Kızılbayrak yıl 1994 sayı 06 15 ağustos 01 eylül

Page 1

İ�çi Hareketi Tarihinden Kesitler-2

DİSK Genel Kurulu

15

G ü n l ü k

So s y a lis t

Sı y a s a l

Kapitalist Cennet mi!

FIS ve

Modern Barbarlık mı?

G a z e t e

15

Gebze

Ağustos-ı Eylül '94, Sayı:6, Fiyatı: 15 000 TL

''

ur srar ı5

Ağustos 1984, Kürt ulusunun ta:!hind� önemli bir dönemeçt r. Kurtler'ın ulusal baskı ve eşıt­ sizliğe başkaldırışlarımn simge­ sidir. Kuşkusuz, Kürt ulusal hareketi 15 Ağus­

tos'ta başlamıyor. Bu mücadelenin 19. yüzyıla kadar uzanan kökleri var. Cumhuriyetin ilk yıllarında da, 1925-40 dönemini kapsayan bir dizi Kürt ayaklanması mevcut. 19. yüzyıldan 1940'lı yıllara kadar oldukça geniş bir zaman aralığına yayılan ayaklanmaların ortak özelliği, üst sınıflara ve özellikle feodal ögelere daya­ nıyor olmasıdır. Bu özellik bu tarihsel dönem­ deki Kürt ayaklanmalanmn en zayıf yanını oluşturmaktaydı. Bu temel zayıflığından yararlanarak Kürt ayaklanmalanm ezmek ve ardından koyu bir asimilasyon politikası uygu­ lamak, bu süreçte sömürgeci sermaye devle-

D

menin dolaysız sonuçlarından biri de, Kürt

'60'lı yıllardaki sol hareketin şovenist yönüne tepkiyle de bağlantılı olarak,'70'li yıllarda, bir dizi ayrı Kürt örgütlenmesi kuruldu. Devrimci ve reformİst kanadarıyla sol

ulusal hardeketindeki canlanmaydı. Toplumsal muhalefetin yoğunlaştığı, sınıf mücadelesinin keskinleştiği '60'lı yıllar, Kürt ulusal uyamşı açısından da bir yükselme dönemi oldu. Kürt aydınlan arasında başlayan ulusal uyamş, giderek Kürt yoksul sınıflanna dek yayıldı.

hareketin bir bütün olarak yıkım ve tasfiye yaşadığı '80'li yıllar, Kürt ulusal hareketi açısından tam bir sıçrama dönemi oldu. 15 Ağustos 1984'te ilk kurşun sıkıldı ve onu izle­ yen on yılda Kürt ulusal mücadelesinde tarihi önemde bir gelişme yaşandı. O günden bu

tinin temel politikas·ı oldu. 1940 tarihinde Kürt ulusal hareketinin bu dönemi kapandı. 1950'li yıllarda hızlanan kapitalist geliş­

Siyasal Durumdan Görünümler

üzen sürekli kriz üretiyor. Sıkışmışlık ve artan iç didişme, burjuva politikası açısından en sıradan sayılabilecek konuları dahi hızla bir siyasal kriz nedenine dönüştürüyor. Hükümetteki bakan değişiklikleri vesilesiyle oluşan kriz havası, generallerin görev

süresinin uzatılması sorununda da devam etti. Bunu ise hükümetin taze bakanlarından Alpago şahsında ortaya çıkan "rüşvet krizi" izledi. DYP-SHP hükümetinin ömrü konusundaki tartrş­ malar, güncelliğini hiç ·kaybetmeden, devam ediyor. Ama öte yandan da, yeni bir alternatif gözükmediği için mevcut burjuva koalisyon hükümeti varlığını sürdürürüyor. Sahte başarı ve zafer naralarına rağmen, kapitalist ekonomideki kriz atiatıimak bir yana, hafifletilememiştir bile. Nitekim, krizin atıatıldığı demagojisinin amigoluğunu yapan düzen cephesinin tüm sözcüleri, krizden kurtulabilmek için, iki üç yıla yayılan bir "istikrar programı"nın zorunlu olduğundan söz ediyorlar. Bu sözler, düzenin önümüzdeki süreçte işçi ve emekçilere çok daha yoğun bir saldırı düzenleyeceğinin işaretleridir de_. ..

Devamt

3·.

Sayfada

güne Kürt ulusal mücadelesi sürekli olarak gücünü ve etkinliğini artırdı. 1984'te başlayan mücadele 1987'de oturmuş bir gerilla hareketi, 1989-90 döneminde ise kır ve kentin Kürt nüfusunu kucaklayabilen bir devrimci kitle hareketi haline geldi. Kürt sorunu ulus­ lararasılaştı, dünyamn ilerici kamuoyunun ve tabi ki emperyalizmin temel gündem madde­ leri arasına girdi. Kürt sorunu artık çözümünü dayatan bir soruna dönüşmüştü. Gerek sömür­ geci Türk burjuvazisi, gerekse emper yalizm kendi çözümlerini- dayatmak doğrultusunda yoğun bir çaba içerisine girdiler. Bazı farklı eğilimlerin de bulunmasına karşın, sömürgeci Türk burjuvazisinin Kürt sorununa ilişkin tavrı gelen_eksel inkar ve imha politikası doğrultusunda oldu. Geçmiş dönemlerdeki Kürt ayaklanmalarını katliam politikalanyla ezebilen sömürgeci Türk burju­ vazisi, bu yeni Kürt ayaklanmasım da benzer bir

politikayla

ezip

etkisizleştirebileceğini


2

l( ı z ı l B a y r a k

Kirlenen Eller Bizim Illerimiz...

Bu vohset dünyonm baska bir kösesinde olmuyor. .

Bu inomlmaz sev/erin hepsi burada yombostmtzdo qerceklesiyor.

Omuzloflmtzo suskun kalmonm onay/amuk olduqu suc ortokn(f! biniyor. Kirlenen eller bizim ellerimiz. lnsonhktan akan sadece kont-qerillo, özel tim veya savoso mahkum edilen isci emek ci cocu(Ju askerler det!J/. Yasonaniort kamksodtkco biz tükeniyoruz. Kordes Kürt holkma elimizi uzotmaw bir türlü beceremedi{/imiz icin ortak düsman sermayeye korst stmf sovostmmdo müthis bir imkam koarmokla kolmwo0 aym zamanda kirli sovosm sessiz suc ortokh(pm üstleniyoruz.

Kordes Kürt holkmm öz.qürlü,qüIcin.qörev basma 1

ermayenin sömürgeci devleti, büyük bir sınır· tanımamazlıkla her geçen gün saldırılarını yoğunlaştırıyor. Her gün yeni bir saldırı, yeni bir vahşet, yeni bir katliam haberi duyuyoruz. Sokak infazları, köy yakmalar, orman yakmalar, ekin yakmalar ve nihayet diri diri insan yakmalar... Tankı, topu, makinalı tüfeği ve çağımızın en büyük silahı olan medya araçlarıyla sistem, insanları insanlıktan çıkarma çabasında... Yurt savunmasının adı terörizm, vahşetin ve terörizmin adı ise yurt savunması olmuş.... Eaemenlerin eli karilı katil sürüleri aüoeaündüz katliamlar düzenleyip, vahşet saçarlarken, satılmış basın yayın organlan bu vahşeti naklen yayınlıyor ve kitlelere katillerin ne kadar haklı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Istanbul Bağcılar'da devrimcilerin katledilmesi en son örnek olmuştur. Öldürülenlerin "halk düşmanı teröristler" olduğunu ve halkın çıkarları için öldürüldüklerini, bunUn da normal olduğunu söylüyorlar. Insanlar, öyle bir vahşete alıştınldılar ki anlatmaya sözcükler yetmez. tO yıldır sömürgeci sistemin Kürdistan'da yürüttüğü kirli savaş süresince bize neler gösterildi? Çıplak insan cesetleri, çöplüklere atılmış insan ölüleri, kesik kulaklar, ırzına geçildikten sonra intihar etmiş kadın cesetleri, yakılmış yıkılmış köyler, kasabalar ve kentler... Bütün bunlara gözyuman, görmezlikten gelen veya alışmış bir toplum...

S

·

Sermayenin kirli medyası hergün bu iğrençlikleri odamızın içine kadar getirerek bizi tepkisizleştirm�ye, insanlığımızdan çıkarmaya,çalışıyor. Doğrusu başarılı da oluyor. Bütün bunlar karşısında bizim sessizliğimiz ve tepkisizliğimiz egemenleri daha da cesaretfendiriyor, vahşetlerini ' daha da arttırıyor. Bu vahşetin en son kanıtları 7 Ağustos 1994 günü Özgür Ülke gazetesinde vavınlanan foto(ıraflardır. Iç organlarına varıncaya dek diri diri yakıfmış, taşfa kafatası parçalanıp beyni dışarı çıkarılmış insan ceset­ leri ... Ve en iğrenci, bu cesetlere basarak hatıra fotoğrafı çektiren askerler... Işte insanın insanlıktan çıkması. .. Ha�anlık ... Ve Türkiyeli aydınlarda, meslek gruplarında, "demokrat"larda bir ölüm sessizliği... Sen llhan Selçuk, sen Yalçın Doğan sen Aziz Nesin ve türevleriniz; siz üniversite rer, barolar, sendikalar, hipokrat yemini etmiş doktorlar, "bilim adamları" Filistin'de göçdünüz mü bu vahşeti? Bosna-Hersek'de, Dağlık Kara­ bağ'da, Ruanda'da yada başka bir yerde ... Peki bu sessizliğiniz, görmezden gelmeniz neden? Türk halkının insanlıktan çıkarıldığının (çıkardığınızın) farkında mısınız? Siz işçiler ve emekçiler; sermaye devletinin,

kardeş Kürt halkına ve sınıf çıkarlarınız için müca­ dele eden devrimcilere yönelik saldırılarını ne zaman gör�ek, ne zaman tepki göstereceksiniz? Kürt halkına ve siz emekçilere karşı sürmekte olan topyekün saldırının önüne ne zaman direnme barikatlarını kuracaksınız? $atılmış medya kalemşörlerinin yalanlarını orta­ ya çıkarmanın ve kapitalistlerin saldırılarına karşı direnmenin zamanı gelmiş geçiyor bile... Bu saldırıları püskürtmenin tek yolu, sermayenin topyekün saldırılarına karşı topyekün direnişe geçmektir. Kardeş Kürt halkının uzattığı dost elini tutun ve asalakların saldırılarını boşa çıkartın. Hala geç kalmış sayılmazsınız. Sizleri kurtaracak olan tek şey kendi örgütlü gücünüzdür. Önünüzde iki yol var: Ya bugün olduğu gibi kapitalist barbarlık, ye da sosyalizm!

Tesli.me'nin Kelepceleri_ Bangladeşli kadın şair Teslime Nesrin anlatıyordu. Daha önceleri, kadınlar .hakkında islam Savaşçıları Konseyi'nin üzerindeki baskılarda dini n etkisine işaret eden Teslime hakkında bitmeyen karşı verdiği ölüm fetvası hala yürürülükte. kampanya, bu kitapla birlikte arttı ve bir Hakkında verilen tutuklama kararı ise kadın ı n (Halide Ziya) başbakanlığında şimdilik kaldırıldı. Bileklerine vurulmak oluşturulmuş hükümet, kitabı yasakladı . istenen kelepçeden mahkeme kararı ile Ardından, islam Savaşçıları Konseyi kurtulan Teslime, duruşmadan bir kaç ismindeki fanatik örgüt Teslime hakkında gün sonra isveç'e gitti. . ölüm fetvası çıkardı . Başkent Dakka'da Ancak Teslime'ye vurulmak istenen kelepçe bir tane değildi ve özellikle aleyhine düzenlenen gösterilerden beynine vurulmak istenen kelepçe tehdidi yılmayan Teslime Nesrin, dinsel gericiliğe karşı tutum almaya devam etti. Tam bu halen duruyor. Düşünceleri ülkesinde noktada, emperyalizme bağımlı hala şeytani fikirler olarak kabul ediliyor. Teslime Nesrin aslında şair... ,Ancak . hükümetin ikiyuzlülüğü açığa çıktı. onu son günlerde ünlendiren eseri şiirleri Hükümet bir yandan Teslime'ye koruma polisleri temin etti ve hakkındaki olmadı. Teslime geçen yılın başında bir kitap yayınladı. Lacca (Utanç) isimli kitap ölüm fetvasına karşı çıktı. Fakat diğer yandan dinsel gericiliğe taviz vermekten 1992 yılında öç peşindeki fanatik vazgeçmedi. Böylece geçtiğimiz haziran müslüman grupların Bangladeş'deki ayında Teslime'nin bir Hindistan Hindu azı nlığa karşı giriştikleri saldırıları •

gazetesine verdiği, "Kur'an değişmeli" demecini bahane ederek onun hakkında tutuklama kararı çıkardı . Kararı n çıkışı Teslime Nesrin olayının uluslararasılaşmasının başlangıcı oldu. Teslime uzun süre tirari yaşadı ve nihayet geçtiğimiz günlerde teslim oldu. Mahkeme uluslararası kamuoyunun yoğun baskısı sonucu Teslime Nesrin hakkındaki davayı ilk celsede düşürdü. Önceden planlandığı izlenimini veren bir şekilde, Teslime'nin duruşmadan hemen sonra isveç'e gitmesine göz yumdu. Tesli me'nin bileklerine vurulmak istenen kelepçeyi uluslararası kamuoyunun baskısı çözdü. Düşüncelerine vurulmak istenen kelepçenin kolay çözülmeyeceği ise çok açık. Teslime Nesrin Türkiye'de daha çok feminist yönüyle ele alı ndı. Oysa o nun

uğradığı baskılara neden olan yönü dinsel gericiliğe karşı tutumuydu. Ama şu soru da bir kenara yazılmalı: Dinsel gericiliğin ilk şimşekleri hep kadınlara mı yön-eliyor? Emperyalistler bir dizi islam ülkesi ile sıkı ilişki içinde. Böylesi baş ağrıtan sorunlar dışında, bU ülkelerde islamiyetin uyuşturucu hegemonyasına ihtiyaçları var. Nijerya, Cezayir, Mısır, Pakistan gibi, benzer fetva ve yasakların yaşandığı bir çok ülkenin durumu iyi birer örnek. Son örnek ABD ve Batı'n ı n sadık Uzakdoğu kapısı Pakistan'dan; Allah'a Hakaret Yasası'nın hafifletmesini isteyen hukukçu ve insan hakları savunucusu Esma Cihangir hakkında da ölüm fetvası çıkarıldı. Devrimciler dinsel gericiliğe karşı mücadeleleri nde, uluslararası kamuoyuna değil, kendi özgüçlerine güvenmelidirler.


1 5 Ağ u sto s- 1 E y l ü f 94

3

l(ızıl. B a y r a k

Kürt Halkı Devriınci Mücadelede Israr Etınelidir!

Baş Sayfadan Devam

düşündü. Kürt s-.ınundaki geleneksel politikasını bir kez daha yürürlüğe koydu. Ama bu kez yanıldı. Zira tüm diğer Kürt ayaklanmalarından farklı olarak bu kez hareket Kürt yoksul sınıflarına dayalı halkçı bir hareket olarak gelişmekteydi ve alt sınıf­ ların devrimci eğilimlerini kendinde somutlayan bir önderliğe sahipti. Sömürgeci devletin uygu­ ladığı imha politikasına rağmen, hareket Kürt halkı içinde her geçen gün daha da yayılıp kökleşti. İnkar ve imha politikası iflas etmeye başlamıştı ve bu, çok geçmeden sömürgeci sermaye devleti safla­ rında bile itiraf edilmeye başlandı. Şiddeti tek ya da temel politika sayan anlayışla bu sorunun çözü­ lemeyeceği yönündeki düşünceler, burjuvazinin çeşitli kesimlerince daha sık ifade edilir oldu. Ne var ki, sömürgeci sermaye devleti bu güne kadar şiddet ve imha politikasından döngeri etmiş değildir. Bunun nedenlerinden biri, bu politikanın sömürgeci devletin geleneksel politikası olmasıdır. Ama yalnızca bu değil. Daha önemli bir neden var ki, bu da, sömürgeci sermaye devletinin ciddi düzen içi reformlar yapabilecek bir güce sahip olmamasıdır. Bu nedenle sömürgeci devlet kalıcı bir çözüm üretemeyeceğini bildiği halde, bugüne dek inkar ve imha politikasında ısrar edegelmiştir. "Ezemesscm hiç olmazsa biraz geriletirim" marıtı­ ğıyla devrimci Kürt hareketine ve Kürt halkına en vahşi yöntemlerle saldırmış, kitlesel katliamlarla Kürt halkını sindirmeye çalışmıştır. Bu azgın şiddet politikasına rağmen kısmi ve geçici mevzi kayıpları bir yana bırakılırsa; devrimci Kürt hareketi sürekli olarak büyümüş, gelişmiştir. Sömürgeci sermaye devleti, şiddet ve inkar politikalarıyla çözüm elde etmekte geciktikçe, emperyalizm kendi politikasını sömürgeci devlete daha kuvvetli bir tarzda dayatmaya başlamıştır. Emperyalizmin Kürt politikasıyla sömürgeci sermaye devletinin politikası arasında özü itibariyle bir farklılık yoktur. PKK'nin ezilmesi ya da devrimci özürrün boşaltılması her ikisinin de kaygısıdır. Farklılık burada değil, bunla-

ra nasıl. ulaşılacağı sorunundadır. Emperyalizm ·.Jel olarak açıklanan "Güneydoğu Konut Projesi", sorunun çözümü için şiddet politikasının yanı sıra yoğunlaştırılan korucu parti girişimleri... Tüm ve bunu daha da etkili kılmak için kısmi bazı bunlar göstermektedir ki, sömürgeci sermaye tavizlerin verilmesi gerektiğini düşünürken, devleti sopa politikasını küçük çapta da olsa havuç söınürgeci sermaye devleti bu tür tavizlerin, ancak politikasıyla birleştirmeye çalışacaktır. Tüm bunların tek bir amacı vardır; Kürt ulusal PKK etkisizleştirildikten sonra verilebileceğini düşünmekteydi. PKK etkisizleştirilmeden veri­ hareketinin devrimci önderliğinin altını boşaltmak, lecek her tavizin ulusal hareketi daha da kuvvet­ Kürt halkının devriınci çözüm isteğini zayıflatmak. lendircbileceği endişesini taşımaktaydı. Bu göstermelik tavizlerin, Kürt halkıria dayatılan Son gelişmeler göstermektedir ki, sermaye söınürgeci esaretin belki biraz daha inceltilmiş bir çevreleri emperyalizmin çözüm.· platformuna biçimde sürmesinden başka hiçbir anlamı yoktur. *** gittikçe daha sıcak yaklaşmaktadır' lar. Önce TÜSİ­ AD'dan, bu günlerde ise TOBB'dan "politik. 15 Ağustos bir devrimci sıçrayış günüdür. Kürt çözüm" doğrultusunda sesler yükselmeye başladı. halkı son. on yıldır elde ettiği tüm kazanımlarını Demirel'in "anayasa! vatandaşlık" vb. üzerine, devrimci mücadeleye borçludur. Bundan on yıl Çiller'in Kürtçe üzerine ardısıra gelen açıklamaları, önce Kürt halkı tümüyle yok sayılıyordu. .Onunla sömürgeci sermaye devletinin bu yöne doğru "dağlı Türk" denilerek alay ediliyordu. Bugünün en dümen kırmaya başladığının ilk işaretleri kabul gerici ve şoven burjuva politikacıları dahi sözde de edilebilir. "PKK'yi ezdik şimdi sıra politik çözüm­ olsa "Kürt realitesini" tanımak zorunda kalıyorlar. de"; bu söz bu günlerde daha sık duyulur olmak­ Kürt toplumu ·aşiret yapısının karanlığından tadır. Böylece bir süredir yürütülen, ••pKK biti­ kurtulmaya başlamıştır. Kürt kadını savaşın içinde rildi." demagojisinin gerçek nedeni de ortaya özgürleşmeye başlamıştır. Kürt halkı on yılların çıkmaktadır. Bu demagojik kampanya aracılığıyla miskinliğinden ve kişiliksizliğinden kurtulup, bu gündeme gelebilecek tavizlerin yaratabileceği gün gururlu ve onurlu bir halk haline gelmiştir. yenilgi havasının önü kesilmek istenmektedir. Devrimci mücadeleden başka hiçbir yol ve yöntem, "Uniter devleti" korumayı esas alıp, "Uniter bunları bir gerçeklik haline dönüştüremezdi. ulus" kavramını tartışmaya açan, Kürtçe yayın ve Devrim işte budur; bunun için gereklidir ve bunun eğitimi gündeme getiren TOBB raporu, buna para- için tck gerçek çözüm devriınci çözümdür.

15-16 Ağustos'un bu gün Kürt halkı­ na verdiği en büyük mesaj da bu olma­

lıdır.

ancak

devrimci

dirilişini

mücadeleyle

ancak bir devrimle, tüm uluslara kendi kaderlerini tayin hakkını ve eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik koşullarında yaşamanın imkanlarını sağlayacak olan sosyalist devrimle elde edebilecektir. Bu uğurda Kürt halkına ve onun önderliğine düşense, büyük acılar ve fedakarlıklar pahasına yarattıkları değerlere sahip çıkmak, devrimci mücadele hattında ısrar gösterebilmektir.

Siyasal Durumdan Görünümler

Düzenin henüz krizden kurtulamamış olması, kuşkusuz ki, önümüzdeki süreçte faturayı bir bütün olarak işçi ve emekçilere ödeterek, kurtulmayacak ·anlamına gelmiyor. Geçen süreçte başarı sayılacak adımlar işçi sınıfının değil, yine burju­ vazinin hanesinde yazıl�dır. Şu ana kadar, düzenin saldırıları karşısında işçi sınıfı ve emekçilerden kayda değer bir tepkinin gelmemiş olması, burjuva düzen açısın­ dan büyük bir başarı ve büyük bir avantaj sayılmalıdır. 20 Temmuz "genel uyarı" eylemi, beklenildiği gibi Türk-iş bürokratları tarafından . bir "hava boşaltma" eylemine dönüştürüldü. Herhangi bir hazırlığın söz konusu olmadığı, eylemi organize eden "önderlik"in güven vermekten uzak olduğu koşul­ larda, başka türlüsünü beklemek de pek mümkün değildi. Türk-iş bürokratları açıktan grev kırıcı bir rol üstlendiler. Sonuçta 20 Temmuz eylemi sermaye üzerinde· ciddi bir karşı basınç oluşturamadı. Nitekim sonraki günlerde düzenin saldırıları daha da azgınlaşmış, pervasızlaşmış ve küstahlaşmıştır.. 20 Temmuz'u izleyen günlerde kamu çalışanlarının maaşlarına sanki alay edercesine 220 bin TL'Iik "zam" yapan burjuva koalisyon hükümeti; '96'ya dek sabır telkin edecek kadar küstahlaşabilmiştir. Hükümetin sosyal demokrat ortağı hala, '96'da memurların sendikalarına kavuşacağıiıdan, söz edebilecek cüreti buia­ bilmektedir. Hem de eklerneyi unutmadan "Eğer hükümette kalabilirsek"! Hükümetin asgari ücret konusundaki tutumu da farklı olmamıştır. Asgari ücretin tesbitini uzunca bir süre sürüncemede bırakan burjuva hükümet, sonunda enflas­ yon rakamının çok altında bir asgari ücret saptamıştır. Böylece hem gecikmeden dolayı, hem de düşük zam oranı ned_eniyle işçi sınıfı bu cephede de ciddi kayıplarla yüzyüze bırakılmıştır. Asgari ücret genel ücret düzeyi üzerinde etkili olduğu için bu saldırıdan tüm işçi sınıfı zarar görmektedir. Öte yandan "ikinci yıl, ikinci dilim zamları" sorunu çözümsüz bir biçimde bekle­ mektedir. Burjuva koalisyon hükümeti daha önceki tutumundan hiçbir geri adım

bir

gerçekleştirebilmiştir. Kurtuluşunu da

·

Baş Sayfadan Devam

Kürt halkı yeniden

·

atmamakta, işçilere enflasyon· farkından vazgeçmeleri doğrultusundaki dayat­ masını sürdürmektedir. Sendika bürokratları ise işçiler adına taviz üstüne taviz vermektedirler. Şu anda sendika bürokratları, sermaye hükümetine "hiç olmazsa 6 ay arayla iki taksit halinde ödeme" yapılması yakarışında bulunmaktadırlar. işten atılmalar ve sendikasıziaştırma bütün hızıyla devam etmektedir vb. Tüm bunlar karşısında sendika bürokratlarından beklenen oyalama, ert.eleme ve tereddüt yaratmaya dönük tavırlar olurdu. Onlar kendilerine düşen rolü titizlikle yerine getiriyorlar ve şu ana dek sermayeye hizmette büyük bir başarı gösterdiler. Peki işçi sınıfındaki bu sessizlik ne kadar sürecektir? işçi sınıfı bundan sonraki saldırıları da aynı sessizlikle mi karşılayacaktır? Bu sorunun yanıtının ne yönde olacağını büyük ölçüde komünistlerin, devrimcilerin ve ileri işçilerin çabası belir­ leyecek. 20 Temmuz eyleminin bir hava boşaltma eylemi olacağı bekleniyordu. Ama bu . denli zayıf geçeceği beklenmiyordu. Ne varki, bu belirttiğimiz gibi hazırlıksızlık ve güven veren bir önderlikten yoksunlukla doğrudan bağlantılı bir sonuçtur. Eylemin nisbeten zayıf geçmesi, 20 Temmuz'un işçi sınıfında biriken eylem arzusunun ürünü olduğu gerçeğinin üstünü karartmamalıdır. 20 Temmuz'un ardından muhte­ melen ·sınıf ve emekçiler içinde kısa süreli bir umutsuzluk ve karamsarlık havası egemen olacaktır. Ne var ki, 20 Temmuz işçi sınıfı açısından bir "yenilgi" değildir. Zayıf da olsa bir başlangıçtır. Dolayısıyla ortaya bir karamsarlık havası çıksa bile bu kısa süreli olacak, çok geçmeden bunun yerini daha ileri ve militan bir eylem arayışı alacaktır. Komünistlere, devrimcilere ve ileri işçilere düşen görev bu sürece hazırlıklı girebilmektir. Belli başlı sanayi şehirlerinde ve stratejik sektörlerde sendika bürok­ rasisine rağmen inisiyatifi ele geçirecek ve eylemiere önderlik edebilecek bir hazırlık gerçekleşirse, militan bir sınıf mücadelesi sürecinin de önü açılmış olacaktır.


4

l(ızıl B a y r a k

1 5 Ağ u s t o s - 1 E y l ü l 94

fürk Devletinin Psikolojik Ezme Harekatt: ' .

- '

.1

Devlet önümüzdeki günlerde, bir yandan baskı ve katliam politikalarının dozunu artıracak, bir yandan da sömürgeci oltanın ucunda ekonomik yatırım ve kültürel kırıntılar yemini sallandıracak. Kürt halkının kanıyla beslerneyi hesapladığı işbirlikçi Kürt partisinin önünü açacak, Güney Kürdistan'daki işbirlikçilerinden de destek alarak ona taban yaratmaya çalışacak. Bu yoldan da terör ile hırpaladığı kitleleri PKK'den uzaklaştırmayı, Kürt Ulusal Hareketi'ne .

işbirlikçi teslimiyetçi eğilimleri hakim kılınayı deneyecek. Ancak bu yönde belirgin gelişmeler gördüğü ölçüde de tanıyacağı kısmi kültürel haklarla tasfiye sürecini derinleştirmeye çalışacak.

