Ekim sayı 008 mayıs 1988

Page 1

EKIM

İ şçi

sını fı nın kurtuluşu

kendi eseri olacaktır

BÜTÜN ÜLKELERiN PROLETERLERi, BiRLEŞiN

Mayıs

1

1988

Sayı: 8

V1ğ1n hareketi ve görev Yığın hareketi gelişiyor, öfke ve memnuniyetsizlik fiili hareket dönüşü­ . yor. Ve olgular bunun, belki de inişli çıkışlı ama giderek artan bir tempoda ilerleyeceğini gösteriyor. Genel grev sloganlarıyla birlikte, 1, 5 milyonu aşkın işçinin ülke çapın­ daki toplu protestosunu, önce İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin gözüpek eylemi, sonra, yasak ve tehditlere meydan okuyan sayıları bir ka� bini bulan işçi, öğrenci ve aydının Istan­ bul'daki 1 Mayıs gösterisi takip etti. işçi sınıfında ülke. çapında bugüne kadar görülmemiş derinlik ve genişlik­ te bir kaynaşma var. Bu, sermayenin temsilcileri tarafından da dile getiri­ liyor ve ürkütücü bulunuyor. Peşpeşe grev kararları alınıyor. Cumhuriyet gazetesinin 27 Nisanda yaptığı döküme göre, hala grevde bulunan işçi sayısı 6 bini aşarken, grev kararı alınmış işçi sayısı 32 bini, sözleşmesi uyuş­ mazlıkla sonuçlanmış işçi sayısı ise 76 bini aşmış bulunuyor. Bu rakamlar ekonomik hareketin hızla büyüyen boyutunu gösteriyor. Sadece alınmış grev kararları uygulandığında dahi 1988' in daha ilk beş ayı nda, 1987 yılının rakamları aşılmış olacak. Bunun dışında, çeşitli biçimlerde ortaya çıkan pasif veya aktif işçi direnişleri o kadar arttı ki, bir kısmı yansımadığı veya yansıtılmadı­ ğı halde, günlük basında bu tür direniş haberlerinin yer almadığı gün hemen yok gibi. Öte yandan bizzat "aşağı"nın iste­ mi ve zorlamasıyla alınmış genel grev kararı tüm işçilerin talebi olarak gündemde duruyor. Şayet Türk-İş' in gerici bürokrasisi pek muhtemel ve hiç de sürpriz olmayacak bir "çark"la yan çizmezse, genel grevden önce ülke çapında iki saatlik bir uyarı grevi

ve onlarca ilde miting yapılması gerekiyor. işçiler mücadele etmek istiyor; yasaklara ve yasalara rağmen sokağa çıkmak istiyor. Genel grev isteminin kendisi bile, kapitalistlere, devlete, anayasa ve yasalara açıktan meydan okumayı ifade ediyor. "Bu yasaları biz yapmadık ki, uyalım" fikri ileri­

devrimci işçiler tarafından yaygınlaş­ tırılıyor. işçi eylemleri, ezilen ve sömürülen diğer kesimlerin desteğini de alıyor. Sakarya ve Adana mitingine toplumun diğer kesimlerinin ve öğrencilerin katılması, yemek boykotunun bir çok işyerinde küçük memurlar ve bir kısım teknik personel ve ayrıca öğrenciler tarafından desteklenmesi bunu gösteri­ yor. Kürt yurtseverlerinin manevi desteklerinin yanısıra, diktatörlüğe darbe vuran, onun otoritesini zayıfla­ tan mücadeleleri işçi hareketine nesnel bir desteği ifade ediyor. Bu destek, işçiler toplumun diğer ezilen ve sömü­ rülen kesimlerinin istemlerini de dile getirmeyi, onları desteklemeyi, yani bütün ezilenlerin öncüsü olmayı öğre­ nebildikleri oranda artacaktır. Grev hareketini, sokak eylemini geliştirmek, yaymak -bugün yığınları devrimcileştirecek, insiyatifini ve ba­ ğımsız hareketini geliştirecek tek yol, biricik devrİmcı taktik işte budur.

İ cazet,

yasacılık

şeklindeki

o

berbat geleneği kırmanın, yasaklar rejimini sarsınanın ve işlemez hale getirmenin, yasa tanımaz militan bir işçi ve kitle hareketini geliştirmenin ı:ıesnel koşulları mevcuttur. ı Mayısta Istanbul'da yapılan gösteri bu yolda atılmış gözüpek bir adımdır. Devam ettirmek, gelenek haline getirmek gerekiyor. işçilerin, sömürülen ve ezilen


2

EKİ M

Sayı : 8

kitlelerin büyüyen ve bir yandan fiili eyleme dönüşen hareketi karşı sında diktatörlüğün ve hükümetin b askı ve terörün şiddetini artı rma yoluna baş­ başka alternatifi yok. vurmaktan Gittikler i her yerde yuhalanmay a baş­ . . lan an Ozal ve bakanları , acz ve şaşk ı n l ı k içinde , işçilerin ve halk ı n " aç ı z " diye başlayan protestoları n ı tehditle cevaplı yor , sopan ı n ucunu gösteriyorlar . Protesto ve grevierin artmaya başlad ı ğı , bir dizi miting ve genel grevin gündemde olduğu bir sı rada Evren küstahça yeni bir darbe tehdidi savuruyor . Muhalefetteki bu rj uv a partiler ise , y ı ğ ı nları n memnuniyetsizliğini ve öf­ kesini yeni bir seçimle parl amentonun bileşiminde yapılacak bir değişikliğe , bir hük ümet değişikliğine yöneltıneye çal ı şı yorlar. Burj uva demokrasisini kendine program edinen , "p a:{:ıamentonun en üst organ olarak görev yapması n ı n sağ­ lanması n ı " en önde görev ilan eden , "Türkiye ' nin kurtuluşunun ANAP hükü­ metinden kurtulmaktan geçtiğine ina­ nan " , "yüzde 65 ' lik çoğunluk" dediği sosyal-demokrat , muhafazakar , dinci , faşist sermaye partilerinden oluşan muh alefet p artilerini "ANAP iktidarının alternatifi" olarak sunan ve onlardan demokrasi dilenen revizyonist-liberal sol da , aynı şekilde kitlelerin öfkesi­ ni ve hareketini p arlamenter eylemin yedeğine çekme rolünü üstleniyor . "P arlamento içi ve dışı muhalefetin birleştirilmesi" olarak adiandı rı lan bu gerici t aktik , işçi sı nıfı hareketini ideoloj ik-siyasal olarak burjuv aziye bağlamaya hizmet ediyor. Devrimci tatkik bunun tam karşıtıdı r ; grev ve sokak eylemlerini geliştirmey i , y ı ğı n­ ları n burj uva parlamentosu ve partile­ ri hakkı ndaki umut ve önyargı larını k ı rı p , bağımsız devrimci hareketini yaratmay ı ve onu iktidar mücadelesine yöneltıneyi amaçlar .

Okuyuculara, T.Göker'in "Sovyf!_tler Birliği'nin Yeni Dı ş Politikası Uzerine" başlı klı yazı sı nı yer darlı ğı nedeniyle gelecek sayı ya bı rakı yoruz. Yine yer darlı ğı nedeniyle önceki sayı da yayı nlayamadı ğı mı z K. Yayla 1-

Herkes doğal olarak kendi rolünü oynay acaktı r . Sermaye düzeninin yeniden şiddetli bir krize doğru h ı zla yol aldı ğı , işçilerin ve sermaye tarafı ndan sömü­ rülen ve ezilen diğer kitlelerin ekmek ve özgürlük istemleriyle hareket geç­ meye b aşladı kları bir dönemde , net bir sosyalist programı , onlara ekmeği de , özgürlüğü de verebilecek tek düzen olarak sosy alizmi y ı ğ ı nlara alternatif olarak sunma gücünde ve yeteneğinde devrimci bir işçi partisi­ nin yokluğu Türkiye ' nin tarihsel bir talihsizliğidir. Başl ıca ve asli görevleri henüz böyle bir partiyi yaratmak , komünist hareketi , komünist işçi hareketine dönüştürmek olan komünistler , yükse­ len işçi hareketinde ne k adar enerj ik olarak yer alı rlarsa , bu g:�revi o kadar hı zla başaracaklardı r . Dipten gelen ve art ı k kendini açı ğa vuran dalganın büyüklüğüyle , kendilerinin güçleri ve hazı rlı kları arasındaki mesafenin büyüklüğü komünistleri ür­ k ütmemelidir ; tersine , bunun bilincin­ de olarak ve bu yüzden de bir kaç misli daha fazla enerjiyle müdahale etmek , deyim uygunsa her şeye rağmen "büyük oynamak" gerekiyor . Gelişen işçi hareketi kendi öncülerini ve kadroları nı h ı zla yaratacaktı r . Bütün sorun , cesaretle , ısrarla bu kesimlere ulaşabilmektir . Bütün pratik çaba bu işe hasredilmelidir . Bir yükselişten sınıfın ileri unsurları n ı n hiç olmazsa önemli sayılabilecek bir kısmını k ap­ sayan , polis ve diktatörlükle sav aşma yeteneğine sahip gizli devrimci bir işçi örgütü oluşturarak çı kmak , mev­ cut koşullar altında· belki de en iyi kazanç say ı l acaktır; ki bu , geleceğin iktidara aday ihtilalci partisi ol acak­ tır. •

EKIM

nı n ve Ankara'lı yoldaşları n mektup­ ları nı gecikmeli olarak yayı nlı yoruz. A.Azad'ı n "Halkçı Devrim Anlayı şı " başlı klı seri yazı sı nı n son bölümü ise gelecek sayı ya kaldı .

EKİM


Mayı s 1988

1

EKİ M

3

MAYIS iSTE BÖYLE KUTLA NIR ... •

İ stanbul' da 1 Mayıs ku tlandı. Sayıları birkar:, bini bulan işçi, öğrenci, sendikacı ve aydınlardan oluşan iki ayrı topluluk, 1 Mayıs sabahı Istiklal caddesinden ve Sıraselvilerden Taksim alanı na doğru yürüyüşe gecti. Polis kuvvetleri göstericilere kudurmuşcasına saldırdı. Göstericiler polisle çatıştılar. 100'e yakın gösterici gözaltına alındı. Diktatörlüğün tehditlerine, yasaklara, polisin 1 Mayıs öncesi estirdiği teröre rağmen yasaklar çiğnendi, tehditlere meydan okundu. Bu bir başlangıç­ tl r. Yasaklar çiğnene çiğnene sokaklar fethedilecektir.

Grev dalgasi büyüyor Kapitalistler tarafından açl ı k sınırına itilen işçiler , " alamıyoruz , yiyemiyoruz , giyemiyoruz . Grevden b aşka çaremiz yok " , ya da , "tüketmezsek , üretmeyiz" diyorlar . Ve peşpeşe oy birliğiyle grev kararları alıyorlar . Grev dalgası büyüyor ve bütün ülkeye yayı lıyor . i şte geçti ğimiz aydan bazı grev haberleri: Çimse-İ ş ' in örgütlü old �ğu 5 çimento fabrikasında ( Adana , Bolu , Unye , Mardin , Konya ) 2 1 0 0 işçi 20 Nisanda greve başla­ dı . Yine Çimse-İ ş ' in toplam 9 5 9 1 işçiyi kapsayan 27 işyerinde greve gitme ihtima­ li var. Eskişehir ' de kurulu Eti Gı d � Sanayi ve Etirnek ' te çalı şan , Tek Gı da-I ş sendi­ k ası na b ağlı 1800 işçi 18 Nisanda greve b aşladı . Yine aynı sendika Türkiye ' ye dağılmış değişik gı da alanlarında üretim yap an 4 1 işyerinde 7000 işçi için grev k ararı aldı . Karar 21 Nisanda işyerlerine asıldı . İ zmit ' te kurulu 1300 işçinin çalıştığı Sabancı Holding ' e ait Lassa Lastik Fabri-

kası 'nda , bağımsız Laspetkim-İş sendika­ sı nca alı nan grev kararı 2 1 Nisanda uygulanmaya başlandı . Aynı sendika Prelli Lastik Fabrikası ' nda grev kararı aldı . Buna karşılık Lassa patronu da lokavt kararı aldı . ( L assa 1987 ' de en çok kar eden fabrikalardan biri . % 1 0 5 ' lik bir kar artışı ile 23 milyar 102 milyon liral ı k kar elde etti . Bunu %95 ' lik bir artış sonucu 20 milyar 750 milyonla Good Year izlior . Pirelli ise 20 milyar 570 milyon kar etti . ) Petrol-İş sendikası Adana ve Mersin ' ­ de kurulu 2 bin işçinin çalıştı ğı Sasa , Kromson ve Toros gübre fabrikalarında grev k ararı aldı . Emek İ nşaat ' taki grevi devam eden Tez-Koop-İş sendikası , TMO ' da çalışan 2000 ' i aşkın işçi adı na grev kararı aldı vb . vb . Öte yandan p asif-aktif oldukça yaygın bir direniş hareketi . . . i şçiler miting alanlarında , " açı z " , "ekmek istiyoruz" , "tekellerin egemenliğine (Devamı

s.ft_ ' de)


4

EKİM

Sayı : S

"EYLEM KARARLARI"NIN TAKİPCİSİ OLMAK GEREKIR �

.

Türk-İş yönetimi tarafından belirlenen eylem programı nda , Mayı s ayı nda otuzu aşk ı n ilde miting , ülke çapı nda iki saatlik uyarı grevi ve ardı ndan süreli ya da süresiz genel grev bulunması na rağmen , bunun için ciddi hiçl?ir hazırlı k yapı lmadı ğı görülüyor . Türk-Iş yönetimi­ nin sermaye işbirlikçisi niteliği , işçileri her an a yüzüstü bırak abiieceği biliniyor . Nitekim hükümetin de girişimiyle açı k-giz­ li p azarlı klar yeniden ön plana ç ı ktı . Hükümet bir yandan tehdit savururken , diğer yandan önemsiz tavizlerle sorunu geçiştirmeye çalışıyor . Öte yandan , Evren ' in ve Özal ' ı n yeniden yoğunlaştırdıkları "12 Eylül öncesine dönmek" , " anarşinin yeniden İ STANBUL

YEMEK BOYKOTU Türk-İ ş ' in ll Marttaki yemek boykotu­ na , İ stanbul C amialtı Tersanesi ve Haliç Tersanesi işçilerinin k atı lımı tam oldu. Bunun yansı ra eylemi daha ileri götürmek isteyen Camialtı işçilerinin bir k ı smı , fabrikadan Kasımpaşa p arkına k adar sessiz yürüyüş yaptı lar . ( Yine yasal ar­ dan , yasaklardan bahseden Dok-Gemi i ş Sendik ası n ı n gerici tutumu bu yürüyüşü engelleyemedil Ancak , daha Öilce k arar­ laştı rı lan , Kası mpaşa p arkı nda Haliç Tersanesi işçileriyle buluşma ve protesto­ yu yükseltme gerçekleştirilemedi . Haliç Tersanesi ' nden çok sayı da k atılan işçi arkadaşlarla beraber bir süre sonra dağını ldı . Mesailere kalınınadı . Taşkızak Tersanesi ' nde yemek boykotu k ararı ndan önce tersane işçileri iki günlük yemek boykotu kararı almı şlardı . Sendikanı n engelleyici tutumuna rağmen bu k ararlarından vazgeçmediler . Aynı sendika , işçileri Türk-İ ş ' in aldı ğı yemek boykotuna çağın nca , büyük protestoyla k arşı laştı . Pendik Tersanesi ' nde de bütün işçiler yemek boykotun a k atıldılar . Bir takım b atıl inanı şiara sahip olan ve aral arı n da işverenin uşakl ı ğını yapan bazı işçiler yemeğe gitmek istedilerse de , sonradan çekinip gitmediler . ll Martta çıkan yemek ikinci gün yeniden verilmek istenin ce , işçiler 12 Martta da yemek boykotu yaptı lar . Gripin fabrikasındaki işçilerin yemek

hortl aması " propogandası eşliğinde , "yeni bir darbe" tehdidi ve tartışmaları dikk at­ leri başka yere çekmeyi , işçileri ve de sendikaları sindirip işçi eylemlerini gün­ demden ç ı k armayı da amaçlı yor. Bu konularda işçileri aydı nlatmak ve uyarmak , genel grev istemini sı cak tut­ mak , Türk-İş yönetiminin "çark " etmesine engel olmak ve aldı ğı k ararlara uymaya zorlamak görevi en b aşta ileri , öncü işçilere düşüyor . Her işyerinde ve her bölgede işçiler tarafı ndan· belirlenmiş eylem komiteleri kurulması talep edilmeli ve uygulanmalı dır. İ şçiler , muhtemel bir eylemde k aderlerini sendika b ürokratları ­ nı n eline bı rakmamalı dırlar.

boykot u ve protestosu , yemekhaneye girip , tabakları yere fırlatıp kı rarak oldu . Yemek boykotu üç gün sürdü ve işverenin çok sadı k bir uşağı hastanelik edildi . Daha önce on bin p aketlik iş üretilirken , �ugün bu sayı binbeşyüze düşürüldü . I şçiler , altıncı ayda yap ı lacak toplusöz­ leşmede isteyecekleri zamı şimdiden bil­ dirdiklerini , yüzde iki yüz zam isteyecek­ lerini ve kendilerini zor günlerin bekledi­ ğini söylüyorlar . Deva İ laç Fabrikası işçilerinin yemek boykotuna k atı lımı tam oldu ve üretimde belirli oranda düşüşler gerçekleştirildi . Yemek boykotunun başarı lı geçmesine rağmen , işçilerin b üyük bir çoğunluğu alı n an yemek boykotu k ararı n ı n aldatma­ caya dayandı ğı ve pasif bir eylem olduğunu söylüyorlar . İ stanbul ' dan bir EKİM okuru .

GREV DALGASI . . . (Baştara fı

s.].'de)

son" , "sömürüye son vereceğiz" diye haykırıyor , işgüçlerinin k apitalistler ta­ rafı ndan hayvani bir tutkuyla yağmalan­ masını şiddetle protesto ediyorlar . Bu yağmaya tek bir yoldan son verilebilir: Kapitalistleri kovarak , onları mülksüzleştirerek , işçilerin iktidarı ve denetimi altı nda sosyalist üretimi örgütle­ yere k . Fabrikalara ihtiyaç v a r , ama k apita­ listlere yok !


Mayıs 1988

EKİM

5

MÜCADELE KiTLELERİ EGİTİR Türk-İ s ı in almış olduğu eylem karar­ ları sen d ika bürokrasisinin niteliğine b akı larak y argı lanamaz . Örneğin yemek boykotu objektif olarak sermayeyi hedefli­ yordu . Fak at eyleme önayak olan Türk-İ ş yöneticilerinin ne böyle bir bilinc i , ne de eylemleri gerekli sonuçlara kadar sürdür­ me niyetleri v ardı r . Başta Şevket Yılmaz olmak üzere sendika p atronları , 2 milyona yakın işçinin örgütlü olduğu bir sendika­ nın yöneticileri olarak , ya işçi yı ğı nla­ rı n ı n taleplerine daha fazla k ayı ts ı z kalamazlardı , y a da koltukları tehlikeye girerdi . Kı sacası Türk-iş yöneticileri bilinen eylem kararları nı kendi istemle­ riyle almamışlar , tersine bu k ararları almak zorunda k almı şlardı . Türk-iş ı in yaptı ğı her toplantı da işçiler mücadele isteklerini dile getiriyor , "yaşas ı n işçile­ rin birliği " , "işçiler elele genel greve" sloganları hay k ı rı yorlardı . Sendika b ü­ rokratl arı n ı n uyuşuk konuşmaları kesili­ yor , mücadele isteyen konuşmalar coşkuy­ la k arşılanı yardu . Türk-iş yönetiminin "hükümetle görüş­ me " , " kanunların elverdiği ölçüde" müca­ dele etme vb . türden oyalamaları n a karşın grevler yaygı nlaşı yordu ( Deri-İ ş , Seydişehir , Migros vb . ) . B azı fabrikalar­ da yasadı şı direnişler p atlak veriyordu . . . . Örneğin Alt ı nyı ldız ı da direniş olduğu günlerde fabrikanı gelen Teksif şube b aşkanı İbrahim Vardar ve Türk-İş b aşkanı Şevket Y ı lmaz , önce işçilere çağrı eylemlerine son vermeleri ıç ın y apmayı düşünürlerken , eylemdeki coşku­ yu ve k arariılı ğı gorunce , işçilerin yanında oldukları nı ve mücadelelerini sonuna k adar desteklediklerini söylemek zorunda k al ı yarlar dı . Ayrı ca , Türk-İ ş ı in eylem k ararları uyarınca yapılan yemek boykotunun yüzde yüze yakın bir katılırula gerçekleşmesi ve Sakarya mitingine beklenenin üzerinde k atı lım , y aşanan coşku bu mücadelelerin gerçek sahiplerinin -halihaz ı rdaki bilinç düzeyine bakıp bazıları n ı n küçümsediği­ isçi kitleleri olduğunu gösterir . Bu duru­ mu Şevket Yılmaz bile görmekte , konuşma­ ları nda s ı k sık , " kendileri istese de istemese de işçilerin mücadeleye atıldı ğı­ nı " itiraf etmektedir . Bazı işyerlerinde , DİSK ı i n açı lması faaliyetlerini ve "sendikal muhalefet" anlay ı ş ı n ı Türk-İş ı e karşı örgütlenmek olarak algılayan TBKP ve onun çizgisin­ den etkilenen işçiler , Türk-İş yöneticile­ rinin gerici oldukları gerekçesiyle onla­ r ı n önderliğinde gelişen eylemiere k atıl-

mama doğrultusunda propaganda yapmaya b aşladı lar . Fakat prop agandaları tutma­ y ı nca eylemiere katı lmak zorunda kaldı­ lar. Yasal grev ya da yasadışı direniş , boykot vb . eyleme katı lan işçilerin çoğun­ luğunun halihazı rdaki bilinci , içinde bulundukları ekonomik cenderenin siyasal ?zünü kavrayabilecek nitelikte değildir. I şçi y ı ğ�_nları n ı n şimdiki bilinci esas devrilmesini olarak Ozal hükümetinin istemekle s ı n ı rl ı dı r . Mevcut hükümetin ekonomik , siyasal haskı ları n a k arşı tav ı r alan işçiler , bugün için muh alefetteki SHP , DYP gibi burjuva p artilerden bir şeyler bekleme eğilimindeler . Bu p artile­ rin de çı k ar yol olmadı ğını söylemelerine rağmen , başka bir alternatif göremedikle­ ri veya yaratabilecek bilinçte olm adıkları için ehven-i şer mantı ğı yla düzen p arti­ lerinden birini tercih ediyorlar. Bu ortamda dini gericilik toplumsal k aynağını "maneviyattan , çöküntünün dinden , ahlaktan kopma" olarak gösterip , sözde mevcut düzen dışı nda ç ı k ı ş yolları göstererek arayı ş içindeki işçileri etkile­ Filistin Siyonistlerin rneye ç alışı yor . halkına k arşı izlediği vahşet politik ası n ı protesto etmek amacı yla özellikle fabrika­ larda yoğun bir aj itasyon faaliyeti yürüt­ tüler ve mitinge k atı lmayanları gericilik­ le .suçladılar . Ve 15 bin kişilik bir kitleyi Bayrampaşa mitingine k atabildiler . Bütün y al an ve demagoj isine rağmen dini gericiliğin sermaye ve devletle içiçe olduğu , onlardan destek gördüğü b ilin­ mektedir . Türk-İş ı in kararıyla gerçekleşen işçi eylemleri p atronları n ve onlar ı n devletle­ rinin yüreğine korku saldı . i şçi_ ve halk kitlelerine güven verdi . Türk-Iş eylem kararları alır almaz hükümet sözcüleri tehditlere b aşladı lar . Tehditler ve v aad­ ler atb aşı gidiyordu . Özal ve Ç alışma Bakanı İ mren Aykut "tam işçilerin sorun­ l arı n ı n çözüleceği bu günlerde eylem yapmak 12 Eylül öncesine dönmek istemek­ ten b aşka bir şey değildir" diyorlardı . Bazı fabrikaları n p atronları yemek boyko­ tunu k ı rabilmek için kesenin ağzını açtılar. Örneğin Aksu iplik fabrikası nda p atran yemek boykotuna bir saat kala işçilere 120 bin borç olarak ve 80 bini karşılı ksız olmak üzere 200 biner lira dağı taeağını açı kladı . Bu iğrenç teklifi ; sadaka yı hiçbir işçi kabul etmedi . Bunun üzerine 200 binin tamamının k arşı l ı k s ı z (Devamı

s:34 'de)


6

EKIM

Sayı: 8

Ekim'in 1 Mayısta dağıttığı bildiriyi aynen yayınlıyoruz. İŞÇi ARKADAŞ, ı MAYIS YAKLAŞIYOR ! Bütün ülkelerin işçilerinin ücretli kölelikten kurtuluş için mücadelede birlik oluşlarını kutladıkları gün, emeğin sermayeye karşı toplu mücadele günü ı Mayıs yaklaşıyar. ı Mayısta bütün ülkelerin işçileri sokaklara, meydanlara dökülecek, kendilerini somuren ve ezen sermayeye, kapitalizme karşı öfkelerini haykıracak, istemlerini dile getirecekler. Kavga ve zafere dair türküler söyleyecek, geleceğe, yeni bir dünyaya, gerçekten özgür, eşit, adil ve sömürünün olmadığı bir topluma, sosyalizme olan özlem ve umutlarını dile getirecekler. Bizdeki gibi sermayenin kaba ve keyfi diktatörlüğünün hüküm sürdüğü, yasaklarla donatılmış, masum muhalefet girişimlerinin dahi şiddet ve tutuklanmayla cevaplandığı rejimlerde ise, işçiler her şeye rağmen yasakları çiğneyerek grev yapıp, gösteriler tertiplerneye çalışacaklar. Söylemeye gerek yok ki, burjuva diktatörlük, yine ı Mayısta işçileri jop, süngü ve namluların gölgesinde, işten atma, tutuklama tehdidiyle zorla çalıştırmaya, herhangi bir direniş veya gösteri yapmalarını engellemeye çalışacaktır. Ancak, işçiler bunu kabullenecekler mi, göreceğiz. Sadece şu iki noktayı işçilerin gucu sayılarındadır; birlikte hareket ettiklerinde vurgulamak istiyoruz: tehditler ve saldırılar geri teper. İkincisi, mücadeleyi ilerietmek için, hak ve özgürlükler için fedakarlığı, acı çekmeyi göze almak gerekir. Zaten işçinin yaşamı bin türlü sıkıntı ve acı ile içiçe değil midir? Her şeyin bir bedeli vardır. Özgürlük, eşitlik, adalet, insanın insan tarafından sömürülmesini yok etmek, yoksulluğun kökünü kazımak bütün bunlar güzel ve yüce amaçlardır. Ama uğruna savaşmadan elde edilebilirler mi? İktidardaki veya muhalefetteki, bütün burjuva partiler işçilerin yoksulluğunu ve acılarını dindirmenin yollarına dair tonlarca laf ediyorlar. Hepsi yalan söylüyorlar. Temel sorun şudur: Bu toplumda, bir yanda, fabrikaları, bankaları, toprağın ve servetin en büyük bölümünü elinde tutan ve bu nedenle de işçilerin ve emekçilerin yarattığı değerleri sahiplenen bir avuç kapitalist, parababası, büyük toprak sahibi var. Öte yanda karın tokluğuna çalışan ya da işsiz milyonlarca mülksüz ve yoksul. Hükümet, ordu, polis, mahkemeler,kısacası devlet kapitalist sınıfın hizmetkarı, onun çıkarlarının bekçisidir. Her işçi bunu kendi pratik tecrübesiyle görüyor. Türkiye kapitalistleri emperyalist burjuvazi (ABD, Avrupa) ile birlikte işçilerin ıçın açlık sınırında ölesiye çalışıtırıyor. işgucunu yağmalıyor, onları kendisi Yoksulluk, hastalık, bedeni ve ahlaki çürüme kol geziyor. Oysa işçilerin ve emekçilerin yarattığı değerler,- ekmek ve et herkese yeter de artar bile. Ama her şeyin tekeli, en büyük bölümü kapitalistlerin, para babalarının, büyük toprak sahiplerinin elinde bulunuyor. ·Tek- bi"r çıkıŞ yolu var: işçilerin ve emekçilerin bu -tekeli sermayenin elinden büyük burjuvazi ve büyük toprak sahiplerini, parababalarını yani almaları, koparıp mülksüzleştirmeleri ve bu mülkleri işçilerin ve çalışanların denetiminde toplumun ortak mülkü haline getirmeleri. Bunun için de, işçilerin, kapitalistlerin devletini yıkıp kendi iktidarını kurmaları gerekiyor. O zaman işçiler ve emekçiler sadece kendi hesaplarına çalışacak, kendileri yöneteceklerdir. işte bu sosyalizmdir. Sosyalist Türkiye -tek kurtuluş yolu budur. Kapitalist Türkiye çuruyor, iflas ediyor. O işçilere ve emekçilere yoksulluk ve acıdan başka bir şey veremez. Yalan ve vaatten, jop ve dipçikten başka bir şey veremez. Sosyalist bir Türkiye ancak işçilerin ve onunla birlikte yürüyen emekçilerin eseri olabilir. Böyle bir düzeni ancak bir işçi ve emekçi ihtilali yaratabilir. Bunun için de, her şeyden önce, devrimci bir işçi partisine ihtiyaç var. Bir ihtilal partisi de ancak gizli bir parti olabilir. Zira, sermaye iktidarı kendisini yıkmayı hedefleyen gerçek bir devrim partisine yaşam hakkı tanımaz. Bilinçli her işçinin başta gelen görevi böyle bir partiyi yaratmak için çalışan komünistlere katılmaktır. işçiler devletin icazetine sığı�arak, ya da mevcut yasaıa:. çerçevesind� sözde . _ ı_ komünist, sosyalist ya da devrımcı partı kurmaya çalışanlara ıtıbar etmemelıd rler. Böyle partiler başka bir şey >Jlabilir, ama asla bir devrim partisi olamazlar. İŞÇi ARKADAŞLAR! Birleşin, örgütlenin, harekete geçin !


