Kızılbayrak yıl 1994 sayı 01 01 15 haziran

Page 1

·Kim Kime

RPve

fl,...-�_rs_t�_;._�e��-�_r��ı_!_? fi����:.:.�.: ı=ki � __

1 5

·

n

ı ü

k

S

o S'

y a 1

st

15-16

lO��::.: :......:..: �a .;.:..: �� �;..;.. a n O.i!ta.�f;·_�r_da_ n

_

__

S

y a

s a

ANC,

DünyaveTürkiye:

__

Ga z ete

20 �:!::�

nde

---

1-15 Haziran 94, Sayı:1, Fiyatı:15 OOOTL

Kriz Dönemleri Olayların Hızını Artırm�kla Kalmaz; , Gerçeklerin

Olabildiğince

Açık Bir Hal Almasına da Yol Açar. Devleti Gerçekte Kimlerin Yönettiği, Parlamenter Demokrasinin Nasıl

K

ibaret Old uğu Çıplak Gözle Görülür Hale Gelir.

da Rezike Bir Oyundan

riz dönemleri, olayların akıl almaz bir hıza kavuştuğu, her bir

günün yeni ve şaşırtıcı olaylara gebe olduğu dönemlerdir. Türki­

ye kapitalizminin, iyiden iyiye kriz çukurunun dibine doğru

yuvarlanmış bulunduğu şu günlerde de yaşadığımız budur. Her yeni

olay, derin bir şaşkınlık yaratarak gelmiş olan bir önceki olayı nere­

deyse unutturuyor. Bankalar batıyor, kurtarılıyor. Kapitalistler, işçileri sıra sıra kapımn önüne, işsizliğin kör dünyasına doğru iteliyor. ANAP lideri, tekelci sermayeden hükümeti devir emri aldığım açıklıyor. Hükümetin başı, "demokratikleşme paketi" için genelkurmaydan izin

istiyor. Başbakanla cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı ile genelkurmay

başkanı, büyük sermaye ile orta ölçekli sermaye hergün birbiriyle bayağı bir ağız d�laşı yürütüyor!

Kriz dönemleri, yalnızca olayların hızım artırınakla kalmıyor; aynı

zamanda yüzlerdeki bütün maskeleri yük haline getirerek gerçeklerin alabildiğince açık bir hal almasına yol açıyor. Büyük sermaye çevre­

leri, cumhurbaşkanına, başbakana, arıa muhalefet partisine emirlerini artık örtülü iletmek gereği bile duymuyor. Açıktan ernrediyor ve perva­

sızca azarlıyor. "Demokratikleşme paketi"nin hükümet eliyle ve parla­ mentoda değil de genelkurmay odalarında hazırlandığı bütün çıplak­

lığıyla ortaya çıkıyor. Devleti gerçekte kimlerin yönettiği, parlamenter demokrasinin nasıl da rezike bir oyundan ibaret olduğu, tüm bu temel sınıfsal gerçekler, olayları dikkatle izleyen işçi ve emekçilerin çıplak

gözle algılayabileceği açıklıkta sahnede beliriyor.

İşin ekonomik cephesine bakacak olursak:

Kriz, çok boyutlu, bütünsel bir krizdir. Bugün Türkiye kapitalizminin

Düzen, göstergelerini kaynak ve döviz alan­

larındaki tıkanınayla ortaya koyan bir ekono­

mik kriz ile yüzyüzedir. 1980'li yıllarda yine

yaşadığı kriz, derinliği ve kapsamı sınırlı bir kriz değildir. Yapısal ve önemli

değişiklikleri

dayatan

benzer göstergelerle ortaya çıkan krizi, düzen,

çok

düşük ücrete dayalı bir "ihracata yönelme"

boyutlu bir krizdir. Temelinde bir

politikasıyla atlatmaya çalışmıştı. Bu çaba­

salt bu cepheyle sınırlı kalmarnakta,

başarı elde ettiği de söylenebilir. Bu başarının

ekonomik kriz bulunmakla birlikte,

sında '80'li yılların· ortalarına kadar kısmen bir

Önümüzde akıp giden bütün bu tablo, düzen cephesinde belirgin bir panik halinin yaşandığını da gösteriyor. Yaşanan krizin ne denli boyut­

düzen, ideolojik ve politik cephelerde

arkasında

lu �e karmaşık bir hal aldığı konusunda ilk bakışta bile yeterli bir fikir verıyor.

maktadır.

emekçilerin

de ciddi açmazlarla yüzyüze bulun­

ise,

bir

yandan

tüm

haklarının

zapturapt altına alınması karşısında işçi ve uzun

süre

bir

direnç

ortaya

koymamış olması, diğer yandan da uygun dış

konjonktürel ortarn sayesinde ihracatta belirli bir gelişme elde edilebilmiş olması vardı. Ne

var ki, bu iki etmen de kapitalist ekonominin

KlZil BAYRAK HER YERDE DALGALANACAK! omünistler, politik arenaya çıktıkları ilk günden, Ekim 1987'den bu yana, Türkiye'nin bir devrim ülkesi olduğu gerçeği üzerinde ısrarla durdular. Bugün, şu içinde yaşadığımız süreçte, düzenin iyiden iyiye . içine yuvarlanmış bulunduğu çok boyutlu kriz, bu gerçeği bir kez daha ve çarpıcı bir biçimde doğru­ lamaktadır. Kapitalist dü.zenin yaşam damarları iktisadi, siyasi ve ideolojik cephelerde ciddi bir tıkanma ile yüzyüzedir. Kapitalist düzenin içinde bulunduğu zorluklar, yüzyüze olduğu açmazlar, bugün çok daha açık bir biçim­ de görünür hale gelmiştir. Komünistler, çok çeşitli vesilelerle kapitalist düzenin bu açmaz ve zorluklarını sergilediler. Kuşkusuz, bundan sonra da sergilerneye devam edeceklerdir. Ne var ki, biz burada işin bir başka cephesini vurgulamak ve öne çıkarmak istiyoruz. Biliniyor ki kapitalizm için, bir şartla, içinden çıkı­ lamayacak ya da aşılamayacak bir kriz durumu yoktur. Bu şart da, işçi ve emekçilerin devrimci bir örgüt­ lenme ve önderlikten yoksun olmasıdır. Zira, işçi ve emekçiler böyle bir örgütlenme ve önderliğe, ihtilalci

krizine geçici bir çare olabilirdi. Ve nihayet, bu iki etmendeki dengeler bozulmaya başla­

K

yınca kriz, yeniden ve bu kez daha kuvvetli

bir biçimde düzenin kapısını çalmaya başladı.

İşçiler '87'den '9 l'e kadar geçen süreçte ortaya koyduklan

·

Devamı 3.

tikasında

eylemiilikle

önemli

düşük

gedikler

ücret

açtılar.

poli­

Diğer

yandan da, özellikle İran-Irak savaşının yol

·

açtığı

ihracat

artış�nı

sağlayan

uygun dış

konjonktürel ortam, Türkiye kapitalizmi aley­

hine değişmeye başladı. Düzen, çare olur diye

büyük bir şevkle atıldığı Türki cumhuriyetler

seferinde ise ciddi herhangi bir mevzi elde Devamı 3. Sayfada,


K ız ı l

2

Salman Kaya'ya çekilen meydan dayağının ardından gürültülü biçimde görevden alınıp, sonra da sessizce göreve döndürülen Taşanlar, (d)elikanlılığa devam ediyor. Bir ·grup sendika yöneticisinin Ankara'da başlattığı açlık grevi, 25 Mayıs gecesi (d)elikanlının terör ekipleri tarafından basılarak, grevciler apar topar gözaltına alındılar. Tabir her ne kadar Taşanlar'ın ağzında ünlen­ diyse de, (d)elikanlılık hiç de onun icadı değildir.

Ba y r ak

1 - 1 5 .Haz i ra n 94

O, uşaklığını yaptığı sermaye devletinin bir temel özelliğini en açık sergileyenlerden biridir sadece. Evet... Asıl ve en büyük (d)elikanlı, sömürgeci sermaye devleti T.C.'dir. Sermaye iktidarı, ilk yılla­ rından bu yana bu özelliğini defalarca kanıtlamıştır. Bu konudaki ilk icraatları, Muştafa Suphi ve Çerkes Ethem olaylarıdır. Ardından lstiklal Mahkemeleri, işçi sendikalarına ve TKP'ye karşı ylirütülen taki­ batlar ve nihayet Kürt ulusuna karşı yürütülen sömürgeleştirme politikaları... Denebilir ki, (d)elikanlılıkta T.C.'nin eline su. dökebilecek bir burjuva devlet daha zor bulunur. "Ankqra kahra­ manı" Taşanlar'ın (d)elikanlılığı, ağababası ve en büyük haydut olan sermaye devletinİn.kirli serü­ venleri yanında, neredeyse bir hiç kalır. Oyle ya, ne yapmıştır bu "zavallı" emniyet müdürü? Her emniyet müdürünün "görev"i olan, cinayetler, kitle göste­ rilerine silahlı/coplu saldırılar, işkence vb.nden başka ... Sendikacıları satın alıp çalışanların müca­ delesini yozlaştırmak mı, köleci iş yasalarıyla ücret­ Iiierin elini kolunu zinçirlemek mi, IMF reçe­ telerindeki "acı ilaç''ı ücretlilere zorla içirmek mi, kardeş Kürt ulusuna karşı pis bir sömürgeci savaş politikası gütmek mi? ... Çalışan kitlelerin örgütlü mücadelesi, bu tür "memur"ların ağzının payını kolaylıkla verebilir. Ama asıl zor ve önemli olan en büyük (d)elikanlının, .

sermaye devletinin, kirli serüvenine son vermektir. Bu ise, tüm ezilenlerin muhalefetini birleştirip sefer­ ber edebilecek, iktidar perspektifine sahip politik bir sınıf hareketinin işidir. Sermayenin kan ve gözyaşı üzerine kurduğu zorba diktatörlüğün tek alternatifi, işçi sınıfının sosyalist iktidarıdır. Kamu çalışanları, sendikaVdemokratik hak müca­ delesini sürdürdükçe, karşıianna Taşanlar gibi daha pek çok (d)elikanlılar dikilecektir. Mücadelenin gücü, bu türden "küçük memur"ları aşıp, devletle toplu pazarlık aşamasına da gelecektir. Bugün pek çok işkolunda olduğu gibi, sendikal hakları yasal kazanım düzeyine çıkarmak olanaklı ve gereklidir. Ne var ki, bu gereklilik, ücretli �öleliğin sonu, ücret­ li emeğin kurtuluşu değildir. Ister kamu çalışanı, ister işçi, isterse sözleşmeli statüde çalıştırılsın, tüm ücretli emekçiler, kendi sınıf iktidarlarını-sosyalizmi hedefleyeı:ı politik bir mücadelede birleşrnek zorun­ dadırlar. Ucretli emeğin asıl zaferi, köle ücretlerinin artırılması, zincirlerin biraz olsun gevşetilmesi değil, ücretli kölelik sistemine-kapitalizme son verilmesi olacaktır. Tüm sanayi ve hizmet sektörlerinin çalı­ şanları, son yılların temel sloganlanndan biri haline gelen "Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!" şiarını yaşama geçirmek üzere, bu şiarı gerçek kılabilmek için ihtilalci sınıf partisini inşa mücadelesine katılmalıdırlar.

SERMAYENiN KATiL SURUSU TERO Sermaye devleti, halka daha sempatik görünsünler diye katillerinin çullarını yeni­ leyerek Amerikan polislerine benzetmekle övünüyor. Devletin yeni giysili, sempatik katilleri ise her geçen gün daha da azgın­ laşarak sağa sola saldırıyorlar. Volkan Günday, Kadıköy'de arabasını hatalı park ettiği için bir trafik polisi tarafından sokak ortasında vuruldu. Kalbine sıkılan tek kurşunla öldü. Bir süre önce başka bir polis 17 yaşındaki "sevgilisi"ni arabasının arka koliuğunda kurşunlayarak . öldürmüştü. Geçtiğimiz hafta içinde ise Istanbul Emni­ yet Müdürlüğü Bakım Onarım Şubesi'nde görevli bir başkomiser, tartıştığı çay bahçe­ si görevlisini beylik tabancasıyla yaraladı. Sarayburnu'nda gezmeye gelen başko­ miser, otomobil park sorunu yüzünden görevli ile tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine beylik tabancasını ateşledi. Her barışçıl kitle gösterisi, polisin önüne gelene saldırarak katliam provası yaptığı bir antrenmana dönüşüyor. Burjuva devlet, kendisini rahatsız edebilecek her tür kitle eyleminden öyle bir rahatsızlık duyu­ yor ki, paralı katillerini her an tetikte olma­ ları için alabildiğine şartlandırıyor. Yaşam­ ları öldürmekle içiçe geçmiş bu katiller sürüsü, günlük hayatları da dahil her tür sorunlarını silahla, şiddetle çözmeye. alışı­ yorlar. Hemen hergün ailesinden ya da çevresinden birisini silahla vuran bir polis

haberi burjuva medyaya malzeme oluyor. Burjuva devleti, işleri adam öldürmek olan, bunun için eğitilmiş bu uşaklarını korumak için bir de terane bulmuş; polisler, ağır ekonomik koşullara ve "terör"ün hedefi olmanın getirdiği strese dayanamayarak "bunalıma" giriyor ve bazen bu türden münferit(!) olaylar yaratıyorlarmışi Eğer "bu cinayetierin sorumlusu bir bunalımdır" deniliyorsa, doğrudur. Evet, sermayenin kokuşmuş düzeni, değişmez ve kaçınılmaz bir bunalım içindedir. Bu bunalımdır ki, sermayenin katiller sürüsünü tetikte olmaya ve düzene en küçük bir başkaidırıda silaha davranmaya itmektedir. Bu düzenin çürümüşlüğünü her fırsatta haykıran, emekçilerin ve tüm ezilenlerin başkaldırısını örgütlerneye çalışan devrim­ cilerin bu katillerin en temel hedefi olması rastlantı değildir. Onurlu bir yaşam için ücretli kölelik düzenine karşı mücadeleyi seçen yüzlerce devrimci devletin paralı katillerince katledilmiştir. Bu katil çeteleri burjuvazi tarafından özel olarak beslen­ mekte, korunmakta ve sayıları artı­ rılmaktadır. Her geçen gün yeni teçhizat ve araçlarla sokağa salınan bu polisler elleri kaşınarak ortalıkta dolaşmakta, alacak can aramaktadır. Kapitalizm tarihsel ömrünü çoktan tamamlamıştır. Eğer uzatmaları oynayarak ayakta kalabiliyorsa kanlı katilleri ile salya-

lar saçarak etrafa saidırabiliyor ve yıkılmaz gibi görünüyorsa bu, işçi sınıfının örgüt­ süzlüğünden kaynaklanmaktadır. Evet, burjuvazi tarihin çöplüğüne atıl­ maktan korkmaktadır. Bu yüzden eli kanlı katillerini ve her türlü cinayet aygıtını, kendi rezil sömürü ve talan düzenini koru-

mak için seferber etmektedir. Gün geçtikçe azgınlaşmakta, pervasızlaşmaktadır. Bize düşen korktuklarını başlarına getirmektir. Burjuvazi ve kokuşmuş düzen tarihin çöplüğüne atılacaktır. Bu ise işçi sınıfının politik öncülüğünde yürütülecek bir sosya­ lizm �vgası ile mümkün olacaktır.

Sömürgeci Zulüm Kürtleri Göçe Zorluyor--! Yıllardır sürdürülen Kürt halkını yok sayma ve ezme politikası, son aylarda köyle­ ri yakıp yıkmaya kadar vardı. Terörün bir ucu ambargo uygulamasıyla başladı. Geril­ laya gönderiliyor iddasıyla, bir çok köye gıda, ilaç ve giyecek ambargosu uygu­ landı. Bu nedenle Hakka­ ri'nin Çukurca ilçesine bağlı köylerden 6 bin insan göç etmek zorunda kaldı. Bir

diğer uygulama da '87 yılında başlatılan yayla yasağıydı. Bu. uygulama hayvanqlığa büyük darbe indirdi. Hayvan-

köy ve dört mezrada bulunan 50 ev yakıldı. Bir yandan da Ders,im'de Çemişgezek­ Hozat arasında kalan Ali

cılıkla geçinen köylüler, bu tarihten sonra metropollere göçetmeye başladılar. Tüm bu uygulamaların

gerilla mücadelesini durdu­ ramadığını gören sömürgeci sermaye devleti, bu kez de köylerde "Ya korucu ol, ya da terk et!" uygulamasına başladı. Yerel kaynakların bildir­ eliklerine göre I 7 Mayıs sonrası Lice-Genç-Kulp

üçgeninde sürdürülen köy yakmalar, Lice-Kulp-Silvan arasında bulunan alana kaydırıldı. Bu saldırıda yedi

·

Boğazı bölgesi bombar­ dımana tutuldu. Saldırılar üzerine bir bildiri hazırlayan ARGK, "74 köy ve 10 mezranın tamamen, 9 köyün kısmen yakıldığı"nı ve "36 köylünün kayıp olduğunu" açıkladı. Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı kimi köylere baskın düzenlenirken, bir yandan da bir çok ev ateşe verildi. Ayrı­ ca Muş'un Varto ilçesine

bağlı köylerde çok sayıda ev yakıldı. 40 kişi gözaltına alındı. Kürtler, tüm bu baskılarla, sömürgeci zulümle yurtlarını terke zorlanıyor. '91'de Saddam'ın zulmünden kaçan Güneyli Kürtler şimdi tersin­ den, sömürgeci sermaye devleti T.C.'nin zulmünden !<açan Kuzeyli Kürtleri bağn­ na basıyor. Kirli savaşın faturası, sömürgeci sermaye düzeni tarafından doğrudan işçi sını­ fına ve emekçilere çıka­ rılmasına karşın, bugüne

·

_

kadar sınıftan ciddi, kalıcı ve örgütlü bir ses yükselmedi. Kapitalizm, doğası gereği bunalımdan bunalıma sürük­ lenmeye mahkumdur. Ancak son krizin böyle derin dalga­ lar halinde. gelmesinin başlıca nedeni savaştır. Bu neden­ le TOrkiye işçi sınıfına çok büyük görevler düşmektedir. Bir halk, çoluk-çocuk, kadın­ erkek topraklarından kopar­ tılıp atılıyor, yok ediliyor. Unutmamak gerekir ki, bu olaya sessiz kalmak, tarih boyu sürecek bir UTANCIN aluna imza atmak demektir.


l(ızıl

Haziran 94

1-1 5

Bas Sayfadan Devam

Ba y r ak

3

arkasında da, tell)elde bu konudaki çözümsüzlük,

savaşı", "hepimiz ayru gemideyiz" edebiyatıyla işçi

bu iki etmendeki

dengelerin bozulmasına paralel olarak kısa sürede

arayış ve çatışmalar vardır. Görünen o ki, gelinen yerde (tüm sermaye çevre­

borcunu ancak yeni borçlar bulabilirse

leri değilse bile) büyük sermaye çevreleri, DYP­

ödeyebilir duruma geldi. Çöküş alarmiarı yeniden

SHP koalisyon hükümetiyle bu işin yürürneyeceği

ise, ekonomik bunalım kendini çok daha sarsıcı

nezdinde yıpranmış, meşruiyetini önemli ölçüde

göstermeyecekleri burjuvazinin de gördüğü açık bir

biçimlerde hissettirir hale gelmiştir. Kapasite kulla­

yitiı..ıış bu koalisyon hükümetinin gereken tedbir­

gerçektir.

nım oranlarında düşüş, çoğalan ve yoğunlaşan iflas­ lar, artan ve hızlanarak artacak olan tensikatlar. ..

gereken hız ve cesar.etle alıp uygulayamayacağıni

edemedi. yeniden

Kapitalist ekonomi,

çalmaya başladı. Ve bugüne gelindi. Bugünlerde

Düzen,

yalnızca

iktisadi

planda

değil,

diğer

konusunda

netleşmiş

durumdadırlar.

Kitleler

leri (siz işçi ve emekçilere saldın olarak okuyun), düşünmektedirler. Kriz dönemlerinde, düzenin bu

cephelerde de bir kriz içerisindedir. Bu, kapitalist

tür sorunlarının çözümü orduya havale edilir. Fakat

çok

çilerin

düzenin işini çok daha güçleştirmekte, sıkıntısını daha

fazlalaştırmaktadır.

Örneğin

ideolojik

Türkiye'de ordunun yıpranmış olması, işçi ve emek­ örgütlülükten

yoksuniuğu

gibi

faktörler

ve emekçilerin baskı ve sömürüye "rıza" göster­

mesini sağlamaya çalışsa da, biliyor ki, bu pek

sonuç alıcı olmayacaktır. Zaten yıllardır yoksulluğa,

baskı ve sefalete mahkum edilmiş işçi ve emek­

çilerin, daha fazla yoksunaşmaya kolayından "rıza"

Geçen süreçte sömürgeci-kapitalist düzen, Kürt

cephesinde kalıcı hiçbir başarı elde edemedi. Bu

süre zarfında, eğer Kürdistan'da tutunabilmeyi başa­

rabildiyse, bunun en önemli nedenlerinden biri de .

metropollerdeki. suskurıluktu. Şimdi, krizin iyiden

İyiye derinleşmesi nedeniyle, metropollerdeki fitili

yüzünden sermaye düzeni, bu seçeneği .şimdilik geri

ateşieyecek kıvılcımı bizzat kendisi çakmak zorun­

hedefi, "askeri darbe" ile aynı işlevi �görecek, işçi ve

birden zorlanmaya başlayacak; işçi hareketi ile Kürt

emekçitere aynı pervasızlıkla saldıracak, fakat bunu yaparken sivil görünümün avantajlarından da yarar­

hareketinin ortak mücadele imkanları çoğalacaktır.

lanacak bir alternatif yaratmaktır. Geniş bir part ler

çok ciddi bir tehlike olduğu açıktır. ·Düzen, bu

Siyasi planda ise düzen, zaten uzun süredir kitle­ leri peşinden sürükleyebilecek bir düzen içi alter­

hükümeti",

hesaııları yapıyor. Şu ya da bu biçimde, sivil ya da

natife sahip değildir. Bu anlamda da bir yönetim

u'ygulanması, teknisyenler hükümeti vb. ise şu sıra

planda yaşadığı kriz, sermaye iktidannın iktisadi krizi atiatma çabasını da güçleştirmektedir. Ne denli "ortak fedakarlık", "kurtuluş savaşı" vb.nden sözet­

se de, geniş kitleleri bir arada tutan ortak bir ideo­ lojik eksenin var olmadığını, Kemalizm'in bu iş·Ievi göremeyecek denli yara aldığını düzen de bilmek­ tedir.

kriziyle karşı karşıyadır. 27 Mart seçimleri, sermaye

pland-a tutmak istiyor. Sermaye iktidarfnın bugünkü

yelpazesini içinde barındıran bir "milli mutab; (at Anayasa'nın

maddesine

119.

da;·a­

nılarak partilerüstü bir olağanüstü hal hük.iimetinin

iktidarı için bu açıdan son bir umuttu. Bu yüzden bu

yoğun bir biçimde gündemde tutulmaya çalışılan sivil darbe türleridir.

kampanyası ile, "bölücülük" ve "irtica" öcüsü yarat­

liği

seçimlere bütün gücüyle yüklendi. "Oy kullan!"

mak suretiyle, darbe uroacısıyla kitlelerin burjuva

partilerin birkaçı etrafında kenetlenmesini sağla­

maya çalıştı. Ama tutmadı. 27 Mart seçim sonuçları

da bütün burjuva partilerin "azınlık partisi" olduğu gerçeğini değiştirmedi. Burjuvazinin

olağan yönetme sanatındaki bu

·

Tüm bu sivil darbe türlerinin ise ortak bir özel­ vardır.

Belki meşruiyet

bunalımını

ortadan

kaldıramayacaklar, ama tek tek partileri yıpranma

kaygısından

"kurtararak"

azgın

bir

saldırı

için

uygun koşulları yaratmış olacaklar. Parlamentonun varlığının yaratmış olduğu bazı biçimsel engellerin

ortadan kalkmasına hizmet edecekler. Düzen, her ne kadar "ortak fedakarlık", "kurtuluş

tıkanma, krizin iyiden iyiye derin­

da k�Imaktadır. Böylece düzen, her iki cephede

Bunun ise, sömürgeci sermaye iktidarı açısından yüzd·mdir ki, işi "rıza" dan çok zor ile, terörle çözme

askeri daha açık bir terör rejimine doğru yol alıyor.

Sermaye düzeni, tüm bu politikalarında başarılı olabilecek mi? İşçi ve emekçileri terörle daha fazla yoksulluğa, sömürüye, işsizliğe boğun eğen bir sinmişlik durumuna sokabilecek mi? İşçiler,

sermayenin

saldırılarına

ilk

günlerde

gösterdikleri tepkilerle, bu saldırılara kolayından boyun sendika

eğmeyeceklerini

de

bürokrasisinin

ayak

gösterdiler. oyunlarına

yenilirlerse,

bunun

en

büyük

nedeninin

önder­

liksizlik olacağını da açığa vurmuş oldular.

leştiği koşullarda, düzenin karşısına

Öyleyse

bu

noktada,

nistlere,

öncü

işçilere

Zira,

devrim

düzene

kurban

giderlerse, saflarında bölünme ve tereddüt olursa ve

·çok daha ciddi bir sorun olarak çıktı. sömürgeci-kapitalist

Ayrıca,

güçlerine

komü­ ve

tüm

belirleyici

önemde

görevler

düşmektedir.

çok daha az hisseden, işçi ve emek­

Bugün,

düzenin

krizinin

ve

çilere dönük saldırıyı tereddütsüz ve

açmazlarının

arttığı

bu

kriz koşullarında yıpranma kaygısını

dönemde,

pervasız biçimde uygulayabilen bir

iyice

devrimci

politik­

"kriz yönetimi" gereklidir. Bu ise,

örgütsel iradenin belirleyiciliği de

meşruiyeti tartışmalı hale gelmemiş

kat be kat artmıştır. Yı ğın hare­ ketini etkilemek, yönlendirmek

ve/veya yıpranma gibi politik kaygı­ ları olmayan güçlerle başarılabilir bir iştir.

ve onun ortaya çıkaracağı öncü ve diri güçleri örgütlemek. .. İşte

Düzen cephesinde bir süreden beri sürüp giden, son günlerde ise

görev budur!

TÜSİAD - Hükümet - Genelkurmay -Cumhurbaşkanı ıyıce

ayyuka

söz

düellolarıyla

çıkan

dalaşmaların

Bu alanda göste­

rilecek kararlılık ve ataklık, sınıf

mücadelesinin seyri üzerinde hiç kuşku

olmasın

·

ki,

küçüm­

senmeyecek etkiler yaratacaktır.

Baş Sayfadan Devam

sınıf partisine sahip değillerse, kapitalizm, şu ya da bu hızla, şu ya da bu güçlükle işçi ve emekçileri ezecek, onların yaşam ve ücret koşullarını setalet çizgisinin çok daha altına çekecek ve böylece de kendi asalak düzenini bir süre daha yaşatmayı başaracaktır. Evet, kapitalizm çok boyutlu bir kriz için­ dedir, çürümüş ve asalak düzeni her yanından parça parça dökülmektedir; ama onun hala böylesi önemli bir şansı da vardır. işçi ve emekçiler, devrimci politik bir önderlikten hala yoksun durumdadırlar. Bu ise, krizin yükünü işçi ve emekçilere bindirerek sömürü ve talanı bir süre daha uzatmak amacında olan kapitalist düzenin bu amacına ulaşmak için sahip olduğu en büyük avan­ tajdır. Tüm bu tablo, bize, komünistlerin en acil görevlerinin ne olduğunu da kendiliğinden gösteriyor: ihtilalci sınıf partisini örgütlemek! * * *

ihtilalci sı mf partisi, devrimci sınıf bilincinde ve örgütlülüğünde bir sıçrayışı ifade eder. Devrimci sınıf partisini örgütlernek demek, içinde yaşanılan döne­ min, ülkenin, siyasal konjonktürünün süzülmüş bir bilincine ve bu bilinç etra­ fında sınıf ve emekçi kitleleri örgütlü bir eylem sürecine seferber edebilme yeteneğine ulaşmak demektir. Sağlam bir teorik-programatik temel ekse­ ninde ve sağlam bir devrimci örgütsel temel üzerinde, sınıfın en ileri, en bilinçli, en militan kesimlerinin politik irade birliğinin kurulmuş olması demek­ tir. Komünistler, başlangıçtan bu yana, faaliyetlerini "En temel görev devrim, en acil görev parti!" bilinciyle yürüttüler. Yakın zamandan bu yana ise bu görevi çok daha somut ve yakın bir hedef olarak önlerine koydular. 1994 yılı­ nı ihtilalci sınıf partisini inşa çabasında "dönemeç yılı" ilan ettiler. Bugün, bu ilk sayısıyla yayın hayatına başlayan Ktz!l Bayrak da, kendi yayın çizgisini ve amacını, işte bu temel perspektife ve göreve bağlı olarak

ele almaktadır. K1z.� Bayral(ın komünist mücadelede tutacağı yer ve izie­ yeceği yayın çizgisi, komünistlerin ihtilalci sınıf partisini inşa çabaları ile, önle­ rine koydukları bu acil görevle sıkı sıkıya ilintili olacaktır. Ktztl Bayrak, yayın çizgisi ve pratik tutumuyla; komünistlerin öncü işçileri, sınıfı ve emekçi kitle­ leri politik olarak kuşatma, etkileme, y5nlendirme ve kazanma çabalanna kendi alanından, kendi alanına uygun yöntem ve araçlarla en etkin desteği sunmayı amaçlamaktadır. Bunu yapabilmek, komünistlerin temel pers­ pektiflerinin, taktik ve şiarlarının öncü işçilere, devrimcilere ve emekçi yığın­ lara ulaştırılmasında etkili bir silah olabilmek, Krz!l Bayral(ın en temel hede­ fidir. Ktztl Bayrak, ayrıca, devrimci harekette saklı duran parti potansiyellerinin ayrıştırılması, ortaya çıkarılması ve parti mücadelesine kazanılmasında da, parti inşa görevinin bu özel alanında da komünist harekete etkili, işlevsel bir destek sunmaya çalışacaktır. Yayın gündemini bu görevleri gözetir tarzda oluşturacaktır. Devrimci hareketin programatik-politik plandaki zaaflarına karşı düzenli ve düzeyli bir müdalıaleci çizgi izleyecektir. Ktztl Bayrak, komünistler için herşeyden önçe açık alanı sınıfsal bir pers­ pektifle ve devrimci tarzda kullanma imkanı demektir. Politik-örgütsel müca­ delenin bu önemli ve kritik alanında da yetkinleşmenin bir aracıdır. Komü­ nistler, başırrjan beri açık alanın istismarı sorununda ilkesel bir titizliğe sahip oldular. Sol hareketin bu alandaki tasfiyeci anlayış ve alışkanlıkianna karşı sürekli bir mücadele yürüttüler. Biz komünistler, Kıztl Bayrak ile, devrimci sınıfsal temelde ve asli olanı asla zayıflatmadan açık alanın nasıl kullanılabileceğini göstermek iddiasıyla da yola çıkıyoruz. Ktztl Bayrak deneyimini yakından izleyenler, komünistlerin bu alanda da tümüyle farklı bir perspektife ve pratik çizgiye sahip olduklarını, çok geçmeden açık bir biçimde göreceklerdir.


l(ızıl

4 ••

Ba y r ak

1 - 1 5 Haz i ra n 94

TUSIAD-Çiller Dalaşı KIM KIME IHANET EDIYOR? •

K avgayı A sıl TÜS İ A D Veriyor ve Hedef Tahta s ı n d a T abi k i İşçi S ı n ı fı , Emekçiler V ar, Çiller Değil . B u K avga K apital i st S aldın Paketi n i n Yüzüne " H alkçı " B ir K ı l ı f Geeirmek İ c i n dir.

