Ekim sayı 010 temmuz 1988

Page 1

EKIM

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

BÜTÜN ÜLKELERiN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN!

Sayı: 10 Temmuz 1988

REJiMiN A ÇMAZI VE SOSYAL-DEMOKRASi Türkiye büyüyor.

kapitalizmin

İşierin

iyi

açmazı

gitmedigi,

Nisan ayı içinde ticaret sicilinden

hükümet dışında, hemen tüm ser­

"Şinasi Ertan kriz için konuştu:

maye çevreleri ve aniann sözcüleri

Sırada bir çok holding var." "Yusuf

tarafından

Özal:

yüksek

sesle

ilan

Kaç

firma

dökülür

ediliyor. Nereye gidildiginin tam

meyiz." "Ersin

kestirilemedigi, hükümetin insiya­

firmaların ipi çekilsin."

idare etmeye çalıştığı söyleniyor. Türkiye yeniden derin bir iktisadi ve

Furyalı:

"Merkez göre,

yılı

ger çekten

indirilirse,

bankalar da işletmeler de kagıttan kaplanlar gibi yere serilir." "Türkiye gene 'kayıyor' mu?"

Cumhuriyet gazetesinin Haziran sayılannda ekonomi sayfasından

Bankası'nın

1987

bile­

Güçsüz rekor."

rastgele

alınmış

bu

verilerine

başlıklar

Türkiye

kapitalizminin

"Protestolu senette

tifi yitirdiği, ekonomiyi günübirlik

"Prof. Gülten Kazgan: Enflasyon

%33 'e

kaydmı sildirdiler."

Ocak-Mayıs

haber

ve

daha derin bir ekonomik krize dogru

döneminde 491 milyar 315 milyon

yol

lira olan protestolu senet tutarı bu yıl

havasına girmeye başladıgmı açık seçik gösteriyor.

buna ragmen ekonomide durgunluk

%71.3 oranında artarak 841 milyar 461 miyon liraya ulaştı... 1987 yılında 1 tirilyon 464,9 milyon li­

yeni boyutlar kazanıyor. Son ay­

raya

senet

çekmeye başlıyor. Kuşkusuz buna,

larda yoğunlaşan "stagflasyon mu"

toplamının bu yıl sonuna kadar 2,5

kaçınılmaz olarak en büyüklerin,

siyasi

krize

mi

gidiyor

sorusu

soruluyor, cevap, çözüm aranıyor. Resmi verilere göre enflasyon %75'e Urmanmış bulunuyor; ama

ulaşan

protestolu

aldıgını,

piyasanın

panik

Kriz sadece küçükleri degil, büyük kapitalistleri de iflasın içine

tartışmalan bunu anlatıyor. Günlük

trilyon liraya ulaşması bekleniyor."

diger bazı büyükleri yutması veya

basının ekonomi sayfalan konkor­

"Merkez Bankası aylık kayıt defter­

büyük ölçüde ele geçirmesi, yani

senet protestolarmda

lerinin kalınlıklan 1000 sayfayı bu­

sermaye n i n

rekor düzeyde artış, piyasada dur­

lunca çareyi kayıt alt sınırını 1 mil­

zileşmesi, tekelleşmenin artışı eşlik

gunluk haberleriyle dolu:

yon liraya çıkarmakta buldu."

dato, iflas,

"Konkordato ve iflaslar çığ gibi".

"Anadolu siparişleri iptal ediyor."

daha

da

merke­

edecek. Nitekim ülkenin en büyük ve en güçlü tekellerinden biri olan İş

"Narin'e haciz furyası." "Ercan

"Piyasa koşullarının

ağırtaşması

Bankası

Holding beklemede." "Küçüklerde

nedeniyle

kapanıyor.

üzere, bankalar, Ercan Holding ve

konkordata ve işi bırakma furyası."

Doğulu tilccar batıya göçüyor."

"Firmalar

birden

işyerleri

'görünmez'

"Sıkışan piyasanın yeni buluşu:

toplulugu

başta

olmak

Narin Holding'e el koymak için harekete geçmiş bulunuyorlar. Bu

oluyor." " İflas ve hileli iflaslar

Ölmüş eşek fiyatı. Nakitte sıkışan

arada,

·piyasada kol geziyor."" İTO verile-

bir çok firma denize dilşen yılana

bölmünü

rine göre ... Geçen yıl 915 şirket

sarılır'sözünü doğrularcasına, elin­

devletin

kapanmışken, bu yılın ilk beş aylık

deki malı büyük zarar ederek elden

kapitalist sınıf adına düzenleyici

çıkarıyor."

rolü

döneminde

bu

sayı 642

olarak

gerçekleşti... Bu yıl kepenk indiren

"Enflasyon

tehdit

de

se rmayenin

en

büyük

elinde tutan kapitalist ekonomiye zorunlu

müdahalesi,

olarak

artıyor;

ediyor."

sadece bu yıl 7 milyar 200 milyon­

şirketler arasında iki holding de

"TÜSİAD:

ekonomik sorunların

dolar dış borç ödemek zorunda olan

bulunuyor. Toplam 1 milyar 12 mil­

çözümünde öncelik enflasyona ve­

hükümet. sıkı tedbirlere başvuruyor.

yon lira sermayeli Sar Holding ve

rilmeli." "Özal:

Almaş

Nisanında

Holding

İstanbul

Şubesi

yüzde

Enflasyon 1989 35'e

inecek."

Bir yandan, para ve krediyi kısarak, yüksek

faizle

borçlanınayı


2 EKİM Sayı: 1 0

artırarak, üretimi, yatırımları, itha­

bunu

latı kısarak ve zincirleme zamlarla iç

yönetememe krizi parti

gösteriyor.

Yıpranma

ve

içindeki

kaynakları ken-dinde toplayarak,

çelişkileri de artınyor. Özal'ın, son

öte yandan yeni dış borçlarla dış

kongrade yaptıkları yeni bir atakla

borç taksitlerini ödemeye çalışacak.

partını n

Bu tedbirler, kaçınılmaz olarak piyasada daralmaya

yol

açıyor,

"modern

burj uva"

SHP'yi,

muhtemel

bir alternatif

olarak dikkate almaya başladıgını gösteriyor. Sosyal-demokrasi kapitalizmin krizine çare bulabilir mi? Açlık

görünümünü bozabilecek faşist ve

sınırına

fanatik müslüman akımın sivrilmiş

emekçilerin durumunda, kapitalizm

kadar

itilen

işçi

ve

isimleri Taşar ve Keçeciler ile

çerçevesinde de olsa,

bankaları olmayan sanayiciler üre­

anlaşmazlıga,

düzelme saglayabilir mi? Türkiye

stoklar

artıyor,

özellikle

de

hatta

çatışmaya

ciddi bir

timi sürdürmeleri ve aldıkları kre­

girmesi hükümet partisinde bunalım

kapitalizminin

dileri geri ödemeleri için gerekli

yarattı. Taşar ve Keçeciler istifa

naklan gözönüne alındıgında bu

olan parayı bulamadıklarından güç

tehdidi savurdular.

sorulara

durumu

pozitif

cevap

ve

ola­

vermek

olanaksızdır.

iflas

İşte tam bu noktada, sosyal de­

giriyorlar. Ekonomik Panorama dergisinin 2 nolu

mokratlar ataga geçip, yüksek sesle

sayısında verdigi bilgilere göre, her

başladılar. Kamuoyu yoklamalan

kurallarıyla

ı00 liralık kredinin 57 lirası , her ı00

SHP 'nin birinci parti durumuna

kararındadır" deniliyor. Ekonomik hedefin ise, içi boş parlak sözlerden

duruma

düşüyor,

dahası

sürecine

iktidar

olmaktan

sözetmeye

Kurultay bilgirgesinde, "SHP ikti­

darı demokrasiyi tüm kurum ve gerçekleştirme

liralık mevduatın Sı lirası, her ıoo

yükseldigini gösteriyordu. Ancak

liralık iç borçlanmanın 90 lirası

sermaye sınıfının istegi

Devlet Holding'e ait. Bu durumda,

hükümet olmak veya hükümette

sosyal adalete uygun dagılımını

TÜS İAD

kalmak

saglamak" oldugu söyleniyor.

üyesi

sanayici

ve

oldukça

hilafına

güçtü.

Ama

arındınldıgında,

"ulusal

gelirin

bankacıların geçen hafta yaptıkları

yıgınların

büyüdügünde,

Teorik olarak burjuva özgürlükler

bir toplantının ardından, kendilerini

onları yatıştırmak, kapitalist düzene

gerçekleştirilebilir. Ancak bu şarta

sıkıntıya sokan şeyin "devletin fi­

dokunmaksızın

baglıdır; iktisadi koşulların bunun

nansman

oldugu"nu,

yöneltmek, bir süre oyalamale için

için elverişli olması gerekir. Zira,

sanayici- bankacı

sosyal-demokrat yedege (ya da sol

tersi durumda, burjuva özgürlükler

görünümlü

politikası

"devlete karşı

öfkesi

sahte

yollara

p artilere)

"düzen" ve "devlet" için tehlikeli

attıkları"ndan sözetmelerinin derna­

ihtiyaç burjuva toplumun siyaset­

olabilir; işçi sınıfı tarafından kapi­

gojik ve propaganda yönü bir yana

yönetim geleneginden biri degil

talist sınıfa karşı etkili bir silaha

bırakılırsa, kapitalist sınıfın genel

miydi? Bir de onu rahatsız

dönüştürülebilir. Oysaki, Türkiye

çıkarları için devletin zorunlu ve

meyecek güvenilir bir ekip olursa

kapitalizminin

düzenleyici müdahalesinin tek tek

neden

burjuva özgürlükleri kaldıramıyor.

birleşik

cephesi

kapitalistlerin

yolunda

adım

çıkarlarına uyma­

yabildigini ifade ediyor. Bunun bir diger anlamı da, kapital­ ist

sınıf

tarafından

hararetle

·

burjuva

sermayenin

et­

kabul

yaşadıgı bunalım

edebilecegi bir alternafif olmasın?

İkinci, kapitalist toplum ve devlet

Sermaye çevreleri bu yönde egilim­

sosyal-demokrasi

lerini, parti kurultayı öncesi kısmen

veridir;

belli

sürdürülmesi onun için her şeyden

etmişti.

Ve

kapitalistlere

biricik ve

öndedir. Bu yüzden, bu koşullarda,

"bizim

lanan reçetelerin artık iflas ettiginin

uyuyabilirsiniz" diye teminat veren

inişler ve çıkışlarta ama sürekli bir

ilanı ve sermayenin o dönemden

Baykal ekibi son kurultay la işbaşma

istikrarsızlık içinde olan, iktisadi

beri Özal ve ekibine verdigi siyasi

getirilince, burjuva basının önemli

temeli zayıf Türkiye kapitalizminin

kredinin yavaş yavaş geri alınmaya

bir bölümü güvenilir ve alternatif

bugünkü

başlanması oluyor.

bir SHP 'nin oluştugu fikrini yay­

demokratların demokrasi, özgürlük

maya başladı.

vaadleri,

Öte yandan, daha 7 ay önce

Hemen

rahat

için

korunması

desteklenen ı980 'den beri uygu­

yapılan seçimlerde en çok oyu alan

iktidarımızda

sistemin

ardından,

ABD büyükelçisi S trauz-Hupe parti

çerçevesinde, siyasal

sosyal­

rejimde

bazı

önemsiz rötuşlar dışında, bir vaad

hükümet partisi yıgınlar nezdinde

merkezine

genel

olarak kalacaktır. Sosyal demokrat­

hızla yıpranıyor, siyasi destegini

başkanı atlayarak!- Baykal'la 35

lar yürürlükteki siyasal rejimin te­

yitiriyor. Güvenilirlikleri tartışmalı

dakika süren bir görüşme yaptı.

giderek

-ve

mel

kurumlarının

kılına

bile

Bütün bunlar, iç ve dış sermaye

dokunamazlar, palavraları bir yana

yoklamalarında ANAP'ın üçüncü

çevrelerinin, ı980'den beri estirilen

bırakılırsa, gerçekte buna niyetleri

parti

düşmes i ,

ekonomik ve siyasal terör altında

de yoktur. Başka ülkelerin deneyleri

başbakanın, bakanların, valilerin

bunalarak yeniden sola kayan kitle­

bir yana, daha uzak olmayan bir

şurada burada sık sık yuhalanması

leri etrafında toplamaya başlayan

geçmişte yaşanan Ecevit hükümeti

da

olsa ,

yapılan

durumuna

kam uoyu


Temmuz 1988 EKİM 3

tecrübesi bunun tarihi kanıtıdır. "Ekonomik kalkınma ve ulusal gelirin

sosyal

adalete

uygun

kısmakla mümkün olabilir. Oysa

Yığınlar için çekim merkezi ola­

kapitalist sınıf ve devlet korkunç

bilecek

boyutlara varan iç ve dış borçlarını

olmadığına göre, sosyal-demarkasi

bir

sosyalist

alternatif

işçi ve emekçi yığınları bir kez daha

özetleneo

bile ödeyemez duruma gelmiştir.

program ise her burjuva partinin

Dolayısıyla, mevcut iktisadi durum

sahte umutlarla oyalama ve aldatma

ileri sürdügü türden içi boş bir me­

ve Türkiye kapitalizminin dünya

olanağına

tindir.

emekçileri şimdiden boş umutlar ve

bölüşümü"

sözlerinde

olarak,

"emek",

kapitalist ekonomisindeki yeri ve

çıkarları"

vurgulan

olanaklan

Farklı

"çalışanların veriliyor.

Emek ve sermaye ekonomik bakımdan

uzlaşmaz

iki

kutup

nedeniyle,

sosyal-de­

hayaller

sahiptir.

ve

İşçileri

ve

sosyal-demokrasinin

mokratlar, bazı önemsiz rötuşlar

onları bir kez daha mutlak bir şe­

yayabilirler, ama ÖZal hükümetinin,

kilde hayal kırıklığına uğratacağı

uluslararası mali sermaye kurumlan

konusunda uyarmak, biricik gerçek

olduğuna ve toplam ulusal gelirde

tarafından

belirlenmiş,

bugünkü

alternatifın

olağandışı bir artış sağlamak için

ekonomik politikasının

çerçeve­

konusunda aydınlatmak görevi ise

sosyalizmin

olduğu

sosyal

mucize

sinin dışına isteseler de çıkamazlar.

komünistlereve sınıf bilinçli işçilere

yaratamayacaklarına -ve böyle bir

O halde onların gerçekte oyna­

düşüyor. Bunu yaptıklan ölçüde,

reçeteleri olmadığına- göre, mevcut

yabilecekleri tek bir rol kalıyor: Ka­

yığınların

ul usal

pitalizmin

kırıklığını

demokratlar

gelirin

bir

bö lüşümünde,

yoksulluğa

ve

açlık

gelecekteki sosyalizm

işçilerin ve emekçilerin payında az

smınna iuigi işçileri ve emekçileri

devrimci

çok ciddi bir artış, kapitalistlerin ve

sahte umutlarla bir kere daha aldat­

bileceklerdir.

kapitalist

mak, oyalamaktır.

devletin

karlarını

enerjiye

h ayal

yönünde

dönüştüre­

EKİM

ABD Körfez'de korsanlığı sürdürüyor. Körfez'de üstlenmiş ABD savaş gemilerinin bir İran yolcu uçağını

gözlemcilerin de belirttiği gibi, bu ışı

başlatan,

sürdüren

Patranunu incitmemeye büyük

ve

özen gösteren T.C. Hükümeti de,

Irak'ın

yaptığı açıklamada "yanlış bir de­

yolaçan eylemi çagdaş korsanlığın

yanında yer almazdı. Zorbalıkta,

ğerlendirme sonucu meydana gelen

yeni bir ömegi oldu.

küstahlıkta sınır tanımayan Ameri­

müessif bir hadise" diyerek, aleni bir

kan

cinayeti teıiıize çıkarma onursuzlu­

düşürerek

290 sivilin ölümüne

ABD, kapitalist dünyanın jandar­

sürdürmekte

emperyalizmi

ması bu aşağılık devletin yetkilileri,

orada

üstüne

çıkarlarının,

üstlük

bu

açık

cinayeti

çıkan

olan

hiç

kapitalist

dünyanın

petrolün,

"savunma" "meşru m üruifa", "po­

uşakça

tansiyel bir saldırıya karşı kendini

jandarmalığını yapıyor

koruma" olarak nitelediler. Birçok

şüphesiz

bağlı

gerici

rejimierin

1 983 'te, casusluk yapugı

Batılı kapitalist devletin yetkilileri

gerekçesiyle

de benzeri açıklamalar yapular.

tarafından bir Güney Kore yolcu

ABD Körfez'de ne arıyor, neyin

uçağının

Sovyetler

düşürülmesi

B irliği üzerine

savunmasını yapıyor? Kendisine ait

korkunç bir gürültü koparan ve

olmayan uzak topraklarda ve de­

kendi kamuoylaona aylarca bu olayı kapitalist

nizlerde ABD silahlı kuvvetlerinin

tartıştıran

işi ne? Amerikan emperyalizminin

şefleri, alay ederresine cinayeti bir

dünyanın

savaş

"savunma" eylemi olarak açıklama

nedeniyle tarafsız ülkelerin gemiler­

gücünü nereden buluyorlar? Ne

inin bombalandığını ileri sürerek,

yazık ki, bunu, önemli bir kesimini

yetkilileri

Körfez 'deki

uluslararası sularda geçiş serbest­

düşünce

tiğini

laşurdıkları, bencil, çıkarcı burjuva

korumak

ıçın

orada

bakımından

olduklannı söylüyorlar. Oysa bu

ideolojiyle

düpedüz yalandır, iki yüzlülüktür.

kamuoyuna

Öyle

rahatlıgıyla yapıyorlar.

olsaydı,

bütün

tarafsız

aptal­

donattıkları sahip

ğunu paylaştı.

kendisine

bir

olmanın

Okuyucu/ara Bu sayıdan itibaren yeni bir dizgi­ pikaj tekniğine geçi yoruz. Sevinç/iyiz. Bugüne kadar geri bir teknikle en iyisini yapmaya çalıştık. Bundan sonra biçim bakımından giderek daha güzel bir Ekim sun­ maya çalışacagız. Bu tamamen Ekim oku-yucularının maddi deste­ giy/e gerçekleştirildi. Teşekkür/er. Ekim ancak okuyucularının her bakımdan katkısı ile geliştiri/ip güçlendirilebilir. Daha çok destek, daha çok yazı, daha çok mektup!

EKİM


4 EKİM Sayı: 10

Direnişler devaın ediyor Ekim 'in yaygınlaşan

geçen

açılışı ile birlikte, yasalann yeniden

s ayısında

direnişiere

görüşülmesi için etkin eylemiere giri­

işaret

şeceklerini açıkladılar.

edilerek şunlar söylenmişti: "Şunun

Haziran "ayı, sadece başarıyla

iyi kavranması ve hep gözönünde bulundurulması gerekiyor. İşçi sınıfı saflarındaki kaynaşma kısmi, yöresel ya da sektörel degil, geneldir. Hoşnutsuzluk ve hareketlilik ülke çapındadır. Buzdagının görünen kısmı sürekli yer degiştiriyor. Dün öne çıkan metal, lastik, deri, kimya işçileriydi. Bugün petrol, kimya, kömür, belediye işçi/eridir. Yarın başka kesimler, başka sektörler olacaktır. Fakat bu bizi görünenin, öne çıkanın, parlayanın ötesine bakmaktan , ötesini görmekten alıkoymamalıdır."

sonuçlanan

belediye

ve

petrol

işçilerinin direnişlerine sahne olmadı.

Yeni fabrika ve işkollarında direnişler

yapıldı.

Haziran ayı başında, Menemen

ovasında,

ll -60 yaş

işçilerinin

arası

günlük

tarım

ücretlerinin

artırılması talebinin karşılanmaması nedeniyle 3 günlük iş bırakma eylemi

gerçekleşti.

I 800 işçi,

direnişleri

sonucu işvereni dize getirdiler ve günlük ücretlerini 3000 liradan, 4500 liraya çıkarılmasını sagladılar.

Diger bir direniş, ay ortasında

Tügsaş'ta

Yasadışı direnişler, degişik iş

gerçekleşti.

7000 işçi,

kaHarına da sıçrayarak Haziran ayı

Tügsaş'a baglı Kütahya, Samsun,

direnişi özellikle etkili oldu. Büyük

önceden

Gemlik

boyunca sürdü. Belediye işçilerinin

ve

Elazıg

işyerlerinde,

verilece�i

söylenen

ek

zamının verilmemesini protesto et­

şehirlerde, sokaklarda çöp yıgınları

işçisi

ise,

sendikalaştıkları

gerekçesiyle

işten

atılan

arkadaşlarının işe alınmasını sagla­

mak için pasif direnişe geçtiler.

Direniş dalgasına kaulan diger bir

işçi toplulugu ise, Kartal'daki Mefar

İlaç Fabrikası işçileriydi. 57 işçiden

sadece 34 'ünün erkek işçi oldugu bu

fabrikada,

işçiler

sendikalaşukları

gerekçesiyle işten aulan arkadaşlarını desteklemek

için

direniş

yaparak

üretimi aksatular. işverenin fabrikayı kapatması üzerine, işçiler toplu halde

işyerinin

önüne

gelerek

alkışlarla

işvereni protesto ediyorlar. Her gün işçiler

polis

tarafından

dagıulmalarına ragmen, eylemlerini sürdüyorlar.

Diger

yanda n

sendika

bürokratlarının hükümetle anlaşarak

eylem kararlarını rafa kaldırmalarına tepkiler büyüyor, öfkeye dönüşüyor. Son zamanlarda sendika bürokratları,

Belediye

mek için direnişe geçtiler. Direniş,

için, çöp toplama işini özel bir fir­

toplu halde viziteye çıkma gibi pasif

"hükümetin ilgisiz tavrı devam ederse , işçileri biz bile kontrol edemeyiz" gibi sözleri sık sık tekrar­

gidişlerde

sonucu olarak, sendikaların İzmit ve

oluştu.

İstanbul

mesaiye kalmama, yemek boykotu,

Başkanı'nın, direnişi etkisizietirmek

biçimlerin yanısıra, işyerine geliş ve

maya vermesi etkili olmadı. Yaygın ve etkili eylemler, işverenin görüşme

masasına

oturmasını

sagladı.

toplu

yürüyüş

biçimlerle sürüyor. Bu

22

gibi

işçilerden

Gemlik işyerinde çalışan 350 işçinin

Haziranda üç büyük belediyede ön

lamaya başladılar. Bu öfkenin bir

Sakarya şubeleri, Türk-İş yönetimini

daha etkili tutum alması amacıyla

İzmir' deki

Bursa 'ya dogru yürüyüşe geçmesi

uyarmak ve iktidarın işçilere karşı

bürünen direnişler ise devam ediyor.

kilometre kadar yüründükten sonra

kararı aldılar. Yürüyüş başlamadan,

renişi ise, ay sonuna kadar sürdü.

parçalara ayrılarak otobüslere bin­

anlaşma

saglandı.

anlaşmazlık

ve

çeşitli

üzerine jandarma mübahale etti ve bir

biçimlere

işçiler,

Petrol-İş'e baglı 6500 işçinin di­

Burada

da

aturdılar. Türkiye Petrolleri'ne baglı işçilerin ücret ayarlamasıyla 3 yıldır

verilerneyen zorunda

hakları

kalındı.

verilmek

Mobil,

BP

ve

Shell'de çalışan 1 700 işçinin toplu sözleşme

dirilerek

direnişçiler,

kararlılıklarıyla işverene geri adım

uyuşmazlıgını

protesto

etmek için başlatukları direniş ise devam ediyor.

Diger yandan, son çıkarılan yasa ile,

grev hakkı gaspedilen petrol işçileri ise, direnişlerini yavaşlatarak da olsa

sürdürüyorlar. İşçiler, parlamentonun

ja ndarma

·

denetiminde

yerinden

eylem

uzaklaşurıldılar. Samsun'da ise, 500 işçi

vardiya

arabalarına

çıkışında

servis

binmeyerek

toplu

yürüyüşe geçtiler. İşçiler sıkı polis denetimi

altında

1

km

kadar

yürüdükten sonra dagıldılar.Son günlerde

direnişin

baş

gösterdigi

diger iş kollarından SEKA'da çehitli

işyerlerinden

sözleşme

1 0. 25 0 işçi toplu

görüşmelerinin

çıkınaza

girmesini demiryolu işçileri fazla mesaiterin kaldırılmasını protesto

için, Büyük Sürmene Oteli'nin, 280

tutumunu protesto etmek için yürüyüş izinsiz oldugu gerekçesi ile polis

tarafından engellendi,

6 sendikacı

gözaltına alındı. Sendikaların şube

"Türk- İ ş yönetimi ve başkanlar kurulu başta olmak üzere ülke genelinde tüm sendikacıları aktif eylemiere davet ediyoruz" dediler. yöneticileri,

Bugün genellikle geri biçimler ve çogunlukla ekonomik taleplerle de olsa işçi sınıfının eylemi ülke çapında genişliyor. İşçi sınıfı dün oldugu gibi, bugün de mücadelenin merkezinde ve

önünde yer alıyor.


Temmuz ı988 EKİM 5

Altınyıldız� da işçilerin devrimci insiyatifi Sendikaların bürokratik yapısı,

ÇAÖRI MEKTUBU

sendika bürokratlarının ihaneti ya da sorunlara ilgisizligi ile de birleşince, dogan boşlugu işçiler kendi insiyatif­ leriyle gidermeye çabalıyorlar. Bir çok

fabrikada

devrimci

ve

mücadeleci işçilerin girişimiyle işyeri ve fabrika komiteleri, eylem komitel­ eri

vb.

taban

örgütlenmelerine

gidiliyor. Böyle

b ir

örgütl enmeyi

gerçekleştiren fabrikalardan biri de

3500 işçinin çalıştıgı Altınyıldız. Altınyıldız

işçileri

giriştikleri

Şubat ayında

bir dizi eylemi işyeri

komite sinin sendikanın

insiyatifiyle

engellemesine

ve

ragmen

gerçekleştirmişlerdi. Keyfi prim ve ücret uygulamasına karşı yapılan toplantı ve başlatılan imza kampanyası, 6 gün devam eden bir yemek boykotoyla sürmüştü. Bu arada komite istemleri dile getiren

ı500 adet bildiri de dagıtmıştı. Bugünlerde ise Altınyıldız işçileri, yaklaşan toplu sözleşme döneminde etkin olabilmek için bu işçi komite­ sine bagh bir Toplu Iş Sözleşmesi Komisyonu oluşturdular. Toplu iş sözlemesine ilişkin önerileri ile bir­ likte bir

çagn mektubu yayınlayarak

kampanyası

imza

Degerli Arkadaşlar; Patronların aşırı kar hırsı, hayatı yaşanmayacak hale getirmiştir. İ htiyaç madde/erimize zam yapı/madıgı bir gün görebilmek mümkün degildir. Yaşayabilmek çok ciddi bir olay artık. Dün eşimizi de çalıştırarak geçinebiliyorduk, bugün çocuklarımızı da çalıştırmak zorundayız. Ücretlerimiz a/abi/digine düşük. Özellikle 1980'den sonra yapılan toplu iş sözleşmeleri ile alınan zamlar asgari ücreti geçmiyor. Yine, bu dönemki sosyal yardımların ciddi bir önemi yok (çocuk yardımı, kıdem teşvik ikramiyesi, yakacak yardımı vb. haklar artık yok gibi). Toplu iş sözleşmeleri, bir toplu satış belgesin­ den başka anlam taşımıyor. Maaşını bizden alan sendikacı/arımız, ancak patronlara karşı direndigimizi gördüklerinde, bizi engelieyebilmek için karşımıza çıkıyorlar. Sendikamız artık yok gibi... Arkadaşlar; Bugün bu sorunları yaşayan bizler, kendi mese/e/erimize, kendi ekmeg-

Altınyıldız Toplu İş Sözleşmesi Komisyonu Haziran 1988

başlattılar. ı ı

Haziranda bu sorunun tartışıldıgı bir toplantı

imize, kendi ge/ecegimize sahip çıkmak durumundayız. Önümüzdeki dönemde yap ı lacak toplu iş sözleşmesinde daha ciddi haklar ala­ bilmek için, bugünden sendikamızı ziyaret ederek, istedigirniz hakları almak için zor/aya/ım. isteklerimizi yazılı hale getirerek kendi fabrikamızda yaygın/aştıra/ım. Bu isteklerimizi imzaya açalım ve imza/ı isteklerimizi sendika yönetimine bildire/im. Artık ucuza satı/mak istemiyoruz, Haklarımızı almak için uyanık ve kararlı o lalım. Arkadaşlarımızı uyara/ım. İşverene karşı her an bir toplu tepkiye hazır o lalım. Unutmayalım ki, daha etkin bir sendika ve daha iyi bir toplu işsöz/eşmesi bizim örgütlü gücümüze bag/ıdır. Artık ucuza satı/mak istemiyoruz. Yaşasın işçilerin birligi ve mücadelesi!

y aptılar.

Açıklama ve ÇaArı

Revizyonist

akımların etkisindeki bazı işçilerin

(Baştarafı s.7'de)

yaydıgı söylentiler - toplantıyı polis

anti-demokratik uygulamaların ne

Türkiye'deki ilerici, demokrat ve

basacak, vb ...- katılımı etkiledi ve

ilki ne de

sosyalistleri harekete geçmeye, eller­

toplantıya 60 işçi katıldı. Revizyo­

bugünkü uygulama içinde sıradan bir

indeki

nizmin etkisi bir kere daha safları

olay da degildir. Son yıllarda yeniden

Yalçın Küçük, Bilgesu Erenus, İlhan

bölen ve örgütlenmeyi zayıftatan bir

canlanan ve etkili olmaya başlayan

Akalın, Hüsnü Öndül ve Felemez

rol oynadı.

ilerici-sosyalist

Ak'ın gözaltına alınmalarını protesto

Devrimci

işçiler ve

sonuncusudur. Ancak,

basının

tüm olanakları

kullanarak

komite, işçilerin mücadelede birligini

susturulmasına yönelik önemli bir

etmeye, salıverilmeleri için girişim- .

saglamak için dikkatli ve sabırlı bir

saldırı, yeni, daha yaygın ve daha agır

lerde bulunmaya çagınyorum.

çaba içindeler.

baskıların bir ön habercisidir.

