•
---J
-=1:::
�
�
ORHAN K[MAl
SOlAlLABDAl BiRKIZ
c:=:,)
ROMAN
üLKü YAYINLARI Ankara
cad. 41
-
İstanbul
ORHAN
KEMAL
Sokaklardan Bir Kız (Roman)
HÜSNÜTABtAT
MATBAASI
İSTANBUL-1968
ı.
Akşam üstü kalabalığının omuz omuza dol durduğu İstiklal caddesi sağ kaldırımında Ga latasaray'a doğru ağır ağır iniyordu. vuranlar, çimdik, laf atanlar . .
Dirsek
•Bu yola düşmüş
kadınlar böyle şeylere alışkın olmalıydılar. He le kırkını aşkın, herhangi bir pavyonda konso matris, Leyla gibiler ... - Sist, anam! Gözucuyla şöyle bir baktı, o kadar. Ne
çı ne vardı yani? «-Anam babam, canım ciğerim, yavrum bir tanem. Ben
kacaktı? «-Srst, anam!»
sana hayran, sen cama tırman ... , İşte yeni biri daha: -Gidelim mi?
gel!» dese, ağzı süt kokan çocuğun nasıl kıpkırmızı kesilerek çev resine şaşkın, bakınacağını, daha sonra da kala balığa karışıp voltasını alacağını gayet iyi bili yordu. Gerçi kırkın üstündeki bir kadın için erkeğin henüz çocukluk devresindeki acemiler bulunmaz . nime tt i ama, şu sıra böyle birine pek de lüzum yoktu. Elinde erkeğin koçu vardı. Ka«-
Peki, gidelim hadi,
5
dınların dönüp dönüp baktığı, ustaca kaçan, ar dından koşturmasıru bilen. . . Dün akşam gene bundan önceki akşamlarda olduğunca pavyon da birlikteydiler. Gece yarısına doğru, sarhoş ve sinirli, çekip giderken : «--&lbaha karşı sana, eve gelirim. Bekle!» dediği halde, şu saata ka dar gözükmernişti. it, itoğlu itti hem de. Pav yon sahibinin inadına yüz veriyor, k azandığını hemen hemen yediriyordu . Geleceğim deyip de gelmeyişi bile hoşuna gidiyordu aslında. Olta ya yakalanmış balık gibi, hergelenin ardından sürüklenmek de hoştu. Elinde avucunda nesi varsa çekiyordu. Ama öyle başka arkadaşları nın belalıları gibi metazori değil. «-İstemem, yan cebime koy! » gibilerden. Pavyon sahibi, konsomatris arkadaşları ne derlerse desinler, seviyordu, seviyordu, seviyordu işte! «- Oh be, karıya bak!, Aldırmadı. Yalnız bir şeyini sevmiyordu çıldırdığı adamın: Yeni evli kızına balta olması. . Pavyon sahibi: «�şver asılsın! » diyordu. ırKo cası olacak namus düşkünü eşek kıskarur, kav ga eder. Belki de bırakır kızını. O zaman, o za man dile benden ne dilersen Leyla!» Hatta aralarında zaman zaman şöyle konuş malar bile gecmişti: «-Kızımı nikahlarsın. Bir kat satın alır üs tüne yapar, katı ciayar döşersin . » «- Tamam.» «- Kapısına dağ gibi bir hususi.. .. .
6
«-O da kolay.» «-
Bana? Bana ne hediye edec eksin? »
«- Ne istersen!" Bütün bunlar iyiydi , hoştu, o da isterdi o görgüsüz, yarı vahşi, kara kuru, çirkin denizci den ayrılıp kartaloz pavyon sahibinin nik8hlı karısı olmasın ı ya, sevgilisi, Fikret köpeği ara
da olmasa!
- Yazıyoooor, cinayeti yazıyoooor!!! Gazete müvezziinin, suratma uzattığı gaze teyi elinin tersiyle 'itti. Ona neydi cinayetten? Ama az ötede bir başkası : - Dostunu öldüren kadını yazıyoooor!!! Durakladı:
«-
Dostunu öldüren kadın!»
Sonra gene • - Bana ne?» gibilerden bir omuz silkişiyle açtı adımlarını. Ama «- Dostu nu öldüren kadın!» fena takılınıştı aklına. Dos tunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, ka dın bir parça aykırı geliyordu. Kızına balta olu yor diye çıldırdığı Fikret'i çekip vurabilir miy di Leyl.a? Durakladı. Sahi, bu gece Fikret, Nu ran'ın yanına gitse, birlikte kaçsalar. Neden ol masın? Gerçi Nuran'ın bu yakışıklı adamı hiç mi hiç sevmediğini, hiç mi hiç yüz vermediğini gayet iyi biliyordu ama, gene de şeytana uyup, adamın ardına takılsa! «- Çekip vurabilir miyim?" En . iyisi üzerinde d urnıamaktı . Adımlarını y e niden açtı. Canım ne lüzum vardı düşünme7
ye? Ne Nuran kaçardı, ne de Fikret ardına ta kardı onu. Böyle bir şey olsa bile, kıyamazdı hergeleyel Birden, çalıştığı geçtiğinin farkına vararak geri d öndü. Pavyon kapısı sokak içindeydi, girdi. Tel.aşlı bir komi karşıladı: «- Abla patran seni sabahtanberi arıyor! .. Lampasa kominin her günkü ağırlığına kar şılık şu telaşını yadırgamıştı: «-Niçin?» Komi çevreye korkuyla bakındı. B:ir sır sak lıyora benziyor, «- Niçin?» in karşılığını vere miyordu. Zorla: •«-
Demek haberin yok?» Neden be?»
bu sırada pavyon sahibinin bir mücev kutusunu hatırlatan odasmm kapısı açıl mıştı. Elinde gazete, gözünde gözlük pavyon s ahibi darmadağın kırçıl saçlarıyla perişandı: «- Gel,• dedi. •Çabuk gel!» Tam
her
,
Konsomatris Leyla rugan iskarpinleriyle koştu. Odaya girdi patronunun ardın dan. Adam kireç kesilmişti : §aŞkın,
c-
Nerdeydinh
•-
E, evde
«-
Yalan söyleme, yoktun.
..
»
Sabahtanberi te gibi adam da
lefon telefon üstüne. YetmemUş
saldun. » . .
8
Sabaha karşı pavyondan evine dönmüş, şa fak sökünceye kadar hergele
Fikret'i
bekle
mişti. Bakınıştı ki geleceği yok, o kafayla kalk mış evine gitmiş, bulamayınca. . . bir başk ası yla , atlayıp bir arabaya, açıl:İn!Iştı Boğaz'daki ma lum otellerden birine. Şimdi oradan geliyordu, ama, ne vardı? Neden kireç kesilmişti her za manki kanlı canlı, şakacı patronu? «-
Neyse,• dedi. «Ne oldu, sen onu söyle!»
Adam tek laf etmeden,
elindeki
gazeteyi
uzattı. Leyla hiçbir şey anlamıyarak aldı, bak tı.. Ne? Saçları darmadağın bu genç kadın kızı nın resmi miydi? Patronuna baktı, sonra yazıyı okudu:
C tN A YET ! «Genç bir kadın, dostunu gece yarısı yatak odasında vurdu .,
Her şeyi bir anda kavrayıvermenin bitikli ğiyle, oracıktaki stil koltuklardan birine ken dini bıraktı. Elindeki gazete yere Şaşkınlıkla sigara paketini
düşmüştü.
çıkardı, bir sigara
aldı ağzına. Elleri titriyord'u.
Patron da ayni
şekilde, belki de daha fazla titreyen eliyle çak mağını çıkarıp, kadının sigarasmı yaktı. "- İyi mi?» Leyli ağlıya.mıyordu, korku içindeydi: •-
Ne yapacağız şimdi?·
9
«-
Bence senin için de, benim için de bir
tek yol var
.
.»
«-Nedir?» «-Görmedim, bilmem, duymadım, haberim yok!» Konsomatris Leyla sigarasmdan aldığı du manı havaya üflerken durwn u kafasından hız la
geçirdi.
u-
Görmedim, bilmem,
duymadım,
haber.im yok!» la iş bitm.ezdi. Madem kızın kur tulmasında n yanaydılar, o halde kızı
temize
çı
karacak birer ifade verip, suçu ölene yüklem.e liydiler. Pavyon sahibi «- Bu takdirde oğlan, karısının haklı oldu ğu kanaatına vanr... » Leyla'nın da aklına yatm.ıştı: «- Doğru, sonuna kadar
ayrılmaz.
Peki
nasıl ifade verelim?» «-
Dediğim gibi, Nuran,
Fikret'i
deli gibi
sevmekte, kıskanmaktadır. Kocasından gizli bu luşmaktalar. Gece, her zamanki ıgibi kocasmın evde bulunmayışından
faydalanarak
Fikret'i
i çeri almış olabilir... «- Peki, cinayet? Cinayetin sebebi?» «-
Orasını biz ne bi·leceğiz? Bilse bile Nu
ran bilir!»
Leyla ayağa kalktı. Yerden «-
Bizi çağırırlar
değil mi?» lO
gazeteyi aldı;
«-Tabii.» «-
Pekü.. o aptal kız tabaneayı nerden bul-
muş olabilir?» «-
Değil mi ama?»
«-
Vay yere bakan yürek yakan vay!,.
Kızının gazetedeki resmine yeniden baktı: Öylesine
mahzundu
ki!
ll
Gazetedeki resmi gibi gerçekten
mahzun,
çocuksu Nuran, yaşlar kurumuş gözleriyle yer deki bir budak deliğine bakıyor, annesiyle pav yon sahibinin
«-
Kara, kuru, çirkin» dedikleri,
alabildiğine burunladıkları, varmaması için yır tındıktan başka, ayrılmasına adeta
çanak tut
tukları kocasını düşünüyordu: Dünyalar kadar sevdiği, sevildiğini bildiği kocası nasıl da insaf sızca suçlamıştı onu! •-
Evet efendim, en yakın arkadaşım Flk
ret'i deli gibi seviyor, ama yüz
bulamıyordu
Yakından biliyordum. Yüz bulamayınca da çek
ti tabaneayı vurdu!» Hıçkırdı. Nasıl, nasıl dili varmıştı Cevdet' in? Seviyormuş, deli gibi seviyormuş
da yüz.
bulamadığı için çekip vurmuş.
Cevdet
bunu yakından biliyormuş •-
Üstelik
. . .
Arkadaşımı avucumun
içi ·gibi tanırdım.
Yakışıklı, uçan zanparaydı ama, kadaşının karısına kötü
da
alçak
değildi!" 12
en yakın ar gözle bakacak kadar
ilirden kapı aç ıldı
.
Görevliler
annesiyle,
annesinin pavyon sahibini ge tirdiler
.
Konsomatris Leyla pek öyle heyecanlı de ğildi ama, gene de c-
kızını
görünce:
Nuran!» dedi, cya vrurn .. Ne yaptın?»
Nuran gene hıçkırdı. Sonra yaşlı gözlerini kaldırdı annesine: «-Bana sataştı, yalvardım. Dinlemedi. Yas tığ ıının altından tabancanu aldım. Korkar, çe kilir gider sanı yordum. Aşırı sarhoştu, üzerime a tıldı. Bilmiyorum nasıl, tabanca patladı... «-Eve nerden, nasıl girmişti?• «-
Bilmiyo rum. •
«-
Sokak kapısını sıkı sıkı
sürgülemiyor
muy dun ? • «-
Yalnız sürgülemek değil, dayak bile ko
yuyor dum
.
Cin miydi, şeytan mı
Gece yarısı bir uyandım, yatak
bilmem ki. odamda biri.
Lambayı açtım, bu. Yalvardım, yakardım. . » .
«-
Peki, tabaneayı nerden buldun o an?»
Görevliler anayla kızın heyecanlı konuşma larını dikkatle izliyorlardı. Onlarca da önemli
·olan bu iki noktaydı: Öldürülen
Fikret gece
yarıs ı, ard ından da yaklı, sürgülü sokak kapısm dan içeri nasıl girmi ş ; o saatta bu genç kadın eline tabaneayı nereden geçirmişti?
.
Nuran açıkladı: •-
Sefere çıktığı zamanlar, geceleri korku
yorum diye Cevdet bırakımıştı.,.
13
Yaşlı bir görevli yanın<I aki genç arkadaşı nın kulağına fısıldaclı: «-
İşin içinde bir jş var ama, kadın saklı-
yor .. » Genç, başını salladı: «�
Bana da öyle gel iyor -»
«-Adam
karısını fena su.çl adl.»
«-Çok.» «-
Kadını bayağı hokkanın altına itti. ..»
«-
itti.»
Yazı makinesi
boyuna
işliyor ,
alınıyordu. Nuran'ların ev sahibi
ifadeler
Karadenizli
ile komşuların ifadeieri daha önce alınmıştı. Ev
sahibi, öldürülen Fikret'i,
kadının
kocasıyla
birkaç sefer gördüğünü, hatta evini kiralamak için birlikte geldiklerini söyled
i
Bunun dışm
da pek bir şey bilmiyordu . Komşular da öyle. Mahalleye yeni taşındıklan için kadınla henüz
sıkı bir alıhaplık kuramanuşlardı. Evet, onlar da öldürülen adanu birkaç sefer eve girip çıkar ken görmüşlerdi
ama,
Allah vardı, ne şöyle di
yebilirlerdi ne de böyle. Konsomatris Leyla ile patronu da, patronun -dediğince. «-Görmedik, bilmeyiz ,
duymadık ,
haberimiz yok!»
Leyl a, kı
a getirdiler işi ama,
zının Fikret'i sevdiğini sanıyordu- Pavyon salı'i
bi de sanıyordu bunu. Hatta sanmaktan bir az da ileri: Bir gece genç kadın annesinin evinde
mutfağa •geçmiş, Fikret ardından gitmişti. Aşırı sarhoş olduğu, sonra da mutfak kapısının ka14
pandığı için aralarında nelerin geçmiş olabile ceğini bilmiyordu. Nuran pavyon sahibinin yalan söylediğini görünce: «- Rica ederim doğruyu söyleyin,» dedi. Görevliler yatıştırdılar: ,,_
Bu henüz hazırlık
tanığın ifadesiyle kimseyi
kovu.şturması. Bir
asmazlar . » .
Nuran çocuk gibi, korku içindeydi: «- Beni asacak mısınız?, «- Yoo,» dedi bir başka görevli. «İnsanları gerekirse kanun asar!>> «-Asmayın beni, nolursunuz asmayın. Ya şamak istiyorum ben. Kocamın decliklerine bak mayın.
Ben Fikret'i sevıniyordum. Aslına ba
karsanız yakışıklı erkeklerden nefret
ederim.
Korkarım onlardan ama bakıyoruın , korkunun ecele faydası yokmuş... Sonra ellerini havaya kaldırdı: «-
Allahım,» diye bağırdı,» «·güzel Allahım.
içimi yalnız sen biliyorsun. Acı bana, yalvarı
rrm!» Yazı makinesi başındaki memur, sorll§tur mayı yöneten görevli, öteki pavyon sahibi sarsıldılar.
görevliler, hatta
Hele pavyon
çıldırasıya sevdiği bu genç, güzel
sahibi
kadın için
verdiği ifadeden cayıp, «- Hayır. Nuran o çap kın serseriyi sevmiyordu. Beni de sevmiyordu.
15
O yalnız. kara kuru, çirkin kocasını seviyordu. Blz hepimiz el birliğiyle zavallıya tuzak kur duk!, demek isteğini duyduysa da, Leyla'nın mermer sükıinu karşısında çaresiz sustu. Bir görevli: «- Evvela Allaha rabt-ı kalb et, sonra ka iıunlara güven!• dedi. cMahkeme adildir. Kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu ancak o tayin eder. » .
16
Mahkeme salonu, bu biçim muhakemelerde Qlduğunca, gene hınca hınç doluydu. Dinleyici ler arasında daha çok, zamanında kocalannı al datmış, ya da kocaları tarafından
aldatılmış,
şayet o sıra, şimdi adaletin karşısına
çekilen
Nuran gibi tutuklanmamışlarsa, bunu eKaderin
cilvesi»ne veren hala hızlı kadınlar; aidatıldık larının hiç bir zaman farkına varmayıp, aldatı lan kocalara acıyan, daha çok da söğüp sayan kocalar; bütün bu işleri dinin veren, çevrelerini buna
gevşemişliğine
inandırmaya
çalışan
ateşli dindar lar; meraklı genç kadın,
kızlar;
kadın, kız halluğundan
meslek
faydalanmayı
edinmiş zanparalar., . Ne olursa olsun, herkesin birleştiği nokta,
öldürülen adamın eve nereden girdiğiydi. «-
Boşveeer.. , deniyordu. cOnu benim ge
celik külalııma anlatsın!ıo «-
Hiç canım.. Kocası kara, kuru, çirkin.
Öteki? Öteki ya?• «-
Artist gibi!» 17
«-
Mesele basit: Seviyorrlu
herifi. Herif
yakışıklı, hovarda.. Baktı ki kendine yar olnu yacak. Tabancayla tehdit edeyim derken .. » .
«-
Tabaınca kazara patlamış olabilir. Ben
de böyle düşünüyorum .. » «<<-
İlk akla gelebilecek ihtimal şüphesiz buydu. Nitekim hakim de ayni şeyleri düşünmüş ola caktı ki, bu nokta üzerinde ısrarla duruyordu: <<-
Demek öldürdüğün adamı sevmiyordwı,
onunla hiç bir münasebetin yoktu, olmamıştı. Kapıyı açıp içeriye de almadm? Peki, adam ne reden girmiş olabilir eve?» Nuran da bunu gerçekten bilmiyordu: «<<-
Bilmiyorum efendim.. » Senin haberin dışında adamı bir başkası
içeri almış olmasın?» «-
Nasıl yani?»
<<-
Nasıl olacak? Sana suç işletmekten fay
dalanacak biri, ya da birileri mesela ... Nuran'ın aklından önce annesi,
sonra da
annesinin patronu geçti. Zaten verdikleri ifa delerinde de ona karşı gibi bir dil
kullanmış
lardı. Hele kartalaz herif, mutfağı falan da ka rıştırmıştı işe. İyi ama, Nuran'ın cinayet işleyip asılması, ya da uzun yıllar hapiste
yatmasını
gerektirecek bir karardan ne gibi
bir çıkarı
olabilirdi? Evet, üstüne çok düşmüş, baştan çı karmak için yırtınmış, başaramamıştı. Sonralan 18
da annesinin gevelediğinden aınlamıştı ki, heve sini aldıktan sonra Cevdet'e boşverip kartaloz adamla evlens:iın. Apartman katı, hususi, şu bu... Annesi can atardı bütün bunlara ama, gayet iyi biliyordu ki, annesi o gece onlarda değildi. Ye dek anahtarı da yoktu. Olsa bile kapı hem sür gülü, hem de dayaklıydı ardından. Ayni soru konsomatris Leyla'nın da yüre ğini: hoplatmıştı. Verdikleri
ifadeden fena bo
zulan Nuran bütün suçu annesinin üstüne ata bilir miydi: Diyebilir miydi ki: «- Evet. Her şeyi annem idare ediyordu. Patronuyla iş bir liği halindeydi. Onu sıkıştınrsanız mesele mey dana çıkar!, Ama Nuran yanaşmadı buına: «- Yok,, dedi. «Hiç kimse yok... »
Konsomatris Leyla birden kızını öyle sevdi ki. Bir an, ayağa fırlayıp:
,, _
Hakim bey asıl
suçlu ben ve yanımda oturmakta olan şu zen gin pavyon sahibidir. Beni apartman katı, hu susi, stil möbleyle aldatıp, kızımı
kocasından
ayırtma yolunu tuttu. Nuran, öldürdüğü Fikret'i gerçekten sevmiyordu.
Verdiğimiz
·ifadelere
kulak asmayın. Bjz alçak insanlarız. Çıkarlan mız için mahvetmiyecek hiç k� yoktur ha yatımızda. Kör olası çıkarlarımızın uşaklarıyız. Nuran sevmiyordu Fikret'i, inanın ben seviyordum. Kızda gözü vardı.
bana. Onu Hevesini
alamazsa kendi kendini öldüreceğini söylemiş, beni de buna inandırmıştı.
19
İınandırmıştı ama,
beni de şu adamı da yalana iten asıl sebep, ko casının Nuran'dan soğuması ve onu boşamasını sağlamaktır. Çünkü bunda çıkarmuz vardı. Dul kalacak kızımı nikahlıyacaktı şu beş çocuk ba bası kart herif!, Ondan sonra da geri dönemiyeceği bu yol da ihtimal şöyle yürüyüp gitmesi «-
Nuran beni
gerekecekti:
çocukluğundanberi hiç mi
hiç sevmedi. Haksız da değildi. Ama babasını .. Babasını canı gibi severdi. O kadar kendi ha vamda, öylesine dünya yansa i'çinde hasırım yok cinstendİm ki, babanın kızını, kızın öz babasını sevrnelerine engel olurdum. Babasını çok sevdi ğimden, kızı babasından
kıskand.ığımdan mı?
Hayır. Birbirini seven insanlara tahammül ede mediğimden. Bu belki de benim fazla hoppa, lü zumundan çok şıma.rtılmışlığımdan
geliyordu.
Nuran'ın babasını boyuna posuna, acı kuvvetine rağmen zerrece sevemedim. Arslan gibi bir Tıp öğrencisiydi. Bense hayatı alkış, alkış, alkışlar içinde geçen harikulade güzel bir tiyatro oyun cusu. Anadolu'da çeşitli truplarla gezip
duru
yor, her gittiğim şehir, ya da kasahada canlar yakıyor, sonra da ardımda yığınla yanık, çekip gidiyordum. iBir gün bir kasahada
Nuran'ın
rastladım. İriyarı, yakışıklı değil ama
babasına sapına
kadar erkek. Hoşlandım mı, aklıma mı öyle es ti? En önde oturuyordu. Bir ara coştu, elinde-
20
ki kırmızı gülü fırlattı, havada kaptıın. Kokla dırn. ve göğsüme soktum. Sen misin? Adam bana abayı yakm.ış. Ben nerde, o orda. Anadolu'yu benimle adım adım dolaşıyor, yemiyor yediriyor, giymiyar giydiri yordu. Derken bir gün laf olsun diye trupun palyaçoluğunu teklif ettim. i3aşaramaz, cesaret edemez sanıyordum. Kabullenip hemen o gece sahneye çıkmasın mı? Evet sayın hakimlerim, hayatıın kocama rağmen alkış, alkış, alkışlar içinde geçiyor, ko camdan başka herkesi seviyor, ama bir başkası hoşuma gidince de eskisini sepetleyip yenisine sarılıyordum. Kız!mın öldürdüğü Fikret, en son sevgilimdi efendim . . :o .
21
4. Ama koıısomatris Leyla demedi bütün bun ları. Gözleri çevredeki yakışıklı, genç adamlar da, sırtındakilerden utanıyordu.
Çünkü, koyu
renkli, kamil işi şeyler giyinmiş,
dudaklarıııı
falan boyamamıştı. Boyamamıştı ama, çevrede göz dolduran, ölü Fikret'in yerine geçirivere ceği o kadar yakışıklı genç adam vardı ki! Bir an, kendini kaybederek
pudrası, ruju için çantasına el attıysa da, hemen toparlandı. Boyansın boyanmasın, genç işi, ne türlü giyinirse giyinsin,
kamil işi..
okkalı,
kadındı. Yıllarca önce Anadolu'yu
oturaklı
adım adım
dolaşan salaş tiyatrolardan birinde alkışlar için de yüzerdi. Tiyatronun gözbebeği, kantocu Ley la'ydı v e yediden yetmişe kadar, yerleri yerin den oynatırdı. Şimdi yetmişini sürenler bile onu hala acı acı hatırlarlar. Oyun sırası gelip de kısacık elbisesi içinde
renk renk
sahneye
tüllerden
fırlamaz
hmcahınç tiyatroda kıyametler kopardı.
mı,
Leyla
iri, kapkara gözleriyle memnundur. Sürekli al22
kışların büyüsü içinde yüzer,
dünyalar
onun
olurken, palyaço elbisesi içinde, yüzü gözü bo yalı, ona kulisten hayl'an, aşık, iriyarı bir ço cuğu hatırlatan kocasını düşünmezdi bile. Ka rısına bir köpek kadar sadık Cemal'se, yanında, Leyla'yı öz anne bilen, rahmetli anneciği gibi uslu, küçücük Nuran'ıyla ve dayanılmaz bir kıs kançlık içinde, kimselere göstermerneğe çalış tığı göz yaşlarıyla dik:ilirdi. Babasına aşırı düşkün Nuran'sa, kıZigllll, iriyarı babasının gözlerini
annesine
ufacık men
diliyle siler, yalvanrdı: «-
Sus babacığım, ağlama. N olursun ağla
ma!» Baba, kızını duyar
mıydı?
Gözleri,
tül
den kısacık elbisesi içinde, sahnede yarı çıplak dönüp duran, dönüp dururken de
seyircilerin
şehvet kokulu çığlıklarıyla alkışlarından coşan karısındadır. Arada yanma yaklaşan,
trupun
pos bıyıklı babacan sahibi, elini bu iriyarı pal yaçosunun omuzuna kor: «- Ay1p Cemal ayıp .. » derdi.
,, _
Klzmdan
utan. Bu mesleğe sanki yeni girmişsin giıbi ağ lıyorsun. Karını beğenip alkışlıyorlarsa koyun larına alm1yorlar ya!» Kocaman adam yaşlı gözleriyle
patranuna
çocuk gibi bakar bakar, sonra: «-
Onun hatıırı için ailerni bıraktım, bu iş
lere onun peşinden atıldım,
23
biliyorsun
ama,
alışamaclım, alışarnıyorum patron. Allah İşal lah ona akıl verir, hevesi geçer de yeniden mes leğim.e dönerim!,. Patron kıs kıs gülerdi: •- Hiç sanmam dostum. Bu meslek mürek kep yalamağa benzer. >Bir sefer paçayı kaptı ranlar kolay kolay vazgeçemezler. Beni dinle, vazgeç bu deli karıdan. Dön babanın evine!• Palyaço Cemiı.l adeta çıldırırdı: •- Onsuz? Onsuz dönmek ha? Allah yaz dıysa bozsun! » «- O halde onun bu hayatına alışmağa zor la kendini..» Oyun biter. Leyla ter içinde, kıpkırmızıdır. Sahne ardına gelir. Kocasıyla kızının yüzlerine bile bakınağa lüzum görmeden soywım.a odası na yönelirdi. Ama koca adam, koskocaman adam, elinde karısının, kancığırun dökarı, kı zını falan unutarak ardından çocuk gibi koşar. Karısı terlidir, yorgundur, soğuk alıp hastala nabilir. Hastalanabilir de yatağa düşer, öksür meğe, geceleri inlemeğe başlarsa Cemal ne ya par sonra? Arada ona soyunma odasının kapısında ye tiştiği de olur. Mağrur mu mağrur kadın durur, sertçe döner: •- Gene ne koşuyorsun ardımdan?• Göz kıyılarında yaşlar, palyaço şaşırır. Azarlanacağını, hatta tokatı yiyeceğini bilen suçlu bir çocuk gibi kekeler: 24
«-
Dökarını getirdim de karıcığım.
«-
!stedim mi?:o
«-
Terlisin. Soğuk alabilirsin..
«-
Şimdi başlatırsın ha!,
.
.
•
.
»
Hasta olursa olur, yatağa düşerse düşer, lerse inler, bir daha da ayağa
iil
kalkınıyabilirse Kime ne:
kalkmaz; hatta hatta ölürse ölür!
Hele ard ayaklan üzerine kalkmış bir a yıyı
ha
tırlatan kocasına ne? Soyunma odasından içeri nefretle girer, ka pıyı kocasının suratma çarpar: «-
Meymenetsiz! »
Kapı, hakaretlerin en büyüğüyle kapanmış tır. Cemal, kocaman palyaço Cemal
aldırmaz.
Öyle ya, ondan dökar istemiş miydi? Kadmca ğız zaten yorgun. Kafasını dinlemek
istiyor.
Paldır küldür koşmakta mana var mıydı? Ama palyaço Cema.J.'in aklına gelenler ba şına gelmekte gecikmedi bir
gün:
Anadolu ka
sahaları arasında mekik dokuyorlardı.
Leyi.a
alkış, alkış, alkışlar arasında yüzüyar, çiçek de metleri, aşk mektupları alıyor, palyaço Cemal'se her gece kahroluyordu. Leyla aniden hastalandı. Hastalık öyle pek önemsiz de değildi. Kasabadaki doktorların tav siyesiyle hastahaneye sanki kıyamet
yatırdılar.
kopmuştu. S:avuşup
Cema.J. için giden tru
pun ardından bakınadı bile. Hem«;!n bir ev tut tu, iyi kötü bir iş uydurdu.
Bir yandan işe, Leyla yavaş
öte yandan .karısına koşuyordu.
25
yavaş kendini topariadı ama, trup uçmuştu ade eta. Kızdı. Mesleğe veda etti. Kasahada hemen dile düşmüştü. Kasabanın en açık saçık memur hanımlarına taş çıkarbreasma hoppa,
kısacık,
açık saçık giyinmeler, ardına gençleri,
yaşlıları
takmalar. «- Karıcığım. biliyorsun.. Buralar mutaa sıp yerlerdir
. . .
»
«-Bana ne? Ben böyleyim. Beğenmiyorsan ayrılalım!, Eski palyaço Cemal'in yüreğine inebilirdi. Leyla'dan ayrılmak ha? Onun içiın göz
yurnu
yor, kasabalının dilindeki «Kötü kadının koca sı»,
«BoynuzlU>>
sözlerini sineye çekiyordu.
Derken bir gün, aylarca önce·
çekip giden
trup yeniden gelmesin mi kasabaya? Leyla koş tu, yeniden anlaştı patronla.
Patron da zaten
bu maksatla dönüp gelmişti. Leyill'sız yürüte memişti
işi.
Cemal bey içinse felaket yeniden
başlanuştı. Kadın
«- Beğenmiyorsan
ayrıla
lım! ,, diyordu. Çaresiz kadının eski mesleğine dönmesine göz yumdu. Ama o da kendi işinde kalacaktı. Leyla böyle istemişti.
Yoksa Cemal
işini bırakıp karısının ardından yeniden tiyat roya, palyaçoluğa dönrneğe razı olabilirdi. Nuran
artık babasının yerini almıştı. Elin
de dökar, soyunma odasının kapısı önünde bek liyor, annesine dökarını veriyor, ama soyunma odasına girmiyor,
gi.remiyordu.
Giremiyordu
ama, ne _yapıyordu annesi içerde acaba?
26
Nuran aylarca düşündü bunu. Truplar ge liyor, annesi her gelen yeni trupla anlaşıyor, trup şehirde kaldığı sürece çıkıp sahnede göbek atarak kurtlarını döküyor, para almıyordu. Ko cası çalışıyordu. Kazanıyordu. Karıs:ı.run göbek atmaktan kazanacağı paraya ihtiyacı yoktu. Sonraları artık sahneye falan çıkmaz oldu. Yalnız, her turupun jönüne aşık oluyor, trup gidinceye kadar artistlerle, daha çok da trupun jönüyle aşırı dostluklar kuruyordu. Cemal bey, karısının bütün bunlardan da soğuyup evinin hanımı olacağı günün uzak ol madığına inamyordu. Bir zamanların çılgın, hoppa, alkış meraklısı kantocu Leyla'sı yerini daha ağır, göbek atmayan Leyla'ya bırakmıştı. Truplar geldikçe gidip ahbaplıklar kurup, ge.:. eeleri kulis aralarında eski meslektaşlarıyla şa kalaşıyorsa ne çıkardı? Yalnız gitm.iyordu ki. Kızı vardı yanında, Nuran'ı vardı. Bu kadarı da olacaktı artık. Kadını daha fazla sıkamazdı! Nuran bir gece, annesinin az önce girdiği, Birisi gelirse bana haber ver!» girerken de « dediği kapının önünde beklerken, şeytan dürt tü. eğildi, anahtar deliğinden baktı içeriye. Bak masıyla da geri çekilmesi bir oldu: Annesi, tiyatronun jönüyle dudak dudağaydı! -
Yüreği çarpıyordu. Dayanarn.adı, yeniden baktı, büsbütün yerlere geçti. «- Her şeyh 27
görmüştü. İyi ama neydi bu «Her şey?» Gün lerce düşündü. Sonralan mah alle li lozlımian öğrendi bu nun anlam.Jru. Hele bir sabah, simitçinin sesine uyanm.ı.ştı. Babası mutfakta bulaşık yıkıyordu. «- Simit mi alacaksın yavrum?» «- Evet babacığım.. " «- Beş tane al.» •- Niçin?, «- 'Bir sana, bir bana, üç de anneciğ.ine .. » Nedenini sorınadı ama, onun gibisimit alan mahalleli çocuklar hemen farkına varınışlardı � •- üç kişisiniz. Neden beş sirnit alıyorsun: .. Koca Kafa Hasan s:ıntarak: «-Bir Nuran'a, bir babasına, üç de anneciğine!» Göz kırptıktan sonıra eklemişti: «- Anlıyorsunuz ya?» Tepesi, atmıştı: «-
Neyi anlıyorlar?"
•-
Hiiç. Annen bol bol y,esin de şişmanla
sın!» "�
Tabi, hastalanmasından
korkuyor ba-
bam. . »
«-Aman hastalanmasm.. » Çocuklar basınışiardı kahkahayı. Nuran hiçbir şey anlamadığı halde gene de kızmıştı: 28
cı-
Ne gülüyorsunuz? Maymun mu oynu
yor?» Sarı Cahide ufacık bumwıu havaya kaldı ra kaldıra: «- Ben olsam öyle kadına anne derneğe
utanırdım.!» Niçin?» Bir başkası: «-
«-Soruyor bir de.. » Soranm tabi. Neden anne demiyecekmişim?» «-
«-
Senin annen şey ... ,,
«- Ne?» A a .. annesinin ne ınalolduğunu
bilmi yor çocuklar!" O gün öğrenınişti annesinin cNe mal» oldu ğunu. Annesi, Sarı Cahide'yle ötekilere göre «Kötü kadın.. d.ı. Babası da annesinin yüzünden «Boynuzlu... İyi ama. «Kötü kadın» neydi, «Boynuzlu» ne? «-
29
5. «Kötü kadın»ın ne demek olduğunu bir ge ce İhsan abi'den öğrendi. Gecenin geç saatlarıydı. Mahallenin sı.rtını çevirdiği mezarlığın çok uzaklarında kıpkırmızı batan ayın kocaman te keri harap evler ardına iyice
gömülmeğe iki
parmak kalmıştı. İhsan abi'yle deniz kıyısında ki harabede, sırtları yıkık bir duvara dayalı, ca dılardan, yedi başlı devlerden, bir dudağı yer de bir dudağı gökte
Araplardan,
Kafd.ağlan,
Kafdağları ardındaki peri paclişahının kızından, şehzadelerden konuşuyorlardı.
İhsan abi öyle
biliyordu ki bütün bunları.. Kitaplan vardı, do lu. İplikhanede çalışan annesi, oğlu okusun bü yük adam olsun diye ne isterse alırdı. İhsan abi de boyuna kitap aldırır, okur okur,
sonra da
Nuran'a. anlatırdı.
O
gece İhsan abi «Kötü kadın,, hikayesin
den söz açınca Nuran'ın aklına annesi geliver mişti: «-- İhsan abi. .» «- Ha?»
30
Kötü kadın ne demek?» Neden sordun?» «- Hiiç. Öğrenmek istiyorum.» İhsan abi, yetişkin, kocaman bir insanmışçasına� «-Sen daha çocuksun. Böyle şeyleri öğrenmen doğru olmaz!, «- Sen biliyorsun ama?» ,, _ Ben büyüküm!» «-Kaç yaş?» «-En azından beş , altı!» «-Çok mu?» «- Tab i. Bu yıl beşi bitirdim. Gelecek yıl Orta okula gideceğim!, Ama Nuran «Kötü kadın»ı öğrenmek istiyordu! «-Hadi be İhsan abi!» «-
«-
«-Ne?» «-Kötü kadın ne demek?» «- Sen daha çocuksun dedim ya! » «- Olsun. Ö ğrenmek istiyorum işte , öğrenmek istiyorum!» «- Ayıp kız..» «-Ayıp mı?» «-Çok ayıp hem de..» Ayın kırmı zı tekerinin hatıp kaybolduğu me zarlığın ötelerine bakmış bakmış, üstelemekten vazgeçmişti ama, olmuyordu. Çünkü annesine mahalleli «Kötü kadın» diyordu. Hele haşan ço cuklar: 31
Bunwı annesi var yah «- Biliyorum biliyorum . . " •- Ne?" •- Kötü kadın!» Peki ama, annesi ne yapmıştı da ckötü" olmuştu? Dayanamadı: Ben de Hasan abi'ye sor:arım! � İhsan, etine iğne batırılmışçasına irkilmiştİ: •- Sakın!» •- Neden?» «- Seni her zaman ağlatıyor. Gene kızdırır, ağlatır .. » «- Ağlatsın. «- Ağiatsın mı?, «-Ağlamak istemiyorum ama, gene de öğ renmek istiyorum annerne niçin kötü kadın den diğini ... » İhsan abi çaresiz, uzun uzun aniatmağa ça lışmıştı. Büyüyen gözlerinde ılık yaşlar, dinle miş, içi burkula burkula dinlemişti. Demek an nesi bunun için kötü kadın'dı. Sevmiyordu onu, sevmiyordu işte. Ö lse bile ağlamıyacaktı. Ölsün, mezarlığa gömüls:ündü. Mezarlık kurtlan, solu canlar, kara böcekler yesinlereli onu. Yesinler di evet, acımıyacaktı, hiç acımıyacaktı işte. Ne diye acıyacakmış? Babasını niçin aldatıyordu? Çirkin miydi babacığı? Hiç kimsenin annesi ko casını onun gibi aldatıp çocuklarını mahalleye rezil etmiyordu da, onun annesi? Pis. Pisti evet, «-
.
•-
»
32
iğrençti. Dayak yiyeceğinden korkmasa «Anne» bile demez, yüzüne bakmaz, sabahları erkenden koşup sirnit almazdı. Hatta babasına «- Babacı ğım, bu kadın seni tiyatronun yakışıklı jönüyle aldatıyor. Boşa onu. Ben onu sevmiyorum. Baş ka, cici anne al . O bizi hiç sevmiyor. Ne yapa cağız böyle pis anneyi?» derdi ama, diyemiyor, korkuyordu. Dese, babasJ. da kızının dediklerini .annesine açsa, kadın belki de deliye döner, yum ruklarını sıkarak üzerine atılır, hiç acımadan kafasını gözünü yarardı. Yarardı, biliyordu. Kı zını hiç ama hiç sevmiyordu ki! Mahallede çocuklar ne zaman İhsan abi'den ayrı kıstırsalar hemen başlıyariardı: «- Kötü kadının kızı!" •- Ayten, bu var ya bu? .. «- Biliyo rum biliyorum.. Kötü kadının klZJ.! » •- Aramızda ne işi var?» «- Gitsin!» «- Defol burdan be!» •- Pis!• •- İğrenç .. » «- Terbiyesiz kadının kızı!:• .,_
O da ann�i gibi olacak büyüyünce!,,
«·-
. . . . • . . . . . . . . • . . . . . . • . . .
»
Olmıyacak, qlmıyacak, olmıyacaktı işte. An nesi gibi olmıyaçaktı! 83
Bir
gün Ayten:
«- •Boynuzlunun kızı!» dedi. Şaştı: Ha ... S8.hi. . . Sordu: «-Ne demek o?» Çocuklar kahkahadan kınldılar: «- Yuuu... » ««-
Boynuzlu'nun ne olduğunu bilmiyor!'• Babana sor kızım babana!»
«- Hayır hayır, aıuıesine sorsun!»
Gene İhsan abi'yi yakaladı bakkala giderken: «-
İhsan abiciğim , ..
«-Ha?»
«-Sana bir şey soracağım.. » «- Sor bakalım.»
«-Boynuzlu ne demek?» ihsan abi kızdı:
«- Sen nereden öğreniyorsun bunlan?• Omuz silkti: «- Çocuklardan. » «-
Ben yanındayken niye söylemiyorlar?•
«- Senden korkuyorlar da ondan!» «-Sen de benden hiç ayrılma öyleyse. » .
«-Peki ama.. .
«-E . ?» .
«- Boynuzlu'nun ne demek olduğunu öğ renmek istiyorum! » «-
Madem öğrenmek
Öküz demek!»
34
istiyorsun
öğren:
Gözleri bir an şimşek gibi parladı: «- Benim babacığım öküz mü?» «-- Bildiğimiz öküz değil bu!» «- Ya?, •- Karısının kötü kadın oluşundan haberi olmamak demek.. >> «- Babacığımın salıiden haberi yok anne min yaptıklarından » «- Halı, onun için işte boynuzlu diyor lar . . . «- Öyleyse hemen gidip haber vereyim. Yazık değil mi babacığıma?» •- Sakın ha!» •- Niçin?» «- Baba n ya anneni, ya da ötekini çeker vurur sonra... . .
Vurur mu? Niçin vurur?» Namusunu temizlemek için!• «- Vurunca temizlenir mi?»
««-
•-
Bilmem ama, vurunca baban hapsi boy
lar!» •-
Hapis ne?»
«- Hapis, ceza evi yani. Suçluları oraya tı kar, hiçbir yere bırakmazlar... «-
Ne yapar hapisler orda? ..
• - Hiiç. Canları sıkılır, patlarlar sıkıntı dan!» Hapishane kafasında dönüp dolaşıyor, baba sını bu dönüp dolaşan kalın, yüksek duvarlar
35
arasında gorur gibi oluyordu. Hele geceleri. . Hapishane üzerine korkunç şeyler görüyordu düşünde. Babasını çırılçıplak soymuşlar, derin bir kuyuya atmışlar. Kuyuda yılanlar, akrepler, çiyanlar ... Babasının ayaklarına, koliarına do lanıp onu daha daha derinlere, en derinlere, top rağın karanlıklarına çekmek istiyorlar, canı ya nan babası da gücünün yettiğince haykırıyor du: «- Kurtarın beniiii, kurtarın beniiii!!!» Bir gece gene düşünde bunları görerek ter içinde uyandı. Susamıştı. Su içmeyi düşünmü yor, babasını merak ediyordu. Babası yatağında mıydı? Yoksa hapise atılmıştı da kurtarılması için haykırıyor muydu? Yatağından sürünerek babasının yatağına geçti: Yoktu! Çılgın gibi fırladı: Nerdeydi babası, babası nerdeydi? Yoksa gerçekten d üşte gördüğünce yı lan çıyanlarla dolu derin bir kuyuya mı atıl mıştı? Sırtında kısacık geceliği, çıplak ayaklarıy la oda kapısına gitti, dışarı baktı yavaşça: Ba bası da tıpkı tıpkısına kendisi gibi yalın ayak h. Beyaz, kısacık külotu .. Annesinin yatak oda sına usul usul gicliyordu. Nuran'ın heyecanı art tıkça artıyordu. Koca adam, tuhafına gitti Nu ran'ın. Hiç böyle çocuksu görmemişti ontL Her zaman sırtında pijama, ayaklarında terlik. Ka rısının oda kapısını korkuyla vurdu, bekledi. Uzun bir süre. Gene vurdu, gene bekledi. Neden 36
sonra az daha hızlı. Gene bekledi. Sonuncu vu ruşunda annesinin o hiç sevmediği, uykulu, hır çın sesi: "-Kim o?» Babasının yalvaran, kısık karşılığı: •- Ben•im karıcığıın. . » «- Ne istiyorsun?» «- Seni göreceğim geldi de . . . « - Ayı. Beni göreceği gelmiş. . Defol!» «- Ama karıcığım. .. " Dırlamp durma gece vaktı!» «- .... . . . .. . .... . . . . . . . . .. «-·
»
««-
Annesinin birden taşan öfkesi. Herhalde karyoladan hırsla fırlayıp yere atlamış olacaktı: «--.. Ne var ulan hayvan? Ne istiyorsun?• «·- Hiç karıcığım, şeyy . . . » Birden kapıda bal renkli, kısacık geceliğiy le annesi, her yanından öfke saçılarak bağır mıştı: "- Defol, defol gece vaktı! •• Babası hep o kacaman, uysal çocuk haliyle boynunu bükmüştü: «- Afedersin karıcığım, çok afedersin.. . ,. «- Afedermişim. Uykumu bozmağa ne hak kın var?» Çaat kapanan oda kapısı. Karısının yatak odası kapısından kovulan babacığı gelip onu görmesin d:iye yatağına kay37
mış, yorganının altına bir tesbih
böceği
gibi
gizlenmişti. Babasıysa hiç bir şeyin farkında de ğil, kocaman boyuyla yatağına gelip bir sigara yakmıştı.
oturmuş,
Nur.an yorganının ucunu yavaşça kaldırmış, babasına bakıyordu: Kırmızı kırmızı yanıp sö nen sigarası. Sig · ara yandıkça babasının yüzünü görüyordu. Beğenmiyordu bu
yüzü.
muydu? Yoksa terden ıslaktı da
Ağlıyor
kanamışa mı
benziyordu:
Dayanamadı: «- Babacığım! >> Telaşı, sigarasının ışığında kırmızı kırmızı belli olmuştu: «- Babacığım mı? Nuran: Sen misin?» «- Evet babacığım.» «- Ne var?» «- Korkuyorum..» Sigarasını bırakıp gelmişti kızının yatağına: «- Korkuyor musun?» «- Evet.» «- Neden?» Gördüğü düşlerden söz açmıştı: «-Seni bir kuyuya atrn.ışlardı. Yılanlar, çı yanlar .. Ayaklarına, koliarına sarılıyor, seni ye rin dibine çekrneğe çalışıyorlardı da bağırıyor dun babacığım. Beni kurtarın diyordun. . . ,. Baba, kızının yatağı loyısuıa bırakınıştı kendini. Kucağına aldı sonra, yumuşak saçlı ba şını göğsüne yasladı, okşadı okşadı. ..