'i

'

I

ki "taraf' da bu "kavga" oyununu çok sevdi. Çiller, şimdi her ko­ nuşmasına "Kim bu iş çevreleri, kim bu düzenleri bozulanlar?" di­ yerek başlıyor. Kendisini "halk çocuğu, halkın çıkarları için bu yola baş koy­ muş" biri olarak nitelendiriyor. Kızı, demagojide babasını da geçecek an­ laşılan. O, bu demagojileri yaparken, halk çocuğunun(!) kocası Özer Çiller, kamu bankalarının trilyonlarını eş dost bankalara dağıtarak ba�ırmak, eşinin başbakanlığını fırsat bilip kasasını tıka .basa doldurmak işi ile meşgul oluyor. Diğer "halk çocukları" da TÜ­ SİAD'ın üyeleri oluyor! TÜSİAD da, T. Çiller'i krizin sorumlusu olmakla ve halkın üzerine "hain" enflasyon bom­ balarını -aynen böyle!- yağdırmakla suçluyor. Ve gene "halkın çıkarları" için T.Çiller'i yerden yere vuruyor. Emekçi halka karşı düşmanlık ve savaş ilanı olan 5 Nisan paketinin, biri siparişçisi, diğeri ise hazırlayıcısı ve uy­ gulayıcısı olan bu iki taraf da, dikkatleri ve tepkileri, pakete muhalif(!) ilan et­ tikleri birbirlerinin üzerine çekiyorlar. Böylece her biri, hem kendisinin, hem de saldırı paketinin kapitalist yüzüne "halkçı" bir kılıf geçirmeye çalışıyor. Bu sahte kavgayı görüntüde hangi taraf "kaybetmiş" olursa olsun, sonuçta bu kavga, saldın paketinin önünü açmaya hizmet ettiği ölçüde her iki taraf da bu işten karlı çıkmış olacak. Ön�e şunu tespit edelim; kavgayı asıl TUSIAD veriyor ve hedef tah­ tasında tabii ki, Çiller değil, _işçi sınıfı, emekçiler var. Temelde TUSIAD, o "haşmetli" kolunu kaldırdı mı, taşı bir tek kuş vurmak için. atm az, hesabını geniş tutar. Şimdi bu kavga oyununun perdesini biraz aralayalım, bakalım ar­ kasında hangi dolaplar dönüyor: 1. TüSİAD, bir eliyle vereceğini daha sonra teşviklerle, muafiyetlerle kat be kat _geri alacak da olsa, ek vergi vb. bir ödemede bulunmak istemiyor. Saldırının ilk ilan edildiği günlerde yoğun tepkileri yatıştırmak ve düzenin ideolojik aygıtıarına denetim kanalları açmak için basın "Haydi zenginler, eller cebe!" k�mpanyaları açtı. Ve hemen bütün TUSIAD üyeleri de bu kam­ panyaya 'destek vermiş göründüier. •

Artık bu en .kritik eşiği aştıklarını dü­ şündükleri için şimdi bu oyunu sona er­ dirdiler. Oyunun şimdi "Sanayici vergi vermemeli ki, yatınm yapsın; yatırım yapmal ı ki, ülke kal.kınsın!" perdesi açıldı. TÜSİAD· üyeleri ödediklerini geri alırken bir bölümünü diğer ser­ maye gruplarına kapurma tehlikesi ye­ rine, hiç ödemeyerek işi garantiye . almak istiyor. Koalisyon, bu gös­ termelik ek vergi ile görüntüyü kur­ tarmak ve emekçi halka karş_ı �uç or­ taklığını gizlemek isterken, TUSIAD'ın ise koalisyon partilerinin akıbetini dü­ şünecek hali yok. Nasıl olsa sırada diğer hizmetkarları bekliyor. Ara­ larındaki anlaşmazlığın bir yönü bu .. 2. Kitlelerin saldırı karşısında bek­ lenenden daha tepkisiz kaldığını tespit· eden TÜSİAD, kendi lehine gördüğü bu koşulları, saldırıyı bir an önce şid­ detlendirerek kullanmak hesabındadır. Bu yüzden sabırsızlanmakta ve ko­ alisyon hükümetini bu konuda daha. hızlı davranmaya zorlamaktadır. 3. TÜSİAD çausı altında örgütlü olan tekelci sermaye kesimi, 5 Nisan paketindeki kararlarda somutlanan soy­ gundan sermayenin diğer kesimlerinin de nasiplenmesine karşı çıkıyor. Bütün ganimetin kendi kasasına aktarılmasını talep ediyor. Çiller, progr"!llın özünde ve temel kararlarında TUSIAD ile tam bir anlaşma içinde ve onun hizmetinde. Aina, hazır "fedakarlık" demagojisi ile işçi sınıfının elini kolunu bağlamışken, bunu fırsat bilip kendisinin ve yakın çevresinin cebini de tıka basa dol­ durmak istiyor. TÜSİAD da, makul öl­ çülerde olmak kaydıyla kendisine ve­ rilen bu hizmetlerin karşılığının alınmasına bir itirazda bulunmuyor. Ama aşınya kaçmamalarını ve yakayı ele verecek acemi yöntemler kul­ lanmamalarını istiyor. Hem kıt kay­ nakları telef etmemek için, hem de ge­ lecek tepkilerin sadece Çiller ekibini değil, b� demagogu olduğu 5 Nisan ka­ rarlarını da hedefleyeceğini bildiği için. TÜSİAD'ın üyeleri, Özer Çiller'in banka vurgunlarındary bu Y.�zden "ra­ hatsız" oluyorlar. Halbuki Ozer Çiller de eski bir TÜSİAD üyesidir ve bu iş­ lerin yolunu yöntemini onlardan öğ­ renmiştir. İşin özünde aralarında hiçbir

anlaşmazlık yoktur. 4. TÜSİAD, Çiller ve kadrosunun bu programı hayata geçirmek ko­ nusun<da yeterince yetenekli olmadığını, yıprandığını, .' makyajının döküldüğünü, maskesinin düştüğünü, "muhalefet" vit­ rininde tazelediği kendi devşirmesi M. Yılmaz ve ANAP kadrolarının bu ko­ şullarda daha başarılı olacağını dü­ şünüyor. 5. TÜSiAD, bu mızrak bu çuvala sığmaz derken, çuval olarak kastettiği sadece Çiller ve mevcut hükümet değil. B.ışında kim olursa olsun mevcut hü­ kümet yöntemleridir. "Madem mızrak çuvala sığınıyor ve sığmayacak, öyleyse boşuna hız ve zaman kaybedileceğine, bu saldırıyı örtüsüz -yani çuvalsız- gerçekleştirelim" demektedir. TÜSİAD' ın, krize olağan hükümet yön­ temleriyle müdahalenin başarılı ol­ mayacağı yönündeki eğilimi kuv­ vetlenmektedir. Hele bu hükümetin başında makyajı dökülmüş, maskesi düşmüş parti ve liderlerin olduğu ko­ şullarda bu �ğilim daha da pe­ kişmektedir. TUSIAD'ın paketi des­ teklemesi, ama hükümetten desteğini çekmesi, bir "ara rejim" yolunun da dö­ şenmesi anlamına gelmektedir. Çiller, aruk sermaye sınıfına hiz­ metkarlığının son demlerini yaşadığının ve yakında bavulunu toplayıp -önceki hazine müsteşarı gibi- memleketine, ABD'ye geri gönderileceğinin, baş­ bakanlık günlerinin sayılı olduğun'un farkındactır. Çiller, "MGK ve Güreş hü­

kümeti destekliyor, SHP destekliyor, MHP destekliyor; o halde ara rejime, olağanüstü hale, sıkıyönetime, darbeye ne gerek var? Biz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sermayenin her

türlü hizmetini görmeye, emekçi halka karşı en ağır suçları işlemeye hazırız! Paketi biz hazırladık, en kararlılıkla da biz hayata geçiririz. İki yıldır yap­ ya­ tıklarımız sonra bundan pacaklarımızın da teminatıdır." diyerek

uluslararası sermaye çevreleri ile TÜ­ SİAD'ı ikna etmeye çalışmaktadır. Ama sermaye sınıfı kişiler üzerine po­ litika inşa etmez. 'Anlaşılan ABD de artık Çiller'den desteğini çekmektedir. Çiller, önce süslenmiş püslenmiş, sonra kullanılmış ve eskimiş bir paçavradır. Oyleyse artık köşesine çekilmelidir. Ama anılarını yazacak olursa kitabının tanıtımı için destek de ihmal edil­ memelidir! Çiller ise, tekelci sermayeye yaptığı o kadar hizmetten sonra şimdi böyle kolay gözden çıkarılmış olması karşısında içerliyor, hatta zaman zaman ülkeyi kendisinin yönettiği hislerine bile kapılarak ve kendi mantığı icinde gayet tutarlı olarak TÜSİAD'ı "hı anet ve dalalet" içinde olmakla suçluyor. Evet, doğrudur... TÜSİAD, düne kadar allayıp pullayıp el üstünde tuttuğu hiz­ metkarı Çiller'e karşı bugün "hıyanet ve dalalet" içindedir! Ama oyunun ku­ ralı budur! Çiller )se, "Ben bildiğiniz tüm başbakanlardan daha fazla made in USA 'yım, son kullanma tarihim henüz geçmedi" diyerek kendince oyun­ bozanlık yapmaktadır. Bu tescilli emekçi halk düşmanları, eğer bugün "halkçı" maskesi takacak cüreti kendilerinde bulabiliyorlarsa, bunun başlıca nedeni, tüm emekçi halka karşı sorumlu olan işçi sınıfının, politik bilinç ve örgütlülük düzeyinin ge­ riliğidir. Bu geriliğin üstesinden gelmek görevi ise, koministlerin ve sınıf bilinÇli işçilerin önündP durmaktadır.

y

Sermaye Sınıfı Ekonomik "Kurtuluş Savaşı" ndan Neden V azgeçti? Kurtuluş savaşı demagojisi artık bir tarafa bırakıldı. Düzenin eli kalemli ko­ rucuları bu konuda taktik değiştirirken acaba neyin hesabını yaptılar? 1. Kurtuluş savaşı dcmagojisi, her şeyden önce ülkenin bir batak içinde de­ belendiği ve uçurumun kıyısında olduğu gerçeğinin kabulü demekti. 14 yıllık '1e­ dakarlık" döneminden sonra bu ·gerçeğin ka:bul edilmesinin, emekçi kitlelere yeni "fedakarlık" çağrısı çıkartırken pek de anlamlı olmad ığı görüldü. 2. Bir süre son ra işler düzelmeyince, bu demagoji ters tepecek ve kitleler, o kadar "fedakarlığa" rağmen, çıkmazı sermaye tarafından bile tescil edilen bu çü­ rümüş düzenden bütünüyle ümitlerini kesip gerçek kurtuluş yollan aramaya ko­ yulacaktı. 3. Zaten birinci " kurtuluş" savaşı nda bile asker kaçaklarının sayısı bir hayli yüksekti. Bugün Türk ordusundaki asker kaçağı sayısı da drkkate alı ndığında, kit­ lelerin bu ekonomik-"kurtuluş" savaşı na da pek ilgi göstermeyeceği ortadaydı! 4. "Kurtuluş" savaşı demagojisi, doğal olarak emekçi kitlelerin sefaletinden so­ rumlu "düşmanlar"ın kin:ı olduğu sorusunu da beraberinde gündeme getirecekti. Bir de bu soruya doğru yanıt ver.ilmesi halinde siz görün sermaye sın ıfının halini! Sömürücüler, soyguncular, vurguncular çetesi karşısı nda cirit atarken; emekçi kitlelerin, düşman olarak gidip de KiT'Iere ve KiT işçilerine saldırması pek bek­ lenemezdi doğrusu. Sermaye sınıfı, emekçi kitleleri dalduruşa getireyim der­ ken, kendi mezarını kendi elleriyle kazmak gibi ters bir duruma düşmek is­ temedi! Bunun yerine yalan makinaları, propagandada artık şunları öne

çıkarıyor: 1. Türkiye ekonomisi güçlü ve ayaktadır. 2. Sadece bazı küçük sorunlar vardır. Bunlar büyümenin sorunlarıdır. 3. Yapılacak bir kaç yıllık fedakarlık ile ekonomi düze çıkacak, ülke re..faha ka­ vuşacaktır. Ama bu propaganda da tutmayacaktır. Bu düzen çürümüştür, kokuşmuştur ve işçi sınıfı tarafından hakettiği yere, tarihin çöplüğüne atılacaktır. Er ya da geç, ama mutlaka!


---�-----:

1 -1 5

l(ı z ı l

Haz i ra n 94

D()vühnesi ve

" DEMOKRAT " SIIP sendikacılar,

aydınlar

tutuklanıyor.

Devrimci basın üzerinde baskı yoğunlaşıyor. Kit­ leler copla, dipçikle, işkence i l e yıldırılınaya ça­ l ışıl ıyor. S HP, Salman Kaya'ya i nen yumrukları görüyor da, bunları gönnüyor, duymuyor, bil­ m i yor m u? Haklarını arayan işçiler, kamu emek­ çileri copJandığ ında, protestocu öğrenciler yer­ lerde sürüklendiğinde, Kürtler bombalandığında, devrimciler

kurşunlandığında,

siyasi

tutsaklar

saldırıya maruz kald ığında, DEP m i l letvekilleri yaka paça tutuklandığında sesi soluğu ç ıkmayan S H P, şimdi bu olay üzerine neden koalisyondan aynlma demagojileri savuruyor?

S H P'ye bu demagoj i k tehditleri sav urtan, yü­

zündelçi

"demokratik"

maskenin

yere

d üş­

mesinden duyduğu korkudur. Kend i sinin de "sol­ dan" omuziadığı bu düzenin ne denli kanlı ve kirli bir düzen olduğunun bütün çıpl akl ığı ile açığa çıkmasından duyduğu telaş ve paniktir. H ü­

kümet ortağı partinin bir m i l letvekilinin bile ka­ fasın ı , Ankara' nın göbeğinde gündüz gözü i l e ev ire çevire kıran devlet terörü; düşünün k i K ürt halkına, Türk emekçilerine karşı hangi suçları

hangi

yöntemlerle

asker

dipçiği,

gahları,

işlemektedir?

DGM · dosyaları,

infazlan ,

5

" De m o k rati kles m e Pa keti " Yeni Bir Sa ld1r1d1r

Sa l ınan Kaya ' ıu n

İşçiler,

----

Ba y r ak

Polis

copu,

işkence

kontrgerilla

tez­

·

ermaye iktidarı işçi ve emekçilere yönelik saldırısını lışanına verdikleri vaatlerin karşılığı da cop ve iŞkence olarak paket paket sürdürüyor. Once 5 Nisan "istikrar paketi' bu kesimlere geri döndü vb. adı altında ilk saldırı başlatıldı. Bu "paket"le %1 00'1eri Bugün de Çiller-Karayalçın ikilisinin yapmak istediği aşan zamlar, özelleştirmeler ve tensikatlar gündeme budur. Verilen vaatlerin hiçbiri gerçekleşmeyeceği gibi saldırı · geldi. Tarihinin en büyük krizini yaşayan sermaye iktidarı kri­ daha da yoğunlaşacaktır. zin faturasını bir kez daha işçi ve emekçilere çıkardı. Burjuva basın organları bir ağızdan açılan "paket"i eleş­ Sermaye iktidarı 18 M ayıs'ta "9emokratikleşme paketi' tiriyorlar. Sözde eksiklikler olduğunu ve tamamlanması ge­ adı altında yeni bir saldırı paketi da�a açtı . Bu'nunla amaç­ rektiğini savunuyorlar. Bunların derdi kesinlikle işçi ve emek­ lanan işçi ve emekçilerin bilinçlerini buland ırmak ve beklenti çilere bazı demokratik haklar verilmesi değildir. Bu sermaye havası yaratmaktır. Böylece yeni ve daha\apsamlı sald ırılar uşaklarının tek derdi ve korkusu bu "paket"in beklenen etkiyi için ortam oluşturulacaktır. Sermaye iktidarının böyle bir or­ yaratmayacağıd ır. Yani işçi ve e(llekçilerde gerektiği ölçüde tama oldukça fazla ihtiyacı vardır. Çünkü içinde bulunduğu bir beklenti oluşturamayacağıdır. I ktidarı da bu sebeple eleş­ krizden çıkmak için azgınca saldıracaktır. Bu saldırı kar­ tirmektedirler. şısında sesini çıkarmayan emekçiler onun en büyük ar­ Sermaye iktidarı nın yaşadığı kriz derindir. Bu krizden zusudur. Işte bu paketle sağlanmaya çalışılan budur. 3u ancak krizin faturasını işçi ve emekçilere yüklayerek çıkabilir. paket yeni bir kandırmacadır. Demokratikleşme adı altırı.ja Bu se,:eple demokratik haklar vermesi de mümkün değildir. yeni bir saldırıdır. Tam tersine amacı varolan hakları da kısıtlamaktır. M aaşları . Hatırlanacağı gibi 1991 'de Demirel-Inönü ikilisi de aynı bile ödemek istemeyen iktidarın grevli toplusözleşmeli sendika oyunu oynamışlardı. Yine onlar da "demokratikleşme paketi" hakkı vermesi düşünülebilir mi? Veya fabrikalan özel­ açmışlar ve bir beklenti havası yaratmışlardı. Kürt realitesini 'leştirmek, kapatmak ve burada çalışan işçileri sokağa atmayı tanıdıklarını söylemişler ve 瀺itli demokratik haklar vaat et­ düşünenierin işçiye haklar vermesi? mişlerdi. Bu vaatlere inananlar kısa süre sonra bunların koca Hayır! Sermaye iktidarının işçi ve emekçilere hak vermek bir yalan olduğunu ve yeni bir saldırı ile karşı karşıya ol­ gibi bir düşüncesi yoktur. işçi ve emekçiler bu oyuna kan ­ duklarını gördüler. Kürt realitesini tanıyoruz diyerek, azg ın bir mamalıdırlar. '91 'den dersler çıkarı lmalıdır. Ve şu her zaman şekilde Kürt halkına saldırdılar. Köyleri, kentleri yaktırdılar. En hatırda tutulmalıdır: vahşi saldırı bu dönemde gündeme geldi. işçiye, kamu çaHaklar ancak mücadele ile alınır! ·

cinayetleri,

M İT'leri, itleri ile düzenin kanlı sömürü çarkları nasıl dönmektedir? Demekratikleşıne masalı

ile kitleleri

uyut­

maya çalışan S H P , bu terörün başlıca suç or­ taklarından biri değil m i dir? Demokratikleşme paketi diye diye devlet terörünü meşrulaştıran tüm aşağılık yasalara ortak olan, devletin kendi yasalarını b i le hiçe sayarak uyguladığı baskı ve katl iamlara destek v eren bu

aynı

S H P değil

m i d i r? İşte S HP'nin korkusu bu soruların so­ rulma<>ı ve yanıtlanmasıdır. Zira o, kendisinin ve düzenin yüzündeki "demokratik" maskenin düş­ müş olmasından dolayı korku içindedir.

S H P' l i m i lletvekilleri , "ekonomide zor bir dö­

neme giriyoruz, böyle bir dönemin başlangıcında saygıdeğer polis teşki latımızın v e emniyet güç­ lerimizin üç beş kend i n i bilmez yüzünden yıp­ ranması doğru olmaz. Bu yüzden sorum lular hak­ kında

işlem

yapılmalıdır"

D ikkatler sadece Salman

demektedirler.

Kaya'nın dövülmesi

olayı üzerine çekilmekte, devlet terörünün bütün faturası Ankara Emniyet Müdürü Taşanlar'a ve "üç beş kendini bi lmez"e çıkarılmaktadır. Böy­ lelilde de bu terör devletinin kirl i v e kanlı yüzü aklanmaya çalışılmaktadır. Salman Kaya ise, bu "vahim" olay hakkında ancak kendisi gibi "yorgun" demokratları aji te şu değerlendirmeyi yapıyor: "Mil­ Leıvekili kimfiğimi ayaklar a lı ında ezen o ki­

edebilen

şilerin emniyeı güçleri olması mümkün değildir.

O güçler, yargısız infaztarla ve köyleri yakarak,

boşaltarak köle bir toplum yaratmak isteyen eli

kanlı bir çetedir . Emniyet güçleri değildir".

Kaya, bu sözlerle, mevcut düzenin ve onun em­

ni yet güçlerinin gerçek yüzünü gizlerneye ça­

l ışıyor. Kaya, bu düzenin ücretli kölelik düzeni · kapitalizm olduğunu bilmiyor mu? Kaya, bu dü­ zenin "emniyet" inin i nfazlarla, köyler yakılarak, boşaltılarak, hakların ı arayarı kamu emekçileri coplanarak, testocu

direnen

öğrenciler

işçiler

tutuklanarak,

pro­

yerlerde

sürüklenerek

sağ­

landığını bilm iyor m u? Kaya, "emni yet" güç­ leri nin,

bu

"köle

toplumunu"

korumak

ve

kol lamak görevi i le ·yüküml ü bir terör şebekesi olduğunu bilm iyor m u? B il i yor elbet! B il iyor ama, devlet terörünün kend isini en çıplak ve en

şiddetli olarak gözler önüne serdiği, adeta kitleler

nezdinde kendi kendini teşhir etti ği bu ol aylar karşısında "bunlar emni yet güçleri değil" de­ magojisi Çünkü

ile

gerçekliği

koalisyon

gi zlerneye

ortağı

ve

çalışıyor.

düzenin

"de­

mokratikleşme" saldırısını cilalayan S H P'nin bir m i l letveki l i olarak, bu terördeki suç ortaklığının açığa çıkmasından korkuyor! Korkmakta da hakl ıdır!

TE RÖRi ST DEVLETi N TERÖR YASASI NAP iktidarının, anayasanın 1 4 1 , 1 42, 1 63 . mad­ delerini kaldırmasından sonra hazırlanan "Terörle M ücadele Yasası"na dayanarak, ismail Beşikçi, Edip Polat, Ayşenur Zarakolu, Fikret Başkaya, Sırrı .. Oztürk, Günay Aslan gibi aydınlar "terörist" damgası ile ce­ zaevine kondular. Mü n ir Ceylan, Haluk Gerger gibi sendikilcı, yazar ve yayıncılar da yakında cezaevine konulacaklar. DISK Deri-iş Örgütlenme Dairesi Başkanı Munzur Pekgüleç ve gene DiSK'ten bir çok sendikacı halen tutuklu yarg ılanıyor. Devrimci basma verilen para c;ezaları milyarları buldu. Sa­ yısız kapatma davası açıldı ve bir çok dergi kapatıldı. Bunca asalak, vergi kaçakçısı dururken, yolsuzluk dos� yaları havalarda uçuşurken, devlet terörünün devrimcilere, aydınlara ve Kürt emekçilere yönelmesi sermaye devletinin gerçek işlevini de bir kez daha gözler önüne seriyor. Ve "te­ rörle mücadele" yasalarının asıl adresinin işçi ve emekçilerin haklı mücadeieleri olduğu gerçeği açıkça itiraf edilmiş oluyor. Muhalefette iken , ANAP'ın hazırladığı bu yasaya karşı sözde muhalefet eden, 1 2 Eylül rejiminin kalıntılarını te­ mizleme ve demokratikleşme vaadinde bulunarak işbaşma _ gelen koalisyon ortakları da hükümet olduklarında gerçek yüzlerini açığa vurdular. Bu yasayı daha da ağırlaştıracak dü­ zenlemeleri gündeme getirdiler. D üşünce "suçluları"nı da "terör" suçlusu saydılar. Işçi ve emekçilerin en küçük hak ara­ yışları ve protestoları da artık "terör" suçu sayılıyor. Ya- · pılması istenen yasa değişikliğine göre; işi durdurma, işgal gibi eylemler de "terör" suçu kapsamına alınacak. Yine 236. maddedeki kamu çalışanlarına ilişkin düzenlemede, aynı iş­ yerinde çalışan 3 veya daha fazla kimsenin aldığı karar ge­ reğince işe gitmeyen, işi yavaşlatan, işi durduran kamu ça­ lışanları, bu kararı alan dernek, sendika veya meslek ,kuruluşları da "terör" suçu işlemiş olacaklar.

Sermaye devleti işçi sınıfına ve ezilen halka karşı işlediği suçları meşru göstermek için yasa üstüne yasa hazırlıyor. Bu yasaları göstermelik "Millet Meclisi"nde onaylatıp, halkın des­ teğini aldığını ilan ediyor. Daha sonra da her eylemi "terör ey­ lemi" ilan ederek, devlet terörüne meşruluk kazandırmaya ça­ l ış,yor. Yani tümüyle açlık ve sefaletimize neden olacak olan özelleştirmelere, işten atılmalara, sendikasızlaştırmaya .karşı girişeceğimiz mücadeleler, eylemler "terör" suçu sayılacak, şimdiye kadar uygulanan, fakat geniş kitlelerin tepkisini çeken baskı yöntemleri de yasallaştırılmış olacak. Belediye işçilerinin grevi kamu sağlığını tehlikeye soktuğu için "terör suçu" sayıtabilecek. Grevli toplusözleşmeli sendika hakkı için mücadele eden kamu çalışanları "terörist" ilan edilecek. Basın ve yayın .kuruluşlarına getirilen cezalar daha da ağır­ laştırılacak. Kitap "terör" aracı olarak kabul edilirken, yazar ve yayıncı da terörist ilan edilecek. Varolan yasaya göre, iş­ kencecinin savunma giderlerini karşılayan devlet, bu tasarı ile kefaletini de ödeyerek işkenceciyi ödüllendiriyor. Bütün bu hazırlıklara bir yenisi daha eklendi. 5442 sayılı il idaresi Yasası'nda yapılması planlanan değişikliklere gör�. tüm vali ve kaymakamlar olağanüstü yetkilerle donatılıyor. ll veya ilçenin tek hakimi olan vali ve kaymakam, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıp, askıya alıp, kaldırabiliyor. Dernek, sen­ dika, vakıf vb. yerleri aratma, açık kalma zamanlarını be­ lirleme ve üç aya kadar kapatma yetkisi de bunlara veriliyor. Şu sıralar ortakların açıkladığı "demokratikleşme" paketine sıkıştırılan bu değişiklik sonucunda, olağanüstü halin kal­ dırılabileceği ·açıklandı. Tabi kaldırırlar. Zira, Terörle Mü­ cadele Yasası ve bu doğrultuda istenen yeni yetki yasası, zaten bütün ülkeyi "olağanüstü hal"le yönelmenin yasal da­ yanaklarını sağlamış oluyor.


l(ızıl

6

Ba y r ak

1 - 1 5 Haziran 94

Yükselen Dİnsel · GerİeİIİk

e fa

ar

ve ı

SI

20. Y ü zyı l ı n S on Çeyreği

T ü m D ü nyada

Yeni B i r Topl u m s a l - S iyas a l Olguya T an ı k O l d u . İ s l am c ı l ık, İ s l am D i n i n i n Topl u m s a l H ayat a Ege m e n K ı l ı n m a s ı D üşü n c e s i , · En Çarpı c ı G e l işm e l er i n i B u D ö n e m de G erçek l eşt i rd i . İ s l am i Geri c i l i k , M ü s l ü m an N ü fu s u n Ağı r l ıkta O l d uğu H e r Ü l kede Açı k B i r Y ü k s e l işe Geçti . B u S ü reçte Ortaya Çıkan H arek e t l e r, 2 . S av aş S on ra s ı n da,

B i zz at Emperya l i s t l e r Tarafı n dan

K u rd o ru l an (S u u d i A ra b i s tan, B i rl eş i k A rap Em i r l i k l e ri . . . ) ya d a R e v i zyo n i zme Ek o n om i k - P o l i t i k Çıkar l ar Teme l i n d e B ağl ı O l an ve B u D oğru ] tu d a D e s te k G öre n (L i bya, S u d an, S u riye . . . ) İ s l a m i D e v l e t l erden Fark l ı O l arak, Ege m e n l e r.; Karşı B i r K i t l e M üc ad e l e s i İçi nde Ge l işt i l er . Ö ze l l i k l e İ ran D ev ri m i n den S o nra, İ s l am i Term i n o l oji d e A n t i - A m e ri k anc ı, A n t i - Emperyal i s t B i r R etorik Y aygı n O l arak Yer A l m aya B aşl adı .

I 0

slamcılı.k, işçi sınıfının uluslararası siyasene ağırlığını kaybetti ği, önderliksiz kaldığı, genel olarak gerilediği dönemde güç kazanmaya başladı. Revizyonist SSCB'nin ve Doğu Avrupa ülke­ lerinin çözülüş yıllarında ise daha belirgin biçimde yükselişe geçti. Demek oluyor ki, islamcılık, sosya­ lizm alternatifinin zayıftadığı bir dönemde kitlelerin kokuşmuş kapitalizme, bu çürümüş sisteme tepki­ lerini örgütleyerek ilerledi ve ilerliyor. Sınıf müca­ delesindeki bu durağanl ık ve yeni l g i dönemlerini n ortaya çıkardığı boşluğu, "Kapitalizme v e emper­ yalizme karşı(!) faizci-kapitalist zulüm ekono­ milerinin yıkttması mücadelesi" retori ğiyle islamcılık doldurmaya başladı. Bu gelişmeler Türkiye'de de yansısını buldu. Dünya çapında bir islamcı hareketlenmenin varlığına ve desteğine dayanan islami hareket Türkiye'de de güç kazanmaya ve siyasal etkinliğini artırmaya başla­ dı. Yapılan son yerel seçimlerde, RP'nin gösterdiği başarı ise bu gelişmenin somut bir göstergesi oldu. B u yazının asıl eksenini, RP'nin siyasal-toplumsal pozis­ yonunun temel çizgilerini belirlemek ve yakın gele­ ceğimizde islami akımların güncel politikadaki etkin­ liğiı:ı.i kavramak çabası oluşturacaktır. Once, RP için bazı temel tespitleri yapmakla başlayalım. Refah Partisi' n i n sınıfsal yapısı 1978'den bu yana yoksullaşan ve giderek düzene karşı hoşnutsuzluğu artan kesimler, sadece işçi sınıfı ve emekçilerden ol uşmuyor. Küçük-burj uvazi, özel­ lilde küçük esnaf, yan-feodal kalınolar taşıyan taşra burjuvazisi ve küçük sanayici de bu zaman diliminde

sermaye düzeninin tekelcj işleyişinden payına düşeni aldı. Düzeni n bunalımın<;lan bu kesimlerin payına, genelleşen iflaslar (küçük işletmelerin tekeller lehine tasfiyesi) ve gelir düzeyinde gerileme düştü. Ol;ığan durumlarda geleneksel sağ partiler aracılığıyla tekelci burjuvaziye bağlanan bu kesim, düzene "radikal" eleştiriler yöneiten RP'ye yöneldi. RP, ilk kadro biri­ ki mini bu kesimden çıkardı. B ugün de bu kesimler, RP içinde yönetici kadroları, dışarda ise siyasal yönlendirici g ijcü oluştu_ruY.orlar. B u kesimin ekono­ mik alandaki örgütü MUSIAD (Müstakil Işadamları patron örgütüdılr. K üçük­ Derneği) adındaki burjuvazi, RP'ye, oldukça esnek, hareketl i ve toplu­ mun her kesimiyle dinamik ilişkilerin kurulabildiği bir çalışma v e propaganğa alanı sağladı. İstanbul dolmuşlarındaki "Huzur Islamda" çı.kartmaları, bu durumun iyi bir örneğidir. RP, bu olanakları, önce islamcılığın doğal çal ışma ortamları olan camiler, Kuran kursları, tarikatlar vb. içinde, sonra da küçük­ burjuvazinin var olduğu her alanda çalışarak geliş­ tirdi . Bu gelişmeye üniversitelerdeki "türban eylem­ leri" de örnek gösterilebilir. B ugün artık RP, hareketli bir küçük-burjuv a tabana sahip bir parti haline gelmiştir. Kapitalizmin çarpık gelişimi ve bunalımının önemli bir sonucu da hızlı bir iç göç olayıdır. B u nedenle metropollerin varoşlarına yerleşen kent yoksullannın sayısı her geçen gün hızla çoğal­ maktadır. Her türlü sosyal-kültürel olanaktan uzak, ekonomik olarak en alta itilmiş, düzenin tam anla­ mıyla terketti ği kent yoksulları , her zaman için düze­ ne karşı büyük bir hoşnutsuzluk içindedirler. Geçmiş dönemde bu hoşnutsuzluğu kısmen popülist devrimci alo mlar örgütlemişti. Devrimci hareketin zayıfladığı, politik bir işçi hareketliliğinin olmadığı bugünkü koşullarda ise bu kesimler, düzen içindeki en "radi­ kal" parti görünümündeki RP'ye yöneldiler. B u kesim, giderek küçük-burjuvaziden sonra RP'nin mili­ tan gücünü oluşturan ikinci toplumsal katman haline geldi. Seçimlerde büyük oranda gecekondu bölge­ sinden oy alması da gösteriyor ki, RP, bugün küçük­ burjuvazinin yanısıra kent yoksulları içinde de olduk­ ça güçlü bir örgütlenme ağına sahiptir. Ayrıca işçi sınıfı içinde görece zayıf da olsa, giderek artan oranda örgütlenmesini sürdürmektedir. Geçmişin küçük ve orta ölçekli sanayicilerinden oluşmuş ve giderek büyüyen bir tekelci sermaye kesimi de Refah'a açık destek vermektedir. B u , Refah'ın toplumsal yelpazede oldukça geniş bir yönlendirme gücüne sahip olduğu anlamına gelir. B unların dışında bu süreçte bir islam­ c ı aydınlar kuşağı yetişmiş ve bu kuşak, islamcı parti­ nin örgütlenmesinde aktif rol oynar hale gelmiştir. ·

D i nsel motifleri kullanmanın RP'nin başarısına etkisi Sanılanın aksine islami siyasal hareket, dinsel

temelde gelişmiyor. Dinin, RP'nin örgütlenme faali­

yeti içerisinde ayırt edici bir yer tuttuğu doğrudur.

Ancak, toplumsal-ekonomik hayat sözkonusu oldu­ ğunda, tüm siyasi hareketler gibi islami siyasi hareket de tarihin temel yasalarının belirleyiciliği altında gelişmektedir. RP'yi geliştiren, palaziandıran şey düzenin ayyuka çıkan çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu karşısında alt sınıflarda artan hosnutsuzl uk ve bu hoşnutsuzluğu örgütleyecek bir siyasal işçi sınıfı hareketi nin mevcut olmayışıdır. Bu durum, düzenden giderek umudunu kesen yığınların en "radikal" alternatif olarak görüler. RP'ye yönelmesine neden olmaktadır. Son seçimler bu açıdan bir göstergedir. Rüşvet, talan, hırsızlık yuvası haline gelmiş ve kontrolü imkansızlaşmış, mafya yuvası belediyeler seçmen tarafından "dürüst, inançlı ve haKtan yana"( ! ) RP'li adayiara teslim edil­ miştir. B urada din, ayırdedici bir yer tutan temel propaganda ekseni olmanıışur. Propagandanın temel eksenini, yolsuzluk ve talanın d urdurulacağı ve acialetli bir belediye kurulacağı argümanları oluş­ turmuştur. Zaten RP'n.in temel propaganda sloganı da "AIIah'ın" ya da " lslam'ın düzeni" değil, "adil düzen"dir. Eğer RP ve benzeri örgütler için din, temel propa­ ganda eksı:nini oluşturmuyorsa, siyasi konum­ lanışlarında ıslamiyet nereye oturmaktadır? RP tipi islamcı örgütler için din, bir propa­ ganda arac ından çok örgütlenme, bir arada tutma ve kadrolarını kalıcılaştırma aracıdır. RP'nin elin­ de bulunan örgütsel olanaklar (Kuran kursları, öğren­ ci yurtları, tarikatlar vb.), ona, aldığı oyları kalı­ cılaştırabilme ve militanlaştırabilme ortamını sunmaktadır. Çeşitli toplumsal kesimlerden derlenmiş RP sempatizanları, bu olanakların yardımıyla militan bir kadro niteliğine dönüştürülmekte ve siyasal arena­ ya islami gericiliğin temsilcileri olarak sürülmektedir. B u durum, RP açısından siyasal faaliyetin sürek­ liliğinin güvencesi olmaktadır. RP'nin seçim başarısı Son yerel seçimlerde RP, şehirlerde belediye başkanl ıklarının önemli bir bölümünü eline geçirdi. Bu durum, haklı olarak birçok kesimde RP'nin atılımı olarak yorumlandı. RP için bir başarıdan sözetmek gerekirse, bu başarının sayısal olmaktan çok siyasal olduğu söylenmeliöir. RP, reel oy oranında ciddi bir artış gerçekleştirememiş, ancak kendi siyasal etkin­ l.!ğini kat be kat artırabilecek bir şeyi başarmıştır. üzeilikle metropollerde belediyelerin denetimini ele geçirmek, küçümsenmeyecek bir siyasal etkinlik alanı demektir. Ayrıca, genel olarak siyasallaşmamış kitle­ lerin güçlü görünene gözlerini d iktikleri düşünülürse, RP'nin bu seçim sonuçları ile, sayısal oylarını kat kat aşan bir siyasi güce ulaştığı kesindir. Ayrıca komünist bir sınıf siyasetinin oluşturulamadığı koşullarda, kent­ lerdeki yoksulların desteğini de kazanarak, etkinliğini büyük metropollere de yaymay\ başarmış; b u ise kuşkusuz ki islamcı akımın siyasi etkinliğini oldukça kuvvetlendirmiştir. Metropollerde seçim kazanılan


l{ ı z ı l

1 - 1 5 H a z i r a n 94 bölgeler yoğunluklu olarak kent yoksullarının otur­ duğu bölgelerdir. B urjuva siyasal yelpazede, parçalanmışlık had safhadadır ve hiçbir parti diğerlerinden net bir fark­ lılık ortaya koyamamaktadır. E mekçi kitleler, derin­ leşen ekonomik kriz karşısında uygulanabilir olmasa bile net bir program ile siyaset sahnesine çıkan RP'ye bu yüzden yakınlaşmaktadırlar. RP, hemen \üm burju­ va panilerinin aynı programı savunduğu birçok konu­ da ya farklı bir programa ya da demagojik de olsa farklıl ıkları varmış görüntüsü yaratan bir programa sahiptir. RP, ekonomik programını demagojik bir anti-kapitalist retorik ile sunabilmekte, faizsiz ekono­ mi yönetimini (ki, aslında faizi kaldırmayı değil, biçi­ mini değiştirmeyi önermektedir) kapitalizm dışıymış gibi sav unmaktadır. RP, Kürt ul usal sorununda da diğer partilerden farklı bir programı savunuyor görünmektedir. Sözde islamcılığın ümmet anlayışına dayalı "islam enter­ nasyonalizmi" (ya da pan-islamizm) ile beslenen federatif devlet ya da özerk yönetim anlayışını savu­ nuyor gözükmekte; dinbirliği altındJ birleşen tüm ulusal gruplara iç işlerinde kendini yönetme "hakkı"nı tanımaktadır. "Hepimiz din kardeşiyiz." şiarı altında, Kürt ulusuna karşı "devlet partisi" görevini üstlen­ mesi ancak böyle mümkün olmuştur. RP'nin burjuva pa rlamentosu içindeki yeri RP, her ne kadar "_radikal" talepler ve hedefler savunuyor gözükse de, Iran'dan farklı olarak, sınıfsal bileşimi gereği, hiçbir zaman düzen tarafından dışa­ rıya sürülmedi. İslamiyet için, Türkiye toprağında, özellikle 1 960'dan sonra, daima parlamenter yol açık kaldı ve kalmaya da devam etmektedir. Bu dun.ım, bir siyasal hareket olarak örgütlendiği ölçüde islami hare­ keti parlamentoyu kullanmaya sevketti. Aralarında RP'ye oy verenlerin de bulunduğu bugünün genç işçi kuşağı pek bilmiyorsa da, bu ülke, islamcılann ikti­ dara ortak olduğu dönemleri de gördü. I. ve II. MC (Milliyetçi Cephe) ve CHP-MS P koalisyon hükü­ metlerinde MSP (RP geleneğinin o zamanki partisi) iktidar ortağıydı. Hem de kilit bir siyasal-sayısal güçtü . . . M S P , siyasal arenada manevralarını , seçim yoluy­ la iktidarı almalç ya da hükümete ortak olmak hedef­ leriyle yaptı. Zaman zaman, 1 973 CHP-MSP koalis­ yonunda ve MC hükümetlerinde olduğu gibi, h ükümete ikinci dereceden ortak olm�yı başardı.