Mayıs ı988

EKİM

7

Sendikalarınıza sahip çıkın, sendikalarınızdaki hain bürokratları kovun, korkakla­ rı devir in! Komünistleri, komünist işçileri bulun, onlarla bağ kurun! Onlar size yardım edecek, yol göstereceklerdir. Gizli işçi gazetelerini ve bildirileri okuyun, okutun! Söz, örgütlenme, gösteri ve toplantı hakkı için, tam ve özgür grev, toplusözleşme ve sendika hakkı için, bunların en kısa sürede elde edilmesi için mücadele edin! Sermayenin iktidarına karşı savaşınızda en yakın müttefiğiniz olan şehir ve kır emekçilerinin desteğini alı n, destek verin! Bütün işçiler ve bütün halklar kardeştir. Kahrolsun ulusal eşitsizlik, ulusal zulüm ve ulusal düşmanlık! Kürtlerin özgürlük mücadelesini destekieyin! Gençliğin, bütün ezilenlerin, zindanlardaki işçi ve halk savaşçılarının mücadelesini destekieyin! Burjuvazi, faşist diktatörlük ı Mayısı yasakladı ve unutturmaya çalışıyor. Buna ızın vermeyin! Şehitlerinizin kanıyla yaratılmış gelenekleri, ı Mayıs geleneğini yaşatın. - YAŞASIN ı MAYIS! - KAHROLSUN SERMAYE DÜZENi,KAHROLSUN SERMAYENİN FAŞiST DİKTATÖRLÜGÜ! - YAŞASIN ÖZGÜRLÜK, YAŞASIN SOSYALiZM! - YAŞASIN BÜTÜN ÜLKELERiN İŞÇİ!.F.RİNTN BİRLİGİ VE KARDEŞLİGİ !

(Baştarafı

s . 31' de)

FRANSA VE GÜÇLENEN FAŞiZM

tamamen ortadan kaldıracağı gibi yeni işçi arama ihtiyacı bile doğuracaktır. işsizliğin bu şekilde ortadan kal�masıyla işsizlik kasası ve sosyal sıgortalar kasasının açıkları kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla aile yardımları kasasının mali imtiyazlarından yalnız Fransızlar bol miktarda yararlanabilecek­ lerdir. Aynı şekilde ve sonuç olarak adi suçlar,yani güvenlik, esrar, eroin kaçak­ çılığı gibi marjinal sorunların varlık nedeni kalmayacaktır. Nihayet, temiz ve arınmıs bir Fransız toplumu refah ve huzura� erisebilecektir! Bu tezlerin kök salması ve doğrudan sa vunucusu Milli Cephe Partisi ı nin güç­ lenmesine F. Mitterand klasik sağı bölme ve basit oy hesapları açısından yaklaşarak iştah lı bir sessizlik gözetti. Klasik sağ partiler bu partinin gelişmesini sosyalist hükümetin göçmen politikasına bağladılar. Böylece objektif olarak faşist partinin tezleri siyasi tartışmanın merkezine otur­ tuldu, ve her zaman, her yerde propa­ gandası yapıldı. Bu ise o tezleri en tutarlı en keskin savunan faşist partinin gelişip güçlenmesine yol açtı. Yukarıda adı geçen ekonomik veya sosyal içerikli sorunlar hakkında bilimsel arastırma kurumları raporlar hazırladı­ lar.� Bu raporlar faşist partinin tüm iddialarını tek tek, rakam ve delil vererek çürüttüler, asılsızlığını ispat ettiler ama hiç kimsenin dikkatini çekme­ diler, faşizmin güçlenınesini engelleyeme­ diler ve engelleyemez! erdi.

EKİM

Özetlersek, ıs8ı 'de işbaşına gelen çok iddialı "sosyalist" hükümetin ve politika­ sının iflası, klasik sağın itibar ve istikrarsızlığı, çok denenmiş ve yıpran­ mış olması, kapitalist sisteme alternatif öneren devrim perspektifli bir komünist partisin-in olmayışı Faşist Milli Cephe Partisinin güçlenmesinin objektif şartları­ nı oluşturdu. Bu seçimlerden başarıyla çıkan yalnız faşist parti oldu. Sosyal-demokrasinin bu tür bir İcraat­ ta bulunması bir tesadüf veya kaza değildir. Bu Fransa ı da sosyal-demokrasi­ nin tarihi misyonu idi ve yerine getiril­ di. Başka ülkelerde daha önce yapıldı, bazılarında da bundan sonra yapılabilir. Kapitalizmin hastalıkları tedavi edile­ bilseydi onu en iyi bir şekilde ve herkesten önce burjuvazi kendisi yapardı. Kapitalist sistemi hedefierneyen, kim olur­ sa olsun, hangi etiketle, ne kadar vaadle hareket ederse etsin aynı sonuca varmaya mahkumdu. Sonuç bunu ispatladı. Sosyalizmi kurmak vaadiyle, kapita­ lizmden kopuşu gerçekleştirmek iddiasıyla işbaşına gelen sosyal-demokratlar sadece kapitalizmin krizinin yöneticiligini yaptı­ lar. Tekrar yönetime gelebilir_ler ve gele­ cektirler ama kimin için? Işçi sınıfının sıçrama tahtası olarak kullandıktan son­ ra limon gibi sıktılar. Bundan sonra nasıl olur? Bu seçimlerde işçi sınıfının herhangi bir burjuva aday için seferber olmaması sendikaların denetiminden ve çıkan grevierin artması farklı işaretler veriyor.


8

EKİM

Sayı: 8

Daha kitlesel ve

daha militanca

Öğrenciler, 12 Eylül dönemi boyunca yapılan düzenlemeler, sistemleştirilerek uygulanan çok yönlü baskılar, YÖK'le yaratılan cendere vb. bütün bu politika ve uygulamalardan yıllardır bunalmışlar­ dı. Son bir kaç yıldır biriken sorunları­ na çözüm hedefiyle belirli bir hareketlen­ me ve örgütlenme çabası içindeydiler. Bu çabalar başından itibaren polisin, YÖK' ün, ve tek tek okul yönetimlerinin ortak baskı ve engellemeleriyle karşılaş­ mıştı. Bu baskılar 1987 Nisanında, hükümetin yeni yasal düzenlemeler girişi­ miyle birleşince ogrenci hareketi ilk büyük atılımını yaşadı. Nisan Direnişleri gerçekleşti. Bu direnişler karşısında geri adım atan diktatörlük, ardından, polis ve üniversite yönetimleri aracılığıyla sistem­ li bir yeni saldırıya girişti. Polis, düzmece gerekçelerle devrimci öğrencileri, özellikle dernek yöneticilerini tutukluyor, valilik kararlarıyla yer yer dernekleri kapattırıyar, okullarda, kantinierde, yurtlarda genel bir baskı ve terör havası yaratıyordu. Polisin eksik bıraktığını yine bizzat polisin istem ve yönlendirici­ liğinde okul idareleri tamamlıyordu. Di­ siplin Yönetmeliği yaygın ve keyfi olarak işletiliyar, sıradan gerekçelerle soruştur­ malar açılıyor, cezalar veriliyordu. Özellikle İstanbul' da son bir ayda, Nisan ayı boyunca, bu tür saldırılar iyice yoğunlaştı. F_ı;ıkat beraberinde. tep­ kiyi de mayaladı. Oğrenciler "Polis-Idare işbirliğine Sonn, "Soruşturmalar Kalksın", "Üniversitede Polis istemiyoruz" sloganları eşliğinde çeşitli protestolarda bulundu. Örneğin 1 5 Nisanda, yüzlerce öğrenci valiliğe yürüdü ve istemlerini sundu. Valinin geçiştirİCİ sözlerinin ardından baskılar devam etti. Ve nihayet sabır taştı, ayların biri­ kimi patlak verdi. İstanbul Üniversitesi, 28 Nisan günü işgal ve polisle çatışmayla sonuçlanan dönemin en militan eylemlerinden yeni birine sahne oldu. Bu eylem ve sonrası gelişmelerle, ogrenci hareketi ikinci bü­ yük atılımını yaptı. Olay çok ani ve kendiliğinden yaşan­ dı. Polisin bir kız öğrenciye sözle sarkıntılık etmesi öğrenciler arasında büyük bir tepki yarattı. Bu tepkiyi ·

terörle sindirrnek isteyen polis, üniversite kantinini basarak 6 öğrenciyi gözaltına aldı. Bu saldırgan ve küstahça davranış bardağı taşıran damla oldu. Bine yakın öğrenci polis ve idare aleyhtarı slogan­ lada rektörlüğe yürüdüler. Görüşme istek­ leri karşılıksız kalınca, rektörü istifaya çağırarak rektörlüğü işgal ettiler. Genel polis-idare işbirliğini ve baskıları, YÖK'ü teşhir eden konuşmalar yapıp, sloganlar attılar. Tehditlere aldırınayıp İstanbul Emniyet Müdürünün bizzat yönet­ tiği operasyona militanca direndiler. Aynı anda dışarıda biriken öğrenciler, direnen arkadaşlarını destekleyen ve polis-idare işbirliğini protesto eden sloganlar attı­ lar. Direniş ancak saatler sonra kırıla­ bildi. Polis 158 öğrenciyi gözaltına aldı.

Olay bununla kalmadı. Estirilen terör ve tutuklamalar öğrencileri geriletınedi. Tersine, bir gün önceki eylemden aldıkla­ rı güç ve moralle, ertesi gün daha kararlı olarak İstanbul Üniversitesi mer­ kez binası önünde toplandılar. Mücadele­ de kararlılığı ve özgürlük istemini dile getiren sloganların eşlik ettiği bir açık hava formu düzenlediler. Yapılan çeşitli konuşmaların ardından, bin kadar öğren­ ci toplu olarak basın toplantısı için İstanbul Tabib Odasına yürüdü. Basına açıklanan öğrenci dernekleri bildirisinde, üniversitenin üniversiteiiiere ait olduğu, polisin derhal üniversiteden çıkarılması, polis-idare işbirliğinin ve öğrenci örgüt­ leri üzerindeki baskıların son bulması, özerk ve demokratik üniversite vb. görüş istemler dile getirildi. Gözaltına ve alınan öğrencilerin derhal serbest bıra­ kılması istendi. Haklı istem ve eylemleri­ ne ilerici kamuoyundan destek talep Basın toplantısının ardından edildi. yürüyüş yapmak isteyen öğrencileri polis dağıtmaya kalkınca yine çatışma çıktı. Öğrenciler bölünmüş kollar halinde yürüdü­ ler. İstanbul Üniversitesi'ndeki işgal ve polisle çatışma eylemi, İstanbul'un diğer belli başlı üniversitelerinde yankı yarat­ tı, protestolara yol açtı. Eylem, sınırlı ve zayıf da kalsa diğer kentlerdeki bazı okullardan da destek gördü. Öğrenciler genel baskıları, özellikle polis-idare işbirliğini protesto ettiler, polisin üniver­ siteden atılmasını istediler.


Mayıs Araya giren tatilin ardından, 2 Mayıs Pazartesi gunu İstanbul' daki ogrenci eylemi sürdü. Okulda yeni bir forum düzenleyen öğrenciler, ardından İstanbul DGM onune giderek gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması istemini tekrarladılar. 3 Mayıs salı günü yapılan yemek boykotunun ardından, sloganlar eşliğinde yeniden okulun önünde toplandı­ lar. Olayların gelişimi İstanbul'daki og­ renci eyleminin genişleyeceği belirtilerini taşıyar. 28 Nisan direnişinden sonraki günlerde, en geri okullarda bile protesto girişimlerinin yaşanınası bunu gösteriyor. "Son öğrenci olaylarını görüşmek" ve "gerekli önlemleri" tartışıp tespit etm�k üzere olağanüstü olarak toplanan YOK Genel Kurulu toplantısı sonrasında, 1 2 Eylülün üniversitedeki has adamı YÖK başkanı Dağramacı, diktatörlüğün tutumu­ nu, "polis üniversiteden çıkmayacak" şeklinde özetlediğine göre, çatışma geniş­ leyip sertleşecektir. Zira öğrenciler, haskılara direnmekte ve polisin üniversi­ teden atılması isteminde kararlı görünü­ yorlar. Öğrenci hareketinin bu ikinci büyük atılımı öğretici dersler içeriyor. Son bir kaç ayın, özellikle de Nisan ayının dergilerine bir göz atıldığında, öğrenci hareketinin içinde bulunduğu durumla ilgili karamsar tespit ve sızıan­ maların hayli çok olduğu görülür. Öğren­ ci hareketinin geriliği, Nisan Direnişleri­ nin ardından yeniden durgunlaştığı bir gerçekti ama, buna yapay gerekçeler göstermek ve özellikle de o hep ve herkes tarafından tekrarlanan "derneklerin kitle­ selleşememesi"ne bağlamak ve bu konuda sürekli birbirini suçlamaktı yanlış olan. Bazıları da, "sürece iradi müdahaleler yapmak için" insiyatifi ele aldıklarını, ne yazık ki yalnız bırakıldıklarını uzun uzun anlattıktan sonra şu dokunaklı sonuca varıyorlardı: "İşte görkemli 14 Nisan Direnişi sonrası süreç, işte öğrenci gençliğin durumu. İşte revizyonizm ve "Revizyonizm ve oportü­ oportünizm". nizm"in gençlik hareketine hep zarar verdiği ve verecegı bir gerçekse de, yukarıdaki sözler aslında kitle eyleminin diyalektiğini kavrayamamayı, onun inişli çıkışlı seyrini anlayamamayı, bu öznel­ iradi eğilimi de yansıtıyor. Son üniversite direnişi, "sürece iradi müdahale" adı altında yapay bir eylemli­ liğe girmek yerine, bu iradi müdahaleyi, sürekli ve sistemli bir siyasal ve akade­ mik ajitasyon ile örgütleme çabalarında yoğunlaştırmanın, böylece ve bu yolla varalan birikimin eylem halinde patlak vermesini kolaylaştırmanın tek doğru davranış biçimi olduğunu gösteriyor.

1988

EKİM

9

"Tabut eylemi" vb. yapay girişimler başarısız ve moral bozmuştu. �almış Oysa, bir ıç birikimin kitle eyleminin doğasına uygun bir şekilde patlak verme­ si, yüksek bir moral yarattı. Varolan sorunlar zaten güçlü bir hoşnutsuzluk nedenidir. Biz bu hoşnutsuzluğu her yolla işlediğimiz ölçüde onun kitlesel bir eyleme dönüşmesini de kolaylaştırıp hızlandırmış oluruz. O zaman o sözü çok edilen "kitleselleşme" de kendiliğinden ve ger­ çekten yaşanır. Son direniş, revizyonistlerin öğrenci hareketini terbiye etme, yasal ve barışçıl biçimler içinde tutma girişimlerine ikinci büyük darbe olmuştur. İlk Nisan atılımı, revizyonistlerin etkinliğini büyük ölçüde zayıflatmıştı. Bu ikincisi tecrit sürecine yeni boyutlar ekieyecektir. Son direnişin ardından karşı-devrimci kamptan " 1 2 Eylül öncesine mi dönüyoruz" demagojisi ve tehditleri yükseldi. Refor­ mist-liberal soldan ise o her zamanki nakarat, "provakasyona gelinmesin", "a­ man dikkat! " türünden sızıltılar yayıldı. Öğrenci hareketi, düşmanlarından ve sahte dostlarından oluşan bu gerıcı koroya kulak tıkayıp aldırmadığı ölçüde ilerieyebilecektir. ADI YÜZYILLAR BOYU. . .

(Baştarafı

s . 40 'da)

Tribune 'e katkı, ayrıca bir- sürü kavga broşürünün yayınlanması, tüm yapıtının doruğu olan büyük Uluslararası Emekçiler Derneği'nin kuruluşuna değin Paris, Brüksel ve Landr a'da çalışma, işte, eğer başka hiçbir şey yapmasaydı bile, yapı­ cısının gurur duyabileceği sonuçlar. Marx, işte bu yüzden zamanının en sevilmeyen ve en çok karaçalınan adamı oldu. Mutlakiyetçi olduğu kadar cumhuri­ yetçi hükümetler de kovdular onu; tutucu burjuvalar ile aşırı demokratlar onu karaçalma ve kargışlara boğmakta birbir­ leri ile yarışıyariardı. O bütün bunları, hiç aldırmaksızın, örümcek ağları gibi yolunun dışına atıyor ve ancak çok zorunlu durumlarda yanıtlıyordu. Sibirya madenierinden Kaliforniya'ya değin, Avru­ pa ve Amerika'nın her yanına dağılmış, tüm dünyanın milyonlarca devrimci milita­ nı tarafından ululanmış, sevilmiş ve ağlanmış olarak öldü o. Ve ben çekinme­ den söyleyebilirim ki, onun birçok karşı­ düşüncede olan hasını olabilirdi, ama kişisel düşmanı pek o kadar yoktu. Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da! F . Engels (Karl Marx'ın Mezarı Başında Yapılan Konuşma)


10

EKİM

Sayı: 8

Devrimci gençlik hareketi-2 H. FIRAT YENİ DÖNEMİN GENÇLİK HAREKETİ Bir kez daha ilk hareketleneoler işçiler ve öğrenciler oldu. Mücadele sahnesinde öncelikle saf tutanlar yine onlar oldular. Fakat geçmişle benzerlik bu noktadan sonra yerini açık bazı farklılıklara bırakıyor. Yeni bir hareketlenmenin ilk evreleri sınırları içinde düşünüldüğünde ve geç­ 12 Mart dönemi sonrası kıyaslama mışle yalnızca bu sınırlar içinde yapıldığında; işçi hareketi bugün geçmişten ileridir ve onun sonraki gelişimini genişlemesine ve derinlemesine aşacak belirgin bir potansi­ yel sergilemektedir. Oysa öğrenci hareke­ ti, halihazırda, geçmiş dönemin ilk yıllarındaki -1974-1975- düzeyiyle kıyas kabul etmez ölçüde geridir ve yakın gelecekte o düzeye ulaşıp ulaşamayacağı, o düzeyi aşıp aşamayacağı, hiç değilse şimdilik, tartışmalıdır. Bunu ancak za­ man gösterecektir. Burada kıyaslamanın, işçi hareketi ile öğrenci hareketi arasında değil, bu her bir hareketin, 12 Mart dönemi sonrası ilk devrimci kitle hareketlenmeleri döneminde­ ki düzeyi ile bugünkü düzeyi arasında yapıldığına özellikle dikkat edilmelidir. işçi hareketi ile öğrenci hareketi arasın­ da bir kıyaslama yapmaya kalkmak anlamsız ve gülünç bir girişim olur. Sistemli bir baskı ve yoğun bir sömürüyle karakterize olan bir karşı-devrim döne­ minden işçi sınıfının, ve, kendi başına asla bir sınıf oluşturmayan, toplumdaki genel çıkar farklılaşmasını ve siyasal gruplaşmayı yansıtacak çeşitlilikte bir sosyal-siyasal bileşime sahip olan, aydın olmanın avantajlarının yanısıra zayıflık­ larını ve tutarsızlıklarını da yansıtan bir kesimin -ogrenci gençlik- etkilenme biçim ve düzeyleri nitelik ve içerik olarak elbette temelden farklı olacaktı. Burjuvazinin 1 2 Eylül sonrası politika ve uygulamaları işçi sınıfı saflarında, büyük ve yaygın bir hoşnutsuzluğu içten içe mayaladı, mücadele potansiyeli ve isteğini besledi, gelecekte sermayeye karşı sert çatışmalara dönüşecek güçlü

patlayıcı madde öğeleri biriktirdi. Oysa burjuvazinin eğitim kurumları ve öğrenci gençliğe yönelik yoğun siyasal ve idari baskıları, ideolojik saldırıları, öğrenci­ leri sosyal ve politik yaşamdan koparma­ ya dönük, çok yönlü akademik düzenleme­ leri -özellikle YÖK- vb. öğrenci hareke­ tinde büyük bir gerileme ve tahribat yarattı. "Rehabilitasyon" çabaları "genç­ lik sorunu"nu çözemedi ama, geçici olma­ ya mahkum da olsa, belli bir başarı sağladı. Öğrenci hareketinin 1984 sonrası seyri ve genel görünümü bunun açık kanıtıdır. Son bir kaç yıldaki hareketıenmeyi olumlu saysak ve umut verici bulsak bile, bugün öğrencilerin mücadele sahnesinde işçilerden sonra en hareketli kesim 'olduğu gerçeğini gözönüne alsak bile, 12 Eylül'­ ün öğrenci hareketinde yarattığı ciddi tahribat ve gerilemenin kanıtlarını yine bizzat bugünkü hareketlenmenin kendi somut görünümlerinden bulup çıkarabili­ riz. 1 2 Mart sonrasında öğrenci hareketi daha başından büyük kitlesel protesto gösterileri ve boykotlarla kendini ortaya koymuştu. Başından itibaren politik bir nitelik taşıyor, anti-faşist, anti-emperya­ list şiarlar öğrenci kitleleri saflarında militan ve coşkulu bir destek buluyordu. Akademik nitelikte şiarlar ve eylemler politik hareketin gölgesinde ve gerisinde kalıyordu. Oysa 12 Eylül dönemi sonrasında hareket çok ağır, çok sancılı, kitlesel açıdan oldukça sınırlı, revizyonistlerin de çabasıyla hemen bütünüyle akademik bir zeminde gelişti. Politik niteliği ve kitlesel gucu genellikle zayıf kaldı. En haklı ve sıradan akademik ve demokratik istemler uğruna gerçekleşen protesto ey­ lemleri geri ve pasif biçimler aldı. Bazen "alkış eylemi" adı verilen türden ciddi­ yetsiz, geçmişin ciddi ve militan mücadele geleneğini adeta rencide eden biçimlere başvuruldu vb. Öğrenci hareketi 1984 sonrasında iki


Mayıs önemli atılım yaşadı. Birincisi devrimci ogrenci çevrelerinin "Nisan Direnisleri" diye adlandırdıkları, "tek tip ö renci derneği" yasa tasarısına karşı gelişen eylemler, ki bu başarılı atılımın ardın­ ?-an öğrenci hareketi yeniden durgunlaştı. Ikincisi, polisin bir kız öğrenciye !afla sataşmasıyla aniden ve kendiliğinden gelişen, yeni dönemin en militan eylem biçimi niteliği kazanan ve öğrenci hareke­ tinin geneli üzerindeki etkisinin boyutları henüz belli olmamakla birlikte, onu ciddi ölçülerde etkileyeceğinden kuşku duyulma­ ması gereken, son üniversite işgali ve polisle çatışma eylemi. Burada devrimci gençler tarafından zaman zaman -örneğin 16 Mart katliamı­ nın yıldönümünde- gerçekleştirilen bütü­ nüyle politik nitelikte yasa-dışı gösteri­ leri görmezlikten geldiğimiz sanılmasın. Hayır, yalnızca bunların devrimci öğrenci hareketinin en ileri unsurlarının katılı­ mı yla gerçekleşiyor olsalar da, devrimci ogrenci hareketinin düzeyini değil, onun en ileri unsurlarının mücadele isteği ve kararldığının göstergeleri olduğunu dü­ şünüyoruz. Fakat biz ileri devrimci kesimi değil, kitlesel öğrenci hareketinin kendisini tartışıyoruz.

i

Öğrenci hareketinin iki ayrı karşı­ devrim döneminden, 1 2 Mart' tan ve 12 Eylül 'den, hayli farklı sonuçlarla çıkma­ sı, bu ikincisinin, 1 2 Eylül'ün, gençliğe dönük, özel, yoğun, çok yönlü, ısrarlı, sistemli bir baskı, sindirme ve politika dışı tutma çabalarının ve uygulamaları­ nın sonucudur. Ayrıca genel ekonomik ve politik zorunlulukların gereği ve 12 Mart sonrasıyla ilgili tecrübelerin de etkisiyle, 12 Eylül dönemi sonrasında, diktatörlük geri çekilmemiş, diğer tüm alanlarda olduğu gibi, özellikle ogrenci gençlik alanında, baskı ve saldırılarını sistemli olarak sürdürmüştür. Örgütlenme çabala­ rının her yolla engellenıneye çalışılması, devrimci öğrencilerin sürekli izlenmesi, sık sık gözaltına alınması, işkencelere tabi tutulması, tutuklanması, polis ve okul yönetimlerinin tam bir işbirliği ve uyum içinde çalışması ve yoğun bir siyasal ve idari baskının hep gündemde tutulması vb. bunun göstergeleridir. Bütün bunlar öğrenci hareketinin ge­ lişme temposunu yavaşlatmış ve zayıflat­ mıştır. Öte yandan bu aynı olgular ve bundan kaynaklanan gerilik, revizyonist­ lerio etki olanaklarını genişletmiş, bu etkini kendisi de, öğrenci hareketinin silkinmesini, militan kitlesel bir nitelik kazanmasını geciktirip güçleştirmiştir. Politik bir hareket olarak, geriliği bir yana, akademik açıdan bile henüz hayli zayıf, kitlesel açıdan sınırlı olan öğrenci hareketinin bugünkü gerili ği,

1988

EKİM

ll

ogrenci hareketinin geleceği konusunda karamsar değerlendirmelerin nedeni olma­ malıdır. İki nedenden dolayı: Birincisi, öğren­ cilerin sorunları ve ihtiyaçları azalma­ mış, tersine burjuvazinin 12 Eylül dönemi düzenleme ve uygulamalarıyla kat kat artmıştır. Bu olgunun kendisi kitlesel bir hareketin nesnel zern ınını oluşturuyor. Örneğin, henüz mücadeleci kitlesel bir k�rşı koyuşa yol açmamış olsa da, YOK'ten, onun çok yönlü politika ve uygulamalarından geniş öğrenci yığınla­ rının şikayetçi ve hoşnutsuz olduğu biliniyor. Öte yandan sermaye düzeninin genel gidişatı, somuru ve yoksullaşma, alt tabakalara mensup öğrenci kesiminin yaşam ve öğrenim koşullarını iyice zor­ laştırıyor ve mezuniyet sonrası yaşama ilişkin umutlarını zayıflatıyor. İkincisi; toplumdaki genel sosyo-poli­ tik gelişmeler, sınıf çelişkilerinin keskin­ leşmesi, emek-sermaye çatışmasının sert­ leşmesi, işçi hareketinin canlanması, öğrenci kesiminde, Lenin' in sözleriyle, "toplumun geri kalan kısmından ayrı olmayan", "aydınların bu en duyarlı kesimi"nde kaçınılmaz olarak etkilerini ve sonuçlarını gösterecek, devrimci öğrenci hareketini besleyecektir. Öğrenci hareketi­ nin geçmiş biri�imi ve gelenekleri, böyle bir gelişmenin olanaklarını artırmakta­ dır. Bir kez daha öğrenci gençlik hareke­ tinin en ön safını Marksist eğilimli gençlerin tutuyor olması -ki şimdiki durum budurbunun açık kanıtlarını sunuyor. Öğrenci hareketi henüz zayıf ve politik açıdan geri ama, daha şimdiden üzerinde etkinlik kurmaya çalışan yarım düzine politik gençlik dergisi var. Bunu gençlik hareketindeki politik hareketlilik ve fikri canlılığın bir göstergesi sayan­ lar var ise de, biz bu kanıda değiliz. Bu daha çok, geçmiş "tecrübe"nin etkisiy­ le, geçmişin bu "çok verimli" alanında öncelikle yer tutmak kaygısından kaynak­ lanan sağlıksız bir üşüşmenin göstergesi. Geçmişte hareketin kitleselliği ve politik canlılığı, gençlik dergilerini bir ihtiyaç haline getirmişti. Oysa şimdiki dergiler daha çok "önden" hazırlığın ifadesi. Bu dergiler gerçekten devrimci gençlik hareketinin temel politik sorunlarını, talep ve hedeflerini, geçmişin temel politik ve örgütsel tecrübelerini tartışıyor olsalardı, onları yine de, gençlik hareke­ tindeki politik canlanmanın ilk belirtile­ ri, habercileri saymak olanaklı olurdu. Oysa genellikle böyle bir içerik ve nitelikten yoksunlar. Kaldı ki, revizyo­ ait olanları, öğrenci gençliği nistlere devrimci politik mücadeleden alıkoymak, onu yasal akademik mücadelenin dar


12

EKİM

Say ı :B

çerçevesine hapsetmek , politik ilgiyi "en üstün otorite" ilan ettikleri parlamentonun burjuva ekseniyle sınırlamak çabası için­ deler. Devrimci-demokrasinin değişik temsilci­ lerine gelince , en keskin şiarlarla hare­ ket edenler bile , gerçekte , devrimci öğrenci hareketine "demokratik-özerk üni­ versite" burj uva-demokratik şiarı n ı n öte­ sinde bir şey önermiyarlar. i çerik ve gerekçeleri ile gerçekleşme biçimleri fark­ lı sunulsa da , aslı nda bu şi ar, tüm gençlik dergilerinin devrimci öğrenci hareketine sundukları program ortak durumundadır . . REVİZYONİZM VE BUGÜNKÜ GENÇLİK HAREKETİ Y azı mızın geçen say ı da yer alan birinci bölümünde şunlar söylenmişti : " İ k i devrimci yükseliş döneminin açık­ l ı kl a gösterdiği_, bugün üçüncü bir kez açıklıkla gözlenen olgu şudu r : Revizyo­ nist-reformİst akı mlar , devrimci gençliğin militan mücadelesine , devrimci din amizmi­ ne , coşkusuna ve istemlerine ayak uydu­ ramamakt a , bu durum gençlik mücadele­ sindeki gelişmeyle orantılı olarak onları tecrit etmektedir . " aynı zaman da , Bu değerlendirme , revizyonist akıml arı n ancak gençlik hare­ ketinin geri ve durgun aşamaları nda , bu hareket içinde güç ve etkinlik kazanabil­ diğini anlat ı yor . Revizyonistlere bu zemi­ ni bizzat karşı -devrim hazırlı yar . Karşı­ devrim y ı ğı n hareketini b astı rarak , b as­ k ı yl a , terörle , yasaklarl a , sürekli ve sistemli ideoloj ik saldı rıyla y ı ğınları politik yaşamın dışına iterek ; düzene k arşı devrimci-ihtilalci bir mücadele yolunu seçmiş p arti ve gruplara ağı r darbeler in direrek ; yılgınlı k , teslimiyet , devrimden yüzgeri etme , yasalcı lı k , ica­ zet vb . düşünce ve eğilimleri güçlendire­ rek revizyonist-reformİst akı mları n meyve­ lerini devşirecekleri elverişli bir zemin hazı rlar . 12 Marttan , fakat özellikle 1 2 Eylülden sonra , bu açı klı kla gözlenebil­ di . Bun a , revizyonist akı mları n , belli bir p ay alsalar da , genel reformİst konumları ve teslimiyetçi tutumları sayesinde bu dönemleri belirli ölçüde kazasız belasız atıatabildiklerini de eklemek gerekiyor. Hatta onlar belli bir müsamahayla bile k arşı l aşabiliyorlar. Bugün gençlik hare­ ketini gerici-burj uva p arlamentonun yede­ ği ve uzantısı haline getirmeyi temel görev olarak üstlenmiş Yarı n dergisinin , bu devrimci gençliğe kan kusturulduğu aynı dönemde , k azasız belası z yayı nlana­ bilmiş olması , buna yalnızca bir örnek .

