S.Ü. İletişim Fakültesi
Medya Okuryazarlığı Dersi Hayatımız Medya
Selçuk Üniversitesi İletisim Fakültesi
z ı m ı t a Hay
a y d e M
Sayı:2
Yıl:2013
2
Televizyon Okuyoruz Mutluluktaki Mutsuzluk
3
Medya Okuryazarlığının Önemi
4
Medya Okuryazarlığı Özgürleştirir!
5
Algı Yarat, Tutum Oluştur, Davranışı Yönet Medya Okuryazarlığı
6
Bir Toplum Düşünün: İpi Medyada Olan
7
Medya Okuryazarlığı Konusunda Yerel Medya İle Yapılan Mülakat Sonuçlarının Genel Değerlendirilmesi
8
Medya Okuryazarlığı Anket Araştırma Sonucu
1
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Mutluluktaki
Televizyon Okuyoruz! Ç
ocuklarımız ve gençlerimiz televizyonun önündeyken kendinden geçiyor. Neymiş efendim: “Boş zamanımızı değerlendiriyoruz.” Boş zamanını sağlığına faydalı olacak şekilde değerlendiriyor(!) Yani televizyon izliyor. Boş zamanını ya kitap okuyarak veya spora giderek değerlendirseler daha iyi değil mi? Ha tabi kim televizyon izlesin, kim boş zamanını televizyon okuyarak geçirsin? Pardon yanlış dedim: “Televizyon onları okuyor!” Televizyon, kendisi gibi, insanı etkisizleştiriyor. Türkiye insanının tv izlemede kırdığı dünya rekoru yeni değil. Eskiden ABD’nin arkasından ikinci sıradaydık; şimdi ise birinciliğe oturmuşuz. Herhalde “lider” olduğumuz şeylerden birisi de bu olsa gerek. “Şey”
dediğim için kusura bakmayınız, çünkü ne diyeceğimi bilemiyorum. Gençlerimiz ve çocuklarımız idrak edemiyor. İdrak etseydiler eğer, aptal kutusuna kanmazlardı. UNESCO tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye ABD’den sonra en çok televizyon izleyen ikinci ülke. 95 kişiye bir kahvehane, 65 bin kişiye bir kütüphane düşen Türkiye’de insanlar televizyon okuyor, kitap seyrediyor! Televizyonu bilinçsiz olarak izleyen bir insan günde ortalama 3 saat 36 dakika televizyon başında oturuyorsa bu hem beden sağlığı, hem ruh sağlığı, hem de maddi açıdan zararlı. Hâlâ bu soruyu kendime soruyorum: “Biz mi televizyon okuyoruz, yoksa televizyon mu bizi okuyor?”
UNESCO tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, ABD’den sonra en çok televizyon izlenen ikinci ülkesi.
2
Mutsuzluk
Face, twit, msn… ve neden Olmuş hayatımız bu nesnelerden Vazgeçemedik bir türlü bu alemden Kurtaramaz bizi gelse de Zaloğlu Rüstem
Gülerken ağlar olduk yalnızlar sahnesinde Severken sevilmedik sevgiler çeşmesinde Bırakmadı yakamızı gecemizde gündüzümüzde Arar olduk eski günleri her nefesimizde
Açıldı dünyanın sonsuz kapıları Kaybederken kendimizi, çektik en derin acıları “Biz” iz bu olayın asil suçluları Nerede kaldın ey medya okuryazarlığı
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
MEDYA IĞININ L R A Z A Y R OKU ÖNEMİ
S
on yüzyıl içerisinde birçok ülkenin eğitim müfredatına giren medya okuryazarlığı dersi, gelişen ve değişen teknoloji koşullarıyla birlikte işlevi değişen kitle iletişim araçlarının çeşitlilik kazanması ve bu araçlara duyulan ilginin artması, bu ilginin çerçevesinde de medya yayınlarının bilinçsiz bir şekilde tüketilmesi sonucu önemini ve gerekliliğini ortaya koyan bir ders olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde birçok gelişmiş ülkede okutulan bu dersin, Türkiye’de medya tüketimi ile ilgili yapılan araştırmalara dayanarak eğitim müfredatına “zorunlu ders” olarak girmesi gerektiği ciddiyetle ele alınmalıdır. ABD’den sonra dünyada medya araçlarıyla en fazla içli dışlı olan ikinci ülke olmamız sebebi ile medya tüketimi konusunda bir dizi araştırmalar yapılmış, projeler hazırlanmış ve bilim adamlarının da ortak çalışmaları sonucunda Eylül 2006 yılında pilot ilköğretim okulu belirlenerek medya okuryazarlığı dersi seçmeli olarak ülkemizde de okutulmaya başlanmıştır.