Ba y r ak

söylüyor. Ancak ne dün, ne de bugün arkalarında Suudi petro-dolarlarının desteği olduğunu inkar edemediler. Edemezler de. . . Çünkü, çoğu açıkça Suudi sermayesiyle kurulmuş banka ve banker kuru­ luşlarının (Al-Baraka Türk, Faysal Finans vb.) "faiz­ siz, kar paylı mevduat sistemi" , RP'nin ekonomik program diye savunduğu demagojinin kendisidir. B u ekonomik program(!), S uudi Arabistan'ın resmi ekonomi yönetiminden başka birşey değildir. B u finans kuruluşları, R P ve çeşitli islamcı yayınlara parasal destek sunmakta ve islamcı taşra orta­ burjuvazisine kredi kaynakları yaratmaktadır. RP'ye ekonomik destek olan ve RP'nin temel sınıfsal ekse­ nini belirleyen kesim, bu S uudi ve Arap destekli sermaye kesimidir, ye emperyalist burjuvaziye göbekten bağımlıdır. Islamcıların en büyük para kaynağı ve desteği olan islami fınans kuruluşlarının Suudi sermayesi ve ABD tekelleriyle olan bağları ortadadır. A B D petrôl şirketleri, Arap çöllerinde cirit atmakta, A B D ordusu petro-dolar zengini Arap şeyh­ lerini canı gönülden korumaktadır. Suudi Arap serma­ yesinin emperyalizmle olan ilişkisini, petrol t' careti aracılığıyla Batı'ya göbekten bağlılığını görme : için uzağa gitmeye gerek yok. Körfez Savaşı, bu .Jetrol zengini şeyhler, prensler ve krallar devletlerinin, kendilerini tamamen AB D'ye teslim ettiklerini bir kez daha göstermiştir. MSP-RP geleneği, hem bu ülkelerin "büyük şeytan" AB D ile muhabbetini eleştirmiyor, hem de bunları yardım alınan kardeş müslüman ülkeler olarak adlandırıyor. RP, " ... büyük şeytan, dünyada şer'in temel nedeni, Yahudi dostu ABD . . . " ile güya düşman, ama onun Ortadoğu'daki uşaklarıyla dost! Hiç şüphemiz olmasın; eğer RP, düzen için yıkıcı özellikte olsaydı, bu, önce ABD'yi telaşa düşürürdü. RP, durumun böyle olduğunu, ABD'nin RP ikti­ darından ürktüğünü söylüyor. Durum, tam tersidir. AB D'nin eski Türkiye büyükelçisi, tescilli CIA ajanı

7 Morton Abromowitz, aynen şöyle diyor: "Türkiye'de RP, köktendincr bir akım olmaktan çok, siyasi­ demokratik (siz onu burjuva demokratik okuyun) bir temelde gelişiyor. " Ilımlı islariı, AB D'nin, Türkiye siyasi hayatı için 1960'dan itibaren öngörüp uygu­ lamaya çalıştığı bir taktiktir. ABD, RP iktidarından ürkrnek şöyle dursun, olası bir islamcı iktidarı, Orta­ doğu ve Orta Asya'daki çıkarları açısından uygun görmektedir. Yeni dünya düzeni içinde Türkiye'ye biçilen daha aktif, daha açık b i r A B D jandarmal ığı rolünü oynayabilmesi için, Türkiye'de islamcı motif­ lere dayanan bir iktidarın varlığı A B D için korku­ lacak birşey değil, tersine, biçilmiş bir kaftandır. Ortadoğu'nun dengeleri açısından islami ama batı­ lı b i r Türkiye, ABD'nin " iş " i ni en iyi görecek modeldir. B u modelin sınanmasına, Somali'ye ve Bosna'ya gönderilen "Müslüman Türk Askeri" ile başlanmıştır. Emperyalizm için önemli olan, bir ülkede iktidara kimin geldiği değil, işine yarayıp yaramadığıdır. İşte bu yüzden ABD, uzun vadede RP atına da oynamaya çoktan karar vermiştir. Olası bir RP iktidarı için sade­ ce birkaç pürüz vardır. RP, uzun yıllar anti­ Amerikancı bir demagojiye yaslanarak var olmuş ve gelişmiştir. Kendi saflarında, özellikle partinin alt kademelerinde samimi, "anti-Amerikancı" çizgiye sahip kadrolar da vardır. Elbette birdenbire tersyüz dönemeyecek, nispeten uzun, sancılı bir "dönüşüm" süreci yaşayacaktır. RP gibi bir düzen partisi için bu dönüşüm sancılı olabilir, ancak i mkansız değildir. RP l iderinin Amerika'ya davet edilmesi, çeşitli RP'lilerin, Abdurrahman Dilipak gibi islamcı teorisyenlerin ABD ziyaretleri, RP ve bağlı teşkilatlarının Alman emperyalizmine kur yapması bu sürecin epeyce iler­ lediğini göstermektedir. Sanılanın aksine, ne Refah anti-emperyalisttir, ne de em peryalistler anti-Refah.!

Bosna Paraları Repoda Çıktı !

"Adil düzen"in o dönemki panisi MSP, "batı!" parti­ lerle aynı kabine içinde yer alarak hükümet etti. Diğer düzen panileriyle kurduğu bu ortaklıklar sırasında "batı!" devlet aygıtı ile barışık bir şekilde çalışarak içine kadrolarını yerleştirdi. MSP, bu ülkede 1972-78 yılları arasında, dört yıldan fazla bir süre iktidara ortak oldu. Erbakan, seçim meydanlannda "Hiçbirinin birbirinden farkı olmayan baul düzenin şer güçleri" diye çattığı partilerin h ükümetlerine başbakan yardımcılığı yapmaktan hiç gocunmadı. Aynı Erbakan, Kasım 1992 genel seçimlerinde de koalisyon .Jrtaklığına yönelik bir dizi girişimde bulun­ duysa da, bu kez şansı pek yaver gitmedi. Gerek tekelci burjuvazinin tercihleri, gerekse de emperyalist dengeler DYP-SHP koalisyonuna yol açarale RP'nin şimdilik kaydıyla yedekte tutulması sonucunu verin­ ce, Hoca'nın hevesi kursağında kaldı. Erbakan, muha­ lefet yaparken Demirel'i kof lastiğe benzetiyor, .. .7. "

defa yamanıp şişirilmesine rağmen, sonunda yine çaıladı. Çünkü bunlar ithal malı, çünkü bu lasıiğin malzemesi bozuk. . . " diyordu. Oysa bu yedi yarnal ı lastiğin yamalannın bir kısmında, gerek hükümet ortağı olarak, gerekse dışardan destekleyerek yaptığı katkılarla RP geleneğinin de önemli bir payı vardır. Ayrıca RP, siyasi arenadaki önder kadrolarının birçoğunu ya parlamenter mücadele içinde eğitti ya da bir başka siyasi partinin muhafazakar kanadından kopartarak kazandı. B ugün ise "düzen değişimi"ni yine parlamenter yoldan gerçekleştirmek için oy isti­ yor. Zira RP, geniş bir yoksul halk kesiminin oy desteğine sahip olsa da, asıl olarak düzenle geniş ikti­ sadi, ticari ve siyasi bağları olan, orta sınıfların ve taşra burjuvazisinin partisidir. B unların mevcut ikti­ sadi düzende tek kaygısı ise, sömürü pastasından daha fazla yararlanabilmektir. Erbakan'ın "Adil d üze­ ne geçiş tatlı mı olacak, yoksa kanlı mı?" şeklindeki sözleri, RP etkisindeki marjinal radikal islami grup­ lara yönelik siyasal bir manevra olmaktan başka bir anlam. ifade etmiyor. (Belirtmek gerekir ki, islamcı siyaset, yalnızca RP'den ibaret değildir. Parlamenter yolların dışında mücadele eden, az sayıda da olsa bir bölümü RP'yi uzlaşmacı bulan birçok islamcı grup vardır. B ugün için bu gruplar, genel olarak RP bayra­ ğı altında toplanmaktadırlar.) İslamcı parti anti-emperyalist mi?

MSP-RP geleneği, geçmişte anti-Amerikancı, anti-emperyalist olduğunu söylüyordu; bugün de

Refah Parti s i ' n i n işçi ve emekçilerden toplad ı!7J ı ve Bosna 'ya gönderdi!7Jini söyledi!7Ji m ilyarlarca lira n ı n akibeti belli oldu . Paralar Bosna ' d a de!7Jil, repoda ç ı kt ı . Yerel seçimler öncesinde tüm burj uva medya bu paraları R P' n in " iç ettiği n i " iddia etmişti. B u n u n l a ilg i l i g ü n lerce haberler yayı nlanm ış, Bosn a ' l ı yetkililerin RP'den para almadıkları n a dair açıklamaları manşetlerden i n memişti-: R P ' I i yetkililer bu iddiaları sürekli yalanlamış ve b u paralario Bosna 'da roket fabrikası kurduklarını söylemişti. Yerel seçimlerin sona ermesiyle b u olayın üzeri kapatılmıştı . Ta ki, iki banka, TYT Bank ve Marmarabank batana kadar . . . E konomik krizin sonucunda botan TYT ye Marmarabank' ı n hesaplarının incelenmesi son ucu, R P ' n i n ve "adil düzen " i n mutemedi S . Mercümek'in b u bankalarda milya rla rca lirayı repoya yatırd ı!7Jı ortaya Ç ı kt ı . Bu paralar da Bosna için topla nan paralar. Bu olay, sözde "adil düzen" kuracak olan RP'nin nasıl d a adi bir yala ncı, soyg u ncu ve faizci oldu!7Junu gösterdi. RP, yıllard ı r faize, haram paraya vb. karşı olduğunu propaga n d a etti . B u nları barınd ı ra n bugünkü sistemi eleştirip yerine "adil düze n " i kuraca!7J ı n ı söyledi .

Böylece sistemden hoşnutsuz ve sisteme öfkeli kesimlerin karş ı s ı n a bir umut olarak çıkmaya çal ıştı . Son yerel seçimlerde oynadı!7Jı oyun da buyd u . Oysa görülen o ki, b u "adil düze n "ciler faizeilikle suçlad ı !7J ı kesimlere nal toplatıyorlar. B u n la rd a soyg u n un, üçka!7Jıtçılı!7Jın, yalan ı n, faizeiliğ i n b i n i b i r para . Anlaşı lan RP' n i n slog a n ı şu: Ima rn ı n dediğ ini yap, yaptı ğ ı n ı yapma ! Son yaşanan bu olay, RP'nin "adil düze n " i n i n b u g ü n k ü d ü zenden hiçbir farkının olmad ı !7J ı n ı göstermiştir. RP d e b u düzenin b i r partisid ir. Görevi bu soyg u n d üzen i n i ayakta tutmaktır. B u nlar "faize karşıyız" derler, para ları repoya yatı rırlar. Dahası, RP G n . B şk. Yard ı mcı s ı ' n ı n d a itiraf ettiği gibi, b u n l a r ı n üyelerinin büyük çoğ u n l u !7J u d a faizcidir. Mazlumun ya nındayız derler, Bosna için topladıkları paraları ceplerine doldururlar. Işçi emekçi dostuyuz derler, Ka!7Jıthane'de , Güzeltepe'de, Ankara ' d a olduğu g i b i yüzlerce işçiyi i şlen atarlar. . . B u sebeple bugünkü soygun düzeninin, ücretli kölelik düzeninin alternatifi RP'nin "adil düzen" soytarılı!7Jı olamaz. Çünkü bu da bir soygun düzenidir. B u g ü n kü sistem in tek alternatifi va rd ır. O da sosya lizmdir. Ancak sosyal izmle "adil b i r düzen" kurulabilir.


l{ ızıl

8

Ba y r ak

l -1 5

H az i r a n 94

İŞ�İ SlNlFI İKTİDAR MÜCADELESi ALANINA �IKMADIK�A

Sendikaların Bürokratik Yapısını Parçalamak Olanaksızdır! S en d i kal M ü c ade l e n i n

- �����

--::::::""'�

S ı n ı fı n Gerçek Çı karl arı

'

Doğr u l t u s u n d a, Devri m c i

." .'7 ��

i-

f

B i r İçeri k l e Y ü rü t ü l eb i l m e s i, A n c ak O n u Yedek l eyen, O n u Pol i ti k M ü cad e l e n i n B i r Y an A l anı H al i ne Get i re n Pro l e taryan ı n B ağı m s ı z P o l i tik Önderl iği İ l e O l an ak l ı d ı r . B u n u n O l m adığı K oşu l l arda S en d i k al M ü c ade l e n i n Ö n ü n de H e r Zam a n S e n d i k a B ü ro krat l ar ı B u l u n ac ak t ı r .

O

niki Eylül ' ü izleyen dönemde karanlık perdeyi ilk aralayan işçi

sınıfı

danışlar

'80'lerin

oldu.

İlk

yayılarak

sonuna

kıpır­ gelişti.

gelindiğinde

ise,

ardarda ve birbirini aşarak yükselen eylem ve direniş dalgaları toplwnu sarsmaya başlamıştı. Her yeni dalga, işçi hareketinin ekonomik-demokratik haklarında bir gelişme ve ilerleme sağlamıştır.

Ancak

sendikal

müca­

delenin darlığını kırıp politik bir güce kavuşamadığı ölçüde, eylem ve d ireniş dalgası her seferinde düzen kanallarına akarak kırılmıştır. Her yükseliş dalga­ sının olumlu deneyim ve birikimi proletaryanın bilincinde kalıcı kaza­ nımlar olarak yerleşmiştir. Öte yandan kırılan her yeni dalgada tadılan yenilgi de işçi sınıfı üzerinde önemli izler bırakmıştır.

tırmanmaktadır. Gerçekleşen ilk öfkeli eylemlerin ardından sınıfa bir belir­

maktadır. İşçi hareketinin gelişiminin onunu kesen sendika bürokrasisi

sizlik hakim olmuştur. Oysa yalnızca

yalnızca gerçek barikatın bir gölgesi,

yaşanan 1

bir yansırnasıdır. Proletaryanın önün­

direniş

Mayıs bile işçi sınıfının

kararlılığını

göstermiştir.

tüm

açıklığıyla

deki temel engel sendikal i stemlerle

bu

sınırlı mücadelenin kendi dar içeri­

Bugün işçi hareketi, sendikal müca­

sancılı gelişimi sınıf hareketinin en

ğidir. Sendikal mücadele alanı düzen

delenin dar sınırlarını aşamamanın, politikleşernernenin sancılarını belir­

büyük handikapının, düzenin dar sınır­

içi bir alandır. Açıktır ki, proletaryanın

gin bir tarzda yaşamaktadır. Bu, sınıfı

ları içinde seyreden bir sendikal müca­

bağımsız

deleyi aşamamak olduğunu bir kez daha göstermektedir.

tirilemediği sürece ne işçi sınıfı serma­

Sendika bürokratlarına yönelen tepkinin ötesi İşçi sınıfİ bugün tepkisini hareketin daha ileri bir rnecraya akışının önün­ deki pratik engel olan sendika bürok­ rasısı üzerinde yoğunlaştırmışur. İstanbul ı Mayıs '94 gösterisinin en güçlü sloganı "Kahrolsun sendika ağaları ! " olmuştur. Geçen yılın ı Mayıs'ında da alanlar bu sloganlada sarsılmıştı. Ancak işçi sınıfının sendika bürok­ rasisine karşı duyduğu bu yoğun tepki­ ye daha yakından bakmak gerekir. Dile gelen birikimin yalnızca sendika ağalarıyla sınırlı olduğu sanıl­ proletaryanın mamalıdır. Gercekte ' hıncı yuhaladığı sendika bürokratlari

kalan

yeni arayışlara zorlayan bir basınç yaratırken, aynı zamanda. tersinden, bugüne

kadar

ona

ulaşmayı

başa­

ramamış, ona önderlik etme yeteneğini gösterernemiş devrimci harekete karşı bir güvensizliği beslernekte, bu koşul­ larda sendika bürokrasisinin ihanet­ lerinden kaynaklanan umutsuzluk da sınıf içinde yaygınlaşabilmektedir. Emekçi yığınların kapsamlı bir saldırı ile yüzyüze kaldığı bugün, işç i sınıfının içinde bulunduğu bu durum çok daha yakıcı bir tarzda kendini ortaya koymaktadır. Serma­ ye düzeninin s ınıfın kazanımlarına, hak ve özgürlüklerine el uzatan her saldırısı, doğaldır ki proleter saflarda tepkilere yolaçrnakta, eylem ve dire­ nişlere zemin hazırlamaktadır. Tam da bu nedenled ir ki, korkunç oir sömürü paketi ile yüzyüze kalan işçi sınıfının duğumuz

nabzı, şu

atmaktadır.

içinde

dönemde

bulun­

daha

hızlı

1 -

Buna rağmen, sınıf hareketindeki ivme son derece sancılı bir tarzda

kadar

S ınıf eylemlerinin

reformisı

suzluğuna mektedir.

mücadelenin

ufuk­

eylemi

geliş­

ye iktidarına karşı savaşımında gerçek bir ilerleme kaydedebilir ne de sendi­ politik mücadelenin etkin bir

destekleyici aracı olarak harekete geçi­ rebilir. Proletarya hem politik ve hem de örgütsel deleyi

ve

planda onu

sendikal

müca­

çerçeveleyen

düzen

sınırlarını aşamadığı koşullarda, sendi­ kalan kendi içinde devrimcileştirmek ve

önünü

tıkayan

sendika

bürok­

rasİsini parçalamak da asla olanaklı olmayacaktır. Dolayısıyla bugün işçi hareketinin önündeki temel sorun poli­ tik bilincini ve eylemini, bir bütün olarak

politik

tirmektir. Sendikal gerçek

mücadeleyi ·

geliş-

mücadelenin

çıkarları

sınıfın doğrultusunda,

devrimci bir içerikle yürütülebilrnesi, ancak onu yedekleyen, politik müca­

yönel­

delenin bir yan alanı haline getiren proletaryanın bağımsız politik önder­

Kuşkusuz bu olgu henüz

liği ile olanaklıdır. Bunun olmadığı

ve

çıkışsızlığına

içgüdüsel, henüz bilinçaltıdır. Bugün

politik

bilinçaltı

olanı

koşullarda bilince

dönüştürmek tayin edici bir önem taşı-

sendikal

mücadelenin

önünde her zaman sendika bürokratları bulunacaktır.

İşçi komiteleri, taban inisiyatifi ve politikleşme imkanları Bugün, öncü işçilerin inisiyatifinde çeşitli komiteleşmeler yaşanmaktadır. Bu tip örgütlülükler genellikle sınıf hareketinin yükseliş dönemlerinde sınıf hareketinin taşıdığı dinarnizmin bir sonucu olarak doğarlar. Kitle hare­ keti i,izerinde yükseldikleri ve o anki mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vere­ bildikleri ölçüde, eylemliliği daha ileri bir düzeye taşıma olanaklarına sahip­ tirler. Bu tür örgütlülüklerin işlevi ve biçimi sıkı sıkıya eylernin gelişimi ve gücüne bağlıdır. Örneğin, bir fabrika işgaline önderlik eden sıradan bir din�­ niş komitesi, eylemin bir anda politik bi� gösteriye, kitlesel bir hareketliliğe dönüşmesiyle politik bir 'biçim alabil­ mektedir. Ancak kendi liğinden hare­ ketin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu tip örgütlenmeler, kendiliğinden mücadelenin temel özelliklerini de taşırlar. Bu nedenle de hareketli-lik geri çekildiği andan itibaren komitelerin işlevi de çoğu kere sönmeye yüz tutar. Fakat proletaryanın eylemini kendi içinde dönüştürmek, ilerietmek ve politikleştirmek açısından bu tip komi­ teler özel bir öneme sahiptirler. B irin­ cisi, bu komiteleri oluşturanlar büyük çoğunlukla kendiliğinden kitle hare­ ketinin öne çıkardığı doğal önderler, şu veya bu oranda devrimci hareketle bağı olan sınıf bilinçli öncü işçiler olmaktadırlar. İkincisi, varlık hakkını kazanan komiteleşmeler, yapay ve sınıf hareketinden kopuk oluşumlar değil, bizzat bu hareketin dinamizmini taşıyan, ona önderlik . eden örgüt­ lenmeler olmaktadırlar. Her iki özellik . de, bu karnİtelerin dar sendikal müca­ deleyi parçalamak ve sınıf hareketin i politikleştirmek açısından önemli bir rol oynayabileceklerini anlatıyor. Bu ise ancak bu tür örgütlenmeleri dıştan ve içerden devrimci temelde etki­ lerneye çalışmak, sınıfın bağımsız politikasıyla kuşatmak ve yönlen­ dirmekle mümkündür. Öte yandan işçi komiteleri, mevcut sendikaları taban basıncıyla harekete geçirmek açısından da önemli ·bir işlev yerine getirebilmektedirler. Ancak işçi sınıfı devrimci bir temelde harekete geçmediği ve politik örgütlülüğüne kavuşarnadığı koşullarda bu işievin sendikaların bir bütün olarak devrim­ cileştirilmesi olarak tanımlanması doğru olmayacaktır. Böylesi örgüt­ lenmeler bir bütün olarak bürokratik parçalarnak mekanizmayı yete­ neğinden ziyade, sınıfın taban inisi­ yatifini geliştirmek, onu mücadele içerisinde eğitriı.ek ve sendika bürok­ rasisi üzerinde bir taban basıncı yarat­ mak açısından fonksiyoneldir. Safsata ve tuzak: "Dürüst namuslu". sendikacılar!

ve

Kuşkusuz bugün sınıf müca­ delesinin düzen dışı bir mecraya akışı­ nı engelleyen, politikleşmiş bir hare­ ketliliğin önünde barikat ören sendika bür<;>krasisine karşı verilecek mücadele


Kızıl

94

l - 1 5 Haziran

mücadelesidir.

özel bir önem taşır. Ancak sınıf müca­ delesinin hedefini sermaye iktidarı

bağımsız

politik

ki, bir

arayışlarına

yanıt

verilemediği

bir bütün olarak işçi hareketini zaafa

koşullarda, ondan önündeki sendika

uğratacaktır.

sınıfını

bürokrasisi engelini aşmasın ı bekle­

sermaye düzenine karşı politik düzey­ de harekete geçirmektir. Sendika

mek gerçekçi olmayacaktır. Zira, oyalama ve aldatma taktikleriyle ya

Aslolan

işçi

önünde

da açık ihanet politikalarıyla i şçileri

belki önemli ama yalnızca ara bir bari­ kattır. Bu barikatı parçalamadan ikti­

her defasında satışa getiren sendika bürokrasinin sınıf hareketi için taşı­

dar

bürokrasisi

bu

yürüyüşün

mücadelesini

vermek

dığı tehlike, sermaye uşağı karak­

mümkün değildir. Fakat öte yandan

terinin görülememesinden değil , işçi

iktidar perspektifine sahip olmadan da

sınıfının

sendika bürokrasisi engelini ortadan

gelmektedir.

kald ırmak

başarıyla

Buradaki

olanaksızdır.

Asli görev işçi sınıfını proletaryanın

bürok-

açıklaması da budur. Yine 80' l i yılla­ rın başından bu yana birbirini aşarak

temelde örgütlernektir. nedenledir

sendika

rasisine duyduğu onca güvensizliğe ve tepkiye rağmen, onu aşamamasının tek

·bağımsız ideolojisiyle kuşatmak ve bu Bu

alternatifsizliğinden

Proletaryanın

diyalektik ilişkiyi doğru kavramak ve temel olanı doğru saptamak gerekir:

gelişen işçi hareketinin her yeni yükse­

ki,

sendikaların

liş dalgasının düzenin barikatlarında

devrimcileştiriimesini, sınıfın bağrın­

kırılmasının

dan çıkmış "dürüst ve namuslu" sendi­

ratlarının

kacılar tarafmdan içerden zaptedilmesi

ihanet

olarak sunmak hem safsatadır ve hem de en kötüsünden bir reformizmdir.

bununla

salt

sendika

oyalama

bürok­

taktiklerine

manevralarına

ve

bağlanması,

sınıriandıniması

çıplak

bir

yanılgı olacaktır. Ondan çok daha yakıcı olan gerçek şudur: işçi sınıfı,

İlkin mücadeleyi belirleyen ona önder-

mücadelenin dar ekonomist-sendikal

' l ik eden unsurların dürüstlüğü ve namusluluğu değil, fakat politik tavrı­

sınırlarını

dır. Nihayetinde sendikal mücadeleye

sendika

parçalayamadığı bürokratlarının

sürece

ihanetlerine

kendi içinde önderlik etmek burj uva

uğramaktan kurtulamayacaktır. Kısa­

ideoloj isi

etmek,

cası bugün sendikal mücadelenin en

düzen sınırlarını aşamamak anlamına

büyük zaafı sendika bürokrasisi değil ,

içerisinde

gelmektedir.

hareket

Dolayısıyla

işçi

sınıfı

işçi sınıfının temel zayıflığı ile, politik

melerini işgal eden unsurların "dürüst ve namuslu" olmaları hiç bir şey ifade

bir sınıf bilincine ve ona bu bilinci

Bu

tanımlama

bürokratlarının

burjuva

sendika

niteliğindeki

alan politik bir tutum alabilmekte midir? Açıkur ki devrimci sıfatını dahi taşıyamayan, burjuva ahiakın en baya­ ğı anlamında "namusl u ve dürüst" olan bu tip sendikacılar üzerinden sınıf hareketini politi kleştirmeye çalışmak, reformizm batagına gömülmektir. B ir sendikacıların

devrimci olduklarını varsaysak bile, bu unsurlar sendika! mücadeleyi sınır­ layan

ekonomizm/reformizm

aşıla­

!1'\ad ığı sürece mekanizmanın dişlileri arasında

Kuşkusuz, bugün sendika bürok­ edilmesi yakıcı bir önem taşımaktadır.

temsilcilerinin

sendikaların

kademelerinde

tuıunabilmesi,

yönetim müca­

delenin düzeyine ve niteliğine bağlı­ dır. Sınıf hareketi politikleşip, gerçek­ ten devrimci bir mecraya akmadığı sürece, sendika hiyerarşisinde yerini ancak

Zira tam da sınıf hareketinin yükseliş ·

dönemlerinde sendika bürokrasisinin tabandan gelen tazyikle söylem düze­ yinde de olsa radikal çıkışlar yapması, sınıfın mücadele kararlılığına yanıt veriyor gözükınesi onun doğası gere­ ğidir. B ugün bunda dahi zorlanması sermaye düzeninin içinde bulunduğu derin krizle, en ufak bir esnemeye dahi tahamm ül edemez durumda olmasıyla yakından

bürokratik

rneka­

bağlantılıdır

bürokrasisini

teşhir

ve

sendika

etmeyi

kolay­

laştırmaktadır.

kunu­

öğütülmekten

lamayacaklard ır. İşçi sınıfının, gerçek

korumak

Ancak sendika bürokrasisine karşı yürütülen teşhir faaliyeti, sınıf hare­ ketini politikleştirme çabasıyla ve bir bütün

olarak

sınıfı

proletaryanın

bağımsız partisi temelinde örgütleme çalışmasıyla birleştirilmediği zaman etkisiz kalmaya mahkumdur. Sendi­ kalar özünde işçi sınıfının ekonomik çıkarları uğruna mücadele eden kitle

nizmaya ve onun temelindeki serma­ yeye boyun eğmekle mümkündür.

örgütleridir. Fakat sendikal mücadele

sendikaların ki Unutulmamalıdır bürokratik yapısının kaynağı, onun

olarak ve politik bir içerikle yürü­ tülmediği sürece, proletaryanın ekono­

yönetim kademelerini işgal eden sendika bürokratları, yani kişiler değil­ dir. Bürokratlar ve bürokratik meka­ nizma

yalnızca

Mücadelenin

Kızıl Bayrak/ANKARA

rasİsinin dalga kıran rolünün teşhir

bir işlev taşımamaktadır. Tayin edici

sözkonusu

·

tılıdır.

olan şudur: Bu unsurlar iktidarı hedef

ıçın

güvenlik önlemleri alınmıştı. Eylem saati olan saat 1 1 .00'de kamu çalışanları slogan­ larla Zafer Çarşısı önünde toplandılar. Bunun üzerine dağınık halde bulunan devlet güçleri yürüyüş yönünde barikatlar kurdular. Fakat, kamu çalışanlarının 4-5 ay önce gerçekleştirdiği kitlesel protesto eylemine vahşice saldıran ve terörist kimliğini bütün açıklığıyla ortaya seren sermaye devleti, bu kez eyleme saidıracak cüreti kendisinde bulamadı . Memur kitlesinin önündeki bari­ katlar, Milli Eğitim Bakanlığı önüne kadar geriledi. Daha sonra temsilciler, o bildik çıkışsız yolu bir kez daha denediler; Onlar, Başbakan Vekili Necmettin Cevheri ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile görüşerek taleplerini ilettiler, Karayalçın ve Cevheri ise onları dinler gibi gözüktüler. Vaatlerde bulundular ve 5 Nisan kararlarının yararlarını anlattılar. Ve bu mizansen de benzerleri gibi sonuçlandı. Bu eylem sonu­ cunda görüşmelerle sonuç alınamadığı bir kez daha görüldü. Genel G rev- Genel Dire­ niş çağrısının ve bunun hazırlıklarının yapıl­ masının yakıcılığı fazlasıyla hissedildi. Bu eylem bir dönüm noktası olmalı, kamu çalı· şanları kendilerini sefalete ve baskıya mahkum eden düzenden ve onun koltuk değneği SHP'den umut beklemek yerine, kendi öz . güçlerine güvenmeli,yeni ve zorlu bir mücadele dönemine hazırlanmalıdırlar.

taşıyacak öncü kurmayı ihtilalci parti­

politik kimliklerini perdelernekten öte

an

Kamu Çalışanları Sendikalar Platformu tarafından "grevli-toplu sözleşmeli sendikal hak" için ve 5" Nisan kararlarına karşı" kara­ laştırılan eylemlilik süreci 25 Mayıs'ta açlık greviyle başlamıştı.Kamu emekçilerinin bu eylemi de diğer pek çokları gibi sermaye .devletinin saldırısıyla karşılaştı. Açlık grev­ eisi sendikacılar gece yarısı tartaklanarak gözaltına alındılar. Bunun üzerine, yuka­ rıdakı taleplerle birlikte kamu emekçileri bu oları da protesto etmek amacıyla 28 Mayıs'ta An�ara'da kitlesel bir yürüyüş yaptılar. Bütün engellemelere rağmen, çeşitli iller­ den kamu çalışanları kitlesel bir biçimde Ankara'da toplandılar. Eylemlerin önüne geçmek isteyen ser ıaye devleti içişleri Bakanlığı aracılığıyla valiliklere gönderdiği genelgelerle kamu çalı� anlarının şE hir dışına çıkmalarını engellemeye çalıştı. Devletin resmi kolluk güçleri, polisler sendikaları dola­ şarak tehditler savurdular. Buna rağmen 20 bin civarında kamu emekçisi Ankara'daydı. Yakla�ık 20 bin kamu çalışanı, kenetlenmiş bir halde, pankartlar ve sloganlarla Kızılay'a kadar yürüdüler. Yürüyüş boyunca "Toplu sözleşme hakkımız, grev silahım ızı", "Devlet güdümlü sendikaya hayır!", "Kirli savaşa son ı ", "Yaşasın halkların kardeşliği ı "ve genel grev ile ilgili sloganlar coşkuyla atıldı . Erken saatlerde Kızılay'da kavşaklar polis tarafından tutulmuştu ve olağanüstü

siyle kavuşamamakla dolaysız bağlan­

..�

ahlaki

. Ka m u Çal ışa nları nı n Ankara Eylemi

fakat politikleşememektir. Bu zaaf ise

hareketi için sendikanın yönetim kade­

etmemektedir.

9

sınıfın zeminde

örgütlenme ihtiyacına ve bu yöndeki

üzerinde odaklaştırmadan esas dikka­ tini sendika bürokrasisine yöneltmek,

·

Açıktır

ve

Ba y r ak

özün

yansımasıdır. · reformizm ile sınırlı

politik

mücadelenin

mik-demokratik gerçek

yan

çıkarları

kazanımlar

elde

alanı

lehine edemez.

Sendikaların bir mücadele okulu nite­ liğine kavuşması, ancak bu aracın sını­ fın

siyasal

eğitimi

içeriği ile onu taşıyan örgütün bürok­

tikleştirilmesi

ratik biçimi arasında dolaysız bir bağ vardır.

kullanılabildiği

Devrimci politik mücadele başarıh bir sendikal mücadelenin de güvencesidir Sınıfın önündeki en önemli pratik

bir

ve

onun

poli-

doğrultusunda zaman

mümkündür.

Bu başarıldığında ise sendikal müca­ dele iktidar dönüşecektir. Sendikal işlevine

savaşının mücadelenin

kavuşması,

A ıl k a r·a ' d a Belediye Çalışanları D irenişte Ankara Büyükşehir Bele­ diyesi'nce 21 Mart '94 tari­ hinde göreve başlatılan belediye çalışanlarından 6 1 1 'i sınavda usulsüzlük yap ı ldığı gerekçesiyle işten atıldı. I şten atılan belediye çalışanları işten atıldıklarını öğrendikleri 1 7 Mayıs günü direnişe başladılar. Pirenişteki işçiler iletişimi rahat­ ça sağlamak için beşer kişi· den oluşan basın, siyasi

partiler, hukuk ve maliye komisyonu ile 3 kişiden oluşan bir yürütme komitesi oluşturdular. Direnişçil�r içinde görüştüğümüz bir grup işçi ... henüz eyle­ mimiz başlangtç aşamasmdadtr, ve şu an pasif biçimler altmda yürü­ mektedir. Ama bizler, dire­ nişe militan bir karekler kazandtimak ve sonuna kadar direnmek konusunda "

kararlıytz. Siyasi parti­ lerden beklentilerimiz yok. Kendi gücümüze güve­ niyoruz. Çünkü işsiz­ leştirme, taşeronlaşttrma ve özelleştirme devlet poli­ tikastdlf. Melih Gökçek de bizi işten atarak devlete hizmet etmektedir. Müca­ delemiz için gereken her eylemi yapacağtz" diyerek kararl ılıklarını belirtiyorlar.

Kızıl BayrakJANKARA "Bizler, Direnişe Militan Bir Karekler Kazandtrmak Ve Sonuna Kadar

kaldıracına

Direnmek

bu gerçek

Kararltytz.

sınıfın

birleşik,

Konusunda Siyasi

militan ve politik mücadelesini örgüt­

Partilerden

engel olan sendika bürokrasisini bizzat sendikaların bürokratik meka-

!ernekten geçmektedir. Bunun için işçi sınıfının bağrında proletaryanın

Beklentimiz

nizmalarını parçalayarak etkisizleştirme ve tasfiye etme müca-

bağımsız ihtilalci partisinin inşa çalış­ malarına hız verilmeli, fabrikalarda

Kendi

delesi, aynı zamanda sın ıfı tabanda

partinin ilk çekirdekleri mutlaka kurul­

ve

malıdır.

