Kızılbayrak yıl 1994 sayı 05 01 15 ağustos

Page 1

Eın�eryalizınin "Kürt Planı"

15

Günlük

So syalıst

İ�çi Hareketi Oııta Tarihinden Kesitler

Sıyasal

Kapitalist Düzende

Sanat

ENGEL�

1-15 Ağustos '94, Sayı:5, Fiyatı:l5 000 TL

Ga z ete

,_

' : � '1

t1>

2 . O .

.

'

Temmuz genel uyarı eyleminin hemen Öncesinde işçi hareketi saflarında şu şiar · yükseltildi: "20 Temmuz Başlangıç___ Mücadele Sürecek!" Bu .şiar 20 Temmuz eyleminin sınırlarını ve işlevini doğru tanımlıyor, bu genel uyarı eylemini, yeni ve daha etkili bir mücadele sürecine bir çağrı ilan ediyordu. Eylem günü alanlarda da yankılanan bu şiar, 20 Temmuz'un en önemli kazanımlarından biridir. 20 Temmuz gerçekleşti, ilk adım atıldı, "başlan­ gıç" yapıldı. Şimdi işçi hareketi mücadeleyi daha etkili ve daha güçlü, bir genel grevi mümkün ve kaçınılmaz kılacak bir biçimde sürdürme görev ve sorumluluğu ile yüzyüzedir. 20 Temmuz'a il-işkin tartışmalar halen sürmek­ tedir. Aradan 10 günü aşan bir süre.geçmiş olma­ sına rağmen yazık ki eylemin pratik bilançosunda henüz yeterli bir açık1ık yoktur. Kuşkusuz bu, sendika bürokratlarının eylemin gücüne, etkisine

20

ve aÇığa çıkardığı sorunlara ilgisizliğini göster­ mektedir. Onlar için aslolan yasak savmaktı. Bunu yaptılar, gerisi -onları ilgilendirmiyor. Katılımın gerçek oranı ile çeşitli iş kolları ve işletmelerde eylemin aldığı pratik biçim hakkında ayrıntılı bilgiler olmamakla birlikte, 20 Temmuz'un· herşeye rağmen sınıf hareketinin bugüne kadarki seyrinde yeni bir aşama olduğu tartışmasızdır. İşçiler ve kamu çalışanları ülke çapındaki bir genel uyarı eyleminde ilk olarak. birlikte davranmışlar, birçok işkolu ve işyerinde üretimi durdurmuşlar, özellikle büyük kentlerde binlerce işçi ve emekçi hemen tümüyle politik

20 Temmuz'un gösterdikleri

Temmuz'un herşeye rağmen işçi sınıfı hareketi için atılmış önemli bir adım olduğuna kuşku yoktur. Fakat çok kimse eylemin bu yanı üzerinde fazlasıyla durduğu için biz onu bir yana koymayı tercih ediyoruz. . 20 Temmuz'un açığa çıkardığı asıl önemli gerçek nedir? Bu onun, güvenilir bir önderlik ve güven veren bir eylem organizasyonunun yoklugu koşullarında, yıllardır genel eylem isteyen ..geniş işçi kitlelerininineylem günü geldiğinde aşırı bir temkiniilikle hareket ettiğini, ya en geri biçimlerle yelindiğini ya da eylemden bile geri durabiidiğini bir kez daha göstermiş olmasıdır. Işçi sınıfı hareketinin zayıflıkları genel olarak bilinmektedir. Hareket önderlik boşluğu içindedir ve hain bürokratların tam denetimindeki sendikalar dışında herhangi bir mücadeleci örgütlenmeden de yoksundur. Çeşitli işyeri ya da fabrikalardaki komiteler ise, öteki kusurları bir yana, bir genel eylem sırasında, sonucu belirgin bir biçimde etkileyecek bir güç ve yaygınlıktan uzaktırlar. Bu komitelerde genellikle "öncü işçi" olarak nitelenen ·ileri işçiler yer almaktadır. Ve bu işçi kuşağı da, 20 Temmuz'un da gösterdiği gibi , sınıfla aynı ruh halini paylaşmaktadırlar. Eylemi, se8.dika bürokratlarının ihanetine rağmen, etkin ve militan kılacak bir inisiyatifden yöksundurlar. Qnderlik ve örgüt sorunu onların da sorunudur. evam/ 3_ sartada D

·

şiarların egemen olduğu yürüyüş v� gösteriler yapmışlardır. Buradaki nispi başarıyı doğru değerlendirebilmek için, sendika büİokratlarının, eyle­ mi sahipsiz bırakmaktan öte, onu bizzat kırmak jçin gösterdikleri çabaları gözönünde bulun­ durmak gerekir. Eylem Türk-İş Başkanlar Kuru­ lu'nda "oybirliği" ile alındığı halde, faşist yöne­ timlerin egemen olduğu bir çok sendika eyleme cepheden karşi çıkmış, kendi iş kollarında çalışma çağrısı yapmışlardır. Öteki bazıları aynı tutu.n:ıu daha üstü kapalı, daha ikiyüzlü biçimde uygu..: lamışlardır. Muhakkak ki sendikasının bile sahip çıkmadığı bir eyleme katılmada işçi kitleleri · duraksarnış, hain bürokratları aşma gücünü ortaya koyamamışlardır. Bu durumun katılım oranını ciddi boyutlarda etkilediğine kuşku yoktur. Öte yandan Türk-İş bürokratlarının, hükümetin ve Refah Partili belediyelerin tehditlerine karşı eylemi savunmak bir yana, bu tehditierin ciddiye alınması ve boyun eğilmesi doğrultusllİlda çalış­ tıkları, böylece eylem kırıcılığı yaptıkları da bilin­ mektedir. Bu tehditler Ankara kamu çalışanları ile bu tür eylemleri etkili kılan belediye çalışanlarının katılımını büyük ölçüde sınırlandırmıştır. 20 Temmuz eyleminin herhangi ciddi bir hazır­ lıktan yoksun gerçekleşeceği önden bilinmekteydi. Türk-İş merkez bürokratlarının böyle bir sorunu zaten yoktu. Zaman zaman, 11gerekirse genel merkeze rağmen genel greve gideriz 11, çıl<.ışlari yapabilen mahalli sendika platformlarının da kayda değer·.bir hazırlık yapmadıkları onlarm da yürüyüş ve gösterileri güçlü ve etkili kılmak gibi bir sorunları olmadığı 20 Temmuz günü açığa çıktı. Çoğu "dürüst ve namuslu sendikacıla_r"dan oluşan bu platform isteseydi', hiç değilse İstan Devamı· 3. Sarfada ·


Aslan Sosyal Demokratlar

Aslan sosyal demokratlar yine işbaşındalar. Dün sermayeye daha iyi hizmet etmek için koalisyon ortağı olan aslan sosyal demokratlar, bugün bu koalisyonu ayakta tutmak için her ipte oynuyorlar. Son bir haftadır iktidar yeni bir kriz yaşıyor. Bu kriz, Karayalçın'ın beceriksizliğinden dolayı sermayenin aslan sosyal demokratları nda görülen koltuk kavgası krizidir. Gelelim son bir haftadır aslan sosyal demokratların oynadığı komediye . ! Bir yandan parti içi muhalefeti bastırmaya çalışan, diğer yandan· da sermayenin isteğiyle koalisyona yen i yüzler getirerek sol potansiyali kazanma, dizginleme sevdası na düşen .

Karayalçın, işleri yüzüne gözüne bulaştırdı. Eski bakanların istifasını almadan yeni bakanların listesini başbakan'ın onayına sundu. Hesaplarda olmayan bir çıkışla, eski bakanlar ol mayan onurlarıyla bürokrasinin tam uygulanmadığı nı söyleyerek istifa etmeyi nce, iş on,ları n görevden alınmasına dek vardı. Burada da görev en büyük koltukta oturan Cum hurbaşkanı na düşüyordu. Fakat Demirel , onay vermediğini belirtince, olay tam bir fiyaskoya dönüştü ve yönetememe .krizi kendini açıktan gösterdi. Iş sonunda fedakar eski soy� demokrat bakanların geri çekilmesi, koltuklarını istemeyerek de olsa yeni

bakanlara..pırakmasıyla tatlıya bağlandı. Oyle ki görev teslimi sırasında CMUK Seyfi çok duygularıp işi ağlamaya kadar vardırdı . Her ne kadar Çiller-Karayalçın ikilisi birbirlerini koruyup gözetiyorlarsa da, sermaye art ı k bu koalisyonun görevini tamamladığını düşünüyor. Bir DYP-MHP ittifakının gündeme gelmesi, RP'nin allanıp düzen karşıtı bir parti imajıyla vitrindeki yerini al ması, ANAP'ı tekrar diriitme çabasıvb. sermaye ·cephesinin planlarının bazı örneklerdir. Bizim aslan sosyal demokratlarımız ise bu sonu geciktirmek kaygısıyla dünün solcuları ndan Mümtaz Soysal'ı, Livaneli'yi kullanarak

11

IŞ Baş1nda"!

kitleleri tatmin etiney� çalışmaktalar. Oysa Ozal, Çiller, Demirel, Karayalçın ne kadar sermayeye bağlılarsa, Soysal ve Livaneli de o kadar sermayenin uşaklarıdır. Soysal'ın bakan olur olmaz MGK ile görüşmesi sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini göstermektedir. " Denize düşen yılana sarılır." Sermayenin sözcüsü koalisyon hüküme-tinin bakan değiştirerek taze kan bulmaya çalışması boşunadır. Çünkü CMU K Seyfi gider Hoca Soysal gelir. Fakat bu düzenin sorunları çelişkileri bitmez. Kurt

özgürlük mücadelesi varken, özelleştirmeler, işsizlikler, işkenceler gözaltında kayıplar vb. devam ediyorken, aslan sosyal demokrat Soysal bile bu hükümeti kurtaramaz . Gemi su almaya başlamıştır ve batması çok , uzak değildir. ·

, .

.

.

,_\

.

'

\

\

:

'

( t

· ,

BAYRAM DEGiL., SEYRAN ·DEGiL, DEMiREL WALESA'YI NE.DEN OPTU? 20 Temmuz

bulunan Walesa, dünya işçi sınıfının gördüğü

burjuvazinin bayramı Bayram Meral, medya

'94 sadece

gelmiş geçmiş en ünlü dalgakıranlardan birisidir.

tarafından Türkiye'nin Walesa'sı olarak

Türkiyeli hain

Polanya işçi sınıfının bürokrasiye yönelik öfkesini

sunuluyorlar,:

bürokratların

örgütleyen Dayanışma Hareketi'ni uluslararası

işçi sınıfımızı

emperyalist-kapitalist sistemin bir eklentisi haline

benzedikleri için kutluyor, ödüllendiriyor. Bugünse

oyuna

getirerek etkisizleştirme başarısı göstermiş,

Walesa'nın dünya ve özel olarak Türkiye

getirmesine

bundan dolayı bütün büyük ağabeyierin takdirini kazanmıştır. Polanya'yı emperyalist dünya

sahne olmadı. Türk-lş'in genel­

·

Burjuvazi de bu "işçi ön.derleri"ni Walesa'ya ·

sistemine kelimenin en saf anlamıyla bir işçi

eylem

kalkışması aracılığıyla ekleme cambazlığını

şarlatanlığı

gösterebilmek öyle kolay bir iş de değildir hani...

burjuvazisine yaptığı katkılardan dolayı doğrudan· ödüllendirilmesinin zamanı gelmiştir. Bu yüzden:·.

Türkiye devletinin başkanı dünyaya yaptığı . hizmetlerden dolayı Walesa'ya devlet nişanı veriyor.

Burjuvazi haklıdır. Hem Bayram, hem Denizer

sürerken, aynı

Bu yüzden olsa gerek Walesa burjuva medya

gün Polanya Cumhurbaşkanı

tarafından her zaman ideal bir işçi önderi olarak

Walesa'yı örnek almışlar ve görevlerini başarıyla

sunuldu ve şişirildi.

yerine getirmişlerdir. Medyanın Walesa

Türkiye'de de işçi ha.-eketini sırtından

, eski sendikacı, işçi "önder"i Lech Walesa Türkiye'ye

hançeriemek için ne zaman bir dalgakıran çıksa,

çığırtkanlığının nedeni budur. işçi sınıfı üzerine örtülmüş sendika bürokrasisi

geldi. '80'Ii yılların ilk yarısında tüm dünyanın

medya ona Walesa etiketini yamıyor. Dün onurlu

ağını parçalamadıkça, nice Walesalario

ilgisini üzerine toplayan Polanya işçi hareketinin

Zonguldak madencilerini Mengen barikatından

karşılaşacak ve yükselen her işçi hareketi dalgası

ve sonradan büyük·bir siyasi güç kazanarak iktidar olan Dayanışma Sendikası'nın başında

döndürerek bu payeyi hakeden Şemsi Denizer ve

bu türden dalgakıranlara çarparak kırılacaktır.

-

bugün 20 Temmuz soytardığının mimarı,

RP'Ii Bay Başkan i liç'in Sokaklar1n1 Satiyor

Kapitalizm toplumsal üretimin tamamının pazara endekslendiği bir sistemdir. Bu sistemde, her şey alınıp satılabilen bir maldan ibarettir. Sadece maddi ürünler değil, insanlığın binlerce yıldır biriktirdiği tüm bilimsel, sanatsal ve kultürel değerleri de kapitalizm için yalnızca bir maldır. Sevinçler, aşklar, coşkular da zaman zaman haraç mezat satışa çıkartılır. Hatta bazen .akla en son gelecek şeyler dahi pazarda bir mal haline geliverir. Erzincan'ın iıiç ilçesinin sokakları gibi... iliç'in RP'Ii Belediye Başkanı ilçesinin adını Lenin'in ilyiç olan ikinci adını çağrıştırıyor diye

Hilaliye olarak değiştireceğini · fetva ettiğinde şaşırmamıştık. Ağzı salyalı bu bayların her fırsatta sosyalizme ve onun değerlerine saldırdığını zaten biliyoruz. Ama bu bayın iliç'in sokak adlarını satışa çıkarttığını öğrendiğimizde küçük bir şaşkınlık geçirmediğimizi söylemek yalan olur. RP'Ii Başkan Tulum Peyniri Festivali düzenlemek için ihtiyacı olan parayı ilçedeki iki cadde ve yüz sokak adını satarak karşılamaya ·karar vermiş. jçede altı cadde ve sokak dışında kalan tüm yerlerin isimleri satılacakmış. Satış dışı kalan yerlerse daha önceden TC'nin kirli savaş "şehitler"ine

taltif edilmiş olanlarmış. RP'Ii Başkan, iıiç'in adını değiştirmeye kalkmakla anlaşılan pek iyi bir şey yapmamış. Öyle ya, madem parayı veren düdüğü çalıyor, iliç adı için ödeme yapacak birisi çıkarsa tüm çabası boşa gitmiş olmayacak mı? Açıkça belli ki; ya burada bir mantık hatası var, ya da burjuvazinin mantığı bizim mantığımıza çok yabancı. ilyiç (Vladimir ilyiç Ulyanç)V) adı iliç'e benziyor diye ilçenin adını değiştirmeye kalkan bu baylar, ,üç kuruş için halkın kültürel 'birikiminin doğrudan ifadesi olan cadde ve sokak adlarını satışa

çıkartmaktan hiç utanmıyorlar. Pazara sürdükleri değerler toplumun manevi değerleridir. Maneviyalı Suudi petro-dolariarına endekslenmiş kapitalizmin bu takkeli temsilcileri seçim dönemlerinde oy avcılığı yaparken sözde bu düzene alternatif bir düzeni savunuyorlardı. Oysa takke düşmüş kel görünmüştür. Ankara'nın ve istanbul'un RP'Ii başkanları metropollerin taşını, toprağını sermayedariara peşkeş Çekerierken iıiç'in "zavallı" başkanı· bir kaç sokağı pazarlayacakmış çok mu?


''Batlang•§! Yap1ld1'' Mücadele Sürmeli!

Baş Say{adc11ı Devam

Temmuz genel uyarı eyleminin hemen öncesinde işçi hareketi saflarında şu şiar yükseltildi: "20

Temmuz Başlangıç... Mücadele Sürecek!" Bu şiar

20 Temmuz eyleminin sınırlarını ve işlevini doğru

tanımlıyor, bu genel uyarı eylemini, yeni ve daha etkili bir mücadele sürecine bir çağrı ilan ediyordu. Eylem günü alanlarda da yankılanan bu şiar, 20 Temmuz'un en önemli kazanımlarından biridir. 20 Temmuz gerçekleşti, ilk adım atıldı, "başlan­

gıç" yapıldı. Şimdi işçi hareketi mücadeleyi daha etkili ve daha güçlü, bir genel grevi mümkün ve

kaçınılmaz kılacak bir biçimde sürdürme görev ve sorumluluğu ile yüzyüzedir. 20 Temmuz'a ilişkin tartışmalar halen sürmek­ tedir. Aradan 1 O günü aşan bir süre geçmiş olma­ sına rağmen yazık ki eylerrün pratik bilançosunda henüz yeterli bir açıklık yoktur. Kuşkusuz bu, sendika bürokratlarının eylemin gücüne, etkisine ve· açığa çıkardığı sorunlara ilgisizliğini göster­ mektedir. Onlar için a�lolal'l yasak savmaktı. Bunu yaptılar, gerisi onları iigilendirmiyor.

Katılımın gerçek oranı ile çeşitli iş kolları ve işletmelerde eylemin aldığı pratik biçim hakkında ayrıntılı bilgiler olmamakla birlikte, 20 Temmuz'un herşeye rağmen sınıf hareketinin

bugüne kadarki seyrinde yeni bir aşama olduğu

tartışmasızdır. İşçiler ve kamu çalışanları ülke

çapındaki bir genel uyarı eyleminde ilk olarak birlikte davranmışlar, birçok işkolu ve işyerinde

üretimi durdurmuşlar, özellikle büyük kentlerde binlerce işçi ve emekçi hemen tümüyle politik şiarların egemen olduğu yürüyüş ve gösteriler yapmışlardır. Buradaki nispi başarıyı doğru değer­ lendirebilmek için, sendika bürok­ ratlarının, eylemi sahipsiz bırakmaktan

eyleme katılınada işçi kitleleri duraksamış, hain

bürokratları aşma gücünü ortaya koyamamışlardır.

Bu durumun katılım oranını ciddi boyutlarda etki­ lediğine kuşku yoktur.

Öte yandan Türk-İş bürokratlarının, hükümetin ve Refah Partili belediyelerin tehditlerine karşı eylemi savunmak bir yana, bu tehditierin ciddiye alınması ve boyun eğilmesi doğrultusunda çalış­ tıkları, böylece eylem kırıcılığı yaptıkları da bilin­

mektedir. Bu tehditler Ankara kamu çalışanları ile bu tür eylemleri etkili kılan belediye çalışanlarının katılımını büyük ölçiLde sınırlandırmıştır.

20 Temmuz eyleminin herhangi ciqdi bir hazır­

lıktan yoksun gerçekleşeceği önden'bilinmekteydi. Türk-İş merkez bürokratlarının böyle bir sorunu

ınamasına da şaşmamak gerekir. Eylemin "uyarı" amacı çerçevesinde başanya ulaştığını söylemek mümkün değil. Hükümet tınmadı bile. Son ana kadar sendika bürokratları ile yakın temasta olan ve eylemin boşa çıkarılacağı konusunda onlara sonsuz bir güven duyan hükümet için 20 Temmuz,

hoşgörüyle karşılanması gereken bir "deşarj" olma günüydü. Bürokratlar birikmiş emekçi tepkisinin

havasını boşaltacak, eylemi zayıf kıldıkları ölçüde ise, daha etkili eylem türleri için işçilerin kendi­ lerine olan güvenini sarsmış olacaklardı.

"gerekirse genel merkeze rağmen genel greve gideriz", çıkışları

Eylemin hükümet üzerindeki etkisi eylem sonrasında nihayet bir sonuca bağlanan memur zammı üzerinden değerlendirilebilir. Hükümet, 20

kayda değer bir hazırlık yapmadıkları onların da yürüyüş ve gösterileri güçlü ve etkili kılmak gibi bir sorunları olmadığı 20 Temmuz günü açığa çıktı. Çoğu "dürüst ve namuslu sendikacılar"dan oluşan bu platform isteseydi, hiç değilse İstan­ bul'da, 20 Temmuz'a ayrı bir hava hakim olabi­ lirdi. Türk-İş'in en azından resmi planda bir genel

tutum alan memurlam 200 bin liralık bir sadaka vermeyi yeterli görmüştür. Bu "uyarı" eyleminin uyarıcı etkisine iyi bir örnektir. Şu günlerde süren ve acelesi yok havasıyla Eylül'e savsaklanan asgari ücret tartışmaları bunun bir başka örneğidir. Zaten başta Başbakan, hükümet sözcüleri, eylemin hemen sonrasında, işçileri anlıyoruz ama bir şey

bile kendini gösteremeyen İstanbul Sendikalar Platfonnu'nun, gerekirse Türk-İş'e rağmen genel

gösterdiler. Sermaye basının en arsız temsilcilerinden Sabah gazetesi, eylemin ertesi günü yayınlanan başya­

zaten yoktu. yapabilen

Zaman zaman,

mahalli

sendika

platformlarının

da

eylem kararı almak zorunda kaldığı bir durumda

greve çıkarız iddialarına bundan böyle tümüyle bir

palavra gözüyle bakılacaktır. Önderlikten ve organizasyondan yoksun bir

genel eylemin tatmin edici bir katılımı, eaşkuyu ve

Temmuz'da işçilere göre daha etkin ve politik bir

verecek durumda ·değiliz deme rahatlığını

da

zısında şunları yazdı: "Dünyanın en uysal işçileri

bizde... İşçiler 'Türkiye bir ekonomik kurtuluş savaşına giriyor' denildiği günden bu yana, üstle­ rine düşenin fazlasını yaptı. Ücretiere dokunu/madan fiyatlara yapılan büyük zam/ara gık çıkarmadı. 600 bini işten atıldı, ağlama, sızlama, küfür, protesto duyulmadı... 'Yeter ki üretim durmasın' diye ücret almadan çalışmaya bile razı oldular .. " Yazı, nitekim 20 Temmuz

ji����[:��;iii�����i��Frl

öte, onu bizzat kırmak için gösterdikleri çabaları gözönünde bulundurmak gere­ kir. Eylem Türk-İş Başkanlar Kuru­ lu'nda "oybirliği" ile alındığı halde,

.

eylemine de "korkulduğu kadar" bir katılım gösterilmediğini belirterek, işçi­

faşist yönetimlerin egemen olduğu bir çok sendika eyleme cepheden karşı çıkmış, kendi iş kollarında çalışma

. lerdeki uysallığın devam ettiğini, fakat yine de hükümetin bu "uyarı"ya artık bir parça kulak vermesinin, bu sadık kullar­

çağrısı yapmışlardır. Öteki bazıları aynı tutumu daha üstü kapalı, daha ikiyüzlü

dan biraz sadaka esirgememesinin uygun düşeceğini belirterek nokta­

biçimde uygulamışlardır. Muhakkak ki

sendikasının bile sahip çıkmadığı bir

Baş Sayfadmı Devam

militanlığı gösterememesine şaşırmamak gerekir. Bunu gösteremeyince de karşı cepheden, hükümet ve sermaye cephesinden fazla ciddiye alın­

lanıyor.

20 Temmuz'un gösterdikleri

Temmuz'un herşeye rağmen işçi sınıfı hareketi için atılmış önemli bir adım olduğuna kuşku yoktur. Fakat çok kimse eylemin bu yanı üzerinde fazlasıyla durduğu için biz onu bir yana koymayı tercih ediyoruz. . 20 Temmuz'un açığa çıkardığı asıl önemli gerçek nedir? Bu onun, güvenilir bir önderlik ve güven veren bir eylem organizasyonunun yokluğu koşullarında, yıllardır genel eylem isteyen geniş işçi kitlelerininineylem günü geldiğinde aşırı bir temkiniilikle hareket ettiğini, ya en geri biçimlerle yetindiğini ya da eylemden bile geri dwabildiğini bir kez daha göstermiş olmasıdır. Işçi sınıfı hareketinin zayıflıkları genel olarak bilinmektedir. Hareket önderlik boşluğu içindedir ve hain bürokratların tam denetimindeki sendikalar dışında herhangi bir mücadeleci örgütlenmeden de yoksundur. Çeşitli işyeri ya da fabrikalardaki komiteler ise, öteki kusurları bir yaria, bir genel eylem sırasında, sonucu belirgin bir biçimde etkileyecek bir güç ve yaygınlıktan uzaktırlar. Bu komitelerde genellikle "öncü işçi" olarak nitelenen ileri işçiler yer almaktadır. Ve bu işçi kuşağı da, 20 Temmuz'un da gösterdiği gibi , sınıfla aynı ruh halini paylaşmaktadırlar. Eylemi, sendika bürokratlarının ih9netine rağmen, etkin ve militan kılacak bir inisiyatifden yoksundurlar. Onderlik ve örgüt sorunu onların da sorunudur. Bunlara, işçi sınıfı hareketinin politik açıdan içinde bulunduğu zayıflığı ekleyebiliriz. Ama, bu zaten devrimci önderlik boşluğu ile tabandan yükselen ve sendikal bürokrasiyi aşan bir örgütlenme yokluğunun öteki yüzüdür. Genel grev istemi işçi kitleleri için yeni bir istem değil, neredeyse on yıllık bir .

·

geçmişi var. Akan yıllar içinde bu i?tem sürekl! güçlendi. 5 Nisan'ı izleyen dönemde ayrı bir güncellik kazandı. Işçiler Türk-Iş yönetimine bir genel grev kararı. için, zaman zaman artan ya da azalın, sürekli bir basınç uyguladılar. Türk-Iş 3 Ocak 1991 'de böyle bir karar almak zorunda kaldı. Fakat eyleme öylesine sınırlar çizdi ki, sonradan "3 Ocak soytarılığı" diye anılan bu çerçeveyi, yazıkki işçiler herhangi bir biçimde kıramadırlar. . Şimdi, 20 Temmuz'da da aşağı yukarı benzer bir durum yaşandı. Işçilerin basıncıyla bir genel uyarı eylemi kararı alındı. Fakat, kamu çalışanları ile işçilerin çok küçük bir kesiminin yürüyüş ve gösterileri hariç, sendika bürokratlarının çizdiği çerçeve geniş işçi tabanı tarafından aşılamadı. Aşılmak bir yana, "bir günlük iş bırakma" olan t:ıu çerçeve, bir çok işkolunda yada işyerinde uygulanamadı bile. Bugünkü bilinç, önderlik ve örgütlülük durumları ile geniş işçi kitleleri, çok arzuladıkları bir eylemi yeterli güç ve etkinlikte, çizilen "resmi" sınırlar içinde bile hayata geçiremediklerini gösterdiler. Sendikanın aktif bir biçimde sahip çıkmadığı, doğan boşluğu güvenilir bir· başka gücün dolduramadığı durumlarda, işçiler ya eylemden geri durmakta, ya da en geri eylem biçimleri ile yetinmektedirler. 20 Temmuz eylemi net olarak göstermiştir ki, kitlelerin g�nel eylem isteği ile bu çapta bir eyleme hazırlığı aynı şey demek değildir. Hatta Işçi hareketinin şon on yıllık deneyimi göstermiştir ki, bunlar önemli ölçüde farklı şeylerdir. Işçi sınıfındaki genel eylem isteği, onu bu tür bir eylem için örgütlernek ve hazırlamak için son derece elverişli bir durumdur. Fakat işçi sınıfı tabanda yürütülecek özel bir çalışmayla buna hazırlanmadığı sürece, işçilerin bu çapta bir eylem için haklı olarak güvenmedikleri sendika bürokrasisine alternatif bir somut önderlik ortayQ. konamadığı sürece, işçiler etkin bir eylemden geri durabilmektedirler. Kuşkusuz bunu başarmak için sınıf genelini tabandan örgütlernek hiç de gerekmez. Büyük kentlerin, dahası üç büyük kentin en etkili


20

Temmuz ve "Oncü"nün Reformizimle

Dansı

Devrimci işçiler, burjuva demokrasisini "devrimci" lafazanlıklarla gizleyerek savunmayı ve bununla işçi sınıfının bilincini çarpıtarak burjuvaziye hizmet etmeyi küçük burjuva aydınlara bırakmalı ve sosyalizmin kızıl bayrağını fabrikalara taşımanın, işçi sınıfını kendi sınıf ideolojisi doğrultusunda militan ve birleşik bir mücadeleye örgütlemenin araçlarıyla ilgilenmelidirler.

S

on yıllarda sarı sendikacılığa karşı öfkesini her fırsatta dile getiren işçi sınıfı, 20 Temmuz'u, hazırlanışından uygulamasına dek tuhaf bir suskunlukla karşıladı. Oysa son bir kaç y ılın kitle eylemlerine bakılınca, sendika bürok­ ratizmine karşı bu suskunlukla açıktan çelişen bir bilinç birikimi gözlem­ lenebiliyordu. Gerçekten nasıl oluyor­ du da daha dün, "Hain Türk-İş!", "Satılmış Türk-İş!", " İşçi Memur Elele Genel Greve ! " sloganlarıyla yürüyen işçi sınıfı, 20 Temmuz gibi bir oyuna hiç itirazsız boyun eğiyor, hatta bu senaı·yoyu bizzat oynuyordu? Bunun kuşkusuz uluslararası ve yerel, tarihi ve güncel pek çok nedeni var. Ama bugün, Türkiye için önde gelen neden, işçi sınıfının güven duya­ bileceği, onu proleter bilinçle dona­ tacak, yol gösterecek ihtilalci sınıf partısının henüz oluşturulamamış olmasıdır. Politik önderlikten yoksun­ luk, sınıfın "kahrettiği " sendika ağala­ rının güctüm ve yönetimine girmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu bağlam­ da, "Hain Bürokratlar Sendikalardan Defolsunl" şian, böylesi bir örgüt­ lülüğün yaratı lması çabasıyla birl ikte ele alınabildiği oranda yaşam bula­ caktır. Ama sarı sendikalar s ınıf hare­ ketinin gelişimin i n önündeki bari­ katlardan yalnızca biridir. Sınıf içinde varolmaya çalışan, en radikal söylem­ leri kul lanarak muhalefet odağı/ odaklan olduklarını iddia eden, "devrimci" demokrat çevreler, sınıfın direniş arzusunu sendika bürok­ ratlarının ellerine terkederek bir başka barikat örmektedirler.

demokrasi reformizm ol uyor ve sendi­ kacılığın reformizmiyle eninde sonun­ da buluşuyor.

