Friedrich Nietzsche Friedrich W ilhelm Nietzsche, 15 Ekim 1 8 4 4 ’te, Kuzeydoğu Almanya’nın, babasının papaz olduğu küçü k b ir kasabasında, R öck en’de doğdu. Beş yaşın dayken babası ölünce, annesi, kızkardeşi ve halalanyla birlikte N aum burg’a göçen k ü çü k Fritz, orta öğrenim ini ünlü ‘klasik’ okul Schulpforta’da tam am la dı. Yüksek öğrenimi için önce teoloji okumaya başlayan N ietzsche, hocası bil gin Ritschl’ın etkisiyle filolojiye, özellikle de Eski Yunan incelem elerine kaydı. Leipzig ve Bonn üniversitelerinde okuduktan sonra, henüz doktorasını bile verm em işken, 1 8 6 9 yılında (yirmi beş yaşındayken) İsviçre’nin Basel Üniversitesi’nin Klasik Filoloji K ürsüsü’ne Onursal Profesör olarak çağrıldı. Bu sıralarda Schopenhauer’in felsefesi ve W agner’in m üziğine hayranlık besleyen gencin ilk yapıtı, T ragedyan m D oğuşu, getirdiği yepyeni kültür anla yışı ve çağdaşlık yorum uyla, hem ilgi uyandırdı hem de şim şekleri üzerine çek ti. Bunu, özellikle ahlak konulannda yoğunlaşan çeşitli kitaplan izledi. 1 8 7 9 ’da gönüllü olarak katıldığı 1 8 7 0 A lm an-Fransız savaşında geçirdiği h astalıklann sonu çlann m (başağrısı, uykusuzluk) iyice artm asıyla, üniversite deki görevinden em ekliye ayrılarak, sağlığını korüyabileceği b ir yer arayışı içind e, kışları İtalya kıyılarında, yazlan İsviçre dağlannda yaşayarak, kendim tamam ıyla yazılarına verdi. 1 8 8 3 ’te, b ir yıl önce tanıştığı Rus asıllı kadın şair Lou Salom e’nin de verdiği yücelm e duygusuyla. Böyle Söyledi Zerdüşt’ü n ilk k i tabım yazdı. Bunu. 1 8 8 5 ’e dek, ik in ci, üçüncü ve d ördüncü kitaplar ile, Zer düşt'ün içeriğine ‘düzyazı’ olarak yaklaşan iyinin Ve Kötünün Ö tesinde (1 8 8 5 ) ve A hlakın Soykütüğü (1 8 8 7 ) izledi. Zerdüşt sonrası dönem inde, çeşitli zam anlarda çeşitli başlıklar tasarlayarak,, b ir ‘büyük yapıt’ yazmaya girişen N ietzsche, son üretken yılı olan 1 8 8 8 ’de, sı rayla W ağ n er O layı, P utların B atışı, D eccal, E cce H om o v e Dionysos D ithyram b o s la r ı adlı kitaplarını tam am ladı. 1 8 8 9 yılının ilk günlerinde, T o rin o ’da, so kakta kırbaçlanan b ir beygirin boynuna sanlıp ağlamaya başlayan düşünür, öğrencilik yıllannda aldığı frengi m ikrobu sonucu olduğu tahm in edilen çıl gınlığa göm üldü. 1 9 0 0 yılına dek tinsel karanlık içinde bitkisel denebilecek yaşam ım sürdüren N ietzsche, etkileri kendisinden sonraki yüzyılda yaygın olacak düşünce ürünlerini geride bırakarak 2 5 Ağustos’ta ‘bengiliğe’ göçtü...
Nietzsche Bü tün Y ap ıtları e l e ş t ir e l t o p l u
BASIM
G io r g io C o ll i / M a z z in o M o n tin a r i
B ö lü m I
: G e n ç lik Y azıları
B ö lü m II : F ilo lo ji Y azıları B ö lü m I I I : K ita p la rı B ö lü m I V : D e fte rle ri B ö lü m V
: M e k tu p la rı
Yayın Kurulu O ruç Aruoba - M ustafa Tüzel - Can Alkor
W aller de G ruyıer ¿ 1 C o
H akıısu id ıa P ublisliing C om pany
Ithaki Yayınlarj
Ed ilions Gallim ard
Adelphi Eâiziont
Berlin
T ok y o
İstanbul
P aris
Milano
DEEGRUYTER
FRIEDRICH NIETZSCHE
İ n s a n c a Pek İ n s a n c a 1 Özgür Tinliler İçin Bir Kitap
Çeviren: M ustafa T ü zel
B Ü T Ü N Y A P IT L A R I B Ö L Ü M III / C İL T . 6
itba ki
İs ta n b u l / 2 0 0 7
Ithaki Yayınlan - 2 0 0 N ietzsche Bütün Yapıdan / Eleştirel T oplu Basım - 4 Giorgio Colli / M azzino M ontinari ISBN 9 7 5 - 8 7 2 5 -2 6 - 2
in san ca P ek in san ca I Friedrich Nietzsche
Kitabın özgün adı: M enschliches Allzum enschliches I
2. Baskı İstanbul, Kasım 2 0 0 7
© W alter de G ruyter & Co. © Ithaki, 2 0 0 7 Yayıncının yazılı izni olm aksızın alıntı yapılamaz.
D ie H era u sga b e dieses W erk es w urde aus M itteln des G oethe-Instituts gefö rd ert. Bu yapıtın yayım lanm ası G oethe-lnstitut’un katkılarıyla gerçekleşm iştir.
Yayına Hazırlayan: Ahmet Öz Kapak Tasanm ı: Murat Özgül Kapak Uygulama: Cem ile Öz Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Yeşim E rcan Kapak ve İç Baskı: İdil M atbaacılık Ithaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur.
Ithaki Yayınlan M ühürdar Cad. iller Ertüzün Sok. 4 /6 8 1 3 0 0 K adıköy İstanbul Tel: (0 2 1 6 ) 3 3 0 9 3 0 8 - 3 4 8 3 6 9 7 Faks: (0 2 1 6 ) 4 4 9 9 8 34 E-posta: ith ak i@ ith ak i.co m .tr w w w .ithaki.com .tr
Em B
uch
fü r
f r e ie
G e is t e r .
Dem Anclenken Voltaire« geweiht
zur Gedächtniss«Feier semes Todestages, iliïs 3 0> Mal 17 78.
Voti.
Friedrich Hieiissche,
C8EMRIT2 1878> V erlag von Ernst Schmeltznsr.
fhtn #,» *i mw,.
SAJ«H.KfcFSSCİffiACKüR «
ST. PSTEJlSBeSS
SCÎOf îTZOÜKrr Uwf^BwrU)MJUw«
îiP Î-tÖ lK E. S T E U İ E » « » «
V ntM ttt SÜ««.
f,»mas«o
»>>»1
tJim m m
Vjfc «« N »
lOIfJOS» A V I» N « T T *»«
in san ca P ek in san ca I ’in ilk baskısının kapağı.
Sorrento’da bir kış konaklam ası ( 1 8 7 6 ’dan 1 8 7 7 ’ye) sırasın da oluşan bu m onologsal kitap, 3 0 Mayıs 1 8 7 8 tarihinin yakın laşm ası, tinin en büyük özgürleştiricilerinden birine tam saatin de kişisel bir saygı sunm a arzusunu ço k canlı b ir biçim de uyandırm asaydı, şim di kam uoyuna açılm ayacaktı. İN ietzsche’nin B irin ci B askı’ya Notu, 1 8 7 8 ]
Önsöz Yerine
“—
Bir süre, insanların kendilerini verdikleri değişik
“uğraşılan tartıp biçtim ve içlerinden en iyisini seçm eye “çalıştım . Ama bu işi yaparken ne gibi düşüncelere “vardığımı burada anlatm am gerekm iyor; kendi payıma, “h içb ir şey kendi am acım a sıkı sıkıya bağlı kalm aktan “daha iyi görünm edi gözüm e, yani: bü tü n öm rüm ü, aklı“m ı eğitm ek ve hakikatin izlerini, kendim e seçtiğim yön“tem ve biçim le aram ak için kullanm aktan. Ç ünkü bu “yolda giderken tadına bakmaya başladığım m eyveler, ka“m m ca bu yaşamda daha hoşu, daha m asum u bulunam a“yacak türdendiler; aynca, bu incelem e tarzından yarar“landığım dan bu yana, her gün, hep bir önem i olan ve “kesinlikle herkesin bilm ediği yeni bir şey keşfettim . So“nunda ruhum u öyle bir m utluluk kapladı ki, öteki tüm “şeyler ona h içbir acı verem ezdi.” C a r t e s i u s ’un Latincesinden
_______________________ Friedrich Nietzsche si olarak da, dünyaya baktığına; ve her derin kuşkuda yatan so nuçları , onlara her m utlak b a k ı ş
farklılığının
kendisine
kapılanı yargıladığı, yalnız kalm anın donm alarını ve korkularını öğrenen birisi anlayacaktır, kendim den dinlenm ek için, adeta kendim i bir süreliğine unutm ak için, ne kadar sık herhangi bir yere — herhangi bir hürm ete ya da düşmanlığa ya da bilim selli ğe ya da yüzeyselliğe ya da aptallığa — sığınm aya çalıştığımı; ge reksindiğim şeyi bulam adığım yerde, neden onu yapay olarak el de etm ek, gereğince sahtesini yapm ak, gereğince uydurmak zo runda kaldığım ı da anlayacaktır ( — ve şairler başka ne yaptılar ki? Yoksa tüm şu sanatın dünyada ne işi vardı?) Ama benim , kür yapm ak ve kendim i yeniden oluşturm ak için, hep yeniden en acil gereksindiğim şey, tek başına g ö r e c e k kadar tek başına olm adığım a inanm aktı, görülende ve arzulananda akrabalık ve eşitlik olduğuna dair büyülü bir sam , dostluğa güvende bir so luklanış, h içbir kuşkuya ve soru işaretine yer olm ayan iki kişilik bir körlük; ön planlardan, üst yüzeylerden, yakında olandan, en yakında olandan, rengi, teni ve görünürlüğü olan her şeyden alı nan b ir haz. Belki de bu açıdan bir hayli “yapaylık” içinde oldu ğum, b ir hayli ince kalpazanlık yaptığım öne sürülebilirdi: örn e ğin ahlak konusunda yeterince açık görüşlü olduğum b ir dö nem de; Schop enhauer’in kör ahlak istenci karşısında gözlerimi bile isteye yum duğum ; bu n u n gibi, Richard W ag n er’in iflah ol m az rom antikliği konusunda, sanki bir son değil de bir başlan gıçm ış gibi kendim i aldattığım ; bu nun gibi. Yunanlılar konusun da, bu n u n gibi Almanlar ve gelecekleri konusunda — ve belki de böyle uzun b ir ‘bu n u n gibi’ler listesi daha vardır? — •diyelim ki tüm bunlar doğrudur ve doğru bir gerekçeyle bana isnat edil m ektedir, böyle bir kend im aldatmada, ne kadar kendini koru m a hilesi, ne kadar akıl ve daha üst bir him aye içerildiği hakkın
İnsanca Pek İnsanca 1 da ne biliyorsunuz, ne b i l e b i l i r d i n i z — ve k e n d i hakikatliliğim in lüksünü kendim e yeniden tanıyabilm ek için bana daha ne kadar sahtelik gerektiğini?... Yeter, yaşıyorum daha; ve yaşam ahlak tarafından sonuna dek düşünülm em iştir bile: y a n ı l m a ister, yanılm ayla y a ş a r . . . doğru değil mi ama? Bu yüz den, şim diden başlıyorum yeniden ve her zam an yaptığım şeyi yapıyorum , ben , eski ahlak düşm anı ve kuş avcısı — ve ahlak sız konuşuyorum , ahlakdışı, “iyinin ve kötünün ötesinde”? —
2. — ■ Böylece, bir aralar, gerek duyduğumda kendi kendim e “özgür tinlileri” de u y d u r m u ş t u m , “insanca. Pek İn san ca” başlıklı bu efkarlı, cesur kitabın adandığı kişileri: böylesi “özgür tinliler” yoktur, olm am ıştır, — ama o sıralar onlara, dediğim gi bi, yarenlik etm ek am acıyla gerek duyuyordum , en kötü şeyle rin ortasında (hastalık, yalnızlaşm a, yabancılar, hüzün, eylem sizlik): keyfim bozulm asın diye, m u habbet edilen ve birlikte gü lünen m ert dostlar ve hayaletlerdi onlar; m uhabbet etm ek ve gülm ek istediğinde insanın canı, ve can sıkmaya başladıklarında da d ef edilen — eksikliği duyulan arkadaşlar için bir telafi. Böy lesi özgür tinlilerin bir gün o l a b i l e c e ğ i n d e n , Avrupam ızm yarınki ve ertesi günkü evlatları arasında böyle u yanık ve pervasız dostlara, sadece benim örneğim deki gibi hayaller ve m ünzevinin gölge oyunu olarak değil de, etiyle kem iğiyle ve el le tutulur gözle görünür bir biçim d e sahip olabileceğinden: b e n bu ndan h iç kuşku duym ak istem em . O nların şim diden g e l d i ğ i n i görüyorum , yavaş yavaş; b elki de onların hahgi yazgılarda ortaya çıktıklarını, hangi yollardan geldiklerini g ö r d ü ğ ü m ü peşin peşin betim lediğim de, onların gelişini hızlandırm ak için
13
Friedrich Nietzsche
14-----------------------------------------------------------b ir şey y ap ıy o ru m ?---------
3.
T ahm in edilebilir ki, “özgür tin” türünden bir tin, önce m ü kem m elliğe varıncaya dek olgunlaşm ış ve tathlaşm ıştır, en b elir leyici olayını b a ğ l a r ı n d a n
b ü y ü k bi r k u r t u l u ş t a
ya
şam ıştır, ve daha öncesinde bir o denli bağlı bir tin olm uştur ve köşesine ve sütununa sonsuza dek zincirli görünm üştür. En sıkı bağlayan nedir? Adeta kopm az olan ipler hangileridir? Yüce ve seçkin türden insanlar için bu , ödevleri olacaktır; gençliğe özgü haliyle o derin saygı, eskiden beri saygı duyulan ve şerefli olan her şey karşısında o ürperti ve o in celik ; yetiştikleri toprağa, on lara yol gösterenlere, tapınm ayı öğrendikleri tapmağa duyulan şükran — tam da en yüce anlan en sıkı bağlayacaktır onları, en uzun süre yüküm lü kılacaktır. Böylesine bağlanm ış olanlar için bağlarından o büyük kurtuluş öyle apansız, b ir deprem gibi ge lir: genç ruh birdenbire sarsılır, etkilenir, irkilir — kendisi de anlam az olup biteni. Bir devindirici güç, bir tazyik hükm eder ona b ir bu yru k gibi: b ir istek ve bir dilek uyanır, çekip gitm ek, nereye ve her ne pahasına olursa olsun; keşfedilm em iş bir dün yaya duyulan yoğun ve tehlikeli bir m erak alevlenir tüm duyu larında. “B u r a d a yaşam aktansa, ölm ek daha iyi” — böyle çın lar o buyurgan ses ve baştan çıkarm a: ve bu “bu rad a”, bu “bizim bu rası”, o âna dek sevdiği her şeydir”! Sevdiği şey karşısında apansız bir korku ve k uşku, “ödev” bildiği şeye karşı yıldırım gi bi çakan bir horgörü, gezginliğe, yabana, yabancılaşm aya, üşüt m eye, ayılmaya, donm aya duyulan isyancı, keyfi, bir volkan gi bi iten bir istek, sevgiyle duyulan bir nefret, b elk i o âna dek tap tığı ve sevdiği yere, g e r i y e
doğru
kutsal olanı kirletmeye
insanca Pek İnsanca 1
15
y önelik bir ham le ve b ir geriye bakış, belki az önce yaptığı şey hakkında b ir utanç kızarm ası, ve aynı zamanda onu yaptığı i ç i n bir ferahlama, esrik, içsel, ferahlatıcı bir ürperti, b ir zafe rin kendini ele verdiği — bir zafer? neye karşı? kim e karşı? E s rarengiz, sorularla dolu, kuşku götürür bir zafer, ama yine de i 1 k zafer — böylesine kötü ve sancılı bir şey, bağlardan büyük kurtuluşun tarihinde yer alır. İnsanı m ahvedebilecek b ir hasta lıktır aynı zamanda; k en d in i-belirlem ey e, kendi değerlerini koym aya yönelik bu ilk güç ve istenç patlam ası, bu ö z g ü r is tenç istem i; ve bu ndan sonra özgürleşenin, bağlarından kurtula nın, şeyler üzerindeki egem enliğini kanıtlam aya çalıştığı yabanıl çabalarda ve tuhaflıklarda ne kadar ço k hastalık dile gelir! Za lim ce dolaşır ortalıkta, doyurulm am ış bir şehvetle; eline geçir diklerine ödetir gururunun tehlikeli gerilim ini; param parça eder, kendisine çekici geleni. Kötü bir kahkahayla tersyüz eder, örtülm üş, herhangi b ir utançla esirgenm iş bulduğunu: bu şeyle rin tersyüz edildikleri z a m a n
nasıl göründüklerini araştırır.
Belki de teveccühünü, şim diye dek kötü bir ünü olana yönelt m esinde bir keyfilik ve keyfilikten duyulan zevk vardır, — m e rakla ve baştan çıkarırcasına en yasak olana sokulm asında. G i dip gelm elerinin ve sü rtm elerinin arka planında — çü nkü h u zursuz ve hedefsiz dolaşır, tıpkı bir çöldeym iş gibi — gitgide da ha tehlikeli olan bir m erakın soru işareti yatar. “T ü m değerler tersyüz edilem ez mi? Ve belki de kötüdür iyi? Ve tanrı sadece bir buluşu ve inceliğidir şeytanın? Belki de her şey sahtedir en tem e linde? Ve biz aldatılanlar isek eğer, tam da bu yüzden aldatanlar da değil miyiz? Aldatanlar da olm am ız g e r e k r n e z m i?” — bu tür düşünceler yol gösterir ona ve yoldan çıkarıf onu, hep daha ileriye, hep daha aşağıya. Yalnızlık kuşatır ve halkalanır etrafın da, hep daha tehditkar, boğucu, yürek sikici, o k orku n ç tanrıça
Friedrich Nietzsche 1 6 -----------------------------------------------------------------ve m ater saeva cupidinum ' — ama kim biliyor ki günüm üzde, y a l n ı z l ı ğ ı n ne olduğunu?...
4.
Bu hastalıklı yalnızlaşm adan, bu gibi denem e yıllarının çö lü nd en, ço k yol vardır daha, bir bilgi aracı ve olta iğnesi olarak hastalıktan bile vazgeçem eyen o m uazzam taşkın güvenlilige ve sağlıklılığa kadar, bir o kadar da yüreğin kendini kendi egem en liği ve disiplini altına sokm ası olan ve çok sayıda ve birbirine karşıt düşünm e biçim in e giden yollara izin veren tinin o o l g u n özgürlüğüne kadar— ; tinin kendi yollarında örneğin k en disini yitirm esi, kendisine âşık olması ve herhangi bir köşede es rik sızıp kalm ası tehlikesini dışlayan o içsel kapsam lılığa ve nazeninlige; plastik, tam am en iyileştirici, yeniden ü retici, yenidenkurucu o güçlerin b ü y ü k sağlığın işareti olan o bolluğuna, öz gür tinliye d e n e m e
ü z e r i n d e n yaşama ve kendini m ace
raya sunabilm e tehlikeli ayrıcalığını veren o bollüga kadar; öz gür tinlinin ustalık ayrıcalığı! Bu arada uzun iyileşm e yılları ge çebilir; çoğu kez kendini sağlık olarak gizlemeye ve ortaya çıkar maya yeltenen inatçı b ir s a ğ l ı k
i s t e n c i n in egem enliği ve
dizginleri eline aldığı, ço k renkli, san cıh -b ü y ü lü değişimlerle dolu yıllar. Yazgısı bu olan bir insanın daha sonra duygulanm a dan anım sam ayacağı bir ara durum vardı burada: solgun b ir in ce ışık ve güneş talihi özgüdür ona, b ir k uş-özgü rlü ğü , k u ş-b a kışı, k u ş-kü stah h g ı, m erakın ve zarif aşağılam anın birbirine bağlandıkları ü çüncü b ir şey. Bir “özgür tin li” — bu soğuk söz cü k iyi gelir o durum da, ısıtır adeta. Yaşar insan, artık aşkın ve nefretin zincirlerinde değil, evetsiz, hayırsız, gönüllü yakın, gö nüllü uzak, en ço k da uzaklaşm ayı severek, kıyısından geçerek.
insanca Pek İnsanca I______________________ uça uça uzaklaşarak, yeniden ötelere, yeniden yükseklere u ça rak; nazenindir insan, tıpkı b ir zamanlar a l t ı n d a
m uazzam
bir ço k çeşitliliği görm üş biri gibi, — ve kendilerini ilgilendir m eyen şeyleri dert edinenlerin tam tersi biri olur. Aslında özgür tinliyi bu ndan böyle ilgilendiren, şeylerdir sadece — ve ne k a dar ço k şey! — kendisinin artık d e r t
edinm ediği...
5.
iyileşm eye bir adım daha: ve özgür tinli yeniden yakınlaşır yaşam a, elbette yavaşça, adeta ayak sürüyerek, adeta güvensizce. Yeniden ısınır etrafı, sararır adeta; derinlik kazanır duygu ve duygudaşlık, her türden ılık rüzgar geçip gider üstünden. Ade ta, gözleri ancak şim di y a k ı n a
açıhyorm uş gibi gelir ona. Şaş
kındır ve oturur sessizce: n e r e d e y d i
ki o? Bu yakın ve en
yakın şeyler: ne kadar da değişmiş görünürler ona! Şükranla b a kar geriye; — kendi gezginliğine, katılığına ve kendine yabancı laşm asına, kendi uzak bakışlarına ve soğuk yüksekliklere kuş uçuşlarına şükranla. Narin, ağırkanh bir köşesinde oturan gibi hep “kendi yerinde” hep “kendi k end inde” kalm am ış olm ası ne iyi! K endinin d ı ş ı n d a
idi o: h iç kuşku yok ki! A ncak şim di
görüyor kendi kendini — , ve ne sürprizler buluyor bu sırada! Ne denenm em iş ürpertiler! iyileşm ekte olanın yorgunluğunda, eski hastalığında, hastalığının nüksedişlerinde hâlâ ne m utluluk! Nasıl da hoşuna gider acı çekerek oturm ak sessizce, sabrını b ü yütm ek, güneşte uzanm ak! Kim anlar onun gibi, kıştaki m u tlu luktan, duvardaki güneş lekesinden! D ünyanın ¿n m innettar, en mütevazı hayvanlarıdır yüzünü yaşama yem den yarı yarıya d ö nen, iyileşm ekte olanlar ve kertenkeleler: — h içbir günü, arka dan sürüklenen kuyruğuna bir m ethiye iliştirm eden geride b ı
Friedrich Nietzsche
18-----------------------------------------------------------rakm ayanlar vardır aralarında. Ciddi konuşm ak gerekirse: her türlü kötüm serliğe (bilindiği gibi eski idealistlerin ve y a la n a k e çilerin kanser hasarlarına) karşı esaslı bir kürdür, bir süre hasta kalm ak ve sonra, daha uzun, daha uzun bir süre sağlıklı, dem em o ki “daha sağlıklı” olm ak. Bilgelik, yaşam bilgeliği vardır sağlı ğı bile kendine uzun bir süre sadece küçük dozlarda uygun g ö r-' m ekte.
6
.
O zam an, hâlâ deli dolu, hâlâ değişken bir sağlığın apansız ışıkları altında, nihayet açılm aya başlayabilir özgür, gitgide daha da özgürleşen tinliye, o büyük bağlarından kurtuluşun o zam a na dek belleğinde karanlık, kuşkulu, handiyse dokunulm az bir b içim d e beklem iş bu lu nan sırrının perdesi. U zun süredir sorm a ya bile cesaret edem ediyse “neden böyle uzakta? böyle yalnız? saygı duyduğum her şeyden vazgeçerek? saygı duym anın k end i sind en bile vazgeçerek? niye bu karılık, bu güvensizlik, bu nef ret kendi erdem lerim e karşı?” diye — şim di yüksek sesle sorm a ya cesaret eder bunları ve şim diden bir yanıt gibi birşeyler de duyar. “Sen k i, kendi ken d in in efendisi olm alıydın, kendi er dem lerinin de. Ö nced en onlar senin efendindi: ama onlar ancak öteki aletlerinin yanında birer aletin olabilirler senin. Sen ki, ken d i yanalığın ve karşılığın üzerinde güç kazanm alı ve onları yerinden almayı ve yeniden yerine takmayı bilm eliydin, duruma göre, yüksek am açlarının gerektirdiğince. Sen ki, h er değer ver m edeki perspektifsel olanı kavram ayı öğrenm eliydin — ufukla rın ötelenm esini, bozulm asını ve görünüşteki teleolojisini ve perspektifsel olana ait her şeyi; karşıt değerler bağlam ındaki bir parça aptallığı ve her yanahga, h er karşılığa değen tüm entelek
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 19 tüel kayıplan da. Sen ki, her yana ve karşı’daki z o r u n l u
ada
letsizliği kavramayı öğrenm eliydin, yaşam ın kopm az bir parçası olan adaletsizliği, perspektifsel olanla ve kendi adaletsizliğiyle koşullanm ış olarak yaşamı. Sen ki, her şeyden önce gözlerinle görm eliydin, adaletsizliğin nerede her zam an en büyük olduğu nu; elbette yaşamın en küçük, en dar, en yetersiz, en ilksel ge liştiği ve yine de kendini şeylerin amacı ve ölçütü olarak gör m ekten ve kendini sürdürm ek için daha yüksek, daha büyük, daha zengin olanı gizliden gizliye ve darkafalılıkla ve aralıksız ufalam aktan ve kuşkulu bir durum a sokm aktan kendini alam a dığı yerde — s ı r a d ü z e n i sorununu ve perspektifin ve erkin ve huku ku n kapsam lılığının birlikte boy attıklarım gözlerinle görm eliydin. Sen ki “— yeter, özgür tinli biliyor artık hangi “sen k i.. .”ye itaat ettiğini, ve şim di neyi y a p a b i l e c e ğ i n i , neyi an cak şim di — yapmasına izin verildiğini...
7.
Ö zgür tinli o bağlarından kurtulm a sırrı bağlam ında böyle yanıtlar kendi kendini ve kendi örneğini genelleştirip, kendi ya şantısı hakkında karar vererek bitirir sözlerini. “Benim başım a ne geldiyse, der kendi kendine, b ir görevin ta kendisi olm ak ve “dünyaya gelm ek” isteyen herkesin başına gelmeli. Bu görevin gizli gücü ve zorunluluğu, onun tek tek yazgıları arasında ve içinde, bilincind e olunm ayan b ir ham ilelik gibi hükü m sü recek tir — kendisi bu görevi göze alm adan ve adını öğrenm eden çok önce. Yazgımız, biz onu henüz bilm esek de hüküm sijre r üstü m üzde; gelecektir bugünüm üze kuralları koyan. D iyelim ki s ı radüzeni
s o r u n u olsun bizim soru nu m u ^n îd u ğ u n u söy
leyebildiğim iz, biz, özgür tinliler; şim di, yaşam ım ızın öğleninde
Friedrich Nietzsche
20-----------------------------------------------------------anlıyoruz ancak, karşım ıza ç ı k a b i l m e d e n önce ne gibi h a zırlıklara, dolam baçlı yollara, sınam alara, baştan çıkarm alara, kılık değiştirm elere gerek duyduğunu bu sorunun ve “insan” de nilen o iç dünyanın serüvencileri ve dünyaya yelken açanları olarak ve yine “insan” denilen o “daha yüksek”in “üst üste”n in ölçüsünü alanlar olarak bizim , ruhtaki ve bed end eki en katm er li ve en çelişkili sıkıntı ve m utluluk durum larını nasıl ancak de neyim lem ek zorunda olduğum uzu — dört bir yana koşturarak, adeta korkusuzca, h içbir şeyi hor görm eden, h içbir şeyi yitirm e den, her şeyin tadına bakarak, her şeyi rastlantısal olandan arın dırarak ve adeta eleyerek — ta ki sonunda diyebilelim , biz öz gür tinliler: “İşte — y e n i bir sorun! İşte, basam aklarında bizzat oturduğum uz ve çıktığım ız uzun bir m erdiven, — bir zamanlar bizzat kendim izin o l u ş t u r d u ğ u !
İşte bir daha yüksek, bir
daha derin, b ir bizim -aram ızd a, m uazzam uzun b ir düzen, bir s ı r a d ü z e n i , bu g ö r d ü ğ ü m ü z : işte — b i z i m
sorunu
m u z!” ---------
Bu kitabın, yukarıda betim len en gelişm enin hangi noktasına ait olduğu (ya da y e r l e ş t i r i l d i ğ i — ) h içb ir psikologun ve im yorum cusunun gözünden bir an bile kaçm ayacaktır. Ama gü nüm üzde nerede psikologlar var ki? Fransa’da elbette; belki Rus ya’da; kesinlikle Alm anya’da değil. G ünüm üz Alm anlarm ın bu durum u bir şeref vesilesi olarak bile görebilm elerinin gerekçele ri de eksik değil: yeterince k ötü b ir şey, bu konu d a Alman olm a yan b ir biçim de yetişm iş ve oluşm uş birisi için! O kurlarını geniş bir ülkeler ve halklar çevresinde bulabilm iş olan — yaklaşık on yıldır yollarda — ve ham yabancı kulaklarının da dinlemeye
İnsanca Pek insanca 1______________________ kandırılacakları herhangi b ir m üzik ve flüt sanatından anlaması gereken bu A l m a n kitabı, — bu kitap tam da Almanya’da en ihm alkar bir biçim de okunm uş, en kötü b ir biçim de i ş i t i l m i ş t i r ; nedir bu n u n nedeni? — “Çok şey istiyor, yanıtı veril di bana, kaba ödevlerin zahm eti olm adan yöneliyor insanlara, ince ve nazenin duyular istiyor, fazlalığı gerektiriyor, zam an faz lalığını, gökyüzünün ve gönlün aydınlığını, en cüretkar anla m ıyla huzuru: iyi şeyler bunlar — biz günüm üz Almanları sahip değiliz bunlara ve bu yüzden de veremeyiz b u n ları.” — Böyle bir yanıt kar^şısında felsefem susm am ı salık veriyor bana ve başka soru sorm am am ı; ne de olsa, bazı durum larda, özdeyişte de b e lirtildiği gibi, kişinin filozof k a l m a s ı
için yapması gereken —
susm aktır." Nizza, 1 8 8 6 ilkbaharı
Birinci Ana Bölüm
İlk ve Son Şeyler Üzerine
1
.
Kavramların
ve d u y g u l a r ı n
kimyası.
— F else
fi sorunlar, tıpkı iki b in yıl önceki gibi, şim di yeniden hem en h em en h er konuda aynı soru biçim ini alıyorlar: b ir şey kendi karşıtından nasıl doğabilir, örneğin akıllıca bir şey akılsızca bir şeyden, duyumsayan cansızdan, m antık m antıksızlıktan, kayıt sızca bakm ak şehvetle istem ekten, başkaları için yaşam ak ego izm den, hakikat yanılgılardan? M etafizik felsefe bu zorluk karşı sında şim diye dek , birinin diğerinden doğuşunu yadsım akta ve daha yüksek değer biçilen şeylerin doğrudan doğruya “k en d in de şey”in çekirdeğinde ve özünde, m ucizevi bir başlangıcı oldu ğunu kabul etm ekte buldu çareyi. Buna karşılık, artık doğa b ili m inden ayrı düşünülem eyecek olan, tüm felsefi yöntem lerin en yenisi, tarihsel felsefe, tekil vakalarda (ve tahm inen tüm vakalar da bu sonuca varacaktır) popüler ya da m etafizik kavrayışın b il dik abartm asında dışında karşıtlıkların bulunm adığını ve bü karşı karşıya koym anın tem elinde aklın b ir yanılgısının yattığını bildirdi: bu felsefenin açıklam asına göre, tam olarak söylendi-
Friedrich Nietzsche 24-------------------------------------------------------ginde, ne egoist olm ayan bir eylem, ne de tam am en kayıtsızca bir bakış vardır, bu nların ikisi de yüceltm edir sadece, temel u n surları adeta buharlaşm ış gibidir ve var olduğunu sadece en d ik katli gözlem e gösterir. — G ereksindiğim iz ve bize ancak tek tek bilim lerin bugünkü düzeyinde verilebilecek tek şey bir k i m y a dır; ahlaksal, dinsel, estetik tasarım ların ve duyum ların, bir de kültürün ve toplum un büyük ve k ü çü k ilişkilerindeyken, hatta yalnızlık içind eyken kendim izde yaşantıladıgım ız tüm h e yecanların bir k i m y a s 1 : ya bu kimya, bu alanda da en harika renklerin en aşağı, hatta aşağılanası m addelerden oluştuğu so n ucun a varırsa? Çoğu kim se, bu tür incelem eleri izlem ekten hoşlanacak mıdır? İnsanlık köken ve başlangıçlar hakkındaki soruları aklından silip atm ayı sever: karşıt eğilim i içinde hisset m ek için adeta insanlıktan çıkm ış olm ak gerekm ez mi?
2. Filozofların
baş
y a n ı l g ı s ı ; — T ü m filozofların or
tak bir yanılgısı vardır, şim diki zam anın insanını çıkış noktası alırlar ve hedefe de bu insanın analizi yoluyla varacaklarını dü şünürler. “Insan”ı ister istem ez bir a e t e r n a
v e r i t a s , ' tüm
anaforlarda hep aynı kalan, şeylerin güvenilir bir ölçütü olarak canlandırırlar gözlerinde. Filozofun insan hakkında söylediği h er şey, aslında, ç o k
s ı n ı r 1 1 bir zam an dilim inin insanı h ak
kında bir tanıklıktan öteye gitmez. Tarihsel anlam , duyu eksik liği, tüm filozofların irsi kusurudur, hatta bazı filozoflar insanın belirli dinlerin, belirli siyasal olayların etkisiyle oluşmuş olan en yeni biçim lenişini, çıkış noktası olarak alınm ası gereken sabit b i çim olarak kabul ederler birdenbire, in sanın b ir oluşum ürünü olduğunu, bilm e yetisinin de bir oluşum ürünü olduğunu ög-
insanca Pek İnsanca 1 renm ek istem ezler; hatta içlerinden bazıları tüm dünyayı bu b il me yetisinden çıkarak kurarlar, — O ysa, insan gelişim indeki özsel
olan her şey kadim zam anlarda, bizim yaklaşık olarak
bildiğim iz o dört b in yıldan ço k önce, olup bitm iştir; b u yıllar da insan çok fazla değişm em iş olabilir. Ne ki, filozof, günüm üz insanında “içgüdüler”i görür ve bunların insanın değişm ez ger çeklerinden olduğunu ve bu bakım dan genel olarak dünyanın anlaşılması için b ir anahtar oluşturabileceklerini kabul eder; tüm teleoloji son dört b in yılın insanı hakkında, dünyadaki tüm olayların doğal yönlerinin başlangıçtan itibaren ona doğru oldu ğu b e n g i b ir insandan konuşur gibi konuşulm ası üzerine k u rulm uştur. Her şey o l u ş u m gerçekler
yoktur:
ürünüdür
o y sa ;
tıpkı m utlak hakikatlerin olmayışı gi
b i . — Bu yüzden, şu andan itibaren t a r i h s e 1 f e l s e f e mak
bengi
yap
ve onunla birlikte, mütevazılaşm a erdemi gereklidir.
3.
Göze
çarpmayan
hakikatlere
değer
biçil
m e s i . — Kesin b ir yöntem le bulunan, göze çarpm ayan küçük hakikatlere, m etafizik ve sanatçı çağlardan ve kişilerden kaynak lanan m utluluk verici ve göz alıcı hatalardan daha büyük b ir de ğer biçilm esi, yüksek bir kültürün belirtisidir. İlkin , alaycı bir gülüm sem eyle yaklaşılm ıştır birincilere; sanki burada asla eşit haklara sahip olanlar karşı karşıya duramazmış gibi: birileri ne denli alçakgönüllü, sade, yavan ve hatta görünüşte cesaret kırıcı duruyorlarsa, diğerleri de o denli güzel, gösterişli, esriklik veri ci ve hatta m utlandırıcı durm aktadırlar. Oysa ki güç bela elde edilen, belirli, kalıcı olan ve bu yüzden sonraki her bilgi için önem li sonuçlar doğuracak olandır yine de yüksek olan. iondan
Friedrich Nietzsche 2 6 -----------------------------------------------------------------yana olm ak erkekçedir ve yüreklilik, sadelik, kanaatkarlık b elir tisidir. Zamanla sadece birey değil sonunda tüm insanlık da da yanıklı, kalıcı bilgilere daha yüksek değer biçilm esine alıştığın da ve hakikatlerin esinlenm esine ve m ucize gibi iletilm esine duyduğu inancı yitirdiğinde, bu erkekliğe yükselecektir. Göze çarpm ayan hakikatlere değer biçilm esi ve tin egem enlik kazan m aya başladığında, güzele ve yüzeye ilişkin ölçütleriyle b i ç i m l e r e tapanların, alay etm ek için önceleri iyi gerekçeleri olacak tır elbette: ne var ki ya sadece gözleri e n
sade
biçim in çeki
ciliğine hen ü z açılm adığı için , ya da o zihinle eğitilm iş insanlar, onun tarafından daha uzun bir süredir bü tü nü yle ve içsel olarak nüfuz edilm edikleri için ve b u yüzden hâlâ düşüncesizce eski b i çim leri taklit ettikleri (ve bu n u da, bir konuya yeterince önem verm eyen herkesin yaptığı gibi, yeterince kötü yaptığı) için. E s kiden zihin sıkı bir düşünm eyle yorulm azdı, bu yüzden sim ge leri ve biçim leri kurm asına dayanırdı ciddiyeti. Bu durum değiş m iştir; sim gesel olanın ciddiyeti, alçak kültürün belirleyici özel liği olm uştur; nasıl ki bizim sanatlarım ız gitgide daha entelektü el, duyularım ız daha tinsel oluyorsa, ve örneğin neyin duyulara hoş geldiğine ilişkin şim di yüzyıl öncesind ekind en tümüyle farklı yargılarda bulunuluyorsa; yaşam ım ızın biçim leri de gitgi de daha t i n s e l , tüm zam anların gözüyle belki d a h a
çirkin
oluyor, am a sadece bu göz, içsel, tinsel güzelliğin dünyasının nasıl sü rekli derinleştiğini ve genişlediğini ve zeki bakışın şim di hepim iz için n e ölçüde en güzel bed en yapısı ve en yüce yapı olarak geçerli olabileceğini görem ediği için.
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ 4.
Astroloji
ve
t ü r d e ş l e r i . — D insel, ahlaksal ve este
tik duygunun nesnelerinin sadece şeylerin yüzeyine ait olmaları m uhtem eldir, oysa insan burada en azından dünyanın yüreğine dokunduğuna inanm aktan hoşlanır; bu şeyler kendisini böylesi ne derinden m utlu ve böylesine derinden m utsuz kıldıkları için yanılm aktadır ve burada da astrolojideki gururun aynısını gös term ektedir. Ç ünkü beriki sam anyolunun insan yazgısının çev resinde döndüğünü öne sürm ektedir; ahlaklı insan ise. gönlün de asıl yatanın, aynı zam anda şeylerin özü ve yüreği de olm ası gerektiğini varsayar.
5.
Rüyanın
yanlış
a n l a ş ı l m a s ı . — Ham başlangıçsal
kültür çağlarında insan, rüyasında i k i n c i
bir
gerçek
dünyayı tanıdığını sanıyordu; işte tüm metafiziğin kök en i b u dur. Rüyalar olmasaydı, dünyanın bölünm esi için bir neden b u lunam azdı. Ruh ve bed enin ayrılması da rüyanın en eski kavranışıyla bağlantılıdır, ruh görünüşlü bir beden kabulü, yani tüm ruhlar in ancının ve olasılıkla tanrı inancının da kökeni bununla bağlantılıdır. “Ö lü yaşam asını sürdürür; ç ü n k ü
yaşayanlara
rüyada görünüyor”; böyle çıkarım yapıldı vaktiyle, binlerce yıl boyunca.
6 Bilimin
tini
.
bütünüyle
değil,
l ü . — Bilim in birbirin d en ayrılm ış, e n
kısmen
,güç
k ü ç ü k a lan lajı, salt
I
Friedrich Nietzsche 2 8 -----------------------------------------------------------------nesnel olarak ele alınır: buna karşılık bü yü k genel bilim ler, bir b ü tü n olarak bakıldığında şu soruyu — tam am en nesnellik dışı bir sorudur elbette — ağızlarına alır: Ne için? Neyin yararına? Bu yarar gözetişleri yüzünden, b ir bü tü n olarak, parçalarından daha az kişisellik dışı ele alınırlar. Tüm bilgi piram idinin tepe sinde yer alan felsefede ise, genel olarak bilginin yararına ilişkin soru ister istem ez ortaya atılır ve her felsefenin bilgiye en b ü y ü k yararı atfetm e niyeti bilinçsizce vardır. Bu yüzden tüm fel sefelerde b u denli yüksek perdeden m etafizik vardır ve fiziğin önem siz görünen çözüm leri karşısında bu denli ürküntü vardır; çünkü bilginin yaşam için önem inin olabildiğince büyük görün m esi g e r e k i r . Bilim in tekil alanları ile felsefe arasındaki u zlaş m azlık burada yatar. Sonuncusu, sanatın istediğini, yaşama ve eylem e olanca derinliği ve önem i vermeyi ister; birincisinde ise bilgi aranır, başka h içbir şey değil, — bu ndan ne sonuç çıkarsa çıksın. Şim diye kadar, felsefenin b ir bilgi savunusuna dönüşm e diği tek bir filozof bile çıkm am ıştır; hiç olmazsa bu noktada fel sefeye en büyük yararlılık atfedilm esi gerektiği için , her biri iyim serdir. Flepsi de m antığın zulm ü altındadır: ve m antık da özü gereği iyim serliktir.
Bilimdeki
o y u n b o z a n . — Felsefe şu soruyu sorunca
ayrıldı bilim den: insanı en m utlu yaşatan dünya ve yaşam bilgi si hangisi? Sokratesçi okullarda gerçekleşti bu: m u 11 u 1 u k gö rüş açısıyla bağlandı bilim sel araştırm anın atardam arları — ve bugün hâlâ yapılıyor bu.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 9
8 Doğanın
pnömatik'
.
a ç ı k l a n ı ş ı . — M etafizik, do
ğanın yazısını adeta p n ö m a t i k bir biçim de açıklar, tıpkı es kiden kilisenin ve bilginlerinin Kitab-ı M ukaddes’i açıklayışları gibi. Aynı kesin açıklam a sanatı tarzım doğanın üzerinde uygu lam ak için çok fazla anlam a yetisi gereklidir, şim di filologların tüm kitaplara ilişkin olarak başardıkları gibi; yazının ne söyle m ek istediğini sadece anlam ak, ama i k i n c i bir anlamı aram a m ak, hatta varsaym am ak niyetiyle. Ama nasıl ki kitaplar söz k o nusu olduğunda bile kötü açıklam a sanatı asla tam am en aşılmış değilse ve en iyi eğitim li toplum da bile alegorik ve m istik ifade nin kalıntılarına hâlâ sürekli olarak rastlanılıyorsa: doğa söz k o nusu olduğunda da durum böyledir — hatta daha da kötüdür.
9.
Metafizik
dünya.
— D oğrudur, metafizik bir dünya
var olabilir; bu nun m utlak olasılığıyla başa çıkılamaz. Tüm şey leri insan kafasıyla görüyoruz ve kesip atamayız bu kafayı; oysa ki bu kafa kesip atılabilseydi, dünyada geriye ne kalacağı sorusu gene de kalırdı geride. Bu, katıksız bilim sel bir sorundur ve in sanların sorun etm esine ço k uygun değildir; ama şim diye dek m etafizik kabulleri insanlara d e ğ e r l i ,
dehşetli,
zevkli
kılan, bu kabülleri üreten her ne varsa tutku, yanılgı ve kendini aldatm adır; bilginin en iyi yöntem leri değil, en kötüleri buna inanm ayı öğretirler. Bu yöntem ler açığa çıkartıldıklarında, m ev cut tüm dinlerin ve m etafiziklerin tem eli olarak çürütülm üşler dir. O zam an hâlâ söz konusu olasılık kalır geride; ancak h içbir şey yapılam az onunla, m eğerki m utluluk, esenlik ve jyaşamın
Friedrich Nietzsche 3 0 -----------------------------------------------------------------böyle b ir olasılığın örüm cek ipine asılm asına izin verilsin. — Çünkü m etafizik dünya hakkında, b ir öteki oluş, ulaşılamaz, kavranam az b ir öteki oluş dışında h içbir şey söylenem ezdi; olum suz niteliklere sahip bir şey olurdu bu dünya. — Böyle bir dünyanın varlığı ço k iyi kanıtlanm ış olsaydı bile, tüm bilgilerin en önem sizinin tam da bu dünyanın bilgisi olduğu kesinleşirdi: fırtına tehlikesiyle karşı karşıya kalm ış bir denizciye, suyun kim yasal analizi bilgisinin görünm esi gerektiğinden daha da önem siz.
10. Metafiziğin
gelecekteki
zararsızlığı.
— Din,
sanat ve ahlak, ortaya çıkışlarında, başlangıçta ve aldıkları yol boyunca m e t a f i z i k
müdahalelerden
m edet um ulm a
dan tanım landıkları anda, salt kuram sal olan “kendinde şey” ve “görünüş” sorununa yönelik en güçlü ilgi sona erer. Çünkü b u rada da yazıldığı gibi; din, sanat ve ahlakla “kendinde dünyanın özüne” dokunuyor olm ayız, tasarım ın alanındayızdır onlarda, h içbir “önsezi” bizi daha ileriye götürm ez. Dünya im gem izin, dünyam n açığa çıkarılm ış özünden ne denli güçlü bir biçim de farklı olabileceği sorusu, büyük bir huzur içind e fizyolojiye ve organizm aların ve kavram ların gelişim tarihine devredilecektir. 11.
Sözümona
bilim
olarak
dil.
— D ilin, kültürün
gelişim i açısından önem i, insanın dilde varolanın yanında k en dine ait bir dünya, var olan dünyayı tem elden değiştirebileceği ve kendini onun efendisi kılabileceği kadar sağlam gördüğü bir
insanca Pek insanca 1
u1
yer kurm asında yatm aktadır, insan şeylerin kavram larına ve ad larına uzun zaman dilim leri boyunca a e t e r n a e
veritates'
olarak inandığı sürece, kendim hayvanın üstüne koyduğu o gu ruru edinm iştir kendine; dilde gerçekten dünyanın bilgisine sa hip olduğunu sanm ıştır. Dili oluşturan, şeylere sadece birer ta nım verdiğine inanacak kadar alçakgönüllü değildi, şeyler üzeri ne en yüksek bilgiyi sözcüklerle dile getirdiğini sanıyordu. Bu rada da, h a k i k a t i n
bulunduğu
i n a n c ı n d a n akm ıştır
en güçlü enerji pınarları, insan, ço k sonraları — ancak şim diler de — yavaş yavaş anlam aktadır ki, dile duyduğu inançla büyük bir yanılgıyı yaygm laştırm ıştır. Ne m utlu ki, aklın o inanca da yanan gelişm esini insanların yem den eski haline getirebilm esi için ço k geçtir. M a n t ı k da gerçek dünyada hiçbir şeyin karşı lık düşm ediği varsayımlara — örneğin, şeylerin eşitliği, aynı şe yin zam anın değişik noktalarında özdeş kaldığı varsayımına — dayanır; oysa söz konusu bilim buna karşıt (gerçek dünyada böyle şeylerin bulunduğuna ilişkin) inanç sayesinde ortaya ç ık m ıştır. M a t e m a t i k t e de durum aynıdır, doğada tam bir doğ ru çizgi, gerçek bir daire, m utlak bir büyüklük ölçüsü bu lu nm a dığı daha en başından biliniyor olsaydı, elbette m atem atik diye bir şey ortaya çıkm azdı.
12. Rüya
ve
kültür.
— Beynin uykuda en ço k yavaşlayan
işlevi bellektir; tam am en durm az, — ama insanlığın kadim za m anlarında herkesin güpegündüz ve uyanık durum dayken iç in de bulunm uş olm ası gereken — bir yetersizlik durum una geti rilir. Keyfi ve darm adağınık bir halde, şeyleri sürekli en geçici benzerlikler tem elinde birbiriyle karıştırır; ama halklar da m ito-
oA
~
Friedrich Nietzsche
lojilerini aynı keyfilikle ve darm adağınıklıkla uydurm uşlardı, ve şim di bile seyyahlar, yabanıl insanın unutkanlığa ne ço k eğilimi olduğunu, belleğin kısa bir uyum sağlam asından sonra zihninin ileri geri sendelem eye başladığını ve sırf zayıf düştüğü için ya lanlar ve saçm alıklar ürettiğini gözlem liyorlar. Ama rüya görür ken hepim iz bu yabanıl insan gibiyizdir; rüyada için e düştüğü m üz kötü sanının n ed eni, kötü anım sam a ve yanlış ben zetm e dir: öyle ki, b ir rüyayı açıkça yeniden gözüm üzün önüne getir diğim izde, içim izde bu kadar ço k delilik barındırdığım ız için ür keriz kendim izden. — Tüm rüya tasarım larının, onların gerçek liğine m utlak inancı öngerektiren kusursuz netliği, insanlığın er k en dönem indeki halüsinasyonun olağanüstü sık olduğu ve b a zen tüm cem aatleri, tüm halkları aynı zam anda ele geçirdiği du rum ları anım satıyor bize. D em ek ki: uykuda ve rüyada eski in sanlığın ödevini bir kez daha yeni baştan yapıyoruz.
13.
Rüyanın
mantığı.
— Uyku sırasında sinir sistem im iz
ço k çeşitli iç olaylar tarafından sürekli uyarılır, h em en hem en tüm iç organlar ifrazatta bulunurlar ve faaliyettedirler; kan atıl gan dolaşım ını sürdürür, uyuyan kişinin konum u bazı uzuvları nı sıkıştırır, m ide hazm eder ve devinim leriyle öteki organları ra hatsız eder, barsaklar kıvranırlar, kafanın duruşu kasları olağan dışı konum lara getirir, ayakkabısız ve tabanları yere basmayan ayaklar olağandışılık duygusuna neden olurlar, bed en in değişik giysiler içinde oluşu da öyle, — tüm bunlar her günkü değişim leri ve düzeylerine göre, olağandışıhklarıyla tüm sistem i beynin işlevlerine varıncaya dek uyarırlar: böylece tinin, şaşırm ak ve bu uyarılm anın n e d e n l e r i n i
aram ak için yüzlerce gerekçesi
İnsanca Pek İnsanca 1
uo
vardır: rüya ise bu uyarılm ış duyumlar için nedenlerin, yani var sayılan ned enlerin a r a n m a s ı
ve
tasarlanmasıdır.
Ö rneğin ayaklarını ik i iple bağlayan biri, rüyasında iki yılanın ayaklarına dolandığım görür elbette; bu ilkö n ce bir hipotezdir, sonra inanç olur, görsel b ir tasarım ve uydurm aca da eşlik eder buna: “Benim , uyuyan kişinin sahip olduğu duyum un sebebi bu yılanlar olm alı”, — böyle yargıda bulunur, uyuyan kişinin tini. Böyle açıklanan yakın geçm iş uyarılmış hayal gücü aracılığıyla, uyuyan kişinin şim diki zam anı haline gelir. Rüya gören b irin in , kendine gelen güçlü bir sesi, örneğin çan sesini, rüyasında top atışlarıyla karıştırdığını, yani önce o sese neden olan koşulları, sonra sesin kendisini yaşantıladığm ı s a n a r a k , sesi b u n d a n s o n r a açıkladığını, herkes kendi deneyim inden bilir. — Peki, nasıl oluyor da, rüya gören kişinin uyanıkken böyle soğukkanlı, özenli ve hipotezler konusunda böyle kuşkucu olabilen tini, rü yada hep böyle yanılgıya düşebiliyor? Öyle ki, bir duygunun açıklanm ası için, doğruluğuna derhal inanm ak için, akla gelen en iyi ilk hipotez yeterli olabiliyor? (Ç ünkü rüyamızda, rüyanın gerçeklik olduğuna inanırız, yani hipotezim izi tam am en k an ıt lanm ış kabul ederiz). — D em em şu ki: insan rüyasında şim di hâlâ nasıl son u ç çıkarıyorsa, insanlık u y a n ı k
haldeyken
d e binlerce yıl boyunca öyle sonuç çıkardı; tin, açıklam a gerek tiren b ir şeyi açıklam ak için düşündüğü ilk sebebi yeterli buldu ve hakikat olarak kabul etti. (Seyyahların anlattıklarına göre, ya banıl insanlar bugün bile böyle davranıyorlar), insanlığın bu ka dim parçası, rüya gördüğüm üzde içim izde devam etm ektedir, çünkü daha yüksek aklın üzerinde geliştiği ve her insanda hâlâ geliştiği tem el budur: Rüya bizi insan kültürünün en eski du rum larına geri götürür ve onları daha iyi anlam ak için bir araç sunar. Rüya düşünm esi şim di bize böyle kolay gelm ektedir.
Friedrich Nietzsche 3 4 -----------------------------------------------------------------çünkü biz insanlığın m uazzam gelişm e yollarında, tam da akla gelen herhangi ilk fikirden yola çıkan bu fantastik ve ucuz açık lam a biçim ind e, ço k iyi alıştırm alar yapm ışızdır. Bu bakım dan rüya, gündüzün daha yüksek kültürün yönelttiği ağır düşünme taleplerini karşılam ası gereken beyin için b ir dinlenm edir. — Rüyanın adeta kapısı ve avlusu olarak benzer b ir süreci, uyanık zihinde bile gözlem leyebiliriz. G özlerim izi yum duğum uzda b e yin b ir dolu ışık izlenim i ve renk üretir, olasılıkla bunlar beyine gün boyu nca gelen tüm ışık etkilerinin bir sonucu ve yankısıdır1ar. Ama şim di anlam a yetisi (hayal gücüyle ittifak halinde) k en dinde biçim siz bu renk oyunlarım hem en belirli figürler, biçim ler, m anzaralar, hareketli gruplar halinde işler. Buradaki asıl sü reç yine b ir tür etkiden nedene doğru çıkarım yapm aktır; tin: bu ışık izlenim leri ve renkler nereden geliyor, diye sorduğunda bu figürleri ve biçim leri neden olarak farz eder: bunlar tine o ren k lerin ve ışıkların nedenleri olarak görünür, çü nkü tin gündüzün, açık gözlerle her renge, her ışık izlenim ine yol açan b ir neden bulm aya alışkındır. Burada da hayal gücü kendi üretim inde gü nün yüzdeki izlenim lerine dayanarak, tinin önüne sürekli im ge ler sunm aktadır; rüyadaki hayal gücü de aynen böyle yapm ak tadır: — yani varsayılan neden, etkiden çıkartılm akta ve etkiden sonra
olduğu düşünülm ektedir: tüm bu n lar olağanüstü bir
hızla gerçekleşm ekte ve gözbagcm m oyunundaki gibi, bir kafa karışıklığı ortaya çıkm akta, b ir sırayla gerçekleşen olaylar aynı anda, hatta ters bir sırayla gerçekleşiyor görünebilm ektedir. — Bu süreçlerden, akıl ve anlam a yetisi işlevlerim izin ş i m d i
bi-
1 e farkında olm adan o ilkel açıklam a biçim lerin e başvuruyor larsa, daha keskin m antıksal d üşüncenin, ned en ve etkide titızlen ilm esin in ne kadar g e ç
geliştirildiğini çıkarabiliriz. — Şair
ve sanatçı da kendi ruh hallerine ve durum larına, kesinlikle doğ
insanca Pek İnsanca 1
Ou
ru olm ayan nedenler a t f e d e r ; bu bakım dan, eski insanlığı an dırır ve onun anlaşılm ası için bize yardım cı olabilir.
14.
Birlikte
ç ın la m a k :— Tümdaha
g ü ç 1 ü ruh h alle
ri, akraba duyum ların ve ruh hallerinin birlikte çınlam asını ge tirirler beraberlerinde; adeta belleği altüst ederler. Bellek bu ruh hallerinde, içim izdeki bir şeyi anım sar ve benzer durum ların ve k öken lerinin bilincine varır. Böylelikle duyguların ve d üşü nce lerin alışıldık hızlı bağlantıları oluşur, bunlar sonunda, b irb irle rini yıldırım hızıyla izliyorlarsa, artık birer karışım olarak değil, bütünlükler
olarak duyum sanırlar. Bu anlamda sanki bu n -
1ar b irer bütünlerm iş gibi ahlaki duygulardan, dinsel duygular dan söz edilir: hakikatte ise yüzlerce kaynağı ve yan kolu olan ırm aklardır bunlar. Burada da, ço k sık olduğu gibi, sözcüğün tek oluşu, n esnenin birliğini garantilem ez.
15.
Dünyada
iç
ve
dış
yok.
— Nasıl ki D em okritos,
yukarı ve aşağı kavram larını, h içbir anlam taşım adıkları sonsuz uzaya aktardıysa, filozoflar da genel olarak “iç ” ve “dış” kavram ı nı dünyanın özüne ve görünüşüne aktarırlar, derin duygularla içerisinin derinliklerine inildigini, doğanın yüreğine yaklaşıldı ğını öne sürerler. Oysa bu duygular ancak onlarla, bizim derin dediğimiz belirli karm aşık düşünce yapıları, h iç farkında o lu n m adan düzenli olarak uyarıldıkları ölçüde derindirler; bir duy gu, biz ona eşlik eden düşünceleri derin saydığımız için d erin dir. Oysa ki derin düşünce hakikatten yine de ço k uzak olabilir.
Friedrich Nietzsche 3 6 -----------------------------------------------------------------örneğin her m etafizik düşünce gibi, derin duygulardan, araya karıştırılan düşünce unsurları çıkartılırsa, g ü ç l ü
duygu kalır
geriye, ve bu da bilgi için kendisinden başka bir şeyin garantisi ni verm ez, tıpkı güçlü inancın, inanılan şeyin gerçekliğini değil sadece kendi güçlülüğünü kanıtlıyor oluşu gibi.
16 . Görünüş
ve
kendinde
ş e y . Filozoflar yaşam ve de
neyim karşısında görünüş dünyası dedikleri şey karşısında hiç kaldırılm am ak üzere asılmış ve değişmez bir sabitlikte hep aynı olayı gösteren b ir resm in karşısındaym ış gibi dururlar; bu resmi yapan varlık hakkında, yani; her zam an görünüşler dünyasının yeterli nedeni olarak görülen kendinde şey hakkında bir çıka rım da bu lu nabilm ek için , b u olayı doğru yorum lam ak gerektiği ni söylerler. Buna karşılık, daha katı m antıkçılar, m etafizik olan kavram ını keskin bir biçim de koşulsuz olanın ve dolayısıyla koşullam ayanm da kavram ı olarak saptadıktan sonra, m utlak olan (m etafizik dünya) ile bizim bildiğim iz dünya arasındaki her tür lü bağıntıyı reddetm işlerdir; öyle ki, görünüşte görünen kesin likle kendinde şey d e ğ i l d i r ,
ve görünüşten kendinde şeye
yapılan her türlü çıkarım ın yadsınm ası gerekecektir. Ne var ki iki taraf da şim di biz insanlar için yaşam ve deneyim dem ek olan o resm in yavaş yavaş o l u ş m u ş olduğunu, daha hâlâ tam amen oluşum
halinde olduğunu ve bu yüzden sabit b ir büyüklük
olarak kabul edilm em esi gerektiğini, kendisinden yola çıkılarak, eser sahibi (yeterli neden) hakkında bir çıkarım ın yapılam ayaca ğı ya da yadsm am ayacağı olasılığını görm ezden gelir. Binlerce yıldan beri ahlaki, estetik dinsel iddialarla, kör bir eğilim le, tut ku ya da korkuyla dünyaya baktığım ızdan ve m antıkdışı düşün
insanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------3 7 cenin kötü alışkanlıklarında kendim izi tam anlamıyla sefahate kaptırdığım ızdan ötürü, bu dünya yavaş yavaş öyle tuhaf bir b i çim de rengarenk, k orku nç derin anlam lı, ruh dolu o l m u ş t u r , renk kazanm ıştır, ama bizler koloristler' olmuşuzdur: in san anlağı', görünüşün görünm esini sağlamış ve yanlışa dayalı kendi temel kavrayışlarını şeylerin içine aktarm ıştır. Geç, çok geç anım sar ve şim di deneyim dünyası ve kendinde şey ona b ir birind en öyle olağanüstü farklı ve ayrı görünürler ki, birinden diğerine çıkarım da bulunulm asını yadsır ya da tüyler ürpertici bir gizem lilikle, anlağım ızdan kişisel istencim izden v a z g e ç m e y e davet eder: b ö y l e l i k l e özsel olana varm ak için , ö z s e l o l m a k için. Yine başkaları da bizim görünüşler dünyam ı zın tüm karakteristik özelliklerini yani anlaksal yanılgılarla uy durulan ve bize m iras bırakılan dünya tasarım ım b ir araya top ladılar ve a n 1 a g ı s u ç l u
ilan
etmek
y e r i n e , son dere
ce tekinsiz bu gerçek dünya karakterinin nedeni olarak şeylerin özünü suçladılar ve varlıktan kurtuluşu vaaz ettiler. — E n son bir d ü ş ü n c e n i n
ortaya
çıkış
t a r i h i nde en büyük za
ferini kutlayacak olan, sürekli ve m eşakkatli bilim süreci, tüm bu kavrayışlarla nihai bir biçim de başa çıkacaktır, vardığı sonuç da belki şu cüm leyle bitecektir: Şim di bizim dünya dediğimiz şey, organik varlıkların tüm gelişim i içinde yavaş yavaş ortaya çıkm ış, bir iç içelik oluşturm uş <b u lu n an > ve şimdi tüm geçm i şin biriktirilm iş hâzinesi olarak bize m iras bırakılan — hazine olarak; çü nkü bizim insanlığım ızın d e ğ e r i
buna dayanır —
bir sürü yanılgının ve hayal ürününün sonucudur. Kesin bilim kadim duyum sam a alışkanlıklarım ızın gücünü esas olarak kıram ayacağından, bizi bu tasarım dünyasından gerçekte ço k az kurtarabilir — pek de istenm ez zaten bu n u — : ama o dünyanın tasarım olarak ortaya çıkışının tarihim yavaş yavaş ve adım adım
Friedrich Nietzsche 3 8 -----------------------------------------------------------------aydınlatabilir — ve bizi h iç olm azsa birk aç saniyeliğine tüm sü recin dışına çıkarabilir. Belki o zam an, kendinde şeyin H om erosgil bir kahkahaya değer olduğunu: ancak bu kadar olduğunu, g ö r ü n ü ş ve aslında boş, yani anlam dan yoksun olduğunu gö rürüz.
17.
Metafizik
açıklamalar.
—
G enç insan metafizik
açıklam alara değer verir, çü nkü nahoş ya da aşağılık bulduğu şeylerin içinde, son derece önem li bir şeyi gösterirler ona: ve o, kend ind en hoşnut değilse, kendinde ço k fazla kınadığı şeyde dünyam n en iç gizem ini ya da dünyanın sefaletini görünce, bu duygu onu rahatlatır. Kendini sorum suz hissetm ek ve şeyleri b ird enbire daha ilginç bu lm ak — m etafiziğe borçlu olduğu çif te iyilik olarak kabul eder bunu. Gerçi daha sonra, tüm m etafi zik açıklam a tarzından kuşkulanm aya başlar, b elk i o zaman tüm o etkinin başka bir yoldan yine iyi ve bilim sel olarak elde edile bildiğini görür: en azından fiziksel ve tarihsel açıklam alar, bir o denli sorum suzluk duygusu doğurabilirler, ve belki böylece ya şama ve kendi sorunlarına duyduğu ilgi daha bir alevlenir.
18.
Metafiziğin
temel
s o r u n l a r ı . — Bir gün gelip de,
düşünm enin ortaya çıkışının tarihi yazıldığında, m ükem m el bir m an tıkçın ın şu ilkesi de yeni bir ışık altında aydınlanm ış olacak tır; “Bilen öznenin başlangıçtaki genel yasası; kendinde her n es neyi kendi özünde, kendi kendisiyle özdeş, yani kendi kendine var olan ve tem elde aynı kalan ve değişmez olarak, kısaca bir töz
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------39 olarak görme içsel zorunluluğuna dayanır.” Burada “başlangıçsal” denilen bu yasa da bir oluşum ürünüdür; bu eğilim in aşağı organizmalarda nasıl yavaş yavaş oluştuğu, bu organizm aların aptal köstebek gözlerinin ilkin hep aynı şeyden başka b ir şey görm ediği, sonra değişik zevk ve acı uyarılm aları daha b elirgin leştiğinde, yavaş yavaş değişik tözlerin, ama her biri tek b ir n ite likle, yani böyle bir organizmayla tek bir ilişki içinde aynm sandıgı bir gün gösterilecektir. — M antıksal olanın ilk aşaması yar gıdır; özü ise, en iyi m antıkçıların saptam asına göre, inanca da yanır. Her türlü inancın tem elinde, duyum sayan özne bağlam ın da h o ş
ya
da
acı
verici
olanın
duyumsanması
yatar. Bu iki tekil duyum un sonucu olarak ü çü n cü bir duyum , en düşük biçim iyle yargıdır. — Biz organik varlıkları başlangıç ta h er nesnede onunla bizim aram ızdaki haz ve acı ilişkisinden başka bir şey ilgilendirm ez. Bu ilişkinin bilincine vardığımız an lar arasında, duyum sam a durum ları arasında dinginlik, duyum sam am a anları yer alır; o zam an dünya ve o şey bizim ilgim iz dı şındadır, onda bir değişiklik fark etm eyiz (şim di bile, yoğun ilgi duyan bir kim senin, önünden birinin geçtiğini fark etm eyişi gi b i). Bitki için , tüm şeyler genellikle dingindir, bengidir, h er şey kendine eşittir. Aşağı organizm alar dönem inden insana kadar, hep a y n ı
ş e y l e r i n var olduğu inancı m iras kalm ıştır (ancak
en yüksek bilim sayesinde oluşturulan deneyim çelişir b u ilkey le). Hatta b elk i de başlangıçtan itibaren, organik olan h er şeyin ilk inancı geri kalan tüm dünyanın b ir ve devinimsiz olduğuy du. — M antıksal düşüncenin o ilk aşamasına en uzak düşen şey de n e d e n s e l l i k
düşüncesidir; evet, şim di bile aslında tüm
duyum ların ve eylem lerin özgür istencin edim leri olduğunu dü şünürüz; duyum sayan birey kendi kendini incelediğinde her duyum u, her değişikliği y a l ı t ı l m ı ş , yani koşulsuz, bağlam sız
Friedrich Nietzsche 4 0 -----------------------------------------------------------------bir şey olarak kabul eder: öncekiyle ya da sonrakiyle bir bağlan tısı olm adan, bizden çıkm aktadır ortaya. Acıkırız am a, başlan gıçta, organizm anın sürdürülm eyi istediğini düşünm eyiz, bu duygu kendisini n e d e n s i z
ve
a m a ç s ı z kabul ettirm ek is
tiyor gibidir, kendini yalıtm akta ve kendini k e y f i saym akta dır. D em ek ki: istenç özgürlüğü inancı, tüm organik olanların başlangıçsal bir yanılgısıdır, öyle eskidir ki, m antıksal olanın uyarım ları vardır içinde; koşulsuz tözlere ve özdeş şeylere duyu lan in anç da başlangıçsal bir inançtır, tüm organik olanların es ki bir yanılgısıdır. Ama tüm m etafizik, özellikle tözden ve istenç özgürlüğünden vazgeçerse, bilim olarak tanım lanabilir, insanın tem el yanılgılarını, tem el hakikatlerm iş gibi ele alan bir bilim olarak.
19.
S a y ı . — Sayıların yasalarının bulunuşu, daha başlangıçta b ird en fazla aynı şey bulunduğuna (gerçekte aynı şey yoktur), en azından şeylerin bulunduğuna (ama “şey” yoktur) ilişkin ege m en olan yanılgı tem elinde gerçekleşm iştir. Ç okluğun varsayılm ası, her zaman, defalarca görünen b i r
ş e y i n var olm asını
gerektirir: ama daha burada egem endir yanılgı, daha burada var olm ayan özler, birim ler uydururuz. — Uzam ve zam an duyum larım ız yanlıştır, çü n kü , tutarlı bir biçim de sınandıklarında, m antıksal çelişkilere vardırırlar. Tüm bilim sel saptam alarda, her zam an kaçınılm az olarak bazı yanlış büyüklüklerle hesap yapa rız: ama bu büyüklükler örneğin zam an ve uzam duyumu gibi, en azından s a b i t oldukları için, bilim in so n u çlan yine de b ir birleriyle bağıntıları içinde tam bir kesinlik ve güvenilirlik kaza nırlar; onların üzerinde başka şeyler inşa edilebilir — ta ki, ya
insanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 41 nılgıya dayanan o tem el kabulün, o sabit hataların, örneğin atom öğretisinde sonuçlarla çeliştikleri nihai sona kadar. Orada hâlâ devindirilen bir “şeyin” ya da m addesel bir “töz”ü n varlığım k a b u l etm ek zorunluluğu duyarız, tüm b ir bilim süreci de şeysel (m addesel) olan her şeyi devinimi içind e çözm eyi görev ed in m iştir: burada da duyum um uzla hâlâ devineni ve devindirileni birbirlerind en ayırırız ve bu çem berin dışına çıkam ayız, çünkü şeylere duyulan inanç bizim varlığımızla ço k eskiden beri iç içe dir. — Kant’ın “anlam a yetisi yasalarını doğadan türetm ez, b u n ları kendisi koyar” sözü, onunla bağlanm ak zorunda olduğum uz dünya (doğa = tasarım olarak, yani yanılgı olarak, dünya) ama anlağın bir dolu yanılgısının bir toplam ı olan, d o ğ a
kavra-
m 1 açısından tam am en doğrudur. — Sayıların yasaları, bizim tasarım ım ız o l m a y a n
bir dünyaya asla uygulanam az; b u ya
salar sadece insanların dünyasında geçerlidir.
20 . Birkaç
basamak
g e r i y e . — insan batıl inançtan ve
dinden kaynaklanan kavram ların ve korkuların dışına çıktığın da ve örneğin artık sevgili kü çü k m eleğe ya da ilk günaha in an m adığında, ruhların kurtuluşundan söz etmeyi de unuttuğunda, kesinlikle ço k yüksek bir kültür aşamasına ulaşılmış olacaktır: bu özgürleşm e aşamasına vardığında, büyük bir tem kinlilikle m etafiziği de aşması gerekir. Ama bundan s o n r a doğru
bir
devinim
geriye
gereklidir: bu tür tasarım lardaki ta
rihsel yetkiyi ve de p siko lojik yetkiyi kavramah, insanlığın en büyük desteğinin oradan doğru nasıl geldiğini ve böyle geriye doğru b ir devinim yapılm azsa, şim diye kadarki insanlığın en iyi kazam m larından yoksun kalınacağını görmelidir. — Felsefi m e
Friedrich Nietzsche
42------------------------------------------------------------tafizik söz konusu olduğunda, şim di olum suz hedefe (çünkü her olum lu m etafizik bir yanılgıdır) ulaşm ış bu lu nan birçoklarını görüyorum , ama birk aç basam ak geriye in en ço k az kişi var: k i şi m erdivenin son basam ağından elbette öteye bakm alıdır, ama onun üstünde durm ak istem em elidir. En aydınlanm ış olanlar, işi, sadece m etafizikten özgürleşm eye ve üstünlükle ona geri bakm aya kadar vardırabiliyorlar: oysa, hipodrom da olduğu gibi burada da, yolun sonundan geriye dönm e zorunluluğu vardır.
21. Kuşkunun
tahmini
z a f e r i . — Bir an için, kuşkucu
çıkış noktasını kabul edelim : diyelim ki başka, m etafizik bir dünya yok ve bildiğim iz b iricik dünya hakkm d aki m etafizikten alınm ış tüm açıklam alar bizim için kullanışsızdır; o zaman in sanları ve şeyleri hangi bakışla göreceğiz? B unu n üzerinde düşü nülebilir; ‘m etafizik bir şey Kant ve Schop enhauer tarafından b i lim sel olarak kanıtlanm ış m ıdır’ sorusu reddedilm iş olsa bile, yararı vardır bu düşünm enin. Ç ünkü, tarihsel olasılığa göre in sanların bütünle ve genelle bu ilişkide bir zam anlar k u ş k u c u olm uş olm aları pekala olanaklıdır; şu soru çıkar şim di de orta ya; o zam an, insan toplum u, böyle b ir düşünüşün etkisi altında nasıl biçim lenecek? Belki de, m etafizik b ir dünyanın b i l i m s e l kanıtı, insanlık ona karşı güvensizlik duym aktan artık kurtula m ayacağı için bile çok z o r d u r . Ve metafiziğe karşı güvensizlik duyulduğunda, genel olarak, doğrudan doğruya çürütüldüğü ve artık ona i n a n ı l a m a y a c a ğ ı zam an doğabilecek sonuçların aynıları doğar. Bu tarihsel soru, insanlığın m etafizik olm ayan bir düşünüşü açısından, h er iki durumda da aynı kalır.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 43
22. “M o n u m e n t u m
aere
p e r e n n i u s ”a'
inançsız
l ı k . — M etafizik görüşlere son verm enin başlıca zararı, bireyin kısa öm rünü çok fazla dikkate alması ve kalıcı, yüzyıllara uza nan kurum lar inşa etm ek için güçlü dürtülere sahip olm am ası dır; diktiği ağacın meyvesini de kendisi toplam ak ister ve bu yüzden de yüzyıllar boyunca hep aynı bakım ı gerektirecek ve uzun kuşaklar boyunca gölge verecek olan ağaçları d ikm ek iste m eyecektir. Çünkü m etafizik görüşler, bu ndan sonra insanlığın l um geleceğinin üzerine yerleştirilm ek ve inşa edilm ek zorunda olduğu en son kesin tem eli içerdikleri inancını doğururlar; kişi, örneğin bir kilise, bir m anastır vakfettiğinde, kendi kurtuluşunu kolaylaştırır, bu nun ruhun bengi yaşam ında hesaplanacağını ve karşılığının verileceğini düşünür, ruhun bengi kurtuluşu için bir çalışm adır bu. — Bilim de sonuçlarıyla böyle b ir in an ç doğura bilir mi? Aslında en sadık m üttefiki olarak kuşkuya ve güvensizlige gereksinir: yine de, dokunulam az, yani kuşkunu n tüm saltlırılarına, tüm çürütm elere dayanan hakikatlerin toplam ı, za manla öyle büyüyebilir ki (örneğin sağlık alanında: diyetetikte), bunun üzerine “bengi” yapıtlar kurm aya karar verilebilir. Şim di lik bizim heyecanlı günd elik-varoluşum uzun m etafizik çağın uzun soluklu dinginliğiyle oluşturduğu k o n t r a s t ın etkisi h e nüz güçlüdür, çünkü iki dönem henü z birbirlerine ço k yakındır; tekil insan şim di sadece kendi öm ründe bile kalıcı ve nihai ola rak yerleşem eyeceği kadar ço k içsel ve dışsal gelişm elerden ge çiyor. Tüm üyle m odern bir insan, örneğin bir ev inşa etm ek is tediğinde, kendini diri diri bir m ozoleye göm m ek istiyorm uş gi bi bir duyguya kapılıyor.
Friedrich Nietzsche 4 4 -----------------------------------------------------------------23.
Karşılaştırma
ç a ğ ı . — insanlar geleneğe ne denli az
bağlıysalar, güdülerin içsel devinim i o denli büyük olacaktır; buna uygun olarak, insanların dışsal huzursuzluğu, h ercüm erci, çabaların ço k sesliliği de b ir o denli büyük olacaktır. Şim di kim hâlâ kendini ve soyunu bir yere bağlam ak için kesin b ir zorun luluk duyuyor ki? Kim in için hâlâ kesin bağlayıcı bir şey var ki? Sanatların tüm biçem leri nasıl yan yana üretiliyorlarsa, ahlaklılı ğın, törelerin, kültürlerin tüm aşamaları ve türleri de öyle. — Böyle bir çağ, değişik dünya görüşlerinin, törelerin, kültürlerin karşılaştırılabilm elerinden ve yan yana yaşanabilm elerinden alı yor önem ini; eskiden, her kültürün daima yerel olan egem enli ğinde olanaksızdı böyle bir durum , buna karşılık düşecek b i çim de tüm sanatsal b içem türleri de yere ve zam ana bağlıydı. Şim di estetik duygunun artışı, kendini karşılaştırm aya sunan bu denli çok biçim arasında nihai bir karar verecek; çoğunu — ya ni, onun tarafından reddedilenlerin tüm ünü — yok olmaya terk edecek. Şim di yüksek ahlakın biçim ve alışkanlıklarında da bir seçm e gerçekleşiyor, bu n u n da düşük ahlaklılıkların yok olm a sından başka bir hedefi olamaz. Karşılaştırm a çağı bu! Çağın gu rurudur bu — haklı olarak, acısıdır da. Bu acıdan korkm uyoruz! Daha çok , çağın bize verdiği görevi, elim izden geldiğince büyük tasavvur etm ek istiyoruz; bizden sonraki dünya böyle kutsayacaktır bizi —
bir dünya ki, kendini tam am lanm ış orijinal
h alk -k ü ltü rlerin in de, karşılaştırm a kültürünün de üzerinde gö recek, ama h er iki kültür türüne de, saygıdeğer eski çağlar ola rak şükranla bakacak.
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------4 5 24.
İlerlemenin
o l a n a k l ı l ı g ı . — Eski kültürün bir ay
dını, artık ilerlem eye inanan insanlarla görüşm em eye yem in ederse, hakkı vardır. Çünkü eski kültür büyüklüğünü ve iyiliği ni geride bıraktı ve tarih eğitimi, bu kültürün artık b ir daha can lılık kazanam ayacağını itiraf etmeye zorluyor insanı; bunu yad sım ak için dayanılmaz bir ahm aklık ya da b ir o kadar katlanıl maz bağnazlık gereklidir. Ama insanlar, kendilerini yeni bir k ü l türe geliştirm eye b i l i n ç l i
olarak
karar verebilirler, daha
önce kendilerini bilinçsizce ve rastlantıyla geliştirm işlerdi: şimdi insanların doğum u, beslenm eleri, eğitim leri, öğretim leri için da ha iy i koşullar yaratabilirler, bü tü n olarak dünyayı ekonom ik bir biçim de yönetebilirler, genel olarak insanların güçlerini b irb irle rine karşı dengeleyebilir ve kullanabilirler. Bu yeni bilinçli k ül tür, eski kültürü, bir bü tü n olarak bakılırsa bilinçsiz bir hayvan ve bitk i yaşam ını sürdürm üş olan kültürü öldürüyor; ilerlem eye duyulan güvensizliği de öldürüyor, — ilerlem e o l a n a k l ı d ı r . D em em şu ki, ilerlem enin z o r u n l u
olarak gerçekleşm esi ge
rektiğine inanm ak, aceleciliktir ve adeta anlam sızdır; ama ola naklı olduğu nasıl yadsınabilir ki? Buna karşılık, eski kültürün anlam ında ve onun yolunda b ir ilerlem e düşünülem ez bile. Ro m antik hayal gücü her ne kadar “ilerlem e” sözcüğünü de, kendi hedefleri, (örneğin tam am lanm ış orijinal h alk -k ü ltü rleri) için kullanıyorsa da: bu nun im gesini yine de geçm işten alm aktadır; bu alandaki düşüncesinin ve tasarım ının h içbir orijinalliği yok tur.
Friedrich Nietzsche 4 6 -----------------------------------------------------------------2 5.
Kişisel
ahlak
ve
dünya
ahlakı.
— Bir tanrının,
dünyanın yazgılarını tüm üyle yönlendirdiğine ve insanlığın yo lunda, görünüşteki tüm dönem eçlere karşın, ona m ükem m el bir biçim de kılavuzluk ettiğine duyulan inancın sona erm esinden beri, insanların kendilerine ö kü m enik', tüm yeryüzünü kapla yan hedefler koym aları gerekiyor. Eski ahlak, yani K ant’m ahla kı bireylerden, tüm insanlardan bekled ikleri eylem leri yapm ala rını istiyor: bu güzel, naif bir konuydu; sanki her birey, hangi davranış tarzının insanlığın tüm üne esenlik vereceğini, yani ge nel olarak hangi eylem lerin arzulanır olduklarını bilebilirm iş gi bi; bu da, serbest ticaret kuram ı gibi, genel uyum un, doğuştan gelen daha iyi olm a yasalarına göre, kendiliğinden oluşm ası g e r e k t i ğ i n i varsayan bir kuram dır. Belki de gelecekte insanla rın gereksinim lerine toplu bir bakış, tüm insanların aynı davran m alarının h iç de arzulanır olm adığını gösterecektir, belki de ökü m en ik hedefler uğruna, insanlığın tüm yollarında özel, hat ta belki de koşullara göre kötü görevler verilm esi gerekebilecek tir. — Fler durum da, insanlık böyle bilin çli b ir toptan yönetim yoluyla kendini yok etm eyecekse, daha önce, ökü m en ik hedef lerin bilim sel ölçütü olarak,
kültürün
koşullarının
şim diye kadarki tüm düzeyleri aşan bir b i l g i s i n i n bulunm a sı gerekecektir. G elecek yüzyılın büyük kafalarının önündeki m uazzam görev budur.
26. İlerleme
olarak
g e r i c i l i k . — Bazen insanlığın geç
miş bir evresini b ir kez daha çağıran haşin, şiddetçi ve yırtıcı
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 4 7 ama yine de geri kalm ış tinler görünüyor: aleyhine çalıştıkları yeni akım ların henüz yeterince güçlü olm adığım , onlarda birşeylerin eksik olduğunu kanıtlam aya yarıyor bu tinler: yoksa o yeni akım lar bu ruh çağırıcılara karşı daha iyi d irenç gösterebi lirlerdi. Ö rneğin Luther’in Reform asyonu, onun yüzyılında tinin tüm özgürlük kıpırdanm alarının henüz belirsiz, narin, toy ol duklarım kanıtlıyor; bilim henüz başını kaldıram am ıştı. Tüm bir Rönesans, ço k geçm eden üstüne yeniden kar yağacak erken bir ilkbahar gibi görünüyor. Ama bizim yüzyılımızda da, Sch op en hauer’in metafiziği, bilim sel tinin şim di de henüz yeterince güç lü olm adığını kanıtladı: bu yüzden tüm bir O rtaçağ Hıristiyan dünya görüşü ve insan-d u y u m u , tüm H ıristiyan dogm alarının yok edilm esi çoktan başarıldığı halde, Schop enhauer’in öğreti sinde bir kez daha bir diriliş yaşayabildi. Schop enhauer’in öğre tisine çok fazla bilim giriyor, ama bu öğretiye egem en olan bilim değil, eski, pek bild ik “m etafizik gereksinim ”dir. Elbette, S ch o penhauer’in en büyük ve en paha biçilm ez yararlarından birisi, duyum um uzu, insanı ve dünyayı incelem enin daha eski, daha güçlü türlerine zorla geri götürm esidir ki, başka hiçbir patika b i zi böyle kolaylıkla oralara götürm ezdi. Tarih ve adalet açısından kazanç ço k büyüktür: sanırım , şim di hiç kim se Schop enhauer’in yardım ı olm adan Hıristiyanlığa ve Asyalı akrabalarına yem den adalet sağlamayı kolay kolay başaram ayacaktır: hâlâ m evcut olan H ıristiyanlığın zem ininden bunu yapm ak elbette olanaksız dır. Ancak a d a l e t i n bu büyük b a ş a r ı s ı n d a n sonra, an cak Aydınlanm a dönem inin beraberinde getirdiği tarihsel bakış türünü, böyle önem li bir noktada tashih etm em izden sonra, Aydınlanm a’m n bayrağını — üzerinde üç isim yazılı bayrağı: Petrarca, Erasm us, Voltaire — yeniden daha ileriye taşıyabiliriz. Gericiliği bir ilerlem eye dönüştürdük.
Friedrich Nietzsche
48-----------------------------------------------------------27.
Dinin
i k a m e s i . — Bir felsefe, halka dinin ikam esi ola
rak sunulduğunda, hakkında güzel konuşm ak gerektiğine inanı lıyor. G erçekte tinsel ekonom ide zam an zam an başka konuya geçen düşünce çevrim lerine gerek vardır; bu yüzden dinden b i lim sel bakışa geçiş, şiddetli, tehlikeli bir sıçram adır, yapılm am a sı tavsiye edilen bir şeydir. Bu bakım dan böyle bir tavsiye yerindedir. Ne var ki, dinin tatm in ettiği ve şim di de felsefenin tatm in etm esi beklenen gereksinim lerin değişmez olm adıklarını da n i hayet öğrenm ek gerekir; bunlar da z a y ı f l a t i l a h i l i r ya da kökleri
k u r u t u l a b i l i r . Ö rneğin H ıristiyan ruh sıkıntısı,
m anevi düşkünlük h akkındaki iç çekiş, ruhsal kurtuluş tasası düşünülsün, — tüm bunlar sadece aklın yanılgılarından kay naklanan ve tatm in edilm ek bir yana, düpedüz yok edilm eyi hak eden tasarım lardır. Bir felsefe bu gereksinim leri t a t m i n
ede
r e k , ya da onları b e r t a r a f e d e r e k de yararlı olabilir; çü n kü bunlar öğretilm iş, zamanla sınırlı gereksinim lerdir, bilim le çelişen varsayımlara dayanırlar. Burada, b ir geçiş yapm ak için , duygularla aşırı yüklü m aneviyatı hafifletm ek am acıyla, s a nattan
daha ço k yararlanılabilir; çünkü sanat aracılığıyla söz
konusu tasarım lar, m etafizik bir felsefeyle olduğundan daha az sürdürülürler. Sonra, sanattan gerçekten özgürleştiren felsefi bir bilim e daha kolay geçilebilir.
28.
Adı
çıkmış
s ö z c ü k l e r . — Bıktırıncaya dek kullanı
lan iyim serlik ve kötüm serlik sözcüklerine son! Ç ünkü onların kullanım nedenleri günden güne yok oluyor: artık sadece geve
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 49 zeler hâlâ böyle kaçınılm az b ir biçim de gereksiniyor onları. Çünkü tüm dünyada, herhangi birisi, dünyaların en iyisini ya ratm ış olması g e r e k e n bir tanrıyı savunm ak zorunda değilse, kendisi iyi ve m ükem m el ise, neden iyim ser olm ak istesin? — hangi düşünen kişi bir tanrı hipotezine gerek duyuyor ki hâlâ? A ncak, tanrının avukatlarını, teologları ya da teolojiyle uğraşan filozofları kızdırm aya ve karşı iddiayı güçlü b ir biçim de ortaya koymaya ilgi duyulm uyorsa, kötüm serliğine inandığını b elirt m ek için de bir neden bulunm am aktadır: k ötünü n hüküm sü r düğünü, acının hazdan daha büyük olduğunu, dünyanın baştan savma bir ürün, kötü bir yaşama istencinin bir görünüşü oldu ğu iddiasını. Ama şim di teologlar kim in um urunda — teologlar dan b a şk a ?;— Tüm bir teoloji ve ona karşı verilen m ücadele bir yana, dünyanın bırakın en iyi ya da en kötü dünya olm asını, iyi ve kötü olmadığı ve bu “iyi” ve “k ötü ” kavram larının sadece in sanlarla bağıntılı olarak bir anlam kazandıkları, hatta belki b u rada, alışılageldik kullanılış biçim lerinde bile yetkili olm adıkları ortadadır: küfreden ve yücelten dünya görüşünden her halü kar da vazgeçmeliyiz.
29.
Çiçeklerin
kokusuyla
esrimiş.
— D eniliyor ki,
insanlık gemisi, yüklendikçe daha güçlü bir su çekim ine sah ip tir; insanın ne denli derin düşünürse o denli narin duyum saya cağına, kendini ne denli yüksek görürse, öteki hayvanlardan o denli uzak olacağına — hayvanlar arasında bir o denli deha ola rak görüneceğine — inanılır, dünyanın gerçek özüne ve bu özün bilgisine bir o denli yakınlaşacaktır: bilim aracılığıyla gerçekten de yapar bu nu, ama bunu daha ço k dinleri ve sanatları aracılı-
Friedrich Nietzsche 5 0 -----------------------------------------------------------------gıyla yaptığını d ü ş ü n ü r . Gerçi bunlar dünyanın birer çiçeği dirler, ama kesinlikle d ü n y a n ı n k ö k ü n e
daha
yakın
değillerdir gövdeden; hem en hem en herkesin buna inanm asına karşın, şeylerin özü onlardan yola çıkarak h iç de daha iyi anla şılamaz. B u
yanılgı
insanı, dinler ve sanatlar gibi bir çiçe
ğin ardına düşecek kadar derin, hassas ve icatçı yapmıştır. Salt bilgi bu nu yapamazdı. D ünyanın özünü gözlerim izin önüne se ren, hepim izde en nahoş hayal kırıklığını yaratır. Kendinde şey olarak dünya değil, tasarım (yanılgı) olarak dünyadır böyle an lam yüklü, derin, harika olan, m utluluğu ve m utsuzluğu bağrın da taşıyan. Bu son u ç d ü n y a n ı n olumsuzlanması
mantıksal
olarak
felsefesine vardırır: bu felsefe ise dünya
n ın pratik bir olum lanm ası ile olduğu kadar, bu n u n tam tersi ile de bağdaştınlabilir.
30.
Çıkarım
yapmakta
kötü
a l ı ş k a n l ı k l a r . — İn
sanların en yaygın yanlış çıkarım ları şunlardır: b ir nesne vardır, öyleyse bir hakkı vardır. Burada yaşama yetkinliğinden amaca uygunluk, amaca uygunluktan da haklılık sonucu çıkarılm akta dır. Sonra: b ir görüş m u tluluk verir, o halde doğru görüştür, et kisi iyidir, o halde kendisi de iyi ve doğrudur. Burada m utluluk verici, iyi sıfatı yararlıdır anlam ında yüklenm ektedir etkiye, ve dolayısıyla neden de aynı iyi sıfatıyla ama burada m an tıksal-olarak -g eçerlid ir anlam ında donatılm aktadır. Cüm leleri tersine çe virdiğim izde: bir şey ken d ini kabul ettirem ez, k en d in i sürdüre m ez, o halde haksızdır; bir görüş rahatsızlık verir, tedirgin eder, o halde yanlıştır. Bu tarzda çıkarım da bu lu nm anın hatalı yönüy le ço k sık karşılaşan ve o n u n sonuçlarından m uzdarip olan bir
insanca Pek İnsanca 1______________________ özgür tinli, genel olarak elbette bir o denli yanlış çıkarım lar olan, tam. karşıt çıkarım larda bulunm anın baştan çıkarıcılığına kapılır: bir nesne ken dini kabul ettirem ez, o halde iyidir; b ir gö rüş sıkıntı verir, huzursuz kılar, o halde doğrudur.
31.
Mantıkdışı
zorunlu.
— Bir düşünürü umutsuzluğa
tlüşürebilen olaylardan biri de, m antıkdışı olanın insanlar için zorunlu olduğu ve m antıkdışı olandan b irço k iyinin doğduğu bilgisidir. M antıkdışı olan, tutkularda, dilde, sanatta, dinde ve genel olarak yaşama değer kazandıran her şeyde öyle sağlam bir biçim de yerleşiktir ki, bu güzel şeylere iflah olm az bir biçim de zarar verm eden onlardan çekip alm ak m ü m kü n değildir onu. insanın doğasının salt m antıksal bir doğaya d önüştürülebilece ğine inanabilenler, pek naif insanlardır yalnızca; ama bu hedefe yaklaşm anın dereceleri olsaydı, bu yolda neler neler yitirilm eyecekti ki! En akıllı insan bile zaman zam an yeniden doğaya, yani tü m
şeyler
karşısındaki
mantıkdışı
temel
tu
t u m u n a gereksinir.
32.
Haksız
olmak
z o r u n l u . — Yaşam ın değeri hakkın-
daki tüm yargılar m antıkdışı olarak geliştirilm işlerdir ve bu yüz den haksızdırlar. Yargının yetkinsizligi ilk in m alzem enin elde bulunuş tarzından, yani yetersiz oluşundan, ik inci olarak bu m alzem eden toplam ın oluşturuluş tarzından ve üçüncü olarak da konu nun her bir parçasının da yine yetkinsiz bilginin b ir so nucu oluşundan ve bu n un tam b ir zorunluluk oluşundan kay
O1
Friedrich Nietzsche 5 2 -----------------------------------------------------------------naklanm aktadır. Ö rneğin bir insan hakkm d aki h içb ir deneyim, insan bize ne kadar yakın durursa dursun, onu tüm üyle değer lendirm em izde m antıklı olarak haklı olacağım ız kadar yeterli değildir; tüm değerlendirm eler acelecidirler ve öyle olm ak zo rundadırlar. Sonuçta, kullandığım ız ölçüt değiştirilem ez bir b ü yüklük değil, kendi özüm üzdür; bizim ruh hallerim iz ve yalpa lam alarım ız vardır, yine de herhangi bir şeyin bizim le ilişkisini adil b ir biçim de değerlendirm ek için kendim izi sabit b ir ölçüt olarak tanım ak zorundayızdır. Belki de tüm bunlardan, h içbir yargıda bulunulm am ası sonucu çıkacaktır; ah keşke değer b iç m eden, antipati ve sem pati duym adan y a ş a n a b i l s e y d i ! — Ç ünkü her türlü antipati duyma hali, bir değer biçm eyle bağlan tılıdır, her türlü sem pati duyma hali de öyle. G erekli olanı iste m e, zararlı olandan kaçınm a duygusu olm adan, bir şeye doğru yönelm e ya da bir şeyden uzaklaşm a dürtüsü, hedefin değeri hakkında bilgili b ir değer b içm enin eşlik etm ediği b ir dürtü b u lunm am aktadır insanda. Biz daha en başından m antıkdışı ve bu yüzden adaletsiz varlıklarız ve b u n u
bilebiliriz:
en b ü
yük ve en çözülem ez uyum suzluklarından birisidir bu varoluşun.
33.
Yaşam runlu.
hakkmdaki
yanılgı,
yaşam
için
zo
— Yaşam ın değeri ve kıym eti hakkm daki her inanç,
yetkinsiz b ir düşünm eye dayanır; bu inanç ancak, insanlığın ge nel yaşam ına ve çektiği acılara yönelik duygudaşlığın, bireyde ço k az gelişmiş olmasıyla m üm kündür. K endilerinden ötesini de düşünen ender insanlar bile, b u genel yaşamı değil, onun sınır landırılm ış bölüm lerini dikkate alırlar. Kişi d ikkatini özellikle is tisnalara, yani yüksek yeteneklere ve arı ruhlara yöneltm eyi b il
İnsanca Pek İnsanca 1 diğinde, bunların ortaya çıkışını dünyanın tüm gelişm esinin h e defi olarak kabul eder ve etkinliklerinden sevinç duyar, böylece yaşamın değerine inanılabilir, çünkü öteki insanlar açıkça g ö r mezden
gelinmekte;
yani yetkinsiz düşünülm ektedir.
Bunun gibi, tüm insanlar dikkate alınır ama onların yalnızca bir dürtü türü, daha az egoistçe olanı, kabul edilir ve öteki dürtüler dolayısıyla mazur görülürse: yine bir bü tü n olarak insanlıktan birşeyler um ulabilir ve bu bakım dan, yaşam ın değerine inanıla bilir: yani bu durum da da düşüncenin yetkinsizligi sayesinde. Kişi hangi biçim de davranırsa davransın, insanlar arasında bir i s t i s n a dır bu davranışıyla. Oysa insanların büyük b ir çoğun luğu, yaşama fazla m ızm ızlanm adan katlanıyor ve böylelikle va roluşun değerine i n a n ı y o r l a r , ama tam da herkes kendi b a şına olm ak v e k e n d in i kanıtlam ak isteyerek inanıyor buna, o is tisna kişiler gibi çıkm ıyorlar kendilerinden dışarıya: kişisel o l mayan hiçbir şeyi dikkate almıyorlar bile ya da en fazla zayıf bir gölge kadar çekiyor dikkatlerini. Sadece bundan ibarettir sıra dan, sokaktaki insanın gözünde dünyanın değeri, dünyadan da ha önem li gördüğü için kendisini. M uzdarip olduğu büyük h a yal gücü eksikliği, başka varlıklarla em pati kuram am asına ve bu yüzden onların yazgısını ve acılarını olabildiğince az paylaşm a sına neden olur. Bunları gerçekten paylaşm ak isteyen k i m s e , yaşamın değerinden kuşku duymalıdır; insanlığın tüm b ilin cin i kendi içinde kavrayıp hissetm eyi başarırsa, varoluşa lanet oku yarak çökecektir — çünkü bir bü tü n olarak insanlığın hedefleri y o k t u r , bunun sonucu olarak, insan tüm akışa baktığında, bir avuntu ve tutam ak değil, kendi um utsuzluğudur orada b u labil diği. Yaptığı her şeyde insanların nihai hedefsizligıni görür, k en di etkinliği gözünde bir israf niteliğine bürünür böylece. Ne var ki kendini insanlık olarak (ve yalnızca birey olarak değil) tıpkı
Friedrich Nietzsche 54-------------------------------------------------------doğada israf edildiğini gördüğüm üz tek tek çiçekler gibi i s r a f e d i l m i ş hissetm ek, tüm duyguların üstünde bir duygudur. — Ama kim in yetisi vardır ki buna? E lbette sadece b ir şairin: ve şa irler h er zam an bilirler kendilerini avutmayı.
34.
Sakinleşmek
i ç i n . — Ama böylelikle felsefemiz traje
di olm ayacak mı? H akikat yaşama, daha iyiye düşm an olm aya cak mı? Bir soru dilim izin ucuna kadar gelm iştir de sanki dışarı çıkm ak istem iyordur: bilinçli olarak hakikat dışında k a l ı n a bilir
mi? Yoksa, bu nu yapm ak g e r e k i y o r s a , ölüm ü seç
m ek daha iyi değil raidir? Çünkü bir gereklilik yoktur artık; ah lak bir gereklilik olduğu sürece, tıpkı din gibi, bizim incelem e tarzım ızca yok edilm iştir. Bilgi güdü olarak sadece hazzın ve acı n ın , yararın ve zararın kalm asına izin verebilir: peki ama bu gü düler hakikat duygusuyla nasıl açıklanacaklardır? Ç ünkü onlar da yanılgılarla temas halindedirler (söylediğim iz gibi, sem pati ve antipati ve onların ço k adaletsiz ölüm leri bizim hazzım ızı ve acı m ızı esas olarak belirledikleri sürece). Tüm insan yaşamı hakikat dişiliğin derinliklerine batm ıştır; birey kendi geçm işine derinden kederlenm eden, şim diki güdülerini, onur güdüsü gibi saçm a sa pan bulm adan ve kendisini geleceğe ve bir m utluluğa doğru sü rükleyen tutkularına alayla ve aşağılamayla yaklaşm adan, onu bu kuyudan dışarıya çıkaram az. Doğru m udur, varılan kişisel son u ç olarak um utsuzluğu, varılan kuram sal sonuç olarak b ir yı kım felsefesini beraberinde getiren tek bir düşünüş b içim i m i ka lır geriye? — Sanınm , bilginin etkisi hakkm daki karar bir in sa n ın m i z a c ı aracılığıyla verilecektir: betim lenen ve tekil k arak terlerde m ü m kü n olan etki gibi, onun sayesinde şim dikinden
İnsanca Pek İnsanca 1 ço k daha basit, çoşkulanım larm dan daha arınm ış bir yaşam ın doğacağı bir başka etki de düşünebilirdim : öyle ki, şiddetli arzu lam aların eski güdüleri, m iras alınmış eski alışkanlıktan ötürü önceleri hâlâ bir güce sahip olacaklardır, ama arındırıcı bilginin etkisiyle yavaş yavaş zayıflayacaklardır. Sonunda insanlar arasın da ve kendisiyle haşhaşayken d o ğ a d a k i gibi yaşayacaktır k i şi, övgü, suçlam a, k ıskançlık olm adan, şim diye dek sadece k o r kulan b irço k şeyden, bir tiyatro oyunundan zevk alır gibi zevk alarak yaşayacaktır. V urgu’dan kurtulunacak ve sadece doga olunm adığı, ya da doğadan daha fazlası olunduğu düşüncesinin dürtüklem esi artık hissedilm eyecektir. Elbette, dediğimiz gibi, bunun için iyi bir m izaç, sağlam, yum uşak ve esasen neşeli bir ruh, kendini kötülüklerden ve ani patlam alardan sakınm ası ge rekm eyen ve dışavurum larında hırıltılı seslerden ve bağnazlıktan eser bulunm ayan bir ruh hali de gereklidir — uzun süre zincire bağlı kalm ış yaşlı köpeklerin ve insanların o bilinen can sıkıcı özellikleri. Yaşam ın olağan zincirlerinden, artık sadece hep daha iyi bilm ek için yaşayacak kadar kurtulm uş olan bir insan, öteki insanların gözünde bir değere sahip şeylerin birçoğundan, hatta hem en hem en hepsinden, h içbir k ıskançlık ve sıkıntı duym adan vazgeçebilm elidir; arzu edilir b ir durum olarak insanlar, töreler, yasalar ve şeylerin geleneksel değerlendirilm eleri üzerinde öz gürce, korkusuzca süzülm ek ona y e t m e l i d i r . Bu durum dan duyduğu sevinci seve seve paylaşır ve belki de y o k t u r payla şacak başka şeyi — yani bir yoksunluk, b ir vazgeçme daha içe ren bir şeyi. Yine de ondan daha fazlası istenirse, kafasını anla yışla sallayarak, kardeşine, özgür eylem insanına işaret ed ecek ve belki biraz da alay etm ekten geri kalm ayacaktır: çü nkü onun “özgürlügü”nün kendine özgü b ir niteliği vardır.
uO
ikinci Ana Bölüm
Ahlaki Duyguların Tarihi Üzerine
35.
Psikolojik
gözlemin
avantajları.
—
İnsanca,
pek insanca üzerine düşünm enin — ya da daha bilgince bir an latım la: psiko lojik gözlem in — yaşam ın yükünün hafi İletilebile ceği araçlardan biri olduğu, bu sanatı icra etm enin zor durum larda zihin açıklığı ve can sıkıcı bir ortam da oyalanm a sağlaya cağı, insanın kendi yaşam ının en dikenli ve en üzücü yolların dan özdeyişler toplayabileceği ve böylelikle kendini biraz daha iyi hissedebileceği: inanılan, bilinen buydu — önceki yüzyıllar da. P sik o lo jik gözlem yoksulluğunun, en azından Alm anya’da, hatta Avrupa’da, b irço k işaretle kendini belli ettiği bu yüzyıl n e den unuttu bunu? Tam da rom anda, öyküde ve felsefi incelem e de değil — bunlar istisna insanların işidir; daha ço k da kamusal olayların ve kişiliklerin değerlendirilm esinde: am a psikolojik parçalarına ayırma ve toplam a sanatı her şeyden ön ce insanlar hakkında ço k şeyin, i n s a n
h a k k ı n d a ise h içbir şeyin ko-
İnsanca Pek insanca 1______________________ ııuşulm adığı züm relerin cem aatinde eksiktir. Peki bu en zengin ve en m asum sohbet konusundan neden kaçılıyor? Psikolojik özdeyişin büyük ustaları bile neden okunm uyor artık? — çü n kü. hiç abartm asız konu şacak olursak; Avrupa’da La R ochefoucauld’yu' ve onun tinsel ve sanatsal akrabalarını okum uş bir aydın ender bu lu nu r; onları tanıyan ve aşağılamayan birisi ise daha da enderdir. O lasılıkla bu sıradışı okur da, söz konusu sanatçılann biçim inin kendisine verm esi gerekenden daha az zevk alacaktır onlardan; çünkü en incelm iş kafa bile özd eyiş-bileyiciliği sanatına eğitilm em iş, o sanatta yarışm am ışsa, bu sanatın de ğerini yeterince anlayacak durumda değildir. Böyle pratik bir eğitim görülm ediğinde, bu yaratm a ve biçim lendirm e olduğun dan daha hafife alınır, başarılm ış ve çekiciliği olan yeterli k es kinlikte hissedilem ez. Bu yüzden, özdeyişlerin şim diki okurları, onlardan nispeten önem siz b ir haz, hatta dişlerinin kovuğunu bile doldurm ayan b ir tat alırlar, renkli kabartm a taşlara" bakan sıradan insanlar gibidirler: sevem edikleri için överler ve hayran lık duymaya hem en hazırdırlar, ama daha da çabuk hazırdırlar çekip gitmeye.
36.
i t i r a z . — Yoksa, psikolojik gözlem in, varoluşun uyarıcı, iyileştirici ve rahatlatıcı araçlarından olduğu ilkesinin bir sağla m asının m ı yapılm ası gerekiyor? Şim di yetişenin bakışını ondan kasıtlı olarak uzaklaştırm ak için , bu sanatın nahoş sonuçları hakkında yeterince ikna olunm ası m ı gerekiyor? Aslında, b ir in sanın genel m utluluğu açısından, insan doğasının iyiliğine kör bir inanç, insani eylem lerin çözüm lenm esine karşı öğretilm iş bir isteksizlik, ru hun çıplaklığı karşısında bir tür utangaçlık gerçek
Friedrich Nietzsche 5 8 -----------------------------------------------------------------ten de tek tek vakalarda yararlı olan psikolojik ileri görüşlülük özelliğinden daha arzulanır şeyler olabilir; ve belki de iyiye, er dem li insanlara ve eylem lere, dünyada kişisel olm ayan bir iyini yetin bolluğuna duyulan in anç insanları daha az güvensiz kıldı ğı ölçüde daha iyi kılm ıştır. Plutharkos’u n kahram anları coşkuy la taklit edildiğinde, ve eylem lerinin güdüsünün izini kuşkuyla sürm ekten nefret edildiğinde, hakikate değil ama insan toplu m u n u n esenliğine katkıda bulunulm uş olunur; psikolojik yanıl gı ve genel olarak bu alandaki atalet, insanlığın ileri gitm esine yardım cı oluyor; öte yandan hakikatin bilgisi belki de bir h ip o tezin teşvik edici gücüyle. La R ochéfoucauld’nun “Sentences et m axim es m orales”inin ilk baskısında en başa koyduğundan da ha fazlasını kazanıyor: “Ce que le m onde nom m e vertu n ’est d’ordinaire q u ’un fantôm e form é par nos passions, à qui on don ne un nom honnête pour faire im puném ent ce qu ’on veut.”* La R ochefoucauld ve ruh incelem esinin diger Fransız ustaları (ki yakın zam anlarda bir Alm an, “P sikolojik G özlem ler”in yazarı da katıldı aralarına) her defasında hep on ikiden vuran keskin n i şancılara benziyorlar, — ama insan doğasının on ikisinden. B e cerileri şaşkınlık uyandırıyor, ama nihayet, bilim in değil insan dostluğunun ru hunun kılavuzluk ettiği bir izleyici, küçültm e ve kuşkulanm a bilincini insan ruhlarına ekm iş görünen bir sanatı lanetliyor.
37.
Yine
de.
