 2 1 , 235, 486 SULTAN Sancar 1 08 SUMER Faruk 1 09, 1 1 O, 1 61 SWEEiY Paul 44, 1 27 ŞAH Hatayi 3 1 5 ŞAH lsmail 309, 3 1 2, 3 1 3, 3 1 5 , 323 ŞAH·Turna 3 1 7, 35 1 ŞAKiR Ziya 303, 334 ŞEREFHAN 1 1 2, 1 6 1 ŞEREFHANoGLU Ziya 1 61 ŞERIF Muvaffak 45 ŞERIF Paşa 390

ŞEVKI Mehmet Ali 1 oo

ŞEYH Abdülbaki Efendi 375 ŞEYH Adi 5 1 3

TAHI R Kemal 1 30, 1 64, 2 1 8, 285, 33 1 , 333, 429 TALAS Cahil 534, 593 TANKUT Hasan Reşit 1 1 6 TANÖR Bülent 593, 641 TAŞTAN ismail 576 TEKiN DAG Şehabettin 1 1 5, 31 1 , 3 1 3 TEZIÇ Erdoğan 593 TiLKi Selim 281 TiMU R Taner 200, 376 TOGAN Zeki Velid i 348 TOPLU Abdülhadi 644 TOSUN Fahrettin 502 TUNAKAN Süleyman Hilmi 349 TUNALI Hilmi 372 713


TUNAYA Tarık Zafer 386, 4 1 2, 471 , 472, 644 TUNÇ Sevim 593 TUNÇB i LEK Necdet 67, 69 TURAN I Iter 428, 597 TURAN Şerafetlin 1 1 9, 1 20 TURANLI Zeynel 463 TURGUT Hulusi 491 , 495, 643 TÜ MTÜ RK ismet 605, 628 TÜ RKEŞ Alpaslan 609 TÜIENG I L Cavit Orhan 270, 534 UG URLUCAN Hasan 1 1 , 477 ULAY Sıtkı 464 ULUSELEN Erol 382, 388, 389, 390, 5 1 1 UNAT !lhan 593 UNAT Reşit Faik 386 UYSAL Hayretlin 624 UZU NÇARŞ ILI ismail Hakkı 1 1 4, 1 1 5, 3 1 0, 3 1.4 Ü LKEN Hilmi Ziya 46, 1 93 Ü ÇOK Coşkun 593 Ü LMAN Halük 471 , 626 Ü NAL Burhan Cahit 602 VALLAi S Henri 1 07 VEL I DEDEOG LU H ıfzı Veldet 585, 586, 587, 588, 589 VOLTAI RE 242 YAG IZER Cafer 463 714

YAKUT Derviş 463 YALÇIN Mecit 349, 463 YALÇIN Şiar 535 Y ALMAN Nur 258 YASA lbrahim 6 1 , 94, 1 44, 534, 601 , 61 9 YAŞAR Kemal 285, 286, 420, 422, 423, 424 YAVUZ Edip 41 8 YAVUZ Fehmi 5 1 , 20 1 , 222, 298, 434, 435, 534, 555 YAVUZ S u ltan S elim 47, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 7 ' 31 1 , 3 1 4, 31 5, 321 YEZDAN Şerif 409 YEZI D bin Muaviye 305 YILDIRIM Abdulkadir 628 YILD IRIM Kaz ı m 463 YILDIRIM Süleyman 463 YILDIZ Ş. 566 YUSUF Han 1 21 , 1 25 YÜCE Turhan Tufan 502 ZI NCIROG LU G afur 249


KA V RAMLAR DiZİNİ

Adalet Partisi 558 aQaların sürgünü 1 5 1 , 432 aQa köyleri 93 aQanın odası 1 97, 452 AQrı ayaklanması 434 ahali köyleri 93 Ahilik 331 aile köyü 92 Ak Koyunlular 1 09 Alevi-Sünni çatışması 298, 307, 320 Aleviler 58, 21 2, 5 1 7 Anayasa Komisyon u 47 1 Ankara'daki Kürt temsilciler 408 Arap milliyetçiliQi 500 Arazi Kanunnamesi ( 1 858) 1 29 Asya Ü retim Biçimi 99 Aşar 1 30 Atatürk milliyetçiliği 471 , 581 Atatürk Ü niversitesi 21 1 , 2 1 3, 2 1 4, 2 1 8, 2 1 9, 223 Baban ailesi 1 29 , Bağımsız Kürdistan 390, 391 Saradost Aşireti 490 Barış Dünyası 622 Barzan Aşireti 492

Barzani ı Olayı 622 Batılı egemen sın ıflar 437 Batılı laşma 1 5 1 Bardel ailesi 1 90 "Biz"lik duyg usu 1 65, 266, 381 , 508 bölgeeilik 538, 540, 626 Bölge Yatılı i lkokulları 542, 547, 556 bölgeler arası dengesizlikler 1 1, . 36, 1 87, 1 89, 436, 445, 526 böl ve yönet 390 büyücülük 332 Cami�ül Ezher 346 Caferi Mezhebi 35 1 Gelali isyanları 47 Cumhuriyet Halk Partisi 205, 207, 208, 460, 608, 609, 621 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 450 çerçi 228, 233, 235, 521 , 522 Çerkesler 372, 473, 586 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 450 715


.ç oban l ık 229, 235 dedelik 330, 331 Demokrat Parti 450, 460 Devrimci Doğu Kültür Ocakları 557, 559 , 560, 563, 6 1 7, 61 8, 676 Devrim stratejisi 97 Deyr zaferan 5 1 3 dış aktüel etkiler 491 dinci ideoloji 375, 376, 676 Diyarbakır atabeyleri 1 DB Doğu ve Güneydoğu Yüksek Tahsil Talebe Cem iyeti 606, 609 Doğu Islam feodalilesi 46 Doğu Isyanları 408, 4 1 1 , 425, 430, 449, 474 Doğu Mitingleri 37, 47, 1 85, 291 , 438, 525, 578, 601 , 607, 61 1 Do{! ulu egemen sınıflar 33, 55, 56, 57, 1 30, 1 86, 1 87, 430, 436, 437, 63 1 Do{lu sorunu 1 2, 3 1 , 32, 34, 37, 38, 1 83, 1 85, 1 86, 51 8, 578, 588, 6 1 8, 620, 622, 623, 625, 626, 628, 634, 639, 653, 675, 676, 677, 678 Ege Ü niversitesi 2 1 5 ellibeş ağalar 435, 453, 468 el tezgahları 255 emeğin özgürleşmesi 45, 543 716