Yanda, Altınyıldız Toplu İş Sözleşmesi ladıgı

Komisyonunun

işçilere

yayınlıyoruz:

Çağı

hazır­

mektubunu

16. 6.ı988

Toplumsal Kurtuluş Avrupa

Av.H.Yurtsever

Temsilcisi olarak tüm Avrupalı ve

Toplumsal Kurtuluş Avrupa

Türkiyeli

insan

savunucularını,

hakları

A v rupa

ve

Temsilcisi


6 EKİM Sayı 10

İZMİR

Bu zorlu mücadeleyi sabırla sürdürecegiz Devrim ve sosyal izm yolunda öneml i bir adı m atan Ekim 'i sel amlıyoruz. Sermaye düzeninin sömürü, zulüm ve binlerce işçiyi iş siz bıraktgı koşullarda biz de zorunlu olara k inşaat sektöründe çalışıyoruz. Onlarca arkadaşımızın öldügü ya da sakat kal dıgı çalış ma koşull arında hiç bir can güvenligirn iz yok. Hergün ölümle burun burunayız. Sermaye babalarının tek düşündügü karl arına kar kat mak. Onların iş güvenligi, bizim can güvenligimizden daha önemli. İ nşaat sektöründe yolsuzluklar, rüşvet ve dolandıncılık al abildigine yo gun. H al kın can pahasına biriktirdigi parası kooperatİf adı al tında dolandırılıyor. Bunlar sermaye düzeninin bir yüzü. Diger tara ftan da

sömürdükleri yetmiyormuş gibi pek çok inş aat iş çisini sigortası z çal ıştınyorlar. Sermaye düzeninin uş akl arının agzı ndan sürekl i iş ittigirn iz şu: "Sen olmazsan Ha san ol ur, Hasan ol mazsa Hüseyin ol ur. " Kanı mızı ne zamana kada r emecekler, görecegiz! Bunların he­ sabı bir gün sorul acak, Hasanlar, H üseyinler onların eceli olacak. Biz devrimcil er bu zorl u mücadeleyi sabırla sürdürecegiz. ProJetaryayı bil inçl endirmek, sınıfına kazanmak, sınıf sendikalarını ve işçi sınıfının partisini yaratmak için mücadele edecegiz. Biz devrimciler yeni bir dünya yaratmak için çıktık yola. B ugüne kadar elimizde güçlü bir

ideolojik sila hı mız yoktu. Şimdi bu sil aha sa hibiz. Bu güçlü ideolojik silahımızı düş mana karşı ustaca kullanmasını ögrenecegiz. Önemli bir sorun da , Türk solunun yıllardan beri Kürt ul usal sorununa dogru bir yakl aşı m o rt aya koyamamasıydı. Ekim 'in Kürt ulusa l sorunu üzerine yazıla rıyl a ort aya koydugu gibi , K ürt hal kı nı n özgürlügü savunulmadan ne de­ mokrat ne de ent ernasyonalist oluna­ bilir. Biz de bu şiarı yeniden dile getirmek isti yoruz; Yaşasın Türk ve Kürt hal kının birlik, dayanışma ve kardeşligi! Y .Yurt 6 Haziran 1 988

İZMİR

ALİAGA İŞÇİLERİ DİRENDİ Aliaga Türkiye'nin en öneml i üre­ tim bölgelerinden biri. Pektim ve raf­ ineri -müteahhitl ik işçileri dahil 15.000 civarında bir işçi kapasitesine sahip. Y alnızca Petkim 'de 7-8 bin civarında işçi çalışmakta ve Petrol Ofisi, Tüpraş , Shell , BP, Mobil gibi petr ol işl etme fırmaları tarafından sömürülmektedirl er. Petkim iş çilerinin Mayıs ayının 25 'inden 5 Hazira na kadar süren di­ renişleri karşı sında burjuvazi hiçbir şey yapamadı. Yasadışı ilan ettigi bu direnişler karşısında epeyce tedirgin oldu. Son yasa degişikl igiyle grev hakkının kaldırılmasından dolayı ilk olara k Petrol Ofisi işçileri 25.5 . 1 988 günü yemek boykotu yaptılar ve işi yavaşlattılar. Ardından Tüpraş , Shell ve BP işçileri degişik günlerde, degiş ik biçimlerde eylemleri birbir­ lerini tamamlayacak biçimde l l gün bu direnişi sürdürdüler. 3 1 Mayı s sabahı Petrol Ofisi işçileri

işi yavaşlatma eylemi yaptılar. Üreti m % 80 oranında azaldı, bazı bölümlerde de tümden du rdu. Ofis müdürü makinaların baş ına kadar gelmiş ve ne yapacagını şaşırmıştı. Dış kapıda petrol taşıyan yüzlerce tanker günlerce boş bekledi. Akşam iş paydosonda işçiler dış kapıya kadar olan ı km.lik yolu çorapsız yalınayak yürüdüler. I Haziran günü yine Petrol Ofisinde ve diger işletmel erde büyük sessizlik vardı. Dol um tesislerinde 4000 işçi yemek boykotuna gitti. Diger işlet­ melerde ı 700 iş çi viziteye çıktı. Petkim 'de üretim felee ugTamıştı. Bu eylemler üzerine Petkim genel müdürü işçilerin yalnızca ücretlerinde düzenleme yapılacagına dair söz verdi. Petkim işçilerinin söyledigi ise şuydu: Grev hakkımız hangi nedenl e el imizden al ınıyor? Biz bu hakkı mut­ laka alacagız. Eger grev hakkımız geri veril mezse daha çok şey yaparız. Ancak Petkim 'de yetkili olan Petrol­ İş 'in Aliaga ş ube baş kanı çeş itli oyun-

lar ve aldatmaca sözlerle işçilerin normal üretime geçmel erini sagladı . Ama bu durum nereye kadar ve ne zamana kadar devam eder? Buna işçiler karar verecek. Aliaga yöresindeki çelik işçileri de çok kötü çalışma koşulla rıyla karşı karşıyalar. İş kazasının olmadıgı gün yok. Bacası olmayan bir çelik fabri­ kası belediye tara fından 10 gün kapatılmış ve 3 1 Mayıs tarihl i bakanlık kararıyl a bacasız fabrikanın çalışması yasaklanmış olmasına rag­ men, bu fabrika dogaya ve insanlara zarar vermeye devam etmektedir. Buca yöresinde Gökdere köyünde buluna n bir deri fabrikasının arıtma tesislerinde de üç genç işçi çok kötü bir biçimde zehirlenerek yaşa mlan nı yitirdiler. Egeriş veren fiyatı 7000 lira ol an gaz maskelerinden al mış olsaydı, 23-24 yaşları ndaki bu üç genç insan ekmek parası ugruna yaşamlarını yitirmeyecekti. AÇAKMAK 7 Haziran ı 988


Temmuz ı988 EKİM

7

YASAL SOL BASINA BASKI AÇIK SALDIRIY A DÖNÜŞÜYOR Yasal

sol basma baskılar açık

saldırıya dönüştü. Sık sık toplatma kararı, kapitalist­ lerin ellerindeki da�ıtım aygıtlarının güçlük çıkarması vb. yollarla ekono­ mik olarak çökertme ve yazılanlar nedeniyle sık sık soruşturma açıp siyasal olarak

baskı altına alma

politikasına, polis-savcı-mahkeme üçlüsünün do�dan saldınsı eklendi. Mayıs ayında Yazı İşleri Müdürü (Felemez Ak) tutuklanan Toplumsal Kurtuluş Dergisi, geçti�imiz ay yeni bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Derginin Genel Yayın Müdürü İlhan Akalın, Yazı İşleri Müdürü Orhan Gökdeniz ile derginin yazarlarından Yalçın Küçük ve Hüsnü Öndül polis tarafından

ıo gün gözaltında tu­

tulduktan

sonra

sevkedildikleri

23

Haziranda

Ankara

Dev let

Güvenlik Mahkemesi

tarafından

panya başlattılar.

tutuklandılar. Savcılık, paliste aynı

Cumhuriyet Gazetesi'nin verdi�i

süre gözaltında tutulan derginin sa­

habere göre, İstanbul DGM son ay­

hibi

larda,

Bilgesu

Erenus'un

da

Sözkonusu

derginin

yöneticilerinin

ço�unlu� u

aylık

olarak

yayınlanan ıO sol dergi için toplam 22

tutuklanmasını istedi. tüm

toplatma kararı vermiş bulunuyor.

bellibaşlı

Basın, haber, propaganda, e�itim

yazarlannın tutuklanması yasal sol

tekeli do�dan ve devlet eliyle ser­

basma

ciddi

maye sınıfının elinde oldu�u halde,

Nitekim, bunun üzerine, Yeni

ola�anüstü güçlüklerle işçilere ve

yönelik

ve

saldırının

boyutunu gösteriyor.

sermayenin

siyasal

temsilcileri,

Demokrasi, Yeni Çözüm, Eme�e

halka seslenmeye çalışan cılız sol

Ça�rı. Eme�in Bayra�ı ve Güneşe

basma dahi tahammül edemiyor;

Ç a�rı

çıplak baskıya başvuruyorlar.

dergileri

yaptıkları

23

ortak

Haziranda bir

basın

toplantısında, baskıları ve birbirini aralıksız

özgürlü�ünü dilinden

toplatma

sol basma yönelik baskı ve saldırılar

kararlarının sol basının ekonomik ve

karşısında ço�unlukla sessiz kalıyor

siyasi

izleyen

Basın

düşürmeyen burjuva basın ise, yasal

olarak

amacına

varlı�ını çökeetme

yönelik

oldu�unu

ya

da

önemsiz

haberlerle

geçiştiriveriyor.

açıklayarak, saldırılara karşı kam-

AÇIKLAMA VE ÇAÖRI Toplumsal Kurtuluş A vrupa Temsilcisi H.Yurtsever 'in dergisine yönelik baskılar konusunda yaptı�ı açıklamayı aynen yayınlıyoruz. Türkiye'deki son gelişmeler, "de­ mokrasiye dönüş" propagandasının ve bunu temel alan tartışmaların kesin bir iflasını gösteriyor. Devletin rejim karşıtı güçler üzerindeki baskı ve terörü azalmak şöyle dursun gittikçe a�ırlaşıyor. Türkiye Kürdistanı'nda her gün onlarca

i nsan

Cezaevleri,

katiediliyor.

artık

birer

işkence

merkezidir. Hepsinde toplu dayak, görüşme yasa�ı ve çok çeşitli toplu işkence

biçimleri

uygulanıyor.

Bunların en son bir öme�i olarak, 6 Haziran' dan Cezaevindeki

bu

yana,

idam

Eskişehir

mahkumları,

Mahmut Aktaş, Muzaffer Ayata, Rıza Altun

ve Mürnin

A�cakaya'dan

hiçbir haber alınamıyor. Ankara'da İnsan Hakları Deme�i'nde 200'e yakın tutuklu ve mahkum yakını bu gelişmeleri protesto amacıyla açlık grevine başladılar. Cezaevlerindeki baskılar

sürerse

benzin dökerek

kendilerini yakacaklarını duyurdular. Yeni gelişmelerden biri, ilerici basın üzerindeki yasadışı baskı ve uygulamaların son haftalarda hızla tırmanmasıdır. Toplumsal Kurtuluş bir yıldan beri yayınlanan aylık, yasal ve sosyalist bir dergidir. 9 Mayıs ı988'de bu derginin

ı ı .sayısı

dergideki

bir

yazıdan dolayı toplatıldı ve Yazı İşleri Müdürü Felemez Ak

tutuklandı.

Halen tutuklu bulunuyor. 13 Haziran ı988'de Ankara Barosu Avukat larından

Toplumsal

Kurtuluş 'ta

yayınlanan

yazıları

Hüsnü Öndül, ı4 Haziran'da Top-

lumsal Kurtuluş dergisini çıkaran Dönem

Yayıncılık A.Ş

Kurulu

Başkanı,

Bilgesu

Erenus,

aynı

yazarların dan yayınlanmış

Yönetim

tiyatro

yazarı

derginin

Türkiye' de

ı5'ten

fazla kitabın

yazarı olan eski ö�retim üyelerinden Doç.Dr. Yalçın Küçük ve derginin Genel Yayın Yönetmeni İlhan Akalın gözaltına alındılar. Avukatlarıyla ve aileleriyle görüştürülmüyorlar. Ank­ ara Emniyet

Müdürlü�ü

yaptı�ı

açıklamada

gözaltına

alınan

arkadaşlarımızın 7 gün süre ile polis gözetimi

altında

bulundurularak

sorgulanacaklarını açıkladı. sorgulama

yönteminin

Tek

işkence

oldu�u Türkiye'de bu sözlerin ne anlama geldi�i açıktır. Toplumsal Kurtuluş dergisine ve yazariarına yapılanlar Türkiye' deki

(Devamı s. 5 'de)


8 EKİM Sayı:10

GORBAÇOV' UN 70.YIL KONUŞMASI VE YENİ STALiN DÜŞMANI KAMPANYA H.Fırat

Gorbaçov'un Stalin "Övgüsü" Gorbaçov'un Ekim Devriminin 70.yıldönümünde yapugı konuşma­ dan kısa bir süre sonra, Devlet Başkanı Andrei Gromiko'nun Stalin'i konu alan bazı sözleri, Cumhuriyet ve Hürriyet gazete1e­ rinde, sırayla, "Kremlin'de Stalin Krizi" ve "Moskova'da Çatlak Ses" başlıklarıyla yer aldı. (10 Ocak 1988) Gorbaçov'un konuşmasını anında çeviren ve "Yolumuz, Ekim'in Yolu, Öncüterin Yoludur" başlıgıyla, Aralık 1987 tarihli 6.sayısında tam metin olarak yayıniayan -sonradan aynı isimle kitaplaştırıldı- Toplumsal Kurtuluş dergisi, Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinin tutumunu tepkiyle karşıladı ve"Acemi Gazeteci Sovyetologlara Tembel Babi Ali Basım" başlıgı alunda şunları yazdı: "Bu kitapta Gorbaçov, belki de Stalin üzerine Sovyet liderleri tarafından yapılmış en övücü konuşmayı yapıyor. Stalin 'in tüm tartışmalarında ve kavgalarında dog­ ru oldugunu açık açık söylüyor. "

Gorbaçov'un Stalin hakkında söylediklerinden parçalar aktaran Toplumsal Kurtuluş devam ediyor: "Gorbaçov çok açık olarak Stalin 'in çok inanılmaz işler yaptıgını söylüyor. Ka çınılmaz olan ları yaptıgını söylüyor. Yapılmadıgında devrim davasının kaybedileceğini söyledigi işler yaptıgını belirtiyor. Sovyetler Birligi 'nde sosyalizmin eserinin onun ve çekirdek kadronun oldugunu söylüyor. Daha övücü ne söylenebilir, acaba?" (Toplumsal

Kurtuluş Sayı:8, s.29-30) Toplumsal Kurtuluş haksız mıydı?

Görünüşe bakılırsa, pek de sayılmazdı. Stalin dönemi ile ilgili bölümleri, Maksizm-Leninizm ile modem revizyonizm arasında iki ara­ da bir derede kalanlara -başta Top­ lumsal Kurtuluş'un kendisi- büyük bir nefes aldırtan, liberalleri ve Troçkistleri ise bir bakıma hayal kınklıgına ugratan bu konuşmada Gorbaçov gerçekten ilginç şeyler söylüyordu. Gorbaçov sözkonusu dönemle ilgili olarak söze Lenin 'in ölümüyle başlıyor: "Lenin 'in zamanından önce ölümü tüm parti Parti ve Sovyet halkı için korkunç bir sarsıntı idi. Üzüntü ölçülemez, kayıp onarılamaz idi. Herkes için bu böyleydi. Çok büyük tarihsel öneme sahip işler yapılacaktı daha, Lenin 'siz, onun ögreti ve öner­ melerine dayanarak, Parti önder kadrosu devrimin kazanımlarını pe­ kiştirecek çözümler bulmak ve Sovyet Rusya 'nın o günkü somut ko­ şullarında ülkeyi sosyalizme götürmek durumundaydı. " (s.32)(*)

Gorbaçov sözlerini tarihsel bir gözlemle sürdürüyor: "Tarih yeni düzen için katı bir ülti­ matom hazırladı. Ya mümkün olan en kısa zamanda kendi sosyo-ekonomik ve teknik temelini kurup yaşayacak ve dünyaya ilk adil toplum örnegini verecek, ya da kaybolup gidecek ve en iyi olasılıkla zaman içinde destansı ve fakat başarısız bir toplumsal deney olarak kalacak." "Yüksek bir sosyalist degişim hızının saglanmasına tam anlamıyla hayati ve kesin bir önem verilmişti."

(s.32) Başından beri dünya burjuvazisi ve Troçkistler tarafından, ek olarak, son 30 yıldır revizyonistler ve şimdilerde

ise bizzat bu aynı Gorbaçov'un kalemşörleri tarafından "Stalinci terör dönemi" olarak nitelenen ve karalanan 1920'ler ve 1930'lar hakkında Gorbaçov'un konuşması şöyle sürüyor: "Lenin sonrası dönem, yani yir­ miler ve otuzlar, Sovyet devleti tarihinde özel bir yere sahiptir.(**)

Onbeş yıl gibi kısa bir dönemde ra­ dikal toplumsal degiş iklikler Sosyalizmin gerçekleş tirildi. kurulmasının optimum biçimlerinin araştırılması ve yeni toplumun te­ me/lerinin atılmasında gerçekten başarılanlar açısından, sözkonusu döneme inanılmaz işler sıgdırıldı." "Bu yıllar insan dayanıklılıgının sınırında çalışmanın ve keskin ve çeşitli mücadele/erin yıllarıdır. Sanayileşme, kollektifleşme, kültür devrimi, çok uluslu devletin güçlendirilmesi, Sovyetler Birligi 'nin uluslararası konumunun yerleşmesi, ekonomiyi ve toplumsal olayları yönetmenin yeni biçimlerinin geliştirilmesi hep bu dönemde gerçekleşti. Ve tümünün de çok geniş sonuçları oldu." (s.32-33) Stalin yönetimindeki Bolşevik Par­

tisi önderliginde, ülkenin sosyalist sanayileşmesi alanında Sovyet emekçilerinin kazandıgı muazzam tarihsel başarıları anlatan ve örnekleyen Gorbaçov, "daha başka bir yol tutulup tutulamayacagı" sorusunu şöyle cevaplıyor: "Eger tarihe sadık ve yaşamın (*) Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasından yapılan

tüm

aktarmalar

"Yolumuz Ekim'in Yolu,

için

Yolu dur", T.Kurtuluş, sayı:6, 1987

(**) Altı

orjinalinde çizili

bkz:

öneillerin Aralık


EKİM 9

Temmuz 1988

gerçeklerine balılı olmak istersek ve­ rilebilecek bir tek yanıt vardır: Başka hiçbir yol seçilemezdi. " (s.35) Bu aynı konuşmada Troçkistlerin ve revizyonistlerin, sosyalist demokrasi konusunda Stalin dönemine yönelttigi klasik eleştirileri aynnblanyla tekrar­ layan ve benimseyen Gorbaçov, fakat öte yandan şunları söylüyor:

"Kitleler tarafından anlaşılarak benimsenen parti planlarının zorun­ lulugu ve Ekim devriminin devrimci ruhunu oluşturan slogan ve amaçlar, ülkenin endüstrisini kurma işinde birleşen milyonlarca Sovyet vatandaşının akılları baştan alan şevkinde ıfadesini buldu." "En zor koşullarda, makina/aş­ manın yoklugunda, yarı kıtlıkla karşı karşıya iken bile halk mucizeler yarat­ maktan geri kalmadı. Onları harekete geçiren duygu ve ilham kaynagı yaptıkları işin tarihsel öneminin bil­ incine varmalarıydı. Yeterince egiı­ ilmiş ve okur yazar olmamalarına karşın sın ıf önsezileri, örnegi görülmemiş ve muazzam bir eylemin içinde olduklarını söylüyordu." (s.35)

"Dış politikada devrimin ihracına, iç politikada köylülügün kemerlerinin sıkılmasına, kentin kırı sömürmesine ve toplumun yönetiminde de yönetsel ve askeri buyruk/ara öncelik verdiler. "Troçkizm, ideologlarının solcu devrimci görünüşlü mugalataya sıgındıgı, ve aslında teslimiyeıçi bir konum aldıgı siyasal bir akımdır. Temelde Leninizme baştan aşagı bir saldırıyı ifade eder. Konu, iizünde ülkemizde sosyalizmin gelecegini ve ilgi­ akibetini De vrimin lendiriyordu. " (abç)

"Veri koşullarda, Troçkizmi tüm halkın önünde çürütmek ve anti­ sosyalist özünü açıga çıkarmak gere­ kiyordu." "Durum, Troçkist/erin Grigori Zinovyev ve Lev Kamanev 'in başını çektikleri Yeni Muhalefet ile birlikte hareket e tmeleri nedeniyle zor/aşıyordu. Azınlıkta olduklannın bilincinde olarak, muhalefet lider­ leri Parti içinde sürekli tartışma çıkartıyor ve Partinin biilünmesine bel baAlıyorlardı. (abç) Fakat, son

Sonuç olarak, Gorbaçov'un Stalin aleyhtan kampanyasından söz eden burjuva basını haksız; "Gorbaçov, belki de Stalin üzerine Sovyet liderleri tarafından en övücü konuşmayı yapıyor" diyen Toplumsal Kurtuluş, haklı gibi görünüyor. Ama, "gibi görünüyor"! Ve bu dergini yazarlanndan Yalçın Küçük ve Çelik Bilgin'in sık sık ve haklı olarak vurguladıklan gibi, görüntüye aldanmamak gerekiyor. Gerçekte, az sonra görecegirniz gibi,

Gorbaçov,

bizzat

bu

ko­

nuşmasında, yıllardır Stalin'in kişi­ ligine ve eserine karşı emperyalist ve revizyonist

gericilik

tarafından

yürütülen haçlı seferlerine bir yeni­ sini

eklemenin,

düşmanı

yeni

kampanya

bir

Stalin

başlatmanın

işaretini veriyordu.

Ters çıkmış görünen beklentiler Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasında

Haziran 1988 sonunda yapılan

çözümlemede, Parti, Merkez Komitesinin yanında ve muhalefetin karşısında yer aldı ve kısa zamanda ideolojik ve örgütsel olarak ezil­ melerini sagladı." "Kısaca, Joseph Stalin tarafından başı çekilen yenetici çekirdek Le­ ninizmi ideolojik mücadelede korudu. Siyasal uzantıları Parti üyelerinin ve emekçilerin çogunlugunca kabul edilen ve sosyalist kuruluşun ilk aşamalarında strateji ve taktikleri belirleyenler bu çekirdek içindekiler oldu." (s.34)

19.Parti Konferansı'nda, bizzat Gorbaçov'un önerisiyle "Stalin kur­

Stalin önderliginin bir kez daha olum­

şöyleydi: Gorbaçov, konuşmasında

banları" ilan edilip andarına bir anıt

lanması.

Stalin ve Stalin dönemiyle hesap­

Bir de aynı dönemin ideolojik tartışma ve mücadele cephesi var. Gorbaçov konuşuyor:

"Ve şimdi, Lenin 'den sonrakı Yir­ miler ve Otuz/ar.(*) Gerçi parti ve toplum sosyalizmin kuruluşu için Lenin 'in fikirlerine ve onun devrimin sonrası çalışmalarına sahipti ama yolun aranıp bulunması o kadar basit degildi. Keskin ideolojik mücadele ve siyasal tarhşma ile doludur bu diinem." (abç) (s.33)

dikilmesi

kararı

Troçkist,

Uzatmamak için, son olarak,

Zinovyevci ve Buharinci muhalefet

Stalin'in Büyük Yurtsever Savaştaki

hakkında,

yeri ve rolü konusunda:

70.yıl

alınan

Devamında, Buharinci sapma ve

konuşmasında

Gorbaçov şunları söylüyor:

"Troçki ve Troçkist/er, kapitalist ülkeler kuşatmasındayken sosya­ lizmin kurulabilecegi olanatıını red­ dettiler. " (*) Altı orijinalinde çizili.

"Zaferin elde edilmesindeki etken­ lerden biri savaş yılları boyunca, Joseph Stalin 'in ortaya koydugu muazzam siyasal irade, azim ve dayanıklılık ve halkı örgütlernede ve denetlemekte gösterdigi beceridir." (s.38)

Türkiye

solu'nda

pek

çok

grup

şaşırmış göründü. İçlerinden bazılan için bu şaşkınlık aynı zamanda bir sevinci anlatıyorken, diger bazılan için

bu,

gizlenemeyen

bir

hayal

kınklıgını ifade ediyordu. Yaşanan konuşması

şaşkınlık,

öncesinde

70.Yıl

oluşmuş

beklentinin bir sonucuydu. Burjuva basının

sansasyonel

çabalarının

katkısı ne olursa olsun, bu beklentiyi aslında bizzat Gorbaçov döneminin gelişmeleri

yaratmıştı.

Ortada

görünen köy klavuz istemez misali bir durum vardı. Oluşmuş beklenti kısaca

laşacak,

Troçki

de

içinde,

tüm

muhaliflerin itibarı iade edilecek. Bunu sabırsızlıkla bekleyenler kuşkusuz tüm burjuva liberal, re­ vizyonist ve Troçkist kişi, grup ve akımlardı. Fakat bazıları, Kurtuluş ve Devrimci-Yol kökenli çevreler (Yeni Öncü, Sosyalist İşçi, Devrimci İşçi) bu heyecanı özellikle yaşıyorlardı. 12 Eylül

döneminde

"so syalizm


10

EKİM Sayı: 10

anlayışlan" degişmiş bu çevreler,

bütününden

daha ileri adımlar için taze ideolojik

bölümlerine göre tepki gösterdiler.

çok

Stalin 'le

ilgili

Stalin'in düşünce ve eserine saldırı

kana ihtiyaç duymaktaydılar.

yeni

tarihsel

dönem

oturmuş

ve

öyle

süreç,

Rahatsızlık duyanlar beklenmeyenin

zeminine

Gorbaçov'un konuşmasını belirli

sevincini yaşadılar. Toplumsal Kur­

bilmiştir. Fakat Stalin'in düşünce ve

gelişe­

bir rahatsızlıgın besledigi bir merakla

tuluş konuşmayı anında çevirdi ve

eserine cepheden saldırı, Marksizm­

bekleyenler de vardı. Bunlar daha

tam

Leninizme, sosyalizmin teori ve pra­

metin

olarak

bastı.

PKK

çok, Sovyet tarihinde sosyalizmin

yayınları,

teori ve pratigi ile, revizyonizmin

parçalan öne çıkarıp okuyucuianna

Stalin ile ilgili olumlu

tigine

cepheden

saldın

anlamına

geldigi için, işe hep Stalin'in kişiligi

teori ve pratigini bagdaştırma çabası

yansıttı. Yeni ideolojik atılım için

ve

içinde olanlardı. Özellikle PKK ve

taze kan bekleyenler, hayal kırıklıgı

başlanmış,

Toplumsal Kurtuluş dergisinin du­

ile özdeş bir suskunluga girdiler.

panyasının sagladıgı olanaklarla iler­

rumu buydu.

Yalnızca,

lenebilmiştir.

Gorbaçov'un konuşmasının hemen öncesinde,

belli

beklentinin

ki

etkisiyle,

kendi

dogrulamasını

tarihsel eylemde, devrimci sınıf pra­

" kanunsuz

eylemleri"

bu

karalama

ile

kam­

Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasında

edilen

tiginde degil de, sadece burjuvazinin

yaptıgı

Toplumsal

ve revizyonizmin Stalin düşmanı

lafazanlıklarla süslenmiş reformİst teorilerin yeni Türkiye temsilcisi

sözü

T roçkist

Kurtuluş dergisi yazan Çelik Bilgin

kampanya

bulmuş Troçkizmin 12 Eylül dönemi

Sosyalist İşçi, isteseydi bizzat bu

"Söylenecek/er var. Birincisi, hem glastnos ve hem de demokratizmin bir çözüm olmadıgıdır; çözüm arayışı için yaklaşımı anlatıyorlar. Hem glasnost ve hem de demokratizm, hangi mekanizmaların terkedilmesi ve hangilerinin geliştirilmesi konu­ sunda hiçbir açıklıga sahip degiller; bunların bulunması gerekiyor. İkincisi, buradaki demokratizmin siyasal demokrasi ile hiçbir ilintisi yoktur; Sovyet toplumunda Stalin dönemi de dahil her zaman katılım ve tartışma olmuştur. Bugünkü dünya, Sovyet toplumu ve tarihi konusunda Gorbaçov 'un iddialarının bir bölümünü gözü kapalı kabul et­ meyecek ilerici ve devrimcilerle do­ ludur."

ürünü yeni Türkiye temsilcilerinden

konuşmanın içindeki açık kanıtlarla

dönemlerini bagdaştırma çabasının ötesinde,

asıl

rahatsızlıgın

Stalin

dönemiyle ilgili yeni degerlendirme beklentilerine karşı oldugu kesin. Nitekim

hemen

devamında

söylenenler daha açıklayıcı:

"Bir parantez açabiliyorum: 1970 yıllarında ortalama bir Türkiyeli gencin Bolşevik tarihi bilgisinin aynı zamanda ortalama bir Sovyet uzmanının Bolşevik tarihi bilgisinden çok daha ileri ve dogru oldugunu ileri sürebiliyorum. " (Toplumsal Kurtu­ luş, sayı: 5, Kasım 88, s.53-54) beklenen

konuşmayı yaptı.

Sosyalist İşçi, Gorbaçov'dan zaten bir

bunu

şey beklemedigini belirtmek üzere

sabretseydi,

şunlan yazdı:

Birligi'nde

"Gorbaçov'un gündeme getirdigi reformlardan sonra, üzerinde epeyce tartışmaların yapıldıgı ve hala da yapılmakta olan konu, SSCB 'nin du­ rumudur. Yapılan çeşitli spekülasyon larla , Gorbaçov 'un Stalin ve Stalin dönemiyle 'hesap l a ş a c a g ı 'a ç ı k l a n m ay a Bu, çalışılmıştır. aslında Gorbaçov 'un kendisinin de temsilci­ ligini yaptıgı resmi ideolojiyle 'hesaplaşması' anlamına ge/irdi. Gorbaçov, Ekim devriminin 70.yılı için yapılan kutlama törenlerindeki konuşmasıyla, resmi ideolojiyle ide­ olojinin savunucugunu açıkça yapmış ve bu konudaki spekülasyonlara da böylece yanıt vermiştir. 2 Kasımda SBKP'nin Merkez Komitesi adına yapı lan konu şma , egemen bürokrasinin resmi ideolojisinin Sta­ linizm oldugunu bir kez daha ortaya koymuştur." (Gorbaçov ve Resmi

liginde süren sınırsız Stalin düşmanı

Tarih, sayı: 37, Kasım-Aralık 87) Bu parçadaki gizli imalann açık

Bahsi

geçen grup ve çevreler konuşmanın

görebilir d i.

Bi razcık

şimdi

Sovyetler

Gorbaçov'un

önder­

kampanyayla bunu pratik olarak da görmüş olacaktı. Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasında Stalin'i

savundugunu iddia edenler

ya kendilerini aldatıyorlar, ya da kendileri aldanmasalar bile böyle gösterip başkalannı aldatmadan yarar umuyorlar. 70.yıl

konuşmasında

Stalin

savunuldu; ama Gorbaçov tarafından degil; tarih tarafından, Stalin'in tarihe malolmuş

düşünce

ve

eseri

tarafından. Tarihin sustugu yerde ise, Gorbaçov

Stalin'e

saldırılarında

Kruşçev'den geri kalmadı, dahası, Kruşçev'in

başlattıgı

kampanyasını

bütün

karalama

sonuçlarına

götürecegini bütün dünyaya açıkça ilan etti ve daha şimdiden bu alanda hayli de mesafe katetmiş bulunuyor. Tarihe malolmuş, tarih tarafından dogrulanmış her kişi, düşünce ve ey­ lemin hakkı her zaman gericiler ve revizyonistler tarafından verilmez.

muhatabı, Sosyalist İşçinin liberal

Tersine

kardeşi Yeni Öncü'dür. "Stalinizm"i

gerçekler tersyüz edilir ya da yok

tarih

çarpıtıhr,

tarihi

burjuva-revizyonist diktatörlüklerin

sayılır.

"resmi ideolojisi" olarak gösterınede

Gorbaçov'un Yirmiler ve Otuzlan bu

dünya

Günü geldi, Gorbaçov merakla

kar alamalarında

budur.

şunlan yazmak ihtiyacı duymuştu:

Burada Stalin, Kruşçev ve Brejnev

ve

da

gericiligi

başından örtülemez,

beri

ve

Troçkistler

eleleler.

yokedilemez

Fakat tarihsel

gerçek şudur ki, Kruşçev'le başlayan

Bu

gerçegi

hatırlatarak,

kadar kolay olumlamasını anlaşılmaz ya da çelişkili bulanlar olabilir. Fakat bu yalnız Gorbaçov'un konuşmasını degerlendirirken

bazı

şeylerin

u-


Temmuz 1988 EKİM l l outoldugunu gösterir. Gorbaçov da dahil bugüne kadar tüm revizyonist­ ler, Ekim Devriminin ve sosyalist kuruluşun Sovyet toplumundaki tarihsel kazanımlarını adım adım yok ederken, bunu hep devrimi savunma ve sosyalizmi geliştirme perdesi arkasına gizlediler. Kruşçev'in, Marksizm-Leninizme ve Stalin'e saldırı kampanyasını "80 'lerde komünizme geçecegiz" şarlatanlıgı ile bir arada yürüıtügünü çok kimse bilir. '801erdekomünizmedegilama, resmi agızlarda "durgunluk" diye ifade edilen, burjuva-revizyonist bunalıma, çürüme ve yozlaşmaya varıldıgı artık itiraf ediliyor. Bu bunalımdan çıkış olarak sunulan yeni reçeteler de, "devrim"i yaşatma, "sosyalizm"i daha ileri götürme iddialarına dayandırılıyor. Bu, gözetilmesi gereken birinci nokta. Ve ikincisi, Gorbaçov konuşmasını herhangi bir zamanda degil, Ekim devriminin yıldönümünde, 70.yıl­ dönümünde yapıyor. Geride kalmış 70 yılı degerlendirmek, 70 yıllık bir muhasebe sunmak göreviyle karşı karşıya bulunuyor. B u durumda, Ekim Devriminin ve sosyalist kuruluşun karşısına açıkça çıkılmadıgı sürece, tarihe Ekim Devrimi ve sosyalizm adına sahip çıkmak bir zorunluluk oldugu sürece, ve kişi ciddi ve inandırıcı olmak is­ tiyorsa, 20 ve 50 arası dönemde kazanılan tarihsel başarıları olumla­ mak zorundadır. Hiç kuşkusuz bu başarıların onuru her şeyden önce Sovyetişçi veemekçilerinindir. Fakat tarihte her büyük olaya, her büyük ilerlemeye damgasını vurmuş, adını vermiş bireyler vardır. Bunlar sıradan kişiler degil, tarihsel kişilerdir. Nasıl ki, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi Rusya işçilerinin ve emekçilerinin ürünüyse, fakat öte yandan Lenin'siz bu devrimi düşünmek olanaksızsa; aynı şekilde, Ekim Devriminin yaşatılması ve büyük sosyalist kuruluşun gerçekleştirilmesi, Sovyet işçi ve emeçilerinin ürünüdür, fakat bunu S talin 'siz düşünmek olanaksızdır.