— Şim di hesap ve sağlaması nasıl olursa olsun:
belirli bir bilim in şim diki durum unda, ahlaki gözlem in diriltil m esi b ir zorunluluk haline gelm iştir, ve p siko lojik teşrih m asa sının, neşterlerinin ve penslerinin k orku nç görüntüsü insanlık-
insanca Pek insanca 1
0^7
lan esirgenem ez. Çünkü burada, sözüm ona ahlaki duyguların kökenini ve tarihini sorgulayan ve ileri aşam alarında karm aşık sosyolojik sorunları ortaya koyup çözm esi gereken bir bilim hü küm sürm ektedir: — eski felsefenin bu sonunculardan haberi bile yoktur ve ahlaki duyguların kökeninin ve tarihinin araştınlıııasma, h er zam an yetersiz bahanelerle yan çizm iştir. Bunun so nuçlan nelerdir: en büyük filozofların yanılgılarının çıkış nokta larının, genellikle belirli insani eylem lerin ve duygulann yanlış bir açıklanışı olduğu; yanlış bir analiz, örneğin sözüm ona egoist eylem lerin analizi tem elinde yanlış b ir etiğin yükseldiği ve so n ra yine bu etiğin yüzü suyu hürm etine dinden ve m itolojik ca navarlardan yararlanıldığı, ve sonunda bu karanlık ruhların göl gesinin fiziğe ve dünya görüşünün tüm üne de düştüğü b irço k örnekle kanıtlandıktan sonra, şim di bu sonuçlar çok net olarak görülebilm ektedir. P sikolojik gözlem in yüzeyselliğinin, insanla rın yargılarına ve çıkarım larına en tehlikeli tuzakları kurduğu ve sürekli olarak hep yeniden kurduğu kesinse, şimdi taş üstüne taş, çakıl üstüne çakıl koym aktan yorulm ayan o çalışma sabrını, böyle alçakgönüllü b ir çalışm adan u tanm am ak ve her türlü hor görmeye karşı aynı inatçılığı gösterm ek için aynı yetingen yürek lilik gereklidir. D oğrudur: insanca ve pek insanca hakkında sa yısız tekil değinm e, bilim sel bilgiye değil zekice cilveye her tür lü kurbanı sunm aya alışkın olan toplum çevrelerinde henüz k eş fedilmiş ve dile getirilm iştir; ve ahlaki özdeyişin o eski vatanının kokusu — çok baştan çıkarıcı b ir koku — bu türün tam am ının üzerine adeta çıkm ayacak bir biçim de sinm iştir: öyle ki bu yüz den, bilim sel insan, bu türe ve onun ciddiyetine karşı belli bir güvensizliği ister istem ez hissettirm ektedir. Ama sonuçlara işaret etm ek yeterlidir: çü nkü psiko lojik gözlem toprağında en cid d i sinden hangi ürünlerin yetiştiği, daha şim diden görülm eye baş-
Friedrich Nietzsche
60-----------------------------------------------------------lam aktadır. Peki, en gözüpek ve en soğukkanlı düşünürlerden birisinin, “Ahlaki Duyguların Kökeni Ü zerine” kitabının yazarı n ın , insan eylem leri üzerindeki etkili ve etkileyici analizleri sa yesinde vardığı ilke nedir? “Ahlaklı in san ,” diyor kendisi, “d üşü nülür (m etafizik) dünyaya, fiziksel insandan daha yakın değil d ir.” Tarihsel bilginin çekiç darbeleri altında sertleşen ve k esk in leşen bu ilke, belki bir gün herhangi bir gelecekte, insanların “m etafizik g e re k sin im in in köklerine vurulacak balta işlevi göre b ilir — genel esenliğe iyilikten ç o k , felaket mi getireceğini kim söyleyebilir? — ama her halükarda en üstün sonuçların bir ilk e si olacaktır, aynı anda hem verim li hem k orku nç olacaktır ve tüm büyük bilgilerin sahip oldukları o ikili yüzle bakacaktır dünyada.
38.
Ne bakım dan
y a r a r l ı . — D em ek ki: P sikolojik gözle
m in insanlara daha ço k yarar m ı sağladığı, yoksa zarar mı verdi ği sorusu yine de yanıtsız kalm aktadır; ama psikolojik gözlem in, b ilim onsuz yapamayacağı için gerekli olduğu da kesindir. Ne ki, bilim kesin am açları gözetm eyi bilm ez, tıpkı doğanın da bilmeylşi gibi; doğanın zam an zam an son derece amaca uygun şey leri, istem eden ortaya koym ası gibi, d o ğ a n ı n da
taklit
kavramlar
e d i l m e s i olarak gerçek bilim de insanların yara
rını ve esenliğini zaman zam an ve hatta sık sık destekleyecek ve am aca uygun olana u laşacaktır — ama yine i s t e m e d e n yapa caktır bunu. Böyle bir in celem e tarzını solum aktan üşür gibi ola nın ise, belki de pek ateş yoktur içinde: iyisi rai şöyle bir baksın etrafına, buz kom preslerinin zorunlu olduğu hastalıkları ve h iç bir havayı kendisi için yeterince soğuk ve dondurucu bulm aya
İnsanca Pek İnsanca 1
61
cak kadar ateşten ve ruhtan yoğrulmuş insanları görecektir. Ay rıca: pek ciddi bireylerin ve halkların, düşüncesizliklere gereksi nim duymaları, pek atılgan ve devingen başka birey ve halkların da, sağlıkları için zam an zaman ağır ve ezici yüklere gereksinim duymaları gibi: bizler, gözle görülür bir biçim de giderek daha çok yanıp tutuşan bir çağın d a h a
t i n s e l insanları olarak biz
ler de, en azından hâlâ olduğum uz gibi, böyle sağlam, m asum ve ılım lı kalm ak için , ve belki de bu çağa bir ayna tutm ak ve k en di üzerinde düşünm eyi sağlamakta işe yaram ak için , m evcut tüm söndürücü ve soğutucu araçlara el atm ak zorunda değil m i yiz? —
39.
D ü ş ü n ü hür
özgürlük
masalı.
—
Herhangi bir
kim seyi sorum lu kılm am ızı sağlayan duyguların, yani ahlaki de nilen duyguların tarihi şu üç ana evreden geçiyor, ilkin tek tek eylemler, güdüleri hiç dikkate alınm ayıp, sadece yararlı ya da zararlı sonuçları yüzünden iyi ya da kötü olarak tanım lanıyorlar. Ne var ki bu tanım lam aların kökeni ço k geçm eden unutuluyor ve eylem lerin kendilerinde, sonuçları dikkate alınm adan, “iyi” ya da “kötü ” özelliklerinin bulunduğu sanısına kapılm ıyor: dilin taşın kendisini sert, ağacın kendisini yeşil olarak tanım lam asına yol açan yanılgının aynısıyla — am a, etki olanı neden gibi kav rayarak. Böylece iyi ya da kötü olm ak güdüye atfediliyor ve ey lem lere kendinde çift anlam lı gözüyle bakılıyor. Daha da ileri gi dilip, iyi ya da kötü sıfatları artık tek tek güdülere değil, b ir gü dünün bir bitkinin topraktan filizlenm esi gibi büyüdüğü yere, insanın tüm özüne veriliyor. Böylece bir insan sırayla önce etki leri, sonra eylem leri, sonra güdüleri ve en sonunda özü açısın
Friedrich Nietzsche 6 2 -----------------------------------------------------------------dan sorum lu kılm ıyor. Şim di sonunda, bütünüyle zorunlu bir sonuç olm ası ve geçm işteki ve bugündeki olayların unsurlarıyla ve etkileriyle som utlaşm ası bakım ından, bu özün de sorum lu olamayacağı; yani insanin h içbir şey için , n e özü, ne güdüleri, ne eylem leri, ne de etkileri için sorum lu tutulam ayacağı keşfedili yor. Böylelikle ahlaki duyguların tarihinin, bir yanılgının, so rum luluk yanılgısının tarihi olduğu bilgisine varılm ıştır: bu ya nılgı da isten ç özgürlüğü yanılgısına dayanm aktadır. — S ch o penhauer buna karşı şöyle bir çıkarım da bulundu: belirli eylem ler i ç
sıkıntısını
(“suçlu lu k b ilin cin i”) beraberlerinde ge
tirdikleri için , bir sorum luluk var olm alıdır: çünkü eger insanın tüm eylem leri — gerçekte olduğu ve bu filozofun da benim sedi ği gibi — bir zorunluluk sonucu gerçekleşiyor değil de, — Sch op enhauer’in yadsıdığı gibi — insanın kendisi aynı zorunlu lukla tüm ö z ü n e
ulaşıyor olsaydı, bu iç sıkıntısını duyması
için b ir n e d e n olmazdı. Schopenhauer bu iç sıkıntısı olgusun dan yola çıkarak, insanın gerçi eylem leri bağlam ında değil ama, özü bağlam ında bir biçim de sahip olm uş olm ası gereken b ir öz gürlüğü kanıtlayabileceğine inanıyor: yani şöyle ya da böyle eyleme
değil de şöyle ya da böyle o l m a özgürlüğü. Sch o
penhauer’e göre, esse'den, özgürlük ve sorum luluk alanından, operari' yani kesin nedensellik, zorunluluk vç sorum suzluk ala n ı doğuyor. Gerçi söz konusu iç sıkıntısı görünürde operari’yle ilişkilidir — bu bakım dan yanılgılıdır — , ama aslında, özgür bir isten cin edim inin, bir bireyin varoluşunun temel nedeni olduğu, esse’yle ilişkilidir; insan ne olm ak i s t e r s e onu olacaktır, olm a yı istem esi, varoluşundan öncedir. — Burada yanlış bir sonuç çı karılm akta, iç sıkıntısı olgusundan, bu iç sıkıntısının haklılığı, akla uygunluğu sonucuna varılm aktadır; ve Schopenhauer, bu yanlış son uçtan sözüm ona düşünülür özgürlüğe ilişkin fantastik
İnsanca Pek İnsanca 1 ---------------------------------------------------------------------------------------------- 0 3 ııı.ııuiksal sonuca varm aktadır. O ysa, edim den sonraki iç sıkm ıısııun hiç de akılcı olm ası gerekmez: elbette akılcı değildir, çün1 il edim in zorunlu olarak gerçekleşm esi g e r e k m e d i ğ i n e dair yanılgılı varsayıma dayanır. D em ek: insan özgür olduğu için değil, ama kendisini özgür sandığı için pişm anlık ve vicdan aza■III duyar. — Ayrıca bu iç sıkıntısı unutulabilecek bir şeydir, onu duyumsadığı eylem ler bağlam ında başka b irço k insanda da yoklıır. Çok değişken, törenin ve kültürün gelişim ine bağlı bir k o nudur ve belki de dünya tarihinin nispeten kısa bir süresince vardır. — Hiç kim se kendi edim lerinden sorum lu değildir, h iç kimse kendi özünden sorum lu değildir; yargıda bu lu nm ak da lıir tür adaletsizliktir. Bu durum , bireyin kendi kendisi h akk ın da yargıda bulunm ası için de geçerlidir. Bu ilke güneş ışığı ka dar aydınlıktır ve yine de burada herkes gölgeye ve hakikat d ı şına geri çekilm eyi tercih ediyor: sonucund an korktuğu için.
40.
Üst-hayvan.
— içim izdeki canavar kandırılm ak ister;
ahlak beyaz bir yalandır, o bizi parçalam asın diye. Ahlakın ka bullerinde yatan yanılgılar olm asaydı, insan hayvan kalırdı. Böy le yapmakla am a, insan kendini daha yüksek bir şey olarak k a bul etti ve kendine daha katı yasalar koydu. Bu yüzden hayvan lığa daha yakın kalm ış aşamalara karşı bir nefret duyuyor: k ö le lerin eskiden bir insan -olm ay an olarak, bir eşya olarak h or gö rülmeleri bu nunla açıklanabilir.
41.
Değişmez
karakter.
— Karakterin değişmez olduğu.
Friedrich Nietzsche
64-----------------------------------------------------------kesin anlam da doğru değildir; bu yaygın ilke burada daha çok, bir insanın kısa öm ründe etkili olan güdülerin genellikle b inler ce yılın belirgin el yazılarını bozacak kadar derinde iz bırakm a dıkları anlam ına gelir. Seksen b in yaşında b ir insan düşünülseydi onda m utlak değişken bir karakter bulunurdu, öyle ki ondan art arda sayısız değişik birey gelişirdi. İnsan yaşam ının kısalığı, insanın özellikleri hakkında bazı yanılgılı iddialarda bulunulm a sına yol açıyor.
42.
iyilerin
düzeni
ve
a h l a k . — Ahlaklı olm ayı ya da
ahlaka aykırı olmayı şim di küçük, büyük, en büyük bir egoiz m in, birini ya da bir diğerini isteyişine göre, bir kez varsayılan iyilerin sıradüzeni belirliyor. K üçük b ir iyiyi (örneğin duyusal hazzı) daha yüksek değer biçilen bir iyiye (örneğin sağlığa) ter cih etm ek ahlaka aykırı kabul ediliyor; esenliği özgürlüğe tercih etm ek de öyle. Oysa ki iyilerin sıradüzeni tüm zamanlarda sabit ve aynı kalm ış değildir; bir kim se intikam ı adalete tercih ediyor sa, daha eski bir kültürün ölçütüne göre ahlaklıdır, şim dikinin ölçütüne göre ise ahlaka aykırıdır. D em ek ki “ahlaka aykırı”, bir kim senin, her bir yeni kültürün getirdiği daha yüksek, daha in celm iş, daha zekice güdüleri, henüz yeterince güçlü b ir biçim de duyum sam adığını gösteriyor; bir geride kalışı im liyor ama her zaman sadece derece farkına göre. — iyilerin sıradüzeni ise ah laksal görüş açılarına göre kurulup, değiştirilm iyor; elbette bir eylem in ahlaklı m ı yoksa ahlaka aykırı m ı olduğuna, bu sıradüzenin her defaki saptanışına göre karar verilecektir.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 6 5 43.
Geri
kalmışlar
olarak
di zalim olan in san lan, e s k i
zalim
i n s a n l a r . — Şim
k ü l t ü r l e r i n bugüne kalm ış
aşamaları olarak kabul etm eliyiz: insanlık coğrafyasının genel likle gizli kalan, daha derinlerdeki form asyonları açığa vurur on larda. Geri kalm ış insanlardır onlar, beyinleri kalıtım sürecind e ki tüm olası rastlantılar sayesinde o kadar hassas ve çok yönlü değişmiş değildir. H epim izin b ir zam anlar o l d u ğ u m u z şeyi gösterirler bize ve dehşete sokarlar bizi: ama onların bu işteki sorum luluğu, bir parça granitin granit olm aktaki sorum luluğu kadardır. T ek tek insan organlarının biçim lerind e balıklık duru m unun anılarının bulunm ası gerektiği gibi, bizim beynim izde de o zihniyete karşılık düşen kıvrım lar ve oluklar bulunm alıdır. Ama artık duygularım ızın ırm ağının aktığı yatak bu kıvrım lar ve oluklar değildir.
44.
Şükran
duygusu
v e i n t i k a m . — Güçlü olanın şü k
ran duym asının nedeni şudur. Ona iyilik yapan, yaptığı iyilikle, güçlünün alanına adeta tecavüz etm iş ve oraya zorla girm iştir: şimdi de güçlü kişi, şükran duyma edim iyle, iyiliği yapanın ala nına m isillem e am acıyla tecavüz etm ektedir. Yumuşak bir in ti kam biçim idir bu. G üçlü olan, şükran duygusunun hoşnutluğu içinde olmazsa, kendini güçsüz gösterm iş olacak ve bundan b ö y le güçsüz sayılacaktır. Bu yüzden her iyiler toplum u, yani b aşlan gıçta güçlüler toplum u şükran duygusunu ilk yüküm lülükler arasına koyar. — Swift, insanların intikam duygusu besledikleri oranda şükran duygusu içinde oldukları ilkesini ortaya attı.
Friedrich Nietzsche
66-----------------------------------------------------------45.
İy i
ve
kötünün
ikili
ön
tarihi.
— iyi ve kötü
kavram ının ikili bir ön tarihi vardır: bunlardan b i r i s i egem en soyların ve kastların ruhundakidir. İyiye iyiyle, kötüye kötüyle karşılık verm e gücüne sahip olan ve gerçekten de m isillem ede bulunan, yani şükran ve intikam duyguları içind e olan birine, iyi birisi denilir; güçsüz olan ve m isillem ede bulunam ayanın kötü biri olduğu kabul edilir. İyi birisi olarak “iyilere”, yani tüm b i reyleri m isillem e duygusuyla birbirlerine kenetlendikleri için or taklık duygusuna sahip bir cem aate ait olunur. Kötü birisi ola rak ise “k ötülere”, yani ortaklık duygusu olm ayan, boyun eğdi rilm iş, güçsüz insanlar yığınına dahil olunur, iyiler bir kast oluş tururlar, kötüler ise toz gibi bir kütledirler, iyi ve kötü bir süre dir seçkin ve bayağı, efendi ve kötü gibidir. Buna karşılık düş m ana k ötü gözüyle bakılm az: m isillem ede bu lu nab ilir o. H om eros’ta Troyalılar da H elenler de iyidir. Bize zarar verenin değil, h or görülenin kötü olduğu kabul edilir. İyilerin cem aatinde iyi kalıtım saldır; böyle iyi bir toprakta, bir k ötünü n yetişm esi ola naksızdır. iyilerden biri yine de iyilere yakışm ayan bir şey yapar sa bahanelere sığınılır; örneğin suç bir tanrının üstüne atılır ve iyinin gözünü bağladığı ve onu çıldırttığı söylenir. — B i r i s i de ezilenlerin, güçsüzlerin ruhundakidir. Burada her bir d i g e r insan, ister seçkin olsun ister bayağı, düşm an, acım asız, söm ü rücü, zalim , hilebaz kabul edilir. Bir insanı, hatta varsayılan her canlı varlığı, örneğin bir tanrıyı da karakterize eden bir sözcük tür kötü; insani olan, tanrısal olan, şeytani, kötü olandır. İyiliğin yardım severlik, acım a gibi belirtileri, hile, k ork u n ç bir sonun başlangıcı, uyuşturm a ve kandırm aca olarak, kısacası incelm iş b ir kötü lü k olarak algılanırlar korkuyla. Böyle bir anlayışa sahip
insanca Pek insanca 1______________________ bireylerden, bir cem aat değil, olsa olsa bir cem aatin en hara b i çimi ortaya çıkar: öyle ki, bu iyi ve kötü kavrayışının egem en o l duğu her yerde, bireylerin, soylarının ve ırklarının çöküşü ya kındır. — Bizim şim diki törelliğim iz
egemen
soyların ve
kastların zem ininde yeşerm iştir.
46.
Acımak
acı
çekmekten
g ü ç l ü . — A cım anın, asıl
acıyı çekm ekten daha güçlü olduğu durum lar vardır. Ö rneğin, dostlarım ızdan birisi utanç verici bir durum a düşm üşse, bu du rum bize kendim izin aynı durum a düşm esinden daha ço k acı verir. Yani, bir kere onun karakterinin tem izliğine kendisinden ilaha ço k inanırız; sonra ona duyduğum uz sevgi, herhalde bu inanışımız yüzünden, onun kendisine duyduğu sevgiden daha güçlüdür. O nun egoizm i burada davranışının kötü sonuçlarına onun daha fazla katlanm ası gerektiği açısından, gerçekten bizim egoizm im izden daha ço k acı çekse de, bizim içim izdeki egoist olmayan — bu sözcüğü asla kesin anlam ıyla değil, anlatım ın h a li İletilmesi olarak anlam ak gerekir — yine de onun işlediği su ç lan, onun içindeki egoist olm ayanın etkilenm esinden daha çok etkilenir.
47.
Hastalık
h a s t a l ı ğ ı . — Başka b ir kişi için duydukları
empati ve kaygı yüzünden hastalık hastası olan insanlar vardır; hu sırada ortaya çıkan acıma türü, b ir hastalıktan başka b ir şey değildir. Bunun gibi, Isa M esih’in çektiği acıları ve ölüm ünü sü rekli gözlerinin önüne getiren yalnız ve dini duyguları canlı in
Friedrich Nietzsche
68-----------------------------------------------------------sanların kapıldığı bir tür Hıristiyan hastalık hastalığı da vardır.
48.
İyiliğin
ekonomisi.
— İnsan ilişkilerind eki en şifalı
b itkiler ve enerjiler olarak iyilik ve sevgi, öyle değerli hâzineler dir ki, bu raelhera gibi araçları kullanırken olabildiğince ekon o m ik davranılm asım arzular gönül: ne var ki olanaksızdır bu. iy i liğin ekonom isi, en gözüpek ütopyacıların rüyasıdır.
49.
I y i n i y e t . — Bilim in, d ikkatini ender rastlanan büyük ol gulara yönelttiğinden daha ço k yöneltm esi gereken, küçük ama son derece sık rastlanan ve b u yüzden ço k etkili olan olguların arasında iyiniyeti de saym ak gerekir; ilişkideki o dostane zih n i yet anlatım larını, gözün için in gülüm seyişini, o el sıkm aları, ge nellikle h em en hem en her insani edim i adeta sarm alayan o h o ş nutluğu kastediyorum . Her öğretm en, her m em ur, kendisi için bir görev olanın üstüne bu çeşniyi de katar; insanlığın sürekli gerçekleştirilm esidir bu , içind e her şeyin yetiştiği ışığının dalga larıdır adeta; hele ki en yakın çevrede, ailenin içind e yaşam bu iyiniyet sayesinde yeşerir ve çiçeklenir, iyi yüreklilik, sevecenlik, yürekten nezaket, egoist olm ayan dürtünün hiç tükenm eyen pı narlarıdır ve aynı dürtünün acım a, şefkat ve fedakarlık denilen ço k daha ünlü anlatım larından ço k daha güçlü yapılar kurm uş lardır kültürde. Ama onların değeri küçüm senir ve aslında: b u n da p ek de egoizm dışı b ir şey yoktur. Bu kü çü k dozların t o p l a m ı ise yine de m uazzam dır, toplam enerjileri, en güçlü ener jilerd en birisidir. — B unu n gibi, dünyada bu lanık gözlerin gör
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 6 9 düğünden çok daha fazla m u tluluk bulunur; yeter ki doğru h e saplansın ve her gün h er şeyde, en zor durum daki insan yaşa mında bile bo l bu lu nan tüm hoşnutlu k anları unutulm asın.
50.
Acıma
uyandırmak
i s t e m e k . — La Rochefocauld,
otobiyografisinin (ilk basım ı 1 6 5 8 ) en dikkate değer yerinde akıl sahibi olan herkesi acım a duygusuna karşı uyarırken, bu duygu yu acı çekenlere yardım edecek ve bir m utsuzluğa güçlü b ir b i çim de m üdahale edecek noktaya getirilm eleri için (akılla b elirle nem ediklerinden) tutkuya gereksinim duyan halktan kişilere b ı rakmayı tavsiye ederken, doğru b ir noktaya değiniyor; bu arada acım a, R ochefoucauld’un ve (Platon’un) yargısına göre, ruhu za yıf düşürüyor. G erçi acım a gösterilm elidir, ama o n a
sahip
o l m a k t a n kaçınılm alıdır: çü nkü m utsuzlar öylesine a p t a l d ı r l a r ki, o n lan n nezdinde acıma gösterm ek, dünyanın en b ü yük iyiliğidir. — Belki de m utsuzların bu gereksinim i aptallık ve zihinsel bir eksiklik olarak, felaketi beraberinde getiren bir tür akıl hastalığı olarak (ve R ochefoucauld da böyle kavramış görü nüyor) değil de tüm üyle başka ve daha düşündürücü bir şey ola rak anlaşıldığında, bu acım a duygusuna sahip olm ak istem eye karşı daha güçlü bir uyarıda bulunulm alıdır. Daha çok, ken d ile rine açınılsın d i y e ağlayıp bağıran ve bu yüzden, durum larının dikkati çekebileceği ânı kollayan çocukları gözlem lem ek yerin de olur; hastalarla ve ruhsal rahatsızlığı olanlarla ilişki içinde ya şandığında, bu yakınm aların ve inlem elerin, m utsuzluğun sergi lenm esinin, aslında orada bulunanlara a c ı
ç e k t i r m e k am a
cım güdüp gütm ediğini sorar insan kendisine: sonra da b erik i lerin dile getirdiği acım a, zayıflar ve acı çekenler için bir teselli
Friedrich Nietzsche 7 0 -----------------------------------------------------------------dir, görürler ki tüm zayıflıklarına karşın en azından hâlâ b i r güçleri
vardır;
acı
çektirme
g ü c ü . M utsuz kişi,
acım a gösterisinin onun bilincine çıkarttığı bu üstünlük duygu sundan bir tür haz elde eder; kendini beğenm işliği kabarır, hâlâ dünyaya acı çektirecek kadar önem li biridir. Dolayısıyla, acınm a özlem i kend ind en haz alm a özlem idir; üstelik yakınlarına zarar verm e pahasına; kendi özgün benliğini, olanca saygısızlığıyla gösterir insanlara; hiç de R ochefoucauld’u n dediği gibi “aptallı ğıyla” değil. — Toplum daki tüm ikili konuşm alarda sorulan tüm sorulara verilen tüm yanıtların dörtte ü çü , karşısındakine birazcık acı çektirm ek içindir; b irço k insan bu yüzden toplum için e girm e gereksinim i duyar: toplum onlara güçlü oldukları duygusunu verir. K ötülük, kendini kabul ettirdiği böyle sayısız ama ço k k ü çü k dozlarda, güçlü bir yaşam uyarıcısıdır: tıpkı iyi niyetin aynı biçim de insanların dünyasında yaygınlaşm ası, her zaman hazır bir ilaç olması gibi. — Peki, acı çektirm enin hoşla rına gittiğini, başkalarını h iç olmazsa düşüncelerinde inciterek ve k ü çü k kötülüğün tohum larını onlara saçarak sık sık eğlen diklerini — ve iyi eğlendiklerini — itiraf edecek ço k sayıda dü rüst kişi çıkacak mıdır? Ç oğunluk dürüst değildir ve birkaç in san da böyle ayıp bir şeyden haberdar olm ayacak kadar iyidir; bu n lar böylelikle Prosper M érim ée’nin haklı olarak söylediğini zaten yadsıyabilirler; “Sachez aussi qu’il n ’y a rien de plus co m m un que de faire le m al pour le plaisir de la faire.”'
5 1.
Görünüş
nasıl
varlık
olur.
— Bir tiyatro oyuncu
su sonunda en büyük acısında, örneğin evladının cenazesinde bile, rolü nün bıraktığı izlenim i ve genel sahnesel etkiyi düşün
İnsanca Pek insanca 1______________________ m ekten vazgeçm ez; kendi acısına ve bu acının dışavurum larına, kendi kendisinin izleyicisi olarak ağlar. Hep bir ve aynı rolü oy nayan ikiyüzlü biri sonunda ikiyüzlü olm aktan çıkar; örneğin gençliklerinde genellikle bilinçli ya da bilin çsizce ikiyüzlü olan rahipler sonunda doğallık kazanırlar ve sonra gerçekten, h içbir yapm acığa gerek duym adan düpedüz rahip olurlar; ya da b ab a n ın başaram adığını belki oğul, babasının ön sıçram asından ya rarlanıp, onun alışkanlığını m iras alarak başarır. Birisi, uzun bir süre ve inatla bir şey gibi g ö r ü n m e k isterse, sonunda b u n dan başka bir ş e y olm ak zor gelecektir ona. Her insanın m es leği, hatta sanatçılarm ki bile ikiyüzlülükle, dışarıdan bir taklitle, etkili olandan kopya çekilm esiyle başlar. H er zam an bir sevecen lik m askesi takm an biri, sonunda onlar olm adan sevecenlik ifa desinin elde edilem eyeceği güleryüzlü ruh halleri üzerinde bir güç kazanır — ve sonunda bu ruh halleri de onun üzerinde güç kazanır, kendisi güleryüzlü o l u r .
52.
Aldatmada
dürüstlük
n o k t a s ı . — Bütün büyük
aldatıcılarda, güçlerini borçlu oldukları kayda değer bir durum vardır. Tüm hazırlıkların içindeki asıl dolandırm a edim inde, se sin titrem esinin, anlatım ın, jestlerin içind e, etkili sahnelem enin ortasında k e n d i
kendilerine
i n a n ı r l a r : çevrelerinde-
kilere m ucizevi ve ezici biçim de hitap eden de budur. D in k u ru cuları, dolandırıcılardan ayıran, bu k end i kendini aldatma d uru m undan kurtulam am alarıdır: ya da k uşkun u n baskın çıktığı o aydınlık anları ço k ender yaşarlar; genellikle bu aydınlık anları kötü m uhaliflere mâl ederek avuturlar kendilerini. D oland ırıcı ların da. din kurucuların da olağanüstü i z l e n i m i
bırak
Friedrich Nietzsche 7 2 -----------------------------------------------------------------maları
için, kendini aldatm a işbaşında olm alıdır. Çünkü in
sanlar, ço k güçlü bir biçim de inanıldığı açıkça görülen şeyin doğruluğuna inanırlar.
5 3.
Hakikatin
sözde
düzeyleri.
— Ç ok yaygın yanlış
çıkarım lardan biri de şudur: bir kim se bize karşı doğru ve içten olduğuna göre, hakikati söylüyordur. Böylece bir ço cu k anne babasının yargılarına, bir Hıristiyan da kilisenin kurucusunun iddialarına inanır. Yine aynı nedenle, eski yüzyıllarda insanların m utluluklarından ve yaşam larından fedakarlık ederek savun dukları her şeyin yanılgılardan ibaret olduğunu kabul etm ek is tenilm ez: belki de bu nların hakikatin düzeyleri olduğu söylenir. Ama aslında bir kim se bir şeye içtenlikle inanm ış ve inancı uğ runa savaşmış ve ölm üşse, onu harekete geçirenin aslında sade ce bir yanılgı oluşunun, büyük b ir h a k s ı z l ı k olduğunu dü şünürler. Böyle bir süreç, bengi adalete aykırı görünür; bu yüz den duyarlı insanların yüreği her zaman kafalarına karşı şu ilk e yi belirler: ahlaksal eylem lerle entelektüel görüşler arasında ke sinlikle zorunlu bir bağ bulunm alıdır. Ne yazık ki durum fark lıdır; çü nkü bengi adalet yoktur.
54.
Y a l a n . — insanlar gündelik yaşam larında n için genellikle hakikati söylerler? — Bir tanrı yalan söylem eyi yasakladığı için değil elbette. T ersine, ilkin: daha rahat olduğu için ; çü nkü yalan: buluş, rol yapm a ve bellek gerektirir. (Bu yüzden Swift der ki: bir yalan söyleyen, üstlendiği ağır yükü nadiren fark eder; çü n
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 73 kü bir yalanı sürdürebilm ek için , başka yirm i yalan daha b u l m ak zorundadır.) Sonra: basit ilişkilerde: doğrudan doğruya ben şunu istiyorum , b en şunu yaptım vb. d em ek daha avantajlıdır; o halde, otoritenin ve zorlam anın yolu, aldatm anın yolundan da ha güvenlidir. — Ama bir ço cu k karm akarışık ev içi ilişkilerde yetiştirildiyse, yalanı da aynı doğallıkla kullanır ve ister istem ez her zam an çıkarına uygun düşeni söyler; bir hakikat duygusu, yalana karşı bir antipati ona tam am en yabancıdır ve uzaktır, böylece tüm m asum luğuyla yalan söyler.
55.
İnanç
yüzünden
ahlaka
kuşku
düşürmek.
— Sadece ikiyüzlüler tarafından temsil edilen hiçbir iktidar sa vunulam az; K atolik Kilisesi ne kadar ço k “dünyevi” unsur barındırsa da, gücü kendileri için yaşamı zor ve anlam lı kılan ve b a kışları ve erim iş bede'nleri gece nöbetlerini, açlığı, coşkulu ib a detleri, hatta belki de kırbaç darbelerini anlatan, şin d i bile b o l ca bu lu nan o ruhani doğalarına dayanm aktadır; bunlar in san la rı etkiler ve korkuturlar: ya böyle yaşam ak z o r u n l u olsaydı? — Budur onları görünce dilin ucuna gelen ürpertici soru. Bu kuşkuyu yayarak, güçlerinin tem elini tekrar tekrar sağlamlaştır mış olurlar; özgür düşünceliler bile kendilerinden böylesine vaz geçenlere karşı, katı bir hakikat duygusuyla karşı koymaya ve “seni aldatılm ış, aldatm a!” demeye cesaret edemezler — O nları ayıran kavrayışların farklılığıdır sadece, kesinlikle bir iyilik ya da kötülük farkı değil: ama sevilm eyene h aksız davranmakta âdet tendir. Ö rneğin Cizvitlerin kurnazlığından ve rezil sanatlarından söz edilir, ama h er bir Cizvit’in kendisine nasıl bir kendini y en meyi dayattığı ve Cizvit ders kitaplarının vaaz ettiği, kolaylaştı-
Friedrich Nietzsche 7 4 -----------------------------------------------------------------n lm ış yaşam pratiğinin kesinlikle onların değil, sıradan insanla rın işine yaradığı görm ezden gelinir. Elbette, biz aydınlanm ışla rın da, tam am en aynı taktik ve örgütlenm eyle böyle iyi birer araç, kend ini yenm e, yorulm azlık, fedakarlık sayesinde aynı ö l çüde takdire değer olup olm ayacağım ız sorulabilir.
56.
Bilginin
radikal
kötü
üzerindeki
zaferi.
—
Bir süreliğine, son derece kötü ve yoz insanlar hakkında b ir ta sarım a sahip olmuş olm ak, bilge olm ak isteyen kişiye büyük bir kazanç sağlar: bu tasarım da, tam karşıtı gibi yanlıştır; ama uzun zam an dilim leri boyunca egem en olm uştur ve kökleri bize ve b i zim dünyam ıza kadar uzanm ıştır. Kendim izi kavram ak için o n la n
kavram am ız gerekir; ama sonra daha yükseğe çıkm ak için,
onların üstüne basarak çıkm am ız gerekir. Sonra görürüz ki. m e tafizik anlam da günahlar yoktur; ama aynı anlam da, erdem ler de yoktur; tüm bu törel tasarım lar alanı sürekli dalgalanma h a lindedir; iyiye ve kötüye, ahlaklıya ve ahlakdışına ilişkin daha yüksek ve daha alçak kavram lar vardır. Şeylerden, onların bilgi sinden fazlasını istem eyenin ruhu kolaylıkla huzur bulur ve hırs yüzünden değil, olsa olsa cahillik yüzünden yanlış yapar (ya da dünyanın dediği gibi, günah işler). Artık arzularım karalam ak ve k öklerini kurutm ak istem eyecektir; ama ona tam am en ege m en olan biricik hedefi, ■— her zaman olabildiğince iyi b i 1 m e k — onu soğukkanlı yapacak ve içindeki tüm yabanıllığı yatıştıra caktır. Ayrıca, ona eziyet eden bir sürü tasarım dan kurtulm uş tur: artık cehennem azabı, günahkarlık, iyiye yatkın olmama sözcü kleri onun için bir şey ifade etmez: bunlarda sadece yanlış dünya ve yaşam görüşlerinin uçuşan hayaletlerini görür.
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ 57.
İnsanın
kendini
bölmesi
olarak
ahlak.
—
Kendi konusuna gerçekten gönül vermiş b ir yazar, herhangi b i risinin çıkıp da aynı konuyu daha anlaşılır bir biçim de serim leyerek ve bu konudaki sorunları hiç açık bırakm adan yanıtlaya rak kendisini ortadan silm esini arzular. Seven b ir kız, sevgisinin ledakar sadakatini, sevdiğinin sadakatsizliğinde kanıtlayabilm eyi arzular. Bir asker, zafer kazanan vatanı için savaş m eydanın da şehit düşmeyi arzular. Çünkü vatanın zaferiyle birlikte onun en büyük arzusu da zafer kazanm ıştır. Bir ana çocuğuna, k en d i sine esirgediği şeyi, uykuyu, en iyi yem eği, yerine göre sağlığını, servetini verir. — Peki tüm bunlar egoizm dışı durum lar mıdır? Bu ahlaklılık eylem leri Schop enhauer’in deyişiyle “olanaksız ama yine de gerçek” oldukları için birer m u c i z e Tüm bu örneklerde insanın k e n d i s i n e
ait
bir
düşünceyi, b ir isteği, bir ürünü, k e n d i s i n e
m idirler? ş e y i , bir
ait
başka
b i r ş e y d e n daha çok sevdiği, yani kendi varlığını i k i p a r çaya
b ö l d ü ğ ü ve bir parçayı diğerine feda ettiği açık değil
midir? Eğer dikkafalının birisinin; “Şu insanın karşısında geri çekilm ektense, kurşuna dizileyim daha iyi” demesi, farklı bir şey m idir? Anılan her örnekte b i r
şeye
özünde duyulan
eğilim (arzu, dürtü, istek) m evcuttur; bu eğilime ayak uydur m ak ise “egoizm dışı” değildir. — Ahlakta insan birey olarak de ğil, bölünm üş olarak davranır.'
58.
Neyin
sözü
verilebilir.
— insan eylem lerin sözü
nü verebilir, duyguların değil; çü nkü duygular istem dışıdır. B i
Friedrich Nietzsche 7 6 -----------------------------------------------------------------risine onu her zam an sevm e ya da ondan nefret etm e ya da ona sadık olm a sözü veren kim se, gücünün dışındaki bir şeyin sözü nü veriyordur; elbette, gerçi genellikle sevginin, nefretin ve sa dakatin ürünü olan ama başka güdülerden de doğabilen eylem lerin sözünü verebilir; çü n kü bir eylem e götüren bird en fazla yol ve güdü vardır. O halde, birini her zam an sevm e sözü şu anla m a gelir: seni sevdiğim sürece sana sevgi eylem lerini gösterece ğim , seni artık sevm ezsem , başka güdülerle de olsa aynı eylem leri görm eye devam edeceksin benden: böylece tanıdıklarım ızın zihninde sevginin h iç değişm ediği ve hâlâ aynı olduğu görüntü sü kalacak. — D em ek ki, insan kendini kandırm adan birisine ebedi sevgi vaadinde bulunduğunda, sevgi görüntüsünün sü re ceğine söz verm ektedir.
59.
Anlak
ve
ahlak.
— V erilen sözleri tutabilm ek için , iyi
b ir belleğe sahip olm alı kişi. Acım a duyabilm ek için, kuvvetli bir hayal gücüne sahip olm alı. Bu kadar sıkı sıkıya bağlıdır ahlak, anlağın iyiliğine.
60.
İntikam
almayı
istemek
ve
intikam
almak.
— Bir intikam düşüncesine sahip olm ak ve bunu uygulam ak, şiddetli ama geçici bir ateş nöbetine tutulm ak dem ektir: ama onu uygulayacak gücü ve cesareti olm adan, bir intikam düşün cesine sahip olm ak dem ek, k ro nik bir ızdırabı, bed en in ve ru h un zehirlenm esini içten içe yaşam ak dem ektir. Sadece niyetle ri gören bir ahlak, her iki durum a da eşit değer biçer; genellikle
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 77 ilk duruma daha kötü olduğu değeri biçilir (intikam eylem inin belki beraberinde getirdiği kötü sonuçlar yüzünden). Her iki de ğerlendirm e de basiretsizdir.
61.
B e k l e y e - b i l m e k . — B ek ley e-b ilm ek o denli zordur ki. en büyük şairler, bekleyem em eyi şiirlerinin konusu yapm aktan yüksünm em işlerdir. Ö rneğin Shakespeare O thello’da, Sofokles Aias’ta': Aias duygularını bir gün daha soğutabilseydi, kehanetin bildirdiği gibi, intihar etmeyi gerekli görm eyecekti; herhalde in cinm iş kibrinin k orku nç kışkırtm alarını elinin tersiyle itecek ve kendi kendine şöyle diyecekti: benim durum um da kim b ir k o yunu bir kahram an zannetm ezdi ki? Bu kadar korkunç b ir şey m i bu? Tam tersine, sıradan insani bir şey; Aias kendini böyle avutabilirdi. T u tku beklem ez; büyük adam ların yaşam ındaki trajik yön, genellikle onların dönem leriyle ve çevrelerindeki in sanların düzeysizliğiyle çatışm aları değil, yapıtlarını bir yıl, iki yıl öteleyem em eleridir; bekleyem ezler. — Tüm düellolarda, da nışılan kişilerin saptam ası gereken tek şey, tarafların daha b e k leyebilip bekleyem eyeceğidir: eğer bekleyem eyeceklerse, h er iki taraf da “ya b en yaşarım, o zam an öbürü anında ölm elidir, ya da tam tersi” dediği sürece bir düello m antıklıdır. Böyle bir d urum da beklem ek dem ek, incinm iş onurun korku n ç işkencesine, onu inciten yüzünden daha uzun bir süre katlanm ak dem ektir; ve bu acı yaşam uğruna katlanılm aya değer olan acıdan daha bü yü k bir acı olabilir.
Friedrich Nietzsche 7 8 -----------------------------------------------------------------62.
intikamın
tadını
ç ı k a r m a . — •Hakarete uğradıkla
rını hisseden ham insanlar, uğradıkları hakaretin derecesini ola bildiğince yükseltirler ve bu n u n nedenini aşırı abartılm ış söz cüklerle anlatırlar; sırf, b ir kez uyanm ış bu lu nan nefret ve in ti kam duygusunun tadını çıkarm ak için.
63.
Küçümsemenin
değeri.
— Kendilerine duydukları
saygıyı ve eylem lerindeki belirli bir becerikliliği koruyabilm ek için, tanıdıkları tüm insanları hayallerinde küçük düşürm e ve küçüm sem e gereği duyan insanların sayısı hiç de az değildir, b el ki de büyük bir çoğunluğu oluşturur bunlar. Ama küçük insan lar çoğunlukta olduğundan ve söz konusu becerikliliğe sahip o l maları ya da onu yitirm eleri büyük bir önem taşıdığından, işte —
64.
Çabuk
öfkelenen.
— Bize çabucak öfkelenen birine
karşı, karşım ızda, bir zam anlar canım ıza kastetm iş biri varmış gibi dikkatli olmalıyız: çünkü hâlâ yaşıyor oluşum uzun n e d e n i , onun öldürm e gücünün eksikliğidir; bakışlar yetseydi buna, çok tan gelirdi ölüm başım ıza. Birisini, fiziksel vahşiliği görünür kılarak, korku uyandırarak susturm ak ham kültürün bir parça sıdır. — Seçkinlerin hizm etlilerine yönelttikleri o soğuk bakış da, insanla insan arasındaki o kast sınırlam alarının bir kalıntısı, ham antikçağdan bir parçadır; eskinin koruyucuları olan kadın lar bu yadigarı da, daha bir sadakatle korum uşlardır.
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ 65.
Dürüstlük
nereye
götürür.
— Birisinin, kendisini
eyleme geçiren ve tüm insanların güdüleri kadar iyi ve kötü olan güdüler hakkında, zam an zaman ço k dürüstçe konuşm ak gibi kötü bir alışkanlığı vardı. Ö nce kızgınlık doğurdu, sonra kuşku, zamanla adeta dışlandı ve toplum dan aforoz edildi, sonunda yargı başka zam an h iç dikkate alm adığı ya da göz yum duğu ve silelerle anım sadı böyle rezil b ir varlığı. Genel sır hakkında sus masını bilem eyişi ve hiç kim senin görm ek istem ediğini — k en di kendisini — görme yolundaki sorum suzca eğilim i onu hapse ve erken bir ölüm e götürdü.
66. Cezayı
gerektirir,
hiç
cezalandırılmadı.—
Suçlulara karşı işlediğim iz suç, onlara alçak m uam elesi yapmamızdır.
67.
Erdemin
kutsal
basitliği.
— Her erdem in ayrıca
lıkları vardır: örneğin yakılmaya m ahkum edilmiş birinin yakı lacağı odun yığınına, kendi bir k u cak odununu götürm ek gibi.
68. Ahlaklılık
v e b a ş a r ı . — Bir eylem in ahlaklı ya da ah
laksız yönlerini, özellikle onun başarısından sonra değerlendi renler, izleyiciler değildir sadece; hayır, eylem cinin kendisi yapar
Friedrich Nietzsche 8 0 -----------------------------------------------------------------bunu. Çünkü güdüler ve niyetler nadiren yeterince net ve basit tirler, ve bu arada bellek de eylem in başarısıyla bulanıklaşır, öy le ki insan bizzat kendi eylem ine yanlış güdüler atfeder ya da önem siz güdüleri önem liym işler gibi ele alır. Başarı çoğunlukla b ir eyleme vicdanın tam am en dürüst pırıltısını kazandırır; bir başarısızlık ise en h or görülesi eylemin üzerine vicdan azabının gölgesini düşürür. “Bana sadece başarıyı verin: onunla tüm dü rüst ruhları da kendi yanım a çektim — ve kendim i de kendim e karşı dürüst kıldım ” diye düşünen politikacının ünlü pratiği de bundan kaynaklanır. — Benzer bir biçim de, başan, daha doğru gerekçelendirm enin yerine geçecektir. Şim di bile birçok aydın, Hıristiyanlığın Yunan Felsefesi üzerindeki zaferinin, Hıristiyanla rın daha büyük bir hakikate sahip oluşlarının bir kanıtı olduğu nu düşünüyor — bu örnekte sadece daha kaba ve daha zalim olanın, daha zihinsel ve daha narin olan üzerinde zafer kazanmış olm asına karşın. Daha büyük hakikatin ne olduğu ise, uyanan b i lim lerin harfi harfine Epikür’ün felsefesine dayanmalarından, Hı ristiyanlığı ise harfi harfine reddetm iş olm alarından anlaşılabilir.
69.
Sevgi
ve
adalet.
— Neden sevgiye, adaletin aleyhine
daha büyük bir değer verilir ve sanki ondan ço k daha yüce bir varlıkm ış gibi, en güzel şeyler sevgi hakkında söylenir? Oysa sevgi adaletten açıkça daha aptal değil m idir? — Elbette, işte tam da bu yüzden herkes için ço k daha r a h a t t ı r : aptaldır ve zen gin b ir bereket sepeti vardır; bu sepetten dağıtır tüm arm ağanla rını — h erkese, bunu hak etm eyene, hatta bir teşekkür olsun et m eyene bile. Tarafsızdır, In cil’den ve deneyim den bildiğim iz gi b i, sadece haksızları değil, durum a bağlı olarak haklıları da ilik
İnsanca Pek İnsanca 1 lerine dek ıslatan yağmur kadar.
70.
İ d a m . — Nasıl oluyor da idam bizi b ir cinayetten daha ço k incitiyor. Yargıçların soğukluğu, u tanç verici ön hazırlıklar, b u rada bir insanın başkalarının gözünü korku tm ak am acıyla araç olarak kullanıldığı kavrayışıdır bu nun nedeni. Çünkü bir suç varsa bile cezalandırılıyor değildir: eğitim cilerde, anne babalar da, çevrelerde, bizdedir o su ç, katilde değil — neden olan k o şulları kastediyorum .
7 1.
U m u t . — Pandora kötülük dolu kabı getirip açtı. T an rıla rın insanlara bir hediyesiydi bu ; dıştan bakıldığında güzel, b a ş tan çıkarıcı bir hediyeydi ve “M utluluk K abı” denm işti ona. S o n ra tüm kötülükler, canlı, kanatlı varlıklar u çtular dışarıya: o gün bugündür uçuşup dururlar ortalıkta ve gece gündüz zarar verir ler insanlara. T ek bir kötülük henüz çıkam am ıştı kaptan dışarı ya: o sırada Pandora, Zeus’un isteğiyle kapatınca kapağı, k alm ış tı o kötülük k abın içinde. Şim di m u tluluk kabını her zam an evinde tutar insan ve bir hâzinenin bulunduğunu zanneder bu kabın içinde; on un em rindedir hazine, uzatır elini canı isted ik çe; çünkü bilem ez Pandora’nm getirdiği kabın kötülük k abı ol duğunu da, geride kalan kötülüğü m u tlu lu k verici en b ü yü k şey zanneder, — um uttur o şey. — Zeus, öteki kötülüklerden de fazlasıyla eziyet çek en insanın, yaşam ı kestirip atm am asını, hep yeni eziyetler çekm eye devam etm esini istem işti. Bunun için in sanlara um udu verdi: aslında kötü lü klerin en kötüsüdür u m ut.
81
Friedrich Nietzsche
82-----------------------------------------------------------çü nkü insanın çektiği eziyeti uzatır.
72.
Ahlaksal yor.
coşabilirliğin
derecesi
bilinmi
— Kişinin belirli sarsıcı görüntüleri ve izlenim leri alıp al
m adığı — örneğin haksız yere idam edilm iş, öldürülm üş ya da işkence edilm iş bir baba, sadakatsiz b ir kadm , zalim bir düşm an saldırısı gibi — tutkularım ızın akkor haline gelip gelm ediğine ve tüm yaşam ı yönlendirip yönlendirm ediklerine bağlıdır. Hiç kim se, koşulların, acım anın, öfkelenm enin kendini nereye götürebi leceğini bilm ez, çoşabilirliğinin sınırlarını bilm ez. Acınası küçük ilişkiler, acınası kılarlar; genellikle yaşantıların niteliğine değil niceliğine bağlıdır alçak ve yüksek insan, iyisiyle kötüsüyle.
73.
İsteği
dışında
ş e h i t . — Bir partide, arkadaşlarına
karşı çıkam ayacak denli korkak ve ödlek bir insan vardı; onu her işe koşarlardı, ondan h er şeyi isterlerdi, çü nkü dostlarının kendisi hakkında kötü düşünm eleri, ölüm den daha ço k k orku turdu onu; zavallı, zayıf bir ruhtu o. Bunu anladılar ve anılan .özelliklerinin tem elinde onu bir kahram an ve hatta bir şehit yap tılar. Ö d lek insan, için d en her zam an hayır dediği halde, hep evet sözü çıktı dudaklarından, partisinin görüşleri için öldüğü idam sehpasında bile; o sırada eski yoldaşlarından biri vardı ya nında, sözleri ve bakışlarıyla öyle bir baskı yapm ıştı ki ona, ger çekten ciddi bir biçim de karşılam ıştı ölüm ü ve o zam andan b e ri de b ir şehit ve büyük bir k işilik olarak övülür durur.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 8 3 74.
Gündelik
ö l ç ü t . — Eylem lerin aşırıları k ibre, ılım lıları
alışkanlığa ve ap takaları korkuya yorulursa nadiren yanılgıya düşülür.
75.
Erdem
hakkındaki
yanlış
a n l a m a . — Erdem siz
liği, hazla bağlantısı içinde tanımış biri, tıpkı ardında haz düş künü bir gençlik bırakm ış biri gibi, erdem in acıyla bağlantılı ol m ası gerektiğini zanneder. Buna karşılık, tutkularından ve gü nahlarından çok çekm iş birisi, erdem de huzuru ve ruhun m u t luluğunu özler. Bu yüzden, erdem li iki kişinin birbirini hiç an lam am ası m üm kündür.
7 6.
M ü n z e v i . — M ünzevi, erdem i b ir zorluğa dönüştürür.
77.
Kişinin
saygınlığını
davaya
aktarmak.
—
G enel olarak sevgi ve başkasının yararına kendini feda etm e ey lem lerine, nerede görülürlerse görülsünler saygı duyulur. Böyle likle, bu tarzda sevilen ya da insanın kend ini feda ettiği ş e y l e rin
d e ğ e r i artırılm ış olur: belki de kendi başlarına ço k de
ğerli olmasalar bile. Yürekli bir ordu, uğrunda savaştığı davaya ikna eder.
Friedrich Nietzsche 8 4 -----------------------------------------------------------------78.
Hırs,
ahlaksal
duygunun
bir
ikamesi.
—
Hırslı olm ayan kişilerde, ahlaksal duygu eksik olmamalıdır. Hırs lı kişiler, bu duygu olm adan da başlarının çaresine bakabilirler, h em en hem en aynı başanyla. — Bu yüzden, m ütevazı, hırs nedir bilm eyen ailelerin oğulları, ahlaksal duygularını bir kez yitirdik lerinde, genellikle hızla yükselerek, tam bir nam ussuz olurlar.
79.
Kibir
zenginleştirir.
— İnsan tini, kibirsiz ne de
yoksul olurdu! Ama bu haliyle, her türden m üşteriyi cezbeden, iyi doldurulm uş ve hep yeniden dolan bir mağazaya benzer; her şeyi bulabilirsiniz orada, her şeyi alabilirsiniz, yeter ki geçerli pa rayı (hayranlık) getirin yanınızda.
80.
Yaşlı
ve
ö l ü m . — D inin yönelttiği talepler bir yana, e l
b ette şöyle sorulabilir; güçlerinin azaldığını hisseden yaşlı bir adam ın, tam am en aklı başındayken kendine bir hed ef koym ak yerine yavaş yavaş tü kenişini ve çö zü lü şü n ü , beklem esi neden daha övgüye değer olsun ki? Bu durum da intihar son derece do ğal ve akla yatkın bir eylem dir; aklın bir zaferi olarak haklılıkla b ir saygı uyandıracaktır; ve eski zam anlarda Yunan Felsefesi’n in önde gelenleri ve en yiğit R om a vatanseverleri intihar ederek öl meyi seçtiklerinde, uyandırm ıştır da. Buna karşılık, hekim ler den endişeli tavsiyeler alarak ve en zavallı tarzda yaşayarak, ya şam ın asıl hedefine daha da yakınlaşm a gücüne sahip olm adan.
insanca Pek İnsanca 1
85
günbegün öm rünü uzatm ak ço k daha az saygıdeğerdir. — D in ler, intihar talebine yönelik lanetlerle doludur: böylelik le yaşa ma âşık olanlarda, kendi kendilerine dalkavukluk ederler.
81.
A cı
çekenin
ve
failin
y a n ı l g ı l a r ı . — Zengin,
yoksulun sahip olduğu bir şeyi (örneğin bir prens, köylünün sevgilisini) elinden alırsa, yoksulda b ir yanılgı oluşur: sahip o l duğu az şeyi elinden alm ası için, zenginin tam am en alçak olm a sı gerektiğini düşünür. Oysa zengin t e k
b ir
m ü lkün değerini
pek de derinden duyum sam az, çü n kü ço k şeye sahip olmaya alışkındır o: bu yüzden kendini yoksulun ruhunun yerine koya maz, ve yoksulun zannettiği kadar da haksızlık etm em ektedir. İkisi de birbirleri hakkında yanlış tasarımlara sahiptirler. T arih te en ço k can sıkan, güçlünün haksızlığı, göründüğü kadar b ü yük değildir. Büyük iddiaları bu lu nan, yüksek bir varlık olmaya yönelik kalıtım sal duygu bile oldukça soğukkanlı kılar ve vicda nı rahatlatır: hatta hepim iz kendim izle bir başka varlık arasında ki fark çok büyükse, artık hiçbir haksızlık duyumsamayız ve ör neğin bir sivrisineği, hiçbir vicdan azabı duymadan öldürürüz. Ö rneğin (tüm eski Yunanlıların olağanüstü asil olarak tanım la dıkları) K serkses’in ', bir babanın oğlunu elinden alarak, ord u nun bir seferine duyduğu korkak, uğursuz bir güvensizliği dile getirdiği için parçalattırm asında, h içbir kötülük belirtisi yoktur: bu olayda birey, can sıkıcı bir bö cek gibi bertaraf edilir, b ir d ün ya hakim inde eziyet verici duygular uyandıram ayacak kadar dü şük biridir o. Her zalim, kötü davrandığının zannettiği ö l ç ü d e zalim değildir; acının tasarımı, acı çek m en in kendisiyle aynı şey değildir. Küçük sam im iyetsizliklerle kam uoyunu yanıltan gaze
Friedrich Nietzsche
86-----------------------------------------------------------tecinin, adaletsiz yargıcın durum u da aynıdır. Tüm bu örnekler de n ed en ve etki tam am en farklı duygu ve düşünce gruplarıyla çevrilidir; oysa ister istem ez, failin ve acı çekenin aynı şeyi dü şündükleri ve duyum sadıkları varsayılır ve bu varsayım uyarın ca b irin in suçu, diğerinin çektiği acıyla ölçülür.
82.
Ruhun
derisi.
— Nasıl ki kem ikler, et parçaları, iç or
ganlar ve damarlar, görüntüyü insan için katlanılabilir kılan bir deriyle örtülüyseler, ruhun heyecanları ve tutkuları da kibirle örtülüdür: kibir ruhun derisidir.
83.
Erdemin
uykusu.
— Erdem uyuyunca daha dinç uya
nacaktır.
84.
Utancın
incelmişliği.
— insanlar pis bir şeyi dü
şü nm ekten utanm azlar ama, bu pis düşüncelerin kendilerine ya kıştırılacağım tasarladıklarında utanırlar.
85.
Kötülük
enderdir.
— insanların çoğu, kötü olam aya
cak kadar ço k m eşguldürler kendileriyle.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------87 86 .
Terazinin
dili.
— İnsan över ya da kınar, yargı gücü
m üzü ışıklandırm aya hangisinin daha ço k olanak verdiğine göre.
87.
Luka
İncili,
18,
1 4 ’ü n
düzeltilmişi.
— Ken
dini alçaltan, yükseltilm ek ister.'
intiharın
e n g e l l e n i ş i . — İnsanın yaşam ını elinden
alm ak için b ir yasa vardır, ama onun ölüm ünü elinden alm am ız için h içbir yasa yoktur: sadece zulüm dür bu.
K i b i r l i l i k . — insanların iyi kanaati, bizim için önem lidir, çünkü bir kere bize yararı vardır, sonra onları sevindirm ek iste riz (çocu klar anne babalarını, öğrenciler öğretm enleri ve genel olarak iyiniyetli insanlar tüm öteki insanları). Sadece, b ir kim se için insanların iyi kanaatinin yarar ya da sevindirm e isteği d ışın da da önem taşıdığı yerde, kibirden söz ediyoruz. Bu durum da insan kendisini sevindirm ek istem ektedir, ama bunu çev resin deki insanların sırtından ya da onları kend isi hakkında yanlış bir kanaat sahibi olmaya kandırarak ya da tüm bu ötekilere (k ıs kançlık uyandırarak) sıkıntı verecek bir “iyi kanaat” derecesini görm ezden gelerek yapm aktadır. Kişi genellikle başkalarının k a naati sayesinde kendisi hakkında sahip olduğu kanaati onaylat
Friedrich Nietzsche
88-----------------------------------------------------------m ak ve kendi kendisine doğrulam ak istem ektedir: ne var ki güç lü otorite alışkanlığı — insan kadar eski bir alışkanlık — b irço k larını, kendine duyduğu inancı da bir otoriteye dayamaya, yani ötekilerd en almaya yöneltir; başkalarının yargı gücüne, kendile rininkind en daha çok güvenirler. — Kendi ken d in e duyulan il gi, kendini eğlendirm e arzusu, kibirli kişide öyle yüksektir ki, başkalarını kendisi hakkında yanlış, ço k yüksek b ir değer b iç m eye kandırır ve sonra da başkalarının otoritesine dayanır: yani yanılgıyı doğurur ve sonra da bu yanılgıya inanır. — Söylem ek gerekir ki kibirli insanlar kendilerinin kadar başkalarının da h o şuna gitm ek istiyor değillerdir ve bunu yaparken kendi yararla rını ihm al edecek kadar ileri giderler; çü nkü salt kendi kend ile rini sevindirm ek, kend ilerind en haz duym ak için sık sık çevre lerindeki insanları kendilerine karşı elverişsiz, düşm anca, kıs kanç, yani zararlı bir ruh hali içine sokm akla ilgilenirler.
90.
İnsan
sevgisinin
s ı n ı r ı . — Ö tekinin b ir aptal, kötü
bir h erif olduğunu ilan eden h er kişi, sonunda o kişi böyle b iri si olm adığını gösterdiğinde, öfkelenir.
91.
Moralité
larmoyènte.'
— Ne büyük bir zevk verir
ahlaklılık! Soylu, yüce gönüllü eylem lerin salt anlatılışında bile ne büyük b ir sevinç gözyaşı seli aktığını anım sayalım yeter! — Tam am en sorum suz oluşa duyulan inanç yaygınlık kazandığın da, yaşam ın bu büyüsü ortadan kalkacaktır.
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 8 9 92.
Adaletin
kökeni.
— Adaletin (hakseverliğin) köken i,
Thukydides’in (Atina ve M el elçilerinin k orku nç konuşm aların da) doğru bir biçim de kavradığı gibi, yaklaşık olarak e ş i t ce
sahip
olanlar
gü
arasındadır; açıkça görülebilir b ir güç
üstünlüğünün bulunm adığı ve başarısız bir savaşın, karşılıklı za rarlar vereceği yerde, anlaşm a ve karşılıklı talepleri pazarlık et m e düşüncesi doğar: adaletin başlangıçsal karakteri, t a k a s ka rakteridir. Her iki taraf, kendilerinin ötekinden daha fazla değer verdiği şeyi alarak, ötekini m em nun eder. Karşı tarafa bundan böyle kendisine ait olm asını istediği şey verilir ve buna karşılık, istenilen alınır. D em ek ki adalet yaklaşık olarak eşit güç k on u m larında b ir m isillem e ve takastır: böylece, intikam kökensel ola rak adalet alanına aittir, bir tür takastır. Şükran duyma da öyle. — Elbette, adalet anlaşılır bir kendini korum a görüş açısına da yanm aktadır, yani şu düşüncedeki bencilliğe: “Niye kendim e boş yere zarar vereyim ve belki bu yüzden hedefim e de ulaşam ayayım ki?” — Adaletin k ö k e n i hakkında bu kadar, insanlar zihinsel alışkanlıkları uyarınca, sözüm ona adil, haksever eylem lerin başlangıçtaki am acını u n u t t u k l a r ı
için ve özellikle
binlerce yıl boyunca çocuklar bu tür eylem lere hayranlık duy mayı ve onları taklit etm eyi öğrendikleri için, adil bir eylem in egoizm içerm eyen b ir eylem olduğu görüntüsü doğm uştur za manla: ne var ki, adalete biçilen yüksek değer bu görüntüye da yanm aktadır, ve aynca tüm değer biçm eler gibi hâlâ sürekli ola rak artm aktadır: çü n kü büyük değer verilen bir şey fedakarlık yoluyla elde edilm eye çalışılır, taklit edilir, çoğaltılır ve bireyle rin gösterdikleri çaba ve gayretin değerinin de eklenm esiyle, ar tar değeri. — U n u tkanlık olmasaydı dünya ne kadar az ahlaklı
Friedrich Nietzsche 9 0 -----------------------------------------------------------------görünürdü! Bir şair, tan n n m unutkanlığı insan onurunun m abe dinin eşiğine bek çi olarak yerleştirdiğini söyleyebilirdi.
93.
Zayıf
olanın
hakları
ü z e r i n e . — Herhangi birisi,
örneğin kuşatm a altındaki b ir k ent, koşullar gereği daha güçlü birin e b oyu n eğerse, b u n u n karşı koşulu, kişinin kendini yok ed ebilm esi, kentin yakılabilm esi ve böylece güçlüye büyük bir zarar verilebilm esi dir. Bu yüzden, hakların saptanm asına zemin oluşturabilecek bir tür e ş i t l i k doğm aktadır. D üşm anın çıka rı, korum adan yanadır. — Bu bakım d an köleler ve efendiler ara sında da haklar vardır, yani tam da köleye sahip olm anın efendi açısından yararlı ve önem li olm ası ölçüsünde. H a k başlangıç ta, b irin in diğerine değerli, önem li, vazgeçilm ez, yenilm ez vesa ire g ö r ü n d ü ğ ü
k a d a r d ı r . Bu açıdan, daha zayıf olanın da
hakları vardır, ama daha azdır bunlar. Bu yüzden söylenm iştir ünlü unusquisque tantum ju ris habet, quantum potentia valet' (ya da daha doğrusu; quantum potentia valere cred itur') sözü.
94.
Şimdiye
kadarki
ahlaklılığın
üç
evresi.
—
Hayvanın insan olduğunun ilk belirtisi, eylem lerinin artık anlık esenlikle değil kalıcı olanla ilişkili olm ası, yani insanın y a r a r lı,
amaca
u y g u n olm asıdır; o zaman önce aklın özgür ik
tidarı çıkar ortaya. Daha üst bir düzeye ulaşılm ıştır, insan o n u r ilkesine göre eylediğinde; bu ilke sayesinde b ir yere yerleştirir kendini, boyu n eğer ortak duygulara ve bu da sadece kişisel ola rak anlaşılan yararlılığın kend isini yönlendirdiği evrenin üzerine
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 91 çıkarır onu: saygı duyar ve saygı duyulm ak ister, yani yararı, kendisinin başkaları hakkında, başkalarının da kendisi h akk ın da düşündüklerine bağlı olarak kavrar. Sonunda, ş i m d i y e k a d a r k i ahlaklılığın en üst düzeyinde şeyler ve insanlar hakkındaki k e n d i
ölçütlerine göre eyler, kendi belirler kendisi ve
başkaları için neyin onurlu ve yararlı öldüğünü; hep daha ço k geliştirilen yararlı ve onurlu kavramı uyarınca, görüşlerin yasa koyucusu olm uştur. Bilgisi onu en yararlı, yani genel olarak ka lıcı yararı kişisel yararın önüne, genel kalıcı geçerliliğin saygıyla kabul edilişini, anlık geçerliliğin önüne koym a yetisini verir ona; b ir k o lek tif-b irey olarak yaşar ve eyler.
9 5.
Olgun
bireyin
a h l a k ı . — Şim diye kadar, ahlaklı ey
lem in asıl karakteristiğinin, kişisel olm ayan yönü olduğu kabul edilm iştir; ve başlangıçta kişisel olm ayan tüm eylem lerin övül m esinin ve ödüllendirilm esinin nedeni, genel yararı gözetm ele riydi. Şimdi tam da k i ş i s e l gözetm ede genel olan için de en büyük yararın bulunduğu, her geçen gün daha iyi anlaşıldığına göre, bu görüşlerde b ir değişikliğin sırası değil m idir: tam da k e sinlikle kişisel bir eylem in, (bir genel yararlılık olarak) ahlak kavram ına karşılık düştüğü b ir zamanda? Kendinden tam b ir kişi
yapm ak ve tüm edim lerinde bu k işinin en büyük esenli
ğini dikkate alm ak — böylesi, ötekilerin yararına acım acı h ey e canlardan ve eylem lerden daha ileriye götürür. Elbette hepim iz, hâlâ kendim izdeki kişisel olanı ço k az dikkate alm aktan m uzdaribiz, kötü yetişm iştir o, — itiraf edelim bu nu : daha çok, b ilin cim iz bu kişisel olandan zorla uzaklaştırıldı ve devlete, bilim e, yardıma m uhtaçlara k u rban edildi, sanki k ötü olan, kurban ed il
Friedrich Nietzsche
92-----------------------------------------------------------m esi gereken oym uş gibi. Şim di de çevrem izdeki insanlar için çalışm ak istiyoruz, ama sadece b u çalışm ada kendim iz için en büyük yararı bulduğum uz ölçüde, ne fazla, ne eksik. T ü m sorun kişinin k e n d i
y a r a r ı n d a n ne anladığında; tam da olgun
laşm am ış, gelişm em iş, ham birey en ham biçim de anlayacaktır onu.
96.
Töre
ve
törel.
— Ahlaklı, törel, etik olm ak dem ek çok
eski bir yasaya ya da geleneğe itaat etm ek dem ektir. Bu itaatin zorla m ı yoksa isteklilikle m i gerçekleşiyor oluşunun h içb ir ön e m i yoktur, yeter ki gerçekleşsin. D urum a göre törel olan neyse, onu adeta doğuştan gibi, uzun bir kalıtım dan sonra yani kolay lıkla ve seve seve yapana (örneğin intikam alm ak, eski Yunanlı lardaki gibi iyi töreye giriyorsa, intikam alana) “iyi” denir. Ona iyi denir, çü nkü kendisi “bir am aç iç in ” iyidir; ama iyiniyet, acı ma ve benzeri şeyler, töreler değiştiği halde hep “b ir am aç için iyi” yani yararlı olarak duyum sandıklarından, şim di özellikle iyi niyetlilere, yardım severlere “iyi” denm ektedir. Kötü dem ek “tö rel olm ayan” (töredışı) olm ak, töreye aykırı davranm ak, ne den li akla uygun ya da aptalca olursa olsun, geleneğe karşı çıkm ak dem ektir; ama kom şusuna zarar verm ek değişik zam anların tö rellik yasalarında özellikle zararlı olarak görülm üştür, bu yüz den şim di özellikle “k ötü ” sözcüğünden kom şusuna' b ilerek ve isteyerek zarar vereni anlıyoruz, insanları törel ve töredışı, iyi ve kötü ayrım ını yapmaya yöneltm iş olan tem el karşıtlık “egoist ol m ak” ve “egoist olm am ak” değil, bir geleneğe, bir yasaya bağlı olm ak ve bundan kopm uş olm aktır. G eleneğin nasıl d o ğ d u ğ u n un bu açıdan h içbir önem i yoktur, her halükarda iyi ya da
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 9 3 kötü ya da herhangi bir içkin kategorik buyruk dikkate alınm a dan, h er şeyden önce b ir c e m a a t i n , b ir halkın korunm ası am acıyla doğm uştur; yanlış yorum lanm ış bir rastlantı tem elinde doğmuş bu lu nan batıl inanca dayalı her görenek, ona uyulm ası n ın törellik olduğu bir geleneği dayatır; bu gelenekten kopm ak tehlikelidir, c e m a a t için, birey için olduğundan daha fazla za rarlıdır. (Ç ünkü tanrılık, küfrün ve ayrıcalıkları çiğnem enin ce zasını cem aate verir, bireyi de ancak böylelikle cezalandırır), im di h er gelenek, kök en i ne kadar geride kalm ışsa, ne denli u n u tulm uşsa, sürekli daha da saygınlık kazanır; bu geleneğe göste rilen saygı, kuşaktan kuşağa artar, gelenek sonunda kutsallaşır ve bir huşu uyandırır; her halükarda dindarlık ahlakı, egoist o l m ayan eylem ler gerektiren ahlaktan çok daha eski bir ahlaktır.
97.
Töredeki
haz.
— Hazzın önem li b ir türü ve böylelikle
ahlaklılık kaynağı, alışkanlıktan doğar. Alışkın olunan şey daha kolay, daha iyi, yani daha severek yapılır, b u sırada bir haz alı nır ve alışkın olunan şeyin kendini kanıtladığı, yani yararlı oldu ğu deneyim sonucu bilinir; birlikte yaşanabilen b ir töre yeni, h e nüz kanıtlanm am ış tüm denem elerin tersine, iyileştirici, yararlı olduğunu gösterm iştir. Buna göre töre hoş ve yararlı olanın b ir leşim idir, bu nun ötesinde üzerinde düşünülm esini gerektirmez. İnsan zor kullanabildiği sürece, bunu t ö r e l e r i n i uygulamak ve yaygınlaştırm ak için kullanır, çünkü töreleri onun gözünde kanıtlanm ış yaşam bilgeliğidir. Aynı biçim de, bireylerden oluşan bir cem aat, her bir üyeye aynı töreyi dayatır. Yanlış çıkarım şu dur: kişi kendini bir töreyle iyi hissettiği, ya da en azından o tö re sayesinde varoluşunu kabul ettirdiği için, bu töre gereklidir.
Friedrich Nietzsche 9 4 -----------------------------------------------------------------çünkü kişinin kendisini iyi hissetm esinin b iricik o l a n a ğ ı ola rak kabul edilir; yaşam daki esenlik duygusu sadece bu töreden kaynaklanıyor görünm ektedir. Alışılmış olanın böyle, varoluşun bir koşulu olarak kavranışı, törenin en ince ayrıntısına dek uy gulanır; geri kalm ış halklarda ve kültürlerde gerçek nedensellik kavrayışı ço k az olduğu için , her şeyin aynı biçim de işlem esi, b a tıl inanca dayalı bir korkuyla izlenir; töre zor, katı, zahm etliyse b ile, görünüşteki en büyük yararlılığı yüzünden korunur. Aynı derecedeki esenlik duygusunun, başka törelerde de var olabile ceği, hatta daha yüksek derecelere ulaşılabileceği bilinm ez. E l bette, tüm törelerin, en katilarının bile, zam anla gevşedikleri ve yum uşadıkları, ve en katı yaşam biçim in in bile zam anla bir alış kanlığa ve böylelikle bir hazza dönüşebileceği görülm ektedir.
Flaz
ve
sosyal
içgüdü.
— İnsan, kend ind en aldığı
haz duyum larının yanı sıra, öteki insanlarla ilişkilerinden yeni tür bir h a z
da elde eder; böylelikle haz duyum ları alanını ha
tırı sayılır ölçüde genişletir. Belki de bu alandaki bazı şeyleri, birbirleriyle özellikle anneleri yavrularıyla oynadıklarında gözle görülür b ir haz duyan, hayvanlardan devralmıştır. Sonra, her di şinin hem en hem en her erkeğe ve her erkeğin hem en hem en her dişiye haz açısından ilginç görünebildiği cinsel ilişkileri düşüne lim. insani ilişkiler tem elindeki haz duyumu genel olarak insan ları daha iyi yapar; hazzı birlikte tatm anın ortak sevinci hazzı ar tırır, bireye güven verir, onu daha iyi huylu yapar, güvensizliği, kıskançlığı ortadan kaldırır; çü nkü kişi kendisini iyi hisseder ve ötekinin de aynı biçim de iyi hissettiğini görür. H a z z ı n türden
dışavurumları
aynı
ortak his fantezisini, aynı şey o l
İnsanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------9 5 m a duygusunu doğururlar: ortak acılar, ortak fırtınalar, teh like ler, düşm anlar da aynı sonucu doğurur. Bunun üzerine kurulur, kuşkusuz en eski ittifak: Bir acı tehlikesinin, her bireyin y aran na ortaklaşa ortadan kaldırılm ası ve ona karşı ortaklaşa savun m adır b u ittifakın anlamı. Ve sosyal içgüdü, hazdan böyle doğar.
99. Sözümona
kötü
eylemlerdeki
masum
yön.
— Tüm “k ötü ” eylem ler kendini sürdürm e dürtüsüyle, ya da da ha doğrusu, bireyin haz alma ve acıdan kaçınm a niyetiyle güdü lenm işlerdir; bu biçim de güdülenm işlerdir ama, kötü değiller dir. “kendinde acı verm ek” de “kendinde haz verm ek” de (Sch o penhauer’deki anlam ıyla, acım a) filozofların beyinlerinin dışın da y o k t u r . D evlet ö n c e s i durum da, tam da aç olduğum uz ve ağaca doğru yürüdüğüm üz b ir sırada, ağacın bir m eyvesini bizden önce alm ak isteyen varlıkları, ister m aym un olsun ister insan, öldürüyorduk: şim di de, çorak bölgelere yaptığımız gezi lerde, hayvanları öldürdüğüm üz gibi. — Bizi şim di en çok ö fk e lendiren kötü eylem ler, bunu bize yapan ötekinin özgür b ir is tenç sahibi olduğu, yani bu kötülüğü yapıp yapm am anın kendi k e y f i n e kaldığı yanılgısına dayanır. Bu keyfilik inancı nefret, intikam duygusu, kin uyandırır içim izde, tüm hayal gücüm üzü kötüleştirir; oysa bir hayvanı sorum luluk sahibi olarak görm edi ğimiz için, ona daha az öfkeleniriz. Korum a dürtüsüyle değil de, m isillem e olsun diye acı çektirm ek — yanlış bir yargının son u cudur ve bu yüzden aynı biçim de m asum dur. Birey, devlet ö n cesi durumda, öteki varlıkları k o r k u t m a k için katı ve zalim ce davranabilir: böyle korkutucu güç gösterileriyle varlığını sür dürm ektir am acı. Zayıflara boyun eğdiren, güçlü, şiddet uygula
Friedrich Nietzsche
96-----------------------------------------------------------yan, başlangıçtaki devlet kurucusu böyle davranır. Şim di devle tin hâlâ sahip olduğu hakka da sahiptir o; dahası; bunu engelle yebilecek başka bir hak yoktur. Ancak daha bü yü k b ir birey, ya da k olek tif bir birey, örneğin toplum , devlet bireylere boyun eğ dirdiğinde, yani onları yalnızlıklarından çıkarıp, bir birliğin içi ne koyduğunda her türlü ahlaklılığın zem ini hazırlanm ış olur. Baskı
ahlaklılıktan önce gelir, ahlaklılığın kendisi de acıdan
k açınm ak için boyun eğilen bir baskı olarak kalır uzun süre. Sonra b ir töre olur, daha sonra gönüllü itaate dönüşür ve son u n da adeta b ir içgüdü haline gelir; sonunda uzun süre alışkın olu nan ve doğal olan her şey gibi hazla ilişkilenir — ve şim di e r d e m denilir ona.
100 . U t a n ç . — U tanç, bir “gizem ”in olduğu her yerde vardır; ama utanç, insan kültürünün daha eski zam anlarında büyük bir kapsam ı olan, dinsel bir kavram dı. Her yerde sınırlandırılm ış alanlar vardı; tanrısal hu ku k, belirli koşullar dışında buralara ayak basma)n yasaklıyordu ilk önceleri; haricilerin belirli yerlere ayak basm am ası ve bu yerlerin yakınında ürperti ve korku h is setm eleri açısından, tam am en m ekansal bir yasaktı bu; bu duy gu çoğu kez başka ilişkilere, örneğin cinsel ilişkilere aktarıldı; bu ilişkilerin olgun yaşların bir önceliği ve edinim i olarak, gen çle rin bakışlarından, onların yararına uzak tutulm ası gerekiyordu; bu ilişkilerin korunm ası ve kutsal kabul edilm esi için b irço k tanrının iş başında olduğu ve evlilerin yatak odasında b ek çi ola rak görevlendirildikleri düşünülüyordu. (Bu yüzden Türkçede bu odaya ‘H arem ’ “kutsal yer” adı verilir ve cam ilerin dış avlula rı için kullanılan aynı sözcü kle im len ir.)' Bu yüzden krallık, güç
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 9 7 ve görkem saçan, teba için gizlilik ve utanç dolu bir m erkezdir: bu n u n sayısız etkileri, aslında h iç de utangaç olm ayan halklarda hissedilebilir. T ü m içsel durum lar dünyası, sözüm ona “ru h ” da, sonsuz zam anlar boyunca tanrısal kökenli olduğuna, tanrısal ilişkilere layık olduğuna in anıld ıktan sonra, filozof-olm ayan herkes için b ir gizem dir hâlâ: bu na göre b ir tabudur ve u tan ç doğurur.
101
.
Y a r g ı l a m a y ı n . — D aha önceki dönem leri incelerken, haksız yere küfür etm ekten kaçınılm alıdır. K ölelikteki adaletsiz lik, kişilere ve halklara boyun egdirilm esindeki zalim lik, bizim ölçütlerim izle değerlendirilem ez. Ç ünkü o zam anlar adalet içg ü düsü henü z b u denli gelişm em işti. Cenevreli Kalvin’i hekim Serveto'n u n yakılm ası yüzünden k im suçlayabilir? Bu, onun in an ış ları sonucunda tutarlı olarak ortaya çıkan bir eylem di ve engizis yonun da doğal bir hakkı vardı, egem en görüşler yanlıştı sadece ve yol açtıkları sonuç bize katı görünüyor, çü nkü o görüşler b i ze yabancı kaldılar. Ayrıca, h em en hem en herkes için sonsuz bir cehennem cezasının yanında, tek bir k işinin yakılm asının lafı m ı olur? O ysa bu tasarım , o zam anlar ço k daha bü yü k dehşetliliğiyle, b ir tan n tasarım ına büyük zararlar da verm eden, tüm dünya ya egem en olm uştu. Bizde de siyasal m ezheplere katı ve zalim davranılıyor, am a devletin zorunluluğuna inan m ak öğrenildiği için , buradaki zalim lik, o görüşleri suçladığım ız yerdeki kadar fazla hissedilm iyor. Çocukların ve İtalyanların hayvanlara karşı zalimliği anlayışsızlıktan kaynaklanıyor; hayvan özellikle kilise öğretisinin çıkarları yüzünden, insanın ço k gerisine atılm ıştır. — Tarihteki inanılm ası güç b irç o k dehşetli ve insanlık dışı olay
Friedrich Nietzsche 9 8 -----------------------------------------------------------------da, em ri verenin ve uygulayanın başka başka kişiler olduğu dü şü nülü nce yum uşar gözüm üzde; em ri veren olayı görm ez ve bu yüzden hayal gücündeki güçlü etkisini duyam az, uygulayan ise ü stüne itaat etm ektedir ve kendisini sorum suz hissetm ektedir. B irçok hüküm dar ve askeri şef, öyle olm adıkları halde, hayal gü cü eksikliğinden ötürü, kolaylıkla zalim ve katı görünürler. — Egoizm
kötü
d e ğ i l d i r , çü nkü “kom şu ” tasarımı — bu
sözcü k H ıristiyanlıktan gelm ektedir ve hakikate karşılık düşmez — içim izde ço k zayıftır; ve biz kendim izi onun karşısında ade ta b ir bitk i ya da bir taş karşısındaym ışız gibi, özgür ve sorum suz hissederiz. Ö tekinin acı çektiğinin, ö ğ r e n i l m e s i gerekir; ve asla tam am en öğrenilem ez.
102 . “İ n s a n
her
zaman
iyi
e y l e r . ” — Doğa bize bir fır
tına gönderdiğinde ve bizi ıslattığında, onu ahlaksızlıkla su çla m ıyoruz; peki zarar veren insanlara ned en ahlaksız diyoruz? Ç ünkü onların keyfi davranan, özgür bir istenci olduğunu, d o ğada ise b ir zorunluluk bulunduğunu kabul ediyoruz. Oysa bu ayrım b ir yanılgıdır. Sonra; kasten zarar verm eyi bile her k oşu l da ahlaksızlık olarak tanım lam ıyoruz; örneğin bir sivrisineği, sırf vızıltısı hoşum uza gitm ediği için, h iç tereddüt etm eden, kasten öldürüyoruz; kendim izi ve toplum u korum ak için bir suçlu kas ten cezalandırılıyor ve ona acı çektiriliyor. Birinci örnekte k e n dini korum ak ya da k end i keyfini kaçırm am ak için kasıtlı olarak acı çektiren , bireydir; ik in ci örnekte ise devlettir. Her ahlak, meşru
müdafa
eder; yani k e n d i n i
durum unda kasten zarar vermeyi kabul k o r u m a söz konusu olduğunda! Ama
b u iki görüş açısı, insanların insanlara yaptıkları tüm kötü ey
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 99 lem leri açıklam ak için y e t e r l i d i r : insan haz alm ak ya da acı yı savuşturm ak ister; herhangi bir anlam da, daima kendini k o ru m ak amacıyla eylem ektedir. Sokrates ve Platon haklılar: insan ne yaparsa yapsın, her zaman iyidir yaptığı, yani: kend ine iyi (yararlı) görüneni yapar, anlağının derecesine, akıllılığının her defasındaki ölçüsüne göre.
103.
Kötülükteki
masum
yan.
— Kötülüğün, örneğin
intikam duygusu ya da daha güçlü bir sinirsel heyecan olarak hedefi, ötekine acı çektirm ek değil, kendim ize haz sağlam aktır. H er türlü alay etm e bile, gücüm üzü başkalarının üstünde uygu lam anın ve bununla zevk verici üstünlük duygusuna ulaşm anın ne denli eğlendirici olduğunu gösterm ektedir. Peki, b a ş k a l a rının
acısı
üzerinden
haz
duym akta a h l a k s ı z bir
yan var mıdır? Başkalarının zarar görm esinden zevk alma, Sch op en h au erin dediği gibi, şeytanca mıdır? Oysa doğada, daiıan koparm aktan, taşları yerinden sökm ekten, yabanıl hayvanlarla savaşm aktan, hem de gücüm üzün farkına varm ak için zevk alı yoruz. Bir başkasının bizim gücüm üzden acı çektiği b i l g i s i , başka durum da kendim izi sorum suz hissettiğim iz aynı konuyu ahlaksız m ı kılm alıdır? Eğer bu durum bilinm eseydi, kişinin kendi üstünlüğünden duyduğu haz da olm ayacaktı ortada, bu haz ancak başkalarının çektiği acıda b e l l i
eder
kendini,
örneğin alay etm ekte. Kendi başına h içbir haz iyi ya da kötü de ğildir; kendine haz sağlam ak için, başkalarında acı uyandırm a m a belirlem esi de nereden geliyor? Sadece yarar görüş açısın dan, yani s o n u ç l a r ı dikkate alm aktan, zarar verilen kişiden ya da onu temsil eden devletten m isillem e ya da intik.am b ek le
Friedrich Nietzsche
100-------------------------------------------------------nilm esi durum undaki olası acıdan: başlangıçta, böylesi eylem le ri kendine yasaklam anın nedenim ancak bu sağlamış olabilir. — Nasıl k i, söylendiği gibi, kötülüğün kendinde hedefi başkalarına acı verm ek değilse, acım anın kendinde hedefi de başkalarına haz verm ek değildir. Ç ünkü kişisel hazzın en az iki (belki daha çok) unsurunu barındırır içind e ve böylelikle kendi kendinden alınan bir hazdır bu; bir kere trajedideki acım a türünden, co ş kudan alınan bir hazdır ve sonra, eyleme yöneltildiğinde, güç uygulanışındaki doyum dan alınan hazdır. Ayrıca, yakınım ızda acı çek en b ir kişi varsa, acım a yüklü eylem lerle, acıyı kendim iz den uzaklaştırırız. — Bazı filozoflar dışında, insanlar acımayı, ahlaksal duygular sıralam asında her zaman ço k aşağıya yerleştir m işlerdir: haklı olarak.
104.
Meşru
müdafa.
— Eğer genel olarak m eşru m üdafanın
ahlaklı olduğu kabul ediliyorsa, sözüm ona ahlakdışı egoizm in tüm dışavurum larının da öyle olduğunu kabul etm ek gerekir: kişi kendini korum ak ya da savunm ak, başına gelecek bir kötü lüğü önlem ek için acr çektirir, gasp eder ya da öldürür; kendini korum ak için hilen in ve aldatm anın gerekli olduğu yerde, yalan söyler. Kendi varoluşum uz ya da güvenliğim iz (esenlik duygu m uzun korunm ası) söz konusuysa, k a s t e n
zarar
verme
n i n ahlaklı olduğu kabul edilir; devlet de, cezalandırdığında bu görüş açısıyla zarar verir. İstem eden zarar verm ekte elbette ah lakdışı b ir yön bulunam az, orada raslantı hüküm sürer. Bizim varoluşum uzun, bizim esenlik duygum uzun korunm asının söz konusu o l m a d ı ğ ı tek bir kasıtlı zarar verm e türü var mıdır? Sırf k ö t ü l ü k
olsun diye, örneğin zalim likte, bir zarar verme
insanca Pek insanca 1
101
var mıdır? Bir eylem in ne kadar acı verdiği bilinm iyorsa, bu ey lem bir k ötülük eylemi değildir; bu yüzden ço cu k , hayvanlara karşı kötücül, kötü değildir: hayvanı kendi oyuncağıym ış gibi incelem ekte ve ona zarar verm ektedir. Peki bir eylem in b ir baş kasına ne denli acı verdiği tam am en b i l i n i r mi? Sinir sistem i m izin yettiği ölçüde, kendim izi acıdan sakınırız: daha uzağa, ya ni çevrem izdeki insanlara kadar yetseydi, h iç kim seye acı çektirm ezdik (kendi kendim ize de aynı şeyi yaptığım ız, yani iyileşm ek uğruna bir tarafım ızı kestiğim iz, sağlık uğruna kendim izi yorup, zorladığım ız durum lar dışında). Bir şeyin, b ir kimseye acı çe k tirdiği sonucuna, benzetm e yoluyla u l a ş ı r ı z
ve anım sam a ve
hayal gücünün kuvveti sayesinde bu sırada kendim izi de kötü hissedebiliriz. Peki diş ağrısı ile, diş ağrısına tanık olm anın d o ğurduğu acı (acım a) arasında ne gibi bir fark vardır? Şöyle ki: sö züm ona kötü lü k nedeniyle verilen zararda yaratılan acının d e r e c e s i n i her halükarda biz bilm eyiz; ama eylemde b ir h a z bulunduğu sürece (kendi güçlülüğünün, kendi güçlü heyecan ı nın duygusu) eylem bireyin esenlik duygusunu korum ak için gerçekleşir ve böylelikle, meşru m üdafa ve zorunlu yalanla aynı görüş açısına girer. Haz yoksa yaşam da yoktur; haz m ü cad ele si, yaşam m ücadelesidir. Bireyin bu m ücadeleyi, insanların k en disine i y i ya da k ö t ü diyecekleri biçim de m i veriyor olduğu nu, anlağının ölçüsü ve yapısı belirler.
105.
Ödüllendiren
a d a l e t . — Tam am en sorum suz olm a
öğretisini tam olarak kavram ış birisinin, sözüm ona cezalandıran ve ödüllendiren adaleti, adalet kavrkmıyla ilişkilendirm esi artık olanaksızdır: adalet, herkese hak ettiğini verm eye dayanıyorsa.
Friedrich Nietzsche
102-------------------------------------------------------Ç ünkü, cezalandırılan cezayı hak etm em iştir: bu ndan sonra b e lirli eylem lerin yapılm am ası için bir gözdağı aracı olarak kulla nılır sadece; ödüllendirilen de bu ödülü hak etm em iştir; eyledi ğinden başka türlü eyleyem ezdi zaten. Bu yüzden ödül daha sonraki eylem lerine b ir güdü verm ek am acıyla, onu ve başkala rını yüreklendirm e anlam ını taşır sadece: pistte koşan atlete öv güyle seslenilir, finişe varm ış olana değil. Ne ceza ne de ödül, b i risinin h a k
e t t i ğ i şeyler değildir; haklılıkla talep etm esi üze
rine değil, yararlılık nedeniyle verilirler ona. “Bilge kötü eylem de bulunulduğu için değil, kötü eylemde bulunulm asın diye ce zalandırır” denildiği gibi “bilge, iyi eylemde bulunulduğu için ödüllendirm ez” de denilm elidir. Ceza ve ödül ortadan kalkarsa, belirli eylem leri uzaklaştıran, belirli eylem lere yönelten en güç lü güdüler de ortadan kalkar; insanların yararı, süreklilik kazan maya çalışır, ceza ve ödül, kınam a ve övgü, en duyarlı etkiyi k i birlilik üzerinde yarattıkları sürece, aynı yarar kibrin de sürekli liğini sağlamaya çalışır.
106 . Ş e l a l e d e . — Bir şelaleye bakarken, dalgaların sayısız b ü külüşünde, kıvrılışında ve kırılışında istencin ve keyfiliğin öz gürlüğünü gördüğüm üzü düşünürüz; oysa hepsi zorunludur, h er devinim m atem atiksel olarak hesaplanabilir. İnsan eylem le rinde de durum böyledir; her şeyi bilen birisi olsaydık, her eyle m i önceden hesaplayabilecektik: bilginin ilerlem esini, her yanıl gıyı, her kötülüğü de. Eyleyen kişi, keyfilik yanılsam ası için d e dir elbette; bir an için dünyanın tekerleği dursa ve her şeyi b i len, hesaplayan bir anlam a yetisi bu m oladan yararlanm ak için orada bulunsaydı, her varlığın geleceğini en uzak zam anlara dek
insanca Pek insanca I -------------------------------------------------------------------- 103 anlatabilir ve söz konusu tekerleğin bırakacağı her izi işaretleye b ilir di. Eyleyen kişinin kendisi hakkm d aki yanılgısı, özgür is tenç kabulü de, bu hesaplanabilir m ekanizm aya dahildir.
107.
Sorumsuzluk
ve
masumiyet.
— İnsanın kendi
eylem leri ve varlığı karşısında tam am en sorum suz oluşu, insan lığının asalet beratında sorum luluğu ve yüküm lülüğü görmeye alışmış b ir b ilen kişinin yutması gereken en acı damladır. Böyle likle tüm değer verm eleri, ödüllendirm eleri, antipatileri değer sizleşm iş ve yanlış çıkm ış olur: bir çilekeşe, bir kahram ana duy duğu en derin duygu, bir yanılgı sayılm ıştır; artık övem ez, km ayam az, çü n kü doğayı ve zorunluluğu övm ek ve kınam ak abes tir. Nasıl ki iyi bir sanat eserini seviyor, ama kendi başına hiçbir şey yapam ayacağı için övmüyorsa, insanların ve kendi k en d isi n in eylem leri karşısında da bir b itk in in karşısında nasıl duru yorsa, öyle durm alıdır. O nlardaki enerjiye, güzelliğe, berekete hayranlık duyabilir, ama bunda bir yararlılık bulamaz: kim yasal süreç ve elem entlerin çatışm ası da, iyileşm eyi özleyen hastanın ızdırabı da, yararlılık değillerdir; tıpkı kişinin değişik güdüler arasında gidip geldiği ve sonunda kararını en güçlü güdüden ya na verdiği — öyle denir (ama h akikatte, en güçlü güdünün ka rarını b izden yana verdiği) — ruhsal m ücadeleler ve sıkıntılı du rum ların da birer yararlılık olmayışı gibi. O ysa tüm bu güdüler, onlara böyle yüce adlar versek de, k ötü zehirler içerdiğine in a n dığımız k ök lerd en yetişm işlerdir; iyi ve kötü eylemler arasında tür değil, derece ayrımı vardır, olsa olsa. İyi eylemler yüceltilm iş kötü eylem lerdir; kötü eylem ler kabalaştırılm ış, ahm aklaştırıl mış iyi eylem lerdir. Bireyin, kendi k en d in d en haz duyma y olu n
Friedrich Nietzsche 1 0 4 -----------------------------------------------------------------daki biricik isteği (ve bu n dan yoksun kalm a korkusu) kendini her koşulda doyurur, insan nasıl yapabiliyorsa, yani nasıl yap m ası gerekiyorsa öyle eyleyebilir: ister kibir, intikam , haz, yarar lılık, kötü lü k hile eylem leriyle, isterse de fedakarlık, acıma, b il gi eylem leriyle. Bir kişinin bu istekle nereye dek uzanabileceği ni; yargı gücünün dereceleri belirler; her toplum un, her bireyin eylem lerini belirlediği ve başkalarının eylem lerini yargıladığı bir iyiler sıradüzeni her zam an vardır. A ncak bu ölçüt sürekli deği şir, b irço k eyleme kötü denilir ve sadece onlara karar veren ze kanın derecesi ço k düşük olduğu için aptalcadırlar. Evet, belli b ir anlam da şim di bile t ü m eylem ler aptalcadır, çünkü insan zekasının şim di ulaşılabilecek olan en yüksek derecesi de elbet te aşılacaktır: sonra, geriye bakıldığında, b i z i m eylem lerim izin ve yargılarım ızın tüm ü kısıtlı ve düşüncesizce yapılm ış görüne ceklerd ir, şim di bizim geri kalm ış yabanıl halkların eylem lerini kısıtlı ve düşüncesizce bulm am ız gibi. — T ü m bunları görm ek, derin acılar doğurabilir, am a vardır bu n u n da bir avuntusu: bu tür acılar, doğum sancılarıdır. K elebek, kozasından çıkm ak ister, onu çekiştirir, parçalar: o zam an yabancı ışık, özgürlük alanı k a m aştırır gözünü ve şaşırtır onu. İnsanlığın a h l a k s a l bir in sanlıktan b i l g e
bir
insanlığa
dönüşüp
dönüşe-
m e y e c e ğ i n e ilişkin ilk denem e, bu hüzüne y e t i s i olan in sanlarda — ne kadar az olacaklar! — yapılacaktır. Yeni bir İn c i lin' güneşi, h er bireyin ruhundaki en yüksek zirveye gönderir ilk ışınını; sonra sisler her zam ankinden daha yoğun çökerler, ve en parlak ışıkla en koyu alacakaranlık yan yana durur. H er şey zo runluluktur, — böyle söyler yeni bilgi; bu bilginin kendisi de zorunluluktur. H er şey m asum dur: ve bilgi de bu m asum luğu kavrayış yoludur. Eğer haz, egoizm , kibir ahlaksal fenom enlerin ve onların en parlak ü rünü nün, bilginin doğruluğu ve adilliği b i-
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 105 lin çin in üretilm esi için zorunluysa; yanılgı ve hayal gücünün şa şırm ası, insanlığın yavaş yavaş bu kendini aydınlatma ve k end i ni kurtarm a derecesine onlar sayesinde yükselebileceği b iricik araçlarsa — kim in hakkı vardır ki bu araçları küçüm sem eye? Ki m in hakkı vardır, bu yolların nereye çıktığının farkına vardığın da, üzülmeye? Ahlak alanındaki her şey bir oluşum ürünüdür, değişebilir, sallantıdadır, her şey akar, doğrudur: — A m a h e r şey
ırmağın
içindedir
de:
bir hedefe doğru. İsterse
kalıtım yoluyla aldığımız, yanılgılı değerlendirm e, sevme, nefret etm e alışkanlığı egem enliğim sürdürsün üzerim izde, artan bilgi nin etkisiyle giderek zayıflayacaktır: aynı zem inde yeni bir alış kanlık, kavrama sev m e-m e, nefret etm e-m e , her yönüyle görm e alışkanlığı büyür yavaş yavaş içim izdeki aynı zem inde, ve b inler ce yıl sonra insanlığa, şim di bilge olm ayan, insafsız, suçun b ilin cinde olan insanı — d i ğ e r i n i n lu ö n b a s a m a ğ ı d ı r
bu
karşıtı
değil,
zorun
— ortaya koyuşu gibi, bilge, m a
sum (m asu m lu ğu n-bilin cin d e) olan insanı da düzenli olarak or taya koyacak gücü verecektir belki.
üçüncü Ana Bölüm
Dinsel Yaşam
108 . Kötülüğe
karşı
çifte
s a v a ş ı m . — Başım ıza bir k ö
tülük geldiğinde, ya nedenini ortadan kaldırarak başa çıkarız onunla, ya da duygularımız üstündeki etkisini değiştirerek: ya ni, yararı belki daha sonra anlaşılacak b ir iyilik olarak yeniden yorum larız kötülüğü. D in ve sanat (ve de m etafizik felsefe) kıs m en yaşantılar hakkm daki yargım ızı (örneğin “Tanrı sevdiğini döver” ilkesinin yardım ıyla) değiştirerek, kısm en de acıdan, ge nel olarak duygudan bir haz almayı sağlayarak, (trajik sanat b u radan alır çıkış noktasını) bu duygunun değişm esini sağlamaya çalışırlar. Kişi yeniden yorum lam aya ve bahane bulm aya ne den li eğilim li olursa, kötülüğün nedenlerim o denli az kavrayacak ve ortadan kaldıracaktır: örneğin diş h ekim in d en bildiğim iz ge çici dindirm e ve uyuşturm a, kendisine daha ciddi acılarda da yeterli olur. D inlerin ve tüm sanatın egem enliğinin narkoz etki si n e denli azalırsa, insanlar kötülüğün gerçek kaldırılışını o denli daha kesin bir biçim de kavrarlar, elbette trajedi yazarları için daha kötüdür bu durum — çünkü trajedi için giderek daha
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 107 az m alzem e bulunur, çünkü acım asız, altedilem ez yazgının ala nı giderek daralm aktadır — , ama rahipler için daha da kötüdür: çünkü onlar şimdiye kadar, insani kötülüklerin narkozla uyuş turulm asından sağlıyorlardı yaşamlarını.
109.
Keder
bilgidir.
— Rahiplerin yanlış iddialarını, b iz
den iyiyi isteyen, her eylem in, her ânın, her düşüncenin bekçisi ve tanığı olan, bizi seven, h er türlü felakette iyiliğimizi isteyen bir tanrının varlığını — bunları o yanılgılar gibi iyileştirici, sa kinleştirici ve esenlik verici hakikatlerle nasıl da seve seve değiş tirm ek isteriz! Ne k i, yoktur böylesi hakikatler; felsefe bu yanıl gıların karşısına olsa olsa yine m etafizik görünüştelikler (tem el de yine gerçekdışılıklar) koyabilir. Trajedi şurada ki, kişinin yü reğinde ve kafasında hakikatin kesin yöntem i varsa, öte yandan insanlığın gelişmesi sayesinde en yüksek türden şifa ve avunma araçlarına gerek duyacak denli narin, aşırı duyarlı, dertli olm uş sa, dinin ve m etafiziğin bu dogm alarına i n a n a m a z ; bu yüz den insanın gördüğü hakikat yüzünden eriyip gitmesi tehlikesi doğar. Byron, ölüm süz dizelerde şöyle dile getiriyor bu durumu;
Sorrow is knowledge: they w ho know the m ost m ust m ourn the deepst o ’er the fatal truth, the tree o f know ledge is not that of life.'
Bu tür kaygılara karşı, H oratius’un vakur aldırışsızlığmı, en azından ruhun en kötü saatleri ve günbatım ları için, çağırm ak tan ve onunla birlikte kendine şöyle hitap etm ekten daha iyi bir çare yoktur:
Friedrich Nietzsche
108-
quid aeternis m inorem consiliis anim um fatigas? cur n o n sub alta vel platano vel hac pinu jacen tes — "
E lbette her düzeydeki kayıtsızlık ya da içsıkıntısı, rom antik bir geri dönüş ve firardan, H ıristiyanlığın herhangi b ir biçim ine yakınlaşm aktan daha iyidir; çünkü H ıristiyanlıkla, bilginin gü nüm üzde ulaştığı düzeye göre, kesinlikle e n t e l e k t ü e l danını
vic
iflah olm az bir biçim de kirletm eden ve kendine ve
başkalarına teslim etm eden ilgilenem ez. Söz konusu acılar yete rince üzücü olabilirler: ama acı çekm eden de insanlığın bir ön deri ve eğiticisi olunam az: ve bunu d enem ek isteyip de artık o tem iz vicdana sahip olm ayanın vay haline!
110 . Dindeki
hakikat.
— Aydınlanm a dönem inde dinin
önem i yeterince anlaşılam am ıştı, buna hiç kuşku yok: ama Ay dınlanm ayı izleyen karşıtında da, dine sevgiyle hatta aşkla yak laşıldığında ve ona örneğin dünyanın daha derin, hatta en derin den anlaşılm ası atfedildiğinde, adaletten yine hatırı sayılır ölçü de uzaklaşıldığı kesindir; dünyanın bu anlaşılm asının, “hakika te” m itsel olm ayan biçim de sahip olm ak için , bilim in dogm atik örtüsünü kaldırm ası gerekiyordu. D em ek ki dinlerin — tüm Ay dınlanm a karşıtlarının iddiasıydı bu — sensus allegorico,' kitle n in anlam asına dikkat ederek, yeniçağın tüm hakiki bilim inin ondan uzaklaştırm ak yerine daima ona götürm üş olm ası b ak ı m ından kendinde bilgelik olan o kadim bilgeliği dile getirm ele ri gerekiyor: öyle ki insanlığın en eski bilgeleri ile daha sonraki
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 109 tüm bilgeleri arasında uyum , kavrayışların eşitliği hüküm sü r sün ve — bir ilerlem eden söz edilm ek isteniyorsa — bilgilerin bir ilerlem esi onların özüne değil, iletilm esine ilişkin olsun. Tüm bu din ve bilim kavrayışı baştan aşağıya yanılgılıdır; ve Sch op en h auer’in belagati — bu yüksek sesli ama yine de ancak bir insan öm rü geçtikten sonra dinleyicilerine ulaşan belagat — onu korum a altına alm ış olmasaydı, h iç kim se şim di bu kavra yışa inanm aya kalkm ayacaktı. Schop enhauer’in dinsel-ahlaksal insan ve dünya yorum undan H ıristiyanlığın ve öteki dinlerin an laşılm ası için ço k şey kazanılabileceği ne denli kesinse, onun, dinin
bilgi
açısından
değeri
hakkında yanılgıya
düştüğü de o denli kesindir. Kendisi bu konuda, hepsi de Ro m antizm in yandaşı olan ve Aydınlanm a ru hunu n yem inli in k ar cıları olan dönem inin bilim sel öğretm enlerinin itaatkar bir öğ rencisiydi sadece; günüm üzde doğmuş olsaydı, dinin sensus allegoricus’undan söz edebilm esi m üm kün olm ayacaktı; daha çok , saygı duyacaktı h akikate, âdeti olduğu üzere, şu sözcükler le: şim diye dek h i ç b i r de
doğrudan
olarak,
hir
din,
doğruya,
hakikat
ne ne
dolaylı dogma
içermiş
ne
yoldan
ne
de m e s e l
d e ğ i l d i r . Çünkü her
din korkudan ve gereksinim lerden doğm uştur, aklın dolam baç lı yollarında usulca girm iştir varoluşa; belki b ir defasında bilim yüzünden tehlikede olduğu bir durum da, herhangi bir felsefi öğretiyi yalancıktan alm ıştır sistem inin içine, daha sonra içinde bulsunlar diye: ama teologların bir elçabukluğudur bu, b ir dinin kendi kend ind en kuşkulanm aya çoktan başladığı bir dönem den kalm adır. Felsefeyle dolup taşan, bilge bir çağın dini olarak H ı ristiyanlıkta çok erkenden uygulanm ış bu lu nan teolojinin bu elçabuklukları, o sensus allegoricus’un boş inancına götürm üşler dir, ama daha çok da filozofların (aslında yarım varlıkların, şair
Friedrich Nietzsche
110-------------------------------------------------------filozofların ve felsefe yapan sanatçıların), k e n d i içlerinde b u l dukları tüm duyguları, insanın tem el özleri olarak ele alma ve böylelikle kendi dinsel duygularının da sistem lerin düşünce ya pısı üzerinde önem li bir etkide bulunm asına izin verm e alışkan lıkları yol açm ıştır buna. Filozoflar çoğu kez dinsel alışkanlıkla rın geleneğiyle ya da en azından o “m etafizik gereksinim ”in ço k eskiden m iras kalan gücüyle felsefe yaptıkları için , aslında Yahu di ya da Hıristiyan ya da H int dinsel görüşlerine çok benzeyen öğretilere ulaşm ışlardır — tıpkı çocu kların anneye benzem esi gibi benzeyen, ama bu örnekte babalar çocukların annesinin kim olduğundan, alışılageldiği üzere em in olam am ışlar, — ter sine şaşkınlıklarının m asum luğuyla, tüm dinlerin ve bilim in ai leden gelen benzerliği m asalını uydurm uşlardı. G erçekte ise din ile gerçek bilim arasında ne akrabalık, ne dostluk ne de düşm an lık vardır: onlar başka başka yıldızlarda yaşarlar. Son um utların karanlığının ötesinde dinsel bir kuyrukluyıldızın ışıldam asına izin veren her felsefe, kendisinde bilim olarak sunduğu her şe yin üzerine kuşku düşürür: tüm bu her şey de tahm inen yine dindir, bilim kılığında olsa bile. — Ayrıca: tüm halklar belirli dinsel şeyler — örneğin bir tanrının varlığı — hakkında görüş birliğinde olsalardı bile, (laf aramızda bu noktada böyle bir şey söz konusu değildir) bu görüş birliği sadece iddia edilen şeyle re, örneğin bir tanrının varlığına karşı bir k a r ş ı
argüman
olurdu: hakçası, consensus gentium" ve genel olarak consensus h om in u m ' sadece bir delilik olabilir. Buna karşılık, h içbir kon u ya ilişkin olarak bir consensus om nium sapientum ' yoktur asla, G oethe’nin şiirinde sözü edilen tek b ir istisnayla:
Tüm zam anların tüm bilgeleri G ülüm serler ve göz kırparlar ve görüş birliği ederler ki:
insanca Pek insanca 1 Budalacadır, budalaları iyileştirm ekte ısrarcı olm ak! Akıllılığın çocukları, delileri de Deli kabul edin, olm ası gerektiği gibi!
Dizesiz ve uyaksız söyleyecek ve örneğim ize uygulayacak olursak; consensus sapientum ', consensus gentium ’u n b ir deli lik olduğu yolundadır.