emekçinin okumuşu 1 1 , 6 1 2, 61 3 emperyalizm 630, 63 1 , 652 Ermeniler 3 1 6, 383, 5 1 4, 586 Ermeni milliyetçiliği 473 Erzurum Kongresi 375, 474 eşkıyalık 1 55, 28 1 etnik farkl ılaşmalar 36, 5 1 7 etnik sorun 1 83, 644 Eyyubiler Hükü meti 1 08 "fakir" 5 1 2 feodal bey-köylü ilişkisi 53, 77, 1 45, 1 53 feodal egemen sınıf 1 49, 1 86, 1 9 1 , 448 feodalizmin tarihi 38, 44 feodal üretim biçiminin aşamaları emek-rani 45, 46, 1 44, . 1 45, 1 46, 263, 520, ürün-ranı 45, 46, 1 44, 1 45, 1 46, 263, 520 para-rant 45, 46, 1 44, 1 45, 1 46, 263, 520 feodal yapı insan-toprak i lişkisi 32, 39, 47, 90 toprak-din ilişkisi 32, 39, 1 88, 371 aşiret-din-politika 32, 39, 47 yıkılması 49, 55 feodal toplumda milliyetçilik 1 65


feodal toplumun bilim adamı 1 61 Fikir Kulüpleri Federasyonu 223

ilkel komünal topl u m 236 lltizam usulü 1 50 Ingiliz Temsilci Heyeti 396, 398,

geçiş halindeki toplumlar 224

399

göçebe aşiretler 6 1 , 65, 66, 71

Ingiliz emperyaliz m i 473

göçebe hayvancılık 54

insan hakları 547, 554, 592

göçebe feodalizmi 1 09 Güç organları 97, 98

ingiliz Yüksek Komiserli(Ji 387 "lskan" 463

Güneş-Dil Teorisi 41 5

Iskcin Kanunu 434

Güney Kürdistan 406

Islam Birliği 373, 380

hakim ulus 4 1 6, 41 8 , 427, 428,

Işletme biçimleri

429

halk mahkemeleri 331 Halife 381

islamcılık 473 ortakçı lık 1 38, 1 40 , 1 56, kiracılık 1 38, 1 39, 1 45, 1 56

Hamidiye Alayları 1 28, 31 6, 3 1 9,

yarıcı lık 1 4 1

Hanedan aileler 1 6 1

cariysk 1 40, 1 43

Heyet-i Temsiliye 378

maraba 1 40 , 1 43

37 1 , 372, 449, 473, 655

icare 1 40, 1 42

Hilafet ve Saltanat 205, 299, 41 1 , 4 12, 41 3 , 41 5, 426,

Ittihat ve Terakki F ı rkası 372, 373

Hukuka ba� lı devlet 248

kaçakçılık 270, 281

475

Hizbit-ül Tahrir 204, 341 Hizmet grupları 1'54 horlanma 577, 669 Irak Kürt Halk Hareketi 490, 500 Irak solu 497, 500

Kaçakçı pazarları 74 Kahya 1 53 Kan davası 1 55 Kanlı Pazar 206 Karadeniz Teknik Üniversitesi 215

Karahan lı lar 1 08 Ikinci Meşrutiyet 372

Karakoyunlular 1 0 9

ilericilik, ·gericilik 1 99, 203, 207, . 208

Karma Köyler 93 Karmuç 245

717


Karşı devrim 440 kast sistemi 5 1 3 Kemalist Kadro 439 kendine yeter üretim 1 48 Kerim devlet 99 Kerkük Sancağı 395 Kızı lbaş 304, 3 1 0, 3 1 3, 532, - isyanları 3 1 4

635

Kirvelik 5 1 4 Kollektif Kiralama 235 Komando harekatı 556, 577, 591 Komando zulmü 575 Komünizmle Mücadele Derneğ i 21 1 , 217

Kondurma siyaseti 429 Kooperatifçilik 256 Köylerin m ülkiyeti 92 ağa köyleri 93, 1 48 ahali köyleri 93, 1 84 sülale köyleri 93 karma köyler 93 aile köyü 92 şahıs köyü 92 Köy-altı yerleşme biçimleri 67, 75 kom 67 oba 67 dam 67 divan 68 çiftlik 69 ·

ağ ıl 69 yayla 67, 68, 69 mezra 67, 68, 69, 70 köyün köy ile evlenmesi 55, 1 90 718

köyün modernleşmesi 4 1 Kur'an Kursları 2 1 7 Ku rmançlar 479, 480 Kuvva-i Milliye 377 Kürt aşiret düzeni 425 Kürt beylikleri 1 07, 1 09, 1 1 3 Kürtçe Alfabe 583 Kürtçülük 543, 583, 584, 634, Kürt folkloru 529 - tarihi 529 Kürt hükümetleri 1 1 7 - Sancakları 1 1 7, 1 20 Kürt m illiyetçiliği 1 84, 432, 524 Kürt realitesi 623 Kürt soyu 401 Kürt Teali Gerniyeti 386, 387 Kürt Teavün Gerniyeti 386 laiklik 200 Lales 5 1 3 Laz-lar 532, 586 Lozan Barış Konferansı 395, 439, 440, 474

Mahabat Kürt Cumhuriyeti 432 Malazgirt Savaşı 1 09 Mecburi iskan Kanu n u 459, 460, 462

Mecburi iskan Tasarısı 457, 459, 465

Mem-ü Zin 581 , 583 Merkezi Kürdistan 1 08


mera kültürü 502 merkezi otorite 33, 57, 75, 20 1 , Osmanl ı - si 99, 1 20, 31 0 iran - si 1 07 Cumhuriyet - si 332, 420, 427, 430, 438, 449 Meıopotamya 389 Milletler Cemiyeti 391 , 392 Milli Birlik Komitesi 454, 457, 462 Milli Birlik Komitesi Hükümeti 435 milli bütünleşme 590, 597, Milli Demokratik Devrim 541 milli devlet 49, 50, 471 milli duygular 425 Milli lnkılap Hükümeti 458 Milli Nizam Partisi 207 "Mirekler" 539 muası rlaşmak 473 Mushafe Aeş 5 1 2 Musul Sanca�ı 395 Musul vilayeti 395 Müslüman Kardeşler 204 "Müslüman Türkiye" 223 mütegallibe 1 61 , 462 Nakşibendi Tarikatı 336, 337, 431 Nebraska Ü niversitesi 2 1 9 Nurculuk 342, 347 nüfus-toprak-insan ilişkileri 6 0, 90

