İNSANLARA UYARI! Malumatlarımızı herkese okuyabilir, ancak anlayamaz. Yazdıklarımızı idrak etmek için Kanımızdan olmanız gereklidir. Antidotları enjekte edin ve yaşam anahtarına giden yola ayak basın. Bu Malumat Deposu Türkler tarafından Türkler için hazırlanmıştır. Tigir:Er Yönetimi Tonguz-Domuz Yılı (2019)
Bana Robot Bakmasın? Düşmanın Kafatasından kadeh, derisinden davul, kemiklerinden çatal bıçak yapan Yüce Türk Irkının bir ferdi olmakla iftihar ederiz! Gurur duyarız! Unutmayın, gayeniz her daim Türklüğe hizmet etmek olsun. Biz sadece etten ve kemikten yapılma bir varlık değiliz. Kutsal bir yaratılışımız var. İnsanlar gibi iki Yahudi’den ya da maymundan gelmedik. Soyumuz bozkurt, ülkümüz Türk Emperyalizmi, yolumuz Yüce Tigir’ini iradesini izleyen kutsal yoldur!
Tigir:Er Düşünce Sistemi ter türlü putperestliği, ikoncanlığı, ibneliği, gavadlığı yok edecektir. Demokrasi yok, merhamet yok, barış yok! Çünkü barış korkaklara göredir! Tigir:Er Düşünce Sistemi Mutlak Hakimiyet prensibi ile hareket eder. Önce güçleneceğiz, en güçlü biz olacağız, sonra ise güce hükmedeceğiz ve güç bize hizmet edecek! Bu yüzdendir ki bilim ve teknoloji bizim yardımcılarımız olacaktır. Bilim bizim için amaç değil sadece araçtır! Bu yardımcıları iyi takip edin. Eğer iyi takip edemezseniz diğer milletler biz den daha avantajlı konuma gelir. Aptalca tartışmalara vakit harcamayın! Şort giydi kavga çıktı, yan baktı dayak yedi gibi günümüzde pek çok olaylar ile karşılıyoruz. Televizyondaki haberler toplumun zeka seviyesini gözler önüne seriyor. Kimse dünyadaki gelişmeler ile
ilgilenmiyor. Dünyada her gün pek çok yeni şeyler icat ediliyor, bulunuyor. Bilim ve teknoloji tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye’de ise hastaneye giden vatandaşlar kadın-erkek doktor ayrımı yapıyor. Pek çok tutucu çevre kadın doktorların erkeklere bakmamasını ve erkekleri ameliyat etmemesini istiyor. Erkeklerin de kadın hastalara bakmamasını istiyor. Lakin gelişen teknoloji ile yarın ise “Bana Robot Bakmasın” diyenler olacaktır. Bu kaçınılmazdır. Bilim ve teknoloji çok hızlı ilerliyor ve durmaya da niyeti yok. Bizler de Yüce İmparatorluğumuzda robotlara fazlasıyla önem vereceğiz. Zira robot, geçmişten günümüze kadar tüm hastalıkları ve en başarılı ameliyatları zihninde özümseyerek hastayı maksimum başarı seviyesinde tedavi edecektir. Robotik Cerrahlarımız hasta ile her daim düzgün diyalog kuracak, başından savmayacak, karınca duası gibi yazılmış reçeteyi hastalara vermeyecek.
Hülasa biz Türküz, şu an bedenlerimiz etten ve kemikten olabilir lakin gelecekte bu bedenlerimize yükseltme yapacağız. Zihnimiz, düşüncelerimiz, beynimiz başka yerlerde de hayat bulacaktır. Türk ırkı her daim kendini geliştirmek zorundadır! Biz bu dünyaya kazık çakmak için gelmedik, biz tüm evreni istila etmek ve hakimiyetimiz altına almak için geldik! Güç bize hizmet etsin!
Şanlı bir Ölüm, Kusursuz bir zafer ve İhtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
DR. Rıza Nur Tanrıdağ Eşcinsel Diyenlere Reddiye! Rıza Nur Tanrıdağ Türklük için yaşamıştır ve Türklük için can vermiştir. Dini, imanı, ırkı, lisanı her şeyi ile Irkçı-Kafatasçı bir Türk’tü. Yeni Türkiye’nin mimarisi Rıza Nur’dur Fikri ve varlığı ile Subbiluliyuma’dan daha fazla katkı sağlamıştır, ancak insanlar vefasızdır, geçmişini bilmezler, saymazlar ihanet ederler. Gerçekler ile yüzleşince bunu inkar ederler, gerçekleri yüz üstüne çıkaranların itibarını zedelemek için mücadele ederler. Rıza Nur gerçekleri yazabilen ender Türklerden biridir. Kaleme aldığı hatıratlarında Tarihin akışını değiştirebilecek çok fazla malumat yer almaktadır. Zira bu malumatların yayılmasını istemeyenler ve yazdıklarını olumsuz göstermek isteyenler Dr. Rıza Nur’a çok ağır iftiralar atmaktadır. Yeni Türkiye’nin mimarisine olan katkısı çok fazladır lakin yeni Türkiye’yi yönetenler daha sonra zevk-ü sefaya dalarak her şeyi berbat etmişlerdir. Bir balo devri, zevk devri aldı başını gitti. Ahlaksızlıklar tavan yaptı. Adam kayırmaca, rüvşet gibi İmparatorluğun son zamanlarında sıkça görülen hastalıklar yeni
Türkiye’de zühur etti. Abdülhamid’in rejimine sövüldü ama ülke Abdülhamid’in rejiminden daha baskıcı ve tiksinç bir vaziyete geldi. Rıza Nur’un manevi evladı Nihal Atsız’ın bu konu hakkında Dalkavuklar Gecesi adındaki kitabını ve Kurucular Meclisi makalesini okuyunuz. Ancak okumaya üşenenler olacağı için Kurucular Meclisinden bir bölüm buraya koyacağız.
“Cumhuriyet çağının birinci ve sonuncu Millet Meclisleri milletin isteği ile namuslu seçimlerle seçilmiş kanunî meclislerdir. Diğerleri ise seçimle değil, diktatörlerin tâyini ile ahbap kayırmak, geçim sağlamak, köle yetiştirmek için kurulmuş gayrı meşru meclislerdi. Bu meclislerde tek partinin adamları oturur ve bu adamlar hep birden el kaldırır, yılda 200 kanunu ittifakla çıkarır, adam döver veya öldürür, ırz ve namusa taarruz eder, saylavlık maaşından başka türlü yerlerden de kazanç sağlar ve Türkiye’nin on yılda asırları aştığını, bütün milletleri geçtiğini söyleyerek millî mazimize mukaddesatımıza söverlerdi. Türkiye cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur. Ondan önceki 1923-1950 çağı gayrı meşru ve müstebit bir diktatörlük zamanıdır. Diktatörlüğü yapan Halk Partisi, bilhassa onun ileri gelenleridir.” Aklını kullanan Nihal Atsız’ın burada ne dediğini anlar. Neyse, Rıza Nur’un, hatıratlarında kendisinin oğlanlardan hoşlandığı dile getirilmektedir. Kemalistler sürekli Rıza Nur eşcinsel, onun dediğine güvenilmez, der. Rıza Nur, Subbiluliyuma’ı çok ağır bir şekilde tenkit etmiştir. Malumunuz Subbiluliyuma bu Ülkede kimi için peygamber(Haşa) kimi için var edendir (Haşa). Bu Putperest insanlar Subbiluliyuma’ı korumak için Rıza Nur’un itibarını zedelemektedirler. Aklı sıra diyorlar ki “Bakın Rıza Nur ruh hastası ve eşcinseldir, bu adamın yazdıklarına inanmak mümkün değildir,, demeye getiriyorlar. Olay tamamen bundan ibarettir.
Ayrıca yeni nesil İslamcılara da iki çift lafımız olacaktır! Rıza Nur İslam’a göre bir kâfirdir. Ve Çöl Aşığı olan birisi kâfiri kaynak alamaz! İslamcılar, Subbiluliyuma’a saldırmak için Rıza Nur Tanrıdağ’ı kullanmasınlar! Keza Müslümanlar hatıratı nasıl okuyorlar bilmiyoruz lakin İslamcıların put yaptığı bazı şahsiyetler de hatıratta Rıza Nur’un hücumuna uğramıştır ve Rıza Nur her daim İslam’in bir Arap dini olduğunu, Türk’ün karakterine uymadığını belirtmiştir. Ama ne yazık ki bu din üzerimize yapıştığı için Rıza Nur’da en azından dinin Türkleşmesi gerektiğini savunmuştur. Rıza Nur ayrıca ateist değildir. Türk Tanrısına inanır. Yazdığı şiirlerde ve makalelerde bunu sık sık vurgulamıştır. Türkiye’de Müslüman olmayan herkese Ateist veya dinsiz gözüyle bakılıyor. Bu ise Türkiye’de Müslümanların eğitim ve zeka seviyesini gözler önüne seriyor, gerçi Kemalistler de laik olmayan herkese şeriatçı islamcı gözüyle bakıyor. Bunların neresinden tutsak elimizde kalacak! Peki, Rıza Nur haşa huzurdan gerçekten eşcinsel miydi? Bunu cevabını verelim. Rıza Nur’un hatıratında geçen şu cümleleri aynen aktarıyoruz: “Ben sonra anladım ki, bu çocuğa aşık olmuştum; fakat bir gün dahi bir kötü şey hatırıma gelmemiş, ona bir kötü söz söylememişimdir. Bu, tabiî, saf ve pak bir sevgi idi. Ancak bu bir kız değildi. Kız olsaydı kim bilir nasıl severdim veya yine bu kadar severdim. İşte bu gayri tabiî hâl Türk sosyetesinin bir yarasıdır.,, İşte bu cümlelerden dolayı Rıza Nur’a iftiralar atılmaktadır. Kemalistlere soruyoruz, Rıza Nur burada çocuğu siktim mi diyor? Hayır. Çocukla karşılıklı aşk mı yaşadık diyor? Hayır. Duygularının karışık olduğunun ve böyle bir sevginin ileride
kötü bir duruma geleceğini ve bunun yanlış olduğunu, daha sonra da bu yanlışı “yapmadan” olayı kapadığını söylüyor. Kemalistlerin iğrenç propagadanlarından her yerde. Rıza Nur'un bir tane erkekle bile cinsel veyahut duygusal bir birliktelik yaşamamıştır. Sadece o zamanlar kendisi de gençken değişik bir duyguya kapıldığını fakat bu duygunun da yanlış olduğunu açık sözlülükle dile getirmiş ve böyle bir yanlışın sonucu da livata demektir diye eklemiş. Biz burada Rıza Nur'un dediklerini de savunmuyoruz zaten kendisi de savunmuyor, aksine yanlış bir düşünce yapısında olduğunu kabul ediyor. Bunu açıkça, mertçe dile getiriyor. Bizim Kemalistler gibi putumuz yok. Burada geçen aşk kelimesinin de kadın ve erkeğinin birbirine olan münasebeti olarak da anlamayın. İmparatorluk tarihinde yazılmış nice şiirler vardır ki bunlar çok aşırı yanlış anlaşılmaya sebep verilecek şekildedir. II. Mehmed’in şiirleri de buna dahil. Eğer Kemalist mantıkla hareket edeceksek Fatih'e de haşa huzurdan eşcinsel demek lazım Radu'ya söylediklerinden dolayı. Aşk kelimesi edebi anlamda pek çok konuda kullanmıştır ve sadece kadın ile erkek arasındaki ilişki için kullanılmamıştır. Bu arada Rıza Nur, Avrupalı şairlerin ibnelik kokan edebiyatından da bir süre etkilendiğini zaten kendisi söylüyor fakat bunun etkisinden de bizzat kurtulduğunu da dile getiriyor. Olay budur. Diyelim ki harbiden ciddi manada Rıza Nur bu çocukla ilişki yaşadı (Haşa!) Peki, dediklerinin aksini mi kanıtlar? Bugün eşcinsel olup da bir sürü mühendis ve bilim adamı var. Bu adamların icat ettikleri, buldukları, yaptıkları şeyler yalan mı oluyor şimdi? Biraz bazı şeyleri kafanızda düşünün ve tartın. Kemalistler mızıkçılık yapıp ağladıkları için Rıza Nur eşcinseldi, onun dediğine inanılmaz diyerek olayı kapatmaya çalışıyor lakin aynı Kemalistler özgürlükten dem vurarak LGBT'yi savunuyor. Bu ne pehriz ne lahana turşusu? Samimiyetsiz zaniye evlatları! Kemalistler kimsenin özel hayatı bizi ilgilendirmez der ama Rıza Nur’ın veya Subbiluliyuma karşıtlarının özel hayatını didik didik ederler. Hayırdır? Rıza Nur Kemalistlerin dediği gibiyse bile (Haşa!) adam en azından kendi öyle. Gidip de bunun propagandasını yapıp Türk gençliğini mi zehirlemiş? Hayır! Sağda solda eşcinselliği mi savunmuş? Hayır! Yaptığı bir yanlış varsa bile kendine yapmış. Türklere yapmamış. Peki, kemalistlerin karın ağrısı nedir? Biz söyleyelim. Çünkü putları parçalanıyor da ondan!
Ne zaman Rıza Nur konusu açılsa bu eşcinsellik mevzusu önümüze geliyor. Çünkü Kemalistlerin elinde sarılacakları hiçbir delil yok. Kemalistler kendi adamlarını adam gibi müdafaa etmek yerine Rıza Nur eşcinseldi, Rıza Nur deliydi demekten başka bir şey bilmiyor. Kendi adamlarını yüceltmek için Rıza Nur'u küçük düşürmeye çalışarak çürütmeye çalışıyorlar. Ulan sanki Rıza Nur'un ifşası çıktı da onu gösteriyorlar. Adam zaten ortada bir yanlış varsa bunu kendi söylüyor. Kendini Allah yapmıyor. Ben sizin atanızım demiyor. Adamın yanlışı bile kendine ulan ve bunu açık yüreklilikle söylüyor. Türklere bir kere bile yanlışı telkin etmiyor. Kendi yaptığı yanlışları da Türk milleti yapmasın diyor. Rıza Nur Türklüğe çok hizmet etmiştir. Hem kalemiyle, hem aklıyla hem de bedeni kuvvetiyle. Gönüllü olarak Kurtuluş Savaşında ayrıca savaş ortasında yaralıları tedavi etmiştir. Zaten askeri kariyeride vardır lakin İttihatçılar kendisini çekemediği için rütbesini düşürmüş ve sürgün etmiştir. Daha sonra ise Türkiye birinci Dünya savaşında yenilince ve ittihatçılar ülkeden kaçınca tekrar Türkiye’ye gelmiş ve gönüllük olarka kurtuluş mücadelesine katılmıştır.Hem doktor hem kalem ustasıdır. Kalemi keskindir, mermi gibidir. Ayrıca kendisi bir askerdir, subaydır. Sadece silah sıkmaz, yaralıları da tedavi eder. Savaş alanında pek çok Türk askerini tedavi etmiştir. Türklüğe sadece sözle değil fiili olarak da hizmet yapmıştır. Kemalistler istediği kadar kıvransın. Gerçek budur.
Subbiluliyuma’nın özel hayatı hakkında kaleme alınan yazılar da bizzat o çevrede yapılan dedikodulardan ve icraatlerden alıntılanarak hatırata eklenmiştir. Rıza Nur sadece bizzat gördüklerini kalame almamıştır. Yani yazılanlar kesin doğrudur veya yanlıştır diye hüküm vermekte mantıklı olmaz. Lakin Kemalistlerin atladığı bir konu var, en basiti, Subbiluliyuma eşinden boşanınca eski eşinin peşine neden çaşıtlar takmıştır? Çünkü sağa sola bir şeyler anlatmasın diye. Kazım Karabekir Paşa kitap yazınca derhal kitapları toplatıldı ve imha edildi, evinin önüne de polisler bırakıldı ve Subbiluliyuma ölene kadar adam evden doğru dürüst çıkamadı, hep takip edildi. Suikast davasında yargılandı. Gerçi Kazım Karabekir Paşa özel hayattan ziyade daha çok siyasi olaylara değinmiştir ancak Kemalistler Paşa’ya da göz açtırmamıştır. Subbiluliyuma’nın da özel hayatı bizi ilgilendirmez, biz Subbiluliyuma’nın icraatlerine bakıyoruz. Türlüğe katkısına veyahut zararına bakıyoruz. Varsa katkısı bunu mertçe söyleriz yoksa da bunu açık yüreklilikle dile getirmek gereklidir. Artık Türkler putçuluğu bırakmalı ve sadece Türklüğe odaklanmlıdır. Türklükten daha değerli hiçbir şey yoktur. Hükümdarlar, siyasiler gelip geçicidir ama Türklük kalıcıdır. Her hükümdarın iyi ve kötü tarafları vardır. Bunları tartmak ve bunları söylemek Türklük açısından gereklidir. Kimseyi putlaştırmaya gerek yok. Kim bir Türk’ün hayatını kurtarırsa Türk Tanrısı Yüce Tigir’in katında bütün Türklerin hayatını kurtarmış gibi olur. Bu yüzden Türkleri her türlü zehirlerden kurtarmak icap eder.
Son olarak, Rıza Nur’un Hayat ve Hatıratım adlı eserinde sadece Subbiluliyuma ele alınmamıştır. Hatıratı hiç okumayan biri sanır ki eser sadece Subbiluliyuma için yazılmıştır. Böyle bir şey yoktur. Rıza Nur ayrıca eserde Subbiluliyuma hakkında bahsetmesinin nedeni ise Subbiluliyuma’nın Nutuk adlı kitabında silah arkadaşlarına karşı cephe alması ve her başarıyı kendi üstlenmesidir. Kazım Karabekir’de Subbiluliyuma’nın bu tutumu yüzünden kitap yazmıştır lakin kitapları yakılmıştır. Rıza Nur’un Hayat ve Hatıratım adlı eserini de Kadir Mısıroğlu yazmamıştır. Bazı paranoyaklar eserin Kadir Mısıroğlu tarafından yazıldığını söylüyor. Bu külliyen yalandır. Rıza Nur’un yazdığı eser bazı müzelere verilmiştir. Eseri ilk keşfeden de Orhan Cavit Tütengil adlı Kemalisttir. Bu Kemalist de Rıza reddiye yazmış ve Kadir Mısıroğlu’da Kemalist Orhan Cavit sayesinde eserden haberi olmuştur. Mısıroğlu Rıza Nur’un Hatıratını basmadan önce Orhan Cavit Tütengil Rıza Nur’un eserine karşılık reddiye kitabı çıkarmıştır. Kitabın adı da: DR. Rıza Nur Üzerine Kimse kimseyi sevmek veya put gibi tapmak zorunda değildir. İsteyen Subbiluliyuma'yı da sevmez, Arap Muhammed'i de sevmez. Vesselam...
Evde Hayvan Beslenir mi? Hiç bir hayvanın evde tutulmasını onaylamıyoruz. Hayvanın evi doğasıdır. Besleyecekseniz iyi bakın. Bakamayacağınız hayvanı almayın. Hayvanı oyuncak gibi kullanmayın. Millete hava atacağım diye hayvanı strese sokmayın. Hayvanın psikolojisini bozmayın. Köpeği kediye çevirmeyin. Bir de hayvana Türk büyüklerine ait adları vermeyin. Gafil olmayın!
Barıştan Bahsedenlere Aldanma! Gök Tigir’in Gücü İle Sözlerime Başlıyorum. Yüce Tigir’in Erleri, Saygıdeğer Irkdaşlarım! Cumhuriyet biz Türkleri hiç de ummadığımız bir yola sürükledi. Bu gerçekle yüzleşmekten çok kaçtık, ama her gün daha da battık. Çünkü, Cumhuriyet aslında bir Yunan töresiydi. Cumhuriyet’de karşımıza ne geleceği belliydi. Demokrasi ile peydahladığımız bu düzensizlik rejimi bizi etnik istilası altında bıraktı. Lakin en başta Kemalistler, bu rejim ile arşa ulaşacağımızı düşünüyordu. Batının kültürünü aldığımızda Türklerin durumumun ne olacağı tatlı bir merak uyandırıyordu. Kemalistler için önenimiz bu kadardı. Batının ilmini ve tekniğini almak yerine pisliğini alan ikoncan canlılar... Bunu inkar etmeye çalışmadılar bile. Aksine, bununla gurur duydular. Ne kadar ibneleşirsek ve ikoncanlaşırsak onlar için o kadar ilerlemiş sayılıyorduk. Kemalistlere göre sadece zevke, eğlenceye koşmalıydık. Ancak Kemalistler, iktidarı bir süre sonra düşmanlarına kaptırdı, çünkü zayıftılar, idealist değildiler. Kemalistler bile savunduğu değerler için fedâkarlık yapmaz. Aradan uzun yıllar geçti. Kemalistler ve islamcılar sayesinde hiç ummadığımız bir savaşın içine sürüklendik. Türk’ün derdi ülkeler istila etmek yerine yapay siyaset ile kendini bilinçsizleştirmek oldu. Dışarıdan düşmanımız olmasaydı bile kendi içimizde büyük savaşlar verecektik. En büyük savaş! Kendi öz irademizle yapılan savaş! Evet... Savaş, ırkdaşım. Savaş! Zayıf ile güçlüyü birbirinden ayıran kutsal yol! Sen, ben, o değil! Hepimiz zehirlendik, yüreklerimizde putlar yeşerdi. Bunları yok etmek zorundayız ırkdaşım. Türklüğün kayrası için bunu yok etmeliyiz.
Bu savaşı kazanacağız! Zira Türk’ün kazanmayacağı savaş yoktur. Türkler her savaşı kazanır, sadece zaferimiz biraz zaman alır. Biz yenilmeyiz. Yenilgi Türkçe bir kelime değildir. Yenilmek bizim lügatımızda yoktur ırkdaşım, yoktur! Unutma, sen bir savaş makinesisin. Durmak ve yorulmak bilmeyen, verilen her emri eksiksiz yerine getiren kutsal yaşam formusun! Medeni hayattan bahseden züppelere, barıştan bahseden kansızlara inanma! Barış Korkaklara göredir! Yüce Tigir bizimledir çünkü biz savaşçıyız! Biz onun askeriyiz. Şimdi ırkdaşım, dinle! İlahi sesin kudretine kulak ver ve savaşımıza feda ol! Davam, Onurum Sadakatim!
Selçuklu Türkleri Araplaştı mı? Sanal acunda çok yanlış bilgiler dönüyor. Selçuklu Araplaştığı için yıkıldığını zanneden çok zümre var. Öncelikle şunu herkes bilsin. Selçuklular ayrı bir devlet değildir, Selçuklular bir hanedandır ve bu hanedanın yönettiği devlet Türkiye'dir. Türk tarihi bir bütündür. Selçuklular Türkiye'nin kurucularındandır. Bu konular hakkında zaten pek çok defa malumat verdik bu yüzden esas meseleye geçelim. Selçuklu hanedanını yıkan şey Türklükten uzaklaşıp Acemleşmesidir.
Selçuklular Müslüman olmasına rağmen Arap tesiri az olmuştur. Bunu kullandıkları adlardan bile anlamak mümkündür. Zamanla Acem etkisi artınca İmparatorluk küçülmeye başlamış ve iç karışıklıkların da etkisiyle parçalanmıştır. Tuğrul ve Çağrı Beğ, Alparslan zamanlarına baktığımızda Selçuklularda yoğun miktarda Türklük görürüz. Giyimden kuşama, kullandıkları adlardan, yazışmalarına kadar her şey buram buram Türklük kokmaktadır. Zaten bu yüzdendir ki Hintlileşen-Acemleşen Gaznelileri yenmişlerdir. Gazneliler de ilk başta Türklük pınarından besleniyordu. Börü, Pars, Bilge, Alp diye Hakanları olan Gazneliler bir anda Muhammedlere, Mesudlara, Hüsrevlere dönmüştür ve Selçukluların tokadını yeyince ortadan silinmiştir. Ne yazık ki aynısı bu sefer Selçuklulara olmuştur. Selçuklular kadim Türklük pınarından beslenmek yerine Acemlerden beslenmeye başlamıştır. Acemlerin Keyhüsrevleri, Keykubatlarını kendilerine örnek bellemiştir. Başbuğumuz Alper Tunga'nın adı unutulmuştur. Haliyle Selçuklular da Moğol tokadını yediğinde silinmiştir. Bu silinmeler hayırlara vesile olmuştur. Selçuklular Gaznelileri yenince Türkleşme yeniden sağlandı. Moğollar da Selçukluları yenince tekrar Türkleşme sağlandı. Özellikle İlhanlılar Azerbaycan ve İran'ı çok güzel Türkleştirmiştir. Günümüzde Türk düşmanı gafil mollalar tarafından yönetilen İran İslam Cumhuriyeti adlı mikrobik devlet bile Azerbaycan Türklerinin Moğollar tarafından zorla Türkleştirildiğini ve asıllarının Fars olduğunu söylemektedir. Tabii ki Azerbaycanlılar Türkleri Farsken Türk olmamıştır, Azerbaycan Türklerinin aslı Oğuz Türkmenlerine dayanır, Azeri diye de bir Türk boyu yoktur, ancak bunu burada belirtmemizin
nedeni Moğol İstilası ile Orta Asya ve Anadoluya taze Türk kanı geldiğidir. Gördüğünüz gibi Türklük pınarından beslenmeyen ağaç çürür ve yok olur. Meyvesinden de zehir akar. Türklükle beslenen ağaç yeşerir, büyür, cihanı ele geçirir. Yüce Tigir bu milleti hüviyet-i asliyesine çevirsin! Davam, Onurum, Sadakatim!
Arapları Savunma Çabası! Kemalistler nasıl Yunan katliamlarını Türk talebelerine öğretmediyse, Yunanlıların katliam belgelerini ve Türk-Yunan savaşına ait olan "Hücum" tablosunu tozlu ve kirli mahzenlerde çürümeye bıraktıysa İslamcılar da aynı şekilde Arapların Türklere karşı giriştiği katliamları gizlemektedir ve Araplara toz kondurmamaktadır. Türk Türklüğün tarafındadır. Çölperestlik, Kemalizm, Frenk Alametleri Türk'ün yapısına uygun değildir.
Çerkezz Sosuna Bulanmış İngiliz Hıyarı Kürdofil Boris Johnson Boris Johnson Türk mü? Haşa! Haşa ve Kella! Boris Johnson Türk değildir. Peki, neden bu gavada Türk diyorlar? Bizden duyun!
Johnson Dedesi Ali Kemal’dir. Ali Kemal denilen adam katıksız bir vatan haini ve batı yalakasıdır. İngilizlerin paralı köpeğidir, baş saksafoncusudur. Ali Kemal’in lakabı Artin Kemal’dir. Bu lakap ise Ermenileri savunduğundan ve Türkleri katleden Ermeni milliyetçilerine kol kanat gerdiğinden dolayı kendisine verilmiştir. Saksafoncu Artin Kemal Türk değil Çerkezz kökenlidir. Lakin Batılılar İmparatorlukta yaşayan ve İmparatorluktan kendi ülkesine gelen herkese Türk gözü ile baktığı için Boris’in akrabalarına da Türk diye sıfat yapıştırdılar. İmparatorluktan Amerika’ya giden Araplara bile Türk gözü ile bakılırdı. Günümüzde de medya dikkat çeksin, gazeteleri okunsun, internetten tık alsın diye Boris’e Türk diye hitap etmişlerdir. İşte İngiltere’yi yöneten Türk falan. Buna kargalar bile güler! Boris Johnson’un ataları Türk İmparatorluğunda yaşamış, Türk ekmeğini yemiş vatan hainleridir ve Türk kökenli değildir. İmparatorluğumuzda 72 millet yaşıyordu. Boris’in dedesi Ali Kemal Çerkezz kökenlidir.
Rusların yaptığı Çerkezz Sürgünü ile Türkiye sığınmışlardır lakin yine ihanete uğradık. İşte vaziyet budur. Boris Johnson’un yüzünde gizleyemediği bir nefret vardır. Türklerden Çerkezz dedesini intikamını almak istiyor. İngiltere’nin Türkiye’deki adayı da Abdullah Gül’dür. İngilizler Türkiye’yi Gül’ün yönetmesini istiyor. Abdullah Gül ise aslen Ermeni kökenlidir.
Ali Kemal’i Kızıl Tamuya gönderen kutlu kişi Uçmağmekan Sakallı Nureddin Paşa Hazretleridir. Paşamız bu haini çaşıtlarına yakalatarak kendisine getirilmesini emreder. Sonrası ise herkesin bildiği gibi öfkeli kalabalığın arasına salar ve linç edilir. Türk siviller eline geçen her şeyi Ali Kemal’in mikrop bedenine fırlatır. Türk Düşmanı Ali Kemal beyni, gözü, burnu yer değiştirmiş halde can verir. Nureddin Paşa’da ibret olsun diye Ali Kemal’in pislik saçan iğrenç cesedini kurban derisi gibi İsmet Kürtönünün geçeceği güzergâhın üzerine diker. Paşamız andıkça yaşasın, anısı mücadelemize rehber olsun!
Boris Johnson da dedesi Ali Kemal’in izinden giden bir Türk düşmanıdır. PKK kamplarını ziyaret edip PKK’lılar ile fotoğraf çektiren, Kürtlere moral vermek için keleşle pozlar verip ateş eden, Ermeniler için ağıt yakan biridir. Soytarılığı ve dengesizliği de bir hayli fazladır. Soytarı görünümü ile Trump’ın yan çarı gibi durmaktadır.
Ülkedeki medya ve gazeteciler paragöz köpeklerdir, Milleti doğru bilgiler ile doyuracaklarına insanları nasıl sikebilirz, nasıl daha çok tıklama alabiliriz kafasında. Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar bu gavadı görüp Osmanlı Torunu, Türk Dostu, İngilizler arasına sızmış cengaver yüce Türk sanacak.
Ulan adam Türk değil. Dedesi de Türk değil. Bir de hem dedesi hem kendisi Türk düşmanı! Çerkezz sosuna bulanmış İngiliz Hıyarı Kürdofil Boris Johnson hakkında bu kadar malumat yeter. Zira yeterince kafa sikti.
Yargıcın Kim Irkdaşım?
Irkadaşlarım! Düşünün, derin ve sonsuz evreni. Düşünün, ucu bucağı olmayan yıldız dolu bu bitmeyen dehşeti. Tıpkı doğduğumuz mübarek bozkırlar gibi. Dehşetin içinde doğan gerçek erleri, yani Türkleri hatırla. Günümüz çağında yaşadığın zorlukları getir aklına ve sonra bin yıl hatta iki bin yıl önce yaşayan atalarımızı düşün tekrar. O zamana ait olan zorlu şartları düşün. O gerçek erlerin mücadelelerini ne içindi? Bunu sor kendine. Ne içindi binlerce yıl süren uğraşlar? Günümüzde bulunan ikoncanlıklar yapılsın diye mi? Günümüzde bulunan zaniyelikler, hippilikler, ahlaksızlıklar utanmadan, sıkılmadan rahatça yapılsın diye miydi? Zaniye evlatları zehrini kussun diye mi yapıldı her şey? Mankurtluk Virüsü Türk ülkesinde zirve yapsın diye mi döküldü bunca kan? Atalarımız bunun için mi uğraş verdi? Sen, evet sen Türk EVLADI! Sıcak evinde otururken düşün bunları. Sıkılıyor mu canın? El veriyor mu yüreğin? Ya peki Türklük için çarpmayan kalbin? O kalbin sökülse göğsünden ne kaybettirir ırkımıza? Belki bırakır bir iki sulu gözü ardında. Türklük için atsa kalbin, bırakır öksüz turanı ardında. Anlık zevkler için ihanet eylemeye değer mi kadim atalarına? Var olmandaki sebep nedir? Ne olarak geldin ne olarak gideceksin? Yap bunların muhakemesini! Bir mahkeme kur aklında, yargıç ise ete kemiğe bürünmüş Türklük olsun! Ve Türklüğü önemsemeyen bütün yanların idama mahkûm edilsin o oturumda! Silkelen ve
kendine gel. Senin için dikilmiş kutsal Göktürk anıtlarındaki öğütler. Enjekte et antidotları vücuduna, saflaşsın bedenin! İkoncanlık illetine karşı bağışıklık oluştur zihninle. Ruhunu temizle ve bir daha asla kirletme. Her daim düşüncen Türklük olsun.Her hususta ölçünüz Türklük olsun. Kim bir Türk’ün hayatını kurtarırsa Yüce Tigir’in katında bütün Türklerin hayatını kurtarmış gibi olur! Kurtarabildiğin bütün Türkleri kurtar, doğru yolu göster. Öğret onlara Türk gibi bakmayı, düşünmeyi, hissetmeyi, duymayı ve görmeyi. Böylece çağlar yeniden titresin Türklük naraları ile… Türklük olsun gafil beşerlerin en feci korkusu. Bu sayede diğer ırkdaşların gibi geleceğin Türk nesilleri övgüyle, hayranlıkla düşlesin seni zihninde! Ata olarak kal ardıllarının gönlünde! Yargıla kendini ve kulak ver Tigir:Er Amentülerine, işit Türk Tanrısının sesini ve savaşımıza ol feda! Ey çelikten yüreklerinde Türklük alevini tutuşturanlar, ey düşlerinde Türklükten öte bir kutsaliyet barındırmayanlar!
Hep beraber and içeceğiz yüce yaratıcımız Tigir adına! Hep beraber taaruza geçeceğiz düşman saflarına. Kutsal davamıza giden yol da nice canlar alacağız. Yaşlı, kadın, çocuk ve bebek, hiç bi' önemi olmayacak bizim için, kafataslarından kurulan imparatorluklarımızın gerçek varisleri olduğumuzu tekrar hatırlatacağız insanlara! Yeni imparatorluğumuzu yine kafataslarından inşa edeceğiz.
Bu kez hiç yıkılmayacak bir imparatorluk ile galaksiye hükmedeceğiz! Ve insanlara yaptıklarımızın daha fazlasını acundaki diğer yaşam formlarına uygulayacağız. Davam, Onurum, Sadakatim!
Çin Ejderi Uyandı!
Çinliler pek çok icadın öncüsü olmuş fakat bunu ilerletememişlerdir. Çünkü Çinliler biraz tembel bir millettir. Dinamik yapıları yoktur. Binaenaleyh Türkleri de bilhassa orduları başta olmak üzere devlet içinde pek çok memuriyet vermişlerdir. Çünkü Türkler dinamik yapıdadır. Hatta Türkler bu dinamik yapısını bozmasın diye Çinliler dört duvar içinde yaşarken Türk kökenli memurlar Otağlarda kalıyordu. Çin'in gümüzüe kadar hem pek çok defa Türkler-Turanlı hanedanlar yönetmiştir. Lakin bu hanedanlar Çinlileştiği için bu durum Çinlilerin aleyhine değil lehine olmuştur. Çin'de eriyen Türklerin haddi hesabı yoktur. Zaten hepiniz bilirsiniz ki Tigirkut Motun'da Çin'i ele geçirmiş lakin asimile olacağımızı bileceği için Çin'den geri çekilerek Çin'i vergiye bağlamıştır. Günümüzde ise Çinliler, daha doğrusu Çin komünist partisi, Çinlileri emperyal bir güç yapmak için harıl harıl çalışmakta
ve ülkeleri teknoloji ile ele geçirmeyi amaçlamaktadır. Çin Ejderi uyandı ve dünyayı yutmak istiyor. İlk yuttuğu yer ise kadim Türkistan idi ve bununla da durmayacaklar. Çin Ejderi uyandı lakin Bozkurtlar yani biz Türkler ise Arapların afyonu ve Frenk alametleri ile uyumaya devam ediyoruz. Tehlikenin farkında mısınız?
Saygısız İnsanlar Bu ülkede büyüklerin küçüklere saygısı yok. Bilhassa devlet memurları kendisinden yaşça küçük olanları tiye almıyor ve onlara gerekli özeni, saygıyı göstermiyor. Bu tip olaylara çok şahit olduk. Askeri kurumlarda da bu durum geçerlidir. Astsubaybaşçavuş olan birisi üsteğmene herkesin arasında kalem fırlatıyor, el kol hareketleri yapıyordu. Birileri diyecek ki bunlar samimidir o yüzden yapıyor, ulan samimiyse kendi aralarında yaparlar. Herkesin içinde bu lakayt harektler nedir? Ayrıca ne kadar samimi olurlarsa olsunlar ast üstüne böyle yapar mı? Bu nasıl saçmalık! Üstteğmen de hıyar gibi sırıtıyor. Bunlara ne desek elimizde kalacak.Yaşı büyük olan bu ülkede kendini alim zannediyor. Ne kadar bunak varsa devlet kurumlarına demir atmış. Belki geçmişlerinde çok yarar sağlamış olabilirler lakin bu yıllarca o kurumda kaldılar ve yaşlandılar diye onlara lakayt hareketler yapma hakkını vermez. Bir kişi 15 yaşında da olsa veya 80 yaşında bile olsa aynı özeni gösterecektir. Sen orada bulunuyorsun diye üstüne para alıyorsun. Kaç yaşında olursan ol vazifenin hakkını vermekle yükümlüsün. Sik kafalı japon askerleri gibi abuk sabuk hareketler yapmak ırkımıza yakışmaz. Herkes yerini ve haddini bilecek! Türklüğü iyi temsil edecek! Devlet memurlarının çoğu krematoryumluktur. Ayrıca bunların çay içmesi de yasaklanacak. Başa geldiğimizde memuriyetler tamamen kalkacak ve çarmagunlar görev yapacak. Valiler yerine de Tudunlar atayacağız.
Japon İmparatoru? Amerikalılar Japonlara atom bombası atmakla az bile yaptı. Ulan biz japonların ikinci cihan harbinde hasımları olsak Japon İmparatorunu keçeye sarıp atlara çiğnetirdik. Amerikalılar ise İmparatorlarına saygı gösterdi. Zira Japonların yaptıkları Hitlere, Stalin'e rahmet okutur.
Görselde gördüğünüz günümüzdeki Japon İmparatoru ve karısı. Bir tane patlatsak sağır olacak deyyus. Şunları bile başımıza üstün ırk diye kakalıyorlar. İmparatorlukları dağılmış ama utanmadan İmparatorları var. Adamlardaki kibire bakın. Gerçi bunların ülkesine İmparatorluk da denmezdi. Fukara köylü Çinlileri sömürünce İmparator kesildiler dünyanın başına gafiller. Sikicileri Amerika'da bunları korumasına aldığı için hiç kimse Japonların asyalı halklara yaptığı soykırımın hesabını soramıyorlar. Ancak Türkler soykırımı yaptı derler. Neden? Çünkü Türkiye ABD gibi güçlü değil. Japonları koruyan abileri yok Türklerin. Şımarık sik kafalı Japonlar. Trump geçenlerde açıklama yaptı, Japonya'ya saldırı olursa Japonya'yı savunuruz, lakin ABD'ye saldırı olursa Japonlar bizi Sony televizyonlarından izlesin. Bu lafı biz duysak utancımızdan intihar ederiz. Güya bunlar İmparator. Japon İmparatoruymuş. Hassiktir lan oradan!
Sadakatsizlik Aşağılık Beşerlere Özgüdür Bizi takip edenler evvela samimi olmalı. Samimiyeti de cıvıklık ile karıştırmayın. Samimi ve karakterli olun. Zira samimi ve karakterli olmayan birinden davamıza sadakat bekleyemeyiz. Kendisine saygısı olmayan kişinin davaya da saygısı olmaz. Üstüne saygı duymayan biri emirleri de yerine getirmez. Her iş yavaşlar. Harıl harıl çalışan bir makine gibi hatasız mekanizmanın uzluvları olacaksınız. Aklı kıt zaniye evlatları davamızla dalga geçmeye çalışabilir, bunlar normaldir. Çünkü korkuyorlar. Korkularını bu şekilde bastırmaya çalışıyorlar ancak bastırılacak olan şey kafalarına geçirdiğimiz postaldır. Her Türküm diyen bizi takip edemez. Türklüğün vasıfların üstünde taşımalıdır. Bize yalan söylemeyecek ve samimi olacaksınız. Sadakatsizlik aşağılık beşerlere özgüdür. Davam, Onurum, Sadakatim sözcüklerini hem beyinlerine hem de dillerine yerleştiren, üstün kan ahlaklı ile yoğrulmuş her Türk, geleceğin kara ruhlu nökerleri ve yasavulları olarak şanlı sancağımız altında yerini alacaktır. Otağa gelen kendine çeki düzen versin. Biz sizi atıyorsak muhakkak bunu bir nedeni vardır. Suçu karşınızda değil kendinizde arayın. Samimi olanlar bizi anlayarak ilahi kudretin sesini işitip savaşımıza feda olacaktır! Davam, Onurum, Sadakatim!
MHP'li Ülkücüler ve İYİ Partililer Son zamanlarda MHP'li Ülkücülerden dayak yiyen İYİ partili insancıkları sıkça görmekteyiz. MHP'li ülkücüler bu insancıklara hain diyerek saldırıyor. Ancak bilinmesi lazım ki Boşnak Cadısı Mature Meral Siyasi bir tezgahtır. AKP’nin başlangıcında yenilikçi olmuş, daha sonra Ülkücü ayağına yatmış ve sonra Kemalist olmuş bir canlıdır. Oy için yapmayacağı şey yoktur. Şimdi de her telden çalmaya devam ediyor. Gürcünün minik bir kopyasıdır. Bu kadının hiçbir zaman samimi siyasi düşüncesi olmamıştır. Ülkücüler bu kadını has ülkücü sanıp Ülküyü sattı demesi ve Boşnak karının yanındaki zombilere saldırması samimiyetsizdir. Neden mi? Okuyun ve bizden duyun!
Muhsin Yazıcıoğlu’nun yetmişli ve seksenli yıllarda kızıl terörist temizlemede çok emeği vardı, ayrıca Çatlı’nın yoldaşıdır. Sol kafalara baya bir darbe indirmiştir. Eline sağlık… Lakin MHP’den ayrılışı sürecine bakınca kendisinin iki yüzlü, davasına ihanet eden, başkalarına gazına gelen bir avel olduğunu görmekteyiz.
Ülkücüler samimi olsaydı evvela Muhsin Yazıcıoğlu’na ve onun partisinden olanlara düşman gözü ile bakardı. Adam nankör, Ülkücüler seni büyütmüşler, ocakta sıcak çorba içirmişler, yedirmiş beslemişler. Kol kanat germişler. Amma velakin, Muhsin Beğ ne yaptı? Erbakancıların gazına gelip Başbuğ dediği adamı sattı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun hısımları (dostları) aşırı derecede Erbakancıdır, bunlar Muhsin’i devamlı gaza getirmiş, Türkeş yerine sen başta olmalısın, ona darbe yapmalısın diye kışkırtmışlardır. Senelerce MHP içinde kargaşa çıkarıp Türkeş’i koltuğundan etmek için uğraşmıştır Muhsin. Türkeş’i deviremeyince en sonunda davasını satarak MHP’yi bölmüş, başka bir parti kurmuştur. MHP zaten ümmetçilerden dolayı boku yemiş bir partidir, fakat bu kötü gidişi Muhsin daha da körüklemiş ve MHP’yi dinsizlikle suçlamıştır. Türkeş son zamanlarında namaz saatlerinde yolda olsa bile arabayı kenara çekip namaz kılan bir adamdı. Ama Muhsin’e MHP’den neden ayrıldığı sorulduğunda gerekçe olarak hep MHP İslam’dan uzaklaşmış derdi. Muhsin, partiden ayrılmadan önce Türkeş için ”Başbuğ artık ermiş, devamlı namaz kılıyor” derken, bir anda döneklik yaparak MHP’nin üst yönetimini dinsizlik ile suçlamıştır. Ülkücülere sormak lazım, siz davanızı satan bu adamı neden sahipleniyorsunuz? Siz ideoloji orospusu musunuz? Baraj altında kalacaktınız bu adam yüzünden. Türkeş’in, davadan döneni vurun, lafı üzerine seksenler de kaç ülkücü infaz edildi haberiniz var mı?
“Said Kurdi kadar Kürt, Fatih kadar Türküz” hayır gelir mi? Utanmaz herif koskoca başbuğ Kürdü kıyaslıyor. Ey Muhsin! Sen kimsin? Sen Türk başbuğu ile bir Kürdü kıyaslıyorsun bre
diyen bir adamdan ile sefil bir kimsin ki koskoca gafil!
Muhsin yazıcıoğlu, MHP’nin kendi Merkez binasının olmadığı dönemde, cezaevinde yatan ülkücüler para beklerken, Ankara Sıhhiyeden, Sağlık Bakanlığının tam arka sokağında yedi katlı bir bina satın almıştır. Muhsin Bey bu parayı kimden aldı, neye karşılık aldı? Sonuç olarak Muhsin Yazıcıoğlu örnek alınacak bir adam değildir. Dava adamı değil siyasetçidir, Türkçü değil ümmetçidir, dürüst değil dönektir. Refahçıların gazına gelip Türkeş’i ve davasını satmıştır. Biz MHP’li değiliz. Hiçbir partiyi tutmayız. Zira biz putçu değiliz. Lakin bu Muhsin’in yaptığı davasını satmaktır. Türkeş’de zaten öyle büyük biri değildir, o da ülkücülerin putudur. Lakin ortada bir vefasızlık vardır. Muhsin Türkeş’e vefasızlık etmiştir. Türkeş ise Nihal Atsız’a vefasızlık etmiş hatta mahkeme de Atsız’ı satmıştır. Hülasa bunların neresinden tutsak elimizde kalacak. Ülkücüler de tüm bunları görmezden geliyor. Sizin samimiyetinizi sikeyim! Ülkücüler içinden çıkmış hain arıyorsa BBP ye baksın.
Suriyeli Sorununu Çözme Formülü
Suriyeliler pek çok suça karışıyor. Bu suçların başını hırsızlık, tecavüz ve kavga çıkarma gelmektedir. Kültürel, Din ve Ahlaki açıdan Arapların aşağı ırk olduğu da tüm alemde bilinmektedir. Bu sorunları çözmek için ise biz Tigir:Er ideologları olarak bir formül oluşturduk. Türkiye’yi yönetenler bu formülü uygularlarsa ortada Suriyeli sorunu kalmayacaktır.
Suriyeli Sorununu Çözme Formülü! 1- Bütün Suriyeliler tespit edilip toplanılmalı ve sevgi evlerine kapatılmalıdır.
2- Sağlık ve Akıl sınavlarında geçirilip sınıflara ayrılmalı.
3- Eğitimli ve Akıllı olanlardan faydalanmalı, aklı kıt olanları beden işlerinde çalıştırmalı. Çalışmaya müsait
olmayanlar sınır dışı edilmeli, suça karışanlar krematoryuma atılmalı.
4- Suriyeli yalnızca Suriyeli ile evlenmeli ve her Suriyeli en fazla 1 çocuk yapabilmeli.
5- Yaşı 13 ü geçmemiş her Suriyeli Çocuk incelemeye tâbi tutulmalı ve incelemeden başarıyla geçenlere el konularak yeniçeri psikolojisi ile devşirilmelidir.
6- Türkiye’nin belirli yerlerinde Suriyeliler için özel yaşam alanları oluşturmalı ve alanlardan dışarı çıkanlara cezai işlem uygulanmalı. Her Suriyeli kendisine verilen kimlik kartını yanında taşımak zorundadır. Suriyeli kendisine tahsis edilen sevgi evlerinden başka hiçbir yerde kalamaz.
7- Suriyeliler yaptığı olumsuz işlerden ceza puanı almalı. Belli bir ceza puanına gelen Suriyeli krematoryuma atılıp enerji işlevini görmeli veyahut kendi isteği ile Ülkeyi terk etmelidir.
8- Ses çıkaran Suriyelilerin günlük kredisi kesilmeli ve bağlı olduğu grubun hepsine aynı ceza uygulanmalıdır.
9- Kullandıkları ve yedikleri her şey kredilerine göre verilmeli. Krediler 1 hafta içinde harcanmak zorundadır, 1 hafta sonunda krediler sıfırlanacaktır. Gıdalar, giyecekler, temel ihtiyaçlar kredi ile alınacaktır.
10- Disiplin esastır. Disiplinsizlik yapanlar, asilik edenler en ağır biçimde cezalandırılacaktır.
11- Suriyelilerin çalışma saatini Türk Devleti belirler, devlet uygun gördüğü her koşulda Suriyelileri çalıştırabilir. Suriyeliler istediği zaman çalışıp çalışmama özgürlüğüne sahip olamaz. Standart çalışma saati işin yoğunluğuna göre değişir. En az 12 En Fazla 18’dir.
12- Örnek teşkil eden Suriyeliler haftada bir gün dinlenme hakkına sahiptir. Dinleme günü de çalıştığı günkü gibi kredi verilecektir.
13- Suriyeliler yatmadan önce içtimaya ya çıkarılmalı ve güvenlik güçleri tarafından gerekli kontroller yapıldıktan sonra yataklara gönderilmelidir.
Bu formül ile Suriyeliler hem disiplini, ciddiyeti ve çalışmayı öğrenecek hem de sağda solda kavgaya karışmamış ve iş güç sahibi olacaklar. Unutulmasın ki Suriyeliler Ülkelerini satıp buraya geldiler. Vatanına ve namusuna sahip çıkmayan canlıların başka bir ülkede zevk ve sefa içinde yaşaması Türk Töresince mümkün değildir. Türk askeri sınır ötesinde hayatını kaybederken Suriyeliler elinde nargile ile Türkiye’nin en güzel sahillerinde keyif çatamaz. Herkes yerini ve haddini bilecek, Türk töresine uyacak!
Güç Bize Hizmet Etsin! Anadolu denilen uğursuz topraklar üzerinde yaşayan ender ve değerli olanları korumak vazifemiz olmalıdır. Türk evladı kanını kıymetini bilmeli ve kanına isyan etmemlidir. Türk olduğu için şükretmeli ve en büyük servetin Türklük olduğunu bilmelidir. Türkün Türklüğünün %100 farkına varması için ve Türklük için hareket eden bir organizmaya dönüşmesi için T.E.D.S'e iman etmesi şarttır. Sonuç olarak bu değerli kategoriye Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman etmiş kişiler harici girmesi mümkün değildir. Kaldı ki bu uğursuz topraklar
üzerinde yaşayan her türlü canlıyı yok edip kendi bakış acımıza göre yeniden yaratmalıyız. Virüsler zehirlerini üstün olanlara kusmamalıdır! Elbete Gafil beşerlerden tek farkımız Yüce Tigir’e olan inancımız ile sınırlı değildir. Ruhumuzda ve görüntümüzde insani hasarlar kalmamalıdır. Bu görüntüden de kurtulmalı ve üzerimizdeki tüm zayıflıkları atmalıyız. Simbiyotik bir şekilde çalışan mekanik kol ve bacaklar, iskeletler yapmalıyız. Beyin yapımızın dış kısmı çok zayıftır. İman edenleri insanlıktan tamamen koparmak için biyonik organizmalar şarttır. Tek bir kurşunla nefes vermemek içten bile değil. Bundan dolayı ilim bize hizmet etmelidir! Güç bize hizmet etmelidir! Bize hizmet etmeyen her şeyin amına koyayım. Biz yararlanamıyor isek kimse yararlanamaz! Bilim bizim için amaç değil araçtır. Bilim ile Türklük ters düşerse Türklüğü seçin!
Son zamanlarda kadın hakları diye bir şey türedi. Bunlar, kadın hakları diye diye milleti orospu yaptılar. Kadın hak istiyorsa gitsin hakkını kendi alsın. Sen hem kalk sabah akşam kafelerde fink at, hangi erkek hangi kızı eklemiş diye sosyal medya hesaplarında vakit öldür, cüzdanı bol birine salça ol, sonra ise utanmadan sevgilim beni dövüyor, kocam beni dövüyor, de. Ulan sen kaşarlık yaparak vaktini harcayacağına bir tane savunma sanatı öğrensen sana el kaldıran adamın elini çevirip götüne sokarsın! Ama yok, süslenip fotoğraf çekmek varken niye şiddet öğrenesin değil mi? Türk kadınları ne hale geldi
görüyorsunuz. Türk kadını dediğin savaşçıdır. Karnında bebeği ile at sürendir. Sırtında bebeği varken tarlada çalışandır! Türkiye’de 72 millet var. Bunun içinde Kürt ve Arap gibi bir sürü virüs var. Genel olarak kadına şiddet olayları da bunlardan çıkıyor. Siz kadınlar adam gibi savunma sporu öğrenirseniz size şiddet uygulayana karşı aynını yapar ve kendinizi korursunuz. Sadece kanunlara güvenmemelisiniz. Biraz kendinize bakın, bir şeyler öğrenin. Türkseniz Türk gibi olun ulan!
Eskiden Türk kadınları güreş yapar ve cirit fırlatırdı. Şimdikiler ise süslenmekten kafasını kaldıramıyor. Biz size güzel olmayın demiyoruz, tabii ki güzel olun, estetik bir görünümde olun. Türk dediğin güzel, estetik, çekici olur. Lakin sizin derdiniz sadece süslenip kıçınızı başınızı açmak olmuş. Sonra da utanmadan feminizm gibi zehirli fikirleri Türkiye’ye sokmak istiyorsunuz. Ayrıca sizin haklarınızı savunuyormuş gibi gözüken erkeklerin tek derdi sizi sadece yatağa atmaktır. Avel olmayın. Her şeye kanmayın. Hak dediğimiz şey, istemekle alınacak bir şey değildir. Evvela bunun için çaba göstermelisiniz. Kadınlar kendisini feminizme kaptırmasın. Feminizm annelik duygusunu öldürür. Feminizm anneliğe düşmandır! Feminizm Türk töresine düşmandır. Bir Türk kadını
için en kutsal görev Üstün Türk Irkımıza yakışan süper ötesi çocuklar yetiştirmektir.Bebeklerinize iyi bakın, onlara iyi annelik yapın. Türk kadını için kutsal görev Annelik yapmaktır. Bundan daha büyük kutsal görev yoktur. Hem çocuk hem de savaş makinesi olun! Savaşçı, zeki, güzel, çekici ve doğurgan olun! Türk kadını dediğin böyle olur. Yunan-Frenk fahişelerine özenmeyin! Tigir:Er Amentülerine sımsıkı sarılın.
Kıbleniz Paris veya Mekke değil, Tanrı Dağları olsun! Bizler Arap, Yunan, Frenk Değiliz! Peki, biz insan mıyız? Haşa ve kella! Biz Türküz! Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur, çünkü üstünlük TÜRKLÜKTEDİR! Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Gelecek bizimle şekillenecektir. Atalarımız bizi izliyor! Davam, Onurum, Sadakatim!
Apex Predator Turk!
İster otağda ister dışarıda olsun sizin soytarılık yapmanız bize zarar vermez, aksine kendinize zarar verir. Soytarılık, ikoncanlık, gavadlık, yaparak kendinizi küçük düşürürsünüz. Komünistler, Kemalistler, Anarşistler lakayt insanlardır, Türk lakayt olmaz. Antidotlarımızı iyi idrak edin. Dediklerimizi iyi idrak ederseniz iş hayatınızda, sosyal hayatınızda, karşı cinsle olan ilişkilerinizde her daim üstün olan taraf olursunuz. Her daim aranan taraf olursunuz. Sanal acundaki zibidilere itibar etmeyin, her video çekeni Allah katına çıkarmayın, fanboyluk yapmayın. Bizler düşmanın kafatasından kadeh, derisinden davul, kemiklerinden çatal bıçak yapan asil Türk ırkının bireyleriyiz! Her bir Nöker adayı bunu bilmeli ve
bu doğrultuda hareket etmelidir! Kürt nasıl Kürtlüğünü yapıyorsa, Arap nasıl Araplığını yapıyorsa Türk'de Türklüğünü yapmalıdır. İşte o zaman! Türk Türklüğünü yapmaya başladığı zaman! O kutlu günler geldiğinde sahil kenarında şarap içip göt siktiren Yunanlılardan tutun da tüm beşeriyet siren sesleri eşliğinde postal darbelerimiz ile ayaklarımızın altında ezilecektir! Soyu bozuk soysuzlar birliği Amerika da parçalanacak, Pirpet bataklıklarından fırlamış Ortodogs Slavlar da haddini bilecek! Tüm Frenk alemi korkusundan karısını kızını otağımıza sunarak Yasavullara teslim edecek!
Aksarayın adı Ak Otağ olacak ve bazı kısımları da Türk töresine göre tekrar düzenlenecek. Dışarıdan bakıldığında tam anlamıyla
Yunan-Roma tapınağına benziyor. Bu böyle olmaz. Bahçeyi de beğenmedik. Kemalist Milf Teyzelerın Gerizekalı Komünist kızlarının oturduğu çay bahçelerine benziyor. Türkiye’nin her yerinden başka kültürlere ait izler var. Zamanında Topal Osman ele geçirdiği kiliselerdeki Papazları ve Rumları mahzene tıkayarak yakmış, kiliselerin ana kısmını da Türk talebeleri için okul yapmaya başlamıştı. Bunu Rıza Nur’a da söyledi. Büyük Irkçı, Türklüğün medarı iftiharı Rıza Nur Tanrıdağ ise şunu dedi, o kiliseleri yakın, yıkın. Sonra gavurlar gelir burada hak iddia eder. Topal Osman, Türklüğün fedaisi lanetüllahi aleyhim Topal Osman da büyük bir melunluk ile kiliseleri imha etmeye başladı. Mekanın Uçmağ Olsun Yüce Türk! Hiçkimse Türk topraklarında hak iddia etmemeli, hak iddia edenin başı gövdesinde ayrılmalıdır. Sırplar bizi iyi bilir bu konuda. Kafataslarında yaptığımız Sırp Kulemiz meşhurdur! İşte Türkün Türklüğünü bildiği zamanlar! Biz yok ediciyiz! Tüm canlıların en üstüyüz. Apex Predatoruz! Yüce Tigir bu milleti hüviyet-i asliyesine çevirsin!
Türkler Anadoluya Mülteci Olarak Geldi? Güya Türkler Çinlilerden korkmuş ve Anadoluya Mületci olarak gelmiş. Buna kargalar bile güler! Şimdi biz Tigir:Er İdeologları olarak bu aptalca düşüncenin yalan olduğunu sizlere kanıtlayacağız. Türklerin Anadoluya mülteci olarak geldiğini söyleyenler ekseriyetle Kürtçüler ve Kürdofillerdir. Kürtçü nedir? Kürtlüğü savunan Kürttür. Kürdofil nedir? Kürt kökenli olmamasına rağmen Kürtleri, Kürt Kültürünü, Kürt İdeolojisini kısaca Kürtlere ait her şeyi savunan dünyanın en aşağılık varlıklarından biridir. Türkiye’de Kürt nüfusu çoktur ama bir o kadar da Kürdofil vardır. İslamcısından, Ülkücüsüne, Solcusuna kadar her zümrenin içinde Kürdofil vardır. Kürdofillerin amacı Türkleri pasifize etmek ve kardeşlik naraları ile uyutmaktır. Kürdofil kısmını kısa kesip gelelim esas mevzuya. Zaten bu kürdofillerle ilgili ayrı bir malumat ve vaaz vereceğiz.