ürk devleti 1 993 yılında Kürt dırdığı baskı ve katliam politikalarının sorunıi konusunda "Bu kış ya dozunu artırarak sürdürecek. Öte bitecek, ya bitecek" diyordu. yandan da sömürgeci altanın ucunda , . Ama hi� bir gelişme sağla­ ekonomik yatırım ve kültürel kırıntılar yamadı ve yanı ''sıra ertdediği ekono­ yemini sallandırarak, Kürt halkının · rı;J.�k' kriz de ,ı'991 ,b�Şlarında patlak kanıyla beslerneyi hesapladığı işbir­ verd\. Sermaye devleti' ik,iuCi bir savaş likçi Kürt partisinin önunü açacak. cephesini işçi sınıfına k'arşı açmak işbir­ - Kürdistan'daki Güney � zo�nda kaldı. Kirli savaş, yıllık 400 likçilerinden destek alarak ona taban , triİyonu bulan masraflai-ıyla bir yandan yaratmaya çalışacak. Bu yoldan da ekonomik krizi derinleştiriyor ve aşı!terör ile bırpaldığı kitleleri PKK'den masinın önünde başlıca engellerde.n uzaklaştırmayı, PKK'yi etki­ biri}'ı\�, teş fil �diyor.;p iğer yandan .�'ıl· sizleştirmeyi, Kürt ulusal hareketi'ne düienin si'yisal . krizi'ni deripleştiriydr. işbirlikçi teslimiyetçi eğilimleri.hakim Türkiye işçi sınıfının Kürt halkı ilc kılınayı deneyec�k. Ancak bu yönde ittifak zemininin ' güçlendiğini 'gören belirgin gelişmeler gördüğü ölçüde � tanıyacağı kısmi kültürel haklarla Türk burj4yazis\' öu durumdan büyük k9rku du uyor� v� bu yüzden Kürt tasfiye sürecini derinleştirmeye çalı­ sorununa "çözüm" arayışlarını yoğunşacak. Evet, Türk devleti bir de bu yolu •. laştıq.yor. deneyecek. Ama hiç kuşku yok ki, bir · ' . 1 : .J kez daha yanılacak. Sömürgeci Türk devleti .. ulusal hare�et!. ezmek, ve egemenliğini edici halkası, ulusal devrimci bir burnu bile kanarnadı ve bu aralıksız Bu taktik belki Kürt burjuva � PKK'nin olarak etki­ dört ay boyunca sürdü. Türk devleti, kesimler içinde devlet ile işbii'liği sürdürmek amacına' bağlı' olarak, Kürt önderlik . soruı'ıuria yöiıelik . kısmi "reforin" sizleştirilmesi ve tasfiyesi olmaktadır. PKK'yi etkisizleştirmek amacıyla yönünde belirli sonuçlar yaratır. Ama adımlar� atmak g�&tktiğini, emper­ Bu yüzden PKK'nin kazanımı anla­ devreye sakacağı işbirlikçi· Kürt parti­ bu bile Kürt ulusal devrimci hareketini tX�l!stlerin ·de istem!eri �onuc,u , uzun mına gelebilecek bir "reform" adımı sının yükselişine zemin olacak zayıflatmayacak, tersine daha da sü ' redir katiullenmiş durumda: 70 yıllık atmak devletin hiç bir şekilde ışrne "reform" vaatlerini gündeme sokmak güçlendirecek bir gelişme olur. için, "PKK'ye kaşı üstünlük sağlandı" Sömürgeci Türk devletini bir açmaz­ inkar·��: politikasının artık eski tarz gelmiyor. Yanı sıra sömürgeci devlet Kürt psikolojik ortamını, hiç olmazsa dan diğer bir açmaza sürükleyen en hük� s.ürmeyec.eğini. o da çaresizlik içind,e· Üb,u l ediyor. Am��u! usa! hare­ halkına karşı kirli savaşta desteklerini görüntüde sağlamaya çalıştı. Geçti­ büyük çıkmaz buradadır. Sömürgeci ketin/cteVr' imclı: önderliğini ezmeden, almak için Türk kitleleri içinde şove­ ğimiz günlerde bölge valilerinin, ilgili . sermaye devleti Kürt emekçi halkının örgütlü, •·silahlı 'taban.ını dağıtmadan nizınİ azgınca körükledi, onları Kürt bakanın, bürokratların başbakan ile ulusal tıilepleriyle iç içe geçmiş ve bölgeye yÖnelik karşılıklı olarak da birbirini besleyen "reform'-' adımları atmanın . yukarıdaki halkının ulusal taleplerine kayıtsız toplantılarından amaca hizmet· etmey�ceğini, tersine kılmak için, "Kürt sorunu yok, terör ekonomik seferberlik kararı çıkması, sınıfsal taleplerini karşılayabilecek işip.i daha da zo'ra sakacağını görüyor. sorunu var" propagandasını yükseltti. "�nsan hakları" bakanının bölge ge�isi, durumda değildir. Onun demagojisini Türk devleti bu konÜda kendi sınıf. Şimdi hele PKK'nin geriletilemediği Tansu Çiller'in önümüzdeki günlerde yaptığı kültQrel hak kırıntıları Kürt 1 çıkarı ve mantığı içind h e son derece koşullarda "reform" adımlarını günde­ bölgeye gidecek olması, devletin halkının geniş kesimleri için hiçbir tutarlıdır. Çünkü emperyalizmin ve me getirmesi, hem aczinin açık bir açıkça desteklediği Yeni Demokratik anlam ifade etmez, ekonomik vaatlerio Türk devletinin siyasi "çözüm':ü, değil belgesi olacağı, hem de inkarcılığının De&işim Partisi'nin propagandasının ise hiçbir inandırcılığı yoktur. Onun Kürdistan'daki sömürgeci egemen­ inkarı anlamına gelebileceği için basında öne çıkarılması vb. , tüm siyasi "çözüm"ü sadece Kürt burjuva liğinin tasfiyesini, asgari ulusal sermaye devleti'ni iç politikada güçlüğe bunlar söz konusu "psikolojik ezme kesimlerine çekici gelebilir. PKK'yi , harekatı" ile bir amaç bütünlüğü arze­ ' Kürt halkından tecrit edeceğine; Şera­ demokratik talepleri bile içermiyor. sevkediyor. fettin Elçi, Kemal Burkay gibi işbir­ Türk devleti� bu çerçevede bahar iliym. Tersine somurgeci ve sömürücü Sömürgeci devlet _önümüzdeki likçilerin gerçek yüzlerinin açığa egemenliğin daha. da pekiştirilerek aylarından bu yana PKK'ye karşı sürdürülmesini amaçlıyor. Öyle ki "psikolojik ezme harekatını" başl,atmış günlerde, bir yandan DEP yargılaması, çıkmasını sağlar ve asıl onların Kürt siyasi "çözüm" diye, "güvercinlerinin" - durumda. Hergün sözde. 50" 100 PKK köy yakmalar, toplama karnpları, halkından tecrit olmasına yol açar. Bu ağzında gevelettiği bazı kültürel hak militanı öldürüldü, devlet güçlerinin kontr-gerilla cinayetleri ile tırman- yüzden kirli savaşın , eski bir taktiği olan son psiko-ekonomik kırıntılarının ötesine gitmi­ sürdürmek Sömürgeci Türk nev leti. ulusal hareketi ezmek ve egemenliğini hareket ve buna paralel yor. Bunlar da sadece gündeme getirilen Yeni devrimci önderliği. ve amacına bağlı olarak, Kürt sorununa yönelik kısmi "reform" adımları Demokratik Değişim Partiulusal hareketi tasfiye atmak gerektiğini, emperyalistlerin de istemleri sonucu, si Hareketi sömürgeci Türk etmenin bir aracı olarak devletinin iflasını bir kez dtişünüldükleri için günde­ uzun süredir kabullenmiş durumda. Ama ulusal hareketin devrimci öndediğini daha belgelemekten ve me getiriliyor. Kısacası çözümsüzliiğünü derin­ Türk devletinin ve emper­ ezmeden, örgütlü, silahlı tabanını dağıtmadan, "reform" adımlarını atmanın bu leştirmekten öte bir anlam yalizmin Kürt politikasını amaca hizmet etmeyeceğini, tersine işi daha da zora sokacağını görüyor. taşımayacaktır. hayata geçirmelerinin tayin '

T

·

·

·

·

y

·

·

·

·

...

·

'


l(ızıl B a y r a k

1 5 A ğ ustos- ı Eyl ü l 94

5

Dep Davası:

'

aresıı•••

S

ömürgeci burjuvazi, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi karşısındaki acizliğini, kirli savaş yöntemlerini geliştirip yaygınlaştırarak aşmaya çalışıyor. Sivil halka yönelttiği silahlı terörle, gerilla savaşı karşısındaki açmazı kapatma çabasından sonra, şimdi de, politik savaşta yargı gücünü devreye soktu. Türk burjuva politikacıları görevlerini DGM savcıianna devrettiler. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde açılan DEP davası, burjuva hukukunun ince­ liklerinden habersiz savcıların politika yapmaya kalkınalarının traji-komik sahnelerine tanık oluyor. "Stiçunuz o kadar çok ki, kitap yaptık" denilen 174 sayfalık iddianame metni, dilinden kurgusuna dek, tam da TBMM'nin küfürlü oturumiarına layık bir saçmalıklar bütünüdür. Bir sayfadaki iddiasını başka sayfada çürütcn, insan iradesinden bağımsız gelişen maddi-toplumsal gerçeklerle ilgili akılalmaz saçma­ lıkta savlar öne süren, çiğnene çiğnene paçavrası çıkmış, ITK'nın ırkçı-faşist görüşlerini döne döne yİneleyen bir metindir bu. . iddianameye göre "sanık" DEP milletvekilleri işledikleri suçlarla, aslında var olmayan bir şeyi, Kürt ulusunu yaratmışlardır. Zaten idam- gerektiren asli suçları da budur. Bu suçun işleome biçimleri biraz garip gelebilir, ama zaten hayaller dünyası gariplikler dünyasıdır. Örneğin, bu yaratıcılık gücünü kazan­ manın araçlarından birisi üç renkli mendil taşımaktır. Sanıkların uğurlu renkleri ise sarı-kırmızı-yeşildir. Metin boyunca bu tür saçmalıkların arkası gelmez, yinelenir durur. Davanın temel güdüsü ise burju­ vazinin temel kqrkusuyla ilgilidir; egemenliğini yitir­ mek. Metne baştim sona hakim olan bütün saçma­ lıklann, ruh hezeyanlarının ve sayıklamaların altında yatan işte bu korkudur. Bu korkuyla O, bugün kabul etmek zorunda kaldığı gerçekleri unutup ("Kürt realitesini tanıyoruz"­ cumhurbaşkanları), dünün pespaye tezlerine sarılır:

ve

manevi

üstünlüğü,

değerleri .....Millet kayıtsız

ve

iradesinin

şartsız ve

aittir (İddianame, s. 6-7) (*) "

Yasalarının yetersiz kaldığı noktada ")'asadışı" yöntemleri kullanacağını teyit ve ilan eder: "...eğer bu tür eylemler yasalarla durdurulmazsa

Türk

Vatan

ve

Milleti'nin bütünlüğü hiç bir düşünce ve mülahazanın Türk milli

menfaatlerinin,

varlığının

Devleti

Sonuç Değerlendirmesi'nde ise: " ..... Televizyondan

. D

yayınlanması

ları"(s. 55) nı iddia eder ki, bu "suç" idam için yete­ rince hukuki, yeterince ağırdır. Zaten; "suçun oluşmasında netice beklenmez, esasen neticeye u/aşıldığında Türk Devleti parça­

Bölünmez Bütünlüğünü daha görülür şekilde güvence

lanmış ve bir kısım topraklar üzerinde artık bir devlet

altına yönelik tedbirler alınması da Devletin yapı­ sında vardır" (iddianame s. 7)

Sürekli red ve inkar ettiği gerçekleri satır arasında kabullenir: "Eylemleri, bulunduğumuz dünya ve yurt şartları

.

ve en önemlisi df! bölücülük hareketinin ulaştığı bu günkü durum ve vehameti gözönüne alındığında...

"

(iddianame s. 9) Ciddiye alınmaya kalkılsa bütün burjuva parti ve medya yöneticileri başta olmak üzere binlerce sanıklı dava açmayı gerektirecek saçmalıkta tezler ileri sürer: "....Kürdistan'dan

bahsettiği

dolayısıyla

PKK

terör örgütü ile organik bağ içinde olduğu." (iddi­

aname s. 5) "Sanıkların eylem ve faaliyetlerinin yasal değer­ lendirilmesi" arabaşlığı altında, vatandaşın duygu.,... larını anlatır:

"... yemin töreninde çıkardıkları olaylar devletimiz sınırları içinde ve dışında yaşayan Türk Vatan­

.

daşlarımız tarafından Televizyondan ve Basından

hayret ve endişi ile izlenmiş. . "(İddianame s. 59)

"Bu endişeler arasındaki bir vatandaşın ifadesiyle

'PKK

terör

örgütü

dağdan

inmiş-yüce

girmiştir' s�zü dikkat çekicidir." (s. 59)

meclise

kurulmuş olacaktır. o zarrzan sanıklar yeni kurulan o

devletin vatandaşları olmuş olacaklardır, bu halde maddeyi uygulayarak sanıkları cezalandırmak imkanı

kalmayacaktır." (s. 9)

İşte esas sorun da buradadır. Kapitalist devlet, uluslararası sermayenin eğilimine bakarak, eski statüsünü yitirebileceği kuşkusuna düşmüş ve bu güç kaybının öcünü, iş işten geçmeden alma güdüsüne kapılmıştır. DEP davasıyla kanıtlanmıştır ki, devletin alttan �lta duyduğu büyük korku, sömürgesini kaybetme korkusudur. Türkiye işçi sınıfı, sermaye sınıfına, DEP'e saldı­ rısı konusunda verdiği her tavizle, kendine yönelik saldırıların yolunu da açmış olmaktadır. Burjuvaziye dikensiz gül bahçesi rahatlığı verilmemelidir. İşçi sınıfı artık ülke politikasına karışmalı, özel­ leştirmeden DEP davasına dek, kendi bağımsız sınıf tutumunu ortaya koymalıdır. DEP davası, dolayısıyla ulusal sorun konusunda proletaryanın bağımsız sınıf tutumu, "başka ulusları ezen ulus özgür olamaz" ilkesinden hareketle belirlenir. Türkiye işçi sınıfı burjuvazinin sömürüsüne son vererek, kendi sınıf iktidarını kurma mücadelesine yönelmek için, aynı burjuvazinin Kürt ulusuna karşı yürüttüğü sömürgeci imha savaşında da taraf tutmak, sınıfsal düşmanı olan burjuvaziye karşı kardeş Kürt ulusunun özgürlük kavgasını desteklemek durumundadır. Unutulmamalıdır ki burju­ vaziyi her konuda dizgin­ lcyebilecek, geriletebilecek ve en sonu onun kanlı iktidarına son verebilecek tek güç işçi sınıfının gücü ve tek alternatifi de işçi sınıfının iktidarıdır. (*) iddianamedeki imla hataları ve anlatım bozukluklan DGM Savcılığı'na aittir.

Türk

ülkesiyle

bölünmezliği, Türklüğün tarihi

Dep Olay•:

görünlüsünün

sonucu tüm Türk Milletinin üzülmesine neden olduk­

Anayasa'da gösterilen ve devletin ilkesi ve Milletiyle

"Ebedi

mutlak

Türk Milletine

Çaresizliğin Parlamentodaki Yüzü

okunulmazlıkları kaldırılan beşi DEP'Ii, biri bağımsız altı milletvekilinin idam talebiyle yargılanmaianna başlandı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla başlayan ve DGM'de yargılanmayla devam eden süreç bujuva hukukunun ·gerçek yüzünü olduğu gibi açığa vuruyor. Her seferinde "demokrasi" çığırtkanlığıyla gerçekleştirilen, halkın "kendi iradesiyle" vekilierini seçmesi için yapılan seçimlerin aslında oyun olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturduğu iddia edilen; halkın kendi yöneticilerini kendisinin

seçmesinin koca bir yalan milletvekillerinin meclisten apar tapar tutuklanıp mahkemeye olduğunu tüm açıklığıyla anlatmaktadır. çıkarılmasıyla da görüldüğü Dokunulmazlıkların gibi, iyice ortaya çı kmıştır. kaldırılması ve DEP davası Bugün gelinen noktada DEP davası DEP'in sınırlarını aşan devlet için, yurtiçi ve yurtdışı kamuoyunda savunulamaz bir bir anlama sahiptir. Sorun hale gelmiştir. Keyfi bir biçimde DEP'lilerin kendilerine biçtikleri demokratik çözüm aracı olmak gerçekleştirilen Kürt milletvekillerinin tutuklan maları misyonuyla sınırlı değildir. Davanın sınırları sömürgeci kirli savaşı her türlü yoldan devletin Kürt halkına karşı destekleyen emperyalist devletlerce bile eleştiri konusu yürüttüğü topyekun imha yapılmıştır. Bugün Türkiye'de savaşıyla ve Kürt halkının işleyen rejimin bir ordu-polis yükselttiği bağımsızlık rejimi olduğu, çok daha açık mücadelesiyle çizilidir. hale gelmiştir. Perde görevi Sömürgeci devlet, bu savaşımı görerek bunu gizleyen TBMM DEP özelinde çoktan iyice saydamlaşarak silikleşmiş kaybetmiştir. DEP'i bir ve arkasındaki, gerçekte tek ehlileştirme aracına yetki sahibi MGK, dönüştürmeyi düşünmüş ama

başaramamıştır. Milletvekilierini idam cezasıyla yargılamaya varan hırçınlığı bu yenilgisinden ileri gelmektedir. Kürdistan'da yürüttüğü kirli savaşta so·nuç . alamayan devlet, bunda adım atamadığı ölçüde ulusal mücadeleyi parlamenter alanda da eritemeyeceğinin farkındadır. Bu yüzden bu alanı tümden kapatma eğilimindedir. Sömürgeci sermaye diktatörlüğünün ulusal hareket üzerine tüm planları çözümsüzlüğe dönüşmektedir. Dağlarda gerilla mücadelesini durduramamakta, geriliayla halk arasındaki bütünleşmişliği bölememekte, ulusal hareketin yasal alanı kullanmasını ve dünya kamuoyunu etkilemesini

engelleyememektedir. Her ne kadar Kürt milletvekilleri yer yer konuyu kişiselleştirseler ve PKK ile ilgilerinin olmadığını kanıtlamaya dönüştürseler de dava, TC'nin barbarlığını ve ulusal hareketin hak4ılığını giderek daha açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Kürdistan sermaye devletinin açmazıdır. Sömürgeci devletin kuruluşundan bu yana uyguladığı baskı, sindirme, inkar politikaları bu gün Kürt ulusal hareketi karşısında etkilerini yitirmekte, çaresizliğe dönüşmektedir. Onun bu saldırganlığı çaresizliğinden kaynaklanmaktadır.


6

l{ızıl B a y r a k

D

• •

u z

e n

c e p h e 1

1 5 A ğ ustos- ı Eyl ü l 94

s

ın d e

A r a y · ı ş l a. r

Son kabine değişikliği düzenin artık "sol" siyasi rezervlerini tüketmekte olduğunun bir ifadesidir. Düzen in çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu artıkça yığınları düzene bağlamada Mümtaz Soysal gibi

-- ---

"muhalif, ilerici, sol" görünümlü bağlantı kayışiarına büyük ihtiyaç

duyu l u r. Oysa bu unsurlar gereksiz yere

----

- - - - ----

harcanmak istenmezler.

f.··

J3u r:ün ise sistemin ekonomik ve siyasi tıkanıklığı öylesine had safhaya ulaşmıştır ki, kendisini bir süre daha ayakta tutabiirnek için, yılların birikimini taşıyan ve çeşitli gerilimler pahasına, yetişt� rdiği bu tür kadro rezervlerin i bile piyasaya sürmek ve bozuk para gibi harcamak zorundadır. Bunlar emekçi kesimlere hala "sol" imaj verebilme yeteneğine sahip olan düzenin elindeki son kadrolardır. Tüketilmeleri aynı zamanda SHP'nin koalisyon ortaklığının işlevini

"S

tamarnlaması anlamına .gelecektir.

HP içinde kazan kaynıyor." "S HP'de parti içi muhalefet sertleşiyor." "20 milletvekili SHP'den ayrılıp, CHP ve DSP'ye geçmeyi düşünüyor." "SHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi koalisyon hükümetini ve S HP'yi sert bir dille suçladı." Basma hergün yansıyan bu haber­ lerden de anlaşılıyor ki, S HP'nin koalisyon ortak­ lığının sonu yaklaşıyor. Ama ilişkiyi doğru kurmak gerekir. SHP'nin koalisyon ortaklığının sonunu geti­ ren SHP içinde muhalefet kazanırurl kaynaması değil, tersine SHP içinde muhalefet kazarurun kayna­ masırun nedeni S HP'nin koalisyon ortaklığının sonu­ nun yaklaşmasıdır. SHP'Ii milletvekilleri bir partiye ne zamari katılmak, ne zaman ise ayrılmak gerek­ tiğini, bir muhalefeti ne zaman başİatmak ve ne zaman bitirmek gerektiğini çok iyi bilirler. SHP koalisyondan "dövüşerek" çekilip, kendisine "itibar" kazandırmaya çalışacak, S HP'li milletvekilleri de parti içinde dövüşerek muhalefete çekilecek ya da başka bir partiye geçip, kendilerine "itibar" kazan­ dırmaya çalışacaklar. SHP'nin koalisyon ortaklığı işlevini tamamlamış olmasının birbirine bağlı iki ayrı yönü var: Birincisi S HP ve sosyal demokrasinin bu koalisyon döneminde kitle desteğini önemli ölçüde yitirmesi ve artık

emekçi kitleler nezdinde inandırıcılığını kaybetmesi gerçeğidir. S üreç öyle bir aşamaya gelmiştir ki, S HP'nin her oyalama amaçlı manevrası kendi kendini teşhir etmekte ve kitleleri yatıştırmak yerine daha da öfkelendirmektedir. Karyalçın'ın verdiği her söz kitlelerin gözünde o işin olmayacağının bir garantisi olarak görülmektedir. İşte SHP bu koşullarda koalis­ yon ortağı olarak kalmaya devam ettiği sürece işçi ve emekçi kitleler üzerindeki yatıştırıcı, oyalayicı işle­ vini bütünüyle yitirecektir. Yanı sıra SHP'den ve sosyal demokrasiden kitlelerin uzaklaşması daha da yoğunlaşabilir ve bu da düzenin siyasi dengelerini uzun vadede çıkınaza sokan sonuçlar doğurur. Demek .ki, koalisyonda kalarak kitleleri oyalama, yatıştırma konusunda artık işlev görmeyen SHP'nin koalis..: yondan ayrılma ve bu aynı işlevi "muhalefet" partisi olarak yerine getirme zamanı gelmiştir. "Muhalefet"e geçip bitini tekrar kanlandırmalıdır. Gerçi mevcut iktisadi ve siyasi kriz koşullarında bir sosyal demok­ rat partinin "muhalefet" ya-pması da zor bir zanaattır ama S HP için kötünün iyisi budur. Sermaye sınıfının çıkarı nasıl gerektiriyorsa ona uygun konumlanmasını bilmelidir. SHP'nin koalisyondaki' işlevinin tamamlanmış olmasının ikinci yönü ise şudur: S HP koalisyonda yer alarak bir yatıştırıcı, uyuşturucu görevini üstlendi. ANAP döneminde harekete geçmiş, ayağa kalkmış, sokaklara dökülmüş işçi ve emekçi kitlelerin ameliyat öncesinde SHP gibi bir uyuşturucu vasıtasıyla yatış­ tırılmaları Ye ameliyat masasına yatırılmaları gere­ kiyordu. SHP bu konuda elinden gelen hizmeti sundu. Artık çoktandır ameliyatın ikir.ci aşamasına gelin­ mişti. Neşteri eli titremeden (yani işçi ve emekçi kesimlerden oy kaygısı taşımadan) ve ustalıkla (yani tekelci burjuvazinin yetiştirmesi teknokrat özel­ liklerle) kullanacak bir operatör grubunun, hastanın en küçük bir kıpİrdanmasına bile izin vermeyecek bir yardımcılar grubu ile birlikte mesaiye başlaması gerekiyor. SHP ameliyatın bu bölümünde ne "opera­ tör" ne de "yardımcı" olabilecek öz�llikler taşıyor. Sermaye çevreleri bu müstakbel hükümeti ideal koşullarda MHP'nin dışarıdan desteklediği bir ANA YOL ya da DOGRUVAT AN iktidarı olarak formüle ediyorlar. Ama siyasi ve iktisadi kriz koşul-

ları bu ideal formülün hayata geçirilmesinin önüne bir takım engeller çıkarıyor. DYP ve ANAP'ın, tekelci burjuvazinin doğrudan temsilcisi olan bu iki partinin ayağını aynı anda iktidar taşının altına sokmasıyla, muhalefet meydanının RP'ye kalmasından, sermaye çevreleri kaygılanıyorlar. RP her ne kadar yönetim kadrosuyla emperyalizmin ve kapitalizmin hizme­ tinde olsa da, tabanının taşıdığı dinamiklerin ve bunun ifadesi olan "adil düzen" taleplerinin kolay denetim altında tutalamaz niteliği ile tekelci burjuvazi tarafından (özellikle kriz döneminde) tercih edile­ meyecek bir iktidar seçeneğidir. İşte bu yüzden ANAP'ın yedek at olarak muhalefette kalması isten­ mektedir. Bu koşullarda tekelci burjuvazi şimdilik alternatifsiz gördüğü DYP ve Tansu Çiller'e tam destek sunmakta ve S HP'nin koalisyondan çekil­ mesiyle üçün�ü MC olarak adlandırılan DYP-MHP­ BBP-ANAP'tan ayrılan bağımsızlar koalisyonunu öngörmektedir. Bu yeni koalisyon, zaten artık "sol" demagoji rezervlerini bütünüyle tükettiğinden, saldırı operasyonu karşısındaki her türlü muhalefeti yoğun bir şiddet uygulayarak bastırmaya çalışacaktır. MHP, BBP türü sivil faşistterin bu görev çerçevesinde kullanılması kuvvetle muhtemeldir. Yanı sıra yürü­ tülen ara seçim-erken seçim tartışmaları, düzenin yönetim arayışlarının sürdüğünün ve henüz kesin bir eğilimin şekillenmediğinin de bir gostergesi olmak­ tadır.

Mümtaz Soysal'ın Bakan olması ya da Sosyal Demokratların son çırpımşları

S HP'de geçekleşen, DYP'de ise gündeme gelen bakan değişiklikleri genel olarak koalisyon hükü­ metinin makyajını tazeleme; imajını yenileme ve yanı sıra da parti içi dengeleri gözeterek çok sayıda milletvekilini bakanlık imtiyazlarından yarartandırma ve ihya etme operasyonudur. Ama S HP'nin bakan seçimleri bunların dışında bazı özel anlamlar da taşı­ maktadır. Özellikle bu güne kadar özelleştirme, Kıbrıs ve Irak sorunlarında, , Çekiç Güç vb. gibi konularda devlet ve hükümet politikasına sözde muhalefet eden Mümtaz Soysal'ın Dışişleri Bakan­ lığı'na getirilmesi tartışma konusu olmuştur. Mümtaz Soysal'ın bakanlığı Kürt halkına ve işçi sınıfına yönelik saldırı, son olarak da SHP'nin koalisyondan


'�dövüşerek

çekilme"

7

K ı z ıl B a y r a k

1 5 A ğ u stos- 1 Ey l ü l 9 4 taktikleri

açısından

gerekli

·

görüldüğü için desteklerımiştir. Kürt halkına yönelik saldırıda . Mümtaz Soysal'ın bakanlığı esas olarak

Düzenin yeni can simidi: Cem Boxner

sorunun batı cephesine yönelik olarak düşünülmüştür. Türk devleti emperyalistlerin, "Ulusal hareketi ezmek için bir yandan da refom adımları atın." yönündeki baskılarını Mümtaz Soysal'ın "itibarlı" etiketi ve "yetenekli dış politika" manevraları ile freniemek amacındadır. Yanı sıra Türkiye cephesinde kirli savaş politikasına karşı artacak tepkileri M ümtaz Soysal'ın "demokrat" maskesi ile eritmek amacındadır. Çünkü devletin önümüzdeki dönemde Kürt halkına yönelik katliamlarını tırmandıracağı bilinmektedir. Mümtaz Soysal ayrıca kültürel hak kırırtılarını "Türk ve Kürt halklarının eşitliği" olarak teorize etme yeteneğine sahip bir yazardır ve bakan olduktan sonra bu konuda yazdığı yazıların sayısında bir artış sözkonusudur! Mümtaz Soysal'ın bakanl ığının işçi sını fına yönc­ lik anlamı ise özelleştirme saldırısının hızlandırılması ve yoğunlaştırılması olacaktır. SHP ve diğer partiler içinde belirli kadrolar ·kapitalist sınıfa devlet aracı­ lığıyla eski tarz hizmet sunmanın savunusu temelinde ve tabandan gelen baskının da etkisiyle mevcut özel­ leştirme palilikasma yönelik kısmi eleştiriler geti- · riyorlar. Onlara göre özelleştirme düzenin sadece kısa vadeli çıkarlarını gözeterek paldır küldür gerçek­ Ieştirilirse, bu kısa vadenin ötesinde hem ekonomiye hem de düzenin "sosyal" siboplarına zarar verecek sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden daha dikkatl i, daha planlı , daha uzun vadeye yayılan bir özelleştirme politikası gütmek gerekmektedir. Mümtaz Soysal'ın sözcülüğünü yaptığı bu lasmi, biçimsel muhalefet, siyasi kriz ve aynak dengelerin hakim olduğu koşul­ larda, özelleştirmenin hayata geçirilmesinin önünde ciddi engeller yaratabiliyordu. İşte Mümtaz Soysal'a verilen bakanlığın bir amacı da özelleştirme konu­ sundaki ayak sürümeleri hertaraf edecek bir rüşvet işlevi görmesidir. Bu rüşvetin bu kadar kolay kabul edilmesi ve hemen sonrasında yeni özelleştirme tasa­ rısına destck verilmesi de bu kesimlerin özelleştirme konusundaki muhalefetlerinin burj uva, düzeniçi nite­ liğinin bir kez daha tescili anlamına gelmiştir. Ş imdi özelleştirme konusunda burjuvazi, "Mümtaz Soysal bile destck veriyor." di yebilme ve bunU işçi sınıfının direnişini etkisiz kılmak için kullanabilme rahatlığına kavuşmuştur. B unların özelleştirmeyi savunan ve özelleştirmeye karşı çıkan anlayışları, farklı kefelerde olsalar da, aynı kapitalist düzenin çıkarlar terazisine ait oldukları için u fak tefek bakanlık imtiyazlarının ağırlığı

bile

Soysal'ın

çark

etmelerine

bakanlığı

sermaye

yetmiştir.

Mümtaz

düzeninin,

kemalist

"ilericiliği, solculuğu" teslim almasının değil, tersine kemalist "ilericilik, solculuk" sanılan şeyin sermaye sınıfının

hizmetkarlığı

olduğunun

bir

ifadesidir.

Sosyal demokrasinin sözde en " i leri" kesimlerinin bile işçi sınıfına ve Kürt halkına düşman niteliğinin bir kez daha tescil edilmesidir. Öte yandan son kabine değişikliği düzenin artık "sol" siyasi rezervlerini tüketmekte olduğunun da bir ifadesidir. Düzenin çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu artıkça yığınları düzene bağlamada bu tür "muhalif, ilerici , sol" görünümlü bağlantı kayışiarına büyük ihtiyaç duyulur ve bu unsurlar gereksiz yere harcan­ mak istenmezler. B ugün ise sistemin ekonomik ve . siyasi tıkanıklığı öylesine had safhaya ulaşmıştır ki, kendisini bir süre daha ayakta tutahilrnek için, yılların birikimi olan ve çeşitli gerilimler pahasına yetiştirdiği bu tür rezerv kadroları bile piyasaya sürmek ve bozuk para gibi harcamak zorundadır. Ve bunlar belirli emekçi kesimlere hala "sol" imaj verebilme yete­ neğine sahip olan düzenin elindeki son kadrolardır. B unların da tüketilmesi aynı zamanda

SHP'nin

koalisyon ortaklığının işlevini tamamlaması anlamına gelecektir. İşte kabine değişikliği ilc sermaye, bir yandan kirli savaşa ve özelleştirme saldırısına yeni bir soluk kazandırmaya hizmetin

son

çalışacak,

demlerinden

de

S HP'nin

sunduğu

yararlanacak,

öte

yandan da SHP'nin daha fazla işlev görmediği ve koalisyonun

tıkandığı

noktada,

SHP'ye

" itibar"

kazandırmak amacını güden "dövüşerek çekilme" senaryosunu sahneye koyacaktır. Mümtaz Soysal'ın bu senaryoda baş rollerden birini " inandırıcı" şekilde oynayabileceği düşünülüyor.

F

aşist sermaye devleti vitrin i ne bir süredir "karizmatik. !iderler" yerine, sık sık buruşturup atabildiği, allayıp pulladığı silik kişilikli, soluk yüzleri yerleştirmektedir. Amaç . kriz dönemlerinde işçi ve emekçi kitle-

�t--

çekmek, baskı, şidde zulmün kayn �ğı ? lan ı sermaye duzenıne yönelmesini engelıemek, hiç değilse ortaya çıkış biçimlerini

ve'�

ı,

,'

· .

� · �

,

,

.

r

'

lj l

-:..*

'rf .A

�. , '�

_

·- " ·"' . rı

,4 \�:t.- VJ

•":

, /'"" �\ r::-.. . �'

.

'

� ·

' .