Güveniyoruz. "

devrimci

temelde

örgütleme

Yok. Gücümüze


Kızıl

ıo

Ba y r ak

1 - 1 5 H a z i ra n

94

''

1 H AZ i RAN i,�iler Direni,te, Sömürücüler Telafla! 1 5 ··1 6

B ugün B i zim İçin 1 5- 1 6 H aziran'dan Öğrenmek Çok Daha Zorun l u

't

' lı yıllarda, işçi sınıfı hare�e i militan bir mücadele g en ği yarat a� yolunda önemli gelişm ler � � �! .� .� kaydetti. Sermaye cephesının saldırılarına tabandan orgutlenen dırenışlerle karşı konuldu. Muca­ delede yeni kazanımlar elde edildi. '65 Zonguldak ve Kozlu maden işçilerinin direnişi, '66 Paşa­ bahÇe direnişi, '67 DiSK'in kuruluşu, '68 Derby direnişi, '69 Singer direnişi, Demirdöküm direnişi, Alpagut dene­ yimi ve yanısıra yaşanan çok sayıda g rev, işgal, direniş, miting ve yürüyüş militan bir mücadele gereneğinin adı m adım örülüşünün işaretleriydi. Bu gelişmeler ve yanısıra yoksul köylülerin artan toprak işgalleri, devrimci ' gençliğin yükselen mücadelesi, anti-emperyalist kit!e gösterileri karşısında bocalayan serm�ye cephesi saldı­ rılarını sürdürmek için yeni taktik arayışları na girdi. Işçi sınıfı hareketi içinde gelişen devrimci, militan mücadele geleneği daha işin başı nda kırı lmalı ve denetim altına alınmalıydı. Sermaye cephesini en çok ilgilendiren sorun buydu. Askeri darbe vb. seçenekler üzerind.e düşünüldü. Ama, önce "demokratik" yolların denenmesinin daha yararlı olacağı görüşünde karar kılındı. Türk-Iş tarafı ndan .m eclise bir yasa değ� şikliği ta�lağ ! ön� rilmi �ti. . Amaç �r! . Türk-lş'i yeniden tek sendika haline getirmek ve DISK çatısı altında gelışen devrımcı, mılıtan ışçı hareketını böylelikle tasfiye etmekti. Bugünkü uzantı ları DYP ve SHP olan, AP ve CHP'nin önderliğinde, bu öneri bütün sermaye partileri tarafı ndan desteklendi ve mecliste kabul edildi. . . '65 sonrasında bizzat mücadele içinden bir öncü işçi kuşağı yetişmişti. D ISK'in tasarıya karşı muhalefetıne bu işçiler de aktif olarak katıldılar. işyerlerinde, eylem hazırlıkları nı yürütecek "anayasa! diren!ş komiteleri." oluş­ turuldu. Yasa değişikliğinin resmi gazetede yayınlanması n9an sonra, 1 5 Haziran 1 970 günü, Istanbul ve lzmi(in çeşitli bölgelerinde işçiler fabrikalarda direnişi başlattı lar. Uretim durduruldu ve toplu halde yürüyüşe geçildi. lik gün direnişiere çoğu büyük 1 1 3 işyerinden yaklaşık 70 bin işçi katıldı. 1 6 Haziran'da ise direniş gelişerek devam etti. Türk-iş Genei .Başkanı Seyfi Demirsoy, "Demokrasiyi yıkmak için işçiyi teşvik edenlerin yakasına kanunlar yapışmaısa Türk-lş'e bağlı işçiler yapışacaktır." diyordu. Ama, ikinci gün, sendikacıların bütün çabalarına rağmen, direnişe Türk-iş'e üye işçilerin de geniş bir katılımı oldu. Sınıf kardeşleri mücadele içinde kucaklaştı. Onbinlerce işçi şehrin çeşitli yönlerinden kortejler halinde yürüyüşe geçti. . Hedef Taksim'de birleşmekti. Sömü­ rücülerin içine korku düştü. Polis ve ordu seferber edildi, yollar tutuldu. Işçilerin birleşmesini engellemek için köprüler açıldı. Yürüyüşlere polis ve ordunun müdahale etmesi bile işçileri yolundan döndüremedi. Direnişçiler - geri çekilmediler. Haklılıklarından hiçbir kuşku duymadılar. Kurşunlara karşı taş ile, sopa ile karşı koyarak bari­ katları aştı lar, ilerledi ler. Çatışmalarda 4 işçi ve 1 polis öldü. Çok sayıda işçi de yaral.andı. Olaylar devam ederken içişleri bakanı, vali ve diğer yetkililerin isteği üzerine D ISK yöneticileri radyodan bir konuşma yaparak ·�ahrip�r eylemleri tasvip etmedikleri"ni ve "işçilerin kötü maksatlı cereyanlara kapılarak şerefli Türk ordusu mensupianna taş atmamaları, tahriklere kapılmamaları, anayasaya aykırı davranmamaları"nı bildirdiler. DiSK yöneticileri barikat kuran, yol kesen, kurşun sıkan polis ve ordu kuvvetlerine karşı işçilerin .taş değil de gül atmasını mı bekliyordu? Yoksa eylemin haklılığı konusundaki görüşlerini mi değiştirmişlerdi? DISK yöneticilerinin işbirlikçi yüzleri açığa çıkmıştı. Devrimci, örgütlü bir işçi önderliğinden yoksun olan direniş hareketinin daha da yayıl�asının böyle,ce önüne geçilmiş oldu. . . 1 7 Haziran günü Istanbul ve ızmit'te sıkıyönetim ilan edildi. ısmet lnönü, (oğlunun kime çektiğini de belli eden) bir konuşma yaptı : "SikfYönetim adalet d1ş1 bir yönetim değildir. Kanuni bir idaredir. Acil ve k1sa yoldan

6O

adaleti ve gerçekleri ortaya Çikartmak için getirilir. Aynca bulanmiŞ olan zihinlere sükunet ve huzur gelmesini sağlar. " Başbakan Demirel de, aynı telden çalıyordu: "Burada yalmz siyasi iktidarm değil, rejimin ve parla­ mentonun zarar görmesi ile karş1 karş1yay1z. " Demirel, direnişçi işçileri sadece şapkaya değil, başa da karşı

çıkmakla suçluyor ve tüm partileri bu vahim durum karşısında birleşmeye çağırıyordu. . Çok sayıda işçi önderi tutuklandı . 5.000'den fazlası işten atı 19ı. Sıkıyönetim ;•e baskı lar yoğunlaştırıldı. Işyer­ leri ordu birliklerince kuşatı ldı. Bunlara rağmen direniş durmadı. Iş yavaşlatma, şa�erleri indirme v�. çeşitli biçim­ lerde eylemler sürdürüldü Yasa, Anayasa Mahkemesi tarafı ndan iptal edilmek zorunda kaldı . Işçilerin ancak mücadele ederek, direnerek kazanımlarını koruyabilecekleri gerçeği, 1.5-1 6 Haziran eylemleriyle bir kez daha doğrulandı. Bu gerçek 23 yıl sonra da sınıf bilinçli işçilere mücadelenin yolunu göstermeye devam ediyor.

v e Aci l B i r İ htiyaçtıf. 1 5 - 1 6 Haziran ' ı n B ugünkü

Mücadeleye Işık Tutması

Onun Üstün l ük l eri Kadar Zayı fl ıklarından da Öğrenebi l mekle · M ü mkündür. 1 5 - 1 6 Hazi ran Niçin Y arı m B ir

D i reniş O larak K a l mıştır?

Niçi n S ermayenin S al dı rı l arı Tümüyle Püsk ü rtülem emiştir? B u S oru l ara Bir Yanıt Vermeksizin 1 5 - 1 6 Haziran'dan Öğrenmek de

B

Mümkün Deği l d ir.

undan tam 2 4 yıl önce, tarih 1 5- 1 6 Haziran

?

1 70'e doğru ilerlerken, iş 7 i sınıfı ve emek­ çıler bugünküne .benzer bır sermaye saldı­

rısı ile yüzyüzeydiler. Krizin ortasına gittik­ çe daha fazla yuvartanan sermaye düzeni, krizden kurtulabilmek amacıyla yine gözünü iŞçi ve emek­ çilerin sınırlı kazanımıanna dikmişti. Bunalımını işçileri sefalet ücretine ve örgütsüzlüğe mahkum ederek atlaunak peşindeydi . O zamanlar, düzenin i�inde bulunduğu bunalım

bu kadar ağır, sorunları bu kadar karmaşık değildi belki . . . Üstelik başını bu denli ağrıtan bir Kürt ayaklanması da söz konusu değildi. Ama yine de düzen, işçi ve emekçitere örgütsüzlüğü ve sefalet ücretini · dayatıp kabul ettirmenin kolay olma­ yacağının farkındaydı.

Zira

genel bir devrimci

uyanışın yanısıra, karşısında, bir dizi mücadeleyle önemli bir deneyim sağlanuş bir işçi sınıfı vardı. Zonguldak ve Kozlu, Paşabahçe, Derby, Singer, Alpagut vb. direnişleriyle işçi sınıfı kendi gücünün farkına varmış, düşmanlarının da varmasını sağla­ mıştı. Bu süreçte mitingden fabrika işgaline kadar bir dizi mücadele silahını kullanmayı öğrenmişti. Düzen, kendi bunalımından kurtulmak için işçi ve emekçilere saldırmaktan başka çaresi olmadığını biliyor, ama gelebilecek tepkilerden de korku­ yordu. Bu nedenle, tıpkı bugünkü gibi o günlerde de ortalığı birdenbire "darbe" , "ara rejim", "sivil darbe" vb. tartışmaları kaplamaya başlamıştı. İşte bu korkular ve zorunluluklar içerisinde düzen, işçi ve emekçilere dönük saldırısının ilk adımını attı. O günlerde işçi sınıfının en müca­ deleci kesiminin örgütlü olduğu DİSK'i kapatarak, eylemlerin motoru olabilecek mücadeleci işçileri tümüyle örgütsüz bırakınayı hedefledi. Korkuları vardı, bu kesin; ama aynı dönemde düzeni cesaretlendiren çok önemli etmenler de sözkonusuydu.

Türk-İş

sendika

bürokrasisinin

kapıkulluğu ve DİSK yöneticilerinin reformİst bir çizgiye sahip olmaları bu eunenlerin başında geli­ yordu. Ayrıca sermaye düzeni, bu ihanetçi-uzlaşıcı sendika bürokrasisi sayesinde, işçileri ezebilmek için bir başka silahı daha kullanabileceğini düşü­ nüyordu. Genel olarak işçileri diğer emekçi kesim­ lerden yalıunak, özel olarak da işçileri kendi içinde bölmek, atomize eunek ... İşçileri diğer emekçilerden yalıtabiirnek için b urjuvazi, işçilerin haklı kavgasını sürekli kara­ lıyordu. İşçileri kendi içinde bölmek içinse özel kesimde çalışan işçilerle kamu kesiminde çalışan işçiler

arasında bir ayrımcılığı körüklüyor; bir


1 - 1 �

H a z i ra n Y 4

I\.. ı z-ı ı

B a y r ak

ı ı

önder-. ·diği bugün, 1 5- 1 6 Haziran'dan çıka­ kesimdeki krizin sorumluluğunu diğer görüyorlardı . Kısacası, kesimdeki "yüksek ücretler"e, "çalış­ liksizdiler ve kavgayı , sonuna kadar nlması gereken ilk derslerd�rı biridir. 1 5- 1 6 Haziran'dan çıkarmamız madan kazan.an işçiler"e vb. bağlı­ götürememenin burukluğu içerisinde gereken bir başka ders ise, sermayeye yordu. Bu demagojinin bugünküne fabrikalarına döndüler... göre tek farklı yanı ise, bugün kamu B u · yarım karakteriyle direniş, karşı mücadelede diğer emekçi kesim­ kesiminde çalışanlar hedef göste­ sermayenin saldırılarını biraz geCik­ leri yanımıza çekmenin önemidir. 1 riliyorken, o dönemde özel sektörde tirmek ve bir parça sırurlandırmak 1 6 Haziran'da' sermayenin saldırılarını çalışanların hedef gÖsteriliyer olma­ dışında bir sonuç vermedi. Veremezeli püskürtememiş olmanın en önemli sıydı. ·Tüm bu çabalarında düzen, de... DİSK'in kapatılmasına yönelik nedenlerinden biri de bunun sağla­ sendika bürokrasisinin büyük hizme­ yasa engellendi, ama düzenin ı 2 Mart namamış olmasıdır. Bugün böyle bir tinden de yararlanmaktaydı. Örneğin, rejimi aracılığıyla gündeme getirdiği desteği elde etmenin imkanları çok Türk-İş'in sarı sencli kacıları, Türk­ çok yönlü saldırı geri püskünülemedi. daha fazladır. Yeter ki, bu pers­ İş'te örgütlü işçilerin DİSK'li işçileri Pek çok işçi önderi tutuklandı, binler­ pektifle hareket edelim. Zira bugün, desteklernemesi için her türlü açık ce işçi işsiz kaldı, on yıllık m ücadele kamu emekçileri, Kürt yoksul köylü­ ihanet girişimini denedi. . Dahası, sonucunda elde edilmiş pek çok kaza­ sü, şehir ve kır yoksulları işçi sınıfı ile Türk-İş'te örgütlü işçileri DİSK'li işçi­ rum tırpanlandı. birlikte' mücadele etmeye düne göre çok daha hazır durumdadırlar. lerin üzerine saldırtmak için çeşitli Dönüp 24 yıl sonra 1 5- 1 6 Haziran 1 5 - 16 Haziran' dan bazı dersler: provo�atif girişimlerde bulundu. tekrar . baktığımızda, B ugün benzer bir saldırıyla yüzyü­ deneyiı:nine Ne var ki, düzenle sendika bürok­ bürokrasisinin ihanetçi­ rasİsinin bu ortak gayreti ancak sırurlı zeyiz. Dolayısıyla bizim için 1 5- 1 6 sendika bir etki yaratabilcli. Türkiye, 1 5 Hazi­ Haziran'dan öğrenmek, çok daha uzlaşıcı karakteri ile bir kez daha ran'ı büyük bir işçi direnişiyle karşı­ zorunlu ve acil bir ihtiyaçtır. 1 5- 1 6 yüzyüze geliyoruz. Bu deneyim ladı. Direniş, 1 5 Haziran sabahında, Haziran'ın bugünkü mücadelemize sendika bürokrasisinin inisiyatifini İstanbul ve İzmit'in çeşiÜi fabri­ ışık tutması, onun üstünlükleri kadar parçalamadan sermayeye karşı başa­ meydan veri­ savaşları kalarından sokaklara taşarak sel gibi zayıflıklarından da öğrenebilmekle rılı büyüdü. 16 Haziran günü ise, direniş mümkündür. 1 5- 1 6 Haziran, niçin lemeyeceğini bir kez daha gösteriyor. iyiden iyiye büyüdü. Düzenin kolluk yarım bir direniş olarak kalnuştır? Dün Zonguldak ve 3 Ocak'taki tutum­ kuvvetleriyle açık bir çatışmaya Niçin sermayenin saldırılan tümüyle larıyla, bugünse özelleştirme konu­ dönüştü. 16 Haziran günü Türk-İş'li püskürtülememiş, giderek bir karşı sundaki oyalayıcı, erteleyici tutum­ sendika bürokrasisi işçiler de sınıf kardeşlerini destek- saldırı örgütlenememiştir? Bu soru­ larıyla . !emek için yavaş yavaş mücadele lara bir yanıt verrneksizin 1 5- 1 6 Hazi­ sermayeden yana saf tuttuğunu yeterli ran'ı bir deneyime, bir derse dönüş­ açıklıkta gösteriyor. 1 5- 1 6 Haziran saflarında toplanmaya başladı. Düzeni şaşkınlığa sürükleyen, türmek, 1 5- 1 6 Haziran'dan öğrenmek deneyiminden öğrenmek, onu aşmak­ korkutan bir tepkiydi bu. Ama yalnız­ mümkün değildir. 1 5 - 1 6 Haziran'a bu tır. A§manın yolu ise, her şeyden önce ca düzeni değil, onun sadık uşağı cepheden bakarsak karşımıza nasıl bir tepemizde bir ur gibi duran sendika bürokrasisinin saltanatını ve inisi­ sendika bürokratlarını da. . . Düzenle tablo ç ıkmaktadır? beraber senclika b ürokratları da şaşır­ 1 5 - 1 6 Haziran, sıruf içinde yeterli yatifini boşa çıkarmak ve çökerı­ dılar, telaşa düştüler ve korktular. O bir dayanışma sağlanmadan, etkili ve rnekten geçiyor. 1 5 - 1 6 Haziran'da sınıf, sendika andan itibaren de, direnişin önünü sonuç alıcı bir mücadele örgütlemenin kesrnek için her türlü alçakça yolu · oldukça zor olduğunu bir kez daha bürokrasisinin inisiyatifini aşıp parça­ denedilee "Provokasyon" · edebiyatı kanıtlamıştır. Türk-İş üyesi işçilerin layacak bir politik/örgütsel perspektif yaptılar. "Artık yeter, fabrikalarımza ancak bir bölümü bu eylemlerde sınıf ve girişkenlikten yoksundu. Eylemin dönün" çağrısında bulundular. kardeşleriyle birlikte olmuş, sıcak yarım bir eylem olarak kalmasırıın, İşçileri yalnız bırakmak istemeyen, mücadelede yer almıştır. Oysa ayru bir karşı saldırıya dönüşeınemesinin sonuna kadar direnişten yana olan si,i.reç açıkça göstermiştir ki, bu saldı- . en temel nedenidir . bu. Gerek taban parti yalnızca devrimcilerdil Ne var ki, tüm ndan yalnızca işçi sınıfının bir bölü­ örgütlenmelerinden, gerekse kararl ıl ıklarına karşın bu devrimciler, mü değil, tüm işçi ve emekçiler zarar önderliğinden yoksunluk· 1 5- 1 6 Hazi­ perspekti f ve · tecrübeleriyle eyleme görmüştür. Burjuvazinin, sınıfın belli ran eyleminin en zayıf yanıdır. 1 5- 1 6 önderlik edebilecek yapıda değillerdi. kesimlerini hedef göstererek işçi sını­ Haziran'da da taban örgütlülükleri İşçiler ise, o ana dek DİSK yönetimi fını bölme çabası, bugün de benzer vardı ; ama "anayasa! direniş komi­ hakkında büyük bir yanılsama için­ biçimde sahnelenmektedir. Burju­ teleri" adıru taşıyan bu örgütlülükler deydiler. DİSK yöneticilerinin refor­ vazinin, sınıfı kendi içinde bölme hem sınırlıydı, hem de eylemi sendika mist karakterlerinin anlamı konu­ çabalarının farkında olmak, bunun bürokrasisine rağmen örgütl6me ve şunda yeterince açık değillerdi. için mücadele saflarını en geniş ve en sürdürme perspektifinden hemen Reformizmin, en kritik anlarda işçi yaygın biçimde oluşturmak sermayeyi tümüyle yoksundular. Dahası, bu mücadelesini arkadan hançerleyen bir dize getirebilmek için zorunludur. B u , komitelerde sendika bürokrasisinin akım olduğunu ilk kez bu açıklıkta burjuvazinin yine aynı yöntemi dene- belirgin bir etkinliği vardı.

'Ş-

·

·

1 5- 1 6 Haziran bize göstermiştir ki, salt sendikal örgütlenme sınırında kalarak, kapitalizm içinde kimi düzeltmeler hedefleyen bir pers­ pektifle, salt bununla; sömürüden, baskıdan ve işsizlikten kurtulabilmek mümkün değildir. İşçi sınıfı, ancak sosyalizmle kendisini ve diğer emek­ çileri sömürü ve baskıdan kurtarabilir; eşitlik ve özgjlrlük taleplerini gerçek­ leştirebilir. Bunu bilince çıkarmaz, ihtilalci sınıf partisi etrafında örgüt­ lenemezsek, belki belli dönemlerde kimi haklar ka zanmak mümkün olacaktır. Ama ne bunları kalıcı hale getirmek sözkonusu olacaktır; ne d� sömürüden, işsizlikten, baskıdan tümüyle kurtulabilmek... Kazarnlan kısmi haklar ise bir süre sonra, kapi­ talizmin . doğasından kaynaklanan devrevi kriz dönemlerinde yeniden elimizden gidecektir. 1 2 Man'ta, 1 2 Eylül'de ve bugün yaşadıklarımız bu gerçeği yeterince kanıtlar niteliktedir. Her eylem döne­ minin ardından elde edilen hakların, nasıl enflasyon, para basınu vb. yollarla geri alındığı açıktır. Zira, ikti­ dar onlardadır. İktidar işçi ve emek­ çilerin eline geçmeden bu kısır döngüden kurtulmak mümkün olma­ yacaktır. Bu ise, ekonomik müca­ deleyle yetinmeyip politik bir müca­ dele yürütebilmeyi, bu mücadeleyi yürütebilecek bir ihtilalci sınıf parti­ sini örgütlemeyi gerektirmektedir. * * *

1 5- 1 6 Haziran'dan öğrenmek, · onun direnişçi ve mücadeleci gele­ neğinden öğrenmek demektir. 1 5- 1 6 Haziran, hakların hangi yolla alına­ bileceği, korunabiieceği ve sermaye düzenine nasıl diz çöktürülebileceği konusunda son derece zengin ders­ lerle dol u bir deneyimdir. Bugün de önümüzü aydınlatmaya devam eden sönmez bir ışıktır. B ugün, 1 5- 1 6 Haziran'ın direnişçi geleneğine sahip çıkmanın, ona layık olmanın tek bir yolu vardır:

15-16 Haziran'a sahip çıkmak,

onun eksikliklerinden ders çıkarı p onu aşmaktır! 15- 16 Haziran'a sahip çıkmak, yeni

15- 16

Haziran'lar

yarat­

maktır! Yeni 15-16 Haziran'lar için ileri!


ı2

1 -1 5

Ba y r ak

l(ızıl

Haziran 94

D ü n ya ve T ü r k i ye : E l bette S S C B v e D oğu A v rupa ' daki Çöz ü l me n i n T ü m U l u s l araras ı İ l işk i l e r i Te m e l d e n S ars tığı B i r Gerçekti r . Ne V ar ki; U l u s l ararası K api tal i zm i n S on 2 0 Yı l d ı r İçi nde

'1

B u l u n d uğu v e G ittikçe D e ri n l eşe n i s t i krars ı z l ı k B ağl a m ak B u O lgu n u n E mperya l i s t D ü nya S i stem i n i n Y apı s ı ndan K ayn ak l an an Ö z e İ l işki n N e de n l e r i n i G i z l emek D e m ek t i r . i s ti k r ar s ı z lığı n Tem e l i nde K api t a l i s t D ü nya Ekonomi si n i n T ü m ü n ü S aran B unalım İ le E mpe rya l i s t l e r A ra s ı ndaki K ı z ışan Rekabet V ardır . 1- D ünyada durum: Her alanda istikrarsızlık

B

çelişkilerinin keskinleşme­ sinde ve kitle hareketinin büyümesinde, özellikle de grev hareketinin bir kaç on yıldır görülmemiş boyutlar kazanmasında ifade bulu­ yor. burj uvazi Emperyalist artık gerisi"nde "cephe eskisi kadar rahat değil. Batı ve Güney Ayrupa'da son yılların en olağan görüntüleri haline gelmiş kitlesel protestolar ve grev­ ler bir yana. Sosyal müca­ deleler bakımından gele­ neksel durgunluğuyla övünen ABD'de bile artık �·sorun" var. Los Angeles isyanı, bu sahte cennetin oarınaırdığı derin toplumsal sorunların bir ilk dışa v urumu olmuştur ve rejimin egemenlerini derin kaygı­ tara boğmuştur. Ş üphe yok ki, uzun "sosyal barış" döneminin ardından gelen bu gelişmeler henüz başlangıç halindedir. Protestolar hükümet poli­ tikalarını hedef alıyor olmakla birlikte, eylemiere egemen bilinç bugün için son derece zayıftır. B urju­ vazinin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik ve örgütsel denetimi bu gelişmelere bağlı olarak belli ölçülerde yıpranmakla birlikte halen sürmektedir. İşçi sınıfı saldınya konu olan kendi sınulı hak ve kazanımları dışındaki bütün �ir sorunlar alanında kendi burju­ vazisine tabidir. Insanlığın beşte dördü demek olan bağımlı ülkeler halklarının sorunlanna, acılarına ve sefaJetine genel bir ilgisizlik içindedir. Yine de, uzun durgunluk yıllarının ardından gelen · bu hareketliliğin, zaman zaman açık politik biçimler kazanan bu protestoların, Batı işçi sınıfı hareketinde ileri sıçramanın bir ilk belirtisi olması kuvvetle muhtemeldir. Tekeller sınıfın istemlerini karşı­ . lamamak, dahası mevcut kazanımları budamak politikasında ısrarlılar. Ekonomik bunalım ve sertleşen uluslararası rekabet koşullannda bu onlar için bir zorunluluktur. Bu çelişkilerin gitgide keskinleşmesini doğuracaktu. B ugün için "cephe gerisi"nde emper­ yal ist burj uvazinin en büyük avantajı, devrimci hare­ ketin cılızlığı, devrimci bir sınıf öncüsünün yoklu­ ğudur. Bir çok ülkede devrimci hareket küçük, dağınık ve perspektif yönünden bulanık önemsiz çevrelerden ibarettir. Canlanan kitle hareketinin bu küçük çevrelerin büyümesi ve güçlenmesi için ne gibi sonuçlar yaratacağını ise zaman gösterecektir. Önder­ lik boşluğu burjuvazi için en büyük avantaj olmakla kalmamakta, o faşist hareket yoluyla, kitlelerin en geri kesimlerinin hoşnutsuzluğunu sapurarak düzen için yeni bir kuvvet kaynağı haline getirmeye çalış­ maktadır. ·

O lgu s u nu, S al t B u Nedene

E konomik bunalım ve e mperyalist ''cephe gerisi"nde sorunlar .

Kapitalist dünya ekonomisinin İkinci Dünya Sava­ ugünün uluslararası durumuna genel bir istikrarsızlık egemendir. Artık genel kabul gören bu şı 'nı izleyen yıllarda girdiği uzun süreli büyüme, olguya burj uva dünyasının getirdiği popüler bir '70'li yıliann başından itibaren yerini halen sürmekte açıklama var. B una göre, İkinci Dünya Savaşı olan uzun süreli bir durgunluğa bıraktı. Yaklaşık 20 sonrasında oluşmuş uluslararası statüko ' 89 çöküşüyle yıldır bunalım içindeki emperyalist ülke ekeno­ ani bir biçimde son .bul unca, kaçınılmaz olarak bugün- . milerine bu süre boyunca kronik bir işsizlik ve enflas­ kü istikrarsızlığı doğurmuştur. Taşıdığı kısmi gerçek- yon eşlik etınektedir. B unalıma ve sonuçlarına lik payına rağmen, bu açıklama temelde kaba bir rağmen, gelişmiş kapitalist ülkelerde ekonomik büyü­ manipülasyonun ifadesidir. me döneminde sağlanmış "iç barış"ta son bir kaç yıla Sovyetler B irliği ve Doğu Avrupa'daki çözülme kadar önemli bir değişiklik yaşanmadı. Emperyalist ve dağılmanın tüm uluslararası ilişkileri temelden burj uvazi kendi işçi sınıfını belli çıkışlar dışında sarstığı elbette bir gerçektir. Bu gelişmeler savaş genellikle sükunet içinde tutmayı başarabildi. B unda sonrasının ilişki ve kurumlaşmalarında köklü bir sınıf üzerinde kurulan ideolojik ve örgütsel denetimin altüst oluşu beraberinde getirmiştir. Ne var ki sözko- yanısua, iki önemli olanak büyük bir rol oynadı. ilkin, nusu açıklama, istikrarsızlık olgusunun kapsam ını bu 20 yıl içinde emperyalist burjuvazi, özellikle İMF büyük ölçüde daraltınakla kalmamakta, fakat çok reçeteleri ve soyguncu borç mekanizmalan yoluyla, daha önemli olarak, onun emperyalist dünya siste- �izin yıkıcı yüklerini geri ülkelere aktarmayı başardı. m inin kendi yapısından kaynaklanan öze ilişkin Ikinci olarak. ise, ilkinin de sağladığı kolaylıklarla, işçi nedenlerini de gizlemektedir. Bugünkü istikrarsızlığın sınıfının uzun yıllar süren geçmiş m ücadeleleriyle temelinde, · kapitalist dünya ekonomisinin tümünü kazanılmış sosyal kazanımiarına (sosyal güvenlik saran bunalım ile emperyalistler arasında kızışan reka- mekanizmalarına) fazlaca dokunulmadı. Bu ikisi bira­ bet vardu. Bunların ikisi de, başlangıç noktaları rada emperyalist ülkelerde işçi sınıfının bunalımın olarak, ' 89 çöküşünü neredeyse 20 yıl önce- etkilerini derinden hissetmesini engelleyip geciktirdi. Fakat son yıllarda bu durumda önemli değişiklikler lemektedir. '70'lerin başından beri süregelen bir genel durgunluğun son yıllarda ağulaşmasında ifadesini var. B unalım giderek ağulaşmakta, işsizlik yeni bulan ekonomik bunalım, '89 Çöküşünden tümüyle boyutlar kazanmaktadu. Emperyalist burj uvazi buna­ bağımsızdır. ' 89 çöküşü, eski Doğu Bloku pazarını lımın yüklerini bağımlı ülkelere aktarma çabasını Batı kapii.alizmine sınusız ölçüde açarak, olsa olsa bu bütün gücüyle halen de sürdürmektedir. Ne var ki bu bunalım üzerinde hafifletici bir rol oynayabilirdi. kendi başına anık yeterli olmadığı için, fatura gitgide . Aynı şekilde, emperyalist kampın yaşadığı bugünkü büyüyen ölçülerde metropol ülkeler işçi sınıfına çıka­ iç bölünmenin kökleri de, ABD'nin İkinci Dünya rılıyor. Doğu Bloku'nun çöküşünün verdiği rahatlık Savaşı sonrasında kurduğu mutlak hegemonyanın ve sosyalizmi bir alternatif olmaktan çıkardığına sarsılmaya başladığı '7-0' I i yılların başına kadar duyduğu kesin inançla, emperyalist burjuvazi kendi uzanır. Şu farkla ki, Doğu Bloku'nun varlığı emper- işçi sınıfının sosyal kazanımiarına genel bir saldırıyı yalis tler arası rekabeti büyük ölçüde iktisadi sahaya başlatmış bulunuyor. İşsizlik artarken, ücretler düşü­ hapseımekteydi. Böylece onun serbestçe gelişmesini, yor, sosyal haklar sürekli budanıyor, sosyal sorunlar Em peryalist cephede iç bölünme poli tik ve askeri alanlara yayılmasını dizgin - büyüyor, yoksull uk yaygınlaşıyor. Doğal olarak da, Emperyalist cephe gerisinde emek-sermaye çelişlemekteydi. ' 89 çöküşü işte bu sınulamaya artık bir bu gelişmeler, kapitalist metropollere bir kaç on yıldır son vermiş oldu. Emperyalistler arası çelişki ve çatış- egemen olan "sosyal barış"ı hızla aşınduıyor. Çalışan kisi sertleşirken, emperyalist cephenin kendisinde ise maların serbestçe gelişmesinin önünü açtı. kitlelerin yaşam düzeyi sürekli kötüleşirken, bu, sınıf iç bölünme derinleşmekte, rekabet keskinleşmektedir. B u i�i olgu birarada emperyalizmin om.ılBu temel olguların mantığı ve süreç v r l aşm ak ta, ı· şsı. z l ı' k B u n a I ı m G ı' d ere k Agı maz çelişkilerinin iki temel görünümüdür. içindeki seyri komünistler tarafından belli ugün kapitalist gelişme üretici güçlerin B vesilelerle incelenmiştir. (Bkz. B ugünün Y e n i B oyu t l ar K az a n m aktad ı r . muazzam bir büyüme düzeyinde ifade . . . . . . .. Dünyası: Süreçler ve Eğil imler, DeğerE mperyal i s t B u r ı u v azı n ı n B u n al ı m ı n Y uk l erı n ı bulmaktadır. Emek üretkenliği olağanüstü len dirme ve Kararlar içinde, Eksen Yayıncıl �k, Dünyada "Yeni Düzen" ve Orta- B ağı m l i Ü lke l ere Aktarma Çab a s ı A rt ı k K e n d i B aşı n a a�mış, �apitali �t �o�lumlarda muazzam . oluşmuştur. Fakat bu zengınlık bınkımı dogu, Eksen Yayıncılık). Bu nedenle buna rağmen b u gelişmenin onmilyonlarca Yeter l ı O l m adıgı Içı n Fatura G ı tgı d e burada kendimizi daha çok bazı güncel i �s � i9in yarattığ� son�ç, � ekli büyüyen sonuçl�n özet bir sunuluşuyla sınır_ S ı n ı fı n a � r)karı l m ak tad ı r · l Ü lk e l er İşçi Metropo ve sürekli kotuleşen yaşam bu ışsızlik -layacagız. Teknolojik gelişme, olmaktadır. koşulları " S o syal B arış" Hızl a Aşınmaktad ı r . .

V


-

1 - 1 5 H a z i r a n 94 -

l(ı z ıl

13

Ba y r ak

sav�.ş tehlikesindeki bir büyürneyi beraberinde getirir. Uretici güçlerdeki gelişmenin üretim süreçlerini uluslararasılaştırdığı, yani aynı malın üretiminin deği­ şik sathalannın değişik kıtalarda gerçekleştirilmesini olanaklı hale getirdiği bir gelişme aşamasında, emper­ yalist çıkar çelişkileri ve çatışmaları dünyayı yeniden birbiriyle dişe diş rekabet halindeki i}ctisadi ve ticari bloklara bölüyor. Emperyalist cephe kendi içinde derinlemesine bölünüyor, gruptaşıyor ve kutuplaşıyor. Tüm bunlar, pazarlar ve nüfuz alanları için şiddetli rekabetin emperyalizmin öze ilişkin bir niteliği ve sistemin temel çelişmelerinden biri olduğunu tüm açıklığı ile yeniden kanıtlıyor.

·ı

Bağı mlı ülkeler dünyası: Sürekli istikrarsızlık

Emperyalist metropollerde az çok sakin ve barışçıl olara}c yaşanan ikinci emperyalist savaş sonrası dönem, kapitalist dünyanın bağımlı ülkelerden oluşan çevre bölgelerinde sonu gelmez toplumsal ve siyasal A B D ' n i n Emperyal i s t D ü nya Cephe s i Ü z e r i nde S av aş S onras ı n d a çalkantılara sahne oldu. Emperyalist metropollerin ekonomik istikrar ve "iç banş"ı yaşadıklan bir K u r d uğu Hegamonya ' 7 0 ' eri n B aşın d a S ar s ı l m aya dönemde, bağımlı ülkeler devrimci ve karşı-devrimci gelişmeleri içiçe besleyen sürekli bir bunalım için­ B aşl adı . O n u n D ü n k ü Uyd u l arı A l m anya ve Japonya deydiler. · B irinciler yaşadıkları rahatı, kuşku yok ki bu G üçlenen İki E mperya l i s t Ku v v et Ol arak K en d i l er i n i Gö sterd i l er . ikincilerin çektikleri acılara ve yoksulluğa borç­ Iuydular aynı zamanda. D oğu - B atı K u t upl aşm as ı n ı n S o n B u l d uğu '70'1i yıllardan itibaren kapitalist dünya ekono­ G ü n ü m ü zde, B u Ü lke l e r A r t ı k misini saran genel bunalımdan itibaren ise, kapitalist dünyanın çevre � ölgelerinin acıları ve yoksul luğu K ıyasıya R e k a b e t Içi n deki R akip E mperya l i s t K u tupl ardı r . iyice katmerleşti. IMF "istikrar politikaları" ile büyük borç patlamaları son 20 yıla damgasını vurdu. B u, kapitalist mülkiyet ilişkileri koşullarında geleneksel sertleşiyor. Dünya pazarının birliği bugün halen kapitalist metropollerdeki ekonomik krizin yüklerini rolünü oynamaktadır. işsizler ordusunu çoğaltmakta, sürmekle birlikte eski uyumlu dönem çoktan son kar oranlarını düşürerek yolaçtığı bunalımlar yoluyla bulmuştur. Uzun pazarlık ve çekişmelerin ardından bağımlı ülke halklarına ödetmenin etkili bir meka­ da çalışan sınıtlann yaşam koşullarını kötü­ nihayet imzalanabilen serbest ticaret anlaşmalarına nizması olarak rol oynadı. Ekonomik faturanın siyasal (GA IT vb.) rağmen, korumacılık ve ticari bloklaşma yüzünde ise darbeler, askeri �ejimler, beyaz terör ve leştirmektedir. Öte yandan, üretici güçlerdeki aynı muazzam doğrultusunda güçlü bir eğilim ve buna yönelik önem­ gerici bölgesel çatışmalar vardı. B ugün durum daha da kötüdür. Ağırlaşan ekono­ gelişme sayesinde bugün dünya alabildiğince küçül­ li adımlar var. Bu bloklaşma doğal olarak başa güre­ mik bunalım ile emperyalistler arasında kızışan etki müş, ul usların yaşamı çok yönlü olarak içiçe geçmiş­ şen emperyalist ülkeler etrafında ol,uşuyor. Almanya alanları mücadelesi, halkiara daha ağır bir ekonomik tir. Sermayenin ul uslararasılaşması İkinci Dünya l iderl iğinde Avrupa B irliği ve EFTA, AB D lider­ Savaşı sonrasında üretim süreçlerinin ulus­ liğinde NAFT A şimdiden var. Pasifik bölgesinde ise yük ve daha büyük acılar olarak yansımaktadır. Ne lararasılaşması düzeyine ulaşmıştır. B u iktisadi temel, Japonya fiilen gerçekleştirdiği duruma bunlara benzer var ki, emperyalist soygunun ve iktisadi bunalımın Batılı emperyalist güçlerin AB D hegemonyasındaki bir örgütlü biçim vermek niyetinde. Ekonomik reka­ bağımlı ülkelere çıkardığı fatura artık bu ülkelerin siyasal ve askeri birliği ile de birleşince, emperyalist bet doğal olarak siyasal etki alanları mücadelesini de kaldıramayacağı �ınırlara gelip dayanmıştır. Üzerinde entegrasyon teorileri bir dönem solda bile yankısını kızıştınyor. B aşa güreşen emperyalist devletlerin çokça tartışıla� borç krizinin gerisinde bu gerçek bulabilmiştir. Fakat gelişmeler, kapitalist ekonominin AB D 'nin askeri inisiyatifinden kurtularak kendi yatmaktadır. Ote yandan, NAFTA'nın yürürlüğe uluslararasılaşma alanında yaşadı ğ ı başdöndürücü bağımsız güçlerini yaratmak, dahası bunu iktisadi girdiği 1 Ocak 1994 tarihine denk getirilen ve tüm gelişmeye rağmen, emperyalizmin doğasının değiş­ kuvvetleriyle uyumlulaştırmak çabalan ise, ekonomik . dünyada büyük yankılar yaratan Chiapas Ayak­ mediğini, eşitsiz ve sıçramalı gelişme yasasının ve politik etkinlik mücadelesinin doğal bir uzantısı lanması, halkların ağırlaşan bu köleliğe karşı yeni bir hükmunü sürdürdüğünü, emperyalist cephedeki olarak çıkıyor ortaya. Askeri alanda, bugün vesayetten başkaldın döneminin ilk işaretlerini vermektedir. Yine de bugün halen dünya ölçüsünde .örgütlü bütünlüğün kendisine özgü koşullann ürünü bir geçici kurtulmak ve bir dengeleyici karşı güç oluşturmak olgu olduğunu, çok geçmeden yeniden kanıtladı. amacıyla atılan adımlar yarın, emperyalist rekabetin devrimci mücadele süreçleri herzamankinden daha "Tıpkı bunalımsız kapitalizm hayaline benzer bir daha farkl ı bir aşamasında, bizzat bu rekabetin en zayıf, emperyalist dünya gericiliği ise duruma egemen biçimde, emperyalist dünyanın kendi iç ilişkilerinde etkin aracı olarak rol oynayacaktır. Emperyalist olmak anlamında herzamankinden daha güçlüdür. B u de bölünme ve çatışmaların artık son bulduğu, nere­ dünyanın iç ilişkilerinde bugün yaşanan süreç, mili­ ' 89 çöküşünün v e onun dünya ölçüsündeki etkilerinin deyse ultra-emperyalist bir aşamanın ABD lider­ tarizmin urmanmasını kaçınılmaz kılacak tarzda yarattığı geçici bir durumdur, fakat yine de açık bir liğinde artık gerçekleştiği hayali egemen olmuştu ki, seyretmektedir. Militacizmin tırmanması doğrul­ , gerçektir. Devrimciler bu gerçeği yüreklilikle karşı­ kapitalizmin nesnel yasaları ve kaçınılmaz çelişkileri tusundaki her gelişme ise, herzaman emperyalist lamak durumundadırlar.