38
Ne fena babacığım, ah ne fena!,. «-Ne?» «- seni kuyuya atmaları.. " «- Peki ama, niçin atsınlar kuyuya yav rum?» «- Şeyy .. hapisanede mahpusları kuyuya mı atarlar?» •- Yoo .. • «- Kaatilleri?ıo «- Nereden çıkarıyorsun Nuran? Neden atsınlar? Hem düşlerin gerçekle ilgisi yok ki. Olsa bile tesadüf. Bak, görüyorsun, burada, ya nındayım işte!» « - Babacığım?" «-Canım?" «- Kötü kadınların kocalarını da mı oraya atarlar?» «-Nereye?» «- Hapise?» «- Suç işlerse atarlar. İşlemezse neden at sınlar?» "- Kötü kadınların kocaları karılarını vu rurlarmış da.. , •- Onu kötü kadınların kocaları düşünsün . . . •- Babacığım?» «- Yavrum?» "- Benim annem ne iyi değil mi?» «- Annen bir melektir. Annen gibisi yok tur bu Dünya'da. Hiçbir kadın annen gibi ola� maz! «-
39
««-
. ........ .. . .
.
. . .
. . ... . ?. .
Ben ondan çok büyüküm. Çirkinim de
üstelik, kabayım. Oysa bir melek!" «•-
.
.
. .
. ...
. . .
.
. . . . . . . . . .
. .?»
Sen demin uyanık mıydın?»
«-
Uyanıktım .»
•-
Demek uyanıktın?»
•-
Evet. Niçin gittiniz?•
.
•-
Nereye?>>
•-
Annemin odasına?»
•-
Hliç. Belki üstü açılmıştır diye .»
•-
Açılsa bil e üşümez ki babacığım.
.
Kış
değil ki?» Babası hiçbir karşılık verememiş, içini çek mekle yetinmişti. Hir başka gece onları gene görmüştü. O ak şam babası eve elmas taşlı
bir
yüzükle gelmişti.
Yüzüğün öyle süslü, öyle cici bir kutusu
vardı
ki, Nuran annesine yalvarıp, içi atlas, dışı mor kadifeden bu kutuyu ona vermesini isteyecekti. isteyecekti ama, caymıştı sonra. O kadın,
o
pis,
o kötü kadın verir miydi hiç? Günlerce mor kadife kutuyu düşünmüştü. O gece, elmas taşlı yüzüğün getirildiği, an nesinin parmağına takıldığı günün akşamı. Ge ce yarısından sonra mıydı?
Nuran
gene düş
görmüştü ama bu seferki yılanlı, çıyanlı, akrep li değil, elmas taşlı yüzüğün
mor
üzerine. Annesi kutuyu nasılsa
kadife kutusu
kızına
vermiş.
Kutu Nuran'ın elinde birden büyümüş büyümüş
40
kocaman bir ev oluvermişti. içi atlastan bir ev.
Dışı
Dışı
kadife kaplı,
mor kadife, içi atlastan
bu evde ihsan abiyle birUkteydiler. İhsan abi sanki evin erkeğiydi. Babası
gibi, elmas taşlı
bir yüzükle eve gelmiş, tıpkı tıpkısına babasının annesine dediği gibi "- Sevgilim, bir
tanem.
Bak sana ne aldım. Getir parmağını. Sana layık değil ama..
.
»
diyerek, yüzüğü Nuran'ın parma
ğına takmıştı. Sonra nasıl olmuşsa olmuş, uyan mıştı da her zamanki gibi babasını
aranmış,
bulamayınca çıplak ayaklarıyla sofaya çıkmış, babasıyla annesini
sofaya bakan aydınlık pen � cerenin tülü ardından seyretmişti! Ertesi gün İhsan abi'ye
bundan söz açma
mıştı. Nasıl açabilirdi? Yüzünü avuçlarıyla ka patmış, odasına, yatağına kaçmış, günlerce ne annesi, n e de babasının yüzüne
bakabilmişti.
İhsan abi'nin bHe. Hatta İhsan abi çağırdığı za man bile ses vermemiş, yüzünü yastıklar arası na saklamıştı. Sonraları utanma silinmişti yavaş Annesini ondan sonra çok görmüştü
yavaş. yakışıklı
jönle. Jönden dayak yeyişini bile. Ama hiç kız ınarnıştı Jöne. Hoşuna gidiyordu. Merin, afe rindi. Vursun, daha hızlı vursun, canını yaksın, Nuran'la babasının öcünü alsındı. Alıyordu da. Öyle tokatlar atıyordu ki, binde birini bile de ğil, babası elini kaldırsa -kaldırmıyordu ya- cı yak cıyak bağırır, kıyametleri koparırdı, oysa Jöne ses çıkarmıyordu. Ses çıkarmak mı? Tam
41
tersi . «- Vur" diyordu, «- Vur şekeriın, öldür. Ölüm.üm senin elinden olsun!• yakışıldı Jönse adamakıllı msafsızdı : c- Kal tak!" diyordu tokatı attıkça, «Orospu!• diyordu, «-Öldüreceğim seni!� «-Öldür yavrum !" «- Niçin? Niçin öldürecekmişim?» «- O halde emret!" « - Para ver!" «- Al bir tanem. Feda olsun!» «- Az bu . » «- Valiahi başka param yok Nejat!,. «- Yalan söylüyorsun!» •- Sana mı? Sana karşı mı? ;Sana karşı di lim nasıl varır da yalan söylerim? Gözlerim kör olsun ki yok başka ... .
«-
.......... . . ...... ...... !»
. .. . .... . . .. . .. . ?» Bütün bunlardan babacığııun haberi olabi lir miydi? Yalnız Nuran'ın. Bir d'Uyursa, ikisini de öldürür, hapse girer, hapiste kuyu, kuyuda yılanlar, çıyanlar, akrepler... Babacığının hapisiere girmeSini istemiyor«-
.
.
. . . .
. .
du.
42
6. Ufacık, bembeyaz eli babasının nasırlı avucunda, ne zaman çarşıya
kocaman, çıksalar,
mevsim de yazsa, babası mutlaka dondurmacıya götürürdü. Dondurmaemın kocaman aynalar, bülbül kafesi, gene aynalar serin dükkfmının tavanında iri bir habire
kocaman içindeki vantilatör
dönerdi.
Masalardan birine karşılıklı otururlardı. Babası «-
emrederdi :
iBana bak oğlum . . . ,
Garson koşar gelirdi :
«- Evet Cemal abi?» c-
Bize iki dondurma
«-
Başüstüne ! »
. .
,
Çok geçmeden dondurmalar gelirdi sarılı, morlu, kahverenıgHi, beyazlı. Bayılırdı. Az bu lurdu. İsterdi ki dondurması dağlar kadar olsun, yesin yesin yesin bitmesin ! ıBir kaşık. Kocaman bir parçayı
alır, inci
dişleriyle ezerek yer, sonra gene bir kaşık, gene bir başka, belki de daha iri parça, gene dişleri nin arasında ezilip ağzına yayılan soğuk tatlılık. Babası arada :
43
«- Yavaş yavaş ye yavrum ! » derdi. «-
Nôlur? »
«- Öksürürsün! »
Gerçekten de .. Babası ne zaman
«-
Öksü
rürsün» dese, hemencik öksürük tutar, başlardı. «- Nasıl? Demedim mi? » Kalkar, dondurmacıdan bir bardak ılık su alır gelir, kızına ağır ağır
içirirdi :
«- Ah yavrum ah, yaramaz
kuşum benim ! ,.
Aklına kuşlar gelirdi : «-
·Babacı ğım ? "
«- Ha ? » •-
Ben niye kuş değilim?»
Koca adam katıla katıla gülerdi. «- Ha babacığım? Niye kuş değilim ben?» «--
İnsansın da ondan. . »
«-
İnsanların da kanatlan olsa . . ha ? »
«- Allah uygun görmemiş.. «-
Niye görmemiş?»
«-
Bilemem ki yavrum? »
.
»
Gözleri dondunnacının tavanına asılı kafes te. Ufacık, bıcır bıcır bir bülbül. Ordan oraya zıplıyarak, arada kızmışçasına öterek şenlend.i rirdi dükkanı. Nuran kendini onun yerine kor. annesini düşünürdü.
Bu bülbülün bir
annesi
yoktu. Varsa artık kimbilir nerelerdeydi.
Hem
bülbülün annesi, Nuran'ınki gibi cKötü kadın» değildi ki! Bülbülün mahallede yaramaz arka daşlan da yoktu. Ne iyi, yapayalnız, kendi ken dine. Yemi, suyu . . .
44
Babacığım. . " - Canım?• • - Bülbüller konuşur mu? .. <<- Kendi dillerince, herhalde . » «- Bülbüllerin babaları, anneleri var mı? .. «- Tabi. » «- Kardeşleri? » «- Herhalde. » «- Kocalan?» Koca adam gene atardı kahkahasını: <<- Elbette yavrum .. » « - Karılarıyla kavga ederler mi?» « - O kadarını bilemem artık . . » « - Yahut bülbüllerin karıları kocalarını yatak odalarının kapısından kovarlar mı ? » Eski Palyaço Cemal'in elinden kaşık düşü verirdi. Kızına delici gözlerle bakarken acına cak haldedir. Nuran sezer bunu, pişman o lur. Babasının anladığını, alındığını sezerek laf ka rıştırırdı. Sonra dükkandan çıkılırdı. Eli gene baba cığının nasırlı avucunda kocaman vitrinierin önlerinde dura dura yürürler, oyuncakçı cama «-
.
.
kanlarındaki küçük elektrikli treni, renk renk lastik topları, yeşil, mavi, sarı oyuncak kürek lerle su kovalarını, kurşun askerleri seyreder lerdi. « - Babacığım bu tren kurulunca kend'1 kendine mi yürür?» • ._ Yürür yavrum . »
45
«-
Bana oııu alamaz mısın?»
«- Alamam ! » «-
Niçin?»
«-
Çok pahalı da. . "
«- Kaça?» «- Bilmiyorum ama, herhalde
bir
haftalık
çalışma sonunda elime geçecek paradan çoktur ! » «-
Kime satıyorlar b u trenleri öyleyse?•
«- Zenginlere .. » <<-
Zenginler parayı nerden buluyor?»
«- Allah veriyor! » «-
Neden bize de vermiyor? Allah yalnız
onların Allahı mı?, «-
Töbe de. Şu top nasııl? Yahut şu
kova,
su kovası? Oyuncak ayı da fena değil . . . » «-
Allah hepimizin Allahı değil mi babacı-
ğım?» «-
İstersen şu topu . . . »
«-
Ha babacığım? Allah hepimizin.. . .
«-
Ayıyı mı istersin, topu mu?»
«- Hiçbirini.. " «- Neden?» «-
Paramız biter . Bunlara vereceğin para
yı annerne ver, annem de biriktirsin . . . " «-
Aferin akıllı kızıma. Anneciğim birik
tirsin, dolu paramız olsun. Dolu paramız olun ca kendimize bir ev satın alalım! » ««-
.
... . ......... . .........»
Bir ev satın almak, yani b'i.r ev sahibi olmak
46
Cemal'in hayallerini doldurmuştu.
Şehrin dı
şında, içinde, kırmızı kiremitli ya da üç oda bir hollü bir apartman katları olmalıydı.
Yaşlanı
yordu artık. Çalışarnıyacak hale gelecekti. Hiç olmazsa başlarını sokacak bir evleri Hele bir de bakkal
dükkanı, yahut
olmalıydı. kahveleri
oldu mu? . . «-
Babacı·ğıın evimizden konuşalım. . »
Gözleri parlamıya başlıyordu Cemal'in. Nu ran'la yaşıt, kocama n bir çocuktur artık. Bunu sorduğu zaman kızını her zamandan
çok fazla
sever. Başlarlar : << -
Evimiz kırmız ı kiremitli mi olur?
«- Allah nasıl kısmet etmişse . . Apartman katı da olabilir . . » «- Kahve, yahut bakkal
dükkarumız da
olursa ? ,. «- O Zaman değme keyfine. Anneciğin bi
ze güzel güzel yemekler, tatlılar
yapar, bana
frenk gömlekleri diker. Sana da . . . » «- Bana da pilili en tariler, yahut bebe ya kalı, fiyonklu . . . ,, _
Akşamları eve yorgun argın geldim mi
annenle seni k apıda beni bekler bulurum. Ayak lannızda nalın . . . » «-
Bize neler getirirsin ?»
«- Yemişler, oyuncak atlar, arabalar ayı
lar . . . » «- Elektrikli tren ? ,.
47
Elektrikli tren .. ,. «- Yemeğimizi nasu yeriz?, «- Annen yemek masasını hazırlamıştır. Ben rakı içerim, annen bira. Radyocia neşeli havalar . . . «- SOnra?» «- Sonra sofradan kalkarız. Sofa yahut holümüzde seninle köşe kapmaca oynanz . . . • «- Yahut da trenirnizle. . . ha?:ıo ıBelki de oyuncak otomobilimizle! • Oyuncak otomobilimizle şimdi bile oynıyabiliriz istesek . . . «- Tabi! " « - İ yi ama otomobilim yok ki?, •- Alırız ! ,. N e zaman?,. «- Ne zaman istersen .. " Hemen o gün, eve dönerken, Cemal, kızına küçük, mavi bir otomobil satın almıştı. Yanın daki anahtarıyla kurup sofa tahtalarma bırakı lınca kendi kendine gidiyordu. Bacaklarını yaniara açıp safanın bir başına Nuran oturmuştu, tıpkı tıpkısma kızı gibi, so fanııı öbür başına da babası. Anahtarıyla kuru lan oyuncak otomobil bir babaya gidiyordu, sonra da bir Nuran'a. Baba o sıra koca Cemal değildi. Kızının, ayni yaşta, arkadaşı. «- Al bakalım Cemal abi.. Hoooop! ,. «- Ne getirdi bu araba şimdi bana?ıo «-Ne mi getirdi? Çikolata ! ıo «-
»
,, _
•-
•--
48
«- Haydi bakalım boşaltalım. . . Heey ha mallar . Boşaltın şu çikolataları anbara bakalım ! » Sözde harnallar arabanın çikolata yükünü boşaltır , yerine kaymaldı bisküvi yüklerlerdi. o:- Al bakalım Nuran abla bisküvileri ! � • - Yollaaa . . «- Hoooop » .
. . .
» «Dalmışlardır- Teneke otomobil babadan kı za, kızdan babaya gidip geliyor, bisküvi, çiko lata, elma, armut, vişne, şeftaliden yükler ta şiyordu sözde . Birden «O kadın»ın sesi : « - H a koca herif h a , ha kazık ha!» Sanki nereden gel diğini bilmedikleri koca man bir kaya birden ortalarına düşmüş, oyun larıyla birlikte neşelerini, çocukluklar ıını tuzla buz eclivermişti. Nuran'ın annesi öfkeden mosmordu : «- Nedir bu rezalet?» Kocaman adam ay.ağa fırlamış, kekelemeğe başlamıştı : şey bu .. .,_ Bu mu karıcığım ? Bu. . şey, oyuncak otomobil ! » « - Kör değilim, biliyorum oyuncak otomo bil olduğunu! " Oyuncak otomobile bir tekme ! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Ama Nuran babasını tiyatrocuların çokluk gidip geldiği. kahveeinin çeşitli yemekler pişi49
rip artistiere sattığı kahveye gittikleri
günler
daha çok severdi . Evde yumuşacık babası, kah vede sert
mi serttir. Herkes çekinerek gözleri
nin içine bakar, «- Cemal abi, Cemal abiı> der lerdi. Tiyatronun kaba bıyıklı,
yaşlı , ama şık
sahibi bile. ,, _
Vaaay Cemal bey, Cemalciğiın .. Buyur,
şöyle buyur . Bak kahveci, Cemal bey ne emre diyor? » Babası çokluk hiçbir şey emretmezdi. Bir iskemle çekip oturur kızını dizine alır, ocakta ki kupkuru kahveeiye takılırdı : «- Heey Çorbacı, kızıma hafif bir çay .. » «- Emret Cemal bey, derhal ! »
Çay, kahvecilerin « Zarif» dedikleri,
üzeri
yaldızla işli küçük bardakla gelird.i. Nuran yma şekeri hemen atmazdı . Kesme çaya hafifçe batırır,
şekerin çayı
ça
şekerini kipkırmızı
emişine dalar giderdi. insanda kan neyse, şeke rin emdiği çay da oydu. Ya da çayın şekere iş leyen kırmızısı batan güneşler, doğan ayların rengi miydi : Mezarlığı hatırlardı. Harap evler� yıkık duvarlar . Peri masalları
anlatan
İhsan
abi. . . İhsan abi mahallenin bütün çocuklarmdan iyiydi. Ona hiç bağırmaz, döğmeğe
kalkmaz,
alay etmez, «- Kötü kadmın kızı ,. demez, de dirtmezdi. «-
Yavrum atsana şekeri çayına! :o
Atıverirdi.
50
Karıştır. » Karıştırırdı. Küçük, sarı kaşığın bardağa değdikçe çıkardığı şıngır mıngır, şıngır mıngır «-
ses : thsa.n abi, İhsan abi, İhsan abi. .. •- Kızın çok büyük bir şeyler olacak Ce mal abi ! , •., _
Nerden anladın?» Allah bağışlasın çok düşüncelll Demin
denberi dikkat ediyorum, boyuna düşünüyor
..
»
Babast memnun, memnundan çok gururlu. kızının başını okşardı ağır ağır : «- E, Allah kısmet etmişse . .
••-
.
»
Cemal abi okut bunu okut! » Okutacağım işallah . » .
Okut da bizim gibi yarıbuçuk kalmasın. Ver tiyatro mektebine. » «-
. .
Babacığı şahlanırdı adeta: •-
Allah yazdıysa bozsun! "
•-
Neden be Cemal abi ? Fena mı?
•-
Okusun ama, tiyatro? Hayır. Benim kı
zım sorun bakın ne olacak . . Söyle kızım, ne ola caksın?» Nuran ciddi ciddi : «- Doktor ! ,. derdi. Doktor ama, nasıl olunurdu? Yoksa D"' di� ye olmasın? Madem babacığı doktor
olmasını
istiyordu, olurdu o da. Bütün mesele, nasıl olun duğunda. Onu da o zamana kadar öğrenirlerdi herhalde.
51
Nuran'ın babası ne bu kahvede, ne de çar şıda, pazarda hiç kimseden korkınazdı. Öyle gelirdi Nuran'a. Çünkü boyu hemen herkesten uzundu, bilekleri herkesten kalın, yumruklan sıkı mı sıkı. Yalnız evde, annesinin karşısında! Evde annesi karşısına dikiliverdi mi, ne Cemaı abilik kalıyordu, ne de yumruklanndaki sıkılıkla uzun boyu. Karısının karşısında küçücük bir çocuktu. Ellerini oğalar, gülrneğe çalışır, karısı çıkışacak mışçasına da ciddileşiverirdl. Babası annesinin karşısında nasılsa, annesi de Jön'ün karşısında tıpkı tıpkı öyledir. Zaman zaman gözetiediği tiyatrodaki soyunma odasında annesi kırılır dö külür, adamın gözlerinin içine bakar, ellerini oğalar. Jön'se dimdik, sert mi sert, insafsız mı insafsız. Eli şimşek gibi kalkıp annesinin gü zel yüzünde şaklar. Şaklar ama Jön de babası nın karşısına geçti mi köpekleşir, hemen kaçma yolları arar, bulur, sıvışıverirdi. Jön'ün bir gece soyunma odasında annesine söylediklerini dinlemişti : «- Bana bak Leyla. Kocandan korkuyo rum ! » Annesi şaşmıştı : «- Korkuyor musun şekerim.? Neden? Nesinden? .. «- Öfkeyle bakıyor bana! " « - Sana öyle geliyordur ıo «- Bilmem, canavar gibi! .. ..
52
«- Hah hah haaay . . Canavarmış. . Kedi o be! • «- Valla ciğerimi sökecek gibi bakıyor! » c - Çocuk.» «- Ben mi ? Ben mi çocukum?,. « - Çocuksun tabi. Bilmiyor muyum ben adamııru? • c - Nedir bildiğin? .. •- Koskocaman bir budala! " «- !Belki ama bir şey ler seziyor sanıyorum. . » •- Budalalarda sezgi ne gezer?ıo «- Bilmem . Haydi sökül mangırları! ıo «- Yok Nejat, valiahi yok • c - Fazla konuşma ! » • - D ün aldığını n e yaptın? • «- Şansımı denedim, tersoya düştüm, yu tuldum. Ama bugün, dünkü kayıbımı da çıkara bileceğim gibi geliyor. » Boynuna sarılıvermişti genç adamın : •- C anım benim. İçine öyle dağuyarsa öy ledir ! » Şapur şupur bir öpüşmeden sonra : c - O halde ne duıı.ıyorsun? Sökülsene ınan., gırları! » «- Yok ki ! » « - Yaa. . peki , ben d e giderim. . . •- Nereye Nejat? Nereye gidersin beni bı rakıp?» c - istediğimi verecek bir başkasına! ,. . .
. .
53
Annesi sanki aklını kaybedecekti : «�
Nejaaat, Nej atçığım, yavrum . . .
•-
Parra ! "
«- Yok Nejat, valiahi yok.
Olsa senden
saklar mıyım? Şimdiye kadar sakladım mı ? Her şeyim senin değil mi ? » «-
Son sözün b u demek?..
«-· Var da vermiyorsam ciğerime yapışsın ! » «- O halde eyvallah bana. . , «-
Dur Nejat. . öir dakka ! »
«- Ne var ? » Babasının günlerce önce hediye ettiği elmas taşlı yüzüğü parmağından çıkar.ıp uzattı. Nuran korkuyla bakıyordu annesinin deliliğine. Nasıl, nasıl olurdu ? Babasının hediyesi. Sorarsa? •-
Al şekerim . . "
Yakışıklı Jön bile şaşmıştı: «-
Bana mı veriyorsun ? "
<<- Ne yapayım: » <<- iyi ama, bu . . . » «-
Çok değerli, biliyorum.
Senden daha
kıymetli değil ya ! » •-
Şimdi anladım beni ne kadar sevdiğini.
Mamafi korkma, satmıyacağım. (Bizim dostlar dan birine rehin bırakacağım.
Kazanınca kur
tarırım . . » «-
Canım benim! »
Sonra her zamanki sarmaş dolaş, dudak du dağa öpüş, daha sonra annesinin sedire sırtüstü uzanışı.
54
Nuran ertesi gün, mahalleli lar meydanlıkta
Hırsız
-
haşan oğlan
Polis oynarlarken, İh
san abi'ye sormuştu : « - Rehin ne demek İhsan abi?,
Her şeyi bilen İhsan abi bunu bilemem.işti : «-
Valla bilmiyorum Nuran. »
Bayağı sevinmişti : «-
Hani her şeyi bilirdin?»
«-
Her şeyi bilirim dedim miydi? "
«-
Ne sorsam biliyordun. İhsan
abi şeyi
bilir sanıyordum da. . . " «-
Bilmediğim o kadar çok şey var ki. Re
hin .. rehin.. gel bakkala gidip soralım ! » Mahalle bakkalma gitmişlerdi. İçerlek, loş dükkanında sarı yapraklı kalın kitaplar okuyan mahalle bakkalının yassı caınlı, veli
gözlüğü
vardı,.
gümüş çerçe
Duvarlarda
uçurtınalar, camekanda
renk
kurşundan
renk
askerler,
toprak mis.ketlerle mahalleli kadınlara allı, ye şilli, morlu basmalar, kıyıları yuvarlak yuvar lak pullar işli tülbentler, karabiber,
kimyon,
zencefil, iplik makarası, renkli yumaklar satan bakkal, bakkal'dan çok tuhafiyeciye benzer, ço cuklara hiç kızmadı. «-
Haydar amca!»
GözlüğüDün üstünden bakmıştı: «-
Efendim yavrum.? "
«-
Size bir şey sormak istiyoruz. . ,.
«-
Sorun bakalım. »
55
Haydar amca besbelli, böyle bir
soruyu
beklemiyordu. ·Beklemiyordu ama, neden soru yorlardı acaba? «-·
Niçin soruyorsunuz bakayım?•
Nuran: «- Uzım.. " •-
Rehine konacak bir şeyiniz mi var?•
İhsan abi : •-
Yoook. Öyle .. »
c- Peki kızım, niye sordun?ıo
Nuran dayanarn adı : «-
Annemin yüzüğünü . . .
İhsan abi dürtınüştü ama, iş işten geçmişti. Ardını getirmese bile anlamıştı adam : c-
Annen yüzüğünü rehine mi
bırakacak
yoksa? Bırakacaksa bana getirsin, ben alınm . • .
c-
Satınıyacak
ki . . »
«- İyi ya. Rehin kalır,
karşılığında para
alır. Sonra alclığı parayı getirir, yüzüğünü kur tarır rehinden ! " «Rehin» i n ne demek olduğunu lerdi. Gece düşünde annesini gördü.
öğrenm.iş Yüzüğünü
Jöne veriyordu. Tıpkı anahtar deliğinden içeri ye bakıp gördüğü gibi. Sonra annesi nasıl olduysa kolundan yaka layıverdi : «-
Kız yılan! Bizi mi gözetliyordun:»
Hiçbir zaman olmıyacağı biçimde dikildi nesine :
56
an
•- Tabi gözetlerim. Yüzüğünü
ona neden
verdin?» •-
Bakkala rehin bırakacak ..
•-
Rehlnin ne olduğunu biliyorum ben! »
•-
Kimden öğrendin ?•
•-
Bakkal amcadan. "
•-
Haydar'dan m ı ? ..
.,_
Hayır Haydar amca' dan ! "
•-
Fazla gidip geliyorsun
"
yanına galiba
Haydar Amcanın?• «-
Gitsem nolur? ..
•-
Git git de seni de Naciye gibi
hakla-
sın. . »
Naciye mahallenin zararsız delisiydi. Hay dar amca değil de bir başka bakkal varmış ma hallede eskiden. Fotoğrafçılık da yaparmış. Bu
Naciye göçmen Rıza'nın kızı.
Sarı saç, mavi
gözlü. Bakkal Rı za kızı dükkanına alır, pirinç çuvalının üzerine yıkarmış. Düşüne Naciye girmişti. Annesinin karşısı na dikilerek :
«- Canım sağ olsun! • dedi. •
-
Sen kendine
bak kaşkaloz! "
baktı: yırtıveririm
Annesi dehşetle •-
Ağz ın ı
sonra . . .
Ayıp bir el hareketinden sonra : •-
Nah• yaptı,
•- .
. . sen ancak gerini
tarsın!• •-
Terbiyesiz! •
57
yır
«- Olsam terbiyesiz, olurdu adım Leyla. Kantocu Leyla hem de. Süyle bakalım, parlak Jöne ne diye verdin yüzüküni?» Annesi dönmüş, sorm.uştu : u - Sen söyledin değil mi yılan?» Saklamamıştı : «- Ben söyledim, evet. Seni babama söylersem! » «- Söyle, Korkmam ki ! » «- Nejat amcayla yaptıklarını duyarsa ya?.. « - Sen söylemezsen nerden duyacak?" « - Söylersem?» Bir kıyıya çekmişii : «- Söylemezsin. Cici kızımsın benim sen! � Okşamağa başlamıştı. Şaşmıştı. Bu kadın, bu her zaman bağırıp çağırmak için bahane ara yan kadın onu okşuyordu ha? Uyanmışh. Geceydi. Uyanmamak, hep an nesinin o kşamaları içinde olmak isterdi. Ne iyiydi bu. Annesinin akşamaları ne iyiydi! Birden babasının gene yumuşacık sesi ! Yoksa babası.. demek yatağında değildi? Kalkmış, dışarı merakla çıkmıştı. Ordaydı ba bası; annesinin yatak odası kapısında : •- Leyla, Leylacığım aç, ne olursun aç. Bana hiç mİ acımıyorsun ?» Her zamanki gibi Nuran, gene merakla oda kapısına gelmişti. Usullacı.k. Işık vardı annesi nin yattığı odanın penceresinde. Babası , koca man, ağır bir gölge gibi kapıdaydı . Yalvarıyor-
58
du. Kapı açılınca. ne olacaktı? Babası illaki ka pıyı neden açtırmak istiyordu? Hooş, biliyordu artık her şeyi.. kapı açılınca. babası odaya, an nesinin yanına girecek, yarı çıplak vücudunu kocaman elleri, uzun kalın kollarıyla kucaklı yacak, ondan sonra da . . . Biliyordu biliyordu ondan .sonrasını ! «-
Leyla, Leyliicığı.m..
sevgilim .. bir ta
nem . . . • Düşünde gördüğü annesi ne iyiydi! Çocuğu nu sevip okşıyan her anne gibi, tatlı
Düş'teki
.
annesi, babasına kapıyı açmamakta direnen şu annesi olamazdı.
O anne iyiydi, yum�aktı, ko
casını yatak odası kapısında yalvartmazdı her halde. Hem yalvartmaz, hem de başka anneler gibi kocasından ayrı, süslü odada, gelin karyo lasını hatırlatan karyolada
yatıp,
kocasıyla
minnacık kızını bomboş ·odanın eski
yaygıları
üzerinde, yer yataklarında unutmazdı . «-
Leyla, kancığım, bir tanem . .
.
»
Kapı birden hırsla açılmıştı. Kapıyı açanın
kim olduğ·unu görmediği halde nereden bilmişti hırsla açıldığını? Bilmişti işte. Bunun doğrulu
ğunu daha sonra anlamıştı, ayaklannın uçlarına
basa basa annesinin aydınlık penceresine yak lşıp içeriye baktığı, konuşmalan duyduğu a
,
za
man. Annesi hiç uyumarnıştı besbelli. Ayna kar şısında dekolteydi. Ağlıyor içeri girmiş, sormuştu:
59
olmalıydı.
Babası
.,_ Neyin var Leyla? N:için ağlıyorsun ?• Annesi bakmamıştı bile. Zarif aynasının karşısındaki iskemlede, gözleri yaşlı, canı sık km mı sıkkın . Babası gene : «- Ha? Birisi canınımı sıktı? Söyle, canını sıkacak, seni ağiatacak bir şey mi söyledi bi risi ?• ««- Kim?» c- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . � «- Ha? Söyle. Söyle bir tanem. Gecenin bu saatmda seni ağiatan kim?• Gözüne, masa üzerindeki elm.as taşlı yüzü ğün mor kadife kaplı, zarif kutusu ilişmiş ola c ak, kıllı, kocaınan el, babasının eli uzanmış, kutuyu masanın üzerinden almıştı. Ancak bu nun üzerine aklı başına gelen annesi, boş ku tuyu geri istemişti : •- Ver onu ! :o «- N içi n taknnyorsun ? » Sonra takarım. » Babası kutunun kapağını açmıştı : •- A . . . nerde?, !Babasından korkm asına hiç rastlamadığı annesinin korku dolu bak ı şlarını ilk görmüştü. «-
Babası :
«- Ha? Nerde?• Uuuf.. ,. «- Birine mi verdin?" «-
60
«- Canım akşam allerini ! »
akşam bırak
şu
alıret su-
«-
Verdinse söyle. . kızmı.yacağım! »
«-
Hiç
.. _
Peki nerde? »
kimseye vermedim. »
Annesi kocasına bakınış bakn11 ş, sonra korlruyla çıkarm ıştı ağzından baklayı : «-
Rehin bıraktım! •
Şaşmıştı babası: «-
Rehin mi bıraktın?:o
«-
Evet rehin bıraktım! .,
«- Kime?• «-
Bir kuyumcuya. »
«-
Niçin?•
«-
Ahret
Babası
sual lerini bırak dedim ya! ..
bırak.mamıştı:
«- Para mı lazımdı?• c-
Evet.•
«- Kime?» «-
ha
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
•-
Sana
«-
Hayır.•
•-
Ya?•
?•
mı?·
Sıkıntıdan patlıyacakmışçasına blıçektikten sonra : .,_ •-
Bir
c Uf,.
arkadaşuna!ıt
Bir arkadaşına
..
kim bu ark:.adaşın?•
61
da
«-
Amma da meraklısın be.
Bir arkadaşıma
acele para lazım olsa da, yüzüğümü götürüp re hin bıraksarn ne çıkar? Yüzük benim değil
mi?
Bana hediye etmedin mi? Farzet kaybettim.! » Babası boş kutuyu masaya bırakıp kansını heyecanla kollarının arasına alm1ştı : «-
B�r değil beş yüzük feda olsun sana ! »
«-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
!»
Ertesi gün gene annesiyle Jön'ü her zaman ki delikte n gözetlemişti. Jön suçlu suçlu diki li yordu. Annesi kaygıyla : «-
Peki şekerim, ne yapacağız? ,
Omuz silkmişti : «-
Para bul. Rehinden kurtaralım .
«-
Nereden bulayım? ,.
«-
Canımı sıkmağa başladın
.
>>
ama Leyla.
Valiahi gider kendim i öldürürüro şimdi! .·» Kocasının ona sarıldığı gibi, o da yakışıklı Jön' e heyecanla sarılımştı : «-
Ah canum .. bir değil beş
yüzük
feda ol
sun sana ! » «-
Bütün bunları içinde günlerce saklamış, İ hsan alıiye bile açmamıştı. Nasıl açardı? Ay:ıp tı! Annesinin öyl e ayıplarını biliyordu ki, İhsan abi değil ama, ötekiler duysa,
duvarlara tebe
şirle kimbilir nasıl ayıp resimler çizer, ayıp re simlerin altına da ayıp ayıp yazılar y azarlardı. Neden, neden böyleydi annesi ?
62
Hiç kimsenin
annesi « Kötü kadın» değildi, hiç kimsenin an nesi kocasına oıBoynuzlu • dedirtmiyordu.
O da
büyüyecekti bir gün. Belki: de İhsan abiyle ev lenecekti ama, ne · Kötü kadın» olacaktı, ne de İhsan abi'y e «Boynuzlu» dedirtecek ! Ağlıyordu çoğu geceler. istemiyordu böyle anneyi. Onun annesi
gibi
leğen başına çömelip
yavrusunun başını yıkasaydı. Babası yıkıyordu çokluk . Sanki annesi babayd1.
Sabahleyin er
kenden kalkan o, gazocağını yakan, çaydanlığı oturtan , işten döndükçe
bulaşıkları,
çamaşın
yıkayan, tahtalan silen, çarşıdan yemeldiği alıp pişiren, kızıyla sofrayı hazırlıyan oydu. Anne sinin işi gücü, öğleye kadar süslü karyolasında uyumak, ayna karşısına geçip boyanmak, yal nız ve yalnız yakışıklı Jön'e gülmek! Yakışıklı Jön'den başkasına güldüğünü pek hatırlamıyordu. Bu yüzden adı mahallede
cÇa
lımlı» ya çıkmıştı. c-
Gel bakalım çalınılının kızı ! ,
Annesini sevmediği halde gene d e
kızıyor-
du : «-
Babama söylersem sizi ! »
«-
Söylee ..
«-
Korlanuyor musunuz?»
«-
Nesinden korkacak.mışız?»
«-
Çok kuvvetli ama benim babam! •
"
«- Bize ne?>> ««-
63
Tiyatroda ufak tefek, kara kuru bir adam vardı. Kara gözleri birbirine
yakın
mı
yakın,
Sakalım her gün tiyatronun herherine kazıtır, bıyığını titizlikle inceltirdi. Yalnız o • Çalımlı nın kızı, demezdi. Herkesin yanında görmezlikten gelir, tenhaları diyorlardı. Birinde
soyunma
deliğinden annesiyle
kollardı. odasının
Jön'ü her
Nuran'ı Necip anahtar
zamanki gibi
gözetlerken yaklaşmıştı: •-
Yakaladım seni küçük! "
Aklı gitmişti : c-
Annerne söylemezsiniz değil mi? ıt
Kara, birbirine yakın gözleri
parlıyordu
adamın : •-
Bir öpücük verirsen! »
«-
Hadi be sen de! »
«-
Niçinh
«- Ayıp ! " «-
Neden ayıp olsun? Herkesin
önünde,
herkes bakarken öpüşmek ayıp. Gizliden gizli ye hiç de bile. Sonra unutma ki annenle yaban cı birinin sevişmelerini gizliden gizliye gözetle
rnek daha ayıptır! » Ve elinden tutup kulisin gerHerine çekmişti. Tavan arasıydı burası. Tiyatro oyunlannda kullanılan eski, yeni yığınla masa, koltuk, ka nepeler, eski biçim karpuzlu lambalarla birta kım tozlu kadın, erkek elbiselerinin saklandığı yer. Burada hiç kimse kimseyi -göremezdi. He-
64
le çatının çatıağından rutubetli karanlığa kur şun gibi vuran ışık çizgileri de olmasa, hiüç.
Bacağı sakat, tozlu bir Nuran' ı : «-
koltuğa
çekmişti
Küçücük sevıgilirn benim! »
Şaşrnıştı : «- Küçücük sevgilin mi ? ıo «- Tabii . » .
«- Ben mi? » «-
Sen ! »
«- A a
. . .
»
«- Olmak istemez misin?» Kucağına bir parça da zorla oturtmak iste mişti «-- Ha ? Gel, aksilik etme . . .
((
-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
?»
«-- Olmak istemez misin?» «- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» «-- Gel, aksilik etme diyorum! » Göğsünden itmişti: ,, _
Edersem nolur?»
,, _
Valiahi babana söylerim ! »
,,_ Neyi? » <<-
Annenle Jön'ü gözetlediğini! »
Korkmuştu. Ya gerçekten söylerse?
da
öğrenirse işi.
Sonra?
Babası
Sonra herhalde anne
sin:i de, Jön'ü de bıçaklardı. Nereden biliyordu böyle hallerde kadınla erkeğin bıçaklanacakla rını? Bir zamanlar mahallede sucu, yabancı bir erkekle yakaladığı karısını da, erkeği de bıçak-
65
laınıştı. Sucunun elinde kanlı, kocaınan bıçak. Saçları darmadağın, gözleri yuvalarından fırla ınış, yalın ayak kaçmıştı. Sonra bekçiler, polis ler koşmuşlarclı ardından. Adamı yakalamış, kanlı bıçağı elinden almışlardı. Daha sonra «- On sene yedi ! » diye konuşulmuştu. «- Söyleme Necip amca ! » «- Bana amca deme ! » «- Ya?» Kollarının arasına almış, canını acıtacak kadar sıkmış, bu arada titremişti: «- Sevgilim de, sevgiljm de bana, sevgi lim de . » Utanarak kaçmıştı. Bir daha hiç gitmiye cekti yanına. Pis. Nasıl da titremiş, dudaklarını nasıl nasıl da öpmüştü! Ayy , ne biçim kokuyor du ağzı? Midesi bulanmış, öğürmüştü ama giz lemişti. Gizlemese, «- Yaa, demek benden iğ reniyorsun? Pekii.. ben de her şeyi babana an latayım da gör ! » der, belki de gider söylerdi. O . .
zaman babası kocaman bir bıçakla hem annesi ni, hem de Jön'ü vurur, kaçar, ardına bekçi, po lisler düşer, yakalariardı. En iyisi, bir daha bu adama yakalanmamaktı ! Ama kaçıp kurtulamıyordu ki. Adım adım ardında mıydı? Hiç ummadığı yerde, dalınış. kafesinde kuş'u, akvaryumunda balığı seyred�r ken : «- Küçük ! » Ürpererek dönüyordu : 66
«-
Efendim ? »
Fısıldıyordu : «- Gel ! » Gidiyordu sakat hacaklı koltuğun bekliyordu . istemiye istemiye
yanına,
gidiyordu. Git
mese, b abasına söyler, babası da kocaman bıça ğıyla hem annesini, hem de Jönü. . . Sonra ki min yanında kalırdı? Kocaman evde
yapayal
nız. Yemeğini kim pişirir kirlilerini kim yıkar. ,
başını kim sabunlardı? Birinde canını öyle yakınıştı ki, «-Gitmi yeceğim işte» demişti, «---.Bir daha hiç gitmiy� ceğim. Babama mı söyler? Söylesin. Babam
an�
nemi de, Jön'ü de mi bıçaklar? Bıçaklasın. Ko ca evde yapayalnız mı kalırım?
Kalayım. Ye
meğimi kim mi pişirir? Kim pişirirse pişirsin? Başımı kim mi yıkar: Kim yıkarsa yıkasın. İh san abi'lere giderim be. ihsan abi'nin annesi
ne
iyi. Keşke benim de annem olsa ! » Bir gece düşünde babasını gördü. Necip'ten her şeyleri öğrenmiş. Elinde kocaman bir bıçak. Sine sine soyunma odasının kapısına gitmişti Anahtar deliğinden içeriyi gözetlemiş,
ardın
dan da dalmıştı odaya. Birden annesiyle Jön'ün çığlıkları. Herkesler
doluvermişlerd.i'.
Babası
kanlı bıçağıyla fırlamıştı dışarıya. Kalabalığın arasından, kocaman çıplak ayaklarıyla . . . Kan ter içinde uyanmıştı. Kalbi öyle çarpı yordu ki ! 67
Sonra İhsan abi'leri düşündü . Gerçekten de, babası annesini vursa. Ortada kalsa. İhsan abi'nin annesi gelse : «- Yavrum benim . . » de se, «- Gel, bize gel. Koca evde yapayalnız na sıl kalırsın? » Gitse. İhsan abi'nin annesi ona da anne olsa. Bütün gün, bütün gece İhsan abiyle. Büyüseler. İhsan abi'nin annesi bir gün oğluna «- Yavr:um » dese. « - Bak, maşallah ikiniz de büyüdünüz. Gelin sizi evlendireyim ! , thsan abi de can atsa. Gülizar abla gibi, ona da tel, duvak taksalar, gelinlik giydirip, dudaklarını boyasa lar, pudra sürseler. Sonra tıpkı tıpkısına Güli zar abla gibi, İhsan abi'nin koluna girse. Süslü karyolada İhsan abi'yle koyun koyuna yatsalar. O, hiç de annesi gibi kalpsiz olmazdı İhsan abi'ye karşı. Hele Nuran gibi, Nuran kadar bir kızı olsa, annesinin ona yaptığınca ayrı odada, yer yatağında unutmazdı. İhsan abi'yi de . . . Bütün bunları elinde olrnıyarak düşünüyor, sonra birden İhsan abi'yle karşılaşınca da yer lere geçiyordu. «�- Nuran! » « - Efendim İhsan abi ?» Benden utanıyor musun sen?» Telaşlanıyordu : «- Yoo . . » << - Beni görünce yanakların neden kızarı yor ?» «- Bilmeem?» < < - Tuhaf. ,, ,, _
68
Biri�ıde az kalsın san abi'sinden ne için
Necip'ten söz açarak, İh utandığını
kalkacaktı. Zor tuttu kendini.
dı?
,, _
açıklamağa
Nasıl söz açar
O adam beni elimden karanlıklara çeki
yor, hacağı kırık koltuğa oturuyor, ayaklanının önüne diz çöküp bacaklarımla oynuyor ! » diye bilir miydi? Dese, belki de İhsan abi deli gibi koşacak, gözleri birbirine çok yakın, adamı yakalıyacak, belki de ekmek
ışıl ışıl bıçağıyla,
sucu gibi, delik deşik edecekti. Sonra? Sonra İhsan abi'yi hapisiere atacaklardı! Ama b.ir gece onu evden ıslıkla ç ağırm.ıştı .
