Orhan kemal hikayeler cilt v serseri milyoner iki damla gözyaşı bilgi yayınevi

Page 1

HiKAVELER- 5 ·-

GJ-==:

Cl)·-


BİLGİ

YAYlNLARI

207

ORHAN KEMAL, BÜTÜN HiKAYELERi

Birinci Basını Ağustos t97(ı

BhOI

'YAYINfVI

Hilmi C8d. !M T•ıl: '26G04.1j ·26l0M Aır>•o•• ...,.aııııda"' lı.ınah

f'•bı6fı cM. 1912 ••,1.225201 c.t�ırıoıu ht.,..

5


ORHAN KEMAL

Serseri Milyoner lki Damla Gözyaşı

BİLGİ YAYlNEVi


kapak düzeni

fahri karagözoğlu

BILGi BASIMr\'i- A:"o/KARA


SERSERİ MİLYON ER

7 Henüz müşteriler sökün etmediği için, bar ten­ haydı. Cazın

uzun boylu sarışın kema,(lcısı

bir kenara bırakıp, karşıdaki

kemanını

konsomatris kızların

arasında dalgın dalgın sigara icmekte olan sevgili­ sine baktı. Kavuniçi tuvaletiyle gercekten şahaney­ di. Söylentiler doğruysa, değil

fabrikatör, Milletve­

kili, Bakan karısı olmak bile yakışırdı. Kemanını tekrardan aldı. Yeni tanışmışlardı. On gün önce. su uzun zamandır bu barda calışan

Daha doğru­

Nilüfer, öyle

açıktan açığa pas vermişti ki, dayanamamış, kapılıp gitmişti.

Memnundu.

Belki de bütün istanbul

bar­

lannın en güzel kadınıydı. Başta bar saıhibi, müşte­ rilerden gördüğü candan ilgiye boşveriyor, şımarmı­ yor, konsomatris arkadaşlarıyle resmi'yetten şaşmı­ yordu. Kalktı.

Henüz tek tük

müşterilerin bulunduğu

boş masalara. kemaniyle solo yapmıya başladı. Nilüfer'in

dalgınlığı silinivermiş, gülümsüyordu.

Acı bir gülümseyiş. Sonra bu gülümseyiş ağır ağır silindi. Yıllarca öncenin, silinmiyen, belki de hiç sl­ linmiyecek en kuvvetli hatırası canlandı: Kocasınd�n. sa,rışın sevgilisine kaçtığı ilk

ge.

ce. Sarış,ın sevgilisi piyanoda, şimdi kemanla yapı­ lan solonun melodilerini tıngırdatıyordu. Kapı vurul­ muştu. Tiril tiril titreyerek elini tutmuştu sevgilisinin. Her şeyi gözüne aldığı halde, gene de korkuyordu.

5


«Her ihtimale karşı yan odaya geçin!ıı demişti sev­ gilisi. Şaşkın, geçmişti. üst üste çajınpn zil, kapının zili. Az sonraı baskınaı gelen fabrikatör kocası. Si­ lah sesleri. . . Pencereden atlayıp kaçmıştı! içini çekti. Bu köşk. içinde çocukluğu

ve gene kızfığının

geçtiği beyaz köşk canıandı gözündeı. Şehrin dışında. limon, portakal, vişne,

kayısı,

erik ağaçlarının koyu yeşiline gömülü o bembeyaz, o şipşirin köşk. Köşk, Natiz Beyindi. Ufak tefek bir adam olan Natiz Bey yalnız karısı. kızı, cins cins kümes hay­ vanlanyle çiçekleri için yaşıyan bir «Üyur Gezen> di. Zaıif bir k:adınmkini hatırlatan ufacık, bembeyaz. yumuk yumuk elinde çapa, her ikindi üstü bahçeyi düzeltir,

zararlı otları temizler, çiçeklerin

köklerini

kabartır, onları kızı Nilüfer kadaır severdi. Top gül fidanları, karanfiller,

hanımelleri,

top

begonyalar,

ıtrışahilerle bezeli bahçe zarif bir Acem

halısı ka­

dar renkliydi. Avukat Nafiz Beıy her ikindi üstü uşa� ğı Ali'nin sürdüğü kırmızı

Buick'le

eve

geldikçe

kizı Nilüfer'i kapıda kendisini bekler bulurdu. Sarı cantasıyla ara,badan usullacık, iner, çantasını hiz­ metçi Gülpembe'ye

verir,

Nilüfer'i kucağına alırdı.

Bu sıraJ(fa köşkün sadık bekçisi Nolan da yan­ larındadır. Sürmeli, simsiyah gözleriyle gülümsive ­ rek kuyruk salla.r, yaltaklaj11ır,

sevilip

okşanmasını

beklerdi. Natiz Bey onu da ihmal etmez. eliyle okşar,

sonra

kucağında kızı,

köşke

tombul doğru

ağir ağır yürürdü. Karısı takmış takıştırmış, köşkün taş l'illinnacık

sürmüş sürüştürmüş,

merdiveninde, kocasını

beklemektedir.

ayakla-riyle basamakları ağır ağır

Natiz Bey karısının yanında durur,

çıkan

gülümsiyerek

sorardı: «Nasılsınız?» «Teşekkür ederim.» 5onra4 kızını yere indirmeden karısının dudak­

larından öperdi.

Küçücük Nilüfer buna çok içerlerdi. Hiç belli etmerneğe çalıştığı bir kıskançlıkla içinde bir damar

6


sızlar. isterdi ki

beybabası yalnız kendisini sevsin,

yalnız kendisini öpsün. Annesine de acımaz değildi. Annesini çok se­

ver. ona acırdı ama. gene de beybabasının onu du­ daklarından öpmesine razı olamazdı. Bütün bunlarda i n sonra, Nafiz Bey kucağında kızı. yarıında karısı, babasının odasına giderdi. Na­ fiz Beyin babası, eski bir musakkatat

katibi, oğlu

Nafiz ,gibi ufak tefek, yumuk yumuk bir ihtiyar, gö­ zünde gözlük,

beyaz gecelik entarisi sırtında mar

rangaz aletleriyle yongaların içindedir. Oğlu, gelini ve torununun

bira.z geç farkına varır,

v;arınca da

gözlüğünü çıkarıp, elini peşin oğluna uzatır. Tıpkı tıpkısına Natiz Beyin eline benziyen bu tombul el sıca,ktır. Peşin Nafiz

Bey öper, başına kor, sonra

gelin, daha sonra torun. Büyük baba tatlı mavi gözleriyle onları gözden geçirdikten sonra: «Berhüdar olun!» der. Babaanneye gelince. . . O, öteki odada, mutlak saygı isteyen bir hırçınlık içindedir. Oğlu eve gel­ diği sıra kocasının yanındaysa, oğlunun peşin ba­ basının elini öpmesine tahammül edemiyeceği icin, öbür odaya, geçer, el öpme merasimini özel şekilde kabul eder. Çeşit çeşit kuş kafesleri, arka kaşımağa, mah­ sus uzun saplı aletler,

irili ufaklı arabala,r, oymalı

kutuların bulunduğu büyük babanın odasından ne­ şeyle çıkılır, büyük annenin

odasına

saygıyla

rilir. Çünkü o, mutaazzım bir kadınefendi

gi­

vekarı

Içinde, hırslı, elini peşin oğluna uzatır. Bu el mavi damarları fırlak, sinirli bir eldir. Sımsıkı kapaılı du­ daklariyle öylece oturur, «Berhudar ohı filan demez. Hatta elini

en son uzattığı

gelinine bakmaz bileı.

Gelinine karşı tükenmez bir kini vardır. Çünkü, bir eski Alaybeyi'nin kızı olan gelin bir taşbebek kad!9•r güzeldir. Kayınvalde bunu nefretle bilir. Bilir ama, kayınvalde de zamanında güzeldi.

Hem de bütün

ölçülerin üstünde güzel. Bunu herkes söylerdi. Evet söylerdi... Nerede onlar şimdi? On beş yaşındaykan öyle

7

bir

mekik oyası ya-


par, öyle güzel sigara sarardı ki, Naflz'in babasına kadar nice büy ü k adamlar iste m i şti . Tey­ zesi, hala beş vakit namazda beddua ettiği teyzesi , o n u biraz da zorla b u basit musakkafat katibine vermişti . Halbuki o, sarı , burm� bıyıklı, papatya sa­ rısı saçiariyle yüreğini yakan bir m ü hendise gönlü­ n ü kaıptı rmı ş, bu sa:rışın m ü hendis için uykuların ı gelinceye

yitlrmişti.

Enise Hanım oğlu Nafiz'in babası n ı h içbir za­ man sevemedi. Yüreğinde sarışın m ü hendis, çoğu geceler sıcak gözyaşları dökerek, Nafiz'i doğurd u . Enise Hanıma kalırsa, Natiz'in sarı saçlaıriyle bıyığı, sa rışı n mühendisi içinden söküp atmamasındandı r. N atiz'i bundaın dolayı çok sever. Ama o karısının mutlak etkisi a ltında olduğu i ç i n o seıpsarrı , o gü­ zelim bıyıkları kazıtır. Denebilir ki, Enise Hanımın lüzumundan çok h ı rçın oluşunun sebepleri ,a rasında bu d, a vardır: Oğlun u n , el kızı n ı n sözüyle bıyı kları n ı kazıtması! Eğer Nafiz Bey karı sözüne uyup bıyık­ larını kazımasa da koyuverse, Enise Hanım bu kadar h ı rçın, bu kadar sinirli olmıyabilir, kimbilir belki de, elini öptürdükten son ra hafifçe gülümser, «Berhü­ dar olun!ıı diyebi lird i . Natiz Bey an nesine p e k de a ld ırış etmezdi . Kucağ ında kızı, raflarında sıra sıra kitaRiar bulu­ rı,a n yazı odası n a g eçtiği zaman artık rahattır. Kııis­ tal yazı ta kımı, çeşit çeşit kalemler, dosyalarla pul­ lu birtakım kağıtların büyük bir d üzenle durduğu ağ ır ceviz masaı... N i l üfer i masa n ı n ken a rı n a otur­ tı.rr: «Hah şöyle!» derd i . Sonraı soyunmaya başlardı. Peş i n ceketi, sonra kravatıyle kemik kadar sert kolalı ya,kasını fi la n hiç acele etmeden, ağır ağır ç ı ka rı r, d uvardaki askıya as;arken, karısı hemen her zam�m ka,pıda, rujlu du­ dakları ve i ri lacivert gözleriyle kocasını seyrederdi. Bir g ü n Natiz Bey kızını gene masanın kenarı­ na oturtmuş, soyunuyor, ka rısı da rujlu dudaklariy­ le gülümsiyerek kocasını seyrediyordu ki, birdenbl­ re kayınva�de ağır blr gölge gibi peyd�hl andr. ince­ c i k, siyah kaşlarında öfke, soğuk bir sesle: ,

'

8


Kocana yardım etsene» dedi. Gelin kulak memelerine kadar kıpkırmızı kesile­ rek kocasına yardıma gitti. Gözleri dolu doluydu. Natiz Beyse, dudaklarında o hiç silinmeyen har­ zin tebessümle karısına bakıyor, sadece bakıyordu. Annesi geldiği gibi silindikten sonra, karısının çene­ sini okşıyarak: «Kızdın mı?» diye sordu. Leman Hanım cevap vermedi. Kocasına yardım

eden elleri titriyordu.

Natiz Bay devam etti: «Kızma.

hoş görmek lazım. Ne

dediği. ni, ne

yaptığını bilmez.» Leman Hanım gene cevap vermedi.

O

zaman Natiz Bey, sevgili karısının tirketeler­

le zarif bir şekilde

toplanmış

saçlarını

öptükten

sonra: «Canım karıcığım benim,» dedi. Leman

Hanım ıslak kirpikleriyle koca,sına min­

nelle bakarken,

Nilüfer'in yüreğinde o incecik da

mar gene sızlamıştı. Haminnesine kızıyor, annesine acıyordu ama. bey babasını da çok seviyordu.

2 Kocaman bir midye gibi kabuğuna cekilen Na­ fiz Bey, köşkünün dışındaki bütün insanlardan kor­ kuyordu, insanları şuursuz, başıboş; her an kötülük vaıPmağa hazır.

yağmurlu günlerde çıkıp, düştüğü

yeri yakan korkunç yıldırımiarai benzetiyordu. Natiz Bey için insanlar. şuursuzca yakan, kor­ kunç yıldırımlardı.

Eviyse. bir siperisaika,

parato­

ner. Evinin duva:rları arasına sığınmaklaı serseri yıl­ dırımla,rdan korunmuş olacağı icin, boş vakitlerini evinin bahçesinde, kümes hayvanları, yahut çiçek­ leriyle gecirirdi. Böyle zamanlarda kızı daima yanındadır.

Etra­

fında bıcırdayarak dolaşır ve Natiz Bey onunla yük bir insanmış gibi konuşur.

9

bü­


Mesela N i lüfer kucağındadır. Bahçeye, çiçekle­ ri n yanına gelmişlerdir. N i lüfer'in yere i ndirilmesi lazı m d ı r ... Şöyle bir kon uşma baştar: «Sizi artı k yere indirabilir m iyim?» Katıla katıla g ülen N i lüfer, <dndi rebi l i rsiniz beybabacığım» cevabını verirdi. «Çok naziksiniz küçük hanım.» «Sizde çok kiba,rsınız beyefend i . . . » «Ycı . . . Demek öyle b u l uyorsunuz bendenizi?» « Estağ furullah efend : i m, öyle buluyorum . >> Baba, kız tek�ar tekrar sarı l ı r. öpüşürl er. Sonra Natiz Bey ciddileşerek seslenirdi: «Ali Efendi!» Bir maşayı haıtırlatan ince. uzun Ali, köşkün ar­ kası ndan koşarak gelirdi: «Buyur Bey!ıı Natiz Bey hiç bir zem a n «çapaları geti r! » de­ mez. Babasını hatırlatan yumuşacı k sesiyle, «Çapaları geti rir misiniz?ıı derdi . Çapalar gelirdi. Uzun saplı, ağırını N atiz· Bey, kısa saplı hafifini N i l üfer a l ı r, ciceklere yaraşılır. dı. Yarım saat, bir saat. .. Zararl'ı otlar ,a ranırdt Fa­ kat nerede? Her g ü n itinayla temizlenan bahçede tek za rarlı ot bulmak kabil mi? Çiçeklerden sonra s ı ra tavuklara gelirdi. Üzer­ Ieri kırmızı Marsilya kirem itleriyle örtülü zarif kü­ mesler ya nyana üç taneydi. Her birinde kocaman kocaman Bizm utlar, ukala tavırlı lspencler, uzun uzun öttükten sonra baygınl ı k içinde sırtüstü dev­ rilan Denizliler, uzun boyunlarıyle kazlar, yığınla renk renk tavu klar ve civcivler.. Nafiz Beyle kızı kümese yaklaşmazlar mı, kü­ m es halkın da bir sevinç, bir telaş. bir h eyecan ... Natiz Bey, «Şu haıyvanlard aki h ürriyet arzusuna bak yev­ rum ! ıı derdi. «Az sonra kavuşacakları h ü rriyetin se­ vincini nasıl da tes'it ediyorlar!» Hiç bir şey a n lamayan N i l üfer, adet yerini bul­ sun diye başını sallardı . Nati z Bey nihayet kümesin hapısını acar, }0


«Buyurun,)) d erdi, «buyurun efendim!» Peşin, kan kı rmızısı i biğiyle baba horoz, arka­ sından küstah tavı rlarıyle velia: h tlar, daha a rkada kraliceler, prensesler'.. . Saray adetlerini gayet iyi bi len Nazım Bey, kümes halkına birer isim takmış­ tı : Zatı şahane, birinci, i kinci ücüncü kadınefendi­ ler, şehzadeler, sultanla r... Sultanisırdan sonra kal­ falar, kahvecibaşı. ha,v lucubaşılar v.s. Ni lüfer onları daha başka. şeylere benzetird i . B i r g ü n kendini tutamadı, sordu: «Beybahı «Efendim!ıı «Size b i r şey soracağım.ıı �sor yavrum .ıı «Darılmazsınız değil mi?ıı «Danlmak m ı ? Size mi? Size darı l abilir miyim? Nil üfe,r kümesten ilk çı kan azametli horozu göstererek, «Bu,ıı dedi, «dedeme benzem iyor mu?» Hiç adeti olmadığı halde Natiz Bey bir kahka­ ha attı. «Benziyor.ıı «Bu da haminneme. Ya şu? Tıpkı tıpkısına an­ nem. Şu da siz beybacığım ... ıı Natiz Bey durup du rup gülerek civcivleri işaret etti: «Bunlar, bu civcivler de size!» O zama.n N i l üter bambaşka bir soru sordu: « Pe ki beyba, ben i m niçin kard eşim yok?ıı Bunu çocuğa anlatmak o kadar zordu ki. «Bunu benden sormam ı ş olsanız yavrum ... » Saltayı taşa vurduğunu anlayan N i lüfer boynunu bü kerek, «Feki,ıı dedi. Deddi ama . niçin kardeşi ya h ut kardeşleri olme­ dığını da kafasından bir t ü rlü atamadı. O kadar ki, bir gün marangoz aletleri arasında . kendini kaybet­ mişe benzeyen dedesine usullacık, «Dedeciğim,» ded i . « E fendim?» «i zin verirseniz bir şey soracağım.ıı ll


Torununa göz lüğünün üstünden bakan eski mus�kkafat katibi : «Sor bakalım,» dedi. «Benim niçin kardeşlerim yok?» Dede kıskıs güldü: «Babana sor!>> «Sordum söylemedi.» <<0 halde annene sor.» Annesine sormak aklına gelmemişti nedense. «Niçin annene sormuyorsun?» « . .... . . ?» «Yoksa korkuyor musun?» N i lüfer annesinden korkmazdı ama, soramıyordu da. Yoksa ayıp bir şey m iydr i bu? Babası nasıl da kula klarına kadar kızarm ışrı ! Ham innesine ise, ölse soramazdı . Onda,n kor­ kuyordu. Niçin korktuğunu bi lmediği, korkmak için sebep de olmad ığı halde, öd ü kopuyordu. Oysa ihti­ yar kadın en çok onu sever, heyheylerinin aya:kta olmadığı zamanlar odasına göt ürür kapıyı usullac ı k kapıyıp, ha tta arkasından da sürgü ledi kten sonra sandı ğından çikolata renkli kağıtlara sarılı şeker­ ler i kram eder, sever, öpe-rdi . Ni lüfer gene de büyük b i r huzu rsuzluk içi nde­ d i r. Haminnesinin tırlak damarlı kup kuru ellerinden iğrenir, bu ellerden bu el ierin sinirli sahibinden kaç­ mak için fırsat ko llardr. O zaman_ i htiyar kadın öf­ keden çıldıracak ha le gelir, «Yı lap,» derdi, «ne ol�­ cak yılan yavrusu! Astarına bak bezini al, anasına bak kızını a l ! ... » Bir gün, «Annen kendini pek m i güzel sanıyor?ıı diye .

.

,

,

,

sordu.

N i lüfer, « Pek g üzel tabii » dedi. Haminne sinirli sinirli içini çekti: «Sen beni zamanında· göreydin. H i ç kimse be­ nim gençliğimdeki kadar güzel o lamaz! Bir saçlarim vardı, topuklarrmda. Bir kaşım, bir gözüm Herkes ben i m güzelfiği mden bahsederdi. Ah Enise Ham fendi, ne kadar güzelsiniz, ne kada• r ne kada·r . . . Ce,

...

­

12


nıa b ı a l l a h sizi özenıa bezene yaratmış! i pe k ça r­ şa f ı m ı g i y i p kapıdan ç ı k m a z m ı y ı m , herkesler pencerelere üşüşürd ü . Ama deden olacak sersem O zam a n d a böyle. m a ra n goz a letlerinden başını k a l d ı rı p beni göremezdi k i . . . « ...

d i:

N i lüfer

b i rdenbire b a m başka bir şey soruver -

«Ben i m n iy e k a rdeşlerim yok hamin ne?Jı H a m i n ne. etrafı çürü m ü ş mosmo r gözleriy le torununa öyle bir b a ktı ki.... «De m e k beni d i n lem iyordun?ıı N i l üfer şaşırd ı : << D i n l iyordum h a m i n ne.» <<D i n l em i'yord un!ıı <<Va l lahi d i n l iyordum.ıı <<Pis yala,-ıc ı ! » << Bana m ı söylüyorsunuz hamin neciğim?ıı «Sa n a söy l üyorum, evet. Pissin, yalancısın. yıtan yavrususu n . Tı pkı a n n e n g i bi! ...»

Gözleri dönm üştü, sesi titriyordu. N i l üfer'i kol ­

l a rı ara s ı n a a ld ı . s ı k maya başladr. <<Geberteceğim seni y ı la,n yavrusu. ğim!» N i lı..ifer fena

halde

g ebertece­

korkmuştu , ağlamaya

baş­

l ad ı . Ço c u k a ğ lamaya başlayınca öfkesi b ü sbütün arta n . ama bir yandan d a şaşıran h a m i n n e kalktı. kapıyı a, c tı, kupkuru

rek:

parmağıyla

dışarıya işaret ede­

<<C ı k d ı şarı!» d iye bağ ı rdı, «cehennem Sesi y ı l a n ı s l ı ğ ı g i bi kuru d u

y

ol!»

.

N i lüfer boşaı l an b i r zenberek g i b i f ı rlay ı p ç ı ktık­ sonra i htiyar k ad ı n kapıyı tekrard a n s ü rg ü le­ di. Öfkeden tiri l ti ri l titriyord u . Geçti sedire oturd u . tan

Gözleri n i büyük b i r kinle kapıya dikmişti. Beyaz yü­ zü blisbütün a ğ a rmış, gözleri cukurlarına iyice gö­ mülmüşt ü . K ı rı lan haysiyetiyle korkunçtu . Bi rşey­ le:· yapma k, h aı y siyeti n i kurta rma k istiyord u . . Ne yapm alıyd ı ? Aklına birden kocası geldi. Miskin, gene m arangoz a l etleri a ra15ı n d a , tahta parçalarıyla uğra­ şıyordu m u h a kkak.

Gençliği n i n ,

13

g üzelliğ i nin

katili.


�al kı p

yanına

bütün işleri

g i tse,

m a ra ngoz a letleriyle,

yapt ı ğ ı

başında parcalasal

Sonra teyzesi n i hatı rl.a d ı . Daha sonıra da hlçbjr zaman u n utamapığ ı , u n utamayacağı tatlı bir fotoğr,af caniandı kafasında: Sarı saclan, sarı bıy ı ğ ı , tom b u l yanakları, daıima g ü le n tatlı m a v i gözlerıiyle sarışın m ühendis. . . Ah ne o lu rd u , n e o l u rd u san ki teyzesi a ksi l i k etmese de . . . ,ihtiyar kad ı n ı n gözleri dolmuştu. B u z l u bir cam gerisinden bakıyordu sanki d ü nyaya. Teyzesi, ko­ cası, gelini, oğlu, Nilüfer her şey her şey silinmiş­ ti. O , yalnız o sarışın m ü hendis! .. . Sert yüz cizg i le�i y u muşadı , buruşu klar sevi m ­ l ileşti . O da on� gıülüm süyord u . O na, o sarışın mü­

h endiseı.

Sonra birdenbire boşa.naırak sed i re kapand ı . Za­ yıf o m uzla,rı sarsıra sarsıla, h ı c k ı ra h ı c k ı ra a ğ l a ma­ va baş ladı.

3

N i lüfer h a m i n nesi n i n öldüğü

geceyi asla

unu­

tamadı: zı

Ateşler içinde yatıyordu h a m i nnesi. Kıpkırm ı ­ gözleri tava n a d i ki l m işti . S ı m sı kı kapalı d udak­

ları. kuru elleri capraz l a m ı ştı. Mevsim

titriyord u .

Ellerin i göğsü

kış, sıkıca ceki l i

üzeri nde

p�n c u rlarıın ötesi nd e

korkunç b i r f ı rtı na, ıslak kara n l ı klan g ü m b ü rdeti­ yor, d ü nya sanki altüst oluyord u . Enise H a n ı m m u hakkak ki ıztırap cekmektey­ dit lztırap çektiği her h a l i nden belli o lduğu halde renk vermiyor, i n lemiyor, ağlamıyor, dönü l m ez yol ­ c u l u ğ a cıkm a k üzere o l a n l a rı n ü m itsiz telaşı n ı gös­ term iyor, in2t!a, k i n l e, öfkeyle susuvcrdu. Gece yarısına doğru ağırlaşfı. Soluması aza l d ı , göz kapakları hafifçe örtüldü . Uzun siyah ki rpikle­

rinin arasından ba kıyordu d ü nyaya . i nce kaşıan h e r

14


gelinin si rkeye batı­

zamanki g i bi catıktı. B i r ara

rılmış ısl a k tülbentle ya n ı na geldiğ i n i , yanan al n ı n a uzandığ ı n ı farked i nce, gözleri yuvarlanndan fırlar ­ casına açı ldı. K u ru eli yay g i b i kal ktı, gelinini ittıi . ııistem eeem! . . . » E l i n d e ıslak tülbentle gelin, şaşırmış kalmıştı. l<ocası na ba ktı. O , her zam a n k i tebessümü i leydi . Beıkıyor, sadece bakıyord u . Eski musakkafat kati­ bi ise, «Öiecekse b i r an önce ölse de kurtulsak. Aletlerim beni bekliyor!» demek istercesine, bur­ nu na düşmüş gözlüğünün üstünden, Kur'an oku­ yord u . dı.

Enise Hanımın s o n çlavranışı bu ndan i baret ka , l ­ kaşları, sımsıkı y u m u l u dudakları, göğsü

batı k

üzeri nde çapraz elleriyle ve h ı n cla. öldü. i htiyar ka­ tip gözlüğünü çı karıp, deri n bir nefes ·a ldı. Sırtından koca man bir dağ devri lmiş, tera h lamıştı. N afiz Bey­ se. d u daı k larındaki buz g i b i tebessüm- l e, d i ki l m ey e d evam etti. I h tiyar m u sa k katat katib i , odanın şaşkınlığına hayretler içinde b a k m a kte. olan toru n u n u n eli nden

tuttu, m arangoz

a letleriyle tahta parcalan ve kıv­ rım kıvrım yo ngaların bul unduğu od�sı n aı götürere.k kapıyı örttükten sonra: «Hele şükür,» dedt. Gözleri n i n içi gülüyord u . «Kurtulduk değil mi?» N i lüter'e göre hava hoştu . «Kurtu l d u k dedec i ğ i m . »

«Bundan sonra istediğ i m g i b i maı ra ngoz l u k yapar. türkü söyliyebilirim. Bana hiç k i m se karışa­ m a z . . . Öyle değ i l m i ? » ıcT2ıbii d edeciğ i m . Bana tren

b i l e yapars ı n ı z... »

ccEibette el bette. Öyle sevini yorum ki. . Ama b u konuştu kları m ı zı sakın beybabana, ,a nnene sdyle­ me ha!» «A.. Söyler miyim h iç dedeciğim .. . >> .

ccAferi n . Sen n e kadar s. ı r saklarsa n , be n d e se­

ı-,i o kadar cek severim . Hem biliyor m usun , seni n ­

l e komşu komşu. eve i l i k b i l e oyna n z. Son ra kocer mzın

bir dolap

yapacağ ı m .

15

Ama

kocaman!

Do l u


kafeslerim

olacak. O n l a rı

ren k ren k boyayaca ğ ı m .

D ü ş ü n N i lüfer, o n beş, yirm i , otuz kafes-. A l , yeşil. mor, s a rı, eflatun, pembe kaı f esler. Katesierde bül­ büller, isketeler, kanaryala r ... Evin i ci kuş cıvıltıla­ riyle dol ac,ak. Sonra s en i n l e kücük, şirin kuzu lar satın alacağız. Şu kadar şu kadar, m i n na,cık m i n n a ­ cık... Isla k burunlarıyle e l leri m i z i koklayacaklar. » «Ah dedeci ğ i m , canım dedeciğim .. Sen ne iyiy ­ m i şsin . . . ıı

« Kocak. a rıdan nefes a lemad ım ki yavru m ...

Da­

h a bitmedi hem. dur b a k a n lata, y ım: Tavşanları m ı z olacak. K ı rm ızı gözlü, bembeyaz tavşanlar. TaiVşa n­ l a rı n nasıl ot yedikleri n i görd ü n m ü sen h i c? » « G örmedi m.» «Görsen

bayılırs ı n .

Bir demet ot

at önleri ne.

mesela taze yonca. il kpeşin ü rkek ü rkek sokul u rlar. koklarlar .. Sonra m it mit yemeğe başlarlar. Öyle g ü ­ zel yerler ki . . . Bütün bunları sonra bol b o l konu­ şuru z . Şimdi öbür odayaı g i de l i m . Ama d u r, sevinci ­ m i zi belli etmemem iz lazım. Ben ne ya parsam sen d e öyle ya p!ıı M i n n a c ı k ihtiya r gözleri ne tükürü k sürd ü , kaş­ l a rı n ı catt ı , kederli görünrneğe çalıştı. N ilüfer de onu taklit ederek gözlerine tükürük sürd ü , kaşla ­ rını dedesi gibi cattı. Toru n u n u gözden geeiren i h tiyar: «Aferi n ,» dedi. «Seninle a n laşacağız!»

4

i htiyar kati b i n h ayatında yepyeni bir devi r baş­ lamıştı . Bir ceşit a ltın cağ. Odasında, m a ra ngoz a letleri içi nde her zamandan daha m es•uttu. Boy boy, ren k renk, ceşit ceşit h a fesler yapmıştı. Ka­ feslerde isketeler, b ü l b ü l ler, kanaryalar şakıyor, kır­ mızı gözlü taMşa n l a r taze otları mit mit yiyor, ku­ zular ıslak, mini m i ni b u ru n leriyle köşk baıhcesinde, tel kafesle yarı lmış kısımda meleşerek dolaş ıyor­ lardı.


N i l ü fer de mesuttu. H a m i n nesi ö l d ü öleli büs­ bütün cocu klaşan ded esiyle tam .arkadaş o l m uşlar­ dı. Dedesi o n a istedi ğ i ara ba ları, otomobilleri, h atta tre n i yapmıştı. Hele kapa kları da,ıtela g i bi i şli kutu­ lara N i l üfer bayıhyord u . Odanın b i r köşesi Bazen eve i l i k oynuyorlard ı . N i l üferi n, öbür köşesi eski m u sa kkafat katibi n i n evi o l u rd u . Ihtiyar katip başörtüsü, ö n l ü ğ ü , s ü p ü rgesi ve işi başı ndan aşkın h a m arat bir ev kad ı n ı tela ­ şıyle koltukların yerleri n i değiştiri r, tozların ı a l ı rken. söylenird i : « . . . isted i ğ i n kad a r titiz o l . Ev toz içinde. Gö­ renler tuu lanet edecek. B u evin k,adını y o k g a liba diyecekler. Ben bu kada r pasaklı mıyım? Hic d e de­ �i l . Ama ge·l gör ki çocu klu evi n h a li. Sağ olsun­ lar. cok haşarı , cok yaramaz şeyler. B i r d a k i k a bir yerde d u rmazlar. . . » Birdenbi re b i r şey h atırlamış g; i bi mechul lere ku­ lak verir, sonra ufac ı k duvar saatına bakar, sözde telaşlan ırd ı : «Saa, t .:>nu geçiyor, eyvah l ar olsu n . m u ş . B e n ne yapacağım ş i m d i ? »

Öğle o l -

Karşı komşuya seslen i rdi: « N i l üfer H a n ı m h uuu!! ! » N i l üfer d e sıkı sı kıya sarı l ı başı. ön l ü ğ ü , süpür· gesiyle h a m a rat bir ev kad ı n ı , cevap verir: «Efend i m c a n ı m ? » « N e yapıyorsun?» « Ev g a i lesi. OrtaJığı supuruyorum.» «AIIa1h kolay l ı k versin kardeş. Bir

az bi r a z

hafifled i n m i b a ri?» «Ne gezer kardeş ... Sen ne yapıyorsu n ? » « B e n de öyle, o rta l ı k telaşesindeyim.. . Cocuk­

�arı mektebe savd ı m , yemeği ocağa oturttum . . » «Ben d a h a o n u yapa,mad ım. Sağ olsun bizim küçükler, düşman başı n a . Dosta yazı k. Bir an bi·r .

yerde d u rmazlar. D a h a yemeğe el s ü rm ed i m . Be­ n.i m kine ne cevap vereceği m ba k a l ı m . Sağ o l s u n . boğazına cok düşkün d ü r. Yemeği tam zamanı n d a önüne k o n m a d ı mı, kıyametleri koparrr.ıı

17


«Benimki aramaz. Yiyecek b i r şey uydurup ön ü­ ne sürd ü n m ü , �s çıkarmaz. Yer ka l ka r. . . » « N e pişiriyorsun?» «Oturtm, a . Haberi n v a r mı, eczacını n k ü ç ü k aşif­ tesin: i d ü n gene bir başkasıyle görmüşler... » «Allasen! K i m görmüş?» « M üd ü rünki.

Ant verdi kimseye söyleme d iye.

Sen ya;bancı değ i lsin, senden söz çı kmaz ... Vaı , böy­ ı e i şte . . . » «Böy l e kardeş böyle. Herkes sen, ben mi k i evine ka p a n ı p ortalı kmış. coıuk

cocu kmuş, kocay­

mış . . . » « H erkes, Amasya ' n ı n b arcJa ğ ı , biri o l mazsa b i ri daha d iyor. Kocad a n cok ne va: r öylelerine?» «Al l a h yazdıysa, bozsun. Töbe töbe ... » Sonra ufa c ı k s ü p ü rgelerle evler s ü p ü rü l ü r, mut­ faklara geçi l i r, yem ekler hazırlanırdı. Ille eski m u ­ sakk,afat katibi! B üt ü n b u n la rı sahici bi r ev kadı n ı ha m,aratlığıyla1 v e çoğu sefer kend i nd en geçereesi­ ne ya pard ı . Koca s ı n ı ka rşı layışı, boynuna sarı l ı p

öpüşü, dilbaz bir gene k a d ı n ağzıyla, kocasının et­ rafında bıcırdayışı o ka: d ar �ahici o l u rd u ki, Nilü­ fer oy u n oynadı kları n ı u n utur, dedesi n i n kendin­ den geçereesine yaptı ğ ı ev kad ı n ı taklitle�i n i hay­ ra n lık:a seyrederdi . Öğled�n sonra m isafirler sök ü n ederd i . . Eski musa kkafat katibi derli topl u , i kramcı bir h amfendJ rol ü ndedir. M i se1firleri u s u l ü nce buyur eder, h a l h a­ tır soraır. c<Yaramazlar n a sı l la r efendi m ? » Nil üfer, ccEl l er.in�zden öperler teıyzesi,» ler?»

der.

ccSizinki­

ccly i l er efendim, ellerin izden öperler. Sağ olsun­ lar, ortalığ. ı b i r an temiz, terti pli bırakmazıar. Peş­ lerinden koşmak lazım.» ccHep öyle efendim. Çocuklu evin hali.» «Tatl ı bela laı r ... » Usulünce g ü l üşül ür.

Dedeyle torun böyl e kendileri nd e n geçerek m iseıf irli k oyu n u n a daldı k l a rı zaman d ü nya yıkı lsa

/8


umurlarınqa d eğ i l d i r. M isafirliğ: i n en küçük özel l i k ­ leri bile geri b ı ra kı l maz, oyun saatlerce sürerdi. Kay ı n pederi n i n h uy u n u b i len Lem a n Hanım, ko­ cası evdeyse g ider h a ber veri r. Sota n ı n pencere­ s i n den usulcacık seyrederler, katılırlard ı g ü l m ek­ ten. ,lhttıyar kati p o ğ l u n u n da. taJ<Iid i n i yapardı�

Bu­

i c k'ten ağır ağ ' l r inişi, sarı canta sı n ı G ü l penbe'ye verişi, N i l üfer'i kuca klayışı, merdiven başında bak­ liyen karısı n ı d ud a kları n d a n öpüşü, c i ceklere, so nır a dia k ü m ese gidişi, kümes kapısı n ı a� c ıp, ta.vuklara: <<Haıydi baka l ı m buyurun!» deyişi tıpkı tı pkısına oğ ­ l u d u r. Hele « R a h metli Kadın efend i » ded i ğ i karısını öyle güze l taklit ederdi ki, Natiz Bey de, Lem a n Ha­ n ı m d a g ü lrnekten katı l ı rlard ı . Oyunlar b u n d a n d a i baret kalmazd ı . Bu 1 g ün kom­ şu kom şu l u k, yarın Bo l u l u aşcı, öbür gün cama,ş ı rcı

kadın, bir başka g ü n , Arn avutlu k kaza larında birlik­ te ça lştığı d a i re arkadaşları , a m i rleri y�hut oda­ c ı l arı . . . Arada kıra d a çı karlardı.

N i l üfer ne kada r se­

verdi kırları! Dedesinin d izi n e başını koya•ra k mas­ mavi g ö kte bem beyaız kaya n bulutlara baka baka uykuya dalar, uya n d ı ğ ı zaman bir de bakardı ki kar­ yo lasındadır Gözlerini oyaJavaırak seslenir: «Dedeci ğ i m ! » ocı.asında: m�rangoz a letleri, ta h ta parçaları, kıv­ rı m kıvrı m yo·ngaların arasında beyaz bir elma ku r­

dunu hatırlatan i h tiyar fırladı: « Efendim yavru m ? » « N eredesin iz?»

«B u�adayım evladım, geUyorum.ıı G i der, toru n u n u n karyol a s ı n a i l i şir, başJa.rd ı kü7 cüğün koyu kesta ne sacları n ı o kşam aya . « N i ç i n k ı rdaı d eğ i l iz dedeciğ i m ?ıı « Uyudun. Ben de a ld ı m getird i m karyol a n a .ıı « Peki dedeci ğ i m , peri padişa h ı n ı n kızı ne oldu

son�a?ıı

« N erde ka · l m ıştı k?ıı «Sarı saç l ı , m avi gözlü şehzade kı l ı c ı n ı çekti, hai n peri padişahının askerlerine h ücum ettiydi.ıı 19


Dede, k ı rda dizinde uyuyakalan toru n u n a a n ­ lattığı masa l ı n gerisine devam ederd i . Yı l�ar böylece geçti . Bir g e c e ö l ü m i htiyar m u ­ sakkafat katibinin de y a ka s ı n a yapışt ı . O d a karısı gibi, gece yarısı na doğru, m a ra ngoz a l etleri, tahta ' parçaları, k ıvrım kıvrım yong,al ar, kontrp l a k tabaka ­

ları, d antel a g i b i iş l i za rif kutu laı r, boy boy ren k renk kuş kafesleri, k ı rm ızı gözlü ta;Vşaı n l a r v e tatlı tatlı nıeleşen kuzularıyle güzel d ü nyayı bır�kıp, öld ü . Ama karıs ı n ı n i n, a d ı na , güle söyliye. Öl meden az önce, «Eee . . Çocul<lar, ded i . Hayatım ı n mesut çağ ı ­

nı kapamak üzereyi m . Öbür d ü nyaya

göçüm

sı­

rası geld i . Fakat acıaba orada g en e Kadinefen­ diyie karşılaşacak m ıy ı m dersl niz?ıı H i ç kimse, g ü l rnek m i , ağ lamark m ı gerekti ğ i ­ (l i kesti remed i .

O , endişelerini pervasızca bel i rtti:

«Eğer arda d a Kad ı nefendi y l e yaı ş amam mu­ �adderse . . . Size bir şey söy l iyeyim mi? Lat ara­ m ı zda, ben öbür d ü nyarya f i l a n i n a n m ıyoru m . Şa­

yet ö b ü r d ü nya veı r sa v e Kadı nefendi de ben i bek­ liyecek, ya,kama ya pışacaksa. olmam asım dilerim öbür d ü nyanı n . Toprak altında çürümek, Kadın· efen d i n i n dizi dibinde yaş.a m a ktaıı cak d a h a zevk­ l i dir.ll Sonra, « I l a h i Kadınefendi» diye başı n ı i k i ya­ nına

sal l ıyara,k

gözleri n i

h ayata

yumdu.

Le m a n Hanım kaym pederi n i n yatağı na k,apa n · dı. N atiz Bey, b ütün fe· l aketleri dudağındaki tebes­ sümle karşılamıva atıdetmişces�ne d imdi k, babl a ­ sın ı n başucunda d i k i l i ka l d ı . Nil üfer'e g el i n ce . . . Çeşit çeşit oyunca klar, b i t mez tüken mez şakaJarla N i l üfer'i kah kahaden ge­ çiren dedesinin öld üğü gece değ i l de. mara ngoz a letleri. ta hta parça l a rı . re n k ren k , çeşit çeşit ka. fesleri, k ı rmızı gözlü tavş a n l a r, b i l hassa dedesi­ n i n _gözlüğünü

her

görüşünde

uzun

uzu n

ağla­

dn.

Dedesi geceleri rüya larına g i rmeye ba1şlad ı . Ufa­ cık i h tiyN, eskiden o l d uğu g i bi gözünde g özlük.

20


eli nde kıl d estere: « . . . sus kardeş, a ğ l a m a , diyordu. Ben burda çok rahatı m . B a k m ar,angoz a letleri m var gene, gene oyuncakla.r, kuş katesieri yapıyo ­ rılm . . » Nilüfer b i r gıece de ba, b aannesi ni görd ü . i n ­ ce ka.şları catıktı. «Söyle o annen olacak ka dı na.

beybabanın soyunmasmsı yardım etsin!» dedi. Nilüfer bu rüyayı beybabasına anlattığı sıra Natiz Bey, adeti olduğu üzere gene ça p as ı na da­ ya n m ı ştı. Kızını dinledikten sonra: «Bu

rüya n ızdan

annenize b a h setti n i z m i ? ıı

di-

ye sord u . «Hayır beybaba c ı ğ ı m . » «Bahsetmezseniz memnun olurum» « N için? » (<C ü n k ü , annenizin üzül mesini istemiyorum., N atiz Bey evvela a n nesi n i n , sonra da babası-

Sunu asla belli etme­ n ı n ölümüyle ç o k sarsıldı. rn eğ e ça l ı ş ı ycrdu ı:ıma. d i kk:atle balk ı l d ı ğ ı zaman h i ssetmernek imkansızd ı . Kend i n i ölüme az d a h a yaklaşmış görüyor, etrafındakilere, belki de bu ya­ k ıni S� rd aı b ı rak ı p ebediyen gideceği, dönü şü olma­ yan yollara g i deceği zava l l ı varlı klar g i b i ba kıyor­ du. B u zavall ı varl ı k l ar, ş ü phesiz kıi Nil üferle Le­

man H a n ı m d ı . Kendi olm ada1 n n a s ı l yaşayacaklar? B üt ü n fonksiyon ları jyi i n sa nları başta n cıkarmak­

tan i b aret fa rzettiği korkunç i nsan larla şabi leceklerdi?

nası l sava, ­

Lem a n Han ı m , N a fiz B ey i n i ç i ndeki boşluğa, her zamandan çok daha , kuvvetle yerleşmişti . N a fiz Bey her sabah duda ğındaı o silinmez tebessüm -bu tebessüm icindeki kaynaşmayı perdeliyordu­ brikine binmeden

onun öper,

önce

kans ı n a

kuwetle sarılı r.

taşbebek kad .ar g ü zel ve ren kl i y anaık i a rını o n u uzun uzun sevrett i kten son ı ra bri kine yerleşird i . A rt ı k y a l n ı z ka rı:::ı n ı n g üzel yüzü. Vazı­ hanesine

gelir,

masasına geçer, dosyalar, birta­

kı m kalın ciltli kita , p lar, mahkeme m u h ake:ne, ha­ kiml�r ve çeşitli i n s,an yüzlerine rağmen . Leman Ha n ı m daıi m a biri nci pland a ca n l a n ı rd ı Günlük işini erken bitirmişse ne a l a , bitireme,

21

.


miş de

beklernesi gerekiyorsa, B a roda ten h a b i r köşeye çeki l i r. h a fifçe y u m u l u gözleri v e d udağ ı n­ de. ki tebess ü m l e donmuş g i bi h a reketsiz, bazen sıa.atlerce otururd u . Dış alemle i lgisi kalmamıştı r. Evindedir. k,a rı sının yanıba ş ı n d a . Başını o n u n yu­ m uşak dizine koymuştur. Kad ı n zarif parma kla­ rıy l e kocasın ı n yumuşak sacları n ı o kş a m a ktad.ı r .. . Natiz Beyi bir ken a rd a , yarı örtük gözlerl\tle görenlerse hemen fiskosa baş�arlard ı : ıdsfenks. Dc!'ldu gene! >> «Peki a m a , ne d üşü n üyor böyle bu « Ki m biJ, i r?ıı

a d a m ? ))

«Belki de esra rı a lemi . . . >> «Ya hut da tefelsüfatı bl n i h ayat babından . . . » «Şa kayı bıra k ı n . Bu ada mın şuur altı n a yerleşm i ş , bir türlü söküp ,atamadığı bir derdi olm alı.• « Deı1siz insan olur m u ? ıı «Bu öylesi d eğ i l . Fixe olmuş b i r dert!>ı Bazan d a day a n a m a z sorarlardı: «Yahu N a f.iz Bey, ned i r bu sük Cı ti Ji ğ i n : S i l k i n biraz, ken d i n e gel birader!» Natiz B ey hiç telaş etmez. Kızmaz da. «Ben kend; i m d ey i m , )) cevabını verir. « Hayret! >> derler. Usu lcacık sorar: « N i c i n ? ıı « Ka h v e bilmezsi n , ceden

m ey h a n e

nasib i n yok. Örnrün

tü keniyor! . . . >> « N e yapmalıyım?» «Hiç len . . . >>

olmazsa bizi m

Keser atardı: <<Saadeti a ra m aya

bilmezsi n ,

eğlen-

evle Adiiye a rasında

g i bi . . . Gül, söyle,

iç, eğ-

i h tiyacım yok!»

Lem a n Ha nım d a zamanla ona· benzemişti. O da ha..tta N i lüfer'den önce kocası i c i n y a şıyordu. Saadetlerini sık sık gölge liyen kayı nvaldesin i n ölü ­

münden sonra, kocasına büsbütün sarılıp bağlan­ mıştı. B u d a sebepsiz değ i ld i : Annesini çok küçük yaşta kaybeden Lema n H a n ı mın bab�sı tekrardan evlen m i ş , yeni

karıdan yeni yeni cocukları olmuş-

22


tu. K a h süt anne. k a h üvey a n n e elinde büyüyen Lem�n H a n ı m ta.m bir baba ana şefkati g.öreme­ m iş, sevilmeğe haısret kalmıştı. Yirmi i kisinde Na­ zif Beye vard ı ğ ı zam a n , o nd a, y a l nız koca değ i l , aynı zama nda baba, a n a v e kardeş sevgisini de bulm uştu . Yani Lem a n H anım i ç i n N atiz Bey, hem koca, hem a;nne, hem baba, hem d e kardeş o l m uş­ tu. Her i ki s i n i n d e hayatta kimseleri kalmamış sa ­ yılabi l i rd i . Lem a n H a n ımın üvey kardeşleri, yeğenie­ ri vardı ama, yıllardır n e Leman H a nım o n l a rı a ra­ mıştı ne de onlar L�m a n H a .nım ı. Zaten Nilfiz Bey­ le kızı Nilü fer'den başkası tar;afından ara; n mayı beklemiyordu Lem a n H a nım . Saba h l a rı kocasının brike b i n mesine yard ı m eder, onu uğurlar, bri k yol boyunca uzanan böğürtlenlerin kalabalık yeşili gerisinde kaybolu ncaya kada r a rkasınd a n ba kar, a ra b a si l i nıip gitti kten sonra, köşke dönerdi. iyi a niaşmış bir ç i ftten ç o k, genç mektepli lerin plato n i k aşkı içi ndeyd i ler. Platon i k aşk! karısın ı n dizine başını ko­ yup, gözleri n i n ta i ç i n e ba kmayı ona yeni yeni ço­ cuklar kaza ndıra.c ,ak birleşmelere terc i h ederdi. C ü n k ü Nilfiz Bey,

«Seni müthiş doğum sancı l a rının cehen nemine atma k istem iyoru m ! » Derdi. Doğru

söylüyord u .

N i l üfer'in

doğumunda,

lo�

h us : a : oda s . ının kapısında sabahlamış, içerden ka­ rısının feryatl.arı geldikçe de çılgına dön m ü ş, ken­ disi n i bir cani ·gibi görmüştü. Onca, bu bir cina­ yett i . Başkası n a zarar veren, ıztırap çektiren h a ­ reketleri suç o l , a ra k vasıflandı.ran «VaZ'ıı Kanu n » u n , kocası tar,afından gebe bırakıl ı p m üt h i ş s a n ­ cıl a r cehen nemine fırlatıla n bir kad ı n ı n çektiğ i ı zlı­ ırapiard a n d'ola.y� kocayı njçin suçlu görmedilği ni zaman zaman d üş ü n m üştür. Tabiat mı? A l l a h

mı?

B i r kaatilin, işled i ğ, i suctan do layı bizzat mı so­ rumlu

olması

gerektiği, yoksa

B3

onu

suç

işlerneğe


elverişli yarata1 n ı n mı suçlu hiçbi r zaman h a l ledemed i .

olması lazım geldiğini

<dradei c üz'iyye» mi? Neydi bu « i radei cüz'i Y'Ye?» Bunu d a All a h , ya� lıut tabiat , yahut d a i r.adei k ü l liye y a.ratm a m ı ş m ıy­ dı? Cüz'i i rade ya. rat ı l mı şsa, o halde m eseıe kal­ m a m a k lazımdı. Cüz'i i radenin işleveceği her türlü suç, o n u ya ratana a i t ve raciydi . Yok eğer cüz'i ir.ade kendi kend i n i yamttıysa, b u sefer de i ş i n i ç i n e cüz'i i radenin h a l i kliği giriyordut Buraya geldi m i , N atiz Bey i rk i l i rdi. Rüculara baışlar. h ı z ı n ı alamaz, a ptes, namaz . . . N e ya psa boş. O .kurt beynJni kemirmeğe devam etmekte N a tiz Beyi g ü n�ha so krnakta d ı r. Cüz'i i rade'ye h a l i klik., · yani A l l a h l ı k i�afe etmekle· �Güna h ı kebainı de bulu n m uştur. Peki ama, istemed i ğ i halde b u fi kir­ ler ona nereden gel iyor? Ona b u n l a rı israrla d ü­ .şünd üren ned ir? Kimd i r? Beyn i m i ? Bu beyni ve­ ren kim? Beyin kendi ken d i n i yaratmadı ya. !a h y, a rattıysa: Natiz Bey i n suçu n e?

ta n ?

Al­

Tavu k mu y u murtadan ç ı ktı, y u m urta m ı tavuk­ ister t a v u k yumurtadan ç ı ksın, isterse yum urta

tavukt a n .

Daha fazla

d üşünmez,

bir suretle yan

ciziverirdi. i n s.anları n vereceği zarardan s a k ı ıı ı p, in­ s a n l a ra

z a ra r vermeden

yaşamıa1k

i steyen , benc i l,

nemelazımcı h uyu b u rda da kendini gösterirdl. B i r gece köşke h ı rsız g i rdi. Leman H a n ı m tu­ valetten dönmekteydi . Sotanı n b a h çeye bakan pan­ c u runu n itildiğini duy, a ra 1 k kocasını n ya n ı n a koştuı. S ı cacı k yatağ ı n d a m ı ş ı l m ı ş ı l uyuyan uyandırd ı . «Ne var karıcı ğ ı m ? » « Köşke h ı rs ı z gl i riyor g a l iba!»

Nafiz Beyi

« H ı rsız m ı g i riyor? N erede?» «Sofan ı n pancuru zorlanıyor..» dı.

Natiz

Bey

ipek pijamasıyla

karyol�d;an� fırlar

Ne yapacaktı? Lem a n h a n ı m da bun u pek mera k ediyordu. Natiz Bey i n yapacağı h içbir şey yoktu ki.. .

24


Önce, tabaneası yoktu, so nr,a tzbanc a n ı n dekunacak parm a k , d a h a sonra da,

tetiğine

velev binlerce

l i ra o l s u n . yaşıyan b i r insa n ı n ö l ü m ü n e sebep ola­ ca k ka1 l b! Bunu nla beraber. sa n ki bir şey y a pacakmış gi­ bi, oda kapısına s o ku l d u . Titriyord u . Anahtar deli­ ' ğine eğildi, safayı görrneğe ç a l ıştı. Sota kara n l ı k ­

tr.

Karısına1 dönd ü : « N e y a p m a m l a z ı m Lem a n ? » Lem a n Hanım: «Ceki l şöyle!» Dedi, kapıyı se· rt çe açtı: «Kim

o?

Kim

var arda?»

Pencereden atlayıp kaçan

b i ri n i n ayak

sesle­

rini d uydular.

Arkadaş l a rı N afiz Beıyi buz g i bi b i r isfenks say­ mak�a haklıyd ı l a r. Ç ü n k ü o , bütün rica v e ısrarla­ ra rağmen. ne balola, r a a d ı m ı n ı atar, hatta ne de y ı l d a n yıla Baro 'ca tertiplenen içkili top l a ntıla­ ra kapıl ırd ı . Evi n e kapa l ı , ınsanlard a n böy l es i n e ka­ can bir « M idye i n sa n» a h er zam a n rastlanmadı·ğı için, çevresi n i

yadırgatırd'ı.

Natiz Bey i nsa n lardan korkuyord u . B i l hassa ge­ celeri . başını karısı n ı n d izine koyup, o n u n b i r t ü r­ lü doya,mad ığı y ü zü ne gözleri n i d i ktiği anlar. a k l ı n­ d a n neler geçmezdi! Ya b i r g ü n ö lüverir de. sev­ gili ka rısiyl e kızı n ı , her an köt ü l ü k yapm a y a hazır sayd ığı i n san laı r ı n karm,a karı ş ı k d ü nyası n d a ya o p a­ YC!i l n ı z bıra kırsa . . . Henüz

otuz

a ltısını

sürüyordu, ö l ü m ü

düşün­

rneğe vakti çoktu a m a , ö l ü m ü n kaşla g öz a rasın­ da beklediği, gence i htiyara bakmadı ğ ı da m u h ak­ ı<aktı. Ya g ü n ü n biri n d e böy l e b i r şey o l u r. c a n ı n ­ jal n çok sevdiği s ev g i l i leri nobran, hoyrat. teh l i­ keli i n s a n l a r a ra sında yapayaJnız k a l ı rs. a ?

25


Kabuğuna çekilmesi, kötü, nobra n , tehl i keli, heyrat saydığı i nsanların şerrinden korumak için­ d. En melek gibileri bile birer ca;n. a va rd ı . P2ıra ve başıboş şehvetten başkasını gözleri görmüyordu. N amus, din, mukaddesat, ah lak. . B i rer maskey­ cli. Böyle şeylere kimsenin aldırdığı yoktut Bütün mera netlerini bu maskaleri n gerisinde sa klıyorla r. tuzaklarına1 düşürecekleri i nsa n�ara planların ı bu maskelerin gerisinde hazırlıyorlard ı . Hepsi fenay­ dı. Hepsi alça ktı, hepsi rezil. Şurada yüzün üze gü­ lerı. öbür ta rafta fırsatını buldu mu karınıza1, kızı­ n:z.a a lçakça el uzatma ktan çekin miyordu. Binae­ naleyh ölmek, sevgili lerini böyle bir d ünyada temi­ natsız bırakm a k demekti. Çoğu geceler bu türlü, bundan d . a beter, ka­ ran l ı k düşü nceler içinde bunalır, sabahı sabah eder­ di. Ne yapmaiıydı? Onlan temin , a tsız bırakm a k zo­ runda ka.facağı g ü n elbette gelecekti, o zaman ne olacaktı? Nafiz Beyin bütün meselesi bundSjn ibaretti denebi l i r. Kızının bi r a n önce büyüyüvermesini istiyor­ du. I lki, ortayı, Jiseyi. .. Ama herhangi bir Jiseyi de­ ğil. bir I ngiliz lisesini bitirsin . I ngiliz lise­ sini tercih ed erdi çünkü N atiz Beyin m em lekette fikirlerine değer verd i ği, sözleri n i önemle din ledi­ ği tek Insan, Osmanlı B an k.a smı n ağır başlı ingi­ liz müdürüydü. Hayrandı bu ihtiyar i ngili ze N i l üfer Hukuk Fakültesine I ngi lizce oku r ya­ zar olara k girmeliyd i . Bu kararı, yani Nil üfer'i n Ingiliz lisesinden sonra Huku k fakültesiM g i rip avukat olması kara­ rı, kesfndi. Karısını da bu f.i kri paylaşmıya razı et­ m işti . N ice geceler, dışarda fı rtına köşkün sımsı k ı pa nourlarını zorlarken, onlar, ne tatlı haıYaller ku­ rarla rdı! N ilüfer"i H u kuku bitirdiği yıl. annesi gibi g ü­ zel, i nce, nari n bir kız olaca ktı . Kütüphanesi Ingi­ lizce, Fransızca, kabil olursa ltatyanca kitaptarla dolu. Baba artık ihtiyarlamış. Yazıh anade otura.

,

.

26


cak. Dosyala rla uğraşıp, kızı nın m üdata;alaırı n a te­ mel olacak notlan çı karacak, temyiz layih alarını ha­ zırlayacak, i ş güç saıtıi pleri ni karşı layıp dertlerini dinliyecek. Natiz Bey böyle tatlı h a.ya l ler a leminde yüzer­ ken çocuk gibi neşeleni rd i . <(Deği l mi Leman? Deği l mi kaırıcığım? Yazı­ hanede kalıp, ona notlar çıkarıp, erba;bı m esalih le meşg:ul olmam daha uygu n deği l mı?ıı Onu gayet, iyi a nJıyan Leman Hanım .asla iti� raz atmez, kocasının tatlı haya llerini bozmaktarı sakıııırdı. «EibfJtte kocacığım. Senin yazıhanade oturman da ha doğru olur! Gelen gidenle temas eder, kızına notlar çıkarı rsın.» «Hem o bizim gibi değ i l , bi rka,ç yabancı dil bi­ len, mücehhez b i r avukat olacak deği l mi? Roma huk u kunu asimdan okuyacak!» «elbette.» «Öyle yapalım karıcığım. I l ki, ortayı bitirdikten sonrai a l ı p lstanbul'a götürelim, yahut en iyisi biz de oraya göc edip, kolleje verelim.» «Inşallah.» «Yatı lı!» «Yatılı veri riz.» Fakat daha önceki «inşallah» sozu, Natiz Be­ yin tatlı hayalleriyle birl i kte olanca; n�eslnl de yıkan bir darbe olurd u . « ... inşallah. Yan i , Allah izin verirse. Niçin ve­ rir? N iCin vermez? Madem iki yol yaratmış, ku lla� rı na iyiyi, kötüyü göstermiş, onlara fark ve temyiz kaabiliyeti de vermiş.. Niçin bıra kmaz? Kul, yani ben, iyi yolu seçtim, gideceğim. Bu a rzuyu göster­ diğima göre. gitmemarn ici n sebep yok demektir. f.yrıt:.a bir de Al lahın iznine ne hacet?» Tatlı hayaller tuzla. buz olmuş, yerini kar.a nlık d üşünceler, «iradei cüziyye» , «Halik, ma h iGkıı me­ seleleri ve bu meseleleri bin şekilde evirip çeviren tir m u h a keme zi nciri kurulmu ştur. Arkasından ü mit­ sizlik korku. Bilhassa korku . Ölm üştür. Kızıyla karısı fena i n san ların ara�ın27


da kalmışlaı r dır. Bütün insa n la r elbirliği edip karı­ sıyle kızım baştan çı kaı racaklard ı r. Aklaı h ayale gelmez entri kalar çevrilmeğe, tuz�klar kurulma:ğ : a başlar. Düşürürler, nihayet her i kisini de düşürür­ ler. Feryatlar, içki a lem leri, ça lgı, tabanci:'j bıçak . . . Nafiz Beyin m u hayyi lesi bu türlü işlerneğe baş­ laı d ı mı, N i lüfer'i büyümüş, serpilmiş bir kız ve bir yab,a ncının kolları arasında çırı lcıplak tasawur eder. Kız bir yatağa sürü klen mededi r. Gitmek iste­ mez. Bağ ı rı r, çağı rı r, cırp ı n ı r, a ğ la r. Fakat yabancı kollar i nsafsız ve h aşind ir. N i l üferin n a ri n vücudu ­ nu mıncı klar, ha tı ta tokatlar. N i l üfer gücünün yettiği kadar bağırmakta, «Anneciğim, anneciğim... iste­ mem. istemem, istemem!!!» diye çırpınma ktadır. Fa­ kat nafile. Kolla r, yabancının kuvvetli kollan onu yatağa fı rlatır Sonra eller, k ı l l ı , koc�ma n koca­ man eller. . . Bu eller küstahtır, terbiyesizd i r. .. Natiz Bey artı k çıldırtıcı bir kabusun ka ranlığındad ı r. Karyoladan bunalırcasına f ırlar: «Ka.r ıcığım, bunalıyorum kaı rıcığ ım, Leman!!!» Lernan Hanımın uykusu çok h afiftir. «Ne Vc:Jr' Nati z? Ne o�uyorsun kodacığım?» «Bilmem. Yahut hiç h iç.. . Bir şey yok.ıı « Rüya mı gördün?ı> «Bilmiyoru m .» ccSu vereyi m mi?» ccicine birkaç damla Nevrol Cema · l damlat . .. ı> Leman Han ı ı m karyoladarı kalka r, elektriği ac.a r, Varım baı rdak suya birkaç damla NevroJ Cem a l dam­ latıp kocası na uzatır. Adam i laçlı suyu icer. Kalbi hala hızlı çarpmaktad ı r. Ağ lamak, katıla katıla ağ­ lam81k g el i r içinden . Sonra kansın ı elinden tutup y;a n ı n a çekef'1. Onun hala bir gene kızınki kadar sert göğsüne başını kor, d a ki kala r, d a kikalarca öy­ le kalı r. B i r g ü n gene böyle, kabusl u b i r geceydi. Le­ maın Hanım elektriği yakmış, kocasına i laçlı suyu uza1tmış, sonra da onun cayır c.ayı r yanan başı n ı göğsüne çekmişti. Son günlerde a rtan bu si nir bozuklukları n ı n bir sebebi olmalıydı . Kocası öyle herkesle sen l i ben28


içli dışlı değildi ki b i risine içerlem iş, atışm ış, öf­ kelenmiş olsu n . Sord u : «Benden sakladığ ı n bir derd i n v a r g i b i gel.iyor bana Natiz!» Nafiz Bey derdini nası l söyler, kızının sürüklendiği yabancı yata kla rd8ın nası l söz aça,bi lirdi? «Yok karıcığı m , h.i çbi r derdim yol<.» «Var N afiz, saklıyorsun.ıı «Yok.» <eBana söylemekten çeki ndiğin ... ı, <eYok. Ols,a söylerim . Sadece asap bozu kluğu_ı> ccAsap bozukluğuna sebep olan ne?ıı « H i i i iç· . . ıı Lem an Han ı m m üthiş bir şey söy ledi : «Söylemezsen . .. » <eEvet?ıı <eÖiü yüzümü öp!ıı N atiz Beyin aklı gitti . Lemanın ölü yüzünü öpmek ha? «0 h.a lde, söy le!ıı Çaresiz: <e Evet. ded i . Senden sakladığım, içimi kem iren b,i r d erdi m va r.» <eNed i r o?ıı <eKorkmuyorum Lema n . Bu d ü nyadan, bu dün­ yanın p�tlamağa h azır maıvın l a r gibi yaşıya n, ba­ şıboş i nsanlarından korkuyoru m . Bilhassa seninle N i l üfer hesabına. istediğiniz kadar iyi, .istediğiniz kada r dürüst, istediğiniz kadar namuslu olun. Bir gün nerden geldiği bilinmez, insafsız bir darbe, sizi de, namusunuzu da, ernelleri n i zi h er şeyinizi de her şey olabilirsi­ tarümar edebi l i r. istemiyerek niz. Fena olabili rsiniz... Kötü O'l up umumi evlere d üşen ler, o hayata istiyerek sürüklenmediler!ıı Lema n Hanım: «Beni korkutuyorsun!ıı dedi. «Ben de korkuyoru m . Geceleri uyku l arımı h a­ raım eden bu korkudu r işte. içimde, içi mi n deri n­ li klerinde bir yerleri kem i re n ' dert bu derttir. Ban,a li,

29


öyle geliyor ki, sen i n le N i lüferin iyi, yahut kötü oluşunuz benim sağ lığımla ilgili. Ben ölüverirsem. iki aıy aklı canavarlar sizi istemediğiniz yollar.a ce­ kjp sürü k;liyeöiti r<Jer!ıı Leman Hanım itirazı bastı: «Hayır Natiz, bu kadarı fazla. Benim gibi bir kadın ı bu ta rzl,a ithama hakkın yok!» «Demek isted.iğ imi a n lamadın karıcığ ı m . . . Bi li­ yorum . sen d ünyanın en n a m uslu, en aklı ba.ş ında, hisleri n e son derece hakim, ma kul bir kadınsın . . )) «Peki? » «Biliyorum bütün b u nları . . . Ama b e n sarhoş, rezi l, kendi h avasında sefih bir i nsan olsaydım . . . . » « Estağfurullah.» «Bir a n öyle fa.rzet.» «Peki?» «Seni kendi rezil ve sefih hayatımın iğrenç yo­ luna sürüklemek isteseydim . . . » « Evet?» « Kocana bağh, d ü rüst, d ü rüstlüğü kocasına bağl ı l ı kta sayan bir kadı n olduğuna göre, benim di lediğim yolda, yürürneğe m ecbur saymfaz m ıydın kendini?» Leman Hanım: «Aklı başında, haysiyet sa,h ibi bir kadı n , rezi f· bir kocanın fena yolunda yürürneğe mecbur say­ maz kendini!» ded i . « N e yap.ar?» «Gayet basit.» «Nedir?» «Ayrı l ı r. » «Sonra?» «Baba�ı n ı n evine döner.» «Böyle bir ev yoksa?» «Namusu dairesinde çaJışır.» « Mesela?» «Ta h si ! i va rsa. katiplik. d a kJtiıloluk. . . Çalışmak ayıp mı? Yahut tekr,a r evlenir, hayatını yeni baş­ tan kura:r.» «.i kinci izdivac da birinci g i bi çıkeırsa?n «Ondan da ayrı lı r.» 30


«Üçüncü, dördüncü, beşinci!. .. » «Calışır efendim. Evlenmek şart değ i l ya.» Natiz Bey acı acı g ü ld ü : « Y a i ş veren de rezil i n bi riyse?» Leman Han ı m şaşala� ı·. Maksadı bir mü ne,ka­ şada1 i l l a ki haklı cıkmak o lmad ığı i ci n, «Beni korkutmal ded i . Bütün bu nları benden çok kızımız için düşündüğünü biliyorum. Fakat bir aile ·reisi sıfaıtıy le. bu kadar kaıramsar olmıv a h a l<­ kın yok! Sen böyle olur, bizi de cıkışı olmıyan, karanlık. ümitsiz düşüncelere sürüklersen, ne ya­ parız sonra? Allah var. Mazlumların sahibi.» << N e yaptığını ne yapma� isted iğini bilm iyen bir sa,h i p değ i l mi? Zalime ne lüzum vard ı ? Maz­ luma ne l üzum var?» Leman Hanım: <<Tövbe estağfı.lru llah,» diye mırıldandı. Nafiz Bey de gene· i le ri gittiğini an lamışt ı . O mesele, hep o mesele: Tavuk mu y u m u rtada n ç ı ktı, yumurta m ı tavu ktan? <<Ne yaptığını bi!m iyen sa­ hip .. >> fikri ni ona veren kimdi? Beyni mi? Ka�bul. Beyni yaratan ki mdi? Kend isi m i ? Yoksa Kadiri Mutlak mı ? işte gene cd radei cüz'iyye, h a l i k mi, m a h l uk mu?» cıkmazı! Bütün bu nları bir kenara bıra kara k yumuşama­ ya cı:ıı lıştı: << Leman, Lemancığım . . Senden bir şey rica ede­ bilir m iyim?» - B i·r şey mi? Her şeyi rica edebilirsin Nafiz, bi lm iyor musun?» <<0 halde karıcığ ı m , d i nle: Şayet ben ölüverir­ sem. ki mse i l.e sıkı fıkı ahbap olmayın emi? Kapı ­ nızı gene böyle, kötü i nsanl.a rın k21rmakarışık dün­ yasına kepay'i n , yuvanızın mes'ut d uvarları arasın­ dıa... Fa kat N i lüferi m utlaka okut. Kolejde okut onu. Sonra H u k u ka yollı:ı,. Bu karmakımşık d ünya­ da, fena i nsan lara ka•rşı mücehhez olanlar muhak­ kak ki hukukçulardır!>ı Leman Hanım tatlı tatlı gülerek kocasının boy­ nu naı sarı ldı: ·

31


« i l a h i N atiz yo rsu n . Ayol

..

Ciddi ciddi vasiyetlerde

ölümü

d ü ş ü n rn eğe maşallah . . . »

h a ! T u rp gibisin

dur

bulu n u ­

ba kalım

Evet a m cı•, öl üm kaşla göz a rasında.

da­

Hem tuhaf

bir h i s, ölecekm i ş i m , öl üverece kmişim, s ıraı benday­

miş g;i bi geliyor. Ölmem . inşa l l a h . Fakat şayet bir emri hak vaki o lu rsa, kapı nızı kapayıp, evi nize çe­ k i l i n:.

N i l üferi o kut, avukat

oturursun,

olsu n . Sen yazıha neele

o da m a h kemede . . .

Gözleri pa rlamıva başla d ı .

« Fra nsızca, i n g i l izce b i l e n , m ü kemmel b i r avu­

kat! Sabahl a rı evden l i kte dön ersi niz . . . » «Bütün

b i rl i kte

cı ka•r,

a kşamları

bir ­

b u n l a r o l a c a k Natiz. Kızı m l a ben değ i l ,

sen bi rli kte g idip geleceksi n , kızı n ı n yazı h a nesinde

sen oturaca ksı n ! » «Sahi mi

Lem a n ? B u n l a r o l a c a k ben ölmiyece-

ğim değ i l m i ? »

«Öim iyeceksi n ! »

« Peki, sen ne yapac.a ksın o zama n ? »

« Ben de evde, s i z e güzel g üzel yemekler. tat­

lılar hazı rtıyacağım.»

«Sen gene böyle, boya n ı r, süslenir. beni kap ı ­

da kıllrşı l a rsın değil mi?» «Tabii.»

«So n ra ,

b i risiyle . . . »

N i l üferi ,

ıı l nşalf.ah.ıı

«0 işe . . . »

zaman

kafamıza

o n l a r.

i k i si

uyg u n ,

birlikte

bizim gibi

gider

gelirler

«Tabii.»

«Seni n l e ben de . . . »

«Onları n dönüş ü n ü bekleriz.»

«Torun larımız büyütürüz.ıı

o l u r,

toru n larımızı

« . . . . . . . . . . . . . . . . . .»

« . . . . . . . . . . . . • . . • . .» Lem a n Ha n ı m :

« Haydi yata l ı m artık,» «Vatahm karıcığ ı m . ıı Karyolaya g i rd iler.

32

sever,

o n l arı


Lem a n

H a n ı m yorg a n ı

n ı rken:

çekt i , uyumağa, hazırla-

« Leman ! ıı

« Efend i m ?ıı «Babcım elli altısında ö l m ü ştü . ıı « E vet?ıı

« Benim de o Y2{Şta

öleceğimi farzetsek,

daha

yirmi senem var değ i l m i ? Yirm i seneye kadar N i ­ l ü feri okutu r, adam edebi l i ri m ! . .ıı «Sen babandan çok

Onun

s ı h hatli, çok da

h ayatı

ra h ats ı n .

küçüc ü k b i r m e m u r maaşıy l a y ı llarca s ü rtmekle geçmiş. Sen el bette ondan ç o k yaşıya­ c a ks ı rı . Ama sözüme g ücenme. efendi baıbam baş­ ka bir kadı nla ev lenmiş olsaydı, daha faz�a yaşard ı ! ıı « Ma m a ti

v a k i o l u rsa . . . »

m u h a kka k

ki çok

Lem a n , a k l mızda kals ı n , bir emri H a k

Lem a n Hanım s i n i rlendiyse de, belli etmerneğe

ç a l ı şa rak:

« K i m servle sıkı fıkı o l mayız, kapım ızı d a d ü nya­

y a k.apatırız!»

Ded i , yorg a n ı tepesine çekti .

6 Natiz Bey

k ı z ı n ı , teh li kelerden

uzak f a rzettiği

köş k ü n ü n duvarları içine kapayıp, fena i n sa n ların d üzen siz d ü nyasınd.a.n uzak yetişti rmekle, kurtara­ c a ğ ı n ı sanıyordu. i htima l

ş ü n m üyordu .

N atiz Bey

bu

kadar d a

m ücerret

dü­

N a ti z Bey b u karma karı ş ı k d ü nyayla i lgi lanrnek

i stemiyor, hele onun d üzene girmesi icin savaşan­ l a ra · katılmayı

a k l ı na, bile getirmiyord u .

d ü nya , a h la ki hercümerclerin

Onca

kay n a ştığı

bu

ka ngren

b i r d ü nyayd ı . K a rısı ve kızıyla bu ka n,g1ren d ü nyaıda

yaşam ı va

miaıh klım

m a h k u m etmişti.

edi l m işti.

Kendisi,

Allah

ya h u t

kızı ve k a rısı

tabiat

tertem izd i ­

ler. B i n aenaleyh, s o k a k kapısı n ı n d ı şı n d a kalan pis-

33


liğe bulaşmaktan koru nmarları lazımd ı . B u n u n için kabukla. rı n a ceki.lmek, i n s a n l a rd a n uza k yaşa­

de

m2ık, kendi i m k a n larını kend i leri için, y a l n ı z ve yal­

nız kendi yuva larının saadeti icin k u l l a n m a k! Kendisi yaşadığı

m üddetçe

kat ya ö l ü rse? Işte

köş k ü n ü n i n san ları kangren

N afiz Beyin

rüy a l a rı n a

Fa­

giren

k2/pıları sokağa a ç ı l ı r, kan g ren d ü nyan ı n

köşküne

gire rse.! Y a h u t k.a rısıy l e

d ü nyadan ekmekleri n i

ka l ı r ıa rsaı!

Çoğu geceler böyle

geçirdiği

mesele yoktu.

sı ra l a rd a ,

kızı, b u

kaza n m a k

?Oru n d a

d ü ş ü nerek s ı k ı ntı l ı saatler

kafa s ı n ı n

içinde

bir

'yerlerde

san ki b:ir kapı ara11 a_n ı r, « ka n g ren dünyanın » , nefre t ettiği dessa$ i n sa n ları pis pis sınta ra k: « S e n öi d e, kolay.

işim izi

Biz

Ô

bil iriz. Senin

k ı z ı n ı d a . . . >> d e m e k isterlerd i . O g ec e bir rüya görd ü :

Ölmüş.

benzeyen

N i l üfer

çok

büyüy ü p

g üzel

serpilmiş,

g ü ze l b i r kız olmuş.

karı n ı

da,

a n nes i n e

Başsağlığına

gelenler arasındeı bir d e ça p k ı n avu kat var. B u avu­ kat. Baro'da en n efret ettiği avu kattı. Gencti, yakı ­

ş ı k l :ycfı , kad ı n l a r aras.ı ndaki başarı l a rıyie ü n salmış­ tı. N atiz Beyle ç o k l u k a l 2y eder, << E . . . Monşer, der­ di , gene m i tefelsüfatı bl ni hayat? Bırakın şu esra­

rı h i l kat muammasını c a n ı m ! » sağ l ı ğ ı

odasına

filan

derken.

N i l üferi

Nfifiz Bey

c ı k indi,

bu cıvul<at, b a ş koyup, yata k

sürüklüyor, c ı rı lcı pl.a k soyuvor. . . rüyadan ter

sökül üreesine ca rpıyord u . yet l endi

işte

kafese

Ka, l bi uyand ırmağa1 ni­

içinde uya n m ışt; .

K a rı s ı n ı

peşi n , sonra va·zgeçt i .

Karyoladan u s u l l a ­

aya kl a rı n ı n u e l a n n a basara k odad a n ç ı ktı ,

karra n l ı k setayı geçti. N i l üferin odasına gitti . Fakat h ayret! N i lüfer yata ğ ı n d a yoktLı.

Aca ba tuv2.lete m i

gitm işti?

Bekledi. Beş d a k i k a , o n

Gitti,

ba ktı. Orada da

a rttı . Gecen i n debil.irdi?

yoktu .

dakika, çeyrek Heyec aJn:ı

saat . . .

büsbütün

bu saatinde, küçücük kız, nere•1e gi ­

Odaya d ö n d ü . Şa,ka kları yan ıyor, soğ u k

soğ u k

terliyordu. K a rıs ı n ı uyandırd ı . Kocası n ı n huyunu b i ­ .'Fm Lem a n şaşmad ı .

34


« N e reye g i debi l i r?»

« B i lmem Lem a n . Ne·reye g idebi lir? Görd ü n

b a şımıza g.e len i ? » «Canım,

kocac ı ğ ı m . . .

D u r b a l<a l ı m . . . » l<aryoladan

şinde

hem e n .

Kötüye yorma

atlad ı , sırtı n,a saba·h l ı ğ ı n ı

ko cası, N i l üferin od asına geçt i .

den d e yerinde yo ktu .

aılı p,

pe­

Çocuk sah i ­

PEJki a m a , gece n i n bu saatinde nereye gidebi-

f i rdi?

B i rden kafası nda b i r şimşek ça,ktı :

«G ü l pembeni n y a n ı na gitmiş olm ası n ? »

« G ülpembenin '< Evet.»

mi?»

(< H izmetçi kad ı n ı n yani . . . »

«Bir ihtimal.»

K ö ş k ü n a r k a k a p ı s ı n d a n bahçeye ç ı kt ı l a r. Aığaç­

farın ka nm l i k d e n i z i n i h ı ş ı ld a.t a:rı kaba bir esiyord u . Karanlıkta ya ltaJ< I a n a ra k kuyru k

rüzgar S3!l ıya.n

N a la n ı n y a n ı n d a n geçtiler. G ü l pemben i n beyaz per ­ deli penceresi ayd ı n l ı kt ı . Sokuldu l 2 r.

Perd e n i n

ara­

l ığı ndan içeriye baktılar: Oradayd ı . Başını

G ülpem­ benin d i z i n e koym uş, hizm etçi kad ı n ın anlattıklaırı n ı

d i n liyor, kad ı n d a y ü n örüyo rdu .

Karısına dehşetle dönen N a tiz Bey:

« B eğen d i n mi? dedi , beğendin mi Leman? Deh-

şeti n farkında m ısın?»

Leman Hanım i ç i n h i ç d e m üthiş d eğ i ld iı « Faıkat, >> ded i . « n i h ayet b i r h izmetç i . . . » « N e c ı k ar?ıı

« Kı zı m ı n ayak ta kı m ı i n sa n la!rla bir a r:ada bulun­

ması normal m i ?

<<Ay a k t a k ı m ı

m ıyabilir . . . >>

fnsa nl2rlaı bu lunması

<< Peki?>>

cc G ü l pembe ay,a k ta k ı m ı <<Ya?ıı

« B i z i m sad ı k adam ımız o

norm a l

i nsan la,rda n değil

olki . . »

Natiz.ıı

<< Hayret! Üzeri n e titrediğim, büyük emel ler bes­

l ed iğ i m , m ü stakbel avu kat yetişmeli?»

35

Nilüfer

H a nı m

öyle m i


Lema1n Ha n ı m b i r az da

sini.rli, boşa ncl ı :

« H erşeye ra ğmen, coc u ğ u n

sucu

yok. N ii tiz·.

O n u bu türlü lıeıre kete biz zorluyoruz.» « Biz m i ? »

« Evet, biz.

gece,

Çünkü

g ü n d üzleri

dedesi n i n sağ i r ğır nda

bile G ü l pembe' n i n

değ i l

y a n ı n a uğra ­

mazd r . Dedesi öld ü , k a rdeşi yok, arkad a ş ı yok, dört

dul{ar a rasına h a pso l m u ş

bir cocu k . . .

U nutma ki

sen , n e de ben o n u n la· arkap aş o l a m ryoru z ! >>

<< Her g ü n çiçeklere birli kte g i d i p , tavu klarl.a bi r­ meşg u l o l m uyor muyuz Lem a n ? »

l i kte

değ i l .

<< Kafi nuşmak,

sizi i

Onunla

bizi i

b üy ü k

konuşmak,

insanmış

resm iyet. . .

gibi

Sen

ko­

ne

dersen de, N i l üferi bu türlü harekete biz zorladrk!» Ertesi g ü n köşke gene her: zam a n ki g i b i , G ü l ­

pem be'n i n kocası Ali'nin s ü rd ü ğ ü brikle dönen

Na­

f i z Bey, a ra badan ağı r ağ ı r i n d i , ç,antasını h er za ­ m a n ki

gibi

G ü l pembe'ye

verd i .

N i l üfer'i

kuca ğ ı n a

a i.!Jrak, köş kün taş m erdiveni b a ş ı n d a kend isini bek­ l i y en karısına a ğ ı r ağır y ü rü d ü .

Her şey h e r zam a n k i g i biydi aım a , kucağ ı ndaki

N i l üfer her zamanki N i l ü fer değ i ld i . Niifiz

Beye oyle geliyord u .

yabancı, eski tem izliğini m etcileşm i ş ,

kendi

Daha

D a h a doğ rusu .

ağırlaşmış,

kaybetm iş, b i r

kızı o l m a kten

çıkmış

daha

parç a hiz­ gibiyd i .

Eteğ i n e « k a n g ren d ü nyarı r n » pisliği bulaşm ı ştı sa n ­ ki Ren k vermed i .

K a rı s ı n ı n

ru j l u

dudakları nı

her

zam a n ki gıi bi öpt ü . Kitap odasına, geçti . N i l üferi ma­

sa n ı n kena rı n a oturttu a m a o kadar da lgındı k i . her

zama n k i gibi, « H a lı , şöyle!» demeyi u n uttu . N i l üfer.

prrıl

p r rı l

gözleriyle

cin, b i r

küçücük

cin: << H a lı şöyle demed i n i z babacığrm?»

N ii fiz

gözlerle

Bey

b a ktı .

duymadı

bile.

« N e dediniz?»

K ı z ı n a boş, bomboş

« H er zama.n beni tutu n c a , halı şöyle, derd i n i ? B u g ün demed inlz!ıı «Demedim mi?» « D em ed i n iz.»

315


« U n utmuşumdur. . . ıı

Sonra ,

dildi.

çiçeklere, d a h a

Akşamki

«suçu n u »

sonra

da tavuklara gi­

a çsa m ıydı a c a ba ?

Y o ksa

sussa m ı ? Susmak h i ç de uyg u n değil. Sonr,a her a kş a m g ider. Daha önem l i s i , G ü lpembe n e l er a n lar

tıyordu acaba? Basit bir h iz m etçi ka d ı n ı n a n lataca­ ği şeyler neler ola1b i l i rd i ki? Masa l mı? Y a rı n ı n bü­ yük avu katı masalla m ı B i rdenbire: «Sizi

bu

besleniyordu yoksa?

gece rüyam d a görd ü m » dedi.

Tıpkı bey

bab a sı g i bi

çapası n a day� n a1n

N i lü-

fer: « H ay ı rd ı r i n ş a l l.ah . . . »

Diy e, meraıkla « S i zi

öpmek,

b a kt ı .

sevmek

istiyor c a n ı m .

gel iyoru m , b i r de bakıye rum ki . . . »

Oda nıza

« K a ryolamda y o ku m ! »

Natiz Bey d u ra ladı .

«Sonra bey bab a c ı ğ ım ? »

« . . . Eyva h diyorum , c a n ı m kızım, sevg i l i N i lüfe­

rim yok. Nereye gitti?

d a da yok!» « K im

bilir

Tuvalete

n a sı l

B akıyoru m , or­

üzül m ü şsü n üzd ür. . . ıı Birlikte aramaya yok. Bir de bakıyoruz ki . . . »

«Annenizi uyandı rıyorum.

l ıyoruz. Orada da

mi?

baş­

« Pe m b e a b i a n ı n odası nda ! »

Nilüfer, beybabasının ka h k a h a/Yia g ü leceğ i n i sanm ıştı . Ama o, asık yüzüy le ad a m a kı llı clddiyd!. Ş a ş ı rd ı . «Ne yapayım beybab,a? Kabahat benim mi? Yaıln.ı zlıktan patlıyowm. Ne arka d aşım var, ne kar­ deşim . Kardeşlerim olsaydı b ari . . . » « . • . • • • ?»

« . . • kardeşlerim

olsa, on�larla oy nard ı m . Yok. de Pembe a b ianın ma sa lla rı n ı dinliy o rum ı. Oy­ le güzel masallar biliyor ki Pembe abla. Ben çok seviyorum Pembe ablaıYı!» Natiz Bey duyuyor, anlamıyordu. Yarınm büyük avuka,tı Nilüfer. bir hizmetçi kadını çok sevdiğinden bahsediyordul Ben

37


« Pembe abla da bizim gibi i n sa n ! ıı « i nsan değ i l dedim mi N i lüfer?ıı « Demediniz ·am a ,

b i l iyorum . . . »

b i l iyorum ben. Ben her şeyi

«Annenizle konuştunuz m u?»

Yeti ş k i n

bir i nsan

s a l l ı y a n, N i l üfer:

gibi

baş ı n ı

manalı

manal ı

« Ko n uştum,» ded i . « Pembe a b ianın odasına ben

kend i m g i d iyoru m , o ç a ğ ı rm ıyor beni . Aman N i l ü fer

diyor. gelmesen iyi o l u r. beybaban d a rı l ı r belki d i ynr . S i zden çok korkuyor . . . » « B en o n u

ki . . . ))

korkutaca k

h i çbir şey yapm ıyorum

« Ko rkuyor. Yapmasa nız d a korkuyor işte.))

N afiz Bey, kızı n ı n çok olsun, adeta yetişmiş b i r

i n san olduğ u n u n yeni farkına vararak bu ba,h si kapa ­

m a k. istiyord u . Kız. i htimal h a klıydı . . . Haklıydı a m a . kapapıalıydı bu b a h sL

«Büyük bir avu kat alacağınızı u n utm uyo rsu nuz

değ i l m i ? )) d ed i .

<< U n utmuyoru m . )>

<< 0 h a lde mesele yok.))

«Tavuklara gidabi liriz b eybabacığım . . . )) Gitti ler.

N ii fiz Bey, kümesin kapağ ı n ı

h er zamanki gibi

açt ı , tavuklara h e r zeıtn a n k i gibi « B uyurun, buyurun

efend i m ! »

d ed i

Ama N i l üfer b a km ıyor,

düşü neeli

görünüyordu. Hayva n l a r bahçede yem yiyerek dola­ ş ı rlarken bile, N i l üfer i lg i lenmed i . Oysa, her zaman na,s ı l b ı c ı rdar, sağa sola n ası l koşardı ! B i r a ra :

<<Beyba!» dedi usulcacık. « Efend i m ? »

« H izmetçi f e n a insan m ı ? ))

ııA n l am.a d ı m . ))

« H izmetçi f e n a

«Yoo . . . N için?))

insa n m ı diyorum . . . »

«0 ha lde Pembe abiamın odası n a gitmemi niçin

istemiyorsu nuz?» Niifiz Beyin verecek cevabı yoktu.

«An n em dedi ki, sen avukat Niifiz Beyin kızısı n .

38


o bir h i zmetçi parça s ı . ( B i rden coştu) K a rdeşim y o k, a rkad,aşları m yok, d ed em de yo k . . .

Pembe

c.l a kor.uşm azsa m , ne yapayım ben?ıı H ü n g ür hüngür

a ğ lamaya

baş l a d ı .

abiayla

N a fiz

B ey

k ı z ı n ı .i l k defa böyle h ü n g ü r h ü ng ü r ağ l a r görüyor­ d u . Kucağına a l d ı . Göz yaşlarıyle ısia nmış ya,naık ­ l a rı n ı tekrı:!r öptü. Anl ıyordu,

a n l ıyordu ki kızı, göğsünde son de­

rece h ·3yecanlı bir kalb taşıyor. Katası d a (jyl e: her

hangi bir çocuğun kafası değil. Soran. eşeliyen, ma r.tı ksız l ı k l a r karşısında d i ki len, nedenle r. niçin­

ıerle karşısındakini d idi kleyen

bir ka,f a.

Akş.anı yemeğ inden so nıra Lem a n H a n ı m : «Kızla konuştu m >> ded i .

Nati z Bey b a ş ı n ı sallad ı : « 8 ·3n deı ıı « N c>ısıl buldun?» « M üthiş

zeki, h a ssas, b i l h a ssa h ı rç ı n .

«Sevgili

kayınvaldeme cekmiş

g ı . . ı>

H ı rç ı n lı ­

.

d eğ i l m i ? »

<( Gali be.'. Sana b i r şey söyleyeyim

esastS"

büyük

çapta

m a h ru m l u kl a rı i ç i nde

bi r kadı n d ı .

kc>palı

m i ? An nem

Gah i l ,

kaldığından . . . »

devri n i n

« H e r neyse, i kinci b i r « k a d ı n efendiyeıı taham­

nı ülüm vokh>

N atiz Bey uzun uzun, yumuşa k y u m u ş a k g ü ld ü :

yok.

ve

«Benim de

ke>ı rıcığım, ben im de tahcım m ü ! ü m M a m,afi h , t ı patı p benzemez herhalde. Senden

benden bir şeo/ler olacağı m u h a kkak.»

« B ı ra kaılım d a G ü lpembe'yle oya lansın!ıı

N a fiz Bey içini çekti : Sonra:

« Evet, ded i . Başka çare yok. Dedesinin yerı n ı

dolduracak ya�ın b i r a l a kaya

ihtiyacı

mutl a k ! »

7 G ü l pembe'nin

odasına

gibi g i dabiliyordu a rt ı k .

isted iği

zaman,

Aslen Tercan ıı· bir Ermen i k ı z ı o l a,n

39

istediği

G ü l pembe


kendini Kürt sanırd ı . Birinci büyük Haırb sırası nda· tehcire tabi tutu lan a n n esiyle birli kte Derzor'a sev­ ko l u n,acakken, an nesi, sonu belirsiz macera,lara ev­ ladın: da sürüklememek için, kızı nı dost bir Kürt karısına emanet ederek, yaşlı gözleri a rkad a , mu­ hacir kafilelerine karışıp gitmişti. i htiyar kad ı n ı n yanında GülizCllr ismini alan kü­ çük Hayga noş, bu kad ı n la birlikte peşin Van'C!f, son­ ra d a ümraniye'ye g itti . Ümraniye'de beş yaşını sür­ düğü sı ra. Güneıy il lerinden birine vazifesi tahvil edilen bir nüfus müdürüne evlatl ı k veri ldi. Nüfus m üd ürün ü n kısır karısından başka kimsesi yoktu ama,, kadı n «Yedi denizin dışcı rı attı·ğııı cinsten, Al­ lahın bir belasıydı•. Kara. kuru , sinir yükü, çılgı n gi­ bi bir şev. Değil son radan ismi Gülpembe olan Gü­ l iza r'a, kocası nüfus m üdürüne bile d ünyayı . zindan ediyord u . Yi rm i yıllık evl i l i k hayatın ı «çirkefe düşü­ rülmüş yıllanı sayan nüfus m üdürü , günün biri nde bu «belayı berzahıı ta:n kurtulunca, sab.aha kad a r d u rma ksızın içti. Gülpembe'nin on beş ya,ş ına kadar, yani tam on yıl. n üfus müdürünün evinde çekmediği ka lrnar m ıştı. Sı rtında kırılan sop2 ları n haddi hesabı yoktu . Bununl.a beraber, kad ı n ı n iyi taıraflaırı da vard ı . Ak­ şamları eve topladığı ma halleli kadınlarla gece ya� rı larına kadar y a renli kler edilir, masa llaır s öylen i r, m •sır patlatıl ı r, şer'betler içilird i . Gü lpembe böyle gecelerin tadına doya,azdı. Günün biri nde hammı ölüp de n üfus m ü dü rü h ürriyete kavuşunca, G ü lpembe'yi evde tutm a k is­ temedi. Çirkin dedi kodular olabilirdi. l ı k zuhur ede n talibe verip sela metledi. Bu talip bahçıvan Aliydi. Namuslu adamdı . Kimsenin etlisine, sütlüsün e ka­ rışmaz, her gün elinde çapa• çiçek tarhları a rasın­ da kan tere bata çıka uğraşır du rurdut Sonraları avu kat Natiz Beyin köşküne yerleşince, rah.ata ka­ vuştu. Ali b ahçede çiçeklerle uğraşır, Natiz Beyi kır­ mızı bri kiyle Adiiye'ye götürüp getirir, haıYvanı ti­ mar eder, a kşam yemeğinden sonra da; Konçina, ·

40


/\ltı ko l l u ç ı kard t.

iska rn b i l

oynamak i ç i n m a h a l le k.a hvesine

G ü l pem be'yse N atiz

Bey

köş k ü n ü n

d i reğiydi

adeta . . . Çam a ş ı r. tahta, ütü, kol .a , yemek kap ka�k. sökük,

yama her şeye el atar, i ş i n e h i ç ki m se k a ­

r ışmazd ı .

