14. Genç denizci Cevdet, kocaman vapurun ma kine dairesinde, sırtüstü
uzandığı
yatağ·nda,
yarım saatçık da olsa birlikte kald·ğı genç kızı, onunla konuşmalarını düşünüyordu : uça uça, koşarak gelmişti. Gözleri •-
Etekleri
parlıyordu.
Nimet teyzeyi mi aradınız ?• Ö yle candan, öylesine pırıl pırıldı ki! c-
Evet, nerde ?•
c- Evde yok mU?» c- Yok.• «- Kapıyı çaldınız mı? .. c-
Hem de çeyrek saattanberi ! :o
c-
Berbere gitmiştir belki de, öyle diyor
c-
o halde ben . . . ..
du. • « - Gitmeyin gitmeyin. . nerdeyse gelir. Bu
yurun! .. En çok da bunu, nerdeyse •-
gelir.
c-
Gitmeyin
Buyurun ! .. u
gitmeyin ..
unutamıyordu.
Gitmeyin gitmeyin . . . .. Ne tatlı, ne cıvıl cı
vıl sesti bu. Ya dişleri? İki sıra inci, kar gibi. Daha sonra eve buyur etmişti. Ö nden koşuşu,
253
yol gösterişi. . . «� Buyurun buyurun, şöyle bu yurun. Masa üzerinde gazeteler var, oyalanın birazcık. . . Kahveyi nasıl içersiniz?
Teşekküre
falan lüzum yok. Orta şekerli mi? Yoo .. hiç de zahmet değil. Vallahi darılırım. . . " Cevdet, c- C anım» dedi sesli sesli. «- Val Iahi darılırım ha? Darılırsın demek ?
Darılma
anam, seni darıltabilir miyim hiç? Fakat ner deee? Çocuk sayılır daha. Tıpkı bir zamanlarm Cevriye'si. O da böyle, Cevdet abi, valiahi darı Imm derdi ! , Sonra gene Nuran: «-Canınız sıkılıyor mu?• diye sormuştu mutfaktan cin gibi gelip. «-Yoo, hayır. » Gene sormuştu telaşla hem de : -«-Kah veyi nasıl içerdiniz? Orta değil mi?» içini çekti. Daha önce de birkaç sefer gör müştü ama, so n görüşü bambaşkaydı. Dehşetli heyecanlı, cıvıl cıvıl bir hali vardı. Gözlerinin içine içine bakıyordu. Kahve için,
«-
Zahmet etmeseydiniz .. , de
mişti de, ağlıyacak kadar kızarmış,
bozarmış,
telaşlanmıştı : «- Yooo.. darılırım, valiahi darılırım. Ba
kın arda romaniarım var benim. La Dam O Ka melya'yı okudunuz mu ?:o «- Hayır. » «� Yazık, çok yazık. Ben ağlıya ağlıya hal oldum. İ sterseniz vereyim, okuyun. Ha? Bir da ha geldiğinizde getirirsiniz ! ,. Unutmuştu. Kahve pişirmeyi unuttuğu gi-
254
bi, Ama bütün bu unutkanlıkları da hoştu. Tıp kı Cevriye. Cevriye d e bunun kadar mıydı şimdi acaba? N erdeyili? Gözlerini yumdu. İ stanbul'da, Haliç kıyıla rı. . . PTT ' li Bomba İhsan'ın oğlu. Gerçekten de, anacığının sağlığında tam bir bombaydı babası. Sevmemiş, sevememişti.
(Nuran tersine, baba
sını çok severmiş) . Karların savrulduğu, ishak kuşlarının iç çekereesine ötüştükleri
geeelecin
içinden rakı kokulu naralarla gelir, mahalleye çok ayıp küfürler salardı. Cevdet, annesinin iç leri boşalmış, pörsük memeli göğsüne yaslanır, ishak kuşlarının iç çekişlerini dinliyerek peri leri, peri padişahlarını, mezarlarından kefenle riyle hortlamış balmumu yüzlü ölüleri düşüne rek uyumağa çalışırdı. Babasının fırtınalara ka rışan korkunç naralarını duyunca sırtı ürperir di. Annesi, beyaz ıgeceliği içinde kaybolmuş an nesi, sırtına mavisi soluk yün ceketini almayı olsun akledemeden, çıplak ayakları o soğuk, o tükürsen donan havada
terliksiz, merdiveni
kurşun gibi iner, tokmak daha kapıya değmeden kapıyı açardı ama neye yarar ? Babası yine de bağırıp çağıracak, mavi damarları fırlak elinde sarı sarı yanan küçük gaz lambasının titrek ışı ğında . . . Cevdet gene deriin bir iç geçirdi.
Hatırla
mak istemiyordu bu eski, bu acı şeyleri. Ama elinde değildi ki . Babasının kalın, öfkeli sesi :
255
•-
Neden erken açıldı bu kapı?•
Şimdi artık yüzünü bile hayal meyal hatırladığı annesi: •-
Sesinizi işittim de .. •
•-
Yani nararnı değil mi?•
•-
Yoo, hayır. Sesinizi ! »
Doğru söyle kaltak! Ben kaçın kurrası yım? Bana Bomba İhsan derler, PTT . li Bomba İ hsan. Kül yutar mıyım? Söyle nararnı işittin •-
değil mi? Senin gibi kancık, senin gibi kahpe, kaltak komşulannm çekh,:tirmelerinden öğren diğin, utandığın naralar: m değil mi?» •-
Değil İhsan bey, vallahi,
b i llahi değil.
Hiç kim!Oe çekiştirmiyar sizi ! » c- PTT. li Bomba İhsan kül yutmaz, deli İhsan k ül yutmaz avanak l Ben adam · n gelmişi ni geçmişini , geleceğ:ni, doksan
dokuz göbek
sonra gelecek zürriyetini. . . . " Tokat, tokatlar. Annesinin çığlığı .. Cevdet çoğu zaman yorganın altına sakla nıp uzun uzun titredikten sonra bir ara usulla cık çıkar, merdiven e giderdi. Babasının
Alka
pon suratıyla korkunç küfürleri aşağıc!a, taşlık tadır. Annesini saçlarından
kavramış, has has
bağ: rtmaktaaır : •-
Söylee! Zanparanla
birlikteydin değil
mi? Söyle kaltak ! Onu nereye sakladın? » cZanpara .. neydi ? Bir kadının zanparası ne iş e yarardı ? Babası zanparayı niçin merak edi yordu? Bulursa ne yapacaktı?
256
•- İhsan bey günahıma .giriyorsunuz. Ben o biçim kadınlardan değilim. Allah aşkına İh san bey . . . . .. Yeniden tokat, tekme . . Annesinin çığlıkları, babasının ateş kızılı küfürleriyle mahalle uya ııır, komşular karşıdan karşıya başlarlardı : «- Deli gene niçin yırtınıyor? • « - Yırtınmadığı gece var mı?• «- Tabi ziftlendi gene :• « - Allahın emri o. Eşşekler gibi hem de . . . cC-
. .................» • • • • • • • • • • • • • • •
»
B ütün bunlardan habersiz İhsan bey bildi ğini okurdu : «- Söyleee .. nereye sakladın zanparayı?• Küçük gaz lambası ya bir kıyıda
sabırla,
sarı, sapsarı bir sabırla ağ r ağır tükenir, ya d a babasının annesine attığı b i r tokatla annesinin elinden taşlığa fırlayıp kırılıp, saçılan gazyağı alev alırdı. O zaman alt katın taşlığı donanma gecesine dönerdi. Sarı, turuncu, kızıl duvarlarda titreşir, gittikçe büyüyen
alevler renkler,
gölgeler kalabalığ • , soğuk alt kat gecesinin ko yu karanlığında oynaşırdı. «-
Söyleee .. nereye sakladın zanparayı? ..
Annesi artık tek laf ederniyecek halde, yer dedir. Nemli soğuk karanlığında alev alev ya no.n sarı, turuncu, kızılların beyaz beyaz aydın lattığı bir • Hıçkıran kadın»dır. Tokat, yumruk, tekme . . .
istene çeksin bıçağını,
257
tabancasını.
Korkusu yoktur. Ötesine geçmiştir korkunun. Vursun, öldürsün. Ölüm daha iyidir böyle yaşa maktan. Öyle söylerdi zaten. Kocası, sabahleyin mahmurluk bozmak için Sirkeci'ye, sirkesi sar mısağı bol işkembe çorbası içmeğe gidince, yü zünde akşamın fırtınasından kalma kurumuş kan lekeleriyle kadın, küçücük Cevdet'ini· göğ süne basar, komşulara ağiardı = «- Ölmek, böyle yaşamaktan iyi . Valiahi de, billahi de ölmek istiyorum. istiyorum ama, bu, bunu, yavrumu kime bırakacağım? İhsan beye mi?» Ko�ular, iyi komşular ağlaşırlardı: «- Ağzını hayra aç. Daha gençsin. Nasıl di lin varıyor da söyliyebiliyorsun?ıo «- Yavrunu, Cevdet'ini düşün şekerim. Sen asıl onun için yaşamalısın ! » « - Adamın ipi sapı belli değil. Sen ölünce valiahi haftasına kalmaz üvey anneyi eve geti riverir! » « - Sonra ne olur Cevdetçiğinin hali? >> Annesi hıçkırıklar içinde doğru!urdu : <<- İyi, güzel, doğru söylüyorsunuz ama, daha ne zamana kadar dayanabileceğim? Ciğer lerim ağrıyor, parça parça kan geliyor tükür dükçe. Yavrumun hatırı olmasa, ah yavrumun hatırı olmasa, bilirim ben yapacağımı. . . , Yapacağının ne olduğunu biliyordu Cevdet. Bir gün, dışarda kuşbaşı karların savrulduğu bir gün, annesiyle sedire oturmuşlardı. Annesi 258
çoraplarını yamıyordu babasının. Cevdet'in elin de de sopayla çakı. Sopa yontuyordu. Tenekesi paslı odun sobasıysa, borudan ters vuran
rüz
garla zaman zaman geri tepiyor, odayı acı du mana boğuyordu. Cevdet sapasını yontuyordu habire. . Bıçak istediğince kesrnediğinden, canı sıkılıyor, büyü yünce bu bıçaklann keskinini satın almayı ku ruyordu. Düşünceleri dile gelmişti sanki. N eler söylediğini seçerneden, habire söyleniyordu : «-
kesmiyarsun
değil mi ? tnat çakı,
kesme bakalım. Küçüküro diye kesmediğini bil miyor muyum? Babamın elinde olsan korkar ke serdin. Bir gün ben de büyüyeceğirn, benim
de
babam gibi kıravatım olacak, babarndan da bü yük olacağım ama, babarn gibi rakı
içmiyece
ğim, sarhoş olrnıyacağırn, sokaklarda nara atını yacağırn. Babarn içiyor, sokaklarda naralar atı yor. Ben babarnı sevrniyorurn. Benim cici babacığırn değil. Benim babam
babam
pis, kaba
benim babam. Hayvan. O, annemi hep dövüyor. Anneciğiıne yazık. Anneciğim hasta. Ölüverir se ya? Bana kim anne olur ? Ben annemden baş ka anne istemem! İsternem tabi,
elbette iste
mem. Annemi dövme baba. Rakı içme. Korku yorum. O kuşun sesinden de korkuyorum. İshak kuşu mu ne .. Mezarlıkta öterrn.iş. Ölüler . . . Ölü ler camiara tırrnanarnaz. Ölüler kefenle mi çıkar mezardan ? Peri padişahının kızı sarayda yaşar. Ölüler sarayiara giremez mi? Ölüler rüyalara
259
girer ama .. Cadılar
da pencere camlarını tırma
larlar. Pencere camları karanl . k. Ardlarında ca dılar. Cadılar uzun uzun, kocaman dişleri var. Saçları taraz taraz. Cadılardan da korkuyorum. Bak işte yine ishak kuşu .. O kuş. Yoksa bir yer lerde bir cadı iç mi çekiyor? Cadının kocası ol maz mı? Olursa rakı iç er ;mi? Babam gibi nara atar mı ? Ya cadının komşuları?
Cadıyı kocası
dövünce ağlar mı? Sus anneciğim. Ben seni çok seviyorum. Babamı hiç sevmiyorum. Büyüyün ce seni onun elinden kurtaracağım. Senin göz lerin kara. Başörtünün ucu işlemeli. Mor, mor. Mor çiçekler. Sünbül. Ben sünbülü Eyüp mezar lığında gördüm. Eyüp'teki mezarların taşların dan da korkuyorum. Anneciğim, anneciğim öl me. Seni Eyüp mezarlığına görrterler sonra. Ben ne yaparım ? Kimin göğsüne yaslanıp uyurum? Saçlarımı kim okşar? Babam yine içer. Ben ev de yapayalnız kalamam ki! Yemeğimizi kim pi şirir? Çamaşırlarım ' zı kim yıkar? kim serer? Benim boyuro kısacık,
Tahtaboşa yetişemem.
Yağmur da yağarsa . . . yağınurda Perili Konağın altında «Arap kızıı.nı söyledikti : Yağmur yağıyor Seller akıyor Arap kızı camdan bakıyor!
Annesinin hıçkırığı. Yine ağlıyordu. Mavi damarlı elini uzatıp çekmişti oğlunu kolundan.
260
Bağrına basmış, saçlarını öpmüş, yüzüne sıcak göz yaşlarını damlatmıştı : «-
Yavrum benim, akıllı oğlum! ,.
«- Niye ağlıyorsun anneciğim? .. «- Seni bir gün yetim
bırakıverirsem
di-
ye . . » «- Yetim ne demek ?» «- Annesiz demek. " « - Öyleyse bırakma ! ,. « - Elimde olsa bırakır mıyım yavrum : «- Niye elinde değil ?»
«- Eaban beni hep dövüyor da ondan . . » «- Pis babam. Ben babamı hiç sevmiyorum. Sen ölme anne, babam ölsün ! ıo «-
O d a ölmesin yavrum, ona d a yazık . . »
«-
Seni hep dövüyor ya ?•
«-
Ne yapalım? Allah alnıma
bu
kaderi
yazmış . . » «- Niye yazmış?» «- Onu biz bilemeyiz . . ,. «-
Allah nerde yazar anne? ..
«- Onu da bilemeyiz.»
«- Yazmasa olmaz mı?" «- Olur mu ?» «- Niçin olmasın? Babamın alnına yazma sa, babam içip içip seni dövmezdi. Allahın yerini bilsem gider babamın alnındaki yazıyı
silmesi
için yalvarırdım. Anne, insan ölünce
mezara
koyuyorlar, sonra ne oluyor? • «- Toprakta çürüyor.»
261
«- Sonra? .. «-
Mezarlık kurtları yiyor . »
«ı--
Nasıl yiyor? ..
«- Sen yemeğini nasıl yiyorsun?» «-
İhsan ölünce yemek mi oluyor? »
««-
. .
.
. . . . .
.
. . . . .
. ? .,.
(•)
Uykuya geçmişti Cevdet vapurdaki makine dairesinde. Uykusunda düş, düşünde ğunun sürüp giden annesizliği.
çocuklu
Birden Cevriye
girdi düşüne. Cevriye evet.. Şu, Perili Konağın ardindan inilen bayırın alt başındaki barakada, Çingene kızı. Gene o yıllardaki gibi, gene o yıl lardaki kadar. Perili konağın önünde
olurlar
mış. Kızlı oğlanlı çocuklar .. Cevriye bir kıyıda. Cevriye değil de birden Nuran
oluverdi. . . ne
tuhaf, Cevriye nerde, Nuran nerde?
Uyandı ğı
zaman anlamıştı Nuran'ı kime benzettiğini. Evet evet, ta çocukluk yıllarının Cevriyesine benzi yordu. Benzemiyordu belki tıpatıp ama, birden onun yerine girivermişti elinde olmıyarak. Yattığı yerde doğrulup oturdu. Makineler pırıl pırıl, makineler
elektrikli,
yağ gibi! Ama görmüyordu baktığı halde. Ak lında on, on beş yıl önceleri. . . Kosti'yi hatırladı birden.
İşportacı. Birlikte işportacılık yapmış
lardı. O sıralar Kosti, Cevriye, Cevdet. . . saca yağı gibiydiler. Ne güzel, geçinip
(•) Sokakların çocuğu isimli 262
gidiyorlardı.
romanıım z .
O.K.
Derken o Adem . . . Adem, üvey
annesinin dal
gası. . . Cevdet'in yüzü kızardı.
Belki de bu
yüzden,
babasına karşı duya geldiği nefret içinden hala sökülüp atılamamıştı. Yüzünün kızartısı morar tı halini aldı. Babası anneciğini o biçim döğmese, ona zul metmeseydi annesi ölmez, babası
hizmetçiyle
evlenmez, evlenmeyince hizmetçi hanım olmaz, olmayınca ko�u şoför Adem eve girip çıkmaz, eve girip çıkmayınca babasının paralarını çal maz, babasının paraları
çalınınayınca
hapise
atılmaz, hapise atılmayınca da Cevdet, babası nın hapisten kurtulması için suçu üstüne almaz, almayınca hapse girmez, girmeyince de hapis teki Hasan'ı tanımazdı. Hasan'ı hatıriayınca içini çekti. Dediği gibi oğlan, çalışmış, birtakım imti hanlardan sonra avukat olmuştu herhalde şim diye. O zamanlar ne diye onu dinlernemiştİ san ki? Hasan üvey annesinin iftirasıyla hapse gir mişti. üvey kardeşi arsada koşup oynarken bos tan kuyusuna düşüp boğulmuş. Üvey anne, ço cuğunu Hasan'ın kJskançlıktan boğduğunu ileri sürmüş. Hasan'ı hapse atmışlar. Ama Hasan, bir gün hakkını alacağını, hapisten
kurtulacağını
biliyordu. Orta Okul bitirme sınaviarına hazır lanıyordu. O sıra Cevdet de babasını kurtarmak ıçın suçu üzerine alı p hapse ginnişti işte. Ha san'la iyi arkadaş olmuşlardı.
263
Böcek diye bir
oğlan vardı, efe özentisi, Cevdet'e sataşmış. Kav ga. Beş altı çocuk Cevdet'i az kalsın öldürecek lerdi ki, Hasan yetişmiş, kurtarmıştı. Deriin bir iç geçirdi. Çok uzaklarda kalmış tı şimdi bütün bunlar. Kosti, Cevriye . . . en çok da Cevriye. Şimdi unuttuğunu sanıyordu etek leri havalı o fınd k kurdu gibi
Çingene kızını
ama, demek unutmam�ştı? Ya ikinci sefer içe riye düşüşü! Hapise ikinci sefer düşüşü, işlemez bir ta bancayla bir Beyoğlu sinemasını soymaya kal kışındandı. Sinemayı sayacak, çok parası olacak, sonra da Cevriye'yi alıp, Amerika'ya kaçacaktı. Kovboy olacaktı orada. Kovboy çok güçlü bir insandı o yıllardaki düşüncesine göre. tstediğini yapabilirdi. Atar, tutar, vurur, kırar. Hiç kimse karşı koyamazdı! Güldü. İ çinde, yılların külleyemediği çocuk luğundan resimler kaynaşıyordu. Bu resimlerin en canlısı Cevriye. Sahi, şu kız,
onu eve alıp
bıcır bıc'r bıcırdayan kız. . . Cevriye'ye gerçek ten benziyor muydu? Yoksa öyle mi sanıyordu ? Ne olursa olsun, Cevriye'nin bir zamanlardaki yakınlığını göstermişti ya! Yalnız bu, Cevriye gibi girgin, yırtıcı değil, daha çok içine kapalı durgundu galfba. Bu durgun zavallılık, şu, Ana dolu'daki bir başka ceza evine yollanırken, ge ce, dağ başında r astladıkları,
Cevriye'ye çok
benzeyen Çingene kızını kurtarmak için candar maların elinden kaçıp, gizlendiği evin genç dul
264
kadınma mı benzetiyordu onu? O genç kadını da sevmişti. Hem de galiba Cevriye kadar! Evet, candarmaların arasında, kelepçeli el leriyle dağ yolunda ilerliyorlardı. Ormanlık bir köyün sınırına gelmişlerdi.
Çingenelerin
üç,
beş kıl çadırı .. Ateş yakılmış, yükselen alevle rin karşıs:ııda çalınıp eğleniliyordu. Sofrada kı zarmış tavuklar, rakı şişeleri.. Cevdet
candar
malara rakı içmelerini , eğlenmelerini teklif et m:şti. Hık mık derken oturmuşlardı. i çki, yiye cek . . . Birden bir Çingen e kızının kara gözleri. içkinin de verdiği tuhaf bir çağrışı : Bu kız sa kın Cevriye olmaf:: ı n? Bir zamanların Cevriye' sini bu Çingene k zına benzetmiş, şüphesi güç lendikçe güçlenmişti. Rakı kadehleri
birbirini
kovaladıkça, dikkatle baktığı kızın da gülmesi falan.. bu kızın çocukluk yıllarındaki
Cevriye
olabileceği kanısını güçlendirmişti içinde. Gece yarısı. Herkes uykuda. Candarmalar da
s·zmıştı.
Usullacık kalkmış, kızın çadırına gitmişti. Kız da bekliyormuş, bileğinden yakalayıp . . . dağlar, kayalar .. Derken b i r silah sesi. Sonra silah ses leri, yaylım ateş. Hele kızın Cevriye olmadığı nı öğrenince yık:lışı. Kız,
«-
Kaçır beni asla
mm ! ,, diye yalvarmıştı . Ama :oilah tikçe çoğalıyordu. Kaçmalıydı.
sesleri git
Kızı
kurtarıp
sonra da azad ederdi ya, ardında candarmalarla ayaklanmış köy! Bırakıp kaçmıştı. Hiç tanımadığı
265
bir köy.
Köyün köpekleri, omuzundaki yara, kan. Ras gele bir eve dalmıştı. Bir kadın gemici feneri nin san ışığında çamaşır yıkıyordu. Yuvarlan mıştı oracığa. Kadın elinde keser, yanına telaş la gelmişti. Bağırıp çağırmaktan söz etmiş, he men kalkıp defolmasını istemişti. Sonra yaralı olduğunu anlayınca. . . yumuşaınış, içeri almış tı. Kadının bir oğlu vardı, baba tutkusu içinde. Zeki, cin mi cin. Cevdet'ı yıllardır hasretini çek tiği babası sanmıştı. Cevdet bozmak istememiş ti çocuğun hayallerini. Babasıymış da «Mapisi delip» gelmişti. . . Gene içini çekti. Ah onun d a böyle bir oğlu olacak n:pydı? Nimet'i hatırladı. Dönüşte Nimet'le evle nirse herhalde bir çocuğu olurdu. Oğlan, kız. Ayırt etmiyecekti. Oğlunun kendi, kızının da şu bir zamanların Cevriye'si gibi olmasını isterdi. Ama Nimet'te, yıllarca önce, dayamadan ayrıl dığı anacığının şefkatini umuyordu. Yaşça bü yük olması daha iyiydi. Seferden döndükçe le ğene oturtup başını sabunlıyan, yemeğini önüne sürüp gözlerinin içine bakan bir anne-karı! Uzandığı yerden kalktı. Pırıl pırıl dev ma kinelerin arasında dolaştı, baktı sağa sola. Her şey yağlı bir rahatlık ve uyumluluk içindeydi. , Şu Nimet . . . ama nedense aklına Nuran da takılmıştı. Takılınıştı ya, hakkı var mıydı ? Bun ca sabıkasına karşılık, öyle gencecik, pırıl pırıl bir kızı umabilir miydi? Nimet'ti Nimet. Onun 266
dengi ancak Nimet olabilirdi.
Kendisi sabı.ka
lıydı, Nimetse yıllardır konsomatris.
tkisi de
bir bakıma kirliydiler. Sebep ne olursa
olsun,
kirliydiler evet. Birbirlerine denktiler. O kız, o pırıl pırıl kız ona göre değildi. Evine aldı, can dan ilgi gösterdi diye hemen aklına
takması
ayıptı. Ya değilse? Sandığı gibi değilse ya? Kı za açılır da, böyle böyle der de, kız da «- Aa . . . n e münasebet? Ben sizinle sırf Nimet teyzenin sevgilisisiniz diye
ilgilenmiştim! »
karşılığını
verirse? Bu ileri-geri, zaman zaman aykırı düşünce ler kocaman bir ay, içinde çekişti durdu. Çeşitli limanlarda karaya çıktı, her çıkışında yedi, içti, mektuplar attı Nimet'e. Ama o kızı, o heyecanlı, kıpkırmızı kesilen, kahve için, eve girmesi için ısrar eden kızı unutamadı. Ay dolup da vapur İstanbul !imanına dön düğü zaman, Cevdet deli gibi bir sevinçle, he diye�ik paketlerini kapmış, limana
çıkmıştı.
Uçuyordu. Şimdi gidecek, Nimet'i bulacak, yor gun bedenini, sevdiği kadının rahat
yatağına
atacaktı. . . peki ama, ya o günkü gibi Nimet ge ne evde yoksa da, o kız kapıyı açarsa? Tıpkı o günkü gibi :
c-
Nimet teyzeyi mi
aradınız? . . .
Kapıyı çaldınız mı?. . . . Berbere gitmiştir belki de, öyle diyordu. » larla karşılarsa? Kulakları uğuidamağa başladı. Yepyeni bir sevinç kasırgası esmeğe başlamıştı içinde. San ki Nimet'e gitmiş, kapısını çaldığı zaman ger-
267
çekten de kadın evde yokmuş �ibi
geliyordu.
Kız çıkacak, o günkü gibi heyecanlanacaktı: «-
Gitmeyin gitmeyin .. nerdeyse gelir. Bu
yurun! » Nas:l istiyordu her şeyin b u türlü olmasını, oluvermesini! •-
Buyurun, rica ederim buyurun. Çekine
cek bir şey yok ki! Nimet teyze annemin arka daşı. Hem ben Nimet teyzeyi öyle
seviyorum
ki ! » Daha sonra eve almış, bıcırtısı d inmemişti : «-
Buyurun, şöyle buyurun. Masa üzerin
de gazeteler var, oyalanın birazcık . . . kahveyi nasıl içersiniz? Yoo .. teşekküre falan
lüzum
yok. Orta şekerli mi ? Hiç de zahmet değil. Val Iahi darılırım. Bir dakka . . . » Elinde sebze, meyve dolu file, salondan fır layıp çılçm·ştı. Cevdet salon penceresinden so kağa dalmıştı ki, bir ara gene gelmişti : « -
Canınız sıkılınıyor ya?
N e karşılık vermişti? "�
Kahveyi orta içerdiniz değil mi?:o
Galiba : «- Zahmet etmeseydiniz . . . " demişti. «-
Yoo . . . darılırım, valiahi darıLrım. Ba
kın arda romaniarım var. .,
La Dam O Kamel-
ya'yı okudunuz mu?» «- Hayır . . » «- Yazık, çok yazık. Ben ağlıya ağlıya ha.l oldum. İ sterseniz vereyim, okuyun. •
268
Ne diye almaınıştı ı;:anki ?
Alsaydı, Nimet
evde olsa bile gene de romanı geri verme baha ne�i ile gider onu görür, yahut Nimet'e çağır
tırdı. Peki ama, ne oluyordu? Henüz evlenme den Nimet'e ihanet mi? O zaman
babasından
ne farkı kalırdı? Babası da annesinin sağlığın da hizmetçiyl e kırıştırmağa başlamamış mıydı? Bir gün hizmetçiyi mutfakta kıstırmış öperken yakalamamış mıydı annesi ? Yakalayınca da ba bası gene üste çıkıp kad: ncağızı mıydı? Annesi yatağa
tokatlamamış
bu yüzden
düşmemiş
miydi? «-
Hayır hayır .. • diye geçirdi.
•�
Ben ba
bam gibi olmıyacağım. Sana söz verdim Nimet. Seninle evlen:p mutluluğa kavuşacağım. Ne o kız, ne de başkan. Hele babam gibi, evdeki hiz metçi kıza sark:ntılık etmek? Allah gösterme sin ! » Elinde vali zi, hediyelik
paketler . . . Berbere
gidecek, güzel bir traş, sonr a da . . . Nimet'in üs , tüne gül koklamıyacaktı ama, gene de elinde olmıyarak hayallerine o kız karışıyordu işte. i stemiyordu karışmasını oysa. Hayır, karışsın, dilediğince karışsın, Nimet'in üstüne. . .
şeytan
mıydı içini bulandıran, aklını bozan? Ne diye? Cevdet, Nimet'e sadık kalmak
istiyordu işte.
Allah varsa biliyordu içini. Nimet'ten başkası na dönüp bakmıyacaktı. Fakat tuhaf, çok tuhaf tı hem de. Boyuna o, boyuna boyuna . c- i s . .
terseniz vereyim, okuyun. Ha?
269
Bir
daha ya gel-
diğinizde getirirsiniz Fakat okurken .
yanınıza
beş, altı mendil almayı unutmayın. Biliyor mu sunuz, ne kadar acıdım Margaret Gotye'ye! Ar
man Düval'e de acıdım, onun da suçu yok. Za vallı çocuk. Pis babası. Ama ben babalara kız mam. Benim de bir babam vardı. Asıl annemi
sevmiyorum. Siz?• O, annesini çok severdi. «- Babanızı ?» «- Hiç.» « - Niçin ? • « - Annemi öldürdü , hizmetçiyi eve hanım yaptı ! >> Merakla, bir iskeml e çekip ilişmişti : «.- Babanız annenizi mi öldürdü ? » « - Bildiğiniz gibi öldürm e değil, anneciğim babamın yüzünden öldü. Sıcak diye yemek kap larını suratma fırlatmasaydı ölmezdi ! » Siyahları iri iri gözleri merak dolu, iskemlesini az daha çekmişti Cevdet'e doğru : «- Yemek sıcak diye kabı annenizin suratma mı fırlatırdı? · « - Çok sarhoş olduğu zamanlar . . . '' «- Ne fena ! » Güneş dolu yollardan ağır ağır ilerliyor, is temediği hallie hep onu, hep onu düşünüyordu. Onu düşünürken sanki Nimet bir kıyıdan dar gın dargın bakıyor : •- Yaa, demek böyle Cev det?• diyordu «- Demek henüz evlenmeden beni aldatıyorsun?» 270
Kendi kendine öfkeyle söylendi : Hayır hayır ! Seni aldatmıyacağım! Ben
«-
hiçbir zaman babam gibi olmıyacağım! » Artık n e genç kız, n e d e Nimet'ten başkası. Nimet'ten başkasını
düşünmek
istemiyordu
ama, elinde olsa! Gene de elinde olmıyarak
ka
fasına giriyor, başlıyordu: «- .
....
.
benim de annem babama karşı, tıp-
kı sizin babanızın annenize takındığı tavrı ta kınırdı. . . ««-
Benim annem de babama karşı çok fe
naydı ama . . . » « - Ama : » « - Hiç. Başkalarına karşı tabi
öyle de-
ğildi. . »
Az sonra sokak kapısı çalınmış, fırlaıruştı : «- Nimet teyz e galiba! , Fırlarken savrulan eteği, eteğinin altından bir an gözüken kalın, bembeyaz bacakları. Bu bacaklar, bu tombulluk . . . Cevriye'nin hacakları pek kalın değildi ama, e smerdi. cer'in
hacakları
Köydeki Ha
buna benziyordu.
kini hatırlamıyordu.
Ama Hacer'in
Nimet'in hacakları
böyle kalın kalın, beyaz. Böylesine körpe değil di. Böyle hacakları olan körpecik bir kızı ken disine verirler miydi hiç? Verseler bile istemez
�
di k . Nimet'e söz vermişti, Nimet'le evlenecek ti !
271
Kendini her zamanki
liman
herberinin
önünde buldu. •-
Vaay Cevdet bey .. hoş geldiniz ! ,
«-
Hoş bulduk . . » dedi. «- Bizim
leylek
yuvasını biçime sokuver . . » .
Aklında, elinde olmıyarak Nuran, dükkana girdi, berber koltuğuna oturdu. İ çinde Nuran, sonra bir kıyıda Nimet. Nuran'da hiçbir hakkı yoktu, biliyordu. Nimet'teyse hakkı vardı, ve rilmiş sözü. Ama n e yapsa, ne etse nafile. Ber ber aynasından l : manın bir parças yla karşı dük kanın tıkız sahibi
gözüküyordu.
lara kaptırmak istedikçe
Ke:qdini on
ak�i şeytan,
itiyor,
ısrarla Nuran'ı, Nuran'ın oturuverince açılan, kalkıverince bir an gözüken kalın getiriyordu. Kendini koyuverse, dişiliği ve körpeliğlyle gelip
bacaklarını
Nuran olanca
yerleşecekti. De
nedi. Gerçekten de, k z geldi oturdu içine : Gi diyor, kapıyı çalıyor. Beklermiş gibi kapı açılı yor. Alıyor içeri. Nimet teyzenin evd e olmadı ğını söylüyor, buyur ediyor. Kahve pişirip ge tiriyor. Sonra da annesinden
dertlenerek ağlı
yor. Kimbilir. Belki de anne�inden çok çekiyor du. Barda çalışan, konsomatris bir kadının k: zı. Böyl e bir anne herhalde
kızının da kendi
yo
luna düşmesinj isterdi. Yaşlanıyordu. Gün ge lecek kimseler yüzüne bakmıyacaktı. O zaman herhalde kızının çalışmasını isteyecekti. K· zsa hiç de annesi gibi değildir. h :temez kötü yola düşmeyi. Anayla kız başlarlar çekişmeğe. Her
272
an
kavga, her an kavga. Belki kız bu
yüzden
k endini öldürmeyi düşünürdü! İ çind e yeni, yepyeni bir pırıltı : Kız kendini öldürmeyi düşünse. Kimbilir nasıl bir kavgadan sonra evden deli gibi fırlasa. Koşsa. Koşsa . . Sa rayburnuna gitse. Deniz, karanlık sularıyla kor kunç deniz. Tam kendini
kaldınp
Cevdet . . . Seslense. Bir an kulak Cevdet'i yanında
I:>ulunca
lasa hıçkırarak ağlamağa. «-
atacakken verse, sonra
boynuna sarılsa, baş c-
Ann e m"
dese,
beni kötü yola sürüklemek istiyordu. Evden
kovuyordu. Çalıştığı barda bir adam vardı, çok zengin. illaki onunla diyordu. İsternedim babam yaşındaki adamı. Hem niye? (Ben daha
çocuk
sayılırım. O ? Koskocaman adam. Babam kadar. Annem çok para alacaktı. Beni eliyle kötü yo la . . . Hayır hayır, kötü yola düşmek istemiyo rum. Beni kurtar, yalvarırım kurtar beni ! " Berber : «-
Saçlarımzın bu kadar
kısalması kafi
mi ? » Düşüncelerini n şeridi kopmuştu,
kızdı ama
belli etmedi. Ö fkeyle : «-
Yeter. » dedi, herberi hemen unuttu.
Evet, «- Kurtar beni ! » dese, boynuna sa rılsa. Birlikte yanyana yürüseler Gülhane par kına. Parkın boy atmış kocaman ağaçları. Gece. Yukarda yıldızlar. Ağaçların altındaki lere otursalar. Nuran hep ağlasa, ni, kurtar beni . . >> dese . . . Birden
273
•-
çimen
Kurtar be
polisler sarsa
çevrelerini. Can �var düdükleri, tabancalarıyla. Nuranı bileğinden çekse parkın
yukarılarına.
Sonra sırtına alıp tırmansa bir büyük, çok bü yük ağaca. Ağacın sık yapraklı dalları. Polisler arasa arasa bulamasalar. Geceyi
dalların ara
sında geçirseler. Ertesi gün limanda demirli va pura kaçırsa onu. Saklasa bir yerlere. Hiç kim se keşfedemese yerini. Günler, belki de hafta larca gitseler. Daha sonra Amerika'nın
tenha
bir kıyısına çıksalar. Vapuru, arkadaşlarını bı rakıp kaçsalar kaçsalar. Kaçtıklan uzaklarda . . . • - Saçınız tamam. Sakal?» •-
Evet, çabuk ama ! »
Kaçtıkları uzaklarda şipşirin
bir
kasaba.
Kasahada derli toplu, ufacık bir ev. Bu ev onla rın evi. Cevdet yakın kasahada bir iş'te çalışsa. Akşamları sevgili karısına koşsa. Karısı onu çıp lak ayaklarında nalın, sokak kapısında beklese. Birlikte ev e girseler, sofra hazır olsa. Elini yü zünü yıkarken Nuran ona havlu tutsa. masa başına karşılıklı
geçseler.
Sonra
Yemeklerini
güle söy liye yeseler . . . Sakal traşı da bitineeye kadar, gene elinde olmıyarak onu düşündü. Oysa Nimet'e söz ver mişti, onunla evlenecek, onu hiç ama hiç aldat mıyac�ktı. •-
�aksi ! »
Kocaman bir araba durdu. Atladı: «- Tarlabaşı!·»
Arabada gene Nuran ön plana çıkınağa ça-
274
lıştıysa da, düşüncelerini eliyle itti. Bu kız çok tatlıydı, çok da körpe. Ona vermezdi anası. Ken di yoluna çeker, bu yüzden çok para kazanırdı. Ne diye basit bir denizeiye versin? Sonra Ni met'i n yakın arkadaşı. Bar mar,
konsomatris
monsomatris, hatta genel evlerdekiler bile ar kadaşlığa, dostluğa saygı gösterirlerdi.
Nuran
değilse bile annesi, Ni�et' e elbette saygı gös terecekti. Onun için . . . Çeyrek saat sonra Nimet'in apartınanı önün deydi. «- Dur ! » Paketlerle falan indi, taksi ücretini Kalbi öyle çarpıyordu ki! Kapıya
verdi.
yaklaştıkça
çarpıntısı artıyor, arttıkça başı dönüyordu. Uta nıyordu da öyle düşündüğü için. Ne diye Nimet değil de onu, onu işte, adı neydi ? Nuran mı ? Onu düşünmüştü? Düşünmemeliydi, ınesi gerekirdi. Onu hem vermezler,
düşünme hem de
Nimet'e yazık değil miydi? Kimsesiz, zavallı bir kadın !
•-
Bu dünyada yapayalnızım, demişti,
«- sen benim herşeyimsin Cevdet ! » Kapıda bir an durdu. Çarpan kalbinin çır pınışını Nimet duyacak gibi geliyordu. Duyacak, nedenini
soracak,
saklasa
bile
anlıyacak,
«- Yaa» diyecekti, «- demek bana verdiğin söz yalan dı ? Demek henüz evlenmeden beni alda tabildin ? Yazıklaar olsun sana! , Titreyen parmağıyla zile bastı. Hayret! Çarpıntısı filan
275
duruvermişti. Ne
Nuran, ne de başkası. Yalnız Nimet vardı için de. Şimdi kapı açılacak, Nimet çıkacak. O her zamanki zavallılığıyla esmer esmer bakacak. Sonra eve girecekler. Masayı kendi elleriyle ha zırlıyacak. Karşılıklı geçip oturacaklar. Boyuna konuşacak. Nimet memnun, dinliyecek . . . İyi ama, neden açılmarnıştı kapı? Zile yeniden bastı. Az sonra yeniden. Ne Nimet, ne de o kız! Aklına bir an kötü, çok kötü şeyler geldi : Nimet taksi altında kalabilirdi. Yahut ağır bir hastalık, hastahaneye kaldırılabilir, Nuran da onu yoklamaya gitmiş olabilirdi! Ne olursa olsun, neşesi kaçmıştı. Sonra ken dini toparladı: Canım hemen de kötü şeyler dü şünmeğe ne lüzum vardı? Bugün, bu saat gele ceğini bilmiyorlardı ki beklesinler. Çarşıda, pa zarda, Nimet çokluk olduğunca berberde olabi lirdi pek ala! Yarım saat, bir saat dolaştıktan sonra gelirdi. Tam dönecekti, Nuran, gene filesi meyve, sebze dolu, köşede göründü. Bir an bakışları uzaktan karşılaştı. Karşılaşınca da yayından fır lıyan ok, boşalan zenberek gibi, koşmağa baş ladı. Ne koşma! Etekleri uça uça, sevinç şimşek leri �ka çaka! «- Hoş geldiniz, hoş geldiniz! ,, Kızın neşesi bir an her şeyi unuttunnuştu. O da onun kadar sevinçten çalkalanmağa baş ladığı halde, tuttu kendini : 276
Hoş bulduk, Nimet yok mu: Kızın yüzünden can sıkıntısının esmerliği bir gölge gibi geçti. Gene de : •- Bilmem. Yok mu? » «- Zili çaldım çal dım. . . » Genç kız, Cevriye'yi büsbütün hatırlatan bir sokuluşla : • - Herbere gitmişti» dedi. «Çok oldu gideli. Şimdiye nerdeyse gelir. Buyurun bize ! » Bir bahane uydurur, y a da geçenki gibi saparta yemekten korkarak gelmez diye içi git ti ama, genç adam ne bahane buldu, ne de hat ta çekindi. İyi ya. Madem nerdeyse gelir . . . « Girdi. Nuran da ardında. Kalbi çarpıyor, çarpıyordu. Bugünü beklemişti koca bir ay. Ne hayaller kurmuş, ne düşler görmüştü! Onu tıpkı tıpkısına eve böyle alacak, salona buyur ede cek, kahve filan içip içmiyecegını sormadan boynuna sarılacak, «- Vazgeç Nimet'ten" diye ağlıyacaktı. «Ü sana göre değil. Biz asıl birbiri mize göreyiz. Sen tıpkı tıpkısına İhsan abi'ye benziyorsun. İhsan ahim ol, beni annemin pat ronundan koru. Annem o kart herifle birlik ol du. Beni ona itmek istiyor. Bir gece, ah bir ge ce . . . nasıl anlatayım? Utanıyorum, öyle utanı yorum ki! Annemi beklerken koltukta uyuya kalmışım. Şuracıkta, bak, şu koltukta işte. Bir ara bir de uyandım ki ne u yanayım? Herif gı cır gıcır taralı saçlarıyla yanıbaşımda değil mi ? •-
,
-
277
Bacaklarımla aynaınıyar mu? Çıldıracak gibi fırladım. Bir tokat. Sonra da kolundan tuttuğum gibi haydi kapı dışarı! Bu yüzden annem de, Ni met abla da., . ama hayır, artık ona da abla, tey ze demiyeceğim. O benim ne ablam, ne de tey zem. Ben annemi de, onu da sevmiyorum. Utan maz kadın. Güya seni seviyor. Yalan! inanma onun sözlerine. İtalyan'a benzeyen bir adamı var. Sen yokken hep onu içeri alıyor. inanma ona. O seni sevmiyor. Hen yalnız seni seviyo rum. Beni neden anlamıyorsun? Yalan mı söy lediğimi sanıyorsun? Gözlerim kör olsun yalan söylüyorsam ! • Hiç, hiçbirini söyliyemedi. «- Şöyle buyurun>> dedi sadece «paketleri nizi §Uraya bırakın! » Paketleri onun dediği yere bırakırken onu her zamandan çok benzetmişti Cevriye'ye. Cev riye de yalnız kaldıklan zaman ona böylesine sokulur, uzakta bHe dursa böylesine yakınında olurdu. Bu da öyle. Ah ayıp olmasa, ya da ka bil olsa . . . nasıl olabilir? Bunu nasıl düşünebilir, nasıl nasıl umabilirdi? \Basit bir denizciydi, üs telik de annesinin en yakın arkadaşının sevgi lisi. Kız istese bile . . . hayır hayır, isteyemezdi. Annesinin arkadaşıydı Nimet. Teyze diyordu üstelik. Düşünmemeliydi. Hiçbir şey umamazdı, umması bile ayıptı, çok çok ayıp. Koltuğa değil, kıyıdaki bir iskemieye zaval lıca ilişti. 278
Nuran'ın gözünden kaçmadı bu. Zavallıca i li şmesi içine öyle dokunmuştu ki! «- Rica ederim şu koltuğa buyurun! • Kıpkırmızı kesilerek koltuğa geçti. Bu da hoşuna gitti Nuran'ın. Utangaçtı, yır tılmamış. Hafif esmer yüzü kızarınca başkala şıyor, daha da benziyordu İhsan abiye. «- Bize gelinc e neden sıkılıyorsunuz?,. Cevdet sanmıyordu ama, öyle miydi? • - Bilmem. » « Yoksa sizi sıkıyor muyum?• « - Siz mi ? Yoo, hayır." Nuran da farkına varmadığı bir kızarışla tam karşısına geldi elini uzattı : «- O halde hoş geldiniz! , Genç kızın ufacık, bembeyaz elini içi titreyerek tuttu: • - Hoş bulduk! " « - Bir yorıgunluk kahvesi?» « - Valla kahveyle başım hiç hoş değil..• «- O halde bir gazoz?,. Ona da eZahmet etmeyin» diyecekti, diye medi. Gülüverdi. Nuran, genç adamın tatlı ba kışlarını yüksek topuklu, toz pembe terliğinin ardında sürükliyerek mutfağa geçti. Niçin gel diğini gene unutuvermişti. Mutfağın ortasında döndü, bir daha döndü. Buraya kahve için de ğil ama, ne için gelmişti? Birden hatırladı : Haa, s3hii.. gazoz için. Annesinin gözü gibi sakladığı zarif viski bardaklarından birini aldı, çeşmede -
279
uzun uzun yıkamağa başladı. Lüzum yoktu oy sa. Bardaklar hemen hemen hiç kullanılmamıştı ama, olsun. Genç adam belki pis bulabilirdi. Ne den yıkamıyacak? Ah ah, ne diye yakınlık gös termiyorrlu sanki? Elini tutuverse, öpse . . . c-A. . ne münasebet ?» mi diyeceğini sanıyordu? Ha yır hayır, hiç de bile. Değil elini, sarılıp dudak larını öpse bile gene de c- A . . ne münasebet?" demezdi. Fakat nasıl anlatmalıydı bunu ona? Birden durdu : Yoksa
beğenmiyor muydu ?
Tipi mi değildi ? Az kalsın bardak elinden musluğun fayan sına düşüp kırılacaktı. Belki de hoşlanmamıştı. Tipi de olmıyabilirdi. O zaman ? Gecelerce gör düğü düşler, kurduğu hayaller ? Ondan sonra sını düşünmek istemiyordu, ağlamak geliyordu içinden.
Ne
diye yaşıyacaktı sanki ? Annesinin
kart patronu için mi ? Annesi gibi düşmek, örselenmek,
salyalı, pis
kötü yola sarhoşlarm
yataklarını şenlendirmek için mi? Sonra kendini topladı : Amma da kötü şey ler düşünüyordu ha! Çocuk
daha
söylememiş, elini falan yakalayıp suçu neydi? Bukadarcık şeyden
hiçbir şey öpmemişse
anlaşılamazdı
ki beğenip beğenmediği! İçinde kısılı lamba birden açıldı sanki. Pırıl pırıl b ir sevinç başladı yeniden. Bardağı kim bilir kaçıncı sefer musluğun soğuk suyunda yı kadı yıkadı.. Buz dolabından, hafifçe mış bir gazoz aldı, koştu :
280
buğulan
«- Özür dilerim, beklettim sizi..» Genç adamın ne karşılık verdiğini duymadı. Gazozu açtı, ı slak, tertemiz bardağa döktü. Asit li gazozun kabarcıkları da içi gibi kaynıyordu.
Uzattı. Genç adam tıpkı tıpkısına thsan abi gibi aldı. İhsan abi'ye hiçbir zaman gazoz vermemiş, nasıl aldığını görmemişti ama, şayet ikram etse herhalde böyle alırdı. Ne olursa olsun, İ hsan abiydi bu! Gülüverdi. Genç adam yakaladı bu hafif gülüşü. O da güldü. Yarıda kesti gazozu : Niçin güldünüz?, Nuran pırıl pırıl baktı : •- Siz?, • - Önce siz güldünüz! » «-
·-
••«-
•-
•-
Sahi mi ?" Tabi. » Bilmem.» Aklınıza bir şey gelmiş olmalı . . , Sizin? » Benim aklıma . . .
