·Kim Kime
RPve
fl,...-�_rs_t�_;._�e��-�_r��ı_!_? fi����:.:.�.: ı=ki � __
1 5
·
Gü
n
ı ü
k
S
o S'
y a 1
st
15-16
lO��::.: :......:..: �a .;.:..: �� �;..;.. a n O.i!ta.�f;·_�r_da_ n
_
__
S
y a
s a
ANC,
DünyaveTürkiye:
__
Ga z ete
20 �:!::�
nde
---
1-15 Haziran 94, Sayı:1, Fiyatı:15 OOOTL
Kriz Dönemleri Olayların Hızını Artırm�kla Kalmaz; , Gerçeklerin
Olabildiğince
Açık Bir Hal Almasına da Yol Açar. Devleti Gerçekte Kimlerin Yönettiği, Parlamenter Demokrasinin Nasıl
K
ibaret Old uğu Çıplak Gözle Görülür Hale Gelir.
da Rezike Bir Oyundan
riz dönemleri, olayların akıl almaz bir hıza kavuştuğu, her bir
günün yeni ve şaşırtıcı olaylara gebe olduğu dönemlerdir. Türki
ye kapitalizminin, iyiden iyiye kriz çukurunun dibine doğru
yuvarlanmış bulunduğu şu günlerde de yaşadığımız budur. Her yeni
olay, derin bir şaşkınlık yaratarak gelmiş olan bir önceki olayı nere
deyse unutturuyor. Bankalar batıyor, kurtarılıyor. Kapitalistler, işçileri sıra sıra kapımn önüne, işsizliğin kör dünyasına doğru iteliyor. ANAP lideri, tekelci sermayeden hükümeti devir emri aldığım açıklıyor. Hükümetin başı, "demokratikleşme paketi" için genelkurmaydan izin
istiyor. Başbakanla cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı ile genelkurmay
başkanı, büyük sermaye ile orta ölçekli sermaye hergün birbiriyle bayağı bir ağız d�laşı yürütüyor!
Kriz dönemleri, yalnızca olayların hızım artırınakla kalmıyor; aynı
zamanda yüzlerdeki bütün maskeleri yük haline getirerek gerçeklerin alabildiğince açık bir hal almasına yol açıyor. Büyük sermaye çevre
leri, cumhurbaşkanına, başbakana, arıa muhalefet partisine emirlerini artık örtülü iletmek gereği bile duymuyor. Açıktan ernrediyor ve perva
sızca azarlıyor. "Demokratikleşme paketi"nin hükümet eliyle ve parla mentoda değil de genelkurmay odalarında hazırlandığı bütün çıplak
lığıyla ortaya çıkıyor. Devleti gerçekte kimlerin yönettiği, parlamenter demokrasinin nasıl da rezike bir oyundan ibaret olduğu, tüm bu temel sınıfsal gerçekler, olayları dikkatle izleyen işçi ve emekçilerin çıplak
gözle algılayabileceği açıklıkta sahnede beliriyor.
İşin ekonomik cephesine bakacak olursak:
Kriz, çok boyutlu, bütünsel bir krizdir. Bugün Türkiye kapitalizminin
Düzen, göstergelerini kaynak ve döviz alan
larındaki tıkanınayla ortaya koyan bir ekono
mik kriz ile yüzyüzedir. 1980'li yıllarda yine
yaşadığı kriz, derinliği ve kapsamı sınırlı bir kriz değildir. Yapısal ve önemli
değişiklikleri
dayatan
benzer göstergelerle ortaya çıkan krizi, düzen,
çok
düşük ücrete dayalı bir "ihracata yönelme"
boyutlu bir krizdir. Temelinde bir
politikasıyla atlatmaya çalışmıştı. Bu çaba
salt bu cepheyle sınırlı kalmarnakta,
başarı elde ettiği de söylenebilir. Bu başarının
ekonomik kriz bulunmakla birlikte,
sında '80'li yılların· ortalarına kadar kısmen bir
Önümüzde akıp giden bütün bu tablo, düzen cephesinde belirgin bir panik halinin yaşandığını da gösteriyor. Yaşanan krizin ne denli boyut
düzen, ideolojik ve politik cephelerde
arkasında
lu �e karmaşık bir hal aldığı konusunda ilk bakışta bile yeterli bir fikir verıyor.
maktadır.
emekçilerin
de ciddi açmazlarla yüzyüze bulun
ise,
bir
yandan
tüm
haklarının
zapturapt altına alınması karşısında işçi ve uzun
süre
bir
direnç
ortaya
koymamış olması, diğer yandan da uygun dış
konjonktürel ortarn sayesinde ihracatta belirli bir gelişme elde edilebilmiş olması vardı. Ne
var ki, bu iki etmen de kapitalist ekonominin
KlZil BAYRAK HER YERDE DALGALANACAK! omünistler, politik arenaya çıktıkları ilk günden, Ekim 1987'den bu yana, Türkiye'nin bir devrim ülkesi olduğu gerçeği üzerinde ısrarla durdular. Bugün, şu içinde yaşadığımız süreçte, düzenin iyiden iyiye . içine yuvarlanmış bulunduğu çok boyutlu kriz, bu gerçeği bir kez daha ve çarpıcı bir biçimde doğru lamaktadır. Kapitalist dü.zenin yaşam damarları iktisadi, siyasi ve ideolojik cephelerde ciddi bir tıkanma ile yüzyüzedir. Kapitalist düzenin içinde bulunduğu zorluklar, yüzyüze olduğu açmazlar, bugün çok daha açık bir biçim de görünür hale gelmiştir. Komünistler, çok çeşitli vesilelerle kapitalist düzenin bu açmaz ve zorluklarını sergilediler. Kuşkusuz, bundan sonra da sergilerneye devam edeceklerdir. Ne var ki, biz burada işin bir başka cephesini vurgulamak ve öne çıkarmak istiyoruz. Biliniyor ki kapitalizm için, bir şartla, içinden çıkı lamayacak ya da aşılamayacak bir kriz durumu yoktur. Bu şart da, işçi ve emekçilerin devrimci bir örgüt lenme ve önderlikten yoksun olmasıdır. Zira, işçi ve emekçiler böyle bir örgütlenme ve önderliğe, ihtilalci
krizine geçici bir çare olabilirdi. Ve nihayet, bu iki etmendeki dengeler bozulmaya başla
K
yınca kriz, yeniden ve bu kez daha kuvvetli
bir biçimde düzenin kapısını çalmaya başladı.
İşçiler '87'den '9 l'e kadar geçen süreçte ortaya koyduklan
·
Devamı 3.
tikasında
eylemiilikle
önemli
düşük
gedikler
ücret
açtılar.
poli
Diğer
yandan da, özellikle İran-Irak savaşının yol
·
açtığı
ihracat
artış�nı
sağlayan
uygun dış
konjonktürel ortam, Türkiye kapitalizmi aley
hine değişmeye başladı. Düzen, çare olur diye
büyük bir şevkle atıldığı Türki cumhuriyetler
seferinde ise ciddi herhangi bir mevzi elde Devamı 3. Sayfada,
K ız ı l
2
Salman Kaya'ya çekilen meydan dayağının ardından gürültülü biçimde görevden alınıp, sonra da sessizce göreve döndürülen Taşanlar, (d)elikanlılığa devam ediyor. Bir ·grup sendika yöneticisinin Ankara'da başlattığı açlık grevi, 25 Mayıs gecesi (d)elikanlının terör ekipleri tarafından basılarak, grevciler apar topar gözaltına alındılar. Tabir her ne kadar Taşanlar'ın ağzında ünlen diyse de, (d)elikanlılık hiç de onun icadı değildir.
Ba y r ak
1 - 1 5 .Haz i ra n 94
O, uşaklığını yaptığı sermaye devletinin bir temel özelliğini en açık sergileyenlerden biridir sadece. Evet... Asıl ve en büyük (d)elikanlı, sömürgeci sermaye devleti T.C.'dir. Sermaye iktidarı, ilk yılla rından bu yana bu özelliğini defalarca kanıtlamıştır. Bu konudaki ilk icraatları, Muştafa Suphi ve Çerkes Ethem olaylarıdır. Ardından lstiklal Mahkemeleri, işçi sendikalarına ve TKP'ye karşı ylirütülen taki batlar ve nihayet Kürt ulusuna karşı yürütülen sömürgeleştirme politikaları... Denebilir ki, (d)elikanlılıkta T.C.'nin eline su. dökebilecek bir burjuva devlet daha zor bulunur. "Ankqra kahra manı" Taşanlar'ın (d)elikanlılığı, ağababası ve en büyük haydut olan sermaye devletinİn.kirli serü venleri yanında, neredeyse bir hiç kalır. Oyle ya, ne yapmıştır bu "zavallı" emniyet müdürü? Her emniyet müdürünün "görev"i olan, cinayetler, kitle göste rilerine silahlı/coplu saldırılar, işkence vb.nden başka ... Sendikacıları satın alıp çalışanların müca delesini yozlaştırmak mı, köleci iş yasalarıyla ücret Iiierin elini kolunu zinçirlemek mi, IMF reçe telerindeki "acı ilaç''ı ücretlilere zorla içirmek mi, kardeş Kürt ulusuna karşı pis bir sömürgeci savaş politikası gütmek mi? ... Çalışan kitlelerin örgütlü mücadelesi, bu tür "memur"ların ağzının payını kolaylıkla verebilir. Ama asıl zor ve önemli olan en büyük (d)elikanlının, .
sermaye devletinin, kirli serüvenine son vermektir. Bu ise, tüm ezilenlerin muhalefetini birleştirip sefer ber edebilecek, iktidar perspektifine sahip politik bir sınıf hareketinin işidir. Sermayenin kan ve gözyaşı üzerine kurduğu zorba diktatörlüğün tek alternatifi, işçi sınıfının sosyalist iktidarıdır. Kamu çalışanları, sendikaVdemokratik hak müca delesini sürdürdükçe, karşıianna Taşanlar gibi daha pek çok (d)elikanlılar dikilecektir. Mücadelenin gücü, bu türden "küçük memur"ları aşıp, devletle toplu pazarlık aşamasına da gelecektir. Bugün pek çok işkolunda olduğu gibi, sendikal hakları yasal kazanım düzeyine çıkarmak olanaklı ve gereklidir. Ne var ki, bu gereklilik, ücretli �öleliğin sonu, ücret li emeğin kurtuluşu değildir. Ister kamu çalışanı, ister işçi, isterse sözleşmeli statüde çalıştırılsın, tüm ücretli emekçiler, kendi sınıf iktidarlarını-sosyalizmi hedefleyeı:ı politik bir mücadelede birleşrnek zorun dadırlar. Ucretli emeğin asıl zaferi, köle ücretlerinin artırılması, zincirlerin biraz olsun gevşetilmesi değil, ücretli kölelik sistemine-kapitalizme son verilmesi olacaktır. Tüm sanayi ve hizmet sektörlerinin çalı şanları, son yılların temel sloganlanndan biri haline gelen "Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!" şiarını yaşama geçirmek üzere, bu şiarı gerçek kılabilmek için ihtilalci sınıf partisini inşa mücadelesine katılmalıdırlar.
SERMAYENiN KATiL SURUSU TERO Sermaye devleti, halka daha sempatik görünsünler diye katillerinin çullarını yeni leyerek Amerikan polislerine benzetmekle övünüyor. Devletin yeni giysili, sempatik katilleri ise her geçen gün daha da azgın laşarak sağa sola saldırıyorlar. Volkan Günday, Kadıköy'de arabasını hatalı park ettiği için bir trafik polisi tarafından sokak ortasında vuruldu. Kalbine sıkılan tek kurşunla öldü. Bir süre önce başka bir polis 17 yaşındaki "sevgilisi"ni arabasının arka koliuğunda kurşunlayarak . öldürmüştü. Geçtiğimiz hafta içinde ise Istanbul Emni yet Müdürlüğü Bakım Onarım Şubesi'nde görevli bir başkomiser, tartıştığı çay bahçe si görevlisini beylik tabancasıyla yaraladı. Sarayburnu'nda gezmeye gelen başko miser, otomobil park sorunu yüzünden görevli ile tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine beylik tabancasını ateşledi. Her barışçıl kitle gösterisi, polisin önüne gelene saldırarak katliam provası yaptığı bir antrenmana dönüşüyor. Burjuva devlet, kendisini rahatsız edebilecek her tür kitle eyleminden öyle bir rahatsızlık duyu yor ki, paralı katillerini her an tetikte olma ları için alabildiğine şartlandırıyor. Yaşam ları öldürmekle içiçe geçmiş bu katiller sürüsü, günlük hayatları da dahil her tür sorunlarını silahla, şiddetle çözmeye. alışı yorlar. Hemen hergün ailesinden ya da çevresinden birisini silahla vuran bir polis
haberi burjuva medyaya malzeme oluyor. Burjuva devleti, işleri adam öldürmek olan, bunun için eğitilmiş bu uşaklarını korumak için bir de terane bulmuş; polisler, ağır ekonomik koşullara ve "terör"ün hedefi olmanın getirdiği strese dayanamayarak "bunalıma" giriyor ve bazen bu türden münferit(!) olaylar yaratıyorlarmışi Eğer "bu cinayetierin sorumlusu bir bunalımdır" deniliyorsa, doğrudur. Evet, sermayenin kokuşmuş düzeni, değişmez ve kaçınılmaz bir bunalım içindedir. Bu bunalımdır ki, sermayenin katiller sürüsünü tetikte olmaya ve düzene en küçük bir başkaidırıda silaha davranmaya itmektedir. Bu düzenin çürümüşlüğünü her fırsatta haykıran, emekçilerin ve tüm ezilenlerin başkaldırısını örgütlerneye çalışan devrim cilerin bu katillerin en temel hedefi olması rastlantı değildir. Onurlu bir yaşam için ücretli kölelik düzenine karşı mücadeleyi seçen yüzlerce devrimci devletin paralı katillerince katledilmiştir. Bu katil çeteleri burjuvazi tarafından özel olarak beslen mekte, korunmakta ve sayıları artı rılmaktadır. Her geçen gün yeni teçhizat ve araçlarla sokağa salınan bu polisler elleri kaşınarak ortalıkta dolaşmakta, alacak can aramaktadır. Kapitalizm tarihsel ömrünü çoktan tamamlamıştır. Eğer uzatmaları oynayarak ayakta kalabiliyorsa kanlı katilleri ile salya-
lar saçarak etrafa saidırabiliyor ve yıkılmaz gibi görünüyorsa bu, işçi sınıfının örgüt süzlüğünden kaynaklanmaktadır. Evet, burjuvazi tarihin çöplüğüne atıl maktan korkmaktadır. Bu yüzden eli kanlı katillerini ve her türlü cinayet aygıtını, kendi rezil sömürü ve talan düzenini koru-
mak için seferber etmektedir. Gün geçtikçe azgınlaşmakta, pervasızlaşmaktadır. Bize düşen korktuklarını başlarına getirmektir. Burjuvazi ve kokuşmuş düzen tarihin çöplüğüne atılacaktır. Bu ise işçi sınıfının politik öncülüğünde yürütülecek bir sosya lizm �vgası ile mümkün olacaktır.
Sömürgeci Zulüm Kürtleri Göçe Zorluyor--! Yıllardır sürdürülen Kürt halkını yok sayma ve ezme politikası, son aylarda köyle ri yakıp yıkmaya kadar vardı. Terörün bir ucu ambargo uygulamasıyla başladı. Geril laya gönderiliyor iddasıyla, bir çok köye gıda, ilaç ve giyecek ambargosu uygu landı. Bu nedenle Hakka ri'nin Çukurca ilçesine bağlı köylerden 6 bin insan göç etmek zorunda kaldı. Bir
diğer uygulama da '87 yılında başlatılan yayla yasağıydı. Bu. uygulama hayvanqlığa büyük darbe indirdi. Hayvan-
köy ve dört mezrada bulunan 50 ev yakıldı. Bir yandan da Ders,im'de Çemişgezek Hozat arasında kalan Ali
cılıkla geçinen köylüler, bu tarihten sonra metropollere göçetmeye başladılar. Tüm bu uygulamaların
gerilla mücadelesini durdu ramadığını gören sömürgeci sermaye devleti, bu kez de köylerde "Ya korucu ol, ya da terk et!" uygulamasına başladı. Yerel kaynakların bildir eliklerine göre I 7 Mayıs sonrası Lice-Genç-Kulp
üçgeninde sürdürülen köy yakmalar, Lice-Kulp-Silvan arasında bulunan alana kaydırıldı. Bu saldırıda yedi
·
Boğazı bölgesi bombar dımana tutuldu. Saldırılar üzerine bir bildiri hazırlayan ARGK, "74 köy ve 10 mezranın tamamen, 9 köyün kısmen yakıldığı"nı ve "36 köylünün kayıp olduğunu" açıkladı. Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı kimi köylere baskın düzenlenirken, bir yandan da bir çok ev ateşe verildi. Ayrı ca Muş'un Varto ilçesine
bağlı köylerde çok sayıda ev yakıldı. 40 kişi gözaltına alındı. Kürtler, tüm bu baskılarla, sömürgeci zulümle yurtlarını terke zorlanıyor. '91'de Saddam'ın zulmünden kaçan Güneyli Kürtler şimdi tersin den, sömürgeci sermaye devleti T.C.'nin zulmünden !<açan Kuzeyli Kürtleri bağn na basıyor. Kirli savaşın faturası, sömürgeci sermaye düzeni tarafından doğrudan işçi sını fına ve emekçilere çıka rılmasına karşın, bugüne
·
_
kadar sınıftan ciddi, kalıcı ve örgütlü bir ses yükselmedi. Kapitalizm, doğası gereği bunalımdan bunalıma sürük lenmeye mahkumdur. Ancak son krizin böyle derin dalga lar halinde. gelmesinin başlıca nedeni savaştır. Bu neden le TOrkiye işçi sınıfına çok büyük görevler düşmektedir. Bir halk, çoluk-çocuk, kadın erkek topraklarından kopar tılıp atılıyor, yok ediliyor. Unutmamak gerekir ki, bu olaya sessiz kalmak, tarih boyu sürecek bir UTANCIN aluna imza atmak demektir.
l(ızıl
Haziran 94
1-1 5
Bas Sayfadan Devam
Ba y r ak
3
arkasında da, tell)elde bu konudaki çözümsüzlük,
savaşı", "hepimiz ayru gemideyiz" edebiyatıyla işçi
bu iki etmendeki
dengelerin bozulmasına paralel olarak kısa sürede
arayış ve çatışmalar vardır. Görünen o ki, gelinen yerde (tüm sermaye çevre
borcunu ancak yeni borçlar bulabilirse
leri değilse bile) büyük sermaye çevreleri, DYP
ödeyebilir duruma geldi. Çöküş alarmiarı yeniden
SHP koalisyon hükümetiyle bu işin yürürneyeceği
ise, ekonomik bunalım kendini çok daha sarsıcı
nezdinde yıpranmış, meşruiyetini önemli ölçüde
göstermeyecekleri burjuvazinin de gördüğü açık bir
biçimlerde hissettirir hale gelmiştir. Kapasite kulla
yitiı..ıış bu koalisyon hükümetinin gereken tedbir
gerçektir.
nım oranlarında düşüş, çoğalan ve yoğunlaşan iflas lar, artan ve hızlanarak artacak olan tensikatlar. ..
gereken hız ve cesar.etle alıp uygulayamayacağıni
edemedi. yeniden
Kapitalist ekonomi,
çalmaya başladı. Ve bugüne gelindi. Bugünlerde
Düzen,
yalnızca
iktisadi
planda
değil,
diğer
konusunda
netleşmiş
durumdadırlar.
Kitleler
leri (siz işçi ve emekçilere saldın olarak okuyun), düşünmektedirler. Kriz dönemlerinde, düzenin bu
cephelerde de bir kriz içerisindedir. Bu, kapitalist
tür sorunlarının çözümü orduya havale edilir. Fakat
çok
çilerin
düzenin işini çok daha güçleştirmekte, sıkıntısını daha
fazlalaştırmaktadır.
Örneğin
ideolojik
Türkiye'de ordunun yıpranmış olması, işçi ve emek örgütlülükten
yoksuniuğu
gibi
faktörler
ve emekçilerin baskı ve sömürüye "rıza" göster
mesini sağlamaya çalışsa da, biliyor ki, bu pek
sonuç alıcı olmayacaktır. Zaten yıllardır yoksulluğa,
baskı ve sefalete mahkum edilmiş işçi ve emek
çilerin, daha fazla yoksunaşmaya kolayından "rıza"
Geçen süreçte sömürgeci-kapitalist düzen, Kürt
cephesinde kalıcı hiçbir başarı elde edemedi. Bu
süre zarfında, eğer Kürdistan'da tutunabilmeyi başa
rabildiyse, bunun en önemli nedenlerinden biri de .
metropollerdeki. suskurıluktu. Şimdi, krizin iyiden
İyiye derinleşmesi nedeniyle, metropollerdeki fitili
yüzünden sermaye düzeni, bu seçeneği .şimdilik geri
ateşieyecek kıvılcımı bizzat kendisi çakmak zorun
hedefi, "askeri darbe" ile aynı işlevi �görecek, işçi ve
birden zorlanmaya başlayacak; işçi hareketi ile Kürt
emekçitere aynı pervasızlıkla saldıracak, fakat bunu yaparken sivil görünümün avantajlarından da yarar
hareketinin ortak mücadele imkanları çoğalacaktır.
lanacak bir alternatif yaratmaktır. Geniş bir part ler
çok ciddi bir tehlike olduğu açıktır. ·Düzen, bu
Siyasi planda ise düzen, zaten uzun süredir kitle leri peşinden sürükleyebilecek bir düzen içi alter
hükümeti",
hesaııları yapıyor. Şu ya da bu biçimde, sivil ya da
natife sahip değildir. Bu anlamda da bir yönetim
u'ygulanması, teknisyenler hükümeti vb. ise şu sıra
planda yaşadığı kriz, sermaye iktidannın iktisadi krizi atiatma çabasını da güçleştirmektedir. Ne denli "ortak fedakarlık", "kurtuluş savaşı" vb.nden sözet
se de, geniş kitleleri bir arada tutan ortak bir ideo lojik eksenin var olmadığını, Kemalizm'in bu iş·Ievi göremeyecek denli yara aldığını düzen de bilmek tedir.
kriziyle karşı karşıyadır. 27 Mart seçimleri, sermaye
pland-a tutmak istiyor. Sermaye iktidarfnın bugünkü
yelpazesini içinde barındıran bir "milli mutab; (at Anayasa'nın
maddesine
119.
da;·a
nılarak partilerüstü bir olağanüstü hal hük.iimetinin
iktidarı için bu açıdan son bir umuttu. Bu yüzden bu
yoğun bir biçimde gündemde tutulmaya çalışılan sivil darbe türleridir.
kampanyası ile, "bölücülük" ve "irtica" öcüsü yarat
liği
seçimlere bütün gücüyle yüklendi. "Oy kullan!"
mak suretiyle, darbe uroacısıyla kitlelerin burjuva
partilerin birkaçı etrafında kenetlenmesini sağla
maya çalıştı. Ama tutmadı. 27 Mart seçim sonuçları
da bütün burjuva partilerin "azınlık partisi" olduğu gerçeğini değiştirmedi. Burjuvazinin
olağan yönetme sanatındaki bu
·
Tüm bu sivil darbe türlerinin ise ortak bir özel vardır.
Belki meşruiyet
bunalımını
ortadan
kaldıramayacaklar, ama tek tek partileri yıpranma
kaygısından
"kurtararak"
azgın
bir
saldırı
için
uygun koşulları yaratmış olacaklar. Parlamentonun varlığının yaratmış olduğu bazı biçimsel engellerin
ortadan kalkmasına hizmet edecekler. Düzen, her ne kadar "ortak fedakarlık", "kurtuluş
tıkanma, krizin iyiden iyiye derin
da k�Imaktadır. Böylece düzen, her iki cephede
Bunun ise, sömürgeci sermaye iktidarı açısından yüzd·mdir ki, işi "rıza" dan çok zor ile, terörle çözme
askeri daha açık bir terör rejimine doğru yol alıyor.
Sermaye düzeni, tüm bu politikalarında başarılı olabilecek mi? İşçi ve emekçileri terörle daha fazla yoksulluğa, sömürüye, işsizliğe boğun eğen bir sinmişlik durumuna sokabilecek mi? İşçiler,
sermayenin
saldırılarına
ilk
günlerde
gösterdikleri tepkilerle, bu saldırılara kolayından boyun sendika
eğmeyeceklerini
de
bürokrasisinin
ayak
gösterdiler. oyunlarına
yenilirlerse,
bunun
en
büyük
nedeninin
önder
liksizlik olacağını da açığa vurmuş oldular.
leştiği koşullarda, düzenin karşısına
Öyleyse
bu
noktada,
nistlere,
öncü
işçilere
Zira,
devrim
düzene
kurban
giderlerse, saflarında bölünme ve tereddüt olursa ve
·çok daha ciddi bir sorun olarak çıktı. sömürgeci-kapitalist
Ayrıca,
güçlerine
komü ve
tüm
belirleyici
önemde
görevler
düşmektedir.
çok daha az hisseden, işçi ve emek
Bugün,
düzenin
krizinin
ve
çilere dönük saldırıyı tereddütsüz ve
açmazlarının
arttığı
bu
kriz koşullarında yıpranma kaygısını
dönemde,
pervasız biçimde uygulayabilen bir
iyice
devrimci
politik
"kriz yönetimi" gereklidir. Bu ise,
örgütsel iradenin belirleyiciliği de
meşruiyeti tartışmalı hale gelmemiş
kat be kat artmıştır. Yı ğın hare ketini etkilemek, yönlendirmek
ve/veya yıpranma gibi politik kaygı ları olmayan güçlerle başarılabilir bir iştir.
ve onun ortaya çıkaracağı öncü ve diri güçleri örgütlemek. .. İşte
Düzen cephesinde bir süreden beri sürüp giden, son günlerde ise
görev budur!
TÜSİAD - Hükümet - Genelkurmay -Cumhurbaşkanı ıyıce
ayyuka
söz
düellolarıyla
çıkan
dalaşmaların
Bu alanda göste
rilecek kararlılık ve ataklık, sınıf
mücadelesinin seyri üzerinde hiç kuşku
olmasın
·
ki,
küçüm
senmeyecek etkiler yaratacaktır.
Baş Sayfadan Devam
sınıf partisine sahip değillerse, kapitalizm, şu ya da bu hızla, şu ya da bu güçlükle işçi ve emekçileri ezecek, onların yaşam ve ücret koşullarını setalet çizgisinin çok daha altına çekecek ve böylece de kendi asalak düzenini bir süre daha yaşatmayı başaracaktır. Evet, kapitalizm çok boyutlu bir kriz için dedir, çürümüş ve asalak düzeni her yanından parça parça dökülmektedir; ama onun hala böylesi önemli bir şansı da vardır. işçi ve emekçiler, devrimci politik bir önderlikten hala yoksun durumdadırlar. Bu ise, krizin yükünü işçi ve emekçilere bindirerek sömürü ve talanı bir süre daha uzatmak amacında olan kapitalist düzenin bu amacına ulaşmak için sahip olduğu en büyük avan tajdır. Tüm bu tablo, bize, komünistlerin en acil görevlerinin ne olduğunu da kendiliğinden gösteriyor: ihtilalci sınıf partisini örgütlemek! * * *
ihtilalci sı mf partisi, devrimci sınıf bilincinde ve örgütlülüğünde bir sıçrayışı ifade eder. Devrimci sınıf partisini örgütlernek demek, içinde yaşanılan döne min, ülkenin, siyasal konjonktürünün süzülmüş bir bilincine ve bu bilinç etra fında sınıf ve emekçi kitleleri örgütlü bir eylem sürecine seferber edebilme yeteneğine ulaşmak demektir. Sağlam bir teorik-programatik temel ekse ninde ve sağlam bir devrimci örgütsel temel üzerinde, sınıfın en ileri, en bilinçli, en militan kesimlerinin politik irade birliğinin kurulmuş olması demek tir. Komünistler, başlangıçtan bu yana, faaliyetlerini "En temel görev devrim, en acil görev parti!" bilinciyle yürüttüler. Yakın zamandan bu yana ise bu görevi çok daha somut ve yakın bir hedef olarak önlerine koydular. 1994 yılı nı ihtilalci sınıf partisini inşa çabasında "dönemeç yılı" ilan ettiler. Bugün, bu ilk sayısıyla yayın hayatına başlayan Ktz!l Bayrak da, kendi yayın çizgisini ve amacını, işte bu temel perspektife ve göreve bağlı olarak
ele almaktadır. K1z.� Bayral(ın komünist mücadelede tutacağı yer ve izie yeceği yayın çizgisi, komünistlerin ihtilalci sınıf partisini inşa çabaları ile, önle rine koydukları bu acil görevle sıkı sıkıya ilintili olacaktır. Ktztl Bayrak, yayın çizgisi ve pratik tutumuyla; komünistlerin öncü işçileri, sınıfı ve emekçi kitle leri politik olarak kuşatma, etkileme, y5nlendirme ve kazanma çabalanna kendi alanından, kendi alanına uygun yöntem ve araçlarla en etkin desteği sunmayı amaçlamaktadır. Bunu yapabilmek, komünistlerin temel pers pektiflerinin, taktik ve şiarlarının öncü işçilere, devrimcilere ve emekçi yığın lara ulaştırılmasında etkili bir silah olabilmek, Krz!l Bayral(ın en temel hede fidir. Ktztl Bayrak, ayrıca, devrimci harekette saklı duran parti potansiyellerinin ayrıştırılması, ortaya çıkarılması ve parti mücadelesine kazanılmasında da, parti inşa görevinin bu özel alanında da komünist harekete etkili, işlevsel bir destek sunmaya çalışacaktır. Yayın gündemini bu görevleri gözetir tarzda oluşturacaktır. Devrimci hareketin programatik-politik plandaki zaaflarına karşı düzenli ve düzeyli bir müdalıaleci çizgi izleyecektir. Ktztl Bayrak, komünistler için herşeyden önçe açık alanı sınıfsal bir pers pektifle ve devrimci tarzda kullanma imkanı demektir. Politik-örgütsel müca delenin bu önemli ve kritik alanında da yetkinleşmenin bir aracıdır. Komü nistler, başırrjan beri açık alanın istismarı sorununda ilkesel bir titizliğe sahip oldular. Sol hareketin bu alandaki tasfiyeci anlayış ve alışkanlıkianna karşı sürekli bir mücadele yürüttüler. Biz komünistler, Kıztl Bayrak ile, devrimci sınıfsal temelde ve asli olanı asla zayıflatmadan açık alanın nasıl kullanılabileceğini göstermek iddiasıyla da yola çıkıyoruz. Ktztl Bayrak deneyimini yakından izleyenler, komünistlerin bu alanda da tümüyle farklı bir perspektife ve pratik çizgiye sahip olduklarını, çok geçmeden açık bir biçimde göreceklerdir.
l(ızıl
4 ••
Ba y r ak
1 - 1 5 Haz i ra n 94
TUSIAD-Çiller Dalaşı KIM KIME IHANET EDIYOR? •
•
•
•
•
K avgayı A sıl TÜS İ A D Veriyor ve Hedef Tahta s ı n d a T abi k i İşçi S ı n ı fı , Emekçiler V ar, Çiller Değil . B u K avga K apital i st S aldın Paketi n i n Yüzüne " H alkçı " B ir K ı l ı f Geeirmek İ c i n dir.