6, 7 ve 8. sınıflardaki çocuklar için bu ders fazlasıyla önemlidir. Çünkü çocukların bu yaşlarda kimlik arayışı içerisinde olması, model alarak öğrenmesi, yaşadığı ve gördüğü ortam içerisinde sosyalleşmesi bakımından en uygun olduğu dönemler olarak anlaşılmalıdır.
‘Yapay medya yayınları, çocukların gerçek ile kurgu arasındaki ince çizgiyi fark etmelerini zorlaştırmaktadır.’ Ülkemizde yapılan araştırmalara göre çocuklar TV başında geçirdikleri süreyi ve izledikleri/dinledikleri programları kendileri belirlemekte ve bu konuda bilinçsiz bir özgürlükle hareket etmektedirler. Medyada yer alan programların içeriklerini göz önüne aldığımızda ise, çocuklar yaşamın gerçeklerinden ve kültürümüzden uzak, genellikle şiddete meyilli, özendirilerek doyumsuzlaştırılan birçok TV yayınına maruz kalan büyük bir kitleyi oluşturmaktadır. Medyaya eleştirel yaklaşabilme açısından fazlasıyla yetersiz ve bilinçsiz olan çocuklar, verilen her şeyi sorgulamadan kabul etmekte ve bu yayın içeriklerini kendi hayatlarında da uygulamak istemektedirler. Bu noktada çocuklara çekici gelen yapay medya yayınları onların “gerçekle” “kurgu” arasındaki çizgiyi fark edememelerine neden olmaktadır. Bu çizgiyi fark etmelerini sağlayacak tek çıkar yol ise medya okur yazarlığı dersinin zorunlu olarak okutulması olacaktır.
Olumsuz etkilerinin fazla olmasına rağmen, içinde bulunduğumuz çağın teknoloji çağı olmasından dolayı çocukları medyadan tamamen uzak tutmak da doğru bir yöntem olmayacaktır. Doğru kullanılması sonucunda çocukların öğrenmek ve bilgileri birbiriyle karşılaştırabilmek amacıyla medyadan yararlanabileceği tartışmasız bir konudur. Bu noktada medyanın doğru kullanılması için ailelere büyük görevler düşmektedir. Aileler bilinçli medya tüketimi konusunda medya okuryazarlığı dersinin zorunlu hâle gelmesi hususunda gereken özveriyi göstererek çocuklarının pasif bireyler yerine aktif bireyler olarak yaşamalarına katkı sağlamalıdır. Çocuklar bu ders sayesinde gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi daha çabuk ve daha iyi algılayarak, medya içeriklerine eleştirel bakabilmeyi, bilgileri birbiriyle karşılaştırabilmeyi ve medya araçlarının tüketimi konusunda bilinçli bir birey olarak yapılan yayınlara tek bir pencereden yaklaşmamayı öğrenecektir.