Ardını getirmedi, gene gülüverdi, sonra da kızardı. Bu bir ipucuydu, yakaladı: • - Söyleyin söyleyin . . • Şaştı : •- Neyi? » 281
«- Benim aklıma ded:iniz, sonra güldünüz, kızardınız. Niçin?» Durdu, ciddi ciddi düşündü, sonra gözlerini genç kıza kaldırdı: «- Bir Cevriye vardı da . . . «- Ne zaman?» « - Çocukluğumda, çok eski. O geldi aklıma .. » N uran mırıldandı : «- Cevriye .. güzel miydi? » Omuz silkti : « - Bilmem? O da çocuktu, ben de. Şimdiye, benden üç yaş falan küçük ama, koskoca kadın olmalı . . . • Nuran'ın yüzünden gene kıskanç�ığın belir siz esmer gölgesi geçti. Bu da genç adamın gö zünden kaçmadı : «- Canınızı sıktım galiba ?• Şaştı «- Benim mi? Yoo, hayır . . » «- Şimdi de siz söyleyin bakalım neden güldüğünüzü! » Onun Cevriye'si varsa, Nuran'ın da İhsan abisi vardı. Saklamadı. Hatta meydan okurca sına: 1«- Benim aklıma da İhsan abi gelmişti .. " Şimdi de can sıkıntısının esmer gölgesi Cev det'in yüzüne düşmüştü. Sonra kıpkırınızı ke sildi, daha sonra da gözlerini yere indirdi. Kal dırdığı zaman genç kızın «- N için?" demek is282
teyen bakışlarıyla karşılaştı. Az kalsın c---Ki m bu ? Sevdim mi onu? Hala seviyor musun?» diyecekti. Tuttu kendini. Bir şeyler söylemesi de gerekiyordu : «- Ö z abiniz mi ?» «- Yoo, hayır." • - Ya?» «- iBeni mahalle çocuklarından korurdu ! " Cevdet coşkunlukla: « - ıBen de Cevriye'yi korurdum! ,. dedi. «- Kimden?» « � Mahallenin haylaz çocuklarından . . " •- Niçin?» • - Çingen e Çingene diye kızdırırlardı da . . . İhsan abi de beni korurdu. . , «- Ne diye?» Birden topariadı kendini. Ne diye olacak, «- Orospu çocuğu» , «- Boynuzlunun kızi» de dikleri için ama, nasıl açıklıyabilirdi bütün bun ları? Açıklasa, belki de «-Orospu çocuğu,.nun yanında oturmaktan kaçınır, hemen kalkıp gi derdi. İhsan abi olsa gitmez, tam tersi, sorar soruşturur, her şeyi öğrenmeğe çalışır, öğre nince de Nuran'a değil, başkalarına kızardı l ,. «- Ha?» • - Ne?» « - Ne diye kızdırırlardı da İhsan abi ko rurdu?• Omuz silkti : •- Bilm.em, unuttum .. " · -
283
«-
Anlaşıldı . . söylemek istemiyorsunuz! ,.
«-
İstemiyorrlu evet, istemiyordu. Nasıl söyler di? !pin ucunu bir yakaladı mı bir daha bırak mıyacak, bırakınayınca da annesinin babasını nasıl adam öldürmek zorunda bıraktığını öğre necek, •Kaatil ve orospunun kızı,. durumuna düşecekti. Böyle bir kızı kim sevebilirdi? Hiç kimse. En iyisi duymasın, hiç olmazsa tiksin mesindi. Genç adam : «- Cevriye ateş gibi kızdı» dedi. eGeeeleri hamionesinden habersiz, usullacık gelir, erkek gibi ıslık çalardı. Şıp, uyanırdım hemen. Pen cereyi açardım. Orda, aşağıda, bembeyaz bir gölge gibi dikilirdi. Ay varsa birbirimizi görür dük. Bekle derdim. Peki anlamına elini sallardı. Ayaklarımın uçlarına basarak inerdim merdi veni. Sokak kapısını gündüzden zeytinyağıyla yağlardım ki .. » Nuran heyecanla : <<- Tıpkı tıpkı ben ! » « - sahi mi?» Valla ha. Babam değil de annemin kor « kusundan .. » ' « Niçin?» i «hsan abiyle buluşmak için ! , Genç adam içini çekti. Nuran yanlış anla maması için : «- Ben o zaman ufacıktım ! " dedi. -
-
284
«- Cevriye de ufacıktı. Onu kardeşim gibi severdim! ,, Ben de İhsan abi'yi. . , S'onra? » • - Siz anlatıyordunuz . . . , çekip kapa•- İ nerdim usullacık, kapıyı mazdım . . . Kağıt mı koyardınız açılmasın diye? » Kağıt karton .. » • Tıpkı bizim gibi ! , Sonra deniz kıyısına inerdik. Hiç unut mam, perili konağın tepe:;:inde kocaman bir ay olurdu, asılı gibi. Yarasalar akarlardı gecenin içinde. İ shak kuşları. . . , Biz de mezarlığın oraya giderdik . . siz neler konuşurdunuz? » Biz mi? Amerika'dan, beyaz balinalar dan, Amerikan Kovboylarından. O zamanlarda da gene böyle Amerikan gangster filimleri, gangster, Kovboy kitapçıkları vardı. Onları oku ya okuya . . . Kendinizi onlardan biri mi sanardınız?» Güldü : Evet. Pekos Bil sanardım kendimi. Ken dimi ne sanmazdım ki? Ama· ne sanarsam sana yım Cevriye hep benimle. Pek os Bil miyim? Cevriy e de Pekos Bil'in sevgilisi. Nevyork ca navarı mı ? Cevriye de hemen. Hiç benden ay rılmak i stemezd i . Ayrılmazdı da N uran içini çekti : •-
•-
»
•-
•-
•-
•-
•-
•-
•-
•-
. . . •
285
•- Onu hala seviyorsunuz, anlaşılıyor! » Cevdet kendini topladı: •- Ben mi? Yok canım? Yalnız, çocukluk anılan . . o kadar. » « - i nanmam. » c- Niçin? » •· -
Unutamıyorsunuz d a ondan! » Siz de İ hsan abiyi unutabiliyor mu
sunuz?» . . . . . . . . . . . . . . . ?» Unutamıyorsunuz. Peki, onu musunuz şimdi ?» O da tıpkı Cevdet gibi sordu : «-
.
. .
«-
seviyor
Ben mi?» • - Evet. » Güldü : •-
«- Haklısınız, insan çocukluk anılarını ko lay kolay unutamıyor. Demek Cevriye'yle ?» • - Hayallerimizi paylaşırdık » Gözlerini duvarla tavanın birleştiği çizgi ye kaldırdı. Geçmişi tatlı tatlı düşünüyor, dü şünceleri ağzından söz olarak akıyor akıyordu : ..
Ben en çok Pekos Bil olurdum. O sevıgi ormanında dola şırdık. Acaip sesli kuşlar uçuşurdu ağaçların bol yapraklı dalları arasında. Birinde güya bir Kovboy şarkısı işittik. Uzun boylu, kocaman şapkalı bir Kovboy, Gittik yanına. Cevriye Kov boy abi dedi. Bizi güya güler yüzle karşıladı. •�
lilll. Boy atmış dev ağaçların
286'
Bize de kendi atı gibi atlar buldu. Üç arkadaş olduk . . . » «- Sonra? » c - Ben asıl Kovboyluğu babamdan öc al mak, bütün düşmanlarımı tepelemek için ister dim .. " c- Kirndi düşmanlarınız babanızdan baş ka?» Cevdet çocukluğundan başlayıp, annesini, üvey annesini, üvey annesinin babasını fitleyip okulundan nasıl aldırdığını, boynuna nasıl işpor ta taktırdığını arkadaşlarından nasıl utandığı nı, üvey annesinin dostu Ademi, babasının pa ralarını nasıl çaldığını, babasını hiç sevmediği halde sırf hapisten kurtulması için suçunu üs tüne nasıl aldığını, hapisaneyi bir bir anlattı. Anlatırken gözleri yaşarıyor, Nuran'ın da göz lerini yaşartıyordu ama, ne o, ne öteki bunun farkında bile olmuyorlardı. Dalmışlardı. Fırsat bulsa bu başından çok şeyler geçmiş genç ada ma o da annesinden, annesinin sebep olduğu cinayetten, babasının nasıl hapisane köşelerin de kaldığından söz açardı ama, o kadar tatlı an latıyordu ki, kıyamadı sözünü kesmeğe. «- Hapiste bir Hasan vardı. O da benim gi bi suçsuz yatıyordu. Yatıyordu ama, öteki ço cuklar gibi kumar oynamıyor, esrarlı sigara iç miyordu. Orta okulu bitirme sınavıarına hazır lanıyordu. Bana da çok ı:öyledi ama nah kafa. Dinlemedim. Dinleseydim, ilk okulu ha riçten 287
girip bitirirdim. Sonra da Orta okul. Şimdi an lıyorum okumanın değerini! • Nuran elinde olmıyarak : «- Ben de . . » dedi. Şaştı Cevdet: «- Sen de okumadın mı ?» «- Pez az. . » «- Ya bu romanlar : » « - Kendi kendime ilerlettim. İlk zamanlar ihsan abi çok yardım etti..• Cevdet kendini bu kıza az daha yaklaşmış buldu birden. Genç kız sordu : «- Sonra?» Unutmuştu : «- Ne?" «- Hapisteki Hasan ne oldu?" «- Ha. . çıktı hapisten, beni de kurtardı. Çok başka çocuktu. Büyük adam gibi. Neyse, ben de çıktım ama, onun dediği yola gitmedim. Okul makul, sınav mınav vızgeldi. Çalışınağa başladım. Çalışirken Cevriye hep gelirdi. Ufa cıktı ama, cin! Haminnesi karabıyıklı bir kah veeiye satmak istiyordu. Ama o ? imkan mı var? Birinde 'Kötü yola d�rniyeceğim ! ' diye bağır mıştı ağlıyarak. Nuran'ın ağzından kaçıverdi : «- Benim gibi . » Genç adamın ilgisi birden arttı : c- Senin gibi mi?» .
288
•-
beni. .
Evet. Benim ann e m de,
elinden gelse
. "
c-
Evet ? •
•-
Çalıştığı pavyonun patronuna
satmak
ister! • Cevdet sevinir gibi oldu. Sakın düşündüğünce kız, annesinden dertli olmasın dı? D E\_mek satmak ister? • Gözlerm in yaşını elinin tersiyle sildi : « - İ ster. Ne olacak? Barda çalışan bir ka c-
dının kızıyım alttarafı. Bana herkes el uzatabi lir, herkes ama herkes beni baştan
çıkarmağa
çalışabilir. Çünkü, malum : Bar kansının kızı! • Cevdet'in yüreği parçalandı: c-
Hiç de bile. Hayatını barda
çalışarak
kazanan bir kadın anneniz. Ne olursa olsun,
si
ze ne? Siz madem kötü yola düşmek istemiyor sunuz, hiç
kimse sizi istemediğiniz bir yola dü
şüremez! • c-
Peki, n e yapabilirim : ..
u-
Sizi kötü yola düşürmiyecek birisine . . . •
Sustu. Henüz çok erkendi. Buna hakkı yoktu. Nimet'e verilmiş sözü vardı. Ama genç kız ıslak ıslak bakarak : ·� İ hsan abi'ye ne .kadar benziyorsunuz!•
dedi. •-
Siz de Cevriye'ye
•-
Ne iyi ! •
c-
Ne? •
., _
Cevriye'ye benzemek! -
289
. . ..
_ Ben de sizin İhsan ahinizin yerinde ol mak isterdim! • c- Hayatlarımız bil'birine gerçekten de ne kadar benziyor! » .,
Çok. Be� babamdan çektim, siz . . . " «- Annemden. Sonra, inanır mısınız, hayat tan hiç de öyle olmıyacak şeyler beklemedim. Bir evim, küçücük bir evim, evimin namuslu bir erkeği olsun istedim. Yakışıklı, çirkin . . Beni seven bir erkek. Akşamları işinden küçük, ucuz hediyeler ama büyük bir heyecanla dolu, sırf benim olan, benden başkasının olanuyacağını bildiğim erkeğim bana koşarak gelsin ! » Birden tuttu kendini. N e ayıp, n e ayıptı. He nüz birkaç sefer konuştuğu, bahusus annesinin kart arkadaşının sevgilisi bir erkeğe neler söy lemişti! Gerçi bir ay, koca bir ay bundan çok daha ayıplarını düşünmüştü onun için ama, açıklamamıştı. «-
Kipkırmızı kesilerek : «-
Rica ederim beni yanlış
anlamaym! ıo
dedi. Yok canım ne yanlış anlaması? Cevdet onu çoktaan Cevriye'nin yerine koymuştu bile. •- Valla sizi hiç yanlış anlamıyorum. Öyle iyi anlıyorum ki.. Siz anlatırken sanki kendi aklımdakiler dile gelmiş gibi oldu .. " c•-
. . . . . . . . . . . . . . . . . ?» Yıllardır kurduğum. hayalleri nereden
.
290
biliyor acaba diye düşündüm. Gerçekten benim Cevriyem olmak ister miydin? • •-
Hem de nasıl. Bakın, çocukluğuma gir
miş İhsan abi vardır, anlatmıştım ya? Sizi ben de şimdi onun gibi görrneğe başladım. Siz Cev riye'ye nasıl Kovboyculuktan bahsederseniz,
İh
san abi de bana başka başka ama hemen hemen ayni şeylerden bahseder, birlikte heyecanlanır dık . . . • Cevdet'in aklı çok gerilerde kalmış bir baş ka hayale dalıp gitti : �-
Bir gün» dedi, « Cevriye'yle birlikte ko
camqn bir vapura atladık . . .
"
Nuran'ın heyecanı birden artmıştı. İskemie sini Cevdet'ten yana çekti : «-
Cevriye'yle? Kocaman bir vapura ? Siz
iki çocuk ? » c-
Evet. Vapur hareket etti, tam Çanakka-
lede . . . « "'-
Yakalandınız mı?»
•-
Evet. »
«-
Sonra haydi geri İstanbula ! ,
Tam b u sırada Kaşar Nimet geldi: •-
Merhaba Nuran ! ,
Nuran geçen seferi hatırlıyarak,
bir parça
da suçlu, fırladı : «- Buyurun Nimet teyze? ıo
Koridora çıktı. Kıpkırmızı ve heyecanlıydı. Sordu: «-
Bilin bakailm kim geldi?»
291
Nimet bir an düşündü, bulamadı : «- Kim?» c-
O!•
•-
Kim kız ? »
Nuranların kısmına yürüdü, eğildi kapıdan, baktı içeriye. Cevdet'in çantasının ucunu gör dü : «- Cevdet mi?» O da kalkmıştı zaten. Dışarı çıktı . Yaşlı ama hala güzel, hele saçlarını yaptınnca bir kat da ha güzelleşen sevgilisini görilııc e, hemen hemen Nuran'ı unutuvermişti.
«- Nimet, bak, geldim .Kızma
bana no
lursun! • Nimet'se Cevdet'in böyle vakıtsız dönüşün den gene hiç memnun değildi. Öyle ki, bu sır naş· k tan kurtulmak için evini değiştirrneğe ka rar vermişti. Tek laf etmeden, dairesine sıkıntıyla girdi. Cevdet ardında, yaşlı ama güzel
sevgilisinin
kızdığını sanarak, suçlu, gitti. Bir şeyler sezi yordu ama, ne? Nimet bir an durdu, seslendi : •-
Nuraan ! ıo
Genç kız dışardan cevapladı : •-
Efendim teyzeciğim ? ıı
c-
Gelsene! "
Geldi :
«- Rahatsız etmiş olıruyayım ? » ., _
A a . . n e münasebet? ..
292
Onlarla birlikte girdi, kapıyı kapadı. Tuhaf bir duyu içinde, kadının belki de kıskançlık nu Öyle ya. maraları yapmasından korkuyordu. kadın kızabilir, sevgilim.i gene neden evinize al dın diyebilirdi. Cevdet'se, sanki az önce genç kızla duyu birliğine varan, onu Cevriye'sinin yerine koyan kendisi değilmişçesine adeta unutuvermiş, mut fağa geçmiş, üstünü başını değişip pij amalarını giyerek dışarı çıkmıştı : «- Çok özür dilerim. Misafir karşısında pi jamayla dolaşılmaz ama, kusura bakmay!n. Bu da benim merakım, daha doğrusu zevkim. Koca bir ay bu günü iple çekmiştim . » Nimet'e döndü: « - Masayı hazırlıyayım mı?,. Nuran şaşmış kalmıştı. A:z. önce kendisiyle alabildiğine candan konuşan genç adam de� miydi bu ki, böylesine sizli bizli oluvermiş, ara ya mesafe koymuştu? Nimet, hep o halinden memnun olmıyanla rın sıkıntısı içinde, genç adama bakmadı bile. Ne diye böyle zamansız çıka gelmişti sanki? Cevdet'se ne Nuran'ın şaşkınlığı, ne de yaşlı sev,gilisinin halinde!'( memnun olmıyan, asık yü züyle ilgili, portatif masayı çıkarmış, odanın bir kıyısına açmış, Nuran'a tıpkı tıpkısma baba sını hatırlatarak masayı hazırlamağa başlamıştı. Birden senli beniilikten alabildiğine resmiliğe geçişine hak vermiyor değildi. Kart karı huyla.
293
nabilir, kıyametleri koparabilirdi. Nitekim şu, halinden memnun olmıyanların sıkıntısı içinde oluşu da herhalde Nuran'lara geçip oturmuş ol masındandı. N e vardı yani? Fazla ileri gider, laf çakarsa, o da 1talyan'a benzeyen açabilirdi. Cevdet'i ona
adamdan söz
yakıştıramıyordu işte
yakıştıramıyor! Cevdet İhsan abiydi. Onun yıl larca
önceki
adaaam sende. .
İhsan c-
abisi.
Nimete
gelince . . .
Benden önce tanışmış ne çı
kar? O zaman ben yoktum. Ben olsaydım, o ol mazdı. Ama şimdi ben varım madem, o olm.ıya cak ! » Birden annesinin sesi : •-
Nuuuraaan ! »
Sıçrayıp kalktı: •-
Efendim anne?•
Cevdet'le Nimet' e : •-
Müsaadenizle! �
Çıkarken, Nimet : u-
Yemeği birlikte yeseydik kız ! ,.
« - Mersi. Annemin gene kimb ilir n e an-
garyaları vardır. Hoşça kalın ! • Cevdet, Cevriye'şine : «-
Gül e güleee. . " dedi.
Nuran duymadı. Annesf gene kimbilir han gi genç hovardasının yanından dönüyordu. Yü zünün kırışıkları iyice derinleşm.iş, gözlerinden uyku, halinden yorgunluk akıyordu. •-
Evet anne .. bir şeyler yiyecek misin?•
Kadının ayakta duracak hali yoktu :
294
«- Hayır, hemen yatacağım. » .
«- İyi ya. » Annesinin soyunmasına
yardım
ederken
aklında hep Cevdet. Onda hem babası, hem de İhsan abi.. babası, İhsan abi'den başka şeylerin de bulunduğu bir erkek, bir koca . . . neden olma sındı? Sonra, çocukluğun u anlatırken. . . en çok da Haliç, Perili konak, Cevriyeli günlerini anla tırken nasıl da coşmuştu ! Ya Amerika üzerine Cevriye'yle konuştukları günleri
anlatırkenki
şahlanışı ? Nuran'ı bile şahlandırmıştı. Cevriye'ydi evet, Cevdet'in Cevriyesi! Annesini yatırdıktan sonra
mutfağa geçti,
bir iskemieye ili§ti. Ne diye o pis, kart karının yanında kalıyordu? Neden onun
mutfağından
açılır kapanır masayı çıkarıp onun odasına kur muştu ? Neden onun tabakları, çatalları, yeme ğiyle hazırlamağa başlamıştı masayı? Hıçkırdı. Gözlerinden boşanan yaşları
silrneğe bile
lüzum görmüyor, hatta akledem.:iyordu. Hayır, o kadının yanında olmamalıydı.
O kadın,
İtal
yan'a benzeyen dostu bir yana,
yaşça çok bü
yüktü ondan. O ancak Nuran'a
göreydi, evet
evet, Nuran'a. «- Elbette bana göresin. Pis. Ne diye beni unuttun onu görünce? Yalancı! Hani senin Cevriyen olmuştum ? Ahlaksız! Ahlaksız sm işte, ahlaksızsm! Niye o kart karıya canım dedin?,
295
Kaşar Nimet içinden sanki
gururla bak
mı§tı: •-
Tabi kızım. Genç, güzel olmak marifet
değil. Marifet, erkeği avucunun içine alıp, ar dında köpek gibi koşturmaktır.• Nimet sanki içinde değil de, k arşısınday
-
mışçasma: •-
Hayır• dedi, •hayır. Köpek değil o!•
Nimet gene içinden, alayla : •--
Ya?•
• - İnsan,
erkek. Benim İhsan
ahim, ba-
bam o!, c••-
Halı h alı haaaay
. . .
•
Neden?• !Benim yaşıma gelirsen
sen . de benim
gibi halı halı haay çekersin! J• Hayır, Nuran- hiçbir zaman onun gelmiyecekti !
296
yaşma
u.
Cevdet'in çalıştığı kocaman vapur gene At lantik'te, ötelere doğru yol alıyordu. Cevdet elinde yağdanlık, rahat, yumuşak, pırıl pırıl bir uyumluluk içindeki makineleri yağlarken ak lında Nuran hep Nuran! Ne kadar da benziyor du Cevriye'ye! Harninnesi karabıyıklı kahve eiye satmak istemişti de Cevriye yanaşmamış, Cevdet'e sığınrnıştı . Nuran da tıpkı tıpkısına Cevriye'ydi şimdi. Annesi, dernek çalıştığı bann patronuna satmak istiyordu? Nasıl ağiarnıştı bu nu anlatırken! Elindeki yağdanlığı bir kıyıya bıraktı, gel di yatağına oturdu. Acaba genç kız gönül mü koymuştu? Nimet henüz eve gelmeden alabildi ğine candan konuşmuşlar konuşmuşlardı da, Ni met gelince onu unutuverrniş gibi mi davran rnıştı?Arna rnecburdu. Nimet'in bir şeyler sez mernesi, tatsızlık çıkarmaması lazımdı. Onu sevrniyordu, evet evet sevmiyordu. Yahut da anlıyordu sevmerniş olduğunu. Şu Nuran önü,
297
ne çıkmasaydı gene de onu sevdiğini sanacalrtı belki. "- Benim annem de, elinden
gelse beni . . .
çalıştığı barın patronuna satmak ister! » Sonra kızın o gün konuştukları ard arda ku lak.larında çınlamağa başladı : .,_
Ne olacak? Barda çalışan
bir kadınıa
kızıyım alttarafı. Bana herkes el uzatabilir, her kes ama herkes beni baştan çıkarınağa çalışa bilir. Çünkü malum : Bar karısının kızı !ı•
dim .
«-
thsan abiye ne kadar benziyorsunuz! "
«-
Sizin Cevriye'nizin yerinde olmak ister
.
»
•-
Sonra, inanır mısınız, hayattan
öyle olmıyacak şeyler beklemedim.
hiç
de
Bir evim,
küçücük bir evim, evimin namuslu bir erkeği olsun istedim. Yakışıklı, çirkin. Beni seven bir erkek. Akşamları işinden küçük, ucuz hediyeler ama büyük bir heyecanla dolu, sırf benim olan, benden başkasının olamıyacağını bildiğim erke ğim bana koşarak gelsin ! » Oturduğu yerden kalktı, ayak ucundaki du vardan el aynasını aldı, yüzüne baktı : Esmerdi, yakışıklı değil, çirkin hatta. İyi ama bu kız o günkü sözleriyle acaba
kendisini mi ima et
mişti? Aynayı yerine astı. .,_ Rica ederim beni yanlış anlamayın! • Onu hiç de ya�lış anlamıyordu ama, nasıl olacaktı bu? Nimet'i ne yapacaktı? Yoksa anla-
298
şılıyordu kızın isteği.
Şaş,ılacak bir
benzerlik
vardı duyularında. Ayni küçük ev özlemi, ayni birbirleri için yaşayış, ayni küçük, ufacık gaye ler . . Cevdet de içinde böyle bir evcik kurmuştu yıllar yılı. Böyle bir kadın, tıpkı tıpkısma onun istediği Şeyler . . . «.....-
Ok yaydan çıktı!:. diye geçirdi. eKimlik
cüzdanıını Niınet'e bıraktım. Evlenme işlem.imi zi tamamlıyacak. Döndüğüm zaman bana yalnız ni kah defterini imzalamak düşe(:ek ! "
Esmer yüzü gene hafifçe morarmıştı. Sonra kadının o gününü, Nuran'larda otururken gelip, karşılaştıkları anı, ondan sonrasını
hatırladı :
Nuran'm yanında renk vermemişti ama, annesi gelip de Nuran gittikten sonra, biraz da alaycı, •Kızla neler konuştuğunu» sormuştu
yüzüne
bakmadan. c-
Nasıl? Güzel mi? Beğendin mi?»
•-
Hayır» diye yalan atmıştı.
c-
Bana ne
elin kızından?» c-
Niye? Tam da birbirinize göresiı:ıiz!,.
c-
Nimet ! •
«-
Darılacağımı, kıskanacağınu falan san
ma . Şayet gözün varsa, yahut
gözün
olacak
olursa . . . • «-
Evet ? •
c- Hiç çekinme olmaz mı? Söyle bana. He
men aradan çıkarımı » İçini çekti. Ne demek istemişti yani?
Hele
ayrılırken Nuran'm kapıya kadar çıkışı, hasret-
299
le bakişı, el sallayışı. . . neden kimliğini bırak mıştı sanki, nedeıi? Ne için evlenecekti? Nuran yokken Nimet belki bir şey ifade ederdi ama, Nuran varken? Hem kadın böyle böyle dediği, bir parça da ısrar ettiği zaman alınsa,
•-
Ma
dem beni ona itiyorsun, iyi ya. Çekil aradan! " deseydi? Neden, neden dememişti?
Çekinmiş
miydi? «-Yoo . . .. diye geçirdi. «Nesinden çeki neceğim? Sırf acıdığımdan ! Sonra, verilmiş bir sözüm vardı. Tükrüğümü yalamamak istemiş tim, o kadar. » içeriye kumanyacı arkadaşı Fikret Durdu. Arkadaşının düşüneeli
girdi.
halini bir süre
gözden geçirdikten sonra yanına yaklaştı: «-
Uyan oğlum uyan . . t'rsküdarda
sabah
oldu ! " Kendine geldi.
Bu
şakacı, b u insanın içini
okuyan, bu anasının gözü, üstelik karı, kız ko nularında belki de hiç kimsenin yarışamıyacağı kadar hızlı arkadaşının yerinde,
onun kadar
yakışıklı olmak isterdi. Bunu çok düşünınilştü. Gerek Türkiye, gerekse çeşitli
Avrupa, daha
çok da Amerikan limanlarında kurt
gibiydi.
Tavlamadığı kan, kız yoktu
hemen.
hemen
Onun kadar yakışıklı ama onun gibi hercii de ğil. Cevdet'in kafasındaki evciğe karşılık Fik ret'in kafasında bitmez tükenmez kadınlar ya şardı. •Çirkin» yoktu Fikret
için.
Yaşlı,
körpe, şehirli, köylü . . . ., _
Demek üsküdarda sabah oldu?"
300
kart,
Oldu ya . Sen hala kaşar karıyı mı dü �ünüyorsun : " Her zaman kızar, «-Kaşar falan deme, bo zulurum! , derdi. Bu sefer alınmadı. Bomboş gözlerle baktı sadece. c- Ne o ? » dedi Fikret. Cevdet omuz silkti. •- Haydi güverteye çıkalım. Bak ne parçalar var ! »,. " - Burası daha iyi. Sen ç ık. . ,. • - Sen?• Ben. . boşver bana . . . » «- Peki peki. Kaşarı iyi düşün . . . » Geldiği gibi çıktı gitti. Cevdet yalnız kal mıştı gene. Seviyordu yalnızlığı. üç sefer gir diği ceza evinden kalmıştı galiba bu yalnızlık tan zevk almak. Yalnız kaldı mı, içindeki geç mişin anılarını yaşamağa başlar, yıllarm ardın daki, artık bir daha geri getirHemiyecek yaşan tılarma kavuşurdu. Acı, tatlı yaşantılar. . yeni den yaşamayı şiddetle arzuladığı, hiç arzulama dığı. Ama şimdi gene Nuran'la olmak isterdi. Ya da, Nuran gittikten sonra Nimet'in imalara başladığı anlarda. . . kaabil olsa da o anları ye niden yaşasa, hiç gözünü kırpmadan «- Peki! » diyebilirdi. • - Onu seviyorum. Seni sevdiğimi sanmıştım ama, yanılmışım. O dururken seni nasıl sevebilirim ?» Hayır hayır, çok sert, çok sivri olurdu bu Nimet'e karşı. Kadını isteyen, ardından koşan •-
,, _
301
kendisiydi. Hatta kadın kaç sefer gençli ğinden söz açmış, birinde de tıpa tıp şöyle demişti : • - Yavnım iyi ama ben senin ablan yerinde yim. Sen kendine tam sana göresini bulsan ol maz mı?,. Okyanusu aşıncaya kadar zaman zaman dü şündü bunları. İçinde Nuran ve Nimet'ten yana olan iki ayrı duyu çarpışıyor, Cevdet'i rahatsız ediyordu . Atıantik'in ötesindeki kıyılar görün düğü zaman iyice anlamıştı ki, Nuran'ı �eviyor, Nimet'e de acıyordu. Acıyordu ona evet. . Kadı nın hiçbir 'suçu, günahı yok tu . Ardına düşen, evlenme teklif eden, diller döken, konuştuğu zengin ama yaşlı insanlardan ayıran kendisiydi. Sonra en son , ayrılacakları ima kadar gözlerinin içine bakan da kendisi. Kadının soğukluğunu bu sefer her zamandan çok anlamıştı ama, bu so ğukluğun Nuran'ı kıskanmaktan geldiğini sanı yar, deli gibi sevildiğini farzederek kadını kal dırıp atmanın vicdansızlığını kabullenemiyor du . Vapur Atıantik'in o ufacık ama şipşirin !i manına uğradığı zaman vapurdan çıkmağa can attı. Oysa Fikret'le sözleşmişlerdi: Birlikte çı kacak, liman meyhanelerinden birinde, bulur larsa kızlarla birlikte, vi�ki içeceklerdi. Fikret'ten önce, kaçareasma çıkmıştı vapur dan. Arkasında canı kadar sevdiği ama zaman zaman da kaçtı ğı arkadaşı Fikret'in sesi : Heeey Kovboy! N ereye? » •-
302
Çaresiz durdu, bekledi . O. koşarak geldi : •- Hadi ! • B u şipşirin !imanın cıvılcıvıllığı içine karıj tılar. Bu limana ilk gelm.iyorlardı. Bu liman, bu limanlar. . . Çocukluğunu dolduran Amerika ha yallerinin gerçek bir parçasıydı burası. Tom Miks, Bil K.id, Albay Bufalo-bil'lerin, Karayı lan, Sarıyılan'ların, Pot'lerin memleketi. �a çoktan anlamıştı ki çocukluğunda kitapçıklar dan beliediği Amerika, ancak o Kovboy kitap çıklarının Amerikasıydı. Gerçek Amerika'ysa bambaşka. Gözüne bir postahane ilişti : •- Fikret, bir dakka . » Beyaz perdeden fırlamışçasma yakışıklı İstanbul Fikret işi anlamıştı. Arkadaşı gene barlarından birindeki o kaşar sevgilisine rnek"' tup atacaktı! Gene de sordu : c- Kaşar karıya mektup mu ?ıo c- Mektup ama, şey.. bu seferki. . . «- ;Boşver ulan hırt. Hem karı buz gibiydi dersin, hem de . » «- Ama bu . . . » «- Peki peki .. hadi! » Cevdet bir koşu, mektubu atıp geldi: •- Tamam patron! ,. Fikret birazcık d a öfkeyle : • - Ulan hani sepetliyece�m diyordun?• Öyle demişti arkadaşına ama, olmazdı, ol.
.
303
mazdı ki!
•-
Karı beni değil, ben kanyı baştan
çıkardım hemen hemen. Evet, pavyonda çalışan bir kadın, doğru ama, gene de ben baştan çı kardım sayılır. Kim.liğimi bile verdim. Benimle evlenmeğe kararlı. Belki de arkadaşlarına açtı. Bırakırsam dünyasını yıkmış olmam mı? Bili yorum, senin için böyle şeyler enayilik. Senin Ondan so n
için karıları, kızları ele geçirmek. rası onların bileceği şey.
Ama ben senin gibi
dilijünmüyorum arkadaşım. Kadını arkadaşları nın içinde mahçup düşürmek, yarattığı dünya
yı içinde yıkmak istemem. Nuran henüz yeni. Onun zaten bir dünyası varmış. Benim dünya ma benzermiş. Arada Nimet olmasa bir iki de mem. Ben çirkin, fakir bir denizciysem, o da an lattı, babası kaatil, annesi barda A.ıı alarımızdan,
konsomatris.
babalarımızdan bize ne? Biz
kendimize bakalım ama, kendimize bakarken de başkalarını kınnamağa dikkat
edelim. Çünkü
insanlık . . . , «- Ne düşünüyorsun gene ispinoz ? • Kendine geldi: •-
Hiiiç .. »
«-
Kaşar sevgili.ni mi ? •
«-
Yok canım. •
«- Ya? » «-
Hiçbir §ey düşünmüyorum . ..
a-
Karıya attığın mektuplar yirmiyi buldu
mu?» •-
Yok devenin naııı ..
304
c-
Niye? Bir zamanlar otuzu, kırkı bulmaz
mıydı?» c-
Bir zamanlar.. belki .
«-
Şimdi? •
. .
«- Boşver. Piliçlere bak ! • Ağızlan cıgaralı iki yavru, diz
kapaklan
üzerindeki entarileriyle çapkın çapkın b akıyor, gülüyorlardı dudaklarının yanıyla. Gayet güzel İngilizce bilen
Fikret hemen
yanlarına sokuldu : «-
N'aber? •
Kızlardan sarışını büyük şehir Amerikancasıyla : c-
İylik» dedi.
«-
Canınız sıkılıyor galiba?"
Öteki kız kestane saçlıydı : «- Uzatma•
dedi, erkısa kes. Sizin sıkılını
yor mu sanki ?» Fikret lafı gerçekten de
uzatmamak için,
sarışının değil, ötekinin koluna giriverdi. Cevdet' e : c-
Hadi bakalım omuzdaş! • dedi Türkçe.
Cevdet hafifçe sıkıldıysa da
kızlar
yırtıktı,
şu kızlardan. c-
Nereye gideceğiz? ,
Sarışın: c- Ş urda bir birahane
var.
isterseniz . . .
Fikret göz kırptı : c-
O biralıane hesabına mı çalışıyorsunuz?,
Kız sigarasının külünü sinirli sinirli çırptı:
305
«- Yoo . . •
İyi ya. Gidelim.·" Cevdet kolundakini Nuran'a benzetrneğe çalışmıştı ama, Nuran böylesine sarışm değildi. Gene de bir şeyler vardı benzeyen .. Gözleri mi, hüznü mü ? Yarıbuçuk amerikancasıyla : •-
«-
Sizi İstanbul'da bi.risine
benzettim. . »
dedi. Genç kız alışkmdı, şaşmadı : « - Yfmi sevgilinize mi?» Fikret duymuştu, söze karıştı : « - Hayır Çünkü sevgilisi en azından abia sı yaşmda bir kartaloz! Herhalde bir başkasına benzetmiş olacak. Bir az gıdıklarsanız size de aşık olabilir. Ve istanbul'a götürrneğe kalkar! " · Kızlar birer kahkaha attılar. .
Az sonra girdikleri birahanenin
nefis kö püklü biraları, gen ç kızlarm bol kahkahalı ar.,. kadaşlıkları, birahanenin yüksek hacaklı iskem lelerinde demlenen çeşitli milletten denizciler, denizcilerin yanlarmdaki yırtık kadınlar, kız lada çok tatlı bir Amerikan liman meyhanesi alemi yaşadılar. Ertesi, daha ertesi günler . . Deniz, yıldızlar, caz müziği taşan neşeli an lar . . . vapur yük ve yolcu bırakıp ala, limandan limana dolaştıktan bir buçuk ay sonra gene İs tanbul un yolunu tuttu. '
306
Bu arada Nuran, Cevdet'in içine iyiden iyi ye oturmuş, sanki Nimet'e yazmağa
kalktığı
mektuplara mfmi oluyordu. Ama gene de kor kuyla düşünüyordu ki, kadın şimdiye
nikah
iş
lemini herhalde yaptırmış olacaktı. İçi sıkılıyor, sıkıntıdan pathyacak ha.Ie geliyordu. böylesine acele etmişti sanki? çıkacaktı? Arada,
c-
İşin
Boşver•
ran'a yalvarır yakarırım. Derim
Ne diye
içinden nasıl
diyordu.
ki,
cNu
Nurancığım,
sevgilim. Sen yoktun, çok yalnızdım.
Karşıma
çıktı. Bana hayatını anlattı, ağladı. Dayanama dım, elimde olmıyarak teselli ettim. Sonra ar kadaşlığımız uzadı. Gf:rçekten
sevdiğimi san
dım . Birisini sevmeğe, bağlanınağa
ihtiyacım
vardı. Sevmediğimi seni gördükten sonra anla dım ama iş işten geçmişti. Bununla beraber, al dırma. Bana demişti ki, ne zaman bir başkasını seversen açık açık söyle, aradan çekileyim. Me rak etme. Onu aramızdan çekip çıkarırız. Ben seni seviyorum, yalnız seni ! » « - N e b gene ispinoz? Dalmışsın bakıyo rum ! ıo Uykudan uyanırcasına baktı yakışıklı arka daşına: «-
Nimeti düşünüyorum» dedi.
«Şimdiye
belki de nikah işlemini yaptırmıştır. İş kala ka la birer imzayla iki şahide kalıyor. Benim
şa
hidim olacaksın değil mi?» Fikret huyunca, gene takıldı: «-
Yani en yakı n arkadaşırom idam fer-
307
manı altına imzaını atacağım öyle mi?» Cevdet güldü : «- Deli! » «- Niye?» •-
Asıl bekarlık ölüm be. Ulan düşünsene,
İstanbul'a varacaksm. Seni bekliyen
güzel bir
karın, çocukların olsa, onlara birtakım hediye lerle gitsen fena mı?ıo «-
Birtakım hediyelerl e gidiyorum y a ! ıo
«-
Gidiyorsun evet, birtakım orospulara! ıo
«-
Neyse canım sen dilediğin gibi hareket-
te serbestsin. Benim ebedi bekarlığıma taş at ma ! » ««-
Vapur üç gün sonra İstanbul !imanına de mirlemişti. Cevdet içinde tuhaf bir sıkıntı, tu haf sıkıntısının yanıbaşında da pırıl
pırıl bir
neşeyle, yıkanmış, şık bir elbise giymiş, boynu na vişne çürüğü örme bir kravatı hep o değiş meyen acemilikle bağlamıştı.
Elinde birtakım
paketler, maaşını almak için beklerken düşünüp duruyordu : Şimdi gidecek. Nimet işallah evde yoktur. Nuran açsa kapıyı. Gene evlerine buyur ettikten sonra . . . evet ettikten sonra boynuna sa rılmalıydı! Boynuna sarılmasını,
hiç olmazsa
aşkını açık açık ilfm etmesini istiyordu. Boynu na sarılır, ya da
«-
Annemin patronu beni a
damakıllı rahatsız ediyor. Nolursun beni kurtar. Al buralardan kaçır beni. Seninle olduktan son-
308
ra dünyanın öbür ucuna bile
giderim! • dese,
yalvarsa . . . !çini çekti. Nasıl, nasıl istiyordtı genç_ kızın böyle dav ranmasını ! Maaş sırası ona epeyce vardı daha. Fikret görünürlerde yoktu. Güvertede vapurun kıçma doğru gitti. denize bakınağa başladı.
Karşıda,
hemen beş, on metre ötede olanca heybetiyle İstanbul şehri! Görmüyordu. Aklmda
Nimet'le
Nuran.
Ama asıl Nuran. Nuran'ın onu dört gözle bek lemesini, Nimet'in evde olmamasını, kızın her zamankinden büyük bir heyecanla boynuha sa rılıp, başını göğsüne yaslıyarak ağlamasını, hıç kırmasını, onu buralardan, daha çok da annesiy le annesinin patronundan kaçırmasını du.
O zaman Nimet'le açık açık
istiyor
konuşurdu :
•- Nikaha gitmiyelim Nimet ! » Kadın belki de l}ayretler içinde sorardı : •- Gitmiyelim mi? Niçin? •
Gözleri başka yerlerde : «- Çünkü . . . hani sen, istediğin zaman söyle, aradan çekileyim dememiş miydin ?:ıo Mağrur kadın : c-
Evet?•
•- İşte o gün geldi. Beni affet, çok özür
n�de
dilerim. Ne yapayım, eli c-
değil! •
Başkasını mı seviyorsun ?»
Gözleri gene başka yerlerde:
309
«- Evet.» Nimet'in ağlayıp yalvarm.ıyacağını, hele he le ayaklarına falan kapanmağa kalkmıyacağını biliyordu. Biliyordu evet. Kapanmaz. Tek laf da etmezdi. Pek pek, •-İnşallah mesut olursu nuz» der, savuşurdu. Ondan sonra? Ondan son rası, gene barına döner, arkadaşlarına filan tek şey söylemez, hele hele Cevdet'i asla kötülemez di. Bardaki arkadaşları arasında dedi-kodu alİr yürür. Sonunda kulağına gelirdi Gene aldırmaz dı. Ama günün birinde «- Tabi canım. Genç adam, kart karıyı ne yapacaktı alıp da?» falan gibilerden bir şeyler işitince de . . . Cevdet telaşla bir sigara yaktı. Gerçekten de, ne yapardı? Gururlu olduğu için, bu sözleri edene ilişmez, en hafifi, ya he sabını alıp Anadolu batlarından birine kaçar, ya da . . . Bu sonuncuyu düşünmek istemiyordu. Önü ne Nuran çıktı çıkalı aklına hep Nimet, Nimet'in terk edilmişliği geliyordu. Anadolu bariarına kaçmak bir kurtuluş olamazdı. Çünkü Cevdet sanıyordu ki Nimet onu çıldırasıya seviyor, kıs kanıyor! Bu kıskançlık onu belki de günün bi rinde terk edilmişliğin korkunç azapları içinde kıvrandıracak. içecek, içtikçe deliye d önecek ve öyle bir an gelecek ki, artık yaşamanın anlamı kalmıyacak. O zaman, işte o zaman kendine bir tüp uyku ilacıyla kıyabilirdi! Uzaklara baktı. 310
Yaşlı bir kadına ümit, yaşama sevinci ve rip, sonra da ölüme gitmesine seyirci kalmak vicdana yakışır mıydı? Annesi gencecik ölmüş se babasının yüzünden ölmüştü. Babası hizmet çiye sarkmasa, mutfakta, şurda burda sarılıp sarılıp öptüğünü annesi görmese, görüp içine atmasaydı ne diye ölecekti? Geceleri soğuk kış Halicinin eğri büğrü sokaklarından pis küfür lerle eve dönmesi, kapı neden çabuk açıldı diye sıkıştırması, döğmesi . . . hiç, hiç biri annesını öldürmemişti. Annesini. öldüren, hlzmetçiyle kırıştırmasıydı babasının. Şimdi o da babası gibi, ona bağlanmış bir kadının ölümünü mü hazırlıyacaktı? Sinirlendi. Yarıdan fazlası içilmiş sigara sını denize hırsla attı. « Lanet olsun, lanet olsun be! İyi ama, benim ne suçum var ? Yalnızdım, kimsesizdim. Yıllarca hapislerde yatmıştım. Birine ihtiyacım vardı. Önüme Nimet çıktı. Dört elle sarıldım. Ona ümit, ona hayat, ona yaşama sevinci verdim. Kendim de kendi kendimi aldatmışırri meğer. Derken Nuran'a rastladım. Nimet'e bağlanmak nasıl ki elimde değilse, Nuran'a bağlanmamak da elimde değildi, olmadı , Nuran sildi Nimet'i Benim suçum var mı ? Varsa bile, beni böyle bir suçluluğa iten kim ? Allah mı?" Başını kaldırdı, havaya baktı. Sanki Allah ordaydı. Ordaydı da içinden geçenleri duyuyor du. Ama görünürlerde hiçbir şey yoktu. Mas-
311
mavi bir gökyüzü, parça parça sütbeyaz bulut lar. .. . Birden gene omuz başında Fikret : •-
Hadi sır an geldi ispinoz . . . ,.
Toparlandı. Gerçekten de, fena Adı bağırılıp duruyordu.
Koştu.
dalmıştı.
Koşarken de
az önce �üşündükleri kafasından uçup gitmişti. Hatta Nimet de. Şimdi artık ne Nimet vardı, ne de Nimet'in terk edilmişliğinden doğması pek mümkün ölümü. Bordroyu imzaladı, maaşını aldı : .,_
Haydi bana eyvallah! "
Fikret de oradaydı : «-
Nikahta şahidin olacağım. Bana gününü
bildir! " dedi. Bildiririm anlamına bir baş işaretinden son ra vapurun kalın halaUarla tutturulmuş sallan tılı merdivenini koşarak indi.
Elinde çantası,
birtakım paketler . . . rıhtıma çıktı.
Hemen ora
cıkta bir Çingene grubu, çalgıcı küçük oğlan ları, dudakları acı kırmızılada
boyalı, allı ye
şilli. pembeli entarileri, yamuk
topuklu ayak
kaplarıyla çalıyor, göbek atıyorlardı deniz adam larına. Cevdet yıllarca öncenin C evriye'li Çjn gene grubunu hatırlıyarak durdu.
Çantasıyla
paketini oracığa bıraktı. Başladı elleriyle kız lara tempo tutmağa. Çalgıcı küçük oğlanlar öy le ustaca çalıyor, kızlar öylesine ustaca oynu yorlardı ki. Aklında o hiç silinmeyen Cevriye, coştu. İçinden bir şeyler taşıyor,
312
fışkırıyordu
adeta. Neşe miydi bu?
Çılgınlık
nereden geli
yordu: Yıllarca öncenin Cevriyesinden mi ? Yok sa yıllarca öncenin Cevriye'si yerine gelip otur muş, Nimet'i itmiş Nuran'dan mı? Çalgı durdu. Ter içinde ufacık oyuncu kız bembeyaz dişleriyl e güldü. Cevdet para çıkardı.
Verirken elini tuttu kızın : •-
Adın ne senin ?•
•-
Benim mi? Pembe! ,.
c-
Hayır » dedi.
�-
Ya ne?» diye baktı kız cıvıl cıvıl.
«-
Senin adın Cevriye. Hayır hayır , Nu
ran ı ,. Kızın kaşlan çatıldı : «-
Diyil benim adım ne Cevriye, ne Nuran.
Benim adım Pemb e ! • •�-
Nuran ! » diye dayattı. Diyil, Pembeyim ben işte ! »
• - Nuran s.ın ! • •-
Pembeyim ! »
•-
Nuran'ım dersen . . . »
Kızın kara gözleri •-
Dersem? ,
parladı :
«-
B ir onluk! »
Kız
arkadaşlarına göz kırptı. Sonra ellerini
«-
Ver onluğu olayım nestersen ! ,
beline hamarat hamarat dayayıp meydan oku
du Cevdet cebinden çıkardığı onluğu vermedi :
313
hemen
«-
Nuran'ım de, al! "
«- Ondan kolay
ne
var be abicim ? Nuran'
ım, Nuran'ım, Nuran'ım! ,. Cevdet d e onluğu kızın alnına
yapıştırdı.
Oğlanların kemanı, gırnatası, tefi yeniden ne Nuran'ıyla başladı kar
şeyle patladı. Cevdet,
şılıklı. Bir ara başını yukarı kaldırdı ki ne kal dırsın ? Başta Fikret, tayfalar, suvari falan eaş muş, elleriyle ona tempo tutuyorları Utandı.
Çantasıyla paketlerini kaptı, ora
dan koşarak uzaklaştı. Suvari sordu : «- Bu çocuk hep düşüncelidir. Bugünkü neşesinin sebebi ne ? >> Fikret : «-
Evleniyor! » dedi .
«-
Yaa ! »
<<-
Evet. Hem d e kaşar bir karıyla
<< -
Yazık. ikaz etseydin . »
. .
»
.
Ettim be abiciğim, ettim.
«-
Karıyı ben
de tanıdım. Anasının gözü. Böyle birkaç düzü ne Cevdet kayıtlı defterinde ama, seviyor. Ne desem hava. Kendi nefsime anlamarn sevdadan mevdadan. Bana karı olsun, ama değişik karı. ifadesini aldım mı haydi yavrum uğurlar olsun sana, eyvallah bana ! • Başta suvan, oradakiler bastılar kahkaha larını. «-
Ulan ne anasının gözüsün
kamarot.