!

·

bu alanda da kendini bütün keskinliği ile göstermekte gecikmediler." (Değerlendirme ve Kararlar, s.75-76) Bu olgu daha '70'lerin başında belirmeye başladı. ABD'nin emperyalist dünya cephesi üzerinde savaş sonrasında kurduğu hegemonya ilk sarsıntılarını yaşa­ maya başlarken, onun dünkü uyduları Almanya ve Japonya iki güçlenen emperyalist kuvvet olarak kendilerini gösterdiler. Doğu-Batı kutuplaşmasının son bulduğu günümüzde bunlar artık layasıya bir rekabet içindeki rakip emperyalist kutuplar duru­ mundadırlar. '70'li yıllarda daha çok iktisadi alanda süren rekabet, '80'li yıllarda buna ilaveten politik etki alanları mücadelesi biçimini almış, bugün ise tüm sahalara yayılmıştır. AB D uzun yıllar hegemonik bir güç olmanın tüm avantajlarını kullanarak konumunu korumak istemektedir. Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği'ni NATO ile, Pasifik ' te bir güç alanı oluş­ turmak çabasındaki Japonya'yı ise "istikrarsız alan" ilan ettiği bu böigede askeri varlığını güçlendirerek kontrol etmek çabasındadır . Fakat bu çaba ABD'nin arzuladığı sonuçları yaratmaktan çok, açık ve örtülü emperyalist rekabeti körüklemektedir. Avrupa, ABD'nin askeri vesayetini kırmak için kendi ordu­ sunu (Batı Avrupa B irliği) örgütlerneye başladı bile. Japonya'nın ise Pasifik bölgesindeki iktisadi ve poli­ tik nüfuzu hızla büyümekte, hırslı Japon emper­ yalistleri bunu askeri alana da yaymak için hummalı bir faaliyet yürütmektedirler. Emperyalistler arasında şiddetleneo rekabet günümüzde m ilitarizme yeni bir ivme kazandırmaktadır. Ş imdi bu rekabete bir ucun­ dan Rusya'nın da katılması, çelişki ve çatışmalara olduğu kadar emperyalistler arası gruplaşmalara yeni · boyutlar kazandıracaktır. İçinde bulunulan genel ekonomik bunaJımın da etkisiyle emperyalistler arası iktisadi rekabet gitgide

Emperyalist Geric i l i k Dü nyan ı n Çeşitli Bölgelerine S öm ürgecilik Dönemlerine Has En Kaba Yöntem lerle S aldırmaktadır.


ı 4

1\... ızı l

Tam da bu olgu nedeniyledir ki, emperyalist geri­ cilik, dünyanın çeşitli bölgelerindeki şu veya bu soru­ na klasik sömürgecilik dönemlerine has en kaba yöntemlerle müdahale edebilmek cüretini kendinde bulabilmektedir. B ir yandan bunu "insani yardım", "banş", "istikrarı sağlama", "içsavaşı engelleme" ve tüm bu amaçlar doğrultusunda "B M hukukunu uygu­ lama" kılıfları içinde şirin göstermeye ve meşru­ laştırmaya çalışmakta, fakat öte yandan da "sömür­ geciliğin rönesansı" üzerine arsız ve küstahça

konuşabilmektedir. Emperyalist gericilik bugünkü gucunu, aynı zamanda, mevcut devrim odaklarını etkisizleştirmek, sistem için tehlike potansiyeli taşıyan sorunlara kendi çözümünü dayatmak doğrultusunda kullanmaktadır. Nikaragua, El Salvador ve Kamboçya'nın ardından Güney Afrika ve Fil istin 'deki son gelişmeler, emper­ yalist gericiliğin bu alandaki başarısının örnekleri oldular. Küba, Kuzey Kore, Peru, Filipinler ve Kürdistan'da ise ezmeyi ve ehlileştirıneyi amaçlayan kuşatmalar halen sürüyor. Güncel gerçeği yüreklilikle karşılamak fakat aynı zamanda geleceği de devriınci bir iyimserlikle ele almak durumundayız. Emperyal izm bunalım için­ dedir, kendi iç Çelişki ve çatışmaları derinleşmektedir, "cephe gerisi"ndeki eski rahatını da artık kaybet­ miştir. Los Angeles isyanı ile Chiapas Ayaklanması derindeki gerçeğin, sistemin biriktirdiği patlayıcı madde stoklarının yüzeye vuran ilk dalgalarıdır. Ekonomilerindeki yapısal kriz tabanı üzerinde süı:ekli bir toplumsal istikrarsızlık ve kaynaşma içinde olan "orta kuşak" ülkeleri, sistemin en zayıf halka­ larıdır. Kapitalist gelişmede önemli mesafeler almış ve ortaya nispeten güçlü bir işçi sınıfı ile yarı-proleter ve işsiz yığınlardan oluşan büyük bir emek ordusu çıkarmış bu ülkelerde dünya gericiliği önemli sorun­ larla yüzyüze kalacaktır. Komünistler 1 99 1 yılı başın­ daki değerlendirmelerinde, bağımlı halklar dünyasının 20. yüzyıl bilançosunu mekteydiler:

özetlerken

şunları

söyle­

"20. yüzyıla geçişle başlayan, özellikle de '50' li ve '60' lı yılları saran milli kurtuluş hareketleri dalgası,

' 70' lerdeki son devrimlerle genel olarak noktalandı sayılır. Kapitalist dünya sisteminin bu çevre bölge­ lerinde arıık yeni bir döneme girilmiş bulunuluyor. '80' li yıllar bir geçiş ve mayalanma dönemi sayı­

labilir. Yeni bir devrimci kaynaşmalar ve devrimler dönemine girilmesi kaçınılmazdır. Toplumsal sınıf ilişkilerinde meydana gelen köklü değişim, bir çok ülkede yeni kaynaşmaların artık proletarya eksenli ve proleter bir ıoplumsal karakterde cereyan etmesini olanaklı ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun güçlü belirtileri ve kanzıtarı şimdiden var. Bu ülke devrim­ cilerinin yeni hareketlilikler döneminde kendi misyon­ larını başarıyla oynayabilmeleri, bu temel tarihsel değişimi . hesaba katma yetenekleriyle dolaysız bir bağlantı içinde olacaktır." (Değerlendirme ve Karar­ lar, s.88) II- Türkiye 'de durum: Yapısal kriz Top lumsal değişim süreci ve proleter devrim perspektifi

·

İkinci Emperyalist Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde kapitalist gelişmede büyük mesafeler kate­ den ülkelerden biri de Türkiye oldu. '50'li yıllardan itibaren büyük bir hız kazanan kapitalist gelişme, bir kaç on y11lık bir süre içinde toplumun çehresini baştan aşağı değiştirdi. Kırsal ilişkilerde büyük bir çözülme ve dağılma süreci yaşandı. Proleterleşme hızlandı ve buna kırdan kentlere, tarımsal bölgelerden gelişen sanayi havzalarına büyük göç dalgalan eşlik etti. Şehiı:ler hızla büyüdü, kalabalıklaştı, d üze'nin çözmek­ ten aciz kaldığı muazzam iktisadi, sosyal ve kültürel sorunların biriktiği alanlar haline geldiler. Kapitalist iktisadi gelişmenin sosyal bir ifadesi olarak modem sınıflar o'ı uşup güclendi, modern sınıf · ilişkileri topluma egemen hale geldi. Toplumsal kutuplaşmanın bir ucuna dünün komprador tüccarları ve toprak ağalarından dönüşen işbirlikçi tekelci burj u­ vazi oturdu, öteki ucuna, saflan proleterleşen köylüler ve zanaatçılardan beslenerek h ızla kalabalıklaşan Türkiye işçi sınıfı. Tekelci burj uvazi ve işçi sınıfı bugün Türkiye toplumunun iki ana sınıfı olarak karşı

karşıya duruyorlar. Öteki mülk sahibi sömürücü sınıf ve katmanlar tekelci burjuvaziyi, kentin ve Imm çalı­ şan emekçi kitleleri işçi sınıfını çevreliyor. Türkiye'de sosyal-siyasal olayların son 30 yıllık seyri gösteriyor İki, toplumsal safiaşına ve çatışma bu iki temel sınıf etrafında yaşanmaktadır ve yaşanacaktır. Sosyo-ekonomik gelişmenin bugünkü düzeyi, Türkiye'nin iktisadi yapısını ve temel sınıf ilişkilerini,

H ayr a k

IMF "İstikrar Politikalan" İ le B üyük B orç Patlam al arı Son 20 Yi l a Damgasını Vurdu. B u, Kapi talist Metropollerdeki Ekonomik Kri zin Yüklerini B ağıml ı Ülke Halklarına Ödetmenin Etkili Bir Mekanizması Ol arak Rol Oynadı . Ekonomik Faturanın Siyasal Yüzünde ise Darbeler, Askeri Rejim ler, Beyaz Terör ve Gerici Bölgesel �.

Çatışmalar Vardı . geriye dönük tüm önyargıları parçalayacak düzeyde berrak hale getirmiştir. Dolayısıyla bu tarihsel gelişme sürecinin geçiş evresinde ('60'1ı yılların ikinci yansı ve '70'li yılların ilk yarısı), geriden bakarak ve "geri­ ye bakarak" oluşturulan küçük-burjuva devrimci­ demokratik programların dayandınldığı iktisadi ve sosyal yapı tahlilleri bugün tümüyle çökmüştür. Bu programlardan geriye yalnızca bu geri bakışın ürünü olan bazı siyasal sonuçlar ("siyasal demokrasi" vb.) kalmıştır. Bu durum devrimci-demokratik akımın yıllardır yaşamakta olduğu derin ideolojik bunalımin temel nedenlerinden biridir. Türkiye'de çıplak bir sermaye egemenliği hüküm sürmekte ve onun arkasında uluslararası sermaye cephesi durmaktadır. Türkiye üzerindeki emperyalist köleliğin, ülkenin emperyalizme iktisadi, mali, siyasi, askeri, diplomatik, kültürel, kısaca her alandaki bağımlılığının temel toplumsal dayanağı iktidardaki burjuvazidir. Aynı şekilde, siyasal gericiliğin temel toplumsal kaynağı ile Kürt halkı üzerindeki sömürgeci köleliğin toplumsal dayanağı da bu aynı sınıftır. B u sınıfın mevcut egemenliği, toplumun tüm temel sorun­ larının düğümlendiği halkadır. Sorunların köklü ve kalıcı çözümü için atılması gereken temel tarihsel adım bu halkayı parçalamakta, bu sınıfı iktidardan alaşağı etmekte ifade bulmaktadır. Dolayısıyla Türki­ ye devriminin temel v_e öncü gücü olarak Türkiye işçi

sınıfının önündeki temel stratejik görev, kırın ve kentin geniş emekçi katmanlarını arkasına almayı başararak bu sınıfı devirmek, uluslararası sermaye cephesini Türkiye' den yarmak, emperyalist dünya sisteminin dışına çıkmaktır. , Tüm bunlar Türkiye devriminin toplumsal içeriği ve karakteri için yeterli bir açıklık sunmaktadır. B u niteliği itibanyla bir proleter devrim olacaktır. Çözümlenınemiş bazı burjuva devrim görevlerini gerekçe göstererek bu adımı görmezlikten gelmek, gerçekte, bu "geride kalmış" görevlerin çözümünün önundeki temel sınıfsal engeli görmezlikten gelmek­ tir. Emperyalist kölelik, siyasal gericilik, sömürgeci egemenlik, tüm bu temel sorunların köklü devrimci çözümü için bir tek gerçek yol var. Bu, mevcut serma­ ye iktidarını devirmektir. Sermaye iktidarını devirmek ise sosyalist devrimden başka bir anlama gelmez. Düne kadar samiabiiirdi ki geleneksel devrimci hareketin demokratik devrim tutkusunun gerisinde Türkiye'nin somut tarihsel koşullannı, demek oluyor

ı - ı -.1

I I ULI I UI I

7 "+

ki, iktisadi ve toplumsal gelişme düzeyini, terhel sınıf ilişkilerini ve mevcut iktidarın sınıf karakterini doğru değerlendiremeınek yatmaktadır. Durumun bundan ibaret olmadığı bugün açıkça görülmektedir. Ne iyi ki, bir kaç maocu mezhep dışında, Türkiye'nin nesnel gerçekleri, devrimci saflarda iyi kötü ortak bir kabul görüyor artık. Ama geleneksel devrimci gruplar buna rağmen "demokratik devrim" tutkusunu terket­ miyorlar. Zira buradaki sorun özünde yöntemsel değil sınıfsaldır. Esas itibarıyla teorik önyargılar ve yöntemsel hatalarla değil, tam da şınıfsal kimlik ve önyargılarla ilgilidir. B irinciler bu ikincilerin yalnızca yan son�:�çları olmaktadır. Hiçbir şey geleneksel devrimci hareketin gerçek sınıf karakteri ve bakış açısı için, devrim sorununa yaklaşımdaki tutumu kadar açıklayıcı olamazdı. Toplumsal kaynaşmalar ve üç başlıca hareket Kapitalist gelişme tümüyle empery:al izmin güdü­

mündeydi ve buna kaynakların açgözlü bir yağma­ lanması ile· yoğun bir sömürü eşlik etmekteydi. � u süreÇ işçi v e emekçiferin tepkisini v e mücadelelerini doğurmakta gecikmedi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez olarak kentin modem alt sınıfiarına dayalı büyük kitle hareketleri doğdu. '60'1ı ve '70'li yıliann ikinci yan­ larına damgasını vuran bu hareketlerde, üç belli başlı sosyal -siyasal hareket belirgin biçimde ortaya çıktı. İşçi sınıfı hareketi , küçük-burjuva demokratik hareket ve Kürt yurtsever hareketi. B unlardan ilki, işçi sınıfı hareketi her iki dönemde de kendi siyasal önderliğini bulamadı ve devrimci bir politik gelişme süreci yaşayamadı. Her iki dönemde de burjuva ya da küçük-burjuva reformist akımiann ideolojik ve örgütsel denetiminde kaldı. İleri işçiler katmanı sosyalizm adına burj uv a ve küçük-burjuva sosyalizmi fikirleriyle yüzyüze kaldı. B üyük bir kitlesel hareketlilik olarak kendini orta­ ya koyan küçük-burjuva demokratik hareket, devrimci ve reformist kanatlarıyla güçlü bir politik temsil olanağına her iki dönemde de sahip oldu. Böylece politik ve örgütsel olarak gelişip serpilme olanağı buldu. 12 Mart'ta ezildiği halde, '74'den itibaren daha güçlü ve daha yaygın, politik bakımdan ise çok daha etkin bir biçimde ikinci bir büyük gelişme dalgası yaşadı. Ne v ar ki, 12 'Eylül karşı-devrimi, küçük­ burjuva katmanların mücadele gücünü ve coşkusunu kırdı. İki yükseliş ve onu izleyen iki karşı-devrim

döneminin ağır yükü küçük-burjuva katmanları yordu, şevk ve heyecanını tüketti, onlan siyasal yaşamın gerisine itti. B u, bu hareketin temsilcisi durumundaki akımların saflarında büyük bir ' parçalanma ve dağıl­ maya yolaçtı. Geçmişte devrimcilik bayrağı taşıyan insan kitlelerinin ezici bir çoğunluğu, düzenin uysal eklentileri haline geldiler ya da sosyal-demokrasinin kadro ihtiyacının kaynağına dönüştüler. Üçüncü bir .temel toplumsal hareket olarak Kürt yurtsever hareketi ise, ilk gücünü ve oluşumunu kent küçük-burjuvazisi ile büyük kentlerde okuyan Kürt öğrenci kitlesi içinde buldu. Devrimci ve reform İst kesimleriyle Kürt sol akımlan, ideolojik-politik geliş­ melerini ve ilk örgütsel şekillenmelerini bu politik taban üzerinde, öğrenci gençlik ve kent küçük­ burjüvazisi içinde yaşadılar. 12 Eylül' ü izleyen dönemde reformist · kesimler yozlaşıp tasfiye olur­ larken, devrimci kanat PKK şahsında ulusal hareketin asıl kaynağına, Kürt köylülüğüne ulaşmayı tam da 1 2 Eylül'ü izleyen b u zor dönemde başardı. Kürt halkının onlarca yıllık devrimci ulusal birikimini büyük bir


1 -1 5 Haziran

94

l(ızıl

ı 5'

Ba y r ak

başarıyla açığa çıkardı. Kürt kapitalist dünya ekono­ yurtsever hareketini ulus­ K ü rt U l u s a l H areketi Doğa s ı n a Uygu n H e terojen Sosyal -Siyas a l K u vvetlerle misinin genel durgunluğu _ H areketten lararası bir kuvvet haline nedeniyle bu pazarlar bir Ke ndi Mecrası n d a İ l erl iyor. Devri mci-Demokratık getirdi ve özgürlük müca­ daralma içindeydi ve Kök A l a n S o l Grupl arı n B az ı l arı Şimdiden Tasfiye__ O lmuş Durumda. delesini şöyle ya da böyle kıran kıran bir ticari "ava­ bir çözümü dayatan gelişme Diğer B az ı l arı Soru n l arı Ert�l eXiP. Bi rikt i_rmeyi_.Be l i O lçülerde B aşardı l ar. şın alanıydı. Türk burju­ . . düzeyine ulaştırdı. vazısının elindeki tek Fakat B u n a S ürek h B ı r Ideolopk ve Orgutsel Erozy�n . . . Bugün Kürt ulusal hare­ silah ise düşük ücretli Eşl ik Etti . K üçü k - B urjuv a Demokratik Hare etin B azı Tem s ı l c ı l erı I se, keti kendi doğasına uygun işgücüydü. Yatının, ara Som utta Devrim c i S ol, Küçü k - B u rıuva Katman l arın düşen heterojen sosyal­ malları ve enerji bakı­ siyasal kuvvetlerle kendi mından dışa bağımlı bir . H a l a Diri Öğe l erinden B e s}enmeyi B aşararak, . mecrasında ilerliyor. Gele­ ekonomide ucuz maliyet Geçmişi n Devri mci R u hu n u B ir O lçüde S ürd ürmektedırl er. neksel devrimci-demokratik için tek imkan korkunç hareketten kök alan, onun düzeyde düşürülmüş dolaysız uzantıları olan geleneksel sol grupları� durdurolduğu askeri rejimler izledi. Aske.� rejimleri ücretler olabilirdi. Bu aynı zamanda, yabancı serma­ ise her seferinde yeni·den kitlesel :jıareketlılikler... B.u büyük bölümü ise bunalımı, tıkanıklığı ve. tasfiyeyı yeyi çekmek için "ucuz emek cenneti" yaratma poli­ döngü, siyasal istikrarsızlığın, düzenin �.apısal krızıyaşıyorlar. İçlerinden bazıları şimdiden tas.fıye olm �ş tikasıydı. Bu politikalar işçi sınıfını açlığa, kent ve kır nin tartışma göstermez kanıtıdır. � durumda. Diğer bazıları sorunları örtmeyı, eneleyıp emekçilerini sefalete itti. Toplumda servet-sefaJet Yapısal krizin temelinde, ka� �tal.ist ,geli��e�in d!�a kutuplaşmasını görülmemiş boyutlara vardırdı (ulusal biriktirmeyi bugüne kadar belli ölçülerde başardılar. bağımlı niteliği var. B u salt Turkıye ye ozgu degı.ı, Fakat buna hem sürekli bir ideolojik ve örgütsel eroz­ gelirin % 70' i faiz, �ar ve rantla beslenen asalak sını�­ benzer konumdaki tüm ülkelerde yaşanan evrensel bır lara aktı), fakat sorun hiçbir biçimde çözülemedı. yon (tasfiye) eşlik etti. Daha da kötüsü, ş � veya bu yolla enelenip biriktirilen sorunların toplu bır faturaya durumdur. "ithal ikameci" denilen ekonomiler gerçek­ Komünistler ve devrimciler Türkiye kapitalizminin dönüşmesi, bir parçalanma ve ?ağ.ılmayl � sonuç.­ te katı biçimde ithalata dayalı ekonomilerdir. It.h� çözümsüz sorunları derken bu açık gerçekiere işaret edilen tüketim malının kendisi değil de, onun üretımı lanması bu gruplar için büyüyen bır rısk halıne ·geldı. etmiş oluyorlar. Demek oluyor ki kısa dönemli aldatıcı bir başar.ı nın ya da montajı için gerekli makina-teçhizat ve aı:a Türkiye otuz yıldır bu kısırdöngüyü yaşıyor. bedeli günü gelecek ağır ödenec�kt! r. � �çük-bufJuva malları olmaktadır. Bunların ithalatı sürekli dövız Toplum bu otuz yıla büyük sosyal-siyasal çalkantıları, demokratik hareketin bazı temsılcılen ıse, somutta gerektiren ve yutan bir mekanizmadır. Bu tür ekono� iki büyük devrimci hareketlilik ile iki kan� ı karşı­ Devrimci Sol, küçük-burjuva katmanların hala diri v� milerde sürekli bir döviz kıtlığı, ödemeler dengesı devrim dönemi sığdırdı. Şimdi yeniden öyle bır nokta­ dirençli öğelerinden besl.enmeyi ?a�ar�ak, . . ye.nı açığı ve dış borç yükü olması bundandır: �?,öviz. kıtlı� ı ya gelinmiştir ki, bugün devrimci y ükseliş sancısı ile dış borçlarla giderilir, dış borç ödemelerı sureklı dovız dönemde geçmişin devrimcı ruhunu bır olçude surdm­ sermayenin yeni bir karşı-devrimci basurma hazırlığı gerektirir, b� kısır döngü sürekli büyüy�rek dev � içiçe gelişiyorlar. mektedirler. . . Türk burjuvazisinin bu yeni durumda ışı kuşkusuz İşçi sınıfı hareketine gelince. Bu hareketin .�en� eder gider. Oylesine bir dış borç me�an_ızmasıdır kı dönemde gösterdiği geniş· katılımlı ve uz�n sur.e� ı bu borclar ödendikçe çoğalırlar. Turkıye yıllardır çok daha zor. B unun biri dış öteki iç iki önemli n��e� i eylemlilik, işçi sınıfının toplumsal muhalefetın en dırı, bü�ük �eblağlarda dış borç ödüyor. Böyleyken, var. Dıştaki neden, kapitalist dünya ekonomısının 1987 'de 36 milyar dolar olan borç miktarı, bugün 70 yaşamakta olduğu bunalımın gitgide ağırlaşmasıdır. canlı ve soluklu gücü olduğunu bütün açıklığıyla ona­ _ .e milyar doları bulmuştur. Yani rakan:ı .nere�eys� �.ıy ya koymuştur. İşçi sınıfının toplumd.aki Y.eri har�kete Bunun sonuçları içe büyüyer�k yansıın_akta�ır, da.�a � .geçme yeteneği, taşıdığı eylem enerJISI uzerıne hıçbır katlanmıştır. B u süre içinde ekonomı ıse sureklı �ot�­ da büyüyerek yansıyacaktır. Içteki neden ıse, Kürt tartışma kalmamıştır. B u hareketin t�m sorunu, ye gitmiş ve bugün yeniden ifl�s. nokt� ına gelmıştır. halkına karşı yürütülen kirli savaşın yarattığı m.uaz­ Ona bir parça nefe� aldırmak ıçın yenı dış borçl.ar�, zam ekonomik israftır. Sömürgeci Türk devletı bu devrimci bir politik ve örgütsel gelışmeyı hala yaşa­ yamamış olması, hala da kendisinin taşıdığı bü� �k bunun için de içte IMF reçetelerini uygulamaya ıhtı­ savaş için büyük kaynaklar, yüz trily?nlar�a ifa�e yaç var. 5 Nisan Kararları ile başlayan saldırıyla bu mücadele enerjisini kucaklayacak ve temel polıtık edilen paralar harcıyor. Bu da ekonomıye bınen bır yola gidilmiştir. . . . başka yük oluyor. Kuşkusuz her durumda olduğu gibi .. hedeflere yönlendirecek bir devrimci sınıf öncüsüyle Aynı yapısal kriz, dışarıdan gelen bu yuklerı ıçen � burada da fatura halka ödetiliyor. Fakat tam da bu · buluşamamış olmasıdır. B u sorun, bir �aşka yönden, de bütçe açıkları, dev boyutlarda iç borçlar, s �rekl� yolla kitlelerin hoşnutsuzluğu bir de bu yönden çoğai­ komünist hareketin sorunudur. Kornunıst hareket yüksek enflasyon, sürekli düşürülen ücretler, surek!ı tılmış oluyor. bugün sınıfın önderlik ihtiyacını karşılayacak bir ideo­ büyüyen bir işsizlik, emekçi sınıfların artan bır lojik ve örgütsel gelişme düzeyine ulaşma özel çabası Fakat sermaye düzeninin işi siyasal planda daha da yoksullaşması olarak üretir. Aynı şekılde, bu da zor. Kürt sorunu ve Kürt özgürlük mücadelesi yıllar­ içindedir. İşçi sınıfı 12 Eylül dönemini izleyen �itle�el hare­ benzer konumdaki tüm bağımlı ülkelerde benzer dır nefes aldırmıyor. Koca bir ulusun varlık ve özgür� ketliliğin temel gücü ve tartışmasız eksenı �ahne �el�­ biçimlerde yaşanan ve benzer sosyal-siyasal. s�nuç�ara lük sorununu yok sayma çabası içinde, Türk devleu rek, toplumsal muhalefet ve mücadeleı:ıı n yenı bır yolaçan bir durumdur. Çalışan sınıfların bu iktı�adi ve yalnızca büyük ekonomik kaynaklarını tük�tmekle dönemini başlatmış oldu. Eğer devrimcı sınıf prog­ sosyal sonuçlara tepkileri artan kitlesel hareketlılıkler, kalmıyor. Daha da önemlisi politik ve manev.� açıdan ramı ve perspektifleriyle donanmış komünistler sınıf toplumu sarsan devrimci kaynaşmalar olu�ca, .hele bizzat kendisini tüketiyor. Eğer bu aynı donemde, buna bir de ekonomik krizdeki ağırlaşma eşlık edıyor­ Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de devrimci bir oli­ hareketiyle ciddi bir buluşmayı başarabilirlerse: �u da � Türkiye'nin devrimci siyasal müq_dele tanhınde, sa, sermayenin buna tepkisi, emperyalist gericiliğin de tik çıkış yapmayı başarabiimiş ols�ardı k�rulu ?uzen teşviki ve tam desteği ile, askeri darbeler oıu.yor : için işlerin nerelere varmış olabileceğını kestırrnek tümüyle yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Kitleler zorla kontrol altına alınıyor, örgütlü devrımcı gerçekten zor olurdu. . . .. . . .. . . .. muhalefet eziliyor, ağırlaşan ekonomik krize sözde Kürt sorunu yakıcı önemını, Kürt ozgurluk mucaTürkiye kapitalizininin yapısal krizi: çare olarak İMF reçeteleri en �e�sizce �ygulanıyor. delesi ise çözümü zorlayan basıncını bütün ağırlığı�la . Toplumlan derin acılar ıçınde tüketen bu kısır halen sürdürüyor. Ve böyle bir dönemde, Türk burJ�­ Sosyal çalkantıların ve askeri darbelerin ikti­ döngüden, devrim dışında bir çıkış yol� �okt�. . vazisi, "Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomık sadi temeli Türk burjuvazisi, 12 Eylül süngülerının golg��ın�e bunalımı" ile yüzyüze olduğunu itiraf ed�y r. .Bunu Türkiye'de savaş sonrasını izleyen hızlı kapitalist . uyguladığı 24 Ocak Kararları ile, gü�a. b.u .kısır dongu­ yeni istikrar tedbirleriyle demek oluyor kı �ışçı sın ­ gelişmeye, bu gelişmenin kendi yapısından . gelen .� � sürekli bir kriz eşlik etmiştir. Ekonomıye hakim bu yü "dışa açılma" ve dünya ekonomısı ıçınde rekabet fına ve tüm çalışan kesımiere yıllarca surecek bır yapısal kriz, toplumu saran ve sarsan sosyal ve si�as�l gücü kazanma yoluyla kendi cephesinden kırma yolu­ saldırıyla göğüslerneye çalışıyor. Tüm �or�n, sal���a . na gitti. "Çağ atiayan Türkiye" efsanesi i le toplum uğrayanların bunu nasıl ve ne olçude - . goğuskrizierin de maddi zeminini oluşturmuştur. Turkı­ buna inandmimaya çalışıldı. Bugün sonuç onadadır. leyeceğinde düğümlenmektedir. ye' nin son otuz yılı gerçek manada bir . siyasal . istik­ . . . "Bugünün Türkiye' sinde siyasal süreçlerın se�rın­ rarsızlık dönemi olarak yaşandı . Buyuk kitlesel Türk burjuvazisininki olmayacak duaya amin demek . gibi bir �eydi. Onun dış pazarlara açıldığı dönemde, de bir zorlanma, bir tıkanma sözkonusudur. Bu oz lkaynaşma dönemlerini bunların zor kullanılarak � . lik/e Kürt sorununun bugünkü seyri üzerinden ken�ın� göstermektedir. Bunun temel nede�i ise T_ürkfye �şç� . . . sınıfının siyasal mücadelede kend� yerını �ır turlu . alamamasıdır. Türkiye işçi sınıfı sıyasal muc�elecfe_ kendi yerini alamadığı içindir ki, Türk bur]uvazısı topluma kanlı ve keyfi bir polis rejimini da�atı�o.r ve mazlum bir ulusa her türlü zulmü reva gorebılıyor. Türkiye işçi sınıfı siya�al m_üc�del�de ke��i �evrimci . rolünü aynayamadığı ıçındır kı, gosterdıgı. tu"!Je��­ karlıklara' katlandığı tüm acılara ve sergıledıgı tum kahramantığa rağmen Kürt halkı özgürlük mücadelesini bir sonuca bağlamakla zorlanıyor." . . . "Tıkanıklığı yaratan durum, Türk bur�.u�azısının . e en büyük şansı, Kürt özgürlük mücadelesının ıse � büyük açmazıdır. Bu aynı zamandil işçi ve em_���� .. hareketinde bugün halen yaşanan kısırdöngunun

.

.

·

düğümlendiği noktadır." (Kürt Ulusal Sorunu, s.226227, Eksen Yayıncılık) .. . Burada bugünün temel sorunu da temel goreyı de içiçe olarak özlü bir biçimde konulmuştur. Herşey bu sorunu arılamaya ve bu göreve sarılmaya b�ğlı: Herşey bu doğrultuda ortaya konulacak devrımcı inisiyatife ve pratik çabaya bağlı.


ı6

B ayr a k

l(ızıl

ll

Haziran 94

1 -1 5

1

1 D ü nya K api ta l i zm i

leştirme kapsamına alınmıştır. Ya da

S o n 20

örneğin son ekonomik paketle bir­

Yı ldır

likte, kamu çalışanlarının çok azının kullanabildiği lojman hakları da gas­

Deri n B i r B u nal ı m

pedilmek istenmektedir.

Y aşam aktadı r .

* * *

Sendika bürokratları özelleştirme

U l u sl araras ı S ermaye D ü ze n i n i n B u B u n a l ı m dan Çıkış Yolu O l arak Uygu l amaya

saldırısı karşısında sınıfın çıkarlarını kollayan bir tutum içerisindeymiş gibi

görüntü verrnekteler. Bunun için bol süslü demeçleriyle gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını işgal edi­

K oyd uğu P o li tikaların T ü m ü İşçi ve Em ekçi l e r i n

yorlar. Ancak demeç verrnek dışında da ciddi bir adım atmadıkları ortada. B unalımdan en az zararla, hatta

Daha Fazl a Yoks u l l aştı rı l m a s ı n a D ayan maktadır.

Ö zell eştirme B u P o l i t ikalardan B iri si dir. Ö z e l leşt i rmeler Tüm İşçi l ere ve

Emekçi Ke s i m l ere Yöne l i k B ir S aldırıdır. Ö ze l l eşt i rm e l er K arşı s ı n d a İşçi l e r i n ve Tüm Em ekçi l eri n M i l i ta n . Ö rgü t l ü, B ir l eşik M ü c ad e l eden B aşk a B i r A l tern a t i fi Yokt u r . S er m aye S al d ı rı l arı n ı A l t e t m e n i n Tek Y o l u

G e n e l G re v - G e n e l D irenişi Ö rgü tl emektir.