S a ğ l ı ğ ı n d a büyük h a n ı m

sin ir. bir

b i l e . . . Evin içinde b i r

b i r kıskançl ı k rüzgarı g i b i esen E n ise H a n ı m karı şma1m ıştı . g ü nden b i r g ü n e G ü l pembe'ye

Pek pek ınutfakta, yahut çamaşır y ı ka rken yan ı n a u s u l l a c ı k gel i r, Lem a n H an ı m ı çekiştirird i . Çekişti­

rirdi ama, ne? i şittiği sözler G ü l pembe'de ka l ı r, Le­ ınan H.en ı m a kay n a na s ı nda n söz açmazd ı . Yıllar yılı, o

o l mam ı ştı

kadar

g ü l pembe ' n i n .

isted i ğ i

h a lde, t e k çoc u ğ u bu n u ' .

Ne kadar istemişti

B i r çocuğu olsa, d ü nyal arı o n a vermişler kad.ar se­

vi necekti . Ü m i d i n i kesm i şt i . Suç i ster ken d i nd e , i s ­ terse koca sında o l s u n , üzeri n d e d u rmuyord u . B ü t ü n sevg i s i n i

N i l üfere vermişti.

ke_çıp

Kız

o d a s ı n a geldiJ<çe kolları n ı n aras ı n a al ı r, s ı ka r, öper, sever. so n ra d a başını dizine koyup saçlarını o kşa­

yarak başiard ı m e1sa l a .

N e ren kli m a sa l l a rd ı b u n l a r!

Peri pa.dişahları,

M a çi n . . .

Keloğ l a n ,

Kat

d.ağla.rı,

Cin i - M a çin nerdeyd i , Kat d a ğ l a rı

Cini­

nerede?

Hawatı boyunca el kapısı nda itilip k a k ı l m a k , dö­

ğ ü l ü p söğ ü l mekle ö m ü r geç i rmiş G ü lpembe'de, ko­ cası Ali'ye rağmen,

ha·vatta y a l n ız k a l m ı ş k i m sele­

ri n zavaıl l ı l ı ğ ı vardr. Çünkü G ü l pembe, bahçıvan Ali'

ye pek öyle fazla b i r şey ifade etmiyord u . A l i 'y e gö­ re o , yemeğ i n i tam

vakti nde ö n üne getiren, çarnar

ş ı r ı n ı yıkay ı p y ı rt ı ğ ı n ı , söküğ ü n ü d i ken, geceleri de

koy n u n a g i rrneğe mecbur bir d işiden başka bi•r şey

değ i ld i .

yakın

Buysa,

G ü l pem beye yetmiyord u .

i lgisini bekl iyord u . O n u n l a

m eşgu l

Kocası n ı n

olma l'l,

uzun uzun konuşup, gece yarıla;rı n a kad a r dertleş­ meliyd i .

G ü l pembe'de

b i r, anlatm a k,

uzun

u z u n an l at­

mak. h�eoaın l a a n latmak ihtiyacı v,a rdı . B u n d a n d o­ layı N i l üfer'e dört elle sarılmış, ona saatler, saatler­

ce s ü ren m a sa l l a r a n tatma yol u n u tutmuştu. i kisi de

41


m e m n u n du lar.

N i l ü fer aırtı k

ne

arkad.aş

i stiyord u ,

n e de babasından kardeş. Peri .paıdişa h l a rı . şehzadeler, bir d udağı

yerde

b i r dudağı gökte Ar.a p l a r, h a m a m anal a rı , bi l l u r ı r­

m a k l a rı n kaynaklarını tutmuş yedi başlı dev ler, züm­

rüt çayırlar. si h i rbaz

değnekleri, cadı lar. k ü p ucu­

ra n l a r y ı l l a rc a sürüp gitti. N i lüfer

beş y ı l l ı k ilk o ku l u bitirip o rta

o ku l a

başladığı yı l l a ra kadar bu masal lardan ken d i n i a l a ­ madı.

Orta o k u l u n s o n sınıfı n a

geldiği y ı l , masal lara

karşı i l g i si b i rden tavsa m ı şt ı . Faırkında b i l e değ i l d i .

G e n e i l k o ku l d a n beri yaptı ğ ı g i b i , o k u l

d ö n üşleri

eve kendini dar atıyor. «Pembe abl a » d a n acele kah­

va. ltı i stiyordu a m a , eskiden olduğ u gibi başını d i ­ z i n e koyup: «E . . . Sonra

sini istemiyord u .

Pembe a b l a ? »

diye, m a,sahn geri­

On beşinde, al ı m l ı , d a l gibi, kütür kütür b i r kız

olm uştu. Arkadaşı

Zerrinle

ona, fat atıyorlard ı .

N atiz

çarşı 'esnafı, haşarı N �tiz

Bey gibi

okula gidip

liseliler e n ç o k o n a B�

gibi

gelirken .

b a kıyor.

ufaktefek. C?ıma

kabuğ u na ç�kilmiş b i ri o l m ıyan b i r

doktor kızıydı Zerri n . I ki y ı l ö n ce m e m l e kete geli p

yerleşmiş, i l k

za m a n l a r

etmeyi denem işlerse d e,

kızla,rı do layısıyle a h b a p l ı k N atiz B e y i n

aşırı

çekin­

g en l i Çj i . sıkıfıkı a h b a p l ı ğ ı n a imkan vermemişti . Zerri n i n

babası Ali Bey, karısı n a ,

« 8 ı re1k şu korkak herifi»

diyord u . « Ka rıya ben­

ziyor be! Avukat a rkadaşları boşuna iste n k s dem i ­

yorlar. . . Evine kapa n m a k l a

içi nde yaşadığı

n ı n levsinden kaçıp kurtu lacağını san ıyor.

d ü nya­

D Öşün­

m üyor k i , n e kedar kaçarsa k kaça l ı m,, levs tem izlen­

mezse,

daha

doğrusu, onu

bizler, hepim iz, elbirl i ­

ğiyle temizlemezsek, g ü n ü n b i ri nde bu laşm a k hatta

belki de g ı rtl a klarımıza kadar o n u n içine gömülmek­

ten kurtulam21yız!» Do ktor Ali

Bey b i r gece N atiz Beyle

kıyasıya

cekişmiş. onu adamakı l l ı kırmıştı. H a n ı m l a r d o n m u ş kalmışlar, n e

iki

söyleyecekleri n i

şaş ı rm ı şlard ı . A m a

a i l e hiçbir. zaman «Resmen» darı l ı p , i lgiyi kesme42


m i şti. Kesemezlerdi de, biliyorlardı b u n u . Kızla rı ca nciğer dosttu, a i leleri ne boşveriyorl ard ı . O kad a r ki kızla r, o rtaokulun son sı n ı fına

deva.ma başladık­

l a rı y ı l a rtı k açı ktan açığa birbirleri n i n sır ortağı o l ­

m uş l a rd ı .

i s i m l eri şeh i rd e «Cifte kumrularııa: ç ı k m ı ştı; Ay­

nı boy, aynı d a l g i bi endam, aynı dolgun göğüs, hat­

ta acv n ı iskarp i n l er, aynı p a rdesü. Ayrı o l a n gözleri, saclaırı n ı n reng i , tenleriyd i . N i lüterin koyu ka hve­

rengi sacları koyu ela gözleri, pembe beyaz teni n e karş ı l ı k , Zerri n 'i n saçları, gözleri simsiyahtı, teni ·

d e hafif esmer, kişmiri . . . Paydoslaırda,

okul

kızia rına

sarkı ntı l ı ğ ı

meslek

e d i n m i ş çap k ı n l a r b i l h assa «Cifte kumru l a nı ı bekli ­ yor, laf atıyorlard ı . Tabii lafların yüzde sekseni N i ­ l ü fer'e atı lıyord u :

Natiz Bey zame;n zaman: « K o tkuyoru m , ıı diyord u .

«icimde tuhaf bir kor­

k u var. Hiç ummadığım a n d a , korkunç h a berler ala­

ce1kmışım

Lem a n

g i bi geliyor!» Hanım

o m uz sil kiyord u :

« H içbir şey o l maz i n şall a h ! Ali

Zerrece endişe ediyor m u ? ıı

Beye baksana.

«Etmiyor. B e n Ali Bey değ i l i m . O Zerri n 'i i nsan­

lard:an

kaçı rm a k

değ i l ,

i n sanları n

d ü nya

teh l i kelerine karşı a c ı k tuta m a m ! ıı

s u zcaı yaşa m ı va hazı rlıyor.

a rasında korku­

Delilik bence.

Kapımı

O y ı l içinde Zerri n i n amcasının o ğ l u çıkageldi.

Ali Beyin Doğu'da b i r yerlerde tabur komuta n ı ola n k a rdeşi, oğlunun eline s ı k ı ştırdığı mektupta şöyle d i yord u :

« . . . . . . bilirsin, Suat hem zekidir, hem de u s l u . Yeni tayin edi ldiğim yerde lise yok. Yat ı l ı ver­ m e k de m a l um , para meselesi. .. Sa ne1 y o l l 8 me.vı uy­ g u n bulduk. Lise sonu bu y ı l senin y a n ı n d a o ku s u n , b i r d a ha k i sen�ye A l l a h keri m . Doğu hizmetim biti­

yor,»

Ba bası n ı n mektupta bel i rttiği gibi, Suat gercek­

ten d e son derece zeki b i r cocuktu . Görünüşe b a ­ kı l ı rsa usluydu d&(. Y a ş ı n a göre uzun boylu , · geniş

omuzlu , dalga dalga sarı sacl ı . kağıt kadar beyaz tiir

d e l i k a n l ı . Tatlı m avi ı;ı özleriyle a payd m l ık, pm l pırı l

43


b a kıyord u .

Zerrin o n u

i l k görüşte

sarsı l mış,

kalbi

çqrpmıya ba şlamıştı. Fotoğrafiarı n a h i ç benzemiyor­ d u . O kadar beğenmişti ki. a n n es i ne, «Ay

a n n eciğim ,ıı

ğiJ m i ? »

dem i şt i ,

«ne kadar g üzel de­

Y a l n ı z g ü z e l değil, konuşka n d ı d al . Hafifçe g ü­

l ü msiyerek öyle tatlı

şeyler a n la tıyordu ki . . . $iirler

yazıyormuş. büyük b i r yazar o l ma k istiyormuş. C i l t cilt rom a n laır yaza,n. yaba n c ı d i l l ere cevri len bir ya­

zar. Nası l

d a kendi nden e m i n di l

Adeti olduğu

üzere, a n a n a s l i körünü

yudum l ıyara k yeğ e n i n i d i n iiyen do kto r Ali

a r a sorm uştu : « Demek

G üzel,

cım a.

y o r musun?»

b üy ü k

bir

yazar

olmak

ağır ağır Bey b i r

n iy eti ndesi n .

bizde bu i ş i n sökme derecesin i

bi li­

Suajt şaşırm ı şt ı : « N as ı l y a n i ? » « B asbayağ ı . . .

Bizim

m emlekette

böyle şey l er

pek d e ciddiye a1l ı n maz. Edebiyat bizde b i r süs, bir ka,deh vermut. yahut ne biley i m b i r bardak b i ra �ibi­

dir. işi esnaflığa dökmeden , kalemiyle geçinen kap m u h arrir gösterebilirs i n Henüz bilmiyordu

bana?ıı

piyasayı , a m a . ne o l u rsa o l "

sun . kafası n a koymuştu . Cevap vermed i .

Ali

Bey o d a s ı n a çek i l i p , yengesi d e b i r iş i ci n

m uttağaı gittiği

s ı ra ya.l n ı z

kaldı l a r.

Yalnızlı k

Z er­

usullacık

kaldırd ı , göz­

ri n i heyecanla n d ı r'm ıştı. Kalbi çarprnıva başladı. Ku­ lakl arı ya nıyord u . Gözlerini

göze geldiler.

Suat g ü l ümsiyerek:

« Kocam a n kız o l m uşsun Ze�ri n ,» dedi»

Zerrin d a rg ı n d a rg ı n sord u : ccO kadar m ı Suat a b i ? ıı

S u a t fısıldadı:

ccTabii çok d a g üzelleşm işsi n !»

cc Mersi!»

Gözleri n i i nd.ird i .

k ı rm ı zı

kesi l m işti .

Kulak

memelerine

So nra herkes odasına çekildi.

44

kada r kıp­


Dü nya lar san ki

gözlü,

tatlı

m i şti ha?

bakışlı

Zerri n i n d i .

genç

O, sarı saçlı. , mavi

adam tarafı nda n beğenil­

Pencerenin ö n ü n e gitti. Tatlı greceyi seyre

ko­

y u l d u a m a , ne m ü m kü n ? N e ay ı ş ı ğ ı , ne ten h a asfalt. ne de çıtırtıla rıyle sakin geceyi dolduran böcekler.

KG�fasında Suat, yalnız Suat: Uzun boy u , sarı kıvır kıvır saçları, b i l hassa, b i l h assa m avi gözleri! Kaabil o l sa da o n d a n hiç ayrı lmasa. Sabah l a ra .

saba h l a rdF3n a kşamiara

kadar

oturu p

konuşsaılar.

Ona kitapları n ı gösterse. okuduğu mmanla rı, defter­ l eri n i . N e demişti? «Tabii c o k da g ü zelleşmişsi n ! » m i ? Ay nanın karşısına geçti.

Gerçekten beğendiği

icin

S ı rtında kileri telaşlaı

çı kard ı . i pek

ni bulsun diye mi?

mi, yoksa adet yeri ­ kombi nezo ­

n uyla dekolte kaldı. Aynada kend i n e uzun uzun bak­

t ı ktaın so n ra m ı rıldand ı : « E l bette g ü zel i m ! »

Güzeldi.

icini

'e

Körpe, t a z e. . Ya göğsü? i p k

ııezo n d a n taşm ıya ça.lı şan yumru l ar? çekti .

Gözleri

yaşarmıştı.

kom b i ­

Ufacık, yumui'

y u m u k elleri n i n tersiyle gözlerini s i l d i . Gecel iğini g i ­

yindi. de

La mbayı sönd ü rd ü , karyolasına girdi.

Uyku tutmak n e m ü m k ü nı. . . Ah . sabah 0Juverse

N i l üfer'e onda·n söz acsa ! Söz acsa ama, doğru

mu? H el e tanıştırm a k . . . Başka çaresi de yok. N i l üf��

o l m a sa

ona

bir başkasına açmak, uzun uzun a n latm a k ,

da.ir duyg u l a rı n ı

N i l üfer'e açılacak!

paylaşma!< . . . N e o l ursa o lsu n ,

Ertesi gün, uykusuzluktan yanan kıpkırmızı göz­

l e riyle N i l üteri

okul kapısında

karş ı l a d ı . B i r c ı rpıda

h e r şeyi a n latt ı . Gözlerinde sevine şimşekleri çakı­ yord u .

N i l üfer şüphey le sord u :

« N e oluyorsun? Nedir telaşın

Zerri n uzun uzun a n latt ı . N.i lüfer g ü l ü m sed i ,

kız?ıı

« Demek sarı, kıvır kıv ı r saçları var? Gözlerı d e

mavi m i dedin?»

45


«Öyle tatlı b i r m avi l i k ki, nası l a n latayım . . . ıı

« Uzun boylu m u ?ıı

«Uzun boylu geniş omuz lu . . . O n u n kad a r g üzel

erkeğe a bi!»

rastlamadım. Herkesten

N i l üfer: «Tuh,ıı

ded i . « Edepsiz!»

«Ne yapayım çok güzel

N i l üfer,

haya l i nd e

Suat'ı

g üze l .

C a n ı m Suat

kardeş ... »

c a n l a n d ı rmaya, çalışı­

yord u . G a l i b a tam d a o n u n tipiyd i . D a h a şimdiden öy l e mera k l a n m ı ştı ki . . . Görmeliyd i , o n u mutlaka gör­ m eUydi. Ama Zerrin g i bi d eğ i l . Sapece görme k için.

o kadcır.

Zerrinse sayı klar gibi söylenip d u ruyordu: << Şiir bile yazıyorm uş.

B üy ü k

m a k istiyor. Bey babam daı. .

bir m u h a rri r o l ­

Ne t u h a f i n san.lar ş u

bey b a b a l a r. . . Her şeyi mutla ka: parayla, kaza ncıa öl­

cerler. Her şeyin esası para mı? Evet parasız h i ç bir

şey olmaz

ama,

gene

de para her şey

d eğ i l d i r! »

B i rden N i l üfer'e d i kkat etti: Dalmıştı. Sord u : << N e d üşün üyorsun?»

N i l üfer içini çekti: << Hiç.ıı

<<Bize gel,

Si I k i nd i :

sen i

o n u n la· tanıştırayı m?ıı

<<Aşkolsun. O n u m u d ü ş ü nüyoru m ? H e m b a n a

n e senin a m c a cocuğ u n d a n

B i r gari psema içi ndeydi.

bir amca çocuğu yoktu?

kardeş?ıı Niçin

o n u n da

böy l e

Ama çocuğu n d a n geçti m .

abisi y a h ut? Sonra Zerrin . . . Ç o k m u güzeldi k i , Su­ << Cok d,a g üzelleşm işsi n ! >ı demişti? Keşke ken­

at:

d i s i n i n de Suat gibi << A . . .

di.

N i l ü f er.

B i rden

Amma

kı:ı.fasında

bir am c a çocuğu olsaydı da

da

güzelleşmişsin!ıı

bir şimşek

çaktı:

d esey­

Zerrin m i

daha g üzel d i , kendisi mi? Suat kendisini görse n e der, n a sı l b u l u rd u acaba?

O g ü n a kşama kadar hemen hemen yalnız bu­

nu düşündü.

Derslerde ne

not tutt u , n e d e öğret­

menlerini di nled i . Henüz y üzü n ü olsun görmediği bi­ ri n e kafas ı n ı n ta kı lması tu hafı naı gitm iyor değildi

46


ama,

bu

v ı r sarı

b i risi,

l a a lettayin

saçlı, m avi

b i risi değildr.

gözl ü , uzun boyl u

i çi n d e yaratmışt ı b i r sefer.

i ki ndi

payd osun'd a ,

a,mcası n ı n

oğlundan

d o k u n m ay a başlam ı şt ı . kad a r ğil,

kızdiğ ı n ı

n efret

de büyüyüp

Kıvır kı ­

b i risi.

Söküp atam ıyordu

Zerri n l e

çı ktı lar.

ba hsed iyord u .

Artı k

Kız

Onu ki :

hala

si n i ri n e

Ona h içbir zaman b u g ü n kü

hatı rlamıyordu.

d e başlamıştı.

Yalnız

Bu

his

geli şiyordu. Kaşları

kızm a k

de­

ş a ş ı l a c a k şekil­

çatıldı.

H er g ü n

yanlarından s ü rt ü n ü rcesine geçen, lat atan l a ra a lt­ ta n a ltta n g ü lerd i . B i rbi rleri ne iyice so kulu rlar, ko l ­

tu klarında ça nta l a rı , adımla,rı nda te,l aş, heyecanda n boğu l urcasına

uza klaşı rlar, a m a

gene

de erkekler

tarafından kava l a n m a n ı n g u ru ru n u duyarlard ı . O g ü n i l k defa bu g u ruru dı.t.ymad ı .

Zerrin habire, sa n k i m a h susta n , amcası n ı n oğ­

l u ndan ba1hsediyor, N i lüfer de sir:ıirlend ikçe sin irlen i ­ vo rd u . B i r a ra boğula.ca k h a l e geldi , «An laıd ı k

kardeş,>>

uzun boylu, g ü zel

ded i .

konuşuyor.

aşık olmuş gibisin. Ne bU?» Zerrin pişkinliğe vurdu ,

«San ş ı n ,

Anlad ı k .

mavi

gözl ü ,

i l k görüşte

« G e l b i z e gör de bak!»

N i lüfer tam ters b i r cevap verecekti ki y a n ı n ­ d a n kırmızı

b i r bisi klet o k gibi geçti. kki ldi. Cat ı k

kaşlanyle bisiklet l i n i n a rkası n d a n sertçe b a kt ı : Ge­

ne oyd u , her g ü n k ü a rsız liseli! Yirmi m etre i lerde

bisiklet i n i

kuvveÜi

bir

frenle

d u rdurup

dön m ü ştü .

l(ı p kı rm ızı yana klaırı . u z u n k i rpikli simsi'yah gözleri ,

kocaman

gövdesiyle en a z ı n d a n otuzurtda gösteri­

yord u . Liseli ·kızlar aras ı n d a kj ner» d i .

Kızlar yollarını

ismi

karşı kaldırıma

«Serseri m i lyo ­

değiştirdiler.

Serseri m i lyoner hemen yan ları n a soku l d u .

Yoldan gel i p geçenler d u rm u ş bakıyorlard ı . N i l üfer tı k a c ı n ı

atm ı şçası n a :

« G e n e m i siz? N e var? N e istiyorsu nuz Alla h -

a ş k ı n a ? Doğru yolun uza gidemiyor musunuz? » Beri k i boyn u n u b ü k t ü :

«Sayenizde, giderniyeru m

«Aa. »

47

efe n d i m . »


Zerrin kı kırtıyla g ü l üverd i .

N i l üfer b u sefer o n a d ö n d ü :

«Aşkolsun yani sun?» « G ü l üyorsu n .

Zerri n ! Yaptı ğ ı n ı b eğ eni y ar

' Büsbütün

Adımlarını açtılar.

şımara cak!»

Serseri m i lyoner, her g ü n künden d e beter

y a pışkanlıkla peşleri n i b ı ra k m ıyord u .

dan

mu-

bir

Arada yanların­

rüzg a r gibi geçip, otuz, k ı r k metre ötede sert

b i r f renle d u ruyor. geri dön üyord u .

Cak zengin bir

f a bri katörü n yeğeni olmaktan başka, a,d a m ı n tek va ­ r1siyd i . On d o kuzunu sürüyqrd u . Cebinde demetle

e l i i l i k , yüzlü kler . . . Har vurup h a rm a n Öğ retm enlerle

ta k ı l ı p

kalmıştı

«B

i raderıı

savuruyord u .

diye konuşurd u . Lise son d a

a m a , u m urunda d eğ i l d i .

N i l üfer her g ü n k ü

gibi

asfaıltın dönemecinde

Zerri n 'den ayrı ldı . Öyle h ı zlı y ü rüyordu

ki

ya nakları

kızarm ı ş , saçları n ı n d i pleri n i ı l ı i< ı l ı k ter basmıştı·: Bir

an ö n ce eve ken d i n i atıp a rsız oğlandan ku rtu l m a k i stiyord u . Her g ü n ta·k ı l ı r, lat a t a r , yan la1rı n d a sürtü­

n ü rcesine ge ç erdi a ma bugun nedense azıtm ı ştı . Sev ­

m iyordu. sevemi y ord u . K a ra kaş, kara göz, a b l a k . hatta b ö n surattan nefret ediyorc;tu. N e diye kon u ­ ş a caktı? B i rden k ı rm ızı bisi klet d u rd u . Ka l b i çarpıyord u . Etrafa b a k ı n d ı . H i ç kimseler yoktu. Evse en azdan üç yüz metre ötedeyd i . Yakı n b i le o lsa seslenemez­ di ki. Seslense, b a bası gene Gü lpem be'n i n kocası Ali'yi te.kardı yanlarına. Koskoca kızın « j andarmaıı y l a gidip gelmesine ne derdi arkadaşları? Alay etmez­ ier m iydi? «Ne

istiyorsunuz benden?»

i ri delikan l ı :

« K a l bi nizi,» d ed i .

N i l üfer nefretle ceva p l adı :

«Terbiyesiz. Seni beybabama söylersem ! »

« B e n i öldürür m ü dersiniz?» «Va l l a h i

bağ ı ra c a ğ ı m

şimdi!»

«Sizi n le

konuşmak istemiyoru m , zorla m ı ? »

« N e d u ruyorsunuz? Bağ ı rsan ıza?»

48


« N i l üfer, N i l ü fe rciğ i m . . . »

«Aa . . . Beni nereden ta n ıyorsu nuz?» «Sizin gibi fevkalade g üzel bir kızı tanı m a m a k

i c i n kör o lmak lazı m ! » N i l üfer yolunaı

devam

etmeyi

dened i , o lm a d ı .

Serseri ·milyoner bisi kletiyle ö n ü n ü kesiverm işti. «Bana bak N i l üfer.

Uzun

latın kısası, seni se­

Al­

viyoru m . D eğ i l avukat Natiz Beyin kızı, H azreti

kızı olsan seni ala c a ğ ı m , ka rı m o l aca1ks ı n ! »

lah'ın

N i l üfer öyle b i r öfkeyle baktı k i , serseri m i lyo ­

n e r ü rkt ü . Bisi kleti n i çekt i , gene kıza yol verd i .

O, öfkeden cılgına dönmüştü. B i r şeyler söyle­

mek , bağ ı rı p çağırm a k mem i şti.

istemişti

Neler söylemişti

la1h ' ı n kızı bile olsan

seni

a ni a , elinden

y a ra b b i !

a lacağım,

gel­

« ... Hazreti Al­

ka.rım olacak­

s ı n ! )) Utançtan yerlere geçiyord u . Terd en

olmuştu.

Eve adeta ucarcasına gelmiş,

be ' n i n odasına att ı .

Yüzükoyun

sırı l sıklam

kend i n i G ü lpem­

kapa n d ı ğ ı sedi rde

omuzl a rı sarsıla sa-rsıla h ı c k ı rıyordu. G ü lpembe h ay ­

retler

içindeydi.

Her g ü n neşeyle gelip, acele ka!h ­

valtı i steyen kıza ne o lmuştu bugün? Y a n ı nıa g i tti, sed i re i lişerek

ya başl2(d ı . Fı rt ı n a n ı n

sa,cla:rı n ı

akşama­

geçmes i n i bekliyordu.

Fırt ı n a n i hayet geçti. Sedirden k a l ktı, G ü lpem­

be' n i n :ya n ı n a oturd u , kollarını ka1d ı nrı n boyn u n a do­ lad ı .

Gü lpembe sordu: « Hayrola?ıı

N i l üfer herşeyi b i r so l u kta a n latıverd i . .

kötü

<<i l a h i N i lüfer,ıı dedi G ü l pembe. «Ben d e başına b i r şey geldi sa nmıştım ... »

«Bundan

ab la?»

daha

kötü

şey

ola b i l i r

mi?

Pembe

«Sen i n başına Devletkuşu konmuş ayo l ! ıı

«Kendine g e l ·rica ederi m , neler söylüyo rsun?ıı «Neler söylüyorum?» << B u

yaştaki

bir gene

n ü r m ü ? N e a y ı p ! ıı

49

kız

böyle

şeyler d ü ş ü ­


« K ı z l a r eskiden on beş i n e bastı mı

derd i ayol !ıı

<< Şimdi devirler d eğ i şt i .

Hem

kocaya g:i­

n e san ıyorsun?

Öyle aylak, serseri b i riyle evlenmektense kendi ken­ d i m i ö l d ü rürüm d a h a, iyi ! »

«:B üıy ü k söyleme. A l l a h

yazdıysa . . .

Hem

niçin

beğenmiyorsun o çocuğu? Yarı n dayısı gözleri n i yu­ muverse dağ taş m a l ona kalacak!» << Rica

ederim kapa bu

G ü l pembe

ö n ü n e koyd u .

üstlemedi.

G ü l pembe'n i n

ğ e n i n eı. Ne

aklı

fen a

bahsi!»

Ka hvaltı tepsis i n i takı l m ı ştı

geti rip

fabri katör ye­

zaman asfalta i nse d e mu hteşem köş­

kün ö n ü nden geçse.

N i l üfer'i

d ü ş ü n ür,

gene

kızın

bu köşke gelin gel m esi n i tasa rlard ı . Fabrikatör Sii­ leyman Beyin d ü n y a l a r kad a r zeng i n olduğunu her­ kes

bil iyord u .

Ad a m ı n

zeng i n l i ğ i

d i l l ere d estaınd ı .

N i l üfer'in böyle zeng i n b i r köşke g el i n g i tmesi ken­

d i leri icin de bulun maz b i r n i met o l m a z mıydı?

Masal lara ren k , koku , yen i entri kler k�a n mu­

hayyilesi

tı:

bu mesele üzerinde

N i lüfer fabri katö rün

işlerneğe başlamış­

köşküne gelin gidiyor. B i r

zaman s o n ra d a hep b i rl i kte köşke göç ü l ü p yerleşili ­

yor.

KOCG\Sı A l i , bura d a olduğu g i b i , a rd a da köş­

kün b21h çesiyle uğraşm aya başlıyor. Kend i n e gelin­

c e ... Fabrikatörü n kahya

köşkünde

hizm etci leri n

kes i l iyor. Oooooh, y a n geliyor her

başına

işi

on­

l a ra emrediyor. Yazda n y a z a da g e l s i n y ı;w l a , g it s i n i stanbu l ! Fa bri katörlerin yay l a , yc:hut Ista n b u l gezi leri ne

tekm i l m işt.

h izmetci leri n i

de

birlikte götürd ü k leri n i işit­

Bir a ra N i l üfer'le gözgöze geldi ler.

N i l üfer.

<< Şu Zerri n ' e öyle kızıyorum h . . ıı d ed i . << N iye?ıı

<<Am cası n ı n oğlu

c i l m iyor! . . ıı <<Gelmiş m i ? ıı

gelmiş diye

<< Gelmiş. Şöyle g üzel, böyle

50

k u rum undan

ge­

g ü zel . . . B a n a. ne?


Sarı saçlı. M avi gözlü, şiir yaz ı yor, büyük m u h a r ­ rir o l acak . . . Bütün g ü n di linden düşürmedi!» Gülpe m be'nin aklındaysaı fa bri ka tö rü n köş k ü . Fabrikatör hiç evlenmemiş. Çocuğu y o k . Yetmişine de merdiven dayadığı söyleniyor. K ı z kardeşiyle ye­ ğeninden baıŞka varisi de olm adığı ndan. . «Suat doktor m u harrir olacakmış,» dedi N i l ü ter. « S u at mı? Kim o ? )) «A... Demindenberi aniatıyorum P'embe a b l a. .

.

Zerri n 'i n a m c a oocuğ u ! »

Gül pembe omuz si l kt i «Doktor,

Para

.

avukat, ecza c ı . . . Bütün

kaze1nıp ra hat yaşamak

b u n l a r niçi n ?

icin değ il mi? i ns a n

ra,h atı b u n l a rsız b u l a b i l d i kten sonra . . . ))

«Ne demek istiyorsun?» «Hiç. Söz ün gelişr. . »

N i l ü ter ona da kızmaya b a ş lam ı ş tı .

istiyord u ? K a ra ka,ş l ı , kara gözl ü leri

Ne

de m e k

sevmiyordu

iş­ te. Zengin diye zorla da sevemezd i. Hem ne ka rı ş : ­ yordu b�·ş kaleın? Odasına çıktı. Sarı saçl ı , m a v i gözl ü , u z u n boylu o l s a hadi ney­ se. O bön b a k ı ş l a rd a n Alla1h saklası nd ı . Ay n a l ı d o l a b ı n karş ı s ı n a g eçti. Saç l a r ı n ı çözd ü . toplad ı . Yandan , sonra ortadan ayırd ı . D a h a sonra gecebaşı :yaptı. O kada r güz e l leş m i şti k i . niçin şim­ diye kadar saçları n ı bu türlü top lameıd ı ğ ı n a şaştı . Ş aş t ı a m a , niçin toplıyacaktı? Serseri m i lyoner içi n mi? «Hadi c a n ı m bıra k şu apta11 ı Onu bunu bı·ra k ama, Suat beni böyle görsel Zerrin'den ci·rkin miyim yani? Hiç te bile. Zerrin'e o sözleri kampliman olsun diye söy l em i şt i r Herkes beni daha g üzel buluyor. HoŞ Suat h a k l ı g:a l i ba . Çünkü beni lıenüz görmed i . Beni görse, Zerrin'e yaptığı kamplimandan dolayı özü r dilemese bile, içten ice pişmanlık -duyar!» Aynadan çekildi . Pencereye g i tt i . Tül perdeleri a rala.pı . Z e rrin ler ş u sıra herhalde salonda oturuyor ol­ malıyd ı lar. Kimbilir, belki d e Suat'la; bera,b erdiler! « . . açaba Zerrin benden söz açtı m ı ? K imbi l i r b el ,

• . .

.

.

-

51


k i de Su at, arkadaşın var mı d iye sormuştur. Zerri n ' d e v a r demiştir. Bir avukatın kızı. Güzel m i cirkin mi? Ne cevap vermişti r? G üzel. benden cak daha g üzel demiye d i l i varı r mı? Diyemez. Kaabil değil . Kendini benden cak daha g üzel sanıyardur a ptal� Apta11 tabii, sersem. Ne d iye a rkadaş oldum şunun­ r a sanki? Kendini beğenm iş! Ben onun gibi; ilk gör­ ci uğüm i nsana aşık olmad ı m ya! Onun gibi a ptal mı­ yım bEin? Koskoca fabri katörün yeğen ini bile red­ detti m . Ama kimbilir, belki de Suat'a bir fabrika­ törün yeğen iyle konuşuyor demişti r. Dem i ş midir a caba.? Y a demişse? Ne yaparım sonra? Suat bana ba kmaz. Baksa bi le. flörtü var diye boşverir. Pis kız. edepsiz kız. namussuz kız ... Ah yaraıbbi ne ka dar bedbahtım!» Pencerenin kenarı na dayanarak ·a ğlamaya baş­ ladı. N e d iye, ne diye iftira ed i liyordu? Sevmiyordu . o n u , o bön bakışl ı , o aptal çocuğu sevml.v ord u , ne cl iye seviyor sanılsındı? Hele uzun boylu sarı saclı, m a vi gözlü biri ne diye böyle sansındı? Gözlerini yumru k l a rının tersiyle si lerek ders ç a l ıştığı masaya gect i . M asanın üstünde duran. Zer­ rin'in zarif portresi ne nefretle ba ktı : «Yalancı ! » ded i . <cSuat'a böyle söylemekten u t a n m ıyor m usun?» Birden kendi sesinden ürktü. Etrafa bakınd ı . Perdeler in ikti. Görü lmesine, duyulmasına imkan yoktu. Ama kimbilir belki de a ralarında böyle bir ko­ : ı uşma gecmemişti . Durdu meçhullerden gelecek sese kulak verdi adeta . Sonra kesinli kle, «Geçm iştir,» ded i . " M utlaka geemiştir Geveze kız. Hem flörtü var. hem de cirkin demiştir beni m i ç i n . Ben bi lmem m i onu? Ne domuzdur o . A m a a la­ cağı olsun! Elbet gözüm görür o Suat'ı ! Hem ne . ncı,sıl olsa görecek beni. Onun beni cekiştirmesinin n e kıymeti olabi lir?)) Zerri n'den g üzel, h em de cok güzel olduğunu i ş pat etmeliydi! 52


tı.

Nasıl? Hiç oimazsa şu anda nasıl? Hırsından Zerri n'in fotoğrafını a l ı p yere fı rlat-

Başına. bir ağrı yapışmıştı. Çıldıracaktı. N e diye, ne dzye gelmişti. şu Suat? Gelmişti hadi, şu pis k ı z neden yalan atm ış flörtü var demişti? Ders mers u murunda değ i ldi . Soyunup yatagı­ na girdi. Yarı n, yarın deği lse öbür gün, öbür g ü n değilse daha öbür gün Suat'la, ne yapıp yapı p tanışma lıydı . Kapın ı n usulcacık açı ldığını, içeriye a nn esinin girdiğini h issederek gözlerini yumdu. Leman Hanım usul usul geldi, elini kızı n ı n al­ nına koydu. Sonra telaşla od adan çıktı . Az sonra kocasiyle geldiler. Nafiz Bey de elini kızının alnına koyup çekti , «Ateşi var!» «Uyandırsa k mı acaba?» «Bi lmem ki..» «Uyandıralım istersen . » «Sen bilirsi n.» Leman Hanım hafif hafif sarstı. Ni lüfer inledi . Sonra gözleri n i açtı . «Ne var a nneciğim?» «Niye erken yattın bugün yavrum?ıı « Bilmem.» «Hasta mısın?» <<Bilmem.» «Bicr yerin ağrıyer mu?ıı Cevap vermed i . Babası nın Asprin içirmeğe i ıa ­ zırlandığını anlayınca, dirend i . Bu kadarı da fazlay­ dı. <d emem,» dedi. «Başı m ağrımıyor ki . . . » «N iye erkenden yattı n?» «Hiic... Uy kum geldi yattım!» Yapılacak bir şey yoktu. Odadan çıktılar a m a , hiçbir mana verememişlerd i . Natiz Beyse büyüttük­ ce büyütüyord u . «Mutlaka bir sebebi olmalı değil m i Leman?)> Lem ı;ın Hanım sıkılmaya başlamıştı : « Olsa söyierdi kocacığım.)ı 5]


<<Söylenıez. Bu yaştaki cocuk psikolojisini bi l ­ misi n ?» «Cocuk diyorsun ama. maşallah genç kız oldu artı k. Göğsünü falan görmüyor musun?» Natiz Beyin içindeki korku kara,n l ı k bir deniz g ibi sal la!fldı. "Görmez olur m uydu? Görüyord u . Gördü­ ğü içindi zaten bu korku. Dünyayı bozan reziller­ den birinin h ışmına uğramasındı N i l üfer? Ta kılmış. hatta hatta sıkıştırıp öpmüş olmasınlard ı ? Titreyen sesiyle, «Leman,» ded i . «Efendim?» «Biz gene Nil üfer'i Ali'yle birlikte gönderip a k­ ş a m üzer ieri de Ali'yle eve dönmesini temin etsek . . . Ne dersin?» «Olmaz. Utaoıyor. Arkadaşlarından utanıyor cıyo l . Hiç kimsen in kızı muhafızla gidip gelm iyor. Arkadaşları arasında alay mevzuu mu olmasını is­ tiyorsun?>> Natiz Bey ısra r etmedi ama, kızı n ı n yatağ a va­ kitsiz giriş sebepleri üzeri nde de sabahla1ra kadar zihin yordu. Ertesi sabah Nilüfer okula. Natiz Bey de işine gittikten sonra Gülpembe'yi bir kena ra çekti: «Akşam Nilüfer erkenden yattı. Ateşi de var­ d i . N için acaba?» Buna G ülpembe de dikkat etmişti . Gülpembesiz yatağa, girmezdi pek, «Bilmem ama h a nımcığ'ı m, z�nnedersem peşi­ ne takılan delikanlının yüzünden'. . . » «Peşine takıla n delikanlı mı? Kim bu?» Gülpembe uzun uzun, baliandıra baliandıra an­ latti . Leman Hanım şehri n e n büyük caddesi üzerin­ deki' koca köşkü hatırladı. Fabrikatörün hemşlresiy­ le görüşm�diği için, serseri milyonerin a nnesi hak­ kında fazla bi lgisi yoktu. Yalnız. Doktor Ali Beyin­ ki nden defalarca işitmişti ki, milyoner fabrikatörün liseye gidip gelen haylaz. m üsrif, sırn�şık bir ye­ ğeni vard ı r. Önüne gelene takılır... «Ne demiş kıza?» mez


«Fazla bir şey söylemedi hanımcığım. A!:jzını :.ı radığım halde, h iç. Dedim ki, seni a lsa1 ne iyi olur Nilüfer değil m i dedim de ... » Sözünü kesti, «Aşkolsun sana Gülpembe! Yaptığını beğendin

rıı i ?

«Ne yaptım hanımcığım? «Daha ne ya paca ksı n? Bizim evde böyle şeyle; konuşu lur mu? Sonra Nfıfiz Bey... isterse milyo ıer olsun, bir serseriye kız verir mi?» Si nirli sinirli çekildi gitti. Gülpembe a:rkasından eliyle «Nahl>ı yaptı . «Vermezse turşu kursun!» Bulaşı klarının başına oturdu. B

Nil üfer o ku lda erkenci kızların voleybolunu sey­ rediyordu ki, Zerrin koşara,k geldi. Gözleri alev alevdi. Heyecanla, «Suat abi seni çok beğendi,» dedi. Nilüfer h eyecanlandı. «N ası l nasıl? Beni beğendi m i ? Nerde g.�r­ rnuş?» «Benim a lbümdeki fotoğra,f lara ba kıyorduk, se­ n i n resm ini görünce, kim dedr. Söyledim .... » Nilüfer'in kulakları vınlıyor, başı dön üyordu. De ­ mek beğenmişti? Deme k Zerrin h a k kı nda düşündük­ lerinden dolayı haksızl ı k etmişti? Demek çok kötL kalbii bir kızdı? Kötü kalbii kız oluşuna m üthiş üzülmeğe baş11ad ı . Başını önüne eğm iş, Zerrin'in yüzüne bakamı­ yor. sanıyordu ki Zerri n: «Sen benim ha k kımda. çok kötü şeyler düşündün ama, ben senin gibi kötü kalbii değilim!» diye düşünecek! Oysa farkında bile değildi. HEl!p aynı içtenlikle an latıyordu: « ... resmini a l bümden çıkardı, uzun uzu n baktı, ;ıma sahiden de uzun uzun ... » Utanmar5a, daha doğ.rusu kibrine yedirse Nilü55


ter'in boynuna sarı l ı r, yana kları nı öpücü klere boğar­ d ı . Demek Suat. uzun boylu, mavi gözlü, san sacları kıvı r kıvır Suat onu beğenmiş, fotoğrafını albümden ç ı karıp uzun uzun ba kac8jk kada r ilgi lenmişti? Artık haminnesi Enise Hanıma onu benzeten kıskançlık yanı arka plana gitm iş, tertemiz, pınl pırıl y,anı ortaıya çıkmıştı . Sevinç şimşekleri çakı­ yordu içinde. Öyle pişman, öyle iyi kalbli, öyle do­ kunsa laır ağ lıyacak kadar yumuşa k ve dopdoluy­ du ki . . . Demek S u at'ın di kkatini cekecek kadar. . . Ama i mkan varmıydı buna? Zerrin doğru mu söy l üyo·r­ d u acaba? Ya mahsustan söylediyse? Ya maksadr alay etmekse? «Bize gel, sizi tanıştırayım!» Can attığı ha:lde: «A.. dedi, ne a.y ıp!ıı «Ayıp mı? Niçin ayıp olsun kardeş? Amcam ın oğlu. Yabancı mı? Şu, matematik problemlerini çöz­ d ü n m üydü?» Nilüfer'in aklı başı nda değildi ki. B ütün gece Suat'ı düşünmüş. çeşitli i htima111er kura ra k sabaıh ı sabah etmiş cok az uyumuştu. Matemati k problem­ leri ne el bile sürmemişti. Ama matematikçi mazeret d i n lemezm iş. sıfırı basarm ış ... Umurunda değildiı. Al­ bümdeki fotoğraflar arasında onun dikka�ini çeke­ cek kadar g üzeldi ya, isterse otuz tane matematikci bir araya gelip sıfırı bassıniarı Zerri n cevap bekliyordu. Alama1yınca tekrar sordu. <cCözdü n m ü ? » «Hayır.» «Ben cözd üm. D�ha doğrusu, Suat a bi çözüverdi bana.. Bak!» Cantasmdar\ defteri n i çı karıp açtı. N i l üfer yazıya h eyecanla göz a1t tı : Zerrio'In de� i ldi. «Bu yazı senin tleğil.ıı Göz kırptı: «Onun! G üzel deği l mi?» «Cok » ...

56


Ded i , utand ı . Zerrin farkında bile olm,a dı. Ra hatlad ı . şimdi de bu yazıyı yazan elin p�rmaklarını düşünüyordu. Herha:lde i nce ince, uzu n, son d erece düzgün parmaklard ı . Hem kimbilir . «Ne o Nilüfer?» Kend ine geldi : «Ne var?» «Ya nlış yazıyorsun kardeş?» Gercekten de yanlış yazmıştı. Aklı b,a şında deg i ldi ki. Lasti kle si lrneğe başlad ı . «Affedersin ... » «Affedersem bir daha yaparsın . » G ü l d ü . Artı k onu da, sarı saçları, mavi .gözleri , ince uzun pa.rmaklarını da kafasından atacaktı. Hem ne olulyordu? Daha y üzün ü bile görmemişti. Ayıp de­ ğil m iydi? Başını kaldırdı, « Evet.>> dedi. «Devam edelim!» Zarif parma1kları a rasındaki kurşun kalem Zer­ rin'in çözülmüş problemlerini d eftere uslu uslu ge­ cirmeğe koyuld u . T,a mamiyle yabancı olduğu, hic ta ­ nımadığı birine ka:rşı bu ilgi gercekten de ayıp, hem de cok ayıptı. Ayıptı, biliyordu ama ... Gözleri gene Suat'ın yazısına ilişmiş eli nde olmıvarak kar fası nda Suat'ın peşin i nce, narin p�rma kları, son r,a da, sarı saçları , m avi gözleri canlaınıvermişti. «A . . . Fazla ge·lmeğe başladın am.a ! » N i lüfer gene güldü, « Patdon.» «Ne va r bugün sende ayol?» «Hiiiiic;L .» «Var var bir şeyler va r!» Ders ziline ka�ar tekmil problemleri kopya etti­ ler. Sonra sınıfa g i rildi, cıkıldı.. Nilüfer'in a klında Su,at, hep Suat! «Suat abinin kayit muamelesi bugün bitmiştir herhalde. Bittiyse yarındaın itiba ren o da liseye de­ vama başlar. Sapahiarı birli kte gidip geleceğiz. i s­ tersen seni de bekliyelim!» « Kaçıncı sınıfa?» . .

5?


de?»

«Suat abi mi? Son sınıt,a . . Sekiiyel im mi seni

«Bilmem ki. Ya geç kalı r da sizi bekleti rsem ?» «Kimbi lir, belki de biz gee kalır seni bekletiri z!» ._-· «Demek Suat abin, serseri mi lyonerin sı nıfına gidecek?» «Sahi h a . . Belki d e arkadaş olu rlar! » « . . . . . . . . )) « . . . . . . . . ?» Akşam paydosunda her zamanki gibi, birli kte çı ktılar. K.apının önündeki gruplan _görün ce i kisinin de kaşları catlıvermişti. Her gün böyle. Ş ı k giyin­ miş bir takım sa.la klaıi". . . K ızlara yiyecek gibi ba­ kar, lat atar, çoğu sefer yüz bulamasalar bile gene de bildi klerinden ş,aşmazlard ı . Adım larını t a m açacaklaırd ı k i Zerrin : « A. . .» dedi, «Suat abi!» Ni lüfer sarsıldı. Titrerneğe başladı . «Hani? n erede?» Birden görd ü : Uzun boylu, sarı saçlı, mavi göz­ lü . . . Tam . tam da istediği. düşündüğü, kat,asında, ya� şattığı gibiyd i . Tekrar göz göze gelmernek icin başı­ nı önüne eğdi . Suat ya nlarına yaklaşm ıştı. . Zerrin tanıttı, «Suat abk..» «Arkadaşım Nilüfer. Harıi akşam fotoğrafını gör­ müştün!» « Evet, anladım. Cok mem'nun oldum ... » El sı kıştı lar. N i lüfer'in ufacık, yumu k eli, deli­ ka nlının sert avucunda eridi sanki. Van yana . yürürneğe başladı lar. Zerrin ortad,ay­ d ı . Nilüfer sarhoş gibiydi . Uzun yolu, son ra, carşıyı yan�ana geçtiler. Ara soka klaıra saptılar. Daha sonra da asfalt caddeye ç ı ktılaır. Suat bir a ra, «Ni lüfer Hanım,» ded i , «her zaman böyle utarı­ gee mısınız?» Zerrin g üldü, 58


«Yo k canım. her zaman güler söyler... » «0 ha lde benden sıkılıyor. . . Bundan sonr.a rahatsız etmiyelim!lı Nilüfer'in a.klı gitti, «A . . . Niçin? Rica: ederim . . . ıı Zerri n'in eli elinde, sıkıyor. sı kıyord u . Taım bu sırada serseri m i lyoner kırm ızı hisi kietiyle peydah­ landı. Hızla gel iyordu Ni lüfer'in yanından sürtünür­ cesine. ok gibi gıeçerken, genç kız: «Ayy,ıı dedi. Suat'ın kum ral kaşları hemen çatı lmıştı . Giden i n ardından öfkeyle ba kıyordut Sord u ! « K i m bu?» Zerrin sinirli si nirli, «Serseri mi lyoner,ıı dedi. i ki kız gül üştüler. Suat ş�şt ı : «Ameri kan filmieri ndeki g i bi değil m i ? » «Evet ama , ne demek istedi yani?ıı «Ne demek istiyecek? Sarkıntı lık. Her zamanki huyu. Önüne gelene takılır!ıı «Başında kasket var, lise kasketi .. Öğrenci de me k?» N i l üfer, «Belki de aynı sınıfta arkadaşl ı k edeceksiniz,, diye söze karıştı . Suat tatlı tatlı ba1ktı , «Benim hakkımda epey bilginiz var demek?• Nil üter kıpkırmızı kesildi. « Demek benimle b..ı kadar meşgulsünüz?ıı demeye getirdiğini anlamıs­ tı. «Zerrin sizden o kad,a r çok qahsetti k i . .» üzeri nde durmadılar. Suat serseri milyonerle il­ g i li bir sürü şey sordu, cevaplar ald ı . Sonunda: « Kazanılmış parayı harcamak d ü nyanın en ko­ lay işi,» dedi'. «Ma rifet, parayı kazanmakta. Pa ra; ka;zanmayı da bir tarafa b ı rakalım, adaım olmakta!» Tam bu sırada gene serseri milyoner.. m üthiş bir h ızla geliyord u . Supt, « Kenara çekilin!lı Diye, Zerri n'le N i lüfer'i yedeğine aldı. 59


Serseri milyoner ablak yüzüyle yanlarından sinir­ li sin i rl i geçti. Suat d u rmuş arkasından ba kıyordu . Ni lüfer her halini beğeniyordu onun. Öfke ayrı, bambaşka bir güzellik vermişti. Yollarına koyuldular. « Demek her zaman rahatsız eder s i zi? »

Nilüfer cevapla�ı. «Her zaman, her yerde, her kad ı n ı . » S uat cevap vermedi ama, iyice içerlemişti . Nil üfer'in ayrılacağı köşede durdular. Suat, niçin sordu klarını sord u . Söylediler. Nilüfer'i yalnız göndermek uygun d üşer m•yd i? Düşmezdi herhalde. ..

«Yalnız mı gideceksiniz?» «Evet.» « i sterseniz sizi ben götüreyim?ıı «Hayır h ay ır. Teşekkür ederim . . . » Olabilirdi ki serseri milyoner gene peşinden ge­ lir, Suat'l� kavga ederdi. El sı kışı p ayrıldılar. Suat'la tanışmanın hazzıyle uçuyord u . Tam, tam

istediği, içinde yaşattığı gibiydi . Sarı kıvır kıvır saç­ larını, mavi g,ö zlerini, boyunu, öfkesini her şeyini seviyordu. Birden gerilerde bir vınıltı .. Döndü: Felaket! Ge­ liyordu, serseri m i lyoner dolu d izgin geliyordu! Kaldırıma çıktı. Az sonraı kırmızı bisiklet gene dünkü gibi önün­

de zınk dedi durd u . Serseri milyonerle karşı karşıyaydılar, gözgöze. K�u siyah, simsiyatı gözler, katran karası saç­ lar, çatı k simsiyah kaşlar. . . Nefret ediyordu Nilü­

fer.

Serseri milyoner sordu: «Kimdi o?»

Nefretle cevapladı, «Sarıa ne?» «Seni n yanında ne maksatla bulunduğunu öğ ­ renmek istiyorum!» «Sana hesap vermeğe mecbur değlllmil «Mecbursun.ı> 60


«Yaa .. Tuhaf!» «Tu haf ama, gerçek. Çünkü, karım olacaksin!• Nilüfer'in gözleri doldu, <<Terbiyesiz, küstah ! » «Belki. Ama.. b u n a karar verdim N i lüfer. iste· sen de istemesen de seni . ... » «Bana N i lüfer diye h itap edemezsin, seni tanı­ mıyorum, tanımak ta istemiyorum. Defol git yolu­ np !» << Emredersi n ! » Bisi kleti ni çevirdi, atladı, hızla uzaklaştı. N i lüfer dönü p bakmadı bile. Hemencecik u nutmuştu. Zaten u nutmak zorundaydı da. Aksi halde iş büyüyebilir, babası peşine bahçıvan Ali'yi takSıbillr­ di. Koltuğunda çantası. bahçe kapısından girdi. SU·· �t'la doluydu. Onunla tanışmış, konuşmuş, bağenl i­ diğini onun ağzından öğrenm işti ya. Vızgelirdi dün­ ya,! Gülpem be'nin odasına geldi. Eskiden olduğu gl­ bi. kadının boynuna neşeıyle sarıldı, <<Bil bakalım Pembe abla, bugün kiminle tanıştım?» <<Suat abiyle!ıı <<Sevi ncinin sebebi bu demek?» N i lüfer utandı, <<Aşkolsun Pembe abla .. » <<Hadi hadi ağız yapıp durma, I çiniz ister de dı­ şıniz bıra kmaz. Sizi gibi · mektepliler sizi!» Gitti kahveltısını getirdi, önüne koydu . Nilüfer dargın d a l g ı n ka·rnını doyururken Suat'ı , h•3P Suat'ı düşünüyordu. G ülpembe farkındaydı işin ama, memnun değil­ di. Ne d iye önüne çıkan kısmeti ·tepiyor da, yaz;nın züğürdüne gön ü l veriyordu? Kendisi olmalıydı k: onun yeri nde. . . «Tevekkeli, bir kızı kendi keyfine bırakır­ san ya davulcuıya varır Yf3 zurnacıya dememişler?ıı diye .a klından geçirdi. .

61


9

Okula birlikte gidip geliyorlaırdı. Nilüfer erkenden uyanıyor, içinde bir sevinç, bir sevinç .. Uzun uzun y ı kandıktan sonra geçiyordu ay­ na karşısına. Ta,ranıyor, taranıyor, taran ıyordu. Suat'a güzel, çok güzel görünmemek için zavallı saçları nı n e hallere sokmuyordu! Yandan ayırıyor olmuyor, bo­ zup ortadan a,y ırıyor olmuyor, arkaya tarıyor olmu­ yord u . Esast,a oluyordu tabii ... Saçlarını hangi biçim­ de tarasa ya kışıyor, her tarayışta · bambaşkaı bir gü­ zellik alıyordu c:ıma içine sinm iyordul. G üzel, çok gü­ zer olmalı, Suat bu güzellik karşısında kendini kf�y­ betmeli, başı dönmeli, «Ah demeli, aıh N i l üfer' ne kadar g üzelsin ! >ı Sabahları evden erken erken fı rlıyor, dönemec­ te heyecanla bekliyordu. Ni hayet geliyorlardı ama. onun icin gelen tek kişiydi: Suaıt! Zerrin umurund;a deği ldi\ Gözll erini d el i kanlının ma�i gözlerine di­ kfyor, elini uzatıyor, kendinden g eçiyordu. Bu el, Suat'ın kalın kemikli, sert eli ne sıcak n e kudret­ llydi ! Ufacık elini bu kudretli ele teslim ettiği anın heyecan ı n ı bütün gün unutamıyordu. Suat"la henüz pek bir şeyler konuşmamıştı. Bü­ tün tuva letine, titizliğine rağmen Suat henüz: «Ah­ Nilüfer, ne kadar güzelsin ! » dememişti. Dememişti ama kayıtsız da değildi. Bunu anlıyordu. Elini sıkar­ kan gözlerinden taşan mana, kudretli elin titreyişl, ateş gibi yanışı, Suat'ın kayıtsız olmadığ ını açıkça belirten şeylerdi. Elbette bir gün bir fırsat düşecek onunla yalnız kalaca ktı. Kimbi lir, belki o zaman bi r şeyler söyliyecekti. Yoksa utanıyor muydu? Hiç de öyle görünmüyordu. Ama bili n mez, belki de «Seni seviyorum N i lüfenı demek büyük cesa ret işiydi . Acaba kendisi mi söylese? Nasıl? «Sizi sevi­ yorum, sizin her halinizi, her şeyinizi her hareketi­ nizi seviyorum!» mu desin? Bunu diyemezdi, ölse diyemezdi. Geceleri odasında ders calışı rken ne mektu plar yazmıyor, neler nelerden söz açmıyord u ! Hemen h e r gece odasına erkenden kapanıyor, defterinin ortası ndan kopardığı bir tabaka kağıda hisleri ni döküyordu. Neler yazmıyord u ! 62


Sonra temize çekiyor, lev;:ı ntalayıp katlıyor, göğ­ süne, sert memelerinin a rasına saklıyordu. E rtesi gün onu m utlaka verecektir. Zerri ne his­ settirmeden. el sı kıştı kları sıra, m utlaka m utlaka . . . Ama sabah leyin buluşunca ir:a,desi eriyiveriyor­ du. Ya sevmiyorsa? Ya mektubunu okuduktan son­ ra : «A. . . Ben sizin le kardeş g i bi konuşuyordum. N e ayıp!» derse? « . . . pek ala d a diyebilir. Niçin de­ mesin? Belki de Zerri n 'i seviyor. Zerri n çirkin bir kız değ i l ki. Sonra, amcası n ı n kızı. Bir çatı altınd1alar. Her a n buru n buruna . . . Eğer böyle bir şey var d a benden sakhyorlarsa? O za,na n ben n asıl zavallı. nasıl gülüne duruma düşeri m ! Pusula,m ı Zerri n'e gös­ terir. Başbaşa verip okurlar, gü lerler, a.lay ı>derler. Sonra da her şeyi benden saklayıp a l�yla r ı n cı de­ vam ederler. Ne yıo>ıParım o z,a man?» Aklına korkunç şeyler geliyord u : « i ntiha r ede­ rim ! » Kurtuluş bundadır. Bir şişe tentürdiyotu tepeye di kip, bu güzel, bu yaşanası Dürwa'dan göcüp git­ mektedir. ici nde bir kımıldanma. bir kabaırıp �aşma . . . Bu ta1şma peşin gözleri nden dökül ü r, sonra bütün göv­ desi titreye, sarsıla sarsıla başiard ı h ıckırmayaı. Uzun uzun ağlard ı . Ö n ünde kitap, defter ne varsa ısla n ı r. başının bir hareketiyle saclarını geriye aıta:­ rak söylenirdi: <<Ah, yarabbi ne yap m a l ı , ne yapmalı?ıı Onun için belki en doğ rusu yatmaktır. Kalkar, soyu nup yatağına girerdi. l.Jııt k u tutmak ne mümkün! B u sefer de ölümünden sonra nelerin olabi leceğini düşü nrneğe başladı: Gece. El ayak cekilmiştir. Odası na kapanıp, ka­ pıyı arkasından sürgülüyor. Peşin Suat'a1 bi r veda mektubu ya;zmal!d'ır. M ektup a m a, uzun uzun değil. kısacık, şöyle: «Sevgili Suat! Hiçbir zaman seni n olamayacağ ı m ı bildiğim bu d ü nyada1 yaşamaktan n e cıkar? E lveda!>> Sonra, koca b i r şişe tentürdiyotu su ba1rdağ ına boşaltı p bir nefeste dikiyor. Az sonra m üthiş s,a n­ cılar başlıyor. Yatağında kıvrana kıvrana ölürken 63


oda kapısı kırı l i p içeriye a nnesiyle baıbası Q:iriyor­ lar. Beybabası bilhassa, çılgına dönmüştür. Annesi baygınlı klar geçi riyor. Ne yapaıc;a kları nı şaşırm ıştı­ lar. Behcıvan Ali doktora koşuyor. Doktor şüphesiz Zerri n'in ba:bası. Pijamalarıyla geliyor. Geliyor ama iş işten geçm iştir, son nefesini vermiştir N i l üfer. Annesi bayı l iyor, beybabası aklını oynatıyor. Derken kara haber Zerri nle Suat'a , bil·hessa Suat'a u laşıyor Suat haberi alı nca ne ya.pe,�dı acaba? <' Pişman olur herhald e. Belki de a ğ lar. Ya hut o d <:>. s ı n a kapanır, h aftalarca dı şarı çıkmaz. Belki de kendini öldürü r!» Gece rüyasında hemen hemen aynı şeyleri gö­ rerek, kabuslar içinde uyanıyor, bir dah a uyuyamı ­ yord u . Karyo le.sından kalkıyor, pencereye g idiyor. Su­ atların evi ne doğru gözlerini di kiyor, öylece kal•­ yordu. Bazan saatl a rca. Arada evden çıkıp, onlara g itmeyi düşünmüyor da değ i l d i . Deği ldi ama, ya Suat <<A . . . Ben sizinle kaırdeş gibi konuşuyordum• Ne ayıp!ıı derse? Bir gece gene böyle pencere önünde beyaz ipek geceliğiyle d i kilmiş d ı şariarı seyırederken, köşkün önündeki asfaltta bir karaltı peyda h landı. Bağula­ cak kadar heyecanlı, gözleri ni k8jra ltıya d ikti . Ay bulutların gerisi ndeydi, d onu k bir ı Ş ı k vardı . . . Ka­ ra lt! ağır ağır geldi, korkak , çekingen, pencerenin tam karş·ı sınd,a durdu. Kimdi ac;:ıba? Serseri m i lyoner olmasın? Benzemiyordu. Serseri mi lyoner kaba, ağır, han­ talcl ı . Buysa . . . Birden her şayi an lıyara k , fırtınaını n ça!kal,adığı deniz gibi heyecanlandı: Oydu Suat. ta kendisi! Artık tereddüde, şüpheye, korkuya, şu veya bu i htimali düşünrneğe lüzum yoktu. Suat'tı gelmişti . evinin önüne kadaır gelmişti, ona, sırf ona g1elmişti. bekliyordu . . . Sırtına bir şey almayı o lsun akıl ederneden oda­ dan ç ı ktı . Karanlık safayı beyaz bir gölge g i bi geçti . Sürg ü l ü kapıyı şaşılacak bi-r sessizlikle açıp dışar ı süzüldü.


Suat'tı evet, Suat! Elini donmuş avuçları içine alarak fısı ldad ı : «Cüretimi mazur görün . Affedersiniz. i htimal büyük, co k münasebetsizlik ama . . . >> Nilüfer tek cevap veremiyor, içi içine sığmı­ yordu. Bir ara bir şeyler mmldandıysa da, önem li de­ ğildi. E l ele ba.hcenin gerilerine doğru y ü rüdüler, li­ mon, porta;kal, vişne, kaıyısı ağaçlarının karanlık den izinde kayboldular. Koyu kara nlığa göm ülmüş bir portakal ağacı n!r. altındaı yan yana otutuyorlard ı . Eli, gene adam ı n avuçları içindeydi. «Bana darı lm ıyaca ksınız değ i l mi?ıı «Size mi? Danlmak mı?» «Teşekkür ederi m . Kaç vakittir sizinle açık açık konuşmak i stiyordum. H atta, tuhaf belki, mektup­ lar ya.zdım, ama verrneğe cesaret edemedim.» «N için?» «Reddedilmekten korktum!» N i lüfer tek kelime söylemedi, kendini delikan­ l i n ı n koliarı n a . bıraktı. Başı kalbi n i n üzerindeydi . Kuwetle çarpıyord u . Gözleri ni yumdu. M engene kadar kuwetle sıkan kolların arasında, kendi nden geçmişti . H ayaıt ında h i ç böyle aın�ar yaşamadığı n ı , bunun bambaşka bir şey olduğunu düşünüyordu. Birden dudak dudağa geldi l er. Sonra nemli top­ rağa yuvarlandılar. N i lüfer kendi n i tamamiyle bıra kmıştı, itiraz et­ m iyord u . Değil bu, çok cfıaha i leri gitse bile itiraza mecali yoktu. N e çı kardı? Ne olabilirdi? I sterse çok l<ötü olsundu sonu. Vız gelird i , umurunda değildi. . . Gene adam fazla i l eri gitmekten kaçındı. Kalktılar. « Fotoğrafınızı gördüğüm anda sevdim sizi!>� «Ba.n a niçin siz diyorsu n?» «Bilmem?» «Sen, de.» «Peki.» «Benden önce .başkasiyle tan ı ştın m ı ? » 65


« Hayır, yahut pek az. Mektup yazanlar oldu ama. . . » Ni l üfer sertçe baktı, «Ceva p vermedi n mi?» «Hayır.» «Ya lancı . . . » «Vıal laıhi, gözlerim kör olsun ki . . . » N i lüfer'in içi ,gitti. Mavi gözlerin kör olması . . . Dayanamadı . Boynuna sarıldı. «Bir daha böyle yem i n etme!» «Peki .>> «Beni ne kadar seviyorsun?» «Dünya lar kad a r. Sen?» «Ben de . . . » Sa�t gecenin i kisini geçiyordu. Lem an Hanım uyandı . Kocı?<Sı mışıl mışıl uyu· yordu. Karyoladan usu l lacık indi. Tuva lete gidecek­ ti . Odadan çıktı. Karanlık safayı geçerken aklına N i lüfer geldi. Kaç vaıkitti r sabah ları çok erkenden kalktığ ı , ayna karşısı nda uzun uzun tarandığı, ev­ den erk€n çıktığı, gece yarılarınaı kadar masa ba­ şınde• heyeca nlı heyecanlı bir şeyler yazdığı gözün­ den kaçmamış, ama sebebini de sormamıştı. Koca ­ sına açaca k olmuşsa da, vazgeçmişti. Evhamlı apa­ rnın evhamını büsbütün a rtırm aktan başka n eye yar91yaca ktı? Tuvalete girdi ç ı ktı . Dönüşte N i l üfer'in odasına uğradı. Kapıyı Itti. Tavandaki kırmızı gece lambası yanıyordu. N i lüfer de herh a lde uyuyor olmaılıydı . Kapıyı çekip odasmın yolunu tuttu. ,içeriye tam girecekti ki, salon kapısının açı l · dığı n ı , beyaz b i r gölgen i n içeriye usullacık kaydığın ı görerek d u rdu. Gölge, aşırı çekingen likle salonda adeta kayara k i lerlerken, tanıdı: «Nerden geliyorsun böyle?» N ilüfer irkildi. Kalbi çarprnaya ba,şladı•. Cevap veremedi. Annesi tekr,ar sordu, «Ha? Nereden ? » 66


Bir yaJan atmak. i nandırıcı bir ya,la n atmak, annesi n i a ldatmak zorundayd ı. «Hiç a nneciğim» dedi. «Bahçeden.» «Ne işin vardı bahçede?» <<S ı kı ldım da h ava a l m a k icin . . . » << Gecenin bu saatinde? Saat ikiyi geçiyor ev­ ladım!ıı «Ders calışmıştım. Uyku tutmadı . Hava almak istedim . . . ıı Leman Hanım in�nmış göründü. Yoksa kaç va­ kittir dikkatinden k�çmıyordu. Başında bir şeyler dolaşıyordu kızı nın, mutlaka. Dalgınlık, telaş. heye­ can . . . Boş değildi. « Pek ala, dedi. Ama sırtına bir şey almadan çıkma bir daha. olmaz mı?» «Peki .anneciğim.ıı Odasına g i ri p kaıpıyı usullacık örttü. O geceden sonra b i r daha buluşiT\adı la r ama Ni lüfer ne kadar i stiyordu bunu. Sık sık buluşmak. kuvvetli kolların �rasına kendini atma k , gözleri n i yumu p kendinden geçmek. . . Bir g ü n Suat yalnız geldi . N i l üfer memnun. gene de sordu, «Zerrin nerede?ıı «Rahatsız.» « N esi var?» «Soğ uk a lmış. Hem . ne ya pacaksın onu? Böyle daha iyi değil mi?» Bulutsuz. masmavi gök, ortalığı altın gibi parl c>..t an kuvvetli güneş. Su�t. « Hava ne güzel değil mi?ıı d iye sordu. N i lüfer de aynı şeyi düşünüyordu. «Co k.» «Hava bu kada r güzel olu nca insanın aklına neler gelmiyor deği l mi?» «Neler geliyor?» «Okulun sı kıcı lığınf düşün üyorum . . . » N i l üfer de aynı şeyi düşündü. Yıllar 'yı l ı ezber­ lediği yüzler. k,aratah ta. sı ra,lar, sınıf duvarı ndaki tabiat levha·ları filan:


«Ha klısın, dedi.» «0 geceyi bir türlü u nutamıyorum.:t N i l üfe r g ü ld ü , «Ben de.» «Demek a nnen . . . Peki, ü stümüze gelseydi ya?» Ni lüfer omuz silkti. «Gel i rse gelsin.» «Ne cevap veri rdin ? ıı «Hiç. Her şeyi o lduğu g i b i söy lerdim » «Ne derd i n mesela?» «Ne diyeceğim? Sevişiyoruz derdim . . . » «Baban? «Mera kta n kendi kendini yerdi, yesin. On a ne?» Okula dönülecek köşede bi ri::l e n duruveren Suat gene kızı n elini tuttu: « Ha yatı nı zda oku ldan kactı nız mı hic?ıı N i l üfer işi anlamıştı. «Hayır» ded i . «Vazgeçelim m i gitmekten?» «Okula mı? Olur mu?ıı «Niçin o lmeısın? Kı rl ard a gezer dolaş ı rı z. B i r porta kal bahçesi biliyoru m , nehrin kenarında. H a ri ­ ka!» N i lüferin kafası ndan o gece geçti. «Peki ama» d iye gevşedi . «Duyulursa ya ?ıı «Nereden duyulaca,k? Zerrin hasta. Kırk yılın başı b i r gün gitmemişsin ne cı ka,r?ıı N i lüfer cevap vermed i . Eli deli kanlın ın elinde, s ü rü kl en di . N eh i r kenarı ndaki portakal bahçesi gercekten de nefisH. Zaman zaman ,portakal yemeğe g e le nl er olursa da, S2ibahları tenhaydı. Gene öyle, kimseler yoktu. i htiyar sah i bi , kerpic kulübesi n i n önünde ça­ mur karıştırıyord u . Şöyle bir baktı. Suat'ın selamı n ı b;aş.ıyla a lı p işine koyuldu. Nehir kenarına indi ler. Köpüklü sular kıyıyı döverek ağır ağ:ır a1kıyor. etrafta beyaz kanatlı kelebekler uçuşuyord u . N i l üfer cantasını kalın bedenli portakalın altına a tt ı . Ku vvet li güneş siyah saten göğ üslüğü ici ndeki .

·

68


bedenini kavramış .tatlı tatlı y akıyordu. Kollarını açtı : «Ooooooh, dedi. N e güzel değil mi?» «Cok. Hele seninle yanyara olunca! » « N e düşünüyorum bi liyor musun?» «Ne düşünüyorsun?» «Beybabamı. Bizi burada görmeli!ıı Suat. «Sa hi» dedi. «Dün a kşam amca m anl.a tıyordu . . . Cok tuhaf adarnmış beybaban. i nsa1n lard�n kaçıyar muş değil mi?» « Evet. G üveni yok i n sa n l a ra . . i lle beni çok dü­ şünüyor. Avukat olacakmışım, yabancı d i l ler bi le­ cekmişim bi lmem ne. I nsan hem h erhangi' bir m es­ lek sahibi olur, hem d e . . . » « Ha,y atta;n kam alır değ il mi?ıı «Tabii!» « Porta kalın kalın gövdesi dibine yanyana otur­ d u lar.» Ni lüfer, «Kötü kad ı n olmamda n korkuyormuş» dedi. «Baştan çıkmarnam için beni insa niC�trdan saklamak istiyor. . . » «Ama i nsanlar . . O uyurken ba h çesine g i ri p. . . » «Yahut o işindeyken okuldan kaçı,rıp . . . » Kahkah alarla. güldüler, sonra. kucaık kucağa geliverdiler. Artık her şey silinmişti. Dudak duda• ğ,aydılar. Nilüfer o geceden daha bayıltıcı buluyor­ du. Gözlerini yummuştu. Gözleri ni açtı, genç adamın mavi mav i g ülen gözlerine baıktı . . . Sonra tekrar yu md u. ..

­

.

.

N i l üfer ağlıyordu. Suat telaşlandı: «Ne var? N icin ağlıyorsun?» « H iç>> dedi. «Sa hi niçin ağlıyorsun? Sana bir za,r;arım dokundu mu?ıı «Onun icin değil, başka.» Suat eği ld i kol larının ara,sına 2tldı . I srar etti. N i l üfeır anlattı ,

69


<<O kuldan kaçıp, b.a hce köşeleri nde. . . Bi r öğ­ renci icin çok ayıp değ i l mi? Mesela, üstümüze ge­ l iverseler, kavgaya tutuşsan. Kara kolluk olsa k . . . » Suaıt hemen ciddi leşti, «Oimayız.» « N için olmıyalım? Pek ala da olabi liriz.» «Olursak. . . B.an a niçin g üvenmiyorsun? Hatam ı tamir etmiyeceğimden m i korkuyorsun? Kosko­ ca adamın. Senin icin her şeyi göze almasam bu­ ra l.ara; kadar gelmezdim.» «Teşekkür ederim ama, sen d e bir öğrencisi n hen üz! . . » Ewela. « Doğru. Ama senden biraz farklıyım. erkeğim, sonra lise son sınıfd,ayım. Okulu bırakır. b·i r iş bulabilirim.» Çok inandı rıcıyd ı. « . . . evleniriz. iki odalı bir evi miz otur, küçücük. He·r sabah erkenden uya nırız. Ben fileyi alır çarşıya, giderim. Et. ekmek, sebze n e lazımsa a>l ır geliri m . S e n beni kapıda karŞılarsı n . Kahvaltımızl y1apa rız. Sonra iş,ime giderim . Kalbirnde sen, yalnız ve ya�­ n rz sem Masamın başında yalnız seni d üşünerek.>> «Ben de yemek taneeresi nin başında seni ! » «Birkaç saat ayrı kalma ı n dayanı lmaiZiığı icinde . . . » «Sa br:ımız tükenerek . . . » « Buluşma zamanımızı iple cekeriz!» «Ama benim sabrı m taşıverir ba karsın . . . » « N e yapaırsın?ıı «Ne yapacağ ım, hiç. Asarım daireyi, öğle pay­ dosundan yarım, yahut bir saat önce geliveririm.» «Ben belki de mutfa kta yemekle, meşgul olurum o sıra. . . » « D a h a iyi. Anahtarım vardı r, kapıyı usulcacı k acar g i rerim. Senin haberin bile o lmaz. Belki de gazocağının sesine sesini uydurmuş, bir türkü söy­ femektesindir . ıı « Kimbilir?» cUsulcacık girer, seni ,arkandan kucaklayrveri­ rim.» Ni lüfer sa lıiden kucaklanmış gıibi gıdı klandı, . .

70


mi?»

«Ayy yapma Su at, öyle yapma kbı «Gıdıklanır mısın?,> «Cok.» «Daha iyi ya . . . » «$aşanm. Böyle erken nasıl geldi n derim değ i l

«Tabii. Derim ki, sen i n icin deri m , hasretine d,ayane,madığım icin karıcığım derim.» «Sonra?» «Sonra . . . » (Güldü) «Getir kulağı n ı ! » N i li.ıfer gıdı klanmışcasın a güldü, kızardı, delikanlının ağzına eli n i n tersiyle hafifçe vurdu. «Ne ayıp ! » «Ama hari kulade değ i l mi?ıt N i l üfer cevap vermedi. Önüne bakıyordu. Hala k ı p kırmızıydı ama utancı ndan değ i l . Kafaısından «O an» geçiyordu , «O a n i >> yaşıyordu. Suat devam etti, «Cocu klarımız olur, on ları herkesten çok başka t ü rl ü büyütüp yetiştiririz.» «Beybabamın beni yetiştirmek i stediği gibi de­ ğ i l mi?» «. . . . . .. . . . . . . . . . . .» «Elin oğlu bizden habersiz bahcemize girer, kı­ zımızı ağaçların a ltın,a çeker. . . » «Yahut porta kal bahçesine götürür. . . Hayat, bu be N i lüfer. Valiahi hayat bu! Bir d e neyi seviyorum biliyor musun? Küçücü k evimizde yapayalnızız. Ama şi kayetci değ i l i z. Dışıarda kurtlaır gibi uluyan bi r kış. Biz sıcacık odam ızda, karyolamızd�yız. Sana m üthiş macera romanları okuyorum. Sen korkarak bana sa­ rılıyorsun, kocaıcığım diyorsun , canım koc,acığım, korkuyorum. Ama zarar yok, devam et! Ben devam ediyorum. Dışarı n ı n vahşi uğultusu . . . » «Yahut aşk roma n ları okuruz . . . » «Canımız h angisini i sterse . . . » «Roman, insa n ı h ü ngür hüngür a,ğ l atmalı!ıı <<Ui Dam O Kamelya gibi..» «Ya hut Varter gibi. Okudun mu Varter'i?ıı «Hayı r. Ben daha çok bizimkilerden okudumı.»

71


«Varter'i mutlaka oku. Ben bel ki yirmi defa okudu m ! >ı Gözleri daldı mı rıldandı: «Bir Varter de ben olma,k isterdim!» «Nicln?ıı «Cünküüü . . . » Cevap vermed i . « Bu roman ç o k mu güzel?ıı Tam bu sırada bir yerde kaba bir öksürü k. i r­ kildiler. N i l üfer'in gözleri korkuyla büyüdü . Etrafa heyecanlaı ba kıyor, sesin sahibini araştı rıyorlard ı . Nilüfer Suat'a sımsıkı tutundu, «Gidelim Suat. ne olursun gidelim. Ço k korkuyoru m ! » «Korkma, g üven bana ! ıı «Güveniyorum ·a ma. gene de korkuyorum . . . » Kalktı lar. Porta kal bahçesinin hafifçe nemli . ama sımsıcak toprakl,arı üzerinden, dışarı ç ı ktı lar. O gün Nafiz Bey, eve her zamandan erken, her zamandan başka, coşkun bir neşe içinde geldi . H atta ca:ntasından anan,as l i körü cı kaırdr. Leman Hanım şaştı , «0 n e o?ıı Nafiz Bey güldü, « Li kör!» «Dehşet!» «Haklısın. Benim icin sa hiden de dehşet ama. bildiğin gibi değ i l , sevincimden uçuyorum!ıı «Sebep!» «Kaba m üvekkillerimle Barodan kurtuluyorum a rtı k.» An lattı: Serseri m ilyonerin dayısı fabri katör Sü­ leyman Bey hususi aırabasın ı gönderip fa,brikaya da­ vet etmiş. Uzun uzun g örüşüp konuşmuşlar. Adamın bir umumi vekile i htiyacı varmış. Gerek f abrika. ge­ rekse civar kasaba ve köylerdeki « Emva l i gayrimen­ kuleıı si ile alakalı işlerle uğraşaıcakmış. Aylık ücret vesaire üzerinde de mutabı k kalmışla·r. Hatta fabri ­ kadaki zarif bürolardan birisi yazıhane olarak tah­ sis bile edi l m iş << artı k ne Baro, n e d e lafını bilmez kaba sa. . .

• • •


ba· m üvekkillerim! Nihayet bir hafta içinde bütün işlerimi t8(Sfiye edip, fabri kadaki büroma yerleşece­ ğim.» Leman H a n ı m da memnun oldu. «Bu adam söyledi kleri kadar zengin mi sahiden? « Hem de n,ası l . . . Fabri kadan baışka civa r kasaba ve köylerde emlaki, uçsuz bucaksız tarlaları var. Bu tarla lar y üzü nden de köylülerle ihtilat halinde . Fuzuli işgalleri m a h keme yoluyla temizleyeceğiz. ıı Elini yüzünü yı kamsık üzere musluğa gitti. Gülpembe salonun bir köşesinde, konuşmaları din lemiş serseri mi lyonerin dayısından söz edi ldiği ­ ni anlamıştı ama, niçin edildiğinin farkı nd,a değ ildi . Nazif Beye havlu tuttU'. Nazif Bey yeni işinin sevinci içindeydi. « E ,» dedi. « N asılsın baıkalım Pembe abiSi?» Gülpembe, beyin böyle i ltifatlarına alışkın olma dığı icin şaştıys,a da: «Sağ lığınıza d uacıyı m beyefendi..» Cevabı n ı verdi. «Artı k Barodaın da, kabaı saba m üvekkillerimden de kurtuluyorum Gülpembe. Nihayet bir hafta sonra fabrik,adaki zarif büromdayım . . . » Kurulandığı havluyu uzattı. Gülpembe ·a ld ı Hiçbir şey anl�mamıştı. Natiz Beıy karısının ya,nına döndü . Gene kadın düşünceliydi. Yanına ya kl aştı . Oturduğu koltuğun kenarı na i lişti, sa.c la-rı nı a kşamaya başl� ı . « Nen var ca nikom?» Leman Hanım içini çekti. «Hiç. Daldım öyle. . . » «Yoksa yeni işimden m emnun olmadın mı?» « Fena d eğil ama, köylülerle kötü kişi a lacağı n bi r tarafa', uzun. meşakk.atli yolculuklara katlanman ic�p edecek.» Natiz Bey koltuğun kena nndan indi. « Edecek tabii.ıı «ihtimal geceleri de yatacaksın . » ıdcap ederse.» « Kışta kıyamette, yağmurd.a çamurda. . . » Gözlerini kocası na dikmiş, endişeyle baıJ<Iıyordu. -

.

-


U fa k tefek adam, elleri arkası nda, kaba tüylü halı­ n ı n üzerinde ağır ağır gidip geliyordu. Karısı haksız değildi. Sü leyman Bey hesabına köylülerle kötü ki­ şi o la,cağı şüphesizdi. Kötü kişi olmaktan geçtim. Tren , otobüs işlemeyen sapa kasabl3!, kaylere hay­ van sırtında gidip gelmesi gerekecek, k,asabaların gübre kokan pis otel leri nde sabahlamak zorunda ka11acaktı. Ama ne olursa olsun. bütün bu zahmetler çe­ k i lmeğe değerdi. Alacağı maaşlarla pri'mler, serbest avu katlı ktan kazandığıyla1 hiçbir zaman kıyaslanama­ yacak kad a r bol o laca ktı·. Bir, iki sene dişini sıktı mı, Ni lüfer'in Ü niversite t,a hsili için istanbu l'a rah.at­ caı yerieşebilecek duruma geleceklerdi. giderken, Likör şişesini alm a k üzere masaya i çerden Ni lüfer'in öksürüğü geld i . Likör şişesine uzanan e l i öylece kald ı . Döndü, «Ni lüfer mi?» « Evet.J> « Evet.» «Niçin? M ektepte değil mi?» «Gitmişti . Hastalanmış, erken geldi.» «Hastalanmış mı? Tuhaf . . . ıı N i l üfer'in odasına gitti . «Neyin var evladım?ıı «Hastayım babacığım?ıı «Neren .ağrıyor?ıı «Ba;şım .ıı yoktu Elini kızı nın başına koydu. Ateşi filan ama, var gibi gelmişti . «Va h yavrum va h . . . Cak mu ağ,rıyor?» N i lüfer attı, «Cak ağı rıyor.ıı Yeni işini filan un utmuş. neşesi u cmuştu: Karı ­ sını n yanına geld i . «Cayı·r ca,y ır yanıyor. Doktor m u çağı rsak ac.a.­ ba?ıı «Yok canım. Doktorluk bir şeyi yok bence . . . » Natiz Bey gene elleri arkasında, salonda gidip gelrneğe başladı. Kızın hastalığı ağı·r bir h�stalığın başlangıcıysa ya,? E hemmiyet verilmediği icin ar-

74


t a r , azıtırsa? Azıtınca önünü a lamazlarsa? Kız elden g iderse? «Doktor Ali'yi çağı rtsa1k fena olmayacak Lema,n . » ((Yok bir şeyi Natiz icat çı kartma Al lah aşkına!ıı (( Cağ ırta lım cağ ı rtalım . . . » Gülpembe'nin odasına gitti Kan koca ağız ağı­ za, vermiş. Natiz Beyin yeni işini konuşuyorlaırd ı . Yolda beyetendi Ali'ye bahsetmişti bundan. AYıağa tırladılar. <(Gülpembe, koş kızım izim doktor Ali Beıye, N i l üter H anım hasta, acele sizi istiyorlar de.» Gü lpembe çıktı. Y,alnız kaldı klan zam,an Natiz Bey, «Senin aylığını da arttırı rım» ded i . «Zaten her yere sen i n le gidip geleceğiz. Arada kasaba otelle­ rinde ka lmamız icap edecek. Ne yapalım, her zah­ mete katla nacağ ız. Sizin de, bizim de isti kbalimiz bakı m ı ndan lazım. Ne d ersin?» B�hcıvan Ali pek bir şeyler anlamamıştı . Tek kelimeyle cevap verdi. ((Sağoi!» «Birkac sene· d i şimizi sıktı ktan sonra atlarız is­ tanbul a , küçük ama kullanışlı bir köşk satın a lı rız. Nilüter Üniversiteye devam eder. Birkaç sene son r,a bitiri r. (Gözleri parlad ı) birlikte avuka.-t lık yaparız, oooooh . . . Nedir şu ölümlü Dünyada . . . Kızı n ı n odasına döndü. N i l üfer yarı örtük gözleri n i karşı duva·ra dikmiş. Suat'ı, hep Suat'ı düşünüyord u . N e diye bir öksürük­ ten korkup da gidelim diye tutturmuştu san ki? Ök­ süren belki de işiyle gücüyle meşgul bir bahçıvan­ dı. Keşke okulun öğle paydosuna1 kada,r otursalaırdı ! Aman yarabbi . . . Neler konuşmuşlard ı ! Y a tırtı ­ nalı gecelerde başbaşa roman okuyacakları an lar? SuF.ıta i'yice sokulur, baş ı n ı göğsüne dayar. Eli, Sua­ tın sıcacık avucunda . . . Bundan sonraki buluşmalard.a hiç acelec i l i k et­ meyecekti . . . Birden Zerri n 'i hatırladı . Aptal, h enüz h içbir şeyden haberi yoktu. Haberi olsa ne derdi acaıba? . .

b

7·5


Annesine babasına yetiştirir miydi? Herhalde arnep­ sı n ı n güzel oğlunu y21bancılara ka ptır:aca k değildi ya! Kızdı. Bir a n . kendi yerind e .on u farzetti : Vaıhşi uğu ltu lariyle korkunç gece, Suat roman okuyor. Yanında kendisi d eğil, Zerri n ! Yahut. Suat işten dö­ nünce m utfakta kend i si değ i l d e Zerrin 'i buluyor; arva kları n ı n ueları na basar.a k yaklaşıyor, Zerrin'i a·r­ klada n kucaklıyor! Kend i n i kaybedercasine kızd�. «Hayır hay ı r, de­ di. Olmaz, olamaz . . . » Kafasındaiki si nem a n ı n filmi kopuverdi birden. Baıb ası endişeli yüzüyle içeri g i rm işti . Ağır ağı r kar­ yolay,a yaklaştı, «Ali Bey arncana haber yolladım yavrum . . . » «A . . . Niçin?» «Seni iyice muayene etsin . Birçok büyük has­ talıklar böyle başlar. üzerinde durulmaz, ehemmi­ yete alınmazsa Allah göstermesin i hti latlara. sebebi­ ret verebilir.ıı Birden yen i işini hatırlad ı , <<Artı k Baro, yazıhane v e m üekki llerimden kur­ tuluyo rum!ı> «Nası l? Avukatlığı bırakıyor m usunuz?» uuYoo . . . Fabri katör Süleyman Beyin Veki li m u ru oldum ! » Gözleri daldı. H�yaller haya llerin peşisıra akm a­ ya başladı, «Düşün Nilüfer! lstanbula nakletmiş, Boğaz'da yahut Adalard,an birinde güzel bir köşk satın almı­ şız. Ben gene avu katlık yapıyoru m . Sen Üniversi­ teye gidiyorsun. B irk�c sene son ra en azdan bir yabarıcı d i l bi len bir avukat olmuşsun. Birli kte çalı­ şıyoruz. N e saadet değil mi yavrum?» K;:ıpıdaki karısına gözü i l işti: ccÖyl e değ i l mi kar'ıcığım? Kızımla birlikte çali­ şıyoruz. Mahkemelere o giriyor, ben. erbabı-mesa­ lih'le meşgul oluyorum . . . » Kocasın ı n pırıl pırı l hayallerin i yıkmak istemiyen Leman Hanım başın ı salladı: «inşallah . » . .

76


rlalbuki, bu yeni işi hiç beğenmemişti. Kış, kı­ yamette, yollard,a bellerde, dağ başlarında dolaşmak Sicim gibi ya1ğmurun altı nda i l i kleri n e kadaır ı slan­ mak. Belki de kötü hasta lı klara tutulacaktı ! .. Ne lüzumu vaırd ı? Kazancı yetmiyor muydu? Daha tenası. köylüleri toprakları ndan ·a rttıracaıktı. Topra klarından atı lan köylüler de Natiz Beye d üş­ man olacak. kimbilir belki de kötülük yapaca,klardı . O kışlarda, kıyametlerde önüne çıkıp döğseler, ya­ lı ut yolu üzeri ndeki uçu rumla-rdan birine iteleyiver­ seler!

Doktor Ali Bey y,arım saat sonra geldi. Salon­ daki masaının üzerinde dura n likör şişesini görünce Leman Hanım kadar şaştı, «Ne bu, Ha�ret? Natiz Bey göğsünü gere gere. «Senin yarı vefakarın» ded i . «Burda n e i ş i var?» Abd ü !hak Harnit ağzwla cevaplad ı , «Maşuku i ç i n selama durmuş!» Tam yerinde yapılan bu espri Doktoru uzun u z u n güldürd ü . Sonra , « E , ded i , kızımız nerede?» Yol gösterdi ler. «Bizimki de hasta,» diye içeri gird i . « N eyin var bakalım Prenses?» N i l üfer hasta taklidi yaparak, «Başım ağrıyar Ali Bey amca,» dedi. << Başın ağrıyar ha? Zerrin de seni n gibi. M ek­ tepte çılgınlar gibi koşup oynuyor, terliyor, üstüne d e su içiyorsu nuz. Tamam! Cıkar d i l i n i bakayım!» N i l üfer dilini çıkardı. «Dilde bir şey yok. N abız? Nabız da normal . . . Ateşe gelince . . . » Derece koydu. Çı kard ı . «Hiçbi r şeyin yok, ded i. Turp gibisin. Size şöy ­ le kırılm,az cinsden birer meşe sopası lazım ! » Salona çıktılar. Ali Bely m�sanın üzeri nden likör şişesini aldı. l:"oa h a t koltu klardan birine kendini bıra ktı . «E . . . Ne var ne yok bakalım?»