Ortaçağ Avrupa'sında kentler 1 92 Ortadoğu Devrimci Çemberi 630 Ortadoğu Teknik Üniversitesi 2 1 8, 2 1 9 ortan ın solu 207 Osmanlı toprak reji'mi 1 1 3, 1 31 - devlet sancakları 1 1 7 - devlet d üzeni 1 3 1 Osmanlı feodalilesi 46 Kürt - 1 1 0, 1 1 5, 1 44 Osmanlılık 372, 373 Osmanlı ulusu 372 öğ renci eylemleri 31 Ötükan 604 özgür emek 267 patron-işçi ilişkisi 53, 1 45 pazar için üretim 45 prekapitalist ilişk i ler 97 Roma I mparatorluğu'nun yıkıl­ ması 1 72 Ruhani feodalile 353 Seleriler 1 1 o Sahib-i arz 1 31 sarı ü niversite 2 1 7 Sebilürresad 4 1 2 Selçuklular 1 1 O Sened-i ittifak 1 32 Servaj 1 3 1


Sevr Ant i aşması 390, 391 , 474 s ı n ıf bilinci 1 57 sın ıfsal sorun 1 1 , 542, 64 1 Sivas Kongresi 375, 377, 474 siyasi bölge 41 siyasi otoritenin toplanmas ı 93 soy-sop anlayışı 508, 509 sömürgeci devlet 50 Sufiler 299, 327 s ü lale köyleri 93 Süleymancılar 349 Süleymaniye Sancağı 395 "Sürgün" 463 - Politikası 6 1 2 Süryaniler 5 1 2 şah ıs köyü 92 Şerefname 508 Şeresiyar 449 Şeyh Sait Ayaklahması'n ın niteli­ ği 20 1 Şii ayaklanması 1 26 tabu 31 tampon fonksiyon 1 52, 270, 452 tarım işçisi 1 4 7 tarım toplumu 60, 1 00, 297 tarım ın makinalaşması 41 , 1 52, 1 71 ' 251 258 ' Tarikat yapısı 328 tasavvuf ruhu 326 tefecilik 1 35 "Tehcir" 463 720

tek parti d öne m i 476

Terekeme 244 Ticanilik 354 toplaina ve dağıtma fonksiyonla­ r.ı 2 1 1 toplumsal bütünleşme 5 1 7 toprağ ın toprak ile evlenmesi 55, 1 90 'torunlar" 539 Türk ayd ınları 468, 534, 588, 59 1 , 594 Türkçü lük 473 Türk-islam feodalizm i 47 Türkleşiirmek 554 "Türkiye halkları" 560, 585 Türkiye Işçi Partisi 207, 21 1 , . 212, 566, 569, 606, 607, 6 1 3, 634, 677 Türkiye Milli Talebe Federasyo­ nu 61 0 Türk milliyetçiliği 269, 41 4, 415, 428, 436, 469, 471 , 538, 554 Türk Ocakları 442 Türk temsilci heyeti 400, 402, 403, 406 Türkiye iktisat Kongresi 1 30 ·

u lusal sorun 1 83 ulusçuluk (milliyetçilik) 49, 587 ulusların doğ u şu 50 uluslaşma 55, 57, 636 Üçüncü Dünya Ülkeleri 508 üfürükçülük 332


Üniversite Asistanları Sendikası 577 üretim biçimi 43, 45, 48, 5 1 Osmanlı - 98, 106 Asya - 98, 1 06, 1 28, 1 47 feodal - 99, 1 30, 1 33, 1 73, 288 vakıf 335 Vakıflar Müdürlüğü 249 vatan 372 yarı göçebelik 224 Yazidiler 5 1 2, 5 1 3 yol kesti parası 235 yurtluk, ocaklık 1 1 4, 1 1 7, 1 29, 196 lazalar 478 Zeamet 1 31 Zama 227


iÇiNDEKiLER . . . . . . . . . .. .. . . . . . . .. . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

11

. . . . . .. . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . .

12

BiRINCi BAS KlYA ÖNSÖZ

.......

iKiNCi BASKlYA ÖNSÖZ . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... .....

.

.

ü Ç ÜNCÜ BASKIYA ÖN SÖZ BiLiM YÖNTEMi'NE ÖNSÖZ

. . . . . . . c• • • . . . • . • . • • . • . • • • • • • . • • • • • • • . • • . • • • . • • . . • • . . . •

.

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

DOGU ANADOLU'NUN DÜZEN;NiN

BAŞINA GELENLER

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . · · ·: · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

14 17 19

GiRiŞ ANA SORUN N EDIR?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

29

BÔLÜ M I KAVRAMLAR-TEORiK ÇERÇEVE ve VARSAYlMLAR

.............

43

.......

43

. . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

44

1 . TOPLUM YAPILARININ TARI HSEL EVRIMI

. . ............

ll . FEODAL TOPLUM YAPISI ve F EODALilMIN

KAPITALIZME EVRIMI

. . . . . . ...

l l l . Ü R ETIM BIÇ i M I ve SiYASI K U R U M LAR ARASINDA ILIŞKI

............ . . . . . . .........

IV. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI

.. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

49

................

50

. . . . . . .......................

V. ARAŞTIRMANIN VARSAYlMLARI . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 BÖLÜM l l NÜFUS-TOPRAK ve INSAN iLiŞKiLERI 1. NÜFUS ve YERLEŞME

..

A. GENEL OLARAK . .

60

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

60

. . . . . . .. . . . .... . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .

60

. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . .� . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

60

. . . . .

B. TARIM TOPL UMU . 722

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

....

.......


1.

Alt-Gruplar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61 a) Göçebe Aşiretler - . . 61 · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· ·

;

.

b) Köy-Altı Yerleşme Biçimleri : Yayla, Mezraa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 c) Köyler

. .

2.

.. . . . .......

.

.

..

.

.

. . . . . . . . .

. . . .

..

. . . . . . . .

....

. . . 70 .

. .

Kasaba ve Şehi rl er . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72

C. NÜFUS ARTIŞI

. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . .. .

l l . iNSAN ve TOPRAK i LiŞKiLERi

.

...........

.

.....

.

.. . ..

.

. . . . ..

A. TOPRAGI OLUP OLMADIGINA GÖRE ÇiFTÇi AiL EL ERi .

. . . .