Gorbaçov Stalin'i kesinlikle savun­ madı. Yalnızca kritik, keskin yol aynmlarıyla belirlenen bir dönemi degeriendiTmek zorunda kalınca, tarihsel gerçege boyun egdi. Başka biri degil ama, Sovyet revizyo­ nizminin başı bunu böyle yapmak zorundaydı. Sovyet halkları ve dünya önünde, 70. yılında Ekim Devrimini degeriendiren biri, Sosyalist Sov­ yetler Birligi 'nin, hiçbiri Stalin 'i ide­ olojik ve tarihsel kişiliginden ayn düşünülemeyecek, muazzam ba­ şarılarını es geçseydi eger, bu 70 yıldan geriye Kruşçevci bozulma ve Brejnevci çürüme döneminden başka bir şey kalır mıydı acaba? Revizyonist yöneticiler, Sovyet emekçilerini ya da sıradan, dürüst parti üyelerini, hedefledikleri gerici planlar dogrultusunda şevkle hare­ kete geçirmek amacıyla tarihe her başvurduklarında, ancak iki yüzlü bir tarzda Lenin-Stalin dönemlerinin başarılarıyla övünebiliyorlar. Aşagıdaki sözler Gorbaçov 'un 27.Kongre Merkez Komitesi adına sundugu raporun son bölümünden: uSBKP, gücünü, sosyalizmin son­ suz potansiyelinden, kitlelerin canlı yaratıcılıgından almaktadır. Tarihin hassas konaklarında, Lenin 'in Par­ tisi, önde gitmek, milyonlarca emekçiyi harekete geçirmek , birleştirmek ve örgütlernek için dogru yollar bulabilecek yetenekte oldugunu defalarca ispatlamıştır. Devrim sırasında, barışçı kuruculuk yıllarında, savaş döneminde ve savaş sonrasının çetin koşullarında da du­ rum buydu." (Sorun Yayınları, s.152) Fakat bu aynı Partinin ve toplumun son 30 yılda ne duruma geldigiDin bir çok ömegini ve ipucunu da yine bu aynı rapordan ve Gorbaçov'un diger yazılarından çıkarmak mümkün. ömegin, Ocak 1987 SBKP-MK Plenumuna sunulan raporda şunlar yazılı: (/Belirli bir aşamadan sonra ül­ kenin gelişme hızı düşmeye, zorluklar ve çözülmemiş sorunlar birikmeye başlamış, tıkanıklık ve sosyalizme yabancı başka olgular ortaya

çıkmıştır. Bütün bunlar ekonomiyi, sosyal, kültürel ve düşünsel yaşamı ciddi biçimde etkilemiştir . " (Yenilenme ve Kadro Politikası, Bilim ve Sanat Yayınları, 1987 İst., s. lO) uSon yıllarda ortaya çıkan sosyal yozlaşma unsurları toplumun manevi havasını olumsuz yönde etkilemiş, halkımızın her zaman sahip oldugu ve gurur duydugumuz ideolojik inanmış/ık, çalışma azmi ve Sovyet yurtseverligi gibi yüksek manevi de­ ger/eri sinsice yıpratmıştır." uBunun kaçınılmaz sonucu olarak, toplum işlerine ilgi azalmış, ahlaksal kayıtsızlık ve kuşkuculuk belirmiş, çalışma alanında manevi teşviklerin rolü azalmıştır. Ne pahasına olursa olsun maddi refah ve zenginleşmeyi yaşamın tek amacı sayanların sayısı, bu arada gençler arasında da artmıştır . . . Sosyal ahlahtaki yozlaşmanın göstergeleri olarak içki düşkünlügü artmış, uyuşturucu kul­ lanma yaygınlaşmış, suç işleme artmıştır." (age., s. 17) Şu aşagıdaki satırlar da, Ekim devrimine, iç savaşa, sosyalist kuruluşa, Büyük Yurtsever Savaşa ve savaş sonrası kuruluşa önderlik eden Şanlı Bolşevik Partisinin son otuz yılda getirildigi noktaya işaret ediyor: (/Kadroların yozlaşmasıyla, sos­ yalist yasaların çignenmesiyle ilgili olumsuz süreçlerin son derece çirkin biçimleri, Ö zbekistan 'da, Mol­ dovya 'da, Türkmenistan 'da, Kaza­ kistan 'ın bir çok yöresinde , Krasnodar bölgesinde, Rostov yöresinde, Moskova 'da ve kimi öteki kent, yöre, bölge ve cumhuriyetlerde, dış ticaret ve içişleri bakanlıklarının aygıtlarında ortaya çıkmıştır.(s.20) 70.yıl konuşmasında ise Brejnev döneminin son yılları "bunalım ön­ cesi durum" olarak tanımlanıyor. Gorbaçov 'un bütün bunları açıklıkla ortaya koyması bir açık yüreklilik ifadesi sayılabilir. Buna bir diyece­ girniz yok. Fakat ortaya çıkmış sonuçları sıralama açık yürekliligini bugün burjuva dünya da gösteren bir çok devlet ve hükümet adamı vardır.


12 EKİM

Sayı: IO

Kritik sorun, nedenleri tahlil ve gösterilen çözümlerdir. Gorbaçov bu noktadaki tutumuyla Kruşçev­ Brejnev revizyonizmin yeni koşul­ lardaki sürdürücüsü oldugunu ortaya koyuyor. Burjuva restorasyonun agır ve yıkıcı sonuçlarını, daha çok kapi­ talizm yoluyla çözmeye çalışıyor. İdeolojik-siyasal ve kültürel alanda da buna uygun adımlar atıyor. Bugünkü Yugoslavya, Macaristan ve Çin, Gorbaçov reformlarının yakın geleceginin aynasıdır. Görmek is­ teyen herkes için bu yeterince açıktır.

70.yıl konuşmasının genel içeri� Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasının en az önem taşıyan bölümü, tarihsel gerçegi teslim etmenin ötesine geçemedigi için, S talin'e sözde "övgü" bölümüdür. Fakat her nedense konuşmanın öteki bölümleri, genel kapsamı, ide­ olojik içerigi ve özü pek ilgi ya da dikkat çekmedi. Oysa Gorbaçov'un konuşmasının ideolojik özü, daha önce Kruşçev tarafından diriitilen II.Enternasyonal revizyonizminin daha açık daha fütursuz bir tekran ve savunusu, bugünün ihtiyaçlarına uyartanmasıdır. Bu konuşmanın bazı özelliklerini kısaca ele alalım. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, yalnızca bir sınıfın degil, bir dünya görüşünün, bir ideolojik çizginin, belirli bir teoriler ve taktikler bütününün de zaferiydi. Ekim Devrimi , yalnızca Rus prole­ taryasının Rus burjuvazisi üzerindeki tarihsel bir zaferi degil, Marksizm­ Leninizmin II.Enternasyonal re­ vizyonizmi ve onun Rus biçimi olan Menşevizm üzerindeki tarihsel bir zaferiydi de. Marksizm-Leninizmin özü ve esası demek olan proletarya devrimi, proletarya diktatörlügü, proletarya entemasyonalizmi ve Le­ ninist tipte proletarya partisi teori ve taktikleri, kendini Ekim Devriminin pratigi içinde sınayıp dogrulamıştı.

II.Entemasyonal revizyonizmi, ancak uzun yıllar sonra Tito, Kruşçev, Togliatti vb. tarafından yeniden ve yeni bir kılık altında diriltilene kadar Ekim Devriminin devrimci pratigi ile tarihe gömülmüştü. Lenin 'e dönüş demagojisini sıkça kullanak Gorbaçov, manevi anısını ıstısın ar ettigi bir devrimin 70.yıldönümünde bu büyük tarihsel gerçegi, Leninizmin revizyonizm üzerindeki bu büyük tarihsel zaferini, anınaya deger bulmuyor. Tesadüf mü? Olmadıgını anlamak için, Ana­ toli Dobrinin 'in son açıklamalarına gitmeye, ya da dönüp bizdeki TBKP'ye bakmaya gerek yok. Bu aynı konuşmanın, "Ekim Devrimi ve Bugünün Dünyası" başlıklı III.Bölümüne bakmak yeter. Böylesine önemli bir tarihsel gerçegi atiayan Gorbaçov, fakat öte yandan bir başka tarihsel gerçegi önemle hatırlıyor ve üstün bir belagat ömegi sunarak işliyor. Konu Lenin 'in Nisan Tezleri 'dir. G orbaç ov, 1 9 1 7 'nin bu kritik döneminde Lenin 'in gösterdigi olaganüstü bilim­ sel öngörüyü, devrimci yaratıcılıgı, Marksist diyalektigi kullanmadaki ustaligını pek haklı olarak övüyor ve döne döne vurguluyor. Neden? Tesadüf mü? Degil! Gorbaçov çapında ve konumundaki kişilerde bir vurgu, üstelik sayısız örneklerle tekrarlanan bir vurgu, nedensiz ya da tesadüfi olamaz. Belli ki bugünkü reformlarına ve "yeni düşünce tarzı"na Lenin 'den felsefi dayanaklar arıyor. Bunu pek gizlemiyor da. Gorbaçov uzun anlatımını, kısaca şöyle toparlıyor: "Marksizm-Le­ ninizm yaratıcı bir ögretidir, hazır talimat ve dogmatik reçeteler bileşimi degildir. Devrimci mücadelenin biz­ zat kendisi olan yaratıcı teknik düşünce ile eylem arasındaki etkile­ şimi saglayan Marksizm-Leninizm her türlü dogmaya yabancıdır. Bunun en ögretici örnegi Ekim Devriminin kendisidir." (s.30) Gorbaçov bu dogru ve haklı sözlerini, Ekim Devrimiyle yıkılan bir II.Enternasyonal dogmasıyla

örnekliyor da. (Geri ülkelerde proleter devrim olmaz, sosyalizm kurulamaz!) Nedir ki, II Entemasyo­ nalin böyle dogmaları olsa da, o te­ melde ve özünde Marksizmin ihtilalci özünün terkedilmesi, temel teorik ilke ve tezlerinin proletarya devrimi, proletarya diktatörlügü, proletarya enternasyonalizminin köklü bir re­ vizyonudur. Dogmatizmi bunca eleştiren Gorbaçov revizyonizme tek kelime etmiyor.(*) Edemezdi de. Zira Gorbaçov ve Partisinin kendi ide­ olojik platformudur bu. Gorbaçov konuşmasının Kruşçev 'i göklere ç ıkaran bölümünde Kruşçev 'in girişimlerinden "Leninizmin teori ve pratiginin yaratıcı ruhunu yeniden canlandırmak" olarak sözediyor. (s.39) Kruşçev ve Leninizm! Bu Lenin 'e ve Leninizme yapılabilecek en büyük hakarettir. Bugün birçokları unutmuş görünse ya da unutmak gerektigini ögütlese de -ki buna ayrıca deginecegiz- düne kadar Türkiye'de bir çok kimse, Kruşçevizmin ne oldugunu iyi bilmekteydi. Kruşçev dönemi de Leninizmin gömülmesi ve II.Entemasyonalin ölü teorilerinin yeni koşullara uygun modern biçimler içinde diriltmesi çabası, tam da Gorbaçov'un sözünü ettigi bu "Leninist yaratıcılık" adına ve "dog­ matizme savaş!" bayragı altında sürdürülmüştü. Kruşcev 'de "dogma(*) "O

günün bir çok işçi sınıfı önde­

rinin, hem de seçkinleri de dahil olmak üzere, bir çoğunun ... " (s.30, abç) Bu tanunlar kirnin için dersiniz? Proletarya devriminin azılı karşıtları, Ekim Devri­ minin

yeminli

düşmanları

II.Enter­

nasyonalin şefleri için elbet! Gorbaçov, Ekim Devriminin yıldönümünde olsun onları gerçek ideolojik kimlikleri ve gerçek misyonlanyla anmıyor. Bu bir yana, bu işçi sınıfı hainlerini "seçkin" "işçi

sınıfı

önderi"

payesiyle

onurlandınyor. Ve Kautskylerin, Scheidemannların, B auerlerin, Hendersonlann, Rennerleriıı, Vanderwaldelerin ve tüm diğer işçi sınıfı hainlerinin bu çağdaş temsilcisi, bu kibar burjuva, sıra Stalin'e geldiğinde ağzına geleni söyleyen ve söyleten bu burjuva liberali, kendine Leninist diyebiliyor!


Temmuz 1988 tizme savaş" ne idiyse, Gorbaçov 'da

yakıp

da odur. Gorbaçov, yeni dönemin,

yoksun,

yeni koşulların Kruşçev 'idir. Bir kere

küçük-burjuvalar ükesiydi. Üstelik

daha, aynı konuşmanın III.Bölümü:

içsavaşın zorunluluklarıyla gündeme

Gorbaçov ' u n ,

7 0 . y ıl

gelmiş

yıktıgı, ezici

sanayi

temelinden

ço�unlugu

"savaş

ile bir

kom ünizmi"yle,

konuşmasında, Ekim Devriminden

zamansız bir ilerleme de yaşamıştı.

70

yıl

türlü onlar ve onlarca milyon insanı do g ru kom ünizme siz götüremezsiniz. Yaşam işte bize bunu

söyledi. Devrimin nesnel gelişme seyri bize işte bunu gösterdi." (Yeni Çag Nisan 1987, s.7-8)

NEP

konusunda

Bu

koşullarda

Lenin 'i ve Leninizmi çarpıtarak,

özellikle

önemlidir.

uygulanmış bir politika, NEP, bugün

igdiş ederek, kendi revizyonist teori

sonra,

söyledikleri

EKİM 13

tarih sel

özgün

Kendi reformlarının sosyo-ekonomik

güçlü ve gelişmiş bir sanayi temeline

ve politikalarına Lenin 'den

karakteri konusunda da açıklayıcıdır.

sahip, sözde sosyalist üretim ilişkile­

dayanaklar

Modern revizyonistler, 1960 'larda

rinin egemen oldugu bir topluma

vizyonistlerin temel bir özelligidir.(*)

kapitalist ekonomi-politikalarını ilk

hangi "degerli unsurları" sunabilir

Fakat yine de SBKP Genel Sekreter­

gündeme

acaba?

getirdiklerinde,

bunu

bulmak,

sözde

modern

re­

inin o ciddi, agırbaşlı görünümüne kesit

pek yakışmayor. Hiç degilse bu işi

tarzda Lenin zamanının NEP'ini

arasındaki uçurumu Gorbaçov da

örnek göstermişlerdi. Bu revizyonist

biliyor ve belirtiyor. Eski köylülük

sıra sıra Suslovlarına bırakaydı. Lenin'in söylediklerini, bir "küçük

politika ve uygulamanın ülke eko­

olmadıgı

gerçekleştirmek

için

demagojik

Kuşkusuz

iki

ıçın,

tarihsel

bir

" i ttifak

köylü ülkesinde devlet kapitalizmin­ den sosyalizme geçişi saglayacak sag/am köprüler kurmaya çalışmak"

nomisini ve S ovyet toplumunu bugün

oluşturulması" amacının olmadıgını

nereye ve ne hale getirdigi gözler

ekliyor.

önündedir.

bunalımdan çıkış için tek çare, daha

"Fakat -diyor- NEP aynı zamanda daha uzun vadeli bir hedefe de sa­ hipti. Görev yeni toplumun kurulmasıydı ve Lenin 'in sözleriyle 'sadece şevke dayalı olmayacaktı, büyük devrimin dogurdugu şevk ile destek/enecek ve kişisel istek, deneyim ve işletme ilkelerine daya­ nacaktı... deneyimin ve devrimin gelişiminin nesnel gidişinin bize ögrettikleri budur. '" (s.32)

fazla kapitalizm! Bu nedenle eko­

Lenin 'den aktarılan kısım, Ekim

degil. Bu nedenle, NEP 'ten ögren­

nomi-politikalarına dayanak ve örnek

1 921 'de, Ekim Devriminin dördüncü

meyi "siyasal ve yöntemsel düşünce

olarak, sosyalist ekonominin hızlı,

yıldönümü

zenginligi"nden yararlanmak olarak

gürbüz ve dengeli geliştigi sosyalist

konuşmadan

iktisadi

bu

Oldukça ciddi ve ilginç bir durumla

ve

karşı karşıyayız. Bunu görmek için

nesnel

önce, Lenin'in ilgili konuşmasının

Lenin'in Gorki'ye yazdığı bir mektupta

bizzat

yer alan "demokratik kapitalizm" ifades­

Durumu

Gorbaçov 'un

kendisi, birçok başka yerde de oldugu gibi, bu konuşmasında, "Eko­ nomideki olumsuz süreçler ivme kazanıyor ve sonuç olarak, bir bunalım öncesi durum yaratıyordu" (s.40) şeklinde tanımlıyor. Fakat Gorbaçov revizyonist se­ leflerinin, Kruşçev ve Brejnevik yo­ lundan

yuruyor.

Ona

göre

kuruluş dönemlerini,

dönem lerin

teori,

uygulamalarını

pol itika

degil de,

tarihsel zorunlulukların geregi olarak

vesilesiyle (3 3 . cilt)

Gorbaçov

yapılmış

ifadesinden kopardınız mı, geriye bir şey

kalmaz.

Zira

Lenin 'in

düşüncesinin tarihsel-toplumsal te­ meli budur.

Lenin 'in

komünizme

yöneltmekten sözettigi "onlarca mil­ yon insan" ise, Gorbaçov'un Sovyet toplumunda artık

olmadıgını be­

lirttigi kulaklar ve küçük-burjuva köylü yıgınlarından başkası degildir. (**) Bunları Gorbaçov da bilmiyor

aktarma.

yandaşlarınca

(* )

TBKP'nin kapitaliımİ savunma

programı üzerine yapılan tartışmalarda,

kapitalizme ciddi tavizleri ifade eden,

yap ı l m ış

çevirisinden,

inden hangi "programatik" sonuçların

kapitalizmi

ka­

Gorbaçov'un aktardıgı parçayı, fakat

çıkarıldığı da bunıın henüz çok yeni bir

için,

onun ( ...) atladıgı kısmı atlamadan,

Lenin'in deyimiyle "muazzam (bir)

yeniden okuyalım (alu çizili ifadeler

tehlike"yi de içinde taşıyan, özel bir

Gorbaçov 'un atladıklarıdır):

Lenin,

özgün bir dönemi NEP dönemini, bu

"Dogrudan dogruya sırf coşkuya bel bag/ayarak degi/ de, büyük devrimin yarattıgı coşkunun yardım ıyla, tek tek kişilerin çıkarlarına, kişisel ilgiye, ekonomik muhasebeye dayanarak önce, küçük

raporda şıınlan söylüyordu:

çınılmaz

ve

burj uvaziyi

olarak geliştirdigi

dönemin politika ve uygulamalarını örnek alıyor. Neden acaba? Cevapla­ madan önce Gorbaçov'u dinleyelim:

"Günümüzde Lenin 'in son eserleri­ ni, onun NEP konusunda yazdıklarım daha sık incelemek ve gereksin­ digimiz degerli unsurları oradan çıkarsamak çabasındayız." (s.32) NEP'in uygulandıgı 1 920 başları Sovyet Rusyası, savaşın ve iç savaşın

bir

köylü ülkesinde devlet kapita­ lizmintfen sosyalizme geçişi sag­ layacak saglam köprüleri kurmaya çalışınız; yoksa başka türlü komünizme ulaşamazsınız; başka

örneğidir. ( ** ) NEP'in temel görevi konusıında, XI.Parti

Kongresine sunduğu

"... NEP 'in temel, kesin, tüm değerle­ rinin üstünde olan

görevi,

kurmaya

başlamış old_uğ umuz (çok kötü, çok be­ ceriksizce de olsa yine de, tam anlamıyla yeni sosyalist bir ekonomi, yeni bir üretim, yeni

bir

bölüşüm

temeli

üzerinde

başlamış olduğumuz) yeni ekonomi ile

milyonlarca ama milyonlarca köylünün ekonomisi olan köylü ekonomisi (abç) arasında

bir

oluşturulmasıdır."

birleşmenin


14 EKİM Sayı : I O ifade ettikten sonra, nihayet muradım açıklıyor: "(Biz) daha ziyade, kitlenin yaratıcı enerjisinin salıverilmesi, bireyin girişkenliginin güçlendirilmesi ve sosyalizmin temel ilkesi olan 'herkes yetenegine göre, herkes çalışmasına göre 'ilkesinin işlemesini engelleyen bürokratik dizginlerin kaldırılması konusunda yaratacagı olanaklarla ilgi/iyiz. " (s.32) 1920 'lerin başlannda yaratıcı e­ nerjisi salıverilenler ve bireysel girişkenlikleri güçlendirilenler kulaklar ve küçük mülk sahibi köylüler, küçük ve orta işletme sa­ hipleri ve küçük tüccarlardı.(*) Şimdinin gelişmiş sanayi ülkesi Sovyetler Birligi'nde,kimler? Aslında konuyu uzatmak gereksizdir. Sorunun özü şudur. Bugün Sovyetler Birligi 'nde, piyasa ekonomisi ve karlılık, kapitalist eko­ nominin bu iki temel ilkesi, temel ikti­ sadi ilkeler olarak benimsenmiştir. 30 yıllık evrim bunu bir zorunluluk ha­ line getirmiştir. Gorbaçov, "sos­ yalizmin temel (bölüşüm) ilkesi" ile de süsleyerek, bu iktisadi ilkelerle "kitlenin yaratıcı enerji sinin salıverilmesi" ve "bireyin girişken­ liginin güçlendirilmesi"nin hedef­ lendigini anlatmak istiyor. Sovyet emekçilerini aldatmak ve dünyanın dürüst devrimcileri gözünde, Sovyetlerdeki yeni kapitalist reformların gerçek niteligini gizle­ mek için de, bu adımlara Lenin 'den sözde dayanaklar arıyor. Bulabula NEP'i buluyor. Lenin'in yakılıp yıkılmış, sanayi temelinden yoksun bir küçük köylüler ülkesinde uyguladıgı ve ifade ettigi "muazzam tehlike"ye her vesileyle dikkat çek­ tigi, kapitalizm ile sosyalizm arasında bir "ölüm-kalım savaşı" olarak nitele­ digi NEP'i ... Gorbaçov'un aynı konuşmada iti­ raf ettigi gibi, "yaptıkları işin tarihsel bilinciyle", "Ekim Devriminin

devrimci ruhunu oluşturan slogan ve amaçlar" ugruna, Sovyet emekçileri, "yan-kıtlıkla karşı karşıyayken bile" "mucizeler yaratmaktan geri kalmadılar". Sosyalizmin, sosyalist bilincin, kollektif ruhun, ortak çıkar duygusunun ürünüydü bu. Ve Sovyet emekçilerinin başında, Gorbaçovcu yazarların bugün hayvanca bir kin ve nefretle saldırdıgı, büyük devrimci Joseph Stalin vardı. Ekim Devrimiyle tarihin günde­ mine girmiş, Sovyet emekçilerinin duygu, düşünce ve eylemlerinde ete­ kemige bürünmüş olan sosyalizmin yaratıcı ve üretici gücü tarihsel bir olguyken, 70 yıl sonra, "kitlenin yaratıcı enerjisini salıvermek" ve "bireyin girişkenligini güçlen­ dirmek" ıçın hala kapitalist yöntemleri propaganda etmek, üstelik bunu Ekim Devriminin 70.yıldönümü konuşmasında yapmak, revizyonist elebaşlarm Ekim ideallerine(**) en büyük saygısızlıgı ve hakaretidir. Tito'nun bu müridieri işçi sınıfının sosyalist ruhuna zerrece inanını yarlar ve onlar, tıpkı burjuvalar gibi, işçi sınıfını bireysel kazanç dürtüsü ve bireysel zarar korkusu yöntemleriyle "üretken" kılmak istiyorlar. Karlılık ilkesi ve serbest piyasa mekanizması yoluyla kitlelerin yaratıcı enerjisini salıvermek, birey­ sel girişkenligi güçlendirmek, dahası, en uygun bölüşümü gerçekleştirmekbütün bunlar kaç yüzyıllık burjuva masalıdır. Ne ilginçtir ki, SBKP Genel Sekreteri tarafından, Ekim

Devriminin 70.yıldönümü top­ lantısında anlatılıyor. Lenin'in NEP'i, savaşın ve içsavaşın harap ettigi bir küçük­ bujuvalar ülkesinde, çarlıktan devir bir iflas ekonomisi koşullarında sosyalizme geçişi olanaklı kılmak ve (**) O i dealler ki, u�runa savaşıp Ekim 'i

gerçekleştirenler den

b inlerce

B olşevik, 19201erin o özel ve özgün koşullarında gerekli ve z orunlu olarak

(*) Ve ticaret özgürlü� koşullarında bunların bir kısmı kaçınılmaz büyüdü. Nepmanlar böyle do�du.

olarak

uygulanan NEP'i b ile b u ideallerin terki saymış ve b unu görmektense hayatiarına s on vermeyi seçmişlerdi.

kolaylaştırmak için gündeme gelmişti. Gorbaçov 'un NEP 'i, 1 960 başlarında, "1980'lerde komünizme geçecegz" şarlatanlıgı eşliginde girişilen bir yolun sonunda, iflas noktasına gelmiş bir bürokratik-kapi­ talist ekonomiden klasik kapitalizmin temel kurallarına göre işleyen bir ekonomiye geçişini olanaklı kılmak için gündeme gelmiştir. Bakalım kla­ sik türden kendi Nepmanlarını, kend­ ine özgü koşullarında nasıl yarata­ cak?

Proletarya diktatörlü�ü ve sınıf mücadelesi Gorbaçov'un 70.yıl konuşmasına devam ediyoruz. Stalin'in Leninizm tanımı iyi bilinir: "Leninizm genel olarak proleter devriminin teori ve taktigi, olarak özel proleterya diktatörlügünün teori ve taktigidir." (Leninizmin ilkeleri) Sosyalist Ekim Devrimi emper­ yalist sermaye cephesini Rusya'da yararak yalnızca genel olarak proleterya devrimleri dönemini degil, özel olarak da Sovyet Rusya'da proleterya diktatörlügü dönemini başlattı. Aynı şekilde, Ekim Devrimi, yalnızca Leninizmin proleter devrim teorisini degil, onun ayrılmaz bir

parçası olan proletarya dikta­ törlügü teorisini de sınadı, dogruladı ve gerçek kıldı. Ekim Devriminden ikibuçuk yıl sonra, ikibuçuk yıllık tecrübeyi de gözeterek, Lenin, "Sol" Komünizm isimli kitabında şunları yazdı: "Proletarya diktatörlügü, yeni sınıfın daha güçlü bir düşmana karşı, devrilmesiyle (tek bir ülke de bile olsa) direnme gücü on kat artan ve gücünü yalnızca uluslararası ser­ mayenin gücünden, uluslararası bag/antıların gücü ve dayanık­ lılıgından degil, aynı zamanda alışkiln/ık kuvvetinden , küçük üre­ timin gücünden alan burjuvaziye


Temmuz 1988 EKİM 1 5 karşı verdigi en kararlı, en acımasız bir savaş anlamına gelir." (s. l 1 - 12) Çok kimsenin bildigi, Marksist Leninistim diyen her kimsenin böyle kalmak istedi@ sürece bir an bile u­ nutamayacagı, bu basit gerçekleri hatırlatmak boşuna degil. Zira, Ekim Devriminin 70.yılında bu görkemli devrim adına konuştugunu iddia eden biri, Gorbaçov, bir çok önemsiz ayrıntıyı hatırlıyor ama, bu gerçegi bir kez olsun anmayı "unutuyor". Ancak iç savaşı şöyle bir hatırlıyor, ötesine geçmiyor. Ötesi onun için "barışçıl sosyalist inşa" dönemidir. Sorunun teorik yönüne ise, hiç girmiyor. Revizyonistterin proletarya diktatörlügü teorisine sırtlarını dönmeleri yeni degil. Gelinen yerde artık bütünüyle eskimiş ve "çagdışı" sayıyorlar. Fakat Gorbaçov'un konuşması sözkonusu olunca, bizi ilgilendiren sorunun bir başka yanıdır: Proletarya diktatörlügü teorisi ve gerçegi gözönüne alınmadan; devrimden sonra sınıf mücadelesinin ortadan kalkmayacagı, tam tersine, biçim degiştirmiş olsa bile, pek çok bakımdan daha da şiddetlenerek sürecegi gerçegi -devrim sonrası Sovyet tarihi ile bizzat dogrulanmış bu çıplak gerçek gözetilmeden 20 'ler ve 30'ların nesnel, bilimsel, tarihsel gerçekiere uygun, dolayısıyla, Mark s ist-Leninist bir tahlili yapılabilir mi? Gorbaçov, Ekim Devrimine, sonrasına, sosyalist inşaya, kısaca Sovyet tarihine tam bir burjuva libe­ rali gibi yaklaşıyor. Dönemi burjuva görüş açısıyla ve burjuva hukuksal siyasal kavramlarla degerlendiriyor. Gorbaçov, sosyalist k uruluş alanındaki muazzam tarihsel başanlardan uzun uzun ve övgüye sözediyor. Fakat çizdigi tablo öylesi­ nedir ki, tarih perspektifinden ve bil­ gisinden yoksun biri, bundan, sınıfların ve sınıf mücadelesinin olmadıgı sakin bir barışçı inşa dönemi sonucunu kolaylıkla çıkarabilir. Gorbaçov, sosyalist kuruluşun bu

görkemli dönemine bir çok cephede yaşanan ve bir çok biçime bürünen sert , çetin, dişediş bir sınıf mücadelesinin eşlik etttigini; bu mücadelenin, 1920'lerin sonlarında, "sonuçları bakımından Ekim 1 9 1 7 devrimine eşit", köklü bir yeni devrimle -kulakların tasfiyesi­ birleştigini es geçiyor. Bundan yalnızca, ya Buharinci sag sapmadan söz ederken dolaylı, ya da orta köylülere karşı yapılmış çeşitli hata­ ları -ki parti çizgisine ragrnen yapılmıştır- anarken yani negatif bir durumda ve aslında orta köylülerin arkasına sıgınarak, gerçekte kulakların ve onların bugün kendisini en çok destekleyen torunlarının acısını dile getirirken öylesine bir sözetmiş ol uyor. Sovyetler Birligi 'nde bugün Nikolay Buharin'in gözde olması boşuna degil! Bu sorun, Marksist-Lenininst teori ve tarihsel uygulama olarak, prole­ tarya diktatörlügü sorunu, proletarya diktatörlügü altında sınıf mücadelesi sorunu, bugün Marksist Leninistlerle, gerçek devrimcilerle, her türden li­ beral ve revizyonist arasında, yalnızca bugünün ve gelecegin sınıf perspektifleri açısından degil, geçmişe bakışta da temel bir ayrım noktasıdır. "Stalin Sorunu"nun özüdür. Bugün Sovyetler Birligi 'nde, Gorbaçov yönetimindeki revizyo­ nis-tler tarafından, Batı burjuvazi­ sinin tarihsel cephaneliginden alınma ideolojik degerler, kavranmlar, suçlamalar ve spekülatif iddialar zemini üzerine oturtutmuş Stalin düşmanı kampanyanın özü de budur. Bugün Sovyet basınında yapılan, genel olarak sosyalizmin teori ve pra­ tigine, özel olarak proletarya diktatörlügünün teori ve pratigine dizginsiz bir saldındır. "Destalinizm" bunun örtüsüdür. Daha sonra degine­ cegimiz gibi, bu örtü gide gide yırtılmakta, saldırı gerçek ideolojik­ sınıfsal kimligini sergilemektedir. Artık NEP dönemi hariç -neden illa NEP!- Lenin dönemini eleştirenter türedi Sovyet basınında. Şaşmamak

gerekiyor; bu bir mantıgın, ideolojik­ sınıfsal bir mantıgın kendi sonuçlanna varmasıdır. Lenin'e ve Leninizme saidırmadan S tali n mahkum edilemez. Tarih defalarca ve en açık şekliyle de Euro-komünistterin şahsında gösterdi; S tali n 'le başlayanlar Lenin'le sürdürmüşler ve bugün İtal­ yan Komünist Partisinin şahsında en açık görüldügü gibi, burjuvazinin çıplak uşaklıgı ile sonuç­ landırm ışlardır. Dikkat edin, TBKP'nin Gorbaçovcu yeni "ide­ olojik açılımlar"ına yogun bir Togli­ atti propagandası eşlik ediyor. Legal revizyonist basın döne döne Togliatti'yi tanıtıyor, övüyor, okunmasını öneriyor. Togliatticilik, kısaca, burjuva uşak:Iıgına Stalin eleştirisiyle başlayıp Lenin'in red­ diyle devam etmek demektir. Buna yine dönecegiz. Biz Gorbaçov'un konuşmasına dönelim. Sık sık Lenin 'in bilimsel öngörülerini vurgulayan Gorbaçov, O'nun, 1 920 'ler ve 30'lann Sovyet tarihiyle bir bütün olarak dogrulanmış temel öngörülerini(*) Ekim Devri­ minin yıldönümünde bile, tarihe bu somut bakış anında bile hatırlamıyor. Lenin, 1919 Mayısında muzaffer Macar işçilerine gönderdigi mesajında şunları söylüyordu: "Sınıfların kaldırılması, kapitalist yönetimin alaşagı edilmesinden son ra, burjuva devletinin yı­ kılmasından sonra , proletarya diktatörlügünün kurulmasından sonra (eski sosyalizmin ve sosyal demokrasinin kaba temsilcilerinin sandıgı gibi) ortadan kalkmayan, ama salt biçimlerini degiştiren ve pek çok yönden daha da şiddetlenen uzun, zor ve inatçı bir sınıf mücadelesi (Marks-Engels­ gerektirir. " Marksizm, s.446, Tüm siyahlar Lenin'in) Bu sözler devrimden önce degil, yaklaşık iki sene sonra söylenmiştir. (*)

Len in'in bu b ilimsel görüşler i, ne

acıdır ki,

en az

Stalin dönemi kadar, hatta

daha çok, Stalin s onrası dönemle de tam olarak doğrulandı.


16

EKİM Sayı: l O

Yine aynı yıl içinde, "Proletarya Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi ve Politika" makalesinde: "Proletarya diktatörlüğü döneminde sınıflar hala durmaktadı r, ve duracaktır. . . Sınıflar durmaktadır ama proletarya diktatörlüğü döneminde her sınif bir değişikliğe uğramıştır, ve sınıflar arasındaki ilişkiler değişmiştir. " Muzaffer proletarya egemen hale gelmiş, sömürücüler ezilmiş, mülksüzleştirilmiş fakat "proletarya diktatörlüğü altında ortadan kalkmamışlardır ve birden bire kalkmazlar." Bunların avantajları, olanakları, üstünlükleri ve bütün bunları kullanarak her alanda gösterdikleri muazzam direnç konu­ sunda Lenin 'in söylediklerini çok kimse bilir. Sonuçta, Marks'm, "ka­ pitalizmden sosyalizme geçiş dönemi olarak proletaryanın tüm bir prole­ tarya diktatörlüğü dönem i " düşüncesini sık s ı k vurgulayan Lenin'in, özlü yargısı şudur: "Prole­ tarya diktatörlüğü altında sınıf mü cadelesi ortadan kalkmaz, yalnızca farklı biçimlere bürünür" .( İşçi Sınıfı ve Köylülük, Sol Yayınları, s.389) Bütün bir Sovyet tarihi Lenin 'in doğrulanmasıdır. 1920'ler ve 301ar Sovyetler Birliği'nde sert bir sınıf mücadelesi dönemidir. Eski rejimin artıklarına, ekonomi ve idari aygıttaki uzantılarına, parti içindeki etkilerine, bir bütün olarak kulak sınıfına, onların engellemelerine, sabo­ tajlarına, açık-gizli direnmelerine, son olarak dış destekçilere, emper­ yalist kuşatmaya, dalaylı dolaysız müdahalelere karşı, çok değişik biçimler alan, çok değişik cephelerde süren zorlu bir sınıf mücadelesi dönemidir, bu dönem. Sovyet işçilerinin ve-emekçilerinin iktisadi alandaki başarılarını sayıp döken II.Enternasyonal lafebelerinin bu yeni temsilcisi, siyasal alanda, sınıf mücadelesi cephesinde olup bitenleri es geçiyor ya da ancak "Sta­ linci aşırılıklar" vesilesiyle şöyle bir değiniyor.