77


Lema:n Hanım tirbüşon getirrneğe giderken, Na­ fiz Bey Fabri katör Sü leyman Bey i n teklif ettiğ i yeni işi anlatmaya başlamıştı. Öyle heyecan lıydı ki. .

10

Fabri katör Sü leyman Beyin köşkü . . . Şehri n en büy ü k caddesi üzerinde, muhteşem bir saray heybeti icindeki bu köşkün plan larını bir ita�yan m ühendisin yaptığı söylenirdi. G ü n ü n heme n ller saati nde, istorlan yarı yarıya i n i k pencereleriy­ tenbel ıe. tok bi r mirasyediyi hatırlatarak tenbel uyu klard·ı. Futbol macı, pehlivan güreşi, y,ahut at koşusu olmadı�ı Pazarlar halk parka giderken mut­ önünde l a ka bu tenbel tenbel uyuklayan köşkün durur, başla,rlardı : « N e bina v.al » « B i r buçuk m i lyon gitmiş diyorlar . . . » «Bir buçuk m i lyon u , planı çizen italyan almış . Sen neyi n nesinden bahsediyorsun?ıı «Deme be?ıı d uydu m . «Arkadaş doğru söyl tWor. Ben d e P l a n masrafı, b i n a masrafı derken beş m i lyon un kapısı ! » «VfJY a n a m babam vaıy ! ıı « Kaç odaymış?» «Sen de yüz, ben deyim iki yüz.» «Bu kadar büy ü k bina üç kişi için ha?» «Ne bakıyorsun üç kişi olduğuna·? Herif na m sevdasında. Diyormuş ki, namım ecnebi d üvellere yürüsün· d iyormuş.» «Gözlerini yumuverse herif, mal m ü l k yeğenJıre kalacak değ i l mi?» muhayyi leler Gözler i htirasla parlar, başıardı i şlem eye: Küp küp altı n la.r, elmaslar inciler, sand ı k­ lar dolusu ban konotıar. . . « Para i le n e yapılır?» «Peki, ne yapacak bu kada-r parayı?ıı

78


«Kaşı k kaş ı k yenir.» «Oynama!» «Onu bunu n e yapacaksı nız köşkün üst katı ağız ağıza mobi ly,a tepi l iymiş. Doğru mu bu?» Bütün bu konuşmala r içi nde galiba en doğrusu buyduı. Gec i kmiş bir zengi n l iğin ihtirasiyle Süleyman Bey, uğradığı her mezat sa lonunda rastladığı eşya,­ yı sa.tı n alıp köşkün üst katına. tı kabqsa doldurmuş­ tu. Aralarında koca koca farelerin cirit attığı, toz , i ç i nd eki eşyaların bulunduğu salonda ne yoktu ki: Biblola r, yağ lı bo!ya , kurşun kalem tablolar, im­ zalı gümüş tepsiler, tuğralı tatlı takımlaırı , birçok heykel ve Bohem vazo la r, ingiliz istilinde zengin ye­ meı< ve oda takımları, i ngiliz Maan Meppil salon ta­ kımı, Lui Kenz Paris mah altın yeldızlı salon takımı . Viya na ipekli perdeleri i le diva n l ı ; vitri nli salon ta­ l<ıml�rı Marköteri poker ve salon masa ları , şatolara �it çift çift Berier koltu klar, Maan koltu klar, stil as­ lan vitri nleri, yaldızlı konsol lar, aynalar, irili ufaklı. boy boy, cins cins a)yneılar, gardroplar, ağaç oyma. emsa li nadir bulunur yaldızlı orta masaıları, büyük Goblen tablolar, ipekli kadi,fe perde ve tülle r, d ü n ­ yaca tanınmış Steiner yarım kuyru klu konser piya ­ noları, lspairta, Buhara , Tebriz taban halı ları , kilim­ ler, kilim ler, tekra:r halı lar, tekrar ki limler, havagazı fırınları, uzun çini sobalar, gaz sobaları, pikapla r. gramofonlar. radyolar. . . Bütün b u eşya değerlerinden çok yükse k fiat­ la rla zamarı zaman a lınıp, köşkün üst kat sa lonuna doldurulmuş, d oldurulduğu andan itibaren de unu­ tulmuştu. Çünkü, n e bütün hayatı boyunca bulgur pilavı, turşu, p,a stı rma, yağurtta n ötesini pek bilmi­ yen, kadın olarak genel eviardeki kad ınla rdan baş­ kası nı tanırtııyan Süleyman Beyle, hala kasabadan geldiği günün ürkek ca h illiği içindeki kız kardeşi Fadime ve köşkün tek akı ldanesi olan oğlu l ise öğ­ rencisi Ahmet te daıh il, yukanda sayıp dökülen sti l eşyayı falsosuz kul lana�ak kimse yoktu . Yemeklerin i köşkün a l t katındaki darecık oda­ ı a rd,an biri nde, yere serd i kleri sofra bezi etrafına bağdaş kuraraık yerler, yemekten sonra da yağlı a ğız

79


l arını sofra bezinin ucuyla şöyle bir silip, «Hak şü­ künı diye sofradan kalkarlard ı . Ahmet bazen, « Bugün de masada yiyeiJm anne!» Dese. geniş omuzlu, uzun boylu, a!t gibi kad ı n ı n kaşla•rı çatılır: «Amaaan bire oğlum,» cev,a b ı n ı veri rdi , «masa ­ s ı batsın. Babamızdan , dedemizden görüp alıştığı­ m ı z gibi, yerde ağız tadiyle yiyelim. Masaı icad ı n ı d a nereden çı kard ı n gene? Adam ı n i ç i n e sinmiyar yediği be?» « Peki bu kad,ar eşya ne zaman kullanılacak?>> « Biz ne zama n ölürsek . . . » «Biz» dediği, kend isiyl e ağbeysi faprikatör Sü­ leyma·n Beyd i. Ölüm bahsinde kendisi sami miydi am a . Süleyman Bey böyle şeye asla yanaşmaz, h at­ ta düşünmekten bile hoşlanmazdı. Altmışını çoktan geçtiği halde henüz dipdiriy­ d iL Sekiz si li ndirli pırıl pırı l hususisine rağmen köşk­ ten fabrikaya , fabri kad a n köşke yayan gider gelir, y ü rüyüşleri ni çoğu sefer daha da uzatırd ı . Memle­ kete beş parasız gelip uzun yıllar çeşitli işlerde ça­ lışmış biri olduğu için, o g ü n l erde tanıdığı pek çok eşi dostu. a,hbabı va-rdı . Yolda bunlardan biri, yahut b i rkaçma rasiasa durur, eski günleri n aşırı laüba l i ­ liğiyle şakal::wır, hatta oracıktaki b i r esnaf kahvesi ­ n i n a lçak ha,s;r i skemielerin e oturarak çay, kahve. s i g ara içer, tatlı tatl ı muh:qbbete dalard ı . yaşara Bazen eski b i r hatı r2!yı gözleri yaşara an lattıktan sonra. «Aaah ah derd i , nerede o günler! » « N iye? Halinden mem nun deği l misin? M i l let sana i m reniyor tekm i l , sen de . . . » Başını acı acı sal l a rd ı . «Doğu. Allah, şükür maıl m ü l k vermiş. Vermiş amma neye yarar? Eski gençlik, eski kuwet, eski heves olmaıdıktan sonra . . . » Gençliğini ağır, yorucu işlerde harcıyan Süley­ man Beıyde, genelev kadı nl a rından öteye geçerneyi­ şin verdiği mahrumluktan gelen tü kenmez bir i hti­ ras vardı. Güzel, zarif, bilgiç kad ı n la•ra bay ı l ı rd ı .

80


Köşkün orta ka,tındaki odasında her yalnız kaldığı zaman içindeki bu i htiras şeytanı canlanır, a ltmışı n ı aşmış sini rleri nde b i r geri lme, bi r kontakt başlar odas;nın pancurları gerisinden komşu köşk yehut konakiardaki gü_z el kad ın ları gözetiern e imkanları cı ra r sık sık ta bulurdu. Sü leyman Beyin günün her saatında sımsıkı çe­ kili pancurları gerisi nden gözetlen i l mek gibi bir ih­ t i m a l i akıllaırı ndan geçirmeyen komşu kadınlar , ev­ lerinin tarasında, yahut a rd ia rına kadar açı k pence­ reler gerisinde karyolalarında sereserpe oturur, ya­ ta!rlardı. Bütün bunlara i htiyacı yoktu ha lbuki. Bir işa­ retiyle koşaca k kad ı n lar olduğu gibi, kadınlaırın en nofisi n i kolları a rasına c.tacak adamları vc>rdı· Ama o bundaın çok, hırsızlama seyirden hoşla nıyordu. Bir de açı k saçı k. m üstehcen aşk sahnelerin i n en ince teferruatı na kadar a n ıatılması n ı d i n lemek! Bayı lıyordu. Mevsim yazsa soğuk bira , limana­ ta, dondurm e,lar ısmarlanır, kışsa çaylar demlenir. kahveler pişer, sigara la r tellendirilir, tatlı konuşu­ lurdu. Aşk maceraları n ı n en açık saçı kların ı anlatm a kta üstad, N iyazi _ Yumru ktu. Ufak tefek, yakışık­ l ı bir Rumelillyd i . Incecik bıyığıyla görünmez m i , fırlardı. S ü leyman Bey her şey i , herkesi unutur, ma:Sasında.n «Buyurun N iyazi Bey!» Yumruk N iyazi kıskıs g ü lerek, «Buyurduk,» derdi. «Göster bakalım adaletini!» «Adal ı;ıtı> . yazın soğuk bira. kışın da çay, kahve. bol bol sigara,ydı . N e i ş yaptı ğ ı , geçimini nerden , na,s ıl sağladığı nek belli olmayan Yumruk, günün birinde Süleyman Beyi kafese koyarak küçük bir bar icin gerekli ser­ mayeyi almış, memlekette ilk ba·r'ı açmıştı. Basit b i r orkestra, tertemiz masalar, Beyoğ!u barl a rında ö m ü r tüketmiş tecrübeli bir şefgarson , m üşterileri servet­ lerine göre ağırlamakla usta yerli garsonlar ve Is­ tanbuiun ücüncü sınıf barlarından toplanmış beş rı ltı kadınla bar, birdenbire memleketin birinci s ı n ı f

81


bir eğlence yeri oluvermişti. Az zamanda öyle ka­ zanç sağlamış, öyle gelişmişti ki, N iyazi -Süleyman Beye gercekten min net hisleriyle, «Velinimetim!» Derneğe başlamıştı. O yıl içinde birbiri peşinden Iki bar daha açıl­ mıştı . Açılm ıştı ama hiçbiri Yumruk N iyazi'nin (Ki­ raz Bar) ıyla yarışamıyordu; Kiraz Baır'ın arkasında fabrikatör Süleyma n Bey v,a rd ı . Serseri m i lyoner Ahmet, ilk içkisini b u barda içmiş, kadın ı bu barda tanımıştı. I l k kafayı çekrneğe başladığı sıralar sarhoş oldu mu N iyazi nin boynuna mrı l ı r, adam ı n ye>,n::ı l<larını öper öper, «Emret,» diye bağırı rdı. « Emret Niyazi amca! Senin için ölmeyenin a nasın ı avradını . . . » G üvercin göğüslü bar kadınları n ı n elinden içtiği çeşitli içkilerle sarhoşluk dünyası na alışm ıştı . Bu d ü nya çok güzeldi. I nsan kahraman iaşıyor olduğun­ d�n başkalaşıyordu. Ayıkken hakkından gelemeye­ ceği her hangi bir şeyi, kafayı çektiği zaman kolay­ lı kla hallediveriyordu. Bar gelişti!<ce fabrika.tör Süleyman Beyin biricik varisi de gelişmiş. lstanbullu kad ı nlardan bıcak ca­: tal tutm a y ı , kad ın ! a r:::ı karşı u s u l ü n c e d;:wranmzıyı, laf arasında espri yapmayı öğrenmişti. Zaman za­ man a nnesi ne: «Masada yiyelim be a nne!» deyişi bundandı. Am:ı an nesi, odunum odun, babası ndan dedesinden gördüğü gibi gitmek istiyor. gidiyordu da. Kar gibi trancalalar dolapta bayatlarken yufka ekmekler sulanır, arasına peynirle maydanoz yatırı­ lıp dürüm yapıl ırd ı . Hele bir baş iri sovan da olduk­ tan sonraı . . . M avi boyalı demir parmaklıkları önüne biri kip köşkü imrentiyle seyredenlerse çok başka türl ü dü­ şünürlerdi, «Kimbilir ne pahalı yemekler. yiyorıa.rdı-r!ıı «Tavuk, h i ndi, kuzu kız,artma ları . . . » «Franc3le>;1 ar, patlic.a n do·l maları . . . ı> «Sütlaçlar. kadı n göbekleri, dilber duda kları . . . » «Yemek masaları a ltındanmış!» « Catallar, bıçakJa.r. kap kacak herşey altında n ! »

82


«Her gün süt banyosu yapıyorlarmış . . . » « » « !» • • . • . . • . . . . • . . • . . •

. . . . . . . . . . . . • . . . . .

11

Süleyman Beyin umumi vekili avukat N afiz Bey, fabrikadaki odasında, a,ğ ır ceviz masası başında� yeniden acılacak «Fuzulen işgalden tah liye» davala­ rının arzuhalleri r:ıe esas olacak notla,rı almaktaydı. Doğruldu, Altın cerce·veli zarif gözlüğünü cıkar­ dı, yorgun gözlerini yumru klarıyle ovaladı, esnedi. . . Tahmin ve tasawurunun üstünde çetin bir yü­ kün altına girdiğini a n lıyordu. Daha şimdiden kırka yakı n «Fuzulen işgalden tahliye» davası açmıştı. Daha da kim bilir kaç d a va açması lazım gelecekti. Gerçi tapu ka:yıtlarına göre Süleyman Bey köylünün «Fuzu len işgali a ltında» bulunan tarlaların yeni sahi­ biydi a m a , o k c-4c1 2 r. Ta rl a ! a r yıl lar yılı h i ç b i r k a y d a dayanmadan babapan oğula, oğuldan toruna, gece gece bugün e kadar gelmiş, tapu karışıp gitmişti . Biraz da bundan dolayı, tapu kayıtlarına göre sahipleri tarafından ucuz ucuz elden cı karılan bu topra kları Süleyman Bey, gene ta;pu d efterlerine gö­ re satın alm ış, defterlerde intikaller yapılmıştı. B ütün bu olup bittiler köylünün umurunda bile değildi. Nelerine gerekti şehirdeki tapunun kayıtla­ rı? Toprağı bilirierdi onlaır. Toprak kimde, kim ekip biciyorsa sahibi oydu. Cenabı Allah vermişti topra­ ğı onlara. Calış kulum demişti . Çalışıyorlardı. Ka.z an­ dı klarıyle coluk çocuklarını gecindiriyor, sonra d a zamanı geldi mi yerlerine evlatlarını bırakıp ölüyor­ lardı . Yıllar yı lı bu böyle gelmiş, bqyle gidecekti! Kan u n bOyle demiyordu ki ama . Kanun, tapu dairelerindeki kara, kaplı, kalın defterlerin sozune önem veriyor, defterde adı yazı lı her kimse, tarlala­ rın sah ibi odur diyordu. Yıllar 'yılı bir karış yer olsun sürüp ekmedi kleri, hatta çoğu sefer toprakları n ı n yerlerini bile gelip görmemiş sahipler vardı. Toprak-

83


la uğraıŞmasalar bile gene de «Sahipııtiler ve bir gün diledi kleri gibi satış edeb i l i rlerd i . Yeni sa h i p te adamlarıyla traktörlerini gönderip topraklarını sür­ mek isterse sürebilird i . Kanun böyle emrediyordu! Bir g ü n S ü leyma n Bey, Natiz Bey, Kiraız Bar'ın sahibi Yumru k Niyazi, Süleyman Beyin sayesinde zengin olmuş bir kaç kravatlı, bir otomobile atlayıp tarlala•ra gitmişlerdi. Göz a labildiğine uzanıp g üne­ ş i n altında uyukiarcasına sakin sakin yatan kırmızı topraklar az sonra düşük bıyıklı, avuçları toprak rengini almış köylülerle dolmuştu. Kuşkuluydular. Gene ne vardı? Bunlar da niçin gelmişlerdi? Bu k ravatlıların burada ne işi o la.bilirdi? Az sonra iş a nlaşıl'ıp ta, biri n i n bu top ra kların yeni s :·: h ' b i , kısa boylu kalın y a p : l ı adam ı n ·J a avu­ k�t olduğunu öğrenince, evlerine savuşmuşlardı. Süleym,an Beyle a rkadaşları köye gitmişlerdi. i sted i kleri kadar tatlı d i l l i , g ü ler yüzlü olsunlair, para etmemiş, sınırlar hakkında soru lanlara doğru cevap alamamışla.rdı . Köyün yedisinden yetmişine kadar. kad ı n ı erkeği . sanki d i lsiz kesi livermişti . Ne sorul­ sa. « B i l m iyo ruz ! » dan öte cevap vermiyorlar, h a i n h a i n bak ıyorlard ı . Natiz Bey muhta:rı kenara cekmişti , « S i z köyele Devletin temsilcisisiniz. i sted i ğim i z b i lgiyi bize verrneğe mecbu rsunuz?» M u htar hemen her z a m a nk i ağzı kullanmıştı, «Amenna. Kanuna karşı boynumuz kıldan ince am.a, elimden ne geli r? Görüyorsun uz. Kaylü inat etti, b i ldiğini söylemiyor!» «Biz bu işi mahkeme yoluyla halletmesini de biliriz» «Hay haay . . . Eliniz uzun, kolunuz uzun. Keşke öyle bir iyi lik yapsanız da hak hukuk meydana c ı k­ sa . . . » « Pekala. Kadastroyu harekete getirir, tandarma marifetiyle . . . » M uhta1r bıyık altından gülmüştü. Bu köyde, bu t o p ra k l a r i çi n , bu i ş i l k o l m ayacal<tı ki, Fabrika�ör

84


Süleyman Beıyle avukatı Nafiz Beyden önce de çok daha nüfuzlu kimseler bu yolu denemiş, hatta jan­ darma mari feti yl e köyü yerinden &tmıştı ,am a , jan­ darma gittikten sonra, herşey eski halirii a lıvermişti. Muhtarın köyde devleti temsil etmesine gelince. Doğruydu. Devletin köydeki temsilcisiydi şüphesiz ama, onun da tarlası, çifti çubuğu va<rdı, geeimini muhta:rfıktan değil tarlasının ekilip sürülmasinden kazanıyordu. lariasının ekilip sürülmesi, zamanı ge­ lince hasadının yapılması içinse köylüsüne ihtiyacı vaırdı·. Natiz Bey altın çerceveli gözlüi:jünü tekrardan gö z üne taktı, kurş u n kalem i n i eline aldı, r:otlarına devam etti. Az sonra, göğsünden başlayan kocaman kar­ nıyla fabrikatör Süleyman Bey içeri girdi. Şapka devrimine ,aykırı düştüğü icin fabrika iclerinde ba­ şından çıkarmadığı lacivert beresi, gene fabrika iç­ lerinde giydiği yumuşak rugan terlikleriyle Natiz Beyin masası yıınındaki raha� koltuğa yürüdü. Natiz Bey biraz geç fa·r kına. varmıştı , kalktı , patrenuna yer gösterdi. «Buyrun efendim . . . » Süleyman Bey koltuğa kendini bıraktı: « Neler yazıp çiziyorsun bakaıJım?» Natiz Bey de yerine ilişerek anlatmaya başladı : «Malumu aliniz, şimdiye kadaır actığımız davalar kırkı buldu. Daha da en azdan bir o kadar aç­ mak icap edecek . . . » Süleyman Bey ha'freti belirten bir ıslık çaldı, «Vay anaıS,ın,a. Seksen dava ha?» <cBelki de de,ha çok. B i l iyorsu nuz.

toprakların

köylünün işga·li değil, istilası altında!ıı Ceblnden iri siyah taneli tesbihinl cıkaran Sü­ leyman Bey gözlerini tesbihine dikti. Zor iştl. Ama her ne pahasına1 olursa olsun bu topraklar eline gecmeli, köylüden temizlenmeliydi. Tapud� kayıtları vardı, eski sahiplerine avuç dolusu para verip edin­ mişti bunları. Ne demek oluyordu köylü? Kanun vardı. Şeriatın kestiği parmak nasıl acımazsa, ka-


n u n u n emrettiğine köylü de uymaılıyd ı . Pa·ra say­ mı ştı para! Bu pa rayı boşuna saymamıştı. Çocuklu­ ğu ndan beri içi nde Y,aşayan «Emin Ağa Çiftliği» gi­ b i bir çiftıiğe sahip olmak istiy_o rdu. Fabrikatörlük­ ten heves!ni a : m ı ştı . Son b i r arzusu, çiftli k ağalı­ ğ ıydı. Şurada bilemed i n üç b e ş senelik b i r ömrü k a l m ı ş t ı . B u ömrü fabrikasında değ i l , çiftliğinde tü­ ketmeliyd i . Toprakian üze:-inde ku vv et l i traktörlerin h o m u rd c.>.na ra k dol2ştı ğı çiftliğindeParlıyan gözleriyle Nafiz Beye işta h la baktı. « G a y ret sendon. tevfik A l l a hta n ! >> Nafiz Bey gülümsedl. «Sayenizde beyefendi.» «Haşa . . . Cenabı Allahın sayesinde!» içeri serseri milyoner girdi. Gene sarhoştu. Göz­ leri n i n akları ndaki kızartıdan bel liydi. Dayısın ı n ya­ nı nda,ki koltuğa teklifsizce. hatta bir parça da küs­ tahça yerleşti, bacak bacak üstüne attı. Sü leyman Bey sordu, «Nerden bu geliş efe?» « Mektepten» dedi, Natiz Beye baktı. N afiz Beıy gözlerini kaçırd ı . Sevmiyord u . Terbi­ ve düşkün ü , serkeş, küstah bir ağlandı. Ama ren k t e vermiyord ur. Ne olursa olsun koskoca fabrikatö­ rün gözbebeği, üzerine titrediği, bir dediğini i ki et­ mec!!ği biriyd i . Dalıası var, bütün bu dünyalar kadar m a l ı n mülkün de yarınki sahibiyd i . Gözlerini kaldırdı. Ahmedin ka-ra gözleriyle karşı laştı. «Nasılsın Ahmet Bey?» «lyiyim. teşekkür ederim.» <<Dertli görünüyorsunuz?» Serseri m ilyoner hemen cevap vermedi. Sarhoş gözleriyle baktı. Sonra sordu: <<Suat akrabanız o luyor galiba?» N atiz Bey hiçbir şey anlamadı. «Suat kim?» «Tanımıyor m usunuz?» «Hayır.» «Nasıl olur? Kızınız her sabah onunla birlikte okula gidip geliyor!»

86


Nfifiz Beyin yüzü a l bez gibi kızardı. Sonra sap­ sa;rı kesi ldi. Ne demek, ne demek oluyordu? Hiç ta­ nı madığı biriyle N i lüfer nasıl gider gelirdi? Serseri m i lyoner. «Doktor Ali Beyi n yeğeni canım,» dedi. Nafiz Bey kuvvetli bi r yumruk yem iş gibi sa·rsıl­ d : . Hatırlaımıştı. Sa rışı n , mavi gözlü oğlan! .. <d-' e r gün m ü b i rli kte g i d i p geliyorlar?» « Hemen h er gün. Du-rakta• buluşup .. Ben, b i l iyor­ sun sa nmıştım. Affedersin. Pot kırd ı m graliba? Kimb i l i r, belki de sizden saklıyordu, çok fena oldu . . » Dayısı döndü, gülümsiyerek şöyle bi·r baktı: Sanki: <<Ah nam ussuz. hem çiviyi koydum, hem de ağız yapıyorsun değ i l mi?» demek i stedi. Serseri mi lyoner bıyık altından gülerek göz kırp­ �ı. « A i d r r m c> . S o n r a a n lcı,t ırım . ı ) c i h-i lerdo:ın. Natiz B6Y serseme dönmüştü. Içinde o her za­ manki, hatta her' zamandan çok darha derin . çok da­ ha kuwetli acı. Ciğeri yanıyordu. Demek kızı ken­ d inden habe·rsiz. belki de gizli m ü nasebetlere baş­ lam ıştı? Bu münasebetin sın ı rı nerede bitiyordu? G i z l i r i z l i bu ' u ş u p seviş!vorlcıı r m ıydı? Ahmet her şeyi biliyor da laf dokundurup a lay m ı ediyordu? Gözleıri n i tekrar AhmBt'e k a l d ı rd ı . Sevtan"c ba­ k ı y o rd u . B üsbütün te·laş l a n d ı . He rhalde vard: birşey. o ı m �·iıvc': k i böyle ::ı ıay ederccsine b c> k ıvord u . H i ç lüzum yokken sigara tablası n ı n yerin i değiş­ tird i . V a , aralarındaki münasebet adamakıllı i lerlediy­ se? Va birlikte şuraya buraya gidr,yorlarsa? Bir ara N i lüfer'i bir otel odasında , çırılçıplak, Suat'ın kolları a rasında hayalled i . Bütün bunlar gerçekmiş, N i lüfer'le Suat bir otel odasında imi ş ler gibi m asasından telaşla kalk­ tı . Sonra Süleyman Beyle Ahmet'i fa-rkederek, topar­ landı. Onları u nutmuştu adeta. H uzursuzlukla tekrar yerine oturdu. Bu, Süleyman Beyin gazünden kaçmamıştı . <<Hayrola?ıı dedi. Nfifiz Bey yutkundu, '> Bir şey yok.» . .


Biz

«Var var . . . Bi rden ateş a·ldm!» Attı, « Refi ka'y ı rah2.tsı z b ı r a k m ışt ı m da .. » << 0 halde ne duruyorsun? Git, bak Nilfiz Bey.

yaba ncı değ i liz, haydi!» N a fi z Bey zile bastı . Odacıya, Ali'yi bulup ara­ bayı h cı:ı:ı rlamasını emretti.

S u at'ı i l k gördüğü an, kızı için ciddi bir teh li­ ke saymışt ı . Tec rübesiz, ro m a n , si nema düşkünü gene kızlar için n e büyük bir teh l i keydi o! Bunu bil­ diği halde işi n e diye hafif tutmuştu sanki? Bahcı ­ v.an Ali'yle oku lc.. gidip gelmeyi red ded i ş i n d en niçin ma n a cıkcıtrm a m ıştı ? Y a a ra la rındaki m ün a sebet adama kıllı. i lerledi de tamiri i m ka ns ı z hal a ldıysa? Ya k ı z ı , sonu fela ketle neticelenen maceralardan birine atıldıysa? Oda n ı n içinde kısa, s i nirli yü rüyüşlerle dolaşı­ yor, a rada, sinirli söylen iyord u : «Gevşek tutm a m a l ı yd ı m , gevşek ' tu tmama lıy ­ d ı m . Suc bende! » Ba hçıvan Ali a ra b cı, n ı n hazır olduğunu söyleyin­ ce, odasından koşarak ç ı k tı , ara b ay a a tl ad ı . Yolda ka fa s ı n d a n ba-r l a r, kabareler, dımsingler, hatta genelevlerin a ğ zı sigaratl ı , al, yeş i l , S 3 ·ı de­ kolteler içindeki kadınları geçtiı Bunl a rda n biri de N i l üfer'i o l u rsa y a ? Bu t ü rlü k ad ı nl a rın- hayatl a rın­ dan ba hseden rom a n l a rda hep bu Suat gibi delikan­ lılar mühim roller oynamamışlar mıydı? B ri k i n bahçe ka p ı s ı nd a n g i rmesi n i beklemesi . Atladı . K a rısına koştu. O n a o kadar i htiyacı vaırdr

ki!

Taş

merdiveni n başından seslendi: « Leman!» Leman H a n ı m Gülpembeyle m u tfa ktay d ı . Koş-

tu. «No? Hayrola?» Nilfiz Bey a ğ l a!\f a cak ha ldeyd i . Kendi n i salond-aki iskemlele·rden birine b ı ra ktı. «Ni lüfer nerede?>i Leman H a nı m b i r şeyler seze(ek, «Ba hçede,» ded i . «Zerri n l e birlikteleri N e var?» 88


« Mek1Jıbe k i m i n l e gidip geliyor?» «Bi lmem. Yalnız herhalde ... » «Yalnız deği lmiş Lem a n , ya lnız değilmiş karıcığım!» «Ya?» «Suat'la birli kte gidip geliyormuş.ıı «Kimden duydun?>> « Kimden duyduğum mühim deği t. Mühim olan, Suat'la birlikte gidip gelmesi! » « Doğru ama , sanmam. Pek pek ü ç ü birlikte g i d i p geliyorla.rdı r.ıı « Ücü kim?» «Nilüfer, Zer'ri n, Suat . » « Öyle de olsa, sen bu işle a la kadar ol Le­ man!» Leman Hanım kocasını bildiği için, h a k verdi. «Mera k etme,» dedi. u Ben yakından a la kadar olurum.» « Leman , Lemencığ ı m . . . Korkuyoru m . Aklımaı cok kötü i htimal ler geliyor, kahroluyorum. Belki ev­ ham, bel ki has�alık derecesinde hassasiyet, ne der­ sen de. korkuyorum. Bu d üzensiz, bu karmakarış ı k. bu rezaletlerin ayyuka çıktığı D ünya beni korkutu­ yor! » Lem a n Ha nım kocasının elini tutt u . B uz gibiydi.

«Kendini boşuna; üzme!ıı « E limde değil . . Sor sorustur, ogren. Mani ol. i cap ederse Doktor Ali'yi gö �ü p hal ledelim mese­ leyi. Gerçi onun icin böyle şeyler umuru ad iye­ dendir ama, olsun. Arkadaşlık, dostlu k, ahbapl ı k hatırı icin yeğeninin d izginlerini ceksin!» « Peki peki.. Ben gider görüşürüm .ıı « Hemen git!» « Hemen giderim.» Hemen g idecekti, vazgeçti. Peşin kızını sorguya c;:ekip, meselen i n enini boyunu öğrenmeliydi . Ama.ı bu da uygun değildi g a l i ba. Nilüferle şimdiye kadar deği l böyle, buna yaklaşan meselelerde bile karşı­ lıklı konuşamam ıştı . Doğru değildi. Bir, iki derken yüzgöz o labilirlerdi. 8�


Ertesi gün kocası fabri kadan bü rosuna, N i l üfer okula gitti kten sonra, doktorlara yoHandı. Dektorun hanımını köşkün tara.s ında buldu. Y ü n örüyord u . Lemc:ın Ha nımı görünce şaştı. Şimdi�e ka­ d a r hiç böy le sabah sa bah gelmemi şti . Sevi nçle karşıladı, karşı lıklı oturdular. Lemı:ı,n Hanım kendini tutuyor, hiç bir şey bel­ i i etmerneğe çalışıyordu ama, heyeca nlıydı. Hoş beş­ ten. sözü dönd ürüp dolaştırd ı ktan sonra, meseleyi açtı. Suat'ın d ürüst, terbiyeli bir çocuk olduğunda rı , h e r ı - <:ı ;·, gi k":i t ü bır m;;ıks::: t la hareket edebi leceğini sanmamakla, beraber, mem leketin küçük, i nsanıarın böyle şeyleri hazmedecek kara kterde olmadıkları n ı . ded ikodunun yayı lmasından, bununsa v a h i m neti­ celer doğu rması mümkün olduğundan, Natiz Bey i n evh amı ndan uzun uzun ba hsettikten sonra : «Aman kardeş,» ded i . «Ne olursa senden olur. işi usulünce idare et de . . Çünkü ne oluyorsa bana uykularım ı kaybediyo­ oluyor a rada. Bütün gece rum ... » Doktoru nki, Leman Hanımı ha.klı bulmuşı u . Su­ at'ın eve yerleşmesinden esasen mem n u n deg ı­ d i . Ne de olsa onun da kızı vardı , dedi�odu onlar için d e peka la va rim. «Sen hiç mera k etme şekerim,» dedi. « Ben ya­ pacağ ımı bi liyorum?» Akşam yemeğinden sonra:. Zerrinle Suat oda­ larınar çekilip, yalnız kaldı kları zaman d urum u ko­ casına açtı. Her zamanki gibi, ananas likörünü süze sü:ze içen doktor, güldü, «Aygı rımı salıverdim kısrağı olan d üşünsün hanım ! » Hanım h i ç t e böyle düşünmüyordu, «Tuhaf m antık» dedi. «Niçin?» «Aygır senin kendi a:ygırı n değil, üsteli k senin de kısraığın va.r. Hem de ayn ı çatı altında yaşıyor­ lar! . . . » «Y.aşasmlar, ne çıkar?ıı de

90


c ı i<ar?;ı «Öyle y a . Nasıl o ! sa g ü n ü n biri nde evlenip gitmiyecek mi? Yarın varacağı adamın zaptiyeliğini m i yapacağım? i kisi d e genç. Ufak tefek yaramaz­ l ı k l a rı o l u r s a kıyamet kopmaz ya!» H,a.n ı m öfkeyle sa londan çıktı. Ali Bey ark�ı ndan uzun uzun baktı. Sonra elinde dolu li kör kadehi , yeğeni n i n odasına geldi. Suat, ayağa kalktı. «Buyrun amca.)> « N e yapıyorsun ? Şiir m i yazıyorsun yoksa?» « Hayır. Cebir prc blem leri vardı da . . » Amca;sının dilinin a ltında bir şeyler olduğun u sezm işti . Niteki m, << Seni ne kadar sevd i ğ i m i bilirsin .�> diye başladı. «Biliri m amca.» « Hakkında en küçük bir söz söylenmasini istemem!» Suat .afalladı. «Birşey mi işittiniz yoksa?» «Maa lesef, evet. » « N e işittiniz?» Ali Bey elindeki kadehi tepesine d i kti. Diliyle yalc.ndıktan son ra devam etti: «Saba,hları şu kılkuyruk avukatın kızıyla birlik­ te gidiyormuşsun m ektebe. . . » «Evet Ben, Zerrin , o.» «Hah, mesele bu işte. Küçük hanımın kad ın ya­ pılı beybabası istemiyormuş kızıyla gidip gelmen i . Biliyorsu n, o herif vesveselinin biri . I y i kötü b i r de h u kuk teessüs etti a ramızda. Sonra, şu f,a brika dok­ torluğu meselesi de var, tavassut eder belki...» Sua1t 'ın rengi atmıştı. Oda, tepesinde dönüyor­ d u . Az kalsın: « Atı alan Üsküdar'ı geçti amca, sen ne söyl üyorsun?» diyecekti, kendini tuttu. Usullacık, «Peki,» dedi. «Bir daha yalnız g ider gelirim.» Amcası geldiği gibi cıktıktan sonra masası ba.şı na geçt i , yüzünü avuçlan içine aldı. Öfkesi gittikçe « i'J e mi

.

9]


artıyordU\. Şimdi kalk'ıp oraya g itmek, kapıyı çalıp içeri girmek, avu katı kızın ı n , karısının yanında tokat­ lamak geçti içinden. Kalktı. Pencereye gitti. Ay vardı dışarda. Her taraf gündüz gibiydi. Peki ama1, Nilüter'in sucu neydi? Belki de ha ­ beri bile yoktu! Ne olursa olsun, babasına inat, kızını ayakları­ na kapandıracak, onu peşinden sürükliyecekti. Pencereden çekildi.

12

Serseri m i lyoner ertesi gün bisikl etin e .a �layı p her 5:abah Sua:t'la Zerri n 'in N i lüter'i bekledi kleri durağı görebilecek. ama o n ların göremiyeceğ i bir kenara gizlendi . Koyduğu çivinin tesirini merak ediyordu. Kızının sabah okula Suatla birli kte gidip geldiğini öğren­ diği zaman Nafiz Beyin ren kten renge girişi aıklın­ dan çıkmıyord u . Belki d e eve gidi nce kızı çağırı p gü­ zelce azarlamış, hatta kimbilir, tokatlamıştı bel ki de. Dudağını ısırıp tükürd ü . N e olursa, olsun, şu Yumru k Niyazi çok ana.sı­ n ı n gözüyd ü. i şin enini boyunu öğrendikten son n­ «Düşündüğün şeye bak! demiştf. Kızı ı srarla ta kip, hatta tehd itten hiç bi:r şey çı kmaıZ. Bütün mesele ka­ leyi icinden fethetmek. Kız Suat'ı m ı seviyor? Ko­ lay. Araya fit sokar, uzaklaştırı rsı n . Şimdi yapaca­ ğın şey gayet basH: Kızın babasına vaziyeti cıtlat Yani, kızının Suatla birli kte mektebe gidip geldi­ ğini söylet Gerisini vaziyete göre düşünürüz » Gizlendiği yerde fazla beklemedi. Az sonra Zer­ ri n'le Suat göründü ler. Serseri milyoner az daha gizlendi. Dura kta bakliyecekler miydi acaba? Bekler­ lerse değişmiş hiç bir şey olme,dığını anlıyacaktı. Durağa ya klaştılar. Suat'ın kaşları catıktı, öfkeli . . .

92


öfkeli b i r şeyler an latıyord u . Durağ ı n ön ünden geç­ tiler ama beklemedi ler. Serseri mi lyonerin içi içine sığm ıyord u . Demek bir şeyler geçmişti. Yoksa niçin d u ru p beklemesin­ ler? Bilek saatine baktı. Nerdeyse N i lüfer'i n de gel ­ mesi lazımdı. Yo ks2 daha önce mi g itmişti? Kçıbil d eğ i ldi. Az sonra tah m i n i nde aldanma!dığını anladı . Ni lüfer; eli nde çantası . tek başına gel iyordu. Kız ı gö­ rünce serseri rn i lyoneri n yüreği çarpmıya başladı. Gittikçe güzelleşiyord u . Durakta du rdu . Bilek saatine baktı, saati kurd u . Peki a m a , n i ç i n d u rm u ştu? N eden bekliyordu? I'J 8 fi z Bey onlarla buluşması n ı yasak etmemiş m iy­ di? N i l ü fe r bir bekledi , i k i bekled i , baktı gelen giden yok. tekbaşı n a okulun yo l u n u tuttu . Serseri milyoner de bisi kletine aWıyip hızla• uzaklaştı. Yumru k Niyazi 'nin tavsiyesine uyarak, kıza takılmaya.c ak, Suat'a da ren k vermeyecekti. Lisenin büyük kapısından bisi kletle g i rd i . Ba h çe­ n i n bir kena.rına bisi kletlerin ya nına b ı ra ktığı bi­ si kletin e kilidi vurdu, öğrenci leri n k,açak sigara iç­ tikleri hela a ra lığına geld i . Ara l ı k gene y ü k ü n ü a lmıştı. Sigaralar yakilmış. dumandan gözgözü görmüyord u . Birden Suat'ı gör­ d ü . Koridoru n nihayetine çekilmiş, tekbaşına sigara içiyo r. d üşüneeli görün ü�ordu. Yanına gitti: « M erh,aba ! » Suat öyle dalmıştı ki, biraz geç ceva pladı. «Merhaba!» Serseri m i lyoner sigara pa keti n i çı k�rıp uzattı, «Tazele!» Sua,t h e p o dalg ı n , bil hassa üzg ü n haliyle, ser­ seri m i lyoneri n paketi nden bi r sjgara aldı. Beri k i . kurnazca eşeledi: «Niçin canın sı kkın?» Suat içini çekti , « H iç.>> « Ki myacı not atacak bugün. Çal ıstın mı?» 93


Omuz silkti: «Ya cebir problemleri?» Tatlı m.avi gözleri ni serseri milyonere çev i rd i , baktı baktı, sonra elindeki sigarayı yere atıp hela a ralığından çıktı. Serseri m i lyoner bu nu hakaret sayarak peşi nden yürüd ü . Yoksa işi bi liyor muydu? Olabi lirrdi ki Na­ fiz Bey eve öfkeyle g itmiş, bağ ı rıp çağırmış, kızı n ı n Suat'la g i d i p geldiğini «Süleyman Beyin yeğeni ndenıı du�duğunu söylem iş, bu da S uafın kulağ ına g itmiş­ tL Ama öyle olmadığ ı n ı a n ladı. Suat s i n i rli sinirli kapıya doğru giderken a n ide durmuş, geri dön­ m üştü . Serseri m ilyonerle yüz yüze geldi ler. Dost­ ca, «Beni m le birli kte gel i r misin,» d ed i . «Nereye?» « O kulu asmak istiyorum bugün . » «Sebep?» «Sonra a n latırım.» «Bisikleti alayım m ı , d u rsun mu?» «Al istersen.» Serseri milyoner bisi kleti n kiJidini açtı. Ya nyana büyük kc-,pıdan çı ktı lar. Yolda Suat, «Öfkeden kendi kendimi yiyorum,» dedi. <<Bü ­ tün gece gözüme uyku g i rmedi. Hıncımı almazsam öfkem kaabi l değ i l yatışmaz, rahat edemem . Bana bir e:kı l öğret!» Serseri m i lyoneri n ekmeğ i ne yağ s ü rülmüştü. Suat'ı Yumruk Niyazi ' n i n barına götürd ü . Suat ka­ pıda d u rdu: «Ne o?ıı «Bir masaya geçer rahat r.a hat konuşuruz. Sa­ bah sabah barda. k imseler olmaz. Sonra, N iyazi abi şeker gibi adam. Bana karşı eyvallahı var. Barı n sermayesi n i veren dayım . . .» G i rdi ler. i ki gerson ortalığı süpürüyordu. I skemieler me­ aaıların üzerine bindiri lmiş, masalar da kenara çekil­ m iş, temizli k yapıl ıyordu. Garsonlar serseri m ilyo­ n eri görünce işi bıraktılar, Y4


«Buyurun Ahmet Bey .. » El leri a rkası nda sordu: «Yumruk nerede?» «Ak:;.:;; m ço k geç gittiyd i , gelmedi henüz.» « �ize Yumruğun odası nı açı n , hafif tertip bir şeyler de hazırlayın.» « Başüstüne. Ne emredersi niz?ıı ' Suaıt'a döndü: « N e içelim?» Suaıt şaştı: «icmek mi? Deli mi o ld u n yahu?» « Çocukluğu bırak M ü h i m meseler içmeden hallol unmaz! (Garson lara döndü) Küçük bir ra kı! Suat tereddüt içindeyd i . Yumruğun odasına gird i l er, i skemleleri çekip m asaya karşılıklı oturdular. Sormuyordu. Suat'ı n niçin canının' sıkkın olması lazım geldiğini bildiği halde sormuyor, mahsustan o dal lara basmıyord u . Istiyordu ki o açsın ! GFırsonlar soğ u k mezelerle hemencec i k sofra,yı hazırladılar. Serseri m i lyoner bu işlerde hayli pişt i ­ ğ i n i göstermek istercesine ko lları cemirlemişti. Al­ t ı n beış ra kısı n ı n dibine yumruğuyla. vurarak tıpayı çıkard ı , kadehlere yarı bellerine kadar koydu, üzer­ lerine su kattı, kadehini kaldırdı: «Haydi göcelim!ıı «Göçelim mi? O da nesi?» «Rakıya başlarken böyle denir. Şerefe!ıı !<adehi bir nefeste dikti, soğu k bir pa,rca söğüşeti eğzına attı . Suat. elinde kadeh, tereddüt içindeyd i . 11N e duruyorsun , asılsana ! ıı 11Hayatımdaı ağzııma koymadımdiı ..ıı 11 H içbi r zaman koymama,k icin sebep mi?ıı 11Değil ama ... » 11 Hele hele... ilk yudumdan sonraı şerbet gibi gelecek. Bunu içmeden ne hovarda l ı k olur, ne de erkeklik. Dayan!» i l k yudum Suat'ı ;;ıllak bul:ak etti. ikinci, son­ ra ücüncü yudumlar.:. Yumruk Niyazi geldiği za,ma n zarif Altınbaş şişesi yarıy,a inmişti.

95


Yumruk kapıda durdu: <<O h oh oh ... Şeytan ı n g ü r olsun ! » Serseri m i lyoner m a sadan fırladı, Niyazi ' n i n boynuna sarı ldı, yanaıkiarın ı öpmeğe başladı: « Eyva llah Niyazi abi... Sen k i m i n abisisin be1 Bak, Suat. Sınıf arkadaşım. Şu avukat v:a r ya, bizim fabri kanın avukatı ... » N iyaz·i b i r anda her şeyi anladığı h alde anlamam ı ş davra ndı: «Natiz Bey mi?» «Tama.m. Onun kızıyla geziyor!» «000•. . . Çok iyi!» Suat'la1 e l sı kıştı. Sonra bir iskemle çeki p masa­ ya geçt i . Dereden tepeden konuşmaya başladı l a r. Ne serseri mi lyoner, ne de N iyazi «0 mesele»ye dair tek şey sormuyorlardı. Suat'ın bembeyaz yana,kları al al olmuş, büs­ bütün güzelleşmişti. Tatlı ma:vi gözleriysa içlerinden a l ev almış gibi pırıl pırıl. Babasından, kardeşle·rin ­ den , amcasından, yengesinden, Zerri n'den , Jiseyi bi­ tirdikten sonraki tasavvurlarında-n uzun uzun bah­ setti . Sonunda: « Lakin bıra k,» dedi . «Olm uyor. Öyle içeriiye­ rum ki.>> Iskem iesinde sarsıldı, m asaya tutundu. Masaya tutununca saırsı l a n mıasaQaki rakı şişesi devrildi. Kaldı rd ı la r. N iyazi deli ka n l ı n ı n iyice sarhoş olduğunu a n ­ la mıştı. Bu kadarı yeterdi·. Fazlası cıvıklaştınr, hiç bir şey kon uşama,zlardı. G a rson l a ra işaret etti, ma­ sa olduğu gibi kaldırıldı. Yeni masa, koca bir ta­ bakta bol meyv,a yla beraber, barı n en güzel kızla­ rı ndan Suzan da geldi. Zarif t�yyörü içinde son de­ rece nefisti . N iyazi'den aiVans istiyecekti. içe rdek i lere s ü z g ün süzg ü n baktıktan sonra. N i yazi'ye, «Biraz gelir misiniz patron?» dedi. N iyazi fırladı. Suat'ın gözü Suza n 'ın çıktığı kapıya takı lı kal­ m ıştı. «Ne karı be!» diye mırı ldandı. 96


Taşı gediğine koyman ı n tam sı rasıydı : «Seninkinden d e m i güzel?» Suat bi rden N i lüfer'i, sonra da babasını hatırladı. Y üzü geri ldi, morardı. «0 Natiz Beyin a lacağı olsu n!» «N iye?» Meseleyi b i r ç ı rpıda a nla�tı. Sonunda, «0 i stedj,ğ i kadar amcama şikayet etsin beni,» ded�. «Geceleri ba hçesine girip kızını kolları m ı n a ra­ s ı na a lm,ama mani olamaz!» Serseri m ilyoner yen i , yepyeni bir şey öğren­ miş, beyninden vurulmuşa dönmüştü. « Kol l arın ı n arasına mı? Oldu m u bu şimdiYe kadar?» « E l bette oldu. Bundı::n sonra da� her g ü n olacak!» «Bi rşey yaptın m ı k ı za? » «istesem yaparı m ! )) Sözleri inandırıcıydı. Serseri milyoner öfkeden kuduruyordu. Suat'sa coşmuştu : « Kafamı kızdırı rsa, kızı peşime taka,r, okulu fi­ l a n boş verip basar giderim istanbul'a. Gene ada­ mım. Bir i ş bulur calışırım. iki gön ü l bir oldu ktan sonra . . . » Yumruk N iyazi'nin farkında değ i llerdi. i ceri gir­ miş, b i r kenarda din liyordu. Serseri mi lyonerin fe­ n eılaşm e;kta olduğuna di kkat ederek yan ı n a y aklaştı. ko lundan tuttu. Kaldırd ı . Birlikte dışarı ç ı ktılar. Ser­ seri mi lyoner h ı rsı nd.an ağlamaya başlamıştı. N iyazi , « Çocukluğu b ı ra k,» dedi. Delika n l ı n ı n ku lağına söz girmiyordu: « Ha!Yır. Gidip N i'ifiz Beye her şeyi a n la.t aca­ ğım. Kızı kaçıracak yahu! N ilüfer'i O kaçar gider­ se. anam avradım olsun kendimi öldürürüm!ıı «Deli. Nereye gjderm iş? Hic ki riıse götü remez onu . Korkma. Yol yoluyla, orman baltayla oğlum. Ba1na cevap ver şi mdi: B u kızı seviyor musun sahi ­ den?» Serseri milyoner hayretle baktı: ..


«Bu da laf mı N iyazi abi? Sevmek değil tapıyorum bel» «Güzel! . Ta ptığın o kız seni n olacak!» ıd'Jasıl?» - Nası l ı n a karışma, bana bırak. Ben ya,pacağ ı ­ mı biliyorum. Göreceksin, eğer terayağı ndan kıl çe­ ker gibi işi halletmezsam yuh benim ervahıma! Gel seni y,atırayım!» Serseri milyoneri arka oda11arda.n birisine götürüp yatırdı•. «Suat beni sorarsa ya?» « i d a re ederi m bE:n, a ldı•rm a . . '> Suat'ın yanına dönd ü. O da fen a,laşmıştı. Ba­ şını, mas;aya caprazladığı kol iarına dalyamıştı. N iyazi, « Kediler sizi,» dedi. « Kedi sirke icer mi? i kişer 1-;a d ehie ne lıa!e g e l d i ni z ! » Suat doğruldu. Akları kıpkırmızı .gözlerle bak.

tı :

«Ahmet nerede?» «Nerede olacak, sızdı. Yatıyor!» Ayağa kalktı: «Ben de gideyim öyleyse .. » «Sen bilirsin.» Suat yalpalıyara;k çı ktı .

N a fiz Bey odasında, d üşunceli düşüneeli dola­ şıyordu� G ü n lerda_n beri fena h a lde bozulmuştu. Şu fabri kaya nereden de gelmişti! Eski hayatı bin kat iyiyd i . Şimdi köy l ü lerin çi rkin k ü f ü rl eri , sert b a k ı ş i a rına kaıt lanmak gerekiyordu. Toprak daıvalan da g i t­ tikçe arap saçına dönüyor, dosyalar �abarıyordu . Köylüyle uğraşmak a m m a da zor işti. Oysa k i , mem­ l ekette kanun va rd ı . Bütün vetcındaışlerr bu k a n u n­ lara harfi harfine riayet etseler, herkes h.a kkınaı razı olsa, fenalı klar kalka.r dı. Yarın gece (C . ) i lcesine gitmesi lazımdı. Aşa­ ğı ta1rlaların duruşması va rdı. Bu i lçe, <;lik yamaclı . ­

·

..

98


korkunç dağların a rasında, küçücük bir yerd i . Sü­ leyman Beyin köylüler tarafından işgal edilmiş tarla­ l a r ı . b u i l ceye b ağ l ı o l d u ğ u n d a n , m u h a k e m e b u ra d a görül üyord u . Yol, baş dönd ü rücü u curumları n kena­ nndan geçiyord u . Bazan o kad a r darlaşıyordu ki, tak­ sinin tekerlekleri ancak sığıyordu. Hafif bir kayma. y a h u t k ü ç lı c ü k b i r d i re ksiyon kaçırışı. Kapı vuruldu. «Gel ! » Postacı b i r mektup getird i . Nafiz Bey zarfı evir­ di, çevirdi. Akşam haıy i i indiği için o kuyamadı. Elekt­ riği yaktı. Pulun üzeri ndeki damgayı o kudu: Dahi­ liyd i . B i rden heyecanlandı. Heyec a nıanacak birşey yoktu belki. Ame heyecc:Jn lan m:ştı i şte. D a h i li mek­ tuptan ürktü. içinde fen a havadisler olabi leceğ i n i ta hmin ediyordu. Za ı-fı y ı rttı , o k u m a y a b a ş ! a d ; : Çok mu hterem N atiz Beyefendi : Zatıa l i n i z bendenizi tanmıazsın ız. Fa kat b e n za­ tıalinizi tan ı r, namus ve iffet sahi bi bir Insan oldu­ ğunuzdan h ü rmet ederim. Yani gıyabi h ü rmetkar­ l�rınızdan birisiyim. Bu cümleden olmak üzere, böyle namuslu bir insana )<arşı h izmet etmeyi vazife bilirim. Beyeten­ di, siz işiniz, gücün üzia m eşgu l ken, etrafınızda do­ laşan m üthiş bi:r teh l i keden elbette haberdar ola­ m:azdmız. Amma! bu gıyabi dost, sizi, sizin , aHe ve namusunuzu adım adım ta,kip ediyor.» Natiz Beyin heyecanı carpıntı halini a lm ı ştı. Gözleri kararmav,a: başladı. Ne vard ı ? Ne O'l uyor­ du yarabbi, hey sen bil i rsin Allahım... Hiç mi m­ ..

rıat l ı k yoktu?

M ektu b u t e'k re:rda n o k u m aya

başl a dı . Bu tehlike, k ı sa ca şudur: Kerimeniz N i l ü fer Hamm, erke k li sesi og ren c i ­ l c ri nd e n , dahiliye müteh�ssısı Ali Beyi n yeğ eni S u ­ a t ' ı c ı l g ; n ,g1i bi sevmektedir. O kad�r ki, S u a t öl d e ­ se ölmeye hazırdır. Kızınızın gözünde ne ·an a , n,e b a ba, ne de herhangi b i r hail vard ı r. Onun b i r işareti L1zerine tı?1kılıp gidecek, sonu belirsiz, kara n lı k istik­ bal iere koşarak gidecekti r. S izi n b u m ü n a se b ette : ı ({ . .

99

.


h,abe:·d a r olduğunuzu. m a n i olmC'Jk isted iğinizi, her­ şeyi gaıyBt iyi b i liyoru m . Fakat m a n i olamad in ız, ola­ m ıyacaksınız, olmanıza i htimal yoktur. Kızın:z, Su­ at' ı n esiri e:şkıdı r. Suat o n u a deta büyülemişt i r. Kuv ­ vet l i , çok kuvvetli bir m üdah2!le belki de fayd a l ı o l u r. Son söz: Suat, ya bu gece ya da yarın g_ec e evi ­ n i z i n bahçes i n e b izzat gelecek, kibritle parola ver­ meK suretiyle kızınızı bahçeye ç ı kara c a k ve belki peşine te:k ı p kaçı racaktı r. Nereye mi? On.>sını b i l­ mem. Fakat, a l ı p kaç ı racağ ı va kıad ı r. Esasen bu te­ : a k kiler yen i deği ldir, devam edeg .::ı lmektedir.. ... » M e ktup bu tem poyla uzayı p g i d iyord u . N a f i z Bey buz kes i l mişti. Her �arafı titriyord u . M ektup eli nden d üştü . Kend i n i koltuğa b ı ra.kar.a k . dor.muş. sa bit gözlerle kaırşı duvc>ıra ba kmaya , i sra r­ la bakmaya başla d ı . Demek .. Düşünemiyord u , muha­ kemesi işlemiyord u . Bakıyor, s,adece bakıyor, bir ö l ü n ü n h 2reketsiz, sabit n azarl arıyla ba kıyord u . Ne yapmesı lazı m geld i ğ i n in d e farkında değildi. Ya lnız b i·r a c ı , y ü r·::ı ğinde derin bi r a c ı , o kada:·. Sızlıyord u . i ç i sız l:yord u. Gitti kce acıyan b i r sızıyla a cıyordu i ç i . Yavrusu, N i l üfer'i , serde çiçek yetişti ri r g i b i yetişti r­ diıği N i l üfer' i . . . Ağlıyam ıyordu d a . G ırtla ğ ı n a sert b i rşey t2ıkılmış g i biyd i . H ızla a kşam o lmc-'ya baş­ lamışt ı . Ne de çS!buk? H i ç b i r z a m cı n b u kadar ç a b u k a kşatn olduğunu bi lm iyord u . Bugün b a ş k a , çok baş­ ka bir 2·kşam olma ktayd ı . Akşc-. m , kara , J<apkara b i r sis, kesit b i r b u l u t h a l i nde, sağ tarafta n geliyor, elektri k körleniyord u . Kalkm ak istedi o l m ad ı , a kşam d ah a çabuk geld i . E l i n i kaldırmı:ık istedi , kald ı ra ­ m a d ı . H a re ket? O d a y o k' B i rden b i re kendi nden rect i . koltuğa y ı ğ ı i d ı . S ü leym an Bey evine g i t m e k üzere odasına c ı k ­ m ı ştr. Od1-:ıcının uzattığı şapkasını aıld ı . B u s ı rada gözleri N atiz Bev i n ar{d ı n l ı k pencereleri n e i l i şH. « Nafiz Bey h a l a g itmedi m i ? » Oda c ı , « G itmedi beyim » dedi baka«Tuhaf. B u va kte kalmazd ı . G i t bak yım!»

100


• Odacı em r e uyaırak, koştu. kapıyı vurdu, bek­ Jedi. Cevap alamadı. Tekra r vuru p gene cevc;ıp ala­ m a(Y ı n c a , kapıyı açt ı . N atiz Bey koltu k�an y ere kay­

m ı ş, ölü g i bi yatıyord u ! M üthiş bi r ç ı ğ l ı kla Sü leyma n Bey koştu. S ü leyman Bey b i r fevkaladelik olduğunu a;n la­ m rşt ı . Odac ı n ı n ve receğ i izahatı d i nlemeye lüzum görmeden koştu. Kapıya gelip de içerdeki ma nı;arayı görünce, ş aşırd ı . « Polis, polis!» d iye kekeled i . .

A z sonra N a fi z Bey i n kapı ö n ü , fabri ka usta;­ ları , bir k ı s ı m i şçiler, memurler ve kontrolörlerle dol­

muştu. Fabrika h u k u k müşavirinin bir cinayete kur­ ban gitmesi ihtimalinden korkul uyordu. S ü ley�an Bey, «Polis geii nceye kada r k i mse içeri g i rmesin ,»

ded i . O d a sıkı bir kordon a ltı na, a l ı n d ı . H ükümet doktoru ve savcı geldiler. N atiz Beyi gördüler. H ü kumet doktoru çabucak muayene edip doğruldu: «Sadece bay ılmış,» ded i . Birden gözleri n e masa n ı n altındaki rnekhip i l i ş­ ti. Savcı mektubu aldı, bir ham lede okudu. Dok­ tora ba1ktı. Doktor da okumuştu. B akiştı lar. «Anlaşı lıyor.» dedi doktor «tartı teessür. . » Doktor, fabrika eczanesinden bazı ilaçlar ge­ tirtip Natiz Bey·i ayı ltt ı . Ayı lan Natiz Bey, odaya, oqada kilere şaşkın şaşkın baktı peşin. Sonra birden h erşeyi hatı'rfayaıra k, tekrar kerıdi nden geçti. Serseri milyoner, kapıda, dayısı n ı n yanı başında.ydı . «Zav;a l l ı adam,» ded i . « Nolmuş daıy ı?» «Bilmem. işin i çi nde birşeyler var amma . . . ıı «0 m ektu p ne mektubu acaba?» «Kimbilir. Öğreniriz şimdi. . . » N fıriz Bey ikinci d efa ayı lınca b i r ağıttır tut­ turdu. Hıçkıra hıçkı ra, gözlerinden ya1ğmur gibi dö­ ke döke C�ğ lıyordu. itidaiini kaybetmişti. Serseri milyoner sevincinden neredeyse h;ava.

101


ya uçaca ktı' . Yumruk Niyazi 'nin kurduğu planlar tahakkuk edecekti. Bi rkaç dakika içinde neler o lmar mı ştı. Kendi kendine: «VJV hergele vay!» d iye m ı r ı l d a n d ı . «Bu h e ri fte i ş v a r . Dcw:m ö:üp m c::! mülk bana kaldıktan son r a b i le b u herifi b ı ra kma nı a l ı . Cin gibi be. . .» S ü leyman Bey: «,i h ba r mektu bu nu yc:za n k i m . bil iyor musunu�?» d iye sor� u . N afiz Bey, «Biliyorum, ded i . Bir dostmuş, ama nasıl dost?» «Dost olduğu m uhakka k. Dost olmasa... B.ak ne l e r y a z mış » <ıism i n i n iye sekl'ı yor?ıı «Ad ı n ı n karışmasını istem iyor herhaılde. . ıı « Herhalde ....... » Natiz Bey kendine gelmişti . Artık ağlamıyordu. « E vet e v et . ıı dedi. «Bu pis iş tem i z len,s i ıı a rtık. Ya ln ı z, Leman 'ın haberi olmasın bari . .. ıı H e p birli kte çıktılar. Bri k h a zırdı. Sü leyman Bey otomobiliyle gıideceği icin, Nafiz B ey briğe atladı . Yolda A l i sordu: «Ne oldu size beyefendi?» «H ic,» dedi. « Hafif bir baiYgınlık ... Tansiyon düşüklüğü o lacak.» « Herkes dfyor ki, bir mektup a l m ı şsınız d[a.... ıı Natiz Bey sini rlendi : «Ne mektubu? Herkesin değil, benim sözüme inanmakla m ü kel lefsin ! Evde gevezeli k edip de Gül­ pembe'ye filan bundan bahsetme.ıı « Etmem beyimı.ıı «Y,a,r ın deği l öbürg ü n gene gideceğiz o Allahın gaza.bı yere... » « ( C ... ) kazasımi!ıı Ali'nin aklından heybetli dağlar, baş döndü­ rücü ucurumlar geçti. Korkuyordu. Ta ksinin ucuru­ ma kayıvermesi nden korkuyordu. Eskiden ne iyiy]02


d i ! Ya inız briği koşar, beyi yazıhaneye, ya�ıhan eden Adliyeye, Adiiyeden de eve getirir. Beygiri söker, t;ma'r eder, sonra da karı sının yanına gelird i . Ak­ şam ları oooh... 1\/lahalle kahvesinde arkadaşlaır ıyla <dtı konu iskarnbil veya konçi n e oynardı. Kamçısı n ı bir az da hırsla şaklattı. Gece yarısıydı. Avu k�t N 8 fiz Bey karyolasınd;a sırtüstü yatıyor. ama uyumuyordu. Gözleri ni kara n l ı k tavana dikmiş düşünüyor. büyük bir h uzursuzlu kla, sade Ce düşü­ n üyordu: Mektupta bahsedilen şeyler i nşallah ger­ çekleşmez. onu hiç arzu etmediği, şiddetle kaçındı­ ğ ı şeylerin kuceğına ·a tmazdı. B u ta kdi rde ne yapa­ clağın ı b i lmiyordu. Ya büyük, çok büyük bir reza­ letle karşılaş ı rse{? Ya, mektupta sözü edilen şeyler gercek cı kaır da. rezil rüsva olurlarsa? Yanı başınd aı karısı bir yandan bir yana döndü. Natiz Bey fark ı nd a bile olmadı. Korkunç, iğ­ neleyici dedi kodu ların kucağında kıvra n m a ktansa. qarsıp istanbul 'a gitmeyi tasarladı. Ama bu da he­ men m ümkün deği ldi. Fabrikatör Süleyman Beyin Umumi vekili sıfatıyle açtığı seksen küsur dava, kendi n i bekliyordu .Bu davaların neticelenmesi ise y ı l laır yıllara bağl ıydı. lcini çekti. «inşallah mektup y,alan söylüyor­ dur. Hiç bir şey yoktu. Huzurumuzu kacırrnal< icin tertiplanm i ş bır...... » Düşünceleri nin şeridi koptu . Lem an Hanım Yi'Jnı ndan i htiyatla ka lkmıştı'. Elek­ triği filan yakmada n , tayyörün ü sırtına e,ld ı , ayak­ larının uelarına basarak kapıy,a gitti, topuzu usul­ lacık kıvırıp kapıyı açtı , dışarı süzüldü. Natiz Bey bir şeyler sezerek, heyecanl,andı. Ka­ rısı niçin i htiyatla haıreket etm işti? Helay;a gittiyse, niçin elektriği yakmamıştı? Yoksa kendisinden sak­ lad ı ğ ı b i r şey mi vardı? Ne o labil i rdi? Onun fev­ ka lade namusundan emindi. Emi ndr; ama, gizlediği. duyurm a k�an cekindiği b i r şeyler vardı. Karyoladan atladı, kapıya usulcacı k gitti. kapı a ralığından sofaya ba ktı. Ordaydı !<arısı, Nilüfer'in

1Ô3


so�a üZ:eri ncieki penceresinin ön ünde, beyaz bir göl­ ge gi bi d i kilmekteydi. Niçin? Yoksa onun da mı haberi v a rd ı ? Gıyabi dost ona da mektup yollayıp, kendisine bahsettiği şeylerden m i söz açmıştı? Dışarı kaydı . Çarpan ka lbini e lwle bastı ra,r,a k, , karısı n a y a k l cı �� t ı ! 1\ a d m öyle de:! m ı şt ı ki, yar.ına ka­ dar gelen kocası n ı hissetmedi bile. Natiz Bey karısının om uzu üzerinden içeriye ba ktı. N ı l ü fer, bahçeye bakan pencere önünde di­ kiliyor, birini bekliyordu adeta . A rtı k şüphesi kalmamıştı. Gıyabi dost karısına dja m�ktup yollamış, N i lüfer'den baıhsetmişti. Ve şüphesiz ki, yazdığı şeyler doğruydu. N i lüfer Suat'ı bekliyord u . Kalbinin carpıntısı büsbütün arttı, göz­ leri karard ı , ev sa.l landı adeta. Bir yere tutunmak için savrulan eli karısına raısladı. Bir elin a ni te­ masıyle irkilen Lema n H a n ı m , korkuyla dönd ü . Ko­ casını vıan ı başında görünce, bir suc üzerinde � a ka­ lanmış gibi şaşırd ı . «Ayy ... Natiz, sen m iydin?ıı «Evet,» dedi, Natiz Bey, «Benim Leman.ıı «Yüz nurnaraya çı kmıştım da .. .>> «Bu raıda işin ne? . Nilüter pencere önünde kimi bekliyor? Odadan niçin ihtiy;atla çıktın? Niçin elek­ triği yakmadın?ıı «Natiz!ıı « Benden gizlediğin şey nedir?ıı Leman Hanım kocası n ı elinden yatak odasın a çekti. Lambayı ya kmadan, aya k üstü konuşmağa başladılar. «Senden gizliyecek neyim olabilir?» «Olamaz mı?ıı «Olamaz elbette.» «Y�Ian söylüyorsun ! '! « Ben mi Natiz?ıı «Sen, evet.» « Haksızlık ediyorsun.» « Birbirimizi a ldatmıyalım. Bana gelen mektup sana d aı geldi, benim bildiklerimi sen de bi liyorsun


ve benim sa kl)adığım gibi, sen de benden saklıyar­ sun!» Leman Hanım h ayretler içi ndeyd i . Ona nı ·3 k t u p fi lan gelmem işti . O sadece mera.kla kızını kolluyor­ du. Bir gece bahçeden d Ö nerken ya kalamıştı, o ka­ dar. Karısına mektup gelmed @ ne kan�at eden Na ­ fiz Bey, kendisine gelen mektuptarı bahsetti. Lema.n Hanım fenalaşara k h alının üstüne yığıldı. Natiz Bey karyolanın yan ı n d a ki komed inin üze­ rinde d u ran kolanya şişesini el yardamıyle bulup, karısının yanına geld i . Yüzü n ü kolanyıwla 'yıkadı, şa­ k:akların ı , bi lekleri n i oğmaya, başladı. « Kendine gel,» dedi . «Metin olmağa mecburuz. Çünkü bi liyorsun ki ... » Tam bu s ı rada Nolan 2:cı a c ı havlamağa b a ş la ­ m ı şt ı . Demek ki b a h çeye y2pancı biri girmişti . Bel ki de Suat'tı. Kolanya şişesini, k:a rısını fila n bıra kıp fırladı. Sa,lon kapısında kızıyla karşılaştı. Babasın ı h i ç beklemediği and,a karşısında bulan N i lüfer, don­ muştu. Natiz Bey sertçe sordu: «Nereye gidiyorsun?» «Hiç beybabac;ğım ... cc Helaya gidecektim . » <<Hela b u tarafta .mı?ıı Birden h ay kırışma l �r bekçi düdükleıri ... Nilüfer hafif bir çığ h kla babasının kolları n a. bı raktı kendi­ n�. Nolan çıldırırcasına h avhyor, ağ·açla.rı n arasın­ Gülpembe'yle ba1hçıva n da g;ölgeler koşuşuyordu. Ali de i dare lambaısi'y le, don paça fı rlam ışlardı Po­ lisler bekçiler Suat'ı sımsıkı y a kalam ı şla.rdı. Gülpem ­ be'nin eli ndeki lambanın sarı ·ı şığında kağıt g i bi, bembeyaz yüzüyle dikiliyor, telaş filan göstermiyor­ du. Herşeyin bittiğine inan ıyordu. Gözlerinin önünden amcası, yengesi, Zerrin, sonra babası, annesi ve kardeşleri geçti. I l l e bapa­ sı . . . Çatık kaşlarıyla dargın, ba kıyor, cctuh sa na di.

.

,

105


yord u . Yazıklar olsun. Ben seni or8Jya bunun içi n nı i yolladım?» Gözleri yaşardı. Polislerden biri sordu: c l\l e gaiyordun b u ra d a ? )> Suat cevap vermedi. Bir başkası: <<Ne gezecek, h ırsızlık ıçın tabii .. » dedi. Suat'ın kafasında şimşek ça ktı:' Ne o lursa olsun, sevgilisini koruma:lı, onu dlle düşmekten kur­ tarmıalıydı. «Evet,» dedi. «Hırsızlık için!» Polislerle bekçilerin arasındaı bahçeden çıktı. Dünyadan h abersiz Ali: «Zaıval l ı ,)> deyip mı rı ldand ı. «Hiç d e h ırsıza ben­ zem-iYor.» .

Nilüfer bayı lıp ayılıyordu. N atiz. Bey karısını fa­ lan unutmüş. telaş içindeydi. Bahçıııan Ali'yi dok­ tora, Gü lpembe'yi de karısına koşturmuş, kızın ı n bileklerini, şakaklarım oğuyordu. N e olursa olsun . h erşeye rağmen gene de memnundu. Büyük bir gaileden kurtulmuştu. Hiç de zannettiği gibi olmadı. Yani büyü k bir gai leden kurtulma yerine, büsbütün büyük bi r gai­ lenin ic:ne düşm üştü. E rtesi gün cürm ü meşhut mahkemesinde· Suat, Nafiz Beyin �ahçesin e kızı icin değil , düpedüz hır­ sızlı k ka,sdıyle girdiğini söylediyse de, amcaısı mü­ dahale etti. Onun h ı rsızlı k yapacak tıynette bir de­ likanlı olmadığını, sırf N afiz Beyin kızı için ba.hçeye g i rdiğini, esasen aylarda nberi sevişti klerini ve bu m ü nasebet üzerine ne biliyorsa,, Zerrin'den neler işit­ mişse hepsini saydı döktü. Zaten m ah keme de din­ led iği, şa h itler ve Suat'ın kılığı kıy�feti dolayısıyle bu kanaata varmıştı: Suat bahçeye kızla· buluş­ mak icin girmişti ! Gıyabi dosttan gelen mektup he r şeyi :aç;kca �nl.atıyordu zateJ'll Oc gün sonra Suat'ın babası öfkeyle ,91elmiş. kardeşi doktora bağırıp cağırmıştı. Lakin doktor Ali Bey: .

](}6

.


« U zatnı c> . » d e m i şt i , « n i h ayet bir a ş k macerası . Hangim izin başından geçmedi? Bütün mesele, fiyaıs­ k o yl 9 n8ti ce!e n m es i n de. B u n u n suçu de-, ba n a d e ­ ğil, oğ l un a ait. Beceriksiz teresin bi riymiş ... »

Leman

Hanım

büyüttükes

uzattıkça

uzatm ıştı .

Öyle fenasına gidiyordu ki . Annesinin hiç de tabii olmiyan a,ğ �yıp sızıan m ası karşısında N i l üter şaşkına dönm üştü. Bunun büyük, çok büyük bir suc olduğuna hü kmederek kendi kendini yiyor, hatta i ntiharı geçiriyordu ak­ l ı n d a n . Suat'ı fa lan düşündüğü yoktu. Düşündüğü yoktu d eği l , annesinin üzüntüsü ka rşısında düşün­ rneğe vakit bulamıyordu•. Hepsi he·r taraftan teselli ediyorla rdı. Hele serseri m ilyonerin a nnesi ... Ya­ n ı nd a n ayrıldığı yoktu. I ki gece ayni odapa yattı­ laır. Ama Leman Hanım ·a vunmuyor, teselli bulmuyor­ d u. Nafiz Beye gelince, ka rısı kadar o l m a m a k l a be­ raber, o da s ara np so l m u ştu . Fabri kadc>,ki odasın­ d a , b1a ş ı yu m ruklc.,rı a rası nda boyu na düşünüyor. kendi ke n di n i yiyord u . Bir ·a ra, çolu ğ u n u çocuğu­ n u toplayıp m e m l e k et i teri< etmeyi düşündü. Hatta bunu Sü leymc>n Beye bi le açtı . Süleyman Bey: «Hadi hadi,» dedi, «çocukluğu bıra k. Koskoc� avukatsın. O kadar mühim bir şey mi? Gençlikte h a n g i m izin başı n d a n g eçm edi? Atla deve değil rya !» Daha mühimi, fuzulen işgallerle Ilgili seksen kü­ su r davaya kim bakacakt'ı? Memlekette avukat yok deği ldi ama,, Natiz Bey kadar d ü rüstünü b u l a m ıya ­ caığ ını sanıyordu. Öyle ya, m ilyonluk davalardı. Mu­ vazaaya elverişli, dişe dokunur şeyler.;. «Büvütüp durm a . O kad a r m ühim değil bu . . » « Deği l ha?» «Değil ya. Ne olmuş? Serserinin biri kendi ken­ dine gel i n güvey olmuş ve enselenmiş. Mesele bun­ dan ibaret. .. » Bütün bunları bir kenardan sessiz sessiz dinli­ yen serseri m ilyoner de aynı kanaattayd1. Ka,b ı na sı'­ ğc.ımıvordu. Sahiden de, serserinin biri kendi kend i ­ n e gelin güvey olup enselenmişti. Suat'ı «Serseri» ..

­

.

107


diye d üşünmekten hoşljanıyor, «Krlkuyruk, d iyor­ du. Bir emriyle kızı peşine t�ka rmış. Hani? Niye ta kamad ı n ? Natiz Bey: «Ben fazla büyütmüyorum,ıı diyord u , « Refika bil h�ssa ... » Sarardı, soldu, bir şeyler olmasından korkuyorum .. Süleyman Bey: «Bir çey ol maz evelallahın izniyle,» dedi. <<istersen ... » Natiz Beyle gözgöze geldi ler. Devam etti: «0 evden çıkın!» «Sonra.?» «Sonrası Allah kerim bire Natiz... » « Evet ama .... » «Bizim köşke gelin. Bomboş yatıp d u ruyor za­ ti. .. » Hiç de fena olmazdı. Bütün memleketi n i m ren­ tiyle baktığı, gece gündüz dıili nden düşürmediği şa­ hane köşke yerleşmek! ... Hemen cevap vermedi. Serseri milyonerinsa k,a lbi çarpıyor, Nafiz Be­ yin vereceği ceva,bı bekliyordu. Uzun bir sessiz­ l i k olunca, lata karıştı: «Cok iyi olur valiahi a mca, ... » Süleym a n Bey: «Tabii oğlum,» dedi. «iyi olmaz mı? Fabri·ka­ nın kamyonu gelsln eşyalarınızı yüklesin, bir se­ ferde... » Nafiz Bey: « Refi ka'yla konuş,alım daı,» dedi . «iyi ya, konuşalım.» Bu evden bıkmıştıt·ı zaten. Hala zaman zeman kaynanasını hatırla.tan neler yoktu? Bu son hadi­ seysa tuz biber e kmişti. Bir sabah fabrikanın kamyonu eşyaları yukledi, Süleyman Beyin köşkünün. yolunu tuttu.

13

Köşkün asfalt caddeve ba k\a,n arta, kat dai re108


lerinden en şahanesine yerleştiler. G ülpembe ile kocası d a birli kte gelmişler. Süleyman Bey köşkü­ nün hizmetcileri a rasına katılmışlardı. Gülpembe'nin etekleri zi l cal ıyor, bütün gününü, serseri m ilyo­ nerin annesiyle. Leman Ha.nımm v:anında geçiriyor­ du.

Leman Hanımın hali hal değ ildi. Birden on yaş ihtiyarlamış gibiydi. Gözlerinin etrafında mor hal­ kalar peydahla nmış, gözleri gölgelenmişti. Y,alnız bırakılmam a sı na rağmen, zaman zam a n dalıyor, ba­ za n saatlerce hiç konuşmadan öylece kalıyordu. Na­ f i z Bey sevgi li karısının bu halini hiç beğenmiyor­ du. O da harraptı, o da yorgundu. Onun d·a ihtim:ama ihtiyacı vard ı . Ama. karısının bu hali y uzünden her şeyi unutmuştu. Kend ini ihma.l ediyordu. Zaten bıaş­ ka türlü de hareket edecek halde değildi. Her gün bir yenisi acılan seksen küsur da;vanın peşinde, haf­ tada hic değilse dört. beş gün. muhakemelerin gö­ rüldüğü kasabaya gidiyor. bitmez tükenm ez dilek­ celer yazıp, şahit bulma işi ile uğraşıyor, duruşma� lara girip çı kıyor, başı nı kaşımağa vakit bu lamıyor­ du.

Bu davalar rüyala,rın a girrneğe başlamıştı. Çoğu geceler ter icinde uyanıyor, gördüğü rüyanın he­ yecanından kurtulatmıyordu. Fabri kadaki yazı hanesine çokluk gitmiyor, evin­ ele çalışıyordu. Yazıhanevi eve taşımıştı . Günün bi­ nnde şu duruşma i s ini de h a l lederse , m u h a keme e r ı n görüldüğü k,a sabaya g itmiyecekti. Mesela, yeni mezun olmuş, gene avukatlardan birisiyle anlaşa­ cak duruşmalara. onu gönderip, kendisi geriden işi i d are edecekti . Niiüfer icin pek bir endişesi yoktu. Görünüşte k ı z . Suat'ı unutmuşa benz'iyordu. Köşkün bahçesin­ de, yemiş ağaçlprının koyu gölgesi a ltında Süleyman Beyin yeğeniyie dolaşıyor, kitap okuyor, uyuyor, seın i riyo rd u. Gercekten de samirrneğe başlamıştı N i l üfer: O kulu filan bın�ıkmış, bol bol roman okuyor, yiyor, i çiyor, «Bir serseril'liin tecavüzüne· uğrayaca�ken k u rta n im ı ş olmayı !)) kabullanmiş görünüyordu. An'

·

]09

­


nesi de dahil, Süleyman bey, serseri mi lyoner, ser­ seri mi lyonerin annesi, Gülpembe, bahçıvan Ali, her­ kes böyle söylüyordu: Kendi kendine gelin güvey' olan bir serseri bir gece evin bahçesine g i rerken bekçiler tarafından görü lmuş ve enselenm işti r. Me­ sele bund;an iba,retti . . . Nil üfer de b u n a inanmış görünerek, bilhassa a n­ sıni üzmemek yolunu tutma kla beraber, asıl güttü­ ğü ma kE{at başkaydı . B a bası: «Bu yıl mektep kalsın l<ızım, demişti. Gelecek yıl inşa111ah istanbul'a na k­ !edeceğiz. Yeıhut da seni Dam dö Siyon'a yatılı ve­ r i �i nı , bite r gi d er ! » işte bu gelecek seneyi beklemekteydL H er ne pahasına olursa olsun ista nbu l'a gitmeli, of,ada Su­ a t'ı bulmalıyd ı . Bulacağın-a emindi. Çünkü Suat: «0r­ c4a dc:wılarım var. Bana i sted i ğ i m den ala iş tem i n ederler... » demişti. S o n günlerde o da o kula devam edemiyordu. i htim a l istanbul'a, dayı la rının yanına gider, bir iş bulup ç a,lışı rdi . Yoksa onun aydınlık. pı rı l pırıl m avi gözleri, san saçları, uzun boyu, kuv­ vetli kollarının çekiciliğinden kurtulmuş, onu unut­ m uş değildi. Unutmasına imkan yoktu . Suat 4cine yer etmişti. Boylu boyunca uzanm ! ş , g ö nl l'ı n ü kuv­ vetli elleriyle sımsıkı yaka l amıştı. Hele m a h keme­ de, a mcasının boyun damarını şlşire şi�re ağız do­ lusu ithamlar savurmasına karşılık, ayağa erkekç.e kalkıp : «Hayır, arncam yalan söylüyor. Benim Nilü ­ fer'le hiçbir münasebetim yok. B,a,hçeye sı rt h ı rsız­ i ı k için g i rm ' şti m . » d eyiş i n d·3 k i mertliği unutamıyor. Suat'ı n hayali nden sıkı lıyordu. ilk günler Suat hc:wa­ linde canlan ır: Gördün ya Nilüfer senin icin feda­ karlığa girdim . Ama sen? Sen kılını bile kı p ı rdat­ nıadın?» demek istiyerek ba kard ı . Bu ba kış�ardao. çok sevdiği, cıldırdığı Suat'ın bu ha klı ba kışlann­ dan kahrolur, yerlere gecerdi. Kendi n i tutamaz, baş­ ıardı hıç.kı•rmağa . Babası, yahut annesi görmesin di­ ye de lambayı söndürür, pencere önünde saatler­ ce ağlardı. Suat'ın büyül< fedakarlığına karşılık kendisi ger­ cekten de kılını kıpırdatmamıştı. Ha'ni, uğruna öle­ bHirdi? Bir i�aretiyle her türlü fedakarlığaı h a zı rd ı ]]0


hani? Nerede? UHta kalmıştı hepsi. Deli ka nlıya et­ tiği yemin ler, verdiği sözler, göz yaşları herşey, herşey l�ifta kalmıştı . Acaba Suat ne d üşünüyordu? Vefasız mı diyordu? Kalleş m i diyordu? Boşuna ya:n ­ dığını mı san ıyordu? Herha.lde. Başka türlü dü­ şünülemezdi ki. Kim olsa böyle düşünürdü. Ama, he­ le şu sıkıcı aylar geçsin, istanbul'a kapağı atsını. . . Bi liyordu yapacağın ı ! V e hayaller hayallerin peşi sıra başlıyordu a k­ maya: Bir gün Istanbul'da bir sinemada, yahut tram­ vay veya vc;pu rdıa rastlıyordu. Suat'a Suat iri mavi gözleriyle şaşırıyor, «Sen? diyordu, sen ha?» O, evet o�·· Başlıyordu hmçkıramk her şey'l an latmaya: «Suat, diyordu, Suatcığım. Senin için, seni a r;a­ yıp bulmak, boynuna san lmak, emrinde olduğumu söylemek için geldim. $enin olmak icin geldim: Biliyorum benim için fena şeyler düşündün. Hak­ l ıyd ın belki. Ama görüyorsun ki, karşındayım. Bir işareti ni bekliyorum. Sen hayatımın biricik varlığı­ s m . Senden başka h iç kimseyi tanımadım, tanım2k istemiyorum. . . » Suat herlııalde in2.nı rd ı . i nanırd ı , muhakkak incı­ nırdı. Buna zerrece şüphesi yoktu. Ondan sonraı kol­ kala, belki de bir vapura atlayıp Boğaza açıfı rla r i nsanlardan, insanların kıskanç bakışlarında n u zıa k bir köşede rahat 'rahat sevişirlerdi. Sonra. ne olurdu? Ne olmazdı ki ... Küçücük, şip­ şi.rin bir evleri olurdu. Suat sabahlan işine gider, ken ­ disi de zeırif mutfağı nd a , evinin öğle yemeğ ini hazır­ lardı. Boya.lı dud a kları, mani kürlü tırnakları, za rif el­ l eriyle, bir aşk türküsünü mınidan a ra k Suat'ı n ye­ meğini pişirmek! Sonra öğ le olurdu. Yemek pişmiş, hazırd ır. Suat bir demet taze çiçekle gelir. Koşar kapıyı açar, ko­ casıyla çılgınlar g i b i kuca klaşır, ay2ıküstü öpüşür­ ı er, öpüşürler. N i lüfer'de bu türlü hayaller. tekmi l günlerini al­ mağa başladı. Köşke geleli beri N i lüfer'in etrafı n J[J


da pervane kesilen serseri m ilyonerse, hayatının en me·s ut günleri ni yaşa m a ktaydı·. Onun, köşke bu ka­ dar bağlandığı görülmemişti. Etekleri zil ca lara k, merdivenler inip, merdivenler çı kıyor, Nilüfer'i eğ­ lendirmek. dikkatini çekip gözüne girmek icin ne­ ler icat etmiyordu! Her gün tıraş. her g ü n briyantinle uzun uzun oğulup taranan pırıl pırıl saçlar, h ayat ve canlılık taşan gözler, kıpkırm ızı yanaklar... Bu hal n e an­ nesinin, ne de dayısının gözünden kaçmıyord u . Şöy­ ie konuşuyordu kızkardeşiyle: « Hani Nilüfer de N i lüfer ha bacı!>ı « N e diyorsun abi...;ı «Oğlun onda n iyisini a laca k değil ya!ıı Kadın, gülüm'siyerek susuyor, ra2:ı görünüyor­ du. Oğluna N i lüfer'i a l ı rsa, kız koca köşkü çeker çe­ virir, düzene so kardı. Kendileri basit i m�anlatdı. Köş­ kün üst katına tepHi eşyı9 ların dilinden anlamıyor­ la·rdı . K ı z onları düzene sokar, yerli yerine yer­ ieştirird i . Yalnız bu kadar m • ? Ne m ü nasebet? Al­ lah için g üzel kızdı. Böyle bir geline kaynana ol­ mak. onu peşi n e takıp lıemşeri leri n e gezmeğe git­ mek.. Bir gün gene gününü Nil üfer'le bahçede, ağac­ lann altında gezip kızı güldürmek, eğlendi rmekle ' geçi-ren serseri mi lyoner, kızı yolcu edi p kendi kı­ sım larına geçtiğ1i zaman, annesiyle dayısı n ı sofra başında buldu. i kisinin de gözlerinin içi gülüyordu. Serseri mi lyoner pirelenerek: «Ne o?ıı dedi . «Ne gül üyorsunuz?ıı Dayısı, kızka.rdeşine ba1ktı: eeCevap ver!ı� Omuz sil ken kadın: <<Sen dayısın,ıı dedi. «Sen cevap ver. . . ıı Serseri milyoner meraktan Cptlıyacaktı . Verilecek cevap neydi? Dayısı şöyle başladı: «Seni Yumruk soruyor . » Serseri milyoner birden Yumruk N iyazi'yi ve barını hatırladı. Kaç vakittir unutmuŞtu. <<N e diyor?» ..

1 12


<< Bu ke.dar dosttu k, a ramızdan kara kedi mi geçti» d iyor. Serseri m i lyoner cevap vermedi. Bu sorudaki serzenişi sezmişti. Ya nakla:rı al a l , dayısına ba ktı, gü ld ü . Annesi , «Sen ne cevap verdin?» ded i . «Ne diyeceğim, Natiz Beyin kızı rahat bırak­ m ı yar ki çocuğu dedim . . » Serseri mi lyoner büyük bir yılışıklı hkla, «iyi demişsi n» ceva bını verdi « 0 ben i değil, ben onu ra hat bırakm ıyorum ... » Annesi .a rkasını sıvazladı: «Aferin oğluma benim, arslan oğlum.. Ca-nın sağ olsun.Sen isted i kten sonra . . . Hızır ayağımızi8 da gelmiş . . . Öyle değil mi ama ağa?» Sü leyman Bey baş ı n ı salladı. O g ünden sonra serseri mi lyonerin Nilüfer'e düşkünlüğü arttı. Ona ka rısı nazariyle• ba;kıyor. yanında\11 bir d a ki ka ayrılmıyordU'. Nil üferse bütün bunları n farkı ndayd ı ama al­ dırış ettiği yoktu. Suat'la öylesine doluydu ki. bir değil beş, o n , yirm i serseri mi lyo ner vızgelird i . Va kit geoiriyordu, ne olursa olsun ş u birkaç ayı geçirip, istanbula gitmeyi, arda ne yapıp �aıp ıp Suat'ı bulmavı düşün üyordu. Zaten birkaç ayı gee ı ­ rivermek icin de serseri milyonerden daha canlı eğlen ce o lmazd ı . Bir defa a ptald ı . Hislerini olanca san ki cıplaklığıyla meydana koyuveriyor, dünya kendi arzul a rı ve dayı sının m ilyonlarının emrindey­ m i ş gibi düşün üyordu. O gece dayısıyla annesinin imaları bi le söyleyivermişti . N ilüfer sinirlen miş. kaşlarını catara k : «Aaa .. demişt i . Siz amma da cü­ retkarsınız.» Serseri m i lyoner şaşırmış, renkten renge gir­ m işti. Onu daha fazla mahçup d u rumda bıra km,ak için , fat olsun diye, dalında. fevkalade o!glın bir kay ısıyı gösterm işti. Serseri milyoner, kız onu be­ ğendi diye, ağa-ca tırm anmağa başl:;ımış , pantolo­ n u n u n dizini yı rtmıştı. N i lüferi n azat kabul etmez bi r kölesi olmuştu J /3


sankil Kızın en küçük a rzularını bile gözünden oku­ mağa çalışıyor, onu memnun etmek icin kabiliyeti­ nin üstüne çı kıyordu. Bütün bunlar ne Leman Hanımın, ne de N afiz Beyin gözünden kacmıyord u. Hatta Natiz Bey bir gün, «Ne dersin karıcığ ımıı dedri, «günün birinde hayallerimize sünger çekmek icap edecek mi? Leman Hanım sadece omuz silkmişti. « Alnı nda ne yazı lıysa·. . . » Ve hemen dalıvermişti. Elinde değildi. Can sı­ kıntısına benziyen bir haldi bu. Bir sön ü klük, bir ne­ şesizlik, bir boşalmışlık, yahut da,, uzun yolculuk­ lardan sonra gelen dehşetli bir yorgunluk, bir h al­ sizUkti. Uzun uzun dalıp gidiyordu, böylece yapa­ YıSinız kalma•k istiyordu. Bıra ksalar günler, belki de haftalarca: böylece ka lır, batan bir güneş hüznüyle, gözleri bir noktaıva dikili, dünyayı unutturdu. Ağ lamak geliyordu içinden. Ağlamak, kana ka ­ na, hıckıra hıçkıra ağlamaık. sonra gene ağlaıma)<. Ama ya·lnız bırakı lm ıyordu. Ne Gülpembe, ne de serseri mi lyonerin annesi, bütün gün, bir dakika bi­ le yalnız bırakmıyorlar, oya layıp avutmak için, elle­ rinden geleni geri koymuyorlardı . Hele Gülpembe . . . Bildiği, yahut uydurduğu ne masallar, n e hi kayeler anlatmıyordu. En nekrelilerine bile pek şöyle bir gülümseven Leman Hanım, sonra hemen cidd i leşe­ rek durgunlaşıyor, hiçbir zam a n kurtularnıyacak gi­ bi görünen hüzün ucurumuna yuvarlanıp gidiyordu.