_

-�

.,

·

yöntem artık yetersız ·0:�-- 'i' --. ,.._ ......,_ : .� / ·· - , . :_,r. .J kalmaktadır. � � � :, ·· Tarihinin en şiddetli krizi- :�� -:. --=-- : ;- 1!,� : ı . . nı yaşayan sermaye devletı ;ı_ --�-{3�'tr-. . -� bir yandan Kürdistan'da i � ,, :.., - 1 soykırımı en pervasız ·· .. . -, , - j 1 -- :"_,, '"- -r · � · şekilde boyut- · � \ ·-r.. , ··: ·. _ �--landırmakta ve hem· V; s ; <:::/ -� , bu kirli savaşın bedelini, b� ,-: /. · \ hem de ekonomik kri�., � 1-., yükünü, tüm faşist r:. kurumlarını işleterek, işçi ve emekçilerin sırtına yüklemek için elinden geleni bunlardan yayılan kokunun kaynaardına koymamaktadır. öte yandan ğı olabildiğince geç farkediisi n" sürekli olarak, türlü taktiklerle, ayak şeklindedir. Madalyonun öteki yüzünde ise, biriken hoşnutoyunlarıyla Cumhuriyet'i temsil eden Birinci sınırları düzen öfkenin suzluğun, içinde · kalması için özel bir özen resmi ideolojinin tükenmiş olduğu, sermayenin hareket alanır:ıı olabiigöstermektedir. Geminin su aldığını gören tekel- diğince daraltlığı gerçeği vardır. ci burjuvazi tehlike anında en Cem Boyner demeçlerinde boşuna azından solu klanmasına yarayacak sık sık 2. Cumhuriyetçi yaklaşımları "can simitlerini", tüm çeşitliliğiyle pazarlamaya çalışmıyor. Sermaye şimdiden şişirme çabası içindedir. çevresi, TC.'nin ideolojik harcının Acz içinde kıvranan sermaye bitmesinden hoşnutsuzdur ve yeni devletinin soluklanmaya ihtiyacı harcı oluşturup karma� için kolları çok yüksek, hangi simide tutu- sıvamış bulunuyor. Işin önemli nacağı ise meçhuldür. . . Meçhul bölümünü bu harcı kitlelere olabilolmayan, tek derdinin kar ve daha diğince cazip hale getirmek, bir fazla kar olduğu, bunu elde ed ebil- beklenti aracına dönüştürmek rnek için de doğasında yatan oluşturmaktqdır. Cem Boyner'in 2. sömürü, baskı ve zulmün her çeşi- Cumhuriyetçi söylemleri bir tercihin dini işçi sınıfına karşı kullanmaya ötesinde bir dayatmanın sonucudur. Boyner'i "anayasa vatandevam edeceğidir. Tekelci burjuvazi son dönemde daşlığından" söz ettiren, Kürt kendi safında yer alan Cem Boyner ulusunun kahramanca mücave Yeni Demokrasi Hareketi delesinin dayatmasıdır. "istikrar" ın bir an önce sağ lan(YDH)'ni hararetle şişirmektedir. Hem kar hırsından şüphe ed il- ması için, hem sermayenin siyasi meyen hem de pompa görevi hareket alanını tıkayan devrimci gören � edyanın şernalarına tence- hareketin bastırılması, hem de işçi re kapağı misali uyan Cem Boyner sınıfında ve emekçi kitlelerde birişimdiden, "Kendi sınıfımı . benden ken öfkenin düzen sınırları dışına iyi kimse temsil edemez. Işçi sm ı- taşmasının önlenebilmesi · gerekfını kimse benden iyi, önce sahte mektedir. Bunu gerçekleştirebiirnek demokrasi göz boyamaları ile için tekelci burjuvazi, bir takım yanı lt ıp, sonra usulunce ezip, göstermelik haklar vermekten ve ondan en yüksek karları çıkar- görüntüyü kamuoyuna yutturabilecek şekilde "düzeltmek"ten tamaz", mesajlarını v� rmektedir. Yeni parola; "temsılciliğini yaptı- rahatsızlık duymayacağını dile ğın sınıfın ürünü tüm pislikleri getirmektedir. Ote yandan kitleutanıp sıkılmadan _ öyle malzeme lerde yükselen hoşnutsuzluğun yap ki, hem varlık koşulumuz olan içini boşaltıp, düzen sınırları içeribu pisliklerin üstü örtülsün, hem de sine hapsolmasını sağlamak için, ·

_

·--

. Xıı, �� ""�-L�.J ·

..

·

·

.

. .

.

.

.

.

..

. .

·

uzun zamandır büyüyüp serpilmesinde emeğinin geçtiği, emperyalizme göbekten bağlı islamcı akım da anti-laik söylemiyle resmi ideoloji sınırlarına sığmamaktadır. O da 2. Cumhu-

�---

c.-

·

·

,

-

-�-=-\. .

.(,

.

.

·

_

.

\ . .

� un.da? ır. En on �mlı_ unsur ıse ışçı ve emekçı yıgınl�r � n _ � IOJ nın �: , , artı� resmı_ ıd ? � . formullerıyle . . "'? eskımış uyutulamayaca�_ ıdır. .. . n ıdeoloJın Resn:ı. . · �"? !. · ,s� bır _ s�ldırı ve vahş�tın " sıgabılecegı şekılde -.ı:r· dar�ltılmasına . kar� ı � , . taşıst sermaye duzenı �·. �ın . � r 2. Cumhurıyet'e dow� . adım at� ada, ne gucu ne de sıyasal manevra kabiliyeti k�lmıştır. Ayrıca �� ratmı� oldugu muazz�m burakrası aygıtı ve orta buquv�inin �ir bölümü, tek� lci . buquvazının 2: Cun: hurıyet yaklaşımları �a. g �. stermelık ya�a . düzenlem� lerıne dış bılemektedır : _ YD� , g � nış halk yıgınları tek� lcı buquvazıden taraf ol �cak şekılde p la� l� rını . gerçekleştırme çabası ıçerısın�edı�. Replıklerın .� ı.� '. ezberle�en �� m . sorunu . nu dıi � Boyner� h�m . Kurt � _ . .. den duşurmuyor, hem de Kurt . .. edıyor. soykırımının devamını aJıte Hem, "siz işçiler bu maaşlarla nasıl a� ıa� ıy� rum. " g �çin !�orsunuz, dıyebılıyor, hem ?,e . .sı.�ı fı��ns. n ' sı ı n . . . az somurs � �� ��ntıye kesımı . �. ­ ıyı ben ve sermaye kesımı. som rürü: ." diyor. YD� �e n:edyatık . lıderı .cem Bo_Y ne� ın ış.ıevı, yaşa­ do emınd � soluk­ nan şıddetlı. krız . � i�ma mo�a�ı. verılebılecek bır d ura� gın zemı �ı�ı yaratmak ve tekelcı _ ıçın hareke a ıanı gıderek . . buquvazı !. . _ _ dar.al�n re�mı ıdeoiOJı�ın sınırl ��ını belırsızleştırme�. . hıç deg ! lse . _ _çı ve . . ış esnekleştırmektır. Boylelıkle emekçilerin sahte b �klentılerle oyalan ıp, bır. avuç asalaga başkaid ırmacağı varsayıl� a�tad.� r. N� �ar kı_ çoz�- msuzl�.. klerın. . dayattıgı, sıyaset uretme . kendısını gücü nün ve hareket alanının yok _ bu donem .. oldugu �e cem Boyne� . . yanınd �kı d �, !ıpkı �e� zerlerı gıbı, . . susıu puslu ç �pulcu takımı ! ı� . buquvalar arası ı� dalaşında �erını almakta�. ö�eye gı?�meyecektır. Tek �?z�_ mi acıl ı��ı. �acırl] ız olan _ . sagıan: �k� �ı �ıfın orgutl�. �ırlıgını . ıhtılalcı k�munıst sınıf partısını . . ı ele g çırmektır. yaratar�k ıktıda :, � . . lşçıler ıktıdar mucadelesın� e Cem Boyner ve mensup oldugu sınıfı hak ettiği yere gön?ere�ektir. Tek kurtuluş yolu sosyalızmdır. .

�'f!l/

-

...

·

• .

..... .

·

·


8

Kızıl B a y r a k

DİSK

G e n el

15

A ğ u stos- ı E y l ü l 94

Kur u l u Yapıldı: İlahi Koınedy a

w,

ı

n

z

; D İ SK, kimi "devrimci ' ve "sosyalist"lere göre, işçi sınıfının düzenden ve düzen sendikacılığından "devri mci kopuşu"nun gerçekleşmesi, politikleşmesi için bir tırsattı ve mutlaka değerlendirilmeliydi. Süreç ise niyetierin değil, sınıf mücadelesinin o şaşmaz mantığında işlemiştir.

·

Devrimci sınıf çalışmasını "devrimci sendikal faaliyet" alanına indirgeyen, devrimci sendikal çalışmayı ise D İ SK içinde bir "mevzi kazanmak" hedefine bağlayan bir perspektif ve pratjk, kaçınılmaz olarak tasfiyeci sürecin bir parçasına, giderek de bir dişlisine dönüşecektir. İSK'in Genel Kurulu'na hakim olan, başkanlık ve yönetim için yapılan kulis, sürtüşmeler ve diplomasi ırafiğine bakıldığında, ilk yapılabilecek saptama DİSK cephesinde yeni bir şeyin olmadığıdır. Genel Kurul'da Türkiye'nin toplumsal-siyasal yaşamının; işçi hareketinin ve Kürt özgürlük mücadelesinin ağır ve ezici sorunlarına karşı tam bir üç maymunlar profil i çizilmiştir: B ilmiyoruz, duymadık, görmedik! .. . Devrimci Demokratik Plati�rm'un ve Yurtsever Emek- r çiler'in; DİSK'in politik yaşama, işçi sınıfının/işçi hareketinin sorunlarına, Kürt (D)iSK 9. Genel Kurulu istanbul'da geçtiğimiz SOSYALiZM için mücadele" olarak sorunu ve kirli savaş karşıhafta yapıldı. Genel Kurul'da hain sendika tanımlayan (D)iSK'in başına sözde de olsa sındaki tutumuna ilişkin tartıbürokratları medyanın da yard.ımıyla başarılı sosyalizmi savunmayan, şan, sorgulayan yaklabir komedya oynadı lar. Işin ilginç yanı kendini sol demokrat olarak tan ımlayan şımlarının ise tan_ıamen kendine sosyalist diyen bazı grupların da bu liberal bir bürokrat gelmiş oldu. . gündem dışı kalması, DISK'in komedyada çe itli roller üstlenmesiydi. Taze başkan açklanialarında (D)ISK'in siyasal ve sendikal yaşamın Hayli tartı şmalı ve bo protestolu geçen genel . tüzüğündeki bazı maddelerin ve ismindeki neresinde bulunduğunu gösterbaşkan lık seçimini, Murat Karayalçın 'a devrimci sıfatının tartışmaya açılması mesi bakımından kuşkusuz ki yakınlığıyle bilinen, 1 984- 1 99 1 yılları ge�ektiğini söylüyor. Anlaşılıyor ki, başkan temel kriterde bir veridir. arasında ÖI)Ce SODEP, sonra SHP'de yer (D)ISK'in " D" sini kaldırmak istiyor. Biz de onu DİSK içindeki sol muhaalmış, (D)ISK yeniden açılınce 1 992'de bu konuda sonuna kadar destekliyoruz. lefetin; DİSK'in toplumsalTEKSTIL Sendikası başkanlığına getirilmiş Böylece bizce çok önemli olan devrimcilik siyasal ve sendikal yaşamdaki tescilli bir burjuva politikacısı olan Rıdvan sıfatı ait olmadığı yerden kurtulmuş olur. Budak kazandı. Böylece tüzüğünde temel Çünkü işçi sınıfının düzene karşı tepki lerini yeri, rolü ve kimliğini sorgumücadele çizgisini, "işçi sınıfının birliği için, dizgin lemeye çalışan, snıfın davasına ihanet layan, izlemiş olduğu çizgiyi ulusal bağımsızlık için, demokrasi için, eden sarı sendikalar ve onların hain tartışmaya açan önerge ve emperyalizme ve faşizme karşı barış için ve bürokratları devrimci değildir, olamazlar da. bildirlerinin başkanlık seçiminin yapılacağı son gün gereğidir. Genel dalgakıranlıktı. Özellikle bir TİS K tabiatı unutulmuş(! ) olması, DİSK turmalıyız" diyen içindeki muhalefetin kimlik Başkanı Refik B aydur ile B aşkanlık'tan ekarte edilen konfederasyon olarak örgütarayışının gerçekte yönetim Türk-İş Genel Sekreteri ve Kemal Nebioğlu'nun, "Ben lendikten sonra (70'li yılların koltuğuna ve sendikal bürok- Genel Maden-İş ağası Şemsi sırtından hançerlenmiş bir başlangıcı), DİSK bürokrasisi, rasiye endekslenmiş biı: arayış Denizer'in alkışlarla kürsüye Genel B aşkanım. DİSK bu işçi . hareketinin gelişimine şöyle bulunmak olduğunu gösteren bir diğer gelmesinde aklı selim olanlar genel kuruldan yaralı olarak katkıda için şaşırtıcı hiç bir yan yoktur. çıkmıştır." sözlerinde ifadesini dursun, onu dizginlemenin, çarpıcı örnektir. törpülemenin, bağımsız bir Haliyle, işçi ve emekçi Şaşanlara şaşmak gerekir! bulan gerçeklik de budur. akmasının sübap Genel Kurul'un açık bir mecraya sınıfların, Kürt halkının deyim Bozacıyı şıracı alkışlamayacak DİS K şekilde sergilediği asıl sonuçrolünü oynamıştır. ta kim alkışlayacak? sırat köprüsü yerindeyse mücadele bugün işçi sınıfının lar şunlardır: ise çoğunezici Delegelerin üstünde bulunduğu bir dönemİlki ve temel olanı, işçi dinamiklerinden kopuktur ama de toplanan ve tüm bu sorun- luğunu, 12 Eylül öncesi kadrolaı'a teğet geçen bir Genel larından oluşan ve Eylül sınıfı hareketi açısından, DİSK DİSK. bürokrasisinin misyonu Kurul'dan, bu sorunlar için sonrası işverenler, patronl;ir sayfasının kapanmış olmasıdır. yine aynı misyondur. Farklılık gerçek bir çözüm platformu sınıfına atlayan, üretimden DISK bugün özü boşalmış, sözkonusu ysa, bu, yönteme profesyonel sendi- suyu kurumuş bir tabela örgüt- ilişkindir. 12 Eylül öncesi çıkmasını beklemek ve bu kopuk bir lenmesidir. Geçmişte DİSK'i DİSK'in sendikal çizgisine yön getirdiği ka meydana rın cıla doğrultuda yüzü eyleme, dire-genel kuruldan ancak bir işçi hareketinin ekonomik- veren sosyal-reformİst sendikal nişe dönük bir irade platformu biçimi bugünkü sendikal ve demokratik müca- anlayışın dalaşı yönetim ve başkanlık . olacaktır iştigal abesle umrnak Genel Kurul'un çarpıcı bir bekienebilirdi. Cambaz kera- delesinin odağı haline getiren, "çağdaş sendikacılık"tır. DİSK işçi sınıfı hareketi şekilde sergilediği DİSK metini ipte gösterir. Bunların bütünüyle işçi sınıfının keridi gerçekliği bugün bu olduğu tüm maharetlerini koltuğun · dinamikleri üzerinde gelişen açısından kapanan bir mücaiçindir ki, "i şçilere karşı bir üstü için birbirlerinin altım mücadelesiydi. DİSK bürok- dele ve örgütlenme sayfasıdır. cephesi oluş- oymada sergilemeleri eşyaı:ıın rasİsinin buradaki rolü ise, Ancak DİSK 12 Eylül öncesi işveren

b 't P

D

J}

· ::�-=--====§:=:=::::=:==============:::: : � : ��t-�'=M' ��� �=··::·::::::

'

Tabelada b'ı le Devr'ı m'e tahammu"' llerı' yok. ·

,

·

·�

Türkiye işçi hareketi ve sendikal yaşamında bir fenomendir. Kuşkusuz ki, bu olgunun temel nedeni, işçi hareketinin, sonraki seyrinde DİSK'i aşan bir mevzi yaratamamış olmasıdır. DİSK'in görkemli imajı ve trilyonlarca liralık mal varlığı sınıfın mücadele dinamiklerini harekete geçirmesine ve örgütlenmesine yetmemiştir. Ama, "miras bekçileri"nin ve rant avcılarının DİSK ambarına üşüşmelerine fazlasıyla yetmiştir. DİSK mevcut örgütlü yapısı ve gücünün ötesinde, imajının ve maddi gücünün sunduğu cezbedici · bir sosyal, politik v e ekonomik rant kaynağıdır. Öyle olduğu içindir ki, l l yıl ortalıkta gözükmeyip, bütün bu süre zarfında tuzunu kurulmakla iştigal edenler, hukuki faaliyetine yeniden izin verilmesiyle DİSK mirasının kanirlı savunucuları (!) olarak ortalığa doluşmuşlardır. "Miras"ın onları ilgilendiren yanının ne olduğunun açığa çıkması için ise fazla bir sürenin geçmesi gerekmemiştir. Genel Kurul'un bir kez daha çarpıcı biçimde açığa çıkardığı ikinci olgu budur. DİSK'in gerek son üç yıllık süreci, gerekse de Genel Kurul pratiği, işçi sınıfının kendi özgucune, mücadele dinamiklerine dayanmadan, bunun için sıls:ı bir taban örgütlenmesi yapılmadan, soyut bir mirasa dayanarak, üretimden kopuk profesyonel sendikacıların omurgasını oluşturduğu bürokratik bir mekanizmayla sınıf sendikalarının kurulabileceği ve/veya yeniden diriltilebileceği teorilerinin anti­ proleter/bürokratik karakterini açığa çıkaran ve yenilgiye uğratan bir pratiktir. Burada . sözümüz en çok, "devrimci" ve "sosyalist" çevreleredir. Kimi "sosyalist" çevreler 12 Eylül sonrası işçi sınıfının mücadele alanındaki ve . örgütlülük açmazlarına, bir çözüm kanalı olarak faaliyetinin önündeki engeller kaldırılan yasal DİSK'i görüyorlardı. DİSK, onlara göre, işçi sınıfımn


Kı z ı l

1 5 Ağ u stos- ı E y l ü l 9 4 düzenden ve düzen sendikacılığından "devrimci kopuşu"nun gerçekleşmesi, politikleşmesi için bir fırsattı ve mutlaka değerlendirilmeliydi. Süreç ise niyetierin değil, sınıf mücadelesinin o şaşmaz mantığında işlemiştir. Devrimci sınıf çalışmasını "devrimci sendikal faaliyet" alanına indirgeyen, devrimci sendikal çalışmayı ise DİSK içinde (DİSK bürokrasisine karşı) ' bir "mevzi kazanmak" hedefine bağlayan bir perspektif ve pratik, kaçınılmaz olarak tasfiyeci sürecin bir parçasına, giderek de bir dişlisine dönüşecektir. Genel Kurul, DİSK'in dönüşümüne bel bağlayıp, bunu ise diplomasi, kulis ve delegeler üzerinde etkinlik yoluyla mevzi kazanma pratiği olarak ele alan "devrimci"liğin, özünde sendikalizmle malül politik kimliklerin bir kez daha yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Kaşarlanmış, iflah olmaz profesyonel sendikacılığın ise bir kez daha zaferi... Üçüncü sonuç budur. Faaliyetine 12 Eylül Cuntası tarafından son verilen ve onbir yıl sonra yine bir askeri kurum (Askeri yargıtay) tarafından "suçsuz" bulunan DİSK'in işçi sınıfının gündemine sokulması basit bir hukuki gelişme değil, tümüyle siyasal bir kar;ırdı. Siyasal mantığı emek ile sermaye arasındaki çelişki ve çatışmanın almış olduğu hassas dengeye dayanmaktaydı. Dİ�K. 12 Eylül faşizminin diktiği gıysıyı söküp parçalama sürecine adım atan ve giderek bir yükseliş İvınesi çizen işçi hareketini · içinden vuracak, işçi sınıfını "Türk-İş mi, DİSK mi?" ikilemine dayanan sahte bir gündemle oyalayacak, sınıfın öncü, ileri unsurlarının politik ve partili bir mücadele kanalı arayışlarını potasında eritecek bir tasfiye kanalı olarak yeniden işçi hareketinin gündemine sokulmuştur.. Nitekim DİSK'in sergilediği tutum tam da bu olmuştur. Hepsi bu da değil! B ir yanda geçmiş imaj ve bu imaja dayanarak yaratılan beklentiler. Öte yanda ise, beklentileri boşa çıkaran süreç. Dahası, siyasal yaşamdaki gelişmeler karşısında alınan utanç verici tutumlara eşlik eden hızlı bir çürüme, yozlaşma süreci ve bu olgunun işçi sınıfı içinde yaratmış olduğu güvensizlik yayıcı, çürütücü etkiler... Tüm bu olgular DİSK'in yeni tlöne.!' minin diğer tasfiyeci boyutlarıdır. DİSK gerçeğinin bugün tastamam bu olduğunu bilen ve bu sürecin yolunu DİSK bürokrasisiyle elele vererek bizzat döşemiş sermaye cephesi, sözcüsü TİSK Başkanı'nı yollayarak DİSK Genel Kurulu'nu . onurlandımaktadır! DİSK bürokratları i hanet ve tasfiyecilik rollerinin tümüyle bilincinde oldukları içindir ki, kürsüye gelen Refik B aydur'u

alkışlarla onurlandırrnaktadırlar. Bu bakımdan, Genel Kurul'un hemen ertesinde DİSK'e ilk kutlamanın R. B aydur'dan gelmesi şaşırtıcı değil, ama anlamlıdır. DİSK'in bugünkü profilini B aydur'un şu sözleri yeterince çizmiyor mu? "DİSK bir zamanlar

H ayrak

"Baflang•' Yap1ld1" Mücadele Sürmeli!

slogana, ideolojiye dayalı bir konfedeasyon . iken, bugün kendini dünyanın koşullarına uyduran bir konfederasyon haline gelmiştir. " DİSK'in

çiçeği burnunda yeni Genel B aşkanı R. Budak'ın yanıtı ise, sermayenin DİSK'e buyur­ duğu bu rolün alenen ve arsızca teyit edilmesidir: " Önemli

olan kavga değil mutabakatı sağlamak. . . sizlerle iliş­ kilerimizi de geliştireceğiz. Ama sizlerle sert tartışacağız

(eh! görüntüyü kurtarmak için bu işin raconudur) fakat

sonunda ortak bir nokta yaka­ layacağız. "(Merak etmeyin!

sonunda mutabakatı sağlar, işi bağlarız.) Taze başkan hızını alamayarak devam ediyor.

"Birlikte yemek de yeriz. Artık bu tür ilişkiler normal görülmeli."

Bugün DİSK gerçeğini görmekte hala zorlananlar sözkonusu ise, bu tümüyle proleter sınıf mücadelesine ve onun sendikal boyutuna çarpık bir ideolojik . yaklaşımın ürünüdür. Sorun doğru bir ideolojik perspektifle ele alınamazsa, süreçlerden ve somut olgulardan doğru ders­ !erin ve deneyimlerin çıka­ rılması da mürrikün olma­ yacaktır. Sendikal mücadeleye ilişkin perspektif ve politikalar devrimci sınıf mücadelesinin en kritik halkasıdır. Sendi­ kaların devrimci temelde dönüştürülmesi sorunu, birbi­ rine bağlı iki görevin başa­ rısına, bu doğrultuda alınacak mesafeye bağlıdır. İlki, işçi sınıfının öz dİna­ miklerinin ve iradesinin hare­ kete geçirilmesidir. İkincisi ise, her türden burj uva ideo­ lojisine ve bu akımların sınıf içindeki mevzilerine karşı kesintisiz yürütülen ideolojik mücadeledir. Sendikal bürok­ rasiye karşı verilen mücadele, sendikalann bürokratik örgüt mekanizmalarını parçalamayı hedef alan bir mücadeleyle birleşmiyorsa eğer, sonuçsuz kalacaktır. Zira bürokrallar bir uzantıdır. Aslolan bürokratik mekanizmayı, dayandığı/ beslendiği zihniyetle birlikte . parçalamak ve yerine kitle dinamiğinin, inisiyatifinin ve iradesinin ifadesi olan alter­ _ natif bir örgütlenme biçimi yaratabilmektir. Sendikaların "ele geçirilmesi" de sendi­ kalarda bir "mevzi" yara­ tılabilmesi de tümüyle bu çizgide ele alınacak somut, pratik mesafeye bağlıdır. Bu çizgide yürütülen bir mücadelenin kesin başarısının ön koşulu ise bağımsız bir politik çizgi ve devrimci bir önderliktir. B aşkaca yol yoktur. ·

·

_

20

Temmuz işçi sınıfının ve tüm emekçilerin sermayenin topyekün . saldırılarına karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak karşı koymaları açısından bir şanstı. Bu şansı Zonguldak maden işçileri başta olmak üzere Karabük, Ereğli Demir Çelik işçileri nasıl kullanacaklardı? Fazla hayalci olmamak, ancak umtsuzluğa da kapılmamak gerekiyordu. Bu bağlamda 20 Temmuz'u değişik açılardan değerlendirdiğimizde gelişmelerin sonuçları üzerinden dersler çıkartabiliriz. 20 Temmuz genel eylem gününe ilişkin komünistlerin tavrı açık ve netti. Hain sendika bürokratları sınıfın alttan gelen radikal eylem istekleri karşısında çaresizliğe düşerek genel eylem kararı almak zorunda kalmışlardı ve bu eylemin içini boşaltmak için ellerinden gelen tüm gayreti göstererek sermaye düzenine bağlılıklarını ifade edeceklerdi. Komünistler ise bu oyunları boşa çıkartmak için direnişi alanlara taşımayı ve direniş ruhunun gelişmesine hizmet edecek forumlar düzenlemeyi hedeflemişlerdi. Zonguldak maden işçileri üzerinde GMiS'in etkisi büyüktür. Bu etki her zaman madenci hareketini düzeniçi kanallara akıtmak için kulla­ nılmıştır. Yerel sendikalardaki yöneticiler de Türk-Iş'in başınqa bulunan hainlerden farklı değildir. Onları az kötü, çok kötü ikilemi içinde yorumlamak, işçi hareketini düzeniçi kanallara akıtacak yanlış örgütlenme biçimleri tartış­ malarını gündemimize almak demektir. Genel Grev-Genel Direniş örgütlenmesi bunlar aşıla­ rak başanya ulaştırılabilinir. 20 Temmuz'da genel eylem kararı alan Türk-iş hemen hiç çalışma yapmadı. Eylem gününü kazasız belasız atıatmak için GMiS'in hain, kişiliksiz yöneticileri şahsında göstermelik bir direniş(!) örgütlediler. Ocaklarda bir kaç saat üretim durduruldu . Fakat bu da bir sonraki vardiya tarafından çıkartılan kömür üretimi artı­ rılarak telafi edilme yoluna gidildi. Üretim durdurularak iş yerlerini terketmeme, müca­ delenin başka alanlarında geçerli bir eylem biçimi olabilir. Ancak, Zonguldak maden işçileri açısından bu eylem biçimi direnme ruhunu köreitici ve geriye çekici bir eylemdir. Bu yüzden, sermaye tarafında·n tercih edilmektedir. Ancak, eylem gün-ü tüm tehditlere rağmen, yerüstüne bağlı bölümlerde bir hareketlilik yaşandı. Kamu çalışanları da sendikalarının

aldıkları kararlara uyarak alanlara çıktılar. Zonguldak'taki gelişmeleri değerlendirdiğimizde: 1 ) Genel eylemin düşman kampında (sendi­ kacılar, militarist güçler, bürokratik unsur­ lar vb.) tam bir güç birliği cephesi oluştu. biğer tarafta ise örgütlenme-sôrunu-ôıan madenciler, yarı örgütlü kamu çalışanları, kimlik arayışı içerisindeki devrimciler ve sınırlı da olsa komünist işçiler vardı. 2) Sermaye cephesinde düşmanın bu derece hazırlıklı ve tek bir kamp olarak karşımıza dikilmesi ve liberal solcuların reformist nutukları, bizlerde hayal kırıklığı yaratmak yerine görevierimize daha sıkı sarıl­ mamıza neden olmalıdır. işçiler ve emek­ çiler her zaman düşmanla çatışma istek­ lerini; tavırlarıyla, konuşmalarıyla, üretimi durdurarak, sokaklara dökülerek vb. orta­ ya koymalıdırlar. Zonguldak işçisi bu iste­ ğini açıkça ortaya koymamışsa da içten içe kaynayan bir huzursuzluğu büyüt­ mektedir. Devrimcilerin, komünistlerin işçilerle bütünleşmesi açısından bu tür eylemler önemli birer fırsattırlar. 3) Sermayenin tüm kurum ve güçleriyle, bütün cephelerden saldırılarını gerçek­ leştirdiğini düşünürsek, 20 Temmuz'daki eylemleri bütünü ele alarak değer­ lendirmemiz gerekecektir. Düşman sınıfın ve emekçilerin direnişlerini kendi mevzi­ lerine hapsederek geriye çekmeye çalış­ maktadır. Pek yakında sonuçlanan Gebze direnişi buna bir örnektir. Yaşanan tüm olumsuzluklara karşın, düşma­ nın genel eylemin başarısını küçük göstermek medya eliyle harcadığı çaba ne kadar paniğe kapıldığının göstergesi değil midir? Düşmanla hiçbir · anlamda ortak düşüncemiz olmadığı gerçeğinden yola çıktığımızda düşmanın paniği bizlerin sevinci olmalıdır. Komünistler 20 Temmuz eylemine genel grev ve genel direnişin alt çalışmasını örmek olarak baktılar. Şimdi ise, bu eylem sürecinde hangi güçleri ne kadar ileriye çıkartabildiklerini tartışmalı ve başarıyı bu ölçütler doğrultusunda değer­ lendirmelidirler. Böylesi · bir değerlendirme gerçekleşecek genel grev-genel direnişin örgüt­ lenmesinde onların yolunu aydınlatacak veriler sunacaktır. _


I V

ı�ızı l

H ayrak

15

A ğ ustos- ı E y l ü l 94

Aziz Nesin Hakkında idam Talebi

Demiral'ın Bezeyanları mı? Smıf ve Devlet Politikası mı?

/

- . --..... - - -·---- -·· ·--.. '

il Başkanı), kimisi "Nu�reE Demiral'ın

' ' \

urunu

' � ----

- 1

5 1 RADA}< I

. sınır

...

hayal

(Ankara

gücünün

Baro

bir

B aşkanı),

kimisi de "DGM savcısının kişiliği

� ) - --

/

tanımaz

faşizm

ilişkilendirerek

daha

/'

sarfetse

·..

anlamlı de

ile

B ütün

bu

değerlendirmeler,

Böylece katliamın sorumlusunun "dinci, şeriatçı

gericilik", hedefi ise "laik, demokratik cumhuriyet"

kıl ınmaya çı;ı.lışıldı. Devlet kendi beslernesi olan ve açtığı göstermelik mahkeme ile Alevi kitlesine sahip çıkıyor görünerek bu s üreci daha da hızlan­ dırdı. Alevi emekçilerinin sorunlarını "kültürel"

çerçevede ele alan ve devlet çizgisinde ."sol" poli­

tika yaparak SHP kuyrukçuluğuna soyunan çevreler

devletin bilinçli hizmetkarı

katHarnın sonrasında öfkeli Alevi kitlelerin yanına

olduğu konusunun üzerin­

nin tesadüfen DGM diye bir

kurumu var ve o kurumun

Bu s üreç bir yıl sonra öyle bir noktaya geldi ki,

bile yaklaşamayan suç ortağı SHP, Sivas'ta devlet güçlerinin

koruması

altmda

"katliamı

protesto"

oyunu oynayabilecek cüreti kendinde bulabildi. B u

arada katliamı

S ivas'ta

kitlesel

bir

gösteri

ile

başı da o günkü ruh ve keyif haline göre bir takım

protesto etmek isteyenler bizzat Pir Sultan Abdal

"aydın"larımız

geJiriz" mantığı ile engelleniyor, dahası üyelikten

kararlar alarak ülkeyi yönetiyor. Sosyal-demokrat kapitalizm

ve

şovenizme

teslim

olarak sömürücü ve sömürgeci devle� gerçeğine gözlerini kapattıkları için sermaye devletinin bura­

Derneği'nin

yönetimi

içerisinden

"provıi.kasyona

ihraç vb. ile tehdit ediliyordu.

İşte zaten devletin Sivas katliamını tertipleyerek

daki politikasını göremiyor, görmek istemiyorlardı.

Alevi kitlelere hakim kılmaya çalıştığı mantık tam

Dilek

geliyordu.