314
sen ! ,. dedi
Fikret devam etti : «-
Ama, bir karıya
asıld.ım, boş mu verdi?
Alırım fitili. Ya düşüreceğim, ya da mafoldum! • Şakacı suvari adeti üzere gene takıldı : «- Ulan parlak oğlan, sana d�ğil karı, ben
bile tavım be! • Fikret : «-
Anlamadııım?» dedi.
Cevdet taksiye girmiş, kaşar Nimet'in adre sini vermişti. Vermişti ama, gene içinde o bir buçuk aydır çoğalıp azalan sıkıntı yeniden baş lamıştı. Gidiyordu.
Nimet karşılayacak,
nikah
işleminin tamamlandığını müjdeliyecekti. Peki o sıra N uran da oradaysa? Gözlerinin içine ba karsa ? Bir ara bir biçimine getirir de boynuna sarılır, «- Beni al kaçır buralardan. Senin ya nında, seninle birlikte, senin karın, senin Cev riyen olmak istiyorum,» derse 1 Ne yaparım? Parmakları arasındaki
sigarayı
arabanın
açık camından dışarıya fırlattı. o:-
O zaman kolay. Vazgeçerim
Nimet'le
nikahlanmaktan. Duur, iki satır bir şey rım, bırakır savuşurum. Günlerce
yaza
uğramam.
Beri yandan da Nuran'a iki satır. Bekle beni, yakında sana geleceğim ! , Beğenmedi bunu. «- Yahut hayır, kaç bana derim. Yaşı on
sekizden fazladır herhalde. Kaç bana, seni nh tımda bekliyorum. derim. Rıhtıma gelir. O za-
315
man açarım durumu Fikret'e. Fi.kret şaşar. Şaş sın enayi. Görsün güzel, genç, cıvıl cıvıl kızı. Aiferini basar hemen. Ulan aşk olsun be Cev det, der. Tabi oğlum derim. Bir de kurt zanpara geçinirsin. Böyle bir sevgilin oldu mu? Olmadı der. Sonra kızı alır bir yerlere saklarız birlik te. Ama, dur .. Kimliğini de yanına al gel derim. Kimliksiz olmaz. Annesi polise
başvursa bile
hava alır. Polis karışmaz on sekizini ' bitirmiş kıza. Belki bu sefer de çalıştığı barın patronu nu musaHat eder. Etsin. Fikret'le analarını bel leriz. Canım yeter ki kız beni kaçır desin. Dedi
mi
tamamdır. Onu elimden değil baremın adam
ları, Allah bile alamaz ! , kolaycacık
oluvermiş
çesine bir sevinç kaplaınıştı içini.
Bu işler böylesine
Uçuyordu.
Ama bir yanı da gene çekimser. Henüz fol yok, yumurta yoktu ortada.
Şimdi ilk jş Nimet'e
gidecekti. Bakalım kadın yaptırmış mıydı işle mi? Taksi, Tarlabaşı'ndaki apartmanın
önünde
durunca, neşesi de, demindenberi büyük bir coş kunlukla düşündükleri de uçtu gitti. Kalbi çır pınırcasına çarpıyor, görünmez bir el gırtlağıru sıkıyordu sanki. Çanta ve paketleriyle indi. Apartman ka pısından rüzgar gibi girdi.
Bir an önce sona er
meE:in� istiyordu içindeki ayrı iki duyunun ver diği üzüntünün. Ne alacaksa olacaktı artık. Ke sin kararını vermişti. Hayatında belki de
316
ilk,
bir kadını, daha doğrusu bir insanı gerekirse kıracaktı. Ama bir de şu vardı : Kadın ya ha zırlanmışsa ? Ya davet kartları falan bastıriD.IŞ" sa? Düğün hazırlığını görmüşse? Zile bastı. Bekledi. Çok geçmeden kapı açıl dı : Hiç tanımadığı, tamamiyle yabancısı oldu ğu genç bir kadın : c- Kimi aradınız?, Cevdet şaşırdı: Şeyy .. Nimet hanımı aradım . . . Yok böyle kimse burda." Kapı yüzüne kapandı. «-
., _
Fena halde bozulmuştu. Nimet sakın çık mış mıydı? Şimdi ne yapacaktı ? Nuran da yok muydu acaba? Yandaki kapı açıldı, Nuran'ların Genç kız, koltuğunda gene bir roman: ..,__, A a. . . geldiniz mi?" ., _ Geldim. Nasılsınız?,. "- İyiyim. Siz?, c-
kapısı.
Ben de. Nimet yok mu?»
Genç kızın aydınlık, pırıl pırıl yüzünden esmer bir gölge geçti. c- Yok! » c - Nerede?" «- Çıktı. » «- Nereye?, . .. _ Taşındığı yeri söylemememi sılo sıkı tenbih etti! , 317
Cevdet sevinmek mi, k ızmak mı arasında bocalıyordu ki, genç kız : « - Üzüldünüz mü?• diye sordu. Birden resmileşmişler, sizli bizli konuşma ğa baş).amışlar�� --Sefere çıkmadan önce nasıl da senli benli olı.ivermişlerdi! «- Bilmem ama, demek nerede oturduğuu b iliyorsunuz ? ,. n «- Biliyorum. " «- Adresini veremiyecek misiniz yani?• Şeytanca : «- Veremiyeceğim ! ıo Genç adamı uzun u zun süzdükterı sonra ciddileşerek : c- Size ondan hayır yok ! » dedi. «- Yaa ! » « - Evet. Buyurma z mısınız?., Genç kızın birden Cevriye'leşmesine dikkat ederek : «- Bilmem ? » dedi. «- Rahatsız etmiş olmıyayım ? » Yol verdi : « - Ne münasebet?» Girdiler. Genç kız kapıyı kapayıp, genç adamı salo na aldıktan sonra gene, daha önce olduğunca mutfağa koştu, ispirtoluğu yaktı, cezveyi oturt tu. Nedenini gayet iyi bildiği bir sevinç için deydi. Uçuyordu. Gelmişti, gelmişti yaşasm. Hem de artık o kart, o pis kanyla buluşmama318
casma. Çünkü karı onu bırakıp gitmiş,
hayır
hayır kaçmıştı. ltalyan'a benzeyen herifle
de folup gitmişti. Bu yüzden annesiyle de atıŞIDI§ lar, hatta Nuran'ın üstüne yürümüş: •- Zaten sevmediğim. kaba saba, görgüsüz, yarı cihil. ap tah � bırakıyorum. Al hayrmı gör. Gençsin, güzelsin ama neye yarar? Kaz kafalı, kuş be yinlisin! • Annesi kızını şöyle bir kayırm.ıştı ya, kart arkadaşııun fakir, çirkin , görgüsüz sevgilisine tenezzül ettiği için de adamakıllı paylamı.ş, da ha sonra da gene barın milyoner patronundan IM açmış, eşekliği bırakınasını, adamın onun için karısını boşayıp, kendisini nikahlıyacağmı açık açık söylemişti. Şeker, kahve koydu. Karıştırdı karıştırdı. . Ama bütün �unların tekinden bile söz aç mıyacaktı Cevdet'e. Seviyordu onu. Çirkin, ka ba, yarı cahil. . . ne olursa olsun seviyordu. o, Nuran'ın İhsan abisiydi. Nuran da onun Cevri ye'si. Kime ne? Annesinin istediği yola gitmi yecekti. Kararını vermişti. Şimdi her şeyi açık edecek, «- Beni kaçır, al götür buralardan! • diyecekti. «- Annem beni kötü yola sürükle mek istiyor. Ne olursun al götür beni. O hani uzaklardaki küçücük evimize gidelim. Ben se nin şeker karın olayım, sen benim canımın içi kocam. Akşamları işten dönüşünü sokak kapı sında bekliyeyim. Yeni yıkanmış ayaklarımda nalın, kucağımda çocuğum. Sen file dolusu öte319
berilerle gel. Fileni elinden alayım. Çocuğu-na koş, kucağımdan al. Sonra karşılıklı
geçelim
yemek masamızın başına. Güle söyliye yiyeliln yeineğimizi. Sen yalnız beni sev, ben yalnız se ni. ;Birbirimiz için yaşıyalım ! ıo diyecekti. Cezveyi ispirtoluğun üzerinde bırakıp salo na koştu: •-
inanın bana, size ondan hiç ama hiç ha
yır yok ! » Cevdet usulca baktı : Beyaz üzerine yeşil, kırmızı puvanlarıyla tatlı, hafif
mavi, poplin
entarisi, entarisinin kısa kolları, kollannın tom bul beyazlJğı, yuvarlak kalçalar . . . Bu kız gerçekten sevecek miydi onu ? •-
inanmıyorsunuz değil mi? Demek onu
bu kadar seviyorsunuz?,. lrkildi : c-
Yok canım, onu düşünmüyorum .
.
•
Genç kızın kalbi ümitle çarprnağa başladı birden. Kimi düşünüyordu ya?
Kendisini mi
sakın? Hani böyle bir şey olsa, oluverse . . . çıl dırmasa bile sevinçten boynuna sarılır, yanak
larmı öper öper öperdi. •-
Ya ?• dedi.
c-
Başka.•
c-
Kimi ama, kimi düşünüyorsunuz?•
•-
Siz bırakın şimdi bunu, demek bana on
dan hayır yok?• c-
Yok.•
c- Böyle bile olsa, onu son defa bir kerre-
320
cik görmem lazım! :. Bir az da sinirli : ·-
Niçin.?,
•-
Kimlik cüzdanım onda. Sonra . . .
«- Evet ?» «- Beni sevmediğini, belki de hiçbir zaman sevemediğini, beni istemediğini açık açık söy liyebilirdi! » •-
Siz belki onu seviyorsunuz sanabileceği
için yüzbeyüz söylemekten
çekinmiş
olamaz
nu ? • •-
Açık konuşalım : Böyle
•-
Hemen hemen. •
•-
Yaa, demek hemen hemen?,
•-
Hemen liemen.•
Genç adamın sarardığına
mi
söyledi ?»
dikkat etti. N e
olursa olsun ok yaydan çıknuştı. •-
Bir dakika !: •
Koşarak salondan çıkarken, gen e o günkü gibi genç adamm hayran
bakışlarını
ufacık,
yusyuvarlak, karbeyaz topuklarında alıp götür müştü. C e�det birden yumruk yemişti sanki. Hiç beklemiyordu bunu. Sanıyordu ki, Nuran boy nuna sarılacak, aşkını dile getirecek. . . Cevdet de Nimet'i bırakmak zorunda kalacak! Tam ter si olmuştu oysa. Bırakılmıştı. Mektupları, kim lik cüzdanı falan ne olacaktı şimdi? Mektupla rı önemli değildi, ama kimlik cüzdanı ? Nikah
321
işlemi ? Genç kız gittiği gibi koşarak geldi. Elinde bir tomar mektup ve Cevdet'in kapak kırmızı sından tanıdığı kimlik cüzdanı ! «- Buyurun ! , Cevdet mektuplarıyla
, hayretler içinde aldı : «-
kimlik
cüzdanını
Neee? Mektuplarımı açmamış bile ! >>
«- Bir kısmını açmadı, Bir kısmı da o buradan taşındıktan sonra geldi
..
»
«- Kendisine yollamadınız mı? » « - Kendim götürdüm ama, umursamadı! » «- Umursamadı demek ?» << -
Umursamadı. Onu boşuna
aramayın.
Çünkü sizi zerre kadar sevmiyor. Sizse . . . » «Sevilmeğe muhtaç ve bana kalırsa layık sınız! ,, diyecekti, kendini tuttu. Birden kahve cezvesini hatırlıyarak koştu. Onu ispirtoluk üze rinde unutmuştu. Kaynayıp taşmış, dökülmüş, ispirtoluğu söndürmüştü. Yeniden yaktı. Yeni den şeker, kahve, kaynatıp fincana döktü, getir di. Fakat tuhaf, genç adam hazin hazin ağlıyor du. Tıpkı tıpkı babası, İhsan abi gibi. bir şeye içerler, öfkesini alamazsa ;
B abası
İhsan abi
de, annesi azarlar, karşılık veremeyince ağlar dı. Genç denizci babasıyla İhsan abi'yle ne ka dar, ama ne kadar benziyordu! Elinde kahve fincanı, yanına çekinerek yak laştı: «-
Değer mi? Rica ederim .. değer mi öyle
322
bir kadın için?,, Cevdet'in başı öfkeyle kalktı: «- Gitti diye, beni bırakıp gitti diye ağla mıyorum. Cehennemin dibine kadar yolu var. Beni ağlatan, şu tutumu. Benim içtenliğim kar şısında böyle mi davranması gerekirdi ? Şimdi o kadar yalnızım ki . . . , «- Hiç de yalnız değilsiniz .. , Cevdet duydu, anlamadı. Nuran da pişman olmuştu zaten, ekledi : «- Onu son defa görmek istiyorsanız . . . » «- Evet ?» ,, _ Götürürüm. Üzülmeyin! » «- Peki.>> Fakat «- Hiç de yalnız değilsiniz! , sozu . . Ne demek istemişti? Hani «� Hiç de yalnız de ğ.i lsiniz. Ben varım ! » demek istese, ya da bunu açık açık söylese . . . Genç kız da hemen hemen ayni kuşkular içindeydi : «-Hiç de yalnız değilsiniz,, dedim. Ya yanlış anladıysa: Ya hfıla o kadını seviyor da, kendisine fırsattan faydalanarak sırnaştığı mı sanırsa? «- Çıkalım mı ?<>> «- Hay haay. Buyurun! » Kimlik cüzdanını, çantasını, paketleri falan orada bırakıp, dışarı çıktı. Az sonra Nuran da · sırtına mavi pardesüsünü alıp ardından geldi. «- Uzak mı? » « - Şişli'de. » 323
Yanyana yürüyorlardı. «-
Bir taksiye atlıyalım. . ..
Genç kız başının bir hareketiyle alnındaki saçı arkaya attı : •-
Yok canım, dolmuşlar var. . ..
Caddeye yanyana çıktılar. Nuran
p.u.
uçuyor
Hoşlandığı, koca bir ay gece gündüz düşün
düğü adamla, onun sevgilisiymiş gibi, caddede yanyana yürüyordu. Boş bir dolmuşun . arka kısmına
gene iki
sevgili yakınlığıyla yanyana oturdular. Bir sü re ne o tek laf etti, ne de öteki. İkisinin içinde de ayni duyular. Tam da birbirlerine ler.
O
göreydi
onun Cevriye'si, bu ötekinin İhsan abisi;
babasından bir parça. Aralarında dağlar yoktu, yanyanaydılar ama ikisi de an.lıyordu ki arala rındaki şey dağlardan da büyük, dağlardan da kalın, dağlardan da yüksekti. Cevdet bir ara : •-
Demek ben sefere çıktıktan iki gün son
ra evi terk etti ? :o Nuran bakmadan, sıkıntıyla : •-
Evet.•
.
Cevdet genç kızın sıkıntısının farkında bile değil: «-
Demek beni sevmiyormuş?•
Gene bakmadan: •-
Kimbilir ?• dedi. Ve ekled i :
de hala seviyordur! ,.
324
•� Belki
Cevdet bir şeyler sezerek : c-
Tuhaf.•
c-
N eden tuhaf olsun? Bir kadın
sevdi�
erkeğe ıztırap çektirrnek isteyemez mi ?• c-
İsteyebilir mi ? •
•-
Bir romanda okumuştum . . böyle kadın
lar da varmış! • c-
Yaa! ..
c-
Hatta bu türlü ıztırapları
çekmekten
hoşlanan erkekler de .. " Cevdet sigara paketini çıkardı, sinirli bir sigara yaktı : •-
Ben o erkeklerden de�lim! •
Şişli durağına kadar başka şey konuşmadı lar ama iki'si de bir şeyleri gayet kuvvetle sez mekteydiler. Neydi bu?
Karşılıklı . numara mı
yapıyorlardı sakın? Ama Nuran gayet iyi bili yordu ki Nimet, az sonra genç adama ağzını, yumacaktı gözünü. O sefere
açacaktı çıktığının
ertesi, evde Nuran'la, daha çok da Nuran'ın an nesiyle kızılca kıyametler
kopmuş, iki kadın
biribirierine en ağza alınınıyacak küfürleri re va görmüşlerdi Nuran'ın yüzünden�
Buna se
bep, Nuran'ın Cevdet'e karaladığı bir mektup tu. Zaten genç kızdan . şüphelenip duran Nimet bu mektup müsveddesini ele geçirmiş,
akşam
annesine vermişti. Leyla omuz silkmişti. Nimet deli olmuştu bu omuz silkişe. Sakın
kart karı
da kızıyla birlik miydi? Leyla, soğuk, buz gibi Leyla açmıştı
325
ağzını
yummuştu gozunu. Kızının ardında dolaşanla rın kimler olduğunu Nimet bilmiyor muydu? Güzel kızı kala kala basit bir denizeiye mi kal mıştı? Ama madem seviyordu helal alsundu kızına! Nimet altta kalacaklardan değildi şüphesiz. O da karşılık vermişti : İyi ya, çirkin denizeiyi bırakıyordu kızına. Yani posasını. Kızında mi de olsa, anası yaşındaki bir kadının zaten atmak üzere olduğu birine gizli gizli aşk mektubu yaz mazdı. Yarından tezi yok, çıkıyordu evden! Çıkarken de Nuran'ı bir kenara çekmiş, an nesine çok dikkat etmesini, sevdiği adamı an nesiyle yalnız bırakmamasını, onun bir isterik olduğunu söylemişti. Bir de «- Ben ona söyle dim. Birbirinize denksiniz. Benden ona hayır yok. Fakat biliyordum ki bana gerçekten bağlı. Bu bağ, anasızlığın verdiği bir bağdır. Biliyo rum. Genç, güzel, körpe bir kızdan yüz bulur sa ben hemen silinirim. Onun için ondan kaçı yorum. Onu sana bırakıyorum. İşte adresim, istediğin zaman gelebilirsin. Ama dikkat et, onu kendine ba�la! » Şişli durağında indiler. Gene yanyana, bir sokak, bir sokak daha. �a caddeye paralel bu arka sokaktaki bir sıra kocaman kocaınan aparı manlardan birinin önünde durdular. - Nuran «- ŞU . >> diye eliyle işaret etti. «- Zemin kat, iki numara! ,, .
326
Cevdet bir az da yalvarırcasına : «,- Beni beliliyecek misiniz? � Sinirlenmiş görünmesi gerekirdi : «- Niçin ? » Cevdet hep o İhsan abi'yi hatırlatarak : «- Bilmem. Belki
beklemek
diye . . » Oysa şunu demek istemişti :
istersiniz
Beni bekle elimden kaçır
«-
yin, n olursunuz bekleyin. Onu dım. Çok yalnızım. Sizinle arkadaşlık etmek is tiyorum ! » Nuran gene de, «- Bana ne ? Beni ilgilendir mez .. » demek isteyen bir omuz silkişiyle güya
oradan ayrıldı. Cevdet, genç kız köşeyf dönün ceye kadar ardından baktı. Kaybolduktan sonra içinde bir acı. Koca bir ay, koskoca bir ay onu, hep onu düşünmüştü. Nimet'e acımış, ama genç kızı istemişti. Birazcık yakınlık, bir parçacık da içtenlik, genç denizeiyi dünyalar kadar sevin dirir, onu ona perçinlenmişçesine bağlar, kay natırdı. İhsan abi'den söz açtığı sıra ne
kadar
yakınlaşmış, Cevriye'nin yerinde olmak istedi ğini söylemişti. Hele Nimet'in evde olmadığı sı ralar gösterdiği ilgi, etekleri zil çalarak mutfa..: ğa koşup geri dönüşler, çay, kahve, gazoz içmek isteyip isterneyişini soruşlar, o kadının ona ha yır getirmiyeceğini söylediği aniann pırıl pırıl bakışı. . . sakın onu bırakıp giden bir kadının ar dından koştuğunu mu sanınıştı da ondan? 327
iğrenmişti
Telaşlandı. Gerçekten de.
neden
olmasın?
Bunca zaman gösterdiği en içten yakınlığı an lamayıp hala onu sevmeyen kadının
ardında
koşan bir erkeği hangi kadın sevebilirdi? Son ra. . . o kadar güzel kız, ne diye sevsin di kendisi gibi kara, kuru, hiç de yakışıklı olmıyan bir er keği : Kızdı. Kızması; iki cami arasında kalmışa dönmesindendi. Bırakıp giden kadına geri dön mesi için yalvaracak değildi. Bunca zamandır ne için onu aldattığını soracak, sonra da döne cekti limana! İçinde derin bir sızı, apartmanın zemin katına indi, iki numaranın ziline bastı. Az sonra kapı açıldı : Nimet! Sertçe : • - Ne var?»
dedi. • Ne istiyorsun ? •
Cevdet bozulmakla beraber, kendini tuttu : c-
Seninle bir az konuşmak istiyorum ! •
Nimet sarhoştu : •- Konuşacak bir şeyimiz kaldı mı? Mek tuplarınla kimlik cüzdanını Nuran'a bırakmış tım! • •-
Aldım.»
•-
Peki? Daha ne istiyor&Ul? •
Doğru, n e istiyordu daha? Kadın bir an içeri koştu. Kendi kimlik cüz danıyla Nuran'ın Cevdet'e yazdığı mektubu ge tirdi. Önce kimlik cüzdanını açtı : c-
Oku ! •
328
Cevdet okudu, anladı işi : Cezmi isimli birisiyle evlenmişti. •-
Ya ! • dedi.
Yaşlı kadın alkol kokan soluğuyla : · Evet. Çünkü benim dengim sen değildin. Senden bana hay;r gelemezdi. Karşma çıkacak ilk genç kizla beni aldatır ve başımı derde so· kardın. Onun
için . . . •
Cevdet sarsıldı. Yalan da değildi hani. Şu Nuran ilk zamanlardaki yakınlığı gösterse de, onunla evlenmeğe yanaşsa, bir değil bin Nimet'i bırakabilirdi. Nimet sordu : «-
Öyle değil mi?•
.,_ Ne?" •-
Beni bırakıvermez
miydin
genç
biri
çıksaydı karşma? .. Cevdet deri in bir •-
iç
geçirdi :
Beni senden başka kimse sevmezdi ki .. •
•-
Bense tam tersini düşünüyorum! •
•-
Nasıl? •
c-
Seni çılgın gibi seven biri var.
Haberin
yok mu?» Cevdet heyecanlandı : •- Beni i? Çılgın gibi i? Kim ?•
Nuran'ın kurşun kalemle
karalanırcasına
yazılmış mektubunu uzattı: •-
Oku şu imza yı! •
Cevdet okudu: Nuran! Mektubu kaptı.
Ei:r; solukta 329
okudu : Genç
kız, ondan bir ay için de olsa ayrılmanın azabı nı anlatıyor, onu .nasıl düşündüğünü, onun tıp kı tıpkısma İhsan abi'ye benzediğini belirtiyor du. Sonunda da « - Seni seviyorum ! » diyordu. «- Hani o gün konuştuğumuz ufacık
evımızı
benimle pay laşmaz mısın? Senin, akşam üzer Ieri yolunu kapıda gözliyen karıcığın olmak is terdim! » Cevdet çılgm bir sevinçle : «- Bu onun mektubu mu ? » diye haykırdı. «- Salıiden
onun
mektubu
mu ?
Bana
mı
yazmıştı? Nerden eline geçti? Ha? Çabuk söy le nerden ? » Nimet her şeyi, bir parça d a
kıskanarak
anlattı. Kırılan kadınlık .gururu yüzünden her gün içiyor, içiyordu. Yaşlı adamla evlenmek zo runda kalması , genç adamı unutmak içindi. ilk zamanlar sanınıştı ki, Cevdet'teu kaçarsam kur tulurum. Ama şimdi anlıyordu ki onu hem se viyor, hem de şimdiye kadar bunu anlamadığı nı anlıyordu. Fakat ok yaydan çıkmıştı artık. Elinde mektup koşarak uzaklaşan genç ada mın ardından uzun uzun baktı. Sonra tam ka pıyı kapayacaktı, italyan'a benzeyen yeni koca sı Cezmi şüpheyle dikildi karşısına : «- Nimet, onu unutacağım
diye söz ver
miştin bana ! » dedi. «- Bu muydu sözün ? » Nimet'in
gözlerinde yaş, zerrece
330
sevme,
diği adamın ne demek istediğini anlıyarak, sırf ona zulm etmek maksadiyle : ,, _ Ben sana söz vermedim! » İçeri kaçtı. Cezrni, yeşil şapkası, şapkasının kurdelesine sokulu turuncu tüyle ardından gir di. Kapıyı yavaşça kapadı. Şapkasını bir kıyıya attı. Kapanmış ağlamakta olan kadının yanına gitti, belinde elleriyle tepesine Azrail gibi di kildi: «- Cevap ver! >> Kadının sadece omuzları sarsılıyor, artık bir daha geri dönmemecesine ayrıldığını arıla dığı genç adamı acı acı düşünüyordu. Kara, kuru, her şeyde acemiydi ama, yalnız kaldık seferden ları zaman kollarının arasına alışı, döndükçe alev alev heyecanlada gelişi, mutfağa geçip salata hazırlayışı, Nimet'le karşılıklı otu rup kafaları çekişi, cıvıl cıvıl konuşuşu . . . «- Cevap versene be, inek ! » Yay gibi fırladı ayağa: «- İnek sensin , inek senin gibi olur. Boy nuzlu! >> «- Yaa?» «- Evet, boynuzlusun! Defol. Sevmiyorum seni, qefol! » « - Nereye ? Nikahlı. karımsın ve benim kiraladığım evde oturuyorsun. Hangi hakla beni kovabilirsin ? ,, «- Fazla konuşma. Kovuyorum, defol işte ! » « - Anlaşıldı, yattın onunla.. ben, biliyor331
sun, ellinin üstündeyim. Eskidenberi
bilirdin
genç olmadığımı. Kendimi fa�laca yıpratmış bir ins anım. Bir gençle sidik
yarıştıramam. Ama
karımın da . . . • İnadına : «- Sana sadık kalmasını
istiyorsun öyle
.mi? Kalmıyacağ:m! » ••-
Nimet, haysiy etimle oynuyorsun! •
Oynıyacağım. Bundan sonra yoğurtçuy
la, bakkalla, şo�örle, kapıcıyla . . . ıo Adamın sabrı tükenmişti. Bir tokat! Birden gözleri dönen sarhoş kadın
koştu,
Cezmi'Itin
çoktandır Nimet'in yanında duran
küçük tabancasını çekmeceden alıp geldi : «- Defol, defol diyorum burdan ! " ««-
Ben ii? Benim tabancamla ?,. Seni evet, senin tabancanla! "
Çevik bir davranışla kadının !Jileğini yaka ladı. Küçük bir itişip kakışma. Tabanca patla dı ve kadın göğsünden vurularak
yere yuvar
landı. Cezmi şaşırmıştı.
Şapkasını olsun
aklederneden zemin kattan koşarak Bu arada Cevdet'le Nuran'ın durakta unutmuş cıvıl cıvıl
konuşmakta
almayı
uzaklaştı. dünyayı
olduJ:clarına
dikkat bile etmedi. Cevdet «-
Peki» dedi, «beni madem bu kadar sevi
yordım, ne diye bu mektubu bana sıkıştırma
dm ?» 332
•-
Utandım. de?
Bir
de . . . »
•-
Bir
•-
Korktum ! •
•-
Neden korktwı?•
•-
S enden ! •
•-
Niçin?•
•-
Nimeti seviyor
•-
Deli ! "
da bana boşverirsen di-
ye . . • •-
N e biley im ben ?,.
•-
Ben de neler neler kurmuştum yol
yunca. Diyordum ki; kara, kuru, çirkin bir nım ben. Koca İstanbul'da bu kadar
bo
insa
yakışıklı
gençler var. Kendisi de çok güzel. Ne diye beni sevsin? Benimle niçin evlenmeğe razı olsun?ıo ' Boş bir t aksi geçiyordu önlerinden. Cevdet durdurdu, atladılar. Boğaz'a çekmesini söyledi. Elleri birbirlerinin ellerindeydi. Bir ara Nuran başını genç adam:n omuzuna day adı, başladı : •-
Tıpkı tıpkı senin gibi yakışıklı
değil
ama, kalbi olan, beni anlıyan birisini kurmuş tum yıllardır. Bir gün böyle birinin önüme çı
sabırla • Sana Cevriye'deP
kacağını sanıyordum. Bekliyordum •-
Ben de, ben de tıpkı . .
. . .
onun için söz açmıştım ya! » •·-
Ya ben? İhsan abi'den
boşuna mı? •
B e n İlıEan abi'ye benzemiyoruro kil.
sanki?» sokuluyorsun ya ona
•-
Ben Cevriye'ye benziyor muyum
c-
Bana Cevriye gibi
bak. . ıo
333
«- Sen de ihsan abi gibi! .. «- Annen ne diyecek bu jşe?ıı «- Hiiiç . . » «- Seni ban a verir mi?» «- Annem gönül işlerin e karışmaz ! » «- Peki bar sahibi ?» Nuran'ın yanaklarından bir sıcak dalgası geçti : «- Boşveeeer . . . » Dudak dudağa geliverdiler. Şoför dikjz aynasmdan gördü bunu, aldır madı. Efkarlanmıştı sadece , bir sigara yakmak la yetindi.
334
16 .
. Sabaha karşı eve fitil gibi sarhoş, ağzı yl! zü bir yanda dönen Leyla uyandığı zaman ağ zının içi zehir gibiydi. Bütün gece viski viski üstüne, bol bol üstüne, kokteyl kokteyl üstüne içtiği yetmezmiş gibi, şu anda sokakta karşılaş sa tanıyamıyacağı kaba saha, arada genç, nazik erkeklerle rakının çeşidini içmiş, rasgele meze l.erle midesini adamakıllı bozmuştu. Her sabah bu, her sabah bu . . . çekilmiyordu aslına bakılırsa ama, başka çaresi var mıydı? Her gece tanımadığı birtakım erkeklerin kaba -saba okşayışlarına boyun eğecek, sundukları içkileri -zehir bile olsa- içecekti. Kalktı. Odasının bir kıyısındaki buz dola bmdan, teriemiş bir şişe su çıkardı. Bardağa döktü. Yanan midesine lıkır lıkır indirdi. Bili yordu bu buz gibi soğuk suyun zararını ama, hoşuna da gidiyordu doğrucası. Yeni bir bar dak. Pencere içindeki başağrısı ilacından iki tane attı ağzına, ikinci bardak suyu gene lılor lıkır. Ooooh, serinlemiş, galiba da başının ağ rısı geçer gibi olmuştu. Olmuştu ya, kulağına 335
çalınan bir mırıltı mı vardı dışarda? Sokağa çıkmak için giyinirken ayaklannın uçlarına basarak pencereye yaklaştı. Salonu görrneğe çalıştı. Göremedi ama, anlıyorrlu sa lond.a biri ya da birilerinin olduğunu. Kim, ya da kimlerdi acaba? Sakın pavyon sahibi olma sındı ? Bak, buna karşı değildi işte. Pavyon sa hibiyse, hele Nuran da adamı salona almış, ağır lamışsa doğrusu kızını çok sevecekti. Giyirunişti. Sevinç dolu bir heyecanla tam dışan çıkar ken, tokat yemişçesine geriledi: Hayır hayır, istemiyordu bu adamı ! Odaya yeni baştan girdi, tam seslenecekti, Nuran bir koşu geldi. Gözlerinin içi gülüyordu. Sanki her yanından alevler saçılıyor, gıdıkla nıyordu. Leyla, göz ucuyla şöyle bir gördüğü genç denizciden ötürü sordu : c- o gene mi burada? · Nuran anlamamıştı : c- Kim?• Kızmıştı : c- Salonda oturan! • Anlamıştı : c- Cevdet mi?• c- Ne kann ağrısıysa .. • • - Ama anneciğim . . . • Lavabonun soğı.ık suyunda ellerini yıkar Iten sertçe dönmüş, sarhoş gözlerle baloruştı : 336
«- ruıarı yaşıı:.daki kart karıya evlenmc teklif etmiş bir midesizle flörtü daha fazla iler Ietmezsin herhalde? » Tepesi atmıştı: « Neler söylüyorsunuz anneciğim?» Yüzünü sabunla uzun uzun yıkadıktan Sk)nra: «- Yalan mı?• « - Ben onu seviyorum ! ,, Hayretle : «- Sahi mi söylüyorsun ?» « � Elbette sahi ! » işleri söz konusu olun Sevmek, sevilmek c a Leyla'da akan sular dururdu. Sevilmekten çok sevmekti aslolan! « - Onu gerçekten seviyor musun?,. « - Seviyorum anneciğim! • «- Yani ?,. « - Yani. . . karar verdik, evleneceğiz ! » Öfkeden deliye dönse bile belli etmerneğe çalışarak, kızından havluyu aldı, odasına hırs la geçti. Hem kurulanıyor, hem de kızındaki midesizliğe söylenip duruyordu. Akılsız, mıy mıntı, pısırık . . . ne diye ardına düşen, onun için deli divane olan pavyon sahibine peki demiyor du da, kılıksız, kara kuru adama söz veriyordu. Söz verdi diyelim, evlenecek. Evlenmesi, bar cıyla dalga geçmesine engel miydi ? Bir yanda o, öte yanda bu. üstelik barcı gemi azıya almış, apartman katı satın almak dayayıp döşemekten -
337
söz açmıştı. Deli miydi bu kız neydf? İnsan çe şitli erkekleri, birbirinden habersiz, kukla gibi oynatırdı be! Bir az da sinirli, giyindi. Nuran sadece seyrediyordu : « - Kalıvaltı etmiyecek misiniz: Sertçe : «- Hayır.» dedi. Salondan geçerken, isteksizEkle : «- Hoş geldiniz! » Cevdet korku, şaşkınlık içinde yerinden fırladı. Koştu, azametli kadının eline sarıldı : «- Ö'peyim anneciğim! » İçi bulanarak elini uzattı ama, kızına da anlamlı anlamlı bakmaktan geri kalmadı: « - Midesiz kızım. Şu görgüsüz oğlanla evlene ceksin öyle mi? » demek istercesine. Tam çıkacaktı, kapının zili. Gitti açtı : Bir zamanlar Nimet'in işgal et tiği karşı dairenin yeni kiracısı genç kadın. «- Afedersiniz efendim, bir adam gelmiş, Nimet hanımı arıyor! » Cevdet de yaklaşmıştl kapıya. «- Kim acaba?, dedi Leyla. Eğildi, Cevdet'in yakın arkadaşı Fikret'i gördü, tanıdı. Fikret de pavyondan şöyle bir ta nıdığı Leyla'yı kibarca selamladı : •- Özür dilerim efendim. Gazetede bir haber okudum da .. » Gözüne birden Cevdet ilişince : 33 8
«- Ha, burda mısın ? » dedi, «'Senin Nimet'i vurmuşlar! » Elindeki gazeteyi açıp uzattı. Nimet'in ölüm havadisi heyecanla okunurken, Fikret, yakın arkadaşı Cevdet'in burada ne aradığını düşü nüyordu. Gerçi biliyordu şu adını bilmediği ama şahsen gayet iyi tanıdığı konsomatris ka dını. Nimet'in arkadaşıydı. Cevdet n e geziyor du burada? Konsomatris Leyla da, pavyonda birkaç sefer gördüğü yaJnşıklı adamı hatırlamış, yüzü nün sert çizgileri yumuşayıvermişti. Sonra sı cak bir kan dalgası yüzünü sardı. İçi kaynama ğa başlamıştı. « - Arkadaşınızı neden içeri buyur etmiyor sunuz Cevdet bey ? » Cevdet kulaklarına inanamamıştı. A z ön ceki sert kadın mıydı bu? Nuran'a döndü. Nuran'ın yüzünü sıkıntılı bir gölge kaplamıştı. Tuhaftır, birden bu genç adamda yıllarca öncenin Jön Nejat'ını hatırla mıştı. Cevdet : «- Siz tanırsınız anneciğim Fikreti .. » dedi. •- A, tabi. Pavyona birlikte gelmiştiniz birkaç sefer .. » Nuran'a : «- En yakın arkadaşım ! » dedi Cevdet. «Kardeşimden fazla severim kendisini. O da beni sever! » 339
Leyla çıkıp gitmeyi unutmuştu: İçeri buyurun evladım, içerde konuşalım! » «- Rahatsız etmiyeyim?ıo «- A a .. daha neler . » Cevdet de Nuran kadar huzursuzdu. En yakın arkadaşından Nuran meselesini titizlikle saklamıştı. Fikret'in gözünden kaçmış olabilir miydi ? Sanmıyordu. Kurt Fikret. «- Madem durum böyleydi, benden niçin sakladın ?" diye düşünebilirdi. «Benden en önemli, hatta en önemsiz şeylerini bile saklamazdın da, bunu . . . bunu neden sakladın Cevdet?» derse, ne karşı l:k verirdi? Konsomatris Leyla şöyle bir tamdığı yakı şıklı genç adamı karşısında görmekle bambaşka bir insan oluvermişti. Daha çok Nuran'ın dik kat ettiği kadınca salmış, kınlıp dökülüşl�r. . . «- Şöyle buyurun, rica ederim şöyle buyurun. Darılırım ama ! » « - Yoo .. sizi darıltmaktansa . . " «- Eveet?» « - Dünyanın en büyük rahatsızlığına kat lanabilirim! » Billıirdan, şuh bir kahkaha: «- İ lahi Fikret bey, çok hoşsunuz .. Sık sık görüşelim olmaz mı? «- N eden olmasın hanfendi? O şerefi bana bahşedersiniz . » «- Aman efendim . . . ,, _
.
. .
340
Nuran, gözlerini boyuna ona çeviren genç, yakışıklı adamın görme açısından kaçıyor, yeni bir Jön Nejat olayının başlamasından
korku
yordu. Ah bu annesi, ah bu hovarda annesi ! Cevdet arkadaşına suçlu suçlu sokuldu : «-
Sana sonra anlatırım
..
»
Fikret gayet iyi anladığı halde anlamamış davrandı : •-
Neyi?»
•- Sana bu meseleyi niye «-
an latmadığı m ı . . . ,,
Boşver ! ,
Bunu öyle kandırıcı biçimde söylemişti ki, Cevdet arkadaşının hiç de aykırı düşüncelere varmıyacağını anlamış, rahatlamıştı. Sonra uzun uzun Nimet'ten konuşuldu. Ga zetenin yazdığına göre, Cezmi kadını ' vurduk tan sonra ortalardan kaybolmuştu. Kadını vu ranın Cezmi olduğu, sedirde
unuttuğu
yeşil
şapkasından anlaşılmıştı. Peki ama sebep ney di ? N e olabilirdi? Leyla : •-
Efendim» dedi, «Cevdet bey
de bilir,
kadın bir parça ukalaydı. Eskiden doktor karı sıymış. Bütün bir bar hayatında kendini hep doktor karısı farzetti! » Öksürdü, devam etti : •-
Konsoınasyonlara
nazla gider, adam
b eğenmez. Gitse bile adamı eğlendirip neşelen , dirmeğe bakacağına, buz gibi dururdu! Kaç se fer konsomasyon olduğu masadan, sırf bu buz
341
gibiliği yüzünden kovulmuştur. Bizler, hayatı mızı konsomasyonlar yüzünden kazanan sanat karlar. . efendim? içimiz kan ağlasa da belli et memek zorunda değil miyiz Fikret bey ? » N e olursa olsun k ıyak karıydı : « - Ona ne şüphe hanfendi?-. « - Aksi halde adamlar n e için avuç dolusu para sarfetsinler? � «- Kendini bilen bir konsomatris . « - -Neşeli olmak zorunda diyeceksiniz . . « - Elbette. " « - Ben kendi nefsime müşterilerime asla ters yüz göstermem. Gülerim, söylerim .. ama öyle her önüne geleni de beğenip . . . Çapkın bir göz kırpış. Tam bu sırada Nuran'la Cevdet mutfağa geçmişlerdi. Kanı damarlarında şimşekleşen kadın iyice pas verdi: «� Severnem doğrusu! » Fikret niyeti anlamıştı, taşı gediğe koydu: « - Ben de hanfendi. Şimdiye kadar evlenmedim. Neden?" « - Bekarsınız demek?• « - Evet. » «- Tabi canım, aklı başında, kendini, zevkini bilen erkek ne diye evlensin? .. «- Bir tek kadına ait olmaktansa . . . Leyla şuh bir kahkaha attı : << - Bütün kadınların .» << - Hayır, bütün kadınların değil. Yaşını . .
.
. .
342
başın1 almış, aklı başında, sözü sohbeti dinle nir, oturup kalkmasını bilir, cami yıkılsa da mihrap yerinde. . . " Leyla manikürlü, ojeli tırnağının kırnuzı kırnuzı göz aldığı sağ el şahadet parmağını ho vardaca salladı : «- Çapkııın! » « - Evet» dedi, «çok şükür ki çapkınım! ıo Leyla çevresini kollay�verdikten sonra fısıldadı : <<� Ben de, benim gibisiniz. Afferin size ! ıo ««« - . . . . . . . . . . . '. » Mutfakta Cevdet, sevgilisini iki bileğinden yakalamıştı : << - Söyle, neden canın sıkıldı birden? Ha?» Ne söyliyecekti Nuran? Ne diyebilirdi? B u yakışıklı adamı beğenmediğini mi. ? Buraya ne den geldiğini mi ? Annesinin onu görünce bir den değişivermesini hayra yormadığını ını ? Adamın çapkın, kurt bakışlarından rahatsız ol duğunu mu? N e yi? Gerçekten de kurttu adam, tam bir kurt. Daha doğrusu, tıpkı tıpkısına Jön N ejat. Gerçi ona benzemiyordu ama, onun ka dar yakışıklıydı, hatta ondan daha da yakışıklı ! «- Canının niçin sıkıldığını benden saklı yorsun demek ? » Aklı gitti. Gitti ama, gerçek nedeıli nasıl, nasıl açık edebilirdi? Yoksa başka şey olsa ne
343
diye saklasın ? Ondan hiç, ama hiç bir şeyını saklamıyacak, ona içinin en gizli yanlarını açlk lamaktan zevk alacaktı. c- Hiç» dedi. cTanımadığım bir karşılaşıverince . . . »
insanla
« Haklısın, bir tuhaf oldun değil mi ? » Ama Cevdet'in içine kurt düşmemiş de,ğil di. Yakışıklı, hem de çok yakışıklı arkadaşını beğenmiş, ona aşık olmaktan korkınağa başla mış olabilirdi. içi gitti. Şayet böyle bir şey ol sa da, Nuran Cevdet'i bırakıp ona dönse .. Çıl dırırdı herhalde. Çıldırınca da Nuran'ı değil, ötekini, o güzel, o yakışıklı, kadınlar, genç kız lar üzerinde yıldırım etkisi yapan adamı çeker vururdu herhalde. -
Genç kızın bileklerini bıraktı. Nuran endişeyle baktı. Bu bırakıştaki öfke değil, nefret değil, ama herhalde bir şeyler sak lı edadan anlamlar çıkarmıştı. Sakın Cevdet. arkadaşını çok yakışıklı bulduğunu sanmasındı ? «-
Cevdet! »
Karşılık vermedi. Nuran daha içten koştu, mutfağın ortasında yakaladı : •- Bana bak ! Darıldın m ı ? » Hırsla döndü : •- Onu çok yakışıklı buldun değil mi? Be nim gibi kara, kuru çirkin de değil. Sana keşke daha önce rastlasaydı. . . ha?»
344
Nuran'ın aklı giderek genç adarnın bilek lerini tuttu: «- Neler söylüyorsun Cevdet? Nasıl söyli yebilirsin? Ben yalnız seni sevdim, sonuna ka dar da seni seveceğim ! Sen benim ihsan abirn' sin ! » Kedi gibi , daha doğrusu Cevriye'ce sokul du. Başını genç adarnın göğsüne dayadı. "- Ben de senin Cevriye'n. Cevriye Cev det'ten başkasını sevebil�r mi?» Şıpın işi, dudak dudağa geliverdiler. Daha sonra apartmanın önünde duran bir jipten bar sahibi, görevliler indi. Leyla, Nuran, Cevdet, hatta Fikret, bilgilerinden faydalanıl mak üzere merkeze davet edildiler. Fikret ara bada Cevdet'le Nuran'ın arasına oturtulrnuştu. Hemen kaynaşıverdiği konsornatris kadının kı zına bitiyor, daha çok da bütün bunları ondan saklıyan Cevdet'ten öc almayı kuruyordu. Çap kındı, şuydu buydu ama, Cevdet'in sevgilisi ne . . . gerçi böyle şeyler kollarnaz, kollar göiü kürdü. Yoksa ne olacaktı? Bu arkadaş sevgilisi, şu arkadaş kız k ardeşi, akrabası, öteki arkadaş karısı. . . eee, bu dünyaya birtakım kayıtlara şartlara katlanmak ıçın gelmemişti. Onun için ana, hacı vardı, üstyanı vızgelir tırıs gider di. Hele arkadaş karısı, sevgHisi! Ona neydi bundan? Arkadaş karıları, sevgilileri de niha yet dişilerdi. Yakışıklı bir erkek karşısında bü tün dişilerin ilgi duyacaklarına şüphesi madem 345
yoktu, o halde şu kız, şu konsomatris Leyla'nın kızı Nuran da Cevdet gibi kara kuru, çirkin bi rinden çok kendisine karşı ilgi duyacaktı, duy ması gerekirdi, hatta zorunluydu ! Ama Cevdet'i biliyordu. Herhalde Nimet'e gelip giderken ta nıdığı bu kızla Nimet'i değişivermekte sakınca görmemişti. Ya da hayır, Nimet, şu gazetelerin yazdığı adamı Cevdet'ten daha yakışıklı bulup bu aptalı sepetlemişti. Bununla beraber, şimdi lik hiç oralı olmıyacak, kızla değil, cami yıkılsa da mihrap yerinde kadınla ilgilenecek, kendini sevdirip, mangırlarını tırtıklamağa bakacaktı. N eden olmasın? Konsomatrisler dünyanın pa rasını kazanıyorlardı. Anadolu'dan her gece tümen tümen hacıağa geliyordu. Koyunlarında demet demet papel, Sirkeci kebabevleri, ya da Beyoğlu ara sokaklarındaki meyhanelerde ka faları tütsüledikten sonra, akları pembe pembe gözleri, ispirto kokan soluklarıyla tutuyorlardı barların, pavyonların yolunu. Memleketlerinde tutucu partilerin eli tesbihli, alnı seecadeden kalkmaz, değil otuz gün oruç, üç ayları bile se kitmeyen ham sofuları i stanbul'a herhangi bir vesileyle kapağı attılar mı baştan aşağı zanpa ra kesiliveriyorlardı. O zaman gelsin pavyonlar, gitsin barlar, genelevleri, randevu evleri. Bu kart ama hoş kadın da o balkonu, o defransiye liyle kimbilir ne hacı tavlıyor, ne paralar sız dırıyordu. Zarına ilk bakacağı geceden sonra kadının ona nasıl abayı yakacağını, yakmak zo346
runda olduğunu az önce karıyla ilk rastlaştık ları an anlamıştı. Hep böyle oluyordu zaten. Ta doktor b eybabasının varlıklı günlerinden beri. Annesinin bir gece bey babasıyla konuşmaları nı işitmişti : Geceydi, gece yarısı belki de. Dı şarda şakırtıyla yağmur. Küçük aptesti gelmiş ti, Uyanmış, tuvalete kalkacaktı ki, -.babasıyla annesinin konuşmaları : «- Ben eve genç hizmetçi istemem bey ak lından çıkar bunu ! " Bey babası gülmüştü : «- N eden hanım? Benden mi çekiniyor sun ? » « - Yoo, hayır. Senden değil, oğlundan ! » «- Düşündüğün şeye bak. Çocuğun ne suçu var ? » « - Suçu var demiyorum bey. Kaltaklar oğ lanın karşısında eriyip akıyorlar. E, o da genç. Ne yapsın? » « Genç değil, çocuk ! » « - Çocuk mocuk. Ver koynuna bir kancığı dokuz aya bırakırsa yuh olsun ervahıma ! , «- Oğlumla iftihar ediyorum! ,. «- Ha ha. . duyur da şımarsın, ortalıkta ne karı bıraksın ne kız! , « - Canı sağ olsun . » «- Ayol daha on dördüne yeni bastı. Bu gidişle ne olacak bunun sonu ? Şu ortayı bitir sin hiç olmazsa ! . O zamanlar, yfmi o n beş yıl önce ortanın -
.