14

Aylar geçti. Hiç hesapta olmıyan, hatır ve hayale gelmiyen müthiş bi-r felaket, a rkasından ikincisi, Süleyman Bey köşkünü allak bullak etti: Avuk.at N atiz Bey bir tahliye davasının m üdafaa­ sını yapıp mah kemeden çıkarken, bir kurşunla öl­ dürüldü. Bunu haber alan Leman Hanımsa, müthiş 114


bir çığlıktaJJ sonra a klını oynattı. Nilüfer bayıldı . . . Bütün bunlar bl·r gün ve bir :an içinde oluverdi. Nilüfer'in hayat yolu gene o ianla· birlikte değişti. Ar­ tık babasından öksüz, anadan yetimdl. Annesi ölme­ mişti ama, akıl hastal'\anesinde ömrünü tamamlama­ ya mahkum bir anneydi, yarı ölmüş sayılabilirdi. Nilüfer ağladı, günler, haftalaırca aığ ladı. Gözleri yumruk yumruk şıişti. Sarardı, soldu, bir deri bir kemik kaldı. Ama o kadar. Ne ölen babası dirildi, ne de aklını oynatan annesi iyi olup hastahaneden çıktı. Artık yapayalnızdı dünyada. Ne tarafa dönse babası, yahut annesinin hatırasıyle karşı,aşıyor, içi kabarıyordu. Ne Süleyman Bey, hele ne serseri mil­ yonerle annesi yahut Gülpembenin tesellileri para etmiyordu. Zaman zaman .annesinin sandığı başına geçiyor, elbiselerini çıkarıp yere yayıyor, onları alıp kokluyor. hıçkıra hıckıra ağlıyordu. Ya babasının öteberileri? Onları da öyle. Kızın bu hali, serseri milyoner baş�a olmak Oze­ re, köşkü çok müteessir ediyordu. Hele Süleyman Bey . . . Kendi işi,' kendi tarlaları uğrunda, ölen umumi vekilinin biricik kızına öyle candan bir Ilgiyle bağ­ lanmıştı ki . . . Bir gün, «Yavrum» dedi, «evladım. Sen bana babandan biricik yadigarsın. Bundan sonra baban benim. Se­ nin her şeyinle meşgul olmak bana düşer. Söyle bakayım, istikbal hakkındaki fikirlerin ne? Barlema ne yapmak niyetlndesin?» Nllüfer'in h içbir fikri yoktu. Hal ve istlkb;al mef­ humlarını kaybetmişti. I mkan olsa·, «Beni yalnız bı­ rakın. Babfımın, annemin hatıraları arasında ömrü­ mün sonuna kadar ağlayayım!..» derdi. Diyemedl. Boynunu büktü, teşekkür ettil. Suat bile silinmişti. Birbini peşisıre vuran bu ikiz felaketin üzerinden aylar geçtikten sonra bile. Nilüfer Suadı düşünrneğe vakit bulamaıdı. Acındırıcı bir sakinlikle, bükük boynu. YıSŞiı gözleri, dalıyor, saatlarca dalıp gidiyordu. Babasının kurşunianmış cesedi, annesinin acı çığlığı, yuva'larından fırlıya.n korkunç gözlerini unutamıyordu. I lle o gözler! Na]J5


s ı l da çirki n l eşivermi şti güzel a n nesi! Demek ki . d iyordu kendi kendine, bu Yıalancı d ü nyada hiçbir şeyin değeri yok. insan hiçbir şeye bel bağlamama­ l ı . He rşey hiç hesapta olmayan uğursuz bir tesadüf­ le hiç ümit edilmeyen bir şeki lde değişiveriyor... Aylar geçtiği h alde kızın kendi n i bulamaması, serseri mi lyoneri de üzüyord u . Annesi oğlunun bu h n ! i n i gördükçe endişesi a rtıyordu. N i lüfere kızma­ ğ3 başlam ı ştı. Bu densizliğe ne Jüzum vardı san ki? Dünyada bu kadar ölen, çıldıran vaırd ı. Babası öl­ düyse ölm üştü, ne çıkardı? Düşünmek, ağlama kla geri gelecek değildi ya . Sonra a n nesi . . . Annesi öl­ m emişti. Günün biri nde iyi olabilirdi. Allahtan gelen bir şeye insan niçin boyun eğmeme li niçin kedere rı za, göstermemeliyd i? Serseri milyoneri bir g ü n bir kenara çekti: «Ahmet» dedi «Ne oluyorsun oğ lum? Sana ne?» S e rseri milyoner a nnesine öyle bk baktı ki, kadın sustu. Peki ama, ne olacaktı bunun sonu? Ağabeysine de·rt v.a nara k ağladı: <<Ölenle ölün mez ya ağa . Dayı ol da şu ağianı cek kenara, ağzını a ra . Ona ne oluyor? Öldüyse öl­ d l.i . d ellendiyse dellendi. Ehmed e ne?ıı Sü leyman Bey, ccSen bu işlere karışma» dedi . << Niye karışmıyacakmışım?ıı et Aklın ermez de ondan?» c·: Ben i m mi aklım ermez? Benim aklım her bir şeve erer. Eviadımın gözüm ü n önünde sararrp solma'­ s ı n a ta hammül edemem!» Süleyman Bey başını sallad ı . «Haklısı n. Fakat, d u r ba)<jalım hele . . . » << Dur ba kalımı maka lımı yok a,ğa. Gayri bıçak !< em iğe d ayandı. Sen hem kızın , hem d e oğlanın babası sayılırsın. Meseleyi kendine aç, bJr cevap <-lalım. Yok derse, kendi bilir. Heye derse, bu işin icabı na bakalım . . . » Sü leyman Bey de böyle düşün üyordu. Bu su­ retle belki de oya lanır. a nasını babasını yavaş ya­ v a ş u n uturd u . ,

1 !6


Bu kara•ra vardı ktan sonra bi le, Süleyman Bey N i lüfere h içbir şey açmadı açam'ad ı. Bi rkaç sefer niyetlendiyse de, Ni lüfer'in yaşlı gözleri, bükük boy­ nu içine dokundu, caydı . Beklerneğe karar verdi. Kız �a manla unutaeaktı herhalde. Unutsun, rengi yerine gelsin, ondan sonra diye düşünüyordu. Kız kardeşiyse, gitti kçe sabırsızlanıyor, h ı rçın­ laşıyordu. Başta Gülpembe, bütün h izmetçiler ka­ dına h a k veriyorlardı. Bundan daha uygun tekl if m i olurdu? Peşinde pervane kesi lmiş, zengin bir deli­ kanlıydı Ahmet. Birçok kızların cıan attığı, a kça pa k­ ca. sıh hatli bir genç. Hangi kız şöyle bir köşke ge­ l i n gelmeyi , o kada r mala mülke konmavı i stemezdi? «Sen kendin ac.» diyorla·rdı. «Oğlan ·a nasısı n . Ac. fikrini al Peki derse ne ala, demezse . . . » Başın ın caresine baksın diye düşünüyorlard ı . Gülpembe müstesna. O kararını vermişti. Ni lüfer' den ayrılmayacaktı. Sonra, bi liyordu ki, Nilüfer ar­ tık başka türlü hareket edemez. Sü leyman Bey köş­ künden bir yere gidemezdi. Nereye gidecekti? Sev­ diği kimse de yoktu. Zaten etrafını görecek h a lde d e değildi. Bir gün serseri milyonerin annesi meseleyi açın· ca, hayretler içinde kaldı: «Anlamadım,» dedi. «Sırası mı şimdi?» Kadın gemi azıya a-lmıştı: «Sıra sı» dedi. «Tam sırası. Görüyorsun, eviadım senin yüzünden bi r deri bir kemik kaldı. Allahın em­ rıyle bir şey . . . Düşün taşın . . . Yarına k�dar müsaa;­ de sana:! ı> Nilüfer düşündü, uzun uzun düşünd ü. Kadını pek de h aksız bulmamıştı. Aylardır hiç yok yere ıztı rap çekmişlerdi'. Zorları neydi? Ya çekinp gitm e­ li, ya da . . . Tam b u sırada oday,a G ülpembe girmişti. Nllü­ fer eskiden olduğu gibi kendini gene Gülpembe'nin koliarına atmış, sarsıla sarsıra ağlamış, serseri mil­ yonerin a nn esinden, yaptığı tekliften bahsetmişti. Serseri mi lyonerin a n nesi tarafından gönderilen Gül­ pembe, küçük hanımı kolla-rında sı kmış, göz yaşla­ rını silmJş. tereddütlerini gıeçlştlrmeğe çalışmıştı. 117


«Allah baba.n a cennet istiraha.t i, a nnene şifalar versin arn,a,, beni dinlersen, bu işe peki, d e. Ben de senin bir annen sayılırım. Gene hep birlikte güle söy­ leye yaşar gideriz . . . » «Gülmek, söylemek mi Pembe abla?» «Tabii N i lüfer. Gülecek, söyleyeceksin elbette . . • «Annem orada hastaykan ha?» «Allah şifa,Jaır veri r evladım. Hep böyle kalacak değil ya . . . » «Demek peki dememj uygun bulu\yorsun? » «Bu luyorum N i lüfercik. Seni ne kada•r sevdiği­ m i bilirsin . Ben de senin bir a nnen sayı lırım. Seni n fena olmanı ister miyim?» «Benim verimde sen olsaydın?» «Hiç düşünmeden peki derdim!» «Ya. sevmediğin, sevemediğln bir insansa?» «Gene peki der, sevmeye çalışırdım.t «Sevemeyeceğini bildiğin bir i nsansa bile öyle mi?ıı «Seversi n Nilüfer. Bir gün gelir seversi n•. Hele başından ni kah geçsi n . . . Ni kahta, keramet olduğu­ nu unutma. Cocu k senin icin iğne iplik o ldu. Gör­ müyor m usun? Ona da yazık. O da' ana baba ku­ zusu . üsteli k zengin de. Senin yerinde başkası ol­ sa., etekleri zil c,alardı . . ıı Ni lüfer dalgın dalgın dinliyordu. Bir aında Gül ­ pembe nazarında öyle bayağılaşmıştı ki. Para için i n sanlara neler tavsiye edebil iyorıardı! G ü lpembeyse, memnundu. Kızı razı ettiğine k.a­ a n i , seviniyor, ka,d ı n a m ü jd�l vermek icin k�l kıp koşmak geliyordu içinden. Çünkü Nilüfer Ahmetle evlenmeğe ra.z ı olursa, ömrünün sonuna kada r ka­ labi lecekti. Köş�te kalmak, herkesin lmrendiğl, önünde durup hayra·n hayran bfS.k tıkları böyle bir köşkte kalmaıkla öteki i nsanlardan ayrılmış seekin­ leşmiş farzediyordu kendini. Sanıyordu ki, köşke ba.kanlar, kendisine de imreniyorlar. Bu ise gururu­ nu okşuyordu. N i lüfer'in yanınd,an heyecanla· çıktı, Ahmet'In -a n nesine koştuı. Daha büyük bir heyecanla: «Oldu,» dedi, «gönlü oldu hanımefendi!» .

118


Kadı n hic de heyecanla ka rşılamadı: «Ne oldu?» «Gönlü oldu.» «Olmayıp da. . . Isterse olmas ı n Gül pembe. Ba ­ l)aı göre tı.a.va hoş kızım. Benim oğlum elin.i saliasa ellisi, başı nı saliasa teliisi gelir. Kendi bilir. Bana kal s�. . . Fakat nedir, babacığı ağbeyimin Işinde vu­ rulup öldü de. . . Yoksa . . . Öyle değil mi amma?» Gülpembe hemen yapıştırdı: «Doğru hanımefendi. . . Ahmet Bey gibi alımlı. zengin bir delikanlı her zaman ele geçmez. Aklı varsa . . . » «Zaten son defa bir tekiifte bulunacaktım. Ol­ madı m ı , ha1ydl kızım, başı nın çaresine bak diyecek­ tim . . . » Gülpembe'nin a klı gitti. « Lüzum yok hanımefendi. O da herkes gibi can atar Ahmet Beye. Deli mi? Yalnız ne var, babacığı , an nesi . . . » Havadis, köşkü yı ldırım gibi dolaştı ktan sonra, şehre atladı, iki gün içinde tekmil şehri dolaştı . Ar­ tık bu mesele günün tek konusu olmuştu: Fabrika­ törün. yeğeni , serseri milyoner, kurşunla öldürülen avukatın kızıyla evleniyormuş! Haset, kin, kıskançlık ayaklandı. Ahmet'te ümi­ di olanlar göz yaşı döktüler. Kızlarını Süleyman Be­ yin yağenine verip, memleketin bu en büyük Iş ada­ m ıyla akraba olup işlerini genişletmeyi kuranlaır ha'" yal kırıklığına uğradılar, velhasıl uzak, yaıJ<ın pek cok insan bu havadisle Ilgilendi. Ahmet'te gözü olan genç kızlar: «Gördün mü» diyorlardı, ımasıl da aviadı çocu­ ğu?>> «Avladı. ötekine de aşk olsun doğrusu . . . Suat meselesini ne çabuk unuttu?» «Mide yok ki. .. Demek pespayanin blriymlş . . . » <<Ba kalım düğünleri nasıl olacak?» ııMemleketi calkaılarla,r herhalde. . . » «Herhalde.» Herkes kendi aleminde, ol,ağanüstü düğünler kuruyordu. Herhalde sabahlara kada r eğlenilecek, 119


içki. m üzik, neşeli kahkahalar mem leketi yerinden oynatacaktı . Ge·l in ne giyecekti acaba? Gelinliğini hangi terzi di kecekti? Elbiseleri nası l olacaktı? Köş­ kün hangi dairesi tahsis ed ilecekti? Davetii ierin köş­ kü gezmesine izin verilecek miydi? Havadis Zerrin 'lere de ulaşmıştı. Doktor Ali Bey ananas l i körü nü sinirli sinirli süzerek sa londa dola� şı rken . bu meselevi kafasında indirip kaldı rıyor, ka­ rısıyla kızına karşı ilgisiz görünüyordu. Ama içi içini yiyordu. Kendi veya kızı icin değil, m,ah kemede atıp tuttuğu, rezil ettiğini sandığı bir kızın, hiç ümit edi l­ medik, göz a l ıcı şekilde yü kselmesin e içerliyordu. Bir 21ra ka rısıyle kızına kulak verdi· Zerri n , «Londra 'd.an terzi getirteceklermiş,» d i y e tısıı ­ dayınca, tepesi attı. «Yeter!» diye bağırdı, «illallah sizin tecessü sün uzden!» ı<;arısı. « N için?» diye sordu. Cevap vermed i . «Mahkemede yerin d i bi ne geçir­ diğ imi sandığım bir kızın muvaffakıyeti ni cekemiyo­ ru m ! » diyebilir miydi? Oysa ki, hiç de aşırı bir hazırl ı k içi nde değil ler­ d i . Bir defa N i lüfer, düğün filan istemiyordu. Etra­ fında her zamandan çok pervaneleşen serseri m i l­ yoner. gözleri n i n içine bakıyor, a rzuların ı kafasında belirir bel irnıez keşfetmeğe çalışıyord u . Nitekim bu­ n u da keşfetmiş: «Madem öyle istiyorsun, öyle olsun sevgilim,» dem işti. Beri yanda ise, annesi hop oturup hop kalkı· yordu: «Görülmüş şey mi? Benim bir tan ecik evladım. yavrumun mürüvvetinl göremezsam gözüm açık gi­ der. Düğün olmalı!» Tabii dinleyen yoktu. Serseri mi lyonerin gözü, değil a na , dünyayı görmüyordu. Nilüfer'in en küçük a rzusu bile onca emi rleri n en büyüğüydü. Hemen yeri ne geti riyor, sonra Nilüfer'in karşısına, geçerek, gözlerin i n içine bakıyordu. rıo


N ı l üfer'se aralı deği ld�. içinde, içinin ta deri nle­ ri nde hala yaşıyan, ama bir türlü yüze çı kamayarı sarı saçlı, mavi gözlü tatlı h uzursuzlu k, başkasına. c 2-,n ve gönü lden bakmasına engel oluyord u . Ama N i lüfer'i iliklerine kadar doldurmuş, emri altına al­ mıştı . Sarı ve mavi renklerin baskısı altındaydı. Za­ man zaman verdiği söze pişman da olmuyor değ il d i . Bir gün, gece yarısı, el ayak çeki ldi kten sonra köşkten usullacık i sta nbu l'a kaçmavı tasarlıyordu . Sanıyordu ki Suat o rdadır. Her hangi bir i şte çalı­ şıyor. Küçücük bir evi vard ı r. Bir tesa.d üfle bu evi bulur, yahut da rastgel i r Suat'a•. Peşinden gider. Ko­ lundan tutar. Suat h ayretler içi nde, afallar. «Sen, sen haa!» d iye kekeler. Sonra birlikte Suat'ı n evine giderler. Küçücük, zarif, şipşirin bir evdir bu. Vak­ tiyle en ince teferrüat ı na kadar konuştukları, m üş­ terek hayaller kurdukları. küçücük ev . . . Düğün, daha doğrusu sessiz seda;sız gerçekleş­ mesine karar verdi kleri evlenme işi ni n yaklaşması. Ni lüfer'in bu türlü hayal leri ne kuvvet veriyor. için­ de bir his. «Kalk, diye d ürtüyordu, gece :y,a rısı köşk­ ten kaç. lstanbul'a git. Suat'ı bul. O seni orada bekliyor. Onunla mes'ut o l ! ıı Kaçmasına lüzum yoktur belki de. Süleyman Beye çıkıp: «Beyefendiıı dese. «Yeğeninizle evlenmek iste­ miyorum. Çünkü sevmiyoru m . Za nnetiğ iniz gibi, Su­ at bizim bahçeye h ı rsızlık icin girm emişti. Benim icin g i rm işti . Ben Suat'ı hala seviyorum, seveceğim. Ondan başkası n ı sevebi lmeme i htim al yok. Beni bı­ rakın. Ahmet'e başka, daha hayatiyetli, ihtimal da­ h a temiz bir kız bulun. Bana da m üsaade edi n!» diyebilir. Ama bun� bir türl ü cesa ret edemiyor. Çün­ kü Ahmet'e acıyor. Onu sevmiyor, a m a acıyor, bir zaman lar küstah br şı marıktan başka bir şey olma­ dığını sandığı bu renkli delikanlının, h�ss�s 'taraflar rı n ı ya kalamıştı . Felaket günlerinde yanı ndan ayr'ıl­ mamış, onu gölge gibi takip etmişti. Seviyo-rd u, öle­ bilirdl uğrunda. Bu kadar candan bağlı bir ins�nın gençliğiyle oyne.m ayı doğru bulmuyor, susuyordu. Bu takdirde kendini felakete sürüklediğinin, bizzat .

ııı

­


kendi gençliğiyle oynadı�ının faırkı ndaydı ama, kaç­ mak k�rarı veremiyordu bir türlü. Zamanı geldi, nikah dairesine hep aynı isteksiz­ l i kle gitti. N ikah memurunun uzattığı kalemi aynı is­ teksizlikle aldı, aynı isteksizlikle d efteri imzailadı, aynı isteksizlikle davetiiierin elleırini sıktı ve a\Ynı is­ teksizlikle Ahmet'in resmen karısı oldu. Aynı isteksizlik? Balayları aynı isteksizlik içinde geçti. Serseri mi lyonerin köprü, adalar. . . Fakat aynı isteksizli kten kurtulam ıyor, tam bizzat kullandığı za.rif otomobil . yataklı vagon, ucak. . . Istanbul, tersi, bu isteksizlik gittikce artıyor, coğaılıyor, benliğine hakim oluyor­ du. Bir gün serseri milyoner dayanemadı: «Nilüfer, sevgilim. .. Görüyorum ki bana karşı soğuksun. N için? Seni mes'ut edemiyor muyum? Beni sevmiyor musun hala? Neyin eks i k? Em ret her arzunu, en olmayacak arzularını yerine getireyim!» N ilüfer sadece boynunu bükmüştü. Ne söyle­ yebi lirdi? Içimdeki sarı saçlı, mavi gözlü hatıranın esi riyim. O içimde yaşad ıkça seni nasıl sevebilirim? diyemezdi ki. Çok sevdiği karısının bükük boynu, yaşlı gözleri içine dokunan serseri m ilyoner söylediğine pişman, <<Affet karıcığım. beni effet!>, diye ellerine sa­ rılmış. onu kolları a'raıSına a larak olanca kuvvetiyle sıkmıştı. N i lüfer sadece gözlerini yummuştu. Serseri milyonerin, kendisinden memnun olduğu, hazlandığı icin gözlerini yumduğunu sanmasına rağmen, Nllü­ fer icindeki sa rı saçlı, m avi gözlü hatırayı duyarak, dakikalar geçirmişti. Sevemeyecekti. Ne Ahmet'i ne de başkasını. Bir gün Ahmet'le Ada'ya giderken vapurda bir an yüreği ağzına geliverdi. Tıpkı tıpkısına Suat'a ben­ zeyen bir delikanlı, tam karşı larına gelip oturmuştu. Onun gibi sarı saçlı, m avi gözlü bir delikanlı. Tıp­ kı onun gibi, ama o değildi. Bununla beraber, gene de gözlerini ona dikmiş uzun uzun bakmıştı� Karşı122


sında oturan delikanlıd� Suat'ı bularak fera h lam ış. Suat'ı, babasını, arkasından a nnesini kaybedeliberi i l k defa gülm üş, konuşmuştu : Karısmın bu ani de­ ğ işikliğini yorumlamaya calışan Ahmet, cak gee­ meden sebebini anlamıştı : Karşı sırada oturan sarı­ şın d elikan lıydı bu neşenin sebebi. Öfkelenmiş, lama Nil üfer'e belli etmerneğe çalışm ıştı. O günden sonra serseri milyonerin Nilüfer'e olan sevgisi, gölgelenmişti. Ha lbuki o, Suafı filan cakten unutmuştu. Karısın ı n hala eski sevgilisinde gözü olduğunu bilmek, cıldı rtıyor, parcala'ma k geçi­ yordu içinden. Pa,rcalamak! Bunu yapabilir miydi? Eli varır mıydı? Kim bi­ lir? Belki de. . . Memlekete dön ülmüş. kış geçmiş, yaız gelmiş, tekrar lstarıbul'a gelinmiş, Boğaz'da güzel bir köşk kiralanmıştı. Serseri milyoner artı k eskisi gibi düş­ künlük göstermiyor. karısını bırakıp bıra kıp gidiyor­ du. Arkadaşlarıyle, barlarda, meyhanelerde cılgınlar gibi içiyor, yeni yeni maceralar peşinde koşuyordu. Çoğu sefer N i lüfer'i de götürüyordu arkadaş toplan­ tılarına. Birlikte yiyip içiyor, dans ediyor, eğleniyor­ lardı sözde. Asıl eğlenen serseri milyonerdi. N ilüfer icin değişmiş bir şey yoktu. Icindeki sarı saçlı , ma­ vi gözlü huzursuzluğun mutla.k tesiri altında, gülü­ yor, söylüyor. . . O kada ll. Eğlence alem leri çoğu sefer adamakıllı cığınn­ dafl çı kıyordu. Meclisteki kadınlar, erkekler zil zur­ na. birbirlerine sarı l ı p, işi rezilliğe döktükleri de o luyorsa da, N i lüfer g e n e bir kenarda tekütenha ka­ lıyor. başka bir a lemda gibi, yahut da rüya görü­ yormuş farzediyordu kendini. O kada r ki, kocasını kap sefer yabancı kadınlarla duda k dudağa görmüş, en kücük bir kıska nçlık duymamıştı. Duymasına im­ kan da yoktu. Sarı saclı. mavi gözlü, tatlı huzursuz­ luktan başkası icin yaşamıyordu ki. Bütün bu i lgisizllklerse, serseri m i lyoneri tahri k etmekteydl. «Yahu» diyordu. «Ne biçim kadınsın sen? N için kıs ka,nmıyorsun beni?» 123


N i lüfer sadece gülümsemekle yetiniyordu. « Beni hiç mi sevmiyorsu n?» << . . . . . . . . ?» «Cıldırtırsın insanı. Ben seni n neyinim7>> « Kocamsın.» «Başka?» N i lüfer gözleri n i önüne indirip susuyordu. Koca­ sından başka neyi olabilirdi? Sevgilisi mi? Bununla bera ber, gene de son derece veta lı bir karıyd ı. i ckiye karşı müthiş bir düşkünlük gösteren serseri milyoner, tam bir serseri milyoner deliliğiyle <�llemler tertipliyor, et•rafını alanlara ziyafetler çeki­ yor, bu ziyafetlerde de en çok içip, en fazla sarhoş olanlardan, belki de başta geleni oluyordu. Karısı­ nın kayıtsızlığını içine atara k kafayı çekti kçe, ona �rşı olan öfkesi kin halini alıyor, düşkün lüğü a rtı­ yorduı Herkes, son derece yakışıklı olduğunu söy­ lüyordu. Hele zarif kadı n la r. . . Küçük bir işaretiyle hemen geliyor, teslim oluyorlard ı . Ama bu yetmi­ yordu serseri milyonere. Tuhaf bir inatla Nilüferin peşini bırakmı'y or, illaki onun ya kınlığını i stiyordu. Gene aşırı eğlencelerle sarhoş olduğu bir gün, Yumruk Niyazi'ye, «Cıldıracağ ım>> ded i . «Hiçbir kad ı n kocasına karşı bu kadar ala kasız olmamıştır. Görülmüş şey değ i l .BaşJ<a l arını yanında öpüyorum da, aldırmıyor, gülüp geçiyor!>> Yumru k N iyazi, «Dahaı ne istiyorsun evladım? Cevabını verdi. Karı dediğin böyle olmalı. ideal kadın! Böylesini in­ san çamla çı rayla a ra rsa bulamaz. Ne mutlu san.a'. Bir ye, bin şü kret!» «Niçin?» «Cünkü, her hareketten şüphelenen, kocası geç kalınca başın ı örtüp çarşı pazar araya:n kıskanc kadı nların ne kadar çekilmez oldukla•rını bilmezsin!» «Ne olursa olsu n Yumruk. Ben karımın baına düşkün olmaısın ı , beni kıskanması nı, benim Icin ağ­ lamasını, hatta hatta , beni ihanet etmemd.3n dolayı tehdit etmesini, daha da. i leri varıp . » «Seni vurmasını . . . ıı . . . . .

.

.

. . .

. .

124


«Taman:ı. Vurmasını isterim. Bunu istiyorumı. Benim karım benim icin canavar kesilmeli. Benim üzerime titremeli, kıskançlığı hasta l ı k h a l i n -:le olma­ J ı ı i,

Serseri m ilyonerin bu sözlerinde zerrece m übar lağa yoktu. Ka rısının onu kıskanıp, h ı rcınlaşmasını i htirasla istiyordu . N i lüfer ka1y ıtsız kalıp, umursama­ d ı kca. bu hissi kuvvetleniyor, her gün dahai kuv­ vetli bir aşkla karısına bağlaın ıyordu. Suat bütün bü­ t ü n vuzulı la içinde canlanmış, serseri mi lyonerin de huzurunu kaçıran mevhum bir varl ı k olmuştu. Ma­ vi ve sarı huzursuzluk Nilüferde ta.t lı bir mazi has­ reti h a lindeydi, serseri mi lyonerde ise, öfkesini kam­ çı layan bir i frit! Karısına bundan söz acamıyord u . « . . . . . . biliyorum , h a l a Suat'ı seviyorsun, onu bir türlü u nutm ana da imkan yok. Fakat sen onu unut. ben i onun g.ibi sev!» Diyemiyordu. En sarhoş anlarında bile diyemi­ yordu bunu. Erkeklik gururuna yedi rem iyo-r, kahro­ luyordu. açıklığın Annesi de oğluyla gelini arası ndaki f s rk ı n d rlyd ı . Gelini icin, (( Soğu k)) diyordu. «buz dolabı . Nerden rast git­ t i ? Benim oğluma karı m ı yoktu? Hem ne yapsın ka­ r ı y ı ? Elini sal!a.sa ellisi, başı nı saliasa tel iiSi gelir!» Geniş omuzları , sağlam bedeniyle i ri bir erke­ ğ i hatırlatan kaynananın dedikodusu, zama n la hiz­ metçiler yoluyla köşkün bahçe duvarlarını aşıp, mem lekete yayıldı. Evliliklerinin henüz i kinci yılın­ da kötü şekilde dile düşüşleri, bu evliliği vaktiyle kıskanmış olan laırı yeni ümitlere düşürrriüştü. «Tabi·i ca.n ım, o onun dengi miydi?» «Olur mu? Olabilir mi?» «Büyüyle kurulan bir yuva . . . » «Kadın buz gibiymiş. kocasında n kaçıyormuş. Zava llı Ahmet, kıskandırmak icin yaflında1 başka kad ınları öpüyormuş d a , beri ki keleş keleş gülüyor­ muş . . . )) «Madem öyle, ayrı lsın. bitti gitti. Ahmet'e karı mı yok? H�.ngimiz mes'ut edemeyiz?» 125


« . . . . . . . . . . . . . . . . . . )) «. . . . . . . . . . . . . . . . . . !» B u dedi kod uların ç linden g ü n e a rtt ı ğ ı , çal ka­ landığı g ü n lerden b i r g ü n , saba h a karş ı Sü leym a n Bey de k a l p krizinden göz l eri n i h a.y ata yumup, tek­ m i l emvalini serseri m i lyonere bırakınca, koca şe­ h i r, şimdiye kadar görülmemiş şekilde sa rsı l d ı . M i lyonların salı i b i b ı r f<ıbri katör o luvermişti serseri m i lyoneı•. Böyle b i ri n i n karısı o l m a k herhalde buz­

lan eritecek, Nilüfer nol'mal bir ka,rı olmanın yolu­

nu tutaca.kt ı . Beklendi . G ü n le r geçti . . A m a . bütün gayre t i n e rağmen, N i l üfer, serseri m i lyoneri tatm i n edecek n orm2,1 bir karı olamad ı .

Köşk. fabrika,

tarlalar,

bankada1

milyonlan

y ü kselen d i ri hesap . . . Hayır hayır. . . Bütün bun lar. i ç i nde, i ç i n i n derln l i ğ i ndeki san saç l ı , m avi gözlü h u zursuzluğu silip atami?ıdt.. Babası , hala akıl has­ tah ::: nesinde yatan sevg i l i a n nesi bile bu huzursuz ­ l u ğ u n gerisinde, i kinci planda ka!mışlarJ ı . Kaynananın ahbapları, «Gecenı demişlerdi. «Bir çocuğu olursa geçer. Kolay m ı ? Be1bacığı , a rkadan a nneciğ i . . . A l l a h düş­ man ba9ıııa vermesin ! » Kaynana bekliyord u . Öfkeyle, nefretle, kinle bekliyord u . Daha d o ğ r u s u , h i ç b i r zam3 n coc u k yapması n ı istem iyor, b u n u canu y ü re kten temen n i ediyord u . Ağabey s i n i n sağ lığındaki n isbi tevazuu da yitirm iş, aze,meti aşırı derecede a rt m ı ştı . Öyle ya, m i lyoner b i r fa bri katör ve toprak sa h i b i n i n a n ­ nesiydi art ı k . Küçük çapta b i r «Ana K ı ra ! içeıı• Her fı rsatta N i l üfer'i iğneliyor, sıras ı n ı d üş ü r­ dü m ü , açıktan açığa ha karet b i le ediyord u . N i l ü ­ fer'e a c ı y a n tek insan gene d e G ü l pembe'yd i . Mec­ b u r olmazsa yan ı n d a n , dizi n i n d i bi nden ayrı lm ıyor. N i l üfer'in u facık, bembeyaz e l i n i avuçları i ç i ne a l. p . gözlerine bakıyor, d a ki kalarca , h i ç konuşmadan ba­ kışıyorla rd ı . N ilüfer neler hatırlamıyordu bu ba kışlarda ! Tekmil ço cukluğu, k ı ş geceleri d i nl ed iğ i m asal126


lar, anneciği, ba.b acığı, Nolan, babası n ı n yaıiıba,şın­ d� küçücük çapasıyla zararlı otlarını çapa�adığı çiçek ba hçesi. Ba,bası her a kşamüstü işinden dönünce Nilü­ fer'i kucağ ı n a a lırdı. Bu sırada Nolan da yanların­ dad ı r. Sürmeli, simsiyah gözleriyle gül ümseverek kuyruğunu sallar, yaltaklanır, sevi lmesi ni beklerdi. Ufacık ve tombul eliyle Nolanı okşaynn be1bacığı , kucağ ında yavrusuyla köşke doğru ağır ağır yü­ rürd ü . . . Annesi, sevgili anneciği orada, ta·ş merdi­ ven leri n başı ndadır. Kendine adamakıllı çeki düzen vermiş, sürmüş sü rüştürmüş, t21kmış takıştırmış . . . Kocasını beklemektedir. Minnacık ayakla rıyla mer­ divenleri ağır ağı r çıkan babacığ ı, annesinin önün­ de durur; güler, onu duda klarından öperdi. Ne tu haL . Babasının, anneSini öpüşünü kıs­ kanırdı. Hiç belli etmemeye çalıştığ ı bir kıska nçlı k­ la, yüreğinde sanki b i r damar sızlard ı . isterdi ki ba­ be.sı. k·3 ndisini sevsi n , yalnız kendisini! Gü lpembe'nin bakışl arı Nil üfer'e neler de neler h atı rlatmıyordu . . . E n son r� Suat! E n son ra , ama en kuvvetl i , en silinmez hatı ralar. . . Suat'la i l k tanıştıkları günler. . . Zerrin bir sabah onu orta okulun kapısı nda , uyku­ suzlu ktan kıpkırmızı gözleriyle karşı lamış mü jdeyi vermi şt i : Suat abisi gelmiş . . . Nil üfer aldırmamıştıı. Hatta heyecanından dolayı Zerrine: «No! uyorsun kız? Bu telaşın ne?ıı diye sormuştu dp Zerrin uta­ nara k : «Cok güzel N i l üfer c iği m demişti. Ay o ka­ dr .r güzel ki kız!ıı Heyeca nla so rmuştu : «Sarı saçlı m ı ? M avi gözlü mü?ıı cc Hem de nası l Nilüfer! Gözleri r.in mavisi öyl e tatlı ki. » Sonra Zerrin daya,nam 3mış: cc A h canım Suat abi!» demişti de, Ni lüfer öyle utanm ıştı ki. . . Nerdeydi acab3 Suat şimdi? Gülpembe'yle Suat'tan da konuşurle.rd ı . O z a ­ rn a 'ı . i ş t e o zam�m N : l üfer, şaşı lac3k şekilde değ i ,

'

.

. .

127

,


şiveri r, gözleri pa rlar, yana kları al a l o lu r, göğsü tatlı lıEıyecanlarla kalkıp kalkıp i nerd i . G ü l pembe h e r şeyi n far k ı nd ay d ı . B i r zaman lar o ;ı u n b u !<ö ş k e ge l i n gelmes i n i ne k 2,da r istem i ş t i l Ş:möi

Va ktiyle

istem iyordu a rt ; k , nefret ediyord u .

bura y ı bu ka(dar canı gön ü lden istemiş olmasına esef ed iyord u . B ı k m ı şt ı usanm ıştı. Eski günl eri n i çam l a , cırayla arı y o rdu . R e n k l i muha yyi l e si avukat N afiz Bey köşkü n ü o l d u ğ u n d a n çok dr,ha ren k l i canland; rıyo r, Gülpembe'nin gözleri n i y aşa rtı y o rdu . Ah o gü n l e r ne güzel günlerdi! Şimdi ya? K t ş k ü n ten h a koridorlarında bir fı rtına gibi esen kaynana. geli niyle birlikte gelen ve şüp h es i z ge lini ne a i t g e l i n i n d e n b i r pa rç a olan Gülpembe'yi de sevmiyor. onu da sık Sik aza rlı y o rd u . Kaynananın sevmedi� i k a p ı yo ld a şla rı n ı hor görmeği vazife icabı stıya n . köşk ün öteki h i zm etc i l eri ys e Gülpembe'nin a l ey h i n e adete b i rl i k olm uşlard ı . Dayısı n ı n ölümüyle i şle ri birdenbire başından aşan se rseri m i lyoner h a l a N i lüfer'e karşı hastal ı k derecesi nde aşı rı ilgi duyma'" sa, başta k�nana� bütün hizmetçiler hem de Gül­ pembe n in gözlerini oyar, i l k fırsa tta onları köşkten atabili rlerdl. Serseri mi lyoner hala eski serseri mi lyonerdl . Hatta daha da yakın. Karısı n ı n kendisi n e karşı so­ ğ u k oluşuna. bedel. o n u n d ünyan ; n en namusıu ka­ dı n ları n dan birisi olduğundan şüphesi yoktu. Nilü­ fer e öyle i n anıyordu ki, «0. d i yo rd u , bi r tabur ı:ı t=ı · ker: n içi ;·. c gi rse, de asalet i n i muhafaza ede r! » G ü n l e r g e çiyo rd u ,

,

,

,

,

­

­

'

'

B i r � ü n . N i l üfer' i n hayat yolunda gen e esasl ı d eğ iş i k li k yapaca.k ole.n, hiç beklenmed i k yep­ yeni b i r ol1ayla ka·rşılı:ı;şıldı. Nilüfer, mide bulantı larıyla m üthiş bir sancıya tutuldu . Karn ı nda, dolaşa n , öldürücü, dcf;anılmı>,z b i r san c ı . Sers eri m i lyonere haber ucu ruldu. Doktor. doktorl a r Hemen müd2.h :=ı le ed i l m e si gıereken bi r

bir

1 28


apandisit olduğu sonucuna varıldı. Nilüfer yarı bay­ gm, hasta�aneye kaldı rıld ı. Hemen ameliyat olma­ sı lazımmış. Mem lekete yen i gelmiş. son derece usta . gene bir operatör ameliyatı muv�ffakıyetle yaptı. Buraya kad,sr hiçbir fevka ladelik yok. işler nor­ mal gitti. Buradan sonra, yani N ilüfer gece yarısı gözle­ rin i açıp da başucunda,. nabzını dinleyen doktoru görünce, heyeca.nla sarsı ldı ve zaptına kaadi·r ola­ m ayacak hafif bir çığ lık attı: «Aaa. . . Siz Su aıt a bi misiniz?» Kıvır kıvı r sarı sacla1rı . duru mavi gözleriyle genç operatör tıpkı tıpkısın.a Suat'tı, Suat olması lazımdı. Gülümseyerek: «Ha,yır,» dedi. «0 halde, affedersiniz . » «Bir yakınınız mıydı?» «Evet.» Bakıştılar. Uzun uzun , hayra,n hayran ba kıştı ­ lar. N l l üfer'in gözleri p:arlıyordu. Yanakları al al o lmuştu . Yarası nı filan unutmuş. heyecan lanm ıştı . Aman yara bbi! Suat'a ne kadar da benziyordu! Su13t'a bu kada r benzeyen bir insa n , ne diye Suat olar mazdı? Yıl lar yılı dut yemiş bülbül gibi susan Ni lüfer'in dili çözülmüş, konuşuyor. konuşuyordu. Gene dok­ tor da hazla, lezzetle, hatta heyecaınla dinliyordu. Fabri katörün gene kansı olarak tanıdığı N i lüfer, ıaım da tipiyd i ... . Bilhassa konuşurken ice dolar h avası . . . Gece yarısına kadar h astasının başucun­ dan �::y rı lmayışı. genç hasta bakıcı kızlarıni d i kka­ ti nden kaçm amıştı. Onun ne kadar gururlu olduğu­ nu bi liyorlardı. Çapkın iki hasta bakıcı koridorda şöyle fiskos ediverdi ler: «Koveıefis N u rten?» «Bi lmem . » «Hani o gurur,. o ağ ı r başl ı l ı k operatör beyde?• « Haklısın . . . >> . .

.

.

1 29


Gene Hastaba�ıcı Nurten elbette haklıydı. operatöre az mı cilve yapmıştı? Onu b,aıştan çı kar­ m a k icin az mı kı rıtmış. az mı dolaışmıştı etrafında? Ha klıydı ama, o kadar. Sarışın operatör, güzel hastasıyla ağız ağıza vermiş, d ü nyayı unutmuştu . Nurten, «Saa� dokuza geliyor Vedat Bey! )) Demek zorunda kaldı. Nurten'in ne demek istediğini gayet iyi anl.ayan operata r Vedat, N u rten'e bakına,d ı bi le. «Bi ijyorum)) dedi. Birbirleri n i n i simlerini bile bilmiyorlardı henüz ama. hayatlaırma deıir çok şeyler öğrenmişlerd i . Bu öyle çabu k. öyle kendi kendine ol uvermişti ki . . . N i lüfer, Suat'a benzeyen bu sarı saçl ı , mavi gözlü tatlı huzursuzluğun bekar olduğunu, ihtisası­ ;, ı Vivana'da yaptığ ı n ı . sevdiği tipleri , i staınbul'd a ki annesi nden başka kimsesi olmadığını. şehrin dışın­ da limon ve portakal ağaçlarına göm ü l ü şipşirin bir köşkte tek başına oturduğunu öğren mişti'. Birdenbire bir istifham kıvrı lmıştı kaıtasında: Şehrin dışında·, l imon ve portak:a:l ağacıaırma g().. mülü şipşirin köşk! Bt.ı. köşk. vaktiyle kendilerının oturduğu köşk olmasın? Eşeledi. Tam da üstüne basm ıştı. O zamaın . nedeni pek de bilinmediği bir düğümlenme oldu gırt­ lağında, sonra, boşandı, hıçkıra hıckıra ağlamağa baş­ lapı. Gene operatörün hayretten ,acıla.n mavı gözleri önünde sarsı la sa.rsıla, uzun uzun ağladı. Döktüğü göz yaşları teessürden çok, sevine göz yaşlarıydı. Tekm i l cocu kluğunu cocukluğuyla beraber. en sev­ gıi l i , en unutamıayacağı , en tatlı hatı ra-ları n ı n saklı bulunduğu köşk. . . Şimdi gene operatör. o hatıra­ lar yuva�ı nda tek başına oturuyordu? GenÇ.._operatör, __ sebebsiz göz yaşların-ın sebe­ bini sorunca: «Cocu kluk ve gene kızlığım orada geçti. Ne ol ursunuz oraya, oradaki hatı rıalarıma bekçi olun. Dedem, babaannem, babam, anneclğlm, Gülpembe. No,lan, kırmızı bri k . . . Dedemi bilmezsiniz, ne şeker adamdı . Onunla komşu komşu oynardık. o bana 130


gelirdi misafirliğe, ben ona. Tıpkı tı p kısınıa iki ham­ fendi gibi konuşurduk onunla . Bana tahtadan öyun­ caklar yapardı. Ben.J k ı ra götürür, dizinde uyutur­ du . . . OperC'.Itör, karyolanın kena rı n a i lişmiş, Nilüfer' in ağzın ın içine ba kıyor, ka lkıp gitmeyi düşünmü­ yordu bi le. Zaman zaman kahkahalarl a gül üyordu. Fakat bu gülüş alaycı, tırmalayıcı değild i e1sla. Çok beğendiğini, cazibesine kapıldığını açı klayan b i r g ül ü ş:. Gece yarısından sonra güzel hastası n ı n yaın ı n­ dan ayrılmak zorunda kalan doktor, yepyeni heye· canlar içindeydi . Odasına geld i . Gözlerinde Ni lüfer. ku laklarında o n u n ta�lı sesi . . . Gömleğini çı kard ı . Ceketini giydi. Cantasını hep o dalgın haliyle top­ ladı. Bir sig a•ra yaktı. Koridoru dalgın dalgı n geçti , hastaneden çı ktı. Kapı önünde hususi spor a ra� bası beklemekteydi. D i reks iyo riıa geçti. Ama bir türlü marşa basam iyor, gözleri ni hasta nenin o k oğuşu n u n penceresi nden ay ı ram ı yo rdu. Oradaı, en üst kattaki sol pencerede . . . Gene güzel hastası ora­ da· y;atıyordu işte. Ne ren kli, ne zarif, ne ha.y atiyetli kadındı! N i h ı:wet marşa bastı'. Araba yumuşacı k sesiy­ le, yeni yağlanmış bir dik iş ma,kinesi gibi tatlı tatlı i şledi. Sonra küçücü k tekerlekleriyle yürüdü. Gene operatör: «Fabri ka1törün karısı . . . » diye düşündü. Kimin karısı olursa olsun, tam �a i stediği tipti. Bu kadar güzel , konuşkan , nefis bir k8Pınla ş i m di ye kada1r böyle sen li benli konuştuğunu san ­ madı. Henüz y arıya vardırma:dığı sigarasını fırlattı, 'y& nisini yaktı. Amma da e�ıklı bir macerası vardı! Ba bas ı , eır­ kası nd an an nesi . . . Hayır hayır, bu kadar güzel bir kadına, bu kada.r peş i peşi ne ı·zt-ırap fazlaydı. Bu kadı n ıztırap çekmek için değil, sevmek, sevi lmek ıçin yaratı lmıştı. Onu ilk gördüğü, sancıdan kıv­ ' andığı anda sevmişti'. Yahut, hayır.. Sevmişti de­ cjil, d i kkatin'i çekmiş, pek beğenmişt i . Böyle, tı pkı ,

13 1


tı pkısı na bunun gibi bir karısı olma.s ı n ı isterd i . Fab­ ri katör, karı sı n ı n kaıdrini bil'iyor muydu acaba? Göz­ lerinin önünd e serseri mi lyoner canlandı. Hayır, !öyle bön oğ•lan bu kadını n kıyme�ni bilemezdi. Gençti. güzeldi .ama, böndü. Böyle bir kadın, ken­ d i n i tam m anasıyle istiyerek ona veremezd i . Araba ana caddeyi ağır ağır geçti , asfalttan so­ la döndü. Sonra köşke geldi. Açık kapıdan girdi. Direkisyondan atlıyan g ene operatör, köşkü her ZC),rnandan daha çok sevdiğini san ıyor, limon, por­ taka l ağaçlarının kaıran l ı k denizinde güzel Ka,d ının saklı hatıra la-rı nı görmek i stercesine bakıyordu. Demek çocukluğu bu köşkte, şu bahçeele geç­ m işti? Şu ağaçlar, şu çiçekler. . . Onun eli değmiş. eteği sürünm üştü demek? Köşkün taş merdivenini etğ ı r a ğ ı r çıktı . Hazdarı kırılıyordu. Bu yeri hJç de sevmemişti bugüne ka­ dar. Ama şimdi tamamen değişmiş, o n a şiri n görün­ rneğe başlamıştı. Anahtarını çıkard ı , kapıyı açtı. Gird i . Elektri k düğmesini çevirdi. Kuvvetle aydınlan.an duvarlara di kkatle ba ktı. Küçük bir çizgi, kurşun kalemiyle yapıl ıvermiş bir i lkokul öğrencisi n i n marifetli bir adam, yahut acayip bir at. bir ev... Yoktu. Terte­ miz duva rlar iç açıcı bir fera h l ı kla 'y üzüne gıü lü­ yord u . Ev �ahibinln yeni badarıa ettirdiğini hatır­ Keşke ya·reımaz likokul lad ı . Keşke ettirmeseıydl. öğren cisin in kaleminden çıkma ınsan, at, deve, araba, yahut ev resimleri silinm eseydi . Yeni b i r sigara yaktı. Tu haf şey. Odasına girip soyunmak gelmiyor­ du içinden. Tekrar a rabasına atlayıp hastaneye

dönmek Icin yanıyordu. Olmazdı ki... Henüz tanıs­

t;ğı, ameliyatlı bir kadı n,a ka.rşı . .. Sonraı evliydi d e . . H e m d e fabrikatördü, mi lyonerdi kocası. Birden kendini küçük görrneğe başladı Ondan hiç de aşa­ ğ ı değ i ldi. Ü nlü bir operatördü. Onun fabri kaıtör­ lüğü tesadüfün mesut bir ci lvesiydl . Halbuki ken­ disi ... Yılla.rc,a dirsak çürüterek u l aşmıştı bu m er­ tebeye. Bununla beraber. o kahredici elini ayağ ını buz gibi yapan histen, kendi n i küçük görme his1 32


si nden kurtulam ıyo•rd u. Ne yapm,alıydı? En iyisi ka­ fayı çekmek! Anı bir kararla m utfağ a yürüdü. Buzdol&(bın­ dan kulüp şişesi n i çı kardı. Hayatında aıyyaş l ı k yok­ tu. Pek pek likör, bol a psent, viski, bira a l ı rdı ama cok az. Dolaptaysa c i n d en ra kıya kadar her cins ıo­ kiyi bulund urur, bunda.n zevk duvard ı . şı::ı,mpanya bile vaırdı. Bu gece rak ı icmeliydi ! şerefiO n u n , o fabrikatörün güzel karısınm n e! Sigarası n ı ocakta ezdi . Dudağ ında neşeli bir ıs­ lık, gülümseyen yüzüyle mesut, bir kutu sardaııva açtı . Beye!Z bir porselen taba,ğa devirdi, limon sıktı. Tarama fa.ı a n . . . Ooooh! Cocuk gibi neşeliydi . Şu anda cocuklar g i bi kayd ı ra k, mlsket, tutfal oynaya­ bilir, mızıkçı l ı k çı karıp ka.vg·a edebilirdi . Öyle ha­ fif öyle terü taze, öyle memnundu ki... Onun şerefine icecektil Pırı l pırı l bir kristal kadehle iri Klüp şişesin­ den raıkı koydu, sul a ndı rdı , fabri katörün h.aı,y alin­ deki gene karısının şerefine kadehini kaldırd ı : «Şerefinize hamfendi ! » Hayalind eki ka dı n, « A fiyet olsun efendim,» dedi san ki . V,a l n ız ici ndeki, ikinci ben, kendisi, ukal a l ı k edi­ yordu. «Peki ama,» diyordu, <<nolacak yani? Ne de­ mek istiyorsun?» M ı rı ltı haılinde cevapladı: « N e demek !steyeceğ im? Hiç. Tam da istediğim kadın.» «Ekmek cı karacağı n ı mı sanıyorsun?» cOnun hakkında bana! tablrlerle konuşulm az! Dilenci deği lim . ben ... » «Ke,bul, Sonu?» «Adaaam sen de... Kopan koptuğu yerde kal­ sın!» Kadehlne yeniden ra.kı koydu, sulandırdı, ama hemen içmedi. Peşin yenı bir sigara yaktı, a.rtık memnundu. Ellerini hazla sü rtüştürdüı. Bugün muhak133


kcıık ki bam başka bir gün olmuştu. Yüreği kaynayıp taş!yordu. i nce, hafif, pırıl pırıl bir balon, haıvaya uçup gitmek için ipini çeken, yaramaz, haşarı bir balon kadar hafifti. i cmek, içmek... Sonra da co­ şup bcığ ırmak. gücünün yettiği kadar bağırmak, sa­ adeti ni d ünyaya ilan etme k istiyordu. Henüz otu­ zunda yoktu. Hayatından kadın geçmemiş deği!di ama, böylesi? Bunda bam başkja bi r fevkrdadel i k va,rdı . Coşturan, çıldırtaın . gençleştiren, olduğu yer­ Lion ::ı l ı n havalara ucuran bir fevkaladelik. Bu fev­ kaladeli k n ereden geliyo rdu a!Ctaba? Kadehini aldı, d i kti, yerine koydu . Son ra taba1k­ ta sıra sıra yata n sarda lyalardan birini kuyruğumJıan tutup bütünüyle ağzına aıttı . Henüz i k i kadeh d evirmiştr. Daha şimdiden ba­ şı dönrneğe başlamış, h eyecanları zaptedi lmez ha­ le g elmişti. Gözleri tatlı tatlı bulanıyor, yüreğind eki coşkun hisler, tı rtınaya tutu lmuş gibi �ya klanıyor­ du. Ü çüncü, dördüncü kadehler.. . Gitti radyoyu açtı Tatlı bir Viyana müziği su gibi be rra k ve �atlı yayıhşıyla köşkün hav:sısını ka;>­ ladı. Hayret. . . Uçuyordu. Ne oluyordu böyle? Ni­ lüfer'in haıvali o lanca n etliğiyle gözlerini n önünd e. .. Gülüyord u . I nci dişlerini göstererek gülüyor, uzun kirpi kli; i ri gözleriyle capkı nca bakıyordu. En co·k hoşuna giden, alnına d üşen bir tutarn saçmı, başının bir hpreketiyle arkaya a�ması . Son ra gü ı ü şü Su gibi yaş, su gibi ıslaık, su gibi .. . Nilüfer'in hayal ine, «Sizi seviyorum! » dedi. Hayal cevap verdi: «Ben de sizi! Siz benim kurtarıcımsın ız!ıı Altıncı kacieh ... « . asıl siz benim kurtaırıcımsmız N ilüfer Ha,

..

.

...

..

nım. Emin olun nasıl

siz benim yüreğlme düştil­

n üz, yıldırım gibi. Sizin icin ölebi lirim! Sizin büyü­ nüie tutuldum. Haıv an ızla, doluyum N i lüfer Ha­ nım.ıı

134


sinden kurtulamıyordu. Ne yapm a lıydı? En iyisi ka­ sizl i kle, « Fa k,at,» dec:J i , «ben evliyim bi liyorsun . Benim koc2rı var! » «Biliyorum.» ,,size za ranm dokunabili·r. i stemiyorum . . . » Yedinci kadeh. H e r şeyi olduğu gi bi bıra kip, köşkten çı ktı, ka­ pıyı çekti. Alev a lev yanarak iıususisine geldi. Di­ reksiyona geçti. Marş. Usta bir manevrayla bahçe ke,p.sından asfalta ç ı kt ı . Sonra büyük cadde. Yepyeni spor araba, asfalt e,acldede haş a rı bir tay gibi koşuyordu. Haıstane�s her zamandan çok çabuk gelişine şaştı. I cindeki ukala «BEN» gene burnunu çı karmıştı. «Ayıp olmaz m ı ? N i çin gideceksin hastaneye? Kapıcı? Hasta bakıcılar? Nöbetçi ta blp? Durumu na­ sıl ızah edeceksi n? B irdenbi re şüyQ bulur, ko cası ­ n ı n kulağma gider. Sonra, meslek haysiyeti. .. ıı «Meslel< h aysiyeti ne dakunacak bir h a reket yapmıyorum ki. Seviyorum . H er zaman onunta bir­ l i kte olmak istiyorum. Onunla1 başbaışa, di zdi ze, yan­ yana .. �yıp mı?t «Ama bu baş kası nın karısı. Duyulursa, adın kötüye c ı kar. Ça pkın operaıt ör d iye hastalar sen­ den ürkerler. Biılhaıssa hasta bayanların, güzel has­ ta bayanların kocalaırı!ı; i cindeki «BEN»i susturamadı bu sefer. Yüzü nefretle buruştu. Arabayı çevirdi . Zarif a raba', canı

cekilirceslne, Istemiye I stemiye gidiyordu. Gitmek Is­ temiyordu sanki. Tuhaf. Gaza da basıyordu halbuki. Köşke bükülen dönemece geldi, dönemedi, dur­

du.

«Hayıır hayır,» diye söylendi, «bütün bunlar, onu görmekten vazgecmem iCin sebep değil!» I cindeki «BEN» 'e rağmen, arabayı usta b i r ma� nevrayla çevirip, tekrardan hastaınenin !yo l u n u tut­ tu. Operatör beyin böyle V21kitsiz ge�işine şaşa n kapıcı, gene de h ürmette kusur etmedi, kapıyı açtı. «Buyurun beyim!t

1 35


Girdi ve bir y,alan atm ak ihtiyacını duydu : « l stilomu unutm u ş um.. .1 Kapıcı sanki kurnazca baktı. Kızdı . Onaı niçin geldiğini izah zorunda m ıydı? N e münasebet? Yü­ zü, onu büsbütün güzel leştirmekten başkaı bir şeye ya,ram;yacak şekilde, asıldı. Taş merdlvenleri çevi k adımlarla ç ı ktı. Nöbetçi tabip karyolasına sırtüstü uzanmış, M a ­ d a m Bovari'yi okuyordu. Opera tör a rkad aş ı Içeri gi· rince, karyolası nda doğruldu. Şaşkınlıklq: «H.ayrola?ıı dedi. Operatör gene attı: « Uyku tutma{:lı da . . . Asabım fena halde bozu k.>> « Peki? Burada mı saba.h lıyac�ksı n yani?ıı «Galiba.» Nöbetçi doktor da yeni evliyd i . lcinde Qienc karısı kımıldad ı . «0 �lde bem . . i zin veri rsen tabii . . . » Operatörün canına m innetti : « Eve m i gitmek Istiyorsun?» « izin verJ.rsen.» Dünyada hiç bir şey gene oper�örü bu ka; dar sevindiremezdi. «Estaı:Jfurullah,» dedi. «Estaı:Jfurullah dostum. Derhal gidebilirsin!» Nöbetçi doktor geç ka·lmış bir telaşla sırtınd a n

bey,az gömleğlnl çıkarıp, evinin yolunu tuttu. Genç oper;etör yalnız kalm ıştı. Yoklama1k ni­ yetiyle hemen N i lüfer'ln odasına koştu. N llüfer gene operatörü görünce kalbi duracak gibi oldu. N i lü­ fer yatağı nda doğrularak, « Kalb kalbe karşı olur derler.>> «Cok doğru. Ben bu sözün doğruluğuna1 ina­ n ıyorum ... » «Yıllar va·r ki içime hapsolmuş, sıkıcı· bir ma­ l'liastır hayatı yaşıyordum beyefendi. Beni kimse a n­ lamıyordu< Yalnız, dad ı m Gülpembe. . . ıı «Ne g üzel isim!» « Kendisi de çok tatlı kadındır efendim. Şimdi hayii yaşlandı. O kadaır ·renkli masallar anlatır ki ... Çocu kluğum h emen hemen onun yanınd a geçti . 1 36


Şimdi koca köşkte tek can yoldaşım, beni a n ı ı ­ v a n te k ı nsan !» Vedat küçücük bir tereddütten sonra , soru­ verd i : «Ya eşi niz?ıı Nllüfer'in yüzü ka rı şt ı . Ahmet'In bön suraıt ca n lanmıştı katasında. «Bırakın şunu ... » «Nicin?ıı «Ban a karşı m üthiş yakınlık göstermesi n e rağm en. . . . >> « Evet?» «Hiçbir zaman sevemedlml ... ıı

Vedat gözlerini yere indirdi. Yumruk N iyazi ' n i n barı ndaıki bi r geceyi hatırlamıştı: B i r arkadaşıyle içiyordu Vedat. Arkadaşı, eski bir okul arkadaşı . Yerli toprak ağaları ndan biri n i n oğ lu. Serseri mi l­ yoner diye bahsetmişti ondan. G erçe kten de ser­ seri mi lyonerdi. Masasına beş ka,dın almıştı, içki su gibi aıf<ıyor, kahkahaları barı

çınlatıyordu. Baş­

ta bar sah i bi olmak üzere, şef garson ve bütün gar­ sonlar, ma�ası etrafında perva ne kesilmişlerdi. « ,.,halbuki, gözlerim i n içine bakar, tekmil arzulc:ır ımı gözümden keşfe çalışır... » «Cak müsrif gali ba?ıı

«Cak.» «Serveti ba basından mı?ıı «Haıyır, dayısı ndan ıı « Dayısından mı?»

« Evet. Bu yakın la rda kalb krizi nden öldü. Ama neye yarar? Para h er şey midir beyefendi?» «Birço kları icin bel ki ama ben bunu hiçbir zam a n böyle kabul edemiyorum.» «Cak doğru . . . » «Bir şey sormama izin verir misiniz?ıı «Buyurun.»

«Sizi a n lamaıya n, sevemedl(i lnlz bir i ns.a n la ni­ ci n evlendiniz?ıı 1 37


N i l ü fer'i n gözleri daldı. Onunla n içi n , nasıl ev­ ıendiğini uzu n uzun a nlatmalı mıyd ı ? Başka ça,re yoktu .

N urten gözün ü kap ı n ı n a n a htar d eliğine daya­ nı ış, onları gözetliyord u . Ö fkeden kirec kesi lm işti . Ağız ağıza vermiş konuşuyorlar, m ı n i m ırı ı konu­ şuyorlard ı . Sonra kadın an latm ıya1 başladı. Vedat. hı nzır, hain Vedat öyle ya kın bir i lgiyle d i n liyord u ki . . . . N e yapmal ıydı? Kapıyı açıp girmeli m iydi? N i ­ cin? Ne ha.kkı vardı? Gecenin bu saatinde, n e Işi olabilirdi ki? I zahı yoktu. H ü ngür h ü ngür ağ lıyarak. onun, o sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu hainln yakasına yapışıp .. . Sonra? Hi c. Ama bir şeyler yapması d� lazımdı h erhalde. Anı bir kararla döndü, odasına geldi, kapıyı filan örtmeden, ka ryolasına yüzü koyun kapandı, baş­ lad ı h üngür h ungür a � l arnaY� Alaca kları olsun, alaca kl�rı o lsun! Peşin tatlı tatlı gerl nd i . Başı dön üyordu. Son­ ra, beyaz gömleğini alıp giyindi. Masa başına geç­ ti, herhangi b i r kita;p çekip açtı. Bu kitap ne ki­ tabıydı? N için açmıştı? O kuyaca;k m ıydı? Masad a n kal ktı. E l l eri pantolon cepleri nde, oda­ nın içinde köşeleme gidip gelrneğe başladı. Kafa­ sından d ünya silinmişti. Faıbri katörün gene kaırı­ s ı n ı , yalnız onu düşünüyord u . O kadar ki, bir an kapı yanındaki pencerede peydahianan hastabakıcı N u rten'in ürkek ha,y alini bile görmedi . N u rtense, heyecan içindeydi. Genç opera�ö­ rün böyl e vakitsiz gelişini merak etmekte, merak­ ta n da i leri, manalandırmağa çalışmaktaydı. Çünkü, o kadar ciddi adamdı ki... .

138

·


Genç operaıt ör kendi kend i n e ko n u şeırak dola­ şıyor, gülümsüyordUI. B i rden kapıya yü rüd ü . Nurten t a m zamanı nda, yanda k i koridora çe­ kilip köşeyi siper almıştı. Beri ki, a ya k l an nın uelarına basarak. so n derece i htiyatlı, koridoru geçti. Nurten gözleı·iyle takip etti. Genç o p eratö r N u rten 'in tahmin ettiği gibi . fabri katörün gene karısının hususi odası önün e gel­ mişti. Ama g i rmiyor, daha doğrusu g i remiyordu. Ce­ saret edemiyor da denebi lirdi. Teredd ütlü anlar y�­ şıyor, eli topuz21 kadar k a l ktığı halde, tutamıyor, tekrardan d üşüyordu. N urten öfke ve

kıska nçlıktan

kuduruyord u .

Evet. kadı n güzeldl, ç o k g üzeldi hem de. B u n u d ü ­ ş ünme k istememesine rağmen, N i lüfer'in haNali göz­ lerinin ön ünden gitmiyor, Nurten'i cıldı rtıyordu. Bel­

ki fazia�{dı bu. Çü nkü gene o peratörle hiçbir ala­ kası olmamıştı. Ona, kalsa olabilirdi, hem de çoktan Ama berikl o kadar ciddi, o kadar ağ ı r başlı, o ka�

dar cesaret k ı rı cıydı ki. B ütün bun l aır� ıra ğ m en se­ v iyo rd u onu. O n u n olması belki de m ü m kün değil­ d i . Ne zaırar? Seviyordu. Karşı lığını beklemeden se­ viyor, o nu h erkesten k ı s ka n ı yord u . Birden yüreği ağzına geldi: Gene o peratör topuzu çev i rmi ş , aıral aın an ka­ pıdan i çeri kayıvermişti. N i lüfer de uyan ı ktı . I nci g i bi dişleriyle g ü le­ rek, cBuyurun,ıı dedi. cBekliyordum zaten!»

Vedat, hiç bek lem edi ği şekiilde karşı lanışına şaşmıştı. «Sahi mi?» ded i . «Sahi bekliiyor muydunuz?» « Evet. bekliyordum.» Hiç konuşmada.n, uzun uzun bakıştılar. Sonra Vedat. «Demek bekl.lyordunuz?, diye, tekraır sordu . ek l iyo rdu m efendim. Çünkü beni, benim macera m ı o kad a r candan d i nlediniz ki. .. »

«B

yat

«Buna mecburdum hamfendi. .. » «Mecbur muydunuz?» «Evet, mecburdum.»

139

ha-


((Niçin?» «Cünkü . . . i za ha lüzum var mı?ıı «Sizi dinliyofurn.» «Cok güzel aın latıyorsunuz da . . . >> � o kada1r m ı ? » Vedat heyecanla, « Hayır,» ded i , « h ayır. Yal nız güzel an ıattığınız icin değil!» «Ya?» « Cok, çok güzelsiniz!» Gene uzun uzun ba kıştı lar.

Nllüfer,

«Yıllar v2,r ki , kiç kimse beni sızın di nlediği­ n i z ilgiyle dinlemem işti. Heılbuki ... Siz bambaşkası­ nız. Beni, istediğim, bekled iğim ilgiyle dinl iyor, beni va l niz bırakmı yo>rsu nuz. Ne .iyisi niz ... ıı «Bu benden çok, sizden gelen bir şfiy hamfenci i . ıı

«Niçin?ıı

«Beni bu türlü

h.a,reketeı

zorlayan sizsinizi

Emin olun, ben de yıllardanberi hiç kimseye karşı böyle bir alaka duymadım, duymad ı m değil, duya­ madım. Güzellik, sadece güzellik pek bir şey ifape etmiyor. . . w «Muhaıkka k.» «Fa kat sizde h er i kisi de bol bol mevcut. Evvela, çok güzelsiniz!» N i lüfer'in başı dönüyordu: «Rica ederim .. . :-� diye mı,rı·l dandı.

« Evet hamfendl, Inanın

bana, çok güzelslnlz.

Sonra, çok da caına yakın!»

«Bu sözleri ihtimal pek çok erkek söyler, söy­ lemiştir de. Fakat sızın a�zınızd� Işitmek. . . » « Ke11b kal be karşıdır derler ya . . . » Ape.ndisit yarası çabuk kapanır ama, kolay kol ay kapa nmııyacaık yeni, yepyeni bir ya ra almıştı: Kalb ya rası! Bu i ki nci saırı s�çlı, m avi gözlü, uzunı boylu

tatlı huzursuzluk, birinetsını bile gölgeefe

bı.ra,ka­

rak, içine, içinin ta derinlikl erine işlem iş, gön ül kö­ şesine g eciıp kurulmuştu. Memnundu. Suat'ı kaybe140


dişi babasının ölümü, annesi ni n ç ı ldırı p tırnarhaneye y�tışı n ı n ko rkunç huzursu:Ziuğundan gelen karanlık ruh hali san ki yırtılmış. pırı l pırıl bir güneş oraıl arı ayd ; nlatm ıştı. Bütün acılar. çektiği bütün ıztıraplar gerilerde. çok geri lerde ka11mıştı. D ünya ne güzeldi a rtı k! Gö­

zün çivlt m�Isl, yaprakların acı yeşiH, muhteşem köşkün mermerleri, l ü kstü ... Seviyor. seviyordu. Ama kocası va·rm ış, ama muazzam bir göz gibi, bütün hareketlerini inceden i neeye kontrol a ltına almış kayınvalde ve onun em­ rindeki hizmeteHer va,rmış . . . Herşey, herkes vızgeli­ yord u ! B ütün gece o n u , c sarışın, tatlı huzursuzluğu düşünerek sab�hı sabah ediyor, sabahleyin! küçü­ cük spor araban ı n gelişini kalb carpıntıları, hEWe­ ca n la r Jelnde takip ediyordu. Böyle anların hazzı, hazların en kuvvetiisi oluyor, o geçip gitti kten son­ r a , tatlı sesiyle bülbül kesi liyord u . Kaynana hayretler içi ndeydi. «Ayol, d iyordu, ne oldu buna böyle? Apandisit ameliyatı, yarad ı ,ge11 iba. Dut yemiş b ü l bül gibiydi düne kadar. Şuna ba k, türküsünden , manisinden geç i lmiyor! ıı Sonra hizmetcileri n i etrafına topluyor, baş l ı ­ yordu, «Var var, bu işte bir bit yeniği var. Bu neşe . bu türküler, bu manller boşuna değH!ıı H izmetçi'ler aıeıktan açığa «Yoksa bi risini m i seviyor?ı) demiyariardı ama, kendi a ra larında pekala da konuşuyorlardı: « Hastanede birisine mi vuruldu ned i r?ıı «Var bir şeyler... Kocakarı hakl ı ! » «Peki ama1, k i m olabili r?» «Belli olmaz kardeş. Genç, güzel kadın.ıı «0 gene. g üzel de beyimiz yaşl ı , çirkin mi?)) «Değ i l , değ.i l ama .. ıı «Aması ne?» «Zevk meselesi kardeş. Tabiattan bahsolunur m u ? Gön ü l ! » « Öyle göııüie köpek tükürsün. Bugüne bugün

J4 /


koskoca fabrikatör kürkler icindesl n ı ıı « Evet. olur. ıı «Tab i i

Böyle

kansı n ı n ,

bir

kardeş.

şey

otomob i l ler

varsa,

Gözü n e dizine

em ri nde,

n a n kö rl ü k

etmi ş

d u rur i n sa n ı n ! ;ı

«Ahmet Bey de Aladağdan serin.�., « N e ya psın?»

yok

« i stese ne yapamaz"» «Yapar a m a , dur bakalım. Ortada henüz tol yumu rta yok. Hooş, on u n i ç i n ke,d ı n d a n çok ne

var? Her gece ba rda•, çeşit çeşit ka d ı n l a rla ... » « E rkeğ i n eli n i n kınası kardeş. Zeng i n , hatı rl r . g e n ç , g ü zel adam.» « Doğru.» Köşkte pek öyle iş

olmad ı ğ ı nd a n ,

h i zmetçi ler

seıatlerce çeneyi çeneye verebiliyor, i l l e geceleri, f ı nd ı k fıstı k , ceviz, üzüm gibi kuru yemişleri çatır çatır yiyerek, sabahlara kadar bu m eseleyi i n d i rip kaldı rıyorla:rd ı . B a z a n ü stieri ne G ü lpembe gel iveriyord u . O za ­ man ş ı p diye keserek, başka konu la,-1'\ geçiyor, de­

dikoduların.ı Gülpembe'den saklamay� çalışıyorlar­ dı . Ama1 Gülpembe aptal değildi. Hanımını çe­ kiştlrdiklerlnl gayet iyi bJIJyor, daha doğrusu, hls­ sediyordu . Yo ksa, h i çbir şeyin farkında değildi. Yal­

nı z ameliyattan sonra N llüfer'ln bl•rdenblre değiş­ ti ği gözünden kaçmamıştı. Gü'nlerce lnsanlaırdan. ka'­ cıp, tenh a l a rd a sessiz sessiz ağlayan, sıkı ntıdarı ,

patııvacak hale 1gelen gene kad ı n ı n böyle b i rd e n bi re

değişişi sıkıcı kabuğundan sıyrılıp çıkışını rzah ade­ memekle beraber, g en e ş ü kred iyord u . «Cen a bıallah

de hayra, yoruyor, Allaha

b u kadar ıztıraptan sonra,

ğ·ine seri n l i k vermiştir. Neye du. Bir gün

y ü re­

ka,d ir d eğ i l ki. .. » diyor­

hiç hesapta• olmıyan

bi r

manze1rayla

k a rş ı laşı p, herşeyi öğ reniverd i : Sabah leyin N i lüfer'in odası n a girmişti. Gene ka d ı n tavka lade zarif ipek geceliğiyle ba l ka n a çıkmış, elinde ufac ı k kova, çiçekleri suluyord u . G ü l pembe ' ­

142


rıin

tuhafına

gitti.

Niçin

kend isine

söylemem işti

sanki? Ya klaştı . Tam m üdahele edecekti ki, birden g eri led i : H an ı m ı n ı ameliyat eden genç operatörün zarif spo r arabaiSı

y o rd u , görd ü .

N i l üfer'in

köş k ü n ö n ünden ağır ağır geçi­

genç

ad amı eliyle sel a m l a d ı ğ ı n ı

Her şeyi a nl a m ıştı . Zari f spor a ra ba geçip g i ttikten so n ra N i l üfer

içeri çekilip de G ü l pe m be'yle ka•rşı la,şınca, o n u n d o n m u ş bakışları n d a n a d eta ürktü v e h afif b i r çığ­ l ı k attı. « Demek . . » Koştu , eskiden olduğu g i b i kad ı n ı n boy n u n a sa� rı ldı. Gözlerinden iri i ri yaşlar dökerek:

«Nolursun kimseye söyleme Pembe ab[a!» dlye

y a lvard ı . «Söylemeyeceksin d eğ i l m i ? »

G ü lpembe başını ağır a ğ ı r salladı :

«Söylemek ha . . . Sen beni ne zannediyors u n N i ­ l ü fer? Ben se n i n y a l n ız h izmetçin değ i l , bir az d a a n n e n sayı i m a m m ı ? B i r a nne kızını ela leme rezi l rüsva, eder m i ? K a ldı ki . . . Bana h erşeyi a n l a,t N i l ü ­ rer!ıı N i lüfer sevinç gözyaşlan dökerek her şe�i a n ­ l attı. Son u nd a :

«Seviyorum,» dedi. «Cıldırasıya seviyorum Pembe ·

a bla. E l i md e d eğ i l . yor.ıı

Geceleri gözlerime uyku g i,rm i ­

« Kocan ya?» « B i liyorsun,

onu

h içbir

<< F�kat biliyor musun k i . » « Neyi? »

zaman

sevemedim.»

« Kay n a n a n . . . ıı

<< Cehennemin dibine kad a r yolu var!ıı « Peki Nıil üfer. ;ı y n l , o n a, var!»

m'l:ıdem

seviyorsun,

«Henüz böyle şey teklif edemem « N iç i n ? Seni sevmiyor m u ? ıı «Seviyor. Seviyor.» «0

ha·lde m esele yok.

143

kocandan

Pembe abla.,

Seven i n sa n ,

sevg i l isi-


nin

h erşey i n e peki der.

yorsu n . . . » «Ne

Aksi

o lu r? »

« H erşey o l a b i l i r ev l a d ı m . Zava l l ı n ı n başına « N asıl?»

Ahmet'i

örebi l i r . . . >> Faka� örer vey a öldü­

Nilüfer ürktü. Aklından Ahmet'in biraz

a b l a k yüzü.

bili­

E l i u z u n kolu uzu n .

bir co rıoıp

« N ası l ı n ı düşü nmedi m .

rür!»

halde,

catık kaşl arı geçti. Birden

kızd ı :

bö n ,

«Peki n'olacak? Ben kimi be(jenlr, kimi sever­ hep böyle u ğ u rsuz en geller m i araya g·i re­

sem .

cek? B i r i n sa,nı istediğim g i b i severniyecek miyim? B u n a h a.kkım yok m u ? » G ü l pembe'yi o m uz başları ndan t u t u p sa rstı : «Söyle Pembe ·a b l a ! Sevmeğe, sevi l m eğ e h a k ­ kım y o k m u benim? Ben yalnız sevilmeğe m i m a h ­ k Q m u m ? Sevmek yasak m ı b a n a ? Söyle, b i r şe v ­ ler söyle,

bana bir a,kıl ver!J Gül pe mbe hep o ağır başlı h:a.llyle: « F i k�ini

öğrenmelisin ,>>

ded i .

«Daha

doğrusu,

öğ renmeliyiz . . . Şayet, izin veri rsen ... >> « Evet?» « Ben g ider . . . » N i i üfer'in gözleri büyüdü : «Eee?» « l<onı.ışuru m ! » <Na s e n i t a k i p ederlerse?» «Edi lmemeğe calışırım. O re.s ı n ı b a n a b ı rak . . . » N i l ü fer dudağ ı n ı yiyerek düşünrneğe başlad ı . Uzun uzun d ü ş ü ndü. Sonra: «Hemen a cm.a ! ıı ded i . «Peşin

git, tanış, belki ba ­

na veri lmek üzere hazırlad ı ğ ı bi r mektubu a l gel. B i r mü ddet sonra da . . . » « Peki.»

v a rdır.

«Ya h ut Ali ağbey i m gitse nasıl o l u r acaba?» Kocası n ı n böyle şeyleri becereb i le ceği ne pek

de i htimal vermiyen G ü l pembe: « H a y ı r hayır . . ded i . Onun böyle şeylere aklı er­ mez. gelin

Sen b a n a bıra k ded i m

ya. Senin

bu köşke

gelmene biraz da ben yardım ettim. Fakat 144


bedbaht olduğunu goruyorum. Hatarnı ta m i r bütün zeka rn ı kul lanacağını. Korkm a ! »

için

Sanlıp öpüştü ler. Tam bu sırada kayınvalde, a ra l ı k kapıda n d u r­ muş, onları gözetltyordu , tesadüfen. En üst kattan bi rşey lazım olmuş , a l m ı ş dönüyord u . Ara l ı k ka p ı ­ n ı n ö n ü nden b i r kedi sessizliğiyle geçerken . . . Sonra merdivenleri acele aıeele i n i p , hizmetci ­ lere m ü jdeyi verdi: «Bu kad ı n d a bir domuzluk yoksa . bi leklerimi keseri m ! » D a l kavu k h i zmetçi l er hemen etraf ı n ı a l d rlar: «Ne vaır hanımcığım?» « G ü l pe m be'y l e sarı l m ı ş öpüşüyordu. Siz o G ü l ­ pembe olacak paçavraya göz kulak ol u n ! ıı « D emek sarılmış öpüşüyorlard ı ? ıı «Gözlerimle görd ü m . Dem ek ki a ra l an n d a a n laşma var. G ü lpembe

vazifesini

bir

layi kiy l e yaptı

l<i ... Dı şa.rı filan ç ı kt ı kça, gizliden gizliye takip edi n . bakalı m nereye gidip geliyoJ!. . . Kim n e derse de ­ s i n , bu kadın boş değil. Amel!yattan sonra bir­ şeyler oldu kad ı n a . Bir sevinç, bir türkü, bir m a ­ ni . ıı ..

Sin.lrli sinirli gözlerini kırpıştı rıyor, yutkunuyordu. « G eldiği ,gıü nden beri

icime bi r huzursuzluktur

d ü ştü. Geceleri rüy a ları m a giriyordu ayo l . Söylemi­ yor muydum? Kaç kerre a n i atmadım m ıydı? Oğluma karşı o soğ u k tavırlar. . . Sonra ayrı odada yatm a k ' N e demekmiş o? B i r kadı n b a h u s u s yeni evl i , g ü ­ z e l bir g e n e kad ı n , ne m ü n a sebetle ayrı bir odada ya tar? Ama kabahatin büyüğü benim oğlumda . Seni sevmiyor, sen neyi n i seversin sürtüğ ü n ? Seni sev­ nı i yenin cehenneme kadar yolu va.r. Öyle değ i l m i aım ma?ıı Hizmetçi ler derh a l tasd i k ettiler: «Cok doğru hanımcığım . . ıı «Ben o n u n yeri nde olsam , ayrı od a n e demek­ m i ş . benimle b i rl i kte y atacaksın der icinden cıka­ n m . Va�mıyor m u ? Veririm el.ine pasa1portu n u . Sa­ n a göre karı kız nıı yok? Nesine? G üzel l i k karı n .

1 45


doyurmaz k i . Sen koskoca bir fabrikatörsün bugü­ ne bug ü n . Elini sa l iasan eWsi. . . Öyle d eğ i l m i a m a ? » ((Çok doğru . . . » « B u g ü n ayrı l s ı n , yarın o n a, öyle kızlar b u l urum ki. . . » B i rden etekleri ni

beline sokup, o ğ l u n u n odası­

nı n yolunu tuttut Ahmet gece b;ard a n çok gee dönd üğü i ç i n . h a l a uyuyord u . Hep o kedi sessizliğiyle, kaıiyolası ­ n ı n yanı nc1 kadar g itti, a m a dı.

uyand;rmaığa

kıyama­

B i r i skemle çekip oturd u . Vardı vard ı , bir şeyler vardı ka nda ! O t ü rkü­ ler, maniler, hele G ü l pembe'yle, dem i n ki sarm a ş do­ laş? Boşuna değ i ldi bütün bun lar. B i risini mi se­ viyordu yoksa? N i ç i n olmasın? Pekala da ol.abi­ l i rdi. Kimi? gözl eri n i n önünden birtakım YC!iba nc ı erkek y üzleri geçti. B i tdsn b i r başka yüz. Bu yüz d u rd u , geç i p gitmed i öteki le·r g i bi . H a sta nenin gene o peratörü n ü n :yüzüydü bu. G el i ni n i en so n defa yokla m ewa gittiği günü hatırlad ı : Adam yani gıenc operatör

Vedat, başucu ndayd ı .

Ni l üfer' i n

bileğ i n i

tutmuştu. Yapay a l nızd ı l a r. Oğluyla içeri g ird i kleri z a m a n , nası l da suc üstünde y akalanmış g i bi . . . Hat­ ta Ahmet bile fS(rkına varm ı ş , a n n es i n e bakm ıştı! N i l üfer'in o n u sevdiğine birdenbire öyle b i r i n a ndı k i . . . aynı heyec a n l ı sevinele i nd i . H i zm etc i ­ !erin ya n ı na gidecek, yeni ş ü p h esinden bahsedecekti. Kapı ön ü n de d u rd u . Bu yeni şüp hesinden b,ahsetm e k doğru olur muydu? O l m a z g i bi geldi. Geldi ama, konuşm a k . b ilhassa'

bu yenı şüphe üzerinde konuşmak Ihtiyar

clyle y a nıyordu .

Hizmetci leri

kendisine yüzde

yüz

candan

bağ!l ıydılar.

i n Siajn l a rd't ,

R�hatları

beyde

yoktu . Yalnız G ü l pembe . . . O, gelinin a d a m ıydı. On­ d,aın baş ka l a rından

n i ç i n sa,klama,lıydı?

Bununla beraber, gene de

vazgeçtl .

146

o*ya girmekten


Geri döndü.

Hızla,

heyaca n l ı

bir sevinele i n i p

g e l d i ğ i merd i ven leri, a ğ ı r a ğ ı r çıktı . Oğlu h a l a uyum akteN d ı . Briyanti nli siyah saç­ :a.rı. a ble;k kırmıı;ı y ü zü ne dö k ü l m ü ştü . Annesinin b i rden kanı kaynadı , oğlunu öpmek geçti içinden.

/\ma uya n m :ıs ı nd a n korkuyard u . A h şu kad : n böyle bi r halt karıştı rsa da oğluna dehletse ş � le kafasınaı va t k ı n . d i lediği g i bi yen i bir kız alsa! Nesine gerek­ ti avukatın

kızı! Akl ına merh u m ağabeysi geldi. Kızdı. Hep o icat

ç ı ka rm ı ştı . ru ldu . . »

<< Bizim işim izde, b izim

Vuru lduysa

v u ru l m u ştu .

yüzüm üzden vu­

Kendi leri

v u rd u r­

m a nı ı şlardı ya! « M adem h a k t a n ,yorsu n , kızı b i r !.zer.ara çeker. ev l a d ı m , böyle böyle, Al l a h s a n,a uzun

ö m ü rleı- versin f i l a n fıstı k , bi rkaç kuruş s ı k ıştı rı rsın avu c u n a . hc:!Vdi Alla,h se! a m et vers i n , seıl l a rsı n g i ­

c! er! Yağen i n e n i k a iı l a m a y a mecbur d e ğ i l s i n y a ! >> B i rden te'efon ca lmay:ı baş l a d ı . Ah met, a � lan k a n l ı qözleriyle uyeınd ı .

Ps ş i n

annesine b<\üı , so n ra h a l a ç a l m a kta o l a n telefona . Di n ley iciyi a l d ı : «Aioooo.. B e n ' i m . N e vEır? B u gece m i ? Ben c;e l i rı c ey e kadar ida.re memuru n u n odasında a l ı ko­ vun. . .»

D i n !ey i c iyi yerine b ı ra kt ı . Annes i n e döndü: « N e var a n n e"? » K a d ı n , oğ l u n u n karyolası yan ı nd aki i skemieye ; n ş t i . Şüpheli şü ph e l i :

«Hiç yavru m ,» ded i . « N a s ı l h i ç?»

«Hiç işte. Uyuyordun daı ... »

A h m et sıi n i rlendi: «Uyuyord u m , evet. S a n a ne?»

«Bana m ı n e? Yann o lduğunu c:,n l a rs ı n ... » Ahmet'in li :

ba ba o l u r3 a n , b a n 0 ne

yarasına p a rm a k ba sm ıştı . I çini cek-

«Bu gidişle ola,m ıyacağız . » pırı l pırıl, berra k se­ ala,f ranga şarkı tut­ ı u rmuştu . Ahmet annesin i filan unuta.rak. karısı nın ..

Tam bu sı ra d a N.il üfer'in ! ' i işiti lrneğe baş l ad ı . Zaıri f bir .

147


sesine k u l a k verd i .

Yüz çizgileri yumuşamış, göz­ l eri g ü l ü ms ü yo rdu Kad ı n o ğ l u n u n bu h a l i n i h i ç be­ .

ğenmed i . O n u ne kadar sevd i ğ i n i , onai ne kad,ar d ü şkün o l d u ğ u n u gayet iyi bi liyordu. HE'Jibu k i o ,y a ­ n i geli n i , ğ i ld i ! . .

böyle içten

Şarkı

sevi lmeğe lay ı k b i r

kadın

d e­

b i rden kesi ldi.

iç cekerek k a ryolap a n at ladı. ipek p i ­ i a m asıyla odad a n çıktı, koridorun n i h ay etinde kay­

Ahmet

bo l d u . An nesi d e peşi sıra kı:ııpıya kada r gitmişti. K a ­

pıda,

sinir

içinde

bekliyor,

koridoru n n'i h ay etinde

kaybo l a n a kadar oğlunu gözleriyle takip ediyord u . l<aybo lduktan sonra , öfkesi b ü sbütün a rtarak :ı o ­

m u rd a n d\ı :

. . . o n u n ycı1n ı n a gitti gene! Seviyor o n u . O do­ seviyor! H a l b u ki o . . . O m u h a k�ak o n u n l a . . Pe kala da yakışık!ı.. Dokto r d a . B u n u n bflbası avu ­ kattı , o doktor. I kisi de memur sayı l ı r. Benim oğ ! u nı u a ' d stıyor. Benim o ğ l u m u mutla kı:. aldatıyor. ıı-ı u z u

Zava:llı yavru m . h i çbir şeyden haberi 'yo k , Hala ka­ rı m diyor. Ona karım denir m i ? » Sarılıp öpüştüklerini t asa rlad ı a rttı

Kapı n ı n

çıözleriyle

ken a r

Öfkesi dahaı d a daya n m ı ş , sey i re n

t2htasına

.

koridorun n i hayeti ne, oğ l u n u n

ğu köşeye b�kıyordu. 1\l esiydi hala?

Yüzü

se n k i . . .

kirec

Niçin

öpüyor,

g i bi a ğ a rm ıştı.

niçin

k a y b old u

­

seviyordu

Oğlu dön ü p geld i ğ i

h a lde, farkında olmadı. Kolundan geldi: Oğ luydu, dönm üştü.

tutulunca kendi n e

«Ne vaır anne? N ey i n var bugün sen i n ? » An nesi n i içeri çekti. «Ha? Neyin var anneci ğ i m ? » Kcw n a n a kup kuru sesiyle: « 0 , n i ç i n aifi-ı odada, senden nıçın ayrı yat ı ­ yor?» d iye sordu. «Seninle yatmaktan nefret m i ediyor yoksa?»

«Neler söylüyorsun anne?»

((Neler söyliyeceğim, dosdoğ ru şeyler!ıı «Benden niçin nefret ets i n ? »

1 48

,


« Etmiyorsa

neden ayrı odada yatıyor? >>

Oğlunu kol u n d a n tutup, sertce sarstı: « N e var?)) « Ben o «Hangi

kad ı n d a n şüpheleniyoru m ! )) kadı n d a n ? ))

« K arında n ! ))

« N i l üfer'den m i ? )) « Evet.>> <<Sebep? Sebebi n i şudur d iyemem, f ak,at şüphe­ l e n iyerum ev! a d ı m . . . )) « Pe ki a m a a n neciğ i m , b i r sebep olmalı. Nesin­ den ş ü pheleniyorsun ? B i r şeiY i n i m i görd ü n ? Yahut işitt i n ? » « H içbir şeylnJ görmed i m d e i şitmedim d e . Faıkat şüpheleniyoru m ,

elimde

değil.

Bu

şarkıl a r,

mani­

ler sebepsiz d eğ i l . Se n i n i c i n , sen i n aşkından h e l e

asla. Eskiden böyle miydi? Değ i ld i . B i r köşeye ce· k i l i r, sorn u rtur otururd u . Ameliyattan so nır81 bülbü l

kesi ldi. S e n seviyorsu n , gözleri n kör. A m a ben? Asla! Ben a n ay ı m . Senin t ı rnağ ı n ı n i n ei n d i ğ i n i Is­ temem. Öyle bir değ i l , bin N i l üfer feda olsun se n i n

kesip attı ğ ı n tı rnağa !

Ahmet t a ş kesilm işti. Annesi h erhalde b i r şey .

ler b i l iyor, söylemek istemiyordu herhalde. « B i r şeyler biliyorsan söyle a n ne!»

«Hay ı r yavrum, h i ç b i r şey b i l m iyorum. Yalnız, h i ssediyorum. Ba n a öyle geliyor k i . bu şırfı ntı : . . >> Ahmet söz ü n ü kesti: « H işt, anne!ıı « Evet. ş ı rfıntı! istemiyoru m . B i r t ü rl ü seveme­ d i m . S a na g ö re karı mı yok? Bütün m a s raflan biz yaptı k. Bize n e getirdi buna karş ı l ı k ? Ne getirebilir­ d i ? N erden baksan bir avukat kızı, b i r m em u r kızı . C ı plağın b i ri . H a lbuki b i z? » «Sus A l l:ah aşkına. a n n e . . .

Bize yakışır m ı

N eler söy l üyorsun? böyle şeylerden bahsetmek?»

«Ya kışır tabii. Zen g i n kıızla.r dururken ş u rd a , git­ tik de deli karfn ı n kızı n ı ... »

Ahmet işitmek istemiyord u . Pencereye g itti. o·ı­ şa rla;rı seyre başladı . Hala seviyord u . N ilüfer'i . Her

gece çeşitli kadı n larla oturup eğlenmesine. N i l üfer'

149


in açıktan

�cığa ke ndisinden

k,açmasına. rağmen.

g

onu seviyord u . Hem d e ta okul ü n lerinde olduğu kad a r kuvvetle, heyecan la. Annesi n i n sözleri kulağ ı n a ça11 ı n d ı . işi azıtmış­ tı. Öy le fena şeyler söylüyordu ki, uta ndı. N i lüfer i şitseydi bun ları . . . Döndü, «Kati,» ded i , « kati a n n e ! » «Gözleri n i aç o ğ l u m ! » « B i r bi ldiğin va•rse söyle . . . » « Henüz h i çbi r bi ldiğim yok. FC!! kat bu şarkıl ar. bu manller boş değ i l . Berıim yaşım e l l i beş!» «Peki, kimden şüphelenlyorsun?» Kadının geçti.

kıafası ndan

operatör Ved at ' ı n

Az ka'lsın söyliyecekti.

Kendi n i

hayali

tuttu. Tuttu

a m a , tuhaf bi r ön seziyle, Ahmet'in �a.tasında d a aynı operatör hayal m eyal canlanmıştı. Nilüfer'l en son ziyarete giUi kleri günü h a1t ı·rla d ı . N i l üfer'in na­ rin bi leği gene operatörün elindeydi. Gülümsüyor­ d u . Kapı a c ı l ı n c a nasıl da ü rk ü p �apsan kesilmiş­ tebessüm ü dudaklarında eriyivermiştil . . . Y o k sa a n n esi de bunu m u kastediyordu? Yani, operatör Vedat' ı .

icıne bi-r ku rttu r d üştü. Giyinrneğe başlad ı . Sinirl eri bozulmuştu. Anne­ sinin sarfettiği yığınla lüzumsuz söz vızgelm i ştl d e, bu hayal

sı kmıştı.

bunu birden

Sonra b u

hatırlayış,

canı n ı ada m a k ı l l ı

Vedat ç o k i y i tamdığı

birisine

benziyordu. O ke;dar benziyordu ki h em de . . . Kime aca ba? Düşünd ü , uzun uzun d ü şündü, nafile. Sular. madı, bulamıyacaktı d a . A nn esi «Düşü nme,» ,

sa·l lasan teliisi var?»

ded i .