Devletin çizgisinden dışarı çıkmayın. Yoksa prova­

lıydı. Oysa Nusret Demiral ve arkadaşları ne akıl ve

birinci yıldönümünde Alevi kitlelerin yukarıdaki

Bu yüzden olup bitenler onlara anlaşılmaz, sanatçı Türker'in

ifadesiyle

"absurd"

Öyleyse herşeyin sorumlusu Nusret Demiral olma­

ruh sağlıklarLf1ı kaybetmişler, ne de anlık bir heze­

yana kapılmışlardı. Aksine, tutumları her zaman

olduğu gibi son derece bilinçli, planlı, sistemli bir

da buydu:

"Aşırı unsurların peşinden gitmeyin.

kasyona gelirsiniz! "

Devlet ve DGM, katliamın

mantığa büyük ölçüde teslim alındıklarını gözlem­ ledi. Böylece bir yıl önce zamansız ve acemice attığı

ve sonra geri çektiği adımı yeniden atmak için süre­

sınıf ve devlet politikasının ·uzantısydı.

cin kıvamına geldiğini tespit etti. Aziz Nesin ve Pir

k avrayabilmek i çin S ivas katl iamını tezgahlarken

DGM'nin idamla yargılama talebini basma sızdırma

DG M'nin bu idam talebinin anlamını daha i y i

Sultan

Abdal

Derneği

yöneticileri

hakkıl).da

s erm aye devletinin g ü llüğü pol itikayı ve sonraki

zamanlaması esas olarak yukarıdaki mantığı pekiş­

tinin

sanız, aşırıların peşinden giderseniz sizi korumam,

Demiral'ın hezeyanları" olmalıydı.

s ü reci . değerlendirmek gerekir. Sermaye devle­

Oysa Demiral ve arkadaşları

b u n u şeriatçı-dinsiz çatışması olarak l anse etmek

S i vas katl i amını tezgahlamaktaki amac ı ,

tirrnek amacını güdüyor: "Devletin çizgisini aşar­

diri diri yakılırsınız, sağ kurtulanları · da ben idam

düşmanlarının saldırları

ederim ! " Bunun yanı sıra devlet son DGM müta­

kaybetmişler, ne de

k i tleye birlikte sahip çıkar görünerek, bu kesim­

anlık bir hezeyana kapılmışlardı.

B öylece olayların sorum l usu olarak her i k i kitle

pekiştirmekti .

uzak durması gerektiği konusunda somut bir mesaj veriyor: Mütaalada, Aziz Nesin dinsizlik propa­

unsurlar hedef tahtasına yali­

suçlanıyor. Toplumda dinsizliğin komünistlikle bir

ne akıl ve ruh sağlıklarını

Aksine, tutumları her zaman olduğu gibi son derece bilinçli, planlı, sistemli bir sınıf ve devlet politikasının uzantısydı.

D

ve

sonra da

" l aiklik

k arş ı s ında mağdur duruma düşen" A l ev i ve S ünni ler

·üzerindeki

içindeki

" aşırı"

egemenliğini

savcılarının

Sultan

Aziz

Nesin

ve Pir

ketten, özel ol arak ise Kürt Alevi kitleyi ul usal

hareket ve komünistler olduğu anlaşılır. Mütaalada

devrimci hareketten uzak tutmak, devletin S ivas katliamında öne çıkan amaçlarından biriyd i .

A m a devletin katl i amda rol oynadığı öylesine

ile . yargılanmaları talebinde

o l arak n itelendirince, yüzbinlerin öfkesi daha da

h akkında, halkı laik devlete karşı tahrik­ ten idam

" Katil ler Mecl i s te ! " , " Katil Devlet ! " sloganiarına

neden oldu. Devlet bir de acemice, katl edi len

Derneği

gündemin bir kez daha ön sırasına çıkarttı. savcılarının

bu

talebi,

Kürt

mil let­

gandası yaparak müslüman halkı tahrik etmekle

görüldüğü gözönünde tutulursa DGM'nin

B urada genel olarak Alevi kitleyi devrimci hare­

yöneticileri

Abdal

laasında Alevi kitlelere hangi "aşırı" eğilimelrden

rılacak ve kitleden tecrit edilmiş olacakl ard ı.

açıktı ki, bu, protesto gösterilerinde yüzbinlerin GM

bul unmaları, hem Sivas katliamını, hem DGM'yi DGM

"Türkiye laiktir, laik kalacak" diyecek kadar geri­

de bu s ürecin gelişmesine katkılarını sundular.

den atlıyordu. Sanki düze­

" Herşeyin sorumlusu Nusret

bir

DGM'nin ve Nusret Demi­

ral'ın hangi sınıfın, hangi

anlaşılmaz geliyordu .

kendiliğinden

Sivas'ta iplerini elinde tuttuğu dinci gericilere karşı

yukarıdaki koroya katıldı.

Bu yüzden olup bitenler onlara

Kitlelerin

sonuçta

mesini talep ederek o da

görmek istemiyorlardı.

üstlendiler.

bilinçle de olsa sermaye devletine yönelmiş olan

olduğu yönündeki görüşler alevi kitle içinde hakim

ruh sağlığının kontrol edil­

yönelik politikasını göremiyor,

görev

biraz

sözler

N usret Demiral'ın akıl ve

sermaye devletinin Sivas katliamına

getirmelerini

cileşerek, düzen içine akıtmak görevini üstlendiler.

Aziz

sevgısını

gerçeği ne gözlerini kapattıkları için

yerine

Nesin

lendirdi.

şeklinde değer-

Nusret Demiral'ni köpek

sömürücü ve sömürgeci devlet

görevi

öfke ve tepkilerini, "laiklik" kanalından, hem de

B aşkanı)

kapitalizm ve şovenizme teslim olarak

bu

beklemek doğru değildi. Ama onlar tam tersi bir

ile ilgili· bir sorun"(PEN Yazarlar Kulübü

Sosyal-demokrat " aydın"larımız

kemal istlerden

Alevi

kitlesine hedef gösterdiği birinci kesimin devrimci

Pir Sultan Abdal Derneği yöneticileri ise şehit olan PKK

militanları

için

şenliklerde

s.aygı

duruşu

düzenlemekle suçlanıyorlar. Demek ki hedef göste­ rilen ikinci kesim de Kürt ulusal devrimci hare­ ketiıdir.

. Aziz Nesin ve Pir Sultan Abdal Derneği yöne­

Alevi aydın ve devrimcileri "olay l arın tahrikçi s i "

ticileri ya hiç yargılanmadan ya da yargılanarak

arttı. Bu durumda dev let, poli tikasını değ i l , ama

mahkum edileceklerdir. İşin bu yönü devlet açısın­

taktiğini değiştirdi. İ s tediği sonucu almak için i ş i

s ürece yayd ı .

·

serbest bırakılacaklar ya da göstermelik cezalara

dan talidir. Asıl önemli olan önce Alevi kitlelerine ve ·sonra da tüm sömürülen ezilen kesimlere bu

Alevi kitlelerin devlete yönelik tepkisi "devletin

vesileyle devletin vermek istediği gözdağıdır. DGM

sanatçı kesimlerde büyük tepkilere yol açtı. B u

seyirci kalmas ı " çerçevesindeydi. B undan ötesi ,

B izzat devlet eliyle sızdırılmış olması daha yüksek

şahsına yönelmiş olmalarıydı. Aziz N esin'in idam ile

hesapları ve bunların onun sınıf niteliği ile i l iş­

kesimlerinin tepkisi, eğilimleri ölçülecek ve devlet

görev i ydi.

ve eğilimleri göz önünde tutarak hareket edecektir.

vekillerinin idam talebi ile yargılanması karşısında sesi soluğu çıkmayan sosyal demokrat "aydın" ve

görevini yerine getirmemesi " , "devletin katliama

tepkilerin genel bir özelliği ise Nusret Demiral'ın

yani devletin katliamdaki rolü, perde arkasındaki

yargılanma talebini, kimisi "Kafayı Aziz Nesin ile

bozan Nusret Demiral'ın keyfi tutumu" ( İstanbul S HP

kisinin kavratılması devrimcilerin, komünistlerin Sosyalist

maskeli

reformistlerden,

mütaalasının basma sızdırılmasının amacı budur.

bir ihtimaldir. Çünkü bu yoldan toplumun çeşitli

bundan sonra politikasını hayata geçiri rken, bu tepki


l(ızıl B a y r a k

ı 5 Ağ u stos-ı Eyl ü l 9 4

ı ı

Oze l Sava s Re j i m i n i n Sa l d 1 r1 Od a kl a ri • •

,

örülmey en direnişlerin, kapsamlı saldırılar karşı­ sında etkili olamayacağını deneyimler açıklığa kavuşturmuştur. Düşman 12 Eylül yeterince göstermiştir. Bu bakımdan, saldırısıyla önce toplumsal muhalefeti devletin bugün çeşitli cezaevlerine kontralaştırmayı da amaçlıyor. Saldırı etkisizleştirme yolunu seçmiş ve yönelik tutumunu, esasta kapsamlı bir hazırlıkları olarak da biçimleriyle yurtsever tutsaklara bunda belli bir mesafe aldıktan sonra saldırının �pitalist düzen, ıçine girdiği itirafçılığı dayatan düşman, bu yolla zindanlara yönelmiştir. Zindanlara görmek gerekir. Ortak direnişierin bu kriz döneminde egemen­ psikolojik savaşta üstünlüğü ele yönelik saldırı böylelikle öncülerin örülmesi savunma amacının ötesinde liğini ancak terör ve şiddet geçirmeyi hesaplıyor. Ayrıca uygu­ yığınlardan tecrit edilmesinden sonra bir misyona sahiptir. Çünkü zindanlar yoluyla sağlayabilmektedir. lamak istediği rehabilitasyon poli­ ba�latılmıştır. Devrimci mücadele ve aynı zamarida devrim cephesinin birer Kürt halkına ve işçi sınıfına açmış tikası özünde öncüsüzleştirme saldı­ toplumsal muhalefetin, 1 2 Eylül mevzisidirler. Bu mevzi tahkim edil­ tutsaklar devrim müca­ saldırısına karşı çatışmadan yenilgiye meden olduğu topyekün savaş bu çözülme ve rısının bir parçasını oluşturuyor. delesinde yüklendikleri misyonu yeri­ uğraması, sonuçlarını kısa sürede Sermaye devletinin, 600 ·yıllık bunalımın dolaysız sonucuna daya­ ne getiremezler. Osmanlı Devleti'nden miras aldığı, Mamak ve Diyarbakır zindanlarında nıyor. Türkiye'de, zindanların birer Tutsaklara yönelik şiddet esasta, zulüm kaleleri olatak sürekli bir tutsaklardan intikam alma ve onları teslimiyetle ortaya koymuştur. Direniş rehabilitasyon politikasının uygu­ örüldükten sonradır ki teslimiyet rehin olarak tutma geleneği değişmez · şekilde gündemde olması, yalnızca devletin öç alma geleneğinin bir bir devlet politikasıdır. Burjuvazi bu parçalanmıştır. Bugün özgürlük hare­ lanmasını kolaylaştırmak, ona elveuzantısı olmasından değil, fakat çok geleneksel sınıf kinini temel olarak ketinin, tarihsel değerdeki direnişi rişli bir ortam hazırlamak için günde­ daha temelli olan sınıflar müca­ öncüye kusmaktadır. Amacı ezilen başta olmak üzere, toplumsal hoşnut­ me getirilmektedir. Rehabilitasyon delesinin en dolaysız ve en yoğun� sınıfları öncüsüzleştirmektir. Bunu suzluk ve öfkenin yükselmesi, zayıf da saldırısı bugün zindanların temel çalışmanın etkisi sorunudur. Bu politika beraberinde !aşmış bir . biçimde zindanlara yansı­ öncüye diz çöktürerek, onu ehli­ olsa devrimci masından dolayıdır. B undan dolayı leştirerek gerçekleştirmeye çalışır. sonuçlarını zindanlara yansıtmaktadır. tasfiyeciliği ortaya çıkarmaktadır. zindanlar, dün olduğu gibi bu günde Dolayısıyla bu terör politikasının ilk Zindanlarda her zaman ortak örülmüş Düşmanın bu saldırısının boşa çıkar­ özel savaş rejiminin saldırı odakları ve temel hedefi, öncüyü düzenin açık direnişierin belirleyici olduğu asla tılması herşeyden önce yaşamın poli­ devrim­ ve bıraktığı tek yola, onursuz bir tesli­ akıldan ç�arılmayacak bir gerçektir. tikleştirilmesine olmaktadırlar. cileştirilmesine bağlıdır. Bu alanda 1 2 Mart Cuntası döneminde başla­ miyete, yozlaşmış bir liberal platforma "Direniş zafere, teslimiyet ihanete . alınan her mesafe tasfiyeciliğin (reha­ tılan özel savaş taktikleri, 1 2 Eylül'ün sürüklemektir. Ayrıca, bu amaca bağlı götürür. " şi arı yaşanan deneyimlerin bilitasyon) parçalanmasında bir adım en yalın ifadesidir. Eğer düşmana her olarak öncüyü yığınlardan tecrit terör rejimi döneminde doğrudan olacaktır. Politik yabancılaşmanın direnişin sonunda geri adım attı­ ederek, yığınlara gözdağı vermek ve kontr-gerilla tarafından planlanarak uygulamaya sokulmuştur. B u onları sindirrnek bu terör politikasının rılıyorsa, bu tamamen ortaya konulan mevcut olduğu bir ortamda, zindan­ kararlı mücadeleterin sonucudi.ır. B u l ara ilişkin yazılanlar bu gerçeği hesa­ kapsamlı ve dizginsiz saldırılar ancak hedefleri arasında yeralır. Zindanlar s ınıflar mücadelesinin gerçek aynı zamanda özel savaş ba katroadıkça güzel sözler olmaktan tutsakların yıllarca süren can bedeli direnişleri sonucu geriletilebilmiştir. barometresidirler. Çelişki ve çatış­ taktiklerinin boşa çıkarılmasının da öteye gitmeyecektiL Zindanlar değer­ lendirebilenler için gerçekte birer Bugün özel savaş politikası yoğunluk malar örtük değil açık ve dolaysızdır. esasını oluşturur. . Bu değerlendirmelerden çıka­ okuldurlar. Ne yazık ki çoğu zaman dengeleri belirleyen ve kapsam bakımından esas olarak Zindanlarda yönel­ mücadelenin düzeyidir. Kuşkusuz bu rılacak sonuçların başında, sınıf Türkiye'de mücadele okulu olmaktan zindanlarına Kürdistan mektedir. Özgürlük hareketinin ulaş­ olgu sınıf mücadelesinin düzeyi ile mücadelesinin sertleşeceği önümüz­ çok, devrimden kaçış alanı olmuş­ deki dönemde, tüm tutsakların eşza­ lardır. Bu gerçeği yadsımak tasfi­ tığı düzey, sömürgeci rej imin s iyasal ·yakından ilişkilidir. 1 2 Eylül dönemi ve sonrası yaşa­ manlı ve eşgüdümlü bir mücadeleye yeciliğin ve rehabilitasyon saldırısının egemenliğini büyük ölçüde çözmüş, ancak tank ve top sayesinde ayakta narı deneyimler bu gerçeği yeterince hazırlanmaları gelmektedir. Ortak tuzağına düşmek demektir. Bugün devrimi ve durabilir hale getirmiştir. Tutsaklara yönelik şiddet esasta, rehabilitasyon politikasına elverişli bir ortam mücadeleyi ciddiye alan Özgürlük hareketinden her tutsak bu gerçek aldığı her darbe karşısında hazırlamak için gündeme getirilmektedir. Rehabilitasyon saldırısı, üzerinde düşünmek zorun­ daha da kiıdurgarılaşarı dadır. Sadece düşünmek bugün zindanların temel sorunudur. Bu politika beraberinde tasfiyeciliği ortaya somurgeci rej im, rehin değil, buna uygun çözüm­ tuttuğu tutsaklardan bunun çıkarmaktadır. Düşmanın biı saldırısının boşa çıkartılması herşeyden önce leri de üretmekle yüküm­ intikamını almaktadır. Tasfiyeciliğin lüdür. yaşamın politikleştirilmesine ve devrimcileştirilmesine bağlıdır. Elbette düşman sadece yalnızca dışarıyı değil, intikam için saldırmıyor. Bu alanda alınan her mesafe rehabilitasyonun parçalanmasında içeriyi de tahrip ettiği B ununla birlikte bu saldıbilinmelidir. bir adım olacaktır. nlarla aj aniaştırma ve

K

·

·


B u Gü n ü An l a m a k ici n : ,

İşçi hareketinin taşıdığı potansiyeli

kucaklayabilecek ve sosyalist devrim mücadelesine kanalize edecek bir önderlik yok t u .

Solun reformİst kesimleri, böyle b i r bakıştan ve niyetten yoksund u .

isc i H a re k4 T a r i h i n el e n

��--�--��--�---

Sınıf mücadelesindeki yükse l i :;; ı

son dcreec önemli geli­ şimierin yaşandığı bir dönemdir. Bu yıllarda sınıf mücadelesi yaygınlaşmış, işçi hareketi ilk kez güçlü bir eğilim olarak bağımsız bir eylem çizgisine doğru ilerlemiş, sosyalizm toplu­ mun gündemine etkin bir tarzda gircbilmiştir.

kargaşa ve provakasyon ortamı olaraı-_

niteliyor, politikalarını demokrasi n i n korunması ve gel i ştiril m c s ı

üzerine oturtuyorlard ı .

Solun devrimci kanadı ise bu yükse l i�i

kucaklayıp ona önderlik edebilecek birikim ve çaptan yoksund u .

Toplumsal tabanını ağırlıkla işçi

60'1ı yıllarda işçi sını­ fının bileşimi:

s ın ı lı

'60'lı yıllarda işçi sını­ fının safları sayısal olarak kalabalıklaşmıştır. da işçi hareketinin iyiden iyiye ivnıl� Ücretlilcrin sayısı '60'lı yılların ikinci yarısında, kazandığı bir dönenı<k: faal nüfusun %2ı -23'ü kısmen de olsa sınıfa yönel d i le r . arasında değişmektedir. Ücretlilerin yaklaşık üçte Ne var ki, bu yönelim, işçi harctc t i ı h: biri büyük ve küçük imalat küçük devrimci send i k a l a rı ı ı sanayiinde çalışmaktadır. İş koliarına göre dağı­ alternatif gösterilmesi yüzünden lımları ise ağırlıklı olarak sınıf hareketini böl ücü bir n i te l i k maden, inşaat , ticaret, ulaşım ve hafif sanayi tipi­ taşıyo rd u . üretimdir. İşçi sınıfı özel­ likle İstanbul, İzmir, 4.)1960-70 Dönemi ve D İSK'in Kurulu�u Ankara, Zonguldak ve e ki emperyalist savaş arasındaki dönemde . k a p ı Bursa gibi geleneksel talizm dünya çapında çok büyük bir kriz y a � a · sanayi şehirlerinde maktaydı. Dünya pazarı daralmış, metropol k rı ı ı toplanmıştır. On ve daha bağımlı ülkelerden aldıkları mallar azalırkçr ı . fazla işçi çalıştıran iş yeri buralara yaptıkları ihracat d a gerilemiştir. sayısı ı 952-62 arasında on Bu dönemde bağımlı ülkelerin devletleri, i\· kat artmış bulunmaktadır. pazarın genişlemesi aracılığıyla sanayilere destck arzu s u ve modern sanayının ihtiyaçları doğrul­ Yüzden daha fazla işçi çalıştıran işletme sayısı da vermeye başladılar. Aynı zamanda bizzat devletin tusunda yönlendirmek oldu. hayli artmıştır. Bin ve daha fazla işçi çalıştıran kendisi doğrudan yatırımlar yaparak, eskiden ithal 1960'ı izleyen yıllarda, ithal ikamecilik adı verilen küçümsenmeyecek sayıda işletme de mevcuttur. edilen bazı temel malları içeride üretmeye başladı. iç pazara dayalı bir birikim modeli uygulandı. Sana­ Büyük sanayi ise daha çok İstanbul'da söz konu­ Sonuç olarak bu yıllarda sınıflar daha hızla şekil­ yileşme teşvik edildi, ithalat yasakları ve . yüksek sudur. lenmeye ve sınıf çatışmaları daha da belirginleşmeye gümrük duvarlarıyla burjuvazinin yüksek karlar elde Özel işletmelerde çalışan işçi sayısı, devlet başladı. lki emperyalist savaş arasında ve İkinci etmesinin koşulları sağlanmaya çalışıldı. '60'lı yıllar­ sektöründe çalışan işçilere göre çok daha fazla Emperyalist Savaş'ı kapsayan yıllarda Türkiye'de de da Türkiye'nin kapitalist ekonomisi önemli bir büyü­ olmasına karşın, bunlar ağırlıkla küçük işletmelerdi. benzer bir süreç yaşandı. me oranı yakaladı. Ta ki, '60'ların sonunda yeni bir Büyük ve stratejik işletmeler daha çok devlet işlct­ İkinci Emperyalist Savaş'ın'ardından, '50'li yıllar­ bunalım kapıyı çalıncaya dek... meleriydi. Dolayısıyla işçilerin yığınsal olarak bir da, emperyalist ülkelerden sağlanan kaynaklara bağlı 27 Mayıs anayasası işçi ve emekçiler açısından arada çalıştığı işletmeler çoğunlukla bu devlet olarak Türkiye'de tarıma ve hafif sanayiye dayalı bir ileri sayılabilecek bazı hükümler taşıyordu. Ne var ki, işletmeleri olmaktaydı. ekonomik model uygulandı. '50'li yılların ilk yarısı bu hükümler 1 963 tarihine kadar hayata geçmedi. '60'lı yıllarda işçi sınıfı içerisinde, sayıları henüz özellikle tarımsal alanda makinalaşmarun ve altyapı 1 96 1 -63 döneminde bu hakların yasal güvenceye az olmakla birlikte, büyük işletmelerde çalışan ikinci yatırımlarının yoğunlaştığı yıllar oldu. 1 95 5 tarihini kavuşturulması talebiyle bir dizi iŞ'çi eylemi yaşandı. kuşak işçilerden meydana gelen bir proleter çekirdek izleyen yıllarda ise tekelci burjuvazinin emperyalist Bunlar arasında en bilinenleri Aralık ı 96 ı tarihinde oluşmuştu. '60'lı yıllarda işçi sınıfının saflarının tekellerle ortaklığı temelinde montajcı nitelikte bir yaklaşık yüz bin kişinin katılımıyla gerÇekleşen kalabalıklaşması, geniş bir yeni işçi kuşağının hafif sanayiye yönelindi. Saraçhane Mitingi ve 1 963'te gerçekleşen Kavel endüstriyel üretime katılması sınıfın saflarının, Bu sanayi, yatırım malları ve ara mallar bakı­ Kablo direnişidir. dağılmış olan köylüler, kır ve şehrin yarı- proleter mından emperyalizme bağımlıydı. Bu aynı zamanda '60'lı yıllar sınıfın nice! ve nitel gelişimi açısından unsurlarıyla doldurulması anlamına gclmcktcydi. dövize de bağımlılık dcmc kli. Yine bu dönemde sınıfın saflarına Yeterli kaynak bulunamaması, bu '60'lı yıl lar, işçi sınıfının sayıca kalabalıklaştığı, işçile,rin yığınsal katılan köylüler açısından da ortak bağımlı sanayinin durması a n l am ı n a öze}lik, bunların kırdaki küçük gclecekti. Nitekim kaynak bunalımı olarak bir arada çalıştığı fabrika ve işletme sayısının arttığı, toprakları ile ilişkilerinin devam kendini göstermeye başlayınca ediyor oluşuydu. Bu işçiler yılda üç henüz sınırlı da olsa ikinci kuşak işçiliğin sınıf içinde ekonomi de hızla kriz ortamına ya da daha fazla ay için tarlada sürüklendi. 1 95 8 yılında ilk kez çalışmak üzere kırlara geri döner­ yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. büyük oranlı bir develüasyon lerdi. Bu türden yarı-köylü işçilerin gerçekleştirildi. Ve ekonomik krizi Yine de sınıf içinde yan-işçi/yan-köylü önemli bir kesim ağırlıkla çalıştığı işkoll-arı ise inşaat, ı 960 askeri darbesi izledi. 1 960 i sınıfının büyük bir bölümü sınıf dayanışmasının tütün, gıda ve çeşitli türden maden­ darbesi çok çeşitli etmenlerin sonu­ mevcuttur. lerdi. Zonguldak'ta bugün dahi süre­ cunda oluşmakla beraber, 27 Mayıs ve bilincinin gelişimi açısından dezavantajlı sektörlerde gelen münavebe sistemi bu tip bir yönetiminin temel fonksiyonu, işçileşmenin · canlı örneği olmaktoplanmaktadır. kaynakları tekelci burjuvazinin tadır. Yukarıdaki iş kollarının o

dışından bulan bu kesim :

1

·

İşç


Eyl ü l 94

ı 3

K.ızıl B a y r a k

ti Kes itl e r- 2

D İ SK işçi hareketindeki bağımsızlaşma eğiliminin ürünüydü.

Devlet sendikacılığına karşı bir tepkiyi ifade ediyordu. Bu, kuşkusuz bu kadarıyla da, işçi hareketinin daha ileri bir düzeye uiaşması anlarnma gelmekteydi. Fakat aynı zamanda D İ SK sınıfın bağımsız si yasal sınıf çıkarlarını eksen alan bir örgütlenme değildi. Dolayısıyla, ilerleyen sınıf mücadelesinin önünde giderek bir engele dönüşecekti. D İ SK, Türk- İ ş'in geleneksel politikasına, hükümetteki burjuva partilerle " iyi geçinme" anlayışına, ABD sendikacılığı ile içiçeliğe karşı, burjuva partilerden ve "yabancı ülkelerden" bağımsız bir sendikal anlayışı savunuyor, geleneksel burjuva partilere karşı Tİ P'e daha yakın bir pozisyonda duruyordu. Kaldı ki, T İ P'in Dİ SK'in oluşumunda özel bir rolü vardı. dönem işçi sınıfının istihdamında ağırlıklı bir yer teşkil ettiği de düşünülürse, bu tip yarı-köylü özel­ liğe sahip unsurlarin işçi sınıfının küçüm­ senmeyecek bir bölümünü oluşturdukları söyle­ nebilecektir. Ki, Rosaliyev'in aktardığı bir rakama göre, bu dönem şebirde çalışan işçilerin %40'ı genellikle yılın küçük bir döneminde işçilik yapmaktadır. (Türkiye 'de Kapitalistleşme ve Sınıf Kavgaları A .. Snurov , R. Rosaliyev, And yay. S . 206) '60'1ı yıllarda sınıf mücadelesi açısından son derece anlamlı bir diğer gelişme kır ve şehir yarı­ proleterlerinin sayıca kalabalıklaşmasıdır. C.Talas, daha henüz 1 9 6 1 yılında tarımdaki faal nüfusun % 1 O' unun devamlı ya da geçici işçi .haline �eimiş bulunduğunu yatmaktadır. (C. Talas, Içtimai Iktisat, Ankara 1961 Sf. 85 ve 87'den aktaran Rosaliyev S. 202) 1 960'1ı yılların ortalarına doğru şehrin varoş­ larını dolduran yarı- proleter kesimlerin sayısında adeta bir patlama yaşanacaktır. -Kısacası '60'1ı yıllar, işçi sınıfının sayıca kala­ balıklaştığı, işçilerin yığınsal olarak bir arada çalıştığı fabrika ve işletme sayısının fazlalaştığı, henüz sınırlı da olsa ikinci kuşak işçiliğin sınıf içinde yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. Ne var ki, yine de sınıf içinde yarı-işçi/yarı-köylü önemli bir kesim mevcuttur. İşçi sınıfının büyük bir bölümü inşaat, ticaret, ulaşım ve küçük zanaat tipi üretim gibi sınıf dayanışmasının ve bilincinin gelişimi açısından dezavantajlı sektörlerde toplanmaktadır. Yine buna bağlı olarak işçi sınıfının önemli bir bölümü dağınık ve küçük işletmelerde çalışmaktadır. B u dönem i şçi hareketlerini anlamak açısından belirtil mesi gereken bir başka özellik, büyük özel kapital ist işletmelerde bir artış olmasına karşın, büyük işletmelerin hala önemli ölçüde devlet işletmeleri olmasıdır.

sermayeye ait işletmelerdeki işçilerin eylemlerinde yankısını bulmuştur. B u dönemde askeri inşaatlarda, ATA Ş'ta, Morrison-Knudsen Company'de, Goodyear'de yapılan bir dizi eylemin ana motifi "ülkeyi sömüren yabanCl sermaye tahakkümüne" karşıt- · lıktı. 1 963 yılında, 274 ve 275 sayılı yasaların çıkarılmasıyla işçiler grev hakkını elde etmiş oldular. Bu hakkın elde edilmesinin ardından işçi eylemlerinin yoğunluğu artarak sürdü. ı 964'ü izleyen yıllarda öt.c l l ikle de özel kapitalist işletmelerde, geçmişe göre hayli sert sayılabilecek işçi eylemleri yaşandı. B u durum 1 967 ve izleyen yıllarda çok daha büyük bir ivme kazanacaktı. Bu dönemin en önemli işçi eylemleri arasında Kavel ( 1 963), Berec ( 1 964), Zonguldak ( 1 965) ve Paşabahçe( 1 966) sayılabilir. Çalışma koşullarının düzeltilmesi, işten atılan işçilerin geri alınması talebiyle başl ayan ve beş hafta süren Kavel Kablo direnişinde polisle işçiler arasında çaı ı �ma çıkmış ve on işçi yaralanmıştır. Direniş hL· m Kavel işçilerinin kararlıhğı, hem de dircıı i �c ' ı n ı ! ıçı ııden verilen destck nedeniyle, ·

başarıyla sonuçlanmıştır. ı 964'te gerçekleşen Berec Transistörlü Radyo ve Pil Fabrikası'ndaki direniş bir buçuk ay sürmüş ve bu direnişte de iŞçilerle polis arasında sert çatış­ malar yaşanmıştır. B erec grevi işçilerin zaferi ile sonuçlandı ve işverenler ücret artırımına gitmek zorunda kaldılar. 1 965 Zonguldak direnişi ise bu dönemin gerek kitleselliği, gerek sertliği açısından en önemli eyle­ midir. Zonguldak direnişi ocaklardaki çalışma koşul­ larının düzeltilmesi, çalışma saatlerinin kısaltılması (ki o dönemde işçiler 8 yerine 1 1 - 1 6 saat çalışmaya zorlanmaktaydılar) ve işletmenin yükselen karından işçilere pay verilmesi talepleriyle başladı. Direniş hızla bütün bölgeye yayıldı ve 60 bin işçinin çalıştığı Zonguldak'ta bir bölgesel genel grev havası esmeye başladı. Eylemin kazandığı boyuttan ürken devlet, Zonguldak'ı kuşatma altına aldı. Dışarıdan asker ve polis yığdı. İşçiler kuşatmaya rağmen direnmektc kararlılık gösterdiler. Sonuçta işçilerle devlet güçleri arasında çatışma çıktı. İki işçi öldürüldü, on işçi yaralandı. Direniş başarısızlıkla sonuçlandı ama işçi sınıfı bu eylemden çok şey öğrendi. Bu hareketlilik daha sonraki yıllarda da sürdü. Örneğin 1 966'da Kula Mensucat'ta benzer özelliklere sahip bir direniş yaşandı. Ama aynı yılın başlarında gerçekleşen ve 85 gün süren Paşabahçe grevi , bu dönem işçi hareketinde ayrı bir önem taşır. Zira Paşabahçe grevi , devlet sendikacılığına tepkinin somutlandığı, simgeleştiği bir eylem olmuştur. İşçi sınıfı hareketi, yukanda bazı kesitlerini verdiğimiz bir mücadele sürecine girmiş, bu mücadele süreci, sınıfın hiç olmazsa belirli bir kesiminde mevcut burjuva kurumlarını aşan bir eylem düzeyi olarak yansımasını bulmuştu. Bu eylem ve bilinç düzeyi açık ya da örtülü biçimde Türk-İş'te simgeleşen devlet sendikacılığı anlayışına bir tepkiye dönüştü. Paşabahçe eylemi ve bu eylem sırasında Türk-İş bürokratlarının açık ihanetçi tutumu, sınıf içindeki birikimin ayrı bir sendikal yapı olarak örgütlenmesi için bir vesile oldu. Böylece 1 966'da Paşabahçe eyleminin ardından açık biçimler kazanan bu süreç 1 967'de DİSK'in kurul­ masıyla sonuçlandı. :ÖİSK-1Şçi hareketindeki bağımsızlaşma eğiliminin ürünüydü. Devlet sendikacılığına karşı bir tepkiyi ifade ediyordu. Bu, kuşkusuz bu kadarıyla da, işçi hareketinin daha ileri bir düzeye ulaşmasr an\amına gelmekteydi. Fakat aynı zamanda DİSK bağımsız siyasal sınıf çıkarlarını eksen alan bir örgütlenme değildi. Dolayısıyla ilerleyen sınıf mücadelesinin önünde giderek bir engele dönüşecekti. DİSK, Türkİş'in geleneksel politikasına, hükümetteki burjuva partilerle "iyi geçinme" anlayışına, A B D sendikacılığı ile içiçeliğe karşı, burjuva partilerden ve "yabancı ülkelerden" bağımsız bir sendikal anlayışı savunuyor, geleneksel burjuva partilere karşı TİP\:- daha yakın bir pozisyonda duruyordu. Kaldı ki, TİP'in DİSK'in

_

'60'1ı yıllarda işçi eylemleri:

B aşlarken belirttiğimiz gibi bu dönemin ilk işçi eylemleri ı 961 -63 arasında yaşanmıştır. Bu eyle m ­ leri 1 9 6 1 -63 eylemleri şeklinde tanımlamayı gerekli kılan ana özellik, esas amaç olarak anayasada tanımlanan haklar doğrultusunda yasal deği­ şiklikleri hedeflemesidir. Grev hakkının elde edil­ mesi, anayasanın uygul anması bu eylemlerin ana talebidir. Ayrıca bu dönem eylemlerinde 27 Mayıs'ın estirdiği rüzgarların da harekete geçirdiği bir anti-emperyalist karakter söz konusudur. 27 Mayısçtiarın demagojik de olsa DP'yi "ülkeyi dış güçlere satmak"la suçlayan bir propaganda temasını sık sık işlemesi, Kemalizm'in "milli kurı u ­ l uşçuluğu"ndan dem vurması, özellikle yabanc ı

DG M'LERE KARŞI MÜCADELE: Önemli politik işçi eylemlerinden biri ...