.

. . . .

.

. . ..

. . . . . . . . . . . . .

. .

.

.

....

. . . . .

..

..........

. .

. ..

. .

. . . .

75 90 90

B. TOPRAGA SAHiP OLAN A ILEL ERiN KONTROL ETTiKLERi TOPRAK MiKTARLARI. . . 9 1 .

C. KÖ YL ERiN MÜL KiYETi

. . .

.

..........

. . . . . .

E. TARiHSEL GELiŞiM

1 . Osmanlı i mparatorluğu . . . . . . .

. . .

. . . . .

. . . . .. . . . .

.

.

.

...

.

92

.

........

95

:· :.

. . . . . . . .

96

..

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .

. .

.....

....

· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· · · · ·· · · · · · · · ·

2 . Doğu Anadolu

. . .

. .

.

ve

D . KÖYL ERDE A RAZiSi OLUP KENT KASABA DA OTURAN A ILELER

.... .....

. .

..

.

......

.........

.

. . . . . .

.

. . . .

96

. . . . . . . . 1 06 .

. .

.

.

a) Do(}u Anadolu Halkı Hakkında Bilgi . 1 06 ..

. .

b) Osmanlı lmparatorlu(}u Döneminde Doğu Anadolu . . .

. . . .

.

. . .

.

...

.

. . .. . . .

.

. . .

.

. . .. . . . . .

.1 13

c) Osmanlı Imparatorluğu Döneminde Kürt Hükümetleri ve Sancakları

. . .

.

. . . . . . .

117

........

1 25

3 . Osmanlı i mparatorluğu Döneminde

Doğu Anadolu Feodal Yapıdadır . . . . . . .

4.

.

.

Tanzimat Döneminde Doğu Anadolu . . .

lll. FEODAL TOPLUM YAPIS I N I N ANALIZI . .

. . . . .

..

.

...

.....

. 1 28 .

. .. . . . . . . . . . .

1 33

A. ÖKÜZ, KARASASAN ve KAGNJNJN BELIRLEDIGi TEKNOLOJIK DÜZEY. . 1. Ü retim Araçları

. .

.

...

.

. . .

....

..

.

....

.. . . . . . . .

. . . . . .. . . ..

. .

2. Ulaştırma ve Haberleşme Araçları

.

. . . 1 33

........

. . . . . .

.

. .

. .

. . . 1 33

....

.

.

.. . .

1 34

3. Kredi Usulleri, Tefecilik . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 1 35

723


4.

Işletme Biçimleri , Kiracılık, Ortakçılık . ..

....

.

....

.

.

...

.

.... .......

....

..

..

...

. . . . . . 1 38

....

. .

.

a) Arazinin Doğrudan Doğruya Mülk Sahibi Tarafından işletilmesi . . . . . ...

.

. .

....

1 39

b) Kira i le Işletme . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 39 c) Ortakçılıkl� işletme 5.

. ....

.

....

.

.......

. . . . . . . . . . 1 40 .

.

Işletme Biçimlerinin Feodal Karakteri . . . . .

....

1 44

B. DOGU ANADOLU FEODALIZMINDE SOSYAL SINIFLAR . . . . ...

1.

. .

......

. .. . .

..

.

. .. . .

. . . .

.. . . .

..

. . . . ..

. . 1 49 .

Feodal Egemen Sınıf: Ağa, Şeyh, Seyit ve Aşiret Reisleri . . . . . . . .

2. A�anın Çevresi

.

. . . . .

.

.

..

... ....

.

.... ...

.

. .... . ..

.

. . . . . ..

. . . . . . . .

. . .. . .

.

.

.

.

a) Kahyalar ve Hizmet Grupları .

........

b) Emniyet Unsuru . . .

. .

. .

.

....

. . . . .. . . .

Köylüler . . . .

.....

4.

Bir A�a . . . . .

.. . . .

5.

Feodal Toplumun Bilim Adamı . . .

.

.

.. .

. . .

.

. . .

. .

. . . . .

..

. .

. .

. . 1 49 .

.

.

.

. ..

...

.

.........

1 53

. 1 54 .

; · · · · · · · · · · · . . . . . . . . . . . . . 1 56

3.

. .

. . .

. . . . . . . 1 53

... ····

.

..........

. ...

. .. .

. .

. .. . . .. .

....

.

. .

.. . . . .

C. DOGU ANADOLU'DA HANEDAN AILELER . .

.

.

.

. .. . .

...

1 58

. .. .

1 61

.

1 61

...

D. ARAŞTIRILMASI GEREKEN TEMEL SORUN . . . 1 65 ..

..

E. FEODAL TOPL UMDA

MILLIYETÇILIK ANLAYlŞI. .. . F. FEODA,L ILIŞKILERDEN KAPITALIST . .. . . . . . . . . . .

..

. . . . . . . . . .

.

.....

. . 1 65 .

IŞLETME ILIŞKILERINE GEÇIŞI ENGELLEYEN ETKENLER

......

.

........

. . . . . . . . . . . . . 1 68 .

. .

. .

.

.

.

IV. NÜFUS ARTIŞI ve TOPRAK MÜLKIYETI I LIŞKILERI. . .

...................

.

....

. . ..

...

. 1 83 .

A. NÜFUS. ARTIŞI ve TEMELDEKi KA VGA YI GIZLEME ÇABALARI .

1 83

. . . . . . . . . . . .....

1 84

. . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

1 85

. . . . . . . . . . . . . . . ..

.

.. . ..

. .....

. .

.......

.

.

...

.

B. FEODAL/TEDEN DEREBEYLIGE GEÇIŞ SÜRECI

. . . . . . . . ..

.

...... .................

. . . .

C. DOGU MITINGLERININ SINIFSAL DINAMIKLERI 724


ÖZET

. . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 95

BÖLÜM lll DOGU A NADOLU'DA FARKLI YAPISAL GELIŞMELER 1. ERZURUM ve KAAS'TAK l YAPISAL ZlTLlKLAR

A. ILERICILIK ve GERICiLIK KA VRAMLARI

B. SINIF GERÇEGI ARTIK GIZLENEMEZ

. . .

......

.

.

....

. 1 99

.....

. 1 99

. . . . ... ........

1 99

. . . . . . . . . . . . ......

209

C. ERZURUM'UN TUTUCUL UGU KARS'IN ILERICILIG/ . . .

. . .

.

D. A TA TÜRK ÜNIVERSITESI

....

.