« E l i n i saliasan ellisi,

g el i r. Senin

için

kad ından

l:),a şını çok ne

«Kati ! » Şap�ası n ı aldı ç ı ktı Nllüfer'�n biiiOr sesinin yayıldığı koridora a ğ ı r a ğ ı r geçti. M erdlven başında d u rd u , bi r az bekledl. Vedat k i m e benziyordu?

Karısının yanına

gitse miydi acaba?

150


Yolunu değiştirdi. N i l üfer, a:y nıa.l ı dolabın önünde saçlarını tarı­ yordu. Kocasının odaya g i rdiğini ay nadıa göre rek döndü. Şarkısın ı kesti. Ahmet kapıda durm uştu. «Devam etsene,» dedi. Nilüfer ciddi ciddi sordu : « Neye devam edeyim?» «Şarkı na . » N i lüfer cevap vermedi. Ahmet ya,n ına sokuldu: «Niçin devam etmiyorsun?" Başını önüne eğen Nil üfer: «Bi lmem,» dedi . Ahmet acı acı, «Bilmezsin .. » Diye mırı ldandı , «bi lmezsin , hakl ı s ın . . . » «Neye h a klıy ı m ? ıı « Şa rkını niçin kestiğini bilmemekte... » N i l üfer bu konuşmaları manası z buluyordu. Saclarını tararnaya koyu ldu . Ahmet tekra,r yaklaştı. Nil üfer'i a rkada n kuca k �ama k istedi. N ilüfer h uysuzlandı. Ahmet: « Peki,>> dedi, <<nolacak bu böyle N llüfer?» «Bilmem.» «Beni sevmedl!)ln m aiOm. Ama ben sevllmek istiyorsam?» Nil üfer gıülümsiyerek, «Bu iş icin bütün Imkanlar emrinizde değ i l mi?» « Öylesin i lstemlyon,ım.» «Ya?» «Senin tarafıdan sevilmemi ... » « Kablliyetlmin üstünde bir iş i stiyorsunuz benden ... » «Ya!» Nilüfer döndü, sertce, «Maalesef evet!» dedi. Ahmet ceva,p vermedi. Ama olanlar olmuştu. Ni­ lüfer'e karşı b i rd e n müthiş bir kin duymaya baş­ lamıştı. Onu, o san saçlı, uzun. boylu adamı, o ope­ ratörü sev�yordu demek? ,

.

.

-

151


I çini çekti. Şu anda herşey yapabili rdi. Eli nden herşey gel�bi lirdi, hatta cinayet işliyebilirdt. Dikildi, di kildi, dikildi . Sonra, sarı cantası, koyu nefti fötr şapkası ve i ri gövdesiyle, devrili rcesi ne odada n cı ktf. M erdiven başında durdu. Geri dönüp, yanına gitmek, sacları ­ nı eline dolayıp ... T:am bu sı rada. a n nesi yanına geldi. Elini oğlu­ nun omuzuna koyara.k: «D üşünme,>> dedi. «Canını sıkmıya değmez! » Dönd ü , a n nesine ba ktı . Annesi haklıydı galiba. Merdi venleri ağır ·a ğır indi. Gözleri n i n önünde sarışın operatör, bahçeye çıktı. U�akla�a, hususi­ sini ga,ra jdan cıkarmaları emrini verd i . Kime benziyordu bu sarışın operatör? Birisi­ ne benzediği muhakkaktı, muha kkaktı �mma, ki­ me? Araba hazırlan ı ncaya kadar hep. bunu düşündü. Sonra pırı l pırı l a.rabaya g i rd i . Mf\ba köşkün za rif demir kapısından çı ktı, asfalta i ndi, peşi nde hafif bir benzin kokusu bırakıp, a ktı gitti. Kenar maha llenin bozuk JJiarkelerinde fena fe­ na sarsılarak giderken .etrafında yalın ayaklı, şipi­ ti k gözlü cocuklar koşuşuyor, neşeli cığlıklar atıyor­ lardı.. Ahmet hiçbir şeyin tarkı n�a değ i l , -Zaten her gün göre göre kanı ksadığı şeylerdi- saınşın opera­ törü düşünüyor, kime benzed1ğini bulmaya çalışı­ yordu. Araba fabri ka kapısında d urdu. I ndi. Kapı n ı n içinde selama durmuş kapıcı larla bekçi leri baş ı y l e sela miayıp oda sına geld i . Şapka­ sı n ı , ceketini ad acısına verdi, siyah iş gömleğini sırtına geçirdi, ma;sasın a geçti. Peki amıa, sarışın o,peratör kime benziyordu? Odaya· fabrika mühendişleriyle bir kısım usta,­ lar' gi rineeye kadar h ep bunu düşündü: Operatör Vedat kime benziyordu? 152


Bu böyle akşama kadar sürdü . Bulam ıyor, b u la­ mıyacağı n ı sanyıordu. Madem bulamıyacaktı, dü­ şü nmesine ne lüzum vardı? Kafasından atm�yı de­ n edi, başka şeylerle meşg u l oldu, N afile. illaki o: Sarışın opera.tör kime benziyordu? Çok yakı nda n, çok tanıdığı birisine benzediği m u h a kk a ktı. Operatörün benzediği o adamı o kadar iyi tanıyordu ki. .. Bunu nla beraber, kime benzerse benzesin. Eğer karısı bu adamla. tanışıyar da . . . «Sevişiyorsa . . . » derneğe dili varm ıyordu. B u n u demek şöyle d ursu n, düşünrneğe b i l e tahammülü yoktu . Birden, karısının çı plak vücudu cania ndı ha­ yal inde. Yanı nda da o! Çıldıracakt ı . Gözleri nin önünden pırı l pırıl ta­

bancası geçti. Böyle bir şey olursa... Nilüfer'i vur­ masınıa imkan yoktu. Her şeye rağmen onu sevi­ \'ordu, sevecektil

«Merhaba yahu!»

Döndül Yumruk N iy azi 'ydi, barc ı . içeri girmiş, l<end.isi ni seyrediyord u . Farkında bi le olmam ıştı . « N e dalg ı n l ı k bu?» Altın yüzükler içindeki esmer elini uzatt ı. Ahmet uzanan eli tutup sı ktı.

Berikl tek:rarladı: «Ha? Ne qalg ınlık bu?ıı

« H iç ... » «Nasıl hiç? Bal gibi dalgınsın işte! » Ahmet ma sa s ı na geçti, Yumru k Niyazi masa yan ı nd a ki m are ken koltuğa . «Söyle,» dedi. «Sebebi ne dalgınlığının?» Ahmet birdenbire sordu : «Şu o pera tö r Vedat kime benziyor?ıı Yumruk N iyazi hiç d üşünmeden: «Suat'a!ıı dedi. «Senin mektep arkad a şın . . . >> « Hang i Suat'a?ıı Ahmet'in gözleri büyüdü: «Sahilill!!» Artı k şüphesi kal mam ışt ı, Suat'a benziyen Ve­ �at'ı seviyordu karısı. Elleri titrerneğe başladı. Yü­ zünün rengi de adama kıllı, dikkati cekecek şekilde 153


sararm ış olma lıydı ki, Yumruk Niyazi telaştandı: «Ne oluyorsun yahu? Ha? Ned i r bu halin?ıı (( . ..... ?» « ... ellerin d e titriyor. . . » Ahmet masadan tekrar ka l ktı , od�nın içinde gene çapra z l am a dolaşmaya b aşladı . Yumruk Niyazi ond.aki fevk a.l adel i ği a n lamı şt ı .

Sebep neydi ?

«Cak tuhaf adam» ded i . Ahmet tam karşısı nd a d u rd u : «Kim?» «O pe ratör Vedat.ıı «Niçin?» «Baırcı,a, bizim esmer Nevinle otu rur çoklu k. Karı bildiğin gibi değil, fena halde aşı k. Gel gelelim ... » «Eee?» «Berl kinde iş yok.» «Na sıl ? » «Nası l bilmemı. Karı ka'lkmış evi ne g itm i ş , i ceri aılmam:ış .. . » Ahmet. «Tuhaf» dedi. «Tuh af ki tu h a f. Neyse boşver ona da.. . Istimbul'dan üç y eni k.arı getirtmek I stiyoru m ... »

«Getlrt.»

«Param y o k . » «Ee, sen de.. Su kacırd ı n artık . . » «Param yok değil, vaır. Var ama yetlşmez. Bill· yorsu n, i lave i nşaat yapıyoruz .. » «Allah gözünü d oy u rsu n. Ne kada r lazım?» «Cok değil. Bir üç bin lütfedersen. . .ıt Serseri milyoner masasına geçti, çek defterini cı kaınp v9zd ı . uzatt ı . « Mersl . G itm i ye l l m ml? » « N ereye? » «Baırapı «Saıat kaç?» Yumruk N iyazi saatına baktı:

«Sekize geliyor.» «Sen gdt, benim bir az lşim var, gellrimı... , 154


«Masanı ha�ırlatıyorum.» «Hazırl.at.» Yumruk Niyazi çı ktı. Serseri milyoner, yüreğindeki kurşun ağırlığıy­ la. masasından gene kal ktı. Gene dolaşmaya: baş­ ladı. Evet, tam da Suada benziyordu. S�a�ı ne ça­ buk unutmuştu. ,i çini çekti. Demek ki, N ilüfer şimdi de bu sarışına kaptır­ mıştı kendini ... N e yapması gerektil;iini düşündü . Sabahleyin, karşısında, saçlarını �ararken... Her halinden belliydi... Sonra1, hastanede, en son ziya­ rete gitikieri gün. Acaba öpüşm üşler miydi? Durdu. M�sasınm arkasına raslıyan köşedeki fotoğrafa baktı. Baktı, uzun uzun baktı . Ama, neye. niçin baktığının farkında olmadı. Öpüşmüşler miydi acaba? Nilüfer'i gene çırrılçıprak, onun kollarında ha­ yalledi. Cılgına döndü. Kendisine tercih edilen sarı saçlı, uzun b oylu, mavi gözlü adam, demek o , onun karısını, ırzını ... Dişlerini gıcırdattı;. Gözlerini· dlktiğl totoğraftaJ Operatör Vedat belirmişti, ona bak�ordu sanki. Yumruğunu sıkar,ak, salladı: «Seni gebertl rlm , ana m avradım olsun. geber­ tJr'lm seni!» Kapı vuruldu. Kendine gelerek: «Gir!» dedi. Faıbrikanın iplik ve bez mühendls­ ler:iydi. Şakacı bir kalabalık halinde, ustarlarla bir­ likte içeri girdiler. M asası her zama n ki gibi, her zamanki yerinde bütün ihtıişamlyle haızı·rdı. Fabrika mühendisleriyle birlikte geçip oturdular. Operatör Veda·t da·ha. önce gelmiş. esmer Nevinle tam karşısındaki masad a otu­ ruyorlardı. Karşıd,a,n karşıya selamlaştılar. Operatör Veda.t. serseri milyonerin bakışından huylarna.ra.k, gözlerin� ondan kacırdı. Bir his, tuhaf bir önsezl halinde bir şeyler... Sıkıntr çökmüştü içine. N ilüfer'le olan ilgisinden heberlrl ymiş de, geriden geriye «Alacağın olsun. Senden hesap soracağım gün uzak değil!» · demek istiyor gibi gelmiŞti. 155


Tekrar b a ktı.

Hayret, gözleri üstündaydi.

�B;kı ­

şı nda her zamandan çok başka bir mana . . . B i r söylemek istiyor g i b i . Homurdandı.

ş ey

Nevi n, << Ne var» dedi. << H iç, b i r şey yok . . . » << Var!»

Kadehi rı\i kjaldJı rdı : <<Sıhha1t ına!» Esmer Nevi n

m u kabele etmedi .

Vedat bekled i . << Hadi , seni bekliyou m ! » << N i çin bir şeyler m ı rıldandın? Ne var? Benden sa kladı ğ ı n ne? söy l üyoru m !! ! »

H a'.

Cevep versene!

Vedat!

Sa n a

Vedat cevap vermed i . Bôl kade h in i tekrardan önüne koydu. Pantolo n u n u n arka cebi nden çı kardığı t a ba kası n daın bir sigara ;3ldı, zarif çakmağıyla yaktı. «Biana da versene!» Tabakayı uzattı:

«Pardon .. ıı

N evin bir sigaıra a ld ı , Vedat'ın �kmak ateşi nde yakt ı . Bol bir dumaın üfliyerek: «Vedat!» dedi .

Vedat d a l g ı n gözlerini Nev i n 'e çevird i . ı<Vedatc ığ ı m ! ıı << Efendim?»

«AII.ah aş k ın a R e n gin attı . . . »

ney i n var? Bi rden bire

değ lştin�

Vedat, tekrar serseri m i lyonerin mB!sasına i eri n i kaldırd ı : Sersen mi lyonerin , üzerın e d i k i l i

gaz­

siyah

aynı mana l ı b'a.kışlar, tehdit eden eda . Operatör Vedat artık s i n i rlenmeye başlamıştı.

gözleri! H ep

bir heyecan baş lam ıştı . N e demek Isti­ S a.tııah l ey l n selamlaştıklarını mı görmüştü Nilüfer'le? Görmüşse ne olacaktı? Sevtrımiyordu ka­ d ı n . Zorla s evlndl remezdl ya.! Boşasın, başka birinf H atta sinirli

yordu yani?

bulsun d u .

Ca� bir Slow'a1 Nevin elindeki

başlamıştı. sigarayı tablaya. bırakana.k : 156


« H ayd i ! » ded i . Kalktılar. Operatör Vedat' ı n zarif figürleri hemenceclk dik­ çekmişti ,g;ene. M a sa larda onun h.a.kkı nda konuş­ m aJ a r başlad ı :

kati

«Cok zarif adam!» «Co k.» «Son derece m a h i r bir operatör olduğu s� len i y o r. . . »

<< Evet. i htisasını Viyaııada yapmış . . . » «Dans sti li tevka lade.. »

« Fevkp lade . . . » Serseri milyonerin gözleri boyuna o n u takip e d i ­ yor, kol l aırı a rası nd;ak� kad ı n ı da N i l ü fer tarzettiği içi n . öfkesi a rt ı kça artıyordu. Eğer böyle bi r şey varsa gerçekten . . . B i r ara bakışl a rı karşılaştı gene. Serseri m i ly�mer soğu kluğunu hissettL Yüzünün çizgilerinde hiçbir değişme olmad ı . Hep o

hal.

k uşku l u teredd ütlü ,

Serserı m i lyoner boyuna içiyord u . Yerlerine geçip oturdular. Vedat'ın gözü tekrar o n aı kaydı. i oiyord u , kötü kötü içiyord u . Aşırı sarhoş o lduğu zaman lara rastla m ı ştı. Dah � şatatatlılarının

da h i ka yeleri n i dinlemlşti bar kad ı nlarından. Saırhoş­ l uğ u ç o k cıvık, ç o k m ütecaviz, çok rezl lceydl . Bu ba­ k ı ş l a r, b u ısra rl ı ba kışlar, bu bl,rbiri arkasına lçlşler. bu aklan kaıni ı gözler . . .

Korktuğundan deği l., ama ne l üzüm vardı? Şura­ v a i ki kadeh bir şey içip, dan setrneğe gelmişti, kavg a­ y,a deği l . Herıifin erkekçe kavga ettiği görü lmemişti'.

B i r patı•rtıda hemen aıdamları işe karışırdı.

N e o l u rsa olsun, kavga hoş bir şey değildi. Demi nden beri göz hapsine ala n Nevi n ; «Vect;at» diye başladı, «Vedatçığ ı m . . . Neyi n var Alf,a haş kına?» Vedat �amakı l l ı sı kı lmaya peçeteye silerek kalktı.

başlamıştı .

Nevin'in a klı gitti. «Nereye?» Attı. «Başım ağ rıyor, eve gidiyorum»

157

Ağzı n ı


«Yadan söylüyorsun!» c N evl n lıı Öyle bir b,a ktı ki, kadın şıp, kesti . l]ad ı n ı kaçı rı ­ vordu bu k a d ı n d a . S ı r na şı k l ı kt a n h o ç. l a n m azd ı . Koşara k

_gıelen

şef

garsona

hesabı

t:ı:ardaın çı ktı. Küçük, spor arabası baırı n

ödedi,

önü ndeyd i ,

d ireksiyo n a geçti. Araba yumuşa,k v ı n ı ltısıyla, yürüd ü . Serseri m i lyonerin m u hteşem köş k ü n ü n ö n ü nden geçerken, ara,b,a; yavaşlad ı . N i l ü fer'in gayet zarif pan­ j u ru hemen açı lmıştı!. Gene �d ı n ı n beyaz haya l l beli r­ d i . Eliyle selamiayıp geçti, gitti. Bahçe kapısın dan g i rd i . a rabadan atladı . I çinde bir öfke. N e diye barı bırakıp gelmişti san­ ki ? Ondan korktuğu Ici n ml? Hiç de bi le, amma, v.a böy l e bir l ntiba uya nd�rdıysa? Eve gird i , elekUıılği ya ktı . Bir bekar e l iyle d üzen ­ lenmlşe benzeyen eşya lar meyd a n a ç ı kt ı . A m a Operatör Ved a t bu gece her zam a ndan çok ba_şkaydı. Şapkas ı n ı ç ı karı p karyolası n ı n üstüne rast­ gele att ı . H i ç böyle adeti yoktu haıl b u k i . Her zaman her şeyini büyük bir intizamla ç ı ka rı r. askıya

asar,

s �ıv r u '<. u !< etm :: z d i .

H e p aynı sinirl i h a reketlerle

pljamasını

gıy•ıp,

mutfağ;a geçti . Buz dolebından gene rakı cıkB!rdı. Bir kutu sa.rda lya açt ı . Bir parça beyaz e·kmek, g eçti ma­

sjım ın baş ı n a•.

« Keşke bekleseyd i m ! » - diye düşünd ü-. Bekler. ne olacaıJ<saı olurd u . Kad ı n her şeyi uzun uzun a n l,atmı ş . S uat'tan b i l e bahsetmişti. Vedat N i l üfer'de son dere­

ce Ince, hassas bir kad ı n bu lmuştu . Tam da i sted iği

g i b i . O . bu türlü kadı nıları severd i . Evlenma teklif et­ se . . . Henüz çok yeniydl ler. Aralarında hi c bir şey gec ­ m emişti , gecemezdi de. Kapm amellyatlıydı bir defa . Sonra , o kadar kibard ı ki evlenmek teklif etse belki d e kaba-l ı k olacaktı . . Kadeh i ne raıkı koyd u , suland ı rd ı , i ç t i . Ağzına b i r slarda lya a,-tı. Gee vaıkte kadar kendi kendine otu rdu. Sonra ka� ktı. ö teberiler.i toplayıp, her şeyi yerli y eri n e yerleştirdi, yatak odasına geçti. Karyolasına s ı rtüstü uzaın d ı .

158


Evet. N i l üfer co k tatlı kad ı n d ı , bilh:assa h ayat macerası co k acı klıyd ı , onu seviyordu ama . . . Kocası! Durup d u ru rken bozuşma kta n e menfaatı olabilirdi? Gerci aşk bahis lerinde menfaat f i l a n d ü ş ü n ü !mez, d ü ­ şünü lmezdi a m a , sevg i l isi n e kavuşmak elbette menta­ at sa,tvı l ı rdı gene de. Acaba i m kan va,rmıydı bu na? N i l üfer'e kavuşa­

b i lecek m iydi?

Onun hayaliyle uyuya.k'a ldı.

15

B i r sabah, gene i li kleri ne kadar N l l üfer'le dolu. giyinmiş tıraş olmuş, spor arabasına binerken, bahce kapısı nda ıpeyda.h la n a n bir k,'a� ı n di kkati n i çekti. Orta yaşlı kad ı n etrafı na korkuyla bakıyor, sa nki .gprü l m ek­ ten cekiniyord u . Gene operatör arabasına binrnekten vaz geeerek kadının yanı na gitti. « B i risini m i istiyorsunuz efend im?» Kadı n hep o cekingen h a l iyle: «Sizi, ded i , sizi istiyorum doktor Vedat'ın hayreti a rtt ı : «Beni m i ? »

*' "

« Evet. sizi . Sizi n le kon u şapa·klanm varl» «Beni nereden tanıyorsunuz?» Kap ı n kısa kesti : «N ilüfer Hanımd'an geliyorum efend i m !·• Vedat'ın sevineten başı dönrneğe başladı. El leri titriy o rd u ! ((Buyuru n ,» ded i . «buyurmaz mısınız? i cari bu­ buyuru n ! » G ü l pembe bahce kapısından içeri girdi. Spor a rabanın yanı nda d u rdu. « B i r gören oldu m u a caıba?ıı « Kimden çekiniyorsunuz?ıı «Ah doktor bey cektl klerimizl cehennem.

N i l üfer'in hayatı tam bir

bilm iyorsu nuz. Geceleri uyku


tutmuyor, günd üzleri zaten uyumaz. s ı , kocası . . lt

üstelik

kaynana­

.

« B i r şeıyden mi ş ü ph eleniyorlar?» « Ta h m i n edersi n i z efe n d i m . . . » Vedat dudağ ı n ı yiyerek b i r zam a n d ü ş ü nd üı. De­ mek bardaı serseri m i lyoneri n öfKeli, sert bakışları, uzu nuzun göz h a psi n e alışı boşuna değild i . «Buyurun içerde konuşal ı m ! » Birlikte evin t a ş merdive n l eri n e yürüdüler. G ü l ­ pembe ta ş merdivenlerde d u rd u . Bahçeyi gözden g e­ ci rmeğe başla d ı . Bahçe gene o bahçeydi, etra� gene

o etraf. Ama nerde Natiz Beyin zamanmdaıki çiçekler? Nol a n ı n kulübesi yıkılm ış, çiçekler

kurumuştu.

Bir

a r a k ü ç ü c ü k N i lüfer'i ha.va lledi : Küçücük lskarpln.le­ ri , k ı sa entarisi, beyaz çorapları . . . Babasının yanında. Babası, ufacık elleriyle to mbul bi·r kadını

haıtırlat:a,rak

kızıyla şaka laşm a ktad ı r. Sonra çapalarını alır, küme­ s e gider, kümesin kapağı n ı açardı. Bütün bu Işler ya­ p ı lırken, N i l üfer etrafında cıvı l cıvıl . . . G ü lpemben i n gözleri doldu.

Vedat kapıyı ana htarıyle açmış, bekl i!vordu. Kacl ı n ı n yaşlı gözleri n i görünce: «Ne o? dedi. Hayrola?» G ü lpembe içini çekti: A aaah, beyefendi, aıh ! ıı « B U köşk . . . » « B i l iyoru m . » «Neyi biliyo rs u n uz?» «Bu köşkün eski sakinliğini

. .

.J

« Kimden ba h sedlyorsun u zğ ? » «Avu kat N at i z Bey ai lesi nden . . . « Demek . .

.

»

« N i l üfer h a staın ede her şeyi a n lattı bana !» G ü lpembe içini çekti, gözleri n i n yaş ı n ı sildi. Vedat sordu: «Nesi oluyors u n u z Nilüfer'i n? « H er şeyi . H izmetcisi, a rkada:şı, annesi , şimdi de babası ! » I çeri g i rd i l er. G ü lpembe çok I y i tanıdığı, t'a�Jı acı hatıra larının c a n l·a nd ı ğ ı sofrayı gözden gıeçirdl. Bu so­ fa . . Bu odalar . . . Şu oda, işte karşıda,ki oda büyük be.

160


yin

odasıydı . N i lüfer'e oyuncaklar yapan, onu kırlarda

gezdirip

eğ lendiren, ç o ğ u sefer de o n un la

I<Omşu, evcik aynıyan ufacık ihtiyarın

komşu

odası. Ya. şu,

karşıdaki? O rd a d a büyük hanım oturu rd u , Nafiz an nesi. G ü lpembe ürperd i . Ne zamandan be­ ri unu tm uştu onu . . . Nc:sı l ca n l ı , nasıl da bütü n te­ ferrüatiyle canlanmıştı ya! Odasından şöyle, gölge g i bi çı kar, safaya süzülür, gelininin oda kapısında beliri rdi. Sesi , sesi ya? l s l ı k gibi. Tıpkı tıpkısına ı s l ı k . Onun öldüğü geceyi h atıriarnıştı ki, Vedat, «Sizi dinliyoru m ,» ded i . Beyin

G ülpembe kendi n e geld i.

«Ah doktor bey, bilmezsiniz neleri

hatırladım.

n eleri . . . Geçmiş zam a n olur ki hayali cihan

değer

derler ya, öyle bir şey . . . Fak,at bıra kalı m şimdi bunla­ rı. Zaten fa.zla. oturacak d eğilim. Takip edilmiş olmak­ tan korku.lyorum .

. .

»

Gözgöze geldiler. «Nilüfer'.in hayatı tam bi r cehen nem

evladım.

Vaırsa siz yoksa siz. Ama s iz ne v:aziyettesiniz? Onu öğrenmek lazımhı

Operc:tör Vedat gülü msedi. Kad ını pek babacan. pek ca ııe yakın bulmuştu. << Ben de t ıpkı onun gibiyim,ıı dedi. « Peki ne olacak bu böyle?» « . . . . ?» «Susmcı:yın. Koskoca doktor beysi niz. E l iniz uzun. kolunuz uzu n . Her şey sizden biter, öyle y a ! ıı Ved,at bütün bunları pek erken buldu. Çeyrek saat içinde kc:dın laübali oluvermiş, hanımının m u ­ kadderatına g·idecek y o l u tayine çalışıyord u . « Henüz hiçbir şey düşünmedim, dedi. Kendi f i kirlerini öğrenmeden . >> « Kendi fikri . . .» « B i r gün görüşmek kabil değ i l mi acaba?» G ü lpembe, « i şte bu zor! ded i . Çok zor bir şey b u . Siz koca ­ sıyle tanışıyorsunuz. Ahbaplığı i l erietseniz de >> Vedat'ın kafasından serseri mi lyoner geçti: B i r az bön, cıhiak yüzü, .aptal ba kışı. . . ..

. . .

161


Tam da Veda1t 'ın d üşündüğü g i b i , ablak yüzlü bön bön d ü ş ü n üyordu ka ryolası nda. Bütün geceyi onu. o Suat'a benzeyen sarı saçlı, mavi g öz l ü adamı düşünmekle gecirmiştr. Evet, a n nesi n i n

dediği g i b i ,

e l i n i s a H aısa e l l i s i , başı n ı saliasa teliisi gel i rdi ama, n e e l i n i , ne de başını sa llam ay;:ı n iyeti vard ı . Her şeye rağmen N i l üfer'i seviyord u .

Ama

N i l üfer on­

d a n bucak bucak kaçıyor, sevmed i ğ i n i , severned i ­ ğ i n i a c ı k a ç ı k söylüyorm u ş . . . Ne çı kard ı ? Kendisi seviyordu ya! p i famala rı n ı çı kar­ Karyo lası ndan ka:l ktı, ipek d ı . ü st ü n ü başını giyi nrneğe baş(adı. Operatörü sar h i den sev '],esinden korkuyordu. Ken d i n i sevmeme­ si.

b u n u a ç ı k açı k söylemesi m ü h i m değ i l d i . M ü­

l ı i m o l a n o n u , s a r ı seıe l ı , m avi gözl ü , uzun boylu ademı sevmesiyd i . B u n a taha m m ü l edemezd i . H ı ncla, « Ö idürürü m ! » d iye söylend i . <d t öldürür g i bi ö l ­ d ü rürüm o n u ! » Odaya annesi g i rd i. Serseri ya

m i lyoner

oaJıştı. A m a

kendine

gelerek

ihtiyar k a d ı n g e n e de

taparl a n m ı ­ farketmi ş -

ti. «Ne var oğlum? N i ç i n s i n i rl i si n ? » «Hiç. B i r şey yok! . . . » «Va r.ıı «Yok ! » Kaıd ı n büsbütün

soku ldu:

«Saklama benden y,avru m . Ben sen i n en yakı ­ n ı n ı m . Sana senden yakın bir i n s a n ı m . Can ı n ı n n i ­ çin s ı k ı ld ı ğ ı n ı söyle. Bi liyorum, ş u kahrolasıcayı d ü ­ ş ü n üyors u n . H a k l ı sı n . Senden kaçıyor,

odası n ı se­ n i n le bi rleştirmiyor. Kankoca l ı kta görü lmüş şey m i ? Duya n l a r ayıplıyor . . . » «Neyi ayıplıyor duya n l a r?» «Od a l a rı n ızın ayrı o l uşunu.» «Demek duyuyorsun? Demek ben i m h u susi. maıh rem taraflarımı i l a n ed iyorsun ela l eme? De­

mek beni

rezil

rüsva ed i yorsu n?»

162


Kadı n şaş ı rd ı . Söylediğine p i şman ol m u ştu : Te­

v i l e çalıştı: -«Yerin k u l ağ ı

var evl ad ı m .

Benim

hacet yok. Herkes her şeyi senden

yor!»

« N a s ı l bi lebi l i rl er a n ne?

söylememe benden iyi b i l i ­

Bu ev i n duvarları ici n ­ olur?ıı

d e geçen şeylerden V,arba ncı lar ı n rıas ı l h aberi

Şapkasını a l d ı , odadan öfkeyle ç ı kt ı . Fabri kaya h e p aynı öfkeyle, bağ u laca k kad a r h ı rslı geldi. Ceket i n i , şapkasını odacıya. verdi, ma... g ü nden beri

sasın a geçip otu rd u . Dünden, evvelki gelmiş. acılmadan

bekleyen

yığınla

mektup

b i ri k ­

mişt i . Az

sonra odacı b i r tutarn yeni l eri n i d e g etirip eskilerin üzerine bıra,ktı . Ancak o zaman kend i n e ge­ l erek, zarflardan

rasgele

bir yazıyla, acemice

birini a ld ı , y ı rttt..

yazı lmış sa,tı rlar. . .

Ürkek

« M u hterem

beyefendi» diye başlıyor, karısından bahsediyord u . Karısından ba hseden s atırlar, gözl eri n i faltaşı gibi açtı. Korktuğuna u ğ ram ı şt ı ni hayet. . D e m e k karısı o n u n l a sevişiyord u ? Demek o sa r ı saçl ı . mavi göz­ lü

adam . . .

M asasından kalktı. O d a içi nde köşelema g i d i p başladı. Demek karı sı . . . Demek N i l ü fe r : .. Onun, o u z u n boy l u , sarı saçlı m av i göz l ü adam . n

gelrneğe

k o l l arı arasında . . .

Beyni uğulduyor, l<afası nda onlara da ir h aya ı ­

l e r c a n l a n ıyord u : Karısı. yaba n c ı n ı n odası n a ürke­

re k g i riyor. Öteki derh a l mantasu nu alıyor sırt ı n ­ d a n , oturmasına yard ı m ed1yor. B el ki yanyana ot u ru ­

yorl a r peşi n . B ey l i k sözler, p roto kol !atları, o n a c o k yakışan şeyler.. . Sonra h e p o son derece ya­ kışan kibar h aliyle karısını soyuyor, Ça m a ,ş ı r la r te­ ker teker atı l ıyor.

Karısı n ı n bembeyaz.

d a r beyaz ve m u ntazam vücud u !

pamuk

ka ­

E l leri t i t r i yord u . Bir n i rl i

sigara yaktı , kibriti si n i rl i si ­ sön1 ürüp kutuyu fı rl a tt ı . Masa s ı n cı, gitti , mektubu te kre rda.n a l d ı . g ö z g e z .

ri i rd i :

<<

. . .b e l k i d e i ş işten g eçme m i şti r beyefendi. Ka­ o l u n . isminlze. şöhretinize l e k e s ü r-

r ı n ı za g ö z k u l a k

163


düımey i n . Ş i m d i l i k bu nu ya l n ı z ben bi l fyorı.:ı m . Fa ka t h erkes i ş i tc b i i i r. Size

boynuz l u d erler . >> E l i n d e mektu p, gözleri daldı. «Boynuzlu» d i y e m ı ­ .

.

n ldandı.

«Bana boynuzlu d iyecekler demek? » B i r dergiden gördüğü, ço k hoşuna giden b i r ka ri kG:türü ha;tırl a d ı : B i r maske l i baloda kapıdan içeri

ö k ü z baş l ı bir .adam g i rmekte, bi r l<a d m la b i r e rkek

;,: rkas: n d a n öpüşm e l<ted i rl e r. Kad ı n ı öpen ad a m . i c e­

ri g i rm e kte o l a n boyn uzluyu görmüştür. Kolları a ra ­ s . ndaki kap ı n a so ra r : « H a m f e n d i ! Şu a cı: a m koca-

nız m ı ? » i rk i l d i . c a kt ı ?

Demek

kendisi

de

o

g i bi o l a ­

adam

Bütün g ü n d a l ı p d a l ı p gitti . S i n i r l i , a ksi,

huy­

su,z. Ustaları haşlad ı , işçilere ç ı k ı ştı , h er zaman şa kal aştı ğ ı mühend i s l eri bile tersled i . Fab ri k a halkı i:ayret:er içindeyd i . O n u bu kadar si n i rl i görd ü k ­ lerini h a t ı rl am :-y orlard ı . Y e r yer pa,t ron hakkında t i s­ kosla r, dedikodular o l d u . Böyle sürüp g i tmesinden korktu kla rı n ı söylediler. Ama. h i ç kimse, gen e pat­ ren i a n n ı n öfkes i n i n se beb i n i keşfedenıed i . G e n ç patran hiç eksiim iyen h u susisiyle bara g el m işt i . Her z a m a n k i gibi, gene Y u m ru k ka rş ı la ­ m ı şsa da a d a m ı n ı her z a m a n k i gibi neşeli b u l m a m ı ş ­ t ı . T a m ters i . Som u rt k a n d ı . Sebebi n i sord u . Cevap <:ı!am a d ı .

ista n b u l 'd a n

yen i getird i ğ i b a r

ka rı l a rm m

çevrelediği m a sa enfesti . Herkesin gözü m a sadaydı . Serseri m ilyoneri n h i ç b i r şey görd ü ğ ü yoktu. N ef i s kad ı n l a r a b i l e b2.kmıyor. tombul y2,n a k! arı rında, düşünüyor, kara k a r a d ü ş ü n üyordu.

avuçla­

Sonra a ni bir karaırla içmeğe başle,d ı . Şampa n ­ f i l a n değiL Rakı içiyord u , d ü pedüz ra k ı .

y a , viski

Kadehler kadeh lerin peşi sıra devri ld i. Ca k geç­ meden serseri m i lyoner patlamaya h a z ı r b i r bomba halini ald ı . D a h a sonra , m,asaya bir tekme . . . Her şey a·ltüst oldu. K a d ı n l a r cil

yavrusu gibi

dağıldı­

Garso n l a r etrafında p erva n e kesi l m i ş i t i . Gözü hiç bir şey görmüıyord u . Y u m ru k da şaşırm ı ş k a l m ı ş ­ tı. G,a rsonia. ra·, « E I Iemey i n ! » diye fısı ldad ı . « Karışmay ı n . Vurl a r.

164


k : rs ı n , yaksı n , y ı k s ı ıı

s u r. ,

istcı-c3 . . .

tuttu . . . . ıı

Şef g a rson

Gene del i fi ğ i

ü r k ü n t ü i ç i nde,

<< P e k i ama patro n .. Sebep?:,

Y u m r u k . « H i ç b i r şey b i ! m ı yo-

« B i l me m , » dedi

rum. Ama b i r şeyler seziyoru m .

Ses çı k a rm a ! »

« N e seziyorsun patron?» « Ş i md i l i k b ı ra k . . . »

m i lyoner o n u a ra d ı , o sa rı ş ı n , uzun boy l u . m a v i gözlü ad a m ı Bu gece bar?. gelmemiş­ t i . S o rm c:d ı . Bu mese levi hiç k i m se n i n b i l m es i n i i s ­ Serseri

.

temiyordu. B a rd a n ç ı k t ı Yumru k d a y a n ı n d a . F a k a t k i m ­ sen i n f a r k ı n d a d�ğlld i . H a staneye geld i . Bu saatte i ç e rıye

k i mse sokul m2zdı

ama,

karısı n ı n ameliyatı

s ı ra s ı n d cı şaşılaca k derecede b o l bahşiş verm i ş o ! a n genç fa bri katörü k a p ı c ı ta n ı d ı , ö n ü n e geç i p d e << Y a ­ s a k ! » d i yemedi . Serseri

m i lyoner merd iven ieri

tı b i le. i çeri g i rd i . ı ş ı k l ı ,

qeçt i . Ameliyat o d a s ı n ı n

koşc::ra k ç ı k m ı ş­

tertemiz koridorları h ı z l ı kapısı ö n ü nd e h a staba k ı c ı

N u rten'e rast l a d ı . Kız ü rktü. Ne söy leyeceğ i n i ş aş ı r­ mışt ı .

Keke led i , « Buyru n , buyrun efe n d i m ! » Gitti kçe arta n bir heyec a n i ç i ndeyd i . M e ktubu Y.end i s i n i n yazd ; ğ ı n ı n e b i l m işti f a b ri katör? « A ffeders i n iz,ıı yefe n d i ! ıı

d ed i .

«Samim iyetime

veri n

be-

Şaşırm a k sı ra.sı serseri m i lyo nere g e l m i şti . << Ney i ? »

�< Emin o l u n gözleri m ! e görd ü m .

So nra . . »

(( N eyi evl a d ı m ? Neyi görd ü n gözleri n le?ıı

<�Yazm a k istemezd i m

am ::ı, o l d u b i r defa!»

<< Neden b a h sed iyors u n ? Açık söyleseııebı Alkol

kokulu netesinden içi b u l a n m a ğ a b a ş la-

m ı şt ı . Her şeyi bir ç ı rp ı d a a n latıverdi.' Serseri m i lyoner, <{Y <ı ! ıı ded i . <� Demek mektubu bana sen yazd ı n ? » << Affedersiniz efend i m . B i r c a h i l l i kt i r etti m . Ben i ş i k ayet etmezsi niz değ i l mi?

165


lu

Serseri m i lyoner etrafına ba;k ı n d ı , k i mseler yokYumruk N iyazi koridorun a ltbaşında k a lmıştı. « Hayı r,>> dedi. «Fakat bir şartla! » « E m redersiniz.»

«Onu takip et. Bu bahse d a i r yakaladığın ha­ vadisi bana iki satı rla bildir ve bundan hiç kim­ seve s a kı n bahsetmelll N u rten fera h la d ı . kimseye bahset« E m redersiniz efen d i m . Hiç m e m. »

Serseri m i lyoner geldiği g i b i hastaneden ç ı kt ı . Ra hoatlam ı şt ı . B i r sigara yaktı . G ü l pembe'yi tc-.i< i p ettirmiş. K a d ı n saba hleyin ccı rşıy,a gitmek bah a n es iy le köşkten ç ı k m ı ş, opera­ törün evi n e gitmiş, kapıda bir şeyler konuşm uş­ l a r Sonra içeri g i ri p . . . Artık şüphesi ka·lmam ı şt ı . Annesini filan bırakıp b i r ham lede N i l üfer' i n oda­ s ı n a geld i . i çe rde lamba yanıyordu. Kapıyı itip g i r­ d i . N i lüfer k i tap okuma ktaycl ı . H ı rslı b i r göz att ı : M A D A M BOVA R i ! N i lüfer k i t a b ı n yapra ğ ı n ı b ü k ü p kapa rken sordu: « Efendim?»

Serseri m ilyoneri n tekm i l öfkesi bir anda sını ­ vermişh D i z i erine kapa n ı p h ü ng ü r h ü n g ü r a ğ l a ­ m a k gel i y o rdu i ç i n d e n . Diz ç ö k t ü . «Karıcığım,» ded i . «Canım karıc ı ğ ı m ! » N i l üfer'in kaşlaırı hemen çatı l d ı : « R i c a ederim odan ıza dön ü n ! » « N i ç i n ? N için N i l üfer? S e n i seviyorum , çok sev : vorum k a rı c ı ğ ı m ! » N i l üfer emrett i : « Oda n ıza dö n ü n ! » Serseri m i lyoner h a l a : « Ka rıcığım, c a n ı m ka rı cı ğ ı m . . . » Sevmedi ğ i , sevemediği ad a m ı n temasından nef­ ret ederek ayağa f ı rla d ı : « Odan ıza d ö n ü n diyorum size!» Yüzüne d üşen bi r tutarn sacı. ateş saçan göz-

166


leriyle korku nçtu . se�seri m i lyoner anladı k i , üstüne d üşse. ı srar etse. yahut zor k u l l a nsa son u felaket o l a b i l i rd i . Fela ket! Evet fela ket. O anda ona öy le geld i . Mesela karısı basbas bı3ığ ı rabilir, tabaneası olsa çekip vu­ ra b i l ir, kend i n i balkondan aşağı alabi l ir . . l< uzu g i b i uysa l : .

«Peki,ıı dedi. «Odama gidiyoru m . » « G i a i n v e lutfen b e n i vakitli va kitsiz ra hats;z etmeyif'! ... » , Serseri m i lyonerin kulak12ırı u ğ u ld uyord u . Odasına geldi. Peki ama, ne olacaktı bunun son u ? i şte n i h a ­ yet g ö z göre göre kov u l m uştu . N u rten'le annes i n e göre. a ra larındaki m ü nasebet h a y l i i lerlemiş, a lev b a ­ c a y ı se1rma k üzere? Ne yapması l a z ı m g eliyord u ? E n doğru h a reket. hemen ş i m d i tekra r odasına gitmek. fakat a rtı k cnun aşkının esiri , kölesi gibi değ i l , her şeye karar verm iş, soğ ukkanlı bir insan tar.a tsızl ı ­ ğıyl,a . V e . a;rt ı k b u tadsız h ayatı son a erd irmek tek ­ lifinde bulunsa. Şüphesiz, derhal muvafa!kat ceva­ bı a l ı r. ertesi günden i t i ba ren de ayrı lma fo rmaıl i ­ tesinin tamamlanmasına başlaria rd ı . ·

Sarsı l d ı . Ondan ayrı l m a k! T a çoc u kluğundan beri tapar­ casına sevdiği, ç ı ld ı rdığı, bir türlü doyamadığı, do­ yam ıyereağ ı . doymasına i m ka n olmad ı ğ ı n ı sandığı sev­ g i l is i n i ona o sarışın küstaha b ı ra km a k! Hayır, buna imkan yokt u . Yapamazdı b u n u . Sevd i ğ i , taptığı kad ı n ı rakibine b ı ra kam�zd ı . Bir sig.ara yaktı. Odan ı n içinde köşeleme dola;ş ­ maya başladr. G ene kendinden geçmişt i . Peşi n hafif hafif m ı ­ r ı l d a n ı rken, sonrala rı sesli sesli söyleniyord u : « Kabi l değ i l , kabil değ i l . O n s u z yaşayarnam ben. Ölmek mi? Belki ölürüm. Ama onsuz yaıŞa­ mak? Asla! Seviyoru m , seviyorum onu! » B i rden bir ses. « 0 seni sevm.iyor ama!»

167


D ö n d ı.i : An nesi. Öfkeden çat ı l m ı ş y üzüyle kaşlak i reç kesi l mi ş y üzüyle kapıda d i ki l iyordll'. Cevap vermedi . i htıyaır kad ı n f ı rsatı yakalam ıştı. devam etti : <' Başkası n ı seven b i r kadından ayrı i m a l ; s ı n . Mecbursun buna!» n,

Ahmet tükürü r g i b i : «Biliyorum,ıı d ed i . « B i l iyorsun madem. N e bekliyorsu n?» « B i lm iyorum.» « B i lmen lazım oğlu m . Cok acele, hiç vakit ge� c i rm ed e n bir ka rara. varman lazım. Bu yalnız seni n değ i l . a l lemizin hepimizin şerefi , haıy siyeti mesele­ s i . Yarın şehre yay ı l ı rsa, herkes dedi kodu etmeğe b a ş l a rsa daha mı iyi? Sokaktan g eçerken, boy­ nuzluya bak derlerse uta11maz mısın?» « Boynuzlu· . . Ben? Ben ha? Ben boynuzlu mu­ y u m ? ıı

Annesinden h es a p sora rcasına, karşısına di kilm i şt i . «Söyle a n ne, ben boynuzlu muyum?» O ğ l u n un dönen gözlerinden ü rken kad ı n , «Hayır,» ded i . « H e n ü z hayır. A m a b i r g ü n . . . M a a z a l l a h . . . ıı « 0 g ü n gelecek m i ? ıı « E l i n i çabu k tutmazs a n , k i m b i l i r . . . » « G e l i r d e ğ i l mi? Geleb i l i r . . O zaman, o zam :: n .

işte . . >> « N e ya.parsın?ıı « B i l miyorum.» .

D e lasmasına devanı etti. · Öyle bir g ü n geli rse n e yapacağını gerçekten b i lm iyord u . Ay r ı lsa bi l e , onsuz yaşıyanıayacağı n ı sa­ ll!yor, v,a şasa· b i le bomboş. eks i k , y a rım b ir hayat olaca�ği l1 ! h i ssed iyordu . « Boynuzl u ,» diye m ı ı·ı lda ndı. «Bana boynuzlu rl ivecekler sokaktan beni b i rb i rlerine gösterip, ba k !) a k boynuzlu geçiyor d iye g ü l ecekler! » Annesi n i n tam ka rşisında d urdu . «Ayrı l ı rsam ya?ıı

168


«0 ze.m an hiç kimsenin, hiç bi r şey söy lerneğ e h a k k ı o lmaz.» «Namusumu,

şerefimi kurtarmış olurum değil

mi?»

« Y a l n ız kendi n a m u s ve şeref i n i d eğ i l , h ep i ­ m i z i n mez,a rı nda yatan babanın, sana bu serveti b ı rakan, seni ad2!m eden d a.y ının, a i lemizin şere f i n i kurtarmış o l u rsun. Buna m ecbursun Ahmet. Başka t ü rl ü yapamazsin. Boynuzlu b i r koca olara k mem­ lekette dolaşamazs ı n , buna he.kkın yok!» (<Yani başkaları n ı n şeref, namus ve haysiyeti uğ­ r·uııa kend i m i feda öyle m i ? » Kad ı n öfkelendi: «Yani ne d em e k istiyorsu n? Doktorla ala kası na göz mü yumacaksın?» Ahmet cevaıp vermedi. K ad ı n ı n içi titriyord u . Oğlu bu kadar adi leşeb i l i r miydi? « Istersen onunla ben konuşayım oğlum?» Etine ateş dokunmuş gibi irkild i : « N e?ıı « Ben konuşayım karı n l a . Usulüyle söyleri m , bi­ t e r gider.ıı B i rdenbire acınacak kadar ha lsizleşmişt i . Yalva­ rı rce,s ı n a , «Bana y a rd ı m etmek mi istiyors u n a n neciğim?» « E l bette.» «0 h a lde, beni l utfen yalnız b ı ra k ! ıı ·

i htiyar kad ı n tek kelime söylemeden çıktı. Ko­ ı idor boyunca y ü rü d ü . M ermer basema.kle,rı ağ ı r a ğ ı r i n d i , ı;ı.şağ ı ki safada d u rd u . N için? N i ç i n emi rlerine bu kadar kolay itaat etmişti? Kendi doğ u rd u ğ u , ken­ d i nden bir parça d eğ i l miydi? Onun her şeyiyle i lgi lenmeğe h a k k ı yok m uydu? Niçin o lm2.sın? Ya düşüne düşüne d ert sah i b i o l u rsa? S o n ra daha m ü ­ h i m i , derl i l let s a h i b i o l m a z d a , g i d e r öteki n i çe­ ker vurursa? N i çin olmasın? Görülmemi ş şey m i ? Bu takdird e gel i n i , hiç de hakkı olmadığı h a l d e m i ra ­ �' <'• g i rer. oğlu h8pislerde i n ierken o , başkala rıyle kı­ r : şt ı rarak ...

}6 9


Y a n ı başında bi ri s i . Dön d ü : E n sevdi ğ i , sırla rı­ n a en çok ortak h izmetç i leri nden biri : Sord u : «Ah met onu çekip vursa da h a p i siere d üşse . N i l üfe:- oğlumun m i rasçısı o l u r değ i l m i ?» H i z m etçi kad ı n hiç beklemed i ğ i bu soru kar­ şısında c>,fa lladı . . «Allah göstermesin büyük h a n ı rn . . ıı B i rl i kte yan odalard a n birine geçti ler.

16

Serseri m i lyoner sabaha kadar uyuyamamıştı . Ta nyeri ağaırı rken, yanan gözleri n i n acısına d aıva­ namadı, elbisesiyle karyolasına sırtüstü devri l d i . Dalmıştı. B i rden sacları dimdik, gözleri yuvalarından uğ­ ramış, fırlad ı . Ter içindeydi . Etrafıncı şaşKın şaşkın b a k ı n d ı . Görd ü kleri n i n rüya olduğunu a n i ıv a ra k fe­ ra h ladı. M üthiş şeyler görmüştü . . Karısı doktoru eve a l ­ m ı ş t ı ! Sonra d u d a k d udağa gelmişler, dc>.ha sonra da . . . Konsola gitt i , billur süra h i den su doldurup i ç ti. N e fen a , n e korkunç şeydi yara b b i ! O n u , sev­ d i ğ i N i lüfer'ini yabancı n ı n kollarında görmek, gör­ mek te değ i l tasarlam a k , hayal lemek! i c inde, içinin deri n l i kleri nde bir yer, yara g i b i sızlıyordu. N e kurtulması zor, hatta b e l k i d e i m ka n ­ sız b i r cehenneme y uv21rlanm ıştı ! Cehennem , ger· çek cehennem olsa, b i r anda yanar kavru lur, sonra b i r avuç k ü lden başka b i r şey ka,lmaz, h er şey ma hvolur, ama kurtulurd u . Halbuki bu cehennem ya­ kıveri p kül ederek ı stırapl2rına son verm iyor, uza­ tıyor, uzatıyord u . Y a nmavı uzatıyordu bu cehennem . E bedileştiriyordu adeta . . . Sunaldığını scınara k pencereye gitti. Camı a ç t ı .

1 70


Vakit h e n üz çok erkendi ama , d ı şarısı, kırlar ne g ü ­ z e l görün üyordu . Son baharın i l kba har v e yaza ben­ zem iyen , ama gene de kendine mahsus bir hüznü olan g ü neşi d ü nyayı l<uca klemıştı: Pencereden çekildi, camı örttü . Dışarı çı ksa, fabrikaya y ü rüyerek gitse, belki a ç ı l ; rd ı . Öyle y a pt ı . Y li rüyer-::ık fabri kaya, geldi\ Kapı­ c ı l a r şaştılar• Patran hiçbir zama n bu kad a r er­ ken g elmezdi. Oda s ı n a g i ri p kapand ı . N e yapsa nafile. i ç i ndeki cehennemden kurtu1cımıyord u . N e yapmalıydı? Kend i kendinden kur­ t u lma k i ç i n ne t ü r l ü ha reket etmeliydi? M asadan kalktı. Odanın içi nde köşeleme dalaş­ mayı denedi . O l m a d ı , olmad ı , olmad ı . Olmuyordu işte . Ne yapsa boş. içinden . i ç i n i n cehenneminden ku rtu lamıyor yan ıyor, eriyip tüken iyord u . K ı rlara çıktı. G ü neş, maovi gök, t emiz hava . . . A m a bu d a boştu. B u n u n d a. boşluğunu a nlamıştı. N e kı r la r ne mavi gök, ne tem iz hava . . . Bu yang ı n ı sönd ürecek bir k i şi vard ı , b i r tek kişi: Karısı ! Karısı m ı ? Hayır. karısı da d eğildi. B i rta.k ı m formalitelere q öre, ka r ı sı . Resmen . Ama sarı l ı p, içten gelen bir r<>,hatl ı k l a «Ka-rıcığım!ıı d iyemiyor. ona d ilediği gibi sahip alamıyordu ki. Resmen değ i l , gayri resmi hat­ ta b i rtakım formalitesiz karısı o lmalıydı. « M en ta senin v a n ı n d a d a h i h a s retem sana,! ıı m ı sraı galiba o n u n i ç i n söylenmişti. Ayn ı evi n , aynı ca:t ısı altında nna hasretti. . Evet. milyonerd i . Fabrika, tarla lar, emlak . . . Her­ ��eyi v,a rdı·. Hiçbir şeye i htiyacı yoktu. An nesinin de­ e l i n i sal ia sa ellisl, başı n ı salla.s a tel i i si rliği q i bi , rıelird i a m a . n e ellisinde gözü vardı, n e de tellisi, y ':! h ut zil lisinde. O yalnız onu. N i lüfer'i istiyor, o n u n lıasret iy l e . h i ç b i r zaman sönmiyecekçesine tutuşu­ yord u . Hepsi hepsi y a , hayalinde cörekleni p otura,n ş u · ;a rı s.a çlı, mavi gözlü, u z u n boylu a d a m olmasa b a ­ r i . On u h e r a n içinde, kafası n ı n içinde, gözlerinin ı)ııünde görmek. d uymak, h issetmenin azabı . Bu ka,

.

.

171

.


c' a r da ckğ i l . Karı s ı n ı , sevQ i l i k ::· rıs:nı o n u n kollerın­ hayallemek . . . Bu yabancıy: şu a n da dişleri, tırna kları ile pa r­ çaJıyrıbi l i :-di. H atta b ü t ü n b u n l a ra lüzum y o k . Onun memuriyeti n i başka b i r yere kald ır2:bi l i rd i d e ihti­ m;;:l Ame neye yara rd ı ? N i l üfer kendisine kalmaz­ d ı ki. Peşi nden g itmese b:le, gön l ü , a ş k ı , sevgi si . h e r şeyi giderdi peşindenj B i rden başka b i r şey düşündü: Bu adam accıbaı tı alden a n lar birisi olamaz mıyç!•? M esela gitse, du­ rumu anlatsa, Nilüfer'i çok seviyorum, o ns u z yaşa­ mama i m k a n yok. Ne olursun arad2fl ç ı k , bizi yal­ nız b ; ra k . Ye;lvarırıın dese, ellerine, hatta ayaklarına kapansa . . . Evet, bil iyord u , b u ç o k haysiyetsizce bir ş eydi . M üt h i ş b i r küçülüş, misilsiz bir alealış olurdu ama. bi lse ki m üsbet n etice cı!acak, yapa·rd ı . Teredd ütsüz yapard ı . Onu, veya öte k i n i vurup öldürmek, yahut y cı ' varm a k , merhamet dilenmekten başka yapacağı şev yoktu k i . Ama N i l üter'e kıyabilir m iydi? i ç i c ı zzz .. ett i . Ona tabc-n ce.s ı n ı çevi rmek bel k i kabildi am a teti ğ i çekip , ateş lemek? M ü m k ü n m üyd ü bu? B i r başkFı sey g eldi a k l ı n a : Genç operatöre para teklif etse. Yani, büyük, çok büyü k b i r p a ra karş ı ­ l ı ğ ı n d a , N i l üfer'de n vazgeçmesi n i sağ lasal Nasıl o l u r­ du .acaba? Kabul eder m iydi? Aklına lı ayli m ü layim geld i . Belki de ederd i . H er­ şeyi p:l'rayla ölçen zam a n ı n her ka pıyı açıveren bu hari ka anahtc.rı belki bu kapıyı da açı veri rdi . .. N i ç i n o l m a s ı n ? B ü y ü k b i r para . . . Yı llarca, son ra kavuşabi­ leceği idea l i n e ,genç yaşt:ı ulaşmak! E li nde olmıyara k , aycı.kı2rı o n u genç operatö­ rün köş k ü ne sürüklenı i şti bile. B ahçe kapısır.a gel­ di. O sım Vedat, y ı ka n m ı ş , q i y i n m i ş , taralı scı,ç !a­ rıy!e ç·ı km ıya hazır. köşk ü n taş merdiveninde d i ki ­ l ivor, etrafı seyr'"clivord u . Bahçe kcıp :sı n d c: k! 8d.a m a b i raz g e ç d i kkat ederek, oözıerini ct i kti. Peşin inM­ m�.-rl ! . Koskoca fa.bri katörün sabah s a b a h köş k ü n ü n bahçe kf.lp ! s ı ıı d cı ne işi va rd ı ? Acaba hayE.illiyor muydu? Daha d i k katle baktı: Yoooo . . . Haya l mc-yar do

! 7}


değil, bal gibi gercekti. Gelmişt i . i çeri giriyord u h at­ t a . Ü rktü. Yoksa b i r fenalığa m ı geliyordu? Duymuş­

m u ydu? Ya tabancası n ı çekerse?

Eli beline gitti. Tabaneası o rda.y dı. Ordaydı a m a c ı ka rma.k uyg u n d üşmezd i . Ada m bel ki de tamamen başka b i r şey i c i n gelm işti, kimbi li r? « M erhaba d o ktor!» « M erhaba

A h m et Bey . . . Hayro l a l lı

« H ayır. Sizi nle biraz konuşm a k istiyorum d a . . . »

Ne k o n u şaca,ktı? Sana cok para verey i m , ka rı m ı b El n a b ı r a k Ç ü n k ü b e n i değ i l , sen i seviyor. H a lbuki IY:;n onsuz yaşıyamam . . . Çok çirkin, çok a l c a ltıcı, çok

h 2ysivetsizce bu lara k, c i i v e gelm işti san ki? Vedat. « i ceri buyru n Ahmet,

geld i ğ i n e pişman o l d u .

Ne

l<o n u ş a l ı m . ıı teklifi n d e b u l u n d u .

«Sizi ra hatsız edişi m i n sebebi , sadece bir veh i m

h ey ! ıı d ed i .

« N e g i b i efendim?» E l iyle sağ böğ rü n ü bastıra rak: cı...

dı:r ))

<: Şura d a , şuramda . . ded i . Akşamda n b eri b i r s a n ­ Ap�,n d i sit olması i � timal i n den şüphe etmiştim

Ved a t fera h l a d ı . Demek adam , karısından d o l a y ı çıelmemi şti. <' Buyrun m u ayene edey i m ... » G i rd i . Vaktiyle N i i Cıfer'i n dedes i n i n

marangoz­

l ı ı k yaptığı adayı dokto r şimdi m u ayene h a n e ol ara k ıw l l a n ıyord u .

«Yatı n ş u rayeı! » Gt'1ı:;teri len yere s ı rtüstü uza n d ı . Dol<t::ır ı , � n s o n r:e.;:

u su l ü n ce

m u alyene e d i p i ş i n i

<( H:cbir şey i n i z yok,»

bitird i k -

d ed i .

« Peki.. Sancı?» << Ü ş ütmüş olabi l i rs i n i z . Y a h u t sıkışmış b i r qa­ tazyiki. Veyahut da, m i de veya bağ ı rsa klard a · �; ı n c ı . . » Tes ekkür ederi m .

Apa n d i s i t diye

ı ı ı ı ı:,;tu da . . . »

1 73

ödüm

kop·


« Korkocak

bir

şey

yok

beyefendi .

Apandisit

ameliyatı, asrımızda n i h ayet b i r s ü n net kadar ehem­ miyetsizleşmiştir.ıı Ahmet bir espri sa vurd u : «Tekrar sün n et olmak istemem : n « Ö yle mj?ıı «Borcum?ıı Söyled i . Ahmet cı ka.rdı

iki

m i sl i n i

verd i . Ama

Vedat. para n ı n fazlasını d erh a l iade ett i . « Kalsın doktor bey . . . » Doktor küfred i lmiş gıi bi, « N e müna sebet?ıı dedi. Kaşları catı l m ı ştı. Öy l e sert bakıyordu ki, ser­ seri m i lyoner bu bakı şın « i ş i n bitti. H a l a ne di ki­ llyorsu n ? ıı demek isted i ğ i n i a n ı ıva rak doktorun iade etti ğ i pa rayı ald ı , ic cebine so ktu . H ırsl ı , adama k ı l l ı h ı rslı , «Eyva l lah,» d ed i . «Güle g ü le.» Köşkten ç ı ktı. Rezil olmuştu . Gözleri

kararıyord u .

Hiç

kimse

bu ndan d a h a feci d u ruma d üşmez, h i ç kimse b u n ­ �an d a h a b erbat şekilde rezil olamazd ı . N e y�pm Ei l ıy­ dı

şimdi? K ı rı l an g u ru ru n u nası l ta mi r etmeliyd i ? Vaktiyle Natiz Bey i n k ı rmızı brikiyle geçi p a n a

caddeve

ç ı ktığı yolda,, el leri a rkasında

y ü rüyord u .

«Rezil o l d u m » d i y e m ı rı ldand ı . « H erif beni mat etti' Küsta h . şımarık demek istedi . . >> Durd u . .

Doktor arka sı nd a n n e d üşünm üştü acaba? D u ­ rumu hatırlamaya çalıştı: Sapa h ı n erken sas,tınd a , karısı n ı n aşı k ı n ı n köşküne gelmiş, karısı n ı kendisi n e bıra kmasını yalvarmaya, icap derse para vermey e , b u işi para i l e h a l letmeğe gelmişti. Ama b u n u o l ­ sun başaramamış, da h a doğrusu, başa rm a k değ i l . acma�a bile cesaret edememişti. Adam ı n şa kaısı yok ­ tu . Ehemmiyet bile vermemişti. Fabrik.atörl üğ ü , m i l ­ yonerfiği f i l a n vızgelmişti . . . Köşkün önünde d u rd u . Ne yap m a l ıydı ş i m d i ? K a ­ rısı n ı n aşığı tarafı ndan ha ksirete u ğ rayan bir koca ne ya;pard ı ? Ne yapması lazımdı?

1 74


Köşkten içeri g i rd i . M erdivenleri ç ı ktı. B i rta kım sota lardan geçti ... Karısıyle konuşacaktı. Oda kapısında d u rd u . Kapı n ı n

buzlu camında bula n ı k b i r ı ş ı k . Demek yatıyord u henüz. ice�i g i ri p açık g i rmemekte tereddüt etti. G i rse·, o n u n l a aç: k konuşsa . . . Ne konuşacaktı? N i l üfer'i n : « 0 h a lde beni boşa, ayrı l a l ı m ! ıı d iyeceğ i besbelliyd i . T a m o sırada N i l ü fer d e rüya görmekteydi . S a ­ rışın d o ktorla beraberd i . O n u n köşkünde. Doktor piya­ ycnosu başında, ta bureye ya rım oturmuş, t u ş l a ra sol e liyle vuruyor. Bir tutarn saçı yüzüne d üşmüş, b a k ı ­ yor. Tat l ı m a v i gözleri g ü l ü m süyord u . Sonra kalktı. Ağ ı r, a ğ ı r, y a n ı n a g e l d i , onu ku c a k ­ lad ı , y�tak odasına götürd ü . B i rden k a p ı . K i m i n açtığı belirsiz, koca s ı . E l i n ­ d e t abanca . . .

Heyac a n l a uyanıp, yatağ ı nd a oturd u . Ter

içın­

deyd i . O d a kapısı n ı n b u z l u c a m ı n a

korkuy l a b a kt ı . gö ı g e B i risi d i k i lm ekteyd i . Kocası n a benzeyen b i r

v u rmuşttı b u z l u c a m a . Kısı k b i r ses, o n u n ses i : « N i l üfer!ıı Diye fısıldam ıştı. ki

i çerden kilitlem i şti

f ı sıldad ı . topuz tekrar boldu. Evet evet,

Kapın ı n topuzu oy n a m ı ş . . . kapıy ı .

iyi

Aldırm eıd ı . Ses tekrar

oynad ı .

S o n ra

koce.sıyd ı , m u h a k ka k .

gölge kay­

Ne

için

gel­

m i şti acaba ? Isted i ğ i neyd i ? Sevmiyord u , sevmiyor­ d u . i ğ renmiyorsa b i l e . nef ret ediyordu ondan .. Evet.

h i rtakım form a l iteler filan falan ama, zorla değ i l ki, :;evemiyord u . B i rtakım kağıtlara nazaran o n u n karı ­ s ı . meşru karısıydı a m a gönlüne göre? Aslola n gön­ ı uyd ü . Gönlüne göre ötek i n i n k a rısı o l ması lazımdı .

Olabi l i rd i de. O l a m adıysa h a l a , suc kend isinde, yal­ ııız ve yalnız kend isindeyd i . Yo ksE, do ktor, «Seviyo­ r u m . ben de onu seviyoru m , onu istiyo rum. Korkma ­ Gelsi n ! )) diye G ü l pem be'yle h a ber gönderm i ş lı

!,ın.

K alktı .

Sert memeleri nden

kayan

sutyeni büs­

l ı ı ı t ü n çekip attı. Ay na k a rşısına gectt Darmadağ ı n · . : ı c l cı rı , d i m d i k göğsüyle sahiden g üzeld i . B u giüze l -

1 75


liği dört d uvaır arasına hapsetrneğe h a k k ı var mıy­ d ı ? Sonu ne olursa olsun, bi·raz cesaret göster­ msliydi. G ü l pembe: « . . . cesur o l ! demişt i . Bana ka·­ l ı rsa. işi sen biti receksi n ! » An lıyordu . _ . i ş i o bitirecekti . H e m n i ç i n ayıp o l ­ s u n d u ? Kocasından ayrı l ı p başkasına va rma k g ü ­ nah mıydi? Suç m uyd u ? B u i ş i d ü ny,ada yapan . y a pa c a k olan yalnız kendisi m iydi? M ilyonerse, fabri­ kası varsa, zengi nse. . . Ona neydi? Dünyada başka k ad ı n yok d eği ldi ya! Pencereye g itti . K a l ın i pe k perdeleri aralad ı . Krist a l aynada sa.b ah o l d u .

17

S .'J n sozun kendisinde olduğu kanaatine vard ı ­ ğ ı g ü n , G ü l pembe'yle ha ber gönderdi : Geliyord u , o n a g e l i y o rd u !

Bu h a beri, d a h a doğrusu bu havad isi çokta n d ı r bekliyen s< rışın operatör, h i ç şaşmad ı . Yalnız, cc Teenni i le hareket edeli m,» tavsiyesinde b u ­ lundu.

G ü l pembe bu «Teenn i » sözünden h i ç b i r şey a n lamamıştı : « N a s ı l yani?» ded i . «Ya n i a k ı l l : ce> h a l ledelim i ş i . . » « Gece yarısı ndan sonra, el ayak çekilince b i r­ l i kte geleceğ iz.» «Siz kalsanız d ah a iyi olmaz m ı ? » «Yahut öyle yapa l ı m . B e n köşkte k a l ı r, etra fa göz kulak o l u ru m . O gelir. Kon uşursun uz_ . . >> « Kara rımızı bi rlikte veri riZ. >> «Son ra d a . . . >) Herşey büyük b i r itinay!a hazırlandı. N i l ü fer, köş­ k ü n a rka kapısı ndan ç ı kt ı , aysız gecen i n seri n kara n ­ lığına karışı p gitti. G ü lpembe kapıyı örttü_ H i ç ren k vermeden geri dönd ü . N i l üfer'i n şurada n kurtul u p , sevdiği ada m l a mesut olması n ı öyle istiyordu k i . . . .


Koca köşk d erj n b i r uykuya göm ü l m ü ş horl u ­ yor. O saatte serseri m i lyoner de ya barda, ya kim­ ' b i l i r haf)gi zeng i n i n bezik masasında kendini avuttuğundan, korkulacak bi rşey yoktu. Serseri m i lyoner b u gece hiç iyi h issetmiyordu ken d i n i . Epeyce a l kol almıştı, masasında renk ren k . cins kad ınlar. . . Caz çı lg.ın gibi çalıyor, çiftler büy ü k bir neşeyle dönüyorl a rd ı . O, y ü z ü n ü avuçları i ç i n e a l m ı ş d üşün üyord u . S ı kı ntı vardı içinde. K a rısı, h e p karısı . . . N e o l a ­ caktı sonu bunun? B i r taraftan a n n es i , öbür taraf­ tan Yumru k

N iyazi israrla, boşanması n ı söy l üyor­ lard ı . Hatta ısra r ed iyorl a rd ı : Ela lem ne derdi? .. G ene­

l i ğ i ne, delikanlılığına, erkekliğine yakışı r mıydı? Tek­ melesi n d i , bitsin gitsi n d i . i htimal y_anlış d a değ i l d i ler. Böyle b i r kad ı n ı tekmelemesi e n a k ı l l ı hareketti. Ke ndini nefret ett i ğ i n i sa kla m ıyordut. Şu

sevmiyor .

halde?

Omuzu nda. bir el. Döndü: Yumruk N iyazit «Gene ne d üşünüyorsun?» I ç i n i çekti: « H iç.» Yumruk N iyazi e l i nden tutup kaldırd ı . Arka oda­ lardan birine gittiler. M asa kuruluyd u . Ama nerde? Serseri m i lyoneri n c a n ı hiç bi r şey istemiyord u . Yumruk, « D üşünme!» tavsiyesi nde b u l u n d u . « E lde o l s a , » dedi. « O lmayacak n e var? Elini saliasa n e l lisi . . ıı « M a l u m n a karat.. Ben g idiyorum . . . » « N ereye be?» «Eve.» .

«Gene onu m u görmek istiyord u n ? ıı « H a y d i hoşça kal!» Bard a n çıktı. Bu saatte eve döndüğü vaki de­ (j l l d i . Hususisine g i rd i . Araba yumuşak vı n ı ltılarl a l ı o mboş asfaltta kaydı. K ö ş k ü . D u r d u . I n d i a rabada n . Ö yle bir bezg i n l i k içi ndeydi k i , arabayı garaja sok-

]77


m1a.k bile gelmiyordu içinden. Kapısını

raktı, anahtanyle köşk

kil itleyip b ı ­

kapı s ı n ı açtı, g i rd i .

C ü m l e k a p ı , Jwridcır, sota . Dura kladı. 'Gülpem­ be' n i n pencerBsinde ışı k vard ı . Acaba N i l üfer G ü l ­ pembe'yle beraber m iyd i ? Pencereye usulcacık y a k­ la1ştı . i ceri baktı. G ü lpembe yalnızdı. Endişel i , b i r­ şeyler bekler gibi bi r h a l . Gene a n nesiyle kavga et­ ti kleri ne, yahut a n nesi n i n _ g ene o n u azarladığına h ü k­ mederek, üzeri nde d u rmad ı . Y u karı çıktı. Gene m üthiş bi r arz u , N i l üfer a r­ zusu . . . Halbuki kaç vakitti r peşi n i bırakmış, kad ı n ı ken di h a l i n e terk etmişti. M i lyanda b i r i htimal d e olsa. g ü n ü n b i rinde i l i ğ i n e t a k e d i p özü r d i l eye� rek kendine geleceğ i n i um uyord u . E l i nd e olm ayara k, adımlı:jrı N i l üfer'in yatak oda­ sına doğru ldu. Ka p ı n ı n kilitli old u ğ u n u , N i l üfer'in gene kapıyı açmayacağını bild i ğ i h a lde, topuzu kıvı r­ d ı : H ayret! Kapı açı lmıştı. Acaba karı s ı , i l iğine tak deyip, o n u a rzuladığı i ç i n mi k i l itlememişti? Karyolc;ıya gitti. Ka ra n lı kta h i ç b i r şey fark o l u nm uyord u . Karısı o rd a,ymış gibi yokle1d ı . Sonra koştu elektrik düğmesi ni çevird i : Yoktu! Karyola bomboştu. Yorg a n , ç a rşaflar filan örselenmemiş­ ti bi le. Demek karısı yatmamıştı b u gece. G ü lpem­ be'n i n odasında da olmadığına göre ... Acaba tuva ­ lette olmasın? Peki ama bu saata kadar niçi n yatma­ sındı? Elektriğ i sön d ü rü p ode.de:n çıktı, kapıyı çekti. G ü l pembe hala tek başına oturuyordu. Tereddütsüz gıi rd i . Kad ı n karşısında beyi görünce ki rec

kesildiı.

Belden aşağısı a n iden tutmaz olmuştu . Ayağa kalk­ mak istedi, olmadı . G ü lpembe kekeledi: «Bi bi bilmiyorum beyefendi. . >> .

«Odasında yok. Hatta m i ş . . .» «

. • • . • • . . . • . •

karyolasına bile

« S e n n i y e yatmadın h a l a ? » « Uyku tut tut tutmadı . . » «Sende bir şeyler var� .. »

1 78

g i rme-


«Yo k, yok beyefendi, h i ç bir şey yok.» « Peki N i l üfer nerede d iyorum sana?» G ü l pembe cevap veremed i . Serseri m i lyoner a n i bir kararla G ü lpembe'n i n odasından ç ı kt ı , kapıyı çekti, ki litley i p a.n a htarı ya­ nına a l d ı . Birşeyler h i ssetmişt i . Aklına fena. çok fena şeyler gelm işti. Koridorları h ızla geçti, m erdi­ venleri dörder beşer i n d i . An nesi n i n odasına geld i . G i rd i . E lektri ğ i çevirdi. i htiyar kad ı n horlamaktayd ı . Sarst ı . te krar sarstı. Kadın zorla kend i ne gelip d e karşısında o ğ l u n u görünce yata.ktan f ı rla d ı . Oğ­ l u n u n dönen gözlerinden çok şeyler sezm işti . Serseri m i lyoner: « N i lüfer odasında yok,» d ed i . H a l a u y k u sersem liğl ici ndeki kad ı n . «N erede olabilir?» diye sord u . « B i l miyorum .» «Tuva lette f i l a n olmasın?» «Yo k. Tuvalette de yok. Hatta h iç yatağa g i r­ memiş bu gece.» «Ne bi liyorsun?» «Odasından geliyoru m . Sonra. G ü l pembe, o ka­ hala oturuyor!»

dın . . . Gecenin bu saatinde, Anayla oğul

manalı m a n a l ı bakıştılar:

bir an

Yoksa? Oğ u l : «Bi lmem. neni.» «Al l a h sen gösterme yara b bi . . . » «Cıldırırım a n ne. eğer öyle bir şeyse . . . » I h tiyar kad ı n oğ l u n u n kireç kesilmiş yüzünden korktu. « H i ç bir

şev olmazsın,»

ded i .

«Akl ı n ı

başına

topla,. Arslan gibi erkeksi n . b i r kad ı n için . . » Serseri mi lyonerin kulağına söz gi rmiyord u . H ü n ­ g ü r h ü ng ü r ağlad ı . Annes i n i n karyolası na otu rm u ş . baş ı n ı avuçları a rasına almışt ı . Kad ı n tam b i r d i şi pars öfkesi

için de, anıa

gene

de kend i n i tutuyor­

du. Odadan çıktı. koridorlar. merdivenler ... pembe'n i n odası n a geldi. Kaıpı kilitliyd i . «Aç

kap;y ı ! »

d iye bağ ı r<l ı .

1 79

Gül­


G ü l pembe ö l ü yüzünü hatırlatan yüzüyle cereye gelm işti. «Ah met bey k i l itledi « N i l üfer nerede?»

pen-

büy ü k h a n ı m ,ıı ded i .

« B i l m iyorum.» «Nasıl bi lmezsin?ıı «Vallalıi bilmiyorum büyük hanım . . » «Sc>ına N i l üfer nerede d iyorum kalta a a k ! ! ! » Kapıyı tekmeliyerek avaz avaz bağırmaya başlad ı . Gecenin b u saatinde ı pıssız köşk cın cın ötüyor­ d u . Az sonra köşkün erkek, kadın te kmil u şa kları, hizmetcileri başlarına to planmış, büyük h a n ı m ı yatı ş­ t ı rmaya çalı şıyorlard ı . Ama o kabına sığam ı'yor, g.öz­ l 3 ri n i n ö n ü nde oğ l u n u n , b i ricik oğlu A h met'in kirec kesi l m i ş yüzü, b i r kad ı n gibi h ü n g ü r h ü n g ü r ağ layı­ şı. .. Avaz avaz bağ ı rıyor. G ü l pembe'ye, N i l üfer'e sö ­

g ü p sayıyord u . B i r a ra y a n ı n a oğ l u yakl aştı. B i r kenara cektL, Şuursuzca sord u : « O n a m ı g itti ann e?ıı « Kime?» «Ona işte, doktora . . . » « G ittiyse g i tti evlad ı m , cehennemin d i b i ne kadar yolu var.» «Anneciğim?ıı «Yavrum?ıı «Ben a rtık boynuzlu oldum değ i l m i ? Bana boy ­ nuzlu derler değ i l m i ? » B i r an eşya katasında ters d ö n d ü . Gözleri ka.­ rardı ve her şey si lindi. S a rışın operatör, yaılnız o . Katasında, kafasının içinde. Ba kıyor, «Karını, diyor­ du, karını . . . K�rını elinden aldım. Sen art ı k boynuz­ lusun!» Merdiveri leri

indi,

koridorları,

sotaları geçti .

Kend i n i sokakta buldu. Koşuyor, cılgın gibi koşu ­ yordu. Asfalt caddenin ka l d ı rımı nda t e k baş ı n a , g ü c ü n ü n yettiği k a d a r koşuyord uı. S o l a saptı. Bö­ ğ ü rtlenlerin acı yeşi l l a rasında ki yolda hep ay nı h ız­ la koşuyordu . Bir ara durakladı. E l i beline gitti . Or­ daydı. K ı lltından çı karıp eline a ld ı .

180

Küçücük dem i r


parçası titreyen elinde, koşuyor, sarışın operatörün köşküne doğru yıldırı m gibi koşuyordu Köşk pencerelerinde ı ş ı k vard ı . Ba hçe kapıs ı n ı n ö n ü n e geli nce d u rdu . S e s çı­ karm a m ıya di kkat etmeliydi. Ö yle yaıpt ı . Kapıyı usul­ lacık açtı, g i rd i . Ay a kları n ı n. uçla rı n:a basarak taş merdiveni buldu. Ağır ağ ı r ç ı kt ı . I çerden tatlı bir pi­ yarıo sesi geliyordu. Ka p ı n ı n yanı nda pencereden ice ­ ri bakt ı : de yanı nda d i k i l ­ O, piyano başında, N i lüfer me kteydi' . Ö yle tatlı bakı şıyerıardı k i . . . K ö ş k kapısına geld i , zile bastı. N i lüfer herşeyi gözüne aldığı h a lde, gene de korkudan ki rec kesilerek sevg i l i si n i n el i n i tuttu. Gene operatör piyanodan ka,l ktı. «Her Ihtimale karşı yan odaya gec ! ıı d ed i . K a p ı n ı n zili üstüste, s i n i rli s i n i rl i cal ı n ıyordu. B i r şeyler sezi.y or, a m a korkmuyord u . Oysa bi le, olsundu. Saklı gizli değ i ldi k i . Sevişiyorlard ı . Bahusus kad ı n . kes i n kararını vermişti. Kapıya gitti, s ü rgüyü çekti, açtı: Ta h m i n ettiği gibi, Oyd u ! « Efendim?»

dedi.

«Ne

istiyorsunuz?»

Ahmet kaıP ıya yüklendi! « N e m i istiyorum? B i r d e soruyorsun ha? Ka­ rımı istiyorum ! » «Yo k bu rada.» «Az evvel buradaydı, gözle·ri m l e görd ü m . Çekil ken a ra ! » N i lüfer,

kara n l ı k odada

bu radayım!.

Seni

kıvran ıyordll.

M ü naka­

şanın g ittikçe s ertleşti ğ i n i h i ssediyor, ç ı k ı p da, «Evet,

sevm iyorum, boşa. ben i ! ıı diyemi­

yordu. Tam b u sırada arka arkalya iki e l silah sesi! N i l üferin i radesi erid i . Artık hiçbir şey d üşü ne­ actı, miyordu. Pencereye cılgın gibi koştu, kanadı mantosu , portmeniyle ken d i n i bahçeye a.ttı . Bu alçak pencereden çok atiarn ıştı çocukluğu nda. Kara n l ı k bahçeyi hızla geçti, asfalta çı ktı'. Hemen o gece l stanbula h a reket edecek eks• pres � atlad ı .

IBI


Uzun y ı l l a r geçti. Kocasının hapse girdiğini işit­ mişti. Ayrı ldı. Çeşitli maceralardan sonraı yolu bara d üştü . H:aHa biri nd e Yumru k Niyaziyle de karşılaştı. N iyazi hiç şaşm a dı . i steN>e dolgun ü c retle, kaçtığı memlekete, kend i barına götürmek_ teklifi nde bile bu lunduı. Sarı şın kem ancı solosu n u

bitiri p kema n ı n ı tek-

ra rda n bırakmıştı. Sevg i l isinin y an ı n a geldi: « N e d ü şü nüyorsun gene?» Prenses silkindi: «Hiç.» « H ayd i birer kadeh bir şey içelim.»

« I çelim.» Esmer Ayten ,

«Bu kadın ı n kimseye söylemek istemediği derd i v a r» ded i . M ü cella başını sa,lladı: «Va r kardeş. Da lıiP d a l ı p g,id iyo r!»

bi r

«Derd i n i söy lemiyen derman bulamaz ki ! ıı

Aynı şeyi uzun

bacaklı iskemlelerde

karşı l ı k l ı

oturd u ğ u sevgil isi sarışın kemancı d a söyled i : «Derdini söylemezsen Ni lüfer!ıı

derman

bulamayız

ki

Eli ndeki viski kadehine bakaraık hafifçe g ü l ü m ­ süyor, ama derdi n i n n e o l d u ğ u n d a n söz �çm ıyord u . G ü n geçtikçe icindeki kara n l ı k koyulaşıp, derin leşi­ yor, eski kocasının g ü n ü n bi ri nde karşısına çı kıver­ mesinden k9rkuyord u . Çünkü bir hatta önce i la n ed i len afla çıkmış ola bilirdi. P e k m ü m künd ü . B a h u ­ s u s Y u m ru k N iyazi'den d e öğrenm i ş olacaktı. Acaba h a la seviyor muydu? B a rd a öğreni nce ne demişti?

ça lıştığın;

28 H içbir şey dememişti. Duymamıştı ki. Yumru k N iyazi asla bu ndan söz a,çmamıştı. H a­ p i shaneyi her ziyaretinde Y u m ru kta n yalnız N i l üfer'i

182


sormuş. hatta zam an zaman ağlam ıştı . N i lüfer'in ayrı l m a meselesinde i se, cılgına dönm üştü adeta� Af imdad� yetişmeseydi, daha dört yı ldan çok cezası vard ı . Ç ı kı nca i l k iş onu, o sekiz yıldır icinden söküp atamadığı

kad ı n ı

aramak

ol muştu. Yumruğa bakı­ i şittiği n e göre Av­

lı rsa, _kad ı n Tü rkiye'de değildi.

rupa'ya gitm işti . Ama kimle gitmişti? Tabii atıyordu Y u m ru k. Hapisten

çıktığ ı nı n

o n u n cu

günü

B i l m iyordu. l stanbul'a

tek başınaı geldi. O n u gün lerce arad ı . B i r g ü n Tü­ nelin ön ünde Suat'a rastladı·. H i çbi r şeyden haberi yoktu. Y ı l larca önceki o rezaletten sonra dayısı n ı n yanınaı gelmiş, dayısıyle çal ışmaya başlamış. Dayı­ s ı n ı n küçük kızıyle evliymiş, i ki çocuğu o lm u ş, ge­ cinip gidiyorm u ş . Serseri m i lyoner I stanbul'da üç g ü n boyuna dolaştı. N i l üfer'in m utlaka I sta nbul'd a olduğunu sa­ n2ın bir tarafı vard ı . B u lma!ıydı, b u lacakt ı . Daha doğrusu, b i r g ü n sokakta filan gibi geliyord u .

rastlayıverecekmiş

Bulamad ı . Ü mitleri kırıldı. Mem lekete el leri bo ş dönecekti. Bu kadar yorg u n l u k, bu kada r merak ' fena yorm uştu. Yorg u n l u ğ u n u gidermeliydi. Son gün tek m i l sazları, gazi neları dolaştı . Bo­ yuna içti. En so n , bariara uğra d ı . Peşin a ra sokak­ l a rdan biri n deki küçük bir barda bir müddet oturd u . Sarmad ı . Kalktı. H içbir şeyden zevk a l mıyordu. I cin­ de koy u l.aşan bir sıkıntı. O kadar içtiğ i h a lde· sar­ hoş bile alam ıyord u . Büyük barlardan b i ri n e esneyerek g i rd i . Şapka� sını f i l e1n tes l i m edip boş masalardan b i rine geçer­ ken birden durakladı: Ne? O muyc!u? i ki ndiden beri içtiği içkiler adeta çarpmış, yeni

sarhoş

etmişti.

B i rb i rine dolaşan

bacaklarıyle

o'nun oturduğu masaya koşt u : « N i l üfer!» N i lüfer sarhoş gözlerini endişeyle ka ldırd ı : Oy­ d u . g ü n lerden beri tasasını çektiği eski kocası ! Hic bozm�dım. angaje olduğu adama d ö ndü:

183


« K i m bu ,ad am?» N i lüf.er'i konsamasyon adam:

sarhoş

eden fitil gibi

« N e istiyorsu n a rkadaş? ıı

diye ayağa fırladı.

Serseri m i lyoner o n u kenara itip kend i n i adet a masaya_ aıttı: « Karıcığım, N i l üfer'ci ğ i m ! » Mezeler y ü k l ü m a s a , N i l üfer filanCaz d u rmuşt u .

devri l d i l er.

N i l üfer'i n saorış ı n kema n c ı sı

kema­

n ı n ı b ı ra kı p koşmuştu. H a l a deli gibi bağ ırıp çağ ı ran, devrilen içki lerle

ısianara k kaçan Prensesin

arka­

sından koşmak için ç ı r:pı nan, sağa sola tekme, y u m­ r u k s a llayan adamın yanına geld i , « N e var? N e istiyorsun?» Garsonlar serseri

m i lyoneri

karşısınc� d i k i l d i :

zor zaptediyorlar­

d ı . B i r an sarhoş gözlerle sanşın gence

baktı: B u

d,a onlardand ıi. Suat v e operatör Vedat g i b i boy l u , sarı saç l ı , mavi göz l ü !

uzun

« Ka rımı Istiyoru m ! » « Deli mis i n sen!» « Deli sensin serseri ! >> Sarışın kemancı a n iden b i r tokat attı. Serseri m i lyoner yepyeni bir ham l ey l e keman­ cının üzeri n e atı ldı. Bir a n bi rbirlerine g i rd i l e r. ha­ vada iskem leler, ta ba_klar uçtu. ·Sonra fazla sa rhoş olan serseri m i lyoner, burn u n u n üstüne yed i ğ i b i r y u m ru kla betona 'yuvarland ı . G e n e o geeeki g i bi o lmuş. gözlerinden herş ey si l i n mişti. Belinden ta bancası n ı çıkarıp yıldırı m gl­ bulamaıyan sarışın bi ka l kt ı . Kaçmaya olsun vakit kemancıya i k i e l ateş etti. Sarı ş ı n kemancı yere yuvarlanırken , barda pakonsomatris nik başlamış, m ü şteri ler, g a rsonlar, kad ı n l a r birbirleri n e g i rm i ş lerd i . Serseri m i lyoner e l i nd e tabancaı. c a n çekişen kem a n c ı n ı n

üzerinden

atlayıp, Ni l üfer'in

arka kısma doğru koşarken, g a rson l a rdan

kaçtığı bi ri n i n

ayakları önüne fırlattığı iskemieye takı larak feci şe­ ki lde yuva rland ı . E l inden tabanca. fırlamıştı. Kıskıv­ ra k yakaladı l a r.

184


Ço k geçmeden polislerle bekçiler de sökün etti. N i l üfer'e geli nce . . . Arka kapıdan aşırı l ı p

bindiri ldiği taksini n için­

de Aya spaşa asfa ltından Daimaba hçe'ye doğru i n i ­ yar, sarışın sevgilisinin can çekiştiğini henüz bilmi­ yordut



İK İ DAMLA

G ÖZ YAŞI

1

Ara l ı k a,yı içi nde yazd a n kalma, nefis bi r geceydi. M üteahhit S ü reyya Tunç, pırıl pırıl ayı n altında su gibi a kan hususisi n i n d i reksiyo n u nda bi r sigara yaktı. Ağ ız dolusu bir d u m a n bı raktı ha{i kulade ge­ ceye. i şleri t ı kırı ndaydı. Eğer üvey rif köşk ü n ü n d uveırları a rasında

oğlu Ha ldun, za­ olmasa ve uzun

boyu, g en i ş omuzları, mavi ,gözleri, sarı kıvır kıvır sacla rıyle o n a ömrü n ü n en büyük ıstırabı m ü hendis Vedat'ı hatı rlatmasa, saadeti sonsuz olaca ktı. S i g a ra sı n ı n

külünü sinirli sinirli c ı rptı .

Evet, sonsuz olacaktı saadeti ama, o l m uyordu işte.

Ç ü n k ü H a l d u n , geçtikçe babası n a , y a n i karı­

s ı n ı n ilk aşıkı, ilk kocası Vedat'a benziyor, on yedi, o n sekiz se nenin a.rd ı nda k ü l lenmiş acı hatı raları tazeliyordu. On yed i , on sekiz sene evvel . . . E n sam imi a r­ kada.şları n d a n biri si olan m ü hendis Vedat da,, tıpkı Haldun gibi, u z u n boylu, geniş omuzlu mavi gözlü, sa rı lüle l ü l e saclanyle komşu köşklerin etekleri havalı kızları için b i r idealdL Ka lpler o n u n icin tatlı tatlı çarpar, geceleri rüyalara ya.l n ı z o g i rerdi. Vaz a kşamları o kadar delika n l ı n ı n içinde yal nız onun etrafı alı n ı r, o n u n l a ş a kalaşı l ı r, o n u n l a dansediirne­ ğ e can atı l ı rd ı . Ama o , uzun bac.a k l ı , m a ğ ru r şimal i l a h la rı n ı hatıriataıra k iri yeşil gözlü, a h u bakışlı biri

187


müstesna h i ç b i r.i ne yüz vermez, l a u b a l i h a reketle­ riyle c a n ı n ı sıkanlan tersleyiveri rd i . ü vey o ğ l u H aldun g i b i ! H a i d u n da, y ı l l a rca önce n i n m a ğ r u r m ü hendisi g i b i , kızların ares ı n d a dimdik d u rm uyor muydu? Laubali h a reketleriyle canını sıkanlan azarlayıverm i ­ y o r muydu? Sigaras ı n ı n oğlu

geçti.

külünü

Kendi gibi

tekrar çırptı. Aklından ası l kara kuru, i ri b u ru n l u �duı.