347
ikisindeydi: Doktor bey babasının muayeneha nesine gelen otuzluk , otuzbeşlik hanfendiler den iltifatın daniskasım görürdü. On dördün deydi ama, genç irisi, sporcu, tuttuğu . yeri ko paran bir afacandı. Hovardalık arkadaşları ken di akranları değil, lise sondan belgeli, ya da bütünlerneye kalmış kırdı kaçtılardı. Pek çok ları da futbol yüzünden okula bir tekme, şeh rin dışındaki bitirim kahvelerine sabahın erken saatlarında düşerler, yoldan gelip geçen okul lu kızlardan çok yeşilliklere gömülü pavyonla rın cıvıl cıvıl hizmetçileriyle, otomobilli mon den hanfendilerine musaHat olurlar, serüven lerini de ertesi gün bitirim kahvesinde ballan dırırlardı : «- Kim ? Mühendisin zamazırngosu mu ? Egafta! >> Mühendisin genç karısını kim •Egafa,. ge çirmişse başlardı nasıl geçirdiğini bire beş, on, bazan yüz katarak anlatmağa. Anlatanın çev resi merakla alınır, tırnaklar kemirilerek, ke mirilen tırnaklar yere sık sık tükürülerek, ya da parmaklar arasındaki sigara bir fiskede atı larak, arkada eller, az daha sokulunurdu : <<- Demek ekmek ister gibi . . ha ? » « - Tabii yahu . » «- Arabasının önüne mi çıktın? a «- Yok yahu. Baktım geliyor, karşıya geç me numarası. Şıp, durdu kuvvetli bir frenle. Açtım ağzımı yumdum gözümü » ..
348
«- Ne dedin , ne dedin? ,. «- N e bileyim b e n yahu? Hanfendi dedim
galiba, genç bir üniversiteliyi az kalsın ezecek, memleketi istikbtılin büyük bir
doktorundan
mahrum bırakacaktıruz! • Kahkah alar. «-
Vay hergele vay. Sonra, o ne dedi?»
«-
Ne diyecek? Güldü.
Hangi
fakültede
okuduğumu sordu. Attım Tıp diye . . . ,. Arada zeki biri yakalardı : •-
Ulan palavrayı bırak da doğruyu söyle :
Hem karıya fiyaka yapmış, genç bir üniversite liyi ezmekle memleketi
istikbalin
büyük bir
doktorundan mahrum bırakacaktınız dedim di yorsun, hem de kadın hangi fakültedesiniz di ye sormuş. Laf mı bu yani ? » Yalanı yakalanan arkadaş matrağa
alınır,
yuhlar, ohalar arasında kovalanır, kahkahalar fişekler gibi patlardı . Asıl böyle zamanlarda ka rı
kız tavlanırdı. Kahveye bakan evlerin pen
cereleri açılır, genç, yaşlı kadınlar, delikanlıla rın arada hayvanlaşan şakalarına merakla ba kar, iÇlerinden fazla iştahlılar da atarlardı kah kahalarını. Bu arkadaşlar arasınd� en iş kurnazı, en tavcısı doktorun Elektriğe henüz kavuşmuş
bitireni, en
oğlu
kasahada
Fikret'ti. doktor,
mühendis, avukat ve eczacıların çok önemsen diği yıllardı. Her şeyi, herkesten daha iyi bilir, bundan dolayı da çarşıda, pazarda, kahvede, lo-
349
kantada bunlar en çok saygı görürlerdi. Bir doktor, bir avukat, bir mühendisin çevresi çok luk koca göbekli büyük çiftçiler, tüccarlar ta rafından çevrilir, ortalığın hali üzerine yapa cağı yorumlar can kulağıyla dinlenir, birbir lerine bakılarak başlar anlamlı anlamlı salla nırdı. Fikret işte böyle bir doktorun oğluydu. Ba basının akıllılığı bütün kasabaca bilinir, erkek ler en çok da evlerinde ondan söz açarlardı. Adam Lokman-ı hekimdi. Yüzüne şöyle bir bak sm hastasının, hastalığının nerde, ne hastalığı olduğunu şıppadak anlardı. Kasahada onu çiğ neyip hastalarını Ankara, i stanbullara götürme modası yoktu henüz. Harnit bey her türlü has taya şöyle bir bakar, sonra da gözüne gözlüğü nü takıp reçetesini yazardı. Reçete eczahanede yaptırılır, hastaya verilirdi. ilacı içen hastanın iyi olmaması kaabil değildi. Onun için sevilir, sayılır, oğlunun zıpırlıkları hoş görülür, kadın lardan, kızlardan fazlaca yüz bulurdu . Sonra evlerin<;le çeşit çeşit hizmetçi.. « Şerefsizim tekine hişt pişt diyorsaın .. ,. «- Ya ? » « - Kendiliklerinden tav oluyorlar be kar deşim! » Kendiliklerinden tav olanlar, daha çok otuzunu aşkın, at 'gibi hizmetçilerdi ki, Fikret'in annesi aldırış etmez, hatta akşamları bey baba sına yetiştirmezdi. Dul kadınlardı. Bütün gün -
350
koca konağın çeşitli işlerinde, yorulan bedenle rini yataklarına atıp rahat bir uykuya geçme den önce, küçük beyin pencereyi tıkırdaıması nı beklerlerdi . Çok bekletmezdi. Pencereyi tı kırdatır. Kapı zaten sürgülü değildir. İ tip gi rerdi. Umba istekli kadının heyecanlı eliyle kısılır, karanlıklar en korkunçlarını olduğu gi bi, bu en masum günahları bile örtüverirdi Bir gün hiç hesapta olmıyan bir tifüs biti doktor Harnit beyi alıp götürrn.eseydi, Fikret belki de liseyi paldır küldür bitirir, sonra da herhalde üniversiteye kapağı atardı ama, ev deki pazar çarşıya uymamıştı. Babasının ölü münden sonra annesi her şeyleri satmış, paraya çevirmiş, İ stanbul'a, yaşlı annesinin yanına gö çetmişti. Fikret İ stanbul'da da okula yazılmıştı yazılmasına ya, babasız kahveren başarı oğlanı ana nasıl zaptederdi? Sabahleyin okula diye ev den erken çıkar, ta akşamlara, karanlıklar inin eeye kadar sokaklarda gezer dolaşırdı. Soru lunca da «- ıD erslerimiz çok ağır. Arkadaşlar la ders çalışıyoruz toplamp! yalanını atardı. Ama ders mers hak getire. Kasahada oldu ğunca, evlerinin bulunduğu istanbul kıyı ma lu1.llerinden birindeki bitirim kahvesinde tanı dığı haylaz arkadaşlarıyla istanbul kazan, on lar kepçe. Ö nce haminnesi, sonra da annesi baktı ki olacak gibi değil, oğlan elden gidecek, uzak ak rabalardan eski bir topçu yarbay emeklisiyle »
351
evlenmeğe kadın, «isteıniye isteıniye» yanaştı. Adam iriyarı, güçlü kuvvetliydi. Fikret'i öyle bir topariadı ki, Fikret kaçmaktan başka çare bulamadı. ·Bir gün istanbul limanından kalkan bir vapura gizlice girdi. Keşfedildi. Kömür at tı, patates soydu, güverte yıkadı. Ne yaptı yap tı Amerika'ya attı kapağı. ingilizce öğrendi. Di kiş tuttursaydı iyi bir baltaya sap olurdu ama, tutturamadı. Annesinin ölüm haberiyle kendine geldi. Annesi kalp sektesinden ölmüş,
hamin
nesiyle kalakalmıştı. Topçu emeklisinden kur tarabildiklerini sattı, paralannı barlarda yedi. Sonra da haminnesini öte dünyaya yolcu edip, «Tığ-ı teber, şah-ı velayetı. , bir liman
kağıdı
çıkartıp, yabancı vapurlardan birine kumanya cı oldu. Yıllar ve yıllar böyle geçti. Bir gün bu Cevdet'le tanıştı. Genç adamla nasıl arkadaş ol duklarını da pek hatırlamaz.
Galiba bir gece,
Cevdet, tayfa arkadaşlarından birine başından geçenleri anlatıyordu. Fikret'in dikkatini, genç adamın uzun yıllar hapislerde yatmışlığı çek mişti. Bunları anlatırken gözlerinde sanki pro jektörler yanıyor, heyecandan ter içinde kalı yordu . Ama Cevriye'den söz açtı mı da, melek leşiyordu adeta. Fikret'e göre Cevriye alttarafı bir Çingene kızıydı. Yok onu ondan iyi anlar mış da, yanına öyle bir sokulurmuş
ki, hala
unutamıyormuş da. Fikret önemsemezdi. ha çok arkadaşının babasının ikinci
O da
karısıyla,
komşu şoför Adem arasında geçen aşk serüve-
352
nine bayılırdı.. İçinden : " - Ulan aferin şoför adem ! , diye geçirirdi. c Koca bunak, ne diye ilik gibi karıyı kapmış? Hizmetçiyse, ne? Adem daha genç, daha yakışıklı, eli ayağı daha tutar. Peki? Ne yapacaktı? Mutemet İhsan efendinin hatırını mı sayacaktı? » Fikret'in Cevdet'te en beğendiği, arkadaş canlılığıydı. Yıllardır süregelen arkadaşlıkları süresince kavga etmedikleri ne İtalyan liman meyhaneleri, ne Marsilya hamallan, ne de Amerikan Coni'leri kalmıştı. Fikret hemen he men hep karı kız yüzünden ne zaman, dünya nın neresinde yumruk yumruğa kavgaya tutuş muşsa yanında daima Cevdet'i bulmuştu. Kara, kuruydu ama bilekleri sağlam, yumruğuna sı kıydı. Bir de ondan hiç, ama hiçbir şeyini sak lamaması ! Şu az önce te'sadüfen öğrendiği Nu ran'la annesi meselesi olmasaydı ona karşı duy makta olduğu saygılı sevgiye gölge düşmiyecek, arkadaşının genç, güzel, cıvıl cıvıl sevgilisine niyetini çevirmiyecekti. Çevirmişti. Aksi gibi kız da boyuna bakışiarım kaçınyor, ondan ağzı yanmışçasına gocunuyordu. Tuhaf, hem de çok tuhaftı ! Annesi ilk görüşte vurulmuştu da, asıl vurulması gereken genç kız neden vahşilik edi yordu? Sakın bu da yıllarca öncenin Melahatı gibi keçilik etmeğe kalkmasındı ? O da böyle, çirkin bir arkadaşına dört elle sarılmış,, Fikret'e boşvermişti. En içerlediği, haysiyetine en do kunan, bir kadın ya da kızın hiç olmazsa iltifa353
tını ondan esirgemesiydi. Yakışı.klıydı. Kadın lar, kızlar böyle yakışıklı birine ilgi göstermek zorundaydılar. Ama o bir şah, bir prens, bir mil yoner, ya da çok ünlü herhangi biri gibi bu
il
tifat ve ilgiyi kabullenir ya da kabullenmezdi. Onun bileceği işti. o. Nuran'sa ilgi şöyle dursun, basit bir iltifat bile göstermemişti ! Yanındaki genç kıza kaçamak bir bakış fır lattı. Görmedi. Polis arabasına bindiler bineli, elleri Cevdet'in ellerinde, yüzü ona dönük, sıl fısıl konuşuyordu. hem de hakaretlerin en
Fikret'e
fı
hakaretti bu,
büyüğü!
«- Bay memur, bir sigara
yakabilir mi
yim?» Çatık kaşlı bir görevli bunda hiç bir sakınca görmedi. Tutuklu falan değillerdi ki. «- Aman efendim, tabi. . » «-
Mersi.ıo
Evet mersiydi ama, kız
gene de şöyle bir
dönüp bakmamıştı. Yarı dönük sırtıyla kayıt sız . . . «-
Bir sigara da bana verir misiniz Fikret
bey? » Fjkret davrandı, paketiyle kibritini, önde oturmakta olan Konsomatris Leyla'ya
uzattı.
Uzattı ama, yanındaki harcı'nın da yarım sağ la Nuran'ı kesrneğe çalıştığı gözünden kaçmad.ı. O da sigara kibrite davrandıysa da Konsomat ris Leyla, Fikret'in sigarasıyla kibritini aldı : •-
Fikret beyin ateşine
yanacağım.
.
•
Bar sahibi dirseğiyle hafifçe dürttü. Leyla anladı, yavaşça : «- Ne o?» «- Gözüne kestirdin galiba ?» «- Haksız mıyım?» «- Kim o?» «- Bizim damadın arkadaşıymış ıo Bar sahibi, alttan üstten alınmış kırçıl bıyığıyla kadına baktı : «- Sizin damat kim?• «- Canım şu senin Nimet'in eski vay vayı ıo «� Haa, çakıyorum » «- Deli kız ! » «- Ama ne. Tuu.. Kara, kuru bir şey be Leyla ! » «- Gönül b e şekerim! » «- Doğru ama. . » «- Aması, maması yok. Gönül işte! » « - Demek evlenip mesut olacaklar? » « - Canım bırak, böylesi daha iyi. Hele şu tehlikeli kızlıktan kurtulsun . . . » Kıskançlık, bar sahibinin içinden bıçak gi bi geçti. Leyla hiç oralı değildi. Güzel kızının eTeh likeli kızlık» tan kurtulmasına bakıyordu. Yok sa bilmiyor muydu hevesini aldıktan sonra ka ra, kuru denizciden sağuyacağını? Kendisi de yıllarca önce, Nuran kadarken, mahallelerinde oturan Çingene grupunun zurnacısına abayı yakmamış mıydı ? Mahallenin terk edilmiş ahı..
..
. .
.
355
rında bir gece kara, kuru ama, gözleri yağlı kara bilyalar gibi yuvalarında neşeyle dönen zurna cının olmamış mıydı? Sonu? Bıkınıştı. Bıkınca da zurnacıya bir tekme! Nuran bunu bilmiyordu. Elleri Cevdet'in avuçlarında, yanındaki Fikret'e sırtını hafifçe dönmüş, yıllarca önceki yakışıklı Jön Nejat'ı düşünüyordu korkuyla : Annesinin yüzünden babacığı onu nasıl boğduy sa, Fikret yüzünden de Cevdet, babası gibi ha pislere düşüp mahvolabilir miydi? «- Ama ben annem gibi değilim, olmıyacağım. Annem gibi yakışıklı gençle sevişip, kocamın, yani Cevdet' in başını derde sokmıyacağım. Bar sahibi de pis pis bakıyor. Ne bakıyor maymun suratlı? Boşuna yırtınma. Apartman katın, paran ba şında parçalansın. Beni hiç, ama hiç bir şeyle kandıramaz, tavlıyamazsın. Ben Cevdet'inim. O benim, ben onunum ! ıo Cevdet'e az daha sokuldu. Bu, Fikreti bir az daha kızdırdı. Soluyor, içinde yavaş yavaş tuhaf bir hayvan, bir vahşi hayvan büyüyor, baş kaldırıyordu. İ şte buna gelemezdi l Yakışıklıl ğına hakaretti. Şimdiye kadar başından tek bir sefer geçmişti böylesi. Şu, Melahat. O da böyle, tıpkı tıpkısına böyle kaçınınış, daha doğrusu boşverıniş, yakın arka daşı kara, kuru Hüseyin'e sakız gibi yapışarak Fikret'e sırt dönmüştü. Buysa Fikreti küplere bindirmişti. Zorla da, şerle de kızı elde etme 356
yoluna gitmiş, kız kaçmakta devam ettikçe de, içindeki hayvan, şimdikince büyümüş büyü müş, şahlanmıştı. Sonunda eline geçirmişti kı zı. Eline geçifllfniş, haysiyetini kurtarmış, son ra da bir tekme . . . Sigarasından hırslı bir duman aldı. Peki şu Cevdet' e ne oluyordu ? Kizın elleri avuçlarında, dünya vızgeliyordu be! Sanki polis görevlileriyle birlikte, polis arabasında değil, yatak odalarındaydılar. Gözleri birbirlerinin gözleri içinde, dünyaya boşveriyorlardı. Kız hadi neyse. Güzeldi , aranan, uğruna yüzbinler dökülebilecek, gerekirse bıçak bıçağa, tabanca tabaneaya gelinecek cinsten. Cevdet'e ne olu yordu? Yerinde Fikret olsa kızla yakışırlardı. Ama Cevdet'i hiç kimse · yakıştıramazdı Nu ran'a. Kumrular gibi sokulmuşlar oysa, gaga gagaya . . . Araba Emniyet müdürlüğü önünde dur du. İnildi. Görevlilerle birlikte girildi kocaman yapıdan içeriye. Fikret'in hiçbir şeye dikkat ettiği yoktu. Yalnız Nuran. Cevdet bile umu runda değildi. Bu kız, bu tapılacak kadar güzel kız · ne bulmuştu şu kara kuru oğlanda ki, ko luna girmiş, hayır hayır kanadının altına sığın mış, Cevdet kaçacak, duman olup uçacakmışça sına koluna iki eliyle sarılmıştı? Merdivenleri en arkadan çıkıyordu. Bir ara gerileyen konsomatris Leyla'ya dikkat etti. "� Neden canınız sıkkın Fikret bey ? » 357
Kendine geldi : «- Benim mi'? Bilmem farkında bile de ğilim. " Cevdet'le Nuran önlerinden çıkıyorlardı. Tecrübeli kadın Fikret'in arabadanberi kızıyla Cevdet' e ters ters bakışlarını yakalamış, şim diki şu kahırlı haliyle birleştirerek anlam çı karmağa başlamıştı. Eşeledi : «- Demek Cevdet yakın arkadaşınız?• «- Evet.» «- N e biçim yakın arkadaşlık bu? İnsan arkadaşından hiç bir şeyini saklamamalı. Hal buki bu. . . bahusus sizin kadar yakışıklı bir ar kadaşı olursa, insan . . » Fikret anladığı halde anlamaz davrandı : c- Çok seviyor. Kıskanmış olabilir. Sakla sın .. • c- Size bir şey söyliyeyim mi? Dünya'da bir ben, bir de o kalsak valiahi dönüp de bak mam ! » «- Zevk meselesi hanfendi. . » « - Tükürmüşüm içine öyle zevkin! . . . . . . . . . ? .. «. .
.
. . . . . . . . .
.
Hep birlikte cClNAYET MASASI•na ge lindi. Fikret hep o düşüneeli haliyle en kıyılar daydı. Buna da sebep, tam odaya girerierken Nuran'la bir ara yanyana gelmeleri, kızın bu yanyana gelişten adeta vebadan kaçareasma uzaklaşmasıydı. 358
LeylA gene sokuldu : c- Ne oluyor bu sersem kıza Fikret bey?• Anlamamış davrandı : c- Ne oldu? ıı c - Sizden kaçıyor gibi..• • Öyle mi ? Bilmem.. • •- Ben onun yuvasını yaparım! ,. c- Niçin?» c- Sevdiği adamın yakın arkadaşından in san böylesine kaçar mı?ıı •- Size öyle gelmiştir hanfendi, bırakın .. • -
Bir anda barcıya dikkat ettiler. Cevdet'in koluna asılmışçasına dikilmekte olan Nuran'm yanına yaklaşmıştı. Kız hemen Cevdet'in ko lunu bırakmış, öbür yanına geçip, gene koluna sarılmıştı. Hem de vapurlardaki cTahlisiye si midiııne sarılırcasına. Baremın bozulduğu kıpkırmızı kesiliverme sinden anlaşılıyordu. Bereket versin o sıra Cev det'i sorguya çekmişlerdi de, Leyla yanlarına gidip kızını paylamamıştı. Yoksa ağzını açıp gözünü yummasa bile hiç olmazsa kulağına, c- Hayvan ! • derdi. c Şimdi, şimdi beynini par çalarım senin. Terbiyesiz! ,. Birden Cevdet'in etti :
verdiği ifadeye
Efendim, bir zamanlar doğru. Hatta. . . • c-
dikkat
Nimet'leyd.ik,
Nuran'a çekinerek baktı, sonra devam etti: 359
«- Hatta, e vlenmeğe bile karar vermiş tik ! » Gene bakışlarını Nuran'a çevirdi özür di lercesine: c - O zaman yeryüzünde yapayalnızdım. Yıllardır ana, baba ocağına hasret bir insan dım. Benim de bir evim, yolumu bekliyen bir karım olmasını istiyordum. Can atıyordum bu na. Önüme Nimet çıkmıştı. Dört elle sarılmış tım. Arkada�ım Fikret iyi sini bilir. Aylarca uzakla�ırdık İ stanbul'dan. Uzaklaşırdık ama, uğradığımız her limandan deste deste mektup lar atardım. » Nuran kıskançlıktan çıldınyordu. «- Kısa kesin» dedi görevli. cBize, en son gördüğünüz gün lazım . » «- En son gördüğüm gün . . . • gene Nuran'a baktı. c Yanımda Nuran hanım vardı. Birlikte evine gittikti. Çünkü ben bilmiyordum yeni taşındığı evb c- Niçin? Evleneceğiniz bir kadının taşın dığı yeni evi niçin bilmiyorsunuz?» Nuran atıldı : « - Cevdet onu seviyordu ama, o Cevdet'i sevmiyordu ki ! ı> Görevliler bakışlarını bu çok güzel, çok körpe kıza çevirrnişlerdi. Soruşturmayı yöne ten orta yaşlı : c- Yaklaşın ! , dedi. cŞöyle yaklaşın .. • Nuran Cevdet'in yanına yaklaştı. •
.
360
Görevli : Evet?» c - O, Cevdet'i sevmiyordu efendim .. • Ne biliyorsunuz?• c - Ayni apartmanda, karşılıklı dairelerde otururduk. Annemin yakın arkadaşıydı. Çokluk o bize gelirdi, biz, daha doğrusu ben onlara gi� derdim. Her gece bir başka erkekle kalırdı. En son kalınağa başladığı, italyan'a benzeyen Cez mi isimli biriydi. Yeşil bir şapka giyerdi, genç işi, Yakıştıramazdım. Nimet teyze onu da sev mezdi ama, Cevdet'ten kurtulmak için onunla evlenmeğe mecbururo derdi.•- Kadının evini Cevdet'e ne için göster diniz?, Nuran şaşaladı. Ne deseydi acaba? Gerçeği söylese . . . • - Ha?» Cevdet : •- Ben istedim efendim, rica ettim .. » c- Sizi bırakıp gitmiş bir kadın; yani sizi terk edip bir başkasıyla hayatını birleştirmiş. Ne için gidecektiniz? Maksadınız neydi?» .,_ Maksadım . . . kötü hiçbir maksadım yok tu. Sadece, beni ne için terk ettiğini öğrenecek tim » «- Öğrendiniz mi?• Evet.» •- Ne dedi?• • - Çok genç olduğumdan söz açtı ve. . . •-
•-
..
•-
361
Kıpkırmı.zı, Nuran'a baktı. Nuran da kızarmıştı. Görevli : Söyleyin söyleyin, çekinmeyin • dedi. Beni Nuran'ın sevdiğini söyledi, hatta Nuran tarafından bana yazılmış, nasılsa onun eline geçmiş bir mektubu bana gösterdi. O za man dünyalar benim oldu. Zaten Nimet'e. uğra dıkça Nuran'ın bana karşı içten alakasını gö rüyor, fakat bu kadar güzel bir kızın benim kadar fakir ve • c-
..
•-
. . .
Nuran heyecanla: • - Cevdet ! » diye bağırdı. Görevli : u - Niçin? Niçin maru oluyorsunuz küçük hanım?• c - Efendim ben de kendisini seviyordum; çılgınlar gibi hem de. Hala öyleyim. Zaman za man bu duygulanını ona açmak istedim, cesaret edemedim. Mektupla bildirmek yolunu tuttum. Nimet teyze bu mektubu nerdense ele geçirmiş, Annerne göstermiş. Annemle bir kızılca kıya met.. Öyle değil mi anne?•
Leyla : Öyle» dedi. Tam bu sırada Cezmi, resmi görevliler ara sında içeri getirilmişti. Kaçmış, kovalanmışça sına perişandı. Yaka paça yakalanmış, ya da kavgadan çıkmışların yolunmuşluğu içindeydi. «-
362
Titriyordu. Henüz hiçbir şey sorulmadan heye canlı heyecanlı konuşmağa başladı : •� Efendim ben öldürmedim. Tabanca çek ti bana, elinde patladı. kendi ihtiyatsızlığıyla vurulup öldü! • Sonra Cevdet'e büyümüş, vahşi kuş gözle riyle baktı : •- Bu adam karımın yanından çıkmıştı. Görmüştüm. Eski dostu olduğunu biliyordum. Bana söz vermişti daha önce, bir daha ne bu nunla, ne de başkasıyla konuşmıyacak. Bu ada mı evinden çıkarken görmeseydim öfkelenmi yecek, hakaret etmiyecektim. Ama bu adam onunla birlikteydi herhalde ve ben gelmeden çekip gidiyordu. Kan tepeme sıçramıştı. Bu re zaletin ne demek olduğunu sordum. Sarhoştu. Tersiedi beni. . . Görevli, Cevdet'e : «- B ak ın neler anlatıyor! ,. « Anlattıkları doğrudur efendim. Yalnız, zannettikleri gibi, onun evine başka kötü bir maksat için gitmemiştim. Sonra, ben kendileri ni görmedim Nimet'in evinden çıkarken.... Cezmi : • - Görecek hali yoktu. Yanmda genç, güzel bir kız vardı. Gözü dünyayı görmüyordul ,. Görevli, Nuran'ı göstererek sordu : «- Bu kız mıydı yanındaki ?» Cezmi perişanlık içinde döndü, baktı, gör dü: ,
-
363
c- Evet, buydU. » Cevdet : •- Nuran'la birlikteydik. Nimet'le kapıda, beş dakika kadar konuştuk. Sonra ayrıldım. Hepsi bu . . » Cezmi hayretler içinde Cevdet'e, sonra gö revliye baktı : «- Şu halde yanılmışım efendim• dedi, ekadına haksız yere hakarette bulunmuş, zaval lıyı kızdırmışım. Ama inanın tabaneayı kendisi çekmişti. Bileğini yakalayıp kıvırmasaydım beni vuracaktı. Bileğini büktüm, tabanca patla dı, kurşun . . . benim suçum yok ! • Görevli : «- Var mı, yok mu bunu bilahare mahke me halleder! » dedi. Oradakilere döndü : «- Buyurun efendim gidebilirsiniz!»
364
17.
Fikret günlerdir dehşetli bir kıskançlık içinde, yerinde duramıyordu. Nasıl olurdu, na sıl olurdu, bu? Cevdet gibi kara kuru, hatta çirkin bir insanın karşısında nasıl yenilgiye uğ rayabilirdi böylesine yakışıklı olduğu halde? Demek bir zamanların keçi Melahat'ından bu yana, şimdi de başına keçi N uran çıkınıştı? Bir sigara yaktı, limamn parke taşlarında dalaşmasına devam etti. Bakmıyordu bile kız be! O gün Emniyet müdürlüğünden çıkmışlar, Cevdet'le Nuran basıp gitmişlerdi. Hele Nuran, ne kendisine, ne de annesinin patronu bar sahi bine bir «Allahaısmarladık" bile dememişti. Kara, kuru oğlanın kolunda, yallaaah . . . Bilek saatına baktı, o n birdi daha ama, içi sıkılıyordu. Baba'nın meyhanesine gidip bir şişe Buzbağı, ya da Kavakhclere devirmeliydi. Ondan sonra ? Bilmiyordu, bilmiyordu Allah belasım versin. Yalnız dikkat ettiği bir nokta .. 365
kızın annesi Cevdet'i hiç mi hiç sevmiyordu. Kadın da avucunun içinde olduğuna göre . . . O geceyi barda birlikte geçirmişlerdi. Bar sahibi, Nuran'ın annesi, Fikret. Fikret kadının bütün eşeleme, hatta kışkırtmalarına karşılık ilg.i siz gibi , görünmüştü. Mahsustan. Tuhafına gidiyordu kadının hali. Bir yandan her fırsat ta onu sevdiğini söylüyor, yanına sokuluyor, öte yandan da boyuna kızının üstüne itiyor du. Bu ne biçim sevgiydi ? Açıkcası kızını Cevdet' ten kurtarmasını mı istiyordu yoksa? Fikret böyle anlıyordu. Yoksa seven bir kadın, değil kızı, tamamiyle yabancı bir kadını bile kıskanırdı sevdiği adamdan! Liman dışındaki Baba'nın küçük şarapha nesine gitti. Ufacık ama şipşirin bir meyhaneydi. Sahi bi Yahya kaptan, eski, kurt denizcilerden. Ko caman burnuyla gece ıgündüz sarhoş, nekre bir adamdı ki, çeşitli şilep ya da vapurlarla hemen hemen dünya'yı dolaşmıştı. Fikret dükkana girerken, Yahya kaptan şarabını tepesine dikiyordu. Müşteri gelmiş, karşılanmak istermiş, karşılanmazsa kırılırmış, bir daha gelmiyebilirmiş. . . vızgelirdi. Fikret huyunu bild.iği için. aldırış etmeden bir kıyıda ki boş masalardan birine geçip oturdu . Garsona : «- Buzbağı! ,. dedi. «- Şiş? Köfte?, «- Köfte olsun. Yeşil salata da . . . 366
Buzbağı şişesi gelince, mezeleri bekliyeme di, bardağını doldurup dikti. Ağzını yumruğu nun tersiyle sildi. Can sıkıntısı, sanki içindeki canlılığı körleten bir pastı da, şarap bu pası si lip götürmüştü. Sıkıntısı şu birkaç yudumla bir hayli silinmiş miydi ne ? Galiba. Yeniden birkaç yudum. Gene yumruğunun tersiyle silinen ağzı. Evet evet, şarap, içindeki sıkıntıyı siliyordu. Rakıdan başka öteki içkilerden bir çoğunun, damarları sıvadığını bir yerlerde okuduğunu mu, yoksa birilerinden işittiğini mi sanıyordu . . . Rakıysa tam tersi imiş. 'Bu sıvaları yer, malıve dermiş ama, gene de şarabı :oeviyordu o. Şara bın da kan rengini en çok ! Bardağını havaya kaldırdı. Pencereden vu ran ışığa tuttu: Tertemiz bir kırmızılık. Bayılı yordu. Deniz m.avisi, şarap kırmızısı, yaprak değil kurbağa yeşili . . . Bu yeşilden Nuran'ın kulaklarındaki küpe lerin yeşiline kaydı düşüncesi. Gene o, hep o. Sevmiyordu, çıldırmıyordu. Tam tersi, kızıyar du ona. O ne güzeller görmüştü babasının evin denberi, ne güzeller! Cevdet değildi, adamdı o adam ! Babası da Cevdet'in babası gibi bir tah sildar parçası değil, kocaman doktordu. Şimdi her şey kalın bir perde ardında yitip gitmişti. Babasının kasabadaki kocaman konağının mi safir odası, salonu dile gelmeliydi de evlerine girip çıkan birbirlerinden güzel misafir hanım367
larmı, k;zları, hizmetçi, evlatlıkları anlatma lıydı. Şarabını yeniden yudumladı. Haftada en az iki gün ziyaretler ·�ekerdi babası eşe dosta. Kimler gelmezdi ? Hakimler, o zamanlar Müdde-i umumi denilen Savcılar, Ce za reisleri, tüccarlar, kaymakam, hanımı, kız ları, kızlar, kadınlar, genç kadınlar . . . Erkekler ayrı, kadınlar, kızlar, oğlanlar ayrı otururlardı. Babasıyla erkek misafirleri gümrah kahkaha larla safada atıştınrlarken, annesinin yaşlı ınİ safirleri de bir başka odada güle söyliye yemek lerini yerler, açık saçık konuşmalarını çocuk lar işitip ahlakları bozulmasın diye, bir başka od:;ıya tıkarlardı. Çocuklar, kızlı oğlanlı, hatta genç, güzel, körpe, cıvıl cıvıl hizmetçilerle ev latlıkların doldurduğu oda konağın en çekici yanıydı. Fikret yaş yaş, boy boy, renk renk di şilerin arasmda elma kurdu gibi dolanır, kıv ranırdı. Hiçbirine işınara hacet yoktu. Dilediği ni bileğinden çeker, artık gardrobun içi mi olur, kerevetin altı mı? Dakikalarca kaybolurlardı. Yalnız o mu? Öteki misafir oğlanları da. Bir ara sesin sedanın kesildiği sıra, içerde annesının dikkati mi ne çekilir, usullacık geliverirdi ka pıya: İlk zamanlar gaz lambası, sonraları elek trik kısılır, ya da söndürülürdü. Ev sahibi an ne karanl• k odada çocukların ne yaptıklarını anlamak için lambayı açıverirdi de, gün ışığına çıkmış kara böcekler gibi şaşırırlardı. Hatta 368
Fikret kızardı, pariardı annesine : Ne vardı? Ne oluyordu ? Oynuyorlardı işte. Haydi bakalım alEındı voltasını! Kadın sus pus çekilirdi ama, içinde bir korku, oğlunun ahlakının bozulaca ğı korkusu. Kocasıysa : «- Adaaam sen de ha nım .... derdi. « İnsan bu dünyaya yaşamak için geliyor. İster öyle yaşa, ister böyle. İster kral ol, şah ol, ister geda. Unutma ki bataklıklarda ki solucanlar da yaşıyorlar ve hayatlarından memnundurlar. Ben babamın baskısı altında geçen zavallı, kadınsız, kızsız yıllarıma şimdi nasıl acıyorsam, oğlumun da ,günün birinde be nim gibi hayıflanmaması, acımaması için koyu ver ipin ucunuuuu . . . .. Salatası, köftesi gelmişti. Yeni bir yudum, salata, köfte. Doğrusu kadından, kızdan yana sıkıntı çek memişti babasının evinde. Her türlüsünü çok genç yaşlarından itibaren görmüş, yatmış, kalk mış, düşmüş, ardından koşturmuş, bırakıp ağ tatmış, dizlerine kapandırmıştı ama, bir zaman ların Melahat'ı gibi, şu Nuran şimdi de . . . Yok canım, onu kendi keyfine bırakmıyacak, öcünü alacaktı.. Bir de Cevdet'in birdenbire değişiver mesi, pırıl pırıl bir türkü, neşeli bir nara gibi dolaşması, çevresine mutluluğunu yayması. Ulan amma da görmemişin biriydi be! E, ne vardı çevreye fiyaka yapareasma türküler, mut luluğundan sarl. JŞa döndüğünü açıklayıp ilan edişler ? Ne oluyordu yani ? Hiç kimse onunki 369
kadar güzel bir kızı kendine bağlayıp, aşık ede mez miydi? Meydan mı okuyordu ? Gerçi ona neden haber vermediğini bir gece anlatınıştı ama, Fikret'i doyurmamıştı bu. «- Kızın beni sevebileceğ·ini aklımın kıyısuıdan bile geçire miyordum. Çünkü çok güzel ! Bense, goruyor sun, kara kuru biriyim. Üstelik çocukluğum dan beri hapislerden göz açmadım. Babama «Boynuzlu » dendi mahallede, küçücüktüm, kimselere gücüm yetmezdi, önleyemedim. Bu kız, bu kız beni yıldırımla vururcasına çarptı. İnan Fikret, o kadar ani oldu ki bu. O gün sen gelme�eeydin, ben sana açacaktım. Şerefsizim ki açacaktım ha ! » Şarabını yudumladı . Hayır, kanmıyor, kanamıyordu. Cevdet'ten bir kadın önünde dayak yemiş, rezil olmuş gibi görüyordu kendini. Bu işin altından kalkabil rnek içinse, dayak yediği kadının önünde, ken dini döveni müthiş surette dövmeyi farz sayı yordu. Madem Nuran'ın önünde dayak yemişti, o halde gene Nuran'ın önünde ona yani dayak yediği adama müthiş bir darbe indirip, onu yer� l ere sermeliydi ki, haysiyeti, şerefi, gururu kur tulsun, eski haline gelsin ! İyi ama nasıl olacaktı bu: Henüz bilmiyordu. «- Ne haber ispinoz? Ne düşünüyorsun ?» Meyhaneci Yahya kaptan. Başını kaldırdı, baktı : 370
Sağlık be baba . . • Ananın yüzünü görmeden ezbere baba iık olmaz ! • Anam yok b e baba. istersen, külüstür bir halarn var. Ha?» Yahya kaptan da hayli içmişti. Kırmızı kırm ız ı gülerek : «- Görelim>> dedi, «görelim bakalım . . » Bir iskemle çekip oturdu : «- Seninki uçuyor be, ha ? • Kimdem söz açıldı ğını gayet iyi bildiği halde, anlamazlıktan geldi : «- Kim benimki ? • « - Anlamıyor musun ? Can-ciğer dostun ! >> «- Haa, Cevdet mi ? • «- Kaldır ayağını . . . uçuyor oğlan şerefsizim ! ,, «- E, tabi. Seviyor, seviliyor . . . «- Kızın anası barda çalışıyormuş ama ? » Sevindiyse d e belli etmedi : « - Ne çıkar? Anasından kızına ne? • « - Ö n teker nereye giderse arka teker de oraya gider oğlum ! » Karşılık alamayınca üsteledi : «- Anasın·n çalıştığı barın patronu, kızı hiç mi o kşamadı yani? Barları bilirim. Genç liğimde az pabuç eskitmedim. i mkan- var mı ? Okşamamış olması kaabil değil ! » « - Canım öyle olsa Cevdet alır m ı kızı ? • «- Anlamadııım? . . . «�
«-
«-
371
Neden anlamadığım açıklıyacaktı ki, ça ğırdılar. Kalktı , kasaya gitti. Fikret memnundu. Demek bu işin dedi-ko dusu yayılmıştı. Bu da önemli değildi Fikret için. O, dayak yediği adamdan, dayak yediği kadının önünde dayak atarak gururunu onar malıydı. Hiç belli etmeden, su gibi içleriD:e sız malı, yılan gibi sokmalıydı. . Tam b u sırada Cevdet, elinde birtakım ka ğıtlar, şaraphaneye neşeyle girdi. Gözleriyle içerisini şöyle bir arandı. Gördü. Koştu arka daşının yanına. « -- Seni arıyorum . . • Fikret : •- Hayrola ?» dedi. Elindeki kağıq�rı sallıyarak : «- Ö ğleden sonra nikah için evlenme me murluğuna gidiyorum ! • «- Askı falan ?,. « - Bugün askıya vereceğim işte. Yirmi gün sonra işlem tamamlanır. Ondan sonra da dü ğün, ve . . » Arkadaşının boynuna sarıldı, yanaklarını öptü. Cevdet'e kulak astığı yoktu. Bu akşam ha ra gidip Leylfıyı bulmalı, samimiyeti artırma lıydı ! Cevdet geldiği gibi çıkıp gittikten sonra o da şarabını bitirdi, köftesini falan yedi, hesa bını görüp meyhaneden çıktı. .
372
DışarıH günlük güneşlikti. Bir şişe Buzba ğı'nın verdiği tatlı sarhoşlukla başıboş dolaş mak geliyordu içinden. Belki de vapura atlar, Boğaz'a aç' lırdı. Ya da, Beyoğlu'na çıkar. İstik lal caddesinin gölgeli, geniş kaldırımlarından birinde Taksim'e kadar uzanırdı. Tam karar ve recekti, aklına bambaşka bir fikir gelip oturdu : Tarlabaşı'ya çıksa, Nuran'ların apartınanı ya kınlarındaki bir kahve, ya da muhallebiciye gir se, Nuran'ın evden çıkışını denk getirse. Sonra da başka yollardan önün e çıkıverse; rastlaşmış lar gibi! Bir hayli sarhoş kafasına yattı. Bir dolmuş. On dakika sonra Galatasaray'daydı. Tarlabaşı caddesine tam inmişti ki, gözüne güzel bir ba lık lokantası ilişti. Bu lokantayı kaç vakıttır kuruyordu zaten. Nuran'ı bir an unutarak, ken dini lokantanın zarif vitrini önüne attı. Zengin çeşitli, iştah açıcı seçme mezelerden uçuşan renkler cümbüşü içindeydi camekan. Turuncu lar, griler, yeşiller, gene yeşiller, arada kırmı zılar, gene turuncular, sonra morlar, sarılar . . . ama en çok da yeşiller. Yeşiller kıvırcık salata olmuş, roka olmuşlardı. Griler, morlar irili ufaklı balık, turuncular havuç, kırmızılar turp, sarılar limon . . . Her ne kadar karnı tok, kafası içkiliyse de, gene de girdi. Boş masalardan birine geçti. Kü çük bir Buzbağı istedi, yokmuş. Kavaklidere'ye peki dePJ. Rokalı, kıvırcıklı, kırmızı turplarla 373
işli ikilik bir salatayla, ızgarada çıtır çı tır kı zarmış köfte .istedi. Bütün bunlar hemen, ça bucak gelmeliydi. Tuhaf bir acelecilik vardı içinde. Tenha, loş lokantanın çok hoşuna gitme sine karşılık, oturamıyor, kalkıp gitmek geli yordu. Nereye gidecekti ? Biliyor, bilmiyor, bil diğini bilmek istemiyordu. Cızbız köfte, salata, şarabı geldi. İ ki bardak lık şişenin yarısını bardağına döktü, bir soluk ta dikti. Salata, wnra köftelerden teki kuvvetli dişlerinin arasında öğütrneğe başladı. Köfte tam da i stediğinceydi , kimyonlu. Ö yle olduğu halde, gene de tuhaf bir acelecilik içinde . . . Kimyon annesinin eski günlerini hatırlatmıştı. Annesi, daha çok da haminnesi kahve tabağına tuz, kırmızı biber, kimyon koyardı bolca. Ka rıştırırdı. Sonra buna ekmeğini banarak yerdi. Fikret de haminnesini taklit ederdi. O günler, ne güzel günlerdi o günler! Babası akşamları mutlaka koca göbekli birkaç nekre arkadaşıyla gelir, masa kurulur, buzlu rakılarının başına geçerlerdi. Mi safirler içinde kurt gibi, köpek gibi uluyanlar, Kürt, Arap, Çerkes, Boşnak tak litleri yaparak sofrayı kırıp geçirenler vardı. Sakallı, bıyıklı adamlardı. Arada kadınlardan konuşur, güya konuştuklarını Fikret'ten saklar lardı. Şu anda bütün bunlar bile değersiz şeylerdi. Aklından coşkun bir sel gibi geçen eski günle riyle, eski günlerinin rahat baba evil}den re374
simleri elinin bir davranışıyla sanki kafasından attı. ,, _
Garson, hesap ! »
Hesabı geldi , borcunu ödedi, çıktı lokanta dan. Tarlabaşı caddesine indi. Nuran'ların otur duğu apartmanın önünden geçti. Görünürlerde kimseler yoktu. Kız evde miydi acaba? Apart manın tam karşısındaki küçük esnaf kahvesine girdi, alçak iskemielerden birini altına çekti : «-
Yap bir, az şekerli ! >>
tam gelmişti ki. apartman Az şekeriisi önünde kocaman, ı':iyah, pırıl pırıl bir araba durdu. İçinden saçları briyantinle sıkı sıkı oğul muş genç bir adam indi, apartınana daldı. Tu haf bir his, bu genç, yakışıklı adamın Nuran' lara gitmesi gerektiğini duyurmuştu. Nitekim az sonra Nuran'ın annesi, alabildiğine boyanıp süslenmiş, griler içinde, bir genç kız şuhluğuy la apartmandan çıktı. Arkasından gelen genç adamla birlikte arabaya girdi, araba hareket etti. Fikret hiçbir kıskançlık duymadı. Yalnız, Nuran evdeydi, yalnızdı. Gitse, bir bahaneyle kı.:z;.! lata tutsaydı? Çünkü, geberiyordu kızın ilgisizliğinden. Neden ilgi göstermiyordu? Kor kuyor muydu Fikret'ten? Korkuyarsa neden? Önceden tanışmıyorlardı ki, aralarında geçmiş herhangi bir şey olsun! Hiç, hiçbir şey olamaz dı. O halde neden, neden surat ediyor,- bakışla375
rını kaçırıyor, o gün polis arabasında yanmda oturduğu halde dokunmaktan sakınıyordu? Kahve parasın� verip dükkandan çıktı. Apartınana hemen gitmedi. Tarlabaşı cad desinin sağ kaldırımında, Taksim'e doğru yürü rneğe başladı. Evet, gitse, çalsa zili , kapı açılsa. Nuran hiç ummadığı anda karşısında Fikret'i bulsa? Herhalde şaşırır : "-· · · Fikret abi ! :o derdi. Sonra da çaresiz : •- Buyrun, buyurmaz mıiOınız? ,. Girer miydi ? Yoksa annesini, y a d a Cev det'i mi sorardı kibarca ? Herhalde annesını sorardı. Alacağı karşılık da yüzde yüz şu olur du herhalde : •- Az önce çıktı .. » •- Nereye gitti acaba? .. •- Valla hiç bilmiyorum. Bir ahbabiyle gittiler. » • - O halde girmiyeyim . » •- Niçin?» • - Evde yalnızsınız, yakışık almaz ! • Şöyle bir karşılık almayı öyle isterdi ki : •- Yakışık almaz mı ? Neden? .. •- Bilmem, Cevdet duyarsa, belki . . . Bir kahkaha. Ardından da: •- Çok tuhafsınız. Cevdet de kim oluyor sizin yanınızda?• Bu da yetmiyecekti Fikret'e. Genç kız elin den tutup içeri çekmeli, boynuna sarılmalı, du.
376
daklarını rludakiarına yapıştırıp ağlamağa baş lamalıydı. Neden ağladığını sormalı, kızdan da: c-
Seni seviyorum! " karşılığını almalıydı.
«- Peki neydi o Cevdet hırtının
yanında
takındığın tavıriar ?,. cccc-
Numara yapıyordum! • Kime?» Sana ! • Bana? Niçin? »
«- Dikkatini çekmek ıçın. Hem ben Cev det'le ilgilendiğim zaman seni tanımıyordum ki. Tanısaydım o kara, kuru, çirkin adama ba kar mıydım? Beni affet. Dikkatini, hatta, me rakını çekmek için, seni kızdırıp ardımdan koşturmak için öyle davrandım. Bak, arzuma nasıl kavuştum ? Yoksa belki de gelip beni ara mazdın ! »
Nuran'ın tıpkı tıpkısına böyle davranacağı na inanan yanı ağır basıyordu. Bunda da hak sız değildi. Çocukluğundanberi her zaman, he men bütün arkadaşlarının yanında, kadınlar k: zlar hep Fikret'e bakmış, evli kadınlar ko calarını onunla aldatmış, nişanlılar Fikret için, Fikret'in bir işaretiyle nişan yüzüklerini atmış Iardı. Bir sigara yaktı. Sonra geri döndü. N e olursa olsun gidecek, kapıyı çalacak, Cevdet'i değil annesını arıya caktı. Bunda da Nuran'a karşı gizli bir hakaret 377
saklıydı. Nuran gibi güzel, körpe kızı değil de, kart annesini arıyordu ! Apartmanın hizasına gelince durdu. Nuran şöyle de karşı lıyabilirdi : «- Haa, siz misiniz Fikret abi ? » • - Evet. Anneniz evde mi ? » « - Az önc e çıktı. • «- Dönecek mi ? • « - Sanmam. Sizi buyur etmek isterdim ama . . . « - Ama '? • « - Evde benden başka kimse yok! • «- Benden korkuyor musunuz?• « - Sizden değilse bile komşuların dedi-kodusundan . . » «- Yaa ! » « - Evet. • «- Ben Cevdet'in en yakın arkadaşıyım ama ? • «.. ... . . . . . . ?» « - Demek beni evinize buyur etmiyecek. sın ?. • «- Maalesef. » Bu, en akla yatan ihtimaldi. Kızın davra nışından anlıyordu ki, ona karşı ya numara ya pıyor, ya da gerçekten korkuyordu. Henüz hiç bir teklif, ya da sarkıntılıkta bulunmamış bir insana karşı bu davranışı anlamıyordu. Elindeki sigarayı atıp apartmandan içeri daldı. N e çıkardı be? N e olabilirdi ? Çok çok .
. . . .
. .