210

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

213

. . . . . .

....... ....

.

.

. . . . . . .

. . .

.....

l l . GEÇIŞ HALINDEKI B I R TOPLUM GÖÇEBE ALI KAN AŞI RETI.

. . . ......... . . . . . . . . . . ........ ............

. 224 ..

A. AŞIRET YAPISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 224 B. ÜR�TIM ILIŞKILER/

. . . . . . .........

:······· ·························

C. GELIR DAGILIMI ve SINIFLAR

. ..... .........................

232 236

D. TOPL UMSAL DEGIŞMEDE GÖZLENESILECEK BAZI OL UŞUMLAR

.......

.

. . . . . .

.

.... .....

l l l. BITLIS ve TATVAN'DAKI ZlT GELIŞIM

.

237

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

..........

.

...

.

....

.

......

. 243 .

IV. TOPRAK M ÜLKIYET! ÇELIŞKISI NIN KESKINLEŞM ESI : UR FA

247

.................

252

...................... ... ....................

255

"URFA TÜRKÜLERI URFA'N IN KENDISIDIR" V.

.

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

EL TEZGAHLARlN DAN ATÖLYELER E GEÇIŞ: GAZIANTEP, SIIRT

VI. DIYARBAKlR' DA MAKINELEŞM E : FEODAL BEYKÖYLÜ ILIŞKILER INDEN, PATRON-IŞÇI ILIŞKILERINE GEÇIŞ

...........

..

....

.

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

A. NÜFUS ARTIŞININ BASKISI .

.

258

....... . . . . . . . . . . . . .. . . . .

258

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .

263

.......

B. FEODAL EGEMEN SINIF/N KAPITALISTLEŞMESI. C.

DIYARBAKlR'lN DOGAL ILERICiLIGI . . .

.

....... ......

. . 268 .

725


V I I . KAÇAKÇI LJGIN TAM PON ROLÜ : KiLI S-NUSAYBIN, DOGUBEYAZIT, POSOF . . .

A. KAÇAKÇILIGIN TAMPON ROL Ü . .

B. KAÇAKÇILIGA KONU OLAN MALLAR

. ..

KAÇAKÇIL/GIN SINIFSAL TEMELL ERI.

C.

D. KOMŞU ÜLKELER

. . . . .

..

...

. . . . . 270 .

.

.

.

. . . . . . 273 ..

.

. .

..

. . . . . . . . . . . . . . . 274

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 277

EKONOMIK BÜTÜNLEŞME ve KÜL TÜREL ETKILEŞME . .

E

. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 270

. . . . . .

. ..

..

......

.

. . . . . . .

.

. . . . . . . . .

F. IRAN ve SURIYE'DE GEÇERLI

. 279 .

TÜRK LIRASI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 280

VI I I . IÇ BÖLGELEALE SINIR BÖLG ELERI ARASI N DAKI ILIŞKILE;R : KAÇAKÇillK ve EŞKIYALIK OLAYLARININ B ÜTÜNLEŞMESI . . . . . . . : . 281 . .

.

. . . . . . . . . .. .

..

IX. DOGU ANADOLU'DA ÜRETiM GÜÇLER iNiN ve ÜRETIM ILIŞKILER i N iN B UGÜNKÜ D U R U M U

ÖZET

. . . .

. . .

....

. . . .

. . . . . . . . . __

285

. . . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293

BÖLÜM IV DIN

ve

ÜRETIM ILIŞKILERi . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 297 . .

..

.

1 . ALEVI SÜNNI ÇATlŞMASI . . . .

.

.......

. . .. . .

. .

.

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

298

A. MEZHEP ve TARIKA TLARIN DOGUŞ NEDENLERi

. . . . . . . . . . . .

B. SÜNNI ve ŞII MEZHEPL ERI

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 299

. . . . . . . . . .

. .

. . . . . . . . . . . . . . . .. . .

1.

Sünniler

2.

Şiiler

3.

Sünni ve Şii Mezheplerinin Dışında

........

4.

, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. .. . . . . . . . . . . . . . 301

. . . .

303

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 305

Ehli Sünnet Mezhepler, Dört Mezhep

.........

306

ALEVI-SÜNNI ÇA TIŞMALARfNIN BAŞLANGlCI . 307 ..

D. DOGU ANADOL U'DAKI ALEVI-SÜNNI ÇA TlŞMALARI ve MERKEZI OTORITE ile 726

. 301

. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Gelişen Yeni Hareketler C.

. .


ILIŞKiLER

...

.

....

..

....

. . . . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 309 .

1 . Anadolu'da Şii Propagandası 2. Yavuz Selim'in Doğu Seferi .

. . ..

..

3. Anadolu'da Kızılbaş i syanları

. . . . .

.

. . . .

. 309

.

. . . . . . . . .

. 310

.

. . . . . .. . . . . .

. . . . . .

. .. . .. ..... . . . .

...

. . . .

314

4 . Hamidiye Alayları . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 3 1 6 5. Bugünkü Durum . . .

ve

E. ALEVILIG/N IGDIR

FARKLI GÖRÜNÜŞÜ .

. . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . .

..

.

....

. . . . . . .

.

. . . .

319

DERSIMDEKI . . . .

.

...

.". . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 320

l l . ŞEYHLIK: BÜYÜK TOPRAK MÜLKIYETi Ni M EŞR ULAŞTlRAN DINSEL KURUM

. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . .

325

A. ŞEYHLIG/N TARIHSEL GEL IŞIMi ve KURUMLAŞMA$/ . . .

.

..

........

1 . Tarikat Yapısı .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . . . . .. . .

.

....

. . .

. . . . . . . . . .

.

....

.

. . . . . . .

. . 325

.

............

. . 328

. . .

.

. .

2. Şeyh ve Tekkelerin Gelirleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 329

B. SÜNNI ve ŞII TAR/KA TLAFfl ...

.

. .

. . . . . .

.

.. . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

333

ve

C. DOGU ANADOL U'DA TARIKA TLAR MEDRESELER . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . .

.. .

. . . . . . . . . .........

D. TARIKA TLAR ve EKONOMIK ILIŞKILER .

.

. 336

...

. .

. . . . . . ......

338

...... . . . . . . . . . . .

342

. .

lll. N U RCULUK, SÜLEYMANCILIK

ve ÖTEKI TARIKATLAR A. NURCUL UK

....

. . . . . . . . . . . . . . .

.. . . .

..

... ......

.

.

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . .

..