G

erek IMF yetkilileri, gerek�e

sermaye

sınıfı

T.Çiller'den

özelleştirmeleri bir an önce gerçekleştirmesini talep ediyor. Gerçi

iktidarın bu doğrultuda epeyce yol al­ dığı bir gerçek. Yine de KİT iş­ çilerinin özelleştirmelere karşı yük­ selttiği mücadele sermayenin bu yoğun saldırısını istediği hızda sür­

dürmesine engel oluyor. Büyük ser­ maye çevreleri bağırıyor: "Ana­ yasanın 1 19. maddesini yürürlüğe koyun, daha yoğun gulayın!"

bir

terör

uy­

Dünya kapitalizmi, son yirmi yıl­ dır derin bir yapısal bunalım yaşıyor. Uluslararası sermaye düzeninin bu bunalımdan çıkış yolu olarak uy­ gulamaya koyduğu politikaların tümü, işçi ve emekçilerin daha fazla yok­ sullaştırılmasına dayanıyor. Özel­ leştirme de bu politikalardan biridir.

daha da palazlanmış olarak çıkmayı hedefleyen büyük burjuvazinin söz­ cüsü TÜSİAD, Türkiye ekonomisinin geleceğini belirlerken Türk-İş yet­ kilileri

ile

görüşmeyi

ihmal

et­

memekte. Ancak, kapalı kapılar ar­

Demir çelik işçileri de sermay enin ÖLcllcştirme saldırısının ilk hedefleri arasında yer alıyorlar.

rörünü

de

birlikte

getirmiştir.

Ka­

patılan fabrikalar içerisinde direnişe geçen işçiler, ordu-polis mü­ dahalesiyle karşı karşıya kalmış, te­ rörist yasalar, darbeler birbirini iz­ lemiştir. Sonuç olarak, dünyadaki tüm özelleştirrnelerin bilançosu kan, ör­ gütsüzleşme, işsizlik ve sefaJet ol­

tırmakta bir araç işlevi görmüştür. Şimdi

ise,

KİT'lerden

sermaye

gelen

yalnızca

kaynaktarla

ye­

tinmek değil , bizzat ona sahip olmak

da istiyor.

Özelleştirme saldırısının kısa va­ dede en ciddi sorunlarından biri hiç kuşkusuz işsizliktir. Sermaye çev­

muştur. S ermaye için özelleştirmeler te­ melde, yayılma ve kaynak alanları ya­ ratmanın aracıdır. Ülkemizde bur­ juvazi hem ciddi bir kaynak sıkıntısı,

releri de yüzbinlerce işçinin sokağa atılacağını . itiraf etmektedirler. TİSK'in de açıklamalarında özel­ leştirmelerden sonra 500 bin işçinin işsiz kalacağı belirtilmektedir. ör­

hem de ciddi bir borç yüküyle karşı karşıyadır. Varolan bunalım ve çı­ kışsızlık ortamında özelleştirmeler,

neğin 1 990 yılında özeneştirilen çi­

burjuva devletin borç yükünü fifletmede en iyi çare olarak

ha­ gö­

rülmektedir. B aşka bir deyişle burjuva

devlet elindekini avucundakini düz­ lüğe çıkmak için satışa çıkarmıştır.

mento fabrikalarının tümünde toplu kıyımlar gerçekleşmiştir. B u nedenle de sermayenin sözcüleri işsizlik si­

tında bir kambur olduğunu iddia et­

zenli ödenmemektedir. Ya da demir­

mektedirler. KİT'lerin son bir kaç yılda hızlı bir zarar grafiği çizdiği bir

çelik vb. türünden fabrikaların kendi

gerçektir. Ancak bu "zarar grafiği" uluslararası sermayenin Türkiye'deki

rilmektedir. işsizlik sigortası ile ilgili yasa taslağı, zaman zaman gündeme

turulan bir plan dahilinde adım adım gerçekleştirilmiştir. Dünya B ankası '80'lerden önce KİT'lerin des-

Kaldı ki, taslak bu haliyle yasalaşsa bile sınıfın hemen hiçbir kazanımı ol­

teklenmesi için '80'1erden sonra

gulamaları

titizlikle

oluş­

kredi açarken, özelleştirme uy­

için kredi açmaya baş­

lamıştır. Üstelik '80'den itibaren kamu imalat sanayi yatırımları sürekli v e

ürünleri kıdem tazrninatı yerine ve­

getirilip yeniden tozlu raflara sürülen bir dosyadan başka birşey değildir.

Hak-İş

bürokratları

yalnızca

hü­

kümetin bu politikayı uygulayış bi­ çimine karşıdular. "KİT'ler işçilere satılsın . " , "Ortak bir platformda uz­ laşalım." türünden önerileriyle kim­ lerin ve neyin savunusunu yaptıkları açıkça görülmektedir. Çünkü özel­ leştirmeler nas.ı l gerçekleşirse ger­

çekleşsin, işçi sınıfı ve emekçi kitleler onun olumsuz sonuçlarından kur­ tulamayacaklardır. DİS K bürokratları ise sözde özel­ Ieştirmelere tümden karşıdırlar. Ancak daha geçtiğimiz ay Kemal Ne­

dürdüklerini

ifade

etmektedir.

Bu

olarak iş başına gelmiştir. Nebioğlu, yalnızca sol gösterip sağ vurrnaktadır. Sonuç

leneksel

olarak

rollerini

sendikacılar

oynamakta;

ge­

böy­

lelikle işçileri oyalamakta, yorrnaya çalışmaktadırlar. İşçilerin tepkisine

sözde katılıyormuş gibi görünerek öf­ keyi yumuşatıcı mektedirler.

politikalar

güt­

Özelleştirmeler karşısında işçilerin ve tüm emekçilerin militan,

örgütlü

birleşik

bir

mücadeleden

kesimlere yönelik bir saldırıdır. Her­ şeyden önce artan işsizlik oranları üc­

budur. Özelleştirme gibi kapsamlı bir sal­

çilerine değil, tüm işçilere ve emekçi

mahkum edilmesi de uluslararası ser­

birlikte

Özelleştirme

ve

başka bir alternatifleri yoktur. Sen­ dikacıların oyalayıcı, kafa bulandırıcı taktiklerini boşa çıkartmanın yolu da

retlerin daha da aşağıya çekilmesine

bilinçli bir politikadır. Yine son yıllarda,

Türk-İş

özelleştirmelere değil,

mayacaktır. Özelleştirmeler yalnızca KİT iş­

hızlı bir gerileme içerisinde olmuştur. Ayrıca bazı KİT'lerin geri teknoloj iye mayenin sermaye devletine dayattığı

çilerin bilgisinden gizlenmektedir.

hükümet bir özelleştirme hükümeti

lenlerin dahi kıdem tazminatları dü­

tarafından

görüşmelerde

gortasından, atılan işçileri farklı fab­

zarar ettiğini, dolayısıyla halkın sır­

uzantıları

bu

rikalara yerleştirmekten vb. söz et­ mektedirler. Ama bunların hepsi birer

aldatmaca, birer yalandır. Satılacak ya da kapatılacak KİT'lerden emekli edi­

sözcüleri

yapılan

bioğlu basma verdiği demeçte, bu hü­ kümete verdikleri desteği sür­

KİT'lerin

S ermayenin

dında

nelerin konuşulduğu işçi ve emek­

neden olacaktır.

KİT'lerin

sendikal

satışıyla

örgütlülüklerde

önemli bir zayıflama söz konusu ola­ caktır. Köklü bir sendikal ya­

dırıyı alt etmenin tek silahı genel­ grev, genel-direnişi bir talep olmaktan çıkarıp, gerçekleştirmektiL B u doğ­ rultuda komünistlere ve öncü işçilere

önemli ve zorlu görevler düşmektedir. Ancak ihtilalci-militan bir önderliğin

kapsamına alınan, kar eden kuruluşlar

pılanmaya sahip bu işletmeleri satın alanların ilk işleri kuşkusuz eski iş­

olmuş, işçi hareketinin örgütlü! üğüne darbe vurulmuş, işçi ve emekçilerin

netimindeki bütün kuruluşlar ardı ar­

olacaktır.

dına zarar etmeye başlamıştır.

tüm sosyal hak ve kazanımları tır­

yana KİT'lerin olanakları he özel sermayenin çıkarları için kullanılmış,

litikası dünya

cadeleleri sonucu elde edilmiş bir dizi

Ya sefaJet içerisinde yaşamaya mahkum olmak, ya da onurlu bir di­

burjuvazinin karlarını

tim, sağlık vb. gibi hizmetler de özel-

cü bir seçenek yok!

Özelleştirme, çok kapsamlı bir sal­ dırıdır. Şimdiye dek uygulandığı bir

çok ülkede yüzbinlerce işçi işinden

panlanmıştır. Tüm bunların yanısıra özelleştirmeler yoğun bir devlet te-

KOi'ye

devredi lmiş

ve

KOİ

yö­

Temel olarak, kurulduklarından bu

p

daha

da

ar-

çileri kovarak bu örgütleri parçalamak özelleştirme

po­

çerçevesinde şimdiye işçi sınıfının zorlu

Ayrıca

dek mü­

sosyal hak da tırpanlanmaktadır. Eği­

çatısı altında gerçekleştirilen bir genel grev, sermayenirı saldırılarını geri püskürtebilir.

renişin bayrağını yükseltmek ... Üçün­


1 -1 5

H az i ran 9 4

Türk-Metal Ağaları Patronluğa Soyunuyor! Sermaye devleti özelleştirme politikasını hayata geçirmek için her yolu deniyor. Sen­ dikaları bu doğrultuda kul­ lanmaya, suçlarına ortak etmeye ise özel bir önem veriyor. Böy­ lece özelleştirme saldırısını sınıfın gozune şırın gösterebileceğini düşünüyor. Sendika bürokratları ise bu suç­ lara ortak olmaya dünden he­ vesli. Onları biraz olsun diz­ ginleyen, sözde kalsa da muhalefet etmek zorunda bı­ rakan tabandan yükselen mü­ cadele idi . Sermaye, bu sözde muhalefeti ortadan kaldırmak, işçi sınıfının en mücadeleci .ke­ simlerinden olan metal iş­ çelerini bir süre daha oyalamak için, Ereğli Demir-Çelik İş­ letmesi'ni Türk-Metal Sen­ dikası'na satmak istediğini açık­ ladı. B unun üzerine harekete geçen sendika bürokratl arı , he­ yetler oluşturup teklifler ha­

dika

ağaları patronl aşacak ve ça­ , m ülkünüzde " Kendi lışıyorsunuz, daha verimli ol­ manız gerekir, çünkü karların artması buna bağlı" kırhacını iş­ çilerin sırtından eksik et­ meyecekler. Özbek açık . açık söylüyor: "işçilerimiz tesislerin sahibi olacaklan için çok daha iyi çalışacaklar. Bu bir moral meselesi ".

Bu uygulamanın benzer ör­ nekleri özellikle Japonya'da ya­ şarn'aya devam ediyor. Orada, işçi sendikaları, işyeri temelinde örgütleni yorlar ve fabrikanın bir miktar hissesine sahip oluyorlar. Böylece, işçilere kendi işlerinde çalıştıkları söylenerek daha kö­ lece çalışmal arı sağlanıyor. Böylece, sözde sahip ya da ortak oldukları fabrikal ardaki yoğun samuru koşullarına boyun eğmeleri kolaylaşıyor. Ancak şunu da biliyoruz ki , Ja­ ponya'da işçiler arasında, bu

zırladılar. Bir değer biçtiler ve

yoğun çalışma koşullarına da­

bugüne kadar işçilerin, emek­ çilerin vergileri ve ürettikleri

yanamayıp tezgah başında çat­ Iayarak (evet çatlayarak!) ölen­ lerin, psikolojik bunal ıma girip

zenginiikierin gasbı ile kurulan bir kamu kuruluşunu yeniden para vererek satın almak için gi­ rişimlerde bulundular. Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) Başkanı Tezcan Yaramancı bu konuda şunları söylüyor: "Bugüne kadar özelleştirmeye karşı ha­ vası verilen işçiler özel­ leştiri/ecek bir kurutuşa talip oluyorlar. Türk-Metal Sendikası bu açıdan da çok önemli bir misyonu yerine getiriyor. "

Görüldüğü gibi Türk-Metal Sendikası ile bu işbirliğinin ön­ celikli hedefi ideolojik. Ama sa­ tışın gerçekleşmesi durumunda

intihar edenlerin sayısı hiç de az değil. Tezgah başında çat­ Iayarak ölen bu "mülk s ahibi" işçilerin tek ayrıcalığı köhne mezar taşlarının üzerine yazı l an "Böyle kötü öldüğüne bak­ mayın, o aslında iyi bir ka­ pitalistti ! " yazısı olacaktır! Uluslararası piyasalarda baş gösteren çelik krizini de dü­ şünürsek, devletin de desteğini çekeceği bu işletmelerin uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Sonuçta sermaye dev­

süzleştirdiği işçiler, mülk sahibi

letinin çok önceleri aldığı ka­ patma kar'an uygulanacak, üs­ telik işçilerin fabrikayı ıyı yönetmediği vb. demagojileri ile sınıfın moral gücü za­

ve diğer mülk sahipleriyle eşit olarak ilan edilecek. Sosyalist devrim ile işçi sınıfı tarafından

yıflatılmış olacaktır. Türk-Metal Sendikası'nın Er­ demir'i satın alması halinde işçi

bedelsiz karnulaştırılması ge­ reken bu fabrikalar için üste

çıkarmayacağını duyurması, bu­ radaki işçilerin diğer sınıf kar­ deşleriyle ortak mücadelesini ve dayanışmasını engellemek ama­ cını taşıyor. işten atılmayacağı sözünü alan işçilerin, sınıf kar­ deşlerine ihanet' etmesi, onların sefaJetine seyirci kalması is­ teniyor. B ugün bunu ba­ Şarabilirse, yarın Erdemir işgibi çilerini istediği biliyor. harcayabileceğini Çünkü o zaman Erdemir işçisi mücadeleye kalkışsa bile ya­

yeni boyutlar da kazanacak. Sö­ muru mülk­ düzeninin

para ödenecek. Fakat yine de sahip olunamayacak. Çünkü, bu işletmelerin yönetimi, üretim politikası , bütün bir kapitalist sistem tarafından tayin edilecek. İşçiler ise kendini mülk sahibi sanan ücretli köleler olarak kal­ maya devam edecekler. Bu i ş­ letmelerin kapitalist rekabet ko­ şulları içinde ayakta kalabilmesi için çalışan işçilerin daha yoğun bir sömürü- ile ezilmesi ge­ rekecek. Üstelik sendika bü­ rokratları ihracata dönük bir üretim politikasını sa­ vunuyorlar. Bu, dış pazarlarda rekabet edebilmek için işçilerin çalışma koşullarının ağır­ laştırılması ve ücretlerio dü­ şürülmesi, diğer ülkelerdeki

B ay r a k

l(ızıl

nında kendisini destekleyecek hiç kimseyi bulamayacaktır. Türkiye işçi sınıfı bu tuzağa düşmeden başını kaldırıp mü­ cadeleye atılmak zorundadır. Sınıf saldırısını ancak işçi sı­ nıfının birleşik-militan karşı

sınıf kardeşleriyle ölümüne bir

sınıf saldırısı bozar. Yaşasın işçi sınıfının

rekabete sokulması demek. Sen-

cadele birliği!

mü­

1 7

Devlet, işçi Ve "Memur" Zamlarını Niye Tırpanlıyor?

B u Devlet Kime Ka rş 1 Soru m l u ? Devlet, taleplerinin çok gerisinde kaldığı için zamanında kamu işçi ve emekçilerini sokaklara döken göstermelik ücret "artış" oranlarını bile vermemek niyetinde. Yani artık, selalet ücretlerini bile çok görüyor bu devlet. Gerekçesi ise şu: "Bütçede yeterli kaynak yok!" Böylece bu devlet, sadece sermaye sınıfına verdiği taahhütlere karşı sorumlu olduğu gerçeğini bir kez daha ispatlamış oluyor. Örneğin, "Bütçede yeterli kaynak yok, ,ekonomi krizde, bu yüzden taahhüt ettiğim dış borçları, iç borçları ödemiyorum . " demiyor. Hem de dış ve iç borçlar, kapitalist ekonominin batağını derinleştiren önemli bir soygun çarkı olduğu halde. Ama bu batağ ın oluşumunda -bu bat:iğı kökünden kuruırnak için bugüne kadar ayağa kalkmamış olmaktan başka- hiçbir sorumluluğu olmayan sömürülen, ezilen kesimlere "Bütç�de yet�rli kaynak yok! Bu yüzden taahhüt ettiğim işçi, emekçi ücretlerini öde­ miyorum." diyor. Aynı deylet, sermaye sınıfına bütçeyi talan etmeleri için yok pahasına sattığı tah­ villerin ödenme zamaoı geldiğinde, üç kuruş eksik veya bir kaç saat gecikmeli ödese, bu düzende yer yerinden oynuyor. Çünkü bu düzenin adı ücretli kölelik düzeni kapitalizm! Devletten kendisine ta­ ahhüt edilen parayı almak için -daha doğrusu emekçi halkı soymak için- bankaların kapısında top­ lanan asalak kapitalistler, ne kafalarına cop yiyorlar, ne de tutuklanıp işkence görüyorlar! Devlet ne yapıp ne edip sonunda bu asalaklara verilecek parayı bir yerden buluyor. Nereden mi? işte bu da madalyonun diğer yüzü oluyor. Devlet, "Taahhüt ettiğim işçi ve memur ücretlerini ödemeyeceğim, böylece bütçede ek kaynak yaratıp size aktaracağım ve borçlarımı günü g ününe ödeyeceğim. Sen­ dikacıları da ayariadı m, onlar da bu soygun operasyonuna yardımcı olacaklar.· diyerek, ka­ pitalistlerin "güvenini" yeniden kazanıyor. Onlara yeni tahviller satıyor ve bu parayla da eski borç­ larını ödüyor. "Biz devletin kapitalisılere böyle bir söz verdiğini ne duyduk, ne de gördük'" demeyin. i şte 5 Nisan kararları bunun ilanıdır. Yukarıdaki çifte standartlı tutumu ile bu devletin sınıf karakteri ara­ sında hiçbir çelişki yok. Çünkü bu devlet, sermaye sınıfının devleti ve görevi bu kapitalist batak eko­ nomisi�in soygun çarklarını döndürmek. işçi sınıfı, bu kapitalist ekonominin ve devletin sınıf niteliğini çok iyi tanımak zorunda; bu da onun sorumluluğudur. Bütçenin üzerindeki rakamların kendisine değil, arkas'ı ndaki sınıf egemenliğine bakmalı ve mücadelesinin hem haklılığını, hem de hedeflerini buradan temellendirmelidir. Sadece sermaye sınıfına karşı sorumlu olan bu devlet, işçileri, emek­ çileri tanımıyor, onları n haklı talepleri karşısına yalanla ve zorbalıkla dikiliyor. işçiler ve emekçiler de bu devletin hakimiyetini tanımayarak; sadece işçilere, emekçilere, çalışan halka karşı sorumlu olacak kendi proleter devletlerini ve sosyalist düzenlerini kurmak için devrimci mücadeleyi yükseltmelidirler.

D c r e ti e r i n D o n d u r u l m as ı Ya s a k E r i t i l m es i S e r b e s t ! Bir "ücretleri dondurma" tartışması almış başını gidiyor. Burada her şeyden önce kavramlar tepe taklak edilmiş. Zira bugÜne kadarki "artışlar• gerçekte işçi sınıfının yaşam koşullarında hiçbir iyileştirme anlamına gelmiyordu. Hem mutfaktaki ger.çek enflasyon . oranlarının çok altında açıklanan resmi yalancı enflasyon oranları üzerinden bir pazarlık yapıldığı için, hem bu düşük gösterilmiş enflasyon oranlarını karşılayacak düzeyde bile bir ücret "artışı" sağlanamadığı için. Hem de çeşitli ekonomik araçlarla bu ücret kısa sürede tırpanlandığı için. Eski "artışlar", ücretleri dondurmak ne kelime, gözle görülür bir şekilde eritiyordu. Demek ki, sermaye sınıfının şimdiki hedefi, "ücretleri dondurmak değil, gerçek ücretlerdeki bu erimeyi daha da hızlandırmak. Sendika bürokrasisi ise bu "ücretleri dondurma" demagojisini teşhir edeceğine, daha önceki erirneyi artış gibi gösterip peşinen teslim -daha doğrusu satış- bayrağını çekiyor. Sendika bürokrasisinin yeni oyalama ve yaıışıırma taktiği bu. Sözde muhalefetini "ücretlerin dondurulması" konusuna odaklıyor. Sınıfın bütün ilgisini, dikkatini bu noktada yoğunlaştırmaya çalışıyor. Bütçenin dibine darı eken kirli savaş, dış ve iç "borç" ödemeleri, özelleştirmeler, şimdiden yüzbinleri bulan işçi kıyımları, fahiş zamlar, ek vergi anlamına gelen KDV ertelemesi, hakları için direnen işçileri "terörist" ilan eden "anti-terör" yasası vb. , sanki bunlar sınıfın gündeminde değil. Varsa yoksa •ücretler dondurulacak mı, yoksa dondurulmayacak niı?" tartışması. Türk-iş Yönetim Kurulu, "Ucret dondurması, ancak enflasyonun sıfır olduğu ortamda gündeme getirilebilir. Ancak fiyatların da dondurulması durumunda ücretler de donabilir" diyerek soruna teorik bir ·açıklık" getiriyor. Ama sermayenin bu saldırılarına pratikte nasıl karşı konulacağı konusunda tek bir söz etmiyor, tek bir hazırlık yapmıyor. işte sendika bürokrasisinin sermaye sınıfı ile işbirliği içinde ücretleri dondurmadan eritebilmesinin sırrı burada yatıyor! Sendika bürokrasisi, sermaye sınıfının bir eliyle verip diğer eliyle geri alacağı , hem de kaşık ile verip, kepçe ile geri alacağı göstermelik bir ücret "artışı" talebini kendisine başlıca amaç ediniyor. Eğer bu ·artış" sağlanırsa , bunu bir kazanım gibi işçi sınıfına sunacak Böylece öfkesi dorukta olan kitlelerin kendi barikatların ı aşıp direnişe geçmesinin önüne geçmeye çalışacak. Nisan ayında ··

1..-,--

yağ, şeker, çay, ekmek vb. temel tüketim mad­ delerinde %1 OO'e ulaşan ve krizin henüz dibe vur­ madığı düşünülürse yıllık % 1 OOO'Iere ulaşması bek­ lenen enflasyon karşısında, üç beş puanlık bir ücret "artışı" eğer işçi kitlelerini biraz olsun yatıştıracak ise, bu, sermaye sınıfı ve sendika bürokratları için küçük bir kayıp değil büyük bir kazanım olacaktır. Bu "yatıştırma' operasyonu eğer başarıya ulaşırsa, · sermaye sınıfı bu ortamı fırsat bilip saldırısını şid­ detlendirecek, yeni zamlarla , ek verğilerle verdiği ücret "artış"ını daha da beter tırpanlayacaktır. Bu iktisadi açıdan böyle. Ama sermaye sınıfı bütünüyle iktisadi içerikli görünen ücret artışı vb. konularda tutum belirlerken bile işin siyasi maliyetini hesaplamayı hiçbir şekilde ihmal etmez. Kitle hareketi karşısında sendika bü­ rokrasisi barajının sağlam kalması, bütün bir önü­ müzdeki dönem boyunca sermaye sınıfı için büyük bir önem taşıyor. Eğer göstermelik bir ücret "artışı", kitlelerin sendika bürokrasisine karşı yilirdikleri güvenlerini biraz olsun tazeleyip bu barikatı sağ­ lamlaştıracak ise ve bu yoldan, kitle eyleminin dev­ rimci mücadele ve örgütlenme kanallarında çoğalmasının önüne geçecek ise, sermaye sınıfı hiç düşünmeden bu •artışı" verecektir. zaten sen­ dika bürokrasisi de sermaye sınıfına bunu öğ üt­ lüyor ve gerçek derdini ortaya döküyor: "Aç1kça ilan ediyoruz ki; ücretierin dondurulmasi halinde do­ ğacak toplumsal olaylarm sorumlusu biz ol­ mayacağlz. Hükümeti önemle uyanyonız. (21 •

· Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesi'nden.) Şimdilik oyunun "inadım inat" perdesi oynanıyor . Böylece Türk-iş, dişediş mücadele veren "işçi babası" havasına sokuluyor. Bir yandan kit­ leler üzerinde "işimiz zor, öyleyse ne koparırsak kardır" ehven-i şer psikolojisi işleniyor. Bir yandan da işçi sınıfının, emekçilerin nabzı tutuluyor. Eğer bu oyun karşısında gerekli uyanıklık gösterilmezse, Genel Grev-Genel Direniş yolunda sendika bü ­ rakrasisinden bağımsız taban örgütlenmeleri yaratılamazsa, saldırın ı n dozu çok daha şiddetlenece ktir. Kamu ve özel sektörde toplu sözleşme günlerinin yaklaştığı bu dönem ser­ mayenin saldırıların a karşı direniş için bir kaldıraç işlevi görebilir. Bunu başarmak için sendika bü­ rokrasisinin oyalayıcı ve yalıştırıcı manevraianna kapılmamak, barikatları, sınıfın bağımsız birleŞik ör­ gütlü eylemleriyle aşmak gerekiyor. ·

.. --------�


ı 8

l(ızıl B a y r a k

H azira n 9 4

1 -1 5

S e r m aye, T opye k ü n S a l d ı r ı P l a n l ar ı H a z ı r l a m ak t a, A m a T ü m K a r t l a r ı n ı B i r A n d a Açm a m ak t a d ı r . A m ac ı n a P a rça P a rça U l aş m a T a k t iği i z l e m e k t e d i r . B u İ l k M e v z i l e r d e B aşa r ı l ı O l a b i l i r s e A r d ı n d a n B ü t ü n S a l d ı r ı K a r t l a r ı n ı P e r v a s ı z c a Açac ak t ı r . B u N e d e n l e B u İ l k S a l d ı r ı l a r ı n P ü s k ü r t ü l m e s i Y aşa m s a l Ö n e m d e d i r . S e r m aye n i n T ü m E m e kçi l e r i H e d e fl eye n S a l d ı r ı l ar ı A n c ak T opye k ü n B i r D i re n i ş H at t ıyl a, . . · ·" . M i l i t a n B i r G E N E L G R E Y - G E N E L D I R E N IŞ O rgü t l e m e k l e P ü s k ü r t ü l e b i l i r .

S

ermaye düzeninin saldırıları, S

mektedir ki, sermayenin topyekün ve

Nisan "istikrar paketi" ile yeni ,

tüm

eskisinden çok daha şiddetli v e kapsamlı bir boyut kazanmıştır. "İstikrar

paketi"nden

işçi

yan

ve

dondurulması ,

siyasi

yapısı

savaşının

krize

kilitlenmiş,

dipsiz

geri

rasİsinin tır.

batmış,

püskürtülebilir.

inisiyatifine

tabi

olmak,

Sendika

bürokrasisinin

ihanet

çemberi, işçi sınıfı için kurulmuş ve

sömürge

batağına

bir direniş hattıyla,

baştan yenilgiyi kabul etmek olacak··

ve sendikasızlaştırma) olmuştur. iyice

saldı­

Unutulmamalıdır ki , sendika bürok­

özelleştirmeler (işsizlik, örgütsüzlük Ekonomisi

topyekürı

formuyla

ra % 1 00 oranında bir zam bombar­ ücretierin

hedefleyen

birleşik ve militari bir eylem plat­

emekçilerin payına düşen, tüm malla­ dımanı,

emekçileri

rıları, ancak tüm emekçileri kapsa­

boşa çıkarılması gereken ciddi bir

iyice

kapandır.

Özelleştirmelere

önce

gömülmüş olan sermaye düzeni bir

sözde . karşı

parça istikrar için sınırsız bir sömürü

ras i s i , "iş güvencesi"

ve terör politikasına yönelmektedir.

lığında

"İstikrar paketi" , saldırının yalnızca

yakmıştır.

Daha sorıra

ya da bazı işletmelerin

ilk . adımıdır. Ardından dayatılacak

mevzi

olan ise, "istikrar paketi "ne uygulama

mektedir.

mevzi

ulaşma

Bu

ışık

"erken

izle­

deneyimine sahip kesimlerini bünye­

emeklilik"

sinde barındırmaktadır. Eğer, serma­

kapatılmaması pazarlığı karşılığında,

ye

ardından bütün saldırı kartlarını çok

getirilmiştir.

rar ortamı" sözünün ne anlama geldi­

getirilecektir. Böylece işçilerin, kamu

daha

rasİsinin

ğini ise işçiler, emekçiler, gençlik ve

emekçilerinin

Kürt ulusu çok iyi bilmektedir. 24

hattı

birleşik

bir

örgütleyebilriıesi

direniş

bloke

edii­

meye çalışılacaktıc

bu

mevzilerde

pervasız

başarılı

bir

olursa,

biçimde

ortaya

ihanet

lacağından

Topyekün saldırıya karşı topye­

başta,

ilk

saldırının

sendika

kaldığı

çemberinin

Sendika hedefi

İpler

elinde

serecektir. Bu nedenle, bu ilk saldı­

En

kün direniş:

"iş güvencesi" de tavize açık hale

rıların püskürtülmesi işçi ve emek­ çiler için yaşamsal önemdedir.

kazandırılabildiği

de "istikrar ortamı" , suskun, kölece

yeşil ise

özel­

leştirmeler, işyeri ve fabrika kapat­

hala hatırlardadır. Sermayenin dilin­

zokası karşı­

göre

maları, aşamalı bir şekilde gündeme

gücü

bürok­

taktiği

taktiğe

gücü sağlayacak bir "istikrar orta­

uygulama

sendika

özelleştirmelere

mı"dır. Sermayenin dilindeki "istik­

Ocak kararlarına 1 2 Eylül rejimi ile

çıkan

daha

kuşku

bürok­

müddetçe, da

dara­

duyulmamalıdır.

bürokrasisinin

inisiyatifini

parçalayabilmek, önderliği bizzat ele

olacak işçi ve emekçiler olmak üzere,

alabilmek, bugünden direniş ve genel

tüm işçi ve emekçilerin önündeki acil

grev

komiteleri

oluşturmakla

boyun eğen bir toplumdur. Toplum­

S Nis�n paketindeki en ağır saldırı

ve yakıcı görev, sermaye cephesine

mümkündür.

s;ıl, siyasal yaşamı zapturapt altına

özelleştirmelerdiL Sermayenin özel ­

sınıf bilinçli, öncü işçilerin omuz­

saldırı

karşı bir emek cephesi açmaktır. M ücadele güçlerini birleştirmek,

Iarındadır.

hedefleri, sanayin.i n, endüstrinin ve

hedefi doğru tayin etmek ve direniş

başarısı açısından sermayenin saldı­

düzenini sıkı örgütlernek bir zorun­

rıları karşısında hedefli ve kararlı bir

luluktur.

mücadele hattı tutturmak zorunludur.

alan bir postal-polis rejimidir.

leştirme

Sermaye cephesi, ya zor ve şiddet

kapsamındaki

ilk

yoluyla mızrağı çuvala sığdıracak ya

telekominikasyonun

da

olan devlet i şletmeleridie

mızrak

çuvala

sığmayacaktır.

Burada sonucu belirleyecek olan,

ve Ereğli

işçi ve emekçilerin alacağı tutumdur. Sermayenin artan saldırıları, işçi ve

TKİ,

can

Demir-Çelik,

Tekel

işletmeleri,

damarları Karabük

Zonguldak tersaneler,

Sümerbank, PTT , Yanınca PETKİM ,

Bugürıe

bürokrasisinin macı

eylem

çabalarına

Niçin ve nasıl bir genel grev? Bu

gerçek­

soruların yanıtını oluşturmak, bunlar

direniş

için kararlı bir mücadele yürütmek,

dönüş­

bu mücadeleyi

hedefleridir. Aynı zamanda en stra­

türülemedi. Bu eylemlerde yaygın bir

örgütlülüklerini

tejik

Yalnızca

dayanışma

barikatı

turmak

hazırlamakta, ama tüm kartlarını bir

ekonomik olarak değil, politik açıdan

nedenledir

ki,

anda açmamaktadır. Demagojik bir

da. . . Zira bu işletmeler, işçi sınıfının

olarak etkisiz kaldı ve yenildi.

kampanyanın

en

maktadır. Sermaye, topyekün saldın planları

eşliğinde

amacına

saldın

noktalarıdır.

bilinçli ,

i şçi sınıfının değişik kesimlerini birbirine hedef göste­ ren taktikl�r korucu basın eliyle piyasaya sürülmeye başland ı . Onümüzdeki dönemde emekçi kitlelerin öfke­ sinin daha da yoğunlaşacağı n ı sermaye sınıfı çok iyi bili­ yor. Bu nedenle, bu öfkenin hedefini şaşırtmak, dostunu düşmanını ayırdedemez hale getirmek, dikkatleri ortak sınıf sorunlarından ve görevlerinden uzaklaştırmak vb. için elinden geleni ardına koymayacak. Bunu yaparken de en başta işçi sınıfının devrimci bilinç ve örgütlülük alanındaki zaaflarından yararlanacak. Sınıfı hem kendi içirıde bölmek, hem de Kürt halkın ı n ve diğer emekçilerin m üca­ delesinden ayrı tutmak için kirli propaganda silah ı n ı n namlusunu doğrultacak. işçi v e emekçilerin ulusal köken, dini inanç, çalışma koşulları vb. açılardan farklılıklar taşı­ yan çeşitli kesimlerini bölmek ve birbirlerine karşı kışkırt· mak için dört dönecek. Gerekirse kanlı senaryolar yazıp hayata geçirmekten geri durmayacak. Çorum, Maraş, Sivas ve sermayenin kirli savaşında kurban edilen Türk emekçilerinin cenazelerinde devlet eliy­ le tezgahianan şovenist provokasyonlar vb. unutulmamalı . Sermaye b u yolla Türk şovenizmi ile Kürt düşmanl ığını daha da körükleyip Türk ve Kürt işçilerinin mücadele birli­ ğinin önüne geçmeye çalı şır. f.'3vi-sünni, laik-dinci kutup­ laşmaları n ı körükler. Bunlarla kalmaz, özel sektör işçileri

örgütlü

·

ve

mücadele

çok

mücadelenin

uzlaş­

kıncı,

rağmen

Ayrıca,

öncelikle

merkezi

dayat­

pek

sendika

görev,

K ırşehir PETLAS düzenin i l k saldırı

· emekçitere zorlu bir sınavı

leştirilen

kadar

Bu

yerel

eylemliliklere

bu

örülemedi. eylemler

Bu

genet

Bütün bunlar bir kez daha göster-

ile Kamu iktisadi Teşekkülleri işçilerini, işsizlerle çalı­ şanlar ı , kadrolu işçilerle sözleşmali ve geçici işçileri, sendi­ kalılarla sendikasızları, farklı sendikaları n çatısı altın­ dakileri vb. birbirinin karşısına koyar. Böylece, saldırının önünü açman ın hesabını yapar. Bu sald ırıyı boşa çıkart- · mak zorunlu. Bu ise görevlerimizi kendi günlük, kısmi çıkarlarım ızın ötesinde devrimci bir sınıf perspektifiyle ele almamızla mümkü n olabilir. Örneğin, bugün KiT işçileri hedef tahtasında ve özel sektör işçileri ile karşı karşıya getirilmek isteniyor. Sanki krizin sorumlusu KlT işçileri ve sanki KlT işçilerinin kapı d ı şarı edilmesi ile özel sektör işçileri krizin faturasından ve tensikatlardan kurtulacak. Sermaye eğer demagojilerle sınıfı böler, bu eşiği başarıyla atlarsa, hiç kuşku olmamalı ki yarın da özel sektör işçileri işsizierin çıkarlarını savunma bahanesiyle hedef tahtası na yatırı lacak. "Ulkede karın tokluğuna çalışacak milyonlarca işsiz varken, siz ne hakla durumunuzdan şikayet ediyorsunuz?" denilecek. i şsizliğin, kapanan fabrikaların sorumlusu kapitalist düzen ve sermaye sın ıfıdır. Neden yeni yatırım alanları açılmıyor da sermaye spekülatif alanlp.rda yoğunlaşıyor? Şermayanin karı arttığ ı halde neden üretim artmıyor? Ulkenin kaynakları mı yok; dünyanın kaynakları mı yok? Bir yanda kapitalistlerin depolarında buğday stokları çürür-

ve

omuziayacak taban bugünden

bunları

kendi

merkezileştirmek... İşte bizi

oluş­ içinde zafere

taşıyacak olan tek doğru mücadele hattı budur.

ken, diğer yanda milyarlarca insan neden açlık ve setalet içinde yaşıyor ve ölüyor? Sermaye sınıfının derdi kapanan fabrikalar ve işsiz kalan işçiler mi, yoksa sadece kar m ı ? Faiz, borsa vb. gibi daha karlı alanlara sermaye aktarmak için gözünü kırpmadan fabrikaları n ı kapatan ve binlerce işçiyi sokağa atanlar ile bu demagojinin başını çekenler aynı kapitalistler sınıfı değil mi? Sorular çoğaltılabilir. Ama bu kadarı bile, tüm bu sorunların temel nedeninin kapi­ talizm olduğunu ortaya koymaya yeter. "Kar için üretim" esasına göre çal ı şan kapitalizmi yıkmadan ve üretimde toplumsal ihtiyaçları esas alan sosyalizmi kurmadan tüm bu sorunlardan kurtulabilmek mümkün değildir. Sadece kendi günlük çı karlarının peşinde koşturanlar, sadece kendi paçasını kurlarmayı düşünenler, sermaye sınıfı nın tuzağ ı na da en başta yakalananlar olacaktır. Bu ne kendilerine ne de sınıfa hiçbir yarar sağlamaz, tersine sermayenin saldırısının önü açılır ve yarın namlu kendi­ lerine doğrultulduğunda destek alacakları kimse de kalmaz yanlarında. Hem KlT, hem de özel işyerierindeki tensi· katlara, işçi sın ıfı ordusunun işsiz çoğunluğunun sefaletine, kirli savaşa, özelleştirmelere, devlet terörüne "Dur!" demek için, genel grev-genel direnişi örgütlernek ve bu yoldan devrim ve sosyalizmin kızıl bayrağını yükseltmek görevi ile yükümlüyüz.