378
Cevdet'e söyler, Cevdet de ne için zamansız git tiğini sorardı. « En yakın arkadaşıının haya tını birleştirrneğe karar verdiği bir kız. Üste lik annesi de barda çalışıyor. Bakalım dedim, kız en yakın arkadaşımı gerçekten seviyor mu diye denemek istedim» der içinden çıkardı ki, Cevdet memnun bile olurdu. Nuran'ların daire kapısında durdu. Pa:ı::ma ğını zile uzatıp uzatıp çekiyordu. Bir başka ka dın olsa ardına b öylesine düşmeyi gururuna ye diremezdi ama, bu öylesi değildi. Yüz verip, yı l!şması, hatta Cevdet'ten vazgeçecekmiş gibi haller takınması gerekirken, sırt dönüyor, gör me açıs:na girmekten sakınıyor, boyuna ölü açılara kaçıyordu. Birden üst katta bir kapının açılıp kapan dığını işiterek zile bastı. Zil sesi derinlerde küflü küflü yam:ıdı. Sonra zarif genç kız ayak� larının çevik yürüyüşünden çıkan terlik sesleri. Kapı açıldı. Nuran karşısında Fikret'i görünce şaşaladı. Büyük bir korkunun içine yuvarlanmıştı bir den. Çaresiz kekeledi : «- Efendim?» Fikret bu soğuk karşılanışı beğenmedi. Tu haftı, çok tuhaftı hatta. Bu kız bir zamanların keçi Melahat'ından da başka bir hava içindeydi ona karşı. Keçi }VIelahat sonunda yola gelmiş, mahsustan öyle davrandığını söylemişti. Dik katini çekip, kendine mal edebilmek için. Ama -
379
bunu söyler söylemez de, hele kollarının arası na alıp dudaklarını öptükten sonra hevesi geçi vermişti. Fikret : «- Leyla hanımı aradım» dedi. Pembe, alelade entarisinin fazla açık olmı yan göğsünü, açıkmış gibi çekip örtrneğe çalı şırken, göğsü inip inip kalkıyordu : «- Az önce bir ahbabiyle çıkmıştı. . . » Fikret «- Buyurmaz mısınız,. falan bekle di ama, Nuran aralı olmadı. Adamın kötü mak satla geldiğini sanan yanı ağır basıyor, üstüne saldıracakmış gibi korkuyordu. Böyle bir şey yaparsa? Aklından bağırmak, kıyametleri ko parmak geçti. Bağırır, kıyametleri koparır, or talığı ayağa kaldırırdı. i stemiyordu, gitsindi. Bir daha da gelmesin. Cevdet'le evlendikleri zaman da evlerine gelmek ister, ya da Cevdet alır getirirse düpedüz kovmasa bile, söylerdi Cevdet'e. Ah, açık açık anlatabilseydi! Diyebil seydi ki . _: Babamın başını belaya bunun gibi yakışıklı bir hergele soktu. Annem onu sevme seydi, babam herifi boğmaz, bağınayınca hapise girmez, hapise girmeyince de ölmezdi ! » « - Müsaadenizle .... Fikret içinde büsbütün büyüyüp azgınla şan vahşi hayvanıyla oradan nefretle ayrıl dı . Mahvolmuştu, mahvolmuştu işte ! Ulan ne buyur, ne de birazcık gülme, gülümseme! Nuran kapıyı yavaşca kapadı. Kapalı kapı380
ya sırt�yla dayandı. Ne için gelmişti? Gerçekten annesini mi aramak, yoksa Nuran'ı yoklamak için mi? Cevdet'e Jön Nejat'tan, Nejat'ın yakı şıklılığından, Fikret'in de ona benzeyişinden hatta Fikret'in Jön Nejan'tan da yakışıklı oldu ğundan söz açamazdı. Açsa, Cevdet çirkinliğini anlar, içlenir, Nuran'a gönül koyduktan başka, annesinin fahişe, babasının kaatil olduğunu öğ renir, soğuyabilirdi. Kapıdan sevinçle çekildi. Babasının kaatil, annesinin fahişe olduğunu biliyordu Cevdet. Anlatmışlardı birbirlerine ha yatlarını ya; Mutfağa neşeyle yürüdü. İ kisi de karşılıklı, birbirlerine bütün geç mişlerini anlatmışlar, sonunda da ailelerinden onlara ne olduğu kanısını paylaşmışlardı. Şim di yalnız işin çirkinlik, yakışıklılık yanı kalı yordu. Cevdet onun i çin Fikret'ten de, Jön Ne jat'tan da, daha başkalarından da güzeldi. A:z. sonra gelecek, birlikte baş başa yemek yiye ceklerdi. Fikret'i unutarak buz dolabına gitti, kapa ğı çekti: Bir tabak dolusu kyma vardı. Yumur ta kırarlardı. Yanına da kıvırcıklı, rokalı, kır mızı kırmızı turplarla işli fiyakalı bir salata yaptılar mı, ooooh! Kapağı itti, sonra aklna r lkı gelerek kapa ğı yeniden çekti. Rakılan var mıydı? Vardı ya381
rım şişe. Cevdet isten·e rakı içer, Nuran da bi ra, pek pek şarapla yetinirdi. Akşam güneşi kocaman apartmanların ar dına devrilip, apartmanlar loşlaşıp, elektrikie rin yandığı saatta Cevdet, birtakım paketler ve rakı, bira, şarap şişeleriyle geldi . Nuran onu heyecanla karşrladı. Elindeki leri almadan dudaklarını uzattı. Karşı dairenin kapısı açılsa da biri çıkıverse görüleceklerdi. Nuran'a da, Cevdet'e de vızgeliyordu komşular, İstanbul, hatta dünya! Bu kocaman dünyada yalnız ikisi vardı sanki. üst yanı hava! •-
O şişeleri ver canım ! "
,, _
Hayır nonoşum sana zahmet olmasın ! »
«.- Olmaz olmaz, ver . . » Aldı, öne düştü, mutfağın yolunu tuttu. Cevdet de ardmda. Ö teberileri masa üzerine bı rak p kucaklaştılar, dudakları dudaklarını bu luverdi. Gözleri yumulmuş, bu dünyadan geç mişlerdi .
Neden sonra ayrıldılar. •- Canım ! » dedi Nuran. • - Şekerim ! ,, karşılığını aldı. Sonra hatır lıyarak: •- Haa, ik indiüstü �enin o arkadaşın gel di ! » Cevdet'in yüzünden korkunun, kıskançlı ğın, öfkenin gölgeleri geçti. Neşesi kaçınıştı iş te. Biliyordu hergelenin böyle bir haltl� ka382
rıştıracağını , Demek o evde yokken çıka gel mişti? • - Sarhoştu değil mi ?» Nuran farkına varmamıştı ki. Bilmeem ? » 1 •- Nasıl bilmezsin anam? Ö ğleyin rastladım meyhanede kafayı çekiyordu ! » • - Şekerim bir an geldi, annemi sordu, yok dedim . . . İçeri alınadın değil mi ?» • - Deli miyim Cevdet ? » • - Sonra ? » Sonra hiiç. Çekti gitti . Belki d e buyur etmeyişime bozulmuştur ama, adaarn sen de. . » Cevdet'in getirdiği öteberilere hamarat ha marat gitti. Şişeleri buz dolabına yerleştirdi. Salatalıklarla rakaları filan bağlarından çözüp musluğun bembeyaz fayansı içine koydu. Sonra da yumrukları belinde ufacık bir kadın, sordu : • Karnın aç mı ? » Cevdet dalgındı. Aklında, aklının ortasın da Fikret, hep Fikret ! Neden, niçin gelmişti ? Meyhanede rastlaştıkları zaman gideceğini söy lememişti . . . yoksa kötü bir maksadı mı vardı ? Neden olmasın? Belki de Nuran'ın davranışını kontrol için gelmişti. Çünkü bir zamanlar anlat tığına göre keçi bilmem ne adlı bir kız varmış. Fikret'e yüz vermemiş. Bu da kızmış, kızı tav layıncaya kadar . . . Nuran, Cevriye gibi sokuldu : •-
,, _
•-
-
383
•- Sana söylüyorum ! • Kendine geldi : • - Ne ?• Bir az da sert : •- Ne düşünüyorsun kara kara Allahını seversen?• Omuz silkti isteksizlik!e : •- Hiiç.• •- O adamın buraya gelişini mi ?• Kıskandığını belli etmek istemiyordu: u - Yoo . • Ve attı: « - Nikah işlerini düşünüyorum. Memur, on beş yirmi gün içinde askıdan iner, dedi. Onu düşünüyorum . . • «- N ey se şimdi bırak bunu. Karnın aç mı dedim cevap vermedin ?• • - Karn:m mı? Aç ama, boşver. Sen ya nımdasın ya ! ,. «.- Olsun. Sana bir şeyler hazırhyayım . . • Nuran buz dolabından kıymayı çıkarırken, Cevdet de sivil elbisesinin ceketini atmış, göm leğinin kollarını dirsekierine kadar sıvıyarak geçmişti musluk fayansındaki salatalıkların ba şına. Nuran : a-Ben yapardım, bırak sen .. • dedi. Cevdet bakmadan : •- Niçin? Ben yapamaz mıyım? Sonraa . . . şeker karıcığımın yorulmasını istemem ki ! • . .
384
Nuran'ın çok hoşuna gitti bu. Yanına çocuk gibi koştu : •-
Ne ne ? Bir daha söyle bakayım?•
«-
Şeker karıcığımın yorulmasını . . .
«-
Bir daha ! •
•-
Şeker karıcığımın .
. .
«- Bir daha! ıo • -
•«-
Şeker karıcığım . .
.
Canım ! ıo Her şeyim! Fakat Nuran,
korku var
..
içimde bir
•
Genç adamı öpmekten vazgeçti. Hatta bir adım geriledi : «�
«-
�-
Ne var ne var? Korku , tuhaf bir korku ! ıo N e korkusu? ,.
Aklına Fikret, onun yakışıklılığı gelmişti. Cevdet de ayni korkunun ta içindeydi
ama,
bunu açık edemezdi . «-
Bu kadar mutluluğa layık mıyım diye
düşünüyorum da bütün sevincim
uçuveriyor.
Çünkü hayatımda hiç gülmedim. Her gülüşü mün ardından ıztırap geldi. Sevincim göz yaş
larıyla
ıslandı. Onun için . . »
Nuran
.
ferahlamıştı. Cevdet'in şu yakışık
lı adamı aklından çıkarıp atmasını
istiyordu.
Ondan her şeyi gizlemeliydi, öyle gerekiyordu. Ufacık meseleleri büyütüyor, kendine dert edi yordu. Fikret çıkıp gelmişse yüz defolmuştu.
bulamamış,
Bundan sonra böyle olacak, Cev-
385
det'e ondan söz açmıyacaktı. Cevdet her şeyiy di. İhsan abi falan değil, düpedüz
Cevdet'ti,
Cevdet'ti ! Boynuna sarıldı: c-
Canım benim, sen değil buna, çok çok
daha büyük mutluluklara layıksın ! » Dudaklarını uzattı, uzun bir
öpüş. Sonra
ayrıldılar. Nuran : «-
Sevişmek yeter. Vazife başına, marş ! »
dedi. Herkes kendi işinin başına geçti. Cevdet genişçe çinko bir kapta s alatalıkları
yıkıyor,
yıkarken de içine olanca ağırlığıyla
çökmüş
Fikret'i düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Çok yakışıklıydı. Şu harika kız, o kadar yakı şıklı birini değil de kendisini neden sevsindi "? Fikret ondan habersiz gelmiş, Nuran'la konuş muştu. Nuran kapıda, birazcık konuştuk diyor du ama, doğru muydu bakalım? Ya mahsus öy le söylüyorsa?
üstelik Fikret'in
müzmin be
karlığını da biliyordu. Gelmiş, kıza diller dök müş, onu avucunun içine almış olamaz mıydı ? Yalnız ne vardı, Cevdet'in yakın arkadaşı ol duğu için birden açılamazdı. Sonra korkardı da Cevdet'ten. İçeri girmiş çıkmışlığını,
vurmuş
vurulmuşluğunu biliyordu. Daha sonra, çeşitlı Avrupa, Amerikan limanlarındaki kavgalarını da gayet iyi biliyordu. Onun için Fikret'in açık
�den
tan açığa herhangi bir itli
386
değil, Nuran'-
ın ona gönül vermesinden, onu haberi olmadan aldatmasından, farkına bile varmadan boynuz lamasından korkuyordu. Babasına
«Boynuzlu»
dediklerini, hatta Perili Konağın duvarına öküz resmi çizip altına « Boynuzlu» diye yazdıkları
nı babası biliyor muydu? Kıvırcık marullan teker teker yıkadı, be yaz bir kayık tabağa koydu. Sonra daha sonra domateslerle kırmızı
rokalan,
turpları. Bir
başka tabak aldı raftan. İnce ince doğramıya başladı marulları. Sonra domatesleri. Daha son ra da roka yapraklarını, domateslerle k ırmızı limon sıktı,
turplan tabakta iyice karıştırdı,
2arı şerbet gibi zeytin yağını bolca gezdirdi. «-
Evet Nuran hanım .. salatamız hazır ! »
Döndü, baktı : •-
Harika ! » dedi.
«-
Başka?»
•-
Orada İspirtoluk olacak. Yakıver ... »
Cevdet ispirtoluğu aldı. Taşıp
dökülmüş
kahve, ispirtoluğun sarı tenekesi üzerinde kuru muş, silinmemişti. «-
Bir bezin var mı?»
«-
Ne yapacaksın?»
•-
Şeyy .. şu kahveleri silecektim . . . »
Nuran döndü, baktı. Utandı bayağı. Nasıl olmuş da görmemişti? «- Annemin mar ifeti» dedi. gelmiş,
c Gece
sarhoş tabi, kendine kahve
387
yarısı
pişirııriş.
Fişirirken de taşırmış, sonra da öylece bırak mış . » Cevdet, genç kızın uzattığı bezi aldı : •- Sevgili kayınvaldemin kahvesini evlen dikten oonra ya sen, ya da ben pişirelim olmaz mı ? • Nuran annesi üzerine bir şeyler söyliyecek ti vazgeçti. Cevdet ispirtoluğu silip, tenekeyi sarı sarı pariattıktan sonra sordu : •- Ö yle değil mi? • Nuran unutmuş, daha doğrusu üzerinde durmamıştı : c- Ne ? • • - Kayınvaldemin diyorum, kahvesini. . . «- Evet ? . «- Y a sen pişirirsin bundan sonra, y a ben ! • Nuran isteksizlikle : Kolay. dedi. Cevdet: •- Fakat • •- Ne fakatı ? • •- Annen seni bana verrneğe razı olacak mı bakalım? • •- Sen galiba beni konuşturmaktan zevk alıyorsun. Değil annem, hiç ama hiç kimse ka rışamaz bana. Daha önce de söylemiştim. Sen şimdi bırak bunu da bana Nimet'ten balıset bir az • .
•-
..
. .
388
«- Ne Nimet'i? Nesinden bahsedeyim ? » Kıymalı yumurta sahanını, iki beyaz taba ğı, çatalları, ekmeği, suyu , rakı ve şarap şişe lerini getirdi. Her şeyi ufacık, bembeyaz elle riyle masaya yerleştirdi. Sahandan tabaklara kıymalı yumurtayı böldü, sonra sevgilisinin karşısına geçip otyrdu. Cevdet onu hazla gözetliyor, Nimet'in ne sinden bahsetmesi istendiğini kestirrneğe çalı şıyordu. Bu defter kapanmamış mıydı? Nuran şarap dolu bardağını aldı, kaldırdı : • - Haydi şerefe ! » Cevdet de sulandırdığı rak ı kadehini aldı : •- Şerefe canım! » içtiler. Kıymalı yumurtalarıyla salataları nı kurt gibi yiyorlardı. Cevdet : «- Nimet'in nesinden bahsetmemi istiyor sun ?» « - O kart karıya o biçim bağlanınana öy le içerlerdim ki ! » Cevdet anlamıştı. Güldü. •- Bırak şunu Allahını seversen, hatırlatma o günleri . » • - Kimbilir ne diller dökerdin ? . Cevdet ciddileşti : •- Beni anla canımın içh dedi. .o kadar yalnızdım ki. Tutunacak dalım yoktu. Bir gece arkadaşlarla onun çalıştığı pavyona gitmiştik. Nimet aşırı sarhoştu, yerlerde yuvarlanıyordu. .
389
Arkadaşların itirazlarına kulak
asm.adı.m, yer
den kaldırdım. Pavyon kapısı önündeki taksiler den birine götürdüm. Bindirip evine
göndere
cektim. Ağlamağa başladı. Beni yalnız bıralana, dedi.içime dokundu. Yalnızdım, yapayalnızdım. Yalruzlığın ne korkunç şey olduğunu gayet iyi bilirdim. Arkadaşlarımı pavyonda bırakıp atıa dım yanına. Pansiyonuna birlikte gittik. Yata ğına yatırdım. Elime sarıldı gitme diye. Bek ledim, saatlarca bekledim. Neden sonra ayıldı, kalktı sallanarak. Başı ağrıyormuş. Bıktım bu hayattan,
ölmek istiyorum dedi. Teselliye ça
lıştım. Bana dostça baktı. iki şişe Ağlıyarak hayatını anlattı.
soda içti.
Beni de ağlattı.
Kendimden daha bahtsız birinin başından ge çenlere bana ne diyemedim. Kadının ümitsiz yalnızlığı bana koydukça koydu. Dost olduk. Da ha sonra da evlenmek istedim onunla. Maksa dım hem onu yalnızlıktan kurtarmak, hem de kendime tutunacak bir dal bulmaktı. Düşün, aylarca bütün dünyayı dolaşıyorum. Dönüşte beni bekliyen, bana sıcak, dost,
sevgili elini
uzatan bir yakınım olsun istiyordum. ihtiyacım vardı buna. Ama o . . Yeniden içtiler. Nuran : «-
Bana, bir zamanlar ona
döktüğün dil
leri dök bakalım hadi,,. dedi, «istiyorum, dök! » «-
Gelecek evlilik günlerünizi mi anlata
yım yani ? »
390
«-
Evet.»
«- Yakında evlilik hayatını birlikte yaşı
yacağız canikom. Anlatmaktan ne çıkar ? Hat ta birlikte yaşamağa başladık bile! ,. «- Olsun, anlat. O seni hiç sevrnemiştİ ki! » Anlatmış mıydı sana? .. «- Her zaman .. sana öyle kızardım ki! » «- Niçin? » « - Gözün dünyayı görmezdi..» « Görürdü Nuran, seni görürdü ama, sen bana o kadar uzaklardaydın ki ! » " - sahi? .. « - Hiç bir zaman ulaşamıyacağım yüksek lerde. Seni bana vermezler, verseler bile be ğenmezsin gibi gelirdi! ,. Nuran irkildi. İçinden Fikret bir korku gi bi geçmişti. Ayni şekilde, ayni adam, Cevdet'in içinden de hızla geçmiş, derinlerdeki kıskançlık yıla nını kımıldatmıştı. İkisi de ayni duyular için de, içkilerini alıp hırsla diktiler. N eden sonra gözgöze geldiler. İ kisi de ayni şeyleri düşünerek «Fikret kabusuıonu kafaların dan atmağa çalıştılar. Olabilirdi ki birbirleri nin gözlerinden bunu anlıyabilirlerdi. «- Demek çok yükseklerdeyim gibi gelirdim sana ? » « - Hem d e nasıl ! • « - Halbuki? • •-Nerdeyse karım olacaksın! » « -
-
391
•-
Bana hiç kızmıyacaksın değil mi ? »
.,_ Neden kızayım ?, «-
Mesela. . yemeği yakarsam? "
•-
Bin tencere yemek feda olsun sana ! "
•-
Şaka yaptım şaka. Bilmiyor muyum? "
«-
.
. ........... ...» .
.
·- . . . . . . . . . . . . . . . ? » Kapının zili. «-
Annem mi acaba ? • dedi
Nuran. Ama
Fikret olması ihtimaline karşı da aklı gidiyor du. Şayet Fikret olur da, yüz hesabını sormağa gelirse. . .
bulamayışının
sanmıyordu. Her
halde cesaret edemezdi buna. Çarpıntı içinde kapıyı açtı. Annesiydi. Sar hoş, neşe içinde, o kadar ki, hiç adeti olmadığı halde kızının boynuna sarılıp yanaklarını öp tü. Nuran şaşırmıştı. Annesini hiç böyle içten, ona karşı hiç böyle yakın hatırlamıyordu. «-
Anneciğim Cevdet var içerde! »
•-
Olsuun» dedi. ·Siz nasıl sevişiyorsanız,
mutluysanız ben de öyle. Ben size
karışıyar
muyum ? . Salona geçti. Cevdet korkuyla
mutfaktan
salona çıkmıştı. Geleceğin kaynanasıyla dama
dı karşılaştılar. Yaşlı ama şu anda kuş kadar hafif ve alabildiğine neşeli kadın coşmuştu bir sefer. •-
Merhaba damat ! • dedi. •Ne haber? •
Cevdet, kadının bu sulu davranışını yadır-
392
gadıysa da, ·Damat» sözü hoşuna gitmişti. De mek kızıyla evlenmesine hayır demiyecekti : •- Sağlık be anneciğim .. »
Odasına geçecekti, tam kapıda durdu : •- Yoo .. anne, teyze, hala,
hatta abla fi-
lfm denmek istemem ! » Cevdet bozularak güldü : •- Peki, ne dememi istersiniz? ,.
Nuran : •-
Annem sana abi desin en iyisi . . • dedi.
Leyla, Şanuvar kokulu bir kahkabadan sonra odasına gitti. Elbette, elbette o kadar genç görüyordu kendini. Fikret ne demişti Fikret? •-
Otuzunuzda var mısınız? , Demek öyle gö
rünüyordu ? Madem öyle görünüyordu ne diye yaşlı yerine konacaktı? •-
Aiferin bana ! » diye söylendi.
Ayna karşısma geçti. Sağdan baktı kendine, soldan baktı, önden, yandan. El aynasını aldı, arkadan. Fikret'in dediğince gerçekten çok düz gün bacaklan vardı. Bacakları, kalçası, ensesi, saçları . . . Kapıdaki takside b ekliyen patronu da peşini bırakmıyordu son günlerde. gayet iyi anlıyordu.
Bütün
Maksadını
mesele
Nuran !
.,_ Hele evlensin, şu kızlık belasından kurtul sun . . ha? Öyle değil mi Leyla? Bak sana söz ve riyorum, kızını bana ayarla, dile benden ne di lersen! » Güldü. İşleri yolundaydı canım, adamakıllı yolundaydı hem de. N e yani, kızına
393
kötülük
düşünmüyordu ki! Herif yeni değil, çoktan aba yı yakmıştı. Kocası koca gene. Ne haberi olacak tı ? Şu sözünü ettiği apartman katını satın alır da üz er lerine yaparsa fena mıydı ? Sonra Cev det. . cahil kız aklı işte. Hevesini aldıktan sonra nasıl olsa sepetliyecekti kara kuru oğlanı. Sepet liyecekti evet ama, şimdi, sıcağı sıcağına üstüne düşmemeli , oğlanı gözünden düşüreceğim diye yanında kötülememeliydi. Tam tersi, öğmeliydi hatta ! Bak az önce ne iyi etmişti. . oğlana yakın lık göstermiş, kendini zorlıyarak da olsa «Da mat.. demişti. Yoksa, Allah
göstermesin, hiç
onu gerçekten damat yerine kor muydu? Hiç lüzum yokken pudrasını, rojunu taze ledi. Akıllı kadındı vesselam. Erkek dediğin de ne? El kiri. Elin kirlendi mi yıkayıverir, temiz lersin. Erkek de öyle. Bıktın mı,
atıver, bak
yenisine, gencine, güzeline . . . Fikret aklına geldi. Onu daha
şimdiden
sevrneğe başlamıştı. 'Bir zamanların Nej at'ı. Bu, galiba Nejat'tan da güzeldi. Şayet göründüğü gibi Çlkar, yeni başlıyan aşkına ihanet
etmez
se . . . kalbinin baş köşesinde yer alırdı! Elindeki ruju, kalemi falan atıp, genç bir kadın şuhluğuyla salona geçti : ., _
Nasılım çocuklar? Güzel miyim?•
Nuran ne kızıyordu şu kadının hoppalığına! Cevdet :
394
«- Harikasınız! " dedi.
Nuran'a dönen Leyla şakadan : Kız sen niye bir şey söylemedin ? :o
«-
Nuran : �- Benim de söylemem şart mı anneciğim? Elbette harikasmız. Bilmiyor musunuz?,. Yeni bir kahkahadan sonra, laf olsun diye : Ben gidiyorum » dedi. «Yaramazlık et
«-
meyin ha! » Bir serçe kuşu kadar hafif, çevik,
evden
çıktı. «Yaramazlık etmeyin ha ! » yı mahsustan, « Yaramazlık
edin! • anlamına söylemişti. Eder
lerse etsinlerdi. Kızının candarması mıydı? Kal dı ki bir an önce şu sıkıcı, manasız
« Kızlık »
belasından kurtulmalıydı. Apartman önünde bekleyen taksiye girdi. Patronu merakla sordu: Oğlan evde mi ? »
«-
,,_ Evde. " «- Ne yapıyorlar ?» «- Hiiç . » « - O oğlanda iş yok. Şu senin malı
Fikret ol-
ki . . » .
Etine iğne dürtülmüşçesine döndü : «-
Ne olurdu ? »
«-
Şimdiye pasaportunu verirdi. . »
« - Yoo . . ·Fikreti, Fikretimi karıştırma ! » «- Karıştırsam, ne? Kızın ona karşı da domuz gibi. Ben yaşlıyım hadi . . Fikret? » Tepesi attı :
395
•-
Ulan Fikret'i karıştırmasana l Fikret be
nim. Onu hiç, ama hiç kimseye kaptırmak niye tinde değilim! » «-
Canım kaptır diyen yok. Demek istedi
ğim, o kara oğlan Fikret huyunda olsaydı. kı zın hakkını avucuna verirdi ! » ««-
396
18. Kağıtlar askıdan indi. Evlenme dairesinde pek az davetlinin önünde kocaman deftere imza, tanıkların imzası, ondan sonra da iki günlük bir Bursa gezisi, balayı ! Nuran'ın tanığı harcı Vedat olmuştu, Cev det'inki Fikret. Balayından çabucak dönmek zorundaydı lar. Cevdet'in vapuru gene bir aylık sefere çıkacaktı. Cevdet'in vapuru. . . çünkü Fikret, babası nın eski, çok hatırlı b ir arkadaşının himmetiy le kumanyacılıktan , !imanda daha dolgun ma aşlı bir sekreterliğe atanmı:ştı. Memnundu, uçu yordu . Cevdet'se bunu duyunca beyninden vu rulsa bile belli etmerneğe çalışmıştı ama, Nu ran anlamıştı . Canı kadar, canından çok sevdiği, henüz dayamadığı kocasının üzülmesini istemi yordu. Kocası şunu çok iyi bilmeliydi ki Nuran, onun karısı, kancığı, değil Fikret, dünyanın en yakışıklı, en zenginine bile Cevdet'ini değişmez ! Ama ona bunu nasıl anlatmalıydı, nasıl? Sorsa, buna dair tek laf etse, kıskançlığını belirtse 397
olanca içtenliğiyle aklından geçenleri sayıp dö kecek, kocasını kurtaracaktı.
kıskançlığın
Sormuyordu.
cehenneminden
Sormadan açmaksa
işine gelmiyordu bir türlü. Bir sabah erkenden çıktı gitti sefere ; kah rolarak! Nuran onu yolcu etmek istemiş,
Cevdet
genç karısını limanda herkesten kıskandığı için götürmemişti. Ama aklı
Tarlabaşındaki evde
kalıyordu. Kaynanasının sağı solu yoktu. Çok hoşlandığı Fikret'i bir gün eve getirir
miydi?
Geceyi birlikte geçirmeğe kalkarsa, gece yansı Fikret, Nuran'ın odasına geçemez miydi ? Geçti, Nuran artık genç, güzel, cıvıl cıvıl bir kadındı. Odasına gelen yakışıklı, Cevdet'ten çok yakı şıklı bir adamı kabul etmez miydi?
Niçin et
mesin? Cevdet'i İhsan abi'ye benzetiyorsa ne çıkardı ? İ hsan abi de neydi ? Genç, yakışıklı, işi de artık Cevdet'ten daha iyi birini neden red dedecekti ? Ya çoktan anlaşmışlarsa? Ya, «Ev lendikten sonra»
demişseydi Nuran? O biçim
bir kadının kızı neden anasına çekmesindi? Gü zel güzeldi, çirkin de çirkin. Yakışıklı yakışık lıydı, yakışıksız da yakışıksız. Nuran'la Fikret birbirlerine göreydiler. Hem de tam ! Nuran'sa hiç de Cevdet gibi düşünmüyor du. Fikret'te babasının başını belaya sokan Ne j at'ı bulduğu için kaçınıyor, Cevdet'i kuşkulan dırmamak için elinden geleni geri koymuyordu. Biliyordu genç kocasının halini. Arkadaşı Fik-
398
ret kadar yakışıklı olamayışı büyük bir azaptı. Olma8a bile, Fikret'i o:Vallahi de
billfıhi de»
değişmezdi Cevdet'e. Annesi ne derse desin, ne türlü davranırsa davransın vızgelirdi
ona. O
yalnız Cevdet'i seviyordu, sonuna kadar da se vecekti! Nasıl anlatrnalıydı ona, nasıl? Geceydi, yatmağa tam
hazırlamyordu ki,
kapının açıldığını, ardından da annesinin sar hoş kahkahasım duydu. Sırtına sabahlığını ala rak salona çıktı. Annesi yalnız değildi galiba. Tuhafına giderek bekledi. Çok geçmeden salo na girdiler. •-
Vaay» dedi Leyla, c şeker kızım yatma
mış hala ! » Odasına hızla geçti. Fikret salonda kalmıştı. Bir anlık
çekim
serlikten sonra Nuran'a yaklaştı, elini uzattı : «-
Nasılsınız?»
Kocasının nikah
tanıklığını
adamdan dilediğince korksun,
yapmış
bir
kaçınamazdı. O
da uzattı, sıktı. Ateş gibiydi adamın
eli. Sar
hoştu da galiba. Aldırış etmez göründü : «- Teşekkür ederim. » « - Gece rahatsız etmek istemezdİm ama,
anne niz. . biliyorsunuz •-
..
»
Rica ederim .. »
Şimdi ne yapacaktı ? N e yapması gerekirdi? Beklese mi, izin isteyip odasına mı çekilse? Ye-
399
ni evli, artık bir başkasına aitti. Sarhoş eğle mek zorunda değildi ki! Fikret gözlerini genç kıza dikmişti. Bakmı yordu, bakmıyordu
be! Ulan
hayatında keçi
Melahat'tan başka hiç ama hiç bir kadın dikil memişti ona, yüzvermezlik
etmemişti de bu . . .
Çıldınyordu. Yatmak, yatmamak önemli değil di, hiç önemli değildi hatta. Bütün mesele, şu karşısında kayıtsızlık kalesi gibi duran kadını dize getirebiise de, reddetse, gururunu kurtar sa başka hiç bir şey istemez, rahatlardı. Önünde bir başkasından dayak yediği kadındı bu. Gene bu kadının önünde o adamı dövse mesele kalmı yacaktı ama, olmuyordu işte! Kendini tutarak kibarca sordu : •-
Balayınız neşeli geçti mi? •
Nuran soruyu yadırgamaktan çok, laübali buldu. Kızardı. Çevresine bakındı. Sonra göz leriyle karşılaştı küstah adamın. Şaşkınlığı büs bütü:q arttı. Ne diyebilirdi? c- Evet. Çok ne şeli geçti ! . mi, yoksa, «- Bu da laf mı? Hem size ne?» mi ? Bu ikincisini demek çok yerinde olurdu ama, hayır, kendisine açıktan açığa düş man kazanmak istemezdi. Kocasının kuşkusunu seziyordu. Annesi herhalde yüzde yüz Nuran'a dost değildi. Bir zamanlar patronu yüzünden onu nasıl azarladığını biliyordu. •Bütün bunlar dan sonra Fikret kızar da «- Nuran bana yı lışıyor, yüzvermiyorum . . » falan gibi laf çıkarsa,
400
buna ilkin annesi, harcı Vedat inanır, ardından da Cevdet'i inandırırlardı. •-
Valla" dedi, cbilmem. Fena geçmedi ga
l i ba . . » Küstah adam ikinci bir soruyla canını
fe
na halde sıktı : •-
Çok seviyorsunuz onu değil mi? »
Niçin eşelemişti? Seviyor, ya da sevmiyor. Ona neydi? Gene de: •-
Çok! ..
«-
Size, daha doğrusu Cevdet'e imreniyo
rum ! ıo «-
Niçin ?,.
« - Bu kadar güzel bir genç kadın tarafından seviliyor . . " Hiç sesini çıkarmadı. Yaylım ateş başlamıştı bir sefer: •-
Ben ki müzmin bekarım.
gibi, sizin kadar güzel , cici bir ğını bilsem gözümü kırpmadan lığıma bir tekme ! ıo
Fakat,
sızın
kadınım olaca evlenir,
sultan
Bir sigara yaktı, dumanını ağız dolusu üf ledi tavana.
Gö·zleri tavanda, rol
kesereesine
ardını getirdi sözlerinin : •-
vildiğini
Yapayalnızım. Halbuki, çıldırasıya se bilerek dairede akşamı iple çekmek ne
güzel ! »
401
•-
Ve ne güzel, sevildiğini bildiği bir genç
kadını sevmek ; ölesiye sevmek! » Nuran b u profesyonel zanpara bombardı manından rahatsız olmağa başlamıştı. Odasına çekilip, onu romantik numaralarıyla
başbaşa
bırakmak en hoşu olurdu ama, düşman kazan mak istemiyordu, istemiyordu işte! Küstah adam havayı uygun bulmuş olacak, ağız kıyısında sigara, arkasında elleri, salonda ağır ağır do1aşmağa başladı. Bir ara gene dur du. Gözleri gene tavanda : ·�
Sevilmek ! »
dedi.
eDeli gibi sevilmek,
sevildiğini bilmek ve çılgınlar gibi sevmek sa adeti! » «-
. . . . . . . . . . . . . . .
?»
•-
Hayatımda hiç, ama hiç sevenim olma-
«-
. . . .
.. _
Ben'se, aaah ben'se . . . zavallı ben. Ha
..
. . . . . . . . .
?»
yatım bir pervane gibi alevlerde
yanmaktan
öteye geçmedi! :o Bereket sokakta bir otomobil
homurtusu,
ardından kapının zili. Nuran, küstah adamın bakışlarını bembeyaz, yusyuvarlak topuklarında
ufacık, sürükli
yerek gitti kapıyı açtı : Bar sahibi Vedat gel mişti. •-
Vay, küçük gelin, mini mini gelin! •
Aşın sarhoşluğu kıpkırmızı yüzünden belli,
402
« küçük, mini mini gelin»in elini yakalamış, acı tarak sıkmıştı. •-
Nerde annen?»
«-
Bilmem. içerde, odasında galiba?»
Oraya yöneldi, kapıda durdu : •-
Anne, anneciğim bak misafirler geldi! »
Nurnaracı kadın karyolasına kendini atmış, sözde sızmıştı. Korkuyla içeri girdi,
annesini
kuvvetli kuvvetli sarsmağa başladı : •-
Anneciğim, anne. . anne diyorum ama,
bak, misafirler geldi ! » Kapıda bar sahibinin kalın sesi : •�
Bırak kızım, uyandırma. Sızmış o. Sen
bize birer kahve yap şıpınişi, içip tüyelim! » Bil ek sa atma baktı : •-
Nerdeyse sabah olacak ! »
Nuran bayağı sevinerek mutfağa
koŞtu.
Elektriği açtı. ikilik cezveyi çabucak aldı, su koydu.
İspirtoluğu
titreyen
cezveyi oturttu. Kahvenin içip defolmalarını
elleriyle
hemen
istiyordu
yaktı,
pişmesini,
ama,
cezvenin
de kolay kolay kaynıyacağı yoktu. Cevdet şim di gelivermeli, onlan içerde
görmeli!
hayır, olmıyacaktı böyle. Cevdet gelince
Hayır, usu
lüyle söylemeli, ayrılmalıydılar buradan. Nere
si olursa olsun. İki oda, bir oda bir mutfağa bi le razıydı. Razıydı ama, nasıl, nasıl açmalıyd.ı onu şüphelendinneden ? Ya derse ki, •- Niye? Ne var ? Burada seni rahatsız mı ediyorlar yok sa? Kim? Neden saklıyorsun? Demek yok böy-
403
le birisi, beni kıskandırmak. için mi? » Şeker, kahve koydu, karıştırdı karıştırdı . . N e karşılık verebilirdi? «Yok, hayır. sız eden falan yok» dese, «peki madem
Rahat rahat
sız eden yok, neden çıkmamızı istiyorsun • di ye soramaz mıydı ? Kahve kab ardı. Fincanlara döktü, götürdü : Barcı , koltuklardan
birine yatar gibi
uzan
mış, sızmıştı ! Fikret ayakta . . • -
Görüyorsunuz Nuran harum. Adam sız-
dı ! » Telaşla kahve tepsisini bir kıyıya bıraktı : «- Ne yapacağız şimdi?• «-
Valiahi hiç bilmiyorum . . •
Midesi sancılanıyormuşçasına kıvrandı. Ne demek oluyordu bu ? Adam sadece sızrnak değil, horluyordu da. Burada böylece kalabilir miydi? Fikret, elleri pantolon ceplerinde, küstahça sokulmuştu : «-
Cevdet'i kıskanıyorum Nuran ! »
Şaşırdı : «-
Niçin? •
«-
Hem de çoktandır, yeni değil ! »
«-
Peki ama, niçin?•
.,._
Beni, neden onun kadar seven bir sev-
gilim yok ? · A z geriledi : «- Tuhaf. Halbuki. . . Adam gene yaklaştı:
404
•-
Halbuki ?ıo
«-
Yakışıklısınız. Sizi de elbet seven biri
bulunur! » Mutfağa adeta kaçtı. Fikret ardından gitti, mutfaktan içeri girdi, kapıyı kapadı: • - Beni, senin sevmeni isterdim ! » İşte şimdi tam çatmıştı.
«- Fikret bey, rica ederim çıkın
salona,
çok rica ederim! » ••-
Çıkmıyacağım! " O halde müsaade edin ben çıkayım! »
Kapıya gerilmişti : «- Ona da izin yok ! » •-
Ama çok ayıp ediyorsunuz. Ben sizin
en yakın arkadaşınızın karısıyım.
Arkadaşlık,
erkeklik, mertlik bu mu ?ıo Ağl amağa başladı. Her yanı titriyor, bay gınlık geçiriyordu. Fikret, sarhoş, küstah Fikret, hiç tınmadı. Genç kadını kolları arasına alıverdi. Nuran in ledi : ••-
Bırakın beni, bırakın diyorum ! » Bırakınıyacağım! "
Çırpındı : •-
Vallahi, billahi Cevdet'e her şeyi an-
latacağım! ,.
« - Anlatamazsın ki
. .
»
•-
Niçin anlatamazmışım? •
•-
İnanmaz da ondan! ,
405
o:-
«-
O bana inanır . » .
istersen dene. İnanmaz. Gülerim, ina
myor musun Cevdet derim. Yakışıklı adamım ben. Elimi saHasam eliisi koşarak gelir, derim. Bilir. Onun için inanmaz sözüne! • «-
Bırakın beni, bırakın işte. Ay siz ne fe
na insanmışsınız? Beni kötü yola mı düşürmek istiyorsunuz: Hayır, düşmiyeceğim, Kocarnı se viyorum ben, seviyorum evet ! . «-
Yalan söylüyorsun.
Kocan çirkin, ka
valın biri. Bu kadar güzel bir kadın öyle çir kin bir erkeği sevemez.
Hele yanında benim
kadar yakışıklı biri varsa ! ,. «-
Bırakın beni. Ben
Cevdet'ten
başka
kimseyi sevmem, sevemem ! ,. D udaklarından zorla öpmeyi denedi, olma dı. Ancak saçlarını öpebilmekle yetindi. Daha fazla üstelese kadının haykırarak
bayılacağını,
ortalığı ayağa
belki de
kaldıracağım bili
yordu. Bıraktı. Nuran,
yayından fırlamış ok gibi odasına
kaçtı, kapıyı ardından sürgüledi. Sonra da ken dini yatağına atarak, sesli sesli ağlamağa baş ladı. Fikret aldırış etmeden harcı Vedat'a yak laştı. Ayağıyla ayağına vurdu. Zaten numara dan sızmış görünen adam kalktı. Daha fazla dur maları uygun değildi, evden çıktılar. Kapı önünde bekliyen arabaya girdiler : c-
Ne oldu ? "
406
Fikret ter içindeydi .
Öfkesi gittikçe artı
yordu : «- Vay orospu vay be. Cevdet diyor başka bir şey demiyor! » «-
Öptün mu? »
«-
Zorla ama, saçların dan
«-
Demek Cevdet diyor . . .
..
"
«- Başka bir şey demiyor.
Bunca yıllık
zanparayım, şerefsizim böylesine rastlamadım! • « - Cevdet'e söylerse korkma. Bizim fedai lerden ikisini takarız peşine, tamam! , «-
Söyliyemez yahu.
Seviyor
meviyor
ama, bana inanır. Onu çok sevdiğimi sanıyor. Gerekirse karıdan önce ben aç arım :
Karına
dikkat et derim! Ne var der. Anlatırım, bana böyle böyle dedi, reddettim derim. Bilir o be nim karılar üzerinde nasıl tesirli
olduğumu.
Sonra ummaz onun karısına sataşacağımı! .. «-
Vay orospu be. Bunca yıllık barcıyım,
pavyonlar işlettim, bunun gibisini
görmedim
yahu. Bizim bildiğimiz konsomatrislerin kızları, bize can atarlar! Ne buldun kara kuru oğlanda bilmem
ki? Valla bununla böyle
uğraşmam,
sırf intikam hissiyle ha! .. •-
Ben de. Bana göre
karı kız mı yok?
Ama nedir? Boşveriyor! Bir karı boşverdi mi illet olurum. Ne yapıp yapıp tava sem hasta olurum şerefsizirol • «-'-
... . .
. . .
. . . . . . . '? »
«-
407
getiremez
Fikret harcı Vedat'tan ayrıldıktan
sonra
yatağına gitti, hemen de uyudu. Uykuda Cev det'i gördü. Seferden kızgın, dargın
dönm�.
Güya, sefere çıktıktan sonra karısına neler yap ınağa kalktığını biliyormuş. Fikret, «- Ne bi liyorsun ? :. diye sorunca: «- Ben bilirim. Benim İstanbul'da bıraktığım gözüm var ! » karşılığını almıştı. Erkenden uyandı. Sıkıntı içindeydi, yanı yordu susuzluktan. Yanıbaşındaki sürahiden üst üste üç bardak su içti, yeniden uyumayı dene di ama, uyku tutmuyordu. Gerçekten de, Cev det gelince ne olacaktı ? Nuran her şeyi söyli yecek miydi acaba? Sanmıyordu. Söylerse, gö zünü kırpmadan yapıştırırdı :
c-
Yalan!
Ma
dem namussuzluk yaptı, sana açtı, o halde ger çeği, asıl gerçeği benden duy, benden Evet, sırnaştı bana, boşverdim. Sana dan korktuğu için
. . .
öğren : açmam
•
Rahatlamıştı. Sırtında yumurta küfesi yok tu ki! Kalktı giyindi. Vakit çok erkendi. Gene de çıktı sokağa.
•-
Çivi çiviyi söker» diye, bir
yerlerde birkaç kadeh atmayı tasadamıştı ama, o saatta meyhane değil ancak işkembeciler açık olurdu. Bunu hıitırlayınca ağzı sulandı. Gerçek ten de, sirkesi sarmısağı bol kocaman bir kase işkembe çorbası mahmurluk söktürür, başında ki hafif ağrıyla ağzındaki pası alırdı. Alırdı ya, şu akşamki m anzara .. Nasıl olurdu, nasıl? Ken-
408
disi dururken o kara kuru oğlana tapsın? :Bar emın maksadını da gayet iyi anlıyordu. Barcı nın maksadı, genç kadını avucuna
düşürmek,
kocasından ayırmak, hevesini aldıktan sonra da pavyonuna sermaye yapmaktı. Şayet Cevdet bu meseleyi ondan, yani Fikret'ten da, ta baştanberi
saklamasaydı
açsaydı, ona içerlemez, içer
lerneyince de karısına . . . hooş .. bütün kadınların ona pas vermeleri, teslim olmaları, hiç olmazsa beğendik'lerini, hayranlıklarını açık gerekirdi. Bu? •-
Bakmıyordu bile!
etmeleri Öyle mi?
Pek ala. Benden günah gitti. Değil Cevdet' e
açmak, Allaha açsa hava. Onu ele geçirmezsem yuh olsun ervahıma! » Karaköy işkembecisine girdi. Vakıt çok er ken olduğundan dükkanda müşteri adına henüz hiç kimse yoktu. Sirkesi sarınısağı bol, birbu çukluk, tanesi az, çorba istedi. Kocaman bir be yaz kasede az sonra çorbası dumanı tüte tüte
geldi . Sirkesi sarınısağı kararındaydı ama, az buldu. Yeniden sirke, sarmısak istedi. Bol bol kattı, başladı soluk alınamacasına kaşıklamağa. Her kaşık midesine sıcak sıcak indikçe az daha açıldığını sanıyor, aklı başına geliyordu. Nuran'ın meseleyi Cevdet'e mıyordu. Zılgıtı vermişti çünkü.
açacağını san Cevdet
çekten de genç kadının sözlerine kolay
ger kolay
inanmazdı. Arkadaşının kadınlar üzerindeki et kinliğini yakından bilirdi. Elini sallasa ellisinin koşup geleceği çeşitli kadın dururken, yakın ar-
409
kadaşının karısına asılmış olacağına imkarn yok inanmazdı. «- Çocuk musun Cevdet? Beni bil mez misin? inanmazsan getir Kur' anı, el basa yım yahu! Fakat, neyse .. canını sıkmak istemem, derim. Şüphelenir. Şüphelerini iyice
artıracak
şekilde uzatırım. Sonra kadına sakın gidip çat ma derim, söz Ve
. .
alırım,
kitaba el
bastınnm.
.» Şeytanca güldü. «......
derim ki, tahmin edemedin mi bu ka
darcığını? Yani sana mı sulandı,
diye sorar.
Gülerim. üzerinde durmaz davranırım, havadan sudan söz açarım . . . karıyla paylaşsın
kozunu.
Kızın anası zaten sevmiyor oğlanı. Belki de bar cıyla anlaştı. Beni vasıta yapıp ayırtmaktan ya nadır o da, Ayrılırlarsa ayrılsınlar. Pis. Bana boşverir mi ? Oh olsun. Kendini öptürmedi bile be kaltak! Ulan bana Fikret derler. Kaçın kura sıyım ben? Keçi Melahat bile, koskoca banka müdürünün karısı olduğu halde, sonunda nasıl düştüydü avucuma? Ne dediydi ? Seni sevmemek elimde değildi ama istedim ki kendimi ağır satayım
. . .
hırslandırayım,
»
Gen e güldü. Bu son gülüşünde gurur vardı. Çorbasını
çabucak kaşıklayıp
kalktı. Du
daklarının yağını kirli mendiliyle şöyle bir si lip borcunu ödedi, dükkandan çıktı.
Yaktı si
garasını. Oooooh , Dünya vardı be! Tenha sokaklardan erkenci işçilerle küçük memurlar küme küme çıkıyor, yakın çikolata,
410
triko, çorap atölyelerine
adeta
koşuyorlardı.
Caddeler erkenci işçilerle sırtlan mallardan başka, bomboş
semerli ha
tramvaylarla terü-
tenhay dı: Fikret, parmaklan arasında sigara, Topha ·
ne'y e giden caddeyi tuttu. Gerekirse Cevdet'le de ilgisini keserdi. Bir zamanlar tanışmışlar, birlikte uzun
seferlere
çıkınışiarsa ne olmuştu? Memurdu o şimdi. Cev det gibi vapur makinisti, hatta yağcısı
değildi
ya ! Birden onu memurluğa kayıran baba dostu şefini hatırladı. Herif babasının zamanında gen cecik bir memurmuş. Fakat «Doktor amca»ya saygısı büyük : «- Allah rahmet
eylesin, dok
tor amca da hani dörtyüz dirhem Fikret. B abamın dostuydu asıl.
adamdı ha
Beni bu me
muriyete baban kayırmıştı. E, Dünya. . o beni adam etti, ben de seni edeceğim. Vazifem ! » Kocaman göbeğiyle şakacı, daha çok da o «- Eee?
işleri gençlerden dinlerneğe meraklı :
Sonra? Demek karıya asıldın ? Terslemedi mi? Terslemedi ha? N e dedin? Sizi bir yerden tanı yorum mu ? Vay hergele vay. Sonra?» Fikret gene güldü kendi kendine. Sonrası, anlatıyordu başından En son şu Nuran'ın annesini
geçenleri.
aniatmıştı ama,
Cevdet'in kaynanası, barda çalışıyor falan diye değil.