Revizyonistler bugün Leninist teo­ rinin ihtilalci özünü bir yana bırakıp, Lenin' i zararsız bir aziz e dö­ nüştürdükleri gibi, devrim sonrası sosyalist kuruluşu ve proletarya diktatörlüğünü de her türlü sınıf mücadelesinden ve dolayısıyla proletaryanın devrimci şiddetinden arınmış bir barış ve sükun dönemi olarak sunuyorlar. Onlara göre bu "barış ve sükun" dönemini bozan, gölgeleyen yalnızca Stalin'in "kötü ruhu " , "diktatörce hevesleri", "acımasız ve zalim" kişiliğidiri Oysa sınıf mücadelesinden ve prole­ taryanın sınıf düşmaniarına karşı devrimci şiddetinden arındırılmış bir sosyalist inşa ancak gerici bir liberal ütopya olabilir. Gorbaçov'un, bu dönemin sert sınıf mücadelesi gerçeğini atıarnası boşuna değil. Gorbaçov'un konuşmasıyla "start" işareti alınarak Sovyet basınında sürdürülen rezike ve özünde inti­ karncı kampanyayla(*) öyle bir görünüm yaratılıyor ki, adeta, 1920'lere ve 30'lara tam bir "barış ve sükun" ortamı hakimdir, fakat bunu "diktatör S talin" yapay olarak bozmuş, amaçsız, kör bir teröre başvurmuştur! Gorbaçov mücadelenin ideolojik cephesinden sözetmektedir. Fakat kendisi de iyi biliyor ki, bu basit bir yol yöntem tartışması değildi. de belirtmekten Kendisinin kaçınmadığı gibi, "konu, özünde" Sovyetler Birliği'nde, "sosyalizmin geleceğini ve devrimin akibetini ilgi­ lendiriyordu " (s.34) Peki bu dönemde yoğun olarak ve yıllarca sürdürülen o "keskin ideolojik mü­ cadele ve siyasal tartışma" lar (s.33) sınıfsal bir içerikten yoksun muydu? Her temel ideolojik görüş ya da siyasal çizgi, son tahtilde belirli bir sınıf konumunun ve tutumunun dile gelişi değil midir? Troçkizmin ve Buharinciliğin Sovyet toplumundaki

sınıf temeli neydi? Örneğin, kulak toplum sal gerçeğini sınıfı gözetmeden, Buharinciliği anlamak mümkün mü? B ilindiği gibi Gorbaçov kon uşmasında S tali n-B uharin çatışması konusunda Stalin 'e hak veriyor. Fakat nedense gösterdiği gerekçe çok kimsenin gözünden kaçıyor: "O günün iç ve uluslararası somut koşulları sosyalist inşanın hızında hatırı sayılır bir artış gerektiriyordu. B u harin yandaş ları, ve hesaplamalarında ve teorik öner­ melerinde, sosyalizmin inşasında otuzlarda ortaya çıkan zaman faktörünün pratik önemini küçümsüyorlardı." (s.34) Gorbaçov sorunu salt bir kalkınma hızı sorununa indirgiyor. Oysa bu sorunun yalnızca bir boyutuydu. Sorunun , özü bir kez daha sınıf mücadelesi, sömürücü bir sınıf olan kulaklara yaklaşım, yani Leninist sınıf çizgisiydi . Buharinci ler, sosyalizmin sınıf mücadelesi olma­ dan, kendiliğinden, kulaklara karşı aşağıdan ve yukarıdan birleşik bir saldırı olmadan inşa edilebileceğini düşünüyorlardı. Çatışan, devrimci sınıf mücadelesi görüşü ile liberal sınıf uzlaşmacılığı idi. Sorun, Leni­ nist sınıf çizgisi izlenip izlen­ meyeceği sorunuydu. Özünde, kapi­ talizm mi? Sosyalizm mi? Sorusu ve sorunuydu. Gorbaçov bu Leninist ideolojik­ sınıfsal muhtevayı görmezlikten geliyor. ( * * ) Nitekim sorunun kalkınma boyutundan siyasal boyutuna, sınıf mücadelesi boyutuna çıktığında Gorbaçov Buharin 'in görQşlerini yineliyor: " içtenlikle söylenmelidir: Yeni aşamada emekçi köylülüğün çıkarlarına karşı Leninist anlayış ve hoşgörünün azalması ve yok olması sözkonusuydu. En önem-

(*) Bu kampanyanın içeriği ve boyutları

Buharin'in göklere çıkarılması, revizyo­

(**) Bugün Sovyetlerde ve Çin'de konusunda, Gorbaçov 'un sözcülerinden

nistler

Moskow News gazetesi fazlasıyla bir fikir

Buharin hayranlığının güçlenmesi ne

ve

liberal-solcular

arasında

veriyor.

dikkate değer bir olgu!


Temmuz 1988 EKİM /isi, Devrimden beri köylülügün bir sınıf olarak radikal bir biçimde degişmiş oldugu görülemiyordu."

·

(s.3 5) Bu sözler Stalin önderligindeki parti çizgisini hedefliyor. Stalin'in köylü sorunuyla ilgili, kollektifleştirme ile ilgili yazıları, konuşmaları, Parti Merkez Komitesi ve Kongre kararları ortadadır. Len­ inizmin ve devrimci sınıf mücadele­ sinin karşısına çıkılmadıkça kimse bunlarda ilke hatası, çizgi hatası bu­ lamaz. Eger sözkonusu olan orta köylülüge karşı yapılan ciddi hatalar ve aşırılıklar ise, bunların Stalin'e, . parti çizgisine, MK kararianna rag­ men yapıldıgı tarihsel bir gerçektir. Gorbaçov 'un, bu hataları ilk defa ve tarih önünde açıklayan kişi gibi kurumlanması yalnızca gülünçtür. Zira bizzat Stalin 'in çok sayıda konuşması ve yazısında bu hata ve aşırılıklar hedef alınıyor ve parti çizgisinin saptınlması olarak çok sert bir biçimde eleştiriliyor. Ömegin, 2 Mart 1 930 tarihli parti gazetesi Pravda'da yayınlanan "Başarı Sar­ hoşlugu" makalesi baştan sona bu sorunları işliyor. (Bkz. Leninizmin Sorunları, s.37 1 ) Stalin, köylülüge karşı hataları, aşırılıkları, parti çizgi­ sini saptırma egitim ve çabalarını bütün kapsamıyla ortaya koyup eleştirmekle kalmıyor, tüm basını "bu anti-Leninist ve başka benzeri egilim­ lerin, sistemli bir biçimde maskesini

TALABANİ... (Baştaraft s.22 'de)

devletler arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararianınakla pek il­ gisi yok. Zira artık, Talabani'nin agzından dile geldigi üzere, İran S tratej ik bir m üttefik olarak görülüyor. İran 'la ilişki de stratejik bir müttefik, bir dostla kurulan bir ilişkidir. Her şey bir yana, bu ilişki İran yönetiminin gerçek yüzünü gizle­ mekten ve İran'daki (ve dolayısıyla

kaldırma"ya çagırıyor. SBKP(B) Tarihi 'nde de yapılmış hatalar bütün açıklıgı ile aniatılıp mahkum ediliyor. (Bkz. Aydınlık Yayınları, s.372-376) Gorbaçov'un ideolojik sözcülerin­ den Moskow News gazetesinin 19 Haziran '88 tarihli 25.sayısında em­ peryalist gericiligin yanın asırlık anti­ komünist agzını kullanarak "Rus köylülügünün gerçek birjenosite tabi tutuldugunu " yazıyor artık .

Kulakların torunları, bu yeni borja­ valar ve yeni-Buharinciler, kulak ataları nın ardından gözyaşı döküyorlar. V e elbette, Batı burjuvazisinin zengin suçlama cephan eligini de kullanarak, 20.yüzyıhn bir büyük devrimcisin­ den, burjuvazinin ve gericiligin amansız düşmanı, Leninizmin ve komünizmin inançlı ve kararlı savun ucusu Joseph Stalin 'den inti­ kam alıyorlar. Gerçek bir tarihsel he­ saplaşma hareketi sürdürüyorlar. Bu aynı gazetenin bu aynı sayısında arka kapagında Rus Ortadoks Kilisesi ve Hıristiyanlık göklere çıkanlıyor. Rusya'da Hıristiyanlıgın l OOO.yılı kutlamalarının ülke çapında büyük heyecan içinde geçtigi belirtiliyor. (Moskow News haftalardır bu heyecanı işliyor, kiliseyi ve yeni ki­ lise azizlerini reklam ediyor.) Hıristiyanlık "büyük bir manevi ve kültürel miras" ilan ediliyor. Sovyet halkını 70 yıldır "bu muazzam

bırakmak" girişimi suçlanıyor. Re­

vizyonist yöneticilerin, Rus Ortadoks Kilisesi'nin şefi Pirneo'in şahsında tüm kiliseye açık ve samimi bir işbir­ Iigi çagrısı yaptıgı belirtiliyor. (Sovyet toplumunu manevi yönden kuvvetlendirrnek için işbirligi!) Yüzyıllarca Çarlık zulmünün manevi dayanagı ve en büyük destekçisi olmuş bu rezil topluluga, kiliseye yapılan bütün bu günah çıkarmalara şu çagrı eşlik ediyor: Neden son 70 yılda çekilen çeşitli acılar ve karşılaşılan sorunlar hakkında konuşul muyor? Neden S talin kamplarında ölen kilise şehitlerinin anısı onurlandınlmıyor? vb. Ve bütün bunları kilise törenindeki papaz resim leri ve Moskova yöneticilerinin aldıgı yeni bir Moskova Kilisesi yapım kararı müjdesi- süslüyor. Stalin'e karşı yürütülen kam­ panyaya, burjuva dönüşümün bütün sonuçlarına vardırılması, artık içi boşalmış fakat yine de engel sayılan sosyalizmden kalma görünümlerin terkedilmesi kampanyası eşlik ediyor. Gelecek sayıda Gorbaçov'un konuşmasının öteki 70.yıl bölümlerini incelerken, S tali n düşmanı kampanyaya eşlik eden diger gelişmelerden daha geniş söz etme olanagı da bulacagız.

tarihsel ve kültürel mirastan yoksun

genel olarak) Kürt halkının özgürlük mücadelesine zarar vermekten başka bir şeye hizmet etmiyor. İran gerici yönetimi 8 yıl gibi uzun bir süredir Irak'la savaşıyor. Bu yıpratıcı savaş onu her geçen gün güçten düşürmekteydi. O 'nun Kürtlerle ittifak yapmasının, Irak'a karşı savaşta Kürtleri yanına almasının gerçek nedeni de budur. Bu ittifak, sıkıştıgı, sıfın tüketmek üzere oldugu bir aşamada gündeme sok­ ması da bunu dogruluyor. İran için koşulların nispeten kendi lehine gelişecegi bir aşamada ya da

17

*

savaşın şu veya bu şekilde sonuçlanacagı şartlarda Kürtlerle ittifakın bir anlamı da kalmayacaktır. İran, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesin­ den yana degildir, olamaz. Kürtlerin bu yönlü her talebini ise bugüne kadar yaptıgı gibi ezmeye çalışacaktır. KAYNAKLAR

1- Hürriyet, 25 Haziran 1988 2- agg. 3- agg. 4- Kürdistan Press, Sayı:35, s.7 5- Hürriyet, 25 Haziran 1988 6- Kürdistan Press, Sayı:34


18 EKİM Sayı: 10

AYDlN CEZAEViNDE V AHŞET Devrimci- demokrtik kamuoyuna Aydın E tipi cezaevinde vahşet var... işkence ve baskılar uygulanıyor. İnsanlar ölümle pençeleşiyor. Ama devrimci-demokratik kamuoyu ölüm sessizliginde ... İnsanlık düşmanları bu kayıtsız ortamda yol alıyor, sessizlik cesaretler­ ini artırıyor, suskunluk iştahlarını kabartıyor. Tutsakları yıldırma-sin­ dirme ve teslim alma politikalarını zin­ cirinden boşalmış bir öç alma ve kin duygusuyla dayatıp uyguluyorlar. Ve bütün bunlar "isyan bastırma" ve "firan önleme" perdesi ile mas­ meşrulaştırılmaya ket endirilip çalışılıyor. Hayalı senaryotarla işkence ve zulüm giz len meye çalışılıyor. Ve tam bir aldatmacılık ve şaşırtma ile olası tepkilerin önüne ide­ olojik-hukuksal barikatlar örülüyor. Basında tam bu insanlık dışı politika ve uygulamaların aleti durumunda. Sansasyonel "isyan var" başlıklarıyla olayların özünü saptırarak, çarpıtarak, yanlış yansıtacak ... ve ardında ciddi olaylar ve gelişmeler yaşanırken ölüm sessizligıne gömülerek... Aydın ,da neler oldu? Neler oluyor? Bu konuda devrimcilerin , demokratların, yurtseverlerin, ilerici­ lerin tutumu ne oldu? Ne olmalıdır? Öncelikle Aydın E tipi cezaevinde neler oldu, neler oluyor sorularına açıklık getirmemiz gerekiyor. Olayı ve gelişmeleri başından beri yaşayanlar olarak bunu yapmamız zorunlu bir görev oluyor. Böylece suskun dilleri çözebilecegimizi ve namuslu vicdanları harekete geçirebilecegimizi sanıyoruz. Başta şu noktayı vurgulayalım: Basma yansıtıldıgı gibi Aydın E tipi cezaevinde isyan veya buna benzer bir olay yaşanmadı. Böyle bir haber tama­ men kasıtlı, bilinçli olarak basma dikte ettirilmiştir. Cezaevi yönetimi uyguladıgı baskı

olmamasına karşın bu baskının ve işkenceleri meşrulaştırmak, anlamı neydi? Hangi gerekçe ile tepkileri haklı kamuoyunda yasal da-yanaga dayanıyordu. Evet tepkileri olası yatı ştırmak, bunun tünel bulunmuştu ama etkisizleştirmek ve böylece işkence­ karşılıgı insanlara vahşice saldırmak, leri pervasızca yapabilmek için işkence yapmak mı olmalıydı? Hani uydurdugu bahanedir, baskıları i şkenceyi önleyici uluslararası gizleme, meşrulaştırma aracıdır. sözleşmeler imzalanmıştı? Mürek­ Basının da bu oyuna ortak oldugu ve bilekurumamıştı. Sahtekarlık ve kebi etkin bir rol oynadıgı bir olgudur. pratikte bir kez daha or­ aldatmacılık Somut gelişmeler nelerdi? Kısaca pratikte varolan gele­ çıkıyordu, taya özetlemeye çalışalım: Tarihsel ve olunuyordu. icra nek 20 Mayıs 1988 günü saat 18.00 zin­ duygulan intikam ve kin güncel sıralarında B blokla C bloku için bizim Bu boşanmıştı. cirinden birleştiren ve Malta diye tanımlanan degildi. olay bir medik bilin ana koridorun çatı katında elektrik Muhatabımızı tanıyorduk. 8 yıldır kontagı yüzünden bir yangın çıktı. tarihimizi yogun bir şekilde Yangın rüzgarın da etkisiyle kısa yaşatıldı. Burada kaba yaşıyorduk, sürede büyüyerek yayıldı. Ve C teşhir etmeye boyamacılıgı göz bir Blokun da çatısını kapsamına aldı. isyan yok, ortada Evet çalışıyoruz. Çatı tamamen keresteden yapılmış bu savaş halde o yok, koyma karşı fiili oldugundan kısa sürede yandı. itfaiye işkencecilerle sopalı eli ile düzeni de müdahalede bulunarak bir iki saat vahşet sergilemenin anlamı neydi? içinde yangını tamamen söndürdü. bir anlamı vardı, tarihsel, güncel Tek Yanan çatıda toprak bulunuyor. kin ve öç alma duygusu ulusal ve Yangının çıktıgı nokta ile topragın sindirme, terörcü yıldırma, vahşetle bulundugu nokta birbirinden uzak ve ihtiyacı ve son hissettierne kimligini müstakildir. İki noktanın arasındaki ... politikası alma teslim tahlilde uzaklık mesafesi ise 35-40 metre askerler basan Koguşumuzu kadardır. Topragın açıga çıkması ile sopalar, coplarla ölümüne dövmeye de bir tünelin varlıgı kesinlik Koguştan m üşahade başladılar. kazanıyor. Bunun üzerine aynı gece kadar eli sopalı bölümüne (hücreler) saat 24.00 sıralarında yapılan bir askerler diziliydi. Koridorun sagında tünel aramasında 6.koguşta bir tünel ve solunda dirsek temasında dizili bulunuyor. Tünelin bulunmasından bulunan sopalı yüzlerce asker vardı. sonra arama gözeticisi olarak bulunan Koguşta başlayan vahşet koridorda 6.koguş sorumlusu ve yardımcısı iki doruklanıyor dakikalarca başa ve arkadaş dövülerek yaka paça alınıp gövedeye, bedene inen sopalar hücre götürüldü. Biz devrimci tutsakların son buluyordu. Kori­ kapılarında "Kahrolsun işkence, tepkisi dolu gibi sopalar üzerimize dorda arkadaşımızı istiyoruz" biçiminde zincirinden Vahşet yagıyordu. varki Ne oldu. atmak slogan başalmıştı. Ve bu vahşet her şey arkadaşlarımız geri verilmedi. 21 Mayıs 1988 günü 10 civarında ' vahşet için nidaları eşliginde sergi­ Ieniyordu. Savaş tutsaklarının "Kah­ bulundugumuz 6.koguş ve 14.koguş rolsun i şkence, insanlık onuru askerler tarafından basıldı. Ortada bir işkenceyi yenecek, işkencecilerden isyan, fiili bir karşı koyma, barikat, hesap soracagız" slogan iarına yangın, rehin alma, vb. bir olay


Temmuz işkenceciler "Her şey vahşet için! "

da

ulumalarıyla

genelinde

karşılık veriyorlardı.

toplatılmıştı

çünkü.

1988 EKİM 19

Cezaevi

diger temizlik olanaklarının olmayışı

yasak­

cezaevini salgın bir hastalık odagı du­

havalandırma

Her birey eşine az rastlanır 10- 1 5

lanmıştı. Her türlü tutuklu ve insani

dakika

haklar gaspedilmişti.

rumuna getiriyordu.

ola­

Muhatabımız olan anlayış, insan

nakları ve yaşamın kendisi bir işkence

slgına, insan haklarına ve kişiligine

Kaba işkence dayak yani vahşet hücre

ögesine

Vahşet

saygı duymayan, dahası pervasızca

kapısında

düzeyindeki

sosyal,

çigneyen bir anlayıştı.

bu

i şkence

tezgahından

geçerek solugu hücrelerde alıyordu. son buluyordu. Ama bu

Yaşam

dönüştürülmüştü. işkence

tüm

baskıların ve zulmün bittigi anlamına

dogaı ve kültürel hakların kabaca

gelmiyordu. Bu bölüme geçmeden

çignenişi

karşısında

önce kaba hatlarıyla özetledigimiz 49

yapılabilirdi?

kişinin bilançosunu vermek istiyoruz.

dönüştüren

Yaşamı anlayış

cendereye

girin, görün. Aynı insanlık dışı tutum

ve

ve anlayış Haziranda gerçekleştirilen

alınmalıydı. Bu soruların yanıtı kesin

çeşitli

ve açıktı. Ya siyasal kimligimizi ve

Açlık grevinin (daha dogrusu ölüm

insanlık onuromuza tıpa tıp cezaevi

orucunun) 12.gününde bulunan biz 32

yaralandık.

kafası

yarıldı.

tavır

32 kişilik sevk olayında da somut

karşıs ında

yerlerimizden

bir

tutum

Bizim bulundugumuz koguştan 49

arkadaşın

gibi

"Türkiye'de işkence yok" diyen­ leri Aydın 'a davet ediyoruz. Buyurun,

kişiden 2 arkadaşın dışında tüm üm üz Çogu

ne

neler

olarak karşımıza çıkıyor.

oldu.

yaşamı, ya daonurlu bir ölüm ... Bu iki

kişi hiçbir saglık kaygısı duyulmadan

Beyin

seçenek dışındaki tüm yol, düşünce

çeşitli cezaevlerine sürüldük. Açlık

sarsıntısı geçirenler oldu. Bütün bu

ve yaşam tarzını şiddetle reddediyor­

grevinin 12. gününde olan birinin 2

sonuçlar, olaydan bir müddet sonra

duk, reddediyoruz.

S ırtları,

bedenleri

simsiyah

Kulaklar, dudaklar patladı.

günlük

yolculukta

çekecegi

acı ,

karşılaşabilecegi tehlikeyi bilebilmek

Aydın Devlet Hasta­

Bu anlayışla yaşadıgımız işkence­

nesinden gelen doktorlar tarafından

leri protesto etmek ve daha önce varo­

için doktor olmaya gerek yok. Benzeri bir duruma bundan 3 ay önce de tanık

muayene için

saptanmıştır. Eger Aydın Devlet Has­

lan

tanesi ve Cezaevi vizite defterleri (2 1

olanakların ve kazanımların oldugu

olmuştuk. Diyarbakırşubat ayındaki

Mayıs

incelenirse

gibi geri verilmesi amacıyla süresiz

açlık direnişinde iken sevkirniz çıkmış

sözkonusu işkence tam anlamıyla

açlık grevine başladık. Bu yolun

ama doktorlar bu sevk yolculuguna

görülecektir.

dışı nda

rapor vermeyi göze alamamış ve sevk

1 98 8

tarihli)

Aradan

13

gün

geçmesine karşın, Bursa Özel Tip Cezaevinde yenesinde

yapılan

doktor

sözkonusu

ve

kazanılan

başka

tüm

bir

hakların,

çıkış

yolu

yolculugu ertelenmişti. Bu kez doktor

bırakılmamıştı ...

raporuna da gerek duyulmadı. Sabah

mua­

işkencenin

Süresiz açlık grevi sol siyasi tu­

saat 5.00'de hücrelerimizden alınarak

izleri kolaylıkla saptanmıştır. Eger bu

tukluların

çogunlugunca

2 günlük yolculuk için "ring" denilen

işkence tezgahından ölü çıkmadıysa,

başladı ve giderek hemen hemen

arabalara doldurulduk. İlk çag köleleri

büyük

şansa ve rastlantıya baglamak gere­

geneli kapladı. Sag-sol yaklaşık 300

gibi zincire vurulduk. Kupkuru tahta

kiyor. Yoksa ölümüne dövülüyorduk.

kişi sürdürüyordu. Açlık grevinin

banklar

Ölünün çıkmaması için hiçbir neden

başlamasından

mahkum edildik. Başka cezaevlerine

yoktu. Benzer işkence

tezgahından

sonra

şekerli

su

üzerinde korkunç

acılara

talebinde bulunuldu. Ne var ki her

sevk edilmiş olmamıza ragmen hiçbir

türlü baskı ve zulmü reva gören idare

kişisel eşyamız verilmiyordu. Tüm

da

bu olagan talebimizi de reddetti. şe­

ısrarlı

iki

müşahadeye

kerli suyu bir işkence unsuru olarak

Böylece "yangından mal kaçırır" gibi

alınmıştır.

B enzer

uygulamalar

kullanıyordu.

cezaevinden uzaklaştınyorduk. Sevk

oldugundan

yazdıklarımızı

dışım ızdaki geçirilip

çogu

diger

koguşlar

Böylece

açlık grevi

isteklerimiz

reddediliyordu.

özetle­

biçiminde başlayan eylem idarece

olayının ayrıntılarını burada vermeyi

mekle yetiniyoruz. işkence faslından

ölüm orucuna dönüştürüldü. Eylem

gereksiz görüyoruz. 2 1

sonra

atıldık.

boyunca cezaevi yönetimi sorunlara

vahşetin son haftası oldugunu belirt­

Yatak, bat­

çıplak

hücrelere

çözümleyici bir yaklaşım gösterecegi

mekle

yoktu

yerde, baskıcı ve yasakçı tutumunu

yürüyemez duruma gelen "cesetler"

hücrelerde. Kimimiz de kapalı kör

arttırarak tırmandırdı. Tüm kişisel

durumuna gelmiştik.

hücrelere

Ölüme

eşyalarımıza, kitaplarımıza, defter­

Bizden sonra da baskılar ve

Ç ıplak

lerimize, resimierimize el koydu. Tek

kısıtlamalar, insanlık dışı dayatmalar

Çogumuz yaralıydık. tan iye,

su

gibi

tıktırıl mıştık.

terkedi l m iştİk hücrelerde

şeyler

adeta.

günlerce

bu

yetinelim.

Sevk

Mayıstaki sonunda

şekilde

tip elbiseyi dayattı. Teslim alma, ıslah

son

bırakıldık. Kişisel eşyalarımız veril­

etme programını adım adım yer­

dayatılıyor, tüm haklar ve yaşam ola­ nakları gaspedilmiş bulunuyor.

miyordu. Kalemlerimize, yanımızda

leştirmeye çalıştı. Bütün bu yasakla­

bulunan kagıt parçalanna el konuldu.

maları

Hücreler saglıksız, kirli, pis, her türlü

yöntemeligin

bulmadı.

Tek

tip

işkenceyle

ve

Ama devrimci-demokrat tutsaklar

uygulanması olarak

insanlık onuru ve siyasal kimliklerine

ve kısıtlamaları

tüzük

hastalık üretecek durumdaydı. Sigara

lanse ediyordu. Kişisel giyeceklerin

içimi bile karneye baglanmıştı. Sigara

verilmeyişi, banyo olanagının

ve

(Devamı s.32 'de)


20 EKİM Sayı:IO

TALABANİ ABD " DE NE ARlYOR? S.Metin

Irak Kürdistanı'ndaki en büyük Kürt örgütlerinden biri olan Kürdistan Yurtseverler Birligi (YNK)'nin Genel Sekreteri Celal Talabani geçtigirniz Haziran ayında ABD'ye sürpriz bir ziyaret yaptı. Ziyaretin YNK ile PKK arasında bir ittifak protokolünün imzalandıgının açıklanmasından sonra gerçek­ leştirilmesi dikkat çekiciydi. Öte yandan, Talabani'ye ABD'ye giriş vizesi verilmesi ve daha da önemlisi, uzun bir aradan sonra ilk kez bir Kürt liderin ABD tarafından resmen kabul edilip, kendisiyle yuyuze görüşülmesi oldukça anlamlıydı. ABD'nin Kürt politikasında yeni bir yönelim içinde oldugu ve Kürt sorununa her geçen gün artan bir ilgi gösterdigi biliniyordu. Talabani'nin ziyareti, her şeyden önce bu gerçegi bir kez daha dogruladı. ABD 'de Talabani 'ye beklenilen­ den de fazla ilgi gösterildi. Başta dışişleri ve savunma bakanlıgı çevreleri olmak üzere, Talabani ile çeşitli düzeylerde görüşmeler yapıldı. Ayrıca da, bizzat dışişlerinin bilgisi ve olanakları dahilinde Talabani'ye "açık forum" denilen bir kaç konfe­ rans da verdirildi. Talabani bu konferanslarda sadece Kürt sorunu ve bu konudaki düşüncelerinin neler oldugunu anlat­ madı. Yanısıra ABD'nin konuya yaklaşımı ve görüşmelerde edindigi izlenimleri de açıkladı. Talabani, bu konferanslarda, ilk elden ABD'nin Kürtlere yönelik tutumunun hiç de dah a önce düşündükleri gibi olmadıgını belirtiyordu. "ABD 'nin tutumu konusundaki görüşlerimiz" , diyordu Talabani, "yanlış anlaşı/malardan kaynaklanıyormuş.

Hayalmiş. Bu gezim sırasında bunların hayal oldugunu anladım. Amerikalılar tutumlarını açıklıga kavuşturdu/ar." (1)

Talabani , bu açıklamasını güçlendirmek için, 1984 yılında Irak yönetimi ile kendi aralarında imzalama aşamasına kadar ilerleyen "özerklik anlaşması"na da deginiyor ve şöyle diyordu: "Bize özerklik tanıyan ve Irak Kürdistanı 'nın sınırlarını genişleten ve Kerkük 'ün de Irak Kürdistanı 'nın bir parçası oldugunu belirten bu anlaşma uzun müzakerelerden sonra bitirildi. Tek iş imzaya kalmıştı. Irak hükümeti son anda imza atmadı. Gerekçe olarak da Türk hükümetinin yogun baskısı gösterildi. Ayrıca ABD 'nin de engelleme yaptıgı söylendi. Ancak, buradaki görüş­ melerimiz sırasında Amerikalılar bana bunun dogru olmadıgını söylediler ve tam aksine Kuzey Irak 'da adil ve barışçı bir çözüme karşı olmadıkları konusunda güven­ ce verdiler." (2)

Talabani, ABD'nin Kürtlerin bagımsız bir devlet kurmalarına karşı çıktıgını belirtiyor, ancak "ABD, Irak 'ın toprak bütünlügünün korun­ ması koşuluyla Kuzey Irak 'taki Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmalarına ve bu çerçevede özerk bir statü kazanmalarına karşı degil" (3) diyor, ve bundan duydugu hoşnutlukla "biz gerçekçiyiz . Gerçekçi kişiler olarak hedefimiz, Kuzey Irak 'da özerk bir statü kazanmaktır" diye ekliyordu.

Talabani, bu arada, büyük çogun­ lugu Türkiye'de olmak üzere, Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de top­ lam olarak yaklaşık yirmi milyon Kürdün yaşıyor olmasına ve bunun

p otansiyel bir ku vv et olarak bölgedeki statüko ve güçler dengesi açısından taşıdıgı anlama dikkat çekiyor, -bu potansiyel kuvvetin 20.yüzyılın sonunda kırk milyonu bulacagına vurgu yapıyordu. O, bununla süper güçlerin bölgedeki "Kürt faktörü"nü ve gelişen Kürt hareketini görmezden gele­ meyecegini anlatmak istiyordu. ABD yetkili çevreleri nin kendisine gösterdigi ilgiyi de bunun kanıtı sayıyordu. Açıktır ki, bütün bu açıklamaların özü ve esasını ABD'nin destegini kazanma çabası oluşturuyordu. Tala­ bani bunu gizlemiyor ve bir süre önce Kürdistan Pres muhabiri ile yaptıgı röportajda, "Biz herkesin kapısını çalmaya hazırız" , "Moskova 'ya gider Tavari (yoldaş) beni dinliyor musun deriz. Hayır derlerse,bizde, Berline 'e gideriz. Londra 'ya gideriz, Waşingtona 'a gideriz" (4) şeklindeki

açıklamasına benzer bir açıklamayı bir kez daha yinelİyor ve "ABD Ortadogu 'da Türkiye 'yi, Irak 'ı ve başka devletleri destekliyor. Bizi neden desteklemesin" (5) diyerek

açıkça ABD'den destek istemeye geldigini ve bunda da umutlu oldugunu belirtiyordu. Emperyalist güçlerin sorunu hiçbir zaman halkların özgürlügü sorunu degildir. Onların, zaman zaman ulusların kendi kaderlerini tayin hakkından söz etmeleri de, ulusal sorunların adil ve barışçı çözümünden yana oldukları şeklin­ deki açıklamaları da emperyalist poli­ tika ve çıkarlarını gizlerneyi amaçlayan yalanlardır. Emperyalistlerin o anki çıkarlarının geregi olarak verdikleri sözlere ise inanılamaz. Ulusların gelecegi için


Temmuz 1988 bir güvence olarak kabul edilemez.

önce

Ulusal

ABD'nin

sorunların

adil ve barışçı

çözümü de belirli bir gücü gerektirir. Emperyalistlerin,

kendi

gelir.

Dolayısıyla

zaferi

destegine baglamış bir

Öte yandan bölgedeki gerici

güçlerini

ulusların kaderlerinin adil ve barışçı

güçlerin

çözümü

elverişsiz oldugu, buna karşın Kürt

için

kullandıkları

ise

koşulların

ABD 'nin verdigi sözler, dört

duruyor

olmasındandır.

için

ve

B üyük

bölgedeki

gerici

iktidarların Kürt hareketini zaafa ug­ ratmaları da bu güçler sayesinde mümkün olabilmiştir.

fiilen özerk bölgeler

Kürt ulusal hareketi - Türkiye

yaratacak denli geliştigi bugüne ben­

Kürdistanı 'ndaki PKK hareketi dışta

hareketinin

görülmemiştir.

kendileri

başında feodal ve burjuva unsurların devletlerin

strateji iflas etmeye mahkumdur.

EKİM 21

Kürtlere

çeşitli

tutulursa- hala da radikal bir önderlige

bulundukları,

ancak

kavuşabilmiş degil. Hareketin önder­

devletin sınırları içinde, başta kendi

zer

kaderini tayin hakkı olmak üzere, her

vaadlerde

türden haktan yoksun olarak yaşayan

güçlerini toparladıktan sonra verilen

yirmi milyon Kürdün ulusal sorunun

tüm sözlerin ve yapılan anlaşmaların

önderliktir. Celal Talabani de işte

hasıraltı

edildigi,

böyle bir önderligi temsil ediyor.

yeniden

eski

çözümü için bir güvence olamaz. ABD 'nin

bölgede

statükoyu

degiştirecek köklü bir degişikliklige karşı oldugunu Talabani 'nin kendisi söylüyor. ABD 'nin,

sözgelimi,

Irak

durumlarda

özetle Kürtlerin

koşullara

mahkum

Bu durumun bir çok ömegi vardır ve

rici ve emperyalist devletlerle şu ya da

en yakın ömegini ise l l Mart 1970'de

bu düzeyde, şu yada bu biçimde

Barzani

ile

yine

bugünkü

Irak

yönetim i

arasında

i mzalanan

toprak

"özerklik anlaşması"

oluşturuyor.

korumak

Burjuva nitelikli her ulusal hare­ ketin karakteristik özelligi olan, ge­

edildikleri bilinir.