3
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Medya Okuryazarlığı
Özgürleştirir! İ
nsan hayatında ‘medya’ gibi önemli bir nesne yoktur. Özellikle ‘sanayi toplumu’ndan ‘bilgi toplumu’na geçiş sürecini yaşayan toplumumuz için bu yargı, karşı konulamaz bir gerçektir. Yapılan bilimsel araştırmalar bunun en önemli kanıtıdır. Türkiye’de medya ile haşır neşir olma süresi, günde ortalama 4 - 5 saattir. Ülkemizde bir kişi yılın %33’ünü çalışarak, %33’ünü uyuyarak, %14’ünü ise diğer etkinliklerle geçiriyor. Geriye kalan %19’luk oran ise ‘medya’ya ayrılan vaktin hazin gerçeğidir. İnsanların en çok zaman ayırdıkları, hatta insanın vazgeçilmezi olan medyaya atfedilecek en genel anlam ‘iletişim ortamı’ olacaktır. İkinci anlam olarak da ‘kitle iletişim araçları’ diyebiliriz. Medyayı kullanma biçimi olan ‘okuryazarlık’ kavramı ise yaşam boyu öğrenmenin, bilgiyi kullanmanın ve bu bilginin devamlılığını sağlamanın, etkin değişimler yaşamak ile yaratmanın gereği şeklinde açıklanabilir. Yani okuryazarlık; sosyal bir varlık olan insanın, ya da daha doğru bir ifadeyle, sosyal bir varlık olabilmenin olmazsa olmazıdır. İnsan, sosyal yaşamında sadece ‘etkilenen’ pozisyonunda değil; ‘etkileyen’ pozisyonunda da konumlanacaktır. İşte okuryazarlık olgusu, bu gerçeğin (etkileşmenin) nirengi noktasıdır. Bu iki kavramı birleştirip irdelediğimizde ise ortaya şöyle bir tanım çıkar: “Medya okuryazarlığı, medyayı kullanarak -ya da yaratarakdüşünce ve duyguları çeşitli kodlar ile mesaj(lar) hâlinde aktarmak ve bunun yanında mâruz kalınan medya mesajlarını -içeriklerini- en doğru biçimde çözümlemek ve özümsemektir.” Daha açık bir ifâdeyle medya okuryazarlığı, medyayı doğru kullanmayı amaçlayan bir bilinç şeklidir. İnsanlar üzerinde medya okuryazarlığı çerçevesinde yapılacak bir bilimsel
4
araştırma, -yukarıda yapılan- medya okuryazarlığı tanımının öngördüğü bilinç şeklinden çok uzak bir gerçeği gözler önüne serecektir. Ülkemizde ve dünyada yaşanan sosyal olaylar bu önsezinin kanıtı derecesindedir. Bir dizide ölen hayalî kahramana yas tutulduğu ülkemizde görülen ve yaşanan, gülünç ama bir o kadar da acı olaylardandır. Aynı şekilde dünyadaki birçok savaşın, medyanın olayları gerçekten çok farklı yansıtmasından ötürü çıktığı da acı bir gerçektir. Bu olayların yaşanmasına sebep olan asıl mesele ise medya okuryazarlığı bilincinden uzak olmaktır. Medyanın okuryazarlık kalkanıyla korunmayan zihinleri manipüle etmesi ise daha büyük ve en başta çözülmesi gereken sorun sarmalıdır. Zira zihinsel etkinliklere ket vuran ve düşünceleri tekdüzeliğe ircâ eden bu sarmal, özgürlüğe vurulan kelepçeden farksızdır. Sonuç itibâriyle “Özgürlük, zihinsel bir nitelik ve hâldir.’’ [Jiddu Krishnamuri] Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olan medya, bilgiden çok ‘enformasyon’ pompalamakta (medya içerikleri sadece ‘enformasyon’ niteliğindedir!) ve bağımsız düşünebilmeyi tahrikten ziyade insanların ‘neyi’, ‘nasıl’ düşüneceklerini belirlemektedir. Bunların nezdinde kullan-at kültürünün de kaynağı olan medya, kişilikleri tek tipleştirmenin yanında düşünebilme cesaretini köreltmekte ve gitgide insanları kalabalığın içindeki yalnızlığa sürüklemektedir. Çünkü medyanın bireylerde hâkim kıldığı –sözümona- düşünme biçimi, insanların içinde bulundukları toplumdan dışlanma korkularını körüklemekte ve bunun sonucunda farklı düşüncelere tahammül edememektedir. Böyle bir hegemonya içerisinde özgürlüğün niteliği tartışmaya açıktır. Çünkü: “Aklın gelişip, olgun-