Öncü İşçiler Ne yapmalı? Bu koşullarda "namuslu" veya 'dürüst" sendikacılara sözümüz yok. Ama "devrimci" işçiler 20 Temmuz suçundaki sorumluluklarını ciddi olar.ak düşünmeli ve saflarını artık belirlemelidirler. Çünkü " devrimci" Genel Grev­ işçinin sorumluluğu salt kendine karşı Genel Direniş değil, esasında sınıfına karşıdır. Türki­ ye işçi sınıfının son kriz ve sömürgeci İçin İşyeri savaşla yoğunlaşan saldırıları göğüs­ Komitelerini leyebilmesi, birleşik ve militan bir mücadelenin örgütlenmesine bağlıdır. Örgütleyelim� Bu örgütlenmede temel görev de öncü toplantılara katılarak görü�lerini ifade şarlatan olduklarını göstermekten işçinindir. Ama öncü işçi sınıf hare­ ketini n önündeki sendika engelini eden bir kesim ileri işçi ile sözü edilen başka bir şey yapmamışlardır. aşmadığı, mücadelesine iktidarı ele şube yöneticilerinin görüşleri bir geçirmek perspektifiyle yaklaşmadığı, İşçi Sınıfı ve noktada çakışmaktadır: "Türk-İ ş'i buna "Kahrolsun Sendika Ağaları!" sloga­ Küçük Burjuva Devrimciliği zorlamalıyız" . İ şçi sınıfının kitlesinde, sınıfsal Kitle kuyrukçuluğuyla ünlü küçük­ nını, "Kahrolsun Sermaye Düzeni!" birleştirip yükseltemediği içgüdüyle oluşmuş "Türk-İş işçi için burjuva devrimciliği, diğer adıyla şiarıyla hiç bir şey yapmaz" önyargısı, sınıfın devrimci demokrasi, bir yandan işçi oranda sınıfın mücadele istek ve azınini bu "bilinçli" kesiminde, "Yapmaz sınıfının devrimine karşı bütün inanç­ örgütlernek şöyle dursun, 20 Temmuz­ ama . . . " ile başlayan ve kitlenin bu sızlığını korurken, öte yandan '80'den ların, 3 Ocakların sorumluluğundan kendiliğinden bilincini çarpıtarak sonra yükselen sınıf hareketinin çeki­ kurtulamaz . Kendilerini ve onlardan "öncü"lük değiştiren, "hain Türk-ݧ"e karşı.bir mine kapılarak, ideolojisiyle çelişen bir umut ve beklentiye dönüştüren, "zorla­ işçici l ik söylem ve çalışması başlat­ bekleyen smıfı götürüp sendika bürok­ malı ve yaptırmalıyız"la tamam­ mıştı. Türkiye devrimci hareketinin son ratlarının eline teslim eden öncü işçiler, lanmaktadır. Bu durumda sermayeye 30 yılına damgasını vurmuş olmasıyla bilinçlerindeki çarpıklığın nedenlerini karşı görevlerinde titizliğiyle tanınan da birleşen bu çaba, devrimeileşen açığa çıkarmak ve altetmek zorun­ Türk-İş'e "evde oturma", "fabrikada işçilerin', doğal olarak "devrimci dadırlar. Proletaryanın sınıf bilinci ne oturma" senaryoları hazırlamak, işçi demokrat"laşmasını da getirmiş bulu­ devrimci-demokrat reformizm ve ne de sınıfına da saldırılar karşısında "elini nuyor. İşte işçi sınıfının bugünkü sendikal reformizm değil, proleter kolunu bağlayıp oturma" oyununda "öncü"lerinin belli bir kesimini bunlar sosyalizmdir. Öncülerin bilinçlemesi figüranlık yapmak kalmaktadır. "Saldı­ oluşturuyor ve ister işçi olsun, isterse ve gerçek öncülüklerini yapabilmeleri, rılar yoğunlaştı, birşeyler yapmalıyız", temsilci veya "dürüst" sendikacı, her türden burjuva ve küçük burjuva "üretimden gelen gücümüz", "Genel devrimci· demokrasinin çeşitli olum­ ideoloj iy i terkederek kendi sınıf ideo­ Grev-Genel Direniş" diye çırpınan suzluklannın sınıfa taşınmasında aracı­ loj ilerini , sosyalist düşünceyi benim­ Sendikal Platformlarda semelerinden geçer. proletarya, böylece kendi "öncüleri" lık yapıyorlar. Genel Grev Tartışmaları Devrimci işçi ler, burj uva demok­ Emek-sermaye çelişkisinin giderek 20 Temmuz'un, sınıfın genel grev eliyle de sendika bürokratizminin " devrimci" lafazanlıklarla götürülüp teslim edil- keskinleştiği ve proletaryanın devrimin rasısını talebinin basıncıyla alınan bir karar ihanetine tarafından merkezine oturduğu bir Türkiye'de gizleyerek savunmayı ve bununla işçi Platformlar olduğu Türk-İş içinde de bilinen/ mektedir. konuşulan bir gerçek. Başka bir düzenlenen, son bir kaç yıla yayılan küçük burjuva devrimciliği de, giderek sınıfının bilincini çarpıtmak yoluyla gerçekse, Türk-İş'in bir genel grev toplantılar zincirinin şimdiki sonucu 20 eski misyonunu yitiriyor. Devrimci burjuvaziye hizmet etmeyi küçük yapmayacağı, yapamayacağıdır. Özel­ Temmuz dur. 20 Temmuz'da bu demokratlığındaki "devrimci"lik gide­ burj uva aydınlara bırakmalı ve sosya­ üstlerinin rek silikleşirken, "demokratlık" netle­ l izmin kızıl bayrağını fabrikalam taşı­ sendikacılar l ikle son bir yılın getirdiği bir görüştür "namuslu" dışına çıkmayarak, şiyor. Soldan savunulan devrimci manın, işçi sınıfını kendi sınıf ideobu. Toplantılar, genel olarak Türk-İş'e direktiflerinin loj i si doğru ltusunda m ilitan bağlı sendikaların düzenEmek-sermaye çelişkisinin giderek ve birleşik bir mücadeleye lediği toplantılardır ve aynı örgütlemen in araçlarıyla görüşü dile getirenierin keskinleştiği ve proletaryanın devrimin merkezine oturduğu i lgi lenmelidirler. Çünkü büyük çoğunluğunu Türk­ İş'e bağlı sendikaların şube­ bir Türkiye'de küçük burjuva devrimciliği de, giderek eski misyonunu yitiriyor. saldırı lara karşı etkin bir mücadele yürütmek de, lerinin yöneticileri oluş­ Devrimci demokratlığındaki "devrimci"lik giderek silikleşirken, bürokratizmini sendika Bunların turmaktadır. ."demokratlık" netleşiyor. altetmek de sınıf hare­ ve "namusl u " arasında ketinin politikleşmesinden, "dürüst" olanları Türk-İş Soldan savunulan devrimci demokrasi reformizm oluyor ve sendikacılığın sosyalist mücadeleden yönetimini eleştirmekte en reformizmiyle eninde sonunda buluşuyor. geçmektedir. hızlı davrananlardır. Bu


Bürokratlarin 20 ,Temmuz soytarll1ğ1

2

Temmuz eylem­ liliği ile sendika bürokratlarının ihaneti bir kez daha tüm açık­ lığıyla gö4ler önüne serildi. Hangi safta yer aldıklarını göstermede buyük çaba sarfeden hain sendi­ ka bürokratları, 20 Temmuz'da da sermayeye hizmette kusur etme­ mek için ellerinden geleni yaptı­ lar. G·erek "eylem" öncesi, gerek� yaptıkları sonrasında se açıklamalar ile yegane amaç­ larının, sermayenin 5 Nisan saldırısının işçi sınıfında ite emekçi halkta yaraltlığı ve gide­ rek yükselen hoşnutsuzluğu ve öfkeyi yatıştırmak; sınıfı düzen kanalları içinde tutmak; militan ve politik eylemlilik potansiyelini dumura uğratmak, içini boşalt­ mak olduğunu açıkça dile getir­ diler. Önceden olabildiğince sulandırdıkları eylemden, son derece memnun olduklarını belir­ ten, asıl amacın 20 Temmuz'un olaysız geçmesi olduğunu, gere­ ken mesajların verildiğini ve bir genel greve gerek kalmadığını beyali eden üç· sendika ·ı<onfe­ tlerasyonunun hairi başkanları, işçi sınıfına karşı yek vücut olduklarını gösterdiler. ÜlKe genelinde zayıf bir katı­ lımla ve genelde sermayenin dilediği pasillikle gerçekleşen eylemden sonra hükümet yetki­ lileri sendika bürokratlarına . soytarılıkları için teşekkür ederek, onlara biçtikleri rolün içyüzünü beyanlarında çekinmeden ortaya koydular. "Siz şimdilik üstünüze düşeni yaptınız. Biz de demeçlerimiıle ve uygulamalarımızia bir yandan sınıfı bölmek için tüm güçlerimizi seferber ettik. Ote yandan memur zamlarını açıklamayarak kitlelerin kontmlünüzderı çıkmaması ve y.eni oyalama, taktikleri geliş­ tf bilme�iz jçin, ·sert hamasi nutuklcır atıp hayata geçmeyecek yeni eylem takvimleri hazır­ lamanız için ·gereken zemini hazırladık. Sıra geldi birlikte yeni saldırı dalgalarını boyut­ landırarak uygulamaya" mesaj. larına, sendika ağaları da, "Eksik olmayın, emin olun ki bizde saldırıları yanıtsız bırakmak için, işçi sınıfının ve emekçi helkın eylem birliğini bozarak. ekonomik. alana hapsedeceğiz. Bunu olabildiğince pasif ve'uzlaşmacı 'eyl�mlilikler' düzenleme çaba­ sıyla devam.. ettireceğiz.". açı�· lamalarıyla karşılık verdiler. K0şeye sıkışmış, uçurumun kEmannda. duran ve bu krizden çıkabilmek için hiçbir ·alanda poli­ tika üretemeyecek durum� gelen sermaye devletinin en .cüzi çıkış­ _lara tahammülsüzlüğünün ·ardın-· .. daı � ·eylen:ıi�. arkasından geli-

·

O

.

re

·

·

·

·

·

"genel grey/genel direnişin örgültlenmesinde sendika bürok­ rasisinden bir beklenti içerisine girmenin, sendika bürokrasisinin sermaye karştstnda kararlt, mili­ tan bir tavtr taktnabi/eceğini düşünmenin, yenilgiyi önden kabul etmek' anlamına geldiği,

militan direnişin örgütlenebilmesi için önce sendika bürokrasisinin inisiyatifini parçalamakttr."

Bunun yolu da tüm güçleri fabri­ ka zemininde yoğunlaştırarak etkin bir taban örgütlenmesiyle başarılacak kararlı bir genel grevigenel direniş örgüt­ lenmesinden geçer.

SUN TEKSTIL Deneyimi

şebilecek daha aktif ve politik çıkışların önünü alma hesapları yatıyor. Zira Türkiye gibi göbek­ ten emperyalizme bağlı bir ülke­ de mevcut sorunları düzen sınır­ ları içerisinde çözme olanağı yoktur. Burjuvaziyi her an uçurumdan aşağa yuvar­ layabilecek işçilere verilecek herhangi bir sus payı da kalma­ mıştır. Böylece bir yandan tüm yakıcılığı ile hissedilen . krizin yükünü türlü saldırılarla sınıfın ve emekçi halkın sırtına yükleyen, öte yandan sınıfı ve emekçi halkı olası bir karşı saldırıdan alıkoy­ mak üzere dizginlemeye çalışan sermaye iktidarı, 20 Temmuz ile geçici bir nefes almış bulunuyor. Buna hizmet eden sendika bürokratları bugüne kadar devrimci bir önderlik tanımamış .sınıfı, bu defa da mevcut yasa­ ların, pasif eylem biçimlerinin dışına taşmaması, devlet güçle­ riyle karşı karşıya gelmemesi noktasında tutabilmiştir. Ne var. ki, işçi ve memur hareketinin içinden bakıldığında, kitlelerdeki mücadele isteğinin yoğunluğu giderek yükselen bir şekilde hissediliyor. 20 Temmuz'da hain sendika bürokratla�ı konuşmaları sırasında ,"Kahrolsun Sendika Ağaları!" sloganlarıyla protesto edildiler. Buna rağmen mevcut sınıf hareketi sendikııji�min dışı­ na çıkamadı, işçi k�eleri.'inilitan bir tutum ortaya koyartıadı. Bu;'- · sınıfın alternatifsizliğinden kaynaklanan bir durgunluk ve bekleyişin ifadesidir. Sınıfın şu an sahip olduğu tek örgütlülüğü sendikalar olmakla birlikte, onlara karşı güveni giderek zayıf­ lamaktadır. Sınıfın politik · bir· önderliğe nasıl yakıcı bir_,ihtiyaç duyduğunu 20 Temmuz eylem­ liliği canlı bir örnek olarak gözler önune sermiştir. Bir kez daha,

tüm açıklıgı ile görülmüştür. Bilinmelidir ki sermayenin saldı­ rılarını püskürtebilmek için "namustu sendikacr" avına çıka­ rak, rsınıf kuyrukçuluğu yaparak başarı sağlanamaz. Yapılması gereken, "birleşik

Bir Direniş Örneği:

Olumlu •

· Tekstil işkolu

. .•

kapitalist sömürünün en çığır ' koşullarda hüküm sürdüğü işkollarından birisidir. Kapitalist sömürünün en ağır koşullarda hüküm sürdüğü işkollarından biri - de tekstil işkoludur. Sendikalaşma oranının zaten düşük olduğu Türkiye'de, bu oran tekstil iş kolunda çok daha düşüktür. Bunun sonuçları ise 16-17 saati bulan günlük çalışma saatleri, sağlıksız koşullarda çalışma ve düşük ücretlerdir. Ama aynı zamanda işçiler bu d�ruma sessiz kalmanın, katlanmanın, sömürü ve baskının artmasından başka bir sonuç doğ\irmadığını da anlamaktadırlar. Bu yüzden birleşip örgütlenerek mücadele' etme isteği� tekstil işçileri arasında yaygınlaşan bir eğilimdir. Bunun son örneği Sun Tekstil'de yaşanmıştır: 600 işçinin çalıştığı Sun Teksti1'de sendikalaşma faaliyeti bir yıldır . sürmekteydi. Sendikalaşmaya önderi i k eden 51şÇinin 14 - - Haziran'da işten atılmasıyl� birlikte,?un Tekstıl'de sendıkal· örgütlenme mücadelesi yeni bir boyut kazandı. . Uygulamaya tepki gösteren işçiler direnişe geçtiler. Fakat ilk andan · itibaren de sendika bürokratlarının ihanetine .uğradılar. Işten atılan ·

·

işVeren karşısındaki arkadaşlarının geri örgütlü kurumları haline alınması, sendikal hakların verilmesi, mesai saatlerinin değil, iş�erenin işçiler üzerindeki denetim düzenlenmesi vb. gibi istemler için eyleme geçen mekanizmaları haline getiriyorlardı. Bu yüzder:ı işçilere sendikanın cevabı de işÇiler üzerindeki eylemi bırakmaları oldu. denetimlerini göstererek, Sebep açıktı. lşverenle 11işçileri biz sizden daha yapılan görüşme sonucunda 11atılan işçilerin iyi kontr�l ederizıı mesa ·ın� ışverene verme erı geri alınabileceğine" dair gerekiyordu. Bu mesajı işverenden sözlü taahhüt verdikleri ölçüde de hiç alınmıştı. Karşılığında ise kuşkusuz işveren ' işverene üretimin süreceği, karşısındaki meşrulukları eylemin bitirileceği artacaktı. Bunun için de yönünde garanti önemli olan işçilerin hak verilmişti. Çünkü Sun taleplerinin karşılanması Tekstil kapitalisti, değil, işverenin istemleri sendikayla yürütülen doğrultusunda üretimin görüşmeler sırasında devam etmesiy�k üretime devam etmek Direnişin her adımında zorunda olduğunu işçilerin karşısına sendika söylemişti. Bunu anlayışla bürokrasisi ve 11Çağdaş (!)karşılayan s�ndika, sendikacılık 11 anlayışı çıktı. işçilerden·'eylemi Ancak devrimci öncü bitirmelerini istedi. işçilerin gerçekleştirdikleri Sendikanın Sun·Tekstil eylem inisiyatifi sayesinde kapitalistine verilmiş sözü sendika bürokratlarının vardı. Eğer işçiler eylemi ihaneti aşıldı. Bu açıdan bitirmezlerse, sendikanın · işçiler üzerindeki denetimi Sun Tekstil direnişi 3 şaibeli olur; işveren Ocak 1ta'\sonra 20 karşısında meşruiyeti Temmuz'u'da boşG:ı çıkartmayı başaran ortadan kalkar, işveren de sendika bürokrasisiy� bir daha sendikayla nasıl savaşılması masaya oturmazdı. Elbette ki sendika gerekti��ni gö�teren iyi bir ornektır. Yapılması bürokratları için gereken 11dürüst ve sendikanın işveren namuslun sendikacılardan karşısınd�ki meşruiyeti eylem örgütlemelerini işçilerin hak talebinden daha önemliydi. Sendika beklemek değil, devrimci bürokratları sahip eylem ini�iyatifi gösferebilmektir. Sun oldukları 11çağdaş Tekstil kazanımı bütün işçi sendikacılık11 anlayışı gereği, sendikaları i_şçilerin sınıfınındır.

ı

·

·

.

·

·

·

·

GEBZE DiRENiŞi'nin . ARDlNDAN

Gebze direnişi, geride bıraktığımız günlerde bu açıdan çok büyük bir imkandı. Doğru devrimci bir önderlik . çizgisi ve özel . olarak yoğunlaştırılmış bir pratik siyasal çalışmayla, bu· direniş tüm Istanbul işçisi üzerinde etkin bir eylem ajitasyonu olarak değerlendirilebilirdi. Ne var.ki ne direnişe böyle bir önderlik eg�men kılınabildi, �e de eldeki güç ve olanaklar bu direnişin etkisini tüm lstanbul'a yaymak doğrultusunda kullanılabildi. Direniş devrimci girişkenlikten yoksun, geri, reformist Bir Kez Daha Küçük-Burju_y�. pevrimciliğinin Eleştirisi kafalı ve sehdil<al bürokrasinin uzantısı unsurların· d�netiminde kaldı. . Devrimci hare�in-direnişe ilgisi ise dayanışma ziyaretleri ve dergi S?yfalarından cömert bir propaganda desteğinin ötesine. geçemedi: �ebze 9ireniŞini etkin bir eyle.ın üssü haline getirme�, en ?Zindan Istanbul çapında bir ajitasyon olanağı olarak değerlendirmek; lstaRbul işçisini eylemli dayanışmaya çağırmak ve olanaklı olan yerlerde bunu bizzatörgütlernek hemen hiç kimsenin aklına gelmedi. Koİnünist.lerin çabaları ·ise Gebze'yi çevreleyen mahaUelerin sıntrlarını aşamadı. . Böylece çok önemli bir olanak heba edilmekle kalınmadı, yaşanan yenilgi nedeniyle tam .tersinden, yani olumsuz yönde bir etkinin yolu · c 1 L 1 K· açıldı. o/ E K s E N YAY 1 N

IKIYOR

Ktztl Bayrak,. 4. Sayı, ,;�vriinci Eylem inisiyatifi'Men . ·

-

.

. :


1n1

·e

anet1 n

Anado lu Yaka s nda · 2 0 Temmu z ermaye iktidarı 20 diler. Çiller ve Menzir'den, çok mecbur kalma­ Temmuz "Genel dıkça terÖr uygulamama direktili alan polisler de Eylem"inden fazla bir geri çekildiler. yara almadan ç.ıkmayı başaÇiller ve Menzir'in bu direktili bir manevrayd ı . rabildi. Bunda sendika Nas ıl olsa hain bürokrallar . onlara 20 bürokratlarının çabasının Temmuz'un gerçek bir mücadele gününe /ş ç i önemli bir katkısı vardı . dönüşmeyeceğine dair teminat vermişlerdi. Buna karşın istanbul ve işçilerin politik bir önderlikten yoksuniuğu 51 n 1 {, Ankara'da bazı çal ışanlar dikkate alındığında yayg ı n ve militan bir eylem B iriiğ e işyerierini terkederek alan- gerçekleşemeyecekti. Devlet de bu eyleme ları doldurdular. "Genel sözde izin vererek "demokrat"l ığını kan ıtlam ış M ücade /eye Eylem"in en dikkate değer olacaktı. eylemleri de buralarda Komitenin polisle tartışması dayak faslı ndan ve yaşandı . sonra da devam etti. Bu kez yürüyüşçüler daha Zafe re f L1:......2� istanbul .Şubeler Plat- öfkeli ve kararl ıydı lar. Yürüyüş ilk önce polisin 2l �==�����=:._._::;_===�= ==�:;;._._ı formu ve KÇSP istanb ul beli'f:rediği g üzergahta başladı . Bir süre sonra Anadolu Yakası 'nda ilk buluşma yerini, Cevizli komite tarafı ndan planlanan güzergaha geçildi. Tekel Fabrikası'nın önü olarak saptamıştı . Yürüyüşçüler dövüşe haz ı rdı lar. Üstelik sayı ları Burada toplanan işçiler ve kamu çalışantarı . 5 bini geçmişti. Ama Kartal'a kadar sokaklarda Kartal Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmeyi neredeyse yalnızca halk ve yürüyüşçüler vard ı . planl ıyorlard ı . Yürüyüş boyunca, sınıfın güncel ekonomik Temmuz "Genel Eylemi " Ankara'da sönük Fabrikanın önünde toplanan kitlenin önemli taleplerinin yanısıra "Kirli Savaşa Son!", "i nsan­ geçti . Artık Ankara'nın geleneks� l �ylem alanı bir kısm ını kamu çal ışanları oluşturmaktayd ı . l ık Onuru işkence.yi Yenecek!", gibi politik içerikli haline gelen Sakarya Caddesı n ı dolduran Ne yazık ki Cevizli Tekel işçileri fabrikayı terke­ sloganlar da haykırıldı. kitlenin büyük çoğunluğunu kamu çal ı şanları oluşturuyordu. derek, eyleme katılmadı.Yürüyüşçülerin "Tekel Oldukça coşkulu bir şekilde �artal Meyda­ Bu eyleme öncekilerden farklı olarak polis müdahale etmedi . dışarı !" sloganları etkisiz kaldı. Kaldı ki, işçiler n ı 'na varan yürüyüşçüler "hedef"lerini gerçek_ Yani önüne gelene saldırıp, vahşice coplamcidı . Katıl ı m ve ülke çapında Türk-iş bürokratların ı n uzlaşmacı leştirmiş olmanın rahatlı ğ ıyla alanı terkettiler, coşku daha önce bu alanda yapı lan eylemiere göre azdı . 20 eylem plan ı n ı n dışına çıkamamışlard ı . meydanda yapılan kon uşmaların bitimini bekleTemmuz, bu bağlamda, kamu çal ı şanlarının mücadelesi için Yürüyüş güzergahı üzerine polisle eylem mediler. yeni bir sıçrama platformu olamadı .. komitesi arası nda çıkan tartışma, polisin kitleye Kamu çal ışanları , geçtiğ imiz y ı l i lkbaharda i.o Temmuz'un' .gösterdiği en önemli gerçek "dürüst saldırıSTna dönüştü. Polis her zamanki gibi gerçekleşen uyarı eyleminin ard ı ndan, ikinci namuslu sendi kacılardan" bir genel grev/genel direniş önüne geleni coplamaya başladı . Bir anlık kez kitlesel ve coşkulu bir yürüyüş gerçek­ örgütlemelerini beklemenin bir hayal olduğu idi. Türkiye'de dağ ı n ıklığı n ardından yeniden toparlanan yürü­ leştirdiler. Bir kez daha önemli bir güç olduk­ sendika bürokrasisinin "sol" kanadını temsil eden "dürüst ve yüşçüler, kolayca pes etmeyeceklerini göster- l arı n ı kanıtladı lar. namuslu " sendikacılar, çeşitli sendikal platformlarda ortaya koydukları radikal söylem ve rağmen, çı kışiarına 20 Temmuz'un bir direniş gününe dönüşmesi noktası nda hiç bir adım atmadı lar. Bu olgu, sınıf emokrasi Plotlormu ' n u n 2 0 Tem m u z tabanında, üretim bj_rimleri teme­ " Genel Eylem '' i , Ada n a ' da başarı s ı z li nde konumlanmak ve sın ıfı eyle­ geçti . Kam u çal ı şa n ları n ı n i se me çekmek için devri mci bir inisi­ işçi lere g öre daha d uyqrl ı olduğu yatifle donatılmış bir faaliyeJ g özlend i . Katı l ı m beklenen i n a ltında yerine, "dürüst ve namuslu" olmakla b i r l i kte g erçekleşen i ş b ı ra km a eylem i , her i ş kol u nda farklı old u . sendi kacılar gibi eni sonu sendi­ kal bürokrasinin bir ayağını oluş­ Ener- Sen Sen d i ka s ı Adana Ş u besi sen d i ka turan kesimlere sırtın ı dayarnaya ö nünden ka l d ı rd ı ğ ı b i r a rabayla tüm bası n kalkmanın, sınıfa ve onun eyle­ mensupia n n a i ş yerlerin i tek tek gezd i rd i . mine yabancılaşmış yüzünü açığa Genel olarak izlen i m i m iz her i ş yeri nde çıkartmı ştır. yaşanan eylem lerin b i rbirinden oldukça Artık açıkça görünen şudur ki, fa rkl ı olduğuyd u : Bazı kam u işyerleri nde, politik bir genel grev/genel dire­ Gre v Hakk1 çal ı şa n l a r \f)zite eylemi g erçekleşti rd i ler. niş örgütlernek komünistlerin, devrimci öncü işçilerin omuz­ Saba n c ı Holding ve d i ğer özel i ş lan ndadı r. Bu sorumlul uğu layıkiyle yerine geti rebil mek için Gre v Yap l farak yerlerinde, genel eylem hayata geçmed i . fabrika ve işyerleri zemininde genel grev/genel direniş Kazan d1rf Sadece Çuko b i rl i k işletmeleri ' n i n bazı komitelerinin kurulmosı, koyulacak devrimci eylem inisiyatifi fabrika la rı n d a ü ç saatl i k bir i ş b ı rakma aracıl ığıyla sınıfı n geni ş kesi mlerinin eyleme çekilmesidir. eylemi gerçekleşti .

S

An ka ra ' d a 2 0 Te m m uz

2

O

·

Adana '.da

20 Temmuz

D

·

ANKARA/Kızıl Bayrak

ADANA/Kızı l Bayrak


e

••

e n 1

u n

Ak1SCII re��y • cl Cil. 2 0 urjuvazi, kapsamlı sald ısının i l k büyük adımını 5 Nisan Paketi ile attı . Ne üzücüdür ki bu sald ırının i lk adı m ı nda, kendisinin de tahmin edeme­ diği düzeyde bir başarı elde etti . i şç i sın ı fı ve emekçi kitleler bekleni lenin tersine güçlü bir karşı koyuş gerçekleştiremedi . 5 Nisan sonrası nda, bir dizi mevzi d i reniş bir kenara bırakılırsa, paket sonrası 3 ay genel olarak bir suskunluk içinde geçti . Fakat, mevzi d i renişierin militan bir çizgide ortaya çıkması ve 5 N isan saldı­ rıs'ını n sınıf içinde yarattığı huzursuzluk eyleme dönüşmese de, burjuvaziyi korku­ tuyord u . Bu yüzden sarı Türk-i ş ' i n " 20 Temmuz" oyununa göz yu md u. Ama, gerekli güveneelerin de alınması unutul­ madı . Türk-iş, burjuvaziye eylemin suya sabur.ıa dokunmadan son lanacağı garan­ tisini verirken, işçi lere de artık bıçağın kemiğe dayandığını söylüyordu . Sınıfa "Genel Eylem"in bir"uyarı " eylemi oldu­ ğunu, " barışçı " bir biçi mde sonlanması gerekti ğ ini propaganda etmekten de geri durmadı . işte 20 Temmuz'a bu hava içinde gelin­ di. 2 0 Temmuz günü I stanbul Avrupa Yakası ' nda miting yeri olara k Aksaray Metrosu 'n u n önü seçilmişti. Mitinge Şişli, Beyazıt, Cerrahpaşa ve Çapa ' da oluş­ turulan kortejler yürüyerek geldi ler. Yol boyunca 've miting alanında yan kı bulan

B _

sloganlar arası nda /'Yaşasın Halkların Ka rdeşliği ! "nin de olması dikkat çekiciyd i. Burjuvazinin hükümeti, hain sendika bürokratları ndan ald ı kları güvence ile kolluk kuvvetl�rine saldırmama emri vermişti . Buna uyan kolluk kuvvetleri eyleme müdahale etmed i . Alana gelen i şçilerin ve kam u çalışanlarının bir kısmı miting bitmeden alanı terkettiler. Bunda temel etken sendikaları n eylemi daralt­ maları d ır. Sarı Türk-Iş'in kararı na uyarak işyerierini terketmeyen işçi leri n eyleme katıl ı m ı düşüktü . Diğer yandan ise KÇSP' nin bütün duyarsızlığına rağmen, eylemin dinamiğini . kamu çalrşanları oluş­ turd u . Genel " 20 Temmuz Eylem ' l i liğinin içini iyice boşaltmaya çalı­ ş a n hai n bürokratlar, eylem öncesi hemen hiçbir çal ı şma yapmad ı . Yaptıkları kada­ rıyla ise çalı şmalarını bel irsizlikler üzeri­ ne oturttular. Bir taraftan geç saatiere kadar toplantı yapıp iş görür havası yaratırken, d iğer taraftan eyleme katılıp katı lmamayı , katılacaksa hangi koşul� larda katılacağı n ı son dakikaya bırakıp katıl ı m ı düşürdüler. Bugün burjuvazinin başlattığ ı sa ldırı ların ancak politik bir genel grev-genel direniş ile püskür-

tülebileceği açı kkenr "genel eylem"e bu tür bir hazırlı kla yaklaşan sendika bürok­ rasisinin gerçek yüzü bir kez daha açığa . çıktı. 20 · Temmuz Aksaray Mitingi 'n i n gösterdiği en olumlu olgu i se kamu çal ı ­ şanlarının işçi sınıfı i le birl i kte hareket etme eği limini ilk kez net olarak alanlarda göstermesiydi . Kamu çalışapları n ın bu eğilimine işçi sınıfı ndan anla'inlı bir yanıt gelmesi , öncü işçi leri n ve komünistlerin çabasına bağlıdır.