-�-


14

Kızıl B a y r a k

oluşumunda özel bir rolü vardı. DİSK, ideolojik planda Kemalizm'in, modem revizyonist tezlerin bir sentezi üzerine oturuyordu. TİP'in çizgisi büyük ölçüde DİSK'te yansısını bulmuştu. Kemalizm'e ve 27 Mayıs anayasasına bağlılık, kapitalist olmayan yoldan kalkınma anla­ yışı, bağımsızlık, planlı ekonomi, sosyal adalet, demokratik yoldan işçilerin siyasete katılması ve iktidar olabilmesi, toprak reformu, sendikaların bu çerçeve içerisinde siyaset yapabilmesi vb. . . Bunlar DİSK'in "devrimci" ve "sosyalist" çizgisinin özünü oluşturmaktaydı. DİSK'in ana tüzüğünün üçüncü maddesi "devrimci" yaklaşımını özetlemekteydi.

"DiSK

işçi sınıfının ekonomik, siyasal ve kültürel

bakımdan kalkınması ve yücetmesi için öncelikle Türkiye 'nin her bakımdan tam bağımsız olmasını, hızlı bir kalkınma yoluna gidilmesini zorunlu görür.

Bundan ötürü de Türk işçi hareketinin anayasada öngörülen köklü dönüşümlerin gerçekleşmesini sağlayacak bir devrimci öze kavuşmasını şart sayar. "

(DİSK'in Kuruluş B ildirgesi v e Anatüzüğü. Daha geniş bilgi için, bkz; Türkiye'de Sendikacılık, Anı! Çeçen, Özgür insan yayınları 1973 sf. l 04- 1 27) Görüldüğü gibi DİSK, bakış açısı i tibariyle burjuva sosyalizminin sınırları içerisinde kalan bir sendikal anlayışın temsilcisidir. İşçi sınıfının önüne 27 Mayıs anayasasının tam uygulanmasının sağlanmasını, bağımsızlığı, kalkınınayı ve bu eksende, kapitalist olmayan ama parlamenter ve demokratik bir yoldan sosyalizme geçmeyi amaç olarak yerleştirmektedir. DİSK'in kuruluşunu izleyen 1967'den sonra, özellikle 1 968-70 döneminde, işçi sınıfı bir dizi önemli eylem ve direnişe imzasını alacaktır. İşçi hareketi 1 968 ve '70 döneminde nisbeten daha politik bir karakter kazanacaktır. İlk kez Derby direnişinde gerçekleşen fabrika işgali, 1 9 68-70 <t,öneminde işçi sınıfının önemli eylem biçimlerinden biri durumuna gelecektir. Kendiliğinden nitelikte militan eylemlerin yükseldiği 1 968-70 dönemi işçi hareketinin en üst ve en son durağı ise bölgesel bir genel grev niteliği gösteren 1 5- 1 6 Haziran eylemleridir. 1 968-70 işçi eylemlerinin ardında çok çeşitli talepler bulunmakla birlikte, bu eylemlerin en ayır­ tedici özelliklerinden birisi, işçilerin sendika değiş­ tirerek DİSK'e geçmek istemeleri ya da devletin ve sermayenin DİSK'i etkisizleştirme, işçileri DİSK'ten ayrılmaya zorlama doğrultusundaki haskılarına karşı DİSK'i savuı:ınıalarıdır. Nitekim İstanbul ve İzmit bölgesini kapsayan bir bölgesi genel greve dönüşen, çıkan çatışma sonucu devlet güçlerince üç işçinin katiedildiği 1 5- 1 6 Haziran direnişi de, DİSK'e yöne­ lik haskılara karşı gerçekleştirilmiştir. * * *

1 9 60�70 dönemi, işçi sınıfının bir sınıf olarak mücadele sahnesine ilk kez etkili bir tarzda girdiği, girebildiği bir dönemdir. Burada işçi sınıfının sayı­ sal artışı, s ınıf içinde proleterleşme düzeyi yüksek . bir çekirdeğin oluşmuş bulunması , geçmiş süreç­ lerin birikimleri, başta sendikal planda olmak üzere, örgütlenme düzeyinin yükselişi vb. başlıca önemli etkenlerdir. Bu dönemde sınıf· mücadelesi yer yer sert­ militan biçimlere de bürünerek sürekli bir yükseliş eğrisi göstemiştir. . 1968-70 yıllarında bu yükseliş doruğuna ulaşmıştır. 1 9 64'te 6.600 olan grevci sayısı 1 966'da 1 0.400'e, 1 969'da ise 1 23 . 1 90'a ulaş-

Bu dönemde, sınıf mücadelesinin tüm sınıfı kucaklayan bir boyut kazandığı söylenemez. Eylemler, hakların nispeten çok daha zor alındığı, ücret ve çalışma koşullarının çok daha kötü olduğu özel işletmelerde yoğunlaşmıştır. Devlet işletmelerinde çalışan işçiler ise, genellikle eylem sürecinin dışında kalmışlardır. Nitekim Dİ SK ağırlıkla özel kapitalist işletmelerde güç olabilirken, kapitalist devlet işletmelerinde ise Türk- İş'in egemenliği sürmüştür. mıştır. S ınıf bu mücadele içerisinde nasıl bir güce sahip olduğunu gösterebiimiş ve çok daha önemlisi kendi gücünün farkına varmaya başlamıştır. Sınıf mücadelesi pratiği sınıfa, hem kendisi hem de diğer sınıl1ar ve devlet hakkında küçümsenmeyecek bir eğitim sağlamıştır. İşçi sınıfı içinde ayrı bir sınıf olma bilinci ilk kez bu dönemde kitlesel bir bilinç durumuna dönüşmeye başlamıştır. Ne var ki, bu dönemde sınıf mücadelesinin tüm sınıfı kucaklayan, aynı derecede etkileyen ve dönüştüren bir boyut kazandığını söylemek mümkün değildir. Eylemler dönem boyunca hakların nispeten çok daha zor alındığı, ücret ve çalışma koşullarının çok daha kötü olduğu özel kapitalist işletmelerde yoğunlaşmıştır. Kapitalist devlet i şletmelerinde çalışan işçiler ise, 1 965 Zonguldak eylemi ve '68-'70 dönemindeki kısmi canlanma bir yana bırakılırsa, genellikle eylem sürecinin dışında kalmışlardır. Nitekim sınıf içindeki bu eşitsiz gelişim kendini DİSK-Türk-İş rekabetinde de · göstermiştir. DİSK ağırlıkla özel kapitalist işletmelerde bir güç olabi­ lirken, kapitalist devlet işletmelerinde ise Türk-İş'in egemenliği sürmüştür. Kapitalist devlet işletmelerinde sınıf müca­ delesinin çok daha zayıf olmasının bir kaç önemli nedeni vardır. İç pazara dayalı i thal ikameci birikim modelinin mantığına ve imkanlarına bağlı olarak, iç pazarı canlandırmak amacıyla devlet ücret talepleri karşısında daha esnek davranabilmiştir. Sermaye birikimi zayıf ve rekabet içindeki özel kapitalist işletmeler ise bu konuda çok daha katı bir tutum içerisindedirler. Kapitalist devlet aynı zamanda kendi denetiminde ki Türk-İş'in varlığı nedeniyle kamu işletmelerinin sendikal örgütlenmeleri karşısında çoğu zaman sert bir tutum almamıştır. İşçilerin Türk­ İş'te örgütlenmesini, sınıfı disipline etmenin ve işçi hareketini denetim altında tutmanın bir aracı olarak görmüştür. Ve üçüncü olarak, kamu işletmelerindeki istihdam politikasının bir sonucu olarak, bu işlet­ melerde sürekli hükümet partisi yandaşı olanlar (ya da öyle gözükmek zorunda olanlar) çalıştırılmıştır. Bu etkenler kapitalist devlet işletmelerinde çalışan işçi­ lerin sınıf mücadelesinin büyük ölçüde dışında kalmaları ve sınıf bilinci planında geri bir konumda olmaları gibi bir sonucu doğurmuş, beslemiştir. Bu

1 5 A ğ ustos- ı E y l 9 1 9 4 dönemde bir bütün olarak işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarında iyileşmeler olmuştur. Bu iyileş­ meler özel kapitalist işletmelerde çalışan işçilerin mücadelesi ile elde edilirken, kapitalist devlet işlet­ melerinde ise bUyük ölçüde Türk-İş'in hükümet partisi ile "iyi dialoğu" sayesinde gerçekleşmiş ya da öyle gözükmüştür. Bu durum, krizin arttığı dönem­ lerde değişmeye başlamış, kamu kesiminde çalışan işçiler de yer yer sınıf mücadelesine aktif olarak katılmışlardır. Ne var ki, bu süreç çok gelişmeden 1 97 l 'de bir askeri darbeyle son bulmuştur. Bu tablo da açık bir biçimde göstermektedir ki, 1 9 60'lı yıllarda işçi sınıfı, nice! ve ni tel planda önemli bir gelişme yaşamıştır. Ne var ki, bu nitel gelişme sınıfın bütününde eşit bir biçimde yaşan­ madı ğı gibi, bunu en ileri düzeyde yaşayan işçilerde de, komünist bir siyasal önderlikten yoksunlukla doğrudan bağıntılı olarak, burjuva düzenden tümüy­ le kopuş doğrultusunda bir sonuç doğuramamıştır. Kapitalist devlet işletmelerinde çalışan işçiler ağır­ lıkla yukarıda sayılan etmeniere bağlı olarak, burju­ va partilerle bağlarını korumakta, devlet sendi­ kacılığının denetimi altında bulunmaktadırlar. İşçi sınıfının DİSK'te örgütlü olan özel kapitalist işlet­ melerde çalışan kesimi ise, burjuva partilerden ve devlet sendikacılığından bir kopuş süreci yaşamışdır. Ama bu kopuş, kendiliğinden haliyle, devletçi, kalkınmacı , 27 Mayıs anayasasına sahip çıkan vb. bir karmaş ıklık ve çarpıklık içermektedir. Kuşkusuz kopuş eğilimini yansıtan bu sürece daha bilinçli bir ifade kazandıracak olan, komünist bir siyasal örgüt­ lülüktü. Bu tür bir örgütlenme ve önderliğin olma­ dığı '60'lı yıllarda, reformisı ve devrimci kanatlarıyla sol hareketin işçi sınıfına taşıdığı "bilinç" ise, temelde demokrasi, bağımsızlık, kaİkınmacı bir burjuva-küçük burjuva demokratik "bilinç" oldu. Reformİst ve darbeci kanatlanyla '60 solunun programatik çerçevesi esasen orta,ktır; 27 Mayısçılık, Kemalizm, anti-emperyalizm ve anti feodalizm ekse­ ninde kalkınmacı bir çizgi. Fark bunun hangi yol ve yöntemle gerçekleştirileceği sorunundadır. TİP bunları, 27 Mayıs anayasasının sağladığı imkanlardan yararlanarak, işçi sınıfı ve emekçilerin desteğiyle parlamenter yoldan gerçekleştirmeyi savunurken, MDD bu aynı amaçlara alt sınıfların devrimci eylemi ve ordudaki anti emperyalist güçlerin "tayin edici vuruşu" yla ulaşılacağını savunuyordu. Dolayısıyla MDD'nin uzunca bir süre işçi sınıfıyla pek bir ilgisi olmadı, olduğu kadarıyla da işçi sınıfına taşıdığı "bilinç" yukarıda belirtilen çarpık söylemlerden öteye gitmedi. TİP ise '60 solunun işçi sınıfıyla, sendikacılar aracılığıyla da olsa, en yakın temasa sahip örgüt­ lenmesidir. TİP'in programatik çizgisini; işçi sınıfına ulaştırdığı sosyalist bilincin ne anlama geldiğini DİSK'in hedeflerini açıklarken, aslında büyük ölçüde özetlemiş olduk. 1960 solunun, işçi sınıfına devrimci bir poti­ tizasyon taşıyabilmek açısından da hemen hiçbir fonksiyonu olmadı. TİP zaten politik bir bakış açısın­ dan yoksun reformisı bir örgütlenmeydi. MDD ise darbeci özelliğine rağmen, alt sınıfların devrimci eğilimleriyle bağlantılı olduğu ölçüde sınırlı bir devrimci potansiyeli temsil ediyordu. Ama bu kada­ rını bile sınıfa ulaştırdığı söylenemez. 1971 devrimciliğinin işçi sınıfına devrimci poli­ tizasyonu taşımak açısından sınırlı bir katkısı oldu. Bu katkı sınırlıydı, çünkü '7 1 devrimciliğinin bu etkisi hem kısa süreli bir etki olabildi, hem de '71 devrim-

Türkive i sci s ınıfı 1 965 Zonguldak direnişinde iki neferini devletin kurşunlanyla yitirdi: S atılrnış TEPE ve Mehmet ÇAVDAR

·

Foto� raf: Fikret OTYAM


ı :.; K g u s r os- ı tyiu ı

1 -.J

ı( ı z ı i B a y r a k

'1 4

cilerinin sınıf hare­ 1970-80 dönemi sınıf mücadelesinin keskinleştiği, sosyal izm fikrinin yığın lar hareketinin son halkası ketliliğine fazla bir ilgileri değil, aynı . zamanda söz konusu değildi. '60 aras ında güç kazandığı bir süreç o larak yaşandı. B u dönemde işçiler, DİSK'in ihanetçi yüzünün olundan devrimci bir en açık biçimde kendini • şeh rin ve kırın yan-proleter ve küçük burjuva unsurları devrimci bir pal itizasyon gösterdiği bir direni ştir de. 71 kopuşu simgeleyen devrimciliği açısından işçi yaşadılar. Şehrin aydın küçük burjuva kes imlerinin sosyalizme eğilimleri arttı. Yığınsal işten çıkarmalara sınıfı yalnızca halkın sıra-. ve fabrikalardaki faşist Devrimci fikirler pol i s teşkilatı ve ordu içerisinde de yayı ldı . dan bir ögesi olarak önem kadrolaşmaya tepki ile taş_ı yordu. Bunlar arasında, eyleme geçen TARjŞ işçi­ 1978'li yıl larda, kapitali st devlet işletmelerinde çalışan işçiler de mücadeleye THKO "üretimde bulunan leri uzun bir s üre fabrikayı savaşıma proletaryanın giderek ·daha kitlesel biçimde katılmaya başladılar. iŞgal .ettiler, devlet güçle­ müsait olmaması" gerek­ riyle çatıştılar. Ama çesiyle, "üretim dışı proletaryayı" (kır yoksulları ve suzlukları artmış kitleler üzerinde etkili oluyordu sonunda yenildiler. Bir -bütün olarak sol hareket '70'Ii yıll ara güç ve küçük üreticilik) temel almaktaydı. THKP-C, "işçi ı 970-80 dönemi sınıf mücadelesinin keskinleşti ği, prestij sahibi olarak girmiştir. Bu dönemin başlarında sosyalizm fikrinin yığınlar arasında güç kazandığı bir sınıfının niccl ve nitel açıdan zayıf olması" ve "kırda emperyalizmin denetiminin zayıf olması" gerek­ gerek reformİst kanat, gerekse devrimci akımlar, ilk süreç olarak yaşandı. Bu dönemde işçiler, şehrin ve başlarda, örgütlenmektc zorluk çekecek kadar kitle­ kırın yarı-proleter ve küçük burjuva unsurları çesiyle "temel gücü köylüler" ve ''temel savaşım alanı kırlar" olan bir devrim stratejisi öngörüyordu. TKP­ sellik kazandılar. devrimci bir potitizasyon yaşadılar. Şehrin aydın '70-'80 doneminde, başını yine özel sektör işçi­ küçük burjuva kesimlerinin sosyalizme eğilimleri ML ise, Türkiye'nin önündeki devrimin temel soru­ nunun toprak sorunu olduğunu ve bu nedenle köylü­ lerinin çektiği bir dizi işçi eylemi yaşandı. Ekonomik arttı. Devrimci fikirler polis ve ordu içerisinde de lük tabanına dayalı halk savaşı stratejisi izlemenin krizin derinleşmesi ve siyasal krizin sık sık hükümet yayıldı. Polis teşkilatı Pot-Der'l i ve Pol-B ir'li polisler zorunlu olduğunu savunmaktaydı . Görüldüğü gibi değişikliklerini zorunlu kılması nedeniyle, kitlesel olarak bölündü . . ı 978'li yıllarda, kapitalist devlet işten atılmaların yoğunlaşmasına bağlı olarak, kamu işletmelerinde çalışan işçiler de mücadeleye giderek işçi sınıfı '60'Iı :xıllarda bir dizi önemli mücadele sektöründe çalışan işçiler de '70'li yılların ikinci yarı­ daha kitlesel biçimde katıl�aya başladılar. sürecinden geçerek, sınıf olma bilinci doğrultusunda sından itibaren hareketlenıneye başladılar. '70'li yıllar önemli kazanımlar elde ederken, işçi sınıfı müca­ Ne var ki eksik olan bir .şey vardı; bu potansiyeli aynı iamanda işçi eylemlerinin politik bir karakter kucaklayabilecek ve sosyalist devrim mücadelesine delesine devrimci sosyalist bilinci taşıyacak herhangi kazanmaya başladığı yıllar oldu. Bu yıllarda yeniden kanalize edecek bir önderlik. Solun reformİst kesim­ bir düzen dışı akım mevcut değildir. Bu süreçte işçi kutlanmaya başlanan ve her biri sosyalizm şiarlarının leri, zaten böyle bir bakıştan ve niyetten yoksundu. sınıfı ile ilgili görünen tck akım, reformisı­ yUkseltildiği kitle gösterilerine dönüşen ı Mayıs'lar, Reformisı sol, sınıf mücadelesindeki bu yükselişi parlamentarist .bir işçi politikası savunan TİP'tir. Devrimci akımlar ise küçük burjuva demokratik bir DGM'lere karşı yürütülen mücadele, İTÜ'de faşist­ kargaşa ve provokasyon ortamı olarak niteliyordu. h�tta sahip oldukları gibi, aynı zamanda bu dönemde . lerce öldürülen devrimci öğrencilere sahip çıkmak Onlar politikalarını devrim üzerine değil, demok­ amacıyla gerçekleştirilen faşizme İhtar eylemleri, rasinin korunması ve geliştirilmesi üzerine oturt­ işçi sınıfına hemen hiçbir pratik ilgi göster­ DİSK'te örgütlü işçiler tarafından gerçekleştirilen muşlardı. Bu amaçl a da, tüm bu gelişmeler yaşanırken memektecjirler. * * * önemli politik i şçi eylemleriydi. bütün dikkatlerini, "bujuvazinin anti emperyalist ve Aynı dönemde döneminde işçi hareketi daha mili­ anti faşist özellikler gösteren ve sola açılan ulusal '60'lı yılların sonuna doğru kapitalist ekonomik tan bir karakter de kazanmaya başladı. Dönem kesimleriyle" bir ulusal demokratik cephe oluşkriz yeniden dcrinleşecekti; Artan sosyal muhalefet, boyunca ve özellikle de ı 978 sonrası, pek çok kez işçi turulması sorununa vakfetmişlerdi. bir kez daha karşılaşılan döviz kıtlığı, büyüme hızın­ daki ani vı;: sarsıcı düşüş, ı 97 ı 'de devlet partisi ordu­ eylemlerinde devlet güçleriyle çatışmalar yaşandı. . S olun devrimci kanadı ise hem böyle bir pers­ Fabrika işgalleri ı 978 sorırası işçi hareketinin en tipik pektiften, hem de bu potansiyeli kucaklayıp ona nun yeni bir darbesini gündeme getirecekti. eylem biçimleri arasındaydı. TARİŞ direnişi ise bu önderlik edebilecek birikim ve çaptan yoksundu. ı 97 ı Faşist Darbesi işçi haklarını tırpanladı, reel eyleml ilik sürecinin en son, en büyük ve en etkili Toplumsal tabanlarını ağırlıkla şehrin ve kırın yarı ücretlerde belli bir düşüş yaşandı, kırsal kesime veri­ halkası oldu. len sübvansiyonlar azaltıldı, tekelci burjuvazinin proleter unsurlarından, modern küçük burjuvaziden istekleri doğrultusunda devlet yapısında düzen­ 1978'li yıllara kadar işçi eylemlerinin önüne açık ve öğrencilerden bulan bu akımlar, uzun süre i şçi ·

·

·

·

·

lemeler yapıldı. Fakat tüm bunlara karşı 1 97 1 Faşist darbesi sermayenin derin1eşen bunalımına uzun vadede bir çözüm ürctemedi . Yalnızca kısa süreli bir erteleme gerçekleşmiş oldu. 1 974'tc toplumsal muha­ lefet yeniden canlanacak, işçi sınıfı mücadele alan­ Iarına çıkacak ve '77'de kriz yeniden kapıyı çalacak lı.

dönemi: Toplumsal Muhalefetin Geli­ şimive İşçi Hareketi 6.)1970-80

ı 2 Mart Faşist darbesi devrimci önderleri katletmiş, yüzlerce devrimeiyi cezaevlerine doldur­ muş, ilerici aydın ve sendikacılara her türlü baskıyı uygulam ı ş ve tüm bu 'uygulamalarıyla toplumsal muhalefeti kısa bir süre için de olsa susturabilmişti. Ama kısa bir süre için . . . Tarihin saati ı 974'ü göstcr­ diğinde, toplumsal muhalefet bu kez çok daha güçlü ve çok daha yaygın bir biçimde ülkeyi kapla­ yacaktı. İşçi eylemleriyle başlayan harc�etlilik kısa sürede tüm emekçi katmanları, yarı-proleter kitleleri kucaklayan bir toplumsal muha­ lefet haline dönüşecekti. Gelişen toplumsal muhalefet iki rengi içiçe taşıyordu; biri Ecev it mav isl, diğeri '7 ı devrimcilerinin kızıllığı. '70'li yıllara CHP, daha farklı bir görünürole çıkıyordu . Tekelci sermayenin devlet üzerinde artan hegemonyasından rahats ız olan orta sınıflar, bu dönemde Ecevit şahsında "sola" açılıyorlardı. CHP, "Emek En Yüce Değerdir! " , " Sömi,irüye Son ! " , "Toprak İşle­ yenin, Su Kullananın ! " vb. slogan­ ları eşliğinde halkçı bir propaganda çizgisi izliyordu. Bu çizgisiyle de '60'larda 27 Mayıs'ın estirdiği rüzgarın benzerini '70'lerde bir başka biçimde estiriyor ve hoşnut-

bir engel olarak dikilmeyen DİSK, işçi hareketindeki militaniaşma ve düzen dışılaşma eğilimine paralel olarak, 1 978-80 döneminde açık bir grev kırıcı rol oynadı. "Kendiliğindenci eylemiere hayır" gerici şiarı altında kendi inisi yatifini aşmaya başlayan eylemiere kar�ı düşmanca bir tavır scrgilcdi. DİSK içindeki devrimci odakl arı dağıtma çabasına yöneldi vb. TARiŞ direniş i , yalnızca bu dönem militan i şç i

sınıfına ciddi bir ilgi bile duymamışlardı . Ancak, 1 9 7 8'den sonra, işçi hareketinin iyiden iyiye ivme kazandığı bir dönemde, kısmen de olsa sınıfa yöneldiler. Ne var ki, bu yöne l i m işçi hareketine küçük devrimci sendikaların alternatif gösterilmesi yüzünden sınıf hareketini böl üc ü bir özellik taşı­ yord u . Diğer taraftan bu politika s ınıf içinde ciddi hiç bir karşılık bulamadı.

_

·

·

* * *

Kapitalist ekonominin bunalımı 1 977 ve izleyen yıllarda giderek dcrinleşti. "Bozulan ödemeler dengesi, yüzlü rakamlarla ifade edilmeye başlayan enflasyon, artan işsizlik, yükselen işçi hareketi ve toplumsal

muhalefet, karların düşmesi, ülkeye

bir iç savaş görünlüsünün hakim o lması, yeni yatırımlar yapı­ lamadığı gibi mevcut kapasitenin ancak

%30'unun

kullanılması,

petrol krizinin yarattığı şok, 1980 öncesinin

manzarasını

oluş-

turuyordu. Buruılıma çareler daha henüz '77 Ecevit Hükümeti döneminde aran­

maya başlandı . Ünlü 'kemerleri sıkma' po litikas ı ilk kez Ecevit hükümeti döneminde telaffuz edil­ meye başlandı. Ardından gelen Demirel hükümeti 24 Ocak karar­

larını ilan etti. Fakat tüm bunlara rağmen,

bu

"istikrar

tedbirleri"

uygulanamıyordu. Uygulanmasının ilk

şartı

toplumsal

muhalefetin

susturulmasıydı." (EKİM 1. Genel

Konferansı, Değerlendirme ve Kararlar, s. 98-99, EKSEN YA YINCILIK) Ve 1 2 Eylül 1 980'de, devlet partisi ordu, sermaye sınıfının bu keskin kılıc ı , düğümü çözmek için. yine sahnedeydi .

TARiŞ DİRENİŞİ: S ürecin

en son, en büyü k ve en etki li halkası: . .

De vam Edecek...

-


1 V

.._,._ ı "L.. ı ı

.u a

y

ı :J A ğ u s t o s- ı t y ı u ı Y 4

r aK

tümüyle tırpanlanmasıdır. Kısacası, emekçi kitlelere propaganda edilen disiplin ve fedakarlık, gerçekte daha yoğun bir sömürü ve daha ağır baskı­ dan başka bir şey değildir.

Demokratikleşme, fağtlaşlaşma, kalk1nma yalan propaganclas1 üzerine Ge

l�:��:�::::���;�{��: [ITGl{]JUOcDilU00 @NffiffiN [iJJ � �- o uV

"Kapitalist cennet" hayalinin daya­ nağı, tümüyle çürümüş ve kokuşmuş iki temel y alandan ibarettir. Birincisi,

gelişmiş kapitalist ülkelerin düzeyine yelişebiliriz yalanıdır. Diğeri ise, bu ülkelerin birer özgürlük, demokrasi ve refah cenneti olduğudur. Öncelikle şu basit gerçeği ifade edelim. Gelişmiş kapitalist toplumların

sahip oldukları doğrudur.