Kürtlere ve bilhassa sol tayfaya göre Türkler güya Çinlilerden kaçmış ve Anadoluya bu şekilde gelmiş. Gerçekten de buna kargalar bile güler! Bu nasıl bir kaçmadır ki gelen Türkler taş üstünde taş bırakmıyor, tüm İran’ı kontrol altına alıyor, bununla da yetinmiyor koskoca Roma İmparatorluğunu savaşta yeniyor. Bu nasıl mülteci olmaktır biri açıklasın? Bu gafill beşerlere göre Türkler Çinlilerden kaçarak Anadoluya gelmiş ve kapıda bizi Kürtler karşılamış. Türkler de bizi evinize alır mısınız demişler ve Kürtler de kabul etmiş... Bu düşüncenin neresinden tutsak elimizde kalacak. Bir kere haşa huzurdan Türkler Anadoluya mülteci olarak gelse bile biz bu toprakları Kürtlerden almadık. Biz buraya geldiğimizde Romalılar (Rumlar) vardır. Biraz da Ermeniler. Biz bu toprakları Doğu Roma İmparatorluğuna karşı savaşarak kazandık. Öyle Türkler Orta Asya’dan gelmiş, Kürtler kapıları açmış. Bunlar palavradır. Tüm tarihi kayıtlar Türklerin bu topraklara ucundan kan damlayan kurt başlı kılıçlar ile girerek istila ettiğini ve ele geçirdiğini belirtir. Ulan her şeyi geçtik, ortada bir kere Kürt devleti yok. Kürt diline ait yazılmış eserler de yok. Kürtlere ait sanat eserleri de yok. Lakin Yunanlılıra Romalılara ait pek çok eser günümüzde dahi bu topraklarda mevcuttur. Ancak Kürtlere ait dikili taş bile yok. Bu arada Yunanlılardan bizden hak talep etmeye hakkı yok çünkü biz bu topraklara geldiğimizde burada Bağımsız bir Yunan Devleti yoktu. Bir tek Yunanlılaşmış olan Pontus Devleti vardı, onlar da aslen Acem kökenlidir.
Türkler Anadoluya gelirken hiçbir devlete sığınmacı-mülteci olarak gitmemiş, elinde kılıçla ülkeleri istila etmiş ve krallarına diz çöktürmüş. Romen Diyojen Başbuğ Alp Arslan’a biat etmiş, haraç ödemiş ve kendinise verdiğimiz bir grup koruma ile ülkesine göndermişizdir. Gerçek bu şekildeyken hangi akıl ve mantık ile Türkler mülteciydi deniyor? Hangi akıl ve mantık ile Türkler Çinlilerden kaçtı deniyor? Ulan Türkler Çinlilerden kaçtıysa günümüz de Çin’in içinde yaşayan Kazaklar, Kırgızlar, Uygurlar Mozambikli mi? Hint-Avrupalı mı? Ayrıca Türkler Anadoluya gelmeden önce zaten Anadolu çevresinde bazı hanedanlıklar kurmuş, hatta Arap devletlerinin bazılarını bile aslında Türkler yönetiyordu. Araplar Türklerin soyu bozulmasın ve Türkistan’dan gelen kadınlarla evlensinler, savaşçı özelliklerini kaybetmesinler diye Samarra adlı bir şehir kurmuştur. İnanmayan araştırsın görsün. Her şeyi ayrıntısı ile anlatmayacağız. Bir başka iddia ise Orta Asya’daki Türklerin Türk olmadığı, Moğolların Türk olmadığı ve haliyle de Uygur, Kazak, Kırgız gibi boyların aslında Moğol olduğu , çünkü onlar çekik gözlü ve biz çekik gözlü değilmişiz bu yüzden onlar Moğolmuş. Moğol istilaları ile oradakiler Türklüklerini yitirmiş. Buna kargalar bile güler! Şimdi bu gafillerin dediği gibi Moğolları Türk saymasak bile yine oradaki Kazak, Kırgız, Uygur gibi boyların-kabilelerin Türk olmadığı anlamına gelmez, çünkü çekik gözlülük sadece Moğollara has bir durum değildir. Bunun en basit örneği ise Selçuklulardır. Eski Selçuklu resimlerine ve heykellerine baktığımızda günümüzdeki bir Moğoldan bu Selçukluları ayırt etmek zordur. Hem de daha o zamanlar ortalıkta Moğol İstilaları bile yoktu. Madem Türkler Moğollar sayesinde çekik gözlü oldu o zaman bu Selçuklular Moğol İstilasından evvel nasıl çekik gözlüydü? Selçuklu Hanedanına ait heykellere, resimlere bakarsanız dediklerimizi daha net anlarsınız. Bu arada eğer Moğol İstilaları olmasaydı günümüzde Orta Asya tamamen ArapAcem etkisi altına kalacaktı ve Anadoluya Orta Asya’dan taze kan gelmeyeceği için Anadolu Türkleri de tamamen eriyecekti, bunu da dile getirmekte fayda var.
Türkler geniş coğraflayara yayılmış ve içinde binbir çeşit boy bulunan bir ulustur. Türkleri tek bir tipe indirerek çekik gözlülük üzerinden ırk tayini yapmak son derece yanlıştır. Hülasa Türkler Anadoluya Mülteci olarak gelmemiştir.
Suriyeliler ile Türkleri bir tutan beyinsizlere reddiye! Türklerden de mülteci olarak gelenler olmuş, şimdi Suriyeliler gelince sorun mu oluyor diyen aklı kıt zaniye evlatları iyi dinlesin! Görselde gördüğünüz harita Türk İmparatorluğunun en geniş sınırlarına aittir. Devleti Aliyye toprak ele geçirmeye başladığında ilk yayılma siyasetini Avrupa taraflarına doğru yapmıştır. Büyük Kartal zamanında bile Anadolu'nun tamamı ele geçirilmeden Avrupa'da at koşturuyorduk. Günümüz Cumhuriyet Türkiye'sinin sınırlarına gelen Türkler, parçalanan İmparatorluğumuzun topraklarından gelenlerdir. Bundan 100 yıl önce Yunanistan'da Yunan nüfusu bile azınlıktır. Yunanistan'dan Yunan'dan çok Türk, Bulgar, Arnavut ve Yahudi vardı. Peki, Suriye'de bizim toprağımızdır diyenler olacak. O zaman Suriyelilere niye aynı şeyi söylemiyorsunuz diye ilave edeceksiniz. Cevap verelim.
Türkler, İmparatorluk dağılınca yabancıların yardımı Türkiye aleyhine hareket ederek Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Irak'da, Suriye'de, Kırım'da bir Türk devleti kurmadı. Lakin Suriyeliler yabancıların yardımı ile hem devlet kurdu hem de Türk-Osmanlı İmparatorluğana ihanet ettiler. Kısacası Türkler İmparatorluğa ihanet etmedi. Kendisine ait olan topraklardan yine kendisine ait olan bir toprağa geçti. Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya mülteci olarak gitmedi. Suriyeliler ise hem İmparatorluğa ihanet etti hem de günümüzde kendi devletlerine ait bir toprak parçası üzerinden (Suriye'den) başka bir ülkenin toprak parçasına (Türkiye, Yunanistan, Fransa gibi) kaçtı, oraya yerleşti. Aradaki farkı umarım anlamışsınızdır. Gerizekalıya anlatır gibi anlatıyoruz ama yine de pek anlayan olmuyor. Ne kadar zombi varsa bunu okusun. Ayrıca bu yazıdan da Göçmenlikle övünenler kendine pay çıkarmasın. Göçmenlikle övünüp Anadoludaki Türkleri aşağılıyorlar. Sağda solda Türküm demek yerine Sofyalıyım, Selanikliyim, Bosnalıyım falan diyorlar. Biz de bunlara kısaca Balkan Fışkırığı diyoruz. Türk sadece Türklüğü ile övünür. Türkseniz gurur duyacaksınız, değilseniz itaat edeceksiniz! Malumatı noktalamadan önce şunu da söyleyelim. Suriyeliler Türkçe bilmiyor, Türk kültürüne uygunsuz hareket ediyor, Arapça tabelalar asıyor, millete rahatsızlık veriyorlar, çıplak denize giriyorlar, her türlü hırsızlık işine karışıyorlar, Avrupa'ya kaçanlar Türkiye'ye lanet okuyor, sürekli çoğalıyorlar, doğuruyorlar ve Türk nüfusunu Türkiye'de azlık hale getiriyorlar. Örgütlenip Türklere saldırıyorlar, bıçak çekme, gasp gibi her suçu da işliyorlar. Tüm bunlar biliniyorken kanı Türk olanlar ile Türk olmayan Suriyeliler yani Araplar nasıl bir tutulur? Haddinizi bilin!
Esnafların Çoğu Ahlaksızdır! Kendini akıllı sanan, müşterisini yolmaya çalışan, hak ve adaletten bahseden ama bu kavramlara ait hiçbir vasfı üstünde barındırmayan meslek grubunu adıdır esnaf! Esnafların çoğu ahlaksızdır. Esnaflar ile içli dışlı olanlar da zaten bu gerçekleri iyi bilir. Esnaf ne yapar? Her gelen müşteriye ayrı bir fiyat çeker, ürünlerin üstüne asla etiket yapıştırmaz. 1 liralık malı 30 liraya satmaya çalışır. Saatlik fiyat artışları vardır. Sabah gidersin bir malın fiyatını sorarsın 5 lira der. Akşam sorarsın 7 lira der. Her gelen müşteriye de ayrı fiyat çeker. Bu fiyatları çekerken de şunu söylerler size özel şu
kadar olur. Buna kargalar bile güler! Hak yemekten asla geri durmazlar. Bozuk veyahut defolu mal satmaktan çekinmezler. Malın bozuk olduğundan, defolu olduğundan bahsetmezler. Tartı üzerinde oynama yaparlar. Arabanı bakıma götürürsün ama içinden sağlam parçayı söküp eski parçayı takarlar. İkinci el kullanılmış konsolun üst kapağını değiştirip sıfır, hiç açılmadı diye satar. Telofunun kamerasını eski bir kamera ile değiştirir. Güya sözde Müslüman olacaklar ama her türlü üçkağıtçılık bunlardadır. Sabah sövdükleri hristiyanlar ve museviler bile ticarette bunlardan daha dürüsttür. Utanmadan müşteri yok, geçinemiyoruz diye ağlarlar. Rekabete ise asla gelemezler. Kaliteli ve uygun fiyata mal satanları her zaman kötülerler. Bu kaliteli ve uygun fiyata mal satanlar ise iyi, dürüst, güvenilir esnaflardır ama bunların sayısı azdır. Amacımız tüm esnafları topyekün zan altında bırakmak değildir ama çoğunluk böyledir. Kaliteli esnaf kendini belli eder, 3 kuruş için kendini rezil etmez. Müşteri memnuniyetine önem verir. Kaliteli esnaf şunu bilir, ben müşterimi memnun edersem tekrar bana gelir. Bu gerçekten de böyledir. Kimse memnun kaldığı yerden başka bir yere kolay kolay geçmez. Bu tarz güvenlilir, kaliteli, iş ahlakını bilen esnaflar ile arada oturun muhabbet edin. Diğerlerine ise selam bile vermeyin.
Müslümanlar Neden Fakir? Yahudiler Neden Zengin?
Müslüman bir halkın gelişmesine imkan yoktur. Müslümanlar hep fakir olarak kalmaya devam edecektir. Zengin olanlar da genelde batıya biat eden petrol zengini ülkelerdir. Arabistan gibi. Bunların dışındaki Müslümanlar zengin olamaz çünkü İslam dini sadece öbür tarafı düşünmenizi ister. Bu yüzden bir Müslüman karşısında zengin, varlıklı, iyi bir hayat yaşayan gayri-müslim gördüğünde, o bu dünyada sefasını sürsün ben ise öldükten sonra ahirette sefasını sürerken o cehennemde yanacak kafası ile hareket etmektedir. Müslümanlar kendi dinlerinden dolayı geri kalmaya mahkumdur. Yahudilerde ise iş değişir. Yahudilerin dininde şu vardır, dünyada ne kadar malın varsa öldüğünde de ahirette o kadar malın olur. Bu yüzden Yahudiler hep daha çok ister, daha çok çalışır ve servetine servet katar. Hristiyanlık dünyasında da durum aynıdır. Protestanlıktan önceki hristiyanlar da Müslümanlarınki ile aynı zihniyete sahiptiler sonra ortaya protestanlar çıktı ve iş değişti. Ortodogslar, Katolikler genelde fakirdir. Protestanlar ise zengindir. Protestan sadece öbür dünyayı düşünerek hareket etmez, cennetten tapu almaz. Müslümanlar hep ezilecektir, nasıl olsa Allah bize yardım edecektir, ahirette kafirlerin cezası görülecektir der, lakin böyle düşüncesi olmayan gayri-müslim biri ise intikamını bu
acunda almak ister, işleri öbür tarafa bırakmak istemez. İntikamını almak içinde daha çok çalışır, daha çok güçlenir, yakınlarına yardım eder. Müslüman biri Allah bizi sınıyor der ve gerisine karışmaz. Müslüman olmayan bir ise o zaman daha çok çalışmalı ve kötü duruma düşmemeliyiz der. Meselenin özü budur. Tigir:Er Düşünce Sistemi ise Türklerin zengin olmasını ister. Türk efendi olsun. Türk yöneten olsun. Türk işveren olsun. Türk Türk'e destek olsun, Türkler birbirine sahip çıksın. Türkler arasında fitne ve fesat olmasın. Türkler birbirlerine karşı çekememezlik yapmasın. Bir Türk bir işte başarılı olduğunda diğer Türk onu tebrik etsin ve başarılarını büyütmesi için yardımcı olsun. Türkler hep birbirlerini desteklemeli ve köstek olmamalıdır. Türkler birbirinin kuyusunu kazmaz, aksine birleşerek düşmanı mahveder! Türkler her zaman güçlü ve varlıklı olmalıdır çünkü atalarımıza layık olmalıyız. Atalarımıza mahçup olmamalıyız. Türk Tanrısı böyle emreder. Fakirlik suç sayılacak!
Casino Oynayanlara Uyarı! Son zamanlarda Casino reklamları her yerde boy göstermeye başladı. Twitter’in Türkiye gündeminde neredeyse her gün bir Casinonun adını görür olduk. Kumar bağımlılığı yabana atılmayacak kadar tehlikelidir, Türk aile yapısını ve ahlakını eritebilecek büyük potansiyeli sahiptir. Bunları önlemek ve Türk Irkından olanları İnsani alışkanlıklardan arındırmak, onlara doğru yolu göstermek ve doğru bilgiler ile doyurmak bizim misyonlarımızdan biridir. Verdiğimiz Antidotları iyi idrak edin, kendinizi ve çevrenizi insanlıktan koruyun. Casinolar neredeyse dünyanın her ülkesinde yasaklıdır, açık ve resmi şekilde sokakta işletemezsiniz, ama Curacau, Malta, UK Gambling gibi yerlerden lisans aldığınız taktirde İnternette Casino işletebilir ve dünya vatandaşların paralarına çökebilirsiniz. Tabi ki lisansları çıkarmak için çok büyük paralara ihtiyaç vardır,
ancak konumuz Casino işletmek değil, Türkleri bu bataklıktan uzak tutmaktır. Ha keza biz zaten Casino işletsek Türkleri yine bu kumardan uzak tutar ve Türk olmayanları madden ve manen çökertiriz. Bizim için önce Türklük gelir. Türklük pınarından beslenmeyen ağacın meyvesinden zehir akar! Casinoların oyuncu çekmek için kullandığı bir çok çakallığı vardır. Hediye paralar, düşük RTPli slotlar, Casino reklamı yapanlar, Sosyal Medyaya büyük paralar kazandım diye izleti/görsel atanlar, sahte lisanslar... Casinoların tuzağına düşmeyin, bağımlığı hale gelmeyin, oynamayın ve oynayanları uyarın. Verdiğimiz antidotları ve amentüleri iyi idrak edin, kendinizi ve çevrenizi kötü tohumlardan koruyun. Yüce Tigir’e himmetinizi gösterin. Ailenize sahip çıkın.
Para hediye ettiklerini söyleyen Casinolar var. 100 TL yatırın 500 TL verelim vs. Ancak o hediye diye aldığınız parayı çekemezsiniz. Çünkü o parayı çevirmeniz gereklidir. Misal, 100 TL yatırdınız ve 500 TL Bonus aldınız, Casino hesabınızda 600 TL para olduğunu görüyorsunuz, ama parayı çekemiyorsunuz. 600 TL yi Casinonun koyduğu şartlara göre çevirmeniz gereklidir, bunlar genelde 40 ile 70 arasıdır, diyelim ki Casinonun şartı 50, bu demektir ki para çekebilmek için 30 bin TL kazanmanız lazımdır. Bir mucize oldu, 600 TLyi 30 Bin TL yaptınız, bu defa şartları yerine getirmediniz diye paranıza el koyabilirler, çünkü şartlar arasında xxx oynarsan paran iptal olur, oyuna xxx miktardan fazla yatırsan para geçersiz olur vs. bin tane şartı vardır. Her şartı yerine getirseniz bile oynadığınız Casinonun lisansı önemlidir, eğer ki lisans Curcau veya başka Güney Amerika Ülkesinden ise paranızı almanız çok düşüktür. Her
Casinonun Lisansı ve Numarası vardır bunlar her Casino sayfanın en aşağısında gösterilmelidir, UK Gambling Commission Lisansı ise kötünün iyisidir.
Casinoların reklamını yapanlar ve Sosyal kazandığını izletiye çekenler veya canlı Bunların alayı dolandırıcıdır. Türk avel şeylere inanmaz. Casinodan para kazandım diyenler var. Buna kargalar bile güler!
Medya’da büyük paralar yayın yapanlar da var. olmaz, Türk böyle gelin siz de kazanın
Daha önce Oyun Şirketleri tarafından manipüle ederek hazırlanmış hazır izletileri yayınlayarak reklam yaparlar ve genelde izleti açıklamasında şu Casinoda oynadım burada
kazandım burası güvenilir diye bağlantı paylaşır oradan doğru kayıt olursanız bağlantıyı paylaşan para kazanır (Affiliate Marketing) ve Casino yolabilecek bir kaz kazanmış olur, yani sizi. Avellik yapmayın her şeye kanmayın, kendinizi kandırmayın. Sosyal Medya’da kazandığını gösteren görsel ve izletilere sakın inanmayın. İlla ki oynayacağım. Sikseniz rahat duramam diyorsanız, şunlara dikkat edin! • • • • •
Casinoların verdiği Bonusu almayın, oynayacaksınız kendi paranız ile oynayın! Otomat oyunların RTP ( Return to player) oyuncuya geriş dönüş yüzdesine dikkat edin. Rulette Çift sıfır ve Martingale sisteminden uzak durun. Casino Lisansının gerçek olduğundan emin olun Kaybettiğiniz parayı çıkarmaya çalışmayın yoksa daha çok kaybedersiniz.
Ana konusu Para olan kurumlarda kâr a geçmek neredeyse imkansızdır. Casinolarda oynayıp kârda olacağınızı düşünmeyin, kazandığınız takdirde bu sizi bağımlı olmaya iter. Bir defa kazandım yine kazanırım düşüncesi ile her şeyinizi kaybedersiniz. Kaybettiğiniz parayı çıkarmak için daha çok kaybedersiniz, kendinizi bataklıkta bulursunuz. Oynamak için borç para dilenirsiniz onu da kaybedersiniz. Ailenizin rızkını casinolarda harcarsınız vicdanen rahat edemezsiniz ve bu sizi intihara bile sürükleyebilir. Tüm Himmetinizi Davamıza adamanız gerekir iken Casinolar yüzünden Zombiye dönüşmenize müsaade etmeyiz. Casinoların amacı para kazandırmak değil, kazanmak ve daha çok kazanmaktır. Kumara bulaşanın orada kurtulması zordur. Kişi ne
kadar tövbe ederse etsin yine oynar. Örneğin Necip Fazıl Kısakürek. Bu adam Müslüman olduktan sonra benim eski hayatım bir çöplüktür demiştir fakat buna rağmen kumarı bırakamamış ve camiye gitmek yerine kumarhanelerden çıkmamıştır. Çevrenizdeki Türkleri uyarın, kumara bulaşmasınlar. Türk dediğin şeytanı ayakta siker. Türkler kumar oynamaz, oynatır. Türk kaybeden değil kazanandır. Yabancılar bu tarz bataklara ne kadar bulaşırsa bizim için o kadar evladır. Biliniz ki biz birgün casinoları övüyorsak bu ise Türk olmayanları yolmak için ortaya attığımız bir oyundur. Dediklerimizi iyi idrak edin ve savaşımıza feda olun! Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
Yürütücü Bir Kuvvet Mürekkep balıkları kafadanbacaklılar sınıfına dahil olan ve denizde yaşayan canlılardandır. Görünmüleri ile klasik bir bilimkurgu filmindeki uzaylıları andırmaktadır. Solungaçları ile solunum yaparlar. Peki, solungaç nedir? Solungaçlar suda yaşayan canlıların sudaki oksijeni kullanarak solunum yapmasına denir. Şimdi şunu diyenleriniz olacaktır, o zaman balıklar neden karada yaşamıyor? Balıklarda insanlardaki gibi organ sistemi yok. Onlar suyun içindeki oksijeni alarak kana aktarılması ile yaşarlar. Yani bundan dolayı susuz ortamda yaşamaları mümkün değildir. Bazı deniz canlıları bir süre karada yaşayabilir ama tekrar suya dönmek zorundadırlar. Bunlara amfibik canlılar da denir. Sadece suda veya sadece karada yaşayamazlar. Muhakkak bir süre karada veya suda durmaları lazım. Mesela su kablumbağaları sürekli suyun içinde durursa ve güneş görmezse kabukları yumuşamaya başlar ve bu ise onları düşmanlarına karşı savunmasız hale getirir. Konumuzdan sapmadan devam edelim. Yani kısaca solungaçlar canlıların oksijen tüketmesine yarar.
Mürekkep balıkları yırtıcı ve saldırgan bir hayvandır. Düşmanlarını amansız yakalamaya bayılırlar. Bir hayvana arkadan saldırdığından onu anında felç edecek tekniğe sahiptirler. Dokunaçları vantuzludur. Yakaladığı av kolay kolay kaçamaz. Beyinleri çok gelişmiştir. Koku alma, görme ve tad alma duyuları da üst seviyededir. Gözleri sayesinde arkasını bile görebilir. Okyanus diplerinde koku alma duyusu ile hareket ederek avını yakalar. Göremediği yerde koku alma özellikleri devreye girer. Gerçek bir avcı. İyi de kamufle olurlar. Kendisine saldırı olduğunda vücudunda koyu renkli bir sıvı püskürtür bu püskürttüğü vücut kendi vücudunun şekline benzer. Düşman böylece şaşırır ve mürekkep balığı da o an kaçar. Gördüğünüz gibi doğa içinde bile herkes birbiri ile savaş halindedir. Elindeki tüm imkanları bu savaşta kullanmaktadır. Neden? Kendi neslini hakim kılmak için. Hayat bir mücadeledir. Üzerinde yaşadığımız dünyada insanlar haricinde hiçbir canlı diğer türler ile barış antlaşması imzalamaz. Kendi bölgesini korumak veyahut beslenmek için sürekli harp ederler. Acun tarihine baktığımızda da hep savaşan milletler her konuda üst seviye de olmuştur. Sanatta, kültürde, felsefede en ileri olabilirsin ama savaşmayı bilmiyorsan bunların hiçbiri bir işe
yaramaz. Türk ırkı Yunanlılar veya Araplar gibi oturup felsefe yapmaz, uzun uzun sözlü münakaşalara girmezdi, lakin Arapları da, Acemleri de, Yunanlıları da fethetti. Çünkü savaşmayı biliyorduk. Bunları diyoruz çünkü Türkiye'de bazı zümreler sürekli savaşlar olmasın, barış hakim olsun, orduya para yatırılmasın, insanlar askerliğe özendirilmesin diyorlar. Yarın öbürgün belki de çok daha güçlü bir uzaylı ırk üstümüze geldiğinde ne yapacağız? Dünyadaki tüm milletler barış içinde yaşasa dahil dışarıdan bir saldırı gelmeyeceği ne malum? Saldırıyı geçtik belki de göktaşı çarpacak veyahut başka bir şey olacak? Savaşmak aynı zamanda hayatta kalmaktır ve canlılar da hayatta kalmak için her şeyi yaparlar. Savaş olmazsa ilerleme olmaz. İlerleme olmazsa yerimizde sayıp dururuz. Savaş yürütücü bir kuvvettir. Bu yürütücü kuvvet ise beslenmeye muhtaçtır. Enerji olmadan savaşı yürütmek de mümkün değildir. Uzak Doğulular kedi, köpek, kurbağa, böcek ne bulurlarsa yerler. Bu sayede fakir bir Hintli veya Çinli bile Türk'den daha fazla protein alır ve kafası daha çok çalışır.Türkler ise hamur işi yer kırmızı ete parası yetmez. Uzak doğu da bu yüzden teknolojiye kafa yoran adam çok çıkar. Beyini geliştirmek önemlidir. Bizim için her şeyden önce Türklük gelir. Bundan dolayı Türklüğe fayda sağlayacak olan her şeyi bilmek ve kullanmak gereklidir. Doğadaki her canlının bir görevi var. Biz Türklerin de bir görevi var. Bu ise evreni yönetmektir! Biz dini bir topluluğuz. Yüce Tigir'e iman ediyoruz. Bizim inancımız da önce Türklük vardır! T.E.D.S dalga dalga yayılarak her bir galaksiye hükmedecektir!
Tatlı Sözlere Kanma! Sadece kutsal anıtlarımızdaki mübarek sözleri Türk talebelerine teferruatlı bir şekilde anlatsak uzayı fethederiz ve kimse Türkün kuyusunu kazamaz. Türkü tuzağa çekemez. Atalarımız zamanında pek çok şey görmüş, ama Türkler hâlâ daha gafillik etmekte devam ediyor. Arap, Kürt, Suriyeli, Çinli, Yunan hepsi aynıdır. Aldanma, inanma! Türklükten daha yüce hiçbir şey yoktur! Irkını koru. Kendi soyundan olan ile birleş. Kanını kirletme, atalarımıza ve ırkımıza ihanet etme!
Halis Rum Dönmesi Bülent Arınç
Bülent Arınç halis Rum dönmesi ve baş Fetoculardandır. Ortodogsluktan Sunni İslam'a geçmiştir ailesi. Haramzadeler listesinde baş sıradadır. Arap dinini kullanarak kendisine kalkan yapar. Arap'in dini ile vatandaşları kandırır ve zenginliğine zenginlik katar. Yediği paralar kendine yetmez, devlet hazinesini soyup soğana çevirir. Bir de kendisine karşı gelenler, ben burada islami bir görev yapıyorum edepsizler der. Fethullah Gülen'i çok sever ve onun has adamlarındandır.Rum Dönmesi Fetocu Bülent Arınç'ın dediklerini KK dese yer yerinde oynardı, ama Bülent dediği için o sözleri AKP'liler tarafından alkışlanıyor. KK gerçekten Rum dönmesinin dediğini dese CHP'liler de KK'yi alkışlardı. Anadolu zombileri için Türklük önemli değildir. Partisi önemlidir.
Çanakkale değil Anzakkale!
Her yıl Anzaklar rahat rahat atalarını ansın diye Çanakkale'ye en rahat koşullarda gelirler, en güzel oteller onlar için ayarlanır, en güzel mekanlar sadece Anzaklara açılır. Ya peki Türklere? Hayır! Türkler bunların hiçbirinden faydalanamaz. Türklere yasaktır. Artık Çanakkale bir Anzakkale olmuştur. Devlette buranın adını resmi olarak değiştirip Anzakkale yapsın. Cumhuriyet Türkiye'sine yakışan şey budur. Zaten Çanakkale'ye dikilen ilk şehitlikler de Cuhuriyet'in ilanı ile yapılmaya başlamıştır ve bu şehitlikler İngilizler ile
Anzaklara aittir. Türklere ise şehitlik 1960 yılında dikilmiştir. Resmen rezillik, kepazelik. Bir de devlet büyükleri anzaklara şiirler, övgüler yazılmıştır. Savaşan askerlerimizin hepsinin kemikleri sızlamıştır. Yazıklar olsun! Gürcü: Amerikan askerlerinin Irak'dan sağ salim eve dönmesini temenni ediyorum Kemalistler: Yuh, şerefsiz, vatan haini, Amerikancı. Mâlum Şahıs: Kahraman Anzaklar... Kemalistler: Helal olsun Atam. Düşmanın şereflisi Anzaklar. Sizin ben samimiyetinizi sikeyim zaniye evlatları
Araplar İflah Olmuyor Gittikleri her yerde huzursuzluk çıkaran, başka toplumların kültürünü bozan, uyumsuz ve geçimsiz bir ırk olan Araplar, bu sefer de Kazakistan'da fakir Kazak kızlarının gururları ile oynamaya başladı. Buna dayanamayan Kazaklar ise Kazakistan'da Arapları linç etmeye başladı. Ellerine Sağlık! Bu bir namus davasıdır. Vurun ırkdaşlar. Yok edin! Parçalayın!
Namusunu Araplara satan o gafil Kazak kızı da linçten nasibini almıştır.
Arapları Adam Edemedik Amına koduğumun evladı toplantıya terlikle gidilir mi? Gerçi suç bizde. Yüzlerce yıl şu Arapları yönettik ama adam edemedik. Bu saatten sonra da adam olacak halleri yok. Tipini siktiğimin berduşu.
Araplar İflah Olmaz bir topluluktur.
Nihal ATSIZ / Topal Asker Şiiri
Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız! Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Bacağımla alay etme pek topal diye. Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ? Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz, Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık; Siz salonda dans ederken bizler savaştık . Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız, Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Olan işler dimağını azıcık yorsun! Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;
Biliyorum baldırını o kadar nazla Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden... Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben neyim? Bir hiç... İşe güce yaramaz topal... Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al: Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz! Ey gözünün rengi bana yabancı güzel, Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel! Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün. Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur, Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık; Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık. Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık; Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık... Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız! Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle; Bugün hesap göreceğiz artık seninle: Ben cephede geberirken, geride vatan Aşkı ile bin belalı işe can atan Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız? Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız! Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda... Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu: Sizin için harp ederken yedim kurşunu.
Onun için topal kaldı böyle bacağım, Onun için tütmez oldu artık ocağım. Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda. Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız, Bu amansız boğuşmada öldü yarımız, Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız Size şarap oldu sanki... Şehit canımız Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz; Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!.. Gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın, Hakikatte fahişesin ey alçak kadın! Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu: Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu. Omuzun da neden seni fuzuli çeksin? Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!
Arap, Anzak, Kürt ne varsa... Araplar kandırıldı, Anzaklar kandırıldı, Kürtler kandırıldı... Ulan zaniye evlatları! Aşağılık beşerler! Siz hangi millettensiniz? Başkalarının avukatlığını yapmak size mi kaldı? Kim bu aciz lafları söylüyorsa postal ve dipçik darbeleri ile etkisiz hale getirilerek krematoryuma atılacaktır! Bu dediğimizi not alın. Başa gelince bunları canlı yayından tüm dünyaya göstereceğiz! Önüne gelen kandırıldı, maşallah bu aşağılık piçlere göre kimse bizle kendi isteği ile savaşmadı. Bakın, sonuç ne olursa olsun bir topluluk Türklere mukavemet ediyorsa cezasını çekecektir. Kürt olmuş, Ermeni olmuş hiç farketmez. Bizler ırklar arasında ayrım yapmayız, hepsini eşit derece de değersiz görürüz. Türk olmayan herkese eşit gözle bakarız. Türklük pınarından beslenmeyen ağacın meyvesinden zehir akar. Evrende Türklükten daha değerli hiçbir şey yoktur. Günümüzde Türkleri asimile etmeye çalışıyorlar, düşmanları sempatik göstermeye çalışıyorlar. Anzaklar çok centilmenmiş,
Türk askerlerini çok severmiş. Buna kargalar bile güler. Böyle yalanlara inanacak kadar avel olmayın.
Tigir:Er Çelikten Yürekler Marşı
Galaksiler; Fethedilmeyi bekleyen hazineler! Kuyruklu yıldızlar, demir yumruğumuz gibi gökte seyreder Çelik, gibi ışıldayan idealler, Harp meydanı; Türk'ün topları surları deler Türk'üz biz kılıcımız keskin, ülkümüz derin, Vatandır derdi, anadan doğma erin. Şeytandan izin al, postalın altıdır yerin Çare yok Kafir, ölümden sonra tabutun serin Bizi savaşırken izle, er kişi olmaya imreneceksin! Şeref dağıtıyoruz, çelikten kılıcımız ile gebereceksin Şeytandan izin al, cehenneme gecikeceksin Postalın altında kendine yer beğeneceksin! Doğanın kanunu; Yem olur zincirdeki en zayıf halka Kağan istila eder toprakları, aş verir halka Güneş; Her gün gökte dirilen bir anka!
Galaksi fethedeceğiz; Yolda bulunur mu konalka? Fanilerin ruhlarıyla beslenir Erlik Han! Dünya hazineleri sönük kaldı; Işıldadığında damarımızdaki kan! Erlik Han, emretti; Öküzler yeryüzüne! Düşman buna üzüle. İnsanlar nankördür satar vatanı; Yeni yetme bir güzele. Uzansa ellerim yedi katlı âleme, Dokunmak isterim o yüce ceddime, Oğuz, Yavuz gibi bir çok kutlu dedeme. Ben Türk'üm, Onur sayarım bunu kendime. Çıktığımız yerin adı ergenekon. Bu ne bi' başlangıç, ne de bi' son. İstediğimiz yıldızların sayısı katrilyon, Bil ki, cenkte yirmiden değerlidir on. Kılıçlar vuruşunca çıkar ibadetin tınısı. On hayattan değerlidir tek bir savaş anısı! Naralarımız dinmez, şikayetçi arş tabakası! Kanla yazılır! "Savaş" müziğinin notası! Savaşla yükselir yürekteki öfkeli ısı! Er kişinin hazinesidir; kuvveti, kası. Uçkan olanın, vatansa tek derdi, tasası; Vefa borcumuz, uçkan olan neferin yası. Er kişiyi mahveder, bi' kahbenin hatırası, Yıkar yurdu, otağı, zehirli kahbenin mirası. Evlat! Sert vur dipçiği; parçalansın kafatası; Çatırdama sesinin istikametidir savaş sahası! Yüce erlik han, belirli mi ölümün yasası? Düşmanı ezmek isteriz, Tanrım var mı bir sakıncası? Savaşlar kazanılır, sağlamsa ardındaki erin mayası Cihana yeter, mayası sağlam erler kıtası!
Anzak-Emu Savaşı Anzaklar tarihin görüp göreceği en şımarık ve kendini beğenmiş topluluklardan biridir. Tarihleri yoktur ve bu yüzden ufacık bir olayı mübalağa yapa yapa anlatırlar. Onlar için Çanakkale de savaşmak dünyanın yok olması ile eşdeğerdir. Çanakkale de yenilmelerine rağmen sanki bizi yenmişler gibi gururlanırlar ve bunu tarihlerinin en büyük olayı gibi anlatırlar. Her yıl Çanakkale ye gelerek ayinler düzenlerler ve bu ayinlere Türkleri sokmazlar. Ulan hem işgal olunan taraf biziz hem de gelip ülkemizde ayin yapıp, Türkler atalarımızı katletti diye ağlıyorlar. Dünyanın bir ucundan sizi biz mi alıp buraya getirdik? Bazı gafil Türkler de bu Anzakları savunuyor. Onlar kandırılmış diyorlar. Kaç yaşına gelmiş bu adamlar, nereye kandırılıyorlar? Bas baya bizi öldürmek için geldiler. Neden? Türk olmayan her millet doğarken genetik kod olarak Türk düşmanlığı ile yoğrulur. Her milletin kanında Türke yağılık vardır.
Anzakların tarihlerindeki en büyük savaş Çanakkale hezimetedir. İkinci en büyük savaşları ise Emu Kuşları ile yaptıkları savaştır. Bu savaşta Emular silahlı anzakları kahrü perişan etmiştir. Pek çok emu kahramanca savaşarak Anzak piçlerine
karşı gururları ile mukavemet etmişlerdir. Anzaklar savaştan sonuç alamayınca bu durum kendi meclislerinde tartışma konusu olmuş ve çiftçilere de silah ile cephane verilmiştir. Sonunda ise Emuların çok büyük kısmı imha edilmiş fakat Anzaklar net bir galibiyet alamamıştır. Yaralanan Anzaklar gazi sayılmıştır ve kendilerine madalya verilmiştir.
Anzaklara sempati duyanlar Türk olmayanlardır. Emu kuşları Anzaklardan daha karakterli ve delikanlı canlılardır. Yüce Tigir'in erleri olarak bizim emu kuşlarına saygımız vardır. Avustralya'yı işgal ettiğimizde Emu kuşlarını mükafatlandıracağız ve bu Anzakları da köle kamplarına tıkayacağız.
Yunanlılar Tarihten Silinecek!
500 yıl Vali ile yönettiğimiz Yunanistan yine abilerine güvenerek dayılanmaya devam ediyor. Yunanlıların tarih boyunca Türklere karşı kendi başlarına kazandıkları tek bir zafer yoktur. Marşlarında sürekli Türkleri aşağılarlar, kiliselerinde Türk düşmanlığı yaparlar, okullarda Türk düşmanlığı ile büyürler, doğduklarında kursaklarına süt verilmeden önce Türk düşmanlığı konulur.
Bu gidişle kendilerini yeryüzünden tamamen sildirecekler ve Ermeniler kendi başlarına gelenlerden dolayı şükredecek!
Çocuklara Bu Donları Giydirmeyin! Ergenlik dönemi bitene kadar erkek çocuklarına bu dar donları giydirmeyin. Özellikle yeni doğmuş bebeklere sakın giydirmeyin, hatta çocuk 2-3 yaşına kadar ev ortamında çıplak dolaşsın. Bilhassa bu yaşlarda dar giysilerden kaçının. Çocuğun gelişimi açısından bu önemlidir. Yoksa serpilip büyüyemez ve taşakları da küçük kalır. Çocuk bol bol hareket etsin, ev içinde yürüsün. Deniz veya göl kenarında yaşıyorsanız hafta da 1-2 defa burada çocuğunuzla birlikte yüzün. Çocuk bağışıklık kazansın.
Eşcinselliğin Nedenlerinden Biri
Eşcinselliğin artmasının nedenlerinden biri de erkeklerin giderek iktidarsız olmalarından kaynaklanmaktadır. İktidarsız olan erkek feminen ve kırılgan bir yapıya bürünmektedir. Bu da haliyle aldatılmaları yükseltmektedir. İçki ve sigara bağımlısı erkekler hem eşcinselliğe daha fazla yatkındır hem de eşleri tarafından aldatılma oranı çok yüksektir. Eşinizi iyi beceremiyorsanız gider o da kendisini gerçek bir erkeğe becertir. Olay bu kadar basit. Ona göre kendinize çeki düzen verin.
Bir Türk'ün eşcinsel olmasına imkan yoktur, eğer ki olduysa zaten Türklükten çıkmış demektir. Eşcinsel olanlar da yoğun miktarda etnikseverlik ve Türk düşmanlığı görülmektedir. Bilhassa Kürtlere karşı büyük sempatileri vardır.
İslam topluluklarında gizli eşcinsellik hat safhadadır. Bilhassa İran ve Afganistan'da bunun örneklerini görüyoruz. İslam'da masturbasyon yapmak bile günah sayıldığı için bu gafiller de çocuklara erkek kıyafeti giydirip dansöz diyerek oynatıyorlar, haliyle böyle kendi o iptidai beyinlerine göre hem günaha girmiyorlar hem de bu çocuklar ile ilişkiye girerek zevk alıyorlar. Avrupa'da ise Yunanlılardan gelme bir eşcinsellik hastalığı vardır. Zaten gavadlık bunların genlerinde olduğu için hemen adapte oluyorlar. Bize muhalefet olan insancıklar, bizim dediklerimiz sizin yararınızadır. Şimdi biz sizin zararınıza olan şeyleri söyleseydik bizi ayakta alkışlardınız, lakin biz gerçekleri söylüyoruz. Bu yüzden gerçekler size ızdırap veriyor ama unutmayın, bu ızdırabın sonunda yeniden yaratılacaksınız. Antidotları alın ve kendinizi tedavi edin. Türkseniz dediğimizi yaparsınız değilseniz zaten postalın altında yer beğeneceksiniz.
Demokrasilerde Konuşulur!
TBMM'de hep konuşurlar. Demokrasinin gereği budur. Ellerine silah versek tutamayacak adamlar askerlikte kanun değiştirirler. Demokraside Türk'ün intikamını alamazsın. Çünkü demokrasinin gereği intikam almak değil konuşmaktır. Türklerin yüzü demokrasiden asla gülmemiştir. Zaten gülmesine de imkan yok. Çünkü demokrasi çoğunluk rejimidir. Sen 72 milleti yönetirken ortaya pat diye demokrasi koyarsan o 72 millette gelir size koyar. Ülke yönetiminde söz sahibi olur ve sonra da hiçbir şey yapamazsın, oturur izlersin. Sadece konuşmakla yetinirsin. Demokrasiler de yalnızca konuşulur Kağanlıkta ise gerekli olan yapılır! Demokrat sistemde yapacağın kanun için, iktidara gelmek için Kürdün oyuna muhtaç kalırsın, Kağanlıkta ise tam tersidir. Söz hakkı Türklerindir!
Uygurlar yaşadığı bölgeye Uyguristan demez. Doğu Türkistan der. Boyculuk yapmazlar. Türklüğü kabul ederler. Diğer Türk toplulukları da Doğu Türkistan'da Türklüğü kabul eder. Kazaklık Kırgızlık davası gütmezler. İçinde Türk adı barındıran tek milli marş da Uygurlara aittir!
Alkışlar Sizi Şımartmasın İki kelime bir şey öğrenince alim havalarına girmeyin. Sık sık ben şunu yaptım, ben bunu yaptım, demeyin. Mütevazi olun. İnsanlardan zinhar övgü beklemeyin, övgü karşılığı iş yapmayın. Alkışların sizi şımartmasına izin vermeyin. Güzel bir iş yapanı da tebrik edin, övülecek biriyse övün. Karakterli olun, beğeni almak için karakterinizi zedelemeyin. Size verilen vazifeleri eksiksiz yerine getirin.
Kürtlere, Rumlara Yalakalık Yapanlar! Küçük ve zayıf Yunanistan kurulduğu günden beri Megalo İdea yani Bizans İmparatorluğunun diriltilmesi düşüncesinin ardında koşarken, dağınık ve geri Arap İran Körfezinden Atlas Denizine kadar Arap Birliği isteğinin arkasında iken, Afrika’nın yeni çelimsiz devletleri kendilerine göre birer dış hedef gözetirken, geçmişin nice büyüklerinin mirasçısı olan Türk milleti millî bir ülkü gütmekten alıkonuyor ve bunu dış düşmanlar değil, Türk aydını olarak bilinen bir güruh yapıyor.
Peki ama senin dışarıda gözün yok diye başkalarının sende gözü olmayacak mı sanıyorsun budala? İşte örnekleri ortada: Sen uyuşuk uyuşuk oturduğun için, milletine dış hedef göstermediğin için başkaları seni dış hedef gösteriyor ve Kıbrıs’tan sonra sıranın İmroz’a, İstanbul’a ve Ege’ye geleceğini açıkça söylemekten çekinmiyor. Bugün Türkiye’de bir Kürtlük ve Kürtçülük akımı varken ve bunlar sıkı yönetim mahkemelerine kadar götürülmüşken bunları mebus ve senatör yapmak, bunları memleketin kilit noktalarına getirmek doğru mudur?
Mütareke yıllarında kurtuluş olarak Bolşevikliği yahut Amerikan mandasını gören soysuzlaşmış aydınlar gibi, bugün de yine Moskova veya Amerikaya yüz döndürmüş olan soysuz aydınlarla Türkiye’nin kurtuluş davası yürütülemez. Didişmelerini yalan ve iftira kampanyasıyla yapan siyasî partilerden hiçbir hayır yoktur. Oy toplamak için Kürt şeyhlerine yahut İmroz Rumlarına taâviz vermenin bir vatan ihaneti olduğunu anlamaktan âciz aşağılıkların millet kaderinde söz sahibi olması korkunç bir felâkettir. Nihâl Atsız, Ötüken Dergisi, 15 Şubat 1966, Sayı: 26
Suriyeliler Sayesinde Kazandık!
*450 bin Suriyeli sayesinde 15 Temmuz'u kazandık. *Yeşil Sarıklı Hortlaklar Sayesinde Çanakkale'yi Kazandık *Evliyaların hayır duaları ve meleklerin yardımı ile İstanbul'u fethettik *K-Virüsleri sayesinde Anadolu'ya Geldik Bu liste böyle uzar gider. Vakti zamanında Fransa elçisi Türkiye'den, gemi, altın, asker ne varsa istiyordu, en sonununda da İbrahim Paşa cevabı yapıştırır, siz oturun biz savaşalım sizin yerinize o halde. Biz de S. Soysuz'a diyoruz. Madem öyle o zaman Türkler hiçbir şey yapmasın. Al evine besle
3-5 suriyeli ve kendine kalkan ör. Kurşun bile geçirmezsin. Onların duaları kurşunları durdurur
Siyasiler Oy Almak İçin Her şeyi Yapar!
Siyasiler oy almak için K-Virüslerine nasıl dalkavukluk yaptığını gördünüz. Millet ise bunlara tepki bile vermiyor, partim kazansın kâfi diyorlar. K-Virüsleri artan nüfusu ile birlikte artık çok açık bir şekilde istediği kişilerin kazanmasını sağlayabiliyor. Tehlikenin ne kadar büyük olduğunu farkında mısınız? K-virüsleri Türkiye'yi bölmeyecek. Tamamen Türkiye'yi ele geçirecekler! Çünkü demokrasi bir Yunan töresidir! Türke demokrasiden fayda gelmez. Demokrasi etniklerin işine yarar.
Yerde Yemek Tüketmek Hakkında
Yerde yemek tüketmek Türk adetidir, ancak yenilen yemekler ayak ile aynı hizada olmaz. Bağdaç kurulunca yemeğin altına konulan tahtalar biraz yüksekte kalır. Bu sayede ayaktaki toz toprak yemeğe karışmaz. Ayaktan çıkan kokular yemeklere bulaşmaz. Bilhassa masanın yanında yere sofra kurmak da kesinlikle Türk adeti değildir. Yemek yenilecek odanın içinde masa varsa yemek masaya kurulur ve orada yenilir. Yerde yenmez. Zira Türkler de kendini acındırma ve dalkavukluk kültürü yoktur.
Honor Code ve Türkiye Geçenlerde Türkiye genelinde öğrenciler sınava girdi. Sınava girmeden önce her zaman ki gibi her sene tekrarlanan olaylar ile karşılaştık. Nedir bunlar? Sınava geç kaldıktan sonra ağlayıp zırlamalar, sınava getirilmesi yasak olan şeylerle gelmek. Her sene aynı manzaralar. Bu öğrencilerden gerçekten artık bıktık. Bir de bunlar ilerde makam mevki sahibi olacaklar. Büyük rezillik!
Devlet artık kopya çekme olayları olmasın diye işin iyice bokunu çıkarmış vaziyettedir. Toka olmasın, kolunda bileklik olmasın, saat olmasın, küpe olmasın gibi saçma sapan yöntemlere başvurmaktadır. Öğrenciler de az çakal değil zaten. En ufak bir açıkta her türlü kopyayı çekerler. Kemalistinden İslamcısına kadar hepsi aynı bunların. Hak yemekten çekinmezler. Amerika’da ise işler böyle değildir. Bazı üniversitelerde ve sınavlarda “Honor Code” diye uygulamaları vardır. Nedir bu uygulama? Çok basit. Size bir kaç madde imzalatıyorlar sınavdan önce. Kopya çekmeyeceğine dair söz falan şeref sözü veriyorsun. Sonra sınava giriyorsun. Sınava girdiğinde ise başında hiçbir denetleyici olmuyor. Bir tane öğretmen bulunmuyor. Soruları cevaplayıp gidiyorsun. Şimdi Türkiye’de böyle bir sistem olduğunu düşünün. Olmasına imkan yok çünkü herkes kopya çeker. Neden? Kimsede şeref kavramı yok. Utanma duygusu da yok! Bize
Tigir:Er Düşünce Sistemi’nin ön gördüğü şerefli, onurlu, imanlı talebeler lazımdır. ABD neden bizden ilerde? İşte bizden ileride olmalarının bir nedeni de budur. Bu yüzden insanlar eğitim için ABD’ye gider. Bu yüzden ABD en çok beyin göçü alır. Biz bir malumat veriyorsak, bir şey söylüyorsak bunu her daim Türklüğün yararı için söyleriz. Bizim inancımızda önce Türklük vardır.
İlerlemeci Tekâmül İlerlemeci tekâmül, bir canlının kendi limitlerini aşarak daha üst bir seviyeye ulaşması demektir. Bizler de her daim tekamül evremizi yükselterek kendimizi geliştiriyoruz. Neden? Çünkü atalarmızdan biz böyle öğrendik. Neden? Çünkü Türk ırkı dinamiktir. Bizler yerimizde sayamayız. Ancak bizim yerimizde saymamızı isteyenler var. Türk ırkını dinamizmini ortadan kaldıran her türlü garabet yok edilmelidir. En başta gençlerimize daha ilk okul yıllarından itibaren öğretilen “Yurtta Barış Dünyada Barış” gibi sefilane sözler ırkımıza vurulan en büyük darbelerden biridir. Acunda barış ile bir yere varıldığı nerede görülmüştür de bizler barışı ilahi bir emir gibi Türk gençlerine papağan gibi ezberlettireceğiz? Barış ile büyümüş, barış ile kalkınmış bir tane ülke var mıdır? Yoktur! Siz isteseniz de istemenizde savaş her zaman olacaktır. Eğer yok olmak istemiyorsak her günümüz savaştaymış gibi hareket edip ona göre tedbir almalıyız. Bize tiktok videosu çeken zaniyeler lazım değildir. Eğer eşiniz olarak alacağınız kişi sosyal medyada şaklabanlıklar yapıyorsa sakın o kişi ile birliktelik kurmayın. Böyle kişinin kanını taşıyan çocuk ancak ne olur? Cevap belli, ibne, ikoncan, soytarı olur.
Gelecekte ırkçılık çok farklı boyutlara gelecek. Savaşlar daha da yıkıcı olacak. Özel şirketlerin kendilerine ait orduları olacak.Bu her ne kadar sosyal yaşama yansımasa da teknoloji de çok yol katedildi. Daha güçlü, daha hızlı, daha cesur yenilmez bir asker! CyberTurk! Teknolojinin en büyük düşmanı çöl dinleri, komünistler ve doğaperestlerdir. Çünkü teknolojinin ilerlemesi bunların aleyhinedir. Teknoloji ne kadar ilerlerse bunların yalanları da o kadar açığa çıkmaktadır. Biz dinozorlar ile aynı kaderi paylaşmayacağız. İsteyen gitsin doğada yaşasın ve aşı da olmasın. Gerici zihniyetinizi alın ve ormanlara gidin! Biz ise spor için avlanacağız.Canlıları birer basamak olarak kullanacağız. Doğayı kontrol edeceğiz. Irkçılığın aleyhinde olan Türkler büyük gaflet içindeler. Irkçılığın aleyhinde olan Türklere şunu sormalı: Kendinizi Çingene veya Suriyeli ile bir tutar mısınız? Bir Çingene ile evlenir misiniz? Çingene veya Suriyeli bir gelin ya da damat kabul eder misiniz? Evet derlerse mesele yok. Hayır derlerse ırk ayrımı yapıyorlar demektir. Onların yalnız Çingenelere ve Suriyelilere yaptıklarını biz başkalarına karşı da yapıyoruz.
Nihal ATSIZ Irkçılık hakkında şöyle der; "Irkçılık aynı zamanda bir hıfzıssıhha (Sağlık) meselesidir. Karışmak daima üstün tarafın aleyhine olduğundan üstün bir ırk olan Türk ırkı aşağı ırklarla karıştığı zaman ortaya çıkan melezlerde Türk”ün bazı üstün vasıfları kaybolmakta, aşağı ırkın iptidai vasıflarından bazıları onun yerini tutmaktadır. Birer müspet ilim olan antropoloji ve rasyolojinin ortaya koyduğu bu hakikatlardan siyasi düşüncelerle vazgeçemeyiz. İlim ve hakikat, siyasetin oyuncağı olamaz. Irkçılık düşmanlığı İsmet İnönü ve yardakçıları gibi münafık ahmakların ağzına yakışır."
Hülasa daha sağlıklı ve daha güçlü Türk ırkı için ırkçılığın aynı zamanda bir sağlık meselesi olduğunu idrak etmeliyiz.
Aztekler Hakkında Malumat Güney Amerika’dan, özellikle Peru denilen yerden çok fazla medeniyetler çıkmıştır. Seviyeleri tartışılır lakin kendilerine göre bir düzenleri vardı. Bunlar garip adetli insanlar, dış dünya ile irtibatlarını koparmışlar, kendi aralarında birbirlerinin karısını kızını öldürüp kurban diye adayıp duruyorlardı. Kurban ederlerken öyle koyun boğazlar gibi de yapmıyorlardı. Bilhassa Mayaların değişik işkence yöntemleri vardı. IŞİD bunların yanında melek kalır. Bizim Kemalistleri Maya, Aztek kanunlarına göre yönetsek Şeriatçı olurlar lakin batı hayranları bu uygarlıkları ululamayı çok severler. Efendim Mayalar şöyle demiş, Aztekler böyle yapmış falan filan. Kendi ecdadımız hakkında ipe sapa gelmez sözler söyleyen bu güruh ne hikmetse kendi ailesini kurban eden bu insanlara karşı toz kondurmaz. Gavadların bir takvimi yüzünden tüm dünya bunları put edindi.
Azteklerin ise en ünlü savaşçıları Eagle Warrior yani Kartal Savaşçılardır. Baldırı çıplak şekilde koşarak düşmana hücum ederler. Çok hızlı ve uzağa mızrak atarlar. Öyle mızrak derken bunları demirden çelikten falan zannetmeyin. Volkanik taşlardan veya tahtalardan yaparlar silahlarını. Kafalarında ise kartal kafasına benzeyen başlıklar vardır. Hafiften bizim Osmanlı'daki Delilere benzerler. Ancak bu Kartal Savaşçılar soylulardan oluşmaktaydı. Halktan birini alıp eğitmezlerdi. Biz Türkler ise tersine liyakata bakardık. Yine bunlarla aynı statü de olan Jaguar Savaşçıları da vardı. Bakmayın böyle karizmatik adlara sahip olduklarına. Bir tane Türk'ün karşısına çıksalar arkalarına bakmadan topuklarlar. Her neyse, bu adamların içinde herkes savaşmayı asgari düzeyde de olsa bilirdi. En iyi savaşçı eğitimleri ise soylulara verilirdi. Bir Jaguar ya da Kartal Savaşçısı olmak için ayrıca savaş sırasında 3-4 tane canlı esir ele geçirmeniz gereklidir. Tabii her kaynak aynı sayıyı vermiyor fakat adamlar bunun için böyle bir uygulama yapmış. Yani Türkiye'deki gibi KPSS'ye girip Subay olmuyorsun Aztekler de. Bu savaşçılar ise sulh zamanında normal halktan daha ayrıcalıklı haklara sahipti. Mesela halk çok gösterişli elbiseler giyemezdi lakin bunlara serbestlik getirilmiştir. Yine aynı şekilde daha çok eş alma hakkı gibi durumları da vardı. Sonuç olarak bu adamlar da yok oldu gitti. Türk Irkının da bu sefiller gibi yok olmaması için gerekli önlemler alınmalı ve tarih kitaplarında eskiden Türk diye bir uygarlık varmış diye anılmamalıyız. Gerçi günümüzde kendini maya torunu olarak gören insanlar var ama o da ayrı mesele. 3-5 tane taş diktiler diye bu adamları put yapmayın.
Kara Mustafa Paşa ve Haramzadeler Kara Mustafa Paşa'nın İdamı herkese ibret olsun. Günümüzdeki devlet adamları çok rahat. Nasıl olsa dokulmazlığım var diyorlar. Mecliste uyuyorlar. Ceplerini dolduruyorlar. Rüşvet, hırsızlık almış başını gidiyor. İmparatorlukta da benzer vakalar olmuyor değildi ancak böyle vakalar olur ve kişi yakalanırsa anında idam edilirdi. Ayrıca İmparatorlukta böyle vakalar nadiren olurdu. Cumhuriyetteki haramzedeler paralarını yabancı bankalara yatırıyorlar. Erlik Han'ın mamutları ve öküzleri altında ezilmeyi bekleyen bu aşağılık haramzedelerin tüm mal varlıklarına başa gelince el koyacağız. Bu arada Kara Mustafa Paşa, karşısına idam mangası geldiğinde itiraz etmemiş ve kaçmamıştır. İstese kaçar, kurtulur ve izini kaybettirirdi, ama bunu yapmadı ve şerefiyle ölmeyi tercih etti. Neden? Çünkü Kara Mustafa Paşa Hatalarına rağmen bir Türktü. Türk yerine etnik olsa kaçar ve sefasına bakardı. Aynı şekilde Kırım Hanı da kendisi adına verilen hükme boyun eğmiş ve Kırım Tahtından indirilmiştir.
Mahçubiyetimiz Artıyor Türkiye'de İki parmak işareti yapanların çoğu terörist ve terörist sempatizanıdır. Geriye kalanlar ise ortama ayak uydurmak isteyen özenti ve bilgisiz avellerdir. Antik Yunan töresinin ve Frenk alametlerinin Türk vatanında kutsal sayıldığı şu günlerde atalarımıza karşı mahçubiyetimiz daha da artmaktadır. En kötü başbuğlarımız bile bu demokrat başkanların en iyisinden daha iyi olduğunu tarih bize ispat etmektedir. Seçimlerde değişen tek şey yiyicilerdir. Bu yiyiciler, virüsler, aşağılık bizans kargaları, Türk'ün kanı ile sulanmış topraklarda zevk-ü sefa yapmakta ve içi boş söylemler ile Türk ırkının karşısına dikilmektedir. Milyonlarca Türk'ün kanına giren Rus komünistlerin resimleri duvarlara asılarak şanlı ecdadımızın aziz ruhuna saygısızlık yapılmaktadır. Hülasa Irkımız dejenere olmuştur. Okuduğunu bile anlamamaktadır. Bu dejenerenin tek antidotu ise T.E.D.S öncülüğünde yapacağımız kutsal ırk ıslahıdır. Irkımızı şanlı günlerine tekrar geri getirmek Türk olarak dünyaya geldiğimiz için yapmamız gereken şükran vazifesidir. Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için ilahi sesin kudretine kulak verin, duyun, işitin! Savaşımıza feda olun!
Yandı Put Oldu!
Bir tane ucube yapı yandı diye ortalığı velveleye veren Avrupalı insancıkları bir kenarı bırakalım da ulan Türklere ne oluyor? Neymiş, insanlığın büyük mirasıymış. Ulan miras dedikleri şey ucube bir yapı. Biz başa gelince yeryüzünde insanların put yaptığı ne kadar ucube yapı varsa yok edilecektir. Geçmişe saplanıp kalmış ve geçmişi put yapan bu insancıkların tüm yapıları bizim yüce ve görkemli yapılarımız karşısında sinek kadar hükmü olmayacaktır.