Serm aye Iktidan n a Karş t Tek Yum ruk Tek Barikat!

·

izm i r: Sen d i ka B ü rokra tl a n " Görev " i n i Ya ph 2 O

Temmuz "Genel Eylem"i geride kaldı. Kozların payiaşı Iacağı, mücadeleden kazanımlarla çıkan· tarafın önümüzdeki gönlerde kendi çıkarları doğrultusunda faaliyetlerinin zeminini hazırlayacağı bir gündü. Sınıf hareketi, bir kez daha, sermayenin saldırılarına mücadele örgütlerinden yoksun olarak yakalanmıştı. 20 Temmuz, işçi sınıfı için, sermayenin saldırılarını durdurmanın, kendi ihtilalci sınıf partisini yaratmanın bir basamağı olabilirdi, olmalıydı. Sermaye ise, dişinin kovuğunu bile doldurmayan 5 Nisan P.aketine yenilerini eklemek için, polisi, medyayı, sendika b.ürokratlarını vb. kullanarak 20 Temmuz'u boşa .çıkarmayı hedefledi. Haliyle sermayenin en-vurucu silahlarılidan biri sendika bürokratlarıydı; . "Genel Eylem"i oyuna çevirmek onların en. temel görevi oldu. ızmir'de 20 Temmuz'a hazırlık genel olarak sendikalar çevresiyle sınırlı kaldı. 1 5 Temmuz'da çeşitli hastanelerde gerçekleştirilen bir buçuk saatlik iş bırakma eylemi, sendikaların dağıttığı bildiriler ve çeşitli grupların sınırlı müdahaleleri hazırlığın genel çerçevesiydi. Sendika bürokratları _

·

"eylemimizin hükümete de (kapitalistlerin hükümetine) yarart olacakttr' diyerek gerçek amaçlarını �çığa vurdular. " Uyuyanlan . uyandtmiayt", ama aslında, işçi ve

emekçileri uyutmayı hedefleyen çağrıları nı yaptılar. ızmir'de 20 Temmuz günü bir çok fabrikada, hastanede, özellikle Petkim, Tüpraş, demir ve deniz yolları il� ambarlarda iş durduruldu. Türk-Iş'in basın açıklaması yaptığı Vahap Ozaltay Meydanı'na ise işçi ve memurlardan oluşan yaklaşı� bin kişilik bir kitle toplandı. Türk-Iş temsilcisi Mustafa Kundakçı'nın konuşması, "Kahrolşun Sendika Ağaları!", "SaWmış Türk-Iş!" sloganlarıyla kesildi. TUMTIS Şube Başkanı Şükrü Günseli yaptığı konuşmada, bir günlük iş bırakmayla sorunun çözülemeyeceğini, topyekün saldırıya karşı örgütlenmek gerektiğini vurguladı. "Y�şasın Halkların Kardeşliği!", "Işçi Memur Elele Genel Grev�!", sloganlarıyla sürdürülen eylem, Türk-Iş' in, "eylemimiz bitmiştir" açıklamasıyla son buldu . . Sloganlar yer yer Türk-Iş'in çizdiği planı n sınırlarını aşsa da, 20 Temmuz gösterdi ki, işçi sınıfı sendika

Bunun yapılmadığı koşulfarda ise sınıf bürokratlarının denetimindedir ve bir hareketinin reformistlerin avuçlarına kez daha onların oyun-u na gelmiştir. Bu bırakılması kaçınılmazdır. . dur,umun k�ndisini iyi anlamak Küçük-burjuva devrimcilerimiz bu gerekiyor. Işçiler, Gebze gibi yerel kalan alanda neler yapabileceklerini yeterince direnişlerle, 20 Temmuz'da Türkiye kanıtladılar. Sınıf hareketine demokrasi genelinde iş durdurarak ve yer yer sokaklara taşarak, genel bir direniş mücadelesi perspektifiyle "müdahale" !'!den devrir.nci demokrasinin, "Yaşasın eğiliminde olduklarını gösterdiler. Bu Iş-Ekmek-üzgüriük Mücadelemiz !" eğilimin bağımsız bir sınıf hareketine sloganlarıyla yaptığı müdahale, işçi dönüşemernesi ise, sınıfın politik sınıfına sosyalizm için iktidar önderlikten yoksun oluşuyla doğrudan bağlantılıdır. Sendika bürokrasisi sınıfın .,,mücadelesi perspektifi taşımak bir yana ·'sınıf hareketini reformizm yolundan kendiliğinden direnişe geçmesinin düzene kanalize etmekten başka bir işe önünde bir engeldir. Ancak, "işçi smtft iktidar mücadelesi alanma çtkmadtkça, yaramamaktadır. sendikalann bürokratik yaptstnt Dönem bir kez daha gösteriyor ki, sınıfın ekonomik, demokratik taleplerini parçalamak olanakstzdtr. " Sınıf sosyalizm ·mücadelesine tabi kılmak hareketinin bir diğer büyük açmazı, komünistlerin omuzlarındadır. günübirlik taleplerle sınırlı kalmasıdır. Demokrasi mücadelesi (!) Her iki noktada da sınıf hareketini ufuksuzluğuyla devrimci demokrasi, politikleştirme sorununun belirleyici giderek reformizmin yeşerdiği bir alan· olduğu/olacağı ortaya çıkıyor. Sınıfın haline gelmektedir. Sınıf hareketini hareketliliği, sınıfa iktidar perspektifi sosyalizm perspektifiyle donatarak, taşımak için kullanılabildiği ve bu sendika bürokratlarının, reformistlerin müdahale içinde ihtilalci sınıf partisi etkilerini yoketmek, komünistlerin yolunda adımlar atılabildiği ölçüde, işçi ortaya koyacakları pratik çaba ve sınıfının çıkarları yönünde kazanımlar inisiyatife bağlı olarak çözülecektir. elde edilmiş olacaktır. Sınıf hareketi politikleştirilebildiği oranda sendika iZMiR/ K1z1/ Bayrak bürokratlarının etkisi kırılabilecektir. ·


'

'

tl

ı ı

''

Sosyal-demokrasi, dün, düzen bu tür m anevralara

müsaade ettiği sürece ve müsaade ettiği ölçüde,

işçi

ve

en:ıekçilerin önüne ufak tefek ekonomik, demokratik kırıntılar atarak oyalıyordu.

B öylelikle, hem işçi hareketini düzen sınırları içinde

tutmaya, devrimci yükselişin önünü kesmeye,

hem de sınıfın bağımsız mücadelesini yükselterek daha ileri kazanımlar elde etmesinin önüne geçmeye çalışıyordu.

B ugün, düzen bu tür kırıntılara bile tahammül edecek durumda değildir.

. S

osyal-demokrasinin çöküşü, öncesinde ufak tefek kırıntılarla son ara yere� . seçimlerde artık idare ederek değil, 1 2 Eylül sonra­ dibe vurdu. Uç . partinin aldık- s ında darbe karşısında silahsız ürünü değildir. Hepsi de düzenin bu süreçler bir süre sonra RP üzerinde de ları oy oranları % l O'ların daha önderliksiz- kalarak uğradıği büyük dönemdeki ihtiyaçları ve sosyal- yoğun olarak etkisini gösterecektir. ötesine geçmiyor. Geçmişte sosyal- kayıplarla da ödedi. demokrasinin bu ihtiyaçlar tarafından Düzen, bu yüzden doğrudan işçi ve demokrasiyi destekleyenler, genellikle Bugün düzen bu tür kırıntılara bile belirlenen ve somutlanan işlevi ile son emekçileri hedef alacak, onun sınıf toplumun işçi ve emekçi kesimleri tahammül edecek durumda değil. derece uyum içindedir. Sosyal- . doğasından temellenen sosyalizm olduğundan, bugün sosyal- Çürümüş yapısını ayakta tutabiirnek demokrasinin sadece iktidara ortak yönündeki eğilimlerini " sol" bir demokrasinin çöküşünü, bu kesim- için, işçi ve emekçilere saldırıyı daha olan kesimi değil, sözde muhalefette söylem ile düzen kanallarına akıtacak !erin sağa kayışı olarak da görenler da yoğunlaştırma ihtiyacı içinde. olan kesimleri de aynı şekilde yıpran- "modem" bir partinin arayışı içindedir. var. "Sağa kayış" ile kastedilen düze- · Doğal olarak sosyal-demokrasinin makta, güç kaybetmektedirler. Bu, Ama mevcut kriz koşullannda tekobir nin kapitalist saldırı politikalarının bugün oynadığı rol, düzeJ;ıin bu deği- onların düzene hizmetteki ortak- barikata bel bağlaması mümkün değil­ b�nimsenmesi ise, burada söz konusu şen ihtiyaçlarına göre biçim değiş- lıklarının bir ifadesidir. Düzenin dir. Sosyal-demokrasiyi ayakta olan gelişme tam tersi yöndedir. İşçi- tirmektedir. Sınıf bilinçli işçilerin bugün muhalefetin en küçük bir kıpır- tutmak, sendika bürokratları eliyle emekçi kesimlerin sosyal- görevi, bu gerçeği kitlelere kavrat- danmasına tahammülü yoktur. Sosyal- "işçi" partisi kurmak, reformist, kema­ demokrasiden desteğini gekmesi, bu maktır. Bu gerçek kavranma'dığı süre- demokrasi de ister iktidar ortağı, ister- list solcular eliyle "sosyalist" partiler kapitalist saldırı politikal.ırına karşı ce, tepkiler, mevcut partilere, lideriere se "muhalefet" partisi . olsun, efen- kurmak vb. her türlü tezgah orıun ·için gelişen bir tepkinin ifadesidir. Bu ve onların "sosyal-demokrasinin eski disine bu hizmeti kendi ölümü paha- önem kazanmaktadır. Perinçek'in saldırı bugün doğrudan sosyal- çizgisinden sapan" politikalarına sına sunmaktadİr. Bir yandan d<t "işçi" partisi de, SHP, DSP ve CHP'ye demokrasinin eliyle hayata geçi- yönelik tepkiler olarak kalmakta, yeniden dirilmek için, ekonominin hitaben, solda birliğin acii bir sorun rildiğinden ve sosyal-demokrasi işçi- böylece, genel olarak reformist, özel biraz rahatlayıp, -işçi ve emekçilere olduğunu, bağımsızlıktan v� emekten leri ve emekçileri demagojilerle olarak sosyal-demokrat ideolojiden kendi eliyle kırıntı dağıtabiieceği o yana bir zeminde birliğin gerektiğini oyalayarak, onları sırtından hançer- kopuş gerçekleşememektedir. Bunun ."mavi, güneşli, güzel" günlerin ufkunu ve kendisinin bu birliğe anlamlı bir !emek gibi · bir görev üstlendiğinden, kaçınılmaz sonucu da, ' sosyal- beklemektedir. katkı slı�sıbileceğini, açıklamaktadır. öfke ve tepkiterden en çok o . etki- demokrat partilerin birinden kaçarken İşçi ve emekçi kitlelerin devrimci Böylelikle, fırsat bu fırsat diyerek lenmektedir. diğerine ya da düzenin diğer oltalarına, bir sınıf partisinin etrafında birleşerek düzenin derdine derman olma görevini Ama bu tepki henüz bilinçli bir örneğin bu sefer RP'ye yem olma düzenin temellerine yönelmelerinin icraya hazır olduğunu ilan etmektedir. önünde engel olabilmek için, düzen Ama düzen cephesinde henüz kendisınıf tutumu değildir. Sosyal- tehlikesidir. demokrasinin bu düzen içindeki işleSosyal-demokrat partiler suçu bugün delik deşik olan "sol" tarafıİu < sini pek ciddiye alan yoktur. vinin ve bugün izlediği politikalarla bu birbirlerinin üzerine atarak çöküş- acilen yarnama ihtiyacı duyuyor. Sınıf bilinçli işçiler, bu geliş­ işlev arasındaki kaçınılmaz ilişkinin lerinin gerçek nedenlerini gizlerneye Düzenin sadece "solcular"ı değil, melerin sınıfsal anlamlarını kitlelere sınıfsal bir kavranışı değildir. Tepki çalışıyorlar. Onlara göre, sosyal- · sendikacıları da sosyal-demokrasiyi açıklamak göreviyle yükümlüdürler. daha çok bugünkü , sosyal- demokrasinin çöküşünün nedenleri, ayakta tutma kampanyasına büyük Sosyal-demokrasinin çöküşünün açıkdemokrasiyle geçmişteki sosyal- "SHP'nin iktidar ortaklığı"dır, destek sunuyorlar. Çünkü mevcut lanması, genel olarak reformİst ideodemokrasinin karşılaştırılması ve "sosyal-demokrasinin bölün- sosyal-demokrat partilerden ve lojinin, özel olarak da sosyal-demokrat geçmişe özlem temelinde yüksel- müşlüğ'ü"dür, "sağ ile ayrım çizgilerini sosyal-demokrasiden uzaklaşma, ideolojinin sınıf üzerindeki etkilerine mektedir. Oysa sosyal-demokrasinin kitlelere açıklamakta başarısız kalma- sosyal-demokrat ve reformİst bir ideo- karşı mücadeleyi yükseltmede bir düzene ,hizmet açısından geçmişteki sı"dır, "alternatif politikalar ürete- lojiden kopuş sonucunu kendiliğirıden imkan olarak en iyi şekilde değer­ ile b.ugünkü işlevi arasında işin özünde memesi"dir, " yeterti muhalefet yapa- yaratmasa da, . devrimci bir müda- lendirilmelidir. Düzenin eski sosyal­ hiçbir farklılık yoktur. mamak"tır, " liderlerin karizmatik halenin varlığında, bu kopuşu kolay- demokrasiyi ayakta tatma kampanyası Sosyal-demokrasi, dün, düzen bu yetersizliği"dir vb. Peki çöküşün laştıracak bir zeminin varlığı ve dina- ve yanısıra' "işçi" ya da " sosyalist" tür manevralara müsaade ettiği sürece nedeni olarak gösterilen tüm bu olgu- miklerin harekete geçmesi anlamına maskeli bir reformİst parti kurma giri­ ve müsaade ettiği ölçüde, işçi ve ların arkasındaki nedenler nelerdir? Bu geliyor. RP, küçük-burjuva kitlelerin şimleri teşhir edilmelidir. Düzenin emekçileri ufak tefek ekonomik, olguların hiçbirisinin sosyal- desteğini kazanmayi esas alan poli- iktisadi ve siyasi krizi derinleştikçe ve demokratik kırıntılar atarak oyalı- demokrasinin özüyle, yapısıyla çelişen tikalarıyla bu boŞluğu bütünüyle kapitalist saldırılar arttıkça, sınıf kitle­ yordu . Böylelikle, hem işçi hareketini bir tarafı yoktur. Bunların hiçbiri doldurma yeteneğine sahip değildir. lerinin parti ve Önderlik arayışı sınırları içinde tutmaya, "talihsizlik" ya da "beceriksizlik" Ayrıca sosyal-demokrasiyi yıpratan yoğunlaşacaktır. Kapitalist saldırılar düzen ,.karşısında genel grev- . devrimci yükselişin önünü kesmeye, hem de sınıfın Sosyal-demokrasinin sadece iktidara ortak olan kesimi değil, sözde tH.uhalefette genel direniş eylemini b�ğımsız mücadeJesin � yükseltmek v � _bu temelde, olan kesimleri de aynı 'ekilde yınranmakta güç kaybetmektedi;ler. . � ı:: sınıfın partı arayışına, yukselterek · daha ılerı '. kazanımlar elde etmesinin devrimci sınıfın öncü B u, onların düzene hizmetteki ortaklıklarının bir ifadesidir. partisini inşa ederek önüne geçmeye çalı.: . . b . : . . 1u .. yoktur. devrimci bir yanıt verme uzenın ugun mu·haIeıetın " "k b'ır kı.Qırd. allJlaS ına dah'ı tahammu + . en kuçu şıyordu. İşçi sınıfı -geçmiş- D gö�evi sı�ıf bili�çli işçisosyal-demokrasi � i te Sosyal-demokrasi de ister iktidar ortağı, ist�rse " muhalefet " .Qartisi olsun, . . . lerın, komunıstlerın omuzumut olarak görmenın . .. .. . .. . . efendısıne bu hızmetı kendı olumu .Qahasına sunmaktadır. . larındadır. faturasını, sadece, 1 2 Eylül .

·

·

·

·

·

·

·

·

·

.•


'

esın e Yeni Demokrasi Hareketi

işçi ve emekçilere bir umut olarak görünüp sermaye sınıfına yeni bir soluklanma süresi

yaratabilecek midir? Sermaye bu konuda fazla bir beklenti içihde değildir. Çünkü eski politikaların yeni yüzlerle sürdürülmesi taktiğinin artık kolay yürütülemeyeceğinin farkındadır.

Sendika bürokratlarına kurdurulacak bir " işçi" partisini, işçi ve emekçileri düzene kanalize etmede ek bir araç olarak kullanmaya çalışacaktır. Öte yandan sermaye sınıfına yaranmak için hergün yeni bir takla atan, RP de sermaye sınıfının elinde önemli bir araç olarak varlığını ko:İ'umaktadır. ermaye devleti uzun halkaları birleştirmek ıstıolarak elde tuttuğu Kürt halkı­ ve muhtemel politikalarını ·olarak görünüp sermaye sını­ süredir siyasi bir kriz yoruz. Türkiye'yi hiçbir ayrım nın topraklarıdır. Başbakanlık uygulamaktan öteye gitme- fına yeni bir soluklanma süresi bulunuyor. yapmadan içinde yaratabilecek midir? Serma- . Türk'üyle; koltuğuna Boyner de otursa bu yecektir. yenin bu konuda fazla bir S iyasi krizi doğuran ve Kürt'üyle, alevisiyle , sünnidurum değişmeyecektir. "Devletin Zenginliği" giderek daha da derinleşmesine siyle barış içinde yaşayan bir Çünkü bu �olitika, bizzat beklenti içinde olduğu düşü­ "Dünyanın hiçbir ülkesinde nülmemelidir. Çünkü o da eski neden olan etmenlerin başında, ülke haline getirmek için çalı- emperyalistlerin de onay Türkiye'deki kadar poltikaların yeni yüzlerle dünya kapitalist sistemini şacağız." diyor, Boyner. verdiği ve MGK güctümünde -devlet Sermayenin önceki temsil- yürütülen bir politikadır. Ama zengin değildir. Ülkemizdeki sürdürülmesi taktiğinin artık tehdit eden iktisadi krizin %60'ı devlete kolay yürütülemeyeceğinin Türkiye kapitalizminde daha cileri de "toplurnun çeşitli ABD, sorunun salt askeri toprakların yoğun yaşanınası gelmektedir. kesimleri " arasında birliği tedbirlerle çözülemeyeceğinin aittir. . . . Türkiye'nin hedefi farkındadır. Bu nedenle siyasi Buna ek olarak da Kürt Ulusal sağlayarak "milli mutabakat"ı farkındadır. Bu nedenle Türk zengin devlet değil, zengin · arayışlarını YDH ile sınır­ �):urtuluş Mücadelesi sermaye gerçekleştireceklerini söyle- burjuvazisinin siyasi ve kültü­ vatandaş yaratmak olmalı" lamamaktadır. Sendika bürok­ devletinin sömürgeci egemen­ mişlerdi. Arıı a işgücü sömü- re! bazı tedbirler almasını, bazı diyor, Boyner. ratlarınca kurulacak bir "işçi" liğini tehdit eden bir unsur •rüsünden elde ettikleri servet- tavizler vermesını ist.eBu sözler, tekelci serma- partisini, işçi ve emekçileri sürdür- lerle asalak bir yaşam süren mektedir. Aslında trilyonlarca yenin uzun b:lr süredir propo- düzene doğru maniple etmede varlığını . olarak mektedir. kapitalist sınıfla giderek sefalet liralık. kaynağını yutan bu ganda ettiği "devletin küçül- ek bir araç olarak kullanmaya İşte böyle bir ortamda çukuruna daha çok itilen işçi ve sömürgeci savaşı sürdüren tülmesi" sorunuyla ilgilidir. çalışacaktır. Öte yandan sermaye sınıfı işçi ve emek­ emekçi sınıflar arasında; Türk burjuvazisi de durumun Boyner de tıpkı_ öncelleri gibi sermaye sınıfına yaranınada çileri bir süre. daha oyala­ sömürgeci Türk burjuvazisi ile . farkındadır. Ama içine gireceği devletin elindeki sınai, mali ve hergün yeni bir takla atan, son yabilecek, kendisine kısa da en temel ulusal hakları bile böylesi bir ortam onun, için ticari kuruluşları haraç mezat olqrak "İstiklal Marşı" okuma olsa bir nefes alma ve yeni gaspedilmiş Kürt halkı arasın- sonu belirsiz bir tünele benze­ emperyalist ve yerli tekellere taklasını başarıyla gerçek­ saldırıları uygulama süresi da bir "milli mutabakat" sağlamektedir. Oldukça sınırlı da peşkeş çekip iktisadi alandap leştiren Refah Partisi de seçenekler mak mümkün müdür? sağlayabilecek olsa siyasi-kültürel tavizlerin çekilmesinden, bunun yerine iç sermaye sınıfının elinde özel­ yaratmanın hesabı ve çabası Türk ile Kürt'ün, aleviyle PKK'nin işine yarayacağından ve dış güvenlikle ilgilenen likle yoksul kitleleri maniple içindedir. Son dönemlerde tüm sünninin barış içind� yaşa- ve sonrasında ipin ucunu elin­ küçük ama yoğunlaşmış bir etmede hala önemli bir araç burjuva basının sayfalarını masına gelince... Toplumdaki den kaçıracağından ürken Türk yapı kazanmasından yanadır. olarak varlığım korumaktadır. hemen. hergün işgal eden ve bu kesimlerin arasıila düşm:;n- burjuvazisi, Tüm bu sahte seçeneklerin bir süredir Bunun anlamı devletin milizengin çocuğu" , lık tohumları hep sermaye ABD'nin bu telkinlerine karşı tarist güçlerinin daha da geliş­ ipliğini pazara çıkarmak;,, işçi şiş_iri�en TUSIAD'ın eski patronu Cem devleti tarafından ekilmiştir. direnmekte�ir. Fakat gelinen tirilmesidir. Yani devlet ikti­ ve emekçi düşmanı karakterini Boyner önderliğinde piyasaya Kürt halkını baskı altında tutan yerde bir yandan askeri müca­ sadi- işlerle uğraşıp boşuna sergilemek görevi önümüzde sürülen Yeni Demokrasi Hare­ Türk devletidir. B una karşı deleyi bütün şiddetiyle sürdü­ zaman ve güç kaybetmeyecek, duruyor. Bu gerçeği sınıfın en keti böyle bir girişimdir. isyan eden Kürtlere, Türk halkı rürken, diğer yandan farklı küçülüp güçlenerek tüm zama­ geniş kesimlerine yaymak, Cem Boyner, "Anadolu'yu toplumsal muhalefeti sermayenin bu umut saldırısını içinde şovenist propaganda, politikalarm da uygulanması nını karış karış dolaşarak" Yeni Türk devleti eliyle yürü- konusunda İşte boşa çıkarmak, sınıfın öncü­ psikolojik bir ezmeye harcayacaktır. Demokrasi Hareketi'ni örgüt­ tülmektedir. Alevi kitleye de zemin yaratmaya çalış- "devletin küçültülmesi" ile leriyle birlikte komünisilerin lerneye ve Eylül'de " yerii" zaman zaman katliamı uygun maktadır.Esasen Kürt ulusal kastedilen şey gerçekte budur. omuzundadır. Ve bu sahte partisini kurmaya çalışıyor. B u gören, sünni halk içinde alevi- sorununda da öncellerinden Cem Boyner'in gerçekte eski umutların akıbetini de sınıf girişim burjuva b<ısında "siyasi !ere yönelik dinsel düşmanlığı farklı bir şey söylemeyen olan ama yeni diye yutturmak mücadelesinin bundan sonraki yelpazede en büyük uzt'aşma" körükleyen hep Türk devleti Boyner'in bu konuda yapa­ istediği Yeni Demokrasi Partisi seyri tayin edecektir. olarak adlandırılıyor. Örgüt-_ olmuştur. Tekelci sermayenin bilecekleri MGK'nın mevcut işçi ve emekçilere bir umut lenme faaliyetlerini ise şaşalı çıkarı bundan sonra ı · bir ad verdikleri Yüzler Kurulu d a b u politikaların , ile yürütüyorlar. Zülfü Dicleli, devam ettifilmesini Erdal Talu gibi bazı eski solcu­ gerektirmektedir. . Medyayı hemen , ları da kapsayan bu kurul Boyner'in bu sözle. hergün işgal eden, çoğunlukla Boyner gibi kapi­ rinin emekçi kitleleri talistlerden ve burjuva: aydın­ aldatmaktan öte bir • şişiril_m iş lardan oluşuyor. Örgütlenmeyi anlamı yoku.ır. .: " . ..., zengın çocugu " , yürütenierin bu niteliği bile bu "yeni" partinin nemenem bir ' " Güneydoğ� . -• TÜSİAD'ın eski patronu Sorunu" na Kalıcı şey olacağını göstermeye , yetmektedir. Bir Çözüm Bulmak Cem Boyner _

·

·

·

' ·

: �:�

·

,

. " Çeşitli Toplum Kesimleri" ni Birleştirmek

"Türkiye 'de herkes düzenin yürümediğinin ve tıkanma aşamas·�na geldiğinin farkın­ dadır. Çeşitli toplum kesimleri protesto eylemleri düzen­ leyerek tepkilerini dile getir­ mektedir-. · Toplum arasında halkalar oluşmaktadır: Biz Yeni Demokrasi Hareketi ile b u ·'

"Dünyanın hiçbir yerinde 10 yıldır topraklarım kendi bombalayan bir ülke yoktur. Güneydoğu . sorununa acil olarak . kalıcı bir çozum bulmak zorundayız.''

diyor Boyner. Türk dev!etinin 1 O yıldır bombaladığı topraklar, sömürge -

' ·

·

Önderliğinde

pazarianan

Yeni Demokrasi Hareketi,

eski burjuva

politikaların "yeni" bir ambalajla

' piyasaya sürülmesidir.


1

PKK

Emperyalist "Çözüm"e Teslim mi Oluyor?

anı ve PKK'nin yüzünü emperyalisdere dönmesi, uzlaşma sürecinin önün:ün açık olduğu ve bu yolda iledediği anlamına gelmiyor.