B. NURCUL UK ve MEHDi ANLA Y/Ş/ C. SÜLEYMANCIL /K ve ÖTEKILER

ÖZET

. . . . . .

.

.

. ... .... .

...........

. . . . . . . .

.

.

.

. . . .

.

. 342

. ._. . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . . . ....................

. . .

347

. . 349 . .

; . . . . . . . . . . . . . . . . .350

B6LÜM V AŞIRET V APISI-AGALIK-ŞEYHLIK ve POLITIK ILIŞKILER . . . . . . . . . . . . . . . . . . .'. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 371 1. OSMANLI IMPARATORLUGU'NUN SON

DÖNEMLERIN D EKI SIYASAL AKIMLAR

l l . EMPERYALIST ILIŞKILER

. . . .. . . . .

.

. . . . . .

. . ..

....

....

...

.....

. .. .

.......

. . 372

. . .-. . . . . . . . . . . . . . . 374 . .

...

727


A. KURTULUŞ SA VAŞININ IDEOL OJISI . . . .

B. AŞIRET YAPISININ KARAKTERI . .

C.

.

. 374

. . . . . . . . . . . ..

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. .

381

AŞIRET YAPISI KARŞlSlNDA MUSTAFA KEMAL 'IN ve EMPERYALIZMIN TUTUMU . 1.

....

..

. 382

....

Kürt Aşiretleri'nin Mustafa Kemal'le Ilişkilerinin anlamı .

......

.

......

. : . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 383

2. Türk ve Kürt Halklarının, Bülün

Halkların kardeşliği . .

................... .....

..

. . . .. .

. 384 .

D. ERMENISTAN ve KÜRDISTAN PLANLA RI . . . . . . . . . . . 385 E. INGILIZ GIZLI BELGELERI .

...

. . . . .

.

..

..

............

..........

l ll . LOZAN KONFERANSI'NDA YAPILAN TARTIŞMALAR IV.

DOGU ISYANLARI

388

. .

393

. . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

408

A. DEVRIN SOSYO-EKONOMIK YAPlSI

........

B. DOGU ISYANLARININ NEDENLERI . . . .

...

.

1 . Hilafetin Kald ırılması ve Sonuçları .

a) Iki Mustafa Kemal . .. . .

..

. .

........

.

.

....

.

. .. . . . . .

.....

.. . 41 1 ..

.........

...

409

: . . . 41 1

. . .. . . .

...

413

b) Hilafet ve Sultanlık Yerine, Türk Milliyetçiliği Ideolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 4 2. 3.

Bürokrasinin Kürt Halkıyla Çelişmesi . . . . .

...

416

. . . . . . .. . . .

418

. .

Feodalizme Karşı Dışardan Yapılan Müdahaleler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

..

.

...

..

.

.

..

.

. .

4. K ü rt Aşiret Düzenlerinin Osmanlı

Düzeni ile Karşı Karşıya Gelmesi ve Halkın Yozlaşmaya Karşı Direnişi 5. 6.

Milli Duygular .

.....

.

.........

.

...

Emperyalizmin Rolü . . . . . . ..

.

.

.. . . .

.........

. . . . .... . . . ..

.

.....

420

. . .

.....

425

.

..

426

...

427

....

.

..

. . . ..

..

...

C. DOGU ISYANLARI TEK BIR NEDENE AGlRLlK VERILEREK AÇlKLANAMAZ . . . . . .

728

....

.. . . . . . .

.

..

. . . ..

...


D. DOGU ISYANLARI'NlN SONUÇLARI

. .

. . .......

.

.

. . .

428

. . . . . . . .

.430

. . . .

1 . Doğulu Egemen Sınıfların Merkezi Otorite ( Devrim) ile Çatışmaları

. . .

.

. . . .

.

2. Sürgünler ve Doğulu Egemen Sınıfların

Parlamentolarda Temsil Edilerneyişi 3. i skan Kanunu

. . . . . . .

·

.

. . . .

.

....

.

. . . . . . . . .

.432

. . . . . . . ........... . . . . . . . .

.434

4. Batı-Doğu Dengesizliği'nin Oluşumu . V.

.436

.

438

MERKEZi OTORITENiN KÜRT HALKINA KARŞI OLUMSUZ TUTUM U

VI.

. . . . . . . . .

. . . .

.

. . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . .

. . . . .

1 945 ÇOK PARTiLI R EJ i M E GEÇiŞ FEODAL

EGEMEN S l N l FlN KURUMLAŞMASI, BÜROKRASININ YENILIŞI VI I .

2 7 MAYIS ve 55 AGANI N SÜRGÜNÜ

.

. . . . . . . . . . . . . . .

.453

. . . . . . . ..................

.453

. . . . . . . . . . . .

A. 27 MA YIS'TAN ÖNCEKi DURUM 1

.448

. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . .....

Gazete Haberleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .455

.

2. 1 05 Sayılı Yasa: Mecburi iskan Kanunu . .459 .

3. 1 05 Sayılı Yasa'nın Gerekçesi

B. 55'L ER KIML ERDI�?

. . . . . .

.

...................

. . . . . . .. . . .........

V I I I . 1 961 ANAYASAS I'NlN HAZIALANIŞI

. .

.

.460

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

...............

.

. . .

. . . .

.

.....

462

.469

IX. DOGU'DAKI ve BATI'DAKI EGEM EN SINIFLARlN

BÜTÜNLEŞME OLANAKLARININ GENIŞLEMESI ÖZET

. . . . . . . . .

472

. . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............

473

B(}L ÜM VI DOGU ANADOLU'DA FEODALIZMDEN KAPITALIZME GEÇIŞ AŞIRET YAPILARININ PARÇALANMASI: ULUSLAŞMA l

. .

. . ..

. . . . . . . . . . . . . . .. . .

. ; . . . . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 477 .

AŞIRET YAPISININ ANALIZI

.......

...

.......

.

...

.

..............

.

....

.477 729


A. ZiYA GÖKALP'iN KÜRT AŞiRETLERi HAKKINDAKI GÖRÜŞÜ B. AŞIRET BAGLARI

. . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

. . . . .. . . . . .

. .

0 0 . . . . . . 00 00 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0

477 484

C. HAKKARi: DEVLETLERE DEGiL, AŞiRETLERE KOMŞU OLA N ILiMiZ

. . . .

. .

. .

.

....

.

.

.

. 00 . . . . .

.

. . . . . . . .

o o

. . . . .

1.