Burada sözkonusu olan , hiç de bu aynı çevrelerin yutturmaya çalı ştı kları gibi "politik esnekl ik" ve " koşullara uyum yeteneği" değil , karşı -devrimin açı k müsa­ mahası dı r . Elbette , onlar bunu k arşı ­ devrime boyun eğişleri v e genel reformİst konumları na borçlular. 12 Mart sonras ı nda olduğu gibi , 12 Eylül sonrası nda da k arşı -devrimin ken­ dileri için hazı rladı ğı uygun zeminden yararlanmak üzere revizyonist-reformİst akımlar harekete geçtiler . 12 Mart sonra­ sı nda PDA ve TSİ P ' in y aptığı n ı , 12 Eylül sonrasında PDA ve TİP yaptı . 12 Mart sonrası nda k ı s a bir şaşkınlık ve dağı ­ nı klı k döneminin ardından gençlik hare­ keti hızl a politik ve militan bir nitelik k azandı , kitleselleşti . Bu gelişme revizyo­ nizmin kısa süreli etkinliğinin sonu oldu. 12 Eylül sonrasında , öğrenci hareketi , oldukça ağı r denebilecek bir gelişme seyri izledi . Bu olgunun kendisi , sürekli bir güç ve etkinlik k aybetme süreci yaşasa da , revizyonizmin bugünkü k ı smi etkinliğini açı klıyor. Fakat buna rağmen , öğrenci hareketindeki ilk canlanmanın Gökyüzü ( POA ) çevresini sildiğini , " Nisan Direnişleri" diye bilinen devrimci öğrenci hareketinin bu ilk büy ük atı lı mı n ı n ise , Y arı n çevresinin etkinliğine büyük bir darbe vurduğunu , onu h ı zl an an bir tecrit sürecine soktuğunu unutmamak gerekir. Son üniversite işgali ve polisle ç atışma eylemi genel öğrenci hareketini etkilediği ölçüde , Yarı n çizgisini tecrit etmenin zemini güçlenecektir. Türkiye ' nin son 20-25 yıllık siyasal deneyimi , devrimci gençlik hareketindeki her gerçek ilerleme­ nin revizyonist etkinliğin ölüm ç anı olduğunu hep göstermiştir , bugün üçüncü kez gösteriyor . Burada sözkonusu olan yalnızca geli­ şen , devrimci politik bir nitelik k azanan gençlik hareketine ayak uyduramamak , gerisinde k almak değildir . Hay ı r , onlar bundan da öte , gençlik hareketinin önüne açı k engeller dikerek , b arikatlar kura­ rak , onu dizginlemeye de çalı ştı lar , ç alışı yorlar. Bu revizyonistlerin eski bir geleneği­ dir . 1960 ' ların ikinci yarı sı nda , devrimci öğrenci hareketi canlanıp "sokağa" taştı ­ ğında , reformİst TİP yönetimi açıkça gerici karşı bir tav ı r alm ı ş , gençliği "Türkiye ' nin kaderini Kızılay ve Beyazı t meydanları ndan tayin çabasında olan öğrenci grupları yla aynı p aralele düşme­ rnek konusunda dikkatli davranmaya" çağırm ı ştı . ( * ) ( * ) Rasih Nuri İleri , Türkiye i şçi P arti­ sinde Oportünist Merkeziyetçilik ( 1 9661968 ) Yalçı n Yayı nları , s . 39 6 .


EKİM

May ı s 1988 Hiçbir şey , "sokak "tan "meydanlardan " bu aşa ğ ı l ı k korku kadar revizyonizmin hain , gerici , reformİst özünü ve . niteliğini ort aya koyamaz . Revizyonistler gençliği sokaktan , meydanlardan alı koymaya, onu , "Türkiye ' nin kaderi "nin sözde tayin edil­ diği gerici-burj uva parlamentosuna saygı ­ lı olmaya , onun edilgen bir yedeği ve Her çağı rıyorlardı . kalmay a uzantısı türden gerici-burjuva partinin gençliğe önerdiği , öğütlediğ i bundan baska nedir ki? Devrimci öğrenci hareketi , TİP yöneti­ dinlemedi , öğütlerini hain bu minin sok aklara ve meydanlara daha kararlı , daha militan , daha kitlesel inmeyi sür­ dürdü . Reformİst TİP yönetimi bu kez onune barikatlar kurarak , arkadan han­ devrimci ogrenci hareketini çerleyerek , aşı l ı p fakat çalı şmı ştı , dizginlemeye geçilmişti . "Sol içinde yeni bir politik kültür revizyonizmin demagoj isiyle , yaratmak" gerçekleri , bu çalı ştı ğı unutturmay a bu gün özellikle hatı rlamak ve hatı rlatmak gerek iyor . Zira , 1970 ' li yı ll arda , "sosya­ lizm" demagoj isiyle , kendini gizleme çaba­ revizyonizm bu gün , a :r::d ı ndan , ları n ı n 1960 ' l ar TIP ' inin o k ab a ye bay ağı reformİst-parlamentarist konumuna açı kça dönmüş bulunuyor . Devrimci öğrenci hare­ keti karşı sındaki konumu ve tutumu da artık 1960 ' lardan farklı değildir , olmaya­ caktı r . Bilindiği gibi , revizyonistlerin "yeni açı lımlar " ı yalnızca "solda" değil , genel olarak burj uva politika sahnesinde "yeni bir politik kültür yaratmay ı " öngörüyor . Bunun için "devrim " i artı k kağıt üzerinde bile savunmamak gerekiyordu ; gereğini çı kardı lar . programdan onu yaptı lar , Faşist diktatörlüğün asma yaprağı parla­ mentoyu "en üstün kurum" ilan ettiler . Temel siyasal sorun olarak "demokrasi sorunu"u saptadı lar . Ve bu temel siyasal hedefe ul aşmak için ANAP dışı ndaki tüm gerici-reformist güçleri birliğe çağırdılar ve bugün bunun "mücadele "sini veriyor­ lar . Revizyonistlerin bu gün , öğrenci hare­ ketine nası l baktı kları nı , onu nereye kan alize etmek istediklerin i , hangi hedef­ lere yöneltmek istediklerini görüp anlamak için bu genel "açı l ı m " ı gözönünde bulun­ durmak gerekir . Bu anl aşıldı ğı ölçüde , sözde örgütlenme sorunları nı tartı şmak yararsı z adına revizyonistlerle girilmiş ve k ı s ı r tartışmaların anlams ı zl ı ğı çıkar ortay a . Onlarla tartışılacaksa , devrimci öğrenci hareketini hangi temel siyasal hedeflerin bir bileşeni olarak gördükleri , nasıl bir çizgide geliştirmek istedikleri tartışı lmal ı dı r . Revizyonizmin gençlik içindeki kürsüsü Yarın dergisi , genel görüşleri ne kadar

13

inceltıneye , reformİst niteliğini gizlerneye çalışarak gençliğe sunmaya çal ı şsa da , b aşyazılarında şunları aç ı kça yazmaktan geri duramı yor: P arlamento bir kez daha "toplumun en üst kurumu" ilan edildikten sonra , şöyle devam ediliyor: "Türkiye ' de demokratik­ leşmenin iki temel gerekli şartı vardı r : Birincisi, yasaksız politik örgütlenme ve bütün siyasal toplumsal eğilimlerin temsi­ ' milli artı k ulusal sağlayacak , lini b akiye ' ye dayalı seçim sistemi ile oluş­ muş , üstünde hiçbir kişi ve kurumun olmadığı , ordu dahil bütün devlet işleri­ nin denetiminde olduğu bir parlamento" . " Demokratikleşmenin" birinci şartı diye sunulan bu gerici-liberal ütopy a , gerçekte yalnızca TBKP ' nin yas allaşması anlamına seçim dayalı " ' Milli bakiye ' geliyor . sistemi" ise , TBKP ' ye parlamentoda bir k aç milletvekili ile temsil edilme olanağı sağlamak için "önem" taş ı yor . 1 965 seçim­ leri sonrasında "milli b akiye" sistemi bir belli oranı nda oy k aldı rılı nca , değişme olmadı ğı halde , TİP ' in milletve­ kili sayı sı 1 5 ' ten 2 ' ye düşmüştü Şimdi de ikinci temel şart: " İ kincisi , p arl amento dışı nda yı ğınların örgütlendi­ ği , yı ğınların doğrudan katı l ı m ı n ı sağ­ layan temsili demokratik kuruml arı n yaratı lıp , güçlendirilmesidir . " Bu ikincisi özellikle önemlidir . Zira onun rol , hareketine tanı nan o g renci akıtılmak istendiği kanal bu ikinci şartta gizl idir . Dev amı nda şunlar söyleniyor : "Bu yı ğın örgütlerinin , sendikalar , dernekler , girişimler , kulüpler , çevreler vs . , parlamento çalı şmal arına doğrudan k atılmas ı n ı n onu açılmalıdı r . Böylelikle kitle katılı mcı denetim yolları açı lmış olacaktı r . Bu , parlamentonun askeri dar­ otoriter uğrarnaması , kesintiye belerle için yerleşmesinin önlenmesi rejimler in temel dayan aktı r . Parlamento böylelikle tabanda etkin yürütücülerine kavuşmu ş , kitlelerin korumasına kavuşmuş olacak­ tır . " Bugün , Demirel , Ecevit, İ nönü vb . gerici burj uva politikacı ların y ı ğ ı nları devrim yolundan alıkoymak , aldatmak , hoşnutsuzluğunu p arlamenter yı ğınların kanallara ak ı tmak için söyledikleri ya­ lanl a r , yukarıdaki gerici-liberal vaazlar­ dan farksı zdı r . Bunu revizyonistler de biliyor ve onları bu aynı programı n müttefikleri olarak görüyor v e gösteriyor­ lar . Yarı n , yuk arı daki sözlerini sürdürü­ yor : " Ülkemizde bu yönde girişimler için zengin deneyler birikmiştir -Şimdi dik­ öğrencilerin sonrası 1980 Salt kat ! yı ğı n sal sendikal temelde örgütlenmeleri , öğrenci dernekleri , bunları n ulusal dü.

.


14

EKİM

Sayı : 8

bile bir örnek­ zeyde ifadelenis bicimleri � ( Tüm aktarmalar : lem oluşturmu Ş tur . " Yarı n , sayı :74 , Ekim 87 , Başyazı ) Bugün , öğrenci hareketi ve örgütlen­ mesi , burj uva parl amentonun yedeği filan olmuş değil ama , yukarı daki sözler , revizyonizmin , "tab andan etkin yürütücü­ ler" vb . p arlak laflarla süsleyerek , devrimci öğrenci hareketini hangi hedefle­ re ve kanallara çekmek istediğinin , bu aşağı l ı k niyetin ifadesidirler . Revizyonistler gençliğe devrimi , yani , ordusu , bürokrasisi , parlamentosu ve tüm diğer kurumları yl a , mevcut sermaye ege­ menl iğini yıkma mücadelesi değil ; refor­ mu , yani , sermayenin gerici parl amento­ sunu , sermayenin ordusuna karsı " koru­ mak" sözde mücadelesi öneriyorl � r . Genç­ ıçı lik hareketini , parlamento gerici burj uva muhalefetinin yedeği haline getir­ mek istiyorl ar . Revizyonist Gün dergisi , Şubat ı 88 tarihli b aşyazısı nda şunl arı söylüyor: dönem "Önümüzdeki sorunlardan temel birisi politik mücadelenin gündemini be­ lirlemek , alternatifler üretmek ve depoli­ tizasyonu k ı rmaktı r . Meclis ıçı ve dışı muhalefetin etkileşimi , diyaloğu ve işbir­ liği ( abç ) olmadan bunu başarmak zor­ dur , hatta olanaksı zdı r . . . Yarı n ı n de­ mokratik isleyisinin temellerini , bugün­ den , parlamento içi ve dışı muh alefet güçleri arası ndaki etkileşim ve işbirliğini yaratarak ( abç) atmak zorunda olduğumu­ za işaret etmek istiyoruz . " (Say ı : 3 6 , Başyazı ) Genel y ı ğ ı n muhalefetini , parlamento içi gerici burj uva muhalefetinin -ki bu muhalefete ANAP hariç tüm partilerin dahil olduğu bir sonraki başyaz ı da açı k lan ı yarhizmetine verme niyetini anlatan ve bunu yalnızca bugün için değil yarın için de vurgul ayan bu gerici görüşler , Yarın ı ın aynı tarihli say ı sı nda şöyle yank ı lanı yor: "Yığın örgütleri p a rlamenter demokrasinin k atalırncı niteli­ ğinin sağlanması n ı olduğu kadar , yı ğın­ ların desteğinin elde edilmesinin de zamanda araçlar ı d ı rlar . Aynı önemli p arlamento dışı muhalefetin bir kürsüsü ve etkin parl amento içi muhalefetin daya­ pak noktaları ndan biridir . Parlamento içi muhalefetin , yığın örgütlerinin toplumsal alternatif programları na kulakları nı t ı ­ k arnaları ise ancak kendi g ü lerini s ı n ı r­ l ama sonucunu doğurur . " Say ı : 7 7-78 , Başy azı ) Bu son cümleyle , SHP ve DYP ı y e , İ nönülere v e Demirellere sesleniliyor . Sözü edilen " toplumsal alternatif programla­ rı " n ı n , revizyonistlere göre � örneği � örgütü özelinde ney ı ı_ çermes ı o grenci 8"erektiğini gördüğümüz zaman , Demirel ve I nönü ı n ün böyle bir programa " kulakları-

n ı tı kamaları " için bir neden olmadı ğını da görmüş olacağı z . Tap arlarsak ; bugünün revizyonistleri , tıpkı 1960 ı ı ardaki öncelleri gib i , -ki bunl ar , B . Boranlar , Nihat Sargı nlardan yani şimdiki TBKP ı nin mimarları ndan başkaları değildigençlik hareketini "sok ak" lardan , "meydanlardan" alı koyma­ ya ve onu "en üstün irade" ve "en üstün kurum" olan gerici parlamentonun yedeği­ ne vermek gayretindeler . Tutum ve konum­ ları ndaki bu benzerlik , akibetlerinde de benzerliğe yolaçacaktı r . Bizim hiç kuşku duymad ı ğ ı m ı z bu sonuç , daha şimdiden bir çok belirtisini sunmaktadı r . Genel siyasal perspektif b u olunca , öğrenci hareketini bu reformist-p arl amen­ terist çerçeveye sı ğdı rabilmek ve yalnızca onunla sınırlamak , ancak öğrenci hareke­ tini akademik bir düzeyde tutmak , uygun gerekçelerle bunun teorisini yapmak ve kabul ettirmek ölçüsünde mümkün dür . Revizyonistlerin hummalı bir çabayla yapmaya çal ı ştı kları da budur . Bunun i � i ı;t , öğrencilerin birliği , öğrenci hareke­ tın ın en geniş b irliği vb . liberal v aazla­ rın yanı sı ra , "mesleki-sendikal örgütlen­ menin niteliği" türünden demagoj ik gerek­ çelerin arkasına sığı nmaktalar . 1960 sonrası öğrenci hareketinin en temel ve en iyi özelliklerinden biri , ülke ve dünya sorunlar ı n a , temel toplumsal ve politik sorunlara yak ı n ilgiydi . Bu , isçi s ı n ı fı n ı n b ilimsel dünya görüsüne , dev ;im ve sosyalizm idealine ilgiyle' b irlesince , � gençliğin politikaya ilgisi , sermaye düze­ ni için en temel sorunlardan biri h aline geldi . 12 Eylül , genel siyasal b askı ve yasaklar ı n ı n yanısı r a , YÖK düzenleme ve uygulamalarıyla h �r şeyden çok gençliğin . toplumsal ve pol ıtık sorunlara ilgisini k ı rmak istiyordu . Diktatörlük bunda be­ lirli bir b aşarı sağlamış olsa d a , bir dönemdir bizzat öğrenci hareketinin kendi bünyesinden , bu " apolitik bir gençlik" yaratma ç abalarına k arşı bir tepki ve müc ?- dele gelişiyor . I şte böyle bir dönemde , revizyonistler " ak ademik-demokratik mücadele " , "sendi­ kal örgütlenme" , "öğrencilerin öğrenci olmaktan k aynaklanan sorunları " , " demok­ ratik öğrenci hareketinin sendikal düzlem­ de b irliği" vb . düçüncelerle ortay a ç ı k ı Y? rla r . Toplumun önemli b i r aydı n potan­ _ . oluşturan üniversite gençliğine s ı yel ını çocuk muamelesi yapıyorl ar , onu temel toplumsal ve siyasal sorunlardan uzak tutmaya çalışara k , " akademik-demokratik istemler "le sını rlı yorlar . Revi � yoni �tl er bu görüş ve konumları y­ la , buq uvazın ı. n gençliği devrimci politik mücadelen � n dışında tutma çabal arı n a omuz verıyorlar . Ancak burj uva politi k muhalefetin yedeği ve uzantı sı , " p arla-


Mayıs 1988

EKİM

15

kavramayan hiçbir parti yoktur. Ama mento dışı dayanağı" olabilecek bir partilerin herbiri bu birliklerde kendi gençlik hareketi düşlüyorlar. etkisinin hakim olmasına çalışır. Şu yada Onlar, Yeni Çözüm dergisinin keskinlik bu kurumun partisiz oluşu hakkında adına çanak tuttuğu, öğrenci örgütlerine konuşmanın, genellikle, mevcut kurumla­ "üyelik kıstasları" üzerine sahte bir rın , yüzde doksan dokuzunun zaten, çok tartışmayı, ince bir hileyle ogrenci belirli bir siyasal ruhla doldurulmuş örgütlerini akademik mücadele ile sınırla­ olduğu gerçeğini örtrnek isteyen hakim manın gerekçesi yapmaya çalışıyorlar. sınıfların hilesinden başka bir şey Revizyonistlere göre, "öğrenci örgütle­ olmadığını kim bilmez?" ("Devrimci Genç­ rinin çalışmalarını yönelteceği sorunlar liğin Görevleri", Marksizm ve Gençlik, öğrencilerin, öğrenci olmaktan kaynakla­ Koral Yayınları, s. 1 0 5 } nan sorunlarıdır. " "Öğrenci gençliğin, Ama bizim revizyonistlerimiz, ' herkesi akademik-mesleki örgütlenmeleri, öğrenci­ kör, alemi sersem ' sanırlar! Bu bayatla­ lerin güncel, kısmi hak ve çıkarlarını mış hakim sınıf hilesini , 1980 ' lerin korumak, geliştirmek görevini üstlenir­ Türkiye'sinde cüretle kullanırlar . Akade­ ler. " (Yarın, sayı: 76, s. 1 4- 1 5 } E n bayağı ekonomizm bile, burjuva mik nitelikte bir hareket kendilerinin liberal-reformist çizgilerine zaten uygun sınırlar içinde belirli bir politik çabayı temeldir . Bunu bir de burjuva bir tümüyle dıştalamaz, içerir. Yarın dergisi de, bu aynı yazısında öğrenci örgütlerine ' parlamento sahnesinin ihtiyaçlarına cevap veren siyasal, hak istemleriyle ( 18 yaşa belirli bir politik misyon yüklüyar. oy hakkı, 21 yaşa seçilme hakkı, siyasal Okuyoruz : "Öğrenci örgütlenmeleri, gençlik partilere, elbette yasal partilere, üye haklarının vazgeçilmez bir parçasını oluşturan politik hakların kazanılması olma hakkı vb. } birleştirdin mi, ötesind'e­ ki siyasal eğilimlere, devrimci parti ve için çalışmalar yaparak, 18 yaşa oy ­ gruplara politik çalışmayı yasaklayabi­ hakkı, 2 1 yaşa seçilme hakkının kazanıl­ lirsin artık. Elbette "'Sendikal düzlem", ması, öğrencilerin benimsedikleri siyasi "meslekhsendikal örgütlenmenin niteliği" partilere üye olabilmeleri ve sadece kendi alanlarına ilişkin değil tüm politik vb. yalanların arkasına gizlenerek Yığın örgütlerini "parlamento içi mu­ gelişmeler üzerine . açıklamada bulunma, halefetin dayanak noktaları" olarak ta­ belirtme hakları için savaşım görüş nımladıktan sonra, şöyle devam ediyordu, yürütür. " Bu sunulan politik mücadele çerçevesi­ Yarın ' ın başyazısı : "Parlamento içi mu­ nin, revizyonistlerin yeni "politik açılım­ halefetin, yığın örgütlerinin toplumsal lar"ına, TBKP programına, onun refor­ alternatif programıarına kulaklarını tı­ mist-parlamenterist politik çizgisine nasıl kamaları ise ancak kendi güçlerini sınır­ denk düştüğüne, onun "gençlik özgülü"ne lama sonucunu doğurur. " nasıl bir uyarlaması olduğuna, özellikle Gençlik örgütlerinin Yarın ' ın çizdiği dikkat edilmelidir . sınırlar içinde kalacağından emin olsa­ Devrimci grupları, öğrenci hareketine lar, Yarın'ın düşündüğü ve önerdiği devrimci siyasal ilkeler dayatarak onun "toplumsal alternatif program"la yetinece­ birliğini engelliyorsunuz , öğrenci örgütle­ ğine gerçekten inansalar, "kulak tıkama­ rinin "mesleki-sendikal örgütler" olduğunu ları" için elbette bir sebep kalmaz. Buna unutuyorsunuz, "demokratik öğrenci hare­ bundan emin olsa , ANAP v� �nansa ketinin birliğini sendikal düzlem yerine, ıktı_ darı bıle "kulak tıkamayı" bir yana politik ilkelerde anlaşmakta arıyorsunuz" bırakır. Neyleyelim ki, şu son 30 yıllık diyerek, suçla; fakat öte yandan, kendi "yerli" tecrübe bile, gençlik örgütlerinin reformİst politik hedeflerini, ogrenci ör­ nasıl bir rol oynayabileceklerini onlara gütlerinin olağan görevleri arasında çak­ yeterli açıklıkta göstermiştir. tırmada�. sırala. i şte bu siyasal kaçakçı­ Onların korkusu, revizyonist bayları­ lıktır! Oğrenci örgütlerine temel devrimci mızınkiyle aynıdır : Gençlik hareketinin talepler ve hedefler uğruna mücadele ve örgütlenmesinin devrimci politik bir yasak; ama, TBKP'nin reformist hedefleri çizgiye kayması! uğruna mücadele serbest! Sonuç: Revizyonistler devrimci bir Bu siyasal kaçakçılığa, bu modası öğrenci hareketinin itfaiyecileridir, tıpkı geçmiş, bayatlamış hileye revizyonist genelde devrimci kitle hareketinin de baylarımızınkiyle aynı olan gerekçelerle, itfaiyecileri oldukları gibi. Her şey bir -ogrenci örgütlerinin mesleki niteliği-, yana, gelişecek bir devrimci öğrenci başvuranlara, Lenin ' in yüzyılın başında yangınının kendilerinin, bugün halen ( 1903 } verdiği cevabı dinlemek aydınlatı­ varolan sınırlı etkinliğini de silip süpü­ cı olacaktır : receğini en iyi onlar biliyor. Akademik "Uygar ülkelerde, en geniş ve en öğrenci hareketi ve "mesleki-sendikal sağlam biçimde kurulmuş öğrenim ve örgütlenme" üzerine bunca mürekkep har­ meslek birliklerinin muazzam değerini camaları boşuna değil. Revizyonistler •

.


16

EKİM

Sayı : 8

öğrenci hareketinin liberalleridir ; komü­ devrimci-demokratlardan nistlerden , ve devrimci Kürt yurtseverlerinden oluşacak devrimci öğrenci hareketi için �e onların yeri yoktur, olmamal ı d ı r . Z ıra onl ::ı r artı k , sıradan bir yurtseverı. o savundu gu temel anti-faşist , anti-emp eryalist isteml�­ ri bile savunmuyorlar; kı gelenekselleşm ış bu istemleri olmadan devrimci öğrenci hareketi hiçbir şeydir. Onları n yeri , S�P , DYP ve RP ı den oluşan p arlamenter b ur] u­ va politik muhalefetidir. Devrim kamp ı y­ la , bu gerici burjuva k amp ı arası nda köprü olmaya çal ı şarak , onl ar , gerçekte bu ikinci kamptan yana tutum almış oluyorlar. Herkes kendi kampına ! DEVRİMCİ DEMOKRASi VE BUGÜNKÜ GENÇLİK HAREKETİ Devrimci gençlik hareket � nin son yi� mi y ı l ı n a tartışması z bir �ek ıl �e sosya_lızm .. adına devrimci-demakrası -kuçuk-bur] uva sosyalizmi- egemen oldu , damgası nı � ur-:­ du önderlik etti . ı so ı ların devrı mc ı ge� çlik hareke� i , temel � i � si�asal akım olarak devrimc ı-demokras ıyı doguran esas zemin olmuştu . Devrimci-Demokrasi , nesnel ve öznel bir dizi etkenle çok say ı da gruba bölünmüş ve temel bir siy asal ak � m kimliği kazanmasıyla orantılı olarak t_um diğer toplum k atları içinde de kendı� e güç ve etki alanı sağlam ı ş olsa da , b ı r blok olarak gençlik içindeki etkinliği r_ı i hep sürdürdü . Devrimci gençlik h areke�� ' devrimci-demokrasinin doğduğu , yeşerdıgı. ve yaşam ı n ı sürdürdüğü temel alanlardan biri olma özelliğini bugüne k adar koru �u Devrimci-demokrasi , kuşkusuz çeşıtlı tutarsı zlı klar , zaaflar ve nesnel yetersiz­ liklerle içiçe olarak , gençlik harketi safları nda burjuva-reformist ve revizyo­ nist etkinliğe k arşı hep mücadele etti . Bu mücadele ve çabasıyla gençlik hareketinin düzen içi s ı n ı rlarda tutulması çabaları nı geriletti , hareketi ileri itti ama , öte y andan kendi tutarsızlı kları nı , zaafları­ nı , küçük-burj uva ideoloj ik-siyasal yeter­ sizliklerini devrimci gençlik hareketine egemen k ı ldı . Bizzat taş ı d ı ğ ı revizyonist ve reformist ideoloj ik etkiy i , gençlik h areketine de y ansı ttı . Devrimci -demokrasi , genel bir devrimci gençlik hareketinin gelişmesinde önemli bir rol oynadı ama ; bu genel hareketin demokratik ve sosyalist eğilim ve idealle­ rin belirsiz, muğlak bir birliği , demokra­ tik eğilimin sosyalist eğilime egemen olduğu , onu halkçı bir bozulmaya uğrat­ t ı ğı bir k armaşası olması n a neden oldu . ·.