Henüz, ne emperyalizmin bölgedeki çıkarları PKK'nin mevcu't taleplerini

karşılayabilecek, ne de PKK emperyalist "çözüm"ün dayatmalarmı

kabullenebilecek durumdadır. Emperyalist "çözüm"ün Talabani, B arzani, Arafat,

Mandela vb. aracılığıyla sergilenen anlamını ve doğuracağı sonuçları, PKK çok iyi bilmekte ve buna karşı direnmektedir.

mperyalist güçlerin Ortadoğu'da başını bunun önünü açmak için, "reform" adımlarını da ağrıtan önemli sorunlardan biri s i Kürt atmak gerektiğini savunuyorlar. u � sal özgürlük hareketidir. K �rt sorununa . . PKK'deki Yön Değişikliğinin Kürt Sorununda yonelık emperyalısr planın ı lk adımları Körfez Savaşı sırasında Güney Kürdistan'da kurulan Emperyalist Stratej i kukla "Kürt Federe Devleti" i le atıldı. Emperyalistler ve Taktikler Açısından Anlamı bölgede Kürtlerin hamisi rolünü oynayarak, Kürt PKK, 1 993 Newroz öncesindeki ateşkes kararı ve "kozunu " ellerinde tutacaklar, bunu bölgede nüfuz- arkasından PSK-PKK protokolüyle yalnızca Türk larını pekiştirmenin bir aracı olarak kullanacaklardı. devleti ile uzlaşma arayışına girmemiş, yüzünü Emperyalistlerin bu planı hayata geçirmelerinin emperyalistlere de dönmüştür. Emperyalizmin Orta­ önündeki başlıca engel Kuzey Kürdistan'da PKK doğu politikası çerçevesinde Kürt. sorununa bir önderliğinde gelişen devrimci ulusal harekettir. Kürt "çözüm" arayışı içine girmiştir. PKK'yi bu yön deği­ Ulusal Hareketi'nin bölgede Türkiye, İran, Irak ve şikliğine götüren süreç ve koşullar kavrarramadığı S uriye'deki güç i lişkilerini ve siyasi dengeleri doğru- sürece, önümüzdeki dönemde farklı yönde işle­ dan etkileyen geniş bir kapsamı v ardır. Kürdistan'ın yebilecek gelişme olasıilkları vc;,...w a nısıra ulusal hare­ dört parçası dışında da bölgedeki anti-emperyalist ketin devrimci karakteri ve'' dinamikleri gözardı toplumsal dinamikleri ateşieyebilecek özellikleri edilebilir. Türkiye i şçi ve emeky'i hareketinin Kürt içinde barındırmaktadır. Emperyalizmin zayıf halkası ulu sal mücadelesine gerekli desteği sunamadığı; Türkiye'de sosyalist bir devrim için işçi sınıfı haresömürgeci sermaye devletinin egemenliğine karşı ketine sunduğu olanaklar gözönünde tutulduğunda, devrimci mücadeleyi yükseltınediği koşullarda, emperyalistlerin Kuzey Kürdistan'daki devrimci bütünüyle kendi devrimci öz dinamiği ve güçleriyle· ulusal hareketin tasfiyesini neden acil bir görev ····i<:üı:t, soruii'unu çözüm gündemine sokan ulusal hare­ ketin, sorunun devrimci çözümüne salt kendi güç ve olarak önlerine koydukları daha iyi kavranabilir. imkanlarıyla ulaşabilruesi mümkün değildir. Ulusal Türk Devleti ile Taktik Farklılıklar hareket, dayandığı yoksul köylü tabanı ve önder­ Emperyalistler ile bölgedeki sömürgeci devlet­ liğinin sosyalizmdt<n etkilenmişliğiyle, ulusal ve lerin ve özel olarak da Türk Devleti'nin çıkarları toplumsal kurtuluşun yolunda devrimci bir işçi hare­ Kuzey Kürdistan'daki devriınci ulusal hareketin ketiyle ittifak içinde ilerieyebilecek bir karaktere tasfiyesi amacında birleşmektedir. Ama tasfiye sahiptir. Ama yukarıda belirtilen olumsuz koşul­ taktiklerinde kimi farklılıklar söz konusudur. Emper­ lardan dolayı , Kürt burjuvazisiyle uzlaşma ve yalistlerin, Türk Devleti'ne, bütünüyle inkarcılığa emperyalist dünyadan siyasal destek arayarak, soruna dayanan politikasından vazgeçmesini ve bazı kültürel emperyalist-kapitalist düzen içinde çözüm aray ışına hak kırıntıları çerçevesinde bir "Kürt reformu"na girmiştir. Kimi sözde "marksist" lere göre bu yön yönelmesini telkin ettiği uzunca zamandır biliniyor. değişikliği, PKK'nin devrimci karakterini bütünüyle Emperyalistler devrimci hareket ezilse bile, bu tür bir y itirmesi, Kürt halkına ihaneti, emperyalizm ile " reform" gerçekleştirilmediği sürece Kürt sorununun işbirliği, Türk Devleti'yle uzlaşınası vb. anlamına b ir süre sonra yeniden alevleneceği konusunda Türk gelmektedir. Oysa bu son derece mekanik, tek yönlü , Devleti'ni ikna etmeye çalışınaktalar. Türk Devleti hatalı bir yaklaşımdır. *** bun,a çoktandır ikna oldu ama, "taviz" verıneden önce devrimci hareketi ezmek gerektiğini savunuyor. PKK'nin yüzünü emperyalistlere dönmesi, uzlaş­ Emperyalistler bu politikayı başta anlayışla karşı� ma sürecinin önünün açık olduğu ve bu yolda iler­ ladılar. PKK'ye ve Kürt halkına yönelik imha hare­ Iediği anlamına gelmemektedir. Henüz, ne emperketine bütün desteklerini sundular. Önce devrimci hareketin ezilmesi ve sonra "taviz" verilmesi, sadece Türk burj uvazisi açısından değil� emperyalist çıkarlar açısından da en iyi "çözüm" yolu idi. Ancak bu imha hareketi karşısında PKK önderliğindeki Kürt halkının direniş çizgisinden geri adım atmaması ve daha da gelişmesi hesaplarını boşa çıkarttı. PKK'nin ezile­ ınemesi ve Kuzey Kürdistan'daki devrimci yangının söndürüleınemesi gerçeği karşısında emperyalistler Türk cjevletine, devrimci ulusal hareketin ta,Şfiyesi planında taktik değişikliklere gitmek gerektiğini telkin ediyorlar. Türkiye burjuvazisinin sınıf çıkarları ve ülkedeki siyasi "dengeler" devrimci hareket ezil- . meden "reform" adımlarının atılmasını kaldırabitecek durumda değil. Emperyalistler ise soruna Türk iye'nin çıkar ve dengeleriyle sınırlı bir perspektiften yaklaş­ ınıyor. Ken,çli çıkarları doğrultusunda Ortadoğu'nun­ ve buna bağlı olarak dünya-hesap ve dengelerini gözeterek, Kuzey Kürdistan'da söndürülemeyen devriınci yangına artık daha fazla tahammül edemi­ yorlar. Böylece, devriınci ulusal hareketi tasfiye politikasında hi.ç bir değişiklik yapmadan, üstelik

E

·

yalizmin bölgedeki çıkarları PKK'nin mevcut talep­ lerini karşılayabilecek durumdadır, ne de PKK emperyalist "çözüm " ün dayatınalarmı kabul­ lenebilecek durumdadır. Emperyalizm ile "teoride" uzlaşmak önemli bir yön değişikliğinin ifadesi olmakla birlikte, bu sorunun sadece bir yönüdür. Emperyalizm ile "pratikte" uzlaşmak iyinse tesli­ miyet kapısını açmak ve ihanet koltuğuna oturmak gerekmektedir. PKK emperyalist "çözüm"ün Tala­ bani, B arıani, Arafat, M andela vb. aracılığıyla sergi­ lenen anlamını ve doğuracağı sonuçları çok iyi bilmekte ve buna karşı direnmektedir. Kuzey Kürdistan'daki ulusal hareket bütün gerileme eğilim­ lerine rağmen henüz Güney Kürdistan'daki gibi emperyalizm işbirlikçisi bir burjuva-feodal kliğin önderliği altında değildir. Kürt burjuva kesimlerinin ortak çıkarı uzlaşma yolundadır ama işbirliği ve teslimiyet çizgisinde değildir. Emperyalist "çözüm" yoksul köylü tabanına sahip bu hareketin ve önder­ liğin tahammül sınırlarının çok gerisindedir. PKK, emperyalizm ile teslimiyetçi bir uzlaşmanın, süreç içinde hem kendisinin ve hareketin ezilmesi, hem de Kürt halkının ulusal -ve sınıfsal taleplerine karşı j andarmalık yapmak anlamına geleceğinin bilin­ c indedir. Ulusal hareket onlarca yıllık devrimci biri­ kimini boşa çıkarmak, kültürel hak kırıntıları karşı­ lığında emperyalistlere ve sömürgeci Türk Devleti'ne' pazarlanmak niyetinde değildir. B u yüzden PKK'deki yön değişikliği emper­ yalistlerin PKK'ye yönelik politikalarında temel bir değişiklik gündeme getirmemiştiL Emperyalistler PKK'ye yönelik politika belirlerken, onun yüzünü emperyalizme dönmüş olmasına ya da öne çıkardığı taleplerin düzen içi niteliğine bakarak k arar vermiyor. ·

Kürt emekçi halkı

ulusal ve toplumsal

kurtuluşun yolunda devrimci bir

işçi

hareketiyle ittifaka hazırdır.

Komünistler

sörnürgeci sermaye

devletine karşı işçi sınıfının devrimci savaşımını

yükseltmelidirler.


Emperyal istler asıl ulusal hareketin üzerinde yüksel­ diği yoksul köylü tabanına, bu silahl.ı ve örgütlü tabanın taşıdığı devrimci birikim ve dinamiklere, onun ulusal ve sınıfsal taleplerine bakıyor. PKK talepler düzeyinde ne kadar gerilese de, bu birikim ve dinamiğin temsilcisi olduğu sürece emperyalistlerin bölgedeki hesap ve çıkarfarını tehdit etmeye devam edecektir. Bu yüzden emperyalistler Türk Devleti'nin PKK'yi ezme politikasına halen tüm desteklerini sunmaya devam ediyorlar. Emperyalizmin siyasal muhatap olarak kabul edeceği ve uzlaşma masasına oturtacağı bir "önderlik"in, sadece kendi halkına ihanet etmekle kalmayan, aynı zamanda emper­ yalizmin ve sömürgeci devletin çıkarları doğrul­ tusunda jandarmalık görevini de üstlenecek karak­ terde olması gerekiyor. Emperyalizmin " yeni dünya düzeni" ve sömürgeci Türk Devleti işte ancak böyle bir "siyasi çözüm"ü kaldırabiliyor. PKK'deki yön değişikliği emperyalistlerin PKK politikasında temel amaç doğrultusunda, kimi taktik farklılıkları da gündeme getirmiştir. Emperyalistler PKK'yi Kürt halkının siyasi temsilcisi ve emperyalist çözümün muhatabı olarak kabul etmemekle birlikte, bu yön değişikliğinin ortaya çıkardığı imkanlardan en iyi şekilde yararlanmak ve bu yoldan da ulusal hare­ kete burjuva reformİst önderliği hakim kılmak amacındadır. Bu y üzden bir yandan perde arkasından Türk Devleti'nin PK K'yi ezme hareketine tam destek verirken, bir yandan da uluslararası diplomasi alanında PKK'yi eskisi kadar doğrudan karşısına almamakta ve Türk Devleti'ne yönelttiği kimi taktik eleştirileri şanki aralarında temelli görüş ayrılıkları varmı-ş gibi ortaya koymaktadır. Amaç ulusal hareketi devrimci mücadele yolundan diplomasi yoluna çekmek; onun dolambaçlı yollarında yormak; emperyalist " çözüm" hayallerini körükleyerek ulusal hareketi burj uva reformİstlerinin politik etkisine daha fazla açmaktır. B öylece · devrimci dinamiklerin altını içten içe oyarak PKK içinden yada dışından, hareket üzerinde burj uva reformİstlerinin hakimiyetini sağla­ maya çalışmaktadır. Emperyalistlerin eskiden "terö­ rist örgüt" olarak gördükleri PKK hakkında artık "terörist yöntemlerle mücadele eden siyasi örgüt" vb. ifadeler kullanmaları, Kürt devrimci ulusal hareketini tasfiye ve PKK'yi ezme planlarında temelde herhangi bir değişikliğin olduğunu göstermez. PKK'nin, emperyalizmin Ortadoğu politikası çerçeve sinde bir "çözüm" arayışı içine girmesinin, uzlaşma sürecinin önünü açtığı ve bu yolda ileriediği . anlamına gelmediğini belirttik .. Yanısıra PKK'nin bu çerçevede emperyalist devletlerden siyasal ve diplomatik destek arayışı içine girmekle, işbirlikçi, teslimiyetçi, devrimci karakterini yitirmiş vb. görü­ lemeyeceğini, henüz sürecin böyle bir aşamaya ulaşmadığını da v urguladık. Ama uzlaşma yolun­ daki bu karşılıklı "kilitlenme" , s ü recin yerinde saydığı, belirli bir yönde gelişmeler yaşanmadığı, gelişmelerin belirli sınıfların yararına, belirli sınıf­ ların ise zararına işlemediği anlamına gelmez. Her ne kadar hukuk amaçlı olduğu öne sürüise de, emperyalizm ve Türk Devleti hakkında ekilen boş hayallerin meyvesini devşiren güçler Kürt burjuva reformİstleri ve onların tesl imiyetç i , işbirlikçi çizgi­ leri olmaktadır. ***

Emperyalizmin Kürt politikası, devrimci u lusal hareketin tasfiyesi ve k ültürel hak kırıntılarına karşılık, kendi halkına ve bölge halklarına karşı j andarmal ı k yapa_cak bir "önderlik" yaratma planı­ dır. PKK, bütün olumsuz koşullara rağmen, bu emperyalist plana karşı d irenrnek amacındadır. Ama bu direnişi kararlı kılmak, yüzünü emperyalizmden, Kürt burj uvazisinin işbirlikçi ,kesiminden, diplomasi yolundan çevirip, Kürt halkının emekçi kesimiyle daha sıkı birleşrnek ve mücadele yolunda iler­ lemekle mümkündür. Ulusal hareketi geçmişte vareden ve bugüne kadar getiren devrimci irade ve kararl ılık i le direniş çizgi sini korumak ve gel iş­ tirmek mümkündür. Türkiyeli devrimciler ise ucuz PKK eleştirileri y apmak yerine kendi görevlerine canla başla sarılmalı ve sömürgeci sermaye devle­ tine karşı işçi sınıfının devrimci savaşımını yükselt­ melidirler. PKK'deki yön değişikliğinin tersine çevrilmesinin ve ulusal hareketin tutarlı bir anti­ emperyalist mücadele çizgisine çekilmesinin yolu buradan geçer. Bu görev b aşarıldığı taktirde emperyalizmin Ortadoğu'daki egemenliğinin temelleri sarsılacak ve sosyalizmin devrimci ateşi T ürkiye ve Kürdistan topraklarının ötesine yayılacaktır.

E,m peryalist Vesayet Paris Anlaşnıas1yla Gü,lendiriliyor ..

mperyalistlerin desteğinde, G üney Kürdistan'ın iki lideri, Barzani ve Talabani'nin Paris'te altı gün süren görüşmeler sonunda, anlaşmaya vardıkları açıklandı. Silopi görüşmelerinden beklenilen sonucu alamayan emperyalist mihraklar, bu iki lideri Paris'te kendi vesa­ yetleri altında bir ar-aya getirdiler. Yapılan resmi açıklamaya göre emperyalistler (ABD, ingiltere, Fransa) Paris görüşmelerinde "yetkili gözlemci" olarak hazır bulundu lar. Böylece vesayet diplomatik . bir ( ··. .· dille resmileştirilmiş oldu. Bu şekilde . verilmek istenilen mesajın taraflarından biri devrim güçleridir-ki bu mesajın esasını ' oluşturuyor-diğeri ise kendi rakipleri Alman­ ya, Rusya ve Japonya'dır. Anlaşma özetle "Federe Kürt Devleti"ni güçlendirmeyi hedeflemektedir. Anlaşma madde­ lerini göz atmadan önce "Federe Kürt Devleti"nin oluşumundan sözetmek gerekiyor. " Federe Kürt Devleti" ve onun parlamentosu Kürt halkının gerçek çıkarlarını ve iradesini temsil etmiyor. Zira " Federe Kürt Devleti" emperyalizmin vesayeti altında alınmış bir karara dayanılarak ilan edilmiştir. Dolayısıyla, bugün güçlendirilmeye çalışılan d�vlet kukla bir devlettir ve emperyalizmin bölgeye yerleştirmeye çalıştığı Yeni Dünya Düzeni'nin bir ayağı, · Kürt devrimci hareketine ve bölgedeki devrimci geliş­ melere karşıt gerici bir üstür .. Anlaşmanın ilk maddesi bölgede süren çatış­ maların sona erdidimesi ile ilgilidir. Gü ney Kürdis­ tan'daki iç savaş, emperyalizm tarafı ndan kışkır­ tılmıştır. iç savaşla hem Türk devleti bölgeye düzenlediği operasyonlarda belirli kolaylıklar elde etmiş, hem de Barzani'nin konumu güçlendirilerek, bu işbirlikçi aracılığıyla, emperyalistler gelişmeler üzerinde kontrollerini pekiştirmişlerdir. Emper­ yalistler istedikleri sonuca vardı lar, artık bu savaşı n daha fazla sürmesini istemiyorlar. Zira iç savaş bir yönüyle de istikrarsızlığın derinleşmesi ve yaygın­ laşması demektir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin devrimci gelişmesi bu istikrarsızlık zemininde bölge­ deki devrimci dinamiklerin fitilini ateşleyebilir. Ayrıca iç savaş bilirilmeden hükümetin ve ordunun yeniden şekillendirilmesi m ümkün değildir. Anlaşmanın diğer maddesi genel seçimlerin

E

.

·

Emperyalistlerin � . vesayeti altında . Talaba n i ve Barzani Kürt özgürlük hareketine karsı mücadelede anlaştılar.

'\

.

zamanında yapılması üzerinedir. Parlemento, YNK ve KOP tara­ fından eşit olarak paylaşılmıştır. Bu şekildeki bir paylaşım taktiği emper­ yalistlerin işlerine yaramış ve bölge­ deki inisiyatiflerini güçlendirmiştir. Yeniden yapılacak seçimlerin , bu inisiyatifin bir örtüsü olması dışında � ir işlevi olmayacaktır . . Anlaşmanın hükümetin bölgedeki otoritesini arttırma ve pekişiirmesi ile ilgili esas maddesine gelince: Burada "partilerin hükümet işine kanşmamas!"

ile amaçlanan merkezi otoriteyi güçlendirmektir. Hükümetin otoritesini arttırma çabasını n asıl hedefi Kürt Özgürlük Hareketi'nin G üney Kürdistan'daki faaliyetleridir. Çünkü hükü met otorite zayıflığ ı nedeniyle, bu geliş­ menin önünü alamamaktadır. Hükümet otoritesi demek hükü­ metin baskı mekanizmalarının gücü demektir. Anlaşmanın dördüncü maddesinde yer alan silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması, merkezi otoriteyi güçlendirmenin esas unsurudur. Onsuz ne bir devletten sözedilebilinir, ne de . aynı anlama gelmek üzere merkezi bir otoriteden . .. Parti denetimindeki peşmerge güçlerinden oluşacak ordu kukla devletin baskı aracı olarak işlev görecektir. Bu ordu bölgede Kürt devrimci hareketine karşı gerici bir güç olarak dikilecektir. Bu gücün ayn ı zamanda kendi halkına ve bölgedeki diğer devrimci geliş­ melere karşı da kullanılacağını ayrıca belirtmek gereksiz. Paris Anlaşması Yeni Dünya Düzeni'nin Orta Doğu ayağının şekillendirilmesinde bir adımdır. Yeni Dünya· Düzeni, ABD emperyalizmi açısindan egemenliğini pekiştirrnek ve kalıcılaşmak anlamına gelmektedir. Sonuç olarak Paris Anlaşması Kürt Özgürlük Hareketi'ni kuşatmayı ve sistem içi çözüme zorla­ mayı amaçlamaktadır. Anlaşma Kürt halkına karşı hazırlanmış bir tertip ve saldırıdır. Kürt halkı bu anlaşmayı özgürlük m ücadelesini yükselterek parçalama! ıdır. Zira bu anlaşma Kürt halkını arkadan hançerlerneyi hedeflemektedir. Anlaşma, Kürt özgürlük m ücadelesinin proletaryanın sosyalizm davası na bağlanmasının tayin edici önemini, dola­ yısıyla Kürt halkının kendi burjuvazisine karşı da savaşması n ı n zorunluluğunu da açığa vurmaktadır. Anlaşma bu ayrışma ve hesap- . !aşmayı alevlendirecek yeni bir dönemin kapısını Komü­ açıyor. nistler, Kürt halkı­ na sundukları desteği bu anlaş­ somutunda ma daha da arttır­ makla yükü m­ lüdürler.


B u Gü n ü An la m a k ici n : ,

Bu konunun gündeme alınmasındaki temel neden şudur:

İşçi sınıfı komünist örgütlenmenin

·

nesnel sınıfsal zeminidir.

Sosyalist hareket en çok bilinen tanımıyla sosyalizmle

sınıf hareketinin birliğidir.

./

isc i H a re ke Ta ri h i n d e n ayrıntılı bir biçimde irde­ lenmesi işçi hareketinin gel işiminin daha iyi kavra­ nabilmesi açısı ndan son , derece önemlidir. Ne var ki j kapsamlı bir sorundur ve 1 bu kapsamıyla ayrı bir yazı konusu olarak ele alına­ ··• bi lir. Bizse bu yazı çerçe­ vesinde, işçi hareketinin bugüne Osmanlı'dan uzanan tarihinin en genel hatlarını ve bugünkü işçi hareketinin daha iyi anla­ �ı lmasına hizmet edecek boyutlarını öne çıkararak değinecek ve tüm bu tarih içinde öne çıkan özellikleri ıoparlamaya çalışan bir değerlendirme bölümüyle bi tireceğiz. Yazımızın bu sayıda yer alan bölümünde ise Osmanlı'dan 1 960' 1ı , yıllara uzanan kesitte, işçi hareketinin oluşum ve gelişim süreçlerine i lişkin genel gözlemler yer almaktadır. Fotogm � f: F'k ı �1 OTYAM

Sosyalizmin nesnel sınıfsal zeminine

oturmak, işçi sınıfı ile sosyalizmin

birliğini gerçekleştirmek,

her ülke komünistine kendi işçi sınıfını

kendine has özellikleriyle tanıma sorumluluğu yükler.

Bu yapılamadığı ölçüde

Türkiye devrimci hareketinde

çokça görüldüğü gibi;

işçi sınıfı hareketi üzerine bir uçtan

diğer uca savrulan yaklaşımlar geliştirmek yada

bu tür yaklaşımlardan etkilenmek kolaylaşmaktadır.

roletaryanın devrimci tarihsel misyonu, onun her hangi bir andaki verili bilinci nden değil, maddi varoluş koşu l l arından kaynaklanır. Bilinç sorunu bir sonuçtur ve bli maddi varoluş koşull anyla i lgili olmak- . la birlikte s alt . buna indirgenemez. 'Proletaryanın ekonomik-sosyal sistem içerisinde sahip olduğu stra­ İşçi sınıfı komünist örgütlenmenin nesnel sınıfsal l.Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tejik konum; yığınlar halinde fabrikada "örgütlenmiş" Devralınan Miras zeminidir. Sosyalist hareket en çok bilinen ve tekrar­ bulunmanın getirdiği büyük örgütlenme imkan ve lanan tanımıyla sosyalizmle sınıf hareketinin birli­ Türkiye proletaryasının tarihi, Osmanlı İmpa­ yeteneği; bütün hayatı durdurabilecek bir güce sahip ğidir. Dolayısıyla bu nesn·eJ sınıfsal zemine oturmak, ratorluğu'nda kapitalizmin geli şim sürecine paralel· bulunması ve kapitalizmin temel sömürü biçimine bu birliği gerçekleştirmek, her ülke komünistine o olarak başlar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde maruz kalan sınıf olması; tüm bunlar birarada, prole­ ülke işçi sınıfını kendine has özellikleriyle tanıma 1 800'lü yılların ortalarından sonra çeşitli işçi hare­ taryanın, belli bir anda bunların bilincinde olup olma­ sorumluluğu yükler. Birinci neden budur. İkinci neden ketlerine rastlanır. Önem taşıyan işçi eylem ve örgüt­ masından bağımsız olarak, devrimci-tarihsel rolünün ise; bu yapıl amadığı ölçüde, i"şçi sınıfı hareketi üzerine lenmeleri özell ikle imparatorluğun çöküş dönemlerine nesnel temelini oluştururlar. bir uçtan diğer uca savrulan yaklaşımlar geliştirmek denk gelir. 1 908 eylemleri ve 1 9 1 9-23 eylemlilikleri Sınıf mücadelesinin gelişim seyri, düzeyi , işçi yada bu tür yaklaşımisırdan etkilenmek kolay­ hareketin genişliği, örgütlenme çabaları, sosyalizm sınıfının sınıf bilincine ulaşma dinamikleri , bu temel laşmaktadır, iddialı örgüt ve partilerle ilişkisi ve olabildiği kada­ evrensel nedenler üzerinde şekillenir. Bu böyle Türkiye devrimci hareketinde, işçi hareketini rıyla sonraki döneme bıraktığı izler bakımından özel olmakla beraber, coğrafyadan coğrafyaya, zamandan "göklere çıkarma" yada "işe yaramaz" i lan etme bir önem taŞır. 1 908 gre�leri, 1 876 Anayasası 'nın yeniden yürür­ zamana değişen " özel koşullar" ın da bu sürecin hızı, arasında sık sık gidip gelen bir " değerlendirme" biçimi ve genel seyö üzerinde küçümsenemez etkileri · zenginliği mevcuttur. Bu değerlendirmenin ise en lüğe konulduğu, ülkede geniş bir "hürriyet" havasının sözkoı:ıusuduc İ şçi sınıfının oluşum süreci her coğraf­ . önemli temel i o anki işçi hareketinin düzeyidir. estiği günlere denk gelir. Eylemler başta kapitalist yada kendine has özellikler gösterir. B u oluşum hangi Geleneksel sol ve devrimci hareketteki bu değer­ ilişkilerin nispeten gelişkin olduğu Selanik, İstanbul sosyal ve siyasal koşullarda gerçekleşmiştir? Bu lendirme zaafıyeti yalnızca Türkiye i şçi hareketinin ve İzmir'de yoğunlaşır. Eylemlilik içinde olanlar ise oluşum sürecinde işçi sınıfının devletle ve başka birikimleri, sorun ve zayıflıkları ya da üstünlükleri ağırlıkla tütün, demiryolu ve tramvay işçileridir. sınıtlarla i li şki biçimi nedir? Ü lkede kapitalist birikim konusunda bir fikre sahip olarnamaktan yada yalnızca "Hürriyet ortamı"nın · da kol aylaştıncı etkisiyle işçi hangi koşu l l arda ve biçimlerlerde gerçekleşmiştir? sınıf mücadelesinin · dinamiklerini ve diyalektiğini hareketinde böylesi bir canlanmanın yaşanması, sınıf İ şçi sınıfı gelişmesini kapitalizmin nispeten istikrarlı kavrayamamaktan kaynaklanan bir durum değildir. içinde yılların birikmiş tepkilerin dışavurumudur. bir döneminde mi, yoksa kriz koşullarında mı sürdür" İşçi hareketinin zayıflıklarını, geleneksel sol hareketin Eylemler sınıf içinde sosyalizm eği limine sahip bir mektedir? Komünist ve devrimci hareketin bu süreç­ reformİst ve devrimci kesimlerinin sınıfsal ve ideo­ kuşağın varlığını da ortaya koymaktadır. Bu tarihte teki gücü ve rolü nedir? İşte bu ve benzer koşul fark­ lojik özelliklerinden, zaaflarından soyutlayarak ele sosyalist düşünceyi savunmak iddiasındaki pek çok dernek ve örgüt kurulmuş, işçi sınıfı ile bağ kurmaya lılıklarr, tek tek ülkelerde ve dönemlerde sınıf alıp açıklayabilmek mümkün değildir. Bu yazıda geleneksel sol hareketin işçi sınıfı hare­ çalışmıştır. Ne var ki bu örgütlerin ideolojik ve örgüt­ mücadelesinin ve sınıf bilincinin gelişimi üzerinde önemli etkilerde bulunurlar. Tüm bunlar içinde, ketine yaklaşım ve müdahale biçimleri özel olarak ele sel dokuları hayli zayıftır. Bu örgütler üzerinde dışa­ kuşkusuz, komünist hareketin varlığı ya da yokluğu, alınmayacak. Yalnızca yeri geldikçe bu konuda kısa rıda 2. Enternasyonal'in, içerde i se İttihat ve Terak­ zaaflı bir karakter taşıyıp taşımadığı özel bir öneme bazı saptarnalarda bulunulacak. Bu konunun daha ki'nin bir etkisi vardır. 1 908 eylemlilikleri, Osmanlı işçi sahiptir. Zira sonuçta bu "özel koşulları " . sınıfı açı sından küçümsenmemesi gerekavrayacak ve buna uygun müdahalede Osmanlı sınıfının etnik parçalanması sınıf deneyimi �:.; ken bir mücadele ve örgütlenme dene­ bulunacak, eğer varsa işçi hareketinin açısından son derece olumsuz bir rol oynadı. yimi olmuştur. 1 9 1 9-23 eylemlil ikleri bağımsız ve devrimci bir hatta girmesini bu birikim üzerinde yükselir. 1 9 1 9-23 zorlaştıran özgül engelleri etki­ Osmanlı sınıfının vasıflı ve daha fazla proleterleşmiş dönemi Osmanlı işçi sınıfı açısından bir sizleştirmeye çalışacak, bizzat komünist hareketin kendisidir. gayri müslim kesimleri, ya ulusal kavga sırasında fiziken yok başka önemli kilometre taşıdır. Grevler, yabancı işgal leri protesto gösteri leri, 1 Bu yazı . Türkiye işçi sınıfı tarihi edildi ya da savaştan sonra ülkeyi terketti. Bu durum Mayıs kutlamal arı bu dönem işçi hare­ üzerine bazı genel gözlemlerde bulun­ ketinin önemli eylem biçimleridir. 1 9 1 9 mayı, Türkiye i şçi hareketi nin oluşum Cumhuriyet dönemi hareketine güçlü bir mirasın yılında kurulan iki parti Türkiye Sosya­ sürecini ve gelişim tarihini en genel özellikleriyle ortaya koymayı amaçlıyör. taşınmasını en�elledi. Taşınabilen sınırlı miras ise milliyetçi list Fırkası (TSF) ve Türkiye İ şçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) işçi eylemleri Böyle bir konunun gündeme alınmış ideolojinin güçlü etkilerini barındırıyordu. içinde aktif rol oynarlar. Bunların i<,:inde olmasının içiçe geçmiş. iki nedeni var:

P

·

·

işçi

işçi

işçi


ti

2)Cumhuriyet Dönemi ve İşçi Sınıfının Yeni Oluşum Süreci '

Kes i t l e r 1 -

' Devralınan mirasın sınırlılığı ve çarpıklığı. aynıncı işçi politikaları. proleterleşme düzeyinin geriliği vb. kemalist iktidarın " sınıflarüstü", "tarafsız", " devlet baba" imajını oluşturmasını kolaylaştırmıştır. Bu konuda işçi ve emekçilerde oluşabilecek yanılsamaları etkisiz hale getirebilecek tek güç ise komünist hareket olabilirdi. Ne var· ki sosyalizm adına hareket ettiğini söyleyen tüm partiler bu yanılsamaları derinleştirecek bir ideolojik-politik hatta sahiptiler. Sosyalizm iddialı partilerin Keinalizm 'i destekleme ve onun ilerici yanlarını abartılı olarak ön plana çıkarma tavrı kemalist iktidarın " sınıflarüstü" ve "tarafsız devlet" görüntüsü verebilmesi kolayiaşmış oldu.