Kürdistanı 'ndaki Kürtlerin, Irak'ın bütünlügünü

Iigi bugün de burjuva ulusal bir

uzlaşma, Celal Talabani 'nin temsil ettigi hareketin de özelligidir. Bu

aynı

zamanda

Celal

statüye

Sözkonusu anlaşma Barzani ve Sad­

Talabani 'nin

oldugu

dam Hüseyin tarafından radyoda da

türden

yollu sözlerine de fazla itibar edilme­

ilan

özgürlüklerin yok edicisi emperyalis­

melidir. Çünkü bu, uluslararası etken­

uygulanmasına

Ierin yanısıra, İran ve Irak'ın kendi

lirtilmişti. Ne varki,

aralarında

savaştan dolayı güçten düştükleri,

gerekleri yerine getirilmemiş, getiril­

medigi gibi bir süre sonra Kürtlere

aradıgı sorusunun da cevabı oluyor.

buna karşın bölgedeki Kürt hareke­

yönelik

her burjuva ulusal hareket burjuva

deyim yerindeyse bölgede statükoyu

kendi

degiştirme potansiyeli taşıdıgı koşul­

atılmasıyla son bulmuştu.

kaydıyla

özerk

bir

kavuşturulmasından

8

yana

yıldır

sürdürdükleri

tinin gelişip belirli bir güce ulaştıgı,

larda

i leri

sürülmektedir.

Bu

bakımdan da, emperyalistlerin, sınırlı

edilmiş

yeni

ve

en

kısa

sürede

geçilecegi

be­

anlaşmanın

katliamlara

baş­

vurulmuştu. Bu, Kürt kuvvetlerinin topraklarından

sürülüp

Bütün bunları herkesten önce,

Waşington 'da;

gericiligin

kaynagı

her ve

tlerin dünya halklarını köleleştirmek için planlar yaptıkları bu merkezde ne Şüphesizki, tarihin gösterdigi gibi,

devletlerden veya çevrelerden yardım

almıştır

ve

alabilir.

Ancak

her

almanın, büyük devletlerle ve em­ peryalist

politika

izleyen

her

sözkonusu dönemde Irak Kürdistan

hükümetle kurulan ilişkilerin bir de

da olsa Kürtlerin de bazı haklara sahip

Demokrat

bedeli vardır.

olması gerektigini hatırlamaları ta­

politbürosunda görev yapan Celal

m amiyle

Talabani'nin bilmesi gerekir.

bugünkü

koşulların

dayatmasından dolayıdır ve günün olgusudur.

Partisi

(1-KPD)'nin

Şu bir gerçek ki, bölgedeki Kürt

Bugüne degin bu türden ilişkilerin Kürt ulusal hareketi ve Kürt halkı için bedeli hep agır bir yıkım olmuştur.

hareketi kendi gücüne yaslanmak ve

Bunun en yakın bir ömegini ise

gerçek devrimci müttefikler aramak

Barzani 'nin 1970'lerde ABD ve İran

degiştigi bir aşamada bugün verilen

yerine, hep gerici devletlerin kendi

ile kurdugu ilişkiler oluşturuyor.

ya da verilecek sözlerin de unutula­

aralarındaki çelişki ve çatışmalara bel

Koşulların Kürtlerin aleyhine

cagı her türlü kuşkunun ötesindedir.

Herşey bir yana ABD 'nin her türden

özgürlügün

düşmanı

bir

merkez oldugu, onun asıl amacının Kürt

hareketinin

radikalleşmesini

B ilindigi gibi, Barzani de özellikle

baglama, gerici devletlerden birine

1 972 'den

yaslanıp bir digerine karşı mücadele

aracılıgıyla ABD ile ilişkiye geçmiş,

etme, bir başka anlatırola büyük

kurtuluşu

devletlere ve emperyalist politika

baglamıştı. Kuşkusuz ki Barzani bir

ABD

Şahlıgı destegine

yaslanarak,

hain degildi, o da "adalet" arıyordu.

bölgede statükoyu degiştirecek bir

Ne varki, ilişkiye girdikleri "adil"

yarak zafere ulaşma stratejisi izliyor.

degillerdi.

yönde gelişmesini durdurmak oldugu

Bu Kürt ulusal hareketinin en büyük

1975 'te Cezayir'de Irak yönetimi ile

açıktır. degil,

Onu

ehlileştirerek

Kürtlerin

bölgedeki

özgürlügü

çıkarları

ilgi­

lendirmektedir. ABD'nin Kürt politi­ kası da bu çıkariara uyarlanmış bir politikadır. Ona göre petrol adaletten

iktidariara

adeta

İran

kendisine onlardan müttefikler ara­

engellemek ve onu

izleyen

itibaren

zaafını oluşturuyor.

Nitekim

İran

Şahlıgı

anlaşınca, Barzani'ye sagladıgı sözde

Hareketin sürekli böyle bir seyir

destegin de bir anlamı kalmayacak ve

izlemesinin bir nedeni de, onun hiçbir

Barzani hareketi Irak yönetiminin

dönem tutarlı radikal bir önderlige kavuşamamış olması ve hareketin

boy hedefi haline gelecekti. ABD ise


22

EKİM Sayı : I O

Barzani 'yi çoktan unutmuştu. ABD bencil çıkarlarını ve petrolü adalete tercih etmişti. Barzani Irak yönetiminin saldırıları karşısında

direnme

gücünü

dahi

göstermeyip, yüzlerce peşmergesi ilk birlikte İran'a sıgındı. Sonuç; Barzani için tam bir trajedi olurken, Irak 'taki Kürt hareketi ve Kürt halkı için tam bir yıkımdı.Bölgedeki Kürt ulusal hareketi

Talabani ' nin

yeniden ilişkiye geliştirmeye

ABD

ile

geçtigi ve bunu

çalıştıgı

günümüz

koşullarında da aynı tehlike ile karşı karşıyadır Talabani 'nin Waşington'a ayak basar basmaz,

ayagının

tozu

ile

ABD'nin bölgedeki Kürt sorununun adil ve barışçı çözümünden yana oldugunu ve bu konuda kendisine güvence verdiklerini propaganda et­ mesi,

dolayısıyla ABD

hakkında

hayal yayması ve daha önemlisi de Ortadogu 'da adeta ABD'nin yeni bir müttefigi

olmaya

aday

biri

gibi

davranması da bunun ifadesiydi. Talabani Waşington 'da sadece dip­ lomasi yapmıyordu. Yaklaşımları da geleneksel pragmatik yaklaşımlardan öte bir yön taşıyordu. Sözgelimi, O, Irak-İran-Türkiye bütün

ve

Suriye 'deki kastederek

Kürtleri

"20.yüzyılın sonunda Kürtlerin nüfusu 40 milyona çıkacaktır" derken tam da bir mal sahibi gibi konuşuyor ve adeta Kürdistan'ı pazarlamaya çalışıyordu. Bu bile Talabani 'nin ABD ile kur­ mak ve geliştirmek istedigi ilişkinin niteligi ve bedelinin ne olacagı konu­ sunu aydıntatmaya yeterlidir. Talabani 'nin bugünkü gerici İran yönetimi ile sürdürdügü ilişkiler, İran Yönetimi

ve

islam

fanati z m i

hakkında ileri sürdügü düşünceler ise Kürt ulusal hareketi açısından bir başka tehlike oluşturuyor. Talabani Kürdistan Press muhabiri ile

yaptıgı

ve

bu

gazetenin

34.sayısmda yayınlanan röportajda bir soru üzerine kısaca Ortadogu 'daki genel duruma deginiyor ve ardından İran-Irak savaşı ve İran yönetiminin niteligi

hakkındaki

görüşlerini

açıklıyor.

İran yönetiminin bu tutumunun

Talabani, özetle, İran'ın anti-em­ peryalist

bir

açıkladıktan rejiminin

savaş sonra,

nasıl

Türkiye ve Irak'taki gerici ve faşist

yürüıtügünü

iktidarların Kürtlere ilişkin tutumun­

bugünkü İran

dan ne farkı var? Kürt yerleşim

Kürtler

merkezlerini bombalayarak sadece

bakımından kabul edilebilir bir rejim

makul,

bir kentte 3000 kişinin ölümüne

oldugunu anlatmaya çalışıyor.

neden

Şöyle diyor: " ... bir gün YNK ile

olan

İran

yönetimi

ile,

geçtiğimiz aylarda Irak Kürdistanı'nı

İran arasında anlaşmazlık çıksa bile, islam cumhuriyeti Kürtlerin varlığı üzerinde tehlike değildir." (6)

kimyasal bombalarta yakıp-yıkan ve

Buna kanıt olarak da fanatikterin

arasındaki fark ne? İran Kürtlere

5000'ni aşkın Kürdün ölümüne yol açan

Saddam

Hüseyin

yönetimi

"millet" degii "ümmet" anlayışını

yönelik zulüm ve boyunduruk altında

gösteriyor.

tutma

Talabani İran yönetimi ile ilişkile­

pol itika s ı n ı

bugün

de

sürdürmüyor mu?

rine meşru temel yaratmak için her

Talabani yaşanmış gerçekleri ve

yola başvuruyor. Ne ki gerçekler

hala yaşanan gerçekleri onutturmaya

Talabani 'yi yalanlıyor.

çalışıyor.

Bir kere bugünkü İran gerici yönetimi

hakkında

adeta

ilerici

O, bugünkü İran devletinin aynı zamanda bir ulusun, ezen ulus olarak

olduğu imajını yaratmak ve Kürtler

Farsların egemenliğini ifade ettiği

için

gerçegini gizlerneye çalışıyor.

bir

sürmek

tehlike olmadıgını gerçeği

tersyüz

ileri

etmektir.

Yanısıra, Kürt halkına çağdışı bir

Şöyleki; bilindiği gibi bugünkü İran

rejimin kabul edilebilir, olduğunu

yönetimi

söylemiş oluyor.

İran 'daki

faşist

dikta­

törlüğün yıkılınası sürecinde diger

Halkına yıkım ve acıdan başka bir

şeylerin yanısıra Kürtlere otonomi

şey vermiyen kanlı mollalar rejimini

hakkı da tanıyacagını açıklamıştı.

şirin gösterirken, aynı zamanda, İran

Ancak çok geçmeden verilen sözler

halkına saygısızlık etmiş oluyor.

onutuldu

ve

birçok

kez

İran

Onu bütün bunları söylemeye ve

Kürdistanı 'na saldırılar düzenlendi,

uygulamaya iten ise milliyetçiliğin

Kürtlerin yerleşim merkezleri bom­

bencil tabiatıdır. Talabani 'nin İran sevdası eski bir

balandı. İran Kürdistan Demokrat Partisi ( İ­ KDP) genel

sekreteri

A.Qasımlu

198 I yılında Arınane ile röportajında

sevdadır. O 1970 'lerde henüz Irak­ KOP 'nin

ç içegi

burnunda

bir

politbüro üyesiyken de İran dost ve

İran yönetimini 1979 yılında Kürtlere

müttefık olarak görülüyordu. Hatta

cihat açtığını, Kürt hareketini ezmek

Talabani Barzani ile uzlaşmaz bir

için

anlaşmazlıga düşüp Irak'ı terketmek

saldırdıgını,

görüşmelere planlarının

tüm

iyiniyetli

rağmen

oton o m i

kabul edilmedigini ve

zorunda

kaldıgında

sıgımıştı.

Özellikle

İran 'a,

Şaha

1 972 'lerde

kendilerine "Sizin demokratik ve

B arzani

otonomi istemierinizi kabul et­ miyoruz. Biz artık Kürt temsilcileriyle görüşmeleri kestik. Tek çıkar yolunuz silahlarınızı bırakın ve bize teslim olun" (7) cevabını verdiklerini be­

Talabani 'nin de sorumlu olduğu İran biliniyor.

lirtiyor.

Talabani 'nin

"1980 'de Tahran kuvvetleri yeniden savaşı başlattılar. Sanandac, Saqez ve Bane kentlerini bom­ baladılar ve yerle bir ettiler. Yalnız Sanadaj'da yaklaşık 3000 Kürt öldürüldü" (8)

Barzani'nin liderliğini yaptığı Irak

tarafından

geliştirilen,

ilişkilerinin bedelinin ne oldugu ise Talabani bugünkü İran yönetimi ile sıkı

ilişkiler

içindedir.

Dahası,

yanısıra,

Mesut

Kürdistan Demokrat Partisi de dahil, Irak'taki Kürt örgütleri geçtiğimiz günlerde silahlı

güçleriyle

Irak'a

karşı bizzat İran 'la birlikte savaştılar. B u durum u n bölgedeki gerici

(Devamı s.ll'de)


Temmuz 1988 EKİM 23

KÜÇÜK- BURJUVAZi SORUNU(*) A.Azad Bu karmaşık bir sorundur. Biz burada soruna ancak, yöneticimizin eleştirileri çerçevesinde, bazı nokta­ lardan deginebiliriz. Yöneticimiz, "devrimci bir du­ rumda mutlaka önemli bir söz söyleme kudretine sahip olan köyün ve şehrin demokratik ögeleri (şehir küçük-burjuvazisi ve köylülük)"nin varlıgını demokratik devrimin ve demokratik programın zorunlulu­ gunun kanıtı olarak sunuyor. Bu nokta üzerinde daha önce de dur­ muştuk. Kapitalist ülkelerde, gerek tarihsel olarak çözümleomemiş veya sakatianmış burjuva demokratik süreçlerin mirası olsun, gerekse burj uva demokratik süreçler tamamlanmış olmasına ragmen, kapi­ talizmin evriminin demokratik hare­ keti başka koşullarda ve başka bir şekilde yeniden ortaya çıkarması şek­ linde olsun, küçük-burjuva demokra­ tik ögelerin varlıgı, burjuva topluma karşı demokratik devrim türünden bir saçmalıgın gerekçesi olamaz; bu ülkelerde temel sürecin sosyalist devrim süreci oldugu gerçegini degiştirmez. Öte yandan, içerigi burjuva de­ mokratik olan bazı süreçlerin (siyasal demokrasi, ulusal sorun gibi) varlıgı nedeniyle de bizde hayli güçlü olan demokratik istemler burjuvazi tarafından , sermaye iktidarı tarafından boguluyor. İkincisi, örne­ gin, özellikle T .Kürdistanı'nda olmak üzere y arı-feodal kalıntılar sözkonusu olmakla birlikte, bizdeki asıl sorun, tarihsel olarak feodalizm­ den kapitalizme geçiş sürecine ait

(*) Bu yazı "Halkçı Devrim Anlayışı" başlıklı

yazının

"Küçük-burjuv azi

Sorunu" arabaşlıklı son kısmıydı. Ani bir rahatsızlık nedeniyle geçen sayı tamam­ lanamadı.-AA

olan, feodal sisteme, feodal sınıfa, feodal sınıfın ayrıcalıkianna 1 kast sistemine karşı vb. bir demokratik mücadele degil, kapitalist üretim sürecinin devamını saglamak, ege­ menligini sürdürmek, ve biricik alter­ natifi olan sosyalizmi önlemek için demokrasiyi bogan iktidardaki kapi­ talist sınıfa karşı demokrasi mücadelesidir. Bu, işçi sınıfı bakımından, burjuva toplum altında siyasal özgürlükler için, onun öte­ sinde ise sosyalist demokrasi için bir mücadele olabilir. Küçük-burjuva­ zinin siyasal özgürlük istemi de burjuva toplumda, kapitalist baskı koşulları tarafından üretiliyor. T.Kürdistanı 'nda farklıdır; ulusal içerik de taşıyor. Siyasal demokrasi sorunu, burjuva toplum altında zorunlu olarak veya başka nedenlerle çözümlenebilirse, ki bu olanaklıdır, o zaman sorunu stratejik bir sorun olarak ele almak gerekmez; ya da küçük-burjuva yıgınların demokratik hareketi, siyasal özgürlügün engeli sermaye iktidarıyla çatışmaya sürüklenir; sosyalist proletarya hazırlıklı ve güçlüyse bu hareketi yedegine alarak burj uvazinin devrilmesine ve sosyalist demokrasiye vardırabilir. Öte yandan, demokratik ögeler, burjuva demokratik süreçlerin tarihin gerisinde kaldıgı ileri kapitalist ülke­ lerde de, başka koşullarda ve başka bir şekilde, ama kendini sürekli yeniden üretiyor. Burjuvazi proleter devrimi korkusuyla daha 19.yüzyılda siyasal gericilige yöneldi. Tekelci kapitalizm siyasal gericilik egilimini doruguna çıkardı. Tekellerin ürkütücü ve ezici egemenligi, burjuvazinin demokra­ siyi iyice biçimselleştirrnesi, egemen­ ligi tehlikeye düştügünde de yerine tereddütsüz çıplak diktatörlügünü geçirrnesi, şovenizm, ırkçılık, savaş, savaş tehlikesi, çevre sorunları vb.

nedenlerle demokratik hareket ileri kapitalist ülkelerde de yaygındır. Ve ileriye dönük her tutarlı demokratik hareket nesnel olarak tekellerin, ser­ mayenin egemenligine yönelir. Sorun proleter öncünün bunu sermayenin egemenligini devirme ve sosyalizm hedefinin haline mani velası getirmeyi başarabilmesindedir. Bizde küçük-burjuva yıgınların demokratik hareketi anti-faşist, anti­ emperyalist, anti-şovenist, anti­ feodal istemlerle ortaya çıkıyor. Ama bizde de sorun benzerdir; bütün tutarlı demokratik ögeler zorunlu ve kaçınılmaz olarak sermaye iktidarıyla çatışıyor, çatışacaktır. Türkiye'nin son yirmi yıllık toplumsal-siyasal pratigi bunun kanıtı degil midir? Diger bir nokta; sermaye yalnızca proJetaryayı sömürmüyor; şehir ve kır yoksullarını, ya da şehrin ve kırın "emekçi ve sömürülen yıgınları" olarak tanımlanan milyonlarca yan­ proJeteri (yan-mülk sahibi), küçük mülk sahibini (küçük-burjuvazi) de sömürüyor. Dolayısıyle bunların ekonomik bakımdan geriye dönük degil, ama kapitalist sömürüye karşı zaten uzun süredir var olan ve kaçınılmaz olan ileriye dönük eylemi proletaryanın anti-kapitalist 1 sosyalisteyleminin müttefigi olabilir. B u ikinci unsur görül müyor, aniaşılınıyor ya da anlamamazlıktan geliniyor. Türkiye'nin son 20 yıllık siyasal yaşamında oldukça etkin olarak yer almış küçük-burj uva siyasal akımların toplumsal tabanına bakınız. Bu akımların hiçbiri işçi sınıfına dayanmamıştır, istisnasız tümünün asıl toplumsal-sınıfsal dayanagı küçük burjuvazinin çeşitli katınanları olmuştur (ögrenciler, aydınlar, memurlar, köylüler). Ama bu siyasal akımların aktif olarak harekete geçirdigi sayıları yüzbinleri bulan


24 EKİM Sayı: lO toplumun küçük-burjuva kesimlerin­ den oluşan kitle sosyalizm de is­ temiştir. Aynı şey Kürt sol akımları için de geçerlidir. Bulanık ve küçük­ burjuva demokratik ögelerle karışık olsa da, bu, kapitalizmin baskı ve sömürüsü altında bunalmış küçük­ burj uv a kesimlerin sosyalizm yönünde taşıdıkları egilim ve özlemi ifade eder. Bu olgu sosyalist sistemin bozulup, yazıaşmasından önce dünya çapında görülen güçlü bir olguydu. Yöneticimiz, rakibine söylemedigi bir saçmalıgı söyletip, sonra bu saçmalıgı çürüterek onu güç duruma düşürmek şeklindeki, başvuran tarafın acz içinde oldugunun kanıtı olan, bayat bir yönteme başvuruyor. Bizim küçük-burjuvaziyi sosyalist ilan ettigimizi söylüyor. Böyle bir şey gerçegi tepetaklak etmek ve Marksizm adına cehalet olurdu. Ve bu tür cehalet örneklerini, ancak, nesnel gerçegi kavramada yeteneksiz, bazı kalıplar ve parlak cümlelerin ötesinde kafasında Marksizmden pek bir şey olmayan, ama bir şarlatan olan yöneticimiz veriyor. Bizim bu konuya ilişkin görüşlerimizin ana noktaları şöyleydi: "Toplumsal ve siyasal yaşamımızın etkin bir gücü oldugundan, kent ve kır ara katmanlarından oluşan küçük­ burjuvazi devrimimizin temel sorunlarından birini oluşturuyor. "Kentlerde maaşlı olarak çalışan devlet memurlarının çogunlugu (küçük ve orta halli memurlar), aydınlar, teknik elemanlar, büro per­ soneli vb. , serbest olarak çalışan aydınların bir bölümü kent küçük­ burjuvazisini oluşturuyor. Bunların ezici çogunlugunun durumu giderek kötüleşmekte, özellikle maaş karşılıgı çalışanlar ayrıcalıklarını yitirmekte, yaşam standartları düşmektedir. Bu durum özellikle maaş karşılıgi çalışanları işçi sıntfına yaklaştırıyor; onun yanında kapitalist devlete ve sermayenin iktidarına karşı mücadeleye itiyor. Aynı olgu bu kesime katılmaya aday ögrencilerde kendini daha şiddetle ortaya koyuyor.

Bu nedenle kent küçük burjuvazisinin bu kesimi proletaryanın destekçisi olabilir. Son yirmi beş yıllık tecrübe bunu kanıtlıyor. Bu bakımdan ögret­ menlere, teknik elemanlara, saglık personeline vb. dikkat çekmek yeter." "Kır küçük-burjuvazisi yerli ve yabancı tekeller, büyük toprak sa­ hipleri, bankalar, tüccar ve tefeciler ve devlet tarafından, kısacası, ser­ maye tarafından sömürülüyor... "Kapitalist devlet ve sermaye sadece işçilerin emek gücünün yarattıgı degerieri degil, küçük üreti­ cilerin yarauıgı degerierin de giderek artan daha büyük bir bölümüne el koymak, yagmalamak zorundadır... Bu durum, bu kesimde kapitalist devlete, yerli ve yabancı sermayeye, tefeci ve tüccar/ara karşı şiddetli tepkiler doguracak ve onu mücadeleye itecektir. "Proletarya küçük mülkiyeti savun­ maya yönelik geriye dönük istemler­ den arındırarak, bu kesimi kapitalist devlete, yerli ve yabancı sermayeye karş ı mücadeleye çekebi/ir, çekmelidir. " (Platform Tasıagı, Ekim, Sayı:3, s. 1 7- 1 8) Ve aynca, aynı yerde, kır küçük­ burjuvazisini oluşturan ara kat­ manlar, "küçük köylüler" ve "orta halli köylüler" arasında bir ayının stratejiye yapılıp, ilişkin görüşlerimizin ifade edildigi bölümde, kent proletaryasının kır proleterleri ve yan-proleterlerinin yanısıra mücadeleye katması veya en azından kendi safına çekmek zorunda oldugu güçler arasında küçük­ köylüler sayılıyor. (agy., s. 1 7-21) Yani, küçük-burjuvazinin tümünün kazanılabilecegi öngörülmüyor, kazanılabilecek kesimlerinin (yoksul kesimlerinin) kazanılması, burjuvaziye yardım edebilecek kesimlerinin tarafsızlaştırılması gerektigi söyleniyor. "Kendi bagımsız sıntf hareketini yaratması ve nüfusun yarı-proleter kitlelerini kendine baglaması gereken proletarya, ... kentin ve kırın sermaye tarafından sömürülen ve ezilen küçük-burjuva" kitlelerini yedegine

alarak ya da burjuvaziye yardım edebilecek kesimlerini en azından tarafsızlaştırarak , oligarşinin iktidarını zor kullanarak yıkıp devrimini gerçekleştirmelidir . " (agy., s.21) Bu bakış açısından küçük burjuvazinin sosyalist bir sınıf oldugu şeklinde bir sonuç çıkarılabilir mi? B u uydurma ve gülünç iddia yöneticimizin aczini kanıtıarnıyar mu? Bu bakış açısının ifade ettigi şey, yalnızca , sermaye tarafından sömürülen ve ezilen küçük-burjuva kesimlerin nesnel olarak sermayeyle çatışan ve çatışacak olan hareketinin, proletaryanın sermayeyi devirme ve kendi iktidarını kurma savaşımının destegi, yedegi haline getirilebilecegi ve getirilmesi gerektigidir. Küçük­ burjuvazi bu mücadeleye sosyalist bir sınıf olarak katılmaz; gelecegini görerek proletaryanın bakış açısını benimseyebilir, sadece demokratik içerikli istemlerle, bulanık sosyalist istemlerle katılabilir, önyargılarıyla, hatta geriye dönük istemlerle de katılabilir vb. Lenin 'in ifadesiyle "posa"yı temizlemek bilinçli öncüye düşecektir. Burada, küçük-burjuvazinin sınıf konumundan gelen ikili tabiatı, istikrarsızlıgı vb. her Marksist tarafından bilinen özellikleri üzerine gereksiz yinelemeler yapacak degiliz. Sosyalizm işçi sınıfının eseri olacaktır. Ancak, işçi sınıfı öncüsü olmak zorunda oldugu bütün sömürülen emekçi kitlelerin desteğini almadan veya burjuvazinin bunların bazı kesimlerini kendisine karşı kışkırtmasını ve harekete geçirmesini olanaksız kılmadan burjuvaziyi yene­ mez, zaferini teminat altına alamaz, Sosyalizm başka türlü nasıl kurula­ bilir; bir ütopya haline gelmez mi? Küçük-burjuvazi homojen bir sınıf degildir; örnegin, kendi hesabına çalışan, kendi kendine yeten emekçi küçük köylü vardır, proleteri soyarak geçinen açgözlü küçük dükkancı, rantiyeler vardır. Ege'nin köylüsü ile Kürdistan 'ın köylüsü farklıdır.


Temmuz 1 988 EKİM 25 Gelişmiş kapitalist ülkelerin küçük­

Kahraman Parisli arladaslarınızın girişmiş bulundukları şey de , işte budur. " (Seçme Yapıtlar-2, s.502)

Kapitalizmin evrimi bu sınıfta sürekli

olarak tanıyıp onlara katılmak zorunda bırakılmadıkça , Fransız işçileri bir tek ileri adım atamazlar ve bu rejimin tek bir kılına bile dokuna­ maz/ardı... " (Marks-Engels, Seçme

dcgişim yaratıyor, bir yandan yok

Yapıtlar I, s.260, Sol Yayınları)

" . . . Bu 'halk 'devrimi kavramı Marks 'ı YL agzında şaşırtıcı Rusya 'da ve görü nebili r ; Plekhwıovti.n çömezleriyle Menşe­ vik/er . . . 'vfarks 'ın bu sözünü pekala bir 'dil sürçmesi 'olarak nite/endire­ bilir/er. Onlar Marksizmi öylesine yavanca liberal bir ögretiye in­ dirgemişlerdir ki, onlar için, burjuva devrimi ve proleter devrimi antitezi dışında hiçbir şey yoktur; üstelik bu antitezi de en skolastik bir biçimde anlarlar.

burjuvazisi ile bizinıki farklılıklar gösterir. Tarihsel etkenler vardır. Ide­ olojik, dinsel vb. faktörler vardır.

Bu noktanın önemine, bu yapıt için

ediyor, bir yandan yeniden yaratıyor vb. Biz küçCik-burjuvazi sorunundan

1 895 'de yazdıgı "Giriş"te Engels

sözederken, sömürülen

bu

kesimin

emekçi

yeniden işaret ediyordu. (agy., s.243-

kesimlerinden

sözedi­

244)

yoruz.

Sözkonusu eserinde Marks, o

Küçük-burjuvazi bagımsız bir sınıf

dönem Fransasının nüfusunun üçte

degildir; tek başına bagımsız bir rol

ikisini aşan kır halkının en büyük

oynayamaz; ya burjuvaziye baglanır,

bölümünü teşkil eden küçük toprak

ki tarihi tecrübenin kanıtladıgı gibi

sahibi köylünün durumunun ayrıntılı

özellikle siyasal önderleri çogunlukla

bir

böyle davranmışlardır; mülkiyet bi­

yazıyordu:

linci okşanarak karşı-devrimin aleti haline getirilebilir; kapitalizme karşı tepkisi faşist partiler, dini gericilik tarafı ndan

gerici

bir

tem elde

birlikte yürür. Yöneticimiz, bizim bu konuya bakış açımızın teoriye ve tarihsel pratik deneyimlere uygun olmadıgını yazıyor. Olup olmadı!ı;ına bakmak başvurmak zorunda kalaca!ı;ımız için okuyucudan

bizi

bagışlamasını

diliyoruz. çıkararak

proletaryanın

devrimci taktiklerinin ilkelerini or­ taya

şunları da

·

(age. 335)

Sınıf savaşımının pratik deneyim­ lerinden

yaparken

... onun sömürüsü, sa­ nayi proletaryasının sömürüsünden yalnızca sömürünün biçimiyle ayırdedilir. Sömürücü aynıdır: Yani Sermaye . Köylüyü, yalnız sermaye­ nin çökmesi yükseltebilir, yalnız anti­ kapitalist, proleter bir hükümet köylüyü ekonomik yoksullugundan, toplumsal aşagılanmasından kur­ tarabilir. Anayasal cumhuriyet, etmiş güçbirlilı;i köylünün sömürücü/erinin diktatörlügüdür; sosyal-demokrat cumhuriyet ise onun müttefiklerinin diktatörlügüdür." "

. ..

örgütlenebilirvb. Ya da proletaryayla

zorundayız. Biraz uzun aktarmalara

tahlilini

ve

proletarya

soru n u n u , "Louis Bonaparte'm 18 Brumaire'i" adlı

teorisini

geliştirerek,

eserinde işlemeye ve geliştirmeye

koydugu

diktatörlügü

Aynı fikri, işçi sınıfının gelecek devrimde potansiyel müttefiki olarak

"B urj uvazinin

devrilmesi !

İşçi

köylülük

devam eder.

sınıfının diktatoryası!" şiarını ileri

Hatta bu yüzden, 12 Nisan 1871

sürdügü "Fransa 'da Sınıf Savaşımı"

tarihinde, Paris Komünü esnasında

adlı

yapıtı n d a

proletaryasının

Mark s ,

1 848

Paris

Haziranında

Kugelmann'a yazdıgı bunda,

o

dönem

bir

mektu­

Avrupas ında

burjuvaziyi devirme girişimini ve

devrimde

yeralabilecek

sınıfların

yenilgisini

bileşimi

b akımından,

proleter

degerlendirirken,

işçi

sınıfının burjuva toplumu yıkıp kendi

devriminden

egemenligini

ol arak

köylülük deste!ı;ini

ve

kurmasının

yolunun

küçük-burjuvazinin

almasından

geçtigini

yazıyordu.

"Ulusun, burjuva rejimine, serma­ yenin egemenligine başkaldırmış, proletarya ile burjuvazi arasında yer alan kitlesi, yani köylülük ve küçük­ burjuvazi, devrimin ileri dogru yürüyüşü ile, proleterleri öncüleri

da

bir "halk" sözeder:

devrimi

'"1 8

Brumaire 'imin son bölümünde, eger

yeniden okursan görecegin gibi, Fransa ' daki gelecek devrim girişiminin, şimdiye degin oldugu gibi, artık bürokratik ve askeri maki­ neyi başka ellere geçirimeye degil, ama onu yıkmaya dayanacagını be­ lirtiyorum. Kıta üzerindeki gercekten halkçı her devrimin ilk koşuludur bu.

Lenin bu konuda şu yorumu yapıyordu:

"1871 'de, proletarya Avrupa kıtası ülkelerinden hiçbirinde halk çogun­ lugunu oluşturmuyordu. Devrim, ancak proletarya ve köylüleri kap­ sayarak 'ha/k 'devrimi olabilir ve çogunlugu gerçekten harekete sürükleyebilirdi. Halk, işte bu iki sınıftan oluşuyordu. Bu iki sınıf, 'bürokratik ve askeri makine ' onları hor/adıgı, ezdigi, sömürdügü için birleşmişti. 'Ha/k 'ın, halk çogunlu­ gunun, işçilerin ve köylü çogun/u­ gunun çıkarı, gerçekten bu makineyi parçalamak"ta, onu yıkmak 'tadır; Yoksul köylüler/e proleterler arasında özgür bag/aşmanın 'ilk koşulu ' budur; ve bu bag/aşma olmaksızın, saglam demokrasi olmaz, sosyalist dönüşüm olmaz. "Paris Komünü, bilindigi gibi bu bag/aşmaya yol açıyordu. Türlü iç ve dış nedenlerle eregine u/aşamadı. "Öyleyse, Marks, 'gerçek bir halk devrimi 'nden sözederken, (sık sık sözünü ettigi) küçük-burjuvazinin özelliklerini asla unutmaksızın, 1 871 Avrupa 's ında kıta devletlerinin çogundaki gerçek sınıf ilişkilerini en büyük kesinlikle hesaba katıyordu." (Devlet ve Ihtilal, s.55-56, B ilim ve Sosyalizm Yayınları) 1 894 'de kalema aldıgı "Fransa 'da ve Almanya 'da Köylü Sorunu" adlı makalesinde Engels, işçi partisinin siyasal

iktidarı

fethetmesi

için,


26

EKİM Sayı: 10

kırlarda,

tarım

proleterlerinin

arasında

hep bir ayırım

yapıyor,

yanısıra, küçük-köylüyü kazanması

siyasal

gerektigi fikrini de işliyordu.

uzlaşarak onları hep aldattıgını ve

önderlerinin

burjuvaziyle

Proleter devrim teorisinin pratige

onların yararına bir ittifakın ancak

geçtigi Ekim Sosyalist Devrimi'ne

kapitalistlere ve büyük toprak sa­

bakınız.

ve

hiplerine karşı işçilerle olabilecegine

bakımından

işaret ediyordu. (Nisan Tezleri, s. 1 1 8-

Bu

devrim ,

destekleyen

sınıflar

katılan

Marks'ın ve Lenin'ın sözünü ettigi

120)

anlamda gerçek bir "halk" devrimin­

"Sosyalist-devrimcilerin küçük­ burjuva hayallerini eleştirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen, onlarla Kadetlere karşı olmaktan başka şekilde hiç bir zaman blok kurmayan devrimci sosyal-demokratlar, köylü/eri, Kadetlerin etkisinden koparmak için durmadan savaşım veriyorlar ve onların sosyalizm konu­ sundaki hayalci küçük-burjuva görüşlerinin karşısına, kapitalizmle liberal uzlaşmayı degil, sosyalizme giden devrimci, proleter yolu çıkarıyorlar." (agy., s . 1 26) "Rusya, bir küçük-burjuvazi ülke­ sidir. Nüfusun büyük çogunlugunu bu sınıfoluşturur. Bu sınıfın burjuvazi ile proletarya arasında hocalaması kaçınılmazdır. Ve ancak bu sınıfın proletarya ile birleşmesiyledir ki, devrim davasının, barış , özgürlük davasının, topragın. emekçi/ere geri verilmesi davasının zaferi, kolayca, çabuklukla, barış ve sükunet içinde saglanmış olacaktır." (agy., s. 177)

den başka bir şey degildir. Bu devrim bir işçi, asker devrimi (ki "asker" çogunlukla

üniformalı

köylüden

başka bir şey degildi) olarak başlamış ve

emekçi

köylülügün

destegini

alarak kesin zaferini saglamıştır. İşçi sınıfı, partisi ve Sovyetler aracılıgıyla devrimde egemenligini kurmuş, diger emekçi

halk

kitlelerinin

(yarı­

proleterler, emekçi köylüler) deste­ giyle

programı n ı

adım

adım

uygulamıştır. Bir küçük-burjuvalar denizi olan o günün

Rusya'sında,

burjuvaziyle

uzlaşan küçük-burjuva siyasal par­ tiler tecrit olup ve edilip, emekçi köylüler,

küçük-burjuva

kitleler

proletaryadan yana çekilmeseydi ve tarafsızlaştırılması gereken kesimleri tarafsızlaştırılmasaydı, Ekim devrimi baş.arıya

u laşamazd ı ,

Paris

Komünü'nün akibetine ugrardı. Lenin hazırlanması

Ekim

devrim i n i n

döneminde

şunları

yazıyordu:

Ve Lenin, parti ve merkez komite­ sinden ayaklanma kararı talep euigi

" Ö nce , bizde prole tarya diktatörlügünün,proletarya ile proletarya tarafından yönetilen köylülügün emekçi kitleleri arasındaki bir ittifak temeli üzerinde beliren bir iktidar olarak dogmasıdır.