Etekleri havalı komşu kızlan üvey oğ l u n u n etraf ı n ı cıvıltıl arla aldıkları zaman, ası l oğ l u , b i r kenarda b ü k ü k boynuyla pek zava l l ı kalıyord u . Zaval l ı ? Evet. Y ı l l a rca ö n c e , M ü hendis Vedat'la kızıarın V a n ı nda kend i s i n i n kaldı ğ ı g i b i . N e i ç erler, n e içerierdi Ya rabbi! Vedat'ı parca­ lamak, gözleri n i oymak, ka n ı n ı içmek geçerdi aklın­ dan. Eğer gücü yetse. yahut da yeteceğ i n e a k l ı kesse, o n u kızla rı n , etrafında pervane o l a n , etekleri hava l ı ların ön ünde y u m ru k l a rıyle ezmeğe can atar­ dı ama, h i ç b i r zaman b u n u denememiştl. Denese kaybedeceğ i n i b i l iyord u . l c!ni çekti. Acaba öz oğlu K a m u ra n

da

bug ü n , d ü n o n u n çektiği

ıstırapları

çek i p , a ğ beysi H a l d u n h a kkında bu türlü şeyler dü­ haftalall"dan şün üyor m uydu? I şte Sü reyya Tu nc'u beri meşgul eden tek ciddi mesele! Komşu köşklerin cıvıl cıvıl kızları yalnız öteki­ n i n gözleri içine bakarl a r da, ondan n i hayet bi r bu­ cuk yaş küçük olan Kamu ran kıskanma,z o l ur muy­ d u h i ç? Acaba sevdiğ i b i r kız var m ıydı? Sigarası ­ n ı n izmaritini b i r fiskeyle fı rlattı. V a rdı da, ötek i n e m i yüz veriyordu? Ötekine yüz veriyordu d a , Kamu­ ra n bu yüzden ıstırap mı çekiyordu? On a lt ı ya.şın ne demek o ld u ğ u n u b i lmez değ i l d i . B u yaş deli g i ­ bi a ş ı k olmak, i ki kadehle c ı ld ı rmak, e n o l m ayacak şeyleri yapabi leceği n i sanmak yaşı değ i l m iydi? B u yaşı !<en d i d e geçirmemiş miydi? I nsan hayatı n ı n en ren k l i , e n tasasız, en c ı l g ı n yaşı. Karısı

Melek'i b u yaşta sevrneğe başlamam ı ş

m ıydı? Aklı nda Melek, saba h l ara kadar göz kı rpma­ dan pencere ö n ü nde oturur, gözlerini

188

Melek'lerin


keıra n l ı k pencerelerine d i ker, zaman zaman da h ıç­ k ı rı rd ı . H ı çkırı kları n a sebep M ü hendis Vedat'tı şüp­ hesiz. O, öy l e Apolion gibi ortaday ken , 'Melek ken­ d i sine yüz veremezd i . Bazı geceler, Melek'i çıldırır­ casına sevdiği Mele k'i boğmak bile geçmi şti aklın­ d a n. Hele bir gece, hiç beklemed i ğ i bir anda Ye­ n i b i r sigara yaktı. O a n n e m üth işti Yarabbi! Ay . . .

gene bu geeeki g i b i i ri ve pırıl pırı ldı. Ama aralık d eğ i l , temmuz ortaları. Ay öyle pariaktı k i , yıldızlar s i l i n m işti adeta. Yemekten sonra kend i n i ba hçeye atm ı ş , adım­ Jan o n u M elek'lerin bahçesine sürüklemişti . Mele­ ğ i n pencereye d üşen gölgesi, b i l l u r k a h kahası. ya­ h u t cıvıl cıvıl konuşuşu . . . D em i r parm a k l ı ğ ı bir sıcrayışta aşmıştı. Melek' !erin cicekleri, Melek'lerin ağaçları , vası

içi ndeydi . Aya kl a rı n ı n

Melek'lerin ha­

ueları na basarak köşke

adım a d ı m yaklaşm ı ştı. Bütün geceyi orada, Mele­ ğ i n penceresi altında geç i rebi l i rd i . Tatl a n ların ara­ s ı n d a,n geçerken . . . Off . . . Bunu düşünmek bile iste­ m i yor. l<a b i l

o l sa

bu

acı

hatırayı

icinden

söküp

atard ı . Ata m ıyord u , kabil değ i l d i . N e zaman böyle o l s a . m u t l a k o geceyi hatırl a r, içi onun. o

Apolion'un kolla.rındayd ı ,

kanard ı :

Melek

dudak dudağay­

d ı l ar! Bu hiç sevmed i ğ i nefret ettiği hatıradan kur­ homurtuyla t u l m a k istercesine gaza bastı. Araba sıçra d ı . Ama k u rtulamıyordll'. Ne yapsa nafile. Sev­ med i ğ i hatira larının seli içinde bağ u lacak gibi olu­ y o rd u . B a b a s ı n ı kandırıp Avru pa'ya savuşm u ştu. Onla­

rın saadetini

görrneğe

tahammül

edemeyecekt i . ka11abalı­

U z a k u z a k kacma k l a , Avrupa şehirleri n i n

ğına karışmakle Meleği u n utaeağını sanmışt ı . Paris, Londra, Ni ş , Monteka,rlo . . . Fakat nafile. Barlar, ka­ feşanta n la r. d a nsingler. nefis kad ı n l a r, çeşitli içki­ ler. . . Nafile, nafi leyd i . Başdöndürücü Avrupa a lemi yüreğinden Meleği si l i p atam ıyord u . i ci yanıyord u . Ç ı l d ı race1ktı.

Kend i n i ö l d ü r ü p kurtu lmak

istiyord u .

Ama yapam ıyordu b u n u . Çaresiz. memlekete d ö n d ü . D ö n d ü a m a , o l a n ­ l a r o l m u ş . M e l e k Apol lon'la, ev lenmişti. Gebeydi d e .

189


Ne o l u rsa olsun, önem l i değ i ldi h i ç biri. Evlenmes i . gene gözü gebe oluşu . . . Sekiz çoc u k a nası olsa ondaydı . Bekleyece kti . ö m rü n ü n sonuna kada r bek· leyecekt i . Melek de bütün b u n l a rı n farkın daydı a ma1, a ld ı r­ dığ ı yokt u . Dünyalar kadar sevd iği kocası n ı n yanın­ da, aşkta, n sarhoş, gözleri nden ka i nat s i l i nmişti . _Karı koca b i rbi rleri n i n gözleri n i n içine bakıyorlar­ dı. Akşa m l a rı işinden köşke dönen kocası n ı bi gu­ delerle top l a n m ı ş başı. içieri g ü len i ri yeşil gözle­ saadetleri n i riyle karş ı l a.yan Melek, b i r kenarda n krskanara k seyreden S ü reyya'yı görmüyor, görse bi­ l e aldırmıyordu . . . Karı

koca şen, şakra k , köşkleri­

nin kapısını kıskanç bakışiara çevirmiş, ç ı l g ı n anlar yaşıyorlard ı . Ama, her saadetin b i r sonu vardır! G ü n ü n birinde m ü hendis Vedat çok ka rlı b i r taa h h üt işi i c i n g ü z e l karısını bi rkaç ay iç i n b ı ra ­ kıp, Doğu 'da b i r yerlere gitmek zoru n d a onların

kalı nca,

saadetleri de gölgel enmişt i . Bi rkaç ay Me­

lek için bi rkaç y ı l , hatta bi rkaç asır h ü km ü ndeyd i . Sevdiğ i , sevd i ğ i değ i l taptığı

kocasından ayrı kal ­ m a n ı n azabına nasıl dayanaca ktı? Daya ndı. Lazım­ d ı çünkü. i sti k ba l l eri için lazımdı bu. Hem n i h aıyet bi rkaç ay . . . Ondan sonra.. bir daha hiç ayrı l m a m a k üzere birbi rleri n i n o l acaklar, bi rbi rleri n den ayrı ge­ çirdi kleri ayların acısını daha coşkun, çok d a h a ateş l i çı karacaklard ı . Gitt i . Melek, giden sevgi l i n i n mektupları n ı değ i l , telg­ rafları n ı , hemen hemen her g ü n , b irka_ç sefer a l ı p , mesut gözyaşları dökere k okuyor, cevap vereme­ m e n i n , taşkın h i sleri ni ifadeye f ı rsat b u l a m a m a n ı n ıstı re1pları i ç i n d e kıvra n ıyord u . N i hayet o d a o l d u . Vedat Doğ u 'daki şantiyen i n adresi n i bi ldirm i şt i . Melek

coşkun h islerinden

pan ateşli mektu p l a r yazd ı . ateşli cevaplar aıl d ı .

Daha

coşkun,

ko­ daha

Ama b i r g ü n . . . O g ü n Melek H a ldun'un doğ u m sancılan

icin­

de kıvranıyor, b i r yandan d a kocasını n , sevg i l i ko­ cas ı n ı n gelip gelmed i ğ i ni soruyordu . Gelmel i'yd i . Karn ı ndaki n i n babası m utla,ka gelmeliyd i . I ki el i

190


kanda da olsa gelmeli, i l k çoc u ğ u n u n

doğt!nı unda,

daha doğrusu, sevg i l i ka rısı n ı n çektiği ıstırapları n yanı başı nda bulunmalıydı. Gelm iyord u , gelemiyordu bir türlü. Haftada bir i ki gelen mektu plar da kesi livermişti. Melek o kah­ redici doğum sancı l a rı a rasında en çok b u n u m e­ ra k ediyor, etrafındakilerden b u n u soruyord u . Etra­ fındaki ler m üthiş b i r sı rrı saklar g i biyd i l er. Onunla k�rşı laşmamak, soru l a rı n a m u hatap o lmamak için buca·k bucak kaçıyorlard ı . Ha-ldun doğ d u , �radan o n beş g ü n , sonra gün geçti. Melek hala m üt h i ş haberi

kırk

işitmem i şt i .

A m a b i r şeyler sezmiyor, rüyaları n a kötü kötü şey­ ler gi rmiyar değ i l d i . G ü n ü n b i r i n d e b i r gazeted e n , na:sı lsa u nutula­ ra k komed inin üzerine seri lmiş eski bir gazeteden m üthiş haberi a l d ı : Oğlu H a l d u n ' u n baba·sı, karısı n ı n doğumuna yetişrnek i c i n çıktığı yolda b i r otomobil kazası neticesi ölmüşt ü ! Acı bir çığlı kla düştü ba­ yıldı. Doktor, i laç, s u m u para etm ed i . I kide b i rd e bayıl ıyor, ağzı ndan köpükler sacı lıyord u . Ayla rca� h u m m a a levleri

içinde sayı kladı.

Ağ lamakta n yaş

kalmadı gözleri nde. Aylar geçti. Alevler sönd ü , ken­ ıstıra p l a rı d i n e geld i . Zaman ı n her şeyi d üzelten, d i n d i ren şefkatli eli o n u n .ıstırap larına da son verd i . Kend i n e geldiği zaman y a n ı başında S ü reyya Tunc'u buldu. Kocası n ı n en y a kı n a rkadaşı n e de o lsa· sev­ g i l i kocası n ı n taptaze hatıralarıyle d o l uydu. ü steli k he rkesten daha tesi rli şeki l de tesel l i ediyor, oya­ lalya b i l iyordu. Öy l e ki S ü reyya, zamanla Melek icin ayrı l ı n amaz h a l e geld i : « Hatıralarına h ü rmet edeceğim.

Vedat'ın

yadi­

garı H a ld u n 'u kend i öz eviadım gibi bağnma basa� cağ ı m ! ıı ded i . Evlend i ler. A m a Melek, gözlerini yumduğu za­ man ken d i n i Vedat'ın kolları nda fa rzetmekten kur­ tu lamıyord u . Bu hislerle Kamura n 'a gebe kald ı . Haldun b i r buçuk yaşında, çat p a t yürürken, Ka­ m u ra n ' ı doğurdu. Ama Kamu ra n hiç bir zaman H a ld u n 'u n yeri n i tutamad ı . Babası gibi kara, kuru, i ri buru n l u , ç i r-

191


kindi. Haldun'un yeri n i tutmak şöyle d u rsun , Mele· ğin ana kalbini bile bir an sevgi h i sleriyle doldura ­ madı. M e l e k h a n ı m icin varsa H a l d u n , yo k sa Haldu n . Aradan yıllar geçtiğ i , b i r buçuk yaş farklı koca de­ lika n l ı la r o l d u kları h a lde, M e l ek h a n ı m i c i n H a ldu n her şeydir. K a m u ra n 'sa hemen hemen h i c b i r şey. B u n u Kamura n da b i l i r, babası da( B i l hassa y,az a k ­ şam ları etekleri h a v a l ı komşu kızları n ı n Haldun'u a ra larına aldıkları sıra lar S ü reyya. T u n ç , çoğ u sefer gerisi ndedir. köş k ü n ba hçeye bakan pencereleri K a m u ra n ' ı n bir kenarda nasıl mahzu n , nası l zava l l ı kald ı ğ ı n ı gö.rür, kan tepesi ne cıkar. B u y üzden k a ­ r ı sı n a b i l e k i n beslemeğe başlamıştır. B i r za m a n l a r

y a n ı p tutuştuğu bu h a l a güzel, h a l a a l ı m l ı kadı n ı l<ı s kandığı o l m u ştur. Melek h a n ı msa bu kadarı n ı ta­ bii karşılam a kta, koca s ı n ı n haklı olduğunu teslim etmekte.d i r. Bir a n nenin evlatları a rasında güze l . çirkin

farkı

gözetmesi n i n yakışık

almayaca ğ ı n ı

o

da b i l i r ama, elinde değ i l d i r. S ü reyya Tu n ç yolda b i rdenbire beliren i ri b i r köpeği ezmernek icin arabayı yavaşlatt ı . Tembel sa n k i . hayva:n . canından bezmiş, ölmek i stiyordu P ı r ı l p ı r ı l h ususi n i n s a ğ ö n camurluğu

d e k u nduğu

ha lde, acele etmed i . Hatta başını "steksizce çev i ­ r i p , a �abaya şöyle b i r bakt ı . Köpeğ i n h a l i Süreyya T u n ç ' u n c o k tuhafına git­ tiysa de üzerinde d u rmadı. Geçt i . Kafasına. oğ l u . sevg i l i o ğ l u canı kadar d a h a d a cok sevd iği Kamu­ ra n . . . Ka·rısı Haldun'u sevdikce. o d a Kamuran'ın üstüne düşüyor, hatta koskoca oğlanı diz;i n e oturtup okşuyord u . i ki kardeş arasında. h e r bakımdan t a m b i r zıt­ lık va rd ı . Haldun güzel, Kamura n çirki n , H a ld u n ze­ ki, Kamura n aptal değ i lse b i l e sönük; Haldun calış­ ken, Kamura n tembel . . . Tembel ama, babası, «Al­ d ı rma,» demişti . « D i ledi ğ i n zaman dersleri d e, hat­ ta m ektebi de b ı rak. Benim servetim sen i n toru n l a ­ rı n ı n toru nlarına b i le yeter.»

O da a ld ı rmıyord u . Zaman zaman babas ı n ı n h u susisin i n d i reksiyon u n a kuruluyor, zarif köşkle­ rin a rasında tur atıyordu. Kamu ra n bab ası n ı n h usu-


sisiyle gorunmez mi , kızlar hemen b i rbirleri n i d ü r­ terlerd i : «Don j u a n geliyor!»

N i ç i n tura ç ı ktığını b i l i rler, a sfalta i nerlerd i : O, kızları arabasıyle gezdirmenin ü m i d i y l e gelir, önle­ rinde d u rurd u : « G ezmek ister misiniz?ıı « i steriz tabii . . . » «Buyru n ! » Kızlar a rabaya dolar, h emen u n uturıardı Kamu­

ra,n ' ı . Kamura n 'sa, direksiyonda, onları memnun edebi lmek için gözleı:i nin içine ba kar, en� küçü k ar­ zu larını bile e m i r tela kki ederdi. B u n l a rd2ın birisi azıcık sevse, yahut seviyormuş g.i bi görünse, Kamu ran sabahlara kad a r uyumamağa, yalnız ve v:alnız sevg i lisini düşünrneğ e öyle hazır­ d ı r ki. Fakat nerde? M utlaka b i r m ü nC�sebetsizlik yapaca klardır. Sanki sözleşmişler g i bi , Haldun'u so­ rar, H a ldun'un güze l l iğ i nden söz aca·rla rd ı . O zaman d ü nya zindan olurd u . Gereken cevabı n eye yarar?

veri rdi

ama

2 Zarif h us u si köşke geldi. Sü reyya Tunç a raba­ yı uşağa b ı ra:kıp köş k ü n ü n taş merdiven i n i ağır ağır

c ı ktı. Melek hanım yatma,k üzereyd i . Kocası n ı pembe ipek gecefiğiyle karş ı l ad f. «Gee kaldın?» K u rş u n! fötr şapka sını oracıktaki c-ıskıya. ,Q'eci rd�. « K u l üpte, beziğe da ldım d a . . . Kamu ran yattı mı?» « B i lmem . Ga.fiba . . . » K2,rısına sertce b a kt ı . M e l ek i nd i rd i .

Verdiği

cevapla

hanım

i lgisizfiğini

gözleri n i

p e k bel li et­

m i şti . Adam h ı rsla Kamura n ' ı n oda sı n a gitti . E lektriği yaktı: Kamu ra n elbiseleri, haıtta pabucla•rıyle karyo-

1 93


lasın.a uzan m ı ştı. Karyolası n ı n yaını başınd a ki korno­ d i n i n üzeri nde yarısı i çi i m i ş bi r şişe şa rap duruyor­ d u . Yere bir defter d ü şmüştü. M a ro ken kaplı, kü­ çücük b i r defter. Bu defteri ü ç gün evvel hediye etmişti oğluna .

kendisi

Aklı gidecekti. Kamuran niçin soyunmadaın yat­ m ı ştı ? Canı m ı sıkılmıştı bir şeye? Kavga fila1n mı etmişti? Yerden defteri aldı. Sahifeleri rasg e l e ,açt ı , hayretler i ç i n d e kald ı . O ğ l u . hatıraları n ı cok acı, fakat bütün h isleri n i bel li ederek ya.zmıştı. O ra c ı k­ taki i skemieye i l işerek, baştan okumağ a

başlad ı :

1 2 Ara/tk

«Ben de 307 Celal

g i b i , hatıralarımı

karar verd i m . Evet, 307 koca burun g i b i .

yazmağ,a S a h iden

de. ya lnız sınıfta değ i l , koca mektepte h e rkes ço­ cuğun burnuyle meşg u l . Öy l e icerliyo r ki. Bir g ü n , « Dayak yemekten korkmasa1m, b u rnumla uğraşan l a­ rı y u mruklard ı m ! » demişti . H a k l ı . Ben de dalyak ye­ mekten korkmasam, i l k peşin Ha!dun'u y u m ru kl a r­ d ı m . Gerçi H a ldun beni dövmez, babamdan ceki n i r a m a , benden daya,k d a yemez. Bileklerimi t u t u p be­ n i kızların önünd e h a reketsiz bıraksa, gene köt ü . Yenideri a l ay meıvzuu o labilirim. Uinet olsun kızlara ! » 1 3 Ara/tk

« i riyarı , son derece ya kışıklı ol mayı ne k.adar i sterd i m . i n sa1n i riyarı ve yakışıklı olsa, etrafı n ı kız­ lar a l ı r. G ü len, söyleyen, gözleri n i n i ç i n e ba kan. Ben, bizim H a ld u n gibi kendini beğenmiş o lmam. Kızlan hiç azarlamam. G ü zel kızlaırı n e diye a1za rla­ m,a l ı ? Mesela daktorun Necla, eczac ı n ı n H a nda:n, avu katın Şermin . . . Ü çü de güzel, ücü de cioi. l,nsan onun ü c ü n ü de idare edeb i l i r peka l a . Y a Şahika ? lclal M ü rvet? Sevim'e n e demeli? E n çi rkin leri ama, o b i l e bana yüz vermiyor. Yüz verse . . . Y ü z vermelerinden geçtim, yerli yersiz beni Haldun'la

1 94


m u kayese etmeleri olm asa•. Anladık, o güzel, bense ci rki nim. Ne yapayım? Allah her taraftan vurmuş. Bari yumru klarım sıkı olsa d a onlara -kızlar h a ri c tabii-, had leri ni bildirsem . Nerde? Sen de benim g i b i si n kardeşim koca burun?»

değ i l mi

1 7 Ara/tk

« B ı ktım şu H a l d u n 'dan. Her zaman,

her yerde,

her vesileyle o. Herkes ondan, onun g üzellıiği nden bahsed iyo-r. Annem b i le onu benden co k seviyor. Çirkin oluşum hayat ı m ı n tek ıstırabı. Peki ama, n i cin ağabeyim yakışıklı da ben değilim? Ben tıpkı ba b8ima1 benziyoru m. Babamı n beni bu yüzden cok sevdiğini içi nı.

bilm iyor değ i l i m .

Kend isine

benzediğim

H a l d u n ağabeyjm yanıbaşımda , burnumun d i ­ b i n d e olmasa b u k a d a r m u stari p olmayacağım. B i l ­ m e m babam d a : hayatında, daha doğrusu gıençliğ.i n ­ de ben i m g'i bi ç i rki n l i ğ i n i n ıstı �a bı n ı cekm i ş midir? Herhalde çekm iş: ola caktır. Onun icin babam, ben i m şeker babam beni herkesten ç o k d a h a iyi a n l ıyor. Babacığım babacığım , saınai bunları b i r an latabil­ sem , sen herhalde ben i an lar, bana1 hak verird i n . Acı ama gerçek: Ya.rı n evlenmeğe ka i ksa,-n. sevd iğim kızın Ha11dun ağa beyim dolayısıyle benden nefret edeceğ i n e şüphe var mı? Yakışıklı bi r erke­ ğ i n y a n ı ndaki c i rkine kim yüz verir? Daha acısı . karımın b i r g ü n b u ya kışı klı adaıma gönül verme­ yeceğ,i n i sanabilir miyim?ıı Defter b u tempoyla uzay ı p gidiyord u . Süreyya bey gençliğinde aynı ıstırapları çektiği i ci n , oğlunu gayet ıvı anlıyord u . O da sarışın m ü hendis yüzün­ den attnı şeyleri duymam ı ş mıydı? Gözlerinde biri ken yaşları e l i n i n tersiyle

sildi .

Tam bu sırada dışard a acı lan b i r kapı n ı n g ı c ı rtısı. Elindeki d efteri yere atıp kapıdan u s u l l a c ı k b a ktı: ü vey oğlu H a ldun'du. E l i ni yüzünü yıkamak i c i n tu­ valete gidiyord u . H e r a kşam yalniz e l i n i yüzünü değil, al{aklarını

195


da g üzelce yı kar, d işlerini m utlak,a· uzun calardı.

uzun t ı r­

Gene öyle oldu. S o n ra kurulanarak odası n a, dö­ nerken, sotaın ı n öbür başındaki

kardeşinin odasına

gözü if işti: H a l a yatm:amış m ıydı? hatta aya k kap­ üzerinde Maroke n

Mera kla gitti'. Ka rdeşi elbisesi,

l a rıyle karyo lasına u za n m ı ştı. Komed i n i n yarı sı i ç i i m i ş b i r şarap şişesi d u n.l'yordu. kaplı

defteri karyo l a n ı n yanına• düşmüştü.

Eğildi, yerden defteri aldı, komed i n i n

üzerine

koydu. Sonra kapıya gitti . Annesini m i uya n d ı rsay­ Rah.atsız et­ dı acaba? Fa kc.!t yatmış olac:::1 kiard ı . mekten çeki n d i . Geri döndü, ka rdeşıi n i n y a n ı n a gel­ di. I y i ama, bu ş a rap şişesi de ne o luyordu? Hay­ laz arkadaşfenyle s ı k sık açıldığ ı n ı , sigara içtiğ.i n i

mektebi asaraık

kırlara

bi l iyord u . H atta babası n ı n

bütün bu hayfazl ı kl a rı adeta m em n u n l u kla karşı la­ dığ ı n ı n da fa,rk ı ndaydı ama, evde b u işi yapabi leceği tuhafına gitti. Karyolaya ya klaştı.

Kolu ndan

hafif

hafif sars­

mağa başlad ı : « Ka m u ra n , kardeş i m , Kam u ri;�n ! )) Kamuran kımı ldad ı . B i r şeyler m ı rıldandı . Son­ ra « H ı h ! )) diye doğru ldu. Akları kanlanm ış gözleriy­ le ağbeysine peş i n tat l ı , uykudan sıyrı l ı p da keırşı­ sertçe

sın da, o n u görünce hemen asılan yüzüyle, b aktı: «Ne var?)) « E ibisenle filan yatmışsın . . . )) «Sana ne?)) «Böyle yattığ ı n ı

a n nem

görürse. . .

Ü z ü l ü r kar­

deşim >> « H ad i be; git adana, işime karışma! sen i n i oin üzü f ü r, benim icin değ i l ! ))

O

y a l n ız

H e,Jdu n ısra rdan vazgeçerek, odade1n ç ı kt ı . N e d i y e ka rı şmıştı sanki? B e l k i de h a klıydı kardeşi. Odasına geldi. Yatacaktı. Tam Jambay ı söndürürken, kapıdaı Kamura n eli ndeki m a reken kaplı d efteri sal iayarak sord u : «Bu defteri komod i n i n ü st ü ne sen m i koyd un?»

1 96


Haldun suçlu suçlu, « Evet . . . » qed i .

« i çi ndekileri d e o k u d u n mu?» Eti ne iğne d ü rtü lmüş g i b i i rki ldi: «Hayır, o kumadım. Kapağını b i l e açma:e:hm . . . » <<Yalancı. Yalen söyl üyorsun b i r de!ıı «Va l l a h i , açmadım bile Kamuran!» «Sen git d e o m a rtava l l arı . . . » «Annemi n ölü yüzünü öpeyim ki okumap ı m ! ıı Kamura n h ı rsla. « B i r daha benim odama girme!» ded i . Çeki ldi gitti. Haldun d i kildi kaldı. Fena bozu lm uştu. Sanki h ı rsızl ı k yapa rken yakalanmıştı.

Az evvel gözlerin­

den uyku döküldüğü halde, şimdi uykusu kaçmıştı. Karyol a1sına g i receği yerde, geçti iskemieye oturd u . Baş ı n ı ı=.ıvuçları içi ne a l d ı• . Neydi bu çektiğ i ? N e yapsa , n e türlü hareket etse n e babasına, ne d e üvey kardeşi ne yaranam ıyord u . Hatta bi:rinde·, on u n l a eğlenmeğe ka.lkan bi r arkadla,ş.ın ı y u mn.ı klamışt ı . ka rdeşi bunu da biliyord u . Bildiği ha lde . . . l kıisi d e ters ters bakıyor, yerli yersiz haş i n davranıyorlard ı . Niçin böyleydi ler? N e yapıyordu · onlara? Hele babc'JSı! Son gün lerde işi ,adam a k ı l l ı azıtmış. m ı şt ı .

nefretini açıktan açığa· be l l i etmeğe başla­

H e l e i kindi üzerler.i, Komşu kızlaırıyle filan top­ raşıp şakalaşmaya ı başladığı

sı ra l a r

üvey

babası

mutlaka pan j u rl a rı n gerisinde bir gölge g i bi belirir, on l a rı gözetlerd i . Niçin? Ne ya!Pacaklannı mı kont­ rol etmek istiyordu? M a ksadı neydi? Kaç kere bü­ tün bunla,rdan a n nesi n e söz açm a k istemiş son raı caymıştı. Kad ı n cağızın üzü lmesini i stemiyo•rdu . Şur­ d:c-1 ne kalmıştı? Gelecek seneden sonra I stan bul'<\ Ü niversiteye gitmesi gerekecek, birbi rleri nden k u r­ tulaca klard ı . Eğer a n nesi n i üzmekten korkmasa., üvey baba­ s ı n ı n evini de, ekmeğini de çoktan terk ediıp gider­ d i . Fakat a n nesi, zava l l ı annesi üzülecek, dökmekten hal olacaktı.

gözyaşı

Asıl üzüldüğ ü , K a m u ran'ın d u rumuyd u . Her tı r-

19 7


satta, her vesileyle kay ı rdığı, o yokken bile arka­ sın dan edilen alay lara karşı koyduğu halde oğlana bir türlü ya1ra nam ıyordu. «Donjuan» diyorlard ı , « Ke­ oiboynuzu» diyorlard ı , «Ayva suratl i >) diyorlard ı ! I çi­ n i çekti. En iyisi, a n nesi n e y,aivarsa da, babasın ı n I stanbul'da bir yatılı l i seye yollamak fi krine peki demesini sağle1sa. Ama hiç ümidi yo ktu. Ü vey ba­ bası belki de vermezdi yatılı ücretini. Gözlerinin içi g ü ldü. Annesi ısrar ederse verirdi belki de. Kend i n i i stanbul 'daki l i selerden birinde yatı l ı fa rzetti. Ah ne iyi o lu rd u . Arkadaşları geçende, sesinin fevkala de­ liğ inden bahsetmişlerd i . B u n u yalnız onla·rdan işit­ memişti. herkes söyl üyordu. Sesi bütün semtte meş­ diyorlardı. h urd u . l htiyarla,r, «Babana çekmişsin.» «Onun sesi de çok g üzeld i ! » l s�anbul'a giderse b i r taşla I ki k u ş vurmuş o l u rd u . Bir taraftan o k u r, öb ü r ta rafta,n d a ses ve m üzi k k ü ltürünün i lerlemes i n e ga,yret ederdi. «Sen h a l a yatmadın mı evlad ım?» Yüzü derhal g ü ldü ve tatlı laştı: « Derse çalıştım a n neciğim. Yata,caktıml. .. )) «Ne düşünüyorsun?» «Hiç. . . Derslerimi geçiriyordum zih nimden ! » «Yat a rtık, hayd i . » « Peki an neciğim. B e n i öpmeyecek misin?» « Ö pmez o l u r muyum?» Ana' o ğ u l sa rı l ı p yolasına

öpüştüler. Sonr� H a ldun kar·

g i rdi. Annesi arkas ı n ı

bastı.rıp,

lambayı

söndürdü, çıkt ı . Sabahleyin meden evden

babasıyle kardeşi n i nı yüzlerini gör­ erken erken çıktı. 3

Bu sırada Sü reyya bey

oğlunun

karyolasına

oturmuş, sac larını okşayarak onu uyandı rmağa ça­ l ışıyord u . Şımarı k oğla, n n i h ayet gözlerini açtı. Baıbası n ı n b oynuna sarı ldı, y ü z ü n ü yüzüne sürd ü . Sonra birden a k l ı na gelerek, ciddileşti. «Baba be!» 198


« H a ?ıı « Ş u ağbeyim var ya?» « Evet?» « Ca k terbiyesiz!ıı S ü reyya T u nç ehemmiyetle sord u : « N e yaptı gene?» «Ben yatarken adama gJrm i ş, larımı

dolabımı,

kitap­

her şeyimi karıştırmış. Hatı ra defterimi o ku ­

m u ş . Hatıra defteri sahi binden i z i n s i z oku n u r m u ? »

«Oku n maz o ğ l u m . ,. «Terbiyes:izlik değ i l m i ? )) « Ca k . O zaten terbiyesizin biri.

Ne d üşün üyo­

rum biliyor m u su n ? Annen razı olsa d a , onu I sta n­ b u l 'daki bi,r yatılı m ektebe d efetsek!» Kamura n tekrar b aba s ı n ı n boy n u n a

sarı l d ı :

« A h babacığım, n e iyi o l u r! Baba?ıı «Söyle yavrum . . . » « Defteri m i sen de okumuşsun g a l i ba ? » Az evvel, sa h i b i n i n izni o lmada n

h at ı ra

defte­

rı n ı okumaın ı n terbiyesiz l i k olduğunu söylediği i oi n . i n ka r ett i : « N e m ü n asebet yavrum?

Sahibi n i n i z n i olma­

d a n okunur m u ? Ben Haldun muyum?» Kamura n i n a ndı : «Şaka ettim babacığım. Ben d e aynı kanaattar y ı m da . . . Gönderi n gitsi n ! » «Annen razı o l sa . . . » «Annem m i ? Aman siz de. Annerne ne bakı­ yorsunuz? Arkadaşl a rı diyor ki, l stanbul'a git, orda ses sanatkarı ol ursun diyorlar.»

«0

ne d iyor?•

«Can atıyor ama, a nnem . . . , « Demek mektepte d e şarkı söylüyor?ıı «Söylüyor ya.» S üreyya Tunç'un a k l ı n d a n Haldu n 'u n babası geçU. O n u n da sesi çok g üzeldi. Arkadaşları ısrar

199


ettiler mi eli kulağa ata r başlayıverird i . B i r evladın gidiyordu .

ba bası n a bu kadar benzemesi tuhafına Dalmıştı. Kamura n : «Baba!» «Söyle yeıvru m.» « N e düşünüyorsun?ıı « H i c yavrum.» ıd sta n bu l 'a göndereceksiniz « Kabi l olursa .

. .

»

oı:ıu

değ i l

mi?»

O gün Kamura n o ku lda bu havadisi ya�d ı : Ba,.

!Jtam ağbeyimi i sta n b u l 'd a ki li selerden birine yatı l ı olara k gönderecek! A kşe1m üstü okuldan dönerlerken namadı, sord u : «Babam ı n beni mu?»

Haldun

i sta n b u l 'a göndereceği

daya­ doğru

«Doğru.» Ağbeys i n i n sinjrleneceğii ni sanmıştı. öyle olmadf. Gözleri n i n içieri g ü l üyord u . « N e z a m a n söylednıı

Hiç

de

«Saba h l ey i n . » «Annemi n h a beri var m ı ? » «Bilmiyorum.» Haldun'un yüzünden can

sıkı nt·ı s ı n ı n hafif göl-

gesi geçt i . <<Annem i n haberi yoksa neye yara r. . . » « Babam istedikten sonra . . » .

«Evet ama . . . » «Sen karışm a . Babam eder o n u ! »

ne yapar

yapar, razı

H aldun'un gözleri tekrar parladı : « Eder değ i l m i ? Edeceğim dedi m i ? » « Dedi . S e n a n n ern e h i ç b i r ş ey açma. ku raırım ben. Nasıl?»

Babamı

Haldun ka,rdeşi n,in boryn u na• s.arı ldı: « Co k iyi olur Kamura n . l stanbul'a bir gidersem . . Ama, b a k , akşam ka.lbimi k ı rd ı n b e n i m . . . » «Niçin?» « Hatı ra defterin i okuduğumu sandı n., «Okumad ı n m ı yani?»

200


«Bak, şu iki gözlerim ö n ü me a ksın ki okuma­ dım!» « N e bileyim ben . O k u d u n sanmıştı m . » « B2\Ş kasına ait yazı lar. saıh ibinin izni o l m a d a n okunur m u ? » « N eyse. . . Deme ls i sta nbul'a can atıyorsun?» « N e söyl üyorsu n be i l erletirim, hem d e . . . »

Kamuran? Hem

ses i m i

« M eıel:ıra gıidersin değil mi?»

«Tabii.» O g ü nden sonra H a l d u n'laı Kamura n arası nda, başta M elek hanım o l m a k ü zere, herkesi şaşırta n , yadırgatan bir eıh bapl ı k başlad ı . Okula birl i kt e gidip gel iyor, S ü reyya beyin h us u sisiyle bi rl i kt e geziyor, ten h e, larda ağız ağ ıza vererek gizli gizli konuşuyor­ lard ı . H erkes hayretler içindeyd i . Hiç kimse b u n a bir mana veremityor, ama bu a n i değiş·işin m üthiş merak ediyorlaırd ı .

sebebini

Aynı mera k S ü reyya T u n ç ' u da sarm ıştı. İ şin esas ı n ı Kam u ra n 'dan öğrenince, merakı g eçti. Y ı l­ lar y ı l ı yepmadığı biır şey yaptı: I ki o ğ l u n u h u s u si­ sine a lıp

küçük bir tu ra ç ı ktı. Yolda üvey baba1y l a o ğ u l a n l a ştılar. l stan bul'a g i t m e i ş i n i gene H a l d u n h a l ledecekti. N e S ü reyya Tunç, ne d e Kamura n işe karışme>Nacakleır. H a l d u n a n n esini razı edecek. O kad a r ki, kadın gelip kocası na mesafeyi a,eacak,

o

da zorla razı olaca ktı. Artı k H e l d u n ' u n neşesine son yo ktu . Annesi rııf ne yapıp yapıp reızı edeceğinden e m i n , okula gidip geliyor, fırsat ko llaıyadursu n , bu fırsat kendifiği nden zuhur etti: H a l d un'u n l stanbul'a yollanacağı havadisi okul­ dan

öğren c i ler vasıtasıyle

evlere yayı lmıştı.

firlikte M elek hanıma o kadaır çok sord u la r ki,

M isa­

o

d�

şaşt ı . Böyle bir şeyden heberi yoktu. Ama sesi ma­ dem ki g üzelmiş, o n u n için bir çeşit J stikba l olacak­ m ı s . mesele yoktu. Bir zamanlar babası istediği ha lde şiddetle ltirez etmişti. Acaba şıi mdl açsa, n e derdi adgm? Sonra oğlu . . . _ I stiyor m uydu baıkalım g erçekten?

201


Haldun'un

h i ç bir

şeyden

haberi yokm u ş

gi ­

bi bir gece saçları n ı a kşam ağa başlad ı . H a l d u n a n ­ nesi n i n g e n e b i r şeyden ba;hsetmek için zem i n h a ­ z ı rladığını sezerek sord u : «Hayrola anne?» «Hiç yavru m . . . » «Hiç

değil, d i l i n i n altında bir şey va r!»

Oğlunu d i k katle, uzun uzun süzd ü kten sonra, « Orta l ı kta, çalkanan sözleri işittin tabii?»

ded i .

«Hangi sözleri ? ıt <d stanbul'a g i d iyormuşsun ya?» Haldun şaş m ı ş göründ ü : «Yo k canım? S.a h i m i ? H a n i o g ü n l er . . . » M elek hanım , «Hani o

g ü nler m i ? Göndersek

g id e rsi n de-

mek?» dedi. Annesi n i n boyn u n a sarı l d ı . «G iderim ama,

bir t e k üzüntüm olur!ıı

« N edir?• «Sen. Seni bırakmak üzüntüsü a nneciğim!» «Can ı m eviadım benim . . » Ana oğul sarı l ı p uzun uzun öpüştü l er. .

M e l ek h a n ı m iyice yumu şam ıştı . H e l e H a l d u n 'u n da içten a rzuladığına kani o l u n ca , mesele kalmam ıştı. «Mademki l stl kba l i n l e i lg i si var. ben sen i n m u ­ vakk2!t ayrı l ı kiarına tahammüle çalışırı m yavruml Ş i mdJ bütün mesele babanda .

Onu �razı

edersek,

m esele yok!» Haldun, içten Içe g ü lerek, «Siz istedikten sonra babam da razı olur anne­ ciğim

. .

. » dedi .

Melek ha nım bütün gün zih nen meşg u l oldu. N eresinden başlasa d a

bu

maseleyle

kocas ı n ı n iti­

razını değ i l , a�laylı t el m i h le rl n i bertaraf etse? Akşam yemeğinden sonra, çoc u kl a r çeki l d i ler. H i zmetçi

sofrayı

g etirm işti. S ü reyya

bey

bi

kaldı rmı ş,

b i rçok

gene g azetesi n e gömülmüştü.

akşam

oda larına, kahvelerini old u ğ u

gl­

Melek h a n ı m bir

kenarda bu m eselevi kendi kendine ölçüp biçerek kocasına bakıyor, fırsat kolluyordu.

202


S ü reyya beyse, her şeyin farkı nd�yd ı . I ki oğlu, in kişaf etmekte ol.a n d u ru m u baba l a rına e n ince te­

ferruatı n a

kad a r

a n latmışlard ı .

Karıs ı n ı n

meseleyi

!<endisine apma•k üzere olduğunu da b i l iyord u . E l i n ­ d e k i gazete n i n

ken a n ndan

baktı: Karısı

d udağ ı n ı

d üşü neeli d üşüneeli kem i rerek ölçüp bicıiyord u . Ufak b i r fırsat z u h u ru nda da h e m e n açacağı mey­ da ndaydı . Gazetesini bir kenara, attı. G özlüğünü çı­ Kard ı . Altı n kaplama taba kasından bir sigara a l ı p yaktıkt.a n son ra,, karı sına gözierinJ ka l d ı rdt. S o n de­ rece samimi, « E . . . Anlat ba kalım . . . » dedi.

Melek hanım sanki uykudan uyandı. cNe a n latayım?» «Yok mu a n latac8!k bir şeyin?» Sdylese m iydi aıc.a ba? Süreyya bey, «Oğlunun sesi d i llere destan . . . » dedi . « Hatı rlar· s ı n ya, babası gi b i ! » M e l e k h an ı m ı n

ici nden

m ü h endis Vedat geçti.

Az kalsın gözleri yaşaracaktı. Kendini tuttu. « Bi r evlat babasına bu kadar benzer yani. Onun sesi de d i l lere destandı . . » .

M elek hanım taşı gediğine koymanm tam sırası olduğuna kani, « Evet.» ded i . « Güzel sesi var ama . . . » «Am aı? » «Burada

kalırsa ziyan olaca·k!»

Süreyya Tunç da taşın ged i ğ i ne kanma zaıma· n ı n ı n geldi ğ i n e kan,i ydi . « N e yapalım o halde?» diye eşefecHı. cBf lmem ki?» <<Hocaı m ı tuta l ım?» « B u rada Iyi hoca l a r yoktur ki . . . » « Peki?» ıd stanbul'da v.ar. Ora;ya d a sen razı olmazsı n . Ben seni mem n u n etmek Icin hiç bi r feda ka rl ı ktan kaçınmam. Söyle, bulsun Iyi b i r hoca. Masrafı ney­ se . . . » Melek h a n ı m başını Iki yana salladı: «Burada. Iyi hoca yok. I sters en i z . . . »

203


« Evet?»

<ı i sta n bu l 'a yollayalım. Tabii siz n�zı o l u rsanız!l'l S ü reyya Tunç birdenbire rıza gösterm en i n uygun d üşmeyeceği n i bildiği icin, << Oğlunla sen i n bi leceğ i n iş . . . » dedi. « i ster ho­ Görüş, ca tuta lım b u rada ders a l s ı n , ister gitsi n . kon u ş, a n laiŞ. Bana neticeyi bildir. Dedim ya, ben masraftan kacmam. Yeter ki sen i n gönlün o l s u n ! » Kalkt ı . Elini yüzünü y ı kamak üzere lavaboya g it­ tL Melek h a n ı m arka·sından uzun uzun baktı. Kocq­ sı lavabod a n dönünceye kadar ölçtü, bictl. Ada m ı n samimiliğine şüphesi yoktu . H atta çok da fedakar buld u . Bu s u retle ken d i nden baş ka1 hepsi mem n u n olm u:; olacaklardı. H atıra d efterini o k u d u ktan son­ ra K a m u ra n ' ı n ıstırapia n n a d a üzülmeğe başlamıştı. H a ld u n ' u n od asına, gitti, m ü jdeyi verd i : KBaba n ı n gönlünü yaptım yavru m ! » Hcı,ld u n yerinden h eyeca n la· fırladı: « G idiyor m uyum?» « G i d iyorsun 'yavrum ! » «Gidiyorum h a ? » Haldun az daha c ı l d ı racc>ıktı. Annesi n i n boynu­ na san ldı, yana klan n ı öptü öptü . . .

4

Oğ l u n u n

l sta n b u l 'a gidişine Melek

hanım

çok

a ğ ladı, çok üzüldü ama, a i le n i n dirlik, d üzeni icin b u lazımdı. Koca sı n ı n dediği g i bi , bu rad aki de evlattı. Bir anne olarak b u rada1k i n i d e öteki kadar d üşün­ me·k zoru nda,y d ı . · Sonra . kaldırı l ı p atılmamıştı ya. I stanbul'un en büy ü k liselerinden b i ri n e yatılı veri lmişti . Seve seve gitmiş,

zorlaı yol lan mamıştı. O n u n ıic i n

d a h a fazla

�ğ layıp üzülü necek biır şey yoktu. öte yandan K a m u ra n sevine Içi n deyd i . Ya k ı n arkadaşları n a , « O n u ben defettirdim. B i r n u m a ra çe­ vi rdim, soluğu I stanbul'da aldı!» d iye ö ğ ü nmüştü. Babası d a g üya, « B i r değ i l , beş, on, yüz Haldun �eda olsun seni n kesip attı ğ ı n tırnağa yavrum!»

204


demiş l(i, bu söz pek de 'yan l ı ş değildi. Öy l e, yahut böyle . . . ö nemli ola n , K a m u ra n umduğu nu bulama­ m ı ştı. Haldun giderse, etrafın alayları n d a n kurtula· cağını sa,n mıştı. N erede? H a l d u n ' u defeWrd i m , sözü aiZ zamanda büyüye büyüye koskocaman bi r çığ ol m uştu . i lle kızlar, b u rn u n d a n geti riyorlardı : (( Kıs­ kanç. Fena i n san !»

Okuila a rası açı ldı. Okul dışında t�nıştığ:ı i şsiz g üçsüz arkadaşlar çok daha anteresan gel iyoırd u . B o l para h a rcadığı için etrafında topla nıy01r, aş ı rı önem verir gprü nüyorlard ı . Bütün g ü n , gelsin tavla,

iskarnbil bilardO!.

Bol

bol sı gar� tellendi riliyor, ş �ra p içi J i p kızla�a ka,d ı n ­ l a ra sarkmtı l ı k ed i l iyord u . Jlle Kamu ra11.

dığı

ka d ı n y a h u t kız, hatta ç i rkin

H e r ta kıl­

kad ı n l a r,

kızlar

bile fena h a lde tersliyorlard ı . O bunu b i r çeşit i ltifat s�wıyordu. Ç ü n k ü serseri a rkadaşlarından böyle öğ­ renmişti: (( Kesk i n zam p,a,raya kad ı n iann küfürü en büyü k i ltifattı r! » Babası bütün b u nl a rdan habersiz, fakat oğ l u n u n okuld a n kaçt ığ ı ıı ı , b i rtakım a rkadaşlarla gezip eğlen­ d,i ğ i n i , su gibi para h a rcad ı ğ ı n ı b i liyord u . Sağdan soldan i kazlaır eksik olm uyarsa da, ·a l d ı rmıyord u . Mektepten ka�ıyorsa ne. ol uyordu? Kı;wmasa da s ı n ı f ı n ı m u ntaza m a n geçse, liseyi . a rkasından h u ku k u y a h u t b i r başka sı n ı bitirse ne olacaktı? Kendisi okumamış, y ü ksek tahsil yapma­ mış, hatta l i seyi bile bitirmemiş de ne olmuştu? Aç m ıydı? Sürü n üyor m uydu? Ne açt ı ,

ne de s ü rü n ü­

yord u . Vaktiyle, tıpkı oğlu gibi, o zamanki ismiyle S u lta ni'ye üç gün gitse, beş gün gitmez, sınıfta ka l ı r, b a basına tezkereler ge lir, hatta h a m sotu ba­ bası n d a n kıya,s ıya. d ay a k yerdi . O da oğ l u g i bi mek­ tep h ayat ı n ı sevem em işti. Me·kteıp d ışındaki haylaz arkadaş ları, o n ların kuman, sigarcıs ı , avareliği d a1ha cı:-.zi p gelmişti . Sü reyya Tunç'a göre m ektepte b�u n a vakit ge­ çi rmeğe lüzum yokt u . Mektep, sermayesi olmayan aciz i nsa,n l a ra· m a h su s b i·r çeşit ((kolay ekmek fab­ ri kası» i d i . Oraya gidenler, kabiliyetsiz, m ü cadele­ den yoksun i nsen l a rd ı . Ha lbuki kendisi i l i kleri n e ka-

205


dlar m ü cadeleciyd i . O ğ l u n u n da tıpkı kendi flıibi olma­ sını i stiyor, bunun icin d e mektepten kopmasını temenni ediyord u . Ha:Yata ne kad a r erken atı l ı rsa, haya,tın mantığını o kadar erken öğreni rdi . l nsaınla­

ra: lazım olan d a buyd u : Bir m ücadeleden ibaret olan hayatın mantı ğ ı n ı bellemek! Yani , bu m ücadelen i n gerekli s i l a h larıyle sil a h l a nmaık!

Lise m üdüründen b i r m ektup ı:��td ı . Okudu. Yırt­ tı attı. I kinci, derken üçüncü mektu plar... On ları d a yı rt ı p a t t ı . Fakat dördüncü m ektupta. öfkeden kudu­ raca k hale geld i . Elinde mektup, b ü rosunda h ı rslı h ı rslı dolaşıyor, gidip gitmemek arasında bocaj ı­ yord u . G itrneğe karar verdi. Lise m üdürü, b u ru n dan sıkma

kelebek gözlü k .

l a civert papiyonu, tepe sacları adama kıllı dökülmüş i ri başıyle ma sası n da azametli azametli otu ruyordu, Sü reyya

Tunç

ke1pıyı

usulen

vurup da m ud ü rü o

vaziyette görünce, büsbütün içerledi. Ayda pek pek i ki , üçyüz l i ra arasında bir para kaz�nabilen « kı l kuy­ ru k» u n , kendi g i bi ayda b i rkaç b i n e para demeyen b i ri n i ayağ ı n a kadar geti rmesi o l u r sayg ısızl ı k de• g i l d i . ü stel i k a ld ı rd ı ğ ı da yo ktu. Ö n ü ndeki kağıtlara bıaışını eğmiş, ba kmıyordu bile. Koltuğa kendi n i bıraktı, altın kaplama siga,ra tabakası n ı c ı ka1rd ı , bir sigara yaktı. M üdür, kelebek gözlüğünün üstünden baktı ni­ h ayet. Adam bacak baıcak ü stüne atmış, sigarası­ n ı yakmıştı bi·le. Peki a m a , kimdl? Neciydi? N e ,için gelmişti? «Efend im?» dedi . Süreyya Tu nç kücüm seyerek, «Talebelerin i ze de b u türlü h areket etmeleri n i m i öğretiyorsunuz m üd ü r bey?ıı dedi. M üdür şaşı:rdı: « i h ata edemedim ... ıı <d hata. ederneyecek bir şey yok. Bir m isaf i r gel i nce böyle mi davra n ı l ı r? ıı B ü ro krat müdür, y u m ru k yemişeesine sarsıldı: «Ne demek istedi ğ i nizi iyice i hata edemed i m . » «Yanı nıza bi r m isafir gelirse n e t ü r l ü

h areket


edileceğ i n i bi lmez değ i lsiniz herhalde. Hem davet edersiniz, hem de bir takım ıvır zıvırla meşg u l ola­ reık m i safirinizi manen tesiri nizin altına almaık istersi­ niz . . . » M ü d ü r, kelebek gözlüğ ü n ü çı kard ı . Gözleri n i k ı rpıştırarak b a kti: «Ne için teşrif

etmiştiniz?ıı

«Bi lmem?» «Tuhaf!» «Dah� tuhafı, ne yorum . . . »

icin

çağı rı ldığımı

bile

bilmi­

M ü d ü r yum uşadı . Çabucak a,nla,ştı la r. Ama içer­ lemişti. Oğlu ha kkı nda kaç va kittir ed i ndiği ıi ntiba­ l e rı , bu sene sınıfı geçmek şöyle d u rsun, imtihan­ l a ra bi le g i rm e

ha kkı n ı kalyootmek üzere olduğunu

önemle belirtti. S ü reyya Tunç m ü d ü rü alayla.

d i n ledi kten

son-

ra�

u Demek,ıı ded i , « i mtihan lara g i rme hakkını kaybedecek ha?»

da

« M a a l esef öyle.»

<< i mti hanl ara1 g i rmezse ne olur?ıı « S ı n ıfta

kalı r.«

«Sınıfla kaJırsa?» Müdür

hala saf,

«G elecek sene aynı sınıfa devam etmek zorun­ d a ka l ı r . . » d ed i . .

« B u yüzden kıyamet filan kOpBir m ı dersiniz?» M ü d ü r k u l a k memelerine kad!a,r bir istekoz g i bi kızard ı . -..._ ..-

« Kopmaz beyefend i , « Evet ?» «Haya�a

bir

kopmaz ama . . . »

sene geç atı lır!»

«Tek mahzur b u m u ? ıı << Değ i l ş ü phesiz.

Mektep dışında, başıboş,

uy­

gunsu z arkadaşlardaın kötü h uyLa r kapabilir!ıı « M esela?» « M eselaa . . . .i ckiye a l ı şır. kumara a1lışı r, kötü ka' d ı n lara alışır . . . » « B ütün b u n ları yatPmazsa, yani ne içki i ce r,

207

ne


kumar oynar. ne de kötü k'ad ı n laraı a l ı şmazsa, b i r ·i ki b i n s e n e y a ş a r m ı dersi n i z?» M üdürün tepesi attı n i hayet, «Yanlış kapı çalm ışım beyefendf . . . » dedi. «Afte� dersi niz ... » Sü reyya Tunç kalktı: « U m 21rım ki mektu pların ızla beni

bi r daha. ra­

h a,tsız etmezsin.iz . . ıı .

·

« E m i n olapi li rsi n i z beyefendi. .. ıı Küsta h adamı u n uttu . Fakat S ü reyya Tunç son b i r y u m ru k atmış o l m a k icin, kapıda d u rd u : «Sizin koca bi r a:v c.a.lışıp devletten aldığ ı n ı z parayı , d a h a şimd iden o ğ l u m a cep h a rclığı ola ra k veriyorum m ü d ü r bey!ıı Ç ı kt ı . M ü d ü rle tıyle a n l attı. K a m u ra n

konuşt u kl a rı n ı

akşam

oğluna tafsila­

kah kahalarl a g ü lerek baba s ı n ı n boy-

n u n a sa rıld ı . « Demek istakoz gi b i kızardı ha?» Odaya, Melek hanım g i rdr. «Ne o? Dem i nden beri baba oğul keklik gibi şakıyıp d u ruyors u n u z . . . .N eye g ül üyorsunuz?ıı Ne baba, ne de oğul tek ke lime söylemedr le•r.

niçin g ü ldükl eri n e dai r

Melek hanım bi r pa rça da bu yüzden içerliyor­ d u Kamura n 'a. Babasına kend inden çok y a k ı n di­ ye. Gerçi o d a Ha11dun gibi öz evladıydı ama, niçin babası n ı n sakalı a ltına b u kad'�r ço k g i riyord u . B u y üzden o n l a ra s ı k s ı k icerliyor, b a ş ı n ı a l ı p a l ı p komşu lara g idiyord u . Komşuları i ç i n d e en çok sevdi ği biti ş i k köş k ü n fabri ka�ör s a h i pleri yd i , N ar d iır beyler. . . Efkarını dağıtmak içih N ad i r beylere geçti. N a d i r bey i n h a nı m ı n ı terasta buldu. Y ü z m u m ­ l u ğ u n altında be)yaz hasır Isk e mies i n e otu rm uş, yu­ m u şak t i rşe renkli bir y ü nden kaza k örüyord u . Za'­ m a n zcını a n dertleştiği bitişi k komşus u n u çok sevinerek yeri nden kalktı·.

görünce

« B uy u ru n Melek h a n ı m , buyurun komşum . . . » Melek hanım g ü l d ü :

208


<< Buyurd u k bak.a,l ı m .

n e i kram edeceksi n . . . »

«i kra m m ı ? N e istersen . . . ))

«S ağ o l , eks i k o l m a . . .» « B i rer sütlü ka kao icer m iyiz?)) « i ceriz am a ,

ne . . . »

ne o? Efkarl ı görü nüyorsu n ge­

bigudelerle

Sacları

çekti:

« Sorma. Dur de . . . ))

zarifçe toplu kaıd ı n içini

k a k ao l arımı z ı

get i reyim

pişirip

E l i nd e tuttuğu gen e kız fotoğraf ı n ı uzat tı : «Sen şuna b a ka d u r. . . ))

Melek h a n ı m fotoğrafı a ld ı . B i l h a ssaı gözleri h a­ ri k u la d e, za,rif bir gene kızd ı . Bakışından sa f l ı k, b i ­ raz cocukluk a kıyorsa da, gercekten güzel d i . E l i n ­ b i r­ d e o l m ayarak H a l d u n ' u n u hatırla,d ı . Haıld u n ' l a b i rleri ne n e yakı şırl a rd ı y a ! len

Az son ra i ki koca f i n c a n s ü t l ü kakaoy l a gekomşusun a sord u : « K i m b u? » «Ye ğe n i m . »

«Allah bağışlaıS ı n . bebek g i bP . . . )) Ka rş ı l ı k i ı

oturdular.

Hanım

tekrardan

ö rgüsü ­

n ü a ld ı : « K en d i n i

gö rsen y a ? » « Evladım . . . Ağız kutu g i b i , kaşlar, burun . . . A l l a h

t a l i h i n i yaver k ı ls ı n b a r i . . . Okuyor m u ? » << Okuyordu, caıl ışmaya mecbu r o l d u . Şimdi d o k-

torla r tebd i l h ava etm işler.

Yakınd�

b u raya geli-

yor!»

Melek h a n ı m fotoğrafa tekraır baktı: <<Y a a . .

Demek b u raya: g eliyor?

«Ra hmetli

abi m i n b i ricik

d ecek yeri y o k ki . . . ))

ema,rıeti . . .

Ba�ka g i ­

«Annes i ? » «Annes'i kocaya va•rdı. Ço k cefa keş bi ·r kızd ı r i stanbul'd a ba1n ka l a rd a n b i risinde m em u rd u r. B i ­

z i m k i ç o k ı sra r etti, buraya gelsin , fabri ka m u h a

209


sebes i nde ça lışsın diye, gelmed i . Çok haysiyetli kız­ d ı r. B i lmem, ben çok severi m . » «All a h bağ ışlasın!. . . » «Senin ki nden ne h a ber?» Melek h a n ı m fotoğrafı masa n ı n üzeri n e bıraıkıp. geçti

ko ltuklard a n birisine oturdu.

Ne zaman Hal­

d u n ' u n l�fı o l s a gözleri d a l a r, oğlunu G e n e öyle o l d u . M ı rı ld a n d ı : « M e ktuplarına

bE!ikı l ı rsa

ra hatmış

hayallerd i .

çok . . . »

Gerçekten de raıhatt ı . Liseye a d ı m ı n ı atışı ndan itibaren, kend ini herkese sevd i rm işti . H e l e m ü kem­ mel voleybol oyn ad ı ğ ı d a a n la ş ı l ı n c a , o n a karşı gös� ter.i len ilgi b ü sbütün artm ıştı. Sonraları, çaılışkartl ığı , üstü n lü ğ ü n e eklendi oluverd i .

güzel sesi de spord a k i

ve H al d u n

lisen i n

gözbebeğ i

Yağmurf u g ü n l erde lisen i n sigara d u m a n ı y ü k­

lü kant i ni n d e topl a n ı l ı r, Haıldun'un etrafı alınıverir­

d i . H ad u n h i ç nıaz!a nmadan eli ku l ağ a at�r. ya a�a­ tu rka nefis bir parça, yahut da a l af ra n g � b i r şey­ lerle arkadeş ları n a u n utu lmaz a n l a r yaşıaıtırd ı . Öğ­ retmenler bile .. Böyle bas ı k , kasvetli

hava l a rd a öğ­

retmen ler odasında can sıkıntısı içi nde p i n eklemek­ tense, ka,ntine gidip, öğrencilerin a rasın� katı lmayı çok daha eğlenceli

b u l u r.

kantinin sigara d u m a n ı

yüklü havasına b i l e a11dırış etmezlerd i .

i steseler, b u

d u m a n !cyın sebebini peka l a d a so,ra r, sigara içen­ leri yakal,ay ı p ida reye teslim edebili rferdi h a l b u k i . Etmezferdi.

Haldun'un

h a rikulade

sesi,

öğret­

menlerdeki «disiplinı> i eritiveri rdi. i l k zaman le1r cuma rtesi paydosfarında o da a r­ kadeşları g i b i çı kıyor, s i n emaya, y a hut stadyurf!a futbol maçına

gidiyor.

a kşam

d a okula

dönüyor­

du. Evci ç ı km a k isterdi a m a, geceyi geçirecek kim­ sesi yoktu ıstanbul'da. Sonra lan iş değişti. Ayn ı s ı n ıtta, yarl\'an a otur­ dukle-ın Sedat. hafta tati l i n i kendi apartman le1rında geçirmesini teklif etti. H a l d u n şiddetle çeki n d i . Kimseyi rahatsız etmek istem ezdi . Babası, a n nesi k i m bi l i r ne derler, nası l ayıpfarl a rd ı .

210


Seda� tem i n ett i : «Sen i asıl isteyen baba m ! »

5

G ercekten de,

Sedat'ın o kadar öğdüğ ü H a l ­

d u n 'u p e k m erqk eden, Sedat'ı n babasıyd ı . Tahsi l i n i Avrupa 'da yapmış. g üzel seınatlara mera klı Servet bey, bi lhassa güz'el sese merakl·ı, ke­ yif e h l i bir i nsandfı. Oğ l u n u n bu kad a r m ethettiği bir delikanlıyle tanışmak, şayet söylendiği g i biyse. gereken

her türlü yard ı m ı

yapmak istemişti.

Ertesi hafta Hald u n da öteki yatı l ı arkadaşları g i bi , evci

ç ı ktı. S ed,at'la bi rl i kte MSjCk;a'daki apa·rt­

mana geld i l er. Haldun öy le b i r karşı lanış karşı landı ki. derh a l endişeleri nden sıyrı l d ı . Hele Servet be­ yin espri dolu ko nuşmaları, Ha•ldu n 'u bu a i leye he­ men ı sı nd ı rd ı . Sedat'ın a n nesi d e babası ke,dar şa,ka c ı , şakacı olduğu kadar da iyi bi r ev h a n ı m ıy d ı . Çifte çifte h.izmetc i l er olduğu halde, m utfakta bizzat meşg u l m i safi ri n i ağı rl,a ma ktarı o luyor, yaptığı yemeklerle 2:yrı bir zevk duyuyord u . Geç vakte kad a r yeni l­ d i , Servet beyi n

h ususi su rette

Avrupa'dan geti rt­

tiği nefis köp ü k l ü şarap bol bol içi ldi. Haldu n ' u n za­ ten ren k l i yanakları . köp ü k l ü şeı ra bın da tesiriyle büsbütün pence pence o l d u , tatlı mavi gözleri bu ­ ğulandı. Servet bey lacivert papiyon u n u d üzelterek, « H a l d u n bey,» ded i . « G erçekten d e Sede,t ' ı n an­ lattığı kadar tatlıymışsı nız! Şimdi gelelim ses bah­ si ne ... Bakın ben b i raz, g üzel sesi anl8jrım . i mti h a n olm.ak ister m i siniz?» Haldun derhal « H ay h a y. . . »

razı

oldu:

«0 h aılde b i r şey söyleyin bize.)) « N e em rediyors un u z? » Servet bey düşündü, düşü n d ü . . . Genelerin ala-

211


turkadan çok alafra ngayla uğraşt ı klarını, h a:tta alaf­ rangayı alaturkcwa tercih etti kleri n i biliyord u . «Tabii a latur�a bi l iyorsunuzd u r. . . » dedi. « Mesela . . . >> Haldun d üzeltti: «Ait>ıturka. a lafranga,. . . N as ı l i sterseniz!» «Alaturka mı? Mesela Zekai Dede'den bir şeyler isterim?» « Em redersiniz. Bir h üzzam şarkı n ası l?» « Fe n a d eğ i l . Hangisi?» «Mese l a : Ey hüsnü cemal, aleme sen darb/ me­ se/sin!))

Servet bey, umduğundan r ı n heyeca n ıy l e.

çok şey bulmuşla­

« Brava,» ded i . « B rava deli ka n l ı ! » H a ld u n tatlı sesiyle başla,d ı . Köpü k l ü şı21rab ı n tesi riyle d a h a i lahi bir h a l a l a n sesi, klasi k tablo­ larla dolu apartım a n ı n y ağ l ı boya zarif duva rların ­ da ola.nc2. haşmetiyle a kis·ler yapmay a başlayın ­ ca. mutfa kta h izmetçiler bile işleri n i bıra k ı p k,a pı­ ya çı ktılar. Şa rkının sonunda Servet bey, altın madeni bul­ muşları n heyecan ıyle. «Yaş,a. var o l bi d iy e bağ ı rd ı . <<Şimdi d e bir kar­ cığar şark ı . . >> « Em redersiniz. Leon Hancıyan'dan b i r ş ey ister misin iz?» « H ang.isi?» Hcıldun düşündü düşünd ü : « M esela ,>> d ed i , «Bilmem ki safa. neş'e b u örn ­ .

rün neresinde.!>

« G üzel. G üzel amaı Bu makamda başka nel e r b i l iyorsu n uz?» «Ne em rederseniz . . . » «Ya! Demek bu kad a r tereddütsüz?» «. . . . . . . . . . . . . . . . . .» «0 ha lde, Şerif lçli'den b i r şey okuy u n ! » <! Mest oldu

iv:

gönül gözlerini

gördüğüm akşam . . .

mi?» « H ayı r! iki de turnam ge/ir'i söyle!»

212


Haldun

ter içinde

kalmıştı.

Sedat'ın an nesi araya g i rd i : « Kati a.rt ı k Ser\t et. ,Vfa zık

Şarkı n ı n d eğ i l

mi

son unda çocuğa?

Bak nasıl terled i ! » H a l d u n teri n i silerken, «Ne beis ver efen dim?» d ed i . «Başka bir şey emrediyor musunuz?» Servet bey i nce

çerceveli gözlüğ ü n ü çı karıp,

camlarını hohlad ı . Beyaz si lerken :

i pek mendiliyle ağır a ğ ı r

« Evet, kat i . . . ıı d iye söylendi'. « B e n tahsi l i m i Avru pa'da yaptı m . Garp musi kisi n i , bil hassa garp musikisinin büyük ü statiarı n ı da çok severim ama, ne

o l u rsa o lsun Şarklı tarafım ağır basıyor. Ç ü n ­

kü, damarlarımda a k a n ka n ı n i ç i n d e Dede Efen­ d i ler, Rahmi Beyler, Zekai Dedeler filan va:r. Ne o l u r­ sa o ls u n , bu s i l i n miyor. Çeşni olarak G a rp musi­ kisi, ama, kend i ben liğimizin, aslımızın, kökümüzün ve m i l li va rl ı ğ ı m ı z ı n , da ha doğru s u , timizin . . . ıı

t.arihi

haıŞme­

Sarhoş olmuştu . K.a rısı yanına gitti . Servet be­ y i n sarhoşluğu çok fenaydı. Kolay kolay olm azdı . Sarhoş olması icin coşması, h a l a şiddet l e bağlı bu­ l u n d u ğ u meızisini haltırlaması

lazımdr.

Annesi tar�fından mensup olduğu sarayı hatır­ Iarnıştı ş u anda! Ba.ş ı n ı , masaya çaprazlama koy­ duğu koi iSJrı n ı n üzerine i n d i rd i . Çeyrek saat böylece !<,aldıktan sön ra!. kend ine ge·l d i . Ö z ü r d i led i . S o n ra,

«Evet,ıı dedi. « Bizim kendi musikimiz ... Bir çok gençlere bakıyoru m . Bugi bugi, M a m bo fi l a n . Evet. o da lazım ama, asıl lazım olan bizim kendi sesi­ m iz. M i lli varlı ğ ı m ı zı 'yapan bu sestir! B u ses . ıı .

Kapının zili

deli deli calmaya

.

başiadı .

Servet bey, « Deli geldi gene!» dedi'. Hizmetçiler, arkalarından h a n ı mefendiyle Sedat

koştular. Az sonra gıcırdayan bir ses kalabalığı hat­ l i nde, Sedafm büyük bir tüccarla evli abiası salona g i rd i : i ri simsiyah gözler, haıfifce esmer, kişm h'i ten , uzun boy, i ncecik bel, zarif bacaklar. . . .

213


« B ı ktım b ı ktım bu adamın N e ol ursunuz ayırın

elinden

ba ba.c ı ğ ı m .

beni bundan!»

Servet bey kolları n ı

açmıştı. H a nda;n

h eyeca,n­

la koştu. Beş. altı yaşı ndaykan olduğ u g i b i , kend i n i babas ı n ı n kucağına att ı . Baba k ı z sarmaş d o l a ş ol­ d u l �r. Sonra babası n ı n «Babacığım?»

dizine

otu rdu :

« E m ret kızı m ! » <:Beni eıy ı r b u adamd a n ! » « N için yavrum?ıı « B i l mem . Sevmiyorum . . . » Annesi araya g i rd i : «B u l d u kça bunuJYorsun Handan. Ada m ı n e l i n e kadar eiçı kı. Sana vizon bile ald ı ! » H a nd,an babas ı n ı n kucağından h ı rsla ka l kt ı :

«Vizonu başında parcal a n sı n anne! S e n de mi aışkı vizonla filan karıştırıyorsun? Sevm iyoru m . se­ vemiyoru m . . . A... Kim bu g üzel cocuk? N için beni tanıştırmıyorsunuz onu n la? » Kafa sından kocası, vizon, a n nesi , babası, apa rt­ rnan her şey silinivermişt i . Y ı l l a r yı lı rüyalarına gi­ ren « E rkek » . karşısındaydı . Elini uzattı.

Sedat o n l a rı birbirlerine tan ıştı rır­

kan, Servet bey kah kahcwı atmıştı: «Gördün m ü h a n ı m . . Kız nasıl · i spat ed iyor ben i m kızım olduğ u n u ! » « N e demek o?ıı «Ağzının tad ı n ı biliyor!» «Aşkolsu n . Ben ağzı m ı n tadını bil mez miyim?» Bu sefer hepsi kahkaha la!rı n ı bastı l a r. H a l d u n kulark memelerine kad2!r kıpkırmızı

kesi ldi.

Fakat kuvvetli erkek eli, h a l a Handan'ın yumu­ şecı k avuçları dan b ı ra kmad ı .

a.rasındayd�. Uzun kirp i k l i

Cekrnek isted i . Han­ i ri gözler-i haziS( yu­

m u l m u ştu : Ne güzel çoc u ktu! Sarı kıvır

kıvı r saç­

l,a:rı. mavi gözler, d u ru beyaıı ten, boy, pos,

omuzlar... Zarif l a civert kostümü içinde, pençe pence kızarmış 'yanaklar . . .

jg\eniş

ş a raptan

« H aydi kızi m . Pek d:ald ı n . Sofraya gelseneıı ! Tatlı bir rüyadan uyanır gibi, babasına dönd ü : « D a l mamak kab i l m i babacığım?ıı

214


Handan masaya yaklaştı . H .a l d u n ' u n i kram et­ tiği iskem ieye otururken, detikanlıya kendinden ge­ cercesin e baktı: «Cok mersi .» «Ri ca: ederi m ... >> Servet bey e l c ı rptı : « Kızlaaarı .. Küçük hanıma tabak, cata l, b ı ça k ! » Koştu ru ldu . H�ndan ac değ i ldi,

canı icki de i stemiyordu

ema. içecekt i . Yanıbaşında otu ra n .

sarı saçlı mavi

gözlü geniş omuzlu deli kanlı ·ici n içecek, coşaca1k­ t ı . Babasın ı n doldurduğu şarap baırd ağını aldı. H a l­ d u n ' u n sı hhatine b i r nefeste di kti. Sonra i k i n c i . üçüncü . . Tabak d o l u s u ön ü ne sü rülen mezelere bakmıyordu bi le. Gee vakit sa,ıone geci lmişti. Handan, sesi n i n m et h i n.i iş ittiği del i ka n l ı d a n b i r a:lafra nga

t a n g o i s­

tedi . Hald u n bu n u da, a.latu rkad;a olduğu g i bi ra h aıt bi r u stjE�ıl ı k laı söyled i . Alkışland ı . Sonra gee vakte kadar Hand a n şarabın

sarhoşluğu

d�nsettiler.

içinde ken d i n i

kaybe­

diyor, H a ldu n 'u n kol l arı arasındaın çıkm�k istemiyor­ du. Haldu n , ko l l a rı a·rasındaki netis kad ın ı n faırkın­ daydı am a , dost evinde, a rkadaş e1blası na: karşı te­ n a t.i kirler beslemek istemiyordut. Gene kadın ı n so­ kuluşu. gözleri n i gözlerinden ayı rmayışı, h attaı sım­ sııkı sa rı lışını bile iyiye yoruyor, Icindeki şeyt21n ı n Eıyaklanma,nası i ç i n kendini

tutuyord u .

Gee va kte kadar tatlı tatlı eğlen i ld i . Sonıra H a l ­ d u n 'a yatacağ ı oda1 gösteri lerek, i y i geceler di len­ di . Ne şen, ne şakrak, ne cıvıl cıvıl bl•r a�·leydi! Servet bey gibi bir babası olmasını i sterd i . S ervet bey a i lesi de o n u çok beğenmişlerdi. Pazartesi sa­ bahı Sedafla bi rlikte okula giderken, başta Servet bey ve Handan. haftaya mutlaka bekled i kleri n i söy­ lediler. i lle Handan. Kapıda del.ikanl ı n ı n voleybol­ dan sertleşm iş, kuvvetli elini avuçlan aırasına, a lm ı ş, bir türlü bı ra kmak istemiyord u . Gözleri dolu dolu, « M u tla,kaı. m u tl a ka beklerim!» dedi.

215


Haldun g ü l ümsedi. Genç kadın ısrar etti : <; Söz ver: Geleceksin değ i l m i ? ıı Haldun, «Geleceğ i m ,» demel< zorunda kaldı. Ertesi hafteı sözünde d u rd u . Sedat'la birl i kte gıeldiler. Gene yenildi, içiidi dans ed i ld i . Handan fev­ kalade ş ı k k<wuniçi bir tuvaret giymişU. Y ü k l ü göğ ­ sü sımsıkı memeleri n i n oluğuna kadaır meydanday­ d ı . H a l d u n ' u n kol l a rı nd a ç ı l g ı n g i bi dönerken, sert memeleri de.l i kan lm;ın kuvvet l i göğsünde ezil iyor. k u d u ruyordu. Servet beyle kaınsı da farkı ndayd ı l a r işi n . Han­ d.an' ı n He,ldun'a ken d i n i kaptı rd ı ğ ı n ı a n l ıyorlard ı . N e ç ı kard ı ? Varsın böyle b i r del i ka n l ıyle an laşı p seviş­ si ndi. Kocasına geli nce. . . küçük bir meyli yoktu ki. Handan, genç adamı

H andan'ın

ona karşı en

i l k görd ü ğ ü arıdan

itiba­

ren ke ndini vermeye hazırd ı . Hazırd ı ama. i l k tanıştıkları n ı n akşamı, od asına g i rrn e ğ e

cesa ret edememiŞti.

Sabah a ka.d a r uyu­

yamamış, b i rkaç sefer karyarasından kalkıp ke\l)ıy,a kadar gitmiş, cesa-reti yetmemişti. Henüz ta nıştığ ı . doğru d ü rüst konuşamad ığ ı bir erkeğe kaırşı pşırı i lg i göstermenin çok teh l i ke·l i olapileceğ i n i hesa p­ ıeımıştı. Olabil i rdi ki H a l d u n , «Amma da hazır, a m m a d a : 'y üzsüz ! » diyeb i l i rd i . A m a b u geceı. . . Bu gece ne olu rsa o l s u n gide­ cekti artı k odası na1! Herkesin uykuya vard ı ğ ı n ı tah­ m i n ettiğ i bir saatta karyarasından usu lcac ı k kal ktı . Her tarafı y a n ı yord u . Kuvvetle çarpan ke1lbi n i n se­ si ni duyuyordu adeta. Kaba, tüylü h a l ı n ı n üzeri nd e ufacı k ç ı plak ayak­ larıyle ayneiYa gitti. Sı rtından gecel i ğ i n i attı. Ufa­ cık jarse ki lotu .. ipek sutyeniyle kald ı . Sutyene n e l üzum va rd ı . Çe kti attı. Y a ki lot? O n u da. Anadan doğma.i'(dı ... Sonra sırtına ipek sabah l ı ğ ı n ı a l d ı .

Ha,ldun uyuyor m u.\rd u aca b:a? O d a ka pısına gitti. E lini kapı n ı n topuzuna uzattı , yavS;şça çevir­ di. Geçen haftaki g i bi c esa•retsiz değildi. N e o l u rsa

216


olsun. neye patiarsa patlası ndı. Karan l ı k koridoru geçti. Haldun'un oda, kapısı önünde d urd u . Kalbi yara l ı bir kuş gibi çırpın ıyordu. Girecek miydi? Ger­ çekten girecek miydi? Niçin korkuyordu? Bütün bir hafta bu anı beklememiş miydi? Bu bir cü retse bile. tehli kesi kendisi neyd i. Ona göre h ava,hoş o lmal ıyd ı . Erkekti, erkek! Kaybedecek neyi vardı? Elini topuza uzattı. Fakat kıvıramadı; Ya Hal­ dun istemezse? Yı:� terslerse? Ya «Ne m ü nasebet! Ben seni sevrniyerum ki!» derse? Elini çekti. Peki ama. ne diye büyütıJyordu sanki? Bu ço­ cuk melek miydi yani? Onun g ibi nice nicelerini bi­ liyordu ki, küçük. küçücük bir tebessüm ü için pe­ şinden ki lometrelerce yol yürümüşlerd i . B u onlardan değil miydi? Yoksa kadından a n ­ lamıyor m uydu? Aklına, geçen lıefta, onun kolları arasında dans edişi. ona abanışı geldi. M emeleriyle göğsüne nasıl yaslanmış, belini nasıl kuvvetle s ı k­ mıştı da .. Sinlrlendi. 1\!e olursa o lsun . Erkektf. Her şeyi, h a1tta kovulmayı göze a lara k girmeli, melekse bile baştan çıkarma lıyd ı . Buna, i htiyacı vardı şu an. isterse aırkasından kıyametler kopsun yer yerinden oynasındı. Topuzu yavaşca kıvırdı.. Fakat... Kapı arkasın­ dan sürgülü olmalıydı ki, açılmamıştı. Bir a n· mah­ valduğunu sandı! Gözleri k·aıranyor, başı dönüyordu. N a sıl olur. nası l olurdu bu? Ne icin kapıyı sürgülemişti? Ka;­ d ı n mıydı ki korkuyordu? Bi rd en a klına başka bir şey geldi: Kapıyı yumruklamak, uyandırıp kapıyı aç­ tırmak, kapı açılı nca' da; boynuna sarılmakL Tam elini uzatacaktı, koridorun d erinliğinde babasının kaba öksürüğünü işiterek odasına kaç­ tı. Tam zama.nınd'a kaçmıştı. Babası koridoru boy­ dan boya geçip, tuvalete g i rdi. Servet beyin kaba öksürüğünü Haldun da .i şltmişti. Zaten uyumuyor­ du. Kapısının: topuzu cevrildiği zaman da işitmişti ama, üzerinde durmamıştı. Karyoladan atladı. Ser21 7


vet bey tuvaletten çıkıp od.asına gitti kten sonra, tuvalete gitti. Handan 'ın geçen ve bu akşam ki halleri a klından çıkmıyordu. Gene. güzel, hari kuladeydi a m aı... Dost ellerini uzatmış bir ailenin evU kızı naı uza ­ naca.k kadar. . . i sterse teşebbüs ondan gelsindi. Son ­ ra, evliydi. Arkadaşının ablasıyd ı . Sı nıfta yaınya n a oturduğu Sedat'ın yüzüne nası l bakardı? i şi n.i bi­ tirip odasına döndü, ka,pısını te.krardan sürgüledi . Tam karyola·sına girecekti ki, Handan! Bembeyaz örtü lerin arasınd�. cırı lcıplak ye,tıyordu. «Neee?» dedi. «Siz burada ha?» Handan kollarını açmış, uzun kirpikli iri siyah gözlerini şehvetle kısmıştı. «Haldun,» dedi, «Halduncuğum, ceınım ... » «Peki ama . . >> « Pekisi rnekisi yok. Gel yanıma yavru m . Seni nasıl a rzu lad ığımı tasavvur edemezsin!» Haldun az kalsın iradesini kaıy bedecekti ki, k�­ fası nda peşin lacivert papiyonu, ince çerceveli za,­ rif gözlüğüyle Servet bey, hanımı, sonra Sedat can­ land ı. Dalgın dalgın bakıyorlard ı : «Ya.. Demek sa­ na kaırşı gösterdiğimiz dostluğa böyle karşılık ve­ riyorsu n? Teessüf ederiz sana!» «Hayı r.» ded i , «hayır, istemiyorum . Derhal odamdan cık!» Odasının kapısını· işaret etti. Handan şaşırm ıştı. isti klal caddesindeki çapkın ­ laırın yanıp tutuştuğu, böyle bi<r gece .için canla­ rın ı bile verrneğe hazır oldukları hald e, bu ... Karyolada öfkeyle doğruldu: «Beni reddediyorsun demek?» « Evet, reddediyorum. Oda.m dan derhal ç ı kma..z san ı z.. . » «N'olur?» H a ldun cevap vermedi . Gene kadın korkunç blr i htirasla yere atladı . Gene adamı kollarından sımsı­ kı yakalad ı : «Beni niçin reddediyorsu n, niçiiin? Odadan ko­ vulaca k kadar çirki n miyim yo·ksa? Kocam ben.im .

218


ayaklaırıma kapanır, ayaklarımı öper, üstüm e titrer, dizierirnde ağlar!» « ?» Sarstı: «Cevap ver! Bir tek işaretirole etrafımda per­ vane olma,y a hazır yığınla erkek v;arken, ben seni tercih ettim. Beni reddetmene sebep ne? Cevap ver!» Haldun, genç kadının cıldırdığına h ü kmederek: «Sa�in olun,» d ed i . uSize ci·rki nsiniz dedim mi?» «Demedin ama, beni odandan kovdun!>ı « Estağfurul lah, kovmadım. Sadece, odamd.afl ç ı kın ded.i m.» «Niçin? Sebebini öğrenmek istiyorum ! » «. . . . . . . . . . . .» «Sen erkek deği l misin? Sende kalp yok mu?» «Var.» «Varsa ne duruyorsu n , karşındayımi Kapınca meyd�n' okuyorum sana. Er'kekliğini göstersene!» H a ldun'un da tewesi attı: «Beni, dost evinde ihanete teşvi k etmeyin!» «BudaJalığı b ı rak. Sen yakın bir dosta gösteri lmesi mümkün en büyük sevgiyi göstermekten kacıyorsun! Kaıçak! Evet, sen biır kacaksı n!» « Pe ki . Ama telakk.i lerimin sınırını zorla� a!llıam !» Gene kad ı n k81fYolaya �pandı, hıckırmağa başladı. Kadınlık guru ru yıkılmış, mahvolmuştu . Aya.ğ ına kadar geldiği, kad ınlık izzeti nefsini hiçe �yarak ayağına kadaır geldiği erkek tarafından red­ dedilmiş, bi r paçavraı g i bi atı l m a k istenmişti. Öfkeli bir dişi pa rs gibi kaıryoladan ka lktı. «Sen,» ded i , «Sen bir a cizsin!» « . . . . . . . . . . . . ?» « Erkekliğinden şüphe eeliyerum senin!» Haldun soğukkanlılı kla, «Şüphe et, fakat adamdan cık!» ded.i . Gene kadın sarsı ldı. Artık yapacağı , söyleyeceği hiç bir şey kalmamıştı. Odada n çıktı. Odasınaı • . . • • . • • . . . . • . •

219


bitmiş vaziyette döndü. M a hvolm u ştu. Kaıd ı n l ı k gu­ ruru yıkılm ıştı. karyolasına boş bir cuvaı ,Qıibi attı. Ken d i n i Şimdi ne yapa c a kt ı ? Gercekten erkekfiği mi y o k ­ tu? Yoksa ... Ama o erkek, o tam manasıyle erkek görünüş ... Efemine olmasına imkan yoktu ki. Pe­ ki, ne yaıpacaktı? Si neye m i çekecekti? Kabil de­ ği ldi. Sineye çekmesine imkan yokt u . O halde? Odasının gece lambasıyle- pembefenmiş yaln ız­ l ı ğ ı nda öfkeli bir erkek g i bi köşeden köşeye gitti. geldi, gitti . geldi . Bir sigara ya ktı. Birşeyler yapmalıyd ı ! Ne. yapa­ cağ ı şey neydi? S a ba h a kada•r sigara üstüne sig�ra içip dolaştı. Ölçtü. bicti. Güneş pencerenin tül perdelerine sa­ rı, solgun bir leke g•i b l vurd u ğ u sıra kendini kar­ Vo laya attı, derin bir uykuya geçti. Uykusunda da Ha·ldun'la uğraşıyord u : Beyoğ lu'n ­ da onu gene bir kızla gördü. Peşlerinden gıitti . Kızın saçlarını eline d o lad ı . Onu seven onun da sevdiğine şüphesi olmapığı gene kızı yerlerde sü­ rüdü... Tam bu s ı rad a şoför Fikret peydah l anmış­ tı. Bir gece, b u hran la,- içinde bocahwıp, yarı çıplak a pa rtmandan ç ı ktığı, kendini taksisi n e attığ ı belalı Fi kret! O Fi kret işte, peydah�aınıvermişti. Blleğ in­ den tutu p Ga lata saray ' ı n köşesine sürüklemiş, ka­ cırm ı şt ı . Peşlerine polisler düşmüştü. Arkalsınnda Qıittikce büyüyen b i r kalabalık, polis d ü d üklerl. Ko ş­ mak\an nefesi kesl lmişti. B i rden yere y uva rl a n ı r­ ken ... Uy,and ı . Kantere batm ıştı . N e pis, ne berba t rüyaydı yarabbi! Bi·rden Fikret'i h atı rladı. Sahi, be­ la l ısı Fikret'e bu gece ra,ndevu verm işU. Daha doğ­ rusu geçen hafta Haldun'u görüp ondan çok şey­ ler umduğu g ündenberi bo şverd i ğıi Fl kret ewelki gün önünü kesmiş. a rt ı k neden görünmed i ğ i n i sor­ .•

muştu. Atmıştı:

ıı:Hastaydım»

demişti.

Flkret,

eBu

gece mutlaka. saat onda·, Ma ksim'in önünde!» de­ mişti. Fakat

ne o l u rsa olsun. istemiyordu artı k o n u , Ya Hal-

HaJdun'dan sonra a s l a tah amm ü l edemezdi .

220


dun, yahut h i ç kimse. Kocasma filan da zaten l.ıoşvermişti. isterse sonu ölüm olsun. Haldun'dan sonra h erkese boşverecekti. Tekrar kafayı vu rdu, uykuya geçti . Uyandığı zaman saat on bird i . Annesi, «Ne va,r kızım? Hasta mısın?» Demek ki Ha·ldu n . a kşam olanlardan h i ç bir şey bahsetmemişti .. «Hayır anneciğim, yorgunum sadece. Babam b u rda mı?» «Saat on bir kızım. Baban bu saata kadar evde duru r m u ? Yazıhanesin e gitti.» Sedat'la Haldun'un da okulla.rına gitti kleri n e şüphe yoktu. Sormad ı . Lavobaya gitti. Elini yüzü­ nü güzelce yı kadı . Sonra hafifçe boyandı ve giyinip so kağa çıktı. Gözü dünyayı gördüğü yoktu. Şu mağrur oğ­ laııdan nasıl i ntikam aıa.cağ ı n ı düşünuyord u . B i r­ d e n yanında bir taksin i n durduğu d i kkati ne ça-rp­ t ı . Döndü: Şoför Fi kret! Kim olursa olsu n . yoluna devam etmek istedi.

Araba öfkey l e ya·klaştı. Fikret d i reksiyonda n a t l adı. Gene kadının önünü kesti. El leri arka sın­ d ayd ı . Kaşları da öfkeyle çatı ktı. «Ne bu çalım?» dedi. Gene kadın aynı sertl:i kle cev�p verd i : « N e var? Ne istiyorsun?» «Ne mi var? N e m i i stiyorum? Dün a kşıam M a ksime niçin gelmed i n ? » Gene kadın şoförün a ksi yüzünden ürktü . «Hastayım.» d iye attı. «Peki bana n iye boşveriyorsun?» «Bilmiyorurn ıı Gene adam a raba n ı n kapısı n ı açtı, gene kad ı n ı bi leğinden tutup içeri soktu. ıdşim var Fi kret, valiahi işim var!» Fi kret cevap vermed i . Sertce baktı, o kadar S o n ra araba rüzgar g i bi uza klaşt ı . Scı,rıyer s ı rtları nda durdular. Gene kadı n dehşet22 1


li bir korkun u n h eyecan ı içi ndeydi. Buraya niçin ,Q(e· Hri lmişti? Maksadı neydi? Ne yapm�k istiyordu? F i kret seri bir h areketle yere atladı. Bir si gara yaktı: « i n aşağı!» Emre uydu . Çeneleri titriyord u . Gene aıdam korkunç bir tehdit gibi yaklaştı : «Ma ksim'e niçin gelmedin?ıı «Hastaydım.» «Yalan söylüyorsun . Sedat'ın yanındaki güzel coc u k kimdi?» « Bilmiyorum.» «Kimdi diyorum sana?» Öyle baığı rmıştr k'i. Haından ilikleri nden sa rsı ldı. «Kardeşimin erkadaışı!ıı ded�. «Sizde ne işi var?» «Bilmiyorum.» Fi kret a niden bir tokat attı. H a nd an yere yıkıldı. «Fi kretçiğim!» «Cevap ver: Sizde ne işi var?» Tokat yiyen yüzünü eliyle tutuyord u . Gözleri n­ den süzü len i ki damla yaş yanaklarından yere yu­ varle,ndı. « Kardeşimin arkadaşı. hem de misafiri.ıı «Bir haftad;r kocanın evine dönmed i n. Niçin?» « Kocam l a kavgalıyız.» Fikret titreyen elindeki sigaranın külünü sin i rl i si nirlıi cırptı : «0 parl a k ağianı seviyorsun deği l mi?» «Hayır» diyemedi. Tek kelime söylerneğe ke� dir olmadan, bakıyor sadece ba kıyor, i n ka raı dHi var­ m ıyord u . A klı nda1n şeytanca, çok şeytanca, hatta, bel ki de kahpece fikirler geçti. Ondan intikam C(lmaık için başka türlü ha,reket edemezdf. Derhal kara�r ver­ meliydi . F>i kret aynı suali tekrarlayınca. «Evet.» dedi. «Seviyorum Fikret eli mde değ i l ! » Halbu k.i Fikret'in top gibi patla1y acağ ı nı, bel ki de bıçağını çekip delik deşik edeceğini sanmıştı. -

222


Öyle olmadı. Fi kret'in sanki kolu kanadı kırı lmış, i radesi ucup gitmişti . Y üz ü küskün, darg ı n bir hal alarak oradan üc beş adım uzaklaştı . Elindeki sigar�yı h ı rsla atıp çiğ­ nedi. Ne yapma·lıydı? Kad ın erkekce laf etmişti'. Seviyo r onu. Saklamamış, m ertçe itiraf etmişti. . . Boğulacak gibi oldu. S a n ki nefes alamıyord u . O da onu seviyor m uydu aceıbeı? Gene kadının yanına. g eldi. Bitmiş, harap olmuştu. Üm itsizce sord u : «0 da seni seviyor mu?ıı Gene kadın hala yerde, korku i çindeydi. «Evet!ıı ded i . Şoför Fikret'in ağ layacaık kadar üzülmesine dayanamaya.rak ekledi: «Ben seni de seviyorum Fi kret!ıı Gene adam ümitle baktı: « Beni de mi seviyorsun?ıı « Evet.ıı « Peki, ne ol.acak? Hangi mizin olaca ksı n . Be­ nim mi , yoksa onun mu?» Cevap vermedi . Fi kret etrafa baktı. Hiç kim­ g ü n l ü k gü neşl i kti. seler yoktl1. Kış ortası, fa;kat Uzun zamand ı r kar yağmadığı için, yazdan kalma bir günd ü . Aşağıda, çok aşağıda Boğaz, Boğaz'ın mavi suları. Gene kad ı n ı bileğ i nden yakalayı p kal­ d ı rd ı . Kad ı n razi, çeki len tarafa gitti . Sonra delikan­ lının I<Uvvetli kollarında a rabaya taşındı. «Burada o lmaz Fikret! » Gene adamın elleri titriyord u . Cevap vermed i . Tatlı yükünü a rabanın arka minderi üzerine attı. Gene kadının etekleri savru lmuş, bacakla,rı beline kadar açılmıştı. Tırna kları o jeli ufacık eller, etekleri toplayıp cekrnek için uzandı , fakat gene adam ın kıllı koca­ man elleri mani olduı Gene kadın ümitsizli kle, «Ayyy . . Fi kret!» d iye inled i . Sonra, erkeği n kalın enseli geniş sırtı, !<adına. doğru gitti , abandı . Gene kadını kapladı. 223


Uza klardan bir beygir kişnemesi aksedene �<,a­ dar altüst oldu lar. Beygirli yanlarından g eçerken us· l u uslu oturi.Jılt orlardı. i htiyar adam , «Selamünaleyküml>ı ded i . Fi kret'in d argı n v e pişman yüzü adam3 h a k nıadı bile: «Aieyküm selam!ıı dedi sadece. Neden sonra g ene ka�ın sordu: «Dönmeyecek miy.iz!ıı Genç adam bir rüyadan uyanır gibi, «Onunla alakanı kes!ıı d edi. Gene kadın cesurca, «Elimde değil,» cevabını verd i . «Niçin?ıı «Bi!miyorum . Ama önümde adamakıllı d öğ ü l ü r. yahut tahkir edilirse. Yahut da . » «Evet?ıı «Ha.ysiyetsizce kaça rsa belki soğurum . Yoksa F i k ret, yoksa kaabil değil!ıı Şoför Fikret k,a:l ktı. D i reksiyana geçti . Araba u sta. bir m a,nevrayla döndü. Gelişinden daha bü ­ y ü k bir h ızla yolları yutmaya başladı. . .