TSF'nin eylemli l i klerde özel bir rolü vardır. Pek çok grev bu parti tarafı ndan örgütlenir, yürütülür. Ne var ki bu eylemlilikler sağlam bir i deoloj i k ve örgütsel temel üzerinden değil de, legal dernekler üzerinden, birkaç başarı lı grev örgütlenme�i zemini üzerinden sağlandığı için, TSF, bir kaç başarısız grevi n ardından ciddi bir güç kaybına uğramı ştır. 3 . En temasyön al ile bağları olan, ı 922'den sonra TKP'n i n yasal bir kolu olarak faaliyet yürüten TİÇSF ise, eklektik ve milliyetçi etkiler taşıyan bir i deolojik bakışa sahip olmasına karşın, TSF'ye göre daha geliş­ kin bir partiydi. Bu nedenle varlığını uzun bir süre, 1 950'1i yıllara kadar sürdürebi Idi . Cumhuriyet dönemi işçi hareketi üzerinde de belli bir etkisi sözkonusu olabildi. Ne var ki gerek Kurtuluş Savaşı döneminde, gerekse daha sonraları bu, tutarlı bir sınıf çizgisinden uzak, milliyetçiliğin tüm izlerini taşıya!f bir etkiydi. Herşeye karşın cumhuriyet öncesinde i şçi sınıfı n ı n sahip olduğu b u birikim, cumhuriyet sonrası işçi hareketi açısından küçümsenmeyecek bir olumluluk sayılabi lirdi. Ne var ki böyle olmad ı . Bu birikim cumhuriyet sonrası işçi h areketine ancak sınırlı ölçüde ve hayli çarpık bir biçimde devredilebildi . B unun niçin böyle olduğunu anlayabilmek i ç inse önce Osmanlı işçi sınıfının bir önem l i ö,z ell i ğine ve sonra da cumhuriyetin ilk yılları nda i şçi sınıfının yeniden biçimlenme süreci ne bakmak gerekecektir. Osmanlı'da kapitalizmin (ve dolayısıyla işçi sını­ fının) gelişi m i n i n kendine has son derece önemli bir özelliği vardır. Osmanlı'nın kapitalistleşme sürecinde azınlıklar özel b i r role sahiptir. Sermaye sınıfı ağır­ l ı kla gayri-müslim komprador burj uvaziden oluş­ muştur. Yerli özel sermaye i se son derece cılızdır. Bu özgünlük yalnızca sermaye sınıfı n a da has değildir. İşçi sınıfı da çok renkli etnik bir mozaik oluş­ turmaktadır. Rum, Yahudi, Ermeni ve yabancı uyruklu işçiler genel olarak i şçi sınıfı içinde, özel · olarak da vasıflı işçiler ve sanayi i şçileri arasında büyük bir ağırlığa sahipti r. 1 9 1 5 sanayi sayımı sonuçlarına göre, sermayenin ve emeğin yalnızca % ı S ' i Türk'tü. Emeğin %60'ı Rum, % 1 5' i Ermeni ve % 1 0'u Yahudi idi. "Sanayi işçilerinin en nitelikli/eri, işin sevk ve idaresinden sorumlu olanlar genellikle yabancı uyruklulardı, ustalar ve vasıflı işçiler genellikle Osmanlı gayri müslimleriydi. Müslüman Osmanlılar ise genellikle vasifsız ve geçici işçileri oluşturuyordu. " (Y. Koç, Türkiye Işçi Sınıfı Tarihinden Yapraklar, Ataol Yayıncı lık, s : 74-5) İşçi sınıfı nın mücadele deneyiminin köklülüğüne, komünist hareketin gücü .'! e izlediği doğru çizgiye bağlı olarak bir avantaj a da dönüşebi lirdi. Ama böyle olmadı. Etnik farklılıklar sınıf mücadelesi n i bölen, !'ınıf bilincini zedeleyen bir faktör ol arak rol oynadı. Esen güçlü milliyetçilik rüzgarları i şçi sınıfı i ç inde bu olumsuz süreci besledi. Tüm bunların bir sonucu olarak, bu süreçte i şçi hareketi milliyet temeli nde bir bölünme yaşadı ve i şçi sınıfının çeşitli milliyerlere mensup kesimleri ağırlıkla

·

tek bir sınıf bayrağı altında değil , kendi burjuvaları nın ulusal bayrağı altında toplandı . Bu dönemi n işçi eylemli l i klerine bakıldığında ulusal düşmanlıkların eylem taleplerine kadar yansıdığını, yer yer farklı etnik kökenden işçilerin i şten atılmalarının bile talep edildiğini görmek mümkündü. Sermaye sınıfının ağırlıkla gayri müslim kökenli olması, işçiler arasında etni k kökene bağlı ayrımcılık yapı lması , Türk kökenli sermayeni n i şçilerin yabancı sermayeye ait kuru­ luşlardaki eylemlerini çeşitli yol lardan desteklemeleri vb. de i şçi mücadelesindeki ulusal rengi koyulaştıran faktörlerdir. Sonuçta Osmanlı i şçi sınıfının bu etnik parça­ lanması sınıf deneyimi açısından son derece olumsuz bir rol oynadı. Osmanlı i şçi sı nıfının vasıflı ve daha fazla proleterleşmiş gayri müslim kökenli kesimleri , ya bu ulusal kavga sırasında fizi ken yok edildi yada savaştan sonra ülkeyi terketti , terketmek zorunda kaldı . Bu durum Cumhuriyet Dönemi işçi hareketine geçmiş mirasın güçlü bir biçimde taşınmasını engel­ led i . Cumhuriyete taşınmı ş sınırlı miras ise, sı nıfın ağırlıkla vasıfsız kesimini oluşturan proleterleşme düzeyi ve sınıf bilinci geri kesimleri eliyle taşınabildi. Bu kesimler üzeri nde milliyetçi ideolojinin güçlü etkilerinin varlığı da düşünülürse bunun niçin sınırlı ' ve çarpık bir miras olduğu daha anlaşılır olur:

" Y ağ

Cumhuriyetin i lanıyla beraber kemalist burj uvazi savaşın yıkımı üzerinde yeni bir ikti sad i temel oluş­ turmak sorunu i le yüzyüzedir. Sermaye biriki m i n i n cı lızlığı, kırlarda mülksüzleşme düzeyinin geril i ği ve tüm bunlara bağlı olarak i şgücü-özellikle de vasıflı işgücü-azlı ğı , bu görevi n önündeki en temel engeller durumundaydı. Kemalist iktidar, " sermaye birikim sürecinde · motor rolü oynayarak, i şgücü azl ı ğına çözüm bulabilmek ve özellikle de sınırl ı sayıda vasıflı ışçının fabrikalarda tutunabilmesini sağlamak yukümlülüğüyle karşı karşıyaydı . Kemalist burjuvazi, daha kapitalist cumhuriyetin i lk günlerinde, sınıf mücadelesinin anlamı , i şç i sını­ fının gücü konusunda yeterli bir deneyime sahiptir. Ona bu konuda " aydınlık" sağlayan yalnızca Osman­ lı'nın çöküş yıllarında iyice yaygınlık kazanan i şçi eylemleri değildir. Aynı zamanda, 1 9 1 7'de gerçek­ leşen ve bütün dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de yakından etkileyip sarsan Bolşevik Devri m i ' n i n c anlı hatırası da en az bunun kadar önemli b i r etkidir. Kuşkusuz buna o dönem Kıta Avrupası'nı baştan başa sarmış bulunan i şçi ayaklanmaların ı n etkisini de ekle­ mek gerekir. Kapital i st ekonomils: temeli n inşasının dayattığı ihtiyaçlar başta olmak üzere tüm bu etkenler kema­ li stlerin işçi sınıfına dönük politikaların ı n oluşumunu etkiledi. Kemalistler bu nedenle kapitalist devletin ideolojik ve örgütsel kurumlaşmasında rol oynayan memurlara ve işçi sınıfı nı n vasıflı kesimlerine yoksul ülke koşullarına göre imtiyazlı sayılabilecek olanaklar sağladı. Memurlar dışında ustabaşı ve teknik eleman­ lar da-ki o dönemler bunlara da memur deniyordu­ oldukça iyi sayılabilecek yaşam koşullarına kavuş­ tular. Bu nedenle geri yı ğınlar hala o dönemin CHP'sini köylülere baskı yapan ama memurlara ayrı­ calık sağlayan bir parti olarak değerlendirirler. Bu dönemde i ş gücü açığı çeşitli "kaynak"lardan karşılandı . Az topraklı yoksul köylüler, şehirlerde zor koşullarda yaşayan esnaf ve zanaatkarlar ve daha önce de i şçi l i k yapmış olanlar, i şçi ailelerden gelenler . . . Bunların arasında en önemli i şgücü kaynağı az topraklı yoksul köylülerdir. Bu kesimden s ı n ı f sana­ rına katılanların ortak özelliği ise, b aşka ülkelerdeki süreci n tersi ne, henüz tümüyle mülksüzleşme süreci ni yaşamamış olmalarıdır. Çoğunun toprakları ve oradan elde edilen k,j.i çümşenmey.ecek bir geliri vardı . İşçi s ınıfını,n bu dönemler yapı sını anlamak açısından bir Üçüncü kaynaktan, yani doğrudan işçi kaynağından sınıf saflarına katılanların ağırlığı hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. İşçi h areketi tarih i araştırmacıları İstanbul, İzmir, B ursa vb. gibi geleneksel sanayi kentlerinde ve dokuma, tütüncülük, madencilik gibi geleneksel i ş kollarında son derece sınırlı sayıda ikinci kuşak i şçi bulunduğunu iddia etmektedirler. Bunun yanı sıra bir ikinci kuşak i şçi kaynağı da Cumhuriyet sonrasında mübadele sonu­ cunda Anadolu'ya gelen göçmenlerdir. Bu i şç i lerin, Osmanlı döneminde sınai leşmen i n , i şç i hareketi ve

i s k e l e s i n d e işçi l e r " , 1 9 5 0 ' l i yı l l ar d a İ s t a n b u l

Fotoğraf: Fikret OTYAM


tiğimiz gibi , DP bu dönemde, CHP'n i n örgütlenmesinin yüksek olduğu bölgeKemalist burj�vazi daha ba�tan kendi güdümünde baskıları karşı sında kitlelerde umut .pyanlerden gelmeleri v e nispeten daha eğitimli örgütleri" olu�turmu�. bu ):Olla sınıfını dıracak bir düzeniçi muhalefet ç i zgisi olmaları, işçi hareketi açısından sınırlı da . i zler. DP'nin i kti darda olduğu 1 950-60 olsa olumlu bir etkide bulunmuştur. Nitedenetım al tma alma):a �alı�mı�tır. dönemi bel li kri z dönemlerine karşın kim bu işçilerden sosyalizme eğilim duyan önemli bir güç çıkm ıştır. Sonuç olarak Bu örgütler göbekten devlete bağlıdırlar. dola):ıS ı):la kapitalizmin hızla gel i ş i p serp i ldiği , kapitali s t ekonominin küçümsenmeyecek cumhuriyetin ilk kuşak işçilerine ağırlıkla haklarını korumak ve geli�tirmek perspektifinden bir büyüme düzeyi tutturduğu yıllardır. damgasını vuran özellik, yarı işçi/yarı DP i ktidara gel i nce, grev hakkı vb. köylü bir karakter taşımaları ve henüz tümüvle voksundurlar.İ�levleri sınıf irinde .;... .;... � :;: vaatleri ni bir tarafa bırakır, memurlara tümüyle mülksüzleşmemiş olmalarıdır. sendika hakkının sözü bile edilmez olur. Bu baş l ı k altında belirtilmesi gereken devletin bek�iliğini ):apmaktır. Artık tüm bu vaatlerin yeri ni, " henüz b u bir diğer konu da . kemalist burjuvazinin i ş ç i örgütlenmelerine i li şkin y aklaşımıdır. Kema- komünist örgütlenmenin mevcut olmamas ı , kuşku haklar için zeminin erken olduğu" edebi y atı almaya listlerin bu konudaki politikalarının özünü işçileri yok k i , son derece önem l i bir etken oldu. başlar. Buna karşın DP döneminde ilk önce, geçmiş Osmanlı'dan devralınan mirası n sınırlı l ı ğı ve dönemde ci ddi tepki !ere yol açan memur ayrıcalıkları tümüyle örgütsüz bırakmak yerine, devletin inisi yatifinde örgütlernek eğilimi oluşturmaktadır. Kema- çarpıklığı , Cumhuriyet Dönemi ' ndeki aynıncı i şç i kaldırı lır. Ardından da üretimdeki artı şın i çpazarda list burjuvazi daha baştan kendi güctümünde çeşitli poli ti kaları, genel olarak proleterleşme düzeyinin emi l ebilmesi doğrultusunda işçi, memur ve köylü­ sözde " işçi örgütleri " oluşturmuş, i şç i leri buralarda geri liği vb. tüm bu nesnel etmenler, kemali s t ikti- !erin yaşam ve gelir düzeyinde hi ssedi l i r bir düzelme örgütlenmeye zorlamış, bu yolla da' işçi sınıfını dene- darın " sı nıflarüstü" , " tarafsı z " bir " devlet baba" olur. tim altın a almaya ç al ı şmıştır. Bu örgütler nem göbek- imaj ı nı oluşturması n ı kolaylaştırmıştır. Buna karşı DP dönemi ile beraber KİT'Ier, izlenen i stihdam ten devlete bağlıdırlar, hem de buna bağlı olarak işçi mücadele yürütebilecek, bu konuda i şçi ve emek- politikasıyla; i şçileri denetlemenin ve düzen i çinde haklarını korumak ve geliştirrnek gibi bir pers- çilerde oluşabilecek yanılsamal arı az çok etki siz hale tutab i l meniri ·bir aracı .olarak, etkin biçimde kulla­ pektiften tümüyle yoksundurlar. B i r karşılıkl ı yardım getirebilecek tek muhalif güç i se komünist hareket nı lmaya başlanır. Artık KİT'lerde ç al ı ş abi irnek kuruluşu gibi çal ı şmaktadırlar. Kendilerinden bekle- olabilirdi. Ne var ki sosyalizm adına hareket ettiğini hükümet parti sini desteklemek şartına sıkısıkıya nen tek değilse bile en önemli i şlev i şçi sınıfı içinde söyleyen tüm partiler bu yanı lsamahrı bozmak bir bağlı dır. Bu tarihten sonra KİT'lere yığınl ar halinde devletin bekçiliğini yapmaktır. yana, bunu daha da derinleştirecek bir i deolojik- "parti l i " i şç iler alınmaya başlanır. Bu, işçi s ı nı fı n ı n Cumhuriyet dönemi i şçi hareketinin i l k 1 5 y ı l ı n a politi k hatta sahipti ler. Bu nesnel olguların ve geli - önemli gövdesini oluşturan KİT İşçi leri ni s iyasi ikti­ en genel ç izgileriyle bakıldığında görülebilenler şimin üzerine bir de sosyal izm iddial ı partilerin dar denetiminde tutabiirnek için daha sonraki kı saca bunlardır. Ne var ki 1 940'Iı y ı l l ara doğru bu Kemalizm'i' destekleme ve onun i lerici yanlarını dönemlerde de etkin bir tarzda uygulanacak bir tabloda önemli deği şilçlikler gündeme gelmeye abart ı lı olarak ön plana çıkarma tavrı eklenince, 'yöntemdir. başlamıştır. İkinci Emperyalist S avaş'ın zorlukları kemalist iktidarın " sınıflarüstü" ve "tarafsız devlet" 1 950-60 dönemi , kapitalist gel işmeye paralel • kemalist burj uvazinin tüm bu politikal arında ciddi görüntüsü verebilmesi kolayiaşmış oldu. Bu dönem- ol arak i şçi sınıfının nice! varlığıyla daha da h issedil i r gediklere yol açtı. B u dönemde d a h a önce v asıflı de, sosyalizm adına yürütülen faali yet, i şçi sınıfının bir güç haline gelmeye başladığı y ı l l ardır. 1 960 i şçilere sağlanmış bulunan ayrıcalıklı haklar pratikte bağımsız siyasal tavrını oluşturmaktan ziyade y ı l ı nda ücret ve maaşların faal i şgücü içi ndeki oranı kull anılamaz hale geldiler. B i r bütün olarak i şç i Kemali zm'e eleştirel destek vermek anlayışı üzerine %20'1ere ulaşmı ş durumday d ı . B u yıllarda tarımda sınıfının yaşam ve çalışma koşull arı dayanı l m az oturdu. İşte böylesi bir bakışaçısı üzerine oturan bir mekanizasyona bağlı olarak yoğun bir kıruan kente derecede kötüleşti . I 940 tari h l i M i l li Koruma Kanu- siyaset ve örgütlenme tarzı; 1 946'daki potansiyelleri göç yaşandı . Bu yeni güçler hızla i şç i s ı nı fı n ı n safla­ nu i le günlük çalı şma süresi l l saate (fi i len l 4 saate kucaklayamazdı. O ana kadar Kemalizm'e güven rını doldurmaya başladılar. Bu yeni ücretli ler arasın­ kadar uzuyordu) çıkarı l d ı . H afta tatil i kaldırıl d ı . temelinde faaliyet yürütmüş olan bu akı m l ar, bu da tümüyle mülksüzleşmiş unsurların yanısıra, kent. Çalışma zorunluluğu getirildi: İşçilerin izinsiz olarak tarihten sonra burjuva i ktidarın peşisıra vurduğu teki yaşamın çekiciliğine bağlı olarak k ı rda henüz işyerlerinden ayrılması y asaklandı . Ücretler bu süre darbelerle fiziki olarak çöktüler ve izleyen. on y ı l tam olarak mülksüzleşmeden kentlere akın etmi ş içinde de herhangi bir örgütsel-politi k varlık göste- küçümsenmeyecek sayıda işçi adayı da mevcuttu. zarfında reel olarak yarı yarıy a düştü vb. İşçi ve diğer emekçi katmanların yaşamlarındaki remediler. Böylece, oluşmuş bulunan toplumsal 1 950'1i y ı l l �rın i şç i hareketin i n tarihi şekii lenişi bu hızlı ve sarsıcı kötüleşme, devletin bunda dolaysız muhalefet potansiyelini yeniden düzeniçi kanallara açısından taşidığı bir önemli geli şme de, I 952 y ı l ı nda Türk-İş'in kurulmuş olmasıdır. Türk-İş i şçi h areolarak oynadığı olumsuz rol, cumhuriyeti n ilk y ı l l aakıtmak da kolayiaşmış oldu. ketinin devletten bağımsı zlaşma sürecinin bir örgütrının " devlet baba" i m aj ı n ı yıpratmaya başladı . İşçi sel ürünü olmaktan çok, devletin güdümlü i şçi örgütü 3.) 1950-60 Dönemi: ve emekçilerde huzursuzluk, mücadele isteği ve · 1 950'li y ı l l ara Türkiye DP iktidarı i le girer. İşçiler oluşturma geleneğinin bir sonucu ol arak kuruldu. B u bağımsız politik örgütlenme arayı ş ı 'yoğunlaştı . İşçi ler arası nda sosyalist düşünce. taraftarları nın s ay ı s ı d e içi nde olmak üzere geniş emekçi yığınlar savaş konfederasyon, soğuk savaş döneminin b.a sıncı altın­ giderek fazlalaştı . y ı llarının acı sına, artan sömürüye yönelik tepkilerini da oluşturulmuş, en erken dönemlerinde ABD sendi1 946 y ı l ı nda devletten bağrmsız Türkiye Sosyalist DP'ye oy vererek gösterdiler. Yukarıda da beli rt- kacılığıyla yoğun bir i li ş � i trafi ği ne sokularak, "terbiye işlem i " ne tabi tutulmuştur. Soğuk Emekçi ve Köylü Parti s i (TSEKP) ve Türkiye Sosyalist Parti s i (TSP) etki nliğinde bir dizi savaşın ve AFL'nin temel i lkesi olan antikomünizm Türk-İş'in de temel i lkesi olmuştur. sendika kuruldu. Burj uvazi açı s ı ndan bu gel i şÜnlü partiler . üstü sendi kac ı l ı k anlayışı bu me ler i şçi hareketinin bağımsızlaşma eğil i mleri sentezin , devlet güctümünün ve ABD sendihakkında önem l i bir sinyal oldu. Burjuvazi bu kacılığının karşılıklı etki sinin bir başka göstergeli şmenin önünü kesrnek için ilk önce bu i ki gesidir. Böylece burjuvazi bir devlet sendikası partiyi ve onları n i n i s i yati fi i le kurulan sendikaları kapattı . Ardından ise 1 947 tari h i nde bir otan Türk-İş aracı lığıyla, gelecekte oluşab i lecek bağımsız bir i şçi hareketi nin önüne daha o sendikalar yasası ç ı kard ı . Bu sendikalar yasasının çıkarı lmasın ı etkileyen bir dizi iç ve dış günden güçlü bir barikat örmüş oluyordu. Türkiye proletaryasının ana gövdesini oluşturan etmenden söz edilebi l i r. Ama burj uvazi nin bu kamu i şç i leri, i stihdam politikası aracı lığıyla sendikalar yasasını çı kaı·makla temel ol arak hedeflediği şey, işçi hareketi nin bağımsızlaşma s iyasal iktidara bağlanmaya zorlanırken, bir de dinamiğinin önüne geçmektir. Sendikalar yasadevlet sendi kac ı l ı ğı i le d i sipline edil m i ş ve sında yeralan grev ve si yaset yasağı da hu denetim altı na alınmış olacaklardı . 1 950' 1 i yıllarda da çeşitli i şçi eylemleri oldu. amaçla doğrudan bağlantı lıydı . Yasanın çı kaKriz ortamının deri nleşmesi ne ve DP'nin daha rılışının hemen ardı ndan CHP v e 1 949'lu yıllara doğru da Demokrat Parti (DP) ke'n di uydul arı saldı rgan bir poli tikaya yönelmesine bağlı olarak belli bir yaygınlık gösterdi . Ne v ar ki i şç i olan çeşitli i Şçi örgütleri ol uşturdular. Bu dönemdeki i şç i hareketi ve onun ürünü eylemleri bu dönemdeki ücret sevi yesindeki nispi yükselmeye de bağlı olarak yeterli bir olan sendikalar, i şçi s ı n ı fı n da o an i ç i n sınırlı da olsa bir düzendışı laşma eği liminin varl ı ğını yaygınlık ve deri n l i k kazanamadı . Bu dönemde işçi hareketi, DP karşıtı olan ve büyük ölçüde de göstermekteydi ler. Savaş ekonom i s inin ağır C H P güctümünde yürüyen genel muhalafetin yükleri i şçi leri tam bir sefalete sürükledi ve i ş ç i içinden ve gölgesinden çı kamad ı . Toplumsal s ı nı fında bu sefalete karşı önemli bir tepki konumları daha köklü bir biçi mde sarsılan ve sözkonusuydu. Ayrı ca, faşizm yenilgisi nde büyük ölçüde onların çocukları olan üniversite SSCB'nin oynadığı öze l rol ve TSEKP ve TSP'nin bazı yerel çal ışmal arı , işçi ler arasında öğrenci leri bu DP karşıtı muhalefete rengini sosyal izme sempati y i art ı rmaktayd ı . Ne var ki . verdi. Bu renk i se CHP Kemalizm'i idi . TKP ve diğer parti ler açısından ise bu y ı llar bu dinamik, bu parti lerin zaaflı i deoloj i k ve tümüyle bir örgütsüzlük ve faal i yetsizlik y ı l l arı örgütsel yapı ları na da bağlı olarak geli ştiri lip .• örgütlenemedi. Toplumsal muhalefet gi derek oldu. Varoldukları kadarıyla ve örgütsüz bir DP'nin potası i ç i nde eridi . DP bu dönemde işçibiçimde bu güçler de, DP karşıtı ve CHP !ere v e memurl ara sendi kalaşma hakkını savugüdümlü muhalefetin içi nde yer aldı lar. nuyor, grev hakkı nın tanınması gerektiğinden Bu durum 1 960'a kadar bu şekilde sürdü. I 960 askeri darbesini izleyen dönemde i se çok söz edi yordu. Her ne kadar tüm bu vaatleri n �ey değişecektir. İşçi hareketi � 1 960'tan sonra, büyük ölçüde boş olduğu daha sonra ortaya çıkmışsa da, DP yürüttüğü demagojik . ama etki leri . bugüne uzanan, önemli deği şimler düzen içi muhalefetle kitlelerde biri ken hoşnutyaşayic;ak ve bu 30 yıla bugün de dahil olmak suzluğu kendi etrafında toplamayı başarabi Idi. ec.:�:.:.::::==__:_.::__::=:::.:=..;;;.:..-_:_:=====--:..ı üzere tam üç yükseliş dönemi sığdıracaktır. l 9 0 0 ' l e r i n b aş ı n d a Z o ngu l d a k h a v z a s ı . Devam edecek... Buoun böy le olabi lmesinde adı n a lay ı k bir

i��i

"i��i

i��i

·

·

·

·


İ şçİ S•n•f• Tarİhİnde İ lk Şant• İ şgal

Derby işgali sınıfın mücadele tarihinde önemli bir dönemeçtir. İşçi sınıfı bu şanlı işgal geleneğine sahip çıkmalıdır. Ö zelleştirme başta gelmek üzere sermaye iktidarının topyekün saldırısına karşı bugün de işgallere hazırlanmalıdır. Açlık grevleri, fabrika bahçesinde bekleme gibi 'pasif eylem türleri _ sermayenin saldırılarını geri püskürtmekten uzaktır. Oysa işçilerin üretimden gelen güçlerini kullandıkları militan eylemler genel grev-genel direnişin örgütlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Temmuz 1 968 · Perşembe sabahı Türkiye proletaryasının Derby'de çalışan 1 600 neferi , tarihin tekerini üretken elleriyle tutarak hınçla ileriye ittiler. . . Ve Türkiye ilk defa bir fabrika işgaline tanık oldu. Derby Çalışanları Dİ SK'e bağlı Lastik-İ ş Sendikası'na üyeydiler. Ancak Türk-İ ş'in himayesinde kurulan ve bulunduğu her işletmede işçileri satan, sarı sendika Kauçuk-İ ş h ile ve oyunlada " yetkili" görünerek Derby işçilerinin satış sözleşmesini imza­ lamaya kaiktı. İşçilerin emekten yana bir sendi­ kaya üye olmaları en başta fabrika müdürü Naci Güney' i , ardından da işletme şefi Ruhi Bey'i rahatsız ediyor­ du. O halde, binbir hileyle işçileri bu sendikadan çekmek gerekiyordu. Bunun için Kauçuk- İ ş'in kayıt fişlerini, işçilerin ücret bordrosundaki imzalarını taklit ederek doldurdular. Artık sarı sendika yetkiliydi. Bu sendikaya t� ki duyanlardan 3 kadın işçiyi kıya�ıya dövdürdüler. Bu yöntemle çalışanların yılgınlığa düşerek tuzağa sessiz kala­ caklarını umdular. Ancak tam tersi olmuş, 4 Temmuz 1 968 sabahı işçiler fabrikayı işgale başlamıştı. Patronları içeri almayarak kapıları kapatan işçiler, fabrikanın santraline el koymuştu. İ şçilerin talep­ leri şunlardı: *Kauçuk-İ ş Sendikası'nı istemıyoruz; *Fabrika müdürü Naci G üney ve işletme şefi Ruhi Bey' i istemiyoruz; *Sosyal haklarımızın verilmesini, *Toplusözleşmenin Lastik-İ ş tara­ fından yapılmasını, *Yemeklerin düzeltilmesini, *Fabrika baştemsi lcisinin çalış­ tırılmamasını, * İ şçi ücretlerinin düzenlenmesini, * İ şyerimizin değiştirilmemesini istiyoruz. İ şçiler kararlıydı ve ne istediklerini biliyorlardı. Taleplerini açıklayarak, büyük bir disiplin içinde, hiçbir çalışma aracına zarar vermeden i şgale devam ediyorlardı. İ şgal, basın organlarında ve kamu­ oyunda çok büyük yankılar yarattı. Direnişin kırılmasından yana olan­ lar, asılsız iddialarla kamuoyunun zihnini bulandırmaya çalıŞtılar. İl k olarak, i şçilerin . makinaları tahrip ettiği iddia edildi. B u iddiaya karşılık, basın mensuplarırtı işyerine alan işçiler hiçbir aracın tahrip edil­ mediğini gösterdiler. İkinci iddia ise işçilerin zorla işgale katıldığıydı. Bu iddianın çürütülmesi de zor olmadı. Basın mensupları içeride olduğu halde işçiler kapıları ardına kadar açtı ve isteyenlerin gidebileceğini bildirdiler. Bunun üzerine hep bir ağızdan "Biz kendi İsteğimizle katılıyoruz" sesleri yükseldi. Fabrikada çalışma koşulları oldukça

ı ş {� A ı_� ·v ı� .

kötüydü. İ ki işçinin yapabileceği işler tek işçiye veriliyor, çocuk yaştaki işçi­ ler gece vardiyasında çalıştırılıyordu. Işgal sürerken dönemin valisi Vefa ·arabuluculuk Poyiaz girişiminde bulunmuştu . İ şverenle ve Lastik-İş yöneticileriyle görüşen valiye, işveren, işçilerin hangi sendikaya üye olduk­ larını bilmediğini söyleyerek, tespit yapılmasını istedi. B urada amaç zaman kazanarak işgali kırmaktı. Lastik-İş yetkilileri ise bu gerekçeyle Bölge Çalışma M ü dürlüğü'ne başvuru yapıl­ dığını; fakat Bölge Çalışma MüdUr­ lüğü'nün referanduma yanaşmadığını hatırlatar�k, referandum olayını valinin ü stlenmesini sağladılar. Ancak, refe­ randumun gerçekleşmesi için işverenin, Lastik-İ ş'in ve Kau çuk-İş'in oluru gerekliydi. Kauçuk-Iş görüşmeye gelrrteyerek girişimin sonuçsuz kalma-

sını sağladı. Bu gelişmenin ardından Lastik-İ ş yöneticileri, referandum için "mahke­ meye başvuracaklarını ve referandum gerçekleşinceye kadar işgalin süre­ ceğini açıkladılar. Bu sırada boş durmayan dönemin ·başsavcısı Nedim Demirel, işçiler hakkında tahkikat yapılacağını duyur­ du. Ancak işçiler, hiçbir tehdide boyun eğmeden eylemlerini sürdürdüler ve eylem boyunca üniversite ogren­ cilerinin büyük desteğini aldılar. Türk-İ ş, eyleme müdahale edilmes i · için hükümete çağrı yaptı. Dönemin başbakanı S ü leyman Demirel de Cumhurbaşkanı Cevdet S unay' la 3 saat süren bir görüşme yaptı. Asıl kaygı ve korku işgalin diğer fabrikalara yayıl­ masıydı. Referandum talebinin 8 Temmuz'da

aslıye hukuk mahkemesi tarafından gerçekleştirileceği açıklandı. Ancak aynı gün B akırköy Cumhuriyet Savcı­ lığı tarafından " İ şçileri işgale teşvik" iddiasıyla Hikmet Özturan, Selahattin Bakır, A l i Odabaş ve Mithat B uyer adlı Derby çalışanları tutuklandı. 8 Temmuz'da referandum yoluyla yetki tespiti yapılarak, ertesi gün anlaş­ ma imzalandı. Üzerinde anlaşma sağlanan madde­ ler şunlardı: 1 . işgalci işçiler işten çıka­ rılmayacak, 2. İ şveren takibatta bulunulmasını istemeyecek, 3. 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere sözleşme imzalanıncaya kadar ikişer lira zam uygulanacak, 4. Müdür Naci değiştirilecek, 5. i şbaşı yapılacak, 6 . İ şveren, tevkif edilen dört kişi­ den şikayetçi olmayacak ve kefalet ödeyerek serbest bırakılınalarmı sağla­ yacak, 7. İşveren, toplusözleşme sonunda mahkemeye itirazda bulunmayacak. Bu anlaşma sonucunda 10 Temmuz günü işbaşı yapıldı. Ancak4 i şçinin tutuklu luğu sürdüğü gibi 4 i şçi daha tutuklandı. Bu işçiler 2 ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Türkiye proletaryasının tarihine altın harflerle yazılan bu şanlı işgal diğer fabrikalara örnek oldu. -Dalga dalga yayılarak gelişen işgal eylemleri kimi fabrikalarda kanlı çatışmalara dönüştü. · En etkili mücadele yöntemi olarak örnek �alınan fabrika işgalleri, yakın dönemde de başvurulan bir mücadele yöntemidir. Ancak sonuç alınıncaya kadar sürdürülmediği taktirde bir işe yaramadığı ve kimi sendikacılar tara­ fından bu eylemin içinin boşaltıldığı görüldü. 1 968'de ilk işgaller kuşkusuz üniversitelerde başladı. 1 947'de imza­ lanmaya başlayan ikili anlaşmalarla Türkiye'ye giren yabancı sermaye, 'SO'li yılların ortalarından sonra ücretli emek ordusunun ortak bir kadere sahip olduklarının bilince v armalarını sağla. dı. Bu işgal, sınıfın mücadele tarihinde önemli bir dönemeçtir. İ şçi sınıfı bu Ş!inlı işgal geleneğine sahip çıkmalıdır, Ozelleştirme başta gelmek üzere sermaye iktidarının topyekün saldı­ rısına karşı bugün de işgal lere hazır­ lanmalıdır. Açlık grevleri, fabrika bahçesinde bekleme gibi pasif eylem . türleri sermayenin saldırılarını geri püskürtmekten uzaktır. Oysa işçilerin üretimden gelen güçlerini kullandıkları militan eylemler genel grev-genel dire­ nişin örgütlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Yeter ki is,... � sınıfı geçmişi" müca­ dele deneyim ::; ı1den gerekli dersleri çıkarabilsin.