111 . Dinsel
tapınının
kökeni.
— • D insel yaşam ın en
parlak günlerini yaşadığı zamanlara geri gidersek, artık paylaş m adığımız ve dinsel yaşam ın kapılarının onun yüzünden sonsu za dek bize kapalı olduğunu gördüğüm üz bir temel kanıyla kar şılaşırız; doğa ve dünyayla ilişki hakkındadır bu kanı. O zam an larda henüz doğa yasalarına ilişkin h içbir şey bilinm em ektedir; ne yeryüzü ne de gökyüzü için bir zorunluluk vardır; b ir m ev sim , güneş ışığı, yağmur gelebilir de gelm eyebilir de. D o ğ a l nedenselliğe ilişkin h içbir kavram bulunm am aktadır. Kürek çe kildiğinde, kürek çekm ek değildir gemiyi devindiren, kürek çekm ek bir cinin gemiyi devindirmeye zorlandığı büyüsel bir se rem onidir sadece. Tüm hastalıklar, bizzat ölüm de, büyüsel et kilerin sonucudur. H astalanm ak ve ölm ek asla doğal olarak ger çekleşm ez; “doğal gidiş”e ilişkin tüm bir tasarım eksiktir, — bu tasarım ancak eski Yunanlılarda, yani insanlığın çok ileri b ir ev resinde, tanrıların üstünde yer alan bir M oira' kavramında b elir meye başlar. Birisi ok attığında, hâlâ akıldışı bir el ve kuvvet var dır işin içinde; kaynaklar kuruduğunda ilk önce yeraltı cinleri ve onların kötülükleri gelir akla; bir insanı görünm ez etkisiyle apansız yere seren , bir tanrının attığı o k olsa gerektir. H indis
111
Friedrich Nietzsche 1 1 2 -----------------------------------------------------------------tan’da (L u bbo ck ’a göre) b ir m arangoz çekicine, keserine ve öte ki aletlerine kurbanlar sunar; bir Brahm an yazı yazdığı kam ışa, bir asker savaş m eydanında kullandığı silahlara, b ir duvarcı m a lasına, bir ırgat sabanına aynı tarzda davranır. Tü m doğa, dindar in san ın tasarım ında b ilin çli ve istem li varlıkların eylem lerinin bir toplam ı, devasa bir k e y f i l i k l e r bütünüdür. Bizim dışı m ızdaki her şeye ilişkin olarak herhangi bir şeyin şöyle ve şöyle o l a c a ğ ı n a , şöyle olm ası g e r e k t i ğ i n e ilişkin bir çıkarım a izin yoktur; yaklaşık olarak kesin, hesaplanabilir olanlar bizlerizdir: insan k u r a l d ı r , doğa k u r a l s ı z l ı k t ı r , — bu ilkeyi içerir dinsel açıdan ü retken, ilk ham kültürlere egem en olan te m el kanı. Biz, bugünün insanları adeta tam tersini duyum suyo ruz: insan kendini iç dünyasında ne denli zengin hissederse, öz nesi ne denli çoksesliyse, doğanın dengesi de o denli büyük bir etkide bulunur onun üzerinde; hepim iz, G oethe’den bu yana, doğayı m od ern ru hun bü yü k yatıştırıcısı olarak görüyoruz, d in ginliğe, kendini evinde hissetm eye ve sakinleşm eye duyduğu m uz özlem le kulak kesiliyoruz en bü yü k saatin sarkaç vuruşu na, sanki bu dengeyi içim ize alabilir ve kendi kendim izin tadına ancak böyle varabilirm işizcesine. Eskid en tam tersi olurdu: halkların kaba, ilk durum larını düşündüğüm üzde ya da günü m üzün yabanıllarına yakından baktığım ızda, y a s a y l a ,
ge
l e n e k l e en güçlü bir biçim de belirlendiklerini görürüz: birey adeta otom atik b ir biçim de aynı şeye bağlanm ıştır ve bir sarka cın tekdüzeliğiyle devinir. Doğa — kavranam ayan, dehşetli, gi zem li doğa — keyfiliğin, daha üstün gücün, ö z g ü r l ü ğ ü n ü l k e s i olarak görünm ek zorundadır onun gözüne, adeta varo luşun insanüstü bir aşaması olarak, tanrı olarak. Ama şimdi b ö y lesi d önem lerin ve durum ların her bir bireyi, varoluşunun, k en disinin, ailesinin ve devletinin m utluluğunun, tüm girişim lerin
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 113 başarısının doğanın keyfiliklerine nasıl bağlı olduğunu hisseder; bazı doğa olaylarının tam zam anında olması, bazılarının da tam zam anında olm am ası gerekir. Bu k orku nç bilinm eyen üzerinde nasıl etkide bulunulabilir, özgürlük ülkesi nasıl bağlanabilir? D i ye sorar kendine ve korka korka başlar araştırmaya; b u güçleri de kendi düzenliliği gibi, bir gelenek ve yasa yoluyla düzenli k ıl m anın bir yolu yordam ı var mıdır? — Büyüye ve m ucizeye in a n an insanların düşünüşünün ardında, d o ğ a y a
bir
yasa
k o y m a isteği yatar — : ve kısacası, dinsel tapını bu düşünüşün b ir ürünüdür. Bu insanların üstünde durdukları sorun, şu so runla ço k yakından akrabadır: d a h a güçlü
z a y ı f bir kabile, d a h a
olana nasıl yasalar dayatabilir, onu nasıl belirleyebilir,
onun (zayıf kabileye karşı) eylem lerini nasıl yönlendirebilir, ilk önce, en m asum baskı türü, birisin in s e m p a t i s i kazanıldığı zam an uygulanan o baskı, gelecektir akla. Doğanın güçleri üs tünde, onların eğilim i üzerine çekildiği sürece, yalvararak ve dua ederek, boyu n eğerek, düzenli sunular ve hediyeler yerm e yüküm lülüğü üstlenilerek, gönül okşayıcı yüceltm elerle baskı uygulanabilir: sevgi bağlar ve bağlanır. Sonra karşılıklı belirli davranış yüküm lülüklerinin üstlenildiği, tem inatların verildiği ve yem inlerin edildiği s ö z l e ş m e l e r yapılabilir. Ama büyü ve büyücülük yoluyla uygulanan, şiddet içeren bir baskı türü daha önem lidir. Nasıl ki insan büyücünün yardım ıyla güçlü b ir düş m anına zarar verm eyi ve onun kendisinden korkm asını sağla mayı biliyorsa, nasıl ki aşk büyüsü uzaktan etkili oluyorsa, zayıf insan da doğanın güçlü tinlerini belirleyebileceğine inanır. Tüm büyücülüğün başlıca yolu, herhangi birisine ait bir şeyi, saçları, tırnakları, sofrasındaki yem eğin bir parçasını, hatta onun resm i ni, ism ini ele geçirm ektir. Sonra bu araçlarla büyü yapılabilir; çünkü tem el varsayım şudur: her tinsel olanın bedensel bir yanı
Friedrich Nietzsche 1 1 4 -----------------------------------------------------------------da vardır; bu bedensel yanın yardımıyla tin bağlanabilir, ona za rar verilebilir, yok edilebilir; bedensel yan, tinin yakalanabilece ği tutam ak noktasıdır, im di, insan insanları nasıl belirliyorsa, herhangi bir doğa tinini de öyle belirler; çü nkü bu tinin de, tu tulabileceği bir bedensel yanı vardır. Ağaç ve onu oluşturan çe kirdek, kıyaslandığında — bu gizemli biraradahk h er iki b içim de de bir ve aynı tinin cisim lendiğini kanıtlar gibidir, birinde küçüktü r, diğerinde büyük. Ansızın yuvarlanan bir kaya parça sı, içind e bir tinin etkidiği bir bedendir; ıssız b ir çayırda bir ka ya bloğu duruyorsa, onun buraya insan gücüyle getirildiğini dü şü n m ek olanaksız görünür, bu yüzden kayanın kendi kendine devinm iş olm ası gerekir, yani: içinde bir tin barındırıyor olsa ge rektir. Bir bed ene sahip olan her şeye büyü yapılabilir, dem ek ki doğa tinlerine de. Bir tanrı, açıkça kendi resm ine bağlıysa, onun üstünde (onu kurbanlarla beslem ekten vazgeçerek, kırbaçlaya rak, zincire vurarak ve benzeri edim lerle) doğrudan doğruya bir baskı da uygulanabilir. Ç in ’de yoksul insanlar, tanrılarının k en dilerinden esirgediği lütfü zorla elde etm ek için onun resm ini ipe bağlarlar, yırtarlar, sokaklardan, çam ur ve gübre yığınlarının üzerinden geçirirler: “Seni, bir cin in köpeği sen i,” derler, “gör kem li bir tapınakta otu rttuk seni, altınlarla güzelleştirdik seni, iyi besledik, sana kurbanlar getirdik, ama sen yine de nankörlük ediyorsun b ö y le.” Azizlerin ve M eryem ’in tasvirlerine, örneğin salgın hastalıklarda ya da kuraklıklarda görevlerini yerine getir m edikleri zam an uygulanan benzer yaptırım lara, Katolik ü lk e lerde bu yüzyılda bile hâlâ rastlanm aktadır. — Doğayla tüm bu büyüsel ilişkiler sayesinde sayısız serem oni doğm uştur: ve so nunda bu serem oniler keşm ekeşi bü yü k boyutlara ulaştığında, onları sınıflandırm aya, sistem atikleştirm eye çalışılm ıştır, b öyle likle doğanın genel akışının, yani bü yü k m evsim ler çevrim inin
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 115 elverişli bir biçim de işlem esinin, bir işlem ler sistem inin uygun akışı sayesinde güvencelendiği düşünülm üştür. Dinsel tapınınm anlam ı doğayı insanın yararına olacak biçim de belirlem ek ve b ü yülem ektir, yani doğaya, b a ş l a n g ı ç t a bir
yasalara
uygunluğu
sahip
dayatmaktır;
olmadığı günüm üz
de ise ona uym ak için doğanın yasaları b i l i n m e y e çalışılıyor. Kısacası, dinsel tapını insan ile insan arasındaki büyücülük tasa rım larına dayanır; ve büyücü rahipten daha eskidir. Ama büyü cü de, başka ve daha soylu tasarımlara dayanır; insanlar arasın daki sem pati ilişkisinin, iyiniyetin, m innetin, ricacının ricasının yerine getirilm esinin, düşm anlar arasındaki sözleşm elerin varlı ğını, tem inatlar verilm esini, m ü lkiyetin korunm ası hakkım öngerektirir. İnsan kültürün ço k geri aşam alarında bile, doğanın karşısında güçsüz b ir köle gibi durm am aktadır, doğanın zorun lu olarak, iradesiz bir hizm etçisi d e ğ i l d i r : dinin eski Yunan aşamasında, özellikle O lim pos tanrılarıyla ilişkide biri daha seç kin, daha güçlü ve biri daha az seçkin olm ak üzere iki kastın b ir likte yaşaması düşünülebilir; ama her iki kast da, kökenleri ge reği, bir biçim de birliktedirler ve aynı türdendirler, b irbirlerin den utanm aları gerekm ez. Eski Yunan dinselliğindeki seçkin yön budur.
112 . Bazı an ti k k u r b a n
aletlerine
b a k a r k e n . — Ba
zı duygulann bizde nasıl yitip gittiği, örneğin burlesk, hatta m üs tehcen olanın, dinsel duyguyla birleşm esinde görülebilir: böyle bir karışım ın olanaklılığı duygusu yitip gitm ektedir, biz bu karı şım ın var olduğunu ancak tarihsel olarak, D em eter ve Dionysos şölenlerinden, Hıristiyan Paskalya oyunlarından ve gizem lerin
Friedrich Nietzsche 1 1 6 -----------------------------------------------------------------den anlıyoruz: ama yüce olanın burleskle ve benzerleriyle birliği ni, dokunaklı olanın gülünç olanla iç içeceliğini hâlâ biliyoruz: belki de, daha ilerki bir çağ artık bunu da algılamayacak.
■ 113.
Antikçağ
olarak
H ı r i s t i y a n l ı k . — Bir Pazar saba
hı yaşlı çanların çaldığını duyduğumuzda, sorarız kendim ize: m ü m kü n m ü bu? Bu çanlar iki bin yıl önce çarm ıha gerilmiş, T an rı’nın oğlu olduğunu söylem iş bir Yahudi için çalıyor. Böyle bir iddianın kanıtı yok. — E lbette bizim çağlarım ızda Hıristiyan dini ço k eski zam anlardan bugüne uzanan b ir antikçağdır ve söz konusu iddiaya herkesin inanıyor oluşu — aksi halde, iddiaların sınanm asında çok katı davranılıyor — belki de bu m irasın en es ki parçasıdır. Ö lüm lü b ir kadından çocuklar peydahlayan bir tanrı; artık çalışm am aya, artık yargılamamaya, eli kulağındaki kıyam et gününün alam etlerine dikkat etm eye çağıran bir bilge; bu m asum u tem silci kurban olarak kabul eden b ir adalet; hava rilerinden kendi kanını içm elerini isteyen biri; dualar ve m ucize ler; b ir tanrıya karşı işlenen, bir tanrı tarafından bağışlanan gü nahlar; ölüm kapısından geçilerek varılacak b ir öteki dünyadan duyulan korku; çarm ıhın am acını ve aşağılamasını artık bilm e yen bir çağda simge olarak çarm ıh biçim i, — nasıl da korku nç, nasıl da kadim geçm işin m ezarından çıkm ış gibi geliyor tüm bunlar bize! Böyle b ir şeye hâlâ inanıldığına, inanm alı mı?
114.
Hıristiyanlığın
Yunanlı
olmayan
yanı.
—
Yunanlılar, H om eros’u n tanrılarını kendi üzerlerindeki efendiler
insanca Pek İnsanca 1______________________ ^ ve kendilerini de o n ların altındaki köleler olarak görm üyorlardı Yahu diler gibi. Adeta kend i kastlarının en başarılı örneklerinin yansım asını, yani b ir ideali görüyorlardı, kendi varlıklarının bir karşıtını değil. A kraba olunduğu hissedilir, karşılıklı bir ilgi, bir tür güçbirliği' vardır. İnsan , kendine böyle tanrılar verdiğinde, seçkin olduğunu d ü şü nü r, ve küçük ve daha yüksek aristokrasi arasındakine b en zer bir ilişki içine koyar kendisini; İtalya halk ları ise gerçek bir köylü dinine sahiplerdi, kötü ve kaprisli güç sahiplerine ve eziyet verici ruhlara karşı sürekli bir korkaklık içindeydiler o sırada. O lim pos tanrıları geri çekildiğinde. Yunan yaşamı da karanlıklaştı ve korkaklaştı. — Buna karşılık H ıristi yanlık insanı tam am en ezdi ve parçaladı, onu adeta derin bir b a taklığa göm dü; sonra insan, tamamen aşağılanm ışlık duygusu içindeyken, ansızın tanrısal bir m erham etin görkem inin ışılda m asını sağladı, bö ylece şaşıran, inayetle sersem leşen bir coşku çığlığı attı ve b ir anda tüm cenneti içinde taşıdığına inandı. Bu hastalıklı duygu taşkınlığı üzerinden, bu nun için gerekli olan derin kafa ve yürek yozlaşm ası üzerinden etkili olur, H ıristiyan lığın tüm p sik o lo jik buluşları: yok etm ek, parçalam ak, sersem letm ek, esrik etm ek ister, sadece tek bir şeyi istemez: ö l ç ü y ü , ve bu yüzden en d erin anlamıyla barbardır, Asyahdır, seçkin ol m ayandır, Yunanlı olm ayandır.
115.
Ayrıcalıkla
dindar
o l m a k . — Soğukkanlı ve işinin
eh li öyle insanlar vardır ki, din, yüksek insanlığın bir kenar dan teli gibi işlenm iştir onlara: çok iyi başarırlar dindar kalmayı, gü zelleştirir onları. — Herhangi bir silah yapım zanaatından — ağız ve kalem ucu da silah sayılmak üzere — anlamayan tüm in-
Friedrich Nietzsche
118
sanlar sürüngenleşirler:' böyleleri için H ıristiyan dini ço k yarar lıdır, çü nkü sürüngenlik burada H ıristiyanca b ir erdem görünü m ünü alır ve şaşırtıcı bir biçim de güzelleştirilir. — G ündelik ya şam larını ço k boş ve tekdüze bulan kişiler, kolaylıkla dindarlaşırlar: kavranabilir ve bağışlanabilir bu, ancak, gündelik yaşam ları boş ve tekdüze geçm eyen insanlardan dindarlık beklem eye haklan yoktur.
116.
G ü n d e l i k - H ı r i s t i y a n . — Eğer H ıristiyanlık, in tikam cı tanrıya, genel günahkarlığa, inayet seçim ine ve sonsuz bir ce hennem azabı tehlikesine ilişkin cüm lelerinde haklı olsaydı, ra hip, havari ya da keşiş o l m a m a k ve korku ve titrem eyle sa dece kendi kurtuluşu için ç a l ı ş m a m a k bir eblehlik ve ka raktersizlik belirtisi olurdu; bengi yararı zamansal rahatlığa kar şı böyle gözden çıkarm ak anlam sız olurdu. Genel olarak i n a nılması
koşuluyla, g ü nd elik-H ıristiyan zavallı bir figürdür,
gerçekten üçe kadar sayamayan b ir insandır ve ayrıca tam da zi hinsel açıdan cezai ehliyete sahip olmayışı yüzünden, H ıristiyan lığın ona m üjdelediği gibi, katı bir biçim de cezalandırılm ayı da hak etm em iştir.
117.
Hıristiyanlığın
kurnazlığı
ü z e r i n e . — İnsanın
tam am en rezil', günahkar ve aşağılık olduğu, başka insanları aşağılamayı olanaksız kılacak ölçüde yüksek sesle öğretm esi, H ı ristiyanlığın bir hilesidir, “istediği gibi günah işleyebilir, özünde benden farklı değil ki: benim , her düzeyde rezil ve aşağılık
İnsanca Pek İnsanca 1
-------------------------------------------------------------119 olan”, böyle der kendine Hıristiyan. Ama bu duygu da en sivri dikenini yitirm iştir, çünkü H ıristiyan birey olarak kendisinin aşağılık olduğuna inanm az: o zaten insan olduğu için kötüdür ve şu cüm lede biraz teselli bulur: hepim iz aynı türdeniz.
118.
Kişilerin
değişmesi.
— Bir din egem en olmaya b a ş
ladığında, ilk havarilerinin tüm ünü düşm anları olarak bulur karşısında.
119.
Hıristiyanlığın
yazgısı.
— H ıristiyanlık yüreği h a
fifletm ek için ortaya çıktı; ama şim di, önce ağırlaştırm ası gerek ti yüreği, daha sonra hafifletebilm ek için. Bunun sonunda yok olacak.
120 . Hazzın
kanıtı.
— Hoşa giden düşünce doğru kabul
edilir: bu , tüm dinlerin ondan böylesine gurur duydukları, oysa utanm aları gereken hazzın kanıtıdır (ya da kilisenin dediği gibi, gücün kanıtıdır), in an ç m utlu kılm asaydı, inanılm azdı ki ona: n e kadar az olurdu değeri!
121. Tehlikeli
oyun.
— Şim di yeniden dinsel duygulara
içinde yer veren kişi, sonra onların büyüm esine de izin verm ek
Friedrich Nietzsche 1 2 0 ----------------------------------------------------------------------------------
zorundadır, başka türlü yapamaz. Bunun üzerine yavaş yavaş özü değişir, dinsel unsura bağlı olanı, kom şu olanı tercih eder, tüm yargıda bulunm a ve duyum sam a ortam ı bulutlanır, dindar gölgelerle örtülür. Duygu dingin duramaz: bu yüzden tem kinli olm alı.
122. K ör
öğrenciler.
— Bir kim se k end i öğretisinin, kendi
sanat tarzının, kendi dininin güçlülüğünü ve zayıflığını ço k iyi bildiği sürece, henüz azdır kuvveti. Ö ğretinin, dinin vesairenin zayıflığını henüz görem eyen öğrenci ve havari, ustasının itiba rıyla ve kendisinin ona saygısıyla gözleri kam aşm ış b ir halde o l duğu için, genellikle ustasından daha fazla güce sahiptir. Bir adam ın ve yapıtın etkisi, kör öğrencileri olm adan büyük olm a m ıştır h içbir zaman. Bir bilgiyi, zafer kazanm ası için destekle m ek, genellikle sadece aptallığın ağırlığı bilginin zaferini de zor la elde etsin diye, onu aptallıkla kardeş yapm ak dem ektir.
1 23.
Kiliselerin
çöküşü.
— D inleri yok etm eye yetecek
kadar bile din yok dünyada.
124.
İnsanın
günahsızlığı.
— “G ünahın dünyaya nasıl
geldiği”, yani insanların birbirlerin i, hatta tek b ir insanın kendi kendisini, gerçekte olduğundan daha kara ve daha kötü gördü ğü akıl yanılgıları sayesinde geldiği kavrandığında, bütün bir
insanca Pek insanca 1______________________ duygu ço k rahatlayacak ve insan ve dünya böylelikle b ir m asu m iyet zaferi içinde görünecekler ve bu da kişiye tem eld en iyi ge lecek. insan doğanın ortasında her zam an kendinde ço cu k tu r. Bu ço cu k elbette bir kez çok korku nç bir rüya görür, am a göz lerini açtığında, hâlâ cennette olduğunu görür.
125.
Sanatçıların
dindar
o l m a y ı ş l a r ı . — H om eros,
tanrılarının arasında evinde hisseder kendini ve bir şair olarak öyle rahat davranır ki onlara karşı, her halükarda dindarlıktan son derece uzak durm uş olm ası gerekir; halk in an cın ın onun karşısına çıkardığı şeyi, — noksan, kaba, kısm en tüyler ürperti ci b ir batıl inancı — tıpkı b ir yontucunu n çam uruna davrandığı gibi, özgürce ele alm ıştır, yani Aiskhylos’u n ve A ristofanes’in sa hip oldukları ve daha yakın çağda Rönesans’ın büyük sanatçıla rına ve de Shakespeare ve G oethe’ye özgü bir önyargısızlıkla.
126.
Yanlış
yorumun
sanatı
ve
g ü c ü . — E rm işin tüm
görüm leri,' korkuları, gevşem eleri, büyülenm eleri, b ilin en has talık durum larıdır ama onun tarafından, derinlere kök salmış dinsel ve psikolojik yanılgılar tem elinde, tüm üyle başka türlü y o r u m l a n ı r l a r , yani hastalık olarak değil. — Belki Sokra tes’in D aim onion’u ' da kend ind eki egonun ahlaksal düşünüş tarzı uyarınca, günüm üzdekinden başka türlü y o r u m l a d ı ğ ı b ir kulak rahatsızlığıdır. Peygam berlerin ve kehanet rahiplerinin delilikleri ve sabuklam alarında da durum farklı değildir; tüm b u n ları bu kadar y a p a n her zaman y o r u m c u l a r ı n kafa
Friedrich Nietzsche 1 2 2 ----------------------------------------------------------------------------------
sındaki ve yüreğindeki bilgi, hayal gücü, çabalam a, ahlaklılık düzeyidir. D âhiler ve erm iş diye anılan insanların en büyük et kilerinden birisi de, onları insanlığın kurtuluşları olarak y a n lış
a n l a y a n yorum cuları zorla kazanm alarıdır.
127.
Deliliğe
saygı
g ö s t e r i l m e s i . — Bir coşküriun zih
ni daha açık kıldığı ve iyi fikirler esinlediği fark edildiği için , en büyük coşkularla en iyi fikirlerin ve esinlerin geleceği zannedil di: böylece, delilere bilge ve kehanette bulunan kişiler olarak saygı gösterildi. Yanlış b ir çıkarım var bunun tem elinde.
128.
Bilimin
vaatleri.
— M odern bilim in hedefi: olabildi
ğince az acı, olabildiğince uzun yaşam, — yani bir tür sonsuz m utluluk, dinlerin vaatlerinin yanında ço k m ütevazı kalıyor el bette.
129.
Yasaklanmış
e l i a ç ı k l ı k . — Birazını da hayal ürünü
varlıklara su nabilecek kadar sevgi ve iyilik yok ki dünyada.
130.
Dinsel dürmesi.
tapının
maneviyatta
yaşamayı
sür
— K atolik Kilisesi ve ondan ö n ce de tüm antik ta
pını, insanın olağandışı ruh halleri içine sokulduğu ve soğuk ya
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 123 rar hesaplarından ya da salt akılcı düşünceden ‘sıyrıldığı araçla rın tüm alanına egem endi. Pes seslerle kendinden geçen b ir k ili se, gerilim lerini ister istem ez cem aate aktaran ve cem aatin adeta b ir m ucize geliyorm uş gibi korkuyla kulak kesilm esini sağlayan bir ruhban sürüsünün boğuk, düzenli, sakıngan seslenişleri, bir tanrılığın evi olarak belirsizliğe doğru uzanan ve tüm karanlık m ekanlarda heyecanlanan cem aati korkutan m im arinin soluğu, —
gerekli varsayımlara artık inanılm ıyorsa, insanları bu tür
olayların içine kim yeniden sokm ak ister? Ne var ki tüm b u n la rın sonuçları yine de yitip gitm iş değildir; yüce, duygulanmış, önsezili, derin pişm anlık yüklü, um ut dolu ruh hallerinin m ane vi dünyası, tapını sayesinde doğuştan verilidir insanda; şim di bu ndan ruhta varlığını sürdüren ise, o zamanlar tohum halin deyken, filizlenmiş ve çiçeklenm iş, yetiştirilip büyütülm üştür.
1 31.
Dindarlığın
sonradan
çıkan
acıları.
— Di n
alışkanlığından kurtulunduğuna ne denli inanılsa da, kavramsal içerik taşımayan dinsel duygular ve ruh halleriyle, örneğin m ü zikte karşılaşıldığında sevinilm eyecek derecede gerçekleşm iş de ğildir bu; ve bir felsefe bize metafizik um utların haklılığını, ora dan ulaşılacak derin ruhsal huzuru gösterdiğinde ve örneğin “Rafael’in M adonna’sına bakıldığında görülen tam kesin InciP’den söz ettiğinde b u tür sözleri ve açıklam aları özellikle canı gönülden karşılarız: filozofun burada, verm ek istediği şeyle, al maya hazır bir yüreğe karşılık düştüğünü kanıtlam ası daha ko laydır. Buradan da anlıyoruz ki, daha az tem kinli özgür tinliler aslında sadece dogm alardan rahatsız olm akta, ama dinsel duy gunun büyüsünü de ço k iyi bilm ektedirler; İkincisini, birincisi
Friedrich Nietzsche 1 2 4 -----------------------------------------------------------------uğruna feda etm ek ağırlarına gitm ektedir. — Bilim sel felsefe bu gereksinim — bir oluşum ürünü olan ve bu yüzden geçici de olan bir gereksinim — tem elinde araya gizlice yanılgıları da sok m am aya ço k dikkat etm elidir: m antıkçılar bile ahlak ve sanatta ki hakikat “sezgilerinden” (örneğin “şeylerin özünün bir olduğu” sezgisinden) söz ediyorlar: aslında onlara yasaklanm ış olmalıydı bu. Ö zenle çıkarsanm ış hakikatler ve böylesi “sezilm iş” şeyler arasında birincilerin anlağa ve İkincilerin de sezgiye borçlu ol dukları, aşılamaz b ir uçurum vardır. Açlık, kendisini doyurm ak için bir yem eğin v a r o l d u ğ u n u kanıtlam az, ama yemeği ar zular. “Sezm ek”, bir şeyin var olduğunu herhangi b ir derecede bilm ek değil, o şeyi arzulandığı ya da kendisinden korkulduğu sürece olanaklı kabul etm ek anlam ına gelir; “sezgi” kesinlik top rağında bir adım ileriye götürm ez. — Bir felsefenin dinsel renk li kesitlerinin, ötekilerden daha iyi kanıtlanm ış olduklarına istem dışı b ir biçim de inanılır: ama aslında tam tersidir durum , b u nun böyle o l a b i l e c e ğ i n e
— yani m u tluluk verenin hakiki
de olduğuna — ilişkin içsel b ir arzu vardır sadece. Bu arzu, yan lış nedenleri, doğru nedenlerm iş gibi görm e yanılgısına düşürür bizi.
132.
Hıristiyan
kurtuluş
gereksinimi
üzerine.—
D ikkatlice düşünüldüğünde, bir H ıristiyan’ın ruhundaki, kurtu luş gereksinim i denilen olayın m itolojid en bağım sız, yani salt psikolojik bir açıklam asına ulaşm ak olanaklı olm alıdır. Gerçi şim diye dek dinsel durum ların ve süreçlerin psikolojik açıkla maları, kendisine özgür diyen bir teolojinin bu alanda yararsız tavrını sergilem esi yüzünden, bazı kötü ünler edinm işlerdir:
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ çü nkü bu teoloji de daha en baştan, kurucusunun, Schleierm ach er’in'. tininden de tahm in edilebileceği gibi, Hıristiyan dininin varlığının sürdürülm esi ve dinsel “olguların” psiko lojik analizin de dem ir atacak yeni bir zem in ve her şeyden önce yeni b ir uğ raşı bu lacak H ıristiyan teologlarının var olmaya devam etm esi gözetilm iş tir. Bu gibi öncü lerin yolum uzu şaşırtm asına fırsat verm eden, sözü edilen fenom eni şöyle yorum lam aya cesaret edi yoruz; insan, eylem lerin kullanışlı bir sıradüzeninde alt sıralar da yer alan belirli eylem lerin bilincindedir, hatta, kendisine ade ta tüm özü gibi değişmez görünen bu gibi eylem elere karşı bir eğilim keşfeder içinde. Kendini, genel değerlendirm ede en üst ve en yüce olarak kabul edilen öteki eylem türlerinde sınam ayı ne ço k ister, b en cilce olm ayan bir düşünüş biçim i izlem esi gere ken, iyi bir bilinçle dolu olduğunu hissetm ekten ne ço k h oşla nır! Ama ne yazık ki sadece arzulamakla kalır: bu arzuyu yerine getirem em enin hoşnutsuzluğu, genel olarak yaşam ın yazgısının ya da kötü denilen o eylem lerin sonuçlarının kendisinde uyan dırdığı tüm öteki h oşnutsuzluk türlerine eklenir; böylelikle de rin bir keyifsizlik çıkar ortaya, bu keyifsizliği ve tüm nedenleri ortadan kaldırabilecek bir hekim arayışına girilir — insan k en dini öteki insanlarla önyargısızca kıyaslasaydı, bu durum bu k a dar acı duyum sanm azdı: çünkü sonra kendisinden önem li ölçü de hoşnutsuz olm ası için bir neden kalm azdı, o da insani h o ş nutsuzluk ve eksikliğin genel yükünden payına düşeni taşıyor olurdu. Oysa ki insan, sadece ben cilce olm adıkları söylenen tüm eylem leri yapmaya yetkin olan ve ben cilce olm ayan bir düşünüş b içim in in sürekli bilin ciyle yaşayan bir özle, tanrıyla kıyaslar kendisini; bu berrak aynaya baktığında, k end i özü bulanık, ola ğandışı bir biçim de çarpık görünür gözüne. Daha sonra, aynı özü düşünm ek k orku tu r onu, çünkü cezalandırıcı bir adalet ola
1^0
Friedrich Nietzsche 1 2 6 -----------------------------------------------------------------rak süzülür o öz, insanın hayal gücünde: kü çü k ve büyük tüm yaşantılarda onun öfkesini, onun tehditlerini gördüğüne, onun yargıçlığının ve cellatlığının uyarı kırbaçlarını önceden duyum sadığına inanır. Sonsuz bir ceza süresi dikkate alındığında, ür k ü tücü lü k açısından tasavvur edilebilen tüm öteki korkunç olayları aşan b u tehlikede kim yardım ed ecek insana?
133.
Bu durum un başka sonuçlarını ele alm adan önce, insanın bu durum a “su çu ” ve “günahı” yüzünden değil, aklın bir dizi yanıl gısı yüzünden düştüğünü, kendi özünü o derece karanlık ve nefret etm eye değer görm esinin, aynanın bir hatası olduğunu ve söz konusu aynanın da k e n d i ürünü, insanın hayal gücünün ve yargı gücünün yetersiz bir ürünü olduğunu kabul etm em iz gerekir, ilkin, sadece salt bencilce olm ayan eylem lere yetkin bir öz, z ü m rü t-ü anka kuşundan daha da m asalsıdır; açıkça tasav vur bile edilem ez, tüm b ir “bencilce olm ayan eylem ” kavram ı nın, sıkı bir sorgulam ada tuzla buz oluşu bile yeterli bir n ed en dir bu n u n için. Şim diye dek b ir insanın, h içb ir kişisel güdü o l m adan ve sadece başkaları için birşeyler yaptığı görülm üş değil dir; kendisiyle ilişkili olmayan, yani içsel b ir zorunluluk (ki b u nun ned en inin de kişisel bir gereksinim olm ası gerekirdi) içer m eyen bir şeyi nasıl y a p a b i l e c e k t i
ki? Ego, nasıl olur da
egosuz davranabilirdi? — Buna karşılık, zam an zam an kabul edildiği gibi, t a m a m e n sevgi olan bir tanrı, bencilce olm ayan b ir eylem e bile yetkin olamazdı: burada L ichtenberg’in daha d ü şük düzeydeki bir alandan alınm ış olan bir düşüncesi gelir akla: “G enellikle söylenildiği gibi, başkaları için
hissetmemiz
olanaksızdır; sadece kendim iz için h issed eriz.” Cüm le sert geli
İnsanca Pek İnsanca 1 . „„ -------------------------------------------------------------------- 127 yor kulağa, ama doğru anlaşılırsa h iç de öyle değil. Kişi ne b ab a sını, ne annesini, ne karısını, ne de çocuğunu sever, onların biz de uyandırdıkları hoş duygulardır sevdiği”, ya da La R och efo ucauld’un söylediği gibi: “si on croit aimer sa m aîtresse pour l’am our d’elle, on est bien trom p é.”' Sevgi eylem lerine diğerle rinden daha fazla d e ğ e r verilm esinin nedeni, yani b u n u n öz leri gereği değil de yararlılıkları yüzünden yapılıyor oluşu h ak kında, daha önce sözü edilen “Ahlaksal Duyguların K ökeni Ü ze rine” incelem elere bakılabilir. Ama bir insan, tam am en o tanrı gibi, sevgi olm ak, her şeyi kendisi için değil başkaları için yap m ak istem eyi arzulayacak olursa, bu sonuncusu sırf başkalarına biraz sevgi verebilm ek am acıyla, kendisi için ç o k
fazla
şey
yapm ası gerektiğinden dolayı bile olanaksızdır. Ayrıca, bu du rum , ötekinin kendisine sunulan her kurbanı, her yaşamı her defasında hep yeniden alm ak için yeterince egoist olm asını ge rektirir: öyle ki sevgi ve fedakarlık insanlarının, sevgisiz ve feda karlık yeteneği bulunm ayan insanların varlıklarını sürdürm ele rinden yana b ir çıkarları olurdu, ve en yüce ahlakın varlığını sürdürebilm esi için, adeta ahlaksızlığın varoluşunu z o r l a m a s 1 gerekirdi (elbette böylelikle kendi kendisini ortadan kaldırır dı). — Dahası: bir tanrı tasarım ı, inanıldığı sürece huzursuzluk verir ve maneviyatı bozar, ama bu tasarım ın nasıl o r t a y a çıktığına
ilişkin, karşılaştırm alı etn o lo ji bilim inin bugünkü
düzeyinde, artık h içbir kuşku.duyulam az; bu ortaya çıkış kav randığında h er türlü inan ç geçersizleşir. Kendi özünü tanrıyla kıyaslayan bir H ıristiyanın durum u, kafası şövalye rom anların daki kahram anların m ucizeleriyle meşgul olduğu için, kendi ce saretini küçüm seyen D on Kişot’un durum una benzer; her iki ör nekte de kullanılan ölçüt, masal alanına girer. Ama tanrı tasarı m ı gereksizleşirse, tanrısal talimatlara karşı işlenm iş b ir suç ola
Friedrich Nietzsche 1 2 8 -----------------------------------------------------------------rak, tanrı tarafından kutsanm ış bir yaratıktaki b ir leke olarak, “günah” duygusu da gereksizieşir. O zam an herhalde, dünyevi adaletin cezalarından ya da insanların aşağılam asından duyulan korkuyla ço k iç içe ve akraba olan bir sıkıntı kalır sadece geriye; kişi gerçi eylem leriyle insani geleneği, insani kuralları ve düzen leri çiğnediğini, ama böyle yapmakla henüz “ru hun sonsuz kurtuluşu”na ve tanrılıkla olan ilişkisine zarar verm ediğini kavrarsa, vicdan rahatsızlığının verdiği sıkıntı, suç duygusundaki en sivri diken kırılır yine de, insan son olarak b ir de tüm eylem lerinin m utlak zorunluluğuna ve tam am en sorum suz olduklarına iliş kin felsefi inancı kazanm ayı başarırsa ve bu nu kanm a ve canına işlerse, her türlü vicdan rahatsızlığının kalıntısı da ortadan yiter.
134.
im di, b ir H ıristiyan, bazı yanılgılar yüzünden, yani eylem le rinin ve duygularının yanlış ve bilim sellik dışı bir yorumu yü zünden, kend ini h o r görm e hissine kapılm ışsa; hor görme duru m unun, vicdan rahatsızlığının, genel olarak keyifsizliğin kalıcı olm adığını, zam an zam an tüm bunların ruhundan uçup gittiği ve kendini yeniden özgür ve yürekli duyum sadığı saatlerin gel diğini büyük bir şaşkınlıkla fark etm esi gerekir. Hakikatte, k e n dinden duyulan haz, kendi gücünden alınan keyif, her türlü de rin heyecanın zorunlu azalışıyla ittifak yaparak getirmiştir zafe ri; insan yeniden sevm ektedir kendini, hissetm ektedir bunu, — ama tam da bu sevgi, b u kendine yeni b ir değer veriş, inanılm az gelm ektedir ona, bunda sadece, yukarıdan b ir inayet pırıltısının tam am en hak etm ediği bir biçim de aşağıya akışını görebilir. N a sıl ki daha önce tüm olaylarda uyarılar, tehditler, azarlar ve tan rısal öfkenin her türlü işaretim gördüğüne inanıyor duysa, şim di
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ de tanrısal iyiye y o r m a k t a d ı r deneyim lerini; b ir olay sevgi dolu, b ir başkası yardım cı bir işaret etm e gibi, bir başkası ve as lında kendisindeki tüm sevinçli ruh hali de, tanrının lütüfkar ol duğunun bir kanıtı gibi görünm ektedir gözüne. Daha ö n ce sı kıntı durum unda eylem lerini yanlış yorum layışı gibi, şim di de özellikle yaşantılarını yanlış yorum lam aktadır; avutulm uş ruh halini kendi dışında hüküm süren bir gözün etkisi olarak, aslın da kendi kendisini sevdiği sevgiyi de, tanrısal sevgi olarak kav ram aktadır; inayet ve kurtuluşun başlangıcı dediği şey de, k en di kend ini bağışlam a ve kendi kendini kurtarm adır aslında.
135.
D em ek ki: belirli bir yanlış p sikoloji, güdülerin ve yaşantıla rın yorum lanışm da belirli bir hayal gücü türü, b ir kişinin H ıris tiyan olm asının ve kurtuluş gereksinim i duym asının zorunlu koşuludur. A klın ve hayal gücünün bu yanılgısı kavranıldığında, Hıristiyan olmaya son verilir.
136.
Hıristiyan
münzeviliği
ve
azizliği
üzerine.
— Tek tek düşünürler, ahlaklılığın m ünzevilik ve azizlik deni len ender görünüşlerinde, akılcı bir açıklam anın ışığını onun üzerine tutm anın handiyse küstahlık ve kutsallığa küfür olacağı, olağandışı bir şey bulunduğunu gösterm ek için ne denli çabala mışlarsa da: yine de bu küstahlığı yapm ak için o denli güçlü bir baştan çıkarm a vardır. D o ğ a n ı n güçlü bir itkisi, tüm zam an larda genel olarak söz konusu görünüşleri protesto etm eye yol açm ıştır; bilim , daha önce söylediğimiz gibi, doğanın bir taklidi
\. Z jrâ
Friedrich Nietzsche 1 3 0 -----------------------------------------------------------------olduğu sürece, en azından öne sürülen açıklanam azhk ve hatta yanm a yaklaşılam azlık karşısında aynı itirazı yöneltm e hakkını görür kendisinde. Elbette, şim diye kadar başaram am ıştır bunu; henü z açıklanm am ıştır söz konusu görünüşler, ah lak sal-m u cizevi olana saygı gösteren, sözü edilen kişilerin ço k hoşuna git m ektedir bu durum . Ç ünkü, genel olarak konuşulduğunda: açıklanm am ış olan bü sbü tü n açıklanam az, açıklanm am ış olan bü sbütün doğadışı, doğaüstü, m ucizevi olm alıdır, — tüm d in darların ve m etafizikçilerin (aynı zam anda düşünürseler, sanat çıların da) ruhlarındaki talep budur; bilim sel insan ise bu talep te “kötü ilkeyi” görür. — M ünzeviliğin ve azizliğin incelenm esi sırasında ilk önce varılacak ilk genel olasılık, bunların k a r m a ş ı k bir doğalarının bulunduğudur: sonra, hem en hem en her yerde, hem fiziksel hem de ahlaksal dünyada, sözde m ucizevi olan, karm aşık olana ve ço k katlı koşullu olana dayandırılm ıştır başarıyla. Öyleyse, azizlerin ve m ünzevilerin ruhlarındaki tek tek itkileri birbirinden ayırma ve sonuç olarak bize iç içeym iş gi bi göründüklerini düşünm e cesaretini gösterelim .
137.
K işinin k e n d i
kendine
karşı
bi r k a f a
tutuşu
vardır ki, m ünzeviliğin bazı biçim leri bu n u n en yüceltilm iş d ı şavurum larıdır. Bazı insanlar, şiddetlerini ve iktidar hırslarını uygulamaya yönelik öyle büyük bir gereksinim duyarlar ki, b aş ka nesnelerin eksikliğinde, ya da, başka durum larda hep başarı sız kaldıklarından, sonunda kendi varlıklarının bazı bö lü m leri ne, adeta kendi benlik lerin in kesitlerine ya da basam aklarına zulm ederler. Ö rneğin kim i düşünür kendi ününü artırmaya ya da iyileştirm eye yaramayacağı apaçık olan görüşlere inanır; k i
insanca Pek insanca 1 '
13 '
'
misi de, adeta ötekilerin aşağılamasını çeker üstüne, oysa ki su sarak saygınlığını korum ası daha kolay olacaktır; başkaları da daha önceki görüşlerini inkar ederler ve bu ndan böyle tutarsız biri olarak anılm aktan korkm azlar: tam tersine, çaba gösterirler b u n un için ve atlarını ancak iyice yabanileştiğinde, terden sırıl sıklam olduğunda, hırçınlaştığında ço k seven gözükara süvariler gibi davranırlar. Böylece insan kendi korkaklığıyla ve tir tir tit reyen dizleriyle alay etm ek için tehlikeli yollardan geçerek en yüksek dağlara çıkar; böylece filozof, pırıltılarında kendi görün tüsünün en kötü b ir biçim d e çirkinleşeceği m ünzevilik, m ütevazılık ve azizlik görüşlerini savunur. Bu kendi kim liğini parçala yış, kendi doğasıyla bu alay ediş, dinlerin ço k yararlandıkları bu spernere se sp ern i’ , aslında kibirliliğin ço k yüksek bir derecesi dir. Dağdaki Vaaz’ın^ tüm ahlakı buna dahildir: insan gerçek bir şehvet duyar, abartılm ış iddialarla kendi kendine tecavüz et m ekten ve kendi ruhunda zalim ce taleplerde bu lu nan bu şeyi daha sonra tanrılaştırm aktan. Her m ünzevilik ahlakında, i r ‘-'an kendisinin bir parçasına tanrı olarak tapar ve geri kalan pa.
.si
ni da şeytanlaştırm a gereği duyar. —
138.
A hlaklılık açısından saati saatine uym az insanın, bilin en bir şeydir bu: insan ahlaklılığını büyük fedakarca kararlar verm e ve feragat yeteneğine (ki süreklilik kazanıp bir alışkanlık haline gel diğinde, azizliktir bu ) göre değerlendirirse, d u y g u l a n ı m l a r ı n d a en ço k ahlaklıdır; yüksek heyecanlar, her zam anki so ğukkanlılığı ve duygusuzluğu içinde asla belki de yetkin bile olamayacağını sandığı yeni güdüler sunar ona. Nasıl olur bu? Herhalde büyük olan ve yüksek heyecanlar uyandıran her şeyin
Friedrich Nietzsche 1 3 2 -----------------------------------------------------------------b irbirine yakın oluşundan; insan bir kez olağandışı bir gerilim için e sokulduğunda, korku n ç bir intikam a da, intikam gereksi n im in in korku n ç bir kırılm asına da karar verebilir. Devasa co ş k u n u n etkisiyle, h er halükarda bü yü k, m uazzam , olağanüstü olanı ister ve kendi benliğini feda etm esinin de ona başkalarını feda etm esi kadar, ya da daha ço k h oşnutlu k verdiğini tesadüfen fark ettiğinde, bunu seçer. Aslında tüm derdi coşkusunu bo şalt m aktır; bu yüzden, gerilim ini hafifletm ek için, düşm anının m ız rağını alır ve onu kendi göğsüne saplar. Sadece intikam da değil, feragatte de büyük bir yan bulunduğunu ancak uzun bir alış kanlık sonucu öğrenm ek zorunda kaldı insanlık; kendi kendini feda eden bir tanrılık bu büyüklük türünün en güçlü ve en etk i li sim gesiydi. Yenilm esi en zor olan düşm anın yenilm esi olarak, bir duygulanım la ansızın başa çıkm ak olarak — böyle g ö r ü n ü r bu feragat ve bu bakım dan da ahlaksal olanın doruğu k a bul edilir. H akikatte b ir tasarım ın bir başkasıyla değiştirilm esi dir söz konusu olan, bu sırada ruh hali yüksekliğini, taşkınlığı nı korur. Soğukkanlılığını kazanm ış, duygulanım dan sakinleş m iş insanlar, artık bu gibi anların ahlaklılığını anlayamazlar, ama bu ânı birlikte yaşamış bulunan h erkesin hayranlığı, onları ayakta tutar; duygulanım ve edim lerinin anlaşılm ası değiştiğin de, gururdur avuntuları. D em ek ki: aslında feragat eylem leri de tam anlamıyla başkalarını düşünerek yapılm adıkça, ahlaklı d e ğillerdir; öteki kişi daha çok , yüksek gerilim li ruh haline, k en d i sini söz konusu feragat yoluyla hafifletm esi için bir vesile olu ş turur sadece.
i3 9 .
M ünzevi de bazı açılardan yaşam ı kolaylaştırm ak ister, genel-
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ likle yabancı bir istence ya da kapsam lı bir yasa ve ritüele tam a m en boyun eğme yoluna girerek; örneğin bir Brahm an’ın hiçbir şeyi kendi keyfine bırakm ayışı ve her dakikasını kutsal b ir tali mata uygun olarak belirleyişi gibi. Bu bağlılık durum u kendine egem en olm ak için güçlü bir araçtır; kişi meşguldür, yani can sı kıntısı çekm ez ve yine de başına buyrukluk ve tutku tahrigi yok tur; işini yaptıktan sonra sorum luluk duygusu ve böylelikle piş m anlığın verdiği eziyet de yoktur. Kendi istencinden sonsuza dek vazgeçm iştir ve bu sadece ara sıra vazgeçm ekten daha kolay dır; tıpkı bir hırsı dizginlem ektense, ondan tam amen vazgeçm e n in daha kolay oluşu gibi. Günüm üzde erkeğin devlet karşısın daki konum unu anım sayacak olursak, koşulsuz itaatin, koşullu itaatten daha rahat olduğunu görürüz orada da. D em ek ki aziz, kişiliğinden tam am en vazgeçerek yaşamını kolaylaştırm aktadır ve bu fenom ene, ahlaklılığın en yüce kahram anlık eylem i olarak hayranlık duyulduğunda, yanılgıya düşülm ektedir. Kişiliğinden, sözü edilen bir biçim de kopm ak yerine, onu hiçbir kararsızlığa ve m uğlaklığa düşm eden yaşam ak, her durumda daha zordur; aynca bunu yapm ak daha fazla akıl ve düşünm e gerektirir.
140.
Açıklaması daha zor,eylem lerin birçoğunda, insanın k e n dinde
coşkudan
aldığı hazzın anlatım larını keşfettikten
sonra, azizliğin ayırıcı özelliklerinden olan kendini aşağılamada ve (aç kalm a ve kend ini kırbaçlam a yoluyla) kendine eziyet et m e, kol ve bacakların çarpıtılm ası, delilik taklidi yapılm ası ey lem lerinde de, bu yaratılıştaki kişilerin yaşama isteklerinin (si nirlerinin) genel olarak tükenm esine karşı savaştıkları bir yönte m i görm ek istiyorum : büyük tinsel gevşekliklerinin ve betim le
Friedrich Nietzsche 1 3 4 -----------------------------------------------------------------nen y a b a n a bir istence tabi olm anın onları sık sık düşürdüğü uyuşukluktan ve can sıkıntısından hiç olm azsa bir süreliğine çıkm ak için , en acı verici uyarma yöntem lerinden ve zulüm ler den yararlanıyorlar.
141.
M ünzevinin ve azizin, yaşamı yine de katlanılabilir ve eğlen celi kılm ak için uyguladığı en sıradan yöntem , zam an zaman sa vaşm ak ve yenginin ve yenilginin yer değiştirm esidir. Bunun için de bir düşm an gereklidir kendisine, ve “iç düşm an” dediğin de b u lu r aradığını. Ö zellikle, kendini beğenm işliğe olan eğilim i ni, saygınlık ve iktidar düşkünlüğünü, sonra tensel hırslarını, yaşamını sürekli bir savaş ve kendini de iyi ve kötü ruhların b ir birlerini karşılıklı yendikleri bir savaş alanı olarak görebilm ek için kullanır. Bilindiği gibi tensel hayal gücü cinsel ilişkinin dü zenliliğiyle dizginlenir, handiyse bastırılır. Ç ekiniklik ve ilişk i n in düzenliliğiyle de, tam tersine dizginlerinden boşanır ve azar. B irçok Hıristiyan azizinin hayal gücü olağanüstü derecede k ir liydi; hırsların içlerinde cirit atan gerçek cinler' olduğu kuram ı sayesinde, kendilerini h iç de bu ndan sorum lu hissetm iyorlardı; itiraflarındaki öğretici dürüstlüğü bu duyguya borçluyuz. Bu sa vaşın belirli bir düzeyde sürdürülm esi, onların çıkarınaydı, çü n kü, dediğim iz gibi, bu savaş sayesinde, can sıkıcı, ıssız yaşam la rına renk geliyordu. Ancak, bu kavganın, sürekli katılm alar ve aziz olm ayan kişilerde hayranlık uyandırm ak üzere yeterince önem li görünebilm esi için, tenselliğin h ep daha fazla karalanm a sı ve dam galanm ası gerekiyordu, sonsuz lanet tehlikesi, bu k o nularla öylesine sıkı sıkıya bağlanm ıştı ki, Hıristiyanlar büyük olasılıkla çağlar boyu nca vicdan rahatsızlığı içinde çocu k y ap
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ ~
m ışlardı; böylelikle insanlığa elbette büyük b ir zarar verilm iştir. Oysa hakikat burad a tam am en tersyüz edilm iştir; ki bu da h aki kat açısından özellikle yakışıksızdır. G erçi H ıristiyanlık dem işti ki: her insan günah içinde rahm e düşmüş ve doğurulm uştur; C alderon’un karşı konulam az, abartılı Hıristiyanlığında bu dü şünce bir kez daha kendi kendisiyle iç içe geçirilip dolanm ıştı; öyle ki Calderon ü nlü dizelerinde gelm iş geçm iş en tersine d ön m üş paradoksu dile getirm eye cesaret edebilm işti:
İn san ın en büyük suçu doğurulm uş olmasıdır.
Tüm kötüm ser dinlerde döllem e edim i, kendinde kötü ola rak duyum sanır, am a bu , kesinlikle gen el-in san i b ir duyum sa m a değildir; tüm kötüm serlerin bu konudaki yargısı bile aynı değildir. Ö rneğin Em pedokles, tüm erotik olaylarda utanç veri ci, şeytansı, günahkar bir şey görm ez; daha çok , kötülüğün b ü yük çayırında kurtu lu ş ve umut dolu b ir ve biricik görünüşü, Afrodit’i bulur; kavganın sonsuza dek sürm eyeceğinin, sonunda asanın daha ılım lı b ir cine verileceğinin bir güvencesi olarak ka bul eder Afrodit’i. K ötüm serliği m eslek edinen H ıristiyanların ç ı karları, dediğim iz gibi, b ir başka görüşün iktidarda kalm asından yanaydı; yaşam larının yalnızlığı ve tinsel ıssızlığına çare olarak h er zam an yaşayan b ir düşm ana gereksiniyorlardı: ve kendisiyle savaşılıp y enilm esi, onları aziz olm ayanların gözünde hep yeni baştan kavranam az, doğaüstü varlıklar olarak gösterm eye yara yacak genel kabu l görm üş bir düşm an olmalıydı bu. Sonunda bu düşman, yaşam tarzlarının ve bozulm uş sağlıklarının b ir so nucu olarak, sonsu za dek ellerinden kaçtığında, iç dünyalarının yeni şeytanlarla d old uğu nu g ö r m e y i derhal akıl ediyorlardı.
i 33
Friedrich Nietzsche 1 3 6 -----------------------------------------------------------------Kurum luluk ve alçakgönüllülük kefelerinin inip çıkışı da, hırsın ve ruhsal dinginliğin yer değiştirm esi de, dalgın kafalarını çok iyi oyalıyordu. O zam anlar psikoloji, insanca olan her şeyi sade ce kuşkulu kılm akla kalm ayıp, karalam aya, kırbaçlam aya, çar m ıha germeye yarıyordu, kişi kendini olabildiğince fena ve kötü bu lm ak
istiyordu,
ruhun kurtuluşundan kaygı duym ak,
kendi gücünden kuşkulanm ak istiyordu, insanın kötü ve günah düşüncesini ilintilendirdiği doğal olan her şey (örneğin şim di b i le erotik olan açısından alışılmış olduğu gibi) rahatsız eder hayal gücünü, karartır, ü rkek bir bakışa yol açar, insanın kendi k en disiyle cebelleşm esine neden olur ve kuşkucu, güvensiz kılar onu; düşlerine bile eziyet edilmiş vicdanın nahoş tadı siner. O y sa doğal olandan duyulan acı, şeylerin gerçekliğinde tam am en tem elsizdir; sadece şeyler h a k k ı n d a k i görüşlerin bir ü rü n ü dür. insanların kaçın ılm az-d oğal olanı kötü olarak tanım lam ak la ve daha sonra da hep böyle duyum sam akla nasıl daha kötü o l dukları, kolaylıkla görülebilir, insanı doğası gereği kötü ve gü nahkar olarak görm ek isteyen, doğayı onu n gözünde kuşkulu kılıp, onun kendisini de kötü y a p a n dinin ve m etafizikçilerin m arifetidir bu; çü nkü üstündeki doğa giysisini çıkaram adığı için, kendisini kötü olarak duyum sam ayı öğrenir böylece. Yavaş yavaş, doğallığın içind eki uzun bir yaşam da, günahların bu yü kü altında ezildiğini, bu yükü kaldırabilm ek için doğaüstü güç lerin gerekli olduğunu hisseder; böylelikle, daha önce sözü ed i len ve gerçek değil, sadece kurm aca bir günahkarlığa düşen k u r tuluş gereksinim i sahneye çıkar. H ıristiyanlığın ilk belgelerind e ki tek tek ahlaksal düzenlem eler tarandığında, her yerde bu ta leplerin, insan onları k a r ş ı l a y a m a s ı n diye aşırıya vardırıldıkları görülecektir; bu nunla am açlanan, insanın daha ahlaklı olması
değil, kendini o l a b i l d i ğ i n c e
günahkar
h is
İnsanca Pek insanca 1______________________ setm esidir. Bu duygu insana g ü z e l gelm eseydi, — böyle bir düşünceyi n için üretir ve ona bu kadar uzun süre bağlı kalırdı? Nasıl ki antikçağda yaşama sevincim şatafatlı tapım larla artır m ak için ölçüsüz zihinsel enerji ve buluş yeteneği harcanm ışsa; H ıristiyanlık dönem inde de başka bir çaba için yine sajnsız tin feda edilm iştir; insanın kendini her biçim de günahkar hissetm e si ve genel olarak bununla heyecanlanm ası, canlanm ası, n eşe lenm esi gerekiyordu. Her ne pahasına olursa olsun heyecanlan m ak, canlanm ak, neşelenm ek — gevşem iş, aşırı olgunlaşm ış, aşırı kültürlenm iş bir dönem in sloganı değil m i bu? T ü m doğal duygular çem beri yüz kez dolanılm ıştır, ruh yorgun düşm üştür kendisinden: bu n u n üzerine aziz ve m ünzevi yeni bir yaşam uyarıcısı türü buldular. Kendilerini herkesin gözünün önüne serdiler, çoğunluğun taklit etm esi için değil aslında, dünya ile dünyaüstü arasındaki sınırda sahnelenen, o zam anlar herkesin kah cennet ışıklarını, kah tekinsiz, derinliklerden gelen alev ya lım larını gördüğünü sandığı ürpertici ve yine de ha)nanlık veri ci b ir oyun olarak. Azizin, dünyadaki kısa yaşam ın her bak ım dan k orku nç anlam ına, sonsuz yeni yaşam doğrultuları hakkındaki son karara dikili gözleri, yan yarıya yok edilm iş bir bed en deki bu aşağılayıcı göz, eski dünyanın insanlarını iliklerine ka dar titretti; bakm ak, ürpererek bakışını çevirm ek, oyunun çeki ciliğini duyum sam ak yeniden, ona teslim olm ak, kendini onda doyurm ak, ruh akkor haline gelip, buz tutarak sarsılmcaya dek, — hayvan ve insan dövüşlerini seyretmeyi bile kanıksam ış a n t i k ç a ğ m bulduğu son e ğ l e n c e buydu.
142.
Söylediklerim izi özetleyecek olursak: azizin ya da azizlik yo-
Friedrich Nietzsche 1 3 8 -----------------------------------------------------------------lu n d akinin yararlandığı o ruh hali, hepim izin ço k iyi bildiği u n surlardan oluşur, ancak bu unsurlar, dinsellikten farklı tasarım ların etkisi altında, başka renklerde görünürler ve sonra dinle ve varoluşun kesin anlam lılığıyla süslendiklerinde mazhar oldukla rı — en azından çok eski dönem lerde m azhar olabildikleri — hayranlık ve hatta tapınm a kadar, güçlü b ir biçim de insanların kınam asına maruz kalırlar. Aziz kişi bazen, iktidar düşkünlüğü nün yakın bir akrabası olan ve en yalnız kişiye bile erk duygu sunu veren o inadı kendi kendisine uygular; kabarm ış duygusu bazen tutkularını koyuverm e isteğinden, onları gururlu b ir ru h un güçlü baskısı altında, yaban gülleri gibi ezme isteğine sıçrar; bazen rahatsız edici, eziyet verici, uyarıcı tüm duyum ların sona erm esini, uyanık bir uykuyu, duygusuz hayvansal ve bitkisel bir gevşekliğin kucağında sürekli bir dinlenm eyi ister; bazen de kavga ister ve kendi için d e çıkartır onu, can sıkıntısı esneyen yü züyle çıkm ıştır karşısına çü nkü ; kendini tanrılaştırm asını, k en dini aşağılayarak ve zulüm le karşılar, hırslarının vahşice isyan edişine, günahın verdiği keskin acıya ve hatta, yitm işlik tasarı m ına sevinir, kendi duygulanım ına, örneğin en aşırı iktidar düş künlüğüne tuzak kurm ayı bilir, böylece en aşırı aşağılanmaya geçer ve kışkırtılm ış ruhu bu karşıtlık sayesinde tam am en pa ram parça olur; ve so n olarak: görüm ler, ölülerle ya da tanrısal varlıklarla konuşm alar çektiğinde canı, aslında ender türde bir şehvettir canının çektiği, ama belki de tüm öteki türlerin b ir dü ğüm le birbirine bağlı oldukları şehvet türüdür bu. Deneyim ve içgüdü yoluyla azizliğe ulaşm a sorunlarındaki otoritelerden b iri si olan Novalis, bir defasında naif bir sevinçle dile getirm işti tüm bu gizemi: “Kısa süre önce, şehvetin, dinin ve zulm ün birliğinin, insanların dikkatini, ço k yakın akraba olduklarına ve ortak eği lim lere sahip olduklarına çekm iş olm ası yeterince m ucizevidir.”
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 139 143.
Azizin ne olduğu değil, aziz-olm ayanların gözünde ne a n la m
t a ş ı d ı ğ ı d ı r , ona d ünya-tarihsel değerini kazandıran.
O nun hakkında yanılgıya düştüklerinden, onun ruhsal durum larını yanlış yorum ladıklarından ve onu kesinlikle kıyaslanam az ve yabancı türden insanüstü bir şey olarak, kendilerinden olabil diğince güçlü bir biçim de ayırdıklarından dolayıdır ki; tüm halkların, tüm çağların hayal gücüne hükm edebildiği olağanüs tü gücünü elde etm iştir aziz. O kendini tanım am ıştır; kendi ruh hallerinin, eğilim lerinin eylem lerinin el yazısını, Kitab-ı M ukaddes’in pnöm atik’ yorum u kadar abartılı ve yapay olan b ir yorum sanatına göre okum uştur. Doğasındaki eciş bü cü ş ve hastalıklı yan, tinsel yoksulluk, vicdan rahatsızlığı, m ahvedilm iş sağlık, aşırı gergin sinirlerle b ir arada kendisinin de, onu seyredenlerin de bakışlarından gizlenm iştir. Özellikle iyi bir insan değildi, özellikle bilge bir insan h iç değildi: ama insani ölçülerde iyiliğin ve bilgeliğin ötesine uzanan bir ş e y i
i m l i y o r d u . Ona in an
m ak, tanrısal ve m ucizevi olana, tüm varoluşun dinsel b ir anla m ına, gelecekteki bir kıyam et gününe duyulan inancı destekli yordu. Hıristiyan halkların üzerinde ışıldayan bir kıyam et-güneşinin akşam parıltısında, azizin gölgesi m üthiş büyüm üştü, öyle bir yüksekliğe ulaşm ıştı ki bu gölge, artık tanrıya inanm a yan çağımızda bile, azizlere inanan hâlâ yeterince düşünür bu lunm aktadır.
144.
Tüm bir türün ortalam asına göre çizilm iş olan bu aziz resm i n in karşısına, daha hoş bir duygu d oğurabilecek başka bir res
Friedrich Nietzsche
140-----------------------------------------------------------m in çıkarılabileceği doğaldır. Bu türün tek tek istisnaları, büyük b ir yum uşaklık ve insanseverlikle, olağandışı eylem gücünün büyüsüyle öne çıkabilirler; kim ileri de, belirli kuruntular onla rın tüm varlıkları üzerine ışık selleri akıttığı için son derece çe kicidirler: örneğin doğuştan T anrı’n ın oğlu olduğunu kabul eden ve bu yüzden kendini m asum hisseden H ıristiyanlığın ü n lü kurucusunda rastlanır bu durum a; böylece b ir kuruntu saye sinde — ki ço k katı yargılam am ak gerek bu nu, tüm bir antikçağ tanrının oğulları kaynam aktadır ne de olsa — aynı hedefe ulaş m ıştır: Şim di bilim sayesinde herkesin elde edebileceği tam am en m asum olm a, tam am en sorum suz olm a duygusuna. — Aynı şe kilde, H ıristiyan azizleri ile Yunan filozofları arasında bir ara b a sam akta yer alan ve bu bakım dan arı bir tip oluşturm ayan H int azizlerini de b ir yana bıraktım : bilgi, bilim — var olduğunca — düşüncenin m antıksal terbiyesi ve eğitim i yoluyla öteki in san la rın üstüne çıkm ak, Budacılarda bir azizlik belirtisi olarak teşvik edilm iştir; H ıristiyanlık dünyasında ise aynı özellikler uğursuz luk belirtisi olarak b ir o kadar yadsınm ış ve zındıklık ilan ed il m iştir.
Dördüncü Ana Bölüm
Sanatçıların ve Yazarların Ruhundan
145.
Yetkin
olanın
oluşum
ürünü
olmaması
ge
r e k i r . — Tüm yetkin şeylerde oluş sorusunu sormamayı âdet edinmişizdir: bu nun yerine, gözümüzün önünde duran şey san ki bir sihirbaz ham lesiyle peydahlanmış gibi seviniriz. Büyük ola sılıkla bu konuda kadim bir m itolojik duygunun etkisindeyizdir hâlâ. Bize a d e t a
öyle gelir ki (örneğin Pâstum 'daki b ir Yunan
tapınağına girdiğimizde) sanki bir sabah, tan nnın biri böyle bü yük günahlardan, oynayarak yapmıştır kendi evini: bir başka de fasında da ruhunu bir taşa dönüştürm üştür ansızın ve onun ara cılığıyla konuşm ak istem ektedir şim di de. Bir sanatçı, yapıtının ancak bir doğaçlama, mucizevi bir apansızhk sonucu ortaya çık tığı inancını uyandırabilirse, yetkin bir yapıt izlenim i vereceğini bilir; dolayısıyla bu yanılsam anın dogmasına yardım cı olur ve ya ratım ın başlangıcındaki coşkun huzursuzluk, işe körlem esine ka rışan düzensizlik, kulak kesilerek düşleme unsurlarını, izleyicinin ya da dinleyicinin ruhunu, yetkin olanın apansız ortaya çıktığına
Friedrich Nietzsche 1 4 2 -----------------------------------------------------------------inandırm ak için, aldatma araçları olarak sanatın içine katar. — Sanat bilim i, kendiliğinden anlaşıldığı gibi, bu yanılsamayı en k e sin b ir biçim de reddetm ek ve anlağın sanatçının ağına düşm esi ne neden olan yanlış çıkarım lannı ve gevşemelerini gösterm ek durumundadır.
146.
Sanatçının
hakikat
d u y u s u . — H akikatlerin gö
rülm esi açısından, sanatçının ahlaklılığı, düşünürünkinden da ha zayıftır; yaşam ın parıltılı, derin anlam lı yorum larından kesin likle alıkoyam az kend ini ve yavan, sade yöntem lerden ve so n u ç lardan uzak durur. G örünüşte insanın daha yüksek bir onuru ve anlam ı için savaşım verm ektedir; hakikatte ise kendi sanatı için en
e t k i 1 i ön koşullardan, yani fantastik, m itsel, m uğlak, aşı
rı olandan, sim gesellik duyusundan, kişinin abartılm asından, dehada m ucizevi b ir yön bulunduğuna duyulan inançtan vaz geçm ek istem ez: bu yüzden, kendi yaratım tarzının sürm esini, ne kadar sade görünse de, her biçim deki hakiki olana bilim sel bir adanm adan daha önem li bulur.
147.
Ruh
çağırıcı
olarak
s a n a t . — Sanat, korum anın
yanı sıra, sararm ış solm uş düşünceleri yeniden biraz ren klen d ir m e görevini de yerine getirir; bu görevi yerine getirirken değişik çağlar arasında b ir bağ kurar ve o çağların tinlerinin geri gelm e sini sağlar. G erçi, böylelikle ortaya çıkan , m ezarların üstündeki gibi, ya da sevilen ölülerin düşlerle geri gelmesi gibi, görünüşte bir yaşam dır sadece ama h iç olmazsa o an için eski duygu y en i
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 143 den canlanır ve unutulm uş bir ritim le çarpar yürek, im di, sana tın bu genel yararı yüzünden, sanatçının aydınlanm anın ve in sanlığın e r k e k l e ş t i r i l m e s i n i n en ön sallarında yer alm a yışı hoş görülm elidir: yaşam ı boyu nca bir çocu k ya da bir y en i yetm e olarak kalm ış ve kendi sanat dürtüsüne yenik düştüğü noktada takılıp kalm ıştır; ne ki, yaşam ın ilk basam aklarındaki duygular, kabul edildiği gibi, daha eski çağların duygularına yüzyılım ızın duygularından daha yakındır, insanlığı çocuklaştır m ak, sanatçının ister istem ez görevi olacaktır; budur onun şanı ve sınırlılığı.
148.
Yaşamın
kolaylaştırıcısı
olarak
şair.
— Şair
ler de, insanların yaşam larını kolaylaştırm ak istediklerinde, ya bakışları m eşakkatli şim diki zam andan uzaklaştırırlar ya da şim diki zam anın, geçm işten ışım asını sağladıkları bir ışıkla, yeni renklere bürünm esine yardım cı olurlar. Bunu yapabilm ek için, kendilerinin de bazı açılardan yüzünü geriye dönm üş varlıklar olmaları gerekir: böylelikle ço k uzak çağlara ve düşüncelere, ö l m ekte olan ya da ölm üş dinlere ve kültürlere uzanan birer k ö p rü olarak yararlanılabilsin diye onlardan. Aslında her zam an ve zorunlu olarak t a k l i t ç i l e r d i r onlar. E lbette, yaşamı kolay laştırm a yöntem leri aleyhinde söylenecek şeyler de vardır: sade ce geçici olarak yatıştırır ve iyileştirirler, sadece o an için ; hatta tam bu doyum suz olanın eyleme zorlayan tutkusunu ortadan kaldırıp, geçici olarak boşalttıkları için, insanları durum larının gerçekten iyileşm esi için çalışm aktan alıkoyarlar.
Friedrich Nietzsche 1 4 4 -----------------------------------------------------------------149.
Güzelliğin
yavaş
oku.
— En soylu güzellik türü,
b ir anda cezbeden, ateşli ve esrik edici saldırılar yapan değil (k o laylıkla tiksinti uyandırır böylesi), yavaş yavaş içe işleyen, insa n ın adeta h iç fark etm eden beraberinde taşıdığı ve rüyasında ye n id en karşısına çıkan, ama sonunda uzun süre alçakgönüllülük içind e yüreğim izde yattıktan sonra bizi tam am en ele geçiren, gözlerim izi yaşlarla, yüreğim izi özlem le doldurandır. — G üzel liğe bakarken neyi özleriz? Güzel olmayı: büyük m utluluğun bununla bağıntılı olm ası gerektiğini sanırız. — Oysa b ir yanılgı dır bu.
150.
Sanatın
canlandırılması.
— Sanat dinlerin ihm al
ettiği yerde kaldırır başını. D in yoluyla yaratılan bir sürü duygu yu ve ruh halini üstlenir, onları yüreğine yerleştirir ve kend isi de daha derin, daha canlı olur, böylelikle daha önce yapam adığını yapabilir, başkaldırı ve coşku iletebilir. D insel duygunun ırm ak olm uş zenginliği hep yeniden taşar ve yeni topraklar fethetm ek ister: ama gelişen Aydınlanm a, dinin dogm alarını sarstı ve k ö k lü b ir güvensizlik aşıladı: böylece, A ydınlanm a’nın dinsel alan dan kovduğu duygu, sanatta alıyor soluğu; tek tek durum larda, siyasal yaşamda ve hatta doğrudan doğruya bilim de de. İnsani çabalarda hüzünlü renklerin daha koyu algılandığı h er yerde, ortam a tinlerin grisinin, tütsü k oku su nu n ve kilise gölgesinin sindiği tahm in edilebilir.
insanca Pek İnsanca 1 ^ ^ --------------------------------------------------------------------145 151.
Vezin
nasıl
güzelleştirir.
—
Vezin, gerçekliğin
üzerine tül serer; konuşulanın biraz sanatsallaşm asını, düşü nce n in bulanıklaşm asını sağlar; düşüncenin üzerine düşürdüğü göl geyle, kah örter, kah vurgular onu. Nasıl ki, güzelleştirm ek için gölge gerekliyse, netleştirm ek için de buğu gereklidir. — Sanat, bu lan ık d üşüncenin tülünü yaşam ın üzerine gererek, yaşam ın görüntüsünü katlanılır kılar.
152.
Çirkin
ruhun
sanatı.
— Sanattan, onda sadece dü
zenli, törel açıdan dengede duran ruhun dile gelm esi istenirse, ço k dar sınırlar içine çekilm iş olur sanat. Güzel sanatlarda oldu ğu gibi, m üzikte ve şiirde de güzel ruhun sanatının yanı sıra, çir kin ruhun da sanatı vardır; sanatın en güçlü etkilerini, ruhları parçalam ayı, taşları devindirmeyi ve hayvanları insanlaştırm ayı belki de işte bu İkincisi başarm ıştır en çok.
153.
Sanat
düşünürün
yüreğini
ağırlaştırır.
—
Metafiziğe duyulan gereksinim in ne denli güçlü olduğu ve ondan ayrılmanın yaratılışa ne denli zor geldiği, özgür tinlide bile m eta fizik olan her şeyi öldürm esinden sonra, sanatın en yüce etkile rinin uzun süredir susturulm uş hatta kopm uş m etafizik telini b i razcık titretm elerinden anlaşılabilir; örneğin Beethoven’in D ok u zuncu Senfonisi’n in bir yerinde, yeryüzünün üstünde, yıldızlı g ök ku b bed e
sü zü lü rk en
duyum sar
k en d isin i,
yü reğin d e
Friedrich Nietzsche 1 4 6 -----------------------------------------------------------------ölümsüzlük
düşüyle: tüm yıldızlar etrafında parıldıyor ve
yeryüzü gitgide daha aşağıda kalıyor gibidir. — Bu durum un b i lin cin e vardığında, derin bir sızı duyar yüreğinde ve yitirdiği sev gilisini — ister din desin adına ister m etafizik — geri getirecek insanı sayıklar. Böyle anlarda sınanır onun entelektüel karakteri.
154.
Yaşamla
oynamak.
— H om eros’u n h ay al gücünün ha
fifliği ve tasasızlığı. Yunanlıların aşırı tutkulu maneviyatını ve aşı rı keskin anlama yetisini yatıştırm ak ve ara sıra devre dışı b ırak m ak için gerekliydi. Yunanlılarda anlama yetisi konuştuğunda: nasıl da acı ve zalim görünür yaşam! Kendilerini aldatmazlar, ama yaşama bilerek çalım atarlar, yalanlarla. Sim onides' yurttaş larına yaşamı bir oyun gibi görm elerim salık vermişti; ciddiyeti acı olarak ço k iyi biliyorlardı (insanların sefaleti, tanrının şarkı larda dinlem ekten çok hoşlandıkları bir konudur) ve sadece sa nat aracılığıyla, sefaletin bile bir hazza dönüşebileceğini biliyor lardı. Bu kavrayışa ulaşm anın cezası olarak, uydurm anın zevkine öyle kapılm ışlardı ki, gündelik yaşamlarında yalandan ve aldat m adan uzak durmaları zorlaşm ıştı, tüm şair halklar gibi yalan dan böyle bir zevk alm anın yanı sıra, b ir de m asum luk vardır işin içinde. Komşu halklar elbette kuşkulanm ışlardır bu durumdan.
155.
İlham'
inancı.
— ilham denilen ani esinlere' in an ılm a
sında sanatçıların çıkarı vardır; sanki sanat yapıtının, şiirin fikri bir felsefenin ana düşüncesi, tanrının ışıklı bir lütfü' gibi gökten inm iştir. Aslında sürekli iyi. ortalama ve kötü şeyler üretir, iyi
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ sanatçının hayal gücü; iyice bileylenm iş ve deneyim li y a r g ı g ü c ü ise beğenm ez, seçm e yapar, birleştirir; örneğin Beeth o ven’in en harika m elodileri yavaş yavaş bir araya getirdiği, b ir çok başlangıç noktasından adeta seçm e yaptığı, şim di n ot defter lerinden anlaşılm aktadır. Daha az katı bir ayrım yapan ve k en dini taklitçi belleğe teslim etm ekten hoşlanan biri, belki büyük bir doğaçlam acı olabilir; ama sanatsal doğaçlama, ciddiyetle ve zahm etle seçilm iş sanat düşüncesiyle derinden bağlantılıdır. B ü yüklerin tüm ü de, büyük işçiydiler, sadece buluş yapm aktan de ğil, geri çevirm ekten, elem ekten, yeniden biçim len dirm ekten ve düzenlem ekten de yorulm uyorlardı.
156.
B ir
kez
daha
ilham.
— Üretim enerjisi b ir süre b i
rikm iş ve akm ası bir engel yoluyla önlenm işse, sonunda öyle apansız bir boşalm a olur ki, sanki daha öncesinde içsel b ir çalış m a yapılm adan, dolaysız bir ilham , yani bir m ucize gerçekleş m ektedir. Bu durum , daha önce söylediğim iz gibi, sürm esinde tüm sanatçıların fazlasıyla çıkarı bulunan ünlü yanılsam ayı oluş turur. Serm aye b i r i k m i ş t i r
aslında, ansızın gökten in m e
m iştir. Ayrıca başka yerlerde de böyle görünüşte bir ilham varr dır, örneğin, iyilik, erdem , kötülük alanlarında.
157.
Dehanın
çektiği
acılar
ve
değerleri.
— Sa
natsal deha zevk verm ek ister, ama çok yüksek b ir düzeyde du ruyorsa, onu tadacak olan kim se yoktur; ziyafet verir ama kim se yem ek istem ez. Bu durum ona g ü lü n ç-d o ku n aklı b ir pathos'
Friedrich Nietzsche 1 4 8 -----------------------------------------------------------------verir bazen; çünkü aslında in sanlan keyif almaya zorlama hakkı yoktur. Zurnası çalar, ama kim se kalkıp oynam ak istem ez; tra jik olabilir m i bu? — Belki de. Sonunda bu yoksunluğu telafi et m ek için , yaratırken öteki insanların başka tüm etkinlik türlerin de aldıklarından daha ço k keyif alır. Yakınm alarının sesi daha yüksek, ağzı daha dürüst olduğu için , acıları abartılı bulunur; bu
a r a d a acıları gerçekten ço k büyüktür, ama sadece hırsı,
kıskançlığı büyük olduğu için. Kepler ve Spinoza gibi, bilen de ha genellikle bu kadar hırslı değildir ve gerçekten daha büyük olan acılarını ve yoksunluklarım b u kadar önem sem ez. K end i sinden sonraki kuşakları, büyük bir kesinlikle hesaba katabilir ve bugünü gözden çıkarabilir; böyle davranan bir sanatçı, yüre ğine acı verm esi gereken um utsuz bir oyun oynam aktadır her zaman. Ç ok ender durum larda, — yapabilm e ve bilm e dehasıy la ahlaksal deha aynı bireyde birleştiğinde — sözü edilen acıla ra, dünyadaki en tuhaf istisnalar olarak kabul edilm esi gereken türden acılar eklenir bir de: kişiselliğin dışında ve üstünde olan, bir halka, insanlığa, tüm bir kültüre, acı çeken tüm varoluşa yö n elik duygular: değerlerini özellikle zor ve uzak bilgilerle birleşerek alanlar (kendi başına acım anın pek değeri yoktur). — Pe ki hangi ölçütle, hangi sarraf terazisiyle ölçülür bunların sah ici liği? Adeta bir bu yru k değil m idir, bu türden duygularından söz
e d e n herkese karşı güvensiz davranmak?
158.
Büyüklüğün
k a r a y a z ı s ı . — H er büyük olayı yozlaş
m a izler, hele ki sanat alanında. Büyük olanın örneği, onu yüzey sel b ir biçim de taklit etmeye ya da onu aşmaya kışkırtır kibirli yaratılışları; bu yüzden tüm büyük yetenekler daha zayıf b irço k
İnsanca Pek insanca 1 ------------------------------------------------------------gücü ve tohum u ezm e ve etraflarındaki doğayı adeta çöle dön dürm e karayazısını barındırırlar içlerind e. Bir sanatın gelişim in deki en m utlu olay, bird en fazla dehanın birbirlerini karşılıklı sı nırlam alarıdır; bu kavgada genellikle daha zayıf ve daha narin yaratılışların da havadan ve ışıktan yararlanm asına izin verilir.
159.
Sanat
sanatçılara
tehlikeli.
— Bir sanat, bir birey
üzerinde enikonu etkili olduğunda, o bireyi sanatın en parlak dönem ini yaşadığı çağlardaki görüşlere geri götürür, sonra da geriletici bir etkide bulunur. Sanatçı giderek daha fazla saygı du yar, apansız heyecanlara, tanrılara ve cinlere inanır, doğaya ruh ekler, bilim den nefret eder, ruh halleri değişkenleşir, tıpkı antikçagm insanları gibi, ve sanat için elverişli olm ayan tüm ilişkile rin çökm esini ister, üstelik de bir ço cu ğ u n şiddeti ve insafsızlı ğıyla. Kendi başına sanatçı zaten geride kalan bir varlıktır, çü n kü gençliğe ve çocuklu ğa ait olan oyunda takılıp kalır: dahası, yavaş yavaş başka zam anlara gerilem ektedir. Böylece sonunda, kendisiyle, kendi dönem indeki yaşıtı insanlar arasında keskin b ir uzlaşmaz çelişki ve hazin b ir son çıkar ortaya; eskilerin an lattıklarına göre, H om eros’un ve A ishyklos’u n , sonunda m elan koli içinde yaşamaları ve ölm eleri gibi.
160.
Yaratılmış
insanlar.
— Tiyatro yazarının (ve genel
olarak sanatçının) gerçekten karakterler y a r a t t ı ğ ı söylendi ğinde, sanatın varlığı ve yaygınlaşmasıyla istenm edik, adeta ge reksiz zaferlerinden birin i kutladığı güzel bir aldatm aca ve abart
, ,„ 149
Friedrich Nietzsche 1 5 0 -----------------------------------------------------------------m adır bu. Aslında, gerçek ve canlı bir insanı pek anlamayız ve ona şu ya da bu karakteri atfettiğim izde ço k yüzeysel b ir genel lem e yaparız: bizim insanlar hakkındaki bilgim iz yüzeysel oldu ğundan, yazar da insanlar hakkında aynı ölçüde yüzeysel tasa rım lar yaparak (bu anlam da “yaratarak”) insanlara karşı bu ç o k y e t e r s i z tutum um uza karşılık düşer. Sanatçıların bu yaratıl m ış karakterlerinde ço k fazla göz boyam a vardır; kesinlikle k an lı canlı doğal ü rü n değillerdir, resim lerdeki insanlar gibi fazlasıy la incedirler, yakından bakılm aya gelm ezler. Sıradan yaşayan bir insanın karakterinin kendi kendisiyle sık sık çeliştiği, tiyatro ya zarının yarattığının ise doğanın tasarladığının ilk örneği olduğu söylense bile, tam am en yanlıştır bu. G erçek b ir insan kesinlikle ve kesinlikle z o r u n l u b ir şeydir (sözüm ona çelişkilerinde b i le), ama bu zorunluluğu her zam an göremeyiz. Kurgulanm ış in san, hayal ürünü, zorunlu bir şeyi im lem ek ister, ancak sadece gerçek bir insanı da kaba, doğallık dışı bir basitleştirm e içinde anlayanlara: öyle ki bir dizi güçlü, sık sık yinelenen özellik, üze rine bol bo l ışık ve etrafında bol bol gölge ve yarı karanlık tam a m en karşılar onların isteklerini. Flayal ürününü kolaylıkla, ger çek zorunlu b ir insan olarak ele alm aya hazırdırlar, çünkü ger çek insanları b ir hayal ürünü, b ir siluet, bü tü nü n keyfi b ir k ısalt m ası olarak görm eye alışmışlardır. — Ressam ın ve yontucunu n in san “ide”sini dile getiriyor oluşu, kibirli bir hayalperestlik ve gözbağcılıktır: böyle bir şeyden söz edildiğinde insanın gözüne zulm edilm iş olur: çünkü göz, sadece yüzeyi, deriyi görür insan bedeninde; oysa bed enin içi de dahildir ideye. Güzel sanatlar, karakterleri deride gösterm ek ister; sözlü sanatlar ise aynı am aç la konuşur, karakteri seslerde resm eder. Sanat, insanın kendi (bedende ve karakterdeki) iç dünyası hakkındaki doğal b i l i s i z l i ğ i n d e n yola çıkar: fizikçilere ve filozoflara göre değildir.
İnsanca Pek insanca 1
İDİ
161.
Sanatçılara
ve
filozoflara
inançta
kendini
a b a r t m a . — H epim iz, b ir sanat yapıtının, bir sanatçının iyili ğinin, bizi etkileyip sarsmasıyla kanıtlandığını düşünürüz. Oysa ilk önce yargı ve duyguda b i z i m
k e n d i iyiliğim izin k an ıt
lanm ış olm ası gerekir: ki bu durum söz konusu değildir. Güzel sanatlar alanında kim Bernini’den* daha etkileyici ve hayranlık verici olm uştur; kim Asya biçim ini ortaya koyan ve iki yüz yıl boyunca egem en kalan D em osthenes-sonrası retorikçiden daha güçlü bir etkide bulunm uştur? Yüzyıllar sü ren bu egem enlik, bir biçem in iyiliğinin ve kalıcı geçerliliğinin kanıtı değildir; bu yüz den herhangi b ir sanatçıya duyulan iyi inançtan pek em in olm a m ak gerekir: sadece duygumuzun sahiciliğine değil, yargım ızın şaşm azlığına da duyulan bir inançtır çü n kü bu , oysa yargı ya da duygu ya da her ikisi de çok kaba ya da ço k ince, abartılm ış ya da ham olabilirler. Bir felsefenin, bir dinin kutsam aları ve m u t luluk verm eleri de onların hakikiliğinin kanıtı değildir: nasıl ki bir delinin, kendi sabit fikrinden aldığı m utluluk, bu fikrin akla uygunluğunun b ir kanıtı değilse.
162.
Deha
tapınışı
kibirdendir.
— Kendim iz h akk ın
da iyi düşündüğüm üz halde, Rafael’in bir tablosunun taslağını ya da bir Shakespeare oyunundaki gibi b ir sahneyi yapabileceği mize ihtim al verem ediğim iz için, böyle b ir ş e y i yapabilm enin son derece m ucizevi olduğuna, çok ender b ir rastlantı olduğu na, ya da daha dindar duygulara sahipsek, yukarıdan gelen bir lü tu f olduğuna ikna ederiz kendim izi. Böylece kibrim iz, kendi-
152
Friedrich Nietzsche ni beğenm işliğim iz dehaya tapınm ayı teşvik eder; çünkü ancak deha bizden ço k uzakta yer alan bir m ucize olarak düşünüldü ğünde, incitm ez (kıskançlık nedir bilm eyen G oethe bile, Shakespeare’i en yüksekteki yıldızı olarak tanım lam ıştı); bu n o kta da şu dize am m sanabilir: “Yıldızlar, özlenm ez”. Ne ki, k ibrim i zin gizli kışkırtm aları b ir yana, dehanın etkinliği m ekanik ala nındaki bir m u citin , astronom i ya da tarih bilgininin, bir taktik u stasının etkinliğinden tem elde farklı b ir şey değildir kesinlikle. D üşünceleri tek bir doğrultuda çalışan, m alzem e olarak her şey den yararlanan, kend ilerinin ve başkalarının iç yaşam lanna her zam an heyecanla bakan, h er yerde örnekler, çekicilikler bu lan , araçlarını birleştirm ekten yorulm ayan insanları gözüm üzün önüne getirdiğim izde, tüm bu etkinlikler kendiliğinden açıkla nır. D ehanın yaptığı da, önce taşları dizm eyi, sonra inşa etm eyi öğrenm ekten, h er zam an m alzem e arayıp her zam an m alzem e sini yeniden biçim len dirm ekten başka bir şey değildir. Sadece dehanın değil, insanların her etkinliği hayran olunacak denli karm aşıktır: ama hiçbirisi b ir “m u cize” değildir. — Peki, nerden geliyor bu dehaların sadece sanatçılar, hatipler ve filozoflar ara sında bulunduğu, sadece onların “sezgi” sahibi oldukları inancı? (böylelikle onlara, doğrudan doğruya “varlık”ın için e baktıkları bir tür m ucizevi gözlük atfediliyor!) İnsanlar açıkça, bü yü k zih n in etkilerini en hoş buldukları ve bu n u n karşısında k ıskan çlık duym ak istem edikleri yerde dehadan söz ediyorlar sadece. B iri ni “tanrısal” ilan etm ek “burada rekabet etm em ize gerek y o k ” dem ektir. Sonra; bitm iş, tam am lanm ış ne varsa, hayranlıkla b a kılır ona, oluşum halindeki her şey küçüm senir. İm di, h iç k im se b ir sanatçının yapıtının nasıl o l u ş t u ğ u n u
görm ek iste
m ez; onun yararınadır bu , çünkü oluşum süreci görülebildiğin de, biraz soğukluk girer araya. Tam am lanm ış serim lem e sanatı.
İnsanca Pek İnsanca 1 1D3
her türlü d üşüncenin dikkatini oluşum dan uzaklaştırır; günü m üze ait bir yetkinlik olarak tahakküm uygular. Bu yüzden özel likle serim lem e sanatçıları dâhi kabul edilirler, bilim insanları değil. H akikatte ise, birine değer verm e de, diğerini küçüm sem e de, aklın b ir çocukluğudur sadece.
163.
Zanaatın
c i d d i y e t i . — Y eten ekten,' doğuştan gelen
kabiliyetlerden' söz edip durmayın! Pek yetenekli olm ayan her türden büyük adam sayabiliriz! Ama onların farkında olan h iç kim senin, eksikliklerind en söz etm ekten hoşlanm adığı nitelikler sayesinde; büyük oldular, (denildiği gibi) “dâhi” oldular, bu adam ların hepsinde de büyük bir bü tü n yapmaya girişm eden önce, parçaları m ükem m el yapmayı öğrenen, m ahir zanaatçı-cid d iy eti vardı; kendilerine zaman tanırlardı bu n u n için , çü n kü göz kam aştırıcı bir bütünün etkisinden çok, küçük, ikincil olanı iyi yapm aktan daha büyük b ir zevk alırlardı. Ö rneğin, iyi bir öykücü olm anın reçetesi kolaylıkla verilebilir, ama bunu uy gulam ak “Bende yeterince kabiliyet yok ” denildiğinde görm ez den gelinen nitelikleri gerektirir. Ö yküler için, hiçbiri iki sayfa dan uzun olm ayan yüzden fazla taslak yazm alı, ama öyle kolay anlaşılmalı ki bunlar, içlerindeki h içbir sözcük gereksiz olm a m alı; en özlü, en etkili biçim ini buluncaya kadar her gün anek dotlar yazmalı, insan tiplerini ve karakterlerini toplam aktan ve betim lem ekten yorulm am alı, her şeyden önce, olabildiğince sık anlatmalı ve anlatılanları dinlem eli, öteki kişilerin üzerindeki et kiyi anlam ak için dört açm alı gözünü ve kulağını, bir m anzara ressam ı ve kostüm tasarım cısı gibi gezm eli, tek tek bilim lerde, iyi serim lendiğinde sanatsal etkiler yapan ne varsa özetlem ek.
Friedrich Nietzsche 1 5 4 -----------------------------------------------------------------son olarak da insan eylem lerinin güdüleri hakkında düşünm eli, bu konuda öğretilen en kü çü k bilgiyi bile küçüm sem em eli, ge ce gündüz bu gibi şeylerin koleksiyoncusu olm alı. Bu ço k yön lü alıştırmayla birkaç on yıl geçirm eli: ama sonra, atölyede yara tılan artık gün ışığına da çıkabilir. — Peki çoğu nasıl yapıyor b u nu? Parçadan değil, bü tü nd en başlıyorlar. Belki bir kez iyi bir ham le yapıyorlar, dikkat çekiyorlar ve ondan sonra hep daha kötü ham leler yapıyorlar, haklı, doğal nedenlerle. — Bu arada, böyle sanatsal b ir yaşam planı tasarlam ak için gereken akıl ve karakter yoksa, onların yerini yazgı ve zorunluluk alır ve gelece ğin ustasını zanaatının tüm koşullarından adım adım geçirir.
164.
Deha
tapınışının
tehlikesi
v e k a z a n c ı . — Bü
y ük, üstün, verim li tinlere duyulan in an ç, bu tinlerin insanüstü kökenleri olduğuna ve bilgilerini öteki insanlardan ço k farklı yollardan edinm elerini sağlayan bazı m ucizevi yeteneklere sahip olduklarına ilişkin, tam am en ya da yarı yarıya dinsel bir batıl inançla, zorunlu olm asa da sıklıkla bağlantılıdır. O nlara, dünya nın özüne adeta bir görünüş örtüsünün üstündeki delikten b a kar gibi dolaysızca bakm a özelliği atfedilir ve bu m ucizevi kahin bakışı sayesinde, bilim in m eşakkatini ve zahm etini çekm eden, insan ve dünya hakkında nihai ve kesin şeyler söyleyebildikleri ne inanılır. Bilgi alanında hâlâ m ucizeye inananlar bulunduğu sürece, inananların bü yü k tinlere m u tlak bir biçim de tabi olu ş larıyla kendi tinlerine gelişme süresi içinde en iyi disiplini ve eğitim i sağlamaları bakım ından, bu n u n inananlara da bir yararı nın dokunduğu b elki kabul edilebilir. Buna karşılık, dehaya, onun ayrıcalıklarına ve özel yeteneklerine duyulan b atıl in an cın .
İnsanca Pek İnsanca 1 dehanın içind e k ö k saldığında, onun için de yararlı olduğu, en azından kuşkuludur. Her halükarda, ister ünlü Sezar ürpertisi' olsun, isterse burada ele alınan d eha-ürp ertisi, insanın kendi kendisinden ürperti duyması, tehlikeli bir belirtidir; h aklı ola rak, sadece b ir tanrı için yakılan kurban tütsüsü, beynine sızdı ğında, sendelem eye ve kendini insanüstü bir şey sanmaya başlar deha. Bu durum un yavaş yavaş ortaya çıkan sonuçları ise şöyledir: sorum suzluk ve istisnai haklara sahip olm a duygusu, orada oluşuyla bile lütüfta bulunuyor olm a in an cı, kendisini başkala rıyla kıyaslama ve hatta kendisine daha düşük b ir değer b içilip , yapıtındaki eksik yanların gün ışığına çıkartılm ası çabası karşı sında bile duyulan çılgınca öfke. D eha, kendi kendisini eleştir meye son verdiğinde, kanatlarındaki telekler birer birer dökülür sonunda: o batıl inan ç, enerjisinin köküne kibrit suyu eker ve enerjisi tam am en tükendiğinde belki de b ir ikiyüzlü yapar onu. Bu yüzden, büyük tinler açısından, kendi enerjileri ve bunun kökeni hakkında kavrayış sahibi olm aları, yani içlerinde hangi saf insani niteliklerin birleştiklerini, hangi şanslı koşulların da bunlara eklendiğini kavramaları, herhalde daha yararlıdır; de m ek ki önce kalıcı b ir enerji, tek tek hedeflere kararlılıkla yönel m e, büyük bir kişisel cesaret, sonra en iyi öğretm enleri, örn ek leri, yöntem leri erkenden sunan bir eğitim şansı. Elbette, olabi lecek en büyük e t k i y i
uyandırmayı hedeflediğinde, kendini
pek tanım ıyor oluşunun ve yarı deliliğinin de buna eklenm esi nin her zam an bü yü k katkısı olm uştur b u durum a; çü nkü tüm zamanlarda tam da insanları istençsiz kılm alarını ve doğaüstü önderlerin peşinden gitm e çılgınlığına sürüklenm elerini sağla yan o enerji hayranlık uyandırm ış ve kıskanılm ıştır dâhilerde. ^B irisin in doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanm ak, heyecan landırır ve coşturur insanları: bu bakım dan, Platon’u n dediği gi
1Ou
Friedrich Nietzsche 1 5 6 -----------------------------------------------------------------bi, delilik en büyük kutsam aları getirm iştir insanların üzerine. — T ek tek ender durum larda bu b ir parça delilik, dört b ir yana doğru taşan bir doğanın b ir arada tutulm asına yarayan b ir araç da olm uş olabilir: bireylerin yaşam ında da sanrılar, kendi başına birer zehir olan ilaçlar kadar değerlidirler sık sık; ancak, kendi tanrısallığına inanan “dâhi”de sonunda, “dâhi” yaşlandığı ölçüde belli eder kendini zehir: sözgelim i N apolyon örneğini anım saya lım : elbette tam bu kendi kendisine ve talihine duyduğu in an ç ve bu inançtan kaynaklanan insanları aşağılama yüzünden özü nü m uazzam bir bü tü n haline getirm iş ve onu tüm m od ern in sanların arasından yükseltm iştir, ama sonunda yine bu inanç adeta çılgınca bir yazgıcılığa dönüşm üş, onun basiretini bağla m ış ve çöküşü nün nedeni olm uştur.
165.
Dâhi
ve
önemsiz.
— Tam da sanatçıların arasındaki
özgün, kendinden birşeyler yaratan kafalar bazen boş ve anlam sız birşeyler ortaya koyabilirler; ama daha bağım lı yaratılışlar, yetenek denilenler, anılarındaki olası tüm iyiye bağlı kalırlar ve zayıflık durum unda bile orta halli birşeyler üretirler. Ö zgün ki şiler kendilerine ihanet ettiklerinde, b ellek onlara yardım cı o l m az: boş kalırlar.
166.
İ z l e y i c i . — Halk, ağlayıp içini dökebilecek kadar etkilen m ekten fazla bir şey istemez aslında tragedyadan; buna karşılık, yeni tragedyayı izleyen sanatçı ise zekice teknik buluşlardan ve sanat hilelerinden, konunun ele almış ve işlenişinden eski k on u
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ lara, eski düşüncelere kazandırılan yeni boyutlardan zevk alır. Onun sanat yapıtına tavrı, estetik bir tavırdır, yaratıcının tavrıdır; ilk betim lenen, sadece malzemeyi dikkate alan ise halkın tavrıdır. Bu arada insandan söz edilmiyor, ne halktır ne de sanatçıdır o, bilmez ne istediğini: bu yüzden aldığı zevk de m uğlak ve azdır.
167.
İzleyicinin
sanatsal
eğitimi.
— Aynı kon u yüz
lerce kez değişik ustalar tarafından ele alınmazsa, izleyici m alze meyle ilgilenm enin ötesine geçm eyi öğrenem ez; ama sonunda kendisi de bu kon u n u n ele alınışındaki nüansları, ince ve yeni buluşları kavrayacak ve haz alacaktır bunlardan, yani konuyu uzun süredir, ço k çeşitli işlenişlerinden tanıyorsa ve bu sırada artık yeniliğin, gerilim in bir çekiciliğini duyumsamıyorsa.
168.
Sanatçı
ve m a i y e t i
uygun
adım
yürümeli.—
Bir biçem düzeyinden bir diğerine ilerlem e öyle yavaş olm alıdır ki sadece sanatçılar değil dinleyiciler ve izleyiciler de bu ilerle m eye ayak uydurm alı ve ne olup bittiğini ço k iyi bilm elidirler. Yoksa, yapıtlarını ıssız bir dorukta yaratan sanatçı ile, artık o do ruğa çıkam ayan ve sonunda cesareti kırılıp yine ço k daha aşağı lara inen izleyici arasındaki o büyük u çurum doğar ansızın. Çünkü sanatçı kendi izleyicisini artık yükseltm iyorsa, hızla aşa ğıya düşer izleyici ve b ir dâhi onu ne denli doruğa taşıdıysa, o denli aşağıya ve o denli tehlikeli bir biçim de düşer, tıpkı bir kar talın pençeleriyle bu lu tların arasına taşıdığı kaplum bağayı, fela ketine düşürm esi gibi.
Friedrich Nietzsche 1 5 8 -----------------------------------------------------------------169,
Komik
olanın
k ö k e n i . — in sanın , yüzbinlerce yıl
boyunca korkuya son derece açık bir hayvan olduğu ve apansız, b eklenm edik olan h er şeyin onun için kavgaya hazır olm ak, b el ki de ölüm e hazır olm ak anlam ına geldiği, hatta ço k sonraları, toplum sal ilişkilerde bile tüm güvenliğin düşünce ve eylemde b eklenilir olana, geleneğe dayandığı düşünülürse; her türlü b ek lenm edik, apansız söz ve eylem karşısında, eğer tehlikesizce ve zararsızca sökü n ediyorsa, insanın neşelenm esine, korku nun tam karşıtına geçiş yapm asına şaşm am ak gerekir; korku dan tit reyen, büzüşm üş varlık, ansızın yerinden sıçrar, kendini geniş geniş açar — güler insan. A nlık korku dan, kısa süren taşkınlığa bu geçişe k o m i k
o l a n denir. Buna karşılık, trajik olan feno
m eninde insan büyük ve sürekli taşkınlıktan, hızla bü yü k bir korkuya geçiş yapar; ama ölüm lüler arasında büyük ve sürekli taşkınlık, korku ned enind en çok daha ender olduğu için , d ün yada trajik olandan daha çok kom ik olan vardır; insan sarsıldı ğından daha sıklıkla kahkaha atar.
170.
Sanatçı
h ı r s ı . — Yunan sanatçıları, örneğin tragedya
yazarları yenm ek için yazıyorlardı, yarışm a dikkate alınm adan düşünülem ez onların bütün sanatı: H esiodos’un iyi E ris’i,' yani hırs, onların dehasını coşturdu, im di, bu hırs her şeyden önce kendi
g ö z l e r i n d e yani kendi m ükem m ellik anlayışlarına
göre, egem en b ir beğeniyi ve bir sanat yapıtında m ükem m elliğe ilişkin genel görüşü dikkate alm adan, en büyük m ükem m elliğe ulaşm ak istedi; bu yüzden Aishyklos ve Euripides uzun süre b a-
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 159 şansız kaldılar, ta ki sonunda yapıtlarını kendi koydukları ö lçü t lere göre değerlendiren sanat yargıçlarını e ğ i t e n e kadar. Böy lelikle rakiplerim kendi değerlendirm eleriyle, kendi yargıç kür sülerinin karşısında yenm eye çalışırlar, gerçekten m ü k e m m e 1 olm ak isterler, sonra dışarıdan bu kendi değerlendirm ele rinin onaylanm asını, kendi yargılarının kabul edilm esini isterler. Burada, saygınlığa ulaşm ak dem ek “kendim üstün kılm ak ve dı şarıdan da açıkça böyle görünm esini istem ek” dem ektir. Bunlar dan birincisi eksikse ve yine de İkincisi arzulanıyorsa, o zam an k i b i r l i l i k t e n söz edilir. İkincisi eksikse ve eksikliği duyul m uyorsa, o zam an g u r u r dan söz edilir.
171.
Sanat
yapıtında
zorunlu
o l a n . — Bir sanat yapı
tında zorunlu olandan sıkça söz edenler, sanatçıysalar in m ajorem artis gloriam ,’ sıradan kişilerseler, bilgisizliklerinden ötürü, abartıyorlardır. Bir sanat yapıtının düşüncelerini dile getiriş b i çim lerinde, yani onun konuşm a tarzlarında, her dil türünde ol duğu gibi, her zam an ihm al edilebilir bir yön vardır. Yontucu b irço k küçük ayrıntıyı ekleyebilir ya da koym ayabilir: ister bir tiyatro oyuncusu isterse m üzik alanında b ir virtüöz ya da orkest ra şefi olsun, bir serim leyici de aynı şeyi yapar. Bu çok sayıdaki küçük ayrıntı ve incelik bugün hoşuna gider de yarın gitm ez, sa nattan çok sanatçının yüzü suyu hürm etine vardırlar, çünkü sa natçı da, ana düşü ncenin serim lenm esinin kendisinden istediği sertlik ve kendini zorlam a ortam ında, m ızm ızlanm am ak için , ara sıra kurabiyesine ya da oyuncaklarına gereksinir.
Friedrich Nietzsche 1 6 0 ----------------------------------------------------------------------------------
172.
Ustayı
unutturmak.
— Bir ustanın yapıtını seslendi
ren b ir piyanist, o yapıtı en iyi ustayı unutturduğunda ve sanki kendi yaşam öyküsünü anlatıyor ya da o sırada birşeyler yapıyor izlenim i uyandırdığında icra etm iş olacaktır. Açıkçası: eğer önem li biri d e ğ i l , bize yaşam ından birşeyler anlatışındaki ge vezeliğe lanet okuyacaktır herkes. D em ek ki, dinleyenin hayal gücünü kazanm ayı bilm elidir. “V irtüöz”lügün tüm zayıflıklarım ve çılgınlıklarını da açıklar bu durum.
1 73.
Corriger
la
fortune.'
— Büyük sanatçıların yaşa
m ında öyle kötü rastlantılar vardır ki, örneğin bir ressam ı, en önem li resm im sadece geçici b ir düşünce olarak taslak halinde çizm eye zorlarlar, ya da örneğin Beethoven’i bazı büyük son at larda (büyük si bem ol m ajör sonatındaki gibi) sadece bir senfo n in in eksik piyano özetini arkada bırakm aya zorlam ışlardır. Böyle durum larda, daha sonra gelen sanatçının, büyük sanatçı n ın yaşam ını sonradan tashih etm eye çalışm ası gerekir: örneğin Beethoven, tüm orkestra etkilerinin bir ustası olarak, piyanoda ölm üş görünen o senfoniyi yaşama d öndü recek olsaydı nasıl ya pardı?
174.
K ü ç ü l t m e k . — Bazı şeyler, olaylar ya da kişiler, küçük ölçeklerde ele alınmaya gelem ezler. L aokoon' grubu, bir Nippes figürü" olarak küçültülem ez; büyüklük gereklidir ona. A ncak,
insanca Pek İnsanca 1
161
doğası gereği k ü çü k olan bir şeyin büyütülm eye gelm esi de da ha enderdir; bu yüzden bir biyografi yazarı büyük bir adam ı kü çü k serim lem eyi, k ü çü k birini büyük serim lem ekten daha kolay başaracaktır.'
175.
Günümüz
sanatında
d u y u s a l l ı k . — Sanatçılar,
şim di sanat yapıtlarının duyusal bir etkide bulunm ası için çalış tıklarında, sık sık yanılgıya düşüyorlar; çünkü izleyicileri ya da dinleyicileri artık tüm duyulardan yoksun ve sanatçının niyetine tam am en aykırı olarak, onun sanat yapıtı sayesinde bir duyum “kutsallığına” m aruz kalıyorlar ki bu da can sıkıcılıkla ço k akra ba bir durum. — Belki de onların duyusalhğı tam da sanatçının duyusalhğınm bittiği yerde başlıyor, yani en fazla bir noktada buluşuyorlar.
176.
Ahlakçı
olarak
Shakespeare.
— Shakespeare tut
kular üzerinde çok düşündü ve herhalde kendi m izacı sayesin de, b irço k tutkuya ço k yakından bakabildi (tiyatro yazarları ge nel olarak enikonu kötü insanlardır). Ama Shakespeare’in gücü, bu konuda M ontaigne gibi konuşm aya yetm edi, tutkular h a k k ı n d a k i gözlem lerini, tutkulu oyun kişilerinin ağzından ak tardı: gerçi doğaya aykırı olan bu durum Shakespeare’in oyunla rını böyle düşünce dolu kılar; böylelikle öteki tüm oyunların boş görünm elerini ve onlara karşı kolaylıkla genel bir isteksizli ğin uyanm asını sağlar onu n oyunları. — Schiller’in özdeyişleri de (ki hem en hem en her zam an yanlış ya da önem siz fikirler ya
Friedrich Nietzsche 1 6 2 -----------------------------------------------------------------tar tem ellerinde) tiyatro özdeyişleridir ve ço k güçlü etkileri var dır bu halleriyle; Shakespeare’in özdeyişleri ise, örnek aldığı M ontaigne’e onur verirler ve son derece ciddi düşünceleri, in cel tilm iş biçim de içerirler, ama bu yüzden de tiyatro izleyicisinin gözleri için ço k uzak ve ço k in ce, yani etkisizdirler.