Giriş: Aşiret Yapısının Feodal Karakteri

2.

Dış Aktüel Etkiler

. o o . . . . o o o o

..

. .

490

00 00 0 0 0 0 0 0 0 0

492

oo . . . . . . o o o o o o . . o o o o

495

3.

Irak'ta ilerici Kürt Hareketi

4.

I rak'taki Ilerici Kürt Hareketi ve Irak Solu

.

oo

490

0 0 0 0 . .0 0 0 0

b) Dış Aktüel Etkilerin Çatışması . . .

487

. 487

0 0 0 0 0000 00000 0 0 0 0. .0 0 0 0 0 0 . . .

a) Barzan Aşireti, Sofiler, Seyitler

0 0 0

497

o o o o o o o o o o o o . . . . . . o o. . . . o o . . . . . . . . o o o o o o o o o

500

D. AŞIRET YAPISININ EKONOMIK TOPLUMSAL TEMELI

...

.

ve

1.

Hayvancı lığa Dayanan Ekonomik Yapı

2.

Aşiret Sisteminde Toplumsal ilişkiler

0 0 0 0 0 0

. . . .

oo

...

500 504

a) Aşiret Reisi-Aşiret-Kabile Reisi-Kabile Birliği

. . 0 0 0 0 00 00 0 0 0 ..

oo . . . . . o o .

. . . . . .

507

. 0 0 . . . . . .

508

0 0 0 .. 00 . . . 00 . . . . . .

.

b) Aşiret Organizasyonu'nun Siyasal Karakteri 3.

0 0

. o o

0 0 0 0 ......

o o . . o o . . . . o o

. . . . . . . .

.

Toprağa Dayanan Feodal Yapı i le Aşiret Sistemine Dayanan Feodal Yapı Arasındaki ilişkiler

4.

. . .

ll.

o o . . . . . . . . . . . o o o o o OO O O O O O O O O O O O O O O O

51 O

. 0 0 . . 0 0 ..

.

o o . . o o o o o o o o o o o

Aşiret Sistemi D ışında Kalan Gruplar

..

o o

....

51 2

DOGU ANADOLU'DA FEODALilMiN KAPITALiZME DÖNÜŞÜMÜ

..

oo .. ooo . . . . oo . . . o o o o o O o o . . . . . . . . . . . oo . . . . . . . . . . . . . o o o o o o o O o o

A . BUGÜNKÜ DURUM B. DEGIŞIM 730

.

508

.

Feodal Yapıların Parçalanması ve Merkezileşme Olayı

5.

.

.....

o o

...

.

......

.

. . .

.

0 0 0 0

.

. . . . . . . . . .

.

0 0. . . . . . . . . 0 0 . . . . . . . . . . . .o

/

. 519 .

.............

51 9

... .... 0000 000 000000 00 ...

523

. . .. . .

o

.

.

.....

.


lll.

FEODAL i lM i N KAÇ I N ILMAZ SON UCU ULUS ve ULUSÇULUKTU R . . ... . .

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ..................

....... . . . . . .

528

A. AŞiRET FEODALiZMiN, UL US KAPiTALiZMiN SiYASi KURUMUDUR . ,. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 528 ..

. . .

B. HALKLARlN HORLANMASI UL USLAŞMA SÜRECiNiN BAŞLAMASlYLA SONA ERER .

. . . . . . . .

530

C. UL USLAŞMANIN DiNAMiGi ve iLERiCi TÜRK A YDINLARININ TEMEL ÇELiŞKiSi

IV.

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

533

1 961 ANAYASASI ve ANAYASAYA TERS D Ü ŞEN

OLUŞUMLAR

. . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

A. ASiMiLAS YON EGiLiML ERi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

1 . Bölge V atılı i lkokulları 2. TRT

544

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

547

. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

553

. . . .

.

543

B. DOGU ANADOL U'DA KOMANDO, JANDARMA HAREKA Tl

. . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . .. . .

.

. . . . . . . ..

.

. . . .

. 556

.

. . . . .

1 . Silvan Halkının, Devrimci Doğu Kültür

Ocakları'na Mektubu

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

557

2. Devrimci Doğu Kültür Ocakl� rı·nın Bildiri ve

Eylemleri

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . .

559

.

. . . . . . . . . .

563

3. Devrimci Doğu Kültür Ocakları'n ın

Cumhurbaşkanına Başvurması

.......

4. Türkiye i şçi Partisi'nin Cumhurbaşkanına

Verdiği Mu ht ıra

..

.

. . . . ........ ..........

5. Türkiye i şçi Partisi'nin Bildirisi 6. Cumhurbaşkanı'nın Tutu mu

.

. . . . . . . . .

. . . . . . .

569

.......................

569

7. Mehmet Ali Aybar' ı n ö nergesi

. . .

8. Bir Komando Subayı Yalanlıyor

.

. . .. . . . . . .

........

.

.

566

. . . .

....

.

.

. . . .

. 573 . .

..................

574

9. Komando Zulmü ve l şkencesi

M ahkemeye I ntikal Etti

.......

. . . . ..

..

. .

. ...

. . . .

. .

....

575 73 1


1 0 . ÜNAS Bildirileri

C. HORLANMA

.

. . . . . . . .

577

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

577

..........

. . ..... ...

.

. . . . . . . . . . .

.

D. GÜNÜMÜZDE HAKiM UL US IDEOLOJiSi DOGRUL TUSUNDA GEREYAN EDEN OLA YLARDAN BAZI ÖRNEKL ER .

1 . Me m-u Zin

. . . . .. . . .

2. Kürtçe Alfabe

. . . . .

.

.. .. .

.

. .. . . . . . . .......

. . .

.

.

. . . .

.

. . . .

; . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 1

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .

.

. . .

.

..

...

. . . .. .. ..... ...

58 1 583

3. Bir Gazete Haberi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 583 4. Kürtçe Şarkı Söyle ni nce Ne Olur?

5. Bir Profesörün Yazısı . .

6. Bir Başka Profesör

. . . . . .

.

. . . . . . . . .

.

. 584

. . . .. .. . ....

. . .. ....

. ...... . . . . . . ......... . . . .

.

, . . . . . 585

.....

. . . 589 .

.

7. Bir Pankart . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 590 8. Komando Harekatı ve Doğan Avcıoğlu . . 9 . Bir Çelişme . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. .. .

.

E. iNSAN HAKLARI ve TÜRKiYE

....

592

. . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

.... . . . . . .. .

.