laşması, ancak onun tam bir bağımsızlık ve özgürlüğe sahip olabilmesine bağlıdır. Buna ulaşana dek insanoğlu, içinde bulunduğu gruptakilerin çoğunluğunun doğru olarak inandıkları ya da öyle sandıkları şeyleri, doğru olarak kabul etmek eğiliminde olacaktır. Vereceği kararlar, sürü ile ilişkilerinde duyduğu ihtiyaç ve onlardan uzaklaşıp, yalnız kalmak korkusunca belirlenecektir.” [Erich Fromm] Medyayı doğru kullanma bilincinden uzak bir biçimde zihinsel etkinliklerin sığlaştırıldığı ve bunun dolaylı sonucu olarak özgürlüğün kısıtlandığı toplumda, özgün fikir ve düşünce zenginliğinden söz edilemeyecektir. Yani medya okuryazarlığı ile bu olgunun bir sonucu olan okuryazarlık bilincinin toplumda egemen olmayışı, insanların düşünme iradelerini özgür bir şekilde kullanmasına engeldir. Türkiye’de ‘düşünce’ ve ‘fikir’ zenginliğinden söz edilememesinin sebebi de bu durumdur. Zira: “Herkesin aynı düşündüğü yerde, hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir.” [Mevlâna] Tüm bunlar neticesinde, özgür iradenin ve düşünce zenginliğinin yolunun medya okuryazarlığı bilincinden geçtiği açıkça söylenebilir. Çünkü medyanın, toplumların zihnine egemen olduğu bir dünyada özgürlük, medya okuryazarlığı bilincinin sebebi değil sadece sonucudur. Bu noktadan bakıldığında, medya içeriklerini eleştirel bir perspektifle doğru çözümlemek ve özümsemek, yani medyayı doğru kullanmanın biçimi olan medya okuryazarlığı bilinci tek çıkar yol olarak gözükmektedir. Bu sebeple Türk toplumunda bir ‘medya okuryazarlığı’ bilinci oluşturmak, hem Türk insanının özgürlüğü hususunda hem de düşünce ve fikir zenginliğinin var olması noktasında oldukça fazla önem arzeder.
“Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. Ekranlar, videolar, röportajlar arasında yalnızca başkaları tarafından görülmüş olanı görüyoruz.” [Jean Baudrillard]
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Algı Yarat, Tutum Oluştur, Davranışı Yönet
D
avranış, insanoğlunun başlıca bir eylemidir. Peynir yemeyen çocuk, kitap okuyan öğrenci, parfüm satın alan genç bir kadın… Bu eylemlerin hepsi birer davranış ürünüdür. Günümüz dünyasında altın çağını yaşayan medya sektörü; bu tür davranışları etkileyen, tetikleyen yeri geldiğinde yöneten bir güç konumundadır. Özellikle davranış öncesi son adım olan tutumları yaratmak da medya sektörünün görev edindiği bir başka konudur. Televizyon, dergi, gazete ve radyo gibi geleneksel mecralarının yanı sıra 2000´li yılların başında gelişen internet mecrası da medyanın, bu görevi layığı ile sürdürebilmesi için hizmet vermektedir. Çağımızın iletişim çılgınlığının sihrine kapılması ve medyanın altın çağını yaşaması, insan tutum ve davranışları için nasıl bir tehlike arz ediyor, şimdi hep birlikte irdeleyerek görelim. 1- Duyu organlarımıza hitap eden medya mecraları algı süzgecinden geçtikten sonra tutum safhasına ulaşmaktadır. Burada gönderilen mesajların algılanması, yorum-
lanması tutumlarımızdan önceki son adımdır. Örnek verirsek; Siyahi insanların aşağılandığı, ırkçılık propagandası yapan bir sinema filminin, insanlar tarafından izlenmesi, algılanması bu filmi çekenlerin vermek istediği mesajla doğru orantılıdır. Kısaca izleyici, gönderici işlevinde bulunan sinema patronlarının mesajlarını algılayacak, yorumlayacak ve akabinde tutumlarını da pozitif manada kullanacaktır. Yani gönderici mesajda ne söylemek istiyorsa, alıcıda mesajı bu doğrultuda anlayacaktır.