·


Düzene Muhaliflikden Uzlaşmaya -

: ••

. Alevilik , geleneğinde, ilerici, devrimci olan ne varsa, üstü örtülmek, unutturulmak ·ve sıradan bir dinsel inanç haline gelmek şartıyla burjuvazi için kabul edilebilir bir rrıezheptir. Bu yüzden, sermaye sosyal ·demokrat uşakları 'aracı:lığıyla geleneksel günlerde nutuklar atarak alevilerin diyanette temsil bile edilebileceklerini söylüyor. Laiklik söylemini kullanarak alevi kitlesini yanına almaya çalışıyor. · Öte yandan, özellikle son 20 y�ldır çokça yaşadığımiz katliamları sahneliyor. Böylelikle alevileri yılduarak . onların toplumsal muhalef�t akımıarına yönelik eğilimini de bastırmayı amaçlıyor. '

·

:

::

:t

. 993 yılının 2 Temmuz'unda, Enstitüleri'nde yetiştirilmiş, eğitilmiş S ivas'ta yakılarak öl�ürü\enlerin kadroların bunda çok önemli bir rolü cenaze törenlerinde, burj uva olmuştur. Kuruluş yıllarından itibaren politikacıları yığınların öfkesi başlayan bu süreç, Kemalizm aracıkarşısında kaçacak delik aramışlığıyla ve Kemalizm'in alevi liği ezillardı. Sermaye uşaklarından sosyalrnekten kurtardığı yanılsamasıyla ale�i demokrat politikacılar ise, Ankara'daki kitleyi sermaye devletine bağlama, törene geldiklerine bin pişman olup ehlileştirme sürecidir. B u bir yanılöfke seli karşısında geldikleri gibi geri samadır, · çünkü eğer böyle olsaydı dönmüşlerdi. B u yıl, katlİamın yildö- . bugün hala aleviliğin ezilen mezhep nümünde ise S ivas'a gidip bu kez . olduğunu söylemekte pek bir sebebimiz yığınların pasifliğinden de cesaret kalmazdı. Kemalizm, kendi siyas i iktialarak sa);ıtekarca günah çıkarmaya dar problemleri nedeniyle Halifelik çahştılar. kurumunu kaldırarak, alevilere de bir Genelde maruz kaldığı katliamlarla nebze nefes aldırmış, ama bizzat gündeme gelen aleviler ve alevi l iğin kendisinin örgütlediği T.C. devleti günümüzdeki konumu nedir? sünniliği resmi devlet dini haline geti1 960'lı yıllarla birlikt.e Türkiye, rerek alevilerin konumunda pek de bir kapitalizmin gelişmesine paralel olarak ı değişiklik sağlamamıştır. Sünniliğin yoğun bir köyden kente göç yaşadı. resmi devlet dini haline getirilmesi ise, Köyde mülksüzleşerek geçimini sağlakemalistlerin ileri sürdüğü gibi Mustafa mak için kentlere akan bu kitlenin Kemal sonrası dönemde değil, 1 926 . yılında Diyanet İşleri'nin kurulmasının önerrıli bir kesimini de alevi kökenli yoksul köylüler oluşturuyordu. Özelda gösterdiği gibi daha başlangıçta var . likle '70'li yıllarda popülist devrimci olan bir niyet ve çabanın ürünüdür. hareketlerle, sosyal-demokrasinin ' 60�1ı yıllarla birlikte, yaşanan göç (somutta CHP) tabanında önemli bir dalgasıyla büyük kentlerin gecekondu yer işgal eden bu kitlenin ekonomik, malıallerine yığılan yoksul alevi ,köylüsosyal ve kültürel dokusu hakkında bazı leri, yeni mekanlarında işçi ve emekçi saptamalar yapmak konumuz açısından sınıfların birer ferdi olarak yaşamaya yararlı olacaktır. karşı direnişle somutlanan bir gele" kıneye giriş.en Kemalistler, diğer başlamışlardı. Yüzyıllar boyunca Osmanlı'nın neğin oluşmasına neden olmuştur. toplumsal güçlere olduğu gibi alevi '70'li yıllarda alevi kitle yazımızın sünni dinsel ideoloj i s i ile birleşen baskı Osmanlı tarafından bir isyan odağı kitlesine de pragmatik bir zihniyetle başında da belirttiğimiz gibi önemli ve sömürüsüne maruz kalan bu kitle, olarak kabul edilen ve gerçekte de öyle yaklaşmış ve desteklerini almak için ölçüde popülist devrimci h areketlerle kendisini alevi l iğin yaşam ve inanç olan, hem dinsel bir ayin ve hasad "mezhep özgürlüğü"nden . vb. dem burjuva sosyal-demokrasi s inin tabanını felsefesine s ığınarak ve bu çerçevede şenliği, hem de kendi toplumsal düzen- vurmuşlar, dönemin önde gelen alevi oluşturuyorlardı. · B u dönem, Kema­ lerini sağlamanın bir aracı olan cemleri, dedeleri, Bektaşi babalarıyla işbirliğini lizm'in yanısıra, Kemalizm'le bulaşık oluşturduğu kendine h as örg��lenme biçimleriyle savunmuş; zaman zaman semahları ile alevi kitle sürekli baskı geliştirmeye çalışmışlardır. Gerek bu bir küçük-burjuva sosyalist düşüncenin da Osmanlı egemenliğine kök söktüren altında tutulmuş ve tünf bu· yaşam durum, gerekse kemalist kliğin siyas i alevi kitle içinde nispeten etki l i olduğu kitlesel yoksul köylü ayaklanmalarının faaliyetlerini gizli olarak sürdürmek otoritesini güçlendirmek için kuruluş bir dönemdi . zorunda kalmışlardır. Alevilik inancı ve yıllarında şeriatçı güçlere karşı verdiği baş aktörü olmuştu. '7ü'' lerin alevi kentli kitlesine Osmanlı egemenliğini öneeleyen ve yaşam biçimi yüzyıllardır gizliden nispi mücadele ve Türklük vurgusu, damgasını vuran sınıfsal konum işçi ve gizliye sürdürülmüş ve egemen güçler özellikle alevi Türk kitle içinde Kema- emekçilik idi. ' 80'ler ve özellikle · sonrasında da devam eden B abailer, Şahkulu, Şe0fh Bedreddin ve Pir Sultan tarafından haklarında uydurulan binbir lizm'e karşı bir yakınlığın doğmasını '90'larda ise alevi kitlesi içinde sınıfsal vb. ayaklanmaları, ideoloji k olarak türlü yalanla karalanmaya, toplumun sağlamıştır. Ve süreç i çinde Türk bölj.inmeler, farklılaşmalar artmış "En'el H ak ! " (Tanrı benim ! ) inan- diğer kesimlerinden soyutlanmaya devletiyle bütünleşen unsurlarının bulunmaktadır. Bu durum, alevi kitleyi cından, yani insanın tanrısal ya da çalışılmıştır. Kısacası alevilik, 20. yoğun çabalarıyla bu yakınlık giderek düzene bağlamada geçmiş dönemin maddi hiçbir otorite tarafından baskı yüzyıla ezilen bir mezhep olarak ulaş- pekiştirilmeye çalışılmıştır. Bu yakın- alevi kökenli aydın tabakasının yanısıra lık, başlangıçta ileri gelen alevi dedeleri . yeni koçbaşlarının ortaya çıkması anlac altında tutulmaması düşüncesinden, mıştır. 20. yüzyılın başlarında "Türk ve bektaşi babaları aracılığıyla sağlan- mına gelmektedir. Öncekiler, alevileri iktisadi olarak da toprakların üretici ulusunun egemenliği" ilkesinden hare- mış; sonraları ise özellikle yoksul alevi " laikliğin savunulması" , "Kemalizm'in olan köylülerin ortak malı olması gerektiğinden kök alaiı yoksul köylü ketle yeni bir · devleti, T.c.'yi örgüt- köylü çocuklarından devşirilerek Köy aleviler için bir kurtuluş yolu ve alevi ayaklanmalarıydı. Bu iki temel inancının koruyucusu olduğu" 80 ' ler ve ' 9 0 ' larda alevi kitle içinde sınıfsal bölünmeler, farklılaşmalar argümanlarıyla düzene b ağladüşünce ve talep, bazısında tam maya çalışmışlardı. Burjugelişmemiş halde, bazısında ise artmıştır. Bu durum, alevi kitleyi düzene bağlamada, vazinin alevilere yönelik yeni açık ve net biçimde var olup hemen tüm yoksul köylü ayak- geçmiş dönemin alevi kökenli .aydın tabakasının yanısıra yeni koçbaşları koçbaşları ise alevi kitlesi içindeki sınıfsal bölünmeyi örtbas lanmalarının karakteristiğidiL ortaya çıkartmıştır. Bu yeni koçbaşları, alevi kitlesi ediyorlar. Alevileri işçisiyle B ütün bu ayaklanmaların sonucu, feodal egemenler t arafından içindeki sınıfsal bölünmeyi örtbas ederek alevileri işçisiyle patronuyla bir patronuyla, zenginiyle yoksu­ . luyla bir bütün olarak " alevilik katliall}larl a bastırılmak olmuş.. . . 11 . 11 · · . .. alevı ı ık ınancı etrafın da b'ırleştırmeye çalışmakta sermaye inancı" etrafında birleştirmeye tur. Bu genel olarak alevi kitle- b utun gosterıp çalışarak, öncekileriyle birlikte siı«:le egemen devlete karşı bir devleti için önemli bir hizmet görüyorlar. sermaye devleti için önemli bir güvensizlik, baskı ve sömürüye .

·

.

·

·

.


nesnel olarak olanağı yoktur. hizmet görüyorlar. Sermaye Günümüzde insanlar arasındaki her türden eşitsizliğin, sınıfsal sömürünün, B unlar, olsa olsa boş zaman­ devleti de " alevilerin inanç­ larmaa serbest olduğu " , "Diya­ ezilen uluslar üzerindeki baskı ve sömürgeciliğin, her kökenden ve larda yapılıp izlene1:5ilen folk­ rorik gösteriler olabilir ancak. net İşleri'nde temsil .edile­ emekçilerin azgınca sömürülmesinin, alevilik üzerindeki baskının O halde alevi kökenli işçi ve bilecekleri" vb. argümanlarıyla emekçiler iÇin de çıkış yolu, . bu işbirlikçilerin yolunu açma­ sorumlusu kapitalist kölelik düzeni dir. Yapılması gereken tüm bu ya çalışıyor. hangi dinsel, ulusal kökenden . kötülüklerin yaratıcısı olan bü ·barbarlık düzenini yıkmal<:tır. gelirse gelsin tüm sınıf kardeş­ Günümüzde pıtrak gibi biten leriyle birlikte kendi sınıf ve bu amaca hizmet eden alevi Bu zorlu görev _de, tarihte oynamış olduğu rol n� olursa olsun, temelde çıkarları içi n · çağımızın sömü­ derneklerinin, alevi ermiş­ kendisi de dinsel bir ideoloji olan aleviliğin değil, ancak sosyalizmin rücülerine, sermaye s ınıfına lerinin adlarını taşıyan kuru­ karşı isyan bayrağını açmaktan luşların finansörleri bunlardır. bayrağı altında gerçekleştirilebilir. geçiyor. Günümüzdı:: insanlar Bunlara "aleviciler" . de diyebiliriz. Aleviciler, aleviliğin ilerici sermaye çelişkisi ve cepheleşm�sini miyet'in ilk yıllarında gerçekleşen arasındaki her türden eşitsizliğin� sınıf­ mirasından bucak bucak kaçarlar. dönemsel de olsa geri plana itip, suni Kerbela olayından, Ali'nin şahsından, sal sömürünün; ezilen uluslar üzerin­ Onlar, aleviliği içi boş tanrısal bir inanç bir laik-şeriatçı kamplaşması, yaratmak Ali'nin soyundan gelen imamların deki baskı ve sömürgeciliğin; her derekesine düşürmek isterler. En fazla da amaçlanmaktadır. Bu kirli ve kanlı hayatl;ırıncian da beslenmesine rağmen, kökenden işçi ve emekçilerin azgınca "eline-diline-beline sahip olmak" gibi oyunların pir amacı da, burjuvazinin sadece bunlar demek değildir. Gerçekte sömürülmesinin; ·alevilik üzerindeki ahlaki birkaç normunu ezberlemek "milli birlik" safsatasını, demagojisini bunlar, aslında aleviliğin mistik yanını baskının ve bu: mezhebin ezilen bir onlar için yeterlidir. "Bizim de bir hayata geçirebileceği psikolojik bir oluştururlar. Bu olaylar ve kişiler, mezhep olmasının sorumlusu kapitalist aleviliğin feodalite koşullarında ezilen kölelik düzenidir. O halde yapılması ibadet yerimiz, cem evimiz olsun. " , zemin yaratmaktır. "Bizim de ölülerimizi yıkayacak bir Alevi kitleye yönelik bu katliamlar, sınıfların· dinsel inancı olarak ortaya gereken, tüm bu kötülüklerin yaratıcısı mescidimiz olsun. " , " B iz de açık açık aynı zamanda, düzene belli bir güven� · çıkmasında, İslam dininin ezilenleri olan bu 6arbarlık düzenini yıkmaktır. dini inancıİnızı söyleyebilelim."den bir sizlik duyan ve hala radikal toplumsal olmaları anlamında bir role ve öneme Bu zorlu görev de, tarihte oynamış adım dahi öteye gitmezler. Alevilik muhalefet akımiarına önemli ölçüde sahiptirler. Anadolu aleviliği, yoksul . olduğu rol ne olursa olsun, temelde düşüncesi içinde yer alan boş inanlar, eğilimli olan alevi kökenli işçi ve Anadolu köylüsünün feodal toprak . kendisi de dinsel bir ideoloji olan hurafeler, böyleleri tarafından beslenir, emekçi yığınları en geri savunma beylerine, feodal merkezi devletlere ve 'aleviliğin değil,, ancak sosyalizmin altında gerçekleştirilebilir. geliştirilir. S ıradan bir alevi, böyleleri çizgisine çekmeyi de amaçlamaktadır. onların sancak beylerine karşı verdik- b ayrağı tarafından duygusal ajitasyonlarla bu Bu en geri savunma çizgisi de, . alevi leri sınıf mücadelesi içinde oluşmuş ve A-levi işçi ve emekçilerin soyut ve hurafelere sıkı sıkıya bağlı hale geti­ kitle içinde zaten eskiden beri belirli bir şekillenmiştir. Ama dönemin doğası tanrısal bir ale�ilik söylemine değil, işçi rilmeye çahşılır. Onlar için alevilik etkisi olan Kemalizm'dir, "laikliğin gereği ideolojik ve politik biçim- sınıfının ücretli kölelik zincirinden savunulması"dır. artık filanca dedenin falanca mucizesi, leurnesi dinsel bir söylem çerçevesinde kurtulması için; Kürt ulusunun kendi Kerbela menkıbesi, Ali'nin kahra­ B iz, sermaye devletinin bütün bu gerçekleşmiştir. Eğer bugün bir " alevi- kaderini tayin hakkını elde etmesi için, manlıklarından öteye gitmez. Bu tür bir amaçlarını ve yarattığı sonuçları son liğin direnişçi geleneği"nden söze- aleviliğin ezilen mezhep olmaktan alevilikte, cemlerde okunan S ivas katliamından sonra da · tüm diliyorsa, bu, "En'el Hak ! " (Tanrı kurtulması için; kısacası tüm eşit­ Gülbank'larda sermaye . devletinin çıplaklığıyla gördük. İşçi ve emek­ benim ! ) diyen Nesimi'lerin; "yarin siziikierin kaynağını kurutmak için katılması mücadelesine ordusu ve güvenliği için dualar edilir, çilerin direnişlerini, devrimcilerin yariağından gayrı her şeyde, her yerde, sosyalizm övgüler düzülür. Ezilenlerin sorunları qıücadelelerini ne kadar iyi bastır­ hep beraber" olmayı· ve toprağı köylü- gerekmektedir. Aleviliğin feodal baskı Mehdi, etmiş, veli vb. gibi tanrısal, dıklarıyla, bu durumlarda asker ve polis ni:in ortak malı yapmayı amaçlayan ve sömürüye karşı ayaklanmalarda mistik' tmsurlara, şahsiyetlere havale güçlerinin " üstün manevra yete­ Bedreddinlerin, Hallac-ı Mansur'ların, oluşan direniş ruhu ve geleneği de, ·edilir: Direniş yerine teslimiyet, müca­ nekleri" yle övünen sermaye devletinin B abailerin; Osmanlı sömürüsü ve kapitalist sömürüye kar.ş ı ayaklanmada dele yerine uzlaşma öğütlenir. Alevilik sözcüleri; Sivas katliamını gerçek­ zulmüne karşı, "İstanbul şehrindeki ol güç alınacak bir tarihsel miras olabilir . geleneğinde "İstanbul şehrinde"ki "ol h�ştirdikten sonra aşağılık burjuva sını­ sahip devıet"i yıkmak için ayaklanan ancak. Hangi kökenden gelirse gelsin sahip devlef'in "tacı başı ile yıkılma" s ı fına has bir iğrençlikle, katliamcia yoksul köylülerle onların önderi Pir düşüncesi varken, artık devlet alevi­ yakılanları "tahrikçi" ve dolayısıyla Sulta,n'ların sayesindedir. Bütün bu komünistler, tüm geçmiş toplumsal, liğinde cemlerde sermayenin eli kanlı suçlu olarak göstermekle kalmadılar. kişiler, inançlar ve olaylar, direnişçi dinsel inanış biçimleri tarafından •yara­ mdusunun, militarİst güçlerinin başa- Üstelik bir de "milli birlik", "toplumsal alevi geleneğinin köşe taşları, kilometre tılan kültür ve yaşam değerleri içinde . iisı .için ciua; edilmektedir. Sermaye bar.ış" demagojileriyle kurbanlarını taşlarıdır. ileriye dönük olanları, toplumsal mücaBünyesinde bütün bu değerleri delede destek olabilecekleri almakta sınıfı için böyle bir aleviliğe can "kaderlerine boyun eğmeye" çağırtoplayan ve dönemin sömürücü ' dev le- tereddüt etmezler. Ama komünistler, kurban ! O, bu kadarına dünden razıdır. mışlardır. Öte yandan alevi kitle önemli bir tinin hışmına uğrayan aleviler, kendi şimdi olduğu gibi gelecekte de, sosya­ Kürt nüfusu da kapsadığından, alevilik, toplumsal yaşantılarını da · dedelerin lizm koşullarında tüm dinsel inançlara Sermaye devletinin aleviliğe karşı politikası gerek sermaye devleti, gerekse onun önderliğinde cemler yaparak, düzen- aynı mesafede duracakHı.r ve onu birey­ Bu, havuç ve sopa politikasıdır. dümen suyundaki alevi " aydın"lar tara­ lemeye çalışmışla�dır. Köyün küçük ve !erin kendi öz konuları olarak kabul Esasen, · yalnızca alevi kitleye karşı fından alevi Kürtlere yönelik · ol arak, dışarıya kapalı iktisadi ve sosyal orta- edeceklerdir. Sosyalizmde ezilen ulus, değil , sermaye devletinin tüm muha­ onların ulusal istemlerinin önüne bir ınında önemli bir işlev de görmüştür ezilen sınıf ' (burjuvazi dışında) vb. lefet potansiyeli taşıyan odaklara yöne­ barikat olarak da çıkarılmaya çalı­ dedelerin önderliği ve cemler. Cemler, olmayacağı gibi ezilen mezhep . de haksızlıkların yargılanması, olmayacaktır. lik olarak uyguladığı bir politika tarzı­ şılmaktadır. "Kürt Ulusal Kurtuluş hem dır bu. Bu politika, bir yandan Mücadelesi'nin dayandığı Kürt kitlesi sorunların çözümü için bir burjuvazinin sosyal-demokrat uşakları dinsel olarak Ş afii mezhebindendir. toplumsal ortam sağlamış, aracılığıyla laiklik şampiyonluğu yapı­ B unlar da alevilere düşmandır" deni­ hem de nefesler, deyişler larak, alevilerin Hacı Bektaş, Abdal lerek alevi Kürt kitlesi, Kürt Ulusal söyleyip semah dönerek Musa vb. gibi geleneksel günlerine Kurtuluş Mücadelesi'nden yalıtılmaya coşan alevilerin bir nevi ayini olmuştur. katılıp nutuklar atılarak, alevilerin dini çalışılmaktadır. Buna ek olarak, alevi dinsel inançları doğrultusunda özgürce davra­ Kü.rt kitlesi içinde Zazacılıktan alevi­ Ama tüm bunlar geçmişe nabilecekleri, hatta Diyanet'te temsil ciliğe kadar birçok s aptırıcı eğilim aittir artık. Kapitalizmin c)ahi . edilebilecekleri vb. söylenerek palazlandırılıp ulusal kurtuluşçuluğun feodal kapalılığı parça­ layıp toplumları muazzam uygulanıyor. Ki, bu havuç politikasıdır. karşısına çıkarılmaktadır. Kısacası sermaye devletinin, tüm bir gelişme içine sokma- . Geleneğinde ilerici, dev�imci olan ne varsa üstü .örtülmek, unutturulmak ve ezilenlere, Kürt ulusuna, işçi ve emek­ sıyla, değil klanlar, uluslar çitleri bile s:ıradan bir dinsel inanç haline getirmek çilere olduğu gibi, alevi kökenli kitle­ arasındaki birbirlerine · şartıyla, alevilik burjuvazi için kabul lere de reva gördüğü kandır, zuÜimdür, parçalayıp baskıdır. Alevi kitlenin ise buna cevabı, yaklaştırmasıy la birlikte, edilebilir birşeydir. Bu politikanın diğer ayağı da alevi sermaye devletinin ona biçtiği o dar artık aleviliğin geçmiş kitleye yönelik olarak, özellilde son alanda, Kemalizm'in ve burjuva laik­ · kurumlarına bel bağlamak, liğin o ikiyüzlü ve daracık alanında "Bir cem bile yapamıyoruz yirmi yılda çokça örneklerini yaşa­ dığımız, bizzat seEmaye devletinin belli tepkisini köreltmek, hıncını törpülemek artık ! " , "Nerede o eski dedeler". türünden yakın­ organlarınca planlanıp düzenin faşist ve olmamalıdır. matarda bulunmak . alevi şeriatçı kadro ve militanları tarafından Alevilik inancı işçi ve emekçiler açısından uygulanan, toplu katliamlar gerçek­ doğru bir tutum olma­ bir kurtuluş yolu olabilir mi? leştirip gözdağı veı;mek, tehdit etmek­ Zaten gunu­ Sermaye devleti, alevi kökenli işçi yacaktır. tir. Sermaye devleti, böyle katliamlar yaparak toplumdaki tüm muhalefet ve emekçilerin de tepesindt kılıcını müzün giderek yalnızlaşan odaklarına " ileri giderlerse sonlarının sallandırırken; alevi işçi ve emekçiler, ve ihtiyarlayan köy orta­ Sermaye devleti Alevilerin kültürel kapitalist kent birinGisi emek , söıvürüsüne, ikincisi mında, boyle olacağı" mesajını vermektedir. da geçmiş baskıya maruz bıra­ yaşamında Üzelliklerinden yararlanarak Bununla aynı zamanda, topll.lmun tüm mezhepsel döneme özgü çehresine damgasını vurmuş olan ve kılmışken, çıkış noktası ne olacaktır? feodal' işçi sınıfını bölmeyi hedefliyor yaşatmanın giderek 'd;ha da keskinleşen emek- Hemen belirtelim ki, alevilik, İsla- kurumları

işçi.

·

·

·

·

·

·

·

·


BuriUva Sanalt K11pit11lisl

Tükenmiş/ iflas Etmiştir

e

Kapitalizmin ınsanı yozlaştırması - sanatı da yozlaştırmıştır. Günümüz burjuva toplumunda her şey metadır. Sanat alınıp-satılan bir yatırım ve kazanç aracına, sermaye sınıfının evine, hayatına renk katan bir süs eşyasına, bir lükse indirgenmiştir. Sanatçının üretimini belirleyen, toplumsal gelişme ve çatışmalar üzerindeki yorumu, yaşamdan aldığı "ilham" değil, pazar olmuştur. Sanat tüketime yöneldikçe . . içeriği boşalmış, biçimi . ' ucubeleşmiş, özden , bağımsızlaşmıştır.

!

anatın ortaya çıkışı insanla karmaşığa doğru bir gelişme egrisi sızlaşmıştır. Buradan bakıldığında başlar. Tarih boyunca insa­ izler. Sanatın doğup geliştiği toplumsal kapitalizmin sanatı tükettiğini, sanat nın doğaya üstünlük kurma koşullar onun içeriği üzerinde her olmaktan çıkardığınİ söylemek ve onu kendi yararına zaman belirleyici bir rol oynamıştır. mümkündür. Daha da kötüsü -günü­ savaşında Sanatçı eserini y�atırken, izleyici ise müzde burjuvazi, sanatı topluma karşı değiştirme düşünme, çalışma, üretme temel bir rol eserle diyalog kurarken, yaşadığı yönelttiği kirli bir silaha dahi dönüş­ oynamıştır. Sanat tüm bu faktörlerin dünyayla hesaplaşmaktadır aslında. türebilmiştir. Dünya çapınoa ünlü, Peki insanın doğasına en fazla "resmin bir ürün u ve uzantısıdır. Am·a ondan da harika çocuğu" Bedıj kapitalist sistemde B aykam'ın "sanatı"nın gelip vardığı öte insanın doğa üzerindeki tasarımı, yabancılaştığı kurgusu ve yaratımıdır. İnsanın sariatın rolü ve amacı nedir? Bu soruya yer bunun en · çarpıcı örneklerinden toplumla, doğa ile ve gerçekle iletişimi . iki açıdan yaklaşılabilir. . biridir. (Son sergisi Türk bayrağı, Kapitalizmin insanı yozlaştırması kahraman mehmetçik ve Atatürk ve etkileşimidiL İnsanın dünyayı anla­ ma ve aniatma çabasıdır. SanatÇı sanatı da yozlaştırmıştır. Günümüz kompozisyonlanna dayanan bir şoven dünyayı yeniden kurar. Hayatın özünü burjuva toplumunda her şey metadır. gösteriye dönüşmüştür.). Fakat öte 'yandan · yakalamaya, bulup çıkatmaya ve - ona Sanat alınıp-satılan bir yatırım ve bir bir biçim vermeye çalışan sanatçı, kazanç aracına, sermaye sınıfının kapitalizmde gerçekliğe kendi bakışaçısını ve yoru­ evine, hayatına renk katan bir süs bümn olarak sanatın munu katarak yeniden üretir. Özün en eşyasına, bir lükse indirgenmiştir. öldüğünü; işle­ üretimini belirleyen, vini tümüyle mükemmel bir biçim kazandığı, düze­ Sanatçının ne konulduğu . sanat eseri, gerçekte toplumsal gelişme ve çatışmalar yitirdiğini . insanın dünyaya hakim olma müca­ üzerindeki yorumu, yaşan:ıdan aldığı varsaymak "ilham" değil, pazar olmuştur. Sanat büyük bir delesinin bir ve en özgür boyutudur. Sanat izleyicisi ise sanatta gerçek tüketime yöneldikçe içeriği boşalmış, yanılgı y'aşamda gittikçe yabancılaştığı biçimi ucubeleşmiş, özden bağım- olacak"toplumsal insan" kimliğini yeniden bulur, birey olmanın Çağımız bir toplumsal altüst oluş, yalnızlığını ve sınırbir proleter deviimler çağıdır. lılığını aşar. Sanatın insana yeni ufuklar Dünyaya yabancılaşan, yalnızlık içinde kıvranan kazand aması, insanı burjuva sanatçının amaçsız, topluma birşeyler zenginleştirmesi anla­ mını buı_:ada; bireye anlatmaktan aciz sanatı, çökerken, sosyalist sanatçının onun dışındaki dünyayı geleceği kucaklayan bilinciyle yoğrulmuş, yaşatmasında, onunla bütünleştirmesinde ve insanı toplumsal üretime ve paylaşıma dayanan özüne onu toplum­ yeniden kavuşturan, toplumu eğiten, sal'laştırmasında bulur. Sanat da tıpkı insan umut ve eylem dolu olan sosyalist sanat yüksd işe geçecektir. ya�mı gibi basitten

0

·

·.