Nuran odasında yapayalnızdı. Babasıyla annesi kimbilir
nereye
gitmişlerdi.
Her
zamanki
gibi çıplak ayaklarıyla merdiveni çabucak in miş, bahçenin arka kapısından çılaruştı. İhsan abi tek
laf
etmeden yürümüştü. Yukarda ay fi
lan yoktu . Her zamanki harabelere
gitmişlerdi.
Yolda da hiç konuşmamışlardı. Anlıyordu İh san abi'nin sinirli olduğunu.
Ama
soramıyordu. Aklından çeşitli şeyler
sormuyor, geçiyor,
ihsan abi'nin belki de annesinden, ya da kimbi lir, şu Necip'ten söz açacağını sanıyordu. Her zamanki yıkık duvarın
önünde dur-
muşlardı. Ayaktaydılar. İhsan abi : ,, _
Sana bir şey soracağım .
.
»
«- Sor.» «-
Doğru söyliyecek
69
misin?»
Şaşmıştı : «- A . . tabi İhsan abi. «- Yalan söylersen gözlerin kör olsun mu? • Şaşkınlığı arttıkça artıyordu : «- Olsuuun. . « - Tiyatrodaki Necip'in kucağına oturdu ğun doğru mu ? , Böyl e bir soruyla karşılaşacağını kestirdiği halde, gene de tokat yemiş gibi sarsıldı : «- Ben mi? • «- Sen, evet ! • « - Kimden duydun ? • « - Demek doğru?:. • - Kimden duydun diyorum ! » « - Hasan'dan. • « -- Hasan kimden duymuş? • «- Kahveeinin çır.ağından. " «- Q ? , « - Necip kahveeiye anlatmış, duymuş an latırken. Hasan'a söylemiş. Hasan da . » Ne diyebilirdi? Saklas.a, yalan atsa değil diye, gözleri kör olabilirdi. Başını önüne eğip susmuştu. İhsan abi hiç kimseye benzemediği için üzerinde durmamıştı. Başkası olsa elini tutar, kuytulara çeker, ba caklarını okşar, dudaklarından öperdi. Aksilik etse, başıardı hemen : «- Yaa. . pekii . . B abana söyliyeyim de gör ! » İhsan abi neden sonra sormuştu : • - Yani kötü kadın mı olmak istiyorsun? • .
. ..
"
.
70
.
Aklı g:itmişti : •-
Ben mi? .
«-
Sen evet! »
Ağlamağa başlamıştı: •-
Ben çocukuro daha .. "
«-
Bir gün büyürniyecek misin ? ,
c-
Büyüyeceğim . "
«- Sen büyürken suçun d a büyür ! , «-
Kucağa oturmak suç mu? :o
" - Hem ayıp, hem d e çok
büyük suç . Bir
daha oturma olmaz mı?» ., _
Peki İhsan abi . . "
Ama öte yanda mahallenin �arılan : «-
Sist ! »
«-
Nuran ! »
« - Nuran kız ! ,. «-
Benim de kucağıma oturursan
temiz
bir tekliğim var ! » « - Dudaklarından öptür, ikibuçuk! » •-
Şu harabelere girelim mi? »
Kaçıyordu. D aha doğrusu kaçmağa yordu ama
nerde? Oğlanların
çalışı
hacakları çok
güçlüydü . Ondan daha hızlı koşuyorlar, yolunu kesiyor , el'le, dil'le sarkıntılık ediyorlardı : «- Mangır vereceğim ama . . » «-
?
«- Ne çıkar be Nuran?,. «-
..... .............?
c-
Biz de Allahın kuluyuz. Yazık değil mi
bize?, 71
««- Valla hiç
kimseye
söylemeyiz ha! »
Nuran day ana ma z , kıpkırmızı,
yaşları «-
çokluk göz.
içindedir : Sizi İhsan abi'ye söylersem ! ,
Hasan, en çok da kahveeinin oğlu Hasan. mavi gözleri, sarı kıvır kıvır saçlarıyl a : «- Ne? İ hsan abi mi ? » « - Tabi ya! »
Aikad�arına dönüyordu : «- Çakıyor musunuz? İhsan abi diyor ! » Kaş, göz. «- E. . . İhsan abi,
tabi»
«- ihsan abi de mi sırada? » İ yi ama , bizim onlardan
«-
ne
eksiğimiz
var? » «- Paraysa
bizde de var! »
" - İ hsan abi'den de, Necip'ten de çok ! , «ı--«-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . o o • •
.
. . .
»
. . . . . . . . . . ?» .
Sonraları
.
mahallenin bekçisi, emekli Said
efendisi de : -"- Sist, Nuran! »
Bekçiye
en ço k
•-
Ne var ? »
•-
Hasan'ın
kızmıştı:
dedikleri
doğru mu ? »
«- Sana ne?» «- Dikilme, sonra seni . . » «-
H adi be sen de! » 72
karakola
götürürüm
Emekli Said efendi de mesçit' in çıkınazın da kıstırmıştı: «-
İşitti.klerim
doğru mu Nuran abla? »
Koskoca adamın, ak saçlarından
utanma
dan «Abla» demesini yadırgamıştı : <<-
Ne işittiniz: » Fena şeyler ama, korkma.
Sana kim Müddei-umu mi 'ydi m . Adiiye'de ahbaplanm çok. Sana sata şanları hapisiere attınnın aniadın mı?» << -
sataşı rsa gel bana. Ben eskiden
73
7. Çok geçmeden Nuran'ların
yaşamını
kö
künden değiştiren olay patlak vermeseydi, Ha san'la başkalarının
c-
Sist,
Nuran ! • lan arta
caktı şüphesiz. Ama o hiç unutam.ıyacağı,
gün
ler, gecelerce aklından çıklnıyacak olay. . . Soyunma odasına bakan kapı
deliğinden
annesiyle yakışıklı Jönü· gözetliyordu . D almıştı. Birden kocaman, kıllı eller tutup Babasıydı . N erden,
yana çekti.
nasıl, ne zaman
geliver
mişti ?
Bir kuş gibi cıyak cıyak : «-
Babacığım bakma, nolursun bakma ba
bacığım! » Adam dinlernemiştİ kızını. Bakmış, bakma sıyla birlikte de kapıya bir omuz, dalmıştı ko caman ayaklarıyla. Jön, don paçaydı. Korkudan deliye dönerek kulise açılan pencereden atlayıp kaçınayı dene mişti ama, Cemal, iriyarı Cemal, artık tarna miyle vahşi bir hayvan haline
gelmiş cemaı.
avını bırakacak mıydı? Karısının falan yüzüne bakmadan
avının
ardına düşmüştü. Av don paça kaçıyordu harap,
74
eski, tozlu masalada kanepe, koltuk, iskemlele rin aras�nda. Gözleri yuvalarından
fırlamıştı.
Yakalanırsa başına neler geleceğini kestiriyor du. Kaçmalı, kaçmalı, alabildiğine kaçmalı, ca nını kurtarmalıydı.
Hacağı sakat bir masayı devirip geçti. Son ra bir iskemleyi. Bir koltuk, atladı
üzerinden.
Yeni bir masa . . . «-
sesi
Kaçma! ,. diyordu ölümün
•-
Bo
şuna kaçma. Kurtulamıyacaksın ! · Kurtulanuyacağını
bile
bile
Devrilen yeni masa, ayaklarına
kaçıyordu :
dolaşan
yeni
bir iskemle, bir sehpa . . . «-
Sana kaçma diyorum ! ,,
Kaçmaktan
başkasını
yapamazdı.
Kaç
malı, yakalanmamalıydı! Kesik kesik soluyarak kaçıyor, ortalığı dar madağın ederek kaçıyordu. Gömleğinin kemik kadar sert yakalığı, zarif mavi
kravatı, mavi
ipek çorapları, j artiyerleri. . . Kaçıyor, kaçıyordu çıldırroışçasına! Nuran, büyümüş,
yuvalarından
fırlamış
gözleriyle bakıyordu. Kaçanla kovalıyan arada gözden yitiyorlardı. O zaman tımağını keroire rek yaklaşıyor, birdenbire karşısına çiktılar mı da korkudan ödü koparak bir kıyıya
siniveri
yordu. Babası da solumağa başlamıştı. Altüst ol mU§ aksesuvar eşyasının arasında yıllar kadar
uzun süren bir kaçma, kovalama. 75
«-
Kaçma öldüreceğim seni ! »
Am a hala kaçıyordu. Ne tuhaf, Nuran ba ğırmak istiyor, bağıramıyor, hiç kimse de gü rültüyü işitip gelıniyordu . Jön, devrilen bir koltukla
birden yuvar
landı. C emal yetişti, bastırdı. Kocaman
ellerinin
çelik kadar sert parmakları Jönün kolalı yaka bulunan ince boynuna kenetlendi : «-
Selavat getir ! »
Nuran « Selavat»ın ne olduğunu
bilmiyor
du. Boğuk, acaip hıkırtı mıydı ? Yuvalarından fırlayan güzel gözlerse kocaman kocamandı ! Nuran korkudan sapsarı,
soyunma
odasına
koştu. Annesi oradaydı. Elinde ayna, ruj .. ru junu tazeliyordu. «-
Anneciğirn! "
Bakmadı bile : «-·
Ne var ? ,
« - Babam . . . « ---
Canı çıksın babanın ! "
«-
Öldürüyor ama, valiahi öldürüyor! »
Omuz silkti: «- Bana ne ? Cezasını çektirirler ! » Sonra rahatı bozulmuşçasına aynayı sedire fırlatıp kızına sertçe baktı : «-
Allah canınızı alsın topunuzun da. Hiç
bir rahat yok sizden, illailah ! " Odadan çıktı gitti .
76
Ondan sonrası N uran için tozdur,
duman
dır, sinemadır, düştür. Koşup gelen tiyatro adamları, polisler, asık yüzlü, telaşlı birtakım insanlar. KarakoL . . «-
Nasıl oldu b u iş Cemal bey ? ,.
Koca adam boşalmış, rahatlamış, ferahlamıştı : ,, _
,, _
Oldu işte
. .
,,
Nas ı l oldu işte? ,,
«-
N asıl ı var
«-
Niçin boğdunuz adamı
mı? Oldu ! » peki?•
Şaşk ın şaşkın : ,, _
<< -
Kimi?»
Kimi mi ? Numara
rru yapıyorsunuz?,
<<- Ben mi ? » «<<,, _
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
Cevap ver : Nejat'ı niçin boğdun?»
Omuz << ,, _
!»
Bana mı söylüyorsunuz?» silkti :
Bi lmem
..
,,
Aranızda ne vardı?»
Yeni bir omuz
silkiş:
«-
Hiçbir şey. »
«-
Peki neden boğdun?
Araıuzda hiçbir
�ey yoksa neden öldürdün adamı?.,. «-
Öldürmek istemem!i.ştim.
Demek öl
müş? »
Sonr a annesi. Gene ayni asık yüzler . . 77
memurlar, ayni
•-
Kocanızın Nejat'ı niçin boğduğunu bi-
liyor musunuz: "
« - Hayır. » .,___ Sizi ondan kısk:anmış olm asın ? »
Kadın buz gibi güldü : •-
Kıskan mak mı ? »
«- Evet. » Sanrnam. » •-
Ni çin ? »
«--
Çünkü . . N ej at çok
k imsenin
n
medeni insandı. Iliç amusuncia gözü yoktu ! "
Kocasına döndüler : •-
Ne dersin Cemal bey ? »
Her şeyi gözleriyle gördüğü halde, gene de : •-
Karım doğru söylüyor ! »
Yeniden kadına döndüler : •-
Peki, o halde neden boğmuş olabilir?•
• - Bilmi yorum. » •-
Aklından zoru m u vardı dersiniz?»
,, _
Ol abi l ir. »
«-
Günler, haftalarca sürdü: bu. Nuran unutul mu ştu . Kendi bile unutmuştu kendini. Sonra hatırladı, babasını görmek gelmişti içinden. Gitti. Demir parmaklıklar ardında, uzamış sa kalıyla sapsarıydı: •-
Annen neden gelmiyor kızım? »
•-
Annem gitti babacığun! ..
•-
Nereye?»
78
Bilmiyorum. • «- Sen kimin yanındasın?, ,, _ İhsan abilerin. , «- Anahtar deliğinden gördüklerini sakın kimsey e söyleme olmaz mı ?» «- Niçin?" «- Anneciğine kötü kadın derler sonra, dile düşer! , Söylemedi, hiç kimseye söylemedi ama, de miy orlar mıydı ? Çoktandır diyorlardı hem de. Babasından başka herkes biliyordu annesinin «Kötü kadın» olduğunu. Günler geçiyordu. Bir gün, babasına benzeyen ama babası gi bi iriyarı değil, zayıf bir adam, asık yüzüyle geldi. Babasının demir parmaklıkları önünde durdu: «-- Değer miydi abi? O karının yüzünden kaatil olmaya değer miydi?» Sakallı yüzüyle bitkin babası : «-- Yoo. . karımı kanştırma! " «- Demek hala o yılan?» «- Kardeşim! » «- Yılan evet. Ben sana söylemez miydim_ onun buz gibi, hissiz bir yılan olduğunu? ,. Babası başını iki yana sallıyordu : «- Haksızlık ediyorsun. Onun suçu yok!» «- Sen onunla aklını bozmuşsun. . » hastayım, ağır «- iBeiki Kemal, ama ben hastayım hem de. Öleceğim. Nuranı yanına al. «-
79
Şunun bunun elinde ziyan olmasın, kötü yola düşmesin. Büyüt onu, okut. Nuran da Ayten gi bi bir kızın olsun. Söz veriyorsun değil mi?, . . . . . . . . . . . ?»
«-
.
«-
Nuranıma iyi bak Kemal. Benim yok-
. . . .
.
.
luğumu belli etme ! » «-
Annesi n e ceheııneme gitti ya?»
«-
. . . . . . . . . . . . .
. . .
. .
?»
,,_ Ha ? » Babası üzerinde durmak istemiyordu . Tek rarlad.ı : << -
Nuranıma kendi kızın, Ayten gibi baka
cağına, onu kimselere
hırpalatmıyacağına söz
veriyorsun değil mi?,, Asık yüzüyle canlı bir sıkıntıya benzeyen Kemal amca sadece, o da zorla, başım salladı. Sonra eşyalar satıldı. Daha sonra da Kemal amcanın ardında yo la çıkacaktı. Sonu belirsiz yolculuğa çıkmadan önee amcası onu en son defa demir parmaklık lar ardındaki adamın ziyaretine götürdü. Ke mal amca bir kıyıda, gardiyanların uzattığı ka ğıtları imzalıyordu. Babası, gözlerinden yuvar
Ianan
y.aşlarla demir parmaklığın
ardındaydı.
Uzun uzun baktıktan sonra: «-
Y�vrwn» dedi, «- dinle beni: Gün ge
lecek, büyücek, bir erkeğin
kadını
olacaksın.
Kocan çirkin de olsa, onu yabancı bir erkekle aldatıp hapisiere düşmesine sebep olma ! , Pek de anlamadığı halde :
80
«-
Peki babacığım.. ıo
B abacığım demir parmaklık gerisinde, uza mış saçı sakalı, yaşlı gözleriyle bırakıp, amca sının ardında istasyona gitti. Aklında,
ta ortasında babası, babacığı, hep
aklının
babacığı. O
orada kalacak, belki de ölecekti ! Lokomotifin yaralı bir hayvan gibi iç çekişi. Kara vagonlar. Ama babası, babacığı. Babacığı oralarda kalmıştı. Düş'ünde gördüğünce yılan lar, çıyan, akrepler mi saracaktı :
Şurasını bu
rasını sokup öldürecekler miydi? «- Heey, sana söylüyorum! .. Kendine geldi. Amcası asık yüzüyle bakı yor, sorusuna karşılık bekliyordu ama ne sor muştu : ., _
Aptal mısın sen kız? Aklından zorun
mu var?:ıo «-
Benim mi? ..
«-
Hayır babanın! »
« - Babacığımı bir daha
göremiyecek
mi
yimh Duymamışçasına, avuçları içinde
çabucak
bir sigara yakmıştı. Sonra gene sertçe : c-
Nasıl oldu bu iş?•
Aklı babacığındaydı :. c«-
Hangi iş ?• Lahavle vela. . . baban herifi
ne diye
boğdu ? Oropsu anan ın yüzünden tabi değil mi ? » Tepesi attı : « - Benim annem orospu değil ! •
81
«- Ne ya ? ,, «- Annem. Anneciğlm o benim ! » «- Şöyle bir tane atarsam! » «- Neden orospu oluyormuş annem ? » «- Yılan! » Karşılık vermedi ama, amcasının evinde ne ler çekeceğini sezmiyor değildi. Birtakım manevralardan sonra önlerinde cansız gibi, upuzun uzarrakalan trene girmişler di. Vagon. Tenhaydı vagon. Amcası asık yü züyle dışar lara bakarak sigara içiyor, biri bit meden öbürünü yakıyor ama Nuran'a bakmı yordu. Sanki Nuran Dünyanın en nefret edile niydi. Ne oluyordu ? Keşke İhsan abilerde kal saydı. Hooş İhsan abi'nin annesi . . . N e diye bu asık yüzlü amcasının ardına tak mışlardı . Kampana , trenin fışıltısı, lokomotifin dü düğü. Hareket. Artık bir daha hiç, ama hiç göremlyeceği bu memleket ve bu memlekette kalacak olan insanlardan uzaklaştırılıyordu. Gideceği yerde ne olacaktı? Amcasının ters mi ters karısı, kı zı. . . Kızın kara, kuru bir şey olduğunu işitmişti annesinden mi, babasından m ı ? Devrilircesine gerilere kayan telefon direk lerine bakıyordu vagon penceresinden. Amcası da. Kravatsız, sırım gibi bir adam . Açık yakalı kirli beyaz gömleği. Ne kadar da çok sigara içi-
82
yordu. Biri bitecekken ötekini yakıyor, yemek yemiyordu. Oysa karnı çok acıkmıştı Nuran'ın. Günlerdir pek bir şeyler yememişti zaten. An nesinin zamanında, yemeği babası pişirdikçe bol bol yerdi. Sonra ihsan abilerde kaldığı günler. . İhsan abinin kır saçlı annesi de ilk zamanlar İhsan abi kadar iyiydi ama, bir gece oğluyla nasıl kav ga etmişti ! Gece yarısına doğruydu galiba. Kadın oğ lunu sıkıştırıyor, paylıyordu. İhsan abiyse yumuşak, tatlı sesiyle şöyle yalvarmıştı : «- Anneciğim anneciğim nalursun Nu ran'a yüz eğrisi yapma ! » Kadın sinirliydi, sertti: «- Peki ama, ne zamana kadar kalacak bu elin kızı bizde ? , « - Bizde kalmayıp d a nerde ka'ısın ? » « - Nerde kalırsa kalsın ! » « - Kalacak yeri yok ki . . » «- Bize ne?» «- :Böyle konuşma anne, yalvarırım! » «- Dedi kodu olur evladım, korkarım ben ! » «- Hiçbir şey olmaz. Nuran benim kardeşim «.� Herkes öyle demez. ıSonra, sen de ço cuksun daha . . . . . . »
««-
83
Uyumuştu. N asıl uyandığını bilmiyordu. bir pencere kanadı rüzgarda
Açık kalinli
vurmuş da
uyanmıştı? Yoksa dışarda kedi birşey
mı
mi devir
mişti ? Uyanınıştı işte. Uyanınca da gene baba sının demir parmaklık ardındaki sakallı yüzü. Tam bu sırada işitmişti işte anayla oğulun iyice kızışmış kavgalannın ardım: «-
Burası düşkünler evi değil İhsan ! »
«-
Anneciğim, canım anneciğim yavaş ol! •
«-
Neden ?
Nuran hanım
işitir de
üzülür
diye mi?» «-
Yazık. Annesi bırakıp gitti, babası ha
piste. Hiç kiıru;esi yok ! � «-
Bana n e oğlum? Benim kimsem var mı?
Dul bir kadının ben ! » «« --
«...--
. . . . . . . .
.
. .
. :»
Nuran sabaha kadar ağlamıştı. Ne suçu var dı? Annesi kötülük yapmış, babası da annesinin kötüLük yaptığı adamı boğmuştu. Nuran'ın suçu yoktu ki. O, ufacık bir kızdı. Kimseye hiç ama hiç kötülük yapmamıştı. Büyüyünce annesi gibi de olacak değ.ildi! Demir parmaklıklar ardındaki b abası :
«-
Gün gelecek, büyüyecek, bir erke
ğin kadını olacaksın. Kocan istediği kadar çir kin olsun, onu yabancı bir erkekle aldatıp ha pislere düşmesine sebep olma yavrum! " Olmıyacaktı, kocası istediği
84
kadar çirkin
olsun, onu aldatmıyacak, hapisiere
düşmesine
sebep olmıyacaktı. Madem babası,
canının ıçı
babacığı böyle istiyordu, o da onun istediğince olacaktı. Hem . . . Amcasının sertçe
dönüşü,
düşüncelerinin
şeri dini kopamuştı : c-
Demek annenin orospu olduğunu bilmi-
yorsun?, Kızdı : «- Bilmiyorum! " •-
Bilmiyorsun evet.. yılan. . . Herkes bili-
yor ama. Sana da orospu çocuğu diyorlar
. . .
»
Çıldıracaktı : «-
Kim ? Bana mı diyorlar?»
Tükürdü adeta : •-
Herkes. Sana diyor evet. . . bana mı
di
yorlarmış. Ne diyeceklerdi ya:» Birbirine yakın, ufacık ufacık
gözleriyle
nefretini kusmuştu adeta. «-
Kardeşim alçak ananın elinde ziyan ol
du. Ulan o, anan gibi pespayenin ardına takıla cak adam mıydı? Babam onu üniversitede oku tuyordu, adam olacaktı. Bana bakma, ben do ğuştan haylazdım. Ama ağabeyim . . . gelmez ola sıca anan tiyatrosuyla geldi kasabamıza, ağab� yimi ayartıp, yallah! Babam da evlatlıktan red detti . Annem, ağabeyimin kalırından öldü ! ,. Nuran şimdiye kadar hiç kimseden işitm� diği şeyler işitmişti. Demek dedesi oğlunu red cletmişti evlatlıktan . . iBabası hiçbir gün ne ba-
85
ba�ının evinden, ne de annesinden söz açmıştı. Annesi zaten konuşmazdı Nuran'la . Amcası devam etmişti : •- Başıma bela olacaksın. Madem o iğrenç karının irin sütünü emdin, hayır gelmez sen den ! >> Ve öfkeyle şahlanmıştı adeta: Ananla babanın ceremesini ben mi çe keceğim'? Bana ne ? Amca old urnsa hata mı et tim? isteyerek mi oldum?» Sigarasını yenisiyle tazeleyip, tükenenin di bini pencereden bir fiskeyle fırlatmıştı : ,, _ Senin de gözlerin göz değil! Kimbilir �en de ne canlar yakacaksın ? Haydi hepsi neyse ne diyelim, ya kahpe ananı kayırman? » Nuran nefretle gözlerini önüne indirmişti. O , homurdandı : •-- Pis, musiybet! ,, Bu, ağzı küfür dolu, asık yüzlü amcayı ilk gördüğü an sevmemişti zaten. Kuru, korkunç bir yüz. Annesini de sevmiyordu ama, b abası bu meseleyi kimseye sakın söyleme demişti. Baba sının hatırı için susuyordu. Yoksa bilmiyor muydu. !Babası, babacığı . . ölecek miydi bir gün? Yüzü sapsarı mı olacaktı? Mahallede bir gün aklı giderek seyrettiği ölününki gibi mi uzıya caktı tırnakları? ihsan abiyle bakınışiardı ölüye. Ölü yıkayı cılar ölüyü çırılçıplak soy muşl ardı. K.abuı:ıgaları, kapalı gözleri, yüzü, kalın rludakları sapsarıydı. ,, _
86
Sonra yıkamağa başlamışlardı da İhsan abi elinden usullacık çekmişti : «- Bakmıyalım, ayıp! » Dışarda yağmur yağıyordu. Tren sık sık dü dük öttürerek bir yerlere gidiyordu. Uzaaak çok uzak bir yerlere. Amcasının İstanbul'da oturduğunu biliyordu. İ stanbul neredeydi? Na sıldı? Amcasının kızı Ayten. . isterse kara, ku ru, çirkin olsun. Birlikte ip atlarlar . . . belki de lastik topu vardı Ayten'in . . . sonra, birlikte oku la giderlerdi Ayten'le herhalde . . . Babası yakışıklı Jönü bağınadan önce otur dukları mahallesi ne iyiydi. Annesinden ötürü ayıp sözler söylederdi ama, okullu kızlara da bayılırdı. Siyah göğüslükleri, beyaz kurdele, be yaz kısacak çorapları, rugan i�karpinleri, san çantalarıyla her sabah köşe başında toplanıp, güle oynıya okula •gidişleri, a:kş amları okuldan gene güle oynıya dönüşleri, yolda okuldan, öğ retmenlerinden konuşuşları . . Nuran bayılırdı. Bir an önce büyüyüverip onlar gibi okullu ol mağa can atardı. •Babasıyla az mı konuşmuşlardı okul üze rine : «- Gelecek yıl benim de onlaı:;ınki gibi çantam olacak değil mi? <<- Tabi.>> «- Siyah önlüğüm ? » ,,_ Siyah önlüğün de. ,, ,,_ Beyaz çoraplarım? ,,
87
«-
Beyaz çorapların da. �
•-
Beyaz kurdelem? •
c-
Beyaz kurdelen de. •
«-
Peki babacığım, sabahları saçlanını kim
tarıyacak ? :o «- Annen. » «-
Taramaz ki! •
•-
Ben tararım . .
•
Babasını üzmemek için söylemek istemezdi
ama,
gene de dayanamazdı :
«-
Herkesin annesi ne iyi. Kızlarının üstü
nü başını giydiriyor,
kurdelelerini
bağlıyor.
nem? Benim annem benimle daı.ıgın
gibi. Ona
yavrum diye kucaklayıp öpüyorlar. Benim an ne yaptım ben?» Babası sertleşiverirdi hemen : «-
Yoo
. . .
senin annen, başkalarının annele
rinden hem güzel, hem de daha
iyi.
Annen hak
kında kötü şeyler düşünme ! • Bir gece sonra tren büyük
bir istasyona
girmişti. Bu istasyon kadarını hiç görmemişti. Yüksek çinko çatı, çatının altında dan, kocaman kocaman yapılar.
beton mey
Bu yapılara te
laşla girip çıkan gar memurları. . . Amcası elinden çekerek indirmişti trenden Kocaman ayaklı, kocaman kocaman adımlı am cası, adeta sürüklemişti. Sonra deniz, vapur, telaşlı bir kalabalık.
Vapura girmişlerdi. Öyle kalabalıktı ki! Boş bir kıyıya ilişmişlerdi. Karşı
88
sıradaki
ailenin Nuran kadar, kısa pantolonlu oğlunun elinde kocaman bir oyuncak otomobil. Kırmızı. Öyle güzel, öyle güzeldi ki, Nuran bu güzel, kır mızı otomobil karşısında demir parmaklıklar ardında bıraktığı babacığmı bile unutuverınişti. Onun hemen hemen hiç böyle oyuncaklan olma mıştı. Oyuncak otomobili olmuştu ama, oyuncak treni, oyuncak vapuru, oyuncak sandalı. . . las tik topu olmam:ştı. Allı, yeşilli, sarılı bir las tik top. Yere vuronca tavana kadar zıplıyan. . Olmamıştı, olmamıştı işte. �irinde babasının satın -aldığı otomobili annesi bir tekmede . . . Acaba amcasının kızı Ayten'in böyle oyun cakları var mıydı? Vardı belki. de. Olmasını öy le istiyordu ki. Bir an treni, asık yüzlü amca sının yanında oturduğunu, vapwu falan unuta rak, pek pek bir saat sonra yanında olacağı amcasının kızı Ayten'le farzetti kendini. Am cası asık yüzlü, büyük ayaklı, aksi mi aksi ola bilirdi ama, Ayten neden babasına benzesin? Ayten hiç de bile aksi babası gibi olamazdı. Iyiy di o, güzeldi. Nuranı görünce koşacak ,boynuna sarılacak, annesinden hiç, ama hiç söz açmıya cak, oyuncaklarının yanına götürecekti. Karşı l: klı oturacaklar, bir zamanlar babacığıyla oldu ğu gibi, kocaman bir oyuncak otomobili kurup birbirlerine göndereceklerdi. O ona, o ona.. sonra belki de oyuncak treni bile vardı Ayten'in! Şayet varsa, trenin raylarını odaya 89
döşerler,
ufacık lokomotifin çektiği ufacık ufacık vagon lar odanın içindeki istasyon lar , dağlar, tüneller, köprüleri geçer geçer, makaralardan, birtakım kutulardan ibaret yükler taşırdı. Sonra herhald e lastik topları da olmalıydı Ayten 'i n . Kırmızı, mavi, sarı, yeşil . Yere vurun ca tavana kadar sıçrar, ele avuc a sığmazdı. Hiç karışmazdı Ayten Nuran'm oynamasma. Altın saçlı, inci dişli, güler yüzlü bir kızdı b elki de. Babası asık yüzüyle Nuran'ı azarlamağa kalksa bile, Ayten babasıııa çıkışır. Nuran'a kötü dav ranılmasını önlerdi. Evlerinin bahçesinde belki de boy atmış kocaman kocaman ağaçlar vardı da, güneşin altınd<l' saklambaç oynarlarken, ara da ağaca tırmanıp, çok yapraklı dalları arasına saklamrlardı. Birden heyecanla soruverdi : ,, _ Amcacığım Ayten kaç ya şında ? » Nefr etle : « -· Ne olacak ? >> Buz kesildi, sorduğuna pişman oldu : «- Hiiç . . » «- ü stü n e vazife olmayan şeylere k arı şm a. Ayten'in yaşı seni alakadar etmez. Sen kendine bak ! » Allah Allaaah. . ne fena insandı şu amca ! Ne olmuştu sormayla? Kötü bir şey mi? Hem ne bi ç.im amcaydı bu? Hemencik hırslanıveri yor, hırsıanınca da yeni bir sigara yakıyordu . Sonra, Nuran'ı hiç ama hiç düşündüğü yoktu .
90
Karnı aç mı, tok mu ? Susamış mı. susam amış mı ? Açtı karnı işte, açtı! Açtı ama, korkusun dan «Karnım aç » dememişti.
Oysa karşısındaki
çocuk galeta yiyordu. Utanmasa çocuktan ga leta isterdi ama, nası l ? Hele istesiıı , amcası sağ lama tokatlardı ! Vapur Köprüye yanaşmıştı. Kalabalıkla bir
likte inmişlerdi . İnsan kaynaşıyordu Köprüde.
Taşıtlar. Sonradan adlarmın tramvay olduğunu öğrendiği küçük trenlerden birine binmişlerdi. Burası da kalabalıiktı. Kocaman kocaman yapı ların aralarına sıkışmışçasına daracık yollardan kıvrılarak gitmişlerdi. İstanbul ne güzeldi ! Ama bu güzellik çok
sür:memişti.
Şehrin
kıyı mahalleleri yıkık harap, eski evleri, birta kım kal e duvarlarıyla
başlamıştı .
ama, bütün bu yıkıklrk, haraplık
Başlamıştı ve eskiliğin
ardında masmavi deniz! Tramvaydan inm'işlerdi. Birbirini kesen da ha dar, daracık sokaklardan
geçmişlerdi. Am
cası hep hep sigara içiyordu. Hava soğuktu ama. gök masmaviydi. Güneş vardı. Taşlannın arala rından otlar fı şkırm.ış eski duvarlarda
tenbel
tenbel yatan, insansız, çocuksuz tenbel güneş. Sonra birden cıvıl cıvıl insanlarla çocukla rın, tenhalığı u çurtmaları, futbol toplarıyla yen dikleri bir meydanlığa ç ıkmışla.rdı. Öyle sevmiş ti ki bu meydanlığı! Evler, tahtalan
kararmış
ama yüksek evler, pencerelerinde gülen, şarkı
91
söyleyen kadınların karşıdan
karşıya
konuş
tukları, şakalaştıkları evler. Bu ev lerden birin den ayaklan takunyalı, esmer,
çirkin bir kız
koşarak gelmişti : ' ......... Babacığım! ,. Nuran anlıyamanuştı birden kızın amcasının kızı Ayten
bu
kara
kuru
olduğunu. Ayten
miydi bu gerçekten ? Kara, kuru babası gibi asık yüzlü, saçları taraz taraz. . .
O da coşmuştu : «-
Babacığım, Nuran bu mu? »
Amcası hep o sıkıntılı sigara içişiyle , karşı
lık vermem iş , kızını elinden tutarak evden içeri girivermişti. Nuran d a ardlarında. Alt ev'di burası. Acı acı zeytinyağı
kolru-
yordu. Birden cırlak bir kadın sesi: «- Ayteeen! »
Amcasının kuru kızı,
boyun
damarı
w
şişe : «- Efendim annee?» «-
Efendiler leşini kaldırsın. N e cehenneme
gittin ?» «-
Babam geldi! »
Karanlık, dar bir merd.iveni,
çivilerinden
laçka tahtalarını gıcırdata gıcırdata çıkmışlardı. Minare merdiveni gibiydi. Bir zamanlar İhsan abiyle çıkmışlardı minareye. Yüre�
92
çarpmıştı
Nuran'ın. Şimdi de öyle. üstelik yanında da İhsan abi yoktu artık. Yüreği çarprnağa başla mıştı yeniden. Bu amk suratlı, küfürbaz, hırçın oldukları her hallerinden anlaşılan insanlar, bu köhne, yıkılelım yılnlacak ev, evler . . . Merdiveni tam çıkmışlardı, birden gazocağı üzerindeki tavada balık kızartmakta olan kara, kuru bir kadın. Kızına ne kadar da benziyordu! Dişlek, saçları kı zınınki gibi taraz taraz. Kocasına sordu : «- Geldin mi? » Kocası sıkıntıyla : « - Geldim1 getirdim. Al bakalım . • Yengenin buz gibi bakışı : «- Nesin e bakacağun? Demek babası, anasının hovardasını. . . » • - Gırtlak.lamış . » dedi adam. Yenge adeta hırladı : «- Bana bak, ananın orospu oldu�nu unu tup da bu mahallede şuna buna çalım atmağa kalkma anladın. mı ?» .
.
Nuran• şaşırdı. Daha bir •Hoş geldin• bile demeden yaylım ateşe geçmişti kadm. Tekrarladı: «-
Aniadın mı?
Eşek
kafana girdi mi?•
«- Benim mi?» diyebildi. "- Hayır benim. Beniınmiyıniş.. Senin ta bi ! .
Karşılık veremezdi. Ne biçim konuşmaydı 93
bu? Eşek kafası mıydı Nuran'ın kafası? Hiç de bile . . Gözlerini yere indirm.işti. Yanıbaşında Ay ten. Arada gözıgöze geliveriyorlardı ama, nerde yol boyunca düşündüğü inci dişli, güleryüzlü kız? Evlerinin bahçesi de yoktu. Herhalde oyun cakları da. Ama arkadaşları vardı besbelli, ar kadaşlarının dedi koducu anneleri. Alt, üst kat lardan merakla gelmişlerdi hemen. Dişleri siga radan ş:arı sarı kadınlar. Başlamışlardı : «- Geldi mi ?» «- Yaa, geldi encam! ,, «- E, gözün aydın kız . . ,, «- Demek bu ? >> Güzelceymiş de . . . «- Adın ne senin ? ,, «- Cevap versene ! >> ««-
<< -
Nuran şaşkın : «� Nuran.>> dedi . Bir başka kadın patavatsızca sordu : «- Demek baban anneni oynaşıyııan yaka-ladı?» Yengesi • Yakalamış, boğuverm.iş ! » « - Oynaşın n e suçu var? Asıl boğulacak,. karısı olacak gözü çıkasıca . . Elin adarnma yazık değil mi?» Bir başkası : -
94
,, __
masa . . .
Hiç canım. Kancık it kuyruğunu saHa-
»
,, _
Değil mi ama ? ,,
Hakçası o ! » Az genççe bir başka komşu : «- Mektuplarını sen mi taşıyordun ananın kız?, Ne mektubu ? Ne taşıması ? Annesi ona mek tup taşıtmamıştı. Postaya bile mektup attırma mıştı, hiç hatırlamıyordu. «- Niye cevap verrniyorsun? » Çalıma bak ! , Burnu d a havalarda . . » ''� İyi ama, nesine?ıo Amcasının karısı kinle : «- Anası orospu. Tabi çalımı beyde olrn.ı yacak . . . » dedi. Nuran sertçe baktı ama, kimse farkına varmadı. Ne çirkin kadındı ! O günden sonra adı «orospu çocuğu»na çıktı. «- Kız Nuraaan! Ah orospu çocuğu ah . . » Ya da : «- Nuran mı? Hangi Nuran? » •- Ş u canım, orospu çocuğu ! » << - Nuran, başlanın orospu anandan ha ! » « - Sist, orospu çocuğu . . , ««- . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?)) Anlıyordu, her şeyi anlıyorrlu acı acı. «Üros pu çocuğu » , öteki çocuklardan başka, adi, aşa<<-
,, _
,,_
95
ğılık bir çocuktu. Orospu çocuğuna kimse acı mazdı. Orospu çocuğu herkesin burunlaması, itip kakınası için yaratılmış gibiydi . Karnı acık maz, uykusu gelmez, bayramlarda yeni ayak kabı, yeni üstbaş istemez, isteyemez ; istese bile alınmazdı. Orospu çocuğu oyun da oynıyamaz dı. Hakkı yoktu. Arada eksik doldurolmak için oyuna alınsa bile, ilk fırsatta hemen çıkarılır, yerine, anası orospu olmıyan bir başkası alım verirdi. Oyunda düşse de bir yanı sıyrılsa, ka nasa aldırış edilmez, ama başka herhangi bir çocuk kazara düşse de Nuran'ın suçu olmasa, suç gene de ona yüklenirdi. Haftalar, aylar . . . Sabahın çok erken saatlannda uyanıyordu. Su kovalarını alıyor, evin kazanını, leğenini, kü pünü küllüğünü dolduruyor, gazocağını yakı yor, çaydanlığı oturtuyor, akşamdan kalmış bu laşıklan yıkıyor, ortalığı süpürüyor, hatta tah taları çabucak iki su siliveriyordu. Bitmez tü kenmez bel, kasık, romatizma, rahim, böbrek hastalıklarından dertli cırcır yenge bütün gece uyuyamamış, sabaha karşı sözde şöyle bir dalı vermiŞtir. Tahtaları siler, en çok da ortalığı sü pürürken süpürgeyi kazara boş bir kutuya çarp sa da, kutu tangırd.asa, yenge yatağından delı şetle fırlar, taraz taraz saçları, karanlık bir ma ğarayı hatırlatan ağzıyla başlardı: •- Hay Allah belanı versin çıfıt ! Kız sen benim sebebi mevtim olacaksın bir gün. Kız 96
lanet kız, bütün gece derdünle
boğuştum, bir
parçacık uyku ginnedi gözüme.
Sabaha karşı
gözlerim şöyle bir kirlendi, tangır tungur. . . Kasdın mı, var bana? Ölürsem kına mı yakacak sın? Hain! Vicdansız! » B irtakım mazeretler ileri sürer: «-
Yengeciğim, vallahi mahsus
yapma
dım . » .
.
Ne dese boş : «-
Yengeciğin başucuna otursun. Ben se
pin nerden yengen oluyormuşum ? Kaatil heri fin kızı, orospu kannın piçi ! " Arada Nuran d a uykuya dalıverir
sabaha
karşı da, yenge hiç uyumamış, sofada kum san cısı ya da romatizma ağrılarından dolaşmakta dır . Ağrıları Gripin, Nevrozin, Aspirin'le falan azıcık yatıştığı zaman aklına hemen Nuran ge lir : Camilerde sabah ezanları okunmaktadır. Bu kız hala ne diye eşşekler gibi yatıyor ? Gider, Nuran'ın tavan arasındaki yatağını bir hamlede bulur. Kızcağız kirden muşambaya dönmüş yüzsüz yorganı altında kıvrılmış mışıl mış : J uyumaktadır. Bir tekrne, bir tekme daha.
Nuran yataktan deli «-
gibi fırlar :
Buyurun yengeciğim ! :o
Yengenin çenesi açılmıştır : «-
Uğursuuuz, meymenetsiiiz!
Gün öğle
oldu Allah kahretsin seniii! Hani ortalığın süp rülmesi? Kazan doldu mu ? Küp küllük
doldu
mu? Evde bir damla su yok. Anca ye, iç, yat,
97
ye, iç, yat. Benim zavallı yavrum kuruyup kabuğuna yapışsın, sen et üstüne et koy. Arsız. Laf söz kar etmiyor ki ! , Nuran n e türlü davransa boştu. Ne yenge siyle amcasının gözüne girebiliyordu, ne de ma halleli çocukların oyunlarına. Su taşırken çocuk lar, daha çok da kendi akran kızlar lastik top larıyla çeşitli oyunlar oynarlar, amcasının kızı: onu sokmazdı. Aralarına karışacağını sezdi mi, hemen başlardı : «- Anneeee ! » Nuran yalvarırdı : «- Ayten, nolursun Ayten . . bir az oynıya yım ! » Hayır : Anneeee, Nuran'a baaak! işini bıraktı oyun oynuyoooor! '' Taraz taraz saçlarıyla kadın, iki eli kanda olsa, hemen ya pencereye çıkardı, ya kapıya : «- Kız Nuran ! » <<- Efendim yenge? » <<� Oyun h a ? Gelirsem senin o iğrenç gözlerini oyanın alimallah ! » « - İyi ama yengeciğim . . . « - Sus hakim hadi, geç işinin başına ! » Usullacık geçerken, başta Ayten, mahalleli kızlarla oğlanların kahkahaları. Ne desin ? Ne diyebilir? Elinde kovalar, oradan ağır ağır uzak laşırken, çocuklar başlarlardı : «- Annen amma da bozdu ha ! » «-
98
• -
ki .
.
Tabi şekerim . Onun aııası
babası yok
>>
Bizim gibi annesi, babası olsa da oyna sa hadi neyse değil mi ama?» « - Onun annesi. . . » Ayten fısıltıyla anlatır da anlatır, kızlar ağızlarını elleriyle kapata kapata sözde utanır lar, her şeyi anlıyan oğlanlarsa çapkınca güler lerdi. Tek arkadaşı yoktu Nuran'ın. içine kapanınıştı alabildiğine. Kapanınıştı ariıa, ta ihsan abi'nin öğrettiği az buçuk okuma yazmasını ilerletiyordu farkına varmadan. Şur dan burdan eline geçen gazeteleri yer, yutar gi bi okuyordu. En çok hoşuna giden romanlardı. Acıklı romanlardı gazetelerin. Yengesi gelive rince de hemen, saklıyordu . Ne iyiydi romanlar ve yalnızlık! «-
99
8. Yıllar gelip gelip geçiyordu. Yapayalnızdı kitaplarıyla. Çevresinden kor kuyor, korkusu arttıkça nefreti çoğalıyordu. Eski günleri, aah eski günleri! Annesi istediği kadar kötü olsun, iyi bir ba bası vardı ya! Onu terslemez, çeşmeden su taşıt maz, oyunlarına karışmazdı. Arada elinden tu tup çarşıya,
çarşıda
dondurrnacıya
götürür,
yolda tatlı tatlı konuşurdu kızıyla. «Kızım, der di, « Yavrurn» derdi, aEvladnn» , «İki derdi. Sokakta arkadaşlarıyla
gozum»
aynarken düşse
de bir yanı acısa, babası nerdense koşup gelir, kızını. kucağına alır, acıyan
yerını
kocaman
avucuyla oğuşturur, öper, göz yaşlarını silerdi. Geceleri devler, yılan, çıyan, akreplerle do lu düşler görse de çığlık çığlığa uyansa, babası gene hemen kucağına alır, çığlığının
nedenini
sorar, kızını korkularından çeker kurtarırdı. Çoğu gündüzler hep
babacığıyla
olurdu.