2-Mesajı göndericinin istediği şekilde algılayan ve bunu bir tutum haline getiren alıcı artık istenilen davranışı yapmaya hazır bir konuma getirilmiştir. Gönderilen mesaj sayesinde yüklenen, siyahi insanlara beslenen negatif tutum, doğal olarak davranışlarına yansıyacak ve onu ırkçı bir kimliğe oturtup, medyanın bireysel bir kölesi haline getirecektir.
Sonuç: Tutumlarımızın bu kadar kolay bir şekilde yaratılıp, davranışa dönüştürüldüğü bir platformda dikkat etmemiz gereken tek şey medya mecralarını, bilinçli olarak kullanıp, kullanmadığımızdır. Medyayı bilinçli bir şekilde kullanan birey, kendisine yüklenilmek istenen tutumları, tartarak algı süzgecinden geçirebilir. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu karar verebilen bir birey gönderilen mesaj veya propagandanın esiri olmaz. Bu durumun tersine, medyayı bilinçli kullanmayan birey ise gönderilen mesaj veya propagandanın esiri olur. Tek bir cümle ile özetlersek; medyayı bilinçli kullanmak zorundayız.
Medya Okuryazarlığı Medyayı eleştirel izlemek İçeriği bilinçli değerlendirmek Eğitimli ve farkında olmak için Medya okuryazarlığı dersini seçin
İletileri çözümlemek Türlü oyunlara gelmemek Seçici olmak için Medya okuryazarlığı dersini seçin
Yanlışı doğrudan ayırmak Hayata tek yönden bakmamak Kurguyu gerçekten ayırmak için Medya okuryazarlığı dersini seçin
İzlediklerini yorumlamak Sosyal gerçekleri kavramak Bilinçli bireyler olmak için Medya okuryazarlığı dersini seçin
5
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Bir Toplum Düşünün: İpi Medyada Olan Medya, insan hayatının her karesinde vardır. Önemli olan kimin kime nasıl hizmet ettiğidir.
B
ir milletin toplum yapısının oluşmasında o milletin kültürü, sanatçıları, bilim adamları, tarihi ve tarihi liderleri gibi birçok etken rol oynamıştır. Bizim toplumumuza baktığımızda da durum böyledir. Ancak toplum yapısının oluşmasına etki eden etmenlerden biri de medya olmuştur. Medya araç ve gereçleri evlere girdikçe, toplumla arasındaki bağı daha da artırdıkça topluma yön veren, eğiten, bilgilendiren bir yapı olmuştur. her ne kadar olumlu yönleri olsa da olumsuz yönleri daha fazla öne çıkmış adeta bir toplumun değişmesinde öncülük eden nedenlerden biri olmuştur. Öyle bir hal almıştır ki günümüzde insanları peşinden koşturmuş, yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline getirmiştir. Bu nedenlerden dolayı toplumumuz medyanın doğruluğunu sorgulamaz oldu. Medyanın gösterdiklerine inandı. Önünü arkasını düşünmeden araştırmadan her gösterilene inandı. Medya bir nevi toplumumuzu düşünmekten, araştırmaktan, okumaktan uzaklaştırdı. Çoğu zaman medya okuryazarlığından bahsederiz. Çocuklarımıza uygun yayınlar izletelim yaşına uygun programlardan uzak tutalım deriz. Söylediklerimiz sadece lafta kalır. Medya okuryazarlığı sadece çocuklara yönelik bir çalışma olmamalı. Büyükler için de geçerli olmalı. Hatta çocuklardan daha önce büyüklerimiz medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmeli. Sağlıklı, dürüst, çalışkan bir nesilin yetiştirme şartı aile eğitiminden geçer. Bu yüzden aileler ne kadar bilinçli ve eğitimli olursa gelecek nesil de o derece iyi yetişecektir. Ülkemizdeki medya kuruluşlarının belli bir ideolojiye az veya çok yatkınlıkları görülmektedir. İzlediğimiz, okuduğumuz haberlerde medyanın bu yatkınlık-