'i
'
I
ki "taraf' da bu "kavga" oyununu çok sevdi. Çiller, şimdi her ko nuşmasına "Kim bu iş çevreleri, kim bu düzenleri bozulanlar?" di yerek başlıyor. Kendisini "halk çocuğu, halkın çıkarları için bu yola baş koy muş" biri olarak nitelendiriyor. Kızı, demagojide babasını da geçecek an laşılan. O, bu demagojileri yaparken, halk çocuğunun(!) kocası Özer Çiller, kamu bankalarının trilyonlarını eş dost bankalara dağıtarak ba�ırmak, eşinin başbakanlığını fırsat bilip kasasını tıka .basa doldurmak işi ile meşgul oluyor. Diğer "halk çocukları" da TÜ SİAD'ın üyeleri oluyor! TÜSİAD da, T. Çiller'i krizin sorumlusu olmakla ve halkın üzerine "hain" enflasyon bom balarını -aynen böyle!- yağdırmakla suçluyor. Ve gene "halkın çıkarları" için T.Çiller'i yerden yere vuruyor. Emekçi halka karşı düşmanlık ve savaş ilanı olan 5 Nisan paketinin, biri siparişçisi, diğeri ise hazırlayıcısı ve uy gulayıcısı olan bu iki taraf da, dikkatleri ve tepkileri, pakete muhalif(!) ilan et tikleri birbirlerinin üzerine çekiyorlar. Böylece her biri, hem kendisinin, hem de saldırı paketinin kapitalist yüzüne "halkçı" bir kılıf geçirmeye çalışıyor. Bu sahte kavgayı görüntüde hangi taraf "kaybetmiş" olursa olsun, sonuçta bu kavga, saldın paketinin önünü açmaya hizmet ettiği ölçüde her iki taraf da bu işten karlı çıkmış olacak. Ön�e şunu tespit edelim; kavgayı asıl TUSIAD veriyor ve hedef tah tasında tabii ki, Çiller değil, _işçi sınıfı, emekçiler var. Temelde TUSIAD, o "haşmetli" kolunu kaldırdı mı, taşı bir tek kuş vurmak için. atm az, hesabını geniş tutar. Şimdi bu kavga oyununun perdesini biraz aralayalım, bakalım ar kasında hangi dolaplar dönüyor: 1. TüSİAD, bir eliyle vereceğini daha sonra teşviklerle, muafiyetlerle kat be kat _geri alacak da olsa, ek vergi vb. bir ödemede bulunmak istemiyor. Saldırının ilk ilan edildiği günlerde yoğun tepkileri yatıştırmak ve düzenin ideolojik aygıtıarına denetim kanalları açmak için basın "Haydi zenginler, eller cebe!" k�mpanyaları açtı. Ve hemen bütün TUSIAD üyeleri de bu kam panyaya 'destek vermiş göründüier. •
Artık bu en .kritik eşiği aştıklarını dü şündükleri için şimdi bu oyunu sona er dirdiler. Oyunun şimdi "Sanayici vergi vermemeli ki, yatınm yapsın; yatırım yapmal ı ki, ülke kal.kınsın!" perdesi açıldı. TÜSİAD· üyeleri ödediklerini geri alırken bir bölümünü diğer ser maye gruplarına kapurma tehlikesi ye rine, hiç ödemeyerek işi garantiye . almak istiyor. Koalisyon, bu gös termelik ek vergi ile görüntüyü kur tarmak ve emekçi halka karş_ı �uç or taklığını gizlemek isterken, TUSIAD'ın ise koalisyon partilerinin akıbetini dü şünecek hali yok. Nasıl olsa sırada diğer hizmetkarları bekliyor. Ara larındaki anlaşmazlığın bir yönü bu .. 2. Kitlelerin saldırı karşısında bek lenenden daha tepkisiz kaldığını tespit· eden TÜSİAD, kendi lehine gördüğü bu koşulları, saldırıyı bir an önce şid detlendirerek kullanmak hesabındadır. Bu yüzden sabırsızlanmakta ve ko alisyon hükümetini bu konuda daha. hızlı davranmaya zorlamaktadır. 3. TÜSİAD çausı altında örgütlü olan tekelci sermaye kesimi, 5 Nisan paketindeki kararlarda somutlanan soy gundan sermayenin diğer kesimlerinin de nasiplenmesine karşı çıkıyor. Bütün ganimetin kendi kasasına aktarılmasını talep ediyor. Çiller, progr"!llın özünde ve temel kararlarında TUSIAD ile tam bir anlaşma içinde ve onun hizmetinde. Aina, hazır "fedakarlık" demagojisi ile işçi sınıfının elini kolunu bağlamışken, bunu fırsat bilip kendisinin ve yakın çevresinin cebini de tıka basa dol durmak istiyor. TÜSİAD da, makul öl çülerde olmak kaydıyla kendisine ve rilen bu hizmetlerin karşılığının alınmasına bir itirazda bulunmuyor. Ama aşınya kaçmamalarını ve yakayı ele verecek acemi yöntemler kul lanmamalarını istiyor. Hem kıt kay nakları telef etmemek için, hem de ge lecek tepkilerin sadece Çiller ekibini değil, b� demagogu olduğu 5 Nisan ka rarlarını da hedefleyeceğini bildiği için. TÜSİAD'ın üyeleri, Özer Çiller'in banka vurgunlarındary bu Y.�zden "ra hatsız" oluyorlar. Halbuki Ozer Çiller de eski bir TÜSİAD üyesidir ve bu iş lerin yolunu yöntemini onlardan öğ renmiştir. İşin özünde aralarında hiçbir
anlaşmazlık yoktur. 4. TÜSİAD, Çiller ve kadrosunun bu programı hayata geçirmek ko nusun<da yeterince yetenekli olmadığını, yıprandığını, .' makyajının döküldüğünü, maskesinin düştüğünü, "muhalefet" vit rininde tazelediği kendi devşirmesi M. Yılmaz ve ANAP kadrolarının bu ko şullarda daha başarılı olacağını dü şünüyor. 5. TÜSiAD, bu mızrak bu çuvala sığmaz derken, çuval olarak kastettiği sadece Çiller ve mevcut hükümet değil. B.ışında kim olursa olsun mevcut hü kümet yöntemleridir. "Madem mızrak çuvala sığınıyor ve sığmayacak, öyleyse boşuna hız ve zaman kaybedileceğine, bu saldırıyı örtüsüz -yani çuvalsız- gerçekleştirelim" demektedir. TÜSİAD' ın, krize olağan hükümet yön temleriyle müdahalenin başarılı ol mayacağı yönündeki eğilimi kuv vetlenmektedir. Hele bu hükümetin başında makyajı dökülmüş, maskesi düşmüş parti ve liderlerin olduğu ko şullarda bu �ğilim daha da pe kişmektedir. TUSIAD'ın paketi des teklemesi, ama hükümetten desteğini çekmesi, bir "ara rejim" yolunun da dö şenmesi anlamına gelmektedir. Çiller, aruk sermaye sınıfına hiz metkarlığının son demlerini yaşadığının ve yakında bavulunu toplayıp -önceki hazine müsteşarı gibi- memleketine, ABD'ye geri gönderileceğinin, baş bakanlık günlerinin sayılı olduğun'un farkındactır. Çiller, "MGK ve Güreş hü
kümeti destekliyor, SHP destekliyor, MHP destekliyor; o halde ara rejime, olağanüstü hale, sıkıyönetime, darbeye ne gerek var? Biz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sermayenin her
türlü hizmetini görmeye, emekçi halka karşı en ağır suçları işlemeye hazırız! Paketi biz hazırladık, en kararlılıkla da biz hayata geçiririz. İki yıldır yap ya tıklarımız sonra bundan pacaklarımızın da teminatıdır." diyerek
uluslararası sermaye çevreleri ile TÜ SİAD'ı ikna etmeye çalışmaktadır. Ama sermaye sınıfı kişiler üzerine po litika inşa etmez. 'Anlaşılan ABD de artık Çiller'den desteğini çekmektedir. Çiller, önce süslenmiş püslenmiş, sonra kullanılmış ve eskimiş bir paçavradır. Oyleyse artık köşesine çekilmelidir. Ama anılarını yazacak olursa kitabının tanıtımı için destek de ihmal edil memelidir! Çiller ise, tekelci sermayeye yaptığı o kadar hizmetten sonra şimdi böyle kolay gözden çıkarılmış olması karşısında içerliyor, hatta zaman zaman ülkeyi kendisinin yönettiği hislerine bile kapılarak ve kendi mantığı icinde gayet tutarlı olarak TÜSİAD'ı "hı anet ve dalalet" içinde olmakla suçluyor. Evet, doğrudur... TÜSİAD, düne kadar allayıp pullayıp el üstünde tuttuğu hiz metkarı Çiller'e karşı bugün "hıyanet ve dalalet" içindedir! Ama oyunun ku ralı budur! Çiller )se, "Ben bildiğiniz tüm başbakanlardan daha fazla made in USA 'yım, son kullanma tarihim henüz geçmedi" diyerek kendince oyun bozanlık yapmaktadır. Bu tescilli emekçi halk düşmanları, eğer bugün "halkçı" maskesi takacak cüreti kendilerinde bulabiliyorlarsa, bunun başlıca nedeni, tüm emekçi halka karşı sorumlu olan işçi sınıfının, politik bilinç ve örgütlülük düzeyinin ge riliğidir. Bu geriliğin üstesinden gelmek görevi ise, koministlerin ve sınıf bilinÇli işçilerin önündP durmaktadır.
y
Sermaye Sınıfı Ekonomik "Kurtuluş Savaşı" ndan Neden V azgeçti? Kurtuluş savaşı demagojisi artık bir tarafa bırakıldı. Düzenin eli kalemli ko rucuları bu konuda taktik değiştirirken acaba neyin hesabını yaptılar? 1. Kurtuluş savaşı dcmagojisi, her şeyden önce ülkenin bir batak içinde de belendiği ve uçurumun kıyısında olduğu gerçeğinin kabulü demekti. 14 yıllık '1e dakarlık" döneminden sonra bu ·gerçeğin ka:bul edilmesinin, emekçi kitlelere yeni "fedakarlık" çağrısı çıkartırken pek de anlamlı olmad ığı görüldü. 2. Bir süre son ra işler düzelmeyince, bu demagoji ters tepecek ve kitleler, o kadar "fedakarlığa" rağmen, çıkmazı sermaye tarafından bile tescil edilen bu çü rümüş düzenden bütünüyle ümitlerini kesip gerçek kurtuluş yollan aramaya ko yulacaktı. 3. Zaten birinci " kurtuluş" savaşı nda bile asker kaçaklarının sayısı bir hayli yüksekti. Bugün Türk ordusundaki asker kaçağı sayısı da drkkate alı ndığında, kit lelerin bu ekonomik-"kurtuluş" savaşı na da pek ilgi göstermeyeceği ortadaydı! 4. "Kurtuluş" savaşı demagojisi, doğal olarak emekçi kitlelerin sefaletinden so rumlu "düşmanlar"ın kin:ı olduğu sorusunu da beraberinde gündeme getirecekti. Bir de bu soruya doğru yanıt ver.ilmesi halinde siz görün sermaye sın ıfının halini! Sömürücüler, soyguncular, vurguncular çetesi karşısı nda cirit atarken; emekçi kitlelerin, düşman olarak gidip de KiT'Iere ve KiT işçilerine saldırması pek bek lenemezdi doğrusu. Sermaye sınıfı, emekçi kitleleri dalduruşa getireyim der ken, kendi mezarını kendi elleriyle kazmak gibi ters bir duruma düşmek is temedi! Bunun yerine yalan makinaları, propagandada artık şunları öne
çıkarıyor: 1. Türkiye ekonomisi güçlü ve ayaktadır. 2. Sadece bazı küçük sorunlar vardır. Bunlar büyümenin sorunlarıdır. 3. Yapılacak bir kaç yıllık fedakarlık ile ekonomi düze çıkacak, ülke re..faha ka vuşacaktır. Ama bu propaganda da tutmayacaktır. Bu düzen çürümüştür, kokuşmuştur ve işçi sınıfı tarafından hakettiği yere, tarihin çöplüğüne atılacaktır. Er ya da geç, ama mutlaka!
---�-----:
1 -1 5
l(ı z ı l
Haz i ra n 94
�
D()vühnesi ve
" DEMOKRAT " SIIP sendikacılar,
aydınlar
tutuklanıyor.
Devrimci basın üzerinde baskı yoğunlaşıyor. Kit leler copla, dipçikle, işkence i l e yıldırılınaya ça l ışıl ıyor. S HP, Salman Kaya'ya i nen yumrukları görüyor da, bunları gönnüyor, duymuyor, bil m i yor m u? Haklarını arayan işçiler, kamu emek çileri copJandığ ında, protestocu öğrenciler yer lerde sürüklendiğinde, Kürtler bombalandığında, devrimciler
kurşunlandığında,
siyasi
tutsaklar
saldırıya maruz kald ığında, DEP m i l letvekilleri yaka paça tutuklandığında sesi soluğu ç ıkmayan S H P, şimdi bu olay üzerine neden koalisyondan aynlma demagojileri savuruyor?
S H P'ye bu demagoj i k tehditleri sav urtan, yü
zündelçi
"demokratik"
maskenin
yere
d üş
mesinden duyduğu korkudur. Kend i sinin de "sol dan" omuziadığı bu düzenin ne denli kanlı ve kirli bir düzen olduğunun bütün çıpl akl ığı ile açığa çıkmasından duyduğu telaş ve paniktir. H ü
kümet ortağı partinin bir m i l letvekilinin bile ka fasın ı , Ankara' nın göbeğinde gündüz gözü i l e ev ire çevire kıran devlet terörü; düşünün k i K ürt halkına, Türk emekçilerine karşı hangi suçları
hangi
yöntemlerle
asker
dipçiği,
gahları,
işlemektedir?
DGM · dosyaları,
infazlan ,
5
" De m o k rati kles m e Pa keti " Yeni Bir Sa ld1r1d1r
Sa l ınan Kaya ' ıu n
İşçiler,
----
Ba y r ak
Polis
copu,
işkence
kontrgerilla
tez
·
ermaye iktidarı işçi ve emekçilere yönelik saldırısını lışanına verdikleri vaatlerin karşılığı da cop ve iŞkence olarak paket paket sürdürüyor. Once 5 Nisan "istikrar paketi' bu kesimlere geri döndü vb. adı altında ilk saldırı başlatıldı. Bu "paket"le %1 00'1eri Bugün de Çiller-Karayalçın ikilisinin yapmak istediği aşan zamlar, özelleştirmeler ve tensikatlar gündeme budur. Verilen vaatlerin hiçbiri gerçekleşmeyeceği gibi saldırı · geldi. Tarihinin en büyük krizini yaşayan sermaye iktidarı kri daha da yoğunlaşacaktır. zin faturasını bir kez daha işçi ve emekçilere çıkardı. Burjuva basın organları bir ağızdan açılan "paket"i eleş Sermaye iktidarı 18 M ayıs'ta "9emokratikleşme paketi' tiriyorlar. Sözde eksiklikler olduğunu ve tamamlanması ge adı altında yeni bir saldırı paketi da�a açtı . Bu'nunla amaç rektiğini savunuyorlar. Bunların derdi kesinlikle işçi ve emek lanan işçi ve emekçilerin bilinçlerini buland ırmak ve beklenti çilere bazı demokratik haklar verilmesi değildir. Bu sermaye havası yaratmaktır. Böylece yeni ve daha\apsamlı sald ırılar uşaklarının tek derdi ve korkusu bu "paket"in beklenen etkiyi için ortam oluşturulacaktır. Sermaye iktidarının böyle bir or yaratmayacağıd ır. Yani işçi ve e(llekçilerde gerektiği ölçüde tama oldukça fazla ihtiyacı vardır. Çünkü içinde bulunduğu bir beklenti oluşturamayacağıdır. I ktidarı da bu sebeple eleş krizden çıkmak için azgınca saldıracaktır. Bu saldırı kar tirmektedirler. şısında sesini çıkarmayan emekçiler onun en büyük ar Sermaye iktidarı nın yaşadığı kriz derindir. Bu krizden zusudur. Işte bu paketle sağlanmaya çalışılan budur. 3u ancak krizin faturasını işçi ve emekçilere yüklayerek çıkabilir. paket yeni bir kandırmacadır. Demokratikleşme adı altırı.ja Bu se,:eple demokratik haklar vermesi de mümkün değildir. yeni bir saldırıdır. Tam tersine amacı varolan hakları da kısıtlamaktır. M aaşları . Hatırlanacağı gibi 1991 'de Demirel-Inönü ikilisi de aynı bile ödemek istemeyen iktidarın grevli toplusözleşmeli sendika oyunu oynamışlardı. Yine onlar da "demokratikleşme paketi" hakkı vermesi düşünülebilir mi? Veya fabrikalan özel açmışlar ve bir beklenti havası yaratmışlardı. Kürt realitesini 'leştirmek, kapatmak ve burada çalışan işçileri sokağa atmayı tanıdıklarını söylemişler ve 瀺itli demokratik haklar vaat et düşünenierin işçiye haklar vermesi? mişlerdi. Bu vaatlere inananlar kısa süre sonra bunların koca Hayır! Sermaye iktidarının işçi ve emekçilere hak vermek bir yalan olduğunu ve yeni bir saldırı ile karşı karşıya ol gibi bir düşüncesi yoktur. işçi ve emekçiler bu oyuna kan duklarını gördüler. Kürt realitesini tanıyoruz diyerek, azg ın bir mamalıdırlar. '91 'den dersler çıkarı lmalıdır. Ve şu her zaman şekilde Kürt halkına saldırdılar. Köyleri, kentleri yaktırdılar. En hatırda tutulmalıdır: vahşi saldırı bu dönemde gündeme geldi. işçiye, kamu çaHaklar ancak mücadele ile alınır! ·
cinayetleri,
M İT'leri, itleri ile düzenin kanlı sömürü çarkları nasıl dönmektedir? Demekratikleşıne masalı
ile kitleleri
uyut
maya çalışan S H P , bu terörün başlıca suç or taklarından biri değil m i dir? Demokratikleşme paketi diye diye devlet terörünü meşrulaştıran tüm aşağılık yasalara ortak olan, devletin kendi yasalarını b i le hiçe sayarak uyguladığı baskı ve katl iamlara destek v eren bu
aynı
S H P değil
m i d i r? İşte S HP'nin korkusu bu soruların so rulma<>ı ve yanıtlanmasıdır. Zira o, kendisinin ve düzenin yüzündeki "demokratik" maskenin düş müş olmasından dolayı korku içindedir.
S H P' l i m i lletvekilleri , "ekonomide zor bir dö
neme giriyoruz, böyle bir dönemin başlangıcında saygıdeğer polis teşki latımızın v e emniyet güç lerimizin üç beş kend i n i bilmez yüzünden yıp ranması doğru olmaz. Bu yüzden sorum lular hak kında
işlem
yapılmalıdır"
D ikkatler sadece Salman
demektedirler.
Kaya'nın dövülmesi
olayı üzerine çekilmekte, devlet terörünün bütün faturası Ankara Emniyet Müdürü Taşanlar'a ve "üç beş kendini bi lmez"e çıkarılmaktadır. Böy lelilde de bu terör devletinin kirl i v e kanlı yüzü aklanmaya çalışılmaktadır. Salman Kaya ise, bu "vahim" olay hakkında ancak kendisi gibi "yorgun" demokratları aji te şu değerlendirmeyi yapıyor: "Mil Leıvekili kimfiğimi ayaklar a lı ında ezen o ki
edebilen
şilerin emniyeı güçleri olması mümkün değildir.
O güçler, yargısız infaztarla ve köyleri yakarak,
boşaltarak köle bir toplum yaratmak isteyen eli
kanlı bir çetedir . Emniyet güçleri değildir".
Kaya, bu sözlerle, mevcut düzenin ve onun em
ni yet güçlerinin gerçek yüzünü gizlerneye ça
l ışıyor. Kaya, bu düzenin ücretli kölelik düzeni · kapitalizm olduğunu bilmiyor mu? Kaya, bu dü zenin "emniyet" inin i nfazlarla, köyler yakılarak, boşaltılarak, hakların ı arayarı kamu emekçileri coplanarak, testocu
direnen
öğrenciler
işçiler
tutuklanarak,
pro
yerlerde
sürüklenerek
sağ
landığını bilm iyor m u? Kaya, "emni yet" güç leri nin,
bu
"köle
toplumunu"
korumak
ve
kol lamak görevi i le ·yüküml ü bir terör şebekesi olduğunu bilm iyor m u? B il i yor elbet! B il iyor ama, devlet terörünün kend isini en çıplak ve en
şiddetli olarak gözler önüne serdiği, adeta kitleler
nezdinde kendi kendini teşhir etti ği bu ol aylar karşısında "bunlar emni yet güçleri değil" de magojisi Çünkü
ile
gerçekliği
koalisyon
gi zlerneye
ortağı
ve
çalışıyor.
düzenin
"de
mokratikleşme" saldırısını cilalayan S H P'nin bir m i l letveki l i olarak, bu terördeki suç ortaklığının açığa çıkmasından korkuyor! Korkmakta da hakl ıdır!
TE RÖRi ST DEVLETi N TERÖR YASASI NAP iktidarının, anayasanın 1 4 1 , 1 42, 1 63 . mad delerini kaldırmasından sonra hazırlanan "Terörle M ücadele Yasası"na dayanarak, ismail Beşikçi, Edip Polat, Ayşenur Zarakolu, Fikret Başkaya, Sırrı .. Oztürk, Günay Aslan gibi aydınlar "terörist" damgası ile ce zaevine kondular. Mü n ir Ceylan, Haluk Gerger gibi sendikilcı, yazar ve yayıncılar da yakında cezaevine konulacaklar. DISK Deri-iş Örgütlenme Dairesi Başkanı Munzur Pekgüleç ve gene DiSK'ten bir çok sendikacı halen tutuklu yarg ılanıyor. Devrimci basma verilen para c;ezaları milyarları buldu. Sa yısız kapatma davası açıldı ve bir çok dergi kapatıldı. Bunca asalak, vergi kaçakçısı dururken, yolsuzluk dos� yaları havalarda uçuşurken, devlet terörünün devrimcilere, aydınlara ve Kürt emekçilere yönelmesi sermaye devletinin gerçek işlevini de bir kez daha gözler önüne seriyor. Ve "te rörle mücadele" yasalarının asıl adresinin işçi ve emekçilerin haklı mücadeieleri olduğu gerçeği açıkça itiraf edilmiş oluyor. Muhalefette iken , ANAP'ın hazırladığı bu yasaya karşı sözde muhalefet eden, 1 2 Eylül rejiminin kalıntılarını te mizleme ve demokratikleşme vaadinde bulunarak işbaşma _ gelen koalisyon ortakları da hükümet olduklarında gerçek yüzlerini açığa vurdular. Bu yasayı daha da ağırlaştıracak dü zenlemeleri gündeme getirdiler. D üşünce "suçluları"nı da "terör" suçlusu saydılar. Işçi ve emekçilerin en küçük hak ara yışları ve protestoları da artık "terör" suçu sayılıyor. Ya- · pılması istenen yasa değişikliğine göre; işi durdurma, işgal gibi eylemler de "terör" suçu kapsamına alınacak. Yine 236. maddedeki kamu çalışanlarına ilişkin düzenlemede, aynı iş yerinde çalışan 3 veya daha fazla kimsenin aldığı karar ge reğince işe gitmeyen, işi yavaşlatan, işi durduran kamu ça lışanları, bu kararı alan dernek, sendika veya meslek ,kuruluşları da "terör" suçu işlemiş olacaklar.
Sermaye devleti işçi sınıfına ve ezilen halka karşı işlediği suçları meşru göstermek için yasa üstüne yasa hazırlıyor. Bu yasaları göstermelik "Millet Meclisi"nde onaylatıp, halkın des teğini aldığını ilan ediyor. Daha sonra da her eylemi "terör ey lemi" ilan ederek, devlet terörüne meşruluk kazandırmaya ça l ış,yor. Yani tümüyle açlık ve sefaletimize neden olacak olan özelleştirmelere, işten atılmalara, sendikasızlaştırmaya .karşı girişeceğimiz mücadeleler, eylemler "terör" suçu sayılacak, şimdiye kadar uygulanan, fakat geniş kitlelerin tepkisini çeken baskı yöntemleri de yasallaştırılmış olacak. Belediye işçilerinin grevi kamu sağlığını tehlikeye soktuğu için "terör suçu" sayıtabilecek. Grevli toplusözleşmeli sendika hakkı için mücadele eden kamu çalışanları "terörist" ilan edilecek. Basın ve yayın .kuruluşlarına getirilen cezalar daha da ağır laştırılacak. Kitap "terör" aracı olarak kabul edilirken, yazar ve yayıncı da terörist ilan edilecek. Varolan yasaya göre, iş kencecinin savunma giderlerini karşılayan devlet, bu tasarı ile kefaletini de ödeyerek işkenceciyi ödüllendiriyor. Bütün bu hazırlıklara bir yenisi daha eklendi. 5442 sayılı il idaresi Yasası'nda yapılması planlanan değişikliklere gör�. tüm vali ve kaymakamlar olağanüstü yetkilerle donatılıyor. ll veya ilçenin tek hakimi olan vali ve kaymakam, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıp, askıya alıp, kaldırabiliyor. Dernek, sen dika, vakıf vb. yerleri aratma, açık kalma zamanlarını be lirleme ve üç aya kadar kapatma yetkisi de bunlara veriliyor. Şu sıralar ortakların açıkladığı "demokratikleşme" paketine sıkıştırılan bu değişiklik sonucunda, olağanüstü halin kal dırılabileceği ·açıklandı. Tabi kaldırırlar. Zira, Terörle Mü cadele Yasası ve bu doğrultuda istenen yeni yetki yasası, zaten bütün ülkeyi "olağanüstü hal"le yönelmenin yasal da yanaklarını sağlamış oluyor.
l(ızıl
6
Ba y r ak
1 - 1 5 Haziran 94
Yükselen Dİnsel · GerİeİIİk
e fa
ar
•
ve ı
•
SI
20. Y ü zyı l ı n S on Çeyreği
T ü m D ü nyada
Yeni B i r Topl u m s a l - S iyas a l Olguya T an ı k O l d u . İ s l am c ı l ık, İ s l am D i n i n i n Topl u m s a l H ayat a Ege m e n K ı l ı n m a s ı D üşü n c e s i , · En Çarpı c ı G e l işm e l er i n i B u D ö n e m de G erçek l eşt i rd i . İ s l am i Geri c i l i k , M ü s l ü m an N ü fu s u n Ağı r l ıkta O l d uğu H e r Ü l kede Açı k B i r Y ü k s e l işe Geçti . B u S ü reçte Ortaya Çıkan H arek e t l e r, 2 . S av aş S on ra s ı n da,
B i zz at Emperya l i s t l e r Tarafı n dan
K u rd o ru l an (S u u d i A ra b i s tan, B i rl eş i k A rap Em i r l i k l e ri . . . ) ya d a R e v i zyo n i zme Ek o n om i k - P o l i t i k Çıkar l ar Teme l i n d e B ağl ı O l an ve B u D oğru ] tu d a D e s te k G öre n (L i bya, S u d an, S u riye . . . ) İ s l a m i D e v l e t l erden Fark l ı O l arak, Ege m e n l e r.; Karşı B i r K i t l e M üc ad e l e s i İçi nde Ge l işt i l er . Ö ze l l i k l e İ ran D ev ri m i n den S o nra, İ s l am i Term i n o l oji d e A n t i - A m e ri k anc ı, A n t i - Emperyal i s t B i r R etorik Y aygı n O l arak Yer A l m aya B aşl adı .
I 0
slamcılı.k, işçi sınıfının uluslararası siyasene ağırlığını kaybetti ği, önderliksiz kaldığı, genel olarak gerilediği dönemde güç kazanmaya başladı. Revizyonist SSCB'nin ve Doğu Avrupa ülke lerinin çözülüş yıllarında ise daha belirgin biçimde yükselişe geçti. Demek oluyor ki, islamcılık, sosya lizm alternatifinin zayıftadığı bir dönemde kitlelerin kokuşmuş kapitalizme, bu çürümüş sisteme tepki lerini örgütleyerek ilerledi ve ilerliyor. Sınıf müca delesindeki bu durağanl ık ve yeni l g i dönemlerini n ortaya çıkardığı boşluğu, "Kapitalizme v e emper yalizme karşı(!) faizci-kapitalist zulüm ekono milerinin yıkttması mücadelesi" retori ğiyle islamcılık doldurmaya başladı. Bu gelişmeler Türkiye'de de yansısını buldu. Dünya çapında bir islamcı hareketlenmenin varlığına ve desteğine dayanan islami hareket Türkiye'de de güç kazanmaya ve siyasal etkinliğini artırmaya başla dı. Yapılan son yerel seçimlerde, RP'nin gösterdiği başarı ise bu gelişmenin somut bir göstergesi oldu. B u yazının asıl eksenini, RP'nin siyasal-toplumsal pozis yonunun temel çizgilerini belirlemek ve yakın gele ceğimizde islami akımların güncel politikadaki etkin liğiı:ı.i kavramak çabası oluşturacaktır. Once, RP için bazı temel tespitleri yapmakla başlayalım. Refah Partisi' n i n sınıfsal yapısı 1978'den bu yana yoksullaşan ve giderek düzene karşı hoşnutsuzluğu artan kesimler, sadece işçi sınıfı ve emekçilerden ol uşmuyor. Küçük-burj uvazi, özel lilde küçük esnaf, yan-feodal kalınolar taşıyan taşra burjuvazisi ve küçük sanayici de bu zaman diliminde
sermaye düzeninin tekelcj işleyişinden payına düşeni aldı. Düzeni n bunalımın<;lan bu kesimlerin payına, genelleşen iflaslar (küçük işletmelerin tekeller lehine tasfiyesi) ve gelir düzeyinde gerileme düştü. Ol;ığan durumlarda geleneksel sağ partiler aracılığıyla tekelci burjuvaziye bağlanan bu kesim, düzene "radikal" eleştiriler yöneiten RP'ye yöneldi. RP, ilk kadro biri ki mini bu kesimden çıkardı. B ugün de bu kesimler, RP içinde yönetici kadroları, dışarda ise siyasal yönlendirici g ijcü oluştu_ruY.orlar. B u kesimin ekono mik alandaki örgütü MUSIAD (Müstakil Işadamları patron örgütüdılr. K üçük Derneği) adındaki burjuvazi, RP'ye, oldukça esnek, hareketl i ve toplu mun her kesimiyle dinamik ilişkilerin kurulabildiği bir çalışma v e propaganğa alanı sağladı. İstanbul dolmuşlarındaki "Huzur Islamda" çı.kartmaları, bu durumun iyi bir örneğidir. RP, bu olanakları, önce islamcılığın doğal çal ışma ortamları olan camiler, Kuran kursları, tarikatlar vb. içinde, sonra da küçük burjuvazinin var olduğu her alanda çalışarak geliş tirdi . Bu gelişmeye üniversitelerdeki "türban eylem leri" de örnek gösterilebilir. B ugün artık RP, hareketli bir küçük-burjuv a tabana sahip bir parti haline gelmiştir. Kapitalizmin çarpık gelişimi ve bunalımının önemli bir sonucu da hızlı bir iç göç olayıdır. B u nedenle metropollerin varoşlarına yerleşen kent yoksullannın sayısı her geçen gün hızla çoğal maktadır. Her türlü sosyal-kültürel olanaktan uzak, ekonomik olarak en alta itilmiş, düzenin tam anla mıyla terketti ği kent yoksulları , her zaman için düze ne karşı büyük bir hoşnutsuzluk içindedirler. Geçmiş dönemde bu hoşnutsuzluğu kısmen popülist devrimci alo mlar örgütlemişti. Devrimci hareketin zayıfladığı, politik bir işçi hareketliliğinin olmadığı bugünkü koşullarda ise bu kesimler, düzen içindeki en "radi kal" parti görünümündeki RP'ye yöneldiler. B u kesim, giderek küçük-burjuvaziden sonra RP'nin mili tan gücünü oluşturan ikinci toplumsal katman haline geldi. Seçimlerde büyük oranda gecekondu bölge sinden oy alması da gösteriyor ki, RP, bugün küçük burjuvazinin yanısıra kent yoksulları içinde de olduk ça güçlü bir örgütlenme ağına sahiptir. Ayrıca işçi sınıfı içinde görece zayıf da olsa, giderek artan oranda örgütlenmesini sürdürmektedir. Geçmişin küçük ve orta ölçekli sanayicilerinden oluşmuş ve giderek büyüyen bir tekelci sermaye kesimi de Refah'a açık destek vermektedir. B u , Refah'ın toplumsal yelpazede oldukça geniş bir yönlendirme gücüne sahip olduğu anlamına gelir. B unların dışında bu süreçte bir islam c ı aydınlar kuşağı yetişmiş ve bu kuşak, islamcı parti nin örgütlenmesinde aktif rol oynar hale gelmiştir. ·
D i nsel motifleri kullanmanın RP'nin başarısına etkisi Sanılanın aksine islami siyasal hareket, dinsel
temelde gelişmiyor. Dinin, RP'nin örgütlenme faali
yeti içerisinde ayırt edici bir yer tuttuğu doğrudur.
Ancak, toplumsal-ekonomik hayat sözkonusu oldu ğunda, tüm siyasi hareketler gibi islami siyasi hareket de tarihin temel yasalarının belirleyiciliği altında gelişmektedir. RP'yi geliştiren, palaziandıran şey düzenin ayyuka çıkan çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu karşısında alt sınıflarda artan hosnutsuzl uk ve bu hoşnutsuzluğu örgütleyecek bir siyasal işçi sınıfı hareketi nin mevcut olmayışıdır. Bu durum, düzenden giderek umudunu kesen yığınların en "radikal" alternatif olarak görüler. RP'ye yönelmesine neden olmaktadır. Son seçimler bu açıdan bir göstergedir. Rüşvet, talan, hırsızlık yuvası haline gelmiş ve kontrolü imkansızlaşmış, mafya yuvası belediyeler seçmen tarafından "dürüst, inançlı ve haKtan yana"( ! ) RP'li adayiara teslim edil miştir. B urada din, ayırdedici bir yer tutan temel propaganda ekseni olmanıışur. Propagandanın temel eksenini, yolsuzluk ve talanın d urdurulacağı ve acialetli bir belediye kurulacağı argümanları oluş turmuştur. Zaten RP'n.in temel propaganda sloganı da "AIIah'ın" ya da " lslam'ın düzeni" değil, "adil düzen"dir. Eğer RP ve benzeri örgütler için din, temel propa ganda eksı:nini oluşturmuyorsa, siyasi konum lanışlarında ıslamiyet nereye oturmaktadır? RP tipi islamcı örgütler için din, bir propa ganda arac ından çok örgütlenme, bir arada tutma ve kadrolarını kalıcılaştırma aracıdır. RP'nin elin de bulunan örgütsel olanaklar (Kuran kursları, öğren ci yurtları, tarikatlar vb.), ona, aldığı oyları kalı cılaştırabilme ve militanlaştırabilme ortamını sunmaktadır. Çeşitli toplumsal kesimlerden derlenmiş RP sempatizanları, bu olanakların yardımıyla militan bir kadro niteliğine dönüştürülmekte ve siyasal arena ya islami gericiliğin temsilcileri olarak sürülmektedir. B u durum, RP açısından siyasal faaliyetin sürek liliğinin güvencesi olmaktadır. RP'nin seçim başarısı Son yerel seçimlerde RP, şehirlerde belediye başkanl ıklarının önemli bir bölümünü eline geçirdi. Bu durum, haklı olarak birçok kesimde RP'nin atılımı olarak yorumlandı. RP için bir başarıdan sözetmek gerekirse, bu başarının sayısal olmaktan çok siyasal olduğu söylenmeliöir. RP, reel oy oranında ciddi bir artış gerçekleştirememiş, ancak kendi siyasal etkin l.!ğini kat be kat artırabilecek bir şeyi başarmıştır. üzeilikle metropollerde belediyelerin denetimini ele geçirmek, küçümsenmeyecek bir siyasal etkinlik alanı demektir. Ayrıca, genel olarak siyasallaşmamış kitle lerin güçlü görünene gözlerini d iktikleri düşünülürse, RP'nin bu seçim sonuçları ile, sayısal oylarını kat kat aşan bir siyasi güce ulaştığı kesindir. Ayrıca komünist bir sınıf siyasetinin oluşturulamadığı koşullarda, kent lerdeki yoksulların desteğini de kazanarak, etkinliğini büyük metropollere de yaymay\ başarmış; b u ise kuşkusuz ki islamcı akımın siyasi etkinliğini oldukça kuvvetlendirmiştir. Metropollerde seçim kazanılan
l{ ı z ı l
1 - 1 5 H a z i r a n 94 bölgeler yoğunluklu olarak kent yoksullarının otur duğu bölgelerdir. B urjuva siyasal yelpazede, parçalanmışlık had safhadadır ve hiçbir parti diğerlerinden net bir fark lılık ortaya koyamamaktadır. E mekçi kitleler, derin leşen ekonomik kriz karşısında uygulanabilir olmasa bile net bir program ile siyaset sahnesine çıkan RP'ye bu yüzden yakınlaşmaktadırlar. RP, hemen \üm burju va panilerinin aynı programı savunduğu birçok konu da ya farklı bir programa ya da demagojik de olsa farklıl ıkları varmış görüntüsü yaratan bir programa sahiptir. RP, ekonomik programını demagojik bir anti-kapitalist retorik ile sunabilmekte, faizsiz ekono mi yönetimini (ki, aslında faizi kaldırmayı değil, biçi mini değiştirmeyi önermektedir) kapitalizm dışıymış gibi sav unmaktadır. RP, Kürt ul usal sorununda da diğer partilerden farklı bir programı savunuyor görünmektedir. Sözde islamcılığın ümmet anlayışına dayalı "islam enter nasyonalizmi" (ya da pan-islamizm) ile beslenen federatif devlet ya da özerk yönetim anlayışını savu nuyor gözükmekte; dinbirliği altındJ birleşen tüm ulusal gruplara iç işlerinde kendini yönetme "hakkı"nı tanımaktadır. "Hepimiz din kardeşiyiz." şiarı altında, Kürt ulusuna karşı "devlet partisi" görevini üstlen mesi ancak böyle mümkün olmuştur. RP'nin burjuva pa rlamentosu içindeki yeri RP, her ne kadar "_radikal" talepler ve hedefler savunuyor gözükse de, Iran'dan farklı olarak, sınıfsal bileşimi gereği, hiçbir zaman düzen tarafından dışa rıya sürülmedi. İslamiyet için, Türkiye toprağında, özellikle 1 960'dan sonra, daima parlamenter yol açık kaldı ve kalmaya da devam etmektedir. Bu dun.ım, bir siyasal hareket olarak örgütlendiği ölçüde islami hare keti parlamentoyu kullanmaya sevketti. Aralarında RP'ye oy verenlerin de bulunduğu bugünün genç işçi kuşağı pek bilmiyorsa da, bu ülke, islamcılann ikti dara ortak olduğu dönemleri de gördü. I. ve II. MC (Milliyetçi Cephe) ve CHP-MS P koalisyon hükü metlerinde MSP (RP geleneğinin o zamanki partisi) iktidar ortağıydı. Hem de kilit bir siyasal-sayısal güçtü . . . M S P , siyasal arenada manevralarını , seçim yoluy la iktidarı almalç ya da hükümete ortak olmak hedef leriyle yaptı. Zaman zaman, 1 973 CHP-MSP koalis yonunda ve MC hükümetlerinde olduğu gibi, h ükümete ikinci dereceden ortak olm�yı başardı.