1 -1 5 Haziran

94

l( ı z ı l

G A-R i Ü C R E T

B :a y r a k

KO

ı

9

SY O N U T O P LA N D I

1

1 çalışan sayısı görece az olan tekelci

H e r Ü ç İşçi d e n Y a l n ı z c a R i r_L S igortal ı d ı r .

sermaye kesimi bile, "asgari" ücret düzey.i ile yakından ilgilenir. Bunu aşağıya çekmeyi kendisine başlıca bir iş edinir.

ve H e r Y e d i S i [l:or tal ı İ şçiden Y a l n ı zc a B i ri S e n d i k a l ı d ı r. H içb i r K ayd ı O l m avan, K açak ve S i g o rtas ı z O larak Ça l ışt ı rı l an İşçi l e r i n S ayı s ı i s e T opl am S i go rt a l ı İşçi

"Asgari" ücret düzeyinden ilk etki­

lenen mil yonlar, sınıfın dağınık ve örgütsüz kesimleridir. Bu yüzden

S ayı s ı n d an Çok D a h a Faziadı r.

kendi

B u Tab l o G ö s termekted i r k i , " A s [l: ari Ü c r e t " S ı n ı fı n B üyük Çoğu n l u l! u İçi n " A zam i Üc ret " t i r ! sgari ücret tespit komisyonu,

her yıl s ahneye koyduğu oyununu bir kez daha sergilemek üzere, geçtiğimiz günlerde ilk

topl antısını yaptı. Sermayenin komis­

yondaki

bir

kol u,

sendika

b ürok­

ratl arı, "asgari" ücretteki bir yıllık % I OO'ü geçen aşınmanın tel afi edil­ mesini , ücret düzeyi hesaplanırken sadece işçinin değil ailesinin ihti­ yaçlarının

da

hesaba

katılmasını,

asgari ücretin vergi kapsamı dışında bıcakılmasını talep edecekler. Karar­ lıyız. bir adım dahi geri atmayız diye nutuk çekecekler. Sermayenin patron temsi lcileri kolu, ücretierin zaten çok

yüksek olduğunu, bunun krize neden olduğunu, "asgari" ücretin yüksek belirlenmesi durumunda işçi ücret­ lerini ödeyemez duruma düşen bir çok fabrikanın kapanacağını ve bunun ne işçiye ne de işverene yara­ yacağını, "asgari" ücretin düşük tutul­ ması ama vergi kapsamı dışına alına­

rak bunun telafi edilmesi gerektiğini savunacaklar. Sermayenin komis­ yondaki diğer kolu, devlet temsil­

cileri ise, tarafsızlık pozları takınarak

diğer iki " tarafı" uzlaştırma rolüne soyunacaklar. "Asgari" ücretin vergi kapsamı dışında bırakılması için

"Savunur göründüğünüz talepleri icazet ile değil , mücadele ile kazan­

geçirmediniz, sermayenin saldı­ rıl arına karşı genel grev-genel direniş

hı ile namlusunu sınıfın bütün kesim­ lerine karşı doğrultur. Ama, bunun üzerini örtrnek için "asgari" ücret sorununu sınıfın küçük bir kesiminin sorunu olarak göstermeye çalışır.

gelmediğini belirtecekler. Bu hain-

öne çıkarmak gereklidir. Öyleyse işsizliğe karşı ve işsiz sınıf kardeş­ lerimizin çıkarlarını da gözeten talep­ leri yükseltmeli ve kararlılıkla savun:­ malıyız.

Ücretierin

düzeyi

düşürülmeden, vardiya sayıları arttı­ rılarak ve çalışma süreleri kısaltılarak tüm işçilere iş talep edilmelidir. B u ülkenin kaynakları herkese i ş , herke­ se ekmek için yeterlidir. B unuiı önün­

tülen mücadeleyle kısmi "başarılar"

kazanılmadığı sürece sağlanan "kaza­

bile,

bu

kazanımlar hem

kalacak ve soluğu tüket�cektir. Bu tür

Bu egemenlik hedef al ınılınadığı ve bu doğrultuda devrimci mevziler nımlar"

suya

yazılmış

birer

yazı

olacaktır. Bu yüzden mücadelemiz kapitalizmin temellerini, sermayenin egemenliğini hedeflemelidir.

f

lik onun da en yüksek ücret alan çok

�üçük bir � esimini gösterge sayar. Böylece yüksek( ! ) ücret düzeyinin ekonomik krizin başlıca sebebi oldu­

ğu yalanına malzeme toplar. Oysa ülkedeki -yaklaşık 20 milyon- işgücü arzının sadece küçük bir bölümü -

yaklaşık 6.5 milyon- sigortaya kayıt­ l ıdır. Sigortaya kayıtlı olan işçilerin önemli bir bölümü toplu-sözleşme

ve kaçak çalıştırılan çoğu çocuk yaşta milyonlarca işçi vardır. Bunlar "asga­ ri" ücretin altında bir ücret ile çalı­ şırlar. B uradan 'bakıldığında " asgari"

baskısıyla da ücreti daha yüksek olan kesimlerin ücretleri aşağı ya çekilir.

bürokratları, komisyonda işçi temsil­

yeteneğine sahip değildir. Sınıfı ve emekçileri seferber . edecek talepleri

ri" ücretli sayısını çok düşük, TİS hakkına sahip işçilerin sayısını da çok yüksek göstermeye çalışır. Üste­

sonra, işçi sınıfının talebinin çok uzağında, sermaye sınıfının talebinin

cilerinin azınlıkta olduğunu bu yüzden ellerinden daha fazla bir şey

doğrul­

Önce rakamlarla oynayarak, ista­ tistikleri çarpıtarak işe başlar. " Asga­

sınıfın çoğunluğu bu ücreti aldığı için değil, aynı zamanda sermayenin sını­ fa karşı saldırısının bir aracı olduğu

Sendika

direniş

nudur! Sermaye sınıfı "asgari" ücret sila­

lığının üzerini örtrnek için, komis­ yonda işçi sınıfının çıkarları için canla başla çalışıyor görüntüsü vere­ cekler. Hatta belki daha da "ileri"

açıklanacak.

bir

deki engel sermayenin egemenliğidir.

geçici olacak, hem de peşisıra gele­ cek işçi kıyımları karşısında çaresiz

" Asgari" ücret tüm sınıfın soru­

ücretin sınıfın çoğunluğu için azami ücret olduğu daha iyi görü l ür. " Asgari" ücret sorunu, yalnızca

tarafından

direniş

genel

tusunda diğer kesimleri seferber etme

sadece belirli bir kesiminin çıkarları

sağlansa

örgütlemediniz?"

gerektiğini belirtecekler. Sendika bürokratları , sınıfın öfke­ sini yatıştırmak ve kendi suç ortak­

ise çok yakınında bir ücret, komisyon

bir

temelinde formüle edildiği için yeter­ sizdir. Bu tür talepler etrafında yürü­

mak için neden işçi sınıfını eyleme

hakkından yararlanamamakta ve " asgari" ücret ile çalışmaktadır. Hiçbir kaydı bulunmayan, sigortasız

gidip, yarım bıyı k bırakma vb. soyta­ rılıklar da yapacaklar. Gazetelerde sen demeçleri manşet olacak. İki ay

genel

yükümlüdür. İşe i l k giriş ücretinin yükseltilmesi gibi talepler, sınıfın

!ere şöyle sormak gerekmiyor mu?

yasal düzenlernelerin hazırlıklarına başlandığın ı , parlamentoda ilgili komisyonların kurulduğunu v e kısa sürede bir sonuç alacakların ı , devle­ tin "asgari" ücretiiyi ezdir­ meyeceğini, taraflar arasında bir an önce bir anlaşmanın sağlamnası

başlarına

sergilemeleri kolay değildir. İşçi sını­ fının daha örgütl ü, bilinçli kesimleri burada önderlik sorumluluğu ile

talepler

için de bütün sınıfın sorunudur. Milyonlarca işsizin baskısıyla yığın­ lar "asgari" ücretle çalışmaya mahkum edilir. "Asgari" ücretin

"Asgari" ücretin sefalet ücreti olarak

belirlenmesi, sonuçlarını zincirleme

olarak -işsizler de dahil- bütün sınıfın çalışma ve yaşam koşullarının kötü­

leşmesinde ortaya koyar. Bu yüzden kendi işyerlerinde " asgari" ücretle

.S e r m �y e D e v l et i n e K a l ı rs a Işçiyi O l ü m E m e kl i Ed ece k ! Yasadaki _yeni düzenleme ile hem emeklilik yaşı, hem de prim ödeme gün sayı­ sı artırılıyor. Orneğin, seçeneklerden birinde, emekli olabilmek için sınır, kadı n işçi­ lerde 55, erkek işçilerde 60 yaşa kadar yükseltiliyor. Ayrıca buna ek olarak, kadın işçilerde net 7200 iş günü -yani 2 0 yıl-, erkek işçilerde ise net 9000 iş günü -yani 25 yıl- prim ödenmiş olması zorunluluğu getiriliyor. Aksi takdirde, emekli olabilmek, emekli ikramiyesi ve aylığı alabilmek mümkün olmayacak. Vasıflı işçilerin bile işsiz­ lik ve işçi kıyımı ile çok sık karşılaştığ ı Türkiye'de, vasıfsız bir iŞ,çinin 20-25 �ı l düzenli olarak bir işte çalışabilmesi pratik olarak mümkün değil. Ustelik çalıştıgı süreler için bile, ücretinden kesintisi yapıldığı halde sigorta primin!n d�zenli öden­ mediği, patronların devletin himayesinde bu işi de kılıfına uydurdugu dıkkate alı nır­ sa, yeni yasaya göre milyonlarca işçinin, emekl_i_ liğin yüzünü görmeden ölümün yüzünü göreceği gerçeği daha iyi ortaya çıkıyor. Ucretli kölelik düzeni kapitalizmin ağır sömürü koşulları, Türkiye'de .işçilerin posasını 50 yaşına gelmeden çıkartıp atıyor. Birçok işçi emekli olamadan ya da emekliliğinin ilk yıllarında ölüp gidiyor. Tabii ki, eğer iş cinayetlerind.en, polis coplarından, intihar girişimlerinden sonra hayatta kalmayı başarmışsal Işte sermaye devleti bu yeni yasa ile işçilere, zaten setalet içinde ve ek işlerde çalışarak geçirdikleri bu kısa "emeklilik" yıllarını bile çok gördüğünü gösteriyor. işçiyi çalışırken öldürüp, zaten SSK yağması, patren soygu­ nu ile dibine darı ekilen emeklilik primlerini de gaspetmeyi hesaplıyor. Böylece işçi­ ler, sermaye sınıfının krizi kazasız belasız atiatması için üzerlerine düşen "fe�a­ karlığı" yapmış olacaklar. Sermaye sı nıfı da kendi üzerine düşen '1edakarlıgı", talan sofrasında her vurgun öncesinde ellerini havaya kaldırıp emekli olmadan ölen işçilerin "ruhuna fatiha okuyarak" yerine getirecek. Daha ne yapsın ki?!


1{ ı · z ı I

20

B ayrak

Haziran 94

1 -1 5

NC Rejimin Hizmetinde • • • Aparthei d ' i n Tas fiye s i O l arak A d l an d ı rı l an B u S ü rec i n Gerçek A n l am ı B am b aşk ad ı r . A NC B i r U l u s a l K L• rtu l uş Hareke t i O l arak Devri m c i M ü c ade l e İ l e Tes! i m iye t Aras ı n d a S eçi m Yapm ı şt ı r . S eçi l e n Te s l i m iyet t i L Yapı l an Irkçı B urju v azi n i n Çi zd iği S ı nı r l ar İçe ri s i nde Aparthe i d' i n K ıyafeti n i D eğişti rmek, B öyl ece I rkçı B urju v az i n i n B üt ü n Çi rki n l iği İ le S ı n tan S uç l an n ı n Ü zeri n i Örtmekti r .

A

NC misyonunu utanç verici bir biçimde tamamladı. Kurulu düze­ ne kayıtsız ş artsız teslim olarak

onunla

bütünleşti.

" hükümet

Karşılığında

makamına

onaklığı"

ise elde

ederek ırkçı burjuvazi ye memur oldu. Oysa, siyah halkın ırkçı rej ime karşı mücadelesinin nihai hedefi, oy kullanma hakkı elde etmek veya kurulu düzen içinde yasal eşitlik sağl amak değildi. Güney Afrika· halkırun uğrWla mücadele yürüttüğü

talepler,

ANC'nin

195 5'te

kabul edilen programında şöyle tanım­ lanı yordu: "Ülkemizin ulusal zenginliği halka devreditecektir ( . . . ) maden zengin­ likleri,

bankalar,

sanayi

tekel

konumundaki

kuruluşları

leştirileceklerdir,

devlet­

tüm diğer ticari ve

sınaii kuruluşlar denetim altına alına­ caklardır (. . .) tüm topraklar açlığı ve toprak ihtiyacım ortadan kaldırmak için köylüler arasında paylaştırılacaktır. " Güney

Mrika

halkı

ırkçı

rejimi

yıkmak, devrim yapmak ve bu talep­ lerini hayara geçirmek için desraniaşmış bir mücadele yürüttü. ANC'ye görkeml i bir

prestij

kazandı ran

ve

Nelson'u

Mandela yapan, bu ülke devrimcilerinin ve

emekçilerinin

Soweto'da,

Sharp­

ville'de yıll ardır dökülen kanıdır. Apan­ heid ayakta kalmak için sadece son otuz yıl içinde bir buçuk milyon insanı katlet­ miştir!

vazi, stratej ik önemi olan ve en çok gelir getiren kamu işletmelerini de "güvenilir dostlar" arasında payl aştırararak özel­ leştirdi. Devletin mali politikasını belir­ leyen merkez bankası hükümetin dene­ . timinden çıkartıl arak bağı msızlaştırılqı. Vergilendirmeden ve devletleşrirmeden kunulmak

Hangi ihtiyacın Ürünü? Ancak, bu barbarl ığa rağmen ırkçı burjuvazi devrimci

muhalefeti

tasfiye

edemedi. Tersine mücadele gün geçtikçe

yun

dışına

k açırılan

_

devletleştirme ihtimali göz önünde tutu­ l arak, apar topar Avrupa'da .oluşturulan yabancı naylon şirketlere devredildiler. B unların başında ünlü Angio-Amerikan ve Rembrandt geliyor. Bu neo-liberal reformlar sonucu, bugün Güney Mri� ka'nın

ekonomik

koşulları

öyle

bir

noktaya getirilmiştir ki, "sefalete karşı savaş" sloganıyla işe başl ayan Mandela güçlendi . Dünya halklarının desteğini ve

lrkçı

sempatisini kazand ı .

rej im dünya

burj uvazisinin onayı ile en vahşi şiddet yöntemlerine başvurdu. Tüm bu Ş iddet politikasına

rağmen

muhalefet

hükümetinin

bağlantılıdır.

doğrudan

canlı­

ANC,

hükümet olmakla toplumun

ka'nın dünya kapitalist si stemi açısından

!arına çözüm gerirebileceğini sanıyor.

taşıdığı

Seçim vaadlerini de bu inanca göre sıra­

önem

yeterince

açıktır.

Dolayısıyla, Apanheid'in geleceği sade­

lıyor. Ek,)nomide canlılık yaratmak için

ce De Klerk ve danı şmanlarının değil,

öngörülen

kapitalizmin kalburüstü uzmanlarının da

yanısıra,

başta

yılda bir milyon lojman inşa etmek, 1 2

gelen

endişelerinden

birisiydi.

büyük

altyapı

projelerinin

hükümetin müdahalesiyle,

5

OnWl geleceğine ilişkin stratej ik planlar,

milyon

Pretoria'da değil, Washington ve Lond­

içme suyu h izmetini karşılamak, nüfu­

ra'da tasarianıyor ve hazırlanı yordu.

sun % 75 'ine elektrik hizmeti götürmek,

Apanheid'in geleceğini teminat altı­

zencinin

mahrum

bırakıldığı

çalışır nüfusun % 49' unun işsiz olduğu

na almak için şiddet tek başına kalıcı bir

zencilere

çözüm olanıazdı. Bunu, şiddeti doğru­

sektörde yılda 300 bin ile

iş temin etmek, ziraat dışı 500 bin

dan uygulaya.' 1lar da kabul ediyorlardı.

arasında değişec�k miktarda iş kadrosu

Tek çıkış yolu ise, riskleri asgari düzey­

açmak vs. vs ...

de tutarak, siyah çoğunluğun elit kadro­ l arını

ve

embriyon

burjuvaziyi

düzeydeki

iktidara

onak

ANC bu hayallerle oyalanırken, ırkçı

zenci

burjuvazi ve çokuluslu tekeller kendi

etmekti.

çıkarları doğrultusunda önemli adımlar

B aşka bir ifade i l e devrimci burjuva

attılar. Mandela Avrupa başkentlerinde

muhalefeti önce teslim almak ve ardın­

ve Amerika'da, çokuluslu tekel temsil­

dan da hükümete onak ederek düzenle

�i lerine Güney Afrika'ya yatırım için

bütünleştirmekti.

Nihayet

yapılan

ve

brifingler vermekle meşgulken, bu arada

adına da "Apartheid'in tasfi yesi" denilen

ırkçı burjuvazi, zenci kanıyla yıkanmış

budur.

ganimetieri sağlama almakla, ANC ve zaman­

onaklarının gözlerini kamaştıran politik

lamw � b� ��ili d�W� Dün�

iktidarı işlevsiz hale getirmekle meşgul­

devrimci hareketinin büyük bir gerileme

dü.

Apartheid'in

"tasfi yesinin"

ve zayıflama sürecine girdiği bir dönem­

Irkçı burjuvazi hükümetin ekonomik

de, Mandela'nın konforlu bir cezaevine

al andaki tüm yetkilerini budadı. Mande­

nakledilmesiyle bu doğrultuda ilk pratik

la'nın devrald ığı, daha doğrusu onak

adım atılmış oldu. Sov yetler Birliği'nin

olduğu politik iktidar en temel yetki­

çöküşe

lerinden arınmış, ordu, polis ve adalet

doğru

ileriediğinin

kesin­

leşinesinin ardından ise Mandela serbest

sektörleri

bırakılarak bu ilk adım pekiştirildi.

olamayan bir iktidardır. Ordu, polis ve

Teslimiyerin

temel

nedeni

ANC

adalet

dışında

hükmedeceği

mekanizmasının

hangi

alan

sağlam

önderliğinin burjuva sınıfsal karakteri

ellerde ve kimin hizmetinde olduğunu

olmakla birlikte, devrimci mücadelenin

ise belinıneye bile gerek yoktur. Bu

zaman

zarfı

içinde

neo-

kaybının da bu süreç üzerinde belirleyici

liberalizmin gerektirdiği yapısal reform ­

bir etkisi vardır. ANC'nin ırkçı rej imle

lar

pazarlıkl ar yürütmeye başladığı döne­

dam arını

min dünya genelinde devrimci müca­

ekonomiye hükmetmek için yararl andığı

gerçekleştirildi. oluşturan,

Ekonominin politik

can

iktidarın

delenin dibe vurduğu bir dönem olması

ESKOM

tesadüfi

kamu işletmeleri özelleştirildiler. Burju-

değil, bu

önemli

gelişmeyle

ve

SASOI.:

ve

Dünya

politika saprama olanağı hiç yoktur.

dev ekonomik, sosyal, kültürel sorWl··

özel

IMF

kuruluşların onayını almadan ekonomik

antırarak büyüdü. Güney Mri­

lığını

başta

B ankası olmak üzere uluslararası mali

Hük ümet ANC'yc; İ ktidar I r kçı-Beyaz Burjuvaziye

uluslararası planda yaşadığı ciddi güç

"Aparthcid'in tasfiyesi":

için

sermaye asıronomik rakamlarla ifade ' edili yor. Bazı kuruluşlar da herhangi bir

gibi

belli

başlı

So runlar Sürüyor: Mücadele de Sü recek Kuşku yok ki, Mandela'nın devlet başkanl ığına getiri lmesi güçlü bir sava­ şım geleneği olan Güney Afrika halkını oyalamaya yetmeyecektir. Yeni iktidarın yapacağı da, tıpkı eskisi gibi dünyanın bir çok yerinde iflas etmiş neo-li beral reçeteleri uygulamaya çalışmak olacak­ tır.

G üney

mizmi,

Mrika

modem

toplumunun

işçi

sınıfının

dina­

militan

ruhu, güçlü savaşım geleneği dikkate alını nca,

Pretoria

memurla:-ının

kapitalizminin

işlerinin

de

hiç

yeni kolay

olmayacağını görmek zor değildir. Yeni iktidar yoğun toplumsal çeliş­ kiler yığını arasına sıkıştırılmış bir barut fıçısı üstüne oturuyor. Kısa sürede karşı­ laş acağı

sorunların

altında

ezilmeye

mahkumdur. Oy kullandıktan sonra bir siyah

seçmenin

söylediği

şu

sözler,

ülkedeki toplumsal ruh · halini de isabet­

Iice özetlemiş oluyor: "Hepimiz ANC'ye

oy veriyoruz. Bunlar kardeşlerimizdir ve vaadedilmiş

toprakları

nihayet

elde

etmek için tek şansımızdır. Eğer ANC bize toprak ve iş vermezse bu kez ona karşı mücadele ederiz! Anne ve baba­ larzmızın

beyazlara

karşı

verdikleri

savaşırndan daha da güçlü - bir biçim­ de!" ANC'nin ihaneti ve teslimiyeri sonu­ cu, Güney Mrika'daki devrimci müca­ delenin bir gerileme yaşadığı doğrudur. Ulusal taleplerin ağırlıkta olduğu süreç olumsuz

bir

biçimde

kapandı.

Fakat,madalyonun bir de öbür yüzü var. İşçi sınıfı ve emekçiler, riiylece, ulusal nitel ikteki burjuva

ayak

bağlarından,

önderliğin

küçük­

vesayetinden

de

kunulmuş oldular. Bu aynı zamanda işçi ve emekçilerin kendi bayrakları altında safl aşma

olanaklarının

anmış

olması

anlamına da gelmektedir.

Solingen Katl iamı 1. Yıldö nümünde B inlerce İnsan Tarafından Lanetlendi ! \

Bundan bir yıl önce, Solingen'de, tekellerin beslernesi faşistler tarafından 5 ·kişilik bir Türk ailesi yakılarak katle­ dilmişti. Sonraki tarihlerde saldırılar hız Razanarak devam etti. Dahası , bu saldırılar, empeiyalist burjuvazinin içinde. bulunduğu ekonomik krizi gizlemenin politik aracı olarak kullanılmaya başlandı. Eskiden beri sürdür91en bu politika, bugün daha özel bir ağırlık kazanmaktadır. Oyle ki Almanya Cumhurbaşkanlığı'na ırkçılığı, yabancı" düşmanlığını körük­ leyen bir kişi getiriliyor. Çıkarılan çeşitli yasalarla ırkçılık ve şovenizm körükleniyor. Emperyalistler bu işi doğrudan kendi.­ leri körüklüyor ve örgütlüyor. Kuşkusuz, bunlar aynı zaman-

da insan hakları savunucusu pozlarıyla kamuoyunun bilincini de çarpıtmaya çalışmaktadırlar. Bu politikalar salt Alman kapitalizmi için mi geçerlidir? Kuşkusuz hayır! Türk burjuvazisinin tutumu da farklı değildir. Kürt ulusu üzerinde estirilen terör, katliam ve sürgünler, yurt­ dışında çalışan işçilere yönelik aşağılayıcı tutumlar, işin gerçek özünü kavramaya yeterlidir. Türkiye burjuvazisi ülke­ de dizginsiz bir ırkçılık sürdürürken, Almanya'daki ırkçılığa karşı samimi bir tutum alamaz. Solingen katliamı n ı n 1 . yıldönümünde 28 ve 29 Mayıs tarihlerinde iki gösteri düzenlendi. Anti-faŞist ,kesimlerin

düzenlediği, Alman emperyalizmini de doğrudan hedef alan ilk gösteriye çeşitli anti-faşist gruplarla, Almanya Markisı­ Leninist Partisi(MLPD) ve EKIM'in de aralarında bulunduğu Türkiyeli devrimci gruplar ve örgütler katıldılar. ikinci gün düzenlenen ve amacı ırkçılığı , faşist saldırıları aklamaya yönelik olan TC'nin konsolosluk ve sivil faşist güçlerle desteklediği miting ise sönük geçti. Birinci gün görü­ len binlerce polisin ikinci gün ortada gözükmE)mesi de doğru­ su, bir çok şeyi anlatmaya yetiyordu. Kazanan hep il�rici insanlık ve işçi sınıfı olacaktır!

Köln/Kızıl Bayrak


K ı z ıl

94

1 - 1 5 H a z i ra n

B ayrak

21

B u A n l aşma İ l e, İ s rai l ' i n F i l i s t i n H a l k ı Ü ze r i n d e k i Ege m e n l iği n e Ya·s al B i r S öm ü rgec i l i k S tatüsü K azandı rı l m ıştı r . F K Ö ' n ü n O n u r K ı r ı c ı Te s l i m iyet i İ l e B i r l i k te 2 7 Y ı l l ı k S iyo n i s ı A skeri İ şga l i n M ad d i V e M a n e v i S o n uçl arı B akı m ı ndan İ s rai l Ak l an m ıştı r . B u A n l aşm a F i l i s ti n D e v r i m c i l e ri'n i Yeni B i r S a fl aşm a S ü rec i ne S ok m uştur.

Filistin Halkı İhaneti ve Teslimiyeti Altedeee:ktir!

Özgür Bir - Fil,istin İçin ! F

ilistİn ul u.-, al

kurtu l u ş hareketi;

uzun bir dönem için, Orta­ doğu'da devrimci dinamiğin

. başlıca temsilcisi oldu. Filistin halkının onyıl larca

süren

kahramanca

müca­

Filistin halkının bağımsız, demokratik,

laik ve ilerici talepleri doğrultusunda devrimci bir çözümüne, farklı neden­ lerle,

başından

BAAS'çılar

beri

Fil istin

onurlu

hareketini

ideoloj ik

yüzkızartıcı teslimiyeti ve ihaneti sonu­

yetçiliğini

yaymanın

delesi

konum,

sayesinde

edinilen

bugün

FKÖ

bu

önderliğinin

alarak

.onu

karşı

çıktılar.

ulusal

bölgede

etkileri

kurtuluş

altına

Arap

bir

milli­

olanağına

çelişkiler

dönüştürmeyi hesaplıyorlardı . Petrol monarşileri biricik kudretleri olan dolar

Ortadoğu gibi bir coğrafyada, onyıllar

mücadelenin tüm ilerici yönlerini tasfi­

c u artık yitirilmiş bulunuluyor. Fil.istin

halkı,

yoğun

·

yumağı ve karmaşık ilişkiler alanı olan

gücüyle Filistin direnişini satın almaya,

boyu yiğ itçe direndi. Komplo, ihanet

ye etmeye çalıştılar. Ürdün kralı ise

yanıbaşında oldu. Gerici Arap rejim­

tiye alan bir platforma çekmeye, düze­

ve teslimiyet bu zorlu m ücadelede hep

sorunu kendi tahtının geleceğini garan­

lerinin ihanet ve teslimiyette birbir­ leriyle yarıştıkları bir ortamda, Filistin

niçi bir çözüm potasına akıtmaya çalış­ u.

desteklediği

sürekli

halkı, emperyal izmin kayıtsız şartsız karşı

siyonist

işgalci

meşru hakları için

savaştı.

İşgai

altındaki

güçlere

kararlılıkla toprakları

kurtarmak, bağımsız, laik ve demok­

ratik bir Filistin Cumh uriyeti kurmak

FKÖ bu gerici mihraklar arasında

çizgi

mekik

izledi.

mından,

dokuyan

tutarsız

bir

Kimilerinin mali yardı­

kimilerinin

ikamet

olanak­

larından ve loj istik desteği nden yarar­ lanmaya

çahştı.

Daha

da

kötüsü,

hedefleniyordu. B unun içindir ki, Filis­

Filistin trajedisinin baş sorumlusu olan

askeri işgalin maddi ve manevi sonuç­

u stan" elde etmek olmuştur.

ve

şan emperyalist güçlere y aranmak için

FKO, Filistin

halkının tarihsel dire­

sessiz kalmadı ve kalmayacaktır. Sonu

ABD'nin

muhtariyeti"

karşılığında, ayaklar alu­

onun m ücadele anlayışıdır. imzalanan

tin halk kitleleri 20. yüzyılın en zorlu özveri li

m ücadelelerinden

birini

verdiler. . B ugün Arafat-Rabin antlaşmasının

sağladığı "kasaba muhtariyeti", Filistin

halkının en temel meşru istemlerinin ve

bu u ğurda verilen m ücadelenin karşı­

adeta fusat kolladı. FKÖ m isyonerleri umuduyla

katı

tavrını

Avrupalı

eşiklerini aşındırdılar.

yumuşatmak

emperyalistlerin

ları . . bakımından nişini

ve

halkı

aklanmıştır.

mücadelesini,

na sermiştir. Bu

İsrail

anlaşma

üzerindeki

ile,

bir

"kasaba

İsrail 'in

ulus­

sözkonusu

belirleyici rolü FKÖ önderliğinin izle­

statüsünün bağımsızlık için bir ön basa­

övgüler, gerçekte FKÖ'yü teslim almış

olmanın sevinç çığlıklarıdır. Çünkü filistin sorununun muhatabı yalnızca ısrail değildir. Sorun başından itibaren

bölgedeki çıkarları

nedeniyle emper­

yalizmi ve bölgedeki gerici ve kukla

Arap rej imlerini çok yakından

lendirmiştir.

ilgi­

İsrail'in amacı nettir. Bu amaç işgal

altında ilhak

tuttuğu

ederek

Filistin

sın ırlarını

topraklarını

genişletmek,

d ünyanın dört bir köşesinden taşıdığı

"kolonlar"ı bu. topraklara yerleştirerek siyonizmin

"Büyük

İsrail"

emelini

sorununun bilinen sürece sokulmasında

di'ği çizgi, politikasındaki ilkesizlik ve ilişkilerindeki

omurgasızlık

oynadı.

Filistin halkının kimseye verecek zerre

kadar ödünü yokken, FKÖ'nün bu iliş­

dırılmıştır.

FKÖ

önderliği

özerklik

kurbanı değil de adeta yaşanan traje­ dinin

başlıca

muamele

ve

görüyor.

tek

suçlusu

Oysa,

bir

gibi

halkı

topyekün haritadan silme operasyonu

imzalanan

anlaş­

lerde ekonomik planda en temel konu­

Antlaşmanın

değerlendirmeler

FKÖ

Ul usal

içeriğine

devletidir.

Filistin halkı sadece siyonist işgale

karşı direnmedi, emperyalizmin Orta­

doğu'daki varlığını ve hesaplarını da

yüzlerce köyü yok edilen Filistin halkı­ dır. Mülteci kamplarında, sokaklarda, hastahanelerde,

okullarda,

dahası

"

halkı için bir teslimiyet belgesi, bir

lar"ının sokaklarda günübirlik kurşun­

hedefine

geçirebilmek için başta A B D olmak üzere

tüm

emperyalist

mihrakların

aktif desteğine sahiptiler. Onlar para ve

milisierinin

ve

"kolon­

lamaya devam ettikleri çocuklar Filis­

tinlidir.

"Kan

dökülmesine

neden

olmamış Filistin karşıtı bir eylemde ne

uslu

değerlendiriyor.

FKÖ,

Arafat-Rabin

halkına

antlaşmasının

sağladığı

özerkliğin

bağımsızlık için bir ön adım o lduğunu

büyük

ABD

zaferi" eski

bir

Filistin

devletinin

kurulacağını

yasının bilinçlerde görece bir karışıklık

ve

olarak

lamadığı, direniş ve mücadele azminin

İsrailli yazar Amos Oz, olayı "siyo­ ikinci

altına almak anlamına gelmektedir.

diyor.

dışişleri

bakanı James Baker'e göre ise, İsrail

belirsizlik

Ancak,

İntifada

canlılığını

yarattığı

doğrudur.

dinamiğinin

sürdürdüğü,

kırı­

mücadelenin

devamı için ,yoğun bir çaba harcandığı

"FKÖ'nün Filistin halkının temsilcisi

da bir başka gerçektir.

FKO,

çilerin başına musallat ettiği icazetli Filistin burjuvazisinin egemenliğini de

anlaşmayı i mzalamakla, Fil istin halkı­

dayalı yayılınacı politikalarını hayata

kaldı.

İsrail"

karşı

iddia ediyor. B u propaganda kampan­

ordusunun,

en azgın terörist devleti olan İsrail'in

durumunda

"Büyük

sömürüsüne ·

dina­

burju­

. . . . anlaşma Filistin

üyesi

binlerce insan Filistinlidir. Dünyanın

Zira

hedefiemek

siyonİstler

şu

olduğunu kabul etmek!' ·dışında hiçbir tav�de . bul unmamıştır. Buna karşılık

Lübnan'daki s ürek avında katledilen on

vazısının

direniş

İsrail

ve yakın gelecekte bağımsız ve egemen

eski

nizmin

doğu'nun en güçlü, en zinde ve en atak

köreltmek,

değerdir:

d ikkate

Konseyi

Edward W.Sa.id;

ilişkin

Filistinlidir.

konan,

emekçilerinin

Fil istin

nuyor. ısrail bir çok açıdan bugün Orta­

el

Filistinli

görecektir.

Filistin halkına uygulanmıştır. 1948'de Topraklarına

ısrail ordusuyla yakın bir işbirliği için­

bırakılmıştır. Bu bölgeler İsrail ürün­

gerçekleştirmektiL Siyonizm bu hedefe

tek çırpıda sürgün edilen 800 bin kişi

sonu

davraımalarını sağlamak ve genç Filis­ tin burj uvazisinin gelişmesini g üvence

nevi Versailles antlaşmasıdır"

ulaşm�ta epeyce mesafe almış bulu­

mücadelesinin

miklerini

Paris'te

miştir. Bu ödün s üreci nihayet emper­

Bugün Filistin halkı siyonisı işgalin

·

mayla, Filistin yönetimi, özerk bölge­

lerinin kolaylıkla piyasaya suru­ lebileceği kapalı bir iç pazar işlevi

kürsüsüne oturtmasıyla sonuçlandı.

halkının

mak olduğunu iddia ediyor. Oysa 29

Nisan'da

larda karar alma yetkisinden yoksun

yalizmin Filistin halkını resmen suçlu

Fil istin

de bölgede "barış''! _ sağlamaya çalı­ şacaktır. Bu "barış" ıntifadayı kırmak,

kilerinin her birisi, başlı başına bir ödünün . karşılığında mümkün olabil­

anlaşma ile FKÖ, aslında misyonunun

anlamına gelmemektedir. Sadece roller ?eğişmiştir. FKÖ bundan sonra işgalci

egemenliğine

lararası hukuk kurallarına uyarlanmış , yasal b i r sömürgecilik statüsü kazan­

yağdırdıkları

gelen, i flas eden FKÖ önderliği ve

sona erdiğini ilan etmiştir. Ancak bu,

Uluslararası plandaki karşıdevrimci dalganın ol umsuz etkilerinin payı saklı tutulmak kaydıyla, Filistin

anlaşmaya

FKÖ'nün bu ihanetine Filistin halkı

Fil istin

l ı ğ ı olması bir yana, onur kırıcı bir teslimiyetİn ifadesidir. Emperyalist mihrakların ve gerici Arap rejimlerinin

·

ve mücadeleyi açıktan bastırmaya çalı­

ısrail'i · tanımakla

ve

önerdiği

nın en meşru taleplerinden vazgeçmiş,

bu uğ urdaki m ücadeleyi tasfiye etmeye giri şmiştir.