"Kent ve kır küçük-burjuvazisinin emekçi kitleleri sorunu, bu kitlelerin proletaryanın tarafına kazanılması, proleter devrimin temel bir sorunudur. İktidar mücadelesinde kent ve kır emekçi halkı kimi destekleyecek, burjuvaziyi mi, prole­ taryayı mı? Kimin yedegi olacaktır, burjuvazinin mi, proletaryanın mı? Devrimin kaderi, prole tarya diktatörlügünün saglamlıgı, buna bag/ıdır. Fransa 'da 1848 ve 1871 devrimlerinin başarısızlıga ug­ ramalarının nedeni, köylü yedek/erin burjuvazinin yanında bulunmasıdır. Ekim devrimi başanya ulaştı, çünkü o, köylü yedekleri burjuvazinin elin­ den alabildi, çünkü bu yedekleri proletaryanın yanına çekebildi, ve çünkü bu devrimde proletarya, kent ve kır emekçi halkının sayısız kitlele­ rinin tek yönetici gücü olma du­ rumundaydı. "Bunu anlamayan, hiçbir zaman ne Ekim devriminin niteligini, ne prole­ tarya diktatörlügünü ... anlayacaktır. (Leninizmin Sorunları, s . 1 04- 1 05)

"Proletarya partisi, nüfusun engin çogunlugu sosyalist bir devrimin bilincine zorunlulugunun varmadıkça, bir küçük köylüler ülkesinde hiçbir biçimde sosyalizmi 'sokma 'ya niyetlenemez." (Nisan

Moskova ilçe dumaları oylamasının

proletaryanın destegi, yedegi haline

Tezleri ve Ekim Devrimi, s.55, Sol

sonuçlarına göre , küçük-burjuva­

getirmeyi

Yayınları)

zinin sosyalist-devrimci ve Menşevik

tarihsel

koalisyondan

Tersine, Marksizmin belli başlı me­

İşte bu yüzden, "Bu dönemin tarihi,

bir yanda sosyalist devrimcilerin ve Menşeviklerin, bir yanda da Bolşe­ vik/erin, köylülügün emekçi kitleleri için, bu kitlele;in kazanılması için yaptıkları mücadelenin tarihidir" diye yazıyordu Stalin. (Leninizmin Sorunları, s . 1 22, Sol Yayınları) Lenin, küçük-burjuvazinin bilinen özelliklerini sık sık hatırlatıyordu, ama

küçük-burjuvazinin

emekçi

kesimleriyle onun siyasal önderleri

29 Eylül

1917

tarihli

''Bunalım

Demek ki, şehrin ve kırın emekçi ve

Olgunlaşmıştır" adlı makalesinde,

sömürülen küçük-burjuva kitlelerini,

ayaklanma

ıçın

olgunlaştıgının kanıtları

vikterin

uzaklaşıp

tarafına

şartların

sermayenin devrilmesi için, yani bir

arasında,

proleter

Bolşe­

geçmesini

de

sayıyordu. (agy., s.194) Stalin, 1924 'te bu noktanın Ekim

devrim

için

kazanmayı,

hedeflemek,

pratige

aykırı

teoriye ve degilmiş.

tinleri ve tarihi tecrübe bizim bakış açımızın dogruıugunu kanıtlıyor. Küçük-burjuvazinin çeşitli kesim­

Devrimi 'nin ayırdedici özelliginden

leri

biri oldugunu yazıyordu:

denlerle katılabilirler, ve bu katılma

"Ekim Devrimi 'nin, bu devrimin iç anlamını ve tarihsel önemini kavramak için, her şeyden önce özümlenmesi gereken iki özelligi vardır. ll

JJ

toplumsal devrime degişik ne­

olmak sızın

devrimin

başarısı

olanaksızdır. Saf bir proleter devrim ileri

kapitalist

ülkelerde

bile

olanaksızdır. Lenin böyle düşünenleri haklı olarak "ukalaca ve gülünç bir görüş açısından

hareket etmekle"


Temmuz 1988 EKİM 27 suçluyordu. "Toplumsal devrimin , sö­ mürge/erde ve Avrupa 'da ayaklan­ malar olmada n , bütün ön­ yargılarıyla küçük-burjuvazinin bir kesiminin devrimci patlaması olma­ dan, siyasal bakımdan bilinçsiz olan proleter ve yarı-proleter yıgınların, toprak beyligi, kilise, krallık boyun­ duruguna karşı, ulusal vb. boyundu­ ruga karşı hareketi olmadan düşünülebilecegini sanmak, top­ lumsal devrimi reddetmektir. Bu bir ordunun belirlenmiş bir noktada mevziye girerek, 'biz sosyalizmden yanayız ' ve başka bir ordunun da bir başka noktada saf tutarak 'biz em­ peryalizmden yanayız 'diyecegini ve o zaman toplumsal devrim olacagını sanma olur!... " 'Saf' bir toplumsal devrim bekleyen kimsenin ömrü, bunu görmeye yetmeyecektir. Böylesi, gerçek bir devrimin ne oldugunu hiç anlamayan sözde-devrimcidir. ((

"

"Avrupa 'da sosyalist devrim bütün ezilenlerin ve hoşnutsuz ögelerin yıgın savaşımının patlak vermesinden başka bir şey olamaz. Küçük­ burjuvaziden ve bilinçsiz işçilerden ögeler, bu devrime kaçınılmaz olarak katılacaklardır -bu katılma olmadan yıgın savaşı olanaklı degildir, hiç bir devrim olanaklı degildir- ve, bu ögeler aynı şekilde kaçınılmaz olarak harekete kendi önyargılarını, gerici ve zaaflarını özlem/erini, yanılgılarını da getireceklerdir. Ama nesnel olarak bunlar sermayeye saidıracak/ardır , ve dagınık, uyumsuz, karmakarışık, ilk bakışta birlikten yoksun bu yıgın savaşı nesnel gerçegini ifade eden devrimin bilinçli öncü birligi, ilerici prole­ tarya, bu yıgınları birleştirip onlara yön verebilecek, iktidarı alabilecek, bankaları ele geçirebilecek, (degişik nedenlerden olmakla birlikte!) her­ kesin nefret ettigi tröstleri mülksüzleş tirecek ve tamamı burjuvazinin devrilmesi ve sosyalizmin zqferini saglayacak olan başka kesin önlemleri alacaktır. Bu

evrimi bu bakımdan incelenmesi gereken olgular olarak önümüzde duruyor. Ama bir şey kesin: Bu devrimler sosyalizm yönünde güçlü bir egilimi ifade ediyorlar. Bizi küçük-burjuvaziyle ürkütmeye çalışanlar bu çagdaş olgular üzerine de biraz düşünmelidirler.

zaferde, kendini hemen küçük­ burjuva posadan 'temizleyecek ' degildir. " (Ulusların Kaderlerini

Tayin Hakkı, s . 1 98 - 1 99 , Sol Yayınları) Aynca, biz, zamanımızın Marksist­ Leninistlerinin de ifade ettigi, yalnızca emek ile sermaye (prole­ tarya-burj uvazi) arasındaki çe­ lişmenin degil, aynı zamanda, kentin ve kırın geniş emekçi kitleleri ile top­ lumun ekonomik ve siyasi yaşamına egemen olan tekelci sermaye arasındaki çelişmenin de giderek kes­ kinleşmesi nedeniyle, proleter devrimin toplumsal temelinin genişlemesinin sözkonusu oldugu; sosyalist devrimin zaferinin yalnızca proleterleri ve kent ve kır yoksullarını degil, sermaye tarafından sömürülen, yıkıma ugraulan kentin ve kırın tabakalarını, küçük- burj uv a aydınların ve teknik elemanların bir bölümünü de ilgilendirdigi şeklin­ deki görüşü paylaşıyoruz. (Bkz. Devrim- Çözümü Gündeme Gelmiş Bir Mesele, Ramiz Alia) Son olarak, demokratik görevlerin de varoldugu, emperyalizmin yogun sömürüsü altındaki, kapitalist hiyer­ arşinin orta ve alt sıralarında yer alan ülkelerde küç ük-burj uvazinin devrimci h areketlerine tanık oluyoruz. Hatta bunlar, bazı özgün ve elverişli ulusal ve uluslararası koşul­ larda iktidarı bile ele geçiriyorlar. Nikaragua bunun son ömegi. Ve bu hareketlerde demokratik ve sosyalist özlemler birbirine karışıyor. Bunlar ya burjuvaziyle uzlaşır, ya da devrimde sosyalist ve sosyalizan ögelerin etkinligi, çatışmanın ve koşulların zorlaması oranında devrim daha da ileri gider. Aslında bu tip hareketler, harekette sosyalist ögelerin etkin olması, güçlü bir sosyalist kamp veya ileri sosyalist ülkelerin ve bunların enternasyonalist desteginin varlıgı gibi elverişli uluslararası ve tarihi koşullarda sosyalizme dogru yol alabilirler. Aynca küçük-burjuvazinin başını çektigi "sosyalizm" deneylerine de tanık olundu. Küba vb. devrimierin

Polonya'da ne oluyor

/Baştarafı s.33 'de)

_

...

Neden böyle oluyor? Polanya'daki tarım kollektıf deg i l . İşlenir topraklann %76 'sı üzerinde kurul u 3 ,7 milyon özel işletme var. Bunlardan 284.240 çiftlik işletme alanı 5 hektar­ dan fazla araziye sahip. 1 ,7 milyon tanesinin de 5 hektardan az işletme alanı var. Bu işletmeler kar için üretim yapıyorlar; halk için, işçi sınıfı için degil. Kar oranları artroadıkça üretimi devam ettinnezler. Yatırım yapıp üretkenligi arttıramazlar. Kısacası ka­ pitalist ekonominin tüm zo­ runluluklarına harfiyen uyulmak zorunda. Bu sektörün dışındaki sanayide çalışan (çalışan nüfusun %39'u) kesim ile hizmet sektöründe çalışan (%30) kesimin sabit gelirleri tanma yeterli bir kar oranı saglamaya yet­ miyor. Antogonist iki sektör arasında herhangi bir uzlaşma mümkün olmadıgından , h ükümet sürekli çalışan kesime yüklenmek, kemer sıkma politikasını onlara uygulamaya çalışıyor. Bu ekonomik çıkınazı dış borçlarla aşmaya çalışukça daha da batıyor. 1975 yılında 6,9 milyar dolar dış borcu olan Polanya bu gün 38 milyar dolar yükün altında. 1985 verilerine göre o dönemki borcun (3 1 ,2 milyar dolar) yıllık faiz yükü 2,5 milyar dolardı. Elbette bu borçlara Sovyetler Birligi 'nden alınanlar eklenmiyor. Böylesi bir ekonomik panarama içinde sosyalist bir nitelik aramak sosyalizme ihanetten başka bir anlam ifade etmez. İMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist burjuvazinin mali temsilcilerine avuç açan, onlardan borç ve krediden öte reçete isteyen, verilen reçeteleri silah zoru ile uygu­ layan bir devletin etiketi dışında Türkiye 'ye benzemeyen neyi kaldı.


s ayı-. 1 0 28 EKİM � . ����

__ _ _____ __ _ _ __ . ______ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

SBKP-TBKP ÇiZGiSi ve TOPLUMSAL KURTULUŞ B ugün Türkiye'de revizyonist SBKP'yi

savunanlar

içinde

To­

plumsal Kurtuluş (TK) dergisi özel bir yere sahiptir. Bu dergiyi diger hararetli ayıran

S B KP

özellik,

savunuclarından teori

ve

politika

sorunlarında "radikal" olmak iddiası ile

S BKP

sav unuculugunu

birleştirme ve bagdaştırrna çabasıdır. Bu olmayacak, olamayacak bir şeydir ama, TK yazarları tüm birikim ve yetenekleriyle bu mahareti gös-ter­ meye, bunu "olur" kılmaya çalışıyor. TK'nın SBKP savunuculugu iki

noktadan ele alınabilir. Birincisi, dog­ rudan

S . B irligi

ve

S B KP 'n i n

bugünkü çizgisine yaklaşımı; ikin­ cisi ,

TBKP-S B KP

söyledikleri.

baglamında

Özellikle bu ikincisi

TK 'nın en zorlandıgı, izah etmede en

büyük sıkınuyı çektigi noktadır. Biz de daha çok bu ikincisi üzerinde duracagız. TK,

TBKP girişiminden

ve

TKP'nin yeni dönemdeki evrimin­ den, euro-komünist bir parti haline gelmesinden bu yana, sürekli olarak TBKP'yi eleştiriyor, teşhir ediyor.

Onu "tövbekar", "AET ve tekellerin koltugunda" artık

olmakla

T B KP 'nin

suçluyor

bir

parti

ve bile

sayılmayacagını, "Tayad ve İnsan

başkaları degil, herkesten ve herşey­ den önce kendileri açıkça iddia ve ilan ediyorlar.

Ç . B ilgin

imzal ı ,

"Avrupa

Türkiye'sinde Dört Tarz-ı Siyaset" başlıklı yazıda, TBKP- SBKP ilişkisi konusunda şunlar söyleniyor:

" . . . TBKP 'nin Tasarısı 'na ve TİP ile TKP yöneticilerinin açıklamalarına bakıldıgında Program Tasarısı 'nın oluşturulmasındaki esin kaynagının Sovyetler Birligi oldugu ileri sürülebilir ve ileri sürülüyor. Böyle bir sava bütünüyle katılmayı imkansız görüyorum. Tasarı 'da yer alan 'her şey insan için, her şey halkın mutlulugu için ' türünden sloganların Sovyet yayınlarında ye alan 'vsevçeloveke, vse diya çeloveka ' sloganının kötü bir çevirisi oldugunda kuşku yok; ancak bunu, Sovyetler Birligi 'nin bir programı dikte ettirmesinden daha çok TIP ve TKP yöneticilerinin entellektüel tem­ bellik/erine baglamak gerektigini sanıyorum." (1) Burada, "bütünüyle", "daha çok"

gibi mugtak ifadelere ragmen, yazar SBKP'nin, TBKP çizgisinde "esin kaynagı"

oldugu

iddialarını red­

dediyor. Ayrıca, yazarın bu türden muglak ifadelerinin yanısıra, SBKP­

Hakları gibi yararlı girişimler" say­

TBKP ilişkisine deginirken bir yerde

TK, bir yandan TBKP'yi böyle de­

de, "dikte ettirmek"ten sözetmesini,

mak gerektigini söylüyor.

gerlendiriyor, ama diger yandan da, TBKP

ile

SBKP

arasında

ilişki

kurulmasına çok kızıyor, böyle de­ gerlendirmeleri "anti-sovyetizm" ile, daha açık ifade ile anti-komünistlikle suçluyor; "anti-SSCB"liligin "Töbe­ KP'ye açılan kapı" oldugunu iddia ediyor. iddiaları aktarmadan önce bir noktanın

altını

çizmek

istiyoruz:

SBKP ve TBKP arasında yakın bir "kardeşlik" ilişkisi oldugunu yalnızca

"esin kaynagı" olmaktan, diger yerde kendi degerlendirmelerine yeterince güven

duymadıgının

ve

gelecek

eleştirileri gögüsleme gereksiniminin bir işareti saymak gerektir. Bir başka TK yazarı ise, TBKP çizgisinden

hareketle,

gelişecek

"anti-sovyetizm" tehlikesine dikkat çekiyor

ve buna karşı durmanın

önemine işaret ediyor.

"Bu güçler başından bu yana Türkiye 'de anti-TKP 'cilikle, anti­ sosyalizmi birlikte sürdürmüşlerdir.

T.Göker TKP 'nin yanlış politik çizgisine ve yaklaşımiarına karşıtlık po­ zisyonunda TKP düşmanlıgı güderek, bu tutumlarını anti-sovyetizmle bütünleştirmişlerdir. B u günde TBKP 'nin sakat poli tika ve yönelişleriyle sosyalist sistemin ve SBKP 'nin politikaları arasında bag kurarak TBKP 'nin yönelişlerini SBKP 'nin 'uluslararası barış ve yumuşama ', 'açıklık ', 'yeniden yapılanma ' politikalarından kaynaklandıgı görüşünü yaymaya çalışıyorlar. Bununla amaçladıkları şey kafa karış ıklıli;ı yaratmak TBKP 'nin politika ve yönelişlerine karşı dogan tepkileri anti-sovyetizm yönünde degerlendirmek ve derinleştirmektir" (2) diyen yazar, buna karşı görevi de şöyle belirliyor:

"Anti-sovyetizm kampanya/arına karşı durmak, TBKP 'nin ideolojik, politik, örgütsel yönelişlerinin sosyalist sistemden ve SBKP 'den k a y n a k l a n m a d ı g ı n ı , kaynaklanmayacagını kitlelere en açık bir biçimde açıklamak, bilinç bulanıklık/arına meydan vermemek temel görevlerden biri oluyor." T B KP 'nin

politikalarının

SBKP'den "esinlenip" esinlenmedi!!;­ ını,

"kaynaklanıp"

kaynak­

lanmadıgını göstermenin yolu, bel­ gelere ve olgulara dayanarak ortaya koymaktan geçiyor. Bu sadece bizim görevimiz del!;il, böyle bir ilişkiyi reddedenterin de, bu arada, herkese "bilimsel

yaklaşım"

ögütleyen

TK'nın da görevidir. TK ise böyle bir yolu

izlemek

yerine,

S BKP'nin

'60 'lardan bu yana "kardeş" partileri­

ne ülkelerinde olmaları gerektiğini ögütledil!;i, SBKP'nin TKP ve TIP'in tasfiye olmasından "sevinecegi" gibi

spekülatif iddialarla kendi tezlerini kanıtlamay a , arasında

S B KP

i l işkiyi

ile

TBKP

reddetmeye


Temmuz 1 988 EKİM 29 çalışıyor.

oldugunu,

durum, her bölgesel çatışma, içinde

Marksizm-Leninizmin bu sorunları

nükleer bir dünya savaşına dönüşme

insanlıgın

TBKP ile SBKP arasındaki ilişkiyi

bir

sorunu

"yeni bir düşünce tarzının gerekli

sadece

oldugunu" , bu bakımdan da, "dar

örnegin, Güney Afrika'da veya Latin

c izgisinden

sınıf bakış açısı"nın terk edilmesi

Amerika'da

gerektigini söylüyor.

durum"un ortaya çıkmasını engelle­

yeni çizgisinin

S B K P 'n i n

yeni

kaynaklandıgını TBKP 'nin

düşünmüyoruz.

çizgis i ,

S B KP 'nin

çizgisiyle SBKP'nin çeşitli ülkelerde

" Yeni form ülasyon u ,

ve

Bunun

Biz,

TBKP'nin

kaldıgını

taşımaktadır. "

açıklamada

noktayı

daha vurgulayalım.

yetersiz

olasılıgını

degerlendirmeye geçmeden önce bir

dogal sonucu ise, SBKP'ye göre,

veya

oldugu ortaya

gibi, çıkan

"kritik

düşünce

tarzı"

mek

bizzat

S B KP

durum"ları, emperyalistlerle birlikte

"kritik

rolle

tarafından geliştirilen ve Marksizm­

"kollektif olarak" ortadan kaldırmak

bütünüyle uyumludur. Ama, bu kadar

Leninizmin "çözemedigi" sorunları

gerekiyor.

degil;

çözmek

"kardeş"

partilerine

T B KP 'n i n

zamanda,

Türkiye

verdigi çizgisi

aynı

burjuvazisinin

atılan

Bu "politik felsefe konsepti"nin,

düşünceler bütünüdür. "Yeni düşünce

proletaryanın kapitalizme karşı savaş

amacıyla

ortaya

ve

bu

savaşı

proletarya

gereksinimlerine de uygundur, bu

tarzı"nın

bakımdan "ulusal" çıkariara da yanıt,

"uluslararası güvenlik sistemi" ve

veriyor. Dış koşullarla iç koşullar

"yeni bir ekonomik düzen" görüşü sık

fesiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Burada,

TBKP'nin

çizgisini birlikte belir­

sık Gorbaçov 'un ve diger SBKP

"sınıfa karşı sınıf' tutumu dışında her

liyor. SBKP'nin uluslararası stratejisi

ideologlarının konuşma ve makale­

şey vardır. Bu felsefe, kapitalizmle

ile,

lerinde aynı içerikle kullanılmaktadır.

uyum

felsefesidir.

Örnegin,

uyum

felsefesi,

TBKP 'nin

uyarlan m ı ş

ulusal

koşullara

çizgisi,

birbiriyle

iki temel bileşeni olan

başlıklı

çelişmiyor, aksine çakışıyor. TBKP'nin, SBKP çizgisinden

"Yeni

Düşünce

makalede ,

ideologlarından

Tarzı" S ovyet

V.V .Msvenieradze,

diktatörlügüne kadar ilerietme felse­

Kapitalizmle

"Yeni

düşünce

tarzı"nın o derece vazgeçilmez bir bileşenidir ki,

"esinlendigi"ni göstermek hiç de zor

"Yeni Düşünce Tarzı"nı "politikanın

Sovyet

örnegin,

diger bir

ideologu olan Y .A.Krasin,

degil. Bunun sayısız kanıtı var. Biz

yeni felsefi konsepti" olarak deger­

şimdiye kadar, kapitalizmle uyurnun

kendimizi, TK'nın TBKP çizgisinde

lendiriyor.

teorisi olan, "anti-tekel demokrasi

eleştirdigi bazı

noktaların,

olarak aynen şunları söylüyor: "Ve

stratej i s i " n i

bütünüyle SBKP çizgisine uygun

aynı zamanda, iki sistem arasındaki yarışmanın tarihinde hiçbir zaman, Jikirierin savaş ımının ideolojik alanla sınıriandırı/ması ödevinin bu denli ısrarla ortaya kondugu, bu savaşımın sosyal, politik ve ekonomik alanlara "sıçrama" sına ve bunların yerini almasına olanak vermemek, tarihsel gelişmenin genel insancıl perspektifini gölge/emesine izin ver­ memek için bu savaşımı sırfideolojik araçlarla yürütmenin bu denli kaçınılmaz bir zorunluluk oldugu görülmemiştir" (Makalenin çevirisi

konumlarını(n)

temel

oldugunu göstermekle sınırlayacagız. Ç.Bilgin, "Avrupa Türkiyesi 'nde Dört

Tarz-ı

S iyaset"

başlıklı

yazısında, TBKP çizgisine en önemli eleştirilerini yöneltiyor. Yazar, Atılım'dan, H.Kutlu'nun "Mark sizm -Leninizmi tarzımızı

gözden

kavrayış

geçirmeliyiz.

Marksizm-Leninizmin teori ve metod olarak iki yönlü işlevini açıklıkla göremedik" ve buna örnek olarak da, "sınıfa

karşı

yanlışlıgı"

sınıf

anlayışının

sözlerini

aklardıktan

Bu

felsefenin

geregi

sonra, bu yaklaşımın, "sınıfsal bakış

için bak. Yol ve Amaç, sayı : I S- 16)

açısını reddetmek, kapitalist sistemi

Çünkü bu felsefeye ve yazara göre,

veri

bile,

"sınıf

sekter yorumu"na

örnek olarak vermektedir. "Ö te yan­

dan kimi komünist partilerinin prog­ ramatik belgelerindeformüle edilmiş olan anti-tekelci demokrasi stratejik konsepti ve belgisi şu andaki koşul­ larda, bu dünya çapında birlikte davranma gerçegine yeteri kadar dikkat gösterilmedigi için yeterince etkili olamamaktadır. Hayat işçi sınıfından ve öncüsünden, tüm güç­ lerin en gerici emperyalist çevrelerin, askersel-sanayi komp-leksinin izole edilmesine, emperyalizmin saldırgan egilimlerinin gemlenmesine yogun­ laştırılmasını talep ediyor. "Anti-tekel demokrasiden önce ge­ len, onun için elverişli koşulları yara­ tan kapitalist gelişmenin militarisı olmayan bir 'model 'i ugruna müca­ dele stratejik konseptinin ana dogru­ ları burada belirginleşiyor. " (3)

H.Kutlu sözkonusu konuşmasında,

"dünyada askersel güce dayanarak yada askersel güce başvurma tehdid­ inde bulunarak olumlu çözüme kavuşturalabi/ecek hiçbir politik, ekonomik, sosyal, ideolojik ya da herhangi başka bir sorun yoktur. Öte yandan barış ç ı yoldan çözülemeyecek herhangi bir sorun da yoktur. " Yazar, sadece bunları

nükleer savaş tehlikesine ve çevre

uluslararası düzeyde, "iki sistem"

"anti-tekel demokrasi" prograrnının

sorun larına

arasındaki

yerine "barış ve demokratik yenilenme" programını koymuş, ona

almak",

"kapitalist

çerçeve

içinde bir politika oyunu" oldugunu söylüyor. TBKP'nin çizgisinin böyle deger­ lendirilmesine ekliyecegimiz bir şey yok. Fakat, biz, aynı görüşlerin SBKP tarafından

da

savunuldugunu

söylüyoruz. Gösterelim:

işaret

ederek,

bu

sorunların sınıfsal olmadıgını, genel

bir durum

olarak

da

sınırlamıyor. Yazara göre, "her kritik

SBKP'nin bir çok kardeş partisi gibi, TBKP de bu öneriye uygun olarak programını

degiştiemiş

ve


30 EKİM Sayı: 10 göre ittifaklar politikası belirlemiştir. Sonra fazla uzaga gitmeye de gerek yoktur. Gorbaçov'un kendisi bu görüşleri defalarca ortaya koymuştur. SBKP'nin "yeni düşünce tarzı"nın gerekliligi konusundaki gerekçeleri, TBKP'nin gerekçelerinin ta kendisidir. Gorbaçov, 27.Kongre Raporu 'nda, "son yıllarda komünist hareket bir çok yeni gerçeklik, görev sorunla karşı karşıya geldi. Her şey, onun niteliksel başka bir gelişme aşamasına girdigini kanıtlıyor. Komünistlerin içinde çalıştıkları uluslararası koşullar hızla kökten degişiyor" (abç.) derken, ve yine UNIT A 'ya verdigi yanı tta, "Dünyadaki tüm ilerici güçler arasındaki ilişkilere gelince, bir atom savaşının önlenmesi -bizim derin inanc ımız budur ki- bunlar arasındaki ilişkinin temeli, özü, mihenk ve dönüm noktası olmalı. Görüşümüzce tam diger sorunlar bu

(abç) önerisinde bulunurken, tam da, TBKP'nin gerekçelerini dile getiriyor. Gorbaçov, "medeniyetin ölüm-süzlügü ugruna" başlıklı maka­ lesinde ise, "niteliksel", "köklü" degişikligin neler oldugunu ve "yeni düşünce tarzı"nın gerekçelerini açıklarken, açıkça, Marksizm-Len­ inizmi "eski düşünce", "klişeleşmiş kavramlar" olarak suçluyor. Gorbaçov, sözkonusu makalesinde, "nükleer savaş", "silahsızlanma" ve "barışçıl yanş"manın koşullarına deginirken şunları belirtiyor: "Fakat

soruna tabi kılınma 1ıdır"

bu yarışmanın reel olması ve XXI.yüzyıl insanına yaraşır, onurlu ve medeni biçimlerde gerçekleşmesi için yeni bir daşance tarzına ihtiyaç vardır, şu kesindir ki geri çevrilemez bir geçmişten kaynaklanan dogmaların, klişeleşmiş kavramların ve eski daşance biçimlerinin üstesin­ den gelmek kaçınılmaz oluyor"

(abç)(4) Bir başka yerde de bunun nasıl üstesinden gelinebilecegini açıklıyor: "Dogru, dünya artık eskisi gibi degil ve yeni sorunları, geçmiş yüzyıllardan aktarılanfikirlere (öme­

gin, Marks, Engels, Lenin 'in

düşüncelerine -TG) dayanılarak çözümlenemez. Hala savaşın, başka tür politikaların bir devamı oldugu görüşüne sarılabilir miyiz?" (5)

Gorbaçov, burada açıkça, Marksizm-Leninizmi n savaş sorunuyla ilgili düşüncelerine atıfta bulunarak, bu ve benzeri fikirleri terketmeye, "yeni düşünce tarzı"na uygun davranmaya çagınyor. Sınıfsal tutumu koruyabilmenin tek teminatı, teoride ve tatktikte Markizm-Leninizmin ilkelerine baglı kalmaktır. Açıktır ki, SBKP, onun yeni önderi Gorbaçov, "yeni bir düşünce tarzı 'nı, "dogmaların", "klişeleşmiş kavramların", "geçmiş yüzyıllardan aktarılan fikirlerin", yani Marksizm-Leninizmin yerine koymaktadır. SBKP savunuclarına göre, "eski düşünce tarzı" "yeni" sorunlan çözemiyor, "karşındaki insanın çıkarlarını kendi çıkarları gibi görme yetenegini" gösteremiyor, "XXI.yüzyıl insanına yaraşır, onurlu ve medeni" degildir, bu nedenle de yeni bir düşünce tarzına" gerek var. Bu sözler, yeterince açıktır; ama illa da, kavram olarak "sınıfa karşı sınıf tutumu"nun SBKP revizyonistleri tarafında yanlış ilan edildigini görmek İstiyenler olabilir. İşte bir örnek daha. E.Plimak adlı bir başka revizyonist, Pravda'da yayınlanan makalesinde, 2 7 . Kongre Ra­ poru 'ndan, Gorbaçov 'un, "tüm insanlık toplulugununpolitik düşünce tarzında köklü degişiklik/ere ihtiyaç vardır" sözlerini aletardıktan sonra hemen arkasına ekliyor: '"köklü degişik/ik/er ' istemi, Marksist sınıf savaşımiarı için de geçerlidir. " (6)

Marksizm-Leninizme yönelik bu bayagı saldırılara sesını çıkarmayanların, dahası bunu gizle­ rneye çalışanların , bu bayagı saldırılan teşhir ederek TBKP ve S B KP çizgisinin aynı dünya görüşünün urunu oldugunu söyleyenleri "anti-sovyetizm" ile suçlayanların olgulam ve gerçege baglı kalınmasını, her koşul altında ve yalnız kalma pahasına sınıf tutumun­ dan taviz verilmemesini ögütleyen

Marksizm-Leninizme ve bilimsel dürüstlük ilkesine sadık kaldıkları söylenebilir mi) Ç.Bilgin aynı yazısında, TBKP Program Taslagı 'nın "Barış ve De­ mokratik Yenilenme" bölümünü okudugunda utandıgını söylüyor. "Süleyman Demirel acaba bu prog­ ramı okudu mu?" diye soruyor ve Demirel 'in yıllarca bu görüşleri savundugunu, ekonomi ile ilgili düşüncelerine imza atınayacak "geri­ ci bir iktisatçı ve politikacı" olmayacagını söylüyor ve ekliyor: "Komünizm adına kimsenin bunları yazma hakkı olmadıgını sanıyorum." Ç.Bilgin 'in "çok utandıgı"nı söyledigi sözler şunlar: "Barış ve Demokratik Yenilenme Programı, ulusal kültürü koruma, demokra tizm , yurtseverlik ve hümanizm temellerinde geliştirme programıdır." "Ancak ekonominin ulusal te­ mellelrini güçlendirmek, sana­ yileşmek, modernleşrnek ve üretimi artırmak yoluyla emekçi/ere ulusal gelirden daha büyük bir pay sagla­ mak ve halkın ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarını karşılama düzeyini adım adım yükseltmek olanaklıdır. "

TBKP, bunları Türkiye için öne­ riyor. "Ulusal" reformcu bir parti için bundan dogal bir şey olamaz. SBKP ise aynı önerileri uluslararası planda öneriyor. Biri süper bir gücün çıkarlarını, digeri ise Türkiye burjuvazinin çıkarlarını gözeterek öneriler yapıyor. Ikisi de, kapitalist­ emperyalist sistemi veri alarak öne­ riler yapıyor, yazarın ifadesi ile, "ka­ pitalist çerçeve içinde bir politika oyunu" sergiliyorlar. TBKP "barış ve demokratik yenilenme programı" diyor, SBKP ise, "yeni bir ekonomik düzen", "uluslararası güvenlik sis­ temi" diyor. TBKP, programını yaşama geçirmek için, "parlamentonun poli­ tik sistemin en üst organı" olması gerekligini savunuyor, SBKP ise, B irleşmiş M il letler Örgütü (BMÖ)'nün en üst organ olmasıyla,


1988 EKİM 3 1

Temmuz

"bütünsel dünya"da "uluslar toplulu­

işbirliginin şart oldugunu söylüyor.