Babacığı onu elinden tutarak tiyatroya, tiyat ronuıı şakacı bir hava esen lokaline
götürür,
ordan çarşıya inerler, çarşıda dondurrnacı, oyun-
100
çakçı dükkfmları. . . ah bu oyuncakçı dükkanının renk renk, çeşit çeşit oyuncaklarla dolu came kanı önünd e babasıyla geçirdikleri dakikalar . . . Babacığı da Nuran kadar çocuklaşıverir, kızıyla oyuncaklar üzerinde tatlı tatlı hayaller kurar Iardı : Şu, cici rayları Kocaman
camekana dö
şenmiş oyuncak tren onların olsa . . . ne yaparlar? Ne mi yaparlar? Bu raylar var ya? Böyle yu varlak değil, açar babası, uzatır. Daha da ray satın alır, satın aldığı dolu rayları
ötekilere
ekler. Eklenen raylar odadan safaya çıkar, so fayı boydan boya geçer, öbür odaya girer, öbür adayı dolaşır, kapının bu yanından gene safaya çıkar, safayı duvar diplerinden bir başka oda ya kadar uzanıp, bir başka odanın da duvar dip lerindeeen . . . Nuran el çırpardı. Yaşasındı.. Babacığı dolu ray alacaktı değil mi ? Tabi. Eline bolca bir pa ra geçince hemen, hemen ,satın alacaktı bu tre ni, sonra da o bitmez tükenmez rayları. Dükkan da fazla ray yoksa bile, babası
İstanbul'daki
kardeşine yazacak, para gönderecek, Nuran'ın İstanbul'daki amcası da dolu ray satın alacaktı onlar için. Daha sonra trene birtakım kutularla boş iplik makaralarından yükler
yükleyecek
lerdi. Nuran odalardan birinde istasyonunu ku racaktı, babacığı da bir başka odada. Her oda ayrı bir memleketin istasyonu olacaktı. Odaları, safayı kimbilir kaç sefer boydan boya, döne do laşa
aşacak
tren,
b abasının
101
istasyonundan
Nuran·ın istasyonuna mal getirecek,
sonra da
mal götürecekti. Bu arada tabi dağlar, köprüler, tüneller geçecekti. Tünellerin karanlık, korkunç Iuğu üzerinde durulurdu. Bu tünellerde
belki
de yedibaşlı devler, ejderhalar, yahut da cinler, şeytanlar bulunurdu . . . Bu türlü
konuşmaları
çokluk gece, evde, Nuran'la babası alaca karan lık odalarında yaparlar, Nuran babasının kol ları arasına sığınır, başını göğsüne «-
Sonra babacığım?» derdi.
korkuyorsun kızım? » , siz anlatın .
«-
Yanımda siz
«-
yaslıyarak
Ama
Korkuyorum varsınız.
galiba ama,
Korksam
bile tatlı! » Tekrar dalarlardı. Babacığı nereden bilirdi peri padişahının üç oğlunu?
Görmüş müydü?
Görmüşse nerde görmüştü ? Ej derhayı iki ağa lıeysi değil en küçüğün öldürüp, güzel kızı kur tarışını Nuran çılgm gibi alkışlar, coştukça co şardı ki, birden hiç hesaba katmadıkları bir şey, annesi, buz gibi yüzüyle odalarının
kapısında
beliriverirdi : «-
Aferin koca adam, aferin . . Çocuğun zih
nini böyle saçma sapan şeylerle doldur. Şuna bak, nasıl da kıvırıyorsun o yalanları?» Arada Nuran baş kaldıracak olurdu: «-
Ama ben çok seviyorum onları anne-
ciğim! » Tersieniverirdi : · «-
Sus hadi sus, iğrenç ! »
Babası kekelerdi:
102
a-
Karıcığım, karıcığım
lenclirrn ek için
şeyy . .
çocuğu eğ-
. . ."
O, nefretle ayrılırdı kapıdan. Babası kıs kıs güler : «- Atlattık Nurancığım» derdi, «- atlattık ha ? » « - Atlattık ama, ona ne?» «-
Susss
..
»
«-
Niçin ? »
«-
Anneciğin konuştuklarımızı duyuverir! •
«- Duyarsa? .. «- Bağırıp çağırır . .
"
«- Annemden kÖrkuyor musunuz babacı ğım?» «- Hayır, korku değil, say.g ı. Ona büyük saygım var. Çok yoruluyor. Bir de biz
üzer
sek . . . >> «-
Annem olmasa o treni
hemen alırsınız
değil mi ? » «-
Param o lsa gene alırım . . »
«-
Ne zaman olur? »
«- Allah n e zaman verirse! • «-
Neden vermiyor ? »
«-
Kimbilir. »
«-
Ben Allah olsam .
«-
Evet?»
.
.
«- Herkese, ama herkese her mencik veriverirdim ! » «-
Töbe de! »
«-
Niçin ? •
103
istediğini
he
•-
Günah!: ·
cr. -
. . .
«-
. . .
. ... .
..
.
. .
.
. .
.....»
. . . . . . . . . . ?» .
.
Hafta içinde, bazı geceler vardı. Ne severdi Nuran böyle geceleri. Annesi çokluk
yatmış,
babası kahveye çıkmış olurdu. Nuran usullacık evden çıkar, onu harabelerde b ekliyen İ hsan abiye koşardı ufacık ayaklarıyla. Gerçekten de abi arda, o yıkık duvarın dibine oturmuş, sır tıyla duvara dayanmış olurdu. Nuran'ı görünce yerinden fırlar, ellerinden tutarak duvar dibine oturturdu. Sonra da kendi otururdu yanı başına. Çoğu geceler koskocaman ay, yıldızlar . . . Ah İhsan abisi.. şimdi olsaydı da mahalleli kızlar, oğlanlar ona
«Ürospu çocuğu» desinler
di sıkıysa ! . . Dünya'da hiç kimse İhsan abi kadar koşa maz, İ hsan abi kadar sıçnyamaz, yumruk ata maz, yüzemez, top oynıyamazdı. Kovboyculuk oynarlarken bile .. Albay Bufalo-bil olmıya gör sün. Değnekten atı üzerinde yıld ırım gibi, so kaklar aşar, göl kıyısındaki « Gizli define»yi Kı zılderililerin elinden gibi
kurtarmak için
yıldırım
yetişirdi. Hasan çokluk Kızılderili reisi, Atmaca-göz,
ya da Sarıyılan olurdu. Onun da adamları vardı. , Kamıştan atlan, başlarına takılı tüyleri, zehirli oklan. . .
o:G1zli define:oyi
beklerlerdi.
abiyle arkadaşları bir hücum .. onlar
104
İhsan istediği
kadar kalabalık olsun, İhsan abi'nin önünde du ramazlardı. Sonra İhsan abi masallar anlatırdı. Bir du dağı yerde, bir dudağı gökte Araplar, Kafdağ ları, Peri padişahı, Peri padişahının kızı, Şeh zadeleri, yedibaşlı devler dolu korkunç masal
lar. Şimdi burada, amcasının evinde tek başına yattığı tavan arasında o mutlu günlerini hatir lıyarak roman okurken, göz yaşlarını
kimseye
göstermiyordu. Gecenin çok geç saatiarına ka dar bulaşık tenceresinin başında, bulaşık suyu nun öğürtücü kokusuyla midesi bulana bulana hep bunları düşünüyor, en çok da ihsan abi için içi yanıyordu : Sevgili öğretmeniydi bir de. En .gücüne giden, yengesinin komşulada ko nuşmasıydı. «-
Yaptığı iş yediğini çıkarnuyar ki kardeş.
Başım za bela aldık vallahi. . , ·
Dişleri dedi kodudan kararmış komşu kadınIarsa hep yengesinden yana çıkıyorlardı : c'-
Doğru. Öyle ananın böyle kızı . . ..
•-
Katranı kaynat olmaz şeker derler
•-
Cins, cins değişmez ki. Ön tekerlek ner-
. . .
den giderse, arka tekerlek de . » . .
«-
!Boşuna zahmet ama, ne yapacaksm kar
deş. Başa gelmiş çekilecek! " c·-
105
Böbrek sancıları, romatizma ağnları bir az dinmişse, akşamki uykusuzluğunun acısını Nu ran'dan almak için seslenirdi: «- Kız N uraaan ! Romanını hemencik saklar : •- Efendim yenge? » « - Bulaşıklar yıkandı mı?>> «- Yıkandı., Aşağıdan tabak, tencere, sahan tıngırtıları gelir, ardından da uluyan sesi: «- Yıkanmaz olsun ! Şu tabakların pisliği ne bak. Bu ne biçim yıkanma kız? Uuuu . . ha Kırların tekmil yağı üzerlerinde. Kız gel buraya bakayım ! » .Dehşetli bir korku içinde, kocaman bir soru, tavan arasından aşağı sessizce iner : ·Efendim ? • Sahanı adeta gözüne sokar : • -- Nedir bu sahanın yağı?» Yağ falan ·yoktur aslında. Ama olup olma ması önemli değil. Önemli olan, yengenin gece yi uykusuz geçirmesi. Bunun da suçlusu Nuran' dır. ... ... ?» «« - A y bu kız beni çıldırtacak. Kız cevap versene Allahın belası ! , ??» «Artık maşa mı olur, sopa mı, nalının teki mi. ver yansın. En çok nalınla, parmaklarını ocağın taşında ezip, tımaklarına kan oturtması! »
.
. . .
. . .
. . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
. .
106
Ah bu ezilen parmakları, kan oturan tırnakları. . .
canı öyle yanar ki, bas has bağırır da, uyurken bile sigarası rludağından eksik olmıyan amca babasının demir parmaklıklar ardında sıkı sıkı tenbihlerle kızını emanet ettiği amcası mutfak kapısında belirir : « - Sus kız. Zırlayıp durma sabah sabah . . » Yengenin eline fırsat geçmiştir: «- Zırlamak değil ulumak. Anasının baba sının başını yediği yetmezmiş gibi, burda da uluyacak ki bizim de başırnızı yesin! » «- Lanet ! » diye sigarasını tazeler amca. Ayten memnundur. Dünyalar onun. Gözle rinin içi gülerek sakızını şımarık şımarık çiğ ner, sonra da arkadaşlarıyla top oynamağa gi der. Memnundur, çünkü Nuran neden kendisin den daha boylu, daha güzel, bilekleri, ayaklan daha biçimli, saçları daha da1galıdır? Neden cilt cilt roman okur ? Evin asıl kız� Nuran mıdır ki daha güzeldir? Ayten orospu çocuğu olmadığı halde neden kara kuru, sıskadır da, o yılan bem beyazdır? Madem öyle, oh olsun. Yesin dayağı, ezilsin tırnakları, l kan otursun! Beri yanda Nuran'sa bütün bunların farkın da bile değil, nalın eziği parmakları, kan otur m� tırnaklarının acısıyla ağlar da ağlar bir kı yıda. Ezikler öyle ağrımaktadır ki! Bütün gece uyuyamaz acıdan. Başı, karnı ağrııruş, kimin umurunda? Roman bile okuyamaz, gelmez için den. 107
Sabahleyin her zamanki kupkuru ses: «- Kız Nuraaan ! » Fırlar yataktan: «- Efendim yenge?ıı «- Su getirdin mi ?ıı «- Getirdim yenge., ,,_ Bulaşıklar yıkandı mı?:o « - Yıkandı yenıge.» «- . . . . . . . . . . . . . . . . . . » «Bir gün amcası gene ağız kıyısında siga ra, geldi. Nuran sofrayı hazırlıyordu. Yengesiy le Ayten de bir kıyıda sofranın hazırlarunasını bekliyorlar dı. Amcası: «- Vefasız! » dedi, «- babanı hiç sormu yorsun. . » Nuran acı dolu iri gözlerini amcasına çe virdi. Bu gözler, acı dolu bu gözler bir an sevinç ten çalkalandı adeta : «- Babam mı ? Ne olmuş babama?:o Damdan düşereesine : «- Ölmüş! , dedi, «- Babasız kaldın artık hadi bakalım . . . " Nuran'm elindeki tabak yere düştü, parça parça oldu. Yenge eline gene dehşetli bir baha ne geçirmişti, yerinden fırladı, tekme, tokat, tekme . . . Ardından da ulumalar: «- Sakar domuuuz .. hayırlı evlat olsan ba108
ban ölmezdiii, uğursuuuuz! Ne istedin ağzı var dili yok tabaktaaan! • O gec e yemek yemedi. Zaten yediği de ne? Sofradaki tabaklarda artanlar. Tavan arasmda ki yatak yorgan adına mitillerine kapandı, de mir parmaklıklar ardında
bıraktığı
babacığı
için ağladı ağladı.. Düşünde, eski mutlu günle rinin baba okşamaları
aras�nda,
babacığmın
göğsündeydi. Sonra babası elinden tutup tiyat roya götürmüştü. Annesinin seyircileri kırıp ge çirişini birlikte seyretm.işlerdi çok eskiden oldu ğunca. D aha sonra . . . evde olurlarıruş. Sergisiz odalarının, yer yatağında . . . «-
Babacığım! "
•-
Efendim yavrum? »
•-
Hapiste değil miydin sen?»
u-
Değildim. ıo
«-
Nejat amcayı boğmamış mıydın?»
.,_
Yoo . . »
•-
Ben amcamlara ıgitmedim mi?»
"'-" Gittindi ama, gelelin şimdi. » «-
Oraya bir daha hiç gitmiyecek miyim?•
•-
Gitmiyeceksin. »
«-
Yengem beni hep dövüyor. Tırnakları
mı eziyor nalınla
Beni bir daha oraya gönder
me olmaz mı? » •-
Göndermem yavru.m.. »
109
Amcamı da sevmiyorum. . " «- Ben de sevıniyorum. » •-
Ayten' i de. »
«- Ben de. » «- Orada
bana herkes orospu
çocuğu
di
yor ! » «-
«-
O nl ar ı n dillerini koparırım ben .. "
Sen herkesten daha kuvvetlisin
değil
mi ?» Elbette.» Herkesi dövebilir misin ?ıo Döverim.» Amcamı ? • « - Arncanı da. ,, •- Pol isleri ? » • - Polisleri de. » Pekii .. Annem.i?>> Babası gülmüştü çok eskiden olduğunca : Bak, bir ona gücüm yetmez işte! ,. Uyanmış, yeniden u ykuya geç mişti . Bu sefer de İhsan abi girmişti düşüne: - A . . . bak babacığım, İhsan abi ! » «-
•-
•-
•-
•-
·
•-
Tabi.
Bundan sonra İhsan ahin de biz
de kalacak . . ,, «-
Bizde mi kalacak?»
•-
Bizde kalacak. Fena mı?»
««•-
Değil ama, annesi ?>> Annesi öldü. >> Sahi mi İhsan abi? Annen öldü mü ?:o 110
ÖldÜ . >> Gene harabelere jneriz değil mi ?" «- Tabi. İnelim m i ? » « - İn elim, hadi.» El ele harabelere iniyorlar. Harabeler. . Ha rabeler hep o eski harabeler, ay, yıldızlar hep o eski ay'la yıldızlar. Sırtlarını harap duvara dayayıp başlıyorlar : «- Demek bundan sonra hep bizde kalacak sın ?» «- Evet. Memnun olmadın mı?» « - !Ben mi ? A çıldırırım sevinçten ama inanaınıyorum! » «- Ben de çıldırabilirim sevinçten . . » «-
«-
«- Benim salıiden abim olursun değil mi?ıo «- Olurum. » « - Ayten'le arkadaşlarından musun ? » ,, _
Tabi
beni
korur
N uran ! »
«- Haydi sokağa çıkalım, bana orospu ço cuğu desinler de, döv onları ! Sonra bana dolu roman al ! » Eski memleketinin o eski mahallesindeki harabelerde, sırtları duvara dayalı değil de, sanki amcasının İstanbul kıyı mahallesindeki evinde, tavan arasındalar. El ele tutuşup iner ler aşağı, sokağa çıkarlar. Ayten'le arkadaşları oradadır. İhsan abi olmasa, her zamanki gibi /
111
«Orospu çocuğu ! » diyeceklerdir ama, diyemez ler. Yanında İhsan abi. Sıkı mı? Nuran meydan okur : Hadi, ne duruyorsunuz? Kızdırsanıza! :ıo Ç ocuklar İ hsan abi'nin korkusundan sus •-
pus. Ay ten dikilir : «-
Kızdıram.az mıyız?�
«- Kızdıramazsınız tabi. Kızdırın hadi! Bak İ hsan abime .. Bundan sonra hiç birinizden korkum yok ! " Hiç kimseden ses çıkmaz, sinmişlerdir. Kız lardan birine yaklaşır, elindeki topu çeker alır. Bir vurur yere, top havalara zıplar. Sonra bir başka k: zdan ipiJ. başlar atlama ğa. Herkesten iyi atlar. Atlarken atlarken ha valara uçar. Bulutların aralarından
geçerken,
yengesinin sesi: «- Kız Nuraaan ! » İhsan abiyi, lastik topu, ipi, havaları yiti riverir. Bütün gördükleri bolılanmış
cam ar
dına kaçınışeasma silikleşirler. c-
Kız Allahın belası kııız ! "
Buzlu cam ardı silikliği d e kaybolur, ıyıce yüze ç:kar. Ama gene de kendini büsbütün to parlıyamaz. c- İki gözünün ışığı sönesice, lanet! ,. Hır hırttan ibaret mitillerinin zıplayıp fırlarken seslenir : «-
Efendim yenge, geldim! ,.
112
arasından
«-
Gelmez ol ilahi . . ·
Koşar. Kuru kadının elleri belinde, Azrail gibi: «- Hani su ?" Karşılık
veremez. Yengenin
elinde çıra
parçası. Gözü çıra parçasına takılır, içi titrer. Sonra pencereden vuran güneşe
takılır gö zü.
Sahi, bir az fazlaca uyumuştur bugün. «- Hani su kız ? » "�
Şey yenge .. uyanamamışım da . . » .
Yengenin de beklediği budur : «-
Uyanamamışsın ha?»
Çıra darbeleri
kafa, kol, surat. . .
nereye
rastlarsa. Nuran'ın çığlığı, Ayten'in mutfak ka pısında manzarayı sakız çiğniyerek, memnun lukla seyredişi... ağlamak, bağırmak,
yalvar
mak . . . neye yarar? Kovaları alır, yengesinin cırlak sesini, arsız arsız sakız çiğneyen Ayten'in memnun yüzünü bırakıp çeşmeye gider. Çeşme başı beyaz başör tülü göçmen kadınları, ondüleli saçlarıyla irili ufaklı kızlarla doludur. Erken, çok erkenden gi dilmezse sıra beklemek gerekir. Bu ise zaman Ö fkesi aldığından, yengeyi küplere bindirir. çılgınlık derecesinde artar, cırlak sesi mahalle
Nuran. bilir bunu ama, gece düşünde babasını, İhsan
yi çın çın öttürür. Arkası gene dayaktır. abi'yi görmüştür.
Yediği dayak, işittiği azar
hep onlann yüzündendir. Olsun. Her gece gör se onları, her sabah onların yüzünden dayak se, razı!
113
ye-
Çeşme başında kadınlar sorar : «·- Yengen gene niye bağırıyor kız ?, Omuz silker : «- Ne bileyim ben ? » Mahsustan söylemez nedenini. Söylese, eşe li yecekler, yenıgesine yetiştirecek bir şeyler bu lup koşacaklardır. Ardını bırakmazlar : «- Senin yüzünden değil mi?» Karşılık vermez. Bu, kadınları kızdırır : «- Yılan ! » «- Kadının ömrünü törpülüyor vallahi. . » « - Ama ı ı kardeş böy;le inat çocuk düşman başına . . . » «- Tabi. inat olmasa kadın deli mi? Ne di ye c ır c ır bağırsın? »
Ağır su kovalarıyla eve döndüğü zaman sa atlar geçmiştir. Yengenin çenesi o gün hiç, ama hiç, durmaz. Elinden de vara yoğa maşa, odun, nalın teki düşmez. «- Allah kahretsin böyle kızı. işlerim onun yüzünden geri kaldı. Ay midem midem mi dem » Nuran bütün bunlara kanıksamıştır. Keşke her gece babasını, ihsan abiyi düşünde görse de geç uyansa, su geç gelse, yengenin işleri ak sasa, bu yüzden dayak yese, azar işitse ! Yalnız, yapayalnızdı. Yırtık pırtık, lime li. . .
114
me romanlarından başka arkadaşı yoktu. Ma hallenin haşarı çocukları, hiçbir çocuğu onunla arkadaşlık etmeğe bırakmıyorlardı. Semte yeni taşınan ailelerin çocukları yanına sokulsalar bile; elebaşılar hemen çocuğu kıyıya çekiveri yorlardı: « - Onunla konuşma! , Şaşıyordu mahalleye yeni gelmiş çocuk : «- Niçin? » «- Onun annesi � Çocuğun kulağına olmadık şeyler fısıldayı veriyorlar, ardından da ekliyorlardl : «- Kendi de annesi gibi! » Hiç haberi yokken ayıp, çok ayıp, insanı yerlere geçirecek şeyler uyduruyor, mahalleye yeni taşınrruş çocuğu aldatıyor, onu da Nuran'a karşı kazamveriyorlardı. Arada, mahalleli elebaşıların yalanına al dırmayıp Nuran'la konuşmağa koyulanlar oldu mu, bu kez Nuran'la birlikte ona da başlıyor lardı : «- Yuuuuuu ! » « - Andavallıya yuuuuu ! » « - Orospu çocuklarına yuuuu ! , Sonra da aralarında, ama onlara duyuracak biçimde fısıldaşmalar: «- Bu var ya bu ? » «- Kim? Şu- yeni taşınanların oğlu mu ?» «- O da o biçim! , « - Sahii? » . . .
115
«-
Valla. Bunun annesi de
Nuran'ın an
nesi gibi. . . » Çocuk gene de aldırmaz, dikilirse, o zaman toplanılarak üzerine yürünüyor, çocuk adama kıllı dövülüyordu. Babası, annesi
mi koşup gel
di ? Çevresini alı veriyorlar, başlıyorlardı yalan yanlış: «-
Amca, biz boşuna dövmedik oğlunu . . »
«-
Oğlunuzun iyiliği için ! »
«-
O orospu
çocuğuyla konuşma
dedik.
dinlemedi. . » «-
Onunla konuşturmayın amca! ,.
««-
Sonunda yeni gelen çocuk kopanlıp alını yor, Nuran da klınbilir kaç kez okuduğu lime lime romanlarıyla koyu yalnızlığının sıkıntısı na itiliyordu. Hu, can sıkıntılı, koyu yalnızlık, Nuran için bir çeşit kader olmuştu.
Gündüz
leri hiç boş vakti yoktu ya, arada kaçamak ya p ı p, yengesiyle Ayten'den gizli, mahalle çocuk larının çeşitli oyunlarına pencereden dalıverse, hemen oyuna kendini kaptırıyor, başlıyordu: «-
Bu taraftan bu taraftan! "
Ya da : «-
Çevir, önünü kes, kes önünü ! »
T am b u sırada hiç hesapta olmıyan buz gi bi, sinirli bir el kulağına uzanıveriyordu. Ken dine gelince de iş işten geçmiş, yakalanmış ol duğunu anlıyorrlu : Yengesidir!
116
_Domuz senii . . işi gücü bırak, çocuklarm oyununa karış! « - Yengeciğim işim yok ki! " Tepesi atıyordu k adının : « - Nee? İşin yok mu ?» Gözlerini çevrede şöyle bir gezdiriyor, yer lerde toz, çivisinden düşmüş bez, köşesinden devriimiş süpürge . . . büyük bir iş eksikliğiytniş çesine başlanıyordu : «- İş yok demek? Bunlar ne? iBunlar iş değil mi sersem: Ha ? Cevap ver, cevap verse ne ! » «. . . ?» Ne olun::a olsun, n e denirse densin Nuran yavaş yavaş büyüyordu. Hem büyüyor, hem de gelişiyordu. O geliştikçe dırdır da büyüyüp ge lişse bile, aldırmıyor, aldırmayışı karşısındaki leri küplere bindiriyordu. Küplere binenler dır dırı artırsınlar dilediklerince. Nuran aldırmı yor, yalnız arada, galiba da elinde olmıyarak öyle bir bak;yordu ki! Dırdırcı yenge buna da ayrıca kızıp deliye dönse bile, önleyemiyordu. Günler, aylar, belki de yıllar geçtikçe bu bakış daha da gelişti. Yenge korkmağa mı baş lamıştı? Belli değilse de, bir gün kocasına ya kındı. « - Öyle blr bakışı var ki, valiahi çekini yorum ! » Amca d a farkındaydı : • - Ben de farkındayım . » •-
. . . . . . . .
. . .
. . . .
.
117
Ne yaparız?, «- Neyi ? » «- Bir gün isyan bayrağını açıverirse? » Amcanın tazelenen sigarası : «- Keskin sirkenin zararı küpünedir ! » Kadının endişeleri silinmiyordu : «- Evet ama himayemize aldık. Kanun bi zi sorumlu tutar ! » << - Canım n e olabilir yani ? , <<- Aklı ermeğe başladıysa başını alır ka «-
çıverir ! » <<- Nereye ? , Yengenin vereceği kesin bir karşılık ola mazdı. Başını alıp herhangi bir el kapısına mı giderdi, yoksa aklına uyup kendine mi kıyar? Bilmiyordu. Bildiği, kızın arada kinle bakışı. Bu bakışın ardında saklı olan şey neydi? Bas tığı yeri çökertecek kadar güçlü, eli ayağı sağ lam, kütür kütür bir kızdı. Ayten'e inat gibi, göğsü bile kabarmış, kalçaları dolmuştu. Başı nı alıp çekse bir el oğluna, ya da çokluk rast. landığınca, yaşlı bir hovardanın ardına takıl sa . . . bir başka memlekete gitse . . . ondan sonra da tiyatrolarda göbek çalkalayıp duran arsız anasının aklına geHp arasa. N e karşılık verir lerdi? Kocasına bütün bunları zaman zaman an lattı. Adam da ayni endişeye kapılmıştı. Bir gün seslendi :
118
«- Nuran! >> Tavan arasında, mitillerine uzanmış sanı lıyordu. Amcasının sigara dumanı, isi yilldü kalın, hırçın sesine karşılık gelmedi. Adam da ha öfkeli, çağınsını tekrarladı. Gene karşılık 9krnayınca Aytenle cırcır annesi de katıldılar : «- Nuraaaan! » «- Kız adı batasıca ! » Yeniden amca : «- Kız N uraaaaan ! '' Bakıştılar, uzun uzun bakıştılar. Yukarda yok muydu ? Yoksa neredeydi? Ayten önce ta van arasına koştu, yoktu. Telaş arttı. Komşula ra gidildi, gene yok. Çeşme, bakkal, manav, fı rın . . . yok, yok, yok. Amca sonunda başını salladı : «.- Korktuğumuza uğradık desenize .. » Kadın ölü gibi sararmıştı : Ben bir öleceğimi bilmem ! >> Bilemezdi evet, bir öleceğini bilmezdi. O bakışlardan kaç vakıttır huylanıp duruyordu zaten. Bakışında meymenet yoktu ki. Ne ola cak, nerden baksan bir orospu çocuğu. Ot kökü üzerinde göverir, armut dibine düşer, katran istendiğince kaynatılsı ı ı olmazdı şeker. Nuran da anasına çekmişti! Ayten çeyrek saat içinde mahalleyi ayağa kaldırmıştı. Yediden yetmişe kadar kime r ast lasa soruyordu : «- Nuran'ı gördünüz mü ? >> ,, _
119
Sorusu öyle heyecanlı, insanın aklına öy lesin e kötü şeyler getiriverecek biçimdeydi ki. sorulan da telfışlanıyordu : «-
Yoo .. ne var ? »
«- Ah sormayın sormayın . . » «- Hayrola? Sakın kaçtı, yahut
kendine
mi kıydı? ıo �-
Valiahi bilmiyoruz. Annem diyor ki, o
kızın bakışı bakış değil derdim de kimseyi inan dıramazdım, diyor. Babam d a ! , Sonra da elini ağzına koyarak usul u sul : «- Kimse duymasın
kardeş, kaçar, yahut
kendine kıyarsa, hükumet bizim yakamıza ya pışır! » Ayten'in b u türlü davranışı mahalleyi aya ğa kaldırınakla kalmamış, hemencik dedi ko dulara başlanılmasına da yol açmıştı: •-
Yaa, demek endim. . . ha?.
«-
Kızı felakete sürüklediler! »
«-
Hani bayağı d a göz doldurmağa başla
mıştı haspa .. » «- Ne diye bunların kalırını çeksin? ,. c - Hiç canım. Basar gider başka
kapıya,
oooh .. Bir lokma ekmek değil mi alttarafı? » c-
Gittiği kapının beyi de hovardaysa he-
•-
Hele oğulları da varsa yetişkin! ,
le.. • c- Tadından yenmez. • « - Gözleri çok güzeldi kaltağın . . .
«- Kimbilir ne canlar yakacak! •
120
Evin beyi hovardaysa, aklını da başına toplarsa, adama karısını boşatıp . . . • «- Hay aklınla çok yaşıyasm, ben söyliye cektim . . » «- . . . . . . . . . . . . . . . . . . ? » Ayten'se halil önüne gelene açıyordu mese leyi : c- Bizim Nuran'ı gördünüz mü İlyas abi?• İlyas abi balıkçıdır. Yaz, kış, balık mevsi minde ceketi omuzunda, sigarası ağız kıyısında Kumkapı'ya inen, balıkçı kahvelerinde iskam bil, arada tavla oyn·yan, haftanın hiç değils.e birkaç gecesinde Kumkapı, Yenikapı meyhane lerinde patırtıcı arkadaşlarıyla kafa çeken bir balıkçı. Mahallede Nuran'a en çok dikkat eden lerden. Çeşme başında kızla zaman zaman ko nuşup, sonra da Kumkapı kahvelerinde lafını ederek, «-Anam avrad•m olsun yok daha onü, çünde, lakin Nuran değil bir afet-i devran! • di yenlerden. Diyenlerden, çünkü mahallenin bü tün sübyancıları Nuran üzerine böyle konuşur lar şurda burda: «-Ulan bugün Nuran'ı gördüm çeşme ba �ında, Allahım kitabım şaştı! Vay anasını be. . O ne kalçalar. o ne göğüs, o ne hacaklar be kar deşim? Vay- orospu çocuğu . . . .. Bu kadarı yeter d e artar da. •- Kız birden gelişti ! » • - Bizimki anlatıyor, amcası olacak inek zulmediyormuş halbuki. . . " «-
121
«««-
-çırayla
Dayak, zulüm yarar bazılarına ! , Fakat esaslı kız » Filimciler gider yavru ararlar çamla ..
.. »
Bu, felaket kardeşim. ·sünler, şerefsizim tamam! » ««-
Bunı,ı bir gör
«-
Ayten mahallenin haylazlarına da soruyordu. «- Çocuklar Nuraıı' ı gördünüz mÜ: » Bakışılıyordu önce, sonra içlerinden e n iri leri, elebaşı omuz silkiyordu : «- Yoo . . . «- Peki nereye gidebilir bu çıfıt diyor an ı ıem. » Annesinin çıfıt demesi, çocuklardaki kayıt sızlığı siliveriyordu. O zaman oyunlar falan .bırakılıyor, başlanıyordu : «- Peki, nereye gidebilir Ayten abla? » Ayten hep o yangına körükle, gazyağıyla giden kışkırtıcılığıyla : «,.----, Bilmiyoruz ki şekerim .. » diyordu. «-Annem kaçmasından korkuyor ! » «- Kaçmak, sözü çocukların telaşını artırıyordu: « - Kaçmak mı? » << - Nereye? Kime ?» Kime? , sözü de çocukların kafalarında 'çeşitli çağrışlar yapıyordu : İçlerinden biri bir «-
122
g ü n fırı ndan ekmek alırken hamurkara güldü
ğünü hatırhyordu.
Bir başkası
bakkalın önünde
bakkalın çırağıyla gülüştüğünü, daha bir baş kası manavda parasız elma alıp, dükkfmın ardın
da yediğini. Sonra çağınşlar çağırışiarı kova lamağa başlıyordu : Bir gün camiye girerken gö rülmüştü. Bir başka akşamüstü de bahç e kapısında hiç tanımadıkları bir konuştuğunu, Adiiyeden emekli Rıza
evlerinin adamla amcanın
para gösterdiğini, balıkçı İlyas abiyle çeşme ba şında şakalaştığını, ilyas abi'nin kahvede anlat tıklarındau akşam evde söz açan babasının de diklerini . . .
Derken
yalanlar
yalanları kovala
mağa başlıyordu . Karlar lapa lapa savrulurken, şu geçen kış gecesi, annesi onu şekerle peynir alınağa bakkala yollaınıştı da, Aynur, hiç tanı madığı, kocaman bir adamla ahırdan görmüş oluyordu. Sahi, bunu.
çıktığını
mahalle futbol
takımııı ın ince hacaklı santrforu da görmüştü ama, onun gördüğü sıra vakit gece değil, ikin diydi, ezan okunuyordu. Adam da iriyarı değil, cılızın biriydi. Hatta annesine gelip gördükle rini
anlatmıştı.
Annesi de
«-,Sakın
kimseye
söyleme yavrum. o kızın encamı orası ! » dernlş ti. Hiçbir şey anlamaınıştı ama, ertesi gün ma halle futbol takımının sol içine açmıştı kesta nenin altında. Sol iç de «- Encamı orası ! , nın neresi olduğunu anlıyamamış, merakları artmış, birlikte gidip kahvec.i Uzun Cemal abiye sormuş lardı. Uzun
Cemal abi'nin bilmediği
123
yoktu.
«-
Kerhane! » demişti.
E,
tabi orospu çocuğunun
eni konu gideceği, yahut kahveeinin
dediğince,
düşeceği yer kerhaneydi! Bütün bunlardan habersiz, semtin ta uzak lardaki. harabelerinde, yeni keşfettiği bir eski Bizansı
mahzeninde, çoktandır
edindiği kocaman sarı köpekle
kendine dost koyun koyuna
uyuyordu. Köpek gerçekten de kocamandı. Tüy leri dökülmüştü. Nuran'ı insanlardan daha
iyi
anlıyor, ona insanlar gibi • Ürospu çocuğu» de rniyordu. Mahallenin haşan sesleriyse uzaklarda yanısıra yansıyıp duruyordu. «-
Nuraaaan ! ıo
«-
Nuuuuuraaaaaaan ! »
««-
Nuuuuuuraaaan! " . . . . . . . . .. . . . . . . . .... !»
«-
Ayten'le yengesinden gizlice hazırlayıp dik tiği bezden kocaman bir bebeği başının altına yastık yapmıştı. Gittikçe yaklaşan
«-
Nuraaaan!
Nuraaaaan! ! " lar düşüne girmiş, gerçek yaşamın da olduğunca, düşünde de, rahatsız edilmekten korkarak, kaçmağa
başlamıştı. Bu seslerden
kaçıyordu düşünde. Çitler, tarla
kıyılarındaki
hendeklerden atlıyor, duvarlar aşıyor, kaçıyar kaçıyordu. Birden önüne bjr deniz çıktı. Ardın
da «-Nuraaan, Nuraaaaan» diye kovalıyanlar. Yetişeceklerdi nerdeyse. Onlara, onların
124
iğne-
lcy:.c�, canından bezdirici alaylarma katıanmak tansa denizi daha uygun görerek attı kendini mavi, durgun sulara. Ama, şaşılacak şey, deniz su değil de topraktı! Mavi, masmavi topraklar. Başladı bu masmavi topraklar üzerinde koşma ğa. Koştu koştu, dağlar çıktı önüne. Uçarak geç ti dağları. Dağların ardında gene mavi toprak lar, gene dağlar. Bu ikinci dağlarin ardında ar tık şimdi çok silikleşmiş bir insan : ihsan abi! Kollarını açmıştı. Attı kendini bu kollara. Sa rıldılar, ağladılar, ağladılar. Sonra el ele indi ler şehire. Şehir hep o eski, mutlu günlerinin zalim annesi, ama hasret kaldı ğı babacığıyla tatlı anlarının memleketiydi. Birden o, kaçıp kurtulduğunu sandığı se�lerin de buraya ulaş tığını anLyarak kendini İhsan abinin kollarına büsbütün bıraktı : «- Abicim abicim, kurtar beni. Geliyor lar ı , «- Kim ?,. «- Onlar, onlar işte. Bak, duymuyor mu sun ? Nuran Nuran diye bağırıyorlar. Bırakma beni İhsan abi, sen de mi bırakıyorsun? Sen de mi beni i.<;temiyorsun artık?» İhsan abi sanki duman olmuş kollarının arasından uçup gitmişti. Hıçkırıyordu. «- Nuraaaaan! » •- Nu�·aaaaan! » «- Nuuuuuuraaaaaan ! » ,
125
«·-
Hıçkırıkları içinde uyandı. Yüreği çarp.ı yordu. Ne vardı? Ne oluyordu? Neydi bu hay laz kızlarla oğlanların onu çağırışındaki telaş? Burasını nasıl keşfetmişlerdi? Ne istiyorlardı? Kocaman arkadaşı Sarı'yı bırakıp kalktı. O da kalktı. O da çapaklı ama iri iri, sürmeli göz leriyle Nuran kadar telaşlı değilse bile mahzun du. İnsanlardan tekme yemiş, kasap dükkanıa rı önünde bir parçacık kemik için saatlerce kuy ruk sallamış bu köpek de bıkmıştı insanlardan . Nuran'a yaklaıım.ası, Nuran'ın ona k emikten başka et bile getirmesi, eti, kemiği , ekmeği vermek için saatlarca kuyruk sallatmamasın dandı. Nuraı ı , az ilerisinde durmuş ona kaygıyla bakmakta olan arkadaşına, laftan anlarmışça sına : •-
Yakalandık ! , dedi.
Köpeğin hazin bakışı değişm.edL Yakalandık Sarı. Nerdeyse gelecekler. Ne yapacağız ? , •-
buraya da
Bilmiyordu, Sarı da bilmiyordu n e yapa caklarını. Allah bela�ını versin . Sürmeli, ıslak gözlerini hüzünle kapayıp açtı. Ne istiyorlardı onlardan ? Şurada başbaşa, birbirlerine yeterek oturuyorlardı işte. Sesler daha da yaklaşınca Nuran çaresiz : 126
,, _
Ayrılacağız Sarı» dedi. <<-Ayrılacağız
şekerim!»
sarıldı, öptü kirli sarı Sarı'nın boynuna tüylerini. Nuraaaaan ! » Sarı'nın çapaklı gözlerinden bir damla yaş mı yuvarlandı? Seslerse iyice yaklaşmışlardı : «- Nuuuuuraaaaan, Nuuuuuuuraaaaan, Nuuran! , Mahzenden fırlayıp çıktı. Çocuklar oraday dılar. Yıkık duvarların arasında. Ellerinde so palar, beygir çene kemiklerinden tabancalada sapanlar. Birden gördüler. Görünce de bir bay ram sevinci içinde coştular : <<- Burda burda ! » <<- Çocuklar gelin bakın, burda ! » <<- Mahzenden çıkıyor ! » <<- Mahzenden mi? Ne arıyormuş mahzende ? » <<- Kiminle beraberdi ?» Sakın Balıkçı İlyas abiyle . . . ha?» ,,_
,, _
«-
<< <<
-
Nuran bütün bunlardan habersizmişçesine evin yolunu ağır ağır tuttu. Başta gene yenge si, amcası, Ayten : « Neredeydin? » « - Cevap ver domuz, neredeydİn ? » -
127
«- Cevap versene hınzır : Nerdeydin bakalım ?» Ürküten, kin dolu gözlerle baktı, sonra. o:-
Mahzendeydim • dedi.
Bunu biliyorlardı. rinde,
Çocuklar hala çevrele
alayla, hınzırca gülerek
d.irsekleşiyor,
bakışıp gülüşüyorlardı. "- Ne arıyordun mahzende ?:o Çocuklar ne aradığını çoktaaan biliyorlar dı. Ne arıyacak ? Ya Balıkçıyla, ya da başkala rıylaydı mahzende. Yeni gitmiyordu ki mahze ne. Ne mahzeni ? Bakkala, kasaba, manava, ca miye, ahıra. Yeminle söylüyordu o oğlan ahır dan biriyle çıktı ğını. Bir başkası, ikindi üzeri görmüştü ayni ahırda cılız birisiyle. Hatta daha bir başkası da ahırdan çıktıktan az sonra etek
lerini çırpıp
düzelttiğini görmüştü d e
annesi
«-Sen böyle şeylere karışma. Ağzına biber ko yarım .. , demişti. N ah ekmek, yalansa ç arpsın
d.ı ! Nuran çevresindekilerin çeşitli suçlamala rına aldırış
etmeden dinliyordu
sadece. Çok
çok gene terlik, odun, ya da nalın ziyafeti var dı
ki, vızgelirdi. Alışmıştı. Az önce düşünde ne
güzel, deniz mavi toprak olmuştu, alabildiğine koşarak uzaklaşmış, dağlardan kuş gibi uçmuş tu. Sonra mutlu
günlerinin baba şefkati, daha
çok da İhsan abi dolu hayallerine daldı. Sahi, Önün e ç ıkan kaçsa? Kaçıp gitse b uralardan? denizi toprakmışçasına aşamasa bile, vapurcu-
128
ya yalvarsa, saidasa adam onu bir yerlere. Son ra dağlar ardındaki babacığıyla İhsan abi'nin bulundukları memlekete varsa bulsa onları. Babası belki hala hapistedir. Amcasının «Ölmüş» deyişine inanınarnıştı ki. Ne diye ölsün ? Sonra İhsan abi.. İhsan abi ne yapar yapar yanına alır dı onu. Annesi burunlasa bile, gene de yenge sinin yaptıklarının binde birini yapmazdı. Hem orada amcası gibi, ağzı sigaralı, asık yüzlü, in sana kinle bakan biri de olmıyacaktı. İhsan abi' nin annesine yardım ederdi. Suyunu taşır, bu laşıklarını yıkar, ortalığını süpürürdü. «- Kız inat kız, Allahın belası kız. Cevap versene, kiminleydin mahzende?» Aklında hep, ama hep İhsan abi, sonra ba bası, babacığı, babacığıyla gittikleri dondurma cı, dondurmaemın kafesindeki sarı kanarya, oyuncakçı dükkanıarının camekanlarındaki allı, yeşilli, sarılı, mavili oyuncaklar. . . « Şeytan kap bir odun diyor, vur kafası� na lanetin ! , -
Kocaman bir trenle geliyorlar eve. Safaya trenin raylarını odalara kadar uzatmacasına se rip yayıyorlar. Babacığı bu odadadır, kendisi öteki odada. Trenleri birtakım kutulada maka ralar yüklü, tüccar eşyası adına. Babacığının öbür odadan salıverdiği tren dağlar, tepeler, birtakım köprülerle tünellerden geçerek fışıltı lı, yorgun geliyor. Nuran bu odanın, yani bu
129
istasyon ya da garın müdürüdür.
Hamallarına
eşyaları ind.irtirken . . . «-
Olmaz, vallahi olmaz. Çat diye çatıata
cak bu lanet bizi ! " « r«-
En iyisi, kahpe anasına haber salıp . " O kadar canım. İşiniz mi yok yabanın . .
inadıyla uğraşmağa? » «-
Sonra valiahi başına bir kaza
gelive
rirse . . . » «-
Siz sorumlu olursunuz! ,
Gece Ayten'in annesiyle babası,
annesine
haber salıp inat kızlarını teslim etmeği karar laştırdılar : «- Yol yakınken . c-
.
»
Tabi tabi. Beni en çok vahşi bakışları
ürkütüyor! » «- Beni d e beni d e . . . » «- Yarın olsun, hayn da beraber
İlk işiın annesini sorup soruşturmak
gelsin.
olsun ti.
yatroculara ! ,. «- Sor sor. Sor öğren d e teslim edelim bit
sin gitsin . . »
130
9.
Artık bulaşık yıkar, tahta siler, çeşmeden taşırken görüyorrlu mavi topraklarla yüce dağların düşünü. Mavi topraklarda koşuyar ko şuyor, önüne dağlar çıkınca d;ı kuş olup uçuyor du. Sonra yıllarca önce bıraktığı memleketine geliyor, önce İhsan abiyi buluyordu . İhsan abi şaşıyordu: «- Sen Nuran mısın?» Kahkahalarla gülüyorrlu : Tabi İhsan abi. Tanıyamadılı mı? » « - inanmam. İmkanı yok! ., "� Niçin b e lhsan abi?., «- Sen o ufacık, minnacık Nuran olamaz su
«-
sm! ,. c - Vallahi, billahi oyum. inanmazsan dinle beni, bak » Yıllarca öncenin mahallesini, tiyatro sah nesinde göbek atan annesini, onu elinden tutup çarşıya, tiyatro lokaline götüren babasını, ama daha çok da babasıyla oyuncakçı camekanında ki renk renk oyuncakları seyred.işlerini anlatı yordu uzun uzun . . . .
131
«-
İnandın mı şimdi? »
Tuhaf tuhaf bakıyordu gene d e İhsan abi . «-
Hala inanamadın mı?»