FKO'nün bu haklı ve kahramanca

doğrultuda ortak bir cephe ol uşturmuş

bulunuyorlar. Bu cephe ideolojik, poli­

yalnızca A B D ' nin İsrai l ' e yardımı 80

şiddeti ve baskısı altında yıllardır yaşa­

hatulatıyor. "Bantoustan", Aparthe,id'in

yapıya sahiptir.

boşuna değildir. Siyonist İsrail emper­

ölüm, zindan ve sürgün arasında seçe­

zenci yerleşim böl geıe.;nin, ırkç ı geno­

devrimcilerin yeniden ve sağlıklı bir

halkının u lusal kurtuluş mücadelesini,

yaratmış

destekleniyorlardı.

her açıdan

1970'ten bu yana

milyar doları aşmaktadır. Bu yardım yalizmin Ortadoğu' daki koçbaşıdır.

Filistin sorununun önemli bir diğer

boyutu da, Arap rejimlerinin Filistin

terör saçan. gözü dönmüş kolonların

G üney Afrika'da oluşturduğu otonam

nek yapmaya indirgenen

bir halktır

ların adıdır. FKÖ önderliğinin Filistin

B u koşullarda FKÖ'nün imzaladığı

İntifada'nın kazanımlarını, ul usal kurtu­

Filistinliler.

anlaşmanın kayıtsız şartsız bir tesli­

cisinden en ilerici maskelisine kadar

anlamı yoktur. FKÖ'nün onur kırıcı

tüm Arap rejimleri Filistin sorununun

sonuç i ster istemez Güney Afrika'yı

yan Filistin halkıdır. Kısacası yaşamı

ulusal kurtuluş hareketi ile olan değiş­

ken ve karmaşık ilişkileridir. En geri­

ettiği

kazandırma seçeneği ile karşı karşı­

yadır. Anlaşmaya karşı olan güçler bu

m ücadeleyi

üzere

elde

hedefleyen, yeni bir biçim ve içerik

ciddiyet ne de şeref vardır!" diyerek

silah başta olmak

pazarıayarak

Fil istin halkı mücadelesine, FKÖ önderliğini ve ol'lun Filistinli emek­

miyet senedi olmaktan öte bir değeri ve teslimiyeti ile birlikte, 27 yıllık siyonisı

luş perspektifini Avrupa'nın l üks otel

localarında pazariayarak elde ettiği biricik sonuç, biri Gazze şeridinde

öteki Eriha'da olmak üzere, iki "Banta-

tik ve sınıfsal bakımdan heterojen bir Arafat-Rabin

biçimde

antiaşması

saflaşmalarının

bulunmaktadır.

Filistinli

ortamını Bu

da

saflaş­

manın kısa dönemde istenilen d üzeyde ve

netlikte

olması

kuşkusuz

kolay

değildir. Fakat epeyce sancılı da olsa,

mücadele yeni bir temelde filizlenip gelişme s ürecine girmiştir.


1\.. ı z ı l

22

H ayrak

toplumsal

altüst

oluş

dönemlerinde gençlik son dere­

mıştır.

ce önemli ve etkin bir rol oynaGerek

dünya

devrim

dene­

yimlerinin gerekse ülkemizde yaşanan

oranı

Ö rgü t le rn eye B üyü k Ö n e m Vermek Zoru n d ad ı r l ar. G e nç İşçi l e r M arks i s t - Le n i n i s t D ü nya G örüşü v e i h t i l al c i B i r R u h İ l e ği ti l d i k l e r i nde, :E 1 olarak

yürüteceğimiz

pol itik

oldukça

yüksektir.

Lenin

içinde

her

özel l ikle

de

genç

işçi lere

gitmekte ve onları komitelere almakta

mücadeleci

kazanmalı

oturmasına karşın, politik bir kuvvet

devrimci yüksel i ş dönemlerinin ortaya

cesur davranın çağrısı yapmı ş , bu çağn­

olarak henüz ağırlığını koyamam ış, bu

Özellikle ül kemizde gençl ik devrim­

böylesi dönemlerde mücadelenin gele­

henüz yaratamamış ol masıdır. Öğrenci

belirleyecektir.

tilemed iği içindir ki, yaşanan durgunl uk

koyduğu bir gerçektir bu. ci

enefj ısı ,

atı lgan l ığı,

fedakarlığı,

mücadelede kararlılığı ve militanlığı ile

devrimci mücadelenin en ön satlannda yerini almıştır.

B unun içindir ki her

sını defalarca yinelemiştir. Len i n ' e göre

ceğ i n i çok büyük ölçüde genç işçiler işçilerin

Ü lkemizde

işçi

sınıfı

içinde

de

genç

oldukça

yüksek bir orana sahip olduğu düşü­

gençl i k alanına yaklaşımda bu göze­

pek

çok

gençl ik

grubunda

hayalkırıklığına

tam

yolaçmış

bir

bulun­

nüldüğünde, işçi gençl iği kazanmanın

maktadır. Düne kadar bu alana yönel ik

özell iklerini esas alan soyut bir kate­ goriden değil, esas olarak ezilen sınıf­

Biı nedenle komün istler bugün özel­

kez de tersinden küçümserneye bırak­

unsurlarına ulaşmaya, onları saflarına

canlanınayla birli kte sağlıksız bir tarzda

haline

gelmiştir.

Kuşkusuz

yaş

ların gençliğinden sözediyoruz. Nitekim

Türkiye'nin yakın geçmişi nde özel bir

yer tutan devrimci gençl ik mücadelesi

de alt sınıtlara mensup genç l i ğ i n omuz­

larında yükselmiştir.

önemi kendiliğinden anlaşılır.

likle ve öncelikle işçi sınıfının en genç çe1<meye,

eğitmeye

ve

örgütlerneye

bir

çaba

büyük bir önem vermek zorundadırlar. Bunun

için

bilinçli

ortaya

koymak, olabildiğince geniş işçi genç­

olarak varolan aşırı abartma yeri n i bu maktadır.

Örneğin

bu

bir

alana

devrimci

Kom ü n istler i ç i n öncelikli a lan Devrimi kazanmak isteyen gençl i ğ i

vermek durumundayız. En ileri ve en

derneklerin

kazanmak zorundadır. Bu

yal nızca

gelece ğin

gençl i ğ in

olmasından dolayı böyle değildir. Daha

eğitimine

özel

bir

önem

yaşanmaktadır.

yönel iş, işin aslında hiçbir köklü değer­

İşçi gençl i k :

uhşmak,

yönel iş

yaşanan

kaçış, gerekse de orta öğrenim alanına lendirmeye

kesimlerine

1 iselerde

Gerek yüksek öğren im alanından bu

onların

lik

ve

kavrayışa

dayan­

mamaktadır. Uzun bir dönem daha çok ve

akademik-demokratik

devrimci

mücadel enin dar alanına sıkışan, genç­

remeyen, onun en diri en m ücadeleci

unsurlarını devrim m ücadelesine kazan­

temel sorunların çok uzağında kafan tartışmalarda da, aynı kavrayışsızlık ve

ci, kendisine büyük bir güç katacak en

Bugün ülkemizde yüksek öğrenim

devrimci

sınıfın

gençliğinin

coşkusunu ve enerj isini harekete g�çi­

örgütkınel iyiz.

en

l i k hareketinin gelişmesini dizginleyen

kesimlerini

ve

. satlarım ızda

Liseli gençlik:

yönüyle sarsıcı ve sürükleyici bir etkiyi

dönem diktatörl üğün baş hedeflerinden biri

faaliyet

onların

duyarl ı , en diri ve en

dönemde, özel l i kl e de devrimci müca­ ve

94

i LJ ı

S afl arı n a Çekmeye , Eği t m eye v e

delenin yükseldi ğ i dönemlerde, genç­

lere

II U /..

K o m ü n i s t l e r B ugü n Öncel i k l e İşç i S ı n ı fı ı : ı n E n G e nç U n s u rl ar ı n a U l aşm aya, O n l arı

Gençliii Kazanmak Devrimi azanma üm

l - l S

Dina m i k ve verimli bir alan

Öte yandan son yıllarda liselerde kendi sini yer yer eylemsel l iklerle ortaya koyan

bir

canlanma

yaşanmaktad ır.

Henüz dar bir kesimin hareketl iliğidir

sözkonusu alanı

olan.

Fakat

orta-öğrenim

halihazırdaki tüm

geri l i ğine ve

zayıflığına rağmen hızlı bir poli tikleşme potansiyeli taşıdığını ortaya koymuştur.

Özellikle 12 Eylül sonrasında l iselerde yaşanan faş ist-gerici kadrolaşma, gerici

disiplin 'yönetmenl ikleri, eğitimin geri­ ci -faşist nitel iği, okul

yöneticileri

ve

öğretmenler ile polis işbirliği, dayak, hakaret,

aşağılanma,

öğrencilerden

çeşitli adlar altında toplanan haraçlar, en sıradan akadem ik-demokratik istem­

lerin polis terörüyle yanıtlanması vb. i le

bu alandaki gençlik çok yönlü saldı­ rılarla

karşı

karşıya

bulunmaktadır.

B unlardan daha önemlisi ise kendilerine kapanan üniversite kapıları ve onları

önemlisi ezilen sınıfların gençliği özve­

mayı başaramayan bir partileşme süre­

perspektifsizlik sergilenmişti.

bekleyen işsizl iktir. Tüm bunlar ağır­

coşkusu ile devrim mücadelesinin en

önemli

gençliği alanında yaşanan durgunluk bu

olan bu kesimin düzenle olan Çeliş­

risi,

inisi yatifi,

devrimci

enerjisi

ve

dayanaktan

yoksun

kalmış

önüne

demektir. Zira geriç işçiler marksist­

kesim i n potansiyeli konusunda herhan­

bu özell i kleri sayesinde en direngen ve

ruh ile eğitildiklerinde, partinin en mili­

Durgunluk geçicidir. Ağır ve sancılı da

ağır

yüklerini

omuzlayacak,

çıkan güçlükler ve engeller karşısında kararlı davranabilecek kesimdir.

Kuşkusuz esas olarak işçi gençlik bu

noktada son derece önem l i bir rol oyna­

yacaJs.tır. Di ğer devrimci deneyimlerin

yanısıra Rus devrim deneyi m i bu konu­ da yeterince açıktır. Devrimin partisi

olan

Bolşevik

partide

genç

işçilerin

leninist dünya görüşüyle ve ihtilalci bir tan, en kararlı ve özverili savaşç ıları

olacaklardır..

Gençl iğin

devrimci

bir parti

için

taşıdığı özel önem ve anlam konusunda

Engels ' i n layıcıdır:

şu

sözleri

" B i zde,

ne kadar açık­

devrim

partisinde,

gi

b_ir

yan ılsamaya

yolaçmaınalıdır.

olsa bugün toplumda yeni bir hare­

ketl i l i k yaşanm aktadır. Kitle eylemliliği

bir yükseliş çizgisi

izlemektedir.

Bu

yüksel işin önü kesilemediği koşullarda,

m ücadele

kesimlerini

toplumun

çok daha

etkileyecek,

geniş

peşinden

gençlerin ağırl ıkta olması doğal değil

sürükleyecektir. Aydınların en duyarlı

ise

dışında kalması düşünülemez.

midir? B iz geleceğin parti siyiz, gelecek gençl iğindir.

Biz,

toplumu

yeni­

yenileştiricileri

kesi mi olarak öğrenci gençliğin bunun

Ancak öğrenci gençl i k ' hareketinin

leştirenleriz,

gençlik,

karşı özveri

ile yürütülen bir müca­

burj uvazinin damgasını vurduğu

mücadeleye i l k o larak her zaman genç­

l iğe ulaşması da mümkün değil­

seve seve izler. B i z eski kokuşmuşluğa

geçmişteki, kitle eylemliliğine küçük­

delenin partisiyiz,

dönemlerdeki genişliğe ve etkin­

özveri

i steyen

bir

ler hazırdır."

dir. O dönem kendine özgü bir

tarzda yaşanmış ve bugün artık

Ü niversite gençliği: Abartmadan küçü mserneye mi? Devrimci m ücadelede işçi gençl iğe

geride

kalmışur.

şımda

bu

öğrenci

Bu

nedenle

gençlik alanına yakla­ gerçek

gözetilrnek

yapılan vurgunun onun sınıfsal konu­

durum un dadır.

genç l i ğ in sın ıfsal bileşimi nden dolayı

uyguladığı bil inçli politikalarla

bakımdan

dışına itmeyi başarmış,, fakat onu

muyla

ilgili

olduğu

açıktır.

Öğrenci

ideoloj i k bakımdan tutarsız ve siyasal istikrarsız

olduğu

bilin­

mektedir. Ancak bu bizi hiçbir biçimde

Sonuç

olarak,

öğrenci gençliği politik yaşamın

ka.Lanam amıştır.

öğrenci gençl i k alanına i l i şkin görev ve

imkanlarına da

küçüm serneye götürmemeli dir.

gençliği

tiği

yöntem i

soruml uluklanmızı ihmal etmeye ya da B ugün Kürt ul usal hareketinin katet­ mesafeye

yükselişe

ve

paralel

i şç i bir

hareketindeki

canlanmanın

diktatörl ük

B unun

Kazanma

sahip değildir.

b'i l i ncinde

·mücadele

olan

düzen

alanından

uzak tutmak için her türl ü yol ve kullanmakta,

dinsel

geric i l i k ve faşist çeteler aracı­

üniversite gençliği i ç i nde yaşanmaması,

lığıyla da bu alan üzerinde etkin­

komünistler açısından çok da şaşırtıcı

Öğrenci gençl i k içindeki pol itik

bu alandaki durgunluğun süregelmesi

değildir. B un u n pek �ok nesnel ve öznel

lik

kurmaya

çalışmaktadır.

faaliyeti ihmal etmek, onları bir

nedeni vardır. Fakat en temel olanı, işçi

bütün olarak düzenin etki alanı­

olarak toplumsal muhalefetin odağına

cektir. Geniş gençlik k itielerine

hareketini n ,

geçmiş

dönemden

farklı

na terk etmek anlamına gele­

lıklı olarak işçi ve emekçi çocukları

kilerini derinleşti rmekle ve politikleşme

olanaklarını artırmaktadır. Komünistler yarın ı n genç işçileri ve işsizleri olarak onları bugünden devrim ve sosyalizm

mücadelesine kazanmak perspektifiyle

bu

alana

bilinçli

bir

tarzda

yönel­

melidirler. Özellikle de düzene kalifiye işçiler

yetiştiren · meslek

l i selerindeki

gençlik, staj adı altında, daha öğrencilik yaşam ında yoğun bir sömürü ile yüzyü­ ze gelmekt�dir. Bu nedenle öncelikle de bu l i seler gençlik çalışmasının en temel alanlanndan biri olarak ele alınmalıdH.


1 -1 5

K ız ı l

H a z i ra n 9 4

K1sa K1sa ...

Kiztl

� Alternatif Analar Günü Kutlandı :

DEP istanbul i l Kadın Komisyonu'nun düzenlediği "Alternatif Analar Günü" 1 5 Mayıs pazar günü Ü mraniye DEP binasında kullan­ dı. Çoğunluğu genç kadınlardan oluşan yaklaşık 500 kişilik topluluk zılgıtlarla, kavga türküleriyle kullamayı özgürlük mücadelesinde bir şölene dönüştürdüler. Alternatif Analar Günü, Kürdistan'da zulmün boyutland ığı, Kürt halkının zoraki göç enirildiği bir döneme denk geldi. 15 Mayıs, aynı zamanda, "Dünya Aile Günü" idi ve Kadıköy meydanında el ürü nlerini sergileyen kadın satıcılar vardı. Bir yanda zulme, soykırıma başkaldıran kadınlar, diğer yanda kendilerini elişleri ile ifade eden kadınlar. Kadıköy meydanındaki kadın tablos u , kadın­ ların, kendilerini yüzyıllar öncesinden gelen dantela, işleme vs . ile tanımlaması, burjuvazinin kadına biçtiği edilgen konumu yansı­ tıyordu. Diğer yandan, sömürgeci sermaye devleti T.C.'nin vahşi soykı­ rımına, dişiyle tırnağıyla, vücuduyla direnen Kürt kadınları "Alternatif Analar Günü" nde biraraya geliyordu. DEP istanbul il Kadın Komisyonu adına söz alan ve Tansu Çiller'i kastederek "Baştmtzdaki ana ancak özel timin, işkenceci canilerin anast olabilir. " diyerek tüm anneterin kirli savaşa karşı çıkmas ını iste­ yen bir kadın konuşmacı, "Evlatlanntzt kirli savaşa göndermeyinf" çağrısı yaptı. Ayrıca işçi ve emekçi yığınlara da seslenen konuşmacı, "Emekçi/erden kesilen para/ann merrniye akttt!mastna karşt çtka!tm. " sözleriyle mücadele çağrısı yaptı. Kuşkusuz, Kürdistan'da mücadeleye aktif olarak katılmayan, haskılara maruz kalan kadın sayısı oldukça yüksektir. Ama dotaylı ve dolaysız tüm bu baskıların ortadan kaldırılması , kadının mücadeleye aktif kat ılımının sağlanmasıyla müm kündü r. Engels'in deyişi ile, " ... Bir toplumun özgürleşme derecesi, kadınların özgürleşme derecesi ile ölçülür ... ·

" ·

ll Adana Anakent Belediye ve Mersin Liman Işçilerinin Direnişi Sürüyor:

Yüreğir Belediyesi'nde işten -atılan 2 1 6 işçiden sonra, Anakent Belediyesi'nde de 1 50 işçi işten atıldı. Belediyenin giriş merdivenlerini işgal eden işçiler, burada oturma eylemine başladılar. Çevreden katı­ lantarla sayısı 500'ü aşan kitle çeşitli sloganlar attı, dövizler ve pankartlar açtı. Bu arada dayanışma ziyaretleri de devam ediyordu. Eyleme Çukobirlik ve demiryolu işçileri ziyarete geldiler. Direnişi kırmak için çeşitli provokasyonlar yaratan polis, 27 Mayıs tarihinde coplana direnişçitere saldırdı. Saldırıya bir süre direnitmesine karş ın ne yazık ki gereken kararlılık gösterilemedi. Saldırının ardından dire­ nişçiler eylem alanını değiştirmek zorunda kaldılar. Mersin liman işçileri ise 6 Mayıs sabahı, toplu iş sözleş me� i ihlal­ lerini protesto etmek için yemekhane binası önünden Liman Işletme Müdürlü ğ ü'ne kadar yürüyüş yaptılar. Işçiler daha sonra burada otur­ ma eylemine başladılar. Eylem saat 1 0'a kadar sürdü. Eyleme yakla­ şık 1 200 işçi katıldı. Sendika tarafından yapılan açıklamada eylemin tüm ülke genelindeki limanlarda aynı saatte yap ıldığı belirt ild i . Kızıl Bayrak/Adana

B ayrak

23

Bayrak'tan O ku r laraı, ������ nistlere, tüm öncü işçilere ve devrimcilere ulaşmayı amaçlıyor. K1z1l Bayrak, gündemi işgal eden tüm sorunları proletaryanın bakışaçısıyla yorumlayacak. Kuşkusuz olayları ve süreçleri salt irdelemekle Y.�tin­ meyecek, çözücü perspektifleri de önerecektir. Işte bu zemin üzerinde işçi sınıfı ve sosyalist hareketin tüm sorun ları n ı , zaafları n ı , olumlu ve olumsuz dene­ yimlerini siz okurlarla birlikte tartışmak istiyor. Pratik faaliyetinizde, fabrikanızda, iş yerinizde, okulunuzda, köyünüzde, mahallenizde vb. yaşa­ dığınız deneyimlerinizi, eleştirilerinizi, her konudaki görüş ve önerilerinizi bize aktararak tüm okur­ larımızia paylaşmanızı önemli buluyoruz. Mektup­ larınızın ve yazıları n ızın komünist hareketin geli­ şimine katkı sağlayacağı kuşkusu:Zdur. Yukarıda sözünü ettiğimiz yeni kültür, yeni gelenek yaratma hedefi m ize ancak birikim ve görüşlerin ortak bir pota­ ya akması ve kollektif bir güce dönüşmesiyle varı­ lacağını düşünüyoruz. Oneelikle belirtelim ki, dergi sayfalarımızın tümü okuyucuları mıza aittir. Çünkü biz, her düzenli okuru aynı zamanda bir muhabir olarak değerlendiriyoruz. "Okurlardan-Yoldaşlardan" başlığıyla açacağımız bu sayfa ise yalnızca siz K1z1l Bayrak okurlarına ait olacak. Bu sayfa ile sizlerle doğrudan tartışmak, en önemlisi eleştiri, deneyim ve görüşlerinizi paylaşmak istiyoruz. Kısacası bu sayfayı ileriki sayılarımızda dolduracak ve zenginleştirecek olan sizlersiniz. Deneyim ve gö'rüşlerini başkalarıyla paylaş­ mayanlara, çevresindeki olayların salt edilgen bir izleyicisi olanlara sözümüz yok. Sözümüz olayları ve süreçleri değerlendirme çabası içerisinde olanlaradır. Haydi, kalem başına!

K1z1/ Bayrak, bu sayfayi okur/anna açwor-

1987 yılında bir avuç komünist, "Yakın Geçmiş� Genel Bir Bakış ve Platform Taslağı" broşürün " kamuoyuna sunarak küçük-burjuva popülist hare-­ ketten kopuşlarını ilan ettiler. Bu, Türkiye komünistt hareketi açısından ileri doğru anlamlı bir sıçrayıştı. Ü) dönemden bugüne komünistler, yeni bir kültür v� yeni bir gelenek yaratma yolunda önemli mesafelerr katettiler. Geldikleri noktadan hareketle 1994 yılınıı ise, işçi sı nıfının komünist ihtilalci partisini yaratmaı mücadelesinde bir "dönemeç yılı" oJarak belirlediler:..

�aali�e\leıini \emel alata\<. tıu el<.sen üıeıi�e a\m\-

maya çalıştılar. � lik ortaya çıkışlarından bugüne dek, Türkiye devrimci hareketinin bir değer ifade eden mirası na sahip çıkarak onları korumaya, geliştirmeye çalıştılar. Öte yandan zayıflık ve zaaflarıyla mücadele etmede duraksamadı lar. Yalnızca bu coğrafyan ı n değil, dünya komünist hareketinin deneyim ve birikimlerini enternasyonalist bir bakışaçısıyla eleştiri süzge­ cinden geçirdiler. Bu alanda önemli adımlar attı lar. Kuşkusuz, birikmiş soru nlar yumağ ı n ı n çözüm­ lenmesi bağlamı nda komünistleri bekleyen bir dizi görev mevcut. Ancak komünistler bu sorun ları n altı n­ dan kalkabilecek hırsa ve potansiyele sahip olduk­ ların ı şimdiye dek ortaya koyduklarıyla yeterli dere­ cede kanıtlamışlardır. Tüm bunlarla birlikte pratik politik mücadelenin araçlarını ve olanakların ı yaratarak sınıf hareketine müdahale çabası içerisinde oldular. Bu alanda da belli birikimler edindiler. Herşeyden önce elinizdeki bu yayı n organı komü-

VEYS E L AYDI N iC i N

::;!::;ıj

-

'

.

ll Adana iHD .ve Özgür-Der Valilikçe Kapatıldı:

Adana I H D v e Ozgür-Der 6 Mayıs g ü n ü valilikçe kapatıldı. Kapat­ ma gerekçesi olarak da yasak yayın bulundurulması gösterildi. Kamu Çalışanları Platformu adına Tüm Bel-Sen şube başkanı Av. Ali Akıncı, yaptıg ı açıklamada "Bu kapatma tamamen key!idir. pemokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Iktidar 5 Nisan kararfarını uygulayabilmek içi n ·suskun toplum yaratmak istiyor. Bu kararı kınıyor ve duyarlı halkı mızı insan hak ve özgürlükleri müca­ delesi veren demokratik kitle örgütlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz• ded i . Ayrıca Adana Devrimci Basın Platformu da yaptığı açıklama ile kapatma kararını protesto eni . Kızıl Bayrak/Adana

B

u

S a y

1

·d a

4 . T Ü S i A D -Çi l l e r D a l a�ı 5 . " D e m o kratikle�m e Paketi" S a ld ı r ı s ı \

6 . R P ve D i n s e l G e rici l i k 8 . Sendikal Bürokrasi ve Politik Mücadele. 1 o . 1 5 - 1 6 H azi ran'dan Öğre n m e k . 1 2 . Dünya ve Tü rkiye : D u ru mdan Çizgiler. 1 6 . S e r m a�e n i n Öze l l e§ti r m e Sald ı r ı s ı . 1 7 . Sendika Ağaları Patronluğa So�unuyor. 1 8 . B i r l e§i k-M i l itan M ücad e l eye ! 1 9 . Asgari Ü c r e t : S e�irci Kal m a ! 2 0 . ANC Reji m i n H iz m e ti n d e 2 1 . F i l istin H al kı i h a n et i A ltedecekt i r . 2 2 . G e nçl iği Kazan m ak . . .

Bir çok insan devrimci olduğunu düşünür ya da çevresinde devrimci olarak bilinir. Oysa pek azımız bu kavrama layık bir yaşam sürdürebiliriz. Devrimci olmak, hemen herkesin baskı­ dan, yasaktan çekindiği, kendi köşesine çekildiği bir dönemde öne atılabilmek, bu yürekliliği gösterebilmektir. Devrimci olmak, olanaksızlıklardan, yetersizliklerden yakınıp durmak değil, varo­ lanı olanağa dönüştürebilme becerisini gösterebilmektir. Kitapların ve dergilerin basılamad ığı, sermaye iktidarının S.S. kararnameleri adı verilen buyruklarının tam da tuttuğu sanılan bir dönemde, bir Veysel Aydın ortay� çıkabilmiş ve hiç tereddütsüz, "Ben basarım" diyebilmiştir. Işte onu bizlerin gözünde gerçek bir devrimci kılan en önemli nedenlerden biri. O, bu işe soyunurken ne çok parası, ne de bu konuda bir tecrübesi vardı. Tüm arzusu elindeki, avucundakini Türkiye devrimci hareketi için en iyi şekilde kullanmaktı. Elinde yalnızca inancı ve yüreği vard ı . Aydınlar Matbaas ı'nın sahibi olarak çoğu zaman bir çok yayın çevresinin borçlarını sild! ya da onların onmilyonlarca lira borçlanmasına göz yumdu. tera memurlarıyla, kağıt tüccar­ larıyla onlar adına boğuştu. Çünkü yazan, düşünen, üreten

·

, yüreklerin tüm güzel görüşlerini teoriye, bilime, edebiyata muhtaç bu halka yaymak ve maletmek için soyunmuştu bu işe. Bedenini, tüm devrimci, yurse­ ver ve sosyalistler adına akbabalara karşı ortaya koydu. Devrimcilik, düşman saflarından değil de kendi içinden, yani dost bili­ nen güçlerin sabotajına, engel­ lemesine maruz kalındığında bile devam edebilmek ve savunduğu doğruyu inançla ölümüne savu­ nabilmektir. Kuşkusuz Veysel Aydın'ı ne matbaanın defterlerini sürekli denet­ leyen maliyeciler, ne ani bir kararla kredileri kesen bankalar, ne de devle­ tin polis güçlerinin baskısı tedirgin etti, yıldırdı. Artıa "dost" 9-ildiği elierin matbaayı yakması onun için kalbine sapianan bir hançerdi . Ve herkesin "Artık bir daha Veysel ,ayağa kalkamaz!" dediği anda o, Aydın­ lar Matbaası'nı yeniden kurdu. Veysel Aydın, yıllar öncesinde kronik bir hastalığa yaka­ lanmıştı. Doktorlar uzun bir süre tedavi görmeçjiği takdirde, yaşayacağı acı sondan ona sürekli söz ettiler, uyardılar. Onu tedaviye zorladılar. Doğrusu, tedavi için gereken tüm maddi olanaklara sahipti. Tedavi için isiirahale hiç zamanı olmadı. Dersim'de mücadele ile geçen gençlik yıllarının anılarıyla süslü sohbetlerin, kulağımızda halen daha çınlayan "Küçük şeylerin planları ile uğraşmayın. Küçük hedeflerin esiri olmayın. Büyük şeylerin planlarını yapın ve büyük işlere atılmaktan hiç korkmayın. Çünkü sizler en büyük ve zorlu savaşa atılmış devrimcilersin iz, size yaraşan budur.· sözlerin ve ardında bırak­ tığın bir dizi anın bilinçlerimizde yaşıyor. Bu ülkenin tüm devrimcileri, yurtseverleri ve komünistleri ellerine aldıkları bir çok kitapta senin terin olduğunu hep bile­ ceklerdir.

Hoşçakal Veysel Aydın! Hoşçakal yiğit devrimci!

Kızıl Bayrak , 1 5 Günlük Sosyalist Siyasal Gazete, 1 -1 5 Haziran 1 994

S ay ı : 1 , S a h i b i ve

MERKEZ BÜRO

Yazı

i ş l e ri M üd ü r ü : Ayşe Ö ZT Ü R K , E K S E N Bas ı m Yay ı n Ltd . Şti.

Çakırağa Mah. Tiryaki Hasan Paşa Cd. Osman Kafkas Han. No: 53 Kat:3 Telefon-Fax:0(21 2)632 73 56 Aksaray/lSTANBUL

ANKARA: Tu na Cad. Çanakçı işhanı No:1 1 /60

Telefon:0(31 2)433 1 3 29 Kızılay/ANKARA

·

ADANA: Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı,

Vakıf i şhanı Kat:3 No:306 Telefon:0(322)351 36 84 ADANA

iZMiR:

853. Sok. Bilen i şhanı No:6/604 . KonakllZMiR

Baskı : Aydınlar Matbaacılık Ltd. Şti. iSTANBUL


24

K. ı z ı l

.

B ayrak .

1 -1 5

H a z i r a n 94

E nte rn a sy o n a l l e

Ku rt u l u r l n sa n l 1 k ! S o syal i s t Işçi H a re k e t i n i n S a v aşı m M a rşı Ente rna syon al, B un d an 1 2 3 Y ı l Ö n c e, H az i ran 1 8 7 l ' d e , Paris , K o m ü n arı Euge n e Pottier ı

Tarafın d a n Y a z ıl d ı . Enternasyon al'in Eyl ül 1 8 7 0 ' de Kale.'m e Alınd ığı v e

;

S on Şek l in i K o mün Üye s i G u s t a v e Lefl ançai ' i n V e r d iği d e S öylen me k te d i r. B e s t e s i 1 5 Temmuz 1 8 8 8 ' d e P i er re C h re t i e n D egeyer Tarafı n d a n Y apı l an En t e rn a syo n a l , I l k Ol arak L i l l e ' l i Işçil e r Tarafın d an 2 3 Tem m u z G ün ü S e n d i k a O d a s ı ' n ın D ü zen l e d iği B ir T opl an t ı d a S öylen d i U y a n a rtık uyku d a n u y a n Uyan e si r l e r d ü n y a s ı Zulme karşı hıncımız volkan K a v g a mız ö l ü m d i r i m k a vg a s ı M a zi t a k ö kü n d e n s i l i n s i n B i z b a şk a a l e m i steriz B iz i h i ç e sayanlar b i l s i n B u n d a n s o n r a h e r şey b i z i z Bu kavga en sonuncu Kavg a mızdır artık Ent e rn a sy o n a l l e Kurtulur i n s a n l ı k T a n r ı , p a ş a , b ey , a ğ a , sult a n B iz l e ri n a sıl kurtarır B i z l e ri kurt a r a c a k o l a n K e n d i kollarımızdır i sy a n a t e ş i n i körükle Zulmü r ü z g a rl a r a s a vu r

işçi türküsü Enternasyonal'in

şamı boyunca ekmeğini önce ambalaj

K o l l a rı n ı n b ü t ü n g ü cüyle ('Uyan artık uykudan uyan, uyan esirler

işçiliği, sonra da kumaş baskıcılığı ya�

T a vı g e l e n d e mire vur dünyası') yazarı işçi-şair Eugene Pottier öleli , Kasım 1 9 1 2'de, tam 25 yıl oldu. B u k a vg a en s o n u n c u

parak kazanan yoksul bir insan, bir pro­ leter olarak kaldı.

Bu türkü bütün Avrupa dillerine çev­

1 840'tan itibaren Fransa'nın bütün

rilmiştir. Hem sadece Avrupa dillerine

önemli

K a vg a mızdır a rt ı k değil , buhınduğu ülke neresi olursa En t e m a sy o n a i l e olsun, yazgı nereye sürüklerse sü' Kurtu l u r i n s a n l ı k rüklesin, ülkelerinden uzaklarda dilini bilmediği bir yerde ne kadar yabancılık

H e m fabrika l a r h e m d e t o p r a k

leşmeye

karşı

gösterdi.

duyarsa duysun, bilinçli bir işçi ünlü "En­

kavga

tür­

Geride ka­

söylenen türküsü haline getirmişlerdir.

B ugün bütün ülkelerin işçileri Eugene Pottier'i

B u k a n d e nizinin ufku n d a n saygıyla anı yorlar. Şairin karısı ve kızı halen sağdır K ı z ı l b i r g ü n e ş d o ğ a c a k ve " Enternasyonal" yazarının çektiği gibi aynı yok­ sulluğu çekiyorl ar. Eugene Pottier 4 Ekim 1 8 1 6'da

B u k a v g a en s o n u n c u Paris'te doğdu. Pottier, "Yaşasın Özgürl ük" adlı i lk

türkülerle

çağırdı.

ve ülkenin burjuva hü­

kümetlerini bu ezgilerle kınadı. Pottier,

ternasyonal" türküsüyle birçok arkadaş,

C e l l at l a r ı n d ö kt ü kl e ri k a n mışlar ve bu türküyü işçi sınıfının bütün dünyada

bu

B urjuvaziyi

·

D ü nya e m e ğ i n o l m a l ı rının öncüsü olan işçi-şairin türküsünü tekrar ele al­

K a v g a mızdır artık

tepki

lanları bu ezgilerle uyardı, işçileri bir­

H e r ş ey e m ek ç i n i n m a l ı birçok dost edinebilir. Tufeyliye t a n ı m a yız h a k Bütün ülkelerin işçileri, savaşımla­

K e n d ilerini b o ğ a c a k

olayianna

küleriyle

1 87 1 'de büyük Paris Ko­

münü'ne üye seçildi. 3 600 seçmenin 3352'sinin oyunu aldı. Şair, bu ilk pro­ leter hükümetin aldığı tüm Komün tedbirlerine kat­ kıda bulundu. Komün'ün

çöküşü

üzerine

Pottier,

önce

İn­

giltere'ye, sonra da Amerika'ya sığınmak zorunda kaldı. Ünlü "Enternasyonal " türküsünü ziranı'nda,

diğer

bir

deyimle

kanlı

1 87 1

Ha­

Mayıs

ye­

nilgisinden hemen sonra yazmıştır. Komün

ezilmiş...

ancak

Pottier'in

"En-

türküsünü 1 4 yaşındayken yazdı. 1 848'de işçilerin

temasyonal "i Komün'ü bütün dünyaya yaymıştır. Ve

buıjuvaziye karşı giriştikleri büyük mücadelede ba­

Komün ş imdi her zamankinden çok daha canlıdır.

Ent ern a sy o n a l l e rikatlar üzerinde döğüştü. Kurtulur insanlık Pott'ier yoksul bir ailenin çocuğuydu ve tüm ya-

( . . .)"

(Lenin, Eser/er, C.36, s. l97 - 1 98, Almanca baskı.)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.