çatış m a

gunun

yönetilmesi

yollarını bulmak için" başta ABD

diyor.

Onlara

"Tüm insanlıgı ilgilendiren global sorunları çözmeye bir devletin ya da bir grup devletin gücü yetmez. Bu alanda, tüm dünya çapında işbirligi, ülkelerin ezici çogunlugu arasında sıkı, yapıcı eylem birligi gerekiyor." ( 10) "Birleşik Devletler, onunla be­ raber yaşamak ve ilişkiler kurmak durumunda oldugumuz bir devlettir. Bu bir gerçektir. İlişkilerimizin tezatlı yapısına ragmen, Birleşik Devletler olmadan barış saglayamayacagımız, Birleşik Devletlerin de biz olmadan hiçbir şey yapamayacagı açıktır. Birbirimizden uzak/aşmanın olanagı yoktur. " ( l l ) Aralarındaki fark nedir?

hükümeti"nin degildir.

mümkündür"

göre,

bir

kurulması

"dünya "hayal"

Sovyet revizyonsitlerinin

bunun için koşulu, "dünyanın yönetilebilir olması için uluslar top­ lulugunun tüm üyeleriningenel insani çıkarları öteki tüm çıkarlardan üstün tutmaya hazır olması gerekir."(?) TBKP, "kapitalizm koşullarında" bu

programı

yaşama

geçirmeyi

savunuyor.

SBKP ise, "tarihsel olarak biçim/enmiş dünya ekonomik baglarını koparma çagrıları tehlike­ lidir ve hiçbir çözüm getirmemekte­ dir[' (8); "Batı ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki bugünkü ilişldleri onayiamamakla beraber, bu ilişkile­ rin rahatsız edilmelerini öner­ miyoruz" (9) diyerek, emperyalist­ kapitalist

sistemin

koşullarında düzen"i ,

egemenligi

"yeni

ekonomik

"uluslararası

sitemi "ni

yaşama

güvenlik geçirmeyi

Birisi, batılı emperyalist kapitalist sistem önünde, digeri de Türkiye

kutsuyor. demokratizm, hümanizm

yurtseverlik

temelinde

ve

geliştirme

toplumsal

gelirden daha

S B KP

ise,

"gelişmekte

ve

politik

olan

canlandırmaya"

geliyor. Daha ötesi, "barışçıl geçiş" teorisinin,

Kruşçev'den

bu

yana

SBKP tarafından ortaya atıldıgını bil­ memezlikten

geliyor.

S B KP

ideologlarının, "Nükleer çagda sınıf

savaşımının karakteri degişiyor ... Açıktır ki, kimi ülkelerde de anto­ gonist sınıflar arasındaki cepheleşme 'pozisyon savaşı ' koşullarında sürecektir, en azından ileri kapitalist ülkelerde sosyalizme barışçıl yolla geçiş emekçiler için yalnızca elverişli bir olanakdegil, aynı zamanda nesnel bir zorunluktur da" (14) dedigini

den gelişen devrimci hareketi "gem­

TBKP, "ulusal kültürü koruma,

ülkeler"in borç sorununun, "ciddi

"ulusal

arayışları

unutuyor. Bir noktayı daha eklemek

i lişkileri "uluslararası ihtiyacının hümanistle ştirme dayat" ııgını, (12) "Yaşamın kendisi kültürün korunması, onun burjuva yaz/aşmasına , barbarlıga karşı savunulması sorununu gündeme getir" digini (13) söylüyor. Birisi,

büyük pay" verilecegini savunuyor.

tif

çagırdıgını her nedense görmezden

gerekir: SBKP, "kardeş" partilerin­

prograrnı"nı savunuyor. SBKP ise,

emekçilere

olmak üzere, emperyalistleri "kollek­

ikisi de emperyalist -kapitalist sistemi

savunuyor. Biri dünya için, digeri

kalkınma" ile, "üretimi artırarak"

söndürm e

burjuvazisi önünde diz çöküyor. Her

Türkiye için "yeni ve adil bir eko­ nomik düzen" istiyor. TBKP, "hızlı

durumunu

lemek" için itfaiye rolü oynarnasın istiyor:

"Devrimin barışçıl yoldan zafere ulaşması bir dizi tartışma götürmez koşulun varolmasını gerek­ tiriyor... Aşırı 'sol' ve aşırı saggüçler gemlenmeden, açık karşı-devrim bastırı/madan da, devrimin barışçı yolu düşünülemez. " (15) Revizyonist ideolog, bunu "yirminci sonunda" olarak

yüzyılın

"devrimcilik"in

sunuyor.

geregi

"Gemlenmesi"

sorunlar"

kapitalist-feodal kültürü, digeri ise,

gereken

yarattıgını söyleyerek, borçların "adil

emperyalist kapitalist kültürü yozlaş­

oldugunu açıklamaya gerek var mı?

bir işbirligi" yapılarak, "adil olmayan

maya karşı korumak istiyor.

ticaret"in "adil"

hale

getirilerek,

oldugunu

çıkarları

"devrimin

dogrultusunda

çözümler

ıstıyor,

köklü

"herkesin

Görüldügü

TBKP, "her türlü teröre" karşı

"gelişmekte olan devletler halklarının

söylüyor

ve

barışçı

"aşırı

stratejisini yolunun

TBKP'nin

'sol 'un gibi,

kimler

SBKP

çİzgısının

ve

karşı­

laştırılması, TK'nın yazarlarının id­ dia ettigi gibi,

TBKP

çizgisinin,

kazanılması stratejisi" olarak belir­

SBKP'den

liyor. Yazar, bu sözleri aktararak,

aksine tam bir uyurnun oldugunu

gözetecek yeni bir ekonomik düzenin

·�gerçekten barikulade bir manzara

gösteriyor.

birlikte

gerekli

ortaya çıkıyor; 'devrim ', 'barışçı ' ve

okurken

yaşama

gelişine alışmak gerekiyor" diyerek

söylediklerini okuyunca, bir dönem,

çıkarlarını

eşitlige

dayalı

araştırılması "nı

olarak

görüyor. TBKP

'stratej i ' programını

sözcüklerinin

yanyana

tutarlı

esinlenmedigini TBKP'nin

utandıgını olması

degil,

Prograrnını

söyleyenlerin,

için,

S B KP 'nin

geçirmek için, Türkiye'nin Nato'da

dalga geçiyor. Ama, sıra SBKP'ye

Lenin ve Stalin önderliginde şanı

kalmasını, AET'ye girilmesini engel

geldiginde, sesini çıkarmıyor, daha

dünyaya yayılan SBKP'nin

olarak görmüyor; DYP, S HP, DSP ve

ötesi

ruma geldigini görünce yerin dibine

RP gibi burjuva partilerle işbirligi

politikalarına

yapılmadan

Gorbaçov 'un,

programı n

yaşama

genelde

S B KP ' y e , övgüler

yeni

diziyor.

27 .Kongre

bu du­

batması gerekmez mi?

Ra­

İdeolojik olarak, SBKP, TBKP'nin

geçirilemeyecegini söylüyor. SBKP

poru 'nda, SB 'nin "politik cinayetler"

yol göstericisi, "esin" kaynagıdır. Bu

ise, uluslararası stratejisini yaşama

de dahil olmak üzere, "ilkesel olarak

açıkça ortadadır. Peki bunu, TK'nın

geçirmek için, emperyalistlerin, ge­

teröriz m e

kendisi, bu arada Ç.Bilgin bilmiyor

rici devletlerin, onların örgütlerinin

açıkladıgını, "bütün sıcak noktalarda

karşı"

oldugunu

mu?

Bunları

bildiginden

kuşku


32 EKİM

Sayı: I O

yoktur. Daha ötesi, Rusça da bildigine göre, bizlerden daha fazla ve dog­ rudan kaynaklara sahiptir. Bu du­ rumda TK'nın, yeni bir role, TKP ve TİP'den dogan boşlugu doldurarak, radikal tezlerle SBKP savunuculugu rolüne soyunmak istedigi anlaşılıyor. Bu ise, SBKP'nin revizyonist çizgi­

göstermesi durumunda, öncülük edenlerin 'kardeşlige ' bakmadan, Türkiye devriminin destekçisi olacagını gösteriyor. Devrimden önce 'kardeş ' olmamak, devrimden sonra ise proleter enternasyonalist kardeşligin geregini yerine getirmek gerekiyor." ( 16)

sini gizlerneye götürüyor. Ama bu,

Bu, her şeyden önce, SBKP'nin

deve kuşu örneginde oldugu gibi

çizgisinin, "devrimci bir yol" tuttur­

yapılmaya çalışılıyor. Asıl tutarsızlık

maya engel oldugunun kabul edilme­

da burada kendini gösteriyor.

sidir. Dogrudur. Devrim yapan bir ülkeye

mantık sergiliyor. Pragmatizm her

Sovyetler Birligi "yardım" etmek is­

yanından sıntıyor. İşte buna bir örnek

tiyor. Ama neden? Devrim yapma­

daha.

dan, devrim yapmaya, "devrimci bir yol

tutmaya" engel olan

çizgiyi

yakından tanıyan birisinin, SBKP,

savunanlar nasıl oluyor da, başarılı bir

"TKP'ye devrim

devrime "destek" veriyor? Asıl sorun

vermemiştir"

yapma misyonu

şeklindeki

sözlerini,

da, burada yatıyor. Sormak gerekir:

"Sovyetler Birligi'nin şimdiye kadar

Ömegin, böyle bir devrim SBKP

'devrim misyonu' verdigi bir parti

çizgısıne

oldu mu?" diye karşılıyor. Bu her

politikasına alet olmayı reddeder ve

şeyden

Stalin 'in

karşı çıkarsa, SB böyle bir devrime

Kom i n tern

"destek" vermeye devam eder mi?

önce, Lenin

başında

oldugu

ve

ve

SB 'nin

dünya

dönemindeki gerçekleri gizlemektir,

Yazarların

daha ötesi,

bilmiyoruz; ama biz deneylerden,

hareketin

uluslararası komünist

ve

S B KP 'nin

bu

soruya

yanıtını

tarihini

SB 'nin böyle bir başarılı devrime

çarpıtmaktır. Bu çarpıtma tesadüfi

destek olmayacagını biliyoruz. En

degildir.

yakın örnegi, Kruşçev ve Brejnev

Kruşçev döneminden bu

Sonuç olarak, TK, savunulama­ yacak olanı savunmaya çalışmanın hiç de onur verici olmayan sıkıntısını yaşıyor. KAYNAKLAR 1 · TK, sayı:5, Kasım 1987 2·

"Yasal Komünist Partisi" Tartışmalan

Üzerine, B. Yıldınm, TK, sayı:6, Aralık 1987 3 · -Perestroyka-Glastnost, Derleme, s.28, TKP Yayınlan

TK bu sorunda tam bir çarpık

Ç.Bilgin, aynı yazısında, TKP'yi

lecegini siz düşünün . ..

yana SB 'nin, SBKP'nin, "kardeş"

döneminde SB 'nin Çin ve Arnavutluk

partilerine "devrim misyonu" degil,

devrimine

kapitalizmle uyum misyonu verdigini

Gerekçeleri farklı da olsa, Çin ve

karşı

tutumudur.

izah etmek için bu çarpıtma yapılıyor.

Arnavutluk,

ne zaman ki SBKP

Ç.Bilgin şunları da söylüyor:

çizgısıne

ve

SB 'nin

dünya

4- Gorbaçov, Derleme, s.7,TKP Yayınlan 5- Perestroika, s.l2, Güneş Yayınlan 6- "Yirminci Yüzyılın Sonunda Marksizm­ LeniniZin ve Devrimcilik", Yol ve Amaç, sayı: 15-16, s.87 -88 7-"Uluslar Topluluğunun Mümkündür",

Yönetilme-si

G . Sahnazorov,

makalenin

geniş bir özeti için bak: Yeni Yol, sayı:8, 1 5 Şubat 1988 8- M.Gorbaçov, "Yolumuz Ekimin Yolu...",

TK, sayı:6, s.49 9- M. Gorbaçov, Perestroika, s.135 10- M.Gorbaçov, 27.Kongre Raporu, s.27 l l - M.Gorbaçov, Perestroika, s.208 12- M.Gorbaçov, derleme, s . 1 8 13- 27.Kogre Raporu, s.27 14- A.Gramsci'nin Görüşlerinin Güncelli�, B.L.Popov, G.P.Smir-nov. Derleme, s.6 15-

E.Plimak,

"Yirminci

Yüzyılın

Sonunda... ", çeviren, Yol ve Amaç, sayı: 1516, s.84 16- TK, sayı:6, s . l3. "Sağ Yanım Çürüyor, Sol Yanım Diri"

Aydm Cezaevi

.•.

(Baştarafı s.J9 'da) tıpatıp uygun bir cezaevi için di­

"Kılıç kuşananındır. Sovyetler Birligi 'nin kılıcını kuşananlara karşı çıkııgını hiç görmedim. "

politikalarına karşı çıkmışlar, işte o

reniyorlar.

zaman SB tek yanlı olarak bu ülke­

lerin, yurtseverlerin dayanışmalarını

lerle

daha canlı hissetmek istiyorlar.

Aynı mantıgı, bir sayı sonrasında,

konuşmak gerekir, SB 'nin destegi,

ilişkilerini

SBKP çizgisine biraz daha eleştirel

"uşaklık"

yaklaşırnma

dayanıyor.

ragmen

H.Yurtsever

kesmiştir.

Açık

baskıları ve onur kıncı dayatmaları,

Bugünkü SB yönetimi için de konuşursak durum degişmez. Örne­

melerinde 'kardeş' parti olmalarının

gin, başarılı bir devrimin, bölgede

çok önemli bir rolü oldugu bilinme­

veya

lidir"

devrimci güçlere açıkdestek veren bir

yoldan

Devrimciler, demokratlar, yurtse­

ve bagımlılık ilişkisine

tekrarlıyor. H.Yurtsever, ''TKP ve

dolaylı

ilerici­

verler, ilericiler Aydın E tipi cezae­

TİP'in bugünkü TBKP çizgisine gel­

diyerek,

Demokratların,

dünyada

devrimi

kışkırtan,

Ç.Bilgin 'e yanıt vermiş oluyor. Ama,

eylem çizgisi izlerligini düşünelim.

şunları da hemen arkasından ekliyor:

Eger,

"Tarihin öyle çelişkili bir dönemindeyiz ki, bir ülkede gerçekten devrimci bir yol tutturabilmek için 'kardeş ' olmamak gerekiyor. Öte yandan, dünya deneyleri Sovyetler Birligi 'nin başarılı bir gelişme

"Dünya

SBKP, böyle bir devrimi, güvenligini

tehlikeye

düşüren gerginlik ocagı" ilan eder ve emperyalistlerle böyle bir "gerginlik ocagı"nı ortadan kaldırmak için "kol­ lektif arayışa" girerse, o zaman başarılı bir devrimin başına neler ge-

vinde uygulanmakta olan işkenceleri oyunları

teşhir

edel i m .

Onur

kavgasına zindan direnişine omuz verelim. Demokratik-ilerici kuru l uşlar,

Aydın

kişi

ve

zindan

gerçekliginin sesi olmaya çalışalım. Bu

ölüm

sessizligini

parçalamamak utanç verici oluyor.

4 Haziran 1988 Aydın E Tipi Cezaevinden Bursa Özel Tip cezaevine sürülen devrimci tutuklular adına M.Can Yüce


Temmuz 1988 EKİM 33

Polonya�da ne oluyor, neden oluyor? 25 Nisan günü Bydgoszez'deki

Polanya'da yıllardır dinrnek bil­

yüzüne.

ulaşım sektörü işçilerince başlatılan

meyen

grev kısa sürede degişik iş kollanna

nedeni söylendigi ve sanıldıgı kadar

sıçrayarak Nowa-Huta, Gdansk ve

uzaklaştınlan ve 195 1 'de mahkum

basit degildir.

olup cezaevine giren Gomulka'ya

toplumsal

hoşnutsuzlugun

Görevinden

alınıp,

partiden

Varşova'ya yayıldı. Bu ani patlama ve

Kimi CİA ve Batılı emperyalist

hızlı gelişmeden sonra grevciler 10

devletlerin fitneligi ile açıklamaya

Kruşçev'dir.

Mayısta eylemlerine son verdiler.

çalışıyor.

ise kaynagını

Kruşçev 'in dayatması sonucu Gom­

sosyalizmin ta kendisinde aramaya

ulka 2 1 . 10. 1956'da parti genel sekre­

çalışıyorlar.

terligine getirilmiştir.

Hükümetin militarİst bir terör eşliginde süngünün ucuyla uzattıgı

Başkalan

göstermelik ücret zammı teklifini red­

19801i yıllann başında Polanya

deten işçiler eylemlerine son verirken

ekonomisi iflasın eşigine dayandıgı

"bu bir maglubiyet degil bir ateşkes­

zaman Batılı emperyalist ülkelerde

itibannı 1954 'de iade eden CİA degil, Yine

CİA'nın

degil

İşbaşına gelen yeni genel sekreter yukandan girişmiş,

aşagıya

bir revizyona

sosyalist bir ekonomik

tir" demeyi ihmal etmediler. Başka bir

yardım kampanyalan düzenlendi. He­

ifadeyle:

diye, yiyecek, giyecek vb. toplandı.

leri baltalamakla yetinmemiş, tüm

Kamyon

Yeniden buluşmak üzere!

Bu grev dalgasının

sebebine

kervanlarıyla

düzen kurulması için yapılan girişim­

malzeme

gelince, asıl neden ve bahane gibi ikili

kazanımlan budamaya başlamıştır.

gönderdiler. Bir neşe, bir zevk, bir aşk,

bir ayrım yapmak gerekiyor.

tam karnaval misali aldı yürüdü. Koro

Gomulka'nın en önemli ve ilk İcraatı

Bahane şöyle: Jaruzelski paşanın tarihi

misyonunun

ana

halinde tüm Batılı emperyalist kamp

parçasını

Polanya halkı için agıt yaktı. Kimi

oluşturan "ünlü ekonomik reformlar"

yoldaşlanmız, öbürü dindaşlanmız

sıkıyönetim şartlannda büyük ölçüde

diye figan kopardılar.

uygulandılar.

4 . 1 . 1982'de Polanya

Polonyalı bir papazın papa tayin

parası Zloti %71 oranında devalüe

edilmesiyle başlayan süreç Ekim

edildi ve fiyatlara %300 oranında

'83 'de Walesa'ya Nobel Banş Ödülü

zamlar yapıldı. Fakat bir türlü ekon­

verilmesiyle doruk noktasına erişti.

omik istikrar saglanamadı, tünelden çıkılmadı. 29 Kasım 1987 'de bir reforandum düzenleme

zahmetine

katlanıp,

reformlanna, yani zamlara, popülist bir

Elbette bu kadar gürültünün bir anlamı ve bir amacı var. Amaç Var­

nitelik

vermek

istedi.

şova

Paktı

ülkelerinin

en

zayıf

noktasını ve en elverişli halkasını oluşturan

Polanya ' da

bir

gedik

1 956

y ılında,

önceden

dev­

letleştirilmiş topraklan, tekrar sa­ hiplerine iade etmek olmuştur. Bugün % 3 1 'ini

hala çalışan nüfusun

barındıran

tarım

sek­

töründeki kusursuz kapitalist yapıyı olu şturma başlatmıştır.

sürecını

Gomulka

Sonradan

gelenler

sadece onun takipçileridir. Güçlü bir tarımsal üretim potan­ siyeline sahip Polanya neden gıda maddesi dilenrnek zorunda kalıyor? Neden

gıda

zamlar her

maddelerine zaman

işçi

yapılan sınıfının

Ama

açmak. Bunu yapmak için, Batılı em­

General

peryalistlere göre her şey mübahtır,

Jarnzelski bu defa, kapıdan kovalanıp

CİA'nın da veya başkasının da en

bacadan girmek isteyen misali farklı

maddelerine

dogal misyonudur. Bunlar başka neye

bir yöntemle işi halletmeye çalıştı.

yanyorlar?

yapınca 1 5 . 12.1970'de patlak veren

olumsuz

sonuç çıkınca

İ şçilerin tepkisini asgariye indi­ rebilmek

için üç etapta

zamlan

gereken bir şart var. Öyle gürültüyle Polonyayı dogu blokundan kopara­

Martta taşıma ücretleri ve kiralara ve

mazlar. Direk müdahale ortamı ve ola­

kömür

ile

elektrige agır

zamlar yükledi. bile

yok, bu yol

Kremlin 'den

geçer. Böyle olunca işi Polonyalılara

Nihayet, bu aşamalı ve dozlu yöntem

naklan

m i n areyi

yaptırmaktan başka çare yok. Onun

kıhfa

için birini papa tayın ediyorlar, öteki­

sıgdırmaya yetmedi ve beklenen pat­

sine Nobel Banş Ödülü veriyorlar.

lama oldu.

Teksas'ın gecekondulanndaki sefa­

Bu zamlar grevin patlamasına neden

leti unutup boşuna mı Reagan, "Po­

olan bir bahaneydi. Asıl sebebi ise

lonya halkının sefalerine son verin"

daha

çagnsını yapıyor.

eski,

daha

karmaşık bir sorun.

derin

ve

daha

iki örnek verelim: Gomulka gıda %30

oranında

zam

isyan kanla bastırıldı. 45 ölü, 1 165

Batılı emperyalistler için uyulması

uyguladı. Şubatta gıda maddelerine, Nisanda

muhalefetiyle karşılaşıyor? Sadece

Gelelim şimdi madalyonun öteki

yaralı ve 3000 tutuklu ile sonuçlanan isyan Gomulka'nın sonunu da getirdi ve yönetime gelen Gierek zamlan geri almak zorunda kaldı. 25.6. 1976'da yine gıda maddele­ rine %60 oranında zam yapılınca Ur­ sus, Zeran, Swierk ve Plock'ta pat­ layan

grevler Radom 'da

isyana

dönüştüler ve zamlar derhal iptal edil­ rnek zorunda kalındı. Bumt sadece CİA faktörü ile açıklamak mümkün mü?

(Devamı s.27'de)


34 EKİM

Sayı: IO

Yeni Kaledonya ve Fransız Emperyalizmi C.Kaynak Fransa'dan 20 bin k m uzakta, pasifik

okyanusundaki

takım

adalardan oluşan, Yeni Kaledonya

bir çıban başı gibi yıllardır Fransız iç ve dış politikasının gündeminde güncelligini korumaya devam ediyor Fransız

emperyalizmi

ekonomik ve

bölgedeki

stratejik çıkarlannı

bastırıldıktan sonra,

1872'de geri

burjuvazinin siyasi sözcüsü sosyalist

kalan Komün savaşçılan yargılanıp

B aşkan

Yeni Kaledonya'ya kürek malıkumu

masasına oturmak zorunda kaldı.

olarak gönderildiler. Böylece bu ülke salt

yaglı

bir

sömürge

olarak

F . M itterand

tartışma

Pasif, ılımlı ve uzlaşmacı yanı agır bassa da, ilk defa böyle eşgüdümlü bir

kalmamış aynı zamanda üstü açık bir

direnişin başlatılması başta

cezaevi rolünü de görmüş oldu.

Kaledonya'daki Fransızları -kendi­

Yeni

1 9 . yüzyıl

Dahası var. Yerli Kanak halkını

lerine Kaldoşdeniliyor- telaşlandırdı.

Metropol 'de bedava çalıştırmak için

Hemen felaket tellallıgına başladılar:

bagımsızlık

ayrıca birinci emperyalist savaşta

silahlandınyor, evlerimiz yakılıyor,

yol kalmadı. Bu sömürgeci ve talancı

pıştırılmak üzere Kanaklardan askeri

kadınianınıza

birlikler oluşturulup cepheye sürüldü.

ediyorlar, halk mahkemeleri kuruldu

koruyabilmek

·iç i n

ortalanndan beri sömürdügü bu ülke halkının

u lusal

mücadelesini bastırmada denemedigi . politika

nedeniyle

Yeni

Kale­

dooya'nın tarihi her dafasında kanla

bastırılan bir isyan ve ayaklanmalar tarihidir. 5 Mayıs 1988 günü, başkanlık

seçimlerinin arefesinde, Fransız işgal

birliklerinin giriştigi katliama degin­

meden önce, sorunu bir bütünlük içinde ve en azından kabaca kavray­ abilmek için, kısa da olsa, bazı açılardan açıklık getirmek gerekiyor.

19 bin km karelik verimli topraklara

sahip bu ülkeye 1847'de Fransızlar el

koydular. Elbette boranın önemi o zaman şimdiye kıyasla ilkel nite­ likteydi. Sadece tarımsal üretimin

ganimetieri ile sınırlıydı. Dolayısıyla yerli Kanak halkı zorla topraklardan, çogu kez katliam eşliginde kovu­ larak,

Metropolden

taşınan

Avrupalılar, çogunlukla Fransızlar,

yerleşirildiler. Böylece tarım üretimi

ve hayvancılık tamamen denetim altına alındı. Ardından ikinci bir ihtiyaç dogdu.

Fransız sömürgeciligine karşı ay­

aklanan Araplann öldürülmekle sonu

gelmiyordu, geri kalanlan kapatacak bir cezaevi lazımdı. çare isyancılann

Yeni

Kaledonya'ya sürütmesinde

bulundu.

Örnegin

Mokrani 'de buraya

1 87 1 'de

El

ayaklanan

Araplar

postatandılar.

Fransız

burjuvazisinin

çelişkisi

yalnız

sömürgelerdeki halkla sınırlı degildi. Ona acı günler yaşatan Paris Komünü

seferler düzenleomekle yetinilmedi,

Fransa'n ı n

çıkarları

için

çar­

Bu vahşete yerli halk hiçbir zaman

Rusya'nın parmagı canımız,

var,

m alımız

Kaddafi

teh likede ,

zorla

tecavüz

bizi yargılayacaklar vs. Cezayir

sessiz kalmadı ve kalmıyor. Bu güne

Ulusal

Kurtuluş

kadar patlak veren isyanlan, yapılan

Savaşında, fiyasako da olsa, edindiği

katliamlan tek tek saymak bile say­

deneyimle F.Mitterand çifte stan­

mekle yetinelirn. Ocak 1878 'de a­

başladı. Bir yandan taviz veriyormuş

falarca yer kaplar. Bir tek örnek ver­

dartlı

bir

politika

uygulamaya

yaklanan Kanaklar aynı yılın Aralık

gibi samimi bir hava yaratarak, yeni

ayına kadar Atai'nin önderliginde

bir eyaJet statüsü yürürlüge koyup

çarpıştılar. isyan bastırıldıktan sonra

geri bölgelerdeki yerel idarenin ayak

ve Pins adalarına sürülenleri hesaba

devretti . .

ı 200 Kanak öldü.

deneyim sahibi olmayan Kanakların

kurşuna dizilenleri, Haiti'ye, Belep

katmaksızın, resmi rakamlara göre

sorumlulugunu

Kanaklara

Böylece hiçbir zaman yönetirnde

başka

ehlileşeceğini ve ilerde Fransa ile

ve kendiligindenci

bağımsızlıgın düşünülebileceğini i­

1950'1erden

itibaren,

örneklerden de esinlenilerek, bu derme çatma

işleri

ortaklık

ilkesine

dayalı

bir

mücadele örgütlü bir temele otur­

leri süren F.Mitterand bu tür ilişkileri

tulmaya çalışıldı. Ama her dafasında,

FLNKS 'in ılımlı lideri Jean Marie

ortama ve şartlara uygun olarak, sinsi

Tjibaou ile yürütürken aba altında

veya kaba darbelerle mücadele balta­

sopayı sallamayı ihmal etmedi.

burjuvazisi,

vurucu timi tarafindan FLNKS 'in

landı,

fakat emperyalist Fransız böyle

davranmakla,

sadece zaman kazandı, mücadeleyi engelleyemedi.

1980'li yıllarda, bir çok

faktörün

etkisiyle,

ledonya 'nın

ulusal

Yeni

yan Ka­

bagımsızlık

Paris'ten gönderilen GIGN özel

S avunma

B akanı

ve

ulusal

mücadelenin en radikal lideri Eloi

Machoro 12 Ocak 1985 günü katle­ dildL

B urada FLNKS 'in

ütopik,

tutarsız yanlarını gözardı etmemek

artık uluslararası bir

gerekiyor. Mitterand'a umut baglan­

boyut kazandı. Bu ulusal savaşa

ması

vücut veren 6 degişik örgüt Eylül

pasifleştirdi, ve çifte standartlı, vur­

mücadelesi

1 984 'te FLNKS 'in (Sosyalist Kanak

mücadeleyi

yozlaştırıp ,

kaç, böl-yönet gibi sinsi manevralara

çatısı

hayat hakkı verdi. Ama, sonuçta,

altında birleştiler ve Kasım 1984'te

hiçbir şey mücadeleyi yok etmedi.

Ulusal

Kurtuluş Cephesi)

geçici hükümet ilan edildi. Barikat ve işgal eylemleri hayatı felce ugratınca

Birleşmiş Milletler Örgütü bile 2 Aralık 1986'da Yeni Kaledonya'nın


Temmuz 1988 EKİM 35 bağımsızlık hakkını, Fransa 'nın güvenlik konseyi daimi üyesi olarak tüm prestijini kefeye koymasına rağ­ men, oy çoğunlugu ile kabul etti. Bir çok Pasifik Okyanusundaki devletlerin katıldığı Pasifik Forum 'unda Fransa kınandı ve mahkum edildi. Şimdi bu genel değerlendirme ve hatırlatmalardan sonra Yeni Kale­ donya sorununun içeriğine gelelim.

Fransa'nın gerçek çıkarları nelerdİr? Yeni Kaledonya'nm bol ve verimli topraklarından elde edilen tarımsal üretim veya çok üretken hayvancılık veya ülkenin turizme elverişli temiz kumlu, bol güneşli, güzel plajları emperyalist Fransız burjuvazisinin sadece tali çıkarlarıdır. Bunlar kaybe­ dilir veya vazgeçilmek zorunda kahnsa pek bir şey değişmez. Bu ganimetler dışında Fransız emperyalizm inin iki ana çıkar kaynağı var ve bunlar için zorla ve inatla Yeni Kaledonya'nın yakası bırakılmak istenmiyor. Nedir bunlar? 1) Maden yataktan: 1 864 'de keşfedilen Yeni Kaledonya'daki ni­ kel yatakları dünya rezervlerinin %20'sini oluşturuyor. Fransa'nın kaygı sızca işlettiği nikel ocaklarından elde edilen üretimin %95 'i ihraç ediliyor, ve dünya sıralamasında 3. konumda. 1984'te 2,9 milyon tonluk, 1985 'de 3,6 mil­ yon tonluk üretim yapıldı. Manganez, demir ve kobalta gelince , Y eni Kaledon ya 'nın dünyada ikinci sırada yer aldığını belirtmekte yetinelim. Aynca, krom, bakır, tunç ve kurşun yataklarının Fransızlar tarafından, tekelci bir ko­ numda işletildiğini de eklersek, sanıyoruz onca insanın kanma giril­ mesinin sebebi kısmen de olsa anlaşılmış olur. 2) Fransa için Yeni Kaledonya'nm önemi sadece yukarıda sözü edilen ekonomik çıkariarta sınırlı değildir. Fransa'nın B irleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 'nin 5 daimi üyesinden birisi oldugunu yukarıda

belirtmiştik. Başka bir deyişle, dünya güvenliğini ilgilendiren konularda az da olsa, sınırlı da olsa, bir söz hakkı vardır. En azından Afrika ' nın jandarmasıdır. Gelecek için AET ülkelerinin potansiyel lideridir. Aynca nükleer silahiara sahip sayılı ülkelerden birisidir. Bu nedenlerden ötürü Pasifik Okyanu sunda bulunan Yeni Kaledonya'nın Fransa için stratejik açıdan, can alıcı bir önemi vardır. Belki de Fransa'nın en büyük çıkarı budur. Bu önem birbirlerini tamam­ layan iki parça halinde incelenebilir. a) Fransa Yeni Kaledonya'da kon­ vansiyonel ve nükleer silahlarla donatılmış bir askeri varlığı ile her­ hangi bir savaş durumunda hareket serbestligini ve müdahale olanağını korumuş olur. Bu avantaj her emper­ yal ist devletin özlediği fakat bazılarının sahip olamadığı bir şeydir. Aynı şekilde, Yeni Kaledonya'daki bu askeri varlık Fransa'ya bölgede patlayacak her yerel krizde söz sahibi olma olanağını veriyor. b) İkinci olarak, nükleer silah sanayii düzenli ve çok riskli dene­ meler yapmayı zorunlu kılar. Fransa 'nın bu tür denemeleri Avrupa'nın merkezinde, kendi öz topraklarında, gerçekleştiremeyeceği meydanda. Bu işi ancak Pasifik Okyanusundaki Mercan adalarında yapabiliyor. Mururoa mercan adasında gerçekleştirilen bu dene­ melerin 80 kiloton gücündeki 97 .sini 26 Mayıs 1988 günü yaptı. Fransa bu politikasıyla bölge devletlerinin, özellikle Yeni Zelanda ve Avustralya'nın sert eleştirilerine maruz kalıyor. Hatta bu tür dene­ melerin yarattığı tahribatları protesto etmek için bir kampanya başlatan Yeşil Barış Örgütünün Gökkuşagı adlı gemisi Okiand limanında Fransız ajanları tarafından sabote edildi. Yeri gelince İsrail gibi devlet terörüne başvurmaktan dahi çekinmeyen, üstelik sosyalist hükümet döneminde, Fransa 'nın bu bölgeye ne kadar önem verdiği anlaşılıyor. Sonuç olarak Fransa, tüm bu ola-

naklardan, ancak Yeni Kale­ dünya'daki varlığı sayesinde faydala­ nabiliyor. Onun için bu kıymetli sömürgeyi kaybetmek istemiyor.