En İleri Uygarlık! Kundaktaki bebekten yatalak yaşlısına Postalımız kan deryasında yüzmek için dipçiklemek, imha etmek vazifemizdir. varsa cezasını çekecek. Çocuk, yaşlı, Ermeni farketmez! Biz Tigir:Er'iz!
kadar kimseye acımayız! vardır. Tekmelemek, Türklüğün karşısında kim farketmez! Kürt, Arap,
Cumhuriyet, Barış, Demokrasi, Kardeşlik, İnsan hakları, Gavadlık, Yavşaklık, İkoncanlık... Başa geldiğimizde hiçbiri olmayacak. Neler olacak? Türk emperyalizmi. Galaktik İmparatorluk! Türklerin sözünün geçtiği bir evren. Bilimde, teknolojide, kültürde en ileri uygarlık! Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
Nejdet Sançar: Azgınlaşan Türkçülük Düşmanları Türkçülük düşmanlığı, bu ulu fikrin Türk hayatında tesirini göstermeye başladığı 1908 sonrasından beri devam edip gelen bir sinsi ihanet şeklidir. O günden bu güne bu ihanet yolunun yolcuları olarak ortada görünenlerin büyük çoğunluğu, başka milli davaları olan azınlık ırkçılarıdır. İmparatorluğumuzun son yıllarındaki Türkçülük düşmanlığı, daha çok dini tüle büründürülmüş olarak ele alınıyor ve İslamiyet davasını saracak
bir fikirmiş gibi vurulmaya çalışılıyordu. O zamanki Türkçülük düşmanlarının çoğu, Türk olmayan Müslüman Osmanlılardı. Cumhuriyetten sonra Türkçülük düşmanlığının bu mahiyeti değişti. Günümüzün, Türkçülük düşmanları yine azınlık ırkçılarıdır ama, artık bu azınlık ırkçıları sadece din kılığına bürünmüş Müslüman gayrı Türkler değil, sosyalist postuna sarılmış Moskofçu veya Çinci takımıdır.Bu devrenin Türkçülük düşmanlığı, uzun yıllar, bu yüzde yüz katıksız Türk fikrinin, Türkiye’ye yabancılar tarafından sokulmuş bir siyasi fikir olduğu yalanını tekrarlayıp durmuşlardır. Bu yalanın tesirsiz kaldığını görünce yalanı, büsbütün bırakmamakla beraber, şimdi, Türk’ün bu ulu fikrini hakaret çamuru ile sıvamaya çalışmaktadırlar. Ardı arası kesilmeyen iftiralar ve hakaretler, şüphesiz, aczin ifadesinden başka bir şey değildir. Türkçülüğü namus ve haysiyete dayanan fikir gücü ile yıkamayan Moskofçu ve Çinci takımının işi küfür ve hakarete dökmesinin sebebi budur. Çünkü kızıl, bütün maddi imkanlarına rağmen Türkçünün karşısında güçsüzdür, acizdir, yetersizdir. Bunun neticesi olarak da zavallıdır. O takımdan birisinin Türkçülükten “eşekçe fikirler” diye bahsettiğini biliyoruz. Kızıllardan, mesela “satılmışlar” filan diye söz eden milliyetçilere; “Sizler onlara sadece hakaret edebiliyorsunuz. Onlarsa kötü laf etmeden cilt cilt eserler veriyorlar” diyen bir takım iyi niyetli ve biraz da dünyadan habersiz kişiler, Türkçülüğü “eşekçe fikirler!!!” diyen bu nazik(!) kişi ve benzerleri için acaba ne düşünürler? Şimdi bir milliyetçi çıksa da mesela: “Türkçülüğe eşekçe fikirler demek katırca bir harekettir” gibilerden bir şey
söylese, bu iyi niyetli vatandaşlar, bu edebi(!) cilveleşmenin ilk kısmını unutup, muhakkak, yine Türkçüleri suçlama yoluna giderler. Bu şekildeki seviyesiz bir hareketle, Türkçülük elbetteki değerinden bir şey kaybetmez. Çünkü Türkçülük, bir insani fikirdir. Hem de insani fikirlerin en yücesidir. Çünkü, insan cemiyetlerinin en büyüğü olan Türk Milletinin ülküsüdür. Ülkünün ve hele Türk soyunun ülküsü olan Türkçülüğün manasını anlamak, elbette ki, bir seviye meselesidir. Hayatında dalavere, hile ve maddeden başka bir şey tanımamış olan bir yaratık bu yüce fikri elbetteki kavrayamaz. Bir hödüğe veya cinsi sapığa büyük bir Türk hattatının bir mısraı veya şaheser bir minyatür ne ifade eder? İnsani bir gaye olan bir milli ülkü de, şüphesiz, sadece dış kılığı ile değil, iç dünyası ile de insan olan için bir mânâ taşır. Türkiye’deki Moskofçu, Çinci veya Arapçı yaratıklar terbiyenin, nezaketin ve insani seviyenin dışına ne derece çıkarsa çıksınlar; fikri güçsüzlükten ileri gelen hakaret çamuruna ne derece sarılırlarsa sarılsınlar; yalana, iftiraya, demagojiye ne kadar kucak açarlarsa açsınlar, Türkçülük ülküsüne ne toz kondurabilirler, ne de onun yürümesine engel olabilirler. Türkiye Türk’ü, bilhassa genç nesiller, artık uyanmıştır. Türkçülüğün günden güne bir çığ gibi büyümesinin sebebi budur. Bu çığ, eninde sonunda, Türkçülüğe düşman bütün fikir kırıntılarını ezecek ve Türk ülküsünü Türk dünyasına hakim kılacaktır. Nejdet SANÇAR
Japonlar Hakkında Bilmedikleriniz! Japonları hep çalışkan ve ahlaklı gösterenler olayın iç yüzünden haberdar değildir. Japonya’da bir şirkette çalışmak köleliktir. Kölelik yüzünden günde 70-80 civarı insan intihar eder. Onların teknolojik olarak ileri olması işçilerin köle gibi durmadan çalışmasından kaynaklıdır. Bu şekilde Devlet zenginleşir, söz sahibi olur, lakin halkı perişan durumdadır. Japon Şirketlerinin bu kadar hırslı olması dünya savaşından kalma algıdır. Paranoyak şekilde yaşarlar, kafalarına tekraratom bombası yememek için, herkesten daha iyi olmak için bu kadar hırslı şekilde çalışırlar. Aynı durum Çin’de de
vardır. İşçiler köledir, bu vesile ile Şirketler zenginleşir, zenginleştikçe vergileri artar ve sonunda Devlet zenginleşir.
Japon halkı psikolojik sorunları olan halkların en başında gelir. Penise tapma ayinler düzenlemek, sevgili kiralamak, aile kiralamak, ensest erotik filmler gibi bir sürü sapkınlıkları vardır. Bukkake bile bunlardan çıkmıştır. Ne olduğunu burada açıklamayacağız bilen bilir. Neyse, sokaklarda kullanılmış kadın kilotu satan otomatlar bile var. Bu kilotları satın alıp dışarda koklayanlar var. Bizdeki bali bağımlıları gibi düşünün.
Ayrıca kadınları ve erkekleri cinsi olarak birbirine benzer. Sıska bir Japon erkeğinin kadından farkı yoktur. Bundan dolayı bu Japonların sinema ve çizgi filmlerine de yansımıştır. Japon çizgi filmlerinde bir karakterin kadın ya da erkek mi olduğu zor anlaşılır. Sübyancılık da çoktur. Koca koca adamlar küçücük kızlar ile ilişkiye girdiği için Japonya’da evlilik yaşı kadınlar için 16’ya indirilmiştir. Japonların özel barlarında ufacık kızlar şarkı söyler ve yaşlı Japonlar hatta başka ülkelerden gelenler de bunları izle. En çok parayı veren ise bu çocukla birlikte olur. Japonlar eline güç geçince de ne yapacağını bilmez. II. Dünya savaşında kılıçla kafa kesme yarışması bile yapmıştır. Ama kafalarına bombayı yiyince bu sefer ağlamaya başlamıştır. Japon kültürü ve ahlaksızlığı Orta Doğulular ile Romalılara rahmet okutur. Tigir:Er Düşünce Sistemi Japon sapkınlıklarını reddeder. Her Türk bizim yazdıklarımızı bilmeli ve idrak etmelidir. Antidotları alarak kendinizi yeniden yaratın. Amentülerimize biat edin ve kurtuluşa erişin
İslam Arap Dinidir, Evrensel Değildir!
Başta İslam olmak üzere dünyadaki dinler evrensel olduğunu iddia etse bile aslında yerel kabile dinleridir. İskandinav dininde cehennem soğuktan, buzullardan oluşur. Neden? Çünkü
İskandinav zaten soğuk bir yer, eğer cehennem sıcak olsa millet cehenneme gitmek ister. Bu yüzden cehennem soğuk, cennet ise sıcaktır. Balıkçı gariban Vikingler, Kıçı basurlu Odin ile oturup sıcak ortamda şarap kadehi tokuştururlar. Arap dininde de tam tersidir. Araplar çöl insanıdır ve çöl gündüzleri bilhassa çok sıcaktır. Çölde su bulmakta bir hayli zordur. Hele birde 1500 yıl öncesinden bahsediyorsak işler daha da zorlaşır. Haliyle Arap dininde de cehennem sıcaktır, cennet ise soğuk ve ferahtır.
İskandinav dininde ritueller ve ibadetler iskandinav çocuklarının kültürlerine göre düzenlemiştir. Arap dininde de her şey Arap’a göre ayarlanmıştır. Bahsi geçen olaylar da Arap coğrafyasında geçer, bahsedilen düşmanlar da hep Araplarla içli dışlıdır. Mesela neden Rum suresi var da Türk suresi yok? Çünkü Araplar o zamanlar Roma ile yakındı. Türklerle ciddi manada iletişme geçmemişti. Nihal Atsız İslam için şöyle der; ”İslamiyet Arapların millet haline geçme savaşıdır.” İslam güzel bir dindir ama Arap’a güzeldir. Her şey Araplara göre dizayn edilmiştir. Bozkurt değil deve kutsaldır. Kımız değil hurma kutsaldır. Şimdi bir düşünün, Araplar çocuklarına Türk adı veriyor, Türkçe ibadet ediyor, Oğuz Kağan’ı falan peygamber olarak görüyor, Ötükeni kutsal yer olarak görüyor, Göktürk yazıtlarına kâbe muamelesi yapıyor. Böyle bir şey mümkün mü? Asla. Ulan akıl var mantık var, Arap neden Türklerin
mübarek saydığı şeyleri kendi kutsiyeti bellesin? Şimdi burada Arap ile Türk adını yer değiştirin. Ne kadar komik duruma düştüğümüzün farkında mısınız? Hurma ağacını kendimize doğru silkeleyince elimize ne geçecek? Artık bu gerçekleri idrak etmenin vakti gelmiştir. Birileri gücenecek, darılacak, üzülecek diye gerçekleri nereye kadar saklayacağız? Burada yüzlerce misal veririz lakin inanmak istemeyene ne anlatsanız boş. Bizler sizleri anlıyoruz.
Şimdi bir kemalist düşünün, 7 yaşından beri atam olmasaydık olmazdık, adın John olurdu falan diyor. Bu kişi büyümüş ve belli bir yaşa gelmiş, şimdi bu şahıs Kemalizmi bırakır mı? İmkansız. Bu şahısa ne derseniz deyin kafası anlamayacak. Artık o dört dörtlük putperest bir anadolu zombisi. İşte diğer dinler içinde geçerli bu. Ufaklıktan zehirleniyorsunuz.
Kemalizm, Muhammedizm, Futbolizm, Kediperestlik gibi pek çok dinin inananı vardır bu topraklarda. Lakin bunlar var diye biz davamızdan vazgeçecek değiliz. Muhakkak gerçekleri görenler olacaktır, kanı Türk olan, kanında bozulma olmayan bizim ne demek istediğimizi çok net anlayacak ve içindeki putları yıkarak yeniden doğacaktır. Yüce Tigir bu milleti hüviyet-i asliyesine çevirsin!
Haramzadeler ve Putlar Verdiğimiz malumatlardan dolayı yine her zamanki gibi bizi devletin pek çok kurumuna şikayet ettiler. Biz bunlara alışığız. Dava açarlar, şikayet ederler. Başka da bir şey yapamazlar. Lakin, bizim yüzümüzden MHP'liler ve Türkçüler de zan altında kalmış. Bilhassa komünistler bu zümrelere bizim yüzümüzden hücum ediyor. Be hey cahiller! Bizim yüzümüzden bu zümrelere sövmeyin. Ayrıca sabah akşam sövdüğünüz devlete bizi şikayet etmek nasıl bir riyarkalıktır? Ulan nerenizden tutsak elimizde kalacak. Ayrıca AKP'li ve Müslüman değiliz. Yallah Arabistan'a diyenler var bize. Evet, biz Arabistan'a gideriz ama petrolü sömürmek için gideriz. Kıt kafalı zombiler.
Ey kemalistler, boşuna kıvranmayın! Dezenfekte edilen yerdeki sağlık düşmanı böceklerin yok oluşu gibi hepiniz imha edileceksiniz. 1500 yıldır Arap dininin veremediği zararı 100 yılda verdiniz. Günahınız büyüktür.
Haramzadeler putperestlikten beslenir. Haramzade ne kadar haram yerse yesin eğer vatandaşın putlarını met ederse yaptığı her şey göz ardı edilir. Haramzadeler rahata ve paraya düşkündür. Ne kadar parası olursa olsun hep daha fazlasını ister. Bu paralar ile yatırım falan da yapmaz. Yurt dışındaki bankalarda tutarlar. Haramzadeleri yok etmek için öncelikle putların yok olması lazım. Putları yok olunca aldıkları destek de azalacak ve böylece gelişimin önü açılacak. Doğar doğmaz kulağınıza Arap'ın kutsal sözcükleri okunuyor. Okullarda tek bir adamın sürekli sizi kurtardığı söyleniyor. O olmasaydı olmazdık diyorsunuz. Bunun gibi pek çok şey. Şimdi bu şekilde putperestlik alametleri ile yetişmiş 25 yaşındaki bir birey ise otağımıza geldiğinde haliyle bize zehir kusuyor. Biz bu adama inandığı dindeki en mantıksız ve akla yatmayan ayetleri göstersek bile bu adam yine bize zehir kusacak. Küçükten böyle eğitilmiş. Başka bir bireye de malus şahıs şu konuda hata yaptı dersek vatan haini gibi ithamlara layık görüleceğiz. Yani biz ne anlatırsak anlatalım bunlar anlamayacak. Ancak unutulan bir şey var. Fikirlerimiz bulaşıcıdır. Eğer Türkseniz muhakkak er ya da geç dediklerimizi kavrayacaksınız. Türk olan gerçekten bizi anlar. Bunu tüm samimiyetimizle söylüyoruz. Putlarınızı yıkın, zincirlerinizi kırın!
Acundaki en büyük günahlar sevgi adına işlenmiştir. Bize sevgi değil kin ve nefret lazım. Biz size yalan söylemiyoruz. Biz haramzade değiliz, önemli olan Türk ırkına hizmettir!
Cinali ve Papazoğlu Hakkında Malumat
AKP VE CHP arasındaki belediye yarışı tüm hızıyla devam ediyor. Gönül isterdi ki bu yarış, Türkiye ile ABD arasındaki Uzay yarışı olsun. Ama maalesef değil. Türkiye’nin sanki tek derdi Belediye meselesiymiş gibi yedisinden yetmişe herkes buna odaklanmış durumda. Türklüğün durumu nedir? Uygur kardeşlerimiz ne yapıyor? Akdeniz de gerilim ne durumda? Orta Doğu’da vaziyet nedir? Artan etnik nüfusu ile Türk ırkını nasıl bir tehlike altında? ABD Uzay Kuvvetlerini kuracağını söyledi, peki bu durumda Türkler nasıl vaziyet alacak? Amerikalı firmalar hangi robot teknolojilerini geliştiriyor? Yapay Zeka’nın akıbeti nedir? Yani buraya Türklüğü ilgilendiren konuları yazsak
günlerce anlatmakla bitmez. Anlayacağınız çok yoğun ve zor bir durumda yüce ırkımız. Ancak dediğimiz gibi bunlar milletin umurunda değil. Milletin umurunda olan tek şey İstanbul Seçimleri. Bir taraf Papazoğlu'nun tarafını tutuyor diğer taraf Cinali'nin. Ulan ver oyunu geç, neyin tantanası bu? Hepiniz aşağılık canlılarsınız. Siz tabii ki Türklüğün yararını düşünmezsiniz çünkü hiçbiriniz Türk değilsiniz. Türk olanlar zaten bizim burada dediklerimiz idrak edecektir. Yok eğer zehirlendiyseniz antidotlarımız ile bu zehirleri arındırarak tövbe etmiş olacaksınız.
Lafı çok uzatmadan Cinali ve Papazoğlunun kustuğu zehirleri anlatalım. Gerçi bu zehirler medyada açık açık görülüyor lakin millet putçu olduğu için gördüğü şeylere bile inanmıyor. İnanmak istemiyor. Ancak bizim anlatmamız ile görülmeyen şeyleri de görecek ve Cinali ile Papazoğlunu destekleyen zombiler gibi olmadığınıza şükredeceksiniz! Evvela Cinali ile başlayalım. Masum ve naif görünmeye çalışan kumarbaz babası Cinali üçkağıtçılık da derece almış biridir. Tipik bir AKP’li profili çizmektedir. Millete içki içmeyin, kumar oynamayın diye vaaz verirler ama kendi oğlu kumar masasından kalkmaz. Necip Fazıl’da zaten aynısını yapmıyor muydu?
Kumara, içkiye laf atardı ama kendisi kumar masasından kalkmaz, Nihal Atsız ve arkadaşlarına rakı balık ziyafeti verirdi. Cinali gibi siyasetçiler haramzadedirler. Milletten sövüşlediği paraları ile karıya kıza harcarlar, akrabalarını doyururlar, içlerinde oturmayacakları en lüks evleri alırlar, kumar oynarlar.
Şimdi diyenler olacak, efendim Cinali’nin oğlu kumar oynadıysa bunda Cinali’nin suçu nedir? Hemen böyle düşünen insancıklara cevap verelim. Tabii ki de oğlu bir hata yaptı diye Cinali’yi suçlamak çok doğru olmaz, fakat Cinali efendi oğlunun kumarmasasında yakalanması hakkında tek kelime etti mi? Hayır! Oğlunu azarladı mı? Hayır. Halkın önüne çıkıp, oğlum hata yapmıştır, oğlumun hatalarından ben sorumlu değilim ama cezasını vermek de bana düşer, dedi mi? Hayır. Eğer böyle bir şey dese zaten Cinali’yi ilk alkışlayan biz oluruz. Lakin bu Cianli bu konu hakkında tek kelime etmedi. Şimdi gece gündüz Cengiz Han’a söven AKP’lilere şu olayı hatırlatmak isteriz. Cengiz Han’ın oğlu Ögeday, içki içip sarhoş olduğu için bizzat babasının (Cengiz’in) yanına giderek, “Baba ben sarhoş oldum, istenmeyen davranışlarda bulundum. Bu yüzden bana ceza vermenizi istiyorum” demiştir. Dikkatinizi çekerim! Bunu diyen Ögeday taht varisidir yani sonra Kağan olacaktır. Cengiz Han kendi milletinin mallarını sövüşlememiş, düşman ülkelerin mallarına el koyarak ırkımızı refah içinde yaşatmıştır, ama buna rağmen israf yapmamış, kendisine özel gemiler almamış ve oğullarına kumar oynatmamıştır.
Şimdi AKP’lilere sormak lazım. Müslüman Cinali ve onun kumarbaz oğlu mu daha ahlaklı ve törelidir yoksa Müslüman olmayan ve Türk Tanrısı’na inanan Cengiz ile oğlu Ögeday mı? Şimdi millete ahlak satmaya çalışan Cinali’nin neresinden tutsak elimizde kalacak. Ey Cianli, bizden çekeceğin var. Daha yazacaklarımız bitmedi. Bizler estetik ve düzgün bir Türk ırkı isterken Cinali’nin oğlu ise tam tersi istikamettedir. Milleti nasıl sövüşledilerse artık adamın göbeği bir türlü inmiyor. Haram yiye yiye un çuvalı gibi olmuş. Cinali'nin Türk ırkından olduğu biliniyor lakin davranışları ve konuşması ile bir gram Türklüğü yansıtmıyor. Bu adama Türk demek Türklüğe hakarettir. Cinali bu haliyle ancak etniksever olur çünkü söyleşilerinde de hep etnikleri övüyor. Misal Cianli’nin meşhur bir sözü var. Nedir o? Televizyonlara çıkıp eline mikrofon alarak “Etnik Kimliğiniz ile Gurur Duyun” diyor.
Bu nedemek oluyor? Resmen ülkenin temeline dinamit koymak. Ulan hadi her şeyi geçtik, şimdi sırf şu etnik kimliğinizi le gurur duyun sözünden yola çıkarak bir sual edelim. Ey Cinali, bir Çingene etnik kimliği ile nasıl gurur duyacak? Veya bir Kürt etnik kimliği ile nasıl gurur duyacak, açıklar mısın?
Bir Çingene ne diyecek? Atalarımız Orta Asya’dan Viyana’ya kadar gitti, şerefsizlere şeref dağıttı. Topraklar ele geçirdi mi diyecek? Veya ilim de teknikte bunun bulduk, bu yüzden Çingeneyiz gururluyuz mu diyecek? Hiçbirini diyemeyecek. Çingene'nin gurur duyacağı şey hırsızlıktır. Peki, bu etnik kimlik sahipleri ne ile gurur duyacak? Çerkezzler mesela ne ile gurur duyacak? Biz Ruslar’dan kaçtık ve Türkiye’ye sığındık, bu yüzden gururluyuz mu diyecek? İşin en tuhaf yanı ise Türklük ile kavgalı olan AKP ne hikmetse etniklerin milliyetçiliğini yapmasını istiyor. Ulan bir Türk çıkıp, Türklüğümle gurur duyarım dese AKP’liler adamı linç edecekken, hepimiz Müslümanız Türklük önemli değil diyecekler, ama utanmadan etniklerin kimlikleri ile gurur duymlarını istiyorlar. Gördüğünüz gibi bunlar iki yüzlü aşağılık canlılardır. Cinali Türkler alınmasın, biraz onları da öveyim de oy versinler diyerekten şöyle bir cümle kurmuş. “Dünyada esir olmayan iki millet vardır, biri Türkler diğeri de İngilizler”. Ulan bu İngilizleri Frenkler istila etmedi mi? Selahaddin Eyyübi'nin kankası olan İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişard İngiliz kökenli miydi? Bu ne saçmalık. Ayrıca Romalılar da Britanya'yı ele geçirmedi mi? Cinali sıçıp sıvamaya devam etmiş ve ilave etmiş, Türkler ayrıca kimseyi esir almamıştır. Artık buna kargalar bile güler! Ulan kaç yaşına gelmişsin daha soytarılık peşindesin. Git evinde otur zemzemini iç, torunlarını sev. Sana mı kaldı bunları konuşmak? Tarih bilgisi de kıt olan Cinali kredisini iyice doldurmuştur. Bu sözlerden
dolayı bazıları şunu diyebilir, iyi de yönetici, Türkler de esir o oldu, Uygurlar da şu an esir. Böyle düşünenlere hemen cevap verelim. Türkler topyekün esir olmamıştır, bir kısmı esir olsa bile diğer kısım esir değildir. İngilizler ise topyekün esir olmuştur. Türklerin ise bir kısmı esarette olsa bile asla bağımsızlığını kaybetmemiştir. Muhakak acunun bir yerlerinde bağımsız Türk topluluğu olmuştur ve Türkler acunda bunu yapan tek millettir. Diğer milletler ise topyekün esaret altına girmiştir, ancak Türkler hariç. Neyse, Cinali ile devma edelim! AKP’nin son zamanlarda Kürtler ile arası açıldı daha doğrusu Kürtler AKP’yi sattı. Sonuçta Kürt bunlar, normal karşılamak lazım. Daha önce PKK ile görüşen, masaya oturan, Kürtlere her türlü hakkı veren AKP, şimdi ise CHP’yi Kürtlere kaptırdı ve CHP ile HDP kolkola diye suçlamalar yöneltiyor. Kendileri Kürtlerle ittifak kurarken iyiydi şimdi aynısını CHP yapınca suç oldu. Ancak oy uğruna hemen Cinali ve AKP’nin söylemleri değişti, Kürdistan, APO demeye başladı. CHP Türkiye’yi bölecek, Kürdistan kurulacak diye tenkid eden AKP’liler, şimdi kendileri Kürdistan diyor. Ey Cinali, Türkmen Beşiği Doğu Anadolu’ya “Kürdistan” demek ancak senin gibi Virüs aşığı kişilere yakışırdı. Nedense hiç şaşırmadık.
Cinali’nin neresinden tutsak elimizde kalacak. Cinalinin kendisi ayrıca tam bir Noob’dur. Oyun oynamasını bilmeyen, klavye ve fare tutmasını bilmeyen Cinali, utanmadan kameraların karşısında savaş oyunu oynuyor. Ulan bunu yapmak sana mı kaldı?
Rezil ettin Türkleri herkese. Zaten senin nasıl biri olduğun bilişim ile ilgili konuşmandan belliydi, bilişime kafa yormamak lazım yoksa kafayı yersin gibi bir çok zırvalıklar dile getirdin. Bunları söyleyen birinin de Klavye ve fare kullanmaması, oyun oynarken tam bir noob gözükmesine şaşırmak lazım. Bu teknoloji çağında seni destekleyenler de avelin önde bayrak tutanıdır. Teknoloji çağında teknoloji ile uzaktan yakından alakası olmayan bir adamsın Cinali! Sana Cinali diyoruz çünkü sen bu halkın karşısında sempatik gözükmeye çalışarak Cinlik yapmaya kalktın. Lakin unutmaki bizler kaç tane Cini sihirli lambasının içine geri postalamış melunlarız. Senin cinliğin anadolu zombilerine söker, bize değil! Cinali milletin karşısına çıkıp vaaz veren biridir, ancak Cinali’nin öyle bir konuşma tarzı var ki dinleyenin uykusu gelir. Ulan sen labaratuvar içinde bir bilim adamı olsan, milletten uzak olsan, kapalı kapılar arkasında işini halleden biri olsan amenna deriz. Ancak sen milletin karşısına çıkıp konuşan birisin, lakin konuşmayı bile bilmiyorsun. Mıy mıy mıy bir şeyler geveliyorsun. Kedi misin ulan sen bre gafil! Utanmdan da bu konuşma tarzından dolayı Rap Şarkı yaptırmış. Yavaş konuşur hızlı çalışırım diye. Ulan neresinden tutsak elimizde kalacak. Oy almak için yapmadıkları ikoncanlık kalmadı. Birde her konuşmanda şunu yaptım, bunu yaptım diyorsun. Sana makam mevki verildiyse bunları yapmak zaten senin görevin, sen neyin tantanasını yapıyorsun? Yaptıkları da öyle çok büyük şeylerde değil, ama bunlar pireyi deve yapmayı çok sever. Vatki zamanında dinsiz ateist CHP gibi aşağılık partiler göstermelikte olsa hiçbir şey yapmadıkları için AKP’li biri siktirboktan bir şeyler yapınca bile kıymete biniyor, bunları destekleyenler de yapılanları abartıyor. Ulan ne günlere kaldık. Bize, en büyük işleri yapıp da mütevaziliğiğini koruyan ve hiçbir şey yapmamış gibi hareket eden çelikten yürekli Türkler gereklidir. Ferdiyetçilik pislik bir huydur. Ferdiyetçi değil fedakar olun. Yaptığınız bir iş sonunda en küçük karşılık beklemeden hareket edin. Davamız Türklüğün davasıdır. Acunu istila etsen bile, ulan niye Mars’ı İstila etmedim diye kendi kendinize dövünün! İşte o zaman yükselebiliriz!
Ey Cinali, İstanbul’u daha iyi bir yer mi yapmak istiyorsun? O zaman seçilirsen sana yapacağın ilk adım söyleyelim, bizden duy! Ne kadar Kürt, Çingen, Suriyeli varsa İstanbul’dan defet. Bak o zaman İstanbul’daki suç oranları nasıl düşüyor ve İstanbul nasıl canlanıyor gör. Eğer amacın gerçekten İstanbul’u yüklsetmekse. Senin hakkında söyleyecek çok şeyimiz var ama şimdilik bu kadarını kâfi olarak görüyoruz. Gelelim Papazoğluna. Cinaliye etnik sever dedik, virüs aşığı dedik. İşte Papazoğlu’nun bu kısımda Cinali’den daha çok sabıkası vardır. Etnikseverlikte Cinali’ye fark atan Papazoğlu gerçek anlamda bir projedir. Papazoğlu’nun proje olup olmadığını anlamak için Gürcü’nün nasıl başa geldiğini bilmeniz yeterlidir. Gürcü’ye olan şeylerin aynısı bu Papazoğlu’na olmaktadır. Gürcü nasıl başa gelmişti? Ekonomi kötü gidiyordu. Başkan olmadan ABD’nin özel konuğu olarak yurtdışına çıkarak özel görüşmelerde bulunuyordu. Para babaları ile görüşüyordu. Yabancı medya
kendisini destekliyordu. Sürekli mağdur olduğu yönünde haberler yapılıyordu. Hep demokrasiden bahsediyor ve Kürtlerin haksızlığa uğradığından söz ediyordu. Belediye başkanlığı iptal edildi falan. Ne kadar tanıdık geldi değil mi? Kısaca özet geçmek gerekirse vaziyet bu. Şimdi Papazoğluna bakalım. Dış basın Papazoğlunu öve öve bitiremiyor, bilhassa Yunan medyası. Çok ilginç değil mi? Aslında hiç de ilginç değil Çünkü Papazoğlu bir etnikseverdir.
Yunan tabii ki Papazoğlunu sevecek, övecek. Dış basın Papazoğlunu ve CHP’yi destekliyor. Papazoğlu da Gürcü gibi etnikleri diline dolayıp onları övüyor. Kürtleri methediyor. Çingeneleri övüyor. Çerkezzlerin derneklerine katılıyor.
Katıldığı davette Fuat Saka’ya Kürtçe ve Pontusça şarkılar söylettiriyor. Gürcü gibi yaptığı şeyleri inkar ediyor. Örneğin; Yunan gazeteciyle röportaj yaptığını inkar etmişti ama sonra resimleri, belgeleri açığa çıktı. Gürcü’de tek dil demedim diyor sonra da tek dil, tek bayrak diyor. Kürdistan diyor, Barzani ile Kürt bayrağı ile poz veriyor sonra da Kürdistan demedim. Kürdistan diye bir yer yok diyor. Gürcü ile Papazoğlu’nun tek farkı Papazın daha az agresif gözükmeye çalışması ama kameraların olmadığı yerde sövüp duruyor. Misal Vali’ye it demesi. Bunların hepsi aynı boktur. Papazoğlu İstanbul’da seçilirse Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmasının da önü açılacak ve büyük ihtimal de olacaktır. Eğer Vitaminsiz KK koltuk sevdasına düşüp önünü kesmezse. Vali demişken bir açıklama yapalım. Bu gafil Vali utanmadan Türkiye Suriyeliler sayesinde ayakta demiştir. Ulan madem bu kadar çok seviyorsun Suriyeliler al evinde besle. Şimdi burada Valiye sarmak istemiyoruz yoksa konu uzayacak. Papazoğlu Kürtler, Komünistleri, Çerkezzleri çok sever. Çerkezlerin sürgününü bile kendi şahsi sosyal medya hesaplarında anar, onların organizyasyonlarına katılır ve videolar paylaşır. Şimdi Papazoğlunu savunan Türkümsülere sual ediyoruz.
Papazoğlu Stalin tarafından katledilen, sürgün edilen, tıpkı hayvanlar gibi vagonlara sıkıştırılarak ölüme terkedilen Türkleri bir kere bile andı mı? Anmadı. Neden? Çünkü onlar Türktü. Tatarlar Osmanlı Türkleri ile Viyana’yı istila eden soylu bir Türk boyu idi. Bu yüzden Papazoğlu Tatarları anmadı, onların acısını paylaşmadı. Orta Asya Türkleri ile ilgili hiçbir şey paylaşmadı. Üzerinde Nükleer denemeler yapılan ve sakat kalan ufacık Kazak balaları hakkında hiçbir şey söylemedi. Çünkü onlar Türktü! Papazoğlu bir kere bile geneleksel Türk kültürünü yansıtan bir kıyafet giymedi. Kırgız kalpağı taktığını görmedik. Kazak paltosu giydiğini görmedik. Türkmen müziği dinlediğini görmedik. Lakin Ç-Virüslerine ait geleneksek kıyafetleri giydi, Çerkezzce şarkılar eşliğinde geleneksel kafkas oyunlarını bile oynadı. Lakin Türklükle ilgili hiçbir şey yapmadı! Yunan medyasının Papazoğlunu övmesini Karadenizli olmasına bağlayanlara da şunu söylemek lazım. Mesela Nihal Atsız ve Rıza Nur'da Karadenizli, peki neden Yunanlılar Rıza Nur ve Nihal Atsız ile gurur duymuyor? Neden İpsiz Recep ve Topal Osman ile gurur duymuyor? Çünkü Rıza Nur ve Nihal Atsız safkan Türktür. İpsiz Recep ve Kemalistler tarafından katledilen Pontus avcısı Topal Osman safkan Türktür! Şimdi her şey daha çok açığa çıkmıştır.
Papazoğlu Pontus haritası ile poz veriyor. Bu pontus haritasını kimler kullanıyor? Tabii ki Yunanlılar. Yunanistan’ın Ege de ve Karadenizde gözü olduğunu sağır sultan bile biliyorken Papazoğlu Pontus haritalarının önünde poz veriyor. Papazoğlu PKK’lı Berkin Elvanı anarak da rengini daha çok belli ediyor.
Papazoğlu’nun Üniversite diploması var diye övülüyor. Bir kişinin diploması olması onu övmek için yeterli midir? O zaman Kürdistan’ı kurmak isteyen ve Tüklere savaş açan Abdullah Öcalanı’da alkışlamak lazım. Sonuçta diploması var. Gerçekten bu insanlar ne yaptığını bilmeyen cahil sürüsü. Ulan bu CHP’liler AKP’lilere koyun diyor ama kendileri onlardan beter. AKP’liler şeyhlere şıhlara tapıyor diyenler Papazoğluna secde ediyor ulan! Papazoğlu için çok vatansever, çok cesur adam diyorlar. Papazoğlu darbe gecesi ne yapıyordu? Türk Ordusunun subayları Fetocular tarafından hapislere atılırken Papazoğlu ne yapıyordu? Bizden Duyun! Fetonu kanalında Spor programlarına katılıyordu. Fetoculara ihale veriyordu. Tıpkı AKP’nin ve Gürcü’nün yaptığını şimdi CHP yapıyor. Görün ulan gerçekler utanmaz herifler görün. Görün de utanın. Bizi takip edenler bu gerçekleri elbet görecek, antidotları alanlar elbet temizlenecek. Ya temizlenmeyenler? Onlar ise postalımızın altında kendilerine yer beğenecekler! Feto Demişken Cinali'yi de atalım. Bakın Cinali Fetoyu nasıl övüyor. Bir de utanmadan şimdi televizyonlarda diyor ki ben Fetoyu tanımam. Bu kadar riyakarlık olmaz artık. Kepaze herifler!
Papazoğlu’da Cinali gibi cinlik yapmaya çalışıyor. Kendi adamlarına sokak ortasında, otobüste falan namaz kıldırıp, bakın irtica gelecek bu yüzden beni seçin propagandası yapıyor. Türk düşmanı Sehaladdin Demirtaş’ı methediyor. HDP ile kolkola giriyor. Aynısını AKP yapınca CHP’liler ateş püsküyordu. Şimdi CHP yapınca seslerini çıkarmıyor gafiller. AKP’de baktı böyle olmacak APO’yu devreye soktu. Bakın APO CHP’ye oy vermeyin demeye getiriyor lafı, Kürtler de güya HDP’liler de güya APO’yu dinleyip AKP’ye oy verecekler. Ancak o tren kaçtı artık. MHP’de sürekli milliyetçilikten dem vurur ama bu olanlara sesini çıkarmaz. MHP zaten Türkün hırçın tabiatını yumuşatma görevini üstlenen bir partidir. Kürtler ve CHP ittifak halindedir. CHP kazandığı her belediye için HDP’ye pastadan pay verecektir. Papazoğlu İstanbul’u aldığı takdirde daha çok terörist İstanbul’da makam mevki sahibi olacaktır. Cahil gençlik ne yazık ki propagandalara çok kanmaktadır. Bugün gençlerin çoğu CHP’lidir. CHP’li olmayı gelişmişlik ve zeki olmakla bir tutmaktadırlar. İlerici olan CHP’lidir diğerleri ise AKP’lidir desturunu benimsiyorlar. Atalarımızın mezarlarının başında içki içiyorlar, zina yapıyorlar. Geriye kalanlar ise Arap’ın dini ile kafayı yemiş. Ulan her yerden bir virüslük fışkırıyor. Şu hale bakın!
Yüce Tigir bu milleti hüviyet-i asliyesine çevirsin. Davam, Onurum, Sadakatim!
Vatan Haini Attalos'un Putunun Türkiye'de İşi Nedir?
Bergama diye bir devlet mi kabile mi ne allahın belası ise bir toplum var. Anadolu’da kurulan leş medeniyetlerden biri. Günümüzdeki Antalya adı da bu Bergamalıların Kralı Attalos’dan geliyor. Türkiye’nin her yerinde etniklere ait adlar var. Adı geçtik bir de Antalya’ya bu Attalos’un heykelini dikmişler. Heykel diyerek geçmeyin. Böyle sixpack li falan. Sanki Bergama Kralı değil de Marc Fitt’in heykeli var. Türk kahramanlarına ait adam gibi heykel yokken Türkiye'de ne hikmetse sixpackli Attalos denilen deyyus-u ekber’in heykeli var. Ulan madem yabancı birinin heykelini dikeceksiniz gidin Hector’un heykelini dikin. En azından adam mert, yavşak değil. Bu Attalos kim? Kardeşi ile cima eden ensestin teki. Sözde çok bilgiliymiş, , felsefeye önem verirmiş. Bize ne ulan bize ne? Her bilgili olanı başımızın üstüne mi çıkaracağız bu ne saçmalık? O zaman Abdullah Öcalan'a önemli bir mevki verelim.
Nasıl olsa okumuş adam. Neyse, yok mu Antalya denilen zina yuvasında şu heykeli yerle yeksan edecek bir Türk evladı? Durun daha bitmedi! Bu Attalos denilen adam kendi ülkesini Roma’ya peşkeş çekmiştir. Romalılara, alın bu topraklar sizin olsun, diyerek vatanını ve tebaasını satmıştır. Gece gündüz Vahidedin’e küfür eden ve Türkiye’yi İngilizlere sattı diyen Kemalistler ne hikmetse kendi ülkesini Roma’ya satan Attalos’a secde ediyor. Bu ne samimiyetsizlik ulan! Heykeli dikenin de CHP’li belediye olmasına hiç ama hiç şaşırmadık. Bunlar ya malum şahısın heykelini diker ya da böyle keferelerin. Vakti zamanında ne kadar Osmanlı tuğrası varsa, binalardan kazıyanlar da bunlardır. Ulan ülkeyi yabancı biri fethetse burada Türkler değil de başkaları yaşıyor diyecek. Bize ait hiçbir şey yok ulan bu ülkede! Başa geldiğimizde Türkiye’de pek çok şehir adı değiştirilecek. Bu Antalya denilen yere ise Oğuz-Türkmen beyliklerinden birinin adını vereceğiz. Başlarım sizin yapacağınız işe. Burası Türk vatanıdır, gafil beşerlerin değil. Herkes haddini bilecek ulan!
Hiçbir Canlı Türklerden Üstün Değildir!
Her şey bu şekilde başladı. Önce kendilerini inkar ettiler sonra hayvanları üstün görmeye başladılar ve en sonunda ise tamamen yok olarak tarihten silindiler. Şimdi ise aynı bela Türklerin başında. Antik Mısır dini Türkiye'de zuhur etti.
Ölen kediler için heykeller dikiliyor, kadınlar bebeklerini emzireceğine kedisiyle ilgileniyor, ben çocuk yapmam kedi beslerim diyenlerin sayısı artıyor. Türk ırkı tehlike altındadır! Hiçbir hayvan veya canlı Türklerden üstün değildir.
DP Ve Çaycı Hakkında Mini Malumat
DP ve Çaycı gözü parada olmayan ender şahsiyetlerden biridir. Çaycı koltuk sevdalısıdır, yerimde kalayım, düzen bozulmasın bana yeter der. Elindeki gücü kullanmak istemez. Çaycı pasif bir siyasetçidir. Türk milliyetçiliğinin körelmesindeki en önemli aktördür. Partisini bile doğru düzgün yönetemez. Bugün Erdoğan ben Irkçıyım dese Erdoğan'ı destekleyen çoğu kişi ırkçı olur. Çaycı ise kendi seçmenini yönlendiremez. DP'nin amacı ise koltuk sevdası ve oy toplamak değildir. DP amansız bir batı bloğu düşmanıdır. DP günümüzde dahi Soğuk Savaş zihniyetinden çıkamamıştır. DP'ye göre dünya 2 kutba ayrılır ABD ve Müttefikleri ile ABD karşıtı grup. DP'nin günümüzde AKP'ye yakınlaşmasının nedeni ise AKP'nin Amerikan güdümünden iyice uzaklaşmasından ve Amerikan karşıtı ülkelere yakınlık kurmasından kaynaklanmaktadır. DP zeki biridir, çaycı ise aveldir. DP adamı kadın yapar ve göz göre göre millete adamı kadın diye yutturur. Çaycı ise yolda yürümesini bile bilmez. DP günümüzdeki siyasetten çok memnundur ve kolu uzundur. Yurtdışında fedaileri vardır, bilhassa Amerikan karşıtı
ülkelerde. Bir bakmışsınız DP'yi yarın Kuzey Kore'de Kim JongUn ile görmüşsünüz. Bunlara hiç şaşırmayın. DP öyle amansız bir Amerikan karşıtıdır ki eğer iktidarda olsa COD ve BF gibi oyunları oynayanları bile vatan haini ilan eder.
MHP'nin Yeni Parti Kuralları Aptallığın bir sırını vardır, bu sınırı aşamazsınız. Peki, MHP neden hâlâ daha Kürtlere yaranmaya çalışıyor. Dediğimiz gibi aptal olan bir kişi yıllardır yapılan bu politika ile Kürtlerden oy alınmayacağını bilir. MHP aptal değil kürdofil bir partidir. Aptal olsa o kadar geçen zamandan sonra politikasını değiştirirdi. MHP'nin elinin altındaki güç bizde olsa şu an Viyana'ya bayrağımızı dikmiştik. O kadar teşkilatlanma hiçbir işe yaramıyor. Hele bir de boşa akıtılan paralar... Bu gavadlar sadece kürdofillik yapar ve ceplerini doldurur. Eğer biz MHP'nin başında olsak önce ocakları adam ederdik ve şu an için bunları yapardık. 1-) Partinin sembolü bozkurt olacak. 2-) Ocaklara melezler, Türk olmayan ve IQ değerleri düşük olanlar alınmayacak. Estetik bir yüz ve fit bir vücudu olmayanlar ocak başkanı olmayacak. Tespih çekerek kabadayılık yapanlar ATILACAK! 3-) Ocaklarda ideolojik eğitim verilecek ve çöl masalları anlatılmayacak. Türk Üstünlüğü ve Türk Emperyalizmi anlatılarak yediden yetmişe herkese Irkçılık şuuru yerleştirilecek. 4-) Askeri kamplar kurulacak ve ocağa üye olanların bu kamplara katılması mecburi olacak. 5-) Belirli günlerde marşlar eşliğinde geçit törenleri yapılacak. Irksal ayinler eşliğinde tin temizlenecek. 6-) Her şehirde paramiliter gruplar oluşturulacak. Sokaklar kontrol altına alınacak. Ahlaksızlık ve vatan hainliği yapanlar tespit edilerek cezalandırılacak. 7-) Çekirdekten adam yetiştirilecek. Avukat, hakim, subay, gazeteci kadrosu oluşturulacak. 8 -) Bin kişiye burs verileceğine içlerinden en iyi 10 kişiye verilmesi daha yararlı olur. Harcanan her bir paranın hesabı
sorulacak. Bir kaç okula kalem ve kitap bağışlamakla bu iş yürümez. 9-) Kişisel mevzular ocağa yansıtılmayacak. Karı kız muhabbeti yapılmayacak. İçki, sigara, kumar, fuhuş gibi alışkanlıkları olanlar ve düşman partiler ile samimi olanlar ocaktan ATILACAK.
Nihal Atsız: Komünist, Yahudi ve Dalkavuk Türk milletinin dışarki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize edebi bir öğüt halinde hikaye eder. İçerdeki düşmanları ise üç tanedir. Komünist, yahudi ve dalkavuk. Komünist, vicdanını yahudi “Marks”a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde cennete varılmış olduğunu zanneder. O, bazen bu zannında samimi olan bir aptaldır. Bazen de samimi değildir, aldatmak için böyle söyler. O zaman da kalleştir. Komünist, dünyada patronla işçi arasındaki hukuk nusavatsızlığını halletmek için ortaya atıldığını söyler. Bunun için de ilk yaptığı iş dinleri, milliyetleri, vatanları inkar etmektir. Komünist, dünyadaki bütün meseleleri “mide” ile izah etmek gayretindedir. Ona göre “milliyet” midesi dolu olanların, midesi boş olanları kullanmak için vasıta ettiği bir tuzaktır. Milliyetler kalkarsa dünya cennet olucaktır. Türkiye’deki komünistlerin çoğu Türk değildir. Asıl milliyetlerini kaybederek Türkleşmiş melezler veya gayrı Türklerdir. Türk milliyetini kökünden kıracak herhangi bir harekete bunların iştiraki, tahteşşuurlarında yaşıyan “Türk’e kin” ile izah olunabilir. Komünistlerin bir kısmı züğürtlerdir. Başkalarıyla musavi olmak için başka çıkar yol göremedikleri için bu dipsiz yola dalmışlardır. Bir kısmı da cinsi hayatlarında ihtibas yapa yapa tereddi etmiş aşağılıklardır. Komünist cemiyette kolayca kadın bulabilmek düşüncesi onları bu yola atmıştır. Bir kısmı, komünist merkezlerinden para ve rütbe alan kabadayılardır. Bir kısmı da budalalardır. Bilmeden, anlamadan, görmeden bu işe girişmişlerdir. Fakat her ne olursa olsun komünist vatan hainidir. Halkının ancak binde biri amele olan ve amelesinden çok başka sınıf halkları ezilmiş bulunan Türkiye’de amele sınıfının menfaatleri müdafaa için ortaya atılmak bahanesi gülünçtür. Onların hakiki maksadı bizi komünist merkezlerinde
esir etmektir. Sistemli bir tarzda ırkımızı imha eden merkezlere…. Komünistlere verilecek cevap şudur: Türkiye’de servet haksızlığı ve gayrımeşru suretle kazanan zenginler varsa bunu düzeltmenin yolu komünizm değildir. Komünizm ileri bir hamle ise bu hamleye geri, kaba ve ahmak mujik kılavuzluk edemez. Beşeriyetin rehberliğini Almanlar ve İskandinavlar gibi en ileri milletler iddia ederlerse hak kazanabilirler. Fakat Ruslar, asla! 10.000.000 amelenin yaşadığı koca Almanya’da komünistler en çok 6.000.000 taraftar bulabilmişlerdi. Bugün ise milliyetçiliğin çelik yumruğu orada komünizmi ezmiştir. İkinci düşman yahudidir. Onun Allahı paradır. O, cebine birkaç para koyabilmek için gölgesinde yaşadığı bayrağı satmaktan çekinmiyen namussuz bir bezirgandır. Hangi memlekette oturuyorsa oranın düşmanıdır. Fakat bu düşmanlığını açıkça değil yüze gülerek, tezellül ederek yapar. Yahudi mayi gibidir. Derhal bulunduğu kabın şeklini alır. Yer yer kurulan yahudileri Türkleştirme cemiyetleri bu zelil politikanın neticesidir. Bununla cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk ettiklerini, mütarakede Türklüğü tahkir ettiklerini unutturmak isterler. Hatta daha ileri giderek kendilerine Türk adları takarlar. Yahudi iki türlüdür. Biri asıl Yahudidir, bu dilinden tanınır. Biri de Yahudi dönmesidir. Bu dilinden tanınmaz. Bunu tanımak için yüzünün mütereddi Yahudi hatlarına dikkatle bakmak lazımdır. Yahudiyle Yahudi dönmesinin hiçbir farkı yoktur. Biri “biz Yahudiler” derse öteki de “Siz Türkler” der.
Üçüncü düşman dalkavuktur. Bunlarda Yahudi gibi daima kuvvetli olan tarafı iltizam ederler. Hayatları “yaşasın” diye geçer. Türkiye’nin fertleri, hükümetin bütün icraatlarını beğenip alkışlamağa mecbur olmadıkları halde bunlar onu alkışlamayı “farzı aynı” haline getirirler. Vicdanı ve ilmi kanaatlerine göre yanlış gördükleri şeyi korku veya dalkavukluk saikasıyla doğru imiş gibi alkışlıyanlarla onları açıkça tenkit edenlerden hiç şüphesiz ikinciler doğru hareket ettikleri halde bunların hareketlerin inkılaba muhalefetle itham ederler. Onlara göre
inkılabın öz çocuğu olmak için dalkavuk olmak lazımdır. Fakat işin en kötü ciheti kanaatlerini açıkca söyliyen vatandaşları kötülemek kabiliyetinde olmalıdır. Onlar düşünmezler ki, düşüncelerini apaçık söyliyen vatandaşlara kötü gözle bakılmaktan vazgeçilmezse artık Türkiye’de doğru sözlü ve cesur insan yetişmesine imkan kalmayacaktır. Bu dalkavuklar daima Türkiye’nin en hür memleket olduğunu söylerler. Fakat ufak bir tenkit üzerine bastıkları yaygara ile düştükleri gülünç tezatı göremezler. Bu dalkavukların yüzüne karşı dalkavukluklarını tenkit ederseniz alacağınız cevap şudur: “Ne yapayım ben dört çocuk babasıyım” veya “Ben başımdan korkarım, ne yapayım?”. Türkiye’de komünist en çok 10.000, Yahudi 100.000’dir. Dalkavuğun sayısını ise Tanrı bilir. Orhun, 12 Mart 1934, Sayı: 5
Napolyon'un Sadık Askerleri ve Mareşal Ney Eşeğe ters bindirilerek adaya sürgün edilen paragöz Napolyon'un daha sonra sürgün yerinden kaçarak tekrar Fransa'ya gelmesini ve yeniden İmparator olduğunu hepiniz bilirsiniz. Şimdi size bu zaman diliminde geçen ufak bir olaydan bahsedeceğiz. Yanında bulunan 3-5 sadık askerle birlikte Fransa'ya doğru yol alan Napolyon, ilerledikçe yanında daha çok adam belirlemeye başladı. Yavaş yavaş Napolyon'un safları sıkılaşır. Bunun üzerine Gavad Frenk hükümeti, Mareşal Michel Ney önderliğinde bir grup askeri Napolyon ve yandaşlarını tepelemesi için görevlendirir. En sonunda Mareşal Ney ve paragöz Napolyon karşı karşıya gelir. Napolyon'un yanında az bir adam vardır. Üstü başı yırtık, doğru dürüst ayakta dahi durmaya mecali olmayan sokak serserilerinin
önderi gibidir Napolyon. Mareşal Ney ise koca bir ordu ile gelmiştir. Mareşal Ney askerlerine emir verir ve askerler silahlarını Napolyon'a doğrulturlar. Napolyon'un yanındaki askerler de silahlarını karşı tarafa doğrultur, ama ne fayda, sayıları azdır. Napolyon ise askerlerine silahlarını indirmelerini ve hazırola geçmelerini emreder. Napolyon öne çıkar ve ilerlemeye başlar. Napolyon: İmparatorunuza silah mı çekiyorsunuz? Üzerinizdeki üniformaları bile ben tasarladım! Sizi ben adam yerine koydum. Şimdi İmparatorunuzu mu öldüreceksiniz? Ve sen Mareşal Ney! Seni Mareşal yapan benim, bunu unuttun mu? Mareşal Ney yutkunur. İstemeden de olsa buruk bir sesle kılıcını havaya kaldırarak "ATEŞ!" emri verir, ama askerlerin hiçbiri ateş etmez. Napolyon ise kollarını açmış, öylece beklemektedir. Büyük bir sessizlik hakimdir. İşte o an önden bir kaç asker Napolyon'a koşmaya başlar, ardından diğerleri gelir ve hepsi Napolyon'a sarılır. Napolyon'a sımsıkı sarılırlar. O sırada Mareşal Ney ise kalabalığı yarar ve kılıcını Napolyon'a teslim etmek üzere uzatır, ölümü bekler.
Napolyon ise Mareşalın yaptığı ibneliğe rağmen ona döner ve der ki; O kılıcı daha teslim etme, zira İmparatorunu o kılıçla koruyacaksın ve birliklerime komuta edeceksin.
Mareşal Ney duygulanır ve Napolyon'a sarılır. Karşılıklı sarılmalardan sonra askerler marşlar söyleyerek Paris'e varırlar ve Napolyon tekrar iktidarı ele geçirir. Sonra olan olayları zaten biliyorsunuz. Karşındaki koalisyondan büyük bir yenilgi alırlar. Mareşal Ney ise ölümüne kadar Napolyon'a sadık kalır. İngiliz kurşunu ile değil kendi milleti tarafından öldürülür. Cezasının nedeni ise Napolyon'a sadık kalmaktır. Askerler mareşala büyük saygı duyar ve onu infaz etmek istemezler. Mareşal Ney ise karşısına geçen infaz mangasına ateş emrini kendi verir...
Bir adam düşünün, elinde hiçbir gücü yok, ordusu yok ama buna rağmen kitleleri peşinden sürüklüyor. Lakin sonuçta onda Türk zekası yok, bu yüzdendir ki eşeğe ters biniyor. İki defa sürgün ediliyor. Diyeceksiniz ki Nasreddin Hoca'da eşeğe ters biniyordu. Nasreddin hoca nükteci biridir. Eşeğe bilerek ters binerdi. Yaptığı her işte bir hikmet vardır. Nasreddin hoca başkaları tarafından sürgün edilmemiştir, ihanete ve kumpasa uğramıştır. Topaç Mevlana tarafından kahpece ve sinsice öldürülmüştür.
Keşke Norveç'de Yaşasak?
Türk ırkına Norveç'i, İsveç'i örnek gösterenler vatan hainidir. Bunlar uyuşuk ve pısırık ülkelerdir. Bu uyuşuk ülkelerini nesini örnek alacağız ulan? Adamlara saldıran yok, dünyada varlıkları ve yoklukları bile belli değil. O sizin örnek aldığınız Norveç'i falan Orta Doğu'ya koyalım, bakalım 2 gün sonra da onları örnek alacak mısınız? Bir kere de emperyalizmi örnek alsanız her şey yoluna girecek. Hep görüyoruz, ABD'ye yerleşmek istiyorum, orada yaşam standartları daha iyi, et ucuz, benzin ucuz, giyim ucuz, her şey ucuz diyenler çok. Lakin ne hikmetse bunu diyenler utanmadan da kahrolsun emperyalizm diyor. Ulan beyinsiz insancıklar. O adamlar halkına o kadar şeyi nasıl ucuza veriyor zannediyorsanız? Emperyalizm ile. Bir de bizdeki gibi haramzadeleri yok. Ama sizler her kahrolsun emperyalizm dediğinizde Türklüğün gelişmesine sekte vuruyorsunuz. Bakın, siz sömürmezseniz gelir başkası sömürür. Bu doğanın kanunudur. Ayrıca bu avel solcular da Çin', Rusya'yı falan anti emperyalist sanmasın. Bu kadar da avel olmayın ulan!
Hakkımızda Suç Duyurusu Yapan Gafiller Son iki senedir ayda bir iki defa suç duyurusu ile karşılaşıyoruz. Sanal acuna, İstilacı Türkler diye izleti atıyoruz Türklüğe hakaretten dava açılıyor. Çocuklarını döven kadınlara vaaz veriyoruz Aile bakanlığına bağlı kişiler dava açıyor. Bir sürü saçmalıklar ile karşı karşıya kalıyoruz. Polis gelip sorguya çekiyor ve bize melun ne demek diyor. Ulan bunların neresinden tutsak elimizde kalacak. O kadar çok saçmalık ve cahillik ile karşılıyoruz ki ne desek bilemiyoruz. Suç duyurularının tamamını ele aldığımızda bizi şikayet edenlerin çoğunlukla Milliyetçi çizgide olması ayrı bir edepsizliktir. Türklüğün çıkarları için yaratılmış dinden rahatsız olan Türklerin yabancılardan fazla olması Anadolu Türklerin büyük bir gaflette olduğunun tescilidir. Kafkas Derneklerinde şikayetçi olması bizi pek memnun kılmıştır ama kendilerini Türkçü Milliyetçi olarak tanıtıp bize yeminli düşman kesilmeleri onların ayıbıdır.
Milliyetçi olduğunu iddia eden zümrelerin yaptığı vefasızlığı bu zamana kadar bize başka bir ırktan hiç bir kimse yapmadı/yapamadı. Bu nasıl bir gamsızlıktır? Bu nasıl bir adiliktir? Biz, Türklerin bekasından başka hiç bir şey düşünmezken, aldığımız her nefesi "Türklük" diye soluyorken sizden gelen bu kahpeliklerin bize ırkımızın ne kadar vahim bir durumda olduğunu gösteriyor. Hayattaki tek gayemiz Türklük oldu ve böyle olmaya devam edecek. Ama burada anlamanız gereken bir nokta var. Biz elbette her daim Türkü ve Türklüğü savunacağız. Lakin sırf Türksünüz diye de sizin gibi kanı lekelenmiş, zehirlenmiş kişilerin yaptığı bu davranışları da unutacak değiliz. Sırf Türksünüz diye yücelen davamızı baltalamaya çalışmanızı göz ardı edecek değiliz, elbet bir cezası olacak. Bu dava sizinle veya sizsiz illa bir şekilde nihai sonuca ulaşacak ve kaçınılmaz olan Türk imparatorluğu kurulacaktır. Sizler ise kurulan imparatorluğumuzun galaksiye hükmettiği yıllarda, sadece aciz hainler olarak anılacaksınız. Yapmış olduğunuz bu saldırıları bizim şahsi huylarımıza karşı yapmış olsaydınız, amenna. Lakin davayı şikayet etmek nedir?
Çok tecrübe edindik ve insanların gerçekten aşırı cahil olduğunu öğrendik. Hakim, avukat, komiser olmuş adamların cahillikten kırıldığını gördük. Bu adamlara nerede yaşıyor? Hiç mi hayatlarında sanal acunu kullanmadılar? Trolün bile ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Hakkımızda hazırlanan Trol videolarını ve yazılarını ciddiye alıp bize sualler ediyorlar. Hukuk okumuşlar ama hukukun kurallarını bile bilmiyorlar. Bizim şahsi olarak birilerinin sevip sevmememiz sizin soruşturmanız ile ne alakası var? Size ne ulan istediğimizi severiz veya sevmeyiz. Bize soruların sualleri bir görseniz bu insanların
cehaleti karşısında gülme krizi geçirirsiniz. Siz kan mı içiyorsunuz, hiç kedi kestiniz mi? Kimlerden destek alıyorsunuz. Uyuşturucu mu kullanıyorsunuz? Gerçekten kelimeler kifayetsiz kalıyor. En komiği ise İsaac Asimov’u arkadaşımız zannetmeleri. Asimov nereden yaşıyor dediler ulan var mı böyle bir avellik? Bize hem cihatçı demişler hem de İsa’yı tenkid etmemizi kendilerine yedirememişler. Ulan bir kere Müslüman için İsa-Muhammed ayrımı yoktur. Ayrıca biz en çok Muhammed’i tenkid ettik. Ama bu utanmaz gafil beşerler bizi İŞİDçi yapmışlar. IŞİD hakkında gerçeği söylemek niye bizi IŞİD’çi yapıyor? Bunları ifademizde de söyledik. Adamlar iyi savaşıyor dedik. Bu lafımızı bile suç teşkil ediyor diye tutanağa geçirdiler. Neyse, bizler ne olursa olsun davamızdan vaz geçmeyeceğiz. Bu cahillikle bu ülke nasıl ayakta kalıyor gerçekten anlamış değiliz. Bu dengesizlikler yüzünden Kitabımızı da çıkaramıyoruz. Üzerimizde büyük baskı var, yarın ne olacağımız belli değil. Lakin herkes yerini ve haddini bilecek. T.E.D.S tüm galaksiye hükmettiğinde sizin için çok geç olacak. Artık ya bizimlesiniz ya da hainsiniz. Türküm diyen davaya biat etmek zorundadır. Vesselam...
Milli Kin ve Milli Bilinç Yılan gibi ikide bir dil çıkaran, köpek taklidi yapan, canım cicim gibi yumoş lafları kullanan erkekler türedi. Erkek dediğin ağır olur. Böyle ikoncanlıklar yapmaz. Bize bu tarz ikoncanlar değil ciddiyet sahibi fedakar bireyler gereklidir. Bir kadın bu tarz bir erkekle birlikte oluyorsa o kadının aklından şüphe etmek gereklidir.