Ba y r ak
söylüyor. Ancak ne dün, ne de bugün arkalarında Suudi petro-dolarlarının desteği olduğunu inkar edemediler. Edemezler de. . . Çünkü, çoğu açıkça Suudi sermayesiyle kurulmuş banka ve banker kuru luşlarının (Al-Baraka Türk, Faysal Finans vb.) "faiz siz, kar paylı mevduat sistemi" , RP'nin ekonomik program diye savunduğu demagojinin kendisidir. B u ekonomik program(!), S uudi Arabistan'ın resmi ekonomi yönetiminden başka birşey değildir. B u finans kuruluşları, R P ve çeşitli islamcı yayınlara parasal destek sunmakta ve islamcı taşra orta burjuvazisine kredi kaynakları yaratmaktadır. RP'ye ekonomik destek olan ve RP'nin temel sınıfsal ekse nini belirleyen kesim, bu S uudi ve Arap destekli sermaye kesimidir, ye emperyalist burjuvaziye göbekten bağımlıdır. Islamcıların en büyük para kaynağı ve desteği olan islami fınans kuruluşlarının Suudi sermayesi ve ABD tekelleriyle olan bağları ortadadır. A B D petrôl şirketleri, Arap çöllerinde cirit atmakta, A B D ordusu petro-dolar zengini Arap şeyh lerini canı gönülden korumaktadır. Suudi Arap serma yesinin emperyalizmle olan ilişkisini, petrol t' careti aracılığıyla Batı'ya göbekten bağlılığını görme : için uzağa gitmeye gerek yok. Körfez Savaşı, bu .Jetrol zengini şeyhler, prensler ve krallar devletlerinin, kendilerini tamamen AB D'ye teslim ettiklerini bir kez daha göstermiştir. MSP-RP geleneği, hem bu ülkelerin "büyük şeytan" AB D ile muhabbetini eleştirmiyor, hem de bunları yardım alınan kardeş müslüman ülkeler olarak adlandırıyor. RP, " ... büyük şeytan, dünyada şer'in temel nedeni, Yahudi dostu ABD . . . " ile güya düşman, ama onun Ortadoğu'daki uşaklarıyla dost! Hiç şüphemiz olmasın; eğer RP, düzen için yıkıcı özellikte olsaydı, bu, önce ABD'yi telaşa düşürürdü. RP, durumun böyle olduğunu, ABD'nin RP ikti darından ürktüğünü söylüyor. Durum, tam tersidir. AB D'nin eski Türkiye büyükelçisi, tescilli CIA ajanı
7 Morton Abromowitz, aynen şöyle diyor: "Türkiye'de RP, köktendincr bir akım olmaktan çok, siyasi demokratik (siz onu burjuva demokratik okuyun) bir temelde gelişiyor. " Ilımlı islariı, AB D'nin, Türkiye siyasi hayatı için 1960'dan itibaren öngörüp uygu lamaya çalıştığı bir taktiktir. ABD, RP iktidarından ürkrnek şöyle dursun, olası bir islamcı iktidarı, Orta doğu ve Orta Asya'daki çıkarları açısından uygun görmektedir. Yeni dünya düzeni içinde Türkiye'ye biçilen daha aktif, daha açık b i r A B D jandarmal ığı rolünü oynayabilmesi için, Türkiye'de islamcı motif lere dayanan bir iktidarın varlığı A B D için korku lacak birşey değil, tersine, biçilmiş bir kaftandır. Ortadoğu'nun dengeleri açısından islami ama batı lı b i r Türkiye, ABD'nin " iş " i ni en iyi görecek modeldir. B u modelin sınanmasına, Somali'ye ve Bosna'ya gönderilen "Müslüman Türk Askeri" ile başlanmıştır. Emperyalizm için önemli olan, bir ülkede iktidara kimin geldiği değil, işine yarayıp yaramadığıdır. İşte bu yüzden ABD, uzun vadede RP atına da oynamaya çoktan karar vermiştir. Olası bir RP iktidarı için sade ce birkaç pürüz vardır. RP, uzun yıllar anti Amerikancı bir demagojiye yaslanarak var olmuş ve gelişmiştir. Kendi saflarında, özellikle partinin alt kademelerinde samimi, "anti-Amerikancı" çizgiye sahip kadrolar da vardır. Elbette birdenbire tersyüz dönemeyecek, nispeten uzun, sancılı bir "dönüşüm" süreci yaşayacaktır. RP gibi bir düzen partisi için bu dönüşüm sancılı olabilir, ancak i mkansız değildir. RP l iderinin Amerika'ya davet edilmesi, çeşitli RP'lilerin, Abdurrahman Dilipak gibi islamcı teorisyenlerin ABD ziyaretleri, RP ve bağlı teşkilatlarının Alman emperyalizmine kur yapması bu sürecin epeyce iler lediğini göstermektedir. Sanılanın aksine, ne Refah anti-emperyalisttir, ne de em peryalistler anti-Refah.!
Bosna Paraları Repoda Çıktı !
"Adil düzen"in o dönemki panisi MSP, "batı!" parti lerle aynı kabine içinde yer alarak hükümet etti. Diğer düzen panileriyle kurduğu bu ortaklıklar sırasında "batı!" devlet aygıtı ile barışık bir şekilde çalışarak içine kadrolarını yerleştirdi. MSP, bu ülkede 1972-78 yılları arasında, dört yıldan fazla bir süre iktidara ortak oldu. Erbakan, seçim meydanlannda "Hiçbirinin birbirinden farkı olmayan baul düzenin şer güçleri" diye çattığı partilerin h ükümetlerine başbakan yardımcılığı yapmaktan hiç gocunmadı. Aynı Erbakan, Kasım 1992 genel seçimlerinde de koalisyon .Jrtaklığına yönelik bir dizi girişimde bulun duysa da, bu kez şansı pek yaver gitmedi. Gerek tekelci burjuvazinin tercihleri, gerekse de emperyalist dengeler DYP-SHP koalisyonuna yol açarale RP'nin şimdilik kaydıyla yedekte tutulması sonucunu verin ce, Hoca'nın hevesi kursağında kaldı. Erbakan, muha lefet yaparken Demirel'i kof lastiğe benzetiyor, .. .7. "
defa yamanıp şişirilmesine rağmen, sonunda yine çaıladı. Çünkü bunlar ithal malı, çünkü bu lasıiğin malzemesi bozuk. . . " diyordu. Oysa bu yedi yarnal ı lastiğin yamalannın bir kısmında, gerek hükümet ortağı olarak, gerekse dışardan destekleyerek yaptığı katkılarla RP geleneğinin de önemli bir payı vardır. Ayrıca RP, siyasi arenadaki önder kadrolarının birçoğunu ya parlamenter mücadele içinde eğitti ya da bir başka siyasi partinin muhafazakar kanadından kopartarak kazandı. B ugün ise "düzen değişimi"ni yine parlamenter yoldan gerçekleştirmek için oy isti yor. Zira RP, geniş bir yoksul halk kesiminin oy desteğine sahip olsa da, asıl olarak düzenle geniş ikti sadi, ticari ve siyasi bağları olan, orta sınıfların ve taşra burjuvazisinin partisidir. B unların mevcut ikti sadi düzende tek kaygısı ise, sömürü pastasından daha fazla yararlanabilmektir. Erbakan'ın "Adil d üze ne geçiş tatlı mı olacak, yoksa kanlı mı?" şeklindeki sözleri, RP etkisindeki marjinal radikal islami grup lara yönelik siyasal bir manevra olmaktan başka bir anlam. ifade etmiyor. (Belirtmek gerekir ki, islamcı siyaset, yalnızca RP'den ibaret değildir. Parlamenter yolların dışında mücadele eden, az sayıda da olsa bir bölümü RP'yi uzlaşmacı bulan birçok islamcı grup vardır. B ugün için bu gruplar, genel olarak RP bayra ğı altında toplanmaktadırlar.) İslamcı parti anti-emperyalist mi?
MSP-RP geleneği, geçmişte anti-Amerikancı, anti-emperyalist olduğunu söylüyordu; bugün de
Refah Parti s i ' n i n işçi ve emekçilerden toplad ı!7J ı ve Bosna 'ya gönderdi!7Jini söyledi!7Ji m ilyarlarca lira n ı n akibeti belli oldu . Paralar Bosna ' d a de!7Jil, repoda ç ı kt ı . Yerel seçimler öncesinde tüm burj uva medya bu paraları R P' n in " iç ettiği n i " iddia etmişti. B u n u n l a ilg i l i g ü n lerce haberler yayı nlanm ış, Bosn a ' l ı yetkililerin RP'den para almadıkları n a dair açıklamaları manşetlerden i n memişti-: R P ' I i yetkililer bu iddiaları sürekli yalanlamış ve b u paralario Bosna 'da roket fabrikası kurduklarını söylemişti. Yerel seçimlerin sona ermesiyle b u olayın üzeri kapatılmıştı . Ta ki, iki banka, TYT Bank ve Marmarabank batana kadar . . . E konomik krizin sonucunda botan TYT ye Marmarabank' ı n hesaplarının incelenmesi son ucu, R P ' n i n ve "adil düzen " i n mutemedi S . Mercümek'in b u bankalarda milya rla rca lirayı repoya yatırd ı!7Jı ortaya Ç ı kt ı . Bu paralar da Bosna için topla nan paralar. Bu olay, sözde "adil düzen" kuracak olan RP'nin nasıl d a adi bir yala ncı, soyg u ncu ve faizci oldu!7Junu gösterdi. RP, yıllard ı r faize, haram paraya vb. karşı olduğunu propaga n d a etti . B u nları barınd ı ra n bugünkü sistemi eleştirip yerine "adil düze n " i kuraca!7J ı n ı söyledi .
Böylece sistemden hoşnutsuz ve sisteme öfkeli kesimlerin karş ı s ı n a bir umut olarak çıkmaya çal ıştı . Son yerel seçimlerde oynadı!7Jı oyun da buyd u . Oysa görülen o ki, b u "adil düze n "ciler faizeilikle suçlad ı !7J ı kesimlere nal toplatıyorlar. B u n la rd a soyg u n un, üçka!7Jıtçılı!7Jın, yalan ı n, faizeiliğ i n b i n i b i r para . Anlaşı lan RP' n i n slog a n ı şu: Ima rn ı n dediğ ini yap, yaptı ğ ı n ı yapma ! Son yaşanan bu olay, RP'nin "adil düze n " i n i n b u g ü n k ü d ü zenden hiçbir farkının olmad ı !7J ı n ı göstermiştir. RP d e b u düzenin b i r partisid ir. Görevi bu soyg u n d üzen i n i ayakta tutmaktır. B u nlar "faize karşıyız" derler, para ları repoya yatı rırlar. Dahası, RP G n . B şk. Yard ı mcı s ı ' n ı n d a itiraf ettiği gibi, b u n l a r ı n üyelerinin büyük çoğ u n l u !7J u d a faizcidir. Mazlumun ya nındayız derler, Bosna için topladıkları paraları ceplerine doldururlar. Işçi emekçi dostuyuz derler, Ka!7Jıthane'de , Güzeltepe'de, Ankara ' d a olduğu g i b i yüzlerce işçiyi i şlen atarlar. . . B u sebeple bugünkü soygun düzeninin, ücretli kölelik düzeninin alternatifi RP'nin "adil düzen" soytarılı!7Jı olamaz. Çünkü bu da bir soygun düzenidir. B u g ü n kü sistem in tek alternatifi va rd ır. O da sosya lizmdir. Ancak sosyal izmle "adil b i r düzen" kurulabilir.
l{ ızıl
8
Ba y r ak
l -1 5
H az i r a n 94
İŞ�İ SlNlFI İKTİDAR MÜCADELESi ALANINA �IKMADIK�A
Sendikaların Bürokratik Yapısını Parçalamak Olanaksızdır! S en d i kal M ü c ade l e n i n
- �����
�
--::::::""'�
S ı n ı fı n Gerçek Çı karl arı
'
Doğr u l t u s u n d a, Devri m c i
." .'7 ��
i-
f
B i r İçeri k l e Y ü rü t ü l eb i l m e s i, A n c ak O n u Yedek l eyen, O n u Pol i ti k M ü cad e l e n i n B i r Y an A l anı H al i ne Get i re n Pro l e taryan ı n B ağı m s ı z P o l i tik Önderl iği İ l e O l an ak l ı d ı r . B u n u n O l m adığı K oşu l l arda S en d i k al M ü c ade l e n i n Ö n ü n de H e r Zam a n S e n d i k a B ü ro krat l ar ı B u l u n ac ak t ı r .
O
niki Eylül ' ü izleyen dönemde karanlık perdeyi ilk aralayan işçi
sınıfı
danışlar
'80'lerin
oldu.
İlk
yayılarak
sonuna
kıpır gelişti.
gelindiğinde
ise,
ardarda ve birbirini aşarak yükselen eylem ve direniş dalgaları toplwnu sarsmaya başlamıştı. Her yeni dalga, işçi hareketinin ekonomik-demokratik haklarında bir gelişme ve ilerleme sağlamıştır.
Ancak
sendikal
müca
delenin darlığını kırıp politik bir güce kavuşamadığı ölçüde, eylem ve d ireniş dalgası her seferinde düzen kanallarına akarak kırılmıştır. Her yükseliş dalga sının olumlu deneyim ve birikimi proletaryanın bilincinde kalıcı kaza nımlar olarak yerleşmiştir. Öte yandan kırılan her yeni dalgada tadılan yenilgi de işçi sınıfı üzerinde önemli izler bırakmıştır.
tırmanmaktadır. Gerçekleşen ilk öfkeli eylemlerin ardından sınıfa bir belir
maktadır. İşçi hareketinin gelişiminin onunu kesen sendika bürokrasisi
sizlik hakim olmuştur. Oysa yalnızca
yalnızca gerçek barikatın bir gölgesi,
yaşanan 1
bir yansırnasıdır. Proletaryanın önün
direniş
Mayıs bile işçi sınıfının
kararlılığını
göstermiştir.
tüm
açıklığıyla
deki temel engel sendikal i stemlerle
bu
sınırlı mücadelenin kendi dar içeri
Bugün işçi hareketi, sendikal müca
sancılı gelişimi sınıf hareketinin en
ğidir. Sendikal mücadele alanı düzen
delenin dar sınırlarını aşamamanın, politikleşernernenin sancılarını belir
büyük handikapının, düzenin dar sınır
içi bir alandır. Açıktır ki, proletaryanın
gin bir tarzda yaşamaktadır. Bu, sınıfı
ları içinde seyreden bir sendikal müca
bağımsız
deleyi aşamamak olduğunu bir kez daha göstermektedir.
tirilemediği sürece ne işçi sınıfı serma
Sendika bürokratlarına yönelen tepkinin ötesi İşçi sınıfİ bugün tepkisini hareketin daha ileri bir rnecraya akışının önün deki pratik engel olan sendika bürok rasısı üzerinde yoğunlaştırmışur. İstanbul ı Mayıs '94 gösterisinin en güçlü sloganı "Kahrolsun sendika ağaları ! " olmuştur. Geçen yılın ı Mayıs'ında da alanlar bu sloganlada sarsılmıştı. Ancak işçi sınıfının sendika bürok rasisine karşı duyduğu bu yoğun tepki ye daha yakından bakmak gerekir. Dile gelen birikimin yalnızca sendika ağalarıyla sınırlı olduğu sanıl proletaryanın mamalıdır. Gercekte ' hıncı yuhaladığı sendika bürokratlari
kalan
yeni arayışlara zorlayan bir basınç yaratırken, aynı zamanda. tersinden, bugüne
kadar
ona
ulaşmayı
başa
ramamış, ona önderlik etme yeteneğini gösterernemiş devrimci harekete karşı bir güvensizliği beslernekte, bu koşul larda sendika bürokrasisinin ihanet lerinden kaynaklanan umutsuzluk da sınıf içinde yaygınlaşabilmektedir. Emekçi yığınların kapsamlı bir saldırı ile yüzyüze kaldığı bugün, işç i sınıfının içinde bulunduğu bu durum çok daha yakıcı bir tarzda kendini ortaya koymaktadır. Serma ye düzeninin s ınıfın kazanımlarına, hak ve özgürlüklerine el uzatan her saldırısı, doğaldır ki proleter saflarda tepkilere yolaçrnakta, eylem ve dire nişlere zemin hazırlamaktadır. Tam da bu nedenled ir ki, korkunç oir sömürü paketi ile yüzyüze kalan işçi sınıfının duğumuz
nabzı, şu
atmaktadır.
içinde
dönemde
bulun
daha
hızlı
1 -
Buna rağmen, sınıf hareketindeki ivme son derece sancılı bir tarzda
kadar
S ınıf eylemlerinin
reformisı
suzluğuna mektedir.
mücadelenin
ufuk
eylemi
geliş
ye iktidarına karşı savaşımında gerçek bir ilerleme kaydedebilir ne de sendi politik mücadelenin etkin bir
destekleyici aracı olarak harekete geçi rebilir. Proletarya hem politik ve hem de örgütsel deleyi
ve
planda onu
sendikal
müca
çerçeveleyen
düzen
sınırlarını aşamadığı koşullarda, sendi kalan kendi içinde devrimcileştirmek ve
önünü
tıkayan
sendika
bürok
rasİsini parçalamak da asla olanaklı olmayacaktır. Dolayısıyla bugün işçi hareketinin önündeki temel sorun poli tik bilincini ve eylemini, bir bütün olarak
politik
tirmektir. Sendikal gerçek
mücadeleyi ·
geliş-
mücadelenin
çıkarları
sınıfın doğrultusunda,
devrimci bir içerikle yürütülebilrnesi, ancak onu yedekleyen, politik müca
yönel
delenin bir yan alanı haline getiren proletaryanın bağımsız politik önder
Kuşkusuz bu olgu henüz
liği ile olanaklıdır. Bunun olmadığı
ve
çıkışsızlığına
içgüdüsel, henüz bilinçaltıdır. Bugün
politik
bilinçaltı
olanı
koşullarda bilince
dönüştürmek tayin edici bir önem taşı-
sendikal
mücadelenin
önünde her zaman sendika bürokratları bulunacaktır.
İşçi komiteleri, taban inisiyatifi ve politikleşme imkanları Bugün, öncü işçilerin inisiyatifinde çeşitli komiteleşmeler yaşanmaktadır. Bu tip örgütlülükler genellikle sınıf hareketinin yükseliş dönemlerinde sınıf hareketinin taşıdığı dinarnizmin bir sonucu olarak doğarlar. Kitle hare keti i,izerinde yükseldikleri ve o anki mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vere bildikleri ölçüde, eylemliliği daha ileri bir düzeye taşıma olanaklarına sahip tirler. Bu tür örgütlülüklerin işlevi ve biçimi sıkı sıkıya eylernin gelişimi ve gücüne bağlıdır. Örneğin, bir fabrika işgaline önderlik eden sıradan bir din� niş komitesi, eylemin bir anda politik bi� gösteriye, kitlesel bir hareketliliğe dönüşmesiyle politik bir 'biçim alabil mektedir. Ancak kendi liğinden hare ketin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu tip örgütlenmeler, kendiliğinden mücadelenin temel özelliklerini de taşırlar. Bu nedenle de hareketli-lik geri çekildiği andan itibaren komitelerin işlevi de çoğu kere sönmeye yüz tutar. Fakat proletaryanın eylemini kendi içinde dönüştürmek, ilerietmek ve politikleştirmek açısından bu tip komi teler özel bir öneme sahiptirler. B irin cisi, bu komiteleri oluşturanlar büyük çoğunlukla kendiliğinden kitle hare ketinin öne çıkardığı doğal önderler, şu veya bu oranda devrimci hareketle bağı olan sınıf bilinçli öncü işçiler olmaktadırlar. İkincisi, varlık hakkını kazanan komiteleşmeler, yapay ve sınıf hareketinden kopuk oluşumlar değil, bizzat bu hareketin dinamizmini taşıyan, ona önderlik . eden örgüt lenmeler olmaktadırlar. Her iki özellik . de, bu karnİtelerin dar sendikal müca deleyi parçalamak ve sınıf hareketin i politikleştirmek açısından önemli bir rol oynayabileceklerini anlatıyor. Bu ise ancak bu tür örgütlenmeleri dıştan ve içerden devrimci temelde etki lerneye çalışmak, sınıfın bağımsız politikasıyla kuşatmak ve yönlen dirmekle mümkündür. Öte yandan işçi komiteleri, mevcut sendikaları taban basıncıyla harekete geçirmek açısından da önemli ·bir işlev yerine getirebilmektedirler. Ancak işçi sınıfı devrimci bir temelde harekete geçmediği ve politik örgütlülüğüne kavuşarnadığı koşullarda bu işievin sendikaların bir bütün olarak devrim cileştirilmesi olarak tanımlanması doğru olmayacaktır. Böylesi örgüt lenmeler bir bütün olarak bürokratik parçalarnak mekanizmayı yete neğinden ziyade, sınıfın taban inisi yatifini geliştirmek, onu mücadele içerisinde eğitriı.ek ve sendika bürok rasisi üzerinde bir taban basıncı yarat mak açısından fonksiyoneldir. Safsata ve tuzak: "Dürüst namuslu". sendikacılar!
ve
Kuşkusuz bugün sınıf müca delesinin düzen dışı bir mecraya akışı nı engelleyen, politikleşmiş bir hare ketliliğin önünde barikat ören sendika bür<;>krasisine karşı verilecek mücadele
Kızıl
94
l - 1 5 Haziran
mücadelesidir.
özel bir önem taşır. Ancak sınıf müca delesinin hedefini sermaye iktidarı
bağımsız
politik
ki, bir
arayışlarına
yanıt
verilemediği
bir bütün olarak işçi hareketini zaafa
koşullarda, ondan önündeki sendika
uğratacaktır.
sınıfını
bürokrasisi engelini aşmasın ı bekle
sermaye düzenine karşı politik düzey de harekete geçirmektir. Sendika
mek gerçekçi olmayacaktır. Zira, oyalama ve aldatma taktikleriyle ya
Aslolan
işçi
önünde
da açık ihanet politikalarıyla i şçileri
belki önemli ama yalnızca ara bir bari kattır. Bu barikatı parçalamadan ikti
her defasında satışa getiren sendika bürokrasinin sınıf hareketi için taşı
dar
bürokrasisi
bu
yürüyüşün
mücadelesini
vermek
dığı tehlike, sermaye uşağı karak
mümkün değildir. Fakat öte yandan
terinin görülememesinden değil , işçi
iktidar perspektifine sahip olmadan da
sınıfının
sendika bürokrasisi engelini ortadan
gelmektedir.
kald ırmak
başarıyla
Buradaki
olanaksızdır.
Asli görev işçi sınıfını proletaryanın
bürok-
açıklaması da budur. Yine 80' l i yılla rın başından bu yana birbirini aşarak
temelde örgütlernektir. nedenledir
sendika
rasisine duyduğu onca güvensizliğe ve tepkiye rağmen, onu aşamamasının tek
·bağımsız ideolojisiyle kuşatmak ve bu Bu
alternatifsizliğinden
Proletaryanın
diyalektik ilişkiyi doğru kavramak ve temel olanı doğru saptamak gerekir:
gelişen işçi hareketinin her yeni yükse
ki,
sendikaların
liş dalgasının düzenin barikatlarında
devrimcileştiriimesini, sınıfın bağrın
kırılmasının
dan çıkmış "dürüst ve namuslu" sendi
ratlarının
kacılar tarafmdan içerden zaptedilmesi
ihanet
olarak sunmak hem safsatadır ve hem de en kötüsünden bir reformizmdir.
bununla
salt
sendika
oyalama
bürok
taktiklerine
manevralarına
ve
bağlanması,
sınıriandıniması
çıplak
bir
yanılgı olacaktır. Ondan çok daha yakıcı olan gerçek şudur: işçi sınıfı,
İlkin mücadeleyi belirleyen ona önder-
mücadelenin dar ekonomist-sendikal
' l ik eden unsurların dürüstlüğü ve namusluluğu değil, fakat politik tavrı
sınırlarını
dır. Nihayetinde sendikal mücadeleye
sendika
parçalayamadığı bürokratlarının
sürece
ihanetlerine
kendi içinde önderlik etmek burj uva
uğramaktan kurtulamayacaktır. Kısa
ideoloj isi
etmek,
cası bugün sendikal mücadelenin en
düzen sınırlarını aşamamak anlamına
büyük zaafı sendika bürokrasisi değil ,
içerisinde
gelmektedir.
hareket
Dolayısıyla
işçi
sınıfı
işçi sınıfının temel zayıflığı ile, politik
melerini işgal eden unsurların "dürüst ve namuslu" olmaları hiç bir şey ifade
bir sınıf bilincine ve ona bu bilinci
Bu
tanımlama
bürokratlarının
burjuva
sendika
niteliğindeki
alan politik bir tutum alabilmekte midir? Açıkur ki devrimci sıfatını dahi taşıyamayan, burjuva ahiakın en baya ğı anlamında "namusl u ve dürüst" olan bu tip sendikacılar üzerinden sınıf hareketini politi kleştirmeye çalışmak, reformizm batagına gömülmektir. B ir sendikacıların
devrimci olduklarını varsaysak bile, bu unsurlar sendika! mücadeleyi sınır layan
ekonomizm/reformizm
aşıla
!1'\ad ığı sürece mekanizmanın dişlileri arasında
Kuşkusuz, bugün sendika bürok edilmesi yakıcı bir önem taşımaktadır.
temsilcilerinin
sendikaların
kademelerinde
tuıunabilmesi,
yönetim müca
delenin düzeyine ve niteliğine bağlı dır. Sınıf hareketi politikleşip, gerçek ten devrimci bir mecraya akmadığı sürece, sendika hiyerarşisinde yerini ancak
Zira tam da sınıf hareketinin yükseliş ·
dönemlerinde sendika bürokrasisinin tabandan gelen tazyikle söylem düze yinde de olsa radikal çıkışlar yapması, sınıfın mücadele kararlılığına yanıt veriyor gözükınesi onun doğası gere ğidir. B ugün bunda dahi zorlanması sermaye düzeninin içinde bulunduğu derin krizle, en ufak bir esnemeye dahi tahamm ül edemez durumda olmasıyla yakından
bürokratik
rneka
bağlantılıdır
bürokrasisini
teşhir
ve
sendika
etmeyi
kolay
laştırmaktadır.
kunu
öğütülmekten
lamayacaklard ır. İşçi sınıfının, gerçek
korumak
Ancak sendika bürokrasisine karşı yürütülen teşhir faaliyeti, sınıf hare ketini politikleştirme çabasıyla ve bir bütün
olarak
sınıfı
proletaryanın
bağımsız partisi temelinde örgütleme çalışmasıyla birleştirilmediği zaman etkisiz kalmaya mahkumdur. Sendi kalar özünde işçi sınıfının ekonomik çıkarları uğruna mücadele eden kitle
nizmaya ve onun temelindeki serma yeye boyun eğmekle mümkündür.
örgütleridir. Fakat sendikal mücadele
sendikaların ki Unutulmamalıdır bürokratik yapısının kaynağı, onun
olarak ve politik bir içerikle yürü tülmediği sürece, proletaryanın ekono
yönetim kademelerini işgal eden sendika bürokratları, yani kişiler değil dir. Bürokratlar ve bürokratik meka nizma
yalnızca
Mücadelenin
Kızıl Bayrak/ANKARA
rasİsinin dalga kıran rolünün teşhir
bir işlev taşımamaktadır. Tayin edici
sözkonusu
·
tılıdır.
olan şudur: Bu unsurlar iktidarı hedef
ıçın
güvenlik önlemleri alınmıştı. Eylem saati olan saat 1 1 .00'de kamu çalışanları slogan larla Zafer Çarşısı önünde toplandılar. Bunun üzerine dağınık halde bulunan devlet güçleri yürüyüş yönünde barikatlar kurdular. Fakat, kamu çalışanlarının 4-5 ay önce gerçekleştirdiği kitlesel protesto eylemine vahşice saldıran ve terörist kimliğini bütün açıklığıyla ortaya seren sermaye devleti, bu kez eyleme saidıracak cüreti kendisinde bulamadı . Memur kitlesinin önündeki bari katlar, Milli Eğitim Bakanlığı önüne kadar geriledi. Daha sonra temsilciler, o bildik çıkışsız yolu bir kez daha denediler; Onlar, Başbakan Vekili Necmettin Cevheri ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile görüşerek taleplerini ilettiler, Karayalçın ve Cevheri ise onları dinler gibi gözüktüler. Vaatlerde bulundular ve 5 Nisan kararlarının yararlarını anlattılar. Ve bu mizansen de benzerleri gibi sonuçlandı. Bu eylem sonu cunda görüşmelerle sonuç alınamadığı bir kez daha görüldü. Genel G rev- Genel Dire niş çağrısının ve bunun hazırlıklarının yapıl masının yakıcılığı fazlasıyla hissedildi. Bu eylem bir dönüm noktası olmalı, kamu çalı· şanları kendilerini sefalete ve baskıya mahkum eden düzenden ve onun koltuk değneği SHP'den umut beklemek yerine, kendi öz . güçlerine güvenmeli,yeni ve zorlu bir mücadele dönemine hazırlanmalıdırlar.
taşıyacak öncü kurmayı ihtilalci parti
politik kimliklerini perdelernekten öte
an
Kamu Çalışanları Sendikalar Platformu tarafından "grevli-toplu sözleşmeli sendikal hak" için ve 5" Nisan kararlarına karşı" kara laştırılan eylemlilik süreci 25 Mayıs'ta açlık greviyle başlamıştı.Kamu emekçilerinin bu eylemi de diğer pek çokları gibi sermaye .devletinin saldırısıyla karşılaştı. Açlık grev eisi sendikacılar gece yarısı tartaklanarak gözaltına alındılar. Bunun üzerine, yuka rıdakı taleplerle birlikte kamu emekçileri bu oları da protesto etmek amacıyla 28 Mayıs'ta An�ara'da kitlesel bir yürüyüş yaptılar. Bütün engellemelere rağmen, çeşitli iller den kamu çalışanları kitlesel bir biçimde Ankara'da toplandılar. Eylemlerin önüne geçmek isteyen ser ıaye devleti içişleri Bakanlığı aracılığıyla valiliklere gönderdiği genelgelerle kamu çalı� anlarının şE hir dışına çıkmalarını engellemeye çalıştı. Devletin resmi kolluk güçleri, polisler sendikaları dola şarak tehditler savurdular. Buna rağmen 20 bin civarında kamu emekçisi Ankara'daydı. Yakla�ık 20 bin kamu çalışanı, kenetlenmiş bir halde, pankartlar ve sloganlarla Kızılay'a kadar yürüdüler. Yürüyüş boyunca "Toplu sözleşme hakkımız, grev silahım ızı", "Devlet güdümlü sendikaya hayır!", "Kirli savaşa son ı ", "Yaşasın halkların kardeşliği ı "ve genel grev ile ilgili sloganlar coşkuyla atıldı . Erken saatlerde Kızılay'da kavşaklar polis tarafından tutulmuştu ve olağanüstü
siyle kavuşamamakla dolaysız bağlan
..�
ahlaki
. Ka m u Çal ışa nları nı n Ankara Eylemi
fakat politikleşememektir. Bu zaaf ise
hareketi için sendikanın yönetim kade
etmemektedir.
9
sınıfın zeminde
örgütlenme ihtiyacına ve bu yöndeki
üzerinde odaklaştırmadan esas dikka tini sendika bürokrasisine yöneltmek,
·
Açıktır
ve
Ba y r ak
özün
yansımasıdır. · reformizm ile sınırlı
politik
mücadelenin
mik-demokratik gerçek
yan
çıkarları
kazanımlar
elde
alanı
lehine edemez.
Sendikaların bir mücadele okulu nite liğine kavuşması, ancak bu aracın sını fın
siyasal
eğitimi
içeriği ile onu taşıyan örgütün bürok
tikleştirilmesi
ratik biçimi arasında dolaysız bir bağ vardır.
kullanılabildiği
Devrimci politik mücadele başarıh bir sendikal mücadelenin de güvencesidir Sınıfın önündeki en önemli pratik
bir
ve
onun
poli-
doğrultusunda zaman
mümkündür.
Bu başarıldığında ise sendikal müca dele iktidar dönüşecektir. Sendikal işlevine
savaşının mücadelenin
kavuşması,
A ıl k a r·a ' d a Belediye Çalışanları D irenişte Ankara Büyükşehir Bele diyesi'nce 21 Mart '94 tari hinde göreve başlatılan belediye çalışanlarından 6 1 1 'i sınavda usulsüzlük yap ı ldığı gerekçesiyle işten atıldı. I şten atılan belediye çalışanları işten atıldıklarını öğrendikleri 1 7 Mayıs günü direnişe başladılar. Pirenişteki işçiler iletişimi rahat ça sağlamak için beşer kişi· den oluşan basın, siyasi
partiler, hukuk ve maliye komisyonu ile 3 kişiden oluşan bir yürütme komitesi oluşturdular. Direnişçil�r içinde görüştüğümüz bir grup işçi ... henüz eyle mimiz başlangtç aşamasmdadtr, ve şu an pasif biçimler altmda yürü mektedir. Ama bizler, dire nişe militan bir karekler kazandtimak ve sonuna kadar direnmek konusunda "
kararlıytz. Siyasi parti lerden beklentilerimiz yok. Kendi gücümüze güve niyoruz. Çünkü işsiz leştirme, taşeronlaşttrma ve özelleştirme devlet poli tikastdlf. Melih Gökçek de bizi işten atarak devlete hizmet etmektedir. Müca delemiz için gereken her eylemi yapacağtz" diyerek kararl ılıklarını belirtiyorlar.
Kızıl BayrakJANKARA "Bizler, Direnişe Militan Bir Karekler Kazandtrmak Ve Sonuna Kadar
kaldıracına
Direnmek
bu gerçek
Kararltytz.
sınıfın
birleşik,
Konusunda Siyasi
militan ve politik mücadelesini örgüt
Partilerden
engel olan sendika bürokrasisini bizzat sendikaların bürokratik meka-
!ernekten geçmektedir. Bunun için işçi sınıfının bağrında proletaryanın
Beklentimiz
nizmalarını parçalayarak etkisizleştirme ve tasfiye etme müca-
bağımsız ihtilalci partisinin inşa çalış malarına hız verilmeli, fabrikalarda
Kendi
delesi, aynı zamanda sın ıfı tabanda
partinin ilk çekirdekleri mutlaka kurul
ve
malıdır.