Kısaca , son y irmi yı ldı r Türkiye ı de , bünyesinde devrimci-demokrat ve sosy ?- l �st öğe ve eğilimleri o� ganik _ol a� ak ıçı � e barı ndıran güçlü b ır devrımc ı gençl ık h areketi vardır . Bünyesindeki devrimci­ demokrasi öğeleri ile proleter sosy alizmi öğelerinin ideoloj ik politik ve örgüts�l açı dan saflaşmamış olması , bu hareket ın onu zayı flatan temel zaafl arındandı r . Kuşkusuz bu durum devrimci gençlik hareketinin kendisinden k aynaklanan de­ ğil , genel devrimci hareketten ona yan � ı ­ yan , asl ı nda Türkiye devrimc ı_ hareket ı n­ den k aynaklanan bir zaaft ı r . Marksist-Leninist önderliğe dayalı , sosyalist bir işçi hareketinin olmay ı ş ı , genel devrimci hareket üzerinde küçük­ burj uva sosyalizminin egemenliğine yolaç­ m ı ş , küçük-burjuva sosyalizmi , demokra­ tik ve sosyalist düşünce ve idealleri , yı llarca içiçe temsil etmiştir. Ve elbette , sosyalist düşünce ve idealleri , kendi küçük-burj uva temel ideoloj ik-s ı n ı fsal konumuna uygu n bir bozulmay a tabi tutarak . Öğrenci hareket i , Lenin ı in o hep vurguladı ğı aydı n duyarlılı ğıyla , dev­ rimci hareketin bu genel durumunu kendi bünyesinde yansı tmıştır yaln ı zca . Modern revizyonizmin ve çağdaş popü­ lizmin , Marksist-Leninist teoride y arattı ğ ı bulan ı kl ı k v e kargaşanı n aşılması ve gelişen devrimci işçi hareketinin y arattı ğı elverişli zeminden en iyi şekilde yararla­ nılması ölçüsünde , Türkiye devrimci hare­ keti kendi bünyesindeki demokrasi ve sosyalizm öğelerini kaçinı lmaz olarak ayrıştı racaktır . Bu süreç b aşlamı ştı r bile . F akat proleter sosyalizmi b ayrağı altında gerçek yerini ve kimliğini bula­ cak olan önemli bir potansiyel hala çeşitli devrimci grupları n bünyesinde dağılmış olarak duruyor . Ayrı şma süreci zamana yayılarak sürecektir ve sonuçları da , kaçı n ı lmaz olarak , devrimci gençlik hareketi bünyesinde y ansı y acaktı r . Burada , ayrışma sürecinin · öteki yönü­ ne de işaret etmek gerekiyor . Bu , liberal­ leşmedir . Devrimci-demokrasinin ayrı şma­ sı , ideolojik- sınıfsal doğası na uygun ve onun k açı nılmaz sonucu olarak , y alnızca ileriye dönük değil , geriye dön ük eğilimi , liberal-reformİst eğilimi de içermektedir. Daha şimdiden bunun hayli güçlü belirti­ leri ve b azı belirginleşmiş sonuçları var. Dev-Yol , Kurtuluş ve TDKP ı nin 1 2 Eylül sonrası süreçlerine bakılırsa , bu belirti ve sonuçlar açıklı kla görülebilir. Devrim­ ci h areket bünyesindeki liberal-reformist eğilimin sonuçları da , devrimci gençlik hareketinde yankı ve yansı sını bulmakta­ dı r , bulacaktı r . Ne v a r k i , devrimci-demokrasi , y aşa­ makta olduğu ve y aşayacağı iki yönlü


Mayıs 1988 ayrı :şmaya rağmen , devrimci hareketin genelinde ve dolayısıyla da devrimci öğrenci hareketi bünyesinde , militan-mü­ cadeleci temsilcileriyle var olmay a devam edecektir . Türkiye devriminin özgünlüğü -geride tamamlanmamış b azı demokratik görevlerin varlı ğı- devrimci-demokrasiye hep bir varlı k , yaşam ve etki alanı sağlayacaktı r . *

*

*

Bugün , revizyonistlerin 12 Eylüle borçlu oldukları geçici etkinlikleri önemli ölçüde a:şılm ı :ş , öğrenci hareketi , yeniden devrimci-demokrasinin deği:şik temsilcileri­ nin etkinliğine girmi:ş bulunuyor . Bu olgu , öğrenci hareketinde kesin bir ilerlemenin etkeni ve ifadesidir . F akat öte y andan , devrimci öğrenci hareketine ön­ derlik çizgisinde , geçmi:şin bile gerisine düşüldüğünün kanı tları nı ortaya ç ı k ar­ mı ştı r . Sözkonusu ettiğimiz , önderlik yeteneğindeki gerileme değil-ki , bu da bir gerçek- , daha da önemli olarak , devrimci öğrenci hareketi için sunulan temel siyasi hedefler ve görevlerdeki gerilemedir . Bugün öğrenci hareketi��n geriliği bir olgudur. O halihazı rda , YOK uygulamala­ rı n a , üniversite üzerindeki siyasal b askı­ lara ve örgütlenme çabaları n ı n engellen­ mesine karşı mücadele zemini üzerinde gelişiyor yalnızca . Kitlesel ve politik açı dan henüz hayli zayı ftı r . Fakat bu geriliği b i r teori düzeyine çı karmak , devrimci öğrenci hareketinin temel gelişme ekseni olarak "özerk-demok­ ratik üniversite" talebini ileri sürmek , bunu "program"la:ştı rarak , öğrenci hareke­ tinin temel siyasal talebi ve hedefi haline getirmek , açı k bir gerilemedir . Bunda , küçük-burj uva sosyalizminin genel ideolo­ jik-siyasal tutarsı zlı ğı n ı n yanı sıra , 1 2 Eylül ün beslediği ideoloj ik erozyonun v e öğrenci hareketini bir dönem hayli etkile­ yen revizyonistlerin ideoloj ik etkinliğinin p ayı büyüktür . Devrimci öğrenci hareketini "özerk-de­ mokratik üniversite" eksenine oturtmay a kalkmak , bu iş hangi keskin gerekçeler ve sözde "devrimci" çözümler adı na yap ı ­ lırsa yapılsı n , reformcu b i r platforma indirgemek demektir . Reformizmin göbeğine oturmu:ş revizyonistlerin bunu devrimci öğrenci hareketinin temel talebi olarak sunması da , bir çokları için uy arı cı olamamı ştı r . Kuşkusuz sorun öğrenci y ı ğı nları n ı n üniversiteye dönük somut akademik ve demokratik istemlerine , bütün bu istemie­ rin en genel ve ideal ifadesi demek olan "özerk-demokratik üniversite" şiarı na sa­ hip çıkıp çı kmamak değildir . Bütün bu

EKİM

17

istemiere ve bu akademik ve demokratik istemierin ekseni olan "özerk-demokratik üniversite" :şiarı na elbette sahip ç ı k ı lma­ lıdır. Bunu reddetmek ya da küçümsemek , öğrenci hareketinin kitlesel temelini geli:ş­ tirmenin , daha geniş kesimleri mücadeleye çekmenin önemli olanakları nı bir kenara itmek olur. Geçmi:şte politik çatı:şman ı n düzeyi , bu istemiere gösterilmesi gereken ilgiyi zayıflatmı:ş ve bu hiç de iyi sonuçlar doğurmamı ştı r . Fakat bugün tersten bir savrulma v a r . Öğrenci hareketinin geriliğinin de etkisiy­ le bütün çabalar bu istemler etrafında odakla:şıyor. Oysa temel devrimci görev , o grenci hareketinin politik niteliğini geli:ştirmek , temel devrimci :şiarları öğrenci hareketi içinde y aymak , öğrenci hareketini sermaye egemenliğine k ar:şı mücadele ve devrim ufkuyla donatmaktı r . Bu yoğun bir politik propaganda ve aj itasyon demektir . Ve ku:şkusuz bu faaliyet , Türkiye ' nin günde­ mindeki tüm temel toplumsal ve siyasal sorunlar temeli üzerinde yükselmelidir. Bırakalım , öğrenci hareketini "öğrencile­ rin öğrenci olmaktan k aynaklanan sorun­ ları " reformcu eksenine oturtma çabaları­ nı revizyonistler sürdürsün ! Biz bu sorunlardan yalnızc a , sermaye egemenliğine k arşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde proletary adan yana saf tutacak devrimci bir öğrenci hareketi geli:ştirmek için yararlanacağı z . Özgürlük bilincini her yolla öğrenci hareketi içinde yayacağı z ama , bununla da yetinmeyerek ; özgürlük istemlerinin sermaye tarafından boğulduğunu , çıplak bir olgu olan serma­ ye egemenliği y ı k ı lmadan , onun fa:şist iktidarı devrilmeden , özgürlük istemleri­ nin ç_erçekle:şemeyeceğini anlatacağı z . "Ozerk-demokratik üniversite" istemine ve mücadelesine sahip çıkıp geli:ştireceğiz ama , bilimin ve üniversitelerin özgürlüğü­ nün ancak sosyalizmde mümkün olduğunu , kapitalizmin egemenliği , sermayenin ikti­ darı devam etiği sürece p aran ı n gücünün en "özerk-demokratik üniversite" de bile özgürlüğü boğup biçimsel hale getireceği­ n i ; bu nedenle , yapı lması greken :şeyin , toplumdaki temel çatı şmada emekten yana , proletaryadan yana saf tutmak ve sosya­ lizm için mücadele etmek olduğunu , her zaman ve döne döne anlatacağı z . Devrimci-demokrasi, geçmi:şte , devrimci öğrenci hareketini sosyalizm ufkundan yoksun bırakm ı :ş , onu demokrasi ve b ağımsızlık :şiarları yla s ı n ı rlamı :ştı . Bu­ gün ise , daha geri bir konumdad ı r . Demokrasi v e b ağımsı zlı k mücadelesinin bir p arçası görerek , ancak devrimle gerçekleşebilir türünden vurgular y ap arak ve böylece güya sorunu devrim sorununa bağlay arak , "özerk-demokratik üniversite"


18

EKİ M

Sayı : 8

talebi ve şiarını devrimci öğrenci hareke­ tinin ekseni haline getiriyor. Burada üniversite" "özerk-demokratik isteminin tarihsel anlamı , toplumsal-siyasal içeriği ve koşulları hakkı nda , demokratik-h alkçı ufuktan gelen tam bir kafa karı ş ı kl ı ğı var. "Özerk-demokratik üniversite" istem i , burjuva demokratik bir siyasal reform istemidir . Siyasal reform istemlerini de elbette devrimci bir tarzda ele almak ve devrim mücadelesine bağlamak gerekir . Burası açı k . Fakat bu bize bu istemin , "özerk-demokratik üniversite" isteminin , ancak ve yalnızca devrim öncesi için bir anlam taşıdı ğı n ı bir an bile unutturma­ mal ı d ı r . Bu istemin kendi tarihsel-toplum­ sal anlamını unutturup , sözde ona farklı bir içerik kazand ı rma saçma girişimlerine itmemelidir. Bu istemin kendi doğası , burjuvazinin egemenliğini varsaymaktadı r . "Özerklik" istemi burjuvaziye k arşı , onun k ab a , keyfi müdahalelerine k arşı bir anlam taş ı r . Burj uva egemenliği devrildi­ ği andan itibaren , bu istem bütün tarihsel-toplumsal ve siyasal anlam ı n ı yitirir . "Özerk-demokratik üniversite" ye­ rini , özgür ve sosyalist üniversiteye b ı rakır ki , bu ikincisi birincisinden nitelik olarak bütünüyle farkl ı d ı r . Birin­ cis i , özerk-demokratik üniversite, sermaye üniversitenin egemenliği koşulları nda , burj uva anlamda olabileceği en ideal demokratik biçim iken ; ikincisi , proletar­ yanın iktidarını ve sosy alist bir düzeni önkoşar . Burjuv a-demokrasisi h ayran ı modern rev izyonistlerin yara ttı ğı gürült ün ün , özellikle Yeni Çözüm ' ü konuyla ilgili bir k argaşaya ve bulan ı kl ı ğa ittiğini belirt­ mek gerekiyor . Şöyle diyorlar: "Devrimci gençlik , akademik-demokratik mücadeleyi yürütürken , önüne özerk-demokratik un ı ­ versite hedefini koymaktadı r . " Revizyo­ nistler le farkları nı vurgulamak için de­ vam ediyorlar: "Toplumsal devrim işte sorunun biricik gerçek çözüm yolu . Bu düzende ger�ek anlamda özerk-demokratik gerçekleşebilirlik yanı üniversiteler ı n yok " (Say ı : 1 0 , Şubat 1988 , s . 13 ) . Bu sözler ve ayrı ca devamında söylenenler , devrimle birlikte bizim "gerçek anlamda " özerk ( ? ) demokratik üniversitelere kavu­ şacağı mızı anlatı yor. Eğer sozu edilen devrimle burjuva-demokratik bir cumhuri­ yet hedeflenmiyorsa -ki bugünkü sermaye egemenliği koşulları nda bu yalnızca bur­ j uva-demokratik bir ufku ifade eden liberal bir görüştür- , bu sözler yalnızca , "özerk-demokratik üniversite" isteminin doğası konusunda tam bir kavrayı şsı zlı ğı dile getirir. ( * ) "ak ademik:- demokr a� i � Top arlarsak , mücadeleyi geliştirerek" , öğenc ı hareket ı n ı

üniversite "özerk-demokratik hedefine" yöneltmek , böylece onu sözde politik bir zemine oturtmak anlayışı , "sorun devrimle çözülür" gibi lafazanl ı klarl a birleştirilse de , burj uva-demokratik ufku aşarnamayı ifade eder . Sorunun tek doğru sosyalist konuluşu şudur: "Özerk , demokratik üni­ versite" şiarı etrafı nda ak ademik hareketi geliştirmek am a , öğrenci y ı ğı nları n a , burj uvazinin egemenliği y ı kılınadı ğı süre­ ce en "özerk" ve en "demokratik" üniver­ sitelerin bile özgür olamayacağı gerçeğini hep anlatmak ve bunu sürekli bir politik prop aganda ve aj itasyonla birleştirerek , sosyalist proletarya hareketinin yedeği devrimci bir politik öğrenci hareketi geliştirmek . ( * * ) * * * Öğrenci gençliğin kendi özgül sorunla­ rı n ı n yanısıra toplumdaki -ve elbet dünyadaki- temel ve güncel toplumsal siyasal sorunlar temeli üzerinde yükselen sistemli bir propaganda-aj itasyon faaliye­ tinin olmaması , kitlesel devrimci bir öğrenci hareketinin gelişmesini yavaş la t­ maktadı r . Bunun , temel eksikliklerden biri oldu­ ğunu bir çok ·- devrimci grup yeterince anlamış değil . Derneklerle ilgili şu hep gün demde olan "kitleselleşme" sorunu __ etrafı nda koparılan gürültü, y ürütülen tartı şmalar bunun k an ı tı . Dernekler niye kitleselleşmiyor? diye (*)

Bu arkadaşları n konuyla ilgili. 44 sayfalı k bir broşürü var elimizde ( "Özerk-demokratik Üniversite Progra­ m ı " ) . . Bu broşürde , "demokratik halk devrimi " , "demokratik halk iktidarı " , "demokratik halk üniversiteleri" , "halk için eğitim" vb . vb . her şey var ama , proletarya iktidarı v e sosyalizm üzeri­ ne tek kelime yok . Demek ki 1 0 . say ı ­ d a n itibaren gazetenin alt başlı ğı n a "sosy alizm" sözcüğünü eklemek , demok­ ratik-halkçı ufku gidermeye yetmiyor .

(**)

Devrimci öğrenci hareketine y akla­ şı mdaki gerilerneye örnek bir de , "akademik alan ı n temel çelişkisi" fan­ tazisiyle süslenmiş , "akademik alanda sosyalist perspektif" p arlak iddiasıyla sunulan libera(--reformist ütopy a var. Yeni Aşama dergisi tarafı ndan yayı n­ lanan ve "iki kuşak" mensupları nca ( Ahmet URAL , Hasan ZEKi ) kaleme alınmış "Gençliğin Akademik ve Siyasi Mücadelesi" isimli kitaptan sözediyo­ ruz . Bu kitabın "temel tezler"i üzerin­ de bir başka yerde durmak yararlı olacaktı r .


Mayıs soruluyor ; ve yanı t , dernekler nasıl olursa kitleselleşir? sorusuyla birlik te yürüyen bir sürü boş , anlams ı z , kısır tart ışmayla aranı yor . Böylece her şey tepetaklak ediliyor , tam bir ç ı kmaz ve kargaşaya düşülüyor . Öğrenci hareketi canlandı rı lmadan , bunun için yoğun , sürekli , sistemli bir prop aganda-ajitasyon öğrenci örgütlenmesinin sürdürülmeden genişleyemeyeceği basit gerçeğinden uzak duruluyor . Sendikalar , gelenekselleşmiş ve yerleşmiş mesleki örgütler vb . hariç , kitle örgütlerinin "kitleselleşme "sinin an­ cak kitle mücadelesinin gelişmesiyle sağ­ lanabileceği çoğu kimsenin aklı na gelmi­ yor . Dernekle r etrafı nda odaklaşt ırı lan bu tartı şmayı revizyonistler bilerek hep gündemde tutuyor , körüklüyorlar . Dernek­ lerin niteliğiydi , yapısı ydı , işleyişiydi , federasyondu vb . konuları öne çı kararak , öğrenci hareketinin temel politik hedefleri ve sorunları etrafı nda gelişecek ve böylece de kendi reformisı konuml arı nı sergileyecek bir tartışmadan bilerek kaçı­ nı yorlar . Derneklere kimler üye olabilir ? sorusu etrafı nda yürütülen hummalı tartışma , sözde çok devrimci gerçekte sekter ve darkap ıcı "ilkeler" i yle Yeni Çözüm ı ün çanak tuttuğu , revizyonistlerin de doğru­ su iyi yararl andı ğı sahte bir tartı şma­ dı r . Akademik istemler düzeyinde bile olsa , mücadeleye ilgi duyan her öğrenciye o grenci örgütlerinin kapısı elbette açı k olmalı dı r . Ve zaten gelenekselleşmiş öğ­ renci ve meslek birliklerinin olmadı ğı bir ülkede , biz kapı ları nı ardına kadar açsak bile , mevcut örgütlere ancak müca­ dele eğilimi taşı yan öğrenciler gelecektir . Onların bile tümü değil . Kaldı ki , bu durum , mücadelenin seyrine bağlı ol arak , kaçı nılmaz ol arak değişir . Hareketin canlanması ilgiyi çoğaltı r , durgunlaşması zayı fl atı r . Bütün b u sorunları , gençlik hareketi­ nin birikmiş tecrübeleri ve bugünkü somut gerçekliği temelinde tartı şmak yerine ; işçi sendik alar ı n a denk sözde "öğrenci meslek örgütleri" ya da , sözde "devrime kadar yaşayacak DKö ı ıer" üzerine fantastik ve ütopik , kitle mücadelesinin durumu ve düzeyi ile kitle örgütlenmesi arası ndaki ilişkiye gözlerini k ap ayan bir tartı şma yürütmek , öğrenci hareketinde ve örgüt­ lenmesinde hiçbir gerçek ilerleme yarata­ maz . Yeni Çözüm vb . grupl ar , revizyonist­ lerio gençliği p arlamentonun bir dış dayanağı yapmayı hedefleyen reformİst konumuna saldı racağı n a , tartışmayı bu­ rada yoğunlaştı racağı na , "dernek ilkele­ ri" üzerine ikincil bir tartışmaya alet oluyor . Dernekleri kurmak , yaşatmak ve "k it-

1 96 6

EKİM

19

lesellestirmek" vb . kendi içinde b i r amac olamaz� olmamal ı dı r . Örgüt yalnızca bi ; araçt ı r ; sorun , mücadeledir . Mücadele geliştirilebildiği ölçüde örgütlenme gerçek yerine , anlam ı n a ve işlevine kavuşacak­ tır. O zaman bugün çok tartışılan " k itleselleşme" de gerçekten sağlanacak­ tı r . Öte yandan , birim esasına ve temsilci­ ler sistemine day alı fiili öğrenci birlikle­ ri sorununun neden tartışı lmadığı , neden yalnızca derneklerle yetinildiği de ayrı bir sorun . Oysa örgütlenmenin onune dikilen bin türlü engeli aşmanı n b ir yolu da budu r . Bu , yasal örgütlenme hak ve olan aklarına sahip ç ı k ı şla çelişmez de . Dernekler olsa da olmasa da , öğrenci örgütlenmesi bu temele oturmak zorunda­ dı r .

PROLETER SOSYALiZMi VE GENÇLİK Türkiye k apitalist bir ülkedir . İ ktidar burj uvazinin elindedir . Toplum yaşamı n ı n tüm temel alanları nda sermaye egemenliği hüküm sürmektedir . Toplumun yaşam ı n a en geri bir görüş açısıyla yaklaşanlar bile , uzun yı llar süren bir ayak dirernenin ardı ndan , hiç kuşkusuz görüş açı s ı ndaki ilerlemeden çok maddi olguların kendini day atması yla , gelinen yerde kapitalist Türkiye gerçeğini kabul etmek zorunda k almı şlardı r . Fakat ideoloj ik tutarsı zlığı n v e kü­ çük-burj uva sınıf konumunun doğası gereği , burjuv a-demokratik devrim ufkunu bir türlü aşamamakta , k apitalist bir ülkede "siyasal demokrasi"yi stratej ik bir hedef ve aşama olarak ele almaya devam etmektedirler . Bunun geçmişte , devrimci gençlik ha­ reketi açısı ndan iki önemli sonucu oldu ; birincisi , bu hareketin ön safı nı tutan önemli bir sosyalist gençlik potansiyeli kendi eğilimine uygun bir ideoloj ik-siya­ sal kimlik ve örgütsel yap ı y a kavuşturu­ lacağı na , demokratik-halkçı bir çizgide ve örgütsel ortamda erimeye ve bozulmaya uğratı ldı . İkincisi ; özgürlük ve b ağım­ sızl ı k istemiyle ayağa k alkan gençlik Türkiye ı nin mevcut tarihsel-toplumsal ko­ şulları nda , gerçek özgürlüğü ve b ağıru­ sızlı ğı gerçekten sağlayabilecek biricik çözüm olan sosyalizm mücadelesine yönelti­ leceğine , demokrasi mücadelesiyle s ı n ı r­ Iandı . Evet gençlik 20 yıldı r özgürlük ve b ağımsızlık istiyor . Fakat Türkiye ı nin bugünkü sını f ilişkileri ve egemenliği koşullarında özgürlük ve b ağımsızl ı k istemlerini elde etmenin , mevcut sermaye


20

EKİM

Sayı : 8

egemenliğini devirmenin ötesinde hangi yolu var? Özgürlüğü sermaye boğuyor ; onu devi­ rerek elde edilebilir ancak . Emperyalist bağımlı l ı ğı n temeli , b azı ları n ı n bir dönem iddia etme gülünçlüğünü gösterdik­ leri gibi feodaller değil , burjuvazinin ta kendisi oluşturuyor ; burjuva sınıf iktida­ rı devrilerek gerçek bir bağımsızl ı ğ a k avuşulabilir ancak . Gerçek b i r bağımsız­ l ı ğ ı elde etmenin , aynı şey demek olan emperyalist sermaye cephesini yarıp dışı ­ n a çı kmanı n , Türkiye ı deki burj uva sınıf iktidarını yıkıp p arçalama dı şında bir yolu olduğunu , tarihsel-toplumsal koşul­ l ardan kopmaksızı n , kim iddia edebilir? Bizde , Türkiye ı de , özgürlük ve b ağım­ sızl ı k somut ve pratik olarak proleter devrimine bağlanmı ş , onun bir p arçası olmuş, sosyalizm sorunundan ayrılamaz hale gelmiştir. Yerleşmiş demokratik-halkçı önyargı la­ ra , saplantılara aldırmayara k , bu gerçe­ ği açı klı kla devrimci öğrenci kitlelerine anlatmak , devrimci öğrenci hareketini proletaryanı n sosyalist b ayrağı altı nda savaşa çekmek gerçek komünistlerin şaş­ maz görevidir . Son 2 0 yıldır devrimci gençlik h areketinin hep saflarını tutmuş , hala d a tutan sosyalist eğilimli gençlik , demokrat-halkçı ideoloj ik bozulmuşluğun y arattığı gerilik olmasa , sözü edilen görevin gerçekleştirilmesinde müthiş bir dayanak olabilecektir . Sosyalist eğilimli bu önemli gençlik kesimine , sosyalizm adı n a son 2 0 yıldır hep küçük-burj uva sosyalizmi egemen oldu . F ak at bu 20 yılın kendisi , bu akımı n , devrimci gençliğe tutarlı bir dünya goruşu sunmak , onun devrimci siyasal eylemini doğru bir çizgide yönet­ mek ve doğru hedeflere yöneltmek konu­ sundaki yetersizlikliğini , tutarsızl ı ğ ı n ı ve yeteneksizliğini göstermiştir . Bugün Türkiye ı de işçi hareketi belir­ gin bir şekilde öne ç ı kı yor . i şçi hareke­ tinin tarihsel ve güncel sorunları ve ihtiyaçları kendini teorik ve pratik açı dan dayatı yor . Bu gelişmenin , bu olgunun kendisi , küçük-burjuva sosyaliz­ minin teorik zayıfl ı ğ ı nı ve tutarsı zl ı ğ ı ­ nı , işçi hareketinin ö n saflarını tutmada­ ki teorik ve pratik yetersizlik ve yete­ neksizliğini daha açık hale getirecektir. Onun bilimsel sosyalizmi temsil etme iddiası n ı n dayanı ksızl ı ğını görmek ve göstermek zemin genişleyecektir . Ve elbet­ te , bir kere daha o her zamanki duyarlı­ l ı ğı ile devrimci öğrenci hareketi , bunun sonuçları nı kendi bünyesinde y aşayacak­ tı r . i şçi sınıfı toplumumuzun en diri , en devrimci , en tutarlı sınıfı dı r . Burj uvazi­ ye k arşı muzaffer bir devrimin başını

çekebilecek , önünü tutabilecek nitelikte ve yetenekte biricik sınıf odu r . i şçi sınıfı kendi ideoloj ik ve örgütsel sınıf kimliğine kavuşabildiği ölçüde , devrimci gençlik hareketi de bugüne kadarki bir çok temel zaafı ndan kurtulma olanağına k avuşacak­ tı r . Gençliğin temel devrimci özlemlerine ve istemlerine ancak sosyalist proletary a cevap verebilir . Gençliğin devrimci eyle­ mini doğru bir çizgide b aşarıyla ancak sosyalist proletarya yönetip yönlendirebi­ lir . Devrimci gençliğin sonu gelmez bir ı srarla sürdürdüğü tutarlı bir dünya goruşu arayışını ancak proletary anı n dünya görüşü, Marksizm-Leninizm , k arşı­ lay ab ilir . Devrimci gençliği tutarlı bir dünya görüşüyle ancak proletaryanın komünist s ı n ı f p artisi eğitip donatabilir . Komünistler , küçük-burj uva sosyalizmi­ nin gençlik hareketi üzerindeki bugünkü egemenliğinden umutsuzluğa k ap ı lını yor­ lar . Küçük-burj uva sosyalizmi o etkinliği kendi b ayrağı yla değil , proletaryanın b ayrağı nı kullanara k , onun ardı na sak­ lanarak sağlamış bulunuyor . Komünistler ve sınıf bilinçli işçiler proleter sosyalizminin gerçek s ı n ı f bayra­ ğı nı yükseltebildikleri ölçüde , gençliğin ön safları ndan bu b ayrağın alt ı n a aka­ cak önemli güçler bulacaklardı r .

(Ba ş tarafı

Sİ YASAL TUTUKLULARA

s . 23 ' de)

lanmasıydı . Tutuklamalar da onları durduramı yor . Düşmanın verdiği sözlere inanı lınaya­ cağı açı k . Uygulamalar ve yaşananlar bunu kanıtl amaya yetiyor . Öte y andan , tek tip elbise uygulama­ sına bütünüyle son verilmediği , b askı ve y asakları n b ahanesi olmaya devam ettiği sürece , cezaevlerindeki kaynaşma da bitmeyecektir . Tek tip elbise uygulaması ise , kısa sürede bütünüyle k aldı rı l acağa benzemiyor . Adalet Bakan ı n ı n "niye k al­ deniyor da k aldı rılmı yor?" dırı lacak sorusun a , "tek tip tüzüğünü değiştireceğiz dedik . Hemen değişecek demedik" şeklinde­ ki cevab ı da bunu gösteriyor . Bu cevap baskı ve yıldırma politika­ s ı n ı n devam edeceği anlamına geliyor . Bu durumda , tutuklular için direnmek­ ten b aşka yol kalmı yor . Onlar da bunu yap ı yorlar . "Siyasal Tutuklulara . Özgürlük" istemi doğrultusundaki ajitasyonu yaygı nlaştır­ IDak , hiç ihmal edilmemesi gereken bir görevdir . Siyasal tutuklulara sahip ç ı k­ mak , dayanı şmayı arttırmak vb . her türden eylemlilik bu istem temelinde yükseltiliDelidir .