tır. Kapitalist barbarlık insanı özünden uzaklaştırmış, topluma ve doğaya yabancılaştırmıştır. . Kapitalist sistemde insanın doğa üzerindeki bilimsel-teknolojik haki­ miyeti ne denli gelişmişse, bireyin doğa ile bütünleşme yetisi, dünya ile ruhsal uyumu o denli körelmiştir. Kapitalist dünyanın kışkırttığı bireycilik, kapitalist barbarlık ormanında insanın kaybol­ i muşluğu, insanlar. arası ilişkilerin . yüzeyselliği vb. gibi çağıriıızın ' özellikleri insanı kendini yitir­ , miş, yalnızlaşmış , toplumla ileti­ ' şimden yoksun, dünyanın içyü. i zünü anlamaktan aciz bir konuma düşüm1üştür. Kapii talizmde sanatta yaşanan kaos, 1 anlaşılmazhk, anlamsızlık ve i amaçsızlık burjuva toplumun ! kaosunu, bireyin dünyayı anla­ yamaz hale gelmesini ve amaç­ sızlığını yansıtmaktadır gerçekte. Çağımızda sanat insanın kendini yitirişini, yalnızlığını ve yalı­ tıklığını dile getirmektedir. Burjuva ideoloj isinin sınır­ larını aşamayan sanatçı, dünyayı kurgusal düşsel bir düzene koyma yetisini, dolayısıyla da onun üzerindeki hakimiyetini kaybetmiştir. Zira onun özünü, işleyiş yasalarını kavramak, yorumlamak ve değiştirmek gücünden sanatçısı yoksundur. Çağımızın dünyaya ve topluma duyduğu tiksintiyi ve ona yabancılaşmaktan doğari ürküntüsünü eserinde yoğurur, yoğun­ laştınr. izleyici ise sanat eseriyle dialog kuramaz hale gelmiştir. Gelinen aşamada sanatın onu toplum­ sallaştırması, dünyayla birleştirmesi . sözkonusu değildir artık. Aksine, yoz burjuva sanatı insanı daha derin, daha koyu bir yalnızlığa itmektedir. Burjuva sanatı güzelliğini tümüyle kaybetmiştir. Ancak tüm çirkinliğine, iticiliğine rağmen kapitalist toplumdaki yalnızkaybollığını, ve muşluğunu aczini ustalıkla ve dönemimize has bir estetikle yansıtan bir çok üstün sanat eseri yaratılmıştır/ yaratılmaktadır. GUnümüzün sanat dünyasına damga­ sını vuran insanın dejenerasyonu olsa da bu


sanatın tümüyle dejenere olduğu anlamına gelmez. Sanatın bu günkü geli-

Kapitalist düzende hedef kitlesi geni§ yığınlar

bu içerikse kendisini taşı­ yacak en mükemmel biçi· al ı-sanat d a o lU§mu� O lan b ır ' çe§ıt :t mi ortaya çıkaracaktır. içinde bulunduğumuz şiminde tartışılmaya, ve geli§tirilmi§tir. analiz edilmeye muhtaç 11 .. • • • dünyayı kavrama, onunla Bu sanat yoz, ılkel ve yuzeyseldır. Buquvazı bu hesaplaşma ve onu radikal olan bir çok olgu vardır. Bir rock grubunun video sanatı bir yandan küçümser, öte yandan "halk bir tarzda yepyeni bir öz ve biçimle yorumlama-işte klibinde, kulak zarını • . §ekl ın 1ıyor . ' de savunur. Oysa proleter sanatın görevi v patiatan gürültüler eşli- tarafından . begenı ğinde canlı bir civciv denikapitalizmde seri malı gibi üretilen "alt-sanat", budur. Proleter bilinçle yoğrulmuş sanat, gerçekzi üzerinde tepimnesi, en ilkel dürtülerini kı§kırtma, oplumun onu � liği kurgusal-düşsel bir zıplayan-hopl ay an sarı civcivlerin kanlı kırmızı yeniden yorumlanışla oyalama ve kültür-bilinç seviyesini gittikçe değiştirebilme gücüdür. noktalara dönüşmesi, kapidü§ürme i§levini yerine getirir. talist " sanat"ın günüDevrimcidir. insanı aydınmiizdeki karakterini yansılatan, ilerleten, yol göstetan çok çarpıcı bir örnektir. Kuşkusuz S anat eseri emekçi yığınların uzana- ren, ona haz ve heyecan veren bir çoğumuz bunun sanat olmadığını', mayacağı mekanlara, sosyeteniri uğrak ütopyadır. olamayacağını iddia edeceğiz. Fakat; yerlerine hapsolmuştur. S inema ve Sosyalist sanatın emekçi kitleleri söz konusu müzik grubu yaptığı açık- tiyatro gibi daha popüler sanat dallan eğitmek ve bilinçlendinnek doğrul­ lamalarında; içinde bulunduğumuz dahi yoksul ve çalışan halk kesim- tusunda oynayabileceği önemli rol dünyanın iğrençliğine ttksintilerini dile lerinin hayatından neredeyse tümüyle Türkiye devrimci hareketi tarafından getirmek istediklerini, tiyuşturulmuş, çekilmiştir. günümüze dek ya tamamıyla gözardı · Ancak kapitalist düzende hedef edilmiş ya da gereken ciddiyetle ele her türlü pisliğe uyum sağlamış insanlan uyarınanın yolunun irkiltmekten kitlesi geniş yığınlar olan bir çeşit alt- alınm-amıştır. Oysa sanat nasıl ki geçtiğini, hayvanları koruma dernek- sanat da oluşmuş ve geliştirilmiştir. Bu burjuvazinin elinde kitleleri uyuşturan lerinin çığ gibi arttığı bir dünyada her tırnak içindeki sanat yoz, ilkel ve bir afyon olabiliyorsa, sınıf bilinçli gün yüzlerce insanın s avaşlarda öldü- yüzeyseldir. En popüler deyimle proletaryanın ve komünistlerin elinde ğünü, dolayısıyla bu vahşi yöntemi, arabesktir. Kadercilik, sınıf atlama ve geniş kitleleri h arekete geçiren, bilinç­ insanlığın suratma ikiyüzlülüğünü köşe dönme hayalleri, kendine acıma lendiren bir silaha dönüştürülebilir. çarpmak için seçtiklerini, dünyadan ve ve boyun eğme gibi temalar ve kaşar- B ugün yaratılll}ayı bekleyen sanat insandan tümüyle umutsuz olduklannı ! anmış aşk-meşk öyküleri üzerine küçük burj uvazinin tükenmiş devrim­ kurulmuştur. B urj uvazi bu sanatı bir ciliğinin popülist-arabeski değ.i.l, söylemişlerdir. Burada asıl önemli nokta bunun yandan küçümser, öte yandan "halk bilimsel sosyalist dünya görüşüyle sanat sayılıp sayılamayacağı değil , tarafından beğeniliyor" şeklinde savu� dünyayı t ü m derinliği v e karmaşıklığı burjuv a sanatın insanlan i lerleten, nur. Oysa kapitalizmde halkın beğe- ile çözümleyebilecek, devrimci çıkış aydınlatan özelliğini kaybetmesidir. nisini geliştirme, emekçi sınıfların yolunu gösterebilecek bir s anattır. Burj uva ideoloj isiyle çerçevetenmiş sanat ve kültür bilincini yükseltme, Slogancı, anlaşılır olma kaygısıyla sanatçı, mevcut bilinciyle içinde · onlara bir sanat eğitimi verme doğru!- yüzeyselleşen, kendini toplumun verili · bulunduğumuz dünyayı ve çağı anla- tusunda . herhangi bir çaba olmadığı bilincine göre uyariayan bir sanatın bu yıp / çözümleyemediği gibi , eserinde gibi, aksine seri malı gibi üretilen " alt- ihtiyaca yanıt verip vermeyeceği açık­ insanlık için bir çıkış yolu, bir ütopya sanat" , toplumun en ilkel dürtülerini tır. Kuşkusuz proleter sanatın kendini kışkırtma, onu oyalama v� kültür bilinç topluma anlatabilmesi, emekçi kitlebulabilmek de olanaklı değildir. Burjuva sanatını ikiye ayırmak seviyesini gittikçe düşürme işlevini !ere köprü olabilmesi çok önemlidir. Ancak bunun yolu seviyesizleşmekten mümkündür. B irincisi pazann belir- terine getirir. Tüm bunlara rağmen içinde bulun- değil, proletaryanın ve emekçi yığın" !ediği, tamamıyla metalaşmış bilinçli bir tarzda sermaye düzenine hizmet duğumuz çağ sanatın çöküş çağı değil- ların sanat bilincini geliştinnekten, eden "sanat"tır. Bedri B aykam'ın dir. Aksine kapitalist sistem kendi beğenisini yükseltmekten geçmek­ resimleri, "Türkiye için ·.ç alışıyorum, kucağında, bu dünyayı yorumlamakla tedir. Sosyalist sanat, yalnızca özüyle Türkiye için üretiyorum" türü besteler, kalmayan onu değiştirme gücüne de değil, ona uygun düşen estetiği­ toplumu u yuştunnayı amaçlayan ve en sahip olan proletaryayı büyütmüştür. anlatım u stalığı ve biçimiyle de ulaşı­ kaba bir tarzda cinselliğe dayanan Çağımız bir toplumsal altüst oluş, bir lan yepyeni bir düzey, bir doruk tiyatro ve sinama eserleri, 1 2 Eylül'den proleter devrimler çağıdır. " Ya kapi- olabildiği ölçüde gerçek işlevine kavuşacaktır. sonra palazlandınlan yenilgi edebiyatı talist barbarlık içinde çöküş, ya sosyavb. örnekler. bu kategoriye girer. B u lizm ! " çağıdır. B u dünyaya yaban­ yapıtların gerçekte sanat olmadıklan cılaşan, onu anlayamayan ve konusunda herhangi bir tereddüt taşı- yalnızlık içinde kıvranan , . b urJuva sanatçının amaçsız, . � /'1' mak yersizdir. Öte yandan ise küçük_ burjuva topluma birşeyler anlat­ aydınının kapitalist barbarlığa duydu- maktan aciz, ucube sanatı ğu yoğun tiksintiyi yansıtan, bireyin her geçen güri biraz daha ; . yalnızlığını, kaybolmuşluğunu v e çökerken, sosyalist yabancılaşmasını içeren bir sanat sanatçının geleceği vardır. Bu sanat çoğu kere anlaşılmaz, kucaklayan bilinciyle amaçsız, karanlıktır. Küçük burj uv ay a yoğrulmuş, insanı has çelişkili bir yapısı v ardır. Ancak bir toplumsal üretime ve çıkış yolu gösteremediği için umut- paylaşıma dayanan suzluk duygusu verir insana, onu özüne yeniden kavuş­ ürkütür, kendi içine kapanmasına yol turan, topluma hitap açar. Kendine has estetiği insanda eden ve onu eğiten, umut ve eylem dolu buruk bir tat bırakır. Ne var ki, şu veya bu türden olsun, olan sosyalist sanat sanat bir bütün olarak kapitalist yükselişe geçecektir. toplumlarda tekelleşmiştir. O burjuva Nasıl ki kapitalist sınıfın, onun eğitimli ve seçkin üyele- barbarlık tüm çuru­ rinin denetimindedir. Beğeniyi belir- müşlüğü ve kokuş­ leyen, estetiğin kurallarını ortaya çıka- muşluğu ile burjuva ran artık toplum ve onun bir parçası sanatında yankısını olarak sanatçı değil, arz-talep ilişkisi buluyorsa, proleter ve burj uva ideolojisidir. Burj u v a sana- devrimler süreci de tın da topluma-insana bir şey anlatma, tüm haşmeti ve görke­ � ·-.� . onu harekete geçirme kaygısı köre!- miyle sanata yepyeni Alizadeh Javad miştir. Toplumla dialoğu kopmuştur. bir içerik kazandıracak,

"

.

" (!)

Ya p ı c ıy l a ya p ı c ı l a r

_

Yapıcılar türkü söylüyor,

Yep tür1<ü 96y1er gib yaplmryor ama.

Bu iş biraz zor_ Yapıcıların yüreği Bayram yeri gibi cıvıl cıvıl, Ama yapı yeri bayram yeri değ�. Yapı yeri toz toprak, Çamur, kar. Yapı yerinôe ayağın burkul ur, Herin kanar. Yap yerirde re çay her zaman şeker1i, Her zaman sıcak_ Ne ekmek her zaman --,

Pamuk gibi yumuşak, Ne herkes kahraman, Ne dostlar vefalı her zaman. Tü-rkü söyler gibi yapılmıyor yapı Bu iş biraz zor. Zor ama Yapı yükseliyor, yükseliyor

· _ -'.

-����

Saksılar konuldu pencerelere Alt katlarında. ilk balkoniara güneş taşıyor kuşlar Kanatlarında. Bir yürek çırpıntısı var Her putrelinde, her tuğlasında, her kerpicinde. Yükseliyor Yükseliyor, Y ükseliyor yapı kan ter fçinde.

1 955 N a z ı m H i kmet


••

••

'

un a uzenı ·

Bölgede çeşitli siyasal biçimlere bürünen devrimci kaynaşmalar. bizzat Ortadoğu'daki emperyalist gerici · düzene tepkinin bir ürÜnüdür. ve bu düzen varlığını sürdürdükçe de ortadan kalkmayacaktır. Emperyalistler bu gerçeğin . biljncinde oH:luğu için tasfiye planını ·yaparken sorunu sadece devrimci hareketleri bir defaya mahsus ezmek, bastırmak olarak düşünmüyor. Hareketleri uzun vadede denetim altında tutmak için mevcut önderlikleri satın alıp ehlileştirme amacını güdüyor.

,.

rtadoğu; ekonomik. · BÇlgedeki e11J.peryalist ve jeopolitik hakimiyetin pekişmesi, hele özellikleriyle içinde bulunduğumuz dünya emperyalistlerin kapitalist krizi koşullarında, "Yeni" Dünya Düzeni'nde emperyalist-kapitalist yakıcı öneme sahip bir sömürünün daha da bölgedir. Gerek yoğun yoğunlaşması sonucunu emperyalist-kapitalist doğuracaktı. Bujse Ortadoğu sömürünUn ürettiği toplumsal halklarının sefaletini devrimci kaynaşmalar; gerek derinleştirecek ve bölgeyi her bölgedeki gerici rejimierin an patlamaya hazır bir kendi aralarındaki karmaşık cephaneliğe dönüştürecekti. çıkar ilişkilerinden Bu bağlamda emperyalist kaynaklanan çelişkiler; gerekse güçler Ortadoğu'nun "yeni de emperyalistler arası nüfuz düzen"ini belirlerken, sadece · bölgenin hakimiyetini ele savaşının derinleştirdiği gerginlikler temelinde çeşit geçirebilmek için değil, daha çeşit siyasal sorunun içiçe da önemlisi bölgedeki geçip düğümlendiği Ortad9,ğu, hakimiyetlerini koruyabilmek . dünyanın en istikrarsız ' için de, Ortadoğu barutunu ateşieyecek tek bir devriınci bölgesidir. kıvılcıma dahi tahammül Geçmişte iki "blok"lu göstermeyeceklerdi. . dünyada OrtadÔğu'daki siyasal Öyleyse her şeyden önce, dengelerin ve güç ilişkilerinin bölgede geçmişin "kalıntısı" belirlenmesinde, bu blokların olan, ama artık emperyalizmle çıkarları ve nüfuz savaşımiarı sınıf işbirliği temelinde tayin edici rol oynuyordu. . " çözüm"e bağlanabilecek "Batı" emperyalist bloğu türden sürtüşmelerin önüne Ortadoğu'daki varlığını geçmek gerekiyordu. Irak'ın siyonİst İsrail Devleti'nin ve Kuveyt'i işgali bölgeye yönelik kukla Arap krallıklarının kanlı emperyalist kuşatma harekatını rejimleri vasıtasıyla ayakta başlatmak için iyi bir fırsat tutuyordu. SSCB'nin bölgedeki o larak görüldü. Emperyalizm etkinliği, batılı Irak halkını kana boğarak emperyalistlerin hakimiyetini yaptığı güç gösterisiyle hem sınırlandıran, saldırganlığını bölge halklarına dişlerini frenleyen bir işlev görüyordu. "Doğu" bloğunun çözülüşü ve · gösterdi, hem de yeni işbirlikçilerini devşirdi. Körfez eski SSCB'nin Ortadoğu'daki Savaşı ile sadece Irak değil, nüfuz alanlarını batılı Suriye, Libya, Cezayir vb. emperyalistlere peşkeş devletler de "yola" getirildi. çekmesiyle birlikte, SSCB'nin sahneden emperyalizm Ortadoğu'da tam çekilmesiyle birlikte bu gerici bir kuşatma operasyonu diktatörlüklerin emperyalizme başlattı. Amaç, SSCB'nin muhalefetlerinin maddi temeli bıraktığı boşluğu doldurmak, de ortadan kalkmış oldu. Artık bölgeye bütünüyle hakim egemenliklerini olmak ve bu hakimiyeti , sürdürebilmeleri bir takım güvence altına alacak ve imtiyazlar verme pahasına da pekiştirecek şekilde bölgedeki olsa emperyalizm ile işbirliğini güç ilişkilerini ve siyasi gerektiriyordu. Emperyalist dengeleri yeniden · güçler-bu devletlere, düzenlemekti.

O

·

·.

kendileriyle aralanndaki çıkar çelişkilerini öne çıkartmamalarını ve bölge emekçilerine karşı saldırıyı yoğunlaştırarak, kaybettiklerini telafi etmeyi'öntU"di. Ama hem bu iŞbirliğinin, . hem de buna bağlı olarak emperyalizmin bölgedeki kuşatma operasyonunun önündeki başlıca engel, bölge halklarındaki yaygın anti-emperyalist bilinç ve çeşitli siyasi biçimler altında kendisipi ortaya koyan, nesnel olarak emperyalizmin çıkarlarını tehdit eden devrimci halk hareketleriydi. Emperyalizmin bölgeye yönelik planlarını hayata geçirebilmesi için, bu bilincin söndürülmesi ve bu hareketlerin denetim altına . alınınası, tasfiye edilmesi gerekiyordu. Emperyalistler bu plan çerçevesinde öncelikle Filistin ve Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketleri'nin . tasfiyesini gündemlerine aldılar. Tasfiye planı, devrimci halk hareketinin ezilınesi ve . önderliklerinin ehlileştirilmesi üzerine kuruluyordu. Önderliğin ehlileştirilmesi, Çineelikle mevcut hareketin denetim altına alınmasının ve ezilmesinin aracı olacaktı ama, işlevi sa'dece bununla sınırlı görülmüyordu. Bölgede çeşitli s iyasal biçimlere bürünen toplumsal, devrimci kaynaşmalar bizza.t Ortadoğu'daki emperyalist gerici düzenin bir ürünüdür ve bu düzen varlığını sürdürdükçe de ortadan kalkmayacaktır. Emperyalizm bu gerçeğin bilincinde olduğu için tasfiye planını yaparken sorunu sadece devrimci hareketleri bir defaya mahsus ezmek, bastırmak olarak

_

kuşatma operasyonunda yeni bir hamlenin ifadesidir. Emperyalizm ile işbirligine yatkın olan Filistin burjuvazisinin hakimiyetindeki FKÖ emperyalist "çözürn"e kolayca adapte oldu. FKÖ ve Arafat bugün emperyalizmin sadece bölgedeki maşası değildir. Aynı zamanda Filistin halkına ve özellikle emekçi kesimlerin ulusal ve sınıfsal taleplerine karşı eniperyalizmin ve siyonizmin j andarmalığı görevini de üstlenmiş durumdadır. Emperyalizm FKÖ'ye, ''ya seni kana boğacağım, yada benim hesabıma sen kendi halkını kana boğacaksın" ikilemini dayattı. Gücünü burjuvazinin maddi desteklerinden değil, halkın emekçi kesimlerinin devrimci mücadelesinden alan bir ulusa�: kurtuluş hareketinin bu " ikilemi" boşa çıkartması, bu " dayatma"yı kabul etmemesi mümkündü ve tek çıkar yol da · buydu. Ama FKÖ önderliği böyle bir karaktere ve dinamiğe sahip olmadığı için, emperyalizmin Ortadoğu p lanına adapte oldu. Sorununun kapsamı ve derinliği, ulusal ezilmişliği besleyen sınıfsal sömürü, ulusal kurtuluş hareketinin_öyle ' bir hamlede boşa çıkartılamayacak olan birikim ve dinamikleri gözönüne alındığında, Filistin sorununda emperyalist "çözüm"ün ve genel olarak Ortadoğu planlarının hiç de kolay bir başarı şansına sahip olmadığı kavranabilir.

düşürnne di. Hareketleri uzun vadede denetim altında tutmak · için mevcut önderlikleri satın alıp ehlileştirme amacını güttü. Bundan da öte, bu hareketleri kendi aralarındaki rekabette ve bölge devletlerine karşı nüfuz savaşımında bir koz olarak kullanmanın, böylece hareket alanlarını ve manevra kabiliyetlerini geliştirmenin hesapları yapıldı. Bu planın uygulanması doğrultusunda ilk adımlar Filistin sorunu ile atıldı. ABD önderliğindeki emperyai tler planlarını hayata geçirirken, Filistin sorununun " çözürn"ünü sadece Filistin-İsrail devleti ilişkileri kapsamında ele almadılar. Kuşkusuz öne çıkan amaçlardan biri Flistin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin devrimci dinamiklerini . boğmaktı. Ama · bir yandan da bu "anlaşma" ile hedeflenen, İsrail Devleti'ni Arap halklarına şirin göstererek, sıyonızme ve emperyalizme karşı oluşmuş bilinci zayıflatmak, böylece bölge içinde İsrail eliyle yürütülecek emperyalist kuşatmanın FKÖ ve Arafat emperyalizmin önünü açmaktı. Bugünlerde "çözüm"üne uyum sağladı . gündemde olan . Bundan sonra. zaferi belirleyen Ürdün-İsrail anlaşması Filistin halkının mücadelesi olacaktır: emperyalist ·

·

ts

·

·

·


"B anş " •

Süreci Tekliyor •

FILISTINLI EMEKCILERIN ISYANI i

aser Arafat ve FKÖ'nün " balay ı " dönemi bekle­ n i lenden de kısa ömürlü ol acağa benz i yor. Arafat'ın Gazze Şeridi ve Eri ha'ya yaptığı " tari­ h i " ziyaretin fiyaskosu, aynı günlere tekabü l eden F i l i s t i n l i tutu k lu l&ıi a dayanışma grevi ve ardından 1 7 Temmuz günü patl ak veren F i l i st i n l i emekçi lerin ayaklanması, FKÖ' nün teslimiyet politikasına kısa süre içi nde ardarda vurulmuş birer darbe oldular. Gel i şmeler gösteri yor ki otonomi anl aşmas ı n ı n yarattığı " barı ş dina­ miği" Fi l i stinli emekç i lerin mücadele azm i n i ve geleneği n i erozyona u ğrat­ maya, köreltıneye yetmedi . Zira özerk bölgelerde yaygın b i r hareket l i l i k yaşan ıyor. Gerici emperyal ist medya geli şmeleri kasten görmezden geli yor, küçümsüyor ya da çarpıtmaya çal ı ­ şıyor. Hatta bölgeye yap ı lan d i p l o­ matik zi yaretler ve İsrai l-Ürdün pazarl ıkları ön p lana ç ıkartıl arak mücadele dinam i k lerin in sesine san sür uygulanıyor. 1 7 Temmuz günü Erez kap ı s ı n da F i l i stinli emekçi lerin öfkelerin i g i z le­ rneleri mümkün olmad ı . B inlerce işçi­ nin öfkesi z i h i n lerde İntifada'nın e n görkeml i günleri n i çağrı ştırd ı . Yüzlerce İsrai l otobüsü ateşe veri l d i , mağazalar, benzin i stasyonl arı tahrip Ayn ı edi l d i . anda Gazze'de, Hebron'da, Ramallah'ta b i n lerce F i l i s­ tinli sokaklara dökül erek FKÖ'nün "barı ş anlaşmasına" o l an muha­ lefetleri n i dile getird i ler. Erez kapısında i şç i lerin öfke ve kararl ı l ı ğ i karşısında FKÖ'nün pol i s­ leri de işçilerden yana tav ı r almak zorunda kald ı l ar. Oysa bu polisin esas misyonu FKÖ ve Arafat' ı n otoritesini kitlelere zorla kabul ettirmek, İnti­ fada'yı bastırmak, F i l i stinl i emek­ ç i lerin " taşk ı nl ık ları n ı " engellemektir. İki Fi listin l i ' n i n ölümü ve yüze yak ı ­ nının yaralanmasına neden o l an bu ayaklanmanı n ardı ndan, F i l i stin l i örgütler ü ç günlük genel grev çağrı­ sında bulundu lar ve yas i l an etti ler. Otonomi anlaşması yürürlüğe

gittiğ i yerde para talep edi yor. Dolayı sıyla F il i sti n l i emekçi ler özerk liğin bir veresiye idare kurma olduğunu kavradıkları oranda, Arafat ve FKÖ'nün etekleri tutuşacaktır. Emperyali st güçler de Arafat'ın i şi n i zorlaştırıyorlar, verd i k leri sözü tutmuyorlar. Otonomi anl aşmasını imzalaması karşı l ı ğında FKÖ'ye 1 994 y ı l ı için 720 m i lyon dolar vaat edi l ­ mişti. B ugüne kadar bu m iktarın sadece 47,5 milyonu ödend i . Bu da özerk idaren in günlük harcamalarını zor karşı l ı yor. JGeçenlerde bölgeyi ziyaret eden ABD D ı şi şleri B akanı Warren Chris­ topher'a Arafat'ı n ilk sözü "Gazze

Y

·

Şeridi yakmda . açlıkta karşı karşıya kalacaktı r " cekteki

g i rmeden önce her gün 60.000 F i l is­

t i n l i işçi Erez kap ı s ından geçerek İsrai l ' de çalı şmaya gidiyorlard ı . Ş i md i i se İsrail bu sayıyı 2 1 .776'ya indird i . Giriş kap ıs ı n daki kimlik kontrolü ve formal itelerin karmaşıklığı ve keyfi­ l i ği n i n neden olduğu i syan ı n asıl sebebi başkadır. Gazze Şeridi'nde F i l i s t i n l i çal ışab i l i r nüfusun %60'ı i ş s i zdir. İsra i l l i i şverenler Fili stin özerk bölgeleri n i b i rer i şgücü gettosu o l arak kullanmak ve işçiler i en ucuz ücretle çalıştırmak i stiyorlar. Fi l i stinli emekçilerin · ayak l anmas ı , i stihdam o l anaklarını n kısı l masına karşı b i r tepkidir. F i l i st i n l i emekçi l erin öfkesi n i n anlaşılır nedenlerden dolayı İsrail ' e yönelmes i , fenomeni n henüz açığa çıkmayan d iğer boyutunu karart­ mamal ıdır. Bu i syan ayn ı zamanda FKÖ ve Arafat'a da bir uyarıdır. isyan böyle bir tepkinin mevcut olduğunu gösteriyor. F i l i stin emekçi leri n i n

i st i lıllanı soru n u nuan F i l i s t i n özerk idaresi , y an i Arafat ve FKÖ sorum­ l udur. Otonomi an laşmasının yarattığı "barış dinamiği " bazı vaatler üzerine şek i l lendi . Bu vaatlerin başında F i lis­ tin halkının yaşam koşulların ı n düzel­ tilmesi geliyor. İş, eğitim, sağ l ı k, konut vb. vaatler görece de o l sa FKÖ'nün tes l i miyet ç i zg isinin mesafe almasında önemli rol oynadıl ar. Otonomi anlaşmasın ı n yürürlüğe girmesi ile birlikte, Fil i stin özerk idaresi ve onunla birlikte " barış dina­ miği " diye adlandırılan tes l i miyet çizgisi bugün b i r pratik sınav sürecine g i rmiş bulunuyor. Bu pratik, otonomi anlaşmasının gerçek n iteli ğ i n i açığa çıkarıyor. Yakın gelecekte Fil i stin halkı somut ve aci l beklentilerin i Arafat'a v e onun otonomi anlayışına yöneltmek durumunda kal acak.d ır. Bu durumun verdiği sıkıntı lar sonucudur ki Arafat bir ağlama duvarı arıyor. Her

Otonomi anlaşmasının yarattığı "barış dinamiği" Filistinli emekçilerin mücadele gel eneğini köreltıneye yetmedi. Emperyalist medya gelişmeleri görmezden gelip çarpıtarak "barış dinamiği "ni suni olarak canlı tutmaya çalışıyor.

Christoph er

s ı vamaya

devletinizi

sürekli rahats ı z etti. Buna rağmen Alman tekel leri . geçm işte bir çok nedenden dolayı kendi anayasalar ı n ı değiştirmek istem ediler. Çünkü � zaman ı n politik dengeler buna izin vermiyordu. Ulkenin tam i ri için kredi gerekti'. De mokratik Almanya' n ı n ilhak edilebilmesi için diğer emperyalistlerin desteğine ve yard ı m ı n a i htiyaç duyuluyord u . Soğuk savaş koşu lları nda Batı Almanya bağ ı msız politik bir güç olman ı n önündeki enge lleri kald ı rma olanağ ı bulamad ı . Alman anayasas ı adeta Almanya' n ı n politik gücünün kıs ıtlanmas ı n ı n simgesi oldu. Bugün Alman anayasas ı n ı n tek kelimesinin bile değişti ril meden bu engelin aşı labilmesi tam bir ikiyüzl ül üktür. Bir kaç yıl önce bağ ımlı ü lkeleri işgal yetkisi olmayan ü lke, bugün anayasa değiştirilmeden fakat farkl ı yorumlanarak işgal yetkisine sahip oldu. Geçmişte de anayasa tekellerin i htiyaçları doğrultusunda yorumlanmıştı. Mesela 1 955'te ülkenin

ve

ekonomik

ise,

gele­ bir

kaplan yapmak için işe koyulmaya

nasihatında bulundu. ABD ' n i n F i l i stin özerk idaresine yaptığ ı yardı m i se b irazı nakit o lmak üzere 5 m ilyon dolar değerinde askeri araçtan o l u şu yor. Görünen odur k i , Arafat ve FKÖ kısa süre içinde F i l i stinl i emekçi l eri oyalamakta ciddi zorl u k l arla karşı­ l aşacaklard ı r. Mücadele d ina­ m i kleri n i n can l ı kalmas ı , FKÖ'nün tamamen teşhir olma sürecine g irme­ siyle birlikte, Fil istin emekç i leri n i n ve halkının mücadelesine yeni bir b i ç i m v e düzey kazandıracaktır. B ö l gede tezgahianan "toplu barı ş" p l an l arı Fil i stin hal kınin hakl ı mücadeles i n i boğmaya yetmeyecektir. F i l i stin halkınin FKÖ'yü dı şta­ l amasına zaman ve fırsat tan ı mamak için AB D böl gedeki dipl omatik atağı­ nı yoğu n laştırıyor. F i l i stin sorununa kalıcı b i r çözüm bulunmuş izieni ınİ verilerek " toplu barış ı n " Ürdün boyu­ tu gündeme getiril d i . Çok geçmeden Suriye de pazarlık masasına otur­ tutacak. B öylece böl gede İsrai l ' i n çıkarların ı garantiye alan ve ABD ' n i n etk i n l i k v e itibarını pek i ştiren b i r anlaşmaya varıl ması p l an l an ıyor. çağırıyorum "

Emperyalist Almanya Öne Ç1k1yor

lmanya, iki farklı yönden gelen gelişmelerle uluslararası politik arenada ön plana çıktı . Bunlardan birincisi ABD Devlet Başkanı Clinton'un Almanya'n ı n uluslararas ı politikada lider rolünü kabul ettiğini açıklaması oldu. ikincisi ise Alman Anayasa Mahkemesi'nin ülkenin dünyan ın her yerine işgal kuvvetleri gönderebileceğini açıklaması idi . . I kinci Emperyalist Savaş'tan sonra Almanya' n ı n politik v e askeri bakımdan hareket olanağı s ı n ı rlandı rı l mıştı. Ülke ikiye bölünmüş ve Batı Almanya emperyal istler tarafı ndan işgal edilmişti . işgalci emperyalist ülkeler Almanya' n ı n h areket özg ü rlüğ ünü, özel likle anayasaya konulan bazı m addelerle kıs ıtladı lar. Böylece Almanya' n ı n politik gücü kontrol altında tutulmak isteniyordu. Almanya' n ı n "s üper" bir ekonomik g üç olmas ı , fakat b u gücün politik ve askeri açıdan azami şekilde kullanı lmamas ı , geçm işten bugüne Alman tekellerini

A

oldu .