Milli Kin ve Milli Bilinç Türk'ün en önemli gıdalarındandır. Evlatlarımızı bu gıdalardan mahrum bırakmak demek ikoncanlık saçan bir nesle zemin hazırlamak demektir. Bu yüzden devlet her sene ufak bir kitap yayınlayacaktır. Bu kitapta sene içinde silahlı kuvvetlerinin yaptığı operasyonlar hakkında malumatlar verilerek bağaturluk hikayeleri anlatılacaktır. Çok değil, dergi tarzında resimlerle süslü toplam 100-150 sayfalık ufak
bir kitap. Kitap tüm okullarda ve sınıflarda zorunlu olarak okutulacaktır. 1. sınıfa giden bir talebe ve yüksek okul okuyan bir talebe de aynı şeyleri okuyacaktır. Talebe hem sene içinde olan olayları öğrenecek ve bu sayede milli kini yükselecektir. Kitabın içeriğindeki olaylar ise bizzat operasyona katılan savaşçılarından nakledilecektir. Bu dediklerimizi yapmak masraflı değil, sadece bunları yapmak için hakiki Türk kanı taşımak gereklidir. Zaten Türk olanlar bizim dediklerimizi her daim onaylarlar.
Türklüğün Aleyhinde İş Yapmadık!
Biz kimsenin malını çalmadık, çocuklara tecavüz etmedik, Türk ırkını ahlaksızlaştırmadık. Türklüğün aleyhinde iş yapmadık. Türkleri yavşaklığa, gavadlığa, ikoncanlığa teşvik etmedik. Ne olursa olsun Türk ırkının çıkarını düşündük. Lakin haramzadeler, vatansızlar, virüsler kadar itibar görmedik. Bunlar bizim için sorun değil, bundan gocunacak değiliz. Lakin bu değersiz gafil insancıklar iyi bilsin. Bizler davamızdan zinhar vazgeçmeyiz! Yüce Tigir’e and olsun ki bizim bir ülkümüz var. Tüm Türk illerinin azadlığa kavuşması! Ülkümüz var, Türklüğün acuna hatta galaksilere hakim olması. Ülkümüz var, Türk ırkının tüm milletlerden üst seviyede olması. Ülkümüz var, ferdiyetçiliğin, fesatlığın, çekememezliğin Türklerin arasında olmaması. Ülkümüz var, Türk ırkının edepli, temiz, varlıklı
olması. Ülkümüz var, gerçek erkekliğin tekrar hayat bulması! İşte biz bu idealler ile yaşıyoruz. Teokratik Temelli Galaktik İmparatorluğumuzun kutsal ideali ile. Davam, Onurum, Sadakatim!
Şükrü Saraçoğluna Açık Mektup [1]
Sayın Başvekil, Hem Türkçü, hem de başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum. Yalnız başvekil olsaydınız bunları yazmak emeğine katlanmazdım. Çünkü Türkçü olmayan bir başvekile hitap etmenin ne kadar boş olduğunu bilirim. Yalnız bir Türkçü olsaydınız yine yazmaya lüzum görmezdim. Çünkü, faydasız kalacak olduktan sonra,sizden daha eski Türkçülerle yurdun dertlerini her zaman konuşabilirim. Fakat Türkçü olarak idare mekanizmasının başında
olduğunuz için sizinle konuşmaktan faydalar doğabileceğine inanıyor, onun için size hitap ediyorum. Millet meclisinde, 5 Ağustos 1942 günü verdiğiniz nutukta : “Biz Türküz,Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir.” demiştiniz. Türk tarihi ile uğraşmış bir münevver olarak söyleyebilirim ki ne ırkımızın, ne de devletimizin tarihinde, Türk milliyetçiliği resmî bir ağızdan bu kadar kesin sözlerle hiçbir zaman açığa vurulmamıştı. Bu sözlerin Türkçü çevrelerde nasıl sevinçle karşılandığını anlatmaya lüzum yoktur. Fakat ardından bir buçuk yılı aşan bir zaman geçtiği hâlde biz, bu Türkçülüğün iş alanına geçmediğini görmekten doğan bir sıkıntı içindeyiz. Fikirler iş hâline geldiği zaman manalıdır. Buna ülkü deriz. İş hâline gelmeyecek fikirler ise ham hayalden başka bir şey değildir. Yetmiş yıldan beri işlene işlene bugünkü duruma erişen kuvvetli Türkçülüğün artık tatbikat alanında da kendisini göstermesi zamanı elbette gelmiştir. İşte bu satırların güttüğü istek ,size,Türkçülüğün niçin yalnız sözde kalarak, bugünün imkânları nispetinde iş hâline gelmediğini sormak ve Türkçülük tatbikat sahasına geçmediği için yurdumuzun düşmanı olan fikirlerin nasıl gelişip yayıldığını anlatmaktadır. Bir başvekile hangi sıfat ve cür’etle bu soruyu soruyorsun diyemezsiniz. Halkçı bir hükûmetin başvekili iseniz, mensup bulunduğunuz, partinin gazeteleri tarafından birçok defa tekrarlandığı gibi rejimimiz demokrat bir rejimse ve siz de birçok defa söylediğiniz gibi halk arasından yetişmiş olmaktaki gururu belirten sözlerinizde samimî iseniz ve eğer Millet Meclisinin azaları hakikaten bizim vekillerimiz iseler, siz de bir başvekil, halk adamı, demokrat, halkçı ve Türkçü olmak dolayısıyla beni dinlemeye mecbursunuz. Yok, bunlar doğru değil de birer gösterişten ibaretse, şüphesiz, benim bu hitabım cür’etkârlığı da aşan bir küstahlıktır ve bunun için ilk karşılığı da Orhun’un susturulmasıdır. Sayın Başvekil, Esefle söylemeye mecburum ki, Türkçülük nazariyat sahasında kalmaya devam ederken, bu milletin ve bu ülkenin düşmanı olan solcu fikirler bazen sinsi, bazen açık yürümekte, propagandasını yapmakta devam ediyor. Hâlbuki sizin Türkçü ve partinizin altı okundan bir tanesininde milliyetçilik olmasına göre bunun böyle olmaması icap ederdi. Pek uzun konuşarak
esastan ayrılmaktansa örnek vererek bugünün gerçeklerini göstermek daha doğru olacağından size memleketimizin, kanunlarımızın milliyetçiliği ile, sizin Türkçülüğünüzle bağdaşması kabil olmayan olayları göstereceğim. Birkaç gün önce Baltacıoğlu İsmail Hakkı ‘nın Eminönü Halkevinde verdiği bir konferansta mühim bir hadise oldu. Gazetelerin ancak mizah sütunlarında yer alan bu hadiseyi bilmem işittiniz mi? Herhâlde işitmemiş olacağınız bu vak’ayı ben size kısaca anlatayım: Baltacıoğlu’nun milliyetçilik lehinde söz söyleyeceğini haber alan bazı zümreler (yani solcular, komünistler, yani vatan hainleri), bu konferansta bir hadise çıkarmaya karar veriyorlar, konferans günü salonun sol tarafını (dikkatinizi çekerim!) dolduruyorlar ve konferansçıyı kürsüye geldiği zaman lüzumundan fazla dakikalarca süren alkışlarla ilk nümayişi yapıyorlar. Fakat bu nümayiş alkış şeklinde olduğu için kimsenin aklına kötü bir şey gelmiyor. Herkes bunu terbiyesiz bir sevgi gösterisi sanıyor. Konferansın bir yerinde Baltacıoğlu hoşa giden bir jest ve teşbih yaptığı zaman herkes gülümsüyor. Fakat sol taraf bu gülümseyişi kahkahalar şeklinde uzun zaman devam ettiriyor. Yine kimsenin aklına bir şey gelmiyor. Herkes bunu da kıt terbiyelilerin bir gülüşü sanıyor. Fakat biraz sonra Baltacıoğlu Türk tiyatrosundan bahsettiği sırada yine aynı sol tarafta bir öksürme başlıyor, çoğalıyor, gürültü hâlini alıyor. Yine kimse bunun bir komünist nümayişi olduğunun farkında değil. Konferansçı gürültüden dolayı susmaya mecbur oluyor. Herkesin gözü öksürenlerin üzerinde iken sol tarafın en arkasından bir nefer kalkıyor ve öksürenlere doğru: “Üniversite gençleri ! Dinlemeye mecbursunuz !” diye bağırıyor. İşte o zaman salondakiler ilk önceki alkışın, daha sonraki kahkahanın ve şimdiki öksürüklerin manasını anlıyor. Münevver bir Türk olduğu anlaşılan nefer elbiseli gencin sert ihtarı üzerine bir anda öksürmeler kesiliyor ve o anda işi kavrayanlardan milliyetçi bir tıbbiyeli sağ taraftan ayağa kalkarak öksürenlere: “Namussuz komünistler! Milliyetçilik hakkında söz söylendiği için böyle yapıyorsunuz değil mi!” diye haykırıyor. Tabiî dir, haysiyet ve namusu bir burjuva uydurması diye telâkki eden komünistlerden kimse bu tahrike aldırmıyor, yalnız kendilerine çevrilmiş olan ateşli bakışlar altında sinip susuyorlar. O zaman Baltacıoğlu, nümayişçilere bakarak şöyle diyor : “Korktuğum için sustum sanmayın,sadece acıdığım için sustum”. Hatip konferansına devam ediyor. Kendisine has olan belâgatla komünistliği paçavraya çeviren birkaç söz söylüyor. Artık bu kadarına dayanamayan ve konferansın bitmek üzere
olduğunu sezen Marksist taslakları salonu terk etmeye başlıyorlar. Fakat bunu da nümayiş şeklinde ve kastî bir gürültü içinde yapıyorlar. Salonun dışında, holde, ikişer üçer kişilik gruplar hâlinde toplanan bu güruhun arasında merak dolayısıyla dolaşan milliyetçi bir üniversite genci bu taslaklardan birinin Baltacıoğlu’ya tulumbacı ağzıyla bir küfür savurduktan sonra: “…. bize milliyetçilik dolması yutturacaktı”. dediğini işitiyor. Bu sırada içeriye resmî kılıklı dört beş polisin geldiğini görünce taslaklar çabucak sokağa fırlayıp kayboluyorlar. Fakat şaşılacak nokta şu ki : Halk Partisinin bir mebusu Halk Partisi’nin bir müessesesinde vatan ve millet düşmanları tarafından tahkir olunduğu hâlde kimsenin kılı kımıldamıyor. Ne halk evi, ne polis bir takibat veya tahkikat yapmaya lüzum görmüyor. Aynı gece Leylî tıp talebe yurtlarında milliyetçilerle solcular arasında başlayan münakaşa dövüşe binmek üzere iken her iki yerde daima görülen uzlaştırıcı tarafsızların araya girmesiyle mesele kapanıyor. Sayın Başvekil ! İşte Türkçülüğün hâkim olduğu bir Türk ülkesinde böyle bir olay oluyor. İşin en kötü ciheti de bu nümayişi yapanların hem üniversiteli, hele çoğunun devlet parasıyla talebe yurtlarında okuyan talebeler oluşudur. Demek ki devlet bilmeden koynunda yılan besliyor. Kızıl gözlü, sinsi ve zehirli yılanlar. Bu yılanlar yarın birer doktor olup yurt köşelerinde vazife aldıkları zaman ilk işleri baltalama hareketlerine girmek olacak, vatanı arkadan vuracaklar,bekledikleri kızıl sabahı Türkiye’ye getirecek olan yabancı ordulara ajanlık edeceklerdir. Zaten toplu ve teşkilâtlı bir hâlde daha şimdiden konferanslarda nümayiş yapmaları da bu günden ajanlık etmeye başladıklarının delilidir. Bu nümayişi yapanların arasında, Almanya’ya tahsile gönderilerek komünistlik yaptığı için talebe müfettişi tarafından geri alınan, fakat bazı mebus amcalar sayesinde Ankara üniversitesine doçent olarak giren bir komünistin iki kardeşinin bulunması da bilmem ki ibretle bakılmaya değmez mi? Acaba, böyle bir vak’a başka ülkelerde olabilir miydi ? Rusya’da Marksizme, Almanya ve İtalya’da milliyetçiliğe aykırı en ufak bir hareket nasıl karşılık görürdü?
Hatta şu küçük Bulgaristan’da Bulgarlık aleyhindeki bir söz veya hareket tasarlaması nasıl karşılanırdı? Her hâlde kökünden kazınmak suretiyle karşılanırdı. Yazık ki anayasamızda yasak edilmiş olan yabancı fikirleri benimseyen ve yarın devlette münevver tabakayı teşkil edecek olan çocuklar milliyetçiliğe karşı geldikleri hâlde onlara bir şey yapmıyoruz. İstanbul’da Türklüğe karşı yapılan küstahlıklar bu kadar değildir. Yine halk evinde İstiklâl Marşı çalınırken ayağa kalkmayan melezler, bir erkek lisesinde Türkçülükle alay ederek: “Arabacı araba olmadığı gibi Türkçü de Türk değildir!” diyen tarih öğretmeni, bir kız ortaokulunda talebesine :”Türk değil misiniz? Allah belânızı versin. Alman veya İngiliz olmadığıma pişmanım”, diyen başka bir tarih öğretmeni hep millî şefimize saldıran, fakat karşılık görmediği için küstahlığını arttırmakta devam eden mikroplardır. Bu mikropların tehlikesini artık örtbas edecek çağda ve durumda değiliz. Vaktiyle Başvekil İsmet Paşa : “Hava tehlikesi vardır en aşağı 500 uçağımız olmalı!” diyerek tehlikeleri olduğu gibi göstermek usulüne koymuş, sizden önceki Başvekil Refik Saydam da : “Devlet teşkilâtı A’dan Z’ye kadar bozuktur,düzeltmek ister” diyerek açık konuşma usulünde bir adım daha atmıştır. Sizde ihtikârla başa çıkamadığınızı, zeytinyağı ticaretiyle uğraşan bazı kimselerin devletin başına belâ olduğunu söylemekle bu çığırda devam etmekte olduğunuzu gösterdiniz. Bunlara bakarak kuvvetle umuyorum ki sizinle açık konuşmak kabildir. Gerek reisicumhur İsmet İnönü gerekse siz nutuklarınızda milletin iş birliğini istememişmi idiniz? İşte ben de sizin samimî sözlerinize bütün millî ve şahsî samimiyetimle cevap vererek işbirliği yapıyor,devlet işlerine yukarıdan baktığınız için ancak aşağıdan görülmesi kabil olan ve sizin nazarınıza ulaşamayan bazı olayları size haber veriyorum. Sayın Türkçü Başvekil ! Yukarıda anlattıklarımı münferit vak’alar olarak sayamayız. Solculuk, gördüğü müsamaha ve kayıksızlıktan faydalanarak sinsi sinsi ilerliyor. Liselerde bu fikre saplanmış hastalar görülüyor. Bunlar arkadaşlarına “Yakında hepiniz komünist zindanlarında çürüyeceksiniz!” demek cür’etini gösterebiliyor. Yüksek öğretimde bu hastalık daha çok artıyor. Arasına gayrimemnunları, gayritürkleri de alarak büyüyor. Yalnız mahrem ve samimî düşünce hâlinde kalmayarak hareket hâline geçiyor.
Boy boy dergiler çıkıyor. Bu dergilerde aynı teranelerle ahlâka, vatan ve şeref duygusuna, millet hakikatına saldırılıyor. Taassupla mücadele ediliyormuş gibi gözükerek mukaddesatla eğleniliyor. Bu dergilerden biri kapatılınca aynı imzalarla bir başkası çıkıyor. Bu işsiz güçsüz serseriler parayı nereden buluyor? Satılmayan bedava dağıtılan dergileri nasıl yaşıyor. Fakat en zorlusu siz bunlara nasıl göz yumuyorsunuz? Dergilerle ve hatta günlük gazetelerle işlenen bu vatan düşmanı fikrin bazen devletçi, bazen vatancı, bazen insancı, bazen ilimci kılıklarla Türk milletini zehirlemesine niçin müsaade ediyorsunuz? Niçin bu memlekete istiklâli çok görmüş,onu başkalarına köle etmek istemiş olanlara yüksek makamlarda yer veriyorsunuz? Bunlar demokrasinin icapları ise o zaman memlekette, bilhassa ilmî alanda da geniş bir fikir hürriyeti olması gerekir. Bu sözlerim, demokrasiye has tesamuh ile karşılanırsa daha söyleyecek çok sözlerim vardır. O zaman ben size ilmî sahada bile fikir hürriyetinin nasıl olmadığını, bu hürriyeti boğmaya çalışanların kimler olduğunu, bizi başkalarına köle etmek istedikleri hâlde mühim mevkiler işgal edenlerin listesini, Türkçülükle eğlenen, Türk geldiğine pişman olan öğretmenlerin kimler olduğunu söyleyebilirim ve inanın ki sözlerimi şahitler ve maddî deliller ile ispat edebilirim. Fakat bunun için bu ön sözümün karşılanacağını bilmem lâzımdır. Bu sözlerimin göreceği Türkiye’de ciddî bir yazı hürriyetinin olup olmadığını gösterecek, millet fertlerinin hiçbir karşılık beklemeden hükûmete yardım etmesi kabil midir bunu ortaya koyacak, sizinde hakikî bir demokrat olup olmadığınızı belirtmek bakımından pek önemli bir sonuç vererek daha birçok karanlık noktaları aydınlanmasına yardım edecektir. Aksi taktirde, eski bir tarihî efsaneyi tanzir ederek diyebilirim ki 700 yıl önce Anadolu’ya gelen 400 arslana karşılık, bugün 400 koyun hâlinde çadırlarımızı yeniden dererek arslanların geldiği yolun tam dikine doğru yola koyulmamız gerekecektir.
Şükrü Saraçoğluna Açık Mektup [2]
Sayın Başvekil, Orhun’un mart sayısında size hitaben yazdığım açık mektup Türkçü çevrelerde çok iyi karşılandı. Yurdun türlü bölgelerinden aldığım mektuplarla telgraflar büyük bir efkârıumumiyeye tercüman olduğumu bana anlattı. Size gelince, bunu sizin de iyi karşıladığınızı biliyorum. Orhun’u okuduğunuz zaman hiçbir şey söylememiş, yalnız acı acı gülümsemiş olsanız bile yine iyi karşılamış olduğunuza inanırım. Çünkü ben o acı gülümseyişin manasını anlarım. Çünkü gönlünüzün bizimle birlikte çarptığına, yurt meselelerini tıpkı bizim gibi düşündüğünüze inancımız vardır. Orhun’un resmî makamlar tarafından tamamen normal karşılanması da Türkiye’de yazı hürriyeti olduğunu göstermek, hükûmetin samimî Türkçülüğünü belirtmek bakımından çok iyi oldu. Çünkü her bakımdan su katılmamış Türk olan Orhun, bir Türk ülkesinde, bir Türk hükûmeti tarafından kapatılamazdı. Türklüğün davasını haykıran, Türklük düşmanları üzerine resmî bakışları çekmek isteyen Orhun
gibi bir dergi ancak Türk düşmanlarının hâkim olduğu bir ülkede, meselâ çarların veya haleflerinin ülkesinde kapatılabilirdi. Sayın Başvekil: Bizim anayasamıza göre komünizm Türkiye’de yasaktır ve devletimiz milliyetçi bir devlettir. Türk ırkının hususî yapısına, ahlakî ve millî temayüllerine aykırı olan komünizmi Türkiye’ye sokmak isteyenler millet bakımından soysuz ve namert oldukları gibi kanun nazarında da haindirler. Hiçbir millet kendi millî yapısına düşman saydığı fikirleri kendi ülkesinde yaşatmaz. Hürriyetin ve demokrasinin ana yurdu olan İngiltere’de bile, savaş başlar başlamaz faşist fırkası lağvedilip azaları hapse atıldı. Bütün dünyada ,yurt düşmanlarına müsamaha gösteren hatta onlara mevki ve salâhiyet veren tek devlet Türkiye’dir. Bu müsamaha devletin kuvvetinden kendine güvencinden de doğabilir. Fakat Türkiye’nin en kuvvetli olduğu çağda, büyük ve şanlı Fatih’in yaptığı müsamahanın sonradan başımıza ne belâlar getirdiği düşünülürse yurt ve millet düşmanlarına müsamaha göstermekteki büyük tehlike derhâl anlaşılır. En sağlam gövdeleri yere vuran şey de küçücük birkaç mikrobun o gövdede köprü başı kurmasıdır. Derhâl temizlenmezlerse zamanla çoğalıp uzviyetin can alacak bir noktasını tahrip ederler. Sonrası yıkım ve ölümdür. Türkiye’de komünistler var mıdır sorusu birtakımlar tarafından sorulabilir. Şunu unutmamalı ki komünistler hiçbir zaman biz komünistiz diye açıkça kendilerini ortaya vermezler. Onlar Halk Partisi’nin çok elâstiki olan altı okundan halkçılığı alıp kendilerini halkçı yurtseverler gibi ortaya atarlar. Fakat onların hakikî benliğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktur. Irk ve aile düşmanlığı, din ve savaş aleyhtarlığı, faşistliğe hücum perdesi altında milliyeti baltalama, yurdumuzdaki azınlıklara aşın sevgi,her şeyi iktisadî gözle görüş onları açığa vuran damgalardır. En büyük düşmanları olan milliyetçilere ırkçılık noktasından saldırmaları ,milliyetçilikte ırkçılığın temel olduğunu bilmelerinden dolayıdır. Temeli yıkılan yapının bir anda çökeceğini de çok iyi kestirmişlerdir. İşte bu usta komünistler,komünizm aleyhtarı ve Türkçü Türkiye’de sinsi sinsi her yere el atmışlar, mühim mevkilere
geçmişler, tuttukları köprü başlarından Türkiye’yi tahrip etmek için şiddetli bir taarruza girişmişlerdir. Fakat bunlar sınırlardan gelen mert düşman olmadıkları için kolayca sezilemezler. Bunlar paraşütle inen bozguncu casuslar gibi ülkenin üniformasını giymiş olduklarından her Türk bunları seçemez. Onun için bunlar sinsi silâhlarıyla birçok Türk’ü vurup milliyetçilikten ayırabilirler. Sayın Başvekil! Sözü çok uzatmamak için bu ikinci mektubumda maarif sahasına girmiş olan komünistlerden bahsetmekle iktifa edeceğim. Bunlar vatan düşmanlarına karşı pek kayıtsız davranan Maarif Vekillerinin gafletinden faydalanarak mühim yerlere geçmişler ve oradan zehirlerini saçmaya başlamışlardır. Maarif Vekâleti Türklük düşmanlarına karşı o kadar gaflet içinde bulunuyor ki size yazdığım ilk mektupta talebesine: “Türk değil misiniz? Allah belânızı versin! Alman veya İngiliz olmadığıma pişmanım! ” diyen bir tarih öğretmeninden bahsettiğim hâlde şimdiye kadar bu öğretmenin kim olduğunu araştırmak zahmetine bile katlanmadı. Bununla beraber Maarif Vekâletine hak vermemek de elden gelmiyor. Çünkü onun kullandığı memurlar arasında öyleleri var ki bu zavallı tarih öğretmeni onların yanında vatan kahramanı kadar asil kalıyor. Örnek mi istiyorsunuz? İşte sırasıyla veriyorum: 1) Bugün Maarif Vekâletine bağlı Dil Kurumu azasından ve Ankara’daki Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden bir Sabahattin Ali vardır. Hemen hemen bütün kendisini tanıyanların komünistliğini bildiği Sabahattin Ali 1931 yıllarında Konya’da 14 ay hapse mahkûm edilmişti. Sebebi de başta o zamanki Reisicumhur Atatürk olduğu hâlde bütün devlet erkanını ve rejimi tehzil eden manzum bir hezeyanname yazmasıydı. Bazı mısralarını bugünkü bazı mebuslarında bildiği bu hezeyannamenin tamamını Konya’daki adliye arşivinden bulup çıkarmak kabildir. Sayın Başvekil! Buraya bilmecburiye yazarken büyük ıstırap duyduğum iki mısraında (beni mazur görmenizi rica ederim) bu vatan haini şöyle diyordu: İsmet girmedi mi hâlâ hapse Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?
Maarif Vekâletinin sevgili memuru bulunan bir komünistin hapse girmesini temenni ettiği İsmet,pek kolaylıkla anlayacağınız gibi o zaman ki başvekil,şimdiki reisicumhur ve hepsinin üstünde İnönü zaferlerinin Başkomutanı İsmet İnönü olduğu gibi, boynunun vurulmasını istediği Kel Ali de, Ayvalık’ta Yunana ilk kurşunu atan alayın kumandanı Ali Çetinkaya’dır. Bu hezeyanları yazan Sabahattin Ali, bugün kültür işlerinin mühim bir mevkiinde,Maarif Vekili Hasan Ali’nin şahsî sempatisi sayesinde, batırmak istediği Türk milletinin parasıyla rahatça yaşamaktadır. 2) Bugün Ankara’daki Dil Fakültesinde folklor doçenti olan Pertev Naili Boratav vardır. Nasıl bir komünist olduğunu bilhassa ben çok iyi bilirim. l936’da Maarif Vekâleti tarafından Asur ve Sümer dilleri öğrenmek için Almanya’ya gönderilmişti. Fakat daha Türkiye’de iken başladığı komünistliği orada azıttığı için arkadaşları Ziya Karamuk (Şimdi Samsun Lisesi müdürü), Fazıl Yinal (Şimdi Ankara’da Arşiv Mütehassısı) ve Şükrü Güllüoğlu (Şimdi İstanbul’da ticaretle meşgul) tarafından kendisine ihtar yapılmış, aldırmayınca resmen şikâyet edilmiş ve Maarif Vekâleti tarafından gönderilen Müfettiş Reşat Şemsettin (şimdi mebus) tarafından suçu sabit görülerek derhâl Türkiye’ye döndürülmüştür. Pertev Naili 6 yıl tahsil ettikten sonra doçent olacaktı. Fakat komünizmin faziletine bakınız ki yarıda kalan iki yıllık bir tahsilden sonra Türkiye’ye dönünce ilk önce maarif vekâletinde bir ambar memuru tayin edilmişken bazı mebusların araya girmesiyle folklor doçentliğine getirildi ve dört yıl daha kazanmış oldu. İlk mektubumda size anlatmış olduğum Eminönü Halkevi’ndeki nümayişte,salonun sol tarafına oturup gürültü çıkaranlar arasında işte bu Pertev Naili Boratav’ın iki tıbbiyeli kardeşi de vardır. 3) Bugün İstanbul Üniversitesi’nin pedagoji enstitüsü başında bir profesör Sadrettin Celâl vardır. Türkiye’de bu kürsüye lâyık bir çok kimseler varken onun buraya getirilmesinin sebebi sırf maarif vekili ile arasındaki şahsi dostluktur. Bu Sadrettin Celâl 1920’de Moskova’daki enternasyonal komünist kongresine Türkiye mümessiliyim diye giden, 1921-1924 yıllarında İstanbul’da Aydınlık diye azgın bir komünist dergisi çıkararak Türk milliyetini baltalamaya çalışan ,Türkiye’de bir sınıf ihtilâli yaparak Türk milletini birbirine kırdırmaya uğraşan, birçok askerî tıbbiyelinin komünist olarak okuldan kovulmasına sebebiyet veren (şimdi Rusça’dan yaptığı tercümelerle edebi komünizm yapan Hasan Ali Ediz ve Anadolu’da
bir kasabada mahpus olan Hikmet Kıvılcım bu askerî tıbbiyelilerdir), sonunda bu yüzden kendisi de hapse giren bir vatan hainidir. Bu vatan hainini ve hapisten çıkmış bir sabıkalıyı Türk üniversitesinde pedagoji enstitüsünün başına getirmek şaheser bir gaflettir. 4) Bugün Ankara’daki Dil Kurumu’nun azasından ve geçen devrenin mebuslarından (evet sayın başvekil, partinizin mebuslarından) bir Ahmet Cevat vardır. Türkçeyi tıpkı İstanbul Rumları şivesiyle konuşan bu dilci de 1920 yıllarında Rusya’ya kaçmış ve orada “Türk Komünist Fırkası Merkezi Komitesinin Harici Bürosu” azası olmuştur. Trabzon’da 1921’de halk tarafından linç edilen 16 komünist hakkında Rus komünistlerden Pavloviç’e yazdığı mektubu, Orhun’un 20 Şubat 1934 tarihli dördüncü sayısında neşretmiştim. Pavloviç’in İnkılâpçı Türkiye adı ile 1921 de Moskova’da neşrettiği kitabın 119-121. sayfalarından alınan bu mektubu tekrar neşrediyorum : Aziz yoldaşım Pavloviç, 28 Kanunusanide Trabzon civarında vahşicesine öldürülerek denize atılmış olan Yoldaş Suphi ile Türkiye Komünist Fırkasının merkezi komitesi azalarından 4 kişi ve 12 diğer komünist yoldaşlar hakkında sizinle ciddî görüşmek istiyorum. Kaybolan yoldaşlarımız hakkında epey zaman malumat alamadık. Fakat sonra onların Trabzon burjuvazisi tarafından elde edilmiş cellâtlar tarafından öldürüldükleri anlaşıldı. Ta Erzurum’dan başlayarak bizim yoldaşlarımız aleyhinde nümayişler başlamıştı. Halka diyorlar ki: Rusya’dan gelmiş olan komünistler Bolşeviklerdir. Onlar mağazaları kapatmak için geldiler. Kimsenin almak ve satmak salâhiyeti olmayacaktır. Sonra taharriyata başlanacak, herkesin eşyası ve parası müsadere olunacaktır. Komünistler dinsizdir. Allah’a inananların hepsini hapse atacaklardır. Din,ticaret ve hususi mülkiyet Bolşevikler tarafından men edilmiştir. Nümayişçiler arasında burjuvazi tarafından para ile elde edilmiş ve polis teşkilâtı tarafından komünistler aleyhine tevcih edilmiş cahil şahsiyetler çoktu. Bunlar bizim yoldaşlara hücum ederek taşlamışlar ve parça parça etmeye kalkmışlardır. Yolda bizim yoldaşlara kimse ekmek ve atları için yem satmıyordu. Komünistleri müdafaa için hükûmetin tedbir aldığı yalandır. Bizim mevsuk menbaalardan aldığımız haberlere göre polisler ahâliyi dükkânları kapamaya teşvik ettikleri
gibi,müdafaasız kalmış olan yoldaşlarımızı taşlamak içinde halkı tahrik etmişlerdir. Bu gibi hücumlara yoldaşlarımız dört yahut beş şehir ve kasabada maruz kalmışlardır. Fakat bu yoldaşlar en vahşî hücuma Trabzon’da uğramışlardır. Bunlar Trabzon’a gelir gelmez ahâlinin bağırıp çağırmaları ve tahrikleri altında limana sevk edilmişlerdir. Burada onların üzerinde bulunan birkaç tabancayı aldılar ve sonra cebren bir motora koyarak denize açıldılar. Bu motorun arkasından ikinci bir motorda sahilden ayrıldı. Bu motorda silahlı adamlar vardı. Bizim arkadaşları bağladılar ve süngüleyip denize attılar. Ve bunların tayfası herkese Türk komünistlerinin denizin dibine gittiklerini anlatıyorlardı. Rusya Şuralar Cumhuriyeti mümessili, yoldaşlarımızı istikbal etmek istemiş, fakat vali buna mani olarak mümessilin evinden çıkmamasını emretmiş. Aksi hâlde halk tarafından parçalanacağını bildirmiştir. Rus mümessilin bu vak’ayı Moskova ve Ankara’ya haber vermesi ve bizim yoldaşların cellâtlar elinden alınmasına çalışması lâzımdı. Fakat yazık ki o sırada Trabzon’daki Rus mümessili cesur bir adam değildi. Trabzon’da bunu bilmeyen yoktur. Motorlar ve sahipleri malumdur. Bu hadisenin Belediye Reisiyle Millî Müdafaa Cemiyeti riyaset divanı tarafından yapıldığı söyleniyor. Burada(Rusyada) ise bu meseleye dair henüz bir karar alınmamıştır. Fakat artık susmak da imkân haricindedir. En iyi ve cesur arkadaşlarımızdan 16 yahut 17 sini kaybettik. Bizimle hemfikir olup cellâtların tecziyelerini istemelisiniz. Trabzon’a gelecek her komünistin öldürülmesine karar verilmiştir. Anadolu burjuvası barbarca yaptığı cinayetlerden mesul olmadığını gördüğünden komünistleri şiddetle takibe devam ediyor. Cellatlar tarafından öldürülmüş olan bizim en değerli yoldaşlarımızı müdafaa etmeyi üzerinize alacağınızı ümit ederim. Komünist selâmları ve hürmetler. Ahmet Cevat Türk Komünist Fırkası Merkezi Komitesinin Harici Büro Azası Görülüyor ki Giritli Ahmet Cevat, millî ve dinî geleneklerine çok bağlı olan Trabzon halkının ,din ve mukaddesat aleyhine tahrikat yapan 16 komünisti yok etmesini “Anadolu burjuvalarının barbarlığı!” diye vasıflandırıyorlar. Bu hareketi Türk polisi ve Millî Müdafaa Cemiyeti (yani Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ) yaptırmış diyerek kurtuluş savaşında önderlik eden ve Halk Partisi’nin başlangıcı olan teşkilâtı tahkir ediyor. l6 serseri gebertildi diye yabancı bir devleti Türkiye işlerine karıştırmaya kışkırtıyor. Bütün bunları yaptıktan
sonra da yılan gibi Türkiye’ye süzülerek sizin partinize girebiliyor ve geçen devrede mebusluğa kadar yükseliyor. Şimdi de Türk dilini yaratacak olan Dil Kurumu’nda bütün dillerin Türkçeden çıktığını ispata yeltenecek kadar milliyetçilik yapıyor. Biz buna razı değiliz. Siz,demokrat Türkiye’nin cidden demokrat olduğuna inandığımız başvekili herhâlde milletin arzusunu yerine getireceksiniz. Buna inanıyoruz. Sayın Başvekil! Bu saydıklarım komünist oldukları müspet vak’alar ve vesikalarla bilinen kimselerdir. Yoksa bunların yanında daha birçoklarını saymak her zaman kabildir. Boğaziçi Lisesi’nin son sınıfında iken arkadaşlarına karşı komünizmin müdafaa ve propagandasını yapan,onların millî mukaddesat diye bildikleri şeyleri tahkir eden, “günün birinde hepiniz komünist zindanlarında çürüyeceksiniz” diye mukabil tehdit savuran Doğan Aksoy, nihayet Rusya’ya kaçarken yakalandığı, evrakı arasında Moskova damgalı mektup zarfları bulunduğu, dolabında Lenin vesairenin fotoğrafları yakalandığı ve millî mukaddesata karşı olan hareketleri arkadaşlarının şahitliği ile sabit olduğu hâlde maalesef mahkûm edilmedi. Davada şahit olarak benim de bulunduğum bu komünistin bilakis lise imtihanlarını vermesine müsaade edildi. Şimdi felsefe talebesi olarak üniversitede bulunuyor. Esefle söylemek icap edilmesi gereken bu mikrop, serbest bırakıldı. Sayın Başvekil! Bunları gören vatanperver Türk çocuklarının kafasından neler geçtiğini bir lâhza düşündünüz mü ? Bu çocuklar bazen bana: “Testiyi kıranla suyu getiren bir olduktan sonra niçin çalışalım ? Niçin yurdumuza bağlı olalım ? ” diye sordukları zaman ben makul bir cevap veremedim. Bu cevabı sizden rica ediyorum. Evet! Komünistler gizli propagandalarla ordumuzun arasına kadar sokulmaya çalışıyorlar. Yine esefle söylüyorum ki hükûmet bir ordu mensubunu komünistliğe başlamış gördüğü zaman ciddileşiyor da binlerce maarif mensubunu kıpkızıl komünist gördüğü zaman aldırış etmiyor. Maarif şurasında “aile bir zehirdir” diyerek cemiyetimizin temelini yıkmak isteyen bir Sadrettin Celâl’i pedagoji profesörlüğünde tutmakla bütün alay kumandanlarını komünistten seçmek arasında ne fark var? Talim heyeti arasında komünistlerle kaynaşan Dil Fakültesinde solcu doçentlerin yapacağı zarar iki yedek subay talebesinin
komünistliğinden bin kere korkunç değil midir? Daha birkaç gün önce İstanbul Tıbbiyesi’nde kimya doçenti Halil, asker talebelere hitaben: “Askerden nefret ederim” diye bağırdı. Bu sözün altında solcu temayülün açığa vuruşunu sezmiyor musunuz? Bu solcuların, artık eski fikirlerinden caymış oldukları da müdafaa makamında söylenebilir. Fakat “sözü namus saymak” hususundaki geleneğimizi “burjuva budalalığı” diye gören komünistlerin verdiği söze inanmak ,vatan ve millet karşısında en büyük gaflet değil midir? Dün dönenlerin yarın yine dönmeyeceklerine hangi teminatla bakabiliriz? Onlar samimî olarak dönmüş olsalar bile vaktiyle işlemiş oldukları suçtan dolayı, hiç olmazsa bugün millet işlerine karışmak hakkından mahrum edilmeli değilmi idiler? Tövbekâr olmuş bir fahişe artık namuslu sayıldığı hâlde, nasıl namuslu ailelerin harimine alınmazsa, eski düşüncelerinden dönmüş olan komünistlerinde devlet harimine alınmamaları gerekirdi. Yüz ellilikler de affedildi. Fakat onlara makinesinde en küçük bir vazife veriliyor mu? Yüz ellikler acaba komünistlere göre daha mı suçludurlar? Unutmamak lâzımdır ki bu komünistler yurdumuzun içinde kalıp devlette yer işgal ettikçe yarın sınırlarda yurdu korumaya koşacak olan Türk çocukları kendileri ve cephe gerilerini emniyette sanmayacaklardır. Acaba hangi düşünce ve hangi taktik ,vatan çocuklarının bu emniyetsizlik duygusunu gidermekten daha üstün tutulabilir? Fransa’da olup bitenler, hükûmette yer almış komünistlerin bir vatanı nasıl batırdıklarını parlak bir örnek hâlinde göstermiyor mu? Bu komünistleri ileride Türkiye için seve seve can verecek Türkçü gençlerin tutabileceği yerlerden uzaklaştırmak,farzı muhâl bir mesele doğursa bile, Türk oğullarını ıstırap içinde bırakmaktan doğacak millî zaaf kadar tehlikeli olabilir mi? Sayın Başvekil! Bütün milliyetçi Türkler sizinle beraberdir. Sizden,tarihimizin bu çetin anında vatan düşmanı komünizmin ezilmesini,bir daha baş kaldıramayacak şekilde ezilmesini istiyorlar. Mevcut kanunlar kafi değilse bu bozguncular ocağının kökünü kurutmak için yeni kanunlar yapınız. Kanun, millet vicdanın ma’kesi olursa manası olur. Millî vicdan vatan düşmanlarının tepelenmesini istiyor. Yurtsever Türk çocuklarının gözü önünde kötü bir örnek olan “komünistlere mevki vermek” usulünü derhâl kaldırınız. Yukarıda verdiğim örnekler yarının neslini
yetiştirecek olan maarif sahasının bu mikroplarla nasıl bulaşmış olduğunu gösteriyor. Haydarpaşa Lisesi’ndeki son hadise bu bulaşıklığın görülüp bilinen son delilidir. Bu olaylar karşısında Maarif Vekâletine de bir vazife düşüyor. Bu vazife klâsiklerin tercümesinden, sanki yabancı dil ve hatta Türkçe öğretimi pek yolunda gidiyormuş da sıra kendisine gelmiş gibi bazı liselere konulan Lâtince ve Yunanca derslerinden daha ileri ve üstün bir vazifedir. Bu vazife Türk maarifini öğretmen olsun,öğrenci olsun,bütün komünistlerden temizlemek vazifesidir. Fransa’da olup bitenler, hükûmette yer almış komünistlerin bir vatanı nasıl batırdıklarını parlak bir örnek hâlinde göstermiyor mu? Bu komünistleri ileride Türkiye için seve seve can verecek Türkçü gençlerin tutabileceği yerlerden uzaklaştırmak,farzı muhâl bir mesele doğursa bile, Türk oğullarını ıstırap içinde bırakmaktan doğacak millî zaaf kadar tehlikeli olabilir mi?
Gelişememiş Düşük İnsanlar
Dikkatli bakın fotoğrafa. Bir tane eli yüzü düzgün biri var mı? Yok. Hepsi Minas Morgul'dan fırlamış gibi. Bu fotoğraftakileri Orta Dünyaya fırlatsak orada hiç sırıtmazlar. Sağlıksız beslenme yüzlerine vurmuş. Beyinleri ve vücutları çürümüş. KK daha önce sağlık problemleri yaşamış ve bizi takip eden barbarlara bu konuda uyarılar da bulunmuştuk. KK gibi vitaminsiz olmayın. Tek yumrukta devrilmeyin.
Bhutan Ülkesi
Bhutan diye bir ülke var. Nüfusu 1 milyonu geçmez. Afrika kabilelerinden farkı yok insanların. Televizyon, bilgisayar nedir bilmezler. Kuşları yemleyip Buda'ya tapmaktan başka icraatları yoktur. Ancak bizim Türkiye'deki aveller buraya bayılır. Madem bayılıyorsunuz buyurun gidin. Bilhassa teknoloji düşmanı hippiler gitsin de Türkiye'deki yobazlık azalsın. Dünyada ordu sıralamasında en son sıradaki ülkedir ayrıca. Krallıkla yönetilirler. Nüfusları bir milyonu geçmez ama kralları var. Kralları lüks içinde yaşayıp halkı şişko budaya taparak kuş yemliyor. Halk krallarına Ejderha Kral diyor. Kral dediğimize de bakmayın. Sik kafalının teki. Neresinden tutsak elimizde kalacak. Bir de utanmadan gece gündüz Osmanlı'ya sövenler bu ülkeyi öve öve bitiremiyor. Matbaa bile geç geldi diye Osmanlı Türkiye'sini yerin dibine sokanlar daha televizyon ve bilgisayar bile bulunmayan Bhutan'ı öve öve bitiremiyor. Bu nasıl riyakarlıktır ulan bre gafiller! Bhutan adlı ülkenin tek
elle tutulur yanı güzel bir doğal yaşama sahip olmasıdır. Başa geldiğimizde böyle yerleri istila edip Nökerlerimize, Yasavullarımıza ve Savaşçılarımıza buralarda lüks dinlenme tesisleri kuracağız.
Suudi Arabistan ve Batılılar
Suudi Arabistan'ı batı güya kınıyor ama silah satmaya devam ediyor. Neden? Çünkü işlerine geliyor. Orta Doğu Silah ticareti için velinimettir. Türkiye'nin yıllık savunma harcaması 18-20 milyar arası değişiyor. ABD sadece bizim savunmaya verdiğimiz
paranın 3 katını silah satarak kazanıyor. Sadece silah satarak ticaret yapsak ve diğer her şeyi dışarıdan alsak emin olun şu an kriz falan olmazdı. Rusya bile adam gibi bir şey üretemiyor, lakin silah satarak kendini döndürmeye çalışıyor. Neden Ruslar silah dışında doğru dürüst bir şey üretemiyor? Çünkü üzerlerinden komünizm geçti. Her şeyi devlet yapar kafası ile hareket ediyorlardı. Haliyle girişimcilik en alt seviyedeydi. Çinliler ise komünizmi evirip çevirdiler ve kendilerine uygun hale getirdiler. Yoksa günümüzdeki Çinli şirketlerin hiçbiri olmazdı. Silah satan şirketlerin çoğu tabii ki Amerikalı. Adamlar boşuna süper güç değil. Hem silahını hem kültürünü hem de dilini ihraç ediyor. Bakın, biz ne diyorsak ne söylüyorsak ırkımızın kayrası içindir. Bize karşı gelen Türklüğe karşı gelmiş olur. Türklüğe karşı gelenin de sonu zaten helaktır. İkoncanlık yapmadan söylediklerimizi ciddiyetle idrak edin. Araplar ne yapar eder kendileri silah üretmese bile satın alır. Zira elindeki petrolü de bazı şirketlerin ve futbol kulüplerinin hisslerini alarak değelendirmeye başladılar. Yakında Suudiler Amerikalılardan aldığı robotlarla sağa sola saldırırsa şaşırmayın. O ekranlarda gördüğünüz sevimli robotlar aslında birer ölüm makinesinin embriyosudur. Biz hem Araplar gibi petrol zengini değiliz hem de sınırlı olan kaynaklarımızı haramzadeler tüketiyor. Dikkatli ve kurnaz olmak gereklidir
Yahudiler Kendini Üstün Irk Görür
Yahudiler kendini üstün ırk olarak görür. Bu yüzden Yahudiler, "Musa'nın evlatları kötü şartlar altında çalışmamalı ve sermaye sahibi olmalıdır" der. İnançlarına göre dünyada ne kadar zengin olurlarsa öldüklerinde de aynı şekilde zengin olacaklar. Yahudiler emir almaz, emir verir desturunu benimserler. Neden? Çünkü kendilerini üstün ırk olarak görüyorlar. Birbirlerine sürekli yardım ediyorlar. Bizler ise Türkler üstün ırktır dediğimizde bize ilk karşı çıkanlar Türkler oluyor. Sonra da Yahudiler neden böyle güçlü ve zengin diye hayıflanıyorsunuz. Şurada bizim dediklerimizin %1'ini dinleseniz Türk ırkı acunun en güçlüsü olacak. Çinli'nin, Japon'un, Korelinin eline bakıyoruz teknolojide. Ayıptır, günahtır. Türklerde öz güven eksikliği var ama biz bunu kıracağız. Tüm putları kıracağız. Türkiye'de şu ezilmişlik ve mazlumluk edebiyatını yok edeceğiz. Umutmayın, ülküler saldırıcıdır! Saldırgan olan dinamik olur. Dinamik olduğu için de gelişir. Geliştiği için de halkı refaha ulaşır. Halk refaha ulaştığı için de toplumdan çok muazzam bilim erleri, bestekarlar, sporcular çıkarır. Zira kimse kafasına bomba gelecek korkusu ile bilim yapamaz. Kimse Afganistan'daki bir öğrenciden bilim adamı olmasını bekleyemez. Çocuk kafasına bomba düşecek mi yoksa düşmeyecek mi diye düşünür, ama bizim dediklerimizi yapanlar bunu düşünmez, "Acaba yağılarımıza atmak için nasıl bir bomba yapmalıyım" diye tahayyül eder.
Rıza Nur'un Fatih'e yaptığı Tenkid ve Cengiz ile Yavuzu Övmesi
Timur darbesi sersemliği geçer geçmez, Osmanlı Türkleri kendini toplayıp yeniden canlanmıştır. Osmanlı padişahları Avrupa'da ilerlemeye, Avrupalılar'ı titretmeye başlamışlardır. Lehistan'ı, Macaristan'ı ele geçirip Viyana kapılarına gelmişler. Kızıl Elma'ya dayanmışlar, Adriyatik Denizi'ne varmışlardır. Yavuz Sultan Selim ise Avrupa'nın fethinin yanlışlığını görüp Devleti bu yoldan çevirmek istemiş, Doğu'ya Türk yurtlarına varmak planını uygulamıştır. İşte bu Hanedandan yalnız bu koca Türk Hakanı eski Türk İmparatorlukları ve Cengiz'in Türk milliyetçiliği politikasını uygulayıp bütün Türkleri bir bayrak altına toplamak amacını gütmüştür. Mete'lerden, Kül Tegin'lerden ve Cengiz Han'dan sonra Türkçülük ve Pantürkizm onurunu bu ulu Yavuz'a vermek gerekir. Yavuz bu işi başarıyla yürütebilmek için İslam Dünyası'nı da ele almayı düşündü. Ve bu amaçla Suriye'yi zaptedip oradaki Türkleri çevresinde toplamış ve oradan Mısır'a ulaşmıştır. Mısır'daki
Türkleri de kendisine katmış ve kutsal emanetleri de alarak Halife olmuştur. Ondan sonra Azerbaycan üzerine yürümüştür. Azerbaycan yoğun bir Türk halkını barındırdığından Kuzgun Denizi Türk Yurtlarının adeta merkezi ve aktarma noktası olduğundan bu koca Hakan 16. yüzyıl'da buranın önemini taktir etmiştir. Bu amaçla Çaldıran Zaferini kazanmışsa da ne çare ki arslan bir şir pençesinden güçsüz düşüp dünyadan gitmiş, planı da yarım kalmıştır.
Fatih Rumlar'a fazla olarak mezhebsel ayrıcalıklar da vererek devlet içinde devlet ihdas etmek gibi büyük bir hata yapmıştır. Ülkeyi bir cinsten yapacak yerde bir Babil Kulesine döndürmüşlerdir. Bu durumdan Türk'ün ve bu Devlet'in çektikleri yazmakla biter tükenir şeyler değildir. Selçuklular Anadolu'da ne kadar yabancı millet ve din bulmuşlar ve muhafaza etmişlerse Osmanlılar da bunları aynen muhafaza etmişlerdir. Temsil nedir, bilmemişlerdir. Bu unsurlar ise fırsat buldukça bu Devlet'in binasının bir taşını çekip almışlar, sonunda bu duruma düşmesine neden olmuşlardır. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi'nin Rumları Müslüman yapmak isteyen Yavuz Han'a Müslümanlık adına karşı çıkışları ünlüdür. Rıza Nur Türk Tarihi
Kemalist Mahkemelerce Yargılanan büyük dava adamı ve değerli büyüğümüz Nejdet Sançar'ın Irkçılık Davasındaki Savunması Beni beraat ettirin demeyeceğim çünkü benim için suç olarak gösterilen şey bu toprakları, bu ırkı sevmekten başka birşey değildir. Yurdumu ve ırkımı seviyorum, onun içindir ki Türk ırkçısıyım. Bu sevginin manasını anlamayanlara sözüm yok. Eğer bu günahsa beni mahkum ediniz. Bu mahkumiyeti övünçle kabul ederim, şeref sayarım. Sizden adalet bekliyorum da demeyeceğim çünkü bu mahkeme adil değilse, o zaman büsbütün manasızdır. En büyük mahkeme olan tarihin huzurunda alnı açık bir Türk oğlu olarak, hiç endişem yok. On ayı doldurmakta olan ve büyük kısmı tahta masalarda yatmakla geçen hürriyetsizliğimi, millet yolunda çekilmiş, şerefli bir felaket olarak sayıyorum. Duvarlar, ezilmiş hayvanların kan lekeleri ve rengini kaybetmiş, köpeklerin bile yatmayacağı pis hücrelerde geçen haftalarım içinde bir ışık sızacak kadar küçük deliği olmayan, tavanı basık bir inde, hayır bir in değil, mezarda, ışığa güneşe ve hayata hasret çekerek geçirdiğim günlerim, uykusuz gecelerim, yarın benim için acı fakat övünçlü hatıralarım olacaktır. Bunlardan yılmış değilim. Bilakis bahtiyarım. Yuvamın dağıtılmış olmasına, eşimin bir Türk anası olmak şerefini kazanacağı günlerde çektiği dayanılması güç ızdırapları ve akıttığı gözyaşlarını unutmamış olmama ve bugün hayat kavgasında minimini yavrusuyla tek başına kalmış olmasının ruhunda yarattığı fırtınalara rağmen bahtiyarım.
Türk'ü sevdim, seveceğim. Ama bunun sonunda ızdıraplar varmış, felaketler varmış, hatta karşılaşılacak türlü kahpelikler doluymuş. Hepsi kabul! Türk Irkı sağolsun!
Alternatif Tarih: Viyana'yı Alabilirdik?
Avcı Mehmed bileğinde şahinle Edirne'de tavşan ve geyik peşinde koşacağına sefere katılsaydı muhtemel olacaklar. 1-) Ordunun morali yükselecek ve savaşma azmi artacaktı. 2-) Kara Mustafa Paşa saldırı emri verecek ve ganimet sevdasına düşmeyecekti. 3-) Tatarlar söz dinleyecek ve ölümüne savaşacaklar. Leh köpekleri arkadan hücum edemeyecekti.
4-) Savaş kazanılacak ve bizler de Avcı Mehmed'i Cengiz'in, Atilla'nın yanına koyarak rahmetle anacaktık. Sultan Süleyman'dan bile daha şöhretli olacak ve adını en büyük padişahlar arasında yazdıracaktı. 5-) Düşmanın morali bozuk olduğundan Türklere mukavemetleri düşecek, Rusya'da bizden çekinecekti. 6-) Savaşı ileri cephelere taşıyacağımız için günümüz de sınırlarımız daha büyük olacaktı. 7-) Farklı kültürlerle etkileşime gireceğimiz için İmparatorluk içindeki yobazlığa da bu sayede darbe vurulacaktı. 8- ) Viyana alındığı için padişahın bir dediği iki edilmeyecekti. Çatlak sesler imha edilecek, İmparatorluğa düzen gelecekti. 9-) Kara Mustafa Paşa en büyük vezirlerden biri olacak, Tatarların İmparatorluktaki Prestiji en üst seviyeye çıkacak ve Rus topraklarını kahrü perişan edecekler, günümüzde de Kırım Hanlığı hayatını devam ettiriyor olacaktı.
Türkiye'de Devlet Memurları Cahil Mi? Memurlukta sözlü mülakatlara girdiğinizde kendinizi zeki göstermeyin. Biraz avel takılın. Karşınızdakinden üstün olduğunuzu sakın belli etmeyin, yoksa red yersiniz. Bu insanlar kendilerinden daha zeki birilerini görmeye dayanamazlar. Karşınızdakine hep "siz daha iyi bilirsiniz" diye söze başlayın. Dediğimiz yaparsanız ve torpilden kontenjan kaldıysa kazanırsınız. Unutmayın ki En iyi öğretmen yetiştirdiği talebe kendisini geçendir. Bizim amacımız bizden daha iyi bir nesil ortaya koymaktır. Bu hep böyle devam etmelidir. Her gelen nesil
öncekilerden daha iyi olmalıdır. Her öğretmen talebeleri kendisinden daha iyi olacak şekilde yetiştirmelidir.
Türkiye'deki devlet memurları cahildir. Hakiminden temizlikçisine kadar hepsi aynı zihniyetin ürünü. Bu adamlar daha sanal acunu bile kullanmayı bilmiyor. Teknoloji özürlüler. Paintten yapılma resimleri bile kanıt zannederler. Gerçek kanıtlara ise gözlerini kapatırlar. Hiçbir şeyden haberleri yok. Kelime dağarcıkları kısıtlı. Torpille adam kayırırlar, kendi gibi düşünenlerin yolunu açarlar. Başka bir şey yapmazlar. Bu hakimler, savcılar zaten tam cahil. Nihal Atsız'da zamanında bunların çok güzel ipliğini pazara çıkardı. Şu paylaştığımız habere bakın. Adam hem aldatılıyor hem çocuğu başkasından hem de aldatan zaniyeye nafaka ödüyor. Eğer karınız sizi aldatır ve başkasından çocuk yaparsa siz de bu zaniyeye nafaka verirsiniz. Evleneceğiniz kadını iyi seçin. Sonra aciz gavadlar gibi ağlamayın. Bir de bu hakimler kendilerini çok mühim bir şey zannederler hatta kendilerini ilah mevkiine çıkartırlar. Bir tane cübbe giydiler diye üstün insan olduklarını zannederler. Başa geldiğimizde bunların da icabına bakacağız.
Devlet Memurlarının Özellikleri 1-) Her şeyi bildiklerini zannederler 2-) Kendilerini ilah mevkiine çıkarırlar 3-) Kendi altında bulunan çalışanı sürekli ezerler 4-) Kendi üstlerine sürekli dalkavukluk yaparlar 5-) Haramzadelik ederler. 6-) Yaptıkları işi abarta abarta anlatırlar 7-) Vatandaşı ezerler, kendi tanıdıklarını kayırırlar 8- ) Hep mağdurlar, sürekli zam isterler 9-) Yaptıkları hizmetin karşılığında sanki maaş almıyormuş gibi hareket ederek vatandaşın işini savsaklarlar 10-) Teknoloji Özürlüler Bizim zamanımızda devlet memuru olmayacak, ÇARMAGUN lar olacak.
Türkiye'de Irkçılık Nasıl Başladı? Türkiye'de ırkçılık iki ana kaynaktan beslenmiştir. 1-) Türk Irkının Üstünlüğü ve kandan gelen asalet 2-) Etnik İhanetler ve İmparatorluğun Dağılması
Sanıldığının aksine Türklerde ırkçılık düşüncesi Fransız İhtilali ya da Faşizm rüzgarı ile oluşmuş değildir. Bunun için çok daha eskiye, Göktürklere gitmek gereklidir. Kutsal Bengü taşlarımızda yazılanlar buna delildir. Hatta Atilla'ya bile gidebiliriz. Lakin büyüyüp güçlendikçe bir süre sonra uyuşmuş ve benlik duygusunu yavaş yavaş kaybetmişizdir. Bu ise bize pahalıya patlamıştır. Türkiye İmparatorluğu zamanında ara ara ırkçı uygulamalar olsa bile bu tam manası ile sistemleşmemiştir Modern ırkçılık ise İmparatorluğun son zamanlarında ortaya çıkmıştır. Bize ise bunların çok ayrıntısına girmeyeceğiz. Burada önderlerimize ve şahsımıza atılan bir iftiradan bahsedeceğiz. Komünist ve sol kesimin ağzına pelesenk olmuş bir laf vardır. Faşizm!
Kendi fikrinden olmayan herkese Faşist demeleri adet olmuştur. Birde Türkiye'de ırkçılık yapanları Faşist olmakla suçlarlar. Hatta daha da ileri giderek Atsız ve Rıza Nur için faşizm özentisi, Hitler özentisi derler. Bir kere Hitler de Faşist değildi fakat bunların ayrıntısına girip yazıyı uzatmak istemiyoruz. Nihal Atsız fikri gıdasını kafatasçı Rıza Nur'dan almıştır. Rıza Nur ise ırkçılıkla ilgili yazılar yayınlarken ve Türk ırkının üstünlüğünden bahsederken daha o zamanlar Mussolini Sosyalist-Solcu takılıyordu. Bayrağa değersiz bez parçası diyordu. Hitler ise sokaklarda sürünüyordu. Rıza Nur'un yazılarından insanlar haberdar olmadıkları için Türkiye'ye ırkçılık Hitler ve Mussolini sayesinde girdi sanıyorlar. Bu külliyen yalandır, iftiradır. Bunun en büyük kanıtı Rıza Nur'dur. Rıza Nur yazılarını yazarken ortada Faşizm de yoktu Nazizm de yoktu. Atsız ve Rıza Nur, atalarımızdan gelen kutsal kanı referans almışlardır. Peki, siz gafil solcular. Siz kimden alıyorsunuz? Sarı suratlı afyonkeş Çinliler, sırf kendisine karşı gelir düşüncesiyle milyonlarca masumu öldüren Gürcü Stalin' ve komünistleri. Ulan şu sizin beğenmediğiniz Faşistler bile komünistlerden daha az insan öldürmüştür. Hiçbiri Mao ya da Stalin ile yarışamaz. Sizin tüm fikri gıdanız dışarıdan gelmişken hangi akılla ırkçıları milli olmamakla suçluyorsunuz bre gafiller? Bunlar sizi iyi günleriniz. Tigir:Er Düşünce Sistemi dalga dalga yayıldığında Yunan Töresi Demokrasi sizi kurtaramayacak! Davam, Onurum, Sadakatim!
Yüksek Rütbeli Rus Subayların Ölümü
Bizim uzun süredir dikkatimizi çeken bir mevzudur. Yüksek Rütbeli Rus subaylarını araştırırken hep intihar, arabanın altında kalma, bir yerden düşme gibi doğal olmayan ölümlerle karşılaşmıştık. Biraz araştırma yapınca bu durumun başkalarının da dikkatini çektiğini gördük. Hatta bununla ilgili bir tablo hazırlamışlar. Bu tabloyu da sizinle paylaşacağız. Ayrıca sırf kendisine karşı gelecek güçlü birileri olmasın diye Stalin'in katlettiği Rus subaylarını anlatmaya zaten gerek yok. Rus tarihi kaza süsü verilerek öldürülen üst rütbeliler ile doludur.