Güveniyoruz. "
devrimci
temelde
örgütleme
Yok. Gücümüze
Kızıl
ıo
Ba y r ak
1 - 1 5 H a z i ra n
94
''
1 H AZ i RAN i,�iler Direni,te, Sömürücüler Telafla! 1 5 ··1 6
B ugün B i zim İçin 1 5- 1 6 H aziran'dan Öğrenmek Çok Daha Zorun l u
't
' lı yıllarda, işçi sınıfı hare�e i militan bir mücadele g en ği yarat a� yolunda önemli gelişm ler � � �! .� .� kaydetti. Sermaye cephesının saldırılarına tabandan orgutlenen dırenışlerle karşı konuldu. Muca delede yeni kazanımlar elde edildi. '65 Zonguldak ve Kozlu maden işçilerinin direnişi, '66 Paşa bahÇe direnişi, '67 DiSK'in kuruluşu, '68 Derby direnişi, '69 Singer direnişi, Demirdöküm direnişi, Alpagut dene yimi ve yanısıra yaşanan çok sayıda g rev, işgal, direniş, miting ve yürüyüş militan bir mücadele gereneğinin adı m adım örülüşünün işaretleriydi. Bu gelişmeler ve yanısıra yoksul köylülerin artan toprak işgalleri, devrimci ' gençliğin yükselen mücadelesi, anti-emperyalist kit!e gösterileri karşısında bocalayan serm�ye cephesi saldı rılarını sürdürmek için yeni taktik arayışları na girdi. Işçi sınıfı hareketi içinde gelişen devrimci, militan mücadele geleneği daha işin başı nda kırı lmalı ve denetim altına alınmalıydı. Sermaye cephesini en çok ilgilendiren sorun buydu. Askeri darbe vb. seçenekler üzerind.e düşünüldü. Ama, önce "demokratik" yolların denenmesinin daha yararlı olacağı görüşünde karar kılındı. Türk-Iş tarafı ndan .m eclise bir yasa değ� şikliği ta�lağ ! ön� rilmi �ti. . Amaç �r! . Türk-lş'i yeniden tek sendika haline getirmek ve DISK çatısı altında gelışen devrımcı, mılıtan ışçı hareketını böylelikle tasfiye etmekti. Bugünkü uzantı ları DYP ve SHP olan, AP ve CHP'nin önderliğinde, bu öneri bütün sermaye partileri tarafı ndan desteklendi ve mecliste kabul edildi. . . '65 sonrasında bizzat mücadele içinden bir öncü işçi kuşağı yetişmişti. D ISK'in tasarıya karşı muhalefetıne bu işçiler de aktif olarak katıldılar. işyerlerinde, eylem hazırlıkları nı yürütecek "anayasa! diren!ş komiteleri." oluş turuldu. Yasa değişikliğinin resmi gazetede yayınlanması n9an sonra, 1 5 Haziran 1 970 günü, Istanbul ve lzmi(in çeşitli bölgelerinde işçiler fabrikalarda direnişi başlattı lar. Uretim durduruldu ve toplu halde yürüyüşe geçildi. lik gün direnişiere çoğu büyük 1 1 3 işyerinden yaklaşık 70 bin işçi katıldı. 1 6 Haziran'da ise direniş gelişerek devam etti. Türk-iş Genei .Başkanı Seyfi Demirsoy, "Demokrasiyi yıkmak için işçiyi teşvik edenlerin yakasına kanunlar yapışmaısa Türk-lş'e bağlı işçiler yapışacaktır." diyordu. Ama, ikinci gün, sendikacıların bütün çabalarına rağmen, direnişe Türk-iş'e üye işçilerin de geniş bir katılımı oldu. Sınıf kardeşleri mücadele içinde kucaklaştı. Onbinlerce işçi şehrin çeşitli yönlerinden kortejler halinde yürüyüşe geçti. . Hedef Taksim'de birleşmekti. Sömü rücülerin içine korku düştü. Polis ve ordu seferber edildi, yollar tutuldu. Işçilerin birleşmesini engellemek için köprüler açıldı. Yürüyüşlere polis ve ordunun müdahale etmesi bile işçileri yolundan döndüremedi. Direnişçiler - geri çekilmediler. Haklılıklarından hiçbir kuşku duymadılar. Kurşunlara karşı taş ile, sopa ile karşı koyarak bari katları aştı lar, ilerledi ler. Çatışmalarda 4 işçi ve 1 polis öldü. Çok sayıda işçi de yaral.andı. Olaylar devam ederken içişleri bakanı, vali ve diğer yetkililerin isteği üzerine D ISK yöneticileri radyodan bir konuşma yaparak ·�ahrip�r eylemleri tasvip etmedikleri"ni ve "işçilerin kötü maksatlı cereyanlara kapılarak şerefli Türk ordusu mensupianna taş atmamaları, tahriklere kapılmamaları, anayasaya aykırı davranmamaları"nı bildirdiler. DiSK yöneticileri barikat kuran, yol kesen, kurşun sıkan polis ve ordu kuvvetlerine karşı işçilerin .taş değil de gül atmasını mı bekliyordu? Yoksa eylemin haklılığı konusundaki görüşlerini mi değiştirmişlerdi? DISK yöneticilerinin işbirlikçi yüzleri açığa çıkmıştı. Devrimci, örgütlü bir işçi önderliğinden yoksun olan direniş hareketinin daha da yayıl�asının böyle,ce önüne geçilmiş oldu. . . 1 7 Haziran günü Istanbul ve ızmit'te sıkıyönetim ilan edildi. ısmet lnönü, (oğlunun kime çektiğini de belli eden) bir konuşma yaptı : "SikfYönetim adalet d1ş1 bir yönetim değildir. Kanuni bir idaredir. Acil ve k1sa yoldan
6O
adaleti ve gerçekleri ortaya Çikartmak için getirilir. Aynca bulanmiŞ olan zihinlere sükunet ve huzur gelmesini sağlar. " Başbakan Demirel de, aynı telden çalıyordu: "Burada yalmz siyasi iktidarm değil, rejimin ve parla mentonun zarar görmesi ile karş1 karş1yay1z. " Demirel, direnişçi işçileri sadece şapkaya değil, başa da karşı
çıkmakla suçluyor ve tüm partileri bu vahim durum karşısında birleşmeye çağırıyordu. . Çok sayıda işçi önderi tutuklandı . 5.000'den fazlası işten atı 19ı. Sıkıyönetim ;•e baskı lar yoğunlaştırıldı. Işyer leri ordu birliklerince kuşatı ldı. Bunlara rağmen direniş durmadı. Iş yavaşlatma, şa�erleri indirme v�. çeşitli biçim lerde eylemler sürdürüldü Yasa, Anayasa Mahkemesi tarafı ndan iptal edilmek zorunda kaldı . Işçilerin ancak mücadele ederek, direnerek kazanımlarını koruyabilecekleri gerçeği, 1.5-1 6 Haziran eylemleriyle bir kez daha doğrulandı. Bu gerçek 23 yıl sonra da sınıf bilinçli işçilere mücadelenin yolunu göstermeye devam ediyor.
v e Aci l B i r İ htiyaçtıf. 1 5 - 1 6 Haziran ' ı n B ugünkü
Mücadeleye Işık Tutması
Onun Üstün l ük l eri Kadar Zayı fl ıklarından da Öğrenebi l mekle · M ü mkündür. 1 5 - 1 6 Hazi ran Niçin Y arı m B ir
D i reniş O larak K a l mıştır?
Niçi n S ermayenin S al dı rı l arı Tümüyle Püsk ü rtülem emiştir? B u S oru l ara Bir Yanıt Vermeksizin 1 5 - 1 6 Haziran'dan Öğrenmek de
B
Mümkün Deği l d ir.
undan tam 2 4 yıl önce, tarih 1 5- 1 6 Haziran
?
1 70'e doğru ilerlerken, iş 7 i sınıfı ve emek çıler bugünküne .benzer bır sermaye saldı
rısı ile yüzyüzeydiler. Krizin ortasına gittik çe daha fazla yuvartanan sermaye düzeni, krizden kurtulabilmek amacıyla yine gözünü iŞçi ve emek çilerin sınırlı kazanımıanna dikmişti. Bunalımını işçileri sefalet ücretine ve örgütsüzlüğe mahkum ederek atlaunak peşindeydi . O zamanlar, düzenin i�inde bulunduğu bunalım
bu kadar ağır, sorunları bu kadar karmaşık değildi belki . . . Üstelik başını bu denli ağrıtan bir Kürt ayaklanması da söz konusu değildi. Ama yine de düzen, işçi ve emekçitere örgütsüzlüğü ve sefalet ücretini · dayatıp kabul ettirmenin kolay olma yacağının farkındaydı.
Zira
genel bir devrimci
uyanışın yanısıra, karşısında, bir dizi mücadeleyle önemli bir deneyim sağlanuş bir işçi sınıfı vardı. Zonguldak ve Kozlu, Paşabahçe, Derby, Singer, Alpagut vb. direnişleriyle işçi sınıfı kendi gücünün farkına varmış, düşmanlarının da varmasını sağla mıştı. Bu süreçte mitingden fabrika işgaline kadar bir dizi mücadele silahını kullanmayı öğrenmişti. Düzen, kendi bunalımından kurtulmak için işçi ve emekçilere saldırmaktan başka çaresi olmadığını biliyor, ama gelebilecek tepkilerden de korku yordu. Bu nedenle, tıpkı bugünkü gibi o günlerde de ortalığı birdenbire "darbe" , "ara rejim", "sivil darbe" vb. tartışmaları kaplamaya başlamıştı. İşte bu korkular ve zorunluluklar içerisinde düzen, işçi ve emekçilere dönük saldırısının ilk adımını attı. O günlerde işçi sınıfının en müca deleci kesiminin örgütlü olduğu DİSK'i kapatarak, eylemlerin motoru olabilecek mücadeleci işçileri tümüyle örgütsüz bırakınayı hedefledi. Korkuları vardı, bu kesin; ama aynı dönemde düzeni cesaretlendiren çok önemli etmenler de sözkonusuydu.
Türk-İş
sendika
bürokrasisinin
kapıkulluğu ve DİSK yöneticilerinin reformİst bir çizgiye sahip olmaları bu eunenlerin başında geli yordu. Ayrıca sermaye düzeni, bu ihanetçi-uzlaşıcı sendika bürokrasisi sayesinde, işçileri ezebilmek için bir başka silahı daha kullanabileceğini düşü nüyordu. Genel olarak işçileri diğer emekçi kesim lerden yalıunak, özel olarak da işçileri kendi içinde bölmek, atomize eunek ... İşçileri diğer emekçilerden yalıtabiirnek için b urjuvazi, işçilerin haklı kavgasını sürekli kara lıyordu. İşçileri kendi içinde bölmek içinse özel kesimde çalışan işçilerle kamu kesiminde çalışan işçiler
arasında bir ayrımcılığı körüklüyor; bir
1 - 1 �
H a z i ra n Y 4
I\.. ı z-ı ı
B a y r ak
ı ı
önder-. ·diği bugün, 1 5- 1 6 Haziran'dan çıka kesimdeki krizin sorumluluğunu diğer görüyorlardı . Kısacası, kesimdeki "yüksek ücretler"e, "çalış liksizdiler ve kavgayı , sonuna kadar nlması gereken ilk derslerd�rı biridir. 1 5- 1 6 Haziran'dan çıkarmamız madan kazan.an işçiler"e vb. bağlı götürememenin burukluğu içerisinde gereken bir başka ders ise, sermayeye yordu. Bu demagojinin bugünküne fabrikalarına döndüler... göre tek farklı yanı ise, bugün kamu B u · yarım karakteriyle direniş, karşı mücadelede diğer emekçi kesim kesiminde çalışanlar hedef göste sermayenin saldırılarını biraz geCik leri yanımıza çekmenin önemidir. 1 riliyorken, o dönemde özel sektörde tirmek ve bir parça sırurlandırmak 1 6 Haziran'da' sermayenin saldırılarını çalışanların hedef gÖsteriliyer olma dışında bir sonuç vermedi. Veremezeli püskürtememiş olmanın en önemli sıydı. ·Tüm bu çabalarında düzen, de... DİSK'in kapatılmasına yönelik nedenlerinden biri de bunun sağla sendika bürokrasisinin büyük hizme yasa engellendi, ama düzenin ı 2 Mart namamış olmasıdır. Bugün böyle bir tinden de yararlanmaktaydı. Örneğin, rejimi aracılığıyla gündeme getirdiği desteği elde etmenin imkanları çok Türk-İş'in sarı sencli kacıları, Türk çok yönlü saldırı geri püskünülemedi. daha fazladır. Yeter ki, bu pers İş'te örgütlü işçilerin DİSK'li işçileri Pek çok işçi önderi tutuklandı, binler pektifle hareket edelim. Zira bugün, desteklernemesi için her türlü açık ce işçi işsiz kaldı, on yıllık m ücadele kamu emekçileri, Kürt yoksul köylü ihanet girişimini denedi. . Dahası, sonucunda elde edilmiş pek çok kaza sü, şehir ve kır yoksulları işçi sınıfı ile Türk-İş'te örgütlü işçileri DİSK'li işçi rum tırpanlandı. birlikte' mücadele etmeye düne göre çok daha hazır durumdadırlar. lerin üzerine saldırtmak için çeşitli Dönüp 24 yıl sonra 1 5- 1 6 Haziran 1 5 - 16 Haziran' dan bazı dersler: provo�atif girişimlerde bulundu. tekrar . baktığımızda, B ugün benzer bir saldırıyla yüzyü deneyiı:nine Ne var ki, düzenle sendika bürok bürokrasisinin ihanetçi rasİsinin bu ortak gayreti ancak sırurlı zeyiz. Dolayısıyla bizim için 1 5- 1 6 sendika bir etki yaratabilcli. Türkiye, 1 5 Hazi Haziran'dan öğrenmek, çok daha uzlaşıcı karakteri ile bir kez daha ran'ı büyük bir işçi direnişiyle karşı zorunlu ve acil bir ihtiyaçtır. 1 5- 1 6 yüzyüze geliyoruz. Bu deneyim ladı. Direniş, 1 5 Haziran sabahında, Haziran'ın bugünkü mücadelemize sendika bürokrasisinin inisiyatifini İstanbul ve İzmit'in çeşiÜi fabri ışık tutması, onun üstünlükleri kadar parçalamadan sermayeye karşı başa meydan veri savaşları kalarından sokaklara taşarak sel gibi zayıflıklarından da öğrenebilmekle rılı büyüdü. 16 Haziran günü ise, direniş mümkündür. 1 5- 1 6 Haziran, niçin lemeyeceğini bir kez daha gösteriyor. iyiden iyiye büyüdü. Düzenin kolluk yarım bir direniş olarak kalnuştır? Dün Zonguldak ve 3 Ocak'taki tutum kuvvetleriyle açık bir çatışmaya Niçin sermayenin saldırılan tümüyle larıyla, bugünse özelleştirme konu dönüştü. 16 Haziran günü Türk-İş'li püskürtülememiş, giderek bir karşı sundaki oyalayıcı, erteleyici tutum sendika bürokrasisi işçiler de sınıf kardeşlerini destek- saldırı örgütlenememiştir? Bu soru larıyla . !emek için yavaş yavaş mücadele lara bir yanıt verrneksizin 1 5- 1 6 Hazi sermayeden yana saf tuttuğunu yeterli ran'ı bir deneyime, bir derse dönüş açıklıkta gösteriyor. 1 5- 1 6 Haziran saflarında toplanmaya başladı. Düzeni şaşkınlığa sürükleyen, türmek, 1 5- 1 6 Haziran'dan öğrenmek deneyiminden öğrenmek, onu aşmak korkutan bir tepkiydi bu. Ama yalnız mümkün değildir. 1 5 - 1 6 Haziran'a bu tır. A§manın yolu ise, her şeyden önce ca düzeni değil, onun sadık uşağı cepheden bakarsak karşımıza nasıl bir tepemizde bir ur gibi duran sendika bürokrasisinin saltanatını ve inisi sendika bürokratlarını da. . . Düzenle tablo ç ıkmaktadır? beraber senclika b ürokratları da şaşır 1 5 - 1 6 Haziran, sıruf içinde yeterli yatifini boşa çıkarmak ve çökerı dılar, telaşa düştüler ve korktular. O bir dayanışma sağlanmadan, etkili ve rnekten geçiyor. 1 5 - 1 6 Haziran'da sınıf, sendika andan itibaren de, direnişin önünü sonuç alıcı bir mücadele örgütlemenin kesrnek için her türlü alçakça yolu · oldukça zor olduğunu bir kez daha bürokrasisinin inisiyatifini aşıp parça denedilee "Provokasyon" · edebiyatı kanıtlamıştır. Türk-İş üyesi işçilerin layacak bir politik/örgütsel perspektif yaptılar. "Artık yeter, fabrikalarımza ancak bir bölümü bu eylemlerde sınıf ve girişkenlikten yoksundu. Eylemin dönün" çağrısında bulundular. kardeşleriyle birlikte olmuş, sıcak yarım bir eylem olarak kalmasırıın, İşçileri yalnız bırakmak istemeyen, mücadelede yer almıştır. Oysa ayru bir karşı saldırıya dönüşeınemesinin sonuna kadar direnişten yana olan si,i.reç açıkça göstermiştir ki, bu saldı- . en temel nedenidir . bu. Gerek taban parti yalnızca devrimcilerdil Ne var ki, tüm ndan yalnızca işçi sınıfının bir bölü örgütlenmelerinden, gerekse kararl ıl ıklarına karşın bu devrimciler, mü değil, tüm işçi ve emekçiler zarar önderliğinden yoksunluk· 1 5- 1 6 Hazi perspekti f ve · tecrübeleriyle eyleme görmüştür. Burjuvazinin, sınıfın belli ran eyleminin en zayıf yanıdır. 1 5- 1 6 önderlik edebilecek yapıda değillerdi. kesimlerini hedef göstererek işçi sını Haziran'da da taban örgütlülükleri İşçiler ise, o ana dek DİSK yönetimi fını bölme çabası, bugün de benzer vardı ; ama "anayasa! direniş komi hakkında büyük bir yanılsama için biçimde sahnelenmektedir. Burju teleri" adıru taşıyan bu örgütlülükler deydiler. DİSK yöneticilerinin refor vazinin, sınıfı kendi içinde bölme hem sınırlıydı, hem de eylemi sendika mist karakterlerinin anlamı konu çabalarının farkında olmak, bunun bürokrasisine rağmen örgütl6me ve şunda yeterince açık değillerdi. için mücadele saflarını en geniş ve en sürdürme perspektifinden hemen Reformizmin, en kritik anlarda işçi yaygın biçimde oluşturmak sermayeyi tümüyle yoksundular. Dahası, bu mücadelesini arkadan hançerleyen bir dize getirebilmek için zorunludur. B u , komitelerde sendika bürokrasisinin akım olduğunu ilk kez bu açıklıkta burjuvazinin yine aynı yöntemi dene- belirgin bir etkinliği vardı.
'Ş-
·
·
1 5- 1 6 Haziran bize göstermiştir ki, salt sendikal örgütlenme sınırında kalarak, kapitalizm içinde kimi düzeltmeler hedefleyen bir pers pektifle, salt bununla; sömürüden, baskıdan ve işsizlikten kurtulabilmek mümkün değildir. İşçi sınıfı, ancak sosyalizmle kendisini ve diğer emek çileri sömürü ve baskıdan kurtarabilir; eşitlik ve özgjlrlük taleplerini gerçek leştirebilir. Bunu bilince çıkarmaz, ihtilalci sınıf partisi etrafında örgüt lenemezsek, belki belli dönemlerde kimi haklar ka zanmak mümkün olacaktır. Ama ne bunları kalıcı hale getirmek sözkonusu olacaktır; ne d� sömürüden, işsizlikten, baskıdan tümüyle kurtulabilmek... Kazarnlan kısmi haklar ise bir süre sonra, kapi talizmin . doğasından kaynaklanan devrevi kriz dönemlerinde yeniden elimizden gidecektir. 1 2 Man'ta, 1 2 Eylül'de ve bugün yaşadıklarımız bu gerçeği yeterince kanıtlar niteliktedir. Her eylem döne minin ardından elde edilen hakların, nasıl enflasyon, para basınu vb. yollarla geri alındığı açıktır. Zira, ikti dar onlardadır. İktidar işçi ve emek çilerin eline geçmeden bu kısır döngüden kurtulmak mümkün olma yacaktır. Bu ise, ekonomik müca deleyle yetinmeyip politik bir müca dele yürütebilmeyi, bu mücadeleyi yürütebilecek bir ihtilalci sınıf parti sini örgütlemeyi gerektirmektedir. * * *
1 5- 1 6 Haziran'dan öğrenmek, · onun direnişçi ve mücadeleci gele neğinden öğrenmek demektir. 1 5- 1 6 Haziran, hakların hangi yolla alına bileceği, korunabiieceği ve sermaye düzenine nasıl diz çöktürülebileceği konusunda son derece zengin ders lerle dol u bir deneyimdir. Bugün de önümüzü aydınlatmaya devam eden sönmez bir ışıktır. B ugün, 1 5- 1 6 Haziran'ın direnişçi geleneğine sahip çıkmanın, ona layık olmanın tek bir yolu vardır:
15-16 Haziran'a sahip çıkmak,
onun eksikliklerinden ders çıkarı p onu aşmaktır! 15- 16 Haziran'a sahip çıkmak, yeni
15- 16
Haziran'lar
yarat
maktır! Yeni 15-16 Haziran'lar için ileri!
ı2
1 -1 5
Ba y r ak
l(ızıl
Haziran 94
D ü n ya ve T ü r k i ye : E l bette S S C B v e D oğu A v rupa ' daki Çöz ü l me n i n T ü m U l u s l araras ı İ l işk i l e r i Te m e l d e n S ars tığı B i r Gerçekti r . Ne V ar ki; U l u s l ararası K api tal i zm i n S on 2 0 Yı l d ı r İçi nde
'1
B u l u n d uğu v e G ittikçe D e ri n l eşe n i s t i krars ı z l ı k B ağl a m ak B u O lgu n u n E mperya l i s t D ü nya S i stem i n i n Y apı s ı ndan K ayn ak l an an Ö z e İ l işki n N e de n l e r i n i G i z l emek D e m ek t i r . i s ti k r ar s ı z lığı n Tem e l i nde K api t a l i s t D ü nya Ekonomi si n i n T ü m ü n ü S aran B unalım İ le E mpe rya l i s t l e r A ra s ı ndaki K ı z ışan Rekabet V ardır . 1- D ünyada durum: Her alanda istikrarsızlık
B
çelişkilerinin keskinleşme sinde ve kitle hareketinin büyümesinde, özellikle de grev hareketinin bir kaç on yıldır görülmemiş boyutlar kazanmasında ifade bulu yor. burj uvazi Emperyalist artık gerisi"nde "cephe eskisi kadar rahat değil. Batı ve Güney Ayrupa'da son yılların en olağan görüntüleri haline gelmiş kitlesel protestolar ve grev ler bir yana. Sosyal müca deleler bakımından gele neksel durgunluğuyla övünen ABD'de bile artık �·sorun" var. Los Angeles isyanı, bu sahte cennetin oarınaırdığı derin toplumsal sorunların bir ilk dışa v urumu olmuştur ve rejimin egemenlerini derin kaygı tara boğmuştur. Ş üphe yok ki, uzun "sosyal barış" döneminin ardından gelen bu gelişmeler henüz başlangıç halindedir. Protestolar hükümet poli tikalarını hedef alıyor olmakla birlikte, eylemiere egemen bilinç bugün için son derece zayıftır. B urju vazinin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik ve örgütsel denetimi bu gelişmelere bağlı olarak belli ölçülerde yıpranmakla birlikte halen sürmektedir. İşçi sınıfı saldınya konu olan kendi sınulı hak ve kazanımları dışındaki bütün �ir sorunlar alanında kendi burju vazisine tabidir. Insanlığın beşte dördü demek olan bağımlı ülkeler halklarının sorunlanna, acılarına ve sefaJetine genel bir ilgisizlik içindedir. Yine de, uzun durgunluk yıllarının ardından gelen · bu hareketliliğin, zaman zaman açık politik biçimler kazanan bu protestoların, Batı işçi sınıfı hareketinde ileri sıçramanın bir ilk belirtisi olması kuvvetle muhtemeldir. Tekeller sınıfın istemlerini karşı . lamamak, dahası mevcut kazanımları budamak politikasında ısrarlılar. Ekonomik bunalım ve sertleşen uluslararası rekabet koşullannda bu onlar için bir zorunluluktur. Bu çelişkilerin gitgide keskinleşmesini doğuracaktu. B ugün için "cephe gerisi"nde emper yal ist burj uvazinin en büyük avantajı, devrimci hare ketin cılızlığı, devrimci bir sınıf öncüsünün yoklu ğudur. Bir çok ülkede devrimci hareket küçük, dağınık ve perspektif yönünden bulanık önemsiz çevrelerden ibarettir. Canlanan kitle hareketinin bu küçük çevrelerin büyümesi ve güçlenmesi için ne gibi sonuçlar yaratacağını ise zaman gösterecektir. Önder lik boşluğu burjuvazi için en büyük avantaj olmakla kalmamakta, o faşist hareket yoluyla, kitlelerin en geri kesimlerinin hoşnutsuzluğunu sapurarak düzen için yeni bir kuvvet kaynağı haline getirmeye çalış maktadır. ·
O lgu s u nu, S al t B u Nedene
E konomik bunalım ve e mperyalist ''cephe gerisi"nde sorunlar .
Kapitalist dünya ekonomisinin İkinci Dünya Sava ugünün uluslararası durumuna genel bir istikrarsızlık egemendir. Artık genel kabul gören bu şı 'nı izleyen yıllarda girdiği uzun süreli büyüme, olguya burj uva dünyasının getirdiği popüler bir '70'li yıliann başından itibaren yerini halen sürmekte açıklama var. B una göre, İkinci Dünya Savaşı olan uzun süreli bir durgunluğa bıraktı. Yaklaşık 20 sonrasında oluşmuş uluslararası statüko ' 89 çöküşüyle yıldır bunalım içindeki emperyalist ülke ekeno ani bir biçimde son .bul unca, kaçınılmaz olarak bugün- . milerine bu süre boyunca kronik bir işsizlik ve enflas kü istikrarsızlığı doğurmuştur. Taşıdığı kısmi gerçek- yon eşlik etınektedir. B unalıma ve sonuçlarına lik payına rağmen, bu açıklama temelde kaba bir rağmen, gelişmiş kapitalist ülkelerde ekonomik büyü manipülasyonun ifadesidir. me döneminde sağlanmış "iç barış"ta son bir kaç yıla Sovyetler B irliği ve Doğu Avrupa'daki çözülme kadar önemli bir değişiklik yaşanmadı. Emperyalist ve dağılmanın tüm uluslararası ilişkileri temelden burj uvazi kendi işçi sınıfını belli çıkışlar dışında sarstığı elbette bir gerçektir. Bu gelişmeler savaş genellikle sükunet içinde tutmayı başarabildi. B unda sonrasının ilişki ve kurumlaşmalarında köklü bir sınıf üzerinde kurulan ideolojik ve örgütsel denetimin altüst oluşu beraberinde getirmiştir. Ne var ki sözko- yanısua, iki önemli olanak büyük bir rol oynadı. ilkin, nusu açıklama, istikrarsızlık olgusunun kapsam ını bu 20 yıl içinde emperyalist burjuvazi, özellikle İMF büyük ölçüde daraltınakla kalmamakta, fakat çok reçeteleri ve soyguncu borç mekanizmalan yoluyla, daha önemli olarak, onun emperyalist dünya siste- �izin yıkıcı yüklerini geri ülkelere aktarmayı başardı. m inin kendi yapısından kaynaklanan öze ilişkin Ikinci olarak. ise, ilkinin de sağladığı kolaylıklarla, işçi nedenlerini de gizlemektedir. Bugünkü istikrarsızlığın sınıfının uzun yıllar süren geçmiş m ücadeleleriyle temelinde, · kapitalist dünya ekonomisinin tümünü kazanılmış sosyal kazanımiarına (sosyal güvenlik saran bunalım ile emperyalistler arasında kızışan reka- mekanizmalarına) fazlaca dokunulmadı. Bu ikisi bira bet vardu. Bunların ikisi de, başlangıç noktaları rada emperyalist ülkelerde işçi sınıfının bunalımın olarak, ' 89 çöküşünü neredeyse 20 yıl önce- etkilerini derinden hissetmesini engelleyip geciktirdi. Fakat son yıllarda bu durumda önemli değişiklikler lemektedir. '70'lerin başından beri süregelen bir genel durgunluğun son yıllarda ağulaşmasında ifadesini var. B unalım giderek ağulaşmakta, işsizlik yeni bulan ekonomik bunalım, '89 Çöküşünden tümüyle boyutlar kazanmaktadu. Emperyalist burj uvazi buna bağımsızdır. ' 89 çöküşü, eski Doğu Bloku pazarını lımın yüklerini bağımlı ülkelere aktarma çabasını Batı kapii.alizmine sınusız ölçüde açarak, olsa olsa bu bütün gücüyle halen de sürdürmektedir. Ne var ki bu bunalım üzerinde hafifletici bir rol oynayabilirdi. kendi başına anık yeterli olmadığı için, fatura gitgide . Aynı şekilde, emperyalist kampın yaşadığı bugünkü büyüyen ölçülerde metropol ülkeler işçi sınıfına çıka iç bölünmenin kökleri de, ABD'nin İkinci Dünya rılıyor. Doğu Bloku'nun çöküşünün verdiği rahatlık Savaşı sonrasında kurduğu mutlak hegemonyanın ve sosyalizmi bir alternatif olmaktan çıkardığına sarsılmaya başladığı '7-0' I i yılların başına kadar duyduğu kesin inançla, emperyalist burjuvazi kendi uzanır. Şu farkla ki, Doğu Bloku'nun varlığı emper- işçi sınıfının sosyal kazanımiarına genel bir saldırıyı yalis tler arası rekabeti büyük ölçüde iktisadi sahaya başlatmış bulunuyor. İşsizlik artarken, ücretler düşü hapseımekteydi. Böylece onun serbestçe gelişmesini, yor, sosyal haklar sürekli budanıyor, sosyal sorunlar Em peryalist cephede iç bölünme poli tik ve askeri alanlara yayılmasını dizgin - büyüyor, yoksull uk yaygınlaşıyor. Doğal olarak da, Emperyalist cephe gerisinde emek-sermaye çelişlemekteydi. ' 89 çöküşü işte bu sınulamaya artık bir bu gelişmeler, kapitalist metropollere bir kaç on yıldır son vermiş oldu. Emperyalistler arası çelişki ve çatış- egemen olan "sosyal barış"ı hızla aşınduıyor. Çalışan kisi sertleşirken, emperyalist cephenin kendisinde ise maların serbestçe gelişmesinin önünü açtı. kitlelerin yaşam düzeyi sürekli kötüleşirken, bu, sınıf iç bölünme derinleşmekte, rekabet keskinleşmektedir. B u i�i olgu birarada emperyalizmin om.ılBu temel olguların mantığı ve süreç v r l aşm ak ta, ı· şsı. z l ı' k B u n a I ı m G ı' d ere k Agı maz çelişkilerinin iki temel görünümüdür. içindeki seyri komünistler tarafından belli ugün kapitalist gelişme üretici güçlerin B vesilelerle incelenmiştir. (Bkz. B ugünün Y e n i B oyu t l ar K az a n m aktad ı r . muazzam bir büyüme düzeyinde ifade . . . . . . .. Dünyası: Süreçler ve Eğil imler, DeğerE mperyal i s t B u r ı u v azı n ı n B u n al ı m ı n Y uk l erı n ı bulmaktadır. Emek üretkenliği olağanüstü len dirme ve Kararlar içinde, Eksen Yayıncıl �k, Dünyada "Yeni Düzen" ve Orta- B ağı m l i Ü lke l ere Aktarma Çab a s ı A rt ı k K e n d i B aşı n a a�mış, �apitali �t �o�lumlarda muazzam . oluşmuştur. Fakat bu zengınlık bınkımı dogu, Eksen Yayıncılık). Bu nedenle buna rağmen b u gelişmenin onmilyonlarca Yeter l ı O l m adıgı Içı n Fatura G ı tgı d e burada kendimizi daha çok bazı güncel i �s � i9in yarattığ� son�ç, � ekli büyüyen sonuçl�n özet bir sunuluşuyla sınır_ S ı n ı fı n a � r)karı l m ak tad ı r · l Ü lk e l er İşçi Metropo ve sürekli kotuleşen yaşam bu ışsızlik -layacagız. Teknolojik gelişme, olmaktadır. koşulları " S o syal B arış" Hızl a Aşınmaktad ı r . .
V
•
•
•
•
�
-
1 - 1 5 H a z i r a n 94 -
l(ı z ıl
13
Ba y r ak
sav�.ş tehlikesindeki bir büyürneyi beraberinde getirir. Uretici güçlerdeki gelişmenin üretim süreçlerini uluslararasılaştırdığı, yani aynı malın üretiminin deği şik sathalannın değişik kıtalarda gerçekleştirilmesini olanaklı hale getirdiği bir gelişme aşamasında, emper yalist çıkar çelişkileri ve çatışmaları dünyayı yeniden birbiriyle dişe diş rekabet halindeki i}ctisadi ve ticari bloklara bölüyor. Emperyalist cephe kendi içinde derinlemesine bölünüyor, gruptaşıyor ve kutuplaşıyor. Tüm bunlar, pazarlar ve nüfuz alanları için şiddetli rekabetin emperyalizmin öze ilişkin bir niteliği ve sistemin temel çelişmelerinden biri olduğunu tüm açıklığı ile yeniden kanıtlıyor.
·ı
Bağı mlı ülkeler dünyası: Sürekli istikrarsızlık
Emperyalist metropollerde az çok sakin ve barışçıl olara}c yaşanan ikinci emperyalist savaş sonrası dönem, kapitalist dünyanın bağımlı ülkelerden oluşan çevre bölgelerinde sonu gelmez toplumsal ve siyasal A B D ' n i n Emperyal i s t D ü nya Cephe s i Ü z e r i nde S av aş S onras ı n d a çalkantılara sahne oldu. Emperyalist metropollerin ekonomik istikrar ve "iç banş"ı yaşadıklan bir K u r d uğu Hegamonya ' 7 0 ' eri n B aşın d a S ar s ı l m aya dönemde, bağımlı ülkeler devrimci ve karşı-devrimci gelişmeleri içiçe besleyen sürekli bir bunalım için B aşl adı . O n u n D ü n k ü Uyd u l arı A l m anya ve Japonya deydiler. · B irinciler yaşadıkları rahatı, kuşku yok ki bu G üçlenen İki E mperya l i s t Ku v v et Ol arak K en d i l er i n i Gö sterd i l er . ikincilerin çektikleri acılara ve yoksulluğa borç Iuydular aynı zamanda. D oğu - B atı K u t upl aşm as ı n ı n S o n B u l d uğu '70'1i yıllardan itibaren kapitalist dünya ekono G ü n ü m ü zde, B u Ü lke l e r A r t ı k misini saran genel bunalımdan itibaren ise, kapitalist dünyanın çevre � ölgelerinin acıları ve yoksul luğu K ıyasıya R e k a b e t Içi n deki R akip E mperya l i s t K u tupl ardı r . iyice katmerleşti. IMF "istikrar politikaları" ile büyük borç patlamaları son 20 yıla damgasını vurdu. B u, kapitalist mülkiyet ilişkileri koşullarında geleneksel sertleşiyor. Dünya pazarının birliği bugün halen kapitalist metropollerdeki ekonomik krizin yüklerini rolünü oynamaktadır. işsizler ordusunu çoğaltmakta, sürmekle birlikte eski uyumlu dönem çoktan son kar oranlarını düşürerek yolaçtığı bunalımlar yoluyla bulmuştur. Uzun pazarlık ve çekişmelerin ardından bağımlı ülke halklarına ödetmenin etkili bir meka da çalışan sınıtlann yaşam koşullarını kötü nihayet imzalanabilen serbest ticaret anlaşmalarına nizması olarak rol oynadı. Ekonomik faturanın siyasal (GA IT vb.) rağmen, korumacılık ve ticari bloklaşma yüzünde ise darbeler, askeri �ejimler, beyaz terör ve leştirmektedir. Öte yandan, üretici güçlerdeki aynı muazzam doğrultusunda güçlü bir eğilim ve buna yönelik önem gerici bölgesel çatışmalar vardı. B ugün durum daha da kötüdür. Ağırlaşan ekono gelişme sayesinde bugün dünya alabildiğince küçül li adımlar var. Bu bloklaşma doğal olarak başa güre mik bunalım ile emperyalistler arasında kızışan etki müş, ul usların yaşamı çok yönlü olarak içiçe geçmiş şen emperyalist ülkeler etrafında ol,uşuyor. Almanya alanları mücadelesi, halkiara daha ağır bir ekonomik tir. Sermayenin ul uslararasılaşması İkinci Dünya l iderl iğinde Avrupa B irliği ve EFTA, AB D lider Savaşı sonrasında üretim süreçlerinin ulus liğinde NAFT A şimdiden var. Pasifik bölgesinde ise yük ve daha büyük acılar olarak yansımaktadır. Ne lararasılaşması düzeyine ulaşmıştır. B u iktisadi temel, Japonya fiilen gerçekleştirdiği duruma bunlara benzer var ki, emperyalist soygunun ve iktisadi bunalımın Batılı emperyalist güçlerin AB D hegemonyasındaki bir örgütlü biçim vermek niyetinde. Ekonomik reka bağımlı ülkelere çıkardığı fatura artık bu ülkelerin siyasal ve askeri birliği ile de birleşince, emperyalist bet doğal olarak siyasal etki alanları mücadelesini de kaldıramayacağı �ınırlara gelip dayanmıştır. Üzerinde entegrasyon teorileri bir dönem solda bile yankısını kızıştınyor. B aşa güreşen emperyalist devletlerin çokça tartışıla� borç krizinin gerisinde bu gerçek bulabilmiştir. Fakat gelişmeler, kapitalist ekonominin AB D 'nin askeri inisiyatifinden kurtularak kendi yatmaktadır. Ote yandan, NAFTA'nın yürürlüğe uluslararasılaşma alanında yaşadı ğ ı başdöndürücü bağımsız güçlerini yaratmak, dahası bunu iktisadi girdiği 1 Ocak 1994 tarihine denk getirilen ve tüm gelişmeye rağmen, emperyalizmin doğasının değiş kuvvetleriyle uyumlulaştırmak çabalan ise, ekonomik . dünyada büyük yankılar yaratan Chiapas Ayak mediğini, eşitsiz ve sıçramalı gelişme yasasının ve politik etkinlik mücadelesinin doğal bir uzantısı lanması, halkların ağırlaşan bu köleliğe karşı yeni bir hükmunü sürdürdüğünü, emperyalist cephedeki olarak çıkıyor ortaya. Askeri alanda, bugün vesayetten başkaldın döneminin ilk işaretlerini vermektedir. Yine de bugün halen dünya ölçüsünde .örgütlü bütünlüğün kendisine özgü koşullann ürünü bir geçici kurtulmak ve bir dengeleyici karşı güç oluşturmak olgu olduğunu, çok geçmeden yeniden kanıtladı. amacıyla atılan adımlar yarın, emperyalist rekabetin devrimci mücadele süreçleri herzamankinden daha "Tıpkı bunalımsız kapitalizm hayaline benzer bir daha farkl ı bir aşamasında, bizzat bu rekabetin en zayıf, emperyalist dünya gericiliği ise duruma egemen biçimde, emperyalist dünyanın kendi iç ilişkilerinde etkin aracı olarak rol oynayacaktır. Emperyalist olmak anlamında herzamankinden daha güçlüdür. B u de bölünme ve çatışmaların artık son bulduğu, nere dünyanın iç ilişkilerinde bugün yaşanan süreç, mili ' 89 çöküşünün v e onun dünya ölçüsündeki etkilerinin deyse ultra-emperyalist bir aşamanın ABD lider tarizmin urmanmasını kaçınılmaz kılacak tarzda yarattığı geçici bir durumdur, fakat yine de açık bir liğinde artık gerçekleştiği hayali egemen olmuştu ki, seyretmektedir. Militacizmin tırmanması doğrul , gerçektir. Devrimciler bu gerçeği yüreklilikle karşı kapitalizmin nesnel yasaları ve kaçınılmaz çelişkileri tusundaki her gelişme ise, herzaman emperyalist lamak durumundadırlar.