177.
Kendini
iyi
sunmak.
— İyi çalm asını bilm ek yet
m ez, kendini iyi sunm ak da gerekir. En iyi u stanın elindeki bir kem an, m ekan fazla büyükse sadece bir gıcırtı sesi çıkarır. Bu durum da usta çaylakla karıştırılabilir.
178.
Etkili
olan
olarak
tamamlanmamış
olan.
—
Nasıl ki rölyefler, hayal gücü üstünde adeta duvardan dışarı çık ı vereceklerm iş de ansızın herhangi bir biçim de engellenip kala kalm ışlar gibi görünm eleri sayesinde ço k güçlü bir etkide b u lu nuyorlarsa; böylelikle, bir düşüncenin, tüm bir felsefenin rölyef tarzında, tam am lanm am ış serim lenm esi de, tamamlanmış haliy le ortaya konm asından daha etkilidir: izleyiciye daha çok iş b ıra kılır, böyle güçlü bir ışıkta ve karanlıkta karşısına çıkanı devam ettirm eye, sonuna dek düşünm eye, onun tam am en dışarı çıkm a sını şim diye dek önlem iş olan engeli kendisi aşmaya kışkırtılır.
179.
Özgünlere
karşı.
— Ü stüne en yıpranm ış kumaşı giy
diğinde anlaşılır en iyi, sanatın sanat olduğu.
İnsanca Pek insanca 1 ---------------------------------------------------------------------163 180.
Ortak
tin.
— iyi bir yazarda sadece kendi tini değil,
d ostlarının tini de vardır.
181.
ik i
tü r g ö r e m e m e .
— Daha öngörülü ve daha berrak
yazarların talihsizliği, onlara yüzeysel gözüyle bakılm ası ve bu yüzden onlar için çaba gösterilm em esidir; bulanık yazarların şansı da, okurun onlar için çaba gösterm esi ve gösterdiği gayret ten duyduğu sevinci onların iyilik hanesine yazmasıdır.
182.
Bilimle
ilişki.
— Bir bilim e, ancak onda bizzat keşif
ler yaptıktan sonra sem pati duymaya başlayanların hiçb irin in , o bilim e karşı gerçek bir ilgisi yoktur.
183.
A n a h t a r . — Ö nem li bir insanın, önem sizlerin kahkahala rı ve alaylarına karşın büyük değer verdiği bir düşünce, onun gözünde gizli hazine odalarım açan bir anahtardır, berikilerin gözünde ise bir parça paslı dem irden başka bir şey değildir.
184.
Ç e v r i l e m e z . — Bir kitabın çevrilem ez yanı, ne en iyi ne de en kötü yanıdır onun.
Friedrich Nietzsche 1 6 4 -----------------------------------------------------------------185.
Yazarın
p a r a d o k s l a r ı . — Bir yazarın b ir okuru kız
dıran sözüm ona paradoksları, genellikle yazarın kitabında değil okurun kafasmdadır.
186.
E s p r i . — En esprili yazarlar en belli belirsiz gülümseyişe yol açarlar.
187.
Karşı
s a v . — Karşı sav, yanılgının, içind en geçerek h aki
kate gizlice yaklaşm ayı en ço k sevdiği dar kapıdır.
188.
Biçemciler
olarak
düşünürler.
— D üşünürlerin
çoğu kötü yazarlar, çünkü sadece düşüncelerini değil düşünce lerin düşünülüşünü de iletirler.
189.
Şiirdeki
düşünceler.
— Şair ritm in arabası üzerinde
şenlikle götürür düşüncelerini: yürüyerek gidem eyişleridir ge nellikle bu n u n nedeni.
İnsanca Pek İnsanca 1 ^ ^ --------------------------------------------------------- 165 190.
Okurun
tinine
karşı
işlenen
g ü n a h . — Yazar
■salt kendini okurla eşit düzeye getirm ek için kendi yeteneğini gizlerse, okurun asla bağışlamayacağı biricik büyük günahı işle miş olur: okur bu durum un farkına varırsa tabii ki. Yoksa insa na her türlü kötü şey söylenebilir: ama bu n un söyleniş t a r z ı n d a , onun gururunu okşam asını da bilm ek gerekir.
1 91.
Dürüstlüğün
s ı n ı r ı . — En dürüst yazarın bile, bir
gentüm ceyi' bitirm eyi am açladığında fazladan bir sözcük takılır kalır dilinin ucuna.
192.
iy i
yazar.
— Yazar olmaya utanan, en iyi yazar olacak
tır.
193.
Yazara
karşı
Drakon
y a s a s ı . ' — Bir yazara, sade
ce ço k ender durum larda aklanmayı ya da bağışlanm ayı hak eden b ir suçlu gözüyle bakılm alı: kitapların tehlikeli bir b içim de artm asına karşı bir yöntem olabilirdi bu.
194.
Modern
kültürün
s o y t a r ı l a r ı . — Ortaçağ sarayla
Friedrich Nietzsche 1 6 6 -----------------------------------------------------------------rının soytarıları, bizim k ü ltü r-san at sayfası yazarlarım ıza denk düşüyor; ikisi de aynı türden insanlar, yarı akıllı, esprili, abartı lı, ebleh , b u arada tek varlık nedeni, ruh h alin in tutkusunu ak la geliveren fikirlerle, gevezelikle yum uşatm ak ve büyük olayla rın so n derece ağır, vakur çan seslerini çığlıklarla boğm ak; esk i den prenslerin ve soyluların hizm etindeydi, şim di partilerin h iz m etinde (p arti-anlayışm d a ve parti-d isip linin d e, halkın prensle ilişkisindeki eski itaatkarhğın büyük bir bölü m ünü n şim di hâlâ sürüyor olm ası gibi). Ne ki, m od ern edebiyatçılar' züm resinin tam am ı, k ü ltü r-san at sayfası yazarlarına ço k yakındır, “m odern kültürün soytarıları”dır onlar, onların cezai ehliyete pek de sa hip olm adıkları kabul edilirse, hafif bir yargıda bulunm uş olu nur. Yazarlığı b ir yaşam mesleği olarak görm ek, b ir tür çılgınlık kabul edilm elidir, haklı olarak.
195.
Yunanlılara
g ö r e . — Tüm sözcükler, duygunun yüz
lerce yıl abartılm ası yüzünden bu lanıklaşıp, kabardıkları için, şim dilerde ço k engel duruyor bilginin önünde. Kültürün, b ilgi n in egem enliği altına giren (bu arada tiranlığm egem enliğine de boyu n eğm iyorsa) daha üst bir aşaması, bü yü k bir duygu sön ü m üne ve tüm sözcü klerin güçlü bir yoğunlaşm asına gerek du yar: D em osthenes' zam anında Yunanlılar bizden önce yapm ış lardı bunu. Abartılı olan, tüm m o d em yazıların karakteristik özelliğidir; basit yazılm ış olsalar bile bu yazılar, içerdikleri söz cü kler ço k eksantrik d u y u m s a n ı r l a r . Katı düşünüş, sıkı şıklık, soğukluk, sadelik kasten sınıra kadar vardırılır, genel ola rak duygunun kend ine tutunm ası ve su sku nlu k, — ancak b u n lar kurtarabilir. Ayrıca bu soğuk yazış ve duyumsayış tarzı, çe
İnsanca Pek insanca 1______________________ lişki olarak, ço k çekicid ir şim di: ve elbette yeni bir tehlike var dır bunda. Ç ünkü keskin soğuk da iyi bir uyarıcıdır, yüksek bir sıcaklık kadar.
196.
İy i
öykücü
kötü
a ç ı k l a y ı c ı . — İyi öykücülerde,
övgüye değer bir psikolojik kesinlik ve tutarlılık, öykü kişileri n in eylem lerinde ortaya çıkabildiği sürece, öykücünün p sikolo jik düşüncesiyle adeta gülünç bir çelişki oluşturur: öyle ki, k ü l türleri bir an için olağanüstü yükseklikte, bir sonraki anda ise acınası düşüklükte görünür. Kendi kahram anlarını ve bunların eylem lerini düpedüz y a n l ı ş açıkladıklarına da sık sık rastla nır, — ne kadar olanaksız görünse de, bunda kuşku duyulacak bir şey yok. Belki de en büyük piyanist her bir parm ağın teknik koşulları, özel erdem i, erdem sizliği, yararı ve eğitilebilirliği (par m ak etiği) üzerinde ço k az düşünm üştür ve bu konularda k o nuşm aya başladığında bü yü k hatalar yapar.
197.
Tanıdıkların
yazıları
ve
onların
okurları.
— Tanıdığım ız kişilerin (dostların ve düşm anların) yazılarını ikili b ir okum adan geçiririz; b u sırada bilgim iz sürekli şöyle fı sıldar kulağımıza: “b u o nu n, iç varlığının, yaşantılarının, kabili yetinin bir belirtisi” ve yine başka tür bir bilgi de, o yapıtın k en di başına başarım ının ne olduğunu, yazarı dikkati alınmazsa, hangi değerlendirm eyi hak edeceğini, bilgim izi n e kadar zengin leştireceğini saptamaya çalışır bu arada. Bu iki okum a türü de, kendiliğinden anlaşılacağı gibi, karşılıklı zarar verirler birbirleri
Friedrich Nietzsche 1 6 8 -----------------------------------------------------------------ne. Bir arkadaşla yapılan sohbet de, ancak iki taraf da sonunda sadece konuyu düşünüp, arkadaş olduklarını unuttukları zaman verecektir bilginin iyi m eyvelerini.
198.
Ritimsel
kurban.
— İyi yazarlar, bazı gentüm celeri-
n in ritm ini, sırf sıradan okurların, gentüm cenin ilk yazılışındaki ritm i kavrama yeteneğine sahip olm adıklarını düşündükleri için değiştirirler: bu yüzden daha bilinen ritim lere öncelik vererek, okurlar için kolaylaştırırlar gentüm ceyi. — G ünüm üz okurları n ın ritim sel yeteneksizliğini bu dikkate alış, şim diden bazı ofla malara yol açm ıştır, çü nkü şim diden ço k şey feda edilm iştir ona. — Acaba iyi m üzisyenler de aynısını yapm ıyorlar mı?
199.
Sanatsal
çekicilik
olarak
tamamlanmış
ol
m a y a n . — Tam am lanm am ış olan, genellikle tam am lanm ışhktan daha etkilidir, özellikle övgü konuşm asında: övgü kon u şm a sının am acına ulaşm ası için, dinleyicinin hayal gücüne bir deniz gösteren ve karşıda duran kıyıyı yani övülen konu nun sınırlılı ğını b ir sis gibi örten usdışı b ir unsur olarak, çekici bir tam am lanm am ışlığa gerek duyulur. Bir insanın bilin en hizm etlerinden ayrıntıyla ve geniş geniş söz edildiğinde bu n ların biricik hizm et ler olduğu kuşkusu doğar her zaman. Tam olarak öven kişi, övülenin üstünde b ir yere koyar kend ini, ona k u ş b a k ı ş ı bakıyormuş
izlenim i doğurur. Bu yüzden, tam am lanm ış
olanın hafifletici bir etkisi vardır.
İnsanca Pek insanca 1 ,, ^ ------------------------------------------------------------------- 169
200 Yazarken
ve
.
öğretirken
gösterilen
özen.
—
Artık yazmış olan ve yazma tutkusunu içinde duyumsayan b iri si, yaptığı ve yaşadığı hem en her şeyden, sadece yazarak iletile bilecek olanları öğrenir. Artık kendini değil, yazarı ve okurunu düşünür; kavrayışa ulaşm ak ister, am a kendi yararı için değil. Bir öğretm en de kendine ait bir şeyi artık kendi iyiliği için yapa maz, her zaman öğrencilerini düşünür ve her bilgi, ancak bu b il giyi öğretebildiği sürece sevindirir onu. Kendini sadece b ir bilgi geçidi ve genel olarak düpedüz bir araç gibi görür ve bu yüzden kendisine yönelik ciddiyetini yitirir.
201 Kötü
yazarlar
.
gerekli.
— Her zaman kötü yazarla
ra gerek duyulacak, çünkü gelişm em iş, olgunlaşm am ış yaş gruplarının beğenisine hitap ediyor onlar, bu yaş gruplarının da olgunlar kadar kendi gereksinim leri vardır, insan ömrü daha uzun sürseydi, olgunlaşm ış bireylerin sayısı, olgunlaşm am ışların sayısını geçecek ya da en azından ona eşit olacaktı; ama çoğun luk genellikle genç ölüyor, yani her zaman kötü beğeniye sahip gelişm em iş zihinlerin sayısı fazla oluyor. Ü stelik bunlar, gençli ğin ateşli kıskançlığıyla, gereksinim lerini doyurmayı arzuluyor lar ve kötü yazarları a r a y ı p b u l u y o r l a r
202 Ç ok
yakın
ve
çok
kendilerine.
.
u z a k . — O kurun ve yazarın b ir
birlerini sık sık anlam ayışlarının nedeni, yazarın konusunu çok
Friedrich Nietzsche 1 7 0 -----------------------------------------------------------------iyi b ilm esi ve handiyse can sıkıcı bulm ası, bu yüzden de yüzlercesini bildiği örneklerin sayısını azaltm asıdır; oysa ki okur k o nuya yabancıdır ve örnekler kendisinden esirgendiğinde, k on u n u n iyi tem ellendirilm ediğini düşünür kolaylıkla.
203.
Sanat
için
ortadan
yitmiş
bir
hazırlık. —
G ym nasium ’u n ' yaptığı işler içinde en değerlisi, Latince biçem eğitim iydi; diğer tüm uğraşıların hedefi sadece bilgi ik en , işte bu bir s a n a t
eğitimiydi.
Almanca kom pozisyona ön celik
verm ek barbarlıktır çünkü örnek alınacak, halka yönelik hita bette gelişmiş bir Alman biçem im iz yoktur bizim ; ama Alman kom pozisyonu ile düşünce eğitim i teşvik edilm ek isteniyorsa, bir süre biçem de bunu genel olarak görm ezden gelm ek, yani düşünce eğitimi ile serim lem e eğitimi arasında b ir ayrım yap m ak kesinlikle daha iyidir. Serim lem e eğitim i verili b ir içeriğin çok çeşitli biçim lerde anlatılm asına ilişkin olm alıdır, yani bir içeriği kendi başına bulm aya değil. Verili içeriğin sadece serim lenm esi Latince biçem in göreviydi, eski öğretm enler artık ço k tan yitip gitm iş bir kulak hassaslığına sahiptiler bu biçem için. Eskid en m odern bir dilde iyi yazı yazmayı öğrenen, söz konusu eğitim e borçluydu bunu (şimdi zorunlu olarak, yaşlı Fransızlardan ders alm ak gerekiyor), ama dahası: biçim in yüceliği ve zor luğu kavranıyordu ve genel olarak sanata b iricik doğru yolda h a zırlanılıyordu: pratik yoluyla.
204.
Koyu
ve
çok
açık
yan
y a n a . — Genel olarak dü
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ şüncelerine açıklık kazandırmasını bilm eyen yazarlar, ayrıntılar da en güçlü, en abartılı tanım lam alan ve üstünlük sıfatlarını seçe ceklerdir: böylelikle, izbe orman yollarını meşalelerle aydınlatma ya benzer bir ışık etkisi ortaya çıkar.
205.
Yazarın
ressamlığı.
— Ö nem li bir konu, resim de
kullanılacak renkleri bir kim yager gibi konunun kendisinden alarak ve bir sanatçı gibi kullanarak serim lenir en iyi: böylelikle resim , renkler arasındaki sınırlardan ve geçişlerden geliştirilir. Böylece resim , nesnenin kendisini de önem li kılan heyecan ve rici doğal unsuru da içerir biraz.
206.
Dans
etmeyi
öğreten
kitaplar.
— Öyle yazarlar
vardır ki, olanaksızı olanaklıym ış gibi serim ledikleri ve törel ve dâhiyane olandan, ikisi de sadece bir keyfilik ve b ir gelişigüzel likm iş gibi söz ettikleri için , insanın parm ak uçları üzerinde durupta içten gelen bir zevkle m utlaka dans etm ek istem esi gibi, taşkın bir özgürlük duygusu doğururlar.
207.
Bitmemiş
düşünceler.
— Nasıl ki sadece erkeklik
çağının değil, gençliğin ve çocukluğun da k e n d i b a ş ı n a b i rer değeri varsa ve bu çağlar sadece geçişler ve köprüler olarak degerlendirilm iyorlarsa, bitm em iş düşüncelerin de kendi değer leri vardır. Bu yüzden bir şaire kılı k ırk yaran yorum larla eziyet
Friedrich Nietzsche 1 7 2 -----------------------------------------------------------------etm em eli ve daha b irço k düşüncenin yolu henüz açıkm ış gibi u fkunu n belirsiz oluşuyla eğlenilm em elidir. Eşikte duruluyordur; bir definenin çıkarılm asını bekler gibi bekleniliyordur: san ki bir derin fikrin bulunm ası çok yakındır. Şair, düşünürün bir ana düşünceyi buluşundaki zevki önceler ve böylelikle heves lendirir bizi, yakalamaya çalışırız bu düşünceyi, ama bu düşün ce bir k elebek gibi sağa sola uçuşur zihnim izde, en güzel kanat ları gösterir — ama yine de kaçıverir önüm üzden.
208. Kitap
adeta
insan
oldu.
— Kitabın, ondan kopar
kopm az, kendi başına bir yaşam sürm esi hep yeniden şaşırtır ya zarı, sanki bir böceğin bir parçası ayrılm ış da şimdi kendi yolu na gidiyorm uş gibi gelir yazara. Belki neredeyse tam am en u n u tur kitabı, belki karşı çıkar o kitapta yazılı görüşlere, belki de ar tık anlam ıyordur onu ve yitirm iştir artık o zam anlar o kitabı dü şünürken uçtuğu kanatları: bu sırada kitap kendi okurlarını arar, yaşam verir, m utlu kılar, k orku tu r, yeni yapıtlar üretir, n i yetlerin ve eylem lerin ruhu olur — kısacası: akıl ve ruhla dona tılmış bir varlık gibi yaşar ama bir insan değildir yine de. — En şanslı yazar, yaşlandığında, kendisindeki yaşam veren, güçlendi ren, isyan eden, aydınlatan düşüncelerin ve duyguların tüm ü nün de yazılarında devam ettiğini, kend isinin sadece gri bir kül olduğunu, ateşinin her yere taşınıp kurtarıldığını söyleyebilen dir. — Şim di sadece b ir kitap değil, in san ın her bir eylem inin herhangi bir biçim d e başka eylem lere, kararlara, düşüncelere vesile olduğu, olup biten her şeyin, olup biten her şeyle çözü le m ez bir biçim de sıkı sıkıya bağlı olduğu düşünülürse, var olan gerçek ö l ü m s ü z l ü k tanınm ış olur böylece, yani devinim in
f
insanca Pek İnsanca I______________________ ("ılümsüzlüğü: bir kez devinmiş bu lu nan , tüm var olanların ge nel birliğinde b ir kehribarın içindeki bir böcek gibi m ü h ürlen miş ve sonsuzlaşm ıştır.
209.
Yaşlılıkta
n e ş e . — En iyi benliği yapıtlara geçm iş olan
tlüşünür ve sanatçı, bed eninin ve tininin zam anın etkisiyle yavaş yavaş tükenip yıprandığım gördüğünde, para kasasının önünde uğraşan bir hırsızı bir köşeden izleyip de, kasanın boş olduğunu ve tüm hâzinelerin kurtarıldığını b ilen biri gibi sevinir sinsice.
210. Dingin
v e r i m l i l i k . — Doğuştan tin aristokratları faz
la hararetli değillerdir; onların yaratım ları, dingin bir sonbahar akşamında görünür ve düşerler ağaçtan, yeni bir şeyle geri itil m enin telaşı içinde arzulanm ış ve hızlandırılm ış olarak değil. Durmaksızın yaratma isteği bayağıdır ve kıskançlık, haset ve hırs belirtisidir. Kişi zaten b ir şey ise, aslında h içbir şey yapmaya ge rek duymaz — ama yine de ço k şey yapar. “Ü retken ” insanların üzerinde, daha yüksek bir tür vardır.
211. Akhilleus
ve
H o m e r o s . — H er zam an, A khilleus ve
H om eros arasındaki gibidir durum; birinin yaşantıları, duygula rı vardır, diğeri de b e t i m l e r onları. G erçek bir yazar, başka larının duygulanım larını ve deneyim lerini sözcüklere döker sa dece, duyumsadığı az şeyden, çok şey çıkarm ak için sanatçıdır
_______________________ Friedrich Nietzsche o. Sanatçılar kesinlikle bü yü k tutku insanı değillerdir. Ama ge n ellikle, kendi yaşamları bu alandaki deneyim lerinden yana o l duğunda, vurgulanm ış tutkularına daha çok güvenildiğine iliş k in b ilin çli duygularıyla, böyleym iş gibi g ö s t e r i r l e r
k en d i
lerini sık sık. T ek yapm aları gereken kendini koyuverm ek, k en dini dizginlem em ek, öfkesini, hırslarını başıboş bırakm aktır; iş te bu nun üzerine cüm le alem başlar bağırm aya: ne kadar da tu t ku dolu bir adam! Ama derinlere işleyen, bireyi kem iren ve ço ğu kez de yiyip bitiren tu tkunu n bir ağırlığı vardır; böyle b ir tu t kuyu yaşayan kişi, elbette tiyatro oyunlarıyla, notalarla ya da ro m anlarla betim lem ez onu. Sanatçılar çoğunlukla d i z g i n s i z bireylerdir, sanatçı olm adıkları sürece: ama bu başka b ir şeydir.
212. Sanatın
etkisi
hakkındaki
eski
kuşku.
—
G erçekten de acım a ve korku, A ristoteles’in istediği gibi, izleyi ciler evlerine daha duygusuz ve daha sakin dönsünler diye, tra gedya aracılığıyla boşaltılm alı mıdır? Hayalet öyküleri daha az korkak ve daha az batıl inançlı kılm alı m ıdır? Bazı fiziksel olay larda, örneğin aşktan alınan hazda, bir gereksinim in doyurulm a sıyla, dürtünün hafifletilm esinin ve geçici b ir süre yatıştırılm asın ın gerçekleştiği doğrudur. Ama korku ve acım a bu anlam da, rahatlatılm ak isten en belirli organların gereksinim leri değildir ler. Ve zamanla her dürtü, düzenli hafifletm elere karşın, doyu ruldukça g ü ç l e n d i r i l i r . Acım anın ve korkunun, her bir te kil olayda tragedya aracılığıyla yum uşatılıp boşaltılm ası olanaklı olabilirdi: ama yine de genel olarak, trajik etki sayesinde daha büyüyebilirlerdi ve Platon tragedya sayesinde toplam olarak da ha korkak ve daha aşırı duygulu olunacağını söylerken haklıdır.
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ ~
Ö zaman bizzat trajik şair de, zorunlu olarak daha kederli, daha korku dolu b ir dünya görüşüne ve yum uşak, aşın duyarlı, sulugöz bir ruha sahip olacaktır; bu nun gibi trajik şairlerin ve özel likle onlarla oyalanan tüm kent topluluklarının, gitgide daha çok ölçüsüzlüğe ve dizginsizliğe doğru yozlaşm aları, Platon’un görüşüne uygun olacaktır. — Ama çağım ızın, Platon’u n sanatın ahlaksal etkisi hakkm daki sorusuna bir yanıt verm eye ne hakkı var? Hadi, sanatım ız var diyelim — sanatın etkisi, h e r h a n g i b i r etkisi nerede?
213.
Saçmadan
neşe
duymak.
— İnsan saçm adan nasıl
neşe duyabilir? Dünyada gülündüğü sürece budur gerçekleşen; hatta, m utluluğun olduğu hem en her yerde, saçm adan neşe du yulduğu söylenebilir. Deneyim in tam tersine, am açlı olanın am açsıza, zorunlu olanın gelişigüzel olana, çevrilm esi’ ancak bu sürecin kim seye zarar verm eyecek biçim de ve sadece bir defaya özgü b ir m uziplik olarak düşünülm esi koşuluyla, eğlendiricidir, çünkü genellikle acım asız efendilerim iz olarak gördüğüm üz zo runlu, am açlı ve deneyim e uygun olanların baskısından bir an lığına kurtarır bizi; beklenilenin (olağan durum da endişe ve ger ginlik doğuranın) h içbir zarar verm eden boşaldığını gördüğü m üzde oynar ve güleriz. K ölelerin Satürn Şen likleri’ndeki" n eşe sidir bu.
214. Gerçekliğin
inceltilmesi.
— İnsanlar, afrodizyak
dürtülerde bir tanrıçayı gördükleri ve bu d ürtünün içlerinde et
1 <D
Friedrich Nietzsche 1 7 6 -----------------------------------------------------------------k in olduğunu, taparcasına b ir şükran duygusuyla hissettikleri içindir ki zam anla bu duygulanım a daha yüksek düşünm e dizi leri karıştırılm ış ve böylelikle gerçekten de ço k inceltilm iştir. Böylece, bazı halklar, bu idealize etm e sanatı sayesinde, hastalık ları kültürün büyük yardım cı güçlerine dönüştürm üşlerdir: ör neğin eski yüzyıllarda büyük sinir hastalığı salgınlarından (sara ve rakıs hastalığı türünde) acı çeken Yunanlılar, bu ndan harika bir Baküs rahibesi tipi yaratm ışlardır. — Yunanlıların en az sa hip oldukları şey, dört başı m am ur bir sağlıktı, — sırlan ise, eğer g ü ç l ü y s e , hastalığa bile tanrı diye tapm aktı.
215.
M ü z i k . — M üzik iç dünyam ız açısından kendi başına ve kendisi için o denli önem li değildir; d o l a y s ı z bir duygu dili olarak kabul edilebilecek denli derinden heyecan verici değildir; m üziğin şiir sanatıyla kadim bağlantısı ritm ik devinim e, sesin şiddetine ve zayıflığına o denli sim gesellik katm ıştır ki şimdi m üziğin doğrudan iç dünyam ıza hitap ettiğini ve iç dünyam ız dan geldiğini s a n ı y o r u z . Ancak, ses sanatının şarkılar, ope ralar ve sesle betim lem enin ' yüzlerce çeşit denem esi sayesinde devasa bir sim gesel araçlar alanını fethetm esinden sonradır ki, dram atik m üzik olanaklı olabilm iştir. “Saltık m ü zik ” ya ken d in de b içim dir, m üziğin, sesin zam an ölçüsüyle değişik şiddetlerde tm layışının kendi başına zevk verdiği ham halidir, ya da uzun b ir gelişm e sürecinde her iki sanatın birbiriyle bağlanm asından sonra ve sonunda m üziksel b içim in tam am en kavram ve duygu ağlarıyla örülm üş olm asından sonra şiirsellik içerm eden zaten anlam aya hitap eden biçim ler sim geselligidir. M üzik gelişiminde geride kalm ış insanlar, b ir m üzik parçasını salt biçim ci olarak
İnsanca Pek insanca 1 ^ -------------------------------------------------------------------- 1 7 7 duyum sarlarken, geride kalm ış insanlar aynı parçayı tam am en simgesel olarak anlayabilirler. H içbir m üzik kendinde derin ve anlam lı değildir, “isten ç”ten, “kendinde şey”den söz etm ez; an lak ancak iç dünyanın tüm kapsam ını m ûziksel sim gesellik için fethetm iş bir çağda böyle bir sanıya kapılabilm iştir. Bu anlam lı lığı tınının içine anlağın kendisi y e r l e ş t i r m i ş t i r , mimarlıktaki
çizgilerin
ve
ölçülerin
tıpkı
orantı
l a r ı n a , m ekanik yasalara kendi başına tam am en yabancı olan bir anlam lılık yüklediği gibi.
216.
Jest
V e ' d i 1. — Jestlerin taklit edilm esi dilden daha esk i
dir, istem dışı olarak kendiliğinden gerçekleşir ve şim di, je st di linin genel olarak bastırıldığı ve kaslara bilinçli bir biçim de ege m en olunduğu günüm üzde bile öyle güçlüdür ki gergin b ir yü ze, kendi yüzümüz de sinirsel olarak uyarılm adan bakam ayız (esniyorm uş gibi yapan birini gören bir kişinin, gerçekten esn e meye başladığı gözlem lenebilir). Taklit edilen jest, taklit eden kişiyi, taklit ettiği kişinin yüzünde ya da bedeninde anlatılan duyguya yönlendirm iştir. Böylece birbirini anlam ak öğrenilm iş tir: çocuklar annelerini anlam ayı hâlâ böyle öğreniyorlar. Genel olarak acı veren duyum lar, kendileri de acı veren jestlerle dile getirilm iş olabilirler (örneğin saçlarını yolm ak, göğsüne vurm ak, yüz kaslarının şiddetle çarpıtılm ası ve gerilm esi). Tersine: haz anlatan jestler de haz veriyorlardı ve böylelikle anlaşm anın sağ lanm asına uygun düşüyorlardı (haz veren gıdıklanm a anlatım ı olarak gülm e, yine başka haz verici duyumların anlatım ına yarı yordu). — Anlaşma jestlerle gerçekleştirildiği sürece yine bir jestler s i m g e s e l l i ğ i
ortaya çıkabilm iştir: yani, b ir sesli işa
Friedrich Nietzsche 1 7 8 -----------------------------------------------------------------retler dili üzerinden anlaşılabilm iş, öyle ki ilkin ses v e (sesin sim gelediği) jestler, daha sonra ise sadece ses ortaya konm uştur. — Şim di, m üziğin, yani dram atik m üziğin gelişm esi sırasında bizim gözlerim izin ve kulaklarım ızın önünde gerçekleşen duru m un aynısı, eski zam anlarda defalarca gerçekleşm iş görünüyor: m üzik ilkin açıklayıcı dans ve m i m u s (jest dili) olm adan boş bir gürültü iken, m üzik ve devinim in yan yanahgına uzun süre alışıldıktan sonra, kulak ses figürlerini h em en yorum layacak b i çim de eğitilm iş ve sonunda gözle görülür devinim e h iç gerek duyulmadığı ve bestecin in bu devinim olm adan a n l a ş ı l d ı ğ ı hızlı bir anlam a düzeyine ulaşılm ıştır. Sonra da saltık m üzikten, yani h er şeyin başka h içbir destek alınm adan hem en sim gesel olarak anlaşıldığı m üzikten söz edilm ektedir.
217.
Yüksek
kültürün
d u y a r s ı z 1a ş 11 r ı l m a s ı . —
Kulaklarım ız, anlağın yeni m ü zikteki sanatsal gelişim yoluyla olağanüstü eğitilm esi sayesinde, gitgide daha da entelektüel o l du. Bu yüzden şim di ço k daha yüksek ses şiddetlerine, ço k da ha fazla “gürültü”ye katlanıyoruz, çünkü ondaki a k ı l ’a kulak verm eye atalarım ızdan daha idm anlıyız. G erçekten şim di duyu larım ızın tüm ü, artık onun “ne olduğunu” değil de adeta onda ki aklı, yani “onun ne anlam a geldiğini” sorm akla biraz köreldi1er, böyle bir körelm e örneğin seslerin sıcaklığının koşulsuz ege m enliğinde ele veriyor kendini; çünkü daha ince ayrımları, ö r neğin do diyez ile re bem ol arasındaki ayrım ı, hâlâ yapabilen kulaklar şim di birer istisna oluşturuyor. Bu bakım dan kulakları m ız ham laştırıldı. Sonra dünyanın çirkin, duyularımız için b aş langıçta düşm an olan yanı m üzik adına fethedildi, böylelikle
in san c a P ek in sa n c a 1 ------------------------------------------------------------------------------------- 1 7 9
müziğin egem enlik alanı, özellikle yüce, k orku n ç, gizem li olanın anlatımı için şaşırtıcı ölçüde genişletildi; şim di m üziğim iz eski den konuşam ayan şeyleri dile getiriyor. Bazı ressam lar da b en zer bir biçim de gözü daha entelektüel kıldılar ve eskiden renk ve b içim zevki olarak anılan şeyin ço k ötesine geçtiler. Bu alan da da, dünyanın başlangıçta çirkin kabul edilen yanı, sanatçıla rın anlam a yetileri tarafından fethedildi. — Tüm bunların m an tıklı sonucu nedir? Göz ve kulak düşünm e yetisine ne denli sa hip olurlarsa, o denli yaklaşıyorlar duyarsızlaştıkları sınıra: zevk alma beyine kaydırılıyor, duyu organları köreliyor ve zayıflıyor, simgesel olan, var olanın yerini giderek daha fazla alıyor, — ve böylelikle, bu yoldan da, başka herhangi bir yoldan varır gibi kesinlikle varıyoruz barbarlığa. Şim dilik şöyle denilebilir hâlâ: dünya her zam ankinden daha çirkindir, ama her zam ankinden daha güzel b ir dünya olduğunu i m l i y o r . Ne ki, bu im lenin amber kokusu ne denli dağılıp uçuculaşırsa, onu hâlâ algılayan ların sayısı da o denli azalıyor: geri kalanlar ise sonunda çirkin olanda diretiyorlar ve onun tadını dolaysızca çıkarm aya çalışı yorlar, elbette nafile bir çaba bu. Bu yüzden A lm anya’da m üzi ğin gelişim inde iki akım var: b ir yanda gitgide daha yüksek, da ha incelm iş talepleri olan ve gitgide daha fazla “neyi anlattığına” kulak veren on b in kişilik bir grup, diğer yanda anlam lı olanı duyusal çirkinlik biçim in de bile anlam aktan h er yıl gitgide daha da aciz olan ve bu yüzden de kendinde çirkin ve iğrenç olanı, yani duyusal açıdan düzeysiz olanı, m üzikte gitgide daha büyük bir keyifle kavramayı öğrenen muazzam çoğunluk.
218.
Taş
eskisinden
daha
t a ş . — Genel olarak m im ari-
Friedrich Nietzsche
180-----------------------------------------------------------yi anlam ıyoruz artık, en azından müziği anladığımız biçim de an lam ıyoruz çoktandır. Çizgilerin ve figürlerin sim geselliğinden dışarı çıktık, tıpkı retoriği ve ses etkilerini unuttuğum uz gibi ve eğitim in ana sütünün bu türünü, artık dünyaya gözüm üzü açtı ğımız andan itibaren em m edik. Başlangıçta bir Yunan ya da H ı ristiyan binasında her şeyin, üstelik şeylerin daha yüce bir düze ni açısından bir anlam ı vardı: bu sonsuz anlam lılık havası, b in a ya adeta büyülü bir örtü seriyordu. G üzellik sadece bir yan u n sur olarak giriyordu sistem e, tekin siz-y ü ce olanın, tanrısal ya kınlık ve sihirle kutsanm ış olanın tem el duygusuna önem li bir zarar verm iyordu; güzellik, d e h ş e t i
olsa olsa h a f i f l e t i
y o r d u — ama bu dehşet her yerde bir önkoşuldu. — Bir b i n an ın güzelliği şim di ne anlam ifade ediyor bize? Ruhsuz b ir ka d ının güzel yüzü neyi ifade ediyorsa onu: m aske gibi bir şeyi.
219.
Yeni
müziğin
dinsel
kökeni.
— Duygu dolu m ü
zik, Toronto K onsülü’nd en' sonra yeniden kurulan Katolikliğin içind e yeni uyanm ış, içten, duyarlı tine yankı bulm asında yar dım cı olan Palestrina" sayesinde ortaya çık tı; daha sonra Pietistler^ tarafından derinleştirildiği ve başlangıçtaki dogm atik tem el karakterinden kurtarıldığı sürece, B ach ’la birlikte Protestanlıkta da ortaya çıktı. Bu iki oluşum un da önkoşulu ve zorunlu ön aşa m ası m üzikle, Rönesans ve Rönesans öncesi dönem e özgü bir b i çim de meşgul olunm asıydı, özellikle o bilgili ilgilenm e, arm oni ve kontrapu nkt sanatlarından duyulan, aslında bilim sel olan o zevkti. Öte yandan operanın da önden gelm iş olması gerekiyor du: operada sıradan insan fazla bilginleşm iş soğuk bir m üziğe karşı protestosunu dile getirmiş ve Polyhym nia’ya“* yeniden bir
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------ruh kazandırm ak istem işti. — O son derece dindar ruh hali de ğişikliği olm adan, e n -iç te k i-c o şk u n m aneviyatın tınlam ası ol masa m üzik bilgince ya da operavari kalırdı; karşı devrim in tini, modern m üziğin tinidir (çünkü B ach ’m m üziğindeki pietizm , bir tür karşı reform asyondur da). Bu kadar derinden borçluyuz dinsel yaşama. M üzik, sanat alanındaki k a r ş ı
rönesanstı,
M urillo’n u n ' geç dönem ressam lığı, belki Barok biçem i de dahil dir buraya: her halükarda R önesansın ya da antikçağın m im ari sinden daha fazla. Şimdi bile sorulabilir: yeni m üziğim iz taşlan devindirebilseydi. Antik bir m im ari biçim in d e m i dizecekti on ları? Ç ok kuşkuluyum bundan. Ç ünkü bu m üzikte egem en olan ne varsa, duygulanım , yüksek ve gergin ruh hallerinden zevk al ma, her ne pahasına olursa olsun canlı olma isteği, duygunun çabucak değişm esi, ışık ve gölgedeki güçlü rölyef etkisi, vecd halinin n aif olanla yan yana konuluşu, — tüm bunlar zaten bir zamanlar güzel sanatlarda egem en olm uştu ve yeni biçem yasa ları yaratm ıştı: ama bu ne antikçağda ne de Rönesans dönem indeydi.
220. Sanatta
öteki
dünya.
— Tüm zam anların sanatçıla
rının, sanatlarının zirvesindeyken tam da, şim di yanlış olduğu nu gördüğüm üz düşünceleri göklere çıkardıklarını, derin b ir acı duymadan itiraf edem eyiz kendim ize: bu sanatçılar insanlığın dinsel ve felsefi yanılgılarının yücelticileridirler ve bu yanılgıla rın m utlak doğruluğuna inanm asalardı böyle olam azlardı. Genel olarak böyle bir hakikate duyulan inanç azaldığında, insan b il gisinin ve sanısının en uçlarındaki gökkuşağı renkleri solgunla şır: böylece, İlahi Kom edya gibi, Rafael’in resim leri gibi, M iche-
j
Friedrich Nietzsche 1 8 2 -----------------------------------------------------------------langelo’nun freskleri gibi, gotik katedraller gibi sanat nesneleri n in sadece kozm ik değil aynı zam anda metafizik bir anlam ını da gerektiren sanat türü b ir daha asla gelişemez. Bir zam anlar b ö y le bir sanatın, büyük bir sanatçı in ancının var olmuş olduğu, do kunaklı bir efsaneye dönüşür.
221. Sür
sanatında
d e v r i m . — Fransız tiyatro yazarları
n ın zam anda, m ekanda ve eylem de birlik açısından, b içem , dize ve cü m le, sözcüklerin ve düşüncelerin seçim i açısından kendi kendilerine uyguladıklan katı baskı, m od ern m üziğin gelişim in deki kontrapunkt ve füg kadar, ya da Yunan güzel konuşm a sa natındaki G orgian' figürler kadar önem li bir okuldu. Kendini böylesine bağlam ak saçm a görünebilir; yine de doğallaştırm adan kurtulm anın, ilkö n ce kendini en güçlü (ve belki de en istem li) b ir biçim de sınırlandırm aktan başka yolu yoktur. Böylece yavaş yavaş baş döndürücü uçurum ları aşan dev köprülerden bile za rafetle geçm ek öğrenilir ve en yüksek devinim kıvraklığı av ola rak götürülür eve; m ü zik tarihinin bugün yaşayan herkesin gö zünün önünde kanıtladığı gibi. Burada, zincirlerin, sonunda ta m am en atılm ış görünebilinceye dek nasıl adım adım gevşediği ni görüyoruz: bu g ö r ü n ü ş
sanattaki zorunlu bir gelişm enin
en yüksek ürünüdür. M odern şiir sanatında kendi koyduğu zin cirlerd en yavaş yavaş kurtulm anın böyle m utlu bir örneği y o k tur. Lessing, Fransız biçim in i yani biricik m od ern sanat b içim i ni Alm anya’da alay konusu yaptı ve Shakespeare’e işaret etti, b öylece zincirlerden kurtuluştaki sü reklilik yitirildi ve naturalizm e doğru — yani sanatın başlangıçlarına, geriye doğru — b ir sıçram a yapıldı. G oethe, kendini hep yeniden başka biçim lerde
insanca Pek İnsanca 1 bağlam asını bilerek kurtulm aya çalıştı oradan; ne ki, gelişm enin ipi b ir kez kopm uşsa en yetenekli kişi bile ancak süregiden bir deney koyabilir ortaya. Sebiller b içim in in yaklaşık kesinliğini, yadsıyor olsa bile istem dışı olarak saygı duyduğu Fransız traged yası örneğine borçlud u r ve (bilindiği gibi drama alanındaki d e nem elerini reddettiği) Lessing’ten oldukça bağım sız tutm uştur kendini. Tragedya’nm gelişim ini zorunluluktan özgürlük görü nüşüne doğru ilerleten büyük yetenekler Voltaire’den sonra, Fransızlarda bile ansızın ortalıkta görünm ez oldular; daha sonra Fransızlar da Alman örneğine uyarak sanatın bir tür Rousseaugil doğal durum una sıçradılar ve deneyler yaptılar. G elenekteki bu kopm ayla Avrupa kültüründe neyin bir daha geri gelm em ek üzere gittiğini açıkça anlayabilm ek için, ara sıra V oltaire’in M u ham m et’ini okum ak yeter. V oltaire, en büyük trajik fırtınalardan da geçm iş çok yönlü ruhunu. Yunan ölçütüyle dizginleyen son büyük drama yazarıydı, — henüz h içbir Alm anın yapamadığını yapm ıştı, çünkü Fransız doğası. Yunan doğasına Alman doğası n ın yakın olduğundan daha yakındır; ve aynı zam anda düzyazı-k on u şm an ın işlenişinde Y unan kulağına. Yunan sanatçı vicdanlılığına. Yunan sadeliğine ve zarafetine sahip son büyük ya zardı; üstelik, tinin en bü yü k özgürlüğünü ve düpedüz devrim ci olmayan bir zihniyeti tutarsızlığa ve korkaklığa düşm eden içind e barındırabilen son insanlardan birisi olm uştu. O zam an dan beri huzursuzluğuyla ve ölçü ve sınıra duyduğu nefretle m odern tin, ilkönce devrim in ateşiyle dizginlerinden boşanarak ve daha sonra duyduğu korku ve dehşetle kend ini yeniden — ama artık sanatçı ölçünün değil, m antığın dizginleriyle — diz ginleyerek her alanda egem en olm uştur. Gerçi bu dizginlerinden boşanm a sayesinde bir süredir, kuytu köşelerde yetişen ayrıksı, yabani, harika güzel, devasa-düzensiz olan, halk türküsünden
, „„ 183
Friedrich Nietzsche 1 8 4 -----------------------------------------------------------------“büyük barbar” Shakespeare’e kadar ne varsa tadıyoruz tüm halkların şiir sanatlarını; şim diye dek tüm sanatçı halklara ya b an cı kalm ış olan yerel rengin ve dönem in kostüm ü nün bazla rını tadıyoruz; G oethe’n in F au st’u nun biçim sizliğine uygun bir ortam yaratabilm ek için Schiller’e karşı yürürlüğe soktuğu, çağı m ızın “barbarca avantajlarından” bol bol yararlanıyoruz. Ama daha nereye kadar? Tü m halkların tüm biçem lerin şiir sanatları n ın sel baskınının, üzerinde sessiz ve gizli bir gelişm enin hâlâ m ü m kü n olabildiği yeryüzünü yavaş yavaş kaplam ası g e r e k i y o r ; tüm şairler, güçleri baştan itibaren hâlâ büyük olsa bile de ney yapan taklitçiler, gözüpek kopyacılar olm ak z o r u n d a l a r ; sonunda serim leyici gücün d i z g i n l e n i ş i n d e , örgütlü bir biçim de tüm sanatsal yöntem lerin hakkından gelinm esinde gerçek sanatsal eylem i görm eyi unutm uş bu lu nan izlerçevre" de, güç için güce, renk için renge, düşünce için düşünceye ve esin için esine gitgide daha ço k değer verm ek z o r u n d a d ı r , buna uygun olarak sanat yapıtının unsurlarını ve koşullarını, i z o l e edilm em işlerse hiç tadam ayacaktır ve sonunda sanatçının b u n ları izole edilm iş biçim de kendisine de sunm ası g e r e k t i ğ i talebim yöneltecektir. Evet, F ran sız-Y u n an sanatının “m antıkdışı” zincirleri atıldı ama burada farkında olunm adan her türlü zinciri, tüm sınırlam aları m antıkdışı bulm a alışkanlığı da ed in il di; — ve böylece sanat çözülüşüne karşı direniyor ve bu sırada — elbette son derece öğreticidir bu — başlangıçlarının, ço cu k luğunun, tam am lanm am ışlığının, bir zam anki gözüpekliğinin ve kepazeliklerinin tüm evrelerinde dolaşıyor: yok olm ak üzerey ken doğuşunu, oluşunu yorum luyor, içgüdüsüne güvenilebile cek büyüklerden biri ve kuram ında otuz yıllık pratik f a z l a l ı ğ ı n d a n başka bir eksik olm ayan Lord Byron şöyle dem işti bir defasında: “G enel olarak şiir sanatına gelince, üzerinde ne kadar
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 185 çok düşünürsem o kadar daha kesin inanıyorum ki hepim iz yanlış bir yoldayız, birim iz de, bir diğerim iz de. İçten yanlış bir devrimci sistem i izliyoruz, — bizim kuşağımız ya da bir sonra ki kuşak bu kanıya varacaktır bir d e.” Şunları söyleyen de aynı Byron’dur: “E n olağanüstü şair olsa da, Shakespeare’! kötü bir örnek olarak görüyorum .” Ve G oethe’nin yaşam ının ik in ci yarı sındaki olgunlaşm ış sanatçı kavrayışı, aslında tam da aynı şeyi söylemiyor mu? — Goethe o kavrayış sayesinde bir dizi kuşağın önüne geçebilm işti ve genel olarak G oethe’nin henüz etkisini göstermediği, ve onun zam anının daha gelmediği söylenebilir. Tam da G oethe’n in doğası onu şiirsel devrim in yörüngesinden çıkarm adığı için , tam da G oethe geleneğin kopm ası yüzünden dolaylı olarak yeni buluşlarda, görüşlerde, yardım cı araçlarda keşfedilen ve adeta sanatın yıkıntıları altından çıkarılan ne varsa hepsinden özenle yararlandığı için, daha sonraki değişim i ve dö nüşü büyük önem taşım aktadır: G oethe’nin sanatın geleneğini yeniden kazanm ak ve tapınağın geride kalan yıkıntılarına ve sûtünlarma bakarak, yıkm ak için devasa güçlerin gerektiği böyle bir şeyi yeniden inşa etm eye kollarının gücü yetm eyecek görü nüyorsa, h iç olmazsa gözünün hayal gücüyle eski ve tam am lan mış bütünlüğü yazm ak için derinden bir istek duyduğu anlam ı na gelir. Böylece, hakiki sanatın anısında yaşayarak yaşadı sanat la: onun edebiyat yapışı, eski, ço k eskilerde kalm ış sanat dö nem lerinin anım sanm asının, anlaşılm asının yardım cı aracı oldu. Gerçi G oethe’n in talepleri, yeni çağın gücü açısından karşılana maz taleplerdi; fakat bu n u n acısı, bu taleplerin bir zam anlar kar şılanm ış o l d u k l a r ı n ı n ve bizim de hâlâ bu karşılanm aya ka tılabileceğim izin sevinciyle yeterince dengelenm işti. Bireyler de ğil, az ya da ço k ideal m askeler; gerçeklik değil, alegorik bir ge nellik; dönem in özellikleri, yerel renkler adeta görünm ez hale
Friedrich Nietzsche 1 8 6 -----------------------------------------------------------------sokulm uş ve m itselleştirilm iş; şim diki zam ana ait duygu ve m ev cu t toplum un sorunları en basit biçim lere indirgenm iş, çekici, gerginleştirici, p atolojik özelliklerinden arındırılm ış, artistik an lam dan başka her bir anlam da e t k i s i z k ılınm ış, yeni konular ve karakterler yok, eski, çoktandır alışılm ış olanlar ve sürekli ge çerliliğini koruyan bir yeniden canlandırm a ve yeniden b içim lendirm eyle: işte budur sanat. G oethe n in daha sonra a n l a d ı ğ ı gibi. Yunanlıların ve Fransızların da u y g u l a d ı k l a r ı gibi.
222. Sanattan
geriye
kalan.
— D oğrudur, bazı m etafizik
varsayım larda, örneğin karakterin değişmez olduğu ve dünyanın özünün tüm karakterlerde ve eylem lerde sürekli dile geldiği inancı geçerli olduğunda, sanatın daha bü yü k b ir değeri vardır: o zam an sanatçının yapıtı s o n s u z a
dek
d u r a n ı n im gesi
olur, sanatçı da bizim kavrayışımızda kendi im gesine ancak bir süreliğine geçerlilik kazandırabilir, çünkü insan bütünüyle bir oluşum ürünüdür ve değişebilir ve en eşi bulunm az insan bile sabit ve kalıcı değildir. — Bir başka m etafizik varsayımda da du rum aynıdır: bizim görünür dünyam ız, m etafizikçilerin kabul ettiği gibi sadece b ir görünüş olsaydı, o zam an sanat gerçek dün yaya oldukça yakın dururdu: çünkü görünüş dünyası ile sanat çın ın hayal dünyası arasında ço k fazla benzerlik bulunurdu: ve geriye kalan fark da sanatın yorum lanm asının, doğanın yorum lanm asından daha da bü yü k olm asını sağlardı, çünkü sanat eşbiçim li olanı, doğanın tiplerini ve örneklerini serim liyor olurdu. — Ne ki söz kon u su varsayımlar yanlıştır: bu bilgiden sonra sa n atın konum u nedir? H er şeyden önce sanat binlerce yıl boyu n ca h er biçim deki yaşam ı ilgiyle ve zevkle görm eyi ve duyguları
insanca Pek İnsanca 1 ^ „ ------------------------------------------------------------------- 1 8 7 m ızı sonunda “nasıl olursa olsun, yaşam iyidir” diye bağıracak düzeye getirmeyi öğretm iştir. Sanatın bu öğretisi, varoluştan zevk duym ak ve insan yaşam ını b ir parça doğa gibi, devinim ine coşkuyla katılm adan, düzenli gelişm enin nesnesi olarak görm ek — bu öğreti yerleşm iştir içim izde, şim di en şiddetli bilgi gerek sinim i olarak yeniden çıkm aktadır gün ışığına. Sanattan vazge çilebilir, ama bunu yapm akla, sanattan öğrenilen yetenek yitirilm eyecektir; tıpkı dinden vazgeçilmesi ama dinle edinilen m an e viyat yükseltm elerinden ve yüceltm elerinden vazgeçilm em esi gi bi. Nasıl ki güzel sanatlar ve m üzik din yoluyla edinilm iş ve faz ladan kazanılm ış duygu zenginliğinin ölçütü iseler, sanatın orta dan kalkm asından sonra, onun yerleştirdiği yaşama zevki y o ğunluğu ve çeşitliliği de hâlâ doyurulm ak isteyecektir. Bilim sel insan, sanatsal insanın gelişim ini sürdürm esidir.
223.
Sanatın
akşam
k ı z ı l l ı ğ ı . — insan yaşlılığında nasıl
gençliğini anım sar da bellek şölenleri yaşarsa, ço k geçm eden in sanlık da gençlik zevklerinin dokunaklı anısını andırır b ir ilişki içinde olacak sanatla. Belki sanat daha önce h iç, ölüm ün büyü sünün ona çalım atar göründüğü günüm üzdeki kadar derinden ve canlı kavranm am ıştı. Aşağı İtalya’da yılda b ir gün hâlâ Y unan lı bayram larını, beraberinde getirdiği töreler üzerinde yabancı barbarlığın gitgide daha ço k baskın gelm esine yakınıp gözyaşı dökerek kutlayan o Yunan kentini düşünelim ; bu altın nektar hiçbir yerde, soyları tükenm eye yüz tutm uş bu Elenler arasında olduğu kadar büyük b ir şehvetle yudum lanm am ıştır. Ç ok geç m eden sanatçıya harika bir kalıntı gözüyle bakılacak ve kend isi ne, eski zam anların m utluluğunun onun gücüne ve güzelliğine
Friedrich Nietzsche 1 8 8 -----------------------------------------------------------------bağlı olduğu m ucizevi b ir yabancı gibi, bizim gibilere kolay k o lay uygun görm ediğim iz b ir saygı gösterilecek. Belki de bizdeki en iyi şey eski zam anların artık dolaysız yollardan ulaşam ayaca ğım ız duygularından m iras kalm ıştır; güneş çoktan battı, ama onu artık görem esek de, yaşam ım ızın gökyüzü, hâlâ onun saye sinde kızarıyor ve ışıldıyor.
Beşinci Ana Bölüm
Yüksek ve Düşük Kültürün Belirtileri
224.
Yozlaşma
sayesinde
ıslah
e t m e . — Tarih bize,
bir h alk ın soyunun en iyi biçim de ancak yaşayanların çoğunlu ğunun alışılmış ve tartışılm az ilkelerinin eşitliği sonucunda, ya ni ortak inançlarından doğan b ir ortaklık duygusuna’ sahip ol duklarında sürebileceğini öğretir. Burada, İyi, değerli töre, b u ra da bireyin tabi oluşu öğrenilir ve karaktere sağlam lık daha b aş tan b ir hediye olarak verilir ve daha sonra bir de öğretilir. Bu güçlü, aynı türden, karakterli bireyler tem elinde kurulm uş bu topluluğu" bekleyen tehlike, kalıtım yoluyla yavaş yavaş artan ve artık her türlü istikrarlılığı bir gölge gibi izleyen aptallaşmadır. Bu tür topluluklarda t i n s e l
i l e r l e m e daha bağım sız, çok
daha güvenilm ez ve ahlaki açıdan daha zayıf bireylere bağlıdır; yeni şeyleri ve genel olarak çeşitli şeyleri deneyenler onlardır. Bu tü rd en sayısız kişi, zayıflıkları yüzünden çok belirgin b ir etkide bulunm adan ölürler; ama genel olarak, hele ki soyları yürüm üş se, gevşetici bir etkide bulunurlar bir ve topluluğun istikrarlı u n
Friedrich Nietzsche 1 9 0 -----------------------------------------------------------------surlarında zam an zam an bir yara açarlar. Yeni bir şey tam da bu yaralı ve zayıflamış noktadan topluluğun bütününe adeta a ş ı l a n ı r ; ama b ir b ü tü n olarak topluluk, bu yeniyi kanm a alacak ve onu özüm leyecek kadar güçlü olm alıdır. Bir ilerlem enin ger çekleşm esi gereken her yerde sapkın yaratılışlar büyük önem ta şırlar. Büyük çapta her ilerlem eden önce, kısm i zayıflama gerçekleşm elidir. En güçlü yaratılışlar, türü sabit t u t a r l a r , daha zayıf olanlar ise, onun kendini g e l i ş t i r m e s i n e
yardım cı
olurlar. — Benzer bir durum tek tek insanlarda da görülür; bir yozlaşm anın, bir sakatlanm anın, hatta kötü bir alışkanlığın ve genel olarak bedensel ya da törel bir eksikliğin, diğer yanda bir yarar sağlamayışı enderdir. Ö rneğin daha hastalıklı bir insan, belki de savaşçı ve huzursuz bir k abilenin ortasında, kendi b aşı na kalm ak ve böylelikle daha sakin ve daha bilge olm ak için da ha ço k fırsat bu lacaktır; tek gözlü birinin o tek gözü ço k daha güçlü olacaktır, kör biri iç dünyasının daha derinlerine bak abi lecek ve her halükarda daha iyi işitebilecektir. Bu bakım dan, va roluş m ücadelesi b ir insanın, bir ırkın ilerlem esinin ya da güç lenm esinin açıklanabileceği biricik bakış açısıymış gibi görün m üyor bana. Daha ço k iki şeyin bir araya gelm esi gerekiyor; bir yandan tinlerin inanca ve ortak duyguya bağlanm ası sayesinde istikrarlı gücün artırılm ası; bundan sonra da, yozlaştırıcı yaratı lışların ve bunların sonucunda istikrarlı gücün kısmi zayıflama larının ve yaralanm alarının var olmasıyla, daha yüksek hedefle re ulaşabilm e olanağı; tam da daha zayıf yaratılış, daha narin ve daha özgür yaratılış olarak her türlü ilerlem eyi olanaklı kılar. Herhangi bir noktasında ufalanmış ve zayıflamış ama bü tü n ola rak hâlâ güçlü ve sağlıklı olan bir halk, yeni olanın enfeksiyonu nu alabilir ve bir avantaj olarak kendine katabilir. Eğitim in tek bir bireyde yerine getirm esi gereken görev: onu b ir bütün olarak
insanca Pek İnsanca 1
------------------------------------------------------------------------------------- 1 9 1
artık yolundan saptırılam ayacak kadar sağlam ve güvenli b ir b i çim de ayakta tutm aktır. Ama sonra eğitim cinin onda yaralar a ç ması ya da yazgının onda açtığı yaralardan yararlanması gerekir ve böylece acı ve gereksinim oluştuğunda yaralanm ış noktalara yeni ve soylu b ir şey aşılanabilir. Bireyin tüm doğası, aşılananı içine alacak ve daha sonra verdiği m eyvelerde belli edecektir ıs lah olduğunu. Devlete gelince, M acchiavelli diyor ki “yan eği timli kişiler farklı düşünseler de yönetim biçim lerinin h iç önem i yoktur. D evlet sanatının büyük hedefi k a l ı c ı l ı k , olm alıdır, özgürlük olarak ço k daha değerli olduğundan geri kalan her şe ye ağır basar b u .” Sürekli gelişme ve ıslah edici aşılama, sadece sağlam tem ellere dayandırılmış ve güvencelenm iş bir kalıcılıkta olanaklıdır. E lbette tüm kalıcılığın en tehlikeli yoldaşı olan oto rite, buna karşı direnecektir.
225.
Özgür
tinli
göreli
bir
kavram.
— Kendisinden,
kökeni, çevresi, züm resi ve m evkisi tem elinde ya da zam anın egem en görüşleri tem elinde beklenilend en farklı düşünen kişiye özgür tinli denir. O b ir istisnadır, bağlı tinliler kuraldır; bunlar özgür tinliye, özgür ilkelerinin ya dikkati çekm e düşkünlüğün den kaynaklandığı ya da özgür eylem lere, yani bağlı ahlakla bağ daşmayan eylemlere dayandığı suçlam asını yöneltirler. Zaman zaman, şu ya da bu özgür ilkenin, zihnin tuhaflığından ya da ka çıklığından kaynaklandığı da söylenir; oysa burada konu şan k ö tülüktür sadece, kendisi de inanm az söylediğine ama zarar ver m ek ister böylelikle: çü nkü özgür tinlinin anlağının daha iyi ve daha k eskin oluşunun belgesi yüzünde yazılıdır, öylesine oku naklıdır ki, bağlı tinler bu n u yeterince iyi anlayabilirler. Ne ki.
Friedrich Nietzsche 1 9 2 ---------------------------------------------------------------------------------------------------özgür tinliliğin öteki iki türevinde de içten lik vardır; aslında b ir ço k özgür tinli de bu türlerden biri ya da diğeri biçim ind e orta ya çıkar. Ama bu yüzden o yollardan vardıkları ilkeler, bağlı tinlilerinkind en daha hakiki ve daha güvenilir olabilir. H akikatin bilgisinde önem li olan, ona s a h i p
o l m a k t ı r , hangi dürtüy
le arandığı, hangi yollardan bulunduğu değil. Ö zgür tinliler h ak lıysalar, o zam an bağlı tinliler haksızdır, birincilerin ahlaksızlık sayesinde hakikate varm alarının, diğerlerinin ise ahlaklılık saye sinde şim diye kadar h akikat dışına bağlanıp kalm alarının h içbir önem i yoktur. — Ayrıca, özgür tinlinin özü, daha doğru görüş lere sahip olm ası değil, kend ini geleneksel olandan koparm ası dır. İster başarıya ulaşsın, isterse de bir başarısızlık yaşasın. Ge nellikle hakikat ya da en azından hakikati araştırm anın ruhu öz gür tinlinin yanında olacaktır: o nedenleri ister, diğerleri ise inancı.
226 inancın
.
k ö k e n i . — Bağlı tinli, nedenlerden değil, alış
kanlıktan alır tavrını; örneğin H ıristiyandır ama farklı dinleri kavrayıp da aralarından b ir seçim yaptığı için değil; Ingilizdir ama kararını Ingiltere’den yana verdiği için değil, Hıristiyanlığı ve Ingilizligi hazır bu lm u ştu r önünde ve b ir şarap ülkesinde do ğan bir kişinin şarap içen birisi olm ası gibi, nedensiz kabul et m iştir onları. Daha sonra, Hıristiyan ve Ingiliz olduğunda, belki b irkaç gerekçe de bu lm u ştu r alışkanlığından yana; bu gerekçe ler çü rütülebilir ama, böylelikle kendisi de tüm duruşuyla çü rü tülm üş olmaz. Ö rneğin bir bağlı tinli, çift eşliliğe karşı gerekçe lerini ortaya koymaya zorlansın hele, o zam an tek eşliliğe yöne lik kutsal coşkusu nun gerekçelere mı yoksa alışkanlığa m ı da
insanca Pek İnsanca 1______________________ yandığı görülecektir. D üşünsel ilkelere gerekçesiz alışmaya inanç deniliyor.
227.
Sonuçlardan karım
yapıldı.
nedene
ve n e d e n
olmayana
çı
— Tüm devletler ve toplum düzenleri;
züm reler, evlilik, eğitim , huku k, hepsi de yalnızca bağlı tinlile rin onlara duyduğu inançtan alırlar güçlerini ve kalıcılıklarını — yani nedenlerin yokluğundan, en azından nedenleri sorm aya karşı koym aktan. Bağlı tinliler bunu itiraf etm ekten h oşlanm ı yorlar ve bunun bir ayıp olduğunu hissediyorlar. E ntelektüel fi kirlerinde son derece m asum olan H ıristiyanlık, bu ayıbın farkı na varmadı, inanç talep etti ve inançtan başka b ir şey talep et medi; nedenlerin istenm esini ise tutkuyla reddetti; in an cın başa rısına işaret etti; inan cın yararını hissedeceksiniz, dem eye getir di, in an ç sayesinde m utlu olacaksınız. Aslında devlet de böyle davranır ve her baba oğlunu aynı biçim de eğitir: bunu doğru ka bul et sadece, der, bu nun ne kadar iyi geldiğini hissedeceksin. Ama b u , bir görüşün getirdiği kişisel y a r a r d a n , o görüşün doğruluğunun
kanıtlanacağı, bir öğretinin yararlılığının
onun entelektüel kesinliğini ve tem ellendirilm işliğini güvenceleyeceği anlam ına gelir. Bu durum , zanlının m ahkem e karşısında şöyle konuşm asına benzer: avukatım tüm hakikati söylüyor, k o nuşm asından çıkan sonuca baksanıza: beraatim i talep ediyor. — Bağlı tinliler ilkelerine kendi yararlarından ötürü sahip çıktıkla rı için , özgür tinlinin de kendi görüşleriyle kendi yararını kolla dığını ve sadece tam da kendisini ihya eden şeyi doğru bulduğu nu tahm in ederler. Ancak, bir özgür tinliye, ülkesindekilere ya da züm resindekilere yararlı olanın tam tersi yararlı göründüğü
Friedrich Nietzsche
1 9 4 ----------------------------------------------------------------------------------
için , bağlı tinliler onun ilkelerinin kend ileri için tehlikeli oldu ğunu varsayarlar: ‘onun konuşm aya hakkı yok çünkü o bizim için zararlıdır’ derler, ya da öyle hissederler.
228. Güçlü,
iyi
karakter.
— A lışkanlık sonucu
haline gelmiş görüşlere bağlılık, karakter sağlamlığı denilen şe ye yol açar. Bir kişi, az sayıdaki ama hep aynı güdülerle eylem de bulunuyorsa, eylem leri büyük bir enerjiye ulaşır; bu eylem ler bağlı tinlilerin ilkeleriyle uyum içindeyseler, kabul edilirler ve bu arada, onları yapan kişide vicdan rahatlığı duygusunu do ğururlar. Az sayıdaki güdü, enerjik eylem ve vicdan rahatlığı, karakter sağlamlığı denilen şeyi oluşturur. Sağlam karakterli k i şilerde, ço k sayıda eylem olanağının ve doğrultusunun bilgisi yoktur; anlağı özgür değildir, bağlıdır çü nkü verili bir durum karşısında belki de sadece iki olasılık sunar ona; şimdi tüm ya ratılışı u yannca zorunlu olarak bu iki olasılık arasından bir se çim yapm ası gerekir, bu seçim i kolayca ve çabucak yapar, çü n kü elli tane olasılık arasından bir seçim yapm ak zorunda değil dir. Eğitici çevre her insana her zaman en az sayıda olasılığı su narak, bağım lı yapm ak ister onu. Eğitim ciler bireyi, gerçi yeni b ir şeymiş gibi, ama b ir y i n e l e m e olm ası gerekirm iş gibi ele alırlar. İnsan önceleri bilinm eyen, daha önce hiç karşılaşılm a m ış’ bir şey gibi görünüyorsa, bilinen, karşılaşılmış" bir şey ya pılm alıdır. Bir ço cu k ta, bağlılığın daha ö n ce karşılaşılm ış olan sayesinde belirginleşm esine, iyi karakter d enilir, çocuk bağlı tin lilerin tarafında yer aldığında, ilkönce uyanm akta olan ortaklık duygusunu bildirir; daha sonra devletine ya da zümresine bu or taklık duygusunun tem elinde yararlı olacaktır.
İnsanca Pek İnsanca 1
^ ^
229.
Bağlı
tinlilerde
şeylerin
ölçütü.
— Bağlı tinli-
1er, dört tür şeyin doğru olduğunu söylerler. Birincisi: kalıcılığı olan tüm şeyler doğrudur; İkincisi: bizi rahatsız etm eyen h er şey doğrudur; ü çüncüsü: bize yararı dokunan h er şey doğrudur; dördüncüsü: uğruna kurban verdiğimiz her şey doğrudur. Bu sonuncu ilke, örneğin halkın isteği dışında başlanm ış olan bir savaşın, ilk kurban verildiği andan itibaren coşkuyla sürdürül m esini açıklıyor. — Davalarını bağlı tinlilerin ortam ında savu nan özgür tinliler, ön ce özgür tinlilerin her zam an var olduğunu yani özgür tinliliğin bir kalıcılığının olduğunu, daha sonra ra hatsızlık verm ek istem ediklerini ve sonunda da, bağlı tinlilere genel olarak yarar sağlam ak istediklerini kanıtlam ak zorunda dırlar; ama bağlı tinlileri bu sonuncu noktada ikna ed em eyecek leri için , birin ci ve ik inci noktayı kanıtlam ış olm alarının onlara bir yararı dokunm az.
230.
Esprit
fort.'
— Özgür tinli, geleneği yanına alan ve ey
lemleri için bir neden göstermeye gerek duymayan birisiyle kar şılaştırıldığında, her zaman zayıftır, hele ki eylemlerinde; çünkü çok sayıda güdü ve görüş açısı bilm ektedir ve bu yüzden emin, idmanlı değildir. Peki, onu hiç olmazsa kendini göstersin ve h iç bir etkide bulunm adan yok olmasın diye n i s p e t e n
güçlü
kılm ak için hangi araçlar vardır? Güçlü tin (esprit fort) nasıl orta ya çıkar? Bu tek bir örnekte, dehanın üretilmesi sorunudur. Bire yin, geleneğe karşı, tam amen bireysel bir dünya bilgisini elde et meye çalıştığı enerji, bükülm ez güç, dayanıklılık nereden geliyor?
Friedrich Nietzsche 1 9 6 -----------------------------------------------------------------231.
Dehanın
ortaya
ç ı k ı ş ı . — Ö zgürleşm ek için çareler
arayan bir tutsağın zekası, en kü çü k bir avantajın bile en soğuk kanlı ve uzun erim li bir biçim de kullanılm ası, doğanın, dehayı — bu sözcüğün tüm m ito lo jik ve dinsel renginden arındırılarak anlaşılm asını rica ediyorum — ortaya çıkartm ak için hangi fır satlardan yararlandığını öğretebilir: doğa önce b ir zindana kapa tır onu ve onun özgürleşm e hırsını, olağanüstü bir biçim de uya rır. — Ya da b ir başka im ge: O rm anda yolunu tam am en yitirm iş ama olağanüstü b ir enerjiyle herhangi b ir yönde dışarıya çıkm a ya çalışan b ir insan, bu arada h iç kim senin bilm ediği yeni bir yol keşfeder: özgünlükleri övülen dehalar böyle çıkarlar ortaya. — Bir sakatlığın, bir cılızlığın, önem li b ir organın eksikliğinin, ge nellikle başka bir organın, kendi işlevinin yanı sıra bir başka iş levi daha yerine getirm esi gerektiği için kendisini alışılm adık ö l çüde iyi geliştirm esine fırsat oluşturduğundan daha önce söz et m iştik. Bazı parlak yeteneklerin kökeni, buradan anlaşılabilir. — D ehanın ortaya çıkışı üzerine bu genel deginiler, özel duru m a, m ükem m el özgür tinlinin ortaya çıkışına uygulanmalı.
232.
Özgür
tinliliğin
kökeni
hakkında
tahmin.
— Ekvator bölgelerinde güneş denizleri eskisinden daha büyük b ir ateşle yaktığında buzulların genişlem esi gibi, çok güçlü, et rafına yayılan bir özgür tinlilik de, duygunun ateşinin herhangi bir yerde olağandışı arttığının kanıtı olabilir.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 1 9 7 233.
Tarihin
sesi.
— Tarih genel olarak, dehanın üretilişi
hakkında şu dersi verir g i b i d i r ; insanlara kötü davranın ve eziyet edin, — böylece, kıskançlık, nefret ve rekabet hırsı tu tku larını çağırıyor — , onları aşırı kışkırtıyor, birini diğerine karşı, bir halkı bir başkasına karşı, üstelik yüzyıllar boyunca; belki o zaman, böylelikle yaratılan enerjin in bir köşeye sıçrayan bir k ı vılcım ından doğar gibi yükselir dehanın ışığı, o zam an deha soy lu bir atın, süvarisinin m ahm uzuyla şahlanm ası gibi aniden çı kar ortaya ve sıçrar bir başka alana. — D ehanın üretilişinin b i lincine varanın ve doğanın genel davranışını pratikte de uygula m ak isteyenin, doğa gibi kötü ve acım asız olm ası gerekecektir. — Ama belki de biz yanlış duyduk.
234.
Yolun
ortasının
d e ğ e r i . — Belki de dehanın üreti
lişi insanlığın sadece sınırlı bir zaman dilim ine özgüdür. Çünkü insanlığın geleceğinden, sadece herhangi bir geçm işin son dere ce b elirli koşullarının ortaya koyabildikleri her şeyi bird en b ek leyemeyiz; örneğin dinsel duygunun şaşırtıcı etkilerini. Bu duy gunun kendi zamanı vardı ve bir dolu çok iyi şey, yalnızca on dan doğabildikleri için , artık bir daha doğmayacaktır. Ö rneğin yaşam ın ve kültürün dinsel olarak kuşatılmış bir ufku b ir daha asla olm ayacaktır. Belki aziz tipi bile, anlağın, artık tüm b ir gele cek için söz konusu olam ayacak belirli bir tutukluğunda olanak lıdır. Böylece, zekanın yüksekliği de belki insanlığın sadece tek bir çağıyla sınırlıydı: olağanüstü, uzun süredir biriktirilm iş bir istenç enerjisinin, kendisini kalıtım yoluyla istisnasız bir b içim
Friedrich Nietzsche 1 9 8 -----------------------------------------------------------------de t i n s e l
h e d e f l e r e aktarmasıyla ortaya çıktı — ve ortaya
çıkıyor, çünkü hâlâ bu çağda yaşıyoruz — . Bu yabanıllık ve bu en erji artık büyük yetiştirilm ediğinde, bu yükseklik de geçm işte kalacak. Belki de insanlık yolunun ortasında, varoluşunun orta çağında, asıl hedeflerine daha yakın duruyor yolun sonundan. Ö rneğin sanatı belirleyen enerjiler, artık tükenm iş olabilirler; uydurm aktan, eksik olandan, simgesel olandan, esriklikten, cez be halinden duyulan zevk, h or görülebilir. Yaşam yetkin bir dev let içinde örgütlendiğinde, şim diki zam anda edebiyat yapacak b ir konu kalm ayacaktır ve sadece geri kalm ış insanlar olacaktır edebi gerçekdışılığı talep edenler. Sonra bu insanlar her halükar da özlem le bakacaklardır geriye, yetkin olm ayan devletin, yarı-b a rb a r toplum ların zam anlarına, b i z i m zamanlarımıza.
235.
Deha
ve
ideal
devlet
çelişir.
— Sosyalistler ola
bildiğince ço k sayıda insana, bir refah yaşamı kurmayı arzulu yorlar. Bu refah yaşam ının kalıcı vatanına, y etkin devlete gerçek ten ulaşılmış olsaydı, bu refah yaşamı yüzünden, büyük anlağın ve genel olarak güçlü bireylerin yetiştiği toprak bozulm uş o lu r du- büyük enerjiyi kastediyorum . Bu devlete ulaşıldığında in sanlık hâlâ dâhi ü retebilm ek için fazla donuklaşm ış olacaktı. Böyle olunca, yaşam ın şiddetli karakterini korum asını ve hep yeni baştan yabanıl ku-vvetlerin ve enerjilerin ortaya konulm ası nı istem ek gerekm ez m iydi? İm di, sıcak, em pati sahibi yürek o şiddetli ve yabanıl karakterin tam da o r t a d a n masını
kaldırıl
ister ve düşünülebilecek en sıcak yürek, en tutkulu
b ir biçim de isteyecektir bu nu: oysa ki kendi tu tkusu, ateşim, sı caklığını ve hatta varoluşunu yaşanan o yabanıl ve şiddetli ka
İnsanca Pek İnsanca 1
------------------------------------------------------------------------------------- 1 9 9
rakterinden alm aktadır; dem ek ki en sıcak yürek kendi tem eli nin ortadan kaldırılm asını, kendi kendisinin yok edilm esini is tem ektedir, oysa ki bu ; m antıkdışı b ir şey istediği, zeki olm adı ğı anlam ına gelir. E n yüksek zeka ve en sıcak yürek b ir kişide bir arada bulunam az ve yaşam hakkında yargıda bu lu nan kişi, iyi nin de üstünde konum landırır kendim ve sadece yaşam ın top lam hesabında birlikte değer biçilm esi gereken b ir şey olarak gö rür iyiyi. Bilge kişi zeki olmayan iyilerin başıboş arzularına kar şı koym alıdır, çünkü onun için kendi tipinin varlığını sürdür mesi ve en yüksek anlağın nihai bir biçim de ortaya çıkışı ön em lidir; en azından “yetkin devletin” kuruluşunu bu devlette sade ce donuklaşm ış bireyler yer aldığı sürece istem eyecektir. Buna karşılık, bir kez en sıcak yürek olarak düşünm ek istediğim iz Isa Mesih ise insanların aptallaştırılm asını istem işti, tinsel açıdan yoksulların yanında yer alm ıştı ve büyük anlağın üretilişini dur durm uştu: tutarlıydı bu yaptığı. O nun karşı örneğini oluşturan yetkin bilge ise — bunu elbette önceden söyleyebiliriz — aynı zorunlulukla, bir m esihin üretilm esini engellem ek isteyecektir. — Devlet bireyleri birbirlerine karşı korum ak için akıllıca bir kurum dur: devletin ıslah edilm esi' abartıhrsa, sonunda birey devlet sayesinde zayıflatılm ış, hatta ortadan kaldırılm ış olacak tır, — yani devletin başlangıçtaki am acı, tem elli boşa çıkacaktır.
236.
Kültür
k u ş a k l a r ı . — Benzetm e yoluyla, kültür çağları
nın değişik iklim kuşaklarına karşılık düştüğü söylenebilir, sa dece kültür çağları art arda gelirler ve geçm işteki kültür, görevi m izin oraya geçm ek olduğu ılım lı kültür kuşağıyla karşılaştırıl dığında, bütünüyle
tropik
bir iklim izlenim i uyandırıyor.
Friedrich Nietzsche 2 0 0 ----------------------------------------------------------------------------------
M uazzam karşıtlıklar, gece ve gündüzün keskin b ir biçim d e yer değiştirm esi, akkor ve görkem li renkler, ansızın, gizem li, k or k u n ç olan h er şeye duyulan saygı, aniden kopan fırtınanın hızı, h er yerde doğanın bereket sepetlerinin savurganca dolup taşm a sı; buna karşılık, bizim kültürüm üzde, açık ama aydınlatm ayan gökyüzü, temiz, hem en hem en hiç değişm eyen hava, ara sıra sert, hatta soğuk: iki kuşak da böylesine farklıdır birbirinden. O rada en azgın tutkuların, m etafizik tasarım lar aracılığıyla ola ğanüstü bir şiddetle ezildiğini ve kırıldığını gördüğüm üzde, san k i tropik orm anlarda gözüm üzün önünde vahşi kaplanlar, deva sa yılanların kıvrım ları altında eziliyorm uş gibi gelir bize; bizim tinsel iklim im izde böylesi olaylar yoktur, bizim hayal gücüm üz ılım lıdır, eski halkların uyanık halde gördükleri, rüyalarımızda bile çıkm az bizim karşım ıza. Sanatçıların tropik kültürün orta dan yitm esi yüzünden önem li ölçüde zarar gördüklerini ve biz san atçı-o lm ay an lan , biraz yavan bulduklarını kabul etsek bile, b u değişim den m u tluluk duym am ız gerekm ez mi? Sanatçılar bu bakım dan “ilerlem eyi” yadsım akta elbette haklıdırlar, çünkü as lında: son üç b in yılın sanatlarda ileriye doğru b ir süreci göster diği, en azından kuşkuludur. Schopenhauer gibi m etafizik bir fi lozof da, son dört b in yıla m etafizik felsefe ve din açısından b ak tığında, ilerlem eyi görm ek için bir n ed en bulam ayacaktır. — Ama biz ılım lı kültür kuşağının v a r l ı ğ ı n ı
bile bir ilerlem e
olarak kabul ediyoruz.
237.
Rönesans
ve
reformasyon.
— İtalyan Rönesansı
m odern kültürü borçlu olduğum uz tüm p o zitif güçleri barın d ı rıyordu içinde: düşü ncenin özgürleştirilm esi, otoritelerin çiğ
insanca Pek insanca 1 201
nenm esi, kültürün soyluluk kibri üzerindeki zaferi, bilim den ve insanların bilim sel geçm işinden duyulan coşku, bireyin zincirle rinden kurtarılm ası, görünüşe ve salt etkiye karşı bir hakikatlilik ve antipati ateşi (yapıtlarında kendilerinden yetkinliği ve en yüksek törel arılıkta yetkinlikten başka bir şeyi istem eyen çok sayıda sanatçı karakterin içinde yanıp tutuşm uştur o ateş), evet, Rönesans’ın b u g ü n e
k a d a r k i m odern kültürüm üzde h e
nüz bir daha öylesine güç kazanm ayan pozitif güçleri vardı. Tüm lekelerine ve kötülüklerine karşın, b u b in yılın altın çağıy dı Rönesans. Buna karşılık. Alman Reform asyonu, ortaçağın dünya görüşüne henü z h iç doym am ış olan ve bu çağın sona eri şinin işaretlerini, dinsel yaşam ın olağanüstü lanetlenm esini ve elden çıkarılm asını, yakışık aldığı gibi sevinçle değil, derin bir hoşnutsuzlukla hisseden geri kalm ış tinlerin en erjik bir protes tosu olarak kaldırır başını. Kuzeyli güçleri ve dikkafalılıklarıyla, insanları yeniden geriye götürdüler, karşı reform asyonu yani bir meşru m üdafa Katolik Hıristiyanlığını, bir kuşatma halinin şid detliliğiyle zorla başardılar; antik ve m odern tinlerin kaynaşm a sını belki de sonsuza dek olanaksızlaştırm akla, bilim lerin tam bir uyanışını ve egem enliğini de iki üç yüz yıl geciktirdiler. Rö n esans’ın büyük görevi sona erdirilm edi, bu arada geri kalm ış (ortaçağda kurtuluşuna Alpler üzerinden hep yeniden çıkm ak için yeterince akıllı) Alman özünün protestosu engelledi bunu. O zam anlar Luther’in ayakta kalışı ve söz konusu protestosunun güç kazanm ası politikanın sıradışı bir takım lanışm ın rastlantısı na dayanır: çünkü Kayzer,' onu n yeniliğini Papa’ya karşı bir bas kı aracı olarak kullanm ak am acıyla korum uştu L uther’i, ve Papa da, zengin Protestan prensleri Kayzer’e karşı denge unsuru ola rak yararlanm ak am acıyla, sessizce kayırm ıştı Luther’i. Niyetle rin bu ender örtüşm esi olm asaydı, Luther de Huss'' gibi yakılır-
Friedrich Nietzsche
20^
di — ve A ydınlanm a’nın tan kızıllığı belki biraz daha erkenden, şim di tahm in edebildiğim izden daha güzel b ir parlaklıkla y ü k selebilirdi.
238.
Oluşum
halindeki
T a n r ı ’ya
karşı
adalet. —
Tüm bir kültür tarihi kötü ve soylu, doğru ve yanlış düşüncele rinin karm aşıklığı gibi seriliyorsa bakışlarım ıza ve bu dalga v u ruşunu seyreden birisi adeta deniz tutm uş gibi oluyorsa, o l u şum
halindeki
bir
t a n r ı tasarım ında nasıl b ir avuntu
bulunduğunu kavrayabiliriz: bu tanrı, insanlığın dönüşüm lerin de ve yazgılarında gittikçe daha çok açığa vurur kendini, kuvvet lerin kör b ir m ekaniğinden, anlam sız ve am açsız bir karm akarışıklıgm dan ibaret değildir her şey. O luşun tanrılaştırılm ası m e tafizik bir bakıştır — bir fenerden tarih denizine bakar gibi — , fazlasıyla tarihselleştiren bir bilginler kuşağı avuntu bulm uştur bu bakışta; tasarım ne denli yanılgılı olsa da kızamayız buna. Sa dece, Schop enhauer gibi, gelişmeyi yadsıyan b in , bu tarihsel dalga vuruşunun sefaletinden de h içbir şey hissetm ez ve bu yüz den, oluşum halindeki tanrı ve onun varlığını kabul etm e gerek sinim i hakkında h içbir şey bilm ed iğ i,’ h içb ir şey hissetm ediği için haklı olarak alay edebilir onunla.
239.
Mevsimine
göre
meyve.
— İnsanlık için arzulanan
h er daha iyi gelecek, bazı açılardan da daha kötü bir gelecektir zorunlu olarak: çü nkü insanlığın daha y ü ksek yeni bir aşam ası nın, kendinde daha önceki aşamaların tüm avantajlarını b irleşti
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 0 3 receğine ve örneğin sanatın en yüksek biçim lendirilişini ü retm e si gerektiğine inanm ak, hayalciliktir. Oysa ki, her m evsim k en di başına avantajlara ve çekiciliklere sahiptir ve diğer m evsim lerinkileri dışlar. D inle ve dinin kom şuluğunda yetişmiş olan, din yok edildiğinde b ir daha yetişem ez artık; olsa olsa şaşkın, geç kalm ış daldırma filizleri bu konuda bir yanılsamaya yol açabilir ler, tıpkı eski sanatın zam an zaman ortaya çıkan anısı gibi: bu durum elbette yitirm e ve yoksunluk duygusunu dile getirm ek tedir, ama kendisinden yeni bir sanatın doğabileceği bir gücün kanıtı değildir.
240.
Dünyanın
artan
a ğ ı r b a ş l ı l ı ğ ı . — Bir insanın k ü l
türü ne denli artarsa, b ir o denli ço k alanda uzaklaşır şakadan, alaydan. Voltaire evlilik ve kilise icat edildi diye yürekten m in nettardı gökyüzüne': böylelikle, eğlenm em iz için gerekeni çok iyi yaptı diye. Ama V oltaire ve dönem i, ve ondan önce de onaltıncı yüzyıl, bu konularla sonuna dek alay etm işti; bir kim senin şim di her alanda hâlâ yaptığı her türlü şaka geç kalm ıştır ve her şeyden önce, alıcıda talep uyandıram ayacak kadar kelepirdir. Şim di nedenler soruluyor; artık ciddiyet çağındayız. G erçeklik ile iddialı görünüş arasındaki, insanın ne olduğu ile ne tasarla m ak istediği arasındaki farkları şakanın ışığında görm ek kim in um urunda artık; bu karşıtlıkların duygusu, nedenlerin aranm a ya başlanm asından itibaren tam am en başka türlü bir etkide b u lunur. Bir kim se, yaşam ı ne denli kapsam lı bir biçim d e anlarsa o denli az alay edecektir, belki sonunda sadece “anlam asının kapsam lılığı” ile alay edebilecektir.
Friedrich Nietzsche 2 0 4 -----------------------------------------------------------------241.
Kültür
dehası.
— Bir kültür dehası tasavvur etm ek is
tendiğinde, nasıl birisi olacaktır bu? Yalanı, şiddeti, en acım asız b encilliği, kendi aletleriym iş gibi öyle güvenle kullanan birisidir ki, yalnızca kötü, şeytansı bir varlık o k ra k anılabilir; ama ara sı ra ışıldayan hedefleri büyük ve iyidir. Bir K entauros’dur' o, yarı hayvan yarı insan, b ir de m elek kanatları vardır başında.
242.
Mucizevi
eğitim.
— Eğitim e duyulan ilgi, ancak bir
tanrıya ve onun şefkatine duyulan inançtan vazgeçildiğinde b ü yük bir güç kazanabilir; tıpkı tedavi sanatının, ancak m ucizevi kürlere duyulan inanç sona erdiğinde gelişebilm esi gibi. Şim di ye kadar tüm dünya hâlâ m ucizevi eğitim e inanıyor: en büyük düzensizlikten, hedeflerin karışıklığından, koşulların elverişsiz liğinden en verim li, en güçlü insanların yetiştiği görülm edi mi: h er şey yolunda gitseydi nasıl gerçekleşebilirdi ki bu? — Şim di, bizzat bu örnekler de, daha yakından bakılıyor, daha özenle sı nanıyor; bunlarda bir m ucize keşfedilm iyor. Aynı koşullarda ço k sayıda insan sürekli yok oluyor, buna karşılık kurtulan tek bir birey daha güçlü oluyor, çünkü bu kötü koşullara doğuştan gelen tükenm eyen güç sayesinde katlanm ış ve bu gücü eğitip ar tırm ıştır: m ucize böyle açıklanır. Artık m ucizeye inanm ayan bir eğitim , üç şeye dikkat edecektir: birin cisi, n e kadar enerji kalı tım la alınm ıştır? İkincisi, yeni enerji daha neyle yaratılabilir? ü çüncüsü, birey kültürün son derece çeşitli taleplerine, bunların kendisini huzursuz kılm asına ve biricikliğini yok etm esine izin verm eden nasıl uyum sağlayabilir? — kısacası, birey kişisel ve
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 0 5 kam usal kültürün kontrapunktunda nasıl b ir konum a yerleştiri lebilir, nasıl aynı zamanda hem m elodiye öncülük edip, hem de m elodiye eşlik edebilir?
243.
Hekimin
geleceği.
— Şim di, hekim lik m esleği kadar
büyük bir yükseltm eye izin veren başka bir m eslek yok; hele ki ruhani hekim lerin, din adamı denilenlerin ruh çağırm a sanatla rını artık kam uoyunun alkışlan önünde icra edem edikleri ve bir bilginin onları görünce yolunu değiştirdiği şu sıralarda: Bir h e kim , en iyi, en yeni yöntem leri bilm iyorsa ve onlarda deneyimli değilse ve etkilerden nedenlere doğru, teşhis koyanlara ün ka zandıran o hızlı çıkarım ları yapamıyorsa bü yü k tinsel eğitim ine ulaşm ış sayılmaz: ayrıca her bireye uyan ve yü.reği bedenden çe kip alm asını sağlayan b ir hitabete, görüntüsü bile korkaklığı (tüm hastaların için i kem iren kurt) ürküten bir erkekliğe, iyileş m eleri için sevince gereksinenlerle, sağlık nedenleriyle sevindir m esi gerekenler (ve bunu yapabilenler) arasındaki aracılıkta bir diplom at kıvraklığına, b ir polis hafiyesinin ve b ir avukatın bir ruhun sırlarını anlayıp da onları açığa vurm am a inceliğine sahip olm alıdır: — kısacası iyi b ir hekim e şimdi öteki tüm m eslek sınıilarm m becerileri ve m esleki ayrıcalıkları gereklidir: böyle bir donanım a sahip olduğunda, iyi yapıtları, tinsel neşeyi ve verim liliği çoğaltarak, kötü düşüncelerden, niyetlerden (iğrenç kay nakları genellikle belden aşağısı olan) alçaklıklardan koruyarak, tin sel-b ed en sel b ir aristokrasiyi (evlilik kuran ve evliliği engelle yen birisi olarak) kurarak, ruhsal eziyet ve vicdan rahatsızlığı de nilen şeylerin tüm ünü iyiniyetle bıçak gibi keserek tüm toplum a iyiliği dokunabilir: ancak böylelikle bir “tıp adam ı”ndan bir m e-
Friedrich Nietzsche 2 0 6 ----------------------------------------------------------------------------------
sihe dönüşür ve üstelik m ucizeler gösterm esi gerekm ez, k en d i sini çarm ıha gerdirm ek zorunda da değildir.
244.
Deliliğin
k ı y ı s ı n d a . — D uyguların, bilgilerin, dene
yim lerin toplam ı yani kültürün tüm yükü öyle arttı ki, sinir ve düşünm e güçlerinin aşırı uyarılm ası genel bir tehlikedir. Avrupa ü lkelerinin kültürlü sınıfları, istisnasız nevrotiklerden oluşuyor ve en bü yü k ailelerin h em en hem en her birin in b ir üyesi delili ğin eşiğinde duruyor. G erçi şim di sağlığa her biçim de özen gös teriliyor; ama asıl soruna gelince, o duygu gerilim inin, o ezici k ü ltü r-y ü k ü n ü n hafifletilm esi gerekli kalıyor, büyük kayıplar pahasına elde edilecek olsa bile, y e n i
bir
Rönesansa
beslediğim büyük um uda yer açacak bir hafifletm e bu. Coşkulu duyguların bolluğunu Flıristiyanlığa, filozoflara, edebiyatçılara, m üzikçilere borçluyuz: bu duyguların bizi tam am en ele geçir m em esi için, genel olarak biraz daha soğukkanlı ve kuşkucu k ı lan ve özellikle inancın lav selini kesin nihai hakikatlerde soğu tan bilim in ruhunu çagırm alıyız; bu sel özellikle H ıristiyanlık sa yesinde böylesine azdı.
245.
Kültürün
çanını
d ö k m e k . — Kültür b ir çan gibi or
taya çıkm ıştır, daha kaba, daha sıradan bir m alzem eden b ir k a lıbın içinde: hakikat dişilik, şiddet kullanm a, h er bir B en’in her bir h alkın sınırsız yayılm ası oluşturuyordu bu kalıbı. Şim di onu kaldırm anın zam anı geldi mi? Akışkan olan donuklaştı m ı, iyi, yararlı dürtüler, daha soylu m aneviyatın alışkanlıkları, artık m e
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 0 7 tafiziğe ve dinlerin yanılgılarına h içbir yaslanmaya, insan ile in san, halk ile halk arasında en güçlü tutkal olarak h içbir sertliğe ve şiddete gerek duyulm ayacak kadar kesinlik kazandılar ve ge nelleştiler mi? — Bu sorunun yanıtlanm ası için artık bize b ir tanrının işaret etm esi yardım cı olamaz; bu konuda kendi kavra yışım ızın belirleyici olm ası gerekir, insanların dünyadaki yöne tim ini, insanın kendi ellerine alması gerekir, insanın “ilm i ezeli”' sinin, kültürün bu ndan sonraki yazgısını keskin gözlerle d enet lem esi gerekir.
246
Kültürün
K y k l o p l a r ı . ' — Buzulların uzandığı b u ru
şuk ovalara bakan birisi, aynı yerde günün birinde derelerin ak tığı, çayırlarla, orm anlarla kaplı bir vadinin uzanacağını aklın dan bile geçirmez, insanlığın tarihinde de durum böyledir; en yabanıl güçler, ilkin yıkarak çığır açarlar, ama yine de ileride da ha yum uşak bir uygarlığın burada yuva kurm ası için gereklidir bu etkinlikleri. D ehşetli enerjiler — kötülük denilen şey — in sanlığın tek gözlü m im arları ve yol yapım cılarıdır.
247.
insanlığın
dolaşımı.
— Belki de tüm insanlık b elir
li b ir hayvan türünün, süresi sınırlı bir gelişme evresidir: öyle ki insan m aym undan olm uştur ve yeniden m aym un olacaktır, öte yandan bu kom edinin şaşılası sonucuna herhangi b ir ilgi göste recek h iç kim se yoktur ortada. Nasıl ki Roma kültürünün çö k m esiyle ve bunun en önem li nedeniyle, H ıristiyanlığın yaygın laşmasıyla birlikte, R om a İm paratorluğu içind e insanın genel b ir
Friedrich Nietzsche 2 0 8 -----------------------------------------------------------------çirkinleşm esi yaygınlık kazandıysa, genel yeryüzü kültürünün bir zam anki çöküşü de, insanın kat be kat büyük bir çirkinleş m esiyle ve sonunda insanın, m aym unsuluğa varana dek hayvan laşmasıyla sonuçlanabilir. — Tam da böyle bir perspektifi göz önünde bulundurabildiğim iz için , belki de gelecekte böyle bir sonucun dogm asını önleyebilecek durumdayız.
248.
Umutsuz
bir
ilerlemenin
avuntu
sözü.
—
Çağımız b ir geçici-d u ru m izlenim i uyandırıyor; eski dünya gö rüşleri, eski kültürler kısm en hâlâ m evcutlar, yenileri ise henüz kesinleşm ediler ve alışkanlık haline gelm ediler ve bu yüzden bü tü nlük ve tutarlılık kazanm adılar. Sanki her şey bir kaosa dö nüşecekm iş, eski ortadan yitecek, yeni h içb ir işe yaram ayacak ve zayıflayacakmış gibi görünüyor. Ama uygun adım yürüm eyi öğ renen bir askerin başına gelen de budur; bir süre h er zam ankin den daha güvensiz ve çaresizdir, çünkü kasları bir eski sistem e, b ir yeni sistem e göre devinirler ve henüz sistem lerden birisi k e sin üstünlüğünü kuram az. Yalpalarız, ama bu yüzden korkuya kapılm araam ız ve kendim izi yeni öğrendiğim ize verm em iz gere kir. Ayrıca eskiye geri d ö n e m e y i z , gem ileri yakm ışızdır; ce sur olm ak kalır b ir tek geriye, sonuç şu ya da bu olsa da. — H e le b ir a d ı m
a t a l ı m , yerim izden bir ayrılalım; belki de bu
davranışım ız zam anla i l e r l e m e gibi görünür; öyle değilse de. Büyük Fred erik’in ' sözü bizim için, h em de avuntu olsun diye söylenm iş olabilir. Ah, m on cher Salzer vous ne connaissez pas asset cette race m audite, à laquelle nous appertenons.'
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 0 9 249.
Kültürün
geçmişinden
acı
ç e k m e k . — Kültür
sorununu anlayan birisi, haksız yollarla edinilm iş b ir zenginliği miras alan birinin ya da atalarının şiddet eylem leri sayesinde h ü küm süren b ir hüküm darın duygularına benzer duygulardan acı çeker. Ü züntüyle düşünür kökenini ve çoğu zaman utanç duyar, çoğu zam an aşırı duyarlıdır. M ülküne yönelttiği tüm güç, yaşa ma istenci, neşe toplam ı büyük bir yorgunlukla dengelenir çoğu kez: K ökenini unutam az. G eleceğine de hüzünle bakar, önceden biliyordur k i, k end i çocukları da geçm işten acı çekeceklerdir, kendisi gibi.
250.
G ö r g ü . — Sarayın ve bü tü nlüklü bir aristokrasinin etkisi azaldığı ölçüde, görgülü davranışlar da ortadan kalkar: gözle gö rülür bir biçim de bayağılaşan kam usal olaylardan anlayan birisi, bu azalmayı on yıldan on yıla açıkça gözlem leyebilir. Artık hiç kim se saygı su nm anın ve tatlı dil d ökm enin zekice nasıl yapıla cağını bilm iyor; bu nun sonucunda şu anda saygı sunulm ası ge reken durum larda (örneğin büyük bir devlet adam ına, ya da bir sanatçıya) en derin duygunun, sadık, nam uslu tem iz yüreklili ğin dilinin eğreti kullanılm ası gibi gülünçlükler çıkıyor ortaya — kafa karışıklığından ve zeka ve in celik eksikliğinden ötürü. Bu yüzden insanların kam usal alandaki törensi karşılaşm aları, gitgide daha sakar ama öyle olm adığı halde daha duygulu ve te m iz yürekli görünüyor. — Peki görgülülük sürekli daha m ı ge rileyecek? Öyle görünüyor ki, görgülülük bü yü k bir inişe geçe cek ve bizi en dip noktasına yaklaştıracak. A ncak toplum niyet
Friedrich Nietzsche 2 1 0 ----------------------------------------------------------------------------------
lerinden ve ilkelerinden, bunların biçim oluşturucu etkide bu lu nacağı denli em in olduğunda, (eski biçim oluşturucu durum la rın öğrenilm iş görgüsü şim di daha zayıf b ir biçim de m iras alı nıp, öğreniliyorken) ilişkilere, davranışlara ve anlatım lara ilişkin bu niyet ve ilkelerden daha zorunlu, sade ve doğal görünm esi gereken görgü kuralları olacaktır. Zam anın ve çalışm anın daha iyi bölüştürülm esi, her güzel boş zamana eşlik eder hale getiril m iş jim n astik idm anı, bedene bile akıllılık ve kıvraklık kazandı ran, artırılm ış ve keskinleştirilm iş düşünm e tüm bunları b erabe rinde getirir. — Elbette burada, biraz da şakayla, bilginlerim izin yeni kültürün öncüleri olm ak istedikleri halde, aslında daha görgülü davranışlarla m ı öne çıktıkları düşünülebilir. Elbette durum bu değil, tinleri bu n u n için yeterince istekli olabilir, ama bedenleri zayıf. G eçm iş hâlâ güçlüdür kaslarında: hâlâ özgür o l m ayan bir konum dalar ve bir yarılarıyla dünyevi dinadamları ik en , diğeri yarıları seçkin kişilerin ve züm relerin bağım lı eğiti cileridir ve üstelik bilim in kılı kırk yarıcılığıyla, eskim iş yavan yöntem lerle sakatlanm ışlar ve ruhsuzlaştırılm ışlardır. Bu yüz den, her halükarda bedenleri açısından ve çoğu zam an tinlerinin dörtte ü çü açısından da hâlâ eski, kocam ış bir kültürün saraylı larıdırlar ve böylelikle kendileri de kocam ışlardır; zam an zaman bu eski binalarda gürültü yapan yeni tin, şim dilik sadece onları daha güvensiz ve daha korkak kılm aya yarıyor. O nların içinde hem geçm işin hem de geleceğin hayaletleri cirit atıyor: bu sıra da en iyi yüz ifadesini takınm am aları, en hoş duruşa sahip olm a m aları bir m ucize mi?
251.
Bilimin
geleceği.
— Bilim , içinde çalışan ve arayana
insanca Pek insanca 1 211
çok, onun s o n u ç l a r ı n ı
öğrenene
ise ço k az keyif verir.
Yavaş yavaş bilim in tüm önem li hakikatlerinin gündelikleşm eleri ve sıradanlaşm aları gerektiği için , bu az keyif de sona eriyor; son derece hayran olmaya değer iki kere ikiyi öğrendiğim izde sevinm eyi çoktan geride bıraktığım ız gibi. Bilim kendisiyle gide rek daha az sevinç, ve avutucu metafiziği, dini ve sanatı itham etm ekle giderek daha ço k sevinç verdiğinde; insanlığın hem en hem en tüm insanlığını borçlu olduğu o en bü yü k haz kaynağı yoksullaşır. Bu yüzden daha yüksek bir kültür insana çifte bir beyin, adeta iki beyin odacığı verm eli, biri bilim i, biri de bilim -olm ay anı duyum sam ası için; yanyana duran, karışıklığa yol açm ayan, ayrılabilir, kilitlenebilir; bir sağlık talebidir bu. Bir alanda enerji kaynağı, diğer alanda regülatör vardır: yanılsam a larla, tek yanlılıklarla, tutkularla ısıtılm ası gerekir, bilen bilim in yardımıyla bir aşırı ısıtm anın kötücül ve tehlikeli sonuçlarının önlenm esi gerekir. — Yüksek kültürün bu talebi yerine getiril m ediğinde, insani gelişm enin bundan sonraki seyri h em en h e m en kesin olarak önceden görülebilir: doğruyla ilgilenm e daha az zevk verdikçe sona erer; yanılsam a, yanılgı, fantastik eskiden hüküm sürdükleri toprağı adım adım yeniden ele geçirirler: bir sonraki sonuç da bilim lerin harabeye dönüşm esi, barbarlığa ge ri dönüştür; insanlık birkez daha kum aşım dokum aya yem den başlam ak zorundadır, P enelope' gibi, geceleyin onu parçaladık tan sonra. Fakat bu nu yapacak gücü hep yeniden bulacağının garantisini kim veriyor bize?
252.
Bilme
zevki.
— Bilim sel araştırm acının ve filozofun u n
suru olan bilm e, neden zevkle bağlantılıdır? ilk in ve her şeyden
Friedrich Nietzsche
2 1 2 ---------------------------------------------------------------------------
önce k işinin bu sırada kendi gücünün farkına varm asından, ya ni jim n astik egzersizlerinin, izleyici karşısında yapılm asalar da zevk verm eleriyle aynı nedenden ötürü. İkincisi, bilgi süreci içinde eski düşünceler ve onların tem silcilerinin dışına çıkıldığı, galip gelindiği ya da en azından gelindiğine inanıldığı için. Ü çüncüsü , henüz kü çü k b ir bilgiyle bile diğer h e r k e s t e n daha üstün olduğum uzu ve bu konuda doğruyu bilen b iricik k i şi olduğum uzu hissettiğim iz için. Bu ü ç zevk nedeni en önem li leridir, ama bilen kişinin yaratılışına göre, daha b irço k tali n e den vardır. Schopenhauer hakkındaki paraenetik' kitabım bu nedenlerin küçüm senm eyecek bir listesini, kim senin orada ak lından bile geçirem eyeceği b ir yerde veriyor: kendini bilgiye adam ış deneyim li her kişi, o sayfalardaki ironik havadan rahat sız olsa bile h oşnut kalabilir bu listeden. Çünkü bilgi b ir k işinin ortaya çıkm ası için, “Bir dizi çok insanca dürtü ve dürtücüğün b ir kaba dökülm esi gerektiği” bilgin kişinin gerçi ço k soylu ama saf halde bulunm ayan bir m etal olduğu ve “ço k farklı türden it ki ve uyarıların iç içe geçtiği bir d oku d an” oluştuğu doğruysa: aynı şey sanatçıların, filozofların, ahlak dehalarının — ve söz konusu yazıda yüceltilen büyük isim lerin — özü ve ortaya çık ı şı için de geçerlidir. insanca olan h e r ş e y ,
ortaya
çıkışı
açısından iron ik b ir incelem eyi hak eder: bu yüzden ironi bu k a dar f a z l a d ı r dünyada.
253.
inandırıcılık k uram ın sahibi, k ı r k
kanıtı
olarak
sadakat.
—
Bir
y ı l ı aşkın bir süre ona karşı h içbir ku ş
ku duym uyorsa, o kuram ın iyiliğinin m ükem m el bir belirtisidir bu: ama id d ia ediyorum ki, henüz gençliğinde bulduğu felsefe
insanca Pek İnsanca I______________________ ye sonradan küçüm seyerek — en azından kuşkuyla — b ak m a m ış bir filozof çıkm am ıştır daha. Belki bu düşünce değişikliğini açıkça dile getirm em iştir, ü n hırsından ya da — soylu yaratılış larda daha büyük b ir olasılıkla — yandaşlarını korum ak istedi ğinden ötürü.
254.
İlginç
olanın
a r t ı ş ı . — Y üksek kültür süreci içinde
insana her şey ilginç gelir, bir konunun öğretici yönünü çab u cak unutur ve bu nunla düşüncesindeki bir boşluğu nasıl doldu rabileceğini ya da bir düşüncenin nasıl kanıtlanabileceğini bilir. Bu sırada can sıkıntısı da, m aneviyatın olağanüstü çab u k coşabilirliği de ortadan kalkar. Sonunda bir doğa araştırm acısının b it kiler arasında dolaştığı gibi dolaşır insanların arasında ve kendi bilm e dürtüsünü güçlü bir biçim de uyaran bir fenom en olarak algılar kendisini de.
255.
Eşzamanlılıktaki
batıl
inanç.
— Eşzam anlı ger
çekleşen bazı şeylerin birbirleriyle bağıntısı olduğu söylenir. Uzakta bir akrabam ız ölür, aynı zamanda onu rüyam ızda görü rüz — işte! Oysa bir sürü akrabam ız ölüyor da, onları görm üyo ruz rüyamızda. Tıpkı, batan gem iden kurtulup da adak adayan lar gibi: daha sonra, adak kilisesinde, ölenlerin adak levhaları' görülm ez. — ■Bir insan ölür, b ir baykuş öter, b ir saat durur, hep si gecenin aynı saatinde olur: bunda bir bağıntı yok m udur? D o ğayı, bu tahm inde varsayıldığı gibi, böyle yakından tanıyor ol m ak, insanın gururunu okşar — Bu batıl in an ç türü daha in cel
Friedrich Nietzsche 2 1 4 -----------------------------------------------------------------m iş biçim iyle tarihçilerde ve kültür araştırm acılarında vardır, özellikle de bireylerin ve halkların yaşam ında bo l bo l bulunan anlam sız yan yanalıklardan, adeta sudan korkar gibi korkarlar.
256.
Bilmek lan.
değil
yapabilmektir
— Bir süre, k e s i n
bir
bilimle
bilimle
alışı
sıkı bir biçim de il
gilenm iş olm anın değeri, bu ilgilenm enin ürünlerinden kaynak lanmaz: çü nkü bu ürünler, bilinm eye değer şeylerin deniziyle kıyaslandığında, k ü çü cü k birer damla olabilirler. Ama bu ilgile n iş, enerjin in, karar verm e yeteneğinin, dayanıklılık süresinin artışıyla sonuçlanır: b ir am aca,
amaca
uygun
yollardan
ulaşm ak öğrenilm iştir. Bu bakım dan, daha sonra yapılan her şey açısından, b ir defa bilim le ilgili bir insan olm uş olm ak ço k de ğerlidir.
257.
Bilimin gençlik
çekiciliği.