Ancak, b u ülkelerde

özgürl ük ve demokrasi

"refah" ve "özgürlük" düzeyi, tam da emperyalist dünya sisteminin "geri"

-

egemen s ı n ı fı ara aittir.

rf} /.Vl r:\ OJ':) WJ � C!J � 0 tJ 'lJU

Gel i�m iş ülkelerin burjuvazisi, tarihsel m ücadel eleri n de bir sonucu ol arak kendi işçi sınıfına ve emekçi yığınlara,

0

emperyal i st hayd ut! uğu ve

te

emek sömürüsünü sessizce

-

sineye çekmeleri içi n,

yalist ülkelerin yeni-sömürgeleridirler, onlara her alanda göbekten bağlı durumdadırlar. Emperyalist güçler,

[b GJ oo[ll

(;1 O �lJ '1

tekelinde b u l undurduğu

O lJ ,i

ve azgelişmiş halkaları olarak tabir edilen ülkelerin sömürüsü ve talanı üzerinde mümkündür. B unlar emper­

ucuz

[iJJ o TJ -

liği

veri len h aklar büyük bir hızl a tırpanl anır, geri al ı nır.

horç -; ürukler,

Burjuva par lamenterizminin

i idc yemez

gün ışığın a çıkar.

bağımlılığa ve gide rek de - köleliğe

bağımlı,

mahkum

çarpık bir kapitalist ekono-

GeliŞmiş

miye ve derin toplumsal sorunlara sahip az gelişmiş

ikLidarı, ayakta durabilmek için zora başvurm ak zorundadır. Ancak toplumsal muhalefeti boğmak, s alt yoğunlaştırılmış bir terörle mümkün değildir. B ir yandan yükselen tepkileri

pervasız bir şiddetle ezmek, ama öte yandan henüz kendini

ifade

edebilme

olanağını bulamamış toplumsal hoşnutsuzluğ_u "hayal ve umut'.' pohtikasıyla dağıtmak gerek-

Gün�n:ı üzde bunun hala da en etkılı yolu demokratikleşme yanı! mektedir.

batağına borçlarını

tekrar ve tekrar borçlandırarak içhı­ den·� çıkılınası i mkansız olan bir

demokrasi olduğu,

Y akın tarihimizin 1 2 Eylül diktası gibi, bugünün sivil-faşist diktatörlüğü de bir baskı, zulüm ve terör rejimidir. S ömürüye ve talana dayanan sermaye

dayalı ekono­

duru­ muna gelen ülkeleri

yal nızca b urjuvazi için bir

emekçi halkın elinden son kırıntı haklar da alındıktan sonra ise, devre ye bu kez "demokrasi"yi sözde yeniden kurum ve kuruluşlarına (parlamento , siyasal partiler, sivil mahkemel er vb. gibi ) kavuşturmayı vaat eden sivil hükümetler girmiştir.

bir

mının oluşmasına önayak olur, yüksek faizli kredilerle onları korkunç bir

kriz dönemlerinde ise,

takip edegelmiştir. M ilitaris ı güçler, kesk i nleşen sınıf çelişkileri ve mücadelesinin doğurduğu "kaos" ortam ma el ko y arak , "de mokrasi " adına d arbe y apmıştır . Z apturapt altına al ınan

sömürür,

sanayine

çarpık

Kapitalizmi n

askeri diktatörlükler, ya da sivil -faşist rej imlerdir. Türkiye'de de yaşanan budur. Askeri ile sivil dikta birbirini

yerli burju­ vaziyle işbir­ içerisinde

doğal kaynaklarını talan eder, montaj

vermek zorunda kal ır.

veya gelişmekte olan ülkelcrin ortak kaderi , ya açıktan açığa

emekçi sınıflarını,

azgınca

"demokrasi"den sus payı

mperyalizme

işgücü cenneti olan bu ülkelerin

ederler.

kapitalist

ülkelerin emperyalist çıkarlarının

tehl ikeye girmemesi, bu ülkelerin işçi sınıfının ve emekçi yığınlarının koyu

samasım yaymaktır. inand ırıcı kılmak iç i n y aygın olarak B urj uv a ideolojisi tara fından kuşa- · ba şv urulan bir yöntem, gelişmi ş_ batılı tılmış , onu henüz aşamayan geniş ülkeleri örnek göstermektir. Ozgür -

emekçi yığınların arzu ve istemleri, i fadesini demokratik hak ve özgürlüklerde bulmaktadır. Kısacası bu istem i erin u fku burjuva demokrasisi ve· düzeniyle sınırlıdır . Faşist diktatörlük,

kapitalist sistem kutsanır. Kitleler, kapitalizmin nimetlerle dolu olduğu, ancak nimeti ere ulaşmak için "gelişrn ek", "büyürnek" gerektiği, ve bunun

bir yandan toplumun gelişmiş bir burjuva demokrasisine henüz hazır olmadığı

demagojisini

yaymak,

bir baskı ve terörle sindirilmesine,

toplumsal muhalefetin daha filiz halindeyken boğulmasına · bağlıdır.

lükler ülkesi Amerika, toplumsal refahın ve demokrasinin abidesi i sveç, hukuk ve sosyal gü v ence , cenneti Almanya vb. gibi propagandalad a

öte

"çok çalışarak" başarılabileceği yanı!samas m a inandmimaya çalışır. Sermaye diktatörlüğü, kötülüğün

yandan ise kitlelerin sisteme yönelik umutlarını suni propagandalarla canlı tutmak zorundadır . Kitlelerin "demokrasi" istemine yanıt vererneyeni

emekçi yığınlara acı ve sefaletten başka bir şey vermeyen kapitalist

veremez durumda olan rej im; "Hedefimiz ba u lılaşmak, çağdaş t aşmak ve demokralikleşmektir, ama buna ulaşmak için bugün ve bir süre için tüm bunlardan fedakarlık yapmak zorun-

düzenden değil, kapitalist gelişme uğruna gereken "fedakarlığı" göster-

meyen emekçilerden kaynaklandığından sık sık dem vurur. Amerika gibi olabilmenin, Almanya ' ya

dayız." demagojisine sığınır.

G ünbegün sistemin sömürüsü, baskısı ve zulümüyle yüzyüze gelen

yetişmenin şartı olarak öne s ürülen ise, işçi maaşlarının daha da düşürülmesi, sosyal ve siyasal hakların daha da kısılması , d emokratik özgürlüklerin

emekçi kitlelerin nezdinde, "özgür ve demokra t ik kapitalist cennet" hedefini

·

B ağımlı ülkelerde ip ler, ister askeri rejimlerle ister sivil -faşist dikta­ törlüklerle yönetilsinler , herzaman emperyalizmin elindedir. Hükü ­ metlerin düşürülmesinde, darbelerde veya yeni bir sivil rejimin işbaş m a getirilmesinde emperyalizmin açık

veya gizli rolü herzaman belirleyicidir.

Emperyalizme bağımlı ülkelerin ortak kaderi istikrarsız bir ekonomi, keskin sınıfsal çelişkiler ve derin toplumsal

sorunlardır . Kısacası bu ülkelerde burjuva anlamda bir demokrasiden söz etmek ya tümüyle olanaksızdır, ya da bu demokrasi her yönüyle güdükleştirilmiş ve hadım edilmiştir .

Gelişmiş kapitalist ülkelerin emperyalist boyunduruğu altında olan toplumların, şeklindeki

Gelişmiş kapitalist ülkelerin emperyalist boyunduruğu altında olan " . . . . . . .. .. .. . . .. " de k"ı şeytan uçgenını k ırab ı lme le n, zıncın .topIum I arın, somu ru - b as kı -teror şekl ın zayıf halkasından parçalayarak kapitalist dünya sisteminin dışına .

.

çıkabılmelerıyle mumkundur. Ikıncı b ır yol mevcut degıldır. Kalkınmak, ..

.

..

..

.

.

.

V .

batılılaşmak, çağdaşlaşmak, demokratikleşrnek olarak sunulan parıltılı yol ise .

.

.

bır çıkmaz sokak, dı bı olmayan bataktır.

sömürü-baskı-terör şeytan üçgenini kırabilmeleri, zıncırı zayıf

halkasından ·parçalayarak kapitalist dünya sisteminin dışına çı�abilmeleriyle mürnkündür lk!nci bir yol �_ mevcut degıldır. Kalkın-

mak, batılılaşmak, çağdaşlaşm �k, demokratikl �şme� vb. dı ye sunulan yol ıse bır çıkmaz sokak, dibi olmayan


15

bataktır. Bunun en yakıcı ve güncel asla küçümsenmeyecek bir kısmını ise yasaklanması için kampanyalar örneği, bir çok Latin Amerika ülke- kendi emekçi sınıfiarına yüklemekte, başlatmakta, PDS'in "demokratik" sinde ve bu arada son olarak 1 2 Eylül böylece bu faturayı bir bütün olarak anayasaya aykırı olduğundan dem sonrasında Türkiye'de denenen, bugün uluslarası proJetaryaya ödetmektedir. · vurmaktadır. Kampanya afişinde ise bir kez daha Türkiye'de "kapitalist Emperyalist ülkelerin işçi ve emekçi kullanılan sembol, zamanında Hitler cennet"e altın anahtar olarak sunulan sınıfları açısından bu yalnızca emek önderliğindeki nasyonal-sosyalist IMF reçeteleridir. Türkiye ile imza- sömürüsünün yoğunlaşması anlamına NSPD'nin, Almanya komünistleri !anan stand-by antlaşmasının, emekçi gelmemektedir. Yanısıra, bugüne karşısında sağ partilerle girdiği ittifakı sınıflar üzerindeki ekonomik sömü- kadar azgelişmiş ülkelerdeki proleter simgelemiş olan kenetlenmiş iki elin rüyü katmerleştirmekten, siyasal terö- kardeşlerinden biraz daha fazla yarar- aynısıdır. Bu CDU tarafından gizle­ rü yoğunlaştırmaktan ve emper- landıkları demokratik hak ve özgür- nen bir olgu değil, bizzat kirli propa­ yalizme olan bağımlılığı artırmaktan lüklerin gittikçe ellerinden alınması gandalarına konu edilen bir gerçektir. başka bir anlamı yoktur. Türkiye anlamına da gelmektedir. Çalkantılara neden olan bir diğer sermaye iktidarı, IMF'nin koşullarını Gelişmiş burjuva toplumların az olay ise, azılı bir faşist olarak tanınan yerine getirebilmek için daha şimdiden çok gelişkin bir burjuva demokrasisine ırkçı NPD başkanının yargı­ S Nisan paketini katbekat aşan yeni sahip oldukları doğrudur. Ancak geliş- lanm'asıdır. NDP başkanı Hitler sömürü paketlerini hazırlamakta, sıra- miş burjuva toplumlar bütün diğer Almanya'sında Yahudilerin yakıl­ ya ve uygulamaya koymaktadır. sınıflı toplumlar gibi homojen değildir. madığı, bunun Almanya'yı yıpratmak Ancak bir an için, Türkiye'nin Dolayısıyla burjuva demokrasisi de isteyen güçlerin düzmece yalanları gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin tüm toplum için homojen bir kavram olduğu doğrultusundaki propa­ düzeyine erişebileceğini varsaysak değildir. Özgürlük ve demokrasi gandaları ve faaliyetleri nedeniyle bile, bunun emekçi y ığınlar için egemen sınıfiara aittir, onların hakla- yargılandı. Bir sene gibi, önemsiz bir "özgürlük" ve "demokrasi" anlamına rını koruyan kurumlardır. Ancak daha cezaya çarptırıldı ve cezası tecil edil­ gelmeyeceğini söylemek zor olma- geliŞmiş ve zengin ülkelerin burju- di. Fakat asıl rezalet eyaJet mahke­ yacaktır. Bunun için "kapitalist vazisi, tarihsel olarak yürütülmüş mesinin gerekçeli kararında yaşandı. cennet"lere bir göz atmak yeterlidir. mücadelelerin de bir sonucu olarak, EyaJet mahkemesinin gerekçeli karaBugün kapitalist sistemin içinde kendi işçi sınıfına ve emekçi yığinlara, rında, faşist NPD başkanının saygın bulunduğu derin yapısal -kriz dünya emperyalist haydutluğu ve emek bir şahsiyet olduğu, üstün entellektüel çapında boyutlara sahiptir. Kapitalist sömürüsünü sessiz sedasız . sineye yeteneklerinin onu bir daha suç işle­ dünya sisteminin Türkiye gibi zayıf çekmeleri ıçın, tekelinde bulun- rnekten alıkoyacağı ve en önemlisi, halkalarında depreme yolaçan sorun- durduğu "demokrasi"den sus payı yaptığı faşist propagandanın gerçekte ları, gelişmiş kapitalist ülkelerde de verir, ya da vermek zorunda kalır. Almanya'nın ulusal çıkarlarını koru­ gittikçe daha fazla hissedilen sarsıl- Görece bir ekonomik istikrarın yaşan- mak gibi yüce bir amaç taşıdığı belir­ malara neden olmaktadır. İşsizlik önü dığı dönemlerde emekçi sınıfiara tilmektedir. Kısacası eyaJet mahke­ alınamaz bir hızla tırmanmakta, dağıtılan kırıntılar nispeten daha mesi açıktan açığa bu zatın faşist hergün binlerce çalışan işsiz, gençlik büyük, sıkıntılı süreçlerde ise daha faaliyetlerini şirin göstermeye, ise sokakta kalmaktadır. Yoksulluk küçüktür. Kapitalist sistemin-bugün de mahkeme salonunda Hitler propa­ sınırında yaşayan insanlar sefalete itil- içinde bulunduğu türden kriz dönem- gandası yapabilecek denli pervasız mekte, evsiz-barksız sokakta yatan lerinde ise verilen haklar büyük bir olan bir faşist parti başkanını saygın insanlar çığ gibi büyümektedir. hızla tırpanlanır, . geri alınır. Parla- bir şahsiyet olarak la�e etmeye çalış­ Ekonomik krizin şiddetine paralel menter burjuva demokratizminin, maktadır. Ve tüm bunlar burjuva olarak toplumsal sorunlar da derin- burjuvazi ve yalnızca burjuvazi için bir demokrasinin, - hak ve hukukun en leşmektedir. Adi suçlar, şiddet eylem- demokrasi olduğu, daha açık bir tarzda yüksek kurumu olan bir mahkemede, onun koruyucu şemsiyesi altında leil, Intihar girişimleri, alkol ve uyuş- gün ışığına çıkar. turucu bağımlılığı, fuhuş vb. vakaların Bugünlerde Almanya'nın siyasal cereyan etmektedir. resmi istatistik grafikleri tehlike alar- gündemini meşgul eden bir kaç çarpıcı Ama devam edelim. Almanya'da mını harekete geçirecek düzeydedir. olay burjuva demokrasisinin nasıl Hitlerin sağ kolu Rudolf Hess'in Karanlıkta kalan gerçek rakamlar ise işlediğini göstermek açısından anlam- doğum günü yaklaşırken, neo-nazi saptanan yükseliş eğrisini katbekat !ıdır. Doğu Almanya'nın eski Iktidar grup ve hareketlerin ırkçı eylem­ aşmaktadır. B ugün Almanya'nın en partisinin bir kısım. üyesi tarafından lerinin tırmanması beklenmektedir. büyük şehirlerinden olan Frankfurt'da kurulan PDS, son belediye seçim· Toplumda bu tür olayların önüne ni!fusun yüzde onu devletten yardım lerinde Birleşik Almanya'nın yeni geçilmesi, faşist toplantı ve göste­ almaya muhtaç haldedir. Amerika'nın eyaJetlerinde yer yer oldukça yüksek rilerin yasaklanması doğrultusunda Los Angeles kentinde ise sokakta bir oy oranına ulaşmıştır. Sosyalizm yaygın ve yoğun bir istek olmasına yaşayan insanların sayısı korkunç vurgusunu kullanan, ama proletarya rağmen, Alman devleti "demok­ boyutlara ulaşmıştır. Yoksulluk ve diktatörlüğünü ve üretim araçlarının rasi"ye sığınmakta, bunun olanaklı sefalet ise hırsızlık, cinayet, gasp gibi toplumsallaştırılmasını, özel mülki- olmadığını öne sürmektedir. Oysa suçları doğurmakta, Amerika adli yetin ortadan kaldırılmasını net bir daha bir hafta önce, punkçu gruplar, suçlar alanında dünya rekoruna tarzda reddeden reformİst bir sol parti kapitalizmin gençliğe bir gelecek koşmaktadır. İki yıl önce, bir zencirün olan PDS , tam d a bu seçim başa- sunmamasına duydukları bilinçsiz bir grup polis tarafından ölesiye rısından dolayı bugün Almanya'nın ama yoğun tepkiyie (punkçuların dövülmesinin ve sözkonusu polislerin siyasi yaşamının baş konusu. Toplum- kullandıkları temel slogan "no future" çıkarıldıkları mahkeme tarafından sal sorunlara çozum bulamayan, yani "gelecek bazı serbest bırakılmasının ardından patlak ekonomik krizin önüne geçemeyen ve yok"tur) veren isyanlar, emekçi yığınların yeni emperyalist harekatiara hazır- şehir merkezpatlamaya hazır potansiyel pir bomba !anan Alman tekelci burjuvazisi, geli- lerinde taşkınlık olduğunu ortaya koymuştur. nen aşamada. toplumsal muhalefeti çıkarıp dükkanBugün yalnızca bağımlı ülkeler zapturap altına almanın planlarını ları yağmadeğil, gelişmiş kapitalist ülkeler de yaparken, parlamenter rej imin bir layınca, burjuva keskinleşen sınıf çelişkilerinin gergin- parçası olan yasal bir reformİst sol iktidar anında liğini rahatlatacak, toplumu yatış- partiye dahi zor tahammül etmektedir. ayağa kalk­ veremez . duru- Alman tekellerinin geleneksel muha- mıştır. Potan­ uracak tavizler suçlu mundadırlar. Aksine, batılı sözcülerin fazakar-sağ partisi olan Hİristiyan- siyel tüm açıklamaları, önümüzdeki Demokrat Partisi (CDU), PDS'in olarak gorudönemde işsizliğin daha diktatörlüğü gibi, Yakın tarihimizin 1 2 Eylül - da artacağı; öevletin sosyal haklardan ve hizmetlerden bugünü n sivil-faşist diktatörlüğü de bir baskı, zulüm .. . . . . . . .. " " u ·· ı· giderek daha fazla kesin.. ve teror repmıdır. cret ı ernek somurusune, tiler yapmak zorunda kal��ağı, kemer sı sömürgeciliğe ve talana dayanan sermaye iktidarı, � _ polıtıkasına geçılecegı . . . .. .. . . ayakta durabilmek ıçın açık ya da o rtulu veya bu politikanın daha da sertleşeceğine yöneşiddet kullanmak zorundadır. liktir. Kapitalist dünya düzeni ekonomik krizin faturasının ağır kısmını bağımlı ülkelere devre­ derken, daha hafif ama ·

·

·

ı 7

Kızıl B ay rak

A ğ u stos- 1 E y l ü l 9 4

!en gençlerin, herhangi bir suç işle­ meden "toplumun huzuru için gerekli görüldüğü ve olası gösteri-eylem tehli ­ kesi geçineeye kadar", keyfi ve süresiz gözlem altında tutulmasına olanak tanıyan bir yasa tasarısı hazır­ lanmaktadır. (Almanya'nın bazı eyaletlerinde ise polis bu yetkiye zaten önceden de sahiptir). B asın-yayın ve düşünce özgürlüğü ile övünen Almanya'da, 7 seneden beri piyasada olan ve yüksek bir tiraj ı olan RAF�Kızıl Ordu franksiyonunu konu eden bir kitabın, terörizm propagandası yaptığı gerekçesiyle savcılık tarafından yasaklanarak yayının durdurulrriak istenmesi, gelişmiş batılı ülkelerin artan toplumsal sorunlarına paralel olarak demokrasiyi nasıl rafa kaldır� dıklarının diğer bir örneğidir. Kısacası tüm kapitalist toplumlarda burjuva demokrasisi, sözde toplumun (gerçekte sermayenin) çıkarlarını korumak için toplumsal muhalefeti ve proletaryanın bağımsız harel:cetini daha düşünce halindeyken bağmak için devreye sokulan, burjuvazinin istediği gibi at koşturmasına (emekçi sınıfları "özgür­ ce" sömürmesine) olanak sağlayan bir kurumdur. Amerika'daki zenci halkın günbe­ gün derinleşen yoksulluğu, getto ve slamlarda korkunç boyutlara varan çocuk ölümleri, buralarda yaygınlaşan salgın hastalıklar, yoğunlaşan şiddet... Almanya'da daha dün iş sahibi insan­ ların kendilerini birden bire sokakta ve sosyal felaketin kucağında bulması. .. Parklarda, köprü altlarında ve tren istasyonlarında surunen insanların onulmaz sefaleti... İsviçre'de ruhsal hastalıkların, cinnet ve intiharların önü alınamaz bir hızla tırmanması. .. Kendini alkole ve uyuşturucunun koliarına bırakan emekçi ve işsiz gençliğin gelecekten yoksunluğu... Tüm bunlar, "kapitalist cennet"lerin ışıklı görünümlerinin ardında yaşanan trajik gerçekleri tanımlamaktadır. Temellerinden çürümüş ve kokuş­ muş olan kapitali st s istem dünyanın her yerinde sefalet, acı ve barbarlık üretınektedir. İşçi s ınıfının ve emekçi y ığınların özgürlüğe-demokrasiye ve refaha kavuşmasının tek ve gerçek yolu parçalamak, kapitalist s istemi emperyali st dünya düzeninin dışına çıkmaktan geçmektedir. Emekçi yığınlar için, sosyalizmle kurulacak olan proletarya demokrasisinden başka bir demokrasi , proleter devrimden başka bir kurtuluş sözkonusu değildir. Burjuva düzenin iÇerisinde reformlar uğruna verilecek demokratik bir mücadelenin amaç­ laştırı lması emekçi s ınıfları kurtuluşa yaklaştırmayacak, aksine devrimci dina­ miklerini düzenin çıkmaz sokaklarında boğacaktır. Öyleyse müca­ delemiz, iktidar ve sosyalist devrim mücadelesi; şiarımız; ·

"Kahrolsun kapi­

talist barbarlık! Yaşa­ sın sosyalizm ve proletarya enternasyo­

nalizmi !"dir.


18

Kızıl B ay r ak

E

n

1 5 Ağ u stos- 1 E y l ü l 9 4

çoc u k Kati11 e.pi#e�llı&... di.-1 •

Az1 l 1

e-tmektedirler. Kap i t a l istler ise kendi karların ı artır­

UNICEF'in rakamlarına göre her yıl

mayan hi l ime hiç inanmazlar. Anne sütü kul l anımının

1 4 milyon çocuk zatürre, ishal gibi

burjuvaları palazlandırması mümkün değildir. Ama

her satılan ticari mama burjuvaların cebine kar olarak

önlenebilir ve tedavi edilebiİir

. girmektedir.

B ugünlerde çocuk ölümleriyle gündeme gelen

hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

kolera, ishal yapan hastahklar içerisinde en tehlikeli ve

Üstelik bilgisayarların, uzaya fırlatılan

en bulaşıcı olanlarından biridir. Her yıl ülkemizde, özellikle yaz aylarında büyük kenllerde kolcra vaka­

uyduların cirit attığı,

Ianna rastlanmaktadır. Özellikle İstanbul ve çevre­

sinde

kansere bile çarenin kısmen de olsa bulunabildiği bir dünyada

sayısında da önemli bir artış görülmektedir. Kapi­

talistler ve onların devleti böylesi l;>ir salgının ortaya

bu durum sözkonusudur.

çıkacağını çok önceden bilmekteydiler. Ama kirli

Son 20 yıldır, ekonomik kriz içerisinde

savaşa trilyonların aktanldığı bu ülkede işçi ve emek­

debelenen kapitalistler

önlemlere kaynak aktarılmaz. Bunun için öyle fazla

çilerin

çoçuklarının

hayatta

kalması

için

gerekli

masraf gerekınesc bile . . .

uyguladıkları politikalarla daha da ·

susuzluk sorununun oldukça ileri boyutlara

ulaştığı şimdilerde, doğal olarak kolera vakalarının

K oleranın kapitalistleri ilgilendiren yönü bunun dış

palazlanırken, özellikle krizin faturasını

kamuoyu tarafından duyulması ve turizm gelirlerinin

yükledikleri yoksul ülkelerde

Sabah gazetesindeki köşesinden haykırmaktadır. "Gene turistler bıçakla kesilmişçesine Türkiye 'y e gelişlerini iptal ettirir/er. Ve gene Türkiye bir kez daha tehlikeyi sezernememiş ve zamanında karşı proganda tavrını alamamıştır. " İşte onların

düşmesidir. Güneri

milyonlarca çocuk açlıkla, bulaşıcı hastalık salgınlarıyla ya da savaşlarda katledilmektedir .

K

Sermayenin

Civaoğlu

tescilli

hizmetkarlarından

Brezilya, Şili Türkiye gibi ülkelerin büyük kent­

Ierinin kenar semtlerinde yaşayan çocuklarda ciddi

apitalistlerin görüntülü-görüntüsüz medya

beslenme bozuklukları oldu$u bilinmektedir. Sıradaf1

organlarına bakarsanız kadı�lar ve çocuk­

bir hastalık bile bu çocuklarda ölümcül olabilmektedir.

ları çok "sevdikleri"ni görürsünüz. Kara­

En çok tüketilen makama, bisküvi, çay vb. gibi gıda maddelerinin hiçbir besin değeri yoktur. Ana­

lamak istedikleri bir ülke, bir parti, bir örgüt \· h. sözkonusu olduğunda, "kadınlar ve çocukları şöyle

öldürdüler" türünden propagandalara başlarlar. Eğer

babalarının aldığı sefaJet ücreti ise ancak bu karlarına

"Saddam'ın

çocukların anneleri , babaları, ağabeyleri, abialarıdır

malzeme

bulamazlarsa, kurbanı

zavall ı

K örfez

yetmektedir. Gemileri, makinaları, ilaçları üreten bu

S avaşı'nda,

bebekler"

olayında

ama onlar bir bardak süt dahi bulamazlar. B üyü­

yaptıkları gibi kendileri yaratırlar. Onların "Annelcr

Günü"

vardır,

çocuklara

"bayram"lar,

yebilme şansını elde ederlerse, zayıf bir bünyeye

"şenlik"ler

düzenlerler. Afrika'daki aç çocukların bol bol resim­

mahkumdurlar. . Meksika Ulusal Beslenme Enstitüsü

dünyada büyüyemeden ölen milyonlarca çocuğun

oranı %80-90'dır. Enstitü Müdürü dış borçlar için

Müdürü'ne göre ülkesinde malnütrisyonlu çocukların

lerini çekip timsah gözyaşları dökerler. Oysa bugün katili bizzat kapitalizmdir. Nasıl mı?

B irleşmiş Milletler Çocuk Fonu'nun (UNICEF)

rakamlarına göre her yıl 14

milyon

çocuk zatürre,

ishal gibi kolaylıkla önlenebilecek ve tedavi edile­

bilecek

·

çocuk sevgisi bu kadardır.

hastalıklar

nedeniyle

ölmektedir.

Üstelik

bilgisayarların, uzaya fırlatılan uyduların cirit attığı,

kansere bile çarenin kısmen de olsa bulunabildiği bir dünyada bu durum sözkonusudur. ekonomik

kriz

uyguladıkları

içerisinde

politikalarla

Son

debelenen

daha

da

20 yıldır

kapitalistler

palazlamrken,

özellikle krizin faturasım yükledikleri yoksul ülke­

lerde milyonlarca çocuk açlıkla, bulaşıcı hastalık salgınlarıyla ya da savaşlarqa katledilmektedir.

ve enstitülerin de yardımılarıyla ilaçların tüketimini

artırmak için elden gelen yapılır. Çoğu zaman vazge­

çilemez olduğu iddia edilen ilaçlar ya yararsızdır, yada

ürkütücü yan etkilere sahiptir.

Koruyucu

sağlık

hizmetleri ise karlı bir yatırım alanı olmadığı için geliştirilmez, ilgi förmez. Ama insanlığın bilimsel

birikimi bir çok hastalığı dünyadan silecek düzeye

çoktan ulaşmıştır. B ugün dünyada çocuk ölümlerinin

en sık rastlanan nedenlerinden birisi ishale neden olan

hastalıklardır. Oysa iyi örgütlenmiş ve halkın sağlığını temel alan bir koruyucu sağlık programıyla, üstelik

oldukça düşük bir maliyelle bazı hastalıklardan ölüm­ leri ortadan kaldırmak mümkündür.

Ülkemizde, altyapı hizmetlerinden yoksun olan

Gelişmiş kapitalist ülke devletlerinin desteğiyle,

kenllerin kenar mahallelerinde oldukça kötü koşul­

örgütleri"nin ve aktarılan fonların, bu katliamın önlenmesinde hemen hiçbir fonksiyonu olma­

rında sürekli ishal olması alışılmış bir durumdur.

maktadır. Kapitalizmin bu şekilde kallettiği çocuk­

ların sayısı ise her geçen gün daha da artmaktadır. 3-

Zaten kötü beslenen çocuklar, bir de ishal olunca

5 yıl öncesine kadar yalnızca Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkelerinin sorunu olan bu durum, artık gelişmiş kapitalist ülke çocukları için de geçerli

lamrlar. Bu koşullarda ya ölürler, ya da bedenen ve

zekaca daha az gelişmiş olarak yaşamiarına devam

demagejik

amaçlarla

kurulan

"yardım

ve

destek

olmaya başlamıştır. En büyük kapitalist ABD'de her

gün 22 milyon ABD'li aç kalmakta, her 5 çocuktan biri yoksulluk sımrının altında yaşamaktadır.

Kapitalizmin doğası gereği, sermaye ·sürekli en

karlı alanlara aktarılır. Yığınların temel gereksinimleri

bir avuç kapitalistin daha da zenginleşmesi u ğrun�

feda edilir. Kapitalistler için insan, sırtından kar elde edildiği oranda değerlidir. Örneğin ilaç sanayi olduk­ ça karlı bir yatırım alanıdır ve dünyada ilaç tekelleri

arasında kıyasıya bir rekabet sürdürülmektedir. Hasta

insanlar bu tekeller için yalnızca ilaç tüketim nesneleri · anlamına gelmektedir. " Bilim üreten" üniversitelerin

larda yaşamaya mahkum edilen çocukların yaz ayla­

Hastalığa neden olan temel etken kirli içme sularıdır.

beslenme bozukluğu hastalığına (malnütrisyon) yaka­

ederler.

Kapitalizm ishali önlemek için çaba sarfetmek bir

yana, ishale yakalanmış çocukları da bir kar aracı

olarak görür. İshalli hastaya zararlı olduğu bilinen,

çocuk ölümlerini hızlandıran ama iyi geldiği reklam edilen

"ilaç"lar

piyasada

serbestçe

satılmaktadır.

Dünya . Sağlık Örgütü (WHO)'ne göre her yıl 50

milyon dolarlık bu tür "ishal ilacı" satışı yapıl­

maktadır. Ayrıca, suni bebek mamalarımn reklamları

artırılmakta, halkın bu türden marnaları daha çok satın

alması için çalışılmaktadır. Oysa bilim adamları bibe­

ronla beslenen bebeklerde ölüm oranının anne sütü

alanlara nazaran 20 kat daha fazla olduğunu iddia

ayrılan ödemelerin yalnızca bir gün ertelenmesi duru­

munda Meksika'daki tüm aç çocukların kalori gerek­ sinimlerinin karşılanabileceğini iddia etmektedir. Kapitalistler

ürettikleri

silahları

artırarak

da

çocukların katliamına neden olmaktadırlar. Devlet

bütçelerinde sağlık ve eğitime ayrılan payların çok çok üzerinde paylar, silahlanmaya aktarılmaktadır. IMF

dayattığı reteçelerde de silahianma harcamalarının kısıtlanmamasına özen göstermektedir. Çünkü kapi­ talizm savaş demektir. Tüm

emperyalist-kapitalist

ülkelerin

kendisine

yönelik yoğun saldırıları karşısında sosyalizmi savun­

makta ısrar eden Küba'nın, oldukça ciddi bir ekonomik

darboğaz içerisinde olduğu bilinmektedir. Buna karşın

Küba'da tüm çocukların gürıijtk süt gereksinimleri düzenli olarak karşılanmaktadır. Halkın sağlığının ·

korunmasını hedefleyen devlet, sağlık politikasını bu

doğrultuda

gerçekleştirmektedir.

ölüm oranı binde

K üba'da

bebek

8-14'tür. Bebek ölüm oranının

düşüklüğü, bir ülkenin sosyo-ekonomik düzeyinin gelişmişliğini gösteren belli başlı kriterlerden biridir.

İlaç tekellerinin ve özel hastanelerin daha çok kar

elde etmesini hedefleyen Türk devleti

ise sağlık

alanındaki politikalarım bu temel üzerinden sapta­ maktadır. Türkiye'de lara göre

bebek ölüm oranı b inde 70'lerdedir.

resmi rakam­

Tarih göstermektedir ki, küçük yaşlarda esrara,

içkiye ve her türlü bağımlılık yaratan maddelere alış­

tırılan gelişmiş kapitalist ülke çocuklarının da, açlık ve sefaJet içerisinde boğulan yoksul ülke çocuklarının da

kapitalizmde hiçbir gelecekleri yoktur. Tüm dünya çocuklarının ecUadı

olan

kapitalizm

yıkılmalıdır.