!
·
bu alanda da kendini bütün keskinliği ile göstermekte gecikmediler." (Değerlendirme ve Kararlar, s.75-76) Bu olgu daha '70'lerin başında belirmeye başladı. ABD'nin emperyalist dünya cephesi üzerinde savaş sonrasında kurduğu hegemonya ilk sarsıntılarını yaşa maya başlarken, onun dünkü uyduları Almanya ve Japonya iki güçlenen emperyalist kuvvet olarak kendilerini gösterdiler. Doğu-Batı kutuplaşmasının son bulduğu günümüzde bunlar artık layasıya bir rekabet içindeki rakip emperyalist kutuplar duru mundadırlar. '70'li yıllarda daha çok iktisadi alanda süren rekabet, '80'li yıllarda buna ilaveten politik etki alanları mücadelesi biçimini almış, bugün ise tüm sahalara yayılmıştır. AB D uzun yıllar hegemonik bir güç olmanın tüm avantajlarını kullanarak konumunu korumak istemektedir. Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği'ni NATO ile, Pasifik ' te bir güç alanı oluş turmak çabasındaki Japonya'yı ise "istikrarsız alan" ilan ettiği bu böigede askeri varlığını güçlendirerek kontrol etmek çabasındadır . Fakat bu çaba ABD'nin arzuladığı sonuçları yaratmaktan çok, açık ve örtülü emperyalist rekabeti körüklemektedir. Avrupa, ABD'nin askeri vesayetini kırmak için kendi ordu sunu (Batı Avrupa B irliği) örgütlerneye başladı bile. Japonya'nın ise Pasifik bölgesindeki iktisadi ve poli tik nüfuzu hızla büyümekte, hırslı Japon emper yalistleri bunu askeri alana da yaymak için hummalı bir faaliyet yürütmektedirler. Emperyalistler arasında şiddetleneo rekabet günümüzde m ilitarizme yeni bir ivme kazandırmaktadır. Ş imdi bu rekabete bir ucun dan Rusya'nın da katılması, çelişki ve çatışmalara olduğu kadar emperyalistler arası gruplaşmalara yeni · boyutlar kazandıracaktır. İçinde bulunulan genel ekonomik bunaJımın da etkisiyle emperyalistler arası iktisadi rekabet gitgide
Emperyalist Geric i l i k Dü nyan ı n Çeşitli Bölgelerine S öm ürgecilik Dönemlerine Has En Kaba Yöntem lerle S aldırmaktadır.
ı 4
1\... ızı l
Tam da bu olgu nedeniyledir ki, emperyalist geri cilik, dünyanın çeşitli bölgelerindeki şu veya bu soru na klasik sömürgecilik dönemlerine has en kaba yöntemlerle müdahale edebilmek cüretini kendinde bulabilmektedir. B ir yandan bunu "insani yardım", "banş", "istikrarı sağlama", "içsavaşı engelleme" ve tüm bu amaçlar doğrultusunda "B M hukukunu uygu lama" kılıfları içinde şirin göstermeye ve meşru laştırmaya çalışmakta, fakat öte yandan da "sömür geciliğin rönesansı" üzerine arsız ve küstahça
konuşabilmektedir. Emperyalist gericilik bugünkü gucunu, aynı zamanda, mevcut devrim odaklarını etkisizleştirmek, sistem için tehlike potansiyeli taşıyan sorunlara kendi çözümünü dayatmak doğrultusunda kullanmaktadır. Nikaragua, El Salvador ve Kamboçya'nın ardından Güney Afrika ve Fil istin 'deki son gelişmeler, emper yalist gericiliğin bu alandaki başarısının örnekleri oldular. Küba, Kuzey Kore, Peru, Filipinler ve Kürdistan'da ise ezmeyi ve ehlileştirıneyi amaçlayan kuşatmalar halen sürüyor. Güncel gerçeği yüreklilikle karşılamak fakat aynı zamanda geleceği de devriınci bir iyimserlikle ele almak durumundayız. Emperyal izm bunalım için dedir, kendi iç Çelişki ve çatışmaları derinleşmektedir, "cephe gerisi"ndeki eski rahatını da artık kaybet miştir. Los Angeles isyanı ile Chiapas Ayaklanması derindeki gerçeğin, sistemin biriktirdiği patlayıcı madde stoklarının yüzeye vuran ilk dalgalarıdır. Ekonomilerindeki yapısal kriz tabanı üzerinde süı:ekli bir toplumsal istikrarsızlık ve kaynaşma içinde olan "orta kuşak" ülkeleri, sistemin en zayıf halka larıdır. Kapitalist gelişmede önemli mesafeler almış ve ortaya nispeten güçlü bir işçi sınıfı ile yarı-proleter ve işsiz yığınlardan oluşan büyük bir emek ordusu çıkarmış bu ülkelerde dünya gericiliği önemli sorun larla yüzyüze kalacaktır. Komünistler 1 99 1 yılı başın daki değerlendirmelerinde, bağımlı halklar dünyasının 20. yüzyıl bilançosunu mekteydiler:
özetlerken
şunları
söyle
"20. yüzyıla geçişle başlayan, özellikle de '50' li ve '60' lı yılları saran milli kurtuluş hareketleri dalgası,
' 70' lerdeki son devrimlerle genel olarak noktalandı sayılır. Kapitalist dünya sisteminin bu çevre bölge lerinde arıık yeni bir döneme girilmiş bulunuluyor. '80' li yıllar bir geçiş ve mayalanma dönemi sayı
labilir. Yeni bir devrimci kaynaşmalar ve devrimler dönemine girilmesi kaçınılmazdır. Toplumsal sınıf ilişkilerinde meydana gelen köklü değişim, bir çok ülkede yeni kaynaşmaların artık proletarya eksenli ve proleter bir ıoplumsal karakterde cereyan etmesini olanaklı ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun güçlü belirtileri ve kanzıtarı şimdiden var. Bu ülke devrim cilerinin yeni hareketlilikler döneminde kendi misyon larını başarıyla oynayabilmeleri, bu temel tarihsel değişimi . hesaba katma yetenekleriyle dolaysız bir bağlantı içinde olacaktır." (Değerlendirme ve Karar lar, s.88) II- Türkiye 'de durum: Yapısal kriz Top lumsal değişim süreci ve proleter devrim perspektifi
·
İkinci Emperyalist Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde kapitalist gelişmede büyük mesafeler kate den ülkelerden biri de Türkiye oldu. '50'li yıllardan itibaren büyük bir hız kazanan kapitalist gelişme, bir kaç on y11lık bir süre içinde toplumun çehresini baştan aşağı değiştirdi. Kırsal ilişkilerde büyük bir çözülme ve dağılma süreci yaşandı. Proleterleşme hızlandı ve buna kırdan kentlere, tarımsal bölgelerden gelişen sanayi havzalarına büyük göç dalgalan eşlik etti. Şehiı:ler hızla büyüdü, kalabalıklaştı, d üze'nin çözmek ten aciz kaldığı muazzam iktisadi, sosyal ve kültürel sorunların biriktiği alanlar haline geldiler. Kapitalist iktisadi gelişmenin sosyal bir ifadesi olarak modem sınıflar o'ı uşup güclendi, modern sınıf · ilişkileri topluma egemen hale geldi. Toplumsal kutuplaşmanın bir ucuna dünün komprador tüccarları ve toprak ağalarından dönüşen işbirlikçi tekelci burj u vazi oturdu, öteki ucuna, saflan proleterleşen köylüler ve zanaatçılardan beslenerek h ızla kalabalıklaşan Türkiye işçi sınıfı. Tekelci burj uvazi ve işçi sınıfı bugün Türkiye toplumunun iki ana sınıfı olarak karşı
karşıya duruyorlar. Öteki mülk sahibi sömürücü sınıf ve katmanlar tekelci burjuvaziyi, kentin ve Imm çalı şan emekçi kitleleri işçi sınıfını çevreliyor. Türkiye'de sosyal-siyasal olayların son 30 yıllık seyri gösteriyor İki, toplumsal safiaşına ve çatışma bu iki temel sınıf etrafında yaşanmaktadır ve yaşanacaktır. Sosyo-ekonomik gelişmenin bugünkü düzeyi, Türkiye'nin iktisadi yapısını ve temel sınıf ilişkilerini,
H ayr a k
IMF "İstikrar Politikalan" İ le B üyük B orç Patlam al arı Son 20 Yi l a Damgasını Vurdu. B u, Kapi talist Metropollerdeki Ekonomik Kri zin Yüklerini B ağıml ı Ülke Halklarına Ödetmenin Etkili Bir Mekanizması Ol arak Rol Oynadı . Ekonomik Faturanın Siyasal Yüzünde ise Darbeler, Askeri Rejim ler, Beyaz Terör ve Gerici Bölgesel �.
Çatışmalar Vardı . geriye dönük tüm önyargıları parçalayacak düzeyde berrak hale getirmiştir. Dolayısıyla bu tarihsel gelişme sürecinin geçiş evresinde ('60'1ı yılların ikinci yansı ve '70'li yılların ilk yarısı), geriden bakarak ve "geri ye bakarak" oluşturulan küçük-burjuva devrimci demokratik programların dayandınldığı iktisadi ve sosyal yapı tahlilleri bugün tümüyle çökmüştür. Bu programlardan geriye yalnızca bu geri bakışın ürünü olan bazı siyasal sonuçlar ("siyasal demokrasi" vb.) kalmıştır. Bu durum devrimci-demokratik akımın yıllardır yaşamakta olduğu derin ideolojik bunalımin temel nedenlerinden biridir. Türkiye'de çıplak bir sermaye egemenliği hüküm sürmekte ve onun arkasında uluslararası sermaye cephesi durmaktadır. Türkiye üzerindeki emperyalist köleliğin, ülkenin emperyalizme iktisadi, mali, siyasi, askeri, diplomatik, kültürel, kısaca her alandaki bağımlılığının temel toplumsal dayanağı iktidardaki burjuvazidir. Aynı şekilde, siyasal gericiliğin temel toplumsal kaynağı ile Kürt halkı üzerindeki sömürgeci köleliğin toplumsal dayanağı da bu aynı sınıftır. B u sınıfın mevcut egemenliği, toplumun tüm temel sorun larının düğümlendiği halkadır. Sorunların köklü ve kalıcı çözümü için atılması gereken temel tarihsel adım bu halkayı parçalamakta, bu sınıfı iktidardan alaşağı etmekte ifade bulmaktadır. Dolayısıyla Türki ye devriminin temel v_e öncü gücü olarak Türkiye işçi
sınıfının önündeki temel stratejik görev, kırın ve kentin geniş emekçi katmanlarını arkasına almayı başararak bu sınıfı devirmek, uluslararası sermaye cephesini Türkiye' den yarmak, emperyalist dünya sisteminin dışına çıkmaktır. , Tüm bunlar Türkiye devriminin toplumsal içeriği ve karakteri için yeterli bir açıklık sunmaktadır. B u niteliği itibanyla bir proleter devrim olacaktır. Çözümlenınemiş bazı burjuva devrim görevlerini gerekçe göstererek bu adımı görmezlikten gelmek, gerçekte, bu "geride kalmış" görevlerin çözümünün önundeki temel sınıfsal engeli görmezlikten gelmek tir. Emperyalist kölelik, siyasal gericilik, sömürgeci egemenlik, tüm bu temel sorunların köklü devrimci çözümü için bir tek gerçek yol var. Bu, mevcut serma ye iktidarını devirmektir. Sermaye iktidarını devirmek ise sosyalist devrimden başka bir anlama gelmez. Düne kadar samiabiiirdi ki geleneksel devrimci hareketin demokratik devrim tutkusunun gerisinde Türkiye'nin somut tarihsel koşullannı, demek oluyor
ı - ı -.1
I I ULI I UI I
7 "+
ki, iktisadi ve toplumsal gelişme düzeyini, terhel sınıf ilişkilerini ve mevcut iktidarın sınıf karakterini doğru değerlendiremeınek yatmaktadır. Durumun bundan ibaret olmadığı bugün açıkça görülmektedir. Ne iyi ki, bir kaç maocu mezhep dışında, Türkiye'nin nesnel gerçekleri, devrimci saflarda iyi kötü ortak bir kabul görüyor artık. Ama geleneksel devrimci gruplar buna rağmen "demokratik devrim" tutkusunu terket miyorlar. Zira buradaki sorun özünde yöntemsel değil sınıfsaldır. Esas itibarıyla teorik önyargılar ve yöntemsel hatalarla değil, tam da şınıfsal kimlik ve önyargılarla ilgilidir. B irinciler bu ikincilerin yalnızca yan son�:�çları olmaktadır. Hiçbir şey geleneksel devrimci hareketin gerçek sınıf karakteri ve bakış açısı için, devrim sorununa yaklaşımdaki tutumu kadar açıklayıcı olamazdı. Toplumsal kaynaşmalar ve üç başlıca hareket Kapitalist gelişme tümüyle empery:al izmin güdü
mündeydi ve buna kaynakların açgözlü bir yağma lanması ile· yoğun bir sömürü eşlik etmekteydi. � u süreÇ işçi v e emekçiferin tepkisini v e mücadelelerini doğurmakta gecikmedi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez olarak kentin modem alt sınıfiarına dayalı büyük kitle hareketleri doğdu. '60'1ı ve '70'li yıliann ikinci yan larına damgasını vuran bu hareketlerde, üç belli başlı sosyal -siyasal hareket belirgin biçimde ortaya çıktı. İşçi sınıfı hareketi , küçük-burjuva demokratik hareket ve Kürt yurtsever hareketi. B unlardan ilki, işçi sınıfı hareketi her iki dönemde de kendi siyasal önderliğini bulamadı ve devrimci bir politik gelişme süreci yaşayamadı. Her iki dönemde de burjuva ya da küçük-burjuva reformist akımiann ideolojik ve örgütsel denetiminde kaldı. İleri işçiler katmanı sosyalizm adına burj uv a ve küçük-burjuva sosyalizmi fikirleriyle yüzyüze kaldı. B üyük bir kitlesel hareketlilik olarak kendini orta ya koyan küçük-burjuva demokratik hareket, devrimci ve reformist kanatlarıyla güçlü bir politik temsil olanağına her iki dönemde de sahip oldu. Böylece politik ve örgütsel olarak gelişip serpilme olanağı buldu. 12 Mart'ta ezildiği halde, '74'den itibaren daha güçlü ve daha yaygın, politik bakımdan ise çok daha etkin bir biçimde ikinci bir büyük gelişme dalgası yaşadı. Ne v ar ki, 12 'Eylül karşı-devrimi, küçük burjuva katmanların mücadele gücünü ve coşkusunu kırdı. İki yükseliş ve onu izleyen iki karşı-devrim
döneminin ağır yükü küçük-burjuva katmanları yordu, şevk ve heyecanını tüketti, onlan siyasal yaşamın gerisine itti. B u, bu hareketin temsilcisi durumundaki akımların saflarında büyük bir ' parçalanma ve dağıl maya yolaçtı. Geçmişte devrimcilik bayrağı taşıyan insan kitlelerinin ezici bir çoğunluğu, düzenin uysal eklentileri haline geldiler ya da sosyal-demokrasinin kadro ihtiyacının kaynağına dönüştüler. Üçüncü bir .temel toplumsal hareket olarak Kürt yurtsever hareketi ise, ilk gücünü ve oluşumunu kent küçük-burjuvazisi ile büyük kentlerde okuyan Kürt öğrenci kitlesi içinde buldu. Devrimci ve reform İst kesimleriyle Kürt sol akımlan, ideolojik-politik geliş melerini ve ilk örgütsel şekillenmelerini bu politik taban üzerinde, öğrenci gençlik ve kent küçük burjüvazisi içinde yaşadılar. 12 Eylül' ü izleyen dönemde reformist · kesimler yozlaşıp tasfiye olur larken, devrimci kanat PKK şahsında ulusal hareketin asıl kaynağına, Kürt köylülüğüne ulaşmayı tam da 1 2 Eylül'ü izleyen b u zor dönemde başardı. Kürt halkının onlarca yıllık devrimci ulusal birikimini büyük bir
1 -1 5 Haziran
94
l(ızıl
ı 5'
Ba y r ak
başarıyla açığa çıkardı. Kürt kapitalist dünya ekono yurtsever hareketini ulus K ü rt U l u s a l H areketi Doğa s ı n a Uygu n H e terojen Sosyal -Siyas a l K u vvetlerle misinin genel durgunluğu _ H areketten lararası bir kuvvet haline nedeniyle bu pazarlar bir Ke ndi Mecrası n d a İ l erl iyor. Devri mci-Demokratık getirdi ve özgürlük müca daralma içindeydi ve Kök A l a n S o l Grupl arı n B az ı l arı Şimdiden Tasfiye__ O lmuş Durumda. delesini şöyle ya da böyle kıran kıran bir ticari "ava bir çözümü dayatan gelişme Diğer B az ı l arı Soru n l arı Ert�l eXiP. Bi rikt i_rmeyi_.Be l i O lçülerde B aşardı l ar. şın alanıydı. Türk burju . . düzeyine ulaştırdı. vazısının elindeki tek Fakat B u n a S ürek h B ı r Ideolopk ve Orgutsel Erozy�n . . . Bugün Kürt ulusal hare silah ise düşük ücretli Eşl ik Etti . K üçü k - B urjuv a Demokratik Hare etin B azı Tem s ı l c ı l erı I se, keti kendi doğasına uygun işgücüydü. Yatının, ara Som utta Devrim c i S ol, Küçü k - B u rıuva Katman l arın düşen heterojen sosyal malları ve enerji bakı siyasal kuvvetlerle kendi mından dışa bağımlı bir . H a l a Diri Öğe l erinden B e s}enmeyi B aşararak, . mecrasında ilerliyor. Gele ekonomide ucuz maliyet Geçmişi n Devri mci R u hu n u B ir O lçüde S ürd ürmektedırl er. neksel devrimci-demokratik için tek imkan korkunç hareketten kök alan, onun düzeyde düşürülmüş dolaysız uzantıları olan geleneksel sol grupları� durdurolduğu askeri rejimler izledi. Aske.� rejimleri ücretler olabilirdi. Bu aynı zamanda, yabancı serma ise her seferinde yeni·den kitlesel :jıareketlılikler... B.u büyük bölümü ise bunalımı, tıkanıklığı ve. tasfiyeyı yeyi çekmek için "ucuz emek cenneti" yaratma poli döngü, siyasal istikrarsızlığın, düzenin �.apısal krızıyaşıyorlar. İçlerinden bazıları şimdiden tas.fıye olm �ş tikasıydı. Bu politikalar işçi sınıfını açlığa, kent ve kır nin tartışma göstermez kanıtıdır. � durumda. Diğer bazıları sorunları örtmeyı, eneleyıp emekçilerini sefalete itti. Toplumda servet-sefaJet Yapısal krizin temelinde, ka� �tal.ist ,geli��e�in d!�a kutuplaşmasını görülmemiş boyutlara vardırdı (ulusal biriktirmeyi bugüne kadar belli ölçülerde başardılar. bağımlı niteliği var. B u salt Turkıye ye ozgu degı.ı, Fakat buna hem sürekli bir ideolojik ve örgütsel eroz gelirin % 70' i faiz, �ar ve rantla beslenen asalak sını� benzer konumdaki tüm ülkelerde yaşanan evrensel bır lara aktı), fakat sorun hiçbir biçimde çözülemedı. yon (tasfiye) eşlik etti. Daha da kötüsü, ş � veya bu yolla enelenip biriktirilen sorunların toplu bır faturaya durumdur. "ithal ikameci" denilen ekonomiler gerçek Komünistler ve devrimciler Türkiye kapitalizminin dönüşmesi, bir parçalanma ve ?ağ.ılmayl � sonuç. te katı biçimde ithalata dayalı ekonomilerdir. It.h� çözümsüz sorunları derken bu açık gerçekiere işaret edilen tüketim malının kendisi değil de, onun üretımı lanması bu gruplar için büyüyen bır rısk halıne ·geldı. etmiş oluyorlar. Demek oluyor ki kısa dönemli aldatıcı bir başar.ı nın ya da montajı için gerekli makina-teçhizat ve aı:a Türkiye otuz yıldır bu kısırdöngüyü yaşıyor. bedeli günü gelecek ağır ödenec�kt! r. � �çük-bufJuva malları olmaktadır. Bunların ithalatı sürekli dövız Toplum bu otuz yıla büyük sosyal-siyasal çalkantıları, demokratik hareketin bazı temsılcılen ıse, somutta gerektiren ve yutan bir mekanizmadır. Bu tür ekono� iki büyük devrimci hareketlilik ile iki kan� ı karşı Devrimci Sol, küçük-burjuva katmanların hala diri v� milerde sürekli bir döviz kıtlığı, ödemeler dengesı devrim dönemi sığdırdı. Şimdi yeniden öyle bır nokta dirençli öğelerinden besl.enmeyi ?a�ar�ak, . . ye.nı açığı ve dış borç yükü olması bundandır: �?,öviz. kıtlı� ı ya gelinmiştir ki, bugün devrimci y ükseliş sancısı ile dış borçlarla giderilir, dış borç ödemelerı sureklı dovız dönemde geçmişin devrimcı ruhunu bır olçude surdm sermayenin yeni bir karşı-devrimci basurma hazırlığı gerektirir, b� kısır döngü sürekli büyüy�rek dev � içiçe gelişiyorlar. mektedirler. . . Türk burjuvazisinin bu yeni durumda ışı kuşkusuz İşçi sınıfı hareketine gelince. Bu hareketin .�en� eder gider. Oylesine bir dış borç me�an_ızmasıdır kı dönemde gösterdiği geniş· katılımlı ve uz�n sur.e� ı bu borclar ödendikçe çoğalırlar. Turkıye yıllardır çok daha zor. B unun biri dış öteki iç iki önemli n��e� i eylemlilik, işçi sınıfının toplumsal muhalefetın en dırı, bü�ük �eblağlarda dış borç ödüyor. Böyleyken, var. Dıştaki neden, kapitalist dünya ekonomısının 1987 'de 36 milyar dolar olan borç miktarı, bugün 70 yaşamakta olduğu bunalımın gitgide ağırlaşmasıdır. canlı ve soluklu gücü olduğunu bütün açıklığıyla ona _ .e milyar doları bulmuştur. Yani rakan:ı .nere�eys� �.ıy ya koymuştur. İşçi sınıfının toplumd.aki Y.eri har�kete Bunun sonuçları içe büyüyer�k yansıın_akta�ır, da.�a � .geçme yeteneği, taşıdığı eylem enerJISI uzerıne hıçbır katlanmıştır. B u süre içinde ekonomı ıse sureklı �ot� da büyüyerek yansıyacaktır. Içteki neden ıse, Kürt tartışma kalmamıştır. B u hareketin t�m sorunu, ye gitmiş ve bugün yeniden ifl�s. nokt� ına gelmıştır. halkına karşı yürütülen kirli savaşın yarattığı m.uaz Ona bir parça nefe� aldırmak ıçın yenı dış borçl.ar�, zam ekonomik israftır. Sömürgeci Türk devletı bu devrimci bir politik ve örgütsel gelışmeyı hala yaşa yamamış olması, hala da kendisinin taşıdığı bü� �k bunun için de içte IMF reçetelerini uygulamaya ıhtı savaş için büyük kaynaklar, yüz trily?nlar�a ifa�e yaç var. 5 Nisan Kararları ile başlayan saldırıyla bu mücadele enerjisini kucaklayacak ve temel polıtık edilen paralar harcıyor. Bu da ekonomıye bınen bır yola gidilmiştir. . . . başka yük oluyor. Kuşkusuz her durumda olduğu gibi .. hedeflere yönlendirecek bir devrimci sınıf öncüsüyle Aynı yapısal kriz, dışarıdan gelen bu yuklerı ıçen � burada da fatura halka ödetiliyor. Fakat tam da bu · buluşamamış olmasıdır. B u sorun, bir �aşka yönden, de bütçe açıkları, dev boyutlarda iç borçlar, s �rekl� yolla kitlelerin hoşnutsuzluğu bir de bu yönden çoğai komünist hareketin sorunudur. Kornunıst hareket yüksek enflasyon, sürekli düşürülen ücretler, surek!ı tılmış oluyor. bugün sınıfın önderlik ihtiyacını karşılayacak bir ideo büyüyen bir işsizlik, emekçi sınıfların artan bır lojik ve örgütsel gelişme düzeyine ulaşma özel çabası Fakat sermaye düzeninin işi siyasal planda daha da yoksullaşması olarak üretir. Aynı şekılde, bu da zor. Kürt sorunu ve Kürt özgürlük mücadelesi yıllar içindedir. İşçi sınıfı 12 Eylül dönemini izleyen �itle�el hare benzer konumdaki tüm bağımlı ülkelerde benzer dır nefes aldırmıyor. Koca bir ulusun varlık ve özgür� ketliliğin temel gücü ve tartışmasız eksenı �ahne �el� biçimlerde yaşanan ve benzer sosyal-siyasal. s�nuç�ara lük sorununu yok sayma çabası içinde, Türk devleu rek, toplumsal muhalefet ve mücadeleı:ıı n yenı bır yolaçan bir durumdur. Çalışan sınıfların bu iktı�adi ve yalnızca büyük ekonomik kaynaklarını tük�tmekle dönemini başlatmış oldu. Eğer devrimcı sınıf prog sosyal sonuçlara tepkileri artan kitlesel hareketlılıkler, kalmıyor. Daha da önemlisi politik ve manev.� açıdan ramı ve perspektifleriyle donanmış komünistler sınıf toplumu sarsan devrimci kaynaşmalar olu�ca, .hele bizzat kendisini tüketiyor. Eğer bu aynı donemde, buna bir de ekonomik krizdeki ağırlaşma eşlık edıyor Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de devrimci bir oli hareketiyle ciddi bir buluşmayı başarabilirlerse: �u da � Türkiye'nin devrimci siyasal müq_dele tanhınde, sa, sermayenin buna tepkisi, emperyalist gericiliğin de tik çıkış yapmayı başarabiimiş ols�ardı k�rulu ?uzen teşviki ve tam desteği ile, askeri darbeler oıu.yor : için işlerin nerelere varmış olabileceğını kestırrnek tümüyle yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Kitleler zorla kontrol altına alınıyor, örgütlü devrımcı gerçekten zor olurdu. . . .. . . .. . . .. muhalefet eziliyor, ağırlaşan ekonomik krize sözde Kürt sorunu yakıcı önemını, Kürt ozgurluk mucaTürkiye kapitalizininin yapısal krizi: çare olarak İMF reçeteleri en �e�sizce �ygulanıyor. delesi ise çözümü zorlayan basıncını bütün ağırlığı�la . Toplumlan derin acılar ıçınde tüketen bu kısır halen sürdürüyor. Ve böyle bir dönemde, Türk burJ� Sosyal çalkantıların ve askeri darbelerin ikti döngüden, devrim dışında bir çıkış yol� �okt�. . vazisi, "Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomık sadi temeli Türk burjuvazisi, 12 Eylül süngülerının golg��ın�e bunalımı" ile yüzyüze olduğunu itiraf ed�y r. .Bunu Türkiye'de savaş sonrasını izleyen hızlı kapitalist . uyguladığı 24 Ocak Kararları ile, gü�a. b.u .kısır dongu yeni istikrar tedbirleriyle demek oluyor kı �ışçı sın gelişmeye, bu gelişmenin kendi yapısından . gelen .� � sürekli bir kriz eşlik etmiştir. Ekonomıye hakim bu yü "dışa açılma" ve dünya ekonomısı ıçınde rekabet fına ve tüm çalışan kesımiere yıllarca surecek bır yapısal kriz, toplumu saran ve sarsan sosyal ve si�as�l gücü kazanma yoluyla kendi cephesinden kırma yolu saldırıyla göğüslerneye çalışıyor. Tüm �or�n, sal���a . na gitti. "Çağ atiayan Türkiye" efsanesi i le toplum uğrayanların bunu nasıl ve ne olçude - . goğuskrizierin de maddi zeminini oluşturmuştur. Turkı buna inandmimaya çalışıldı. Bugün sonuç onadadır. leyeceğinde düğümlenmektedir. ye' nin son otuz yılı gerçek manada bir . siyasal . istik . . . "Bugünün Türkiye' sinde siyasal süreçlerın se�rın rarsızlık dönemi olarak yaşandı . Buyuk kitlesel Türk burjuvazisininki olmayacak duaya amin demek . gibi bir �eydi. Onun dış pazarlara açıldığı dönemde, de bir zorlanma, bir tıkanma sözkonusudur. Bu oz lkaynaşma dönemlerini bunların zor kullanılarak � . lik/e Kürt sorununun bugünkü seyri üzerinden ken�ın� göstermektedir. Bunun temel nede�i ise T_ürkfye �şç� . . . sınıfının siyasal mücadelede kend� yerını �ır turlu . alamamasıdır. Türkiye işçi sınıfı sıyasal muc�elecfe_ kendi yerini alamadığı içindir ki, Türk bur]uvazısı topluma kanlı ve keyfi bir polis rejimini da�atı�o.r ve mazlum bir ulusa her türlü zulmü reva gorebılıyor. Türkiye işçi sınıfı siya�al m_üc�del�de ke��i �evrimci . rolünü aynayamadığı ıçındır kı, gosterdıgı. tu"!Je�� karlıklara' katlandığı tüm acılara ve sergıledıgı tum kahramantığa rağmen Kürt halkı özgürlük mücadelesini bir sonuca bağlamakla zorlanıyor." . . . "Tıkanıklığı yaratan durum, Türk bur�.u�azısının . e en büyük şansı, Kürt özgürlük mücadelesının ıse � büyük açmazıdır. Bu aynı zamandil işçi ve em_���� .. hareketinde bugün halen yaşanan kısırdöngunun
�
�
•
.
•
.
·
düğümlendiği noktadır." (Kürt Ulusal Sorunu, s.226227, Eksen Yayıncılık) .. . Burada bugünün temel sorunu da temel goreyı de içiçe olarak özlü bir biçimde konulmuştur. Herşey bu sorunu arılamaya ve bu göreve sarılmaya b�ğlı: Herşey bu doğrultuda ortaya konulacak devrımcı inisiyatife ve pratik çabaya bağlı.
ı6
B ayr a k
l(ızıl
ll
Haziran 94
1 -1 5
1
1 D ü nya K api ta l i zm i
leştirme kapsamına alınmıştır. Ya da
S o n 20
örneğin son ekonomik paketle bir
Yı ldır
likte, kamu çalışanlarının çok azının kullanabildiği lojman hakları da gas
Deri n B i r B u nal ı m
pedilmek istenmektedir.
Y aşam aktadı r .
* * *
Sendika bürokratları özelleştirme
U l u sl araras ı S ermaye D ü ze n i n i n B u B u n a l ı m dan Çıkış Yolu O l arak Uygu l amaya
saldırısı karşısında sınıfın çıkarlarını kollayan bir tutum içerisindeymiş gibi
görüntü verrnekteler. Bunun için bol süslü demeçleriyle gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını işgal edi
K oyd uğu P o li tikaların T ü m ü İşçi ve Em ekçi l e r i n
yorlar. Ancak demeç verrnek dışında da ciddi bir adım atmadıkları ortada. B unalımdan en az zararla, hatta
Daha Fazl a Yoks u l l aştı rı l m a s ı n a D ayan maktadır.
Ö zell eştirme B u P o l i t ikalardan B iri si dir. Ö z e l leşt i rmeler Tüm İşçi l ere ve
Emekçi Ke s i m l ere Yöne l i k B ir S aldırıdır. Ö ze l l eşt i rm e l er K arşı s ı n d a İşçi l e r i n ve Tüm Em ekçi l eri n M i l i ta n . Ö rgü t l ü, B ir l eşik M ü c ad e l eden B aşk a B i r A l tern a t i fi Yokt u r . S er m aye S al d ı rı l arı n ı A l t e t m e n i n Tek Y o l u
G e n e l G re v - G e n e l D irenişi Ö rgü tl emektir.