Kalitesi Azalan Teknoloji Teknolojinin ilerlemesiyle günümüzde her ne kadar daha yararlı ve kullanışlı mallar üretilse bile bu malların dayanıklılığı gittikçe azalıyor. Misal yeni nesil telefonların daha çabuk bozulması ve kırılması gibi. Yeni çıkan ekran kartlarının kullanma süresinin azalması da örnektir. Her sene yeni bir model çıkıyor. Yeni aldığınız telefona 1 sene sona güncelleme geliyor ve pek çok uygulamayı kullanamıyorsunuz çünkü şirketler bu güncellemeleri bilinçli yapıyor ve telefonunuzu yavaşlatıyor. Sonra da yeni telefon alıyorsunuz ve şirket daha çok para kazanıyor. 2007 yılında çıkan Crysis adlı oyunun grafik kalitesine yaklaşamayan 2018-19 oyunları 1080ti istiyor. Her yerde bir sahtecilik ve üçkağıtçılık dönüyor. İnternet alıyorsunuz ama tam hızını kullanamıyorsunuz. Lisanslı Film-Dizi sitelerinde 1080p film izliyorsunuz ama DVD Playerinize taktığınız DVD Film 1080p olmamasına rağmen daha iyi görüntü sağlıyor. İnternette HD (Yüksek Görüntü Kalitesi) diye gördüğünüz çoğu şey aslında HD değildir. İnsanlar hızlı tüketime yönlendiriliyor. Daha çok gıda üretiliyor ama üretilen gıdalarda tat yok. Her alanda bir sahtecilik ve kandırılma aldı başını gidiyor.
Alışveriş sitesine bir mal 100 liradan geliyor ama adam malın üstüne 200 lira indirimli olan malı 100 liraya satıyoruz diye milleti kandırıyor. Kitap sitelerinde de bu olay çoktur. Ulan daha kitap yeni çıkmış lakin üçkağıtçılar, gerçek fiyatı bu biz şu fiyata satıyoruz, diyorlar. Bakıyoruz başka sitelere orada da aynı fiyat. Hepiniz mi indirim yapıyorsunuz ulan? İnsanlar araştırmacı olmadığı ve hazıra konduğu için avel gibi her şeye atlıyorlar. Televizyona çıkan herkes alim havalarına takılıyor. Eline mikrofon kamera alan kendini önemli biri zannediyor. Gösteriş var ama kalite yok. Bir şey alırken markasından ziyade fiyat-performansını iyi inceleyin. Kullanıcıların hakkında söylediklerine bakın. Kendiniz test edin. Avel olmayın.
Türkiye'nin Yeni Baştan İhyası Burada sadece bu ihyanın ve programın ilk bölümünü paylaşıyoruz. Programı okurken o günün şartlarını da dikkate alınız ve Rıza Nur'un kafasındaki Cumhuriyet ile Kemalist Cumhuriyet'i bir tutmayınız.
1-) Fırkanın adı Türkçüdür. 2-) Hükümet şekli Cumhuriyettir. 3-) îdari sistemi Lâik ve İçtimaîdir. Din ve devlet ayrılışı esastır. 4-) Fırka asrîliğin, Avrupai yeni usullerin tamamiyle taraftarıdır. Ancak bu tabirle Avrupanın ilim, teknik, metod, teşkilât ve intizamını Türk millet ve devletine mal etmeyi anlar ve buna çalışır. Dans ve emsalini medeniyet levazımından saymaz. 5-) Türk orijinal an’ane, töre ve harsına şiddetle bağlı, son derecesinde Türkçü olup Türk hars ve töresinin ihyasına çalışır. 6-) Türkiye'nin resmî dini vardır. Bu da Müslümanlıktır. Bunu Teşkilâtı Esasiye Kanununa koyacaktır. Her din ve bu babda vicdan mutlak bir surette serbesttir. Din devlete müdahele edemeyeceği gibi devlet de dini tahakkümü altına alamaz. 7-) Vicdan, söz, matbuat ve Millet Meclisi için tam bir hürriyet tesis edilecektir. Hürriyetten istifade ederek hürriyet dairesinden çıkan taşkınlıkları adlî mahkemeler rü’yet edecektir. Kanun bunu men edebilecek surette İslah edilecektir. Teşkilât-ı Esasiyeye ve fevkalâde mahkemeler tesisini katiyyen men eder maddeler konacaktır 8 -) Her ne şekilde olursa olsun müstebit yetişmesine mani olacak tedbirleri havi ve Teşkilâtı Esasiyeye konacak maddeler tanzim edilecektir. 9-) Fırka her şeyden evvel ve her şeyden ziyade dalkavukluğun şiddetle aleyhindedir. Devlete ve millete bütün suiahvalin menbaının dalkavukluk olduğu şu geçen cumhuriyet devrinde büsbütün görüldüğünden bu hususa çok dikkat edilecek ve en mühim tedbirler olarak bu babda bir kanun tanzim edilecektir. 10-) întihab bir dereceli olup, reylerini (Oylar) tamamiyle hafî ve müdahaleden arî bir surette verebilmesini temin, bilhassa hükümet müdahalesini kafi surette men eder. Birkaç madde Teşkilât-ı Esasiye kanununa ilâve edilecektir. 11-) Mebuslar hükümette haricî ve askerî mevattan gayri bütün dosyaları tetkik edebilirler. Mebustan dosya saklıyan memur azledilir. Keza mebuslar askerî mübayaa işlerini de tetkik etmek hakkına haizdirler. . 12-) Mebuslar imtiyaz alamaz, taahüt işini deruhte, dairelerde böyle işler takib edemezler. Edenlerin mebuslukları sakıt olur. 13-) Vekiller, mebuslardan veya bunların haricinden olur. Vekil olan mebusluktan istifa eder. 14-) Türk tebasına geçen ecnebiler, ister Türk cinsinden* ister başka kandan olsun, vekil, mebus, muallim ve zabit olamazlar, Ancak bunların bir göbek sonraki Türklükle tamamiyle temessül etmiş, ana dillerini unutmuş evlâdı bu hukuka malik olabilir. Her mebus kendi intihab dairesinin ahalisinden olacaktır. 15-) İstanbul ve Ankara'dan gayri yerlerde fırka teşkilât ve binaları olamaz. Ancak intihab zamanlarında fırkaların adamları Türkiye'de dolaşıp rey kazanmaya çalışırlar.
16-) Türkiye emperyalizm, arazi zaptı gibi gaye ve emellerden tamamiyle tecrid olunur. Buna mukabil vatan müdafaası tedbirleri hususuna lüzumu derecede dikkat edilecektir. 17-) Fırka rüşvet, imtiyaz yağması gibi işlerin şiddetle aleyhindedir. Harp zenginleri ile Mustafa Kemâl devri rüşvet ve zenginlerinin hesabı görülecek, servetleri müsadere edilecek, zevci, baba, oğul veya kardeşleri asılmış, haps ve nefyolunmuş veya maddî zarara düçar edilmiş olanlara tevzi edilecektir. 18-) İlk ve orta tahsiller bedava olacaktır. Mekteplerde herşeyden evvel millî terbiye verilecektir, ilk iş olarak ilk mektebler heryerde açılacaktır, ilk ve orta mekteplerde hiçbir ecnebi dil tedris edilmez. 19-) Cami, kitabe ve emsâli millî nefis eserler muhafaza ve tamir edilecektir. Cumhuriyetten beri yıkılanların mesulleri aranacaktır. 20-) işçi esnaf ve emsalinin hukuki kanunî tedbirler ile temin edilecek, patronlara ezdirilmiyecektir. Sa’y esas olmakla beraber, sermayeye de say nisbetinde kıymet vermekteyiz. Bu sebeble amelenin de patronu ezme hareketine muvafakat edilmeyip, sermayedarların hukuku da muhafaza edilecektir. 21-) Sendika, Kooferatif, bilhassa loncalar ve emsalî İçtimaî ve İktisadî teşkilât yapılarak hükümetin tegallübüne karşı halk kütle ve zümreleri kuvvetlendirilecektir. 22-) Komünistlik, sosyalistlik, enternasyonalistlik ve kozmopolitlik İçtimaî nizamın birer mikrobu, milletlerin birer felâketi olduğundan şiddetle aleyhine hareket edilecektir. 23-) Bütçede cumhuriyet devrinde yapılan israfın, ağır vergilerin önüne geçilecektir. 24-) Türk parasının kıymeti tesbit edilecektir. 25-) Türkiye ziraat memleketi olduğundan her şeyden evvel buna çalışmak pratik teşkilât yapmak lâzımdır. Bataklık kurutmak,büyük çiftlikler tesis etmek isteyen sarmeyedarlara o arazi hükümetin ise meccanen verilecek, onbeş yıl vergiden muaf tutulacak, lehlerine gayet müsait şartlar konacak ve bunlar ecnebilere verilmemeye çalışılacaktır. 26-) Şimendöfer’in Sivas’a vardırılmasıyla zarurî bir hal aldığından, ancak, Sivas - Erzurum hattı yapılacaktır. Ondan başka artık ne geniş, ve ne de dar hat şimendöfer yaptırılmayıp, şose inşası ve üzerinde kamyon işletme tesisatı ve bunun için birçok yerlerde otomobil tamirhaneleri yapılacaktır. 27-) İktisadî muvazeneyi temin en mühim madde olduğundan ithalat ve ihracat muvazenesi husule getirmek için ihtiyaçların en mühim kısmı dahilde temin edilecektir. Bunlar buğday, balık ve sebze konservesi, şeker, iplik, kumaş, bez, elbise, çamaşır, kundura, tıbbî hidrolif pamuk ve gaz, cam, şişe, bardak, tabak, kâse ve levazımı, kağıt, sırlı demirden küvet, tabak ve emsali gibi şeylerdir. Bunun için yünümüzden ve Adana pamuğundan iplik yapacak büyük bir fabrika, çuha ve bez fabrikalar!, hidrofil pamuk fabrikası, Kütahya’da tabak imali, deri ve kösele fabrikaları, demir madeninden demir istihsali fabrikası, Çimento fabrikaları, balık, sebze, konserve fabrikaları inşa edilecektir. Bunları yapan yerli ve ecnebi onbeş yıl her türlü vergiden muaf tutulacaktır.
28-) Memleketi imar için, tuğla en mühim ve en iyi malzeme olduğundan her tarafta ucuz ve iyi tuğla keza kireç yapılması öğretilecektir. Çimento fabrikaları çoğaltılacak. Anadoluda Ardovazdan kiremit yapılacaktır. 29-) Memleketi sanayi memleketi yapmak, ihracat eşyası imal etmek fikrinde değiliz. Sade kendimizin ve o da ihtiyaçlarımızı nevi ve derecesi kadar fabrika yapılacaktır. 30-) Alim yetiştirmekten ziyade küçük sanat erbabı ve o da asri bir surette yetiştirilecektir . 31-) Eski yazıya ricat edilecek ve lâtin harfile de yanlışsız bir yazı yapılıp ikisi beraber yürüyecektir. 32-) Tekkeler İslah edilip, onlara misyoner teşkilâtı verilerek ikmal edilecek, bunlar Türklük için çalışacaklar ve Türklüğü bilfiil yapacaklardır. 33-) Matbuat kanunu tadil edilecektir. 34-) Cumhurreisinin maaşı azaltılacak. Tasarruf kaidesine riayet edilecektir.
[1- Fırkanın adı Türkçüdür.] Sakın olan günümüzdeki 3. Sınıf Türkçülerin hezeyanları ile buradaki Türkçülüğü bir tutmayın. Rıza Nur'a göre Türkçülük Irkçılık demektir. Daha ortada Romalı Gavad Mussolini ve Hitler yokken Rıza Nur Irkçılıkla ilgili makaleler yazıyor ve bununla birlikte Irkçılığı da eylemsel olarak yerine getiriyordu. Örneğin Türk olmayanların memuriyetine son veriyordu. Romalı Gavad Mussolini ve Hitler de ırkçı değildir. Ayrıca Mussolini her ne kadar Romalı bir gavad olsa bile Kemalistlerden bin kat daha ahlaklı ve dürüsttür. Yaptığı icraatler de bunun kanıtıdır. [16- Türkiye emperyalizm, arazi zaptı gibi gaye ve emellerden tamamiyle tecrid olunur. Buna mukabil vatan müdafaası tedbirleri hususuna lüzumu derecede dikkat edilecektir] Buradaki açıklamayı "Yurtta Sulh-Cihanda Sulh" anlayışı ile karıştırmayın. Zira aynı Rıza Nur Arap ve Slav tehlikesinden bahsedip bu milletlerin içine fitne sokulmalı demektedir. Türkiye daha gelişmeden, ilerlemeden arazi zaptının mümkün olmayacağını dile getiren Rıza Nur, yine aynı şekilde güçlendikten sonra Rusya ve Çin'in de büyük bölümünü kaplayan bir Turan İmparatorluğundan bahsetmektedir. [29 Memleketi sanayi memleketi yapmak, ihracat eşyası imal etmek fikrinde değiliz. Sade kendimizin ve o da ihtiyaçlarımızı nevi ve derecesi kadar fabrika yapılacaktır.] Kemalizm devrinde güya bir sürü fabrika yapılmış. İnternette böyle bir liste var. Bu listede yazılanların çoğu uydurmadır. Uydurmadan kasıt şudur, mesela küçük bir işletmeyi fabrika niyetine göstermişlerdir. Yine aynı şekilde sadece temeli atılan fabrikalar sanki büyük kâr yapıyormuş gibi gösterilmiştir. Maksat, bakın biz bunları yaptık görün. Tıpkı AKP'nin günümüzde yaptığı gibi. O kadar şey yapılıyor. Sonuç? Millet perişan.Bu arada sivil vatandaşların yaptıkları da malum şahıs yaptırılmış gibi gösterilmiştir. Malum şahısın hiç mi yaptığı şey yok peki? Var. Zaten bunları da açıkladık. Hakkı olana hakkını veririz.
Ramadi Şeytanı Chris Kyle
Gerçek bir vatansever. Amerika'nın öz evladı. Orduya gönüllü olarak girmiştir ve gönüllü olarak Irak savaşında görev almak istemiştir. Dikkatinizi çekerim, millet ordudan kaçarken bu adam başka kıtalar aşarak daha önce görmediği bir ülkede savaşıyor. Takdire şayan! Bu Ramadi Şeytanı tam bir keskin nişancıdır. Onun için adam vurmak sinek avlamak gibidir. Savaşta düşündüğü tek şey skor yapmaktır. Kadın, çocuk, yaşlı fark etmez. Ramadi Şeytanı gördüğünü indirir. İşte gerçek bir asker. Soğukkanlı, tetiği sağlam, disiplini yerinde. Amerikan askerleri arasında bir efsanedir zaten lakaplarından biri de "Legend". Ancak abartıldığı gibi en iyi nişancı değildir. Hele hele Juba gibi bir efsane ortadayken Chris Kyle ancak onun öğrencisi olabilir. Taya adında bir eşi ve 2 çocuğu vardır. Vatanı için çocuklarından ve eşinden ayrılarak gerçek bir vefa örneği göstermiştir. Boş zamanlarında Amerikan gazilerine yardımda bulunmuştur. Örnek bir vatandaştır. Vergisini verir, kurallara uyar. İşte Ramadi Şeytanı Chris Kyle budur.
Savaşı Kazandık mı? Bir Türk, cephedeki kardeşinin ölüm haberini aldığında haberi getiren kişiye soracağı ilk sual "Savaşı Kazandık mı?" olmalıdır. Eğer kazandıysak kımızını alır ve zaferi kutlar, yok eğer savaş devam ediyorsa o zaman bizzat silahına sarılır ve kardeşinin yarım bıraktığı işe devam eder. Türk olmak bunu gerektirir. Barış, kardeşlik, insanlık gibi laflar zavallı ve ezilmiş toplumların Türk ile aynı seviyeye ulaşma hilesidir.
Gölgeyle ne kadar kavga ederseniz edin ona zarar veremezsiniz. İşte biz de gölge gibiyiz. Bize zarar gelmez çünkü fikirlerimiz bulaşıcıdır. Fikirler başka zihinde de hayat bulur ve orada yeşerir. Putlar yıkmaya başladığınız an aklın içindeki gerçek bilgilerin yeşermesi de bu şekilde mümkün olacaktır. Bizler kendimizi değil ırkımızı düşünürüz. Türklükten daha mühim hiçbir şey yoktur. Çocuklara okullarda çiçek böcek resmi çizdiriyorlar ve çocuğun düşünce yapısını sıkıştırıyorlar. Şimdi çiçek resmi çizen bir çocuğun ileride bize faydalı olma şansı nedir? Çocukları savaş karşıtlığı ile yetiştirmek geleceğimizi yabancılara bırakmakla eşdeğerdir. Savaş her zaman vardır ve devam etmektedir. Türkler
iki büyük düşmanla savaşmıştır. Birincisi doğa ikincisi ise insan topluluklarıdır.
Araplara En Güzel Yerler Peşkeş Çekiliyor İsteseniz de istemeseniz de evrende hiçbir şey yerinde durmaz. Tekamül edenler ilerler diğerleri ise böcek gibi ezilir. Eğer o tekamül edemeyenler ezilmezse bunlar başımıza çıkar ve bizleri de kendi seviyelerine çeker. Misal K-Virüsler, misal Suriyeliler. Resmen yakamıza yapıştılar ve bizi de kendi seviyelerine çekiyorlar. Gittikleri yere uyum sağlamıyorlar ve o leş kültürlerini de bulaştırıyorlar. Şu İstanbul'u gördükçe cinnet geçiriyoruz. Bir dönem İmparatorluk başkenti olan şehir pislik içinde. Milyonlarca göç dalgası oluyor. Öyle ki bazı yerleri Hindistan'a bile rahmet okutacak cinstendir. Türk'ün kanı ile alınan topraklar Araplara peşkeş çekiliyor.
Ulan bir Türk evladının kafasını sokacak evi yokken Araplar İstanbul'ın en güzel yerlerinden ev alıyor. Bunlar kim dur diyecek? Söyleyelim. Biz, Tigir:Er Düşünce Sistemi'ne iman edenlere olarak buna dur diyeceğiz!
Ancak bu Kemalistler de malumatlarımızı okumadan bize saçma sapan şeyler yazıyorlar. Yazdığınız şeylerin cevabı zaten verdiğimiz malumatların içinde. Ulan biz Müslüman değiliz. Arap'ın dinine inanmıyoruz dedikçe bu konuda iftira atılmaya devam ediliyor. Anlama kabiliyetiniz yok mu? Muhabbet kuşuna anlatsak şu dediklerimizi o bile anlar. Siz ne düşünürseniz biz aynısını düşünmek mecburiyetinde değiliz. Sürekli düşünce özgürlüğü diyorsunuz ama kendinizden başka düşünmeyen herkese her türlü iftirayı atıyorsunuz. Demokratız diyorsunuz ama hiçbir karşı görüşe tahammül edemiyorsunuz. Yunan'ın yönetme biçimini savunuyorsunuz ama gelip bize Yunan diyorsunuz. Sizin nerenizden tutsak elimizde kalacak. Biz hiçbir zaman Osmanlıyı geri getireceğiz demedik aksine hanedanın ortadan kaldırılması gerektiğini söyledik. Bunu ilk dillendiren kişilerden biri de Cengiz Han soyundan gelenlerin başa gelmesini isteyen, gavadların korkulu rüyası Deccal Murad. Yakın tarihten ise Mithat Paşa'dır. Eyleme koymak isteyen kişi de Sakallı Nureddin Paşa'dır. Zira hanedan kutunu kaybetti.
Siyaset Yalan ve İki Yüzlülük Gerektirir
Hareketlere bakın. Gören de sanacak Türkiye, Fransa, ABD dünyayı 3 büyük güce bölmüş ve nasıl yöneteceklerini tartışıyorlar. Gerçekte ise tam tersi. Bunlar kameralar önünde böyle görünmeyi severler çünkü samimiyetsizler. Tipik Roma
adetidir. Birbirlerine yüzlerine gülerler sonra da anında birbirlerini hançerlerler. Sezar'ın hikayesini biliyorsunuz, sırtından hançerlediler. Hitler ve Mario Stalin'i de biliyorsunuz, anlaşmayı bozup Rusya'ya hücum etti. Lehistan'ın durumunu da biliyorsunuz. Güya Avrupa'yı Türk tehlikesinden kurtardılar ama o Lehlerin yüzüne gülenler Lehistan'ı 100 yıl olmadan parçaladı. Bunlar Romalıdır, dediklerine güven olmaz. Sözlerinde durmazlar. Düşmanda mertlik, gurur, onur aramayın. Bu tür meziyetler onlarda yoktur. Şimdi Fransa kendi istikrarsızlığı ve içinde çıkan ayaklanmalar ile yangın gibi dertler ile uğraşıyor. Türkiye ise ekonomik sorunlarla. Amerika'da ağzı sulanarak olayları izliyor.
Kadir Mısıroğlu Beğ Hakkında Malumat
Kadir Mısıroğlu beğ vefat etti diye herkes kuduz köpek gibi adama saldırmaya başladı. Bu ise Kadir beğin büyüklüğünü gösterir. Kadir beğin hatası vardır veya yoktur lakin onları söylemek de bize düşer. Nedenine gelirsek, Kadir Beğ Türklüğün yükselmesini isteyen biridir bunu ise İslam vasıtasıyla yapmak istemiştir. Kadir beğin bir tane bile makalesini okumamış, yarım saat konferansını dinlememiş gafil beşerler Kadir beğe
utanmadan Türk düşmanı diyorlar. Sizin savunduğunuz adamlar karısını Yunanlıların koluna verip ve sırıta sırıta pozlar verirken Kadir Beğ Yunan Mezalimi adlı kitabı yazıyor ve üstüne kitapta Göktürk Anıtlarında geçen kutsal cümlelere yer veriyordu. Lakin siz kitabı okumadığınız için bilmezsiniz. Rehberimiz Nihal Atsız bile Kadir beğin bazı kitaplarını övmüş ve gençlere okuması için tembihte bulunmuştur.
Kadir Beğ ayrıca rehberimize karşı son derece saygılı bir şekilde hareket etmiştir. Kendisi Müslüman değil, kafatasçı bir ırkçı ama tanıdığım en vatanperver insanlardan biridir, demiştir. Nihal Atsız'a hayranlığını dile getirmiştir. Muhammed'e her türlü hakareti eden Nihal Atsız'ı bir Müslümanın övmesi onu zaten dinden çıkarır lakin Kadir Beğ bunu göze almıştır. Kadir Beğin amacı tekrar eski günlerimize dönmemizi
sağlamaktır, İmparatorluk olmaktır! Kadir Beğin amacı budur. Sadece yöntemi farklıdır ve bu yöntem eleştirilebilir. Çünkü yöntemi İslam üzerine kuruludur. Lakin kimsenin şüphesi olmasın ki Kadir Beğ bir Oğuz Türküdür. Kendisi defalarca kez Türk olduğunu belirtmiş hatta Başbuğumuz Timur'a bile söverken "Ben de Türküm" diye haykırmıştır. Kadir Beğin günahları da çoktur lakin bu günahları da Türklük için işlemiştir. Umuyoruz ki Başbuğlarımız Cengiz Han ve Timurlenk kendisine şefaat eder ve mekanı uçmağ olur. Kadir Beğin Cumhuriyete ve onun ileri gelenlerine karşı olmasının ana sebebi ise milleti pısırık bir şekilde yetiştirmeleri ve batının ilmini tekniğini almak yerine sürekli pisliğini almaları. Zaten bu tenkidlerin en sertini Nihal Atsız yapıyor ama Kadir'i gören gözler Atsız'ın söylediklerini görmüyor. Neden? Çünkü Atsız üzerinden prim yapıyor piçler. Şunu da söylemek lazım gelir ki Kadir Beğ müslüman olmayacak kadar zeki bir adamdır. Kadir Beği yanındaki müslümanlar bile anlamıyordu. Adam konferans veriyor yanındaki hıyarlar uyuyor. Kadir beğ ayağa kalkıyor canına dişine takıp saatlerce ayakta kalarak millete bir şeyler anlatıyor ama dinleyenler avel avel duruyor. Kadir Beğin başından da çok iş geldi, çok mahkemelik oldu ama asla davasında vazgeçmedi. Kadir beğ bir vasiyette bulundu, Romalı Gavad Mussolini demiş, beni ölürsem dik gömün diye, Kadir beğ de vasiyetinde dedi, beni bir Osmanlı öldü diye gömün. Son Osmanlı Kadir Mısıroğlu bu topraklardan gitmiştir... İfade özgürlüğünü savunanlar ise bunları paylaştık diye bizi linç etmeye kalkıştı. Hani nerede ifade özgürlüğü? Hani demokrasi? Hani isteyen herkes istediğini düşünürdü? İşte tipik bir Kemalist demokrasisi. Kemalistlerin istediğini düşünmezsen linç yersin. Atsız bunlarla çok uğraştı, Atsız'ı susturamayınca hapise attılar. Aynısını bize de yapmak istiyorlar. Bizim amacımız burada Kadir Beği savunmak değil sadece gerçekleri açıklamaktır. Yazılarımızdan dolayı bizi İslamcı sanan budalalar bile var. Bizler Müslüman değiliz. Malumatları adam gibi okuyun. İyi idrak edin. Bilip bilmeden her şeye atlamayın. Kadir Beğe fesli deli diyenler, kendisi fesi neden taktığını açıklıyor. "Ben fesi gerici olduğum için takmıyorum, Kemalizme karşı olduğumu göstermek için takıyorum." Kadir beği seversiniz sevmezsiniz. Kimse kimseyi sevmek ya da sevmemek zorunda değil. İsteyen istediği kişiyi sever istediğini sevmez. Arap Muhammed'i de sevmeyebilir Başbakanı da sevmeyebilirsiniz. Kişiler kimi sevip sevmediğinde özgürdür.
Bizler kadir beğin yöntemlerini onaylamadığımız ve İslamcı olmadığımızı zaten söyledik.
Kadir Beğe Yunan hayranı diyen Kemalistler evvela kendi liderlerine baksın. Karısın Venizelosun koluna takan adamları savunan Kemalistlerin bu konu hakkında konuşmaya hakkı yoktur. Ayrıca Kadir Beğ keşke Yunan Galip Gelseydi sözünü mecazi anlamda kullanmıştır. Yani burada, Yunan galip gelseydi Kemalistlerin verdiği tahribatı vermezdi demek istemiştir. Bize göre mecaz da olsa bu sözü söylemesi yanlıştı fakat gerçek budur. Ayrıca Cumhuriyet'in ileri gelenleri Yunanlılarla çok sıkı dost olmuşlardır. Partilerle içki kadehleri tokuşturdu. Yanlış anlaşılmamak için şuna da bir açıklama yapalım. Düşman olduğun ülkeler ile bir süre sonra anlaşarak siyaset yapılır. Bu tarihte sık rastlanan bir durumdur ancak gidip de can düşmanı olduğun, hamile Türk kadınlarını öldüren heriflerin koluna karını ve kızını vermek siyaset değildir. Yunan ile siyaset yapmak ayrı, karını kızını onların koluna takmak çok ayrı bir olaydır. Bunları iyi idrak edin. Eğer olaylara sadece Türklük gözü ile bakarsanız bunların ne kadar iğrenç manzaralar olduğunu görürsünüz, yok eğer putlarınız varsa zaten bunlara çok büyük bahaneleriniz olacaktır. Bu yazdığımız malumatdan dolayı da İslamcılar sevinmesin. Zira Türk-Yunan harbinde Yunanistan saflarında Namaz Kılan Müslüman hacıları da iyi biliyoruz. Herkes haddini ve yerini bilecek ulan! Bizim tek
gayemiz Türklüğün yükselmesidir. Türklükten daha önemli hiçbir şey yoktur. Kadir Beğe Yunan hayranı diyen Kemalistler kendi organizasyonlarında pontusça şarkılar söylettiriyorlar. Bunların neresinden tutsak elimizde kalacak. Şimdi şunu diyenler de olur, siz İngilizce şarkı dinlemiyor musunuz? Cevap verelim. İngilizce evrensel bir dildir, bununla birlikte bir organizasyonda evrensel olmayan bir dil ile şarkı söyletmek şuur altındaki etnik severliği ve virüslüğü dışa vurdurur. Ayrıca neden Kürtçe ve Pontusça? Neden Vietnamca değil de Pontusça? İşte bu sualin cevabını bildiğiniz an bizi anlamış olacaksınız. Kemalistlere söylemek istiyoruz, bizler Kadir beğin andası değiliz. Kadir beğ ile aynı çamçaktan kımız içmedik. Kadir beğ ile aynı camide namaz kılmadık. Yaptıkları bizi değil kendisini bağlar. Kadir Beğin her yaptığından da bizi sorumlu tutamazsınız? Bizler İslamcı değiliz. Osmanlıcı değiliz. Kadir beğ yaptıklarından kendi sorumludur. Günahı da kendinedir. Kadir Beğ dik duruşlu bir adamdı. Türküğe saygılıydı. Türk ırkını savunurdu. Bu yüzden biz de kendisi hakkında bu malumatı verdik. Meselenin özü budur. Kendinizden olmayan herkese iftira atmaktan vazgeçin. Düşünce özgürlüğü diye kafa sikiyorsunu ama kendinizden farklı düşünen herkese saldırıyorsunuz.
Haramzadeler İçin Ucuz Tarife
https://kurumsal.turktelekom.com.tr/…/milletvekili-tarifesi… Biliyorsunuz ki milletvekilleri yani haramzadeler millet için mecliste çok çalışmaktadır. Bu yüzden bu adamlar her şeyi ucuza almalıdır. Çünkü kendileri 3 kuruşa muhtaçtır. Mecliste uyurken yoruluyorlar, birbirlerine sataşırken yoruluyorlar ve çok kalori yakıyorlar. Haliyle ucuza yemek yemeleri lazım, ucuza
giyinmeleri lazım, yüksek bir maaş almaları gerekli. Her şeyi devlet karşılamalı. Hatta halk olarak herkes elini cebine atıp bu haramzadeleri beslemelidir, zira meclisteyken oturdukları yerden telefonlarını çıkartarak ekrana dokunmaları onları ne kadar çok yoruyor biliyor musunuz? Hele bir de meclisteyken maç izliyorlarsa telefondan gözleri çok yoruluyor. Bu yüzden herkes haramzadelere yardım etmelidir. Özel şirketler, devlet kurumları ve halk haramzadelere çalışmalıdır. Zaten devletin kendisini yönetenler de haramzadelerden oluşmaktadır... Neyse lafı fazla uzatmayacağız. Başa geldiğimizde meclise atla gireceğiz ve tüm haramzadeleri kırbaçlayacağız. Bu sırada Nökerler de tüm haramzadelerin evlerine baskın düzenleyecek ve tüm aile fertlerini esir alacaklar. Önce haramzadelerin ailelerini gözleri önünde dipçik darbeleri ile tamuya göndereceğiz. Sonra ise haramzadeleri keçeye sarıp atlara çiğneterek Erlik Han'ın yanına yollayacağız.
Yapay Zeka Trenini Kaçırmayalım Microsoft ve Huawei başta olmak üzere pek çok şirket patent almaktadır, ancak son zamanlarda yapay zeka üzerine alınan patentler bir hayli arttı. Daha bizim millet normal zekanın bile ne olduğunu bilmiyorken şimdi onlara kalkıp yapay zekayı anlatmaya çalışsak boşa gidecek. Çünkü maalesef bizim milletimizin putları var. Yapay zeka falan umurlarında olmaz. Fabrikada Robot işçiler çalıştırsak buna karşı çıkacak insanlar var bu ülkede. İleride yapay zekaların kendi kimlikleri olacak. İnsan gibi düşünebilen ve rüya görebilen, hissedebilen bir konuma eriştiklerinde artık bizlerden hiçbir farkları kalmayacak. Öyle ki insanların bile zihinleri başka bedenlere aktarılacak. Tabii burada Self/less filmindeki olaylardan bahsetmiyoruz. Filmde sadece düşünce aktarılıyordu, ölü insanlara karşı düşünce transferi yapılmıyordu. Ölmemiş insan bedenine transfer yapılıyordu. Yani aslında başka bedene geçen kişi ölü olmuş oluyor. Aktarılan sadece hazıfa... Filmi sonuna kadar izleyen zaten bunu anlamıştır. Neyse, son olarak Google yeni bir konsol çıkaracağını duyurdu ve ortalık iyice kızıştı. Devlet ayıracağı
biraz bütçe ile Sony ve Microsoft'dan daha iyi konsol çıkarır ama uğraşmıyorlar. Putçuluk yapmak kolaylarına geliyor çünkü. Park yapıyorlar ama belediye başkan adayı seçimi kazanamayınca parkı yıkıyorlar. İşte Türkiye'de zihniyet bu . Bu insanlara ne desek olmayacak. Bu anadolu zombilerinin yeri krematoryumdur. Bizi takip edenler burada anlattığımız konuların üstünde dursun. Yapacağınız 1 uygulama ile Türk ırkına çok büyük bir fayda sağlayabilir ve para ile pek çok şeyi satın alabiliriz.
Yürüyen Merdiven Kepazeliği Toplumumuz iyice uyuşuk oldu. Normal merdivenler varken kimse oradan çıkmıyor ve herkes yürüyen merdivenlere hücum ediyor. Sıkışarak ilerliyorlar. Herkes birbiriyle akraba oluyor. Bir de güya toplumun çoğu müslüman. Dayayan dayanana... Bu ne kepazelik ulan böyle. Eğer gittiğiniz yerde normal merdivenler varsa bizi takip edenlerin yürüyen merdivenleri kullanması yasaktır. Zaruri olmadıkça yürüyen merdivenleri kullanmayın. Normal
merdivenlerden çıkın. İki adım attınız diye ölmezsiniz. Tembel olmayın. Spor salonuna giderken bile yürüyen merdiven kullananlar var. Ne desek olmayacak.
Gereksiz Harcanan Paralar
Şu belediyelere harcanan paraları görünce gerçekten şaşıyoruz. Zira o kadar parayı harcamak da yetenek ister. Bunlar harcamıyor, mezara götürmek için bankalara gömüyor. Zaten isteseler de harcayamazlar. Bu gafil beşerler dünyaya kazık çakacaklarını zannediyorlar. Diyanete bakın, aldığı paranın haddi hesabı yok ama cami dikmekten başka bir şey yapmıyorlar, diktikleri camiler de tasarım olarak hep aynı. Camilerin hepsi altın kaplama bile olsa yine aldıkları parayı bitiremezler, ama ne yapıyorlar? Paraları bankalara gömüyorlar. En lüks arabalara biniyorlar. Şu paralar ile biz ne uzay üsleri, okullar, tersaneler kurar, nice büyük sporcular, bilim erleri, muallimler yetiştirirdik. Eğer bu dünyada kalıcı olmak istiyorsanız muazzam bir eser bırakın, atalarımıza layık olun. O zaman ölümsüz olursunuz. Yoksa bin yıl da yaşasanız bir hiç olacaksınız.
Siyasetçiler hepinizi kandırıyor. Onlara güvenmeyin. Onların tek derdi para yemektir. Haramzadedirler. Türklüğün çıkarları, dertleri, sevinci onları ilgilendirmez. Televizyonlarda her daim sahte yüzlerini gösterirler. Hepsi birer masker takıyor. Biz ise size gerçek yüzümüzle geliyoruz. Maske takmıyoruz. Amacımız Yüce Tigir'in iradesini izleyen yolda giderek Türklüğün yükselmesi için uğraşmak vermektir.
Kıblemiz Paris Değildir! Tanrı Dağının evlatları kıblesini Paris'e, Atina'ya dönmez. Bizim kıblemiz Orhun anıtlarında yazılıdır. Bir bozkurt tuzağa düştüğünde nasıl kaçacağını değil nasıl intikam alacağını düşünür. Öldüğümüzde kutsal ruhlar bize Türklük için ne yaptığımızı soracak. Arap, Yunan, Frenk kanunlarını sormayacak! Savaş birer hijyendir. Barış ise Türk olmayanların Türk olanlarla aynı seviyeye ulaşma hilesidir.
Bir kişinin doğduğu yer onun etnik kökenini tayin etmez. 21. yüzyıldayız hâlâ daha bunu anlamayan insancıklar var. Hemşehricilik yapmayı bırakın. Doğdunuz yer sizi önemli biri yapmaz, fethettiğiniz yer sizi önemli biri yapar. Bize doğduğu yer ile övünenler değil, galaksideki gezegenleri kolonileştiren ve orayı yaşanabilir hale getiren (Terraforming-Dünyalaştırma) melunlar lazım. Dünyada doğduk ama dünyada ölmeyeceğiz!
Komünistler Türkiye'ye Zika Virüsü Yaydı Zika Virüsü denilen bir şey var. Bu virüs, karnında bebek olan anneye bulaştığı vakit doğacak olan çocuğun bedensel gelişimine de etki ediyor. Örneğin zeka geriliği veya kafatası şekli normal insan kafatasından daha farklı oluyor. Bilhassa fakir ve gelişmemiş ülkelerde bu virüs çok yaygın. Küba'ya Türkiye'den tatile giden komünist sever solcular, orada istedikleri lüks
yaşamı ve teknolojiyi bulamayınca Türkiye'ye geri geldiler fakat gelirlerken orada Zika virüsüne maruz kalarak bu virüsü Türkiye'ye yaydılar. Komünistler sayesinde Türkiye'de de yayılmaya başlayan bu virüs, eğer önlem alınmazsa ırksal üstünlüğümüzü daha da köreltecektir. Türklerin yapması gereken ise sağlığına dikkat etmesi, hamile kadınları sıcak ve sineklerin olduğu yerlerde bulundurmamasıdır. Bu virüs sayesinde pek çok ilaç şirketi muazzam paralar kazanacaktır. Türkler iki konuda da üstüne düşeni yapmalıdır. Bu silahı düşmanlarımıza karşı kullanabiliriz. Şimdilik diyeceklerimiz budur.
Batı Hayranı Kemalistler Kemalistler her yere yazmış: İşte atamızı tüm Avrupa anladı, o dünya lideri, bilime önem veren lider....
Bu cehaletin neresinden tutsak elimizde kalacak. Ülkede İslam ve Kemalizm üzerinde dönen ticaretin haddi hesabı yok. Uyanık olun ve avel olmayın. Bu tip paralar herhangi bir kişi tarafından sipariş üzere verilir ve basılır. İsterseniz paranın üstüne döner resmi bile koyarlar. Kemalistler de kutsal emanet gibi paraya hücum etmiş zaten. Alan alana. Değeri 0 olan bir kağıt parçasına tanesi için 100 lira sayanlar var. http://www.euronotesouvenir.ie/How-It-Works.php Bıktık ulan bu Arap hayranı deve sidiği içen İslamcılar ile Batı hayranı Gavad Kemalistlerden. Başa gelince bunların hepsinin icabına bakacağız!
Türkler değil Etnikler Yapıyor! Türkiye'den yurtdışına gidenlerin çoğu da K-Virüslerinden oluşmaktadır. Sonra pis bir iş yaptıklarında da ihale Türklere kalıyor. Ülkede herkes eşit olursa ve aynı kimliğe sahip olursa olacağı budur. Aşağı olanlar ile üstün olanlar aynı kimliği taşımamalıdır. Daha bu demokrasi bize ne kadar zarar verecek?
Etniklerin yaptığı pis işler Türklerin üstüne yıkılıyor. Özellikle solcular bu konuda çok iki yüzlü. Mesela Türk Vatandaşı biri yurtdışında iyi bir iş yaptığında onun Türk
kimliğini görmezler. Fakat kötü bir iş yapıldığında hemen Türk derler. Basit bir örnek verelim. Aziz Sançar. Kendisi Doğulu diye Kürt kökenli bilim adamı diye tanıtıldı. Yetmedi Arap dendi. Utanmasalar adama Ermeni diye hakaret edecekler. Lakin Aziz Sançar'ın kendisi "Ben Kürt ya da Arap değilim, Türküm" dedi. Bunu dedikten sonra solcular bu sefer Aziz Sançar'a saldırmaya başladı. Neden? Türküm dedim diye. Türkiye'de tecavüz, aile içi ilişki, kadın ticareti gibi ne kadar yasadışı iş varsa bunların geneli Kürtlere aittir. Gasp, hırsızlık gibi suçlarda Kürtler başı çekmektedir. Ancak son zamanlarda artan Suriyeli Arap nüfusundan dolayı Kürtlerin etkisi biraz azalmıştır.
Şeytana iletilen sual Şeytana sormuşlar, Kara Ruhlular mı daha Mel’un yoksa sen mi? Şeytan demiş: Ben onların hizmetkarıyım!
Tigir:Er Emperyal Manifesto Emperyal olmayan uluslar büyüyemez. Büyük ulus olmak için emperyal olmak gereklidir. Türkler İmparatorluk kurmak için yaratılmıştır. Biz efendiyiz ve yöneteniz. Türk yönetilen değil yönetendir. Türk Irkı daima ulusların üstünde ve acunu yönetmek için var olmuştur. Yönetmek ve üst olmak için ise büyümekten asla vazgeçilmemelidir. Büyümeyi alışkanlık haline getirmek için emperyal düşünceye sahip olunmalıdır. Zira, yükselmek için ezmek, var olmak için yok etmek lazımdır. Tigir:Er Düşünce Sistemi Türk Irkını layık olduğu yere çıkaracaktır. Bize güvenin ve Yüce Tigir’e himmetinizi gösterin.
Vitaminsizin Müridi Brunson İsacı Brunson istihbaratçı olabilir, olmayabilir de. ABD için bu zat önemlidir, değildir pek fark etmez, zira burada daha dikkat çekici ise ABD’nin güç gösteri peşinde oluşudur, diğer önemli madde ise Protestan gavurların baskısıdır. Evvela güç gösterisini açıklayalım. Şu açık ki, ABD devleti çok ciddi prestij düşüşü içerisinde, diğer ülkelere verdikleri ültimatomlar sonrası aldıkları tepkiler, tenkitler ve müttefik halkların onlara bakış açısı alaycı olmuştur.
G7 zirvesinden sonra çok fazla Avrupa vatandaşı kendi liderine sitemkar bir şekilde ‘’ Trump kim? neden bunun dediğini yapıyorsunuz? Trumpa karşı cevap verin..’’ tarzında isyan etmiştir. İnsanların artık ABD başkanını sıradan birisi gibi görmeleri ABD’nin erimeye doğru yol aldığını gösterir. Keza onların ordu, ekonomi, lobi gücü vs. Türkiye’ninkinden çok çok üstündür. ABD güç gösteri peşinde olduğunu söyledik, dünya arenasında basit bir rahip gibi görünen kişi için Türkiye’ye posta koyuyor, yaptırımlar uyguluyor. Bunun yanı sıra kendi vatandaşına da mesaj iletiyor, ‘’ İşte bakın, ben tek bir vatandaşımız için koca ülkeye yaptırımlar uygularım, siz bizim için önemlisiniz’’. Kendi vatandaşına karşı güveni ve ciddiyeti tazeliyor., bunun için de her istediğine istediği gibi tavır alabiliyor, neden? Çünkü adamlar güçlü, söz sahibi. İşte burada tekrar emperyal düşüncenin kutuluğunu görüyoruz. İçine kapanık bir şekilde güçlü olunmaz, bu mümkündür ama izin vermezler. Zamanında ABD okyanus ötesinde kafasına göre takılır iken Avrupa ve bizim bulunduğumuz coğrafya hep karışıklık içindeydi. ABD şansı birdaha bir devlete isabet etmez. Bu yüzden içine kapanık büyümek mümkün olmayacaktır, büyümeyi saldırgan gerçekleştirmek lazımdır. Büyük balıklar ile aynı havuzda yüzmek için küçükleri yutup büyük balık olmak gereklidir. Protestan gavurların baskısı demiştik. Bunu da açıklayalım.
Bilen bilir, bilmeyen öğrensin. Amerika’nın nüfusu çok fazladır, züppeleri olduğu kadar dindarlarda çoktur. Bir züppe varsa iki dindar vardır. Yaptıkları işgalleri bile Allah’ın emri olduğunu vurgularlar. ABD seçimlerinde en etken taraf dindarların oyları olmuştur, Trump soytarısı zaten Protestanların kilise propagandaları ve oradan gelen oylarla başkanlığa geçmiştir. Ha seçim adil mi işlemiştir, orası meçhul. Zira, ABD başkanı halk isteği ile seçmek bize doğru gelmiyor. Oyların çoğunu Protestanlardan alan Trump bir nevi bunun mezhebindekilere vefa borçludur. Brunson da Protestan olduğuna göre onun özgürlüğü için ciddi adımlar atmak zorundadır. Al gülüm, ver gülüm meselesi feto ve brunson arasında değil, Protestanlar ve Trump arasında geçer. Ve eğer ki bu papaz istihbaratçı ise siksen Türkiye eline bırakmazlar. Biz, Türkiye’yi burada tenkit etmek istemiyoruz, ama buna mecbur kalıyoruz. Madem ki papazın terör örgütleri ile bağını ispatladınız o zaman bu papaz terörist konumuna düşer ve bunun bedeli ise ölümdür. Alenen öldüremiyorsanız kaza süsü ile yok edin, ardında taziye mesajı yayınlarsınız Türkiye kendi üzerine düşeni yapmış olur ve dosyayı kapatır. Bu şekilde adamı tutuklamak, papazı yakaladık diye reklam yapmak çok yanlıştır. Türkiye, ABD ye kafa tutacak güce sahip değildir, bu tür gösterişleri senden yukarıda olana yaparsan yoluna taş koyar, sineye çekmez. Okyanus ötesinde ki jonnyler güç sahibi diye her şeylerine eyvallah mı denilecektir? Elbette ki hayır.
Tepki gösterilmeli, ve misillemeler yapılmalıdır. Ama bunun ölçüsünü ve gelecek tepkileri iyi analiz etmek gereklidir.
Unutmayın ki beşerin üzerinde biz, bizim üzerimizde Tigir vardır. Bu Amerikan zaniyeleri ve İsacılar haddini bilecek. Lakin evvela bu topraklar da T.E.D.S hakim olduğu zaman. Savaşıma Feda Ol!
Bir avellik geleneği: Futbol ve Futbolitler Gelelim dünyanın en çok izlenen sporuna. Adı Futboldur, ama bizler avel eğlencesi diyoruz. Çünkü bu spora ilgi duyanlar gözümüzde üst seviye geri zekalıdır. Bunlar Futbolitdir. Öncelikle Futbola bakalım, nedir? ne değildir?
Futbol, 20 kondisyon sahibi canlının topu üç direk arasından geçirmek için deli dana gibi koştuğu, 2 sirk maymununda topu eliyle yakalama oyunudur. Bunu oynayanlarda zeka seviyesi aranmaz, kriteri bellidir hayvan gibi koşacaksın. Geri zekâlısın, avelsin, , piçsin, gavadsın önemi yok. Hayvan gibi koşabiliyor musun? Tamamdır, gel göbekte box to box oyna topu kap, topu ver olay bitti. Bu kadar basit ve akıl dışı oyun için milyarlarca insanı bağlamak, bunları hipnoz olmuş gibi izlemek rezaletten başka bir şey değildir. Meydan muharebesi olacakmış gibi on binlerce insan bir tarafta karşı takıma hakaretler, küfürler ediyor, tuttuğu takım gol atınca muharebeyi kazanmış gibi seviniyor. Sanki dünya fethedilmiş nasıl coşuyorlar. Resmen maymunlar cehennemi.
Türk olmayan uluslar futbol ile yatıp kalksın, hayatlarını ona göre şekillendirsinler, ala! Bu bizi pek memnun eder, lakin bizim milletin bu değersiz spora din gibi bağlanması kabul edilemez. Futbol bile bu ülkede put oldu! Çocukluktan
başlıyorlar, TV’lerde, sokaklarda, okullarda herkesin muhabbeti futbol. Bu ortamlardan çıkan çocuklar ileride Futbol dinine secde ediyor. En büyük hayali Futbolcu olmak oluyor, bir Futbolcunun ülkeye ne faydası vardır? Hiç. Bunlar yalnızca şahsi çıkardır. Bir Bilim Eri ömrünü icat, buluş, gözlem için harcar ama kimse bunu siklmemez. Kendisine zor bakacak durumda olur ama Milletine, Ülkesine fayda sağlamak için projesini bitirmek için himmet gösterir. Her şeye rağmen adı, şanı, yaptıkları bilinmez, anılmaz. Ama cahil, gavad bir futbolcu gol attığında onlarca sene sonra bile anılır ve tapılır. Futbol sadece avellerin oyunu mudur? Hayır. Zengin züppelerin eğlencesi ve projeleri haline de gelmiştir. Bu işi içinde çok büyük paralar döner, geliri fazladır, geliri ise avel futbolitler sağlar. Yani Futbol içinde çok fazla paralar dönmesi yine bu salak futbolitler yüzündendir. Evde peynir ekmek zor bulunur ama gider kombine bilet alır. Gece karısı ile yatmaz, gider topa delik açar onu siker. Başka takım taraftarı diye ırktaşını öldürür. Her yerde tezahüratları ile toplumun ahlak seviyesini düşürürler. Futbolit avellerin zararı bir değil iki değil, saymakla bitmez. Bunların bazıları da Futbolu Ata sporumuz gibi göstermek istemektedir. Bizim atalarımız düşman kellesini koparıp eğlencesine ona tekme atıyordu, soytarı gibi topun peşinden koşmuyordu! Kölelik hissiyatı doğuştan gelen bir koddur. Türk olmayan her canlı bu kod ile acuna gelir. Kullarımızın en büyük vazifesi safkan ve üstün Türk ırkının uşaklığını yapmaktır. Şimdi ise uşaklar tepemize çıktı. Neden? Futbolit vatan hainleri yüzünden. Bir topçu transfer oldu diye binlerce kişi o topçuyu havaalanında karşılamaya gider, onu omuzlarına alır, neden? Çünkü adam topa tepebiliyor. Helal olsun. Bizler Futbolitler ile bir miyiz? Haşa. Demek ki artık her Türküm diyene Türk dememek gerekir. Bundan böyle kişilerin Türklüğü bizim onayımız ile mümkün olacaktır. Kemalizm, Muhammedizm, Futbolizm. Türkiye’nin dinleridir. Avellik pınarından beslenen mahlukatların saçtığı zehirler tıkayacağız. Antidotlarımız ile boğacağız.
Futbol toplumun kanseridir. Bu kanser ile yaşanmaz. Sonuçta bir kişinin elini ya da bacağını kesseniz veyahut tek böbreğini alsanız yaşamaya devam eder. O zaman biz de toplumun bu kanserli tarafını imha edeceğiz. Verdiğimiz antidotlar Yüce Tigir’in izni ile sizlere kalkan olacaktır. Kalkanı dik tutun. Top peşinden koşmayın, koşanları izlemeyin. Gerçek olmayan galibiyetlere sevinmeyin. Atalarımıza olan vefa borcunuzu ödeyin, Savaşımıza Feda Olun!
Bedelli Askerlik Hakkında Malumat
Bedellilere kin besleyen bir asker, ordu ahlakını yaşayamayan kişidir. Bunun altına kıskançlık yatar. Askere gelmek istemeyenlerin bedelli yapıp orduya sıcak para aktarması çok yararlıdır. Bedelli zaman zaman değil her daim olmalıdır. Zaten gönüllü askerlik yapmayan adamdan samimi savaşçı yaratılmaz. Türk ordusu profesyonel iken pek çok ülkeler istila etmiş ve acuna cihangirlik saçmıştır. Lakin zorla askere alınan adam ile cihangirlik saçılmaz. Bu profesyonellik tekrar geri dönmeli ve zorunlu askerlik kalkmalıdır. Bir yaşa gelmiş ve askerlik yapmak istemeyene aylara, senelere bölünmüş taksit imkanı sağlanmalıdır. Gönüllü olanlar ise alınmalı ve eğitimden geçirilmelidir. Bedellilerden alınan paralar ile ordumuz daha da kuvvetlenir. Unutmayın ki Yüce Tigir’in emirleri sizlere kalkan olacaktır. Bize güvenin ve kalkanı dik tutun.
İlgi Orospuları ve Irksal Saflığın Çöküşü
Çağın hastalıklarından biridir ilgi orospuluğu. Herkes kendini önemli biri ve özel zannediyor. Aksine ise hiçbiriniz önemli ya da özel değilsiniz. Okuduğunuz mektep ya da aldığınız o mükemmel eğitim sizi önemli ve özel biri yapmaz. Aldığınız eğitimler sadece kendi kişisel seviyenizi geliştirmeniz için vardır. Kişiyi özel yapan davranışları ve hangi amaca hizmet ettiğidir. Kişiyi özel yapan ne kadar fedakar olabileceğidir. Kişiyi özel yapan davası uğruna ölümü bile göze almasıdır. İnsanların ise hepsi basittir. Herhangi bir yüce amaçları yoktur. Sadece hayvanlar gibi zevk ve eğlenceye koşarlar. İlgi görmek isterler. Sürekli kendilerinden “İyi” bir şekilde bahsedilmesini ve arkadaş çevresi tarafından hep aranan biri olmak isterler. İlgisiz yaşayamazlar. Kadın erkek farketmeksizin sürekli ilgi ararlar. Kendilerine yapılan ilgi kesilince ise psikolojileri bozulur. En büyük orospulukları ise
kedi sahibi olmak ve sığıntı gibi yaşamaktır. Çünkü bunlar ilgisiz yaşayamaz. Zayıf varlıklardır. Başkalarının şefkatli kollarına muhtaçtırlar. Yüce Tigir’in erlerinin ise sevgiye ve ilgiye ihtiyacı yoktur. Neye ihtiyacı vardır? Nefrete ve savaşa ihtiyaçları vardır. Türk savaşsız yaşayamaz. Savaş Türk’ün gıdasıdır. Savaş tüm ikoncanlıkları yok eder. Savaş birer hijyendir. Bizler kinle beslenir ve aldığımız beddualar ile nefes alırız. İnsanların insaniyet dedikleri şey Türk Irkını kendi düşük seviyesine çekme illüzyonundan başka bir şey değildir. İnsaniyeti reddediyoruz. İlgiyi reddediyoruz. Bizim ilgi ve alakamız kahramanlığa, galebeye, fedakarlığa, davaya, onura ve Yüce Tigir’e sadakat eksenindedir. Yok eğer ilgi ve alakanız aşağılık beşerlere ise o zaman atası vaşak olan lakin kendi pısırık bir pire torbası olan kediden farkınız kalmaz. Türk Irkının kedileşmesine zinhar müsaade etmeyeceğiz!
Kadın ve Erkek eşit değildir! Kadın ve Erkek eşitliği yalnızca anayasada vardır. Doğada, evde, realitede bu eşitlik asla yoktur, olamazda. Kadın ve Erkek farklı görevler için yaratılmıştır. Kadının yaptığını erkek, erkeğin yaptığını kadın bir çok konuda yapamaz. Çünkü bunlar eşit değildir. Eşitlik diye bir tarafını yırtanların zaten buna samimi inandıklarına inanmıyoruz, zira bu eşitliğe ciddi manada sarılmak akıl işi değildir. Ferdiyetçilik, ilgi orospuluğu, marjinal olma hevesi gibi bir çok neden yatar bunun altında.
Türkiye’de Atsız’ın izindeyiz diyen sözde ırkçı zümre sürekli kadın haklarından bahsetmeyi çok sever. Makyavelist Erdoğan kadınlarla ilgili açıklama yapınca da küplere binerler. Makyavelist Tayyip günümüzde kendini Türkçü- Irkçı ilan eden zümreden daha fazla Atsız’ın izinden gitmektedir. Irkçılar davalarına sahip çıkmak istiyorlarsa bizim savaşımıza feda olsunlar! Sokaklarda amaçsızca eylemlere katılıp, toplantılarda çay içmek ile şahsınızı şişirmekten başka bir şey yapmazsınız. Tayyip beğ, Türklüğe günümüz Türkçülerinden daha fazla hizmet etmiştir. Ayrıca biz kadın düşmanı değiliz. Yanlış anlaşılma olmasın. Lakin hakikatte ortadadır. Safımızda olan savaşçı ve estetik kadınlar üstüne alınmasın. Bize güvenin ve savaşımıza feda olun!
Karanlığa ait kaybolmuş ruhları, aydınlıktan kurtarıp yaratıldığı yere sürükleyeceğiz!
Kitapçı Hippilere Uyarı!
Türkiye’de ilk katledilmesi gerekenler sürekli insanları okumaya ve sorgulamaya tevsik edenlerdir. Bu küflenmiş beyinli ademler sürekli aynı şeyleri tekrarlarlar. Ulan bunlar adam olsa millete vaaz vereceklerine ilk başta kendileri okur ve Türkiye’de sağlam bir yere geçerler. Ama bunlar ne yapar? Sağda solda hippi hayatı sürer, kendini özel biri zanneder, göt açmayı medeniyet zanneder. Otobüse para vermek yerine el alemin arabasına binip otostop çekerler. Amına koduğmun sığıntıları. Okuduklarından zaten fayda görseler sol ideolojileri benimsemezler. Keza bu gece gündüz kitap okuyun diyenler siktiri boktan romanlardan başka bir şey okumamaktadır. Keza bunların Romanlarını okuyacağınıza bulvar okuyun daha iyi.
Kitapçı Hippiler fantezilerini kendi aralarında yaşayacaksa yaşasınlar, bitli bedenleri ile birbirlerine virüsleri aşılasınlar. Zira kendi pisliklerini reklam ve teşvik olarak kullandırtmayız!