. . . . . . . . .

.

...

591

. 592 . .

V. DOGU ANADOLU'DA YÖNETICI KADRO-AYDIN ve

HALK i LiŞKiLERi 597 A. YÖNETICi KADRO

. . . . . . . . . . . . .

.

...

.

. . . . . . . . . . .. . .

.

. . . . . . .

.

......

. 597

B. BiR OLA Y: DEVLET BÜROKRASISI HAL K ZITLAŞMASI

......

.

.................

C. A YDlN-HALK ILIŞKILERI DOGU MITINGLERi . . .

.

...

.

......

.

.....

..

.... .

, . . . . . . . . . 598

ve

. . . . . .. ............. ............

D. DOGU MiTINGLERI'NIN SONUÇLARI

. . . . . .

.

...

. . . . 601

.

...........

. .

.

.

61 1

E. HAL K KA VRAMINI SOYUTL UKTAN

KURTARMAK GEREKIR

....

. . ..

.....

.

. ..

. .. . .

......

.

. . . . . . . ..

. 61 6

F. DEVRIMCI DOGU KÜL TÜR OCAKLARI'NlN KURUL UŞU'NUN ANLAMI . .

VI. DOGU SO RUNUNUN ÖZÜ A. GENEL GÖRÜNÜŞ . .

732

....

. . . .

.

.

....

. . . .

.

............

. . ..

...

.......

. . . .

..

.... . .

....

.. . . .

. . .

.

..

.

...

.

.

...

, . . . . . . . . . . . 61 7 ...

.........

...... ......

61 8

. . 618 ..

. .


B. DOGU SORUNU'NUN ORTA YA KONUL UŞUNDA AŞAMALAR . . ..

.

. . . . . . ..... ..... . . . . . .

620

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .

628

....

C. GÜNÜMÜZDE DOGU SORUNU . .

.

D. DiL BiR ÜSTYAPI KURUMU DEGiLDIR, ÜRETiM BiÇIMINDEKi DEGIŞME DiLI DEG/Ş TIREMEZ .

. . .

635

. . . . .

636

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .................. ..... ..... ... ..... ........

639

E. UL USLAŞMA F.SONUÇ

ve

UL USAL DILIN TEŞEKKÜL Ü

V I I . ETNIK SORUN DERKEN SINIFSAL AÇI ASLA DARALTILMAMAL I D I R ÖZET

.

.

. . .. . . .

.

. . . . . . . . .

. . . . . .

.

. ....

.

. . . .

.

. . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

641

, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 646

BÖLÜM VII GENEL SONUÇLAR

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

. .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

652

1. TAR iHSEL GELiŞiM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 653

A. OSMANLI IMPARA TORL UGU DÖNEMINDE DOGU ANADOL U FEODAL YAPIDADlR . .

653

. . . . . . . . . . . . .

B. KURTUL UŞ SA VAŞI'NlN ANTI-EMPERYALIST FAKA T ANTI-FEODAL OLMA YAN ETKILERI l l . BUGÜNKÜ DURUM

.......

..

. . . . . ....

.

.......

. . .

....

..

. ......

.

. . . . . . . .

. . .

657

. . . .

657

. . . . . . .

660

. . . . . . . . .

.

655

A. ÜRETIM iLIŞKILERININ ÇOK YÖNL ÜL ÜGÜ ve FEODAL KURUMLAR

....

.

........

. . .

...

...

.....

.

. . . . . .

.

....

.

B. ÖDENMEYEN EMEGIN ÜRETICIDEN ZAPTEDILMESI: TARIKA TLAR

ve

ŞEYHLIK-

TEOKRA TIK FEODAL/TE

. ..

.....

........

. .

.. . .

...

.

. . . .

C. DOGU ANADOL U'DA EGEMEN SINIFLAR .

.

. . . .

.

.....

662

D. OOGU ANADOL U TOPL UMUNUN ANA ÇELIŞKILERI

..

.. . . .

..

........

. . . .

.

. . . . .. . .. . . . . .

.

. . . . ....

. 663 ...

E. DEGIŞIM ZORUNLULUGU ve ÇELIŞKILER/N

DEVRIME DÖNÜŞMESI

....

. . ..

..........

.

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

665

733


F. HORLANMAN/N DEVRiME DÖNÜŞTÜRÜLMESi . . . . . .

lll.

. .

...

. .. .

. . .

.

. . . . . . . . ..... .

. . .

. . 669

. .. . .

.

.

SOSYO-EKONOMIK GELiŞMENiN NESNEL DOGR ULTUSU . . . . . : . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 670 .

...

A. FEODALIZM/N KAPiTAL IZME DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL DiNAMiGi

. . . . . . . . .

.

. . . .

.

. . . .

670

B. FEODALiZM/N YlKlLlŞI, AŞIRET YAPILARININ PARÇALANMASI, MERKEZiLEŞME ve UL USLA ŞMA . .

. . .

. .. .

. . ..

. . ..

. . .

. . . 671

C. TEMELDEKi KA VGA AÇIKL/GA KA VUŞTURULMALIDIR . . . . .

....

.

. . . .. . . . . . . . . . . .

.

....... ..... .

D. DOGU SORUNUNUN ANA NOKTASI (ÖZÜ)

IV.

.

. . .

. .. . .... .

.

.

......

... . ...... .

...

. .... .... . .

. .

.....

. :. . . . . 676

,. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 679

KAYNAKLAR

....

..

KI SALTMALAR ÇiZELGELER ŞEK ILLER

. .

675

ve

DOGU SOR U N U KARŞlSl NDA TÜRK EM EKÇILERi ILERICI TÜRK AY DINLARININ TUTUM U NE OLMALI D I R

.

...

. . . .

..

.. . . .

..

. . .

. . . :. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 703 .

..............

. .. . .

.... ...

. . .

...........

. . . . .

.

...............

.

. . ..

. 705

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

KIŞi ADLARI DiZI N I KAVRAMLAR DiZINi iÇiNDEKI LER

734

. . .....

674

...

.

.

. . . . ........

. . ..

....

. . ..

... .......

.

. . . . . . . . . . . . .

. .. .

. . ....

. . . .............

..

.

.

. . . . . . . . . .

...

.

. . .

.

. . . . . . .

� .

. . .

. . . . . . .

.

.........

. . ....

.

. .

.

. .

. . . ..

.

. . .

.. . . .

................

.. ... ..........

....

707

. . 71 5

.. . . .

706

. .

. . .

722



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.