— H akikati araştırm a
n ın hâlâ çekiciliği var ki, her yerde sıkıntılı ve can sıkıcılaşm ış yanılgıya karşı yükseliyor hakikat; bu çekicilik giderek kaybolu yor; gerçi şim di henü z bilim in gençlik çağında yaşıyoruz ve gü zel b ir kızın peşinden koşar gibi koşuyoruz hakikatin peşinde: ama ya bir gün yaşlı, asık suratlı bir kadına dönüşürse? H em en h em en tüm bilim lerdeki tem el kavrayış ya en erken dönem de bulunm uştur ya da hâlâ aranm aktadır; belli başlı her şeyin b u lunup da bilim sel araştırm acıya sadece dallardaki bir m iktar son turfandanın kalm ası ne eşsiz bir çekiciliğe sahiptir (bazı tarihsel disiplinlerde tanışılabilir bu duyguyla).
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 1 5 258.
insanlığın
boy
h e y k e l i . — Kültürün dehası, Celli-
n i’nin Perseus’u n boy heykelini dökerken çalıştığı gibi çalışır: sı vı kütle, yetişm eyecek gibiydi, ama yetişm esi gerekiyordu: bu yüzden tabak, çanak ne geçtiyse eline attı kalıbın içine. Bünun gibi, kültür dehası da yanılgıları, kötü huyları, um utları, sanrıla rı ve iyi ve soylu m etalden ne varsa atar kalıbın içine, çü nkü in sanlığın boy heykelinin ortaya çıkm ası ve tam am lanm ası gere kir; ara sıra daha değersiz m alzem enin kullanılm ış olm asının ne önem i var?
259.
B ir
erkekler
kültürü.
— Klasik dönem in Yunan
kültürü bir erkekler kültürüdür. Kadınlara gelince, Perikles, m e zar konuşm asındaki şu sözleriyle anlatıyor her şeyi: en iyi k ad ın lar, erkekler arasındaki konuşm alarda adları en az geçenlerdir. — E rkeklerin, oğlan çocuklarıyla erotik ilişkisi tüm erkek ilişki lerinin, bizim havsalam ızın almayacağı ölçüde zorunlu, b iricik koşuluydu (bizim kültürüm üzde kadınlann tüm yüksek eğitim i n in uzun bir süre ancak sevgililik ve evlilik yoluyla gerçekleşm iş olm ası gibi). Yunan doğasının gücünün tüm idealizm i bu ilişki n in önünde diz çöküyordu ve büyük bir olasılıkla genç insanla ra, bir daha h içbir zaman altıncı ve beşinci yüzyıldaki gibi özen le, sevecenlikle, iyilikleri düşünülerek (virtus)’ davranılm am ıştır. — H ölderlin’in güzel sözü uyarınca “ölüm lü kişi, severek ve rir elinden gelenin en iyisini”. Bu ilişki ne denli yüce görüldüyse, kadınla ilişkinin değeri de o denli düştü: ço cu k yapma ya da şehvet görüş açısıyla — başka bir açıdan bakılm adı bu ilişkiye;
Friedrich Nietzsche 2 1 6 -----------------------------------------------------------------tinsel bir ilişki, gerçek bir sevgililik bile yoktu. Ayrıca, kadınla rın her türlü m üsabakadan ve gösteri oyunundan dışlandıkları düşünülürse, kadınların yüksek eğlencesi olarak bir tek dinsel tapınılar kalıyor geriye. Yine de tragedyada Elektra ve Antigone sergilendiyse, yaşam da hoşlanılm adığı halde, sanatta k a t l a n ı l ı y o r d u buna: tıpkı bizim şim di patetik olan h içbir şeye y a ş a m d a h iç katlanam am am ız ama sanatta görm ekten h oşlan ı yor olm am ız gibi. — Ayrıca kadınların, babanın karakterinin olabildiğince kesintisiz olarak devam ettiği güzel, güçlü b ed en ler doğurm aktan ve böylelikle bu denli gelişmiş bir kültürün yaygınlaşan sinirsel gerilim ine karşı durm aktan başka görevleri yoktu. Bu olgu. Yunan kültürünü oldukça uzun bir süre genç tuttu; çü nkü Yunan dehası Yunan annelerinde hep yeniden do ğaya geri dönüyordu.
260. Büyükten
yana
ö n y a r g ı . — İnsanlar, büyük olan ve
öne çıkan her şeye, açıkça fazla değer verirler. Bilinçli ya da b i linçsiz bir kavrayışla, birisin in tüm gücünü b ir alana aktarm ası nı ve kendisini adeta devasa bir organ haline getirm esini ço k ya rarlı buldukları için yaparlar bunu. E lbette, kuvvetlerini e ş i t ö l ç ü d e eğitm esi daha yararlı ve m utluluk vericidir insan için; çü nkü her yetenek, öteki kuvvetlerin kanını ve enerjisini em en bir vam pirdir ve abartılı b ir üretim en yetenekli insanı bile deli liğin eşiğine getirebilir. Sanatlarda da uçlardaki yaratılışlar çok daha fazla dikkat çeker; ama onların boyunduruğuna girm ek için de, ço k daha az kültür gerekir. İnsanlar güç sahibi olm ak is teyen her şeye alışkanlıktan boyun eğiyorlar.
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 1 7 26 1 .
T in
tiranları.
— Yunanlıların yaşam ı, ancak m itosun
ışığının düştüğü yerde aydınlanıyor; yoksa karanlıkta kalıyor. Bu yüzden Yunanlı filozoflar mitosa da el koyuyorlar: kendilerini güneşin ışığından çekip gölgeye, karanlığa oturm ak isterm iş gibi olm uyorlar mı böylelikle? Ama h içbir bitk i kaçm az ışıktan; aslın da o filozoflar d a h a
p a r l a k bir güneş arıyorlardı sadece, on
lar için m itos saf ve aydınlık değildi yeterince. Kendi bilgilerin de buldular bu ışığı, her biri kendi “hakikati” olarak adlandırdı onu. Ama o zam anlar henüz daha parlaktı bilgi; henüz gençti ve haberi yoktu yolundaki tüm zorluklardan ve tehlikelerden; o za m anlar, tek bir sıçrayışla tüm varlığın m erkezine varmayı ve ora dan dünyanın gizem ini çözebilm eyi um abiliyordu henüz. Bu fi lozoflar güçlü bir in anç duyuyorlardı kendilerine ve “hakikatle rine” ve bu hakikatle kom şularının ve kendilerinden önce gelen lerin tüm ünü altetm işlerdi; her biri kavgacı, zorba birer t i r a n d 1 . Belki de hakikate sahip olma inancından duyulan m utluluk h iç daha büyük olm am ıştı dünyada, ama büyük b ir in an cın sert liği, küstahlığı, tiranca yönü ve kötülüğü de hiç daha büyük ol m am ıştı. Birer tirandı onlar, yani her bir Y unanlının olm ak iste diği ve her birinin o l a b i l i y o r s a olduğu şeydi. Belki sadece Solon bir istisna oluşturur; şiirlerinde, kişisel tiranlıgı nasıl aşa ğıladığım söyler. Ama, kendi yapıtım, koyduğu yasaları sevdiği için yapm ıştır bunu; ve yasa koyucu olm ak uranlığın yüceltilm iş bir biçim idir. Parm enides de yasalar koym uştu, Pythagoras da, Em pedokles de; Anaxim endros bir kent kurm uştu. Platon, en yüce felsefi yasa koyucu ve devlet kurucusu olm a arzusunun ete kem iğe bürünm üş haliydi; özünün gerçekleşm em iş olm asından m üthiş acı çekm iş görünüyor, ve ruhu, yaşam ının sonuna doğ
Friedrich Nietzsche 2 1 8 -----------------------------------------------------------------ru, en kara öfkeyle' doluydu. Yunan filozofluğu ne denli güç kaybettiyse, bu öfkelilikten ve aşağılama düşkünlüğünden de o denli m uzdarip olm uştur iç dünyasında; ancak çeşitli tarikatlar' hakikatlerini sokaklarda savunmaya başladıklarında, tüm bu h a kikat taliplilerinin ruhları kıskançlıktan ve öfkeden kuduruyor du, tiranlık unsuru şim di bedenlerinde b ir zehir olarak köp ürü yordu. Bu sayısız kü çü k tiran, kendi kendilerini çiğ çiğ yiyebilir lerdi; artık bir sevgi kıvılcım ı kalm am ıştı onlarda ve kendi bilgi lerinden duydukları sevinç de ço k azalmıştı. — Tiranların genel likle cinayete kurban gitm eleri ve sonraki nesillerinin kısa sür m esi ilkesi, tin tiranları için de geçerlidir. Tarihleri kısadır, şid det doludur, etkileri ansızın kesilir. Flem en hem en tüm büyük H elen ler h ak k ın d a, geç gelm iş g örü n d ü k leri sö y len eb ilir, Aisyhklos da öyledir, Pindaros da, D em osthenes de, Thukiydides de; kendilerinden sonra b ir kuşak — sonra tam am en b iter ler. Yunan tarihinin coşkulu ve tekinsiz yanıdır bu. G erçi şim di kaplum bağanın m ü jd esin e' hayranlık duyuluyor. Tarihsel dü şünm ek şim di, sanki tüm zamanlarda “olabildiğince uzun za m anda olabildiğince az!” ilkesine göre tarih yapılm ış olduğu an lam ına geliyor: Ah, Yunan tarihi öyle hızlı akıyor ki! Bir daha böyle geçici, böyle ölçüsüz yaşanmış değildir. Yunanlıların tari hin in , onda böyle övülen d o ğ a l akışı sürdüğüne ikna edem em kendim i. O kadar ço k yönlü yetenekleri vardı ki, kaplum bağa n ın A khilleus’la yaptığı yarıştaki gibi adım adım a h e s t e
bes
t e b ir tavırda olam azdılar: ve doğal gelişme deniyor buna da. Yunanlılarda her şey hızla ilerler ama bir o denli hızla da geriye düşer; tüm m akinenin devinim i öyle hızlandırılm ıştır ki dişlileri arasına atılan tek b ir taş param parça eder onu. Ö rneğin Sokrates böyle bir taştı; felsefi bilim in o zamana dek böyle harika düzen lilikteki, ama elbette ço k hızlı gelişim i, b ir gecede bozulm uştu.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 1 9 Sokrates’in büyüsüne kapılm ayan Platon’un bizim sonsuza dek yitirm iş olduğum uz daha üst bir felsefi insan tipini bulup b u l madığı, gereksiz b ir soru değildir. O ndan önceki zam anlara, böylesi tiplerle dolu bir heykel atölyesine bakar gibi bakılır. Ne ki, altıncı ve beşin ci yüzyıl, ortaya koyduğundan daha fazlasını ve daha yükseğini vaat eder görünüyor; ama bir vaat etm e ve ilan etm e olarak kalıyor bu. Yine de bir tipin, o zamana dek keşfedil m em iş yeni b ir en yüksek f e l s e f i y a ş a m
o l a n a ğ ı n ı n yi
tirilm esinden daha ağır bir kayıp yoktur. E n eski tiplerin çoğu bile, kötü aktarılm ışlardır; Thales’ten D em okritos’a kadar tüm fi lozofları tanım ak olağanüstü zor görünüyor bana; fakat bu figür leri yeniden yaratmayı başaran kimse, en güçlü ve en saf tipte ürünlerin arasında dolaşır. E lbette ender bulunan b ir yetenektir b u , eski felsefe bilgisiyle ilgilenen daha sonraki Yunanlılarda b i le yoktu; hele Aristoteles, işaret edilene boş gözlerle bakm ış gi bidir. Ve sanki bu filozoflar boşuna yaşamışlar ya da tek işlevle ri sadece Sokratesçi okulların tartışmaktan ve konuşm aktan hoş lanan güruhlarım hazırlam akm ış gibidir. Burada, dediğimiz gibi, gelişm ede bir boşluk, b ir kopuş vardır; büyük bir felaket gerçek leşm iş olsa gerektir ve o büyük heykeltıraş alıştırm asının anlam ı nın ve am acının anlaşılabileceği biricik heykel, parçalanm ış ya da yapılamamıştır: aslında neyin olup bittiği, sonsuza dek atöl yelerin bir sırrı olarak kalacaktır. — Yunanlılarda gerçekleşen — h er büyük düşünürün, m utlak hakikatin sahibi olm a inancıyla, bir tiran oluşu, tinin tarihinin de Yunanlılarda, siyasal tarihleri n in gösterdiği o şiddetli, aşırı kibirli ve tehlikeli karakteri alışı — bu türden olaylar bu nunla sona ermiş değildir. Yavaş yavaş da ha ender de olsa ve şim di ço k ender bir biçim de Yunan filozof larının n aif bilinciyle de olsa yakın zamana kadar benzer birçok şey gerçekleşm iştir. Ç ünkü genel olarak karşı öğreti ve kuşku
Friedrich Nietzsche 2 2 0 ----------------------------------------------------------------------------------
daha güçlü, daha yüksek sesle konuşuyor şimdi. Tin tiranlarının çağı geçti. Yüksek kültürün etki alanlarında yine de h er zam an bir egem enliğin olm ası gerekecek, — ama bu egem enlik bundan böyle t i n
o l i g a r k l a r ı n ı n elinde bulunuyor. M ekansal ve
zamansal tüm uzaklığa karşın, üyeleri birbirini t a n ı y a n kabul
eden,
ve
birbirine bağlı bir toplum oluşturuyorlar, k a
m uoyu da, kitle üzerinde etkili olan gazete ve dergi yazarlarının yargıları da, beğenm e ya da beğenm em e değerlendirm elerini d o laşım a sokabiliyor. Eskiden ayıran ve düşm an kılan tinsel ü stü n lük, şim di b i r l e ş t i r i y o r :
bireyler, kendileri gibi olanlann
orada ve burada yaşadığını görm eselerdi ve yarım tinin ve yarım kültürün avam egem enliği karakterine olduğu kadar, zaman za m an kitlesel etkinin yardımıyla bir tiranlık kurm a çabalarına karşı da onlarla el ele tutuşm asalardı, kendilerini nasıl kanıtlaya bilir ve tüm akıntılara karşı, yaşam ın içinde kendi rotalarında nasıl yol alabilirlerdi? O ligarklar birbirlerine gereklidirler, b irb ir lerinin en iyi dostudurlar, birbirlerinin nişanelerini anlarlar — am a yine de her biri özgürdür, k e n d i yerinde savaşır ve kaza n ır ve boyun eğm ektense ölmeyi tercih eder.
26 2 . H o m e r o s . — Yunan kültürlerindeki en büyük olgu, H om eros’un ço k erkenden panhelenik oluşudur. Yunanlıların ulaş tığı tüm tinsel ve insani özgürlük, bu olguya dayanır. Ama aynı zam anda Yunan kültürünün asıl felaketini de getirm iştir bu o l gu, çü nkü H om eros, m erkezileştirerek, yüzeyselleştirm iştir ve daha ciddi bağım sızlık içgüdülerini ortadan kaldırm ıştır. Zaman zam an, H elenik olanın en derinlerinden, H om eros’a itiraz yük selm iştir; ama o hep galip gelm iştir. Tü m büyük tinsel güçler.
insanca Pek İnsanca 1 —
221
özgürleştiren etkilerinin yanı sıra ezen b ir etkide de bulunurlar; ama elbette, insanları ezenin H om eros, K itab-ı M ukaddes ya da bilim olm asında bir fark vardır.
263.
Y e t e n e k . — Şim diki gibi ço k gelişmiş bir insanlıkta, h er kes doğuştan b irço k yeteneğe sahip oluyor. H erkesin d o ğ u ş t a n yeteneği var, ama ço k az insanda, onun gerçekten b ir yete n ek olacağı, yani neyse o olacağı, bu dem ektir ki; onu yapıtla rında ve eylem lerinde boşaltacağı derecede sağlam lık, dayanıklı lık ve enerji, doğuştan edinilm iş ve eğitilm iştir.
264.
Zekice niyor.
olan
ya
abartılıyor
ya
da
küçümse
— Bilim sel olm ayan ama yetenekli insanlar doğru ya
da yanlış bir yolda olsa da, her türlü tin belirtisine değer verir ler; her şeyden önce, kendileriyle ilişki içindeki insanın, tiniyle onları iyi eğlendirm esini, onları özendirm esini, ateşlem esini, ciddiyete ve şakaya sürüklem esini ve her halükarda can sıkıntı sına karşı en güçlü bir m uska gibi korum asını isterler. Buna kar şılık bilim sel doğalar, çeşitli fikirlere sahip olm a yeteneğinin, b i lim in tiniyle en katı bir biçim d e dizginlenm esi gerektiğini b ilir ler; parıldayan, görünen, heyecanlandıran değil, genellikle gö rünm eyen hakikattir bilgi ağacından sallayarak düşürm ek istedi ği meyve. Aristoteles gibi, “can sıkıcılar” ile “zekiler” arasında bir ayrım yapamaz, cini onu h er yerde sadece gerçek olandan, kalı cı olandan, sahici olandan zevk alsın diye çölde de, tropik or m anlarda da dolaştırır. — Böylece, daha önem siz bilginlerde.
Friedrich Nietzsche 2 2 2 ----------------------------------------------------------------------------------
zekilere karşı horgörü ve kuşku doğuyor, zeki insanlar da genel likle bilim den hoşlanm ıyorlar: örneğin, sanatçıların h em en h e m en tüm ü.
265.
Okulda
a k ı l . — O kulun en önem li görevi, kesin^düşün
meyi, özenle yargıya varmayı, tutarlı çıkarım larda bulunm ayı öğ retm ektir: bu yüzden, bu işlem için elverişli olmayan h içbir şeyi, örneğin dini hesaba katm am ası gerekir, insani belirsizliğin, alış kanlığın ve gereksinim in, daha sonra çok gergin düşünm e yayı nı yeniden gevşeteceğini dikkate alabilir. Ama etkisi elverdiğince insandaki asıl ve belirleyici olan — en azından G oethe’n in yargı sıyla — “İnsanın e n y ü c e gücü olan akıl ve bilim i” — elde et m elidir. Büyük doğa araştırm acısı von Baer' tüm Avrupalılarm Asyalılar karşısındaki üstünlüğünün, inandıkları şeyler için ge rekçeler gösterebilm e eğitilmiş yeteneği olduğunu, Asyalılarm ise buna tam am en yeteneksiz olduklarını düşünüyor. Avrupa tutar lı ve eleştirel düşünm e okulunda okum uştur, Asya ise hakikat ile uydurma arasında bir ayrım yapmayı hâlâ bilm em ektedir ve ina nışlarının kendi gözlem lerinden ve düzenli düşünm esinden m i, yoksa fantezilerinden mi kaynaklandığının farkında değildir. — O kuldaki akıl, Avrupa’yı Avrupa yapmıştır: O rtaçağ’da Avrupa yem den Asya’nın bir parçası ve eklentisi olmaya — yani Yunan lılara borçlu olduğu bilim sel bilinci yitirm eye — yüz tutmuştu.
266.
G y m n a s i u m ’d a ki kisi.
eğitimin
küçümsenen
et
— G ym nasium ’u n değeri genellikle, gerçekten orada ög-
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 2 3 renilen ve unutulm ayacak bir biçim d e eve getirilen şeylerde de ğil, orada öğretilen ama öğrencinin sadece isteksizce ilk fırsatta üstünden atm ak üzere benim sediği şeylerde aranıyor. Klasikleri okum ak — her aydın kabul eder bu nu — her yerde uygulandı ğı gibi, böyle canavarca bir işlem dir; bu n un için henüz h içbir bakım dan olgunlaşm am ış olan genç insanların karşısında, her bir sözcükleriyle, çoğu kez sadece görünüşleriyle bile, iyi bir ya zarın üstüne bir toz yığını seren öğretm enler tarafından uygula nan bir işlem . G enellikle görm ezden gelinen değer de buradadır işte — bu öğretm enler y ü k s e k
kültürün
soyut
dilini
konuşurlar, bu kültür gibi hantal ve zor anlaşılırdırlar, ama yük sek bir zihin jim nastiğid ir bu eğitim ; gençlerin aileleriyle ve so kakta yaptığı konuşm alarda hem en h iç duym adıkları kavram lar, sanat deyim leri, yöntem ler, gönderm eler sık sık geçer burada. Ö ğrenciler, sadece d i n 1 e s e 1 e r bile, zihinleri bilim sel bir b a kış tarzına ister istem ez önceden hazırlanm ış olacaktır. Bu eği tim den, hiç soyutlam a eli değmemiş, saf doğal çocu k olarak çık m ak olanaksızdır.
267.
Ç ok sayıda
dil
ö ğ r e n m e k . — Ç ok sayıda dil öğren
m ek, belleği olgular ve düşünceler yerine sözcüklerle doldurur, oysa her insanda sadece sınırlı ölçüde içeriği alabilen bir hazne dir bellek. Sonra, ço k sayıda dil öğrenm ek, beceri sahibi olma inancını doğurması ve gerçekten de insan ilişkilerinde belirli bir baştan çıkarıcı saygınlık kazandırm ası açısından, zararlıdır: so n ra, tem el bilgilerin edinilm esini ve insanların saygısını dürüst bir biçim de kazanm a niyetini engellediği için de, dolaylı yoldan za rar verir. Sonunda bu , anadili içindeki in ce dil duygusunun
Friedrich Nietzsche 2 2 4 -----------------------------------------------------------------k öklerine vurulan b ir baltadır: bu duygu iflah olm az bir b içim de zarar görür ve yok edilir. En büyük biçem cileri doğuran iki halk, Yunanlılar ve Fransızlar, yabancı dil öğrenm iyorlardı. — Ama, insanların ilişkileri giderek daha kozm opolitleşm ek zorun da olduğu için, ve örneğin Londra’da iyi b ir tüccarın şim di sekiz dili yazılı ve sözlü anlayacak kadar iyi öğrenm esi gerektiği için, ço k -sa y ıd a -d il-ö ğ ren m e k artık zorunlu bir k ö t ü l ü k t ü r ; ama sonunda aşırıya varıp, insanlığı bir çare bulm aya zorlaya caktır: ve uzak bir gelecekte yeni b ir dil önce ticaret dili, sonra genel tinsel ilişki dili olarak herkes için var olacaktır, hava y ol culuğunun var olm ası kadar kesindir bu. D ilbilim inin bir yüzyıl boyu nca dilin yasalarını araştırm asının ve her b ir dildeki zorun lu olanı, değerli olanı, başarılı olanı aram asının nedeni neydi ki?
268.
Bireyin
savaş
tarihi
üzerine.
— Birçok kültür
den geçen tek bir insan yaşam ında, başka zamanlarda iki kuşak, baba ve oğul arasındaki savaşım ın, sıkıştığını görüyoruz: akraba lığın yakın oluşu bu savaşımı k e s k i n l e ş t i r i r , çünkü iki ta raf da, karşı tarafın ço k iyi bildiği iç dünyasını acım asızca işin için e çeker; ve böylelikle bu savaşım tek b ir bireyde en acım a sızca gerçekleşecektir; burada her yeni evre, eskisinin üzerin den, gaddarca b ir adaletsizlikte ve onun araçlarını ve hedefleri ni görm ezden gelerek geçer.
269.
On beş
dakika
önce.
— Ara sıra, görüşleriyle zam a
n ın ın üzerinde olan birisi bulunur, ama ancak b ir sonraki on yı-
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 2 5 İm kaba görüşlerini önceleyecek kadar üzerindedir. K am unun düşüncesine, kam uya mâl olmadan önce sahiptir o, yani: diğer lerinden on beş dakika önce düşm üştür sıradanlaşm ayı hak eden bir görüşün eline. Ama gerçekten büyük ve üstün olanla rın ününden ço k daha patırtılı b ir ünü vardır.
270.
Okuma
s a n a t ı . — H er güçlü doğrultu tek yanlıdır; doğ
ru çizginin doğrultusuna yaklaşır ve onun gibi dışlayıcıdır, yani zayıf partilerin ve yaratılışların, dalgaları andıran git-gellerin d e yaptıkları gibi ço k sayıda başka doğrultuya teğet geçm ez: dem ek ki, filologların da tek yanlı olup olm adıklarına bakılm alıdır. M e tinlerin oluşturulm ası ve arındırılm ası, açıklanışlarınm yanı sıra, yüzlerce yıl bir loncada sürdürüldükten sonra şim di doğru y ön tem leri bulm uştur; tüm bir ortaçağ kesin b ir filolojik açıklam a için, yani yazarın söylediğini basitçe anlam ak istem ek için son derece yeteneksizdi, — bu yöntem leri bulm ak gibi bir şeydi, ki bu da küçüm senm esin! Tüm bilim ler ancak doğru okum a sana tının, yani filolojinin doruk noktasına çıkm ası sayesinde sü rek lilik ve kesintisizlik kazanm ışlardır.
271.
Çıkarımda
bulunma
s a n a t ı . — İnsanların gerçek
leştirdiği en büyük ilerlem e, d o ğ r u mayı
çıkarımda
bulun
öğrenm iş olm alarıdır. Bu hiç de Sch op enh auer’in “h er
kes çıkarım da bulunabilir, yargıda bu lu nabilenlerin sayısı azdır” derken varsaydığı gibi, doğal bir yetenek değildir, geç öğrenil m iştir ve şim di bile egem en olm uş değildir. Yanlış son u ç çıkar
Friedrich Nietzsche
226-----------------------------------------------------------m ak, eski zam anlarda kuraldı; ve tüm halklann m itolojileri, b ü yüleri ve batıl in an çlan , dinsel tap ınılan, hukukları bu ilke için tükenm ez kanıt defineleridir.
272.
Bireysel
kültürün
yaş
h a l k a l a r ı . — Tinsel ü ret
kenliğin gücü ve zayıflığı, pek de o kadar kalıtım sal yeteneğe de ğil, onunla birlikte gelen g e r i l i m
erkesinin
niceliğine
bağlıdır. O tuzlu yaşlardaki genç eğitim lilerin çoğu, yaşam larının bu erken gündönüm üne geri dönüyorlar ve ondan itibaren yeni tinsel dönüm lere isteksiz oluyorlar. Bu yüzden durm adan bü yü yen b ir kültürün yeniden iyileşm esi için , onu daha öteye götür m eyecek yeni b ir kuşak gereklidir; çü nkü oğul, babasının kü ltü rüne y e t i ş m e k
için , babanın yaşam ının, oğlunun dölünü
verdiği aşam asındaki kalıtım sal enerjiyi adeta tam am en tü ket m esi gerekir; kü çü k bir fazlalıkla devam eder yoluna (burada yol ikinci kez alındığı için , biraz daha hızlı ilerlenm ektedir; oğul, babanın bildiğini öğrenm ek için o kadar ço k enerji tüketm ez). Bol verim liliğe sahip erkekler, örneğin G oethe, dört kuşağın art arda ancak alabildiği kadar yol alırlar; ama bu yüzden de çok hızlı varırlar, öyle ki öteki insanlar onlara ancak sonraki yüzyıl larda yetişebilirler, belki tam am en yetişem ezler bile, çünkü sık sık gerçekleşen kopuşlar yüzünden kültürün tam am lanm ışlıgı, gelişm enin tutarlılığı zayıflamıştır. — İnsanlar, tinsel kültürün tarihin akışı içinde ulaşılm ış bulunan bild ik evrelerini, gitgide daha hızlı yakalıyorlar. G ünüm üzde kültüre, dinsel çoşkulu ço cuklar olarak adım atıyor ve belki de on yaşındayken bu duygu ların en üst canlılığını ortaya koyuyorlar, sonra daha gevşetilmiş biçim lere (panteizm ) geçiyorlar, bu sırada bilim e yakınlaşıyor-
insanca Pek İnsanca 1
22/
1ar; tanrı, ölüm süzlük ve benzeri şeylerden tam am en uzaklaşı yorlar, ama m etafizik bir felsefenin büyüsüne kapılıyorlar. So nunda bu da inandırıcılığını yitiriyor onların gözünde; buna karşılık sanata, giderek daha çok şeye olanak verir görünüyor, böylece m etafizik, bir süre daha sanata dönüşm üş olarak ya da sanatsal bakım dan güzelleştirici bir ruh hali olarak kalıyor ve devam ediyor. Ama bilim sel bilinç giderek daha buyurganlaşıyor ve adamı doğa bilim ine ve tarihe ve özellikle bilginin en kesin yöntem lerine yönlendiriyor, bu sırada sanatın önem i giderek da ha yum uşuyor ve iddiasızlaşıyor. Şim di tüm bunlar bir erkeğin ilk otuz yılında gerçekleşiyor, insanlığın belki de otuz bin yıl üzerinde çalıştığı b ir ödevin’ özetlenerek yinelenm esidir bu.
27 3 .
Geride
kalmış
değil,
geriye
gitmiş.
— G ünü
m üzde, gelişm esini dinsel duyguların dışına çık an p da bundan sonra belki daha uzun bir süre m etafizikte ve sanatta yaşamaya devam eden biri, elbette hatırı sayılır ölçüde geriye gitm iştir ve öteki m odern insanlarla yarışına elverişsiz koşullarda başlar: açıkça m ekan ve zaman yitirmiştir. Ama közün ve en erjin in zin cirlerinden çözüldükleri ve gücün, tükenm ez kaynaklardan ge len volkanik sel olarak sürekli aktığı yerlerde m ola verdiğinde, o yerlerden doğru zamanda ayrılmasını bilirse daha da hızla öne geçer, ayaklan kanatlanm ıştır, göğsü daha sakin, daha uzun so lu k almayı öğrenm iştir. — Sadece, sıçrayışları için yeterince m e kanı olsun diye geri çekilm iştir: böylece bu geri adım da, korku verici, tehdit edici b ir yön bulunabilir.
Friedrich Nietzsche 2 2 8 -----------------------------------------------------------------274.
Sanatsal kesiti.
bir nesne
olarak,
benliğimizin
bir
— D üşük düzeydeki insanların adeta düşüncesizce
yaşadıkları ve sonra ruhlarının tahtasından sildikleri belirli geliş m e evrelerini, bilinçle saptam ak ve bu nların aslına sadık b ir res m ini tasarlam ak, üstün kültürün bir işaretidir: çünkü b u , resim sanatının sadece ço k az kişinin anladığı en üst türüdür. Bunun için , söz konusu evreleri yapay bir biçim d e birbirind en ayırm ak gereklidir. Tarih çalışm aları bu ressam lık yeteneğini eğitirler; çü nkü bir tarih parçası, b ir halkın — ya da b ir insanın yaşamı vesilesiyle düşüncelerin belirli bir ufkunu, duyguların belirli bir şiddetini, b in lerin in egem en olup, birilerinin geri çekilm esini ta savvur etm eye sürekli teşvik eder bizi. Tarihsel b ilin ç, bu gibi düşünce ve duygu sistem lerini, verili durum larda tesadüfen ge ride kalm ış birkaç sütundan ve duvar artığından, yeniden b ir ta pınak izlenim ini oluşturur gibi hızla yeniden oluşturabilm eye dayanır. Bunun b ir başka ürünü de, etrafım ızdaki insanları b öy le tam am en belirli sistem ler olarak ve değişik kültürlerin tem sil cileri olarak, yani zorunlu ama değişebilir olarak anlam am ızdır. Ve yine, kendi gelişm em izden parçalar çıkarabilm em iz ve onla rı bağım sız olarak öne çıkabilm em izdir.
275.
Kinik
ve
Epikürcü.
— Bir k inik, yüksek kültürdeki
insanın çoğalm ış ve şiddetlenm iş acılanyla, gereksinim lerinin çokluğu arasındaki bağıntıyı görür; dem ek ki, güzel, uygun, ya k ışık alan, m utluluk veren hakkındaki görüşlerin çokluğunun, yine ço k sayıdaki haz ve acı kaynağından çıkm ası gerektiğini
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 2 9 kavrar. Bu kavrayış uyannca, bu görüşlerin birçoğundan vazge çerek ve kültürün belirli taleplerinden uzaklaşarak, kendim k ü çültür; böylelikle b ir özgürlük ve güçlenm e duygusu kazanır, ve yavaş yavaş, alışkanlık sonucu kendi yaşam biçim ine katlanabil diğinde, gerçekte kültür insanlarında bulunanlardan daha ender ve daha zayıf acı duygularına sahiptir ve ev hayvanına yakınlaş m ıştır; ayrıca her şeyi kontrastın çekiciliği içinde duyum sar — canı isterse küfür de edebilir; böylelikle yeniden hayvanın duy gu dünyasının üstüne çıkar. — Bir Epikürcü de bir kinikle aynı görüş açısına sahiptir; ikisinin arasında genellikle sadece b ir m i zaç farkı vardır. Ayrıca Epikürcü, egem en görüşlerden bağım sız kalm ak için kendi yüksek kültüründen yararlanır; bu görüşlerin üstüne çıkar, oysa kinik sadece olum suzlam ada kalm ıştır. E pi kürcü adeta rüzgarsız, korunaklı, loş geçitlerde dolaşır, üzerin de ağaçların tepe dalları rüzgarla uğuldam akta ve dışarıda d ün yanın ne şiddetli bir devinim içinde olduğunu bildirm ektedirler ona. Buna karşılık kinik, fırtınada adeta çıplak dolaşm aktadır dı şarıda ve duygusuzluğa varana kadar katılaştırm aktadır kendini.
276.
Kültürün
mikrokozmoz
ve
makrokozmozu.
— İnsan, kültür hakkm daki en iyi keşifleri kendi için d e, orada iki heterojen gücün egem en olduğunu görerek yapar. Diyelim ki bir kim se, bilim in tininin coşkusuna kapılm ış olsu n, aynı za manda b ir o kadar da güzel sanatları ve müziği seviyor olsun ve bu çelişkiyi birini yok ederek ve diğerini zincirlerind en tam a m en çözerek ortadan kaldırm anın olanaksız olduğunu düşün sün; o zam an yapacağı tek bir şey kalır; öyle bü yü k bir kültür b i nası kurm alıdır ki kendinde, her iki güç de, bu evin birer u cu n
Friedrich Nietzsche 2 3 0 -----------------------------------------------------------------da_ oturabilsinler ve ortalarında da ara güçler, gerektiğinde baş layan kavgayı yatıştırm ak için, üstün b ir kuvvetle yer alsınlar. T ek b ir bireydeki böyle b ir kültür binası, tüm zaman dilim lerin deki kültür yapısı ile bü yü k bir ben zerlik içinde olacaktır ve b u nun hakkında benzerlik yoluyla sürekli bilgi verecektir. Çünkü kültürün büyük m im arlığının açındığı her yerde, birbirleriyle çatışan güçleri, daha az çatışm ak öteki güçlerin üstün gelecek b i çim d e bir araya toplanm ası sayesinde, bastırm adan ve zincire vurm adan uzlaşmaya zorlam ak olm uştur görevi.
277.
Mutluluk
ve
kültür.
—
Ç ocukluğum uzun geçtiği
ortam lara bakm ak sarsar bizi: bahçeli ev, kilise ve m ezarları, k ü çü k göl ve orm an, — tüm bunlara hep acıyla bakarız. K endim i ze acım ak etkiler bizi, çünkü o zam andan beri ne acılar çekm işizdir! Oysa burada her şey hâlâ dingin ve bengi durm aktadır: sadece biz böyle başka, böyle dalgahyızdır; zam anın izlerini bir m eşe ağacından d a h a
f a z l a taşım ayan birkaç insanla bile ye
niden karşılaşırız: çiftçiler, balıkçılar, orm anda yaşayanlar — hep aynıdırlar. — D aha düşük kültürü görünce sarsılm a, k en d i ne acım a daha yüksek kültürün işaretidir; yüksek kültürle m u t luluğun elbette artm adığı sonucu çıkar buradan. Yaşam dan m u tluluk ve k eyif derm ek isteyen, her zam an daha yüksek kül türden uzak tutabilir kendini.
278.
Dans
benzetmesi.
— Eğer bir kim se başka uğraklar
da olduğu kadar, bilgide de arı ve kesin olm a gücüne ve kıvrak-
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 231 İlgına sahipse ve de şiir sanatına, dine ve metafiziğe adeta yüz adım avans verecek ve onların şiddetini ve güzelliğini duyum sa yacak yetenekteyse, şim di büyük kültürün en belirleyici işareti olarak görm ek gerekir bu nu. B irbirinden bu denli farklı iki id dia arasında böyle b ir konum ço k zordur, çünkü bilim , yöntem lerinin m u tlak egem enliğini dayatır ve bu dayatmaya ara ver m ez, bu yüzden bir başka tehlike, değişik itkiler arasında hasta lıklı bir aşağı yukarı yalpalam a tehlikesi doğar. Bu arada; bu zor luğun aşılm asında en azından benzetm e yoluyla b ir fikir sahibi olabilm ek için , d a n s m değişik itkiler arasında d onuk b ir ileri geri sallanm a olm adığı am m sanabilir. Y üksek kültür, cesur bir dansa benzeyecektir; bu yüzden, söylediğim iz gibi, ço k en erji ve kıvraklık gerektirir.
279.
Yaşamın
kolaylaştırılması
ü z e r i n e . — Yaşamı
kolaylaştırm anın başlıca yöntem lerinden biri, yaşam daki tüm olayların idealize edilm esidir; ama idealize etm enin ne dem ek olduğu, resim sanatına bakarak iyice öğrenilm elidir. Ressam , iz leyicinin ço k n et, k eskin görm esini istem ez; izleyiciyi, oradan baksın diye belirli bir uzaklığa iter; izleyicinin resim den belirli bir uzaklıkta durduğunu varsaym ak zorundadır; hatta, resm ine bakan kişinin belirli ölçüde bir göz keskinliğine sahip olduğunu da kabul etm esi gerekir; bu konularda kesinlikle tereddüt etm e hakkı yoktur. Yaşam ını idealize etm ek isteyen h erkes, tam ola rak görm ek istem em eli ve bakışını her zaman belirli b ir uzaklı ğa geri çekm elidir. Ö rneğin G oethe biliyordu b u hüneri.
Friedrich Nietzsche 2 3 2 ------------------------------------------------------------------
280. Kolaylaştırma
olarak
zorlaştırma
ve
tersi.
— İnsanın belirli aşam alarında yaşam ın zorlaşm ası olan b irço k şey, daha üst bir aşam ada kolaylaşm asına yarar, çü nkü bu insan lar yaşam ın daha büyük zorlaşm alarını tanım ışlardır. Aynı şekil de tersi de gerçekleşir, örneğin dinin ikili bir yüzü vardır, bir in sanın ona sıkıntısını ve sefilliğini alsın diye yukarıya doğru mu, yoksa daha yukarıya, göklere yükselem esin diye kendisine vuru lan bir zincire bakar gibi, aşağıya doğru m u baktığına bağlı ola rak değişir b u güç.
281. Yüksek şılır.
kültür
zorunlu
olarak
yanlış
anla
— Bilme
d ü r t ü s ü n ü n yanında sadece bir de eği
tim le alınm ış d i n
dürtüsüne sahip olan bilginler gibi, sazına
sadece iki tel takm ış olan biri, daha fazla telden çalabilen insan ları anlayamaz. Ç ok telli kültürün özünde ancak kültür tarafın dan hep yanlış yorum lanm ak vardır; örneğin sanat dinin kılık değiştirm iş bir biçim i olarak kabul edildiğinde gerçekleşir bu. Sadece dindar olan insanlar, bilim i bile dinsel duygunun aran m ası olarak anlarlar, tıpkı sağır ve dilsizlerin, m üziğin gözle gö rülebilir devinim dışında ne olduğunu bilm eyişleri gibi.
282. A ğ ı t . — Yaşadığımız zamanların vita contem plativa'nın bir gerileyişini' ve zaman zaman küçüm senm esini beraberinde getir m eleri, belki de onların bir avantajıdır. Ne ki, zamanım ızın, bü-
insanca Pek insanca 1
Aoö
yük ahlakçılar açısından yoksul olduğunu; Pascal’ın, Epiktetos’un, Seneka’nın, Plutharkos’un daha da az okunduklarını, ça lışm anın ve çalışkanlığın — aslında büyük tanrıça sağlığın maiyetindelerken — bu arada bir hastalık gibi azar göründüklerini itiraf etmeliyiz kendim ize. Düşünmeye zaman olmadığı ve dü şünm ede dinginlik olmadığı için, artık aykırı görüşler üzerinde enine boyuna düşünülm üyor; onlardan nefret etm ekle yetinili yor. Yaşamın olağanüstü hızlandırıhşmda tin ve göz, yarım ya da yanlış görmeye ve yargıda bulunm aya alışıyorlar ve herkes, ü lke yi ve halkı, trenin penceresinden gördüğü kadarıyla tanıyan yol culara benziyor. Bağımsız ve özenli bilgi tutumu adeta bir tür de lilik gibi küçüm seniyor, özgür tinlinin adı, özellikle onun şeyleri incelem e sanatında, kendi titizliklerini ve çalışkanlıklarını bula mayan ve onu bilim in tek bir köşesine sürgün etm ek isteyen b il ginler tarafından kötüye çıkarılıyor; oysa ki özgür tinlinin, tam a m en başka ve daha yüksek bir görevi vardır; uzak bir köşeden, tüm b ir bilim sel ve bilgin insanlar sürüsüne kom uta etm ek ve on lara kültürün yollarını ve hedeflerini göstermek. — Az önce söy lenen gibi bir ağıtın zamanı herhalde gelecektir ve o da bir gün, meditasyon dehasının muazzam bir geri dönüşüyle, susacaktır.
283.
Çalışan
insanların
başlıca
eksiği.
— Çalışan
insanlarda, genellikle daha yüksek bir etkinlik eksiktir; bireysel etkinliği kastediyorum . M em ur, tüccar, bilgin olarak, yani bir türün üyesi olarak çalışırlar, tam am en belirli ve biricik insanlar olarak değil; bu açıdan tem beldirler. — Çalışm asının, hem en hem en hep biraz m antıksız oluşu, çalışanın talihsizliğidir. Ö rne ğin paraları toplayan bir bankacıya, aralıksız çalışm asının am acı
Friedrich Nietzsche 2 3 4 -----------------------------------------------------------------sorulam az; m antıksızdır b u çalışm a. Çalışanlar, taş gibi, m eka niğin kör kurallarına uyarak yuvarlanırlar. — Tüm insanlar, tüm zam anlarda olduğu gibi, şim di de hâlâ köleler ve özgürler diye ayrılırlar; çünkü gününün en az üçte ikisine kendisi için sahip olm ayan kişi, devlet adam ı, tüccar, m em ur, bilgin, ne olursa o l sun bir köledir.
284.
Aylaklardan
yana.
— H uzurlu yaşam ın değerinin
düştüğünün bir belirtisi olarak, bilginler çalışan insanlarla şim di öyle telaşlı bir rekabet içindeler ki, bu zevk alma türüne, k en dilerine asıl yakışan ve aslında daha büyük bir zevk olan türe verdiklerinden daha bü yü k bir değer veriyor gibiler. Bilginler huzurdan utanıyorlar. O ysa ki boş zam anın’ ve aylaklığın soylu b ir unsurudur bu. — Eğer aylaklık gerçekten tüm sıkıntının b a ş l a n g ı c ı ise, aynı zamanda en azından tüm erdem lerin en yakınındadır; aylak insan hâlâ, çalışan insandan daha iyi bir in sandır. — Boş zam an ve aylaklıkla sizi kastettiğim i sanm ıyorsu nuz değil m i, sizi tem bel hayvanlar! —
285.
Modern
huzursuzluk.
— M odern d ev in g en lik ,b atı
ya doğru gittikçe daha da artıyor, öyle ki Am erikalılar Avrupa sakinlerinin tüm ünü huzuru seven ve yaşayan varlıklar olarak gösteriyorlar; oysa berik iler arılar ve eşek arıları gibi uçuşm akta dırlar b ir hengam ede. Bu devingenlik öyle bü yü k ki, yüksek kültür artık meyve verem iyor; sanki, m evsim ler hızla izliyor b ir b irin i. Huzur eksikliğinden dolayı, uygarlığım ız yeni bir barbar
İnsanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------2 3 5 lığa doğru gidiyor. H içbir çağda çalışanlar, yani huzursuzlar da ha fazla revaçta değildi. Bu yüzden, som ut keyif unsurunu b ü yük ölçüde güçlendirm ek için , insanlığın karakterinde zorunlu değişiklikleri yapm ak gerekiyor. Oysa şim diden, yüreği ve kafa sı dingin ve istikrarlı her bireyin, sadece iyi bir m izaca değil, ge nel olarak yararlı bir erdem e sahip olduğuna ve hatta bu erdem i koruyarak daha yüksek bir görevi yerine getirdiğine inanm aya hakkı var.
286.
Çalışan
ne
açıdan
t e m b e l d i r . — İ nanı yorum ki,
herkes, hakkında görüş sahibi olunm ası m üm kün olan her şey hakkında kendine özgü bir görüşe sahip olm alıdır, çünkü k en disi de tüm öteki şeylere karşı yeni, daha önce hiç karşılaşılm a mış b ir tutum alan özgün, bir defalık bir şeydir. Ne ki, çalışanın ruhunun tem elinde yatan tem bellik insanın kendi kuyusundan su çıkarm asını engeller. — G örüşlerin özgürlüğü sağlığın özgür lüğü gibidir, ikisi de bireyseldir, ikisi hakkında da genel geçer bir kavram konulam az. Bir bireyin sağlığı için gerekli olan baş ka bir birey için hastalık nedenidir ve tinin özgürlüğünün bazı araç ve yolları, daha yüksek yaratılışlarda özgürsüzlüğün yol ve araçları olarak kabul edilebilir.
287.
Censor
v i t a e . ' — Sevgi ve nefret döngüsü, uzun bir sü
re yaşam hakkm daki yanılgısında özgür olm ak isteyen b ir insa n ın içsel durum una işaret eder: h iç unutm az ve iyisiyle kötüsüy le, olaylardaki her şeyin hesabım tutar. Sonunda, ru hunu n tah-
23u
______________
Friedrich Nietzsche
tası deneyim lerle yazılarak dolduğunda, varoluşu aşağılamaya cak ve ondan nefret etm eyecektir ama sevm eyecektir de, kah n e şeyle, kah hüzünle bakarak yer alacaktır onun üzerinde, tıpkı doğa gibi, kah yaz havasında, kah sonbahar havasında olacaktır.
288.
Tali
b a ş a r ı . — Ciddi ciddi özgürleşm ek isteyen biri, bu
arada h içbir baskı olm adan yitirecektir hatalara ve kötü alışkan lıklara duyduğu eğilim i; kızgınlığa ve can sıkıntısına da giderek daha ender kapılacaktır. İstenci, bilgi ve ona ulaşm anın aracın dan. yani: insanın bilm eye en yetenekli olduğu kalıcı durum dan başka h içbir şeyi, daha ısrarla istem eyecektir.
289.
Hastalığın
d e ğ e r i . — Hasta olup da yatağında yatan
insan, bu arada genellikle m akam ından, işyerinden ya da toplum u ndan dolayı hasta olduğunu ve bunlar yüzünden kendi üze rindeki tem kinliliğini yitirdiğini anlar: hastalığının kendisini zorladığı boş zamanda edinir bu bilgeliği.
290.
Kırsaldaki
d u y g u . — Kişinin yaşam ının ufkunda sa
bit, sakin çizgiler, adeta dağ ve orm an çizgileri yoksa, insanın en içteki istenci de bir k entlin in özü gibi huzursuz, dağınık ve hırs lı olacaktır: mutlu değildir ve m utluluk vermez.
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 3 7 291.
Özgür
tinlilerin
özeni.
— Ö zgür düşünceliler, b il
giyi yalnız yaşayan insanlar yaşam daki m addi hedeflerine, top lum ve devlet karşısındaki nihai konum larına kısa sürede ulaş m ış olacaklar ve örneğin küçük bir görevle ya da yaşam ak için ancak yeten b ir servetle seve seve yetineceklerdir; çü nkü , m ad di değerlerin büyük bir değişimi, hatta siyasal düzenin b ir yıkı lışı bile yaşam larım çökertm eyecek biçim de yaşamaya hazırlaya caklardır kendilerini. Tü m bu şeyler için olabildiğince az enerji harcayacaklardır ki, böylece topladıkları tüm kuvvetle ve adeta uzun bir solukla dalabilsinler bilm enin unsuruna. Böylece, deri ne dalmayı ve zem ini görmeyi um abilirler. — Böyle bir tin bir olaydan sadece b ir köşe koparm ayı sever, olayları tüm genişlik leriyle ve kat kat açılm ış halleriyle sevmez: çünkü bu n ların içine karışm ak istem ez. — Ö zgür olmayış, bağım lılık, hizm ete hazır oluş günlerini de bilir haftanın. Ama zaman zam an bir özgürlük Pazar günü gelm elidir ona, yoksa katlanamaz yaşama. — •H er halde insanlara duyduğu sevgi de dikkatli ve biraz kısa soluklu olacaktır, çü nkü eğilim lerin ve körlüğün dünyasıyla ancak bilgi am acının gerektirdiği ölçüde haşır neşir olm ak ister. Suçlayıcı sesler ona sevgisiz biri d iyecek olurlarsa, adalet dehasının, k en di havarisi ve koruyucu meleği için bir şeyler söyleyeceğine gü venm ek zorundadır. — ö n ü n yaşam ve düşünce tarzında, k en dini daha kaba kardeşinin yaptığı gibi, büyük kitlelerin saygısı na sunm ayı h o r gören ve dünyada ve dünyadan sessizce giden incelmiş
bir
kahramanlık
vardır. Hangi lab irentler
den geçerse geçsin, ırmağı b ir süreliğine hangi kayanın altından akarsa aksın, — gün ışığına çıktığında, aydınlık hafif ve adeta sessizce gider yolunda ve ta dibinden yansıtır güneş ışığını.
Friedrich Nietzsche 2 3 8 -----------------------------------------------------------------292.
İ l e r i . — Böylece bilgeliğin, iyi adım ın, iyi güvenin yolun da ileri! Nasıl olursan ol, k end in deneyim kaynağı ol, kendine! Varlığından hoşlanm am ayı at b ir kenara, kendi Ben’ini bağışla, çünkü bilgiye çıkabileceğin yüz basam aklı bir m erdivenin var her halükarda, içinde kendini üzüntüyle hissettiğin çağ, bu şans yüzünden m etheder seni; sonraki çağın insanlarının belki de yoksunluğunu çekeceği deneyim leri şim diden yaşayacağını b il dirir. Hâlâ dindar kalm ış olmayı aşağılama; sanatı hâlâ sahiden anladığın gibi anla onu da; tam da bu deneyim lerinin yardım ıy la eski insanların olağanüstü yollarından, daha anlayışla geçem i yor m usun? Bu arada tam da bu kadar hoşlanm adığın o zem in de, arı olm ayan d üşüncenin zem ininde yetişm ediler mi eski k ül türün en harika m eyveleri? D ini ve sanatı anne ve sütnine gibi sevm iş olm ak gerekir, — yoksa bilge olunam az. Ama onlardan öteye bakabilm ek, onların dizinin dibinden kalkabilm ek gerekir;, onların yörüngesinde kaldığım ızda onları anlayamayız. Tarihi de, terazi kefeniyle oynanan itinalı oyunu da b ir o kadar tanım a lısın: “Bir yandan — diğer yandan” İnsanlığın, geçm işin çölünde yaptığı tutku dolu büyük yürüyüşün ayak izlerine basarak git ge riye: böylece en kesin bir biçim de öğrenirsin daha sonraki tüm insanlığın bir daha gitm e fırsatı ya da hakkı bulamayacağı yeri. Ve geleceğin düğüm ünün nasıl atılacağını tüm gücünle önceden görm ek istediğinde, kendi yaşam ın bir bilgi aracı ve yöntem i de ğerini kazanır. Yaşadığın h er şey: denem elerin, yanılgıların, h a taların, aldanışların, tutkuların, aşkın ve um udun istisnasız senin hedefine açıldıkları için ulaşacaksın ona. Bu hedef, bizzat zorun lu bir kültür halkaları zinciri olm ak ve bu zorunluluktan, genel kültürün gidişindeki zorunluluğa bağlanm aktır. Özünün ve b il
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------2 3 9 gilerinin karanlık kuyusunun dibini görecek kadar güçlendiyse bakışın, o yüzeyde gelecekteki kültürlerin uzak yıldızlan da gö rünecek belki sana. Böyle bir hedefi olan böyle bir yaşam ın çok m eşakkatli, her türlü rahatlıktan uzak olduğuna m ı inanıyorsun? Daha öğrenm em işsin o zaman, hiçbir balın bilgiden tatlı olm adı ğını ve gökte asılı keder bulutlarının, seni avutacak sütü sağaca ğın m em eler olm ası gerektiğini. Yaşlandığında fark edersin an cak, doğanın sesine nasıl kulak verdiğini, tüm dünyaya haz yo luyla egem en olan doğanın: doruğu yaşlılık olan yaşam ın doru ğu bilgeliktir de, sürekli bir tinsel neşeliliğin yum uşak güneş pa rıltısında; ikisiyle, yaşlılık ve bilgelikle yaşam ın bir dağ sırtında karşılaşırsın, böyle istem iştir doğa. Sonra vakit gelir ve ölüm ün sisinin çökm ek üzere oluşuna kızm ak için bir neden yoktur. Işı ğa doğru — son devinim in, b ir bilgi haykırışı — son sesin.
Altıncı Ana Bölüm
ilişki İçinde İnsan
293.
lyiniyetle
rol
yapma.
— İnsanlarla ilişkilerde, san
ki onların eylem inin güdüsünü anlam am ışız gibi, iyiniyetle rol yapm am ız gerekir çoğu zaman.
294.
K o p y a l a r . — Ö nem li insanların kopyalarına sık sık rast lanır; ve çoğu kim se resim lerde olduğu gibi burada da, kopyala rı orijinallerinden daha ço k beğenir.
295.
H a t i p . — Kişi bü tü n dünya tam tersini haykırırken, gene de ço k yerinde bir konuşm a yapabilir; yeter ki bütün dünyaya h itaben konuşm asın.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 4 296.
Samimiyet
e k s i k l i ğ i . — D ostlar arasında sam im iyet
eksikliği, iflah olm az hale sokulm adan kınanam ayacak bir hata dır.
297.
Armağan
verme
s a n a t ı . — Bir armağanı, salt doğru
bir biçim de sunulm adığı için geri çevirm ek zorunda kalm ak, ve rene karşı öfke uyandırır.
298.
En
tehlikeli
parti
adamı.
— Her partide, parti il
kelerine inancını dile getirmesiyle bile, öteki üyeleri ayrılmaya kışkırtan birisi vardır.
299.
Hastaya
akıl
v e r e n . — Bir hastaya önerilerde b u lu
n an birisi, söyledikleri ister kabul edilsin ister reddedilsin, has tanın üzerinde bir üstü nlük duygusu kazanır. Bu yüzden, alın gan ve gururlu hastalar, hastalıklarından daha çok nefret ederler akıl verenlerden.
300.
Eşitliğin
ikili
türü.
— Eşitlik düşkünlüğü ya başka
herkesi kendine doğru aşağıya çekm ek istem ekle (kü çü ltm ek.
Friedrich Nietzsche 2 4 2 -----------------------------------------------------------------ayırm ak, Beinstellen yoluyla) ya da kend in i herkesle birlikte yu karıya çekm ek istem ekle (kabul etm ek, yardım etm ek, başkala rının başarısından sevinç duymak yoluyla) dile gelebilir.
301.
Sıkılganlığa
k a r ş ı . — Ç ok sıkılgan kim selere yardım
etm enin ve onları sakinleştirm enin en iyi yöntem i, onları kesin bir dille övm ektir.
302.
Tek
te k
erdemleri
tercih
e t m e . — Rakiplerim iz
de tam am en eksik olduğunu algılam adıkça, b ir erdem e sahip o l maya özel bir değer vermeyiz.
303.
Neden
karşı
çıkılır.
— Bir görüşe, aslında sadece
bize sunulduğu sesi sem patik bulm adığım ız için karşı çıktığım ız ço k olur.
304.
Güven
ve
samimiyet.'
— Bir başka kişiyle bile iste
ye sam im i olmaya çalışan birisi, genellikle ona güvenip güven m ediğinden em in değildir. G üveninden em in olan, samimiyete fazla değer verm ez.
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------2 4 3 30 5 .
Dostluğun
dengesi.
— Kim i zaman, bizim b ir başka
insanla ilişkim izde, kendi kefem ize bir dirhem haksızlık ekled i ğim izde, dostluğun gerçek dengesi geri döner.
306.
En
tehlikeli
h e k i m l e r . — E n tehlikeli hekim ler, do
ğuştan oyuncular olarak m ükem m el b ir aldatma sanatıyla do ğuştan hekim leri oynayanlardır.
307.
Paradokslar
ne z a m a n
çıkar
ortaya.
— Bazen,
onları bir ilked en yana kazanm ak için zeki insanlara gerek du yulur, bu ilkeyi sadece m uazzam bir paradoks biçim in d e ortaya koysunlar diye.
308.
Cesur
insanlar
nasıl
k a z a n ı l ı r . — Cesur insan
ları bir eylem için ikna etm ek, o eylem i olduğundan daha tehli keli gösterm ekle m üm kündür.
309.
i n c e l i k l e r . — Sevm ediğim iz insanların bize gösterdikleri incelikleri, onların suç hanesine yazarız.
Friedrich Nietzsche 2 4 4 -----------------------------------------------------------------310.
B e k l e t m e k . — İnsanları zıvanadan çıkarm anın ve kafala rına kötü düşünceler sokm anın güvenli b ir yöntem i, onları uzun süre bekletm ektir. Bu, ahlaksızlaştırır.
311.
Samimi
olana
k a r ş ı . — Bize tam bir sam im iyet sunan
kim seler, böylelikle bizim sam im iyetim izi hak ettiklerini sanırlar. Yanlış b ir çıkarım dır bu ; armağanlar sunarak haklar kazanılmaz.
312.
Dengeleme
yolu.
-— Kendisine zarar verdiğim iz başka
b ir kişinin gönlünü alm ak, hatta bizden yana iyi düşünm esini sağlam ak için, ona hakkım ızda b ir espri yapm a fırsatı verm ek yeterlidir genellikle.
313.
Dilin
kibri.
— İnsan kötü özelliklerini ve kötü alışkan
lıklarım ister gizlesin isterse açıkça itiraf etsin, her iki durumda da kibri bundan yarar sağlamak ister; söz konusu özelliklerini gizlediği kişilerle, önlerinde dürüst ve açık yürekli olduğu kişiler arasında nasıl da ince bir ayrım yaptığına dikkat edilsin sadece.
314.
Ö z e n l i . — H iç kim seyi incitm ek, h iç kim seye zarar ver
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------—
^ -------2 4 5
m ek istem em ek, adaletli, tarafsız bir zihniyetin olduğu kadar, korkakça bir zihniyetin işareti de olabilir.
315.
Tartışmak
için
gerekli.
— D üşüncelerini kendine
saklamasını* bilm eyen, ateşli tartışm aların içine dalm am ak.
316.
Ortam
ve
kendini
beğenmişlik.
— Kişi her za
man h ak ettiği insanlar arasında olduğunu bilirse, kendini b e ğenmişliği unutur; y aln ız-o lm ak kibri besler. G enç insanlar kendini beğenm iş olurlar, çünkü hepsi de birer h iç olan, ama çok önem li görünm eyi seven benzerleriyle arkadaşlık ederler.
317.
Saldırının
güdüsü.
— Sadece bir kim seye acı ver
mek, onu y enm ek için değil, belki de sadece kendi kuvvetinin bilincinde olm ak için de saldırılır.
318.
Yağcılık. —
Kendileriyle ilişki kurarken gösterdiğim iz
özeni, yağcılık yaparak bozm ak isteyen kişiler, adeta için e uyuş turucu katılm ış ama uyutm adığı zam an daha da uyanık tutan bir içki gibi tehlikeli bir araç kullanm aktadırlar.
Friedrich Nietzsche 2 4 6 -----------------------------------------------------------------319.
iy i
mektup
y a z a r ı . — Kitap yazmayan, ço k düşünen
ve yeterli toplum sallık içinde yaşamayan birisi, genellikle iyi bir m ektup yazarı olacaktır.
320.
En
çirkini.
— Ç ok gezen birinin , dünyada insan yüzün
den daha çirkin yerler bulduğu, kuşku götürür.
321.
M e r h a m e t l i l e r . — M erham etli, kara günde daima yar dım a hazır yaratılışlarla, aynı zamanda arkadaş da olunabilm esi ço k enderdir: başkalarının iyi gününde yapacak işleri yoktur, gereksizdirler, üstünlüklerine sahip olm adıklarını hissederler ve bu yüzden hoşnutsuzluklarını kolayca belli ederler.
322.
intihar
eden
birinin
a k r a b a l a r ı . — intihar eden
b irin in akrabaları, kendi itibarlarını düşünüp de hayatta kalm a dı diye kınarlar onu.
323.
Nankörlüğü
önceden
görmek.
-— Büyük bir ar
m ağan veren kim se, şükranla karşılanm az; çü nkü armağan veri len kişi, almakla zaten ço k büyük bir yükün altına girmiştir.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 4 7 324.
Tinsiz
toplumda.
— H iç kim se, zekasını belli etm e
nin nezaketsizlik sayıldığı bir toplum la kendini eşit tutan zeki insanlara nezaket gösterm ez.
325.
Tanıkların
v a r l ı ğ ı . — Suya düşen bir insanın ardın
dan, b ir o kadar daha isteyerek atlanır suya, buna cesaret ede m eyen kim seler varsa orada.
326.
S u s m a k . — Her iki taraf için de, bir polemiğe yanıt verm e nin en can sıkıcı türü kızıp da susm aktır: çünkü saldırıda b u lu nan kişi, susulm asm ı özellikle bir aşağılama işareti olarak açık lar.
327.
Dostun
s ı r r ı . — K onuşacak konu bulm akta sıkıntı çe k
tiklerinde, arkadaşlarının gizli olaylarını ifşa etm eyen ço k az k i şi vardır.
328.
i n s a n l ı k . — Tinleriyle ünlü kişilerin insanlığı, ü nsüz kişi lerle ilişkilerinde bağlayıcı bir tarzda haksızlığı sürdürm elerine dayanır.
Friedrich Nietzsche 2 4 8 -----------------------------------------------------------------329.
Cesaretsiz.
— Toplum içinde kendilerini güvende h is
setm ey en insanlar, üstün oldukları bir yakınlarına, bu ü stü nlük lerini toplum un önünde açıkça, örneğin sataşma yoluyla göster m ek iç in her fırsattan yararlanırlar.
330.
T e ş e k k ü r . — Birini teşekküre borçlu kılm ak ince bir ru ha; b irin e teşekkür borçlu olm ak kaba b ir ruha üzüntü verir.
331.
Yabancılaşma
b e l i r t i s i . — ik i insan arasındaki gö
rüşlerin yabancılaştığının en güçlü belirtisi, ikisinin de b irb irle rine iro n ik birşeyler söylem eleri, ama ikisinin de bu sözlerin iro n ik yanını hissetm em eleridir.
332.
Yararlılıklarda
kendini
b e ğ e n m e . — Yararlılık
gösterm iş insanların kendini beğenm esi, yararlılık gösterm em iş insanlarm kinden ço k daha inciticidir; çü nkü yararlılık gösterm e zaten inciticidir.
333.
Sesteki
tehlike.
— Bazen, konuşm a sırasında kendi
sesim izin tınısı şaşırtır ve h iç d e kendi görüşüm üze karşılık düş
İnsanca Pek İnsanca 1 „ ,„ -------------------------------------------------------------------- 2 4 9 meyen iddialarda bulunm aya yöneltir bizi.
334.
K o n u ş m a d a . — Konuşm a sırasında başkalarını özellikle haklı ya da haksız bu lm ak, kesinlikle bir alışkanlık m eselesidir; her ikisi de anlamlıdır.
335.
Yakınımızdan
k o r k m a k . — Yakınım ızın' düşm anca
ruh halinden korkarız, çü nkü bu ruh haliyle, sırlarım ızı öğrene ceğinden korkarız.
336.
AZaıia
ö d ü l l e n di r m e k .
ÇOt C'-yfTn kişiler azar
larını bile bizi ödüllendirm ek isterm iş gibi bildirirler. Böylelikle dikkatim izi bizim le ne kadar ısrarla ilgilendiklerine çekm ek is terler. Azarlarını nesnellikle kabul eder ve onlara karşı savunm a ya geçersek, onları tam am en yanlış anlamış oluruz; böylelikle onları kızdırm ış ve kendim izi onlara yabancılaştırm ış oluruz.
337.
Başkalarının
iyiniyetinden
b u n a l m a k . — Biz
den ne derecede nefret edildiğine, korkulduğuna ilişkin in an cı m ızda yanılırız: kendim izin b ir kişiden ya da bir doğrultudan, bir partiden ne derece uzak olduğunu iyi biliriz, ama ötekiler b i zi ço k yüzeysel tanırlar ve bu yüzden sadece yüzeysel olarak n ef
Friedrich Nietzsche 2 5 0 -----------------------------------------------------------------ret ederler. G enellikle, anlayam adığım ız bir iyiniyetle karşılaşı rız; anladığım ızda ise, ciddiye alınm adığım ızı, önem senm ediği m izi gösterdiği için incitir bizi.
338.
Kesişen
kibirler.
— Eşit ölçüde kibirli olan iki kişi
karşılaştığında, sonradan birbirleri hakkında kötü b ir izlenim edinirler, çünkü her biri öteki üzerinde bırakm ak istediği izle nim le öyle meşğul olm uştur ki, öteki onda bir izlenim uyandırm am ıştır; sonunda ikisi de çabalarının boşa gittiğini fark eder ve ikisi de suçu diğerinin üzerine atar.
339.
iy i
işaretler
olarak
nezaketsizlikler.
— Ü s
tün tin, hırslı gençlerin kendisine yönelik patavatsızlıklarıyla, küstahlıklarıyla ve hatta düşm anlıklarıyla eğlenir; henüz sırtla rında bir süvari taşım am ış olan ama kısa b ir süre sonra taşıyor olm aktan gurur duyacak olan atların patavatsızlığdır bu.
340.
Haksızlığı
sürdürmek
ne
zaman
işe
yarar?
— Bize suçlam a yönelten kişi, kendisine karşı çıktığım ız ve hat ta onu çürüttüğüm üz zam an, bizim yaptığım ız daha büyük bir haksızlık olarak görecekse bunu, bize yön elik suçlam aları bize karşı haksızlığa yol açsalar bile hiç karşı çıkm adan kabul etm ek daha iyidir. E lbette birisi bu biçim de her zam an haksız olduğu halde, h er zam an haklılığını sürdürebilir ve sonunda dünyadaki
İnsanca Pek İnsanca 1 „ „, ------------------------------------------------------------------- ¿.ol en büyük vicdan rahatlığıyla en katlanılm az tiran ve baş belası olabilir; bireyler için geçerli olan, toplum daki sınıflar için de ge çerli olabilir.
341.
Az
saygı
g ö r e n . — Kendilerine beklediklerinden daha
az saygı belirtisi gösterilen ço k kibirli kişiler, uzun süre kend ile rini ve başkalarını bu konuda yanıltm aya çalışırlar ve başkaları nın kendilerine aslında yeterince saygı duyduğunu ortaya çıkar m ak için kılı kırk yaran psikologlara dönüşürler; hedeflerine ulaşamazlarsa, yanılsam anın örtüsü yırtılır, bu yüzden daha b ü yük bir öfkeye kapılırlar.
342.
İlk
durumların
konuşmada
y a n s ı m a s ı . — Gü
nüm üzde erkeklerin ilişki içinde iddialarda bu lu nm a tarzların da, onların başka herhangi b ir şeyden çok silahlardan anladığı zam anların bir yansım ası görülür genellikle; iddialarını bazen nişan alan m uhafızların silahlarım tutuşu gibi tutarlar, bazen de demir silahların uğultusu ve şakırtısı duyulur gibi olur; bazı er keklerde bir iddia kalın bir sopa gibi patırtıyla düşer orta yere. — Buna karşılık kadınlar, binlerce yıl boyunca dokum a tezga hında oturm uş ya da dikiş dikm iş, ya da çocuklarla ço cu k olmuş varlıklar gibi konuşurlar.
343.
A n l a t ı c ı . — Birşeyler anlatan, olay kendisini ilgilendirdi-
Friedrich Nietzsche ği için m i yoksa, öyküyle ilgi çek m ek için m i anlattığım kolay lıkla belli eder, ik in ci durum da abartm ak, abartma sıfatları k u l lanacak ve benzer yollara başvuracaktır. Sonra genellikle daha kötü anlatır, çü nkü konudan çok kendisini düşünm ektedir.
344.
Yüksek
sesle
okuyan.
— D ram atik m etinleri yük
sek sesle okuyan b iri, kendi karakteri hakkında keşiflerde b u lu nur: kendi sesi belirli ruh halleri ve sahneler, örneğin tam am en patetik ya da kaçıkça olanlar için diğerleri için olduğundan da ha doğal gelir, oysa belki de norm al yaşam ında tutku ya da k a çıklık gösterm ek için fırsat bile bulam am ıştır.
345.
Ya.samda
karşılaşılan
bir
komedi
sahnesi
— Bir kim se, bir konu hakkında toplum içinde sunm ak üzere zekice bir fikir düşünür. Şim di, kom edi oyununda var gücüyle asıl sözünü söyleyebileceği noktaya gelmeye ve toplum u güver tesine orada almaya çalıştığı dinlenebilir ve görülebilir: sohbeti sü rekli bir hedefe kaydırarak, zam an zam an nasıl yönünü şaşır dığı, sonra yeniden bulduğu, sonunda o âna ulaştığı: soluğu k e silecek gibidir — tam o sırada, söyleyeceği sözü toplum daki b i risi kapar ağzından. N e yapacaktır şimdi? Kendi fikrine m uhale fet m i edecektir?
346.
istemeden
n e z a k e t s i z . — Bir kim se, başka birine is-
insanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 5 3 İçmeden nezaketsizce davranırsa, örneğin onu tanıyamadığı için selam vermezse, kendi zihniyetine b ir suçlam ada bulunam asa da, üzer bu durum onu; öteki kişide doğurduğu kötü düşünce incitir onu, ya da b ir gücenm enin sonuçlarından korkar, ya da liaşkalarmı incitm iş olm ak acı verir kendisine, — yani k ibir, kor ku ya da acım a, işbaşında olabilir, belki de hepsi bir aradadır.
347.
Hainin
b a ş y a p ı t ı . — Birlikte gizli işler çevrilen kişiye
karşı, onun tarafından ihanete uğranılıp ugranılm ayacağm a iliş kin, incitici kuşkuyu dile getirm ek, üstelik bunu tam da bizzat ona ihanet ediyorken yapm ak, bir kötülük ustalığıdır, çünkü ötekini kişisel olarak fetheder ve onu b ir süre boyunca h iç k u ş kulanm adan ve ço k açık davranmaya zorlar, böylece gerçek h a in istediği gibi davranabilir.
348.
İncitmek
ve
incinmek.
— incitm ek ve sonradan
özür dilem ek, incinm ek ve özür dilenm esini b ek lem ek ten çok daha rahattır. Birincisini yapan, önce güç, sonra da iyi karakter işareti verir. D iğerinin ise, insanlıktan uzak olduğunun kabul edilm esini istem iyorsa, zaten bağışlaması g e r e k i r ;
ötekini
utandırm aktan duyulan haz bu zorunluluktan dolayı azalır.
349.
T a r t ı ş m a d a . — Kişi, aynı anda hem başka b ir görüşe kar şı çıkıp, hem de kendi görüşünü geliştirdiğinde, genellikle öteki
Friedrich Nietzsche 2 5 4 -----------------------------------------------------------------görüşe sürekli dikkat etm ekten, kendi görüşünün doğal duruşu da değişir: daha kasıtlı, daha keskin, belki daha abartılı görünür.
350.
M a r i f e t . — Başka birisinden zor bir şeyi elde etm ek iste yen bir kim se, konuyu bir sorun olarak ele almamalı, planını b i ricik olasılıkm ış gibi basitçe ortaya koym alıdır; ötekinin gözle rinde itiraz, karşı çıkm a ışıkları çaktığında hem en onun sözünü kesm eyi ve ona zam an bırakm am ayı bilm elidir.
351.
Topluluk dan
içinde
bulunduktan
sonraki
vic
r a h a t s ı z l ı k l a r ı . — Sıradan toplulukların içinde b u
lunduktan sonra neden vicdan rahatsızlığı duyanz? Çünkü önem li şeyleri hafife almışızdır, çünkü kişilerle konuşurken tüm sam i miyetim izle konuşm am ışızdır, ya da konuşm am ız gereken yerde susmuşuzdur, çünkü yeri geldiğinde sıçrayıp koşturm am ışızdır, kısacası topluluk içinde, onlara aitmişiz gibi davranmışızdır.
352.
Yanlış
yargılanıyor.
— Her zam an nasıl yargılandı
ğına kulak veren biri, her zam an öfkelenir. Ç ünkü, bize en ya kın duran (“en iyi tanıyan”) kişiler tarafından bile yanlış yargıla nırız. iyi dostlar bile, bazen gücenm elerini, haset içeren kötü sözlerle dile getirirler: bizi tam olarak tanısalardı, dostlarımız olurlar mıydı? — Kayıtsız kişilerin yargıları ço k acı verir, çünkü ço k tarafsız, adeta nesnel gibidirler. Ama bize düşm an olan biri-
insanca Pek İnsanca 1 sinin, gizli tuttuğum uz bir noktada bizi kendim izi tanıdığım ız kadar iyi tanıdığını fark edersek, işte o zaman ne büyüktür sı kıntı!
353.
Portrenin
t i r a n l ı ğ ı . — Bir insanın ya da bir olayın tek
tek yanlarından çabucak resm in bütününe ulaşan sanatçılar ya da devlet adam ları, çoğunlukla sonradan, söz konusu olayın ya da insanın gerçekten de resm ettikleri gibi olm asını istem ekte haksızdırlar; adeta bir kişinin, kendi tasarımlarında yaşadığı gi bi öyle yetenekli, öyle düzenbaz, öyle adaletsiz olm asını isterler.
354.
E n iy i d o s t
olarak
akraba.
— Bir dostun ne oldu
ğunu ço k iyi bilen Yunanlılar, — tüm halkların içind e sadece onlar dostluğa ilişkin derin, ço k yanlı bir felsefi irdelem eye sa hiptirler; öyle ki ilk ve şim diye dek son olarak onlar dostu, çö zülm eye değer b ir problem olarak görm üşlerdir — aynı Y unan lılar akrabayı da “dost” sözcüğünün b ir abartma sıfatı olan bir deyimle im lem işlerdir. Ben bu nu açıklayam ıyorum .
355.
Görmezden
gelinen
.^
AoO
d ü r ü s t l ü k . — Bir kim se k o
nuşm asında kendi kendisini alıntıladığında (“o zam anlar dem iş tim k i”, “b en böyle durum larda derim ki”), bir kend ini b eğen m işlik izlenim i doğurur bu , oysa genellikle tam tersi b ir kaynak tan, en azından o ânı, başka b ir âna ait olan fikirlerle süsleyip
Friedrich Nietzsche 2 5 6 -----------------------------------------------------------------püslem ek istem eyen d ürüstlükten doğar.
356.
A s a l a k . — Bir kim senin sırf çalışm ak zorunda kalm am ak için , genellikle bağım lı olduğu kişilere karşı gizli b ir öfkeyle b ir likte, bağım lılık içinde başkalarının sırtından yaşamayı tercih et m esi tam bir seçkin zihniyet eksikliğini gösterir — Böyle b ir zih niyet, kadınlarda erkeklerd en sık görülür, ve (tarihsel ned en ler den ötürü) daha ço k bağışlanabilir.
357.
Uzlaşmanın
s u n a ğ ı n d a . — Bir şeyin, bir insandan
ancak onu in citerek ve onla düşm an olunarak elde edildiği du rum lar vardır: bir düşm ana sahip olm a duygusu öyle eziyet eder ki kişiye, daha yum uşak b ir ruh halinin ilk işaretinden, uzlaş m ak için yararlanır ve daha önce kendisi için n e pahasına olur sa olsun verem eyeceği kadar önem taşıyan şeyi, bu uzlaşm anın sunağına kurban olarak sunar.
358.
Kendini met
beğenmişlik
işareti
olarak
merha
i s t e m e k . — Ö fkeye kapıldıklarında ve öteki insanları
incittiklerind e, ilk önce kusurlarına bakılm am asm ı ve ikinci ola rak da böyle şiddetli geçici nöbetlere kapıldıkları için kendileri ne acınm asını isteyen insanlar vardır, insan ın kendini beğenm iş liği buraya kadar varabilir.
insanca Pek insanca I______________________ ~ " Ao ( 35 9 .
Olta
y e m i . — “H er insanın b ir fiyatı vardır”. — Doğru
değildir bu. Ama elbette herkes için, ısırm ası beklenen bir olta yemi bulunur. Bu yüzden, bazı kişileri bir davaya kazanm ak için bu davaya sadece insancıllık, soyluluk, iyilikseverlik, fedakarlık pırıltısını verm ek yeterlidir — hangi davaya verilem em iştir ki? —
Onların
ruhlarını kandıran şekerlem eler ve tatlılardır
bunlar, başkaları da başka şeyleri sever.
360.
Övgüdeki
davranış.
— İyi dostlar, yetenekli yaratılı
şı övdüklerinde, çoğunlukla nezaketen ve iyiniyetle sevinm iş gö rünecektir o, ama aslında onun için fark etmez: O nun asıl varlı ğı buna karşı, ve uzandığı güneşten ya da gölgeden dışarıya bu yüzden bir adım bile atm ayacak kadar, tam b ir üşengeçlik için dedir; ama insanlar övgüde bulunarak sevindirm ek isterler ve övdükleri övgülerinden sevinç duymazlarsa, üzülürler.
361.
S o k r a t e s ’in
deneyimi.
— Bir konuda ustalaşıldıgm -
da, genellikle öteki konuların çoğunda tam bir beceriksiz olarak kalınır; ama Sokrates’in çoktan deneyimlediği gibi, tam tersi bir yargıda bulunulur. Ustalarla ilişkiyi çekilm ez kılan kötü durum budur.
Friedrich Nietzsche 2 5 8 -----------------------------------------------------------------362.
Hayvanlaşma
aracı.
— Aptallıkla savaşımda en in
saflı, en yum uşak insanlar sonunda gaddarlaşırlar. Belki de böy lece doğru bir savunm a yoluna girerler; çü n kü aptal alına, argü m an olarak, h u ku ken, sıkılm ış bir yum ruk yaraşır. Ama dediği m iz gibi, karakterleri yum uşak ve insaflı olduğundan, acı ver m ekten ço k kendileri acı çekerler bu savunm a aracıyla.
363.
M e r a k . — M erak olm asaydı, yakınların iyiliği için az şey yapılırdı. Oysa m erak, ödev ya da acım a adı altında, talihsiz ya da m u htaç kişinin evine giriverir usulca. — Belki de çok övülen anne sevgisinde de vardır, irice bir parça m erak.
364.
Toplumda
takas.
— Birisi yargılarıyla ilgi çekm eyi ar
zular, diğeri sem patileri ve antipatileriyle, bir başkası ise tanışık lıklarıyla, başka birisi ise yalnız kalışıyla — hepsi de yanılır h e saplarında. Ç ünkü karşısında bu oyun sahnelenen kişi, asıl dik kate alınan oyunun kendisi olduğunu düşünür.
365.
D ü e l l o . — H er türlü onur kavgasından ve düellodan yana denilebilir ki, eğer b ir kişi birileri kendisi hakkında şöyle ya da böyle söyledi ya da düşündü diye yaşamayı istem eyecek kadar hassas bir duyguya sahipse, sorunu birinin ya da diğerinin ölü-
İnsanca Pek insanca 1
/¿D
ınüne vardırmaya hakkı vardır. Bu kadar hassas olduğu için k ı nayanlayız onu, bu bakım dan geçm işin, onun büyüklüklerinin ve abartm alannın m irasçılarıyızdır, onlar olmasaydı h içb ir b ü yüklük olmazdı. Kurallara uygun bir düellodan sonra m aneviya tı rahatlatacak biçim de, ölüm ün yerine kanı geçirecek bir onurs yasası varsa, büyük b ir iyiliktir bu, yoksa ço k sayıda insan yaşa mı tehlikede olurdu. — A ynca böyle bir kurum , insanları ağız larından çıkanı kulaklarının duyması doğrultusunda eğitir ve onlarla ilişki kurm ayı olanaklı kılar.
366.
Seçkinlik
ve
şükran
borcu.
— Seçkin bir ruh,
şükran borcu duym aktan hoşnut olacaktır ve kendisini b u b o rç la yüküm leyen olaylardan korkakça kaçm ayacaktır; daha sonra şükran borcu nu dile getirirken de aynı rahatlıkta olacaktır; dü şük ruhlar ise h er türlü yüküm lülüğe ayak direrler ve daha so n ra, şükran borçlarını dile getirişlerinde abartılı ve fazlasıyla gay retli davranırlar. Ayrıca İkincisi düşük kökenli ya da ezilm iş ko num daki kişilerde de görülür: k e n d i l e r i n e yapılan b ir iyi lik, bir lü tu f m ucizesi gibi görülür onlara.
367.
Belagat
s a a t l e r i . — Bir kim se iyi kon u şabilm ek için ,
kendisinden kesin ve kabul edilm iş bir biçim de üstün olan b iri sine gereksinir, başka b ir kim se ise ancak üstün olduğu birisinin karşısında tam b ir konuşm a özgürlüğü ve güzel konuşm a fırsatı bulabilir: h er iki durumda da n ed en aynıdır; ikisi de ancak sans gêne' konuştuğunda iyi konu şur, biri daha üstün olan karşısın-
.
Friedrich Nietzsche 2 6 0 -----------------------------------------------------------------da, diğeri de yine, daha düşük olan karşısında rekabet, yarışm a dürtüsü duymadığı için — im di, tam am en başka bir insan türü de vardır ki, rekabet içind eyken kazanm a niyetiyle konu ştu kla rında iyi konuşurlar. Bu iki türden hangisi daha hırslıdır: şan şöhret hırsı kabardığı için iyi konuşan m ı, yoksa yine aynı güdü lerle kötü konuşan ya da h iç konuşm ayan mı?
368.
Dostluk
kurma
yeteneği.
— D ostluk kurm ak için
özel bir yetiye sahip olan insanlar arasında iki tip öne çıkar. Biri si sürekli yükseliş halindedir ve gelişm esinin her evresi için tam uygun bir dost bulur. Bu biçim de edindiği dostların, kendi arala rında pek bir bağıntıları yoktur, bazen uyuşm azlık ve çelişki için dedirler: tam da gelişm esinin ileri evrelerinin, daha önceki evre lerini ortadan kaldırm alarına ya da değerini azaltmalarına karşı lık düşer bu durum. Böyle bir insana şaka yollu m e r d i v e n adı verilebilir. — Ö teki tip ise, ço k değişik karakter ve yeteneklerde ki insanlar üzerinde bir çekim kuvveti uygular ve böylece bir dostlar çevresi edinir; ama böylelikle bu dostlar, tüm farklılıkla rına karşın kendi aralarında dostane ilişkilere girerler. Böyle bir insana da ç e v r e adı verilebilir: çünkü bu kadar farklı yetenek lere ve yaratılışlara ait olm ak, kendisinde bir biçim de önceden bi çim lendirilm iş olmalıdır. — Aynca kim i insanlarda iyi dostlara sa hip olma yetisi, iyi bir dost olma yetisinden çok daha büyüktür.
369.
Konuşmada
taktik.
— H erhangi biriyle yapılan bir
konuşm adan sonra, kişi tinini, sevim liliğini onu n önünde tüm
İnsanca Pek İnsanca 1 — pırıltısıyla gösterebildiği m uhatabı hakkında iyi konuşur en çok. Bir kim seyi, konuşm a sırasında iyi bir espri yapması ve benzeri şeyler için en iyi fırsatı ona vererek kıvam a getirm ek isteyen k i şiler bundan yararlanırlar, ikisi de birbirini kıvama getirm ek is teyen ço k kurnaz iki kişi arasında eğlenceli bir konuşm a geçece ği düşünülebilir: konuşm adaki güzel fırsatları karşılıklı olarak birbirlerine paslarlar, ama ikisi de kullanm az bu fırsatları: bu yüzden konuşm a tam am en tinsiz ve sevimsiz geçer, çünkü her ikisi de tin ve sevim lilik fırsatını öbürüne havale etm iştir.
370.
Sıkıntının
boşalması.
— Herhangi bir konuda b a
şarısızlığa uğrayan b ir insan, bu başarısızlığını rastlantıya değil de bir başkasının kötü niyetine dayandırmayı sever. Başarısızlı ğının nedeni olarak bir şeyi değil de b ir kişiyi düşünm esiyle gev şer, gergin duyguları; çünkü kişilerden intikam alınabilir, oysa rastlantının olum suz sonuçları karşısında yutkunulur sadece. Bu yüzden, başarısızlığa uğrayan bir hüküm darın çevresi, sözüm o na neden olarak tek bir kişiyi gösterir ona ve tüm saraylıların ç ı karı uğruna feda eder o kişiyi; yoksa hüküm dar yazgı tanrıçasın dan intikam alamayacağı için , hepsinden çıkaracaktır sıkıntısını.
371.
Ortamın
rengini
almak.
— Sem pati ve antipati n e
den bu kadar bulaşıcıdır ki, duyguları güçlü bir k işinin yanında, bir çanak gibi onun yana olduğu ve karşı çıktığı şeylerle doldu rulm adan yaşayamaz insan? Birincisi, yargıda bu lu nm aktan ta m am en kaçın m ak çok zordur, bazen kibrim iz açısından adeta
„ „^ 261
262
FriedricK Nietzsche ^-----------------------------------------------------------------------------------katlanılm azdır; düşünce ve duygu yoksulluğuyla ya da k ork ak lıkla, erkekçe olmayışla ayrıı renktedir o: böylece en azından belki de bu konum gururum uzu daha ço k okşuyorsa, ortam ım ı zın tersi yönde taraf tutmaya sürükleniriz. Ne var ki genellikle — b u da İkincisi — aldırm azlıktan sem pati ya da antipatiye ge çişin bilincin d e bile olamayız, ortam ım ızın duyum biçim in e ya vaş yavaş alışırız, çü nkü sem patiyle onaylam ak ve anlam ak o ka dar rahattır ki, ço k geçm eden bu ortam ın tüm işaretlerini ve par ti renklerini taşırız.
372.
i r o n i . — iron i ancak pedagojik bir yöntem olarak, bir öğ retm en tarafından herhangi bir türden öğrencilerle ilişkisi için de ortaya konulur: am acı kü çü k düşürm ek ve utandırm ak ama bu n u , iyiniyetler uyandırıcı ve bize böyle davranana bir hekim e duyduğum uz gibi saygı ve şükran borcu duymamızı buyuracak, iyileştirici bir tarzda yapm aktır. Ironik kişi kendini cahilm iş gi bi gösterir ve bunu öyle iyi becerir ki, onunla konuşan öğrenci ler aldanırlar ve kendilerinin daha iyi bildiğine duydukları inançla küstahlaşır ve tüm zayıf yönlerini belli ederler; sakıngan lıklarını yitirir ve kendilerini oldukları gibi gösterirler: ta ki, öğ retm enin yüzüne tuttukları ışığın, ışınlarını onlara ço k küçük düşürücü b ir biçim de geri yansıttığı âna kadar. Ö ğretm enle öğ renci arasındaki gibi b ir ilişkinin bulunm adığı yerde ironi bir ya kışıksızlıktır, kötü bir duygudur. Tü m iron ik yazarlar, kendini beğenm işliklerinin ağızlıkları olarak gördükleri yazarla birlikte kendilerini, başka herkesten üstün görm ek isteyen, ebleh insan türüne güvenirler, ironiye alışm ak da, alaycılığa alışm ak gibi, karakteri bozar, yavaş yavaş başkalarının zarar görm esinden se
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------2 6 3 vinç duyan bir ü stü nlük özelliği kazandırır: ısırm anın yanı sıra bir de gülmeyi öğrenm iş olan, azgın bir köpeğe benzer kişi.
373.
Kendini
beğenmişlik.
— Her şeyden ço k kendini
beğenm işlik denilen ve her türlü iyi ürünü m ahveden o yabani ottan sakınm alı kend ini; çü nkü içtenlikte, resm i selam laşm ada, iyiniyetli sam im iyette, sevip okşamada, dostça tavsiyede b u lu n mada, hataların itiraf edilm esinde, başkalarına acım ada kendini beğenm işlik vardır ve tüm bu güzel şeyler, arada bu yabani ot biterse, tiksinti uyandırırlar. Kendini beğenen, yani olduğundan ya d a k a b u l
edildiğinden
daha önem li olm ak isteyen
biri, her zam an yanlış hesap yapar. Gerçi karşılarında kendini beğenm işlik ğösterisi yaptığı insanlar, korkudan ya da rahatları nı düşündüklerinden, istediği ölçüde saygıyı genellikle su n du k ları için , geçici bir başarı elde eder; ama ölçüden fazlasını istedi ğinde ona şim diye kadar verdikleri değeri onun istediği fazlalık kadar azaltarak, kötü bir intikam alırlar. İnsanların bed elini en ağır ödedikleri şey, kü çü k düşürm edir. Kendini beğenen kişi gerçekten büyük yararlılığını, ötekilerin gözünde tozlu ayaklar altında çiğnenecek kadar kuşkulu hale getirir ve kü çü k düşürür. ■— Gururlu bir tavır bile ancak, yanlış anlaşılm ayacağından ve kendini beğenm iş olarak ğörülm eyeceğinden tam am en em in olunduğunda takm ılm ahdır, örneğin dostların ve eşlerin' önün de, çünkü insan ilişkilerinde kend ini beğenm işlik, ü nünü ka zanm aktan daha büyük bir budalalık yoktur; efendi efendi yalan söylem ek öğrenilm ediyse, daha kötüdür durum.
Friedrich Nietzsche 2 6 4 ----------------------------------------------------------------— 374.
ikili
konuşma.
— ikili konuşm a yetkin konuşm adır,
çü nkü birinin söylediği her şey, kendisiyle konuşulan ö t e k i nin
kesinlikle
dikkate
alınmasıyla
kazanır belirli
rengini, tınısını ve ona eşlik eden jestleri, yani m ektuplaşm ada ki gibidir durum : bir ve aynı k işinin, m ektup yazarken kim e yazdığına bağlı olarak farklı farklı ruhsal anlatım lar sergilem esi gibi. İkili konuşm ada tek bir düşünce kırılm ası vardır: bu k ırıl m a konuşulan kişiyi, düşüncelerim izi olabildiğince güzel gör m ek istediğim iz b ir ayna gibi koyar ortaya. Peki ya iki, üç ya da daha fazla kişiyle konuşuyorsak nasıldır durum ? O zam an k o nuşm a bireyselleştirici inceliğini zorunlu olarak yitirir, değişik dikkate alm alar kesişir, birbirini ortadan kaldırır; birin e iyi ge len bir söyleyiş diğerinin zihniyetine uygun düşm ez. Bu yüzden ço k sayıda kişiyle konu şan bir insan, kendi kabuğuna çekilm e ye, olayları oldukları gibi ortaya koym aya, ama b ir konuşm ayı dünyanın en keyifli şeylerinden biri yapan insanlığın devingen eterini konu edinm eye zorlanır. E rkeklerin, tam am en erkekler den oluşan bir grupta konuştukları sese kulak verilirse, sanki tüm konu şm anın tem el bası gibidir bu ses: “buyum b e n , b u nu söylüyorum b e n , artık işinize nasıl geliyorsa!” Zeki kadın ların, topluluk içinde tanıdıkları bir erkekte genellikle yabancılaştırıcı, üzücü, korku tu cu bir izlenim uyandırm alarının nedeni budur: çok kişiyle, ço k kişi önünde konuşm aktır, onların tüm tinsel sevim liliğini çalan ve sadece b ilin çli olarak kendi kend ile rine dayandıklarını, taktiklerini ve açık zafer niyetlerini, göz alı cı b ir ışıkta gösteren: aynı kadınlar ikili konuşm alarda yeniden kadınsılaşırlar ve tinsel zarafetlerini yeniden kazanırlar.
İnsanca Pek insanca 1 „, ^ --------------------------------------------------------------------2 6 5 375.
Ölümden
sonra
süren
ün.
— U zak bir gelecekte
kabul görüyor olm a um udu taşım anın, ancak insanlığın özünde değişmeden kalacağı ve büyük olan her şeyin b ir çağda değil, I Qm
çağlarda bü yü k duyum sanm ası gerektiği kabul edildiğinde
bir anlamı vardır. Oysa bir yanılgıdır bu ; insanlık, neyin güzel ve iyi olduğuna ilişkin tüm duygu ve yargılarında çok bü yü k de ğişimler geçirir; birkaç mil önde olunduğuna ve tüm insanlığın l ı i z i m yolum uzu izleyeceğine inanm ak, hayalperestliktir. Ü slelik: görm ezden gelinen bir bilgin, kendi keşfinin başkaları ta rafından da yapılacağını ve olsa olsa daha sonra bir tarihçi tara lından kendisinin şunu ve şunu da önceden bildiğinin ama in sanları ilkesine inandırm a fırsatı bulam adığının kabul edileceği ni şim di kesinlikle hesaba katabilir. Sonraki kuşaklar tarafından kabul-görm em ek her zam an kuvvet eksikliği olarak yorum lanır. — Kısacası, kurum lanarak yalnızlaşmayı bu kadar kolay savun mam ak gerekir. Ayrıca istisnai durum lar vardır; ama büyük özelliklerim izin kabul görm esini engelleyenler, en azından b i zim hatalarım ız, zayıflıklarım ız ve deliliklerim izdir.
376.
Dostlar
ü z e r i n e . — En yakın tanıdıklar arasında bile
duyguların ne denli değişik, görüşlerin ne denli bölünm üş oldu ğunu düşün bir kez kendi kendine; aynı görüşlerin b ile dostları nın kafalarında, sendekinden tamamen farklı bir konum a ya da şiddete sahip olduklarını; yanlış anlama, birbirinden düşmanca uzaklaşma vesilesinin yüz kere doğduğunu. Tüm bunlardan son ra diyeceksin ki: tüm ittifaklarım ızın ve dostluklarımızın üzerin
Friedrich Nietzsche 2 6 6 -----------------------------------------------------------------de durduğu zem in ne kadar da güvensiz, soğuk yağmurlar ya da kötü havalar ne kadar da yakın, ne kadar da yalnızdır her bir in san! Bir kimse bu nlan ve ayrıca kendisindeki ve yakm lanndaki tüm görüşlerin ve bunların tür ve şiddetlerinin kendi eylemleri gi bi zorunlu ve sorum luluk dışı olduklannı görürse, bu görüşlerin, karakterin, uğraşının, yeteneğin ve ortam ın aynimaz iç içe geçmişligiyle içsel zorunluluğunu kavramış olur — belki böylece o bilgenin “dostlarım, dost yoktur!” diye bağırmasındaki duygunun acılığından ve keskinliğinden kurtulmuş olur. Daha çok şöyle iti raf edecektir kendi kendine: evet, dostlar vardır, ama onları sana yönelten, senin hakkm daki yanılgıları ve yanılsamalarıdır; ve se ninle dost kalabilm ek için susmayı öğrenmiş olmaları gerekir: çünkü bu tür insani ilişkiler hem en hem en her zaman, bazı şeyle rin hiç söylenilm em esine, onlara hiç dokunulmamasına dayanır lar ama bu küçük taşlar bir kez yuvarlanmaya başladıklarında, dostluk da onlann peşinden gelir ve parçalanır. En sadık dostları nın kendileri hakkında aslında ne bildiklerini öğrenince, derinden yaralanmayacak insanlar var mıdır? — Biz kendi kendimizi tanı makla ve kendi özümüzü görüşlerin ve ruh hallerinin değişken bir alanı olarak görmekle ve böylelikle bir nebze küçümsemeyi öğ renm ekle, kendimizi yeniden ötekilerle dengeye getiririz. Doğru dur, tanıdıklarımızdan her birini ve en büyükleri bile olsa, kü çüm sem ek için iyi gerekçelerimiz vardır; ama bu duygunun bize yöneltilm esi için de bir o kadar iyi gerekçe vardır. — İşte kendi mize böyle katlandığımız için, katlanm ak isteriz birbirim ize; b el ki de herkesin, şöyle söyleyeceği neşeli saat de gelecektir bir kez: “Dostlarım, dost yoktur!” diye bağırdı ölmek üzere olan bilge; “Düşm anlanm , düşman yoktur!” — diye bağırıyorum ben, yaşayan budala.
Yedinci Ana Bölüm
Kadın ve Çocuk
377.
Mükemmel
k a d ı n . — M ükem m el kadın, m ükem m el
erkekten daha yüksek b ir insan tipidir: biraz daha enderdir de. — Hayvanlara ilişkin doğabilim i bu cüm leyi m üm kün kılm ak için bir araçtır.
378.
Arkadaşlık
ve
e v l i l i k . — En iyi arkadaş olan, m u h
tem elen en iyi eşe sahip olacaktır, çünkü iyi evlilik arkadaşlık yeteneğine dayanır.
379.
Ebeveynin
b e k a s ı . — Ebeveynin karakteri ve zihniye
ti arasındaki ilişkide halledilm em iş kakafoniler, çocuğun özün de tınlam ayı sürdürür ve onun iç dünyasındaki acı çekm enin öyküsünü oluştururlar.
Friedrich Nietzsche 2 6 8 -----------------------------------------------------------------380.
Anneden
g e l e n . — Flerkes, anneden gelen b ir kadın
im gesi taşır içinde: kadınlara genel olarak saygı duyuşu ya da onları küçüm seyişi ya da onlara karşı genel olarak kayıtsız kalı şı bu im ge tarafından belirlenir.
381.
Doğayı
tashih
e t m e k . — İnsanın iyi bir babası yok
sa, kendine bir tane edinm elidir.
382.
Babalar
ve
oğullar.
— Babaların, oğul sahibi oluşla
rını telafi etm ek için yapacak çok işleri var.
383.
Seçkin
kadınların
y a n ı l g ı s ı . — Seçkin kadınlar,
bir konuyu toplum içinde konuşm ak m üm kün değilse, o kon u n u n hiç olm adığını düşünürler.
384.
B ir
erkek
h a s t a l ı ğ ı . — Erkeklerin kendini aşağılama
hastalığının en iyi şifası, akıllı bir kadın tarafından sevilm ektir.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 6 9 385.
B ir
kıskançlık
t ü r ü . — Analar, oğullarının arkadaş
larını, özel başarıları varsa, kolaylıkla kıskanabilirler. G enellikle, oğlunun kendisinden çok , oğlunda k e n d i n i
sever b ir anne.
386.
Akılcı
arkadaşlık.
— insan, yaşını başım aldığında,
babasının kendisini dünyaya getirtm ekte haksız olduğu duygu suna kapılır.
387.
Anaç
iyilik.
— Kimi annelere m utlu, değerli çocuklar
gerekir, kim ilerine de m utsuz; yoksa anne olarak iyiliklerini gös terem ezler.
388.
Değişik
oflamalar.
— E rkeklerin bazıları kadınını
kaptırdığı için o f çeker, çoğunluğu ise kim se onu kapm ak iste m iyor diye.
389.
A şk e v l i l i k l e r i .
— Aşk yüzünden yapılan evlilikler (şu
aşk evliliği denilenler) babada yanılm ış, anneye m ecb u r (m uh taç) kalm ışlardır.
Friedrich Nietzsche 2 7 0 -----------------------------------------------------------------390.
Kadınların
a r k a d a ş l ı ğ ı . — Kadınlar bir erkekle ço k
iyi arkadaşlık kurabilirler; fakat b u arkadaşlığı sürdürebilm ek için — bu n u n için elbette kü çü k b ir fiziksel antipatinin de yar dım etm esi gerekir.
391.
C an s ı k ı n t ıs ı .
— Birçok insan, özellikle kadınlar h içb ir
zam an düzenli çalışm ayı öğrenm edikleri için , can sıkıntısı duy m azlar.
392.
Aşkın
bir
unsuru.
— Kadın sevgisinin her türünde,
biraz anaç sevgi de görünür.
393.
Mekanda
birlik
ve
drama.
— Karı koca bir arada
yaşanm asaydı, iyi evliliklere daha sık rastlanıhrdı.
394.
Evliliğin
olağan
sonuçları.
—- Yükseltm eyen her
ilişki aşağı çeker, ve tersi; bu yüzden olağan olarak, erkekler ka dınları aldıklarında biraz aşağı inerler, bu sırada kadınlar biraz yükselir. Ç ok zeki erkekler, iğrenç bir ilaca direnir gibi direnir ler, b ir o kadar da gereksinirler evliliğe.
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 271 395.
Emretmeyi
öğretmek.
— M ütevazı ailelerin ço cu k
larına em retm eyi eğitim yoluyla öğretm ek gerekir, tıpkı öteki çocuklara itaat etm eyi öğretm ek gerektiği gibi.
396.
Âşık
olmayı
istemek.
— C onvenienz’in* birleştirdi
ği nişanlılar, soğuk, hesapçı y ararcılık suçlam asından kurtulabil m ek için , âşık o l m a y a da çaba gösterirler çoğun: Çıkarları ge reği düm eni Hıristiyanlığa k ıranlar da, gerçekten dindar olm ak için böyle çaba gösterirler, çü n k ü dindar m im ikleri takınm aları kolaylaşır böylece.
397.
Aşkta
durmak
yok.
— Yavaş tem poyu s e v e n bir
müzisyen, aynı m üzik parçasını her defasında daha yavaş çala caktır. Böylelikle, h içbir aşkta durm ak yoktur.
398.
U t a n g a ç l ı k . — K ad ınların güzelliği ile birlikte, genel ola rak utangaçlıkları da artar.
399.
Dayanıklı
e v l i l i k . — H er bir eşin, diğeri sayesinde b i
reysel bir hedefe ulaşmak isted iğ i bir evlilik, uzun süre dayanır;
Friedrich Nietzsche 2 7 2 ----------------------------------------------------------------------------------
örneğin kadın erkeğin sayesinde ünlü birisi, erkek kadının saye sinde sevilen birisi olm ak istiyorsa.
400.
Proteus'
d o ğ a s ı . — Kadınlar tam am en, kendilerini se
ven erkeklerin tasarım ındaki hallerine duydukları sevgiyle ya şarlar.
401.
Sevmek
ve s a h i p
olmak.
— Kadınlar önem li bir er
keği genellikle ona tek başlarına sahip olm ak isteyerek severler. K ibirlerine dokunacak olm asaydı, seve seve kilit altında tutarlar dı onu: kibirleri ise, o erkeğin başkalarına da önem li görünm e sini ister.
402.
İy i
b ir
evliliğin
sınavı.
— İyi bir evlilik, bir kez
b ir “istisna”ya dayanmasıyla' kanıtlar kendini.
403.
Herkese mi.
her
şeyi
kabul
ettirmenin
yönte
— Her bir kim se huzursuzluklarla, korkularla, işin ve dü
şü ncelerin yığılmasıyla öyle bitk in ve zayıf düşürülebilir ki, kar m aşık görünen bir şeye artık karşı koyam ayıp teslim olur — diplom atlar ve kadınlar bilir bunu.
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 7 3 404.
Namusluluk
ve
dürüstlük.
— Tüm yaşamları b o
yunca, geçim lerini sadece gençlikteki çekiciliklerine borçlu o l mak isteyen ve bu kurnazlık bir de görm üş geçirm iş anneleri ta rafından kulaklarına fısıldanan kızlar, kibar fahişelerle' aynı şe yi istem ektedirler, ancak onlardan daha uyanıktırlar ve onlar ka dar da nam uslu değillerdir.
405.
Maskeler.
— İç dünyalarını arasanız da bulam ayacağı
nız, salt m askelerden ibaret kadınlar vardır. Böyle adeta hayalet gibi, zorunlu olarak doyum suz bırakan varlıklara gönül indiren erkekler yakınıp duracaklardır, ama tam da bu kadınlar erkeğin isteğini en güçlü bir biçim de kışkırtabilirler: erkek on u n ruhu nu arar — arar durur hiç durm adan.
406.
Uzun
bir
söyleşi
olarak
evlilik.
— Kişi, b ir ka
dınla evlenirken şu soruyu sorm alıdır kendine: bu kadınla yaş lılık yıllarına dek iyi sohbet edeceğine inanıyor m usun? Evlilik teki başka her şey geçicidir, ama ilişkinin zam anının çoğu k o nuşm ayla geçer.
407.
K ız
çocuğunun
düşleri.
— D eneyim siz kızlar, bir
erkeği m utlu kılm anın kendi ellerinde olduğunu d üşünerek gu
Friedrich Nietzsche 2 7 4 -----------------------------------------------------------------rur duyarlar kendileriyle; daha sonra, b ir erkeği m utlu kılm ak için sadece bir kız gerektiğini kabul etm enin, o erkeği k ü çü m se m ek olduğunu öğrenirler. — Kadınların kibirliliği, bir erkeğin m utlu b ir kocadan daha fazla olm asını gerektirir.
408.
F a u s t ’u n şi.
ve
G r e t c h e n ’i n '
soyunun
tükeni
— Bir bilginin ço k zekice bir görüşü uyarınca, günüm üz Al
m anya’sının okum uş erkekleri M efistofeles ve W agner’in b ir ka rışım ına benziyorlar ama, büyükbabaların (en azından g ençlik lerinde) içlerinde gürlediğini hissettikleri Fau st’a değil kesinlik le: D em ek ki — cüm leyi devam ettirecek olursak —
Gr e tc -
h e n iki nedenle uym uyor onlara. Ve öyle görünüyor ki, artık özlenm edikleri için tükeniyor soyları.
409.
Gymnasium ları.
öğrencileri
olarak
kız
çocuk
— Ne olur, bir de Gym nasium eğitim im izi yüklem eyelim
kızların üstüne! Bu eğitim ki zeki, bilgiye susam ış, ateşli gençle ri — öğretm enlerinin kopyaları yapar çoğun!
410.
R a k i b e s i z . — Kadınlar kolayca anlarlar, bir erkeğin ru hun u n bir sahibesi olup olm adığını; rakibesiz sevilm ek isterler, ve ilerlem e hırsının hedeflerine, siyasal görevlerine, bilim lerine ve sanatlarına tutkuyla bağlıysa erkek, bunları kınarlar. Meğerki \erkek bunlar sayesinde sivrilsin — o zam an erkekle b ir aşk ba-
insanca Pek İnsanca 1______________________ gı içindeyseler, aynı zamanda k e n d i l e r i de sivrilm eyi um ar lar; bu durumda kolaylık gösterirler sevgililerine.
411.
Kadın
a n l a ğ ı . — Kadınların anlağı yetkin bir h ükm etm e,
çabuk karar verme gücü', tüm avantajlardan yararlanma olarak gösterir kendini. Tem el özellikleri olarak kalıtım la çocuklarına geçirirler bunu, baba da istem in karanlık arka planını verir. Ba banın etkisi, yeni yaşam ın icra edileceği ritm i ve arm oniyi belir ler adeta; ama ezgi anneden gelir. — Bir şeyi önceden hazırlam a sını bilenler için söyleyelim: kadınlarda anlama yetisi vardır, er keklerde ise maneviyat ve tutku. Erkeklerin anlama yetileriyle gerçekten bu kadar ço k şey başarabilm eleri çelişm ez bununla: onların itkileri daha derin, daha şiddetlidir; kendinde pasif bir şey olan anlama yetilerini bu kadar ileriye götürürler. Kadınlar genellikle sessizce hayran kalırlar, erkeklerin kendi maneviyatla rına duydukları saygıya. Erkekler eş seçerken, özellikle derin m a neviyat sahibi, akıllı, çabuk karar verm e gücüne sahip ve seçkin varlıklar aradıklarında, aslında erkeğin idealize edilm iş erkeği, kadının ise idealize edilmiş kadını aradığı, yani kendi özellikleri ni bütünlem eye değil, tamamlamaya çalıştıkları açıkça görülür.
412.