Nihal Atsız’dan Öğretmenlere Uyarı
Türkiye’de milli eğitim mekanizması iyi işlemiyor. Hala birçok ortaokul ve liselerde yarı öğretmenle, hatta bazen üç dört öğretmenle ders yapılması, pek çok ilkokulun tek öğretmenle idare edilmesi bunu gösteriyor. Orta öğretimdeki öğretmen eksikliğini oralardaki subay, doktor, eczacı, mühendis gibi meslek adamlarıyla kapatmaya çalışmak, tabii, hiç de verimli olmuyor. Sonuç şu: İlkokuldan çıkanlar üçüncü sınıf seviyesinde, liseden çıkanlar ise Türkçeyi doğru yazmaktan aciz, milli tarih bilgi ve şuurundan mahrum, toplum görgüsünden uzak olarak yetişmiş oluyor. Çok zeki ve çalışkan olanlar, evlerinden ders yardımı görenler dışındaki gençler böylece yarım yamalak yetişiyor. Her yıl yüksek öğretim imtihanına giren 100.000, 150.000 genç bu seviye ile teste katılıyor ve her yıl 20–30 bin tanesinin dışındakiler başarı kazanamadığı için Bayazıd Meydanı’na çadır kurmak, bildiri yayınlamak, Ankara’ya yayan yürümek, Köprü’de yere oturarak vasıtalara engel olmak gibi gülünç davranışlar sanki bir çare imiş gibi tekrarlanıyor. Üniversite ve yüksek okullara yığılmanın sebebi ortaokul veya liseden sonra çocuklara meslek öğretecek okulların yeterince bulunmayışıdır. Dünyanın her yerinde yüksek öğretim yapmak isteyenler, meslek sahibi olmak isteyenlere göre azınlıktadır. Bu hakikat bizde de yıllardır anlaşılmış olduğu halde, ilkokul, ortaokul ve liseden çıkacaklara türlü seviyelerde hayati meslekler öğretecek okullar açılamamıştır. Açılamayınca, liseyi bitirenler üniversiteye hücum eder olmuş, ondan da bugünkü acıklı sonuç doğmuştur. Bundan başka Milli Eğitim’in politikası da çok sakat ve seviye düşürücüdür. İlkokulların ilk iki sınıfında, sınıfta kalmak usulünün kaldırılması gayet yanlıştır. Bazı çocukların zekâları geç gelişir, başlangıçta başarı gösteremedikleri halde sonradan açılırlar. Zekâsı geç gelişen çocuklar, daha birinci sınıfın bilgisini kavramadan ikinci sınıfa geçirmek hem sınıfın genel seviyesini düşürür, hem de daha birinci sınıfın müfredatını kavrayamamış olan çocuğu büsbütün şaşırtarak gelişmesine engel olur. Hele tek öğretmenle idare olunan ilkokullardaki seviye tabii olarak pek düşük kalır, üstelik öğretmeni de yıpratarak hayattan bezgin duruma düşürür. Orta öğretimdeki seviye düşüklüğü eski Eğitim Bakanlarından Saffet Arıkan‘ın bir genelgesiyle başlamıştı. O zamanın öğretmenleri işi sıkı tutuyor, bilgisizliğe göz yummuyor, bu
sebeple bazen bir sınıfın yarısı bir dersten bütünlemeye kalıyordu. Saffet Arıkan, bir sınıfın bir dersten dörtte birinden fazlası bütünlemeye kalırsa öğretmeni başarısız sayar ve sorumlu tutarım deyince iş değişti. Sorumluluktan ödü patlayan öğretmenler bu sefer öğrencileri topyekûn sınıf geçirmeye başladılar. Seviye düşüklüğünün en mühim sebeplerinden biri bu oldu. Şimdi de görülüyor ki 150.000 gencin hepsine yüksek tahsil vermek için akıl almaz usullerin uygulanmasına geçilmiştir. Bunlardan en tuhafı mektupla öğretimdir. Mektupla yüksek tahsil vermek kabilse bu iş radyo ve televizyonla daha da iyi yapılabilir. Hatta yeni metotlar bulunarak öğretmen, aradan büsbütün çıkarılıp devlet yüz milyonlarca lira maaş vermekten kurtulur. Ama ne yapalım ki bunlar hayal-i muhaldir… Mektupla öğretim bazı çok zeki ve ön bilgileri kuvvetli gençler için yapılabilir. Fakat bunlar beş on kişiden ibarettir. Üç gün içinde mektupla öğretim için başvurduğunu 17 Ekim 1974 tarihli Milliyet’ten öğrendiğimiz 80.000 kişi arasında bu ayarda 80 kişi çıkar mı? Çıkamaz… Bu 80.000 kişi yüksek öğretim oyunu oynayacak, birer yüksek tahsil diploması alarak avunacak, Milli Eğitim idaresi de başarısıyla kim bilir ne kadar övünecektir. Fakat olmaz… Olmaz… Kendimizi aldatmayalım. Bu iş peri değneği ile çözümlenemez. İşi temelinden tutup yıllar sürecek bir plan hazırlamalıdır. Mesela: 1) Her ilkokulda en aşağı beş öğretmen bulunmalı, hatta bunlar arasında da ihtisas bölümü yapılmalıdır. 2) Bütün öğretmenleri sağlanmadan ortaokul ve lise açılmamalıdır. 3) Ortaokullara ihtisas öğretmeni sağlamak için iki sınıflı eğitim enstitüleri açılmalıdır. 4) Okulsuz köylere tek öğretmenli okul açarak istatistik kabartmak yönüne gidilmemelidir. Tek öğretmenli okul çat pat kitap heceleyen çocuk yetiştirmekten başka işe yaramadığı gibi başka okulların öğretmenlerinden birini çalmış olarak o öğrencilerin normal yetişmesine engel olmaktadır. 5) Ortaokullardan yabancı dil dersi kaldırılarak boşuna zaman harcanmamalı, yabancı dil öğretimini lisede yoğunlaştırarak bu üç yılda her gencin, az da olsa, yabancı bir dil öğrenmesi cihetine gidilmelidir. 6) İlk ve ortaokullarda tarih ve coğrafya olarak, yalnız Türk tarihi ve Türk elleri coğrafyası okutmalı, çocuğun zekâsını boşuna yormamalıdır. 7) Liselerin birinci sınıfından itibaren edebiyat, matematik, fizik-kimya ve biyoloji bölümleri ayrılarak çocukların sevdikleri branşlarda iyi yetişmeleri sağlanmalıdır.
8) İlkokuldan lisenin sonuna kadar Türk grameri ve tarihi ciddi şekilde okutularak anadilini ve tarihini bilmez cahiller yerine milli kültürle parlatılmış gençler yetiştirilmelidir. 9) Yurttaşlık bilgisi bütün ortaokul ve liselerde programa konmalı, bu dersin içine bugün sözü çok edilen ahlak dersi ve fazla olarak umumi görgü de eklenmelidir. 10) Yüksek öğretim görenleri öğrenimlerinin ehli olarak yetiştirmek için önce hoca hazırlamak lazımdır. Ankara veya İstanbul’daki profesörlerin haftada iki defa uçakla başka şehirlerde kurulan sözüm ona üniversitelere giderek ders vermesiyle üniversite mezunu yetişmez, yetişemez. Şu kadar üniversitemiz var diye kendimizi aldatmayalım. Önce kabiliyetli asistanları gerekli ülkelere, en az iki yıl için yollayıp yabancı dil bilgilerini sağladıktan sonra şu veya bu şehirde bir fakültenin ilk sınıfı açılır. Kabiliyetli asistanları bazı kıskanç profesörlerin kaprisine kurban etmemek için tedbir alınmalı. 11) Üniversitelerin verimli olması, profesörlerin eser vermeyerek dış ülke seyahatleri ile gönül eğlendirmemesi için üniversitelerin muhtariyeti kaldırılmalı. 12) Rektörlük ve dekanlık sadece idari bir iş olduğu için rektör ve dekanlar hükümet tarafından, profesör olmayan idareciler arasından seçilmeli. Profesörler sadece kendi aralarından bölüm başkanı seçerek sırf öğretim ve ilmi eser yaratmak işiyle uğraşmalı. 13) Çalışkan ve bilgin profesör ve doçentlerin eserini sıra bekletmeden en mükemmel şekilde basmanın yolları bulunmalı ve onları dış ülkelere kaçırmamak için maddi bakımdan tatmin olunmaları sağlanmalı.
Böyle yapılmaz da her nahiyede lise, her şehirde fakülte açmak yoluna gidilir, bütün lise mezunlarını üniversiteye alacağız diye bula bula mektupla öğretim yapmaya kalkışılır, bir köyün iki üç yüz çocuğunu tek öğretmenle idare etmeye bakılırsa sonuç berbat olur. Bugün Türkiye nüfusunun % 70’i okuyor ama buna okuma denemez. Yazı işaretleri şöyle dursun, yanlışsız satır yazamayan insanlar, büyük harfin nerde kullanılacağını bilmeyen üniversiteliler varken Milli Eğitim başarı sağlayamamış demektir. Başarı için, bugün bol bol ziyan edilen başarılı adamları subaşlarına getirip sert tedbirler almak daima “Türkçü”’ kafa ile düşünmek lazımdır.
Ötüken, 1974, Sayı:11
İntikam İçin Yaşayın!
Evi bombalandı, babasını kaybetti, akrabaları katledildi, ama o ağlamadı. O kimseden yardım istemedi. Çocuk olduğu halde dimdik ayakta durdu ve sadece şunu söyledi! “BABAMI ÇOK ÖZLÜYORUM… BÜYÜYÜNCE TÜRK ASKERİ OLACAĞIM, BABAMIN İNTİKAMINI ALMAK İÇİN!”
Ey Küçük Yahya sen zaten Türk askerisin. Unutma her Türk asker doğar. İntikamın alınacak! Unutmayın, kim bir Türk’ün hayatını kurtarırsa yüce Tigir’in katında bütün Türklerin hayatını kurtarmış gibi olur. İntikam için yaşayın!
Mustafa Kemal ve Turancılık, İslamcılık, Komünizm Tıpkı Müslümanlar gibi Kemalistlerde izinde olduğu kişileri araştırmaz. Müslümanların geneli Kur’an okumamıştır, kendi dinlerini bilmezler. Sağdan soldan duydukları ile sözde Müslüman hayatı sürerler. Kemalistlerde bu şekildedir, izinde olduklarını söyledikleri ve lider olarak gördüğü kişiyi pek bilmezler. Mustafa Kemal’i lider kabul edenleri sadece Kemalistler olarak konumlandırmak doğru değildir. Ülkücüsü, Türkçüsü, azda olsa Komünisti ve İslamcısı ’da Mustafa Kemal Paşayı sever, sayar, örnek alır, kılavuz olarak görür. Bunu yapar iken kendi düşüncesine yakın olan sözlerini ayıklar ve onları milletin gözüne sokmaya çalışır. Putçular arasında bir Mustafa Kemal’i sahiplenme yarışı vardır. Başta kuran örneği verdik, dini ve peygamberini sahiplenirler ama hakkında hiç bir şey bilmezler. Mustafa Kemal Paşayı putlaştıranlar da onu tanımaz.
Milliyetçiler (Ülkücü, Türkçü) onu Turancı olarak anar, hatta ırkçı bile yaparlar. Vakti zamanında bizde Mustafa Kemal
üzerinden yürüttüğümüz propagandalar olmuştu, fakat bunu ne için yaptığımızı çok defa anlattık. Aynısını Atsız’da yapmıştır. Çünkü mecburdu. Bunların örneklerini misliyle sizlere sunduk bu yüzden burada tekrar tekrar anlatmanın gereği yok.
Konunun asıl amacından sapmadan devam edelim. Mustafa Kemal tipik bir makyavelistir. Onu Türkçü-Turancı, Komünist ya da müftü olarak görmek avelliktir. Mustafa Kemal Paşa Turancılığa karşı çıkmış bir devlet adamıydı. Bunu kendisi Nutuk adlı kitabında açık bir şekilde yazmıştır! Zaten yaşadığı dönemlerde onu hakikatten anlayanlar şu karikatürü çizmiş ve kendisi de bunu alkışlamıştır. Senelerdir bu karikatür TürkçüTurancı ortamında dolaşır, övünç kaynağı görülür. İşte bakın Mustafa Kemal Paşa Ümmetçiliği nasıl bıçaklıyor… Ama bu cahiller bilmezler ki orada saplanan kılıç Turancılığa ve Türkçülüğe de girer! Görseldeki çekik gözlü, sarkık bıyıklı ve Türkistan dobbası takan kişi Türkçü-Turancı camiayı temsil etmektedir. Sakallı ve sarıklı olan ise Ümmetçi-İslamcı fikriyatı temsil edenler. Şapkalı olan ise komünizm. Kel kafalı ibne ise Romalı Gavad Mussolini’dir. Faşizmi temsil ediyor. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Paşa’nın tuttuğu kılıca da dikkatli bakın. Tam batı tarzı kılıç. Düz kılıcı haçlı batı dünyası kullanır. Türkler ise eğik, yatağan kılıç kullanır. Görseli çizenler bu ayrıntıya iyi dikkat etmiş ve o kılıcını üstüne inkılap yazmış. Zira Paşa’nın
inkılapları tamamen batıdan alınmadır ve kılıç da batılı tarzda resmedilmiştir. Kemal Paşa işine gelince Türkçü Turancı görünmüş, işine gelince komünist görünmüş hatta Enver Paşa’yı katleden bolşeviklerin heykelini taksime koymuştur. Öyle ki Enver Paşa’nın cenazesi bile Türkiye’ye 1990’lı yıllarda gelmiştir. Gerçekten bu büyük ayıp. Evet Enver Paşa’nın hataları çoktur ve onu en çok tenkid edenlerden biri biziz. Resmen o da put oldu ülkede. Lakin Türkistan topraklarında Türk İstiklali için savaşıp göğsünü mitralyöz mermilerine siper eden bu şahsiyetin mezarından bile bu kadar çekinilir mi? Bu ne nefret? İşte Kemalizm! Neyse, dediğimiz gibi Mustafa Kemal makyavelisttir. Kendisi gençliğinde tam bir Türk savaşçısıydı ve iyi savaşırdı. Ancak Frenk zehrine karşı yenildi ve o savaşı kazanamadı. Biz Tigir:Er İdeologları olarak kimseye iftira atmıyoruz sadece vesikalar ile gerçeği gösteriyoruz. Dediklerimiz de bir hakaret veyahut iftira yoktur bu yüzden boş yere kıvranmayın. Kişileri seviyorsanız eğer onları olduğu gibi kabul ederek sevin. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal sizin hayalinizde canlandırdığınız kişi değildir. Putları yıkın ve zincirleri kırın.
Alın Size Türk kellesi getirdim Henry Moseley Fizikçidir. Bir bilim adamıdır. Türkiye’de ise bilim adamı denilince hümanist, insancıl birileri akıllara gelir bu külliyen yalandır. Bu Henry, Evrim Teorisinin temsilcilerinden biri olan Darwin’den de etkilenerek Türkleri aşağı ırk görürdü. Beyaz ırkın amansız düşmanı Türklerle savaşmak ve Türk kellesi alıp kendi ülkesine getirip bununla arkadaşlarına “Alın size Türk kellesi getirdim” diyebilmek için
tüm bilim çalışmalarını bir kenarı bırakarak orduya katıldı ve Çanakkele’de kızıl tamuya gönderildi. Türklerin Beyaz ırkın amansız düşmanı olarak görülmesi bilim çevrelerince ortaya atılmıştır. Avrupa’da aristokrat kesim ve bilim adamları, Türkleri beyaz ırkın en büyük düşmanı olarak görür. Şunu da açıklamak gerekir. Bazı çevreler aşağılık kompleksine kapıldığı için Türkleri sürekli beyaz ırktan göstermeye çalışıyor. Hatta Cumhuriyet’in başlarında devlet bunu çok yaptı. Türklerin kökenlerini Hititlere, Urartulara, Sümerlere bağladılar. Türkleri Avrupalı ve beyaz bir millet yaptılar. Bunlar son derece yanlıştır. Türkler asla beyaz ırktan değildir. Türkler istediği kadar biz beyaz ırktanız desin beyazlar bizi kendilerinden saymaz. Türkler beyaz tenlidir evet. Türklerin içinde sarı saçlı renkli gözlü pek çok Türk vardır. Hatta Avrupalı beyaz ırk temsilcisi olan Yunanlılardan, İspanyollardan, Portekizlilerden, İtalyanlardan, Kürtlerden, Hintlilerden daha beyazdır Türkler. Lakin dediğimiz gibi Türkler ne kadar beyaz tenli ya da renkli gözlü falan olursa olsun asla beyaz ırktan sayılmayacaktır. Çünkü iş sadece renkte bitmez. Eğer öyle olsa bok tenli Kürtler ve Hintliler beyaz ırktan sayılmazdı. Kürtler beyaz ırktır ama Türkler değildir. Bunu asla unutmayın! Neyse ki bizim de beyaz ırktan olmak gibi bir düşüncemiz asla olmamıştır ve olamaz da. Evet, bizler beyaz ırkın amansız düşmanı ve katilleriyiz! Şarlkenin piçleri haddini bilecek!
Tayyip Erdoğan: İslam Güncellenmelidir
Reis-i Cumhur Tayyip Erdoğan bir açıklama yaptı ve İslam’ın güncellenmesi gerektiğinden, 14-15 asır önceki hükümlerin günümüzde uygulanmasına imkan olmayacağını dile getirdi. Tabii daha sonra bu sözlerine çok tepki gelince biraz daha yuvarlak konuşmaya başladı ama biz onu anlıyoruz bu konuda. Sonuçta bu zamana kadar İslami söylemlerde bulunarak bulunduğu makama geldi. Lakin şu bir gerçek ki Erdoğan’da İslam’ın gerçek yüzünü biliyor. Evet bu din güzel olabilir ama Arap’a güzel. Türk’e değil. İslami hükümler günümüzde ne işe yarayacak? Açın Kuran’a bakın. Her şey Araplara ve Arabistan Coğrafyası ile çevresine göre yazılıp çizilmiş. İslam’ın Türk’e kattığı hiçbir şey yoktur. Aksine pek çok kötü alışkanlık kaptık.
İslam net bir şekilde Arap Kültür Emperyalizmidir. Bugün Müslüman ülkelere bakın. Hepsi kime benziyor? Araplara. Bazıları diyor İslam evrenseldir. Yahu siz çocuk mu kandırıyorsunuz? Bakın 21. yüzyıldayız. Elinizin altında teknoloji var. Neyin ne olduğunu çok rahat bir şekilde kavrarsınız. Ulan zaten biraz akıl yürüten biri, Türklük şuuru olan biri Kuran’ı okuyunca içindeki pek çok şeyin Türklüğe uymayacağını bilir. Bizim amacımız İslam düşmanlığı yapmak değil, isteyen Müslüman kalsın. Onları şeriat ile yönetiriz. Sonuçta bizler İmparatorlukçuyuz. Lakin Türk evlatları bu çöl masalının gerçek yüzünü görsün ve ona göre ayağını yorganına göre uzatsın. İnsanlar neden İslam’ı günümüzde bırakmıyor? Çünkü doğar doğmaz İslami öğretiler ile büyüyorsunuz. Korkuyorsunuz! Daha ufacık yaşta şunu yapmazsan cehenneme gidersin diye kulağınıza fısıldıyorlar. Arapların başbuğlarını
sizlere öğretiyorlar. Muhammed’e tapıyorsunuz. Sonra biz aksi bir şey dediğimiz de bize ağız dolusu küfür ediyorsunuz. Ne diyelim. Siz de haklısınız bir nevi. Sonuçta böyle eğitildiniz. Ama eğer Türk ırkından geliyorsanız zamanla bizi anlayacaksınız. Umuyoruz ki kafanıza postal darbesi inmeden bunu başarır ve Türklüğünüzün farkına varırsınız… Aynı mantıkla Kemalizmi düşünün. Mustafa Kemal aşağı Mustafa Kemal yukarı. Sonra bu şekilde yetişen birine Mustafa Kemal’in yanlışı vardı derseniz sizi vatan haini ilan ediyor. Hülasa edersek siz kendi isteğiniz ile Müslüman ya da Kemalist olmadınız fakat Yüce Tigir’in İradesini izleyenler bu yola kendileri baş koydu. Bunu da unutmayın. Zincirleri kırın, putları yıkın!
Hayvancılık, Köyler ve Futuristik Avullar Tutturmuşlar ülkede hayvancılık gelişmiyor diye. Ulan sanki eskiden çok gelişiyordu. Gelişmemesinin ana sebebi Köy Enstitüleridir. Eli kürek, tırmık tutan adamı zorla alı koyarak işinden edip eline kitap, kalem, keman verirseniz hayvancılıkta ölür tarım da ölür. Bu adamlar ufaklıktan beri köyde yaşamaya alışmış. Elleri nasırlanmış. Kazma ile kürek ile haşır neşir olmuş. Bir tırmığa sevgilisi gözü ile bakmış. Ama bizim çokbilmiş, güya ilerici ve çağdaş olanlar ne yaptı? Bu adamların elinden sevgilisini aldı ve onun yerine Keman verdi. Akordeon verdi. Ne işe yaradı bunlar?
Tarlada çalışan adam akşam eve geldiğinde sıcak çorbasını ve ayağının yıkanması mı ister yoksa karısının batı aleti çalmasını mı? Köylülerin isteğini geçelim, bu insanlar zaten saf ve gariban devlet ne dayatırsa onlara boyun eğerler. Enstitü mikrobu yüzünden ne hayvancılık gelişti ne keman çalmayı öğrendiler. İmparatorluk zamanında bir takım zümre İslam’dan uzaklaştığımız için geri kaldığımız hezeyanlarını savuruyordu. Diğer taraf ise tamamen batılı olmalıyız diyordu. Bir süre sonra batılıyız diyenler iktidarı kaptı lakin onlar da batının ilmini tekniğini alacağına balesini, kemanını, çalgısını, eğlencesini, fuhuşunu, zinasını, gavadlığını aldı. Sonuç? Bir taraf kendini Araplara yamamaya çalışıyor diğer taraf ise Batıya. İki arada sıkışıp kaldı bu millet.
Neyse esas konumuz bu değil. Biz robotik teknolojinin de yardımı ile futuristik şekilde kurulacak yeni köylere değineceğiz. Lakin bunların adı köy olmayacak. Robotik teknolojiden de yararlanılarak bu yeni yerleşimler de
hayvancılık teşvik edilmelidir. Bu tip yerlerden büyük şehirlere göçler kesinlikle engellenmelidir. Köyden çıkan kızlar büyük şehre geliyor sonra hemen kötü alışkanlıklar kapıyor. Köyünde eline erkek eli değmemiş kız şehre indikten 1 ay sonra bar köşelerinde tanımadığı erkeklere sakso çekip hardal gibi spermini yutuyor. Hem hayvancılık ölüyor hem de ahlakımız bozuluyor. Diyenler olacak ki Köylü efendidir, ahlaklıdır, yapmazlar. Onlara hadi oradan deriz! Küçük bir kasabadan, köyden büyük şehre inen insan kendisini başka bir dünyada sanır, görmediklerini incelemek, yemediklerini tatmak, içmediklerini içme arzusu duyar bu arzular insanın temelinde olan bir şeydir. Kızcağızlar tarlasında uğraşmak yerine yarrak üstünde zıplıyor Biz böyle dedik diye köyleri çok namuslu falan da zannetmeyin. Sözlükte köy diye bahsedilen bu yerlerin çoğu, aslında pompei kentinin bire bir aynısıdır. Öyle ki köylü denilen gavadlar ve amı sarha çölü gibi olmuş köylü kızları cimada kerhane elemanlarından tecrübelidir. Bir köyde yaşayan bir kız kocaya gidene kadar ahaliye arka kapıyı açar. Kocayı bulduktan sonra ise ahaliye iki kapıyı da açar. Köyde yaşayan evli bir adam düşünün. Bu adamın karısını o köyün bütün ahalisi en az bir kez sikmiştir bundan emin olabilirsiniz. Köyler, iş lafta olduğu zaman bu tür olaylara en çok karşı çıkıldığı yerler olarak bilinir. Lakin işler gizliden daha farklı yürür. Ayşeler, Haticeler, Fatmalar, Semalar vs. vs. nice köylü kızı vardır, köyündeki bütün yarrakları görmüş ve tecrübe etmiş olan. Ha eğer inanmıyorsanız köylerde gerçekleşen akraba evlilik oranları ortadadır. Köylüler her ne kadar evlilik dışı sikişleri gizlice yapsa da, kişiler yine kendinden bildiği gibi hiçbir kıza kolaylıkla güvenmedikleri için köydeki bir kızın üzerinden bütün köylü ahalisinin geçmiş olduğunu bilirler. Bu sebepten ötürü o kız
alıcı bulamaz ve en son akraba tarafından saf, zekâsız birinin üzerine paketlenir. Bu karıyla evlenen avel köylü adamın tek eğlencesi de kahvede okey döndürmek olur. Bunun benzeri zaten büyük şehirde vardır. Bir kızı 100 kızı siker sonra bir tane salağın üstüne kalır. Hayvancılığın gelişmemesindeki faktörler çoktur. Zina, gavadlık, fuhşiyat, köylü adama keman vermek gibi. Köylü aileler şöyle der çocuklarına; “Oğlum, kızım, oku da üniversiteye gir. Baban gibi hayvanların içinde büyüme. Tezek kokusu ile büyüme. “
Sonra? Herkes Üniversitelere hücum ediyor. Ülkede üniversite mezunu bir sürü işsiz var. Adam köyünde hayvancılık yapmak yerine başka işler ile meşgul oluyor. Eline orak alacağına gitar alıyor. Kafe de karı kız kesiyor. Biz kimseye müzik aleti öğrenmesin demiyoruz lakin herkes aynı şeyi yaparsa bu ülkede kim hayvancılık yapacak? Kim çiftlik yapacak? Ha tabii bunda devletin de suçu var. Ulan köylere bakıyorsun resmen orta çağdan kalmış. Bir tane büyük marketi bile yok. İnterneti olmayan köyler var. Bu çağda büyük rezillik. Sonra tabii ki burada yetişen çocuklar da annelerinin babalarının tembihleri ile köyünü terk ediyor. Bunların önüne ise biz geçebiliriz. Köyler yok edilmeli ve yerlerine “Futuristik Avullar“ kurulmalıdır. Hayvancılık ve çiftçilikle uğraşılması için devlet avullarda yaşayanlarla teşvikler de bulunmalıdır.
Kamlar ve İmamlar eksik olmamalıdır. Müslüman ahali için Türk usulüne uygun camiler inşa edilmelidir. Hoca Ahmed Yesevi ve İmam Maturidi gibi Müslüman Türk alimler referans alınarak ve Tigir:Er Düşünce Sistemi’nin ön gördüğü şekilde her avul için özel bir kitap hazırlanmalı ve bu kitapta ahlak, doğruluk, yurtseverlik ve ırk sevgisi avuldakilere öğretilmelidir. Her avula bir tane bolluk ve bereketi simgeleyen Avul İyesi heykeli dikilecektir. Her avulda sosyalleşme alanları inşa edilmelidir. Spor salonları, yüzme havuzlar olmalıdır. Avullu bir genç, büyük şehre göç etmek için hiçbir sebep bulmamalıdır. Avullunun ihtiyacı olan temel şeyler, örneğin yakıt gibi, bunlar avulluya ucuza verilmelidir. Avulun başına geçecek olan “Avul Beği” düzenli olarak devlete ihtiyaçlarını bildirmeli ve devlet bu ihtiyaçları karşılamalıdır. Avul Beği devletin atayacağı kişilerden seçilmelidir. Her Avul Beğinin yanında ayrıca bir tane Türkoid yani sibernetik organizma bulunmalıdır. Türkoid Avul Beğinin yaptığı her şeyi not alacaktır. Avul Beğine yardımcı olacaktır. Yine aynı şekilde her avulda belli düzeylerde “Ahlak Yasavulları” olacaktır. Yasavullar hem avulun güvenliğini sağlayacak ve asayişi düzenleyecek hem de akraba evlilikleri ile zinanın önüne geçecektir.
Yazımız çok sert olmuş olabilir, zira birilerin çıkıp geçekleri bu Anadolu insanların suratına vurması lazımdır. TV’lerde ana haberleri izlediğinizde bile 20 haberin 15 sapıklık üzerine
kuruludur ve bu gösterilen, anlatılanlar gün içerisinde yaşanan olayların yüzde biri dahi değildir. Yüce Tigir bu milleti hüviyet-i asliyesine çevirsin. Her şey Türklük için! Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
Kediperest İkoncanlar ve Tengriciler
Bu kediler ve kediciler hakkında daha önce malumat vermiştik ama bizi tekrar malumat vermeye mecbur bıraktılar. Türkiye’de bir kediperestlik aldı başını gidiyor. Kedi besleyince ne oluyor? Başınız göğe mi eriyor? Ha keza bunlar efendi gibi kedi beslese, kedilerle sosyal medyada soytarılık yapmasa belki bir nevi görmezden geleceğiz. Lakin iş artık iyice çığrından çıktı. Sürekli kedi fotosu paylaşıp beğenenler, kediler için sokakta para toplayanlar, kedi aşağı kedi yukarı! Sosyal medya ikoncanı olmak isteyen ne kadar zaniye evladı varsa kedi besliyor. Kedileri sosyal medyaya atıyor. Kedi fotoğrafları paylaşıp kedi fotoğrafları beğeniyor. Bundan da ötesi kendisine Tengriciyiz
diyenler de bir kediperestlik aldı başını gitti. Ulan Tengrici olmak için kedi besleyeceksin diye bir kanunun mu var? Sakın ola bu Tengricilere bakıp İslam’dan önceki Türklerin inandığı dini böyle zannetmeyin. Günümüzde Tengricilik diye ortaya çıkan şey tamamen ikoncanlık alametidir. Siz eğer Tengrinin gerçek temsicililerini arıyorsanız otağımızdaki malumatları okuyun! Vakti geldiğinde Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman ederek yeniden doğacaksınız. Konumuz kedilerdi devam edelim! Tengrici olunca kedi seveceksin diye bir kanun mu var? Cengiz Han girdiği şehirde kedisinden köpeğine kadar her şeyi yok ederdi. Güya Tengrici olan gavadların ağzından Cengiz ve Timur düşmez. Bu ne tezatlık olun! Koduğumum ikoncanları! Timur Müslümandır ayrıca. Bunlar neye dayanarak Timurperestlik yapıyor? Hem sabah akşam İslam’a söv hem de Timurcu kesil başımıza. Bu nedir ulan? Zamanında kedi musallat olmasın diye mutfağın pencereleri kapanırdı, insanlar kediperestlik yapmazdı. Kedi de efendi gibi sokakta faresini böceğini avlar karnını doyuruyordu. Kedi, Kedi gibiydi.
Ama şimdi ki insanlar kendi ilgi orospulukları yüzünden kedilerin geleceği ile oynuyor, onların avcılığını bitiriyor. Kedilerin şu an ki evrimi tıpkı Türklerin evrimine benziyor. Atası Vaşak olan kedi iyice yalaka bir varlığa dönüşüyor. Avlanmayı bilmiyor. Türkler de atalarının aksine silah ve savaş karşıtlığı yapıyor. Barış naraları atıyor. Sosyal Medya’da türlü rezilliklere imza atıyor. Artık buna dur demenin vakti gelmiştir! Kıçını başını açıp ortalıkta Tengriciyiz diye
türeyen zaniyelerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazladır. Muhammedçilik İsacılık ve yeni nesil Tengricilik ile bir yere varılmaz. Kedileri de rahat bırakın! Kurtuluş Tigir:Er Düşünce Sistemi’ndedir. İlahi sesin kudretine kulak verin ve savaşımıza feda olun!
Yıl 1627 İzlanda’dan Konstantinopolis’e
Karşıdan birkaç gemi geliyordu ama bunlar farklı bir gemiydi. Bizim balıkçı teknelerimize veyahut diğer kuzeylilerin
gemilerine benzemiyordu. Sancaklarında Ay-Yıldız vardı. Gemiler biraz yaklaştı ve bir anda kıyamet koptu. Bir an Ragnarok başladı zannettim. Her yerden gök gürültüsüne benzeyen sesler geliyordu. Her yer yıkılmaya başladı. Tanrı Odin gazabını üstümüze mi gönderiyordu? Lakin bu Odin değildi, olamazdı. Odin bu kadar zalim değildi. Neden öz evlatlarına bunu yapsın? Tüm Tanrılarımıza dua etmeye başladık ama nafile. Kıyamet kopmaya devam ediyordu. Bir süre sonra sesler kesildi. Dumanların içinde kılıçlarla ve adına tüfek dedikleri silahla canavarlar geldi. Canavarların kafasında değişik bir başlık vardı. Çoğu sakalsız ve bıyıklıydı. Sakin adımlarla yavaş yavaş ilerliyorlardı. Yaralıların yanlarından geçiyorlar ama onlara hiçbir şey yapmıyorlar. Bir tane farklı bir başlık takan ve sakallı biri yanındakileri eliyle bir yerleri işaret ediyor ve bir şeyler söylüyordu. Sanırım bu kralları olmalıydı. Sonra yaralıları öldürmeye başladılar. Erkeklerimizin elinde silahları vardı ama mukavemet etmeye cesaretleri yoktu. Canavarlar ise bu duruma hiç aldırış etmiyordu. Tüm erkekleri ve kadınları sıraya dizdiler. Sonra elimizdeki tüm silahları aldılar. Kadınları ve erkekleri çırılçıplak soydular. Bizi saatlerce incelediler, not aldılar. Bazılarımızı ayrı bir yere yerleştirdiler ve ellerimizi bağladılar. Birkaç saat sonra benle birlikte diğer seçilenleri bir tekneye bindirdiler. Cezayir dedikleri yere gittik. Bazılarımızı oraya bıraktılar geri kalan ise benle birlikte Konstantinopolis denilen yere gitti. Az bir kısmımızı da Kefe denilen yere gönderdiler. Burada Tatar hanı aldığı erkekleri sarayında hizmetçi yapmış. Kadınlarını ise cariye olarak almış.
Şu an başkent dedikleri Konstantinopolis dedikleri yerdeyiz. Bizi kaçıranlara Türk deniyormuş. Şu an bir Türk’ün evinde kölesiyim ama bana çok iyi davranıyor. Burada iyi besleniyorum. Türk dilini de öğrendim. Sıcak su odaları var. Adına hamam diyorlar. Türkler burayı çok seviyor. Sürekli sıcak suyun içinde yüzüyorlar. Biz kuzeyliler sıcak suya hasretiz.
Senede 1 defa belki yıkanırız ama Türkler her gün yıkanıyor. Sahibim sayesinde ben de sık sık yıkanıyorum. Ayrıca Kahve diye bir şey var. Türkler bunu çok içiyor. Ben tadını hiç beğenmedim. Bu kahveden ne zevk alıyorlar anlamış değilim. Türk kadınları da çok kibirli. Üzerlerinde muhakkak yüzükler ve küpeler var. Gösterişi çok seviyorlar ve çok namuslular. Alışveriş dışında erkeklerle çok konuşmazlar ve kadınlar burada dilerlerse mahkemeye gidip kocalarını boşayabiliyor. Bunun dışında Türk yemekleri çok lezzetli. Buraya geldiğimden beri kilo aldım. Burada hayvan da çok. Ben de genellikle Türk’ün kümes hayvanları ile ilgileniyorum. Bir de evin içinde konuşan bir kuş var. Papağanmış cinsi. Burada bir sürü hayvan çeşidi öğrendim. Sahibim Türk, papağana bir ad takmış. Adı Kâmil. İnanır mısınız? Aynı bir insan gibi konuşuyor. En çok söylediği cümle ise “Çok Yaşa Sultan!”. Hayatım boyunca böyle bir şey ne görmüştüm ne de duymuştum. Bunu İskandinavya’da anlatsam kimse
inanmaz. Kâmil sahibine deli gibi bağlı. Kafeste yaşamıyor. Dışarıda özgürce dolaşıp tekrar eve geri dönüyor. Ben de aynı Papağan Kâmil gibiyim. Boynumda tasma yok, ellerimde ve ayaklarımda zincir yok. İstediğim zaman dışarı çıkabiliyorum. Kaçmak çok kolay ama korkuyorum. Kaçmaya korkuyorum ve her gün Tanrılara dua ediyorum. Aileme ne oldu bilmiyorum. Umarım öldüğümde onları Valhalla da görebilirim. Tyr ve Thor nerede? Neden bizi kurtarmıyor! Ey Ulu Tanrılar! Duyun sesimi… Türklerin 1627’deki İzlanda seferinde esir edilen kuzeylinin notları Ek Bilgi: Türklerin Kuzeylilere yaptığı seferden dolayı 1627 yılında başlayarak 1900’lü yılların sonlarına kadar İzlanda’da Türk öldürmek anayasa ile serbestti ve Türk öldürmenin bir cezası yoktu.
Mariam Kavakçı ve Solcular-Kemalistler Frenk-Arap sentezinden çıkma bir kadın. Adı Mariam Kavakçı. Cumhurbaşkanı danışmanı olmuş. Buraya kadar her şey normal fakat solcular ile Kemalistler yine iki yüzlülüğünü gösterdi. Solcular ve Kemalistler her zaman şöyle der, “Kişilerin nasıl göründüğü önemli değil. Önemli olan içinin iyi olması ve bilgili bir kafa yapısında bulunmasıdır. İnsanları kıyafetine göre yargılamayın. Burası Türkiye Cumhuriyeti, herkes istediğini giymekte özgürdür…” Bilin bakalım bunu diyen solcular ve Kemalistler şu an ne yapıyor? Mariam Kavakçının kendi paylaştığı fotoğrafları sanki gizli dosyadan bulmuş gibi her yere yayıyorlar ve altına bundan nasıl danışman olur, şunun tipine bakın diyor. Ulan bu nasıl bir riyakarlıktır şimdi? Siz
bu Mariam adlı kişiyi bilgi ve tecrübesine göre mi yargılayacaksınız yoksa kılığına kıyafetine göre mi? İşte bu Kemalistler ve Solcular yüzünden AKP gibi partiler her zaman yönetime gelecektir. Milletin türbanı ve kıyafeti ile uğraşmaktan ülkeyi bir gram ileri götüremediler. Biz daha önce defalarca dedik ve tekrar diyoruz. Kemalizm ve Solculuk mikrobundan bu ülke kurtulursa İslam kendiliğinden zayıflayacak ve tamamen yok olacaktır. Arapçılığı yok etmek için en başta Kemalizmi yok etmek gereklidir. T.E.D.S her türlü yozlaşmış ve kokuşmuş fikriyatı Türk ırkından men eder.
Türke Karşı Gelmek Tanrıya Karşı Gelmektir! Evet. Türk’e karşı gelmek Tanrı’ya karşı gelmektir. Lakin burada Tanrı’dan kasıt olan şey dünyada ayrı cennette ise ayrı bir ipe sapa gelmez yaşamı savunan veyahut hayvan kılığında insanların arasına girip ilişkiye giren ya da Peygamberi yemek yerken rahatsız etmeyin diye tüm insanlığa garip emirler gönderen bir Tanrı değildir. Burada Tanrı’dan kasıt tüm canlıların, cansızlar ve sibernetiklerin de kağanı olan Türk Tanrı’sı Yüce Tigir’dir!
Bizden aman dileyen selamete erer aksi halde sonuçlarına katlanır. Her canlı Türk’e hizmet etmekle vazifelidir. Türkler ise Tanrı’ya hizmet etmekle vazifelidir. Parmak Arası Terlik Giyen Yunanlıların icadı olan Demokrasiyi ya da Yahudi Marks’ın bayat felsefesi komünizme değil, Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman ediyoruz! 3. Sınıf bayat sözlere kanarak gafillik peşinde koşmayın. İkoncanlık yapmayın. Pespayelik rejimini din bellemeyin. Bize Tik-Tok izletisi çeken, sosyal medya maymunlarının peşinde koşan, bir tane topçu için zırlayan, bir tane popçu için havaalanında yatan, Frenk alametleriyle yanıp tutuşan gençlik lazım değildir. Bu yukarıda saydıklarımız herkes yapar. Sizin onlardan farkınız nedir? Bize barış hülyaları ile yaşayan ikoncanlar lazım değildir! Bize T.E.D.S odaklı üstün kan ahlakı ile yoğrulmuş bilge ve savaşçı gençler lazım. Atalarımıza layık olacak örnek gençler lazımdır.
İki tane kitap okuyunca alim havalarına girmeyin! Eğer sizler de çocuklarınız rahatça okutmak, ucuza gıda almak, az bir para ile güzel elbiseler giydirmek, ailenizle sinemaya gitmek istiyorsanız dediklerimiz iyi idrak edeceksiniz. Türk ırkının bu kadar sömürüldüğü yeter. Artık sömüren olma vaktidir. Emperyalist olma vaktidir. Cumhuriyet yok, demokrasi yok! Tigir:Er Düşünce Sistemi Türk Irkının biricik kılavuzu olacak. Demokrasi demek, 10 Kürt ile 5 tane Türk’ün başına kimi geçireceğini oylaması demektir.
Demokrasi demek yolsuzluk demektir. Demokrasi demek ibnelik demektir! İçinde 72 milletin olduğu bir ülkeyi demokrasi ile yönetmek kendi kafana sıkmak demektir. Adaletli olmak ve hak yememek için demokrasiye ihtiyaç yoktur. Bu batının bir oyunu ve ilizyonudur. Bize güvenin, kalkanı dik tutun ve savaşımıza feda olun!
İttihat-Terakki’nin Devamı AKP’dir! İttihat ve Terakki Hakkında Malumat Bizim gençleri bilirsiniz. Sanal acunda iki şey görür anında özenir. Bir tane müzik dinler anında o müziği yapanı putlaştırır. Bir tane dizi izler anında oradaki karakterlere tapar. Kadını da erkeği de aynıdır. Şimdi ise İttihat ve Terakki’den bahsedeceğiz. Zira hem ittihatçılık hem de Irkçılık yapan aveller var. Bunlara ne desek az. Birde bunu Atsız ile sentezleyenler var. Kepazelik! İttihat ve Terakki’yi Enver Paşa kurdu zannedenler var. Bu külliyen yalandır. Enver Paşa daha silah söküp takmasını bile bilmiyorken İttihat ve Terakki 4 kişi tarafından kurulmuştur. Kurucuları ve Etnik Kökeni: İshak Sukuti: Kürt Abdullah Cevdet: Kürt (Kendisi Avrupa’dan Erkek getirterek Türk kadınlarını Döllenmesi için öneri de bulunmuştur. Bu sayede Türkiye Avrupalılaşacak ve gelişecektir) İbrahim Temo: Arnavut Mehmet Reşit: Arnavut
Bu İbrahim Temo ise Türkiye’ye Fitne saçıp genç beyinleri zehirledikten sonra soluğu Arnavutluk’ta ve Romanya’da almıştır. Onlara hizmet etmiştir. Ne hikmetse Türkiye’yi güya baskıdan kurtarmak istediğini söyleyen adam, Kemalistler iktidarı ele alınca da Türkiye’ye gelmemiştir. İşte bakın! Millet daha bunları bile bilmeyip ittihatçılık oynuyor. Ulan harbiden cahillikte birinci sıradasınız. Özentilikten ne yapacağınızı şaşırdınız! Validenizin göğsünden süt değil resmen avellik akmış ve o avellik pınarı ile beslenerek başkalarını da avel yapmaya çalışıyorsunuz. Unutmayın ki Türklüğün kurtuluşu T.E.D.S ile olacaktır. Neyse, biz putları yıkmaya devam edelim! İttihatçıların aralarına tabii ki daha sonra Türkler de katılmıştır. Lakin İttihat ve Terakki’yi Enver Paşa kurdu zanneden beyinsizler olduğu için bunu belirtmek durumunda kaldık. Bir de günümüzde kendine ittihatçıyız diyenlere göre Osmanlı Türk değil ama İttihat ve Terakki Türk imiş. Buna kargalar bile güler! Bakın özenti aveller! İttihat Terakki bir partidir. Bu partinin içinde her görüşten insanlar vardır. Kürtçüsü de vardır, Türkçüsü de vardır, Ermenicisi de vardır. Hepsinden vardır. Parti’de kabul edilen en önemli politika ise Osmanlıcılık politikasıdır. Osmanlıcılık nedir? Bilmeyenler için açıklayalım ve bizden duyun. Osmanlıcılık, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan ve İmparatorluk vatandaşı olan herkesin dil ve din ayırt etmeden Osmanlılık kimliği altında birleştirmek, kişilerin siyaset yapmasına olanak sağlamak ve herkese adil davranmak görüşüne
dayanır. Kısaca Osmanlıcılık budur. Yani bir nevi Romacılık diyebiliriz. Nasıl ki Roma İmparatorluğunda yaşayan herkese Romalı deniyorsa işte bizim Osmanlıcılar da benzer bir şey yapmak istemiştir ama tutmamıştır. Zaten daha sonra İttihat ve Terakki’den değişen ırki dengelerle birlikte Türklüğe kayma olmuştur. Bunun bir benzeri AKP’de de olmuştur. Hatta İttihat ve Terakki’nin devamı AK Partidir. Şimdi bunu okuyanlar bize zehir kusup arkamızdan olur olmadık küfürler edecek. Durun ve bizi dinleyin! Bilmeyenler için açıklayalım. İttihat ve Terakki’nin devamı AKP’dir.
İttihat ve Terakki yönetimde söz sahibi olmaya başladığında yaptığı ilk iş Abdülhamid ve İmparatorluk ile kavgalı olan Ermenilerle barışmak olmuştur. İttihatçılar meclise pek çok Ermeni sokmuştur. Hatta Ermeni Taşnak Partisi de (Kadın çocuk demeden pek çok Türk’e kılıçtan geçiren Ermenilerin partisi) İttihat ve Terakki ile sulh eylemiştir. Ermenilere özerklik bile verilecekti. Bakın, aynı AKP’nin Kürt açılımı gibi. İşte o zaman da Ermeni açılımı yapılmıştı İttihatçılar tarafından. Abdülhamid’i tahtan indirmeye gelen heyetin arasında bile bir tane Türk olmaması da işin ayrı bir tarafıdır. İttihatçı Abdullah Cevdet Türkiye İlerlesin diye Türk kadınları kendini Avrupalı erkeklere dölletsin der. AKP’li Ahmet Davutoğlu da Türk Erkekleri Rus Kadınlarını Döllesin der. İttihatçıların ana sloganlarından biri Özgürlük, İlerleme ve Adalettir. Tıpkı AKP gibi. Yani, Adalet ve Kalkınma (İlerleme) partisi. İttihatçılardan yönetimi Enver, Talat ve Cemal ele geçirince Ermenilere hemen savaş açılmadı, ancak Ermeniler alttan altta İmparatorluğun temellerine dinamit koymaya başlayınca bu sefer siyasi ortakları İttihatçılar tarafından ölüm listesine kondu. Sonrasında ise zaten olanları biliyorsunuz. İttihatçılar burada temiz iş yaptılar. Ellerine sağlık. AKP’de aynı şekilde Kürtlere açılım yaptı. Kürtlere makam mevki verdi. Kürtlere baya sıkı fıkı oldu. Sonra? Kürtler Türkiye’nin altına dinamit koymaya devam etti. Ardından ise açılım bitti ve Kürtleri üstü kapalı bir şekilde cezalandırma devri başladı. Fakat bu İttihatçılar ve Ermeniler arasındaki olay gibi kanlı olmadı, ancak olaylar günümüzde de devam ediyor. İttihat ve Terakki’de özgürlük ve adalet diye ortaya çıkmıştı ama Abdülhamid’e rahmet okutmaya başladılar. AKP’de özgürlük ve adalet diye ortaya çıktı. Günümüz de ise tüm ipleri eline almaya devam ediyor… İttihat ve Terakki üyeleri Saray mensupları ile evlilik yoluna gitmiş. Herkes akrabasını, damadını üst mevkilere çıkartma gayretinde olmuştur. Tıpkı günümüzdeki AKP gibi. AKP üyeleri de
kendi akrabalarına kolaylık sağlıyor ve onları üst mevkilere yükseltiyor. İttihat ve Terakki ordunun her kurumunu ele geçirdi. Aynısı AKP’de yaptı. Önce Polis teşkilatından başladı daha sonra ise Askeriyeyi ele geçirdi. Hülasa İttihat ve Terakki bir ideoloji değil partidir. Hem İttihatçı ve Irkçı olunmaz. Onu geçtik, İttihatçılık diye bir şey olamaz zaten. Şimdi AKPcilik diye bir şey olabilir mi? Olamaz. Çünkü bu bir partidir ve partilerin fikirleri değişebiliyor. İttihat ve Terakki’nin içinde de bir sürü fikir ortaya atılmıştır ve sabit bir siyaset izlememiştir. Bunları idrak edin ve avellik yapmayın. Komünizm bir ideolojidir. Evet, komünistler aynı zamanda parti de kurmuştur fakat kurdukları parti programı sabittir. Faşizm bir ideolojidir. Faşist te olunur. İslamcılık da ha keza öyle. Tigir:Er Düşünce Sistemi’de bir ideoloji ve dindir. Lakin İttihatçılık diye bir şey olamaz. Adama sorarlar sonra, Hangi İttihatçılık diye? Enver Paşa’ya gelirsek. Enver Paşa’nın ana ideolojisi ise Osmanlıcılık üzerine şekillenmiş fakat o da tutmayınca Turancılığa yönelmiş ve bu uğurda can vermiştir. Meselenin özü budur. Yüce Tigir bize Türk zekâsı vermiş. Bu zekâyı heba etmeyin ve avellik yapmayın.
MÜKEMMELLİĞİ YENİDEN KODLUYORUZ! Tigir:Er Düşünce Sistemi’nin ön gördüğü yenilenmiş ırk anlayışı ile mükemmelliği yeniden kodluyoruz. Yapılmamış olanı yapacağız ve atalarımızdan miras kalan üstünlük alametlerini maksimumum seviyeye çıkartarak ve üstüne eklemeler yaparak safkan üstünlükçü bir toplum inşa edeceğiz. İnşa edeceğimiz bu toplumun kutsal bireyleri, İmparatorluğumuzun her alanına nüfuz ederek gökteki yıldızlar gibi parlayacaktır. Kadın, erkek veya statü fark etmeksizin her bir birey, üstün kan ahlakı ile yoğrularak hem ruhani hem de bedeni anlamda doruk noktasına ulaşacaktır.
Üstün olanlardan üstün, zayıf olanlardan zayıf meydana gelir. Kadının da erkeğin de üstün olanı makbuldür. Binaenaleyh verimli bir çiftleşme için bedeni uyum çok önemlidir. Kimse çorak bir toprağa ektiği ekinlerden verim almayı bekleyemez. Kadın ve erkek tip olarak üst seviyede olmalıdır. Bir Türk karşıdan görüldüğü zaman güzelliği, atikliği, çekiciliği, yakışıklılığı, gücü ve kuvveti ile kendini belli etmelidir. Bir Türk gollum gibi kamburu çıkmış vaziyette acizler gibi yürümez. Türk, göğsünü gere gere yürür. Türk kendinden emin bir şekilde yürür. Türk her şeyi analiz eder. Çevresindeki pek çok şeyi kafasında simülasyon edercesine canlandırır. Geleceği görür. Erkeklerin omuzları, kadınların leğen kemiği geniş olmalıdır. Kadınların bacak kasları kuvvetli olmalıdır. Türk bir şeye el attığı zaman onu başarır. Türk’ün önünde durulmaz! Türk kısa boylu, tıfıl değildir. Türk tembel değildir. Türk eli yüzü düzgün, bileği sağlam, kafası çalışandır.
Kişilerin kadın ve erkek ayırt etmeksizin şahsi olarak yapması gerekenler ise şunlardır; *Düzgün ve sağlıklı beslenme. *Kişisel Temizlik *Ruhani anlamda temizlik. *Bedeni esnetme, Fiziksel hareketler, Hız ve Dayanıklılık İdmanları *Zekâ açıcı oyunlar *Her gün belli bir saatte İbadet ve atalara şükran *Genel Kültür, Olayları analiz etme *Doğal şartlara uyum ve bedeni sınanma
Bunların maddeleri çoktur. Lakin azını buraya yazdık. Tigir:Er Davam kitabında ise kurulacak olan bakanlıkların işlevleri, genetik modifikasyon, verimli döl elde etme, evlilik antlaşmalar, kadının ve erkeğin yapması gerekenler gibi pek çok konuya ayrıntısıyla el attık.
Neo-Nazi misin Yoksa Türk mü? Sol resimde gördüğünüz bir Neonazidir. Bu Neonaziler sırf beyaz tenli oldukları için kendilerini üstün ırk ilan ediyor. Gerçi Neonaziyiz diyenlerin çoğunun teni de beyaz değil aslında. İspanyollar, Portekizliler, Yunanlılar… Adeta lağımdan fırlamış gibiler. Neyse, bu adamların üstün ırk ile alakası yoktur. Bol bol bira içerler, kokain çekerler, düzensiz beslenme, şişman veyahut sıska bir vücut… Bara ya da meyhaneye gittiklerin de ise avradlarını veya bacıları zenciler ile yatağa girer. Neonazilerin Tipleri de ucube gibidir. Aile bağları yoktur. Annelerine ve babalarına isimleri ile hitap ederler. Ailesinin yanında her türlü soytarılığı yaparlar. Saygı sıfır. Büyüklere hürmet sıfır. Çoğu çocuk doğurmaz. Bunun yerine kedi köpek beslerler. Genellikle de ot yerler. Hitler bunları görse komünist olurdu.
Sağ tarafta ise Estetik Türk vardır. Anne ve babasına saygılı, büyüklerine hürmet gösterir. Atalarına vefa borcunu dile getirir. En az 3-4 tane çocuk yapar. Karısına ve çocuklarına çok iyi bakar, onlara toz kondurmaz. Karakteri, duruşu ve görünümü ile tam anlamıyla bizim istediğimiz “Estetik Türk” imajını oluşturmaktadır. Bir tane yumruk atsa betonu deler. Öyle Marvel karakterleri gibi hayali değil gerçektir. Önüne tavuk geldiği zaman tavuğun bir parçasını almaz hepsini götürür. Bol proteinli beslenir. Kefirini, ayranını sofrasından eksik etmez. Alkolik değildir. İçerse çok nadiren içer. Sigara kullanmaz. Yoğurt ve Zeytinyağını bol bol tüketir. Somon balığının faydalarından dolayı haftada 1 defa yemeye çalışır. Ayı ile güreş tutacak kadar kuvvetlidir. Zamanın da Kağanımız Hülagü Han’da ayı ile güreş tutar, bedeni kuvvetini geliştirirdi. Selçuklular ise o zamanlar da maalesef saray hayatı yaşaya yaşaya gevşemiştir. Daha sonra ise aynı olay Moğolların başına geldi. Sonra ise maalesef ki Osmanlının… Her neyse, İşte sizin de olmanız gereken Türk tipi budur. Gevşemeyin. Rehavete kapılmayın. Her daim atik olun. Her daim zinde olun. Bedeninizi, zihninizi, ruhunuzu geliştirin. Tigir:Er Düşünce Sistemi’nin öngördüğü şekilde bir Türk olursanız önünüzde kimse duramaz.
Gizli Savaş ve Irki Değerler Musanın Evlatları ile Beyazlar arasındaki gizli savaş tüm şiddeti ile devam ediyor. Bu savaş her ne kadar sıcak olmasa bile tıpkı Çinlilerin Türkleri içten çökertmesi gibi etkili bir savaştır. Ve bazı savaşlar sıcak savaştan daha etkilidir. Avrupa’nın tüm ırki değerlerini yok etmeye ant içmiş olan Musa’nın evlatları her alana nüfuz etmiş bulunmaktadır. Bilhassa dizi ve film sektörü ile beyinlere giren Musa’nın evlatları, parayı da yöneterek savaşına var gücüyle devam etmektedir. Özenti Türk Gençliğini bu
tür zehirlerden arındırmalı ve Avrupa ülkelerindeki yıkıma da destek vermeliyiz. Avrupa’da yükselen Beyaz Irk anlayışı biraz toparlandıktan sonra yapacakları ilk iş İstanbul’u ele geçirmek ve Yunanlılara vermek olacaktır. Böyle dedik diye sanmayın ki özgürlükçü ve demokrat olanlar Türkleri kucaklıyor. Hayır! Öyle bir şey yok. Lakin Beyaz Milliyetçiler sadece bunlardan daha azgındır. Ayrıca şunu da eklemeden geçemeyeceğiz. Musa’nın evlatlarının en büyük silahı Yunan Kültürüdür. Yunan kültürünün olduğu yer de ibnelik, gavadlık, yavşaklık kol gezer. Türkiye’nin kendi ırkını ve kimliğini koruması gerekmektedir. Yapılması gerekenler ise şunlardır; * Türkiye’ye gelen mülteci akışı durdurulacak. Pakistan, Suriye ve Afganistan’dan yoğun göç almaktayız. Bunların çoğu kaçak yollarla ülkeye girmektedir. * Kürt ve Arap nüfusu kesinlikle kontrol altına alınmalı ve bunların üremelerine engel olunmalı. * Yıkılan aile değerleri tekrar inşa edilmeli ve televizyonlarda Üstün Türk Irkına yakışan aile dizileri, aile filmleri ve belgeseller oynatılmalıdır. * Sosyal medyaya günümüzde herkes erişiyor. Bu yüzden çok aktif şekilde kullanmalı ve zehirlerin önüne geçilmelidir. * Türkiye’de Türk nüfusunun az olduğu yerlere Çin’den eli yüzü düzgün Turanlılar getirilmeli, bilhassa bu bölgelere Uygur Türkleri yerleştirilmelidir. * Sinema ve dizi sektörüne önem verilecek bilhassa Turan Coğrafyasında bu diziler yayınlanacak. * İslam diyarlarında örnek bir Türkleşmiş İslam geleneği yayılmalı ve oradaki genç insanlara fikir bulaştırılmalıdır. Özellikle İslam dünyasındaki kadınlar kendilerine bir kurtuluş aramaktadır ve bu kurtuluş Türkler olarak akıllara kazınmalıdır. Emperyal Türkiye için bunlar elzemdir. * Türkiye’de ne kadar işe yaramayan Suriyeli varsa hepsi Yunanistan’a postalanmalıdır. * Parayı yönetmeliyiz bunun için ise üretim gerekir. Dışarıya bağımlılık ne kadar az olursa üzerimizdeki gizli ellerin bizi yönetmesi de o kadar zor olur. Yasal ve yasal olmayan her
yoldan para kazanılmalıdır. Altın, gümüş ve değerli madenlerin stokları yapılmalıdır. * Yazılım sektörü çok önemlidir. Ufak bir uygulama ile elalem köşeyi dönüyor. Buradan çıkan paralar ile binlerce Türk evladı en iyi eğitimi alarak İmparatorluğun kurulmasına önayak olur.
Irki değerlerimiz kullanmamız için parayı, medyayı ve sinema sektörünü yönetmemiz elzemdir. Bunlar elimizde olmadığı müddetçe Barbar Türk ırkı yumuşayacak ve Evlad-ı Mevlanalara dönüşecektir. Bugün demokratik anlayış sayesinde komünistler de her alanda nüfuz kazanmaktadır lakin aynı komünistler ülkeleri tamamen ele geçirdiği demokrasi de topyekün yok olacaktır. Demokrasi sayesinde söz hakkı kazanan komünistler, başa geldiklerinde yapacakları ilk iş kendilerine karşı olan her görüşü susturacaktır. Bu komünizmin doğasında vardır. Küba, Kuzey Kore, Sovyetler Birliği ve Çin buna dahildir. Bugün demokratlar ile komünistler kol kola, lakin Komünistler gücü tamamen ellerine aldıklarında o demokratlar bu günleri dahi rahmetle anacaktır. Bizim vazifemiz ise hem demokratların hem de komünistlerin başını postal darbeleri ile ezmek olacaktır. Tigir:Er Düşünce Sistemi Türk ırkının biricik kılavuzu olacak! Demokrasi yok, Merhamet Yok, Barış Yok! Çünkü barış korkaklara göredir! Davam, Onurum, Sadakatim!
Türkler Yecüc-Mecüc mü?
Şimdi Türklerin Müslüman olmadan önceki İslami kaynaklarına baktığımız da Türklerin açıkça Yecüc-Mecüc olduğu belirtilmektedir. Yecüc Mecüc’ün bulunduğu yer ve Türklerin bulunduğu yer aynıdır. Yecüc Mecüc ile savaşan peygamberin en önemli özelliği Yecüc-Mecüc’e karşı uzunca bir duvar örmesidir. Bilin bakalım dünyadaki en uzun duvar kimlere ait? Çinlilere. Her ne kadar hadislere çok fazla güvenilmese de Türklerin Yecüc-Mecüc olduğu ile ilgili hadisler de vardır. Lakin Türkler İslam’a geçmeye başladıktan sonra bu bilgilerin üstü örtülmüştür. Zira halifenin bile en güvendiği adamlar Türklerdir. Araplar Türkleri ordusuna alıyordu. Tüm Arap ordusunu Türkler yönetiyordu. Türklerin soyu bozulmasın diye Araplar Samarra adlı bir şehir kurmuş ve o şehire Türkistan’dan kadın getirterek Türklerin soyunu bozmadan çoğalmasını sağlamışlardır. Her neyse konumuz Yecüc-Mecüc. Bu Yecüc-Mecüc ile ilgili pek çok efsane vardır. Batılılar Yecüc-Mecüc’e GogMagog der ve bu Gog-Magog Macarlar ve Türkler olarak anılır. Yecüc-Mecüc’ün bir özelliği de demirleri dağları eriterek bulunduğu konumdan yani hapisten çıkmasıdır. Bilin bakalım tarihte hangi kavim demirleri eritip dağları delerek dünyaya açılmıştır? Cevap belli. Türkler! Ergenekon Destanı! Şunu da ilave edelim. Hazar Türkleri ile Arapların vuruşmaları da pek
kanlı olmuştur. Zira Türkler ile bizzat Halife Ömer savaşmıştır. Bu vuruşmaların da etkisiyle Türklere Yecüc-Mecüc denmesi daha da artmıştır. Bununla birlikte Hristiyanlar da Türkleri Yecüc-Mecüc olarak görmüş, Türklere Şeytanın efendisi demiştir. Amerika’daki bazı dini kuruluşlar da 3. Dünya Savaşının Türkiye’de başlayacağını ve Şeytanın tahtının Türkiye’de olduğunu, Türklerin Deccal olduğunu dile getirmektedir. Türklerin batı dünyasında sık sık terörizm ile özdeşleşmesi ve batının Türklere karşı Kürtleri kullanmasının altında da bu görüşün izleri vardır. Bugün Türkiye dünyanın her yerine yardım götürse, tek kurşun bile atmasa her daim terörizm ile anılacaktır. Türkleri kimse sevmez, sevemez! Bunu asla aklınızdan çıkarmayın. Türkleri yok etmek istiyorlar. Lakin onlar bizi yok etmeden biz onları postalımızın altında ezeceğiz!