Çocuklarımız geleceğimizdir. Geleceğimiz ise sosya­ lizmdedir.


15

19

K. ı z ı l B a y r a k '

A ğ u s tos- ı E y l ü l 9 4

İŞÇi VE EMEKÇİ SEMTLERİNDE YENİDEN KOLERA SALGlNI. ..

Mosluklardan "Kapitalizm" Akıyor

E�;�;��, Musluk suyu yatağa düşürd ;!;:��� :�E � # _ () il ' " "�\.��;:.� � t r �=�--= == � . !,Ç�;��ı:i�:��� fi�l![{;={����i:� ���:ffL\��lS� � � o s���t-�1� •taüker'iuyuiÇiftöyin

B i R DAMLA TE-M iZ SU I Ç I N DA-H I DEVRI M ! .

!

r ı ı u ndan bir bu l a - ;ı;:;,;-.,;._,, --- ---�da ,. şıcı hasl� l ı � ll i r ·.. hc d ı:· _ S algını ıle kar' ı B u· un bU :P.. 'Y' o ':!! i' lS "'iii!. :ifiS' 1•"'''"'""' i "".}[' :Z: .: . . . ��;��:,;ı����.1;�;����c;�!��j�� 'i t { i ' } i { l l ! f : f. ':, ?,: ,.:J,:, ;:;";'i: :;:-�<'f ::;_.g.: ıy���� t�� ' karşıya. B enze r - '"'N"'"'_'·"'"'" "''""" sorunI arın leri ?ibi a yrı ı dönemsel/ eler ile aJmtiYOP . ;ı,��-0�., · ···,.:. bölgesel olarak seyrı. ızleycn hu salgın da sernıa,. kapitalizm susuz ne yapalim? ye devlet ın ı rı •':ı�.�.· ;;;,ı:·�.:: c:.t�:=. 6: koşullarında �'f.J i\Cl'� . . . • J temsilcileri t ar;ı - çözümü · e : ' " ' "; � ,:' : , :�: ,,,. · " �;J,C CS, � fından ısrarla Ve' mü mkün görü�> � .s;, s;:ırı.JY0!1i.it · o ,,,�,� �o'\. :-&. hayasızca -,o;" - .;,\� - rıcbilir. Ne var ": ·;.-:;;;,...-» ':\ :-f. '>-> lı ... . . ... "" ki hareket gizlenmeye � •0l · "' ' "' K çalışıldıysa da. ııoklası insan .�.., burjuva mc cı y a deği l, para oıan ��;�;�.::,\��:,, li•�..i'"''d'�""' .. . nın bile öneml i bu sislernde .... ·' '0'" '',! "".�,-· :ş;,-o: -ıl .. ".:.,. mıı• "'"·''"""''"' bl·r gu"ndc n1 T'"'"�� .��.,.,,wı1ı,>;ısu! itll�ll§,!ıı-21!f��·--·---�.··--=gıtli sorunun kalıcı , çözümü maddesi haline .. cU � rnü nıküri değilgel�i. B urj � _ vazının temsıl1 _..� . ı.; -� dır. Almanya, cileri bu gizlcme gibi ileri Hollanda Parası olan tem i z, sağlıklı bir ortamd a oturarak pi sl ik çabaları ilc birkez kapitalist ülkelerde · sağlık sorununun daha gülünecek ve hastalıktan korunuyor . Karnını zor d oyuran ölçüde önemli duruma düştüler. emekçiler ise her türlü hastalık ve sefaletle koyun çözülmüş görülDefalarca salgının ve ölümterin olmamesi de bir yanılkoyuna yaşama savaşı veriyorlar. Gün gelip de dığı açıklamasını sama yararemekçiler tıpkı zapatistalar gibi; "Koleradan mamalıdır. Hizmet yaptılar. Aynı kalitesinde sınıfsal ·zamanda bu olmaöleceğimize, özgürlük için savaşarak ölelim ! " veya yan şeye bir bahafarklılığa göre nede de uydurdular: kara Afrika gibi; "Açlıktan öleceğimize özgürlüğümüz ortaya çıkan ayrım Su sorununu . . . bir yana, emper­ . . . 1 e 1. ım.1 , d"ıye h aykırınca ozgur .. . lu " k ateşı, yalist yağmur duası ile ıçın savaşa rak o sömürü çözmeye( ! ) çalışan yoluyla belli bir tüm sömürücü asalaklan kavuracak. refah düzeyine örümcek kafalılar bu kez abdest bozulur diye · suları Sömürücülerin yaşadığı sağlık ulaşmış bu ülkelerde, kapitalizmin klorl amamıştı. Her yıl yaşanan bu sorunları ile işçi ve emekçilerinki ne girdiği genel bunalım ve sosyalizme tür olayların, aşırı sıcaklar sebebi ile aynıdır; ne de çözümü için aynı karşı kazandığı _dönemsel gali­ şimdi daha fazla yaşandığını gözü- imkanlara sahiptirler. iktidarı elinde biyetin etkisi ile varolan sosyal müzün içine baka baka iddia ettiler. bulunduran burj uvazinin ve onun haklar geri alınmakla, tırpan­ destekçisi kesimlerin sağlık prob- !anmaktadır. Giderek işsizliğin ve Ne var ki sorun birkaç örümcek lemleri sınırlı, tedavi imkanları ise yoksulluğun arttığı bu ülkelerde de kafaimm uygulamalarına indir­ çok geniştir. İşçi ve emekçi kesim- işçi ve emekçiler için koşullar tıpkı genmeyecek kadar boyutludur. lerde ise ölüm sebeplerinin en büyük bizim gibi ülkelerde olduğu gibi Kendi sözcülerinin de itiraf ettikleri nedeni bulaşıcı hastalıklardır ki, bu hızla kötüleşmektedir. Daha uzunca gibi bu tür salgınlar emekçi kesim- hastalıkların hepsi önlenebilir ve bir süre emperyalist sömürünün· !erin yaşadıkları yerlerde herzaman . tedavi edilebilir. Bu hastalıkları kazandırdığı artılarla idare edecek­ olmaktadır. B u kez daha büyük hazırlayan etkenler sağlıksız çevre, leri _gerçe�i de bu durumu gizlemez. boyutlara ulaşan bu salgın ilk olma- beslenme, barınma ve çalışma Işçi ve emekçiler için sağlıklı dığı gibi, son da olmayacaktır; ta ki koşullarıdır. Kapitalizmde yalnızca çevre, çalışma koşulları, iyi barın­ sorunun temeline inilene ve salgının kapitalistler için çalışacak ve yeni ma, sağlıklı altyapı, yeterli ve mikrobu olan sistem, kapitalizm işçiler yetiştirebilecek ( ö lmeyecek dengeli beslenme sunamayan kapi­ yok edilene kadar. kadar) geliri olan işçi ve emekçilerin talizmin tek alternatifi sosyalizmdir. Siz işsizler, işçiler, emekçiler hiç yaşadıkları ortamlarda bu koşulların Sosyalizm, kaynakları bir avuç kaleradan ölen burjuva ya da salgın tümüyle düzeltilmesi mürrıkQn insan rçin değil, emekçi sınıflar ve hastalık başgösteren zengin mahal- değildir. Kapitalizmin çevre ve bütün halk için kullanır. Planlamayı lesi gördünüz mü ? B urjuva medya, konut sorununa yaklaşımını aslında temel alan sosyalizmde sağlık bugün, "İstanbul'un her yerinde yaşadığınız gecekonduların duru- hizmeti de fabrika, işyeri ve konut­ sular aynı" diyerek sorunun aslında mundan ve fabrikaların alıklarını tan başlamak üzere planlı bir şekilde sadece sizin değil, burjuvıızi de dahil içine boşaltı ğı içme sularıruzdan verilecektir. İşçi sınıfı toplumun tüm herkesin sorunu olduğu yalanını kolayca görmeklesiniz.Yeterli ve sorunlarını çözme yeteneğine sahip­ yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. temiz içme ve kullaruna suyu temini, tir. Sosyalizmin altyapı, konut, Oysa bizzat kendileri, burjuvaların sağlıklı kanalizasyon sistemi, çQ.p sağlık sorunlarınd<ı-ki başarısını eski sizin kullandığınız suları kullan- arıtma sistemleri, temiz hava, temiz sosyalist ülkelerin pratiğinde bile madığını, sızın konutlarınızın çevre sorunlarını, "herşey kar için- izlemek mümkündür. B urjuvazinin bulunduğu semtlerdeki pislikleri dir" mantığı yüzünden, çözerneyen her türlü karalama kampanyasına tanımadıklarını, en ufak hasta- kapitalizm, bağışıklama, erken karşı bu konudaki başarı gizle­ lıklarda dahi kendileri için açtıkları teşhis, sağlık eğitimi, yeterli ve nememiştir. Temiz çevre, temiz hava, yeterli lüks hastaneleri yetersiz görüp, dengeli beslenme gibi koruyucu ABD'ye uçtuklarını anlatmıyorlar sağlık hizmetlerini de aynı sebeple ve dengeli beslenme, temiz içme ve mı? veremez. "Parası olana sağlıl,(" kullanma suyu, yeterli ve altyapısı Musluktan akan pislik herya- kuralı, hiçbir sosyal güvencesi sağlarri yerleşim alanları, sağlıklı nımızı saran KAPİTALİZM olmayan 25 milyonu aşkın insanın çalışma koşulları için, mikrobudur. Kapitalizmde sağlık ve 3000 kişiye bir hekimin düştüğü HERKESE EŞİT, ETKİN, sorunları da sınıfsal karakter taşır. S S K hastanelerinde sağlık hizmeti ÜCRETSiZ SAGUK hizmetleri

� ����""? ·.-

'""'' "'"""· "'"""'c'� ""P"= .

-. �

_

·· · ····

.•

$'

' ·' :

-

_ ' " ' '' "'"'·"· =--· " ' --•·--· ' '·-·" "

diJorlar .

_

_

_

_

_

_ _

_ _

·fl'0t4tl'tlt;� ,�

__

_

_

��11 �-�

- -- --

� �

·�

-�

_'

�o1e· ı�ı

a

I

_,

·

�,e",, -' " 'b-��#

"" ' """ _

··�§ _

era)'JC!;�

�a

lu o 21 ""·------- -. �u

1� B

·

·

·

·

.

.

· _

� "gizleyen Bak�n: Ko eril � kesmilkle yok � [\�#""�'#'bakan

- - --

-

_

,.•

1

.

·

istanbul susuzluktan kırılıyor. Sular geldiğinde ise, musluktan akan esas olarak mikrop ve hastalı k oluyor. Bazı bölgeler ise, (özellikle gecekondu mahalleleri) ancak tankerlerle taşın�ı.n sularla ihtiyacıni karşiiamak zorunda. Gebze-Dilovası , bu yerlerden biri ve son günlerde burada yedi ölüm yaşandı. Karta! Devlet Hastanesi kolera vakalarıyla dolu . Ankara'da Çubuk Barajı'ndan gelen mikroplu su nedeniyle kolera salg ını başladığı basına yansıdı. Diğer bir çok ilin de değişik biçimlerde içme suyu sorunu yaşadığı biliniyor. Fakat, Sağlık Bakanlığ ı veya il sağlık müdürlükleri hastane yönetimlerinin ve doktorların açiklama yapmasını, hastaların dosyalarına kolera tanısının yaz ılmasını yasaklamakla ve kamuoyuna hamasi demeçler vermekle meşgul. Koleranı n adını "akut barsak enfeksiyonu" olarak değiştirme çabası , salgına karşı devletin ald1ğı en ciddi önlem durumunda. Aynı film Çernobil nedeniyle yaşanan radyasyon tehlikesinde de görülmüştü. Bakan televizyonda höpür'deterek çay içmiş, sorumluluğunu yerine getirmişti. Eski solcu döneklerin, liberallerin, bilimsel teknolojik devrimle işçi sınıfının ortadan kalkmakta olduğunu, insanlık için refah ve mutluluk çağ ı n ı n başladığını müjdeledikleri dönemde, sermaye diktatörlüğü emekçilere, ezilenlere içecek temiz suyu dahi çok görüyor. Bu durum sadece Türkiye için geçerli sanılmasın . Latin Amerika'dan Asya'ya, temiz içme suyu ve asgari bir beslenme ciddi bir · sorundur. Kolera, dizanteri, verem gibi hastal ıkların görülme sıklığı özellikle yoksul ülkelerde hizla artıyor. Afrika'nın durumu biliniyor. Açlık ve susuzluğa, emperyalistler bir de katliamları eklediler . Somali'nin ardından Ruanda'da yaşananlar işçi ve emekçilerin belleğinden hiç silinmemeli. Avrupa'n ı n "refah devletlerinde" ve ABD'de ise yığınsal işsizlik ile, sokaklarda yaşayan, çöplerden beslenen, _toplum d ı ş1na itilmiş milyonlar tabioyu tamamlıyor. Işte kapitalizmin insanliğa sunduğu hayat bu. Dünyada silahlanmaya ayrılan kaynaklardan yapılacak yalnızca %3'1ük bir kesinti ile bile içme suyu ve açl1 k sorununda önemli bir gelişme sağlanabilir. D ünya telekomünikasyon ağları ile çevreleniyor, yakın gelecekte bu alanda 300 m ilyar dolarlık bir harcama planlanıyor, fakat bu aynı dünyada insanlar içme suyu bulamıyor, salgın hastalı klarla, kitlesel ölümlerle yüzyüze. Avrupa'da tereyağ, peynir stokları dağlar oluşturuyor. Ama insanlar Afrika'da açlıktan kmlıyor. Verili koşullarda 2020 yılında 8 milyar olacak dünya nüfusunun 3 milyarımn mutlak yoksulluk içinde , 2,5 milyarın ı n evsiz, 2 milyarın ı n ise içme suyundan yoksun olacağı hesaplanıyor. Tekelci sermayenin televizyonlarına, gazetelerine baktığımızda sorumlulara yöneltilen eleştirilerden o rtal ık toz duman olmuş durumda. Yeteneksiz, yetersiz yöneticiler ve belediye başkanları bu durumdan sorumlu tutuluyorlar. Yerel su istasyonlarından, RP'ye akan kaynağa, rüşvete kadar bir dizi suçlama sıralanıyor. Kuşkusuz bu suçlamaların hepsi de doğru. Ama bunlar gerçek sorumluyu, yani kardan başka bir şey tan ımayan sermaye düzenini, gözlerden gizlemenin aracı na dönüştür_ülüyor. Sermaye döktüğ ü insan kanından denizler yaratırken bir damla suya muhtaç ediyor bizleri. Bu yüzden, günümüz dünyasında sysuzluk ve hava kirliliği de çoktan devrim sorunları qlmuştur.


aı zıı

L V

C e z ayir : FIS'in temsil ettiği dinci akım, FLN rejiminin çıkınazırta ve iflasına gerici temelde gelişen düzen içi bir tepkidir. Bu tepkinin Kendisini radikal bir biçimde ifade etmesi onun Temelden farklı bir toplumsal projenin taşıyıcısı olduğu anlamına gelmiyor. FIS kapitalizmin islami ahlak değerleriyle donanmış bir versiyonunu savunuyor. FIS'in hedefi ve mücadele perspektifi Sadece politik iktidarı ele geçirmekle sınırlıdır.

H ayrak-

15

Ağ u stos- 1 Eylül

Rejiınin İftası

94

ve

Din sel G ericilik

yosu hemen bozuldu. Öngörülen genel seçimler iptal edildi. FIS'in önderleri ve çok sayıda ileri kadroları tutuklandı, sıkıyönetim ilan edildi ve giderek artan devlet terörü aldı yürüdü. İslami Selamet Cephesi, Ceza­ yir'de, tamamen İran örneğinden esin­ lenen şeriat kurallarına dayalı bir isla­ mi cumhuriyet kurmayı amaçlıyor. Ancak bu, Cezayir'de dinin siyasi istismarının FIS'le başladığı anlamına gelmiyor. Dinin politik ıstısınan ulusal bağımsızlığın sağlanışından bu yana FLN'in politikasının temel karakteristiklerinden birini oluş­ turuyor. Bu islisman bizzat FLN, 1962 anayasası ile, "Cezayir bir müslüman­

Arap

ülkesidir.

Devletin

dini . isla­

miyett!r. İslamiyet Cezayir kimliğinin

temel öğesidir." diyerek açıkça terniileriye dönük bir sayfa açılmıştır. Rüşvetin, yolsuzluğun, hırsızlığın tüm nat altına almıştı. Ancak, burjuva milliyetçilerin sonuçları ve emperyalizmin bundaki FIS'in politikası ve sağladığı geniş önderliğinde gelişen ve.zafere kavuşan suç ortaklığının boyutları ortaya çıktı. kitle desteği , FLN rejiminin teşhiri ezayir'de iktidar bunalımı bu mücadelenin ufku, başlangıçtan Düzenin çürümüşlüğüne ve yozlaş- temelinde, terimin en genel ve en geniş gün geçtikçe karma- beri klasik sömürge statüsünden mışlığına iktisadi bunalımın etkileri de anlamında tüm toplumsal hoşnut. şıkl�şıyor. Devlet kuvvetleri kurtulmakta sınırlıydı. Empery�lizme eklenince, tamamen çıkınaza giren suzluğu (ekonomik, politik, sosyal, ilc Islami Selamet Cephesi karşı yürütülen savaşıma dah;ı ileri bir FLN rejimi, itibarını yeniden restore - kültürel vb.) sahiplenmesinden (FIS) militanlarının karşılıklı yürüt- perspektif, bir toplumsal kurtuluş etmek için çok partili sisteme geçişin kaynaklanıyor. B u politikaya bir de . tükleri terör kampanyasının dozu, perspektifi hiçbir zaman kazan- çare olacağını sandı. Ancak, 1 989'da bu İran örneğinde olduğu gibi B atı ile iktidarın uzlaşma jestlerine ve bu - dırılamadı. Daha doğrusu konjonk- amaçla yapılan yasal değişikliğin olan ilişkilerin militanca teşhirinin ve doğrultudaki pratik girişimlerine türel politik söylemi ne olursa olsun, ardından kurulan 44 partiden sadece bir reddinin eklenmesi, köktenci İslamcı rağmen, giderek artıyor. Ülke henüz FLN ' in siyasi çizgisi başlangıçtan beri tanesinin, FIS'in tek - başına FLN'e hareketin yoğun bir kitle desteği adı konmak istenmeyen bir iç savaş böyle bir boyut ve perspektiften tartışmasız alternatif olduğu anlaşıldı. kazanmasına yol açıyor. Sömürgeci emperyalist Yerel seçimlerde FIS 1 539 belediyenin FIS'in dinci-politik bir akım olarak yoksundu. ortamına fiilen girmiş bulunuyor. Körfez'deki petrol monarşilerine değil Cezayir'in bu sürece gırışının boyunduruk kırılmış fakat onun ikti- 835'ini kazanmıştı. karmaşık nedenleri var. Bunalım, iddia sadi i lişki ağının dışına çıkılmamıştır. FIS 'in temsil ettiği dinci akım, de İran'a yakın olduğu biliniyor. Körfez edildiği gibi, salt dinci gerici hareketin Bu nedenle de büyük fedakarlıklar FLN rejiminin çıkmazına ve iflasına mönarşİlerinin petro-dolarla beslediği kurulu düzeni kundaklama gırı- sonucu elde edilmiş olan ulusal gerici temelde geli şen düzen içi bir ve vesayeti altında tuttuğu şeriatçı şimlerinin sonucu doğmadı. B unalım, bağımsızlık kısa sürede güdükleşmek tepkidir. Bu tepkinin kendisini radi- akımların kategorisine girmiyor. Bu asıl olarak, bağımsızlıkla birlikte ikti- zorundaydı. Böylece Cezayir halkının . kal bir biçimde ifade etmesi onun nedenden dolayı FIS ağız birliğiyle yürüttüğü o cesur mücadele ve elde temelden farklı bir toplumsal projenin şeytanlaştınlıyor. dara oturari ulusal _hareketin ideolojik, politik ve ekonomik alanlardaki toplu ettiği görkemli zafer, iktidara oturan taş ıyıcısı olduğu anlamına gelmiyor. FIS'in şu veya bu yolla Cezayir'de iflasının bir sonucudur. FLN (Ulusal genç burjuvazi tarafından, dünya FIS kapitalizmin isl ami ahlak değer- iktidar koltuğuna oturması, yalnız bölge Kurtuluş Cephesi) rej iminin bu köklü kapitalist sistemine yeni bir konumda leriyle donanmış bir versiyonunu ile sınırlı olmayan birçok hesabı altüst yapısal krizine, zamanla, kapitalist entegre olmak için emperyalizme. �,avunuyor. FIS 'in hedefi ve mücadele edecektir. B unun ilk etapta Cezayir sistemin dünya ölçeğindeki buna- peşkeş çekildi. perspektifi sadece politik iktidarı ele burjuvazisinin bazı kesimlerinin keyfini lımının etkileri de eklenerek onu daha Ulusal kurtuluş savaşının mirası, geçirmekle sınırl ıdır. bozacağı, çıkarlarını zedeleyeceği, Cezayir _burjuvazisinin emperyalist Bununla birlikte, bu dinci gerici ınevki ve konumlarını tehlikeye düşüda derinleştirmiştir. Cezayir halkı Fransız emper- metropollerle geliştirdiği · ilişkilerin alternatif her ne kadar düzenin özünü receği açıktır. İkincisi, Cezayir'de radi­ yalizmine karşı yürüttüğü cesur bir esas karakterini belli bir dönem için korumayı, kapitalist toplumsal yapı ve kal dinci bir akımın seçiİn veya şiddet ulusal kurtuluŞ mücadelesi sonucu gizleyici bir işlev gördü. Özellikle eski ilişkileri aynen sürdürmeyi hedef- yoluyla iktidar olması islam aleminde, yaklaşık bir buçuk asırlık sömür- sömürgeci güç Fransa ile sürdürülen liyorsa . da, iktidar olması durumunda, özellikle de Arap dünyasında, kurulu geciliğe son vermiş, bedelini çok ağır ve kısa- sürede yeni sömürgecil ik iliş- kurulu düzenin nimetlerinden yarar- düzenleri sarsacak isyankar bir dinamik ödeyerek ulusal bağımsızlığına kavuş- kilerini geliştirip pekiştiren süreç, bu !anan bazı çevrelerin çıkarlarını da yaratma potansiyeline sahiptir. Üçüncü olarak, Cezayir'de iktidarın el qeğiş­ muştu. Yediden yetmişe seferber mirasın ikiyüzlü bir istismarıyla zedeleyecektir. FIS'in seçimlerde tek başına iktidar tirmesi, emperyalizme ilişkilerini olmuş, tüm olanaksızlıkianna rağmen perdelendi. Fakat dünya kapitalizminin '70'li olacağı anlaşılınca, bu sonuçtan rahat- gözden geçirtmek zorunda bırakacaktır. olağanüstü bir fedakarlık göstermiş, sonuçta Fransız emperyalizmine diz yılların başında başlayan ve ağırlaşarak s ızlı k duyan sadece Cezayir burjuvazisi İran'da A BD'ye karşı takınılan tavnn bir sürmekte olan krizi, doğal ola'rak etki- olmadı. En az onun kadar Fransız benzerine, Cezayir'de de Fransa'nın çöktürmüştü. Cezayir halkı Arap dünyasının lerini öncelikle öteki bağımlı ülkeler ernpcryalizmi, bölgedeki derme çatma . tanık olacağı hiç kuşku götürmüyor� Bu nedenle, tarihin garip bir cilvesi ulusal kimliğe sahip ender halklarından gibi Cezayir'de de hissettirince, bu sis Tunus "demokrasisi" ve �'modem" Fas biri haline gelebilmişse ve Cezayir belli perdesi iyice aralandı. Ulusal kurtuluş monarşisi de tedirginlik duydu. Bu - sonucu, FLN rejimi ile Fransız emper­ savaşı destanının istismarının önemli nedenlerden dolayı uygulanması plan- yalizmi yakın bir işbirliği içinde hareket bir dönem Arap dünyasının uluslararası planda kısmen ciddiye alınır sayılı ölçüde gizlediği esas gerçek göründü. lanan çok partili demokrasicilik senar- etmeye, FIS'e karşı mücadeleyi birlikte örgütiemeye ve iktidar ülkelerinden birisi olabil. . . . . ,. . .. Cezayınn bu surece gırışının karmaşık nedenlerı var. boşluğunu doldurmaya çalımişse, tüm bunlar bu kahraşıyorlar. Zira Cezay� r·�e m �nca kurtuluş � � � sal Bunalım, iddia edildiği gibi, salt dinci gerici hareketin kurulu düzeni kundaklama devlet _ resmen ıflas etmıştır; mucadelesının sonucudur. en temel yükümlü Ulusal kurtuluş mücalüklerini girişimlerinin sonucu doğmadı. Bunalım, asıl olarak, bağımsızlıkla birlikte . . yerine getiremez durum. . . . . .. delesinin kazanımları salt . onursal nitelikte değildir. ıktıdara oturan ulusal hareketın ıdeolopk, polıtık ve ekonomık alanlardak i toplu dadır. Ordu ve polis dışındaki kurumlarının hepsi can Kuzey Afrika'daki komşuiflasının bir sonucudur. FLN rejiminin bu köklü yapısal krizine, zamanla, çekiş iyor. Cezayir burju!arına göre Cezayir toplukapitalist sistemin dünya ölçeğindeki bunalımının etkileri de eklenerek vazisinin tek güvencesi munun çehresi, bir çok ş iddettir. Devlet terörüyle alanda görece radikal bir onu d ah a d a derın leştırmıştır. iktidar boşluğu doldubiçimde değişmiş, tarihinde