Mayı s 1988

EKİ M

21

Cezaevleri : ve diren me gö r evi aynı 12 Eylül ve sonrası dönem , yoğun en tarihinde Türkiye zamanda işkenceler dönemidir . şubelerde siyasi sadece i şkenceye b aşvurulmadı , y aygın ve kitlesel olarak sürdürüldü . de cezaevlerinde Siyasal tutuklular buralarda , önceki dönemlerle k ı y aslan amayacak tarzda b askı ve işken­ ce uygulamaları yla k arşılaştılar. Özellik­ le Diy arbakır cezaevi nazi k ampları ndaki işkencelere rahmet okutan uygulamalara sahne oldu . Bu uygulamalar zaman zaman cezaevle­ rindeki direnişlerle geriletilmesine rağ- . men , değişik biçimlere bürünerek v arlı ğı­ nı hep korudu , koruyor . Sık sık gündemi işgal eden cezaevi direnişleri de bunu anlatıyor. *

*

*

cezaevlerindeki temel Karşı -devrimin baskı işkence ve yı ldırma politikası , politikası dır. Bu politikanı n yegane ama­ ve kişiliği zora onuru devrimci cı ; day anarak yok etmek , komünist ve dev­ rimcileri siyasal inançları ndan vazgeçirip teslim almaktı r . Komünist ve devrimcilerin ilk görevi bu saldı rı lara k arşı k ararlıca direnmek­ tir . Ç ünkü, siyasal kişiliklerini korumak ve siyasal inançları ndan -bir an için olsa bile- vazgeçmemek onları n en temelli görevidir . Bu görev ilkesel önemdedir ve ilkelerden asla taviz verilemez . siyasi paliste olduğu Öte y andan , gib i , cezaevlerinde de ilk saldırı ları n en şiddetli saldırılar olduğu bir gerçektir. Amaç ; kişiye düşünme fırsatı dahi tanı­ maksı z ı n bir an önce sonuca ulaşmaktı r . B u nedenle , düşmanla yüzyüze gelinen ilk itibaren ona k arşı alı nan ilk andan tutumun önemi büyüktür ve çoğu kez tayin edicidir. Anl ı k bir zay ı flı k , en küçük bir k ararsı zlı k , düşmanda umut yarataca­ ğı gib i , kişiyi geri alınması zor ( b azen­ tavizler olanaksı z ) alı nması geri de vermeye yol açar. Düşman da hep böylesi bir anı kollar . Düşman ı n cezaevlerindeki ilk hedefi uymak yaptı rı rnl ara bazı tutukluları zı:ırunda b ı rakm � k�ı r. Bu konuda atacağı b ır adım onun ıçın son derece önemlidir. Zira yerleşik bir kuralı ortadan k aldır­ mak oldukça zor ve zahmetlidir . Dolayı­ sıyla , ilk andan itibaren y aptırı rnlara k arşı direnmek gerekir. Düşmanın yerleş-

tirrnek istediği kuralları n yerleşik hale gelmesini engellemenin ve onun ilerlemesi­ budur . yolu biricik durdurmanı n ni Karşı-devrimin dayatt ı ğı y aptırı mlar k ar­ şısı nda esnek davranmak b ile y anlı şt ı r . Kimi zaman direnmenin biçiminde belirli bir mantı k aramak dahi gereksiz olabilir. Esasen , böylesi bir durumda , saldırı n ı n kendisinin d e b i r mant ı ğı yoktu r . Yapı la­ cak tek şey , davran ı ş ı n biçimsel olarak tutarlı bir mantı ğa sahip olup-olmadı ğına bakmaksızı n , direnmektir . türden bu direnişlerde Metris ' teki davranı şları n tipik örneklerinin y aşandı­ ğı bir gerçektir. Metris ve İ stanbul ' un diğer cezaevlerindeki mücadele , onurunu , bir yanıyla y aptı rı rnlara b aşı ndan itiba­ ren kararlıca tavır almay a , diğer y anıy­ la da, düşmapı. çileden çı karan ve çoğu kez direnen devrimcilerin kendilerine bile koyuşlara k arşı gelen (!) mantı ksız borçludur. k arşı -Saldı rı l arı n a Karşı -devrimin kitlesel direnişierin önemi yadsı namaz . Esas görev de saldırılara k arşı kitlesel direnmeyi örgütlernektir. F ak at b azı özgül koşullarda bu mümkün olmayabilir. Sözge­ koşullar henüz işe kitlesel b ir limi , direnişle b aşlamaya elverişli değildir . Y a da , k arşı -devrim aldı ğ ı tedbirlerle -geçi­ ci de olsa- bu tür bir direnişin koşulla­ rı n ı ortadan k aldırını ş olabilir. Böylesi bir durumda "elverişli koşullar oluşunca­ ya k adar beklemek" tutarsızlıktı r , opor­ tünizmdir . Bu durumlarda , tek tek kişilere ya da bunları n toplamı ndan oluşan bir " direniş odağı "na büyük gereksinme doğar . Yap ı ­ "Direniş odağı " n ı lacak şey bellidir. kişiliği ve onuru devrimci oluşturup korumak için dişe diş bir mücadeleye girmek ve " direniş adağı nı genişletmeye çalışmak . . . Bu düşmanın önüne set çeke­ ceği gib i , "cephe gerisi"nin hazı rlanması­ ve giderek kitlesel bir direnişin nı örgütlenmesini de olanaklı kı lacaktı r . Bir kez daha i stanbul cezaevlerinden örnek vereceğiz. İ stanbul cezaevlerindeki kitlesel dire­ nişlerin bir günde varedilmediği bilinme­ Buralardaki kitlesel direnişiere , lidir. Sultanahmet ve Davutp aşa cezaevlerinde y atan çeşitli gruplardan sınırlı sayıda d�vri '!'cilerin �luşturduğu " direniş odağı ıı surecınden geçılerek varılmı ştır . Sözkonu­ su " direniş odağı " , tıpkı göle atılan taş ı n halkalar çizerek genişlemesi gib i ,


22

EKİ M

Say ı : 8

etrafına doğru genişlemiş ve gid�rek kitlesel b_ir direnişe yükselmiştir . I şte _ Metr ıs ve I stanbul ' un diğer cezaevlerinde­ ki direnişierin bir sı rrı da budur . " Kitlesel bir direnişin koşulları yok­ tur" " kendi arkadaslarımızın tümünü bile direnişe çekerney iz : . . Şu grup olmadan eylem olmaz . . . bekleyelim" den il erek tes­ limiyetİn teorisinin yapıldı ğı Mamak ' ı n durumu ise ortada . . . Olumsuz bir örneği , teslimiyeti simgeliyor . Komünistler cezaevlerinde de siyasal kimliklerini ve inançları nı korumaya büyük önem vermelidirler . Koşullar ne denli elverişsiz olursa olsun , ilkemiz ; direnmek , direnmek ve yine direnmektir . Bu , olağanüstü bir fedakarlığı ya da düpedüz kendimizi davaya adamayı gerek­ tirebilir , gerektirir . Komünistler gerekti­ ğinde siyasal inançları uğruna ölmekten kaçı nmazlar . Komünistlerin Hitler ' in toplama kamp­ ları nda , kez a ; Vietnamlı yurtsever ve devrimcilerin Paulo Kondar zindan ı nda , Kürt yu rtseverlerinin Diyarbak ı r cezaevin­ de ve Fatih Öktülmüşlerin İ stanbul Sağ­ macı lar cezaevinde sergiledikleri tutumlar (ve ölümler) örnek al ı nmal ı d ı r . Devrimle karşı -devrim arasındaki mü­ cadelede -ilkesel olmamak koşuluyla­ karşılıklı tavizlerin de yeri v ardı r . Ancak , verilen tavizler " geri alınma koşulu"na bağlanmal ı dı r . Hesapsız bir geri adı m ı n , kavgayı içinde barındı rına­ y an bir geri çekilmenin , gerçekte geri alınma koşuluna bağlanmamış bir taviz politikasının zararları büyüktü r . Komü­ nistler bu tür bir taviz politikası ndan yana olamazlar . Zir a , sözde "zaman kazanma" "düşm anı durdurma" " güç topla­ ma" adına b aşvurulan böylesi bir politika tam bir teslimiyeti değilse bile , bu yönde bir eğilimi ifade eder . Bu eğilim en tipik haliyle tek tip elbise uygulaması n a k arşı mücadelede görül dü . Bilindiği gibi , tek tip elbise belirli bir tarihten ( 1 984 ) sonra özellikle İ stan­ bul cezaevlerinde sert ç atışmaları n nedeni oldu . Deyim yerindeyse , b aşka cezaevle­ rinde görece önemsiz ( ! ) hale gelen bu sorun , İ stanbul cezaevlerinde adeta ilke­ sel önemde bir sorun düzeyine yaklaştı Mücadelenin geleceği açı sı ndan da nere­ deyse belirleyici bir konum kazandı . Bir çok grup bu sorunun verili koşulları ndaki gerçek işlevini k avray amadı . Kaba bir yaklaşı mla , tek tip elbise uygulaması n ı n b i r devlet politikası olduğunu , devletin bu sorunda taviz vermeyeceğini , mevcut güçlerle bu saldı rının göğüslenemeyeceği­ n i , tek tip elbisenin bir ilke sorunu olmadı ğı nı ve üstelik de diğer bir çok cezaevinde tek tip elbisenin giyildiğini vb . vb . ileri sürerek , sözde "uygun •

koşullarda çıkartılmak" kaydı ile elbise­ nin giyilmesi savunuldu . Tek tip elbise uygulaması na k arşı nispeten uzun soluklu bir direniş örgütlemeyi düşünmek yerine , tek tip elbise giymeye karşı çı kan grupların " aşırı l ı k "ları n ı n eleştirilmesin­ de ifadesini bulan edilgeq ve � bir platform tercih edildi . Esasında sorun sadece tek tip elbise sorunu da değildi . Tek tip elbise bir buzdağı n ı n görünen k ı smı ydı . Düşman tek tip elbiseyi giydirmeyi kabul ettirmekle sadece ilk adımı atmak istiyordu . Asıl hedefi tutukluları tam olarak teslim almaktı . Fakat sözkonusu grupların bunu kavramaya ne niyetleri ne de zamanları vardı . Sorun , Brest-Litovsk , NEP , Stalin­ grart savunması ve Waterloo savaşı gibi tarihsel olaylar üzerinde sürdürülen ko­ medi tartı şmalarla tam bir saçmalı ğa dönüştürüldü . Sonuçta bir çok , grup tek tip elbiseyi giydi . Kim ne derse desin , günün koşulların­ da tek tip elbiseyi "pazarlıksız giyme"de ifadesini bulan bu " taktik " , nesnel ola­ rak , tek tip elbisenin şahsı nda yoğunla­ şan genel direnişi tahrip etmekten b aşka bir işe yaramadı . Oportünist bir eğilimi simgeliyordu . Günümüzde tek tip elbise uygulaması -direnişlerin b ask ısı yla- önemli ölçüde geriletiimiş bulunuyor . Dolay ı sı yla bu sonucun bizatihi kendisi ve yaşananlar , direnişi uzun vadeye yayanları haklı ç ı k ardı . Cezaevleri , 12 Eylül sonrası nda çok çeşitli mücadele biçimlerine tan ı klı k etti . Tutuklular devrimci yarati. cılı kla bir çok direniş biçimi bulup uyguladı lar . Bütün bu olumluluklara rağmen , direniş biçimle­ rinin her zaman için , yer ve zaman açısı ndan isabetle uygulandı ğı söylene­ mez . Süresiz açl ı k grevlerinin sı k sı k ve olur-olmaz uygulanması bunun örneğidir . Mücadele biçimlerinin yerli yersiz kulla­ nılması yarardan çok zarar getirir , mücadeleyi yozlaştırabilir . Yerinde kulla­ nıldığında nispeten y aptı rım gücü olacak olan bir eylem biçiminin ( sözgelimi açl ı k grev i ) , giderek etkisizleşmesine v e k an ı k­ sanması na yolaça r . Nitekim , açl ı k grevle­ rinin bugün diğer mücadele alanlarında da olur-olmaz kullanı lması ve neredeyse b aşlı b aşına bir silah görünümü kazanma­ sı esasında bir zaafı da içinde taşı yor . Gandiciliğin devrimci s ı n ı f mücadele­ sinde örnek alı nacak bir şey olm adı ğı açı ktı r . Mücadele biçimleri yerli yersiz uygulanmamalı ve devrimci y aratı cılığa b aşvurulmal ı dı r . Baskıya ve dayağa k arşı uzun süreli fiili direnmenin etkisi y adsı n amaz . Son olarak ; cezaevine düşen her komünistin , geçici de olsa , dı şardaki (Devamı

s:

' de)


May ı s 1988

EKİM

23

YASASIN FİLİSTİ N AYAKLANMASI ! �

Siyonisı İsrail devleti tarafı ndan Ebu. Cihad ( Halil el Vezir) 16 Nisan gunu Tunus ' taki evinde öldürüldü . Varşova Gettosu ' ndaki y ahudilerin Hitler faşizmine karşı , ayaklanması n ı n 45 . y ı ldönümünün kutlandı ğı günlerde , İ srail devleti , Nazi­ lerin sindirme , yoketme , işgal , suik ast vb . metodlarını Filistin halk ı n a , Filistin direnişine ve önderlerine karşı uygulu­ yor . F aşizmden , emperyalist savaştan çok acı bir şekilde nasibini almı ş y ahudi halk , İ srail hakim sınıfları n ı n , faşist ve gerici güçlerin in yönlendirilmesiyle Filis­ tin ve Arap halk ı n a k arşı uygulanan işgal eylemlerinin genellikle yoketme , yanında oluyor . Bu tarihsel çelişki doğrudan , sömürücü sınıfları n , burj uva­ zinin egemenliğinin sonucudu r . İ srail devleti kuruluşudan bu yana geçen 40 yıl içinde say ı s ı z cinayetler işledi . F ilistin halk ı n ı n önderlerine k arşı suikastler düz�Jlledi .. Ebu Cihad siyonisı hükümetin kararı yla öldürüldü . Ebu Cihad , Filistin Kurtuluş Örgütü ( FKÖ ) n ün hem 1948 ' de İ srail toprakları olarak ilan edilmiş , hem de 1967 ' de işgal edilmiş Filistin topraklarındaki tüm ey­ lemlerinin sorumlusu , FKÖ silahlı kuvvet­ lerinin önderiydi . 1 982 ' de İ srail ordusunun Beyrut ' t aki Filistin v arl ı ğı n ı yoketmek için uyguladı­ ğı saldı rı ve kuşatmadan sonra Beyrut ' u terketmek zorunda k alan FKÖ mücadele stratej isinin merkezine bizzat Filistin toprakları nı esas mücadele alanı y apmayı "Içte mücadeleyi geliştirmek" koy_du . FKO ' nün stratej ik hedefi olarak kabul

Cezaevlerindeki Kaynaşma Devam Ediyor .

S iyasal tutuklu la ra özgürl ü k ! Özal hükümeti , Şubat ayında Diyarba­ kır cezaevinde bir devrimcinin y aşam ı n ı yitirmesiyle sona eren açl ı k grevinden sonra yaptı ğı bir açıklama ile , bundan böyle tek tip elbise uygulaması n ı n tüm cezaevlerinde k aldırıldığını belirtmişti . Yine aynı günlerde , Adalet Bakanlığı , cezaevi yönetmeliğinin buna göre yeniden düzenleneceğini açıklı yordu . Ne var ki , uygulamalar açı klamaları n tersi yönde gelişti . Birçok cezaevinde tektip elbise uy gulaması na devam edildifti gibi , cezaevi yönetmeliğinde de hiçbir değişiklik yap ı lmadı . Cezaevlerindeki b askı ve yasaklar

edildi . Ve bu zorlu görevin yükü esas olarak Ebu Cihad ' ı n omuzları na yüklendi . Beyrut yenilgisinden sonraki yı ll arda FKÖ içindeki örgütler ve FKÖ ile diğer Filistinli örgütler arasında meydana gelen mücadelelerin , çatı şmaları n , p arçalanma­ ların durdurulup , aşılması nda , ve 1987 ' ­ de Cezayir v e Arnman ' da toplanan Filistin Ulusal Meclisi ' nde yeniden FKÖ ' nün birli­ ğinin sağlanması nda Ebu Cihad ' ı n önemli rolü oldu . O , Filistin örgütlerince tanı­ nan güvvenilir , yapıcı bir önderdi . · Ebu Cihad " içte mücadeleyi geliştirme" stratej isinin h ay ata geçirilmesinin ve 6 ay önce b aşlayan Filistin ay aklanması n ı n b aş mimarları ndandı . Ürdün ' den , İ srail içinde ve işgal altındaki topraklardaki eylemleri bizzat yönett i . İşgal altındaki bölgelerdeki spor dernekleri , falklor grupları , k adı n örgüt­ leri , çocuk yuval arı , bakı mevleri vbg . kültürı=:� ve sosyal örgüt v e kurumları F KÖ ' r'ı Ü n hısiyatifine alması nı ve bunların ayaklanman ı n araçları haline getirilmesi­ ni sağladı . Öldürülmeden kısa bir süre önce , "As Safir" adlı günlük bir Lübnan gazetesine verdiği yanıtında " işgal altı ndaki Filis­ tin toprakları nda b aşlayan ayaklanma gökten yere düşmedi ve bir sürpriz değildir . Ayaklanm a , h al k ı mı zı n b ir dizi mücadelesinin yeni bir sonucudu r . Ay ak­ lanma özgür bir anavatanın k ap ı sını açacaktır" diyordu . Siyonisı İ srail , FKÖ ' nün k albine vur­ du . F akat F ilistin hal k ı n ı n kalbi durma­ y acaktı r . sürüyor . Tutuklular , b askı lara ve yasaklara , verilen sözlerin yerine getirilmemesine açlı k grevleriyle y anıt veriyorlar. Urfa , Diyarbakır, · Antep , Çanakkale , Konya gibi bir çok cezaevindeki yüzlerce siyasi tutuklu Nisan ay ını açl ı k grevleriyle geçirdiler . Cezaevlerinden biri b ı rakı p , diğeri başlı yor . Birçok tutuklu ölümle burun buruna . Açl ı k grevleri durmak bir yana , yaygı nlaşıyor. Bu durum , tutuklu yak ı nları nı da k a­ ç ı n ı lmaz olarak eyleme itiyor . Tepkilerse giderek sertleşiyor. Aileler , destek amaçlı açl ı k grevlerinin yanısı ra , değişik tür­ den p rotesto eylemlerine b aşvuruyorlar. Belirli yerlere siyah çelenk b ı rakma , işle k meydanlarda protesto gösterileri , " kendimizi y ak arız" tehditleri bunlardan bazı ları . En sert tepki ise , Diyarbakır Ağı r Ceza Mahkemesinin camları n ı n taş(Devamz

s . 20 'de)


24

E Kİ M

Sayı : 8

Kürt u lusal , s oru n u ve s 1 n1f t u t u m u Türkiye ' de iki ulus yaşamaktadı r ; Türkler v e Kürtler. Türk ulusu egemen ulustur. Kürtler ise her türlü haktan yoksun ezilen , sömürge statüsünde tutulan bir ulus durumunda­ dır. Kürtlerin , b aşta kendi k aderini tayin hakkı olmak üzere her türlü hakkı zora dayan ı l arak inkar edilmektedir. Kendi dillerini serbestçe konuşmaları , anadille­ rinde eğitim y apmaları , kültürlerini ge­ liştirmeleri vb . bile y asaktı r. Ayrı devlet kurma hakkı Türk ulusunun tekelindedir. Burj uv azi bu ayrıcalı ğı , Kürtler üzerin de ulusal bir baskı politik ası n ı n aracı olarak kullanmaktadı r. Bugünün Türkiyesi , yalnızca sınıfsal b askı ve zulmün değil , ulusal b askı ve zulmün de toprağı dı r . Türk ulusunun damgasını taşı yan bugünkü devletin sın ırları önce­ den zora dayalı olarak çizildiğinden , iki ulusun bugünkü devletin s ı n ı rları içinde birlikte yaşı yor olmaları , gönüllü bir birlikteliği ifade etmiyor. Tersine , bu birlik , Kürt ulusunun rızası hilafı na sağl anmış zoraki bir birliktir. Utanç verici bir haksızlığı ifade eden bu durum , iki ulus arası nda gerçek ve kalıcı bir dostluğun kurulabilmesini de önlüyor . Peki bu sorunun en ıy ı , işçilerin ve sosyalizmin ç ı k arl arı na en uygun çözümü nedir? Biz , Marksist teori ve ilkelerimizin yol göstericiliğin de , her şeyden önce , iki ulusu çevreleyen tarihsel , iktisadi , sosyal ve siyasal koşullara , toplumsal gelişmenin bir bütün olarak gerçek seyrine b akarı z . Bize , ulusal sorun d a dahil , tüm toplum­ sal sorunların çözümünün nasıl ve neye b ağlı olduğunu gösterecek olan yegane anahtar budur. Tutumumuzu ve hedefleri­ mizi buna göre saptarı z . Özellikle son otuz-kırk yılda Türkiye ve Türkiye Kürdistanı ' nda nispeten hızlı bir k apitalist gelişmenin y aşandı ğı bir gerçektir. Derin iktisadi , sosyal ve siyasal değişikliklere yol açan bu geliş­ menin her bakı mdan Kürdistan ' ı Türkiye ' ­ y e yaklaştırdı ğından kuşku duyulamaz . Söz gelimi , on yı llardı r Kürdistan ' daki geleneksel feodal y ap ı n ı n dağı lmaya yüztutmasına , köylülük içindeki sınıf farklılaşmasının gözle görülür bir biçim­ de derinleşmesine tan ı k olunuyor. Yüzbin-

S . METİ N

lerce Kürt köylüsünü ve işçisini sanayi kentlerine , k apitalist sektörlere ve maden ocakları na çeken de bu iktisadi evrimdir. Bu evrim , bir y andan hem Türkiye ' de ve hem de Türkiye Kürdistanı ' nda modern sınıfl arın güçlenmesine ve nesnel koşulla­ rı n ı n daha da olgunlaşması n a b ağlı olarak sı n ı f mücadelelerine yol açarken , bir diğer yandan da , fabrikalarda , işyerlerinde vb . Kürt ve Türk proleterle­ rinin tartışma götürmez bir biçimde k aynaşmaları n a ve tek bir sınıf ordusuna dönüşmesine neden oluyor. i şte bu durum , karşı yönden , birbirleriyle kaynaşan iki ulustan burj uvazi ile büyük toprak sahip­ lerine karşı , iki ulustan proleterlerin ve sömürülen , ezilen diğer y ı ğı nları n zorun­ lu devrimci ittifakının nesne� temelini de oluşturlıyor . Sınıf bilinçli işçilerin ve komünistle­ rin temel görevlerinden biri , her zaman ve hiç durmaksı zın bu yakınıaşmayı ve ittifakı pekiştirrnek olmalıdır. Zira bizim için iki ulustan proleterlerin ve emekçile­ rin birliği her şeyden önce gelir . Özgür ve sosyalist bir Türkiye ' nin de , Kürdis­ tan ' ı n da yolu bu "tam ve candan" ittifaktan geçer. Siyasal ve iktisadi tam kurtuluşu da ancak bu ittifak güvence altına alabilir . Öte y andan , emperyalizm ve burj uvazi , başta proletarya olmak üzere iki ulustan ezilen sınıfl arı yoğun bir iktisadi sömürüye tabi tutuyor ve yı kıma uğratı yor. Buna siyasal b arbarl ı k eşlik ediyor. Kürt ulusundan köylü y ı ğın­ l arı n ı n ek olarak burj uvalaşmış y a da y arı -feodal Kürt büyük toprak sahipleri­ nin sömürü ve b askısına hedef olması da bir b aşka noktadı r . - Yoğun iktisadi sömürü ve y ı kı m , derin hoşnutsuzluğa yol açı yor , kendiliğinden ve nesnel olarak bu s ı n ı fl arı sermayeye ve büyük toprak sahiplerine yöneltecektir . Bu duru m , ko­ şulları n ı n oluşması n a b ağlı olarak em­ peryalizmin ve burjuvazinin iktidarı n a ( sermaye iktidarı ) k arşı mücadelenin toplumsal temelinin genişlediğini anlattı ğı gibi , komünistlere de görevlerini hatırla­ tı yor. Bu mücadelenin önünde iki ulustan proletarya olmalıdır. Ve bu mücadele bir s ı n ı f mücadelesi olarak geliştirilmelidir. Proletaryanı n önderliğinde tek ve birleşik bir dalga halinde genel olarak sermaye iktidarı n a , özel olarak da onların Kür­ distan ' daki müttefiki büy ük toprak sahip-


May ı s 1 988 lerine yöneltilmelidir . İ k i ulustan bilinçli işçilerin ve emekçilerin özlemi olan özgür ve sosyalist Türkiye ve Kürdistan , ancak böyle bir mücadelenin sonucunda bir gerçek ol abilir . Elbette Kürtler , sadece kent ve k ı r emekçileri olarak baskı görmüyorlar . Yanısıra da, ulus olarak somurgeci zulmün altında da eziliyorlar . B aşt a , kendi k aderini tayin hakkı olmak üzere , kendi dillerini konuşma , kültürlerini geliştirme vb . özgürlüğünden de yoksun­ durlar . i şte bu durum , Kürt halk ı n ı n ek bir hoşnutsuzlukla mevcut devlete yönel­ mesine , ulusal özgürlük talep etmesine yol açı yor . Bu da , iki ulustan proletary anı n özgürlük v e sosyalizm için mücadelesinde ek bir olanağı ifade ediyor . Ek bir olanağı ifade eden bu soruna nasıl yaklaşacağı z ? Kuşkusuz s ı n ı f bilinçli proleterler v e komünistler Kürt halkı n ı n ulusal taleple­ r ının de kararlı savunusudurlar . Bu taleplerin hakl ı lı ğına ve meşruluğuna herkesten çok inanmı şlardı r . Zira biz , Kürt ulusunun zora dayanılarak bugünkü sınıflı devletin içinde tutulması , ayrı devlet kurma hakk ı n ı n inkar edilmesi , burj uvazinin Kürt ulusunun sırtı ndan elde ettiği ayrı devlet kurma hakkını Kürtler üzerinde ulusal bir baskı politikası n ı n aracı ol arak kullanması karşısı nda k a­ y ı tsız kalamay ı z . Ulusal zulme karş ı y ı z ve gönüllü birlikten yanayı z . Bunun yararı ndan da kuşku duymay ı z . Gönüllü­ lük esası üzerinde kurulacak bir birliğin ise , iki ulus arasında tam hak eşitliğinin tanı nması ndan geçtiğinin bilincindeyiz . Kalıcı ve gerçek bir birlik de ancak bu koşullarla mümkündür . i şte bizim , Kürt ulusunun kendi k aderini tayin hakkını kayıtsız-şartsı z savunmamı zı n , bu uğurda kesintisiz bir mücadele sürdürmemizin nedeni de budu r . B u görevin gerekleri yerine getirilmediği sürece , iki ulustan p roleterlerin ve emek­ çilerin birleşik devrimci eylemi zaafa uğrayacak , gönüllülük temeline dayalı birlik istemi boş bir söz olarak kalacak­ tır. B u sorunun bir yanı dı r . Diğer yanı ise şu ; sosyalist proletarya tarihin gördüğü ve göreceği en demokrat s ı n ı ftı r . O, demokratik talepler ıçın , sözgelimi ulusal kendi k aderini tayin hakkı için de mücadele eder . Ama onu mutlaklaştı rmaz . " Keni kendine yeterli" bir mücadele ola­ rak görmez . Zir a , sosyalist proletary anı n demokratlı ğı diğer sınıfların demokratlı ­ ğından temelde farklıdı r . Sosyalist prole­ t ary a her şeyden önce sınıfsız ve sömü­ rüsüz bir düzen için mücadele eder . Bu nedenle , demokrasi ya da demokrasinin tek tek t alepleri için mücadele böylesi bir

EKİ M

25

hedefe b ağlı ol arak ele alınmalı dı r . Demokratik talepler adına , sözgelimi "ulu­ sal bağı msı zlı k" uğruna bu hedeften ı ç ın sapılamaz ve sınıfın sosyalizm sav aşı mı bu talebin gerçekleşmesinin ertesine ertelenemez . Bu , proletaryan ı n kendi gerçek amaçl arı na yabancı laşması ­ na yol açacağı gibi , b ağımsı zlı ğı n ı yitirmesine de neden olu r . Sorun sadece "utanç verici haksı zlı k"­ lara son vermek değildir . Kaldı ki bu bile gerçek çözümünü sını fsal temelde bir mücadelede bulu r . Zira , her türlü eşitsiz­ lik ve baskı n ı n k aynağı sınıfsal baskı ve eşitsizliktir . Bu kaynak kurutulmadık­ ç a , özgürlük sadece bir özlem olarak kal ı r ve ulusal b askı da gerçek anlamda yok edilemez . Dolayı sıyla , diğer sorunlarda olduğu gibi , bu sorunun tutarlı ve gerçek çözümü de -eninde sonunda- gelip burj uvazinin iktidar ı n ı n devrilmesi ve sosya­ lizm sorununa b ağlanmıştı r . Öyleyse , iki ulustan proletarya bir proleter devrim için eğitilmeli ve örgüt­ lendirilmelidir . Proletaryan ı n s ı n ı f bilin­ c ın ın ve mücadelesinin karartılması na ız ın Sınıf bölünmesine verilmemelidir . bilinçli işçiler tek bir kuvvet halinde v e tek p artide toplanmalı dı r . Sermayenin direncini kı racak en büyük kuvvet proletaryadı r . Bugün Kürdistan ' ı n b azı yörelerini k apsayan ulusal bir hareketin gelişiyor olması perspektifimizi karartamı yor . Kürt halkının ulusal talep­ leri için mücadelenin mutlaklaşt ı r ı lı p , "kendi kendine yeterli" bir mücadele olarak geliştirilmesini doğru bulmuyoru z . Çünkü biz Marksistiz v e biz sınıfın görevlerine öncelik tanı yoruz . Sınıf sava­ şımı ile ulusal savaşı mı da k arşı karşıya koymuyoru z . İ kincisini birincisine tabi kılıyoru z . Bunun ulusal savaşı m ı n daha çok y ararı n a olacağı n ı düşünüyo­ ruz . Ve diyoruz ki ; gerçek yaşamın bizatihi kendisi , devrimci merkezin yine İ stanbul olduğunu gösteriyor . T. Kürdis­ tanı ' nda devrimin ve sosyalizmin geleceği de , T . Kürdistanı ' yla Kürdistan ' da köklü bir çözümü İstanbul , İ zmir , Adana ara­ sında kurulacak köprüden geçiyor . Sorunu bu şekilde koyuşumuz , Kürt proletaryası ve halkına bir güvensizliği ifade etmiyor . Tersine bu sınıf bilincinin , p arlak ve güçlü bir sosyalist gelecek hedefinin if adesidir . Biz , ulusal mücadeleyi b aşa alan ve ulusal bir devletin kurulması nı başlıca amacı olarak belirleyen bir hareketin gelişebileceğini yadsımıyoruz . Bu müm­ kündür ve bugün böyle bir hareket de vardı r . Böyle bir hareket örgütlernek onl arı n hakkı dır da . Ama biz diyoruz ki ; ulusal bağımsızlık ve eşdeyişle ulusal


26

EKİM

Sayı : 8

devlet tek başına özgür olm as ı n ı n güven­ cesi değildi r . Tersine bu yanı ltı c ı dı r d a . Ulusal devletlerin çoğu kez yeni bir baskı aracı olarak belirmesi de bunu anlatı r . D ahası var ; biz , ulusal sorun ve ulusl arın kendi kaderlerini tayin hakkı için mücadelenin mutlak olarak ulusal bir devletle sonuçlandı rılması gerektiğine de inanmı yoruz . " Diğer bütün koşullar eşit oldu ğu taktirde" tek ve birleşik bir sosyalist cumhuriyetin yararı tartışıla­ maz . Özgür ve sosyalist bir Kürdistan ' ı da ifade edecek olan böylesi b ir cumhuri­ yet , herkesten önce Kürt proletary ası ve halk ı n ı n yarar ı n a olacaktı r . Kürdistan ' ı n iktisadi , toplumsal bakımdan en özgür ve en h ı zlı gelişmesi , Kürdistan ' ın sosyaliz­ me evrilmesi en iyi bu koşullarda olabi­ lir . SONUÇ : Tarihsel amaçları m ı z ve ilkelerimizin yanı s ı ra , Türkiye ve Türkiye Kürdista-

nı ' nı birb irine yaklaştı ran , tarihsel , iktisadi , sosyal ve siyasal koşullar , iki ulustan proleterlerin mutlak birliğinin sağlanmasını s ı n ı f mücadelesinin tek bir devrimci dalga halinde yükseltilmesini ve burj uvazinin ve büyük toprak sahiplerinin iktidar ı n ı n yöneltilmesini y ı k ı lmasına öngörüyor . Türkiye köklü bir çözüme gebe ülkele­ rin başı nda geliyor . Köklü çozum ise proleter bir devrimdir . Özgür ve sosyalist bir Türkiye ve Kürdistan ancak bir proleter devrimle gerçek olabilir . Böyle bir devrimin sonucunda sosyalist bir Türkiye ve Kürdist an ' ı n kurulmas ı n ı n , iki ulustan proleterler ve halklar ı n yanısıra bütün b i r Ortadoğu halkları için de önemi tartışı lamaz . Her şeyden önce devrimci bir üs görevini görecek ve halkların müc adelesine itilim kazandı ra­ caktı r . Bu son nokta bile tek başına "tam ve candan" ittifak ı n ne denli gerekli oldu ğu­ nu anlatı yor .