Kış Aylarında Hastalanmayın!
Kış ayındayız. Havalar soğuk. Millet patır patır dökülmeye başladı. Neden? Çünkü dirençleri zayıf. Gerekli gıdaları tüketmiyorlar. Sağlıklı bir Türk ırkı için beslenmeye çok önem verilmelidir. Bu soğuk kış aylarında Portakal, Mandalina, Greyfurt ve Limonu karıştırıp doğal bir atom suyu yapmanız sizi hastalıklara karşı koruyacak ve vücudunuza direnç katacaktır. İlaca falan gerek yok. Alın, sıkın ve için. Bomba gibi olacak ve melunluk seviyeniz artacaktır. Bazı özel robotlar var. Kabuklarını bıçakla soyup iç kısmını makineye atın ve 1 dakika da suyunu çıkartın. Böylece gıdanın israf olan kısmı da azalır. Kahvaltı da bu dediğimiz karışım da baya iyi gitmektedir. Yumurtanız, peyniriniz, domates ile biberiniz ve üzerine hakiki tere yağı sürülmüş kızartılmış kepekli köy ekmeği ile leziz ve mütevazi bir kahvaltı yapmış olursunuz. Şimdi bizim dediğimiz şekilde beslenmesini yapan bir adamın mı derslere ve işine kafası daha yoğun çalışır yoksa sabah kalktıktan sonra ayak üstü bir tane poğaça yiyen adamın mı? Eğer siz madem Türk’sünüz ve Türk ırkının kayrasını düşünüyorsunuz o zaman dediklerimize kulak vereceksiniz! Güne dinç başlamanın en önemli yollarından biri de sağlam bir kahvaltı yapmaktır. İlaçlara sarılmayın. Size sunduğumuz antidotlara sarılın.
Çölden Gelen İhanet: Arap İsyanı Koca İmparatorluk Orduları kumların içinde eriyip gitti. İmparatorluğumuz resmen çöle gömüldü. İmparatorluk orduları çöle gömülürken oradaki yerli halktan kim yardım etti? Kim sesini çıkardı? Kim kâfire karşı taş attı? Hiçbiri! Çünkü para tatlı geldi. Çünkü isyan ateşi kalplerinde yeşerdi. Kurdukları devlet bile batılılara oyuncak oldu.
Nihal Atsız der ki; “Arapların devlet kurmaktaki kabiliyetsizliğinin ve siyasi ahlâksızlığının en kesin tanığı, peygamberden sonra Arap devletinin başına geçip “Hulefâ-i Raşidin” (Ergin ve üstün halifeler) adını alan (yıl: 632-661) ve hepsi de, daha hayatlarında Peygamber tarafından Cennetle müjdelenen dört kişiden üçünün (Ömer, Osman, Ali) suikastlerle öldürülmesidir ki böyle bir rezalet, Bizans’tan başka hiçbir devletin tarihinde gösterilemez. Böyle olduğu halde bizdeki din mütaassıpları bugün hâlâ İslam kardeşliği kurulabileceği kuruntusu içinde esrimiş (sarhoşlaşmış) , kendi geçmişlerini, büyüklerini inkâr sapıklığına düşmüşlerdir. Onlar için mühim dava Ali-Muaviye davası, Hüseyin’in öldürülmesi olayıdır. Arapça resmi dil olmalıdır. Türkçe zaten dil değildir. Mete, Atila, Çengiz, Hülegü kafirdir. Kan içici zalimlerdir. Şeriattan başka kanun olmamalıdır. Çocuklara Demir, Taş, Kaya gibi iptidaî adlar, hele Arslan, Pars, Bozkurt, Doğan gibi hayvan isimleri vermek dinsizliktir. İslamî adlar verilmelidir. Türkleri İslamiyet adam etmiştir. Ancak İslamiyet sayesinde büyük devletler kurabilmişizdir. V.b…Artık bu hezeyanlardan kurtulmanın, kendimize dönmenin çağı gelmiştir. Ali-Muaviye kavgası, Hüseyin’in öldürülmesi bizim için mesele bile değildir. Bu, Arapların iç işi, bizim için de yabancı tarihlerin bin bir konusundan herhangi birisidir. Bizim için Hüseyin’in Kerbela’daki ölümü değil, Kür Şad’ın Çin’deki, Genç Osman’ın İstanbul’daki ve Osman Batur’un Altaylardaki ölümü daha ilgi çekici, daha acıklı ve daha şanlıdır. Bizim için Endülüs’ün düşmesi değil, Kazan’ın, Kırım’ın, Türkistan ve Azerbaycan’ın kaybı meseledir. Mete, Atila, Çengiz ve Hülegü yasa yapıcı ve düzen kurucu birer kahramandır. Bunların topyekün yaptıkları tahribat Halife Ömer’in İran ve Mısır’da yaptıkları yanında hiç kalır. Çünkü bunlar karşı koyan, ihanet
eden ve savaşla alınan şehirleri yıkıyorlardı. Ömer ise kâfir eseridir diye İran’ın medeniyet eserlerini yıktırmış ve Koca İskenderiye Kütüphanesini yaktırmıştır. Tarihi gerçek şudur ki: Türkler Müslümanlık sayesinde değil, Müslümanlık Türkler sayesinde yükselmiş ve yaşamıştır. Bugünkü nesiller, tarih kitaplarında okumadıkları için bilmezler: Birinci Cihan Savaşının sonunda Türk ordusu Suriye cephesinde bozulunca Türk esirlerini öldürenler, altın yuttuklarını sanarak öldürdükleri ve bazen diri Türklerin karnını deşenler hep bu din kardeşimiz Araplardı. Daha acıklısı da, İslam halifesi olan Türk padişahına ihanet eden Şerif ailesinin fertleri Şam’a girerken, bu Araplar, Türk tutsaklarını, Anadolu evlatlarını, koyun keser gibi boğazlıyarak Peygamber soyundan gelen şeflerine kurban etmişlerdi. Bütün bu vahşet Arap Milliyetçiliği adına yapılıyordu. Arapları kendilerinden asla farklı tutmayan, Peygamber soyudur diye bilakis onlara üstün değer Türklere karşı bu cinayetler sırf kıral olmak ihtirasıyla gözü dönen adamlar, İngiliz altınlarıyla satın alınmış dindaşlarımız Araplar tarafından yapılıyordu. Bugün ise Arap dünyasında Türk düşmanlığı umumileşmiştir. Arap milliyetçiliği, kendilerinden Filistini koparan Yahudilere ve Araplar Yahudilerden dayak yerken kendilerine yardım etmeyen Türklere düşmanlık düşüncesi üzerinde kurulmuştur. Okullarında Türk düşmanlığı aşılanmaktadır. Beş altı arap devleti birden bir avuç Yahudiye yenildiklerini unutarak bizden Hatay’ı almak hülyası peşindedirler.”
Boyacı Ülgen’in Öyküsü Ülgen, fakir bir köyde büyümüş 4 kardeşin en küçüğüdür. Kardeşlerinden ikisi askerdeyken şehit olmuş, biri ise yetersiz beslenmeden dolayı vefat etmiştir. Anne babası ise soba zehirlenmesinden dolayı can vermiştir. Bu yüzden akrabaları tarafından yetimhaneye verilen Ülgen, 18 yaşına geldiğinde yetimhaneden sokaklara gönderildi…
Cebinde 5 kuruş parası yoktu. Bir ayakkabıcının yanına girdi ve orada çırak olarak çalışmaya başladı. Sonra işten ayrılıp ayakkabı boyacılığına başladı. Sokak sokak dolaşır ayakkabı boyardı. Geceleri ise belediyenin sokak insanları için
ayarladığı spor salonunda kalırdı. Ayakkabı malzemelerine gözü gibi bakar, onlara sarılarak uyurdu. Bir gün ayakkabı boyarken yolun karşısından geçen bir adam aniden yere yığıldı. Arabalar vızır vızır geçiyordu.
Hiç kimse yaşlı adamı yerden kaldırmaya çalışmıyordu. Yaşlı adama bir arabanın çarpması an meselesiydi. Ülgen hiç tereddüt etmeden yerinden kalktı ve arabaların arasına daldı. Hızlıca yaşlı adamı kaldırdı ve kenarı çekti. Yaşlı adama biraz soluklandıktan sonra kendine geldi. Yaşlı adam kendisini kurtaran bu kahraman adını sordu. Ülgen kendisini tanıttı. Yaşlı adam Ülgen’e teşekkür etti. O sırada acil servis arabası da geldi. Yaşlı adam tekrar teşekkür etti ve arabaya binerek tedavi olmaya gitti. Ülgen de her zaman ki gibi işine koyuldu. 3 ay sonra Ülgen’in karşısına düzgün giyimli 2 adam geldi. Ülgen, hayırdır beyfendiler bir sorun mu var? Dedi. Düzgün giyimli 2 adam ise, hayır efendim. Size kalan mal varlığını beyan etmek için buraya geldik. Ne mal varlığı dedi Ülgen. Gelen cevap ise şuydu; Celayir bey sizlere ömür. Tüm mal varlığını ise size bıraktı. Ülgen ise söze girdi. Ben Celayir diye birini tanımıyorum..Sonra ise vaziyet ortaya çıktı. Meğer kurtardığı o yaşlı adam tüm mal varlığını Ülgen’e bırakmış. Peki, neden? Neden kendi akrabalarına değil de Ülgen’e bıraktı? İşte Ülgen bunu çok düşündü ama bir cevabını bulamadı. Çünkü
öğrendiğine göre 2 çocuğu vardı Celayir beyin. Ama ne onlara ne de başkasına mal varlığından bir gram bırakmamış. Ülgen mal varlığı ile kendisine büyük bir ayakkabı fabrikası kurdu. İşleri çok iyi gidiyordu. Hatta bir evliliği bile oldu. Lakin eşi doğum sırasında hayatını kaybetti. Ülgen ve Kızı baş başa kalmıştı. Ülgen varını yoğunu kızına harcıyor onu en iyi okullara gönderiyordu. Ama onunla çok ilgilenmiyordu işlerden dolayı. Kızı ise kötü arkadaşlar ile vakit geçiriyor. Balolar da partiler de vakit öldürüyordu. Erasmusa gittiğinde ise uyuşturucu komasına girmesi sonucu hastaneye kaldırıldı. Ülgen bu duruma çok üzülmüştü. Daha sonra kızı ise Antony adlı biri İngilizle evlenmek istediğini. Ülgen buna şiddetle karşı çıktı. Ama kızını çok sevdiği için en sonunda kabul etti. Ayakkabı işi ise çok büyümüştü. Dünyanın dört bir yanına ayakkabı satılıyordu. Ülgen Villasında oturuyor ve yetimhanede geçirdiği günlerdeki gibi kitap okuyordu. Antony ve Ülgen’in kızı Nilay ise borç batağına sürüklenmişti. Hergün evde partiler veriyor, fuzuli israf ediyordu. Nilay babasından sürekli para istiyor, Ülgen ise ona kıyamayıp para veriyordu. Sonunda ise Antony ve Nilay evden kovuldu. Nilay hemen babasının yanına koştu ve yanına yerleşmek istediğini söyledi. Nilay ve Antony Ülgen’in evine yerleşti. Fakat orada da eski alışkanlıklarını devam ettirmeye başladılar. Bunları gören Ülgen her gün kahroluyordu. Evde her gün partiler veriliyor ve Ne idüğü belirsiz insanlar geliyordu. Ev, zina yuvasına dönmüştü. Ülgen’in tüm psikolojisi altüst oldu. Herkes Ülgen’e deli gözüyle bakıyordu. Ülgen torun istiyordu kızından ama o özlemini duyduğu toruna kavuşamadı.
Birgün Nilay babasına hızlıca koştu.
“Baba baba! Dede oluyorsun. Sana torunlar getirdim” dedi. Ülgen ise, nasıl yani kızım, dedi. Daha sonra ise Nilay eline aldığı kedileri Ülgen’e gösterdi ve işte torunların dedi. Kediler evin her tarafına tüy döküyor ve hastalık saçıyordu. Ülgen artık iyice kafayı yeme raddesine geldi. Kendi kendine konuşuyor. Deli gibi evin içinde dolanıyordu. Eve gelen misafirler Ülgen’den rahatsız olmaya başladı. Antony ise, artık baban bunadı Nilay. Şu adamdan kurtulmalıyız, biz genciz. Eğlencemizin içine ediyor. Hem çocuklarımız pisicikler de rahatsız. Zavallı kedilerimiz babandan korkuyor. Yazık değil mi yavrularımıza, dedi.
Nilay ise babasının tamamen delirdiğini düşündü ve onu huzur evine gönderdi. Huzur evinde aylar geçti. Nilay ve Antony ise Ülgen’in paralarını yiyerek keyif çatıyordu. Ülgen en sonunda tüm psikolojisini topladı ve düşünmeye başladı. Huzur evinden dışarı çıktı. Artık bazı şeyleri daha iyi anlıyordu. Aklına Celayir geldi. Celayir’in neden tüm servetini kendisine bağışladığını düşündü. Ve sonra Celayir’in neden servetini çocuklarına değil de kendisine bağışladığını anladı. Hemen soluğu devlet dairesinde aldı ve tüm mal varlığını kimsesiz yoksul Türklere bağışladığını açıkladı. Ülgen hasta yatağında uzanıyordu, artık ecelin geldiğini anlamıştı ama karşısında belli belirsiz bir şey gördü ve işitti. İşittiği şey ise şuydu, Kim bir Türk’ün hayatını kurtarırsa Yüce Tigir’in katında bütün Türklerin hayatını kurtarmış gibi olur…
Ülgen son nefesini veriyordu, yaptığı yanlışların farkına varmıştı. Zengin olmak önemli değildi, önemli olan bu zenginliği Türklük için harcamaktı. Çocukların eline para verip, tamam ben size bakıyorum demekle aile babası olunmaz. Onlarla ilgilenmez, takip etmeniz gerekir. Yoksa çevresinden zehirlenerek olur olmadık yollara girerler ve Türklük aleyhine işlere karışırlar. Tanrı Saklasın! Tanrı kimsenin başına böyle bir şey vermesin. Türk Tanrısı Yüce Tigir namussuz tek bir Türk yaratacağına tüm dünyayı yaksın daha iyi! Aileler kızlarına bilhassa dikkat etmeli. Soy bozulmamalı…
Antony ve Nilay ise bir fuhuş baskınında yakalanarak ceza evine gönderildi. Nilay ise cezaevinde kedisinden kaptığı enfeksiyon neticesinde öldü.
Sokak Hayvanlarına Dikkat Edin! Onların cenazesine hiçbir hayvansever katılmadı. Hiçbiri arkalarından ağıt yakmadı. Hiçbiri ailelerine taziye mesajı göndermedi. Hiçbiri onları anmadı! Gündeme bile düşmedi. Haberlere bile konu olmadılar. Hatta bu olayı çocuk hak
etmiştir diyen hayvanseverler bile çıktı. Lakin tam tersi bir olay olsaydı hayvanseverler ortalığı yakardı. İşte ülkemizin geldiği nokta budur.
İşin en kötü yanı ise hayvanseverler tarafından bu haberi yapan medya kuruluşlarına linç kapmanyaları düzenlediler. Bir Türk köpeklerin saldırısı sonucu ölüyor ama bunun haberini yapmak bile suç oldu ülkede! Onlara göre bir Türk’ün ölümü önemli değil. Güya bu haberleri yapmak hayvan düşmanlığı imiş. Dünyada hayvan sıfatına layık olan tek canlılar kediler ve köpekler mi? Bu haberi paylaşmanın hayvan düşmanlığı ile ne alakası var? Durumun vahametini görüyor musunuz? Hayvanları resmen put yaptılar başımıza. Allah niyetine tapıyorlar. Antik Mısır Dini Türkiye’de canlandı! Kedi köpek görünümlü ilahlara tapıyorlar…
Bu insanlar ailelerini huzur evine kapatıp evinde kedi köpek besleyen tipler. Bir asker şehit olduğunda umurlarında dahi olmayan tipler. Bunlar için askerimizin polisimizin ölmesi önemli değil. Sokakta geçen normal bir vatandaşın köpekler
tarafından yaralanması önemli değil. Bunlara göre önemli olan tek şey sokaktaki köpekler. İnsanlar hayvanların doğasını bozdu. Eskiden bu hayvanlar bu şekilde insanlara saldırmazdı. Lakin hayvanlara hazır verilen hazır gıdalar sokak köpeklerini ve kedilerini adeta bambaşka bir canlıya çevirdi. Çabuk hastalık kapıyorlar ve insanlara saldırıyorlar. Eskiden bu hayvanlar insanların sokaklara bıraktığı hazır ve yapay gıdalar ile beslenmez, efendice kuşunu faresini böceğini avlar ve karnını doyururdu. Bir düzen vardı. Ancak insanlar bu düzeni İnstagrama ve facebook a fotoğraf atmak uğruna bozdular. Kedilerle köpeklerle internet aleminde şaklabanlık yapıyorlar. Kediler hazır gıdalar yüzünden çeşitlik hastalıklara daha çabuk yakalanmaya ve insanlara bulaştırmaya başladılar. Kediler yüzünden gözlerini kaybeden insanların sayısı iyice çoğalıyor.
İşin diğer yanı ise bu kedilerden gelme paraziti paylaşmak bile hayvanseverlerin gözünde hayvan düşmanlığı imiş ve bu haberler paylaşılmamalıymış. Şuraya bakın. Birde bu insanlar genelde kendini demokrat, özgürlükçü, fikir hürriyetinden yana olarak tanıtır. Bu nasıl hürriyet? İnsanlar istediğini paylaşamaz mı? Bugün biri çıkıp, ben yılan sevmiyorum ya da sokakta yılan istemiyorum derse linç edilmez. Ben ejderha sevmiyorum derse linç edilmez. Ben İguana sevmiyorum derse linç edilmez. Lakin ne hikmetse kedi sevmiyoruz veyahut kedi istemiyoruz derseniz linç edilirsiniz. İşte Türkiye’de kendine hayvanseverim diyenlerin zekası. Bir kişi isterse babasını da sevmez. Size mi soracak ulan kimi sevip sevmediğini? Bu nasıl demokrasi nasıl hürriyet? Herkes sizin gibi düşünmeye mecbur mu? Avrupa Avrupa diye kafa ütülersiniz ancak Avrupa’da kedi köpeklerin
uyutulduğunu bilmezsiniz. İşinize gelince hep Avrupayı örnek alırsınız.
Şu bir gerçek ki kedi besleyenlerin çoğu ruhsal problemleri olan, zamanında ailesinden sevgi görmemiş, sevgilisi veya eşi tarafından aldatılmış, ezik karakterli ve ilgi arayan evlad-ı zaniyelerden oluşmaktadır. Sosyal medyaya fotoğraf atıp ilgi çekmek için hem kendilerini rezil ediyorlar hem de hayvanları oyuncak yaptılar. Görsele iyi bakın. Orada yaşlı adamlar ve hamile kadınlar varken kediye yer vermişler. Kedi değil sanki cihan imparatoru. Şimdi bu kedi mi Türk ırkına fayda sağlayacak yoksa orada ayakta duran hamile kadından çıkan çocuk mu? Belki o hamile kadından çıkan çocuk ileri de Türk ırkı için büyük uzay gemileri inşa edecek. Ancak o hamile kadına yer
verilmediği için sallanan toplu taşıma da dengesini kaybederek yere düşecek ve annen karnındaki çocuk çarpmanın etkisi ile gerizekalı doğacak. Neden? Kediye gösterilen saygı hamile kadına gösterilmediği için. Başa geldiğimiz de yapacağımız ilk işlerden biri sokak hayvanlarını yaşam alanlarımızdan arındırmaktır. Bizim gazilerimize ve hamile bacılarımıza gösterilmeyen saygı bir sokak kedisine gösteriliyor. Kepazeliğe bakın. Ülke resmen Kedi Cumhuriyeti’ne döndü. Bizim kediyle köpekle derdimiz hiçbir zaman olmadı ama artık bu kendine hayvanseverim diyenler iyice bardağı taşırdı. Bunlar hayvansever falan da değildir. Hayvansever olan tüm hayvanları sever. Hayvanları sevmek demek de hayvanla fotoğraf çekilerek bunları sosyal medyaya servis etmek demek değildir.
Amerikalılar Arasındaki Bağ
Amerika vakti zamanında zenginleri ve kafası çalışan insanları ülkesine çektiği için şu an üst konuma ulaştılar. Birde putçuluk yapmıyorlar. Türkiye’deki gibi kısır siyasetleri yok adamların. Geleceği düşünüyorlar. Ancak içten içe çürüyorlar. Amerikalıları bir arada tutacak olan bağ gittikçe azalıyor. Zaten bu gidişle biz bu adamlara darbe vurmadan kendi kendilerini yıkacaklar. Lakin bu da çok tehlikeli. ABD giderse
bu sefer Rusya ve Çin daha da büyüyecek. Avrupa’yı domine eden de ABD’dir. Almanya’yı da arka planda onlar yönetiyor. Dengeleri iyi kurmak lazım. Bununla birlikte Amerika yıkılmazsa zaten amaçları tek dünya devletini kurmak olacaktır. Herkesin İngilizce konuştuğu ve batı kültürünü benimsediği, ortak bir dine ya da inançsızlığa tabi olduğu bir acun. Bunlar insanlara uçuk gelebilir ama korku her şeyi yaptırır. Dışarıdan bir uzaylı saldırısı geldiğinde güçsüz olan devletler güçlü olanların altına girecektir. Burada Türkler bir seçim yapması lazım…
Bilinçli Türkler İçin Deprem Çantası Türkiye Deprem Riski altında olan bir ülkedir. Peki, bunun tedbirini kaç kişi alıyor. Cevap belli. Neredeyse %1 bile değil. Ayrıca insanlar aşırı bilinçsiz. Deprem olunca kendini aşağı fırlatan ve sakat kalan aveller var. Ancak gerçek Türkler ise soğukkanlıdır ve ne olursa olsun bunun eğitimi tüm ırkdaşlara verilmelidir. Herkesin evinde muhakkak bir tane deprem çantası bulunmalı ve bu çanta kapının girişinde her daim muhafaza edilmelidir. Çantanın içinde ufak bir ilk yardım kiti olmalıdır. Bu kit hayati önem taşımaktadır. Bir tane bant bile sizin enfeksiyon kapmanıza engel olabilir. Pamuk, sargıbezi, tendürtiyor, makas bunlar bir ilk yardım çantası içinde bulunması elzem olan şeylerdir. Her neyse, bu ufak çantayı deprem çantanızın içine yerleştirin, zaten öyle ağır bir şey değil. Taşıyınca kolunuz kopmaz. Ana çantanın içine ise, sarj edilmiş cep telefonu, el feneri, konserve yiyecek, düdük, bisküvi, su gibi temel ihtiyaç malzemeleri ve gıdaları olmalıdır. Bu mütevazi çanta hayatta
kalmanız için çok işe yarayacaktır. Şimdi bazı aveller diyebilir, ulan sağlam binalar yapmak varken neden bununla uğraşıyoruz? Cevap verelim. Binalar ne kadar sağlam olsa da doğa bizi şaşırtabilir. Çünkü doğa bizim dostumuz değil aksine düşmanımızdır. Doğa bir arena ise biz de o arenada hayatta kalmaya çalışan savaşçılar gibiyiz. Ayrıca sadece doğa ile ilgili bir mesele değil bu. Düşman devletler de bulunduğunuz binayı yıkabilir ve sizde altında kalabilirsiniz. Bizler çok güçlü bile olsak ufak ve kişisel tedbirleri de önemsemeliyiz. Dediklerimize kulak verin sonra perişan olup ağlamayın. Unutmayın ki Türkler ağlamaz ağlatır. Ona göre ayağınızı denk alın!
Türklerin Milli Yazı Sistemi
ABECE ler toplumun karakter yapısını yansıtır. Bugün bir uzaylı Türkiye’ye inse kullandığımız abeceden dolayı bizi Latin veyahut klasik batılı bir devlet sanma olasılığı yüksektir. Ya da dünyanın herhangi bir yerinde Latin ile “Ben Türk’üm” yazsanız adamın aklında burada Türklerle ilgili bir şey yazıyor diye bir ışık çakmaz. Yine aynı şekilde Arap’ın Yılan harfleri ile de “Ben Türk’üm” yazsanız bile burada Araplarla ilgili bir şey yazıyor zannederler. Çünkü Arap yazısı Araplar ile özdeşleşmiştir. Japonca yazı gören biri, yazının içeriğinde “Ben Türk’üm” yazsa bile aklına hemen Japonlar gelir. Neden? Çünkü bu yazı Japonlar ile özdeşleşmiştir. Yahudiler karakterine ve kültürüne düşkün toplum olduğu için Yahudi devletini kurduklarında yaptıkları ilk iş binlerce yıl önceki İbraniceyi diriltmek olmuştur. Yunanistan, yüzyıllarca Türk pençesi altında yaşamasına rağmen, abileri sayesinde bizden bağımsız olunca onların kullandığı Latin’e geçmemiştir. Binlerce yıl önceki kendi abecelerine geçmiştir. Bunların misalleri çoktur. Peki, Türklerin Yahudiler ve Yunanlılar kadar karakteri yok mudur? İçeriği ne olursa olsun bir kişi Türk abecesini (Göktürk) görse aklına hemen Türkler gelir. Dünyada en çok abece değiştiren toplumun başında Türkler gelir. Arap’ın Yılan harfleri, Acemlerin abecesi, Latinlerin abecesi, Çin ve Kiril. Resmen çocuk oyuncağına döndü bu iş. Sonra Türk dünyası niye birleşmiyor. Ulan herkes kafasına göre abece almış. Lehçe farkı iyice açılmış. Kültürel mankurtlaşmaları falan da saymıyoruz bile. Ortak ne kaldı geriye? Tigir:Er Düşünce Sistemi böyle bir yozlaşmayı kesinlikle reddeder. Türklerin başına ne geldiyse özentilikten geldi. Özentilik mankurtlaşmayı getirir. Türklük resmen Çin’in, Rus’un, Arap’ın, Batı’nın pençesine düşmüş.
Komünizm Zihinsel Sakatlıktır
Sakat denildiği zaman insanların aklına fiziki kusurlar gelir. Lakin bu yanlıştır. Sakatlık sadece fiziki değil aynı zaman da zihinsel bir eksikliktir. En tehlikeli sakatlık türü de zihinsel sakatlıktır. Bunlar okuduğunu anlamaz, kendi fikirlerinin yayılmasını isterler ve demokratlık taslarlar ama karşıt görüşlere söz hakkı bile vermezler. Başka insanları faşistlikle, soykırımı ile suçlarlar fakat kendileri gulaglarda pek çok insanı sebepsiz yere öldürmüştür. Öve öve bitiremediği ülkesinden milyonlarca insan kaçmaya çalışmış, kaçanlar ise soluğu Avrupa’da ve Amerika’da almıştır. Bir tane adamı soykırımcı diye suçlarlarken o suçladığı adamdan daha fazla insan öldüren şahısları ise humanist ilan ederler ve putlaştırırlar. İşte zihinsel sakatlığın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamışsınızdır. Tigir:Er Düşünce Sistemi ise zihinsel sakatlığa karşı harbin en şiddetlisini gösterecektir!
Tüm Efkar-ı Umumiye Duysun!
Her yerden sayısız saldırıya ve iftiraya maruz kaldık. Bizi tanımayan bazı idiotlar tarafından arkamızdan korktular, kaçtılar diyenler var. Başımıza gelen hiçbir şey bizi
yıldıramaz. İftiralar bizi yıkamaz. Hakikatin peşini asla bırakmadık ve bırakmayacağız. Yüreklerinde putçuluk virüsü barındıran ve beyni katılaşmış gafil beşerler zehrini kusmaya devam ediyor. Bizler ise bu zehirlere karşı Türk evlatlarına antidotlarımızdan ikram ediyor ve ilahi amentülerimizi tebliğ ediyoruz. Her daim Türklüğün kayrasını düşünen bizler, Türk olmayan Türkümsüler tarafından elimine edilmeye çalışılıyor. Tüm efkar-ı umumiye duysun ki bizler zinhar davamızı bırakmadan Yüce Tigir’in idaresini izleyen yoldan gitmeye devam edeceğiz. Beşerin üstünde biz bizim üstümüz de Tigir vardır. Fikirlerimiz bulaşıcıdır! Davam, Onurum, Sadakatim!
Türklüğü Seçin!
Biz dini bir topluluğuz. Bizim imanımızda önce Türklük vardır. Bir bebek yeni doğduğunda kursağına süt koymaktan evvel Türklük sevgisi konmalıdır. O çocuk ne için yaratıldığını bilmelidir. Eğer Türklük ve Bilim birbiriyle çakışırsa ve ters düşerse o zaman yapacağınız şey Türklüğü seçmek olacaktır. Eğer bilim Türklüğün zararına bir şey diyorsa sizin yapacağınız iş
Türklüğün tarafında durmak olacaktır. Bilim bizim için sadece araçtır, amaç değildir. Türkseniz gurur duyacaksınız değilseniz itaat edeceksiniz. Soysuz Greko-Roman medeniyeti hayranı batıcı zombilerin kafanızı karıştırmasına zinhar müsaade etmeyin. Bilim bilim diyerek Türk toplumunu iyice ruhsuzlaştırdılar.Türk aile yapısı yok edildi. Bu oyuna gelmeyin ve gerçeği görün. Biz dindar ve kindar bir gençlik istiyoruz! T.E.D.S’in ön gördüğü şekilde Türk toplumunu yaratmakla vazifeliyiz! Dediklerimiz iyi idrak edin ve savaşımıza feda olun!
Nefretle Besleniyoruz!
Bizim kaybedecek bir şeyimiz yoktur ve bize kimse bir şey yapamaz. Diyelim ki bizi fiziki anlamda yok ettiniz lakin düşünce anlamında yok edemezsiniz. Ayrıca ruhlarımız sizi rahat bırakmaz. Biz ölümsüzüz. Türk Tanrısı tarafından korunuyoruz. Fikirlerimiz de bulaşıcıdır. Hiçbir şey bizi korkutamaz. Hele hele sizin gibi putçular hiç korkutamaz! Bizler nefretle beslenir ve aldığımız beddualar ile nefes alırız. Bunları neden diyoruz? Çünkü sürekli bizi yetkili mercilere şikâyet edenler bunların fotoğraflarını yolluyor. Bittiniz, mahvoldunuz, yandınız diyerek bu fotoğrafları şahsımıza gösteriyorlar. Sizler bu şekilde kendinizi avutun.
Kutsal gün geldiğinden ve siren seslerini işittiğinizde o zaman kıyamet vaktinin geldiğini anlayacaksınız. Bizler Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman eden kutsal ırk savaşçıları ve bu dinin ideologlarıyız! Bombaların açtığı bir çukurda doğduk biz! Ya teslim olun ve biat ederek bize kulluğunuzu sunun ya da sonuçlarına katlanın! Hadiseler, size ibret ve sözümüz nasihat olsun. Vesselam…
Sağlıklı ve Lezzetli Beslenme
Bağınız bahçeniz varsa orayı değerlendirin. İmkânınız varsa büyükbaş, yoksa kümes hayvanları besleyin. Domatesinizi, biberinizi ekin. Kendi gıdalarınızı çocuklarınıza yedirin. Daha sağlıklı ve daha leziz bir yemek yemiş olursunuz. Markete bağımlı olmayın. Biliyorsunuz ki üstün bir Türk ırkı yaratacağımızı söylüyoruz fakat hayvanlarımızı da üst seviyeye çıkartacağız. Bugün gavurun ineğinin Türk’ün ineğinden daha çok süt vermesi bizim kanımıza dokunuyor. Bunlara çare bulacağız ve hayvanlarımızı da daha verimli hale getireceğiz.
Şiddet Eğilimli Oyunlar
Eskiden Türklere baktığımız ok ve cirit atmak, güreş tutmak, at üstünde gökbörü oynamak gibi hareketli oyunlar ile uğraştıklarını görürüz. Lakin günümüz çağında Türkler hakaret etmekten aciz kalmıştır. Bununla birlikte futboldan başka bir şey bilmemektedir. Bu ise savaşçılığımızı öldürmektedir. Amerikan sporlarına baktığımızda ise Buz Hokeyi, Amerikan Futbolu, Nascar yarışları, beyzbol gibi hareketli ve şiddet içeren oyunları vardır. Amerikan halkı bunları izleyerek savaş istencini diri tutar. Zaten filmlerle ve oyunlarla da propagandanın her türlüsünü yapıyorlar. Türkler ise görsel propagandayı daha yeni keşfetti. Fakat yetersizler. Spor açısından ise çok geriyiz. Hiçbir şeyimizi tanıtamıyoruz. Yiyeceklerimizi bile bizden çalıyorlar. Yoğurda bile Greek Yogurt diyorlar. Rezilliğin böylesi…
Her neyse, bunların şiddeti çağrıştıran tür şiddet eğilimli ve güçlü olacak hem
önüne geçilmekle birlikte Türk ırkına oyunlara ilgisini arttırmak gereklidir. Bu oyunlar sayesinde Türk Irkı hem daha diri de savaş istenci çoğalacaktır.
Amerikan Askerleri Spor ve Beslenme
Acunda ordusunu en iyi besleyen ülkelerin başında ABD gelir. Askerlerini insanüstü savaşçılar yapmak için hiçbir şeyden taviz vermezler. Amerikan ordusu saldırı programına göre hazırlanmış bir ordudur. En iyi savunma saldırıdır düsturunu benimserler. İşgal bölgelerinde askerleri güçten düşmesin diye ceplerine özel olarak paketlenmiş ufak çikolatalar koyarlar. Bunlar helva şeklindedir. Bir tanesinde en az 2 bin kalori ve 100 gram protein vardır. Asker bunu yediği an savaşmaya devam eder. Nazi Almanya’sında da benzer uygulamalar yapılmıştı.
Soğuğu hissetmeyen askerler vardı. Lakin Cermenler savaşta yenilince Amerika ve diğer müttefikleri bu planları ele geçirdi. Türk ordusunda ise beslenmesi en iyi olan grup pilotlardır. Pilotlarımız iyi kalori almaktadır ve ordu onlara gözü gibi bakmaktadır. Ancak bu piyadeye de yansımalıdır. Çünkü piyade en öndedir. Ordumuzda spor eksik olmamalıdır. Askeriyede en çok eksik olan şey spordur. Erler 2 tane şınav çektiğinde nefes nefes kalıyor. Ordu iyice profesyonelleşmeli ve spor her gün yapılmalıdır. Amerikan ordusunun işgal ettiği yerde yaptığı ilk iş oraya bir basket sahası kurmak ve spor aletleri koymak olur. Bunun Irak işgalinde örnekleri mevcuttur.
Nihal Atsız: Türk Gençliği Nasıl Yetişmelidir?
devri başlıyor.
Dünya bir devler ve kahramanlar ülkesi olmaya doğru gidiyor. Bir yandan çok nüfuslu, akraba milletleri de kendi topluluğu içine alan devletler kurulurken bir yandan da kendi illetlerinin şan ve şerefi uğrunda hayatlarını hiçe sayan, bile bile yüzde yüz ölüme atılan kahramanların çoğaldığını görüyoruz. Artık ferdi hürriyet içinde biraz gayri ahlaki ve oldukça gevşek bir hayat yaşayan fertlerden mürekkep millet örneğine dünyada yer kalmıyor. Yüksek ahlaklı, dövüşçü, disiplinli ve fedakar milletlerin
Milletlerde insanlar gibi bazen tembel, bazen verimli zamanlar geçirebilirler. Fakat fertlerin hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da en doğru hareket tarzı, çalışarak, dövüşerek, fedakarlık yaparak bir ülkü ardında koşarak geçirilen hayattır. Biyoloji bakımından hayat, bir savaştır. Tarihte hayatın milletler arasındaki çarpışmadan ibaret olduğunu ve medeniyetin ilerlemesine de savaşların sebep olduğunu kati olarak ispat ediyor. O halde yaşamak isteyen millet dövüşmeyi göze alacak demektir. Bizim milletimiz dövüşçülük bakımından talihin iyiliğine uğramış bir millettir. 25 asırlık tarihi hayatımızın başlangıcından bugüne kadar tarihimiz iki büyük savaşla geçmektedir. Biri milletlere karşı savaş, biri de tabiata karşı savaş. En eski zamanlardan beri nüfusun azlığına rağmen Türk milleti hem kalabalık milletleri yenmiş; hem de çorak, kurak yerlerde, tabii afetlere karşı da çarpışarak bugüne kadar varlığını korumuştur.
Fakat bugün, artık durum değişiyor. Bugün “teknik” denilen yeni bir amil de milletler arasındaki savaşta rol almağa başlamıştır. O halde tekniği geri ve nüfusu az olan milletler ne yapacaklardır ? Kalabalık ve ileri teknikli milletlere karşı hangi kuvvetle döğüşeceklerdir ? Cevap basittir; ahlaki ve manevi kuvvetlerle… Manevi ve ahlaki değerleri üstün olan milletler sayı ve teknik bakımdan olan geriliklerini örtebilirler.
İnanmış kahramanlardan mürekkep bir milleti yenmeğe imkan olmadığını eski ve yeni örnekler ile hepimiz biliyoruz. Biz Türkler bugün 60 milyonluk bir millet olduğumuz halde henüz birleşmiş değiliz. Türk birliği meydana gelinceye kadar da ancak müstakil Türkleri ile iş görmeğe, hesaplarımızı bu kadroya göre yapmağa mecburuz. 18 milyon nüfuslu Türkiye, bütün nüfusu Türk olsa bile, az nüfuslu milletlerdendir. Teknik bakımdan da geride olduğumuz malumdur. Demek ki milletler arasındaki savaşta ancak üçüncü silahımız, yani manevi ve ahlaki tarafımızın olgunluğuna güvenebiliriz. Böyle yüksek bir genç nesil yetiştirmek için acaba ne yapıyoruz ? Türk gençliği acaba yeni harikalar yaratabilecek bir kabiliyetle mi yetişiyor? Bunlara düşünmeden cevap verebilecek durumda değiliz. Türk gençliği bugün yeniden bir Sakarya ve hatta yeniden bir Çanakkale yaratabilir. Fakat bu son yılların icapları öyle kahramanlıklar ve kabiliyetler istiyor ki Sakarya ve Çanakkale mucizelerini yapan nesilden daha üstün bir nesle malik olmadıkça bu işleri başarmağa imkan yoktur. Kahramanlık terbiyesi beşikten başlayıp yüksek tahsilin sonuna kadar devam etmelidir. Evlerimizde, savaşlarda şehit düşmüş babaların ve dedelerin hikayeleri belki bir dereceye kadar bu terbiyeyi verebilir. Bu kafi olmamakla beraber şimdilik buna yetişir diyelim. Fakat ilkokulda, orta okulda, lisede ne yapılıyor? Kahraman yetiştirmek için bir kımıldama var mıdır? Buna hayır diye cevap vereceğiz. Kahramanlar, ancak kahramanlığa inanmış öğretmenlerin telkini ile yetişir. İlkokul öğretmenlerinin yüzde kaçı kahramanlığa inanmıştır? Ben, “çocuklara harb aleytarlığı aşılıyorum” diye öğünen ilkokul öğretmenleri biliyorum. Bundan başka biz öyle sistemler kuruyoruz ki çocuk ister istemez orada kahramandan başka her şey olmağa mahkumdur.
İlkokullarda çocuklara dans öğretiliyor. Ben kendim balet oynanan ilkokul temsillerinden bizzat bulundum. Çocuklarımız aktörlük de öğreniyor. Fakat hiçbir ilkokulda çocuklara güreş öğretildiğini görmedim. İnsaflı düşünelim: Bir Türk çocuğuna güreş mi yakışır, yoksa aktörlük mü? Bize askerlik terbiyesi mi gerek, yoksa Güzel sanatların Tiyatroculuk şubesi mi? Birinciyi bırakıp ikinciye ehemmiyet vermek aç insana süslü elbise giydirmekten farksızdır. İlkokullarda çocuklara hiçbir şey öğretilmiyor. Bizim zamanımızda tarih dersi ikinci sınıfta başlardı. Biz İlk Osmanlı kahramanlarını, Sırpsındığını, Kosovayı, Niğeboluyu, Varnayı, Mohacı ikinci sınıfta öğrenirdik. Bize bu savaşları anlatan fedakar öğretmenimiz bizde milli şuuru kamçılardı. Şimdi ilkokulların ilk üç yılında havaiyattan, şarkı söylemekten başka bir şey öğretilmiyor. Talebe gevşek alıştırılıyor. İstikbali temin edilmemiş ilkokul öğretmeni de cemiyete karşı kırgın olduğu için fazla gayret göstermiyor. İlk mektepte çocuğu doğru yola getirecek bir müeyyide yoktu. Dayak gayri insani (!) olduğu için kaldırılmıştır. Okuldan koğmak da yok. Bu yüzden ilkokulların bazıları haşarat yuvası haline geliyor ve bizim asri pedagojimiz (!) bunu normal buluyor. Biz ilkokulda çocuklarımız yorulmasınlar, hiçbir güçlüğe uğramasınlar prensibi ile yürüdükçe, ilk tahsil bitirecektir diye ahlaksızları okuldan koğmadıkça, icapettiği zaman dayak da dahil olmak üzere ceza müeyyidesini koymadıkça ilkokullarımızda kahramanlık tohumları atılmaz. Çünkü kolay şartlar altında, kendini zora sokmadan büyüyen çocuklarda en güç iş olan kahramanlığa karşı istidat kalmaz. Orta okullara liselere gelince; burada yüklü programlardan başka hiçbir şey yoktur. Talebeye milliyet aşkı ve kahramanlık duygusu verecek olan Türkçe, edebiyat, tarih, yurt bilgisi, coğrafya derslerinin kitaplarına bakmak kafidir. Bu kültür derslerinden asıl maksat talebeye milletini sevdirmekiken bizim okullarımızda bunlar birer angaryadan başka bir şey değildir. Mesela dokuzuncu sınıflarda okutulan 400 sahifelik tarih kitabında Türklere ait kısmın ancak 30 sahife tutması da dersin ne kadar manasız olduğunu göstermeye kâfidir. Ortaokulların okuma kitaplarındaki ise insani çileden çıkaracak bir kayıtsızlık ve milli kültüre yabancılık göze çarpar. İçindeki parçaların çoğu manasız şeyler. Başka dillerden tercüme olunmuş çoğu saçma hikayeler,
insani şiirden tiksindirecek kadar bayağı manzumeler yanında Türk çocuğuna milli kin, milli ruh aşılayacak hiçbir parça yoktur. Mehmet Emin’in, Ziya Gökalp’ın o pek terbiyevi ve milli ruhlu manzumelerini yer verilmiştir. Yahya Kemal’in “Akıncılar”ı durdururken sanki kasten yapılmış gibi “Açık Deniz” manzumesi alınmıştır. Sekizinci sınıf talebesi’nin bu manzumeyi anlıyamıyacağı hiç düşünülmemiştir. Hececilerin vatani şiirlerinden hiç biri alınmamıştır. Buna mukabil neler alınmıştır bilir misin?.. Ben söylemekten utanıyorum. İsterseniz siz o kitapları alıp bir bakın da hükmünüzü verin… Genç nesil kahraman yetiştirmek için ona iyi öğretmen kolay bulunmaz ama iyi kitap vermek lazımdır. İyi öğretmen kolay bulunamaz ama iyi kitap yazmak daima kabildir. Bunun için de kitap müsabakası açarak birinciden beşinciye kadar binlerce lira mükafat vermeğe lüzum yoktur. Bu iş menfaat beklemeyen bir öğretmene havale olunursa bir yılda en mükemmel kitap elden edilmiş olur ve talebeler ister istemez kitabın tesirinde kalacakları için de kahramanlık tohumu kısmen atılmış olur. Eğer Türkiye’de para menfaati beklemeden kitap yazacak öğretmenler yoksa okulları kapatıp öğretmenliği kaldırmalıyız. Çünkü bu kadar maddileşmiş bir öğretmen ordusu ile cehalet ve ülküsüzlük gibi sarp düşmanları kaldırarak işe başlamalı ve kitap yazmayı bezirganlık halinden çıkarmalıyız. Yıllarca gençliğe sunduğumuz kitaplardan nasıl bir nesil hasıl olduğu gün gibi meydandadır. Siz “Deli Petrol sultan Mustafanın oğludur” diyen bir onuncu sınıf talebesi gördünüz mü? Avusturalyada yapılan Moçan muhaberesine İngiliz donanmasının iştirak ettiğini” söyliyen bir son sınıf talebesine ne dersiniz? Biz dokuzuncu sınıf talebesi “Avrupada üç millet vardır. Biri Amerikalılardır.” derse inanır mısınız? Bütün bunlar gevşeklik, fena kitapların, cezasız mektup hayatının sonuçlarıdır. Bence Türk gençliğinin kahraman yetiştirmek için maarifte bazı değişiklik yapmak lazımdır. Fikrimce bunların ana çizgileri şunlardır: 1- İlkokullardan başlayarak yüksek tahsil müstesna olmak üzere bütün okullardan muhtelif tedrisatı kaldırmalıyız küçük sınıflarda kız ekseriyeti arasında kalan bazı erkek çocukların erkeklik ruhlarını kaybettikleri ve kısmen avareleştikleri muhakkaktır.
2- İlkokulların programları bizim talebelik zamanımızda olduğu gibi olgunlaştırılmalı, ikinci sınıfta başlayarak her yıl biraz daha mufassal olmak üzere Türk tarihi ve grameri gösterilmelidir. 3- İlkokul talebesine verilen sınırsız hürriyet derhal kaldırılacak çocuk sıkı bir disiplin muhiti içine alınmalı ve hayatta disiplin denilen bir şeyin varolduğunu daha pek küçükken idrak etmelidir. 4- Ceza bütün şiddetiyle okullara girmeli ve kötü aile muhitlerinde yetişen veya şahsen fenalığa istidatı olan çocuklar yaptıkları hareketlerin mukabelesiz kalmadığını görmeli ve iyi çocukların da bozulmasının önüne geçilmelidir. 5- İyilerin ahlakını bozacak kabiliyette olanlar derhal okullardan çıkartılmalı ve bir kişi kazanmak için 40 kişinin önünden fena örnek bulunmasının önüne geçilmelidir. 6- Bütün oyunlar, ders kitapları, vazifeler, kahramanlar, Türkçülük, fedakarlık aşılayacak şekilde olmalıdır. 7- Kadın öğretmenler erkek talebeye ders vermemelidir. Bütün öğretmenler sade kılıkları ile talebeye örnek olmalıdır. Boyalı veya bob-stil hocalar derhal meslekten uzaklaştırılmalıdır. 8- Ortaokullarda askerlik dersi nazari ve ameli olarak çoğaltılmalı ve ciddi tutulmalıdır. Talebe askeri kanunlara ve cezalara tabi olmalı ve mektep üniformasını giymeğe mecbur edilmelidir. Ortaokullara girerken kendisinden ortaokul usullerine tabi olacağına dair imza alınarak söz ve mesuliyet ne demek olduğu kendisine anlatmalı ve nizamata aykırı gidenler tahsilden men edilmelidir. 9- Gramer, Türk tarihi, Türk coğrafyası, yurt bilgisi dersleri ortaokulun her üç sınıfına biraz daha genişletilmek üzere gösterilmelidir. Tekrar edilen derslerin ne kadar iyi öğrenildiği malumdur. 10- Ortaokulda milli sporlar başlamalı, kılıç, güreş, cirit gibi ananevi sporlar, yüzücülük, kürekçilik vesaire gibi savaşa yardımcı sporlar birinci mevkii tutulmalıdır. 11- Askerlik dersler ile sporlar en mühim dersler haline gelip her birinden ayrı not verme usulü konulmalı, gösteriş izciliği, caka resmi geçitleri kaldırarak yerine hakiki ve sert askerlik konulmalıdır.
12- Ortaokullarda hiçbir faydası görülmeyen, boşuna zaman, emek ve para harcamaktan başka bir şeye yaramayan ecnebi dili dersleri tamamen kaldırılarak bunun yerine askerlik ve spor dersleri konulmalıdır. 13- Lisenin ilk sınıfından itibaren edebiyat ve fen kolları ayrılarak yalnız bir tarafa istidatı olan pek çok değerli talebemizin parlak istidatlarının körleşmesinin önüne geçilmelidir. 14- Gramer ve yurt bilgisi dersleri bilhassa liselerde devam ederek talebenin kendi dilini ve memleketin kanunlarını kavraması temin edilmelidir. Geçen yıl liselerde okutulan gramer derslerinden benim aldığım iyi netice gramerin muhakkak liselerde de okutulması lüzumunu bana ispat etti. Böylelikle ilkokuldan itibaren gramer okumuş talebe liseyi bitirirken kendi diline tamamen hakim olacak ve artık memlekette “Kuyu sokak, Nur apartmanı” diyecek edebiyat öğretmenleri ve dil mütehassısları kalmayacaktır. 15- Askerlik ve spor liselerde daha sıkı olarak devam etmeli ve talebeler silahla toplu bir halde talime, hakiki süngü ve kılıçlarla hakiki mübarezeler yapmağa alışmalıdır. Zarar yok, aralarında tehlikeli yara olanlar bulunsun… Bu yaralar sinemaların, baloların yaptığı tahribat kadar zararlı değil; talebeyi tehlikeli azımsamağa alıştırmak bakımından faydalıdır. 16- Ortaokul ve liselerden en ufak ahlaki ve zaaf tartla ceza görmeli ve bu talebeler başka hiçbir okula alınmamalıdır. 17- Talebenin başına daima otoriter, seciyeli ve Türk öğretmenler getirilmelidir. Bizim talebemiz hatta kız talebemiz, gayri Türk öğretmenlere tahammül edememektedir. 18- Okullar birer kışla haline gelmeli, hatta liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır. 19- Okullar birbiri ile futbol gibi manasız ve voleybol gibi kadınca müsabakalar değil, askeri ve milli müsabakalar yapmalı. Türk kılıcı, okçuluk gibi milli sporlarımız ihya olunarak liselere sokulmalıdır. Bir stadyumda iki okulu temsil eden 22 gencin lastik top ardında koşması ile iki okulu temsil eden 200 gencin başlarında tulgalar, göğüslerinde zırhlar olduğu halde, hakiki kılıçlar veya süngüler çarpışmaları arasındaki farkı düşünün.
20- Bütün okul kitapları mütehassız ve fedakar öğretenlere, milli ve askeri ruh gözönüne alınmak şartile yeniden yazdırılmalı ve öğretmenler bu işin şerefi ile kanarak maddi kazanç beklememelidir. 21- Liselilerin fen kollarında laboratuvar çalışmaları arttırılmalı ve talebe yurt için yaratıcılık kabiliyeti daha bu sıralarda inkişaf ettirilmelidir. 22- Askerlik ve spor derslerinde liyakat gösterenler için eski ananelerimizde olduğu gibi alplık ve batırlık unvanları, bilgide başarı gösterenler için bilgelik ve danışmanlık unvanları ihdas olunarak hakkaniyet dairesinde talebelere verilmeli, sıkı mücazat olduğu gibi büyük mükafaatlar da bulunmalıdır. Böyle sıkı şartlarla okullarımızda yeni bir ruh yaratmazsak yüksek kabiliyetli gençlerden ve kahramanlardan ümidimizi kesmeliyiz. Nihal ATSIZ, Çınaraltı Dergisi, 21 Mart 1942, Sayı:35
Kedilerine Bakıp Bebeğine Bakmayan Annenin Bebeği ÖLDÜ
https://tr.sputniknews.com/yasam/201901221037223674-bebek-olumanne-kendini-hayvansever-savundu/ Dediğimiz her şey çıkıyor. Daha ne söylebiliriz ki? Hâlâ daha gafillik etmeye devam mı edeceksiniz yoksa ilahi sesin kudretini işitip savaşımıza feda mı olacaksınız? Yüce Tigir Türk ırkını hüviyet-i asliyesine çevirsin! Davam, Onurum, Sadakatim!
Kadıköy’de doğurduğu bebeğiyle ilgilenmeyip günlerce odada bekleterek ölümüne neden olduğu iddiasıyla tutuklanan anne, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle hakim karşısına çıktı. Sanık, “Hayvansever bir insanım. Kedilerime gayet iyi bakıyorum. Hamile olduğumu anlamadım. Bu nedenle doktora gitmedim” diyerek kendini savundu. Duruşmada tanık olarak dinlenen komşusunun anlattıkları ise kan dondurdu. Kadıköy’de yaşayan 28 yaşındaki F.D. isimli kadın iddiaya göre, evlilik dışı ilişkisinden hamile kaldı. Genç kadın çevresindekilerden hamile olduğunu gizledi. Karnının büyümesini ‘kilo aldım’ diyerek açıklayan kadın, ‘hamile misin’ sorularına da ‘kist ameliyatı olduğum için çocuk sahibi olamıyorum’ dedi. Israrla hastaneye gitmeyen F.D.’yi, halsiz düşmesi üzerine komşusu hastaneye götürdü. Yapılan muayene sonucunda çocuk doğurduğu tespit edildi ancak kadın bu durumu yine kabul etmedi. Gerçek ise komşusunun evine gitmesiyle ortaya çıktı.
Kadın evde temizlik yaptığı sırada temizlik kovası içinde havluya sarılı bebek cesedi buldu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında alınan rapora göre, ceset çürüdüğü için değerlendirme yapılamadığından bebeğin kesin ölüm sebebi tespit edilemedi. Günlerce ölen bebeğiyle birlikte yaşamış Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından F.D. hakkında “yeni doğmuş bebeğini kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açıldı. Hazırlanan iddianamede, bebeğin canlı doğduğu ancak kadının doğurduğu bebeğe ilgi göstermeyerek, 5-6 gün yatak odasında bekleterek ölmesine ve çürümesine neden olduğu, sonra da su dolu kovaya koyarak üstünü havluyla kapattığı anlatıldı. İfadesinde hamile olmadığını ve olayı hatırlamadığını söyleyen F.D., çıkarıldığı mahkemece 11 Ekim 2018 tarihinde tutuklandı.
Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmaya, tutuklu sanık F.D. cezaevinden getirilirken avukatı da salonda hazır bulundu.
“Hamile olduğumu anlamadım” Duruşmada savunma yapan sanık, kapı komşusu olan L.D.’yi 5 yıldır tanıdığını söyleyerek, “Bel ağrılarım artınca komşumun kapısını çaldım, o da ‘bekle geliyorum’ dedi, evime geldi. Kanamam birden bire başlayınca ‘Sen doğum yapıyorsun. Sakin ol, ben senin yanındayım, hiç kimseye ihtiyacımız yok’ dedi. Sonrasında hiçbir şey hatırlamıyorum. O ana kadar hamile olduğumu anlamadım, hastanede ameliyattan çıkınca kendime geldim. Çocuğun da ne olduğunu bilmiyorum. Bilincim yerinde olmadığı için, evime tek giren kişi L.D. olduğu için onun bunu yapmış olabileceğini düşünüyorum. Herhangi bir suça karışmadım” Tahliyemi ve beraatimi talep ederim” dedi. “’Yatak odama girme, kimseyi de sokma’ dedi” Sanığın komşusu ise duruşmada tanık olarak dinlendi. L.D. beyanında, olay gününe kadar her gün doktora götürmek istediğini ancak sanığın kabul etmediğini söyleyerek, “Zayıf olduğu için göbeği çok büyümedi. Bazen aramızda şakalaşıyorduk, ‘seninki kaç aylık’ diye. Ciddi olarak kendisine ‘hamile misin’ diye sormadım. O dönem içinde çok kötüleşmeye başladı. Sanki vücudunda hiç kan yokmuş gibiydi. Kendisini sonunda hastaneye gitmeye ikna ettim. İlk muayenesini yapan doktor sanığa, ‘düşük mü yaptın, doğum mu?’ yaptın diye sordu. Sanık da, ‘Hayır öyle bir şey olmadı’ dedi. Sanığı kadın doğum bölümüne çıkardılar. Sedyeyle ameliyata götürürken bana döndü, “Kedilerime iyi bak, yatak odama girme, kimseyi de sokma” dedi ve ameliyata girdi” şeklinde konuştu. “Ciddi bir koku vardı, havluyu kaldırdığımda bebek gördüm” Kedilere mama vermek için sanığın evine gittiğini söyleyen komşusu, “Eve girdiğimde her yer kirliydi, uzun süredir kedilerle ilgilenilmemiş gibiydi, temizledim. Evde ciddi bir koku vardı. Yatak odasının camını açmak için odaya girdim. Gardırobun önünde örtüyle kapatılmış kova gördüm, içinde ıslak bir havlu vardı. Havluyu tutarak suyunu süzmeye başladım, elime sert bir şey geldi. Havluyu ucundan tutup havaya doğru kaldırdığımda bebeğin belinden yukarısını gördüm. Önce oyuncak sandım. Bebeğin boyundan yukarısı mosmordu. Bıraktım, eve gittim, elim ayağım titredi. Karakolu arayıp durumu haber verdim” dedi.
Sanıktan skandal savunma: “Hayvansever bir insanım” Bunun üzerine söz alarak cani bir insan olmadığını söyleyen sanık F.D., “Ben yıllarca hayvan hakları savunuculuğu yaptım. Hayvansever bir insanım. Evde 4 tane kedim var. Kedilerime gayet iyi bakıyorum. Hamile olduğumu anlamadım. Bu nedenle doktora gitmedim” dedi. Ceza ehliyeti tespit edilecek Mahkeme ara kararında, sanığın Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi’ne sevk edilerek gözlem altına alınmasına ve işlediği suç nedeniyle ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünde rapor düzenlenmesine karar verdi. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördüğü belirtilen sanığın tıbbi evraklarının istenmesine hükmeden mahkeme, sanığın tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı erteledi.
Avrupalılar neden Türk’leri Türk’e benzetmiyor? Yurtdışına çıkanlar bilir. Türk olduğunuzu söylediğiniz de karşınızdaki şok geçirir ve hemen yanınızdan uzaklaşır, sizden soğur. Bazıları ise “Siz Türk’e hiç benzemiyorsunuz” der. Peki, neden siz Türk’e benzemiyorsunuz derler? Avrupa’ya göre Türk imajı nedir? Madem öyle bunları bizden duyun. Bunun başlıca kaynaklarından biri İslam dinidir. İslam’a inanan milletler genel itibariyle görünüş olarak koyu tenli ve ucube bir yapıya sahiptir. Çünkü İslam dünyasında akraba evlilikleri çoktur. Teyze kızı, hala kızı, amca kızı ile evlenenler çoktur. Haliyle böyle olunca ucube bir çocuk meydana geliyor. Bir de renk koyu olunca ortaya tam anlamıyla bir lağımdan fırlama insan çıkıyor. Biz bunu Müslümanlara hakaret amaçlı söylemiyoruz lakin akrabasını en çok sikenler Müslümanlar olduğu için bu gerçeği de dile getirmek mecburiyetinde kalıyoruz. İslam ülkeleri içinde Akraba evliliği en düşük olan ülke Türkiye’dir. Normalde Türkiye’de akraba evliliği yüksektir fakat diğer İslam kimlikli ülkeler ile kıyasladığımız da bizim ülkemizde bu oran daha düşük oluyor. Şimdi Avrupa’ya İslam ülkelerinden bir sürü göç geliyor. Hangi milletten olduğu önemi yok bunların. Lakin aralarındaki tek ortak nokta ucube bir görünüme sahip olmaları ve ekseriyetle bok tenli olmaları. Sonra haliyle eli yüzü düzgün bir Türk Avrupa’ya gelince siz Türk’e benzemiyorsunuz diyor. Zira adamlar Müslümanlığı bir ırk olarak görüyor ve Müslüman olan biri kesinlikle koyu tenli ve çirkin görünümlü bir imaja sahip olmalıdır düşüncesi ile harekete geçiyorlar. Tam da bu yüzden kafalarındaki Türk imajını koy tenli ve çirkin, tipik bir çöl insanı olarak lanse ediyorlar. Meselenin kısaca özü budur. Nasıl ki bizdeki Aleviler Arap Ali’nin peşinden gitmeyi ayrı bir ırk olarak görüyorsa Avrupalılar da Müslümanları bir ırk olarak görüyor ve bu ırkın özelliklerini de koyu ten, çirkin surat, kısa boy gibi etmenlerle çeşitlendiriyorlar. Hülasa
Türkler gavadlık yapıp akrabasını sikmesin. Yoksa sizi krematoryuma atarız. Tigir:Er Düşünce Sistemi akraba evliliğini ve ucubeliği yasaklar. Türk dediğin estetik olur.