H e s i o d o s ’u n b i r y a r g ı s ı
d o ğ r u l a n d ı . — Kadın
ların akıllılığının bir belirtisi, b ir an kovanındaki erkek arılar gi bi, h em en h em en her yerde karınlarını doyurm asını bilm eleri dir. Bunun başlangıçta ne anlam a geldiği ve neden erkeklerin kadınlardan beslenm edikleri bir düşünülsün. E lbette erkeklerin
Alo
Friedrich Nietzsche ’ 7 6 -----------------------------------------------------------------kibri ve onurlarına düşkünlüğü; kadınların akıllılığından daha b üyük olduğundan; çünkü kadınlar tabi olm a sayesinde esas avantajlarını, yani hükm etm eyi güvencelem esini bilirler. Ç ocu k ların bakım ı bile başlangıçta kadınların akıllılığı tarafından, işten olabildiğince kaçm anın bahanesi olarak kullanılabilm iştir. Şim di bile, örneğin ev işlerine bakan kadın olarak gerçekten çalış tıklarında, bunu kafa karıştırıcı bir itiraza dönüştürm eyi biliyor lar; b u yüzden erkekler onların çalışm asının yararını on kat abartm a yoluna gidiyorlar.
413.
Miyoplar
âşıktır.
— Bazen, âşığı iyileştirm ek için , da
ha güçlü bir gözlük bile yeterlidir; bir yüzün, b ir figürün yirmi yıl sonrasını tasavvur etm e gücüne sahip birisi, belki de h iç ra hatsız edilm eden yaşar.
414.
Nefret
eden
kadınlar.
— Kadınlar nefret duygusu
içindeyken, erkeklerin olduğundan daha tehlikelidirler; ön celik le düşm anca duyguları b ir kez uyandığında, h içb ir hakseverlik le dizginlem ezler kendilerini, nefretlerini varabileceği son n o k taya kadar rahatça büyütürler; ayrıca (her insanda, h er partide b u lu nan) yaralı noktaları bu lm ak ve oradan vurm akta ustadırlar: h an çer gibi sivri anlam a yetileri bu konuda büyük yararlılık gös terir (oysa erkekler yaraları görünce çekinik, genellikle yüce gö nüllü ve uzlaşm acı bir ruh haline girerler).
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 7 415.
A ş k . — Kadınların aşktaki putperestlikleri, aslında ve başlangıçsal olarak aşkın tüm idealleştirm eleri sayesinde güçlerini artırdıkları ve erkeklerin gözünde kendilerini her zaman daha arzulanır olarak gösterdikleri için , akıllıca bir buluştur. Ne ki, aşkın değerinin böyle abartıhşm a yüzyıllar boyunca alışıldığın dan, kadınlar kendi tuzaklarına düşm üş ve bu başlangıcı u n u t m uşlardır. Şim di onlar erkeklerden daha çok yanıltılanlardır ve bu yüzden h er kadının yaşam ına handiyse zorunlu olarak giren bu hayal kırıklığı yüzünden daha ço k acı çekerler — yanılgıya ve hayal kırıklığına uğratılabilm ek için yeterli hayal güçleri ve anlam a yetileri varsa.
416.
Kadınların
özgürleşimi
üzerine.
— Kadınlar
sevmeye, hem en yana ya da karşı duygular beslem eye bu kadar alışkınlarsa, adil olabilirler mi? Bu yüzden de davalardan ço k k i şilere yandaş olurlar: davalardan yana olduklarında da, derhal o davanın m ilitanı olurlar ve böylelikle davanın salt m asum etki sini m ahvederler. Bu yüzden siyaset ve bilim in bazı dalları (ö r neğin tarih) onlara açıldığında hiç de küçüm senm eyecek bir tehlike doğar. Ç ünkü, bilim in ne olduğunu gerçekten b ilen bir kadından daha ender bulunan bir şey var mıdır? Hatta en iyile ri, bilim e karşı gizli bir küçüm sem e beslerler bağırlarında, sanki bir biçim de ondan üstünlerm iş gibi. Belki tüm bunlar d eğişebi lir, şim dilik böyledir.
„ „ Friedrich Nietzsche 2 7 8 -----------------------------------------------------------------417.
Kadınların
yargılarında
esin.
— Kadınların ya
na ve karşı olm ak yönünde verdikleri o ani kararlar, kadınların ansızın ortaya çıkıveren sem patileri ve antipatileri sayesinde k i şisel ilişkilerin yıldırım hızıyla aydınlanm ası, kısacası kadın ada letsizliğinin kanıtları, seven erkekler tarafından sanki tüm ka dınlar D elfoi kazanı ve defne tacı' olm asa da bilgelik esinlerine sahiplerm iş gibi b ir parıltıyla çevrelenebilir: kadınların sözleri, ço k uzun süre sonra bile kahin kadınların kehanetleri gibi y o rum lanır ve açıklanır. Ama her kişiden ve her davadan yana b a zı şeyler ileri sürülebileceği gibi, bunlara karşı bazı şeylerin de ileri sürülebileceği, her şeyin sadece iki yönlü değil, üç ya da dört yönlü olduğu düşünülürse böyle apansız kararlarla tam a m en yanılgıya düşm ekm ek de hem en hem en zordur; denilebilir ki: şeylerin doğası, kadınların her zam an haklı çıkabilecekleri biçim d e düzenlenm iştir.
418.
Kendini
s e v d i r m e k . Seven iki kişiden genellikle b iri
si seven diğeri de sevilen olduğu için , h er sevda ilişkisinde aynı kalan bir sevgi niceliği bulunduğu inancı doğm uştur: birisi b u n dan ne kadar çoğunu kendisi için alırsa ötekine de o kadar az kalacaktır. Bu iki kişiden her birin in k ibrin in de, sevilm esi gere ken in kendisi olduğuna kendisini ikna etm esi bir istisnadır; bu durum da ikisi de k end ilerini sevdirm ek isterler: işte bu yüzden evlilikte bazen yarı gülünç yarı absürd sahneler yaşanır.
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------2 7 9 419.
Kadın
kafasındaki
ç e l i ş k i l e r . — Kadınlar nesnel
olm aktan çok kişisel olduklarından, m antıksal açıdan birbiriyle çelişen doğrultular, onların düşünce çevrelerinde uyum için d e dir: bu doğrultuların tem silcilerine sırasıyla hayranlık duyar ve on lan n sistem lerim bütünüyle kabul ederler: ancak, h er yerde daha sonra yeni bir kişiliğin ağırlık kazanacağı kör bir n o kta ka lır. Belki de yaşlı bir kadının kafasındaki tüm felsefe, daha çok böyle kör noktalardan oluşmaktadır.
420.
K im
daha
çok
acı
ç e k i y o r ? — Bir kadın ile b ir er
kek arasında çıkan kişisel bir anlaşm azlık ve kavgadan sonra, bir taraf genellikle ötekine acı çektirm iş olm a düşüncesiyle acı çe ker; diğer taraf ise genellikle ötekine yeterince acı çektirm ediği düşüncesiyle acı çeker, bu yüzden de gözyaşlarıyla, h ıçkırıklar la ve yüzünü buruşturarak onu sonradan da üzmeye çalışır.
421.
Kadının
yüce
gönüllülüğünün
s ı r a s ı . — Tö-
re’nin talepleri b ir kez zihinden çıkartıldığında, doğa ve akıl bir erkeğe art arda birkaç kez evlenm eyi em retm ez m i diye düşünü lebilir: şöyle ki, önce yirm i iki yaşındayken kendisinden büyük, tinsel ve törel bakım dan kendisinden üstün bir kızla evlenir ve bu kız yirm ili yaşların tehlikelerinde (hırs, nefret, k en d in i hor görm e, h er türden tutku) onun yol göstericisi olabilir. Daha son ra bu kadının sevgisi tam am en anaç bir sevgiye dönüşecek ve er
Friedrich Nietzsche 2 8 0 -----------------------------------------------------------------keğin otuzlu yıllarm da ço k genç bir kızla evlenm esine katlan m akla kalmayıp bunu teşvik edecek ve bu kızın eğitim ini bizzat ü stlenecektir. — Evlilik yirm ili yaşlarda gerekli, otuzlu yaşlarda ise yararlı ama gerekli olm ayan bir kurum dur: yaşam ın sonraki yıllarında ise genellikle zararlıdır ve erkeğin tinsel gerile)nşini hızlandırır.
422.
Çocukluğun
trajedisi.
— Soylu ve yüce çabaları
olan insanların en şiddetli savaşım larını çocukluklarında ver m ek zorunda kalışları, belki hiç de ender b ir durum değildir: ör neğin zihniyetlerini, düşük düzeyde düşünen, görünüşe ve ya lancılığa düşkün bir babaya kabul ettirm ek zorunda kalırlar, ya da Lord Byron ğibi, çocuksu ve öfkeli b ir anneyle sürekli kavga halinde yaşarlar. Böyle bir şey yaşantılandığm da, en büyük, en tehlikeli düşm anın asıl kim olduğunu bilm ek yaşamı boyunca in citm eyecektir kişiyi.
423.
Ebeveyn
b u d a l a l ı ğ ı . — Bir insan hakkında yargıda
bu lu nu lu rken en vahim hatalar onun ebeveyni tarafından yapı lır: bir gerçektir bu , ama nasıl açıklam alı bunu? Ebeveynler, ço cu k hakkında çok fazla deneyim e sahiptirler de, b ir bütünlük halinde toparlayam ıyorlar m ıdır bunu? Yabancı halklar arasında gezenlerin, bir halkın genel ayırt edici özelliklerini, konaklam a larının sadece ilk d önem inde doğru olarak kavrayabildiklerine işaret ediliyor; bu halkı ne kadar çok tanıyorlarsa onun tipik ve ayırt edici yönlerini de o kadar ço k unutuyorlarm ış. Y akını-gör-
insanca Pek insanca 1
281
dükleri anda, u zağı-görm eyi bırakıyor gözleri. Ebeveynler de, ona yeterince uzak durm adıkları için m i yanlış yargıda b u lu nu r lar çocukları hakkında? — Tam am en farklı bir açıklam a da şöy le olabilir; insanlar kendilerini çevreleyen en yakın şey h akk ın da artık düşünm ez, ona sadece katlanırlar. Belki de, ebeveynle rin, çocukları hakkında bir kez yargıda bu lu nm ak zorunda kal dıklarında bu kadar keskin yargılam alarının nedeni, alışkanlık tan kaynaklanan bir düşüncesizliktir.
424.
Evliliğin
geleceğinden.
— Kadm cinsinin eğitilm e
sini ve yükseltilm esini kendilerine görev edinen o soylu, özgür düşünceli kadınların gözden kaçırm am aları gereken b ir nokta var: en yüksek kavranışı içinde karşı cinsten iki insanın ruhsal dostluğu olarak, yani yeni bir kuşağın üretilm esi ve eğitilm esi için yapılan, gelecekte olm asını um duğum uz gibi bir evlilik — tensel olanı adeta daha büyük bir am aç için, sadece ender, gel geç bir araç olarak kullanan böyle b ir evlilik, herhalde düşünül mesi gerektiği gibi doğal bir yardım cıyı, m e t r e s l i k
ilişki
s i n i gerektirir; çünkü erkeğin sağlığı açısından, evli olduğu ka dının, onun cinsel gereksinim ini doyurmaya da tek başına h iz met etm esi gerekse bile, eş seçim inde, sözü edilen hedeflere zıt, yanlış bir görüş açısı belirleyici olacaktır: yeni kuşakların ü retil mesi rastlantıya kalacak, m utlu bir eğitim ise enikonu olanaksızlaşacaktır. Arkadaş, yardım cı, çocuk doğuran, anne, aile reisi, ev idarecisi olm ası gereken, belki de erkekten ayrı olarak kendi işi nin ve görevinin başında durması gereken iyi bir eş, aynı zam an da bir m etres olamaz: genel olarak kendisinden çok şey istenm iş olur. Bu yüzden gelecekte, Perikles’in zamanında Atina’da ger-
Friedrich Nietzsche 2 8 2 -----------------------------------------------------------------çekleşenin tam tersi ortaya çıkabilir; o zamanlar evli oldukları kadınlarda m etreslikten başka bir şey bulam ayan erkekler, sade ce kadınların zarafetinin ve tinsel kıvraklığının yaratabileceği, kafayı ve yüreği özgürleştiren bir dostluğun çekiciliğini de iste dikleri için, ayrıca Aspasia’lara' yönelm işlerdir. Evlilik gibi, tüm insani kurum lar sadece ılım lı derecede bir pratik idealize etm e ye izin verirler, aksi halde derhal kaba tedaviler zorunlu olur.
425.
Kadınların
Sturm
und
Drang'
dönemi.
—
Avrupa’n ın üç ya da dört uygar ülkesinde, birkaç yüzyıllık eği tim sonucunda kadınlardan ne istenirse yapılabilir, hatta cinsel anlam da olm asa bile, başka her anlam da erkek bile yapılabilir. Böyle bir etkilem e altında bir kere erkeklerin tüm erdem lerini ve güçlü yanlarını alm ış olacaklardır, bu sırada onların zayıf yanla rını ve kötü alışkanlıklarını da göze alm aları gerekecektir; dedi ğimiz gibi, bu kadar ço k şey elde edilebilir. Ama böylelikle orta ya çıkan, kadınların kadim takıları olan delilikleri ve adaletsiz liklerinin, kazanılm ış ve öğrenilm iş olan üzerinde hâlâ üstünlük kurm aya çalıştığı belki birkaç yüzyıl sü rebilecek ara duruma n a sıl katlanacağız? Bu dönem de erkeklerin başlıca duygulanım ını öfke oluşturacaktır, sanatların ve bilim in görülm em iş b ir heves karlık yüzünden batm ış ve çam ura bulaşm ış olm alarına, felsefe n in kafa karıştırıcı bir gevezelikle ölüm üne konuşulm asına, her zam ankinden daha fantastik ve fanatik bir biçim d e politika ya pılm asına, eski törenin koruyucuları olan kadınların bizzat gü lü n ç duruma düşm elerinden ve her bakım d an törenin dışında kalm aya çalışm alarından ötürü toplum un tam am en çözülmeye yuz tutm asına duyulan öfke. Kadınlar en bü yü k güçlerini töre
insanca Pek İnsanca 1 den
„„„ 283
alıyorsa, töreden vazgeçtikten sonra, benzer bir güç bollu
ğunu yeniden kazanm ak için neye tutunm aları gerekecektir?
426.
Özgür
tinli
ve
evlilik.
— Özgür tinliler, kadınlar
la yaşayacaklar m ıdır? Genel olarak onların günüm üzün hakikati-d ü şü n enleri, h’akikati-kon u şanları olarak antikçağm kahin' kuşları gibi y a l n ı z
uçmayı
tercih etm eleri gerektiğine ina
nıyorum .
427.
Evliliğin
mutluluğu.
— Alışılmış ne varsa, gitgide
daha sağlam laşan bir örüm cek ağı örer etrafımıza; ve ço k geçm e den iplerin kalın sicim lere dönüştüğünü ve ortada da, kendini buraya tutsak etm iş ve kendi kanını em m esi gereken örüm cek olarak kendim izin durduğunu fark ederiz. Bu yüzden özgür tin li, tüm alışkanlıklardan ve kurallardan, kalıcı ve kesin olan her şeyden nefret eder, bu yüzden hep yem den acıyla parçalar etra fındaki ağı; b u n u n sonucunda irili ufaklı sayısız yara yüzünden acı çekecek olm asına karşın — çü nkü o ipleri k e n d i n d e n , kendi b ed enind en, kendi ruhundan koparm ası gerekir. Şim diye dek nefret ettiği yerde sevm esini öğrenm elidir, ve tersi. Daha önce iyiliğinin bereketini saçtığı tarlaya canavar tohu m lan n ı ek m ek, olanaksız bir şey olm am alıdır kendisi için. — Evliliğin mutluluğu için yaratılıp yaratılm adığı, buradan çıkartılabilir.
Friedrich Nietzsche 2 8 4 -----------------------------------------------------------------428.
Ç ok yakın.
— Bir insanla ço k yakın yaşıyorsak, sanki iyi
bir bakır gravüre hep çıplak parm akla dokunuyor gibiyizdir; gü nün birinde kötü kirli kağıttan başka b ir şey kalm az elimizde. Bir insanın ruhu da sürekli dokunm ayla tükenir sonunda; en azından bize sonunda tükenm iş g ö r ü n ü r . — Başlangıçtaki resm ini ve güzelliğini bir daha asla görem eyiz. Kişi, kadınlarla ve dostlarla ço k sam im i ilişki yüzünden hep yitirir; bazen yaşam ı n ın incisini yitirir.
429.
A l t ı n b e ş i k . — Özgür tinli, kadınların onun üzerinde hü küm sürdükleri anaç özen ve denetimi üstünden silkip atmaya nihayet karar verdiğinde, her zaman soluk alacaktır. Ondan k o r kuyla esirgenen sert bir hava akım ının ne zararı vardır ki ona, ya şam ında gerçek b ir zararın, yitiğin, kazanın, bir hastalanm anın, borçlanm anın, baştan çıkarm anın bir fazla ya da bir eksik oluşu nun ne önem i vardır ki, altın beşiğin, tavuskuşu tüyünden yelpa zenin ve bir bebek gibi beklenip şımartıldığı için bir de m innet tar olma zorunluluğunun ezici duygusunun özgürsüzlüğüyle karşılaştırıldığında? Bu yüzden, etrafını saran kadınların anaç zihniyetinin ona sundukları süt, kolaylıkla safraya dönüşebilir.
430.
Gönüllü
k u r b a n . — Ö nem li kadınlar, ünlü ve büyük
kocalarının yaşam ını, adeta öteki insanların genel m uhalefetine ve zam an zaman da kırgınlığına m uhatap olarak kolaylaştırırlar
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------2 8 5 en iyi. Büyük adam ların çağdaşları, onların b irço k hatasını ve çılgınlığını, hatta büyük adaletsiz eylem lerini, maneviyatlarını rahatlatm ak için asıl kurban olarak kötü davranabilip, boğazla yabilecekleri birini bulduklarında görm ezden gelirler. Bir kadı nın, kendini bu kurbanlığa sunacak hırsı içinde bulm ası ender değildir, ve o zam an erkek elbette ço k hoşnut olabilir — yani, yakınında böyle gönüllü bir yıldırım , fırtına ve yağm ur parato nerinin bulunm asından hoşlanacak denli egoist ise.
431.
H oş m u h a l i f .
— Kadınların dingin, tekdüze, m utlu bir
uyum içindeki varoluşa ve ilişkiye duydukları doğal eğilim , ya şam denizi üzerindeki etkilerinin yağı andıran ve yatıştırıcı özel liği, ister istem ez özgür tinlinin kahram anca içsel dürtüsüne kar şı işler. Kadınlar gezgin m ineralogların yolundaki taşları, ayakla rı takılm asın diye kenara çekenler gibi davranırlar farkında ol m adan — oysa berikiler tam da bu taşlara ayakları takılsın d i y e çıkm ışlardır yola.
432.
İk i
ünsüzün
uyumsuzluğu.
— Kadınlar hizm et
etm ek isterler ve böyle m utlu olurlar: özgür tinli hizm et edilm ek istemez ve böyle m utlu olur.
433.
X a n t h i p p e . — Sokrates, gereksindiği gibi bir kadın b u l du, — ama yeterince tanısaydı o da seçm ezdi bu kadını: bu öz
Friedrich Nietzsche
286-----------------------------------------------------------gür tinlinin kahram anlığı da buraya kadar varm am ıştı. G erçek ten de Xanthippe evini ve yuvasını Sok rates’e yaşanmaz ve te kinsiz' kılarak, asıl m esleğinin içine daha ço k itti onu; sokaklar da ve gevezelik ve aylaklık edilebilen her yerde yaşamayı öğret ti ona ve böylelikle Atina’n ın en büyük sokak -d iyalek tikçisi ola rak eğitti onu: sonunda Sokrates de, güzel Atina atının ensesine, ona huzur verm esin diye bir tanrı tarafından kondurulm uş b ez dirici bir atsineğine benzetm ek zorunda kaldı kendisini.
434.
Uzağı
g ö r m e z . — Nasıl ki anneler çocukların ın sadece
gözle görülebilir ve duyuyla algılanabilir acıları için duyarlılık ve özen gösteriyorlarsa, yükseklere ulaşmaya çalışan erkeklerin eş leri de kocalarının acı çekm esinden, m ahrum iyet içind e yaşam a sından ve hatta aşağılanışından ötesini görem iyorlar — oysa b e l ki de tüm bunlar sadece kocalarının yaşam daki doğru duruşu nun bir belirtisi olm akla kalm ayıp, büyük hedeflere günün b i rinde m u t l a k a ulaşılacağının da garantileridir. Kadınlar, her zam an gizliden gizliye kocalarının yüksek ruhuna karşı entrika çevirirler; onları, gelecekleri konusunda, acısız, rahat b ir bugün uğruna aldatm ak isterler.
435.
E rk
ve
özgürlük.
— Kadınlar erkeklerine ne kadar
b üyük bir saygı duysalar da, toplum tarafından kabul edilen güçlere ve tasarımlara daha ço k saygı duyarlar: binlerce yıl b o yunca, özellikle egem enlere iki bü klüm , elleri göğüslerine ka vuşturulm uş bir biçim de yaklaşmaya alışm ışlardır ve kam usal
insanca Pek insanca 1 --------------------------------------------------------------------2 8 7 erke h er türlü karşı çıkışı kınarlar. Bu yüzden, kasıtlı bile dav ranm adan, sadece içgüdüyle, özgür tinlice b ir bağım sız çabanın tekerine çom ak olurlar ve durum a göre kocalarını, özellikle de kadınların bu yaptıklarının aşk olduğuna hâlâ kendilerini ikna etm eye çalıştıklarında, son derece sabırsız kılarlar. Kadınların yöntem lerini kınam ak ve bu yöntem lerin güdülerine yüce gö nüllülükle saygı duym ak — işte budur erkeklerin tarzı ve ço ğunlukla da erkeklerin um utsuzluğu.
436.
Ceterum
c e n s e o . ' — Bir hadım lar toplum unun, miras
hakkının kaldırılm ası için genelge yayınlaması gülünçtür, ço cuksuz kişilerin b ir ü lkenin yasalarının konuluşunda çalışm ala rı daha az gülünç değildir: — geleceğin okyanusuna güvenle yelken açabilm eye yetecek kadar ağırlıkları yoktur gem ilerinde. Ancak, en genel kabul edilm eyi ve toplam varoluşun küçüm senişini kendine görev olarak seçm iş birisinin, bir aile, beslenm e, güvence, kadm ve çocuğa göz kulak olm a gibi kişisel kaygılarla yüklenm esi ve teleskopunun önüne, uzaktaki yıldızlardan b ir kaç ışığın bile geçem eyeceği o bu lanık örtüyü germesi de bir o kadar saçm a görünür. Böylece ben de, en yüksek felsefi türden olaylarda tüm evlilerin kuşkulu kişiler olduğu ilkesine varıyo rum.
437.
S o n u n d a . — Değişik baldıran türleri vardır ve yazgı ge nellikle özgür tinlinin dudaklarına bu zehirli içkiden bir bardak koym anın b ir fırsatını bulur — sonradan tüm dünyanın dediği
288
Friedrich Nietzsche ■ gibi, onu “cezalandırm ak” için. Etrafındaki kadınlar ne yapar pe ki? Ahlayıp vahlayacaklar ve belki de düşünürün günbatım ı h u zurunu bozacaklardır: Atina zindanında yaptıkları gibi, “Ey Kriton, söyle birisine de şu kadınları uzaklaştırsın burad an” dem iş ti sonunda Sokrates. —
Sekizinci Ana Bölüm
Devlete Bir Bakış
438.
Söz
istemek.
— Günüm üzde tüm partilerin ortak yö
nü, dem agojik karakterleri ve kitleleri etkilem e niyetleridir; hep si de, sözü edilen niyet yüzünden ilkelerini büyük alfresco' ap tallıklarına dönüştürm ek ve onları bu halleriyle duvara resm et mek zorundadırlar. Bunda değiştirilecek bir şey yok, buna karşı parm ak kaldırm ak bile gereksiz; çü nkü bu alanda V oltaire’in söylediği şey geçerlidir: quand la populace se m êle de raisonner, tout es perdu.^ Bunun gerçekleşm esinden bu yana yeni koşullar tıpkı deprem in toprak dokusunun eski sınırlarını ve hatlarını ötelemiş ve m ü lkün değerim değiştirm iş olm asının kabullenil mesi gibi kabullenilm elidir. Ayrıca: tüm politikada, olabildiğin ce çok kişinin yaşam ını katlanılır kılm ak söz konusuysa, bu ola bildiğince ço k kişinin katlanılabilir bir yaşamdan ne anladıkları nı belirlem eleri gerekir; anlağın bu hedef için doğru araçları da bulacağına güveniyorlarsa, bu ndan kuşku duym ak neye yarar? işte b ir defa kendi m utluluklarını ve m utsuzluklarını kendi elle rine alm ak i s t e m e k t e d i r l e r
ve eğer bu ken d i-b elirlem e
Friedrich Nietzsche 2 9 0 -----------------------------------------------------------------duygusu, kafalarının barındırdığı ve günışıgına çıkardığı beş al tı kavram dan duyulan gurur, pratikte sınırlılığının korku n ç so nuçlarına seve seve katlanacakları kadar hoş kılıyorsa yaşam lannı onlara: itiraz edecek pek b ir şey yoktur bunda, yeter ki sınır lılık h e r
şeyin
bu anlam da politika olm asını, h e r k e s i n
bu ölçütlere göre yaşam asını ve etkin olm asını istem eye dek var m asın. Ö n celikle, bazı kişilere politikadan kaçınm a ve biraz k e narda durm a hakkı herkesten daha çok tanınm alıdır: k e n d i-b e lirlem ekten hoşlanm ak da onları buna sürükler, susm anın, özel likle çoklar ya da sadece çoklar konuştuğunda susm anın biraz gururla da ilişkisi olabilir. Bundan sonra, bu azların, çokların m utluluğuna ki bundan halklar ya da halk katm anları anlaşılsın, o kadar önem verm eyişleri ve zam an zaman ironik b ir yüz ifade si takınm aları hoş görülm elidir; çünkü onların ciddiyeti başka bir yerdedir, m utlulukları başka bir kavram dır, hedefleri sadece beş parm aktan ibaret olan o hantal ele sığmaz. Sonunda — o n lara elbette ço k zor söylenecek olan ama yine de söylenm esi ge reken — zam an zam an suskun yalnızlıklarının dışına çıktıkları, ciğerlerinin gücünü bir kez daha denedikleri bir an gelir: o za m an tıpkı orm anda yolunu kaybetm iş kişiler gibi seslenirler b ir birlerine, birbirlerini yeniden tanım ak ve yüreklendirm ek için; bu sırada elbette yüksek sesle dillendirilir, bunun için belirlen m em iş kulaklara hoş gelm eyen bazı şeyler. — İmdi, hem en ar dından yeniden sessizleşir orm an, öyle sessizleşir ki, içinde, üze rinde ve altında yaşayan sayısız böceğin vızıltısı, uğultusu ve pır pırı açıkça duyulabilir. —
439.
Kültür
ve
k a s t . — Yüksek bir kültür, ancak toplum da
İnsanca Pek İnsanca 1______________________ iki değişik kastın bulunduğu yerde ortaya çıkabilir: çalışanlar ve aylaklar, gerçekten aylaklık edebilenler; ya da daha kuvvetli bir anlatım la: zorunlu çalışanlar kastı ve gönlünce çalışanlar kastı.' Y üksek bir kültürün üretilm esi söz konusu olduğunda, m utlu luğun dağılımı görüş açısı önem sizleşir; yine de aylaklar kastı acı çekm eye daha yatkındır, daha çok acı çeker, varoluştan aldığı keyif daha azdır, görevi daha büyüktür, ik i kastın arasında üst kasttaki daha küt, daha az zeki aile ve bireylerin alt kasta düşü rülm eleri ve buradaki daha özgür insanların üst kasta girm eleri biçim in d e bir takas gerçekleşirse: ufkunda artık sadece belirsiz arzuların açık denizinin görüldüğü bir durum a ulaşılm ış olur. — Eski çağın giderek duyulm azlaşan sesi böyle konuşuyor bizi m le; ama onu duyacak kulaklar nerede?
440.
Soyluluk
üzerine.
— Soylu erkek ve kadınların di
ğerlerinden üstün oldukları ve daha büyük bir değer biçilm e h akk ın ı onlara tartışmasız veren, kalıtım yoluyla daha da artan ik i sanattır: em redebilm e sanatı ve gururla itaat etm e sanatı. — im d i, em retm enin gündelik işlerden olduğu her yerde (örneğin bü yü k ticaret ve endüstri dünyasında) “soylu” cinslere benzer b ir şey ortaya çıkar, ama onlarda seçkin itaat tavrı eksiktir, b eri kilerd e feodal durum ların kalıtım yoluyla geçm esinden kaynak lanır bu , ve artık bizim k ü ltü r-iklim im izd e yetişm eyecektir.
441.
Astın
üste
b a ğ l ı l ı ğ ı . — Asker ve m em ur devletlerin
de b ü yü k değer verilen astın üste bağlılığı, bizde ço k geçm eden
Friedrich Nietzsche 2 9 2 -----------------------------------------------------------------inam im azlaşacaktır, tıpkı Cizvitlerin kapalı taktiğinin çoktan inanılm azlaşm ış olm ası gibi; ve bu bağım lılık artık olanaksızlaş tığında b ir dizi ço k şaşırtıcı sonuca artık ulaşılam ayacak ve d ün ya yoksullaşacaktır. Astın ü ste'bağım lılığın ın da ortadan k alk ması gerekiyor, çü nkü tem elini oluşturan m utlak otoriteye, n i hai hakikate duyulan in an ç ortadan kalkıyor; askeri devletlerde bile bu bağlılığı yaratacak yeterli fiziksel güç yoktur ama hü küm darlığa ait olana, sanki insanüstü bir şeyin karşısındaym ış gibi, kalıtım yoluyla edinilm iş bir perestiş etm e vardır. — D a ha
özgür
ilişkilerde ancak sadece koşullara bağlı olarak k ar
şılıklı bir sözleşm e sonucunda, yani her türlü kişisel yarar çek in cesiyle, tabi olunur.
442.
Halk
ordusu.
— Şim di bu kadar yüceltilen h alk ordu
sunun en büyük zararı, en yüksek uygarlığın insanlarının israf edilm esidir; tüm koşu lların uygun oluşu sayesinde vardır bu in sanlar — böyle narin örgütlenm iş beyinleri üretecek rastlantısal koşulları yaratm ak için büyük zam an dilim leri gerektiğinden, nasıl da idareli ve çekine çekine kullanılm alıdırlar! Ne var ki. Yunanlıların Yunan kanm a öfke duymaları gibi, şim di de Avru palIlar Avrupah kanına öfke duyuyorlar; üstelik göreli olarak, genellikle kurban edilenler, bo l ve iyi bir döl güvenceleyen en yüksek eğitim görm üşlerdir; çünkü bunlar savaşta, kom utan olarak en ön saflarda yer alıyorlar ve ilerlem e hırslarının daha büyük oluşundan dolayı, kendilerini tehlikeye en ço k onlar atı yorlar. — Şim di, patria ve h o n o r’dan' tam am en farklı ve daha büyük görevlerin bulunduğu yerde, kaba Romalı vatanseverliği ya onursuz bir şeydir ya da b ir geri kalm ışlık belirtisidir.
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 9 3 443.
Kendini
beğenmişlik
olarak
umut.
— Yeni gö
rüşlerin güneşleri, insanların üzerinde yeni b ir sıcaklıkla ışıd ık larında, bizim toplum sal düzenimiz de tüm eski düzenler gibi yavaş yavaş eriyip gidecektir. Bu eriyip gitm e ancak umut edil diğinde a r z u l a n a b i l i r : ve m antıklı olarak ancak kendinde ve kendi gibilerde, m evcut düzenin tem silcilerind en daha fazla yürek ve kafa gücü bulunduğuna m arnlıyorsa um ut edilebilir. D em ek ki bu um ut genellikle bir k e n d i n i
beğenmişlik,
bir abartm a olacaktır.
444.
S a v a ş . -— Savaşa karşı denilebilir ki: yenenleri aptal, yenilenleri kötücül yapıyor. Savaştan yana ise denilebilir ki: her iki sonuçta da barbarlaştırıyor ve böylelikle daha doğal yapıyor; sa vaş kültürün uyku ya da kış m evsim idir, insan iyi ve kötü için daha güçlenm iş olarak çıkar savaştan.
445.
Hükümdarın
hizmetinde.
— Bir devlet adamı, ta
m am en acım asızca davranabilm ek için , elinden geleni yapacak tır, kendisi için değil, bir hüküm dara yapıtını sergileyebilm ek için. Seyredenin gözleri bu genel diğerkam lığın parıltısıyla kam aşacaktır ve bu yüzden devlet adam ının yapıtının beraberinde getirdiği k ötülük ve sertlikleri görm eyecektir.
Friedrich Nietzsche 2 9 4 -----------------------------------------------------------------446.
Fîukuk
sorunu
değil
güç
sorunu.
— F le rk o n u
da daha yüksek yararı dikkate alan insanlar için, eğer g e r ç e k t e n binlerce yıl boyunca ezilenlerin, aşağılananların kendileri ni ezenlere karşı bir isyanı ise, sosyalizm de (gülünç, pısırık so ruyla: “kişinin taleplerinden ne ölçüde vazgeçm esi g e r e k i r ?”) bi r h u k u k sorunu yoktur sadece b ir g ü ç sorunu vardır (“k i şi taleplerinden ne ölçüde y a r a r la n a b ilir ? ”); dem ek ki b ir do ğa gücünde, örneğin ya m akine tanrısı olarak insan tarafından kendi hizm etine girmeye zorlanan, ya da m akinenin hatalarında yani insanın m akineyi inşa ederken yaptığı hesap hatalarında, m akineyi de insanı da param parça eden buharda olduğu gibi. Bu güç sorununu çözm ek için, sosyalizm in ne kadar güçlü oldu ğunu, şim diki siyasal kuvvetler oyunu içinde hangi değiştirm e de güçlü bir kaldıraç olarak ondan yararlanılabileceğini bilm ek gerekir; yeri geldiğinde onu güçlendirm ek için her şeyin yapıl m ası gerekir. İnsanlık her. büyük kuvvette — en tehlikelisi de o l sa — onu kendi niyetleri için bir araç olarak kullanm ayı düşün m elidir. — A ncak, iki güç arasında, eskinin ve yeninin tem silci leri arasında bir savaş çıkm ış görünüyor, ama sonra h er iki taraf taki olabildiğince ayakta kalm a ve yararlılık hesapları bir anlaş m a isteği doğuruyorsa, sosyalizm bir hak kazanır. Anlaşma ol m adan hak olmaz. Oysa şim diye dek sözü edilen alanda ne sa vaş, ne anlaşm a yapıldı, o halde hak da yok “gereklilik” de.
447.
En
küçük
samimiyetsizlikten
yararlanma.
— Basının güçü, h er b ir m ensubu nun kendisini ço k az yüküm -
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 2 9 5 İÜ ve bağımlı hissetm esine dayanır. G enellikle k e n d i görüşü nü söyler, ama partisine ya da ü lk esinin politikasına ya da k en di kendisine yararlı olm ak için , b ir defalığına da bunu s ö y l e m e z . Bireylerin böyle k ü çü k sam im iyetsizlik suçlarına ya da belki sadece sam im iyetsizce bir suskunluğa katlanm ası zor de ğildir, ama bu k ü çü k suçlar birçokları tarafından aynı anda iş lendiği için, bunların sonuçları olağanüstüdür. Bu kişilerden her biri şöyle der kendine: “Böyle k ü çü k hizm etler karşılığında da ha iyi yaşarım, geçim im i sağlayabilirim ; bu kadar küçük çıkarla ra dikkat etm ezsem , kendim i olanaksızlaştırırım .” Ü stelik belki altına imza koym adan bir satır fazla ya da eksik yazmak, törel açıdan handiyse fark etm ez göründüğü için , parası ve nüfuzu olan birisi her görüşü kam uoyuna m âl edebilir. İnsanların çoğu n un kü çü k şeylerde zayıf olduğunu b ilen ve kendi am açlarına onlar aracılığıyla ulaşm ak isteyen b iri, h er zam an tehlikeli bir in sandır.
448.
Yakınmalarda
fazla
yüksek
s e s . — Bir olağanüs
tü durum (örneğin yönetimde bir aksama, siyaset ya da eğitim kurum larm da rüşvete açık olma ve keyfilik) çok fazla abartılarak serimiendiğinde, gerçi serim lem e kavrayış sahibi kişilerde etkisi ni yitirir ama (özenli, ölçülü bir serim lem e karşısında kayıtsız ka lacak olan) kavrayış sahibi olm ayanlarda bir o kadar daha güçlü etkili olur. Ama bu kişiler büyük b ir çoğunluk oluşturdukları ve içlerinde daha büyük bir istenç gücü ve daha atak bir eylem iste ği gizledikleri için , söz konusu abartm a soruşturmalara, cezalan dırmalara, vaatlere, yeniden örgütlem elere fırsat yaratır. — Bu b a kım dan, olağanüstü durumları abartarak serim lem ek yararlıdır.
Friedrich Nietzsche 2 9 6 -----------------------------------------------------------------449.
Politik
hava
durumunun
görünürdeki
o l u ş t u r u c u l a r ı . — Fialkın, hava durum undan anlayan ve onu b ir gün önceden söyleyen kişilerin, hava durum unu bizzat oluşturduklarını zım nen kabul etm esi gibi; büyük devlet adam larının yönetim leri sırasında ortaya çıkan tüm önem li değişiklik leri ve konjonktü rleri ötekilerden daha önce bildikleri ve hesap larını buna göre yaptıklarının açıkça görüldüğü hallerde, bilgin ler ve aydınlar b ile, büyük b ir batıl inançla bu değişiklikleri dev let adam larına atfederler; yani onları da hava durum unu oluştu ranlar olarak görürler — ve bu inanç da o devlet adam larının ik tidarının hatırı sayılır b ir aracıdır.
450.
Eski
ve
yeni
yönetim
kavramı.
— Yönetim ile
halk arasında, sanki burada biri daha güçlü ve daha yüksek, di ğeri daha zayıf ve daha düşük olm ak üzere iki ayrı erk alanı b ir birleriyle pazarlık etm işler ve anlaşm aya varm ışlar gibi bir ayrım yapm ak, devletlerin ç o ğ u n d a erk ilişkilerinin tarihsel sapta nışına bugün bile tam olarak karşılık düşen, m iras yoluyla kal mış politik duygunun b ir parçasıdır, ö rn e ğ in Bism arck m eşruti yönetim biçim in i yönetim ile halk arasında bir uzlaşm a olarak tanım larken, m antığını tarihten alan (elbette insani hiçbir şeyin onsuz var olamayacağı m antıksızlık payını da aynı yerden alan) bir ilkeye göre konuşm aktadır. Buna karşılık — sadece z i h i n den çıkm ış olan ve tarihi bu n dan sonra y a p a c a k olan bir il ke uyarınca — yönetim in h alkın bir organından başka bir şey olm adığını, alçakgönüllülüğe alışmış b ir “aşagısF’na kıyasla.
insanca Pek İnsanca 1 „ -------------------------------------------------------------------- 297 özen gösterilesi, saygı duyulası b ir “yukarısı” olm adığını öğren m ek gerekir. Yönetim kavram ının, daha m antıklı olsa da, şim di ye dek tarihsel değil keyfi olan bu tanım ı kabul edilm eden önce sonuçları da düşünülebilir; çünkü halk ile yönetim arasındaki ilişki, öğretm en ile öğrenci, evin efendisi ile hizm etçisi, baba ile aile, kom utan ile asker, usta ile çırak arasındaki ilişkilerin istem dışı bir biçim de onun örneğine göre kurulduğu en güçlü örnek ilişkidir. Şim di tüm bu ilişkiler, egem en m eşruti yönetim b içim i nin etkisi altında birazcık biçim değiştiriyorlar: uzlaşmalara d ö n ü ş ü y o r l a r . Peki sözkonusu en yeni kavram her yerde zihinlere egem en olm uşken — ve bu n u n için bir yüzyıl daha gerekiyorken, nasıl değişip dönüşecekler, isim lerini ve özlerini n a sıl değiştirecekler? Burada artık, özenli ve yavaş bir gelişm eden daha
f a z l a s ı arzulanamaz.
451.
Partilerin adalet.
tuzağa
çekme
seslenişi
olarak
— Elbette egem en sınıfın (tam da ço k kavrayışlı ol
m asalar bile) soylu tem silcileri, ant içebilirler: “insanlara eşit davranmak, onlara eşit haklar tanım ak istiyoruz”; bu bakım dan, adalete
dayanan sosyalist bir düşünüş tarzı olanaklıdır ama
dediğimiz gibi, bu durum da adaleti kurbanlar ve yadsım alarla u y g u l a y a n egem en sınıflar içind e sadece. Buna karşılık, aşa ğı kastların sosyalistlerinin yaptığı gibi hakların eşitliğini i s t e m e k , artık asla adaletin değil hırslılıgm bir sonucudur. — Eğer bir canavara kanlı et parçaları, onu sonunda kükretinceye dek yakından gösterilip gösterilip geri çekilirse: bu kükrem enin ada let anlam ına geldiğini m i düşünürsünüz?
Friedrich Nietzsche 2 9 8 -----------------------------------------------------------------452.
Mülkiyet
ve
adalet.
— Sosyalistler, günümüz in san
lığındaki m ülkiyet dağılım ının, sayısız adaletsizliğin ve şiddet eylem inin sonucu olduğunu gösterdiklerinde ve böyle haksızlık üzerine kurulu bir şeye karşı yüküm lülük duymayı in sum m a' reddettiklerinde: sadece tekil bir şeyi görm ektedirler böylelikle. Eski kültürün tüm geçm işi şiddet, kölelik, hile, yanılgı üzerine inşa edilm iştir; ama biz tüm b u durum ların m iraslarım , tüm geçm işin içiçe büyüm üş köklerini kendim iz için yok ilan ede meyiz ve tek bir parçayı bile çıkartm aya niyetlenem eyiz. A dalet siz zihniyet m ülksüzlerin ruhlarında da vardır, onlar m ülk sa hiplerinden daha iyi değildirler ve ahlaksal bir ayrıcalıkları y o k tur, çü nkü onların ataları da bir tarihte m ü lk sahibiydi. Şiddet yoluyla yeni paylaştırm alar değil, zihniyetin yavaş yavaş yeniden yaratılm ası gerekiyor, adalet herkeste daha büyük, şiddet içgü düsü herkeste daha zayıf olmalı.
453.
Tutkuların
d ü m e n c i s i . — Devlet adamı, bu yolla
uyandırılacak karşı tutkulardan kazanç sağlam ak için , kamusal tutkular üretir: örneğin b ir Alm an devlet adamı, Katolik K ilise s i’n in asla Rusya’yla ortak planlar yapm ayacağını, hatta T ü rkler le ittifak yapmayı buna tercih edeceğini bilir; aynı şekilde, F ran sa’n ın Rusya’yla ittifak yapma tehlikesinin Alm anya’yı tehdit et tiğini de bilir. Fransa’yı K atolik Kilisesi’nin kulu kölesi yapmayı başarırsa, bu tehlikeyi uzun süreliğine bertaraf etm iş olacaktır. Bu yüzden, K atolik K ilisesi’ne karşı nefretini gösterm ekte ve her türden düşm anlıkla, Papa’nın otoritesini kabul edenleri Alman
insanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------2 9 9 politikasına düşm an olan ve Almanya’nın düşm anı Fransa’yla doğal olarak kaynaşm ası gereken tutkulu bir politik güce dönüş türm ekte bir çıkarı vardır: M irabeau' nasıl ki vatanın kurtuluşu nu dekatolizasyonda^ gördüyse, Alman devlet adam ının hedefi de zorunlu olarak Fransa’n ın Katolikleştirilm esidir. — D em ek ki b ir devlet, bir başka devletin m ilyonlarının zihinlerini karartm a yı, bu karartm adan bir yarar sağlamak için istem ektedir. Komşu devletin Cum huriyetçi yönetim biçim ini — M érim ée’nin^ dedi ği gibi, le désordre organisé“' — sadece, böylelikle halkın daha zayıf, parçalanm ış ve savaşa yeteneksiz kalacağını varsaydığı için destekleyen de aynı zihniyettir.
454.
Devrim
tinlerinin
en
tehlikelileri.
— Top
lum da bir devrim olm ası için çalışanları, kendileri için bir yere varm ak isteyenler ve çocukları ve torunları için b ir yere varm ak isteyenler diye ayıralım. Sonuncular en tehlikelileridir; çünkü diğerkam oldukları inancı ve vicdan rahatlığı içindedirler. B irin cilerin ağzına b ir parm ak bal çalm abilir: egem en toplum hâlâ bunu yapabilecek kadar zengin ve akıllıdır. Tehlike, hedeflerin kişisellikten çıkm asıyla başlar: kişisel çıkar gütmeyen devrim ci ler m evcut düzenin tüm savunucularına kişisel çıkar güdüyor gözüyle bakarlar ve bu yüzden kendilerini onlardan üstün gö rürler.
455.
Babalığın
politik
değeri.
— İnsanın oğulları y o k
sa, devletin tek bir işinin gereksinim leri üzerinde bile konu şm a
„ „ Friedrich Nietzsche 3 0 0 -----------------------------------------------------------------ya tam hakkı yoktur. Ö tekilerle birlikte kendisi de, en sevdiğini buna yüreklendirm iş olm alıdır; ancak böyle bağlanılır devlete sıkı sıkıya; tüm kurum larda ve bu kurum ların değişm esinde haklı, doğal b ir pay sahibi olm ak için kendi çocuklarının m utlu luğunu dikkate alm ak gerekir, dem ek ki her şeyden önce çocu k sahibi olm ak gerekir. Yüksek ahlakın gelişm esi, bir erkeğin oğullarının olm asına bağlıdır; bu durum onu egoist olm aktan ç ı karır, ya da daha doğrusu: egoizm ini zam ana yayar ve kendi ö m rünü aşan hedeflerin peşinden ciddiyetle gitm esini sağlar.
456.
Atalarıyla iy i
atalar
gurur
duyma.
— Babaya kadar gelen bir
silsilesinden haklı olarak gurur duyulabilir, —
ama silsileden değil, çünkü herkeste vardır bu. iyi atalardan olu şan köken , doğuştan gelen gerçek soyluluğu oluşturur; bu zin cirdeki tek bir kopm a, kötü bir ata, doğuştan soyluluğu ortadan kaldırır. Soyluluğundan söz eden herkese sorm ak gerekir: atala rının arasında şiddet kullanm ış, aç gözlü, sefih, k ötücül, zalim bir insan yok mu? Sağlam bir bilgiyle ve vicdan rahatlığıyla h a yır diye yanıtlayabiliyorsa, onunla arkadaş olmaya bakılm alıdır.
457.
Köleler
ve
işçiler.
— K ibrin doyurulm asına, başka
her türlü esenlikten (güvenlik, barınm a her türden eğlence) da ha büyük bir değer verdiğim iz, herkesin (politik gerekçeler d ı şında) köleliğin ortadan kaldırılm asını istem esinde ve insanlan bu konum a düşürm ekten, en sert bir biçim de nefret etm esinde, gülünç b ir derecede gösterir kendini: oysa herkesin kendine
İnsanca Pek İnsanca 1 • -------------------------------------------------------------------- 301 söylem esi gerekir ki, köleler, her bakım d an m odern işçilerden daha güvenli ve daha m utlu yaşam aktadırlar, kölenin çalışması “işçin in ” çalışm asıyla kıyaslandığında, ço k az çalışm adır, “insan lık onuru” adına protesto ediliyor: oysa b u , basit bir anlatım la, o sevim li kibrin eşit-k o n u m d a -o lm a y ışı,
a ç ık ç a -d a h a -a z -d e -
ger-verilişi en kötü yazgı olarak duyum sam asıdır. — Bir kinik, onuru h or gördüğü için bu konuda daha farklı düşünür — ve D iogenes bir süre kölelik ve ev öğretm enliği yapmıştı.
458.
Yol gösteren
tinler
ve
araçlar.
— Büyük devlet
adam larının ve genel olarak, planları uygulam ak için çok sayıda insandan yararlanm ası gerekenlerin, bir öyle bir böyle davran dıklarım görüyoruz: ya planlarına uyan insanları ço k incelikle ve özenle seçiyorlar ve sonra onlara nisp eten büyük b ir özgürlük bırakıyorlar, çü nkü bu seçilm işlerin doğasının onları zaten ora da bulunm alarını istedikleri yere götüreceğini biliyorlar; ya da kötü seçim yapıyor, ellerine ne geçerse alıyor ama bu çam urdan, kendi am açlarına yarayacak birşeyler biçim lendiriyorlar. Bu son tarz daha çok şiddet içerir, daha itaatkar araçlar gerektirir, sözü edilen ilk tinlere göre bunların insan bilgileri genellikle ço k da ha azdır, insanı aşağılamaları ise daha bü yü ktür, ama inşa ettik leri m akine, ötekilerin atölyesinden çık an m akineden daha iyi çalışır genellikle.
459.
Keyfi
hukuk
gerekli.
— H u kukçu lar, en ayrıntısına
dek düşünülm üş huku ku n m u yoksa en kolay anlaşılanın m ı bir
Friedrich Nietzsche 3 0 2 -----------------------------------------------------------------h alkın içinde galip gelm esi gerektiğini tartışıyorlar. En üstün ör neği Rom a huku ku olan birincisi, sıradan insana anlaşılm az ge lir ve bu yüzden kendi huku k duygusunun anlatım ıym ış gibi görünm ez. Fîalk hukukları, örneğin G erm en hukukları kaba, batıl inanca dayalı, m antıksız ve kısm en budalacaydılar, ama m i ras alınm ış ço k belirli yerel törelere ve duygulara karşılık düşü yorlardı. — Bizdeki gibi, artık gelenek olm adığı yerde ise, hu k u k sadece e m r e d i l m i ş zorlam a olabilir; artık hiçbirim izde geleneksel h u k u k duygusu yok, bu yüzden bir huku ku n v a r olması
gerektiği
zorunluluğunun anlatım ı olan k e y f i
h u k u k l a r ı beğenm em iz gerekiyor. Yine de en kabul ed ilebi lir olanı, en m antıklı olanıdır, çü nkü e n
t a r a f s ı z olanıdır;
her halükarda, suç ve ceza ilişkisindeki en k ü çü k ölçü birim inin keyfi olarak saptandığını kabul etsek bile.
460.
Kitlenin
büyük
a d a m ı . — Ki tl eni n büyük adam de
diği şeyin reçetesi ço k kolaydır. Her koşulda, k itlen in ço k h oşu na giden bir şey sağlanır, ya da önce falanca ve filanca şeylerin ço k hoş oldukları kitlenin kafasına sokulur ve sonra ona verilir. Ama asla hem en verilm em elidir: bü yü k bir çabayla uğraşarak el de edilm eli ya da uğraşılm ış görünülm elidir. Kitle, ortada güçlü, yenilm ez bir isten ç gücü var olduğu izlenim ini edinm elidir. En azından bu güç varm ış gibi görünm elidir. Güçlü istenç herkesi hayran bırakır, çünkü hiç kim sede yoktur ve herkes de eğer ona sahip olursa kendisi ve eylem i için artık h içbir sınırın kalm aya cağını söyler kendine. Böyle güçlü b ir istencin, kendi hırsının arzularını dinlem ek yerine, kitleye ço k hoş bir etkide bu lu n d u ğu belli olduğunda, ona b ir kez daha hayranlık duyulur ve ken-
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------3 0 3 dişine şans dilenir. Ayrıca kitlenin tüm özelliklerine sahiptir o: kitle onun k arşısında ne kadar az utanırsa, o da o kadar ço k p o pülerdir. D em ek ki: şiddet kullanan, hasetçi, söm ürücü, entrika cı, yaltakçı, dalkavuk, kasıntı olur, duruma göre hepsi olur.
461.
Hükümdar
ve
T a n r ı . — İnsanların hüküm darlarıyla
ilişkisi, çoğu k ez tanrılarıyla ilişkileri gibidir; zaten çoğu kez h ü küm dar da tanrının tem silcisi, en azından başrahibi olm uştur. Tapm a ve k o rk u ve utanm adan oluşan bu adeta tekinsiz ruh h a li, çok zayıftı ve ço k zayıflamıştır, ama bu arada alevlenm ektedir ve esas olarak güçlü kişiliklere eşlik etm ektedir. D eha tapınışı, bu tan rı-h ü k ü m d ar tapınm asının bir yankısıdır. T ek tek insan ların insanüstünde b ir yerlere çıkarılm aya çalışıldığı her yerde, tüm halk tabakalarını gerçekte olduklarından daha kaba ve da ha alçak d üşü nm e eğilim i de doğmaktadır.
462.
Benim
ütopyam.
— D aha iyi bir toplum düzeninde
zor işler ve yaşam ın m eşakkati, onlardan en az acı duyanın, ya ni en duygusuz olanın payına düşecektir, ve böylelikle adım adım acının en üst, yüceltilm iş türlerine duyarlı olan ve bu yüz den yaşam ın en büyük kolaylaştırılm asm dan acı duyacak kişiye varılacaktır.
463.
Devrim
öğretisinde
bir
kuruntu.
— Güzel in
Friedrich Nietzsche 3 0 4 -----------------------------------------------------------------sanlığın en gururlu tapınağının derhal, adeta kendiliğinden yük seleceği inancıyla, tüm düzenlerin yıkılm asını coşkuyla ve belagatle isteyen, p olitik ve sosyal hayalperestler vardır. Bu tehlikeli düşlerde hâlâ insan doğasının m ucizevi, başlangıçsal ama adeta üstü
ö r t ü l m ü ş iyiliğine inanan ve bu örtm enin tüm su çu
nu toplum a, devlete, eğitim deki kültür kurum larına yükleyen Rousseau’nun batıl inancının yankıları duyulur. Ne yazık ki, böyle h er devrim in, en yabanıl enerjileri en eski çağların çoktan göm ülm üş korkunçlukları ve ölçüsüzlükleri olarak yem den di rilttiğini, tarihsel deneyim den biliyoruz: yani biliyoruz ki bir devrim elbette donuklaşm ış insanlıkta bir enerji kaynağı olabi lir, ama asla insan doğasının bir düzenleyicisi, yapı ustası, sanat çısı, yetkinleştiricisi olamaz. — V o l t a i r e ’in ölçülü, düzenle m eye, arındırm aya ve yeniden inşaya eğilimli doğası değil, R o u s s e a u ’nun tutkulu budalalıkları ve yarı-yalanları uyandırdı lar devrim in iyim ser tinini, ona karşı şöyle sesleniyorum b en de: “Ecrasez l’infam e!”' A y d ı n l a n m a nin
ve
ilerici
gelişme
t i n i onun yüzünden kaçırılm ıştır ço k uzağa: bakalım —
herkes kendinde baksın — onu geri çağırm ak olanaklı mı?
464.
Ö l ç ü . — D üşünm enin ve bilim sel araştırm anın tam karar lılığı, yani özgür tinlilik b ir karakter özelliği halini aldığında, ey lem i ölçülü kılar: çünkü hırsı azaltır, m evcut enerjin in büyük bir kısm ını tinsel amaçları d esteklem ek için kendisine çeker, ve tüm ani değişikliklerin, yarı yararlı ya da yararsız ve tehlikeli yönünü gösterir.
insanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 0 5 465.
Tinin
dirilişi.
— Bir halk, politik hasta yatağında ge
nellikle daha genç hisseder kendini ve yeniden bulur güç arayı şı ve iddiası içinde yavaş yavaş yitirdiği tinini. Kültür, doruğunu politik olarak zayıflamış zamanlara borçludur.
466.
Eski
evde
yeni
fikirler.
— F ikirlerin devrim inin
ardından, hem en kuram ların devrimi gelm ez, eski fikirler uzun bir süre kendilerinden öncekilerin ıssızlaşmış ve tekinsizleşm iş evinde oturur ve kon u t sıkıntısından ötürü kendilerini saklarlar daha çok.
467.
Eğitim
sistemi.
— En büyük devletlerde eğitim siste
mi her zam an olsa olsa vasat olacaktır; bu durum , büyük m u t faklarda en iyi durum da vasat yem ekler pişirilm esiyle aynı n e denden kaynaklanır.
468.
Masum
yozlaşma.
— Kam u eleştirisinin soğuk hava
sının içeri girm ediği tüm kurum larda, masum bir yozlaşm a, bir m antar gibi yetişir (örneğin bilim kuram larında ve senatolarda).
Friedrich Nietzsche 3 0 6 -----------------------------------------------------------------469.
Politikacı
olarak
b i l g i n . — Politikacı olan bilginle
re, genellikle bir politikanın iyi vicdanı olm aları gerektiği yollu kom ik bir rol biçilir.
470.
Kuzu
postuna
bürünmüş
kurt.
— H em en her
politikacı, belirli koşullarda sanki açlıktan gözü dönm üş bir kurdun bir koyun ağılma girm esi gibi, dürüst bir adama gerek duyar: çaldığı koçu yem ek değil, onun yünlü postunun altına saklanm aktır niyeti.
471.
Mutluluk
dönemleri.
— insanlar sahip olm ak değil,
sadece arzu etm ek istem elerinden ve her bireyin, iyi günleri gel diğinde adeta huzursuzluk ve sefalet için dua etm eyi öğrenm e sind en dolayı, m utlu bir çağ asla olanaklı değildir. İnsanın yaz gısı m u t l u
a n l a r a yöneliktir — her yaşamda vardır böyle
anlar — , ama m utlu zamanlara değil. Yine de bu zamanlar, in sanların hayal gücünde, “dağların ötesi” olarak kalacaklardır, ataların mirası olarak; çünkü m utluluk çağı kavram ı kadim za m anlardan beri insanın, av ve savaş yoluyla şiddetli bir çabadan sonra kendini dinginliğe verdiği, kollarını ve ayaklarını uzatıp, uykunu n kanatlarının yakınlarda hışırdadığını duyduğu durum dan alınm ıştır, insanın, o eski alışkanlık uyarınca, u z u n sıkın tı ve zahm et d ö n e m l e r i n d e n
s o n r a da o m utluluk du
rum undan, bu durum un yüksekliği ve sürekliliği sonucunda
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 0 7 pay alabileceğini düşünm esi yanlış bir çıkarım dır.
472.
D in
ve
yönetim.
— Devlet ya da daha som ut olarak
yönetim , reşit olm ayan bir kitlenin vasisi olarak atandığını d ü şündüğü sürece ve dini korum ak mı yoksa ortadan kaldırm ak mı gerektiği sorusunu bu kitle adına da irdelediği sürece: büyük bir olasılıkla her zam an dinin korunm asından yana karar vere cektir. Çünkü kayıp, yoksunluk, dehşet, güvensizlik dön em le rinde yani yönetim in sivil şahısların ruhsal acılarım dindirm ek için doğrudan doğruya bir şey yapamadığı durumlarda, tek tek maneviyatları doyuran dindir: genel, önlenem ez ve şim dilik k a çınılm az felaketlerde (kıtlıklar, para krizleri, savaşlar) dm k itle nin sakin, sabırlı, güvenen bir tutum içinde olm asını sağlar. Devlet yönetim inin zorunlu ya da rastlantısal eksikliklerinin, ya da hanedanın çıkarlarının tehlikeli sonuçlarının, kavrayışlı kişi tarafından fark edildiği ve onu asileştirdiği her yerde, kavrayış sız kişiler tanrının parm akla işaret ettiğini gördüklerini söyleye cekler ve y u k a r ı d a n (bu kavramda genellikle tanrısal ve in sani yönetim biçim i iç içe geçm iştir) gelen talimatlara sabırla b o yun eğeceklerdir: böylece yurttaşlar arasındaki iç huzur ve geliş m enin sürekliliği korunm uş olacaktır. H alkın duygu birliğinde, herkes için aynı görüşlerin ve hedeflerin bulunm asında yatan güç, bir ruhban sınıfın devlet gücüyle fiyatta anlaşamadığı ve sa vaştığı ender durum lar dışında dinin korum ası ve m ührü altın dadır. D evlet genel olarak ruhbanları kazanmayı bilir, çü nkü ruhların en özel, en gizli eğitimi için onlara gereksinim duyar ve görünürde ve yüzeysel olarak tam am en başka bir çıkarı tem sil eden hizm etkarların değerini bilir. Ruhbanların yardım ı olm a
Friedrich Nietzsche 3 0 8 ----------------------------------------------------------------------------------
dan, şim di bile h içbir iktidar “m eşru ” olamaz: N apolyon kavra m ıştı bunu. — Böylece m utlak vesayetçi yönetim in ve dinin özenle korunm ası, zorunlu olarak beraber yürür. Bu sırada, yö n etici kişilerin ve sınıfların, dinin kendilerine sağladığı yarar hakkında aydınlanm ış oldukları ve onları bir araç olarak kullan dıkları sürece, kendilerini bir dereceye kadar üstün hissettikleri ni varsaymak gerekir: ki özgür tinliliğin kökeni de budur. — Pe ki, yönetim kavram ının d e m o k r a t i k
devletlerde öğretilen
tam am en farklı kavrayışı yayılmaya başlarsa ne olur? Yönetim in halk iradesinin b ir aracından başka bir şey olm adığı, aşağıya k ı yasla bir yukarısı değil, sadece tek başına egem en olanın, halkın b ir işlevi olduğu görülürse? Burada da yönetim tarafından h al kın dine karşı aldığı tutum un aynısı alınabilir; Aydınlanm anın b u yayılm asının, h alkın tem silcilerine dek ulaşm ası gerekecek tir; dinsel avuntuların devletin am açları için kullanılm ası ve sö m ürülm esi o kadar kolay m ü m kü n olm ayacaktır (m eğerki, güç lü parti önderlerinin zam an zam an, aydınlanm ış despotizm inkine benzeyen etkileri bu lu nsun). A ncak, devlet artık dinden bir yarar sağlayamazsa ya da halk dinsel şeyler hakkınd a yönetim in dinsel kurallarda izin verebileceği eş biçim li bütünlüklü bir dav ranışın dışında çok çeşitli düşünm eye başlarsa — zorunlu ola rak, dini kişisel bir m esele olarak ele alm ak ve onu her bireyin vicdanına ve alışkanlığına bırakm a çaresi ortaya çıkacaktır. B u n u n sonucu, her şeyden önce devletin istem eden ya da kasten nefes aldırmadığı gizli ve bastırılm ış dinsel heyecanların şim di ansızın ortaya çıkm aları ve aşırıya varm aları bakım ından, dinsel duygunun daha güçlenm iş görünm esidir; daha sonra dinin üze rinde tarikatların türediği ve dinin kişisel bir m esele haline geti rildiği anda bir sürü canavar tohu m un u n ekilm iş olduğu ortaya çıkar. Kavga görüntüsü, tüm zayıf dinsel inanışların birbirine
İnsanca Pek İnsanca 1 düşm an olacak biçim de açığa çıkm ası, sonunda daha iyi ve da ha yetenekli olanın, dindışılıgı kendi özel m eselesi yapm asından başka çare bırakm az: bu zihniyet artık, yönetici kişilerin tininde de ağırlık kazanır ve adeta onların iradesi dışında, aldıkları ön lem leri, din düşm anı b ir karaktere büründürür. Bu durum orta ya çıkınca da, daha önce devlete yan yarıya ya da tam am en k u t sal bir şeymiş gibi perestiş eden, hâlâ dinsel duygulara sahip in sanların ruh hali kesin d e v l e t
d ü ş m a n ı bir ruh haline dö
nüşür; yönetim in önlem lerini pusuda beklerler, ellerinden gel diğince engellem ek, karşı gelm ek, huzursuz kılm ak isterler ve böylelikle karşı tarafın dindışı olanlarım , karşı koyuşlarm m ate şiyle, devletten y a n a adeta fanatik bir hayranlığa iterler; bu sı rada bu çevrelerde dinin devletten ayrılm asından beri m anevi yatlarında b ir boşlu k hissetm eleri ve devlete adanm akta geçici bir ikam e, bir tür yerine koym a bulm aya çalışm aları da alttan al ta işler. Dindar partilerin eski durum u yeniden oluşturacak ve çarkı geri çevirecek güce sahip m i oldukları, — böyle bir du rumda aydınlanm ış despotizm (belki eskisinden daha aydınlan mış ve daha korkak) kaçınılm az olarak devleti elinde bulur — yoksa dinsiz partilerin iyice yerleşip, rakiplerinin çoğalm asını birkaç kuşak boyu nca, okul ve eğitim yoluyla engelleyip son u n da tam am en olanaksız mı kılacakları, belki de uzun sürecek bu geçiş savaşım larından sonra anlaşılır. Ama sonra, devlete duyu lan hayranlık onlarda da tavsar: devleti bir gizem, dünyaüstü bir kurum olarak gören dindar perestiş ile birlikte devletle kurulan hürm etli ve dinsel saygı ilişkinin de sarsıldığı, giderek daha açık bir biçim de çıkar ortaya. Bundan böyle bireyler devlette k en d i lerine yararlı ya da zararlı olabilecek yönü görürler sadece ve onun üzerinde etkili olabilm ek için her türlü yöntem le baskı ya parlar. Ama bu rekabet ço k geçm eden büyür, insanlar ve parti-
„
3U
Friedrich Nietzsche 3 1 0 -----------------------------------------------------------------1er hızla değişirler, dağın zirvesine henüz varm ışlarken yeniden öfkeyle düşerler aşağıya, karşılıklı olarak. Yönetim tarafından alınan h içbir önlem , onların kalıcılığını güvencelem ez; olgun m eyveler verebilm ek için onlarca, yüzlerce yıl sessizce gelişm e leri gerekm iş girişim lerin karşısında ürkülür. H iç kim se b ir yasa karşısında, o yasanın ortaya koyduğu şiddete o an boyun eğ m ekten başka bir yüküm lülük hissetm ez: ama derhal, bu yasa n ın altını yeni b ir şiddet yoluyla, yeni oluşm akta olan bir ço ğ u n lukla oyma yoluna gidilir. Sonunda — güvenle söylenebilir ki — yöneten her şeye karşı güvensizliğin, bu kısa soluklu sava şım ların yararsız ve yıpratıcı yönünü kavrayışın, insanları tam a m en yeni kararlar almaya: devlet kavram ını ortadan kaldırm aya, “özel ve kam usal” karşıtlığını yok etm eye zorlam ası gerekir. Özel şirketler devlet işlerini adım adım içlerine alırlar: eski yönetm e işinden geriye kalan en dayanıklı artık bile (örneğin özel kişile rin özel kişilere karşı güvenliğini sağlaması gereken etkinlik) en sonunda özel girişim ciler tarafından yürütülecektir. D e v l e t i n hor görülm esi, çöküşü ve ö l ü m ü , özel kişinin (birey d em ek ten kendim i sakınıyorum ) zincirlerinden kurtulm ası, dem okra tik devlet kavram ının m antıksal sonucudur; bu kavram ın m is yonu budur. Bu kavram — insanca olan her şey gibi, bağrında fazlasıyla akıl ve akıldışı taşıyan — görevini yerine getirdiğinde, eski hastalığın tüm nüksedişleri aşılm ış olur; böylece insanlığın m asal kitabında yeni bir sayfa kapanır, h er türlü tuhaf tarih ve b elki de birkaç iyi şey de okunacaktır bu sayfada. — Söyledik lerim izi kısaca yineleyecek olursak: vesayetçi yönetim in ve dinin çıkarları birbirleriyle atbaşı giderler, öyle ki din ölm eye yüz tut tuğunda, devletin de temeli sarsılır. Politik olayların tanrısal bir düzenine, devletin varoluşundaki bir gizeme duyulan inanç, dinsel kökenlidir: din ortadan kalktığında devlet de kaçınılm az
insanca Pek İnsanca 1
„ 311
olarak eski İsis başlığım ' yitirecek ve artık bir hürm et duygusu uyandırm ayacaktır. H alkın egem enliği, yakından bakıldığında, bu duygular alanındaki son büyüyü ve batıl inancı da kovmaya yarar; m odern dem okrasi d e v l e t i n
çöküşünün
tarihsel
biçim idir. Bu kesin çöküş sonucunda ortaya çıkan m anzara ise her bakım dan talihsiz b ir m anzara değildir: insanların, tüm n i teliklerinin içinde en iyi biçim lenm iş olanları, akıllılıkları ve bencillikleridir; bu güçlerin talepleri artık devlete karşılık düş m üyorsa, ortaya h iç de b ir kaos çıkm ayacak, amaca devletten daha uygun b ir buluş, devlete galebe çalacaktır. Tıpkı insanlığın, bazı örgütlenm iş şiddet türlerinin — binlerce yıl boyunca örne ğin aile şiddetinden ço k daha güçlü olan, ailenin ortaya çıkışın dan çok önce hükü m süren ve düzeni sağlayan soy birliğinin şiddetinin — yok olup gidişini görm esi gibi. Biz de, bir zam an lar Rom a varlığının uzandığı her yerde egem en olan ailenin önem li hukuk ve erk d üşüncelerinin gitgide solduklarını ve za yıfladıklarını görüyoruz. Bunun gibi, daha sonraki bir kuşak da yeryüzünün tek tek yörelerinde devletin önem sizleştiğini göre cektir — günüm üz insanlarının çoğunu n korku ve nefret duy m adan düşünem eyecekleri bir tasarım bu. Bu tasarımı yaygın laştırm ak ve gerçekleştirm ek için ç a l ı ş m a k , elbette başka bir konudur: kişinin şim diden sabanı eline alm ak için kendi aklı hakkında fazlasıyla kendini beğenm işçe düşünm esi ve tarihin ancak yarısını anlam ış olması gerekir — oysa, sürülen toprağa daha sonra saçılacak tohum ları hiç kim se gösteremez henüz. O halde, “insanların kurnazlığına ve ben cilliğin e” güvenelim: dev let şim di h â l â uzun b ir süre ayakta kalacak ve yarı cahillerin aşırı gayretli ve aceleci, yıkıcı denem elerini püskürtecektir!
_______________________ Friedrich Nietzsche
U1A
473.
Yöntemleri
açısından
s o s y a l i z m . — Sosyalizm,
mirasını devralmak istediği ve handiyse miadı dolmuş bulunan despotizmin hayalperest küçük kardeşidir; demek ki çabaları en derin anlamda gericidir. Çünkü, sadece her zaman despotizmin sahip olduğu ölçüde bir devlet gücünü özlemektedir, bireyi düpe düz yok etmeye çalışarak, geçm iştekilerin tümünü de aşmaktadır: onun gözünde birey, doğanın haksız bir lüksü olarak görünmekte ve t o p l u l u ğ u n
amaca uygun b i r
o r g a n ı olarak iyileştiril
mesi gerekmektedir. Sosyalizm, akrabalığı gereği, her zaman ikti darın aşın açınım larının yakınında görünmektedir, tıpkı eski tipik sosyalist Platon’un Sicilya tiranlarının sarayında görünmesi gibi; bu yüzyılın Sezarcı şiddet devletini arzulamakta (ve yeri geldiğin de desteklemektedir) çünkü, dediğimiz gibi onun mirasçısı olmak istem ektedir. Ancak, bu m irasçıhk bile onun amacı için yeterli ol mayacaktır, daha önce benzeri görülmemiş biçim de tüm yurttaş ların mutlak devlet karşısında en kölece diz çökm esine gereksinir sosyalizm; devlete duyulan o eski dinsel saygıyı hesaba katamayacağından, — o saygı mevcut tüm d e v l e t l e r i ortadan kaldırma ya çalıştığından — , daha çok onu ortadan kaldırmak için istem e ye istemeye sürekli çalışması gerektiğinden sadece kısa sürelerde, en aşırı terörizm sayesinde, zaman zaman var olma umudu taşıya bilir. Bu yüzden kendisi için sessiz sedasız bir dehşet iktidarı ha zırlar ve yan eğitimli kitlelerin kafasına “adalet sözcüğünü”, onla rın aklını (bu aklın, yarı eğitimden yeterince acı çekm esinden son ra, tamamen çelebilm ek için, bir çivi gibi çakar. — Sosyalizm, her türlü devlet gücü yığılmasının tehlikesini son derece zalim ve et kin bir biçim de öğretmeye ve bu bakımdan bizzat devlete karşı güvensizlik uyandırmaya yarayabilir. Boğuk sesi
“o l a b i l d i -
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 1 3 g i n c e ç o k d e v l e t ” savaş çığlığına katıldığında, bu çığlık ön ce her zamankinden daha gürültülü olur: ama çok geçm eden kar şıt ses de bir o kadar kuvvetle yükselir: “olabildiğince az devlet”.
474.
Devletten
korkan
tinin
gelişimi.
— Eski Yu
nan Polis’i' her örgütleyici politik güç gibi, kü ltü rü n gelişmesi karşısında dışlayıcı ve kuşkuluydu; devasa tem el dürtüsü, k ül tür için h em en h em en sadece felç edici ve engelleyici olduğunu gösteriyordu. K ültürün içinde h içbir tarihin, h içb ir oluşum un geçerli olm asını istem iyordu; devlet yasasıyla saptanan eğitim tüm kuşaklar için bağlayıcı olmalıydı ve bir aşam ada sabit tu t malıydı. Daha sonra Platon’un kendi ideal devleti için istediği de, başka bir şey değildi. D em ek ki kültür P olis’e karşın geliş miştir: gerçi Polis dolaylı yoldan ve isteği dışında yardım cı da o l muştur bu gelişm eye, çünkü Polis’teki bireyin ü n ve m evki h ır sı o denli aşırı derecede kışkırtılm ıştır ki, bir kez tinsel eğitim yoluna giren birey, orada da en aşırı uca kadar devam etm iştir. Buna karşı Perikles’in övgü söylevine dayanılam az: çü nkü bu söylev Polis ile Atina kültürü arasındaki sözüm ona zorunlu b a ğıntı hakkında büyük bir iyim ser hayaldir; T hu kyd id es, Ati na’n ın üzerine gece (veba ve geleneğin yıkılışı) çök m ed en önce bu kültürü, öncesind eki kötü günü unutturan nurland ırıcı bir akşam kızıllığı gibi bir kez daha ışıtır.
475.
Avrupa
insanı
ve
ulusların
yok
edilişi.
—
Ticaret ve endüstri, kitap ve mektup trafiği, tüm yüksek kültürün
Friedrich Nietzsche 3 1 4 -----------------------------------------------------------------ortaklığı, m ekanın ve arazinin hızla değiştirilmesi, tüm topraksız ların şimdiki göçebe yaşamı — bu koşullar zorunlu olarak ulus ların, en azından Avrupa uluslarının yok edilişini getiriyor bera berinde: öyle ki sürekli m elezlenm e sonucunda, bu uluslardan melez b ir ırkın, Avrupa insanının ortaya çıkm ası gerekiyor. Ulus ların, birbirlerine karşı u l u s a l
düşm anlıkların üretilm esi yo
luyla birbirlerinden aynim ası, şim diki bilinçli ya da bilinçsiz bu hedefi etkiliyor ama o kanşım kısa süreli ters akımlara karşın yi ne de yavaş yavaş ileriye doğru gidiyor: bu yapay ulusalcılık da bir zamanlar yapay Katolikliğin oluşturduğu kadar büyük b ir teh like oluşturuyor, çünkü özünde azlar tarafından çoklar üzerinde ilan edilmiş şiddet içeren bir olağanüstü durum, bir kuşatm a ha lidir ve itibarını korum ası için hileye, yalana ve şiddete gereksi nir. Söylendiği gibi çokların (halkların) çıkarı değil, her şeyden önce belirli hanedanların, sonra belirli ticaret ve toplum sınıfları nın çıkarıdır bu ulusalcılığa sürükleyen; bu olgu b ir kez görüldü ğünde artık hiç çekinm eden kendini i y i b i r A v r u p a h
ola
rak tanıtm ak ve eylem yoluyla ulusların kaynaşması için çalışmak gerekir: bu sırada Almanlar, eski kanıtlanm ış özellikleri, halklar arasında dilmaç ve aracı olmaları sayesinde katkıda bulunabilir ler. — Yeri gelm işken bütün bir Y a h u d i sorunu sadece ulusal devletler içinde vardır, bu bakım dan azim lilikleri ve üstün zeka ları, uzun süren acılar okulunda kuşaktan kuşağa biriktirilm iş tin ve istem sermayeleri her yerde haset ve nefret uyandıracak ölçü de üstünlük kazanm aktadır, öyle ki — ne denli yeniden ulusal davransalar da — Yahudileri olası tüm açık ve gizli felaketlerin günah keçisi olarak mezbahaya gönderm e yazınsal kabalığı,-gü nüm üzün hem en her ulusunda tehlikeli bir biçim de yaygınlaş m aktadır. Ulusların korunm ası değil de olabildiğince güçlü bir m elez Avrupa ırkının üretilm esi söz konusu olduğu sürece, harç
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 1 5 olarak Yahudi de herhangi bir ulusal kalıntı kadar yararlı ve arzu rdilirdir. Her ulusun, her insanın hoş olmayan, hatta tehlikeli ni(clikleri vardır; Yahudinin bir istisna oluşturmasını istem ek za limcedir. Hatta bu nitelikler büyük ölçüde tehlikeli ve ürkütücü olabilir; ve belki de genç borsa-yahudisi insanlığın en iğrenç b u luşudur. Yine de, toplam bir hesaplamada, tüm halkların içinde en acılı tarihi yaşamış olmasında hepim izin de suçu bulunan, ve dünyamn en soylu insanını (Isa M esih), en an bilgesini (Spinoza), en güçlü kitabını ve en etkili ahlak yasasını kendisine borçlu ol duğumuz bir halkta ne kadar kusur aranacağını bilm ek istiyo rum. Aynca: Ortaçağın en karanlık dönem lerinde, Asyah bulut kümesi Avrupa’nın üzerine çöktüğünde. Aydınlanm anın, tinsel lıağımsızlıgm bayrağını en sert kişisel baskılar altında dik tutan ve Avrupa’yı Asya’ya karşı savunanlar yahudi özgür düşünürleri, b il ginleri ve hekim leriydi; dünyanın daha doğal, daha akla uygun ve her halükarda mitsel olmayan bir açıklanışının, sonunda yeniden galip gelebilm esinde ve şimdi bizi Y unan-R om a antikçağının Ay dınlanmasıyla birleştiren kültür halkasının kınim adan kalm asın da onların çabalannın payı hiç de az değildir. Hıristiyanlık, b atı yı dogululaştırm ak için her şeyi yaptıysa, Yahudilik de esas ola rak batıyı yeniden batılılaştırmaya katkıda bulunm uştur: belirli bir anlamda Avrupa’nın görevini ve tarihini. Y u n a n ve t a r i h i n i n
bir
görevi
d e v a m ı kılm ak anlamına gelir bu.
476.
Ortaçağın
görünürdeki
üstünlüğü.
— O rta
çağda, kilise tam am en evrensel, tüm insanlığı kapsayan hed efle ri olan, ayrıca insanlığın — varsayılan — en yüksek çıkarlarını savunan bir kuru m olarak görünür: büna karşılık, yakın tarihin
Friedrich Nietzsche 3 1 6 -----------------------------------------------------------------gösterdiği devletlerin ve ulusların hedefleri daraltıcı bir izlenim bırakırlar; darkafah, basit, m addeci, m ekansal açıdan sınırlı gö rünürler. Ancak hayal gücü üzerindeki bu değişik etkinin bizim yargım ızı belirlem em esi gerekir, çü nkü sözü edilen evrensel ku rum yapay olarak üretilm iş, kurgulara dayanan gereksinim lere karşılık düşer, bu gereksinim ler henüz m evcut değillerken, on ları önce üretm esi gerekm iştir (ruhsal kurtuluş gereksinim i); ye ni kurum lar ise gerçek gereksinim durum larına çare olurlar; tüm insanların ortak hakiki gereksinim lerine hizm et edecek ve hayali ilk imgeyi, Katolik Kilisesi’ni gölgeye ve unutulm uşluğa terk edecek kurum ların ortaya çıkacağı zam an yaklaşıyor.
477.
Savaş
kaçınılmaz.
—
İnsan lıktan, savaş yapm ayı
unuttuysa, daha fazlasını (ya da: daha da fazlasını) beklem ek, sa dece hayalcilik ve ayran budalalığıdır. Şim dilik elim izde, do nuklaşm ış halklara açık ordugahın o sert enerjisini, kişisel olm a yan o derin nefreti, vicdan rahatlığı içindeki o katil soğukkanlı lığını, düşm anın yok edilişindeki o ortak örgütleyici ateşi, b ü y ük kayıplar karşısındaki, kend isinin ve dostlarının yaşam ı k ar şısındaki o gururlu kayıtsızlığı, ruhun o boğucu, deprem gibi sarsılışını, her büyük savaşın yaptığı kadar güçlü ve kesin bir b i çim d e iletebileceğim iz başka bir araç yok: buradan kopup gelen ve her türlü taşı ve döküntüyü beraberinde sürükleyen ve narin kültürlerin çayır çim enlerini m ahveden dereler ve ırm aklarla, daha sonra elverişli koşullarda tinin atölyesindeki çarklar yeni bir kuvvetle tersine döndürülecektir. Kültür kesinlikle tutkular, kötü alışkanlıklar ve kötülükler olm adan yapamaz. — im para torlaşan' Rom alılar, savaşlardan biraz yorulduklarında, hayvan
insanca Pek insanca 1 „ _„ --------------------------------------------------------------------3 1 7 lan dövüştürerek, gladyatörleri çarpıştırarak ve Hıristiyanları kovuşturarak yeni enerjiler kazanm ayı denem işlerdir. Savaşa da bütünüyle tövbe etm iş görünen günüm üz Ingilizleri, azalan o enerjileri yeniden üretm ek için bir başka çare bulm uşlardır; o tehlikeli keşif gezilerinin, gemiyle boydan boya geçm elerin, tır m anışların, bilim sel amaçlarla gerçekleştirildiği söylenir, aslında her türden serüvenin ve tehlikenin fazla enerjisini dönüşte eve getirm ektir amaç. Savaşın bu türden daha b irço k ikam esi b u lu nabilir, ama bunlarla, bu kadar yüksek kültürlü ve bu yüzden zorunlu olarak donuk bir insanlığın, şim diki Avrupalılar gibi kültürün araçlarında kendi kültürünü ve varoluşunu yitirm e mek için , sadece savaşlara değil, en büyük ve en korku n ç savaş lara — yani zam an zam an barbarlığa kapılm aya — gereksindiği, daha iyi anlaşılacaktır.
478.
Güneyde
ve
kuzeyde
çalışkanlık.
— Ç alışkan
lık, tam am en farklı iki türde çıkar ortaya; Güneydeki zanaatçı lar, para kazanm a dürtüsünden değil, ötekilerin sürekli gereksi nim lerinden ötürü çalışkan olurlar. Atını nallattırm ak, b ir araba yı sağlam laştırm ak isteyen birisi her zam an geldiği için çalışkan dır dem irci. Hiç kim se gelmeseydi, çarşıda aylaklık ederdi. V e rimli bir ülkede, karnını doyurm ak pek sorun yaratmaz, bu n un için ço k az çalışm ası yeter, çalışkan olm ası gerekmez; h iç olm a dı dilenir, ve haline şükreder. — Buna karşılık İngiliz işçin in ça lışkanlığının ardında para kazanm a duygusu yatar: işçi kendi kendisinin ve hedeflerinin bilincind edir ve m ülkiyetle güce, güçle de olabilecek en büyük özgürlüğe ve bireysel seçkinliğe sahip olm ak ister.
Friedrich Nietzsche 3 1 8 -----------------------------------------------------------------479.
B ir
tü r
doğuştan
zenginlik.
soyluluğun
kökeni
olarak
— Zenginlik zorunlu olarak bir ırk aristokrasisi
oluşturur, çü nkü en güzel kadınları seçm eyi, en iyi öğretm enle ri tutm ayı sağlar, insanlara tem izlik, bedensel idm anlar için za m an ve her şeyden önce köreltici bedensel çalışm adan uzak dur ma olanağı verir. Bu bakım dan, birkaç kuşak içinde insanların seçkin ve güzel devinm elerinin ve davranm alarının tüm koşulla rını yaratır: daha büyük bir m aneviyat özgürlüğü, acınası-bayağı olanın, patronlar karşısında k ü çü k düşm enin, h er kuruşunu hesap ederek harcam anın yokluğu. — Tam da bu olum suz özel likler, genç b ir insanın gözünde en zengin m utluluk arm ağanla rıdırlar; ço k yoksul biri genellikle zihniyetinin seçkinliğiyle m ahvolur, ilerleyem ez ve h içbir şey edinem ez, yaşama gücüne sahip değildir soyu. — Bu arada, birisi yılda üç yüz ya da otuz bin Taler' harcayabiliyorsa, zenginliğin sonuçlarının h em en h e m en aynı olduğunu d üşünm ek gerekir: daha sonra, elverişli k o şullarda önem li bir artış olmaz. Ama daha azına sahip olm ak, er kek ço cu k olarak avuç açm ak ve kendini küçük düşürm ek kor kunçtur: m utluluklarını sarayların pırıltısında, güçlü ve nüfuz sahibi kişilere bağım lı olm akta arayan ya da kilisede baş olm ak isteyenler için gerçek b ir çıkış noktası olabilse de. (— İnayetin mağara deliklerinden, eğilerek içeri girm ek öğreticidir.)
480.
Haset
ve
üşengeçlik
farklı
yönlerde.
— Bir
birin e rakip, sosyalist ve ulusal — ya da Avrupa’n ın farklı ülke lerinde isim leri her neyse — partiler, birbirlerine yakışıyorlar:
insanca Pek İnsanca 1_______________________ her ikisinde de devindirici güç haset ve tem belliktir. K a m p la r dan birinde olabildiğince az kol çalışm ası istenir, d iğ erin d e ise olabildiğince az kafa çalışm ası; birind e kitlesel b ir etki a m a cıy la gönüllü olarak hizaya girip, sıradan bir nefer olm ak is tem e y e n , öne çıkan, kendi kendini yetiştiren bireylerden nefret e d ilir; ö te kilerde ise toplum un m addi açıdan daha iyi konum d aki, e n iyi kastı — ki bu kastın asıl görevi, en yüksek kültür ü rü n le rin i üretm ektir — yaşamı m anevi açıdan daha da zorlaştırm akta ve daha ço k sancılı kılm aktadır. Kitlesel etkinin tinini, to p lu m u n üst sınıflarının tini yapm ak başarılırsa, m anevi olarak, k a fa d a ve yürekte kendi aralarında zaten eşit düzeyde oldükları iç in , m ad di açıdan kendileriyle ötekiler arasında düzey eşitliğini a rıy o rla r sa da, sosyalist güruh tam am en haklıdır. — Yüksek in sa n la r o la rak yaşayın ve sürekli yüksek kültürün eylem lerini yapın — bu sırada yaşayan h er şey, haklı olduğunuzu söyleyecektir s iz e , ve doruğunda oturduğunuz toplum düzeni, her türlü kem g ö z e ve müdahaleye karşı korunaklıdır.
481.
Büyük
politika
ve
zararları.
— Nasıl ki sav aşın
ve savaş hazırlığının bir halka verdiği en büyük zararlar, sa v a şın masrafları, ticaretteki durgunluk değil, — sekiz Avrupa d evleti yıllık iki üç m ilyarlık bir m eblağı bu iş için harcadığına g ö r e , bu zararlar ne kadar büyük olsa da — m evcut orduların b a k ım ı da değil, h er yıl olağanüstü büyük bir sayıdaki en yetenekli, e n g ü ç lü kuvvetli, en çalışkan erkeğin asker olm ak için asıl u ğ ra şıla rın dan ve m esleklerinden uzak kalm asıysa; büyük politika y a p m a ya ve en güçlü devletler arasında kararlı bir ses yük seltm eyi güvencelem eye koyulan bir halk da en büyük zararı g en ellik le z a
Friedrich Nietzsche 3 2 0 -----------------------------------------------------------------rar görülen noktalardan görmez. Bu andan itibaren en seçkin ye teneklerinden b ir bölüm ünü “vatan sunağına” ya da ulusal şan hırsı sunağına kurban verdiği doğrudur, oysa şim di politikanın yuttuğu bu yeteneklere eskiden başka etkinlik alanları açıktı. Bu kam usal toplu kurban verm enin' yanı sıra ve aslında ondan da ha da k orku nç b ir biçim de, aynı anda yüz bin sahnede sürekli oynanan b ir oyun vardır: böyle politik şan hırsı içindeki bir hal kın h er yetenekli, çalışkan, zeki, gayretli insanı, bu hırsın etkisi altında kalır ve artık eskisi gibi tam am en işine verem ez kendini: her gün kam usal esenliğe ilişkin yeni b ir soru ve sorun, her bir yurttaşın kafa ve yürek serm ayesinden gündelik bir kesintiyi yu tar: tüm bu bireysel enerji ve çalışm a kurbanlarının ve zararları n ın toplam ı öyle m uazzam dır ki, b ir halkın politik yükselişi tin sel bir yoksullaşm ayı ve donuklaşm ayı, bü yü k konsantrasyon ve tek yanlılık gerektiren yapıtlar açısından daha düşük b ir verim liliği adeta zorunlu olarak getirir beraberinde. Sonunda şu soru yu sorabiliriz: U lusun bu kaba ve rengarenk çiçeğine, toprakları şim diye dek bereketli olan daha soylu, daha narin, daha zeki b it kilerin ve otların feda edilm esi gerekiyorsa, bü tü nü n (sadece öteki devletlerin yeni devden korkusu olarak ve ulusal ticaret ve ulaşım esenliğinin, dış ülkelerde zorla elde edilm iş teşviği olarak ortaya çıkan) tüm bu yükselişine ve görkem ine d e ğ e r mi?
482.
B ir
kez
daha
söylemiş
rüşler — kişisel tem bellikler.'
olalım.
— Kam usal gö
Dokuzuncu Ana Bölüm
Kendisiyle Baş Başa İnsan
483. Hakikat
d ü ş m a n l a r ı . — Kanaatler, hakikatin yalan
lardan daha tehlikeli düşmanlarıdır. 484. Tersine
dünya.
— Bir düşünür, hoşum uza gitm eyen
bir ilke koyduğunda daha sert eleştirilir; oysa bu nu hoşum u za giden bir ilke koyduğunda yapmak daha akıllıcadır. 485. K a r a k t e r l i . — Bir insan her zam an ilkelerine uyduğu için değil, her zam an m izacına uyduğu için karakterli görünür ço ğunlukla. 486. G e r e k l i b i r ş e y . — Kişide biri bulunmalı: ya doğası gere ği hafif bir bilinç ya da sanat ve bilgi yoluyla hafifletilmiş bir bilinç.
Friedrich Nietzsche 3 2 2 -----------------------------------------------------------------487.
Davalara
duyulan
tutku.
— Tutkusunu davalara
(bilim ler, devletin esenliği, kültürel ilgiler, sanatlar) yönelten b i ri, kişilere duyduğu tutkunun ateşini çok hafifletir (bu insanlar devlet adam larının, filozofların, sanatçıların yaratım larının tem silcisi oluşları gibi, söz konusu davaların tem silcileri olsalar bile).
488.
Eylemdeki
dinginlik.
— Nasıl ki bir şelale düşerken
daha yavaşlar ve daha bir süzülürse, büyük eylem insanı da, ey lem i sırasında eylem den önceki fırtınalı hırsı yüzünden k end i sinden um ulandan d a h a
b ir dinginlik içindedir.
489.
Ç ok
derin
değil.
— Bir davayı tüm derinliğiyle kav
rayan kişilerin, ona sürekli sadık kalmaları enderdir. Derinliği gün ışığına çıkarm ışlardır işte: her zam an çokça berbat şey var dır orada görülecek.
490.
İdealistlerin
kuruntusu.
— T ü m idealistler, hiz
m et ettikleri davanın dünyadaki öteki davalardan esasen daha iyi olduğu kuruntusuna kapılırlar ve davaları büyüyecekse, öte ki tüm insani girişim ler için gereken aynı kötü kokulu gübreyi gerektirdiğine inanm ak istem ezler.
insanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 2 3 491.
Kendi
kendini
gözlemleme.
— İnsan kendi ken
disine, kendi kendisiyle bilgilenm eye ve kuşatılm aya karşı öyle iyi korunaklıdır ki, genellikle dışsal ürünleri dışında kendinde ki h içbir şeyi algılayamaz. Kendindeki asıl k ale geçilm ezdir, hat ta görünm ezdir, m eğerki dostları ve düşm anları h ain lik etsinler ve onu kendi gizli yollarından geçirsinler.
492.
Uygun
meslek.
— Erkeklerin, aslında tüm öteki mes
leklerden daha önem li olduğuna inanm ad ıkları, ya da kendileri ni buna ikna etm edikleri bir m esleğe sahip olm aları enderdir. Kadınların sevgilileriyle ilişkileri de aynıdır.
493.
Zihniyet
soyluluğu.
— Zihniyet soyluluğu, büyük
ölçüde iyi huyluluktan ve güvensizlik duym am aktan oluşur ve bu yüzden tam da kazanç düşkünü ve başarılı insanların üs;ünlük duygusuyla ve alayla ihm al ettikleri şeyi içerir.
494.
H e d e f v e y o l l a r . — Birçok kişi bir kez tuttuğu yo. b a kım ından inatçıdır, çok az kişi de hedefi bakım ından.
Friedrich Nietzsche 3 2 4 -----------------------------------------------------------------495.
Bireysel
bir
yaşam
tarzında
öfkelendiren.
— İnsanlar çok bireysel yaşam önlem lerinin tüm ünü, k end ileri ni etkileyen kişiye karşı alırlar; o kişinin kendine layık gördüğü olağandışı m uam eleyle, sıradan varlıklar olarak aşağılanm ış his sederler kendilerini.
496.
Büyüklüğün
a y r ı c a l ı ğ ı . — K üçük armağanlarla b ü
yük m utluluklar verm ek, büyüklüğün ayrıcalığıdır.
497.
Istemdışı
seçkin.
— insan, insanlardan h içb ir şey is
tem em eye ve onlara her zam an verm eye alıştığında, istem i dışın da seçkin davranır.
498.
Kahramanlığın
koşulları.
— Bir kişi kahram an ol
m ak isterse, daha önce yılanın ejderha olm uş olm ası gerekir, yoksa gerçek düşm anı eksik kalır.
499.
D o s t . — Acıyı değil sevinci paylaşm aktır dost kılan.
insanca Pek insanca 1 ---------------------------------------------------------------------3 2 5 500.
Med-cezirden
yararlanmak.
— Bilgi am acıyla b i
zi bir konuya doğru çeken ve yine b ir süre sonra o konudan uzaklaştıran o iç akıntıdan yararlanm ak gerekir.
501.
Kendinden
sevinç
duymak.
— “Bir nesneden se
vinç duym ak” denilir: ama aslında, b ir nesne sayesinde k en d in den sevinç duym aktır bu.
502.
A l ç a k g ö n ü l l ü . — K işilere karşı alçakgönüllü olan, şey lere karşı (kent, devlet, toplum , zam an, insanlık) bir o kadar güçlü gösterir kendini beğenm işliğini. Böyle alır intikam ım .
503.
H a s e t ve k ı s k a n ç l ı k .
— Haset ve kıskançlık, insan ru
hunun edep yerleridir. Belki bu benzetm enin devamı getirilebilir.
504.
En seçkin
ikiyüzlü.
çok seçkin b ir ikiyüzlülüktür.
— K end ind en hiç söz etm em ek,
Friedrich Nietzsche 3 2 6 -----------------------------------------------------------------505.
Keyifsizlik.
— Keyifsizlik bedensel b ir hastalıktır ve k e
yifsizliğe yol açan şeyin sonradan ortadan kaldırılm asıyla asla yok olmaz.
506.
Hakikati
s a v u n a n l a r . — H akikati savunanların sayı
sı ondan söz etm enin en tehlikeli olduğu zamanlarda değil, en can sıkıcı olduğu zam anlarda en azdır.
507.
Düşmandan
daha
çok
rahatsızlık
veren.
—
Sem patik davranışları bizi her koşulda ikna etm eyen, ancak her hangi b ir nedenin (örneğin şükran bo rcu ) bizi m utlak b ir sem pati görüntüsünü sürdürm ekle yüküm lü kıldığı kişiler, hayal gücüm üze düşm anlarım ızdan daha ço k eziyet çektirirler.
508.
Özgür
d o ğ a . — Bizim hakkım ızda bir kanıya sahip ol
m adığı için, seve seve bulunuruz özgür doğanın içinde.
509.
Herkes
bir
konuda
üstün.
— Uygar ilişkilerde,
herkes bir başkasından en azından bir konuda üstün olduğunu hisseder; herkesin, duruma göre yardım edebilecek ve bu yüz
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------3 2 7 den de utanıp sıkılm adan yardım alabilecek biri olm asına daya nır genel iyiniyet.
510.
Avunma
nedenleri.
— Bir ölüm olayında, avunma
nedenlerine gereksinilir çoğun, acının şiddetini dindirm ekten çok, kendini bu kadar kolaylıkla avunmuş hissetm eyi bağışlat mak için.
511.
Kanaate
sadık
olanlar.
— Yapacak çok işi olan,
kendi genel görüşlerini ve bakış açılarını adeta h iç değiştirm eden korur. Bir fikrin hizm etinde çalışan biri de öyledir: fikrin kendi sini asla sm am ayacaktır, bunun için zam anı yoktur artık; onun tartışılabilir olduğunu kabul etm ek bile aykırıdır çıkarlarına.
512.
Ahlaklılık
ve
n i c e l i k . — Bir insanın bir başkasıyla
kıyaslandığında yüksek ahlaklı oluşu, genellikle, hedeflerinin niceliksel olarak daha büyük oluşuna dayanır sadece. D ar bir alanda küçük hedeflerle meşgul olm ak, aşağıya çeker onu.
513.
Yaşamın
ürünü
olarak
y a ş a m . — insan bilgisiyle
istediği yere kadar uzanabilir, kendine b ir o kadar nesnel görüne bilir: sonunda kendi biyografisinden başka bir şey değildir hasadı.
Friedrich Nietzsche 3 2 8 -----------------------------------------------------------------514.
Tunçtan
zorunluluk.
— Tu nçtan' zorunluluk, in
sanların. tarihin akışı içinde ne tunçtan ne de zorunluluk oldu ğunu kavradıkları bir şeydir.
515.
D e n e y i m d e n . — Bir davanın akıldışılığı, onun varoluşu na karşı bir gerekçeyi değil, daha ço k onun bir koşulunu oluş turur.
516.
H a k i k a t . — Şim di hiç kim se ölüm cül hakikatlerden ö l m üyor: fazlasıyla panzehir var.
517.
Temel
k a v r a y ı ş . — H akikatin desteklenm esiyle, insan
lığın iyiliği arasında önceden kararlılaştırılm ış bir uyum yoktur.
518.
İnsanın
y a z g ı s ı . — D erin düşünen kişi, her zaman
haksız olduğunu bilir, istediğince davranıp yargılasa da.
519.
Kirke'
olarak
hakikat.
— Yanılgı hayvanları insan
insanca Pek insanca 1
:
■ “
■
^c529
yaptı; hakikat, insanları yem den hayvan yapabilecek mı?
520.
Kültürümüzün
t e h l i k e s i . — Bizim çağımızın kültü
rü, kültür araçları yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
52 1 .
Büyüklük:
Yön-vermek
d e m e k t i r . — H içbir ır
m ak kendi başına büyük ve zengin değildir: birçok yan ırmağı alması ve sürdürm esidir onu büyük yapan. Bütün büyük tinler de de durum aynıdır. Sadece, birisinin sonra birçok yan ırm ağın izlem esi gereken yönü verm esidir, önem li olan; baştan itibaren az ya da çok yetenekli olması değil.
52 2 .
Vicdan
rahatsızlığı.
—
İnsanlık için taşıdıkları
önem den söz eden insanların vicdanları, sözleşm elerin, vaatlerin yerine getirilişindeki sıradan burjuva huku ku açısından rahat sızdır. 52 3 .
Sevilmeyi
i s t e m e k . — Sevilm e talebi, kendini b eğ en
m işliklerin en büyüğüdür.
524.
İnsanları
hor
g ö r m e . — insanları küçüm sem enin en
Friedrich Nietzsche 3 3 0 -----------------------------------------------------------------açık belirtisi, k işinin herkesi ya sadece k e n d i
amacımın bir
aracı olarak kabul etm esi ya da h iç kabul etm em esidir.
525.
Karşıtlıktan
yandaş.
— İnsanlan kendine kaı-şı öf
kelendiren b ir kim se, h er zam an kend ind en yana b in lerin i de kazanm ıştır.
526.
Yaşantıları
u n u t m a k . — Ç ok düşünen, üstelik nes
nel düşünen bir kişi, kendi yaşantılarını kolayca unutur, am.a bu yaşantıların doğurduğu düşünceleri o denli kolay unutm az.
52 7 .
B ir
ğörüşte
ısrar
etmek.
— Bir kişi, b ir görüşe
kendi başına vardığını sandığı için ısrar eder onda, b ir başkası da o görüşü güçlükle öğrendiği ve onu kavramış olm aktan gu rur duyduğu için; yani ikisi de kibirden.
52 8 .
Işıktan
ürkmek.
— iyi eylem de kötü eylem kadar
korkuyla ürker ışıktan; birisi tanınm akla acının (ceza olarak) ge leceğinden, diğeri de tanınm akla hazzın (yani işin içine bir kibir doyum u girdiğinde hem en sona eren, kendi kend ind en duyulan haz) yiteceğinden korkar.
İnsanca Pek İnsanca 1______________________
“ ^
“
529.
Günün
u z u n l u ğ u . — İçine sokacak çok şeyiniz varsa,
bir günün yüzlerce cebi bulunur.
5 30.
Tiran
dehası.
— Ruhun içinde kendini tiranca kabul
ettirm ek yönü nd e boyun eğmez b ir istek kıpraşıyorsa ve ateş sü rekli yanıyorsa, zayıf bir yetenek bile (politikacılarda, sanatçılar da) yavaş yavaş adeta karşı konulm az b ir doğa gücüne dönüşür.
53 1 .
Düşmanın
y a ş a m ı . — Yaşam ını bir düşm anla savaş
m aktan kazananın, düşm anın yaşamda kalmasında çıkarı vardır.
532.
Daha
önemli.
— A çıklanm am ış, karanlık b ir konu,
açıklanm ış aydınlık bir konudan daha önem li kabul edilir.
53 3 .
Yapılan
hizmetlerin
küçümsenmesi.
—
Bir
kim senin b ize yaptığı hizm etleri, bizim için taşıdıkları değere göre değil, o kişinin onlara verdiği değere göre değerlendiririz.
331
„„„
Friedrich Nietzsche
OÖA
53 4 .
M u t s u z l u k . — Bir m utsuzluk işareti (sanki kendini m u t lu hissetm ek yavanlık, iddiasızlık, sıradanlık işaretiymiş gibi), öyle büyüktür ki bir kim se başka birine “Ne kadar da m utlusu n u z!” dediğinde, protesto edilir genellikle.
53 5 .
Korku
f a n t e z i s i . — Korku fantezisi, insanın tam da en
ağır şeyi taşıyacağı sırada sırtına çıkan o kötü m aym unsu gulyabanidir.'
536.
Tatsız
rakibin
d e ğ e r i . — Kişi bazen bir davaya, sırf
rakipleri tatsızlıklarından vazgeçm iyor diye bağlı kalmayı sürdü rür.
537.
B ir m e s l e ğ i n
değeri.
— Bir m eslek düşüncesiz kılar,
bu du r en büyük hayrı. Ç ünkü bir kim se sıradan endişeler ve kaygılara kapıldığında, izin verildiği ölçüde ardına çekilebilece ği b ir siperdir mesleği.
538.
Yetenek.
— Bazı insanların yeteneği olduğundan daha az
görünür, çünkü hep büyük görevlere soyunm uştur.
insanca Pek insanca 1
„„„
ooo
539.
Gençlik.
— G ençlik can sıkıcıdır, çünkü gençlikte her
hangi bir anlamda üretken olm ak olanaklı ya da akıllıca değil dir.
540.
Büyük
hedefler.
— Kendine açıkça büyük hedefler
koyan ve sonradan kendisinin bunlar için zayıf kaldığını gören birisinin, genellikle bu hedeflerden açıkça vazgeçecek gücü de yoktur ve sonra kaçınılm az bir biçim de bir ikiyüzlüye dönüşür.
541.
İ r m a k t a . — G üçlü sular ço k fazla taşı ve çalılığı sürükler ler beraberlerinde, güçlü tinler de çok fazla aptal ve karışık ka fayı.
542.
Tinsel
özgürleşmenin
t e h l i k e l e r i . — Bir insa
nın ciddi anlam da tinsel özgürleşm esinde, onun tutkuları ve hırsları da paylarına düşeni almayı um arlar gizliden gizliye.
543.
Tinin
cisimleşmesi.
— Bir kim se çok ve akıllıca dü
şündüğünde, sadece yüzü değil, bed en i de akıllı bir görünüm kazanır.
Friedrich Nietzsche 3 3 4 -----------------------------------------------------------------544.
Kötü
görmek
ve
kötü
i ş i t m e k . — Az gören, hep
daha az şey görür; kötü işiten, hep birşeyler daha işitir.
545.
Kibirlilikte
kendinden
haz
d u y m a k . — Kibir
li kişi seçkin olm ak değil kendini seçkin duyum sam ak ister, bu yüzden h içbir kendini aldatm a ve kendim kandırm a yöntem ini hor görm ez. Ö tekilerin görüşü değil, onların görüşü hakkındaki kendi görüşü yatar gönlünde.
546.
İstisna
olarak
k i b i r l i . — G enellikle kendi kendine
yeten kişi, bedensel olarak hastalandığında, istisnai olarak kibir lidir ve takdir ve övgü sözlerine açıktır. Kendini yitirdiği ölçüde, yabancı görüşlerle, dışarıdan yeniden kazanm aya çalışm alıdır kendini.
547.
“ Z e k i l e r . ” * — Tini arayanın, tini yoktur.
54 8 .
Parti
şeflerine
i ş a r e t . — insanları, b ir şeyden yana
olduklarını açıkça ilan etm eye zorlam ak m üm künse, iç dünyala rında da ondan yana olduklarını söyleyecek durum a getirilm iş-
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 3 5 1erdir genellikle; bundan böyle tutarlı görülm ek isterler.
549.
H or
g ö r ü l m e . — İnsan, başkaları aracılığıyla aşağılan
maya, kendi kendisiyle aşağılanm aktan daha duyarlıdır.
550.
Şükran
i p i . — Yapılan iyiliklere karşılık verm eyi, k en d i
lerini şükran ipiyle boğacak kadar ileriye götüren köle ruhlar vardır.
551.
Peygamberin
m a r i f e t i . — Sıradan insanların eylem
biçim ini önceden bilebilm ek için, onların nahoş bir durum dan kurtulm ak am acıyla her zaman en az tin kullandıklarını varsay m ak gerekir.
.5 5 2 .
Biricik
insan
h a k k ı . — Ahşılageldik olandan u zak
laşan, olağandışınm kurbanı •olur; ahşılageldik olanda kalan, onun kölesi olur. H er halükarda m ahvolunur.
55 3 .
Aşağıya,
hayvana
d o ğ r u . — insan, katıla katıla gü
lerken,’ bayağılıkta tüm hayvanları geride burakır.
336
Friedrich Nietzsche ^
554.
Yarım
bilgi.
Bir yabancı dili yarım yam alak konuşan b i
ri, iyi konuşan birind en daha ço k zevk alır bundan. Keyif yarını bilgilidedir.
555.
Tehlikeli
y a r d ı m s e v e r l i k . — İnsanların yaşamını
zorlaştırm ak isteyen ve bunu tek bir nedenle, daha sonra onlara yaşamı kolaylaştırm aya ilişkin kendi reçetelerini, örneğin H ıris tiyanlığı, sunm ak am acıyla yapan kişiler vardır.