M a hkemelerde Kürtçe Savunma G iri§imi İ TL İ G İ ! ULUSLARA VE DiLLERE TAM HAK E S ... Subat ayında , Diyarbakır cezaevinde cerayan eden açlık grev ının sonunda tHtuklulara "ziy aretlerde Kürtçe konuşma hakkı " tanınmıştı . Tutuklular bununla yetinmeyip , bu kez mahkemelerde Kürtçe savunma yapmayı gündeme getirdiler . Geçtiğimiz günlerde , Diyarbak ı r bele­ diyesi eski başkanı Mehdi Zana ve P KK ' l ı bir grup yurtsever bundan böyle mahke­ melerde Türkçe yerine Kürtçe savunma yapacakları nı açı kladı lar . Bunu da he­ men fiilayata dökerek , mahkemede Kürtçe savunma yaptı lar . Yurtseverler , mahkeme yargı c ı n ı n " Diliniz başka da olsa burası Türkiye Cumhuriyetinin bir kurumudur . Ancak dı şarda Kürtçe konuşabilirsiniz" dikkate almadılar . uyarı larını yollu Savunmalarını Kürtçe yapma konusunda ı srarlı davrandı lar . Kürt yurtseverlerinin , sınıf mücadele­ s ın ın ve ulusal hareketin birikimi ve bask ı s ı yla elde edilen "ziyaretlerde Kürt­ çe konuşma hakk ı " gibi kısmi ilerlemeler­ le yetinmeyip bunu yaygı nlaştı rmaları , sözgelimi bu hakk ı , bir de , mahkemelerde Kürtçe savunma yaparak fiiliyata dökme­ leri oldukça yerinqe ve etkili bir tutum­ dur . P roleter demokrasisinin uluslar ve istemleri diller konusundaki bellidir : Uluslar ı n kendi kaderlerini tayin hakkı·

n ı n kesin olarak tan ı nması ; uluslar ve diller arası nda tam hak eşitliğinin sağ­ lanması ; bu eşitliği b azan ya da herhan­ gi bir ulusa ayrıcal ı k tan ı yan her türden yasanı n ve uygul aman ı n k aldı rıl­ ması vb . Bundan hareketle , sı nı f bilinçli işçi­ ler ve komünistler Kürt ulusu için şu istemleri iler süreceklerdir : Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı kesin olarak tanı nmal ı dı r ; bu temel isteme bağl ı olarak , Kürt dili üzerindeki her türlü b askı ve yasağa derhal son verilmeli , Kürtçe , Türkçe ile hayatın her alanında eşit muamele görmeli , Kürtlerin an adille­ rinde eğitim yapma Kürtçe prop aganda ve yay ı n hakk ı , mahkemelerde ve diğer al anlarda Kürtçe konuşma , savunma yap­ ma ve dilekçe yazma hakk ı n ı engelleyen tüm yasalar geçersiz sayılmalı dı r . Bütün bu istemler için mücadele he­ men , şimdiden sürdürülmeli ve fiilen gerçekleşmesi için çal ı ş ı lmalıdı r . Diyarbakı r ' da Kürt yurtseverlerinin yaptığı da budu r . B u demokratik istemler uğrun a mücade­ lenin , gerçek ve kah cı bir özgürlük uğruna , proletarya devrimi ve p roleter devrimi uğruna mücadele ile b irleştirilme­ si her iki ulustan komünistlerin ve sı n ı f bilinçli işçilerin görevidi r .


Mayıs 1988

EKİ M

27

Nisan 22 devrimci düşünce v e e yi emin dehası V. I . Lenin' in 118 . doğum yı ldönümüdür .

«·

I k i g ru p Mar ks i st »

İ k i grup Marksist var­ dı r . Her iki grupta Mark­ sizm bay rağı altı nda ç al ı ­ ş ı r v e her ikisi de " ger­ çek " Marksistlerin kendileri oldu ğunu söyler . Oysa bu iki grup hiçbir benzerlik göstermez . Dahası : Bu iki grup arasında uçurumlar vardı r , çünkü çal ı şma yön­ temleri birbirinin karsı � tıdı r . Birinci grup , Marksizmi yüzeysel olarak kabul e­ der , kendisini Marksizmin resmi açı klarnaları ile sı­ Marksizmin özüne n ı rl a r . giremedi ğinden , veya gir­ mek istemediğinden ; Mark­ sizmi gerçekleştirmek yete­ neğinden yoksun oldu ğun­ dan veya gerçekleştirmek istemediğinden , Marksizmin canlı ve devrimci ilkelerini formüllere ölü , anlamsız dönüştürü r . Cal ı smaları nı , � deneylere , p /atik çalı şma­ n ı n gözönünde tutulması n a değil , Marks ' t a n a ktarma­ lara day andı rı r . Emir ve direktiflerini , canlı gerçe­ ğin tahlilinden değ il , ben­ zerlik ve tarihsel paralel-

liklerden çı karı r . Söz ile eylem arası ndaki uyumsuz­ luk , bu grubun temel has­ tah ğı dı r . Hoşnutsuzluk , umutsuzluk ve sürekli ba­ şar ı s ı zl ı k bu grubun ya­ kası nı hiç b ı rakmaz . Bu grubun Rusya ' daki adı menşevizm , Avrupa ' daki a­ dı oportünizmdir . . . . Buna karşı n öteki grup , Marksizmin yüzeysel olarak tanı nmas ı n a değil , hay ata geçirilmesine , ger­ çekleştirilmesine önem ve­ ri r . Marksizmi hay ata uy­ gulamak için , durum değiş­ tiğinde , yöntem ve araçla­ rı n da değiştirilmesi üze­ duran bu önemle rinde grup , emir ve direktifleri­ benzerlikler ni , tarihsel veya tarihsel paralellikler­ den değil , kendisini çevre­ leyen ilişkilerin incelenme­ sinden çı karı r . Ç alı şmala­ rı , kuru aktarmalara ve sözlere değil , attı ğı her bunlara bakarak adı mı , denetiediği , yeni bir dünya kurmak için yanlışları ndan öğrendiğ i , ve b aşkalarına da öğrettiği pratik deney-

V. İ . Lenin,

lere dayan ı r . Bu grup içerisinde söz ile eylem arasında uyuşmazl ı k olma­ ması , Mark sist öğretinin canlı devrimci gücünün tüm kapsamı yla korunması , yu­ karı da anlatı lan n itelikle­ rin varl ı ğ ı ile açıklanı r . Marksistlerin Marks ' ı n , dünyayı sadece yorumla­ makla k almayıp , onu de­ ğiştirmek zorunda oldu kla­ rı n ı belirten sözleri , bu gruba uygundu r . Bu gru­ bun adı bolşevizmdir , ko­ münizmdi r . V . İ . Lenin , bu grubun örgütleyicisi ve lideridir . J . W . Stalin 23 Nisan 1 92 0

E NVER ,

Enver Hoca,

? . Kongre' de, 1976

1921

HOCA

Arn avutluk Emek Partisi ' nin ve sosyalist Arn avutluk ' un önde­ ri , ünlü Marksist-Leninist Enver Hoca ' y ı ölümünün 3 . y ı ldönümünde saygıyla anıyoruz . O ' nun ve Partisinin Marksiz­ me-Leninizme b ağlı lı ğı , Sovye t , Yugoslav revizyonizmine , Çin , Eurokomün izme k arsı ilkeli müca­ � d�lesi , boyun eğme z tutumu komü­ n ıstler tarafı ndan hep hatı rlana­ cak , örnek kabul edilecektir .


28

EKİM

Say ı : 8

J . D . STASSOWEN VE MOSKOVA CEZAEVi NDEKi YOLDAŞLARA MEKTUP Sevgili arkadaşlar . Mahkemelerdeki taktiğe ilişkin sorunuzu aldım (Absolut ' ­ u n ( * ) mektubu ve bilinmeyen bir şahsı n konuyu " aynen aktardı gı " pusulas ı yla ) . Absolut iki bakış açı sından bahsedi­ yor . Pusulada ise üç grup söz konusu . Herhalde , aşagı da ifade etmeye çalışaca­ ğım şöyle üç farklı tav ı r kastediliyor . 1 ) Mahkemeyi red ( detme ) ve dogrudan boy­ kot . 2 ) Mahkemeyi red ve duruşmalara k at ı lmama . Sadece soyut hukuk açısı ndan mahkemenin yetkisizligi üzerine konuşması şartıyla bir avukat tutmak . Sonsözde bir p rofession de foi ( * * ) sunmak ( davaya inancı belirtmek -çn ) ve j ürili bir mahkeme istemek . 3 ) Son söze ilişkin olarak aynı tavı r . Mahkemeyi aj itasyon amacıyla kullanmak , bunun ıç ın bir avukatla duruşmalara k atı lmak . Mahkeme­ nin yasal olmadı ğını göstermek ve hatta şahitlerin dinlenilmesi isteminde bulun­ mak . ( Olay yeri ve anında bulunulmadı­ gını gösterir şahitler , deliller vs . ) İ k inci bir soru da şu : Sadece sos­ yal-demokrasiye inanı ldı gı mı söylenıneli yoksa Rus Sosyal-demokrat i şçi P artisi üyesi olundugu kabul edilmeli mi? Bu konuda bir broşürün gerekli oldu­ gunu yazıyorsunuz . Ben , şimdi , bu konu­ daki tecrübeleri içermeyecek olan bir broşür yayı nlamayı pek yararlı bulmuyo­ rum . Belki uygun bir fı rsatta gazetede herhangi bir b içimde bu konuya degini­ riz . Belki tutuklulardan biri gazeteye k üçük bir mak ale ( 5000-8000 harflik ) yazabilir . Tartı şman ı n başl angıcı için en iyisi herhalde bu olurdu . Ben şahsen , henüz tam belirli bir düşünce oluşturamadım ve kesin tav ı r almadan önce cezaevinde yatm ı ş v e mah­ kemeye ç ı kmış yoldaşlarla ayrı ntı lı ola­ rak konuşmayı tercih ederdim . Böyle bir tartı şmayı b aşlatmak için görüşlerimi açıklamak istiyorum . Kan ı mca , bir çok şey ne tür bir mahkeme olacagına baglı . Yani mahkemeyi ajitasyon için kullanma imkanı var mı , yoksa bunun için hiçbir olanak mevcut degil mi? İ lk durumd a , 1 numaralı taktik uygun degil . İ kinci durumda , 1 numaralı taktik yerinde ama , yalnız açı k , belirgin , en erj ik bir protes­ to ve açı klamadan sonra . E ger mahkemeyi aj itasyon için kull anma ol anagı varsa 3 numaralı taktigin uygulanması arzu edi­ lirdi . P rofession de foi ' nin ortaya konol­ dugu konuşma , bana göre , arzu edilir ,

çok faydalı ve bir çok durumda ajitasyon açısı ndan çok de ğ_erli olma şansına sahip bir şey olurdu . Ozellikle hükümetin ön a­ yak olması yla yapılan ceza takib atl arı­ nın başlangı cı nda , sosyal-demokratlar , sosyal-demokrat program ve taktik üzerine bir konuşmayla ortaya çı kmal ı d ı rlar . Parti üyeligin i , özellikle partinin belli bir örgütünün üyeliğini k abul etmenin pek tavsiye edilemeyecegi , en iyisi sosyal-de­ mokrasiye inancın açı klanmasıyla yetinil­ mesi gerektigi söyleniyor . Ban a , örgüt ilişkisi üzerine bir ifade vermenin konuş­ mada direk reddedilmesi gerekir gibi geliyor , yani anlaşılır nedenlerden ötürü örgüt ilişkilerim hakkında konuşmayaca­ gı m , ama sosyal-demokratı m ve p artimiz­ den b ahsedecegim denilmeli . Böyle bir tavrın iki yönlü avantaj ı olurdu . Baştan itibaren açı k ve kesin bir şekilde örgüt­ sel ilişkiler ( ( p artinin-çn . ) bir örgütüne veya hangi örgütüne mensup olunup olunm adı gı vs . ) hakkı nda konuşul amaya­ cagı söylenmekte ve aynı zamanda p arti­ mizden söz edilmektedir . Mahkeme önünde ki konuşmaların partinin konuşma ve açı klamaları haline gelebilmesi ve p arti­ nin aj itasyonuna yararlı olabilmesi için , bu gereklidir . Başka deyişle : Biçimsel anlamda örgütsel ilişkilerimizden b ahset­ miyor , bu konuda susuyorum , biçimsel olarak bir örgüt ( p artinin bir örgütü-çn . ) adına konuşmayacagı m , ama bir sosyal­ demokrat olarak size p artimizden b ahsede­ cegim ve açı klamalarıının sosyal-demokrat literatürüroüzün tümünde , broşürlerde , bildirilerde ve gazetierde geliştirilmiş olan sosyal-demokrat anlayışın ortaya konması ç abası olarak görülmesini rica ederim . Avukat sorunu ; avukatlara k atı dav­ ranılmalı ve bunlar üzerinde s ı k ı yönetim ilan edilmelidir . Çünkü bu entellektüel güruhu s ı k sık alçaklık y apı yor . Onlara b aştan itibaren şunu açı kça k avratmal ı ­ y ı z : İ toglu it , eğer sen , çok küçük de olsa , dürüst olmayan bir tavra girer veya siyasi oportünizm yapmaya kalkışır­ san ( olgun olmamaktaıı, san ı k henüz genç vs . anlamı nda- çn . ) , sosyalizmin dogru olmadı ğı ndan , gençlik heyecanları ndan sosyal-demokratların şiddeti reddetmele­ rinden ve ögretilerinin ve hareketlerin barışçıl karakterinden veya benzer şey­ lerden konuşursan ) , herkesin önünde lafı ­ nı a ğzına tı kayı p , alçak bir herif


May ı s 1988

EKİ M

33

Sovyet birli k leri ç ekiliyor 1 4 Nisanda Cenevre ' de yap ı lan antlaş­ ma ile , 15 May ıstan itibaren Sovyet b irliklerinin Afganistan ' dan çekileceği açı klandı . Bilindiği gibi , Aralık 1979 ' da , Sov y et b irlikleri Afganistan ' ı işgal etmişti. Iş­ galin üzerinden 8 yıldan fazla bir süre geçt i . Çeşitli bilgilere göre bu süre içinde b ir milyondan fazla Afganlı , 20. 000 Sovyet askeri öldü . Sovyetler Birliği yöneticileri , işgali gerçekleştirirken bunun s ı n ı r güvenliği ve Afganistan ' daki yönetime "enternasyo­ n alist" b ir yardı m amacı yla gerçekleşti­ rildiğini açıklamı şlardı . Oysa , gerçekte işgalin amacı , değerli maden yatakları na ve doğal gaz k aynakları n a sahip , Sovyet­ lerin milyarlarca Ruble y atırı m yaptı ğı bu ülkeyi doğrudan kontrolü altına almak ve Afganistan ' ı basamak yap arak hego­ mony acı amaçlar uğruna Basra Körfezi ' ne ulaşınaktı . "0 zaman Brej nev , neden işgal ettiklerini açıklarken , amaçları nı açı kça formüle ederek , ' başka türlü davranmak , Afganistan ' ı emperyalizme av olarak b ı ­ rakmak olurdu ' diyordu . Ortad a , avian­ ması gereken bir av vardı ve elini çabuk tutan Sovyetler Birliği yöneticileri bu avı avlamı şlardı . " ( Traj i-Komik Bir Öykü: ' Afganistan Devrimi ' , Ekim , Sayı : 4 } Brej ­ nev ' in av olarak nitelediği , gerçekte bu ülkenin zengin maden y atakları ve strate­ jik önemiydi . Sovyet revizyonistleri ve onun Türki­ ye ' deki uzantıları , yı llardır işgal i "Af­ ganistan devriminin yeni bir aşamaya ulaşması " , "Afgan halkına 1 Mayıs hedi­ yesi", "entern asyonalist bir yardı m" ola­ rak sundular ve her yıldönümünde alk ı ş­ ladı lar. Örneğin , Türkiye ' de uydu politi­ k acı l ı ğı n şampiyonu TKP , 10 Şubat 1980 tarihli açı klaması nda işgali şöyle savu­ nuyordu: Afganistan emperyalizmi "Amerikan devriminin yeni bir aşamaya yükselmesin­ den bu yana anti-Sovyet k ampanyayı Afganistan yoğunlaştırdı . Demokratik Cumhuriyeti ' nde devrimci güçlerin kararlı ç ı k ı ş ı , ve Sovyetler Birliği ' nin Leninci enternasyonalist y ardımı yla gericiliğin , Amerikan aj anl arı n ı n ülkede eski düzeni yeniden kurma planları suy a düşürüldü . TKP , Sovyetler Birliği ' nin Afganistan devrimine yaptığı yardı ma büyük değer biçiyor . " İ şgalden sonra işbaşı na gelen kukla hükümetin b aşı olan Babrak Karmal ise ,

işgali savunurken , "Sovyet birlikleri müfrezesinin Afganistan ' da bulunması nda­ ki biricik amaç , ulusal bağı msızlı k , egemenlik ve toprak bütünlüğümüze yöne­ len tehlikeyi , altını çiziyorum , dı şardan gelen bu tehlikeyi püskürtmekte ülkemize , halkımıza ve silahlı güçlerimize y ardı mcı olmaktı r" diyordu . Peki sonuç ne oldu ? Bugün , Necubullah ' ı n açı klarnal arı na göre , ülkenin 2 / 3 ' ü , batı lı k aynaklara göre %90 ' ı işgale ve yönetime k arşı savaş sürdüren mücahitlerin kontrolünde bulunu­ yor . Modern revizyonistlerin "devrimin yeni bir aşamas ı " , "sosyalizmin yaşam bulma­ sı " iddiaları nı her şeyden önce Necubul­ lah ' ı n kendisi yalanlı yor . Necubullah yaptığı bir açı klamada , "devrimimiz ne sosyalist ne de proleter devrimdir. Düş­ manları m ı z ne derse desin iktidardaki Demokratik Halk P artisi de komünist bir parti değildir" dedi . Yine , Necubullah yaptı ğı bir açı kla­ mayla ülkede bir İslam Konseyi kurulaca­ ğı nı , konseyin görevinin yönetime tavsi­ yelerde bulunmak olduğunu ve mevcut yasal arı n inceleneceğini islama aykırı olanları n iptal edileceğini söyledi . Son antlaşmaya göre , ABD Afganistan ' ­ ı n geleceği üzerine doğrudan söz ve karar sahibi olarak , garantör bir ülke oldu . Sovyetlerin ve Afganistan yönetiminin "eşkiy a " , "ABD aj anları " olarak niteledi­ ği , ezilmesini istediği mücahitlere çağrı yapılarak ortak bir hükümet kurolması önerisinde bulunuldu . Yurtdı şı nda y aşa= yan eski kral yanlıları na özel olarak davetiyeler y azılarak yönetirnde yeralma çağrı sı yapı l ı yor . Bütün bunlara rağmen mücahitler , antlaşmayı k abul etmedikleri­ ni ve Necubullah yönetimi devrilene k adar savaşacakları nı açı kladılar. Sovyet revizyonistleri gelinen aşamada Afganistan konusunda bir çok hata yap­ tı kl arı nı da k abul etmek zorunda k aldı­ lar. Cumhuriyet Gazetesinin haberine göre , L iteraturn aya Gazeta ' da , A . Proha­ nov imzası ile y azı lan y azı da , "ADHP ' nin tümünde otorite sağlayacağı n a ?lkenin ınanmakla", Afganistan ' ı n "gerçeklerini ve müslüman bir ülke olduğunu dikkate almamakla", "sosyalizmi emir vererek yerleştirmeye çalış"makla "hata" işlendiği açı klandı . . Sonuç: Sovyet işgali fiy askoyla sonuç-


34

EKİM

Sayı : 8

landı ve Sovyetler Birliği b üyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldı . Tarih bir kez daha kanı tl adı ki , bir süper güç de ols a , h alkları n bağımsızlığını çi ğneyen , hegemonyacı -işgalci güçler halkl arın sa­ vaşımı karşı sı nda tutunamaz , yenilgi ka­ ç ı n ı lmazdı r . Sosyalist maskeli emperyalist hegemony acı lı k , uydu politikacılık Afga­ nistan gerçeği karşısı nda bir kez daha yenilgiye uğradı . Hiçbir demagoj i bu ger­ çeği gizleyemez . Gerçek bu iken , Gorbaçov , yenilgiyi zafer gibi göstererek , sözde ne k adar "barışç ı " oldukları nı kanıtlamaya uğra­ ş ı yor . Antlaşmadan sonra bir açı klama y ap an Gorbaçov , bu " antlaşman ı n önem bakımından INF antlaşmasına eşdeğer ol­ duğunu " , bölgesel sorunların çözümünde ABD ile aralarındaki "ortak ve yap ı c ı ey­ lemler" alanında ilk örnek olduğunu be­ lirtti . Bu gerçeklerin gizlenmesidir , dema­ goj idir . işgalin gerekçesi , dış güçlerin Afganistan ı a müdahalesini önlemek oluyor ; ama aynı zamanda yenilgi ve ABD ı nin o ülkenin geleceği konusunda doğrudan söz sahibi olması "ortak ve yap ı cı eylem"in MÜCADELE E G İ Tİ R . . . (Bastarafı

s . 5 ' de)

verileceğini söylediler . i şçiler yine kabul etmedi ve yemek . boykotuna toptan katıldı­ lar . Buna rağmen ikişer yüzbin liralarını taksitler halinde alı yarlar . . . Türk-İş ı in gerçekleştirdiği yemek boy­ kotu TC ı nin grev ve toplu sözleşme yasaları na ayk ı rıydı . Yani y asalara ayk ı r ı bir eylemdi . Fakat katılımı , kitleselliği ve coşkusu düzen güçlerinin saldı rı imk anları nı yok etti . Buna rağ­ men yemek saatleri öncesinde fabrikalara gelen polis timleri işçileri ay aküstü sorgulamaktan , kışkı rtmaktan ve temsilci­ lerin isimlerini alıp gelecekteki eylemler­ de ilk toplanacak kişiler olarak tehdit etmekten geri durmadı lar . Türk-İ ş ı in k ararlarıyla gerçekleşen yemek boykotunu ve mitingleri övgülü sözlerle aktarmak ne işçi fetişizmidir , ne kendiliğinden gelişime bel b � ğlamaktı r , ne de k itle kuyrukçuluğudu r . I şçi sını fı­ n ı n öncü p artisine sahip olmadı ğı bu gün­ kü koşullarda kendiliğinden gelişen işçi hareketinin gideceği iki yön vard ı r : 1 ) Gelişen mücadele karşısı nda faşist terörün yoğunlaştı rı lmasıyla , Türk-İş ı in gerici bürokrasisi geri adı m atacak ve eylem k ı rı c ı l ı ğ ı n a b aşlayacak vey� bir hükümet değişikliği ereğiyle biriken enerj i b aşka burj uva p artilerin peşine takı lacaktı r . 2 ) işçi y ı ğı nları içinde özgürlük ve sosya­ lizm için savaşan sınıf bilinçli işçiler ve komünistler art ı k bir yandan insiy atifi ele alarak sosyalist eğitim , örgütlenme ve

örneği oluyor . işgalle "devrim yeni bir aşamaya yükseliyor " ; ama islami kural­ larla , dinciler ve kralcılarla bir yönetim kurması en b üyük amaç olan "barışa katk ı " oluyor . Bu açı klamaları ile Gorba­ çov , ABD ile "yapıcı ve ortak eylem"in , "sıcak bölgelerin ortadan k aldı r ı lması için kollektif aray ı şlar" ın nası_l olacağı­ nı da aç ı klamış oluyor: Iki süper devletin mevcut gerici rej imleri ayakta tutarak , statükoyu koruy arak etki alanla­ r ı n ı n p aylaşı mı ! Geri çekilmek zorunluluğu ortay a çı­ k ı nca b azı ları durumu izah etmek için sözde gerekçeler ortay a atmaya b aşladı ­ lar . Bunlara göre Sovyet birlikleri "eşki­ y aları " temizledi ği için , " devrimin" otur­ masını sağladı ğı için birliklerini geri çekiyor . Bu tür iddialar , gerçeklerin bilinçli olarak gizlenmesi değilse , sadece böyle söyleyenler kendilerini k andı rı yor­ lar , politik olarak körlüklerini ortaya koymuş oluyorlar. Aslı nda söylemeye bile gerek yok ; her şey o k adar apaç ı k ortada ki !

mücadeleyi mümkün olan en yüksek hızla geliştireceklerdir ; ancak bu şartla , bugün için kendiliğinden gelişen işçi h areketi , siy asal iktidarın işçi sını fı tarafı ndan ele geçirilmesi doğrultusunda bilinçli harekete dönüşme yoluna girmeye b aşlaya­ caktı r . Nisan 1988 CEZAE VLERi VE Di RENME . . . (Ba ştarafı

s . 22 'de)

siyasal mücadeleden ve örgüt b ağlarından fiilen kap acağı bir gerçekti r . Fakat bu , sını f mücadelesine ve örgüte k arşı sorum­ lulukları nı unutması n a gerekçe olamaz . Faşizmin zindanlarındaki zulmünü göğüs­ lernek , direnme k , bu direnişi dı şardaki mücadelenin bir p arçası , bir uzantısı olarak geliştirmek tutuklu her komünistin değişmez görevidir . Öte yandan ; zindan­ lardaki tüm devrimcilere , onları n sorun­ ları na ve mücadelelerine sürekli sahip çı kmak , zindanlara düşmüş mensupları ve semp atizanlarıyla yakı ndan ilgilenmek , diy alog kurmak , istemlerini ve ihtiyaçla­ r ı n ı karşı lamak , onları kaç ı rman ı n ola­ nakları n ı araştı rmak adına l ay ı k her komünist örgütün , komünist p artisinin v azgeçilmez görevidir . Bu ismi taşıyan , ama 12 Eylülün uzun zulüm y ı llarında böyle bir görevi ve sorumluluğu olduğunu aklına bile getirme­ yen bazı örgütlerin varl ı ğına tanık olunan Türkiye ı de , bu görevi vurgulamak özellikle gerekli oluyor .