6

Fabrikatör Nad i r beyin hanımının yeğeni Zühal köşke geleli bir hattavı geçiyo-rdu . Halası ona köş­ kün en güzel, en h a.v apar odasını vermişti. Za rif karyolası, kaba tüylü kocaman taban halısı, küçü­ cük ci ni sobası, duvarlard a g üzel teıbi ctt manzara­ ları taşıyan tabiolariyle oda bir mücevher kutusu­ n u hatı rlatıyordu. Beyoğlu 'nd a ki pa..nsiyon odası n ı n g ü rültüsü yanında bu-rası adeta ucu rum sessizliği için deydi . Zühal'in bu sükGna öyle i htiyacı vard ı ki .

Sabahları dokuzdan önce ka·lkmıyordu. Şa;yet kı:il kacak olsa, halasıyla eniştesi azarlayıveriyorlar­ dı: Buraya ne için ,gelmişti? istirahat için değ i l mi? 224


Madem istirahat için, ö halde, uyumasa bile, karyo­ lasında sırtüstü yatmalıyd ı . Zühal, « Peki ama,» d iyord u , «beni aşırı ra.hatlığa a l ı ş ­ tırmaya ne ha kkınız var?» «Cezamızı cekrneğe h a zırız Züh�l cıbla.» Nadir bey, eviadı gibi sevdiği Zühal'e böyle h i tap ediyordu cokluk: «Züha.l ablcı!» « Peki ama enişte, çalışmak zor gelecek son ra .. » «Zor gelirse, sen d e çajışmazsın!» «A ... Olur m u hic?» Nadir beyle hanımının ne cocu kları vardı , ne de v.akın akrabaları . Onun icin, Zühal'e dört elle sarı lmışlardı. Calışmazsa varsın calışmasrndı. Ne �ardı istanbul'da? Kendi yanında çahşs.ı n , N apir bey ban keıdan aldığ ı n ı n iki mislini verrneğe hazır­ dı. Zühal bel ki de istanbul'a bi r daha dönm iye­ cekti . Ama , bütün güzelliğine, olanca tabiat zengin­ liğine rağmen bu taşra şehrinde uzun zaman kala­ mıye1cağ ı n ; biliyord u . Çünkü, lsta n bu l 'a , i stanbul'un başıboşl uğuna, taşrada kolay· kolay bulunamayacak olan medeni h ürlüğüne aşı ktı O. Ü ç a rkadaŞ, iste­ d i kleri her an, Beyoğlu'nda h er ha.ngi bir eğlence. hatta ickili eğlence yeri ne gidip kafa ları cekebilirler. dost meclislerini dolaşıp eğlenebilir, gönül avu ­ tcı1bi lirlerd i . Sonra bankadaki arkadaşları . . . Kızlar, erkekler teım bir a henk içinde, kardeş gibiydiler. Birbirlerinin tatlı veya acı larına orta k olur, adeta birbirleri için ya1şarlard ı . Kadın erkek münasebeti n i n cinsi olm a k­ tan cok başka bir yönüydü bu. Herşey a pa ç ı k ko­ nuşulabilir, en mah rem meseleler erkek a rkadaşla:ra acılmaktan çekinilmezdi. Dcı,ha sonra, Zühal, Nadir bey köşkündeki gev ­ şetici rah at ı da fazla bu luyordu. üzerine titrenmek­ ten, oldu bitti hoşlanmazdı. Hayatın m ücadelesi ni seviyordu o. Romantikti. Kimsesi olmayışma üzü­ lüyor. bu n u bilhassa güneşin kıpkırm ı zı baıttığı gu-


ruplarda duyuyor, hazin gözyaşla rı döküyordu. Ama lı iç bi·r zaman da, gercekten bir sahibi olması n ı istememişti. O, h üznü seviyorduı. Pis bir kedi yav­ rusu, yahut gazete satmaya çalışan yalı nay2Jk. ufa­ c ı k bi r cocuk uzun uzun ağ iatmaya yetiyordu. Bu ağiatmayı seviyordu işte. Daha doğrusu, ağlamak ta bir neticeydi. O, ağlamayı hazı rlayan sebebi se­ viyord u . Yoksa, kedi yavrusu, yahut g�zete satma­ Y� calışan çocuğun o hayattan çekilip alınması, ya­ ni kurtprı lmaları ba his konusu değildi. Ku rtaırılmala rı hiç de enteresc.·n değildi hatta . Ked i , kediler, çocu k, çocuklar setalet içi nde olabilirlerdi. Hoş olan, seta­ let i cindeki zavallılı klarıyle baışkalarına, yani d uy­ ması nı bilen lere h üzün vermeleriydi. Ha lbuki köşk ve köşkün bulunduğ u semt ne kadar da sıkı cıydı ! B·3Sili besi li çocu klel. kedi yav­ ruları , boynu zincirli pırı l p ı rıl köpekler ... ,i nsan bü­ tün bunlara acımak şöyle d u rsun, kızıyordu. Sabah ları erkenden kalkıyor, mevsimin kış, yer­ lerin kar içinde olmasına rağmen, odasının pencere­ lerin i a,çıyor, karlı buz gibi havada yarım saat, kırk beş da kika jimnastik yapıyord u . Bu arada, komşu köşkün penceresi nde, komşu müteahhidin çirkin oğ lu Kamuranı görrneğe de alış­ mıştv. Kırmızı sivi leeler dolu, ayva yüzüyle sı rıtarak Zühal'i selamlamek için cen atıyordu adeta . Selamını istemeye istemeye a lıyordu ama, en basit bir aile terbiyesi ne ri-ayet etmeden gözetleme­ sine de icerliyordu. Bir gün halası, «Pencereleri açmasan olma.z mı Zühal?» ded i . «Olmaz ha,laci ğım.» «N ici n?» «Cünkü bol ve temiz havaya ço k ihtiyacım var!» «Haklısın. Tülü indir ba ri .. O oğlan bakıyor.. )) «Aman siz hala. Ben ona ehemmyet vermiyorum ki ... )) Ayşe hanım d a biliyordu bunu. ısr-ar etmedi. Zühal bi r çeşit sinir içindeydi. Ne demek isti­ yordu 'yani? Kur mu yapıyordu? E ld e etmek mi? Ka­ tese mi koymak? 226


Belki. Belki aıma , hodri meydandı. Koyabilirse koysundu. Sonra ları annesiyle tanıştı. N e güzel, ne alım­ lı, ne şeker gibi kad ınd ı ! Oğlu ne diye kendinden Jıiç a lmam ış da, h ı k demiş babasının burnundan düş­ müştü? Son ra, o, güzel kaıd ı n , niçin yakışıklı bir Belki de servetine tam a h koca bulamamıştı da .. etmişti . Ne olursa olsun, Süreyya bey köşküne, M e ­ l e k h a n ı m ı ziyarete h e r gidişinde etrafında pervane kesilen Kam u ran kızılmaktan çok acınma� a layı ktr. Hele ya kı n köşlerin etekleri havalı kızla rıyle ahbap­ lığı a rtırıp Kamuran'la. ağbeysi Ha.ldun'un okul ma­ ceralarını öğrenince, ona karşı acıması ziyadeleşti. Demek çocu k , çirkinliğinin korkunç kıskançlığı içi ndeydi? S;abah ları jimnastik y,apa rken ba kıyor diye azar­ lamadığına sevi ndi. Varsın baksın. ne çıkardı? Ama eınnesi. sözü sohbeti yerinde, çok güzel , çok da tatlı bir kadındı. Bir gün, bu kadar güzel olduğu ha ide, neden Kamuran'ın alyn ı , çirkin Sü reyya bey­ le evlendiğini sordu. Bu soruda: «Serveti için mi?» demek isteyen bi r mana sezen Melek hanım, macerasını uzun uzun, göz yaş ­ ları içinde anlatt ı : Hayatında büyük, ç o k büyü k bir a ş k vard ı . Öy­ le bir aşk ki. aradan yıllar geçtiği h alde sili neme­ miştil. «Büyük oğlum, o ilahi aşkımın meyvesi ve ya­ digarıdır Zühal!» ded i . Haldun'a Z ü h a ! , etekle�i htwa lı kız,l a rdan da d,a ir çok şey işitmiş, merak ediyord u . Ediyordu am a , hiçbir zaman «Artist g i b i » denilen, ç o k g üze l er­ kekleri sevmemişti. Ya, manasız şeki lde mağru r oluyort,:;ı rd ı , ya küstah , ya da apta l . Hem güzel hem ağır baş l ı , hem de zekisine rastlamamışlı henüz. Onun için , ufak-tefek maceralara gqriştiği erkekler çoğu sefer ç i rkin deği lseler bile, yüzlerine bakı l ı r ci nsten, a m a müthiş zeki şeylerdi. Kamur2n'ın, ağbeysinden konuşu lduğu zame,n nasıl sin iriendiğine dik kat ettiği için, bi r gün M elek hanımdan sord u : _

227


Kamuran ağbeysi ni kısk,anır mı?ıı « Hem de nasıl!» «Tahmin etm i şti m � .. » Bir g ü n de Zühal, kapısı d�ima kapalı bir odayı Melek ha nıma göstererek. sordu: «Bu odayı niçin hiç açm ıyorsunuz M elek a,bla?t Melek hanım, «0 oda Haldun'umı ded i . «Gelmesini mi bekliyorsu n uz?» « E vet .» «Yı lbaşı nda, sömestr tatil inde gelecekbı Zühal çabucak hesapladı: «Az kaldı öyleyse?» Sonra. kabi lse adayı görmek isted i . Kamuran arkaları ndayd ı . Farkı na varmadılar. onu tamcımiyle un utmuşlard ı . An nesinin Zühaf'i kır­ ın ıv acağı n ı bilen Kamura n . odası na usullacık sıvıştı. M e lek hanım kapıyı açıp da, tam karşıdaki kö­ şede Ha.ldun'un gözleri oyulm uş, ag ra nd i se f otoğra ­ fını görünce, ikisi birden birer çığlık �ttı lar Kamuran koşa ra k geld i : «Ne var a n n e?» Melek han ı m ters ters bakt ı . Kamuran gözlerin i ind i rdi Zühal işi anlamıştı. «Neden yaptı n bunu Kam u ran?ıı «Neyi a nneciğim?» «Ağabeyinin resmi n i n gözleri ni niçin oydun?)) «Ben oymadıml» «Kim oydu ya ? » «Bi lmiyoru nı ;ı Odasına geçti. Ondan başka bu işi kim yapardı? Kocası m ı ? Sebep? Yok değ i ld i ihtima l ama, Melek hanım bu i�i kocasın ı n yapacağ ı n ı sanmıyordu. N itekim ak­ şem kocası çakır keyif geldiği z�m a n sormuş, adam hayretler içinde kalmış, sonra oğluyla bakışları kar­ şı laş-ınca. işi a nlamıştı. Yaptığı işi n çok çirkin bir h areket olduğunu söyleyeceği yerde, koca oğlan ı kucağına oturtmuş, başAarnıştı tatl ı tatlı muhabbete: «E? Ne var ne 'yok bakalım?» .

,

.

228


«Hiç baba, sağ lık.» «Zühal geldi mi?» «Geldi. Nadir bey amıcayla. konuştun uz mu?ıı «Hay ı r yavru m . fı rsat d üşmedi. Ama i l k fı rsat.•

ta . . . n « i l k fı rsatı> i ki gün sonra, klüpte zu hur etti. Na­ d i r bey kah kahalar"l a briç salonundan çı karken, Sü­ reyya beyi görm ü ş koluna g i rmişti. Süreyya bey aziz �hb.a b ı n ı büteye götürdü. «Biraz aperatif alalım mı?ıı «Hay ha;:ıay . . . » Masalardan birisine geçtiler. Pikapta yumuşa k Viyana m üziğ i . . . Renk renk, şık hanım ların göz ka­ -maştırdığı salonda nefis kadı n kokuları ucuşuyord u . N,adi r bey, «Ne güzel kadı n lar!» diye m ı rıldandı. Teklifsizdiler. Süreyya, bey, «Sen sus bari ! » dedi . «Ben mi? Niçin?» « N içini var mı monşer? Sen in Zühal'in yanında bunlar ka,; pa ra eder?» Nadir bey derhal ciddileşti: «Yoo . . . Zühal benim kızı m!ıı «Aksini iddia etmedim. Yalnız . . ıı « Evet?» «Benim de kızım olamaz mı diye düşün üyorum.» « Nasıl?» «Basba,y ağı. Akraba olabiliriz.» Nadir bey hiç beklemediği anda, hiç ummapığı bir teklifle karşılaşmı�. şaşmıştı ama, sonra ş,aş­ kmlığı geçti. Kızı Kamuran'a değil, H aldun 'a istiyordu h erhalde. «Al lah kısmet etmişse,» dedi. Demek a�am, üvey oğluna karşı söylediği ka­ dar insafsız değ i ld i . Akşam meseleyi karısına açtı. Hanımefendi şüpheyle sordu: «Hang isine istiyor.» Nadir bey omuz silkti: .

229


« Kam ura n 'a değil herhalde.» «Ne malum?» «Ne malum ne demek? Zühal'in Kamura n ·� varma1k istemeyeceğini t.ahmin edemez mi?>> «Edemez. Çünkü Kamuran'ı çok seviyor. Son­ ra , d,a,ha mü him emareler. . . An lattı: Zühal odasında sabah ları jim na,stik ya­ parken, Kamura n 'ı n n asıl gözetlediğini, kız o niBjra gezmeğe g ittiği zaman etrafı nda nasıl pervane ke­ sildiğini uzun uzun anlattı. Nadir bey hayretler içindeydi. «Sonra?» dedi. «Sonrası sağlık. Bana ka lırsa Sü reyya bey, Zü­ h a l'i Kam u ran icin i stiyor. Halbuki Zühal. . . 7

Evet. Zühal d ü nya dü nyaya geçse Kamuran'ı istemezd i . Çünkü Zühal'in çok mağrur olduğunu. paraya pula, ma�a m ü l ke değer verecek takımdan olmadığını gayet iyi biliyordu. Biliyordu ama, doğru muydu? Gençlik, g üzellik baki değildi ki. Peki de­ se, o kadar malın m ülkün içine girse. . . Ayşe hanım kesti attı: «Değil mal mülk, dünyalan ona verseler beni m bildiğim Zühal peki demez!» öte yandan Süreyya beyi uzun uzun d inleyen Kamuran'ın annesi Melek hanım da: ıdş eniş.tesiyle bitmez,» ded i . «Va?» «Zühal'in fi kri çok mühim bencebı S ü reyya bey kızdı: «Zühal de kim oluyor? Alt tarafı beş kuruşluk bir banka memuru. Benimse tekmil malım, mülküm ya.rın oğluma kalacak. Ben bu meselevi Nadir bey­ le perkiştiriri m ! » dedi, elini yüzünü y ı kamak üzere Javaboya gjtti. Dönüşte Kamura n 'ı n odasına: uğradı. Çirkin oğ­ lan bir taraftan hatıra defterine günl ü k notlarım ya-.. zıyord u . 230


Be..b ası nı gorunce yeri nden fırladı. Boynuna atıldı. Baba, oğul sarı l ı p öpüştüler. Süreyya bey m ü jdeyi verd i : «Gözün ayd ın oğlum!» Kamuran'ın gözleri ümitle parladı: « Hayrola babacığım?» «Senin mesafeyi Nadir beye açtım ! » «Sahi mi? Ne dedi?» «Benim teklitime karşı ne der? Usu len. Alla,h kısmet ettiyse,» dedi. « H iç mera k etme. Bu iş oldu demektir. Onun güzelliği varsa, bizim d e servetimiz var. N e san ki , nerden ba ksan beş kuruşl u k bir ban� ka mem u ru . . . » Kamura n bunları duymadı. Onun d ehşetli bi r endişesi vard ı : Ağabeysil Süreyya bey birden oğlu­ nun yüzündeki kederi sezerek sordu: «Ne o oğlum? Ne düşünüyorsun?» «Hiç babacığım.ıı «Hiç değil . Sevineten çıld ırma n lazımken. bi rden d urgun laştın!» Kamura n cevap vermedi. Babası ısrar edi nce içini çekerek: «Yakında ağabeyim gelecek,» d ed i . Süreyya bey birden anlayamadı: «Gelirse gelsi ri. N e var?» «Saıadetime darbe atmasından korkarım babacı ­ ğım . . . » Doğruydu. Yakışı klı Haldun sömestr dolayısıy­ le bir h aftalığına Istanbul'da-n köşke gelince, elbet­ te Zühal'le tan ışacak, şüphesiz kızın gönlü ona akacaktr. Oğluna boş gözlerle baktı. Bakıştılar. I kisinin aklından da aynı şeyler geçti: Köşke gelmesini ön­ lemek! Kamu ra n, « Nası l?ıı dedi. S ü reyya bey bir sigara yakıp, oğlunun odasın­ da ağı r ağır dolaŞımaya başladı. Bu cocuktan oğlu­ na rahat yoktu vesselam. Bi·r zamanlar babası na­ sıl onun i şlerine ket vu rmuşs,a.. şimdi de oğlu, canı 231


kad ar sevdiği Kamuran'ı n ı n saadetini ba�talamak üzereydi. Oğ lunun tam !<,arşısında durd u : «Ben o i ş i i y i surette halle calışırım oğ l u m. Sen . . . » Kamuran !atın gerisi ni bekl iyordu . Sord u : «Ben n e yapayım babacığım?ıı «Sen kıza huiOI etmeğe ça lış!» «Naısıl?ıı «Aman Kamura n . evladım.. Sen de pek bece­ ri ksizsi n. N asılı var mı? Otomobi le at, dolaştı r. Gön l ü n ü eel. ne bileyim ben?ıı O günden son ra Kamuran sabahleyin Zühal'in jimııastiğini sevretrneğe boşverip, babasını yazıha­ neye bıraktıktan sonra arabayla köşke gelmeğ e. Züha.l'i saatlerce dolaştırmağa b,aşladı. Camları sı kı sı kıya kapalı h ususiyle. lapa lapa yağan karın .a ltında dolaşmak gene kızın çok ho­ şuna gidiyordu. Çok hoşuna gidiyordu B(ma, o ka­ dar. Bütün zorlaması n a rağmen Kamura n , henüz tek kelime söyleyememiş. aşkını ilan edememişti. Bir gün hiç beklenmedik bir hadise oldu: Verlerde kar vardı. G ü neş pırıl pırıldı, karları naftaj i n gibi parlatıyord u . Şehi rden he;yli acılmış­ lardı. Uzaklardaki dağ yamacına serilmiş bir köy, hava d a geniş dai reler cizen a lıcı kuşla rdar başka kimseler yoktu. Birden a.rabada hiç beklenmed i k b i r a rıza oldu. Şıp diye d u rd u . Kamu ra,n yalnız d i reksiyon kullandığı icin, şo­ förl ü kten pek anlamıyord u . Kapağı kaldırdı. Sağa ba.ktı . sola baktı . . . N cı:fi let Lafla peynıir gemisi yü­ rüm üyordu ki! Ağlayacak kadar hırsl ı . d i k i ldi k9ldı . Zühal. «Ne ya pacağız şimdi?» d iye sordu . Bildiği yok­ tu. Uza klardaki şehre melül melül baktı . Ama ne gelen vard ı , ne giden. Sa,atler birbiri peşinden aktı. Ort9jl ı k karardı. Ne yapaıea.kları n ı şaşırmışlardı. Geceyi orada geçir­ melerine imkan yoktu. Akşamları ortalık don bağlı232


dehşetli soğ u k yapıyordu. Arabayı ora,d a b ı r a ­ kıp gitmeleri de kabil deği ldi. Kamuran'ın köye ka­ dar u zanmasından başka care yoktu. Zühal, « Madem şoförlü kten an lamıyorsu n , n e diye di­ reksiyona geçersin?» deyince, Kamuran kulak me­ meleri ne kada r kızard ı . «Haklısınız,>> dedi. Az sonra şehir tarafında yuvarla1k bir ışık pey­ da,hland ı . Sallana sallana, büyüye büyüye geliyord u . Tek lambalı b i r ta ksi, y a h u t kamyon veyahut da motosiklet olabili rd i . Sarhoş d o l u bir taksiydi . Yanları nda durdu. Ka­ muran motöre b a kmasını şoförden rica etti. Şoför de sarhoştu. Arkadaşıarıyle bir şey ler fısıldaşdıktan sonra, · Kamuran'a yaklaştı: «Bir yüzlüğünü a h rım!» Kamuran birden, enayi yeri ne kon ulduğunu a:nlayara k, dikildi: «Hayd i oradan be!» Ötekiler etrafı nı ceviriverdi ler: «Ne?» «Kafa m ı tuttiyorsun, hanım evladı?» «Sökül bakalım yüzlüğ ü!» «Ne yüzlüğü be. Cüzdanı, cüzdanı . . . » Ağızları leş gibi rakı kokuyord u . Kamuran ner­ d eyse ağlayacaktı . Etrafına imdail: a ra n ı r gibi ba­ kındı. Fakat. . . Ortal ı k iyice kara·r mış, gökyüzü ka­ l ı n ve simsiya1h b ulutlarla sımsıkı kaplanm ıştı . Tek yıldız pırıldamıyordu . Kamura n'ı tartaklamaya başladılar. «Sökül mangizleri ulan, züppe! » Kamura n yalvaırmaya başla�lı. Bereket, a raba­ d,aki gene kızdan haberleri yoktu. Arabanın a rkasın­ da, köşeye büzülmüştü. Karanlıkta belli olmuyordu . Kopuklarda,n koca bıyıklı b i ri arkadaşını kenara itti : «Sen gee kenara . Bak ben onu n asıl davrandı­ rırı m ! » yor.

233


i riyarı bir başkası Kamuran'ın karşısına1 d i kild i . Kuvvetli bir tokat attı. Kamura n sendelerken, hic beklenmeyen bir şey oldu: Zühal ara badan atlamış. küçücük ta bancasını doğru ltm uştu: «Ceki lin kena ra bakayım!» Sarhoşların arabası nın tek lambası elindeki ta­ ba ncayı parlatıyord u . Afajladıla r. Bu daı kimdi? N e­ reden çıkmıştı? Elindeki gercekten de tabanca m ıy­ dı? Ken�ara çeki lip elleri n i havaya kaldırd ı laır. Zühaıl 'ın sesi tekrar çınladı: «Şoför, ta,mir et motoru ! » Avu rtları cökü k, ufak tefek şoför, Kamuran'ın a rabası n ı n bozuk motoru baş ı n a geçti. Çeyrek saat içinde bozuğu tamir edip arabayı işletti. Zühal öteki araban ı n n umarasını alm ıştı . «Binin arabanıza!» dedi. G ı k bile diyemeden bindiler. «Haydi yallah, cehennem olun!)) Tek lambalı a ra ba hızla uzaklaştı . Züha,l Kamuran'a dönd ü, işleyen a rabayı i şaret etti. «Sen de geç d i reksiyona!» Kamuran emre derhal uydu . Zühal de bindik­ ten son ra araba geç kalmış. g i bi, şehrin yolunu tuttu. Yolda tek kelime konuşmadılar. Köşke gelip de, i nerlerken, Zühal, «Bir daha tedbirli hareket et!» dedi . «Sarıa dü­ şen vazifeyi bir kadına, hele bir kıza yaptı rmaya k)a l kma!>ı H ızlı adımlarla uzakl�ştı. Kamu ra n ma hvolmuşcasın a a rkasından uzun uzun baktıkta n sonra, köşke geldi. Babasına�. «Dolaşıyorduk,» d ed i S üreyya bey keyifli keyifli sordu: ıcişier yolunda mı?» .

214


Kamuran tokatian a n yanağını bile unutmuştu: «Yolunda babaıeığım,» ded i .

B

Her şey sanki Kamuran'ın aleyhine çalışıyordu. Haldun'un sömestr tati linde köşke gelmemesi için ellerinden geleni geri koymayan baba�oğul, Melek h.a,nımı bir türlü i kna edip de, istanbul'a yollayama­ m ışlard ı . « B u kışta kıyamette ne i şim v a r lstanbu l 'daı?ıı diyord u . Koskoca bir haftayı nerede gecir:rim?» Süretnaı bey di ller döküyordu: «istanbul'un en büyük, en güzel, en şahane otel lerinden biri nde. Can ı n hangisini isterse ka:rıcı­ ğım!>' Fakat nafile. Melek hanım onların maksatlaırın ı sezdiği icin, yanaşmıyor, oğlunun gelmesini iste­ mekte i nat ediyordu. B i ricik oğlunun doğup büyü­ düğü yerlere getiri lmek istenmeyişi içine büyüyor­ du. Öte yandan Zühal: «Oğlun uzu öyle merak ediyorum ki,» d iyordu. Zühal'in merakı, semtin etekleri h avaılı kızlan'nın ona dair aniattıklarından Heri geliyord u . I ri yarı, tavkalade yakışıklı olduktan başka, zekiymi� de. Zü­ hal belki de l i k defa böyle biri�le karşı laşaa,a ktı. Hem güzel, hem de zekiye pek rastlamamıştı. «Allah a şkına g itmeyin Melek abla. Bu kışta kıyamette ne yapacaksınız?» Gitmedi. Haldun sömestr tatilini geç i rmek üzere, geldi'. B i r hafta. bir h aftacık olsun başını d i nleyecek, öte yandan Servet beyin isterik kızından da kurtulac a k­ tr.

Deli karı, cocuğun peşin i bırakmıyor, hafta a rar sında bile okula uğrayıp, H a ldun 'u cağırtarak konu­ şuyordu. « N i<:in benden kacıyorsun H a ldun?» 235


«. . . . . . . . . . . . . . . . . .» « Kafa;m ı kızd ı rı rsan . . » «Ne olur?» «Ne mi olur? Sana, bir kad ı n ı n onuruyle oyna­ m a n ı n çok teh likeli olduğunu ispat etmemi m i isti­ yorsun?ıı «Yooo . . . >ı <cVooo'sa, hiç olmazsa. ziyaretierime göz yum!» Şaşırmış kalmıştı Haldun. Ne yapışk.a n , ne cıv ı k, ne sıkı lmaz bir kadındı yarabbi! Gözleri nin içine ba kıyor ba kıyor. . . Sonra hıç­ kır�rak boyn una sarı lıyor, ağlıyor ağlıyordu. «N içi n, niçin beni istemiyorsun Haldun? Çirkin m iyim? H erkes benim için yanıp tutuşurken, sen ni­ ye la kayıtsın? Nolursu n , b i raz sev beni. Hiç olmaz­ sa reddetme. Seviyorum de. Yalan söyle istersen!» Haftada birkaç defa tekrarlanan bu ve buna benzer şeylerden bunalmıştı. M emleketi ne, evine <>ırkadaşlarına kavuşu rsa ferah laya�ağını sanıyor. can atıyord u . Handan'dan habersiz kaçtı. Ama istiraıhat edebilmesi ne müm kün. Semte gelişi adeta bomba gibi patladı. Erkek arkadaşlaırın­ dan başka etekleri hav::ılı kızlar etrafı n ı �rıverdil er. Bugün tilana çaya. yarın falana yemeğe, öbürg ü n pik-nlke. Soruyor, soruyor, soruyorlardP. Istanbul'daki a lemi nasıldı? Sın ıfta gene biri nci miydi? Spor ne a lemdeydi? Voleybol , futbol oyn uyor muydu? Kızlar? Kadınlar? Sinemalar? Haldun sudan cevaplarla s<wuşturuyor, hele Handa,n 'dan asla ba hsetmiyordu. Geldiğinin üçüncü g ü n ü bir sabah Handan köş­ ke çıkageldi. Hizmetçi kız gelip haber verdiği sır�, ev halkı kahvaıltı yapıyordu. Haldun kıpkırm ızı kesilerek ma­ sadan fırlad ı . Kapıya gitti. H andan'd ı . Yalvaran fakat dikilir, yahut kovarsa hemen tehdide başlayacak haldeydi. Haldun, «Beni burada d a m ı b u ldun?» diye sordu. .

236


Handan öyle şık, öyle zarifti ki . Ha)du n'dan ba şka, herhangi bir erkek icin ideal olabilird i . «Bana haber vermeden n i ç i n kactı n ? ıı «Sana h aber verrneğe mecbur m uyum?» «Haldun. benimle böyle konuşmaktan sakı n ! » « N 'olu r?>> «Sana o kada r söylüyorum!» Bu sırada a rkada üvey babasının sesi, «Haldun, misafirini yukarı buyu r etsene!» Handan gü lerek i çeri girmişti bile. Taş merdiveni ağır ağır çıktı. S ü reyya beyle el sıkıştı: « G ü naydın efendim.» «Günayd ı n h anfendi'. Buyurun!» Haldun'un annesiyle Kamura n da ordaydı lar. Melek h a1n ım. «Buyrun kızım,» d ed i . N e şık, ne kibar tavırlı bi r gene kadı ndı! Hatta kızd ı . Peki ama. neydi? Ne­ ciydi? Oğluyla m ü nasebetlnin derecesi? Handan bayıltıcı esans kokusuyla salona, gi rer­ ken, Haldun hala köşk kapısı nda , dertli diki liyord u . Ne diye gelmişti sanki? Nasıl izah edecekti? Onunla hic bir alakası olmapığı na bilhassa üvey babası n ı nasıl inandıracaktı? Biz onu okumaya gönderdik, o zampara l ı k peşinde, demeyecek miy­ di?

Hafif b i r öksürük. Döndü: Zühe,!. iri yeşil göz ­ leriyle pencerede, gülümsüyord u . Haldun b i rden dikkat kesi ldi: Kirndi bu kız? Tam da istediği gibl simsiyah bir çerçeve içinde i ri yeşi l gözler! Gene kız başıyle hafif bir selam verdi. (( Gün��dın Haldun bey!» Ha ldun şaşı rdı. Cok tuhaf. Nereden biliyordu

onu?

«Günayd ı n ,» dedi. Bu sıradeı merdiven başında a n nesi bel irmişti : «Haldun yavrum . . . Soğukta ne bekliyorsun?» «Geliyorum a n neciğim!» Penceredeki i ri y eşil gözlü kıza döndü: « M ü saadenizle!» Merdiven leri çevi k sıcrayışlarla çıkt ı , a n nesi nin yanına geldi. 237


Melek hanım sordu: «Kim bu ha1n ım Haldun?» Haldun çaresiz, her şeyi a n lattı. M elek hanım hayretler içi ndeydi : «Vay yüzsüz karı va,y !ıı dedi. « N e yapaca ksı n?» «Bilmiyoruml.» Melek hanımı bir d üşüncedir a l mıştı. Kovula­ maz, kovulmaya k alkılsa bile, her türlü rezi liikten ceki nmez cinsten biri o lduğu anlaşı lıyord u . En iyi­ si. işi idare etmekti. «Hiç renk verme evladım!» ded i . «Başa gelen çeki lir, idare etmeğe çalışal ı m . . . » «Siz bilirsiniz a n neciğim.» Süreyya bey genç kadına bayı lmıştı. Kamuran da, Zühal'i u nutmuş. gözlerin i H andan'a dikmişti. Ne güzel, ne kibar, ne tatlı kadındı! Beybabası Servet beyden, Haldun'la nasıl ta­ n ıştığından bahsediyor, öyle ya lanlar atıyordu ki. Sü reyya bey duymuyordu bile. Bu harikulade ka­ d ı n la yalnız kalabilmek icin birkaç bin verrneğe ha­ zırdı. Altın kaplama taba kası n ı uzattı, gene kad ı n,a sigara ikram etti. Handan zarif bir uzanı�la1 sigarayı aldı. Süreyya Tunç'un çakmağ ından ya ktı. << . . . . her yıl bu mevsimde kaya,k icin geli rim efend im. Bu yıl da aklıma koym uştum. Kayak oteli­ n e indim. Bir hafta kad ar ka lacağı m . Gelm işken ha­ zır Haldun beyi de ziyaret edeyim d edim. Beyba­ bam. bilhaıssa görmem i tembih etmişti de . . . >> Bu sözleri söylediği sıra Ha,ldun da salona gir­ miş, kadının kıvı rdığı yalanı i şitmişti. <<Hoş geldiniz!» «Hoş bulduk Haldun bey. Ben size dememiş miydim? Kayak icin geldiğimde sizi m utlaka b u l u ­ rum dememiş m iydim?» H aldun da an nesi de d u rumu kavra,m ışlard ı . «Cak i y i ettiniZ,>> dediler. Dereden, tepeden, hoşbeşten sonra. Sü reyya Tunç sord u : «Isterseniz kahva !tıyı birl i kte ede·l im?» Hiç n azlanmadı: .

.

238


«Hay hay» Sigarasın ı söndürüp kalktı. M ü kellef kahvaltı maıspsı yeni baştan tanzim edilmişti. Oturdula r. Bir yandan Süreyya Tunc, öte yandan oğlu Kamuran'ın aşırı i kram ve i ltifatlarıy­ le Haından kahvaltı ederken, bocalal)'ı p duruyordu. Bu arada, Haldun'u nasıl tanıdığını anlattı . Sü­ reyya Tunç'la Ka muran hasetle dinliyorlardı. Her i kisi d e Haldun'un yerinde olmak isterlerdi. Hayat­ l�rında hic bir zaman böyle bir tesadüf olmamıştı. Onu kıskan ıyorlarsa d a , bi r yandan da memnun oluyorlard ı . Kahva ltıdan sonra g ene kadı n kalktı. Oteline dönecek, on:idan da dağdal(i kaya k otel ine gidecekti. Kendileri n i toplucaı orada bekleyecek. geli rlerse memnun olacaktı. Haldun usulen reta kat ett i . Köşkten çı ktılar . Sü reyya bey de işine gitti kten son ra . Zühal merakla geldi. Fakat hiç bir şey sormad ı . Nesine gerekti? Onu ne ilgilendiri rdi? Yakışıklı delikanlıy­ d r . Elbette sağ la1 solla a l a kası bulunacaktı. Ka muran sacmalamaya başlamıştı. Annesi tersled i: «Sen sus bal<ayım! Bir insanın h ususiyeti ras­ gele bahis mevzuu edi lmez!» Kamuran Zühal'in önünde fena bozulmuştu. «Bc>1bam diyor ki, ben onu okusun diye yolla­ dım. Oys2, ka rı peş.i nde dolaşıyor!» d iyor. » Daha büyük b i r sacmayd ı . «Baban da ha ltetmiş, sen de hcıltetm işsi n ! » dedi Melek han ım. «Savuş şurdan bakqlım!ıı Kamu ra n, « Eeeeeh sen de anne . . » diye sa,londa n cıktı. Melek hanım arkasından ters ters ba ktıktan sonra. misafirle oğlu arası ndak.i tek taraflı mü nase­ beti izah etti. Zühal hayretler içi nde kald ı . «Ah yarabbi!» ded i . «Ah Vara bbi . . . Ne fena, n e haysiyetsiz kadmlar va·r! ı' Kafeısı nda.n, lütr ma ntosu, abanoz siya,h ı saç­ l aırı , etrafiarı çürümüş iri siyah gözleriyle Handan geçti. Handa n henüz gelmiş, okuldan aldığı adresle evi b ulmuştu . .

239


Hava kal ı n kurşuni bulutlarla, kaplıydı. Kar yağm ıyord u . Yerdeki bembeyaz karları çiğ neyere k . yan yana yürüyorlard ı . «Peki ne zaman gideceksin?» «Sen istanbul'a ne zaman dönersen.ıı ,,Hafta tati lim biti nce döneceğim.>> «Ben de o zaman dönerim.» «Sen hemen dönemez misin?ıı «Hayır. Baba n ları kayak oteline davet ettim . >> «Gelmezler ki'.» «Sen öyle sa n ı rsı n . Baban senden çok h ay a,t i ­ yet l i ! ıı «<yi ya. Onunla baş göz o l h ı «Al l a h yazdıysa bozsun. Ne çirkin a d a m o öy­ le . . . Kardeşin de tıpkısı. Sen üvey misin Allah aş­ kına ? ıı Haldun cevap vermedi ama . Handan anlamış,tı . «Annen çok güzel kad ı n . Hala tevkalade. Peki ama. bu güzel li kle ne d iye varmış o çi rkin adama,? Serveti için mi?» Haldun hakarete uğram iş gibi, «Annem hiç kimse n i n servetine aşık değJ idir!ıı Kısaca a n la.ttı : Babasıyle a nnesi aşk izdivacı v <,pmışlar. Babası yüksek m ühendis ve m üteahhit­ miş. Doğuda bir yerlerdeki işi nden dönerken. icin­ d e bulunduğu kamyon bin sekiz metreden bir ucu ­ ruma yuvarlanmış . . . Handan el leriy le yüzün ü kapadı : «Ayyy . . . Sonra Haldun?ıı «Sonrası, i şte. Aradan· bir buçuk yıl geçmiş, üvey babamla evlenmek zorunda ka lmış » «Üvey babam ba bamın en ya kın arkadaıŞNmış. Annern e boyuna1 babamdan bahsederek teselli ed i ­ yormuş. . . Baba mdan yığınla para ka.ı mış anneme . Içinde oturduğumuz köşkün yarısı annemin!ıı «Üvey baban çok zengin mi?ıı Haldun sin irlendi: «Bilmiyorum. Sen demek kayak oteli n e gide ­ ceksin?>> «Evet. Beni ora.ya sen götürüp yerleştirecek­ si n ! ıı __

.

240


«Ben mi?» « Evet, sen . Çünkü ora ları hiç bilmem.» «Hani h er kış gelir kayak yapard ı n ? » «Attım be.» Haldun çaresiz, gene kadını dağ�. kay a k oteli­ ne götürüp yerleştirdikten sonra döndü . Gene kızlar hemen etrafını a·ldıl21r. ista nbul'dan gelen gene kad ı n kimdi? Nioin gelmişti? Araların­ daki m ü nasebetin derecesi neydi? Canı sıkı lınaya başlamıştı . Gene de h er şeyi b i r bir anttı : Zan netti kleri g i bi bir münasebet yok­ tu aralarında. Babasını ta,nıyord u . KardeŞıi sınıf a r­ kadaşıyd ı , o k�dar. Her 'y ı l olduğu g i bi , bu yıl da dağa, ka.y ak yapmak için gelmiş, b"'ası tembih ettiği i cin de köşke uğramıştı. Gene kızlardan biri ortaya b i r teklif att ı : «Bir gün b i z de d a ğ a gidelim m i ? » «N icin?>> « Kayak yapmaık içi n . Hem de Haldun sevg i l i­ si ni ziya ret etmiş olu r! » Bir kenarda diki len Z ü h a l kı pkırmızı kesilmişti.

H.�ld u n , « B i r d a h a bu tarzda l af istemem ,» ded i . Gene k ı z bozulmuştu : «Şa ka,» diye d üzertrneğe çalıştı. «Ciddi mi san­ dın?» Öteki kızlarla delikanlı ların da ısrariyle, Haldun peki derneğe mecb u r oldu. Bir gözü Zühal'e i l işti. «Tabii siz de gereceksiniz?» Zühal, «Benim kaya k elbiselerim, skim filan yok ki1 >) Hep birden cevapladı lar: «Bizim de yok. Hem çoğumuz k8!ymasın ı bile bi lmeyiz. Maksat bir değişiklik. Gideli m , gidelim . . . >> Zühal gene de, «Halamdaın izin alabilirsem , h ay hay ... » dediı. Z ühal'ın halasıı n ı O işi Ha.l dun üzerine aldı. görd ü . Kadın memnunlukla ra•zı oldu v e Züha l 'i Ha l­ dun'a ema net etti. •••

241


« Hiç mera k etmeyin teyzeciğim. Zühal 'i yanım­ da(lı ayırmayacağım!ıı Bütün bunları sinirli bir hassasyette takip eden · Kamura.n. ağlayarak babasına koştu, bire bin ka­ tara k anlattı. Süreyya Tunc küplere bindi. işte ni­ hayet ko rktuğu n a uğramış� . Hald u n'un sömestre buray;a gelmesini bunun icin istememişti ya! Karısını öfkeyle bir kenara çekti: «Senin bu oğlun köşkün içinde daha ne za.­ ma na1 kadar h uzursuzluk vesilesi olacak?» diye sor­ du. M elek han:m zaten beklivord u . Ama birden parla,m adı: «Ne demek istiyorsu n?» « N e demek i stiyeceğim? Şimdi de Zühal'e el atm ış ! » « N a s ı l el atm ış?» «Kızı dağa, kı,ayak yapmaıva götürüyormuş. . . ıı <<Götürüyormuş deme. Geneler böyle bir a rzu gösterdi ler. O da uymak zorunda kaldı. Işin içyü­ zünü biliyorum ben. Oğluma iftira edip durma ! ıı Süreyya Tunç hop kalktı, hop oturdu. Basbas bağr rryor, köşkün kıymetli levhalar ası lı duv::ırlarr n r crnlatryordu: << istemiyorum . istemiyorum onu efendim! Ce­ hennemin d i bine kadar yolu va r! Derha l defolsun evimden!ıı M elek hanım itiraz etti : «Yalnız sen i n evin değil. Bu evde benim de h cı;k k r m var! Bu kavga olurken Haldun, üvey babasından are,basr n r rica etmek icin merdivenleri çıkmış bu­ lunuyordu. üvey b a basıyle an nesinin kavgaları n ı işi­ tince. hayretler içinde durdu. Kıyametler kopuyor, babası lüzumundan ç ok fazla kabalaşryordu. Demek Kamura n , adeti lizere­ Zühal'e aşı k olm uştu ? Bu sebepten, kendisinin onunla meşgul oluşu ağianı sinirlendirmiş, bata ­ sı da küplere bi nmişti? Pe ki .ama kız? Kız ne fikirdeydi? O da1 onu se­ viyor muydu? 242


Zühal'i n hiç bir şeyden haberi yoktu. Üvey ba­ �ından otomobil m üsaadesini a·lmak için eve bir koşu giden Haldun'un dönmesini bekliyord u . H a l d u n va�izi v e ası k yüzüyle döndüğü zaman, Zü ha,l şaştı. «Nereye?)) Haldun, «l staınbul'a!» dedt «ista nbul'a m ı ? Niçin?» Gözleri dolu dolu olmuştu. Kısa kesip yürüdü: «Annem beni ararsa, lstanbul'a gittiğimi merak etmemesini lütfen söy l er misiniz?» «Peki ama Haldun bey ... » i radeli adım larla uzaklaıştı. Kar başlamıştı. Zühal d elikpnlının arkasından uzun uzun baktı. Sonra, an nesine h aber verip , bi r şe·y ler yapma� için, Süreyya beyin köşküne koştu. Hala kıyametler kopuyord u . Süreyya bey, o kibar görünüşlü adreilll , çirkin küfürlerle bir hamal, b-i r şoför g i b i söğüp s,:ıyıyordu. Içeri giremed i . Ayrı l ı p gidem iyordu da. Eli nde ol mayara k di kiliyor, kaba sesiyle a i le sırrı n ı faş eden adamı dinl'ivordll Her şeyi öğrendi: Demek mesele bir pa1rca d a kendi yüzünden, Kamuran'ın kıskançlığı ndancfiı h a ? Bu sırada Kamurıan kapıya çıkmıştı. Zü hal'i görünce kulaklarına kadar kızararak, «Buyrun,» ded i . «Niçin girmiyorsunuz?» ZühaJ , «Ne va r? Ne oluyor?» diye sord u . Kamuran omuz silkerek, «Hiç,» ded i. «Ağabeyimin yüzünden!» Zühal her şeyi bildiği ha lde, gene d e sord u : «Ne oldu ?ıı Kamuran cevap vermed i . Ama Zühal'in artık t,2,hammülü kalmam ıştı. «Bana ba k,» dedi, «ben her şeyi biliyorum. Sen Hcıldun'un kesip attığı tı rnak kada1r bile o lamazsın rın ladın mı?ıı Nefretle merdivenleri i nd i , köşkten çıktı. 243


Halası onu öyle sa psarı gorunce şaşırdı. Peşi­ sıra odasına gitti. Gene kız karyolası na kapanmış, hüng ü r hüngür ağlıyordu. «Ne var Zü ha�? Ne oluyorsun?» Peşin cevap vermedi. Sonra her şeyi bir bir an latt ı . Halası, «Uzülme!» ded i . «Babayla oğul kendi kendileri­ ne gelin güvey olmuşlar. Hatta Süreyya bey sen i resmen istemiş, eniştenden !» Zühal hırsla doğruldu: « Eniştem ne dem iş?» «Ne diyecek? Ulzım gelen cevqbı vermiş ta­ bii .. » Artık ağlam ıyordu. Gözlerini avuçları nın içiyle ku ru.l,a.y ıp, ka,ryolç_�,a oturdu: «Haldun gitti!>> dedi. « Nereye?» «.ista nbul'a.» <<istanbul'a mı? Niçin?» «Üvey babas ı n ı n hakareti ne tahammül edemem i ş . . . HaAa !» «Söyle yavrum.» «Peşi nden gidip ge�i çevirsem mi acaba?» Cevap b€ klemedi. Karyoladan fırlad ı . Ma ntosunu fili'ın giyinip, başı n ı da kalın eşarpiyle bağ lar­ dıktan sonra, ha�ası di kkat edebi ldi . «Cıldırd ı n mı Zühal? Ne hakla, ne cesaretle g i ­ dec eksi n ? Sana, n e demez mi? S e n benim neyim­ s i n ki karı şıyorsun demez mi?» Demez gibi geliyordu. Ara ları nda henüz hiç b i r mü nasebet, veri lmiş a l ı n m ı ş söz yoktu amaı, gene de kend ini ona ada makıllı yakın sıaylyo-rd u. Köşk­ ten fırlad ı . içerde h a la kıyametler kopuyor, koccııs ının hiç bir zı:ıman bu kadar kaba: ittihamlariyle karŞıı�aş­ mamış olan Melek hanım baygı n l ı l<lar geçiriyor­ du. Birden kafe1s ınd a her şey ters döndü ve köpük­ ler spçarak düştü bayı ldr. An ce.k bunun üzerine ak­ '; başına gelen Sü reyya bey, şaşalad ı . Karısının 244


bayılacağını hic aıkıletmemiş, ummamıştı Korkm aya başla,dı . Etrafıl1ja boş göz l erle bakındı ktan sonra seslendi: «Oğlum. Kamuran!» Kamura n büsbütün a ptallaşmı� ayva suraıtıyle geld i : «Efendim?» «Ba k a n nene oğlum, bi r şeyle'r oluyor!» Kamuran annesine baktı.. Hic bir şey an(;a mamıştı. «Ne oluyo•r bta ba?» «Bilmem. Ağabeyin nerde?» «AğS(beyim mi?ıı Odasına koştu, yoktu . Dışarı çıktı, içeri gi rd i, h izmeteiye sord u, hiç kimsenin haberi yoktu. Hizmetçinin koşarak çağ ı rdığı komşu doktor, M elek hanımı karyoLasına kaldırtıp, ayılttı . Melek hanım peşin etrafa şaşkın şaşkın ba.ktı. Seın ki hiç bir şey olmamış kocasıyle kavga etmem iş, aşırı si­ n i rlendiği icin de bay ı lmam ıştı. Kafasındla,n her şey si linmişti sanki. Ama bu bi rk:aıc sariye sürdü. Sonra a1klı başına geldt Sayılmadan az evvel�i teessür ye­ niden baş�adı. Her şeyi h atırl ıyordu a•rtık. Kocasiy­ le yaptığı kavgayı , ondarı şimdiye k�ar işitmeğe a lışkın olmadığı küfürleri ... «Cık!» d iye bağı rd ı , «cı k dışarı. Gözüm gör­ mesin seni ! » Süreyya bey doktorun d a işaretiyle dışarı çıktı. Melek hanım hizmetciye: «Ha:ldun geldi m:i?» diye sordu. Hicmetci kız suçlu suclu : «Hayı.r,ıı dedi. «Gelince bana yolla!» .

9

Şoför Fi k ret, Harıda.n'ı korkunç bir öfke 1oinde arıyordu. Gene söz verdiği ha lde, randevusuna gelmemişti! 245


Aklından kötü, çok kötü şeyler geçiyord u . Servet bey apartıma,n ı n önünde arabası n ı d u r ­ durdu. N a s ı l o l sa çarşıya, y a h u t hiç olmSjZsa! hava a lmıya çıkacaktı. Bu seferki gibi deği l , başka tü rl ü yaıpaccı�k, can ı nı adam akıllı ya kaieaktı. Bir sigara yaktı. Ki brit çöpünü sinirli si nirli kı­ np fırlattı. Belki de bıçağın ucuyla hafif terti p tı.acamat­ lar, buna kıymaıı:sa bile, m utlak m utlak tokatlardı . Az son ra Handan'ın ka rd�,i Sedat, a rk,ası ndan babası Servet vey çıktı. To k,atlama kla da i ş bitmezdi . En iyisi delikan l ı­ yı ü rkütmekti. Kad ı n , «Bo ksön> filan diye bi r şeyler karıştı rm ıştı ama, mekteplıi lerin boksörl üğünden ne olacakt ı . Saat o n a doğru Handan'ı n annesi d e çıktı. Peki, kurtlu karıva ne olmuştu da çakm ıyor­ du? On bir, on iki.. Seda.t, ark8tdan Servet bey, çız sonra da annesi döndü eve. «Belki de haısta ­ d ı r. Acaba hasta mı?» diye düşündü. Karnını ora­ cıkta ki küçük bir lokantadaı ça bucak doyurup tek­ rar geldi. I kide Servet bey, üçe doğru Sed:C�t, dördü g ece anneler.i çı kt ı . Ama Hand,a n çıkmad ı . Ertes:l gün d e aynı şek.i lde geçince, Frkret, «Acaba kocasının yan ı n a mı gitti?» d iye düşündüı. Olabilirdi. Kocasıyle sık sık bozuşup ba basının evine geldiğJni, son ra tekrardan kocasiyle Qarışıp dönd ü­ ğünü bi liyord u . Iki g ü n de Bebek'teki evin önünd e nöbet bek­ ledi kten son ra , genç kadının ne hasta, ne kocası­ nın, ne d e babasının evi nde olmadığı kanaatınaı var­ d ı . Peki, neredeydi ? B i r cu martesi öğleden sonra Sede tleırı n okulu önüne ,Q)itti. Arabıadan indi. H er zamanki paydos sa­ a1tini bekledi. f=a kat h ayret. O ku lda sanki h i ç kim ­ seler yoktu . Paydos saıati geçtiği halde, ne z i l eıa­ l ı yord u , ne de paydos olan vardı. M erakla okul­ d,an içeri girdi. Bahceyi geçti. Hala kimselere rasıı ­ yamamıştı. O ku l tatil miydi yoksa? Koridorda rast­ ladığı hademeye sord u : 246


«Okul tatil mi?» He(deme yukardan aşağı süzdü kten son ra «Tati l,» dedi. « Sömestr tati l i . Ne vardı d;a ?» «Hiç. Bir a rkadaşı soraca ktım.» «Kimi?» «Haldun u.)) «Hangi Haldun b u ? Şu sesi g üzel biri �ar, o mu?» Fi kret Haldu n'un sesi güzel olup olmadığını bilmiyordu. «Sedat'ın a rkadaşı,» ded i . «Tamam, o.)) «0 izıi n l i gitti!» «Nereye?» «Mem leketine.» « M emleketine mi? Neresi memleketi? H�.deme parmağıyle koridorun a ltbcışındaki bir kapıyı iı;ıaret etti : «Oraya git, mual lim beyden sor. o bi lil'. . . )) Fikret gösterilen yere gitti. Kapıyı vurup g i rd i . Ma ksadını a nl attı. N öbetçi öğretmen Haldun'u tarıımaz olur muydu hiç? Kantinde az m ı sesini di nlemişti? «izinli gitti,» ded i . «Bana ax::l resi ni verebi l i r misiniz?)) «1-f,ay hay.» Büyük bir defterden Haldu n'un adresini buldu, küç ü k bir kağıda· yazıp uzattı. Fikret kağıdı teşekkürle a lı p çıktı . Artık şüphesi kalmamıştı. Demek H andan g ene mektepliyle birlikte basıp gitm.işti? Dam.qrJeırı ndaki kan kaynıamaya, m üthiş bir kıskanofı k benfiğini ke­ mirmeğe başlamıştı. Ne yapmalıydı? Dönmeleri ni m i beklemeli? Yoksa bir d elilik y,apıp, 1peşler:inden mi g i tm eliydi? Ara.bayı g ü nd eli kci şotör e>jrke(!aş­ ları ndan birine verip, Eminönü Balıkpazarı'ndaki me'{ha nele�inden birine daldı. Bu•ra:ya Handan'la d a s ı k sık gelirferdi i l k z�ma.nlar . H e y gidi g ü n le r h ey? Masa l;ırdan birine gıeçtl, ra kı ve J üter ızgarayla roka sadıı,tası, turşu.- istedi. Handan'ı tat l ı tatlı düşün ­ rneğe başladı: .

'

.

.


Ta n ı şma ları ne alami nüt, ne cici olmuştu! Eminönü 'nden bankalar yoluyla Ta ksim'e dol­ muş yapıyo rdu. Şi�hane'de yolcu bırakıp yeni bir yolcu a lmıştı . Az sonra bir yolcu d.aıha. Amaı ne yolcuydu. Haziran ortaları. Lüzumundan fazla de­ kolte bey,az elbisesi içinde netis mi nefis, enfes mi enfes. Hovardaca g ülerek elini kaldırm ıştı . Der­ hal durmuştu. Tatlı tatlı sorm uştu : «T�ksim 'e mi?» <(Evet!» Bin mişti. Hinmesiyle beraber harikulade tam esa nsı . Yolda bir sürü m üşteri değiştirdikten sonra. Taksim'de: «i necek misiniz?» dıiye sormuş, «i nme­ mi istemiyo·rsanız inmem ! ıı cevabını a.lmıştı. Bir şoför, hem d e lisede okumu�. a klı başın­ da, bu luttan nem kapan bir şoför ioin bu kadaırı el­ bette fazla olacağı ndan, derhal: «Emredi n ! ıı demiş­ ti. Ge:nç kadın a.t eş parçasıydı sanki. �aka:cı, çap­ kıt�. Tekrar sormuştu: «0 d i kiz aynası n e işe ya­ rar kuzum?» . Fi kret «Sizin .9� bi harikulade bayanlaı­ rı seyredip, göz banyosu yapmaya ! » deyince, gene k,ad ı n g ı d ı klan ıyormuş gibi öyle bir gülmüştü ki. Sonra: «Seninle a nla·şacağız.» demiş, «canım çok sı kılıyor. Beni eğ lendir! » i yapıştırmı�tı. Ama Fi kret nedense gene kadının orta m a l ı olduğunu d üşünme­ m i şti. Hiç bir hali orta maıl ına benzemiyordu. Arna­ vutköyü'ne direksiyon kırm ıştı. Rakısı, roka sala­ tası·, turşusu, daha. sonra da l üfer ızg.a.rası geldi . Ka.dehi n i ağzına k,adar doldurup d i kti. O l d u bitti su­ suz içerd i . Roka salatası n ı çatalladı. Mayhoş yaprak­ la.r d işlerinin arasında h azla ezi l iyord u . Ç o k zengin bi rinin karısı olduğunu ç o k sonra öğrenm işti. F;akat n esin e gerekti kocası, anası, ba­ bası? O, kendis.i ne cı lgın g i bi aşık nefis k:aıd ı n ı deh­ şetli bir arzuyla, kolları a.r asın a alıp, u nuta.mayacağı saatler geçi niyordu ya! Y(a �mdi? Bütün tatlı t\atıra•l ar si li ni p uçtu san.k�. Şimdi de a cı , ço k acı hatıra.lar başlam ı ştı. Da:ha birkaç gün evveline kadar gelip dayanan, dü­ şünülmesi bile sinirleri berbiat eden h 8tııral aır.. . Dol u kadehini hırsla dikti. Boş kadehi bıraktı.

Bir za,manlar; «Sen benim Allahımsın, sana taparım Fikret!ıı diyen, kollarının arasında iri bi.r 248


bal ı k gibi kıvranırken, «Sık, daha s ı k, dah� daha ... Kır kemi klerimi yavrum!» d iyen, ateşli kad ı n . . De­ mek şimdi aynı şeyleri ona., o m ektepli parla k oğla­ na söylüyordu ha? Kadehini doldu rup gene bir nefeste di kti . Sarı keh ribar g,i bi bir parça h ıyar turşusunu kuvvetli diş­ leri arasın� attı. Hazla çiğ nerkan a k lında o, hep o. Ona okadar i htiyacı vardı k i . . . Bir sigara yaktı. H a ­ fif hafif yü kselen dumanlara gözleri ni d i kti. O san­ ki dumanların ar:asındayd ı . Kolları n ı açm ı ş, hep o çıldırtıcı gülümseyişiyle, ba kıyor, sanki: «Senden b ı ktım a rt ı k, senden usandım. B i raz de baş,kala­ rıyla gönlümü eğ lendireceğim!» demek isti'yordu . Sonra, kafe�sının içi ndeki yata k odası nd;a mek­ tepliyle bi rli kte hayai lerneğe başladı onu. Tıpkı ken­ disine yaptığı gibi: «Soy, diyordu, soy beni!» Mektepli soymaya başlıyordu. Peşi n fermuaırları indirilip c ı ka rılan elbise, sonra ipek kombinezo n . d a h a sonra sert bir el h8mketiyle sö kül üp bir ke­ nara fı rlatı lan sutyen, daha son ra . . . Kadehini doldurup gene h ı rsla içti. Daha son ra . genç mekteplinin i hti ı'�sla titreyen elleri. Genç kad ı n ı n çıpla·k vücudunu kuca klıyan kol ları, birleşen dudaklar, yumulan gözler. Ve yu­ varlanılan karyola .. Cıldıracaktı. Ne olursa olsun gidecek, onları bir a rada rast g etir,irse, bir i ki demeden şişlayecekti! Meyhe.,neden körkütü k ç ı ktı. Ayakta duracak hali kal mamıştı. Halbuki başka zamanlar bu içtiği hiç te­ sir etmezdi. Yalpa,layaıra k ta ksilerin bu l u n duğu tarafa y ü rü­ d ü . Aya kta dunnaya çaJıştı. Gidecekti, n e olursa ol­ dun , kaça patiarsa patlasın, mutla k mutlak gidecekt·ı ı. Ertesi g ü n gitti. Bu şehre ilk defa gelm iyo·rdu ama, gene de elindeki a dres; sora sora buld u . Şehrin belki de en g üzel semtinde,

çok güzel bir köşktü a radığı

ev.

G erek bu köşk, gerekse komşu köşklerfyle semt. Suadiye, Bostancı, hatta Pendi k'i,ıı hatırlatıyordu. Yollar asfalt. pla nl ı. 249


Köşk kapisı n d a durd u . Görünürlerde kimseler yoktıJ. Zile bassa, çıkacak i nsana ne soracağını tasarladı. «Ha·l dun beyi arıyorum» mu diyecekti? Ded i . «N içi n arıyorsu nuz?» derlerse? «Handan isimli bir kadınla birli kte mi>> demeliydi? Ya vaziyeti ca ­ karlar d a , «Yok» derlerse? En iyisi beklemekti. Kena ra çekildi. Köşkü en iy:i görebileceğine kanaat getirdiği bir kenarda bek­ lerneğe başlad ı . Arada gözlerini köşke kald ı rıyor, odaiEJrdan lıang1isinde olabJiecekleri ni kestirrneğe çalışıyord u . Bir a ra y a n pencerelerden bininin kanadı açıldı. Gözleri ni oraya ümitle d i kti . Onun yüzü, hiç olm.az­ sa kolunu, yahut herhangi b i r tarafı n ı görebi lmek . . Fakat n erde? Çirkin bir deli kaınlı başı u:z,anıp g eri çekildi. Baş tekrar uzandı. Kald ırırnda dikilen şotör Fikret'e uzun uzun baktı. Ne beklediğini, kimi, n i ­ oin beklediğini soracaktı, vazgeçU. Kamuran'dı bu. Gözlerini köşke dikmiş, kald ı ' rımda bekliyen adam tuhafı na gitmişti. Yoksa Z ü ­ h a.l'i mi bekliyordu. Sa londa gazete okuma kta ol,an babasına koşr tu: «Şurda, kald ı rırnda b i risi di kiliyar baba., gel de bak!» «Kim?» «Bilmiyorum. Zühallerin köşküyle bizimki a ra­ sında!» Sü reyya bey küçük bir tereddütten sonra kol­ tuğunda n ka:lkarken, gazeteyi bir kenara bıra ktı. Oğlunun gösterdiğj adema kapalı pan jurla:r gerisin­ den baktı : Kaısketl i , ka l ı n kem i kli, yakı şı klı biri. üze­ rinde lacivert b i r kostüm vardı . Arada köşke dönü­ yor, birisini a ra r. yahut cıkıvarmesi mümkün biri ­ sini koll,ar gibi bi.r h a l i vardı . Danatyamcııd ı , panjuru i tt i . Adamın başı, itilen pa.njurun sesi ne döndü. Sü­ reyya beyle karşılaşınca, kendisinden şüphelenildi­ ğini anlayarak, kasketini çıkardı, yakl"ştı: «Güna.ydın beyefendi ! » «Günaydın.» 250


«Sizden bir isti rhamım var. . . » «Buyurun.>; Yutkundu, iki yanını kolladı. Son ra: «Haldun beyi soracaktım. Bu rcıda oturuyormuş

dp . . . )) Penceredeki babayla oğul manalı manalı ba­ kıştı l ar. « Evet,» dedi Süreyya bey. «Burada oturur. Otu ­ rur da d eğil ya, neyse. N için a rıyorsunuz H aldun'u?ıı Yabanc ı . etraftan duyulmaktan korkuyor. hic olmazsa çekiniyer gi biydi. Bunu an ladılar. «Istersen iz içeri buyrun ... >> Fikret küçük b i r tereddütten sonra, «Peki ,>> dedi. Ne çıkardı? Nasıl olsa her şeyi gözüne alarak gelmemiş miydi? Misafir odasına buyur edildi. S ü reyya beyin uzattığı sigarayı a l ı p y a ktıktan son ra, m aksad ı n ı çabucak anlaittı: Handan isimli bir sevg ilisi vard ı . Haldun bey o n u iğfal edip buraıya kaçı rmıştı . . . Süre�ya bey rahat b i r nefes aldı. Sonra oğl u ­ na döndü: « H.astaneye g.itti ğin zamaın annene müjdeyi ver, ver de anlasın oğlunun marifetini!>> dedi. «Benim oğlum şöyle, beni m oğlum böyle! Al senin toz kon ­ d urmadığın oğ lunu!» Şoför Fikret'e döndü: « H a.l dun benim üvey oğlumdur. Yakışıklı bi r ço­ cuk. Ben lstanbul'a yatılı mektebe okuması içi n gönderdim. Halbuki o . . . Demek ela lem i n ka rısı, sev­ gili leri .peşinde dolaşıyor? Annesi pek düşkündür'. Sömestr tati l i dola�ıslyle buraya gelmek istedi . Ben mani o lmaya ça lıştım . Fa kat annesine dinleteme­ dim. Gelsin , gelsi n , gelsin. G eldi.» Arkasından da bir gün Handan hanım çı kagel­ di... « H aldun beyle birlikte gelmedller mi?» «Hayır. Ha ldun'daın iki m i , üç m ü ne g ü n son­ ra geldi.» «Bu raya bi rli kte gelmemişler m i acaba? «Or:asını bilmem. Belki de birlikte geldi ler. Bir251


l i kte gelmiş olabilirler. Bakın ben bunu a.k ledeme­ m işti m .» Ka mura n 'a ba ktı: «Öyle değil m i oğlum?» Kamura n dehal tasdik etti: « Evet evet. Hanımı kayak oteline b ı rakmış, fi­ lan gün bize gel, beni a ra, baband,an selam getir­ dim de, demiştir. Ne nurnaracı o ! » Fi kret heyecanla din liyord u . Gözleri ni dört açmıştı . . «Demek kayak ote li nde kal ıyor? » « Ka lıyordu.» «Sizin anlayacağın ız, ben hanıma evi mde yüz vermedim. Kalktı. gitti. Ama bizimki bir kad ı n la ye­ ti necek ci nsten değ i l ki. Komşu köş kün güzel b i r kızı var, Züha l . Bu oğlum la, sözlü gibi b i r şeydi. Sen tut. ayağının tozuyla kıza balta ol, baştan çı­ kar. Kız tutturmasın m ı kayak otel ine ben de Hal­ dun'la gıideceğim d iye?» « ?» «Açtım ağzımı yumdum gözümü. Annesi keırış­ tı. Başladı k onu nla� Derken benden ağır laflar ıişit­ meğe alışkın olmayan zavallı karım düştü bayı ldı. Şimdi hastanede. Şaşırdım kaldım.» Fi kret mera.kla sordu: « Peki, Haldun bey nerde iş,mdi?» «Bilmiyoruz ki. Dün Ha ndan g elm işti. Sanki ha­ beri yokmuş gibi , Haldun'u sord u . Ama ben yu­ tar mıyım? Kaçın kurrasıyım ben? it, aklı sıra köş­ kün dUırumunu kontrol ettirecek. Evime sokaır mı­ yım? G a.yet enerji k davrandım: « Bi lmiyorum ,» dedimt Cehennemin dibine gitsin, bir daha. evim e uğrama­ sı n . dedim. Cı ktı gitti. Tabii gitmiş H.aldu n 'a anlat­ mıştır. Ben im meselem ne Haldun, ııe de Handa n . B e n şimdi oğlumla meşgulüm. Ş u n a b*, sara rd ı soldu çocu kçağzım.» Fi kret döndü, Kam u ra.n 'a baktı. «Niçin? Ne vardaı?» «Zühal de ortalarda yok!» «Zühal kim?» . • . • • .

252


«Şu komşu köşkün kızı. Oğlunıla sözlü demiş­ tim ya?» Şoför Fi kret kendi paketinden yeni bir sigaraı yaktı. dalgınl ı kla Süreyya beıye i kram etmeyi unut­ tu. O farkında bile d eğildi. «Şu h alde,» dedi , «ücü birli kteler?» «Bilmem ki? .. » «işler cata l laş,t ı. .. Peki, ne yapmak kararındaısı­ nız siz?» «Ben m ı ? Hic. « Evime adımını at,a,maz bir da­ h a . Mektep ta ksitjni de yollamayac�ğım. Madem benim evinıden, benim izn im olmadan çı ktı gitti, ce­ hennemin dibine kadar yolu var!» Sini rlenmi şti. Daha doğrusu, kendi ni sinirlenme­ meğe, yumuşamağ,a zorluyord u . Yoksa aşırı sinirl i l i k i c i n sebep yoktuı. Şoför Fi kret'i uğurl&.id ı ktan sonra , oğlunu bir kenara çekti: «Bugün git anneni ziyaret et! >> ded i . Kamuran c. muz silkti. «Dinle ' ben i . Git, durumu anlat. Bu adam şo­ tömüş. Ağbeyini arıyord u . Şoförler ekseriya belal ı olur. Ta_.a i stanbul'dan kalkıp gelmiş. Herhalde fena bir maksad ı vard ı . Kimbi.lir, belki d ·� vurmaya gel­ m i şti? An nene anlat. Anlat da oğlunun ne mal olduğunu an lasın!» Kamuran'ın aklın,a yattı . Kalktı, a n nesini ziyare­ te gitti . Melek hanım ka·ryolasında hala yarı baygın . . «Haldun, Haldurt. . . » diye sayıkl ıyord u . B�şucu nda hastabakıc ı n ı n sesi : «Gelecek ha nfendıi, mer,ak etmeyin. Gelecek . . . » Sözlerine kulak asmıyor, boyuna oğ lunu sayık­ lıyord u . Kam uran geldiği sıra b u vaziyetteydi. Kapının a c ı l ı şına başı ümitle dönd ü . Kam u ran 'ın, şimdi h e r zam a ndan c o k kızg ı n yüzü nü görünce, kaşl,arı çatıldı. E l iyle: «Gelme!ıı demek is­ teyen bir hareket yaptı . Fe>. kat Kamuran aldırm,ad ı . Karyolaya yaklaştı . «H aldun ağbevimden h aber var! » deyince, Me253


lek h anım, ondan beklenmeyen bir enerj iyle, kar­ yolası nda adeta doğruldu: «Geldi mi? G eldi m i oğlum?» «Hay ı r,» ded i Kam ura n . «Kendisi meydan larda yok. B i r şoför ge:l di istanbu l'dan. Belalı b i r şeyı Haldun'u arıyor!» Melek hanımın gözlerindeki ışık kaybold u . « N e y,apacak.m ı ş?» «Adamın karısın ı kaçırmış. i kisini d e vuraca­ ğım,» diyor! Melek hanım boş bir torba g ibi karyolasına yı­ ğ ı ld ı . Yeni bir kriz başla m ı ştı . Kesi k kesi k solu­ mağa , ağzı köpüklenmeğe başladı. Hastaba·)< ıcı iŞıi a ntamıştı . «Ne yaptınız,» dedi. «Böyle l a f söylenir m i ? » Dışa:rı fırladı . Az sonra doktorlar koşa rak geldi ler. Lazımgelen tedaviyi yapa.rlarken, Kamura n azarlanmıaıktan korkarak sıvıştı. Doktorlar onu bu lamayınca, h a staba kıcıya cı­ kıştı�ar: «Bir dah a bizim haberimiz olmadan ya.nına hlc kimseyi b ı rakmayacaksın ! »

10

Haldun, üvey babası n ı n annesiyle kavga eder­ ken , « Defolsun. istemiyorum , gitsin evimden!» söz­ leri üzeri ne ;ani bir ka�arla valizini kaptığı gibi şeh­ rin yolunu tutm uştu. Bu arada Zühal'in d u rd u rmak isteyişin.i filan h atırlam ıyordlt. Şeh i rden, hemen ha•reket etmek üzere olan b i r taksiyle ista nbul'a gelmişti . Vakit ikindiydi. Elinde valiz, koc.a istanbui 'Q'a yapayaln ızdı ·a rtı k. Bunda.n böyle n e yapacaktı? Ne­ reye girecekti? Okula m ı ? Hayır. Üvey babası nın tek kuruşuna tenezzül etmiyecek, onun i smini bile ,anmayaca ktı . Birden annesini h atırladı. N e tuh�f. sabahta n beri o öfkayle nasıl da düşünememişti? Şimdide el254


bette öğrenmişti evi terk ettiğini. K•im bi l i r ne üzül­ müştü ne üzülm üştü. Ama aldınş etmiyordu. Haya­ tını kazanı ncaya k,adar annesini de a r�mamalıydı . Hayatını kazanıp, m üstakil bir evi olunc davet eder­ d i . O zaman gelir, kendisiyle otu ru rsa oturur, otur­ maz da, sevgili koc,asından ayrı lmak istemezse, onaı da karışmazdı'. Zaten niçin kavga ettiklerinin de farkında de­ ğildi. Yalnız, kavgaın ı n kendi yüzünden ç ı ktığını kuv­ vetle h i ssetmiş, adamın öfkeyle kendini kasdederek «Defolsun. istemiyorum, gitsin evimden !» dey.işi üze­ rine de cılgına dönmüştü. Ne olursa olsu n. kaç vakitti r altında ezi ldiği büyük bir yükten kurtulmuştu ya. Zaten annesiniıı ısrarlı mektu pları olmasa, sömestr tati linde de gel­ nıezdi . O ada mı n suratından bıkmış usanmıştı. Aklı na Servet beyin lacivert pa.piyonu geldi. Onlara da gitmeyecekti. Adam. i nsan olaıra!k belki cok iyiydi . iyiydi ama, kızından nefret edi­ yordu. Bir kadın bu kada r a lça.l mama:lı , icindeki şeytaını n bu kadar esiri olmama lıydı. Hasta. m ıydı? isteri k mi? Şüphesiz. Belki de cok acınaca1k bir kadınd ı . Ona neydi? Hast.aları n , isteri kierin tedavi , yahut tatmini onun vazifesi mıi ydl? Cebinde henüz bi�raz parası vardı. Akşam olma­ d,a n önce herhangi b�i r etelde bir yatak ayırtma lıy­ dı. Sirkeci 'ye g1ectıı. Ucuz otellerden birinde b i r yatak atyırtıp, valizini bıraktı . Şimdi ne yapmalıy­ dı? P2ırdesüsünün ya:kasını kaldı rmı ştı. El leri ceple­ rind e. Peşin Gülhane parkı na doğru cadde boyunca ağir ağır yürüdü. Sonra durdu. Nereye gidiyordu? Bu kış kıyamette G ü hane parkında i şi neydi? Ge­ ri döndü. Hava kara rdı kca: soğu k �rtıyor gibiydi . Soğuğun arttığına di kkat edi nce, üstüste titredi. Bi r­ kaç kadeh � rap atsa m ıydı acaba? Soldaki bir şcırapcıya gird i . Şaraphane omuz omuz;aydı. Kı­ zarmış et kokusu işta h ı n ı b i rdenbire açtı. Ta a g eri­ lerde b·i r kişilik boş b i r yer keş.federek, gitti. yük­ sek baca klı iskemieye oturdu. Peşi n şarap istedi Sonra ızgara köfte, salata, varsa turşu; f .,.;

o" f '-


Annesi olnıasaı, yaptığına nad im olmak değ i l , sevinecek, dünya.lar onun olacaktı. Çocu kluğundan beri hasretini çektiği yalnız, tek başına hayat baş­ lamıştı işte. Çocu kluk rüyalarını dolduran, fırtınalı g ecelerde yorga,n ı n altında büzülerek, yumru kları nı sı ka sıka düşündüğü maceralı hayat. Henüz macera filan yoktu ama, olabi l i rdi. Hayatının dümenini ma­ cera yönüne cevirirse, fırtınalı bir hayatı pekala da yaşıyabilirdi. Şişeyle şarabı, turşusu, salatası, ızgara köf­ t esi geldi. Bardağ ini gee kalmış gibi kırmızı şarapla doldurup dikti. M eze aldı . Bu meyhane b i r h ayli modern olmakla bera ber. şimdi ismini h,atırlayamadığı bir romanda n akl ı n ­ da kalmış «Kırm ızı Köpek M eyhanesi ıı n e benzeye­ bilird i . Niçin benzemesi n? .i nsan istedikten sonra . en benzerneyecek şeylerde bi le birbi ri n e benze.y en taraflar bulamaz mıydı sanki? l.ki nci bardağı da icti. B u rası peka la da « K ı rmızı Köpek Meyhanesi)) olabilirdi. Az sonra korsanlar basabilir, m üthiş b i r kavga başlayabi lird i . Üçüncü, dördüncü, beşi nci bardaklar. . . Gözleri­ ni hafi fçe yumd u . K ı rmızı şa,rap çok tatlı bir sar­ hoşluk vermişti. Kafasından her ş.ey silindi. Şimdi gerçekte de Kırm ızı Köpek Mehanesi'ndeydi ve korsanlar da tam zamanınd a , en müdafa!Bsız ol­ du kları . en sarhoş anları nda bastırmışlard ı . N e ya­ pacakle�rdı? Kors,a nlar bıcakları n ı çekmiş, sürüye dalan ku rtl,ar gibi saldı rmışl a rd ı . Reis yen i lmişti. Reisin adam l a rı yeni lmişlerd i . Henüz yenilip teslim o l mcwanlarsa, şuraya buraya ke,çışıyorlard ı . Kendi­ s i de onların a rasındaydı. Geminin ha lat yığın ları üzerinden atlaya ra.k kanıaralara i nerken, reisin i ri yeş i l gözlü, h ariku lade kızı Bargaret'e rastladı. Göz­ ieri yuvalarından tırlam ıştı. M üthiş bir korku içinde boynuna atılmış. <<Robert,)) d iyordu, «Kurta r beni Robert!» Robert kendisiydi . Gene kızı beli nden sım­ sıkı kucakla;y ıp kaldırdı. En dibe, ka mara ların a.l­ tındaki küçücük odaya indi rdi . Bu oda , geminin kıy­ m etli hazi nesi nin bulunduğu odaydı . Reisin t e k m i l


serveti buradayd ı . Gene kızı yere indird i . Duvarda ası l ı duran kılıçlardan en ince, en uzun, en kuvvet­ l i sini aldı. Gene kıza dönd ü : «Burada bekleyeceğiz onları , korkma ! » Gene kızın i ri .yeşil gözleri büyü k büyük açı lmıştı : «Ya buraya da gelirlerse?11 « Dövü­ şürüz.,, <iBen de mi?» «Hayır, ben.11 «0 kadar i n ­ s a n l a n a s ı l başa cıkarsın?,, G u r u r l a gü lümseyerek . «Yanımda sen vars;n ya!ıı F a k e t n e tuhaf? Bu kızın, bu i ri yeşil gözler. bu hafifçe esmer ten, simsiyah sacta.rı. . «Ben sizi tanıyorum galiba? ismi niz ne?ıı <<ismim mi? Bilmiyor musunuz? Zühal!» «Zü hal mi?11 Gözleri ni açtı . Salı i , demi nden beri Reisin k ı z ı d iye düş1ündüğü gercekten de Zühal'd i . Z ü lı a l ! üvey babasına Jçerleyip evi terk ederken önü­ ne geçmek, onu yolundan çevirmek istediğini h ar tırladı.. Kızcağızı nası l da itip yürüm üştü! Kim bi­ lir, belki de «Kaba adam!>1 diye düşünmüştü. Zühal i ri yeşil gözleriyle kafasına fena takılmış­ tı. Onu ilk gördüğü anda sarsılmış, fa kat aldırış etmez gorünmüştü. Komşuydu lar da. Kiim bilir, bel­ ki de Kamuran budatası h emencecik aşık oluvermiş­ .

tir!

Kabul edemedi. Zühal gibi bir kızın Kamuran g i bi bir aptala tutulmasına imkan .yoktu . Dirsek­ Ierini masan;n niermeriı ı e daıyamış, başını avuçla­ de­ rı aı�asına almıştı. Kafası, elinde olmayarak, minki korsan m acerasını li,aşıyordu . Ama Reisin k ı zı Zühal'dıl artık Boynu mend i l l i , korkunç ba,k ışlı korsan l ar n i ha­ yet bulundukları yere de g eliyorlard ı . Zühal sımsı­ kı sa rı l m ıştı «Beni bırakma,)) diyord u , <<nolu rsun on�ara b ı rakm a beni!» Tiri l tiril titriyordu . Kabil miydi? Bırakır mıy­ d ı h iç? Korsanlarla kucak kucağa bir dövüş biaşlad ı . K ı l;cını büyük bi r tıcın ı n üzerine bırakmıştı. Yumruk yumruğa girişti. Romanda o kuduğu gibi m üthiş yumruklar atıyor. tek yumru kla bir kaçını birden ,

.

,

25 7


yuvarl ıyordu. Bir ara Z iJ h,a l kılıcını getird i . Kızı ye­ değine a lara k, bu sefer kılıçla başladı. Sonunda ha.tif birkaç yaraıyla kurtu lara k , kor­ &a nları tepeledi . Güverteye cı ktı kları zaman, Zühal'in babasının d.a dahil olduğu bütün tayfaların öldürülmüş old u ­ ğ u n u gördü. Z ü h a l hıckırıkl'a1r, çığlıklar içinde b,abar sı nın üstüne atı lmış, bayı lmıştı. Zorla kaldırıp, ayı lttı . Gene kız du rup durup ağ­ lıyor, h ayatta art ı k hiç kimsesinin kalmadığından b a h sediyordu. Temi n etti: « B u ndan son�a sa hibin benıim!ıı Gene kız, iri yeşi l gözlerinde incilenen ya:<şlarla, gene .adamın boyn una sarı l a ra k : «Sana taparımb) diye bağırdı. Şişeye sarı ld ı . Şarabı bitmişti, şaştı . Yeni bir şişe gelirtmek lienı f cı t: l a , hem masraf ba kımınd cı n ağır kacac,a ktı. Zaten az pa rası v a rd ı . Gerçi s ı kışırsa satacak a ltın yüzüğü, bilek s�­ sati , faz!a elbiseleri vardı ama, bir iş bulup ca lışın­ cay,a kadar elindeki pa rayı d i k katle lı a rcamalıyd ı . Kafasında h e p Z ü h a l , Zühal'in i ri y e ş i l gözleri! O da h ayatı n ı kendisi kazan ıyordu. Bunu a nne­ sinden i şitmişti. H a lbuki istese. N C1jd i r beyin fabri­ kasında belki de hiç ca lışmadan dünyanın para­ E!nı alabi lirdi'. istemiyor, çalışmayı, hazı r yemeğe tercih ediyordu. istanbul ban kaları ndan birinde çalışıyormuş . . Hangisinde olduğunu n e diye sorm amıştı sa n ki? Kalktı . Hesap görüp çıktı. Ortal ı k iyice kara r­ mı�tı . Bilek saatın a ba ktı, dokuz. Henüz erkend i . B:ahcekapı 'da,n Köprü'ye kada r yürüdü. Hava bozuyordu . Keskin b!r soğu k çıkmışt ı . esiyordu. Ama o n a vızgel iyo rd u . Şarabın, içinde, damarları nda yaktığı alev terletiyord u , hatta . Keşke h ava dahaı bozsa, keşke kar yağsaydı! Köprü 'nün tam ortasında durdu. Koyu kara n lığın içi nde vapur­ lar m.ak a slama,, keskin projektörleriyle ge!ip gid,iyo r­ lardı. Kadıköy iskelesine indi. Bir vapura• atlayıp, 258


daha doğrusu, bir vapurun güvertesinde Kadı köy'e kadar gidip gelse miydi? Tam karz.r verecekken, ak­ lına bir fiki r geldi: Ne diye Beyoğlu 'na çıkmasın­ dı? iskeleden seri adımlarla, çıktı . Tü nel 'e adeta ko­ şp:ırak ge�di. Elleri paltasunun cepleri nde, ya kası kal­ kıktı. i stiklal caddesinin sol kaldırımında Galatac say'a doğru yürüdü. Gözün e banka levha-ları iliştik­ ce. Zühal'in bunlardan acaba hangisinde çalıştı ğ ı n ı düşün üyordu . Tam i stediği gibi bir kızdı . Fizi k olarak tam i stediği ama, huy iti bariyle nası ldı? üzerinde bıra k­ tığı i l k intiba m üsbetti . O gözler, o ten , o yüzün sa­ hibi asla fena huylu olamazd ı . Ne iyi. Artık kendi de onun g i b i cal ışaca�. hiç kimseye muhta.c olma­ yacaktı . Galatasaray postanesi nin önünden geçti . Bir­ den kuvve t l i bi r dirsek yiyerek sarsı ldı. Dönd ü . Uzun beyaza yakın sarı saç l ı , küstah b2ıkışl ı , S2r­ boylu hoş bir kadın. Henüz yirmi beş, yahut yirmi sekiz­ l·i k .. Durmuş, sert görünrneğe çalışa rak, meyd an okurcas;na ba kıyordu. «Aptal aptcd ba,kacağına, pardon desene,» dedi Haldun kendini toplamaya çal ıştı. O ç a rp ı ş m a ­ m ıştı ki . «Sizin pardon demeniz lazım sanıyorum . Çünkü banc:. çarpan sizsiniz!>ı «Seni şimel i polise şi kayet edersem? ıı « N 'olur9 » «Ne m i olur?» Derhal bir kalaba l ı k biri kivermişti. Sarhoş kadı­ nı tan ı yanlar i�i anlamışlard ı . Haldun'u bir kenara cekere k: «Uyma,ıı dediler. «Ona bitirim Mualla d erle r Y.a kişık!ı gene meraklısıdır!» «Seni p2rl2k g ö rd ü , gözüne kestird i , çamur oluyor!ıı H a i d u ıı yoluna devam etti. Te ksim'de tekra r önüne çıktı. Bu sefer son derece tatlıyd ı . va·nına g üzel likle yaklaşt ı : .

.

.

259


«Carparsan, polise haber verı rım ha!» dedi. Haldun. pek de öyle ağzı süt ko kmad ığını anlatmak istiyerek, «Ver,» teklifi nde bulund u . Yanyana yü rüyo rla·rd ı . «Demek polisten korkmuyorsun?» «Niçin korkacakmışım? Suçum yok ki?» <( Peki ama, şimdi bir çığ lık atar. bana sataşt ı d iye hakkında davac ı olursam ya?» «Olursan g ideriz ka ra kola.» <<Zabıt tutar, mah kemeye veri rler sen i . >> «Sonu ölüm değil ya!» Bitirim M ueılla . <<Aferi n,» diye koluna g i rdi . <<Cesu rmu�su n . Den de sen i . . » << Ne sanmıştı n?» << Hanım evladı!» Haldun sord u : « B e n i nerden tan ıyorsu n?» Bir z::: man!ar şoför Fi kret tanıtmıştı. Sömestre tati linden çok önce. M ualla, Fi kretin arabasıyle C:o�aşırken yo!d:ı FJ kret H2ldu n 'la Sedat'ı görmüş: << Şu i neği görüyor musun?» demişti. <<Benim Handa ­ na a.sı lıyor. Karı yüz vermiyor bereket Yoksa na­ m ussuzum şişleyiverirdimbı M u 2ılla bunlardan bahsetmeyi uygun bulmad ı . Delikanlı ü rker, tuzağa düşürüldüğünü san ı r, kaça­ bilirdi. Ona neydi şoför Fikret'ten? Piliç gibi, toy mu toy blr dePkcı n l ıydı. Gününü gün etmeğe bak,ar­ dı o. Haldun'un << Beni nerden tan ıyorsu n?» sorusuna . «Güzel liğin. tanımam icin kafi sebep d eğ i l mi?» dedi. Ha!dun kıpkırmızı kesildi . Mualla eğildi, yüzüne bakt ı . Aman ya reıbbi , na­ sı l d,a kıza rm ıştı! «Yoğu rt gibi kıza·rdı n beb> Gene cevap alamayınca, kolundan çekti: « G e l karşıya geçel im.» H,ald u n d u ra k ladı: « N i çi n ? Ne var kıa rşıdaı?»

Gene kadın erkek gibi söğd ü : «Ananın . . . . . . var!» 260


Haldun. çekilen tarafa g itmek zorunda kaldı . N e çıka rdı yani? Pek pek, evine götü recek, y,ahut b i r lokantada içirmek isteyecekti. Zaten doymamış­ tı şaraıba. Nasıl olsa içindeki şeytane yenilip, kendi para,s iyle içecekti. Fak,at Mualla loka ntaya filan değ:i l, köşe için­ deki ba rlardan birine çekti . Haldu n ürkü ntüyle dur­ du: «Bara. mı gideceğiz?» «Evet Ne "'a r?» «Oraya yetecek param yok!» diyemedi. Zaten cevap vermesine de veıkit kalmamış, genç kadının sürü klediği taıraf,a çeki lip gitmişt i . Saat ,gecenin o n u n a geliyord u . Kapıda bar sa­ hibi. genç kad ına, çı kıştı : « Neredesin be M ualla?ı> Gene kadın d i kildi. Ona da anası n ı n bi lmem neresinde olduğunu söyleyip yü rüd ü . Haldun'u kü­ çük localardan birine oturttuktan sonra, «Ben şimdi soyunur gelirim,» ded i . Çıktı. Az sonra locaya gelen siyahlar g.iymi ş garson, ne içeceğlni filan sormad ı . Göz kırparak, «Turnayı gözünden vurmuşsun,ıı dedi. «Mualla abla eli açık karıdır. Nasıl tavladın? » Haldun güldü: '-' «Ben onu değ i l , o beni tawladı.>> ccS ah i mi? Yaşadı n öyleyse.» «N.icin?» «Birini sevdi mi o, tamam. Yemez yedirir, giy­ mez giydirir. Bu baırın en hovarda kızıdır!» Masaya yeni ö rtü, yeni takımlar gelmişt;. Arka­ sınqan şarap, bira. mezeler. . . Masa çeyrek saat içinde donanmıştr. Mualla fazla dekolte, kavuniçi b i r tuvalet glym.işti. D i k göğüsleri tuva.letten taşmış. taa göbeğe yakın yere kadar görünüyordu. Bir i skemle çekip Haldun'un y,anına oturdu. « Her şeyden önce şunu bi lmeni isterim: Benim misaf.i rimsin. lstedi�in gibi yeyip lçeceksin . Para düşünme!» HaJdun'un dehşetli ağırına gitti. G itti ama, ne yapılabilirdi? « Hayır, illiıkıi masrafı ben ödeyece-


ğ i m ! ı> diye tuttursa, burdan nam usıyle ç ı kacak ka­ dar parası yoktu. Yüzük, yahut bilek saati ni d e sa­ taımazd ı . Hem şu sıra çok ta. fena tesir ederdi . Car­ resiz, «Bir ı;;ıart l a ! >> d ed i . «Ned i r şartın?>> «Ben de seni davet edeceğim bir gün . . . » Mua lla bi r kahkaha att ı : «Ber.iii? N eyle?» «Ne demek neyle?>> nasıl «Ayol sen b i r mektep çocuğ usu n . Beni ağı rıa,sın?>> Haldun şaşırd ı : «Beni nerden tcıın ıyorsu n?ıı Gene l<ad ı n Fikret'ten işitti kleri n i anlatt ı . cc Fikret'i ta nıyo·r musun?» Haldun ilk defa işitiyord u : ccYoO,>> dedi. «Ta n ı mıyor musun?>> ccTan i m ıyorum:.>> «Nasıl olur? Sevgıi lisiyle düşüp ka lkıyormuşsu n . nasıl ta nımazsın?>> Haldun b i rdenbire. ccSiz beni başkasına benzetiyorsunuz galiba,? Ben ne �oför Fi kret'i ta nırım, ne de sevgilisinden !laberi m var! >> ccAyol sen , Handan ·isimli b i r kad ın tanımıyor musun?>> Haldun birdenbire her şeyi kavrar g i bi oldu. «Evet?>> «Düşüp kalkmıyor musun·?ıı «Hayı r.>> «Tuhaf şey. Seni görüp, tanıya,n bir kadın;n senin cazibeden kurtulabilm esine imkan va,r mı?>> «Bi lmem?» «Ben mesela. Öyle h er erkeğe ko lay ko lay pa­ buç bırakmam. Öy l e olduğu halde·. . >> cc Şu şofö-r Fi kret'ten bahsetsene biraz . . . >> Mualla kadehlere şarap doldurd u . Kaldırıp to­ kuşturdu lar. Sonra ona şoför Fi kret'i anlattı. .

262


Haldun'un gözleri dört açılmış, tepesi atmıştı . Demek hiç tanımad ığı b i r i nsan, hiç haberi olma­ dpn diş biliyor, vurup öld ürmekten bahsederek. övün üyordu? Bc:ırdağını doldurup bir nefeste di kti . Mualla si nirlandiğini an lamıştı: « Korkacak bir şey yok canım,» ded i . H er gece uğraırdı buraya . Şu son bir i ki gündür uğram ıyor. Belki de düşer bu gece. Düşerse . . . )) Ha ldun sertçe başını kaldırd ı : «N'olacak?» «Meseleyi anl.atır, yatıştı rı rım!» Haldun bağulacak kadar h ı rsla,nd ı : «Hayır!» dedi. «Sen h i ç [<arışma. Yahut, evet. sevgi l isiyle yatıp ka lktığımı, onu a1l ıp memleketima götü rdüğümü söy le. Söylemezsen dünya nın en adi kad ınısı n!» Mualla. «Breh breh . . . )) ded i . «Niçin kızıyorsu n? Sen de­ ğil. o inek kızsı n . Sa n.a ne, sana. göre hava hoş!» Haldun geç va:kte kadar üstüste içerek, tam oldu. Artık şotör Fikret'ten başka hiç bi r şey d ü­ şünmüyordu. Onunla karşde,şma·k, hesaplawnak ka­ rc-Jrı ndayd ı . S�at bire doğru kalktı . Mualla, «Ne o?» dedi. «Hayrola?» «Gidiyorum.>) «Nereye?» «Otele.» «Hangi otele?» «Sirkeci'de bir otelde kahyorum da . . . » Bi leğ i nden tutup oturttu : «Bu gece benim misafirimsi n . Ben im pansiyo­ numda kalacağız. . . , «Otel? Otel n'olacak?» «Sen yoksun diye uçmaz herhalde. Yoksa ora­ dla hazinelerin ml var?» Ha.ldun hala sini·rli, «Yok canım,» dedi.