«-
Valla bilmem k i . . ne kadar
büyümüş,
serpilmiş, ve . . . «-
Ve İhsan abi? .
İhsan abi d e daha büyümüş
olacaktı her
halde. Belki de annesi ölmüş, evde yapayalnız kalmış.
«-
Ve çok güzelleşmişsin! ,
diyecek,
onu alıp eve ıgötürecekti. Evde karşılıklı otura cak, yemek yiyecekler, dereden tepeden konu şacaklar, sonra da akşam olacaktı. Akşam olun ca İhsan abi belki de ona annesinden kalan ya tağı serecek, ayrı odalarda yatacaklardı. Ama Nuran istemiyecekti annesinden kalma yaşlılık kokan yatağı. Birlikte yatalım da diyemiyecek ti. Öldürseler diyemezdi bunu. Ne sanırdı İhsan abi onu sonra? Belki de İhsan abi'nin
annesinden
yatağa razı olurdu ilkin. Yatağa
kalma
girer, çıka r,
sonra da sedire yanlıyarak gece yarısı olmasııu beklerdi. Gece yansı olur, viranelerde baykuş.:. lar iç çekereesine öterler, ishak kuşları, böcek ler uykuya geçerlerdi. Bir ağıttır
tuttururdu
pencere önünde. Ya da çığlık atardı belki. Çığlık daha doğru olurdu. Gece yarısı korkunç bir çığ lık ! thsan abi uyanır, tüyleri diken diken .. ku lak verir karanlık odasında. Bir hıçkırık. İyice kulak verir, hıçkınk yakınlardan gelmektedir. Daha çok kulak verince anlar ki yan odada Nu-
132
ran hıçkırmaktadır. Telaşla fırlar
yatağından,
koşar gelir, niçin ağladığını sorardı. Nuran he men karşılık vermezdi: «- Ihı ıhı ıhııı . . . , «o-
Peki ama niçin ağlıyorsun Nuran? »
«- I nn ı hı ıhı ıhı . . . " üsteler, sonra da başiardı saçlarını akşamağa : «-
Söyle niçin? Ha? Sen akıllı, güzel, cici
Jnzsın. Söyle niçin ağlıyorsun? » N eden sonra : «- Korktum ! » derdi. İhsan abi merakla çekerdi elini saçlarından : «- Kimden?» «- Annenden.. » «-
Annemden mi?,
«-
Annenden. »
«- Annem öleli yıllar oluyor Nuran. Nesin den korktun ? >> «-
Düşümde gördüm. . »
İ hsan abi işi anlar. Eliyle gene saçlarını
ok
şamağa başlardı: «-
Nasıl gördün bakayım?,
Anlatırdı: İ hsan abi onu evlerine
misafir
etmiş. Annesi istemediği için bağınp çağırınağa başlamış. Ana oğul kavgaya tutuşmuşlar. Kadın cadı olmuş. Taraz taraz saçları, kirli uzun tır nakları, patlak gözleriyle acı kahkahaları. Nu ran'ın gırtlağına sarılmış. . . İ hsan abi o zaman ne yapardı acaba?
133
Herhalde: r_ istersen . . . » derdi, susardı . Nuran üstelerdi : «...- İstersem ? » yanlışlıkla İhsan abi kızarırdı, bozarırdı, güler, sonra da kendini toplayıp ciddileşirdi. Nuran anlardı onun « - istersen benim odam.a gel ! » demek istediğini ama, mahsustan, hınzırlı ğından anlamamış görünür, dayatırdı : «- Ha İhsan abi, istersem : , « - Canım şey . . . yfmi . . . « - Yani İhsan abi?,, << - Hiiiç . . korkuyorsan demek istedim ama olmaz ki ! » ,,_ Ne olmaz ki?» « - Benim odama gel diyecektim ama olmaz. Çünkü sen . . . Gene asılırdı : «- Çünkü ben ? ,. «- Eskiden olsa ufacıktın, minnacık. Şim di . . .
Şimdi İhsan abi?,. Şimdi kocaman oldun Evet evet, böyle, tıpa tıp böyle konuşmalar geçmeliycli aralarında. ihsan abi utanmalı, kıp kınnızı kesilmeli, gülmeli yanlışlıkla, sonra cid dileşmeliydi. «- Kocaman oldum demek İhsan abi?• Kızmalıydı: «- Bana abi deme! » «-
«-
.. •
134
Anlaınam.ışçasma sormalıydı : «- Ya? » «- İhsan de doğrudan doğruya. . » «- Nasıl olur? Benden çok büyük değil misiniz?, « - Misiniz 'i de istemiyorum! » «- Ya ?,, «- Misin, de; İhsan de! Sonra da elini tutuvermeliydi. Çekrneğe davranmalı, ama İhsan bırakmamalıydı. Elini iki avucu içine almalı, uslu bir güvercini, bem beyaz bir güvercini okşar gibi okşamalıydı : «- Canım» demeliydi, «- şekerim, bir ta nem, Nurancığım! » O zaman hemen boynuna sarılır, başlardı ağlamağa. Sorardı niçin ağladığını. Hemen söy lemezdi. Kendine çeker, göğsü üstünde sıkardı : «- Söyle, söyle canımın içi niçin ağladm?» İnadına, ya da çok hoşlandığı için karşılık vermez, sadece hıçkırırdı. O, sıkar sıkar, sonra da dudaklarından öperdi : •- Söyle, niçin ağladın?» Onu acmdıracak bir yalan uyduruverirdi : «- Ben sana iliyık değilim de ondan! • Şaşardı: «- Bunu da nerden çıkardın?ıo "- Evet, bana canımın içi dedin, sevgilim dedin, öptün beni. Halbuki ben . . . ,. İhsan abi üstelerneğe başlardı bu sefer : 135
«- Halbuki sen ?» ? »: «- Halbuki sen Nuran? , «- . . . . . . . . . . . . . . . . . . ??» Hırslanır, onu sedire bırakıp ayağa kalkar. odanın içinde dolaşırdı. Uzun uzun dolaşır, son ra gene y anına gelir ilişirdi : «- İnsanı çıldırtma Nuran . H albuki sen ııesin yani? Cevap ver ! » İyice üzüp küplere bindirdikten sonra : •- Orospu çocuğu'yum ! » derdi. o zaman, işte tam o zaman ihsan abi deli ye dönerdi : «- Nuran ne biçim laf bu? Neler söylü yorsun ? » Sesini çıkarmaz, entarisinin eteğiyle oynar dı. ihsan abi söylerdi söylerdi söylerdi. Ama hiçbir zaman annesinin karşısında susan babası gibi susmaz, gerekirse sarsar, çenesinden kaldı rır, canını fazla acıtmamak şartiyle zararsız to katlar da atardı. Ne olursa olsun, Nuran'ın ya nından ayrılmak istemezdi. Bir daha böyle laf lar duymak istemedi ğini üst üste belirtirdi. Ne demekti cOrospu çocuğu• ? Böyle bir şey varsa bile annesinden ona neydi? O, Nuranı Nuran olduğu için seviyordu! Nuran gözlerini kaldırır bakardı : «- Demek beni seviyorsun ?» Gene kıpkırmızı kesilirdi: «- Hem de . . . «.
. . . . . . . • • • • • • • • • •
136
«- Hem de ?» Harabelerde, yıkık duvarın önüne yan yana oturduğumuz günlerdenberi ! » O zaman, o zaman eaşardı işte. Artık ne utanma ne şu ne bu. Sarılıverirdi boynuna, du daklarını dudakiarına yapıştırıverirdi : «- Ben de, ben de lhsan abi ! » Küçük bir şamar: «- Hani abi demiyecektin bana? » « - Pardon ! » Sabahlara kadar yapışan, birbirini öpen du «-
daklar. Sonra nikah, düğün. Beyaz gelinliğiyle ihsan abi, pardon İhsan'ın evine geliş. İhsan :!bi artık << İhsancığım» olmuştur. İlk günlerin telaşesinden sonra durulup oturmalar : <<- İhsan ! » « - Canım?» «- Beni seviyor musun? » «- Çok . . » Ne kadar?" « ı- Dünyalar kadar! » Sabahları İhsan evden iıine çıkmadan önce seslenmeliydi : «- Nuran ! » «- Canım?» :•\r e pişecek bugün?• "- Canın ne istiyor?• •- Hayır senin canın ne istiyor?• «- Hayır hayır, senin ?• Çekişme, ısrar.. İliili kendi değil de onun �-
«-
137
canının ne istediği üzerinde
dayatmalılar, bu,
tatlı, aşktan çıldırtan bir çekişme halini almalı, sonunda ya hemen oracıkta, ya da sedir üzerin de falan barışıvermeliydiler. ' Çokluk, içinde bir kara yer
belirirdi. Bir
kara leke. Sanırdı ki annesi gibi «Kötü kadın» olacak, çocuğuna, ona dediklerince «Ürospu ço cuğu» diyecekler ! Korkardı, dehşetle korkardı kötü kadın ol maktan. Aklına hep annesini gözetiediği budak deliği geliyordu. IBu budak deliği ve bu budak deliğinde n gözetiediği şeyler.
Gözetiediği şey
lerin ne olduğunu gayet iyi anlamak şöyle dur sun, yaşıyordu da titreyerek. Kadınlığında kor kunç istekler şahlanıyor, çokluk kendini anne sinin yerinde, yakışıklı j önle yatar farzediyor du. Aklından atmak jstiyordu bu yatışları, ata mıyordu. Arada zorla j ön'ün yerine thsan'ı ko yuyor, o zaman çıldırıyordu istekten. En çok da tavan arasındaki mitilieri için de .. Dışarda gecenin koyu karanlıklarını allak bullak eden fırtına, lapa lapa kar, ya da inceden ineeye donduran ayaz olsun isterse, o, yorganı, çokluk da yastığını hacakları arasına alıp, san lıyordu ona genç kızlığının ilk aç istekleriyle. Kaçmalıydı, kaçmalıydı buralardan. Uzak lardaki •Sevgili » yi arayıp bulmalı, ona kendini nikfıhla vermeliydi. Burada kalsa eni konu kö tü yola düşüreceklerdi. Bir İlyas vardı, balıkçı İlyas. Ceketi omuzunda, ağız kıyısında sigarası. .
138
yılışık yılışık bakıyor, laf atıyordu. Birinde çeş me başında yakala�tı. Hafifçe sarhoştu da. Göz akları pembe pembe. . . «- Nuran» demişti, «- bana bak. Seninle konuşmak istiyorum! » Bereket versln kadınlar, kızlar yoktu o sıra. « - Ne konuşacakmışsın? ,, « - Seni seviyorum. Sana varır mısın?» Kovalarını bırakıp kaçmıştı eve. Yenıgesi, aptal yengesi kovaları bırakıp neden geldiğini sormuş, karşılık alamayınca da aklından zoru ol duğunu sanmış, açmıştı ağzını, yummuştu gö zünü. Bir başka sefer bakkala peynir alınağa git mişti. Kocaman burunlu bakkal çevresine şüp heli şüpheli baktıktan sonra. titreyen sesiyle : « - Nuran ! » demişti. Şaşnuştı her zamankinden şüpheli haline, titreyen kısık sesine : «- Efendim?» «- Sana çok acıyorunı » Şaşmıştı: « - Bana mı ? Niçin?, döğüyor. « - Yengen seni hep azarlıyor, Halbuki bak, maşallah koskocaman kız oldun. Kahırlarını ne diye çekiyorsun? ,. Tepesi atmıştı : «- Sizi alakadar etmez. Peyniriini verin . " o gece düşüne girmişti bakkal : İhsan abiyle evli olurlarmış. Akşam. Yemeklerini yedik ten sonra yat�lar. Ckcenin bir vakti, Nuran . .
.
139
tuvalete kalkmış. Bir de ne görsün, bakkal, ko· caman bıyığıyla tuvalette değil mi ? «- Ne arıyorsun burda?» «- Susss . . . » «- Ba ğır ırım ! » Şeytanca gülmüş : «- Bağır.» - İhsan gelir seni yakalar ! " « - Beni içeri Nuran aldı de rim . . » Sesiı1.l çıkaramamıştı. Sabahleyin uyandığı zaman sıkıntılı bir utanma duyusu içindeydi. Bir daha bakkalın yüzüne bakamadL Hatta bak kaldan, o bakkaldan hiçbir şey almadı ama, öteki bakkal daha iyisi değildi ki. «- Nuran ! » «\--' Efendim ? » Senin niye küpeleri n yok amcanın kızı gibi?)) « - Size ne ? , « - İstersen alırım sana kırmızı taşlı küpe ler . . Ha ? » « - Sen kendi kızına al! » « - Benim kızım senin kadar güzel değil. Sonra bak . . . » Elinin tersiyle Nuran'ın entarisini geren memelerine vuruvermişti de haykırınıştı : «- Terbiyesiz! Koskocaman, babam yaşın dasın. Utanmıyor musun?:o Daha sonra mahallenin meyzım, sucusu,. emeklileri, kahvecisi, haylaz oğlanlan. . . «
«-
140
Düşlerine bütün bunlar giriyor, sabaha ka: ·dar Nuran'ı uğraştırıyor, üstelik uyanınca da utançtan utanca dilijüyordu. Ya bir gün . . . Lapa lapa kar yağıyordu geceye. Ayten'den eline ge çirdiği bir romanı okuyordu. Açık saçık bir ro man. Ayten de arkadaşlarmdan birinden al mıştı. Ufacık gaz lambasının sarı ışığında güzel gözlerinin nurunu saça saça okuyordu. Bir aşk romanı, kötü bir aşk romanı. Romandaki kızı kendine benzetmiş, kendisini onun yerine koyu vermişti. O da tıpkı Nuran gibi annesiz, baba sız. Amca mı, dayı mı ne eline kalmış, evde evin kirli paslı işlerini görüyor, bol bol dayak yiyordu. Bir gün bir beyefendi yoluna çı.kmış, kızcağıza diller dökerek kandırmıştı. Sonra al mış bir yerlere götürmüştü tatlı tatlı. Kırlar, bahar çiçekleri, pembe çiçekler yüklü ağaçlar, derelerin şınl şırıl aktığı deniz kıyısı . . . Adam o kadar tatlı dilliydi ki, kızcağız unu tuvermişti babası yaşında oluşunu. Kır çiçekle rinin arasmda koşmaca, kovalamaca. . . Adamın kocaman avuçlarından su içrnişti. Yorulmuştu sonunda. Başını adamın dizine koymuş uyuyakalmıştı. Birden müthiş bir kav gayla uyanrruştı. Kocaman bıyıklı, elleri taban ca bıçaklı birtakım insanlar. . . beyefendiyi dö ğüyorlardı . Sonunda içlerinden biri k.ızcağızı sürükliyerek yakındaki ormana götürmilij, or man, zavallıııın haykırışiarını yutmuştu. Kendine geldiği zaman şehrin dışındaki bir 141
asfaltın kıyısındaydı . Bir jip. Resmi elbiseli gö revliler . . . Nuran işte bundan korkuyordu. Bir gün İh san abi'yle kırlara çıkamazlar mıydı ? o kızla beyefendi gibi tenhalarda dalaşamazlar nu? Ko şup oynıyamazlar mı, oturup yemek yiyemez Ier mi, önlerine romandaki gibi birilerj çıkamaz mıydı? Bu da girdi düşüne bir geee : İhsan'la evlenmişler. Karı koca kırlara çık mışlar. Her yan çiçek çiçek çjçek. Pembe pem be patlamış çiçek yüklü bir ağacın altında ye mek yerlerken, birden, o romandakiler gibi bi rileri ! Karıyı bırak, tüy burdan ! » İhsan çılgın gibi fırlamıştı ayağa : «- O benim karım! » Fazla konuşma, bak, karışınam sonra! » Adamın elinde kocaman bir kama. Ötekilerd e tabanca. İhsan gene de atıarnıştı bıçaklı nın üstüne. Yerde sıkı b!r boğuşma. Pathyan ta hanealar . . . Dehşetle uyanmıştı. Onun için, korkuyordu, çok korkuyordu. İhsan istese bile kırlara çıkmamalıydılar. En gellemeliydi. Çıkariarsa başlarına böyle bir be la gelebilirdi O zaman ne yapardı ? İhsan vuru lup ölür, kendisi dul kalır. Herkes · Kötü kadın• der, çocuğu varsa «Orospu çocuğu» derlerdi. istemiyordu, ne kötü kadın olmak, ne de çocu•-
«-
142
ğuna orospu çocuğu denilmesini, istemiyordu. İhsan illaki kırlarda gezip dolaşmak isterse, yan larında mutlaka tabancalan olmalıydı. İhsan'ın değil de Nuran'ın. Çantasında. Ufacık, el kadar bir şey. Şayet bir gün bir yerlerde baskına uğ rarlarsa, haydutların hiç umınadıkları anda usullacık çıkarıp ateşliyerek haydudu vurur, İlı sanı, İhsanını kurtarır, gerekirse hapse kendisi girerdi. Babası, babacığı, yıllarca önce demir parmaklıkların ardından, sakallı yüzüyle öyle dememiş miydi : « Yavrum, dinle beni. Gün gelecek, büyüyecek, bir erkeğin kadını olacak sın. Kocan çirkin de olsa, onu yabancı bir er kekle aldatıp hapisiere düşmesine sebep olma ! � Olmıyacaktı. Kocası illaki kırlara gitmele rinde dirense de, Nuran da söz dinletemese, başlarına böyle bir bela gelse, kocasının çekip vurmasına bırakmıyacak, o işi kendisi yapıp, gerekirse hapisiere kendisi düşecekti. Bir türlü aklından çıkmıyordu eski rnahal lelerindeki çocukların «Boynuzlu, boynuzlunun kızı,. ya da «Ürospu çocuğu» deyişleri. Hayır, kocasına boynuzlu dedirtrniyecekti. Kırlara de ğilde, günün birinde, annesini ayartan jön Ne j at gibi yakışıklı biri çıksa karşısına, gene de dönüp bakmıyacaktı. Bakmıyacaktı işte, bakmı yacak ! Annesi değildi o, olmıyacaktı da! -
Bir gün Ayten ağzından kaçınverdi : «- Yakında kurtulacaksın bizden ! » 143
Şaştı : «- Niçin?» « - Annenden mektup aldı babam. Gelip se ni alacalcrnış ! � «- Annem? Beniii? » << - Evet seni. Bizden kurtulur, annenle birlikte . . . Ha?» Ayten'in alaycı, acı baleışından huylandı: ,, _ Yani ne demek istedin?» Hiiç. Anneciğin artık sana bulaşık falan yıkatmaz. Çünkü annen gibi kadınların mutfa ğı olmaz . . >> �-
«- Nesi olur ya: ıo « Zengin hovardaları olur. Zengin hovar dalar da lüks lokantalardan pahalı yemekler ıs ınarlarlar size. Ne iyi, sen de annen gibi pahalı yemekler yiyecek, pahalı elbiseler giyecek, pı rıl pırıl hususilerde gezip dolaşacaksın. Hem kimbilir, belki senin de annen gibi dostların . . . Ha?» -
Gücünün yettiğince haykırınıştı : «- Hayır, ben annem gibi olmıyacağım ! • Ayten üstelemekten korkmuş, çekinmişti. Nuran'sa onu orada bıralcıp savuşuvermişti. Demek annesi ıgelecekti yakında? Peki ama na sıldı annesi? Hala genç mi? Eskiden olduğunca güzel mi? Gene yeni bir Nej at'la birlikte miy di? Akıllanmış mı, yoksa hep o zevkinden baş kasını düşünmeyen buz gibi kadın mıydı? Bun144
ca yıl geçmişti aradan, ne diye arayıp sorma mıştı kızını? Gece düşünde annesini, İhsan'ı falan gördü. Gene İhsan'la evliymişler. Annesi yaşlanmış. Başında siyah başörtüsü. Eskisi gibi soğuk, buz değil. Kızını bağrına basıp ağlıyor, sonra da madına dönüyor, göz yaşları içinde
teşekkür
ediyor: c- Yavrumu hain amcasından kurtarıp ev bark sahibi yaptığın için sana ne kadar teşekkür etsem az! •
İhsan ellerini öpüyor. Sonra hep
Nuran'ın hazırladığı sofraya
birlikte,
geçiyorlar. Ama
düş, düşlerindeki hep o kara leke, gene biri, ön ce tanıyamıyor karanlıkta, sonra tanıyıveriyor : Annesini baştan çıkaran jön Nejat. Nerdense eve girmiş, gizlenmiş bir kıyıya : c � Sesini çıkarma! • diyor bileğinden çe-
kerek. c-
Ayy. . Babam seni boğmamış mıydı?.
c-
Boğmuştu ama ben dirildi.m işte .. •
•- Benden ne istiyorsun:• Benim olmanı! »
•-
Hayır hayır. . » •- Olacaksın! » •-
• - Olmıyacağım. • • - Olacaksın! • c-
· · · · · · · · · · · · · · · · · ·
c-
..................»
•
İhsan geliyor üstlerine. Nejat'ı, tıpkı babası 145
gibi, aksesuvar eşyalarının arasmda
boğuyor.
Sonra da demir pannaklıklar ardında, uzamış sakalıyla : «-
Kızım ben sana demedim miydi ki . . . ,.
Uyanınıştı sonra. Korkudan küt küt atıyor
du yüreği. Demek annesi geleeekti bu yakınlarda ?
146
10. Annesinin gelmesi uzayınca ıçını gene ka ranlıklar kaplamış, can sıkıntısından pathyacak hale gelmişti. Ne zaman böyle sıkıntılar bassa atıyordu kendini mahzene. Sarı'yı buluyor, onunla konuşuyorrlu dilinden anlarmış gibi. Ayten, annesi, babası, mahalleli haylaz oğ lanlar ne zaman arasalar orada buluyorlardı. Gene öyle. Bir türkü mırıldanarak, bezden kocaman bebeğiyle konuşuyordu : «- Seni senii.. niçin üstünü başını kirlet tin ? Ha? Ama böyle susmakla olmaz ki. Korku yor musun? Döverim diye korkuyor musun? Korkma. Ben senin annenim. Cici annenim. Dövmem seni, hiç dövmem. Yaramazlık yapsan bile dövmem. Ben pis anneler gibi değilim ki. Kızımı hiç dövmem ben ! » Çocukların uzaklardan yansıyan « � Nu raaaan, Nuran ! • larıyla kendine geldi. Bebeğini hemen sakladı. Sarı'ya da eliyle «- Hoşça kal!• yapıp fırladı mahzenden. Ne vardı? Ne istiyor lardı gene? Sevmiyordu onların hiç birini. Arn casını da sevmiyordu, yengesini de, Ayten'i de, 147
Ararnasınlar, sormasmlardı.
Aramasın sorma
sınlardı işte ! Suyu taşımış, ortalığı süpürüp sil miş, bulaşıkları da yıkamıştı. Evet mahzendey di, ne olacak? Oraya gitmemesi için amcasının, yengesinin tenbihi de vızgeliyordu. İnsanlardan ancak oraya kaçınca kurtuluyordu. Ama hiç far kına varmadığı birisi, balıkçı İlyas gizlice sey rediyormuş. Gizlice seyrettiklerini
akşamları
Kumkapı balıkçı kahvelerinde arkadaşlarına bi re bin katarak anlatıyormuş . . . haberi yoktu ki ! Çocukları tersiereesine sordu : u-
Ne var be? Ne bağırıyorsunuz?,
Kızlardan biri: «- Arncan seni acele çağınyor! ıo •-
N e yapacakmış?•
Bir başkası : «- Bilmiyoruz. Acele gelsin dedi ! • •-
iyi ya, geliyoruz işte .. •
İnadına, hiç de arncasının acele istemesine uym adan, sırf amcasının isteğini
yerine getir
memek için ağır ağır yürüyordu.
Çocuklarsa
çeşitli uydurmalarla çoktaan koşmuşlardı : •-
Nuran gene roahzendeydi amca ! ,.
Amca'nın öfkeyle büyüyen gözleri : «- Ne yaptığını gördünüz mü?» Sarışın, topaç gibi bir oğlan: •-
Görmedik ama . •
Ayten : •-
Mahzende ne yapılır baba?,.
Esmer bir başkası:
148
«- Ayıp ettin, çakmaz olur muyuz?• Sonra da her kafadan bir atmasyon: ......... Mahzende adamlar vardı! • «- Kumarcılar. . • «- Esrarkeşler ! ıo « - Nuran da yanlarındaydı. . • Demindenberi tek laf etmeyen yenge kocasına anlamlı anlamlı baktı. Kocası, yani Nu ran'ın amcası kızdı, sordu çocuklara yeniden : «- O kopuklarla ne yaptığını gördünüz mü?» Çocuklar sanki görmüşler de açıklamağa terbiyeleri elvermezmişçesine susuyor, gülüm süyorlardı. Nuran geldiği zaman amca da, yenge de tam dolmuşlardı. Amca, dudak kıyısında sigara, arkasında elleriyle sertçe sordu : «- Ne yapıyordun mahzende? Yanındaki ler kimlerdi?" Nuran hiçbir şey anlarnıyarak çocuklara baktı. Hangisine gözü gittiyse başını eğiyor, gözlerini kaçırıyordu. Amcasına : « - Yanımda hiç kimse yoktu, yalnızdım! • «- Adamlar varmış. Esrarcı, kumarbaz"" lar • Şaştı : •- Benim yanımda mı: Kim söylüyor? Amcası çocuklara baktı. ..
149
N u ran jşi anlamıştı. Topuna k ı rd ı : «-
birden
hay-
Yalancılar ! "
Hiç ummuyorlardı. Çocuklarda panik.
Nuran «�
hıçkırmağa başlamıştı :
Kim vardı yanımda?
Sarı'dan başka
insan ol
kim? Hem nereden gördünüz y anıında duğunu ? Mahzene ginnediniz ki.
Yalan söyli
yen:in annesi babası ölsün mü ? " Hiç birinden tek ses çıkmadı.
Neden sonra sarı, topaç gibi oğlan : c-
Ne
bilelim?» dedi ,
•-.
orada hep kopuk
lar kumar oynar, esrarkeşler duman Gene vardır
içerler.
sandık .. ,
Ayten tıkalaca sordu : «-
Peki ne arıyorsun orda?
Hep orda hep
orda ! » Gözlerinin yaşını elinin tersiyle sildi: «-
Orda köpeğim var benim,
Sarım var.
Sarı'ını ben çok seviyorum. Sizin
hepinizden,
hepinizden çok ! ,. Çocuklar bozulmuşlardı. :Başta d a
Ayten.
Amcası dudak kıyJSındaki sigarasını t.ize lerken : c-
Valiahi anlıyamadım gitti"
çok karışık, karanlık bir çocuk;
dedi,
c
Haydi, yürü
bakalım annen gelmiş seni bekliyor! • Unutmuştu hemen hemen annesinin gele ceğini. Demek gelmişti? «-
Geldi mj ? Nerde? Ne zaman geldi? ,.
150
Amcası tek laf etmedi. Yengesi gene tersiedi : c-
Git yün ceketini al,
fazla cırcır
olma.
Nerdeyse az sonra öğrenir, birbirinize kavuşur sunuz! ,. Ne olursa olsun annesi gelmişti, annesi gel mişti, annesi gelmişti heeeeey! Pırıl pırıl bir türkü gibi koştu eve, merdi çıktı. Dir
venleri hep o pırıl pırıl türkü gibi
selderinin havı dökülmüş, incelmiş kırmızı yün ceketini alıp amcasının yanma
döndü. Sevinç
ten kabına sığamıyordu. Annesi gelmişti demek? Demek bu Dünya'da bir kızı olduğunu hatırla mıştı? Yaşasın, yaşasın, yaşasıruh ann esi! Amcasının ardında, nefret ettiği bütün in sanları bıralop, semtin harap, tozlu, eğri büğrü yapıları arasındaki yollardan durağa
geldiler.
Durakta hemen hemen bütün cıvataları
laçka
hantal bir otobüse bindiler. Otobüs sallana sar
sıla Sirkeci'ye indi. iBir içkili lokantaya girdiler. zarif, beyaz tabaklar, tabaklarda
Camekanında terteın.iz
yı
kanmış meyveler, daha büyük kayık tabaklar da kuzu gibi yatan gri, mavi pırıltılarıyla
ba
lıklar. . . ne güzel, ne iç açıcıydı her şey ! Annesi karşı masalardan birinde oturuyor du. Nereden anlamıştı bu sayın
bayancasına
oturan alımlı çalımlı hamfendinin annesi oldu ğunu ? N e kadar güzeldi ? Eskiden çok, çok daha güzel !
151
Amcasının • - İşte annen! ,. demesine kal madı, koştu, kendini bu çok güzel, çok alımlı annenin kucağına attı, boynuna sarıldı, başladı luçkırmağa. Kendini tutabilse, bir de amcası orada olmasa neler, neler söyliyecek, içini nasıl dökecekti! •- Anneciğim anneciğim» diyecekti •- Beni bunca yıl niye ar arnadın? Arncanu da, karısını da, Ayten'i de hiç sevıniyorum. Hepsi nin Allah belasını versin. Hele yengemden nef ret ediyorum. Çok kötü kadın o. Beni hep döv dü, etlerimi büktıü, tırnaklarımı nalınla ezdi, morarttı. Ayten'i de sevrniyorum, mahalleli ço cukları da. Herkes, herkes bana karşı. Ne yapı yorum onlara sanki? Hiç. Hiç ama gene de ba na karşı hepsi. Beni kötülemek için yanşıyor lar. Beni kurtar anneciğim. Yanına al. Senin yanında, seninle olmak istiyorum. N'olursun anneciğim, canım anneciğim benim! ,. Diyemedi, hiç birini diyemedi. Annesi çe nesiııi kaldırdı : c- Niçin ağlıyorsun?» iBuz gibi bir soruydu. Ama annesiydi, sormuştu, memnundu. c- Ha?» - . . . . . . . . . . . . . . . . . . ? .. Araya amca ·girdi : c - Seni uzun zamandır görmediği için olır cak . . » c- Öyle mi? Beni uzun zamandır görmedin diye mi?• ·
152
. ?ıt cAmca : c- Kızın çok vahşi LeyJ.a! ,. dedi. c- Vahşi mi? Neden?• c- Bir şey sormaya gör. Yer yerinden oy nasa bildiğinden şaşmaz. İnsandan kaçar. Ma hallede bir tek arkadaşı yok. Mesela bizim Ay ten.. Kardeşim kardeşim diye üstüne titrer de oralı bile olmaz! ,. Annesi bayağı sinirlendi: c- Öyle mi Nuran?• Karşılık vermedi, veremezdi. Amcası ora daydı. Ne diyebilirdi? Amcası ardını getirdi: •- Hele yengesini, bizimkini görme. Kaı dıncağız, şimeli bak o yok Allahı var, üstüne titrer Nuran diye. Neden? Yetim, emanet. Öyle olduğu halde ona bile . » Seslendiler. Amca baktı, bir tanışı, gitti. Nuran amcasının ayrılmasından faydalanarak annesine: • - Yalan• dedi, c- hep yalan. Nalursun anneciğim beni buradan, bunların elinden kur tar! » Leyıa kalpsizdi, taş kalpliydi ama gene de kızının bu :içten yalvarışının nedenini anlamış tı. Anlamıştı ama ne yapabilirdi? O sıra gene salaş tiyatrolardan biriyle Anadolu'yu dolaşı yor, klınle boşlanırsa onunla yaşıyordu. Üstelik Nuran hayli gelişmişti de . Kaşı, gözü, bacaklan, . .
. . . . . . . . . . . . . . .
. .
153
göğsü. . . yanına alabilmesi için 1stanbul'a yeri� mesi gerekiyordu. O zamana hem daha büyür, daha güzelleşir, hem de artık yetişmiş kız olur du ki, birlikte . . . Çünkü kızın üstün bir güzelli ğe ereceği besbelliydi. Şimdi bile. . . Yavrum, seni şimdi yanıma alam.am ! • dedi. •- Birkaç yıl daha geçsin. Bir az daha büyü. Soma elbette yanıma geleceksin. Hem o zaman ben de İstanbul'a yerleşmiş olurum! • Evet evet, k ız çok güzel olacaktı. Birkaç yıl sonra, ki o zaman Leyla hayli yaşlanacak, kızı yem diye kullanabilir, hele zengin biri ön lerine çıkarsa, hayatlarını kurtarabilirlerdi. Ya ni bu kız Leyla için bir kurtuluş simidi olabi lirdi. • - E · " dedi, «- söyle bakalım : benden bir isteğin var mı? .. Annesinin onu şimdi yaruna alanuyacağını öğrenen Nuran, kısılan bir gaz lfunbası gibi, ka ranvermişti. Onu buradan, bwılardan., bunların •Orospu çocuğu» sözlerinden, balıkçı İlyas'ların bakışlarından kurtaracağını umuyordu oysa. Kurtarmıyacağına göre . . . «- Ha? Bir isteğin var mı?,. Nuran omuz silkti. Annesi anlamıştı kızının birden umutsuzlu ğa yuvarlanıp, sıkıldığını. Gene de o dallara basmadı : c- üstün başın da pek berbat. Beyoğluna çıkalım, sana bir şeyler alayım. Ne dersin?. o:-
154
Onu amcasından, yengesinden, Ayten'den, llyas'lann bakışlarından kurtarmıyacak
olduk
tan sonra . . . •-
Kızım dilini mi yuttun?
Amcanın de
diği kadar var galiba ! • .. _
. . . . . . . . . . . . . . . . . . ?�
•-
Cevap versene be! »
«.,_
. . . . . . . . . . . . . . . . . . ?• Beyoğluna çıkalım mı?»
Bilmiyordu ki iBeyoğlu'nu. Neresiydi? Hiç gitmemişti, götünnem.işlerdi. nuşan, çene çalan
Mahalleliyle ko
yengesinden,
amcasından,
hatta Ayten'den, öteki çocuklardan zaman za man işitmişti .. Beyoğlu» diye ama, gitmemişti, bilmiyordu! «-
Çıkalım mı ? »
«-
Siz bilirsiniz. »
«-
Kız Beyoğlu'na herkes
«-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . ?»
•-
Gitmedin mi Beyoğlu'na hiç? •
can atar, aptal! "
Zorla : «-
Götürmerliler ki . . » dedi.
Şaştı annesi : «c-
GötürmedHer mi?» Götürmediler. Kendileri gittiler, beni . . . ..
cBulaşıkların başmda bıraktılar. yıkadım, su taşıdım, ortalık
Bulaşık
süpürdüm, tahta
sildim, gene su taşıdmı, bulaşık yıkadım, tahta sildim, çamaşıra oturdum. . . ,
diyecekti
tuttu
kendini. Annesi sıkı.ştınıe belki der, içini döker,
155
ağlar, balıkçı !lyas'larla, bakkal,
kasap,
ma
nav'dan söz açar, en çok da yalancı, iftiracı Ay ten başta olmak üzere, Ayten'in kışkırttığı ma halleli yalancılardan dert yanardı. Olmadı. Az önce çağrıldığı karşı masalardan birinden dön mekte olan amcası gözüne ilişmişti. Tuttu ken dini. Amcası y�arına gelince de annesi : «- Bunun üstüne başına bir
şeyler ala
yım . . » dedi, «- Pek kılıksız! ,. Amcası sözü hemen k aptı : •-
Sorma Leyla. Üzerinde yeni hiçbir şey
durmaz. Hemen kirletir. Yoksa yengesi neler de neler alır, diker, gül 'gibi giydir.ir.
Ertesi gün
tamam. Sonra sana onu da söyliyeyi.m : Kızın harabelerde, yangın yerlerindeki
mahzenlerde
dolaşıyor. Bizi hiç dinlemiyor. Harabeler, yan gın yerleri, mahzenler ma.Iılm, it köpekle dolu.
Başına herhangi kötü bir iş gelehilir ! » Annesi hayretle baktı : •-
Öyle
mi kız?•
Ayy. . . annesinin birden yıllarca önceyi ha tırlatan yüzü .
.
gene asılmış, babasına parladığı
sıralardaki halini alıvermişti gene. Omuzundan sarstı : •-
Cevap ver! •
Hay:retle: •-
Ne?» 156
«-
Elinin körü. Bak neler
söylüyor am
can .... •-
Ben mahzen.de kimseyle konuşmuyorum
ki ! » • - Yalan mı söylüyor amcan? Koskoca kız olmuşsun, insan ya.nıgın yerlerinde, harabelerde, mahzenlerde falan dolaşır mı?»
Karşılık vermedi, vermemesi gerekiyordu. Verse, anlatsa h er şeyleri, az sonra nasıl olsa amcasına teslim edilecek, gene o mahalleye, o eve, o evdekilerin yanına dönecekti. Oysa mah zenden başka yere gittiği yoktu. Konuştuğu da Sarı, yalnız Sarı. O da dediklerini anlamıyordu zaten. Peki ama kiminle konuşacaktı? Ayten başta, hiç kimse konuşmak, oynamak istemiyor du onunla. İş iş iş! Kendi yaşıtı kızlı oğlanlı ÇQ cukların oyunlarına baktırınıyorlardı bile. Mah zene gidip, bebeğiyle oynamasa, Sarı'yla konuş- masa çıldırırdı. Sonra asıl, e:Orospu çocuğu• diyenlerden kaçıyordu . . . Annesi sigarasını tablada ezip kalktı : «- Biz akşama doğru döneriz. Haydi baka lım Nuran hanım, tutalım yolu. Şimdilik hoş ça kalın ağabey! • Amca «Ağabey. sözüne kızmadı: «- Güle güle Leyla, güle güle ... Nuran annesinin ardmda lokanta kapısına giderken, amcası daha arkadan geliyordu diller dökerek : 157
•-
Burası bizim sayılır. Ne zaman ister
sen başımızia beraber, buyur gel. . . " Masalardaki genç, yaşlllara
du Nuran,
dikkat
ediyor
annesine, ama galiba daha çok da
kendisine bakıyorlardı. Kendisine
balaldığını
hissedince kaşları çatılıveriyordu.
Aklına he
men balıkçı İlyas'larla,
mahalledeki
çapkın
bakkal, manav, kasap geliyor, bütün bunlann ardında da o hiç silinmeyen sakallı yüz,
baba
cığının yüzü belirlveriyordu. Kötü kadın olmı yacaktı Nuran. çirkin de olsa kocasını
aldatmı
yacak, adamın hapisiere düşmesine sebep olnu yacaktı ! Lokanta kapısına çıkmışlardı.
Önlerinden
taksiler, dolmuş, otobüs, tramvaylar gelip gelip geçiyordu. Pırıl pırıl, kocaman bir taksiye an nesi seslendi. Araba kuvvetli bir frenle şıp, durdu. «- Bizi Galatasaray'a atıver ! » «- Hay haay. Buyrun . . . » Şoför direksonundan eğilip arka kapıyı tı. Önde annesi. ardında Nuran, girdiler.
aç Araba
memnun, pırıl pırıl uzaklaşırken, amcası !okan ta kapısı önünden el sallıyordu. Ne tuhaftı bu gün amcası! O her an ağız kıyısından eksik ol mıyan sigaralarma ne olmuştu bugün? yakıp birini söndürmesi? Öfkeden,
Birini müthiş can
sıkıntısından çatılı kaşları? Pırıl pırıl arabanın hızla geçtiği cadde, kıv-
158
rılıp aç bir lrurt homurtusuyla sokaklar geçen arabanın pencerelerinden akan İstanbul, ıstan bul'un bu hiç tanımadığı çeşitli y;üzü kafasında herşeyi, hatta am.casıyla yengesıru, Ayten'i, ötekileri falan silivermişti. Nuran yepyeni bir İstanbul'u yaşıyordu artık. Evet, ne amcası, ne yengesi, ne Ayten, ne de !Balıkçı İlyas'larla bak kal, kasap, manav ve cOrospu çocuğu• ! Annesinin yanındaydı eeeey annesinin ya nında! «- Demek böyle? Peki anlat bakalım, ne yapıyorlar sana?• ıBunu bir solukta nasıl, nasıl anıatıverecek ti? Annesine sanldı, hıçkırmağa ba§ladı. Bir süre tek laf ederneden ağladı, ağladı. Kadın al dırış etmiyordu. Bir ara çenesinden tutup başını kaldırdı, yüzüne baktı : Gerçekten çok güzeldi kız be! Hani birkaç yıl sonra bir afet-i devran olması işten değildi! Ağlamak büsbütün yakışı yordu köpeğe. cKaltak:o diye geçirdi. cBizim trupun moruk patronunun eline bir geçsen. . . ,. Kızının çenesine hafifçe vurdu : ,, _ Sus hadi sus, ağlama. Bu dünyaya ağlamak için gelmedik ! » Nuran gözler.ini ellerinin tersiyle sildi. Anne bambaşka bir şey sordu: « - Bakkala, kasaba, manava sen mi gidi yorsun?» Nuran hiçbir şey anlamadı önce : 159
«-
c.._
,._
Nasıl yfuıi?,. Eti, ekmeği, sebzeyi kim alıyor?• Arncamlarda mı ?• Allah allaaah.. başka nerde olabilir kı-
zım?• c- Ben alıyorum.• Annesi çapkınca göz kırptı : c- Nasıl? Asılıyorlar mı?• Nuran gülüverdi. Islak gözleriyle yaş yaş gülüvermesi öyle tatlılaştırmıştı ki! « - Ha?• Kasap da, bakkal da, manav da az mı cyav rum», c padişah gözlüm benim• diye asılmışlar dı? Hele bakkal, boyuna çikolata, şeker, ciklet ... Birinde bacaklarını okşamak istemişti de, Nu ran, elindeki çikolatayla ötekileri adaının sura tma biiir, yallah dükkandan! Ama şimdi bütün bunları annesine teker teker anlatarnazdı ya! Yalnız bakkal mı? Ka sap? Manav? iBalıkçı? «- Ha?• "- Ne?• "- Asılınıyorlar mı?• c- Yok canımı..• Bu yollardan geçmiş, kurt kadın inanır mıydı hiç? c- Yok canımı yok. Bu yaşta, bu kadar güzel kızı kendi keyfine bırakmazlar! ıo Sonra iştahla ekledi c- Bana bak Nuran, çok güzelsin Seni bı-
160
raktığım zaman da güzeldin ama, şimdi bam başka. Anlaşılıyor, daha da güzelleşeceksin. Annen gibi, çok canlar yakacaksın. Fakat sakm kimseye teslim olma, anlıyorsun ya? Hatta sev me kimseyi, şuranla buranla hiç kimseye oy natma aniadın mı?• Yerlere geçerek, kızara bozara dinliyordu. Anneyse iştahla . . . c- Birkaç sene sabret, İstanbula yerleşe yim. Seni yanıma alacağım. Birlikte oturaca ğız. O zaman Allaaaah . . . " Şaşmıştı Nuran. Bu, şu eski, çok iyi tanıdı ğı aksilerin aksisi kadın mıydı? Hani babasına kan kusturan? Şimdi ne iyi, Nuran'la yaşıt, can dan arkadaşmışçasına konuşuyor, gülüyor, Al laaaah diyordu. «- Beyoğlu ya da Tarlabaşında bir apart rnan katımız olur. Boyanır, süslenir, seninle iki dirhem bir çekirdek gezmeğe çıkarız. Arkamı za düşen düşene. Enayilerin bini bir para. Tabi daha çok senin için! Ben zaten tiyatroyu bıra kıp, barlarda konsomatrislik yapmak istiyorum. Bıktım göbek çalkalamaktan . . . ,. Sonra eğildi kızına hafiften: «·- Buradaki bar lardan teklifler alıyorum. Kabul etsem. Arada beni görrneğe gelsen. B a rın yaşlı patronu sana asılsa. Kaçınsan. Alev Iense enayi. He desen. Alsan moruğu avucunun içine . . . ha?» Hiç ama hiçbir şey anlamıyordu. 161
«- Adam belki de karısını falan boşar, se ni nikahlar! "
.. . ... . . ?» Zengin adam, para deste mızda kocaman hususi. . " ?» «- . . . . . . . . . . . . . «-
. . . .
.
. . . .
.
«-
.
.
.
deste. Altı
. .