«- Bir hamfendi tavladım
görme ! »
demişti. thtiyarın
411
ağzı
bey amca, sulanmıştı :
«-
Hamfendi mi ? Şöyle güverte, küpeşte falan
yerinde mi bari ? » , «- Ne söylüyorsun
amcacı
ğım? Lokman-ı
«-
hekimin ye dediği ! ,. ,
yaşlarında var ? » , «- E h, var otuz
Kaç
sekiz, otuz.
dokuz. Kırk yok. Yok ama ilik ! » üst üste yutkunmuştu :
•-
Olsun evladım,
kırkında olsun ne çıkar? Etli butlu
bir şeyse,
hele pörsük falan da değilse . . . hemen tava gel di demek ? • , sana . », .
•-
•-
0 saat ! » , c- Bayılmıştır
artık
Kendimi öğmeyi sevrnem ama, he
men koluma girdi .. »,
•-
Hamfendi olduğuna
göre, kocası ne
Peki kimin nesiymiş?
iş
başın
daymış ?» Başlamıştı nişangahsız atmağa : Yaşlı ama barikulade hamfendi onu hususisine almış, Bo ğaz'a uzanmışlardı. Şoför şu, üniformalı şoför lerden. Bilmem nerenin umum müdürüydü ko cası. Kendi havasında. Genç çocuklarla dolaşmaktan kansını görrneğe vaktı bir adam, oturdukları yeri «-
gezip
olmıyan
gizlemişti
kadın.
Şekerim, söylerim, hiçbir beis yok ama, bil
mem ki.. seni henüz tanıdım. Hele birbirimiz.i az daha yakından tanıyalım! ,. «- Tanıştınız mı ? » •-
Tabi amca . »
•-
Yani yakından demek istedim .. »
•-
Haa, şu mesele. Soruyor musun? Şeref
.
sizim genç kıza değişmem. ilik!
Örselenmemiş
kadına ne olur?» •-
Nerede tanıdınız birbirinizi yakından?»
412
Gene atmıştı : «- Boğaz'da. Hani o biçim oteller var ya?
Kadın kurt. Otelciler kapıdan karşıladılar. En üst kata buyur edildik. Tuvalet, banyo odanın içinde. Zile bas, şıp garson.
Yemeğimizi oda
mızda yedik. Sonra yattık . . . Fikret Tophane çeşmesinin orda durdu. Ka fasındakile:r. az kalsın aniden çıkıveren bir tak si altında kalmasına sebep olacaktı. Tam zama nında arkaya sıçradı. Şoför gene de : •-
Yuuh kerestee! ıo deyip geçti.
Aldırmadı. Suçun kendisinde olduğunu bi liyordu. Sineye çekti. Önemli olan,
Cevdet'in
bir kaç hafta sonra geleceği. Nuran'a uğrayıp uğramadığını ya sorardı, ya sormaz. •
Sorarsa,
Uğradım» der geçerdi. Sonnazsa hiç kaldırmı
yacaktı kapağını. İyi ama, Nuran'a sorarsaydı
y a ? • - Fikret uğradı mı ben seferdeyken ? . di ye. Nuran ne derdi acaba? Geri döndü, yeni bir sigara yaktı. Belki de ağlamağa başlar, gecekileri bir bir anlatırdı. O zaman Cevdet'e düşen, gelip kendi sine sormaktı . Sorarsa . . . o: Adaaam sen de» diy e geçirdi. Sorarsa so rar. Canımı alacak değil ya? Daha olmazsa, ka rını denedim, bakalım sana layık mı değil
mi
di ye der, içinden çıkarım! » Vazife saatına hayli vardı daha ama gene
de
büroya gitti. Siyah önlüklü yaşlı
413
odacı te-
mizlik yapıyordu. Kadının
şaşmasına
aldırış
etmeden masasına geçip oturdu . ., _
Bana bir sade kahve söyler misiniz Ha
tice hanım? » «-
Şimdi Fikret bey .. »
Fikret, duvarlannda bol bol genç kız resim li takvimlerin asılı durduğu odada, elleri pan talan ceplerinde, masaların arasında dolaşıyor, düşünmek istemediği halde gene de, elinde ol mıyarak geceyi hatırlıyordu. Çok fena yapmış tı. Genç kadının üzerine bayağı canavar gibi atılmıştı. Yakışıklı diye ona hiç kimse bu hakkı vermezdi. Yarın Cevdet seferden döner, Nuran ağlıyarak durumu anlatır, oğlanı deliye döndü rürse . . . Sigarasını tablada unutup yenisini yaktı. •-
Döndürürse,
Cevdet
belki de kavga
eder benimle. Ama sanmıyorum. Kadın budala değil. Yakın iki arkadaşın arasına girrneğe kalk maz ! » Cevdet'in yumrukları aklına geldi. Bir İtal yan limanındaki küçük bir meyhanede İtalyan apaşlarıyla yaptığı kavgada
müthiştil
Gerçi
Fikret de kavganın başında yardım etmişti ama, sonra . . . Sigarasının külünü sinirli sinirli
çırptı.
Sonrasını düşünmek istemiyordu. Arkada şını tek başına bırakıp kaçmıştı . Cevdet kara kolluk olmuş, sonra da suvari'nin
kefaletiyle
bırakılmıştı. Ya Marsilya'da hamallada
414
yaptığı
kavga ? Y!lan gibi kıvrılıyordu aralarında, sağa, sola yumruk, kafa. . . Şayet bu sefer de
karısı
için kavga ederse . . . Kahvesi gelmişti. Cevdet'i, Nuran'ı falan bir an unutup, dumanı sıcak sıcak tüten kahvesini aldı, yudumladı. İçi sıkılıyordu. Düşünmek is temedikçe aksi gibi düşünüyor, bu kara düşün celer de yüreğine tortu gibi oturuyordu. Saat tam dokuzda şef geldi kocaman göbeğiyle : •-
Merhaba evlat, ne haber? »
•-
Sağlık bey amca
..
»
Şef göz kırptı. Bu, karılarla
geceyi nasıl
geçirdiğini sormak anlamına geliyordu. Güldü. Şef hafif bir baş işaretiyle çağırdı.
Gitti.
Tam bir iskemieye ilişecekti ki, telefon. Kulak lığı şef aldı. Babacan hhli, tombul
yanakları,
kan yalamışçasına kırmızı dudaklarıyla : •-
Eveet?» dedi.
Sonra Fikret'e baktı: •-
Seni istiyorlar .
.
»
Fikret korku içindeydi. Niçin korkuyordu? Galiba Nuran'ın annesine, akşamki
meseleyi
açmış olmasından. Açtıysa? Ağladı da, bu ada mı bir daha bu evde görmek istemiyorum, de diyse ? Leyla nedenini sordu, Nuran da olanlan t·pa tıp anlattıysa ? Kulaklığı aldı: - Efendim? Ben Fikret . . »
415
Leyla'nın Şanuvar kokulu sesi : Seninle hemen görüşmem lazım! •
•-
İçi yeniden hop etti. Tamam, tamamdı. De mek kız ona her şeyi anlatmıştı. Şimdi ne ya pacaktı ?
Gene de : Valla şekerim,
•-
hemen
Çünkü malum. Vazife
görüşemeyiz.
başındayım.
İstersen
akşam paydosundan sonra . . . " Öfkeyle sözünü kesti : Hayır, hemen
•-
geleceksin.
Seninle
gö
rüşmem lazım. Aksi halde ben oraya gelirim! " Çaresiz, şefine göz kırptı : •-
Bey amcadan izin alabilirsem
hemen
gelirim ! » Kulaklığı yerine koydu. •-
Bizim yeni dalga! "
Babacan şef anlamıştı : •-
Umum müdür karısı mı?•
Attı: •-
O. Bir mangır meselesi vardı da . . .
•-
Ne mangırı ?•
•-
Para verecekti . . »
•-
Hemen git, hemen hemen ! "
• -
Burası?»
•-
Getir bir izin kağıdı.
Bir sipariş ıçın
yollamış olurum. Gidersin, bir şartla. Dönüşte manzaranızı en ince noktalarına kadar . . . •-
Tamam amca bey, oldu! •
Çeyrek saat sonra Galatasaray'daki muhal-
416
lebicideydiler. Leyla daha önce gelmişti. Bütün gece sızıp uyuduğu için erkenden uyanmış, Nu ran'ı suratlı bulmuştu. Nedenini sorunca kız ateş püskürerek, «Bir daha bu eve yabancı mi-. safir istemiyorum! » diye bağırmıştı ki, o ses siz, o ensesine vur ağzından lokmasını al· genç kadının huyu değildi. Ama yuvasını yapmıştı bir güzel: Bu ev Leyla'nındı. Kimi nerden ko ğuyordu ? Misafirleri elbette gelecekti. N e vardı geliyor larsa? Ona neydi? Pek pek odasına çe kilir, kapısını ardından sürgüler ve, onca «Dün yanın en yakışıklı adamı• olan sinir kocasını dilediğince düşünürdü. Nuran ne kızınıştı ne kızmış bu « Dünyanın en yakışıklı adamı» sö züne. Anayla kız birbirlerine girmişlerdi ade ta : «- Kocam hakkında böyle konuşmam iste miyorum anne! • «- Senin istediğince konuşmak zorunda değilim! » «-- Sana rağmen, size, sizlere rağmen, Dünya'ya rağmen seviyorum onu ! " • Başında parçalan sm . " ,_ O benim bileceğim şey! • «- Benim de misafirlerime, gelenim gide nime sen karışmıyacaksın! • • - O halde ben d e buradan çıkarım! • « - Uğurlar olsun! " -
«-
.
. . ·.'�f·:· . . . . . . . .
«-
417
Leyla sinirli sinirli yeni bir sigara yaktık tan sonra öfkeyle anlattı bütün bunları. Fikret ferahlamıştı. Demek Nuran, olanları saklaınış tı annesinden? O halde kocasından da saklardı. Saklardı ama, ne olacaktı?
Boşveren,
gurur,
haysiyetiyle oynıyan bu genç, güzel kadından elini çekecek miydi? Birden Leyla'ya dikkat etti : •-
Pis, pısırık, sünepe .. » diyordu
•Bu eve misafirlerin gelmiyecek
hınçla.
diyor. A a . .
kancığın zoruna bak! Ulan kirayı veren, tence reyi kaynatan benim. Deli. Kimi kimin evin den koğuyorsun? Çık, defol git, dedim. Sevgili kocanı al cehenneme kadar yolun var dedim. İyi demiş miyim Fikret? Fikretçiğim nasıl gel mez evime? Dünyayı yıkarım vallayı! » Garsona tavuk göğüslerini ısmarladılar. «-
Peki ne yapacaksın şimdi ?»
"�
Ne yapacağım? Hiiç. O kara, kuru ağ
lana mal etmiyeceğim onu. Ot kökünün üstün de göverir. Elma köküne düşer. Ben onun da benim yoluma gelmesi lazım.
neysem Bunca
yıl boşuna mı çektim kalırım? Kara, kuru, yarı aç bir denizci parçasına yem etmek
için mi ?
Evlendiler, bitti. Alsın hevesini, boşasın. Boşa mıyar mu? Ben bilirim yapacağımı ! » Fikret kulaklarına inanamıyordu. ««-
Ne yaparsın ?» Ayırmanın bin çeşit yolu var. Bak, yaş
lanıyorum artık. Ben bunca yıl ona nasıl bak418
tıysam, bundan sonra da o bana bakacak ! An latmıştım, senin harcı Vedat, ölüyar
vallahi.
Ne diyor biliyor musun? He desin, kanmı bo şayıp onu nikahlıyayım diyor.
Koskoca harcı
Vedat şekerim, düşün! Milyoner adam. Üstelik kat alıp ü stüne yapacak. Sen tut bu devlet ku şunu kaçır, kara kuru denizcinin peşine takıl ! » Fikret güldü. Leyla pirelendi : •-
Niye güldün ? »
«-
Hiç» dedi.
•-
Sahi niye güldün?»
«-
Aklıma ne geldi biliyor musun ? B arcı
Vedat bana her şeyi anlattı.
Sırılsıklam aşık.
Hani diyorum, ona da, sana da bir iyilik yap sam? » Leyla anlamıştı , dikildi : ·- Yani? » «-
Dur,
kızına hemen. Maksadım size yar
dım, sadece yardım! » •-
Bana bak Fikret, vallahi, billahi gözle
rini oyarım senin ! » •-
Kıyar mısın bana?»
•-
Bu işlerde hiç şakam yoktur. Sen be-
nimsin, yalnız benim aniadın mı?» Sonra merakla, bir az da telaşlı, sordu : •-
Yoksa kaltak . . . ha?»
•-
Ne?»
•-
Sana kuyruk mu sailadı ?»
419
içini çekmekle yetinen Fikret bir
sigara
yaktı. Leyla fitili alnuştı. «-
Peki, madem öyle .. kancık ne diye eve
misafir getirmiyeceksin diyor? • Kendini gene kendisi cevapladı : «-
Numara yapıyor değil mi?
Kocasına
karşı namuslu gözükmek için. Peki ama, ben den ne sakınıyor? 'Bana açılsa olmaz mı? · Sertçe döndü: •-
Bana bak, karı seni seviyor mu yoksa?•
•- Ulan amma da namussuz
karıymışsın
be ! Ne alaka, ne dava ! • Ama Leyla'yı kandıramıyordu bu. Olabilir di, hem de bal gibi. Bir yandan
kocasına na
muslu gözükür, öte yandan Fikret'le .. haklıydı da. O kara, kuru oğlanı tanıdığı zaman Fikret gibi kıyasıya yakışıklı biri yoktu ki ortada! •-
Fikret! »
•-
Efendim ? »
• - Canım, desene ! • •-
Canım! " demek zonında kaldı.
•-
Doğru söyle, bu kancık kuyruk salladı
mı?» Doğrudan · doğruya salladı, ya da sallamadı demenin faydası yoktu. Susmak,
anlamlı an
lamlı susmak en iyisiydi. Buysa
çılgıncasına
aşık kadını büsbütün çileden çıkardıktan baş ka, şüphelerini de güçlendiriyordu. O gece barda Vedat'a sordu : •-
Dün gece Fikret ne yaptı Nuran'a?,.
420
Barcı Vedat ne yaptığını kesinlikle görme mişti.
Yalnız, mutfağa geçtiklerini, orada bir
süre konuştuklarını, hatta kapının bir ara ka pandığını, ama sonra Nuran'ın
ağlıyarak, öf
keyle mutfaktan çıkıp odasına kapandığını gör müştü. «-
Demek» dedi Leyla, • mutfakta kapan
dılar bir süre?» «-
Kapandılar ama Nuran'ın onu sevdiği
ni, hatta seveceğini sanmıyorum! » • - Niçin ?» •-
Niçin olacak, görmüyor musun kara ağ
lana kene gibi yapışışını ?» Leyla gene öfkelendi : •-
İstediği kadar yapışsın Vedat, ben de
Leyla'ysam Nuran'ı ona karı yapmıyacağım ! • B arcı Vedat coştu : •«-
O zaman dile benden ne dilersen! • Canının sağlığmdan başka hiç bir şey
dilediğim yok. Hatta ortada sen olmasan bile, sırf o kara oğlana karşı olan antipatimden do layı onları gene de ayıracağım. Ayırmakla kal mayıp, o , burnu Kafdağındaki Nuran'ı ayakla rıma köpek gibi kapand:ıracağım, göreceksin ! » • - Peki, şu F:ikret'i kullansana! •
Etine ateş basılmış gibi bağırdı : «-
Hayır, karıştırma onu ! "
•-
O senin değil mi ?»
«-
Elbette benim! "
«- Madem senin, sen de onun musun? »
421
Ah Vedat .. olmak isterdim ama, sanını-
«-
yorum, sanarnıyorum ! • «- Niçin? » Deriin bir i ç geçirdi : Niçini var mı Vedat ? O beni değil, ben
«-
onu baştan çıkardım. O çok genç, çok yakışıklı. Kadınların, hele benim gibi artık sonbahannı bile tüketmek üzere olan kadınların can attığı bir erkek. Benim onu sevdiğim gibi o beni se- vebilir mi? • . . . . . . . . . . . . . . ?»
«-
.
«- Söyle, sevebilir mi? Sevemez
Vedat.
istese de sevemez! Onun için, elimde maymun cuk gibi kullanamam onu. Dinlemeyebilir sö zümü.
Sonraa . . . Nuran'ın onu sevmediğini id
dia edemem. Fikret'i üzerine itmekle
büyük
bir ihtiyatsızlık yapmış o labilirim. Nuran ona tutulup, bağlanabilir. O zaman ne olur benim halim? » Barcı Vedat'ın hesabı bambaşkaydı : •-
Korkma! " dedi.
«-
Korkmıyayım, peki ama, nasıl h
Barcı Vedat nasılını açıklıyamazdı. Onun hesabına göre Fikret, Nuran'ı
güçlü erkekli
ğiyle avuçlarının içine alırsa, yapılacak şey ga yet basitti : Bir suretle bunu Cevdet'e duyura cak, Cevdet'in kıskançlığını şahlandıracak, Cev det'i, olmazsa Fikret'i, birbirine vurduracaktı. Vurolan ölecek, hayatta kalan da cezaevini boy lıyacaktı ki, o da ölmüş demek olacaktı. Ama
422
şu anda bunu Leyla'ya açıklıyaınazdı. Değil zına apartman katı, hususi araba,
kı
hatta nikah,
dünyaları verse, kadının buna yanaşmıyacağını biliyordu. Seviyordu Fikret'i kaçırmaktan
korkuyordu.
çünkü. Elinden
Hele yarı
ölümle bitecek bir işe asla sokmak Öte yandan, Fikret'in Nuran'ı
yarıya
istemezdi.
sevmekten çok,
hevesini alamamaktan gelen bir öfke içinde ol duğunu da gayet iyi biliyordu.
O gece barda
ağzını aramış, daha sonra da kendi kendine kur duğunca anlamıştı ki, Fikret, genç kadın tara fından reddedilmeyi hovardalığının müthiş bir yenilgisi sayıyor, kendi kendini yiyordu. Peki, ne yapmalıydı? Günlerce düşündü. Başını derde sokmadan, tereyağından kıl çekereesine
nasıl bir taktik
kullanm alıydı ki, n e şiş yansın, ne kebap? Leyla'yı konsimasyona çağırmışlardı. Başını avuçları içine aldı, bu aramağa koyuldu.
423
derde çare
19 . Buldu
da:
Nuran'a çok acıyan, onu her fır
satta himaye etmeyi baş ödev sayan,
yaşını
başını almış, Dünya ve Dünya işlerinden elini eteğini çekmiş bir c All ah
adamı»
kişiliğiyle
Cevdet'e babaca bir öğütte bulunacaktı. Diye cekti ki :
•-
Yavrum, senin de,
Nuran'm da
mutlu olmanızı isterim. Bana bir şey
sorma
ama, kanna mukayyet ol! • Bu başlangıcı sevmişti. Karısına mukayyet olmasını salık verecek, genç adamı şüphelen direcekti. Genç
adam, bu yaşlı başlı
cAllah
adamı• nın dilinin altındaki gizliyi öğrenmeğe çalışacak, sonunda öğrendiği bir sezgiden öteye geçemiyecekti. Bu sezgi, cFikret» olacaktı! Nitekim
Cevdet
seferden
üçüncü günü, başta Fikret, harcı
döndüğünün Vedat'ı evi
ne davet etmişti. Fikret, Vedat, Leyla, Cevdet, Nuran o gece zevkle donanmış içki masası ba şında olanca içtenlikleriyle oturmuş görünseler bile, herkes kendi içindeki
Dünya'nın çeşitli
dürtüleriyle birbirini, birbirine
çaktırmadan
makasa alınış, gözden geçiriyordu : Cevd�t se-
424
ferden döndüğü sıra ilk Fikret'i görmüş, eve uğrayıp uğramadığını şüpheyle sormuştu. Şüp heyle, çünkü bütün bir sefer sırasında, yakışıklı arkadaşının değilse bile, Nuran gibi çok güzel bir kadının, Fikret gibi alabildiğine yakışıklı bir erkeğe karşı ne dereceye kadar dayanabil diğini düşünmüş, Fikret'in İstanbul'da kalışını bile, sözünü ettiği baba dostundan çok, ka rısını baştan çıkarmak için Fikret tarafından yaratılmışlığına vermişti. Fikret uğradığını söylemişti. Eve bir sefer uğramış, ha.J. hatır sormuş. Sonra bir daha uğ ramamış. Sebep gayet basit : •- Cevdet, bili yorsun kadınlar bana nasıl davranır. Nuran da kadın. isterse senin karın, yani canımdan çok sevdiğim arkadaşımın karısı olsun. Unutma, nihayet kadındır. Fazla gidip gelmek doğru de ğildi, beni anla! • Cevdet anlamıştı onu. Doğru, dosdoğruydu. Demek, Fikret üzerine bütün bir sefer boyunca düşündüğü şeylerde haklı değildi? Demek Fik ret candan arkadaştı? İstanbul'da kalışında ka rısını baştan çıkarmak gibi bir düşüncenin yeri yoktu. Belki de böyle düşünrnekle ahlaksızlık etmişti. Yol boyunca hep bu türlü düşüncelerle kahrolmuş, beklemişti ki karısı : • - Arkadaşın bir seferden başka uğramadı ! • desin. Dememiş ti. Kocasını «Cevriyece• karşılamış, ayaklarını yıkamasma yardım etmiş, sarılmış sarılmış öp müştü de Fikret'in eve geldiğini söz konusu et425
memişti. Niçin? İşte hala bu niçinin üstündey di. Karısı niçin, neden açmaınıştı Fikret'in gel diğini ? Nuran'sa mahsustan açmadığı için akıllılık ettiğine inanıyordu. Çünkü herhalde yakışıklı ama alçak ruhlu genç adam da Cevdet'e açına mayı doğru bulmuş olacaktı ki,
Cevdet onu,
harcı Vedat'la birlikte eve yemeğe davet etmiş ti. Fikret şayet deseyeti ki, «ıSize gittim . . . ,. fa lan, Cevdet sorardı. Sormadığına göre, hiç aç mamış, hiç kapağını kaldırmamıştı! Öte yandan Fikret de tam bir huzur için deydi. Demek Nuran o gece, en yakın arkadaşı nın vahşice saldırdığını söz konusu etmemişti? Buysa genç adama ümit bile vermekteydi. Kim bilir, kadın belki de yakışıklı adamın o geeeki saidınşını sonradan akıllıca düşünmüş, öylesi ne yakışıklı bir genç adamın bu cesaretini be ğenmiş, belki de yumuşamıştı. Yurn.uşayınca da yola gelecek demekti ! Leyla, caru kadar sevdiği genç
adamdan
çok kızına gözlerini dikrnişti. Bu, yere bakan yürek yakan kız, sakın anasından gizli dalap lar çevirip, Fikret'i saman altından su yürüte rek tavlamasındi ? Kadehler yapma birer neşeyle
tokuşturu
lup devrildikçe kafalar dumanlanıyor, duman lanan kafaların dünyası da her an olanca kes kinliğiyle çalışıyor, kıskançlıklar şahlanıyordu. Nuran'ın Fikret'ten söz açmayışı
426
Cevdet'i ku-
durtuyordu. Nuran'sa, Fikret'in o geeeki saldı rışından Cevdet'in haberi yok diye memnundu. Bu memnunluk içkinin etkisiyle her an az da ha artıyor, ortaya yalnız Cevdet'in değil, Ley la'nın da tanımadığı şuh bir Nuran çıkıyordu: Gülen, söyleyen, şakalar yapan, kadehlere ra kılar koyan, ısrar eden bir Nuran! Leyla deli oluyordu. Bu pısırık, bu ensesine vur ağzından lokmasını al kızın şu andaki neşesinin nedeni Fikret'ten, Fikret'in aşkından lirdi?
başka ne olabi
«Kart karı» nın zaman zaman
kimseye
çaktırmadığını sandığı tarzda hacağına çimdikten canı yansa bile, hoşuna
attığı
gidiyordu
Fikret'in. Demek Nuran'ın neşelenişi kendi yü zündendi? Demek yola gelmişti ? Demek Cevdet bir daha sefere çıktığı zaman işler tamam dı ? Barcı da bu kanıya varmıştı : N uran'ın tat lı bakışları sık sık Fikret'e rastlıyor,
iki genç
bakışın tatlı kucaklaşması, içinde gittikçe bü yüyen
kıskançlık
yılanını
şahlandırıyordu.
Akılla düşünülecek olsa, bu iki genç elbette her bakımdan birbirine denkti. Ama artık sonbaha rını yaşıyan sırılsıklam aşık Vedat içinse hay ı r !
O, Fikret'i kullanmak istiyordu. Fikret yakışık lılığıyla genç kadını kendine çeksin, kocasıyla vuruşup, ya mezara
sonra da
girsindi, ya da
hapisaneye. Mezara, ya da hapisaneye girmiye cek oldukta,n sonra ona neydi
birbirine denk
iki genCin sevişmesinden? tçileceği kadar içilmiş, yenileceği kadar ye-
427
nilmiş, salona geçilmişti. Leyla bir kıyıda kah rolarak somurtmuş, kimseye duyurmarlan diş lerini gıcırdatıyorrlu Nuran'a. Ne diye, ne diye yanına almıştı bu sünepe kızı sanki ?
Varsın
amcasının yanında canı cehennemeydi. Alma sının nedeni gayet açıktı oysa : Ona son yaşın da yardımcı olması, önüne çıkacak zengin yaşlı ları tavlayıp, sağması i çindi. Yoksa şu fakir, üs telik kara, kuru denizciyle yaşıyacak,
derken
hiç ummadığı anda canından çok sevdiği yakı şıklı dostunu elinden alacak olduktan Birden bakışları
barcıyla
sonra . . .
karşılaştı. Bir
birlerini uzaktan uzağa tarttılar, Sonra bakışla rının diliyle konuşmağa başladılar : •-
Kızının attığı kahkabaların sebebi ney-
di acaba Leyla ? » •-
Hayvan! »
«-
Niçin ? »
«-
Zıkım. Beni tahrik m i ediyorsun? ,.
• -
Yoo .. gözlerinle görmedin mi ? »
«-
Evet, gördüm. Kancık fena bakıyor, fe
na gülüyordu. Ben onun bu kadar neşeli zaman larını hiç hatırlamam! , «•-
Demek yanılmamışım?ıo Öyle bile olsa şu anda sus! »
Susmuştu. Susmuştu ama, artık yapacağını biliyordu : Cevdet' e çiviyi kayacaktı! Çok geç vakıt ayrılırlarken Cevdet'e çiviyi koydu :
428
geride
kaldı.
« Yavrum, bizi bir daha evine davet et me ! » Cevdet önce anlamadı. Misafirlerini yolcu edip kapıyı arkalarından kapadıktan sonra sa lana döndü. Karısı sanki olanca neşesini yitir mişti. Nedendi bu? Bilmiyecek birşey yoktu ki! Neşe kaynağı Fikret gitti diye . . Kaynanasına baktı. Misafirler giderken ayağa bile kalkmamıştı. Oturduğu koltuğa ya tarcasına uzanmış, Cevdet'e nefretle bakıyor du. Bakışının şu andaki tek nedeni, sevdiği ada mı şu kara, kuru damat yüzünden evinde alı koyamaması, geceyi birLikte geçirememesiydi. Ona neydi Nuran'dan? Cevdet'ten? Onlar olma salar şimdi Fikret burada kalır, Leyla'yı kolla rının arasına alır, dudaklarını dudaklarına van tuzcasına yapıştırır, sonra da kucakladığı gibi yatak odasına götürürdü. Ama bütün bunlar olamıyacaktı bu gece! Birden bakışları kara, kuru damadına ta kıldı : Allahım, ne kadar da sünepe kocasını hatırıatıyordu şu uzun boylu, kara, kuru herif! Masa üzerindeki bulaşık tabakları topluyor, mutfağa koşturuyor, elinde paçavra geliyor, ka rısına zahmet olmasın diye, masayı siliyordu. Kocası da böyleydi. «- Karıcığım, canım karı cığım .. sen elini sürme, ben toplarım! Sana ya zık. Ben canım karıcığımı sokakta mı buldum?" Oldu bitti iğrenirdi böyle erkeklerden. Nu ran'ın babasını hep bu yüzden sevememişti. ,...._.
429
Onun sevebileceği erkek,
alabildiğine
güçlü,
üstelik çaat çuut vuran cinsten olmalıydı. Ne j at nasıldı Nejat? Para diye dayatır, alamayın ca kızar, bağırır çağırır, tokatlar, sonra da öf keyle çıkar giderdi. Şu Fikret de..
Fikret de
tıpkı tıpkısına Nejat gibi küfürbaz,
vur elli,
öfkeliydi. Onun için seviyorrlu onu ya! Gözü gene damadına ilişti : Sabunlu bezle masanın
muşarnbasını
silrneğe başlamıştı.
«- Off Cevdet of! » dedi.
cSıkıntılar
bastı
içime vallahi ! , Cevdet kara gözleri cıvıl cıvıl, kaynanasına gülerek baktı : «- Neden anneciğim ? » Tepesi attı : •-
Şu anneciğim sözüne de bir
tutuluyo-
rum ki ! » «-
Sevmiyorsanız söylemiyeyim . . »
«- Fena olmaz ! >> Oturduğu yerden
çalımla kalktı,
odasına
geçti. Ne iyi etmişti içini boşaltmakla! Pis, sü nepe. Onun yüzünden sevgilisini yatak
odasına
alamamıştı. Geceyi de hep onun yüzünden bir likte geçiremiyecekti. Kızıxordu efendim, zorla mı ? Erkek erkekliğini bilmeliydi bu biiir; ikin cisi, ne diye sevgilisi onun yüzünden çekip gi diyordu? Sonra, Nuran .. genç, güzel kadın. Ne diye hevesini alıp ayrılmıyor,
barcıya varmı
yordu ? Bir şey değil, bu gidişle Fikret'e aklını
430
takarsa fenaydı ki, vallahi vurur
öldürürdü
onu! pudrası falan
Ayna karşısına geçti. Ruju,
bayağı sark-
bozulmaınıştı ama , yanak etleri _ mıştı.
Birden kızının odaya yavaşça girdiğini aynada gördü, sertçe döndü : •-
Ne var ? »
Nuran ağlıyordu usul usul : «-
Kocama karşı neden böyle davranıyor
sun anneciğim ? » Omuz silkti : «-
Seviniyorum
efendim,
sevemiyorwn
kocanı zorla mı?» «•-
Peki ama niçin ?, Bana sünepe
babanı
hatırlatıyor da
onun için ! » Sanki bir anda kızını unutuverdi. Aynada, yüzünün pudrasıyla uğraşmağa
koyuldu. Ne
den sonra ardını getirdi : •�
Kocanı sevmek zorunda mıyım ?» ..
......
. ?»
«-
.
«-
Siz d e beni sevmeyin v e çıkın
. .
. . .
gidin
evimden! » Nuran sarsıldı : «-
Yaa ! »
«-
E'\l'et.
Sizin yüzünüzden sinirlenmeğe,
buzurumu yitirmeğe mecbur muywn ?» « .- Değilsiniz anneciğim, ne
münasebet . .
biz de sizin sinirlenmemenizi isteriz . . .
431
«-
O halde hiç vakit geçirmeden defolun! •
Nuran ağlamıyordu
artık. Bir a z d a işine
gelmişti : «-
Peki anneciğim, peki . . · dedi.
Orada daha fazla durmakta mana
yoktu.
U sullacık çıktı. Cevdet'in yanına döndü. Cevdet, pişkin Cevdet, hayatta
yemediği
darbe kalmamış Cevdet o sıra bulaşıkları yıkı yordu mutfakta.
Kaynanasının
davranışların
dan alınmıyor değildi ama, karısının üzülmesi ni istemediği için pişkinliğe vuruyordu. Sonra, ayrı bir evleri olsun, birbirleri için yaşasınlar isterdi. Nuran da isterdi bunu. Çok konuşmuş lardı. Hem buradan çıkmak.la, o, bir zamanlar Cevriye'sinin karabıyıklı kahvecisini ha.tırlatan harcıdan da kurtulacaklardı.
Sonra, Fikret de
sık sık uğrıyamaz diyecekti ama, bu geeeki ba kışları, karısını n şuhluğunu hatıriayınca ürktü. Nuran, kadınlar üzerinde yıldırım etkisi yapan yakışıklı arkadaşına, elinde olmıyarak
tutul
duysa ? Öyle geliyor, kendi kendini yiyordu. Şa
yet böyle bir şey olduysa, Fikret, o seferdeyken Nuran'a sık sık uğrar, kimsenin de
ruhu bile
duymazdı ! Bulaşıkların başında arkaya
döndü, kan
sını öyle hazin hazin ağlar görünce aklındaki ler uçuverdi. Bulaşık suları damlıyan elleriyle koştu : •-
Ne o Nuran? Ne oldu?
sun ? •
432
Niçin ağlıyor
Nuran sofradaki neşeli halinin tam
tersi,
adeta sinir buhramna tutulmuş, omuzları sar sıla sarsıla ağlıyordu. « - Niçin ağlıyorsun bir tanem ? Annenle
kavga mı ettin yoksa? » Artık ok yaydan fırlamıştı : «-
Cevdet, bir ev bulup buradan
hemen
çıkalım olmaz mı?» Cevdet anlamıştı karısıyla kaynanası ara sında gene bir şeylerin geçtiğini : •-
Çıkahm» dedi. « Ç ı kalım ama, ne var?
Ne oldu'! » « - N e olacak, annem bizden rahatsız olu
yormuş, huzuru kaçıyormuş.
Ne diye onu ra
hatsız edelim ? » c-
Hiiç» dedi Cevdet. « Buna zaten hakkı
mız yok. Ben, seni annenden ayırmamak için böyle davranmıştım. Ama madem
istemiyor,
olur. Bir ev bulup hemen çıkarız şekerim. Ya zık değil mi göz yaşlarına ? » Cevriyece sokuldu : «- Sen ne iyisin Cevdet ! » •-
Sen ? Sen ya?•
«- Hayır hayır, kaabil değil senin kadar iyi olamam. Seni seviyorum ! " c-
ağlama
..
Ben de seni. Sus, sil gözlerinin
yaşını,
»
Bulaşık stilu elleriyle genç, güzel
kansına
onu
saçlarından "öptü.
Amma da feria düşünüyordu !
Ne çıkardı mah-
dokunmamağa çalışarak,
zun karısının şarabın etkisiyle
birazcık neşe
leomesinden? B arcının iymalı lafı.. Hayır ha yır, bu göz yaşlan, bu sokuluş, bu konuşuş . . . hele tıpatıp Cevriye'yi hatırlatan kedi sokuluşu! Sonra Fikret.. Güzel bir kadın araya girin ce, en yakın arkadaşı üzerine bile kötü düşün celerin saldırısına uğramıştı.
«-
Zavallı arka
daşım! :o diye geçirdi. •Seni sanki denememişim gibi, neler de neler düşündüm. Evet, çok yakı şıklısın. Kadınlar üzerindeki etkini de gayet iyi biliyorum ama, gene de bana, benim
karıma
karşı kötü duyular besliyeceğini düşünmem al çaklık! » Ertesi gün ilk iş, gitti. Fikret'i buldu, duru mu anlattı : «-
Bugün paydostan sonra gidip bize bir
ev anyalım olmaz mı?• Fikret şaştı : •-
Ev mi? Ne evi?»
.,_
Hiç. Kayınvaldemi rahatsız
ediyoruz
da . » .
«- Niçin? " «- Bilmem. Hem, Nuran böyle istiyor! . ·Fikret'in içinde gene o ümit var
gücüyle
parladı. Genç kadının akşamki neşesini, sık sık gözgöze gelişlerini, buna dikkat eden
barcıyla
Leyla'nm, hatta Cevdet'in onları göz hapsine alışlannı , hele Leyla'nın kimseye çaktırmadan butunu çimdikleyişini hatırladı. Demek evi de �tirmelerini Nuran istemişti? Niçin? Herhalde
434
kocası sefere çıktığı sıralar evde yalnız kalmak için! Peki ama, evde neden yalnız kalmak isti yordu ? Herhalde Fikret için, yani kendisi için olacaktı ! Şüphelendirmemesi gerektiğinden «-
hemen
Peki » demedi. «- Yahu kardeşim,
ne diye
çıkacaksın?
Sen seferdeyken genç, güzel karın evde yalmz kalacak. Doğru mu?" «- Doğru, eğri. Öyle istiyor ne yapayım?• ««-
Valla bilmem ama . . . • Arnası maması yok.
Çıkacağım, tadı
kaçtı. Öğleden sonra gelirim. Bir yere gitme. Birlikte çıkar ararız, oldu mu ?" «- İyi ya . » .
Cevdet gittikten sonra Fikret'in aklına Ley la geldi. Sakın şu kart karı akşam
Fikret'le
kalarnadı diye, bir şey bahane edip cayırtı ko parmış olmasındı?
Aklına
ya ttı.
evimden kovacağım. Gitsinler,
«-
Onlan
başka yere ta
şınsınlar efendim. Onlar var diye ben ne için sevdiğim adamı her an evimde tutamıyayım?• Güldü. Şefin e baktı. Şef : «-
Hayrola?» dedi.
Anlattı : Cevdet, kaynanasıyla atışmış, genç karısını alıp bir başka eve ç1kacakmış. Paydos tan sonra gidip ev arıyacaklarm.ış . . . c-
Karısı güzel mi ? "
Şüphelendirmemek için : c-
Eh işte . » dedi. .
Sonra masasına geçti. Ulan ne yarnan ka• rıydı bu Leyla be! Sevdiği için dünyayı yakar mı yakardı
hani.
Cevdet'leri
sonra biliyordu asılacağını :
sepetledikten
«- Bana bak, on
ları senin için sepetledirn. Bundan böyle her gece yanımda kalacaksın aniadın mı?» Onunla her gece kalmak Fikret için çekil mez bir işkence olacaktı. Nuran'la birlikte otur sa hadi neyse, ama Nuran'sız ne kıymeti kalı yordu Leyla'nın? Paydostan sonra Cevdet
geldi.
Baremın
sözlerini bir türlü unutamasa, o sözler içinde, içinin ta derinlerinde taş gibi dursa da aldır mamağa çalışıyor, hele genç karısının Fikret'i o sefercleyken geldiği halde,
lafını
etmemesini
unutamıyordu. Neden «- Geldi» dememişti ? Ne için saklaınıştı ? Baremın bir şeyler demek is teyip de açıkça diyememesi . . . Sonra kaynana . . neden böyle birdenbire koğma
gereğini
duy
muştu? Şimdilik hiçbirinin kapağını
kaldırmadığı
gibi, «- Bize geldiğini N uran benden sakladı ! » da dememiş, anlamazdan gelmişti. Bir süre her şeyi sineye çekecek, sabırla sonucu bekliyecek
ti . iki arkadaş Haliç kıyılarına açıldılar. Un kapanı, Cibali, Balat . . . Bütün b uralar Cevdet'e gen e yı llarca önceki çocukluğunu hatırlatmış tı : «-
Hani anlatmıştım ya ? Çocukluğum bu-
436
ralarda geçtiydi. Hey gidi günler hey ! » Birbirini kesen daracık sokaklardan içerie re yürüyorlardı. Daracık sokaklarm iki yanın da eski, tozlu tahta evler. Solda
Nalıncı Mimi
dede'nin türbesi, sağda Cibali tütün fabrikası nın boydan boya duvarı. . . c-
Bir Kosti vardı, bir de Cevriye. Küçük,
Çingen e kızı. Lakin ne kızdı! Gözleri tıpkı be nim Nuran'ın gözleri. Kaşları da öyle ama, Nu ran onun çok beyazı. Cin mi cindi. Ben o za manlar Pekos-bil, Bil-Kid falan cinsinden kü çük kitaplar okurdum.
Kafamda o kitapların
Amerika'sı. Sanırdım ki
Amerika'ya
kapağı
atan herkes hemencik Kovboy oluverir. Halbu ki wnraları çok gittik seninle. Her yerde polis, kanun. Ne Kovboy var, n e de her istediğini he mencik oluvermek ! Arada duruyor, boş ev soruyorlardı. Yok, yoktu. Konuşarak Cibali'yi, Ayakapı'yı falan ge çip, caddeden Fener'e geldiler. Fikret çarşı için deki bir ev kornisyoncusuna uğradı. İki buçuk odalı bir evden söz açtı adam. Cevdet: •-
Aman gidip hemen bakalım! • dedi.
Kısa boylu, kuru kornisyoncu : «-
Önce :iki buçuğunuzu alırım . » dedi. .
Cevdet hemen çıkarıp uzattı.
Adam öne
düştü, eve gittiler. Pek öyle ahım şahım değil di ama, şimdilik yeter de artardı. Kaynanası nın ağız kokusunu çekrneğe değmezdi. Sonra,
437
çocukluğunun geçtiği
dolaylardı .
yılların çocukluk dünyasında
Kendini o
sayabiliyor, za
man zaman heyecanlanıyordu. Ev, dört katlı hantal bir ahşap konağın en alt katıydı. iç içe iki küçük oda. Mutfak, tuva let. Mutfak kapısıysa küçücük bir bahçeye açı lıyordu. « - Tamam, tutacağım burayı ! » Aylık kira, konturat, mal sahibiyle karşı lıklı imza, bir aylık peşin falan . . . bir saat son ra Cevdet doludizgin, Tarlabaşı'ndaki kaynana sının evindeydi: «-
Karıcığım görme. Hani
bundan
iyisi
can sağlığı. İki oda iç içe, yarım oda da yanda. Tuvalet, mutfak, ter kos, elektrik. . . Sonra haa, mudağın kapısı küçük bir bahçeye açılıyor. Ça maşır yıkadın mı oraya serersin! Kaynana evde
olmadığından,
heyecanla
sarıldılar. Sevinç içindeydiler. Nuran'ın bu can dan sevinci Cevdet'e gene alabildiğine vermiş, düşündüklerinden dolayı
güven
utandırmıştı
onu. Baremın sözleri, Nuran'la Fikret'in bakış larındaki sık rastlantı, Nuran'ın aşırı sevinci . . . her şey, her şey silinmişti şu an. Artik ondan hiç ama hiç şüphelenmiyordu. Cevriyesiydi o. N e diye
Onun
biricik
şüphelenecekti? Sev
mese varmaz, dudak büker, hiç konuşmazdı! «- Beğeneceksin Nuran, öyle beğenecek sin
ki . » .
«- Şekerim sen beğendikten sonra . . .
438
«-
Senin de beğeneceğine
aklım.
yatmasa
tutar mıydım?» «.- Odanın birine taksitle mobilya alır, döşeriz. Misafir odamız olur .. • «-
Ötekinde de yatar kalkarız.,.
«-
Küçük oda da sandık odası.
«-
Kirlilerimizi de orada saklarız, hı? "
•-
Tamam. Akşam annerne
.
•
müjdeyi ve-
relim! » «-
Yoo . . kalbini kıracak şekilde değil ! »
« - O bizimkini kırıyor am a? • «-
Zarar yok. O bizim büyüğümüz. .
"
·c-
. .
.
. . .
...
. .
.»
Akşamüstü gene çakırkeyif gelen Leyla ev bulup yakında çıkacaklarını öğrenince: •-
Yarından tezi yok, hemen ! • dedi.
N uran dayanarnadı : «- Demek bizden bu kadar bıktınız?, "- Hem de nasıl! " Ertesi gün Cevdet'le Nuran
gidip evi el
birliğiyle yıkadılar. Daha sonra küçük bir kam yona eşyalarını doldurup taşındılar. Leyla büyük bir sevinç içinde telefona koş tu. İçi içine sığmıyordu. Artık sevgilisini iste diği zaman, dilediği gibi evine
alacak, yatak
odasında alıkoyacaktı. Numaraları çevirdi çevirdi : •-
Aloo .. Fikret beyi rica edebilir miyim ?•
Babacan şef sesi tanıyordu artık :
439
• -·
Oğlum, Fikret. Koş ! "
Fikret koşarak şef'in odasına geçti. Kulakl ığı aldı : «-
Eve t ? »
c-
Sen mi si n Fikret?"
«-
Ben'im. Ne var ? »
•-
Bizimkiler az önce postayı çektiler . . •
Tersin e, hiç de sevinmemişti. Gene de : «-
Yaa ! » dedi.
.. ....,.... Ne iyi değil mi?� «-
E, fena değil . . »
«-
Fena değil mi ? Sevinçten çıldırmıyor
sun demek?» Fikret bir parça da şefinin hoşuna gitmek için, sesini az kıstıktan sonra: «-
Ulan zillh dedi. «Başlanm ıstavrozun-
dan ha! » Şef bayılmıştı, bir kahkaba koyuverdi Fikret memnun, ardını getirdi : •�
Patlama. Akşam paydosundan sonra . . .
yoo. . burası Dingo'nun ahırı değil Akşama sak la iştahını! »
Kulaklığı yerine koydu. . Şef bayılıyordu bu yakışıklı gencin kadın lara karşı erkekçe davranışlarına.
Bu oğlanın
doktor babası da böyleydi kadınlara karşı, Ka dınlarsa bayılırlard ı . Demek oğlan
babasına
çekmişti ? . •-
Nfı.r ol Fikret. Bana
hatırlattm . . ..
rahmetli
babanı
Sonra göz kırptı : Öğle paydosunda al voltanı istersen .. •
c-
Fikret'in hoşuna gittiyse de ağırdan aldı : «-
Valla amca bey, bilmem ki. . . •
« - Bileceği, bilmiyeceği yok. Çık git, gez ! •
Size karşi: pek
•-
yüzüm d e
kalmadı
ama . . . «� Dalga geçme hergele. Bir zamanlar ben de tıpkı senin gibiydim. Uçan zanpara. Kadın lar, kızlar .. nah böyle. Ama siz çok rahat, çok serbestsiniz. Gerçi bu bir az da kadınlarla kız ların serbestliğinden geliyor tabi..
O vakıtlar
ben de senin gibi küçük bir memurdum. Peder de sağ. Attığımız attık, tuttuğumuz tuttuk. Pa ra bol cepte, giyim, kuşam. Hepsinden mühimi de gençlik . . . " Gözleri daldı. Gençlik günlerine sanki ha zin hazin gülümsedi, içini çekti : «- Ne desek boş. Bu dünyada istersen
Sul
tan Süleyman ol. Herşey gelip geçiyor ve her kes hayatını tek başına, bir sefer yaşıyor. Yaşa
oğlum, elinden geldiğince, olanca gijcünle yaşa, bol ve çeşitli yaşa ! ıı Bunun için d e bol para gerekliliği aklına gelmişti : «- Hanımefendiyle nasıl gidiyorsunuz?,. Fikret güldü : •-
Yatak dalgalarını anlatmıştım ....
•-
Yatak, malum. Zarına bakıyor mu za
nna? ..
441
•••-
E, tabi. Bakmasa
. . .
•
Doğru, küçük bir memur nihayet. . . • Zarıma bakıyor ama,
neye yarar be
amca? Sevmiyorum ki ! • c-
O fena işte.»
c-
Fakat bir kızı var.. Alla h!•
Bey amca koltuğuna yerleşti : «-
Geçende de bahsetmiştin. Demek kızı ?•
•-
Bir içim su ama, boşveriyor! •
Bey amca hayretle sordu : c- Sanaa? Senin gibi yakışıklı
bir gence
ha?» c-
Boşveriyor şerefsizim
c-
Kocasına bu kadar mı bağlı?•
..
•
Aklından Nuran'la Cevdet'i geçirdi. • - Hem de nasıl ! » • - Adam çok yakışıklı öyleyse? , •-
Yok canım, tam tersi.
Anlıyamadım
gitti. Şimdiye kadar hayatımda bir tek kadın, bir Banka müdürünün çapkın karısı boşvermiş tL tllet olduydum. Sonunda kafese
girdi tabi.
Girdikten sonra, seni mahsus üzdümdü demez mi? • . ,_
Sakın bu da o cinsten olmasın?•
Telefon çaldı. .,_
Bir dakika . . . ..