556.
Çalışkanlık
ve
v i c d a n l ı l ı k . — Ç alışkanlık ve vic-
danhlık, genellikle birbirlerine zıttırlar, çalışkanlık meyveleri ham toplam ak ister ağaçtan, vicdanlılık ise aşağıya düşünceye ve parçalanıncaya dek ağaçta bırakır onları.
557.
Ş ü p h e l i l e r . — Katlanılam ayan insanlar, itham edilmeye çalışılır.
558.
Koşullar kendi
yok.
— Pek çok insan yaşamları boyunca,
t a r z l a r ı n c a iyi olm anın fırsatını bekler.
insanca Pek insanca 1 ---------------------------------------------------------------------3 3 7 559.
Dostların
yokluğu.
— D ostların yokluğu, hased e ya
da kendini beğenm işliğe dayandırılabilir. Kim ileri, dostlarını şanslı bir duruma, haset edecek bir nedeni olmayışına borçlud u r.
560.
Çokluktaki
t e h l i k e . — Fazladan bir yeteneğe s;ahip
olunduğunda, daha güvensiz olunur genellikle, bir y eten ek da ha azma sahip olunduğundan: tıpkı m asanın ü ç ayak üstü nd e daha iyi durması gibi dört ayak üstünde durduğundan.
561.
Ötekilere
ö r n e k . — iyi bir örnek oluşturm ak isteyen ,
erdem ine bir tutam delilik katm alıdır: böylece taklit edilir v/e ay nı zamanda aşılır taklit edilen — insanlar sever bunu.
562.
Hedef
tahtası
olmak.
— Başkalarının bizim h a k k ı-
m ızdaki kötü konuşm aları, aslında bize ilişkin değildir g en ellik le, tam am en farklı nedenlerden doğan b ir kızgınlığın, b ir güce nikliğin anlatım ıdır.
563.
Kolay
f e r a g a t . — Kişi hayal gücünü geçm işi çirk in leş
tirmeye alıştırdıysa, gerçekleşm em iş arzulardan pek acı çekm ez.
338
Friedrich Nietzsche ^
564.
T e h l i k e d e . — Ezilm e tehlikesiyle, b ir arabanın önünden kenara kaçıldıgm da karşı karşıya kalınır en çok.
565.
Sese
göre
r o l . — Alışkın olduğundan daha yüksek ses
le konuşm aya zorlanan kişi (örneğin b ir ağır işitenin ya da b ü yük b ir dinleyici kitlesinin karşısında), anlatacağı şeyleri abartır genellikle. — Kim ileri sırf, sesi bir fısıldamaya daha uygun düş tüğü için bir k om p locu , kötü niyetli bir iftiracı, b ir entrikacı olur.
566.
A ş k v e n e f r e t . — Aşk ve nefret kör değillerdir, ama b e raberlerinde taşıdıkları ateşten kam aşm ıştır gözleri.
567.
Yararlı
d ü ş m a n l ı k . — Dünyaya hizm etlerini yeterin
ce anlatam ayan insanlar, güçlü bir düşm anlık uyandırm aya çalı şırlar. Sonra hizm etleriyle onların kabul edilişi arasına bu düş m anlığın girdiğini — başka bazı kişilerin de aynı şeyi tahm in edeceğini: bu n u n da hizm etlerinin kabul edilişi için ço k yararlı olacağını d üşünerek avunurlar.
insanca Pek İnsanca 1 “■
"
’
339
568.
i t i r a f . — Kişi, bir başkasına itiraf edince unu tu r suçunu, ama genellikle o bir başkası unutm az.
56 9 .
Kendi
kendine
y e t e r l i l i k . — Kendi kend ine yeter
liliğin altın p ostu ', dayağa karşı korur, ama iğnelem elere karşı korum az.
570.
Alevdeki
g ö l g e . — Alev, aydınlattıklarına göründüğü
kadar parlak değildir kendine; bilge de öyle.
571.
Kendi
görüşleri.
— Bize b ir konu hakkında ansızın
soru sorulduğunda aklım ıza ilk gelen görüş, genellikle kendi gö rüşüm üz değildir, beylik, bizim kastım ıza, konum um uza, k ök e nim ize ait bir görüştür sadece; kendi görüşlerim iz nadiren çıkar lar yüzeye.
572.
Cesaretin
k ö k e n i . — Sıradan insan tehlikeyi görm e
diğinde, fark etm ediğinde bir kahram an gibi cesur ve yaralanmazdır. Tam tersine; kahram anın yaralanabileceği b iricik yer sırtında, yani gözünün olmadığı yerdedir.
Friedrich Nietzsche >40-----------------------------------------------------------------57 3 .
Hekimdeki
tehlike.
— H ekim i için doğmuş olm ak
gerekir, yoksa hekim i yüzünden ölür kişi.
57 4 .
Mucizevi
k i b i r l i l i k . — Ü ç kez hava tahm ininde b u
lunm aya yeltenip başarılı olan biri, kehanet yeteneğine sahip o l duğuna inanır biraz, ruhunun derinliklerinde. Gururum uzu okşuyorsa kabul ederiz m ucizevi, akıldışı olanı.
57 5 .
M e s l e k . — Bir m eslek yaşam ın omurgasıdır.
576.
Kişisel
etkinin
t e h l i k e s i . — Bir başkası üzerinde
büyük bir m anevi etkide bulunduğunu hisseden kişi, onu tama m en serbest bırakm alı, hatta bazen kendisine karşı çıkm asına göz yum m ah ve bizzat teşvik etm elidir: yoksa kaçınılm az olarak bir düşm an yaratacaktır kendine.
577.
Mirasçıları
kabullenmek.
— Bencilce düşünm ek
sizin büyük bir şey kurm uş olan bir kim se, m irasçılar yetiştirm e ye bakar kendine. Yapıtının olası h er türlü m irasçısını kendine rakip olarak görm ek ve onlara karşı m eşru m üdafa durumunda
insanca Pek İnsanca 1
-------------------------------------------------------- ^-34yaşam ak, tiranca ve soysuz b ir yaratılışın belirtisidir.
578.
Yarım
b i l g i . — Yarım bilgi, tam bilgiden daha ç o k galip
gelir: nesneleri, olduklarından daha basit tanır ve bu yüzd en gö rüşünü daha anlaşılabilir ve daha ikna edici kılar.
579.
Parti
adamı
olmaya
uygun
d e ğ i l . — Ç o k düşü
nen bir kişi, parti adamı olmaya uygun biri değildir: ç o k geçrceden parti üzerine düşünm eye başlar enine boyuna.
58 0 .
Kötü
bellek.
— Kötü belleğin yararı, k işinin aynı iyi
şeyleri defalarca ilk kez tadıyor olmasıdır.
58 1 .
Kendine
acı
vermek.
— D üşüncenin acımasızlığı^
uyuşturulm ayı arzulayan huzursuz bir içsel tutum un belirtisidir çoğun.
582.
Ş e h i t . — Bir şehidin m üridi, ondan daha çok acı çeker.
Friedrich Nietzsche 3 4 2 -----------------------------------------------------------------583.
Eskiden
kalmış
k i b i r l i l i k . — Kibirli olmaları ge
rekm eyen bazı insanların kibirliliği, henüz kendilerine inanm a ya haklarının olm adığı ve bu inancı ancak başkalannd an, bozuk paralar halinde dilendikleri zam andan kalm ış ve büyüm üş bir alışkanlıktır.
584.
Tutkunun
püf
n o k t a s ı . — Ö fkeye ya da ateşli bir
aşk duygusuna kapılm ak üzere olan kişi, ruhun b ir kap gibi do lu olduğu bir noktaya ulaşır: ama bir dam lanın daha eklenm esi gerekir: tutkuya yönelik iyiniyetin (genellikle k ötü de denilir). Sadece bu n o ktacık gereklidir, sonra kap taşar.
585.
Eloşnutsuzluk
d ü ş ü n c e s i . — İnsanlar da orm anda
ki köm ürlükler gibidir. G enç insanlar ancak, köm ürlükler gibi közleri soğuyup, köm ürleştiklerinde y a r a r l ı olurlar. Buharlan ve dum anları tüttüğü sürece belki daha ilginçtirler, ama yarar sız ve hatta çoğun rahatsızlık vericidirler. — in san lık her bir b i reyi, büyük m akinelerini ısıtm ak için acım asızca kullanıyor: pe ki ama bireylerin tüm ü (yani insanlık) sadece onları işletmeye yarıyorsa, m akineler neye yarıyor? Kendileri am aç olan m akine ler, — bu m udur um ana com edia?'
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------3 4 3 58 6 .
Yaşamın
akrebi.
— Yaşam, yüksek anlam lılık yüklü
ender tek an lard an , ve bu anların olsa olsa gölge görüntülerinin çevrem izde gezind iği, sayısız aralardan oluşur. Sevgi, bahar, gü zel ezgilerin h e r biri, dağlar, ay, deniz — her şey ancak tek bir kez tam y ü re k te n dilegelir: bir biçim de, tam olarak dile gelebi lirse. Ç ünkü b ir ç o k insan bu anlan h iç yaşamaz: onlar gerçek yaşam sen fo n isin in aralan ve duruşlandır.
58 7 .
Saldırmak
ya
da m ü d a h i l
o l m a k . — Bir çizgiye
ya da partiye y a da çağa, onların sadece elden çıkarılabilir yanı nı, k ötü rü m leşm iş halini ya da onlara zorunlu olarak yapışmış “erdem lerinin kusurlarını” görebildiğimiz için, — belki kendimiz de özellikle b u yönlere katıldığımız için, ateşli bir biçim de düş man olma h atasın ı sık sık işleriz. Sonra onlara sırt çevirir, karşıt bir çizgi ararız; ama güçlü iyi yanlannı aramak, ya da bunu k en dinde o lu ştu rm ak daha iyi olurdu. Elbette oluşm akta olan ve yet kinleşm em iş o lan ı, yetkinleşm em iş haliyle görüp yadsımaktansa, desteklem ek iç in güçlü bir bakış ve daha iyi bir istenç gerekir.
588.
A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k . — Hakiki alçakgönüllülük vardır (ve, bu bizim k en d i kendimizin yapıtı olmadığımızın bilgisidir) ve çok iyi y ak ışır büyük tine, tam da tam amen sorumsuz oluş (ya rattığı iyi iç in de) düşüncesini tam da o kavrayabildiği için. Büyü ğün alçakg önü llü olmayışından, kendi gücünü hissettiği sürece
Friedrich Nietzsche 3 4 4 -----------------------------------------------------------------değil, kendi gücünü ancak başkalarını inciterek, zorbaca davrana rak ve buna ne kadar dayanabildiklerine bakarak deneyimlemek istediğinde nefret edilir. Hatta bu genellikle gücünden em in olma duygusunun eksikliğini kanıtlar ve böylelikle insanların onun bü yüklüğünden kuşku duymalarını sağlar. Bu bakım dan, alçakgö nüllü olmamak akıllılık görüş açısından, hiç tavsiye edilmez.
589.
Günün
ilk
düşüncesi.
— H er güne iyi başlam anın
en iyi yolu: uyandığında, bugün h iç olm azsa bir insanı sevindirem ez m iyim , diye düşünm ektir. Bunu yapm ak dinsel dua alış kanlığının bir ikam esi olarak kabul edilebilseydi, insanlar bu de ğişiklikten yarar görürlerdi.
590.
Son
avuntu
aracı
olarak
kendini
beğenme.
— Kişi bir talihsizliği, entelektüel eksikliğini, hastalığını, burada önceden belirlenm iş yazgısının, sınanışının ya da daha önceden işlediği bir suça verilm iş gizem li bir cezanın görülebileceği bir biçim de yorum luyorsa, böylelikle kendi varlığını ilginç kılar ve düşüncesinde kendini öteki insanların üzerine çıkarır. Gururlu günahkar, tüm dinsel tarikatlarda bilinen bir figürdür.
591.
Mutluluğun
bitkileri.
— D ünyanın sancısının h e
m en yanında ve çoğu kez onun volkanik zem ininde, küçük m utluluk bahçesini kurm uştur insan; kişi ister varoluştan sade
insanca Pek İnsanca 1 „ __ --------------------------------------------------------------------3 4 5 ce bilgiyi isteyenin, ister boyu n eğip tevekkül gösterenin, isterse de aştığı zorluklara sevinenin gözüyle baksın yaşama — h er yer de, felaketin yanında biraz m utluluğun da filizlendiğini görecek tir, — zem in ne kadar volkanikse, m utluluk da o kadar ço k ola caktır — ancak, bu m utlulukla acının da haklı çıkarılm ış oldu ğunu söylem ek gülünç olur.
592.
Ataların
yolu.
— Kişinin, babasının ya da dedesinin
çaba harcadığı b ir y e t e n e ğ i
kendisinde geliştirmeye devam
etmesi, tam am en yeni bir şeye yönelm em esi akıllıcadır, böylece herhangi bir zanaatte yetkinliğe ulaşma olanağını elde eder. Bu yüzden şöyle der atasözü: “Hangi yolda mı at koşturacaksın? — Atalarının yolunda.”
59 3 .
Eğitimci
olarak
kibirlilik
ve
h ı r s . — Kişi, h e
nüz genel insani yararın bir aracı olm adığında, hırs eziyet çektirebilir ona, ama o hedefe ulaşıldığında, herkesin iyiliği için bir makine gibi zorunlu olarak çalışır, o zam an kibirlilik gelebilir; hırs onun üzerindeki kaba çalışm ayı tam am ladıktan (onu yarar lı kıldıktan sonra) kibirlilik onu ayrıntılarda insancıllaştıracak, daha sosyal, daha katlanılır, daha hoşgörülü kılacaktır.
594.
Felsefi
a c e m i l e r . — Bir filozofun bilgeliğini aldığında,
yeniden yaratıldığı ve büyük bir adam olduğu duygusuyla dola
I
Friedrich Nietzsche 3 4 6 -----------------------------------------------------------------şır insan sokaklarda; sonra bu bilgeliği tanım ayan kim selere rastlar daha çok , yani her şey hakkında açıklayacak yeni, b ilin m eyen b ir kararı vardır: bir yasa kitabını benim seyen de, artık b ir yargıç gibi davranm ası gerektiğini düşünür çünkü.
59 5 .
Beğenilmeyerek
beğenilme.
— D ikkati çekm eyi
ve bu arada beğenilm em eyi seven insanlar, dikkati çekem eyen ve beğenilm ek isteyen insanlarla aynı şeyi özlem ektedirler, an cak ço k daha yüksek b ir derecede ve dolaylı yoldan, açıkça h e deflerinden uzaklaştıkları bir aşama aracılığıyla ulaşm ak isterler buna. Nüfuz ve güç isterler, ve bu yüzden, üstünlüklerini hoşa gitm eyecek biçim de gösterirler; çünkü sonunda güce ulaşan bi rinin, yaptığı ve söylediği hem en h er şeyde beğenildiğini, hoşa gitmediği yerde bile hoşa gidiyormuş gibi göründüğünü bilirler. — Ö zgür tinli de, m üm in de, onun sayesinde hoşa gitm ek için güç isterler; öğretileri yüzünden kötü b ir yazgı, kovuşturm a, zindan, idam tehdidiyle karşı karşıya olduklarında, öğretilerinin böylelikle insanlığa nakşedileceğini ve dağlanacağını düşünerek sevinirler; güce ulaşabilm e yolunda, etkisini geç gösterse de acı verici ama güçlü bir araç olarak görürler bunu.
59 6 .
Casus
b e l l i ’ ve
benzer
şeyler.
— Komşusuyla
savaş yapm aya karar verip de bir casus belli bu lan hüküm dar, bir kadına, bundan böyle çocuğunun annesi olduğunu isnat eden bir adama benzer. Fylem lerim izin açıklanm ış nedenlerinin h em en hem en tüm ü böyle isnat edilm iş anneler değil midir?
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 4 7 597.
Tutku
ve
h a k . — H iç kim se, ruhunun derinliklerinde
haklılığından kuşku duyan biri kadar tutkuyla söz etm ez kendi hakkından. Tutkuyu kendi yanına çekm ekle, anlama yetisini ve onun kuşkusunu uyuşturm ak ister; böylelikle vicdanım rahatla tır ve çevresindeki insanlar üzerinde başarılı olur bununla.
598.
Başarısız
olanın
h i l e s i . — Evliliği, Katolik rahiple
rin yaptığı tarzda protesto eden, en alçak, en bayağı haliyle an lam ak isteyecektir onu. B unun gibi, çağdaşlarından saygı görm e yi reddeden biri de bu kavramı düşük anlamıyla alacaktır; b ö y lece yoksunluğunu ve ona karşı m ücadelesini kolaylaştırm ış ola caktır. Ayrıca, bü tü nd e ço k reddedici biri, ayrıntıda kolaylıkla hoşgörü gösterecektir. Çağdaşlarının beğenisinin üstüne çıkm ış birinin, kü çü k kibirliliklerle tatm in olm aktan vazgeçm emesi m üm kündür.
5 99.
Kendini
beğenme
y a ş ı . — Yetenekli insanlarda asıl
kendini beğenm e dönem i yirm i altı ile otuz yaş arasındadır; ilk olgunluk dönem idir ve yoğun bir huysuzluk fazlası içerir. Kişi, içinde hissettiği şey tem elinde, bunu hiç ya da iyi görm eyen in sanlardan saygı ve aşağılanma ister ve bu istediğini ilkin alam a yınca, hassas bir kulağın ve gücün o yaşların tüm ürünlerinde, şiirlerde, felsefelerde ya da resim lerde ve m üziklerde tanıyabile ceği o bakışla, o kend ini beğenm işlik edasıyla, o ses tonuyla in
Friedrich Nietzsche 3 4 8 -----------------------------------------------------------------tikam ım alır. Daha büyük, deneyim li adam lar ise buna gülüm serler ve bu kadar ço k o l m a k
ve bu kadar az g ö r ü n m e k
yazgısına kızılan b u güzel yaşı, içleri sızlayarak anım sarlar. D a ha sonra gerçekten daha çok g ö r ü n ü r kişi, — ama ço k o l m a iyi inancı yitirilm iştir: sonra yaşam boyunca, iflah olmaz bir ki b irlilik delisi olarak kalınır.
600. Aldatıcı
ama
yine
de
d a y a n ı k l ı . — Nasıl ki bir
u çurum u n kenarından yürüm ek ya da bir kalasın üzerinden bir çayı geçm ek için bir korkuluğa gerek duyulursa, tutunm ak için değil, — çünkü hem en çökecektir, gözde güvenlik düşüncesi uyandırm ak için — yeniyetm elikte de bize bilinçsizce korkuluk hizm eti gören kişilere gerek duyulur; gerçekten büyük bir tehli keyle karşılaştığım ızda onlara yaslanırsak bizi korum ayacakları doğrudur, ama yakınım ızda bir korunak olduğuna dair sakinleş tirici bir duygu verirler (örneğin baba, öğretm en, dostlar, üçü için de ahşılageldiği g ib i).
601. Sevmeyi
öğrenmek.
— Sevmeyi öğrenm ek gerekir,
iyi olmayı öğrenm ek gerekir, hem de gençlikten itibaren; eğitim ve rastlantı bu duyguları uygulama fırsatı vermezse bize, ru hu m uz kuruyacak ve sevgi dolu insanların sevecen buluşlarını an lam ak için elverişsiz olacaktır. B ecerikli bir nefret edici olm ak is teniyorsa, nefretin de öğrenilm esi ve beslenm esi gerekir: yoksa onun çekirdeği de yavaş yavaş kuruyacaktır .
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 4 9 602.
Süs ola rak
h a r a b e . — Ç ok fazla tinsel değişim den ge
çenler, daha önceki durum ların bazı görüşlerini ve alışkanlıkla rını korurlar, bunlar daha sonra açıklanam ayan antikçağm ve gri duvarların b ir parçası gibi, onların d üşüncelerinin ve eylem leri nin arasında yükselirler; genellikle tüm yörenin süsü olurlar.
60 3 .
A ş k v e s a y g ı . — Aşk özler, korku kaçınır. Aynı kişiyi en azından aynı zaman dilimi içinde hem sevip hem sayamayışımızın nedeni budur. Çünkü saygı duyan, gücü tanır, yani ondan ür ker: hürm ettir' içinde bulunduğu durum. Ama aşk gücü tanımaz, ayıran, farklılaştıran, yukarıya ya da aşağıya yerleştiren hiçbir şe yi tanımaz. Saygı duymadığı için, saygınlık düşkünü insanlar se vilmeye karşı gizliden gizliye ya da açıktan açığa hırçınlık ederler.
604.
Soğuk
insanlara
duyulan
ö n y a r g ı . — Ç abuk
tutuşan insanlar çabuk soğurlar ve b u nd an dolayı genelde güve nilm ezdirler. Bu yüzden, her zaman soğuk olan ya da kendini öyle gösterenlerin özellikle güvenilm eye değer, güvenilir insan oldukları yolunda olum lu bir önyargı vardır: onlar yavaş tutuşan ve uzun süre öyle kalan kişilerle karıştırılıyorlar.
605.
Özgür
görüşlerin
tehlikesi.
— Özgür görüşlere
Friedrich Nietzsche 3 5 0 -----------------------------------------------------------------hafifçe d okunm anın, bir tür kaşınm a gibi bir çekiciliği vardır; kendim izi daha fazla kaptırdığım ızda, kaşınan yeri ovuşturmaya başlarız; sonunda açıkça acı veren b ir yara oluşur, yani: özgür düşünce yaşam daki konum um uzda, insani ilişkilerim izde bizi rahatsız etm eye, bize eziyet etmeye başlar.
606.
Derin
acıya
duyulan
arzu.
— T u tku geçtiğinde
karanlık bir özlem bırakır ardında ve gözden yiterken baştan ç ı karıcı son b ir bakış fırlatır. Yine de bir tür zevk vermiş olmalıdır onun k ırbacını yem ek. Buna karşılık, daha ölçülü duygular ya van görünürler; öyle anlaşılıyor ki daha şiddetli bir acıyı, yavan bir zevkten daha ço k ister kişi.
607.
Başkaları
ve
dünya
hakkında
hoşnutsuz
l u k . — Sık sık yaptığım ız gibi, aslında kendim izden duyduğu muz hoşnutsuzluğu başkalarının üzerine yönelttiğim izde, esas olarak kendi yargımızı bulandırm aya ve yanıltmaya çalışıyoruzdur: bu hoşnutsuzluğu a posteriori' başkalarının yanılgıları ve eksiklikleriyle gerekçelendirm ek ve böylelikle kendim izi gözden yitirm ek isteriz. — Kendi kendilerinin acım asız yargıcı olan ka tı dindar insanlar, aynı zamanda kötülüklerin çoğunu insanlığın kendisine atfetm işlerdir: günahları kendine ve erdem leri başka sına ayıran bir aziz hiç gelm em iştir dünyaya: tıpkı, Buda’n ın ta lim atına uyarak, iyi yanını insanlardan gizleyip, sadece kötü ya n ını gösteren bir kim senin de hiç gelmediği gibi.
insanca Pek insanca 1
„^
608.
Neden
ve
etki
birbirine
karışınca.
— Kendi
mizacım ıza uygun olan ilkeleri ve öğretileri ararız bilinçsizce, sonunda bizim karakterim izi bu ilkeler ve öğretiler yaratm ış, ona destek ve güven verm iş gibi görünür: oysa tam tersi olm uş tur. D üşüncem izin ve yargılarım ızın sonradan, öyle görünüyor ki özüm üzün nedeni yapılm ış olması gerekir: oysa gerçekte özü müz, bizim öyle ve böyle düşünüyor ve yargıda bulunuyor olu şum uzun nedenidir. — Bizi bu adeta bilin çsiz kom ediye yazgılayan nedir peki? Ü şengeçlik ve rahatına d üşkünlük, en az bir o kadar da enikonu tutarlı, özü sözü bir o larak görülm e yolunda ki kibirli arzu; çünkü saygı kazandırır b u , güven ve güç verir.
609.
Y aş
ve
h a k i k a t . — G enç insanlar, ilginç ve özel olanı
severler, ne kadar doğru ya da yanlış olduğuna aldırm aksızm . Daha olgun tinler, hakikatteki ilginç ve tu h af yanı severler. So nunda, olgunlaşm ış kafalar hakikati, yavan ve tekdüze göründü ğü ve sıradan insanlarda can sıkıntısı uyandırdığı yönüyle de se verler, çünkü hakikatin, tinin sahip olduğu en yüce şeyi tekd ü ze bir çehreyle dile getirdiğini fark etm işlerdir.
610.
Kötü
şairler
olarak
insanlar.
— Kötü şairlerin
dizenin ikinci yarısında, uyak oluşturacak düşünceyi aramaları gibi, insanlar da yaşam larının ikinci yarısında, daha korkaklaşıp, dışarıdan hepsi iyi bir uyum oluştursunlar diye, önceki yaşam -
Friedrich Nietzsche
o'oA
lan n a uyan eylem leri, tavırları, ilişkileri ararlar; ne kı yaşamları artık güçlü b ir d üşüncenin egem enliğinde ve hep yeni baştan belirleniyor değildir, tam tersine, b ir uyak bulm a niyeti alır bu düşüncenin yerini.
611. C an
sıkıntısı
ve
o y u n . — C erek sin im b iz i işe zorlar,
işin geliriyle gereksinim doyurulur; gereksinim lerin hep yeniden doğması bizi işe alıştırır. C ereksinim in doyduğu ve adeta uyku ya yattığı aralarda, can sıkıntısı çöker üstüm üze. Nedir bu? İşe alışm aktır bu , şim di yeni, fazladan bir gereksinim olarak kabul ettirir kendini. Kişi çalışm aya ne denli çok ahştıysa, hatta belki gereksinim lerden ne denli ço k acı çektiyse, can sıkıntısı o denli güçlü olacaktır, insan, can sıkıntısından kurtulm ak için ya öte ki gereksinim lere y etecek ölçüde çalışır, ya da oyunu yani genel olarak çalışm aya duyulan gereksinim den başka bir şeyi doyur m ası gerekm eyen bir çalışm ayı icat eder. O yundan bıkan ve ça lışm asını gerektirecek yeni gereksinim ler duymayan kişi, bazen, oyunla ilişkisi havada süzülm enin dans etm ekle, dans etm enin yürüm ekle ilişkisine benzer ü çüncü bir durum u, m utlu, dingin b ir devingenliği ister; sanatçıların ve filozofların m utluluk vizyo nudur bu.
612. Resimlerden
alınan
d e r s . — K endisinin, ço cu k lu
ğundan olgun erkeklik çağma kadarki dönem e ait bir dizi resm i ne bakan kişi, erkeğin delikanlıya benzediğinden daha ço k ço cuğa benzediğini görür hoş b ir şaşkınlıkla: yani bu olaya karşı-
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 5 3 ilk düşecek b ir biçim de, tem el karakterden kısa sü reli b ir yaban cılaşm anın ortaya çıktığını ve erkeğin biriken, yoğunlaşan gücü nün sonra bu yabancılaşm aya üstün geldiğim görür. Bu algıla maya, b ir diğeri, gençlik çağım ızda etrafım ızdaki tüm tutkula rın, öğretm enlerin, siyasal olayların güçlü etkilerinin, daha son ra yeniden sabit bir ölçüye indirilm iş göründükleri algılaması karşılık düşer; elbette içim izde yaşamayı ve etkili olm ayı sürdür m ektedirler, ama yine de tem el duygu ve tem el görüş üstün du rum dadır ve yirm ili yıllarda elbette olduğu gibi regülatörler ola rak değil, enerji kaynakları olarak yararlanır onlardan. Böylece, erkeğin düşüncesi ve duygusu da, çocu k yaşındaki duygu ve dü şüncesine yeniden daha uygun görünür — ve bu iç gerçek, sö zü edilen dışsal gerçekte dile gelir.
613.
Yaşın
tınısı.
— Yeniyetm elerin konu şurken, överken,
azarlarken, şiir söylerken kullandıkları ses tonu yetişkinlerin h o şuna gitm ez, çü nkü çok yüksektir ve üstelik aynı zamanda b o ğuk ve anlaşılm azdır, boşluğu sayesinde böyle bir yankı gücüne sahip olan b ir kubbedeki ses gibi; çünkü yeniyetm elerin düşün düklerinin çoğu kendi doğalarının bereketind en çağlıyor değil dir, yakınlarında düşünülenlerin, konuşulanların, övmelerin, azarlam aların b ir sesi, bir yankısıdır. Ancak, yeniyetm elerde duygular (sem pati ve antipati) neden lerinden daha güçlü bir biçim de yankılandıkları için, duyguları nın sesini yeniden yükselttiklerinde, nedenlerin yokluğunu ya da azlığını belli eden o boğuk, çınlayan ses çıkar ortaya. Olgun yaşın sesi serttir, toktur, ölçülü yüksekliktedir ama, n et dile ge tirilen her şey gibi, ço k kalıcıdır etkisi. Sonunda yaşlılık sesin tı-
Friedrich Nietzsche 3 5 4 -----------------------------------------------------------------m sına genellikle belirli bir yum uşaklık ve hoşgörü getirir ve onu adeta tatlılaştırır: ama kim i durum larda ekşileştirir de.
614.
Geride
kalmış
ve
ileride
giden
insanlar.—
G üvensizlikle dolu, rakiplerinin ve yakınlarının tüm m utlu ba şanlarına haset duyan, aykırı düşüncelere karşı şiddet kullanan ve hiddetlenen nahoş karakter, daha ön ceki b ir kültür aşaması na ait olduğunu, yani bir artık olduğunu gösterir: çünkü onun insanlarla ilişki kurm a tarzı, bilek gücü' çağının durum ları için doğru ve isabetliydi; o g e r i d e
k a l m ı ş bir insandır. Birliku-
sevinm eyi bilen , h er yerde dostlar kazanan, yetişen ve oluşan her şeyi sevgiyle karşılayan, başkalarının tüm onurlarını ve ba şanlarını paylaşan ve doğru olanı bir tek kendisinin bildiği ayrı çalığını iddia etm eyip, alçakgönüllü bir kuşku içinde olan biı başka karakter de, — insanların daha yüksek bir kültüre ulaş m ası için çabalayan, ileride giden b ir insandır. Nahoş karakter, insanı ilişkilerin kaba tem ellerinin henüz yeni yeni atıldığı çağ lardan gelir, diğeri ise bu yapının en yüksek katlarında yaşar, kültürün tem elinin alım daki m ahzende, kilit altında öfkelenen ve uluyan yabanıl hayvandan olabildiğince uzakta.
615.
Hastalık
hastası
için
avuntu.
— Büyük b ir dü
şünür zam an zam an hastalık hastalığıyla eziyet ediyorsa kendi kendine, avunm a am acıyla şöyle diyebilir kendine: “bu asalağı besleyip bü yü ten, senin büyük enerjind ir; daha küçük olsaydı, daha az acı çek ecek tin .” Bir devlet adamı da böyle konuşm alıdır,
insanca Pek İnsanca 1
„^^
kıskançlık ve intikam duygusu, genel olarak d a b ir ulusun tem silcisi olduğu için, m ecbu ren güçlü bir yatkınlığı olması gereken lıellum om nium contra om nes' ruh hali, zam an zam an kişisel ilişkilerine de sızıp, yaşam ını zorlaştırdığında.
616.
Şimdiki
zamana
y a b a n c ı l a ş m ı ş . — Kendi zam a
nına büyük ölçüde yabancılaşıp, adeta onun kıyısından geriye, geçm iş dünya görüşlerinin okyanusuna sü rü k lenm en in büyük yararları vardır. O radan kıyıya bakıldığında, k ıyının tüm ünün biçim lenişi ilk kez görülür ve yeniden kıyıya yaklaşıldığında onu bir bütün olarak, oradan h iç ayrılmamış o lan d an daha iyi anla ma avantajına sahip olunur.
61 7 .
Kişisel
eksiklikler
üzerine
ekip
biçmek. —
Rousseau gibi insanlar zayıflıklarını, eksiklik lerin i, adeta yete neklerinin gübresi gibi kullanm asını bilirler. B irisi toplum un ah laksızlığından ve yozlaşm ışlığından, kü ltü rü n sıkıcı bir sonucu olarak yakındığında, kişisel bir deneyim yatar bunun tem elinde; bu deneyim in acılığı genel yargısını kesk in leştirir ve attığı okla rın ucunu zehirler; ön ce kendini bir birey o larak aklar ve doğ rudan doğruya toplum a, ama daha sonra dolaylı olarak ve to p lum aracılığıyla kendisine de yararlı olacak b ir şifa arar.
618.
Felsefi
anlayışa
sahip
o l m a k . — Genellikle tüm
Friedrich Nietzsche 3 5 6 -----------------------------------------------------------------yaşam durum ları ve olaylar için b i r m aneviyat tutum una, b i r tür görüşe sahip olm aya çalışılır — bu na özellikle felsefi b ir an layışa sahip olm ak denir. Ama bilginin zenginleştirilm esi açısın dan kendini böyle tekbiçim lileştirm eyip, değişik yaşam durum larının alçak sesine k ulak verm ek daha değerli olabilir; bu du rum lar kendi görüşlerini de beraberinde getirirler. Böylece kişi, kendisine katı, kalıcılığı olan, tek bir birey gibi davranmayarak, b irçoklarının yaşam ını ve özünü öğrenir ve paylaşır.
619.
F lo r
görmenin
ateşinde.
— ilkö n ce, onlara sahip
olan kişiyi rezil eden görüşleri dile getirm eye cesaret etm ek, b a ğımsız olm a yolunda yeni bir adım dır; o zam an dostlar ve tan ı dıklar da korkm aya başlarlar. Yetenekli doğa bu ateşin içinden de geçm elidir; bu ndan sonra daha da ço k kendine ait olur.
620.
F e d a k a r l ı k . — Bir seçim yapm ak gerektiğinde, büyük fe dakarlık kü çü k fedakarlığa tercih edilecektir: büyük fedakarlığı kendim ize hayran olm akla telafi ederiz ki, kü çü k fedakarlıkta olanaklı değildir bu.
621.
Hile
olarak
s e v g i . — Yem bir şeyi (bir insan, b ir olay,
ya da b ir kitap olabilir), gerçekten t a n ı m a k isteyene, b u yeni yi olabildiğince sevgiyle kabul etm ek, ondaki düşm anca, itici ve yanlış bulduğu yönleri hem en görm ezden gelm ek, hatta unu t
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 5 7 mak iyi gelir; böylece bir kitabın yazarına en büyük avans veri lir ve tıpkı bir yarıştaki gibi hızla çarpan bir yürekle, hedefine ulaşması istenir. Bu tavırla, yeni şeyin tam yüreğine, can alıcı noktasına inilm iş olunur; onu tanım ak dem ektir işte bu da. Bu aşamaya varıldığında, anlama yetisi bundan sonra çekin celerin i koymaya başlar; o abartm a, eleştirel sarkacın o geçici durduruluşu, ruhu bir konunun içine çekm ek için bir hileydi sadece.
622.
Dünya
hakkında
iyi
ve
kötü
düşünmek.
—
Olaylar hakkında ister iyi ister kötü düşünülsün, h er zam an, da ha büyük bir haz duyma avantajı vardır: çünkü önyargılı bir iyi görüşte olayların (yaşantıların) içine, aslında içerdiklerind en da ha fazla şeker atarız. Önyargılı bir kötü görüş ise, hoş bir hayalkırıklığm a neden olur: olaylarda kendiliğinden b u lu n an hoş yön, sürprizin hoşluğuyla artar. — Ayrıca kuşkucu bir m izaç, her iki durumda da tam tersi bir deneyim yaşayacaktır.
623.
Derin
i n s a n l a r . — G üçlülüklerini, izlenim lerin derin
leşm esinden alan kişiler — onlara genellikle derin insanlar de nir — apansız olan her şeyde nispeten soğukkanlı ve kararlıdır lar, çünkü ilk anda izlenim henüz sığdır, ancak sonradan derin olur. Uzun süredir öngörülen, beklenilen olaylar ya da kişilerdir
bu yaratılışları en ço k heyecanlandıran, ve sonunda geldiklerin de adeta akıllarını başlarından alırlar onların.
Friedrich Nietzsche 3 5 8 -----------------------------------------------------------------62 4 .
Yüksek
benlikle
kurulan
ilişki.
— H erkesin.
yüksek benliğini bulduğu bir iyi günü vardır; ve gerçek insancıl • İlk bir kim seyi özgürsüzlüğün ve köleliğin iş günlerine göre de ğil, bu duruma göre değerlendirm eyi gerektirir. Ö rneğin bir res sam a, görebildiği ve serim leyebildigi en yüksek vizyona göre de ğer verm ek ve saygı duym ak gerekir. Ama insanlar kendi yük sek benlikleriyle ço k farklı ilişki kurarlar ve genellikle, o anda oldukları şeyi sonradan hep taklit ederek, kendi kendilerinin oyuncusu olurlar. Kim ileri, kendi ideallerinden duydukları k o r ku ve utanm a içind e yaşarlar ve onları yadsım ak isterler: kendi yüksek benliklerinden korkarlar, çü nkü konuştuğunda, iddialı konuşm aktadır. Ayrıca, b ir hayalet gibi, istediği zam an gelip is tediği zaman gelm em ek özgürlüğüne de sahiptir: bu yüzden ge nellikle tanrıların bir sunusu olarak anılır, oysa başka h er şey tanrıların (rastlantının) sunusudur da, insanın ta kendisidir o.
625.
Yalnız
i n s a n l a r . — Kimi insanlar kendileriyle baş başa
olm aya o denli alışm ışlardır ki, kendilerini başkalarıyla kıyasla m azlar bile, sakin, neşeli b ir ruh hali içinde, kendi kendilerine güzel güzel sohbet ederek, hatta gülerek m onolog yaşamlarını sürdürürler. Ama kendilerini başkalarıyla kıyaslamaları sağlan dığında, kendilerini evhamla küçüm sem eye eğilim lidirler: bu yüzden, kendileri hakkm daki iyi, güzel, adil bir görüşü yine b aş kalarından yeniden ö ğ r e n m e k zorunda kalırlar: bu öğren il m iş görüşü de hep yeniden biraz aşağıya çekm ek, pazarlıkla in dirm ek isteyeceklerdir. — D em ek ki bazı insanların yalnızlıkla-
insanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 5 9 n bağışlanm ak ve, sık sık yapıldığı gibi, onlara bu yüzden üzü lecek kadar aptal olunm am alıdır.
62 6 . M e 1 o d i s i z . — Bazı insanlarda sürekli kendi içlerin e da yanmaları ve tüm yeteneklerini arm onik bir biçim de önceden hazırlamaları, öyle kendilerine özgüdür ki, hedefe yönelik b ir et kinlik onlara ters gelir. Daha çok , uzun arm onik akorlardan olu şan ve dallanm ış, devingen bir m elodinin bir başlangıç n o ktası nın bile görünm ediği bir müziğe benzerler. Dışarıdan gelen her lürlü devinim , kayığa hem en yine arm onik uyum denizindeki yeni dengesini verm eye yarar. M odern insanlar, onlardan h i ç b i r şey olm ayan ama bir h i ç oldukları da kendilerine söyleneraeyen böyle yaratılışlarla karşılaştıklarında, genellikle aşırı sabırsızlaşırlar. Ama onlara bakıldığında şu olağandışı soru uyanır tek tek ruh hallerinde; m elodiye ne gerek var ki? Yaşam ın derin bir gölde dinginlik içinde yansım ası neden yetm iyor ki bize? — Ortaçağ böylesi yaratılışlar bakım ından günüm üzden daha zen gindi. Ne kadar ender rastlanıyor artık, hengam enin içinde bile, kendi başına huzur ve neşe içinde yaşayıp, kendisiyle G oethe gi bi konuşan birine; “en iyisi, dünyaya karşı içinde yaşayıp büyü düğüm ve elim den ateşle ve kılıçla alam ayacakları derin sessiz liktir.”
62 7 .
Yaşamak
ve
y a ş a n t ı l a m a k . — Bazılarının yaşantı
larına — önem siz gündelik yaşantılarına, yılda üç kez ü rün ala bilecekleri bir tarla gibi davranmasını bildikleri; diğerlerinin —
Friedrich Nietzsche 3 6 0 -----------------------------------------------------------------ve ne çoklarının! — ise en coşkulu yazgıların dalga vuruşuyla eıı çeşitli zaman ve halk akıntılarının için d en sürüklendikleri ve yi ne de kolaylıkla, b ir m antar gibi yukarıda kaldıkları görülürse; sonunda insanlığı azdan çok yapm asını bilenlerden oluşan bii' azınlığa (en azlığa) ve çoktan az yapm asını bilenlerden oluşan bir çoğunluğa ayırmaya çalışılır; dünyayı h içten yaratm ak yeri ne, dünyadan bir hiç yaratan o tersine büyücülerle karşılaşılır.
628.
Oyundaki
ciddiyet.
— C enova’da günbatım ı saatin
de bir kuleden uzun bir çan sesi duym uştum : durm ak bilm iyor du ve sanki kendi kendisine doym azm ış gibi, sokakların gürül tüsü üzerinde, akşam göğünde ve deniz havasında çınlıyordu, ürpertici, aynı zamanda çocuksu, hazin. O zam an Platon’un söz lerini anım sadım ve ansızın yüreğim de hissettim : olan
ne
yine
d e
varsa,
büyük
bir
ciddiyete
insanca değmez;
.
629.
Kanaat
ve a d a l e t
ü z e r i n e . — insanın tutkuyla söy
lediği, söz verdiği, kararlaştırdığı, daha sonra sakince ve soğuk kanlılıkla savunulm ak — bu talep, insanlığı ezen en ağır yükler için geçerlidir. Ö fkenin, ateşli intikam ın, coşkulu adanm anın sonuçlarını tüm gelecek boyunca kabul etm ek zorunda kalm ak — bu duygularla her yerde ve özellikle sanatçılar tarafından bir putperestlik yapılm ası, onlara karşı daha da bü yü k bir öfkeye yol açacaktır. Sanatçılar, t u t k u y a
değer
verilmesini
tohum dan yetiştirirler ve bunu hep yapm ışlardır; gerçi bir kişi
İnsanca Pek insanca 1 __ ------------------------------------------------------------------- 361 nin kendinde üstlendiği k orku nç tutku özür dilem elerini, ölüm le, sakatlanm ayla, gönüllü sürgünle sonuçlanan o intikam patla malarım ve kırılm ış kalbin o teslim iyetini de yüceltirler. Her ha lükarda, tutkuya duyulan m erakı uyanık tutarlar, dem ek istiyorlardır ki: tutkusuz h içbir şey yapamazdınız — bizi büyüleyen ve o varlığı her lürlü hürm ete, her türlü fedakarlığa layık gösteren, gözüm üzün bağlandığı bir hezeyan durum unda, belki de tam a m en uydurulm uş bir varlığa, bir tanrıya, sadakat yem ini ettik di ye, b ir hüküm dara, bir partiye, bir kadına, bir rahipler tarikatı na, bir sanatçıya, bir düşünüre tüm yüreğimizi verdik diye — hiç ayrılmayacak biçim de sıkı sıkıya bağlanm ış mı oluruz? Ken dimizi adadığımız o varlıkların, gerçekten de bizim tasarım ım ız da görünen varlıklar olduğuna ilişkin, elbette yüksek sesle dile getirilm em iş bir varsayımla verilm iş, varsayımsal bir söz değil miydi bu? Bu sadakatle kendi yüksek benliğim ize zarar verece ğimizi kavramış olsak bile, yanılgılarım ıza sadık kalm akla yü küm lü müyüz? — Hayır, bu türden bir yasa, bir yüküm lülük yoktur, ihanet etm em iz, sadakatsizlik gösterm em iz, idealleri m izden hep yeniden vazgeçm emiz g e r e k i r . Bu ihanet acıları na neden olm adan ve bunlar yüzünden yeniden acı çekm eden, yaşamın bir dönem inden ötekine geçem eyiz. Bu acılardan k açın m ak için, duygularım ızın kabarm asından kendim izi sakınm a mız zorunlu muydu? Kendimize bir kanaat değişikliği sırasında bu sancıların z o r u n l u mu olduklarını yoksa, y a n ı l g ı l ı bir görüşe ve değerlendirm eye mi bağlı olduklarım sorm alıyız daha çok. N eden kendi kanaatlerine sadık kalana hayranlık duyulu yor da, onları değiştiren h or görülüyor? Korkarım yanıt şöyle ol malı: çünkü herkes böyle bir değişikliğe ancak daha ortak bir yarar ya da kişisel korku güdülerinin neden olduğunu varsayı yor. D em ek ki; aslında hiç kim senin, ona yararlı oldukları, ya da
Friedrich Nietzsche 3 6 2 -----------------------------------------------------------------en azından ona zarar verm edikleri sürece görüşlerini değiştirm e diğine inanılıyor. Eğer durum böyleyse, bunda tüm kanaatlerin e n t e l e k t ü e l önem i açısından kötü bir kanıt yatıyor. Kanaat lerin nasıl oluştuklarını bir sınayalım ; ve ço k fazla abartılm ış olup olm adıklarına bakalım ; Sonunda, kanaatlerin d e ğ i ş t i r i l m e s i n i n de her bakım dan yanlış ölçüldüğü ve bizim şim diye dek bu değiştirm eden ço k fazla acı çektiğim iz çıkacaktır or taya.
630.
Kanaat, bilginin herhangi bir noktasında, m utlak hakikate sahip olunduğu inancıdır. D em ek ki bu inanış m utlak h akikat lerin varlığını kabul eder; yine bu hakikatlere ulaşm ak için y et kin yöntem lerin bulunm uş olduğunu varsayar; son olarak da bu kanaate sahip olan h erkesin bu yetkin yöntem leri kullandığını varsayar. Bu ü ç önerm e de, kanaat insanının bilim sel düşünm e insanı olm adığını hem en kanıtlıyor; karşım ızdaki kanaat insanı kuram sal m asum iyet yaşındadır ve n e denli yetişkin olsa da bir çocuktu r hâlâ. Binlerce yıl, bu çocuksu varsayımlarla yaşanm ış tır ve insanlığın en güçlü enerji kaynaklan bu yıllarda çaglam ıştır. Kanaatleri için kendilerini feda eden sayısız insan bu nu m u t lak hakikat için yaptıklarım düşünüyorlardı. Hepsi de haksızdı bu konuda: herhalde henüz h içb ir insan kendini hakikate feda etmiş değildir; en azından inanışın dogm atik anlatım ı bilim dışı ya da yan bilim sel olmuş olm alıdır. Ama aslında, haklı olunm a sı g e r e k t i g i düşünüldüğü için h aklı olm ak istenm iştir, in an cın ın elinden alınm asına izin verm ek belki de bengi m utluluğu nu kuşkulu durum a sokm ak anlam ına geliyordu. Son derece önem taşıyan böyle bir olayda, “istem ” aklın açıkça işitilebilen
İnsanca Pek İnsanca 1 --------------------------------------------------------------------3 6 3 bir suflörüydü. Her çizgideki her inananın varsayımı, ç ü r ü t ü l e m e z oluşuydu; karşı gerekçelerin ço k güçlü olduğu ortaya çıktığında geriye bir tek, genel olarak aklı suçlam ak ve hatta b el ki aşırı fanatizm in bayrağı olarak “credo quia absürdüm esl”i' dikm ek kalıyordu yapacak. Tarihi böyle şiddetli kılan, görüşle rin m ücadelesi değil görüşlere duyulan inancın, yani kanaatlerin mücadelesiydi. Kanaatleri hakkında böyle büyük düşünenlerin, onlara her türden kurbanlar sunanların ve onurlarını, bed enleri ni ve yaşam lannı onların hizm etinden esirgem eyenlerin tümü de enerjilerinin sadece yarısını, hangi hakla şu ya da bu kanaate bağlandıklarını, bu kanaatlere hangi yollardan vardıklarını araş tırmaya ayırsalardr. ne kadar barışçıl bir görünüm alırdı insanlı ğın tarihi! Her türden zındığın kovuşturulm asında görülen tüm o vahşet sahnelerini, iki nedenden ötürü yaşamamış olurduk: bir kere, engizisyoncular' h er şeyden önce kendi kendilerini so r gularlardı ve m utlak hakikati savunma kibrinin dışına çıkm ış olurlardı; İkincisi, zındıkların kendileri de tüm dinsel tarikatla rın ve “doğru inançlıların” ilkeleri gibi, kötü tem ellendirilm iş il kelerine, onları sorguladıktan sonra, artık katılmazlardı.
631.
Herhangi bir bilgi sorunu karşısındaki tüm kuşkucu ve göreci tavır üzerinde, insanların, m utlak hakikate sahip olduklarına inanm aya alıştıkları zam anlardan kaynaklanan derin bir h o ş n u t s u z l u k vardır; çoğunlukla otorite sahibi kişilerin (b ab a lar, dostlar, öğretm enler, hüküm darlar) kanaatlerine kayıtsız şartsız teslim olm ak tercih ediliyor ve bu yapılmadığında b ir tür vicdan azabı çekiliyor. Bu eğilim tam am en anlaşılabilir ve so nuçları insan aklının gelişim ine karşı şiddetli suçlam alar yapma
Friedrich Nietzsche 3 6 4 -----------------------------------------------------------------hakkım verm ez. Ama insanlardaki bilim sel tinin kuram sal ya şam alanından ço k , pratik yaşam alanından bilm en ve örneğin G oethe’nin, tüm T asso’lar', yani bilim dışı ve aynı zam anda ey lem siz doğalar için bir öfke konusu olarak A ntonio’da serimle digi, d i k k a t l e
çekinme
erdem ini artık yavaş yavaş oluş
turm ası gerekiyor. Kanaat insanı, dikkatli düşünm e insanını, kuram sal A ntonio’yu anlam am akta, kendi açısından haklıdır, buna karşılık, bilim insanının onu kınam aya h akkı y oktu r, onu kavrar ve ayrıca, belirli durum larda onun kendisine sarılacağını bilir, sonunda T asso’nun A ntonio’ya sarılm ası gibi.
632.
Ç ok değişik kanaatlerden geçm em iş ve ağına ilk düştüğü in a nışa takılıp kalm ış birisi, her koşulda tam da bu değişm ezlik yü zünden g e r i
kalmış
kültürlerin bir tem silcisidir; (her za
m an eğitilebilirliği' varsayan) bu eğitim eksikliği uyarınca katı, anlayışsız, dik kafalı, yum uşaklıktan uzak, sürekli itham eden, tereddütsüz, görüşünü kabul ettirm ek için h er yola başvuran, çü nkü başka görüşlerin de var olm ası gerektiğim h iç kavrayam a yan birisidir; bu bakım dan belki bir enerji kaynağıdır ve hatta fazlasıyla özgürleşm iş ve gevşemiş kültürlerde, iyileştiricidir b i le, ama sadece kendisine karşı olunm ası için şiddetle kışkırttı ğından ötürü: çünkü bu sırada onunla savaşmaya zorlanan yeni kültürün daha narin bünyesi de güçlenir.
633.
Bizler, esas olarak hâlâ Reform asyon çağındaki insanların ay nısıyız: nasıl başka türlü olabilirdi ki? Ancak, artık görüşüm ü
İnsanca Pek İnsanca 1 zün galip gelm esi için bazı araçları kullanam ayışım ız, b iz i çağın üstüne çıkartıyor ve daha yüksek bir kültüre ait o ld u ğu m uzu kanıtlıyor: şim di hâlâ Reform asyon insanlarının tarzıyla, görüş lere karşı itham ederek ve öfke patlam alarıyla savaşan ve bastıran biri, başka bir çağda yaşamış olsaydı, karşıtlarını a te şte y a k mış olacağını ve Reform asyon karşıtı olarak yaşamış olsay d ı, en gizisyonun her türlü yöntem ine sığınacağını belli eder. B u engi zisyon o zam anlar m antıklıydı. Ç ünkü tüm kilise alan ın d a ilan edilmesi gereken kuşatm a halinden başka bir şey d eğ ild i, ve h er kuşatma hali gibi (şim di artık o insanlarla paylaşm adığım ız) h a kikate, kilisede s a h i p
olunduğu
ve bu h ak ik atin , h er ne
pahasına olursa olsun her türlü kurban verilerek in san lığ ın k u r tuluşu için korunm ası g e r e k t i ğ i varsayımıyla, e lb e tte en aşı rı yöntem leri kullanm a yetkisi veriyordu. Ama şim di artık h iç kim senin h akikate sahip olduğu öyle kolay kabul ed ilm iy o r: b i limsel araştırm anın sağın yöntem leri kuşkuyu ve ö z e n i y eterin ce yaygınlaştırdılar; öyle ki, görüşlerini sözleri ve y ap ıtların d aki şiddetle savunan birisine, şim diki kültürün bir d ü şm a n ı, en azından geri kalm ış biri gözüyle bakılıyor. Aslında, h a k ik a te sa hip olunduğu hissiyatı elbette daha ılım lı ve sessiz o la n , yeniden öğrenm ekten ve yeniden sınam aktan asla yoru lm ayacak olan, hakikati arama hissiyatına oranla daha az geçerlidir g ü n ü m ü zd e.
634.
Ayrıca, hakikati yöntem li bir biçim de arayış da, k a n a a tlerin birbirleriyle savaştıkları zamanların ürünüdür. Birey iç in k e n di “hakikati”nin yani kendi haklılığının önem i olm asaydı, h içb ir araştırma yöntem i de olmazdı; ama değişik bireylerin m u tla k h a kikat iddialarının sonsuz m ücadelesinde, iddiaların h ak lılığ ın ın
„, _ 365
Friedrich Nietzsche 3 6 6 -----------------------------------------------------------------sınanacağı ve tartışm anın uzlaştırılabileceği değişmez ilkeler lıul m ak için adım adım ilerlendi. Ö nce otoritelere göre karar verili yordu, daha sonra karşılıklı olarak sözde hakikatin bulunduj’u yollar ve yöntem ler eleştirildi; bu arada karşı ilkenin mantıks.ıl sonuçlarının çıkartıldığı ve belki de onların zararlı ve m utsuzlul verici bulunduğu b ir dönem yaşandı: sonra buradan herkes rakı b inin kanaatinin bir yanılgı içerdiği yargısına varacaktı. D u ş u nürlerin
kişisel
m ü c a d e l e s i , sonunda yöntem leri öy
le keskinleştirdi ki, gerçekten hakikatler keşfedilebildi ve dalı.ı önceki yöntem lerin çıkm azları, herkesin gözünün önüne serildi
635.
Bir bü tü n olarak bilim sel yöntem ler, bilim sel araştırm anın en az herhangi bir sonucu kadar önem li bir ürünüdürler: çünkü bi limsel tin, yöntem i kavrayışa dayanır ve bu yöntem ler kaybol saydı bilim in tüm sonuçları, batıl inancın ve saçm alığın yeniden üstünlük kurm asını engelleyem ezlerdi. Zeki insanlar bilimin ürünlerinden istedikleri kadar ö ğ r e n s i n l e r : konuşm aların da ve özellikle hipotezlerinde, bilim sel tine sahip olmadıkları fark edilir yine de: h er bilim sel insanın ruhunda uzun b ir alıştır m a sonucund a k ö k salmış olan, düşüncenin yanlış yollarına kar şı içgüdüsel güvensizliğe sahip değillerdir. Bir konu hakkında herhangi bir hipotez bulm ak yeter onlara, böylece bu hipotezin ateşli savunucusu olurlar ve bu işin bittiğini düşünürler. Daha bir görüşe sahip olm ak bile: bu görüşün fanatiği olm ak ve b u n dan böyle o görüşe bir kanaat olarak yüreğinde yer verm ek de m ektir onlar için. A çıklanm am ış bir konuda, akıllarına ilk gelen ve bu kon u nun bir açıklam asıym ış gibi görünen fikirle coşarlar: özellikle politika alanında, sürekli en kötü sonuçlar doğar bura-
İnsanca Pek insanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 6 7 (lan. — Bu yüzcien herkes en azından b i r bilim i baştan sona (')grenmiş olm alıdır; o zam an yöntem in ne dem ek olduğunu ve son derece tem kinliligin ne denli gerekli olduğunu bilir. Ö zel likle kadınlara tavsiye edilm elidir bu: şimdi çaresizce tüm hipolezlerin, özellikle zekice, hayranlık verici, canlandırıcı, güçlendi rici izlenim i bırakanların kurbanları olarak kadınlara. Daha ya kından bakıldığında, tüm kültürlülerin en büyük bölüm ünün şimdi bile bir düşünürden sadece kanaatleri istediği ve kanaat lerden başka bir şey istem ediği, sadece küçük bir azınlığın k e s i n l i k istediği fark edilir. Birileri, böylelikle kendileri de bir kuvvet artışı elde etsinler diye, güçlü bir biçim de sürüklenm ek isterler; bu azlar ise, kişisel yararları ve sözü edilen kuvvet artı şım hesaba katm ayan, nesnel bir ilgi duyarlar. Düşünür bir d â İliy m iş gibi davranıp, kendini öyle gösterdiğinde, yani kend isi ne otorite yakışan yüksek bir varlık gibi baktığında, büyük ölçü de ağır basan o sınıfa güvenir. O türden bir deha, kanaatlerin közünü söndürm ediği ve bilim in dikkatli ve alçakgönüllü b ilin cine karşı kuşku uyandırdığı sürece ve hakikatin bir taliplisi ol duğuna ne kadar ço k inansa da, b ir düşm anıdır hakikatin.
636.
Elbette tam am en farklı bir deha türü, adaletlilik dehası var dır; ve bu türü, herhangi bir felsefi, siyasal ya da sanatsal deha dan daha az değerli bulm a kararı verem em . Bu dehanın tarzı, önyargının olaylar hakkında göz kam aştırdığı ve kafa karıştırdı ğı her şeyden, içten bir isteksizlikle uzaklaşm aktır; sonunda kanaatlerin
bir
d ü ş m a n ı d ı r , çü nkü canlı ya da ölü,
gerçek ya da düşünülm üş her şeye, hakkı neyse onu verm ek is ter — bunun için onun arı bilgisine sahip olmalıdır; bu yüzden
Friedrich Nietzsche 3 6 8 -----------------------------------------------------------------h er şeyi en iyi ışığın altında tutar ve dikkatli bir gözle dolaşır ei rafında. Sonunda, kendi rakibine kör ya da m iyop “kanaate” (er keklerin deyişidir bu: — kadınlar ise “in an ç” der ona) göstere çektir neyin kanaat olduğunu — hakikat uğruna.
637.
Tutkulardan bunları k a n a a t l e r
görüşler doğar; T i n i n
üşengeçliği
halinde dondurur. — Ne ki, ö z g ü r ,
durm aksızın devinen bir tini hisseden, sürekli değişim yoluyla engelleyebilir bu donm ayı: ve toplam olarak, düşünen bir çığ gi biyse, görüşler değil, sadece kesinlikler ve tam ölçülm üş olasılık lar olacaktır kafasında. — Oysa, karışık öze sahip olan ve kalı ateşle narlaşan, kah tinden donan bizler üzerim izde tanıdığımız b iricik tanrıça olarak adaletin önünde diz çökm ek istiyoruz, iç i m izdeki a t e ş bizi genellikle haksız, ve o tanrıça anlam ında, kirli yapıyor: bu durum da asla onu n elini tutamayız, onun h o ş nutluğunun ciddi gülümseyişi asla bize bağlı değildir; utançla sunuyoruz acım ızı, ceza ve kurban olarak, ateş bizi yaktığında, tüketm ek istediğinde. T i n d i r bizi tam am en közleşip köm ü r leşm ekten kurtaran; bizi zaman zam an adaletin kurban sunağın dan çekip alır ya da asbestten bir örtü serer üstüm üze. Ateşten kurtulunca, tinin sürüklem esiyle dolaşırız sonra, görüşten görü şe, taraf değiştirerek, ihanet edilebilecek tüm şeylerin soylu ihanet
edeni
olarak — yine de duymayız h içbir suçluluk.
638.
G e z g i n . — Aklın özgürlüğüne b ir nebze ulaşmış kişi, yer yüzünde b ir gezginden başka h içbir şey olarak hissedem ez ken-
İnsanca Pek İnsanca 1 „, „ ------------------------------------------------------------------- 3 6 9 ilini — nihai bir hedefe d o ğ r u giden bir yolcu olarak hisset mese de: çü nkü yoktur bu nihai hedef. Ama elbette gözlerini dört açm ak, dünyadaki her şeyin nasıl olup bittiğini görm ek is ler; bu yüzden yüreğini her türlü ayrıntıya bağlayamaz sıkı sıkı ya; değişim den ve geçicilikten sevinç duyabilm esi için kend isin de de gezgin birşeyler olm alıdır. Elbette, böyle b ir insanın yorul duğu ve dinleneceği kentin kapısını kilitli bulduğu kötü gecelel i de gelecektir; üstelik belki de, şarktaki gibi, çöl kapıya kadar dayanıyordur ve yırtıcı hayvanların ulum ası kah uzaktan kah ya kından duyuluyordur, güçlü bir rüzgar çıkıyordur, haram iler yük hayvanlarını kaçırıyorlardır. O zam an k orku nç gece, çölün üstüne ikinci bir çöl gibi çöker ve yüreği gezm ekten yorgun dü şer. Sonra sabah güneşi üzerine doğduğunda, bir ölke tanrısı gi bi kızgın, açılır kentin kapısı, o zam an burada yaşayanların yüz lerinde belki de kapının dışındakinden daha fazla çöl, pislik, h i le, tekinsizlik görür — ve gündüz daha berbattır geceden. E lbet te bunlar gelebilir gezginin başına; ama sonra, telafi olarak, b aş ka yörelerin ve günlerin sevinç dolu sabahları da gelir, daha sa bahın karanlığında, dağların sisi arasında m usa sürülerinin dans ettiklerini görür yanı başında, daha sonra öğleden öncesi ru hu nun tekdüzeliğiyle, dağda, orm anda ve yalnızlıkta kendini evin de hisseden ve kendisi gibi kah neşeli kah düşünceli tarzlarıyla gezginler ve filozoflar olan tüm o özgür tinlilere, tepedeki dalla rının ve yapraklarının kuytularından güzel ve aydınlık şeyler atı lan ağaçların altında sessizce dolaştığında, sabahın gizem lerin den doğarak, onuncu ve onikinci çan vuruşu arasında nasıl da duru, aydınlanm am ış, nurlanm ış ferah b ir çehreye bürünebileceğini düşünürler günün: — ö ğ l e d e n f e s i n i arıyorlardır.
öncesinin
felse
Unter Freunden Ein Nachspiel
Dostlar ArasÄąnda Bir Final
372-
Friedrich Nietzsche
1. Schön ist’s, m it einander schw eigen, Schöner, m it einander lachen, — U nter seidenem Flim m els-Tuche H ingelehnt zu M oos und B uche Lieblich laut m it F reu nden lachen U nd sich weisse Zähne zeigen.
M acht’ ic h ’s gut, so w oll’n wir schw eigen; M acht’ ic h ’ s schlim m — , so w oll’n wir lachen Und es im m er schlim m er m achen. Schlim m er m achen, schlim m er lachen. Bis wir in die Grube steigen.
Freunde! Ja! So so ll’s geschehn? — Amen! U nd auf W iedersehn!
İnsanca Pek İnsanca 1_______________ ______
1. G üzeldir, birlikte susm ak. Daha da güzeldir, birlikte gülm ek, — G ökyüzünün ip ek örtüsü altında Yaslanarak yosuna ve kayına' Sevimli kahkahalar atm ak dostlarla Ve beyaz dişlerini gösterm ek.
İyi yaptıysam , susalım; Kötü yaptıysam — gülelim Hep daha da kötü yapalım. Daha da kötü yapıp, daha da kötü gülelim. Kara toprağa girene kadar.
D ostlarım ! Hu! Böyle olsun m u? — Amin! Ve hoşçakahn!
374-
Friedrich Nietzsche
2, Kein E ntschu ld ’gen! Kein Verzeihen! G önnt ihr F rohen, H erzens-Freien D iesem unvernünft’gen Buche O hr und Herz und Unterkunft! Glaubt m ir, Freunde, nich t zum Fluche W ard m ir m eine Unvernunft!
W as ich finde, was ich su che — , Stand das je in einem Buche? E hrt in mir die N arren-Zunft! Lernt aus diesem N arrenbuche, W ie V ernunft kom m t — „zur V ernunft“!
Also, Freunde, so il’s geschehn? — Amen! U nd auf W iedersehn!
insanca Pek İnsanca 1
2. Özür dilem ek yok! Bağışlam ak yok! Neşeyi, gönül rahaüığmı bağışlayın ona Bu akılsız kitaba^ Kulak ve yürek ve bilgi! İnanın bana dostlarım , bir lanet olmadı Bana akılsızlığım!
Ne bulduysam b e n ne aradıysam — , Yazıyor m uydu ki bir kitapta? D eliler locasına saygı duyun şahsımda! Ö ğrenin bu deli kitabından. Nasıl gelirm iş aklın — “aklı başına”!
Peki, dostlarım , olsun mu? — Amin! Ve hoşçakalın!
-3 7 5
insanca Pek İnsanca 1
Giorgio Colli
İnsanca Pek İnsanca’n m kendini sunduğu aforizmasal ya da en
azından fragm anlar biçim , N ietzsche’n in bu yapıtını daha ö n ce kilerden açıkça ayıran b ir yeniliktir, içerik lerin karşılaştırılm ası, ilk okumada edinilen bu spontan izlenim i doğrular; ayrıca N i etzsche biyografları ve yorum cuları bu dönüm noktasının üze rinde hep önem le durm uşlardır. Bunun kişisel alanda b ir açık lam asını bulm ak da zor görünm em ektedir, ilk ağızda, N ietzsc he’nin W agner’le dostluğunun (daha sonra bir kopuşa dönüşe cek olan) soğum ası akla gelm ektedir. Buna karşılık, İnsanca Pek İnsanca’n m bu olgu tarafından belirlendiği iddiası çok aceleci ve
yanlış bir iddiadır. Daha yakından bakıldığında bu olguya daha çok bir katalizör işlevi atfedilebilir. Başka b ir deyişle; İnsanca Pek İnsanca W agner’den etkilenm iş bir dünya görüşüne yönelik,
dostluğun kırılganlaşm ası sayesinde kolaylaşan bir tepki olarak değil, daha ço k W ag ner’le kurulan ilişkinin önce desteklediği ama sonunda engellediği, yeni bir tinsel olgunluğun anlatım ı olarak anlaşılm alıdır. Başka yazılarında olduğu gibi burada da N ietzsche’n in dü şüncesinde antinom ik, çelişkili, h etero jen anlatım ların ötesinde,
Friedrich Nietzsche 3 7 8 -----------------------------------------------------------------en keskin karşıtlıkların bile, zenginliği başka türlü gün ışığına çıkam ayacak bütünlüklü bir kişiliğin anlatım ını on u n sayesinde aşama aşama düzenledikleri içten içe süren bir çizgi, içsel biı uyum keşfedilebilir. İnsanca, Pek İnsanca’da ve daha önceki ya pıtlarda savunulan görüşler arasındaki en dikkat çekici karşıtlık, bilim in ve sanatın konum una ilişkindir. T ra ged y a ’m n D oğuşu ve Z a m a n a A yk ırı B a k ışla r dönem inde sanata atfedilen öncelik,
şim di n et sözcüklerle bilim e aktarılm ıştır. Ama bu gerçekten bir reddetm e m idir? insanca. Pek insanca’da bilm ecem si bir anlatım la şöyle denir; “Bilim sel insan, sanatsal insanın gelişim ini sür dürm esidir.” (Aforizma 2 2 2 ). Ve aslına bakılırsa N ietzsche (İn sanca, Pek İnsanca'da adı bile anılm ayan) W agner’den açıkça vaz
geçiyor değildir; burada gördüğüm üz, sessizce onun dışına çı kıştır. W agner, N ietzsche’n in k end isine gönderdiği kitab ı aldı ğında öfkelenm işti. Kitabı asla sonuna dek okum am ıştı, ve h er halde onun N ietzsche’den kopuşu bu anda gerçekleşm işti. Bir çöm ezinin kitabını okum aya hazırlam ıştı kendisini, oysa bu çö m ezinin şim di birdenbire kendi vesayetinden kurtulduğunu görm üştü. G erçekten de İnsanca, Pek İnsanca N ietzsche’n in dü şüncesinde, özgün olanın ve dışarıdan alınmış olanın b irb irle rinden henü z açıkça ayrılm adıkları tek yanlı ve sınırlı b ir evre sinden. yeni kazanılm ış bir bağım sızlığa, içsel b ir uyum suzlu ğun, kendisine ansızın bağım sız bir dil bulm asını sağlayan ve d üşüncesini daha önce kendisine bağdaşm az görünen n e varsa hepsini uyum lu bir biçim de kapsayan bir genişliğe götüren fel sefi bir derinleşm e yoluyla aşılm asına geçişi gösterm ektedir. Peki, N ietzsche için bilim ne dem ektir? Elbette antik anlam da bilim değil, yani birbirleriyle sıkı bir bağ içindeki ve içlerin den birilerinin , diğerlerinin yardım ıyla türetilebilip kanıtlan abil dikleri evrensel ilkelere dayanan bir önerm eler sistem i değil. An
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 3 7 9 cak, — N ietzsche’nin İnsanca, Pek İnsanca’daki savları ve irdele meleri bilim sel etkinliğin örnekleri olarak düşünüldülerse — m odern anlam da bilim de değil, yani biriktirm e, tüm evarım ve deney yoluyla kazanılan ve sonra yine tüm dengelim m ekan iz ması içine sokulan bilgiler de değil. N ietzsche daha burada, ve daha sonraki yazılarında daha belirgin b ir biçim de, m antıksal ve tüm dengelim li d üşüncenin özlü bir eleştirisini geliştiriyor ve İn sanca, Pek însanca’da ortaya koyduğu aforizmasal biçim , kanıtla
m a zincirlerinin verim liliğine duyduğu güvensizliğe işaret ed i yor. Hatta, N ietzsche’nin sanatın ve tutkunun övgüsünü en ik o nu düşünülm üş, adeta titiz bir biçim de açıklam aya, türetm eye ve kanıtlamaya çalıştığı Richard W a gn er Bayreuth’da yazısı ile b i lim in ya da genel olarak aklın önceliğinin, içerdikleri d üşü nce lerin birbirine bağlanm ış olm aktan çok birbirleriyle koordine edilmiş göründüğü aniden akla gelen bilgilerle ya da olsa olsa düşünüşlerle ele alındığı İnsanca, Pek İnsanca yazısı arasında pa radoks bir karşıtlık saptanabilir. N ietzsche bilim sel yetenekten her şeyden önce yargıda bulunm a, bileşenleri tüm insanların ak lına içkin olan bir zorunlulukla değil, kavranması herkese nail olmayan bir bağla bir araya gelen b ir yargıda bulunm a yeteneği ni anlıyor. Böylelikle özsel olana sınırlı olanda ulaşıyor. Bu yar gının ayırt edici özelliği, som utluğudur; özne ve yüklem doğru dan doğruya sezgisel, duyusal alandan alınırlar ya da hoş olanın ve acı verenin, istenm eye değer olanın ve kaçınılabilir olanın köklerine gönderm e yapan, etik karakterdeki belirlem elerdir; ve soyut olm ak zorunda olduklannda, m antıksal evrenseller değil, etik ya da olsa olsa gelecekteki bir dünyaya ilişkin evrenseller dir. G erçekten zorunluluktan çok oyuna yakın duran b u “bilim ”in (bu yüzden N ietzsche bilim in sanatı devam ettirm eye
Friedrich Nietzsche 3 8 0 -----------------------------------------------------------------yazgılı olduğunu öne sürer) gerçekleştirilm esi için , araştırma alanının olağanüstü genişletilm esi gereklidir. Araştırma alanının canlı, oluşum halinde kavranm ası gerektiğinden, tüm insanlık tarihi incelen m ek zorundadır. Bu durum da, “nesn e”ye, töze, ge nel olarak değişm ez olana ve ayrıca, biçim sel yönd en bakılırsa, sistem atiğe inancı postule eden m etafiziğe veda etm ek anlam ına gelm ektedir. N ietzsche’nin gözünde m etafiziği hem en hem en sadece, İnsanca, Pek İnsanca’n m h er sayfasında m evcut bulunan ve burada henüz kendisine karşı b ir kin duyulduğu hissedilm e yen, sadece m elankolik bir uzaklaşm anın farkedildiği S ch op en hauer temsil etm ektedir. N ietzsche’n in yeni konum unu karakterize etm ek zordur, ve bu kitabın ve onu izleyen T a n K ız ıllığ ı ve Şen Bilim kitaplarının tavrını pozitivist olarak tanım lam akla el
b ette doğru b ir yola girmiş olunm az. Pozitivist incelem e tarzı sa dece sistem atik ve tüm dengelim li düşünm eye yöneliktir. Ama N ietzsche’yi tam am en felsefe alanının dışına çıkartm akla ve onu bir tarihçi olarak dam galam akla da kendisine adil davranm ış olunm az (m eğerki, onda seçkin b ir psikolog ya da ahlakçı yetisi bulunduğu kabul edilsin). Burckhardt ve Taine ya da hatta M achiavelli ve Thukydides gibi birin ci sınıf tarihçilerle olan ben zer liklerine ve örtüşm elerine karşın, N ietzsche’de bu n ların sahip oldukları bir şeyler, sadece olayların yaratıcı bilgisi, m alzem enin yöntem li b ir biçim de toplanm ası bile olsa, eksiktir. Buna karşı lık N ietzsche’de, bunlarda bulunm ayan başka b ir şeyler vardır. İşte işin can alıcı noktası tam da burasıdır. İnsanca, Pek İnsan ca’da güm şıgına çıkan som ut yargı, tipik felsefi türden b ir karar,
belki de b ir fetihtir ve yeni bir bulgusal yöntem le aynı değerlen dirm eye tabi tutulm ayı hak eder. Sadece bu bile, N ietzsch e’ye felşefe tarihinde bir yer güvencelem ek için yeterlidir. O na öncü ler atfetm ek zordur (belki H erakleitos’un adının anılm ası gere
I
İnsanca Pek İnsanca 1 -------------------------------------------------------------------- 381 kir), ve şim diye kadar henüz ardıllarının da ortaya çıkm adığı k e sindir. N ietzsche’n in konum u aslında irrasyonalist değildir ve konum unun rasyonel olm adığını söylem ek için , felsefe haklılığı nı kanıtlam ak zorundadır; soyut tasarım ları tüm dengelim li ola rak birbirine bağlam alı (daha sonra kendilerini antim etafizik olarak tanım layan filozoflar da yapm ıştır bunu) ve bu sırada her halükarda N ietzsche’nin kanıtlam acı akla yönelik eleştirisini çü rü tm elidir. O halde, N ietzsche’nin aforizm acılığını rasyonel ve hatta b i lim sel b ir b ilm e’n in anlatım ı olarak m ı görmeliyiz? Bilen bireyin, doğru kullandığında yaşam ın anlaşılm ası için anahtarı bu lu na cağı, yargı yeteneği hakkındaki incelem eyi, yanlış kullanışta (ya nılgıda) in ancın ın, tutkularının ve budalalıklarının gıdasını te m in eden tüm insanlığa genişlettiğim izde, yazarın yanıtı açıktır. İçgüdüler, istem in görünürdeki dolaysızlığı (Schopenhauer’e karşı ölüm cül saldırı budur) insanın başlangıçsal değer yargıla rından doğarlar, içgüdü anlağa tabidir, ona itaat eder ve onun tarafından belirlenir. Yargının yanılgısı içgüdünün doğal olm ayı şını belirler ve bu doğal olmayış da yine inancın sapkınlığını b e lirler. Sonunda, N ietzsche’nin ruhunun Sokratesçi yönüdür b u rada zaferi kazanan. Ancak bu nu n , sonraki yılların yapıtlarıyla yerini sabitleştire cek ve artık unutulm uşluğa terkedilm eyecek olsa bile, N ietzsc h e’nin düşüncesinde sadece bir durak olduğu anımsatılmalıdır. Bir önceki dönem le olan organik bağıntı, böyle açık bir biçim de ortaya çıkabilir. İnsanca, Pek İnsanca’n m biçim ve içerikteki ke sinliği, bizzat yaşanm ış deneyim lerin çelişkililigini gerektirir. Bir yanda antikçağ üzerinde çalışm a, erken olgunlaşm ış bir antikçag filologunun tutkulu çalışkanlığı, zengin tarihsel malzeme kolek siyonu, bugün üzerinde düşünm e ve kendini ondan koparm a;
Friedrich Nietzsche 3 8 2 -----------------------------------------------------------------diğer yanda W agner’gil esrikliğe dolaysızca dalma, sorunsuz, sa natsal, dogaçlam acı dürtülerin, duygu alanının, m odernliğin, kö tüm serliğin ve dekadansın özgür bırakılm ası. N ietzsche kendini her iki deneyim alanından da dehşete kapılarak geri çeker; biı yanda, filologun sınırlılığı, tinin ölü şeyler arasında taşlaşması yüzünden, bir yanda da fanatizm den, bugünün çılgın görülerin den, dolaysızlığın ve kendini bir havariler kitlesi içinde yitirme um udunun tehlikelerinden. A ncak, kendisi sözkonusu olduğu sürece, bu içgüdülerin kalması gerekiyordu, ve m eşakkatli yıllar dan sonra N ietzsche sonunda kendi bağım sızlık biçim in i buldu. insanca. Pek İnsanca’n m
yazıldığı d önem den kalm a (bkz.
K G W Cilt 8 , s. 2 8 7 - 4 8 6 ), yayım lanm am ış fragmanlar sayesinde, bu izleklerin gelişimi yakından izlenebilir. Yani; N ietzsche kişi sinde daha yakından; çünkü k ro no lo jik sırayla sunulan bu m e tinler, söz konusu iki yılın tek tek düşüncelerini ve ruhsal du rum larını ortaya koyuyor. Böylece, Schopenhauer’le adeta her gün yürüttüğü tartışmayı izliyoruz. W agner’de burada sık sık karşım ıza çıkıyor; onun hakkm daki düşünceler acım asız, eleşti rel bir derinleşm eyi ortaya çıkarıyorlar, ama h içbir düşm anlık gösterm iyorlar. Bunun yanı sıra, çalışm a taslakları ve yaşam program larını, otobiyografik notlar, şiirsel taslaklarla birlikte, hepsini bir m editasyon atm osferinde, şiddetlilikten uzak b u lu yoruz — ve sonunda, ortaya çıkış halinde, “özgür tin ” kavram ı nın oluşum unu görüyoruz.
insanca Pek İnsanca 1 C olli-M ontinari Eleştirel T oplu Basım ’ın N otlan
Kısaltmalar N ietzsch e’nin Y azıları ve K itap ları K G W = Eleştirel Toplu Basım (N ietzsche’n in Tüm Yapıtları nın Eleştirel Toplu Basım ı, yay. Haz. G. C olli ve M. M ontinari, Berlin 1 9 6 7 , W . De Gruyter, 8 bölü m d e yaklaşık 3 3 cilt.) KGB = Eleştirel Toplu M ektuplar (N ietzsche’nin Tüm M ektupları’n ın Eleştirel Toplu Basım ı, yay. Haz. G. Colli ve M. M on tinari, Berlin 1 9 7 5 , 4 bölüm de 2 2 cilt). KSA = Eleştirel Toplu Basım ’ın, N ietzsche’nin yayım lanm ış kitapları ve yayım lanm am ış fragm anlarından oluşan, incelem e edisyonu (Türkçe basım ın kaynak alındığı edisyon). YTF
= Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe
SYT
= Sokrates ve Yunan Tragedyası
TD
= Tragedya’nın Doğuşu
DS
= Zam ana Aykırı Bakışlar 1, David Strauß
TY
= Zamana Aykırı Bakışlar II, Tarihin Yaşam için Yararı
ve Sakıncası ES
= Zamana Aykın Bakışlar III, Eğitici Olarak Schopenhauer
384 WB
= Richard W agner Bayreuth’da
IP l
= İnsanca Pek İnsanca
İPİ I = İnsanca Pek İnsanca 1 KK
= K arışık Kanılar ve Sözler (in sanca Pek İnsanca İla)
GG
= Gezgin ve Gölgesi (İnsanca ve Pek insanca 11b)
TK
= T an Kızıllığı
MI
= M eşine idilleri
ŞB
= Şen Bilim
BZl
= Böyle Dedi Zerdüşt I
BZII = Böyle D edi Zerdüşt II B Z lll = Böyle D edi Zerdüşt 111 BZIV = Böyle Dedi Zerdüşt IV IK
= İyinin ve K ötünün Ö tesinde
AS
= A hlakın Soykütüğü
WO
= W agner Olayı
N C W = N ietzsche C ontra W agner D
= D eccal
EH
= E cco H om o
DD
= D ionysos D ityram bosları
PB
= Putların Batışı
N ietzsch e’nin M ü svette D efterleri ve D o sy alan NND = N ietzsche’n in not defterleri M I 1 = N ietsche’nin
1 8 7 6 -1 8 8 2
dönem i m üsvettelerinin
bulunduğu, C olli-M ontinari’nin M serisi olarak sınıflandırdığı defterlerden, 1 0 0 sayfalık bir çeyrek forma defter; H einrich Köselitz’in (Peter Gast) tarafından yazılm ış, N ietzsche tarafından düzeltilm iştir. Sadece 6 3 -6 5 . sayfalar N ietzsche’nin elyazısıyla yazılm ıştır. W I 8
= C olli-M ontinari’n in W serisi olarak sınıflandırdı-
385 gı, N ietzsche’n in , çeyrek form a defterlerden ( 1 8 8 4 -1 8 8 9 ) döne mi, insanca Pek Insanca’m n taslaklarının yer aldığı 8. defter. Mp X IV 1= C olli-M ontinari’n in Mp serisi olarak sınıflandır dığı, değişik form atlardaki, değişik kökenli tek yaprakların top landığı dosyalar dizisinde yer alan bir dosya. Bu dosyada N i etzsche’n in İPİ. için notlarının yer aldığı “Sorrento Yaprakları” bulunuyor. Kağıda geçirenler (kısm en): Albert Brenner, Heinrich Köselitz (Peter Gast).
N otlarda K ullanılan K ısaltm alar: BhN
= N ietzsche’nin elinden çıkm a, baskıya hazır müsvette
Eni
= Elyazısı nüsha 1
En 2
= Elyazısı nüsha 2
Ib
= İlk basım
Dn
= D üzelti nüshası
D nI
= Nietzsche’nin iyileştirmesinden önceki düzelti Nüshası
D n2
= N ietzsche’n in düzelti nüshasındaki iyileştirm esi
Bh
= Baskıya hazır müsvette, ilk basım için elyazısı num une
Tk
= Tem iz kopya, baskıya hazır m üsvettenin num unesi
Öa
= Ö n aşam a, temiz kopyadan ön ceki notlar
N
= N ietzsche
NK
= N ietzsche’n in kitaplığında bu lu nan kitaplar
1 ]
= N ietzsche’n in üstünü çizdiği bölüm ler = Kesilm iş, eksik kalm ış cüm le
/
= Elyazısm da satır sonu (çoğunlukla şiirlerde)
[?]
= Em in olunam ayan okum a
[-]
= O kunam ayan sözcük
[+]
= Boşluk
r 1
= N ietzsche’n in eklem esi
[ ]
=
Yayına hazırlayanın notu
386 < >
= Yayına hazırlayanın tam am lam ası
ç ı k ı ş = belirtilen parçanın çıktığı, ona kaynak oluşturan m e
tin parçası ya da cüm le.
Metindeki tüm italik bölüm ler, ya y ın a hazırlayanlara (G. Colli ve M. M ontinari) aittir. N otlarda çok sık kullanılan açıklam a yöntem i aşağıdaki gibidir:
1 0 5 kalkar ... çalışır] Öa. kaybolur. Burada 105. m etindeki fragman num arasını, köşeli tek paran tezden önce verilenler, m etindeki gönderm e yapılan parçanın başlangıç ve son sözcüklerini, köşeli tek parantezden sonra veri len, italik kısaltm a değişik versiyonunun bulunduğu kaynağı gösterm ekte, sonra ilgili parçanın söz konusu kaynaktaki versi yonu, ön aşaması vb. verilm ektedir. Parantezden sonra italik ola rak verilen açıklam a, doğrudan m etine ilişkin bir açıklam adır. Burada, G. C olli ve M. M ontinari’n in, KSA’nm 14. cildinde, IPI I.’e ilişkin notlarının büyük bir bölü m ü çevrilm iştir. T ü rkçe-
ye çevrildiğinde. Alm anca ve T ü rkçen in sözdizim i farklılıklanndan ötürü anlam sızlaşan ya da çevirisi olanaksızlaşan notlar, ay rıca N ietzsche’nin Türkçeye henüz kazandırılm am ış not defter lerine sadece gönderm e yapılan notlar alınm am ıştır. (M .T.)
İN SA N C A P E K İN SA N C A 1 C olli-M ontinari Eleştirel Edisyon Notları
İnsanca Pek insanca, Ö zgür Tinliler için Bir Kitap. Voltaire’in
Anısına, 3 0 M ayıs 1 7 7 8 ’deki Ö lüm Yıldönüm ü A n m a -T ö re n in e A d a n d ı (İPİ) başlığını taşıyan bu kitap 1 7 7 8 yılı Nisan ayı so
nunda. C hem nitz’de Ernst Sheim tzner tarafından yayımlandı. N ietzsche Ecco Hom o'da bu kitaptan “Bir bunalım ın anıtı” olarak söz etti ve kitabın başlangıcını “Bayreuth festivalinin ilk olarak yapıldığı haftalara” tarihledi; bu tarih 1 8 7 6 Ağustos ayında, Nietzsche’n in cep defterine Pulluk Dem iri genel başlığı altında “da ha ço k sıkı p siko loji” yazdığı dönem dir. (Bkz. K G W . Cilt 6 , s. 3 2 2 - 3 2 4 ). N ietzsche n in geç otobiyografisinde yazdığı her şey, yapıtını anlam am ız için biricik geçerli anahtarı sunm aktadır b i ze, ve bu durumda da görevimiz N ietzsche’n in IPI. hakkındaki sözlerinin doğruluğuna elbette kuşku düşürm eyen aynntıları sunm aktan ibarettir. N ietzsche’nin sözünü ettiği bunalım ın işa retleri, en geç 1 8 7 5 yılm a kadar takip edilebilir. G erçekten. — yapıtının ortaya çıkışı açısından bu bizi ilgilendiriyor — ÎP f.’nin önem li aforizm alarınm b ir çoğu belirli (ya da bir başka) am acı olm ayan notlar olarak 1 8 7 5 yaz aylarında ortaya çıkm ıştır, b u n ların arasında örnek olarak 3 2 , 3 3 , 10 8 , 11 4 , 12 5 , 14 8 , 1 5 4 , 1 5 8 , 1 6 3 , 2 2 4 , 2 3 3 , 2 3 4 , 2 6 1 , 2 6 2 , 3 6 0 , 4 7 4 ve 6 0 7 num aralı aforizmaları sayabiliriz. N ietzsche Bayreuth’dan Basel’e geri d ön
388 düğünde, 1 8 7 5 yaz aylarında biriktirdiği m alzem eyi. H einrick Köselitz’e (Peier Gast) bir ilk tem iz kopyayı dikte ettirm ek, ya da ona yazdırm ak için kullanm ıştır (Eylül 1 8 7 6 ): “Pulluk D em iri” (M 1. 1) bu çalışm anın ürünüdür, bu defterde N ietzsche’nin elinden çıkm a düzeltm eler ve daha sonra yazılm ış notlar da var dır. N ietzsche 1 8 7 6 yılı Ekim ayı başından (B ex’de) Aralık ayı sonuna kadar (Sorrento’da) belirli bir plana uym adan, notlarını yazmaya devam etm iştir. Beşinci b ir Z am ana Aykırı Bakış kita bını oluşturacak “Özgür T in li”n in taslağı, 1 8 7 6 sonbaharında ön plana çıkm ış görünüyor. N ietzsche, Sorren to’da Albert B renner’e “Pulluk D em iri” ve öteki notlar tem elinde ikinci b ir tem iz k op yayı dikte ettirdi: Kendisi de 1 8 7 6 sonlarından 1 8 7 7 yaz aylanna kadar (İtalya’dan geri döndüğünde ve R osenlauibad’da kaldı ğında) cep defterlerinden sayısız notu çeyrek tabaka defterler den koparılm ış sayfalara (“Sorrento Yaprakları”) tem ize çekti. N ietzsche 1 8 7 7 sonbaharında Basel’de şim diye kadarki notları na kesin bir düzen verm eye koyulduğunda, yeni kitabı için za ten değişik bölüm lem eler ve başlıklar tasarlam ış, sonra bunlar dan art arda vazgeçm işti; bu denem elerinin tüm ü KG W. 8. Cilt te yer alan, N ietzsche’n in sağlığında yayım lanm am ış fragm anlar dan izlenebilir. Peter Gast’ın tem ize çektiği m üsvette 1 0 O cak 1 8 7 8 ’de N ietzsche tarafından son bir düzeltiden geçirilip, pey derpey m atbaaya gönderilm iştir. N isan ayının ortasına dek N i etzsche. P eter Gast ve sonunda Paul W id m ann da, düzeltiyle il gilenm işlerdir. D üzelti sayfaları günüm üze dek kalm ıştır. 1 8 8 6 yılında, E .W . Fritzsch, N ietzsche’nin daha önceki yazılarının ya yım landığı yayınevine tekrar sahip olunca, IP l’n in depodaki m evcudu b ir önsöz ve bir son şiir eklenerek ve İnsanca, Pek İn sanca. Birinci Cilt. Açıklayıcı B ir Önsöz İçeren Yeni Basım . (=1PI
I) adıyla piyasaya sürüldü. Bu basım da, daha önceki basım da yer
389 alan “Bir Ö nsöz Yerine” ve V oltaire’e adama yazısı ve de arka ka paktaki kısa m etin (“Bu m onologsal k itap ...”) yer alm ıyordu. Ö nsözün ve son şiirin N ietzsche’n in el yazısıyla baskıya hazır m üsvetteleri günüm üze kalm ıştır. N ietzsche’den geriye kalan kütüphanede, özellikle iP l’n in ilk iki ana bölüm ünde N ietzsc he’n in elinden çıkm ış kapsam lı değişiklikleri içeren iki elyazısı nüsha bulunm aktadır. Birinci elyazısı nüshada (E n i.) IPİ., KK. ve G G ., 2 . basım ın önsözleri koyulm adan, bir arada ciltlen m iş lerdir. E n i.’deki değişiklikler, 1 8 8 5 yılına tarihleniyorlar ve kita bın tam am en yeniden ele alınm ası tasarısıyla bağlantılıdırlar; bu planlar KGW .’nin 11. cildinde yer alan, N ietzsche’n in geride b ı raktığı fragmanlarda (Yaz 1 8 8 5 ) belgelenm ektedir, ik in ci elyazısı nüsha (En2.) da yine, bir arada ciltlenm iş olarak, 2. basım ın iki cildini kapsam aktadır. En2.’de yapılan değişiklikler kısm en, IPI’nin bize koparılm ış yapraklar üzerinde ulaşan 1-3 num aralı aforizm alarının 1 8 8 8 ö c a k ayında tam am en yeniden yazılışıyla bağıntılıdır. Aşağıdaki notlarda BhN. kısaltması, baskıya hazır elyazılarm da, N ietzsche’ye ait varyantı vurgulamaktadır.
Bir Ö nsöz Yerine. Bkz. Descartes, Dissertatito de M ethodo recte Utendi et veritatem in scientiis investigandi (Discours de la m ethode pour bien conduire sa raison et chercher la vérité dans les sciences; Latinceden Fransizcaya çeviren: Étienne de Courcelles): Œ uvres des Descartes, haz. G. A dam ve P. Tannery, içinde, Paris 1 8 9 7 - 1 9 1 0 , VI 5 u 5 5 . Bu alıntıyı bulm am ızı (KGW . IV /4 , 1 6 D de yanlış g ö n d e r m e yapılm ıştı) R oberth A. Rethy’nin şu değerli çalışm asına b o rçlu y u z: The D escartes Motto to thefirst Edition o f M enschliches, Allzumenschliches, N ietzsche-Studien 5 (1 9 7 6 ), 2 8 9 -2 9 7 ).
390 Ö ndeyiş; Öa.: W I 8 ., 2 6 9 . 1 2 0 . 2 4 6 . 11 9 , W I 8., 2 6 9 : Ö n d e y iş : O kurlarını geniş bir ülkeler ve halklar çevresinde bula bilm iş olan, ham ve dikkafalı tinlerin bile kandırılacakları h er hangi bir sanattan anlam ası gereken bu giriş kitabı [tam da Al m anya’da en ihm alkar biçim de okunm uştur. Bunda şaşıracak bir şey yok: bir zam an fazlalığını istiyor, gökyüzünün ve gönlün aydınlığını, en cü retkar anlam da huzuru — iyi şeyler bunlar, tam da şim diki Alm anlardan kolay kolay istenem ez ve alınam az lar. Yapacak işleri var onların.]: tam da Almanya’da bu kitap şim diye dek en ihm alkar b ir biçim de okunm uş ve işitilm iştir: nedir bu nun nedeni? “Ç ok şey istiyor — yanıtı verildi bana— ince ve nazenin kulaklar istiyor, zam an fazlalığını, gökyüzünün ve gönlün aydınlığını, en cüretkar anlam da huzuru — iyi şeyler bunlar, insaflı olalım ki [şimdiki Alm anlardan istenem ez ve alı nam azlar]. Y a p a c a k işleri var onların: bizim düşünecek şeyle rim izin olm ası ne um urlarında?] biz günüm üz Almanları sahip değiliz bunlara ve bu yüzden de verem eyiz bu nları.” — İzin var m ıdır bugün, on yıl sonra, ikinci kez gezintiye gönderiyorken — Akıllıca yanıt verm ek dem ektir bu: ve buna teşekkür et m ek i ç i n --------------- W / 8., 1 2 0 (D ev a m ) İlk Yazılış: Bugün size söyleyeceğim şeyi, sadece bu kitabın baştan beri ithaf edilm iş o l duğu o iyi AvrupalIların kulağına söyleyeceğim , ve Almanları ya ni iyi Almanları [açıkça] kaale alm ayacağım , [çünkü] b en i d inle m ekten [daha iyi] daha zorunlu yapacak işleri var onların [o n a ], buna h iç kuşku yok! Bu kitabın zor anlaşılır olduğunu — karış tırm aya kışkırttığını ve kısaca — yanılttığını, b ir öndeyişi ve uyarı levhasını gerektirdiğini ifşa etm enin ne önem i var. İkinci Y a z ılış : [— Laf aramızda: o yanıt büyük bir aptallıktı [yan lış an
lam aydı! : bunu şim diden söyleyebilirim kulaklarınıza, varsaya lım ki, zaten bilm iyorsanız, siz bu kitab ın baştan beri ith af ed il
I
391 miş olduğu (özgür ti] iyi Avrupalılar ve özgür tinler,] Elbette; si zin kulaklarınıza söyleyeyim, siz bu kitabın baştan beri ithaf edilmiş olduğu özgür tinliler ve iyi Avrupalılar, o nazik Alman yanıtı b ir aptallıktı. Bu kitabın zor anlaşılır olduğu, karıştırm aya kışkırttığı ve baştan çıkarttığı görünüyor? Bir öndeyişi ve uyarı levhasını gerektirdiği? [o iyi Almandan tamamen başka şeyler ve varsayımlar gerektiriyor] K esinlikle o uslu Almanın onlara dev retm e eğilim inde olduğu m utlu aylaklar için bir kitap değil, [tıp kı] ama tam da onun karşılığı. W 1 8 . , 2 4 6 : Bir görevin ta ken d i si olan Ve “dünyaya gelen” herkesin başına gelmeli: bu görevin gizli sıkıntısı ve zorunluluğu tek tek yazgılarının her birinde onu göze alıp sabit adını öğrenm eden çok önce, uzun süren bir h a m ilelik gibi hüküm sürm eli. Diyelim ki sıradüzeni sorunu olsun, benim sorunum olduğunu söyleyebildiğim : şim di yaşam ım ın öglenin[in ortasm da]de görebiliyorum , karşıma çıkabilm eden önce ne gibi hazırlıklara (ve bizzat m askeliler geçitlerine) gerek duyduğunu bu sorunun: ve [adeta] ruhun b ir serüvencisi ve dünyaya yelken açanı olarak benim [ruhun ve b irço k ruhların serüvenlerini deneyim lem ek zorunda olduğum u, h içb ir şey kay betm eden] ruhtaki ve bedendeki en katmerli ve en çelişkili m u t luluk Ve sıkıntı durum larını deneyim lem ek zorunda olduğum u — dört bir yana koşturarak, korkusuzca, adeta sevgisiz, h içbir şeyi hor görm eden, h içbir şeyi yitirm eden, her şeyin tadına b a karak Ve tem elinden sınayarak, h er şeyi rastlantısal olandan ve ]kişisel] o anlık olandan bengi olana arındırarak ve [elekten g e çirerek] eliyerek [değişim insanı olarak] — ta ki sonunda diyebileyim ; işte [budur benim ] yeni bir sorun! G örüyorum m erdi venim i [! — oturdum yeni basam akta!] ve ben bizzat — o tu r dum basam aklarının her birinde! W l 8., 119: Ûndeyiş için h er hangi bir zam anda herhangi bir kim senin dünyaya benim gibi
392 d erin bir kuşkuyla baktığım sanm ıyorum ; ve bakışın koşulsuz [özgünlüğünü] farklılığının [kendisiyle birlikte] kendisine kapı lanı için e soktuğu yalnız kalm anın, tarifsiz korkularını biraz lıı len birisi anlayacaktır, nasıl [dinlenm ek, bir süreliğine kendimi unu tm ak < iç in > herhangi bir yere sıg<ın>m aya çalıştığım ı — av zuların akrabalığını ve eşitliğini gereğince uydurduğum u. Hem Schop enhauer hem de W agner hakkında yanıldığım ve onları kendi gereksinim lerim e göre uydurduğum suçlam ası yöneltili yor bana. D oğrudur bu; nered en bileceksiniz ki, ne kadar çok yönelttiğim i bu suçlam ayı kendim e] sık sık kendim den dinlen m ek için, adeta kendim i bir süreliğine unutm ak < iç in > herhan gi b ir yere sığ<ın>m aya çalıştığım ı herhangi bir hürm ete ya da düşm anlığa ya da bilim selliğe — gereksindiğim de bende eksik olan şeyi gözün ve hırsın akrabalığını ve eşitliğini [-] kendim için zorla elde ettiğim i ve gereğince uydurdvğum ü, kendim i bu yüzden yalnız ve tek hissetm iyeyim diye. Daha genç yaşlarda hem Schopenhauer hem de Richard W agner hakkında kendim i bile isteye yanılttığım ve onları k end i gereksinim lerim e uygun hale getirdiğim doğrudur. Bu herhangi birinin anlayabileceğin den daha kötü ve yüksek bir anlam da doğrudur; ama tam da bu kendini yanıltm ada hangi k en d in d en -d in len m e akıllılığının yat tığını nerden bilebilirsiniz? [Kendim i doğru zamanda hayal kı rıklığına uğratm ayı bilm ediğim suçlam ası yöneltilecek?] Ve göz lerim in üstündeki örtüye bir saat daha dayanam adığım ı, berrak görm ek için — kendim i görm ek için ona yeniden katlandığım [zaman]? — b u n u n y a n ın d a bağlanışız: kendim e daha kaba bir [?] diye 2 7 : özdeyiş] “si tacuisses, philosophas mansisses”', Boëthius, de. cons. Phil. II. 1 1. Öa. : Bizde şim diye dek ahlaki estetik dinsel dünyanın kim * “Sussaydın filozof olarak kalırdın”. (Ç.N.)
393 yası eksiktir. Burada da en değerli şeyler, düşük aşağılanan şey lerden yapılır. — Akıllıca bir şey, akılsızca bir şeyden, m an tık m antıksızlıktan, kayıtsızca bakm ak, şehvetle bak m aktan , b aşka ları için yaşam ak egoizm den, hakikat yanılgılardan nasıl doğabi lir? — karşıtlardan doğma sorunu. Tam olarak: b ir k arşıtlık de ğildir, sadece bir yüceltm edir bu (b ir şeyi o l<ağ an h kla> çık ar tan). O cak 1 8 8 8 ’de y en id en yazılış: K a v r a m la r ın
ve D eğer
D u y g u la r ın ın D ü n y a s ı. — Felsefi sorunlar, tıpkı iki b in yıl önceki gibi, şim di yem den hem en hem en h er yazıda aynı b içim i alıyorlar: bir şey kendi karşıtından nasıl doğabilir, örneğin akıl lıca bir şey akılsızca bir şeyden, duyumsayan cansızdan, m antık m antıksızlıktan, kayıtsızca bakm ak şehvetle istem ekten , başkalan için yaşam ak bencillikten , hakikat yanılgılardan? M etafizik felsefe bu zorluk karşısında şimdiye dek birinin diğerinden do ğuşunu yadsım akta ve daha yüksek değer b içilen şeylerin doğ rudan doğruya şeylerin kendindeliğinde özgün bir başlangıcı ol duğunu kabul etm ekte buldu çareyi. Buna karşılık, bu n u n tersi bir felsefe gelm iş geçm iş en genç ve en radikal felsefe, bir “ken dinde”liğe h iç inanm ayan ve bu n u n sonucunda h em “varlık” hem de “görünüş” kavramlarına vatandaşlık hakkı tanım ayan asıl bir o lu ş f e l s e f e s i : böyle antim etafizik b ir felsefe tekil va kalarda (— ve tahm inen tüm vakalarda bu sonuca varılacaktır) o soru soruş b içim in in yanlış olduğunu, [şimdiye kadarki felse fenin, dilin h alk-m etafiziğiyle baştan çıkarak] şim diye kadarki felsefenin dil ve dilde sunulan [kaba sahtecilikler] kabalaştırm a lar ve basitleştirm eler yoluyla baştan çıkarak inandığı, o karşıt lıkların hiç bulunm adığını, kısacası, öncelikle bu nları oluşum ürünü ve hâlâ oluşum halinde olarak varsayan bir tem el kavram ların kim yasının gerekli olduğuna aklım ı yatırdı. Böyle kaba [ve “egoist olm ayan eylem ” gibi, “kayıtsızca b ak m ak ” gibi, “salt akıl”
394 gibi köylü işi kavramlarla] ve dört köşeli, “egoistçe” ve “egoiste olm ayan” gibi, hırs ve tinsellik, “can lı” ve “ölü”, “hakikat” ve “ya n ılgı” gibi karşı karşıya koym alardan, b ir defada nihai olarak kurtulm ak için , m ikroskop ik bir psikolojiye olduğu kadar, şim diye dek karşılaşılm am ış ve iz i n b i l e v e r il m e m i ş olan her türden tarihsel p ersp ektifler-op tiğin e gerek var. İstediğim ve an ladığım biçim iyle felsefe, şim diye kadar kendine karşı b ir v i c d a n a sahipti; ahlaksal, dinsel ve estetik buyruklar, burada iste n en b ir bilim sel araştırm a m etodiğine hayır demişlerdi. Ö n celik le kendini bu buyruklardan kurtarm ış olm ak gerekir: k end i vic danına karşı, kendi vicdanına bizzat otopsi yapm ış olm ak gere k ir... Kavram ların ve kavram -değişm esinin tarihi değer duygu larının tiranlığı altında — anlıyor m usunuz bunu? Böyle in cele m eleri izlem eye kim in yeterli neşesi ve cesareti var? [Yakışm ak tadır] Şim di, insanın kendi başlangıçlarının tarihine karşı bir di renç hissetm esi, her türden pudenda origo’yu* görm ek istem eyi şi, belki de ulaşılan insanlaşm anın yüksekliğine yakışm aktadır: tam tersi yönde [gözlerini çevirm ek] görm ek, aramak, keşfet m ek istem ek için adeta in s a n d ışı o lm ak gerekm ez mi? —
2.
E n i . ’deki değişik yazılış: Tüm filozofların ortak bir yanılgı
sı vardır, şim diki zam anın insanını çıkış noktası alırlar ve tüm insanları bilm e hedefine de bu insanı sınayıp çözüm leyerek va racaklarını düşünürler. “ln san ”ı ister istem ez bir aeterna veritas, oluşun tüm anaforunda hep aynı kalan, şeylerin güvenilir b ir öl çütü olarak canlandırırlar gözlerinde. Sonunda, filozofun insan hakkında söylediği her şey aslında, sınırlı bir zaman dilim inin — belki daha da sınırlı b ir [zaman] [uzam] yeryüzü -köşesinin insanı hakkınd a b ir tanıklıktan öteye gitm ez. Tarihsel duyu ek * (Lat.) Utanç verici köken. (Ç.N.)
395 sikliği şim diye dek tüm filozofların baş yanılgısı olm uştur; b u gün bile Avrupa insanının belirli siyasi ve iktisadi olayların etk i si ve baskısıyla oluşm uş bulunan ve oluşan en yeni biçim len işi ni çıkış noktası olarak alınması gereken sabit biçim olarak kabul ederler bird enbire — insan gelişim indeki özsel her şey kadim zam anlarda, bizim yaklaşık olarak bildiğim iz o dört bin yıldan ço k önce olup bitm iştir; bu yıllarda insan özsel olarak ço k fazla değişm emiş olabilir. Filozof tam tersi bir yargıda bulunur: günü müz insanındaki “içgüdüler”! algılar ve içgüdüsel olan h er şeyin insanın değişmez gerçeklerinden olduğunu ve bu bakım dan ge nel olarak varoluşun anlaşılm ası için bir anahtar oluşturm ası ge rektiğini kabul eder; tüm teleoloji son dört b in yılın insanı h a k kında, dünyadaki tüm olayların doğal yönlerinin ona doğru ol duğu bengi bir insan hakkında konuşur gibi konuşm uştur. O y sa her şey bir oluşum ürünüdür; bengi gerçekler yoktur: dolayı sıyla bengi hakikatler de yoktur. — Bu yüzden, tarih gereklidir şu andan itibaren filozofa ve tarihle birlikte tarihçinin erdemi: alçakgönüllülük de. 1 8 8 8 ’deki değişik yazılış: F i l o z o f l a r ı n b a ş y a n ı l g ı s ı : Şim diye dek filozofların tümü aynı sakatlıktan m uzdaripti, — tarihsel olm ayan, tarih karşıtı bir biçim de düşünü yorlardı. [Rastlantının] D önem lerinin ve çevrelerinin kendileri ne sunduğu bir insanı çıkış noktası alıyorlardı [her şeyden önce kendilerini] hatta en ço k kendilerini ve sadece kendilerini çıkış noktası almayı tercih ediyorlardı; kendi kendilerini analiz et m ekle zaten [bir] hedefe, “insanın” bilgisine varacaklarına in an ı yorlardı. Kendilerinin (ya da kendi kastlarının ırklarının, dinle rinin, sağlıklarının) değer duygularını m utlak değer ölçütü ola rak kabul ediyorlardı; özgürlüğünü, her kişiyi, her kişisel pers pektifi iyiniyetle hor görm ekte yaşayan asıl b i l i m s e l
bilincin
kendinden vazgeçm esinden daha yabancı, daha itici bir şey yok
396 tu onlar için; Bu filozoflar her şeyden önce b ir kişiydiler; hatta b iri kend ini “ben kişinin kendisiyim ” adeta insanın aeterna veritas’ı, “kend ind e insan” olarak duyum suyordu. [;kendim den b ili yorum bunu] Yanılgılarının büyük b ir çoğunluğu, kendilerine uyguladıkları bu tarihsel olm ayan bakıştan kaynaklanır, — özel likle de, h er yerde var olanı aram ak her yerde var olanı varsay m ak, her yerde değişim e, dönüşüm e, çelişkiye küçüm seyerek bakm ak yolundaki tem el yanılgıları. [Şeylerin hedefi olarak filo zof, teleoloji] Hattta tarihin [ortasında] egem enliğindeki bir k ü l türün ( - yüzyıl dönüm ünde Alman kültürünün olduğu gibi) baskısı altında bile tipik filozof en azından hâlâ tüm şeylerin başlangıçtan itibaren yönlerinin ona doğru olduğu, tüm oluşun hedefi olarak [sunar kendini] sunacaktır kendini. H egel’in za m anında şaşkın Avrupa’ya sunduğu oyun bu[dur|ydu. Ve b u n ların ... kabul eden] ve bunlardan dünyanın özü hakkında çıka rım larda bulunur (Schopenhauer gibi) Bh. dört b in ... gereklidir] ç ık ı ş ü ç bin yıldan bir bengilikten söz eder gibi söz eder. Her
şey oluşum ürünüdür; bengi gerçekler yoktur. — Bu yüzden ta rihsel yapm ak gereklidir! Bh. 3.