« - Sırtlarımızda pelüş mü, astragan mı. . . mantolar! »
Nuran hiçbir şey anlamıyor ama, annesinin onu arkadaş sayan haline de bayılıyordu. De mek o zamanlar küçük, küçücüktü de onun için annesi üzerinde durmuyordu. Şimdi büyüdü, güzelleşti. Ah ne iyi, ne iyiydi büyümek, gü zelleşmek! Demek amcasının evinde, mahalle nin haşarı çocukları arasında haftalar, aylar, yıllar geçirmesi gerekecekmiş? Gene öyle. Bel ki bir, belki de iki yıl daha dişini s1kacaktı an nesine kavuşahilmek için? Sıkardı be! Sonun da madem annesiyle olacaklardı. . . beklerdi, beklerdi, beklerdi işte! Galatasaray'da taksiden indiler. Nuran çevresine aval aval baktı : Ne koca man cadde, ne dev dev apartınanlardı bunlar! Başı dönüyordu. Ne güzel yerierdi buraları? Demek İstanbul, amcasının toz içindeki yıkık harabelerden ibaret semti değil, asıl buralardı? «- Anneciğim asıl istanbul burası değil 1 mi?» Leyla güldü: 162
«- D emek seni bu asıl İstanbula hiç getir mediler ?» «- Getirmediler.» «- Yazık. Burası Beyoğlu işte. Büyü, daha güzelleş, çok çok güzelleş. Ondan sonra burada seni. . . » Kızının çenesini kaldırdı, gözlerinin içine baktı : « -. . . . zengin birisiyle evlendirip, şu koca man binalardan birinde yaşatacağım! .. Yerlere geçecekti nerdeyse. Ne ayıptı, ah ne ayıp! «- Aniadın mı ?» Karşılık veremedi. Veremezdi. «- Yaa, ne iyi olur anne .. » mi diyecekti? Az ötede, önlerin de pırıl pırıl duran kocaman, simsiyah bir hu susiden inmekte olan gencecik, güzel mi güzel, şık mı şık bir kadına annesiyle baktılar. Şık şoför direksiyondan atlamış, kapıyı açmıştı. Ka dın salma salma indi, ince bilekli zarif ayak larında rugan iskarpinler, büyük mağazalardan birine girdi. Annesi içini hasretle çekti, mırıldandı : «- Sen de böyle olacaksın ! .. Bunda, «Ben olamadım, sen ol bari . . » demek isteyiş vardı ama, Nuran anlıyamamıştı. Annesi adeta öfkeyle : dedi, «- Sen de böyle « - Aniadın mı?» olacaksın! " . . . . . ?» « ·- . . . . . .
. .
. . .
. .
163
•- Çünkü sen bundan da güzel olacaksın! • Annesinin kah yanında, kah ardında.. an nesine laf atanlara içerliyerek. . . ama dur baka lım, yalnız annesine mi ? Kendisine de laf atı yorlardı. Kızıyordu. Laf atanların yüzlerinde balıkçı İlyas'ları, çapkın bakkalı, manavı, ka sabı görüyor, iğreniyordu. Hepsi de birbirinin tıpkısı, hepsi d e gözünü oymak için fırsat arı yan kötü insanlardı. Sanki söz birliği etmişçesi ne onu kötü yola çekrneğe çalışıyorlardı. Çalış sıniardı dilediklerince. Hiçbirine yanaşmıyacak, hepsinden koruyacaktı kendini. Babasının de diğine uyacak, çirkin de olsa kocasını, annesi gibi aldatıp, adamın hapisiere düşmesine sebep olmıyacaktı. Kocaman bir Beyoğlu mağazasına girdiler. Ayy .. burada da Balıkçı tıyas'la ötekileri hatır latan yüzler. Yiyecek gibi baktıklarını perdele yen gülümseyişleri. « - Çocuk için iç çamaşırı, elbise istiyo rum . . » Bıyığının altı üstü alınmış düklcln sahibi iştahla : •- Çocuk mu: » dedi, • . . . aman hamfendiciğim. Neresi çocuk? Bashayağı genç kız!ıo Anne memnun, sordu : «- Duyuyor musun?» Neden belirsiz, gene kıpkırmızı kesiliverdi. O, bıyığı alttan üstten alınmış kurt adam : •- Duymaz olur mu? Aaah gençlik . . • .
164
c- Doğru» dedi annesi. «- Büyük adam lardan biri ne demiş? Gençlik çok iyi bir şey ama, kıymetini bilmeyenierin eline veriliyor! • Adam içten bir kahkaha attı: «- Bravo. hamfendi. Çok diplomatça laf! Serkis oğlum. . . • «- Efendim?» «- Gel buraya! " O n sekizle yirmi arasında, kurt bir Beyoğ lu tezgahtan, Beyoğluspor soliçi çevikliliğiyle koştu geldi : «- Evet?» Nuran'a aç kurt gibi değil, balıkçı İlyasla rı falan da hatırlatmadan, ama gene de içten içe başkalaşarak baktı, bir an. Patronunun em rini dinlemedi bile. Oysa : «- Küçük bayana. . . • diye başlamıştı. Biliyordu Serkis, küçük bayana iç çamaşırı, elbise falan. . . «� Buyurun efendim! » Anne mahsustan gitmedi. Aşağı inilen bir merdivende kızıyla saçları briyantinden ışıl ışıl oğlanın kayboluşlarına baktı, iç geçirdi. Ah kı· zının yerine o olmalıydı şimdi .. Ama nerde? Aptal kız, parlak oğlanın hafif dokunuşları, şa kalarından kaçınırdı. Biliyordu ne olacağını. Oğlan yoklıyacaktı. Aptal kız da kaçınacak, da ha olmazsa çocuğun bütün cesaretini kınvere cek biçimde terslenmese bile, kaşlarını çatacak tı. Bilmez miydi o Beyoğlu ve Beyoğlu esnafını! Serkiz önden ışıl ışıl saçlarıyla inırrişti mer-
165
diveni hep o Beyoğluspor, Galatasaray, Fener bahçe sol içi, yan hafı, ya da kalecisi
çevikli
ğiyle. Nuran bayılıyordu. Bayılınası saçlarına, çevik davranışlarla
Serkis'e,
merdiveni kedi
çevikliğiyle inişine değil, mağaz anın
tertemiz,
pırıl pırıl döşemelerine, çeşitli çamaşır, elbise lere . . . Bol ışıklı kocaman bir ampulün aydınlattığı alt kattaki iç çamaşırı, genç k ız elbiseleri, tel lerin, pulların, duvakların bulunduğu, sarı ha mam taslarının göz aldığı serin bir loşluktu. Bu aydınlık loşlukta unutuvermişti Ayteni de, an nesini de. amcasını, balıkçı ilyasları , kasabı, manavı, müzevvir mahalle
bakkalı,
çocuklarını
da .. Ne iyiydi. Burada ona «Ürospu çocuğu» di yecek hiç kimse yoktu. Bu aydınlık, pınl pırıl, sarı sarı, mavi mavi, yeşil yeşil göz alışlar ona mahalledeki düğünleri hatırlatıyordu.
Yengesi
düğünlere bile götürmezdi onu. Götürmez, git mesini de engellerdi. Ama burası ne iyi ne iyiyı dı· . «-
Evet küçük bayan . . İ ç çamaşırı
olarak
ne verelim size ?:ıo Bilmiyordu ki. İç çamaşırı adına Ayten'in eski fanilaları, peyiği yamalı kısa külotu . . . Serkis önce jerse külotları serdi
cameka
nın üzerine. Çapkın çapkın gerdi, topladı, gerdi. «-
Bacaklarınız kalın olmalı.. bu jerse
lotlar idealdir küçük hanım . . . Kaç tane yım ? •
166
k:ü
ayıra
Omuz silkti Nuran. Serkis anlamıştı kızın toy olduğunu. Böyle bir kız düşürmüşlerdi bir gün Vahan'la. Meci diyeköy taraflarında. Dut zamanı. Dut hırsızlı ğına çıkmışlardı. Tıpkı tıpkı bunun kadar ama, bunun kadar güzel değil. Toplu, Çirkin değilse bile anasının göZiü. Elinde baklalar. Bir dut ağa cının altına çömelmişlerdi Vahan'la. Vahan da Serkis kadar. Kız oturuvermişti mor şalvarı, kara, kuru, çamura batıp çıkmışçasına pis ayak larıyla. Saçınıştı baklalarını. Fallarına bakmış tı. Titriyorlardı. Kız anlamış mıydı ? «- Güzel beylerim, çapkın beylerim. Aniarım içinizden geçenleri. İçinizden çok şeyler geçer amma, açık edemezsiniz güzel beylerim. Açık edin, çatlasın düşmanlarınız. !Bakın gözümün içine. Yok kor kacak bir şey. Açık edin güzel güzel, öğrensin bu N ergis içinizden geçenleri, hem de kör olsun gözleri düşmanlarınızın . . . " Altı külot ayırdım. iki kırmızı, iki ma vi, iki beyaz. İsterseniz başka renkler . . . haaa, durun durun. Siyahı unuttuk. Bakim, beyazsı nız, kar gibi hem de. Siyah külot, beyaz teni ııizde . . . , Nuran gene kızarınıştı ama, konuşması çok hoşuna gitmişti genç adamın. «- Halı şöyle. İki siyah, iki de kırmızı ayı ralını. Şimdi oldu. Bu beyazlardan birini, değiş tirelim, mavilerden birini de . . . şimdi sıra geldi iç çamaşırına! " "�
167
Gözlerinin içine baktı baktı, kızardı : «- Sütyen?» diye göz kırptı. Nuran sarsıldı. A . . . sütyen kullanacak kadar büyümüşler miydi? Sesini kısan Serkis: c- Çok utangaçsınız. . , dedi. « - . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» c - Niçin? Güzelsiniz, çok güzelsiniz.. far kında değil misiniz yoksa: » c- . . . . . .. . . . . . . . . . . . ?» « - Mahallede erkek arkadaşlarınız söyle miyorlar mı bunu?, c- . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» «- Bizim sizin kadar, hatta sizden çok da ha küçük kız arkadaşlanmız var. Söylemesek, yani güzelliklerini övmesek darılırlar! » « - . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» « - Pekii. . işte bakın, sütyenlerimiz. Size hangisi uygun gelir . . . hakim . . . " Nuran'ın bakılan göğsüne iğneler hattı sanki. «- Çok da küçük daha. İstemez . . . Güldü: c- Hele az daha büyüsünler. Ama kendi kendilerine büyümezler ki. . Biz mahallede kız arkadaşlanmızınkileri. . . ,. •- Serkiis! ,. Cevapladı : «- Evet patron?» «- Çeneyi bırak!,. 168
Nuran'a çapkınca göz kırptı: İ ç çamaşırı ayırıyoruz patron! :o ·-
Tire fanilalar, şu, bu. •-
Anneniz de görmek ister herhalde .. Ha
nım anneniz değil mi?» •-
Evet.» diyebildi.
Zaten iniyordu merdiveni. karı» diyecekti,
diyemedi,
Serkis eKıyak
dememeyi
uygun
bulmuştu. «-
Neler ayırdınız bakalım? •
Külotları, iç çamaşırlarını falan şöyle bir gözden geçirdi : «- Altı külot çok Nuran. Sen mi
ayırdm
bunları?» Serkis : «-
Yoo hayır, ben ayırdımdı. . . »
Serkis'e baktı, çapkınca göz kırptı : c-
Renkleri de siz mi seçtiniz?,.
Ser kis iştahla : c-
Evet bayan. Fena mı?»
Cilveyle : «-
B.ilakiiis.. aferin size, çok zevk sahibiy-
mişsiniz! , ., _
Mersi. »
Sonra kızına döndü : Madem seçmişler altısı da kalsın. tki sini Ayten'e verirsin. İç çamaşırları da güzel. •-
Bunları da Ayten' e. Sonra, sizde poplin, güzel poplinler olmalı. Bana poplin elbise, entari ya ni. . . •
169
«- Hay hay, buyurun yukarıya ! ,. Yukarıya çıktılar. Gene çeşit çeşit, renk renk poplinler, ötekilerin daniskası. Annesi Ser kis'le başkalarıyla şakalaşa şakalaşa, Serkis'le ötekilere numarasını belli ede ede elbiselik al dı. Birtakım paketlerle ve arkalarında kalfa, çı rak, patran fısıltıları, yarım gülüşlerle, iç ge çirişler bırakarak dükkandan çıktılar. «- Yavru nasıl yavru?» «- Ana da kıyak ! » • - Ulan başlarım şimdi zevkinin içine . . . » «- Piliç dururken kart tavuktan zevk alır kaşar . . » « - Kaşar babandır! » ««- . . . . . . . . . . . . . . . ?» Şık, zarif, kocaman bir Beyoğlu lokantasına girdiler. Nuran adım başında şaşıyordu. Masalar yanyana. sıra sıra masalar, masalarda beyaz pi ke örtüler, tavanda kocaman kanatlı bir vanti latör, lokantanın sessiz loşluğunda billur billfu yansıyan ışıklar, çatal bıçak sesleri. Ta karşı masalardan birinde genç, yakışıklı bir adam oturuyordu şık bir kadınla. Bakmıyorlardı bile çevreye. Daimışiardı ağız ağıza. Kadının kula ğındaki yeşil taşlı küpe. Nuran pek beğendi. An nesine öyle bir tane satın almalarını söylerdi ama iskemielerden birinin ayağına ayağı talol mış, gıcırtılı, kaba bir ses çıkmış, bu ses de unutturuvermişti küpeyi falan. 170
Annesi «- Dikkat et kızım» dedi , amcanın evi değil burası! » Yerlere geçti. Garsonlar, siyah elbiseli gar sonlar, sağda, soldaki masalarda müşteriler ona bakıyor, ayıplıyorlarmış gibi geldi. Ayakları dolaştı. Az daha yürümeleri gerekseydi masala rın aralarındaki daracık yollarda, belki de gene bir iskemle devirirdi. Bir masaya karşılıklı oturdular. « - Umumi yerlerde böyle şeylere çok dik kat etmek lazım! >> «- . . . . . . . . . . . . . . ? » « - Bak, çok güzelsin . Güzellere kabalık hiç yakışmaz! ,. Sonra birden sordu : «- Oğlan bir tarafını sıkıştırdı mı demin aşağıda ? » « - Yoo . » «- Hadi hadi. Anasının gözüydü hergele, anlamadın mı?» « - Ne demek o ? » ,, _ Aptal. Ben senin yaşındayken . » Garson geldi. Annesi rakı istedi, salata istedi, ançuvez istedi, salarn istedi, sonra da : «- İyi bir karışık et! » dedi. Siyahlar içinde kırçıl saçlarıyla zarif gar son kibarca : « - Emredersiniz efendim. Küçük bayan ne emrederler ?» .
. .
.
171
.
Ne istersin Nuran? " Bilmem.» Garson saygıyla eğildi : «- Şiş ? İyi bir şiş?» Kuru fasulya geçti aklından ama, istemeğe utandı : «- Peki..» dedi. İskemleyi fena bağırtmış olmanın utan cı silinivermişti. Ne iyiydi burası. Burası, önce ki mağaza. Saçları pırıl pırıl genç adamla ne diye konuşmamıştı sanki ? N e çıkardı? Demek annesi onun yaşındayken . . . Daha rm aptaldı an nesinden ? Büyüdüğü zaman annesi gibi yalnız başına Beyoğlu'na çıkamıyacak, yanına kızını alıp mağazalardan kızı için iç çamaşır satın ala mıyacak mıydı ? Ya da herhangi bir lokantaya girip . . . ama hayır hayır, annesi gibi, tıpkı tıpkı annesi gibi olmıyacak, yakışıklı sevgilisiyle çir kin kocasını aldatıp, adamın hapisiere düşmesi ne sebep olrmyacaktı. « - Yavrum, dinle beni.. Gün gelecek, büyüyecek, bir erkeğin kadını olacaksın. Kocan çirkin de olsa, onu yabancı bir erkekle aldatıp hapisiere düşmesine sebep ol ma! » Bir an, demir parmaklıklar ardında en son gördüğü babası, uzamış saç sakalıyla kafasın dan geçti. Ardından tiyatro, tiyatronun tozlu eşyalar doldurulmuş tavan arası, soyunma oda sı, budak deliği, budak deliğinden içerısı, ay dınlık oda, yakışıklı Nejat, annesi, seclir, sedirin «-
•-
172
üzerinde sevişmeleri, babasının usulca gelip omuzundan kıyıya çekmesi, budak deliğine yer leşmesi, sonra hınçla çekilip kapıyı tekmeyle kırması, don paça kaçan Nejat'ın ardına düşme si, yere yıkıp boğması. . . « - Daldın gene Nuran.. n e var? Ne düşünüyorsun?» Mırıldandı: « Hiç.• «- Seni nasıl olsa yanıma alacağım. Ay ten'e aldığımız külotlar, iç çamaşırları herhalde makbule geçer. Entarilik de aldım. Hazır elbise alamazdım. Babası var, annesi var. Senin yal nız annen. Anadolu salaş sahnelerinde göbek çalkalamaktan imanım gevriyor. Çok lazımsa babası ona da alsın! " Annesinin içkisi, karışık eti, Nuran'ın şiş'i geldi. Buz istedi annesi. Kibar garson koşarak gidip getirdi. Rakının içinde eriyordu buz. Ma vi mavi, beyaz duman gibi birikiyordu sonra kadehin dibinde. Birikiş ağır ağır, belirsizce yükseliyor, kadeh beyazlaşıyordu. Birden annesine dikkat etti : Nuran'ın omu zu üzerinden ta karş1ya bakıyordu. Dönse, bak sa .. eliyle koymuş gibi biliyordu ki orda, arka sında yakışıklı, çok yakışıklı birisi vardı. Anne sinin alkolle dumanlanan bakışları parlama ğa başlamıştı. Bu bakışları çok iyi tanıyordu. Eskiden de böyle bakardı yakışıklı erkeklere. En çok da babasının boğduğu Nejat'a. Hele iki -
173
kadeh de içmişse büsbütün alevleniverirdi . Şim di de öyle. D ayanamadı, dönüverdi bir an. Şöy le bir gördü adamı : Bir beyefendi ! Annesi parladr: «- Önüne bak! » Sindi. Çatalı, bıçağı, eti, sonra ekmeği. Bu çatal da ne tuhaf, kayıveriyordu elinden. Az kalsın düşecekti. Düşse, annesi başıardı hemen kızını paylamağa. «- Garson ! » « - Evet bayan ? » « - Daldur şunu ! » « - Başüstüne bayan . . » İkinci, sonra üçüncü kadeh. Annesinin göz lerindeki alev, kadehlerin artmasıyla çoğalıyor• du. Adama öyle bakıyordu ki. . korkuyorrlu an nesinden. Böyle zamanlarda canavarlaşırdı. Gö zü Dünya'yı görmezdi. Nitekim siyahlar içinde ki garson gelip de kulağına bir şeyler fısıldayın ca, rabatladı bir an. selam verdi «- Hay haay . . » dedi, başıyla Nuran'ın omuzu üzerinden, Nuran'ın arkasın daki adama. Sonra çıktılar lokantadan. Kalabalık Be yoğlu kaldırımları daha da kalabalıklaşmış, gü neş devrilmişti. Çok geçmeden lokantadaki adam yanlarına geldi, kibar bir reverans : «- Rahatsız etmiyorum ya hamfendi ? .. Annesi : « - Aman efendim.. bilakis . . . 174
«- Çok kıibarsınız .. «- Siz de bilhassa nazik! , «- O sizin nezaketinizden gelir . . . » «- Nereye kadar uzanacaktınız böyle kü çük hanımla?" « - Bilmem. Verilmiş bir kararımız yok tu . . . «- Devlethaneye henüz erken . . . « - Değil mi ama? • «- Taksi ! » Kocaman bir arabanın durması, önce anne sinin, sonra kendisinin girmesi. Adam öne otur muştu. Kibar, kibar, kibardı. Şoföre bir şeyler söylemişti. Arada çevik bir manevrayla uçmuş tu Boğaz yoluna .Bayılıyordu Nuran. Böyle yıl larca gitseler, amcasının evine hiç dönmese . . Annesi : «- Nereye gidiyoruz böyle beyefendi? , di ye sordu. « - Lido'ya kadar uzanalım demiştim. Bo ,
ğaz havası bu mevsimde malum ya:" «- Hakiısınız ama, çocuğu bırakmam lazım da . . . » «- Nereye ? » « - Sirkeci'de amcası bekliyecekti . » «- Sirkeciye dön şoför efendi! " Nuran'ın canı sıkılmıştı. Gene am.cası, son ra ,gene balıkçı tlyas ve ötekiler . . . Semt, semtin tozlu yapıları, eğri büğrü sokaklarıyla çeşme başları, çeşme başlarındaki kadınları, çocukları .
175
yüreğinden bir sıkıntı, paslı, kokmuş bozulmuş bir sıkıntı halinde geçti. Annesi kulağına fısıldadı: bahsetme c- Amcanlara sakın şu baydan olmaz mı? • c - Kim o ? · "- Zamanı gelirse sen de anlarsın b u tip insanların kim olduğunu ! • Ağzı rakı kokuyordu. Yarım saat sonra tozlu ampulleri yanmış mahalleye bir takım paketlerle, amcasının ar dında girince, sanki kıyametler koptu : «- Ooooo . . . Nuran'a bakın Nuran'a ! • « - Sahi be. N e paketleri onlar? • « - Annen mi aldı Nuran? • « - Neler aldı artık?• .? «- . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . .
·«-
. . . . . . . . . . . . :.
Ne vardı? Ne oluyordu? !Babaları, anneleri onlara almıyor muydu sanki? Paketlerde renk renk külotlar, poplin elbiselikler, elbise . . . «- H a Nuran? N e var paketlerde?• Saydı döktü. c- Annen mi aldı annen mi?» « - Kim alır başka ?• Çocuklar gene de şaşıyorlardı : O cOrospu çocuğuıoydu. Onlara her şey alınabilirdi ama, bir orospu çocuğuna? Alınmıştı ama. Neden? Alın mamalıydı oysa. Onun babası hapishane köşele176
rinde ölmüştü. Annesi o biçim. Kendi de büyün ce o biçim olacaktı! Amcasıyla birlikte evden içeri girince, ço cuklar, çocuklarla birlikte de her şey dışarda kaldı. Merdiveni çıktılar, sofa. Ayten, Nuran'ı öyle birtakım paketlerle gö rünce, kuru, esmer yüzü bembeyaz oldu. Anne sinin yanına mahvolmuşçasına gitti, tutundu. Her şeyi vardı oysa. Çeşit çeşit entarisi, elbise si, iç çamaşırları. . . Kızı çirkin, üzülmesin diye babası boyuna öteberi alıyordu. Yengesi paketleri açınağa başlamıştı : c- Ooo . . . neler de neler almış annen sana kız ! , Pembe yollu çok zarif elbiselikle külotlar dan üçünü işaret eden Nuran : "�
Bunlar Ayten'in! » dedi.
Ayten o entariliği görünce zaten içi gitmiş tL Kıskançlığı falan bir an unutarak koştu, al dı, almasıyla birlikte de altından çıkan başka bir elbiselikle kıskançlığı geri geldi: «- Bu kimin ? » Nuranındı ama, yeşil dokuma üzerıine siyah çizgiliydi. Daha mı güzeldi ne ? «- Benim. • dedi Nuran. «- Benimki hiç güzel değil.." «- Değil mi? » «- Değil y a. . » 177
«- istersen benimkini al, seninkini bana ver ! » Ayten beklemiyordu bu kadar kolay oluve receğini. Aldı. Bir ona baktı, bir buna. O da gü zeldi galiba. İkisi de güzel. Hangisini alsaydı? Yeşilli elbisesi de yoktu pembeli elbisesi de. Hangisini alsa gözü ötekinde kalıyordu. Yutkundu. Ayıp olmasa ikisini de alırdı ama . . . Nuran boynuna sarılıverdi : <<- istersen ikisini de al ! , Yenıgesi de uyıgun bulmuştu. Gene d e yu muşakça sordu : «- Sen? Sana ?, Nuran Beyoğlu'nda annesiyle gezmiş dolaş mış, mağazalardan öteberi almış, lokantada ye mek yemiş, nasıl olsa bir gün buralardan kur tulacak olmamn sevinci �çindeydi. «- Ayten'in o hani giymiyor, duvarda asılı entarisi var ya?» «- E.. ?» « - Onu alırım ben.» Ayten annesine baktı. Annesi : «- Bilmem ki .. » dedi. «�Lacivert entarin.. sana pek de yakışırdı bilmem ki. . » Geçen yıl dikilmişti Ayten'e oysa. Her gün her gün giymiş, tozd.a toprakta laciverdi atmış, hatta çamurlanmıştı da annesi söylene söylene yıkaıruştı. Ayten : .
178
«- Alsın alsın .. » dedi. «- Madem gözü kalmış . . Koştu, gitti, çivisinden alıp geldi, uzattı : «- Al ! » Nuran aldı. Ayten, Nuran'a alınmış pembe ve yeşil de senli elbiselikleri göğsü üstünde sıkarken, an .
»
nesi : C- Benim temiz kalpli kızım! ıo dedi. c-G� zü kalmış diye tuttu da yepyeni lacivert entari sini. » Amca, Nuran'a göstermeden göz kırptı karısına: «- Tuttu da verdi ! ,. Nuran'a : .,_ Halbuki sen olsan . . . . .
179
11.
Ne olursa olsun, Nuran, annesinin ona Be yoğlu mağazasından öteberi aldığı günden bu yana şaşılacak kadar serpilmiş, geceleri mahal lenin kadın, kız üzerine çeşitli düşler görrneğe başlamış delikanlılarıyla orta yaşlı, hatta yaş lılarının da düşlerine girrneğe başladıktan baş ka, oğlan analarıyla orta yaşı bulmuş evli ka dınlar için de büyük tehlike olmağa başlamıştı. « Ü-rospu çocuğu» olmasa, oğlan analan için mesele yoktu. Oğulları nasıl olsa bir «El kızı» yle evlenip yabancı kızı eve getirmiyecek miy di? Bu neden Nuran olmasındı? Boy, pos, en dam, daha çok da gözler . . . En çok da gözler! Kocalarınıın Nuran üzerine konuşmaların dan deliye dönen orta yaşlı kadınlar : «-
Gözü çıksın» diyorlardı, «kör olsun in
şallah ! » Balıkçı İlyas, bakkal, manav, kasap, imam, meyzin, çeşitli memuriyetlerden emekliler se : «- Padişah gözlü yavrum ! » diye iç geçiri180
yorlardı. •-Kraliçe gözlü.. Allah kem nazardan saklasın ! » Annesinin e n son gelip ona B eyoğlu mağa zasından öteberi almasından sonra nerdeyse iki yıla yaklaşıyordu. Mahallede, ne mahallesi? Semtte, yakın semtlerde, hep Nuran'dan söz ediliyor, Nuran'ın gözleri, Nuran'ın saçlan, Nu ran'ın bacakları, göğsü, kalçaları şusu busu dil lerde dolaşıyordu. Hatta onun için kavgalar bile oluyordu. Sokaktaysa delikanlılar: «- Sist Nuran ! » « - Nuran be! , «- Kıız . . , •- Yerim seni şerefsizim! • Arada taş konuyordu : •- Yavaş gel ! , Yemekten söz açan bozuluyordu: •- Nolur: » • - Kılçığı gırtlağına b atar ! ,. • - Batarsa çıkarırsın. . • •- Alışkın değilim! , · - . . . . . . . . . . . . . . . . . . ?» «- . . . . . . . . . . . . ! .. Nuran çoktaan sekip gitmiştir. tki delikan lı, iki yeni yetme horoz çalımıyla birbirlerine sokuluyor, başlıyariardı yeniden : «- Kaçtan aşağı olmaz yani? • « - Kaçtan aşağı dersen . . " •- Yiğit misin?» 181
«- Sen?» «- Ben yiğidim! » Bıçaklar fora edilmese bile yumruklar ko nuşnıağa başlıyordu. Derken bir meraklı kala balığı. . . «- Ne olmuş yahu n e olmuş?» «- lliç canım, gene şu Nuran için ! » Bıyığı ağarmış bir eski kulağı kesik iç ge çiyordu : «- Bu kız bu mahallede kan dökülmesine sebep olacak şerefsizim! • ,. _
. . . . . . ?» Nuran bütün bunların dışında, annesının bir gün istanbul'a temelli gelip yerleşmesini, kı zını yanına almasını bekliyordu. Gelecekti, bi liyordu bunu. Gelecek, kızını yanına alacak, o iki yıl önce mağazasından öteberi satın aldıkları, lokan:tasından yemek yediklerıi, mağazalarına, dev yapılarına hayran olduğu Beyoğlu'nda otu racaklar, ama annesinin istediğince genç, ya kışıklı biriyle evlenmiyecekti. Çocukluğunun bir türlü silinmeyen anıları içinde hala capcanlı yaşamakta olan İhsan abi'yi bulacaktı. İhsan abi'yle evlenirdi bak. İhsan abi'yle evlenir, on dan başka da kimseye bakmazdı. Onu nerede, nasıl bulurdu? Bilmiyordu ama, bulacakmış, onunla evlenecekmiş gibi geliyordu. Kafasında hep bu, mahalleden bakkala, ma nava, kasaba falan gidip dalgın dalgın dönüşü«-
.
. .
. . .
182
nü gören oğlan analanyla, kocalarının baştan çıkmasından korkan orta yaşlı kadınlar hemen fıskosa başlayıveriyorlardı : «- Gidişe bak Allasen gidişe . . » « - Kafasında kimbilir ne mel'unluk var gö zü çıkasıcanın! ,. «- Allah evlatlarırn.ızı korusun. Bundan ' hiç, arlı namuslu aile mi olur?" «- Katranı kaynat olmaz şeker, cinsine tü kürdüğüm cinsine çeker ! , « E. . . anasına bak kızını al, astanna bak bezini al! » « - Ö n teker nerden giderse arka teker de ardan gider .. «- N e hikmetse bu fenaların kızları ina dına güzel olur ! » « - Şeytanın ,işi kardeş. Narn.uslu insanları baştan çıkarmak için . . . » Hali vakti yerinde, geçkin ama gözü hala çöplükte kocaların kanlarıysa herkesten çok endişe içindeydiler. Suya, kahve telvesine bak tıranlar, kocalarını izleyen, izletenler, büyücü büyücü gezip dolaşanlar . . . Öfkeleniliyordu da arada : «- Mahallede delikanlı yok ki! ,. « - Ulan omuzlayın, kaldırın dağa ını olur, bağa mı?• « - Yahut iki bıçkın, çekip vursalar türe miyesiceyi . . . ......
"
183
C-
• • • • • • • • • • • •
•
Yalnız oğlan anaları, orta balıkçı İlyas., ilyas'lar,
yaşlılar
değil,
bakkal, kasap, manav,
emeklilerle yeni yetişmeler antenierini germiş bekliyorlardı. Neyi? Bildikleri yoktu. bilinen bir şey vardı, ·AfeH devran»
Yalnız
Nuran bir c afet» , bir
olmuştu. Mahallede,
semtte,
yakın semtlerde hiç kimse onu eline geçirebil meyi ummuyor, başkalarının da eline geçmesine meydan vermiyorlardı. Kazara biri
takllsın. . Hemen hır
çıkıyor,
yumruk, derken bıçağa dayanıyordu iş. Semt karakolunda gün geçmiyordu ki Nu ran için eli yüzü kan içinde delikanlılar, orta yaşlılar, hatta sarhoş yaşlılar ifade vermesinler. Koroser şaşırmış kalm�tı. Kız birine bakar, gü ler, mektup yazar, yahut- gizlice konuşurdu da, bir başka tutkun balta olur, hır çıkarırdı. Alı nan ifadelere göre, yoktu
böyle şey. Kızın hiç
kimseyle konuştuğu, atılan laflara durup kar şılık verdiği yoktu ki! •-
Tuhaf, diyordu komser, •-çok tuhaf.
Kızın hiç birinize yüz verdiği yok. Ne diye bir birinize sataşıyor,
birbirinizi
vuruyorsunuz?:ıo
Önlere bakılınakla yetiniliyordu.
Gerçek
ten de, kızın herhangi bir yılışıklığı
yoktu ki
amcasının kızı Ayten gibi. Kara, kuru, ince çar pık hacaklı Ayten'se maşallah tam açılmıştı ka bak çiçeği gibi! Oğlanlada mektuplaşmalar, ge zip tozma, hatta hatta bir zamanlar
184
Nuran'ın
Sarı'yla ahbaplık ettiği mahzende yatıp kalk malar . . . Nuran hem korkuyor, hem de annesinin gel mesini bekliyordu. Annesi gelecek, kurtaracak tı onu buralardan. İçine kapanıruş görünüşü, çocukluğundan kalma anılarda yatan İhsan abi'yle onu düşündüğü kırmızı kiremitli evden di. Kırmızı kiremitli bir evleri olacaktı. Orma nın kıyısında. Güzel güzel yemekler pişirecek ti İhsan'ına. İhsan bisiklet, ya da motosikletiyle gelecek, kapı önünde bekliyecekti onu. Sarmaş dolaş içeri gireceklerdi. içerde yemek masası hazır, belki de İhsan'ın rakısı, yahut şarabı. Gü le söyliye yemeklerini yiyecekler, sonra yata-. caklardı. Kış'sa uzaklardaki denizin mosmor gümbürtüsünü, ormandaki vahşi hayvanların ulumalarını dinliyeceklerdi tüyleri diken ola ola. Sokuldukça sokulacaktı İhsan'a. İhsan onu kocaman elleri, kalın, güçlü kollarıyla sımsıkı saracaktı. «- Korkuyorum! • diyecekti Nuran. İhsan kendine daha çekecek, soracaktı : «- Kimden?• c - Vahşi hayvanlardan! • « - Yanında ben varım ama?" c- Ol. Ya duvarı yıkıp buraya gelirlerse?" «---' Gelemezler! , .: - Gelirlerse?• « - Ben varım, korkma. Güven bana ! ,. ·-
• • . . . • . . . . • . . . . . . .
»
185
·-
. . . . . . . . . . . •
»
Ne düşündüğünü bilmiyenıer
sinirleniyor
lardı boyuna. Arada konuşmalar oluyordu usul usul : «-
İyi ama kime bakacak
bu? Kime yüz
verecek?• «-
Galiba hiç kimseye! •
«- Bana kalırsa birine yüz vermekten çeki niyor . . » •� Bana da öyle geliyor «-
..
•
N eden dersen, kime yüz verse ardından
bela hazır ! » « - İyi ama böyle yapınca beladan kurtula cak mı?,. «- Bir gün ya bıçak, ya tabanca kurşunuy la . . . «- Acırım doğrusu ! » ««-
. .
.
. . . . . . . . .
»
En çok da film artistliği layık filmciler hani bir görse hemen
görülüyor,
parlıyacağını
belirtiyorlardı. Amcası,
yengesi, daha çok da
Ayten kendi kendilerini
yiyorlardı. Bu gidişle
Ayten'e hiçbir talip çıkm.ıyacak, kız evde kala caktı. Ayten'se, Nuran'ın kötü yola düşmesini istiyor, başta balıkçı İlyas, önüne gelene ondan söz açıyordu. Yalan, yanlış, düpedüz uydurma lar . . . Nuran'ın gözü eczaemın Erdoğan'ındaymış da, müteahhi din Erol'ü kendi kendini yiyormuş. Bu, Erol'ün kulağına gitmekte
186
gecikmiyordu.
Alı al, moru mor geliyor, Ayten'i buluyor, soru yordu. Gerçek miydi Nuran'ın Erdoğan'ı beğen diği? Ayten gülüveriyordu. Her yanından yalan cılık akan pis bir gülüş. Derken Erdoğan geli yordu gözleri parlıya parlıya : << -
Ayten, seninle konuşmam lazım ! »
Ayten anlıyordu hemen. •-
Peki. »
«-
Harabelerde bekliyeceğim »
«-
İyi ya.»
. .
Bekleniyordu. Tırnağını kemiren, sık sık gri içler çekilen, hiç sebepsiz uzaklara taşlar fırlatı lan, olunduğu yerde dönülen sıkıcı bir bekleyiş. Sıkıcı ama, kazara doğru çıkar da Nuran'ın gön lü olduğu anlaşılırsa . . . O zaman ne düşünülüyordu :
Önce haminneye
yapılacağı açılacaktır.
Haminn e uygun karşılarsa anneye açacak, anne de şöyle böyle demezse babaya, en uygun anda çıtlatacak; bağırıp çağırır,
henüz lise'nin bile
bitirilmediği karıştırılırsa, Nuran'la evlenmesi ne he denir, nişan takılırsa derslerine dört el le sarılınacağı belirtilecektir. Ama bir de balta nın taşa çarpması pek mümkündü. O zaman ga yet basitti yapılacak şey. On sekiz yaş nerdeyse bitirileceğin e göre, ev e posta konulup, kızla tü y ülecekti. Ama polis, karakol, Vali, hükumet, hatta Devlet varmış! On yedi yaşın sonları için yalnız sevilen kız vardır. üst yanı fasafiso! Az sonra gelen Ayten ne seviyor
der, ne
sevmiyor. Bir gün Erdoğan evlerinin önünden
187
geçiyormuş da, Ayten'le Nuran da penceredey mişler. Erdoğan bakmış, gülümsemiş. Nuran, o gittikten soma •-Hoş çocuk" demiş! Ya da Erdoğan, Erol, Nuri, Sedat falan ev lerinin önünde top oynuyorlarmış. Erdoğan, ya da Erol, hatta hatta ötekilerden biri topa var gücüyle asılmış da duvarlar sarsılmış. Nuran c Ne kuvvetli çocuk değil mi? .. diye sormuş! Beğenilen, kuvvetli bulunan coşuyordu da coşuyordu : «- Haberin var mı lan? Nuran benim için demiş ki. . . isterse en yakın, en candan arkadaş olsun, içilen ayrı gitsin. Kaşlar çatılıyor, suratlar ası lıyordu. Yaa, demek Nuran falana böyle böyle demiş. Mim konuluyor, başlanıyordu: «� Nuran seninkine güya böyle böyle de miş .. » Telaş, öfke : «- Kime ? Falana mı? Hadi canım sen de . . . « - Valla ha! » «- Kimden duydun? Ayten'den mi? .. c- Ayten söylüyor.» Boşver, yalanemın biri o ! » Ama gene d e yüreklere gri bir sis, can sıkm tısının, aşağılık duyusunun gri sisi yayılıveri yordu. Başıamyordu gecelerde düşünülmeğe, sigara üstüne sigara içilmeğe! O yıl amcasının karısı müthiş sancılarla «-
188
kıvranmağa başlayınca genç bir dahiliyeci ge tirildi. Dahiliyeci Nuran'ı görünce çarpıldı ade ta. Yengeyi muayene ederken gözleri Nuran'da, aklı Nuran'daydı. O günden sonra yenge her gün, günde iki sefer yoklanmağa gelindi, eşantiyon ilaçları, bedava yaptırılan reçeteler gırla gitti. Sonra sonra amcayla çalgılı lokantalara gidilip gelin di. Amca genç doktoru pek sevmişti. Doğru su can çocuktu. Gülüyor, söylüyor, fıkralar an latıyor, şakıyıp duruyordu. 'Bonkördü de ha! Karısını öyle esaslı şekilde tedavi edivermişti ki , hayran kalmışlardı. •- Beni pek sevdi ! · diyordu amca. Karısı: «- Madem öyle, yapsana Ayteni şuna ! • c - Yaşa karı, benim aklınıdan d a geçiyordu. Bana bak, sen kızı herbere götür, saçlarını yaptır. Valiahi bu fırsat her zaman elimize geç mez! » Ayten herbere götürülüyor, saçlan yaptı rılıyor, bir giydiğini bir daha giymiyordu. Ma halleye de yayınıştı : «- Nişanlanacağız! ,. Doğrusu kimse ihtimal vermiyordu Nuran dururken. Ama belli de olmazdı, yıl uğursuzun du. Hani olur mu olurdu! Genç doktor her şeyin farkındaydı ama, ak lını taktığı Nuran'ın hatırı için bozmuyordu. Bozsa, evden ayağının kesileceğine şüphe yok189
tu. Amcasıyla falan masa başında içerierken gözü sık sık bir kıyıdaki Nuran'a kayıyor, iç geçiriyordu. Bir gece küçük bir pusula yazıp sigara tab lasının altına koydu. Nu:ran gördü bunu ya, Ay ten de görmüştü. Nuran'a fırsat venneden kap-" tı, okudu sonra da kıyametleri kopardı. Genç doktor neye uğradığını bilmiyerek, evden apar topar kaçtı. Mahalleli şaştı bu işe ama, bir yan dan annesi, öte yandan Ayten başlaclılar : ,, _ Nişanlıma pusula yazmıştı, yakaladım, adamı kovdum ! • «r- Aman hemşi reee Bu kadar olur ahlak sızlık yfmi ! Gül gibi kızıının nişanlısına göz koymuş meğer ! . » Komşularsa yangına körükle gidiyorlardı : «- Bak sen gözü çıkasıcaya ! , «- Yaa böyle işte. Besle kargayı oysun gö zünü «- Canıin efendim, orospu analıdan hayır mı gelir ? » « - Ben olsam bir gün bile tutmam evim de ! » Onlar da öyle düşünüyorlardı. Az kalsın kovacaklardı, bereket annesi çıka gelmişti. Am ca o sıra lokantada, aylıkla çalıştığı kasa başın . .
.
. . »
daydı. Boyalı kadın yorgun yüzüyle dikiilmişti karşısına : «- Merhaba Kemal ! » «- Vay Leyla, merhaba • . .
190
Nuran'ı alınağa geldim! Hoş .geldin sefalar getirdin. Tam zama nında geldin hani.., «- Niçin?» Anlattı amca: Ahlaksızlık bu kadar olurdu yani. İnsan amcasının kızının nişanlısını ayart mağa kalkar mıydı? Pek sanınamakla beraber, gene de : «- Bak sen» dedi. ..--J)oğrusu üzüldüm. Demek doktordu çocuk?" «- N e söylüyorsun Leyla? Piyangoydu bi zim için vallahi piyango! » Üzerinde fazla durmadı. İstanbul'daki Be yoğlu pavyonlarından birinde iş bulmuştu. İkin di üstü karşılaştığı kızını görünce sarsıldı : «- Allahım n e güzellik ! » ti o. İki yıl geçmişti aradan, görmemişti, fakat linsan güzelliğe doğ ru böylesine mi gelişirdi? Gelişti, istanbul kıyı mahallesindeki kurtlar nasıl davrandılardı: Kocasının kardeşi, eski kaynından hemen ayrıldılar. Belki de bir daha hiçbir zaman rast laşamıyacaklardı. Sordu : ,,_ Kız, Ayten'tin doktor nişanlısını elinden mi almak istemişsin?" Nuran artık çocuk değil, kadınlığa aday, olgun bir genç kızdı. Ağzından tek laf çıkmadı. Gülümsedi sadece. Buysa anneye her şeyi an «-
«-
latmıştı.
Nuran gene, yığınla dedikoduyla cOrospu çocukluğu» nu ardında bırakmıştı. Şimdi artık 191
Tarlabaşı'nın kocaman apartınanlarından birin de yaşıyacaktı annesiyle birlikte. Ne bulaşık, ne çamaşır yıkamak, ne de su taşımak vardı çeş meden. Ve geçmiş silinmişti Nuran'da. Ne yengesi, ne Ayten ne de yıllar yılı onu üzüm üzüm üz müş mahallesiyle mahallenin balıkçı ilyas'ları, bakkalı, kasabı , manavı, meyzini, imamı, emek lileri, Erdoğan'ı Erol'u falan. Bütün bir « eski günler» in üzerinden sünger geçmişti sanki. Yal nız iki şey hala dipdiri, hala capcanlıydı : « - Yavrum, dinle beni : Gün gelecek, büyüye cek, bir erkeğin kadını olacaksın. Kocan çirkin de olsa, onu yabancı bir erkekle aldatıp hapis Iere düşmesine sebep olma ! » öteki de İhsan abi ! Babasıyla İhsan abiyi, daha çok annesiz ge çirdiği gecelerde düşünüyordu. D üşünmüyorrlu belki, onlar, su dibindeki mantar, ya da tahta parçasının, su yüzüne çı kınası gibi, içinin de rinliklerinden yüze çıkıyor benliğini kaplıyor lardı. Annesi hep o eski annesi. . Kendinden, ken di süsü, kendi zevklerinden başkasını düşün meyen, güzel kızıyla hemen hiç ilgilenmeyen kadın. Kızım bütün gece unuttuğu evine saba ha karşı aşırı sarhoş dönüyor, daha doğrusu, her gün boyuna değişen çeşitli erkekler tarafın dan iyice örselenmiş, getirilip bırakılıyordu. Alışrmştı annesinin yaşayışına. 192
Alışınıştı
ama, bu yaşayıştan böyle bir anneden iğrenmi yor da değildi. O, hiç bir zaman böyle bir ka dın olmayacaktı. N e pavyon, ne de boyuna de ğişen yabancı erkekler ! Onun aradığı erkek tı pa tıp İhsan abi olmasa bile onun benzeri, ama babası gibi kansına düşkün olmalıydı. Nuran' m gözlerinin içine baksın, çevresinde
pervane
gibi dolansın, buna karşılık istediği kadar çir
kin olsun! Yoksa amcasının mahallesindeki gibi yakı şıklı gençler, vurucu kırıcı balıkçı tlyas'lar, pa ralı bakkallar, kasaplar, manavlar, hatta onlar dan çok daha
yakışıklı, vurucu
kıncı, paralı
çapkınlar Tarlabaşı'ndaki evlerinin bulunduğu semtte yok değildi. O kadar çoktular ki hem de. Nuran'ı her vesileyle rahatsız ediyorlardı ama Nuran'ın istediği değildi hiç biri. Erkek denin c e İh:oan abi gibi genç babası gibi de evciment insanlar akl·na geliyordu. Bunlar çirkin de olsa lar zarar yoktu. Sabahleyin annesini, akşamın
örselenmiş
yorgunluğu içinde deriin derin inleyerek uyur bırakır, elinde file, tutardı Beyoğlu Balıkpaza rı'nın yolunu. Balıkpazarı uzak da değildi. Mev simine göre, çeşitli sebzelerle, et, arada balık, tavuk, dönerdi eve. Bu arada her gün değişen yeni yeni hovar dalar tabi : «-
Sist ! ,
•-
Yavruuu! .