Konuştu, kulaklığı yerine koydu: •-
N e diyordum? Bu da o cinsten olma
sın?• •-
Kimbilir, öğreneceğiz.. Fakat amca, ca-
442
nıma okuyor. Hani çıldırıyor muyum
çıldın
yorum! En çok da kafayı çektim mi. . . Akıl di yor bir
gün
riye . . . »
atla evlerine, çal kapıyı, dal içe'
Hop hop hoop ..
«-
kendine gel
oğlum!
Üniformalı şoförler kullanan, hatırlı insanların kızı. Unutma ki böylelerinin kızlan da hatırlı insanlarla evlidir. Elleri uzun, kollan uzun . . . » Hayır bey amca, yani. Aklıma geliyor
•-
kafayı çektim mi? Hiç yüz vermiyor. Olur mu? Çıldırıyorum be! Kart kannın kalırını kızı için çekiyorum esasta . . . " Aklına gene Nuran gelip oturmuştu. Fazla üzerinde durursa, bey amca
şüphelenebilirdi.
Konuyu geçiştirrnek istediyse de, bey amca ta kılmıştı : u-
Kızın annesi madem sana B.şık, karıyla
sakın arayı bozma! Durumu iyi idare edersen, karı bir gün kendi eliyle
kızını
senin koynuna
koyabilir! • «-
Tamam. Karı çok tutkun. Dünya yan
sa içinde hasın yok. Damadını da hiç sevmi yormuş . . » «-
Şimdi olda işte. Aç gözünü, damadına
inat, çakıyorsım ya?» Fikret güldü : •-
Demek öyle paydosunda ben pırr?»
•-
Yarın sabah, akşamın yatak manzara
larını bir bir anlatmak şartiyle! ıo «-
Ayıp ettin amca, elbette . . •
443
«-
Konsomatrisin hikayelerini çok dinle
dik. Hanfendinin inatçı kızını fethedip, kaleyi zaptetmenin hikayesini de heyecanla bekliyece ğim. Oldu mu " c-
Evel Allah . . zorla da, şerle
de .. neyle
olursa olsun, o kaleyi fethedeceğim. Benim için zanparalık haysiyet meselesi! , Eski çapkın coştu: «- Ulan şu an elimde kadeh yok ama, var
farzet. Haydi şerefe ! » Fikret d e sözde kadehini kaldırdı: «-
Şerefin var olsun amcacığım ! »
Karşılıklı diktiler. Sonra Fikret oradan hızla aynldı. Şef pay dosta git demişti ama, ne önemi vardı? Paydosa da zaten çok bir şey kalmamıştı. Daireden dışarı attı kendini. Sokak, sokaklar, cadde, caddeler . . . güneş doluydu dünya. Ne yapmalıydı
şimdi?
Amca beye atmasına rağmen, Leyla'yla rande vusa beşten sonraydı . Evet, o saata kadar ne yapmalıydı? İçinde Nuran. Çekiyordu onu sanki. Fener' deki evi Cevdet'le birlikte
buldukları,
ıçını
gezdikleri sıra mutfak yanındaki küçük bahçe dikkatini çelotıiş, Cevdet'e çaktırmadan kapıYl kontrol etmişti. Kalın, paslı bir çivi
mandal
yerine kullanılmıştı. Günlerdir aklına bu paslı çividen mandal takılıp duruyordu. Kafayı iyi ce çektiği bir gece bahçeye girer de bu kapıya yanaşır da, bir omuz da verdi mi kapı gürültü-
444
süzce açılabilirdi. Mutfak. Mutfağı geçer. Safa da pencere. Şayet oda kapısı
içerden sürgü
lüyse bu pencerenin camını kaldırıp Nuran'ın yatak odasına girebilirdi. Gene titredi. Sıcak bir kan gözlerine sal dırdı. Gecenin ikisinde, belki de üçünde, dördün de .. genç kadın yarı çıplak yattığı karyolasında bacaklarının okşanmasıyla uyansa bile gık di yemezdi. Dese, çamurlaşırdı :
«-
Bağırma, se�
nin için iyi olmaz! , , «- N e geziyorsun burda? Kocam seferde. Buraya nasıl girdin ? » Gözleri kocaman kocaman açılırdı : «- Ha'? Nasıl girdin buraya?» Omuz silkerek cevaplardı : «- Sen alınadın mı beni içeri ? • Gene titredi. Tam, tam böyle davransa ne lazım gelirdi? Korkar. Patırtı edemez. Etse ma halleye rezil olduktan başka, da. . . çünkü, «- Bo k atarım.
kocasına
karşı
Beni içeri zorla
aldı. Girmesem sana beni şikayet ederek, ara mızı açacaktı. Suç karında Cevdet ! ,. inanırd.ı. Çünkü zanpara
manpara
ama,
arkadaş karısına, kız kardeşine ilişmiyeceğini, buna gereksinme duymayacak kadar
yakışıklı
olduğunu biliyordu. SOnra karısıyla paylaşsm lardı kozlarım ! Bahçe, bahçe kapısı .. daha çok da pasll çi
viyi yeniden hatı rladı
.
.445
20. Karı koca, evlerinde, taksitle satın aldık ları eşyalarını yerleştiriyorlardı. Yatak odala rını düzene sokmuşlar, sıra misafir odasına gel mişti. Cevdet : «-
Kancığım» dedi, «bana kalırsa, o kol
tuğu o köşeye değil, bu köşeye
koyalım. Ne
dersin? .. Genç kadın yorgun argın doğruldu. Belini tutarak iki köşeyi kıyasladı. Gerçekten de, ko casının uygun gördüğü köşe daha doğruydu : «-
Haklısın. O köşe daha iyi! "
Cevdet koltuğu kavrayıp kaldırırken, ak lında b arcı Vedat'ın sözleri :
«-
Fikret'ten ol
masa bile, karın Fikret'i sevebilir. Kadınlar za yıf mahlfı.klardır.
En iyisi o oğlanı
evine pek
sokma! • Koltuğu o köşeye götürüp yerleştirdi: c-
Oldu mu?•
Nuran sevgi dolu iri
gözleriyle
kocasına
baktı : c-
Canım kocacığımın
mı?•
446
yaptığı iş olmaz
Cevdet kollarını açtı. Nuran heyecanla koş tu, sarıldılar, sonra da dudak dudağa geldiler. Cevdet'in aklındakiler gene silinivermişti. Bar cı ne derse desin, bu kadın, bu genç, bu güzel, bu tıpkı tıpkısına Cevriye sokuluşlu kadın, de ğil Fikret, Dünyanın en güzel erkeğine bile de ğişmezdi kocasını. Baremın maksadı ne olursa olsun, Nuran onu aldatmaz, aldatamazdı! Karısını yeniden öptü, sonra
bir daha. İyi
ama, kafasına bu aykırı fikirleri sokan kimdi? Neydi? N ereden geliyordu istemediklerini dü şünmesi ? Elinde olmıyan bir şeydi bu. İşte şimdi de, kaynanasının evindeki o gece yeme ğini hatırlamıştı. Fikret'le sık sık bakışları, gü lüşleri. Sonra daha fenası, Fikret'in
«-
Nuran'a
bir sefer gittim• demesi, Nuran'ın bunu hala saklamas ı. . . Karısına karşı
duymak
istediği
duyduğu sevgi işte ge.ne gölgelenivermişti. Bu nu yapan, neşesini gölgeliyen neydi?
Kimdi?
Nereden geliyordu bu? Nuran kocasının gene birden buluta girmiş güneş gibi sönüp, neşesinin uçuverdiğine dik kat ederek, aklı gitti . Bir kıyıya çekildi, daha sonra da koltuklardan birine ilişti : •-
Evet kocacığım .. sonra?•
Cevdet uykudan uyanırcasına sordu : •-
Nerde kalmıştık? ..
Nuran az önce kocasının anlattıklannı tırlıyarak:
447
ha.
«-
Mahalleli çocuklara
kadar
yayılıruştı
hani . • .
Cevdet hatırladı : «-
Evet, mahalleli çocuklara kadar yayıl
mıştı. Şu aşağıdaki Perili konak var ya? Gös' termiştim hani : » Nuran hatırladı. Vapurla
gelirierken ko
cası göstermişti. Karanlık pencereleriyle, çök müş, harap bir kocakarıyı hatıriatıyordu zırıltı konak. «-
Evet » , dedi.
«-
Duvarlarına babamın boynuzlu resminı
çiziyor, altına da Cevdet'in
babası diye yazı
yorlardı. Deli olacaktım. Kimin yazdığım bil sem . . . bilmiyordum. Bir gün Cevriye . . . hani şu, gözleri, kaşları sana benziyen. . . yazıyı yazanın kim
olduğunu
resmi
yapıp
söyleyince ta
mam. Eczaemın şımarık oğluymuş. Zaten içer liyordum, yolunu kestim, yakasıru bir destele dim . . . • Nuran heyecanla : •-
Sonra?»
Cevdet güldü : .,_
Bir kafa, bir yumruk, bir tekme.. yer
de! Bu iskemle burada mı dursun?• «-
Orada dursun. Peki, sonra ne oldu? »
"�
Hiiç, kan içinde b aşladı zırlamağa. Üst
yanını bilmiyorum. Daha sonra karakoL Korn ser niçin yumrukladığımı sordu,
448
söyliyemem
ki. Nasıl söylerim babamın boynuzlu resmini çizdi diye? » Nuran iyice yorulmuştu, taksitle aldıkları mavi koltuklardan birine ilişti : «- Hapise de babanın yüzünden girmiştiiı değil mi?• « - Anlatmıştım ya? Babamın paralan ça lınmış. Meğer üvey annemle şoför dostu Adem çalmışlar. Bilmiyordum. Beni o gece evden kovmuştu . . Nuran be ! • «- Ha ? • «- Canım ne istedi birden bil bakalım ! » Nuran anlaıruştı Gülerek kalktı. Mutfağa geçti. Cevdet de ardında. Karısının ikilik kah ve cezvesini çivisinden alışma sevinçli bir nara .
attı : •-
Yaşşa karıcığım, canım karıcığım be-
nim ! »
Arkadan kucakladı, bembeyaz boynunu öptü.
Nuran memnun, kocasının tatlı tatlı anla tıp durduğu hayat serüveninin ardını merak ediyordu : •- De m ek evden koğmuştu ? » • - Babam mı ? Koğmuştu. Ben de başım ı alıp Perili konağa gitmiştim. Çok geçmeden babamı hapsetmişler. Fabrikanın paralan için. Çalınınıştı ya? Düşünmüş, taşınmış. aklına ben gelmi şi m . Ona içerliyerek yapmış olabilirmi şim. Kosti'yle falan beraberdik. Halbuki şeref.
449
sizim, senin haberin varsa benim de var. Neyse, babamla karşılaşhrdılar. Baktım saçı: sakalı: uzamış, omuzları düşmüş. Acıdım, evet ben çal dım diye yalan attım! » Nuran şekerle kahveyi koyup karıştırdı : •- Peki, paralan ne yaptığını sormadılar mı?» • - Sormaz olurlar mı?» •- Ne dedin?» « - Hiiç, attım: Babama içerliyordum. Çaldım, deniz kıyısmda yaktım dedim . » « - Sonra?» • - Babamı bırakıp beni hapsettiler.» Nuran'ın aklına kendi babası geldi: Babasını da hapsetmişlerdi. Gecelerce düş görmüştü babasına, hapisaneye dair. «- Hapisane nasıl yer?» « - Bırak. insanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirrnek istersen at oraya. işsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört du var arasında can sıkıntısından birbirini yiyor. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. Bir Hasan vardı, çok akıllı çocuktu. Şimdiye belki de avu kat. . » Nuran şaştı : « Avukat mı? Nasıl ? Hem hapse girmiş, hem de . . . » «- Hem de öğrenimine devam etti. Canım, sabıkalanmadıydı. Zaten ne olursan, nerde olur san ol. Kendini kollamasını bilmelisin. Aklını -
450
iyi şeylere kullanabiidin mi, en kötü şartlar al tında bile iyi olabilirsin. Kollayamadın, aklını kötü şeylere kullandın mı, yandın ! » Kafasından Fikret hızla geçti. «-
Hasan avukat olduysa bile herhalde fa
kirlerden ücret almadan işlerine
bakar.
başka çocuktu .. Bir Böcek vardı çocuk
Çok
koğu
şunda, efe geçinirdi. Bana sataşmak istedi. Kav ga ettik. Al aşağı ediverdim, sonra tekmil ko ğuşta fiyakası bozuldu. Çocuklar Allahtan kor kareasma korkarlardı.
Dayağı
yeyince sanki
sihir bozuldu. B aktım tenhalara kaçıyor, dalga geçiliyor, acıdım. Yanına gittim bir
gün. Hiç
beklemiyordu. Sanıyordu ki, onun yerine koğu şun efesi olacağı m. Dostça sokulunca ağlamağa başladı. En iyi arkadaşım oldu sonunda. Hasan' la konuştuk. Gittik müdüre, başgardiyanı falan gördük, marangoz atölyesine arasıra uğrarım,
aldırttık.
Şimdi
Eminönünde marangoz dük
kanı var, evlenmiş, çocukları
varmış.
için, en kötü insan bile, insanca el
Onun
uzatılırsa
iyi olur. Ben buna inanıyorum!, Nuran, ispirtolukta
kaynamağa
başlıyan
kahveye gözlerini dikmiş, «Kötü yohu düşünü yordu. Hayır, kötü yola düşmiyecekti. Bir yan dan harcı, öte yandan annesi, daha ötede Fik ret . . . Fikret'i hatırlayış yüzünü buruşturdu. Ne cesaretti o gece mutfağa ardından gelişi, zorla öpmeğe kalkışı ! İnsan aklını kullanmasa da olay Iarı dosdoğru söylese. . .
Cevdet' e
451
deseydi ki :
•- En yakın arkadaşım dediğin Fikret bir gece bana böyle böyle yaptı! • , Cevdet herhalde deli ye döner, gider bulur. Kavga. Ya o bunu vurur du, ya da bu onu. Ölen mezara, sağ kalan da hapse. Hayır hayır, aklını kullanacak, Cevdet'i karıştırmıyacak:tı. Cevdet'in başının belaya gir mesini istemiyordu. Onu, babası gibi, hapse du şürrniyecekti. Cevdet, babasından, İhsan abisin den bir parçaydı. Daha da fazla bir şey. Cevdet sevgili kocasıydı. Bu sevgili kocada babası var dı, İhsan abi vardı. . . Kahve taşacaktı nerdeyse, alevden çekti. Fincanlara bölüştürdü. Cevdet alevi üflemiş, teneke başlığını koy muştu. «- Eyvallah karıcığım ! • diye fincanı aldı. Nuran da kendininkini. Mutfağın duvarları dibine karşılıklı çömeldiler. «- Demek o zamanlar Hasan'ı sevmezdin ? » • - Sevmez d i m » «- Niçin? , « - O zamanlar aklım tepemden çok yukar lardaydı. Boyuna küçük macera kitapları okur dum, hırsız polisli, daha çok da kovboylu fi limlere giderdim. Kovboy olmak isterdim. Ya hut gangster şebekesinin başı. Çocukluk işte. Çocukluk ama, şaka maka kendimi bal gibi Kovboy sanırdım. Hayal hayal.. Hasan gülerdi bu tutkuma, önlemeğe çalışırdı. Kızardım ama, şimdi anlıyorum ki o haklıymış! • .
452
Kahvesini yudumladı. "- Daha sonralan kafamda yaşattığım tek istek, böyle bir evimin, evimin içinde de senin gibi bir karımın olmasıydı. Oldu. Ne kadar mut luyum bilemezsin ! " Gözlerini karısına dikti.
Onda
Fikret'le
i lintili bir şeyler arandı elinde olmıyarak. Genç kadınsa, Fikret'in küstahlığını hatırlıyarak göz lerini yere indirmiş, Cevdet'in duyamıyacağı bi çimde
•-
Ben de
..
»
diye rnırıldanrnıştı. Çünkü,
daha ilk adımda kocasından bazı şeyler
sakla
mağa başlamıştı ki, buna hakkı var mıydı? Bi liyordu, saklamasa, c-Geldi, bana böyle böyle saldırdı! » dese, az önce mutluluğundan söz açan adarnın başını belaya sokabilecekti. Cevdet' se, karısının
c-
Ben de, ben de
mutluyum kocacığım! ,. demesini,
hatta yerin
den fırlayıp boynuna sarılmasını beklerdi. Hiç birini yapmamış, gözlerini önüne
indirmekle
yetinmişti. Ne demek oluyordu bu? İ çinde, içi nin ta derinlerinde Fikret yaşıyordu da, onun için mi
•-
Ben de mutluyum»
diyememişti?
herhalde böyle olacaktı. Öylesine yakışıklı adam dururken, ne diye Cevdet gibi kara, kuru biri ni sevmek zorunda kalsındı? Fikret'in bir işaretiyle ona koşa koşa giderdil •-
Cevdet ! "
Küskün gibi baktı Nuran'a : c-
Efendim ? ,.
tek
«- Arada bir neden durgunlaşıveriyorsun? ıo Cevdet'in gözleri parladı : «- Ben. de sana ayni şeyi soracaktım .. " Nuran şaştı : .,_ Neyi? • «- Sen d e durgunlaşıveriyorsun. Kafan meşgul gibi. Demin çok mutlu olduğumu söy ledim, ben de demedin. Tam tersi, gözlerini ye re indirmekle yetindin! " Nuran kıpkırmızı kesildi. Haklıydı kocası. Haklıydı ama, ne diyebilirdi? «- Benden sakladığın bir şey var gibi ge liyor bana! »
Nuran heyecanıandı birden, ayağa kalktı. Bir şeyler söylemek istedi, tuttu kendini. Var dı, elbette vardı ama, nasıl açabiiirdi? Karısının bu telaşıysa Cevdet'i düşüncele rinde haklı olduğuna götürmüştü. Demek karı sının ondan sakladığı şey, aklına gelenler gi biydi? Yanına sokuldu : «- Ha? N edir benden sakladığın ? » Nuran donmuştu. Ağlamak istiyor, ağlı yarnıyordu. Vardı evet, vardı. Vardı ama, nasıl açıklardı? Kocasını çok seviyor, başının belaya girmesini, elinin kana bulanmasını istemiyor du. Soluk soluğa :
454
«- Yok • , dedi, « Sakladığım hiç bir şey yok senden ! • Bir yandan da aklından Fikret
hızla geç-
mişti. Cevdet : «- Var ! » diye dayattı. «-
Yok Cevdet, inan bana! .
Çıldıracaktı. Nasıl, nasıl yalan söylerd.i bu taptığı kadın? «- Ya varsa Nuran? ıo «-
Varsa, senden saklıyorsam .
«-
Evet?•
. .
«- İki gözüm . . . «-
Susss! »
•-
Neden? »
«-
Kör olsun diyeceksin.
Hayır, o güzel
gözlerin kör olmasını istemiyorum . Bana yalan da söylesen, beni aldatsan da istemiyorum göz lerinin kör olmasını! Ama var
benden
sakla
dığım . » .
Karısının bileklerini tuttu, avuçlan içinde tatlı tatlı sıktı. Korkusunu anlıyordu, gayet iyi anlıyordu hem de. Acıdı. Yum�aklıkla : «-
Korkma! • dedi. ·Yalnız, bir daha . .
.
Fik
ret'in geldiğini benden saklama olmaz mı?• Sarsıldı. İşte şimdi korktuğuna Boşandı, ağlamağa başladı.
uğramıştı.
Kendini kocasının
koliarına attı. Neden sonra başını kaldırdı. •-
Kim söyledi? Kimden duydun?ıo
�-
Orası seni ilgilendirmez! ,.
455
•- Barcıdan mı? Vedat alçağından mı?» Cevdet yeni bir ipucu yakalamıştı : • - Farzet ondan .. • 4- O halde her şeyi, her şeyi gördüğü gibi aniatsın sana! • Vay vay vay . . . demek işin içinde işler vardı? •- Neler anlatır acaba?•
Parladı : •- Cevdet beni konuşturma ! ıo Şüphesi daha artınıştı : ' «- Konuş» , dedi, •konuş ne varsa ! » «- Her şeyi biliyor musun?• «- Ne gibi her şeyi? .. •� Barcı anlatmış ya! » J{afası iyice karışınıştı : •- Bir de senden öğrenmek istiyorum . » Nuran artık açıklamak zorundaydı. Başka çaresi yoktu. Ne diye kötü ithamlar altında ka lacaktı ? Barcı o gece demek uyur gözüktüğü halde uyumuyormuş? Olanları görmüş. Görmüş madem, madem sır saklamaınış, o halde Fikret' in saldırılarını, mutfağa kadar kovalayışmı, sonra da ağlıyarak odasına kapanıp kapısını ardından sürgülediğini de görmüş olacaktı! Cevdet on ikiden vururcasına sordu : •- Ben seferdeyken mi oldu bu ?• .
•-
Evet. »
•-
Nasıl oldu ?•
,._ Ben ne söylesem boş Cevdet. olanları gördü, anlatsın
..
Git ona,
»
Cevdet'in gövdesini bir ateştir kaplamıştı. Demek bir şeyler olmuştu? Giyinip evden yıl dırım gibi çıktı. Artık ne akıl, ne fikir, ne de Nuran'ı kaybetmek korkusu. Şimdi aldatılmış, aldatıldığını rastlantıyla öğrenmiş dı. Vuracak, kıracak,
bir kocay
yakacak, yıkacak, mah
vedecektil Bir taksiye atladı. Beyoğlundaki
pavyona
geldi, indi arabadan. Tuuuh, tabaneası da evde kalmıştı. Nuran
•-
Geceleri korkuyorum . . .. de
diği için, ona vermişti. Geri dönüp
alamazdı.
zaten lüzum da yoktu. Bütün rnesele
gerçeği
öğr�nmesiyd.i. Pavyon sahibi Vedat'ı masası başında, gö zünde gözlük, birtakım pusulaları sıraya koyar ken buldu. Cevdet'i öyle bozuk görünce korktu önce. Sonra kendini toplıyarak ayağa kalktı : •-
Buyurun, buyurun Cevdet bey .. »
Cevdet öfkeden titriyordu : «- Bana, o gece gördüklerini anlat ! ıo «-
dedi.
Hangi gece?•
Cevdet'in de bildiği yoktu : •-
O gece işte, hani senin yakından gördü-
ğün şeyleri! " Barcı kekeled.i : •-
Ha, şu .. Fikret'le olan meseleyi mi ?•
Neee? Fikret'le olan
mesele mi? Demek o
gece Fikret'le Nuran arasında bazı §eyler geç�
457
mişti? Anlıyordu, şimdi gayet iyi anlıyordu zi yafet gecesi birbirlerine bakışlarındaki anlamı! Yaa, demek böyleydi ? Demek aldatılm.ış, baba3ı gibi c Boynuzlu» olmuştu ? «- Evet. Fikret'le olan mesele! • Barcı için hava hoştu. Daha doğrusu, iste diği an gelmişti. Meseleyi öyle anlatmalıydı ki, Cevdet öfkeden deliye dönüp gitsin Fikret'i bul� sun, aralarında müthiş bir tartışma. Sonra da ya bu onu, ya da o bunu haklasın, biri mezara girsin, öbürü de hapishaneye. Böyle olursa bar cıya gün doğar, Nuran ortada kalır, ondan son ra da . . . •- Anlatsana be, ne duruyorsun? » Tam bu sırada Leyla içeri girdi. Damadını
öyle dönmüş gözlerle, tirtir titrer görünce me raklandı : «- Ne var? Ne oluyor? Cevdet top gibi patıarnıştı gene barcıya: «- Anlaaat! " Bir çırpıda aniatmağa
başlayınca, Leyla
dişi bir kaplan gibi araya girdi : «-
Yooo, hayır. ·Fikret'i karıştırma Vedat!
Kız benim kızım değil mi ? Kötü olmasını ister miyim ? istemem ama, suç kızımda. Fikret ya kışıklı çocuk, göz koydu . . mesele bundan iba ret ! » Ziyafet gecesi, masa başında daha çok ka rısının Fikret' e baktığını sanan yanı ağır bas mağa başlamıştı. Barcı da susmuş, sözü Leyla ya bırakınıştı korkudan. Leyla'ysa sevdiği ada,-
458
mı ıyıce korumağa, suçu kızına yüklerneğe ça lışıyordu. Sonunda Cevdet tek lfıf etmeden fır layıp çıktı. Leyla şaşkınlıkla harcı Vedat'a baktı : «-
Nereye gitti acaba?•
«-
Belki de Fikret'i bulmağa . » .
Leyla'nın gözüne masa üzerindeki
telefon
ilişti. Hiç vakıt geçirmeden numaraları
çabuk
çabuk çevirdi : «-
Fikret beyi rica edecektim efendim . » .
Kalın, babacan sesin Fikret'e
seslendiğini
duydu. Az sonra Fikret gelmişti telefona. «-
Fikret iyi dinle beni :
hesaplaşmak
ıçın yanına
Cevdet seninle
geliyor.
Karısıyla
aranda bir münasebet var sanıyor. Ben inkar ettim ; Pikret değil; Nuran onu seviyor dedim. Maksaclım malum, herifi soğutmak. Aman Fik ret sen de böyle söyle, kandır onu. Tamam mı ? Nuran seni seviyor, sende gözü var. Sense boyu na reddediyorsun. Ha, tamam.
Göreyim seni.
Akşam pavyonda bekliyeceğim., öperim camm ! » Kulaklığı yerine koydu. Fikret de yerine koymuştu. Babacan şefi göz kırptı : «-
Hayrola? :a
Umursamaz göründü : «-
Hiç, malum . »
"�
Umum müdtirünkü mü? "
•-
Evet. Akşam beni bekliyorınuş ! •
.
Odasına, masası başına geçti. Fena bir
459
si-
nir basmıştı. Acaba Nuran mı
söylemişti? Ne
söylemişti ? Bana saldırdı mı demişti? de yapılacak şey gayet
basitti :
O
O hal
yakışıklı
adamdı, elini saliasa ellisi. Kala kala en yakın arkadaşının karısına mı kalmıştı ? Masasından kalktı, dışarı çıktı. Kavga fa lan-etmezlerdi ya- edecek olurlarsa kimse far kına varmasındı. Bir sigara yaktı, !imanda gezinme�e başla dı. Çok geçmeden Cevdet'in öfkeyle
geld.i�ni
gördü. Hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına: •-
Vay ! » , dedi, • naber arslan?»
Cevdet'in şaka yapacak, uzun uzun konuşa cak ne vaktı vardı, ne de hali : «-
Bana her şeyi anlat iFikret! " dedi, .. Ka-
rımın sende gözü olduğu doğnı mu?. Birden ciddileşmiş numarası yaparak : •-
Kimden duydun? Kendisi mi söyledi?•
Cevdet attı : «- Evet . » «-
İnandın mı? Ben, senin e n yakın arka
daşın Fikret . . senin karına saldırabilir miyim? Bunu altlin alabilir mi ?» Demek üste saidırma da vardı? «- Demek üstüne saldırdın?ıo •-
Ben mi ? ıo
«-
Sen evet! "
Fikret arkadaşının bakışından korktu : •-
Hayır, ben senin karına saldırmad.ım.
O bana saldırdı. Reddedersem kocasına söyliye460
ceğini, beni senin gözünden d üşü rec eğini hat ta aramıza kan gireceğini söyledi. Ben erkek ad amım Cevdet. Beni yakından tanırsın Birlik te Dünyayı dolaştık. Hangi liınanda karı peşi ne düştüm? Cevap ver? Hangi timanda? Kan lar peşi.mden koşmazlar mı? Dünya'da kadın ,
.
kalmadı da canımdan çok sevdiğim, en yakın arkadaşım ın kansına mı saldıracağım? ı.
Cevdet'in aklına yatmıştı. Doğru, dosdoğ ruydu. Demek o geeeki ziyafette Nuran'ın ifti rasından korkarak, bir parça da y alvanrcasına bakmıştı: Tamamdı, tamam. Fikret hiçbir kadı
nın ardına düşmezdi, düşmem.işti. Hatırlamı yordu. «- Fikret», dedi , •canım kardeşim .. beni affet. Sana çok sert davrandım. Bilmez miyim seni ? Kadınlar senin ardından koşarlar . Bütün Dünya l im an lar ın ı bir l i kte do l aştık hemen he men. Onun için . . H ıçkırdı Gözlerinin yaşını göstermernek için oradan yıkılırcasına uzaklaştı. Fikret hiç vakit geçirmeden Baba'nın mey hanesine g itti telefonla durumu LeYla ya bil dirdi. Bu sırada Cevdet deli gibi koşuyordu Ne reye? B ilmiyordu . Bilmiyordu Allah belasını versin. Yapılacak şey belki gayet basitti: Yeni bir taksi. Ev. Karısı. Bağmak mı, bıçakla delik deşik etmek mi ? Ama yapamıyacaktı. Kıyamaz dı ona. Ne olursa olsun, ne kadar kötülük yap.
»
.
,
'
.
461
mış olursa olsun ona kıyamazdı. Peki, kendine kıymak? Hayır . . . Buna da lüzum yoktu. Ken dine kıyamazdı, çünkü ·Bir kadın için kendini vurdu»
dedirtip
düşmanlarını
güldüremezdi.
Nuran'ı vuramazdı, hapishanedeki Haşim'i bili yordu. İlk anların öfkesi, kıskançlığı geçtikten sonra hapisane koğuşunda bitmez günler, daha çok da geceler
tükenmez
başlayınca nasıl
dehşetli bir pişmanlıkla kendi kendine ağlar, kazara uykuya geçse, sayıklar, inler, sıçrıyarak uyanırdı. Peki ne yapmalıydı ? Herhalde
dolaşacak, eve dönmeyecekti !
462
sokaklarda
21. Bütün antenieri gerili Nuran'sa kocasının dönüp gelmesini bekliyordu. Saatlar geçmişti aradan, gelmemişti. Neredeydi? Gidip bulmuş muydu ? Bulmuşsa neler ko nuşmuşlardı?
«- Evet Cevdet, sarhoş kafayla
karına bir münasebetsizlik yaptım pişmanım şimdi. Nuran bir
ama çok
pırlantadır. Ona
güvenebilirsin. Beni bile reddetti ! » Namuslu bir insansa bundan
başka türlü
söy liyemezdi. Derin bir iç geçirdi. Ya namuslu değilse? Ya, «- Onu denedim. Sana olan bağlılığı üzerine bir fikre varmak is tiyordum. Vardım da.
Saldırdım,
kaçınmadı.
Kendini bana verrneğe hazırdı. Fakat sen, kar deşimden ileri Cevdet'in namusuna mussuzluk. . . Allah esirgesin.
karşı na
Defet bu karıyı
gitsin ! » derse? Yumruklarını sıktı. Gözü �eyirmeğe başla mıştı. Der, bu kadar elçalabilir miydi? Bir in sanın bunca elçalabilmesini aklı alınıyordu ama,
463
Cevdet karşısına dikilip de sorunca Bir hatadır ettim. Karına
«-
saldırdım
. .
•
Evet. deme
cesaretini gösterebilir miydi? Sanmıyordu. En yakın arkadaşının canı kadar sevdiği
karısına
fırsattan faydalanarak saldıran bir insan, yum ruk, belki de bıçak, tabanca karşısında korkup,
suçu karşı tarafa atmaktan çekinmiyebilirdi! Saatlar akıp akıp geçiyor,
Cevdet evine
dönmüyordu. Kafasına başka bir şey takıldı Cevdet git miş, yakalamış, karısına saidırmanın hesabını
sormuş olabilirdi. Fikret de çaresiz kalıp, ya da erkeklik gururu şahlanarak,
•-
Evet. Çok
gü
zeldi, bana yüz vermedi. Ona zorla sahip olabil mek için saldırdım ! " diyebilirdi Bu belki de en erkekçesi olurdu ama, o zaman da iki arkadaş kıyasıya kapışırlar, ya ·Fi kret çeker
Cevdet'i
vururdu, ya da Cevdet, Fikret'i. İkisi de Nuran için felaketti. Dünyalar kadar sevdiği , babasıy la İhsan abi'!lin birIeştiği kocasının ölmesini is temiyordu.
Ölmezse öldürebilirdi.
de, bir zamanlardaki babası gibi
Öldürünce hapise atılır,
belki de hapiste babası gibi can verirdi ki, Nu ran annesinin rolünü oynamış olmaz
mıydı ?
Annesine vızgelrnişti babacığının hapislerde can vermesi. Ama Nuran, annesi olmadığı için bu duruma düşmek istemiyordu. Ne yapmalıydı ? Güneş ağır ağır batıyordu karşı Annesine kadar uzansa mıydı ?
464
sırtlarda.
Sıkıntıyla ayna karşısına gitti. Kendini gö remedi aynada. Aklı öylesine Cevdet'teydi. Son ra gördü, ya da dikkat etti. Sararmıştı! Evet evet gitmeli, annesini bulmalı, sorup soruştur malıydı . Cevdet gelmiş miydi? Gelmişse ne ol muştu ? Fikret'le konuşmuş muydu? Neler ko nuşmuşlardı? Çabuk çabuk giyinrneğe başladı . Bir yan dan da, elinde olmıyarak kafasından çeşitli ih timaller, bu ihtimallerle Hgili sorular açık kal mış bir çeşme suyu gibi akıyor, akıyordu : Kav ga etmişler miydi? İ ş bıçağa tabaneaya dökül müş müydü ? Annesi ne diyordu bu işe? Fikret'e karşı yakınlık duyduğuna göre, sevdiği adamı suçlamazdı herhalde. Suçlamazsa, kime yük lerdi suçu? Nuran'a mı? Nasıl? Barcı bir şeyler karıştırır mıydı? Ya hepsi el birliği, söz birliği ederlerse ? Niçin etmesinler ? Annesiyle barcı nın maksatlarını gayet iyi biliyordu. Annesi, Cevdet'ten ayrılıp barcıyla münasebet kurması nı isterdi. Cevdet de neydi onun için? Kara, kuru, fakir bir denizci. Barcıysa, Nuran'a sırıl sıklam aşık, zengin bir adam. Fikret'i tutar da suçu Nuran'a yüklerlerse, Cevdet karısından soğur, en hafif ihtimal, karısını boşardı ki, an nesinin de, baremın da istedikleri buydu. Giyinip hazırlandığı halde evden bir türlü çıkamıyordu. Olabilirdi ki C evdet eve gelir, ka rısıyla hesaplaşmak için arar bulamazdı. Ne cevap verirdi? 465
Bir saat daha oyalandı. Gelen giden yoktu. Ne olursa olsun, annesi bara gitmeden yakala malıydı. Kapıyı çekip çıktı. Taksim dolmuşlarının bulunduğu
durağa
karmakarış gitti. Sağdan, soldan takılan, çirkin laflar atanlara kulak asmıyor, duymuyordu bi le onları. «-
Taksime bir, Taksime biiir ! »
Atladı, araba hareket etti. Annesini sokak kapısından çıkarken yaka ladı. Kadın sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştır mıştı. Belliydi ki gene kimbilir hangi dostuyla buluşmağa gidiyordu. Üzerinde durmadı. «-
Anne,» dedi, uAnneciğim! »
Çalımlı kadın onu görmemiş,
görse bile
önemsememişçesine : «- Ne var? >> «- Cevdet'i arıyorum. . geldi mi buraya?» Hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına : «- Ne münasebet? Burada ne işi var Cev det'in? » tçini çekti : «- Şeyy . . Fikret'le konuşmağa
gidecekti
de . . . Kesti attı : «- Ne Cevdet, ne de sen, beni aHikadar et mezsiniz ! »
466
Önlerinden
geçmekte
olan
kocaman,
gri
bir arabaya seslendi : «-
Taksi ! »
Araba durdu . Leyla arabaya giderken, Nu ran canını dişine takarak koştu : «-
Cevdet evden çok öfkeli çıktı. Hala eve
gelmedi ama ? » Kadın ilgilenmişti : ««-
Niçin ? » Bilmiyorum. Gelmesi
lazımdı.
Sakın
kavga etmiş olmasınlar? » «-
Kimle?»
«-
Fikret'le . . »
Sinirli bir kahkaha attı : «-
Fikret'le kavga etmeğe ne hakkı var?
Karısına sahip olsun efendim, aaa . . . kancık kö pek kuyruğunu sallamasa erkek köpek peşinden gider mi ? » «-
Anneee ! »
Leyla arabaya girdi, araba hareket etti. Ta şı tam da gerliğine koymuş, oh etmişti. Pis, sü nepe, rüküüüş . . . Onunla mı
uğraşacaktı ? Bun
ca yıl kalırını çekmiş, bu boylara
getirmişti.
Şimdi en işin e yarıyacak, en serpilmiş, en gü zel zamanında ciğeri iki para etmez kara, kuru denizeiye kendini vermişti. Deli kız. Herkesin eline geçmiyecek bir nimeti tepiyordu. Kosko ca, milyonluk pavyon
sahibini bırak,
dilenci
yapılı denizciye . . . Yavaşça geri döndü, baktı :
467
Nuran falan
yoktu görünürlerde. « Ne iyi oldu ama . . » di ye geçirdi . « - Herif eve gitmediğine göre .. bel ki de soğur kandan. Sağursa soğusun. Bir daha da eve gitmesin .. Nuran hamının burnu iner. Mecbur olur yeniden anasının evine ! » Karşısında biri varmış da, « - Olmıyabi lir . . » demişçesine söylendi : « - Olur olur. Sü nepe, çorabı düşük, rüküşün biridir. Körün değ neğini beliediği gibi, o da ya sevdiği adam, ya da annesinin evi. Başka yer bilmez. Beceriksiz. Gelirse ben bilirim bu sefer. Hele benim sözüm den çıksın . . Alimallah zından ederim Dünyayı -
ona ! »
Tepebaşı'nda durdurdu arabayı, indi. O ka dar şık, öylesine göz alıcıydı ki, gelip geçenler dönüp dönüp bakıyorlardı. Buysa hoşuna git mekten başka gururunu da okşuyordu alabildi ğine. Sevgili Fikret'ine güzel görünecekti. Şu gelip geçerken dönüp bakanlar üzerinde madem dikkati çekecek etki yapıyordu, Fikret üzerinde neden yapmasın? Her zamanki pastahanede buluştular. Fikret : «- Vay anam vay,>> dedi. « bu ne güzellik kayarto ? » Sevindi. Bir genç kız cilvesiyle aynaya bak tı, hiç lüzum yokken, başının bir davranışiyle, alnına düşmüş bir tutarn saçı sanki arkaya attı : «- Ö yle mi canımın içi? Demek hoşuna git tim ? >> 468
,, _
Hem de nasıl ! »
Oturdu : «- E, anlat bakalım. Neler konuştunuz Cev det'le?» Fikret, kendinden emin insanların rahatlı ğıyla : «-
Hiç canım, » dedi. « avanak,
hemencik
kandı dediklerime .. » «- Yani ne ? Nuran mı sana saldırmış oluyor ? » «- Öyle ya. » Göz kırptı Leyla : «-
Hala eve uğramamış .. ,
«- Ne biliyorsun? » «-
Nuran geldi a z önce . . »
Fikret birden ilgilendi : «- Nereye ? » «-
Sana, buraya gelmek için evden çıkmış
tım, baktım bu. Sokak
kapısında ayaküstü ko
nuştuk şöyle bir ama, yüz vermedim. » «- Pekii , ne dedi ? » « - Hiiç. Kocası evden öfkeyle çıkmış. Se ninl e konuşacakmış. Şimdiye gelmesi lazımmış. Ya bu gece de gelmezseymiş . . . » Fikret'in kafasında şimşek çakmış, aylarca önce Cevdet'le birlikte ev arayışlarını, evi bu luşlarını, içini gezişlerini, sonra da,
bahçeye
açılan mutfak kapısında mandal yerine kulla nılan paslı çiviyi hatırlamıştı. Faslı çivi üzerinde durdu : Gece yansı, ya
469
da sabaha karşı gitse. Bahçeye atlasa.
Mutfak
kapısına bir omuz, paslı çivi eğilse, kapı açıl sa, açılan kapıdan mutfağa, mutfaktan da eve . . . Gerçekten
de,
odasındaki
k ı:tryolasında
uyuyan genç kadınının yanına girse, okşamağa . . . «-
«-
başlasa
Neden olmasın? » diye geçirdi.
Bağıramaz da. Bağırsa, beni eve sen alma
dm mı derim ? Korkar. Gık bile diyemez. Iaha hiç, hiç bir şey diyemez.
Val
Derse kendisi
zararlı çıkar. Cevdet de eve gitmemiş. Tamam! » Leyla onu gözden geçiriyordu. Sordu : «- Ne düşünüyorsun ? » Kendine geldi. Uykudan uyanmışçasına : «- Hiiç,» dedi. Garson dikildi tepelerine. İki
kazandibi
söylediler, dondurmalı . Sonra dereden tepeden konuştular. Ama Leyla, sevdiği adamdaki dal gınlığı açık açık görüyordu.
Bir şey söylese,
geç anlıyor' aniasa bile hiç adeti
olmadığınca
yeniden soruyordu. Leyla üzerinde durmadı. Fikret'in kafasında paslı çivi ! Leyla : «-
Bu gece evde bekliyeceğim.»
Paslı çivi. mutfak kapısına hafifçe yaslan ınayla eğilir, kapı açılırdi. Açılan kapıdan fağa girer . . . «-
Sana söylüyorum! "
Paslı çivi falan ama, gene de : ,,_ Ha? »
470
mut
•• -
Bu gece diyorum, seni bekliyeceğim. .
,, _
Beni mi? Tabi tabi. Saat kaçta ?»
•• -
"
Saat kaçta mı ? Her zaman saat kaçta
geliyordun ?" Birden hatırladı : «-
Canım mitlCı.m. Laf ola beri gele işte . . .
sabaha karş ı ! » «- Sabaha karşı gelirsin. üçte falan. Sokak kapısını açık bırakırım. Her zamanki gibi. iter girersin ama, iyice kapat kapıyı.
Hatta arka
sından zincirini tak. Ben b elki aşırı sarhoş olu rum, aldırma.
Senin moruğa bir telefon salla
rız. İşe öğleden sonra gidersin. Tamam mı? » Fikret başını salladı. Tam.amdı,
tamamdı
ya, paslı çivi. Bahçeye zahmetsizce atladı. Kor kuluk demiri falan yoktu mutfak kapısının. Ka pıyı arkasından sözde mandallıyan
paslı çivi.
Bir omuz. Kapı açılırdı. Girerdi mutfağa. Mut faktan sofaya, sofadan Nuran'ların yatak odası. O saatta genç kadın herhalde uykuda olacaktı . Odasına girer, yorganın altına elini
sokarak
bacaklarını okşardı. Okşanan bacaklarıyla huy lanıp yataktan fırlasa bile . . . Aralarında şöyle bir konuşma geçerdi herhalde : «-
Kim var orda?»,
Fikret pervasızca : «- Ben ! » ««-
Sen kimsin? » Fikret ! »
471
«- N e geziyorsun yatak adamda ? » «- Beni sen alınadın mı yatak odana?» Üstyanını düşünmüyor, içten içe gülüyordu. Hayatında hiç bir kadın ona hayır deme mişti de, bu zilli mi diyecekti? Demişti işte. De mişti de ne kazanmıştı ? Çok çok kocası. Kocası da işte, en yakın arkadaşı Fikret'ten yana ol muş, karısına yüklemişti suçu. Yüklemese, Fik ret'le kavgaya .tutuşurdu. Kavga sonu ne olur du? Ya bu onu, ya da o bunu hakiardı ki, Cev det'in yumruklarına hedef olmaktan çekinirdi. Onun çeşitli limanlarda nasıl kara, kuru ama, çetin bir ceviz olduğunu yakından biliyordu . Attığı her yumrukla, karşısındaki isterse dev olsun, iskarnbil kağıdı gibi deviriyordu. Onun için, Cevdet'le yumruklaşmak istemezdi. İ ste mezd:i ya, karı ne diye boşvermişti ? Onun ya nında Cevdet neydi ? Hiç. Kara, kuru, çirkin bir genç adam! «- Şekerim çok dalgınsın. Anlıyorum, ka fana şu Cevdet'i taktın. Düşünme. Ben gidiyo rum. Dediğim gibi, p avyondan en geç üçte çı karım. Sokak kapısını açık bırakacağım, anlar sm ya? •• « Anladım canım. Seni ·pavyona kadar . . . •• Leyla sözünü kesti : •- Hayır hayır . . ben kendim giderim. Zah met etme. Yalnız, dediğim gibi , s�at üçten sonra. . . » «- Peki peki. » -
472
«-
Hayeli bana eyvallah . . ,,
Fikret'in konsomatris Leyla'yı pavyona ka dar getirmesi, getirmekle de kalmayıp
masa
lardan birine geçmesi, kadının ya yanına otur ması, ya da Anadolu'dan gelmiş hacıları söğüş lemesine engel olmasına patron içerliyordu. Ka rıdan ne keserse kessin, urourunda değildi. De ğildi ama, karıyı bırakmalı, karı «İşlemeli»ydi. Hayır, zebani gibi oturuyor, karıyı
konsimas
yon edeceklere engel oluyordu! Leyla, genç adamın gelmemesine sevinerek, muhallebicinin hesabını verip çıktı. Fikret kendi havasındaydı :
Gece yarısına
doğru Fener'e gidecek. Korkuluksuz bahçeden içeriye atlıyacak.
Mutfak kapısına
omuzuyla
yasıanmadan önce, Cevdet'in evde olup olmayı şma dikkat edecek. Aniarsa ki yok, bir omuz la mutfak kapısından içeri dalıp . . . Aklına başka bir şey geldi: «- On iki civa rında eve uğrarım. Kapıyı çalarım. Cevdet'i so rarım. Evdeyse, girer, arkadaşıının gündüz ge lip benimle konuştuklarını
hatırlatır,
ver yansın ederim. Suçu yüklerim
karıya
ona. Evde
yoksa, hiç aldırış etmem, ayrılır çekerim pos tamı. Bir saat oralarda oyalanır, sonra bahçe, mutfak kapısından dalarım eve. Genç kadın uy kudaysa ne ala, değilse metazori . . . )) Kafasında, benliğini kaplayan planlar, mu hallebiciden çıktı. Şimdi ne yapmalıydı?
473
Bilek saatına baktı : Henüz beşi yeni geçi yordu. Ara sokaklardan İstiklal caddesine çıktı. İstiklal caddesinin kaldırımları omuz omu zaydı. Taksim'e kadar gitti, geri
döndü. Bir
den ara sokaklardan birindeki küçük ama şirin bir meyhaneyi hatırlıyarak, sokağa saptı. Mey hane henüz kalabalık değildi. Birkaç duble de virir, sonra da atlar giderdi Fener'e. Cevdet'in eve gelip gelmediğini kontrol ederdi. Gelmiye ceği� sanıyordu. Onun çok haysiyetli bir yanı olduğunu yıllardır süregelen
arkadaşlıkların
dan biliyordu. Herhalde eve kolay kolay döne mezdi. Salata, iki duble rakı, ızgara köfte söyledi. ,,_ İster dönsün, ister dönmesin .. , diye ge çirdi.
«-
Benimki, karıya tamamiyle sahip ol
mak değil. Hevesimi almak! Ne diye gururum la oynadı ? Neden teslim olmadı?
O gece teslim
olsaydı belki de hiçbir şeye lüzum kalmaz, ya kasından daha o gece, o an düşerdim. Razı ol madı, uzattı işi, üstelik hakaret de etti. Çeksin cezasını! » Salatasıyla rakısı gelmişti. «-
Izgara?»
«-
Oluyor efendim. »
Garson çekildikten sonra rakısını
yudum.
ladı, çatalını se.lataya daldırdı. Sonra da bir lok ma ekmek. Yorgun bir camız tenbelliğiyle çiğ nerken, aklmda o gece. Cezasını çeksindi, evet.