May ı s 1988

EKİ M

35

SOVYET ERMENİSTANI ' NDAKİ OLAYLAR Şubat ay ı n ı n ortal arı ndan Nisan başı­ na kadar , Sovyetler Birliği Ermenilerin y ı ğ ı nsal gösterilerine sahne oldu . Gösteri­ lerin amacı SB ' deki 15 cumhuriyetten biri Cumhuriyeti ' nde özerk bir olan Azerbaycan · bölge olan Karab ağ ' ı n Ermenistan Cumhu­ rfyeti ' ne bağlanması idi . Karab a ğ , %80 ' i Ermenilerin yaşadı ğ ı özerk bir bölge durumundadı r . Olaylar şöyle gelişt i : 2 0 Şubatta Karabağ Sovyeti toplana­ rak , Karab ağ ' da yaşayanların %80 ' inin Ermeni olması nedeniyle , bu bölgenin E rmenistan Cumhuriyeti ' ne bağlanmasını k ararlaştı rdı . ayıarnada 140 milletvekilin­ den l l O ' u karar taslağı n ı n lehinde , 1 3 ' ü aleyhinde oy kullanı rken , 1 3 kişi de çekimser kaldı . Bunu 3 milyon nüfuslu E rmenistan ' ın başkenti Erivan ' da yakla­ ŞI k 1 milyon kişinin gösterisi izledi . Göstericiler , "tek millet , tek devlet" diye sloganlar atarak , Karab ağ ' ı n Ermenis­ tan ' a bağlanması n ı istediler . Gösterilerin bir komitenin önderliğinde yapılması , eylemlerin örgütlü yürütüldüğünün bir kanıtı ydı . Bu gösterileri , Azerbaycan Cumhu riyeti ' nin ik inci büyük kenti olan Su mg ait ' deki olaylar izledi . Buradaki gösteriler resmi yöneticilerin de k abul ettiği gibi k anlı oldu ve y ine resmi rakamlara göre buradaki olaylarda 33 kişi öldü , çok sayıda kişi y aralandı . Bölgeye yabancı gazetecilerin girmesi yasaklandı . Olayl arı n h ı zlı gelişmesi ile birlikte , bir yandan askeri birlikler gönderilerek tedbir alı n ı rken , diğer yandan da Gorba­ çov bir konuşma y ap arak Ermenileri ve Azerileri sükunete çağı rdı . Aslında olaylar ilk patlak verdiğinde , Sovyetler Birliği yöneticileri olayları "aşı rıları n " hareketleri olarak niteledi­ ler . Fakat , olayların kapsamının genişli­ ği anlaşı lı nca , b aşta Gorbaçov olmak üzere Sovyet yöneticileri geri adım atma­ ya b aşladılar ve zaman k azanmaya çalış­ tılar . Gösterileri düzenleyen komitenin üyeleri ile bir görüşme yapan Gorbaçov , Karabağ ' da okullarda eğitimin Ermenice y apı lacağın a , okull arın E rmenistan E ğitim Bakanlı ğı ' n a ba ğlanacağı n a , Erivan tele­ vizyonunun Karabağ ' da da yay ı n yap aca­ ğına , eski bir E rmeni ibadet yerinin restore edileceğine ve "haklı bir çözüm" boluoacağına söz vererek , konuşması nı "zafer sizlerindir" diye bitirdi . Gorbaçov , önce bir yandan , bu gelişmeler karşısın­ da zaman k azanmaya , diğer y andan da bu gelişmeleri muhaliflerine k arşı kullan-

mayı hesaplı yordu . Bunun üzerine eylem­ leri düzenleyen komite , eylemiere bir ay ara verileceğini açı kladı . Ama bu arada yeni eylemler yapı ldı . Hatta bu eylemle­ rin birinde Sovyet yöneticileri , Ermenile­ rio talepleri karşısı nda "utanç verici bir suskunluk içinde" bulunmakla suçlandı . Olayların gelişmesi Sovyetler Birliği yöneticilerini tam bir çı km azla k arşı karşıya bı raktı . E rmenilerin taleplerinin k abulü , b aşta Azeriler olmak üzere , diğer ulusal hareketlerin "hak" talebi ile yeni eylemlerine neden olacaktı . Sovyet yöneti­ cileri için ise , merkezi otoriteye b aşk al­ dırı hiç kabul edilemeyecek bir alterna­ tifti . i şin ciddiyetinin her geçen gün artma­ sı , Sovyet yöneticilerinin , Ermeniler in eylemlerine k arşı ilk başta gösterdikleri yumuşak tutumun terk edilmesine neden oldu . Mart sonunda toplanan yüksek Sovyet , " gelişmelerin kaygı verici nitelik­ te olduğunu ve zaman geçirmeden Anaya­ sal tedbirlerin " alınması gerektiği k ara­ rı nı aldı . 21 ve 22 Mart t arihli Pravda ve İ zvestiya gazeteleri ise olaylara , Brejnev döneminde Karab ağ bölgesinin ekonomik olarak geri kalması n ı n ve "aşırı milliyetçiler"in b azı ayr ı l ı kl arı suni olarak kışkırtmalarn ı n neden olduğunu açıkladı lar . Ayrıca , E rmeniler ara­ sında , komünist p artisinin yönetmediği bir cumhuriyet hakk ı n ı n verilmesi talep­ lerinin önerildiği , sorunun çozumu için diğer ülkelerin y ardı m ı n ı n da alı nması gerektiği gibi görüşler dile getirildiği bildirilirken , sözkonusu gazetelerde E rme­ nilerin taleplerinin " anti-sosyalist nitelik­ te" ve kabul edilmesinin olan aksız olduğu açı klandı . Bunun arkası ndan , SBKP yöne­ ticileri de , E rmenilerin " s ı n ı rları n yeni­ den çizilmesi" taleplerinin k abul edilemez olduğunu açı klayarak yeni tedbirler aldı­ lar . Yeni tedbirlere göre , yeni olayların önlenmesi için bölgeye çok say ı da askeri birlikler gönderildi . Ayrıca , bölgenin ekonomik geriliklerini gidermek için bir dizi tedbirin alı n acağı açı klandı . Bu kararlar Ermenilerin protestosona neden oldu . Bir haftaya yak ı n bir süre evlerinden dı şarı ç ı kmayarak protestola­ rını dile getirdiler . Bu sürede üretim de b üyük ölçüde durdu ; bir genel grev yaşandı . Sovyet yöneticilerinin bölgeye y abancı ­ ların girmes ın ı yasaklaması , gösterilere önderlik eden bazı kişilerin tutuklanması ve olaylarla ilgili yayın yasa ğ ı n ı n


36 EKİM

Sayı: 8

giderek yaygı nlaşması dı r . konulması ile b irlikte , sirndilik olaylar Burj uva ulusal eğilimler Sovyet toplu­ sona ermiş gibi görünüyor : mundaki sını flaşma zemininde doğuyor . Sovyetler Birliği ' ndeki olayların bir Sını fsal çı kar ve çekişme , "ulusal " çı kar dizi nedeni var . Bunlar arasında , güçlü ve çekişmelere yol açı yor ya da kendini burj uva milliyetçi duygul ar , merkezi oto­ bu biçim altı nda sunuyor . riteye sarsılan güven , bürokrasinin kendi Tarihte zikzaklar her zaman ol anaklı­ iç hesaplaşmal arı , büyük Rus şovenizm i , dı r ; ama genel gidiş hep ileriye doğru­ Batılı emperyalistlerin dalaylı d a olsa ?u � . Çeşitli ':l lu � lardan Sovyetler Birliği ulusal hareketleri kışkırtmaları vb . sayı­ ışçı sı nıfı , ı ktıdan yeniden fethederek l abilir . Buradaki olaylarda çok farklı enternasyonalist birliğini yeniden canlan­ ç ı k arlar ve odaklar rol oynamaktadı r . olan sınıf egemen yeni ve dı racak Aslına Ermenistan , bakılırsa , Sovyet bürokrat burj uvazi ile birlikte ulusal bir ayrıcal ı kl ı döneminde bürokrasisi bir kez daha mezara de çekişmeleri cumhuriyet statüsü görmüştür . Sovyetler gömecektir . Birliği ' n deki kenar bölgeler içinde , eko­ nomik bakı mdan en h ı zlı gelişen cumhuri­ yetler arası ndadı r . Bu gerçek , eylemlerin ANKARA asıl amaçları ndan birisinin , Ermenistan ' ­ daki yerel yöneticilerin yeni ayrıcalı kl ar SOSYAL i Z M UFKU AÇ lLACAKTI R kazanmak peşinde olduğunu düşündürüyor . eylemlerin , geniş k apsamlı derece Bu semtinde gecekondu bir Ankara ' d a "komünist" partisinin doğrudan rolü olma­ ilk_o kul öğretmeni olarak çalışmaktay ı m . dan gerçekleşmesi ol anaksı z . Diğer önemli E KI M ' e geçmişimle birlikte gitmeyi uygun Sovyet bürokrasisi olarak , neden bir buldum . içindeki çıkar çatışmaları gösterilebilir . okulunu öğretmen yı llarda 1960 ' l ı SB yetkililerinin kendi açı klamaları ndan b �tird �ğ�mde , varolan koşull ardaki eğitim anlaşı lmaktadı r ki , Ermenistan ' daki yöne­ s ıstem ı nı n vermiş olduğu kültürü düşün­ ticiler içinde Gorbaçov ' un yeni politikası­ yansı tı yordum . Toplumsal gelişmele­ cemde n a k arşı ç ı k ı ş güçlüdür . Gorbaçov MK ' ­ metafizik bir yüzeysel , duygusal , re n ı n 1987 Haziran Plenumu ' nda , açıkça bakış açı sıyla b ak ı yordum . Ermenistan Komünist P artisi yöneticilerini , yoğunlaşması , sömürünün Kap italist yenilenmeye ayak uydurmamakla suçluyor emekç ı sınıf ve t abakalar ı n arasında ve "yenilenme örneğin Ermenistan ' da ye­ h ı;ışnuts� zl � k yaratması sını f çelişkileri­ rinde say ı yor . . . Aynı anda EKP yönetici­ n ın bel ı rgınleşmesi , beni mücadeleye itt i . leri ve en başta MK Birinci Sekreteri K . S . Kı sa b ı_ r süreç içinde sınıfları n olduğu iyi gayet durumun yoldaş , Demiryan kaf �mda netleşmeye başlamı ştı . olduğunu söylüyor" diyerek , SBKP yöneti­ I şte o dönem_ devrimci hareketin güçle­ minin yerel yöneticilere k arşı tutumunu . ı_ n r �oplay a� !I P kendisini işçi sınıfının � açıklı yordu . �ıyası p :ırt ısı olarak ilan ediyordu . Bütün bunlar , gösterilerin yerel milli­ �emokr :ıs.� , Bağı msızlık ve Sosy alizm" yetçi bürokrasinin kendi konumunu güç­ . ağı r bası yordu . ş ı arı_ duşuncemde lendirme ve koruma amac ı yl a gösterileri sistem p arlamenter uva burj in ' TIP örgütlü olarak planıandı ğı olası lı ğı n ı l �inde_ sı nıf iş!Jirliğini temsil ettiğini arttı rı yor . Sorunun diğer bir boyutu ise , _ ıyordum . TIP ilerici , devrimci de­ gorem SB ' de egemen sı n ı f olan bürokratik tekel­ harekete hitap ediyordu . Geniş mokrat ci burj uvazinin her geçen gün yeni bir olarak geçici çabası yaratma taban ç ı k ınazla k arşı k ar�ı y a olduğudur . b aşarılı oldu . E rmenilerin , Azerilerin , Baltık ulusla­ A cak , ul us� ararası siyasi gelişmenin r ı n ı n vb . ulusal taleplere dayalı eylem- , _ �yle , Devrim Demokratik M ı_ llı etk ısı lerinin son yı llarda yoğunlaşması , ulusal Kapitalizm mi? İ kilemli miFeodalizm düşmanlı kları n , son E rmeni-Azeri çatışma­ tartışmaları beni burj uva p arlamenterizm larında görüldüğü gibi b azılarında katli­ darbecil ik , macerac ı l ı k k argaşası için d� ama dönüşmesi , şu gerçeği k an ı tlı yor: netlik siyasi Düşüncemde ı rakını ştı . b Bürokratik burj uvazinin izlediği politika­ yoktu . Sınıf mücadelesine yararı olmayan lar sayesinde çeşitli uluslardan işçiler bir çizgi izliyordum . arası ndaki entern asyonalist ilişkiler tah­ darbesiyle , faşist askeri Mart 12 rip olmuştur . Sovyetler Birliği halkları , as ett i . ifl arak kop ilişkilerim asi siy geçmişte , sosyalizmin kuruluşu ve anayurt E_tmek zorundaydı . Örgütsel , siy asal-tak­ savaşı n da , burj uvaziye ve işgalci güçlere temeline s ı n ı f mücadelesi planda tık karşı SBKP önderliğinde , her türlü kaygı­ dayalı tutarlı bir çizgi , stratej ik olarak dan uzak bir şekilde hayatlar ı n ı ortaya k al ı cı , uzun vadeli sosyalizm perspektif­ koymuşlardı . Bugün açıkça görülen ise , li , netleşmiş program yoktu . merkezi-birleşik yönetime güvensizlik , 1 9 70 ' li yı lları n ortası nda , işçi s ı n ı f ı , yabancı laşma ve ulusal düşmanlıkların (Devamı

s.]B ' de)


May ı s 1988 olduğunu söyleyip , böyle bir savunmayı k abul etmediğimi açıklayacağım vs . Ve ( böyle bir durumda-çn . ) bu tehditleri Sadece akıllı avu­ gerçekleştirmek, katları tutun , diğerlerini değil . Onlara açı klanmalı : ( şu-çn . ) itibaren b aştan Sadece eleştirmelisiniz , şahitleri ve sav­ cıyı delillerin gözden geçirilmesi nokta­ sında yoğunlaşmaya zorlay ı n , iddianı n hayal ürünü olduğunu gösterin ; sadece ( ***) mahkemenin Şemyaka Metodları nı teşhir etmelisiniz . Zeki bir liberal avuk at sosyal-demokrat hareketin b arışçı bile , olduğunu , hatta Ad. Wagner gibi adamla­ rın bile onun kültürel önemini kabul ettiklerini , söylemeye vey a ima etmeye çok eğilimlidirler . Bu tür girişimlerin tümüne radikal bir şekilde engel olunmalıdı r . San ı r ı m , Bebel ' in dediği gibi, en gerici insanlar hukukçulardı r . Kendi işini yap karışma . şeylere ilgilendirmeyen seni Hukukçu olarak kal , karşı şahitleri ve savcı yı gülünç duruma düşür , en fazla böyle bir mahkeme ile , özgür bir ülkedeki j ürinin de bulunduğu bir mahkemenin k arşılaştırmasını y ap , ama sanı ğın dün­ ya görüşünü bir tarafa bı rak , onun davranı şlarını ve in ançları nı nasıl de­ ğerlendirdiğine dair tek bir söz bile sarfetmeye k alkışm a . Çünkü , sen , zavallı liberal , bu in aneları , onları övsen bile , sadece b asmakalı p laflar edebilecek k adar bunları bütün Tabii anlı yorsu n . az avukata bir Sob akeviç ( * * * * ) tarzıyla yumuşak , kibar , tersine söyleyemeyiz , becerikli ve dikkatli bir şekilde . Buna rağmen avukatlara k arşı , özellikle de eğer p arti üyesi (bizim 1 . maddeye göre ! ! ) ve sosyal-demokrat olduklarını söylüyor­ larsa , temkinli olmak daha iyidir . Davaya katılma sorunu avukat soru­ nuyla çözülür san ı rı m . Bir avukat tutmak zaten davaya katılmak anlam ı n a gelir . ajitasyon ve sıkıştı rabilmek Şahitleri k atılı nması n ki . yapabilmek için niye gereksiz bir şekilde , kendini Elbette , haklı çı karma batağına düşmemeye çok dikkat edilmeli , bu konuda hiçbir söze gerek yok . En iyisi , delillerin dinlenile­ bilmesinden sonra , hakimin ilk soruları üzerine sosyal-demokrat olunduğu ve bu­ anlama geldiğinin konuşmada ne nun ayrı ntı lı olarak anlatılacağı açıklanma­ lı . Somut olarak , davaya k atılma sorunu tamamen şartlara b ağlıdı r : V arsayalım şahitler gerçeği suç kanıtl anmış , ki , söylüyor ve bütün iddianame geniş ölçüde tartışma götürmez belgelere dayanı yor . Bu durumda belki , davaya k atılmanın bir anlamı olmayacaktı r ve bütün ilgi ilkeli bir konuşmaya yöneltilmelidir . Buna k ar­ şı lı k eğer deliller zayıfsa , gizli polisin yalan ve düşüyor çelişkiye şahitleri söylüyorsa sahnelenmek istenen bu mahke­ me oyununu açı ğa çık armaya yarayacak

EKİM

29

bu ajitasyon malzemesini elden kaç: rm ak , pek uygun olmaz gibi görünüyor . Olay sanı kiara da bağlı . Eğer çok yorgun , delillerin eğer bitkinseler , ve hasta alışı k , isp atlanmasına ve münakaşaya kimse yoksa olan k abiliyeti tartı şma bunu vazgeçmek , katılmaktan davaya açı klamak ve bütün ilgiyi önceden hazır­ l anmış ilkeli bir konuşmaya yöneltmek daha uygun olabilir . Her durumda , en sosyal-demokrasinin ilkeleri , önemlisi program ve taktiği üzerine , işçi hareketi üzerine , sosyalist hedefler ve ayaklanma üzerine yapı lacak bir konuşmadı r . Sonuç olarak bir kere daha tekrarlı ­ yorum : Yukarı dakiler , hiçbir şekilde , bu sorunu kesin çözmeye yönelen bir çaba ol arak görülmemesi gereken , geçici düşün­ Deneyimler belli bir yönü eelerirndir . işaret e dene kadar beklenilmeli . Ama bu tecrübeleri toplarken , yoldaşlar bir çok durumda somut şartların nasıl defterien­ iç devrimci ve gerektiğine dirilmesi güdülerinin onlara ne dediğine b ak arak hareket etmelidirler. Kurz , Ruben , Bauman ve tüm ark adaş­ lara candan selamlar . Cesaretinizi kı rma­ gidiyor . iyi artık işler Bizde yın . Yaygara koparanlardan nihayet kurtul­ duk . Geri çekilme taktiğine son verdik . Artık saldı rıya geçiyoruz . Rus komiteleri de örgüt y ı k ı cılarıyla ilişkileri koparma­ ya b aşlı yor . Kendi gazetemizi kurduk . Pratik faaliyet için kendi ayrı merkezimiz ( büro ) var . Gazetenin iki sayısı "çı ktı , ( 2 3 . 1 . 1905 yeni stile göre bugünlerde ( yeni takvim k astediliyor-çn . ) ) uçuncü sayısı çı kı yor . Haftalı k ç ı k armayı umut ve metin olmanızı Sağlı klı ediyoru z . d� liyorum . Mutlaka daha görüşeceğiz . ve L ıga Konferanslarında gördüğümüz , bili­ nen entrika ve sürtüşmelerden uzak daha iyi şartlarda mücadele edeceğiz . Lenin El yazısı metne göre ( Manuskripte göre ) 1 9 . ı . 1905 İlk defa 1924 yılı nda "Proletarskaya Rewoluziy a" dergisinde No : 7 ( 30 ) yayı nlanmı ştı r . Lenin , T . Eserler , cilt : 8 , sayfa : 53-57 ( Alın . baskı )

Çev : M . Çetin

( * ) Absolut : J . D . Strassowa ' nı n takma ismi ( * * ) Glaubensbekenntnis (Alın . ) : inancı n

belirtilmesi ( dinde kelime-i şahadet örne­ öin ) f* * * ) Şemy aka : 1 5 . yüzyılda y aşayan bir feodal bey . Şemy aka Mahkemesi : Rus halk anlat ı mı nda adaletsiz , satılmı � mahkeme . . C anlar" ( * * * *.) Sobakeviç : Gogol ' ün "Olü romanı nda bir tip .


30

EKİM

Sayı : 8

Fransa ve g üçlenen faşizm C . KAYNAK Fransa ı da cumhurbaşkanlı ğı seçimleri­ nin ilk turu 24 Nisanda yap ı ldı . Rej imin en önemli seçimleri olması ndan dolayı , geleneksel olarak ilgi ve heyecan uy andı­ ran kampanya bu yı l , gözlemcilerin ortak kanısına göre , "yavan" ve ilgisiz geçt i . Bu ilgi ve heyecan 198 1 ' d e doruk noktasına erişmiş ve Fransa tarihinde ilk defa bir "sosyalist" ( sosyal-demokrat ) aday h alk oyu ile devlet başkan ı l ı ğ ı n a seçilmişti . Hatta b u " v a k a " n ı n etkisi Fransa sını rları n ı n dışı na taşın ıştı . Bu "tarihi" değişiklik ekonomik kriz ve onun hayatın her alanı ndaki etkileri sonucu gündeme gelmişti . Çünkü , 20 yılı aşk ı n bir dönem yönetimi tek başına ve aralı ksı z muhafa­ za eden sağ p artiler ekonomik istikrar sa ğlamakta aciz k almı şlar ve tüm kozla­ rını kullanmı şlardı . Sonuç ol arak , hem ideoloj ik hem de pratik olarak yı pranan bu p artiler ve şefleri halk ın nezdinde olduğu gibi burjuvazi nezdinde de itibar­ larını kaybetmişlerdi . Buna b ağlı olarak , doğal bir biçimde , alternatif sorunu gündeme gelmişti . Düzene alternatif olmayı hedefleyen , devrim perspektifine sahip ve o doğrultu­ da faaliyet y ürüten k ayda değer siyasi bir gücün olmay ı şı , burj uvaziye hareket serbestliği vermişti . i şçi sınıfı ve toplu­ mun diğer canlı güçlerinin revizyonist FKP ve sosyal-demokrat "sosy alist" p arti­ s ın ın hegemonyası altında olması , bu p artileri alternatif konumuna çıkardı . Adı geçen alternatif düzene ve iktidara değil sadece yönetime ilişkindi . Zaten bundan dolayı muhalefetin sosyal-demok­ rat F . Mitterand şahsında oya dönüşmesin­ den burj uvazi rahatsız olmadı . Devrimci bir alternatifin olmayı şı , F . Mitterand seçeneğinin pek inanı l ı r olma­ sa da , sosyalist etiketle sunulması , zaten yı llardı r reformist taleplerle uyuşturulan işçi sınıfı n ı n desteğini alması n a yol açtı . F . Mitterand ' ı n "sosyalist" p rogramı şunları içeri yordu : Bazı şirketleri ve b ankaları devletleştirmek , çalışma süresi­ ni azaltmak , emeklilik yaşı nı düşürmek , asgari ücret ve aile yardımları nı arttı r­ mak , giyotini k aldı rmak vb . Böyle bir reçetenin uygulanması yla b aşlatılacak atı l ı m politikası n ı n işsizliği k aldı racağı , alı m gücün ü arttı racağı ve sonuç olarak ekonomiyi düze ç ı k ararak ,

kapitalizmin tüm olumsuzlukları n ı n berta­ raf edilebileceği söyleniyordu . H atta F . Mitterand bununla " k apitalizmden kopu­ şu" gerçekleştireceğini vaad ediyordu . May ı s 1981 ı den itib aren bu "sosyalist" reçete b üyük ölçüde ve kısa sürede uygulandı . Burj uvazi diplomatik suskun­ luk gösterdi ama aynı zamanda intikam alman ı n ortamını hazı rlamaktan da geri durmadı . Sermaye kaçışı , az da olsa mevcut yatı rımları n dondurulması , üretimi modernleştirme ve rasyonalleştirme b aha­ nesiyle toplu işçi atma talepleri vb . Bu ekonomik sabotaj a herhangi radikal bir tepkinin doğmasını engellemek için sosya­ list şefler kuru gürültü koparınayı ihmal etmediler . "Yoldaşlar ! Kapitalistler serma­ ye kaçışını örgütlüyarlar , gerekeni y ap a­ cağı z ! " veya " Robespierre ' in konvansiyon­ da dediği gibi bazı kelleler düşmelidir demekle yetinmemek gerekir , çok çabuk davranmak lazı m ! " Derken , çok kısa sürede işsizlik ikimilyonu aştı , dış ticaret açı ğı iki k atı na ç ı k ı p 100 milyar Franka yaklaştı , işsizlik , sosyal sigortalar ve aile yardım­ ları kasaları iflası n eşiğine geldiler . Üretim çok yavaşladı . Böylece atı l ı m politikası aşure çorb asına dönüşt ü . Durum böyle olunc a , hükümet bir yandan işçi sı n ı fı ve çalı şan kesimin haklı ve meşru t aleplerini cev aplamaya çal ı şı r ken öte yandan , ekonomiyi çı kmazdan kurtarmak için , sermaye çevrelerine güven vermenin yolları nı aramaya başladı . Ünlü reform­ lara ara verildi , p atranıara kredi ve subvansiyon yağdırı ldı fakat burj uvazi işi hiç de ciddiye almadı . Hükümetin kesinlikle işçi sınıfı ve çalışan kesime taviz veren atılım politikasından vazgeç­ mesi gerekiyordu . 1982 ı de yapılan o oldu ve sağlam bir k ı l ı f da bulundu : "Sosya­ list reformları ve işçi sınıfının k azan ı m­ larını koruyup pekiştirmek" için geçici ve kısa bir parantez diye adlandıran "so­ rum �_u ve özverili" dönem b aşlatıldı . Ucretler tamamen donduruldu , fiyatlar serbest bı rakı ldı , ekonomiyi modernleştir­ me ve rekabet gücünü artt ı rma bahanesiy­ le toplu işten atmalar b aşladı . Burj uvazi­ nin sağcı hükümetler döneminde hiçbir zaman y apmaya cesaret edemediği " kirli işleri -sosyalist Başbakan FABİUS-" sosya­ list hükümete teker teker fazlasıyla yaptı rttı . 1981 sonrası alı nılan önlemler tuz buz edilmekle yetinilmedi , 1945 ı de


May ı s 1988 kurtuluş döneminde , 1 936 ' da halk cephesi döneminde kazanılan haklar budanınay a başlandı . "Yarın yeni bir şafak , sosyalizmin şafağı söküyor . Sosyalist Başbakan MAUR­ OY" vaazı nı verenlerin bu dön�kliği k ayda değer bir muhalefetle karşı laşma­ dı . Sendikalar ve diğer k itle örgütleri yönetimdeki partilerin güdümündeydiler . "Tarihi" hükümetin ışını zorlaştırmamak ve sağın ekmeğine yağ sürmemek için işçi sınıfı sükunete ve sorumlu davranmaya davet edildi . işçi sınıfı n ı n her k ı p ı r­ danışı sendikalar ve partiler t arafından ya sapt ı n ldı ya da bastı rıldı . Fransa işçilerinin mücadeleci geleneği yazıaşırıl­ dı , köreltildi . Bunun sorumluluğu ve şerefi işlevini t amamen k aybetmenin eşiği­ ne dayanmış revizyonist p artiye aittir . Çünkü revizyonistler "sosyalist" hükümetin icraatı na komünist etiket altında ortaktı ­ lar . Zaten sosy al-demokratlar ve revizyo­ nistler arasındaki politik fark nüans düzeyine indiği için Fransa ' nı n en eski ve çok uzun dönem en güçlü p artisi FKP mum gibi eriyor ve bu gidişle kısa sürede yok olacakt ı r . Bu p artilerin 1982 ' ­ de geçicidir diye b aşlattı kları kemer sı kma politikası 1986 Martına k adar devam etti . i şçi sınıfı hareketine "dost " eliyle indirilen b u darbeler ' 86 Martında göreve gelen sağcı hükümetin işini çok kolaylaştı rdı , aynı politikayı daha da sertleştirdi . i şsizlik güçlü bir santaj silahı olarak tüm çal ı şanl ar a , özellikle k amu sektöründekilere karşı kullanıldı . Fransa tarihinde işçi sınıfı n ı n bu denli horlandı ğı , aşağı l andığı ve alay edildiği çok az görülmüştü r . F. Mitter and ' ı n re­ formları bir k aç ay içinde süpürülüp atı ldı . Devletleştirilmiş şirketler siyasi dostlar arasında p aylaşıldı . Tüketiciler grevci işçilere karşı , işsizler ç alı şanlara k arşı kullanı ldı , kışkırtıldı . Bazı stra­ tej ik sektörlerde grevi y asaklam ak için y asa önerileri yap ı ldı . Hatta mahkemeler bazı grevleri illegal ilan edebilme cüreti gösterebildiler . Kısacası sosyal-demokrat icraat koyu b ir işçi sı nıfı düşmanı politikanı n uygulanması n ı n ve meşruiyet k azanmasını n obj ektif şartl arı nı hazı rla­ dı . Sosy al-demokrasi kendi b aşlatt ı ğ ı poli­ tikan ı n uygulanması n a k arşı ç ı k amazdı . Onun daha da koyulaştı rı lmasına da muhalefet etmedi . Ç ünkü işin içinde kısa v adeli küçük seçim hesapları v ardı . Ama bu umutlar da sandı ktan faşist bir p artinin ç ı kması yla boşa çı ktı .

EKİ M

31

me geldiğinde sorunları n üstesinden kısa vadede geleceğini vaad etti . Ve hük ümet oldu ktan kısa süre sonra iflas etti . F . Mitterand ' ı n şahsında solcu hükümete umut b ağl ayan kitleler hayal k ı rı klı ğı n a uğradılar ve karamsarl ı ğ a düştüler . Geleceği tamamen karanlık görmeye b aşla­ dılar . Büyük umut b ağlanan hükümetin sonu büsran olmuştu . i şçi sınıfı ve toplumun diğer canlı güçleri adına hare­ ket eden partilerin bu düzenin alternatif­ siz olduğunu söylemeleri sorunu b asitleştiriyordu . Bütün olumsuzlukları n k aynağı olan k apitalist düzeni tartışma konusu bile etmeden işsizliği çözmeyi , ekonomiyi istikrara k avuşturmayı sağlamak gereki­ yordu . Bu anlay ı şl a yola ç ı k an her aday ya şehit olmuş ya da gazi . Dolayısıyla kapitalist sistem , p azar ekonomisi bir tabuya dönüştü . Krizin sebebini düzenin , sistemin dışı nda arama fikri itibar k azandı kökleşti . Mutlaka bir "ab ah " bulmak gerekiyordu . Önce k amuo­ yu oluşturuldu . Krizin etkisini azaltmak için b aşta yan tedbir diye adl andı rı lan sol ve sağ tarafından sinsice işlenen tezler ortaya atıldı , tartışıldı . Gizli göçmen akımına k arşı mücadele ile işe b aşlandı . Ardı ndan , göçmen işçi sayısını azaltmak geri dönüşü teşvik etmek vb . tezler işsizliği azaltınaya yönelik önlemler olarak ileri sürüldü , uygulamaya geçildi . işsiz yab ancı l arı geri göndererek işsizlik yardımı kasası n ı n dolay ısıyla sosyal sigortalar ve aile y ardıml arı kasaları n ı n açı kları n ı n k apatılabilece_ğ i . düşüncesi işlendi . Yine bunlara b ağlı olarak adi suç faillerinin çoğunluğunu ikinci göçmen neslin oluşturduğunun imaj ı yaratıldı . Bu konular başlangıçta klasik sağ tarafı ndan ileri sürülüp sol tarafı ndan da muhatap alı n ı p tartışma konusu edi­ lince geri kitleler nezdinde itibar gördü . Böylece " abah " bulunmuş ve birilerinin bir gün çıkıp hastalı ğın kaynağı k ap ita­ lizmdir demesi engellenmiş oldu . "Ab alı 11 göçmen işçilerdi . Ortam böylece olgunlaşt ı rılınca , Fran­ sa ' da bir türlü itibar bulamayan faşist­ ı rkçı Milli Cephe partisi salt bu konu üstüne politika inşa ett i . Geri , karamasar v e çı kmazdaki kitle­ lere b asit ve şekilci bir tarzda seslenen Milli Cephe p artisi kriz sorununun direk olarak göçmen işçilerden kaynaklandı ğ ı n ı savundu . Basın ve y ay ı n " çoğumuzun gizlice düşündüğünü Milli Cephe açıkça söylüyor" , diye prop aganda y apması faşist ve ı rkçı tezlerin itibar k azanmasına ve Milli Cephenin hı zl a gelişmesine büyük bir ivme k attı . Soruna şöyle yaklaşı lıyordu : Fransa ' ­ da 2 , 5 milyon işsiz ve 4 milyonu aşkı n göçmen işçi var . Geri dönüş işsizliği ·

·

NEDEN FAŞiZM GÜÇLENiYOR? 1981 'e kadar sol muhalefet k ap italiz­ min krizinin atlatı lamaması nı sağcı yöne­ ticilerin yeteneksizliğine b ağladı . Yöneti-

(Devamı

s.