193
c-
Versene fileni versene . » .
«-
.
«-
...
. .
. . . . . . . . . . . . .» .
. .
.
.......»
Aldırmıyordu.
Dolu filesiyle eve
·geliyor,
fayans döşeli mutfakta başlıyordu bir türkü gi bi çalışmağa. Patates, sovan soyuşu, kabakları dolma için oyuşu, patlıcanları, eti lokına lokma doğrayışı, hava gazının işlemediği günler sarı, pırıl pırıl gazocağını raftan indirişi, haznesine mavi ispirtoyu döküşü, kibriti çakıp yakışı, oğul maldan tertemiz tencereyi fışıltılı alevin üze rine oturtuşu, yemeği bastırışı, sonra da orta lığı silip süpürüşü . . . Annesi çokluk öğleye doğru, ağzı yüzü bir yanda uyanınca sofrayı hazır buluyor, akşamın çeşitli içkileriyle çatlıyacak gibi
ağrıyan başı,
asık yüzüyle öfkeli, geçiyordu masa başına.
Kı
zıyla dargın gibi, birkaç lokma, sonra baş ağn sını giderici
birtakım ilaçlar, daha
haaydi gen e tuvalet masası. Rujlar,
sonra
da
kalemler,
ojeler . . . gittikçe beliren yüz çöküntülerini ört rneğe çalışıyor, sonra da evden çıkıp gidiyordu. Nereye? Nuran bunu hiç merak etmiyordu. Nereye giderse gitsin. Sormuyordu bile. Annesinin pav yon arkadaşı Nimet abianın romanlarını bol bol okuyor, onu romanlar ilgilendiriyordu. Anne sinin de onunla pek ilgilenmemesinin bir nede ni de buydu galiba. Kadının pavyon, çeşitli er kekler, içki, para düşkünlüğü yanmda kızın 194
sağ-
lam bir aile yuvasını hayallemekten, belki de kendisine gaye edinmekten gelen du:ııgunluğu tam bir zıtlık taşıyordu. Bunun için kadın, kı zına içerliyordu. Böylesine güzel bir kız, etek leri bir parça havalı olmalı, hoppala cuppala... o .zaman anayla kız avuçlarına neler de neler düşürmezlerdi ! Çallıştığı pavyonun yaşlı ama gözü hala çöplükte sahibine kızından söz açtı bir gün. Çap kın, kulağı kesik adam o gece merakla takıldı Leyla'nın ardına. Kocaman, pırıl pırıl hususi, apartmanın önünd e durduğu zaman, Nuran'm penceresi aydınlıktı. "- Kız hala uyanık ! » dedi Leyla. Patron, yarıdan çoğu ağarmış saçları, gene yarıdan çoğu ağarmış ama alttan üstten genç işi alınmış bıyıklarıyla kendini yakışıklı, genç, ka ' dınlar, daha çok da kızlar üzerinde etkin sa yardı. «- Niçin? Nerdeyse vakıt sabah . » «� Oturur, beni bekler ! » «- Niçin ama?» «- Roman okur.» « - H aa. . desene roman düşkünü bir kızın var ? » Kapı açılmıştı. Patron içeri girip d e hol'ün bol ışığında genç kızla karşılaşınca şaşırınıştı: Vay anasını, demek Leyla'nın bu kadar güzel kızı vardı da haberi yoktu ha? Aklından yıldırım hızıyla neler de neler .
195
geçmedi! Usta zampara numaralanyla genç kızı tavlayıveriyor, üç beş yıl, sonra pavyona yep yeni bir konsomatris kazandınyordu. Ama işin o yanını düşündüğüne pişman oldu salona ge çip, kızın elini sıktığı sıra. Hayır, bu kız onun geri kalan bütün ömrünü alabilir, canını bu ha rika genç kızın kollarında seve seve verebilirdi. Aradaki en az otuz yaşa aldınş etmeden : «- Nasılsınız canım?» deyiverdi. Nuran yadırgamadı, zaten duymamıştı bile. Leyla anlaıruştı patronunun aklından geçenleri : c - Evde bütün gün canı çok sıkılıyor efen dim . » dedi. «Efendim» değil de cAmcasııo diyebilirdi. Ama patronunun, daha çok da genç, körpe yav rular yanında kendisine cBaba, , «Amca» falan denilmesinden hoşlanmadığını da bilirdi. Onun için kaabil olduğunca babalık, amcalık, dayılık sözlerini karıştırmıyacaktı. Yaşlı ama. genç özentisi patron sordu : •- Niçin canın sıkılıyor bakim?ıo Çenesinin kaldırılması kıpkırmızı yapmıştı Nuran'ı. Bu da adamın ayrıca hoşuna gitti : De mek henüz çok saf, çok tecrübesizdi. Böyle ol masa, kızarıp bozarmaz, başka konsomatrisleri nin kızları gibi pavyona gelir, boynuna sarılır, kucağına otururdu. «- Ha? Niçin canın sıkılıyor hakim? .. Nuran müşkül durumda kalmıştı. Canı sı.
196
kıldığı falan yoktu doğrucası. Sabahleyin çar şı pazar, sonra mutfak, yemek, daha sonra tah· taları silmek, ardından da kalın kalın romanla rın dünyasında kendini unutmak. Ama bir karşılık da vermesi gerekiyordu: «- !Bilmem .. » diye mırıldandı. Ne yapması gerekirdi şimdi. Aklına birden geliverdi: Kahve pişirip ikram etmek ! Sordu : c- Kahveyi nasıl içersiniz efendim?» Patron bir kahkaba attı ; viski, şampanya, rakı kokulu, çeşitli mezelerin karması, mide bu lantısı karışık bir kahkaha. İçi bulandı. Amca sını hatırladı elinde olmıyarak. O da böyle ko kardı çokluk. Ama o kahkaba atmazdı, kızdığı, hırlarcasına payladığı sıra. «- Demek kahveyi nasıl içerim ha?,. Şaşırdı, utandı. Adam düpedüz alay ediyor du. Ne yapmıştı ki ? Kahveyi nasıl içtiğini sor muştu. Herhangi bir ınisafire sorulmaz mıydı? Annesi : «- Yavrum» dedi, «- Vedat bey yabancı mız değil ama, yabancı ınisafirlere damdan dü şer gibi sorulmaz kahveyi nasıl içtiği. Çok ayıp! ıo Hiç bir şey anlamadı : «- Niçin anne?» c___, Çünküüü . . . kahveni çabucak iç, defol git anlamına gelebilir! ,. Nuran elleriyle yüzünü kapadı : •- Ayyy . • .
.
197
, Kurt patron fırsatı kaçırmadı, koştu, genç kizıitı , ; ·kar gibi bileklerini yakaladı,
yüzünden
çekeıık en: «-
Canım benim» dedi,
bakm�' annene.
«-
yavrum. Sen
Ben hiç de onun dediği anlamı
çıkarmadım! " ' ;i
KEliT
rgibi
bilekler avuçlarmda, anneye dön
dü : «- N eden utandırıyorsun benim kuzumu ?• Leyla memnun, «- A h papaz, a h Firaun. . . »
diye geçiriyordu.
«-
Ulan salıiden kurt bir süb
yancıymışsın. Ama aferin. Yarın kimbilir kim
lere kısmet :olacak? Kısmet olacağı kaşalotlarm eaıidarması m�yım ben? Merin Vedat, kart Ve da.t · aferin! » Onları yalnız bırakmak için, dudağında bir caz ısliğı, yatak odasına geçti. Nuran kentline geldiği zaman kendini ada mın göğsü üzerinde sımsıkı buldu. Bayağı ku
caklamıştı. Uyandı.· Sertçe itip çekildi, dağılmış saçlarını başının birkaç davranışıyla düzeltmeğe
çalıştı. Ka'§ları :kötü kötü çatılmıştı. Patronun gözünden kaçmadı bu. Birden çok ileri gittiğini �amıştı . ' Gfmç kızını h�üz kabarmış sert me .
melerini göğsü üstünde €ZIIli şti! Ö yle şeylerle hiç ama ·hiç i1gisi yokmuşça sui.ahsigara-: p�tini • çık�dı, nik.el
çakmağıyla
yaktıktan sonra: «-
Bir
sade kahveniı..dçeııriı,p.
ciddi ciddi.
198
yavrum .. " dedi
Nuran odadan nefretle çıktı. Leyla patronunun yaruna döndü : •- Ulan amma da acelecisin be!,. Patron gülmedi, endişeli : «- Kızdırdık galiba . . . " •- Ne yaptın?» «- Hiiç .... «- Hadi hadi. Bir yanını mı sıktın kızın ne
yaptın?» «- Yok canıım . . . » «- Peki, niye kızdı?» «- Göğsümde birazcık sıkmış olabilirim! ,. Sağı solu kollıyan Leyla : « - Beni sık beni ! • dedi. «-
Seni çok sıktık yavrum, suyun kalmadı
artık . . » «- Hadi hadiii teneşir horozu sen de! • «ı- Öyle mi olduk?» «- Evet! » dedi inadına.
Adam sigarasından sakin bir nefes aldı, hep ayni sükCmetle dumanı tavana üfledi. Leyla korktu patronunu kızdırmaktan. Dünya kadar borcu vardı bir, ikincisi, yaşlanmışlardandi ar tık. Şayet kızdırırsa, yerine bir başka, daha genç bir konsomatrisi alabilirdi. Gülerek yanına gitti, dizine ilişti, kollarıy la boynun u sardı : «- Darıldın mı?» Huyu buydu, darılırdı ama, darılmış görün199
mesi, aslında danlmaması gerekiyordu. Darılır sa, hatta kart karıyı işten atarsa, kıza da elve da demesi gerekecekti. Onun için: c- Yoo » Leyla, kızının gelivermesinden çekinerek, dizden kalktı : «- Darılına. Şaka yaptım.. � .,_ Hayır, mesele, kızın darılıp darılmama sı .. Canını acıttım mı acaba?� •- A.maan sen de, düşündüğün şeye bak. Canını daha o kadar çok acıtaeaklar ki! » Sanki birden kızına içerlemişçesine kızdı: •- Teli dökülmedi ya kaltağın! » Sinirli sinirli mutfağa geçti, tepesine dikil..
di ·
« - Niye surat ettin adama?•
Nuran ispirtolukta kahve pişiriyordu. Hay retler içinde baktı annesine : annesi, o, yıllarca önce, babasını azarladığı sıradaki k�rkunç yü züyleydi. c- Ben mi ?., dedi elinde olmıyarak. c- Sen, evet! » Gözlerini ağır ağır kaynamakta olan cez veye dikti, sesini çıkarmadı. K.ızm.ıştı oysa. Ne diye canım, yavrum. falan diyor, göğsü üzerin de sıkıyordu? Leyla, kızının aklından geçenleri anlaıru.ş çasına : «- Telin mi döküldü?• dedi. c- Amca200
nın mahallesinde bakkala, kasaba, mahalle ço cuklarına hiç mi sıktırmadın ?» Ay neler söylüyordu annesi ? Dehşetle bakışına da aynca içerleyen anne si mak.ineli tüfek gibi başladı: «- Yaşlı adam, ne çıkar? Sonra unutma ki, baban y�ında, belki daha fazla. Ne çıkarmış yani? Yarın evlenip gideceksin. Evlendiğİn adamdan da mı esirgeyeceksin?» tnledi : « Ay anne, anneciğim. . . nolursun. Kadının kulağına söz girdiği yoktu: «- Adam bana da, sana da ekmek veriyor. Bu evde onun sayesinde oturuyoruz, tencere miz onun sayesinde kaynıyor, üstümüz başımız onun sayesinde . . . sonra, dünya kadar borcum var. Ne çıkarmış okşarsa birazcık:, Bereket kahve kabarmıştı, çekti cezveyi ispirtoluğun alevinden, fincana boşalttı sıkın tıyla. Neden, neden böyleydi annesi? Onu da mı kendine benzetmek, kendi kötü yoluna çekmek istiyordu? « - Götür, efendi efendi ver kahvesini ada mın ! , Bir an kahveyi falan bırakıp, başını alarak çekip gitmek ıgeçti içinden. Ne demek istiyordu? Hayır, kendini hiç kimseye elletmemişti, bun dan böyle de elletmiyecekti! «- Götürüp versene kız! " Çaresiz, ağır ağır çıktı mutfaktan. Göz yaş-
o o
201
ları elinde olmıyarak yanaklarından yuvarlanı yor, buysa onu daha da güzelleştiriyordu. Patron bir anda kızın yüzünde, daha çok da yanaklarmdan yuvarlanan göz yaşlarında her şeyi gördü : Demek annesi azarlam ış, belki de etini falan bükmüştü ki, aferin'di Leyla'ya, aferin! Gene de anlaınamış davranarak: • - Eyvallaaaah hanım abla• dedi. «- İyi ama, sen ağlıyorsun . » Nuran kahveyi uzatmış, kart adaının alma sını bekliyordu. Adamsa almıyor, almayı mah sustan uzatıyordu. Ha? Niye ağlıyorsun?,. «. ... . .. ? .. «- Cevap ver : Niye?• Leyla gene karakuş gibi yetişti. Kahve fin canını kızının elinden öfkeyle aldı : «- Defol, defol odana! » Bir yandan da göz kırpmıştı patronuna: « - Sen karışma. Sana madem o türlü aksilik yaptı, ben de kırarım onun kemiklerini! » Nuran artan göz yaşlarıyla odasına çekildi, kendini karyolasına attı. Leyla kahveyi patronunun yanındaki siga ra sehpasına koyduktan sonra : «- Bo k!,. dedi kızı için. «- Şımardı. Sanki kurtardığım mahallesinde kendine hiç dokun durmadı! ,. Patron yepyeni şeyler işitiyordu: .
.,_
.
.
. .
. . .
. . . .
202
«- Kurtardığın mahalle mi? » «- Öyle ya! » «- Nasıl?» Patranunu iştahlandırmak için bir yalan attı : «� Canım Vedat, bu kız benim öz kızım değil. Ama kendini öz kızım sanır. Babası bir kadınla evlenmiş. Kadın bunu doğurduktan altı ay sonra ölmüş. Gençtim, güzeldim, cıvıl cıvıl dım. Daha o zamanlar, yani bunun kadarken yaşlı kadınlar bana göbek arttırırlardı. Tiyatro culuğa bayılırdım. Babasını talih karşuna çıkar dı. Sevdim. Benden çok yaşlıydı ama gene de sevdim, yahut öyle sandım. Evlendik. On beşim de ya vardım, ya yok. Yaşımı büyüttü teyzemler. Neyse. Çıldırıyordu benim için. Çocuktum, altı aylık çocuğu, yani bu kızı üstüme aldım, aıınesi oldum. O gün, bugün beni anne bilir, gerçek annesi. Haa . . . babasının kardeşi vardı, babası hapse girdikten sonra yanımda taşıyacak değil dim ya? Verdim amcasının yanına. Fakir adam. Kıyı mahallelerden birinde yaşamak değil, sü rünüyorlar adeta. Bu o mahallede büyüdü. Ku hiğıma çalınanlara bakılırsa, mahallede kırma dık ceviz bırakmamış. E, tabi, güzel kız. Ara dan yıllar geçti. Yoluro oralara düştü, kızı gör mek istedim. Bir de ne göreyim? İşte! " Patran memnun : o:- Demek kırmadık ceviz ,._ Bırakmamış! " . . .
203
«- Niye ağ'ladı ya?., •-
Cilve ! .,
Patronun ümitleri birden alevlenmişti : Madem öz kızı da değildi.. sonra kırdığı ceviz . . . « - Demek kırdığı ceviz? » «-
Kırkı geçmiş kaltağın! •
«- Ne yapmış meseUı?• •-
Ne yapmamış ki? Mahallenin ne bakkah
kalmış, ne manavı, ne kasabı. Hatta amcasının anlattı ğına göre, mahallenin arkasındaki hara belerde, serserilerle esrarkeşlerin esrar içtikle ri, barbut attıklan bir mahzende .. Anlarsın ya?• Kızlığını kaybettiğini sanan patronun gözleri dehşetle parlamağa başlamıştı birden : «- Yok canım?» «- Yoksa almışlardır.. » «...- Fakat çok güzel
kız be LeyUı. İki sene
sonra . . .
204
12. Annesiyle hemen hemen karşılaşmıyorlardı. Onun yerine Kaşar Nimet sık sık uğruyor, yeni romanlar getiriyor, annesinden boşalan yeri doldurmağa çalışıyordu. Bu da sebepsiz değildi. Patron durumu Kaşar'a anlatmış, kaşar da ne yapması gerektiğini idrak ediverip kollan sıvamıştı. Ama ne yapsa, kaç dereden su getir se kız yumuşamıyor, kendini patrona mıncık latmağa razı olmuyordu. Pavyonda çamurluğundan ötürü bu isim ve rilmişti Nimet'e: Kaşar! İki kadeh içmeğe gör sün, yedi başlı dev kesiliveriyordu. Artık kar şısında kim olursa olsun şahlanıyor, açıveriyor du ağzını. Bu yüzden az yumruk, bıçak, hatta kurşun yememişti. Elinde değildi. Sinirleri de lilik derecesinde bozulmuştu. N e yaptığına, ne dediğine hakim alamıyor, en sonra söylemesi gerekli sözleri en önce söyleyiverip çıkıyordu. O gün Balzac'ın VADİDEKt ZAMBAK ro maniyle gelmişti. Gecenin ikisi. Nuran roman okuyördu. Annesi gene Bo205
ğaz'a falan gitmişti bir takım erkeklerle . . Nimet de ona acıdığından, yanına gelmişti. !Bütün bun lar Nuran'ın umurunda bile değildi. Yalnız ki tap, elindeki kitap ! «- Ne bu Nimet teyze ? » Kalın kitabı tutuşturmuştu eline : «- Okusana ! » Nuran okumuştu üzerini. iBundan önce daha çok yerli aşk romanları okuduğundan, bu çe viride hayli zorluk çekmiş, ama sonunda sev mişti. Daha çok da kendine benzettiği, kendi huyuna benzettiği genç kadının sonunda genç öğrenciye kendini kapıırmasını affedememişti. O, hele gençlere, asla, ama gerçekten asla kap tırmıyacaktı kendini. Onun kendini kaptırabi leceği erkek, ihsan abi gibi kara kuru, babası gibi de karı sına düşkün erkekti. Yaşamında bir sefer evlenecek, evlendiği erkekten kızlı oğlanlı çeşitli çocukları olacak, ondan başka erkek ta nımıyacaktı. Çünkü : «- Yavrum, dinle beni : Gün gelecek, büyüyecek, bir erkeğin kadını olacaksın. Kocan çirkin de olsa, onu yabancı bir erkekle aldatıp hapisiere düşmesine sebep ol ma ! » Olmıyacaktı. Onun için, n e annesinin Pat ronu, ne de oturdukları apartmanın sahibi, ka pıcısı, k arşı manifaturacı, yol boyunca manav, bakkal, k asap . . . hele kasap! O adamdan alışveriş etmiyordu artık ama, kime, hangi kasaba gitse, önce saygıyla karşı206
lanıyor, sonra sonra cıvıtıyorlardı. Hele son alış verişe başladığı Beyoğlu Balıkpazar'ındaki en son kasap ! «- Abla:. demişti, «- El yüz ve riyorsa ben ikiyüz vereyim, üçyüz vereyim! :. Daha önce de, başkalarından işittiği şeyler di ama, artık gık demişti : «- Ne diyorsun be?:. «- Kızına abla. El yüz veriyorsa ben üçyüz vereyim! » « - Nolacak?» İlk zamanlar alış veriş ettiği kasabın adını söylemişti : «- Ona şapur şupur da bize yarabbi şükür mü ? » Artık ondan da alış veriş etmiyecekti. Annesinin patronu işte o sıra, kasaptan nef retle çıkmıştı, ki rastladı. Durdu. Kasap tanı yordu pavyon sahibini. Az önce kendisini ters leyip dükkanından çıkan kızla konuştuğunu gö rünce damgasını bastı: Tamam, kız yolluydu. Kelebekpavyon sahibinin ne uçan zampara, ne sübyancı olduğunu işitmişti. Demek kız pavyon sahipleriyle k ırıştırdığı için boşveriyordu kasa.,. ba masaba, bakkala makkala! Oysa LA DAM O KAMELYA romanı vardı patronun elinde. «- Vay, Nuran .. nereye böyle ? » Kasaba dünyalar kadar öfkelenmişti ama, gene de tuttu kendini : «- Hiç efendim. Eve yemeklik alıyordum. • .
207
•- Ben de sana uğrıyacaktım .. • Korktu Nuran. c- Niçin? Ne yapmak için uğnyacaktınız bana? Maksadınız neydi? • diye merli. Sakın o geeeki gibi sıkıştıracak mıydı? Adam elindeki kitabı uzattı : c- Bunu size aldım. Çok öğüyorlar, ağla maktan yaş kalınıyacak gözlerinde .. Öyle söy lüyor okuyanlar! ,. Bak buna dayanamazdı. !Böyle o:hisli• bir kitabı değil annesinin pavyon sahibi, kasap b ile verse geri çeviremezdi. Aldı c- Çok teşekkür ederim efendim .. • Eti bir başka kasaptan almış, heyecanla gelmişti eve. Kaşar Nimet kapıdayd ı : c- Hayrola kız? Ne o ? ıo Heyecanla : c- Roman teyzeciğim • c- Benim romanlarımı okuyup bitirdin de paranla mı almağa başladın artık: ıo Utandı : c- Yoo, hayır, Şeyy . . . sizin patran rastladı da . . . • Kaşar Nimet güldü: c- Evet?• c- o verdi ! » Eve birlikte girdiler. Nimet teyzenin dili nin altında bir şeyler varmışa benziyordu. Öte berileri mutfağa yerleştirirken, Nimet teyze de romanı şöyle bir gözden geçirmişti. Zaten bill..
208
yordu. Lise'de, henüz öğrenciyken okumuş, Mar garet Gotye'ye epey gözyaşı dökmüştü. Nuran salona gelince : .,_ Lisedeyken ne kadar gözyaşı dökmüştüm buna ! » dedi. Nuran şaş·rdı : "- Lisedeyken mi?» c- Evet. Niçin şaştın?• •- Bitirdiniz miydi liseyi?• •- Sondan ayrıldım » •- Niçin ? • Kaşar Nimet içini çekti. Mazi denilen geç mişe bir sünger çekeli yıllar olmuştu. Köksüz bir ağaca döneliberi, ağaç, herhangi bir ot gibi yaşıyordu. Ne dün, ne de yarın. Dün gelip geç mişti. Geçerken de acı, tatlı, güzel çirkin yığın la yaşantıyı alıp gitmiş, daha kötüsü de genç liğini, güzelliğinin önemli parçalarını götürmüş tü. Yarma gelince .. hiç bir ideali yoktu yarın için. Hiç bir şeye inanmıyorrlu ki. Ayak altında, her an ezilmeğe hazır, herhangi bir ayak, bir tekerlek altında kalmağa mahkum bir ottu. O günü bekliyordu dört gözle. O gün nasıl gele cekti acaba? Rahat döşeğinde mi? Yoksa ağzı leş rakı kokan bir bıçkının bıçağı altında, ya da kolalı yakalı bir manyağın tabanca kurşu nuyla mı ? Felaket arkadaşının kızına acı acı baktı : « - Çünkü» dedi, •- Çünkü yavrum . . . ka der deyip kısa keselim ! ıo ..
209
Ama Nuran'a yetmiyordu. Lise sona kadar okumuş bir insan neden bitirmezdi liseyi? Bi tirip neden daha yükseklerini okumazdı? Sonra asıl önemlisi, lise sondan ayrılmış, aklı başında bir kadın neden pavyonda konsomatrislik ederd.ı ?.
Nimet sadece dinledi arkadaşının kızını. Kız dayatıp duruyordu : Ha teyze ? Neden ayrıldınız?,. Birisiyle seviştim ! • •- Genç mi ?• • - Hem de nasıl. . " «.- Güzel mi?» « - Film artisti kadar! » •- Sonra ?• «-
•-
«- Evlendik. Yeni doktor çıkmıştı. Beni çıl gınlar gibi seviyordu. Mesuttuk. Ailesi çocuk is tiyordu. Olmuyordu. Olmayınca aramızdaki bağlar gevşedi. Bir gün baktım hizmetçi kız gebe. Öğürüp duruyor. Sordum. Sakladı. Sıkış tırdım, anlattı ezile büzüle.. Bizimkindenmiş. Ben de anlıyacağın gibi, başımı alıp çıktım ev den ! • Nuran'ın gözleri korkuyla büyümüştü : Gelmedi mi arkanızdan ?» .,_ Kim?» c- Kocanız.• « Nereye gittiğimi nereden bHecekti ?,. • - Aramadı mı?• •-
-
210
«-
Arasa bile . . . İstanbul'da soluğu almış
tım . . . «-
Peki pavyonda çalışmak zorunda mıy
dınız? » • - Değildim tabi. ilkin çeşitli yerlerde ça lıştım. Nerede çalıştıysam, iş veren peşimi bı rakmadı. Sonunda baktım olacak gibi değil, üç otuz paraya kendimi vermektense, pavyonda daha pahalıya vermeyi uygun buldum ! • ?» «- . . . . Nuran günlerce düşündü bunu. Dünya, da ha çok da Dünya'nın bilinmeyen gelecek gün leri insanların önünde ne kadar da karaniıktı? Nasıl da meçhullerle doluydu? Hele La Dam O Kamelya'nın Margaret Gotye'sine gecelerce göz yaşı döktükten sonra bu karanlık gelecek büs bütün koyulaşmıştı. Artık tuhaf bir karamsar lık içine yuvarlanmıştı. Kendisi de bir «Pavyon artistinin kızı»ydı. Günün birinde onun da önü ne Arman Düval gibi bir genç çıksa demek Ar ınan Düval'ın babası gibi, karşısına çıkanın da babası yahut annesi, Nuran'ı hasta hasta soka ğa atıvereceklerdi? Kendini Margaret Gotye yerine koyuyor, onun kaderinde asıl kendininki ne ağlıyordu. Bütün bunlara dikkat eden Kaşar Nimet bir gün onu kara kara düşünürken yakaladı : «- Kız, nedir günlerdenberi bu kara kara düşünmen bakim?ıo Nuran saklamadı, durumu olduğu gibi açık. .
. .
. . . . . . .
211
ladı. Muztarip Nimet kızın koyu bir karamsar lığa düşmek üzere olduğunu, belki de melanko liye tutulacağını anlamıştı. Onu uzun uzun te selli etti. Sonra da aldı odasına götürdü. tuva let masasının aynası karşısına adeta zorla oturttu: c - İnsan romanların dünyasına kendini kaptırır mı kız?,. c- Yalnız romanların mı teyzeciğim?" c - Ya?• c - Annemin, sizin, daha çok da sizin gibi lerin hayatı mesela . . . " c- Boşver. Bu hayat fazla düşünrneğe değ mez ! ,. Kendi rujları, kalemleri, pudrasıyla falan Nuran'ı öyle güzel boyadı ki ! Nuran ayna karşısındaydı ama, boyalı yü zünün farkında bile değildi. Ancak Nimet tey zesinin hıçkırıklarıyla kendine geldi. Korktu. Hayretler içinde arandı sağını solunu. Ne var dı? Niçin ağlıyordu? Boynuna sarıldı : c- Teyzeciğim, ne var teyzeciğim? Niçin ağlıyorsunuz?,. Kaşar Nimet karşılık vermiyor, veremiyor du. Nasıl verebilirdi ki, artık son balıarına gel miş, kışa adımını atmıştı. O da bir zamanlar şu, hayatında ilk pudralanıp dudakları ilk boyanan kızcağız kadar genç, cıvıl cıvıldı! Şimdi hemen hemen içi boşalmışçasına pörs.ümüş, gittikçe de
212
pörsümekteki hale nasıl gelmişti? Kim getirmiş ti? Bunları genç kıza nasıl anlatırdı? Zaten me lankolinin korkunç umutsuzluğuna kendini kap tırmak üzereydi. Bir de böyle şeylerden söz açıp da onu nasıl umutsuzluğun şifasız karanlığına iterdi? N eden sonra kendini topladı. Gözlerini sildi : « Sebebini sorma kızım .. içinde bulundu ğum yaşa mahsus karanlık bir histi, geldi geçti. Bizim gibiler böyle duyulara ı:ık sık kapılırlar. Bu bir parça da bizim kaderimiz. Ah yavrum ah. . . gün gelecek, bu hissi sen de tanıyacaksın. Ama şimdi bırakalım bunu. Çünkü senin için bu günlere daha çook vakıt var ! ,. Kapının zili. Nuran koşup açtı : Gene o gelmişti! Uzunca boylu, ince, otuza yakın, çirkin . . . kıravatı, sır tındaki lacivert elbise, ayağındaki kaba ayak kabılarla çok beceriksiz, utangaç biri. Nuran bu utangaç, çirkin genci daha önce leri de görmüştü. Tanımıyordu. Annesine, Ni met teyzesine sık sık, değişik insanlar gelirdi. Onun için üzerinde durmuyordu. «- Kimi aradmız? » Genç adam yutkuna, kızara bozara : «o- Nimet hanım evde mi acaba?,. Nuran daha önce görmüştü oysa bu genci, tanımamazlıktan gelmişti nedense. Niçin? Bil miyordu ama, tanımamazlıktan gelmişti işte. -
213
c - Evde . . » Zaten Nimet de sesi işitm.işti. Öfkeyle : •- Ulan ben sana bir daha eve gelme deme dim miydi? » Genç adam, genç kızın yanında, belki de « Ulan» sözünden ötürü gene kıpkırınızı kesile rek kekelemeğe başladı : •- A, afedersiniz, afedersiniz efendim . . . " «- Afedersem bir daha yaparsın. Haydi, al voltanı bakalım! » c- Gelmiyecek misiniz ? , «- Git ve beni sana söylediğim yerde bek le, marş ! » Kapıyı yüzüne kapadı. Sırtıyla dayandı ka palı kapıya, güldü, dilin içıkardı Nuran'a. Nuran iyice acımıştı. :Birden, tuhaftır, La Dam O Kamelya'daki Arınan Düval'e benzet' miştİ onu. «- Adeta kovdunuz teyzeciğim . . " •- Acıdın mı? :ıo c - Yazık değil mi ?, «- Yazık ha? Yazık . . . ,. Kapıdan hayıfla çekildi, odasına, tuvalet masasına geçti. iskemieye oturmadan önce dur du. Nuran'ı aynada görmüştü. Yanına iyice yak laşmasını bekledi. Sonra sertçe. « - Yazık değil onlara ! " dedi, ........ Hiç biri ne de acımıyorum! Çünkü bizi bu hallere onlar sokuyorlar ve sokarlarken de acımıyorlar ! Ben den sana teyze nasihatı: Erkeklere acımıyacak-
214
sm! Yüz vermiyeceksin. Gençli�mizin, güzel liğiinizin hırsızları. Bu çocuk. . . Denizci miymiş ne? Ağzı süt kokuyor. Ne zaman İstanbula uğ rasa hemen gelir bulur beni. Eli de adamakıllı açık! Dünyayı uzak uzak dolaşır. Dünya'nın her yanından hediyeler hediyeler . . . Ama ne bana? Kırkı aşmış yaşımdan üç beş yıl eksiitecek mi bütün bunlar?• Nuran rrunldandı : «- Demek denizciymiş? "'- Evet denizci . İyi bir çocuk, çok iyi hatta. Ne yapayım: Sevemiyorum ki ! " •- O ? Sizi ?» Güldü : •- Çıldırdığını söylüyor.. «- inanmıyor musunuz?• «- O yaşları biz artık sizlere bıraktık . . . " Nuran belli etmeden içini çekti : Bir zamanlarm İhsan abisiyle ilinti mi kurmuştu? •- Adı ne?» Kaşar Nimet tuvalet masasına oturmuştu, boyanırken omuz silkti : «- Valla söyledi ama, bilmem?" Dudaklarının boyasını sert sert tazelemeğe koyuldu. Nuran usullacık kendi dairelerine geçti. Pencerenin tülü ardından sokağa baktı uzun uzun, Güneşli caddeden taşıtlar geçiyordu. Gör müyordu taşıtları da insanları da. Aklında kılık kıyafeti oturmamış, bir şey sorulunca kekeleyip ..
215
kızaran genç denizci. Yıllarca öncenin İhsan abisi de şimdi herhalde bu kadar büyümüş ola caktı. Nerdeydi acaba? Nuran'ı düşünüyor muy du? Düşünüyorsa arayıp bulmak geç iyor muydu aklından ? Yok�a bir başka, herhangi bir kızla mı evlenmişti? Dolu çocukları mı olmuştu? Pencereden çekildi. ihsan abi'nin evlenmemesini, dolu çocu;. ğunun olmamasını istiyordu. İhsan abi hiç ev lenmemeli, evlenememeli. O da Nuran gibi, onun ihsan abi'yi düşündüğü gibi o da Nuran'ı düşünmeli. Günün birinde Nuran'ı bulacağını düşünmeli, buna inanmalı. Hiç bir kız ona Nu ran'ın tadını verememeli. Nuran nasıl? İhsan abi'den başkasını düşünebiliyor mu? Kocası an cak İhsan abi olabilir. İhsan abi'den başkasının koynuna nasıl girer? Çünkü İhsan abi'den hiç utanmaz. Onunla, o çocukluk gecelerinde nasıl giderlerdi viranelere? Nasıl otururlar dı sırtla rını dayayıp harap duvara ? İhsan abi karşısına çıkıverse onu gene o yıllardaki gibi sevecek, ar dına takılıp istediği yere gidecekti. Şu, Kaşar Nimet'in burunladığı çocuk . . . İhsan abi oluver meli! İhsan abi o zamandan bu zamana herhal de bu acemice giyimli, konuşurken kızaran, ke keleyen genç adam kadar büyümüştür. Belki de İhsan abi'di be! O, ertesi, daha ertesi günler. . . Dünya'yı uzak uzak dolaşan, her gittiği yer den Dünya'nın çeşitli memleketlerinin değişik 216
pullarıyla mektuplar yollıyan bu genç, ama çir kin denizcinin 1hsan abi olması ihtimalini dü şündü. Geceleri düşlerine giriyordu. Birinde ge ne gelmişti. Nuran kapıyı açmış. Nimet'i sor muş. Gene evde yokmuş Nimet. Almış içeriye, oturmuşlar. Bu arada ona o eski günlerin vira neliğindekl yıkık duvardan söz açmış. Gözleri parlamağa başlamıştı genç denizcinin. Heyecan lanmış tr: duvar «- Demek viranede, yıkık harap önünde çok oturdunuz?» «- Çok.» c- Ben de. Bir kız vardı, minnacık ama cin gibi. Babası tiyatrocuydu, annesi. . . fakat b:rakın annesini, Ahlaksız bir kadındı. Mahal lede kızlar, haylaz oğlanlar hep orospu çocuğu diye kızdırırlardı!" Heyecandan yerinde duramıyordu. «- O kız bir gün karşınıza çıkıverse ne yaparsınız ?, c - Nuran mı? A . . . sahi, Nuran'dı adı ! :a Nuran gene kendini tutmuştu : c- Bu adı beğeniyar musunuz? » «- Çok. Hem d e hayatımda tanıdığın genç kız, kadın adlarının en güzeli. Ne iyi kızdı! İh san abi, İhsan abi diye . . . .. c- Karşınıza Ç?kıverse, n e yaparsınız? • • - Deli olurum sevincimden! » c- Ben oyum işte ! » İnanmamıştı. Her şeyi bir bir açıklamışh: 217
Babasının tiyatrodaki Jön'ü boğması, hapse gir mesi, Nuran'ın ortalarda kalması, İhsan abile re sığınması, sonra amcasının uzaklardan gelip onu götürmesi. . . İnanınıştı sonunda. Sarılınış Iardı birbirlerine. İhsan abi'nin yıllarca önce anlattığı uzak denizlere açılmışlardı. Denizlerde balinalar. Kocaman, apartman kadar bir balina vapurlarını devirrnişti. İhsan abi onu kurtar mış, kumları sımsıcak bir kıyıya . çekip götür müştü. Buranın göğü çivit mavisiydi, kuşları vahşi sesli, al, yeşil, mor tüylü. Sonra yılan lar . . . Bir yılan çıkmıştı karşısına, kocaman ağ zı vardı. Öyle korkmuştu ki yılandan, bağırına ğa başlamıştı avaz avaz . . . Uyanınıştı sonra birden, ter içinde. Annesi yıllarca öncenin aksi annesi gene. Birbirine ka rışmış ruj , pudra, rimel, şu bu'larıyla dikilmişti karşısına : «- Ne oluyor kız? Rüya mı gördün?• Gülrneğe çalışmıştı : Rüya gördüm.» « Çok ayıp bir şey sormuştu. Nuran kıpkır mızı kesilmişti. Annesi patavatsız, hatta çokluk terbiyesizdi ama, Nuran'a karşı hiç bukadar apaçık olmamıştı şimdiye kadar. Karşılık bile vermeden, kıpkırmızı, mutfa ğın yolunu tutmuştu. Mutfakta, mutfaktan son ra çarşıya gittiği, alış veriş ettiği, eve dönerken yolda, yemeklikleri yerlerin e yerleştirdiği mut fakta, fasulyeleri ayıklar, soğam doğrar, yeme-
218
ği bastırırken hep hep bunu, bu dii§ünü düşün müş, düşte kaldığı yerden alıp yürütmüştü : Bu gemici gerçekten İhsan abi olsaydı. Nuran eski günlerin viraneliğindeki harap duvardan söz aç saydı. Sonra da her şey açığa çıksa, İhsan abi Kaşar Nimet'i bıraksaydı. Daha sonra da Nu ran'ı taksaydı ardına, buralardan çekip kurtar saydı! Şöyle konuşmalar geçseydi aralarmda : «- Demek hiç evlenmedin : » « - Hiç.» •- Niçin ?" «- Seni bekledim. İçimde bir his, bir gün mutlaka karşılaşacağız gibi geliyordu. Geceleri hep seni görüyordum düşlerimde. Hep de vira nelikteki yıkık duvarın önünde. Bana düşlerim de «Bekle. Seninim. Bir gün bana rastlıyacak sın! » diyordun. . «- Peki, bu Nimet ? !Bunu nerden buldun?» c- N e bileyim? Bir gece pavyona gitmiş tim. Yapayalnız oturuyordu. Baktım, yaşlanmış, acıdım. Son.ra başından geçenleri anlattı. Büs bütün acıdım. Kimsesi yoktu. Genç arkadaşla rının genç genç, zengin zengin dostları. . . bunun yüzüne bile bakmıyorlardı. Haydi dedim, Nura nı buluncaya kadar buna arkadaşlık edeyim. Ettim. Ona Dünya'nın her yanından, değişik pullu mektuplar, değişik ülkelerin değişik hedi yelerinden yolladım. Ama o beni. » «- O seni? • . .
219
«- Gördün, kovdu senin önünde, ulan dedi bana! » • - Peki bundan sonra ?» • Bundan sonra artık sen varsın. Sen bir yana, Dünya bir yana. Ama ben, goruyorsun, hiç de güzel değilim. Sen? Harika!,. Tıpa tıp böyle konuşsalar. İhsan abi tıpa tıp böyle karşılıklar verse. Günün birinde anlaşıp kaçsalar. Düşünde gördüğünce uzakların çok büyük denizlerinden birinde vapurla giderler ken bir kaza olsa. Herkes boğulsa. Gazeteler herkesin öldüğünü yazsalar. Annesi okusa bunu .. ağlamasa, «İyi olmuş, buldu cezasını ! , dese. Ama İhsan abi onu kurtarıp kumları sımsıcak bir kıyıya çıkarsa. Robenson Krozüe gibi, vahşi kuşlarla vahşi ağaçların insana çeşitli korkular veren havasında yapayalnız yaşa�alar. Yalnız babacığını düşünse. Ona çocukluğunu zehir et tiren annesinin orospu çocuğu anılarından uzak larda yaşasa. Bu, kumları sımsıcak kıyının vah şi ağaçlar ormanıyla vahşi kuş sesleri arasında çocukluğunun, annesinden kalan çocukluğunun ayıbını unutsa! Bu istek gün geçtikçe artıyordu. Kaşar Ni met'e gelen çirkin denizci kafasında döne do laşa İhsan abi olmuş, bunun böyle olacağına inancı artmıştı. Ya da böyle olmasını isteyen ya nı adamakıllı ağır basmıştı. Gün geldi Kaşar Nimet'e kızınağa başladı. Neden kızıyordu ? Niçin? Ne hakkı vardı oysa? -
220
Biliyor, ama gene de kızıyordu. Pis, kart kany dı. Yazık değil miydi onun cİhsan abh sine? Ne diye sert davranıyordu ? Niçin Nuran'ın önünde ona "U lan ! » demişti? Gün geçtikçe öfkesi artıyor, ama bu öfke yön değiştiriyordu. Şimdi artık Kaşar'dan çok cihsan abi»ye kızmağa başlamıştı. Madem İhsan abi, ya da başkası .. neden bu kart, pörsük karı ya tapıyordu ? Ona kapıyı açmıştı. Nuran'ı gör müştü. Madem görmüştü Nuran'ı, neden ilgi lenmemişti? İlgilense, gene gelse. Kaşar Nimet'i evde bulamasa. Ama umursamasa. Hatta. aevde olmadığını biliyordum» de�e. Nuran şaşsa, o halde neden geldiğini sorsa. Şaşalasa, kızarsa, dilinin altında bakla varmış da, çıkarınağa çe kiniyormuşçasına haller takınsal Nuran sıkıştır sa. c- Ha ? Niçin?» Gözlerini suçlu suçlu kaçırsa: .,_ Bilmem. » «- Bunu siz bilmezseniz kim bilebilir?• Omuz silkse : •- Onu da bilmiyorum_,. •- Çok tuhafsınız . » «- Belki.» Nuran aniasa dilinin altındaki baklayL Adını sorsa. Söylese. Bu ad c İhsan abh olmasa da olabilirdi artık, söylese. Hasan dese, Nuri dese, Cemil dese, Demir dese.. ne derse desin. Kapıda lafı uzatsalar. Derken akletse, içeri al.
221
sa. Kahve pişirse ona, buz dalabmdan soğuk su ikram etse, Dereden tepeden
konuşsalar. Bu
arada o da babasız annesiz büyüdüğünü anlatsa. Bir amcası, ya da dayısı olsa. Amca ya da dayı sının hırçın bir oğlu. Ayten gibi
lancı.
ahlaksız, ya
Mahalle çocuklarını kışkırtıp üstüne sal
dırtsa. O da tıpkı Nuran gibi kendini harabeler deki bir mahzene atsa. S'arı gibi bir köpeği olsa. Nuran'ı anlasa. Bir çocukluk arkadaşı olsa. Kız. Hala yolunu beklese. O kızı bir gün bulacağını umsa. O kızı bulacağını umarken birden karşı sına Nuran çıkmış olsa. Gözlerinin
içi gülerek
açıklasa içinden geçenleri.
«- Onu bekliyordum, bulabileceğimi
umu-
yordum ama . . . " Nuran umutla: «-
Ama? » dese.
«- Karşıma siz çıktınız! » «- <Ben d e sizin gibiyim. [Ben d e İhsan abi'.,
yi bekliyecektim, arayıp bulacaktım
onu. Ama
artık lüzum kalmadı. . . , Genç denizci heyecandan ayağa
kıpkırmızı
fırlasa. Bileklerinden tutsa Nuran'ın. Niçin
lü
zum kalmadığını sorsa. Nuran önce gözlerini yere adam avuçları içindeki bilekleri
indirse.