G
erek IMF yetkilileri, gerek�e
sermaye
sınıfı
T.Çiller'den
özelleştirmeleri bir an önce gerçekleştirmesini talep ediyor. Gerçi
iktidarın bu doğrultuda epeyce yol al dığı bir gerçek. Yine de KİT iş çilerinin özelleştirmelere karşı yük selttiği mücadele sermayenin bu yoğun saldırısını istediği hızda sür
dürmesine engel oluyor. Büyük ser maye çevreleri bağırıyor: "Ana yasanın 1 19. maddesini yürürlüğe koyun, daha yoğun gulayın!"
bir
terör
uy
Dünya kapitalizmi, son yirmi yıl dır derin bir yapısal bunalım yaşıyor. Uluslararası sermaye düzeninin bu bunalımdan çıkış yolu olarak uy gulamaya koyduğu politikaların tümü, işçi ve emekçilerin daha fazla yok sullaştırılmasına dayanıyor. Özel leştirme de bu politikalardan biridir.
daha da palazlanmış olarak çıkmayı hedefleyen büyük burjuvazinin söz cüsü TÜSİAD, Türkiye ekonomisinin geleceğini belirlerken Türk-İş yet kilileri
ile
görüşmeyi
ihmal
et
memekte. Ancak, kapalı kapılar ar
Demir çelik işçileri de sermay enin ÖLcllcştirme saldırısının ilk hedefleri arasında yer alıyorlar.
rörünü
de
birlikte
getirmiştir.
Ka
patılan fabrikalar içerisinde direnişe geçen işçiler, ordu-polis mü dahalesiyle karşı karşıya kalmış, te rörist yasalar, darbeler birbirini iz lemiştir. Sonuç olarak, dünyadaki tüm özelleştirrnelerin bilançosu kan, ör gütsüzleşme, işsizlik ve sefaJet ol
tırmakta bir araç işlevi görmüştür. Şimdi
ise,
KİT'lerden
sermaye
gelen
yalnızca
kaynaktarla
ye
tinmek değil , bizzat ona sahip olmak
da istiyor.
Özelleştirme saldırısının kısa va dede en ciddi sorunlarından biri hiç kuşkusuz işsizliktir. Sermaye çev
muştur. S ermaye için özelleştirmeler te melde, yayılma ve kaynak alanları ya ratmanın aracıdır. Ülkemizde bur juvazi hem ciddi bir kaynak sıkıntısı,
releri de yüzbinlerce işçinin sokağa atılacağını . itiraf etmektedirler. TİSK'in de açıklamalarında özel leştirmelerden sonra 500 bin işçinin işsiz kalacağı belirtilmektedir. ör
hem de ciddi bir borç yüküyle karşı karşıyadır. Varolan bunalım ve çı kışsızlık ortamında özelleştirmeler,
neğin 1 990 yılında özeneştirilen çi
burjuva devletin borç yükünü fifletmede en iyi çare olarak
ha gö
rülmektedir. B aşka bir deyişle burjuva
devlet elindekini avucundakini düz lüğe çıkmak için satışa çıkarmıştır.
mento fabrikalarının tümünde toplu kıyımlar gerçekleşmiştir. B u nedenle de sermayenin sözcüleri işsizlik si
tında bir kambur olduğunu iddia et
zenli ödenmemektedir. Ya da demir
mektedirler. KİT'lerin son bir kaç yılda hızlı bir zarar grafiği çizdiği bir
çelik vb. türünden fabrikaların kendi
gerçektir. Ancak bu "zarar grafiği" uluslararası sermayenin Türkiye'deki
rilmektedir. işsizlik sigortası ile ilgili yasa taslağı, zaman zaman gündeme
turulan bir plan dahilinde adım adım gerçekleştirilmiştir. Dünya B ankası '80'lerden önce KİT'lerin des-
Kaldı ki, taslak bu haliyle yasalaşsa bile sınıfın hemen hiçbir kazanımı ol
teklenmesi için '80'1erden sonra
gulamaları
titizlikle
oluş
kredi açarken, özelleştirme uy
için kredi açmaya baş
lamıştır. Üstelik '80'den itibaren kamu imalat sanayi yatırımları sürekli v e
ürünleri kıdem tazrninatı yerine ve
getirilip yeniden tozlu raflara sürülen bir dosyadan başka birşey değildir.
Hak-İş
bürokratları
yalnızca
hü
kümetin bu politikayı uygulayış bi çimine karşıdular. "KİT'ler işçilere satılsın . " , "Ortak bir platformda uz laşalım." türünden önerileriyle kim lerin ve neyin savunusunu yaptıkları açıkça görülmektedir. Çünkü özel leştirmeler nas.ı l gerçekleşirse ger
çekleşsin, işçi sınıfı ve emekçi kitleler onun olumsuz sonuçlarından kur tulamayacaklardır. DİS K bürokratları ise sözde özel Ieştirmelere tümden karşıdırlar. Ancak daha geçtiğimiz ay Kemal Ne
dürdüklerini
ifade
etmektedir.
Bu
olarak iş başına gelmiştir. Nebioğlu, yalnızca sol gösterip sağ vurrnaktadır. Sonuç
leneksel
olarak
rollerini
sendikacılar
oynamakta;
ge
böy
lelikle işçileri oyalamakta, yorrnaya çalışmaktadırlar. İşçilerin tepkisine
sözde katılıyormuş gibi görünerek öf keyi yumuşatıcı mektedirler.
politikalar
güt
Özelleştirmeler karşısında işçilerin ve tüm emekçilerin militan,
örgütlü
birleşik
bir
mücadeleden
kesimlere yönelik bir saldırıdır. Her şeyden önce artan işsizlik oranları üc
budur. Özelleştirme gibi kapsamlı bir sal
çilerine değil, tüm işçilere ve emekçi
mahkum edilmesi de uluslararası ser
birlikte
Özelleştirme
ve
başka bir alternatifleri yoktur. Sen dikacıların oyalayıcı, kafa bulandırıcı taktiklerini boşa çıkartmanın yolu da
retlerin daha da aşağıya çekilmesine
bilinçli bir politikadır. Yine son yıllarda,
Türk-İş
özelleştirmelere değil,
mayacaktır. Özelleştirmeler yalnızca KİT iş
hızlı bir gerileme içerisinde olmuştur. Ayrıca bazı KİT'lerin geri teknoloj iye mayenin sermaye devletine dayattığı
çilerin bilgisinden gizlenmektedir.
hükümet bir özelleştirme hükümeti
lenlerin dahi kıdem tazminatları dü
tarafından
görüşmelerde
gortasından, atılan işçileri farklı fab
zarar ettiğini, dolayısıyla halkın sır
uzantıları
bu
rikalara yerleştirmekten vb. söz et mektedirler. Ama bunların hepsi birer
aldatmaca, birer yalandır. Satılacak ya da kapatılacak KİT'lerden emekli edi
sözcüleri
yapılan
bioğlu basma verdiği demeçte, bu hü kümete verdikleri desteği sür
KİT'lerin
S ermayenin
dında
nelerin konuşulduğu işçi ve emek
neden olacaktır.
KİT'lerin
sendikal
satışıyla
örgütlülüklerde
önemli bir zayıflama söz konusu ola caktır. Köklü bir sendikal ya
dırıyı alt etmenin tek silahı genel grev, genel-direnişi bir talep olmaktan çıkarıp, gerçekleştirmektiL B u doğ rultuda komünistlere ve öncü işçilere
önemli ve zorlu görevler düşmektedir. Ancak ihtilalci-militan bir önderliğin
kapsamına alınan, kar eden kuruluşlar
pılanmaya sahip bu işletmeleri satın alanların ilk işleri kuşkusuz eski iş
olmuş, işçi hareketinin örgütlü! üğüne darbe vurulmuş, işçi ve emekçilerin
netimindeki bütün kuruluşlar ardı ar
olacaktır.
dına zarar etmeye başlamıştır.
tüm sosyal hak ve kazanımları tır
yana KİT'lerin olanakları he özel sermayenin çıkarları için kullanılmış,
litikası dünya
cadeleleri sonucu elde edilmiş bir dizi
Ya sefaJet içerisinde yaşamaya mahkum olmak, ya da onurlu bir di
burjuvazinin karlarını
tim, sağlık vb. gibi hizmetler de özel-
cü bir seçenek yok!
Özelleştirme, çok kapsamlı bir sal dırıdır. Şimdiye dek uygulandığı bir
çok ülkede yüzbinlerce işçi işinden
panlanmıştır. Tüm bunların yanısıra özelleştirmeler yoğun bir devlet te-
KOi'ye
devredi lmiş
ve
KOİ
yö
Temel olarak, kurulduklarından bu
p
daha
da
ar-
çileri kovarak bu örgütleri parçalamak özelleştirme
po
çerçevesinde şimdiye işçi sınıfının zorlu
Ayrıca
dek mü
sosyal hak da tırpanlanmaktadır. Eği
çatısı altında gerçekleştirilen bir genel grev, sermayenirı saldırılarını geri püskürtebilir.
renişin bayrağını yükseltmek ... Üçün
1 -1 5
H az i ran 9 4
Türk-Metal Ağaları Patronluğa Soyunuyor! Sermaye devleti özelleştirme politikasını hayata geçirmek için her yolu deniyor. Sen dikaları bu doğrultuda kul lanmaya, suçlarına ortak etmeye ise özel bir önem veriyor. Böy lece özelleştirme saldırısını sınıfın gozune şırın gösterebileceğini düşünüyor. Sendika bürokratları ise bu suç lara ortak olmaya dünden he vesli. Onları biraz olsun diz ginleyen, sözde kalsa da muhalefet etmek zorunda bı rakan tabandan yükselen mü cadele idi . Sermaye, bu sözde muhalefeti ortadan kaldırmak, işçi sınıfının en mücadeleci .ke simlerinden olan metal iş çelerini bir süre daha oyalamak için, Ereğli Demir-Çelik İş letmesi'ni Türk-Metal Sen dikası'na satmak istediğini açık ladı. B unun üzerine harekete geçen sendika bürokratl arı , he yetler oluşturup teklifler ha
dika
ağaları patronl aşacak ve ça , m ülkünüzde " Kendi lışıyorsunuz, daha verimli ol manız gerekir, çünkü karların artması buna bağlı" kırhacını iş çilerin sırtından eksik et meyecekler. Özbek açık . açık söylüyor: "işçilerimiz tesislerin sahibi olacaklan için çok daha iyi çalışacaklar. Bu bir moral meselesi ".
Bu uygulamanın benzer ör nekleri özellikle Japonya'da ya şarn'aya devam ediyor. Orada, işçi sendikaları, işyeri temelinde örgütleni yorlar ve fabrikanın bir miktar hissesine sahip oluyorlar. Böylece, işçilere kendi işlerinde çalıştıkları söylenerek daha kö lece çalışmal arı sağlanıyor. Böylece, sözde sahip ya da ortak oldukları fabrikal ardaki yoğun samuru koşullarına boyun eğmeleri kolaylaşıyor. Ancak şunu da biliyoruz ki , Ja ponya'da işçiler arasında, bu
zırladılar. Bir değer biçtiler ve
yoğun çalışma koşullarına da
bugüne kadar işçilerin, emek çilerin vergileri ve ürettikleri
yanamayıp tezgah başında çat Iayarak (evet çatlayarak!) ölen lerin, psikolojik bunal ıma girip
zenginiikierin gasbı ile kurulan bir kamu kuruluşunu yeniden para vererek satın almak için gi rişimlerde bulundular. Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) Başkanı Tezcan Yaramancı bu konuda şunları söylüyor: "Bugüne kadar özelleştirmeye karşı ha vası verilen işçiler özel leştiri/ecek bir kurutuşa talip oluyorlar. Türk-Metal Sendikası bu açıdan da çok önemli bir misyonu yerine getiriyor. "
Görüldüğü gibi Türk-Metal Sendikası ile bu işbirliğinin ön celikli hedefi ideolojik. Ama sa tışın gerçekleşmesi durumunda
intihar edenlerin sayısı hiç de az değil. Tezgah başında çat Iayarak ölen bu "mülk s ahibi" işçilerin tek ayrıcalığı köhne mezar taşlarının üzerine yazı l an "Böyle kötü öldüğüne bak mayın, o aslında iyi bir ka pitalistti ! " yazısı olacaktır! Uluslararası piyasalarda baş gösteren çelik krizini de dü şünürsek, devletin de desteğini çekeceği bu işletmelerin uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Sonuçta sermaye dev
süzleştirdiği işçiler, mülk sahibi
letinin çok önceleri aldığı ka patma kar'an uygulanacak, üs telik işçilerin fabrikayı ıyı yönetmediği vb. demagojileri ile sınıfın moral gücü za
ve diğer mülk sahipleriyle eşit olarak ilan edilecek. Sosyalist devrim ile işçi sınıfı tarafından
yıflatılmış olacaktır. Türk-Metal Sendikası'nın Er demir'i satın alması halinde işçi
bedelsiz karnulaştırılması ge reken bu fabrikalar için üste
çıkarmayacağını duyurması, bu radaki işçilerin diğer sınıf kar deşleriyle ortak mücadelesini ve dayanışmasını engellemek ama cını taşıyor. işten atılmayacağı sözünü alan işçilerin, sınıf kar deşlerine ihanet' etmesi, onların sefaJetine seyirci kalması is teniyor. B ugün bunu ba Şarabilirse, yarın Erdemir işgibi çilerini istediği biliyor. harcayabileceğini Çünkü o zaman Erdemir işçisi mücadeleye kalkışsa bile ya
yeni boyutlar da kazanacak. Sö muru mülk düzeninin
para ödenecek. Fakat yine de sahip olunamayacak. Çünkü, bu işletmelerin yönetimi, üretim politikası , bütün bir kapitalist sistem tarafından tayin edilecek. İşçiler ise kendini mülk sahibi sanan ücretli köleler olarak kal maya devam edecekler. Bu i ş letmelerin kapitalist rekabet ko şulları içinde ayakta kalabilmesi için çalışan işçilerin daha yoğun bir sömürü- ile ezilmesi ge rekecek. Üstelik sendika bü rokratları ihracata dönük bir üretim politikasını sa vunuyorlar. Bu, dış pazarlarda rekabet edebilmek için işçilerin çalışma koşullarının ağır laştırılması ve ücretlerio dü şürülmesi, diğer ülkelerdeki
B ay r a k
l(ızıl
nında kendisini destekleyecek hiç kimseyi bulamayacaktır. Türkiye işçi sınıfı bu tuzağa düşmeden başını kaldırıp mü cadeleye atılmak zorundadır. Sınıf saldırısını ancak işçi sı nıfının birleşik-militan karşı
sınıf kardeşleriyle ölümüne bir
sınıf saldırısı bozar. Yaşasın işçi sınıfının
rekabete sokulması demek. Sen-
cadele birliği!
mü
1 7
Devlet, işçi Ve "Memur" Zamlarını Niye Tırpanlıyor?
B u Devlet Kime Ka rş 1 Soru m l u ? Devlet, taleplerinin çok gerisinde kaldığı için zamanında kamu işçi ve emekçilerini sokaklara döken göstermelik ücret "artış" oranlarını bile vermemek niyetinde. Yani artık, selalet ücretlerini bile çok görüyor bu devlet. Gerekçesi ise şu: "Bütçede yeterli kaynak yok!" Böylece bu devlet, sadece sermaye sınıfına verdiği taahhütlere karşı sorumlu olduğu gerçeğini bir kez daha ispatlamış oluyor. Örneğin, "Bütçede yeterli kaynak yok, ,ekonomi krizde, bu yüzden taahhüt ettiğim dış borçları, iç borçları ödemiyorum . " demiyor. Hem de dış ve iç borçlar, kapitalist ekonominin batağını derinleştiren önemli bir soygun çarkı olduğu halde. Ama bu batağ ın oluşumunda -bu bat:iğı kökünden kuruırnak için bugüne kadar ayağa kalkmamış olmaktan başka- hiçbir sorumluluğu olmayan sömürülen, ezilen kesimlere "Bütç�de yet�rli kaynak yok! Bu yüzden taahhüt ettiğim işçi, emekçi ücretlerini öde miyorum." diyor. Aynı deylet, sermaye sınıfına bütçeyi talan etmeleri için yok pahasına sattığı tah villerin ödenme zamaoı geldiğinde, üç kuruş eksik veya bir kaç saat gecikmeli ödese, bu düzende yer yerinden oynuyor. Çünkü bu düzenin adı ücretli kölelik düzeni kapitalizm! Devletten kendisine ta ahhüt edilen parayı almak için -daha doğrusu emekçi halkı soymak için- bankaların kapısında top lanan asalak kapitalistler, ne kafalarına cop yiyorlar, ne de tutuklanıp işkence görüyorlar! Devlet ne yapıp ne edip sonunda bu asalaklara verilecek parayı bir yerden buluyor. Nereden mi? işte bu da madalyonun diğer yüzü oluyor. Devlet, "Taahhüt ettiğim işçi ve memur ücretlerini ödemeyeceğim, böylece bütçede ek kaynak yaratıp size aktaracağım ve borçlarımı günü g ününe ödeyeceğim. Sen dikacıları da ayariadı m, onlar da bu soygun operasyonuna yardımcı olacaklar.· diyerek, ka pitalistlerin "güvenini" yeniden kazanıyor. Onlara yeni tahviller satıyor ve bu parayla da eski borç larını ödüyor. "Biz devletin kapitalisılere böyle bir söz verdiğini ne duyduk, ne de gördük'" demeyin. i şte 5 Nisan kararları bunun ilanıdır. Yukarıdaki çifte standartlı tutumu ile bu devletin sınıf karakteri ara sında hiçbir çelişki yok. Çünkü bu devlet, sermaye sınıfının devleti ve görevi bu kapitalist batak eko nomisi�in soygun çarklarını döndürmek. işçi sınıfı, bu kapitalist ekonominin ve devletin sınıf niteliğini çok iyi tanımak zorunda; bu da onun sorumluluğudur. Bütçenin üzerindeki rakamların kendisine değil, arkas'ı ndaki sınıf egemenliğine bakmalı ve mücadelesinin hem haklılığını, hem de hedeflerini buradan temellendirmelidir. Sadece sermaye sınıfına karşı sorumlu olan bu devlet, işçileri, emek çileri tanımıyor, onları n haklı talepleri karşısına yalanla ve zorbalıkla dikiliyor. işçiler ve emekçiler de bu devletin hakimiyetini tanımayarak; sadece işçilere, emekçilere, çalışan halka karşı sorumlu olacak kendi proleter devletlerini ve sosyalist düzenlerini kurmak için devrimci mücadeleyi yükseltmelidirler.
D c r e ti e r i n D o n d u r u l m as ı Ya s a k E r i t i l m es i S e r b e s t ! Bir "ücretleri dondurma" tartışması almış başını gidiyor. Burada her şeyden önce kavramlar tepe taklak edilmiş. Zira bugÜne kadarki "artışlar• gerçekte işçi sınıfının yaşam koşullarında hiçbir iyileştirme anlamına gelmiyordu. Hem mutfaktaki ger.çek enflasyon . oranlarının çok altında açıklanan resmi yalancı enflasyon oranları üzerinden bir pazarlık yapıldığı için, hem bu düşük gösterilmiş enflasyon oranlarını karşılayacak düzeyde bile bir ücret "artışı" sağlanamadığı için. Hem de çeşitli ekonomik araçlarla bu ücret kısa sürede tırpanlandığı için. Eski "artışlar", ücretleri dondurmak ne kelime, gözle görülür bir şekilde eritiyordu. Demek ki, sermaye sınıfının şimdiki hedefi, "ücretleri dondurmak değil, gerçek ücretlerdeki bu erimeyi daha da hızlandırmak. Sendika bürokrasisi ise bu "ücretleri dondurma" demagojisini teşhir edeceğine, daha önceki erirneyi artış gibi gösterip peşinen teslim -daha doğrusu satış- bayrağını çekiyor. Sendika bürokrasisinin yeni oyalama ve yaıışıırma taktiği bu. Sözde muhalefetini "ücretlerin dondurulması" konusuna odaklıyor. Sınıfın bütün ilgisini, dikkatini bu noktada yoğunlaştırmaya çalışıyor. Bütçenin dibine darı eken kirli savaş, dış ve iç "borç" ödemeleri, özelleştirmeler, şimdiden yüzbinleri bulan işçi kıyımları, fahiş zamlar, ek vergi anlamına gelen KDV ertelemesi, hakları için direnen işçileri "terörist" ilan eden "anti-terör" yasası vb. , sanki bunlar sınıfın gündeminde değil. Varsa yoksa •ücretler dondurulacak mı, yoksa dondurulmayacak niı?" tartışması. Türk-iş Yönetim Kurulu, "Ucret dondurması, ancak enflasyonun sıfır olduğu ortamda gündeme getirilebilir. Ancak fiyatların da dondurulması durumunda ücretler de donabilir" diyerek soruna teorik bir ·açıklık" getiriyor. Ama sermayenin bu saldırılarına pratikte nasıl karşı konulacağı konusunda tek bir söz etmiyor, tek bir hazırlık yapmıyor. işte sendika bürokrasisinin sermaye sınıfı ile işbirliği içinde ücretleri dondurmadan eritebilmesinin sırrı burada yatıyor! Sendika bürokrasisi, sermaye sınıfının bir eliyle verip diğer eliyle geri alacağı , hem de kaşık ile verip, kepçe ile geri alacağı göstermelik bir ücret "artışı" talebini kendisine başlıca amaç ediniyor. Eğer bu ·artış" sağlanırsa , bunu bir kazanım gibi işçi sınıfına sunacak Böylece öfkesi dorukta olan kitlelerin kendi barikatların ı aşıp direnişe geçmesinin önüne geçmeye çalışacak. Nisan ayında ··
1..-,--
yağ, şeker, çay, ekmek vb. temel tüketim mad delerinde %1 OO'e ulaşan ve krizin henüz dibe vur madığı düşünülürse yıllık % 1 OOO'Iere ulaşması bek lenen enflasyon karşısında, üç beş puanlık bir ücret "artışı" eğer işçi kitlelerini biraz olsun yatıştıracak ise, bu, sermaye sınıfı ve sendika bürokratları için küçük bir kayıp değil büyük bir kazanım olacaktır. Bu "yatıştırma' operasyonu eğer başarıya ulaşırsa, · sermaye sınıfı bu ortamı fırsat bilip saldırısını şid detlendirecek, yeni zamlarla , ek verğilerle verdiği ücret "artış"ını daha da beter tırpanlayacaktır. Bu iktisadi açıdan böyle. Ama sermaye sınıfı bütünüyle iktisadi içerikli görünen ücret artışı vb. konularda tutum belirlerken bile işin siyasi maliyetini hesaplamayı hiçbir şekilde ihmal etmez. Kitle hareketi karşısında sendika bü rokrasisi barajının sağlam kalması, bütün bir önü müzdeki dönem boyunca sermaye sınıfı için büyük bir önem taşıyor. Eğer göstermelik bir ücret "artışı", kitlelerin sendika bürokrasisine karşı yilirdikleri güvenlerini biraz olsun tazeleyip bu barikatı sağ lamlaştıracak ise ve bu yoldan, kitle eyleminin dev rimci mücadele ve örgütlenme kanallarında çoğalmasının önüne geçecek ise, sermaye sınıfı hiç düşünmeden bu •artışı" verecektir. zaten sen dika bürokrasisi de sermaye sınıfına bunu öğ üt lüyor ve gerçek derdini ortaya döküyor: "Aç1kça ilan ediyoruz ki; ücretierin dondurulmasi halinde do ğacak toplumsal olaylarm sorumlusu biz ol mayacağlz. Hükümeti önemle uyanyonız. (21 •
· Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesi'nden.) Şimdilik oyunun "inadım inat" perdesi oynanıyor . Böylece Türk-iş, dişediş mücadele veren "işçi babası" havasına sokuluyor. Bir yandan kit leler üzerinde "işimiz zor, öyleyse ne koparırsak kardır" ehven-i şer psikolojisi işleniyor. Bir yandan da işçi sınıfının, emekçilerin nabzı tutuluyor. Eğer bu oyun karşısında gerekli uyanıklık gösterilmezse, Genel Grev-Genel Direniş yolunda sendika bü rakrasisinden bağımsız taban örgütlenmeleri yaratılamazsa, saldırın ı n dozu çok daha şiddetlenece ktir. Kamu ve özel sektörde toplu sözleşme günlerinin yaklaştığı bu dönem ser mayenin saldırıların a karşı direniş için bir kaldıraç işlevi görebilir. Bunu başarmak için sendika bü rokrasisinin oyalayıcı ve yalıştırıcı manevraianna kapılmamak, barikatları, sınıfın bağımsız birleŞik ör gütlü eylemleriyle aşmak gerekiyor. ·
.. --------�
ı 8
l(ızıl B a y r a k
H azira n 9 4
1 -1 5
S e r m aye, T opye k ü n S a l d ı r ı P l a n l ar ı H a z ı r l a m ak t a, A m a T ü m K a r t l a r ı n ı B i r A n d a Açm a m ak t a d ı r . A m ac ı n a P a rça P a rça U l aş m a T a k t iği i z l e m e k t e d i r . B u İ l k M e v z i l e r d e B aşa r ı l ı O l a b i l i r s e A r d ı n d a n B ü t ü n S a l d ı r ı K a r t l a r ı n ı P e r v a s ı z c a Açac ak t ı r . B u N e d e n l e B u İ l k S a l d ı r ı l a r ı n P ü s k ü r t ü l m e s i Y aşa m s a l Ö n e m d e d i r . S e r m aye n i n T ü m E m e kçi l e r i H e d e fl eye n S a l d ı r ı l ar ı A n c ak T opye k ü n B i r D i re n i ş H at t ıyl a, . . · ·" . M i l i t a n B i r G E N E L G R E Y - G E N E L D I R E N IŞ O rgü t l e m e k l e P ü s k ü r t ü l e b i l i r .
S
ermaye düzeninin saldırıları, S
mektedir ki, sermayenin topyekün ve
Nisan "istikrar paketi" ile yeni ,
tüm
eskisinden çok daha şiddetli v e kapsamlı bir boyut kazanmıştır. "İstikrar
paketi"nden
işçi
yan
ve
dondurulması ,
siyasi
yapısı
savaşının
krize
kilitlenmiş,
dipsiz
geri
rasİsinin tır.
batmış,
püskürtülebilir.
inisiyatifine
tabi
olmak,
Sendika
bürokrasisinin
ihanet
çemberi, işçi sınıfı için kurulmuş ve
sömürge
batağına
bir direniş hattıyla,
baştan yenilgiyi kabul etmek olacak··
ve sendikasızlaştırma) olmuştur. iyice
saldı
Unutulmamalıdır ki , sendika bürok
özelleştirmeler (işsizlik, örgütsüzlük Ekonomisi
topyekürı
formuyla
ra % 1 00 oranında bir zam bombar ücretierin
hedefleyen
birleşik ve militari bir eylem plat
emekçilerin payına düşen, tüm malla dımanı,
emekçileri
rıları, ancak tüm emekçileri kapsa
boşa çıkarılması gereken ciddi bir
iyice
kapandır.
Özelleştirmelere
önce
gömülmüş olan sermaye düzeni bir
sözde . karşı
parça istikrar için sınırsız bir sömürü
ras i s i , "iş güvencesi"
ve terör politikasına yönelmektedir.
lığında
"İstikrar paketi" , saldırının yalnızca
yakmıştır.
Daha sorıra
ya da bazı işletmelerin
ilk . adımıdır. Ardından dayatılacak
mevzi
olan ise, "istikrar paketi "ne uygulama
mektedir.
mevzi
ulaşma
Bu
ışık
"erken
izle
deneyimine sahip kesimlerini bünye
emeklilik"
sinde barındırmaktadır. Eğer, serma
kapatılmaması pazarlığı karşılığında,
ye
ardından bütün saldırı kartlarını çok
getirilmiştir.
rar ortamı" sözünün ne anlama geldi
getirilecektir. Böylece işçilerin, kamu
daha
rasİsinin
ğini ise işçiler, emekçiler, gençlik ve
emekçilerinin
Kürt ulusu çok iyi bilmektedir. 24
hattı
birleşik
bir
örgütleyebilriıesi
direniş
bloke
edii
meye çalışılacaktıc
bu
mevzilerde
pervasız
başarılı
bir
olursa,
biçimde
ortaya
ihanet
lacağından
Topyekün saldırıya karşı topye
başta,
ilk
saldırının
sendika
kaldığı
çemberinin
Sendika hedefi
İpler
elinde
serecektir. Bu nedenle, bu ilk saldı
En
kün direniş:
"iş güvencesi" de tavize açık hale
rıların püskürtülmesi işçi ve emek çiler için yaşamsal önemdedir.
kazandırılabildiği
de "istikrar ortamı" , suskun, kölece
yeşil ise
özel
leştirmeler, işyeri ve fabrika kapat
hala hatırlardadır. Sermayenin dilin
zokası karşı
göre
maları, aşamalı bir şekilde gündeme
gücü
bürok
taktiği
taktiğe
gücü sağlayacak bir "istikrar orta
uygulama
sendika
özelleştirmelere
mı"dır. Sermayenin dilindeki "istik
Ocak kararlarına 1 2 Eylül rejimi ile
çıkan
daha
kuşku
bürok
müddetçe, da
dara
duyulmamalıdır.
bürokrasisinin
inisiyatifini
parçalayabilmek, önderliği bizzat ele
olacak işçi ve emekçiler olmak üzere,
alabilmek, bugünden direniş ve genel
tüm işçi ve emekçilerin önündeki acil
grev
komiteleri
oluşturmakla
boyun eğen bir toplumdur. Toplum
S Nis�n paketindeki en ağır saldırı
ve yakıcı görev, sermaye cephesine
mümkündür.
s;ıl, siyasal yaşamı zapturapt altına
özelleştirmelerdiL Sermayenin özel
sınıf bilinçli, öncü işçilerin omuz
saldırı
karşı bir emek cephesi açmaktır. M ücadele güçlerini birleştirmek,
Iarındadır.
hedefleri, sanayin.i n, endüstrinin ve
hedefi doğru tayin etmek ve direniş
başarısı açısından sermayenin saldı
düzenini sıkı örgütlernek bir zorun
rıları karşısında hedefli ve kararlı bir
luluktur.
mücadele hattı tutturmak zorunludur.
alan bir postal-polis rejimidir.
leştirme
Sermaye cephesi, ya zor ve şiddet
kapsamındaki
ilk
yoluyla mızrağı çuvala sığdıracak ya
telekominikasyonun
da
olan devlet i şletmeleridie
mızrak
çuvala
sığmayacaktır.
Burada sonucu belirleyecek olan,
ve Ereğli
işçi ve emekçilerin alacağı tutumdur. Sermayenin artan saldırıları, işçi ve
TKİ,
can
Demir-Çelik,
Tekel
işletmeleri,
damarları Karabük
Zonguldak tersaneler,
Sümerbank, PTT , Yanınca PETKİM ,
Bugürıe
bürokrasisinin macı
eylem
çabalarına
Niçin ve nasıl bir genel grev? Bu
gerçek
soruların yanıtını oluşturmak, bunlar
direniş
için kararlı bir mücadele yürütmek,
dönüş
bu mücadeleyi
hedefleridir. Aynı zamanda en stra
türülemedi. Bu eylemlerde yaygın bir
örgütlülüklerini
tejik
Yalnızca
dayanışma
barikatı
turmak
hazırlamakta, ama tüm kartlarını bir
ekonomik olarak değil, politik açıdan
nedenledir
ki,
anda açmamaktadır. Demagojik bir
da. . . Zira bu işletmeler, işçi sınıfının
olarak etkisiz kaldı ve yenildi.
kampanyanın
en
maktadır. Sermaye, topyekün saldın planları
eşliğinde
amacına
saldın
noktalarıdır.
bilinçli ,
i şçi sınıfının değişik kesimlerini birbirine hedef göste ren taktikl�r korucu basın eliyle piyasaya sürülmeye başland ı . Onümüzdeki dönemde emekçi kitlelerin öfke sinin daha da yoğunlaşacağı n ı sermaye sınıfı çok iyi bili yor. Bu nedenle, bu öfkenin hedefini şaşırtmak, dostunu düşmanını ayırdedemez hale getirmek, dikkatleri ortak sınıf sorunlarından ve görevlerinden uzaklaştırmak vb. için elinden geleni ardına koymayacak. Bunu yaparken de en başta işçi sınıfının devrimci bilinç ve örgütlülük alanındaki zaaflarından yararlanacak. Sınıfı hem kendi içirıde bölmek, hem de Kürt halkın ı n ve diğer emekçilerin m üca delesinden ayrı tutmak için kirli propaganda silah ı n ı n namlusunu doğrultacak. işçi v e emekçilerin ulusal köken, dini inanç, çalışma koşulları vb. açılardan farklılıklar taşı yan çeşitli kesimlerini bölmek ve birbirlerine karşı kışkırt· mak için dört dönecek. Gerekirse kanlı senaryolar yazıp hayata geçirmekten geri durmayacak. Çorum, Maraş, Sivas ve sermayenin kirli savaşında kurban edilen Türk emekçilerinin cenazelerinde devlet eliy le tezgahianan şovenist provokasyonlar vb. unutulmamalı . Sermaye b u yolla Türk şovenizmi ile Kürt düşmanl ığını daha da körükleyip Türk ve Kürt işçilerinin mücadele birli ğinin önüne geçmeye çalı şır. f.'3vi-sünni, laik-dinci kutup laşmaları n ı körükler. Bunlarla kalmaz, özel sektör işçileri
örgütlü
·
ve
mücadele
çok
mücadelenin
uzlaş
kıncı,
rağmen
Ayrıca,
öncelikle
merkezi
dayat
pek
sendika
görev,
K ırşehir PETLAS düzenin i l k saldırı
· emekçitere zorlu bir sınavı
leştirilen
kadar
Bu
yerel
eylemliliklere
bu
örülemedi. eylemler
Bu
genet
Bütün bunlar bir kez daha göster-
ile Kamu iktisadi Teşekkülleri işçilerini, işsizlerle çalı şanlar ı , kadrolu işçilerle sözleşmali ve geçici işçileri, sendi kalılarla sendikasızları, farklı sendikaları n çatısı altın dakileri vb. birbirinin karşısına koyar. Böylece, saldırının önünü açman ın hesabını yapar. Bu sald ırıyı boşa çıkart- · mak zorunlu. Bu ise görevlerimizi kendi günlük, kısmi çıkarlarım ızın ötesinde devrimci bir sınıf perspektifiyle ele almamızla mümkü n olabilir. Örneğin, bugün KiT işçileri hedef tahtasında ve özel sektör işçileri ile karşı karşıya getirilmek isteniyor. Sanki krizin sorumlusu KlT işçileri ve sanki KlT işçilerinin kapı d ı şarı edilmesi ile özel sektör işçileri krizin faturasından ve tensikatlardan kurtulacak. Sermaye eğer demagojilerle sınıfı böler, bu eşiği başarıyla atlarsa, hiç kuşku olmamalı ki yarın da özel sektör işçileri işsizierin çıkarlarını savunma bahanesiyle hedef tahtası na yatırı lacak. "Ulkede karın tokluğuna çalışacak milyonlarca işsiz varken, siz ne hakla durumunuzdan şikayet ediyorsunuz?" denilecek. i şsizliğin, kapanan fabrikaların sorumlusu kapitalist düzen ve sermaye sın ıfıdır. Neden yeni yatırım alanları açılmıyor da sermaye spekülatif alanlp.rda yoğunlaşıyor? Şermayanin karı arttığ ı halde neden üretim artmıyor? Ulkenin kaynakları mı yok; dünyanın kaynakları mı yok? Bir yanda kapitalistlerin depolarında buğday stokları çürür-
ve
omuziayacak taban bugünden
bunları
kendi
merkezileştirmek... İşte bizi
oluş içinde zafere
taşıyacak olan tek doğru mücadele hattı budur.
ken, diğer yanda milyarlarca insan neden açlık ve setalet içinde yaşıyor ve ölüyor? Sermaye sınıfının derdi kapanan fabrikalar ve işsiz kalan işçiler mi, yoksa sadece kar m ı ? Faiz, borsa vb. gibi daha karlı alanlara sermaye aktarmak için gözünü kırpmadan fabrikaları n ı kapatan ve binlerce işçiyi sokağa atanlar ile bu demagojinin başını çekenler aynı kapitalistler sınıfı değil mi? Sorular çoğaltılabilir. Ama bu kadarı bile, tüm bu sorunların temel nedeninin kapi talizm olduğunu ortaya koymaya yeter. "Kar için üretim" esasına göre çal ı şan kapitalizmi yıkmadan ve üretimde toplumsal ihtiyaçları esas alan sosyalizmi kurmadan tüm bu sorunlardan kurtulabilmek mümkün değildir. Sadece kendi günlük çı karlarının peşinde koşturanlar, sadece kendi paçasını kurlarmayı düşünenler, sermaye sınıfı nın tuzağ ı na da en başta yakalananlar olacaktır. Bu ne kendilerine ne de sınıfa hiçbir yarar sağlamaz, tersine sermayenin saldırısının önü açılır ve yarın namlu kendi lerine doğrultulduğunda destek alacakları kimse de kalmaz yanlarında. Hem KlT, hem de özel işyerierindeki tensi· katlara, işçi sın ıfı ordusunun işsiz çoğunluğunun sefaletine, kirli savaşa, özelleştirmelere, devlet terörüne "Dur!" demek için, genel grev-genel direnişi örgütlernek ve bu yoldan devrim ve sosyalizmin kızıl bayrağını yükseltmek görevi ile yükümlüyüz.