O cak 1 8 8 8 ’deki değişik yazılış: Kesin bir yöntem le b u lu
nan, göze çarpm ayan küçük, özenli hakikatlere [sanatçı çağların in an cının m utluluğunu ve esrikliğini onlarda aradığı, m utluluk verici esrik edici hakikat dışılıklardan] dindar ya da sanatçı çağ ların gereksinim lerinin onlara uzandığı geniş sallantılı perdeleyici genelliklerden daha büyük bir değer biçilm esi, kolaylıkla tam tersi bir izlenim bıraksa da, daha güçlü ve daha gururlu bir b e ğeninin belirtisidir. Entelektüel terbiye edilişleri geri kalm ış ya da haklı gerekçelerle, geride bırakılm ası gerekm iş insanların (— [kadınların] dişilerin düşüşü) dudaklarında o küçük kesinlikle re karşı alay gibi b ir şey vardır; örneğin fizyolojik bir k eşif bir sa-
397 natçıya b ir şey ifade e t m e z : bu keşfi kü çü k görm esi için yete rince gerekçe vardır. Zaman zam an yargıçları oypamayı kendile rine vazife edinen geride kalm ışlar (-zam an ım ızın sahip olduğu üç [sanatçı-kom edyen] en büyük çapta geride kalm ış: Fransa için V ictor H ugo, Ingiltere için Cariyle, Almanya için W agner) ironiyle işaret ediyorlar k i ------------- birileri ne denli alçakgönül lü ... durmaktadırlar] birileri ne denli güzel, gösterişli, esriklik verici hatta belki m utlandırıcı duruyorlarsa, diğerleri de o denli alçakgönüllü, sade, yavan ve hatta cesaret kırıcı durm aktadırlar. 4.
Öa.: Etik ve sanat şeylerin üst yüzeyinde kalırlar; m utlan-
dırdıkları için yanıltırlar. İnsanlık burada da astrolojideki gibi gururludur.
ve estetik] estetik ve m antıksal E n i.
11. Öa. : D ili oluşturan insan şeylere sadece isim verdiğine değil, onlar hakkm daki tam bilgiyi dile getirdiğine inanıyordu: bilim sel bildirim in ilk aşamasıydı bu. 13. Ö a.: R ü y a yüksek seslerde vb. olduğu gibi, hem en bir açıklam a bulunm ası, örneğin ayaklarını... uyuyan kişinin zihni] bkz. N ietzsche’nin Pforta dönem inde yazdığı 11 Ağustos 1 8 5 9 ta rihli not: Hayalgücünün rüyadaki canlılığı ne tuhaftır: akşam ları
her zaman ayaklarına lastik şeritler bağlayan ben , iki yılanın ayaklarıma dolandığını gördüm rüyamda, hem en kafasını yaka lıyorum b ir tanesinin, uyanıyorum ve elim de bir çorap lastiği bulunduğunu hissediyorum . — iki iple] b ir şeritle Böyle açıkla nan... haline gelir] Rüyalar etkiden sonraki nedenlerdir ve üste lik yanılgıyla kabul edilen nedenlerdir. D em em şu ki... kabul et ti] Bir hipotez yeter: hakikat olarak T a n r ı , insan rüyasında n a sıl açıklıyorsa, in san lık belki yıllar boyu nca öyle açıklam ıştır. Öa.
15. Filozoflar da genel olarak ] ç ı k ı ş Schopenhauer Bh. 18. Öa.: M etafizik insanların bazı tem el yanılgılarını sanki te
398 m el hakikatlerm iş gibi ele alır, olacaktır; “Bilen] olacaktır [Spir 11 177] bilen; Tk.; bkz. Afrikan Spir, D enken und Wirklichkeit. V er such ein er E rn eu eru n g d er kritischen Philosphie, Leipzig^ 1 8 7 7 , 1 ,1 7 7 N K . \bkz. Y TF. 15 inanca dayanır. Her] inanca dayanır. [Şimdi,
en düşük biçim ler hangileridir? İyi inancın duyum sam adan kay naklandığı kendilerinde açıkça görülenler mi? — örgütlenm e dü zeyi düşük bir varlığın bir duyumu vardır; onu düzenli olarak bir başka duyum izler, örneğin birinin bastırdığını gören, bir ağrı hisseder. Baskı anında yeniden üretici b ir biçim de ağrı duygusünu üretir; her iki duygu içiçe geçer, ortaya çıkan ü rü n kaçm a, uzaklaşma sonuçlarıyla bir korku duygusudur. ] Her Tk. 19. K ant’ın ... sözü] bkz. Kant, Prolegom ena § Sonuç, Akadem i Edisyonu. IV .3 2 0 ; K a n t’ta “Y a sa la n n ı”dan sonra p a ra n tez içinde “(a p rio ri)” vardır, ayrıca bu sözün tüm ü aralıklı dizilmiştir. 2 0 . T k .’nin ilk y a zım ı: insan batıl inançtan kaynaklanan ve
dindar kavram ların ve korkuların dışına çıktığında ve örneğin artık R om a’n m kültürlü hanım ları gibi sevgili küçük m eleğe inanm adığında; kültürün ilk aşamasına ancak ulaşılm ış olacak tır; bu özgürleşm e aşamasına varıldığında, ş im d i g e r iy e d o ğ ru b i r d e v in im gereklidir, bu tür tasarımlardaki tarihsel yetki yi ve psikolojik yetkiyi kavramak ve şiir sanatının buna dayandı ğını, ve böyle geriye doğru bir devinim yapılmazsa şim diye ka darki insanlığın en büyük kazam m larından yoksun kalınacağını görm ek gerekir. — Felsefi metafizik söz konusu olduğunda b el ki de burada negatif hedefe ve yeniden geriye ilk ulaşan benim ; en aydınlanm ış olanlar ise işi sadece metafizikten özgürleşmeye ve üstünlükle ona geri bakm aya vardırabiliyorlar. Ancak, h ip od rom da olduğu gibi burada da yolun sonundan geri dönülm elidir. 2 3 . T k .’nin ilk y azılışı: insanlar ne denli az bağlıysalar, gü dülerin içsel devinim i o denli bü yü k olacaktır, dışsal huzursuz
399 lukları da yine b ir o denli büyük olacaktır. Kendilerini m ekana o kadar kesin bağlı hissetm ediklerinde, insanların hercüm erci çıkar ortaya. Sanatların tüm biçem leri nasıl yanyana üretiliyorlarsa, ahlaklılığın, törelerin tüm aşamaları ve türleri de öyle. — Böyle bir çağın anlam ı, değişik törelerin karşılaştırılabilir olm a sıdır; eskiden daima yerel olan egem enliklerinde olanaksızdı böyle bir durum ; sanatsal biçem türleri de öyledir. E stetik duy gunun artışı bu denli ço k biçim arasından nihai b ir karar vere cek ve çoğunu, belki de Yunanlı olanın yararına, yok olm aya terkedecek. Yüksek ahlaklılıkta da benzer bir seçm e söz konusu! D üşük ahlaklılıkların çöküşü! Karşılaştırm a çağı bu! 2 6 . Öa.: belki de Schopenhauer’den elde ettiğim iz en büyük yarar, şeyleri incelem enin eski güçlü biçim ine bizi zorla geri gö türm esidir ki, başka hiçbir patika bizi böyle kolaylıkla oralara götürem ezdi... Sanırım , şim di herhangi birisi [sic! H iç kimse y e ri ne] Hıristiyanlığa ve Asyalı akrabalarına yeniden adalet sağlam a
yı Schop enhauer’siz başaram ayacaktır. Schop en hauer’in m etafi ziği, bilim sel]
Schopenhauer’in metafiziği ](ve ondan sonra
H artm ann’ın hortlağı, aydınlık Berlin gününde)] bilim sel Bh. 27 . Bir felsefe,] Ph. M ailander’in Schopenhauer’in felsefesine yaptığı gibi, halka, Tk. Burada ... geçilebilir] ç ık ı ş burada yüklenm iş maneviyatı ay nı zamanda o tasarım ları güçlendirm eden hafifletm ek amacıyla sanattan ço k yararlanılabilir; sanat böyle bir özgürleştirici felse feye geçiş aracı olarak hizm et eder. Ve, G oethe’nin b ir sözünü, küçük bir değişiklikle kullanacak olursak “bilim e ve sanata sa hip olanın, dine gereksinim i y oktu r.” Bkz. Goethe, Z ahm e K enien: “Bilime ve sanata sahip olanın ! dini de v a rd ır...” a.g.y., 3 , 1 1 9 ;
3 1. Bir düşünürü] Tüm insanları düşünür yapm ak isteyen bir düşünürü, Öa.
400 3 4 . T k .’nin ilk y a zılışı: Felsefem trajedi olacak. H akikat yaşa ma, daha iyiye düşm an olacak. Şu soru kalıyor; bilinçli olarak hakikat dışında kalınabilir mi? Ç ünkü bir gereklilik yoktur ar tık; Ahlak da din gibi yok edilm iştir. Bilgi güdü olarak sadece hazzın ve acının kalm asına izin verebilir; bu güdüler hakikat duygusuyla nasıl açıklanacaklardır? O nlar da yanılgılara daya nırlar (en azından sem pati ve em pati olarak). Tüm insan yaşamı hakikat dişiliğin derinliklerine batm ıştır; oradan dışarıya çıkartı lam az; sadece kendi geçm işini değil, şim diki güdülerini (onur, iyi olm ak vb.) de bırakır. Trajik b ir felsefeye hazırlıktı adı; haki katte ço k daha basit, çoşkulanım larm dan daha arınm ış b ir ya şam kalır geriye (eski güdüler, sadece yenm esi güç alışkanlıktan ötürü hâlâ devam edecekler, ama yavaş yavaş daha da zayıflaya caklardır. Sonund a insanlar arasında ve kendisiyle haşhaşayken, doğadaki gibi yaşayacaktır, övgü, suçlam alar olm adan, artık korkulm adığında her şeyden sevinç duyarak — tiyatro oyunu! 3 5 . E n l ’deki değişik yazılış: (N ietzsche’nin p a ra n tez içine aldı ğı y e r l e r k on u lm a m ıştır): A lm a n y a ’d a A h la k ç ı Y ü z e y s e l l i
ği Ü z e r in e ; İnsanca pek insanca üzerine düşünm enin yaşam ın yükünün hafifletilebilecegi araçlardan biri olduğu, bu sanatı ic ra etm enin zor durum da zihin açıklığı ve can sıkıcı b ir ortam da oyalanma sağlayacağı, insanın k end i yaşam ının en dikenli ve en üzücü yollarından özdeyişler toplayabileceği ve böylelikle k en dini biraz daha iyi hissedebileceği: inanılan, bilin en buydu — önceki yüzyıllarda. Ahlaksal yoksulluğun en azından A lm an ya’da b irço k işaretle kendini belli ettiği bu yüzyıl neden unuttu bunu? A lm anya’n ın şim diye kadar zaten “ahlaklılaştırdığı”ndan [sorulabilir] kuşku duyulabilir. Kam usal olaylar ve kişiliklerin değerlendirilm esine dikkat edilsin: sınırlı g ü lü nç-sm ırh , kızkurusu kitaplarda başarı (örneğin V ilm ar’ın E <debiyat> tar< ih i> ya
401 da Jan ssen ) ama özellikle itiraf edilsin k i, sanatın ve de p sikolo jik parçalarına ayırma ve toplam a zevkinin insanlar hakkında çok şeyin, in s a n hakkında ise h içb ir şeyin konuşulm adığı tüm Alman züm relerinin cem aatinde eksik olduğü dılşünülsün. Peki bu en zengin ve en m asum sohbet konusundan n ed en kaçılıyor? P sikolojik özdeyişin büyük ustaları bile neden okunm uyor ar tık? — çü nkü , h iç abartm asız konu şacak olursak; Alm anya’da La R ochefoucauld’u ve onun ah <lak çı> Stendhape dek tinsel ve sanatsal akrabalarını okum uş bir aydın ender bu lu nu r; onları ta nıyan ve aşağılamayan birisi ise daha da enderdir. O lasılıkla bu sıradışı okur da, sözkonusu sanatçıların biçirninin kendisine verm esi gerekenden daha az zevk alacaktır onlardan; çünkü en incelm iş kafa bile özdeyiş-kuyum culuğu sanatına eğitilm em iş, o sanatta yarışm am ışsa, bu sanatın — benim gibi [burada] A lm an lar arasında bir istisna olma iddiam b ağ ışlan sın
değerini ye
terince anlayacak durum da değildir. Böyle ptatik bir eğitim gö rülm ediğinde, bu yaratm a ve biçim lendirm e olduğundan daha hafife alınır, başarılm ış ve çekici olan yeterli keskinlikte h issed il mez. B undan sonrası îb .’deki gibi devam ediyor. P s i k o l o ji k
G ö z le m in
A v a n t a jl a r ı ]
P s i k o l o ji k
G ö z le m in H a k k ı [Giriş] Özdeyiş Bh. 35-38 no’lu aforizm alar başlangıçta, daha B h.’de özdeyiş olarak düşünülm üşlerdi, hatta Av
rupa’da] ve Rusya’da D n I ., v e o nun ... sanatsal akrabalarını] Vauvenargues Cham pfort ve Stend hal’i Tk. 36.
“Ce... veut.” Bkz. Reflexions, sentences et maximes morales de
La Rochefoucauld, précédé d’une notice p a r Sainte-Beuve, Paris yil
belirtilm em iş 9 ‘ NK. “Psikolojik Gözlem ler”irı yazarı] Burada Paul Ree kastediliyor, lanetliyor] lanetliyor. Sonunda bu da hâlâ doğru; E n ].; burada, 3 7 . fragm andaki ‘insanca ve ptk insanca hakkında
sayısız ... hissettirm ektedir.’ parçası da E n L ’U sonuna eklenmiştir.
402 3 7 . k itabının yazarının ... yakın değildir] bkz. Paul Ree, D er U rsprung d er moralischen Em pfindungen, C hem nitz 1 8 7 7 , VIII,
NK. tarihsel bilginin ... bakacaktır dünyaya] Bu konular h akk ın da ancak günüm üzün sağlayabildiği bu ilke — bu ilke “m etafi zik gereksinim ”in köklerine ind irilecek baltadır. Bu bertaraf et m eden sonra m etafizikten geriye kalacak olan, bir dizi kesin b i lim sel sorundur, ama artık hiç kim se m aneviyat gereksinim leri n i bu sorunlarla dindirm eyecektir. Öa. 3 8 . E n i . ’de aforizm a m n tam am ı p a ra n tez içine alınm ış ve ü s tü çizilmiştir; Nietzsche ilkin ilk cümleyi (Ne bakım dan ... kesindir) İP l’nin 3 7 . fra g m a n ın ın başlangıcı olarak kullanm ak istemişti; am a sonra bu cüm lenin de üstünü çizdi, yapacaktır bunu.] [şimdi,
sonunda genel olarak psiko lojik gözlem in haklılığı üzerine böylesi ön değim lerden sonra, tam da bu kitap karşısında b ir soru kalıyor; bu nu yanıtlayabilecek olan kişi değilim ben. Ö n söz ya zarın hakkıdır, okurunki ise — sonsözdür.] Bh. 3 9 . Burada yanlış ... sonucuna varılm aktadır] Burada, son ve
rilen iddianın aslında çılgınca oluşu bir yana, yanlış bir son u ç çı karılm akta, daha iç sıkıntısı olgusundan, bu iç sıkıntısının h ak lılığı, akla uygunluğu sonucuna varılm aktadır; Schopenhauer sözüm ona düşünülür özgürlüğe ilişk in fantastik m antıksal so n uca ancak bu yanlış sonuçtan varm aktadır. (Bu m asal yaratığı n ın ortaya çıkm asında Platon ve Kant da eşit ölçüde suçlud ur lar). E n i. 4 3 . Ama ... değildir] ç ık ış O rganlar gelişmiş, daha n arinleş m iş, diğerleriyle zalimliğe karşı sürekli karşı duyguyu sağlayan diğer organlarla bağlantıya sokulm uştur. Tk. 4 4 . Swift ... attı] aslında P ope’tur; bkz. Sw ift-Büchlein, Berlin 1 8 4 7 , 17, NK.
5 0. La R ochefoucauld ... iyiliğidir.] bkz. La Rochefoucauld,
403 a.g.y., 4. sachez ... faire] bkz. P. M érim ée, Lettres à u n e innocue ... précédés d ’une étude sur M erim ée p a r H. Taine, Paris 1 8 7 4 , 1 8 ; bkz. Ahlakın Soykütüğü II, 5.
5 4 . Swift] Humoristische W erke 2 , 1 8 8 , Stutgart 1 8 4 4 , NK. 6 4 . T k .’nin sonu: Böyle geri kalm ış insanlara karşı m eşru m üdafa, yani kendisi de sadece eski kültürlerde gelişmiş olan bir çare türü uygündur: ama biz, birisi incelm iş tini anlayabilm ek için fazla kaba ve geri kalm ışsa bu çareye geri döneriz: en iyi m eşru m üdafa biçim i açıkça dile getirilmiş bir hor görm edir; ça b u k öfkelenen kişiye karşı, soğuk, alaycı b ir sözcük, kötü soğuk bakışa karşı etki olarak, el hareketiyle gülümseme. 69 . In cil’den] bkz. Matta İncili 5 , 45. 71. Pandora ... açtı] bkz. Hesiodos. İşler ve G ünler 90 . 8 0 . D inler, ... ederler] bu n u n kendiliğinden anlaşılm ası gere kir. Ama H ıristiyanlık insanların bu konudaki duygularını tahrif etm iştir; doğallık içinde hissetm eyi ö ğ r e n m e m iz gerekir. Öa. 8 1 . Ö rneğin ... yoktur] bkz. Herodot, VII 3 8 -3 9 . 9 3 . unusquisque ... valet] bkz. Spinoza, Tract, theol.-pol. II 4 ve 8, aktaran Schopenhauer, Parerga 2, 2 5 8 .
9 6 . E n i . ’deki değişik yazılış: Ahlaklı, törel, erdem li olm ak de m ek, ço k eski bir yasaya ve geleneğe karşı itaat göstem ek de m ektir. Bu itaatin zorla mı yoksa seve seve mi gerçekleşiyor olu şunun, uzun süredir h içbir önem i yoktur, yeter ki gerçekleşsin. D urum a göre törel olan neyse, onu adeta doğuştan gibi, uzun bir kalıtım dan sonra yani kolaylıkla ve seve seve yapana (örneğin intikam alm ak, eski Yunaklardaki gibi iyi töreye giriyorsa, in ti kam alana) [günümüzde] nihayet “iyi” denir. O na iyi denir, çü n kü kendisi “bir am aç için ” iyidir; ama iyiniyet, acım a, başkaları na saygı itidal ve benzeri şeyler, töreler değiştiği halde sonunda hep “bir am aç için iyi” yani yararlı olarak duyum sandıklarından
404 daha sonra özellikle iyiniyetlilere, yardım severlere “iyi” denm ek tedir — başlangıçta yararlı olanın başka ve daha önem li türleri v a rd ı-------------- Kötü dem ek “törel olm ayan” (törellik dışı) olm ak, töreye aykırı davranm ak, ne denli akla uygun ya da aptalca olur sa olsun, geleneğe karşı çıkm ak dem ektir; cem aate (ve onun içinde kavranan “kom şu ”ya) zarar verm ek değişik zamanların törellik yasalarında özellikle zararlı olarak görülm üştür, bu yüz den şim di “k ötü ” sözcüğünden öncelikle kom şusuna ve cem aate bilerek ve isteyerek zarar vereni anlıyoruz, insanları törel ve tö rellik dışı, iyi ve kötü ayrım ını yapmaya yöneltm iş olan temel karşıtlık “egoist o lm ak” ve “egoist olm am ak” değil, b i r g e l e n e ğ e , b i r y a s a y a b a ğ lı o lm a k v e b u n d a n k o p m u ş o l m a k t ı r . G eleneğin nasıl d o ğ d u ğ u n u n bu açıdan hiçbir önem i yok tur, her halükarda iyi ya da kötü ya da herhangi bir içk in kate gorik büyruk dikkate alınm adan, h er şeyden önce bir cem aatin, b ir soy birliğinin korunm ası am acıyla doğm uştur; yanlış yorum lanm ış... vb. sona kadar böyle değişm eden sürüyor, sadece E n i .’de “dindarlık ahlakı”nm altı çizilmiştir. 9 9 . filozoflann] felsefenin
101. yargılamayın] bkz. Matta İncili, 7, 1, Cenevreli] soylu BhN. inanm ak öğrenildiği] inanm aya alışıldığı. E g o iz m
k ö tü
... öğrenilem ez] E n i . ’de p a ra n tez için e alınm ıştır. 10 2 . E n i . ’de “1 0 2 " p a ra n te z için e alınm ıştır. 10 3 . Sch op enhau er’in dediği gibi] bkz- Schopenhauer: Ethik 2 0 0 , 2 2 5 , P arerğa 2 , 2 3 1 . yarar görüş açısından ... coşkudan alı
nan b ir hazdır] çı feış yarardan yani sonuçları gözeterek, olası ke yifsizlik böyle eylem leri başlangıçta yasaklayabilir. A cım a baş langıçsa! değil geç bir fenom endir. Ayrıca saf bir acı değildir [çünkü iki unsuru vardır] coşku hazzıdır. Bh. 10 4 . ken dini korum ak ... söyler] ç ı k ı ş (örneğin, Sch op en h a-
405 uer’in betim lediği gibi zorunlu yalanda). Peki ama ahlakdışı olan nerede kalıyor? Bh. çocu k ... verm ektedir] ç ıh ı ş örneğin, b ir Ital yan gibi hayvanlara karşı “zalim ” davranan çocukta, ahlakdışı değildir. Bh. Peki ... belirler] ç ı k ı ş öte yandan insanlar güçlü duyguları sevdikleri için acım a duyarlar, tragedya sanatı, idam lardan hoşlanm ak, buradan kaynaklanır. Bh. 105.
kalkar ...çalışır] kaybolur, işçi ve işveren ilişkisinde
“ü cret” yanlış bir kavramdır: burada başarım larm sözleşm eye dayalı bir takası söz konusudur: birinin şu, diğerinin bu başarı ma daha fazla gereksinim duym asına göre, yani işçi paraya, eve, bakım a, işveren yabancı beden ve zihin gücüne. Tk. 1 0 6 . T k .’nin sonunda üstü çizilen: Çoğu kez güdü etkisi göste ren yanlış bir tasarım, örneğin övdüğümüzde ödüllendirdiği m izde, cezalandırdığım ızda, intikam aldığımızda vb. 1 07. Ö a.: İnsanın kendi eylem leri ve varlığı karşısında tam a m en sorum suz oluşu, bilen kişinin yutm ası gereken en acı dam ladır; oysa ilkin adeta bu n un tam tersine inanm ak istenir. Böy lelikle tüm değer verm elerim iz, ödüllendirm elerim iz, antipatilerim iz değersizleşmiş ve yanlış çıkm ış olur; bir çilekeşe, b ir kah ram ana duyduğumuz en derin duygu, bir yanılgı sayılm ıştır; ar tık övemeyiz, kmayamayız, doğayı övem ediğim iz kınayam adığım ız gibi. Nasıl ki iyi bir sanat eserini seviyor [ve sevmiyor] ama kendi başına h içbir şey yapamayacağı için övm üyorsak, insanla rın ve kendi kendim izin eylem leri karşısında, bir bitk in in karşı sında nasıl duruyorsak öyle durmalıyız. O nlardaki enerjiye gü zelliğe berekete [vb.] hayranlık duyabiliriz, ama bunda b ir yarar lılık bulam ayız. Kimyasal süreç de, kızını feda etm ekle ağzını bir yalanla lekelem ek arasında bir karar verm ek zorunda olan bir babanın (büyük W . S co tt’u n Edinburg zindanında serim ledigi gibi) zorlu m ücadelesi kadar ya da b ir kabile şefinin yaşlı eğiti-
406 çisinin onun şanına 8 oğlunu kurban edişi kadar yararlılık [do lu] değillerdir. Bu eylem ler güdü olarak ilkin bir yanılgıyı, b irin de yalan söylem eyi yasaklayan bir tanrı bulunduğu, diğerinde şefin şanının 8 oğuldan daha önem li olduğu yanılgısını içerirler. Sonra duygumuz, sözü edilen yanlış tasarım la bağlantılıdır, san ki sözü geçen kişiler başka türlü davranabilir — başka türlü ka rar verebilirlerm iş gibi. — Doğal olayların değil sadece “özgür” eylem in onurlandırılm ası ve kınanm ası gerektiği için , tüm onur ve utanç güdülerinin ortadan kalkm ası gerektiği kavranıldığm da, bu üzüntü içinde insanların: kendileri de haz ve keyifsizlik güdüleri olan yarar güdüleri için değil de başka ne için yaşam a ları gerektiği bilinem ez — Peki, hakikate hakikat dışından daha büyük bir değer biçm eye — [neden? Bu zaten ahlaktır.] söz k o nusu ilke bağlam ında nasıl varıyoruz buna? Yararın m ı yoksa ahlakın mı gözetilişidir bu? — 1 08. Öa.: Kişi bir kötülüğü ya bertaraf edebilir ya da bu k ö tülük hakkındaki ruh halim izi değiştirebilir (bir başka etki) tıb b ın diş ağrısındaki duyguya etkisi — sanat Tk. üzerinde sonradan eklenen: E n erjin in azalm ası, din ve sanat sahneye çıkarak (Pla
to n ’un lehine) “Tanrı sevdiğini döver”] bkz. İncil, İbranilere M ek tup 12, 6
1 0 9 . T k .’deki ilk yazılış: İyiyi isteyen, h er eylem in h er anın bekçisi ve tanığı olan, bizi seven, her türlü kötülükte iyiliğimizi isteyen bir tanrının varlığına ilişkin yanlış kabul — bu kabul, bir o kadar iyileştirici ve esenlik verici hakikatlerle nasıl değiştirile bilir. Böyle hakikatler yoktur, felsefe olsa olsa yine hakikat dışıhklar koyabilir karşısına. İmdi, trajedi şu ki, kişinin yüreğinde hakikatin kesin yöntem i varsa, öte yandan insanlığın gelişm esi sayesinde şifa ve avunma araçlarına gerek duyacak denli narin, aşırı duyarlı olm uşsa, o hakikat dışılıklara artık inanam az.
407 Sorrrow is
that o f life] bkz- Byron, M anfred i J q u i d
... / / ja c e n t e s ] bkz. H oraüus, Carm . 11, 1 1 -1 4 elbette ... vay h ali ne ] N ietzsche bu paragrafı, H. Von W olzogen’in G ast’a yazdığı bir m ektubu okuduktan sonra eklem iştir; bu mektupta G ast’ın “katıksız ateist” üç makalesinin “B ayreuther Blätter”de yayım lanm ası red d e diliyordu; bkz. P. Gast’ın J. H ofm iller’e m ektubu, 31 Ağustos 1 8 9 4 , “Süddeutsche M onatshefte”, Kasım 1 9 3 1 , içinde
1 10.
dinin ... olmayacaktı] Bkz. Schopenhauer, P a re rg a 2 , Ü ber
Religion.Tü m zam anların . . . I I . . . gerektiği gibi] bkz. Goethe “Kop tisches Lied”, a.g.y., 1,
111 Bu fra g m a n (N. W inter tarafından 1 8 7 5 - 7 6 ’da verilen) Yu nanlıların D insel T apınılan dersinin 2. paragrafının ü zerin d e ça lışılm ış h a lid ir; (L u bbock ’a göre)] bkz. Jo h n Lubbock. Die Entste hung d er Civilisation und Urzustand des M enschengeschlechtes, erlä utert durch das innere und ä u ß ere Leben der W ilden, A lm ancaya çev. A. Passow, giriş R. Virchow, Je n a 1 8 7 5 , 2 3 9 N K .; edinildigi ta rih 2 8 T em m uz 1 8 7 5
1 12. T k .’nin sonu: A rchilocho’nun Sappho’su üzerine. 113. Öa. N N D . 11, 2, 2 2 .3 5
N N D . 1 1 2 ,1 9 : Sabahl Bern Alp-
lerinin kilise çanları — T anrı’nın oğlu olduğunu söyleyen, çar m ıha gerilmiş b ir Yahudinin onuruna N N D . I I 2, 2 2 : Böyle b ir şe ye hâlâ inanılıyor olm ası, inanılır gibi mi? NND. II 2 , 3 5 : T a n rı’nm oğlu — kanıtı olm ayan inanç, şim diden antikçağm bir parçası. 11 8 . karşısında] karşısında. D inlerin asla egem en olm am ala rı, sadeçe hep ortaya çıkm aları gerekirdi. 131.
“Rafael’in ... İn cil”] bkz. Schopenhauer, İstem ve Tasarım
Olarak D ünya 1, 4 8 6 (D ördüncü Kitabın Sonu)., m antıkçılar bile]
Spir gibi m antıkçılar bile Tk.; bkz. A. Spir, a.g.y., 1, 3 1 2 dipnot 13 3 . “G enellikle ... sevdiği” bkz. G. Chr. Lichtenberg, V er-
408 m ischteSchriften, Göttingen 1 8 6 7 ,1 , 8 3 , N K . “si on ... trom pé] bkz. La Rochefoucauld, a.g.y., 3 7 , N r. 3 7 4 .
1 3 7 . T k .’deki başlık: Kinizm in Açıklanışı Ü zerine Oa.: Kendi kendisine kafa tutm a (Schopenhauer ve m ünzevilik). Kendisine zarar veren görüşleri dile getirm ek, başkalarını aşağılamaya kış kırtan daha önceki görüşleri reddetm ek, şiddetin ve hükm etm e düşkünlüğünün son derece yüksek b ir derecesi, k işinin kendi düşük korkaklığına karşı yükselttiği, dağcının. 1 3 8 . T k .’deki Başlığı: D uygulanım la Gelen Ahlaksal Büyük lü k 1 3 9 . D em ek ki aziz ... gerektirir] D em ek ki: istenen olağa nüstü güçlü ve özgür olm adığı her yerde, ona tam am en boyun eğdirilm esi arzulanır. Aksi halde kararsızlık, m uğlaklık, töreden yarım bir kop m a vardır; böyle b ir insana ahlaklılığın m utluluğu eşlik etm ez. — Ama daha yücesi, kendi kend isinin yasası ol m aktır. Tk. 141.
A ncak, bu kavganın, ... gerekiyordu] ç ık ı ş Sağlığın ge
rektirdiği belirli bed ensel görevlerin hazla bağlantılı oluşlarına şükran duym ak yerine, onlara damga vurulm uş, “haz” sözcüğü en aşağılayıcı anlam da kullanılm ıştır. Tk. yakışıksızdır] yakışık sızdır. [Bu bakım d an insanlık Y unanlıların m asum kavrayışına geri d önm elidir, onların en kederli filozofları olan Em pedokles Afrodit’te — birbirind en zevk duyan iki insan — yeryüzündeki en m utlu ve en um ut dolu olayı görüyor ve Schop enhauer’in bu olaylara bakışındaki o keşişvari, yarı arzulu dehşeti asla hisset m iyordu. — G erçi Platon tüm duyuları, en başta gözü ve kulağı kötüler ; ve genel olarak Yunanlılar arasında da akıldışılık ve doğadışılık istisnaları vardır.] Tk. G erçi ... olmasıdır.] A bartılı H ı ristiyanlıkta bir kez daha içiçe geçirilecek bir düşünce — b ild i ğim en karışık paradoksu oluşturm ak için. Yani rahm e düşm e ve
409 doğma, rahm e düşerek doğan çocu ğ u n (babanın bile değil, an nenin) günahı olur. Tk. in sanın en ... olmasıdır] bkz. Pedro Cal derón de la Barca, La vida es sueño I 2 ; aktaran: Schopenhauer, is tem ve T a sa n m Olarak Dünya 1, 3 0 0 . 419.
E m p e d o k le s ]
bkz. Em pedokles (D iels-K ranz edisyonu) Eragm anlar: 17, 1 -8 , 2 6 , 1-7; 3 5 , 1 -6 ; 6 6 ; 1 2 1 , 4; 1 2 8 , 1-3. sadece ... ürünüdür] bkz. Epiktetos, M anuale V, Schopen h a u er tarafından da İstem ve T a s a rm O larak D ü n y a 1, 1 0 5 ’te, P a rerga 1 3 4 4 ’te alıntılanm ıştir.
H ıris
tiyanlığın ilk belgelerindeki ] Dağdaki Vaaz’daki Tk. neşelenm e si gerekiyordu] neşelenm esi gerekiyordu (H ıristiyanlık aşırı ol gunlaşmış bir kültür dönem inin ürünüdür: bu haliyle, taze bar bar kavim ler üzerinde bir zehir ve çürüm e gibi etkili olm uştur) antik tin neşeyi her aşamada isteyen belirli bir coşku türü arar ken. H ıristiyan tini acının coşkusunu arıyordu (bu arayıştan, bu arada ve zam an zaman sefahat içind eki haz duygusu isteği doğ m uştur) Tk. 1 42.
“Kısa süre önce ... m ucizevidir”] bkz. Novalis, Schriften,
haz. R. Sam uel ve P. Kluckhohn, Leipzig 1 9 2 8 , 3 , 2 9 4 ; Nietzsche alıntıyı T ieck -S ch legel edisyonundan y a p ıy o r 1 8 1 5 \ 2 , 2 5 0 .
147. yaşamı boyunca ... ünü ve sınırlılığı] Tk.’nin ilk yazılışı: bir çocuk ya da bir yeniyetme olarak kalmıştır, sanat dürtüsüne er ken yaşlarda yenilmiştir, ve sadece hom ojen şeyleri serimleyebilir. 1 49. Güzelliği ... bu.] Bu türdendir Napoli körfezinin güzel liği, akşam ışığında, Posiliph’ten [ve Beethoven’in Adagio’lan] bakıldığında Tk. 151. T k .’nin başında, üstü çizili: Idealize eden, şairin başlıca bir aracı, arı olm ayan bir düşünce türüdür. Bunun için vezin yardım cı olur ona. V ezin ... sağlar;] bkz. Goethe’nin Schiller’e m ek tubu, 5 M ayıs 1 7 9 8 .
15 4 . Sim onides, ... vermişti] bkz. Simonides, Theon Progym-
410 nasmata 3 3 (W alz i 2 1 5 ) uydurm anın zevkine] bkz- Goethe, Zah - , m e Xenien, 6. Kitap.
1 5 8 . Her büyük ... alanında] Yunanlılarda bile her büyük olayı yozlaşm a izler. H er an için, başlangıç adımı kötü bir son için var gibidir. Tk.
çöle döndürm e] R om a’nın sonunda bir
çöle dönm üş olm ası gibi, çöle döndürm e. 1 6 0 . Tk. üst kenarda: G erçek karakterlerle ilişkileri, ressamın tablosundaki ayakkabının gerçek ayakkabıyla ilişkisi gibidir. Ve ressam ın ayakkabılar hakkındaki bilgisi de, kunduracının ayak kabılar hakkındaki bilgisi karşısında benzer bir durumdadır. 161. D em osthenes sonrası retorikçi] sözü edilen retorikçi M a m sak H egesia s’tır.
1 6 2 . G oethe ... tanım lam ıştı] bkz. Goethe “Zwischen beiden W elten” a.g.y., 2, 86. Goethe aslında şöyle diyor: “W illiam ! E n g ü
z e l uzaklıkların yıldızı”; N ietz s ch e’nin ahniıyı değişik y a p m a sı na, belki bir önceki “Lida! En yakındaki yakınlığın m utluluğu” di zesi neden olmuştur. “Yıldızlar, özlenm ez” bkz. Goethe “Trost in T rä n en ”, a.g.y., 1, 70.
1 6 3 . Öa.: N edir kabiliyet yetenek! Tüm m odern adamlarda vardır bunlar, büyük sanatçılar bazen düşük yetenekteydiler. Ama karakter, zanaatçı ciddiyeti eksik: hem en m ükem m el resmi yapm ak isteniyor. Ö ykü yazm ak için önce 1 0 0 taslak, sonra da ha fazla bilim doğa not alm alar düşüncelerle dolu defterler vb. Ve Scott gibi yıllarca beklem ek. Hep anlatm ak (anekdotlar), ka rakterler toplam ak. 1 6 4 . öfke.] öfke. “D eha” kavram ı bile dinsel kökenlidir: artık ne b ir tanrıya ne de verilm iş bir dehaya inanm am ak. Tk. Plato n ü n üzerine] b k z Platon, Phaedron 2 2 4 a. 1 7 0 . H esio d o sü n iyi E ris’i] bkz. Hesiodos, İşler ve G ü n ler 11 sqq.
411 1 84. Öa. \Bir kitabın çevrilem ez yanı onun en iyi yanı değil dir, sadece (bireysel o la n ın kavrayış kıtlığı) bireyin özgür olm a yan yanıdır. 194. onların cezai ... olur] ç ı k ı ş ve sinir sistem inin aşırı uyarılmışlığı yüzünden g erçek ten tam cezai ehliyet sahibi değil Bh. 1 9 6 . Oa.: Vasat yazarlarda, sansasyon rom anlarının, fabrikas yon üretim ini yapanlard a (M iss Braddon) belki de eylem lerinin gerekçelerini verm e yeteneksizliğiyle birlikte, en büyük p sikolo jik kesinliğe sık sık rastlan ır. “Nasıl davranırdın? — Belki en b ü yük piyanistin her bir p arm ağın teknik koşulları, özel erdem le ri, erdem sizlikleri (d ak tilo etiği) (parmakların yararı ve eğitilebilirliği) üzerine ço k az d ü şü n m ü ş olm ası gibi. Mary E. B raddon’un rom anları A lm anya ’da d a çok ünlüydü.
2 0 3 . Tk. şöyle devam ediyor: Latincenin yerine Yunancayı koy m ak da başka bir b a rb a rlık türüdür: eğer sadece ustalık yapıtlan n ı öğrenm ek söz k on u su y sa, doğrudur, ama yaş bu n u n için o l gun değildir, o lim ana d oğru şehvetle yelken açm ak için ön ce b i zim kültürüm üzün yahyarlart altında dolaşmış olm ak gerekir. Böylece erken b ir tan ışm a yüzünden en derin etki m ahvedilm ektedir. Ama her şey yakındır öğretmenlerde ve öğrencilerde: ikisi de yaşamları < b o y u n c a > antikçağa ait bir şey hakkında sa m im i bir duyguya varm ıyorlar, G oethe hakkında da, neyin tadı nın iyi olduğunu b ile bilm iyorlar doğru dürüst ve duygularını değiştirm eye de hep utanıyorlar. 2 1 2 . A ristoteles’in ] bkz. Aristoteles, Poetika, 1 1 4 9 b 2 8 ; 221.
G oethe’n in ... Schiller’e karşı] bkz G oethe’nin Schiller’e
yazdığı 2 7 H azira n 1 7 9 7 tarihli m ektup, “barbarca avantajların
dan” bkz. Goethe, R a m e u ’nun Yeğeni Diyaloğu’nda adı geçen kişiler ve nesneler hakkında notlar. “G eschm ack”.
“Genel olarak ... varacak tır”] bkz- Lor d Byron’un M u rra y ’a y a z -
412 dığı 1 5 .9 .1 8 1 7 tarihli m ektup: Verm ischte Schriften, Briefwechsel und Lebensgeschichte, içinde, haz. E. Ortlepp, Stuttgart, yıl belirtil mem iş, 2, 3 6 0 , NK.
Shakespeaer’i ... görüyorum] bkz. Lord
B yron’un M u rra y ’a yazdığı 14. 7. 1 8 21 tarihli m ektup, a.g.y., 3,
139 222.
“nasd olursa olsun, yaşam iyidir”] G oethe’nin “D e r Brâ
utigam ” şiirinin son dizesi, a.g.y., 2 , 8 8
2 2 5 . Ayrıca ... inancı] şunu sorm ak gerekir: anlak berikiler de mi yoksa ötekilerde m i daha keskindir? Bir konum mu yok sa diğeri m i daha iyi tem ellendirilm iştir? 2 2 6 . Ingilizdir] ç ık ı ş Alm andır Öa.: İngiltere’den] Alm an ya’dan Öa., Ingilizligi] Almanhgı Öa. Ingiliz] Alman Öa. 2 3 1 . Öa. Ö zgür tin de deha gibi çıkar ortaya. Bu ortaya çık ı şın ü ç türü. Sonra özgür tin üzerine uygulama. — Bir sakatlığın ... anlaşılabilir— ] Bir kim se, kulağıyla gözün de işlevini yerine getirm ek zorundaysa, gözü daha k eskin olacaktır. Bir özelliğin yitirilm esi ya da eksikliği, genellikle b ir yeteneğin parlak gelişi m inin nedenidir. Öa. 2 3 5 . gerekm ez mi?] gerekm ez m i? Yaşam ın değeri hakkındaki en yüce yargı, belki de karşıtlıkların kaostaki gerilim inin, is tenç ve anlağın ve üstelik tek b ir b ireyin özündeki m ücadele ola rak en güçlü olduğu anın bir ürünüdür. Tk. 2 3 6 . Tk. üst kenarında: Y unanlıların trajik bölgeden vasat bölgeye geçişi: Sofistler. Aynı cümle B h .’de başlık olarak y e r alı yor.
2 3 7 . A ydınlanm a’nın] bilim in. 2 4 1 . T k .’nin sonunda: (P ro m <eth eu s> ve akbabası). 2 4 3 . diplom at kıvraklığına] ç ı k ı ş pezevenk kıvraklığına Bh. 2 4 8 . Ah, m on eher... appartenons] bkz. I. Kant, Anthropologie in pragm atischer Hinsicht (1 7 9 8 ), Akadem i Edisyonu VII, 3 3 2 , dipnot.
413 2 5 0 . tinleri bu n u n için ... bed enleri zayıf] bkz. Matta İncili, 2 6 , 4 1 . Bu yüzden, ...m ucize mi?] Cesur, özgür erkekler değiller o n
lar, eski hatta ihtiyar kültürün soyları tükenm iş tu haf saraylıla rıdırlar. Öa. 2 5 2 . Öa. Bilgi neden zevklidir? 1) Çünkü gücümüzün farkına varırız 2) başkalan karşısında galip geliriz 3 ) genel olarak bir daha iyi bilm e noktasıyla kendimizi herkesin üstüne çıkannz. Bir sürü yan neden. Bilginin yöntemleri tartışmayla elde edilmiştir. Bkz. İPİ. 6 34, Nietzsche J k .’de kendisi için şu notu almış: Bilginlerin güdüsü
hakkında, benden alıntı. Paraenetik yazım] Friedrich Nietzsche uyancı vaazında (İPPnin takma adla yayımlanması düşünülüyordu) 2 5 9 . Öa. Yaklaşık olarak, şim di kadınların yüksek eğitim inin evlilikte tem ellendirilm iş olm ası gibi (çü nkü ölümlü kişi severek verir, elinden gelenin en iyisini) Perikles] bkz. Thukydides II, 45. “ölüm lü... iyisini”] bkz. Hölderlin, D e r Tod des Empedokles 1; N i etzsche bu dizeyi, şu kitaptan alıntılıyor: E. Hölderlin, K u rz e Biog raphie und Proben aus seinen W erken, Leipzig 1 8 5 9 (“M oderne Klassiker”, sayı 6 5 ) 8 5 , NK.
2 6 1 . Parm enides ... kurm uştu] Parm enides hakkında bkz. D i ogenes Laerteius, IX, 2 3 ; Strabon VI, 1, 2 5 2 ; Pythagoras hakkında bkz. Diod. X ll, 9, 2 vd.; Jam bl. Vita Pyth. 2 4 8 vd.; Polyb. 1 1 3 9 ; E m pedokles hakkında bkz. Diog. L. V lll 6 4 - 6 6 ; A naxim endros hakkın da bkz., Aeilan V. H. 1117.
2 6 3 . neyse o olacağı] Pyth. 11, 7 2 ’de Pindaros’un, N ietzsche’nin çok alıntıladığı b ir sö zün d en . Bkz. EH . ’nin alt başlığı.
2 6 5 . “insanın ...b ilim i” bkz- Goethe, Faust I, 1 8 5 1 -1 8 5 2 2 6 6 . Öa.: G ym nasium ’lardaki öğretm enlerin soyut konuşm a larının değeri. 2 6 7 . Ö a.: Ç ok dil öğrenm e saçmalığı! Bellek sözcüklerle ve seslerle doldurulur.
414 2 6 9 . Öa.: Kişi görüşleriyle zam anının üzerinde olabilir, ancak bir sonraki yüzyılın kaba görüşlerini önceleyecek kadar, yani ka m u nun düşüncesine kam uya m âl olm adan önce sahiptir o. (Ö r neğin H illebrand). 2 7 1 . “herkes... azdır”] bkz. Schopenhauer, Ethik. 2 7 2 . -in sa n la r, tinsel ... yinelenm esidir bu] — Tinsel kültü rün bildik evrelerini giderek daha hızlı geçiyoruz. En üst canlılık ları belki 10. yaşlarında olan dindar insanlar olarak başlıyoruz, daha sonra gevşetilmiş biçim lere geçiyoruz, bu sırada bilim lere yakınlaşıyoruz, tanrı, ölüm süzlük ve benzeri şeylerden tam am en uzaklaşıyoruz ama m etafizik bir felsefeye kapılıyoruz; bu da inandırıcılığını yitiriyor gözümüzde. En çok şeye sanat olanak ve rir görünüyor bize (ruh hali olarak metafizik) ama bilim sel bilinç giderek daha kesinleşiyor ve şim di doğa bilim ine ve tarih bilim i ne vb. varıyoruz. — tüm bunlar 3 0 yıl içinde T k .’nin ilk yazılışı. T I S . Öa. G ünüm üzde kim hâlâ dinle m etafizikle sanatla yo
la koyulursa, bir parça geri gider ve bu bakım dan en erji ve za m an yitirir. Ama böylelikle, daha büyük bir sıçram a için b ir sıç rama tahtasına sahip olur ve kısa sürede yeniden öne geçer. 2 7 6 . Tk.’deki başlık: Kültür gücü olarak Platon. 2 8 8 . Ö a .’nın sonunda: İnsanları kuşatan sözde zorunluluğa karşı bir savaşımdır bu. 2 8 9 . anlar:... bu bilgeliği] anlar. Hasta insan genellikle ru hunda, sağlıklı insandan daha sağlıklıdır. 2 9 4 . Öa.: Birçok insan daha büyük insanların kopyaları gibi davranıyor ve b irço k insan kopyaları orijinallerinden daha çok beğeniyor — tıpkı resim lerde olduğu gibi. 3 0 1 . Öa.: Ç ok sıkılgan insanları sakinleştirm enin en güvenli yöntem i, onları övm ektir. 3 0 6 . Tk.: H ekim ya bir dâhidir ya da bir oyuncu; en tehlike
415 li hekim ler dâhi h ek im leri dâhice taklit edenlerdir. O a .’m n ilk y a z ı l ı ş ı : H ekim ya bir d âh id ir ya da b ir oyuncu; en tehlikeli h e
kim ler, kafa karıştırm ak iç in dâhi taklidi yapanlar ve b elki k en dilerini yanıltanlardır. 3 1 0 . kafalarına ... ah laksızlaştırır ] kafalanna eziyet verici dü şünceler sokm anın güvenli b ir yöntem i; onları uzun süre bek let m ektir. H ıristiyanlık, in san lara kıyam et günü m ahkem esi sözü vererek ve onları b u g ü n e kadar bekleterek, onları ahlaksızlaştırdı. Öa. 3 1 2 . Ö a.: Kendisine zarar verdiğimiz başka birisine, iyi dü şünm esini sağlam ak, h a tta gönlünü alm ak için, bir espri yapma fırsatı verm ek, b ir d ip lo m at manevrasıdır. 3 3 1 . D n.'nin so nund a : H erkes başka bir yıldızda kendi yerindedir. 3 3 7 . Öa. Bizden ne derece nefret edildiği, korkulduğu in an cımızda yanılırız, k ib ird e n — önemli. 3 4 9 . T k .’nin ilk y a z ılış ı: Kişi bir görüşe karşı çıktığında, ge nellikle kendi g örü şü n ü yanlış geliştirir ya da en azından başka durumda olacağından farklı geliştirir. 3 5 1 . Ö a.: N eden to p lu lu k içinde bulunduktan sonra vicdan rahatsızlığı d uyuyorum ; 1 2 3 4 5 gerekçe. 3 5 2 . Ö a.: Yanlış y argılarız, bunu düşündüğüm üzde öfkem iz dinmez. Daha da k ö tü sü doğru yargılanmaktır. 3 5 4 . Öa.: (jn^TOTOi — Akrabalar! 3 6 9 . Öa. : Bir b aşk asıy la yaptığımız b ir konuşm a tinim izi se vim liliğim izi ışıld atab ilm e fırsatını bulduğum uzda en başarılı olur: birbiriyle k o n u ş a n iki insan sarrafı birbirlerine ara sıra bir espri yapm ası için k a rşılık lı g ü z e l f ır s a t la r verirler, çünkü her biri, ötekinin iyi bir ru h halinde olması avantajından yararlan m ak için , diğerine b u n u lütfeder.
416 3 7 1 . Ö a.: Sem pati ve antipati neden bu kadar bulaşıcıdır? Çünkü yana ya da karşı olm aktan k açınm ak ço k zordur ve onay lam ak ço k rahattır. 3 7 2 . Öa. : ironi öğretm enin (Sokrates) pedagojik b ir yöntem i. Koşul: bir süre boyunca alçakgönüllülük olarak ciddiye alınm a lı ve ötekinin kendini beğenm işliği ansızın boşa çıkarılm alıdır. Yoksa aptalca bir espritüellik olur. — A laycılık, insan tinindeki ısırgan köpeğin özelliğidir: insanlar tarafından buna zararsız bir kahkaha atılır. — Kendini bunda yetiştiren, kendini mahveder. Tk. b a şlığı: (mavi kalem le): Platon.
3 7 3 . Öa.: (N ND . II 2 , 1 1 5 -1 1 6 ) içtenlikle, dostça tavsiyede bulunm ada, hataların itiraf edilm esinde, başkalarına acım ada ken d in i beğenm işlik. Bu kötü damla her şeyi berbat eder “O ldu ğundan daha önem li olm ak” — Yanlış bir hesap vardır kend ini beğenm işliğin tem elinde. G eçici başarının bedeli, kendini b e ğenm işliğe maruz kalan kişilerin aldığı bir tür intikam la ödenir. H er şeyden ço k bu n a karşı uyarm ak gerekir. Kişi en büyük ya rarlılığını tam am en toza batırabilir, insanların bedelini en ağır ödedikleri şey küçük düşürm edir. Gururlu b ir tavrın bile ancak, kendini beğenm iş olarak görülm eyeceğim izden em in olduğu m uzda bir anlam ı vardır. (Dostlar, eşler). 3 7 5 . Öa. : G elecekte kabul görmeyi beklem enin , ancak insan lık değişm eden kalırsa bir anlam ı vardır — Bu da s a d e c e : tarih sel yalnızlaşm a içinde günün birinde anlaşılm ak dem ektir. 3 7 6 . “dostlarım ... // ... budala] b k z .J. P. D e Florian, Fables, III 1. Ö a .’nin sonunda: 12 Mart 1 8 7 7
3 7 8 . olacaktır, çünkü] olacaktır; b ir kere onda arkadaşlık iç-güdüsü ço k güçlüdür ve sonra, çünkü Tk. 3 7 9 . Tk.: Ç ocuklar ebeveynler arasındaki halledilm em iş kakafonileri daha sonra kendi içlerinde yeniden bulm ak [sic] ve
417 onlardan acı çekm ek zorundadırlar kakafoniler, çocuğun] kakafoniler çocukta yem den bulunacak ve çocuğun acı çekm e öykü sü bunlardan türetilecektir. Öa. (Saban Pulluğu) 380.
Öa.: E rkekler kadınları, annelerinden beri içlerin d e ta
şıdıkları kadın im gesine göre severler. 3 8 5 . G enellikle ... bir anne] Babalar daha ender. Tk. 3 8 9 . babada ... kalm ışlardır] bkz. Platon, Şölen 2 0 3 b-d 3 9 2 . biraz ... görünür] ç ık ı ş anaç sevgi de içerilir, ama b ab a n ın sevgisi içerilm ez. Tk. 3 9 4 . ve tersi; evliliğe] Ama b irço k erkek aşağıya çeken bir ilişkiye gereksinir. Ve nevroz tehlikesi! Tk. gereksinir ... evliliğe] ya da kadınlar aşağıya çeken bir ilişkiye gereksinirler D n I. 3 9 7 . alacaktır] alacaktır. Her aşk büyür. Öa. 4 0 1 . severler ... ister] severler ve onu kilit altında tutm ak is terler; kibirleri o erkeğin başkalarına da önemli görünm esine izin verir en fazla. M I l . ’deki Öa. 4 0 2 . Bkz. R. W agner, N ü m b e rg ’li Usta Şarkıcılar, 3. P erde: “H ans Sachs: B undan çıkarılacak iyilik kuralı / b ir k e z b ir istisna y a da katlanm asıdır” a .g .y ., 7, 358.
4 0 4 . Öa. : Kibar fahişe, yaşamı boyunca geçim ini gençlikteki çekiciliğine borçlu olm ak isteyen kızdan daha n am u slu d u r: k ı zın bu kurnazlığını, görm üş geçirm iş annesi fısıldar kulağına. 4 0 8 . Bir bilginin] Paul de Lagarde’nin Öa.: N ietzsche’nin sözü nü ettiği p a ra gra f şurada y e r alıyor: Ü b er die gegenw ärtige läge des deutschen reichs. Ein bericht, erstattet von Paul de Eagarde, Göttingen 1 8 7 6 , 4 4 -4 5 , NK. Söz konusu p a ra g ra f şöyledir: “b i r y a n m yüzyıl boyunca, kilisenin zincirleriyle bağlı olmayan A lm anların tümü, Fa
ust ve G retchen’in kendileri olduklarını, bireysel varoluşun rastlantı ları bir yana, onlarda esas olarak kendilerini gördüklerini kabul ede bilmişlerdir. Şimdiki gençliğin hatırı sayılır b ir b ö lüm ünün Eaust ve
418 G retch en ’e baktığında, b ir daha yaşlı kuşağın hissettiklerini hissetti
ğini öne sürm ek adeta komik olurdu: en azından, şimdiki ulusta bunu hissedenler zayıftırlar. Librettoya bağlı kalacak olursak, b ir yanda M efistofeles’in ve W a g n er’in bir karışımı, d iğer yan d a Valentín, çağ daşım ız A lm a n ’ın belirli b ir sınıfının tiplerini o lu ştu ru rla r.”
4 1 1 . Öa.: Kadınlar anlama yetisi ve az r|0oÇ ve maneviyat. E rkeklerde m aneviyat vardır ve bu yüzden anlama yetileriyle da ha ileriye giderler. 4 1 2 . Ö a.: insanlığın arı kovanındaki erkek arılar. Hesiod os’un] bkz. Theogonia 5 8 5 -6 0 2 . 4 1 6 . Öa. Tam da adaletsizlikleri yüzünden, onların özgürleşim ine karşı en bü yü k güvensizlik duyulmalıdır, çü nkü ... var mıdır] ç ık ış H enüz bilim in n e olduğunu gerçeklen bilen b ir ka dın tanımış değilim . Tk. 4 1 7 . Ama her ... düşünülürse] Daha sonra, neden bir kişiden kaçınm ak ya da onu aram ak gerektiğine ya da b ir davaya bir partiye değer verm ek ya da onunla m ücadele edilmesi gerektiği ne ilişkin bir gerekçe her zaman bulunur. Öa. 4 1 8 . Her iki ... yaşanır] ç ı k ı ş (D erebeyi M oreto) Tk.; Augustin Moreto y C abaña, El valiente justiciero; Alm anca çevirisi: D er gestrenge G enchtsherr: Spanisches Theater, dizisinde; Haz. M oriz Rapp, H erm a n n K urz, Ladwig Braunfels, Leipzig, yıl belirtilmemiş (1 8 7 0 ), Cilt 7; Nietzsche bu diziden S orrento’da 1 8 7 7 başlarında haberdardı; bkz. Malwida von M eysenbug’un ö lg a M onod’a m ektu bu, 16 Öcak 1 8 7 7 .
4 2 2 . düşük ... d üşünen... düşkün bir babaya] ç ık ış düşük ... düşünen ... düşkün bir anneye. Bh. 4 2 3 . Öa. A n n e-babalar ço cu k lan n ı tanımıyorlar: yargılam a daki en büyük hatalar 1) ? çok fazla deneyim ? 2) Yakınlar h ak kında düşünülm üyor —
419 4 2 5 . Öa. B ir doğum ilanının a rk a sayfasında; F e rn a n d Ott, Pa ris, 2 1 Ekim 1 8 7 7 , A lfred ve Louise Ott’un oğullan; bkz. Nietzsch e'nin Louise Ott’a m ektubu, 2 3 Kasım 1 8 7 7 , KGB. 11 / 5 , 2 9 2
426.
4 2 5 -4 3 7
num aralı a fo rizm a la r N ietzsche tarafından
Bh. 'ye eklenm ek üzere sonradan şu notla gönderilmiştir: “Kadm ve
Ç o cu k ” ana bölüm ünün devamı ve sonu. Öa. Eskilerin kehanet kuşları gibidir düşünürler, doğruyu söyler, y a ln ız u ç a r l a r . 4 2 7 . Öa. Keyfe Karşı — Özgür tin dışsal varoluşun örüm cek ağını hep yeniden parçalam ahdır. 4 2 8 . Öa. : Arkadaşlar arasında ço k yakın ilişki, çekip gidildi ğinde canavarlığın açığa vurm ası gerekir — bakır gravürlere çıp lak parmakla dokunulm am ası gibi — sonunda sadece kötü ka ğıt kalır elde. 4 3 0 . Öa.: Kamusal elverişsizliğin paratoneri olarak kadınlar. 4 3 3 . sonunda ... k end isin i ] bkz. Platon. Apol. 3 0 e; 2 0 c-23 c; Bkz. GG. 72.
4 3 6 . Bir ... değildir] Bkz. iP l 4 5 5 ’in (bu notlarda verilen) Tk. sonu. 4 3 7 . “Ey ... Sokrates. — ] bkz. Platon, Phaeidon, 1 1 6 b ; 1 1 7 b. 4 3 9 . ulaşılm ış olur. — ] ulaşılm ış olur. — [Biz Almanya’da henüz çok uzağız bu d u ru m d an ]. Bh. 4 4 0 . Ö a.: Soyluluk denilince kalıtım la m iras alınm ış em ret me ve gururla itaat etm e sanatı anlaşılır. 4 4 1 . bir dizi ... ulaşılam ayacak] ç ık ı ş ço k bü yü k sonuca ar tık ulaşılam ayacaktır. Am a kendisi de m u tlak otoriteye, kesin hakikate duyulan in an ca dayanır, dindardır. Bh. 4 4 4 . T k.’nin sonunda Nietzsche’nin notu: Burada; iyim serliktir o. Nietzsche başlangıçta, İPİ. 4 7 7 ’y le devam etm ek istiyordu. her iki ... savaştan] Bkz. G. C. Lichtenberg, Ü b er Physiogonomik: "... yeni b ir barbarlığın daha güçlü kılan kış u y k u s u ...”, V erm isch-
420 te Schriften, Göttingen 1 8 6 7 , 4, 2 8 , NK.
4 4 6 . O a.: Sosyalizm kesinlikle bir huku k sorunu değildir (“k işinin tal<ep lerind en> ne ölçüde vazgeçm esi gerekir?”) tersi ne b ir güç sorunudur, (kişi taleplerinden ne ölçüde uzaklaşabi lir?) “Buhar” hak değil — G ücün ne kadar büyük olduğu ancak burada, beraberlik tem elinde oluşur — şim dilik kitlenin akıllıca b ir egoizm e eğitilm esi böylelikle sözleşm eler m üm kün 4 4 7 . üstelik ... her zaman] Ç ok para ve nüfuz sahibi birisi, tek başına var olm asını istediği görüşü düzenler. — İnsanları ta nıyan ve kendi am açlarına onlar aracılığıyla ulaşm ak isteyen b i ri, her halükarda kötü yollardadır ve Öa. 4 5 0 . Yönetim ... arzulanamaz] Bu ayrım dan kurtulam ayan, öteki tüm ilişkilerde de efendilere karşı eski köle duyusuna sa hip olacaktır; evliliğe, evin hizm etçisi, işçiler, parti yoldaşları karşısındaki, öğretm enin öğrencileri karşısındaki konum a istem dışı bir biçim d e aktarılan örnek b ir ilişkidir bu. Tk. 4 5 1 . sınıfın ] ç ık ış kastın. 4 5 3 . Tk. sonunda üstü çizilmiş: Bu zihniyet bir devletin esenli ği için yararlı olabilir: genel kültürün esenliğine karşı düşm anca ve zararlıdır. — D em ek ki (birbirleriyle zorunlu olarak ve sü rek li bellum om nium contra om nes' içinde olan) tek tek devletlerin varlığı kü ltü n ü n önünde bir engeldir.
M erim ee] bkz. Lettres â
une inconnue 2, 3 7 2
4 5 4 . Toplum da ... çalışanları ] sosyalistleri Öa. 4 5 5 . tek b ir ... gereksinim leri] devlet ve ahlak. Tk. konuşm aya] konuşm aya [Perikles’in cenaze konuşm asında söy lediği gibi] T k ; bkz. Thukydides 11 4 4 . T k ’nin sonunda üstü çizil miş: Bir hadım lar toplum unun m iras hakk ın ı bir genelgeyle k al
dırm ası gülünçtür. Ç ocuksuz kişiler tüm politik haklardan ya* Herkesin herkesle savaşı. (Ç.N.)
421 rarlanm asalar gerektir. Bkz- İPİ- 4 3 6 . 4 5 7 . Ö a.; Köle fahişeler hiç de kötü durumda değiller; Bizi bunu ortadan kaldırm aya sevk eden nedir? Köleliğin] köleliğin [(ve fahişeliğin yok edilm esi]] Bh. köleler] köleler [(ve fahişeler] Bh.
4 6 1 . T ek tek ... doğmaktadır] ç ı k ı ş T ek tek insanların böyle olağanüstü bir biçim d e ötekilerin içinde sivrilmeleri, h alk ın ve eğitim in en alçakça ihm al edilişinin sonucudur; düzey bu kadar düşük olduğu için o kadar yüksekte duruyor onlar Bh. 4 6 2 . Öa.: Yaşam ın m eşakkati ondan en az acı çeken in payı na düşecektir, yani duygusuzluk oranında. Ağır çalışm a. 4 6 8 . Öa.: Bilim kurum larm da m asum yozlaşma. 4 7 0 . H em en ... politikacı] ç ık ı ş Siyasal partiler Öa. 4 7 2 . Bu konuda a y n ca — O verbeck’in N ietzsche’y e yazdığı bir m ektubun (9 M art 1 9 7 8 ) arka sayfasında — şu not var: D em ek ki
— ü çüncü kez söylersek — dinin çöküşüyle birlikte devlet de çöker ama bu her bakım dan bir felaket değildir. Bu
sırada
...
budur] Aydınlanmış despot denilen şey böyle ortaya çıkar (çü n kü zorunlu olarak kendi kendisini aydınlatır). Öa.
S ö y le
diklerim izi kısaca ... güvenelim!] Bu p a rça yayım cıya şu notla son radan gönderilmiştir: “Aşağıdaki bölüm “Devlet ve D in” uzun afo-
rizmasma aittir. (“Devlete Bakış” ana bölüm ünde) sevgili Bay Schm eitzner, bağlamı bulacaksınız; aşağıdaki bölü m doğrudan doğruya bağlanıyor, yani o Nr. (G a s t’ın y a z ısı) ’n ın devamıdır. 4 7 4 . Perikles’in] bkz. Thukydides II 3 5 - 36. 4 7 5 . Ayrıca; ... gelir bu] ç ık ı ş ayrıca Yunan — Rom a antikçağm a bağlandığım ız Avrupa kültürü halkasını, O rtaçağ’ın en karanlık yüzyıllarında özgür düşünürleri, hekim leri ve filozofla rı sayesinde kesintisiz olarak koruyan eşsiz bir yararlılık ve h e diye! Bh.
422 4 7 7 . Öa. : Savaş yapm ayan b ir insanlıktan, daha fazlasını b e k lem ek iyim serliktir. Yabanıl egoizm , halklardan nefret etm e, b el lum om nium contra om nes insanlığa ilkbaharı, yazı ve sonbaha rı getirm ek için deniz ve hava kadar gereklidir; k orku nç savaş lara — ] K orkunç savaşlara [(m uhtem elen sosyalist savaşlara)] Bh. — yani ... gereksindiği] zayıflıktan ölm em ek için , barbar ol
mayı gereksindiği Tk. 4 7 8 . Güneydeki] burada Sorrento kastediliyor. 4 8 0 . ve ulusal] ve ulusal [-liberal] Bh. kitlesel etkinin ] ç ık ış bu nasyonal liberal kitlesel etkinin Bh. 4 8 1 . iki ü ç m ilyarlık] 2 1 8 4 m ilyonluk Dn. beş m ilyarlık E n i. 4 8 2 . M andeville’in “A n la r FabIT’nın alt başlığından, bkz. ES. 1. 4 8 8 . Öa.: Şelale yavaş yavaş düşer, büyük adam ın fırtınalı gençlik dürtüsü 4 9 8 . daha ... gerekir] bkz- Schopenhauer, istem ve Tasarım ö la ra k D ünya 1, 1 7 3 : “serpens, nisi serpentem comederit, non fit draco”'
5 0 3 . Ö a .’da ayrıca: Jestler de yoktur. Beden susar onları. 5 0 8 . bkz. N ietzsche’nin R ee’y e yazdığı Flaziran 1 8 7 7 tarihli mektup. KGB. 11, 5, 2 46
5 0 9 . durum a ... alabilecek] yardım edilebilecek ve ü stü n o l duğunu gösterebilecek Tk. 5 1 2 . Öa.: Y üksek ahlaklılık, hedeflerin niteliğine bağlıdır. 5 2 0 . Bkz. IPİ. 4 7 7 ; kültür araçları ... karşıya] kültür araçları yüzünden yok olm a ya da hiç ortaya çıkam am a tehlikesiyle kar şı karşıya. Öa. 5 2 5 . K arşıtlıktan ... insanları] Başkalarının D üşm anlığının Yararı — insanları Öa. Ö fkelendiren] öfkelendiren ve yabanıl laştıran. * Yılanı yiyip bitirmedikçe canavar (dev yılan) olmaz. (Ç.N.)
423 5 2 8 . tanınm akla ... korkar] cezanın vereceği acıdan, diğeri de kibrin doyurulm asıyla içsel m utluluğu yitirm ekten korkar, çü n kü iyi bir eylem i yapıldıktan sonra sanki h iç yapılm am ış gibi yok eden kezzaptır kibir. Öa. 5 4 3 . T in ’in Cisim leşm esi] ç ık ı ş Tinsel Canlılığın Bedensel Sonucu Bh. Öa. nın sonunda: Ama bilginler beceriksiz ve hantal olm akla ünlü değiller midir? — Öyleyse bu cüm le yanlış olm a lı. 5 4 6 . G enellikle kendi kendine yeten kişi, kibre kapıldığında, b ir hastalığa yakalanm ak gibi duyum sar bu nu; kendisine kızar bu yüzden, ama utanm az. — Aslında bedensel bir hastalığa ya kalandığında özellikle övgü ve takdir sözlerine açıktır. 5 4 7 . Öa.: Tini arayan tininin olm adığını gösterir her zam an [tıpkı gerçek bir m üzisyenin m üziğin peşinden koşm aktan çok, ondan kaçm ası gibi] 5 4 9 . Öa.: İnsan, yaşam ın en ço k aşağılanma yüzünden ağır geldiğini hisseder ve başkaları tarafından aşağılanm ak, kendi kendisiyle aşağılanm aktan daha hassas bir durum dur. 5 5 3 . Öa. : Başlangıçtaki vahşiliğin yüksek sesle ve katıla katı la [gülmekten] kahkaha atm aktan daha [hayvanca] iğrenç bir kalıntısını bilm iyorum . 5 5 4 . Y a r ım B ilg i] ç ıfe ij: Y a r ım b i l g i d e n a lı n a n k e y if , bundan. Keyif] bundan. Çünkü b u dili anlam ayan herkesin ne kadar üstünde olduğunu hisseder. Buna karşılık iyi konu şan ise, bu dili çok iyi konuşanlarla kıyaslanam ayacağını fark eder. — Yoksa zaten böyledir; Keyif Öa. 5 5 5 . yaşamı ... Hıristiyanlığı] yaşama sanatının en yüce reçe telerini Öa. 5 5 9 . şanslı ... borçludur] hasedi ve ken dini beğenm işliği giz li tutma şanslı yetisine borçludur. Öa.
424 5 6 3 . Oa. Geriye doğru çirkinleştirici hayal gücü olan insan lar. 5 7 7 . büyük ... Yapıtının ] İnsanlar arasında soylu bir şey k u r m uş olan b ir kim se, m irasçılara sahip olmaya bakm alıdır; yapı tının Öa. onlara ... yaşamak] kendi etrafında bir ıssızlık yaratm ak. 5 8 5 . Öa. : O rm andaki köm ürlükler gibidir: ancak közlerim iz soğuyup, köm ürleştiğim izde, y a r a r lı oluruz. Buhar ve duman tüttüğü sü re c e ------------- um ana com m edia] çı hış: hum ana com cedia Tk.; Belli ki D ante’nin “divina co m m ed ia ’sın a g ö re düzeltilmiş. 5 8 6 . Öa. : Tek tek yaşantılar, örneğin ilkbahar, bir ezgi sade ce b ir defa tam bir anlam lılığa sahip olur yaşamda — başka ne varsa yinelem edir, genellikle sadece gölgedir. 5 8 7 . “Erd em lerinin kusurları” George Sand ’dan: “chacun a les défauts de ses vertus”' Tk. sonunda üstü çizilmiş: Bu yüzden eğitim li filistene ve tarihsel hastalığa yönelik eleştirim de her b a kım dan haklıyım : ama m odern dünyayı onları asla ortada b ırak mamaya teşvik etm ek daha iyi olurdu. 5 8 8 . ç ı k ı ş Kendini alçaltan yükseltilm ek ister —
budur
[dünyanın akışı] bild ik alçakgönüllüğün anlam ı. Yine de Tk. Bkz. İPİ. 87;
5 8 9 . N ietzsche’den Malvida von M ey sen b u g’a M art 1 8 7 5 ortası. Bunu ... görürlerdi ] Aynı zam anda dinsel dua alışkanlığının, insanların kazançlı çıktıkları bir ikam esi. Öa. 5 9 0 . hastalığını] kötü alışkanlığını 5 9 1 . D ünyanın ... kurm uştur] ç ı k ı ş : D ünyadaki sancı, in san ların bu ndan bir m utluluk türü daha em m esine neden olm u ş tur. Tk. bkz. İPİ. 292. 5 9 2 . Bu yüzden ... yolunda”] ç ı k ı ş : G enç erkeklerin bunun * “Her birinde erdemlerinin kusurlan vardır.” (Ç.N .)
425 üzerinde düşünm eleri gerekir. Tk. 593.
hırs eziyet ... gelebilir.] hırs eziyet çektirir ona; bu h e
defe ulaştığında, şim di de k ibirlilik eziyet çektirir ona; Öa. 5 9 9 . Ö a.: 2 6 ile 3 0 yaşları arasında ilk olgunluk kend ini b e
ğenm işlik olarak dile gelm ek ister. Kim ileri kendini beğenm işlik anlatım ını korurlar. O nları h er zam an tanım ak m üm kündür, gülüm serler, gençliğe (dehaya da) aittir bu gülümseyiş. Yaşlı in sanlar h içbir şey karşısında böyle incelm iş değillerdir. 6 0 0 . Öa. : Babalar öğretm enler parm aklık işlevi görürler (dayanam asalar bile bakışı sakinleştirirler)
u yand ırm ak]
Tk.
GA
edinm ek; Bh. Ib. (G ast’ın okum a hatası). 6 0 1 . Ö a.: S e v m e y i, gençlikten itibaren ö ğ r e n m e k gerekir. N e f r e t e idm anlı-olunm azsa, nefretin kökleri sökülebilir. 6 0 5 . Öa.: Özgür görüşlerde açık bir yara oluşuncaya dek ovuşturmaya cezbeden b i r k a ş ı n t ı duyumsanır. 6 0 7 . T k .’nin sonunda üstü çiziU: Buna karşılık Isa M esih diyor ki (M atta) “iyi işlerinizi insanlara gösterin”. Bkz. Matta İncili 5, 1 6; “B öylece ışığınız, insa n la rın ö n ü n d e ışısın ki, iyi eserlerin iz i
görsünler...” 6 0 9 . D a..: iyinin sade karakteri — can sıkıcı olarak duyum sanır. Yeniyetm eler özel olanı severler, yönüyle de severler ... et m işlerdir] Yönüyle de severler. Sade hakikati sevm ek için fazla tin gerekir; ama insanlar bu nu sezdikleri için , genellikle Yunan lıların eserlerini seviyorm uş gibi görünürler. Öo. 6 1 2 . Ö a.: Ç ocukluğun ve erkeğin fotoğr<afları> benzer. Bu n u n gibi, düşüncem iz de, ço cu k lu k varlığımızı yeniden yazan b ir evreye gelir, güçlü etkiler bir ölçüye indirilir. 6 1 6 . Öa.: Kıyıdan uzağa sürüklenm enin büyük avantajları vardır. 6 1 7 . Tk.'nin üstünde, üstü çizili: Aristófanes
426 6 2 4 . Y ü k s e k B e n l i k l e ] İ d e a l l e Öa. 6 2 6 . Öa.: Armoni tem belliğine sahip insanlar /ardır: kendine
bir m elodi yaratm ak istem ez, tüm devinim bir başka arm oni du rum unu beraberinde getirir. O rtaçağ yaratılışlan. Sabırsızlaştırırlar, can sıkarlar. Ama belirli ruh hallerinde tüm yaşam derin bir göldeki gibi yansır: şu soruyla: n için, niye melodi?
G o e t
he ... sessizliktir”] bkz. Goethe, G ünce, 13 M ayıs 1780. 617.
6 1 7 ve 6 1 8 num aralı aforizm alar sonradan, ilişikteki şu not
la Schm eitzner’e gönderilmişlerdir: NB: tüm kitap müsvettesinin
son sayfaları çeyrek tabaka yapraklardır; buradaki bu 2 num ara, o çeyrek tabaka yaprakların yerine geçecekler ve buna uygun ola rak num aralandm lacaklar (Gast’m yazısı); burada sözü edilen çeyrek tabaka yapraklarda, kitabın şimdiki sıralamasına gö re 6 2 9 6 3 7 + 6 2 8 num aralan aforizm alar vardı (bu sonuncunun başlığı:
Epilog); Nietzsche son anda MA 6 2 8 ’i MA 6 3 8 ’le y e r değiştirtti. 6 2 8 . Öa. : (N N D . II 2 ): Cenova’da akşam lan çan sesleri — ha zin ürpertici çocuksu. Platon: Ö lüm lü olan hiçbir şey büyük ciddiyete değmez. Öa.: (M p X IV 1.) in s a n c a O la n N e V a r s a . Akşamları G enova’da b ir kilise kulesinden gelen çan seslerini duyuyordum : öyle hazin ürpertici çocuksu bir şey vardı ki b u n da, Platon’un söylediklerini duyumsadım: “insanca olan ne var sa, büyük bir ciddiyete değm ez.” Platon’un sözleri] Leg. 8 0 3 b; Resp. 6 0 4 b. 6 2 9 . Öa. : Kendi kanaatleri için açı çeken ve ölen birine hay
ranlık duyulur, onlardan vazgeçen hor görülür; zarar görme korkusundan, utançtan ya da dikkafahhktan bağlı kalınır. — Kanaat, yerine istenç itkileri geçirilmiş bilgidir. 6 3 0 . Kanaat ... çağlam ıştır] Güçlü bir duygu bize onun n es nesini çok derinden hissettiriyorsa, bu duygunun bir olgunun hakikiliğini k a n ı t l a d ı ğ ı n a inanm a yanlışlığına düşülür: oysa
427 sadece kendisini ya da neden olarak varsayılan bir nesneyi kanıthyordur. G üçlü duygu bir varsayım ın güçlülüğünü kanıtlar, varsayılanın hakikiliğini değil. Tk. 6 3 1 . otorite ... kanaatlerine] m ateryalizm inki de olsa m etafi ziğe Tk. Kanaat insanı] sanatçı. T k .’nin sonunda: H er şeyden ön ce, kanaat insanının y a r a r lı olduğunu kavrar. 6 3 3 . Şim di karşıtlarını bastıran [?] başka koşullarda onu yak mış olacaktır. T k .’deki başlık: “H akikatin” coşkulu ve şiddetli s a v u n u c u la r ın a karşı güvensizlik: T k .’nin sonunda: G oeth e’nin renkler kuram ında, Schop enh auer’in tüm m etafizik görüşlerin de haklı olm ayışlarında ve bunlardan duydukları gururun her halükarda haksız oluşunda nasıl bir ironi vardır! A lçakgönüllü, en azından dikkatli olmayı öğretir; ayrıca hiç kim se kendi ey lem leri için sorum lu değilse, iyi başarım lan için de sorum lu de ğildir, öv ü lm ep talep edem ez, hatta kendisinden sevinç duyul m asını bile isteyem ez. Beklem eli ve — her zam an m asum ca ey leyen — insanlara suçlam alar yöneltm ekten sakınm alıdır kendi ni. 6 3 4 . Ayrıca ... ürünüdür] ç ı k ı ş hakikatin değerine duyulan inanç hakikatin bulunm a yöntem inin kesinliğinden ço k daha eskidir; “böyle düşünm ekte haklıyım ”, bundaki ahlaksal yönü b elirtir “buna hakkım var” dem ektir ama haklar her zam an ge rekçe oluşturm az. 6 3 5 . ve bundan ... buradan] ç ı k ı ş Eskiden dinler böyle etki li oluyordu; b u alışkanlık buradan geliyor. Bilim sel olmayan in sanın kafasında açıklanm am ış şeylerin karşısında a ç ı k l a n m ış olanlar vardır: ama burada en eksik ve en kaba olan yeterlidir. Daha yakından ... hakikatin] çıfeiş Bir insan sınıfı b ir düşünür den kanaatler ister, bir başkası kesinlik ister, birileri kendileri de böylelikle bir kuvvet artışı elde etsinler diye, güçlü bir biçim de
428
sürüklenm ek isterler (retorik), diğerleri ise kişisel yararlar (ve kuvvet artışım ) hesaba katm ayan, nesnel bir ilgi duyarlar. Yaza rın bir dâhi gibi davrandığı, yani yüksek bir varlık gibi baktığı h er yerde, otorite istenir ve kanaatleri, istencin belirli yönlere doğru güçlü itilim lerini isteyen doğalar çağrılır Tk. 6 3 7 . utançla ... istediğimizde] yandığım ızda, tutuştuğum uz da ve acı çektiğim izde kurbanlarım ızı sunarız ona. yandığım ızda ya da başkalarının yangınını körüklediğim izde, kurbanlarım ızı sunarız ona. 6 3 8 . ulaşmış kişi ... kendini] ulaşm ak isteyen kişi, yeryüzün de uzun süre bir gezginden başka h içbir şey olarak hissedem ez kendini. E n i.
hissetm ese de] hissetm ese bile Eni .
Bir Final. iP l.’nin son oyunu N ietzsche tarafından 1 8 8 4 Sonba harında şimdiki biçim iyle yazıldı; N ietzsche b unun için daha 1 8 8 2 ya zın d a ortaya çıkm ış bu lu n a n iki küçük şiirin ü zerin d e çalıştı.
Çevirenin Notları
Öndeyiş 3. 1) Mater saeva cupidinum (Lat.): Arzuların merhametsiz anası (Horatius’dan).
8. 1) Boethius’un ünlü “si tacuisses, philosophus mansisses” (sussaydın filozof olarak kalırdın) sözüne gönerme. Birinci Ana Bölüm
2. 1)
Aeterna veritas (Lat.): Bengi hakikat.
8. 1)
Pnömatik açıklama: Kitab-ı Mukaddes’te kutsal ruhun gizli ol
duğu ve ancak kutsal ruhu içinde banndıranlar tarafından anlaşılabi leceği öğretisi. M.S. 1.-2. yy.’da Gnostikler tarafından savunulmuş tur. Pnöma (Pneuma): Eski Yunancada ruh, soluk anlamına gelir.
11. 1)
Aeternae veritates (Lat.): Bengi hakikatler.
430
16. 1) Koloristler (Coloristen): Resimleri sonradan renklendirenler. 2) Intellect: Anlak / Intellectuel: Anlaksak
22. 1) Monumentum aere perennius (Lal.): Çağlar boyu kalacak anıt. 25. 1) Ökümenik: Evrensel, tüm dünyayı kapsayan. ikinci Ana Bölüm 3 5. 1) La Rochefoucauld (1 6 1 3 -1 6 8 0 ): Fransız soylusu ve yazarı, kitabında (bkz. aşağıda Bl. 36 ) insan işlerini bencillik açısından yo rumlar. 2) Renkli kabartma taşlar: ‘Kameen’. 36. 1) “Reflexions ou sentences et maximes morales” (1 6 6 5 ) (“Düşünsemeler ya da ahlaksal tümceler ve ilkeler”) adlı kitaptan alıntı, “Ce que le monde... ” “Dünyada erdem diye adlandırılan, olağan durumda, bizim tutkularımızın kurduğu bir hayaletten başka birşey değildir, ki onunla şerefli bir ad takarak, kişi, asıl yapmak iste diğini suçlandırılamaz kılar.” 3 9. 1) Esse (Lal.): Olmak. 2) Operari (Lat.): Yapmak.
431 50. 1) “Sachez aussi...” : “Bilirsiniz ki, sırf yapmış olma zevki için kötülük yapmak kadar yaygın bir şey yok.” 57. 1) Birey, bölünmüş: Nietzsche burada Almancada ‘birey’ anla mına gelen, Latince kökenli ‘individuum’ (bölünemeyen) ve Latin ce ‘dividuum’ (bölünebilen) sözcükleriyle oynuyor.
61. 1) Shakespeare Othello’da, Sofokles Aias’ta: Shakespeare’in Ot hello ve Sofokles’in Aias adlı oyunlarının, oyunlara adlarını veren kahramanlan, sonunda intihar etmekten başka çıkar yol bulamaz lar. 8 1. 1) Kserkses: (M.Ö. yak. 5 1 9 -4 6 5 ); Pers imparatoru [M.Ö. 4 8 6 4 6 5 ); Yunanistan’a yaptığı seferde Atina’yı işgal etse de, Salamis de niz savaşında yenildi (M .Ö. 480). Zalimliğiyle ünlüydü. 87 . 1) Luka İncili 18, 14 şöyledir: “Çünkü kendisini yükselten al çaltacak, kendisini alçaltansa yükseltecektir.” (Kitab-ı Mukaddes Şirketi çevirisi, İstanbul 1998) 91. 1) Moralité larmoyente (Fr.): Gürültü-patırtı eden aalaklılık. 93. 1)
“Unusquisque tantum juris habet, quantum potentia valet.”:
(Lat.) “her bir kişinin hakkı, gücünün değeri kadardır”
432 2)
“Quantum potentia valere creditur” (Lat.): “gücünün değeri
ne inandığı kadardır”. 9 6. 1) Komşusuna (Nächsten): Almancada en yakındaki, komşu; genel olarak insan anlamında. Hıristiyanlığın temel ilkelerinde ‘komşusunu sevmek’ kavramı, Nietzsche’nin en çok uğraştığı izleklerdendir.
100 . 1) Harem: Parantez içindeki açıklama Nietzsche’ye aittir.
101 . 1)
Serveto, Miguel: (1 5117-1553) Ispanyol hekim ve ilahiyatçı.
Resmi öğretiye ters düşen görüşleri nedeniyle, hem Katolikler hem de Protestanların tepkisini çekmişti. Christianismi Restitio (Hıristi yanlığın Yeniden inşası) çalışmasında, Hıristiyan teslis (Ana-oğul-
kutsal ruh) öğretisini eleştirmişti. Küçük kan dolaşımını keşfetmiş tir. Kilisenin devletten ayrılmasını, sadece kutsal metinlere ve kilise babalarının yapıtlanna dayanmasını savunuyordu. Katolik engizis yon tarafından temsili olarak yakılmış, daha sonra Cenevre’de Kalvin’in marifetiyle yakalanmış ve yakılarak öldürülmüştür. 107. 1)
Incil (Evangelium): iyi haber, müjde anlamına gelir. Bu çevi
ride, “Evangelium” sözcüğüyle doğrudan Yeni Ahit’e (İsa’nın hava rilerinin yazdığı metinler) gönderme yapılan yerlerde, Türkçe “İn cil” karşılığı kullanılmıştır, bağlama göre “Evangelium” sözcüğü, “İyi haber” ve “M üjde” olarak da Türkçeleştirilmişir.
433 Ü çüncü Ana Bölüm 10 9 . 1) Byron alıntısı. (Ing.) “Bilgidir keder: çok bilenler en derin acıyı çekerler kaderin bilgisinden Bilgi ağacı, yaşam ağacı değildir.” 2) Horatius alıntısı. (Lat.) “ne diye eziyet edersin boyuna küçük ruha öğütlerle? niye gülüp oynamazsın göklerin altında ya da çınarların, çamların — ”
110 . 1) Sensus allegorico (Lat.); Eğretileme [kurma] duyusu. 2) Consensus gentium (Lat.): Sıradan insahann, halkın görüş birliği. 3) Consensus hom inum (Lat.); İnsanların görüş birliği. 4) Consensus omnium sapientum. (Lat.): Bütün bilgelerin görüş birliği. 5) Consensus sapientum (Lat.): Bilgelerin görüş birliği.
111. 1)
Moira: Yunan mitolojisinde, yazgının her bir insanın payına
düşen bölümü. Yazgı tanrıçası olarak kişileştirilmiştir. 114. 1)
Güçbirligi (Symmachie); Burada, Eski Yunanistan’da kent
devletler arasında, savaş durumunda yapılan ittifakları imleyen söz cük kullanılıyor. Güçleri birleştirme anlamına gelen ‘symmachie’, bağımlılık içeren iıtifaklan da imler.
434 115. 1) Sürüngenleşmek (Servilitât): Yaltakçılık anlamına da geliyor, 11 7 . 1) Rezil (Unwürdig): Onursuz, layık olmayan. 1 26. 1) Görüm; (Vision). 2) Sokrates’in Daimonioriu: Sokrates, içinde bir “küçük şeytan” bulunduğunu ve yanlış bir iş yaptığında kendisini uyardığını söy lerdi. 13 2 . 1) Schleiermacher, Friedrich Ernst: (1 7 6 8 -1 8 3 4 ) Protestan ilahi yatçı ve filozof. Teolojiyle idealist felsefeyi birleştirmeye çalıştı. Platon ü n diyaloglarını Almancaya çevirdi. Nietzsche, “Schleiermacher”in 'peçe yapımcısı’ düzanlamına dokundurmada bulunuyor. 1 33. 1) La Rachefoucauld alıntısı (Fr.): “sf on croit aimer sa maîtres se pour l ’amour d’elle, on est bien trom pé”. “İnsan metresini onun aşkı için sevdiğini sanıyorsa çok yanılır.” 1 37. 1) Spernere se sperni (Lat.): Nefret edenden nefret edilir. 2) Dağdaki Vaaz: Isa’nın havarilerine verdiği ilk büyük vaaz. Bir dağın yamacında verildiği için bu adla anılır. Matta Incili’nin 5-7 bölümleri bu vaazı içerir. 1 41. 1)
Dâmon: Cin.
435 143. 1) Pnömatik; (bkz. yukarıda, 8. için yazılan not.) D ördüncü Ana Bölüm 1 45. 1) Pästum: İtalya’da Salemo Körfezi’nin güney sahilinde, yıkın tı halinde bir antik kent. Eski Yunan’daki adı: Poseidonia’ydı.
1 54. 1) Simonides: Keoslu Simonides, Lirik Yunan şairi. (M .Ö. 5 5 6 M.Ö. 4 6 8 ya da 4 6 7 ). Koro şarkıları, matem şarkılan ve Pers Savaşları’nın kahramanları için epigramlar yazmıştır. 1 55. 1) Inspiration: ilham. 2) Eingebung: Esin. 3) Gnadenschein: İşıklı lütuf. 157. 1) Pathos (Yun.): Tutku. 1 61. 1) Bemini: Gian Lorenzo Bemini (1 5 9 8 -1 6 8 0 ). İtalyan barok heykeltraş, mimar, ressam, oyun yazan. 16 3 . 1) Begabung; Yetenek. 2) Talent; Kabiliyet. 16 4 . 1) Cäsaren Schauder; Sezar ürpertisi.
436 170. 1) Eris, eski Yunancada ‘kavga’ anlamına gelir. Simgesel bir tan rıçadır. Hesiodos, ‘İşler ve Günler’de olumlu ve olumsuz kavgayı, yani insanları çalışmaya yönelten iyi Eris ile savaşa yönelten kötü Eris’i birbirinden ayırır. 171. 1) İn m ajoram artis gloriam (Lat.): Sanatın yüce şanından. 17 3 . 1)
Corriger la fortune (Fr.): Kaderi düzeltmek.
174. 1) Laokoon: Troya’nın efsanevi rahibi. Halkını, Yunanlıların tahta atma karşı uyarmıştı. Laokooriu ikiz oğluyla gösteren, Hagesandros, Polydoros ve Athanadoros’un yaptığı tahmin edilen bu heykel (M.Ö. 2. yy.) bugün Vatikan’dadır. 2) Nippes figürü: Porselenden yapılma, sanat değeri olmayan fi gürler. 19 1 . 1) Periode: Gentümce (bu bağlamda). İçiçe geçmiş yan cümle ciklerden oluşan, bileşik yapılı, uzun tümce. (Bk., Beşir Gögüş, A n latım Terim leri Sözlüğü, Ankara 1998).
19 3 . 1)
Drakon Yasası: Atinalı yasa koyucu Drakon, M .Ö. 6 2 1 ’e t
rihlenen ceza yasalannın katılığıyla ünlüdür. 194. 1)
Literaten: Edebiyatçılar.
437 195. 1) Demosthenes: Eski Yunanlıların en önemli hatibi. (M.Û 3 8 4 M .Û. 3 2 2 ). 203. 1) Gymnasium: Almanya’da yüksek öğrenime öğrenci yetiştiren, 5 -1 3 . sınıfları kapsayan ve bir bitirme sınavı ile mezun olunan orta öğrenim kurumu. Türkiye’deki liselere tam olarak karşılık düşmü yor. Klasik Gymnasium’larda Yunanca ve Latince eğitimi de verilir.
213. 1) (umwerfen) çevrilmesi: Devirmek anlamına da gelir. 2) Satürn Şenlikleri: Eski Roma dininde ekin ya da tohum tan rısı Satürn’ün adına yapılan şenlik. Önceleri 17 Aralık’ta kutlanır ken, sonra yedi günlük bir şenliğe dönüşmüştür. Satürn Şenlikleri süresince çalışılmaz, köleler istedikleri gibi konuşabilir, istedikleri gibi davranabilirler, bazı ahlak kurallarının çiğnenmesine göz yumulurdu. 215. 1)
(Tonmalerei) Sesle betimleme: Doğadaki seslerin, müzikte
betimlenmesi. 219. 1) Toronto Konsülü: 19. Kiliseler Genel Kurultayı. Kilisenin bir liğinin yeniden kurulması ve Katolik Kilisesi’nin yenilenmesi ama cıyla toplanmıştır. Protestanlar temsil edilmemiştir. Toronto Konsü lü 1 5 4 5 -47, 1 551-52 ve 1 562-63 tarihlerinde üç oturum halinde toplanmış. Bologna’da da 15 4 7 -4 9 tarihlerinde iki oturum yapılmış tır. Toronto Konsülü’nde papalık hiyerarşisi sağlamlaştırılmıştır. 2) Palestrina; İtalyan dini besteci (1 5 2 5 /1 5 2 6 7 -1 5 9 4 ) Palestrinal
438 formu yüzyıllar boyunca saf Katolik kilise müziğinin öm egi olarak kabul edilmiştir. 3 ) Pietistler: 17-18. yüzyıllarda, katı Protestan dogmacılığına karşı çıkan Lutherci bir akım. 4) Polyhymnia: Çok ezgililik. Polyhymnia, şarkı Musa’sıdır. 5) Murillo Bartolomé Esteban: İspanyol ressamı, asıl adı B. E. Pérez. 1 .1 .1 6 1 8 tarihinde vaftiz edildi, 3 .4 .1 6 8 2 ’de öldü. Sevilla okulunun en önemli temsilcisi. Beşinci Ana Bölüm
221. 1) Gorgian: Burada, Yunan retorik ustası, Leontinoi’li Gorgias’m (M.Ö. yak. 483-M .Ö . yak. 3 7 6 ) yapıtlarından söz ediliyor. Platon, “Gorgias” diyalogunda, bu ustanın sanatını ele almıştır. 2) (Publikum) izlerçevre: Dinleyici, okur, izleyici kitlesi. 224. 1) Gemeinsinn: Ortaklık duygusu. 2) Gemeinwesen: (Burada) topluluk. 228. 1) Nie dagewesen: Hiç karşılaşılmamış, hiç var olmamış. 2 ) Dagewesen: Karşılaşılmış, var olmuş. 230. 1) Esprit fort (Fr.): Güçlü tin[li kişi]. 235. 1)
(Veredlung) İslah etmek: İyileştirmek, nitelik kazandırmak,
düz anlamı soylulaştırmak.
439 237. 1) Kay zer: Alman imparatoru. 2) Jan Huss: (13697 -1 4 1 5 ) Bohemyalı kilise reformcusu ve ulu sal kahraman. Konstanz Konsülü (1 4 1 4 -1 4 1 8 ) tarafından zındık ilan edilmiş ve yakılarak öldürülmüştür. 240. 1) (Himmel) Gökyüzü.: Cennet anlamına da gelir. Burada tanrı ima ediliyor. 241. 1)
Kentauros: Yunan mitolojisinde, bedenlerinin ön kısmı in
san, geri kalanı at biçim inde olan yaratıklar.
245. 1) (Alwissenheit) ilmi ezeli: Her şeyi bilm ek, tanrının sıfatların dan. 246. 1) Kyklop: Yunan mitolojosinde, sadece alnının ortasında bir göz bulunan devler. 248. 1) Büyük Frederik: 11. Frederik, Alman Kralı (1 7 4 0 -1 7 8 6 ). Ay dınlanma yanlısıydı. Voltaire’le yakınlığı vardı. Antimachiavell adlı yazısında, bir prensin görevinin insanları sevmek ve barışı bir hazi ne gibi korumak olduğunu yazmıştı. Prusya’yı bir hukuk devleti haline getirmek istiyordu. 2) (Fr.) “Ah, azizim Salzer, şu ait olduğumuz lanetli ırkı yeterin ce tanımıyorsunuz.”
440 251. 1) Penelope: Odysseus’un eşi, kocasının Troya’dan dönüşünü yirmi yıl beklemiştir. Gelenekler uyannca, Odysseus’un ölmüş ol duğu kabul edildiğinden kendisiyle evlenmek isteyenleri, kayınpe deri için bir kefen dokuduğunu öne sürerek oyalamıştır. Penelope, gündüz dokuduklarını gece söküyordu. 252. 1) (Parânese’den), Paraenetik: Cemaate doğrudan bir uyanyla hitap eden vaaz tarzında. Nietzsche, “Eğitici Olarak Schopenhauer” kitabından söz ediyor. Bkz. ES, 6, S. 72; s. 67. 255. 1) Adak levhaları: Katolik Kilisesi’nde, bir azize, adakta bulun mak amacıyla, üzerine adağın isminin yazıldığı levha. 259. 1) Virtus (Lat.): Yiğitlik, mertlik. 261. 1) En kara öfke: Almancada ‘Gaile’ Öfke, hiddet anlamına geldi ği gibi, safra, öd anlamına da geliyor. 2) Tarikat (Sekte): Burada herhangi bir dinsel, felsefi hizip anla mında. 3) Kaplumbağanın müjdesi: Ünlü kaplumbağa ve tavşan fablına gönderme yapılıyor: Yavaş giden hedefe ulaşır. Nietzsche burada, Incil için kullanılan ‘Evangelium’ sözcüğünü kullanıyor. 265. 1)
Von Baer: Kari Ernst von Baer, Estonyalı doga araştırmacısı
(1 7 .2 .1 7 9 2 -2 8 .1 1 .1 8 7 6 ). Memeli hayvanların ve insanların yumur taları hakkında araştırmalar yapmıştır.
441 272. 1) (Pessum) ödev: Belirli bir zaman dilimi içinde, kısa bir süre de yerine getirilmesi gereken ödev. Ev ödevi gibi. 282. 1) Vita contemplativa (Lat.): [Kuramsal] düşünmeye adanmış yaşam. 2) (Zurücktreten) gerileyiş; ‘Geri adım atış’ da denebilir. 284. 1) (Musse) boş zaman: Bu sözcükle aslında tamamen bom boş geçirilen bir zaman değil, keyifle, zorunlu çalışma olmadan, istenil diği gibi harcanan zaman imleniyor. 287. 1) Censor vitae (Lat.): Yaşamın yargılayıcısı. Altm cı Ana Bölüm 304. 1) Vertrauen: Samimiyet / Vertraulichkeit: Güvenilirlik. 315. 1) (auf Eis zu legen): Düşüncelerini kendine saklamak. Düz an lamı, buza yatırmak. 335. 1) Nächsten; Yakınımız (bkz. yukarıda 96 için yazılan not). 367. 1) Sans gêne (Fr.): Bir cinsi olmayan.
442
yi3. 1) (Gattinnen) eşlerin: Nietzsche burada sözcüğün dişilini kullana rak, erkeklerin eşlerinden söz ediyor. Yani genelde erkeklerden söz ediyor. Yedinci Ana Bölüm 396. 1) Convenienz: 1. Gelenek 2.Yakışmak, uygun düşmek anlam larını taşıyor. 400. 1) Proteus: Yunan mitolojisinde, kılık değiştirme yetisine sahip yaşlı ve akıllı deniz tanrısı. 402. 1) (Vertragen) dayanmak: Sözleşme anlamına gelen ‘Vertrag’ sözcüğüyle yakınlık içinde. 404. 1) (Hetäre) kibar fahişe: Kurtizan diye de biliniyor. Eski Yunaridaki kutsal fahişe. 408. 1) Faust ve Gretchen: Goethe’nin ünlü Faust oyununun kişileri. Faust, dünyevi bilgi karşısında ruhunu Mefistofeles’e (şeytana) ve rir. Sihirli bir ilaçla gençleşen Faust, karşısına çıkan genç ve masum Gretchen’e âşık olur. Onda aşkı ve tensel zevkleri yaşar. Ancak k ı zın abisi Valentin’! öldürmek zorunda kalır. Faust’tan hamile kalan Gretschen çıldırır ve ölür. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Aziz Çalışlar, Ti yatro Oyunlan Sözlüğü 1, “Dünyo Tiyatrosu”, ‘Faust’ maddesi, İstan
bul 1994.)
443 41 1 . 1) Geistesgegenwart: Çabuk karar verme gücü. 417. 1) Delfoi kazanı ve defne tacı: Eski Yunan mitolojisindeki Delfoi kahinine gönderme. 424. 1) Aspasia: (M.Ö. 4 6 0 -4 0 1 ) Miletoslu kadın filozof. Perikles’in evlilikdışı ikinci karısı oldu. Felsefede Sokratik yöntem olarak bili nen diyalog yönteminin aslında Aspasia’ya ait olduğu söylenir. (Ay rıntılı bilgi için bkz. Marit Rulimann vd. Kadın Filozoflar I, A ntiK çağ’dan Aydınlanmaya Kadar, İstanbul 1996.)
425. 1) Sturm und Drang (Coşkunluk ve Taşkınlık): Coşkunluk akı mı. Almanya’da 1 7 6 0 -1 8 8 5 yılları arasında etkili olan bir edebiyat akımı. Adını Klinger’in bir oyunundan almıştır. Rousseau’dan da etkilenilerek dar, katı rasyonalist bir aydınlanmaya karşı, yaratıcı özgürlük, coşkusallık savunulmuştur. Herder, Lessing ve genç Go ethe bu akımın belli başlı isimlerindendir. 426. 1) (Wahrsager) kahin: Sözlük anlamıyla, hakikati söyleyen. 433. 1)
(Unheimlich) tekinsiz: Sözlük anlamıyla, yuva olmaktan, ya
şanılacak yer olmaktan çıkmış. 436. 1) kanaat.
Ceterum censeo (Lat.): Her zaman öne sürülen talep, kesin
444 Sekizinci Ana Bölüm 438. 1) Alfresco: Taze kireç üzerine, ıslak kireç sıva üzerine resim yapma tekniği, fresk. 2) Quand la ... es perdu (Fr.): Halk kendi kendinin yargıcı ol maya kalkışmcı her şey 3dtirilir. 439. 1) (die Kaste der Frei-A rbeit) gönlünce çalışanlar kastı: Sözlük anlamı: Ö zgür-çalışm a kastı. Gönüllü çalışma’nın ‘freiwillige Arbe it’ olduğunu dikkate alarak, böyle bir karşılık buldum. 442. 1) Patria (Lat.): Vatan, honor (Lat.); Onur, şeref, namus. 452. 1) İn summa (Lat.): Özetle. 453. 1) Mirabeau: Mirabeau Kontu Gabriel Honoré de Riquetti (1 7 4 9 -1 7 9 1 ). Devrim dönemi Fransız devlet adamı. Alman kralı Büyük Frederik’in (bkz. yukarıda, 2 4 8 ’in notu) kişiliğinden ve dev let sisteminden etkilenmiştir. 3. tabakanın sözcülüğünü yaptı, meş ruti monarşiyi savundu, despotizme karşı çıktı. 1 7 9 0 ’da Jakoben kulübüne katıldı, 1 7 9 1 ’de ulusal meclise girdi. 2) Dekatolizasyon: Katolikliği kaldırma. 3)
M érim ée:
Prosper M érimée
(Paris
2 8 .9 .1803-C an n es
2 3 .9 .1 8 7 0 ) Fransız yazarı. Tutumlu bir dili ustalıkla kullanarak, çoğu kez ince bir ironi içeren öyküler yazdı. Carmen öyküsü (1 8 4 5 ) Bizet tarafından 1875 yılında opera için bestelendi. 4 ) Le desördre organisé (Fr.): Örgütlü düzensizlik.
445 463. 1) “Ecrasez l’infame” (Fr.): Ezin alçağı! 472. 1) Isis başlığı: Eski Mısır tannçası Isis, başının üstünde bir taht figürüyle resmedilirdi. 474. 1) Biz yine de söyleyelim, buradaki Polis, eski Yunan kent dev leti anlamında. 477. 1) (Kaiserlich geworden) imparatorlaşan; İmparatorluklaşan di ye de çevrilebilir. Biraz alay içeren bir ifade, artık saraylılaşmış ve dolayısıyla tembelleşmiş, anlamına geliyor. 479. 1) Taler: 18. yüzyılın ortasına dek resmi Alman gümüş parası. 481. 1) (Hekatombe) toplu kurban verme: Yüz boga kurban etme, Yunancada ‘hekaton’ = yüz, bous = sığır sözcüklerinden. Genel ola rak büyük bir miktarı im lem ek için kullanılıyor. 482. 1) Kamusal görüşler: Nietzsche, ‘kamuoyu’ anlamındaki ‘die öf fentliche Meinung’ deyimini çoğullaştırarak kullanıyor. Bunu daha önce “Eğitici Olarak Schopenhauer”de yapmıştı. Bkz. ES, 1, s. 9.
446 Dokuzuncu Ana Bölüm 514. 1) (Ehem ) tunçtan: Kesin, katı, değişmez anlamında. 519. 1) Kirke: Odysseus efsanesinde, insanları hayvana dönüştüren bir büyücü. 535. 1) (Kobold) gulyabani: Cücemsi ev cini.
547. 1) (Geistreich) zeki: Düz anlamı, tin açısından zengin. 55 3,. 1) (vor Lachen wiehern) katıla katıla gülmek: Buradaki ‘wi ehern’ kahkahayla gülmek ve kişnemek anlamlarına geliyor. Güler ken kişnemek gibi. 569. 1) Altın Post: Yunan mitolojisinde. lason’un önderliğindeki Ar gonotlar, Argo gemisiyle, bir zamanlar Phrixos ve Helle’yi taşıyan kanatlı koçun altın postunu almaya Kolkhis ülkesine giderler. 585. 1) Umana commedia (İta.): insani komedya. 59 6 . 1)
Casus belli (Lat.): Savaş nedeni.
447 603. 1) (Ehrfurcht) hürmet: Nietzsche bu Almanca sözcüğü hecele yerek veriyor, (Ehr-furcht). Böylece sözcüğün kökenindeki saygı dan kaynaklanan korku anlamım vurguluyor. 607. 1) A posteriori (Lat.): Sonradan, sonsal, olgulann ardından gelen.
614. 1) (Faustrecht) bilek gücü: Kendini zor kullanarak savunma an lamında. 615. 1) Bellum omnium contra omnes (Lat.): Herkesin herkesle sava şı: Insanlann ‘doğal durum’dayken içinde bulundukları düşünülen mücadele durumu. 630. 1) “Credo quia absürdüm est” (Lat.): “inanıyorum, çünkü saç ma”, Aziz Augustinus’a atfedilen bir söz, anlamadan da iman edile bilir demeye geliyor. 2) ‘Engizisyon’ sözcüğünün kökeni Latincede inceleme, araştır ma anlamına gelen ‘Inquisitio’dur.
631. 1) Torquato Tasso: İtalyan oyun yazarı, şair (1 5 5 4 -1 5 9 5 ). Gocihe’nin Torquato Tasso oyununda, müsteşar Antonio, şiir dünyasını küçümseyince, Tasso kırılır ve Antonio’ya hançer çeker. Oyuıum sonunda ruhsal bunalım geçiren Tasso’ya yine Antonio desick oluı (Ayrıntılı bilgi için bkz. Aziz Çalışlar, Tiyatro Oyunları Sözlüğü I “Dünya Tiyatrosu”, İstanbul 1 9 9 4 ve Aziz Çalışlar, Tiyatro Ansiklo pedisi, ‘Tasso’ maddesi, Ankara 1995).
448 63 2 . 1) Almanca metinde ‘Cultur’ ve ‘Bildung’ sözcükleri, eşanlamlı olarak ‘kültür’ anlamında kullanılıyor. Dolayısıyla, egitilebilirlik (Bildbarkeit), kültürlenebilirlik olarak da okunabilir. Bir Final 1-2) (zu Buche) Kayına, (die Buche) kayın ağacı. Kitaba (in ei nem Buche), kitap (das Buch). Nietzsche bu iki eşsesli sözcükle oy nuyor.