6
larını görmekteyiz. Her medya belli bir görüşe yatkın olabilir ancak yaptıkları her işte toplumun yapısını göz önünde bulundurmalıdırlar. Bir olay, olgu, haber veya bir bilgi, kendileri için çok önemli olabilir. Belki kuruluş için çok para da kazandırabilir. Ancak eldeki bu malzeme toplumun yapısını bozacaksa kesinlikle yayınlanmamalı, kamuoyuyla paylaşılmamalıdır. İşte medya okuryazarlığı sorunu da tam burda başlıyor. Medya kuruluşu, öne çıkmak, yüksek tiraj-reyting sağlamak için toplum yapısını hiçe sayamaz.
ak, Milletler okuyar um araştırarak, topl de bilincini zihinlerin ve tutarak gelişirler ar. varlıklarını korurl
Televizyonlarda birçok gereksiz programlar, toplumla alakasız yarışma programları, batı ülkelerini yücelten, batıya hayranlık besleyen dizileri bolca seyrediyoruz. Seyretmekle kalmayıp bu programlara reyting kazandırarak aynı programlardan onlarcasını yapmalarına neden oluyoruz. Neden izleyici olacağımıza okuyucu olmuyoruz. Acaba bu ikisinin rollerinin değiştiği zamanlar da gelir mi !.. ülkemizde neden medya topluma yön veriyor? Bizim gibi asil bir millet (Türk milleti) medyanın kölesi mi olmalı? Bilakis, toplum medyaya yön vermeli. Kendine yararlı olanları almalı, kendini yükselten malzemeleri almalı. Kendinde olmayanı almadığı vakit kul-
lanılmayan malzemeyi medya da bir süre sonra almayacaktır. Toplum; medyaya, ‘beni bilgilendirici, eğitici, hatırlatıcı malzemeyle gel’ demeli. Toplumun zamanını çalmamalı, onları düşünce yönünden zaman yönünden sömürmemeli. Toplumun kültürüne uygun programlar yapılmalı ki bu sayede toplum bilinci dik dursun, kendi benliğini milli şuurunu diri tutsun, başka milletleri kendi milletinden üstünmüş gibi bilmesin, görmesin. Buraya kadar hep medyayı taşa tuttuk. Medya okuryazarlığı konusunda toplumun da yada toplum içindeki bireyin de kendi üstüne düşen sorumlulukları yok mu? Mesajı ileten medya, mesajı alan birey. Medyayı hangi sıklıkla kullanacağına karar veren birey, hangi amaçlarla kullanacağına karar veren de. Yani bir açıdan medyayı kullanma kararı bireyin kendi elinde. İşte burda yukarıda bahsettiğimiz ‘toplum medyaya yön vermeli’ sözü yine karşımıza çıkıyor. Birey, medyayı belli ölçülerde ihtiyacı olduğu oranda kullanırsa zaten medya da bireye göre kendini düzeltecektir. Bunun için bireyin sorumluluk duygusuna sahip olması gerekir. Sorumluluk duygusundan kasıt; ‘ toplumun değerlerini korumak, gelecek nesillere toplum bilinci aşılamak ve okuma alışkanlığını geliştirmek’ tir. Milletler okuyarak, araştırarak ve toplum bilincini zihinlerinde tutarak gelişirler ve varlıklarını korurlar. Medyayı da bu ideallerine ulaşmada hizmet eden yardımcı bir araç olarak görürler. Medya, insan hayatının her karesinde vardır. Önemli olan kimin kime nasıl hizmet ettiğidir.