1 -1 5 Haziran
94
l( ı z ı l
G A-R i Ü C R E T
B :a y r a k
KO
ı
9
SY O N U T O P LA N D I
1
1 çalışan sayısı görece az olan tekelci
H e r Ü ç İşçi d e n Y a l n ı z c a R i r_L S igortal ı d ı r .
sermaye kesimi bile, "asgari" ücret düzey.i ile yakından ilgilenir. Bunu aşağıya çekmeyi kendisine başlıca bir iş edinir.
ve H e r Y e d i S i [l:or tal ı İ şçiden Y a l n ı zc a B i ri S e n d i k a l ı d ı r. H içb i r K ayd ı O l m avan, K açak ve S i g o rtas ı z O larak Ça l ışt ı rı l an İşçi l e r i n S ayı s ı i s e T opl am S i go rt a l ı İşçi
"Asgari" ücret düzeyinden ilk etki
lenen mil yonlar, sınıfın dağınık ve örgütsüz kesimleridir. Bu yüzden
S ayı s ı n d an Çok D a h a Faziadı r.
kendi
B u Tab l o G ö s termekted i r k i , " A s [l: ari Ü c r e t " S ı n ı fı n B üyük Çoğu n l u l! u İçi n " A zam i Üc ret " t i r ! sgari ücret tespit komisyonu,
her yıl s ahneye koyduğu oyununu bir kez daha sergilemek üzere, geçtiğimiz günlerde ilk
topl antısını yaptı. Sermayenin komis
yondaki
bir
kol u,
sendika
b ürok
ratl arı, "asgari" ücretteki bir yıllık % I OO'ü geçen aşınmanın tel afi edil mesini , ücret düzeyi hesaplanırken sadece işçinin değil ailesinin ihti yaçlarının
da
hesaba
katılmasını,
asgari ücretin vergi kapsamı dışında bıcakılmasını talep edecekler. Karar lıyız. bir adım dahi geri atmayız diye nutuk çekecekler. Sermayenin patron temsi lcileri kolu, ücretierin zaten çok
yüksek olduğunu, bunun krize neden olduğunu, "asgari" ücretin yüksek belirlenmesi durumunda işçi ücret lerini ödeyemez duruma düşen bir çok fabrikanın kapanacağını ve bunun ne işçiye ne de işverene yara yacağını, "asgari" ücretin düşük tutul ması ama vergi kapsamı dışına alına
rak bunun telafi edilmesi gerektiğini savunacaklar. Sermayenin komis yondaki diğer kolu, devlet temsil
cileri ise, tarafsızlık pozları takınarak
diğer iki " tarafı" uzlaştırma rolüne soyunacaklar. "Asgari" ücretin vergi kapsamı dışında bırakılması için
"Savunur göründüğünüz talepleri icazet ile değil , mücadele ile kazan
geçirmediniz, sermayenin saldı rıl arına karşı genel grev-genel direniş
hı ile namlusunu sınıfın bütün kesim lerine karşı doğrultur. Ama, bunun üzerini örtrnek için "asgari" ücret sorununu sınıfın küçük bir kesiminin sorunu olarak göstermeye çalışır.
gelmediğini belirtecekler. Bu hain-
öne çıkarmak gereklidir. Öyleyse işsizliğe karşı ve işsiz sınıf kardeş lerimizin çıkarlarını da gözeten talep leri yükseltmeli ve kararlılıkla savun: malıyız.
Ücretierin
düzeyi
düşürülmeden, vardiya sayıları arttı rılarak ve çalışma süreleri kısaltılarak tüm işçilere iş talep edilmelidir. B u ülkenin kaynakları herkese i ş , herke se ekmek için yeterlidir. B unuiı önün
tülen mücadeleyle kısmi "başarılar"
kazanılmadığı sürece sağlanan "kaza
bile,
bu
kazanımlar hem
kalacak ve soluğu tüket�cektir. Bu tür
Bu egemenlik hedef al ınılınadığı ve bu doğrultuda devrimci mevziler nımlar"
suya
yazılmış
birer
yazı
olacaktır. Bu yüzden mücadelemiz kapitalizmin temellerini, sermayenin egemenliğini hedeflemelidir.
f
lik onun da en yüksek ücret alan çok
�üçük bir � esimini gösterge sayar. Böylece yüksek( ! ) ücret düzeyinin ekonomik krizin başlıca sebebi oldu
ğu yalanına malzeme toplar. Oysa ülkedeki -yaklaşık 20 milyon- işgücü arzının sadece küçük bir bölümü -
yaklaşık 6.5 milyon- sigortaya kayıt l ıdır. Sigortaya kayıtlı olan işçilerin önemli bir bölümü toplu-sözleşme
ve kaçak çalıştırılan çoğu çocuk yaşta milyonlarca işçi vardır. Bunlar "asga ri" ücretin altında bir ücret ile çalı şırlar. B uradan 'bakıldığında " asgari"
baskısıyla da ücreti daha yüksek olan kesimlerin ücretleri aşağı ya çekilir.
bürokratları, komisyonda işçi temsil
yeteneğine sahip değildir. Sınıfı ve emekçileri seferber . edecek talepleri
ri" ücretli sayısını çok düşük, TİS hakkına sahip işçilerin sayısını da çok yüksek göstermeye çalışır. Üste
sonra, işçi sınıfının talebinin çok uzağında, sermaye sınıfının talebinin
cilerinin azınlıkta olduğunu bu yüzden ellerinden daha fazla bir şey
doğrul
Önce rakamlarla oynayarak, ista tistikleri çarpıtarak işe başlar. " Asga
sınıfın çoğunluğu bu ücreti aldığı için değil, aynı zamanda sermayenin sını fa karşı saldırısının bir aracı olduğu
Sendika
direniş
nudur! Sermaye sınıfı "asgari" ücret sila
lığının üzerini örtrnek için, komis yonda işçi sınıfının çıkarları için canla başla çalışıyor görüntüsü vere cekler. Hatta belki daha da "ileri"
açıklanacak.
bir
deki engel sermayenin egemenliğidir.
geçici olacak, hem de peşisıra gele cek işçi kıyımları karşısında çaresiz
" Asgari" ücret tüm sınıfın soru
ücretin sınıfın çoğunluğu için azami ücret olduğu daha iyi görü l ür. " Asgari" ücret sorunu, yalnızca
tarafından
direniş
genel
tusunda diğer kesimleri seferber etme
sadece belirli bir kesiminin çıkarları
sağlansa
örgütlemediniz?"
gerektiğini belirtecekler. Sendika bürokratları , sınıfın öfke sini yatıştırmak ve kendi suç ortak
ise çok yakınında bir ücret, komisyon
bir
temelinde formüle edildiği için yeter sizdir. Bu tür talepler etrafında yürü
mak için neden işçi sınıfını eyleme
hakkından yararlanamamakta ve " asgari" ücret ile çalışmaktadır. Hiçbir kaydı bulunmayan, sigortasız
gidip, yarım bıyı k bırakma vb. soyta rılıklar da yapacaklar. Gazetelerde sen demeçleri manşet olacak. İki ay
genel
yükümlüdür. İşe i l k giriş ücretinin yükseltilmesi gibi talepler, sınıfın
!ere şöyle sormak gerekmiyor mu?
yasal düzenlernelerin hazırlıklarına başlandığın ı , parlamentoda ilgili komisyonların kurulduğunu v e kısa sürede bir sonuç alacakların ı , devle tin "asgari" ücretiiyi ezdir meyeceğini, taraflar arasında bir an önce bir anlaşmanın sağlamnası
başlarına
sergilemeleri kolay değildir. İşçi sını fının daha örgütl ü, bilinçli kesimleri burada önderlik sorumluluğu ile
talepler
için de bütün sınıfın sorunudur. Milyonlarca işsizin baskısıyla yığın lar "asgari" ücretle çalışmaya mahkum edilir. "Asgari" ücretin
"Asgari" ücretin sefalet ücreti olarak
belirlenmesi, sonuçlarını zincirleme
olarak -işsizler de dahil- bütün sınıfın çalışma ve yaşam koşullarının kötü
leşmesinde ortaya koyar. Bu yüzden kendi işyerlerinde " asgari" ücretle
.S e r m �y e D e v l et i n e K a l ı rs a Işçiyi O l ü m E m e kl i Ed ece k ! Yasadaki _yeni düzenleme ile hem emeklilik yaşı, hem de prim ödeme gün sayı sı artırılıyor. Orneğin, seçeneklerden birinde, emekli olabilmek için sınır, kadı n işçi lerde 55, erkek işçilerde 60 yaşa kadar yükseltiliyor. Ayrıca buna ek olarak, kadın işçilerde net 7200 iş günü -yani 2 0 yıl-, erkek işçilerde ise net 9000 iş günü -yani 25 yıl- prim ödenmiş olması zorunluluğu getiriliyor. Aksi takdirde, emekli olabilmek, emekli ikramiyesi ve aylığı alabilmek mümkün olmayacak. Vasıflı işçilerin bile işsiz lik ve işçi kıyımı ile çok sık karşılaştığ ı Türkiye'de, vasıfsız bir iŞ,çinin 20-25 �ı l düzenli olarak bir işte çalışabilmesi pratik olarak mümkün değil. Ustelik çalıştıgı süreler için bile, ücretinden kesintisi yapıldığı halde sigorta primin!n d�zenli öden mediği, patronların devletin himayesinde bu işi de kılıfına uydurdugu dıkkate alı nır sa, yeni yasaya göre milyonlarca işçinin, emekl_i_ liğin yüzünü görmeden ölümün yüzünü göreceği gerçeği daha iyi ortaya çıkıyor. Ucretli kölelik düzeni kapitalizmin ağır sömürü koşulları, Türkiye'de .işçilerin posasını 50 yaşına gelmeden çıkartıp atıyor. Birçok işçi emekli olamadan ya da emekliliğinin ilk yıllarında ölüp gidiyor. Tabii ki, eğer iş cinayetlerind.en, polis coplarından, intihar girişimlerinden sonra hayatta kalmayı başarmışsal Işte sermaye devleti bu yeni yasa ile işçilere, zaten setalet içinde ve ek işlerde çalışarak geçirdikleri bu kısa "emeklilik" yıllarını bile çok gördüğünü gösteriyor. işçiyi çalışırken öldürüp, zaten SSK yağması, patren soygu nu ile dibine darı ekilen emeklilik primlerini de gaspetmeyi hesaplıyor. Böylece işçi ler, sermaye sınıfının krizi kazasız belasız atiatması için üzerlerine düşen "fe�a karlığı" yapmış olacaklar. Sermaye sı nıfı da kendi üzerine düşen '1edakarlıgı", talan sofrasında her vurgun öncesinde ellerini havaya kaldırıp emekli olmadan ölen işçilerin "ruhuna fatiha okuyarak" yerine getirecek. Daha ne yapsın ki?!
1{ ı · z ı I
20
B ayrak
Haziran 94
1 -1 5
NC Rejimin Hizmetinde • • • Aparthei d ' i n Tas fiye s i O l arak A d l an d ı rı l an B u S ü rec i n Gerçek A n l am ı B am b aşk ad ı r . A NC B i r U l u s a l K L• rtu l uş Hareke t i O l arak Devri m c i M ü c ade l e İ l e Tes! i m iye t Aras ı n d a S eçi m Yapm ı şt ı r . S eçi l e n Te s l i m iyet t i L Yapı l an Irkçı B urju v azi n i n Çi zd iği S ı nı r l ar İçe ri s i nde Aparthe i d' i n K ıyafeti n i D eğişti rmek, B öyl ece I rkçı B urju v az i n i n B üt ü n Çi rki n l iği İ le S ı n tan S uç l an n ı n Ü zeri n i Örtmekti r .
A
NC misyonunu utanç verici bir biçimde tamamladı. Kurulu düze ne kayıtsız ş artsız teslim olarak
onunla
bütünleşti.
" hükümet
Karşılığında
makamına
onaklığı"
ise elde
ederek ırkçı burjuvazi ye memur oldu. Oysa, siyah halkın ırkçı rej ime karşı mücadelesinin nihai hedefi, oy kullanma hakkı elde etmek veya kurulu düzen içinde yasal eşitlik sağl amak değildi. Güney Afrika· halkırun uğrWla mücadele yürüttüğü
talepler,
ANC'nin
195 5'te
kabul edilen programında şöyle tanım lanı yordu: "Ülkemizin ulusal zenginliği halka devreditecektir ( . . . ) maden zengin likleri,
bankalar,
sanayi
tekel
konumundaki
kuruluşları
leştirileceklerdir,
devlet
tüm diğer ticari ve
sınaii kuruluşlar denetim altına alına caklardır (. . .) tüm topraklar açlığı ve toprak ihtiyacım ortadan kaldırmak için köylüler arasında paylaştırılacaktır. " Güney
Mrika
halkı
ırkçı
rejimi
yıkmak, devrim yapmak ve bu talep lerini hayara geçirmek için desraniaşmış bir mücadele yürüttü. ANC'ye görkeml i bir
prestij
kazandı ran
ve
Nelson'u
Mandela yapan, bu ülke devrimcilerinin ve
emekçilerinin
Soweto'da,
Sharp
ville'de yıll ardır dökülen kanıdır. Apan heid ayakta kalmak için sadece son otuz yıl içinde bir buçuk milyon insanı katlet miştir!
vazi, stratej ik önemi olan ve en çok gelir getiren kamu işletmelerini de "güvenilir dostlar" arasında payl aştırararak özel leştirdi. Devletin mali politikasını belir leyen merkez bankası hükümetin dene . timinden çıkartıl arak bağı msızlaştırılqı. Vergilendirmeden ve devletleşrirmeden kunulmak
Hangi ihtiyacın Ürünü? Ancak, bu barbarl ığa rağmen ırkçı burjuvazi devrimci
muhalefeti
tasfiye
edemedi. Tersine mücadele gün geçtikçe
yun
dışına
k açırılan
_
devletleştirme ihtimali göz önünde tutu l arak, apar topar Avrupa'da .oluşturulan yabancı naylon şirketlere devredildiler. B unların başında ünlü Angio-Amerikan ve Rembrandt geliyor. Bu neo-liberal reformlar sonucu, bugün Güney Mri� ka'nın
ekonomik
koşulları
öyle
bir
noktaya getirilmiştir ki, "sefalete karşı savaş" sloganıyla işe başl ayan Mandela güçlendi . Dünya halklarının desteğini ve
lrkçı
sempatisini kazand ı .
rej im dünya
burj uvazisinin onayı ile en vahşi şiddet yöntemlerine başvurdu. Tüm bu Ş iddet politikasına
rağmen
muhalefet
hükümetinin
bağlantılıdır.
doğrudan
canlı
ANC,
hükümet olmakla toplumun
ka'nın dünya kapitalist si stemi açısından
!arına çözüm gerirebileceğini sanıyor.
taşıdığı
Seçim vaadlerini de bu inanca göre sıra
önem
yeterince
açıktır.
Dolayısıyla, Apanheid'in geleceği sade
lıyor. Ek,)nomide canlılık yaratmak için
ce De Klerk ve danı şmanlarının değil,
öngörülen
kapitalizmin kalburüstü uzmanlarının da
yanısıra,
başta
yılda bir milyon lojman inşa etmek, 1 2
gelen
endişelerinden
birisiydi.
büyük
altyapı
projelerinin
hükümetin müdahalesiyle,
5
OnWl geleceğine ilişkin stratej ik planlar,
milyon
Pretoria'da değil, Washington ve Lond
içme suyu h izmetini karşılamak, nüfu
ra'da tasarianıyor ve hazırlanı yordu.
sun % 75 'ine elektrik hizmeti götürmek,
Apanheid'in geleceğini teminat altı
zencinin
mahrum
bırakıldığı
çalışır nüfusun % 49' unun işsiz olduğu
na almak için şiddet tek başına kalıcı bir
zencilere
çözüm olanıazdı. Bunu, şiddeti doğru
sektörde yılda 300 bin ile
iş temin etmek, ziraat dışı 500 bin
dan uygulaya.' 1lar da kabul ediyorlardı.
arasında değişec�k miktarda iş kadrosu
Tek çıkış yolu ise, riskleri asgari düzey
açmak vs. vs ...
de tutarak, siyah çoğunluğun elit kadro l arını
ve
embriyon
burjuvaziyi
düzeydeki
iktidara
onak
ANC bu hayallerle oyalanırken, ırkçı
zenci
burjuvazi ve çokuluslu tekeller kendi
etmekti.
çıkarları doğrultusunda önemli adımlar
B aşka bir ifade i l e devrimci burjuva
attılar. Mandela Avrupa başkentlerinde
muhalefeti önce teslim almak ve ardın
ve Amerika'da, çokuluslu tekel temsil
dan da hükümete onak ederek düzenle
�i lerine Güney Afrika'ya yatırım için
bütünleştirmekti.
Nihayet
yapılan
ve
brifingler vermekle meşgulken, bu arada
adına da "Apartheid'in tasfi yesi" denilen
ırkçı burjuvazi, zenci kanıyla yıkanmış
budur.
ganimetieri sağlama almakla, ANC ve zaman
onaklarının gözlerini kamaştıran politik
lamw � b� ��ili d�W� Dün�
iktidarı işlevsiz hale getirmekle meşgul
devrimci hareketinin büyük bir gerileme
dü.
Apartheid'in
"tasfi yesinin"
ve zayıflama sürecine girdiği bir dönem
Irkçı burjuvazi hükümetin ekonomik
de, Mandela'nın konforlu bir cezaevine
al andaki tüm yetkilerini budadı. Mande
nakledilmesiyle bu doğrultuda ilk pratik
la'nın devrald ığı, daha doğrusu onak
adım atılmış oldu. Sov yetler Birliği'nin
olduğu politik iktidar en temel yetki
çöküşe
lerinden arınmış, ordu, polis ve adalet
doğru
ileriediğinin
kesin
leşinesinin ardından ise Mandela serbest
sektörleri
bırakılarak bu ilk adım pekiştirildi.
olamayan bir iktidardır. Ordu, polis ve
Teslimiyerin
temel
nedeni
ANC
adalet
dışında
hükmedeceği
mekanizmasının
hangi
alan
sağlam
önderliğinin burjuva sınıfsal karakteri
ellerde ve kimin hizmetinde olduğunu
olmakla birlikte, devrimci mücadelenin
ise belinıneye bile gerek yoktur. Bu
zaman
zarfı
içinde
neo-
kaybının da bu süreç üzerinde belirleyici
liberalizmin gerektirdiği yapısal reform
bir etkisi vardır. ANC'nin ırkçı rej imle
lar
pazarlıkl ar yürütmeye başladığı döne
dam arını
min dünya genelinde devrimci müca
ekonomiye hükmetmek için yararl andığı
gerçekleştirildi. oluşturan,
Ekonominin politik
can
iktidarın
delenin dibe vurduğu bir dönem olması
ESKOM
tesadüfi
kamu işletmeleri özelleştirildiler. Burju-
değil, bu
önemli
gelişmeyle
ve
SASOI.:
ve
Dünya
politika saprama olanağı hiç yoktur.
dev ekonomik, sosyal, kültürel sorWl··
özel
IMF
kuruluşların onayını almadan ekonomik
antırarak büyüdü. Güney Mri
lığını
başta
B ankası olmak üzere uluslararası mali
Hük ümet ANC'yc; İ ktidar I r kçı-Beyaz Burjuvaziye
uluslararası planda yaşadığı ciddi güç
"Aparthcid'in tasfiyesi":
için
sermaye asıronomik rakamlarla ifade ' edili yor. Bazı kuruluşlar da herhangi bir
gibi
belli
başlı
So runlar Sürüyor: Mücadele de Sü recek Kuşku yok ki, Mandela'nın devlet başkanl ığına getiri lmesi güçlü bir sava şım geleneği olan Güney Afrika halkını oyalamaya yetmeyecektir. Yeni iktidarın yapacağı da, tıpkı eskisi gibi dünyanın bir çok yerinde iflas etmiş neo-li beral reçeteleri uygulamaya çalışmak olacak tır.
G üney
mizmi,
Mrika
modem
toplumunun
işçi
sınıfının
dina
militan
ruhu, güçlü savaşım geleneği dikkate alını nca,
Pretoria
memurla:-ının
kapitalizminin
işlerinin
de
hiç
yeni kolay
olmayacağını görmek zor değildir. Yeni iktidar yoğun toplumsal çeliş kiler yığını arasına sıkıştırılmış bir barut fıçısı üstüne oturuyor. Kısa sürede karşı laş acağı
sorunların
altında
ezilmeye
mahkumdur. Oy kullandıktan sonra bir siyah
seçmenin
söylediği
şu
sözler,
ülkedeki toplumsal ruh · halini de isabet
Iice özetlemiş oluyor: "Hepimiz ANC'ye
oy veriyoruz. Bunlar kardeşlerimizdir ve vaadedilmiş
toprakları
nihayet
elde
etmek için tek şansımızdır. Eğer ANC bize toprak ve iş vermezse bu kez ona karşı mücadele ederiz! Anne ve baba larzmızın
beyazlara
karşı
verdikleri
savaşırndan daha da güçlü - bir biçim de!" ANC'nin ihaneti ve teslimiyeri sonu cu, Güney Mrika'daki devrimci müca delenin bir gerileme yaşadığı doğrudur. Ulusal taleplerin ağırlıkta olduğu süreç olumsuz
bir
biçimde
kapandı.
Fakat,madalyonun bir de öbür yüzü var. İşçi sınıfı ve emekçiler, riiylece, ulusal nitel ikteki burjuva
ayak
bağlarından,
önderliğin
küçük
vesayetinden
de
kunulmuş oldular. Bu aynı zamanda işçi ve emekçilerin kendi bayrakları altında safl aşma
olanaklarının
anmış
olması
anlamına da gelmektedir.
Solingen Katl iamı 1. Yıldö nümünde B inlerce İnsan Tarafından Lanetlendi ! \
Bundan bir yıl önce, Solingen'de, tekellerin beslernesi faşistler tarafından 5 ·kişilik bir Türk ailesi yakılarak katle dilmişti. Sonraki tarihlerde saldırılar hız Razanarak devam etti. Dahası , bu saldırılar, empeiyalist burjuvazinin içinde. bulunduğu ekonomik krizi gizlemenin politik aracı olarak kullanılmaya başlandı. Eskiden beri sürdür91en bu politika, bugün daha özel bir ağırlık kazanmaktadır. Oyle ki Almanya Cumhurbaşkanlığı'na ırkçılığı, yabancı" düşmanlığını körük leyen bir kişi getiriliyor. Çıkarılan çeşitli yasalarla ırkçılık ve şovenizm körükleniyor. Emperyalistler bu işi doğrudan kendi. leri körüklüyor ve örgütlüyor. Kuşkusuz, bunlar aynı zaman-
da insan hakları savunucusu pozlarıyla kamuoyunun bilincini de çarpıtmaya çalışmaktadırlar. Bu politikalar salt Alman kapitalizmi için mi geçerlidir? Kuşkusuz hayır! Türk burjuvazisinin tutumu da farklı değildir. Kürt ulusu üzerinde estirilen terör, katliam ve sürgünler, yurt dışında çalışan işçilere yönelik aşağılayıcı tutumlar, işin gerçek özünü kavramaya yeterlidir. Türkiye burjuvazisi ülke de dizginsiz bir ırkçılık sürdürürken, Almanya'daki ırkçılığa karşı samimi bir tutum alamaz. Solingen katliamı n ı n 1 . yıldönümünde 28 ve 29 Mayıs tarihlerinde iki gösteri düzenlendi. Anti-faŞist ,kesimlerin
düzenlediği, Alman emperyalizmini de doğrudan hedef alan ilk gösteriye çeşitli anti-faşist gruplarla, Almanya Markisı Leninist Partisi(MLPD) ve EKIM'in de aralarında bulunduğu Türkiyeli devrimci gruplar ve örgütler katıldılar. ikinci gün düzenlenen ve amacı ırkçılığı , faşist saldırıları aklamaya yönelik olan TC'nin konsolosluk ve sivil faşist güçlerle desteklediği miting ise sönük geçti. Birinci gün görü len binlerce polisin ikinci gün ortada gözükmE)mesi de doğru su, bir çok şeyi anlatmaya yetiyordu. Kazanan hep il�rici insanlık ve işçi sınıfı olacaktır!
Köln/Kızıl Bayrak
K ı z ıl
94
1 - 1 5 H a z i ra n
B ayrak
21
B u A n l aşma İ l e, İ s rai l ' i n F i l i s t i n H a l k ı Ü ze r i n d e k i Ege m e n l iği n e Ya·s al B i r S öm ü rgec i l i k S tatüsü K azandı rı l m ıştı r . F K Ö ' n ü n O n u r K ı r ı c ı Te s l i m iyet i İ l e B i r l i k te 2 7 Y ı l l ı k S iyo n i s ı A skeri İ şga l i n M ad d i V e M a n e v i S o n uçl arı B akı m ı ndan İ s rai l Ak l an m ıştı r . B u A n l aşm a F i l i s ti n D e v r i m c i l e ri'n i Yeni B i r S a fl aşm a S ü rec i ne S ok m uştur.
Filistin Halkı İhaneti ve Teslimiyeti Altedeee:ktir!
Özgür Bir - Fil,istin İçin ! F
ilistİn ul u.-, al
kurtu l u ş hareketi;
uzun bir dönem için, Orta doğu'da devrimci dinamiğin
. başlıca temsilcisi oldu. Filistin halkının onyıl larca
süren
kahramanca
müca
Filistin halkının bağımsız, demokratik,
laik ve ilerici talepleri doğrultusunda devrimci bir çözümüne, farklı neden lerle,
başından
BAAS'çılar
beri
Fil istin
onurlu
hareketini
ideoloj ik
yüzkızartıcı teslimiyeti ve ihaneti sonu
yetçiliğini
yaymanın
delesi
konum,
sayesinde
edinilen
bugün
FKÖ
bu
önderliğinin
alarak
.onu
karşı
çıktılar.
ulusal
bölgede
etkileri
kurtuluş
altına
Arap
bir
milli
olanağına
çelişkiler
dönüştürmeyi hesaplıyorlardı . Petrol monarşileri biricik kudretleri olan dolar
Ortadoğu gibi bir coğrafyada, onyıllar
mücadelenin tüm ilerici yönlerini tasfi
c u artık yitirilmiş bulunuluyor. Fil.istin
halkı,
yoğun
·
yumağı ve karmaşık ilişkiler alanı olan
gücüyle Filistin direnişini satın almaya,
boyu yiğ itçe direndi. Komplo, ihanet
ye etmeye çalıştılar. Ürdün kralı ise
yanıbaşında oldu. Gerici Arap rejim
tiye alan bir platforma çekmeye, düze
ve teslimiyet bu zorlu m ücadelede hep
sorunu kendi tahtının geleceğini garan
lerinin ihanet ve teslimiyette birbir leriyle yarıştıkları bir ortamda, Filistin
niçi bir çözüm potasına akıtmaya çalış u.
desteklediği
sürekli
halkı, emperyal izmin kayıtsız şartsız karşı
siyonist
işgalci
meşru hakları için
savaştı.
İşgai
altındaki
güçlere
kararlılıkla toprakları
kurtarmak, bağımsız, laik ve demok
ratik bir Filistin Cumh uriyeti kurmak
FKÖ bu gerici mihraklar arasında
çizgi
mekik
izledi.
mından,
dokuyan
tutarsız
bir
Kimilerinin mali yardı
kimilerinin
ikamet
olanak
larından ve loj istik desteği nden yarar lanmaya
çahştı.
Daha
da
kötüsü,
hedefleniyordu. B unun içindir ki, Filis
Filistin trajedisinin baş sorumlusu olan
askeri işgalin maddi ve manevi sonuç
u stan" elde etmek olmuştur.
ve
şan emperyalist güçlere y aranmak için
FKO, Filistin
halkının tarihsel dire
sessiz kalmadı ve kalmayacaktır. Sonu
ABD'nin
muhtariyeti"
karşılığında, ayaklar alu
onun m ücadele anlayışıdır. imzalanan
tin halk kitleleri 20. yüzyılın en zorlu özveri li
m ücadelelerinden
birini
verdiler. . B ugün Arafat-Rabin antlaşmasının
sağladığı "kasaba muhtariyeti", Filistin
halkının en temel meşru istemlerinin ve
bu u ğurda verilen m ücadelenin karşı
adeta fusat kolladı. FKÖ m isyonerleri umuduyla
katı
tavrını
Avrupalı
eşiklerini aşındırdılar.
yumuşatmak
emperyalistlerin
ları . . bakımından nişini
ve
halkı
aklanmıştır.
mücadelesini,
na sermiştir. Bu
İsrail
anlaşma
üzerindeki
ile,
bir
"kasaba
İsrail 'in
ulus
sözkonusu
belirleyici rolü FKÖ önderliğinin izle
statüsünün bağımsızlık için bir ön basa
övgüler, gerçekte FKÖ'yü teslim almış
olmanın sevinç çığlıklarıdır. Çünkü filistin sorununun muhatabı yalnızca ısrail değildir. Sorun başından itibaren
bölgedeki çıkarları
nedeniyle emper
yalizmi ve bölgedeki gerici ve kukla
Arap rej imlerini çok yakından
lendirmiştir.
ilgi
İsrail'in amacı nettir. Bu amaç işgal
altında ilhak
tuttuğu
ederek
Filistin
sın ırlarını
topraklarını
genişletmek,
d ünyanın dört bir köşesinden taşıdığı
"kolonlar"ı bu. topraklara yerleştirerek siyonizmin
"Büyük
İsrail"
emelini
sorununun bilinen sürece sokulmasında
di'ği çizgi, politikasındaki ilkesizlik ve ilişkilerindeki
omurgasızlık
oynadı.
Filistin halkının kimseye verecek zerre
kadar ödünü yokken, FKÖ'nün bu iliş
dırılmıştır.
FKÖ
önderliği
özerklik
kurbanı değil de adeta yaşanan traje dinin
başlıca
muamele
ve
görüyor.
tek
suçlusu
Oysa,
bir
gibi
halkı
topyekün haritadan silme operasyonu
imzalanan
anlaş
lerde ekonomik planda en temel konu
Antlaşmanın
değerlendirmeler
FKÖ
Ul usal
içeriğine
devletidir.
Filistin halkı sadece siyonist işgale
karşı direnmedi, emperyalizmin Orta
doğu'daki varlığını ve hesaplarını da
yüzlerce köyü yok edilen Filistin halkı dır. Mülteci kamplarında, sokaklarda, hastahanelerde,
okullarda,
dahası
"
halkı için bir teslimiyet belgesi, bir
lar"ının sokaklarda günübirlik kurşun
hedefine
geçirebilmek için başta A B D olmak üzere
tüm
emperyalist
mihrakların
aktif desteğine sahiptiler. Onlar para ve
milisierinin
ve
"kolon
lamaya devam ettikleri çocuklar Filis
tinlidir.
"Kan
dökülmesine
neden
olmamış Filistin karşıtı bir eylemde ne
uslu
değerlendiriyor.
FKÖ,
Arafat-Rabin
halkına
antlaşmasının
sağladığı
özerkliğin
bağımsızlık için bir ön adım o lduğunu
büyük
ABD
zaferi" eski
bir
Filistin
devletinin
kurulacağını
yasının bilinçlerde görece bir karışıklık
ve
olarak
lamadığı, direniş ve mücadele azminin
İsrailli yazar Amos Oz, olayı "siyo ikinci
altına almak anlamına gelmektedir.
diyor.
dışişleri
bakanı James Baker'e göre ise, İsrail
belirsizlik
Ancak,
İntifada
canlılığını
yarattığı
doğrudur.
dinamiğinin
sürdürdüğü,
kırı
mücadelenin
devamı için ,yoğun bir çaba harcandığı
"FKÖ'nün Filistin halkının temsilcisi
da bir başka gerçektir.
FKO,
çilerin başına musallat ettiği icazetli Filistin burjuvazisinin egemenliğini de
anlaşmayı i mzalamakla, Fil istin halkı
dayalı yayılınacı politikalarını hayata
kaldı.
İsrail"
karşı
iddia ediyor. B u propaganda kampan
ordusunun,
en azgın terörist devleti olan İsrail'in
durumunda
"Büyük
sömürüsüne ·
dina
burju
. . . . anlaşma Filistin
üyesi
binlerce insan Filistinlidir. Dünyanın
Zira
hedefiemek
siyonİstler
şu
olduğunu kabul etmek!' ·dışında hiçbir tav�de . bul unmamıştır. Buna karşılık
Lübnan'daki s ürek avında katledilen on
vazısının
direniş
İsrail
ve yakın gelecekte bağımsız ve egemen
eski
nizmin
doğu'nun en güçlü, en zinde ve en atak
köreltmek,
değerdir:
d ikkate
Konseyi
Edward W.Sa.id;
ilişkin
Filistinlidir.
konan,
emekçilerinin
Fil istin
nuyor. ısrail bir çok açıdan bugün Orta
el
Filistinli
görecektir.
Filistin halkına uygulanmıştır. 1948'de Topraklarına
ısrail ordusuyla yakın bir işbirliği için
bırakılmıştır. Bu bölgeler İsrail ürün
gerçekleştirmektiL Siyonizm bu hedefe
tek çırpıda sürgün edilen 800 bin kişi
sonu
davraımalarını sağlamak ve genç Filis tin burj uvazisinin gelişmesini g üvence
nevi Versailles antlaşmasıdır"
ulaşm�ta epeyce mesafe almış bulu
mücadelesinin
miklerini
Paris'te
miştir. Bu ödün s üreci nihayet emper
Bugün Filistin halkı siyonisı işgalin
·
mayla, Filistin yönetimi, özerk bölge
lerinin kolaylıkla piyasaya suru lebileceği kapalı bir iç pazar işlevi
kürsüsüne oturtmasıyla sonuçlandı.
halkının
mak olduğunu iddia ediyor. Oysa 29
Nisan'da
larda karar alma yetkisinden yoksun
yalizmin Filistin halkını resmen suçlu
Fil istin
de bölgede "barış''! _ sağlamaya çalı şacaktır. Bu "barış" ıntifadayı kırmak,
kilerinin her birisi, başlı başına bir ödünün . karşılığında mümkün olabil
anlaşma ile FKÖ, aslında misyonunun
anlamına gelmemektedir. Sadece roller ?eğişmiştir. FKÖ bundan sonra işgalci
egemenliğine
lararası hukuk kurallarına uyarlanmış , yasal b i r sömürgecilik statüsü kazan
yağdırdıkları
gelen, i flas eden FKÖ önderliği ve
sona erdiğini ilan etmiştir. Ancak bu,
Uluslararası plandaki karşıdevrimci dalganın ol umsuz etkilerinin payı saklı tutulmak kaydıyla, Filistin
anlaşmaya
FKÖ'nün bu ihanetine Filistin halkı
Fil istin
l ı ğ ı olması bir yana, onur kırıcı bir teslimiyetİn ifadesidir. Emperyalist mihrakların ve gerici Arap rejimlerinin
·
ve mücadeleyi açıktan bastırmaya çalı
ısrail'i · tanımakla
ve
önerdiği
nın en meşru taleplerinden vazgeçmiş,
bu uğ urdaki m ücadeleyi tasfiye etmeye giri şmiştir.