474
N e çıkardı sanki aksilik etmeseyd.i? Aksilik et mese de yalvarsa, sadece öpmesine izin versey di .. belki gerçekten de bırakırdı ardım. Eli rakı bardağına uzandı, aldı, iri bir yu dum. Su. Salata ve bir lokma ekmek. Gene yorgun camız çiğneyişi. Ama hayır, ardını bırakmazdı. Yalnız, Cev det'in falan haberi olmazdı ya, başka bir tehli ke dikilirdi karşısında : Leyla! Yüzü buruştu. Sırası mıydı ? Kızının hatırı için zarına bakmışsa ne olm�tu yfuli? Kızdan ümidi tamamiyle kesilirse çabuk sepetlerdi onu. Evet, para geliyordu karıdan ama, çekilmezdi be! Izgara köftesi gelinceye kadar iki duble ra kıyı temizlemişti. Garsona : «- İki duble daha,, dedi. Sözde fazla içmiyecek, kendini yitirmiye cekti. «- Adaaam sen de. . » diye elini salladı. ölümü «- Kendimi yitirirsem ne olur? Atın arpadan olsun.. , Yeniden iki duble rakı konulmuş bardağı gelince : «- Bir salata daha ! >> «- . . . . . . . . . . . . . . . » Garsonun ne dediğini duymadı. Daha şim diden tatlı bir sarhoşluk sarmıştı. Ne diye kö tüsünü düşünüyordu hep? Kalkıp gitti, bahçe duvarından içeri atladı. Paslı çivi falan, girdi mutfağa. Kocası yoksa hele tadından yenm.ezdi! 475
Dirsekierini masaya dayadı, yuzunu avuç ları içine aldı, gözlerini bir yabancı şirketin karşı duvardaki takvimine dikti. Takvim, dün yanın en güzel memleketlerinden birinin bir kı yısındaki zarif bir genç kızı gösteriyordu. Omu zunda kocaman, kıpkırmızı bir deniz topu, gü lüyordu. Meydan okuyan bir hali vardı. Nuran da gece, bunun gibi meydan okusa. Dese ki, « Cevdet beni bıraktı, gelmiyor. Az önce bir mektup aldım. Ayrılmamızı istiyor. Ayrılaca ğım. Fakat annemin yaruna da dönmek niye tinde değilim. Senin yüzünden yuvam dağılıyor. Söyle, ne yapmam lazım? Yuvaını neden yık tın? Şimdi benim halim ne olacak? Bir çare bul. Beni seviyor musun ? Beni seviyorsan çarerne bak. Ortalarda kalamam. Cevap ver, cevap ver sene be! » Masadan dirsekierini çekti. Gerçekten de, ne karşılık verebilirdi? O anda hiç galiba. Bıcır bıcır bıcırdıyan dudak larını ağzıyla kapatır, onu karyolaya yıkardı. Önce bu, ondan sonra . . . içini çekti. Rakı bardağına sarıldı, içti. Salata, iri bir köfte parçası bir lokma ekmek. Ondan sonrası yoktu. «� Ne yapabilirim.? Bekarlığımın sultanlığına son verecek değilim herhalde. Birkaç gün idare, ondan sonra . . . ca nım, çamura düşmekle altın altınlığından kay betmez ya ! Boşanır Cevdet'ten, harcı hazır. -
476
Onunla evlenir, metres yaşar. Bunu da mı ben düşüneceğim? Anasına da bir tekme. Cevdet' e karşı da suçsuzluğumu ispatlamış olurum böy lece. Görüyorsun ya, derim. Karının cinsi, cibil liyeti, iliği bok. Suç bende miymiş? Anasının iğvasına uydu, seni terk etti. Bu zaten çok ön ceden düzenlenmiş bir plandı. Plan uygulandı. Mesele bundan ibaret! » Aklına fena halde yatmıştı. içki bardağına yeniden, keyifle sarıldı, dikti. Sonra hiç değiş memecesine salata, şiş köfte, ekmek. Şimdi yor gun bir camız gibi değil, aç bir kurt çevikliğiy le çiğniyordu ağzındakileri. Elbette. İş bilenin kılıç kuşananmdı. Hayatında böyle nice nice Nuran'lar vardı. Kızlıklarını bir kaysı, ya da vişne dibinde, bağların kütükleri arasında, fıçı diplerinde, yıkık duvar gerilerinde kaybedip, hıçkırıklar içinde bırakılmış genç kızlar, koca larından habersiz yatak odalarına girilmiş genç kadınlar . . . Nuran da şüphesiz bunlardan biri. ama herhalde en sonuncusu. . . E n sonuncusu ama, elbette onu da başkaları eskitecek, Fikret çaptan düşüp, artık kadınlar için zararsız hale gelinceye, kadınlar tarafından alaya alınıncaya kadar sürüp gidecekti. Bunları düşünmek yüzünü gene buruştur du. Kızdı. Sarıldı rak.ı bardağına. Dikti. Gene dibi görünmüştü bardağın. Kadınlar tarafın dan alaya alınmak öfkesinin verdiği sinirle ça talını tabağına sert sert vurdu : 477
Uzaklardaki garson: «- Evet beyim?» « - Rakı koy şuna, yeni bir salata! » Garson koşarak geldi: « İki duble mi gene?>> «- Üç koy ! » Garson bardakla uzaklaşırken o , günün bi rinde onu alaya alacak kadınların yüzlerini be lirsizce hayalliyordu. Hayır, hiçbir zaman bu duruma düşmiyecekti! «- İşe yaramaz hale ge lirsem, beynime bir kurşun! » Rakı arandı, gelmemişti henüz. Öfkesinden su içti. Bunu, yani, artık kadınların işine yaramı yacağı zamanı çok düşünmüştü korkuyla. Allah, yahut tabiat, ne diye zanparaları bir iki bin yıl yaşatmazdı �anki? Hızlı bir zanpara iki bin yıl yaşamalıydı mesela! Rakısı geldi, önüne kondu. Yeni salata da gelmişti. Eski salata tabağını kaldıran garson sordu : «- Başka bir arzunuz var ını?» Anlamadı : « - Ne arzusu? » « - Yani köfte ister misiniz?,. Şeş-beş gören gözlerini köfte tabağına çe virdi. Bir buçuk köftesi kalmıştı : - Tabi tabi.. Yeni köftesi sıcak sıcak gelinceye kadar, hızlı zanparaların iki bin yıl yaşasalar ne ya-
478
pacaklarını ölçtü biçti. Kızlar,
kadınlar, gene
kızlar, gene kadınlar. Sonra? Sonrası yoktu ve bir gün gene kadınlar tarafından bakılmamak, beğenilmemek, kadınların işlerine yaramamak çağı gelecekti.
«-
Bok Dünya ! » diye elini sert
çe sallayınca, eli su bardağına çarptı,
bardak
top gibi gitti, yan masanın kıyısında parçalan dı. Bir an kendine geldi : «-
Pardon,, dedi.
Masasında bardak parçalanan kaba kıyım, kalın siyah kaşlı adamın bakışı öfkeliydi : «-
Pardon çıkalı eşeklik çoğaldı ! "
Fikret, alkolün d e verdiği güçle
masasın-
dan fırladı: «- Bana mı söylüyorsun?» Yabani de fırlamıştı: «- Sana söylüyorum ulan ! » Tam kapışacaklardı, garsonla birtakım müş teriler araya girip ayırdılar.
Ayırdılar ama,
tadı da kalmamıştı meyhanenin. İkisi de sar hoştu. Kalıp yeniden içmeğe başlasa adamla er geç yeniden kapışacaklardı. «---< Garson! . Koşarak geldi : «- Evet beyim ?» «-
Gör şu hesabı! ,
«-
Rakınız öylece duruyor daha
..
»
Uzanıp aldı, tepesine dikti. Üç dubleye ya kın rakı gırtlağından kurşun gibi indi. SendeJe-
479
di ama, tuttu kendini. İşte şimdi gerçekten sar hoş olmuştu. Üç onluğu uzattı garsona, üzerini falan alınağa lüzum görmeden çıktı. Dolaşan bacaklarıyla, elinde olmıyarak, Leyla'nın çalış tığı pavyona doğruldu. Nuran'ı falan unutmuş tu. «- Pavyona gider, Leyla'yı bulur, bir kıyı da sızaki yaparım ufaktan . . . ,, Leyla konsimasyondaydı ama, Fikret'in geldiğini haber alınca, güneyli bir iş adamı olan « Hacı» sını bırakıp fırladı. «- Şekerim bu ne hal?>> Dolaşan diliy)e : « - Bana sızaki yapacağım bir yer bul. » dedi. Pavyon sahibi, elleri belinde, sıkıntıyla ba kıyordu onlara.
«- Gel! » Leyla sevgilisini arka odada, pavyon işçi lerinin yatıp kalktığı küçük bir odaya götürüp karyolaya yatırdı. Fikret tek laf etmeden sızdı. Gözleri kapalı olduğu halde başı dönüyor, kar yolasıyla havalara uçuyor, uçtuğu havalarda
eğriler çiziyordu sanki. Çizdi çizdi, sonunda belirsiz karanlıklara yuvarlanıp kaldı. Uyandığı zaman Leyla başucundaydı : «- Kalk, kalk şekerim. kalk ! »
Eve
gideceğiz,
Kalktı, ayakta durmağa çalıştı. Başı hala dönüyordu. üstelik öyle fena ağrıyordu ki. Bir480
den öğürdü ve ağız dolusu taştı. Yerler anason kokulu bir kusmuk içinde kalmıştı. Bir daha, derken bir daha! Leyla : «- Zarar yok, » dedi. « Aldırma . . » Fakat açılmıştı. Baş ağrısı da büsbütün geçmemişse bile bir hayli hafiflemişti. O sıra içeri giren bir korniye Leyla : «- Şuraları temizleyiver Nuri,» dedi. Avucuna büyükçe bir para sıkıştırdı ; Fik.ret kolunda, odadan, sonra da pavyondan çıktı. Taksi ! » Zaten hazırdı, girdiler. «- Tarlabaşı'ya çek .. » «- Senin eve mi abla? » ,, _
« - Evet. »
Fikret, Tarlabaşı'ndaki evin apartman kapısında durdu : «� Bana boşver bu gece, gideyim ! » Leyla şaştı: «- Niye? Neden gideceksin? Bak üstün ba şın da kirlenmiş. Gel. Bir acı kahve yaparım, üstünü başını temizlerim . . . » Elinden zorla çekti. Fikret'in aklı Nuran' da, gidecekti, mutlaka gidecekti. Hatta yeniden bir iki duble atmayı bile kuruyordu. Oysa hiç de lüzum yoktu. Midesindekileri çıkarmıştı ama, kafasında alkolün dumanı yeterince dolaşıyor, en olmıyacak şeyleri yaptırabilmek için zorlu yordu. 481
Leyla eve hemen hemen zorla çekti. Fikret salondaki arkalıklı koltuklardan bi rine attı kendini, hemencik sızdı. Leyla acı kah veyle geldiği zaman Fikret'i düşük başı ve hı rıldıyan açık ağzıyla sızmı ş buldu.. Uyandır madı. Birkaç saat uyursa açılır, kendine gelirdi. Mutfağa koştu, sabunlu bez yapıp sevdiği, sev diği değil, çıldırdığı adamın pantelonuyla ce ketine yer yer bulaşmış kusmukları sildi. Fikret ikinci sefer uyandığında saat ikiyi geçiyordu. Geç kalmışçasına fırladı : «- Ben tüyüyorum Leyla ! , Leyla şaştı : «- Noluyarsun ayol? Geceyi burada geçir, sabahleyin erkenden gidersin ! » Kulağına söz girmiyordu : «- Hayır hayır. Yerime gitmeliyim. Bana bak, rakın var mı?» Leyla anlamsızlıkla bakıyordu. « ,- Var. » dedi. «- Getir.» Kadın bir az da sinirli, gitti, dolu şişeyi değil yarısı içilmişi getirdi. Fikret kaptı. Tıpa sını çıkarıp dikti tepesine, boş şişeyi uzattı : «- Hadi bana eyvalla .. yarın akşama sakla iştahını! » «- Hiç olmazsa öpmeden mi? D «- Gel!» Dudaklar vahşice birleşti, neden sonra ay rıldılar. Kadının gözleri hırstan sulanmıştı : 482
« - Fikret.» dedi. Fikret üzerinde durmadı: « - iştahını yarına sakla dedim ya ! » Kaçareasma evden çıktı. Kapıyı olsun kapamağa lüzum görmemişçesjne açık bırakmıştı. Oracıktaki gece şoförlerinden birinin taksisine girdi: «- Fener! » Araba, Haliç Fenerine kaydı. Son içtiği yarım şişe rakı yeniden sarboş luğun çılgınlığına yuvarlamıştı. Fener'de ara badan indiği zaman ayaklan birbirine dolaşı yordu. Karanlık, daracık sokaklardan geçti, bekçi düdüklerini, köpek havlamalannı ardın da bırakmıştı. Bir yokuşu tırmandı, bir evin, yüksek ahşap bir evin önünde durdu. Dinledi içerisini. Değil evden, tekmil mahalleden çıt çıkmıyordu hemen hemen. Evin arkasına dolaş tı. Korkuluksuz duvardan evin bahçesine atla dı. Durdu, dinledi. Hiiiç. Kalktı. Mutfak kapı sına gitti. Yokladı. Esniyordu. Omuzuyla yas landı, kapı açılıverdi. Girdi, kapıyı kapadı, pas lı iri mıhı yeniden mandal vazifesini görecek hale getirdikten sonra, ayaklarının uçlarında mutfaktan sofaya geçti. Uzaklarda, deriiinden derine bir vapur öttü. Cevdet gelmiş miydi acaba? Yatak odalarının kapısına yaklaştı, içerisi ni dinledi. Bir şey anlıyamadı. Kapıyı itti, açık tı. Girdi. Koyu karanlıkta bir süre durdu. Yok-
483
sa evde kimseler yok mu ydu ? önc e bir karyola, kadın başı seçti. Tam seçtiği başa doğru ilerlerken, tuhaf bir gı cık, öksürüverdi . Dondu adeta. Çö mel di. Uzun uzun bekledi. K aryol adaki kadın uyanmamıştı . Yeniden kal k t ı birkaç adım. Karyolanın yanın daydı. Elini yorgana uzattı, çekti, uzattı, ç ekti , Sonra gene uzattı, parmağının ucuyla yorgana dokundu, çekti . Yeniden dokundu, çekmedi bu kez. Bastırdı. Kabarık yorgan indi. Avuçladı, bir bacak. Ömür eliyle yorganın altını aradı, J:;ıuldu. Soktu. Eli genç , körpe bir çıplak hacağın dizine dokunmuştu. Erkekliği uyandı. Titriyor du. Etine dakunulduğu halde uyanmaınıştı ka dın .. Cesaretlenerek yeniden dokundu. Sonra avucuyla tuttu bacağı. Kadında ha.la ne uyan ma, ne de hiç olmazsa hacağını çekme. Bu, yeni bir cesare t , yepyeni bir güç verdi. Avucunu diz den yuk a ri ar a kaydırdı. Tam baldırı okşarken, kısık ama heyecanlı bir soru : «- Cevdet sen misin ? » Fikret elini çekti, karşılık vermedi. Nuran kocasının ona döndüğünü sanrnıştı. Başucundaki elektrik düğmesini çevirdi, tavan daki ampul yandı. Nuran bir çığlıkla yüzünü elleriyle kapadı, açtı : «- Ne geziyorsun burda? Burda ne gezi yor sun ?» O k yaydan çıkmıştı artık : Karanlığa
gözleri alışınca
karyolada yatan bir baş, bir
,
484
«-
Patırtı etme!
•
«- Burda ne geziyorsun diyorum sana ? " «�-
Patırtı edersen hakkında hayırlı olmaz! ,. Sa.na, ne geziyorsun diyorum
burda?
Buraya nasıl girdin? » Fikret e n güçlü silahını kullandı : «-
E eni içeri sen alma d ın mı?
inkar mı
ediyorsun ? » Nuran korkuyla baktı bir süre, sonra ağlı yacak oldu, daha sonra yalvaran bir sesle : «-
Git,, dedi. « nolursun hemen çık git bu-
radan? » «-
Bir şartla, • dedi Fikret.
«-
Ne şartı?»
«,...... Anlarsın . . «-
,
Anlamıyorum, söyle, ne şartı?»
Fikret karyolaya yaklaştı .
Çevik bir dav
ranışla genç kadını bileğinden yakaladı : «- Aramızda kalacak.
Hemen çıkıp gide
ceğim, bir daha da . . . Genç kadın silkindi, bileğini genç adamın elinden kurtardı : «-
Şimdi kıyametleri koparır seni parçala-
tırım komşulara ! • Fikret güldü : •-
O, beni evine almadan lazımdı. . »
•-
Kim ald ı ? »
«- Sen! » « - Allahım . . yalan, yalan söylüyorsun ! » «-
Kocanı inandıramadın ama? •
485
«-
Neyi ? »
«-
Yalan söylediğimi. O, seni suçlu biliyor.
Hani, niye gelmedi eve?
Herkes, herkes seni
suçlu biliyor. Çünkü ben yakışıklıyım, hiç bir kadın bana hayır demez, diyemez,
diyemedi
şimdiye kadar. Bir sen. Ama bunu benden baş ka kimse bilmez. Kocan bile. Onun için, bağır, çağır istersen. Komşular toplanırsa
derim ki,
beni evine aldı, şimdi de kocasına karşı numara yapıyor! Beni değil, seni parçalarlar ! ,. « - Alçak ! » «- Belki. » «-
Fikret abi, nalursun git, günahıma gir
me. Ben namuslu kadınım. Kocarnı istemiyorum, beni baştan
aldatmak
çıkarma.
Allahını,
Peygamberini seversen git buradan.
Yakışıklı
adamsın, sana hiçbir kadın hayır diyemez, baş kalarına git. Yalvarırım ! ,. Fikret'in yeniden çevik b ir davranışı. Genç kadının sol bileğini bırakınamacasına kapmış tı. Kıvırdı. Kadın acıyla yan döndü. Boştaki sağ eli hemen hemen kendiliğinden
yastık altına
gitti. Kocasının bıraktığı tabancanın soğuk de miri. Aklına geldi, onu alırsa belki de korkuta bilirdi. Fakat adamın ıslak dudakları, ateş gibi yanan yüzü, ihtirasla kısılı sözleri yaklaşıyordu. •-
Yapma, bırak beni, bırak diyorum, bı
rak ! » Erkek bırakmadı . Kadın can havliyle debe lenerek
sırtüstü
döndü.
486
Sağ elindeki tabanca
genç adama buz gibi baktı. Genç
adam şaşır
mıştı. Kadını n bileğini bırakıp tabancanın buz gibi bakan karanlık ağızlı namlusunu
avuçla
mak istedi. Tabanca kaydı avucundan, patladı. Genç kadın bunu yapmak istememişti. Ha yır, hayır bunu yapmak, onu öldürmek istem.e mişti. Akimdan, belki de babasının yıllarca ön ceki öğütü belli belirsiz geçmiş olabilirdi ama, hayır, onu ördürmek istememişti ! Elinde tabanca, kalbinden
vurulup
yere
cansız yığılan adamın üzerinden atlıyarak, çıp lak ayakları ve yatak kıyafetiyle korkunç bir çığlık gibi odadan çıktı. Taşlık alaca karanlıktı. N e yapacaktı şimdi? Korkuyla
çevresine
bakınırken gözü az önce öldürdüğü adamın yat tığı aydınlık odaya ilişti.
Korkusu arttı. Tam
bu sırada hemen hemen kapının
önünde bir
bekçi düdüğü : - Fırrrrrr! Aklı başına gelerek sokak kapısına koştu, kol demirini kaldırdı, sürgüyü çekti, kapıyı aç tı. Fırladı sokağa : «- Bekçi efendi, tabancam kazara patladı.
Birini öldürdüm .. » Bekçi anlamadı ilkin. Genç kadın semt ka rakolunu biliyordu. Sokak kapısını açık bıra kıp koşmağa başladı. Gece. Birbirini kesen ça murlu sokaklar terü tenhaydı. Elinde tabanca, koştu koştu. .
Karakoldan içeri soluk
487
soluğa
22. daldı. Sonra Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası, ardından Savcılık, Tevkifhane,
daha sonra da
Sorgu ve Ağır Ceza Mahkemesi ile birbirini ko valıyan celseler. Nuran'ın annesiyle annesinin çalıştığı pav yonun sahibinin Nuran'ı suçlayan ifadeleri ol masa, C'evdet, gerek ev sahibi, gerekse komşu ların ifadelerine bakarak karısını haksız yere suçladığı kanısına varacaktı
ama, bar sahibi
hadi neyse, fakat bir anne kızını durup durur ken nasıl suçlıyabilirdi? O günkü celsede Fikret'in babacan şefi ile
daire arkadaşları dinlenecekti. Cevdet, Nuran' ın annesi, pavyon sahibi, mahalleli
komşular,
ev sahibinden başka daha önceki eelseleri me rakla izlemiş kadınlı erkekli aşırı bir kalabalık vardı. Usulen babacan şefin kimliği tesbit ve doğ ruyu söy leyeceğine
dair yemin
ettirildikten
sonra, Hakim : c-
Peki,, dedi. «Anlatın bakalım . . Bu ci
nayet hakkında neler biliyorsunuz? �
488
Babacan şef, sanık bölümünde
oturan bi
tik genç kadına şöyle bir baktı, sonra : «-
D aha önceki ifadelerimde
gibi, bu hanımı görmüşlüğüm yok.
belirttiğim Ö ldürdüğü
iddia edilen Fikret'iyse yakından tanırım efen dim . » «-
Maiyetinizde çalışan b i r memur olarak
mı? » «-
Yalnız
o
kadar değil efendim
. . »
Durdu, hiç lüzum yokken kravatını düzelt ti , hafifçe öksürdü, sonra devam etti : «- Maktul Fikret'in babası çok saygıdeğer
bir dahiliyeciydi efendim. Benim de hamimdi. Hatta beni elimden tutmuş, okutmuş, sonra d a hayata atılınama yardım
etmişti.
Babasının
vaktiyle bana karşı göstermiş olduğu yakınlığı ben de oğluna gösterıneyi bir borç bildim. Ge milerde kumanyacı olarak çalışıyordu. Rastlaş tık. Durumunu sordum. Yakındı. Ben de mai yetime aldım. Çok yakışıklıydı. Kadınlar, kız lar, üzerinde dehşetli,
şaşılacak, hatta
inanıl
mayacak bir tesiri vardı. Ama o kolaycacık el de edivereceklere değil, ondan kaçan, onu üzen, ona surat asanlara koşardı . » .
Onu bu kadar yakından tanımanız tuhaf. Size bütün sırlarını nasıl anlatırdı? Önce çok «-
yaş farkı olması laz.ım aranızda. Sonra, ne de olsa şefiniz. Nasıl açılabiiirdi bu kadar?» Saçları kırlaşıruş, iriyarı adam h afifçe bo zulduysa da, kendini çabuk topladı :
489
�� Efendim bendeniz
Fikret'in
babasıyla
böyleydim. O da oğlu gibi, bir eski çapkın ol duğwıdan, biz gençlerin maceralarını dinlemek ten zevk alırdı. Bendeniz de şimdi . . . Sustu. Susması,
c-
Şimdi ben de
çaptan
düştüm. Elimden iş gelmiyor. Gençlerin mace ralarını dinlemekle teselli buluyor ve zevkleni yorum . . » anlamına geliyordu ki, Hakim üzerin de durmadı : Pekii, devam edin !
«-
Demek aşırı çap
kmdı? » «-
Hastalık derecesinde efendim. Hatta za
man zaman vazgeçmesini, aşırı çapkınlıkların sonunun
ıyı
getirmeyeceğini
söylerdim de,
adaaam sen d e bey amca, derdi. arpadan olsun. . Fakat sayın
Atın ölümü
Hakimlerim, bu
gün benim asıl üzerinde durmak istediğim, da ha önceki ifadelerimde arzetmeyi bir nokta, hatta iki nokta var :
unuttuğum
Biri, Fikret'in
bu katlinden hemen önce alaka kurduğunu söy lediği bir Umum müdür hanımıyla, hanımdan çok kızı. Fikret'in daire arkadaşları da
bilirler.
Fikret boyuna bu Umum müdür hanımıyla kı zından bahsederdi. Kıza aşık olduğunu, yüz ver mediğini, yuz vermeyinceyse zevkten çıldırdı ğını söylerdi. İkinci nokta, bu yüz vermeyen ha nımın evine zorla gireceğinden bahsetmiş olma
sı. Burası çok mühim efendim. Güya hanımın evine küçük bir bahçeden girilirmiş. Mutfak ka pısı bu bahçenin
kıyısındaymış.
490
Kapıya bir
omuz, açılıverirmiş. Çünkü kocaman bir
paslı çivi yi mandal diye kullanıyorl armış. . . İşte bu
paslı çivi çok önemli sayın hakimlerim. » ««-
Niçin? Sizce önemi nereden geliyor?» Takdir buyurursunuz ki, koskoca bir
Umum müdür evinin mutfak kapısı paslı bir çi viye emanet edilmez ! ,. «- Diyelim ki doğru. N e manaya «-
gelir bu?»
Şu manaya gelebilir efendim : Fikret ya
lan söylüyordu. Umum müdür
karısı ve kızıy la değil, nisbeten fakir, halktan bir kadınla dü şüp kalkıyor, kadının kızını beğeniyar ama yüz bulamıyordu. Gerçeği gizlemek için, Umuın
mü
dür hanımı ve kızı yalanını bir paravan olarak kullanıyordu ! » Leyla soğuk soğuk
terlemeğe başlamıştı.
Barcı dirseğiyle dürttü. Cevdet
karşıdan
görmüştü bunu. Hakim : «- Yani , .. dedi. a:Bildiklerinizi açıklayın. . B abacan şef, Leyla'dan yana baktı, sözlerinin ardını getirdi: « - Yani efendim, Fikret Umum müdür ha •
nımıyla değil, arkadaşlarımın daha çok daha iyi
yakından,
bildikleri gibi, şu, karşınızda katil zanlısı olarak bitkin halde oturan genç kadının barlarda konsomatristik eden annesiyle sevişiyar ve . . . » Leyla in ler gibi: 491
Yalan söylüyor! diye bağırdı oturduğu
«-
yerden. Dinleyiciler heyecanlanmışlardı. Gürültü. homurtu bir an koca salonu kapladıysa da, Ha kimin kalemi önündeki kürsüye hafif hafif vu rulunca sessizlik geri geldi. Bundan sonra Hakim, Fikret'in tanık ola rak bekleyen daire arkadaşlarını dinledi. Onlar da babacan şefleri gibi, hatta daha da ileri gi derek, « - Barcıyla Leyla'nın, damadı aradan çıkarmak için Fikret'i maşa olarak kullandıkla rını» maktulün kendilerine söylediğini belirtti ler. Leyla baygınlıklar geçiriyordu. Barcı onu dışarı çıkarırken, Hakim, tahkikatın genişletil mesi ve paslı çivi meselesinin tesbiti için cina yetin işlendiği evde keşif ve bir tatbikatın ya pılmasına karar vererek, mahkemeyi başka gü ne bırakmıştı. Cevdet artık iyice anlamıştı karısının haklı olduğunu. Çünkü böyle bir paslı çivi gerçekten de, bahçeye bakar mutfak kapısına mandal va zifesi görüyordu. Hatta Fikret'le birlikte evi kiralamak için ilk geldikleri gün bu çivi üzerin de durmuş, bunu değiştirmekten söz açmıştı da Fikret, «- Ne lüzum var ?• demişti. Çoktandır sigarayı bıraktığı halde bu son durum karşısında sırf kederinden yeniden baş ladığı sigarasından bir tane yaktı. Genç kadını çok düşüncesizce suçlamıştı. Utanıyordu. Hele b
492
mahkemece verilen karar geregınce evde keşif
yapılır , paslı çivi meydana çıkar, tatbikatta, Fik ret'in bu kapıyı bir omuz darbesiyle açıp içeri girdiği anlaşılır, hele hele kaynanasıyla barcı nın komploları da inkar götüremez hale gelir se ne yapardı? Yoksa yeniden, hem de her za mandan çok daha inanarak kazandığı karısının ayaklarına kapanıp ondan af dilerneğe can atı yordu. Ama gene de, larına kapanamam !
•-
•
Yüzüne bakamam, ayak
diye iri iri söylendi. «--Ci
nayet Masasında, Savcılıkta, Sorguda nasıl hay vanca bağırıp çağırmış, suçu ona yüklemiştim. Bana bütün bunlardan sonra inanabilir mi? Be
ni sevebilir mi? Demek işin içinde iş varmış? Vay namussuzlar .. için
. .
Karımı
benden
ayırmak
.
Geceydi. Yukarda kalabalık , esmer lar, bulutların ardında akıp duran pırıl
bulut pırıl
ay. Parmakları arasındaki sigarayı emerek, Sul tanahmet parkını geçip Tevkifhane
sakağına
yürüdü. Şu saatta Nuran oradaydı işte. Yanıp sönen ayın altında kararıp aydınlanan büyük yapının bir kıyısındaki kadınlar
bölümünde,
belki de kocasını düşünüyordu. Umabilir miydi ? Ne diye düşünecekti? Onu haksız yere hayvanca suçladığı için m i ? « - Annem gibi olmıyacağım. Kötü yola düşriıiyeceğim. Annemin hovardasını vurduktan sonra babam, demir parmaklıkların ardında, uzamış sakalıyla yavrum demişti , bü-
493
yüyeceksin. Bir erkeğin kadını olacaksın. Ko can çirkin de olsa, onu aldatıp hapis.lere düş mesine sebep olma, demişti. Kötü olmıyacağım Cevdet, beni hiç kimse kötü yola düşüremiye cek. İnan bana! , Cezaevi önünden geçen yolu sağa saptı. Yü reği daha hızlı mı çarpıyordu ? Ona mı öyle ge liyordu? Şimdi daha iyi anlıyorrlu karısını. De mek Fikret bahçe kapısına omuz verip girmiş, paslı çivi kanırmıştı. Nuran uykuda. Dost yüzlü düşman belki de sarhoş, genç kadının
odasına
girmiş, üzerin e atılmıştı. Tabaneaya
gelince,
evet kendisi vermişti. Korkuyorum dediği için. Sefere çıktığı geceler, ne olur ne
olmaz diye.
İyi yapmıştı be. Böyle değil de iş kendisine düş seydi, Fikret'i çekip vurs.aydı ? Ama çekip vur mazdı, pek pek yumrukları altında. . . «- Ağzı Bana yalan
nı burnunu kırardım hergelenin. attıydı. Güya karımın onda gözü
varmış da,
asılmış da. Boşverince falan da filan. Yok ca nım acele ettim kadını suçlamakta! , Nuran'ın ya beraet, ya da çok az bir cezayla kurtulacağma inanıyordu da, onu affedip eskisi gibi hayatını paylaşrnağa yanaşacağına mıyordu. Oysa, değil böylesine
haklı,
inan hatta,
hatta Fikret'i sevdiği için öldürdüğü ortaya çık
sa bile affederdi onu. İlk kovuşturma
sırasın
daki ateşli suçlamalar yerini çoktaan bağışla mağa bırakmıştı. Değil afla çıkmak, on be§
yıl
bile yese gene de onu beldiyecekti günü günü-
494
ne. Ama bunu nasıl anlatmalıydı ona. Nasıl an latmalıydı ki, Nuran onun için, onun hayatında bir dönümdür Cevriye'den sonra. Ama anlata maz, anlatamaz bunu. Aniatmağa kalksa bile genç kadın neden anlasın? Dünya Cevdet'in üs tüne mi de kendini en yaralı zamanında suçla yan, üstelik hiç de yakışıklı olmayan kara, ku ruluğuna bağlansın? Geri döndü. Ceza evi kapısı karşısında dur du : İlk malıpusluğu burada geçmişti. Üvey an nesinin hovardası Adem'in çaldığı babasının paralarından ötürü suçu üzerine almıştı. Ne yıllardı be! Ay o zamanlar da böyle kalabalık, kirli bulutların ardında akar, Cevdet'le Cevriye deniz kıyısındaki harabelerde, sırtları bir du vara dayalı, Amerika'dan konuşurlardı. Cevdet, ne yapıp yapıp kapağı Amerika'ya atacak, ora da Kovboy olacaktı. Sonra İstanbul'a dönecek, ona kötülük yapan herkesten öc alacaktı. Birin de Cevriye •- Al beni de yanına Cevdet abi! • demişti. Almış, bir gün Galata rıhtımından at lamışlardı üç hacalı bir vapura, ver elini Ame rika. Ama Çanakkalade keşfedilip geri çevril rnişlerdi. Bu Cevriye nerdeydi acaba şimdi? Sigarasını tazeledi. Fakat düşünmüyorrlu artık Cevriye'yi fa lan. Nuran, Nuran'dı Dünya. Cinayet Masası, Savcılıkta falan hayvan gibi suçlamıştı da, dö nüp •- Eee, kabak tadı verdin sen de! :a gibiler495
den en küçük bir tepki göstermemişti.
c-
Ko
cacığım, canım kocacığım beni yanlış anlıyor sun. Arkadaşını hiç tanımamışsın. Beni bu ka dar suçlama. Ben masumum . . .
•
diye sızl anmış ,
ama onun o n a yaptığının binde birini yapma mıştı Cevdet'e. Kulelerde candarmalar .. Çocuk koğuşunda ki kavgası. ilkind e Böcek'i
dövmüştü, ikinci Ö Ö mahpusluğunda küz Memet'i. küz Memet'i daha sonraları hiç görmemişti ama. Böcek Tah takale taraflarında
marangozluk
yapıyordu .
Ya Has:an ? Avukat olup fakir fıkarayı bedava savunacağını söyleyen Hasan ne olmuştu? Ara sokaklardan deniz kıyısına indi. Kap kara sularına baktı denizin. !iefinden çok daire
Demek
arkadaşlarına
Fikret.
çıtlatmıştı
meseleyi? Demek kaynanası barcıyla bir olup Cevdet'i aradan çıkarmak için gibi kullanmak istemişierdi?
Fjkret'i
maşa
Şimdi daha iyi
anlıyordu Nuran'ı ondan niçin ayırmak istedik lerini. Barcı Nuran'a tutkun. Belki de kendine metres yapacak. Hevesini aldıktan sonra da an nesi gibi pavyonuna konsomatris olarak soka caktı! Yeni bir şey hatırladı : Henüz
Nimet'le ipi
koparınadan önce bir gün kapıda Nuran'ı barcıyla görmüştü. Yanyana
beklerken geliyor
lardı. Nuran Cevdet'i kapıda bekler görünce na sıl da alev alev koşmuş, heyecanla sorular sor muştu. Daha sonra kapıyı açmış, onlarda bek-
496
lemesini adeta yalvarmış, barcıyı falan dışarda unutu vermişti. Sanki içi bir
içerde o ne candan i lgiydi ! şeylerle doluydu da, söylemek
ihtiyacındaydı
da, söyliyemiyordu da . . nasıl söylerdi? Çok ayıp kaçmaz mıydı da . . . Denize bakarken o günü, Nuran'ın onu eve alıp gösterdiği içten ilginin havası içinde yaşı yor gibiydi : «-
Şöyle buyurun . . . paketierinizi
şuraya
bırakın . . » Oturmasını istediği yere
oturmadan
paketlerini, bırakmasını istediği
önce,
yere bırakır
ken, onu her zamandan çok benzetmişti Cevri ye'ye. Cevriye de yalnız kaldıkları zaman ona tıpkı tıpkısına böyle sokulur,
böylesine yakı
nında olurdu.
«- Rica
ederim şu koltuğa buyurun ! »
«-
«-
Bize gelince ne<;len canınız sıkılıyor ? "
«-
«-
Yoksa sizi sıkıyor muyum ? ,,
««-
O halde hoş geldiniz ! »
«-
.... . . . ...... . .»
«-
Bir yorgunluk kahvesi ? »
««-
Bir gazoz o halde . . »
Nuran galiba o gün onu kime
benzettiğini
söylemişti : İ hsan abiye. Daha önce gülüvermiş ,
497
Cevdet bu gülüşü yakalamış, o da tıpkı tıpkısı na onun gibi gülüvermişti. Aralarında geçen o zamanki konuşmaları şimdi,
Kumkapı kıyıla
rında denize bakarken tı:pa tıp «-
hatırlıyordu:
Niçi n güldünü z ? ,
«- Siz? ,, «- Önce siz güldünüz ! ,, «- Sahi mi ? » « - Tabi.» «- Bilmem. » «-
Aklınıza
bir
şey gelmiş olmalı . .
•
«.-- Sizin? • «- Benim aklıma . . . ,, «- Söyleyin söyleyin ! • «- Neyi ? » «-
güldü
Benim aklıma dediniz, sonra
nüz, kızardınız. Niçin ? » \
.
Cevdet önce ondan Ihsan
abi 'yi
öğrenmiş,
kendi de Cevriye'den söz açmıştı. •-
Cevriye güzel miydi ? » diye
sormuştu
Nuran. Omuz silkmişti : •- Bilmem ? O da çocuktu, ben de.
Şimdi-
ye . . . . . . . . . ,.
hatırlıyor, Cevriye sözü edildiği an, Nuran'ın yüzüne can sıkıntısının gölgesi düşmüştü. Sonra uzun uzun aniatmıştı ona Cevriye'yi de • - Senin Cevriyen olmak is terim! " karşılığını almıştı. Cevdet gayet iyi
498
K1yıda, Yenikapı'ya doğru ağır ağır yürüdü . Rüzgara kapılmış bir tabaka kağıt gibi he yecanla dolanıp durmuştu çevresinde. Cevdet'i büyüleyen de bütün bu sinirli, candan ilgi de ğil miydi? Ya en son seferden dönüşündeki davranışı ? Nimet evi terk edip Cezmi'ye gitmiş. Nu ran'ın dargın gibi bir hali vardı. Gene de alıp götürmüştü Cevdet'i Nimet'in yeni
taşındığı,
daha doğrusu izini kaybetmek için kaçtığı eve. Hiç konuşmaınıştı yolda. Konuşsa bile yüzüne bakmamış, kısa kesik karşılıklar vermişti. Ama Nimet'le bütün bağlarını gerçekten koparıp ona dönüşü anından itibaren genç kız gene hemen o, rüzgara kapılmış bir tabaka kağıt hisliliğini alıvermişti . Daha sonra, Cevdet'in yüzünden annesiyle kavga ederek Fener'deki eve çıkmaları için yal varması ! Elindeki kocaman sigarayı fırlattı :
c-
Hayvan ! •
dedi
denize kendi
hınçla kendine.
«- Hayvan oğlu hayvan ! Senin için fedakarlık ların en büyüklerine katlanmış bir genç kadını gözünü kırpmadan suçladın ! Seni Hasan vaktiy le böyle mi karşılamıştı ?
Farzet,
aralarında
Fikret itiyle bir şeyler geçti. Ne çıkar? isteye rek geçse ne diye çekip vursundu
adamı? İn
sanların zayıf yanlarına karşı neden hırçınsın? Seni sevmese, sana tapmasa önce Fikret'e, son-
499
ra da annesının pavyon sahibine he der, sana da bir siktiiiir çekerdi hıyar ! » Ertesi gün Fikret'in babacan
şefine gitti.
Adam masası başmda sabah kahvesiyle sigara sını tellendiriyordu. Cevdet' i görünce : «-
Vaay, evlat ! » dedi. « Nerelerdesin be?»
Cevdet utana sıkıla : ,, _
Valla bey amca,, dedi. « Gerçeği öğren
mek beni serseme çevirdi. Ne yapacağımı şa şırdım. . » «-
Şaşıracak bir şey yok. Otur şuray� ba-
kayım, söyle, kahveni nasıl içersin ?, Cevdet gene utana sıkıla : «-
Çok zahmet olacak be bey amca . . »
«-
Şimdi başlarım ha ! ,
« -
Orta rica edeyim . . »
«- Rıza, bir orta şekerli söyle şurdan .. sonra gel buraya ! » Odacı Rıza kahveyi söyleyip geldi. Babacan şef «-
Cevdet'i bir Çingene karısı arıyor dediy
din . . » Kırklık odacı Rıza: «- Sizi,» dedi « günlerdir arıyor. Pis bir Çin gene karısı. N e yapacaksın dedim,
illaki onu
görmem lazım diye dayattı! " Cevdet uzun uzun düşündü. Sonra: «- Ne biçim kadın yahu? Yok
böyle bit:
tanıdığım .. » «-
Valla, kara kuru, kınş kırış bir karı. 500
Arakçılıktan mı ne düşmüş içeri. Cevdet abi'ye iki çift lafım var, sonra çekip gideceğim Tekir dağa dedi. » Cevdet gene uzun uzun düşündüyse d e çı karamadı. Yoktu böyle tanıdığı bir Çingene ka rısı.
Kırış kırış, kara kuru . . . «,, _
Yarın sabah gelir misin?» Gelirim. »
Bütün gece düşündü bu kara. kuru Çinge ne karısını ama, ne kadar düşünse hatırlıyamı yordu böyle birini. Yalnız şu vardı : içerden çık tığına göre, herhalde Nuran'la yatmış olacaktı. Belki de Nuran'ın verdiği adresle gelip sormuş tu. Gene de sevindi. Nuran'dan haber getiriyor olabilirdi. Kimbilir, belki de mektup! Ertesi gün erkenden düştü odacı
Rıza'nın
yanına. Hoş beşten sonra, kahveleri höpürdetir lerken, Rıza : « - O gün mahkemede de söyledim ya? Ge ne de Allah rahmet etsin diyelitn, Fikret abi' nin çok pis bir huyu vardı. Ona
koşana değil,
ondan kaçana kesilirdi. Biz iyisini
biliyorduk.
Abiaya boyuna asılır yüz bulamazmış. İfrit olu yorum derdi. Öyle ki, son günlerde iyice azmış tı. Ya elde edeceğim, ya da isterse sonunda kan olsun diyordu. Mahkemede hepsini
söyledim,
icap ederse gene de söylerim . . . » Kahveci, elind e kahve terazisi, terazide iki kahve, haber verdi : «-
Senin Çingene karısı düştü gene .. »
501
Cevdet ayağa fırladı : •-
Nerde ? »
Kahvee i şaştıysa d a üzerinde durmadı : «-
Benim orda .. »
Cevdet, ardında odacı Rıza koştular. Yalın ayaklarıyla kara, kuru bir Çingene karısı kah ve ocağının orda dikiliyordu. Üst baş hak ge tireydi ama, gözleri yuvalarında kara iki zeytin tanesi gibi fıldır fıldırdı. Cevdet bu kara göz leri bir yerlerden hatırlıyacaktı. Daha
«-
Beni ne diye arıyorsun ? » falan de
rneğe kalmadan : •-
Gel bakalım Cevdet abi! dedi. Kavuş
maz dağ dağa, ama kavuşur insan insana! «-
...
. . .
.
. . . . . . . .
?.
«- Ne bakarsın öyle yaban yaban be susak? Unuttun demek Cevriye'yi? Hayırsız seni. . Ama bak, unutmadım ben. Demek yakaladın Cevri ye'nin yerine şindi Nuran'i? » Cevdet kollarını açtı: «-
Cevriye ! ,
«-
Helbeet• , dedi kadın. « Açma
kollarını,
belkim bulaşır fakirlikim ! » Eliyle Cevdet'i göğsünden itti : «- Hem de pislikim ! » Bir kıyıya, çıplak ayaklan üstünde çöktü : «-
Gel şüyle yanıma, var sana iki çift Hl.-
fim ! » Cevdet gitti, yanına değil, tam çömeldi. Fakat şaşıyordu :
502
O
karşısına
cıvıl cıvıl kız şu
kadar yıl sonra böylesin e tanmınıyacak kadar nasıl çirkinleşip değişirdi? Cevriye anlamıştı Cevdet'in ne
düşündü
ğünü : «-
Yorma kafani, düşünme. Bir gün olaca
yiz hepimiz toprak. Kalmayacak yer yüzünde gölgelerimiz. Çıksın gözü yoklukun,
mihnetin
hem da. Bilirsin var idi bir kara bıyıklı ? » Cevdet başını salladı : «- Evet? » «-
Sattı idi harninnem senden sonra beni
ona. Attım kendimi yerlere, çarnuriara hem da. Lakin etmedi fayda. Kaçırdılar beni Tekirda ğı'na. Geçti seneler. Oldum bu biçim. Öldü şindi kara bıyıkli. Bakarım hem itiyar karısına, hem de çocuklarına ! " Cevdet gözlerini önün e indirmişti. bir gaz lfımbası kadar ölüydü şu an. diye yaşattığı ne kadar çocukluk hepsi bir anda silinivermişti
Sönük Cevriye
resmi varsa
kafasından.
Bu
muydu o günlerin cıvıl cıvıl, cin Cevriye'si? «- Düşünme,• dedi. «Yok ölüme çare.
Gel
mez gidenler geri. Seni bilmem, ben yaşıyorum şindi başkaları için. Kara bıyıkimm çocukları okur mektepçeğizlerinde. Bilmem ne oldu anne leri.. ülmüştür belkim şindiye. tnen ülür, kalan sağlar varsın yaşasın. . . Olmasınlar isterim be nim gibi arakçi, üç kaatçı hem da! " •-
N eden girdin içeri ? ,
Cevriye bir kahkaba attı:
503
A be rnekamın benim orası. Şindiye ka dar belkim girip çıktım yüz sefer! » « - İyi ama, neden?» •- Ohooo . . babacımcılik, arak, kalk gidelim. kapkaç . . . » Bir sigara izmariti çıkarıp koynundan yaktı . Cevdet kendi paketini uzattı. Elinin tersiyle itti: istemem, öksürtür! " Bir tek kibriti, kibrit kutu kapağından ko parılmış küçük bir parçada çakıp sigarasını yakti. Çayını sinirli sinirli lqarıştırdı bir süre. Sonra başını sertçe kaldırdı : Bana bak Cevdet, yok artık abi mabi, oldum senden ihtiyar. Bırak eşşekliği. Kadın ağlar gece gündüz senin için, sen suçlarsın oni. Abe yok mi sende hiç insanlık ? Kadın temiz lemiş namusuni senin, sen yaparsın katirlik! » Kara kuru elinin kirli tırnaklı parmakla rıyla alnına vurdu; «- Koca budalaa. . Naki kafa, naki mer meri» Sonra gene sertçe sordu : •- Abe niçin gitmezsin bunca zaman ha pisteki karina? » « - Valla bilmem ki . . » «- Bilmezsin ama kadın koğdi araba dolusi yiyecekle gelen barcıyi, hem de annesini senin yüzünden! » •-
•-
«-
·-
504
«- Senin yü zünden . Abe daha nestersin?
Valla bulamazsın bundan daha
namuslu kari.
N e sanarsın kendini be? Sever
n ereni senin?
Hem da deliler gibi! "
Sağ elinin kir içindeki şahadet parmağını tehdit edercesine salladı : «- Gitmezsen yoklamağa korkarım kaldırır
aklıni ! » Ve ekledi : «- Yarin görüşme günüdür, gidelim birlik-
te ! . Ertesi gün Cevri ye ' yle birlikte gittiler. Ka dınlar bölümünün görüşme yerinde
dünyalar
sanki Nuran'ın oldu. Ağlıyordu, hıçkıra hıçkı ra, çocuk gibi ağlıyordu. yaşları sevinçtendi :
Ama bu seferki göz
Kocası gelmişti,
kocası
gelmişti, kocası gelmişti heeeey ! Uzun uzun bakıştılar, tek laf edemediler. Cevriye'nin gözleri dolmuştu. «- H aaydi siz konuşun ,, dedi. «Ben dışar-
da bekleyeyim . . " Çıktı.
Yalnız kaldıkları zaman Cevdet: «- Nuran ! » dedi. Nuran sevinç göz yaşlan içi nde baktı : «- Canım?» «- Affet beni ! :.
505
Seni hiçbir zaman suçlamamıştım ki. . " Görüşme bittikten sonra Cevdet sevinçle dışarı çıktı. Cevriye'yi bulacak, teşekkür ede cekti. Fakat . . . Cevriye yoktu. Çekip gitmiş ola caktı. «-
S o n
506
SOKAKLARDAN BIR KIZ
Sokak l a rdan bir kız, yan i Nuran, çekmed i ğ i çile ka l m a m ı ı:ı bir i nsan . Yerden yere
ça l ı n m ı ı:ı .
iti l m i ı:ı . ka
k ı l m ı ı:ı . hor gorü l m ü ı:ı .. böyle o l du ğu
halde,
kötü
o l mamağa
karar
ve r m i ş . O l m uyor d a . isteyerek ol muyor ama,
roma n ı n sürüp g itti ğ i
sayfa l a r boyunca görüyoruz- k i dü zensiz bir topl umda k i ş i n i n kaderi n i A l l a h değ i l , i ç i nde yaşan ı l a n top l u m ve onun değer ö l ç ü l e r i tay i n et m e kted i r .
SOKAKLARDAN BIR KIZ,
baş ka l d ı ran
MK
ay�ın er�nıen
d i renen,
I nsan ı n destan ı d ı r .
fiatı (1 5) lira