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Medya Okuryazarlığı Konusunda Yerel Medya İle Yapılan
Mülakat Sonuçlarının Genel Değerlendirilmesi
S
elçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Ve Tanıtım Bölümü öğrencileri, Medya Okuryazarlığı dersi için yerel basınla mülakatlar yapmıştır. Yapılan mülakatlar sonucunda, alanında uzman kişiler tarafından birçok önemli bilgi alınmıştır. Televizyon, radyo ve gazetelerin Genel Yayın Yöneticileri, Müdürleri ve çalışanları başta olmak üzere, Medya Okuryazarlığı hakkında mülakat grubunu aydınlatmış ve çözüm önerilerinde bulunmuşlardır. Konya’da bulunan TELEVİZYON KANALLARININ mülakatları sonucunda; medya okuryazarlığı dersinin okullarda seçmeli değil zorunlu bir ders olarak okutulması, bu derslere branşları farklı öğretmenlerin değil, İletişim Fakültesi mezunu, alanında uzman kişilerin girmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Altı çizilen bir diğer husus ise bilinçli bireyler yetiştirmek adına, medya okuryazarlığının zorunlu bir uygulama şekline getirilmesidir. Sadece okullarda ders olarak işlenmekle kalmayıp, medya aracılığı ile de halkı bilgilendirmek için gerekli tüm çalışmaların yapılması gerekti-
ğinin üzerinde ısrarla durulmuştur. Medya, günümüzde toplum üzerinde oldukça fazla etkiye sahip olmasından dolayı, zararlı bir silaha dönüşmesi yerine sihirli ve yararlı bir değnek olarak işlevini yapması gerektiği düşüncesi televizyon kanallarının ortak görüşleri arasında yer almıştır. GAZETELERLE yapılan mülakatlar sonucunda; medya okuryazarlı ve medya okuryazarlığı dersleri, kişilerin gördüklerini, duyduklarını doğru bir şekilde anlayıp, yorumlamasını gerçekleştiren, kısaca her gördüğüne inanmaktansa araştıran ve sorgulayan bir nesil olmamızı sağlayan bir yapı olduğu düşüncesi ifade edilmiştir. Ayrıca ülkemizde tam olarak oturmuş bir eğitim sisteminin olmaması, eğitim sisteminin yap-boz misali sürekli değişmesinden dolayı medya okuryazarlığına gereken önemin maalesef verilemediği ortaya çıkmıştır. RADYO KURULUŞLARI ile yapılan mülakatlar sonucunda ise; teknoloji çağında olmamızdan dolayı iletişim araçlarının oldukça zengin olduğu, istenilen bilgiye istenilen her an ulaşılabildiği ve yararlanılabil-
diği görüşü ortaya çıkmıştır. Fakat medya okuryazarlığı bilincinin olup olmaması bu noktada dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıdır düşüncesinin altı çizilmiştir. Öyle ki gerekli gereksiz her türlü bilgiye iletişim araçları sayesinde maruz kalındığından, bilgi takipçilerinin ve insanların medyayı ve medyadaki bilgileri süzgeçten geçirmesi gerektiği gerekmektedir düşüncesi ortaya çıkmıştır.
şlangıçları “Sonuçları Değil, Ba r.” Değiştirmek Gereki
Kısacası; medya okuryazarlığı derslerinin zorunlu olması gerektiği, bu derslere İletişim Fakültesi mezunlarının girmesi gerektiği, medya okuryazarlığı bilincinin var olması ile insanların gerçek ve kurgu arasında ayırım yapabilecekleri en önemlisi de medyayı doğru kullanmayı öğrenebilecekleri sonucuna ulaşılmıştır. Düşünür Alain’in de dediği gibi “sonuçları değil, başlangıçları değiştirmek gerekir.” Böylece medya okuryazarlığı dersleri ile medyayı doğru kullanan nesiller yetiştirilmelidir.