FKO'nün bu haklı ve kahramanca
doğrultuda ortak bir cephe ol uşturmuş
bulunuyorlar. Bu cephe ideolojik, poli
yalnızca A B D ' nin İsrai l ' e yardımı 80
şiddeti ve baskısı altında yıllardır yaşa
hatulatıyor. "Bantoustan", Aparthe,id'in
yapıya sahiptir.
boşuna değildir. Siyonist İsrail emper
ölüm, zindan ve sürgün arasında seçe
zenci yerleşim böl geıe.;nin, ırkç ı geno
devrimcilerin yeniden ve sağlıklı bir
halkının u lusal kurtuluş mücadelesini,
yaratmış
destekleniyorlardı.
her açıdan
1970'ten bu yana
milyar doları aşmaktadır. Bu yardım yalizmin Ortadoğu' daki koçbaşıdır.
Filistin sorununun önemli bir diğer
boyutu da, Arap rejimlerinin Filistin
terör saçan. gözü dönmüş kolonların
G üney Afrika'da oluşturduğu otonam
nek yapmaya indirgenen
bir halktır
ların adıdır. FKÖ önderliğinin Filistin
B u koşullarda FKÖ'nün imzaladığı
İntifada'nın kazanımlarını, ul usal kurtu
Filistinliler.
anlaşmanın kayıtsız şartsız bir tesli
cisinden en ilerici maskelisine kadar
anlamı yoktur. FKÖ'nün onur kırıcı
tüm Arap rejimleri Filistin sorununun
sonuç i ster istemez Güney Afrika'yı
yan Filistin halkıdır. Kısacası yaşamı
ulusal kurtuluş hareketi ile olan değiş
ken ve karmaşık ilişkileridir. En geri
ettiği
kazandırma seçeneği ile karşı karşı
yadır. Anlaşmaya karşı olan güçler bu
m ücadeleyi
üzere
elde
hedefleyen, yeni bir biçim ve içerik
ciddiyet ne de şeref vardır!" diyerek
silah başta olmak
pazarıayarak
Fil istin halkı mücadelesine, FKÖ önderliğini ve ol'lun Filistinli emek
miyet senedi olmaktan öte bir değeri ve teslimiyeti ile birlikte, 27 yıllık siyonisı
luş perspektifini Avrupa'nın l üks otel
localarında pazariayarak elde ettiği biricik sonuç, biri Gazze şeridinde
öteki Eriha'da olmak üzere, iki "Banta-
tik ve sınıfsal bakımdan heterojen bir Arafat-Rabin
biçimde
antiaşması
saflaşmalarının
bulunmaktadır.
Filistinli
ortamını Bu
da
saflaş
manın kısa dönemde istenilen d üzeyde ve
netlikte
olması
kuşkusuz
kolay
değildir. Fakat epeyce sancılı da olsa,
mücadele yeni bir temelde filizlenip gelişme s ürecine girmiştir.
1\.. ı z ı l
22
H ayrak
toplumsal
altüst
oluş
dönemlerinde gençlik son dere
mıştır.
ce önemli ve etkin bir rol oynaGerek
dünya
devrim
dene
yimlerinin gerekse ülkemizde yaşanan
oranı
Ö rgü t le rn eye B üyü k Ö n e m Vermek Zoru n d ad ı r l ar. G e nç İşçi l e r M arks i s t - Le n i n i s t D ü nya G örüşü v e i h t i l al c i B i r R u h İ l e ği ti l d i k l e r i nde, :E 1 olarak
yürüteceğimiz
pol itik
oldukça
yüksektir.
Lenin
içinde
her
özel l ikle
de
genç
işçi lere
gitmekte ve onları komitelere almakta
mücadeleci
kazanmalı
oturmasına karşın, politik bir kuvvet
devrimci yüksel i ş dönemlerinin ortaya
cesur davranın çağrısı yapmı ş , bu çağn
olarak henüz ağırlığını koyamam ış, bu
Özellikle ül kemizde gençl ik devrim
böylesi dönemlerde mücadelenin gele
henüz yaratamamış ol masıdır. Öğrenci
belirleyecektir.
tilemed iği içindir ki, yaşanan durgunl uk
koyduğu bir gerçektir bu. ci
enefj ısı ,
atı lgan l ığı,
fedakarlığı,
mücadelede kararlılığı ve militanlığı ile
devrimci mücadelenin en ön satlannda yerini almıştır.
B unun içindir ki her
sını defalarca yinelemiştir. Len i n ' e göre
ceğ i n i çok büyük ölçüde genç işçiler işçilerin
Ü lkemizde
işçi
sınıfı
içinde
de
genç
oldukça
yüksek bir orana sahip olduğu düşü
gençl i k alanına yaklaşımda bu göze
pek
çok
gençl ik
grubunda
hayalkırıklığına
tam
yolaçmış
bir
bulun
nüldüğünde, işçi gençl iği kazanmanın
maktadır. Düne kadar bu alana yönel ik
özell iklerini esas alan soyut bir kate goriden değil, esas olarak ezilen sınıf
Biı nedenle komün istler bugün özel
kez de tersinden küçümserneye bırak
unsurlarına ulaşmaya, onları saflarına
canlanınayla birli kte sağlıksız bir tarzda
haline
gelmiştir.
Kuşkusuz
yaş
ların gençliğinden sözediyoruz. Nitekim
Türkiye'nin yakın geçmişi nde özel bir
yer tutan devrimci gençl ik mücadelesi
de alt sınıtlara mensup genç l i ğ i n omuz
larında yükselmiştir.
önemi kendiliğinden anlaşılır.
likle ve öncelikle işçi sınıfının en genç çe1<meye,
eğitmeye
ve
örgütlerneye
bir
çaba
büyük bir önem vermek zorundadırlar. Bunun
için
bilinçli
ortaya
koymak, olabildiğince geniş işçi genç
olarak varolan aşırı abartma yeri n i bu maktadır.
Örneğin
bu
bir
alana
devrimci
Kom ü n istler i ç i n öncelikli a lan Devrimi kazanmak isteyen gençl i ğ i
vermek durumundayız. En ileri ve en
derneklerin
kazanmak zorundadır. Bu
yal nızca
gelece ğin
gençl i ğ in
olmasından dolayı böyle değildir. Daha
eğitimine
özel
bir
önem
yaşanmaktadır.
yönel iş, işin aslında hiçbir köklü değer
İşçi gençl i k :
uhşmak,
yönel iş
yaşanan
kaçış, gerekse de orta öğrenim alanına lendirmeye
kesimlerine
1 iselerde
Gerek yüksek öğren im alanından bu
onların
lik
ve
kavrayışa
dayan
mamaktadır. Uzun bir dönem daha çok ve
akademik-demokratik
devrimci
mücadel enin dar alanına sıkışan, genç
remeyen, onun en diri en m ücadeleci
unsurlarını devrim m ücadelesine kazan
temel sorunların çok uzağında kafan tartışmalarda da, aynı kavrayışsızlık ve
ci, kendisine büyük bir güç katacak en
Bugün ülkemizde yüksek öğrenim
devrimci
sınıfın
gençliğinin
coşkusunu ve enerj isini harekete g�çi
örgütkınel iyiz.
en
l i k hareketinin gelişmesini dizginleyen
kesimlerini
ve
. satlarım ızda
Liseli gençlik:
yönüyle sarsıcı ve sürükleyici bir etkiyi
dönem diktatörl üğün baş hedeflerinden biri
faaliyet
onların
duyarl ı , en diri ve en
dönemde, özel l i kl e de devrimci müca ve
94
i LJ ı
S afl arı n a Çekmeye , Eği t m eye v e
delenin yükseldi ğ i dönemlerde, genç
lere
II U /..
K o m ü n i s t l e r B ugü n Öncel i k l e İşç i S ı n ı fı ı : ı n E n G e nç U n s u rl ar ı n a U l aşm aya, O n l arı
Gençliii Kazanmak Devrimi azanma üm
l - l S
Dina m i k ve verimli bir alan
Öte yandan son yıllarda liselerde kendi sini yer yer eylemsel l iklerle ortaya koyan
bir
canlanma
yaşanmaktad ır.
Henüz dar bir kesimin hareketl iliğidir
sözkonusu alanı
olan.
Fakat
orta-öğrenim
halihazırdaki tüm
geri l i ğine ve
zayıflığına rağmen hızlı bir poli tikleşme potansiyeli taşıdığını ortaya koymuştur.
Özellikle 12 Eylül sonrasında l iselerde yaşanan faş ist-gerici kadrolaşma, gerici
disiplin 'yönetmenl ikleri, eğitimin geri ci -faşist nitel iği, okul
yöneticileri
ve
öğretmenler ile polis işbirliği, dayak, hakaret,
aşağılanma,
öğrencilerden
çeşitli adlar altında toplanan haraçlar, en sıradan akadem ik-demokratik istem
lerin polis terörüyle yanıtlanması vb. i le
bu alandaki gençlik çok yönlü saldı rılarla
karşı
karşıya
bulunmaktadır.
B unlardan daha önemlisi ise kendilerine kapanan üniversite kapıları ve onları
önemlisi ezilen sınıfların gençliği özve
mayı başaramayan bir partileşme süre
perspektifsizlik sergilenmişti.
bekleyen işsizl iktir. Tüm bunlar ağır
coşkusu ile devrim mücadelesinin en
önemli
gençliği alanında yaşanan durgunluk bu
olan bu kesimin düzenle olan Çeliş
risi,
inisi yatifi,
devrimci
enerjisi
ve
dayanaktan
yoksun
kalmış
önüne
demektir. Zira geriç işçiler marksist
kesim i n potansiyeli konusunda herhan
bu özell i kleri sayesinde en direngen ve
ruh ile eğitildiklerinde, partinin en mili
Durgunluk geçicidir. Ağır ve sancılı da
ağır
yüklerini
omuzlayacak,
çıkan güçlükler ve engeller karşısında kararlı davranabilecek kesimdir.
Kuşkusuz esas olarak işçi gençlik bu
noktada son derece önem l i bir rol oyna
yacaJs.tır. Di ğer devrimci deneyimlerin
yanısıra Rus devrim deneyi m i bu konu da yeterince açıktır. Devrimin partisi
olan
Bolşevik
partide
genç
işçilerin
leninist dünya görüşüyle ve ihtilalci bir tan, en kararlı ve özverili savaşç ıları
olacaklardır..
Gençl iğin
devrimci
bir parti
için
taşıdığı özel önem ve anlam konusunda
Engels ' i n layıcıdır:
şu
sözleri
" B i zde,
ne kadar açık
devrim
partisinde,
gi
b_ir
yan ılsamaya
yolaçmaınalıdır.
olsa bugün toplumda yeni bir hare
ketl i l i k yaşanm aktadır. Kitle eylemliliği
bir yükseliş çizgisi
izlemektedir.
Bu
yüksel işin önü kesilemediği koşullarda,
m ücadele
kesimlerini
toplumun
çok daha
etkileyecek,
geniş
peşinden
gençlerin ağırl ıkta olması doğal değil
sürükleyecektir. Aydınların en duyarlı
ise
dışında kalması düşünülemez.
midir? B iz geleceğin parti siyiz, gelecek gençl iğindir.
Biz,
toplumu
yeni
yenileştiricileri
kesi mi olarak öğrenci gençliğin bunun
Ancak öğrenci gençl i k ' hareketinin
leştirenleriz,
gençlik,
karşı özveri
ile yürütülen bir müca
burj uvazinin damgasını vurduğu
mücadeleye i l k o larak her zaman genç
l iğe ulaşması da mümkün değil
seve seve izler. B i z eski kokuşmuşluğa
geçmişteki, kitle eylemliliğine küçük
delenin partisiyiz,
dönemlerdeki genişliğe ve etkin
özveri
i steyen
bir
ler hazırdır."
dir. O dönem kendine özgü bir
tarzda yaşanmış ve bugün artık
Ü niversite gençliği: Abartmadan küçü mserneye mi? Devrimci m ücadelede işçi gençl iğe
geride
kalmışur.
şımda
bu
öğrenci
Bu
nedenle
gençlik alanına yakla gerçek
gözetilrnek
yapılan vurgunun onun sınıfsal konu
durum un dadır.
genç l i ğ in sın ıfsal bileşimi nden dolayı
uyguladığı bil inçli politikalarla
bakımdan
dışına itmeyi başarmış,, fakat onu
muyla
ilgili
olduğu
açıktır.
Öğrenci
ideoloj i k bakımdan tutarsız ve siyasal istikrarsız
olduğu
bilin
mektedir. Ancak bu bizi hiçbir biçimde
Sonuç
olarak,
öğrenci gençliği politik yaşamın
ka.Lanam amıştır.
öğrenci gençl i k alanına i l i şkin görev ve
imkanlarına da
küçüm serneye götürmemeli dir.
gençliği
tiği
yöntem i
soruml uluklanmızı ihmal etmeye ya da B ugün Kürt ul usal hareketinin katet mesafeye
yükselişe
ve
paralel
i şç i bir
hareketindeki
canlanmanın
diktatörl ük
B unun
Kazanma
sahip değildir.
b'i l i ncinde
·mücadele
olan
düzen
alanından
uzak tutmak için her türl ü yol ve kullanmakta,
dinsel
geric i l i k ve faşist çeteler aracı
üniversite gençliği i ç i nde yaşanmaması,
lığıyla da bu alan üzerinde etkin
komünistler açısından çok da şaşırtıcı
Öğrenci gençl i k içindeki pol itik
bu alandaki durgunluğun süregelmesi
değildir. B un u n pek �ok nesnel ve öznel
lik
kurmaya
çalışmaktadır.
faaliyeti ihmal etmek, onları bir
nedeni vardır. Fakat en temel olanı, işçi
bütün olarak düzenin etki alanı
olarak toplumsal muhalefetin odağına
cektir. Geniş gençlik k itielerine
hareketini n ,
geçmiş
dönemden
farklı
na terk etmek anlamına gele
lıklı olarak işçi ve emekçi çocukları
kilerini derinleşti rmekle ve politikleşme
olanaklarını artırmaktadır. Komünistler yarın ı n genç işçileri ve işsizleri olarak onları bugünden devrim ve sosyalizm
mücadelesine kazanmak perspektifiyle
bu
alana
bilinçli
bir
tarzda
yönel
melidirler. Özellikle de düzene kalifiye işçiler
yetiştiren · meslek
l i selerindeki
gençlik, staj adı altında, daha öğrencilik yaşam ında yoğun bir sömürü ile yüzyü ze gelmekt�dir. Bu nedenle öncelikle de bu l i seler gençlik çalışmasının en temel alanlanndan biri olarak ele alınmalıdH.
1 -1 5
K ız ı l
H a z i ra n 9 4
K1sa K1sa ...
Kiztl
� Alternatif Analar Günü Kutlandı :
DEP istanbul i l Kadın Komisyonu'nun düzenlediği "Alternatif Analar Günü" 1 5 Mayıs pazar günü Ü mraniye DEP binasında kullan dı. Çoğunluğu genç kadınlardan oluşan yaklaşık 500 kişilik topluluk zılgıtlarla, kavga türküleriyle kullamayı özgürlük mücadelesinde bir şölene dönüştürdüler. Alternatif Analar Günü, Kürdistan'da zulmün boyutland ığı, Kürt halkının zoraki göç enirildiği bir döneme denk geldi. 15 Mayıs, aynı zamanda, "Dünya Aile Günü" idi ve Kadıköy meydanında el ürü nlerini sergileyen kadın satıcılar vardı. Bir yanda zulme, soykırıma başkaldıran kadınlar, diğer yanda kendilerini elişleri ile ifade eden kadınlar. Kadıköy meydanındaki kadın tablos u , kadın ların, kendilerini yüzyıllar öncesinden gelen dantela, işleme vs . ile tanımlaması, burjuvazinin kadına biçtiği edilgen konumu yansı tıyordu. Diğer yandan, sömürgeci sermaye devleti T.C.'nin vahşi soykı rımına, dişiyle tırnağıyla, vücuduyla direnen Kürt kadınları "Alternatif Analar Günü" nde biraraya geliyordu. DEP istanbul il Kadın Komisyonu adına söz alan ve Tansu Çiller'i kastederek "Baştmtzdaki ana ancak özel timin, işkenceci canilerin anast olabilir. " diyerek tüm anneterin kirli savaşa karşı çıkmas ını iste yen bir kadın konuşmacı, "Evlatlanntzt kirli savaşa göndermeyinf" çağrısı yaptı. Ayrıca işçi ve emekçi yığınlara da seslenen konuşmacı, "Emekçi/erden kesilen para/ann merrniye akttt!mastna karşt çtka!tm. " sözleriyle mücadele çağrısı yaptı. Kuşkusuz, Kürdistan'da mücadeleye aktif olarak katılmayan, haskılara maruz kalan kadın sayısı oldukça yüksektir. Ama dotaylı ve dolaysız tüm bu baskıların ortadan kaldırılması , kadının mücadeleye aktif kat ılımının sağlanmasıyla müm kündü r. Engels'in deyişi ile, " ... Bir toplumun özgürleşme derecesi, kadınların özgürleşme derecesi ile ölçülür ... ·
" ·
ll Adana Anakent Belediye ve Mersin Liman Işçilerinin Direnişi Sürüyor:
Yüreğir Belediyesi'nde işten -atılan 2 1 6 işçiden sonra, Anakent Belediyesi'nde de 1 50 işçi işten atıldı. Belediyenin giriş merdivenlerini işgal eden işçiler, burada oturma eylemine başladılar. Çevreden katı lantarla sayısı 500'ü aşan kitle çeşitli sloganlar attı, dövizler ve pankartlar açtı. Bu arada dayanışma ziyaretleri de devam ediyordu. Eyleme Çukobirlik ve demiryolu işçileri ziyarete geldiler. Direnişi kırmak için çeşitli provokasyonlar yaratan polis, 27 Mayıs tarihinde coplana direnişçitere saldırdı. Saldırıya bir süre direnitmesine karş ın ne yazık ki gereken kararlılık gösterilemedi. Saldırının ardından dire nişçiler eylem alanını değiştirmek zorunda kaldılar. Mersin liman işçileri ise 6 Mayıs sabahı, toplu iş sözleş me� i ihlal lerini protesto etmek için yemekhane binası önünden Liman Işletme Müdürlü ğ ü'ne kadar yürüyüş yaptılar. Işçiler daha sonra burada otur ma eylemine başladılar. Eylem saat 1 0'a kadar sürdü. Eyleme yakla şık 1 200 işçi katıldı. Sendika tarafından yapılan açıklamada eylemin tüm ülke genelindeki limanlarda aynı saatte yap ıldığı belirt ild i . Kızıl Bayrak/Adana
B ayrak
23
Bayrak'tan O ku r laraı, ������ nistlere, tüm öncü işçilere ve devrimcilere ulaşmayı amaçlıyor. K1z1l Bayrak, gündemi işgal eden tüm sorunları proletaryanın bakışaçısıyla yorumlayacak. Kuşkusuz olayları ve süreçleri salt irdelemekle Y.�tin meyecek, çözücü perspektifleri de önerecektir. Işte bu zemin üzerinde işçi sınıfı ve sosyalist hareketin tüm sorun ları n ı , zaafları n ı , olumlu ve olumsuz dene yimlerini siz okurlarla birlikte tartışmak istiyor. Pratik faaliyetinizde, fabrikanızda, iş yerinizde, okulunuzda, köyünüzde, mahallenizde vb. yaşa dığınız deneyimlerinizi, eleştirilerinizi, her konudaki görüş ve önerilerinizi bize aktararak tüm okur larımızia paylaşmanızı önemli buluyoruz. Mektup larınızın ve yazıları n ızın komünist hareketin geli şimine katkı sağlayacağı kuşkusu:Zdur. Yukarıda sözünü ettiğimiz yeni kültür, yeni gelenek yaratma hedefi m ize ancak birikim ve görüşlerin ortak bir pota ya akması ve kollektif bir güce dönüşmesiyle varı lacağını düşünüyoruz. Oneelikle belirtelim ki, dergi sayfalarımızın tümü okuyucuları mıza aittir. Çünkü biz, her düzenli okuru aynı zamanda bir muhabir olarak değerlendiriyoruz. "Okurlardan-Yoldaşlardan" başlığıyla açacağımız bu sayfa ise yalnızca siz K1z1l Bayrak okurlarına ait olacak. Bu sayfa ile sizlerle doğrudan tartışmak, en önemlisi eleştiri, deneyim ve görüşlerinizi paylaşmak istiyoruz. Kısacası bu sayfayı ileriki sayılarımızda dolduracak ve zenginleştirecek olan sizlersiniz. Deneyim ve gö'rüşlerini başkalarıyla paylaş mayanlara, çevresindeki olayların salt edilgen bir izleyicisi olanlara sözümüz yok. Sözümüz olayları ve süreçleri değerlendirme çabası içerisinde olanlaradır. Haydi, kalem başına!
K1z1/ Bayrak, bu sayfayi okur/anna açwor-
1987 yılında bir avuç komünist, "Yakın Geçmiş� Genel Bir Bakış ve Platform Taslağı" broşürün " kamuoyuna sunarak küçük-burjuva popülist hare- ketten kopuşlarını ilan ettiler. Bu, Türkiye komünistt hareketi açısından ileri doğru anlamlı bir sıçrayıştı. Ü) dönemden bugüne komünistler, yeni bir kültür v� yeni bir gelenek yaratma yolunda önemli mesafelerr katettiler. Geldikleri noktadan hareketle 1994 yılınıı ise, işçi sı nıfının komünist ihtilalci partisini yaratmaı mücadelesinde bir "dönemeç yılı" oJarak belirlediler:..
�aali�e\leıini \emel alata\<. tıu el<.sen üıeıi�e a\m\-
maya çalıştılar. � lik ortaya çıkışlarından bugüne dek, Türkiye devrimci hareketinin bir değer ifade eden mirası na sahip çıkarak onları korumaya, geliştirmeye çalıştılar. Öte yandan zayıflık ve zaaflarıyla mücadele etmede duraksamadı lar. Yalnızca bu coğrafyan ı n değil, dünya komünist hareketinin deneyim ve birikimlerini enternasyonalist bir bakışaçısıyla eleştiri süzge cinden geçirdiler. Bu alanda önemli adımlar attı lar. Kuşkusuz, birikmiş soru nlar yumağ ı n ı n çözüm lenmesi bağlamı nda komünistleri bekleyen bir dizi görev mevcut. Ancak komünistler bu sorun ları n altı n dan kalkabilecek hırsa ve potansiyele sahip olduk ların ı şimdiye dek ortaya koyduklarıyla yeterli dere cede kanıtlamışlardır. Tüm bunlarla birlikte pratik politik mücadelenin araçlarını ve olanakların ı yaratarak sınıf hareketine müdahale çabası içerisinde oldular. Bu alanda da belli birikimler edindiler. Herşeyden önce elinizdeki bu yayı n organı komü-
VEYS E L AYDI N iC i N
::;!::;ıj
-
'
.
�
ll Adana iHD .ve Özgür-Der Valilikçe Kapatıldı:
Adana I H D v e Ozgür-Der 6 Mayıs g ü n ü valilikçe kapatıldı. Kapat ma gerekçesi olarak da yasak yayın bulundurulması gösterildi. Kamu Çalışanları Platformu adına Tüm Bel-Sen şube başkanı Av. Ali Akıncı, yaptıg ı açıklamada "Bu kapatma tamamen key!idir. pemokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Iktidar 5 Nisan kararfarını uygulayabilmek içi n ·suskun toplum yaratmak istiyor. Bu kararı kınıyor ve duyarlı halkı mızı insan hak ve özgürlükleri müca delesi veren demokratik kitle örgütlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz• ded i . Ayrıca Adana Devrimci Basın Platformu da yaptığı açıklama ile kapatma kararını protesto eni . Kızıl Bayrak/Adana
B
u
S a y
1
·d a
4 . T Ü S i A D -Çi l l e r D a l a�ı 5 . " D e m o kratikle�m e Paketi" S a ld ı r ı s ı \
6 . R P ve D i n s e l G e rici l i k 8 . Sendikal Bürokrasi ve Politik Mücadele. 1 o . 1 5 - 1 6 H azi ran'dan Öğre n m e k . 1 2 . Dünya ve Tü rkiye : D u ru mdan Çizgiler. 1 6 . S e r m a�e n i n Öze l l e§ti r m e Sald ı r ı s ı . 1 7 . Sendika Ağaları Patronluğa So�unuyor. 1 8 . B i r l e§i k-M i l itan M ücad e l eye ! 1 9 . Asgari Ü c r e t : S e�irci Kal m a ! 2 0 . ANC Reji m i n H iz m e ti n d e 2 1 . F i l istin H al kı i h a n et i A ltedecekt i r . 2 2 . G e nçl iği Kazan m ak . . .
Bir çok insan devrimci olduğunu düşünür ya da çevresinde devrimci olarak bilinir. Oysa pek azımız bu kavrama layık bir yaşam sürdürebiliriz. Devrimci olmak, hemen herkesin baskı dan, yasaktan çekindiği, kendi köşesine çekildiği bir dönemde öne atılabilmek, bu yürekliliği gösterebilmektir. Devrimci olmak, olanaksızlıklardan, yetersizliklerden yakınıp durmak değil, varo lanı olanağa dönüştürebilme becerisini gösterebilmektir. Kitapların ve dergilerin basılamad ığı, sermaye iktidarının S.S. kararnameleri adı verilen buyruklarının tam da tuttuğu sanılan bir dönemde, bir Veysel Aydın ortay� çıkabilmiş ve hiç tereddütsüz, "Ben basarım" diyebilmiştir. Işte onu bizlerin gözünde gerçek bir devrimci kılan en önemli nedenlerden biri. O, bu işe soyunurken ne çok parası, ne de bu konuda bir tecrübesi vardı. Tüm arzusu elindeki, avucundakini Türkiye devrimci hareketi için en iyi şekilde kullanmaktı. Elinde yalnızca inancı ve yüreği vard ı . Aydınlar Matbaas ı'nın sahibi olarak çoğu zaman bir çok yayın çevresinin borçlarını sild! ya da onların onmilyonlarca lira borçlanmasına göz yumdu. tera memurlarıyla, kağıt tüccar larıyla onlar adına boğuştu. Çünkü yazan, düşünen, üreten
·
, yüreklerin tüm güzel görüşlerini teoriye, bilime, edebiyata muhtaç bu halka yaymak ve maletmek için soyunmuştu bu işe. Bedenini, tüm devrimci, yurse ver ve sosyalistler adına akbabalara karşı ortaya koydu. Devrimcilik, düşman saflarından değil de kendi içinden, yani dost bili nen güçlerin sabotajına, engel lemesine maruz kalındığında bile devam edebilmek ve savunduğu doğruyu inançla ölümüne savu nabilmektir. Kuşkusuz Veysel Aydın'ı ne matbaanın defterlerini sürekli denet leyen maliyeciler, ne ani bir kararla kredileri kesen bankalar, ne de devle tin polis güçlerinin baskısı tedirgin etti, yıldırdı. Artıa "dost" 9-ildiği elierin matbaayı yakması onun için kalbine sapianan bir hançerdi . Ve herkesin "Artık bir daha Veysel ,ayağa kalkamaz!" dediği anda o, Aydın lar Matbaası'nı yeniden kurdu. Veysel Aydın, yıllar öncesinde kronik bir hastalığa yaka lanmıştı. Doktorlar uzun bir süre tedavi görmeçjiği takdirde, yaşayacağı acı sondan ona sürekli söz ettiler, uyardılar. Onu tedaviye zorladılar. Doğrusu, tedavi için gereken tüm maddi olanaklara sahipti. Tedavi için isiirahale hiç zamanı olmadı. Dersim'de mücadele ile geçen gençlik yıllarının anılarıyla süslü sohbetlerin, kulağımızda halen daha çınlayan "Küçük şeylerin planları ile uğraşmayın. Küçük hedeflerin esiri olmayın. Büyük şeylerin planlarını yapın ve büyük işlere atılmaktan hiç korkmayın. Çünkü sizler en büyük ve zorlu savaşa atılmış devrimcilersin iz, size yaraşan budur.· sözlerin ve ardında bırak tığın bir dizi anın bilinçlerimizde yaşıyor. Bu ülkenin tüm devrimcileri, yurtseverleri ve komünistleri ellerine aldıkları bir çok kitapta senin terin olduğunu hep bile ceklerdir.
Hoşçakal Veysel Aydın! Hoşçakal yiğit devrimci!
Kızıl Bayrak , 1 5 Günlük Sosyalist Siyasal Gazete, 1 -1 5 Haziran 1 994
S ay ı : 1 , S a h i b i ve
MERKEZ BÜRO
Yazı
i ş l e ri M üd ü r ü : Ayşe Ö ZT Ü R K , E K S E N Bas ı m Yay ı n Ltd . Şti.
Çakırağa Mah. Tiryaki Hasan Paşa Cd. Osman Kafkas Han. No: 53 Kat:3 Telefon-Fax:0(21 2)632 73 56 Aksaray/lSTANBUL
ANKARA: Tu na Cad. Çanakçı işhanı No:1 1 /60
Telefon:0(31 2)433 1 3 29 Kızılay/ANKARA
·
ADANA: Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı,
Vakıf i şhanı Kat:3 No:306 Telefon:0(322)351 36 84 ADANA
iZMiR:
853. Sok. Bilen i şhanı No:6/604 . KonakllZMiR
Baskı : Aydınlar Matbaacılık Ltd. Şti. iSTANBUL
24
K. ı z ı l
.
B ayrak .
1 -1 5
H a z i r a n 94
E nte rn a sy o n a l l e
Ku rt u l u r l n sa n l 1 k ! S o syal i s t Işçi H a re k e t i n i n S a v aşı m M a rşı Ente rna syon al, B un d an 1 2 3 Y ı l Ö n c e, H az i ran 1 8 7 l ' d e , Paris , K o m ü n arı Euge n e Pottier ı
Tarafın d a n Y a z ıl d ı . Enternasyon al'in Eyl ül 1 8 7 0 ' de Kale.'m e Alınd ığı v e
;
S on Şek l in i K o mün Üye s i G u s t a v e Lefl ançai ' i n V e r d iği d e S öylen me k te d i r. B e s t e s i 1 5 Temmuz 1 8 8 8 ' d e P i er re C h re t i e n D egeyer Tarafı n d a n Y apı l an En t e rn a syo n a l , I l k Ol arak L i l l e ' l i Işçil e r Tarafın d an 2 3 Tem m u z G ün ü S e n d i k a O d a s ı ' n ın D ü zen l e d iği B ir T opl an t ı d a S öylen d i U y a n a rtık uyku d a n u y a n Uyan e si r l e r d ü n y a s ı Zulme karşı hıncımız volkan K a v g a mız ö l ü m d i r i m k a vg a s ı M a zi t a k ö kü n d e n s i l i n s i n B i z b a şk a a l e m i steriz B iz i h i ç e sayanlar b i l s i n B u n d a n s o n r a h e r şey b i z i z Bu kavga en sonuncu Kavg a mızdır artık Ent e rn a sy o n a l l e Kurtulur i n s a n l ı k T a n r ı , p a ş a , b ey , a ğ a , sult a n B iz l e ri n a sıl kurtarır B i z l e ri kurt a r a c a k o l a n K e n d i kollarımızdır i sy a n a t e ş i n i körükle Zulmü r ü z g a rl a r a s a vu r
işçi türküsü Enternasyonal'in
şamı boyunca ekmeğini önce ambalaj
K o l l a rı n ı n b ü t ü n g ü cüyle ('Uyan artık uykudan uyan, uyan esirler
işçiliği, sonra da kumaş baskıcılığı ya�
T a vı g e l e n d e mire vur dünyası') yazarı işçi-şair Eugene Pottier öleli , Kasım 1 9 1 2'de, tam 25 yıl oldu. B u k a vg a en s o n u n c u
parak kazanan yoksul bir insan, bir pro leter olarak kaldı.
Bu türkü bütün Avrupa dillerine çev
1 840'tan itibaren Fransa'nın bütün
rilmiştir. Hem sadece Avrupa dillerine
önemli
K a vg a mızdır a rt ı k değil , buhınduğu ülke neresi olursa En t e m a sy o n a i l e olsun, yazgı nereye sürüklerse sü' Kurtu l u r i n s a n l ı k rüklesin, ülkelerinden uzaklarda dilini bilmediği bir yerde ne kadar yabancılık
H e m fabrika l a r h e m d e t o p r a k
leşmeye
karşı
gösterdi.
duyarsa duysun, bilinçli bir işçi ünlü "En
kavga
tür
Geride ka
söylenen türküsü haline getirmişlerdir.
B ugün bütün ülkelerin işçileri Eugene Pottier'i
B u k a n d e nizinin ufku n d a n saygıyla anı yorlar. Şairin karısı ve kızı halen sağdır K ı z ı l b i r g ü n e ş d o ğ a c a k ve " Enternasyonal" yazarının çektiği gibi aynı yok sulluğu çekiyorl ar. Eugene Pottier 4 Ekim 1 8 1 6'da
B u k a v g a en s o n u n c u Paris'te doğdu. Pottier, "Yaşasın Özgürl ük" adlı i lk
türkülerle
çağırdı.
ve ülkenin burjuva hü
kümetlerini bu ezgilerle kınadı. Pottier,
ternasyonal" türküsüyle birçok arkadaş,
C e l l at l a r ı n d ö kt ü kl e ri k a n mışlar ve bu türküyü işçi sınıfının bütün dünyada
bu
B urjuvaziyi
·
D ü nya e m e ğ i n o l m a l ı rının öncüsü olan işçi-şairin türküsünü tekrar ele al
K a v g a mızdır artık
tepki
lanları bu ezgilerle uyardı, işçileri bir
H e r ş ey e m ek ç i n i n m a l ı birçok dost edinebilir. Tufeyliye t a n ı m a yız h a k Bütün ülkelerin işçileri, savaşımla
K e n d ilerini b o ğ a c a k
olayianna
küleriyle
1 87 1 'de büyük Paris Ko
münü'ne üye seçildi. 3 600 seçmenin 3352'sinin oyunu aldı. Şair, bu ilk pro leter hükümetin aldığı tüm Komün tedbirlerine kat kıda bulundu. Komün'ün
çöküşü
üzerine
Pottier,
önce
İn
giltere'ye, sonra da Amerika'ya sığınmak zorunda kaldı. Ünlü "Enternasyonal " türküsünü ziranı'nda,
diğer
bir
deyimle
kanlı
1 87 1
Ha
Mayıs
ye
nilgisinden hemen sonra yazmıştır. Komün
ezilmiş...
ancak
Pottier'in
"En-
türküsünü 1 4 yaşındayken yazdı. 1 848'de işçilerin
temasyonal "i Komün'ü bütün dünyaya yaymıştır. Ve
buıjuvaziye karşı giriştikleri büyük mücadelede ba
Komün ş imdi her zamankinden çok daha canlıdır.
Ent ern a sy o n a l l e rikatlar üzerinde döğüştü. Kurtulur insanlık Pott'ier yoksul bir ailenin çocuğuydu ve tüm ya-
( . . .)"
(Lenin, Eser/er, C.36, s. l97 - 1 98, Almanca baskı.)