11

Zühal bir haftadan beri ,istanbul'daydı . Geldiği ­ n i n üçüncü g ü n ü peşi sıra koşup gelen yengesini n mütemadi ı srarları n a kulaık asmamış. istanbul 'd;an ayrı l ı nca rahatsızlığ ı n ı n daha arttığını ileri sürerek. taşray,a. dönmeyi reddetmişU. Maksaıd , ne yapıp yapıp Haldun'u bulmaktı. Bu­ lam ıyordu ama. Ilk iş okula koşmuş. henüz dönme­ diği cevabını a l m ıştı. O kullar acıldı ktan sonra da dönmeyişi. gene kızı adama kıllı üzmeğe baıŞia m ış­ tı. Rengi bel l i şekilde sararm ış. öksürü kleri artmış­ tı. Geceleri bir nebze uyumasına imkan ka·lmamıştı. Haldun. kafasına öyle ,gi rmişti ki. Daha fotoğ rafı n ı gördüğü anda ona vuru lmuştu . Ç ü n k ü Haldun. sa­ dece yakışı klı deği l, tam istediği tipte bi r delikan­ konuşmamışiard ı lıydı . Bi rkaç seferden başka da halbuki. Tebd ! lhava mezun iyeti henüz dolll'\adığı için, bankayı;· da uğramıyor. elıfndeki birkaç kuru­ şuyle ba!Şiıboş dolaşıyordu. Okula da gelmed iğine göre. Haldun. acaba lstanbul'a değ i l de başka bir yere m i gitmişti? Onu seviyor, fa kat bulamıyordu. Zühal icin aşkın tadı burdaydı. Sevecek, sevdiği �m için i nsanüstü gayretler sarfedecek, ona u�aş­ mak için çekmediği ka lmayacak. t�m kavuşacak­ kan onu ebedlyen kaybedecektil Buydu aşk. Haya­ tın tadı bundaydıı. Yoksa evlenip, eskilerin deyimiy­ le bir y,a stıkta kocamaktan n e cı k,.,-dı? Bu macera­ dan daha haıri kulade bir şeyler bekliyor, eli nde ol­ madan. sevdiği delikanlı icin h asretlerin en büyü­ ğünü çekmeyi, henüz ortada böyle bilYük fedakar­ l ı kları gerektirecek hiç bir şey yoksa da, olması n ı temenni ediyordu. Ona rasfiarım ü m1diyle, bütün gece, gece yanlarına kadaır dolaşıyordu. Ne Beyoğ­ l u 'su ne lstanbul'u. Başında yumuşak siyah fötr bir şapka. sırtında hayli kirlenmiş bir trenckot, aya kla­ rında yarım rug an çizmeler. . . Çokluk Beyoğ lu'nda, isti kla l caddesi kaldırı m la rı nda dolaşıyor. fa kat ona rastl ıyamıyordu. Bir g ü n , hiç beklemediği bir a nd�. banka a·rkadaşlarından l hsan �a rastladı. Genç adam peşin gözleri n e i n a.namadı. 264


«Ne? Sen burdasın h.a?» Acı acı güldü: « Hem d e bir h aftadan beri . .. » « Bir haftad a n beri buradasın da ban kawa uğ­ ramıyorsun öyle m i?ıı -.< Sakın şefe, hatta arkadaşlara duyurma.ıı «Cok esrarengiz bir halin var. Hastalığın ne alemde?» ıı Fena . B ı rak şimdi bunları da beni bir meyha ­ neye götür. Meyhane ama, meyhane gibi b i r m ey hane o lsun!» l hsan yeni nişanlı, yakı Şır kir bir cocuktu. Ban­ kad�ki öteki arkadaşları gibi, Zühal'i çok severdi. K ı rmad ı . «Peki ,» ded i . «Seni meyha·ne gibi b i r meyha ne­ yc götüreceği m . Gel ! » « Nereye?» «Ba lıkpazarı'na. Eminönü Balı kpazarı 'na. Fevka­ lade nefis lüfer ızgl8ra yapıyorlar. Kılıç filan da var. Seversen palamut . » Zühal ani bir ka rarla, <ı Peki,» d ed i . Bir dolmuşa atlayıp Eminön ü'ne indiler. Taksi­ de, hava n ı n bu gece karlıvacağı konuşulu!yordu. Zü­ hal h avaya baktı. gercekten de. Tek yıldız parl.a­ m ıyordu. i hsa n'la kalkola meyhaneden içeri g i rdi ler. Tek­ mil m a sa lar tutulmuştu. Dört baısamaklı m erdJvenle i nilen aşağı kısımda, taa dipte küçük bir masa boş­ tu. Gidip oturdular, Zühal burasını gercekten de mey haneye ben­ zetti. Eski, çok eski devi rl e rden kalmış ka l ı n kal ı n kemerler, ızgarada kızaran l üferlerle ızgara pala­ mutların işta h açıcı dumanı, roka; salatası. tu rşu . . . Zühal günlerden beri i l k defa, el leri ni bi rbirine sevinele vurdu: «Yaşa i hsan, aferin sanadlı «Seni bir g ü n Samatya'ya götüreyim de mey­ hane gör!» « Kumkapı, Yenika pı nası,l?ıı ­

.

.


«Ora lar da hari kad ı r ama, ası l tadı yazın craları n . Ne içeceksi n? >> Zühal düşünmeden. «Rakı,» dedi. i hsan şaıştı : << Maşallah!» Genç kız arkadaşını büsbütün şaşı rtma k içi n , <iSevgi limin şerefine,» d iye i lave etti. <<Sevg ilirıin şerefine? Neler işitiyorum? Kız sen d e k i bu değişi kliğin sebebi ne?» Zühal koynundan Haldun'un fotoğraf ı n ıcıkarıp gösterdi: « işte, bu!» Bu fotoğrafı bir gün Melek hanımın albümünden ç elm ı ştı. i h san fotoğrafa uzun ba ktı ktan sonıra, «Artist gibi be,» dedi . Zühaıl ,anlattı, her şeyi olduğu gibi a n lattı. Sevi­ yordu. Ondan tek karşılık görmeden, beklemeden. hiç bi r şey istemeden sevecekti . Kafasının, gönlü­ n ü n. h islerinin adam ıydı o. Onun için yanıp kü l ol­ mak, eriyip akmak istiyord u . içki, turşu, roka· salatası. l üfer ızgar,a,la r gelip Zühal susuz m usuz ,i çtikce, coşuyor, coştukça da i çiyord u . l h san onun tam manasıyle tutulduğunu an­ lam ıştı•. Zaten romantiğin bi riyd i , zengin a krabası olduğu h alde, tek yaşamayı akraba yanına sığınma­ ya te,rci h eder, nice nice zengi n , forslu tadi pleri red­ dederd i . öteki kızlar «Ah yarabbi,» derlerdi,» şu­ na çarpan kısmetlerin on da, yüzde biri bize çarp­ sa!» lhsan gözleMini Zühal'in i ri yeşil gözlerine d i k­ miş. sadece dinliyord u . « . .. o n u n saadetinde gözüm yok. B e n onun fela ket arkadaş� olup kB!Imak istiyorum . Onun ya­ n ı nd a h izmetçilik etmeğ e razıyım. Evlensin , hanım ı ­ na oda h izmeteisi olayım!» « Kıskanmaz m ısın?» «Kimi? Kadını m'ı? Cı ldırırım . G ırtlaklamaık ge­ çer icimden. Fakat o kada r. Ben bu hissi sevfyo­ rum . Onun koynuna gi·rmekten ne cıkar?» .

266


Tam bu sıi'Ada i hsan 'm gözü meyhaneden içeri girmekte olan Haldun'la Bitirim Mualla'ya i lişti. Ka,.. dını pek beğenmişti: «Bak, bak» dedi. « Kadına bak!» Züh al dönd ü , Haldun'u görünce elinde n çatal düştü. iğneyle delinmiş bir balon gibi, sönüverdi . j hsan ş,aşırm ıştı : «Ne var? N e oluyorsun Zühal?» Haldun da onu görmüştü. Başıyle hafif bir se lam verip, az evvel boşalan masaya. geçtilef1. Mua·lla sordu: «Kim o kız?» «Hiç. An nemierin komşusu. Annem bir de şpy­ le namuslu, böyle terbiyeli diyordu. Bir h,afta önce ( . . . . . . ) . dayd ı , Muaııa, «Ay,ıı dedi, «sevip sevilmeyi namusla a la kah m ı sayıyorsun sen?» «Yok canım. Onların telakkisi .Namusla aşkın ne alakası var?ıı «Ha şöyle, hizaya gel ! ıı Fa ka1t gene kızı n masa larına ı srarla di ki len i ri yeşi l gözlerinden rahatsız olmuştu. « Boyuna bize bakıyor!» dedi. Ha.ldun dönd ü, gözgöze geldiler. Kalkıp yanlaı­ rına gitrneğe mecbur oldu . Zühal müth:iş bi r darbe yemiş gibiydi. l. h sa n kalktı, yer ikram etmek i stedi. Fakat Ha·l d u n özür dileyerek elini uzattı: «Haldun!» ıd hsanl. » «Memnun oldum . Neniz var Zühal haınım? Hasta mısınız?, Zühal kendini zor tutuyord u . «Evet,>> dedi. «Neniz var?» üzeri n e basarak, «Verem!» dedi. Bunu Adeta şehvetle söylemişti. Sonra baş�adı yalan atm ağa : cüç ün c ü devre vere­ mim. Onun i ci n o radan ayrıldım . . . » «Va h , va h, va h . . . »


« E vet ! » Sonra kend i n i toplad ı . Ara l a rı nda ne vaırdı da böyle hareket ediyord u ? Ne ha.kkı va rdı ? Çocuğun onun a şkından haberi yoktu ki . O k yay da n ç ı km ı ş­ tı b i r defa. Zaten Haldun da şifala r di leyip eli ni uzat­ m ıştı : « M ü saadenizle.ıı « E stağfuru l l a h . . . »

Haldun masasına döndü. « H a sta mı o kız?» « Evet. veremmiş.

M u a lla

sord u :

Hem de ücüncü devre.»

M u a l l a irkildi : «Ne söylüyorsun ? Bk d e elini sıktın değil Çabuk, çabu k rakıyla dezenfekte et!»

mi?

Şişeyi kaptı, Haldun'un eli n e bolca döktü. H a l ­ . d u n gene k ı z a göstermerneğe çalışaraık ellerini uğuş­ turdu ama, görmüştü. Yerinden şimşek g i bi f ı rladı. masası ı-ca geldi: «Sevgilinize gösterd i ğ i n i z i htimarndan dolayı si -

M ua l l a'nın

zi tebrike geldim.» d ed i . Elini uzattı. M u a l l a dudak b ü ktü: «Tebri kin lze l üzum yok. Va;ı:ifem.•

«E limi sıkmıyorsun d eğ i l m i ? M u alla, « H ayır,»

d ed i . Zühal dikildi, d i kildi, d i kildi. Haldun ne yapacağını ş�şırmıştı. B i r

Z ü hal'e. kalk­

sonra b i r M ua l l a 'ya bakıyordu. Birden ayağa mak istedi . F9ıkat M u a l l a eteğinden çekti .

Haldun

masaya tekra rd,an iskemiesine cökerken, bacağı çarptı, şişe devrildi, kadehler taıba klara ç a rpt ı . Zühal, «Güzelliğ i nizle

kıyaslanmayacak

derecede ka-

baymışsrnız,» dedi. M u a l i a hemen çamurlaştı·:

aB.ana bak! Defol şuradan, yoksa. . . » Z ü h a l ellerini .a rkasına, meydan okurcasmsı koy­ muştu: « N 'olur?ıı «Ne ml olur?•

268


O d a ayağa. kalktı, Faka� bırakmadı Tekm i l meyhane başlarına toplanmıştı.

Haldun.

Zühal, «Senin sevgilin, aşığın olması bana vız gel ir. Onu ben de seviyorum. Hem de cılgın gibi, ama. bu onu başkalarının sevmasine mani olamaz!» H,aldun hayretler içindeydi. Neler söylüyordu? Deli miydi bu kız? Gerçi fena. kız değildi, aklından sık sık geçiyordu, sevebilirdi ama. Mualla sertçe, « Doğru mu söylüyor?» diye sordu. Haldun hala şaşkın, «Bilmem,)) dedi. Zühal l ı ep o sert ha l iy l e << Öğren d i n ! z artı k.» dedi, «sizden ,

hanımefendi

gibi aşk dilenmeden, aşkın en temizi, en kutsisiyle s i z i sevrneğe devam edeceğimil hanımefendiye ve başka hanı mefe ndilere, hatta prenses, yahut dı.işeş� iere rağmen!»

Bir an durdu. Trenckotunun cebinden Ha�dun' u n fotoğrafını çıkarıp masaya yaklaştı. Gösterdi: «Bakın!» Ç ı kı p gittiler. M u. alla g�k diyememişti. Çıkıp gittikleri kapıya

g ö z l e r i n i d i kmiş, soluy,ara k, ba kıyor, sadece ba k ı · yordu. Birden ayağa kalktı. Haldun bileğinden tut­

tu: «Nereye gidiyorsun? Peşlerinden mi?» «Hayır. Bırak beni!» «Niçin?» «Senden nefret ediyorum artık!» Haldun'un parmakları gevş�t. Genç kadının kuvvetli bileğl düştü. Masadald içkllere Karşılık bQ­ tün iki onluk çıkarıp attı, meyhaneden çıktı. Dışarda lapa Japa kar başlamıştı. 12

Şoför Fikret nfhayet Handa n'ı bulmuş, arabaeı269


na atıp soryuya çekmek üzere, « Al l a h ı n bol, k u l u n u n a z olduğu. hatta hiç o l madığı» Sa rıyer sırtiarına gö­ türmüştü. Ama k adında zerre k,a,d ar korku yoktu . «Sana evvelce d e söylemi ştim Fi kret.» ded i . «Se­ v:i yoru m . Elimde değ i l . Elimde o lmadığı icin d e git­

tim ! »

« Peki, beni severd i n eskiden ya? Çıldınrdın be­ nim için? Allahımsın derdin?ıı «0, yo k!»

hayattayken,

Fikret'in yüzü

başkas ı n a

derneme

karıştı ama, m ertçe

lat

imkan etmiş�i

kad ı n . «Elimde değ i l , seviyoru m ! » diyen b i r kadı n a , « H e>ıy ı r, i l laki beni seveceksin!ıı diyemezdi ya Peşi n i bıra kır görü ndü. Ama asla ümridini kes­ medi . Onunla, onun ya,ıında hesapl�şacaktı . Bütün g ü n deli gibi içiyor, ona resgelmek için, yer bırakm ıyordul. Bu arada rastlad ı .

dolaşm1adı k

Rast18Pı ama, yanında Han­

dan alacaıktı ki tadı ç ı ksın.

O gece çokta ndır u ğ ramadığı bara gitti, M ual­ l a 'y ı buldu. M u a l la da1 kaç vakitt i r onu bekleyip du­ ruyo:-du z ate n . B i r loc�ya k a p a n ! p , b a ş l e d ı l a r hem

cekmeğe, h e m d e konuşmağa .

Ohooo . . . M u a l l a da yanı ktı . Kadın h er şeyi, hiç bi r şey sa klamadan, hatta bire beş katarak a nlattı:

Bu cocuk tam manasıyle bi.r Don J u an , y a h ut Ka­ zanova'yd ı . B i r g ü n Balı kpazarı meyhanesinde lçer­ lerken , i ri

yeşil

gözlü, fevkaJade bir kız genç bi•r

karşJ iarı ndaki masaya oturmuştu. Ya.nındaki gene de yakış ı k l ı olduğu halde, Haldun'u a damla

gelm i ş ,

orada görünce gözleri ni ayıramam ı ş, h.atta masalar

rına kadar gelip kendisine h aka ret etmek küsta h l ı ­

ğını gösterm işti . Fikret.

«Vay anasını,ıı

kız

dedi. «Sonra?»

«Sonra, tepem attı. Ağzının pa.y ını verdim . Ama h aksız değil. Namussuz. tanıştı k l a rı zaman kıza

resmini vermiş meğer. Kız çıkarı p gösteri nce deli oldum. Yerimden fı rlad ı m . Öyle ya, ya. o, yaı ben. Bastım yürüdüm, a•rkamd.an bile gelmedi ! »

2 70


«Ço k namussuz karısın!ıı «Sensin . Siz nasıl, güzel bir karı, yahut kız gö­ rünce hemen balta olursunuz? Bizim canımız yok mu?» « Peki peki felsefeyi bırak . . » «Beni gene karş ı sı nda' görünce, işi ça ktı. Ama bu sefer çarp ı p sertleşmedim. G ü l erek yanına g it­ tim . derken girdim koluna, çektim bur.aya! » Fi kret bir sıgara yal<tı: « Eee. . . » «Senden konuştuk uzun uzun . . . » Fikret sati kulak kesildi. «Benim neyimden? Iyisine mi kötüsüne mi?11 Mualla da bir sıgaraı yaktı. Sonra �rdağına şa, rap doldurup içti. «Ağzını aradım. Handan 'dan söz açtım . . . Han­ d an d�yince, n asıl aranız?ıı Şoför Fikret sigar,asını n külünü sinirli sinirli çırptı. «0 da sizler g-i bi ona vurgun!» demeyi hay­ siyeline yediremedi. «Geçen gün a ldım Allahın bo,l, kulun az olduğu Sarıyer sı rtiarı na götürdüm. Çektim bıçağı . Aldım altıma, tam boğazlayacaktım, vicdanım razı olmadı . Elimi k�na bulamak istemedim. Kullar gibi Yıelvardı'. Eğer bir daha beni onunla görürsen, kan ı m sana hel a l olsun, ded i . .. » Mualla kızdırma,k için, « Ben olsam, o varken sana boı;ı;veri rdim . . . 11 de.

di.

Fi kret'in tepesi attı. «Sıkıysa.11 «Ne yaparsın?ıı « N e mi yaparım? Anaını avrad ım olsun peşin ağianı lokma l o kma doğra rı m ondan sonra da » «Cart!ıl «Ca,rt mı?11 «Cart tabii. Çocuk talebe malebe amma, öyle kolay kol�y alt edi leceklerde n değil!» Fikret b i rden s a rho ş olmuştu: « M u c>,' l a , solağıma solağıma konuşma!11 << Ne yaparsın?11 ,

. . .


«Ne yapacağımı az çok bil men lazım!ıı kadının sözleri fena koymuştu. He·le, «Ne d iyor bi liyormusun?ıı deyince, başını h ı rs ı a kaldırdı «Ne diyor?» « Diyor kıi, sevgi l isiyle yatıp k.a l ktığımı, onu alı p meml eketi m e götü rdüğümü söylemezsen dünyan ı n e n a d i kadın ısın, diyor!» Fikret sarsıldı. Onu bulabi !eceğ i n i akl ı kesse hemen ka lkıp y akasına yapışacak, hesap soracaktı. B a rdağın,a şarap d o l d u r u p içti'. Mualla r9erçekten k ı zd ı ğ ı n ı a n l a m ş tı üstelamekten vazgecti . Fikret bir, << Eeeeh,» diye içi n i çekti. «Eğer Allah varsa , o n u k a rş ! m a çı karı r. Hem de nasıl b i liyor musun? S e n i n yanında!» Kalktı. Mualla sord u : F a ka t

,

,

d-J e:·eye?ıı

« C a n ı m ço k sıkılıyor, patı ıyoru m . Şöyle bir v e: a layım h ele . . . » cTek ra r Q·3 lecek m i s i n ? »

ha-

«Belki gelirim.»

de birli kte çıkıp biraz dolaş,alım. Benim d e çok sıkılıyor.» «Sen i n canının sıkı ntısı m a l u m . » « Doğru . . . Adamakıllı tutu ldum ben o oğlan.a. Lakin F i k ret, laf a ramızda, hiç biriniz onun kadar ta h ri k edem!yorsunuz i nsan ı ! » «Ben de m i ulan?» «Sen de, başkaları da.ıı «Bizden fark l ı nesi var?ıı «Nesi yok ki?» «it! . ıı Bardan çıktı. Meşin ceketine iyice sa rı n m ı şt ı . i sti k l a l caddesine i ndi. S a ğ kaldırımdan Ta ksim'e doğru ağır ağır yürüdü . Ta ksi m sineması n ı n önün ­ de d u rd u . Yerli film afişlerine baktı . Karsız, dondurucu bir soğ u k vard ı . S inema ka ­ pısı yanındaki kestaneciden kızarm ış kestane aldil Bir m üddet de Maksim'In önünde d u ru p , balerinie­ rin çıplak resimle�ine baktıktan sonra, karşAya g ee « G el

canım

. .

.

-

272


ti. Kestanesi ni yiyerek, ağır ağır G a latasaray'aı doğ ­ ru inmeğe başlc>tdı . M u a l la'nın tahri k edici sözleri fena koymuş­ tu. Demek oğlan şurda burda cart curt atıyor. vurup kırma ktan bahsediyordu? Mualla'nın nasıl geveze nasıl insanı tefe alır takımındaın olduğunu bildiği için, şurda burda atıp tutm a ktan çeki nmi­ yen oğlanın hadd ini m utlaka bildirmeliydi. «Dayılık a rtık mektep çocu kları n a- m ı kaldı?» diye eıklından geçird i . Sonra. Handan'ı hatırladı. Mualla'ya at­ m ı ştı ama. meselen in doğrusu a n lattığı gibi değildi ki.Sa rıyer sı rt·l arına götürdüğ ü halde onu sevdiği­ ni pervasızca söylemekten cekinmemi şti . Ya hala konuşuyorsa? Handan o gün ikindi üzeri Beyoğ lu 'nda Hal­ dun'a rastlayınca. kalabalığa filan a ld ı rı ş etmeyi p çocuğun boynuna sarı lmış. başlam ıştı ağlamao/a . Haldun ş.aşırm ıştı . Etratın alayla bakan gözlerinden sıkılmış, daha tenha, daha kimsenin göremiyeceği bir yere alıp götürmeyi kurmu ştu . G erçi yüzüğü­ nü satmış. cebinde to pluca parası varsa da, he ­ n ü z iş bulamadığına göre. parayı idareyle h a rcama k zorunda,ydı . Sinemaya gitmişlerd i . Gene kadın sinema bo­ yunca şoförden bahsetm iş. vaktiyle tanışmak ha­ tasını işlediği bu sırnaşı k adamın kendisine ten:alık etmesinden korktuğunu sa klamam ı ştı. Handan'ın sözleri Mualla'nınkine uyduğu için. Haldun da iyiden iyiye merak etmeğe ba�lamış. onunla karşılaşmayı temenni etmişti. Fakat Harı­ dan bu tikirde değildi. Onun ne gözü kanlı, n e bu­ daktan sakınmaz. ne vahşi olduğunu tekrarlayıp durmuş. buysa Haldun'u şişirdikçe ş;şirmişti. S inemadan cıktıkları zaman orta�ık kararmıştı. Haldun, şeföre belki de rastl,aırım ümidiyle H andan'ı b ı ra kmamış. kadın bir şartla razı olmuştu : «Akşam bla1bama g-itmek şartıyle!>> Söz vermişti. Beyoğlu ara sokakları ndan birin­ de. g üzel Rum kızlarının alafranga �rkı söyledi k­ leri, tertemiz, zarif bir gazinova g i rmişlerdi. Rakı, 273


sarda lyayla filan hayli içmişlerdi. a ncüez. turşu. Gene kaıdın i kide birde saatına bakıyor, boyu na kal­ kıp g itmek teklif ediyordu. Haldun d a bilek saatına baktı: &Onbi r,>> ded i . H,andan tekrarladı : «Kalkalım art ı k. . » «N için acele ediyorsun?» Gene kadın cevap vermedi ama.. Haldun a n la­ m ıştı : «Ka h raman şoförün geliverip bizi bu rada yakatamasından korkuyorsun değil mi?» <ıl.c im titriyor Haldun. Sana acıyorum!• «Ben zava llı d&Oillmi. J G arsonu çağırd ı , yeni bir duble ra kı istedi . H endan, «Haldun 'cuğum,» diye i n ledi. Rakı geldi, bir nefeste dikti. boş kadehi tekrar uzattı: «Doldur!» Gene kad ı n bell i bir telaş içindeydi . Yerinde oturamıyor, korkuyord u . Zq,ten gazino yavaş yavaş boşalmaya d a başııı:ımış.tı. Kalktılar. Haldun !<,adının bütün ısra rı n a rağmen hesabı gördü. «Bir ta.ksiye atıasak da . . . » Haldun. «Hayır,» ded i . « Gir koluma!» « Peki ama H a ldun . . . » «Gir diyorum!» G irdi . Yanyana yürüyorlardı . Kona1k otelinin önünden geçti ler. i n ceden bir kar başlamıştı. Pos­ tanenin yan ı ndaki şerbetoin i n önünden geri dönd ü ­ ler. Handa n , «Art ı k kati,» dedi. «Atlayal ı m b i r taksiye!» Haldun cevap vermedi. Kadının kolunu sımsıkı tutmuştu. «Babam yatarsa görüşemezsi niz ... » «Yarın görüşürüz, öbür g ü n görüşürüz . . . ıı ..


ıdcimde fena bir titreme var Haldun. Ne olursun dinle beni ! » Durdu. « Korkuyorsan seni bindireyim bir dolmuşaı .. » «Haıyır hayır .. » «0 ha lde ceneni kes!» Ta,ksim 'den geri döndüler. Kar fazlalaşıyord u . Ha ndan, «Donuyorum,» d ed i . «Ya lan söylüyorsun.» «Aşkolsun Haldun, beni yalancılıkla m ı itharn ediyorsun?» «Evet. Çünkü kaf.i m i kta rda. a lkol aldık. Bense patilyorum sıc,aktan .» Sağdaki köşeye gelince, Haldu n tuva lete git­ meyi teklif etti. Handan'ın da ihtiyacı vardı. Saptı­ lar. Handan k'adı n lar kısmına, Haldun da erkekler kısmı n a girmiş.lerdi ki, tuvalatin önünde vişne cü· rüğü pırıl pırıl bi·r a raba d u rd u . Şoför Fik ret d i rek­ siyondaydı . Mualla da yanıbaşında. Ad,a mın elleri­ ne sa rılı'yor, yere atlamasın.a mani olmaya calısı­ yord u : «Fi kret. y,a pma, Allahaşkına yapma!» Fikret'se kirec kesi lmişti. Kuvvetli bir hareketle kadını silkip yere atladı. Tam bu sırada Haldun dcı tuvaretten çı kıyord u . Peşin hiç bir şeyin farkı· n a varmadı. Arabanın ön kısmı ndaki Mualla'ya da di kkat etmed i. Ama az sonra y a kasına kuvvetli bir elin ye,pıştığını görünce, dehşetle irki lerek geri sıcramak istedi. Kuvvetli el ya kayı bır.a kmadı . « Gel buraya !» Haldun'un ,gözü araba n ı n ön kısm ı ndaki kadı ­ ııa i lişince, birden her şeyi anladı. Zaten Handan cı.a kadınlar kısmından çı kmış, ceki�ip du-ran şoför Fi kret'le Haldun'u görmüştü. Çığlığı bastı. Fikret bir a n Haldun'u bıra k ı p ona koştu. Kad ını sacları nda n yakaladı, yere çarptı. Tam breağını cı kcırı rken, Hal­ dun yetişmişti. Kuvvetli bir yumrukla adamı yere yuva rladı. iki kadın, tuvalet bekçileri, giti kce kala­ balı klaşan meraklı bir seyirci önünde iki adam yum.


ru k yum ruğeyd ılar. Gözleri dönmüştü. Karşısındaki d el i kan l ı n ı n , sandığı gibi, ağzı süt kokan bir mek­ tepli olmadığını anlamı şt ı . Po lislerle bekçi ler yetişineeye kada r olanlar olmus, Haldun soförün eli nden bıçağı a l m ı ş, adar ' m ı n kasığına ik i defa saplamıştı. Sonra şaşkın l ı kla o lduğu yerde döndü. Ellerine baktı: Kan içi ndey­ oL Sol uyordu . Birden dü nya 1tepesin(le fırlı l fıml dön rneğe başlad ı . Yere kalıp g i b i yı kıldı -kaJdı .

13

Zülı a l , eline tutuştu rulan gazetede ci n:a.y eti öğ reni nce, karyolasından çılgı nca fı rladı . Haldun edamı m ı öldürmüştü? i h s!a n'la bankadaki öteki arkadaşları teskin et­ rneğe ça lıştı lar: «Görüyorsun ya, itin biri . . . Biz sana, onun ne mal olduğunu göstermek icin g,azeteyi getirdik.» «Artık unut onu. Isted iği kadar yakışıklı olsun , n i h ayet b i r katil. Kimbilir kac y ı l hapis yiyecek?>> «En aşağı on sekiz sene!» «Belki de d aha cok.ıı Ayn ı konuşma lar, Haldun'un üvey babas ı n ı n kö�künde de oluyord u . Babayla oğu l sevine içi n ­ d eydi ler. «Ismi ne?ıı Süreyya bey: «Annene sakın gazeteyi gösterme, bizden duymasın!» dedi. Kamuran omuz si l ktl: «Bana. ne? H asta kadın büsbütün fenalaşır.» «Zaten kalp var. . . » Melek h aınım hala h astanede, h ususi bir klinik­ te tedavi altındayd ı. Doktorlar yanına kimseni n bı­ rakı lmamasın ı tembi h etm işlerdi. Hele üzüntüsü­ nü çoğaltacak bah i slerin asla acılmamasrnı tembi h ediyorlardı.


Bir h,astaba kıcı, o g ü n gelen bir istanbul ga­ zetesiyle içeri girmiş, arkadaşına gene bi r rnektap­ linin işlediği ci nayeti haber veriyord u . Kızl,ar h e r ne kadar usu l u s u l konuşuyariarsa , da, Melek hanım işitiyord u . «Ah yarabbi, çok da güzel çocu k!» «Ah, sa h i Melek gibi . . . » S.af hastabakıcı, gazeteyi götürd ü: «Haldun!» Melek hanımın gözleri açı l d ı . Dolaşan dil iyle, «Bana da, bana da gösterln!ıı «işte teyze, bakın.» Melek hanım oğlunun resmi n i gorunce, h asta­ neyi çın çın öttü ren acı bir çığlı kla: k,aryolasından fırladı: «Yavruuu u um ! ! ! » Gazeteyi bağrına basmış, oda nın içinde çılgın­ (ar g i bi dönüyordu. Bi rden nefesıi d a ra,ldı . Dok­ torlarla öteki h astabakıcılar yetişip vilka:nf.ire filan yapıncaya kadar, gözleri kaydı, kolla'r yaniara düş­ tü. Ölmüştü. Haldun'un bu nda:n uzun ıam a n haberi o lmad. Fakat bir gün hiç beklemediği bir h adise oldu: Cezaevinde Koc diye anılan, h e r yeni gelen mah­ kuma postası n ı koyup, haraç alan köprüaltı ltie­ rinden biri, geleni gideni olmadığı icin avanta da ve­ remeyecek d u rumda olan Haldun'a, «Yatağını oradan kald ı r u la n ! ı) diye çıkıştı. i htikardan ice�iye d üşmüş bir Yahudiye or.ayı verecek, adaımı gelip gidip soy:a caktı. Haldun, «Kime söyl üyorsun?)) diye sord u . Koç yaklaştı : «Sana!ıı «Ben uran deği lim, efendiyi m ! ıı « E rendi m i ? U la.n seni n g i b i efend iler Kılıçali h amamında dolu! Bas haydi şurd.an züppe!>ı


Omuzundan hırsl.a Itti. Fakat Haldun d i mdl kti . Koc bozu larak, «Ne?» ded i . «Dikiliyorsun ha?» EMni kaldırdı, tam tokatı atarken, Haldun bile­ ği nden ya kaladı, kıvırıverd i . Koc can acısiyl e öyl e bir cığ l ı k attı k i , Koc'un kapı önünde manız yakan. beton koridoru süpüren kendi gibi serseri adamları koşuştu l ar: « N e v ar? N 'oluyor?» « N e var Koc abi?» Koc. «Atın şunu dışarı ! >> deyince, dört beş �Işi Hal­ dun'a cul�andılar. Fakat Haldun öyle kolay kolay atılacaklardan değildi. Yumruk yumruğa bfr ka:vga başladı. Koğuşta tencereler, sa hanlar, mangallar fi­ lan ucuşuyorlar, Haldun'dan yumruğu yiyen yuvar­ l an ıyordu. Serseril er b a ktılar ki olacak gibi değil, kenara çekildiler. Ga.rdiyanlar geldiği vakit orta lık sütliman olmuştu. Koc. haklı cıkmak icin basqas bağırıyor­ du. Işte o zaman bir namus meselesi nden on se­ aıra'(a kiz yıl h apse mahkum yaşlı bir öğretmen .Q,i rd i : «Hayır,» dedi, «hayır beyefendi. Koc y a l a n söylüyor. H aldun bey yerden göğe kadar h a kl ı ! » Başgardiyana işin doğrusunu a nlattı. Ahbap oldular. Hele bir gün d e Haldun'u pencere demirine dayanmış, tatlı sesiyle yanık bir şarkı söyler bulun­ ca, gene adamın sesindeki harikulade tazeliğe hay­ ran kaldı. Ses hem taze hem d e kendine m,ahsus bir özelli kteydi. «Sesln.izdeki müstesnalığın farkı nd a mısınız?» Haldun tevazuyla, «Rica ederim,» dedi. «Hic bir müstesn·a•ı k yok... » «Var, var delikanlı. Kendinize has bir hava­ nız var. Notadarı a n l ıyor m usunuz?»


«Biraz.» «Peki, usulle filan uğraştın ız m ı?ıı «Ayrıca ders almadım. Kendi kendime. . . » « Peki, m üzik nazaıriyatı?ıı «0 da öyle.» «Batı mı? Yoksa Doğu m üziğini mi tercih eder­ s i niz?» « Batı m üziğinin üstatlaırına hayranım. Başta Bethoven, List, Şopen, Brams . . >> «Şark musi kisi ya?» «Dede Efendi başta tabii, Rahmi Bey, Mah­ mut Celalettin Paşa .. » M üzik öğretmeninin gözleri içleri nden ışık alı­ yormuş g i bi parlamaya başlamıştı. Bu, kendi is­ tidadının bile farkında olmayan ham elmasla uğ­ raşsa, ondaki cevheri meydanaı cıkarsı:t mıydı? Sor­ du: «Sizi nle meşg u l olmıa k istiyorum, n e dersi n i z?» Haldun tereddütsüz, «Size minnettar kalırım üstadım,» dedi . Şark musikisi üzerinde tamriniere başladı lar. Öğretmen, deli kaniıyı adamakı l l ı hazır buldu. Ya l­ nız ufak tefek eksi kleri vardı ki, bu $ zamanla gi­ derili r, memleket m üstesna bir ses şampiyonu ka­ zan ırd ı . Yaıln ız, her i kisinin d e tek eksiği, d ışardan bakan kimselerinin olmamasıydı . Öğretmen, bir na­ mus meselesi yüzünden karısıyla, karısın ı n aşığını öldürmüş,, on sekiz yıl yemişti . I ki yıldır yatıyordu. Al­ tı ay önce ölen annesinden başka kimsesi olmadığı için, para filan da gelmiyo·rdu. Haldun'un d urumu öğretmeninkinin aynıydı . Onun d.a aşağı yukarı da a n nesinden başka kimses1 yoktu ama, a nnesi aray ı p sormuyordu. KlmbiHr, belki de cinayet işle­ m ekle ai lesin e lekesürdüğü içi n , hiç bir zaman ara­ m ayacaktı . üvey babasıyle kardeşine gelince.,. Onları he­ saba kattığı yoktu. Kafasından ebediyen silmişti. Fakat annesinin bu kadar kayıtsız kalışı nı anlaya ­ m�yordu. Öyl e sanırdı ki, değil cinayet, d ünyanın en ağı r, en yüz kızartıcı suçuyla. suçlan sa bile, bu .

.

279


anne kendisi ni arar, hele böyle cezaevi köşeleri nde yapaya lnız bıra kmazd ı . Sonraı. H a n d a n . bar k ı z ı M uall a . . . On ların da geldikleri yoktu. Gerçi her i kisi d e mahkemede le­ h i ne şphadette bulunmuşlardı ama, niçin aırayı p sormamış,lardı ? i kisi de gayet iyi biliyordu bu ci­ nayeti işlerneğe nasıl zorlandığını. M a h kemede n�­ sı l kendisinin de bi lmediği şeyleri bir bir an latmış­ lard ı ! Handan. kocası vardı, m u hafaza.ka r babası. böyle rezaletlerden şiddetle sakınan annesi, bun­ dan dolayı gelemiyord u . Ya M u alla'ya ne oiuyordu? En çok a nnesinden dolayı içleniyor, ders dışı, elleri p,antolon ceplerinde, koğuşları n önü ndeki beton ko­ ridorda bir aşağ ı , bir yukarı gidip gelerek annesini düşünürd ü . Bu düşünceler çoğu sefer yüreğini ka­ bartır, a nnesin i n vefasızlığı üzerine n eler d üşün­ mezd i ! Demek annesi b i l e olsa, i nsan düşünce. dostu olmuyord u ! Böyle zaman lard.a şai rleşiyor, başlıyordu şiirler söylemeğe. Ilk zamanlaır söylediği fevkalade içli şi­ irlerin farkında bile olmuyordu. Sonraları farkın a vardı v e kağıt üzerine gecirmeğe başladı. Böyle g ü nlerden bir gün, kendi kendine dolaşır. u nutu lmanın verdiği acıyla birbirinden hisli m ısra:laır m ı rıldanırken . yanına Koc ge,ldi. Dayağı yediği g ü n­ den beri son derece h ü rmetkar olmuştu. « Merhaba Haldun bey,» diye sokuldu. Haldun. ne olur n e olmaz diye ihUy,atla, topar­ l.andı: << Merhaba!ıı ııYeni çay demledim, koğuşa buyurun d a içe­ lim ... » Haldun kaç vakittir böyle şeyle:re h asretti ama. gene de, << Mersi,» dedi. «Zahmet etmeyin.» Koç ısrar etti: «Ne zahmet be abi, buyur gidelim!» Cezaevlerinde hasım ların b u türl ü i kramlarla 280


v u ru ıduğunu işittiği h a lde, gene de a ldırmadı, git­ ti. Koç'un koğuşu. kısm ı n en zengin koğuşuyd u. Gardiyanlardan gizli ku mar oynatıyor, içeriye yeni düşmüş, henüz sağı solu öğrenememişlerden tut­ turabildiğine para tırtı klıyord u . Duvarlaırda halılar. kırmızı yağ l ı kağıtlara sarılı takım takım elbiseler. yerlerde kilim ler. ,. H izmeteller çifte çifteydi . H er bi­ ri bir iş görüyord u . Kimi koğuş kapısı önünde ateş y,akıyor, kimi çay dem liyor, kimi de cezaevi ba kka­ lı ndan a l ı n acak öteberileri gidip alıyord u . Yatakla­ rı serip toplayan, yerleri süpü rüp, Koc'un el yüz yıkama suyunu hazırlayan da b.a şka;yd ı . Haldun b a ş köşeye buyur ed ildi. Arkası naı yas­ tıklar kond u . K o c en p a h a l ı sigara paketleri ni ö n ü n e ser­ m işti. Sonra hususi surette demlenmiş, tavşan ka­ n ı çaylar geldi. Başi8Pılar icmeğe. Haldun bütün bu i kramın sebebini ,anletramı­ yor, yaln ız. «Acaba ma ndepsiye bastırm a k icin mi bütün b u i ltifatlar?ıı d iye aklından geçirerek, alesta bekliyordu. En seri şekilde ay,ağa fırlayabi lmek için, diz­ lerini n üstüne oturmuştu. Gözler etrafta dört dö­ nüyor, en küçük bir h a reketi b i l e kacırm ıyord u . Fakat öyle olmadı. Çaylar içildikten sonra Koc. «Abi,>> dedi. «Bugüne kadar bana sen i n gibi karşı koyan olmamıştı. Anlıyorum ki, çok cevherli bir deHkanlısın. Seni seviyorum•. E limde her türlü i m kan var. Ama sana kalleşlik yapıp se.n i vurd u r­ mak filan aklımdan geçmez. Ben erkek i nsanlara ba ­ yılırım. Ş i md i beni dinle: Sana bir teklitim var!ıı Ha.ldun safi kulak kesilmişti. Koc devam etti: «Di kkat ediyorum, gelen i n gidenin yok.. Para da gelmedi bugüne kad.ar. Demek d ışa,rda da. kim­ sen yok. Varsa bile, ya aran açı k , ya da boş ve­ riyorlar. Devletin verdiği kuru tayınla yıllar dev­ ri lmez. Doğru mu?ıı Ha,ld u n başını salladı. «Şimdi beni dinle: Seninle işbirliği yapa;lım!ıı 281


« Nası l?ıı « Basb;a,ya. Öğretmene boşver, gel beni m ko­ ğuşa yerleş. Bende yatağm, yorganın, battaniyen i n daniskası var. Yiyecek içeceği n sözü b i l e olmaz . Sırt sırta verip .. . » «Eee?ıı « Ha.p ishaneyi h a raca keselim!ıı Haldu n şöyle bi r düşündü: « Ha pishaneyi haıra­ ca kesmek! Yani, birtakım zava llı ların sırtına kene gibi, bit gibi yaıPışıp, kan la rını emmek! « H ayır,» dedi. «Asla!• Koç tam tersi bir cevap bekliyordu. Çünkü, ce­ zaevinde her kime böyle bi r tekiifte bulun5ıa, he­ men, m i nnetle kabul edecekleri n i san ıyord u . Fena h a ld e bozulmuştu . « Niçin?ıı dedi. «Cünkü, birtakım zava·l lıla rın sırtına kene gibi yapışı p kan larını emmek insa nılığa sığmaz da. ondan !ıı «Ne demek istedi n yani!>> «Demek istediğimi açı kça söyled im.» «Yani teklifimi red mi ediyorsun?» «Hem reddediyorum , hem de sanaı mani ol may a çalışacağım ! • Koç'un gözleri dört açıldı: «Nasıl olursu n?» « N asıl olacağımı bilmem. Zaman gösteri r!» Bu sırada meydan yeri ndeki g ardi y;an ı n sesi derinden derinden duyuldu: Peş i n şaşırdı . Bugü n ziyaret gün üydü ama·, k a ç vakittir hiç kimse ziyaı­ retine gelmemişti. Fırladı. «Görüşmecin ge�di,» dedi. «Kim?» Annesi sanmış, ağ layaca k kadar h eyeca.n lanmıştı! ııGenç bir kız!» «Gene bir kız mı?ıı Telörgüiye geçti: Züh�l'd i l Başına kahverengi bir yün atkı almış. göze batmaya.cak, d ikkati çekmiye­ cek şekilde babayani giyinmişti. Iri yeşil gözlerinde y a ş. 282


«Geçm iş olsun,» dedi. «Teşekkür ederim.» Fakat... «Teşekkür ederi m . Fakat..» «Rica ederim niçin zahmet ettiğimi filatn sor­ mayın. M üsaade ederseniz sizi h er hafta ziy,aret edeyim!» «Benim icin min net ve şükran ama ... » « Kaç vakittir ziyaretinize gelecektim, i ki sebep engel oldu: B i ri, hastaydı m . i ki ncisi, o kadınlardan biri belki ziyaretinize geliyordur diye tereddüt et­ miştim. Kontrol ettim, anladım gelmiyorlar... Sonra. metin olmay ı v,aad ederseniz, size apı bir haber vereceğim!» Haldun sinirli, parmak;Jarın ı telörgüye g eçir� rek h eyecan l a haykırdı: «Anneme m i bir şey oldu yoksa.?» «Bana, meti n olacağınız;a dair söz verdiniz ya!• «AI Iahaşkın.a söyleyi n , annerne bir şey ml oldu?» « Peşin söz verin!» «Söz veriyorum, emin olun metanetimi kaybet­ m iyeceğlm!» Gene kız, almak istediği m etanet temi natına rağ men, kendisi m etin olam ıyordu. Gözleri nden iri taneler yuvarlanmağ,a başladı . «Annenizden bi r hatıra a lmak istiyorum Hal­ d u n bey, naciz bir hatıra... ıı Haldun başını telörgüye dayadı , hüngür hüngür a ğiflmaya baş:ladı. Zühal hayatın m en mesut dakika larını yaşıyor­ du. ici burkuluyor, ona acıyordu ama, bu burkul­ ma, bu acıyış, bu elem, bu kederden zevk .alıyor­ du. Neden sonra Haldun başını kaldırdı: « Benim yüzümden öldü deği l m i ? Sebep be­ nim değ i l mi? Bu masele şok tesiri yaptı deği l mi?• «Zaten uzun zamandır kendini bilmiyecek şe­ kilde ya.t ıyordu. Ka l p vardı. Tedavi a ltındaydı. Sizin 283


meseleyi i htiyatsız b i r hastabakıcı bilmeyerek du­ yurmuş ve tabii .. » Ağ lemak, uzun uzun boğ ula boğula, tıkana tı­ kana ağl a,ma k gel iyordu içinden. Zava llı a n n eciğini bir de vefasızlı kla itharn etmişti. Demek sebep kend isiydi? Peki ama ne sucu vardı? Bütün ola n ­ dan sui taksiri neydi ? Başını sertce kald ı rd ı : «Züllal!ıı Gene kız, b u y�kı nlıktan tevkalade memnun, « E fendim?» dedi . «Beni her zaman arar mısın ı z?» «M ısınızı b ı rak. Ara r mısına d a l üzum yok. Ara, de. Şu lazım , bu lazım, de. Bana em ret Hal­ dun. Seni seviyorum!» O da parmaklarını telörgüye geçirdi. Ancak parmakları birb i rinin parmaklarına dokundu. Sonra uzun uzun bakıştı lar. Haldun, «Ben de seni seviyorum Zühal,» dedi. Görüşme bitmişti. Zühal istemeye istemeye, fatkat dünyanın en m esut i ns.anı olara k hapishaneden ayrıldı . Hava kara n l ı k, simsiyah b u lutlarla! k a p l ı oldu­ ğu halde, g ü nl ü k g ü neşlikmiş gibi, baha,r havasıy­ mış gibi geliyordu. Daktorun şiddetle menetmesi­ ne rağmen, içmek geliyordu içinden. Içmek, titi l gibi oluncaya kadar içmek, sevdiğini, sevildiği n i d ü nyaya i lan etmek istiyordut Haldun'sa, annesini n ölüm haberiyle fena sar­ sılmıştı. O kadar ki, Zühal'i, Zühal'in i ri yeşil göz­ lerin i bile hatırlıyamıyor, a nnesının ebedi yolcu­ luğu içi n i yakıp kavu ruyordu . Yu karı çı karken, Başgardiyaırı, «Haldun,» diye seslendi . Döndü . «Öteberi lerini aH» E kmek, iki kava noz reçel, on paket sigar.a, bir kese kağıdında p i rinç, mercimek, tarhana, tereyağı , ci kolata ... 284


Gözü hic bir şey görmüyordu . Hepsini zembi­ le doldurup yuka rı cıktı. M üzik öğ retmeni kapıda karşıladı. Haldun onu görünce, yüreği büsbütün k,a ba rar<lik. zembili bıra" kı p boyn u n a s a rı ldı . Öğretmen ş a.ş tı: «Ne va·r Haldun? N 'oluyorsun?ıı «Annem, ded i , anneciğ im . . . » «Ölmüş mü?» Cevap vermedi'. Öğretmen koluna girdi. iceri so ktu . Her zaman alnını demirlerine d'a�a,y ıp uza klara. taa uza,klara baka ra k acıklı türkü söylediği pencerenin önüne oturttu. Teselli fi lan etmek istemiyordu. Ağ lamanın cak iyi geleceği n i bil iyord u . Bol bol ağ lamak, c,ayı r cayır yanmak ve zam a n l a u nutmak! Öğretmen bunun böyle olduğunu nefsinde de­ nemişti. O gün, başsağ lığına herkes geldi, yalnız Koc gelmed i . Adam ,adam çağırıp, tekl ifierin şa.hını yaptı­ ğı halde reddeden, reddetmekle de kalmayıp karı n a kesat vermeyi güden. b u n u a ç ı k a c ı k söyliyen in­ sanı karşısına tam ma nasıyle düşman ol arak 2ılmış. uğraşmaya karar vermişti. Annesinin ölüm haberini duyunca, «Oh o lmuş.» ded i . «Yakınd a sıra kend inde . » Bunu, Koc'un koğuşunda·, fakat Koc'un korkusundan titreyen bi r i htilas suçlusu işitmiş, bir su­ retle öğretmene haber vermişti. Öğretmen, bu acı­ arasında çocuğa duyurmanın doğru olmayacağı ka­ natında olduğundan ida reye indi, peşin Baışgar­ diy1a n ı görd ü . Başgardiyan zaten Koç'a kızıyord u . «Benim hic bi r şeyden haberim yokm uş gibi. gidin müdür beye, an iatın bana emir versin müdür bey. kısm ı n ı değiştireli m ! » dedt. Öylece yaptı la1r. Akşa m . gardiyarıl.ar emri tebliğ edin ce, Koc beyni nden vurulmuşa dönd ü. Bağırd ı , çağ ı rdı, söğdü saydı . Fakat emir emirdi. Adamları yatakların ı top­ l a r�arken besbas bağırıyordu: .

285


«Yahu bu nereden ç ı ktı? O kısımda h asm ı m var! Anam avrad ım o lsun Adiiye VakaJetine şika­ yet edeceğim sizi ! Başıma bir iş gelirse, doğ rud an doğruya müdür mesuldür.ıı « Peki peki ... » dediler. G i tti. Bütün bunlardan haıberi bile yoktu. Ha.ldun'u n . Bütün g ü n a l n ı pencere dem i rine d ayal ı , uza klara , taa uzakara dalgın dalgın bakıyor, annesini h,a,valli­ yordu. Geceleri rüyalaırına giriyordu a nnesi. Onu co­ cukluğunda olduğu gibi, kucağına alıyor, öpüyor, se­ viyor. göğsünde b�stırıyordul Bir gece öğretmen, arkadaş ı n ı n sayıklamasıyle uyandı. Kulak verdi: Hal­ dun sayıklıyordu. Dikkat edince, bunun annesin i n hlcra n iyle ilgili b i r ş i i r olduğunu anlad ı . Öyl e icten. öyle acıklıydı ki, hemen kağıt aldı, not etmeğe baş­ ladı. Ancak iki kuplesini notlayabilmişti. Sabahleyin tekrar göz attığ ı nda, bunun hari­ kuladeliğini a n l ad ı . Haldun'a gösterdi. D el i ka n l ı n ı n hiç b i r şeyden ha beri yoktu. Pek beğendi. «M ü�aade ederseniz not edeyim,>> dedi. Öğretmen g ü ldü, durumu anlattı . Haldun h ay retler içindeydi: «Ben,» dedi, «ben söyledim ha?)) «Tabii.» «Bi liyor musunuz öğretmenim ,bu ço k güzel bir beste olabi li r!)) «Co k.» «Bestelesen ize .. » Öğretmen. « Hayır,)) dedi. «Onu sen besteleyeceksi n b>

14

Handan'ı kocası, istemeye istemeye boşamış, gene kadın babasıyle a nnesin i n mutlak kontrolü al286


tına g irmişti. Kızlarının bir çeşit ruh hastası oldu­ ğunu a n layan ana baba, onu a rt ı k b.a,şıboş bırak­ mamağa karar vermişlerdi. Servet bey, « E n iyisi, alıp Avru�a·ya; götürmek!» dedi. Hanım, «Ben de ayn ı ka.n aatteyim,» cevabını verd i . Hemen ertesi g ü n Servet bey, lazım gelen m u amelenin tekemmülü için müracaat etti. H and,an'ın hiç bir şeyden haberi yoktu. Üze­ rine kilitli odada çılgınlıklar geçiriyor, kendini öl­ dürmek geliyordu içinden. insan istediği zaman, di­ lediği gibi ölemiyordu da. Ölmek için de vasıta la­ zımdı: Odan ı n pencereleri işe yarıya bilirdi aıma, a n ­ nesi çokluk yanından ayrılm ıyordu . E lektri k, makas, hava.gazı ... Handan henüz yüzde yüz kara r verme­ mişti ölmeğeJ. O, Haldun içi n yaşama k istiyordu. Mahkemeden sonra görememişti onu, görmesine im­ kan verilmemişti. Kimbi lir içerde nasıl ızdı r.ap çeki­ yor, gelip aramadı diye kend isini kimbilir nasıl vefa­ sızlı kla itharn ediyordu? An nesi Avrupa meselesi ni söyleyince, çıld ı ra­ cak gibi oldu. «istemem!" diye bağ ı rd ı , «Avrupa mavrupa iste­ mem ! » Fakat sonra la. rı baktı ki kurt u l uş yok, razı oldu. «Bir şartla » ded i . Servet bey, «Nedir o?» «Haldun'a uğ.rarız. Avrupa 'da n , bir isteği olup olmadığını sorarız. Onu son bi r defa görmek istiyo­ r um ! » Servet bey bunda hiç bir fena l ı k görmedi, razı oldu. Ahbabı Savcı vası tasıyla cezaevi müdüründen hususi bir görüşme izni a ldı, gitti ler. Cezaevi m üd ü rü cak kibar bir adamdı. Babayl,a kızı nezaketle karşııladı. Onlara H a ld u n 'dan bahsetti uzun uzu n . Bilhassa , sesin i n fevkaıladeliğini, aıyn ı ko­ ğuşta birlikte ka ldıkl,arı mağdur bir m üzi k öğretm e­ ninden dersler aldığını söyleyince, Handan'ı n kafa" ,

287


sında şimşek çaktı: Avrupa'dan ona m ü kemmel bir keman, kabil olduğu takdirde bir istradivaryüs geti· rebilird i ! Fa k,at babasına bile açmadı. Haldun, uzun boyu, bi raz zaıy ıtlamış, ama. çok daha güzel leşmiş yüzüyle içeri g i rerken, Handı:ın dayanamadı , koştu boyn una saırı ldı. Servet bey yer· lere geçti. Ulnet alsundu böyle serseri, böyle deli , divane kıza! H ı rsla kalktı, kolundan şiddetle çekti. Za,ten Hc:ındaıı da anlamıştı işin aşırı lığı n ı , yeri ne oturd u . Çeyrek saatlık konuşma çok soğ u k geçti. Hal· dun. Zühal 'den sonra tekrar Handan'ı istemiyord u . Değ i l H a ndan'ı hiç kimseyi . Handqn'ın ziyaıretine gelişi Zühal'i n kulağ ına gidebilir, kızı üzebilird i . O n u n üzü lmesi ni istemiyord u . Çünkü o, o n a anne· si nden yadigar, annesinden b i r parçaly'dı. Handan, «Yakında Avru pa 'ya gid iyoruz.» ded i . Haldun iyi yolcu luklar d i led i . «Orada,n b i r şey istemez misin?» «Teşekkür ederim.» Geti rdi kleri şokola ve bonbon ları müdüre bıra­ k:p, ç ı k t ı lar. Haldun koğuş,a döndü. Az sonra tekrar çağ ı n i­ d ı . i ndi. Bu sefer de Mualla gelmişti•. Telörgü ge· risinde, dude.kları n ı kemirerek bekliyor, Ha·l dun'un nasıl karşılıyeıcağını mera k ediyord u . Ya bu k,ada r insa n ı n içinde terslerse? Y a , şimdiye kadar n eden a rflmadığını sorarsa? Fakat Haldun hiç birini yapmadı. Gayet kısa. son derece soğ uk cevaplar verdi. Mualla. on un da rg ı n olabileceğini tahmin etm i şti. «Bir arzun, bir isteğin var mı?» «Yoo, h ayı r.>> «Adana'ya gidiyorum!» «Güle güle.» «Mektup yazsam cevap verir misln?ıı «Hayır.» «Niçin?» «Lüzum yok d a . » .

.

288


«Ya .. » H ı rsla döndıJ. Fena bozulm uştu . Cezaevi kapı· sınde1n çı karken, içeri g i rmekte olan Zühal'l e kar· ş ılaştı lar. Birbi rleri ni sinirli sinirl i gözden geçirdi ­ ler. Zühal çıld ı rmışçasına, «Ne geziyorsun burada?» diye sord u . M u a l l a kindar bir kahk�ha attı: «Ben de sana ayni şeyi sorabilir miyim?» Zühal yumru kları n ı sıkarf3k: «0 beni m sevgilim!» dedi. «Sevsinler. Kendi kendine gelin g üvey ol ba� a l ı m ! >ı

Yürüdü g itti . Zühal'in gözleri ka.ra rm ıştı . Kad ı n ı n arkasından uzun uzun b akarken, Haldun'u düşünüyor, onun hakkı nda çok fena şeyler geçiyordu kafası nda n : Hiç kimseyle hiçbir a la kam yok, senden başka, da kim­ seyle ala kala nmıyacağ ı m bundan sonra dediği ha l­ d e ... Yoksa onu aldatıyor muydu? Geri dönüp gidecekti ki, görüşme işlerini tanz i m eden gardiyan gördü: Hiç b i r şey yokmuş gibi, «Merh a ba,» dedi . «Merh a ba. C;ığ ı rayım m ı abiyi?» «Cağı r.ıı Gardiyan, üstüne vazifeymiş gibi. «Senden başkaları da v,a r maşaiJa,h,» diye yap ı ştırd ı . « Deminkini gördün mü?ıı Zühal'in kafası gene bulanmıştı. Başka ları mı? «Deminkinden ba·şka da var m ı?ıı «Geçende otomobille bir hanım geld i , eh . . . » «Ne zaman? t « Dü n değil ötegün.ıı «Yaaa?ıı Eli ay,ağı çözülmüştü. Bu Haldun, bu namussuz Haldun, d emek ... Dön üp g idecekti ki, grardiya n ı n Ha,ldun'a sesle­ nen sesi ni i şitti. Bekled l . Bakalım 1�çacak mıyd ı '� Ha.ldun telörgü gerisinde belirince, hiç bir şey 289


olmamış. az evvel bar karısı ziyaretine gel memi ş gibi. bozuntuya vermed i : « Merha ba Züha.l!» ded i . «Merhaba!.» «Ne vaır ne yok?» Haldun'un gözleri n i n içi gül üyord u . Haftada bir ziyaretine gelen bu çok sevd iği kızı sabırsızlı kla, bütün bir hafta beklemişti . «Güzel lik,» dedi. «Anneme öyle güzel bir şarkı besteledim ki. .. » «Sahi mi?» «Sa,na söylemek isterdim bunu . . » Zühal, «Yalnız b.ana mı?ıı deyiverdi. Haldun şaşalad ı : « N e d emek istedin Zühal?ıı «Yalnız bana mı söylemek i sterd i n diyoru m . Ya­ ni seni, benden başka ziyaıret eden olmuyor mu?» Haldun işi !ilnlayara k, «Ha klısın,» de�i . « H a klısın. Az evvel M ual la gelmi şti. Soğ u k davrandım. Adana 'ya, gid iyormuşı. Hatta bana yardım teklifinde bulundu, reddettim ! » «Yani bundan sonra seni ziya,rete gelmeyecek değ i l mi?» Haldun. « Hayır,» dedi. Peki ama, niçin öteki ziy,aretçisinden söz aç­ mıyord u Zühal? Saklıyor m uydu? Saklıyord u , sev­ gi l i si n i n üzülmesi ni istemiyord u . N a sı l o lsa. o da Avrupa'ya gitmişti. Bir daha kimbilir ne zaman ge­ l i rdi? Zühal, «H.aldun .>> dedi, hani benden hiç bir şeyini s.a klamayaca,kt!:ı?ıı «Saklamak mı?» «Evet. Benden s aklad ı ğ ı n şe.yler oluyor.» «Mesela?» <<Iyi düşün!» «Aklıma gelmiyor,» dedi. «Neymiş, söyle?» Zühal söyledi: O gün otomobille gelen kibar 1 : ziyaretçi klmdl. 1 290


dı?

Haldun sarsı ldı . Demek ondan d a haberi var-

«Cevap vermiyorsun Haldun? Niçin? Doğru da ondan d eğ i l mi?» H�ldun sıkılmağa başlamıştı. Hayatı hep böy­ le haksız ittihamlarla, mı geçecekti? «Emin ol, seni üzmemek ici n bahsetmed i m . Zü­ hal. Yoksa benim icin onların h er ikisi d e değer­ siz şeyler! inan barw sevgilim. Evet, babasıyle �ıel­ dl Avrupa'ya gidiyormuş. Bir a,rzum olup olmad ı ğ ı n ı sordu. Yok dedim, hiç bir anum yok. Ço k so­ ğ u k davrandım. Kalkıp gittiler. l nanmazsan bizim müdür beye cı k sor!» Öfke saflı kl,a, öyle inandırıcı şeki lde söylemişti ki . « i nandım,>> d edi . «Ama çok rica, ederim Hı�l­ dun, benden hic bi r şeyini gizleme. Hatta, aşklarını bi le. i nsansı n . Hep i nsa nız. Benim senden gizli bi r şayim olursa sana söyliyeceğime söz veriyorum. Sen de verir m.i sin?» «Veririm Zühal� Benim senden ba.şka kimsem yok hayatta ! >> «Benim de senden başka... » Kış geçti, bahar geldi. Dünya da l la r dolusu ci­ çeklerle bezend i . Sevgi li ler yemyeşil bahçelerde el ele, kuşlar gibi cıvıl cıvıl sevişmeğe başlad ılar. Her­ kes memnun. herkes mesuttu. Çivit mavisi göğ ü n a ltında baırakadaki ler bi le kendilerini mesut hissed i­ yorlar, kışı atiatıp bahara çıkan kırı ş kırı ş kocaka­ rılar, ca.na can katan pırıl pır·ı l güneşe halsiz be­ denlerini seriyor, gü neşten hayat, ya.ş ama gücü a l ı ­ yorlardı . Yalnız Z ü h a i . . . Doktoru, «Aksilik etme evladım. Sanateryuma yatıra l ı m sen i. Mutla k bir lsUrahata ihtiyacın var!» Dediği, bunu kendi d e pekala bildiği halde, yat­ mıyor. Ha!dun'u h aftada bir olsun görebi lmek, ona yiyecek, nota kağıtları filan götürebilm ak icin ban­ klada çalışıp dldinlyorduı. Arkadaşları, · 291


«Zühal, canın,a acı! Ba.k süzüld ü n , aktı n.» O ya­ rın seni n bütün bu feda karlığını kimbilir nas ı l bir vefasızlı k l a ödeşiverir. Yakışıklı erkeklere güven ol ­ maz. Bahusus, sesi de çok güzelmiş. Peşinde ko­ şan ları çok olur, onu senin eli nden al ı rlar!» dedik­ ce. büsbütün sini rleniyor. «Ond;an bir daha bu şekilde bahsederseniz. s i ­ z ı n l e valiahi konuşmam!ı> cevabını veriyord u . Haldun'a gelince. o da, bu fedakar kızı. yal ­ n ı z teda karlığı için değ i l . i ri yeş i l gözleri tatlı yüzü . boyu, posu. endamı . . . Her şeyi için seviyor, geceleri rüyal, arnda onunla meşgul oluyord u . , Y ı ğ ı n l a güfte yazmış, bunları bestetem i şti . iç­ lerinde çok cı.c ıları olduğu g i bi . çok tatlı . hayal d o ­ l u . cıvıl cıvı lları d a vard ı . Öğretmen. «Cıkınca ilk m ü r.acaat edeceği n yer seni derhal angaje edecek. göreceksin ,>> diyord u . «Ama. di kkat et. Kendini ucuza satma Haldun!» derken o rtalı kta af şeyiaları dolaşmaya başlad!. Şayia gitti kce kuv­ vetleniyor, hakika.t halini a l ıyordu'. Birço k mahkum­ lar, ya yakın akraba l,arından, ya da yakın akraba­ larının a.hbaplarından aldı kları mektuplarda n öğren­ di kleri ni iddia ettikleri af haberinin hafta meselesi o lduğunu iddia ediyorlard ı . Koca cezaevi nde sinirli bir bekleyiş başlamış ­ t ı . Her sabah çifter çifter gazeteler a l ı n ıyor, k ı l ı kırk yararcasına okunuyor. bitmez tü kenmez müta­ laalar sürüp gidiyord u . B i r g ü n cezaevi, sabah ı n a laca ka ran lığında şi mşek gibi cakan gardiyan düdü kleriyle çınlama­ y a b,aşlad ı . Mil let ya,t aklarından don paça fırladı. Kısımları birbirinden ayı ran dem i r parmaklı kları n önüne doluşuldu. Kısımları n ortasındaki dört köşe beton meydan.lıkta, cezaevi k,al:fa dayısı Koç'la hasm ı Kürt Resü l'ün bıcak bıçağa g i rd iği görüldü. i ki ha­ sım birbirine kıyasıya saldırıyor, hasm ı n ı n açık bir ta1rJıfı n� kolluyordu. Gardiyıa,n düdü kleMi hS!Ia a cı doluştu. Faıkat acı öterken, jand a rmalar içeriye ayırmaya kalmadan , Kürt Resül'ün koca saldırması Koç'un sol böğrüne saplandı. Koç m üthiş b i r fer292


yatla sırtüstü yıkılırken , jandarmalar Kürt Resüf'ü sımsıkı yakalamışlardı. Koç, Haldun'un sinirli sinirli di;ki ldiği dem i r parmaklığın öbür tarafına yuv:arlan­ m ıştı. Bir an gözleri açıldı. Bebekler yuvalanndan fırl aya�akmış gibi o ld uı. Haldun'un gözlerine d i kil­ di. \_ Haldun, vaktiyle yumrukledığı adama şimdi so n suz bir merhametle bakıyordu. Az i l erde iki mah kum­ sa konuşuyorlardı. Biri, «Su testisi su yolunda kırılır!» ded i .

15

A f ha beri gunun birisinde gerçekleşiverd i . O gün Zühal bankayı astı. Ne i y i etmişti de doktorunun sözüne uyup sana.toryuma yatmamış­ tı! Yepyeni bir h.amle ve taptaze bir enerjiyle pan­ siyon odasın ı sildi, temizledi. Karyolayı d üzeltti . San ­ dığından yeni çarşafla.r, yepyeni örtüler çı kard ı , yay­ dı. Demet demet çiçekferre odayı bezedi . Sonra cı.a arkadaşları n a telefon ederek, bugün öğ le yemeğine kendisinde davetli o lduklarını m üjdeledi. M üjdeledi, çünkü öyle kararlaştırmışla rdı. «Öğle yemeğine bana bll\'urun dersem , an la­ yın ki H a ldun çı kıyor!» Telefonu alan arkadaşları d a h eyeca nlandılar, bir bayram neşesi bankayı dolaştı. Zühal bütün bu işleri görüp, rahat bir soluk aldığı sırada saat dokuzu çeyrek geçiyordu. Yum­ ru kları beline dayalı, odayı neşeli neşeli gözde n geçi riyor, eksi k bir şeyin olup olmadığını a raştırı­ yordui. E ksik hiç bir şey yoktu. Her şey tamam, her şey yerli yerindeydi. E ksik olan tek şey, Haldun'd:..ı . O d a pek pek bir veya iki saat son ra evinde, bel ki de kol l a rı ara sında olacaktı. Haldun, «ilk iş. derhal nikah!» demişti. Doğruy­ du ama. ne acelesi vardı? Alela.cele şart m ıydı? B ü­ tün mesele, onu. o h ayatınd,an çok sevdiği koca deı293


li kaniıyı kucaklamak d uda,k larını dudaklarına tesli m etmekti. Hic bir şeyin eksi k olmadığın,a kanaat geti rin­ ce. neşeli bir şarkı m ınidanarak Javaboya gitti . Kokulu sabunla elini yüzünü defalarca yıkad ı . dişleri ni üstüste fı rcaladı. Rengini hayli so·l u k buldu amaı, a:ld ırmadı . Şimdi boyamrsa o da' gecerd i . Son­ ra. şu af haberi cıktı çıkalı, eskisi g ibi öksürme­ diğine, a kşam üzerieri terlemed iğine d i kkat etti . Moralinin d üzelmesiyle vücu nun direnme kudreti artm ıştı besbelli. Kurulandı. Odasına ge·l di, a;yna kaırşısına geçti. Ooooohh'. . . Uçuyordul D ünya ne gü­ zel, bütün i nsanlar ne iyiyd i ! Bi rkaç saat son ra onu nla icindel yuvarlanacakları karyolaya baıktı. Yorgan ı n altında onu hayaJiedi. Sonra d udakları n ı aylardan beri i l k defa, kaıranfil kırmısiyle·, itinayla boyadı. Mavi, kırmızı, pembe kalemler filan birbi­ ri n e ka;rışmıştı. Her şeyin istediğinden ala olduğu­ nu görünce, kendi kendini beğenerek, kalemieli fi­ lan toplayı p kald ı rd ı . Beyaz teniyle kontrast düşen, onu çok dehşetli frapan yapan sarı biyelerle işli siyaıh kostümünü giydi. Yü ksek ökce iskarpinleri­ n i ... Cıktı. Merdiven başında pansiyoncu madamla karşı laşınca, bıyı klı ermeni karısı gözlerine inanamad ı : « A. . . Zühal! K ı z n e g üzel l i k bu?ıı «Elbette,» dedi. «Sevgi l im geliyor bugün!>) «Sevgilinin yerinde olmak isterdim ... » Zühal'in billur ka.h ka,hası koca apartmanın ala­ caka nlık dehlizlerinde cınladı. Cezaevinin önüne gıeldiği sı ra·, ora�ı omuz omu­ za buldu. Babası nı, oğlunu, sevg ilisini, evladını, ko­ cası n ı , abeyini bekliyenlerln heyecanlı kalabalığı. H erkes, az sonra çı kacak adamına bir an ewel ka­ vuşabilmenin heyecanı içindeydi . O d a a ralarına karıştı·. Cok geçmeden kalaba­ l ı k dalgalanmaya., memurlar afdan f aydalananların isimlerini okumaya başladı lar. I smi o kunan mahpus, omuzund E* ya�ğ ı, çıkıyor, kendiaint bekliyen!erin h eyecan lı koliarına atılıyor, sevine göz yaşları dökü­ l üyor, hıckırıklar savruluyordu.


Nefesini kesm iş, gözleri ni cezaevi kapısı naı d i k­ mişti Zühal. Her ·a n ismi okunabi l i r, her an çıka­ bi l i rd i'. Az daha i lerlemek, kapıya az daha so ku lmaık i sted i , kabi l değildi. Bu sırada bir ta,ksi peydahlandı. Taksi ka:Jaba­ lığı yararak cezaevi kapısına yaklaştı. Durdu. icin­ den kırmızılar giymiş Handan'la babası ind•i ler. Han­ dan'ın elinde kocaman b i r keman kutusu! Zühal sarsıldı. Bu da n e d emek oluyordu? Tam bu sırada memurun ka,l ı n sesi de H a ldun'un ismini okumuştu. Fakat Zühal kı pırd,ayamadı. Icind en gelmed i . Tuha.f b i r bezginlik, acaip bir oklu k a n adı kırı kl ı k, he·r şeyden geçiş... Handan elinde keman kutusiyle koş­ m u ş gene adam ı n boynuna sarılıvermişti. Z üha·J on­ lan bir an kalabalığın a rasındaı kaybetti. Haldun, «Dur,» dedi, «ne ;yapıyorsun?» «Niçin? Beni i stemiyor musun? Ba·k sana) Stra­ d ivaıryüs getirdim!» Fakat Haldun ç ı rp ı nıyor, yapışkan kad ı n ı n kol­ larından kurtarma k için boşuna' çırpınıyord uı Çünkü Zühal, artı k kendisinin araeta fazladan o lduğuna kanaat getirerek geri dönmüş, kaçarcası­ na uza klaşm ı ştı. Dar, e�ri büğrü yollardan giderken başı dönü ­ yor, gözleri k a rarıyordu. D üşmernek Icin eski bir taş duvara tutundu. Kaç vakittir g elmiyen gıcık tuttu, zorla, cıka rdığı mendilin içine bağula bağula öksürmeğe başladı . Mend i l i n Içi pıhtı pıhtı k�n dol­ m uştu. Ağlaıyam ıyardu bile. Hızla caddeye ç ı ktı.ı Ba,n kayı buldu: «Aiooo ... » «Ben, Zühal. Öğleyin bana gelmeyin kardeşim, l üzum kalmadı artık... » Neden, niçin, sebep filandan bahsedecek va­ ziyette değildi. Telefonu kapad ı . Sonra duvara. da­ yadığı kolun& yaslanarak hıçkıra hıçkı ra ağlamaya başladı. Etrafını alan lar büyümüş gözlerle ba kı­ yorlardı. Neden sonra d ük kandan çıktı. Ona kaç vakittir 295


sanatoryumu tavsiye eden daktorun muayenehane­ sine gitti. Doktor ilk bakışta vaziyetin fenalığını an lamışlı..

di.

Züh,al nefes netese, «Artık sanatoryuma

yatabilirim doktor! » de-

Haldun, bir türlü peşini bırakmayan Handa n ' ı nihayet i t i p kurtulduğu zaman i ş işten geçmişti. Bütün gayretine rağmen Zühal'i bulam�dı . . Acaba bu manzarayı görm ü ş de icerleyi p sa­ vuşmuş muydu? Akşama kadar ora la rd a bekled i , fa­ kat natileı. Ertesi, daha ertesi günler de gelmedi. H ı·rsın­ dan .ağlayacaktı. Yumru klannı ısıra raık, «Ne ta lih ­ siz i nsanım Yarabbi! diye söylendi. O cife kad ı ­ n ı n sataşması nda benim n e suçum var? Elleri pantolon ceplerine so kulu, Beyoğ lu'na ç ı ktı. Züfıa l Beyoğ lu'nda, bir pansiyonda: oturuyor­ du galiba ama., hang isinde? Sa,rı cizmeli Mehmet ağa, Taksi m 'e doğru yürürken, geçen kış şoför Fi k­ ret'i öldürdüğü sokağa saptı. Tuva.ıet i n önüne geldi. Orada işte. oraıcıkta olmuştu o iş. Ama, onda da ne sucu vardı? Boğulacakmış gibi. sokaktan hızla çıktı . Şu anda Zühal'e öyle i htiyacı vardı �i . Evvelsi güne kada,r hemen her gün hapishaneye gelen, yi­ yecek, içecek, çamaşır getiren, en son ziya:ret gü­ n ü nde, gözleri nin ta içi gü lere.k fljftan faydalanıp c ı ktıktan sonra,ki hayatiarı na da.i r tasavvurla rdar bahseden kız. . . O a n ı öyle içmek istiyordu ki. Ço·k az parası olmasa!... Gerçi cebi ndeki para onu g i rdiği bir meyhane veya ge�inodan cı kaırırdı ama, yarın öbür gün ne yapacaktı? Tepebaşı'na doğru ağır ağı.r indi. Köşe başın­ da durdu. Patlayaca,ktı. Ne yapmalıydı? Ne yapabl· lirdi? Keşke aftan fayda.lanıp çıkmasaydı. Keşke oı k­ nıasayd ı da·, şimdi içerde öğretnıenin yanında, o lsay­ d ı ! ici sızladı . O hala oradayd ı . Cezasını n mühim bir


kısmı afta gitmşti ama, gene de bi rka,ç sene yatma­ gerekiyordu. Bir iş bulup, para. kaza n ı p öğretmeni ziyarete gidecekti güya. Birden aklına öğretmeni n sözleri geldi: «Sen­ d eki bu ses, seni h er zaman kurtarır. Gözün ü aç. Kuvvetli ataklarl a dikkati üzerine cek. Hic kimse­ den iş isteme. iş senin peşinden koşsun h> Kendi kendine göz kırptı. Sonra, h ızlı adımla,rla arapan uz,a klaştı. Kararını vermişt1. Biliyordu yaı:f<ıcağını. Artı k h i ç kimse önünde duramaz, kafası na ta kılandan onu vaz gecirmezdi. Zühal bi le a rka plana itilmişti . Hızlı adımlarla, ista n bul'un en büyük gazinola;rından birine g itti, içeri g i rdi. Cebindeki paır:a mühim değ i l­ di artık. Ya devlet başa . ya da kuzgun leşe idi. Gazinanun içkili kısm ı na girip oturd u . Garson­ l ar, üstü b:ı:Jşı pek de d üzgü n olmaıyan bu cak yakı­ şıklı gence şüpheyle baktıla r. Bu gazinoda iCki iç­ mek kolay değildi. Içki masraflarını ödemek icin gü-zelli k yetmezdi . Aralarında şöyle bir görüşme geçti: ııOğla,.n meteli ksize benziyor, d i kk.ath> «Bana da öyle g eliyor.» «Ayıp olmasa da pa·ra ları .peşin •istesek.» «Siz bana bırakın, ben işi h,a l l ederim .. >> H a ld un'un masasına g itit. Son derece kibar jestler ve gü ler yüzlü sordu: «Ne emrediyorsunuz efendim?» Delikanlının üstüne başına çapucak b i r göz attı. K ılık kıyafetinde gercekten de iş yoktu. Haldun, <<Ra,kı,» dedi. « M eze ne emredersiniz?» ııRakı m ezeleri, ne getirirsen get i r... >> «Buraya ilk defa. geliyorsunuz galiba?» Haldun hayretle ba�tı. Bir şeyler sezmişti: « Evet.» dedi. « Hani aklı nıza bir şey gelmesin amaı... » « Fiyatlar pahalı mı demek istiyorsun?» «Iyi keşfettiniz beyfendLıı «Borcumu ödeyemezsam ne yaparsınız?» sı

297


« Rica ederim , onu hatırı mdan bile geçirm em . >> «Bütün m üşterileri nize bu tarzda sorma k ade­ tiniz o halde?>> «. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . » «Git. Istediklerimi getir. Borcumu ödeyemezsem , beni polise teslim edersin iz! Ha.ydi ! » Garson, tekmelenmiş gibi , çekild i. Haldun üzerinde durmadı. Kendinden o kadaır emindi ki. Garsonu unutmuştu bi le. Içki, mezeler geldi. Başladı çekmeğe. Gazine Istan bul'un gerçekten de zengi n, şık. kiba•r aileleriyle d olmağaı başlamıştı. M i l let hala akın akın geliyor, iskemle bulunamıyordu. Etrafına ba­ kındı: Omuz omuzaydı ! Başdöndürücü g ü zel kızlar, kad ı n lar. Sacları briyanti n l i erkekler... Bütün bu şı k, zarif, k i bar i nsan ların kendisine Qa,kı p a lay ettikleri ­ ni sa.ndı. O kadar a lkol almış olmasına rağmen müthiş u�andı. Kal kıp ka.ç mak ,geçti i çi nden. Kabil değildi. Birden karşı masalardan birinde, tavkalade güzel i ki kızının arasındaı oturmakta olan yaşlıca bir k,a,d ı n a gözü ta·k ı ldı. Kalbi nop etti. Aman Yarabbi, annesine ne kadar benziyordu! Gözleri, elinde olma.yarak, kadına ta kıldı. Ka·far­ sında n her şey silinmiştıı. Şimdi art ı k a n n esiyle baş­ başayd ı . Gözlerini yumdu. Ne sahne, ne şark ı söy­ lemeye hazırlanan kad ı n, ne zarif, kibar, ş ı k dinle­ yici ler, ne de d ü nya . Annesinin yanıbaşında, onun d izine baş ı n ı koymuş. Annesi saçlannı okşuyor. «Yavrum,» d iyor, «canım evl�dı m . Haldunum!» Ve şöyl e konuşma sürüp gidiyor: rrBeni lıiç aramadın anneciğim .. >> rrOvey baban izin vermedi ev/adım.»

rrBeni unutmadın değil mi?» rrSeni unutabilir miyim yavrum?>> rrAdam öldürüp hapisiere girdim ben . . . >> rrBiliyorum yavrum, ama senin ne suçun vardı?»

. . . . . . . . . . . . . . . . )) . . . . . . . . . . . . . . . . . . )) Dinleyici lerin dehşetli alkı�aırıyla kendi ne ge­ lerek, ,gıÖzlerlni açtı. Seylrciler, sa·hnedeki okuyucu(( . .

((

298


dan, «Her yer k;aranlı kıı ı i stiyorlardı. Kad ı n biır, iki n azland ı ktan son ra : « Peki, d edi. Kabul. Sönsün lambalar!ıı Lambalar sönd ü, kad ı n ürperten sesiyle şaırkı­ ya. b.aşladr. Bu H aldun'u büsbütün kendinden geçirmiş, an­ n esinin mezarını hatırlatmıştı. Yarım kilol u k şişede­ ki rakının geri kalan ını olduğu gibi su bardağına boşa ltıp, susuz filan içti. << • • •

Makber mi yoksa, mağrip mi Yarab?>>

((Kabrin çiçekten bir türbe olmuŞ.>>

Annesinin kabri ni bile bi lm iyordu. Birden ,ıcı­ nin taa deri n lerinden kopup gelen görü lmemi ş bir heyeca nla, oturduğu yerden «Anneciğim!ıı şaırkısın ı �aıtlattı . Hiç bir şey duym uyord u . Dünya. silinmişti. Sah­ nedeki kad ı n susmuş, «Hariçten gazel memnudur!» a r,ağmen, baŞfa gazino sa,hibi, bütün dinleyici ler donmuş kalmışlardı. Bu yepyeni, bu şimdiyel kadar asla. duyulma­ mış, bu, insanı yüreğ inden vurup yaralayan ses ve melodiler. . . Koca gazino h ıçkı rıyord u . Gersonlar bile servisi bıra kmış, bu yakan, kaıhreden, i nsanı bu dünyadan alıp başka' dünyaisıra götüren sesin azameti karşısı nda di lsizleşmişlerdi. H aldun şarkıyı tamamlayamadı. Aşırı heyecan­ dan tıkand ı , göz y aşları, h ıckırı klar içinde kendın­ den geçip yere yuvarlandı . Gözlerini açtığı zaman, b i r hastanenin bembe­ yaz örtü leri içi nde, sırtüstü yatıyordu. Gazino sahibi, doktorlar, hiç tanımadığı şık ş ı k �aylarla zarif baya,nlar etrafı n ı .almıştı. «Ne vaır? Noluyor?ıı diye sorduı. Her şeıyi hatı rlamıştı. Gözleri n i yumdu. bucağınif O gü nden sonra ismi yurdun dört ŞJimşek h ızıyla yayı ldı. Gazinolaır gittikce artan üc­ retlerle b i rbirleriyle ırakabete gjrişmişlerdi. Davetler, g üzel kadın lar, demet demet çiçekler, omuzla.r üze­ rinde taşınma lar . . . Fakat, o bir çift yeşil gözü a sla u nutamıyor. i ri yeşil gözler hatızasından silinmiyor­ d u . Öyle ki, i ri yeşil gözlerin sahibi katası nda ef-


saneleşmeğe başlad ı . B i r g ü n karşısına bel ki de tanımayaca ktı.

çıkıverse.

16

Züha.l d e , verem sanatoryumunun en ücra kö­ şelerinden birindeki karyolasında öyle düşünüyor­ du: « G ü n ü n birinde karşılaşıverirsek ne çı kaıca k? O a rtık çok, çok meşhu r oldu. Etrafını kimbilir ne g üzel kadınlar sardı. Beni ne yapacak? Ban,a söz verdiği h alde aldattı. Şi mdi ne yapac a k beni?ıı G üneş banyosuna ç ı ka rıldıkla rı zaman öteki ve­ remli kızlar, ellerinde gazeteler, dergiler, hep yeni parlaıyan ya.kışıklı. genç m üzisyenden konuşuyor­ lardı. Hadyoda onun konseri olduğu saatler, kafalar­ dan her şey her şey silinip atı l ı r, tek h is, tek dü­ ş ü nce, tek gaye olarak baş başa verilir, o dinlenir­ d i . Onun şarkıları d il lerde geziyor, onun modası. onun g iydiği elbise, onun bağladığı kravat, o n u n kullandığı mendile varana kadar h e r şey moda olu­ veriyord u . B ütün bunları Zühal de duyup, i�itiyord u . lşiti­ yordu amma, o kadaıt. Bir gü nden bir güne: «Ben onu tanıyorum. Ona h apishanede ben baktım. Son­ rB� onu terk ettim. YEŞI L GÖZLER şarkısının sah i bi benim!» demeyi aklından bile geçirmiyordu. i nsan üstü bir sabırla., onun bir çığ gibi, gittikçe büyüyen şöhretini, m ütevazı karyolası nda bir yab�ncı g i bi din liyordu. Bir g ü n sanatoryumu sevinçli bir h aber yıldı· rı m gibi dolaştı: «Meşh u r san atkar konser vermek icin, gele­ cek h afta sanateryuma geliyormuş!ıı Coşku nluk, cılgınlık derecesi ne vardı . Hasta kızlar yataklanndan çılgınlaır gibi fı rl.ayı p birbirle­ rine sarıldılar. birbirleri n i öptüler, h o plad ı la r sıçra­ dı la r ,

.

300


«Geliyormuş ha?» « Demek geliyor?» «Ay ne m ütevazı adam değ i l mı?)) «Co k.» «Bizimle konuşur m u acaba?» «Co.k m ütevazıymış. Niçin kon uşmasın?ıı «Şu, «Vefasız yeşil gözlenı i n kim olduğunu so· ral ı m mı?» « Cak m era k ediyorum . >> « Ediyorsan so r.» Hastanenin en ele avuca sığmaz kızı Nedret kat'i kararı n ı vermişti: Sora.cak! Zühal bütün tem kin ve bütün i rades i ne rağ­ men. kendini tutamıyor, Haldun 'un konsen Yf! klaş­ tı kça heyeca n ı a rtıyord u . Bereket hiç kimse ona dikkat etmiyord u . Etseler, kabil değ i l farkına vara­ caklar. gözlerindeki p ı rı ltı, yanf!klarındaki kırm ı zı­ lığın sebebi ni sorc:caklard ı . N i hayet o g ü n geld i . Herkeste olağanüstü b i r h eyecan : Gözler kapıya d i kilmiş. verilecek m ü jde sabırsızlıkla bekleniyordu k i . içeriye bir hastaba kıcı koşarak girdi : «Geld i!» Koca sakın sanki d i le gelip sord u : «Geldi mi? Ne ııaman? Şi mdi mi? Ne giymişti? Sen gördün mü?» Genç hastabakıcı gördü kleri n i heyecanla a n lattı: «Siyahlar giymiş, kırm ızı kravat bağlamış, göğ­ süııde kırmızı bir karanfil. Daha fazla d i kkat ede­ m edim . . . » , Ha ldun, hastabakıcı nın a n iatıverdiği şeki lde gi­ yinmişti. S.a rı kıvır kıvı r saçları, mavi gözleri, pem­ be bejyaz yüzü . . . Ya n ı nda da iki t.a ne kız talebesiy­ le hastane kapısında baştabip ve tabiplerle has�a­ b a kıcılar, hastane memurları, hemşireler tarafı ndan karşı landı lar. BaŞıtabibin odasında on daki ka istira� h at ettikten sonra, «Hemen başla,yabiliriz,ıı dedi. «Öteki vapura ye· t i şmeliyim . >> Salonda zaten her şey hazırd ı . Hep birli kte kalkı lıp içeriye gidildi. Yanındaki kız ta.lebeleriy le .

. .

301

.


s�lon kapısında gözükür gözü kmez, koca salonun duvarlarını çınlatan m üthi ş bi r a l kış, al kış. . . D,a­ kikalarca sürd ü . Kızlar sa nki ucacaklard ı . Elleri nden gelse kucaklayıp koyunları n a sokaca k. bir daıha da bırakmayaca klard ı . Alkışlar zorla durdurulabi l d i . H e p b i r ağı zdan: «Anneciğimbı d iye bağırdılar. Haldun'un yüzünü bir e lemin gölgesi dolaşt ı . « Peki, dedi. Peki ama . . . >> Gerisini getiremedi. Başladı•. Az sonra koca s.a. lon h ı ckırmaya ba�l�mıştı. Herkes ağlıyord u . Ken­ disi bile. Şarkıyı h ıçkırıklar içinde bitirdi. Gözleri n'i ipek mendiliyle sildi kten sonra , gülme�e calışaraık: «Beni a ğlattınız,» ded i . «Başka ne istiyorsunuz?» «VEFASlZ YEŞIL GÖZLER!» diye h�kırd ı lar Gene şarkıcı içini çekti. Tam bu sırada, !;\anatoryumun en haşarı kızı iskem iesi nden aya�a fırladı: «Efendim affedersiniz,» ded i , «bir şey sormak istiyorum!» Bütün baışl ar Nedret'e döndü. Haldun, «Buyurun!» ded i . Nedret kula.klaırn.a kadar kı pkırm ızı kesilmişti. «Arkadaşaria pek merak ediyoruz: Size bu VEFASlZ YEŞi L GÖZLER'i i lham edip de ortalarda n kaybolan bu vefasız kız kim?» Haldun başını salladı, ·a cı acı güldü. Sonra göz­ lerinj afaca.n kıza ka:ldı rdı: «Izin verseniz d e bunun ceva bını kendime sak12�am . . Ha? Ne dersiniz?» N ed ret, «Cok merak ediyoruz da . . . » -Bir başkası atıldı: «Size ıstırap cektirdiği için, ona- kızıyoruz! » Haldun başını iki y a n a sa lladı: «Hayır. Ona kızmayı m O kızıtacak değil, el leri öpülecek, m übare k bir kızdır. Bilmiyorum �imdi ne· rede? Eğer öldüyse AJia,h rahmet eylesin. Aziz ru.


boyunca onun tatlı h u şad olsun. Ben, ha:y atım hayali peşinde koşacağım!» Şarkıya başladı. Zühal, başı n ı yorganının altındaı sa klamış, göz yaışlarıyle su gibi olmuş m endi li ni ağzına tı kmıştı. Şarkıyı dinliyoJ h ıçkırı klarını yorga nın a ltında boğu­ yord u . Madem o n u ölmüş bi l iyordu, öyle bilsin, h aya­ l i nden i l heım a lmaya devam etsindi. Hem karşısına çıkıp da: «Işte, buradayım!» demekten ne çı kacakt\? Bütün kızları n kıskançlıktan dönen gözleri üzerine çevrilecek. belki de h ayal kırı klığına uğrayarak : «A . Bu muymuş?» diye dudak bükeceklerd i . Haldun, geldiği gibi alkışlar ar,ası nda gitti. Kızlar onun dedi kodusuyla hastaneyi gün ler, günlerce doldurdu lar. En çok içerleyen haşan Ned­ ret'ti. Bir gün Zühal'in karyolasın.a oturd u , onun simsiyah saclarını okşayara k, sinirli si nirli : «Öldüyse Allah rahmet etsi n . Ölmedi de çocuğu üzmek i çi n böyle ya p ıyors._. . . » . « . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» «iki gözü kör olsun!:> Zühal h afif bir çığlıkla gözleri ni kapadı . Ned ret ayağa fırladı : «Ne o l d u Zühal?>> Zühal falsesunu anlamışt�. Gülrneğe çal ışarak bir yalan attı : «Gözüme bir şey kaçtı , üflesene!» Nedret. Züheıl'in g özünü üflemeğe h azırlan d ı .

'

.

.

.


e BILGI BASIMEVI- ANKARA

20 LI R A


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.