7 'de)


32

EKİM

Sayı : 8

ABD ' Nİ N C I KMAZ I DA � SALD I RGANL I G I DA ARTIYOR son zamanlarda ABD emperyalizmi dünyan ı n dört bir yanı nda saldı rgan eylemlerine h ı z verdi . Önce Nikaragua ' y a askeri müdahalede bulunması , sonra P a­ n ama ' da Norgia 1 yı devirmek amacı ile asker sevketmesi , en son da Basra Körfezi ' nde İ ran ' ı n petrol tesislerini bombalaması ABD ' nin dünya j andamalı ğı rolünü güncelleştirdi . ABD , uluslararası hukuk kuralları nı da hiçe sayarak çeşitli ülkelerin bağımsızlı ğına ve halklara yönelik saldı rılarını arttı rdı . Bu şüphe­ siz , genelde emperyalist-kapitalist siste­ min , özelde de ABD ' nin içine düştüğü derin krizden bağımsız değildi r . Kriz derinleştikçe , emperyalizmin saldı rganlı ğı da artı yor . Dünya kapitalist sistemi zor günler yaşı yor . Geçen yıl ortaya çı kan borsa krizinden sonra , burjuvazinin ideologları sürekli olarak yeni bir " 1929 bunalımı mı ? " sorusunu gündeme getirerek çözüm bulmaya çalışıyorlar . Mart ayında yayı nlanan Birleşmiş Milletler raporu , emperyalist-kapitalist sistemin krizinin önümüzdeki dönemde de artacağını gösteriyor . Rapora göre , gerek B atı , gerekse de Doğu Avrupa ' da , 1987 y ı l ı içinde b üyüme hızları düştü , eğer tedbir alı nmazsa önümüzdeki yı ll arda da düşmeye devam edecek . Rapor , ABD ekono­ misinin de bir dizi zorlukla k arşı karşıya olduğunu bildiriyor ve her şeyin yolunda gitmediğini , bütçe ve ticaret açı ğ ı n ı n ABD ekonomisi için en b üyük sorun olduğunu dile getiriyor . Bu değerlendirme , diğer şeylerin yanı­ s ı r a , emperyalist-kapitalist kamp içinde ticaret savaşı n ı n kızı şacağ ı n ı gösteriyor . yayınlanması ndan raporun Nitekim kısa süre sonra , ABD yönetimi , bir k ararla ABD p azarı ndan ayrı cal ı klı ve öncelikli olarak y ararlanan ülkelerin bu ayrıcalı klarına son verileceğini açıkladı . ABD yetkilileri sözkonusu ülkelerin art ı k sorunların ı çözecek duruma geldiği gerek­ çesi ile bu k ararın alındı ğını açı klama­ ları na rağmen , gerçek neden bu değildir . Sözkonusu k arara göre , bundan en b aşt a , G üney Kore , Tayvan v e Hong Kong gibi ABD ile y akı n ilişki içinde olan ülkeler zarar görecek . ABD , bu kararl a , 100 milyar dolar dolayında gelir elde edecek . Diğer y andan , ABD yönetimi yeni b ir y asa ile , b az ı mall arın ABD pazarı na serbestçe girmesinin engelleneceğini açı k­ ladı . Japonya , böyle bir yasan ı n yürür-

lüğe girmesi ile " dünya ticaretinin ve Japonya-ABD ilişkilerinin zarar göre "ceği­ ni açıklayarak , buna sessiz kalı nmayaca­ ğını duyurdu . Avrupa emperyalistleri ise , sözkonusu girişimi " kaygı " ile k arşı l adık­ larını açıkladılar. Buna bir de , son zamanlarda ABD Kongresi ve yönetimi arası nda tartı şmala­ ra neden olan "dış y ardı m " tartı şmaları­ nı eklemek gerekir . ABD yönetimi , sı k sı k ABD ' nin bütçe ve dış ticaret açı ğın ı azaltmak için "dış yardı mlar " ı n kısıl aca­ ğı nı , müttefiklerinin " anlayışlı " olması gerektiğini açı klıyor . ABD bununl a , artık k apitalizmin p atronu olarak sorumlulukla­ r ı n ı yerine getiremiyorum , zorlan ı yorum demek istiyor . 16 Nisan tarihli Cumhuri­ yet ' te , bu konuda , ABD Meclisi Dış Yardım Komitesi D . Obey ve yönetim ara­ sı nda tartışma ile ilgili bir haber yayı nlandı . Habere göre Obey , yönetim yetkilileri ile tartışı rken , "Avrupa ' y a yap ı l an yardımı Amerikan vergi mükelle­ finin finanse ettiğini , bu yardım sayesin­ de ise Avrup a vergi mükellefinin kalkın­ dı ğ ı n ı " söyleyerek , "bunu ben kendi vergi mükellefime izah etmekte güçlük çekiyorum" demiş . Devamla Obey " Türkiye ve Portekiz , b iz yükümlülüklerimizi yerine getirmiyoruz diye k ı z ı yormuş . Bence bu ülkelere sıfır yardı m vermek lazım" diye görüşünü açı klamı ş . Bütün bunlar , k apitalist sistemin j an­ darmaları ndan , baş savaş k ı ş k ı rtı cı la­ rı ndan b iri olan ABD ' nin büyük güçlük­ lerle karşı k arşıya olduğunu ve bunların önümüzdeki dönemde daha da artac a ğ ı n ı gösteriyor . Tarihsel deneyimin de doğruladı ğ ı gib i , k ap italist sistemin krizinin derin­ leşmesi , emperyalistlerin her yolla bu krizi proletaryanın ve halkları n sırtı n a y ı kmak için çaba sarfetmesine , saldı rgan­ l ı ğ a hız vermesine neden oluyor . Bu gelişmeler ise , b aşta Sovyet modern revizyonistleri olmak üzere , bir k ı s ı m burj uva emperyalizmin ideologları n ı n , karakterinin değişmeye başladı ğı , "barış­ ç ı " bir politika izleyeceği , b aşta ABD ve SB olmak üzere , dünya gericiliğinin "dünya güvenlik sistemi" kurarak "bar ı ş içinde y anyana yaşa"yacağı iddiaları n ı n gerçekleri gizlerneye yarayan teoriler olduğunu kanıtl ı yor . ABD ' nin son İ ran saldı rısı k arşısın­ da , SB yöneticilerinin tutumu ise , ABD emperyalizmi hakkında yayılan h ayallerin ve hayal k ı rı k l ı ğ ı n ı n yeni b ir örneğini sunuyor . SB yöneticilerine göre , ABD ' nin İ ran ' a saldı rısı , ABD emperyalizminin , bir süper devletin doğasına uygun bir eylem değil , . aksine , "süper devlete yakı şmayan bir eylem" dir .


Mayıs 1988

ANKARA

E Kİ M

37

ÇÖZÜM SOSYALi ZMDEDİR

Sistemin gereği işsiz ve bu gidişle kolay kolay bir iş bulamayacak Ankaralı bir EKİ M t araftarı y ı m . Önceleri küçük-burj uva devrimci de­ mokrat bir anlay ışa sahiptim . Devrimci Sol ' a sempati duyuyordum . Ne var ki , bu anlay ı ş ı n temsil ettiği ideoloj inin ortaya koyduğu -proletary a "ideoloj ik önder" , köylülük " temel güç" ve sonuçta devrimin k arakteri "Demokratik Halk Devrimi" stra­ tejisinin , M-L b aşyap ı tları anıay ıp kav­ rayarak oldukça alabildiğine metafizik , alabildiğine Maocu ve dolayısıyla anti­ Marksist öz taşıdı ğının fark ı n a vardı m . Her şeyden önce , M-L demokratik devrim anlay ı şı nda temel güç ol arak proletarya ile birlikte köylülük ele alınmakta ve proletary a , her ne olursa olsun , hareke­ tin odağında tutulmaktadı r . İ kinci ola­ rak , ülkemizin ve düny anı n içinde bulun­ duğu ortam ve koşullar birlikte değerlen­ dirildiğinde , bu ortam ve koşullar demok­ ratik devrimi mi gerektirmekte? Bu soru­ nun yanıtı "Platform Taslağı "nda veril­ miştir : " Devrimimiz t amamlanmamı ş demok­ r atik görevleri de geçerken yerine getiren bir proleter devrimi olacakt ı r . Bu , devri­ mimizi n , sosyalist ve demokratik mücade­ lenin birlikte ve aynı anda yürütüldü ğü , demokratik görevlerin sosyalist görevlere b ağlandı ğı tek ve aynı süreç olduğunu anlat ı r . " Pl atform taslağını okuyup , devrimimi­ zin k arakterinin sosy alist devrim olarak belirlenmesine k arşı gelen b azı farklı gruplardan arkadaşlar var . Diyorlar ki ; "Stratej i doğanı n oluşturduğu nesnel olgu­ ları n bir sonucudur ve iradi olarak değiştirilemez . Bu bakı mdan , devrimin kesintisiz olarak iki aşamalı olması gerekir . Yan i , önce demokratik devrim , sonra sosyalist devrim gerçekleştirilmeli­ dir . Sürecin çakıştırı lması -y ani tek ve aynı olarak belirlenmesi- metafiziktir ; vs . " Bu türden eleştirilere verilebilecek yanıt şudur bence : Evet , stratej iyi belir­ leyen doğan ı n oluşturduğu nesnel koşul­ l ardı r ; çok doğru . . Ama , şu anda ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu ortam ve koşullar nelerdir? E ğer bunları değerlendirmeden hareket edersek , strate­ j iyi elbetteki , 1980 ' ler öncesinin anlayı­ şına göre belirlemeye çal ı ş ı r ve böyle değerlendirdiğimizden dolayı da gericile­ �iriz . Bu konudaki düşüncelerimi daha ılende ele almak umuduyla , sözü , 1946 ' da yayımlan an Tüm Yap ı tlar ' ı n birinci cildi­ ne yazdı ğı "Giriş" in bir k ı smıyla Stalin ' e

bı rakı yorum : "Çok iyi bilindiği gibi , Leninist sosyalist devrim teorisi , sosyalist mutlaka kapitalizmin en çok devrimin , geliştiği ülkelerde değil , ama esas olarak kapitalist cephenin zayı f olduğu , prole­ tary anı n bu cepheyi k ı rması n ı n kolay olduğu , k apitalizmin , diyelim ancak atta bir gelişme düzeyine ulaşt ı ğ ı ülkelerde zafere ulaşacağı tezinden yola ç ı k ar . " ( Stalin , Anarşizm mi? Sosy_alizm rı:ıi ? s . 5 6 , Sol Yay . Aktaran : -Ed . ) ( abç . ) Şimdi asıl değinmek istediğim konuya geçebiliriz . . 12 Eylülle gelen askeri faşist diktatör­ lükle , içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi bunalı mdan kurtulmayı hedefleyen işbirlikçi tekelci burjuvazi oligarşisi , tüm diğer sorunlarda olduğu gibi ve fakat daha çok çaba harcayarak , işsizlik sorununun ulaştığı boyutları en az düzeyde göstermeye çalı şmaktadı r . Güdümü altı ndaki DPT , DİE gibi kuruluşlar yoluyla kendisine , dayanabile­ cek uyduruk rakamlar ve bu rakamlar çerçevesinde , yine uyduruk önlemler alan tekelci burj uvaziyi ne yazık k i , emperya­ lizmin hizmetçisi kurumlardan olan OECD dahi yalanlamaktadı r . Şöyle ki ; DPT ' nin istatistiklerine göre 1985 E kim ayı itiba­ riyle t arı mdaki işgücü fazlası ile birlikte 3 milyon 7 bin dolayında olan işsiz sayısı ( 1 ) , OECD ' nin 1 987 sonu istatistik­ lerinde 9 , 1 milyon olarak ( 2 ) belirtilmek­ tedir . i şsiz sayısının 2 y ı llı k bir sürede makul bir oranda artabileceği düşünülebi­ lir , ama yüzde iki yüz artması ! ! E ğer marj inal işleri -ayakkabı boyacı­ l ı ğı , milli piyango bileti satıcılı ğı , işportacıl ı k , vb . - iş olarak k abul eder­ sek , inşaat sektöründe çalışanları b ütün bir yıl boyunca çalışı yor k abul edersek , memur k adrolarını tı k ab asa doldurup gizli işsizleri de iş sahibi olarak göste­ rirsek , hiçbir üretimde bulunmayan öğren­ cileri hesaba k atmazsak , aradaki fark ı n b u denli çok olması bile gerçekte az değil midir? Gelelim işsizliğin önlenmesi amacı yla izledikleri uyduruk politikalara ve önlem­ lere . . E konomide işsizliğin azaltı lması için , birinci olarak , yatırımların art ı r ı l arak yeni iş alanları n ı n yaratı lması ve ikinci olarak da , ç alışma alanlarındaki atıl kap asitenin değerlendirilmesi temeldir . Peki ülkemizde yeni iş alanları n ı n yaratılması için gerekli olan yatı rımların gerçekleştirilmesi için neler öngörülüyor?


38

EKİM

Sayı : 8

5 . BYKP ile getirilen yeni politikalarda , yabancı sermaye girişinin artı rılması ve bu amaçla gerekli mevzuat değişiklikleri­ nin yapı lması ve özellikle de serbest bölgelerin tesis edilmesi amaçlanmakta­ dı r . ( 3 ) Böylelikle , sözde , yat ı r ı m için gerekli kaynaklar sağlanarak istihdam olanakları n ı n artı rı lması istenmektedir . Sonuç ne olacakt ı r ? Yabancı sermayenin girişinin art ı r ı lması ve serbest bölgelerin kurulması demek , Türkiye k apitalizminin uluslararası k ap italist sisteme tam anla­ mıyla entegrasyonunun gerçekleştirilmesi yani , emperyalizmin ülkemizin üzerine daha bir güzel abanınası ve işbirlikçile­ rio de bundan p ay ı n ı alması demekti r . Bitınedi ; işçilerin , emekçilerin niteliğinin yüksek olması na karşı n ücretlerinin en az düzeyde tutulması ve sendikal hakları n tamamen ortadan k aldırı lması demektir . E h , empery alistlerle tekelci burj uvazi­ n in k asalarını doldurma yolunu bulduk ; orta burjuvaziyi ne yap acağız peki? dişlerini gıcı rdatmaya b aşlar Yoksa , sonra . . Öyleyse hemen bir işsizliği önleme önlemi alalı m . . "İstihdam yaratma ve konut ihtiyac ı n ı n karşı lanması amacı yla inşaat sektörünün teşvik edilmesine "Toplu Konut Fonu ' uygulamaları ile de " devam edilsin ( 4 ) ve ayrı ca "Kır ve kentteki mahalli işsiziere yönelik , özel amaçlı 1 k amu istihdam projelerinin 1 uygulamaya konması çalı şmaları "nı hı ziandı ralı m ( 5) . Fab rika için yatırıma aktarılması gereken finansmanın pembe kaldırım taş­ ları na aktarılması bir yana , emeğin en güzel sömürü örneklerinden birini verelim . Ankara ' da kurulan bir yerleşim alanı nda­ ki inşaat şirketi bakın ne yapı yor : Çevre köylerden ya da komşu il köylerinden ilkokulu yeni bitirmiş , 1 3-14 yaşları ndaki çocukları toplayarak , ayda 45 000 ( kı rk­ beşbin ) TL ' na çalıştırıyor . Sanayi orta burjuv azi ne yap acak pek i ; o kaymaktan bir parça olsun almay acak mı ? Aman , o da k afasını çalı ştı rsı n . Bursa ' da 200 işçi kapasiteli bir tekstil fabrikası sahibi bakın kafası­ nı ne güzel çalı ştı rı yor : 1 50-200 bin TL maaş alan bir işçinin bordrosun a maaş verileceği gün kurşun k alemle aldı ğı gerçek ücret yazı lmakta ve fakat aynı günün akşamı bu rakam silinerek , asgari ücret yazı lmak t a . Çift yönlü , harika bir vurgun . Hem , devlete ödeyeceğin sigorta parası nı yarı yarı ya azaltı yorsun , hem de , işçinin emekli olmasını 4-5 y ı l geciktirebiliyorsu n . Ya da , Ankara ' da bir tekstil fabrikasında olduğu gib i , işçinin aldı ğı ücret kı dem yoluyla yükselecekse , onu işten atı yorsun ve yerine asgari ücretle çalışacak yenisini alı yorsun . Marks ' ı n yüz küsur y ı l önce mahkum ettiği Malthus ' un nüfus teorisini "çağ atıayan Türkiye"de önemli bir çözüm yolu

olarak sunan , bunun sık sık şaklabanl ı ­ ğı n ı yapan Evren paşamıza değinmeden geçmek olmaz . Biz Marksistler bil iyoruz ki , kapita­ list , sermayes ı n ı artırabilmek için iki temel seçeneğe başvuru r . İ lkinde , elde edilen art ı k değeri art ı rmak için işgücü­ nün verimliliğini artı rmaya çalı şı r . İ kin­ cisinde , sabit sermaye artı ş ı n ı n bir kısım işçileri işsiz hale getirmesi sonucu bir çok işçi işten atı larak bir yedek sanayi ordusu yaratı lı r , ve çalı şan işçilere , iş sahibi oldukları ndan dolayı kendilerine -y ani kapitalistlere- ve tanrı ­ ya şükretmeleri istenir ve ücretler düşü­ rülür . Ses ç ı k ardı n mı işten at ı l ı rsı n . Nasıl olsa yedek sanayi ordusu hazı rda beklemektedir . Buradan iki ana sonuç çı k aracağı z : Birincis i , işsizliğin nedeni M alt h us ' u n ve "çağ atıayan Türkiyemiz"in b aş şaklabanı Evren paşam ı z ı n iddia ettiği gibi nüfus artışı değil , k apitalist üretimin gittikçe daha fazl a sabit sermayeye , yani teknolo­ ji yoğun sermayeye yönelmesidir . İ kincisi , k apitalizm sürekli bir işsiz ordusuna gereksinim duyduğundan dolayı , işsizlik sorununun çözümü için köklü önlemleri bilerek almaz . Bu sorunları sadece sosy a­ lizm çözebilir . K . BATI ( 1 ) 1985 Programı , DİE yay . , s . 279 ( 2 ) Milliyet gazetesinin 1 987 1 nin son ay larında yayımlanan bir sayısı . ( 3 ) 1985 Programı , DİE yay . , s . 67 ( 4 ) a . g . y . , s . 279 ( 5 ) a . g . y . , s279 SOSYALiZM UFKU (Baştarafı s . 36 ' da )

.

.

.

.

·

öğrenci , aydı n tabaka h ı zlı bir ivme ile örgütlendi , THKP-C /ML hareketini doğru buluyor , Maocu küçük-burj uva devrimcili­ ğini en dinamik şekilde savunuyordu m . Proletary anın s ı n ı f mücadelesi t ali kal ı ­ yordu . THKP-C /ML yöneticileri "Üç Dünya Teorisi" temelindeki tartışmalar sonunda PDA ' ya iltihak ettiler . THKP-C /ML DHY saflarında yer aldı m . Siyasi gelişim içinde , sı n ı f müca­ delesinin sosyalizm hedefli ufkunu görmeye ye b aşlamıştım . 12 Eylül sonrası k üçük-burjuva dev­ rimciliğinin iki yönlü k arakteri açı k olarak görüldü . Pratikte , hayatı n kendi­ sinde yaşandı . Özellikle bu dönem k ap ita­ list sömürünün hızlı bir şekilde yoğun1 ?-şması yla emek sermaye çelişkisi netleş­ tı . Proletaryanın ileri unsurları nı ifade eden militan bir işçi partisinin oluşturul­ ması yla , SOSYALiZM ufkunun açılacağına inancım tamdı r . 8 Mart 1988 K . ME Kİ K


May ı s 1 988

EKİM

39

U N UTU LMADI LAR . . .

"SER VERi P SIR VERMEMEK"

Üç unutulmaz devrimci Deniz Gezmiş , Yusuf Aslan ve Hüseyin İ n an ' ı n idam edilişlerinin 1 6 . yı ldönümü . Bu olay , en yal ı n haliyle ; İ stanbul Üniversitesi işgaliyle başlayıp , Taş k ı ş­ la ' dan Dalınabahçe önlerine uzanan yürü­ yüsle devam eden ve nihayet 6 May ı s 1972 ' de Deniz Gezmiş ' i n g ü r sesinde dile gelen " Y aşas ı n Marksizm-Leninizmin -v:üce İ deoloj isi" şiarı eşliğinde göndere çek ılen soylu bir kavgayı anlat ı r . üstün bir özveride , tastamam bir halk kahraman l ı ğ ı nda , dava için kendini i kir­ cimsiz feda etmede ifadesini bulan bu k avga , bir " isyan" girişimiydi . Bu rj uv a reformizminden kopuşu , düzene karşı militan ve ödünsüz bir başk aidı r ı y ı b aşlatması ile tarihsel b i r öne�e sah �p­ tir . Bu özellikleriyle , benzerlerıyle bır­ lik te bir döneme damgası nı da vurmuştur . "Özverileri boşa gitmedi . Aral arı ndan gelen kuşağa umutsuzluk değil , umut . _ _ , taş ı d ı l ar . Karamsari ı ğ � değ ıl �yımse � . olmayı öğrettiler . Tesl ım ı yet ve ıhanet ı . değil" " dövüşe dövüşe yen ı_ l"mey ı miras b ı raktılar . Genç Erdalların darağacı na çekilir­ kenki korkusuzluğu da bunun anlatımı­ dı r . Öğrenci gençlik i stanbul Üniversitesini y ine işgal etti . Dövüştüler . Ye� iden "bir yürüyüş eylediler" . Demek kı Deniz ' i unu tınadı lar . Unutulmayacaklar .

TKP-ML ' nin kurucusu ve lideri İb rahim Kayp akkaya ' yı katıedilişinin 15 . y ı ldönü­ mnnde saygıyla anı yoruz . İbrahim Kayp akkaya , bizim için işken­ cede ve polis te komünist tutum � n , zul � e kafa tutuşun , parti ve dava içı n kend ı n ı _ sembo­ tereddütsüz feda edişin parlak bır lü olma özelliğini koruyor . Gerçi , boyun eğiş ve teslimiyetİn yaygı n l ı ğ ı n a rağmen , 12 Eylül dönemi onlarca Kaypakkaya örneği yarattı . Ancak " ilkler " in değeri her zaman büyüktür , öyle olmuştur . Zira , yolu , çı ğ ı rı açanl ar , bir geleneği başla­ tanlar onlardı r . Yakın tarihimizde "ser verip s ı r vermeme "geleneğini yeniden başlatan İbrahim Kaypakkaya ' dı r . İ şkenceciler hala direnen devrimcilere " Kaypakkaya mısın" derler . Ve işkencede pek çok komünist ve devrimci gerçekten de direnirken onu ha t ı rlar . İ smi Türkiye devrim tarihine silinmez bir şekilde kazınmıştı r . Yaşamayı ciddiye alacaksın, hem de o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğİn insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamanuşken, hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Nazı m Hikmet


Sayı : 8

E Kİ M

40

KARL

MARX

170

YAŞINDA

!

<�d 1 yüzyil lar boyu yaşayacak , >>

yap1t1 da ! (

)

. . .

Nasıl

ki

gelişme insan

Darwin

yasasını t arihinin

insanları n , vb .

ile

yemeler i ,

gelişme

s i y aset ,

içmeleri ,

bir

iktisadi

gelişme

değil ,

olguyu

Ama olan

da

y a l i st

bu

bu

iki

alan l a r ı n y ü zeysel

daha

b u l gu

bütün

içinde

y i tip

bir

buluşlar

Bilim değildi . geçiren Pratik

olar a k ,

asıl

Marx bir

güç , olan

bilimdeki

bir

vinç

den l i

ne

sanayi gelişme

için , için

önem

olduğu

ve

bir

konusu

teki olma­

a l an ı n d a

ya

olan ,

bilim ,

bile ,

genel bir

duyduğu

onun de

bir

güçt ü .

bir

olursa olarak

doğru y a b u l gu

bu

etkinliğe belki teorik

d u y a b ileceği

k at ı ks ı z da

h iç

düşünülmesi

herhangi

do ğrudan

Ama

tarihi

devrimci

bulgudan

t aş ı y an

zaman

tek

mutlu ! Ama her a l a n d a

buydu .

önemli

için

u y g u l a m as ı n ı n

ol a n a k s ı z

y aşam

bir

y ap t ı .

adamı

e t k i n l i ğ inde

çoktur

KARL

sos­

önce k i

böyle

m atem a t i k

oy s a ,

k a dar

koca

irdelemelerin

hatta

y as a­

bulunması ,

a y d ı nlatt ı ;

de

sayısı

son u c u

h a reket

olduğu

Kendisine

( bu

bir

özel

y ap m a n asip olana ne araştı rmada bulunduğu

özgün

o

günümüz

onun

k aranl ı k l a r

bile

de

bulunan

Marx ile

konuyu

türlü

m ı ş tı r ) ,

t e m e le

s aç m a l ı k l a r

i k tisatçı l a r ı n

yeterdi .

buluş Marx

bu

Artı -değerin

eleşi ricilerin

Bu

göre ,

y a p ı ldı ğı

bir

tarzı

b u l du .

rr; işler di .

ı ç ın

buna

örtülmüş

top lumun

a r a s t ı rmal a r ı , gi t

dinsel

bulundukla­

yol u n d a k i ,

değil .

üretim

son u n da , b u rj u v a

sanatı n

buldu .

b u rj u v a

sını

her ku­

gerek t i ğ i

üstü

hepsi

k ap i t a list

ve ,

devlet

değin

i deoloj i k

altında

m addi

dönemin

tersi ne ,

açı klamak

önce

giyin­

insanları n

ama

ve

görüşlerin ,

gelismis � ve olusturdu k l a r ı

dayanarak yı ğını

bir

şimdiye

din ilkin

üretimi

üzerinde

;

temel

s a n at , önce ,

derecesinin ,

rı temeli bütün bunlar n

yani

son u c u ,

da

sözkonusu

f i k i r l er i n i n

daha

ya

hukuksal

h at t a

gibi

bunun

halk

rumları n ı n , ve

bilim ,

araçl ar ı n ı n

böylece ,

da

y as a s ı n ı ,

b ar ı n m a l a r ı

gerekti ğ i ; yaşama

do ğ a n ı n Marx

u ğraşab ilmelerinden

meleri i l k sel

organik

b u l d u ys a ,

se­

olsu n , t arihsel devrimci

sözkon u s u

sevinç b am b a ş k ay-

dı .

Böylece

bulguların

MARX

Marx ,

elektrik

gelişmesini

ve ,

alanı ndaki

daha

şu

son

gü nlerde M a reel Dep rez ' i n ç a l ı ş m al a rı n ı ç o k d i k k atli b i r b içimde izliyordu . Günkü Marx , her seyden önce bir � dev i m c i y di . K ap it alist toplum ile onun y aratmış bulunduğu devlet k u r u m l ar ı n ı n

r'

y ı k ı lmasına bulunmak ,

şu

ya

kendi

sinmeler i n i n

da bu

öz

biçimde

durumunun

bilinc i n i ,

kendi

kos o l l ar ı n ı n

ve m i ş

gerek­

kurtuluş

b il in c i n i kendis i n e i l k onun bulunduğu modern p roletary an ı n

k u rt u l u ş u n a gerçek

k at k ı d a

ve

yardı mda

yönel i m i

işte

bulunmak ,

onun

buydu .

S a v aş ı m onun en sev d i ğ i a l an d ı . E n der gör ülür bir t u t k u , b i r direngenl i k v e bir b aş a r ı ile s a v aştı o. 1842 ' de birinci R h e i n ische Zeitu n g ' a , 1 8 4 4 ' te Paris ' te k i Vorw arts ' a , 1 8 4 7 ' de B r ü k s el ' de Deutsc he-Brüsseler­

Zeitung ' a , 1848-1849 ' da Ne u e Rheinische Z e i t u n g 1 a 1 8 5 2 1 den 1 8 6 1 'e değin New York (Devamı

s. 9'da)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.