"Sizi kollarımzı

silahianma hakkı n ı n olduğu sonucuna varıld ı . Daha sonra Doğu Almanya'yı resmen tan ı mayan Batı Almanya, bu ülkeyle fiilen i l işki kurabildi. Bugün ise Alman tekellerinin Anayasa Mahkemesi, NATO ülkeleri nin dışına da asker göndermeyi onaylad ı . Karlsruhe'deki mahkeme, dışarıya asker gönderip göndermeme sorunuyla burjuva parlamentonun ilgilenmesinin doğru olduğuna karar verdi. Bu karar aslında anayasayı rafa kaldı rıyor, bütün yetki ve güç artık anayasal engellerden kurtulmuş parlamentonun ol uyor. Ne var ki, Al manya hala daha kapitalist dünya sisteminin kurumlarında kendi ekonomik gücüyle orantı l ı bir şekilde temsil edilmiyor. Mesela BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye değ i l , veto hakkı yok. IMF ve D ü nya Bankas ı 'nda ağ ı r l ığ ı n ı istediği şekilde ortaya koyamıyor. Bu durum h ı zla değ işecekti r. Alman emperyalizminin bugünkü gücü bunu fazlas ıyla olanakl ı kıl ıyor.


R u a n d a

T r a J e d ı s ı

Bilinçlice planlanmış ve ' uygulanmış olan toplu katliamın esas soruniluları unutturulmaya çalışılıyor. Emperyalist haydutlar sanki faili meçhul bir cinayet , işlenmiş gibi davranıyorlar. Oysa çok iyi biliniyor ki bu vahşetin sorumluluğu , esas olarak Fransız emperyalizminin omuzlarındadır. Kigali ' deki insan kasaplarını eğiten, silahlandıran, servete sahipken, Zaire'de yıllardır destekleyen, teşvik eden, okullar kapalı , hastaneler i l açsız, memurlar maaşsız. . . Askerler ve pol i s kelimenin tam anlamıyla hırsızlı k v e gasp yoluyla maaşlarını doğrudan yönlendiren tahsil etmeye çalışıyor. İsviçre, geçen� lerde boğazına kadar borçlanmış ve Fransız emperyalizmidiL d ilenci konumuna girmiş Zaire diplo­ Empeyalist güçler matlarını sınırdışı etmek durumunda kaldı. sorunun bu yönünü Ruanda emekçileri ve halkı emper­ yalist hegemonyaya, yeni sömürgeci unutturmaya i l i ş ki lere son vermedi kçe, oriun her çalışıyorlar. soydan yerli i şbirlikçilerini kesin bir

yeni lgiye uğratmadıkça, sık sık maruz bırakıldıkları trajedil erin sonu gelme­ yecektir. Bu nedenle Kigali 'deki yeni i ktidarla birlikte Ruanda halkının tari­ hinde yeni bir sayfa açı ldığı iddia edilemez. Sorunun traj i k boyutu dışın­ da yaşanan en önemli gelişme, Ruan­ da'da emperyalist egemenliğin el değiştirmesidir. Fransa bundan bir kaç on y ı l önce Belçika'dan " aşırdığı" bu sömürgesini, bugün ABD'ye kaptır­ mı ştır. Sorunun özü budur. FPR'n i n Kigali'yi ele geçirmesini i l k selamiayan ABD Dışi şleri B akanı Warren Christopher oldu. Bugüne kadar FPR'ye sağladığı görece gizli desteğe açık n i telik kazandıran ABD, sürecin hızla FPR'nin lehine i l erlemesi ile hirli kte "iyi niyet" jestlerinin dozunu arttırdı. Eski rejimin atadığı Ruandalı diplomatları hemen sınırdışı etti . Yeni rejimr · tanıdı ve mültecilere yiyecek yardımını bahane ederek bölgeye asker sevketti . Bu gel i şmelere paralel olarak FPR ve ABD'nin birbirlerine karşılıkl ı i l ti fat yağdırmaları, Kigali 'deki yeni i kti darın hangi emperyal i st gücün gü dümünde olduğunu açıkça sergi liyor. Ruanda sorununun d iğer muhatabı Fransız emperyalizm i i se, düne kadar bölücü ve terörist diye n i telendirdiği FPR iktidarını hemen tanıdı. İşbirl iği olanaklarını araştırmak için Kigali'ye

D e v a m

temsilci gönderdi . Böylece Ruanda'yı baştan başa kana bulayan ve resmen boşaltan Fransız emperyal i zm i , kıta­ daki hegemonyasında açı l an . gediğin büyümesini engellemek için hummalı bir faaliyet yürütmek zorunda kalıyor. Bu nedenle Ruanda'da emperyali zmin sergilediği vahşi oyunun tüm sahneleri aynanmış değil henüz. Gelinen aşamada b i l i nçlice plan­ lanmış ve uygulanmış olan bu toplu katharnın esas sorumluları unut­ turulmaya çal ı şı lıyor. Emperyali st haydutlar sanki fail i meçhul bir cinayet i şl enmiş gibi davranıyorlar. B i rbir­ leri n i n kuyruklarına açıktan basmak istemiyorlar. Oysa çok i y i biliniyor ki bu vahşetin sorumluluğu esas olarak Fransız emperyali zminin omuzlarında duruyor. Kigali 'deki i nsan kasaplarını eğiten, silahlandıran, . destekleyen, teşvik eden, terimin gerçek anlamıy l a doğrudan yönlendiren Fransız emper­ yalizmidir. Emperyalist güçler sorunun bu yönünü unuttmmaya çalışıyorlar. Kath arnın ardından gündeme gelen büyük ölçekli toplu göç sorunu konu­ sunda da benzer bir tavır takılınıyor. Dikkatler göçün başlamasından sonra beliren açlık, susuzluk ve kolera salgını gib i konulara yöneltilerek ·göçün esas nedenleri ha&ıraltı edilmeye çalışılıyor. 4 m ilyon insanın FPR korkusu sonucu ülkeyi terkettikleri, olayın bir kitle paniği olduğu iddia ediliyor. Bu gel i ş­ meleri n , · Fransız emperyali stleri tara­ fından çarpıtılmasıdır. Olaylar krono­ loj i k sıralandıklarında olarak görülecektir ki , toplu göç kasıtlı olarak ve stratej i k bir yatırım amacıyla başla­ tılmıştır. Ruanda'da kan gövdeyi götürürken Mitterand, "egemen bir ülkenin iç işle­ rine karışmak istemediğini" i fade etmi şti . Ancak FPR gerillaları hızla ilerlemeye devam ederken, düzenl i

E d ı y o r

ordu FAR ve milisler aynı hızla bozgu­ n a uğradıl ar. Ve aynı Mitterand, Ruan­ da'nın elden çıktığını görünce, başlan­ gıçta seyirci kalmayı tercih ettiği vahşeti bahane ederek "Turquoise" operasyonunu devreye soktu. Fransız ordusunun en iyi birlikleri ülkeye sevkedilerek oluşturulan " Güvenlik Bölges i " , yaşama savaşı veren ve temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durum­ da olan her Ruandalı'nın sığı nabileceği bir "misafirhane" ol arak tanıtı ldı. Ama öncelikle bu "misafirhane" de bakıma alı nanlar Ruanda halkının cell atları , yani eski yönetimin i leri gelenleri oldu­ lar. Fransız emperyali zminin bu gövde gösterisi, FPR'nin Kigal i 'y i ele geçir­ mesini ve ülken i n beşte dördünü kont­ rolüne almasını engel lemeye yetme­ yince, ülkenin tamamen boşaltılmasının yolları arandı . Fransız emperyalistleri , devrik rejimin radyosu "Radio des Milles Colines" arac ı lığıyla, FPR geri l ­ l al arının geçtikleri yerde canlı bırak­ madıkları , intikam i ç i n tüm Hutular'ın katiedileceği ve tek kurtuluşun ülkeyi terketmek olduğu yalan propagandasını sürekli yaydı . Masum i nsan l ar tek haber kaynakları olan bu radyonun iddialarına kandı ve kitleler halinde ülkeyi terket­ meye başladıl ar. Fransız emperyali stlerinin devri!<, rejimin arta kalan subay l arıyla birlikte hazırladıkları ve uyguladıkları bu ülke­ yi boşaltma poli ti kasının amac ı , FPR iktidarının altını boşaltmaktı . FPR'nin askeri zaferini peki ştirdiği ve toplu göçün başladığı günlerde, Fransız Dışişleri Başkanı Alai n Juppe bir yandan yeni i ktidarı tanıdığını i l an ederken, öte yandan da tezgahianan bu göç senaryosunu FPR'ye karşı koz olarak kullanmayı i hmal etmedi : "FPR

uanda sorununu bir kez daha konu edinmek zorundayız. B i r kaç ay gibi kısa bir zaman d i l i mi içinde bu ülke halkının maruz bırakıldığı trajediyi, yıkımı ve acıyı teşhir etmede, kınarnada en ağır terimler bile hafif kalıyor. 8 milyon nüfuslu bir ülkede bir m ilyonu aşkın i nsanın katledilişini, 4 m i lyona 'halkın o/o85 'ine karşı iktidarı alamaz, yakının toplu göçe zorlanmasın ı , açlık, çoğunluğu da hesaba katması gerekir., susuzluk ve kolera salgını y l a başbaşa Yoksa iktidarı kısa ömürlü olur. " dedi . bırakılınasını ifade edebilecek güçte Ruanda halkının kanı dökülerek terim bulmak gerçekten de zor. tezgahianan bu i ğrenç oyunlar emper­ Kigali'de i ktidar cl değiştirdi ama yalistler arası rekabetin vardığı boyutı.ı Ruanda halkının trajedisi her gün yeni gösteriyor. Fransa halen Ruanda'dan boyutlar kazanarak sürüyor. Ruanda umudu kesmiş değiL Devrik rejime Yurtsever Cephesi (FPR) önderliğinde sadık askeri kadroları ve sivil m i l isieri oluşturulan yeni iktidar, niyeti ne olursa Zaire'de yeniden i ktidarı almak için olsun, Kara Afrika'da sık sık tan ı k örgütlerneye çalışıyor. D iğer taraftan i se ABD'nin güctürnündeki FPR, Fran­ olunan ikti dar deği şikli kleri kate­ gorisine girmek zorundadır. Afrika'yı sa'nın bu hummalı faali yetini etki siz bir savaş alanına dönüştüren emper­ kılmak için oluşturduğu yeni iktidara eski reji m alehtarı Hutu partilerin i ortak yalizmdir. Bu kıtayı talan eden, sömü­ ren, tüm zenginlikleri gaspederek etmeye özen gösteriyor. Hatta devlet metropollere taşıyan, insan l arını aç ve başkanlığına ve başbakanlığına Hutu susuz bı rakan emperyalizmdir. B u kıta kökenl i ler atandı . halklarını boyunduruğu altında tutmak Gelişmeler gösteriyor k i , Ruanda emperyalist güçler için bir egemenlik için bölen, bölmek için aile, aşiret, mücadelesi alanı olmaya devam kabile çelişkilerini can l ı tutan, körük­ edecektir. Afrika halklarının enerleyen, si stematik ol arak bu toplurnlara j ilerinin şu yada bu emperyalistİn pota­ kin ve nefret şırınga eden emper­ sına akı tılmasJyla bu yalizmdir. kurtulmak Ruanda teki l bir örnek Ruanda emekçileri ye halkı emperyalist hegemonyaya, yeni sömürgeci ilişkilere durumdan mümkün değildir. Tersi ne değildir. "' Afrika kıta­ son vermedikçe, onun her soydan yerli işbirlikçilerini kesin bir yenilgiye namluları , kurtuluşun sındaki iktidarların ezici emperyalistlerin vesa­ coğunluğu ·empery alizmin uğratmadıkça sık sık maruz bırakıldıkları tarjedilerin sonu gelmeyecektir. yetine ve hegemonyasına, müdahalesi 1:!oğrudan Bu nedenle Kigali'deki yeni iktidarla birlikte Ruanda halkının tarihinde yeni bir yerli i şbirlikçilerine, kısasayesinde ayakta kala­ cası dayattıkları barbar Örneğin, bilmektedir. sayfa açıldığı iddia edilemez. düzenin kendisine yönel­ Diktatör Mobu to 1O Yaşanan yalnızca emperyalist egemenliğin el değiştirmesidir . tilmeli dir. milyar doları aşkın özel bir

R

·

·


iyi Olon Her Şey Sosyolizmtletlir

Ben kısa bir süre önce Maret'ten işten atılan, KlZII Bayrak okuru bir işçiyi m. 1 992 y1lı nda, toplu sözleşmedeki uyuşmazlık nedeniyle grev önlüklerimizi giyerek, ü retimden gelen gücümüzü ortaya koyduk. 6 ay kadar süren grevimiz süresince işveren bize dalaylı yollardan saldırdı . Evierimize tehdit mektupları yolladı. Bizse işverenin ikiyüzlü, azgınca saldırıları karşısında geri adım atmadık. Ve bu 6 ayda sendikamız Tek-Gıda iş'i hiç yanımızda görmedik. Grevimizi kırmak isteyen o zamanın istanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, Aydınlı'daki mezbahasında Maret adına kesim yaptı. Kısacası sözde bu "emek" yanlısı Belediye Başkanı grevimizi kırmak için elinden geleni yaptı. Tek Gıda-iş Trakya ve Marmara Bölgesi Başkanı Özcan Mete ise bize, "tabal'la sormadan h içbir şeyi imzalamam" demişti. Bu alçak işbirli kçi, bırakınız tabana sormayı , şube yönetimine bile sormadan bizleri sattı. '92'den 93'e kadar olan süredeki alacaklarımızı da işverene peşkeş çekti. O onurlu grevi sona erdirdi. 5 N isan'da sermayeni n işçi ve emekçi killerere daha azgınca saldırması anlamına gelen paket açı ldı. B u n u fırsat bilen Maret yönetimi de ayağına iyice yer yaptı, işçilere saldırıları nı artırd ı . 6 ay grev yaşamıştık ya, onun öcünü alacaktı . Gün geldi, izinler feshedildL B i z d e karşı koyduk. Yine o alçak Özcan Mete geldi, işverenle anlaştı, 65 işçi işten çıkarıldı. Biz işçiler, 1 7 Temmuz pazar günü toplantı yapmaya karar •

K1z1l Bayrak

verd,i k. Pazar güı:ıü şubeye gittik. Başkan Özcan Mete yine ypktu. Gelseydi _nasıl bfr ş�rmaye uş_ağı olduğu bir kez daha ortaya .' çıkacaktı : Özellikle bC:ınden büyük bir tepki görecekti. O toplantıda üretimden gelen gücümüzü kullanmak kar9,rı aldık, ve ertesi gün uyguladık, işi yavaşlattık. Mesai bitimine doğru bizi müdüriyete çağırdılar. işten çıkarıldığımızı bildirerek çıkışlarımızı imzalamamızı istediler. Biz bütün işçiler işbırakarak, fabrikayı işgal ettik. Ertesi sabah, o alçak _özcan Mete fabrikaya geldi, şöyle dedi: "Arkadaşlar, işveren atılan işçileri'n kesinlikle geri alınmayacağını söylüyor. Atılanlar zaten atı lmış, a�lmayanları da noter getirtip 1 7/2'den atarlar. Haberiniz olsun, ona göre karar verin." Bu alçak bu türden tehditler savurarak, işçilerin direncini kır.dı ve işçilerde bir panik. yarattı. işçiler gruplar halinde bölünüp, direnişten vazgeçtiler. iş akdi feshedilen insanlar çıkışlarını imzaladı. Çalışan işçiler işten çıkarılanları yolcu ettiler. Bu arada dış ka,pıda bölge başkanına saldırdılar. Özcan Mete bekçiler tarafından �-�-� koruma altına alındı. Orada Özgürlük Türküsü söylenirken bütün işçiler ağladı lar ve haykırdılar. Ama ne yazık ki ağlamak hiçbir şey ifade etmiyordu. Ağlamak yerine direnmek gerekiyordu, hem de militanca, bedenini ortaya koyarak savaşmak. . . Tüm komünistlere sesleniyorum. Artık bekleme günü değil, komünistlere düşen görev tek yumruk, tek barikat olup sosyalist devrimi gerçekleştirmektir. Yarın demeden, hemen bugün . . . Çünkü mutluluk, insanlık, sevgi , yaşam, onur, özgürlük, bütün iyi olan her şey sosyalizmdedir. Saygılarımla, Bir Proleter,

·

Bilimsel sosyal izmin kurucu ve önderlerinden Friedrich ENGELS 5 Ağustos 1 895 tarihinde öldü.

Eserleri 99 y ı l sonra ko münistlerin ellerinde ışık olmaya devam ediyor. Anısını yaşatma çabasına katkı amacıyla

Kwl Bayrak sizlere F.ENG ELS'in büyük boy renkli bir fotoğrafını armağan ediyor. Satın alı rken isterneyi unutmayınız.

sokaklarda kimlik kontrolü yapa n poli sler adlarını ve doğ um yerleri ni beğenmedikleri gençleri karakoliara götürüp dövebiliyorlar. Dün sadece sosyalistler/devrimciler için geçerli devlet terörü, bugün artık her vatandaşa uygula nıyor. Na sıl ki Bahçelievler'de devrimci bir bayan öğrenc iye tecavüz edilebi l iyorsa aynı ma ntık, Urfa Cezaevi' nde adli tutuklu olan Leyla Ka ra..bük için de geçerli olabiliyor. Ring .ıtförü ve a stsubay tarafında n L. Karabük adl ı tutuklu

K1r1l Bayrak K1r1l Bayrak

·

·

tecavüze uğruyor. Bu · sermaye n i n uşakları kolluk kuvvetleri n i n nasıl bir ruh hal i içi nde oldukların ı gösteren ya l nızca bir örnektir. Polisin, jandarmanın, korucu n u n yaptıklarını her zaman teşhir edellfn. Onların tüm terör aygıtiarına rağmen güçsüzlükleri n i önlerinde diz çökmeyerek gösterelim. işkencede (bu tecavüz de olsa) düşmana teslim olmayalım, on urlu bir direnişi seçelim. insanlık onuru i şkenceyi yenecek!

Betül FiLiZ/iSTANBUL

Dt�lglllllnlltllk! Susmilyiltilki

Çıktığ ı nda n beri her sayısı toplatılan, çalışanları sık sık gözaltına alınan gazetemizin, bu kez de merkez bürosu · basıldı. Gerekçe g östermeksizin büromuzu basan, pankartlarımıza el . koyan ve dört çalışanımızı gözaltına ala n polis bask ı n ı dergimizin çıktı ğ ı gün yaptı. Böylece, dağıtımımızı engellerneyi amaçlayan s iyasi polis gözaltına a ldığı arka.d aşlarımızı döverek hakaret etti. Bir çalışanımız 1 5 gün iş göremez raporu alacak şekilde dövüldü. Burjuva devleti n di ğer bekçileri de boş vurmadı. Geçmiş Cli ğ e� sayılarda olduğu gibi, bu sayımız da DGM tarafından " Sermq�en'i n Yala n Maki n a s ı : Medya " başl ıklı 'yazımızda ve " Kürt Sorun unda ' Ez ve Çöz' Formülünün ikilem i " başlıklı okur mektubu nda " bölüculük" yapıldığ ı gerekçesiyle toplatıldı. Söylemeye gerek yok ki Adana

'

;

" l n sa n h k On u ru lşkenceyi Yenecek! " Sermaye iktidarı sıkıştıkça kuyruğuna basılmış köpek gibi oraya buraya saldırıyor. Kendisine yönelmiş en ufak bir muhalefete dahi tahammül edemiyor. işkence, tecavüz, yargılı-ya rgı sız infaz vb. gibi barbarca yöntemlerle karşı koymaya . çalışıyor. Sermaye ve o n u n kirli devleti teröre öylesine pervasızca başvuruyor ki kendi televizyon ka nallarında çırılçıplak geri l l a görüntüleri n i terörist damga sı vu rarak göstermekten çeki nmiyor. Ya da

Emekcilerine

.

M erhabalar, Derg i n i z i ı:ı 2. ve 3 . sayıl ar ı n ı aldık. Değerli b i l g i l eri n d e n yararlan d ı k. Teşekkür ediyoruz . 3 . sayın ı n arka kapağ ı nı - e ks i k de olsa- Ö l ü m Orucu Şeh i t l er i ' n e ayırma n ı z ve o çarpıcılı kta d ü ze ,ı l e m e n i z dost olarak b i z i m e m n u n ....e t ti. ·

" Yoldaşlartn şahadetinden gerekli anlami çtkara mJYors a; varolan yaniJşli ğtnt doğruya çeviremiyorsa, o kişiden korkmak gerekir!" Temel an layış ve yaklaş ı m b u o l m a l ı d ı r. Ki b u n u n çabası i ç i n d e o l d u ğ u n u z u , d ü ş manın b i n bi r çeşit baskısına g ö g ü s g erd i ğ i n i z i , ö n e m l i fedakarlıklarda b u l u n arak d e ğ e r l i başarılar sağ ladı ğın ızı gö rüyor ve b u na sev i n iyoruz. B u sevi nçle başarı larınızın devamını d i l iyor, siz tüm d ergi e m e kçi l eri n e d evri m c i selam ve sevg i l er i t!J i z i g ö n d er iyoru z.

SAYG lLAR l M LA,

Celalettin DELiBAŞ

Selam olsun Selam olsun yedi kat yerin dibinden gelip Onyedi kat saçanlara

yeryüzüne

Selam olsun özgürlük

kara

toprağa

·

büromuz b i r kez daha basıldı. Burj uvazi n i n katil sürüleri n i n elleri ndeki bayrak sömürünün, zulmün, baskı ve işkence n i n bayrağıdır. Burj uvazi Kürt halkının kanını dökerken, devrimci ve sosyali. _s t •iıiııl• aydı nlar", saldırı.r ken eli nde i şte bu kanlı bayrağı taşıyor. Burj uva:z;i ve uşaklarının anlayamadı�ları şey şudu r: Bütün saldı�ga nlıklarına rağmen bayrakları on lara kefen olacaktır. Elleri nde özgürlük ve sosyalizm i n kızıl bayrağ inı taşıyan komün istler i se, on urio taşıdıkla rı bu bayrağı kapitalizmin bağrına d ikeceklerdir. Kızıl Bayrak Yükselecek! Sosyalizm Kazanacak!

Tohu mları serpenlere topraga

Ve korkmadan düşenlere Selam düşen .

' gokyüz ü nd en

olsun

ÖzgÜrlük io.h urı'ıları'ria can veren Billur taneli yağm ura

�:�

·:·

Selam ol'sun elinde kı�ıl baymk Ve omuzunda iş çantasıyla Yürüyen devrimci işçiye •

'

Selam . olsun mücadele

1

spsyalizm

Devrimci selamlar

D.Nalçi/PARiS

iSTANBUL MERKEZ: Tiryaki Hasan Paşa Cc;ıd. Osman Kafkas H a n . No; 54/3, Aksaray Telefon/Fax: O (2 1 2) 6 3 2 73 56 ADANA: Cemal Gürs�l C a d . Shell Karşı s ı , Vakıf işhanı Kat: 3 No:306 Telefon: O (322) 3 5 1 3 6 84 . ANKARA: T una C a d . Çanakçı i ş h a n ı N o : l l /60, Kızı lay Telefon: O (3 1 2) 4 3 3 1 3 2 9 , iZMiR: 8 5 3 . Sok. Bilen işhanı No: 6/604 Koı;ı a k Telef�n/Fax:O. . ( 2 3 2 ) 44,5 2 1 5 0 . 8 59

içi ı:ı .

Alanlannda olanlara

K1:z:1l Bayrak, 1 5 Gü n l ük Sosydist S iyasal Gazete, Sayı : 5 , Sa h i b i ve Yazı işleri Müdürü: Ayşe Öztürk, �;, E KSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

BASKI : Yen i Asya Gazetecilik Matbaacıl ı k .ve Yayı ncı l ı k Sanayi ve Ticarat A . Ş . iSTANBUL Tel: O (2 1 2 ) 6 5

ışık


-

. '

'

1� '

''Kapitalizm savas ve harharlik demektir. " Kapitalizmin bu s1k kullamlan tiımmma en iyi uyan örnek JD'nin ll Dünya Savafl sona ererken 6 Ağustos'ta Hirofima ve 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye alliği homhalartllf. Bu homhalafln gücüyle yüzbinlerce insan ölmüf, bir o katlar ise yaralanmlfllf. Bu kentlerin fevresintle yasayan insanlarda kanser hasta/ik/ai/ görülme oranlafindaki arllf ise kapitalizmin haiharliğmm farkli bir hoyututlur�

Dünra Savafl sonunda Japonya'da 2 milyon asker ve sivil ly_ona yakin insan yafamml yitirmiflir. Emperyalistler l[in savaf, yağmalama fllTiflnln fltltlet arailaflyla sürtlürülmesmden hafka bir fey tleğiltlir. Yenipazarlar eltle ·etmek, petrol bölgeleri gibi stratejik rıık1mtlan önemli topraklafi tam i/enetim alima almak vb. l[in . itina ile hesfetlikleri özel artiulafim halklarm üzerine sürmekten karmmazlar.

ıim tlıinyatla ise 60 mi

1945 y1lintla Japonya'da kullamlan bomba o tarihe tlek insanl1ğm!JÖrtlüğü en korkunc silah itli. Hazi Almany_asl'ntla özellahoratuvarlartla ''fizik uzman/aTI" tarafmi/an imal , edlilmeye ral/filan bomba, tlaha sonra ABD'de üretiltiL ABD'nin atom homhasm1 kullanmasi savasm yenikleri ve galipleri arasmtlaki dengeyi hirhir hirimJe değiflirmetli. Japonya raktan teslim olmaya hazlftll. Savaf bitmek üzereydi. Ama ABD'nin tlünf.IIIJIO en büyük gücü oltluğunu kamtlamaya ihtiyaCI vari/1. Böylelikle tiim dünya halklafi üzerinde hegemonyasim ilan ederek, sömürüsünü yoğunlafllfacaktl. Bu fDV i[in yüzbinlerce insani katietmede h�c teretltlüt göstermedi. ABD emperyalizmi huntlan sonra bir rok ülkeye saltllftli. Onbinlerce insanm kal/etiilmesinin ilk elden sorumlusu oltlu. 1962'tle Vietnam'1 i19al etlen ABD, 197S'te Vietnam halkmm yiğit tlirenifi sonucu yenilgfye uğratllm. Ancak 2 milyondan fazla msan bu savas süresince öltlüriilmüstü. Son olarak napalme varana tlek lier türlü silah ve hombay1 kullanmlar. frak'a 6 haftada tam yaflm milyon ton bomba y_ağtllfllm. Bu ll. Dünya Savafl'ntla 14 aytla at1lan bomba miktlifinm üzelintleytli.

Bugün tahrip gücü cok tlaha yüksek atom bombalafi imal' etlilmiflir. Emperyalistlerin birer tehdit araCI olarak askeri lerde hekletilmektetlir. Onlar {lkarlarmm tehlikeye girdiğini larkettikleri an hunlafl kullanmaktan rekinmeyeceklerdir.

Emperyalist ABD'nin nükleer bomhalaTI konumlanmrmğl Eiilkelertlen biri tle Türkiye 'tlir. 1987'tle Afillijelgazetesintle yaym/anan bir habere göre Türkiye'de SOO nükleer bomba bulunduğu itltlia edilmektedir. O tarihten bu yana silah W;:e,limi'ndeki art1s ve ABD ordusunun Orta Doğu'dakiyerfesimi gözönüne 'alintl1ğmtla, fimtlilertle cok daha fazla !lülileer silabm ülkemizde konumlanrllflltllğml söyleyebiliriz. ·

"

'

Emperyalistler tlünyay! raktan kocaman bir silah tleposuna . virdiler. Ama onlaTin silahlaflnm ücü tarihin zorunlu aklf/01. tleğiflirmeye yetmer.ecektir. Dünxa Savasi sonrasmtla · Büyük Ekim Devrimi'ni enpelleyemetliler. ll. Dünya Savafl sonrasmtla tlünyanm urte birinin kentli sistemlerinden kopufu katfiSmtla raresiz kaltiJ!ar. Emperyalistler tüm silahianna karfm gücsüztlürler, [Ünkü örgütlüproletaryamn gücüne hirhir silalt erifemez.

f

.. ·

·

7nsanllk tliplomasilerin, toplanfllafln, hafif yürüyüflerinin vb. salmrgan savafiaTI ön/eyemediğini görmüştür/görmektedir. SavafSIZ, sömürüsüz bir tlünyay1 yaratmak, . proletaryanm öncülüğünde yürütülecek toplumsalkurtuluf savaflmif/o olanaklitllf. Kapitalistleri ve onlaTin savaf makinalafini mezara pömmenin, yeniden tlirilmelerine firsat vermemenin hiflcik yolu sosyalizmin kurulufunu gerrekleştirmektir. F.Joliot Curie 'nin tletliği gibi;

''Bur1! ient!ilijintlenge/mer, onu iuzunmuigereiiyor. "


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.