C

_

·

·

·

·


21

l( ı z ı l B a y r a k

1 5 Ağ u st o s- ı E y l ü l 9 4 g

rulmaya, zaman kazanılmaya ve meşru ile beş yıl ibi bir zamana ihtiyaç vardır bir otorite varmış gibi bir izienim ( . . . ) Cezayir'in acelesi yoktur." diyerek net bir biçimde dile getirmişti. Bu arada verilmeye çalışılıyor. Sık sık hükümet değiştirilmesi de FIS'in radikal kanadını tasfiye etmek aynı kaygının ürün[ldür. Zira hükü­ için kurulan olağanüstü askeri mahke­ metin değiştirilmesi iktidarın ya da bir meler ileri FIS kadrolarına karşı günü­ otoritenin varlığı anlamına gelir. Ceza­ birlik idam kararları alıyor. Polisin yir burjuvazisi ve onun hamisi Fransız sokak infazları da sürdÜrülüyor. Bu düzeyde, rejim belli bir mesafe emperyalizmi orduya dayanarak uygu­ kaydetmiştir ki, son dönemde ılıinlı ladıklan salt şiddet politikası sayesinde Cezayir halkı üzerindeki haki­ dincilere . uzlaşmacı mesajlar vermeye K übal ı miyetlerini sürdürmeye çabalıyorlar. başladı. Işbaşma getirilen yeni başba­ Ancak bu iktidar boşluğu fazla sürme­ kanın dincilere hoşgörü ile baktığı yecek, namluların gücü devletin en söyleniyor. Sözkonusu uzlaşma zemi­ 1 Mayıslar'da temel yükümlülüklerini yerine getir­ nini hazırlamak için, devlet başkanı, son günlerde yakın çevresinde katı FIS meye, toplumun ekonomik ve sosyal 1 Ocaklar'da sorunlarıru çözmeye yetmeyecektir. düşmanı olarak tanınan bazı askeri kadroları tasfiye ederek, büyük çaplı bir yüz binler Taraflar bunun bilincindedirler. Ülkede iktisadi çöküntü had safhaya ayıklama gerçekleştirdi. olup Bu girişimleri "birer cesaretli adım" dayanmış durumdadır. Toplam çalı­ şabilir nüfusun % 25'i işsizdir; sağlık ve olarak selamiayan Fransız emper­ eğitim sorunlarının boyutları gün yalizminin rolü ve sorumluluğu üzerin­ geçtikçe büyümektedir. Yatırımlar de fazlaca durduk. Bir buçuk asıra durmuş durumdadır. Oünlük harca­ yakın bir süre Cezayir halkını iliklerine malar dış borçlarla karşılamyar ve bu kadar sömüren, bu ülkenin tüm zengin­ edya, 5 Ağustos'ta Küba'dan Önemli bir propaganda aracı olan dış borcun son miktarı bilinmiyor. 199 1 liklerini talan eden, ardından bu feribotla ABD'ye kaçmak mülteciler ABD'n i n gözdesi ve verilerine göre Cezayir'in dış borcu 26 mazlum halkın başına yıllarca sLirmüş . isteyen bir grup ile Küba polisi "sosyalizmden kaçan Kübalıların milyar dolardı. Bugün halen aynı rakam kirli bir savaşla musallat olan Fransız arası ndaki çatışma haberini zafer ABD'de özgürlüklerine kavuşması" ise sömürgeci burj uvazisi , bugünkü Ceza­ ileri sürülüyor. 1993 yılında dış borcun çığlıklarıyla duyurdu. Çatışmayı takip en sevdiği senaryodur. Meksika., yir dramının baş sorumlusudur. Sorunu yıllık faiz tutarı 9,4 milyar dolar, yani eden bir kaç gün, bir çok abartı ve yalan Panama gibi ülkelere karşı sı n ırların ı bu düzeyde değerlendirmek Cezayir ülkenin ayın yılki toplam ihracat geli­ dolu açıklamayla, Küba güdemden çok iyi koruyan v e b u ülkelerden ü stüne sinsice oynanan oyunun başka rinin üstünde olmuştur. Ülkenin ihracat düşürülmedi. Ancak olayın iç yüzünün mülteci kabul etmeyen ABD , Küba'dan gelirinin % 96'sını petrol satı şı oluş­ bir boyutuna dikkati çekmek için yavaş yavaş açığa çıkmaya başlaması ve gelen her mülteciyi zafer çığlıklarıyla turuyor. Bu demektir ki tüm diğer gelir gereklidir. özellikle 1 O Ağustos1a Havana Devrim baş tacı etmiş ve bu nları propaganda ABD'nin Afrika kıtasına ilişkin gizli kaynakları kurumuştur. Öte yandan, Alanı'nda toplanan 600 bin kişinin malzemesi olarak kullanmıştır. niyetleri biliniyor. Bu niyetierin pratiğe 1994 yılı için Cezayir'in ithalat ihtiyacı devrime ve Castro'ya olan destekleri 1 959-1 993 yılları arası nda, 1 968'de geçirilmesinde harcanan .çabaya 10 milyar dolardır. Cezayir'in borcuna · karşısı nda medya olayı birden bire sınırın açılmasıyla göçeden ·1 00 bin kişi rağmen bugüne kadar fazla somut bir borç eklemekten başka bir seçeneği unuttu. "Sosyalizme karşı ayaklanan de dahil, ABD'ye kaçan Kübalı sayısı 720 ilerleme kaydedemediği de açıktır. yoktur. . Küba halkı" haberi peşinde koşan medya, bin civarındadır. Dikkati çeken bu S omali için kullamlan "insani 1990'dan bu yana % 90 oranında karşısı nda devrime bağlılık yemini eden insanların hemen hepsinin devrim öncesi devalüe edildikten sonra, Cezayir'in yardım"in maskesi erken ve kötü düştü. yüzbinleri bulunca, inine geri çekildi. Küba'nın burjuva artıkları, devrim sonrası para birimi Dinar, geçen 9 Nisan günü Buna karşın A B D'nin bu kıtaya açıktan SovyE;ıtler Birliği'nin daaılması ve çalışmayı reddeden karşı devrimci güçler IMF ve Dünya B anka:. ı 'nın talepleri göz diktiği ve yer edinmek için­ Doğu Bloku'nun çözülmesiyle sonuçlanan ya da adi suçlular olmasıdır. Bu doğrultusunda % 40 oramnda yeniden hummalı bir müttefik, yani -basamak . gerçek. bir dönemin ardından hala sosyalizmi mülteciler ABD toplumunun başına da arayışında olduğu açık bir devalüe edildi. Cezayir hükümeti savunan bir kaç ülke kaldı. Küba da bela olmuştur. ABD'de yaşayan Ancak bugüne kadar ABD, geleneksel günlük cari ödemeleri karşılamak için bunlardan biri. Emperyalistler, özellikle Kübalılar'ın çoğunluğu uyuşturucu ve dış borçlanmaya gitmek zorundadır. B u olarak Fransız nüfuz bölgesi olan ABD, sosyalizme karşı kazandıkları bu kadın ticareti yapmaktadır. günlerde sadece sanayi gerek­ Kuzey Afrika'da gedik açmak için işine geçici zaferi perçiniemek için tüm Yaşanılan bu son olaydan da sinimlerini karşılamak için değil, en yarar müttefik bir güç, demek oluyor ki, anlaşılan odur ki, 1 1 milyon Kübalı'nı n güçleriyle bu ülkelere saldırıyorlar. Küba bir uşak bulamadı. Bugün FIS'le olan temel tüketim maddeleri, yani yiyecek ,ise bu ülkeler arasında en çok hedef büyük çoğunluğu devrimi sahiplenmekte dirsek temasları bu ihtiyaçtan kaynak­ için acilen 1 milyar dolara ihtiyacı alınan ı. Çünku ABD'nin burnunun ve korumaktadır. Polisle çatışmaya lanıyor. vardır. Bu meblağı temin etmek için dibindeki bu küçük ada devreti 1 Ocak giren ve bir polisi öldüren grubu, iıt'kisiz Fransa'nın FLN ile birlikte FIS 'e sözkonusu devalüasyon bir zorun­ 1 959 devriminden bu yana hale getiren Kübalı dok işçileridir. Aynı açıktan savaş açmalarını ABD gizlice luluğa dönüştü. emperyalistleri hep rahatsız etmiştir. Kübalı işçiler 1 O Ağustos'ta olduğu gibi yararlanmaya Fransız emperyalizmi dini geri� kullanmaya, bundan Küba halkı yaptığı devrimle ABD'nin 1 Mayıslar'da, 1 Ocaklar'da yüz binler ciliğe karşı mücadele adına FIS'in çalışıyor. ABD'nin FIS'Je ilişkide oldu­ "arka bahçem" diye tanı mladığı Latin olup alanlarda devrime bağlılıkların ı radikal önderliğini ezdirmek ve devre ğu söyleniyor. FIS aracılığıyla Ceza­ Amerika ülkelerine örnek olmuş, bu gösteriyorlar. yir'de söz sahibi olmaya çalışınakla dışı bırakmak için FLN rej imine şart­ . ülkelerdeki kitle hareketlerin e öncülük E mperyalistler tarafı ndan dört bir sız destek veriyor. Cezayir'i kaybet­ itharn ediliyor Bu ilişkinin düzeyi ve etmiş ve bahçeyi karıştırmıştır. Buna yandan kuşatılmış Küba, bugün için içeriği henüz açığa çıkmış değildir. memek için hummalı bir faaliyet karşılık ABD Küba'ya fiili olarak saldırmak . emperyalist-kapitalist sisteme teslim Ama Fransız yetkililerinin sık sık yürütüyor. Ama bunu başarınakla pek yerine soğuk savaş yöntemleriyle devrimi olmamakta, direnmektedir. Kuşkusuz "AB D İran örneğini unutuyor, ondan de umutlu olmadığı için, arasıra dinsel çözmeye çalışmıştır. Devrim sırasında dünya komünist hareketi ve işçi gericiliği de kucaklayan bazı jestlerde ders çıkarmak gerekir!" türünden açık­ ABD'ye kaçan Kübalılarla girişilen hareketinin mücadele seyri Küba' n ı n bulunma ve mesajlar verme ihtiyacını lamalarla sitemlerde bulunması, Ceza­ komplolar, ekonomik ve siyasi geleceğinde de belirleyici olacaktır. yir'in emperyalist güçlerin iştahını hayli duyuyor. "Cezayir'in iç sorunlarına ambargolar, kontr-gerilla ve CIA Küba bir meşaledir ve henüz yanmaya kabartan bir rekabet alanı olduğunu da asla karışmak istemiyoruz!" açık­ faaliyetleri bu yöntemlerden bazılarıdır. devam etmektedir. gösteriyor. lamaları yapıyor. S ık sık düzenlenen . . . .. :.·-=::·.····.:.-:;.·.·· :-:�.... z:...: .� . . . . . .. ama hiçbir sonuç vermeyen "ulusal uzlaşma" konferansiarına yürekten başarı diliyor vs. FLN rej iminin, Fransız emper­ Ye n i Dü nya Düze n i ' n i n baş a ktörleri nden ABD bir kez daha kendisine yalizminin teşviki ve desteği ile, dinci biçtiği "emperyal i st haydutl a r ı n şefi" rolünü oynamak içi n sah neye çı kıyor. gerici akıma karşı yürüttüğü sözümona Daha önce Soma l i ' ye, BM kararı çıkartarak asker göndere n ABD, şi mdi mücadeleden mutlak ve kalıcı bir de Haiti'yi gözüne kestirdi . başarı beklenmiyor. Bu nedenle de, l ma nya ve Japonya g i bi emperyal ist g üçlerin öne çı kmaya başlad ığı bu radikal kanadı ezildikten sonra FIS , g -u n lerde, ABD şefl iğ i n i sürdürebi l mek için çökmekte olan ekonomik g ücüne ılımlı unsurların önderliğinde- iktidara değ i l , geçmiş yı llarda dünyadaki de nge duru muna d aya na ra k biriktirdiği ortak edilmek isteniyor. Bu amaçla bir askeri teknolojisine ve g ücüne g üveniyor. Bu g ücü n ü gösterebi l me k için taraftan FIS'ın radikalliğini kırmak için çeşitli şovlara i h tiyaç duyuyor. Bu n u n içi n bug ü n artık emperya l i st denge ehveni şer bir mantıkla zaman kaza­ durumunun açık g östergesi h a l ine gelmiş BM platformu n u kul l a n ı yor. nılmaya çalışılırken, diğer taraftan da Haiti ' n i n işgali içi n de BM'den izi n (!) çıkartıl m ı ştır. . bir uzlaşma zemini yaratmak için Haiti bu şov için seçil m iş yen i bir aland ı r. Ne Haiti reji m i n i n i n sa n hakları hununalı bir faaliyet sürdürülüyor. Bu i h lalleri , ne de Haiti h a l k ı n ı n ç ı ka rları bu sald ı r ı n ı n gerçek gerekçesi iki boyutlu taktiğin katr yönünü eski değ ildir. ABD bir kez daha Haiti ' n i n şahsı nda diğer emperyal istlere şefl iğini B aşbakan B elaid Abdesselam 15 Ocak kanıtla mak,yeni dü nya d üzen i ne yönelik her türden m u halefete ve dü nya 1993 günü İspanyol gazetesi El Pais 'e devrimci hareketine yen i bir göz dağ ı vermek için hazı rla n ı yor. verdiği demeçte "Temel ekonomik ve

·

·

1

,�

M

• .• •

..

.

.

H a yd u t ' u n G ö z ü B u Kez H a i t i ' d e �

sosyal sorunları çözmek için en az üç

;

·;

;:

:

,, ;. ::­


22

Kı zıl B ay r ak

G e b z e

D ı r e n ı ş i

1 5 A ğ u s tos- 1 E y l ü l 94

A r d ı n d a n

n ı n

Smıf Hareketinin Yeni Engellerinden itiraflar İyi bir önderlik mücadelenin

Bir genel direnişin kıvılcımını çaka­ bilecek tüm dinamikleri içinde barın­ dıran direnişin, "işe geri alınma" tale­ biyle sınırlandırılmasına göz yumdu. Eylemiere önderlik etme adına bürok­ ratik bir aygıta dönüştü .. İşçileri daha ileri bir noktaya taşıyacağına denetleme kurulu gibi çalıştı. Kısacası direnişin önünde bir engel haline geldi. Metin Yalçın kendisiyle yapılan söyleşide, "9 Haziran'da başlayan

en zor anlarında, onu ileri çekebilme becerisini gösterebilmektiL Sınıfın ihtilalci bir partisinin henüz yaratılmadığı, sınıf hareketinde ciddi bir önderlik boşluğunun varlığı

direnişte Direniş Komitesi 'nin zamanla .

halkla ve çevre işyerlerinde çalışan

koşullarında yerel bir

işçilerle bağları koptu. Komite artık,

direnişin öncüleri

'biz bu direnişi nasıl bitirebiliriz'i tartı­

şıyordu." diyor.

mücadelenin rotası üzerinde tam bir açıki ığa

·

kavuşmamış olabilirler. Ama böyle bir kapasiteye

'kararlığını sayfalanınıza yansıttık, sınıf

sahip olmasa da, komite mücadelesi açısından taşıdığı önemi kendi varlık nedeni olan direnişi en son ana dek savunmak görevi ile yükümlüdür. Henüz somut bir kazanım elde edillnemişken bitirmeyi

5

tartışmak, teslimiyeti tartışmaktır .

İyi bir önderlik mücadelenin en zor anlarında, onu ileri çekebilme bece­ risini gösterebilmektir. Kuşkusuz her önderlik böyle bir kapasiteye sahip olmayabilir. Sınıfın ihtilalci bir parti­ sinin henüz yaratılmadığı bir süreçte, sınıf hareketinde ciddi bir önderlik boşluğunun varlığı koşullarında yerel bir direnişin öncüleri mücadelenin ratası üzerinde tam bir açıklığa kavuş­ mamış olabilirler. Ama böyle bir kapa­ siteye sahip olmasa da; komite kendi varlık nedeni olan direnişi en son ana dek savunmak görevi ile yükümlüdür. Direniş devam ederken ve henüz hiçbir somut kazanım elde edilmemişken, bitirmeyi tartışmak, testirniyeti tartış­ maktır. Hele işçilerin, sendikanın dire­ nişi sattığı söylentileri.ne karşı, henüz kanıtlarcasına tükenmediklerini gerçekleştirdikleri 8 Temmuz garaj direnişine . denk düşen günlerde, "Biz

vurguladık. Ancak sosyalist bir gazete olmanın bilinciyle direnişin zaaflarına da parmak basınayı ihmal etmedik. Ne yazık ki geriye dönüp sonuçlara baktıyanı!tespitlerimizde ğımızda madığımız ortaya çıkıyor. Bugün bir çok yayın organı, dersler çıkartmak adına, olumsuz bir biçimde sonianan direnişi değerlendirmeye çalışıyor. Bu değerlendirmelerin çarpıcı olanlarından biri de, Gerçek dergisi'nin 30 Temmuz tarihli 1 8. sayısında yeralan Direniş Komitesi üyesi Metin Yalçın ile yapılan söyleşidir. Metin Yalçın, "Genel-İş Gebze Merkez'e (Genel olaya Şubesi. rağmen-bn.) daha sıcaktı ve bizim yanımızdaydı" diyor. Düpedüz yalan söylüyor. Daha Gebze Direnişi başlamadan Güzeltepe'deki direnişi satan Genel-İş Şube Yönetimi değil miydi? işçilerin tüm Darıca'da direnişçi gerekÇelerle anlamsız çağrılarını yanıtsız bırakan, işçilerden gizli be!ediyeyle protokol imzalayan Şube B aşkanı Şevket Atalay olmadı mı? Sendika neden direniş süresince i şçi!ere en ufak bir maddi yardım yapmaktan kaçındı? Her işçiye 1 00 bin TL ödenmesi için uğraşan bizzat Direniş Komitesi üyeleri değil miydi? Kuşkusuz daha baştan sendika işçileri oyalama, bu arada da "işi tatlıya bağlama" yanlısıydı. Bunun anlamı ise atılan işçileri kendi kaderleri ile başbaşa bı rakmaktı. "Devrimciler" ise şube yönetiminde kendilerine tahsis edilen koltukların hakkını vermek adına tüm bu olumsuzlukları sineye çektiler. Sözde bir sınıf sendikası yaratmak için DİSK içerisinde çalışıyorlardı. Ama görüldü ki, deneyimli bürokratlara uyum sağlamakta güçlük çekmediler. Metin Yalçın, " Ö zellikle direniş

ler', ayrılırken hiçbir gerekçe göste­ remediler. Gösterdikleri gerekçeler de

sudan sebeplerdi." diyor. Yine yalan

söylüyor. Ayrılan "'kişi" ve "çevre"ler gerekçe olarak Direniş Komitesi'nin sendikanın inisiyatifinden dışarı çıkamadığını göstermişlerdi. Komite, geli:;.. nen noktada, sendikanın kararlarının yürütücüsü konumuna indirgenmişti. Bu nedenle direnişin sonüna doğru, bazı üyeler istifa ederek dağılmasına neden oldular. Bu kuşkusuz olumlu bir adımdı. Ne yazık ki geç kalınınıştı ve yeni bir komitenin oluşmasına hizmet edemedi. Atılan adım başarısız kaldı. Burada şaşırtıcı olan o dönemde istifayı savunan bazı çevrelerin, sonuç­ taki başarısızlığa bakıp, şimdi de kalkmalarıdır. vermeye özeleştiri Atılan olumlu adımları ileriye gölü­ rememe zaafı, belli ki onları yeniden sendikanın uzlaşmacı tutumuyla birleş­ Günübirlik yöneltmektedir. meye koşulları veri alarak sık sık bayrak değiştirmek en fazla günü kurtarır. Biz bu çevreleri de sağlam bir perspektiften· uzak olduğunu iddia ederken, belirtmek istediğimiz işte buydu. Bizler yazılarımızda sendikanın ihanetçi tutumunu teşhir etmeye çalış­ kanıtlarımız ve İddialarımız tık. yanaşmayan düşünmeye üzerinde Komite üyeleri Kızıl Bayrak muha­ birinin direniş alanından atılması konusunu tartışırken, bazı "devrim­ ciler" de sosyalisLiere kara çalan ve her savunan teslimiyeti sözcüğüyle . mektuplarını elden ele dolaştırmakla meşguldü. Komite üyesi Metin Yalçın "sendikanın sıcaklığını hissederken" , sendika ile organik bağları bulunari bu "devrimciler" "diplomasi"nin erdem­ lerini sosyalisliere ve işçilere öğret- . mekteydiler. Direniş Komitesi net bir sınıf çizgisine ve sağlam bir perspektife sahip olamadı. Direnişe önderlik edemedi. Komitesi'nden ayrılan 'kişi' ve 'çevre-

Nisan ile yoğunlaşan saldırılar karşısında gerçekleşen uzun bitireceğimizi tartı­ direnişi nasıl soluklu direnişlerden biri de · "Biz işçilere nasıl şıyorduk" demek, Gebze Belediyesi işçilerinin tartışıyorduk" edeceğimizi ihanet direnişi oldu. RP'li Belediye B aşkanı demekle aynı şeydiİ"! tarafından işten atılanların başlattığı Metin Yalçın söyleşi sırasında, poli­ direniş kısa sürede Gebze emekçi çaldığı . mehter marşının işçiler sin halkının ve kamu çalışanlarının aktif üzerindeki olumsuz etkilerinden söze­ desteğini de kazanarak tüm ilçeye . diyor. Müziğin direnişçilerio moral­ yayıldı. İşçiler ve halk polis terörü lerini belirlemede önemli bir rol oyna­ karşısında mil itanca dövüştüler. Gözal­ dığını bildiğine şüphe yok. Ama direniş tılar, coplar direnişi kırmaya yetmedi. · alanında başta kürtçe türküler olmak Gebze'nin önemli bir sanayi merkezi üzere, kasellere sansür uygulayan da olmasına ek olarak halklll ve işçilerin Metin Yalçın'ın üyesi bulunduğu Dire­ militan tutumları, sermaye devletinin niş Komitesi'den başkası değildi. bu direnişe özel bir önem vermesinin B izler, direnişin politikleşmesine temel nedeni oldu. tutumlarıyla engel olan, işçilerin geri Gebze Direnişi çevresindeki yüzler­ bilincini veri alarak sınıf kuyrukçusu ce fabrikaya karşın yerel bir direniş çizgilerini dayatan, işçi sınıfına duydu­ olarak kaldı. Ne direniş komitesi işçi ğu güvensizliği karşısında ilk gördüğü sınıfının desteğini almada yoğun bir güce taparak kapatmaya çalışan, "mevzi çaba iÇerisine girdi, ne de direnişe aktif kazanma" adına bir kaç koltuk için hain destek veren devrimciler bu doğrultuda bürokratların dümen suyundan giden bu bir adım atabildiler. "devrimci"lerin direnişin önüne yeni bir DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası, barikat ördüklerini düşünüyoruz. direniş bir ayını · doldurduğunda, işten yayınlarını süresince Direniş atılanları kaderleriyle başbaşa bıra­ okuduğumuzda en önde onlar var karak, yenilginin altına imzasım aftı. sanmıştık? ! "Etkinlik"lerini de gizle­ İşçiler bu ihanctçi tutum karşısında net Komitesi'nin Direniş memişlerdi. bir tavır sergileyemediler, sendikanın büyük bir kararlılık ve disiplin içeri­ direnişi kırmasına izin verdiler. Şüphe­ sinde olduğunu yazmışlardı. Diresiz bunda başından beri direnişçilere nişçiler arasında en ileri ve önderlik etme iddiasındaki Direniş Komitesi sağlam bir sınıf perspektifine sahip olamadı. yetkin olanlar da onların Direniş Komitesi'nin ve bu B ir genel direnişin kıvılcımını çakabilecek tüm dinamikleri içinde barındıran okurlarıydı. Öyleyse dire­ komite üzerinde etkinliği . nişin sendikanın ihanetiyle "devrimci" tartışılmayan direnişi, "işe geri alınma" talebiyle sınırlandırdı. sonuçlanmasına yol açan lerın payı büyüktü. nelerdi? Yoksa en etkenler . Direnişe önderlik etme adına bürokratik bir aygıta dönüştü. Bizler Gebze Direnişi'ni iflas eden önemli etken başladığı andan itibaren leri daha ileri bir noktaya taşıyacağına denetleme kurulu gibi çalıŞtı. küçük burjuva ideolojileri aktif olarak destekledik. olmasın. Direnişçilerio ve halkın Direnişin önünde bir engel haline geldi.

İşçi

·

·


Po s lG Merhaba Kızıl Bayrak!

Kızıl Bayrak' ı Kızıllığıyla Selamlıyoruz (. . . )

Hoşgeldiniz, neredeydiniz diye sitem etmekten kendimi alam ıyorum. Türkiye ölçeğinde yaşad ığımız olumsuzluklar ve yenilgi sürecinin gelişim ivmesinin sizleri ortaya çıkaracağının farkındaydık. Bekliyorduk ve şu an sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Tekrar merhaba! . . Yoldaşlari '80 öncesinde verilen mücadeleyi küçümsernemekle birlikte, ne ideolojik-teorik, hatta komünist iradeyi oluşturma yönelimine girdik, ne sosyalist kültürün olusumuna katkıda bulunabildik, ne de işçi sınıfı içinde çal ışmanın, örgütlenmenin gereğini kavrayabildik. Komünis�er arası birl ik ve dayanışmayı sağlayamadık.

Toplumsal çalkanlıların giderek

h ızlandığı koşullarda, sermaye sınıfının

tüm çürümüşülüğüne rağmen, işçi

konfeksiyon atölyesinde yaklaşı k 70 eden bir tutanağı Imzalamadığı için civarında işçi çal ıştı rmaktad ır. ise bir kaç işçi bayan ı n Bunun 5 0 tanesi genç işine son verdi . bayan işçilerden oluşmaktad ır.

olarak örgüt/parti ne kadar önemliyse, bu aracın işlevini yerine getirip getirmemesinde belirleyici olan düzene karşı konumlanışı; hangi perspektif ile

ÖZTEKS gerçekte kaçak faaliyet

· işciler Sabah B :OO'den akşam gösteren bir işyeridir. Ama gelen 7 :00'e dek, 20 dakikal ı k öğle yemeği yetkililer patronla görüşüp çekip hariç, hiç ara vermeden gitmekte , hiçbiLişlem

oluşturulduğudur.

çalışmaktad ırlar. Karş ı l ı ğ ı nda yapmamaktadı r." işten atılan işçiler

(. . . }

Komünis�erce legal araçların daha

etkin ve yaygın kullanıldığı günümüzde,

·

Kıztf Bayrak, katedilen mesafenin ve

ihtiyacın bir ürünüdür. Kuşkusuz legal . araçlar sadece basın yayın organizasyonuna indirgenemez, ancak

legal bir dergide. illegalite-legalite ilke ve

diyalektiğine uygun kullan ıldığında,

komünis�ere sunacağı olanak da bir o kadar fazladır. Burjuvazinin

çürümüşlüğünün dizginsiz bir teröre"'

verilen günlük ücret 30 bin l irad ı r. işyerinin adeta bir toplama kampı Üstelik ayda 90 saati bulan ek ·olduğunu, sorunlarını anlatacak bi r mesai ücreti ödenmemektedir. Buna yetkili dahi bulamad ı kları n ı ifade ek olarak işçiler burada hakarete etmektedirler. Ayrıca işyerinde her maruz kalmakta, horlanmaktad ı rlar. çeşit sarkı ntılığa ve cinsel tacize Geçtiği m iz günlerde ustalardan maruz kald ı klarını ifade biri işvereni maliyeye ve SSK'ya etmektedirler. işçiler' en ufak bir şikayet etti . Ama işveren denetime sorun karşısında tepki gelen memurları ve yerel basın gösterdiklerinde, kendilerine kapı mu habirierini kah rüşvet vererek, gösterilerek tehdit edilmektedirler. kah işyerindeki dalkavukları Bir Grup Ktztl Baynak Okuru/ADANA

dönüşlüğü günümüzde illegalitenin

hükmetmediği bir legalite okyanusa

açılan yelkensiz bir gemidir. Komünis�er bu gerçeği hiçbir zaman gözden

kaçırmamalıdırlar. Her Kızıl Bayrak

·

.okuru bulunduğu alanda bir doğal

(fa &r i li: a ( a r d" a n ç ı li: t ı li: y o f a

Bayrak, daha geniş kitlelerle

G i r d i li: �g ı ( <J3 cq� r a fj ı m ıg a ( t ı n a

muhabir ve dağıtıcı olmalıdır. Kıztf kaynaşmada, komünist perspektiAeri en

ücra köşelere taşımada, elimizde. güçlü bir silah haline geldiği zaman esas

işlevine kavuşacaktır. lllegalite-legalite

diyalektiğini unutmadan, ikinciyi birincinin yerine kaymadan, tam tersine

birinciyi pekiştirecek, besieyecek bir işlev kazandırmalıyız. Birincinin ulaşamadığı alanları Kızıl Bayrok'ım ızla taramal ıyız.

_<}3 U S O n li: a n ( l li: a V 6 a d a S a v a ş ıy or u s S O S Y'A.Slj&� y o ( u n d a Cİ. ş ç i e m e li: ç i y o li: su [ H e Cİ. Ii: t i a a r a y ü r ü y o r ug fı i f in e Cİ. ft t i f a c i p at' t i m i s ( e � ş u y o rus CJ) CE C{)CJZ._Cİ � v e S OSY'A,Slj 6j� e

Metin Karasu/

ADANA

Onu yanımızda bir kılavuz, rehber,

yolumuzu aydınlatan ışık, sosyal izm

/Ur1/ Bayrak DDigDIDnDtDk! /Ur1/ Bayrak SusmDyDtDk!

burçlarına dikeceğimiz simge olduğu

bilinci ile taşımalıyız. Görev parti ve sosyal izm bayrağı Kızıl Bayrak 'ı yükseltmektir, taşımaktır, yaşatmaktır.

Hasan MADRA

Gebze direnişi, geride bıraktığımız günlerde bu açıdan çok büyük bir imkandı. Doğru devrimci bir önderlik çizgisi ve özel olarak yoğunlaştırılmış bit pratik siyasal çalışmayla, bu direniş tüm istanbul işçisi üzerinde etkin bir Bir Kez Daba Küçük-Burjuva Devrimciliğinin Eleştirisi eylem ajitasyonu olarak değerlendirilebilirdi. Ne 4 var ki . ne direnişe böyle bir önderlik egemen kılı nabildi, ne de eldeki güç ve olanaklar bu direnişin etkisini tüm istanbul'a yaymak doğrultusunda kullanılabildi. Direniş devrimci girişkenlikten yoksun, geri, reformist kafalı ve sendikal bürokrasinin uzantısı unsurların denetiminde kaldı. K1z11 Bayrak, 4. Sayı, "Devrimci Eylem inisiyatifi"nden �EKSEN YAYINCILIK

IKIYOR

faaliyet gösteren, ÖZTEKS adl ı atiatmayı başard ı . Hakları n ı gasp

yoksuniuğu bir şanssızlıktır. Iktidar aracı

Kapitalizme karşı yürüttüğümüz mücadele işçi sınıfı içinde oluşturacağımız örgütün n iteliği ile ilgilidir. Sınıf bilinçli işçinin yaratı lması anlamındaki görev temel görevimizdir. Geçmişten pek olumlu m irds devralamadık. ( . . . ) Temelimizi Marksizm-Len inizm 'in kılavuzluğu ile kendimiz oluşturmak zorundayız. Görüldüğü gibi komünis�erin işi oldukça zor. Ancak "zor", komünis�erin yoldaşıdır. Gelinen nokta bizleri daha özverili ve kararlı davranmaya zorluyor. Tarih bize bunu. Fısıldıyor, dinleyelim. Yoldaşlari Kapitalizm sarsılmaz ve yıkılmaz değildir. Aksine kapitalizm yıkılmayı beklemektedir. Kendini yıkacak sınıfı da yaratmıştır. Problem kapitalizmi yıkacak sınıfın bil incinin eksikl iğindedir. Bu yüzden çiçek nasıi toprakta yeşerirse, biz komünis�er de sınıf içinde hayat buluruz. Komünistler mevzilere . . . Karşımızda emperyalist-kapitalist sistemin ürkütücü gücü vardır. Boş sloganisı tavırlario bu gücün yıkılmayacağını anlamal ıyız. ( . . . } Elimizde büyük bir koz var yoldaşlar. Bunu kullanalım. Bu koz Marksizm-Len in izmdir. Bizlerin çelik zırhı siyasal işçi sınıfı eylemliliği ve genel grevdir. Bu çelik zırhı kullanal ım. "Ideolojik-teorik atılı m ! " "Temel sorun devrim, acil sorun parti ! " sloganlarımızın hakkını verelim. Kapitalizme karşı mücadeleyi ancak marksist-leninist parti verebilir. Bunu işçi sınıfına taşıyalım. Gelin çeliğe su verel im. Çelik su istiyor, sulayalım yoldaşlar. S. Ahlgan/ANKARA

GEBZE DiRENiSi'nin ARDlNDAN

Adana Şakir Paşa m ahallesinde vası tasıyla dolaplar çavirerek

sınıfının bir iktidar aracından

(. . .}

·

Özteks'te Patron Zulmü

Parti, devrim ve sosyalizm mücadelesinin Kızıl Bayrak' ı DGM tarafından yine toplatıldı. Yayın hayatına başladığından bu yana her sayısı toplatılan, merkez bürosu ve temsilcilikleri defalarca polis baskıniarına - uğra an dergimiz Kız1

{

Bayrak' ı n 5 .

sayısının bu seferki toplatıl ma . nedenleri, toplatma kararında, dört yazıda "bölücülük", "sınıf ayrımı yapma" ve "mezhep ayrımı yapma" ola_rak belirtilmiş. Bunlar; "Sınıfın Oncüsü Kim?", "Düzen Cephesinde Yeni Arayışlar", "Emperyalistl�rin Kürt Planı ve PKK" ve "Alevilik Uzerine" başl ıklı yazı larımızdır. Sermaye devleti Kürt halkını ·

·

katletmeye devam ederken, işçi ve emekçilere yönelttiği saldırılarını ,/ 1 pervasızca 1 sürdürüyor. Öncüyü işçi sınıfından uzak tutma kaygısıyla da devrimci ve komünistlere her türlü baskı ve şiddeti uygulamaktan geri durmuyor. Biz ise her defasında daha kararl ı bir şekilde onların karşısına çıkınca iyice saldırganlaşıyorlar. Onların göremediği şudur; biz kapitalizmi tarihin mezarl ığına gömünceye dek mücadelemizi sürdüreceğiz. Kızıl Boyrak Susmoyocok! Kızıl Boyrak Yükselecek!

K1zll Bayrak, 1 5 Günlük S osya list Siyasa l Gazete, Sayı :6, Sahibi ve Yazı Işleri Müdürü: Ayşe Öztürk, 9' EKSEN Basım Yay ı n ltd . Şti .

· ISTANBUL MERKEZ: Tiryaki Hasan Paşa Cad. Osman Kafkas Han. No: 54/3, Ak�aray Telefon/Fax: O ( 2 1 2) 632 73 56 . ADANA: Cemal Gürsel Cad. Shell Karşısı, Vakıf lşhanı Kat:3 No:306 Telefon : O (322) 3 5 1 36 84 ANKARA: Tuna Cad . Çanakçı lşhanı No: 1 1 /60, Kızılay Telefon: O (3 1 2) 433 1 3 29, IZMIR: 853 . Sok. Bilen lşhanı No:6/604 Konak Telefon/Fax:O {232)

445 2 1 50


'

ır

USD

z en

us

. ' am az . Sömürgeci sermaye devletinin, her türlü mulıaleleti uzun yillar icin ezdiğini sandiğ1 bir s1rada, bir avuf_gerillanin falısinda ba1/ayan Kürt ulusal kurtuluş mücadelesı 1 O. yilinda muazzam bir mesafe katetmi1tir. 15 Ağ_ustos 1984 'te ba��altf!r�n �ir gr�p _geri/lay_di Bugün ise sömürgeci sermaye devleti karfiSinda ulusal ozgurltik Isteminde kararli b1r Ila/k var. . . Kürdistan, 1 O yildir sömürg_eciler taralindan yak11Ip_ y_Ikiiiyor. Kardes Kürt lıalki, 1 O yildir kirli sava11n e1i görülmedik zıilmü ile karsi kar11ya lviat/arindan binlercesini bu zulme kurban v_�r�rek, mücadele ifind� kimlik ve kişilik kazan1yor:. Gerfek �lu!al ö�ürlüğü �Id� etmek !fin .., onunde uzun ve zorlu b1r yol var. Bu zorlu yolda Kurt lıalki, ISfl siniiinin devrimci desteg1ne ilıtiyaf duy_uyor. Türkiy_e isfi siniii, sermaye diktatörlüğünü tarihin batakliğ1na gömme sava11nda kardeş Kürt lıaflllna elini uzatma/1, ezen bir ulusun üy_esi olma onursuzluğunu tfa!Ja faz/a Slfftntfa laştmama/iiftr/ •

•••

»

1

G ' " ".'

ll

S o ' " " "

" ' "· ' '

G ' " "

. r k �--


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.