Le Pen için yapılan katliam "Cumhuriyetin çıkarlarını üçbeş çapulcudan oluşan bir çeteye peşkeş çekiyor" diye F.Mitterand 'ın yürürlüğe koyduğu uyduruk eyalet statüsü Mart 1986'da işbasına gelen Chirac tarafından rafa kaldınldı. Zorbalıga meşruiyet kazandırmak için 1 3 Eylül 1987 'de "kader tayin hakkı" üzerine referandum yapıldı. Ama bu oylamaya Yeni Kaledonya'da bulunan herkes, idari personel, polis, jandarma, askeri bir­ likler ve bunların aileleri, katılma hakkına sahipti. Dolayısıyla Kanaklar azınlığa düşüyorlardı ve oylamayı boykot ettiler. Elbette, Kanaklar arasında bir de çanak yalayıcı kesim var. Hatta görünüm biraz renkli olsun diye bağımsızlık karşıtı Fransızların, yani beyazların göstermelik şefliğini Dick Uekiwe adında tipik bir alaşımı andıran, saçı beyaz, kendisi siyah bir Kanak yapıyor. Kanaklar yerel idareden kovuldu­ lar. Tekrar eski duruma dönüldü. Asker ve polis denetimi had safhaya vardı, her 6 Kanak'ın ensesinde bir polis ve jandarma bulunuyor. FLNKS liderlerini katietme ortamını yarata­ bilmek için sürekli provokasyonlara girişiIdi. En barışçıl eylemler, örneğin Noumea'daki oturma eylemi vahşi bir meydan dayağ ı ile dağıtıldı . F.Mitterand, Chirac hükümetinin bu tür uygulamalarını artırarak yaklaşan seçim ortamında iyice yıpranmasını beklediği için hep seyirci kaldı. Olağanüstü yetkilerine rağmen sadece "daha insancıl davranılırsa iyi olur" veya "coplama işine şerh koyuyorum" diye seçim hesapları yaptı. Askeri birliklerce tamamen abluka altına alınan ve onur kıncı en adi muamelelere tabi tutulan Kanaklar


36

EKİM Say: lO

savunmaya

geçtiler.

Tabanın

dizrnek lazım! Ve teslim olan FL!'Iı'KS

dayatmasıyla FLNKS radikalleşrnek

militanları

bu

zorunda kaldı.

dizildiler.

19

nedenle kurşuna Kanakın

luyor. Sonucu, bir Kanakın agzından

kanına

bizim ülkedeki "daglı Türklerin" du­

girdikten sonra "bakın ben Fransız

rumunu kısmen de olsa andıran bir

feryat ettiler,

ordusunun şerefini kurtardım" diyen

tanımla baglayalım.

Paris'ten bir arabulucu istediler. Ta­

Chirac 'ı üç gün sonra bu katliam bile

leplerini Paris duymadı.

yenilgiden kurtarmadı.

22 Şubat 1988 'de 9 jandarmayı 12 saat rehin

tutarak

22 Nisanda jandarma tugayını ba­

Yeni kurulan hükümet, çogunlu­

san FLNKS militanları 4 jandarmayı

gunu

öldürüp,

30 civarında jandarmayı

heyeti Yeni Kaledonya'ya gönderdi.

rehin aldılar. Talepleri hep aynı: Onur

Amaç kopuk diyalogu yeniden kur­

kıncı uygulamalara son,

mak,

askeri ab­

luka kalksın, bir arabulucu istiyoruz. Cumhurbaşkanlıgı seçimlerinin ilk

papazların

sorunları

oluşturdugu

bir

yerinde inceleyip

somut çözüm yollan önermek. Ama, 141 yıldır her düzeyde ve ince kadar

turundan iki gün önce gerçekleştirilen

detayına

bu eylem faşist partinin lideri Le Pen

tarafından denetlenen bu

dogrudan

tarafından çok iyi istismar edildi.

sorunlarını

"Şanlı Fransız ordusunun şerefi bir

kalkma görünümü

avuç haydut tarafından beş paralık

pazuna

yeniden

Paris

19

suçsuz

FLNKS

militanının toplu mezarlıgında pa­ alçak bir manevradan başka bir şey

bir magaraya

degildir. Bagımsızlıktan başka bir çıkış yolu

kapauldı ve yukarıda bahsedilen ta­

olmadıgını ve bu haklı mücadeleyi

lepler için pazarlık istendi. Hükümet

zorla

hasurmanın

aruk

mümkün

pazarlık yapmayı reddetti ve 5 Mayısa

olmadıgını, Cezayir'de dişleri iyice

kadar işi süründürdü. Maksat üç gün

kırılan emperyalist burjuvazi çok iyi

sonra

biliyor.

yapılacak

seçimlerin

son

turunda Le Pen 'in oylarını almaya

Fransız emperyalizmi bir liseli

yetebilecek güçte bir şok etkisi

Kanak'm söyledigi şu sözleri başka

yapacak operasyonu

yerde de duydu ve ne anlama geldigini

"En

az

ölü

hazırlamaktı.

vermek

şartı

ile

operasyona evet" diyen Mitterand'ın onayı

alındıktan

sonra

saldırıya

geçildi. İşin içyüzü seçimden sonra ortaya çıktı ve Fransız basının o günden bu yana tek tartışma konusu oldu. Hükümet küçücük magaraya 250

herkesten çok iyi biliyor: "Sömürgeci

iktidar: İstediginiz kadar Kanakı kat/edebilirsiniz. Ama tek kişi dahi bırakmayın. Çünkü, hayatta tek bir Kanak bile kalsa, özgür Kanaky (Yeni Kaledonya) için mücadele devam eder." Durum böyle olunca gerçek

kiloluk ve lazerle yönlendirilen bir

bagımsızlıgı

napatm bombası atılmasını istemiş.

çaresizlik içinde kıvranan Fransız

Bazı

rehine

emperyalizmine kısmi tavizler vere­

askerler

içerdeki

engelieyebilmek

meslektaşlarımız da ölür diye karşı

rek mücadeleyi veya hiç olmazsa vadeli olarak bagımsızlık talebini

larla donatılı halikopterle tanyalım

saptırma

denilmiş, yine karşı çıkılmış. Nihayet

seçenek kalmıyor.

girişiminden

başka

bir

Belki mücadele saptınlabilinir,

sırasında FLNKS militanlan teslim

belki

olmuşlar. Fakat canlı ele geçmeleri

zaman kazanılabilir ama ok yaydan

olayın

çıkmıştır, bagımsızlık engellenemez.

"muhteşemligine"

gölge

F.Mitterand 'm

oyunlarıyla

düşürüyor ve Le Pen 'in oylarını al­

Fransız

maya yetmeyebilir. Çare; Le Pen 'e

yoklamalarında

yaranmak

oranda bagımsızlıgı kaçınılmaz bu-

için

bunları

kurşuna

halkı

ları söylemişti:

"Ben çocukken, yıllarca okulda bana atalarımın mavi gözlü, kaytan bıyık/ı, sarı saçlı Fransızlar oldugu söylenmişti. Ben, bundan sonra çocuklarımıza aynı şeyin yapılmasını istemiyorum." Kıvırcık siyah saçlı,

bile, %40'ı

kamuoyu aşkın

benim Fransız/ara benzer bir yanım var mı?"

Yugoslavya

..

(Baştarafı s.38 'de) kitlesel

protestolara

neden

oldu.

Lsubliyana'da 20 bin kişi tutuklanan üç kişiyle dayanışma amacıyla sokak gösterilerine katıldı. Bütün bunlar, revizyonizmin Yugoslavya'da

iflasının

yanısıra,

ideolojide, politikada, ekonomik po­ litikada Yugoslav deneyini örnek alan diger revizyonist ülkeleri nasıl bir ge­ lecek beklerligini ortaya koyuyor. Yugoslavya ömegi bir şeyi daha kanıtlıyor:

Marksizm-Leninizm ve

proletarya

diktatörlügü

bagımsız

sosyalist bir "yol"un

dışında,

olamayacagını, "bagımsız sosyalist yol"un, kapitalist teori ve pratiklerio kötü bir kopyesi oldugunu.

için

çıkmışlar. 20 mm çapındaki namlu­

klasik çarpışmaya girilmiş. Çatışma

te­

kömür gibi esmer Yewene gazeteciye

pazlara timsah gözyaşları döktürrn ek

rehine Olivea'daki

Fran sız

dönerek "Bana bakın! Bey Po/ac,

istismarın Le Pen'e %2 civarında oy Hasta olanlar bıraktidıktan sonra 23

gün

keşfetmeye

edildi. Vatan, millet, Sakarya... " Bu kazandırdıgı tahmin ediliyor.

bir

levizyonundaki açık oturumda şun­

ülkenin

verme,

bürünüp

FLNKS 'in iki nolu adamı Yewene Yewene

bir

DÜZELTME 9.sayımızda "Neden F.Mitte­ rand?" yazısında bazı dizgi hataları olmuştur. Düzeltir, özür dileriz. Sayfa:27, sütun:2, paragraf:2, 4.satırdaki"tercih" kelimesi" tecil" olacaktı. Aynı sayfa, aynı sütun, sondan 4.satırdaki " 19 1 2" yerine " 1992" olacaktı.


Temmuz 1988 EKİM 37

Yugoslavya " da revizyonist sistemin bunalımı derinleşiyor Yugoslav sistemının sorunları büyüyor. Yıllardır dünya burjuvazisi, Yugoslavya şahsında sosyalizm adına bir tür burjuva sistemin yaşam bulmasını sevinçle karşılıyor, ona övgüler diziyordu. Çagdaş revizyon­ izmin diger tem silcileri ise, Yugoslavya şahsında kendi özlemler­ ini buluyor, ve ona, "sosyalizmin bagımsız yolu"nu yaşama geçirdigi için övgüler diziyordu. Yugoslav revizyonizmi, modem revizyonist akımlar içinde özel bir öneme sahiptir. Titocu revizyonizm, iktidardaki revizyonist partiler içinde, Marksizm-Leninizme, proletarya diktatörlügüne açıktan savaş açma "şerefine" sahiptir. Bu nedenledir ki, modern revizyon izmin diger temsilcileri, revizyonist ihanetlerini ilk önce Yugoslav revizyonizmini aklayarak işe başlıyorlar. Kruşçev iktidara gelir gelmez önce, Yugos­ lavlarla arayı düzeltmeye çalıştı. Tito'nun hiç de "ciddi yanlışlıkları" olmadıgını söyleyerek, Stalin ve En­ formasyon Bürosu'nun "sekter" Yugoslavya'nın tutum larıyla sosyalist sistemden uzaklaşmasına neden olduklarını söyleyerek Titocu revizyonizmi akladı. Aynı yoldan daha sonra Çinliler, en son da Gorbaçov geçti. Yugoslavya adeta, modem revizyonistler için günah çıkarılan, Batılı emperyalist çevretere mesajlar verilen bir kabeye dönüştü. Yugoslav revizyonizminin özel rolü, sadece ideolojik olarak açıktan Marksizm-Leninizme ve proletarya diktatörlügüne başkaldından ibaret degildir. Aynı zamanda, sosyalizm maskesi altında, dogmatizmden uzaktaşma adı altında kapitalist üre­ tim ilişkilerini yaşama geçirmesi bakımından da, modem revizyonist hareketin öncülügünü yapmıştır. Kruşçev'in, Brejnev-Kosigin'in ve günümüzde Gorbaçov'un ekonomik

ve politik reformları Yogoslav re­ vizyonizminin uygulamalarının ben­ zerlerinden başka bir şey degildir. Bu nedenledir ki, Yugoslav revizyon­ izminin iflası, aynı zamanda re­ vizyonist sistemin nerelere varacagının tablosunu veriyor. Aslında, Yugoslavya'da revizyo­ nist sistem , yaşanan ekonomik bunalımla, emperyalistlerin açık bir pazarı haline gelmesiyle yıllar ön­ cesinden iflas etmişti. Bugün yaşananlar ise, ekonomik bunalımın daha fazla derinleşmesinin, politik istikrarsızlıga dogru yol almasının en önemli verilerini ortaya koyuyor. İşçilerin Yugoslav yeni burjuvazi­ sine karşı sınıf savaşımı artıyor ve sert biçimler alıyor. Geçen yıl, bu ülkede 1 500 greve, 300 bin işçi katıldı. Son dönemdeki eylemler ise daha da şid­ detli oldu. İşçiler, İMF'nin önerileri dogrul tusunda kemer sıkma kararlarına, ücretierin düşürülmesi kararına karşı başkaldırdı. Belgrad'da, 4000 traktör fabrikası işçisi yönetimi protesto ederek, işi bıraktı ve parlamentoya yürüyerek, "Kahrolsun bürokrasi, ekmek is­ tiyoruz" diye slogan attılar. Kendileri ile görüşmeye gelen hükümet temsilcilerini, "hükümet çekilsin, hırsızlar!" diye protesto ettiler. Bu ey­ lemin ardından, Slovenya Cumhu­ riyetinde 4000 işçi, %50 ücret artışı talebiyle işi bıraktı. Maribor kentinde otomobil fabrikasında binlerce işçinin başlattıgı grev ise, kentin diger fabrika ve tesislerine de yayılarak sokak çatışmaianna dönüştü. İşçiler, isteklerinin yerine getirilmemesi üzerine, kent merkezindeki yolları trafige kapattılar, toplu halde bele­ diyeye yürüdüler. Öteki işçilerle büyük bir gösterinin yapılması için çagrıda bulundular. En son, Belgrad yakınındaki grevci ayakkabı fabrikası

işçilerinin, Mayıs ayında alınan eko­ nomik kararları protesto etmek için parlamentoya yürümeleri, polisle çatışarak, barikatı yararak parlamen­ toyu işgal eylemini gerçekleştirmesi eylemlerin hızla tırmanacagına işaret ediyor. Yeni Yugoslav burjuvazisinin başı sadece, işçi sınıfı ile de dertte degil. Çok uluslu bir ülke olan Yugoslavya'da ulusal baskı ve düşmanlık geçmişten bu yana önemli bir sorun olma özelligini koruyor. Yıllardır, çogunlugu Arnavutlardan oluşan Kosovalılar, özgürlük talebi ile, S ırp şovenizmine karşı başkal dırıyor. Son gün lerde, Yugoslavya 'da ulusa! talepli gösterilerin başladıgı bildiriliyor. Ekonomik krize ve diger sorunlara çözüm bulmak amacıyla Mayıs ayı sonunda toplanan parti konferansı ise tam bir çözümsüzlük sergiledi. Krizin yükünü işçi sınıfına yüklemenin kararlarını aldı. Konferansda delegelerin bir kısmı, merke­ ziyetçiligin g üçlendirilmesini, partinin rolünün artırılmasını, yerel özerkliklerin sınırlandırılmasını istedi. Yöneticiler ise pazar eko­ nomisini yaşama geçirmek için önceden alman tedbirlerin yaşama geçirilmedigini söyleyerek, ülke ekonomisinin içinde bulundugu krizden kurtarılması için pazar ekon­ omisinin geliştirilmesi gerektigini savundular. Konferans, yöneticilerin görüşleri ve IMF'nin önerileri dog­ rultusunda bir dizi reform kararları aldı. B una göre, pazar ekonomisi daha fazla gel iştirilecek, fiyatların serbestçe oluşması saglanacak, Yu­ goslav Dinarı %24 oranında develüe edilecek dalgalanm aya ve bırakılacak , ücretlerdeki % 30 oranında indirime gidilecek, 200 çeşit elektrikli alet, otomobil ve giyim


38 EKİM Sayı:IO

MANDELA

leri ve babalarına karşı sorumluyum.

nasıl bir özgürlüktür bu. Ben bir iş

(Baştarafı s.40 'da)

Bu uzun, yalnız ve savrulup giden

arayabilmek için bile pasaportuma

cegine

yılları bir tek ben yaşamadım.

izin

söz

vermelidir.

O Afrika

damgası vurdurmak zorun­

halkın

Ben yaşsamı sizden daha az seviyor

daysam, ne menem bir özgürlüktür

yasagını

degilim. Ama ben özgürlügü elde et­

bu? Eger bir kez bile benim Güney

karşı

mek için yaşsama hakkımı satamam ve

Afrika

muhalefetleri yüzünden ülke içinde

kendi özgürlügümü elde etmek için

gösterilmeyecekse

zorunlu ilcarnete zorlanan, sürgüne

halkın yaşam hakkını satamam. Ben

olacaktır bu?

gitmek zorunda olanlara, hapiste bu­

halkın

lunanlara özgürlügünü vermelidir. O

yasaklanan

özgür politik faaliyeti garantileme­

Kongresi'nin temsilcisi olarak hapis­

sanlar

lidir. Öyle ki, insanlar kendilerini

teyim.

girişmezler. Herman Toivo Ja Toivo

Ulusal

Kongresi 'nin

ve

örgütlenmesinin kaldırmalıdır.O,

ırkçılıga

kimin yönetecegine kendileri karar verebilmelidir. Ben özgürlügüme deger veririm,

ve

sizin

örgütünüz Afrika

Yalnızca

olan,

Ulusal

Halkın örgütü (ANC- Ekim) yasak

vatandaşlıgıma

saygı

nasıl

özgürlük

özgür

insanlar

müzakereye girebilirler. Tutuklu in­ herhangi

bir

anlaşmaya

(Namibya 'da SWAPO'nun kurucusu)

olarak kaldıkça bana nasıl bir özgürlük

serbest bırakıldıgında, hiçbir şekilde

vaadediliyor ki? Pasaport kanununa

taahhüde razı olmadı ve hiçbir şekilde

özgürlügüne

karşı bir suç nedeniyle tutuklana­

bunu yapması talep edilmedi. Ben de

kendiminkinden fazla deger veririm.

bileceksem bu ne biçim bir özgürlük

siz ve halkım özgür oluncaya kadar

Ben hapse girdigirnden beri pek çok

ki?

sürgünde

hiçbir taahhüdü kabul etmeyecegim.

insan öldü. Pek çogu özgürlük aşkı

yaşayan sevgili eşirole bir aile hayatı

Sizin ve benim özgürlügüm birbirin­

yüzünden acı çekti. Ben bu ölen

bile sürdüremeyeceksem, ne biçim bir

den aynlamaz.

insanların,

tutan,

özgürlük olacaktır bu? Bir şehirde

aglayan dullarına, yetimlerine, anne-

oturmak için izin almak zorundaysam,

halkırnın

ama

onlar

için

yas

Ben

Brandfort'ta

NAMİBİA'DA İŞGALCİ G.AFRİKA 'YA KARŞI GENEL GREV 1966

Güney

liklerinin dipçİk ve süngüleri işçilerin

inin

askeri işgali altında bu-

genel greve katılmalannı önleyemedi.

yılından

beri,

sert

önlemlerine

ragmen

Namibia

İşçiler, okullan, 80 bin dolayındaki

kınlmadan, başarıyla sürüyor. Namibia'daki genel grev ve ögtenci

(NUNW)

işgal ordusu askerleri için kışlaya

tarafından, işgalci biriikiere karşı 20-

eylemleri, mücadelenin ancak işçi

dönüştürülmüş olan Namibia ögeen­

sınıfının katılımı ile sonuç alıcı, güçlü

21 Haziranda iki günlük genel grev

cilerinin direnişlerini desteklerneyi de

olacagını gösteriyor.

yapıldı.

hedeflediler.

Afrika'nın lunan

Namibia 'da,

Sendikalar

B irligi

Bu arada Moskova Zirvesi 'nin

197 1 yılından bu yana ilk kez

Namibia'da Mart ayında başlayan

yapılan genel greve ülke çapında 60

ögtenci eylemleri kısa bir sürede

G . Afrika,

bin işçi katıldı. Sendika kaynaklarına

ülkedeki tüm okullara yayıldı. Na­

ABD'nin katıldıgı bir toplantıda

göre, genel grev büyük başan ile sona

mibia Kurtuluş örgütü -SWAPO'nun

Namibia

erdi. Güney Afrika polisinin, işgal bir-

örgütledigi eylemler işgal birlikler-

görüşüldü.

yıgınsal başkaldınsından dogaı bir

müdahale edebilecegi"ni açıklamıştı. Son gelişmeler üzerine bir açıklama

Yugoslavya

şey olabilir mi?

...

Derinleşen ekonomik bunalım ve

(Baştarafı s.37'de) eşyası ile ilgili ithalat kısıtlaması kaldınlarak, pazarlar uluslararası ser­ mayeye daha fazla açılacak.

Bu

tabloya, % 150'lere varan enflasyon, % 1 5 işsizlik oranı ve 21 milyar dolar dış borç eklendiginde, sistemin nasıl bir bunalımla karşı karşıya oldugu daha iyi anlaşılır. Bu koşullarda, bunal ımın yüklenilmesi

yükünün

sırtına

i s tenen

işçilerin

siyasal

istikrarsıl-lıga dogru

alınması,

Yugoslav

yol

yetkililerini

oldukça rahatsız ediyor. Yönetimin bunalımı önlemede çaresiz kalması, bir ordu darbesinin alternatif olarak gündemde tutulmasına neden oluyor. Geçen yıl grevierin ve gösterilerin artması üzerine bir açıklama yapan, Yugoslavya Başbakanı , "sosyalist sistemin tehliklerle karşı karşıya oldugunu

ve gerekirse ordunun

hemen ardından, Kahire 'de Angola, Namibia, ve

Küba

Angola

ve

soru n u

yapan Savunma Bakanı, "orduya yönelik

düşmanca

örgütsel,

biçimsel

eylemlerin, ve

yogunluk

açısından anayasal düzeni tehdit ede­ cek boyutlara ulaştıgını"

söyledi.

Yugoslavya'da çıkan Mladina adlı gençlik dergisi ise, ülkede bir askeri darbenin son anda önlendigini yazdı. Slovenya'da bir asker, ikisi gazeteci üç kiginin ordu sırlannı sızdırmak gerekçesi ile tutuklanması ise yeni

(Devamı s.36 'da)


Temmuz 1988 EKİM 39

Güney Afrika işçileri ayakta Haziran ayında 2 milyon işçi genel grev yaph

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR? Güney Afrika kaynıyor. Siyah halk ve işçi sınıfı ırkçı rejimin her türden

resmi bir açıklam ayla son genel grevi

emperyalist

ABD'nin bu tavnnı AET üyesi

devletlerin çeşitli oyunlarına ragmen

ülkelerin, 6 siyahın idamına karşı

ayakta

tavır almaları ve hatta idamlar önlen­

yasak

ve

zorbalıgına,

Sendikal hakları daha da kısıtlayan Botha 'nın yeni iş yasasına karşı, 5-6-7 Haziran günlerinde, COSA TU (Güney Afrika

Sendikalar

Kongresi)

ve

genel

grev

yapıldı.

Japonya ise ANC 'ye, Tokyo'da resmi büro açma izni verdi. Bu arada, Federal Almanya Cumhurbaşkanı, Başkanı

men 2 milyon

ilk kez,

ANC

Oliver Tambo'yu kabul

dolayında işçi genel

edip, Güney Afrika'daki son durumu

greve katıldı. Genel grev süresince

görüştü. 22 Haziranda ise SPD'nin

yapılan gösteri ve polisle çatışmalarda

vakfı tarafından davet edilmiş olan

10 kişi öldü. Sendikaların verilerine

COSATU

göre 2000 işçinin işine son verildi.

Sendikalar Birligi) başkanı ile bir­ likte

heyeti,

DGB

önce F.Almanya

(Alman Dışişleri

Haziranda

S oweto

katliamının

Bakanı Genscher; sonra da Çalışma

12.yılındaki

protesto

gösterilerine

Bakanı Blüm ile görüştü. Blüm, görüşmeden sonra, "ırkçılık benim

yüzbinlerce siyah katıldı. Son genel grev ve gösteriler iki önemli noktayı daha da berraklaştırdı:

B irincisi:

S iy ah

halkın

mücadelesinin ve işçi sınıfının bir­ liginin

Mangosuthu

Buthelezi'nin

yönettigi, gerici Zulu kabile hareketi

hıristiyan

anlayışımla

çelişiyor.

Tanrı insanları eşit yaratmıştır" şek­ linde "ilahi" bir açıklama yaptı. Ne oluyor? Başından beri ve h�en ırkçı-faşist rejimi Güney

ayakta

Afrika'nın

tutan,

muazzam

Inkatha örgütü vasıtasıyla bölünmek,

büyüklükteki

dizginlenmek istenmesidir. Nitekim,

zenginliklerini

Buthelezi 1 ,3 milyon taraftarına genel

AET ülkeleri, özellikle F.Almanya,

grev ve gösterilere katılınama emrini

Japonya ve diger emperyalistler nasıl

Inkatha örgütü taraftarları,

oldu da kimi grev destekçisi kesildi,

son bir yıl içinde, defalarca ANC ve

kimi tannnın ilahi eşitligini, kimi de

vermiştir.

yeraltı

ve

yagmalayan

yerüstü ABD,

UDF (Ulusal Demokrasi Cephesi) üye

siyah halkın haklarını dile getirir

ve

oldu?

taraftariarına

silahlı-sopalı

saldırılarda bulunmuş, bir çogunu

Bu

gelişmeler,

devletlerin,

katietmişlerdir.

emperyalist

artık geriye saymaya

Federal Almanya'da, Hristiyan

başlayan Botha rejimini yavaş yavaş

Demokrat Parti'nin (CDU) bursuyla

gözden çıkarmaya başladıgının; esas

özellikle

kaygularının ve hesaplarının Güney

tarafından,

Afrika'da kopacak bir kıyametten en

yükselen işçi hareketine, muhtemel

az zararla kurtulmak; köklü bir top­

egitilmiş

olan

Buthelezi,

F.Alman

emperyalizmi

devrimci çözümlere karşı bir denge

lumsal degişikliği önlemek, ANC ve

unsuru olarak kullanmaktadır.

devrimci

İkincisi: Irkçı rejimin baş destekçisi ABD 'nin

son · zamanlarda

agız

toplumsal

dizginlemek

hareketleri

oldugunun

göster­

geleridir.

değiştirmesi, "biz, şu anda engellenen, barışçı gösterileri, Güney Afrikalıların haklarını

destekliyoruz"

şeklindeki

yaptıgı ise, bir yandan sıkıyönetimi bir yıl daha uzatmak, basın üzerindeki baskıyı, kontrolü artırmak; diger yan­

dan da siyahların da, güya temsil

açıklamaları takip etti.

Ülkede devam eden sıkıyönetime rag­

Genel grevin hemen akabinde, 16

tavizler vermeye zorluyor. Botha'nın

mezse elçiliklerini geri çekeceklerini

NACTU (Ulusal Sendikalar Meclisi) önderliginde

Bütün bu gelişmeler Botha rejimini

desteklediklerini duyurmalarıdır.

ANA YASA DEÖİŞİKLİÖİ ALDATMACASI

edilebilecegi bir siyasal sistem için ·

Anayasada yeni reformlara gitmek. Amaç, melezlere, Hint kökeniilere ve işbirlikçi siyahlara göstermelik temsil hakları vererek ırkçı rejimin ömrünü biraz daha uzatabilmektir. Siyah halka ise ne şimdiki, ne de düşünülen par­ lamentoda temsil hakkı yok. Botha'nın bu yeni "Anayasa re­ formu" da daha dogmadan öldü. Pa­ paz Tutu şartsız reddediyar. Buthelezi ise, Mandela'nm serbest bırakılması şartıyla Botha'nın ediyor.

ANC

macayıBotha'nın

önerisini kabul ise

bu

aldat­

suratma

çoktan

çarpmış durumda. Beyazlar, Boberler ise, Botha'ya "beyazların haklarını satıyorsun" diye bagınp çagınyorlar. Irkçı rejim artık kendi dayanaklarını bile tatmin edemez, yönetemez hale gelmiştir. Siyah halk ve işçi sınıfı ise ölümden Kısacası

bile

korkmamaktadır.

çanlar artık

Botha

için

çalmaktadır. Yükselen, olgunlaşan devrimci du­ rumu, Güney Afrika işçi sınıfı ve devrimci örgütlerinin nasıl çözecegini ise zaman gösterecektir.


Sayı: lO

EKİM

40

70.Dogum

Yılında

NELSON MANDELA Nelson Mandela ismi, Güney Afrika siyah

halkının

ırkçı rejime karşı

müdadelesiyle özdeşleşmiştir.

25

yıldan beri hapiste tutulan Mandela,

Mandela, 1961 'de Ulusal Eylem Komitesi Başkanlıgına getirildi. Aynı yıl Mandela'nın önerisiyle "Umkhonto we

Sizwe"

(Halkın Mızragı) adlı,

ANC'nin (African National Congress

ANC'nin silahlı örgütü kuruldu. Ülk­ enin her yanında sabotajlar, silahlı ey­

- Afrika Ulusal Kongresi) saygın bir

lemler

önderidir. O, Güney Afrika halkının hıncını, öfkesini, sabrını, boyun eg­ mezligini kişiliginde birleştirmiştir. Mandela, bir Tam bu şefinin büyük oglu

olarak

1 9 1 8 'de

Um tata

yakınlarında dogdu. Hukuk ögrenimi

gerçekleştirildi.

Hükümet

Mandela'yı en büyük düşman ilan etti. 5 Agustos 1962 'de bir ihbar sonucu yakalandı. Greve kışkırtma, ülkeden izinsiz ayrılma gibi suçlardan toplam 5 yıl hücre cezasına çarptırıldı. Duruşma­ Mandela ve 7 yönetici arkadaşı ömür dan sonra büyük bir yandaş ve izleyici boyu hapse mahkum oldu. Duruşmalar

OliverTam bo ile Johannesburg'da bir

toplulugu gösteri yasagına ragmen, süresince bütün dünyada süren sokaklara döküldü ve "devam et Man­ dayanışma ve protesto eylemleri,

avukatlık bürosu açtı.

dela! " diye gösteri yaptı.

gördü. 1952'de şimdiki ANC başkanı

O 'nun aktif politik mücadelesi, ANC-Gençlik Kolu'nun kurucuları arasında yer almakla başladı. 1943 'de gerçekleştirilen bu girişimin kurucu üyeleri arasında, daha sonra ACN'nin önderleri haline gelecek olan Oliver Tambo, Walter Sisulu gibi gençler de vardı. 1949 'da yapılan ANC Kongresi daha militan bir

Temmuz 1963 'de Halkın Mız­

hükümeti devirmek için silahlı devrim boyun egmemiştir. Botha'nın 1985 tasartamak ve ülkenin yabancı güçlerce Ocagında yapugı şartlı salıverilme işgali için haz ırl ık yapmak " önerisini; aşagıdaki suçlarından yargılandı. Mayıs 1964 'te miştir.

gösterilerinde 18 işçinin katiedilme­

Mandela 'nın 10.2.1985 günü Soweto 'nun ]abulani Stadyumunda yapılan büyük bir toplantıda kızı Zinti tarafında okunan Botha 'nın şartlı salıverilme istegini reddeden mesajı

sini protesto için, ülke tarihinde ilk kez ülke çapında genel grev yapıldı.

"Ben Afrika Ulusal Kongresi'nin

sonuçlandı.

Gençlik

Kolu

Başkanı Walter Sisulu ANC Genel Sekreteri oldu. ANC daha aktif hale geldi. 26 Haziran 1 950 günü, 1 Mayıs

Bu

eylemler

mücadelesi

sonrası

yükselen

ANC 'nin bir

ivme

kazandı. Haziran 1 952'de ANC ile Güney Afrika Hint Kongresi, ırkçı rejimin yasalarına karşı "kulak asmama, karşı koyma" kampanyası başlattılar. Mandela, "gönüllü ulusal önder" sıfatıyla

Mandela bir komünist degildir. O,

yılmaz bir özgürlük yöneticilerinin kararl ı , ragı 'nın üst yakalanmasından sonra, 9 arkadaşıyla savaşçısıdır. 25 yıldan beri ırkçı birlikte, "sabotajlar düzenlemek, rejimin pençesinde olmasına ragmen

mesajla reddet­

mücadele isteyen

ANC Gençlik Kolu liderlerinin zafer­ iyle

onların idam edilmelerini önledi.

eyleme katılacak

olan

8000'den fazla gönüllüyü seçmek, eylem kurallarını belirlemek ve karn­ panyayı yürütmekle görevlendirildi. Ve aynı yıl ANC Transvali bölgesi başkanlıgına seçildi.

Ben zorbalık yanlısı bir insan degilim. Ben ve arkadaşlarım 1952'de Malan 'a (başbakan) sorunlarının

yazdık

ve

ülkemizin

çözümünde

bir

yol

bulmak için bir konferans teklif ettik. Bu duymamazlıktan gelindi. Strijdom iktidardayken, aynı teklifi yineledik.

üyesiyim. Daima üyeydim ve

Bu tekrar reddedildi. Verwoerd'in ikti­

ölünceye kadar öyle kalacagım. Ol­

dar döneminde de biz, kendi ge­

iver Tambo (ANC Başkanı) bana

leceklerine

kardeşten daha yakındır. O yaklaşık

amacıyla Güney Afrika'da yaşayan

50 yıldan beri benim en iyi arkadaşım

bütün insanlar için bir ulusal toplantı

ve yoldaşımdır. Sizlerden herhangi

teklif ettik. Bu da fayda etmedi. İlk kez

bir

karar

verebilmeleri

birisi benim özgürlügümü istiyorsa,

direnişin bütün başka biçimleri bizim

Oliver Tambo çok daha fazla ister.

için kapandıgında, biz silahlı kavgaya

Benim özgürlügüm için Tambo 'nun

yöneldik.

hayatını feda edecegini biliyorum. O 'nun

düşünceleriyle benimkiler

arasında hiç fark yoktur. Hükümetin bana zorla kabul et­ tirmeye çalıştıgı şartlara hayret ettim.

Şimdi Botha, Malan, Strijdom ve Verwoerd 'den

farklı

göstermelidir.

O

oldugunu

zorbalıktan

vazgeçmelidir. O ırkçılıgı yok ede-

(Devamı s.38 'de)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.