7
S.Ü. İletişim Fakültesi
Hayatımız Medya
Medya Okuryazarlığı Anket Araştırma Sonucu Medya Okuryazarlığı Bilincini Ölçmek İçin Yapılan Anketlerin Genel Olarak Değerlendirilmesi
S
Bültenin Adı
Hayatımız Medya S.Ü. İletişim Fakültesi Medya Okuryazarlığı Dersi Uygulama Bültenidir.
Danışman
Prof. Dr. Başak Solmaz
Editör
Halil İbrahim Koç
Yayın Kurulu
Bahar Mencik Ahmet Enes Göksu Özkan Öztürk Enes Yazıcı Halil İbrahim Koç M. Ali Mert Emre Kaya Fatih Semiz Aybüke Yıldız
Görsel Tasarım M. Ali Mert Hızır Gölcük
Basım Yılı/Yeri Mayıs-2013 KONYA
8
elçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine yapılan ankette medya okuryazarlığı hakkında bilgi sahibi olup ve olmama durumu eşit oranlarda ölçümlenmiştir. Her iki kişiden biri medya okuryazarlığı hakkında bilgi sahibidir. Git gide yaygınlaşan kitle iletişim araçları insanları mesaj bombardımanına tutarken bunların etkilerine bir şemsiye açma gerekliliği de aynı oranda önem kazanmaktadır. Her gün kullandığımız medyayı sorgulamak, eleştirel bakmak, kurguyu gerçekten ayırmak ve işleyiş şekilleri hakkında bilgi edinmek için medya okuryazarlığı eğitimi şart olmuştur. Çocuklar ve gençler medyanın olumsuz etkilerine karşı savunmasız durumdadırlar. Onları bu durumdan koruyacak medya okuryazarlığı eğitiminin temelinde ise aileler yer almaktadır. Araştırma sonuçlarından elde ettiğimiz bulgulara göre ailelere medya okuryazarlığı dersi verilmesi gerektiğini düşünen büyük bir çoğunluk vardır. Bu yüzden medya okuryazarlığı eğitimi ilk önce ailelere verilmeli ve bu konu hakkında aileler bilinçlendirilmelidir. Dolayısıyla gelecek nesil medya karşısında daha bilinçli olacak, medyayı kullanırken eleştirel bakacak ve üretecektir. Çağımızın kitle iletişim aracı artık internet ve sosyal medya olmuştur. Çocuklar vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında geçiriyor ve medyanın birçok olumlu olumsuz etkileriyle karşı karşıya kalıyor.
Medya okuryazarlığı ilköğretimden itibaren zorunlu hale getirilmeli ve özellikle internetin ve sosyal medyanın doğru kullanılmasına yönelik eğitimlere ağırlık verilmelidir. Kitle iletişim araçlarının gönderdiği mesaj içerikleri hedef kitleyi oldukça etkilemektedir. Yapılan araştırma sonucunda izleyicilerin, dinleyicilerin veya okuyucuların en çok etkisinde kaldığı ve rahatsızlık duyduğu mesaj içerikleri ise cinsellik ve şiddet
olmaktadır. Bunu önlemeye yönelik oluşturulan akıllı işaretler hakkında bilgiler verilmeli ve kullanılması kamu spotlarıyla teşvik edilmelidir. Kurguyu gerçekten ayırmaya katkı sağlayan medya okuryazarlığı dersi insanın zihnini adeta bir süzgeç gibi kullanmasını sağlayarak medyanın olumsuz etkilerini bertaraf eder. Yapılan bu araştırma sonucunda medya okuryazarlığının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.