Genç
sıksa, sarsa.
tekrar sıksa. üstelese :
«- Ha? Niçin lüzum kalmadı ? » Nuran bir az geç : «- Çünkü·
dese,
c-
222
artık siz
varsınız! ·
Genç denizci her türlü utanmayı, çekinmeyi falan bir yana bıraksa, çevik bir davranışla Nu ran'ı kolları arasına alsa, dudak dudağa geliver seler. Sokak kapısının zili çalsa çalsa .. Duyma salar. Yeniden uzun uzun çalsa. N eden
sonra
açsa kapıyı : Annesiyle Kaşar Nimet! Genç de nizciyi içerde bulsalar. Annesi öfkeden dönse. Kaşar Nimet sinirli bir
deliye
kahkaha atsa.
Sonra annesi üzerine yürüse. Genç denizci ara ya girip annesini önlese : c-
Vurmağa hakkınız yok ! » dese. «- Vura
caksanız bana vurun. Nimet'i aradım.
Yoktu.
Ben, bir parçacık oturmak istedim! » Nuran kabullenmese. Artık hiç bir şeyi gör mese gözü: c,_ «-
Ben
aldım
_ içeriye! ,
diye
bağırsa.
Ben ısrar ettim! » V e sonra tıkacını atmıçşasına boşansa : c-
Seviyorum onu. Kart karıya değil bana
göre o. İkimiz birbirimize benziyoruz. Kaderle rimiz bir. O beni gayet iyi anlıyor, ben onu. Size ne? Sizler de kimsiniz? Sen Nimet
teyze git
pavyonuna, anne sen de. Ağızları leş gibi rakı kokanlara gidin. Aldattığınız insanlara, hayvan bakışlı :insanlara gidin. Biz birbirimize göreyiz. Ben ondan başka erkek tanımak istemiyo rum . da benden başka kadın
tanımıyacak
O
bundan
sonra! • Annesi, Kaşar Nimet'le birlikte
ikisini de
koğsa. Nuran, içinde çamaşırları bulunan vali-
223
zini alsa, arkasma bile bakmadan, cHoşca ka lın• bile demeden takılsa genç denizcinin ardı na. Gitseler. Nereye ? Bilmese. Kendini, bundan sonraki kaderini teslim etse genç, çirkin deniz ciye. Denizci onu çalıştığı vapur mu, şilep mi, her neyse, oraya götür�e. Bir kamarada, herkes ten uzak, birbirlerinin olsalar. Sonra açılsa üç hacalı vapur istanbul limanından. Denizlere, açık denizlere, kocaman kocaman dalgalı hır çın den�zlerin açıklarına açılsalar. Sinema, ya da gazetelerle birtakım kitaplarda resimlerini gördüğü gök tırmal yanların bulunduğu çok uzak diyariara gitseler. Dolu çocukları olsa. Ama hiçbir zaman arkalarından •Orospu çocu ğu .. diye haykırılamıyacak, • Ürospu çocukluğu• nun acısını duymıyacak, amca, dayı kapıların da, amca, dayı çocuklar:nın kıskançlıklarıyla burunlanmıyacakları çocukları. Ah gelse, geliverse şu denizci!
224
13. Genç denizcinin gelmesi, gelivermesi geci kiyordu. Buna karşılık annesinin çalıştığı pavyonun sahibi çeşit çeşit, romanlarla geliyordu. Hem de, sanki sözleşmişler gibi, annesi evden çıktıktan az sonra. Pırıl pırıl tıraşlı, kır sa.çlar taralı, her gelişte ayrı bir kostüm. . . sadece kitap getirmiyordu. Markiz'den, Lö bon'dan özene bezene yaptırılmış kutu kutu fon danlar, pastalar. . Nuran'ın karşısında genç bir öğrenci sevinciyle, rahatsız edip etmediğini so ruyor, getirdiklerini kapıdan kibarca verip . . . Savuşuyordu ama, annesi bu yüzden d e pay laınıştı birinde : « - Kız sende hiç mi insanlık yok ? Koskoca adam. Sana hayatında yemediğin, b elki de yiye miyeceğin şeylerle geliyor, sana kitaplar getiri yor. Kendini ne sanıyorsun da getirdiklerini alıp, haydi güle güle diyorsun adama?» « - N e yapayım ya anneciğim ? • Hiç olmazsa buyur et, bir kahve pişir ver eline .. •-
»
225
Gelmiyordu içinden. Genç denizciden çok daha yakışıklı olduğu halde, gene de ona karşı en küçük bir ilgi duymuyordu. Getirdiği paket lerle romanları da almazdı ama, annesinden korkuyordu. Biliyordu annesinin işitince kıza cağını. Yoksa, örneğin genç denizci getirseydi bunlardan tekini, ya da getirmese de kendi gel se, geçerken uğramış olsaydı. . . canını verirdi ona ! Ama bu, kırçıl, yakışıklı patron! Ona hiç, ama hiçbir etki yapmıyordu. O da farkındaydı işin. Gece, ilk akşamdan başladığı rakıyla göz lerinin akları kıpkırmızılaştığı anlar. Nuran'ın annesiyle Nimet'e neler de neler anlatıyor, içini nasıl döküyordu! ' Tuhaf bir şey ler olmuştu. Nuran'dan büyük kızları , oğulları, karısı da hani biliyorlar, taş bebek kadar güzel olduğu halde gene de ne var dı bu kızda bilmiyor, huzuru kaçmıştı. Yoksa biliyordu, babası yaşındaydı. Paraya, şuna buna da düşkün değildi ki, para hatırı için •Peki» desin : Nuran'ın annesi ise, adama bir şey demese bile, Nimet' e döküyordu içini : •- Şekerim şaşırdım kaldım ben bu aptal kızın aklına ! » Nimet de tıpkı onun gibi düşünmektedir : « Ben de Leyla. Sen bunu kimden pey dahiadın Allah aşkına?» Kızı o doğurmamıştı ama, açıklamak işine geliDiyordu : -
226
Ne bileyim? Soytan b abasından olma dığı muhakkak ! , Karşılıklı kahkahalardan sonra tekrar ciddileşiyorlardı : «- Sahi, ne olacak bu kızın dwumu?" •- Aptal. Al moruğu avucunun içine . . . ha?" Annesi başlıyordu : «- Ah ben onun yerinde olsam. . . Şekerim hani evvelce de anlatmıştım ya? Bir karış kız dım, mahallenin ne bakkah kalmıştı, ne kasabı, n e manavı. Koca koca herifleri kuzu gibi koştu rurdum peşimden, hem de hiç birinin ötekinden haberi olmazdı ! » «t- Ben öyle değildim ama, gene de insan . . . genç kızlık zamanları, aah genç kızlık zaman ları. İnsan elinde olmadan kancıklaşıyor. O li seli komşu oğlanlarının birini ötekine takmak tan zevk alırdım. Benim için ne aşk mektupları, gece yarılarından sonra balkonumuzun altında akordiyonla n e serenatlar . . . » «- Halbuki biliyormusun, herifi avuounun içine alsa, bir az müsait davransa . . . «- Hiç canım. Ne çıkar: Tükenir mi? » «- Amaan sen de. Herifi al avucuna, sağ sağ sağ.. Daha olmazsa boşat karısından, geç hanım efendi ol apartrn.ana. Ama deli, kafa yok ki ! Yahut da, apartman, apartman katı iste, ara ba iste. Yok yokı:;ul mu ?» «- Bir şey değil, herif bir gelecek, iki ge lecek . . » «-
.
227
«-
Bıkacak sonra. »
«-
E, tabi. Fazla naz aşık
usandırır şeke
rim ! , «-
Bir anasının gözü fındıkçı
çıkıverecek
karşısına . . . , «-
Erkek kısmı, güvenilir mi? Çarpıvere
cek, öp babanın elini ! » «-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . ?»
«-
Adamsa, bir az, ama birazcık ilgi görse he mencik bağlanacağını kaç sefer açık
açık söy
lemişti Leyla'ya. «-
Ben aşk için Dünya'ya gelmiş bir insa
nım. Ebedi aşkı arıyorum, aşkın radyo-aktivi tesini ! Dün başkası, daha evvelki
günler daha
başkalarıydı. Bugün kızın. Ona hiçbir zararım dokunmıyacak. Benimle gezse, dolaşsa, Boğaz' da balık lokantalarında,
Ada'da, ne
bileyim?
Ama hayır, ne düşündüğü belli değil. Kızlığına zarar verecek kadar cahil miyim? Bana ne? Ki me saklarsa saklasın. Sonraaa, biliyorsun, elim de karı kız yok değil. Ama ben hoşlanmıyoruro onlardan. Valiahi on üç, on dört yaşında neler de neler getiriyorlar. Hem de babaları, anne leri, bilmem teyze, halaları. Benimki cinsel açlık de ğil, o işlerden anlamıyan, aniasa bile anladığın ı belli etmiyen. . . tıpkı tıpkı şu senin ki. . . » Ne annesinin azarı, ne de Kaşar
Nimet'in
akıllı uslu anlatışları. Kızın kulağına söz girmi yordu vesselam !
228
Hele birinde açık açık konuşmuştu : « - Bir sev1gilin mi var ? • Aklında, aklının ta içinde çirkin ama genç, tıpkı tıpkısına «İhsan abi»ye benzeyen genç de nizci, omuz silkmişti : «- Yoo . . . «- Peki neden adama boşveriyorsun ? » « - N e yapayım Nimet teyze?» «- Kızım bu adam sana apartman bile alır ! , Gene bir omuz silkişi. Ne diye «-Bir sevgilin mi var?» diye sor cluğu sıra, «- Evet, var ! » dememişti ? Ne diye, «- Hem de senin gemici! , dememişti? İsterse kızsın, bağırıp çağırsındı. Demeliydi. Saklamak la ne olacaktı? Hiç. Nasıl olsa genç gemıcıyı sevmiyordu. İsterse annesine söylesin, ağlasın, hırçınlaşsındı. Annesi de gerekirse kovsundu evinden. Ne çıkardı? Genç gemici « İhsan abi» olmasa bile alıp götürürdü buralardan. Nereye isterse giderdi. Burada kalıp babası yaşındaki kart herifin hiç sevmediği sözlerini dinlemek tense, ardına takılır giderdi. Sonu ne olurdu ? Kötü yola nu düşerdi? Dünyanın hiç bilmediği uzaklarındaki bir gemici şehrine mi giderlerdi? Orada önlerine korsanlar mı çıkardı? Korsanlar onu c İhsan abi»nin elinden mi alırlardı ? Bura da kalmaktansa her şeye razı olabilirdi. Hem ne diye « İhsan abi» onu başkalarına kaptırsın? o başkalarını istemedikten sonra elbette kimsele re kaptırmazdı. Uzaklarda, çok uzaklarda kır229
mızı kiremitli ufacık bir evleri olurdu. Kocası böyle aylarca uzak uzak gitmez, sabahleyin ev den çıkıp akşamüstü evine sevgili karısına dö neceği bir işte çalışırdı. Akşamları onu çıplak ayaklarında nalın, sokak kapısında beklerdi. Kocası bisiklet, belki de motosikletle gelirdi sevgili karısına. File, taze wvan demetleri, ye şil salatalar, ufacık ufacık kırmızı turplar, gri, lacivert ışıltılı balıklarla dolu olurdu. Rakı, şa rap, bira şişeleri. . Nuran her şeyi kocasından alır, koşardı çeşmesinden aydıniık bol suların fışkırdığı çeşmeye. Yıkar yıkar yıkardı. Sonra kocasının hayran, aşık bakışları önünde salata yı hazırlardı. Kocası ona yardım ederdi. O, sala tayı yapıncaya kadar kocası masayı hazırlamış tır. Sonra taze balıkların altın sarısı zeytinya ğında kızarınasına sTa gelirdi. iştah açıcı, açlık tan çıldırtan bir koku, çıtır çıtır bir koku yayı lırdı eve. Besili Sarman ayak ucunda yalanır, bıyıkları titrerdi. Her şey bittikten sonra yemek masasına karşılıklı geçer otururlar, bardaklarını kan renk li şarapla doldururlardı. c İhsan abi» rakı içerdi çokluk ama, sevgili karısı şarap içiyor diye o da ona uyardı. Bir bardak, iki bardak, üç bar dak . . . karşılıklı, gözleri mahmurlaşır, pembe yanakları, burunlarının uçları falan parlamağa başlardı. O gün de bunları düşünerek Beyoğlu Balık pazarı'ndan geliyordu. Elinde gene file, yanı .
·
230
başında annesının pavyon patronu. Adam pırıl pırıl gözleriyle genç bir okul öğrencisiydi san ki. Boyalı iskarpinleri, pembe damalı yeşil pap yonu, elinde üç aşk roman ı. . . «- .Bir taksiye binelim Nuran. Yazık değil mi sana . . . ««-
. . . . . . . . . . . . . . . ?>> H em canım değer mi senin kadar güzel
bir kızın çarşı pazar dolaşması, yemek pişirece ğim diye sası sası kokmuş mutfak köşelerinde
ha osolmasına ?» Çıldırtan bir duymazlık içinde, tek laf et miyor , «İhsan abi, nin ıı eden hala gelmeyişini dü
şünüyordu. Bir kaza oldu da gemi uzak deniz lerde hattıysa ? istersen başka bir şey yapalım Nuran, lokantaya tenbih edeyim, öğle, akşam yemekle rinizi istediğiniz saatlarda getirsinler. Ha?• «-
Çıldırırdı, valiahi de, billahi de çıldırırdı. Ama henüz karşılıklı konuşmamışlar. O, henüz Kaşar Ninıet'e aitmiş .. ne çıkardı? Şayet bir ' ka za oldu da uzak denizlerde boğulduysa, Nimet ağlamazdı ama, Nuran çıldırırdı! « - Siz bana boşveriyorsunuz ama ?» Birden dikkat etti : «- Efendim?» « - Bana diyorum, boşveriyorsunuz . . . «- Niçin? » «- Tuhaf bir haliniz var. Demindenberi ne
231
söyledim, ne sordurnsa karşılığını vermediniz. Hasta mısınız?" •- Ben mi?,. Adam az kalsın, «- Yanımızda başka kimse olmadığına ·göre . . . , diyecekti, birden Nuran'ın adeta cıvıl cıVJl bir serçe kuşu gibi canlandığını gördü, şaştı. Kız hem canlanmış, hem de adım larını açmıştı. Tuhaf, çok tuhaftı. Adam dikkat edince, apartman kapısında dikilmekte olan Ka şar Nimet'in çirkin, kocaman kocaman ayaklı kaba saha denizcisini gördü. İyi ama buna ne oluyordu ? Adımlarını açmış, adeta koşareasma gitmişti genç adamın yanına. Nuran, gözlerinin içi gülerek: «- Nimet teyzeyi mi aradınız? Genç denizci de elinde olmıyarak, bütün yol boyunca düşündüğü genç kız kadar mem nun, onun da gözlerinin içi gülerek : « - Evet. Nerde ?• «- Evde yok mu?• «- Yok." «- Kapıyı çaldınız mı ? » • - H e m d e belki çeyrek saattanberil • «- Herbere gitmiştir belki de, öyle diyordU. » «- O halde ben . . . c- Gitmeyin gitmeyin . . nerdeyse gelir. Buyrun! » Annesinin kırçıl saçları taralı patronunu çoktaaan unutmuştu: ,
232
«- Buyrun, rica ederim buyrun. Çekinecek bir şey yok! Nimet teyze annemin arkadaşı. Hem ben Nimet teyzeyi o kadar çok seviyo rum ki ! » Genç adamı içeri aldı. Sokakta kalan kırçıl saçları taralı adamın kapı önünde kalışının çok ayıp olacağına falan aldırış etmeden, kapıyı kapadı. • - Buyurun, şöyle buyurun. Masa üzerin de gazeteler var, oyalanın birazcık. . . kahveyi nasıl içersiniz? Yoo .. teşekkür falan yok. Orta şekerli mi? Hiç de zahmet değil. Valiahi darılı rım. Bir dakka . . . » Elinde sebze, meyve dolu file, mutfağa bir koşu. Aklını içerde unutmuştur. Buraya ne için gelmişti ? Bu ne? Ha, file mi ? Sahi, şunları bo şaltıp, ıslanacakları ıslasa. Öfff . . . öğleye de ye mek mi pişecekti? Amaaan. . . sırası mı? Hayır hayır, pişmeyiversin. Annesi ya gelir ya gelmez. Gelse bile «- Senin kartaloz patron geldi, çene ye tuttun derim. Sahi, herif sokakta kaldı. N'a pim? Kalırsa kalsın . istemiyorum, gelmesin. Ba na ne Markiz'den, Löbon'dan? Ben fondan mon dan sevmem. Kızarsa kızsın, annerne anlatırsa anlatsın. Fakat ben buraya ne için gelmiştim? » Uzun uzun düşündü. Haa, elindeki filenin içindekileri çıkaracaktı. Hayır, hayır değildi şimdi. Bir de, şeyy . . . ha, kahve pişirecekti ama, içerde ne yapıyordu acaba? Bir koşu. Pencereden sokağa bakıyordu.
233
«- Canınız sıkılınıyor ya?-. Genç adam nedense kıpk.ırrnızı kesilerek : •- Yoo, hayır.» < : - Kahveyi orta içerdiniz değil mi?» • - Zahmet etrneseysiniz . . . " «- Yooo . . . darılırım, valiahi darılırım. Ba kın orda romaniarım var benim. La Dam O Ka melya'yı okudunuz mu ? ,. "- Hayır. » Yazık, çok yazık. Ben ağl{ya ağlıya hal oldum. İsterseniz vereyim, okuyun. H a ? Bir da h aya geldiğinizde getirirsiniz. Fakat okurken yanınıza beş, altı mendil almayı unutmayın. Bi liyor mumnuz, ne kadar acıdım Margaret Got ye'ye ! Arman Düval'in de suçu yok. Zavallı ço cuk. Pis babası. Ama ben babalara kızrnarn. Benim bir babam vardı.. Annemi asıl sevrniyo :.·um. Siz ? » •-
«- Ben , ben annemi ç o k severdim . . Babanızı ?» • - Hiç sevmezdim. » «- Niçin ? » • - Annemi öldürdü, hizmetçiyi eve hanım yaptı ! . »
«-
Her şeyi unutarak bir iskemle çekti, ilişti : «- Babanız annenizi mi öldürdü:» «- Bildiğiniz öldürme değil, anneciğim ba bamın yüzünden öldü. Sıcak diye yemek kap larını suratma fırlatmasaydı ölmezdi ! ,. 234
İ skemiesini merakla genç adamdan yana az ç ekti : «-
Yemek sıcak diye kabı an n enizin sura-
t _ na mı fırlatırdı ? , «-
Çok sarhoş olduğu zamanlar . . .
« - Ne fena ! » Genç adamın esmer yüzünü
öfkenin hafif
kızartısı ka p lamışt ı . Bakışları ayak uçlarına in d i . Konsomatris sevgilisi Nimet'i falan unutmuş, Cevriye'yi hatırlaınıştı birden.
Nerdeeen nere
ye! Çocukluğunun babasız, annesiz,
sevgilisiz
yalnızlığını dolduran bu kızı, aradan bunca yıl geçmesine rağmen unutamıyor, Cevriye, küçük, cin mi cin Çingene Cevriye zaman zaman aklı na gelip oturuyordu.
Nuran : «- Ne tuhaf» dedi, «- benim de annem
bar
bama karşı tıpkı sizin babanızın annenize takın dığı tavrı takınırdı. . » «,, _
Ama
sonra ? ,
dedi
Cevdet
hınçla,
Annemin üstün e getirdiği hizmetçiden hanı
ma karşı? Köpek gibi. azarıardı da k ı l ı bile kı pırdamazdı ! , «-
Benim annem de babama karşı çok fe-
naydı ama . . .
»
Kendini tuttu. Cevdet ardını bırakmad ı : «- Ama ? » ,, _
Hiç . Başkalarına karşı tabi öyle değil235
di .. » diye geçiştirdi. Yoksa, ne kadar kötü olur sa olsun, annesinin jön Nejat'a karşı tıpkı tıp kısına Cevdet'in babasının üvey annesine karşı takındığı tavra benzediğini açık edemezdi . O zaman, Nejat'ın kim olduğunu soracak, ortaya eni konu « Ürospu çocuğu» çıkacaktı ! Tam bu sırada sokak kapısının zili. Nuran fırladı : «- Nimet teyze galiba ! » Gerçekten de, yapılmış saçlarıyla adama kıllı güzel, girdi. Nuran kıskanmadıysa da, ne diye gelmişti sanki? Gene de haber verdi : « - Sizin denizci geldi » Nimet onun için mi yaptırmıştı saçlarını yani? «- Yok, nereye gitti bilmem, bugün gelmiyecek deseydin! » «- Demedim, bizde oturuyor .. » Kötü bir şeyler düşünmedi, kıskanmadı da : «- İyi ya, gelsin bakalım .. » Nuran koştu, haber verdi. Genç adam da diken üstünde gibiydi, kalktı, gitti. Kaşar Ni met'in kapısında durdu : «- GÜnaydın Nimet ! » Kadın, elleri belinde : «- Ben sana eve gelme dememiş miydim? » Şaşaladı : «- Ama şeyy .. ben eve girmek istemedim di, küçük hanım . . . . .
236
Nuran araya girdi : Teyzeciğim ben zorladım, illaki bizde bek lettim. Onun hiç suçu yok ! » Nimet bu sefer Nuran'a döndü : «- Çok rica ederim, bir daha bu münase betsizliği yapma! » dedi, karşılık vermesine kal madan, genç gemiciye yolu gösterdi : «- Buyurun, beni ancak pavyonda gelir görürsünüz ! , Genç adam kızdı mı, kızınadı mı? Kuzu ku zu çıkıp gitti mi? Yoksa Nimet'e karşılık mı verdi? Bilmiyor Nuran. Yerlere geçerek oradan ayrılmış, kadının kabalığına, « Zavallh nın peri şanlığına ağlamağa başlamıştı. Kendini karyo laya atmıştı hıçkırıklar içinde .. ne fena, ne fe naydı şu Nimet teyze! Ne diye koğmuştu çocu ğu sanki? Ne hakkı vardı? Nuran'ın önünde de ğil de, ayrıca, daha usulüyle yollıyamaz mıydı? Çeyrek saat sonra kapının yeniden çalınağa başlıyan ziliyle kendine gelerek pencereye koş tu, tülün ardından baktı : O adam gelmişti gene. İtalyan'a benzeyen . . Başında genç işi yeşil, yu muşak bir fötr şapka, şapkanın koyu yeşil kor delasma sokulu turuncu, yeşil, mor renklerin oynaştığı. genç işi bir tüy ! Bu adamı zaman zaman görüyordu. Hatta birinde Nimet'in evine girerken koridorda kar şılaşmıştı da adam Nuran'a aç kurt gibi bakmış tı. Kırkın epeyce üstünde olmalıydı. Bıyıkları falan tıraşlı, favorileri uzun. Tıpkı tıpkısına bir •-
237
İtalyana benziyordu. İtalyan'ların da nihayet insan olduklarını, öteki insanlara benzediklerini biliyordu ama, bir film görmüştü geçenlerde. Baş artist değil de yardımcılardan biri tıpkı tıpkısına bu adama benziyordu. Film İtalyan Filmi olduğuna göre, o artist de İtalyan'dı tabi. Ve o İtalyan artistine benzeyen bu adam da el bette İtalyan'a benziyor demekti. Pencereden bir az da memnunlukla çekildi . Memnunlukla, çünkü anlıyordu artık Nimet teyzenin bu İtalyan'a benzeyen adamı, çirkin ama genç denizciden daha çok sevdiğini! «- Nuuraaan! » Nimet teyzenin sesiydi : «- E.fendim teyzeciğim?» Koştu. Kapıda durdu. İtalyan'a benzeyen adam şapkasını falan çıkarmış, sedire yanlamış tı. Kurnazca bakı yordu gülümsiyerek. Nimet, adamı işaret ederek : •- Bak tanı bu amcanı, Cezmi arncan bu senin. Bundan başka kim gelirse gelsin alma içeri olmaz mı?» Nuran sevinçten uçacaktı : «- Pe!}. i teyzeciğim . . » «- Çünkü biz Cezmi arncanla evleneceğiz ! ,. Cezmi amca gözlerini yumdu, açtı : «� Evet, evleneceğiz . . , Nimet: « - Neler anlattı sana karaoğlan ?» Şaşaladı : 238
c-
Kim ? »
«-
O işte canım, içeri aldığın, şapşal de
nizci ?» «-
Hiiç. Annesinden, babasından
bahsetti
sadece. • •-
Benimle evlenmek istediğini söylemedi
mı" ?. » «-
Yoo . . » .
•- Tuhaf. Güya nüfus cüzdanını falan ge
tirecekti de bana verecekti. Benden fotoğraf da istiyor, deli! · Nuratı.'ın tahammülü Nerdeyse,
•-
kalmamıştı
artık.
Deli de sensin, şapşal da! » diye
cekti, demedi, tuttu kendini. Neden deli, niçin şapşal oluyordu ? Kart karı, ne sanıyordu ken dini? Ayrılmadan önce : •-
Müsadenizle » dedi. Onları başbaşa bı . .
rakıp çekti kapıyı. Hiç de bile, ne « Deli»ydi, ne de « Şapşah ! N uran'ın annesine
karşılık, o da
babasını sevmiyordu. Ne kadar
benziyorlardı
birbirlerine. Acaba onun da babası
öldükten
sonra bir amca, yahut dayı gelip evine götürmüş müydü? Götürdüyse ona da Nuran'a yaptıkla rınca kötü mü davranınışiardı? Pencere önün e gitti,
sokağı
seyretmeğe
başladı. Birden aklına genç adamın Nimet'le ev lenmek isteyişi gelince neşesi kaçtıysa da, ça buk kendini topladı : Genç adam N uran' ı daha önce tanıyıp da, Nimet'i ona
239
değişmemişti
ki!
Sonraaa . . . Nimet, şu Cezmi mi ne,
onunla ev
lenmeğe karar vermişti. Açık açık
söylemişti
bunu da. Peki ? Kızacak ne vardı? Tam tersi, sevinmeliydi hatta! Az sonra annesi
alı al,
moru mor gelip de
patronu kapıda bırakıp, o suratsız denizeiyi içe ri neden aldığını sorunca, korktu. den çok eski yılların, çocukluk
annesi
Kad.ın bir
yıllarının aksi
oluvermişti.
,, _
Ha? Neden ? Cevap ver! »
«- Ne cevabı anneciğim? • «-
Koskoca, yaşlı başlı patro n
dururken,
eve neden aldın o suratsız gemiciyi? » «-
Anneciğim . . ne bileyim ben? Ald.ım iş
te. Herhalde Nimet ablaıun hatırı için . . . ,. «- Nimet abianın hatırı içinmiş. Nimet baş kasıyla evleniyor. Nerdeyse yan yaşındaki genç soytarıyı ne yapsın ? Karışma. Kadın
sepetle
rneğe çalışıyor. Sen ? » «-
Bir daha almam . . »
Bütün gün o'nu düşündü. Demek zavallıyla alay ediyordu şu Kaşar karı? Hakkı yoktu, alay etmemeliydi. Nuran'ın «İhsan abi» siydi o. Evet evet, « İhsan abi» si. Ama daha sonra kocası ola caktı. BuraJ.ardan kaçacaklar, uzaklardaki kıyı larda kırmızı h.'iremitli bir evleri olacak, kocası ona her akşam şarap, taze ekmek, salata, doma tes, canlı taze balıklarla gelecek, birlikte, kar şılıklı yemek yiyecek, şaraplarını Sonra dolu çocukları olacaktı.
240
içeceklerdi.
Kızlı oğlanlı . .
Çevrelerinde cıVll cıVll dolaşacaklar, ama ne Nuran, ne de o, • İhsan abi » , bu çocukları amca, dayı, hala, teyze kapılarına yollamıyacaklardı! Akşam annesi, Nimetle birlikte, güle söyliye apartmandan çıktı. Bir taksi. Taksi abone değil di ama gene de her akşam, tam zamanında ge lip alıyordu ki, abone demekti. • - Ne zaman evleniyorsunuz?• •- Bizimki İtalya'ya gidip geldikten sonra . . • «- Gemiciyi ne yapacaksın ?• "- Hiiç. Vereceğim pasaportunu. • •- Benim kızı bir güzel azarladım. Bir da ha eve falan almıyacak. Hele alsın . . . " «- Aklıma kötü şeyler gelmedi değil ama, ihtimal veremedim .. • c- Ne gibi?ıo • - N e bileyim ? Genç, taze. Onun şimdi ak lının tepesinden beş karış yukarıda olduğu za manı..• «- Daha neler. O surats·za mı?. "- Canım pek de suratsız değil şimdi.. Es mer falan ama, çirkin sayı lmaz ! ,. o: - Valla Nimet, Dünya'da bir o , bir de ben kalsak, erkek diye de hani taşiara saplan sam . . . «- Dönüp bakmaz mısın?• «- Valiahi bakmam ! • «- Fena değildi, değildi ama, bana göre çok genç. Hayatını anlatırken çocuk gibi ağladıydı. 241
Beni bilmez misin? Vızgelir göz yaşı falan .. le olduğu halde üzüldümdü. ınusun? Diyor
Ne
Öy
diyor biliyor
ki, baba, anne sevgisi görmedim.
Aile hayatına hasretim. Ne olur, evlenelim, ço cukluğumdan beri hasretini
çektiğim
hayata
kavuşayım. Beni reddetme, diyor. lik zamanlar aklıma yatmadı değil.
Sonraları
düşündüm,
ulan sen kırkı aşnuş bir karısın. O ? Henüz otu zuna bile basmamış. Sonra? Elbette
kaldırıp
atacak bir gün. En iyisi hiç yanaşma.
Cezmi
tam bana göre bak. Adam paralı, yaşça benden büyük, ellisine yakın. Sonra, adam hazımlı. Sen bana karışmazsm, ben sana karışınam diyor! » Leyla bir kahkaba attı : «- Bak bu şart güzel. Güzel ama, bana gö re değil .. » «- Niçin ?» «-
Benim kocam beni ölesiye kıskanmalı! •
««-
Pavyonun kapı ışıkları
çoktan
yanmıştı.
Patron, taralı kırçıl saçlarıyla kapıda sanki on ları bekliyordu. Arabadan inip gittiler yanına. Bakışlarını Leyla'ya dikmişti. Sanki ,,_ Ne yap tın? Kızı göı:dün mü? Sıkıyı verdin mi?» demek istiyor, sonucun ne olduğunu merak ediyordu. Leyla : « - Verdim veriştirdim . . » dedi. «- Az kal sın tokatlıyacaktım kaltağı ! » Nimet onları yalnız bırakmıştı.
242
•- O adamı niçin eve almış? •
Leyla d a henüz bir şey bilmediği halde : •-
Hiiç .. » dedi,
•-
Nimet teyzesinin sev-
gilisi diye . . . » «- Ona neymiş ? » «-
Hiç dedim y a , akıl işte. Sakın
al ınma .
Hiç bir şey olmamış gibi davran. . ne yapayım şekerim, elimde fazla bir kuvvet yok ki. Ken dini sevdirmenin yolunu bulacaksın! » Birden sesini kesti. Yanlarından heyecanla geçmekte olan genç denizeiye gözü
takılmıştı.
Patron da görmüştü, üzerinde durmadı. Genç denizci de üzerlerinde durmamıştı patronla Ley la'nın. Oysa tanıyorrlu patronu da
Leylayı da.
Nimet ikisini de tanıştırmış, o :gittikten
sonra
patronun odasında, hemen hemen yarı yaşında ki gencin bu kaşar karıyla evlenmek istemesine, yalnız kaldıkları zaman döktüğü dillere atmı§ lardı kahkahalarını. Genç denizci yeni traşlı yüzüyle boş masa lardan birine geldi, hemen oturmadı.
Şuraya
buraya dağılmış konsomatris kadınlar arasında Nimet'i arandı. Nimet ta karşıda,
tek başına
oturmakta olduğu iskemlesinde, parmakları ara sındaki sigarayı somururcasına
tellendiriyor,
Cezmi'sini düşünüyordu. Birden gördü genç de nizciyi. Kocaman postalları, acemice bağlı krava tı, uzun boyu, pek öyle yakışıklı
sayılınasa da,
çirkin de sayılmayacak gence acıdı. Bırakacaktı onu. Nasıl ağlamış, nasıl yalvarınıştı oysa onu
243
bırakmaması için! Ama bırakacaktı. Cezmi tam da ona göreydi. Yoksa biliyordu genç adamın çıldırdığını. Ne çıkardı? Bir zamanlar o da genç ti, güzeldi,
terü-tazeydi . . . o da başkaları için
çıldırmıştı. Bu da çıldırsındı bir az.
Çıldırıyor
diye nasıl evlenebilirdi onunla? Günler, hafta larca gider, Dünya'nın çeşitli
limanlarından,
çeşitli pullar taşıyan mektuplar
yollardı. Bu
mektuplar ne tuhaftı ! Öylesine ateşli, öylesine komplimanlarla doluydu ki. En hoşu,
Nimet
gibi hemen hemen ununu elemiş, eleğini asacak yaşa gelmiş olgun bir kadına
«Ebedi
aşk»tan
söz açmasıydı. Nimet onun yalnız, yapayalnız bir genç ol duğunu biliyordu. Bir gece ağlıyarak anlattığı na göre, hayatta canlı hiç kimsesi yokmuş. O da ha ilk okulun dördüncü sınıfındayken
annesi
ölmüş. Babası hizmetçiyle evlenmiş. Üvey ana sıyla araları iyi gitmemiş.
Babasına
fitleyip
okuldan aldırmış. Velhasıl hayatı boyunca ana, baba hasreti çekmiş. Çekmiş ama, babasını da sağlığında hiç mi hiç sevmemiş. Nimet'in bir kulağından girip ğından çıkmıştı bütün bunlar.
öbür kula
Hatta Nimet'le
evlenip, hasr�tini çektiği aile yuvasına kavuş ma isteği bile vız gelip tırıs gitmişti. Nimet çaktırmadan baktı genç
denizciye.
Kıyıdaki boş masalardan birine usullacık geçip oturmuş, Nimet'e bakıyordu. Aldırmadı. Yıllar dır çeşitli erkeklerden edindiği sayısız tecrübe,
244
onda bir serçe kuşu kadar kuşkulu olmak alış kanlığını uyandırmıştı. Erkeklere karşı bundan böyle cömert davranmamalıydı. Erkekler, genç liğinin, güzelliğinin hırsızlani Bu da bir erkekti. Üstelik çok genç. Kadın ları, daha çok da Nimet gibi kırkını aşmış bir kadını zevkten çıldirtacak,
mutlu kılacak bir
genç adam. Evet ama, wnu ? Sonu belli: Bir par ça daha pasasım çıkarıp, günün birinde de Al lahaısmarladık! Bakışları birden karşılaştı.
Genç
denizci,
sanki evden koğulan kendisi değilmişçesine, saf saf gülüyordu.
Soğukça bir baş
selamıyla
se
lamladı. Sonra kalktı yanına gitti : «- Hoş geldin ! » Hiç de kırılmamış gözüken Cevdet : .,_
Hoş bulduk .. » diy e ayağa fırladı. «- Bu
yurun ! " Olgun kadının hafifçe esmer,
ufacık elini
kocaman avuçları arasına aldı, endişeyle sordu : «- Niçin durgunsun ? Yoksa eve geldim diye bana hala kızıyar musun?"
«- Yoo» dedi Nimet. İkram edilen iskemieye oturdu : c,_
Peki niçin durgunsun? ,
Attı: «-
Yorgunluktan olacak.. "
Gerçekten de, Cezmi'yle geçirdiği saatların yorgunluğundandı ama, açıklıyacak değildi ya.
245
Alnına düşmüş bir tutarn saçı geriye
atar gibi
bir davranış yaptı. Genç denizci : •-
Vapur yarım saat sonra hareket
ede-
cek ! ,. Nimet üzüleceğine sevindi: •-
Yaa? Allah selamet versin .. "
«-
Bir, pek pek bir buçuk ay sonra bura
dayım. İzin alıp kalacağım. Evlenme muamele roizi hemen yaptırmağa başlarız! " Soğukça : «-
İşallah. »
«- Göreceksin nasıl mesut olacağız. Bu bir ay'ı ipl e çekeceksin değil mb Zorla : «- Hem de nası l ! » Genç adam coşkun bir Eevinçle
kocaman
avuçlarını birbirine sürerek : «-
Bilemedin iki ay sonra
benim de güzel
bir karım, yorgun bedenimi dinlendireceğim bir yatağım olacak. Bana can veriyorsun, neşe ve riyorsun Nimet ! » Kadının gözlerinin t a içine bakıyordu ama, ondaki kayıtsızlığın farkında bile değildi. «-. . . .
çocuklarımız olacak. Seferlerden size
kocaman pak"etlerle döneceğim. Cici elbiseler, oyuncaklar getireceğim. Beni dört gözle bekli yeceksin ·değil mi ?» Nimet öylesine uzaktı ki bütün bunlardan! •- . . . .
fazla çalışma, para göndereceğim sa-
246
na. Zaten fazla çalışmak zorunda da
değilsin.
İki ay, iki aycık .. Ondan sonra artık ne pavyon,
ne de pavyon sahipleriyle hovarda müşterilerin ağız kokuları. Haa.. bana fotoğrafını verecektin hani? Getirdin mi?» Nimet rol yaptı: Ayy . . . vallahi unuttum! » .. Genç adam bozuldu : « - Yazık. Koca bir ay, sensiz geçirece ğim günler. . . Hiç olmazsa fotoğrafma bakarak avunurdum! • «- N e yapayım canım, unuttum işte ! :. «- Bak, ben unutmadım .. » Ceketinin iç cebinden çıkardığı kendi fo toğrafını masaya koydu, başladı kartın arkasını özene bezene yazmağa. Öyle içten şeyler yazdı ki. Nimet'in bile içi sızladı. Ne olurdu, ne olur du şu içli genç adama on beş, yirmi yıl önce rastlasaydı! Genç adam yazdıktan sonra imzaladığı fo toğrafı uzattı: «- Buyur. Buna baktıkça beni hatırla! " Nimet, elinde resim, kalktı. Genç denizci de kalkmıştı. El ele pavyon kapısına yürüdüler. Garsonlardan başka hiç kimsenin dikkatini çek roedi bu. Garsonlar, pavyonun emektar garson larıysa delikanlının toyluğuna bıyık altından gülüyorlardı. Garwnların en yaşlısı Sansar Rıza, yanın daki arkadaşına : ,..._
247
«-
Z ehirden şifa! • dedi.
Arkadaşı tamamladı : «-
Orospudan vefa .. •
Bu konuşmadan habersiz Cevdet'se, sevgilisini göğsü üzerinde sıktıktan sonra : •-
Beni unutma! . dedi.
«-
Gül e gül e . . •
Elinde genç adaırun fotoğrafı, kapıya ka dar yolcu edip döndü. Birden göz göze geldiler. Durakladı.
Sansar Rıza ile Sansar
Rıza'ya
anlamlı anlamlı bakarak, elindeki fotoğrafı yırt tı, yırttı, yırttı.
Tam yanına gelince, Rıza : «-
Zehirden şifa ! » dedi.
Nimet avucundaki yırtık fotoğraf parçala nnı uzattt: c•-
Orospudan
vefa ! .
diye
tamamladı.
Haklısın. Bizlerin şifası ancak zehir olabi
lir . » . .
Yürüdü. Leyla ile öteki
konsomatrislerin
oturmakta oldukları yere gitti. Cevdet'i çoktaan unutmuştu. Arkadaşları sordular : •-
Denizeiyi hem sevmiyorsun, hem de ağ
lana bir türlü pasaportunu veremiyorsun. Ya-: zık değil mi -çocuğa kız ? • Nimet bir iskemle çekip oturdu, bir sigara yaktı: c-
Acıyorum ona .. •
Konsomatris Yıldız :
248
c-
Ay ay .. neler işitiyorum? •
Nimet güldü : "- Acıyorum tabi şekerim. Çok genç. Ağzı süt kokuyor. Dünya'da aşık olacak kendine gö re bir genç kız kalmamış gibi, kalkmış nerdey se anası yaşındaki kad · na tutulmuş. Ö yle de ha yali geniş ki .. Mektepli aşkı.
Evlenecekmişiz,
çocuklarımız olacakm.ış, seferden kocaman ko caman paketlerle dönecekmiş, kapıda karşılıya cakmışız onu . .
.
»
Beyazlar içindeki Sevgi : c-
Zavallı ! » dedi.
Nimet yaşaran gözlerini elinin tersiyle sil-
di : «- Çok zavallı. Anlattığına küçücükten anneı:: i ölmüş. Babası posta memuruymuş.
göre, o daha emekli bir
(1) Evdeki hizmetçiye asıl
mış. Karısı bu yüzden ölünce de hizmetçiyi ni kahlayıvermiş. Hizmetçi de genç, cahil.. düşün . . . başlamış çocuğa zulmetmeğe. Okuyormuş. Karı, herif e dayatmış, çıkarttırmış okuldan. Başlamış işportacılık yapmağa. Sonra birtakım
macera
lar .. Sizin anlıyacağınız, çocuk yaln:zlıktan bık mış. Evi , yeri, karısı, çocukları olsun,
düzenli
bir hayat yaşasın. istediği bu . . . » Nuran'ın annesi: «-
Bak, seninki geldi ! » diye haber verdi.
Kaşar Nimet, Cevdet'i falan gene
(*) SUÇLU
isimli romanımız.
249
unutup
O. K.
döndü, conunki » ni gördü : İlk bakışta Türk'ten çok İtalyan'a benzeyen, artist kılıklı, ellilik bir adamdı. Genç işi yumuşak fötr şapkası, şapkası nın kurdelesine sokulu renkli tüyü. Nimet koşarak yanına gitti. Cezmi : c- Haydi, çıkıyoruz! ,. Şaştı : •-
Çıkıyor muyuz? Yeni geldim daha şe-
kerim! » .,_ Zarar yok, yürü .. • Çıktılar. Deyoğlu ara sokakları trü-tenhaydı. Galatasaray'a kadar ağır ağır yürüdüler. Adam yolda : c-
Şu denizeiyi sepetliyemedin mi hala ? •
Nimet adamın koluna girmiş, sımsıkı sarılmıştı :
«- O iş tamam ! .. «-
Sahi mi? Tamam mı? »
•-
Tamam. Senin yeni pansiyona taşınabi-
liriz! , c-
O halde evlenme muamelemize . . .
•-
Başlıyabiliriz?,
Başlıyalım Nimet. Yarın Napali'ye hareket ediyoriim, dönüşte . . . • •-
c-
Ne zaman döneceksin?"
c-
Bu sefer bir az uzayacak galiba .. ,
«- Yani ? " •-
Bir a y falan . . ,.
250
.. _
Sonra? •
• - Sonra, uzun bir zaman için buradayım.• •«c-
Ne yapacaksın Napoli'de?• Anlatmıştım ya . . Hurda demir işi . . . İyi ya. •
O geceyi, bundan önceki bir çok
gecelerde
olduğunca birlikte geçirdiler. Cezrni sabahleyin kalıvaltı edip Kaşar Nimet'in evinden çıkarken, Nuran'la karşılaştı. Nuran hiç şaşmadı. Adaının kurt bakışlarındaki anlama da boşverdi. Nimet' in evine girip çıkanlar bundan ibaret değildi ki! Nuran bütün gece uğraştığı « İ hsan abhyle dopdolu, bu adamın Nimet teyze'nin yanından çıkmasına sevindi gene. «İhsan abi» nasıl olsa bir gün anlıyacaktı işi. O zaman da hala bu kart karıya bağlı kalınıyacaktı ya! Nimet teyzesinin odasına girdi. Ayna karşısında boyaruyordu. «- Günaydın teyzeciğim! » ••-
Günaydın Nuran. » O , İ talyan'a benzeyen adam geceyi bu
rada mı geçirdi ?,. Nimet kahkahalarla güldü : «- Salıiden de Nuran. İtalyan'a
benziyor
değil mi?» •-
Bilmem, öyl e geliyor bana . . •
«- Avrupa'da çok kalmış. E n çok da İtal ya'da. Ondandır belki . » •- İ yi ama, yaşlı adam. Denizciyse . . . , «-
Genç. Neden bununla ona ihanet ediyo-
251
rum değil mi ? • «-
Valla kaç vakıttır sormak istiyorum so
ramıyorum
. . .
•
Nimet kısa kesti: c-
Benim yaşıma gelirsen anlarsın bunun
nedenini yavrum
..
•
252