Makinelerin Yükselişi
Bizim hayallerimiz gerçeğin birer yansımasıdır. Galaksiler istila edilmeyi bekleyen hazinelerdir. Burada ne dediysek başa geçtiğimiz zaman hepsini yapacağız. Bizi beğenmek zorunda değilsiniz, bizi takip etmek zorunda değilsiniz ama fikirlerimiz bulaşıcıdır. Bugün o mutfakta kullandığınız şirin robotlar yarın sizin komutlarınızla hareket edecek. Doğaseverler boşuna çabalamasın. Makinelerin yükselişi tüm hızıyla devam ediyor. Biz bu savaşta mutlaka kazanan taraf olmalıyız. Peki, bunun için ne yapacağız. Evvela önce başa geçmemiz lazım. Sadece yapacağımız tasarrufla bile muazzam bir uzay ordusu yaratabiliriz. Bugün çöpe atılan ekmekleri ve yemekleri hesaplayın. Sadece bunlardan edeceğimiz tasarrufla yapamayacağımız şey yoktur. Bize güvenin ve kalkanı dik tutun.
Zira bize güvenmekten başka da şansınız yoktur. Artık atı alan üsküdarı geçiyor. Siyasetçilerin aptalca laflarına kanıp onların peşinden mi koşacaksınız? Ölmüş adamları put mu yapacaksınız? O peşinden koştuğunuz siyasetçiler kameralar arkasında el ele kol kola hareket ediyor. Televizyonlarda ise birbirlerine düşman kesiliyorlar. Çünkü sizi kandırıyorlar. Onlar sadece cebine gireceği paraya bakar. Biz size basit şeyler vaat etmiyoruz. Biz size bizzat ilahi emirleri tebliğ ediyoruz! Davam, Onurum, Sadakatim!
İftiraperestler
Sosyal Medyanın da iyice yaygınlaşması ile insanların birbirlerine attığı iftiralar daha da çoğaldı. Bir çok insan asılsız iftiralar yüzünden işinden alıkonuluyor hatta hapse dahi girenler oluyor. Özellikle yalan taciz haberleri hat safhaya ulaştı. Erkeği elde edemeyen kız, erkek zarar görsün diye böyle yalan yanlış şeyler söyleyebiliyor ve sonu ölümle dahi sonuçlanıyor. Bunlara acilen önlem alınmalı. İnsanlar çok yalancı ve iki yüzlü olmaya başladı. Ayrıca avellik seviyesi de üst seviyede. Biri yalan haber atıyor anında o ithama kalan kişi sosyal medyada da linç yiyor. Böyle yalan yanlış peşinde koşan ne kadar gafil beşer varsa hepsini krematoryumlara atmak evladır.
Silahlanmak Hakkında
Yurtdışına sat, hatta ucuza sat ama kendi vatandaşına gelince satmamak için her şeyi yap. Haberlerde hep görüyorsunuz. Ne kadar art niyetli, cahil, elinden bir iş gelmeyen, okumamış insan varsa silah sahibi. Lakin eğitimli, kültürlü, Türklüğe fayda sağlayacak olan kişiler ise silahsız. Neden? Çünkü adam ruhsat alamıyor. Ancak bu art niyetli cahil kişiler ise kaçak yollardan silahı bulup Türk ırkına fayda sağlayacak bireyleri
çatır çatır indiriyor. Türkiye’de silah yasası ancak art niyetli kişilere yarar. Silahlanmak her Türk’ün hakkıdır. Bu Türkler kendini koruyamadığı için saçma sapan nedenlerle ölüyor. Eğer bu ölen kişilerin silahı olsa kendileri şu an yaşıyor olurdu. Silahlı ve cahil bir adamı ancak silahlı biri durdurabilir. Silaha karşı gelenlerin kanında Türklük yoktur. Çünkü Türkler için en önemli şeylerin başında silah gelir.
Türklerin 2 Büyük Düşmanı
Biyoloji bakımından hayat bir savaştır. Herkes birbirini yiyerek güçleniyor. Canlılar birbirini avlıyor lakin en büyük avcı ise doğa dediğimiz varlıktır. Dünyada yaşayan ne kadar canlı varsa hepsini yok etmek istiyor. Bitmek tükenmek bilmeyen bir iştahı var. Milyonlarca canlıyı yedi ve yemeye devam ediyor. Kendi içinde bile ayrı bir düzensizliği olan, doymak bilmeyen bir iştahla her canlıyı yiyen ve neslini kurutan bu varlık Türklerin amansız düşmanlarından biridir. Atsız’a göre
Türklerin 2 büyük düşmanı vardır. Biri milletler yani insan toplulukları diğeri ise doğadır. Türkler var olduğundan beri bunlarla savaşmıştır. Daha milletler ile kavga etmeden önce tabiat ile çok harp ettik. Bu yüzden göç ettik, nüfusumuzu kaybettik. Irkımız rahat yüzü görmedi. Her yerden saldırı altındayız. Ancak kazanan biz olacağız. Zira zaferler bize yazılmıştır. Doğa gerçek anlamıyla Apex Predator kategorisine girmektedir. Başkalarını yiyor ama kendisi yenilmiyor. İşte biz de onu yenerek tek gerçek Apex Predator olacağız. Nasıl mı? Teknoloji yardımı ile. Onu kontrol edeceğiz ve kendi kulumuz yapacağız. Yüce Tigir bize Türk zekası vermiş. Bu zekanın önünde kimse duramaz.
Türkiye’de Toplu Hayvan Katliamı İttihat Terakki iktidara geldiğinde yavaş yavaş karşıt görüşleri susturmaya başladı. Hürriyet, eşitlik, adalet ediyorlardı fakat zaman geçtikçe hiçbirinden eser kalmadı. Biz ise burada İttihat ve Terakki’nin sokak hayvanlarına ne yaptığı hakkında malumat vereceğiz. Malumunuz üzere günümüzde sağda solda ittihatçıyız diyenler bir hayli çoğaldı. Bizler de İttihat ve Terakki hakkında gerçekleri söyledik ve gerekli antidotları verdik. Ancak söylenmesi gereken bir şey daha var, fakat bu yüzden İttihat ve Terakki’yi de tenkit etmiyoruz aksine yaptığı bu davranışı olumlu buluyoruz. Şimdi eline sokaktaki kedileri ve köpekleri alıp instagrama hikâye atarak İttihatçılık yapanlar bunları okuduğu zaman başlarından aşağı kaynar sular dökülecek. İttihatçılar iktidara gelmeden önce İstanbul Sokakları kedilerle ve köpeklerle doluydu. Hastalıklı köpekler cirit atıyor ve insanlara hücum ediyordu. Kediler zaten tam anlamıyla mikrop saçıyordu. İttihat Terakki buna bir çözüm bulmaya karar verdi ve ne kadar sokak hayvanı varsa öldürmeye veya toplamaya başladı. Topladıkları hayvanları ıssız bir adaya bıraktılar ve hayvanlar orada telef oldu. Sonunda ise İstanbul sokakları temizlendi ve hastalık oranları düştü.
Kaynakların hepsi farklı bir sayı vermekle birlikte ortalama 100 bine yakın sokak hayvanının öldüğü belirtilmektedir. Bu hayvan sürgünü ya da katliamı pek çok yabancı yazarın da dikkatini çekmiş ve Türkiye aleyhine bir sürü ithamlarda bulunmuşlardır. İttihatçıların bu hayvanlara bu şekilde davranmasının bir nedeni ise artan etnik isyanlara karşı bir göz dağı vermeseydi. Zaten Bulgar ve Yunan kiliseleri arasındaki kavgayı önleyerek Türklüğe karşı zararları oldu çünkü bu iki kilisenin kavgalı olması bizim işimize geliyordu. Sonrasında ise kavga bitince Yunanlılar ile Bulgarlar barıştı. Hatta Abdülhamid bu olayı öğrendiğinde çok söylenmiş… Ben o kadar onları ayırtmak için aralarına fitne soktum bunlar ise tam tersini yaptı gibisinden serzenişlerde bulundu. Neyse, kısaca hayvanların yok edilerek İttihatçıların verdiği cevap şuydu, eğer İmparatorlukta kim uslu durmazsa sonu bu hayvanlar gibi olacak…
Ve gerçekten de uslu olmayan bazı zümrelerin sonu böyle oldu, diğer uslu olmayanlar ise bağımsız oldu.
Bu yazıdan dolayı bize hayvan düşmanı diyenler olacaktır. Evvela biz gerçekleri açıkladık. Bununla birlikte bizler hayvan düşmanı değiliz hatta kaç defa Hayvanat Bahçelerinin kapanması gerektiğini söyledik. Bununla birlikte Türk’e zarar veren her hayvanı da katletmek vaciptir. Türklüğe yararı olan hayvanlara karşı bir şey yapmayız. Türk’e zarar vermeyen hayvanlara bir şey yapmayız. Bugün kendine hayvanseverim diyenler yolda bir akrep ya da fare görse anında öldürmek isteyecektir. Güya bunlar hayvansever. Lakin biz öldürmeyiz. Eğer Türklüğe bir zarar yoksa bu hayvanlara karşı bir şey yapmayız. Ayrıca Türklüğe fayda sağlıyorsa eğer hiçbir canlıyı da feda etmekten çekinmeyiz. Bunu da herkes böyle bilsin! Sokaklar hayvanlardan ve hastalıklardan geçilmiyor. İnsanlar çocuklarına, bebeklerine bakacaklarına hayvanlara bakıyor. İttihatçılar günümüzde iktidarda olsaydı eğer toplu hayvan katliamına girişirdi.
Robotik Cerrah Bugün pek çok çevre kadın doktorların erkeklere bakmamasını ve erkekleri ameliyat etmemesini, yine aynı şekilde erkeklerin de kadın hastalara bakmamasını istiyor. Yarın ise “Bana Robot Bakmasın” diyenler olacaktır. Bu kaçınılmazdır. İmparatorluğumuz robotlara fazlasıyla önem verilecektir. Zira robot, geçmişten günümüze kadar tüm hastalıkları ve en başarılı ameliyatları zihninde özümseyerek hastayı maksimumu şekilde tedavi edecektir. Robotik Cerrahlarımız hasta ile her daim düzgün diyalog kuracak, başından savmayacak, karınca duası gibi yazılmış reçeteyi hastalara vermeyecek. Bugün pek çok insan doktor, robotik cerrahi ile ameliyatlarını gerçekleştirmektedir ve ülkemizde de bu iyice yaygınlaşmaktadır. Lakin daha da ileride ise insan operatörlerin yerini Robotlar alacaktır yani Robotik Cerrahlar ameliyat işini üstlenecektir.
El Cezeri ve Robotik Türk
Selçuklular döneminde pek çok Türk Anadolu dediğimiz Coğrafyaya hücum etmiş ve kendi beyliklerini kurmuşlardır. Bu beylikler sanmayın ki öyle ufak tefek kendi işlevleri var. Aksine Roma ve diğer haçlılara kafa tutacak güce sahiplerdi. Düşünün, bu adamlar yerleşik bir medeniyet kurmamış, Orta Asya’dan hayvanıyla, otağıyla, silahı ile gelmişler ve düzenli ordulara karşı savaşarak başarılar elde etmişler. İlimde ve teknolojide kendilerinden üstün olanlara karşı bile zaferler kazanmışlar. Her neyse, burada malumat vereceğimiz kişi El Cezeri. Kendisi adından da anlaşılacağı üzere Cizrelidir ve maalesef İslamlaşan Türkler Türk adı kullanmak yerine hep Arap adları kullanmışlardır. Bu adam büyük İhtimal Türk’dür fakat yazdığı kitap dahi Arapça olduğu için Türk olarak zikredilmez. Neyse kendisi Artuklular devrinde yaşamıştır. Artuklular teknoloji bakımından diğer beğliklerden üstündü. Yine aynı şekilde yöntecileri de gayet açık görüşlüydü. Bu yüzden Artuklu sarayı Cezeriyi yanına çağırır ve yeni icatlar yapmasını söyler lakin bu yaptığı icatları da bir kitaba yazmasını tembih eder.
Cezeri de kendi dediğine göre bu teklifi kabul etmek zorunda kalmış aksi halde kellesi gidebilirmiş. Her neyse, Cezeriye maaş bağlanır, her türlü ihtiyacı karşılanır. El Cezeri günümüz de Robot diye tabir edilen şeylerin ön ayağı olmuştur. Zaten attığımız görselde de bu açıkça gözükmektedir. Pek çok makine icat etmiştir. Günümüz de bu makineler insanlara çok basit gelebilir lakin o zamanlar için muazzam buluşlardır. Yaptığı icatların hem resimlerini çiziyor hem de maketlerini yapıyordu. Yaptığı icatlardaki robotlarda da klasik Orta Asya göçebe Türk görünümü vardı. Zaten görselden de anlamışsınızdır. Son olarak Osmanlı Türklerinin bu mirasa sahip çıkmaması büyük kayıp olmuştur. Kim bilir belki de bunun üstünde dursaydık II. Viyana kuşatmasını robotlar ile yapıyor olurduk…
Nihal Atsız: Milli Şuur Millî şuur, bir milletin, kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya hem de düşünceye dayanan millî şuur, bir milletin mânevî kuvvetlerinden en önemlisidir. Milletlerin hayatını koruyan dört savunma hattından en geride olanı yâni sonuncusu ve en mühimi millî şuurdur. İnsan uzviyetinin akciğer, karaciğer, kalp ve beyin nasıl dört önemli organı ise, bir milletin de ordu, bağımsızlık, dil ve milli şuur, dört büyük kalesidir. Bir millet, ordusunu kaybedebilir. Bağımsızlığını da kaybedebilir. Fakat, dilini sakladıkça, o millet yaşıyor demektir. Dilini kaybeden bir millet ölmüş sayılır. Buna rağmen bir millet, dilini zorlayıcı sebeplerle kaybettiği halde, milli şuuruna sahipse, o millet kendisine zorla kabul ettirilen yabancı dile rağmen, gerçek kişiliğini bilir ve günün birinde bu millî şuur sayesinde, öz dilini yeniden öğrenerek gerçek benliğine döner. Bunun en güzel örneği Lehistan Türkleridir. Türkçeyi yüzyıllardan beri unutup Lehçe konuştukları halde Türklüklerini unutmamışlardır ve günün birinde Türkçe konuşacaklardır. Millî şuurun uyuşuk ve uyanık olması, milletlerin yaşama kabiliyetleri ile orantılıdır. Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, yabancı unsurların borusu ötmez. İdâre işlerinin başına önemli yerlere yabancı soydan kimseler gelemez.
Orada “bilim”, “milli menfaatin” emrindedir. Bilim, bilim için değil, milletin büyüklüğü ve şânı içindir. Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, millet, yabacıyı kendisinden saymaz. Yabancı soydan olanlar, vatandaş ve tebaa olsa bile, yine yabancı sayılır. Ona güvenilmez. Yabancılarla evlenilmez. Hele yüksek tabakada bu evlenme hiç görülmez. Kânunlar, yalnız milli menfaati korumak ve milleti yükseltmek için yapılır. Tarih, yalnız milli şân ve şeref bakımından ele alınır. Geçmişe sövülmez. Yabancı milletler ve kimseler millî
kadroya sokulmaz. Geçmişi, mefâhiri, ahlâkı, aileyi, seciyeyi, erdemi, kahramanlığı, milliyetçiliği açıktan açığa veya sinsice baltalayan yazılara, eserlere, filmlere, piyeslere, konferanslara izin verilmez. Millete hitâp eden ve halkı terbiyede rol oynayan müesseselerin başına o milletten olan iktidarlı, ahlâklı ve zekî insanlar getirilir. Milli şuur uyanık olunca iltimas, rüşvet ve haksızlık kalkar. Hizmeti olanların hizmeti inkâr olunmaz. Tarihi şahsiyetlere gerçek değeri verilir. Ne ufacık kusurları yüzünden dev gibi adamlar küçültülür, ne de gerçeğe dayanmayan büyüklükler dolayısıyla ahlâksız insanlar devleştirilir. Avukatlar millete hakâret etmiş yabancıların savunmasını üzerlerine almaz. Soysuzlaşmış tipler, yarı çılgınlar, millî dili doğru dürüst bilmediği halde kendini gençliğin önderi sayan manyaklar ve budalalar, gazete ve dergilerde, kendilerinden daha kuvvetli olanlara, fikir ve ülkü savunması perdesi altında, kendi cüce şahsiyetlerinin reklamını yapamaz.
Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde doktorlar sahte rapor vermez. Okula gelmeyen öğrenci hastaydım diye yalan söylemez. Millî şuurun olduğu yerde hiçbir zaman yalan söylenmez. Kadınlar ve erkekler aşkı, millet ve vatan duygularından üstün tutmaz. Sancak kutlanır ve saygı görür. Milli renkler her zaman ululanır. Bayrak katlanmak için bile yere değdirilmez. Atalar mezarlarında hayvanlar otlamaz ve hele fâhişeler ve yabancı kanı taşıyanlar orada zina yapacak kadar müsâmaha görmez. Küçük büyüğün, öğrenci öğretmenin, memur amirin aleyhinde söz söylemez. Kadınlara saygı gösterilir. Kadınlar kokotloşmaz. Öğrenciler, milli heyecanla coşan bir yürek taşır. Fakat ciddî ve disiplinlidir. Öğretmenler iltimas yapmaz. Öğrenciler kopya çekmez. Herkes hakkına râzıdır. Dün okula başlayanlar bugün
üstadlık dâvâsına kalkmaz. Görev kutsal tutulur. Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, dil kıskançlıkla korunur. Dilin kurallarını ve sözdizimini bozmaya kalkıp bunun hakkında yazı yazan çılgınlar alkışlanmaz,aksine tımarhâneye sokulur. Herkes kendi keyfince bir imla kullanmaz. Millî şuur uyanık olunca başıbozuktan kurmay,vatan haininden profesör, hekimden dilci, cahilden müverrih, yabancıdan vekil, serseriden ülkücü çıkmaz.
Millî şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur. İnsanda beyin ne ise, millette de milli şuur odur. Ciğeri, karaciğeri, hattâ bazen kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülür. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkân yoktur. Bunun gibi bir millet de ordusuz ve bağımsız yaşayabilir. Hattâ dilini kaybetse de ölmeyebilir. Yeter ki milli şuuru olsun. Millî şuur, bir milletin yaşama ifadesi, hayat kaynağı ve en kuvvetli silahıdır. XX. Yüzyılda millî şuuru olmayan milletler yıkılmaya mahkumdurlar. Nihal ATSIZ, Kızılelma, 2 Ocak 1948, Sayı: 10
Tarihin Barışmaz Düşmanları 3 Kasım 1950’de Nihal Atsız’ın Ruslar hakkında yazdığı Malumat Komünizm, artık bütün dünya ve bilhassa bizim için iktisâdi bir fikir veya toplumsal bir düzen olmaktan çıkmıştır. Komünizm bugün, yalnız moskofçuluk demektir. Fransız ve İtalyan komünist partileri şeflerinden Filiğin komünist liderine kadar hepsinin, kendi vatanları aleyhinde en utanmaz ve iğrenç bir dille söyledikleri “Kızılordu memleketimize girerse onunla birleşiriz” sözü, komünistin bir fikir veya parti adamı değil, Moskova ajanı, Rus casusu ve moskofçu olduğunu ispata yeter. Tarihin hiçbir çağında insan rûhunun bu kadar sefilleştiği ve bu kadar çok vatan hâininin çıktığı görülmemiştir.
Komünizm, rûh ve seciye bakımından soysuzlaşmış binlerce casusu bulunan bir Moskof emperyalizmidir. Hırslarına sınır bulunmayan, Akdeniz’e, Atlas’a, Hint Okyanusu’na çıkmak isteyen, bütün dünyayı elde etmek hülyâsı ardından koşan kaba ve Moskof’a yakışan bir emperyalizm… Bütün bu doymak bilmez hırsın dayanağı da dünyaya toplumsal adâlet götürmek efsânesi… Geri ve kaba Islav’ın en aşağılık kolu olan Moskof, dünyaya medeniyet ve adâlet götürecek!.. Yıllardan beri açlar ve mahpusların yeri olan Moskofistan, dünyaya önderlik edecek ve insanlığı edebî mutluluğa kavuşturacak!…
Bu muhteşem fanteziye gafletle inananlar olduğu gibi, gizli maksatla herkesi inandırmak isteyenler de çıkıyor. Moskof’un dostluğuna inananlarla, Kurtuluş Savaşı başında bize karşı, kendi çıkarı icabı gösterdiği dostluğu(!) başımıza kakanlardan daima şüphe edeceğiz. Yıllarca devam eden bir tarihin en açık ve su götürmez gerçeklerine göz yumarak Kurtuluş Savaşı başındaki kısa, geçici bir ânı “Büyük gerçek” diye göstermek isteyenlerden şüphe etmezsek, tarih bizden şüphe eder. Türk soyu ile Moskof sürüsünün damarlarına kadar işlemiş düşmanlığı, yirmi beş yıllık hâin propaganda ile sindik sananlar, millet önünde konuşmak şerefini ebediyen kaybederler. Milletin, Moskof dostluğu terânesine karşı gösterdiği soğuk, fakat manalı susmayı, “kabul” sayanlar , ancak düşünce hastası zavallılardır.Bazı dışişleri bakanları, siyasî nezâket gereği iki millet arasındaki geleneksel dostluk’tan bahsedebilirler
veya Moskof’a karşı gerçekten dostluk besleyebilirler. Fakat, ocakları Moskof düşmanlığı hatıraları ile canlı insanlar, buna inanmaz, aldırmaz, böyle bir dostluğu dinlemezler. Tarihini, jeopolitiğin ve mukkaderâtın düşman yaptığı Türklükle Moskofluk, hiçbir zaman barışmayacak ve bu “kırankırana döğüş” kesin, sonuç elde edilinceye kadar sürüp gidecektir. Nasıl barışabiliriz ki, Yaradan bizi zıt yaratmış, tarih bizi düşman yetiştirmiş, coğrafya bizi toprağa çarpışsınlar diye yerleştirmiş. Biz, başkalarının bile benimsediği şanlı millî adımızı taşırken, onlar, kendilerini idâre etmek üzere çağırıp başlarına geçirdikleri Norman “Rus” boyunun adını almıştır. Soyumuzun ve milletimizin adı olan “Türk”ün mânâsı “kuvvet” veya “medeni = türeli” demekken, onların milli adı Islav’ın kendi dillerindeki anlamı “köle” dir. Biz Tanrı Dağlarında doğduk. Onlar Pripet bataklıklarından fırladılar. Biz, insanlığın tarihine ve fikir dünyasına. Aristo’dan sonra “ikinci öğretmen” olarak kabul edilen Fârâbî’yi verdik. Onlar ancak Korkunç İvan’ları, Deli Petro’ları yetiştirdiler. Moskofla dostluk yapılabileceğini sananlar, geçmişe dikkatli bir göz atmalıdır. Bizim onlarla 1798 ve 1833’te yapılmış iki ittifakımız daha vardır. Bu ittifâklar ve ittifâk andlaşmalarındaki “edebi ve sarsılmaz dostluk” vaitleri, daha sonra kanlı boğuşmaları önleyebildi mi? altın Ordu ve Türkistan Türklerinin Ruslarla olan uzun düşmanlık tarihini bir yana bırakıp yalnız Osmanlı Türklerini alalım. 14 savaşın yığdığı düşmanlık yükünü atmaya imkân var mı?
Osmanlı Türklerinin Moskoflarla münasebeti 1945’te, onların gönderdiği elçiyle başladı ve 1667 tarihine kadar bizim ancak 9 kere elçi yollamamıza karşılık onların 38 kere göndermeleriyle dâimileşti. İlk savaşımız 1639’da yapıldı ve 1917’de, biten son savaşla beraber 1639, 1641-1642, 1646, 1677, 1686-1699, 1710-1713, 1736-1739, 1768-1774, 17871792,1806-1812, 1827-1829, 1853-1856, 1877-1878, 19141917 tarihlerinde olmak üzere bu savaşlar 14 kere tekrarlandı. 1639-1917 arasındaki 278 yılda yapılan bu 14 savaşın hepsi 49 yıl sürmüştür. Yani 19 yılda bir savaş! Dünya tarihinin son üç yüzyılda, başka iki millet gösterilemez ki, 19 yılda bir çarpışmış olsunlar. Bu çarpışmalar, bu şehit vermeler Anadolu’nun taşını, toprağını Moskof düşmanlığı ile yuğurup taşırdı. Türk milleti ile Moskof sürüsü, tarihin barışmaz iki düşmanı hâline geldi. Biz, Anadolu’nun kuzey kıyılarına gelen yıkıcı poyraza “Moskof rüzgârı” dedik. Onlar, Ukranya’nın güneyine saldıran yıkıcı lodosa “Türk dalgası” dediler. Türk kelimesinin Moskof halk dilindeki mecâzî mânâsını bilmiyorum, fakat Türkçe’de Moskof “hain, kötü” anlamını aldı. Hayat var oldukça her şey zıddı ile anlaşılmakta devam edecektir. Ölümsüz hayat olmayacağı gibi, kin olmadan da sevgi olamayacaktır. Büyük insanlık hamleleri yapmak, millî ülküler ardında mı koşmak istiyorsunuz, sevginin yanına mutlaka nefreti de koyacaksınız. Türklerin millî ülküsünden mi bahsediyorsunuz, “Türk’e sevgi”nin yanında, “Moskof’a kin”i de yerleştirmeye mecbursunuz. Türk’ü sevmek demenin Moskof’a düşmanlık demek olduğunu, Türklüğe tapmanın içinde Moskof’a kinin de yer
alacağını bilmek için derin bilgiye ve düşünceye lüzum yoktur. Tarihe ve haritaya bakmak yeter. Moskofçuluk, bütün dünyada gidebileceği en ileri sınırlara kadar gittikten sonra artık gerilemeye başlamıştır. Medeni bir dünyada, bu çılgınlık ve ahlâksızlık dini zaten daha çok ilgi bulamazdı. Tam demokratça seçim yapan ülkelerin meclislerindeki komünist satısına bakmak, dünyadaki fikri ve ahlâki sefâletin azalmakta olduğunu gösterir. Toplumsal yapısı çok sağlam olan İrlanda, İngiltere ve Amerika’da bir tek komünist milletvekili yoktur. Toplumsal yapıları çürük olan Fransa ve İtalya’da ise, meclislerin aşağı yukarı üçte birini komünistler meydana getiriyor. İkinci Dünya Savaşı’nda her iki taraftan da ilk nakavt olan büyüklerin “Latin hemşireler” olması, bir tesadüf değildir. “Aramızda savaş olursa Ruslara silah çekmeyiz”, “babama söv, fakat Stalin’e bir şey söyleme” diyenlerini kulağımızla işittiğimiz bu fikir sapıklarının, günün birinde doğru yola geleceklerini sanmak ve başkalarına telkin etmek, ihanettir. Moskofçulara müsâmaha mı? Asla! Müsâmaha şuurlu bir gaflettir ve şuurlu olduğu için de gafletten çok ihânete yakındır. Moskofçuların niçin resmi görevlere alındığını sorduğumuz zaman : “Artık tövbekar oldular” diye cevap veriyorlar, inanmak doğru değil dediğimiz zamanda “Vatan çocuklarını kaybedemeyiz” vecizesiyle mukâbele ediyorlardı. Ah, bu tövbekar fahişeleri, ailenin “harim-i ismeti”ne sokan büyük hoşgörü!… Ah bu safça inanış veya umursamayış! Tövbekar olmuş vatan çocuğu (!) Sabahattin Âli’nin âkıbetini gördüler. Üç ay hapse girmemek için Bulgaristan’a kaçıyordu. Marksist düşünceli, fakat vatansever (!) bir Türk (!) şâiri (!) diye kampanya açılarak ve başta büyük vatansever insan (!) Ali Fuat Başgil’inki olmak üzere imzalar toplanarak hapisten çıkarılan Nazım Hikmet’in hemen Rusya’ya kaçarak ve Lehçe bir soyadı alarak geberinceye kadar Türkiye aleyhinde “Bizim Radyo”dan neler söylediği, elbette unutulmamıştır. Bu yurtta, moskofçuluğu alabildiğine koruyanlardan, yıllarca: “Batı medeniyetine girdik, onları geçtik, onlara örnek olacağız” diye terâneler dinledik. Bize : “Avrupa’nın sınırları Kars’ta biter” diye deli saçmaları söylediler. Ama, Avrupa, yani Batı, yani onların deyimiyle “akıl ve ilim” komünistliği tepelerken, onlar moskofçuluğu Meclis’e kabineye soktular ve Türkçülüğün kökünü kazımak için de en bayağı ve alçakça iftiralarla görülmemiş bir haçlı seferi açtılar.
Batıyı taklit ederken yalnız yol, okul ve fabrikaya değil, daha çok balo ve kokteyl partileri yurdumuza soktular. Moskofçulukla savaşa gelince, onun arkadan gelmesini istediler.
Tehlike olmadığını millete zorla kabul ettirmek istedikleri komünizm, Amerika’dan atomun sırrını çaldığı gibi, Türkiye’de de, Adana’daki Köy Enstitüsünde Türk bayrağını lağıma atacak kadar ileri gitti. 1948’de Milli Eğitim Bakanlığı binası ile Güzel Sanatlar Akademisi’ni kül ettiği gibi, 1949’un 11 şubatında Amasya’daki askerî un fabrikasını, 2 martında Nuri Paşa’nın İstanbul’daki silah fabrikasını, 10 martında Çatalca’nın Dağ Yenicesi’ndeki cephâneliği, 13 martında Islâhiye Askerlik Şubesi subay mahfelini, 26 martında Harp Akademisi’nin birinci kat döşemesini, 2 nisanda Millî Eğitim Basımevi’nin bir kısmı ile Tekirdağ Hükümet Dairesi’ni kundaklayabildi. Ve bunların çoğunu yakıp bitirebildi.
Eski moskofçuların tövbekar olduklarına inananlar veya inanmış gözükenler, bu yangınlara da kontak deyip işin içinden sıyrılmasını bildiler. İşleri o kadar kolaylıkla açıklıyorlardı ki, günün birinde vatan yanıp kül olsa, yine kontak diyerek suçu elektriğe yüklemekten geri kalmayacaklardı.Gerçekte ise, bu kundaklar, barışmaz Türk-Moskof düşmanlığının ufak görünüşlerinden başka bir değildi.
Onlar bütün Türkelini yakamadıkları için binaları yakıyor; bütün Türk soyunu yok edemedikleri için, yangınlarda ve patlamalarda üç beş kişinin kanına giriyorlardı. Onlar, bu toprakları elde edemedikleri için, kendilerini tutamayarak Kars’ı, Ardahan’ı, Boğazları istiyorlar ve hazırlanıyorlardı. Kafalarının içinde, karısını Baltacı Mehmed Paşa’ya gönderen Deli Petro’dan kalma bir aşağılık duygusu ve o duygunun doğurduğu kin, gönüllerinde Islav olmanın, yani aşağı bulunmanın verdiği kaba ihtiras… Bir yandan Türk’le şaka olmayacağını bilmekten doğan kırgınlık… Karşı tarafta Islav sürüleri, tanklar, uçaklar, toplar ve milyonlar… Bu tarafta, berikilerine göre çok hafif silahlarla demirden ellerin tuttuğu çelik süngüler ve yüz binler… Bir de o yüz binlerin yardımcısı: Tarih, inanç ve elli milyon şehidin rûhu…
Turanlılar ve Aryanlar Turanlılar ile Aryanilerin savaşları pek meşhurdur. Aryanilerle ilk defa büyük çaplı bir savaşa giren Türk ise Efrasiyab yani Alper Tunga’dır. Milli kin, ulusları yaşatır. Bugün batılıların ve doğuluların kalbinde Türklere olan kin yatmaktadır. Destanlarına, masallarına, okul kitaplarına kadar bu işlemiştir. Peki, Türkler ne yapıyor? Barış, kardeşlik, insanlık. Ulan sizin başka derdiniz yok mu? Araplar birbirini öldürür bizim Türkler feryat eder. Batı’dan ne kadar zehirli düşünce varsa gidersiniz onların tesiri altında kalırsınız. Çinliler Uygurları mahveder lakin bizdeki beyinsizler Uygurlar için Arapçı der. Bir kısmınız batıya bir kısmınız komünistlere diğer kısmınız da Araplara köle olmuş. İşte biz Tigir:Er ideologları olarak sizleri bu kölelikten azad ediyoruz. Türklüğün kaybolmuş vasıflarını biz canlandıracağız. İlahi sesin kudretine kulak verin ve savaşımıza feda olun!
Fatih Sultan Mehmed Türk Düşmanı mı? Soldan, kemalistten, komünistten dönmeler gerçekten Osmanlı hakkında konuşmasın. Ulan şu çağda bile bu cahillik yapılıyor daha ne diyelim? Fatih Türk düşmanıymış, Doğudaki Türk beylikleriyle savaş yapmış, bir tane Türkmenin kulağını kesen yeniçeriye işine devam et etmiş ve bu yüzden Türk düşmanıymış. Buna kargalar bile güler! Gören de sanacak ki Fatih’den başka kimse Türklerle savaşmadı. Cengiz, Timur, Bilge Kağan savaşmadı mı? Savaştı. Şimdi Fatih niye Türk düşmanı oluyor? Hem de kendisine karşı haçlılarla ittifak yapanları tepelemiş. Siz olsanız tepelemez misiniz? Veyahut şöyle mi dersiniz, onlar haçlılarla İttifak kursa bile Türk oldukları için biz onlarla savaşmayız… Bunu demeniz için tam anlamıyla avel olmanız gerekir.
Beşeriyeti Cezalandırmak İstiyoruz!
Bulunduğumuz coğrafya ve insanların kafa yapısından dolayı fikirlerimiz hem yanlış anlaşılabilir hem de doğru anlaşılsa bile büyük travma etkisi yaratabilir. Böyle olacak diye bu işten vazgeçecek de değiliz. Lakin fikirlerimiz bulaşıcıdır. Eğer bizimle aynı atalara sahipseniz muhakkak ilahi sesin kudretine kulak vereceksiniz ve savaşımıza feda olacaksınız!
Evet, bizler barış değil savaş istiyoruz! Cam bardak kullanmak yerine kafatası kullanmak istiyoruz. Çatalımız ve bıçağımız yağıların kemiklerinden olmalıdır. İntikam çığlıkları atıyoruz! Irkımıza yapılan fenalıklardan dolayı beşeriyeti cezalandırmak istiyoruz. Atalarımızın yolunda ilerleyerek acunu ele geçirmek niyetindeyiz. Krematoryumları gafil beşerler ile doldurarak Erlik Han’a kurban sunacağız. Bize, balayında lüks bir otele giderek mankurtlar gibi eğlenen çiftler lazım değil, bize harp meydanlarına giden çiftler lazım, birbirine silah hediye eden çiftler lazım! Bize, çocuklarına barış masalları anlatan aileler değil aksine nefret ve savaş manifestoları okuyan aileler gereklidir. Kafatasları üzerinde yükselip önünüzü görmek mi istersiniz yoksa fino köpekleri gibi aciz varlıkların önünde eğilerek sevgi aramayı mı? Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
Irkçı Türkler Irkçılık, milliyeti olmayan melezlere göre anlamsız bir uğraş, hippilere göre boşa giden efor, düşük ırklara göre zulüm, mazlumlara göre hiç bir anlamı olmayan kavram, kediperestlere göre saçma bir yaşam, biz ırkçı Türkler için ise yaşam vazifesi, var olma sebebidir. Ve dahi bizim gayemiz sizin dehşetinizdir. Dehşet, bizim pelerinimizin yere değen kısmıdır. Pelerinimiz ise omuzlarımızda taşıdığımız Türklük bilinci gibidir. Omzumuzda olduğu sürece bizleri daha görkemli gösterir.
Ciddiyet ve Karakter Sahibi
Türkler bazı konularda geri kalmış olsa da yine de önceden bazı meziyetlerini koruyorduk. Bunlar ise ciddiyet ve karakter sahibi olmadır. Şimdi ise artık bu da elimizden alındı. Yedisinden yetmişine herkes ikoncanlık peşinde. Yaşlı başlı adamlar bile sosyal medya ile tanışınca içindeki gavadlığı bir bir dışarı vurmaya başladı. Yaşlısı böyle yapıyorsa genci neler yapmaz? Yapıyor da. Canlı yayında karısıyla düzüşenler kendini ifşa ediyor. Video paylaşım sitelerinde bir kaç oyun oynayıp yayın açan aveller ilah diye başımıza kakalanıyor. Kendilerinden bir profesör edası ile bahsediliyor. Yaptıkları tek şey oyun oynamak lakin onu bile beceremiyorlar. Easy de bile adam vuramayan nooblardır bunlar. Konuşmaları ile Türk gençlerini zehirliyorlar! Asil kan ciddiyet ister. Ciddiyet ilk başta aileden sonra ise okullarda öğrenilir. Millet babası ile ahbap, bro diye konuşuyor. Sosyal medyada kendi anasına babasına küfür ediyor. Bu nasıl bir şarlatanlıktır? Hadi bu çocuklar ailede eğitim almamış. Peki, okul? Öğretmenler bunlardan da soytarı. Bob-stil hocalar var. Komünizmi savunan öğretim görevlileri var. Hocanın giydiği kıyafetlere bakınca
talebenin de nasıl olduğunu anlamak gerekir. Serbest kıyafet geldiğinden beri okullar adeta ufak bir sirke dönüştü. Keza zaten sirkten pek farkı yoktu ama artık tescillenmiş oldu. Çocuklar okula palyaço gibi geliyor. Acayip acayip renkli kıyafetler, ikoncanca hareketler. Bu nedir şimdi? Okul dediğin eğitim yuvasıdır. Maymunluk yapılacak yer değildir. Önce şu okulların görünümü ve öğrenciler ile talebelerin kıyafetlerine çeki düzen getirilmelidir. Winxclub tişörtü giyen bir öğrenciden mi bu ülkeye yarar gelir yoksa temiz, sade ve düzgün bir üniforma giyen, ciddiyetle dersi diyen bir talebeden mi? Winxclub giyen öğrenci ancak sokak kedisine elbise diker, ciddiyet sahibi talebe ise bir Türk’ün su altında nefes alma süresini çoğaltacak genetik üstünlük kodları yaratır. Osmanlı paşalarımızın kılığına, tiplerine iyi bakın. Hepsi film yıldızı gibi. Hepsi savaşçı. Hepsi asil. Şimdi meclisteki soytarılara bakın birde? İşte yakında Tiktok nesli o meclisi işgal edecek ve daha beterleri ile karşılaşacağız. Memura, talebeye Serbest Kıyafet yasak edilmelidir! Kadın Öğretmenler bilhassa ilk, orta ve liseler de erkek talebeye ders vermemelidir. Kemalist, demokrat, çöl aşıkları ve ilgi zaniyeleri ile Türklük ilerlemez. Tigir:Er Düşünce Sistemi her konuda olduğu gibi bu konuda da Türk ırkına klavuz olacak ve estetiğe önem verecektir. Çocuklar okula adımını attığında disiplinin denen şeyin farkına varmalıdır. Tuvalet eğitimi bile öğretilmelidir. Konuşma adabı da dahil. Öyle bir kaç İskandinav ülkesi gösterip bakın çocukları istediği zaman okula gidiyor istediği kıyafet ile dolaşıyor demekle bu işler olmaz. Viking çocukları Türk evlatlarına referans olamaz. Bombaların altında savaşmak, hergün bir ölüm haberi ile karşılaşmak, İskandinavya’nın gökkuşağı altında sevişmeye ve yaşamaya benzemez. Bugün o üstün ırk dedikleri bir Viking torununu Norveçliyi orta doğuya koysak, bırakın savaşmayı güneşin altında yürüyemez bile. Türkler ise öyle değildir. Kara, hava, deniz, çöl, kum, kar hiç fark etmez. Türk’e yeter ki savaş deyin ve gerisini sadece izleyin. Herkes yerini ve haddini bilecek! Türk ırkı muzaffer günlerine kavuşacak lakin daha da ilerleyecek. Biz ilerlemeciyiz. Hükmümüz bu acunda değil tüm evrene yayılacak. Galaksiler istila edilmeyi bekleyen hazinelerdir! Davam, Onurum, Sadakatim!
Çocuklara Türk Adı Verin!
Türkler gerçekten çok garip oldu. Çocuklarına Türk adı vermek yerine her türlü yabancı adı veriyorlar. Yunan mitolojisinden ad verenlerden tutun da Acem ve Arap adlarına sahip her türlü vatandaş var ülkede. Bunun sonu nereye varacak? Bilhassa Arap adları çok yaygın. Binaenaleyh bu yüzden sadece Arap adlarına yoğunlaşıp ufak bir malumat vereceğiz. Kendilerini İslam’a çok bağlı zanneden bazı zümreler veyahut çöl aşıkları, çocuklarınıza Kuran’dan ad verin diyor. İlla verilecek ad Kuran’dan olmalıymış. Şimdi bunlara soruyoruz. Sırf Kuran’da geçiyor diye o zaman Ebu Cehil veya Firavun koyabilirsiniz çocuğun adını. Sonuçta bunlar da Kuran’da geçiyor değil mi? Evet, ama hemen itiraz edecekler. Yine aynı zümre, çocuklara Müslüman adı vermek lazım, diğer adlar kâfir adları diyor. Bunlara sual ediyoruz. Arap Ali, Halife Ömer, Ebubekir, Osman, Halid Bin Velid ve daha niceleri… Bu adamlar biliyorsunuz Müslüman olarak doğmadı. Sonradan Müslüman oldu. Peki, bu adamlar İslam dinine mensup olunca Müslüman olmadığı zamanlarda kullandığı adları değiştirdi mi? Hayır. Ali yine Ali oldu. Ömer yine Ömer oldu. Bu adamların adı eskiden İvan, John, Frank
değildi. Günümüzde de geçerliğini koruyan klasik Arap adıydı. İşin özü Araplar Müslüman olmadan önce de aynı adları kullanıyordu Müslüman olduktan sonra da aynı adları kullanmaya devam ettiler. Aslında bu bile İslam’ın Araplara göre olduğunun ve tam anlamıyla bir Arap dini olduğunun bir kanıtıdır ama şimdi konumuz bu değil. Sizin çocuğunuza Arap adı vermeniz Arap kültür Emperyalizmine hizmet etmeniz demektedir. Siz hiç Arapların haçlılara göğsünü siper eden Kılıç Arslan adını kendi çocuğuna koyduğunu gördünüz mü? Hayır. Veyahut Barbaros? Hayır. Veyahut Selçuk? Hayır. Ya da Orhan? Hayır. Bakın bu saydığım adlara sahip olan Türk büyükleri Müslümandır ayrıca. Başka dine de Mensup değildir. Ama buna rağmen hiçbir Arap hatta hiçbir Müslüman (Endonezyalı, Afrikalı veya diğerleri) evlatlarına Türk adı vermez. Ey Gafil Türkler, peki siz niye çocuklarınıza Arapların adlarını vermekte bu kadar ısrarcısınız? Ulan dört dörtlük Müslüman olsanız geçerli bir sebebiniz belki olabilir, ama gerçek anlamda ülkede Müslüman olanların sayısı bir elin parmağını geçmez. Biz başa geçtiğimizde doğan çocuklara Türk adı vermek zorunlu kılınacaktır. Arap, Acem, Yahudi, Yunan adları yasaklanacak. Her çocuk aldığı adı hak edecek. Tigir:Er Düşünce Sistemi Türk Irkının biricik klavuzu olacak! Yok, eğer ben Türk değilim diyen varsa buyursun evladına istediği adı versin. Şüphesiz ki dediklerimizi kabul etmeyenler kanı Türk olmayanlardır.
Basit İnsan Parçaları Sizler basit insan parçalarısınız. İnsani huylar kaptınız. Yılbaşı kutlayarak kendinizi mutlu ilan ediyorsunuz ama yeni yılda da kokuşmuş hayatınıza devam ediyordunuz. Ayrıca bu kime göre, neye göre yeni yıl? Her şeyiniz yalan üzerine kurulu. Milyarlarca galaksi içinde bu ufacık gezegende kendi boktan fikirlerinizi üstün görüyorsunuz. Kazandığınız 3-5 kuruş ile kendinizi efendi ilan ediyor ve birkaç bilgi öğrenince alim havalarına giriyorsunuz.
Olmayacak işlere burnunuzu sokuyor, üstünüze vazife olmayan işlere karışarak zehir kusuyorsunuz. Ama biz sizi insanlıktan azad ediyoruz ve üstünlük vaad ediyoruz! Yozlaşmış insan ırkı ile savaşmaya hazır mısınız? Tigir:Er Düşünce Sistemi ile Tanrısal düzene geçerek mükemmeliyetçi çizgiye ulaşacak ve adınızı tarihe yazdıracaksınız! İkoncanlıktan arınmış yeni ve üstün bir Türk bir ırkı düşünün! Ancak, önce aynaya baktığınız vakit bir hiç olduğunuzu öğrenmelisiniz. Evet, siz bir hiçsiniz. Özel biri değilsiniz. Sıradan ve basit insanlarsınız. Dünyevi zevklere kendini kaptıran ve gününü gün eden zavallılar. Elinize biraz yüklü bir miktar para geçse bunu değerlendirmek yerine hunharca harcayacaksınız. Ne kendinizi geliştirebileceksiniz de ırkımıza bir yarar sağlayacaksınız. Hülasa önce bir hiç olduğunuz kabul edin! Sonra antidotları alarak putları yıkın, zincirlerinizi kırın ve yeniden doğuşunuza tanık olun. Putlar ile yükselemezsiniz. Putları gelişmeye sekte vurur. Putları yıkınca kanınızın da farkına varacaksınız ve içindeki özel bileşenler harekete geçecek. Unutmayın ki yufka yürekliler ile çetin yollar aşılmaz! Davam, Onurum, Sadakatim!
Laik Müslüman ve Ateist Alevi Anadolu resmen fikir abazalığı içinde. Görgüsüzlük hat safha. Millet bir kitap okuyup ardından bir belgesel izledikten sonra kendini alim sanıyor. Hele bu Ateistler yok mu? Kendilerini adeta üstün ırk ilan ettiler. Ateizm yakında ırk olarak karşımıza çıkacak. Şu an din olmuştur yakında ise ırk olacak. Ateizm her görüşle sentezlenmeye başlandı. Ateistlere göre her bilim adamı Ateist olmak zorunda. Bunu da geçtik hem alevi hem ateistim diyenler var. Hem laik hem müslüman olunmayacağı gibi hem ateist hem alevi de olunmaz. Ya ateist olacaksınız ya da Arap Ali’ye tapacaksın. Yok eğer ikisini aynı anda yapıyorsan kafanın içinde bir avuç tezek taşıdığının delilidir bu. Ali zaten Muhammed’in damadı ve İslam fedaisi. Hem Ateist hem Alevi olmak nasıl bir akıl fukaralığıdır? Kevaşe ruhuna sahip insanlar her şeyi sahiplenmek istiyor, ama bir tanesi bile düzgünce beceremiyor. Samimiyetleri sıfır. Ulan alt tarafı yaratıcıyı kabul etmiyorsunuz, ama bin bir türlü ideolojiyi sadece yaratıcıyı kabul etmemek ile sentezliyorsunuz. Ateist olmanın başlıca koşulları dahi oluştu. Örneğin solcuları desteklemek. PKK Sempatizanlığı yapmak. K-Virüslerini sahiplenmek gibi. Ulan bunların ateizm ile ne alakası var? İşte Türkiye’de ateizmin özeti budur. Ateizm lubunyaların dinidir.
Kemalizm Dinine İman Etme Prensipleri 1-) Çocuk doğar doğmaz başucuna Nutuk Konulacak. 2-) Çocuk daha adını bile söyleyemeden “Atam İzindeyiz, sen olmasaydın biz olmazdık” demeyi öğrenecek. 3-) Çocuk okumayı sökmeye Mustafa Kemal’in cümleleri ile başlayacak. 4-) Her evde bir büst olacak ve ibadetler Puthaneye yani Anıtkabir’e dönülerek yapılacak. 5-) Kemalizm dinine iman etmeyenlere gerici, yobaz, İslamcı, AKP’li denilecek. Bir bahanesi bulunup hapislere atılacak. 6-) Laiklik diye kafa ütülenecek ama devlet Kemalizm Prensiplerine göre yönetilecek. Kemalizm dinine iman etmeyenlere iş verilmeyecek. 7-) Frenk Kanunları Türk Kanunları diye tanıtılacak. 8- ) Yunan’ı Yendik Diye bayram ilan edilecek ama Yunan’la balolar, baleler düzenlenecek, rakı tokuşturulacak. 9-) Her önemli sözün altına Mustafa Kemal imzası konulacak. Ondan başka büyük adam olamaz. 10-) Onu sevmemek devlet, vatan ve Türk düşmanı olmakla eşdeğer tutulacak. 11-) Her devlet dairesine, her eve, her mekana onun resmi konacak, büstü dikilecek. Buna karşı gelenlere biz ona tapmıyoruz seviyoruz denilecek. 12-) Arap kıyafetlerine, Arap bezine karşı çıkılacak ama FrenkYunan kıyafetlerine izin verilecek. 13-) Türklüğün yaratıcısı olarak kendisinden bahsedilecek. 14-) Hergün saat 09:05′ de Atatürk’ü Ekber Ezanı Okunacak. 15-) Kadınlar her daim mini etek giyecek. Erkekler penguenler gibi papyon takacak.
Ordu İçindeki Yapılanmalar
Silahlı Kuvvetlerin içinde pek çok yapılanma vardır, fakat bu yapılanmaların en ağırlıklı olanlarını sizinle paylaşacağız. Bizden duyun. Gülenci Yapılanma: Bu yapılanmanın kökleri 1970’lere dayanmaktadır. Komünist Rusya dağıldıktan sonra Türkistan yani Orta Asya’da yıldızı parlamıştır. Dünyanın pek çok yerinde açtıkları okulları ile ünlüdür. Türkiye’de ise pek çok kurumun içinde adamları vardır. Polislerin, Askerlerin, Avukatların, Futbolcuların, Diplomatların arasında ve pek çok devlet kurumunda boy göstermişlerdir. Finansal olarak çok güçlüdürler. Ordu içinde Kemalistler ile fena kapışmışlardır fakat daha sonra kendisinden ayrılan ve vizyonunu değiştiren talebeleri ile arasında çıkan iç savaş neticesinde günümüzde sayıları iyice azalmıştır. Ayrıca örgütün kendi içindeki avellikleri de buna dahildir. Ordunun içinde Kemalistlerden sonra en büyük pastayı Gülenciler almıştır.
Kemalistler: Bu deyyus-u ekberler hakkında uzun uzun konuşmaya gerek yok. Gülenciler olsun çöl aşıkları olsun hep bu Kemalistler sayesinde ordu içinde nüfuz bulmuştur. Başı kapalı diye şehit anası ile poz vermekten dahi çekinen, CHP’yi başa geçirmek için darbe yapan, şehit haberleri gelirken çimin üstünde golf oynayan üst rütbeli Kemalistler yüzünden çöl aşıkları Türkiye’nin her yerinde hastalık gibi yayılmıştır. Milliyetçi Zümre: Bu zümrenin içinde ekseriyetle Ülkücüler ve Türkçüler vardır fakat ülkücüler çoğunluktadır. Genelde ordu içinde uzmanlardan ve astsubaylardan oluşmaktadırlar. Subay kategorisinde pek nüfuzları yoktur. Çoğu vatan sevdalısıdır. Gözünü kırpmadan ölürler, öldürürler. Siyasete karşı pek etkileri yoktur. Herhangi bir şekilde ordunun ve iktidarın görüşlerini etkilemezler. 15 Temmuz hadisesinden sonra ordu içinde Ülkücülerin ve Türkçülerin sayısında artış gözlemlenmiştir. Bunda Kürtlerin AKP’ye ihaneti ve Makyavelist ile Çaycı arasındaki İttifakın da payı vardır. Anti-Kemalistler: Genellikle İttihatçılardan ve Kemalizm muhaliflerinden oluşmaktadır. Bilhassa ittihatçılar İzmir suikastı hadisesinden sonra ordu içinde sindirilmişlerdir. Irkçı Kafatasçı Melunlar: Ordu içinde en radikal görüşlere sahip olan gruptur. Ekseriyetle subaylardan oluşurlar ve hakiki Türklüğü savunurlar. Bilgi birikimleri çok yüksektir. En parlak devirleri 1937-1943 arasıdır. Hatta MHP’nin kurucusu da eskiden bu gruba dahildir. 1944’den sonra uyku dönemine geçmiştir. Şu an ordudaki mevcut durumları varla yok arasındadır. Fakat Milliyetçi zümreler içinde bu gruba kaymaların olması da yüksek bir ihtimaldir. İktidarcılar: Etkileri yoktur. Bunlar kim iktidardaysa ona göre hareket eden gruptur.
Selçuklular Kimdir?
Selçuklular kimdir? İran’ın ve Anadolunun efendileridir. Selçuklular kimdir? Parmak Arası terlik giyenlerın başına bela olan bir cezalandırıcıdır. Selçuklular kimdir? İsa’nın köhnemiş haçını parçalayandır. Selçuklular kimdir? Şahlara, Krallara, Emirlere ve Sultanlara diz çöktürendir. Selçuklular Kimdir? At Üstünde fırtına gibi hareket eden dehşet saçan atlılardır. Selçuklular kimdir? Yüce Tigir’in takdirini kazananlardır. Selçuklular kimdir? Türklüğün medar-ı iftaharıdır.
Asimile Olan Mankurtlar
Bizim millet yabancıların her şeyine kendini kaptırır. Kendi benliğini unutur. Onların kahramanlarını ölümüne sahiplenir lakin Türk tarihi hakkında gram bir şey bilmez. Bir tane kitap okur onların müptelası olur. Bir tane dizi izler oradaki adama Allah niyetine tapar. Gafiller kendi atalarının meziyetlerini bile bilmez. Bilse bile burunun kıvırır. Çünkü başkasının yaptığı onlara daha tatlı gelir. Başkası yapınca hemen onu sahiplenir ve kendini özel hisseder. Bakın ben de sizdenim mesajı verir. Kendi atalarına sırt çevirip asimile olan bu mankurt sürüsü genç beyinlere de olumsuz örnek olmaktadır. Ancak biz bu durumu yıkacağız. Dünyada en yüce ve en şanlı tarihe sahip olan birileri varsa onlar da Türklerdir. Kimse bunun aksini iddia edemez. Bu topraklarda Yunan töresi değil yüce Tigir’in hükmü geçtiğinde her şey olması gerektiği gibi olacak ve düzensizliğe boyun eğen bu rejim lağvedilerek Türk evladı atalarını daha iyi tanıyıp en yükseğe çıkmak için uğraşacaktır.
Eşkıya Jessi Cowboy hikayeleri, efsaneleri saçma sapandır. O kültürü Hollywood’a taşıyıp pisliklerini büyük marifetmiş gibi övmeleri akıl işi değildir. Eşkıya olan Jessi isesamimi bir isyancıdır, yağmacıdır. Vatan olarak gördüğü topraklarına sahip çıkmıştır, savaşta mağlup olunmasına rağmen kendi savaşını devam ettirmiştir. Şu an yaptıkları olaylara değinmeyeceğiz, Vahşi Batı hakkında daha sonra malumat vereceğiz. Lakin, diyeceğimiz şudur ki, Jesse James takdir ettiğimiz ender Amerikalılardan birisidir. Hatta güneylilerin Köroğlusudur dememiz yerinde olacaktır.
Uzun Ömürlü Gıdalar
Pirinç, fasulye ve bal uzun yıllar boyunca kaplar içinde bozulmadan saklanabilir. Olası bir savaş durumunda sığınaklarda
bulunması gereken elzem gıdalardır. Evinizin bir köşesine az da olsa bunlardan koyun. Olası bir zor durumda çok işinize yarayacaktır. Her zaman tedbirli olmak gereklidir. Savaş kapımızda. Cihan Harbinde Hitler ve Stalin’in Lehlere yaptığı gibi günümüzde de Ruslar ve ABD kendi aralarında bizi bölüşmeye kafalarına koyarlarsa o zaman her şey çok daha kötü olacaktır.
Atalarınızı Tanıyın!
Partilerin ve Siyasetçilerin boş beleş sözlerine inan insanlar yok değil. Bugün AKP gidip CHP gelse yine değişen bir şey olmayacaktır. O koltuğa kim oturursa otursun hiçbir şey değişmeyecektir, zira vizyonları kıttır, hedefleri yoktur, olsa bile hedefleri sınırlıdır. Seçimlere ölüm kalım savaşı gözü ile bakmak sizin acizliğinizi gösterir. Sizleri 3-5 kuruşa mahkum edip kendileri krallar gibi yaşıyor. Televizyonlarda kavga edip perde arkasında el sıkışarak sizin ömrünüzde dahi görmeyeceğiniz yemekleri yiyorlar. Vaatleri bile saçma sapan. Neden bunlara ölüm kalım gözü ile bakıyorsunuz? Neden kendinizi bu kadar küçük düşürüyorsunuz? Türklük bu mudur? Demokrasi denilen din ırkımızı ne hale getirdi böyle görüyorsunuz. Ulan bu millet koskoca Yavuz Sultan Selim Han’ın bile çadırının önüne ok atmıştır, mevcut vaziyeti beğenmiyorlar diye. Şimdi soruyoruz, bu siyasetçiler Yavuzdan daha mı kutlu bir kişidir ki onlara laf kondurmuyorsunuz? Türkler gerçekten atalarını tanısa ne kadar boş beleş işlerle uğraştıklarını çok daha iyi anlayacaklar. Lakin herkes atalarını lafta bilir. Bugün sokağa çıkın 10 tane Türk büyüğü sayın deseniz sayamazlar. Lakin tuttuğu takımın kadrosunu sayın deseniz bülbül gibi şakır gafiller. İşte atalarınızı tanımadığınız için sizleri saçma sapan vaatler ile kandırıyorlar. Sizler de bu partilerin ve siyasetçilerin şakşakçılığını yapıyorsunuz. Ulan ver oyunu geç işte. Neyin tantanası bu? Keza sizler bu kutsuz beşerlerin şakşakçılığını yaparak Erlik Han’ın öküzlerini ve mamutlarının ağızlarını sulandırmaktan başka bir halta yaramazsınız. Atalarımızın izindeyiz diyenler beri gelsin ve savaşımıza feda olsun!
İlgi Görmeyen Feminist Oluyor
Ailesinden ilgi göremeyen ne kadar kız varsa gelmiş sosyal medyada feministlik yapıyor. Ulan burada devlete millete atarlanacağına git ailene atarlan. Ekseriyetle bunların dinsiz ve Frenk alametleri ile yanıp tutuşması da dikkatimizden kaçmıyor değil. Son zamanlarda böyle hippi kılıklı bir sürü doğaperest türedi. Saçlar başlar bir acayip, her tarafta dövmeler ve piercingler. Damgalı buzağı gibi dolaşıyorlar. Kedi sevmeleri de cabası. Dinlerin adaletsizliğinden yakınıp doğaya methiyeler düzüyorlar. Bilmiyorlar ki o çok sevdikleri doğa bunları bir kaşık suda boğmak istiyor. Her neyse, çoluğunuzu çocuğunuzu böyle konularda uyarın. Arkadaş çevresinden falan etkilenmesinler ve avelliklere bulaşmasınlar.
II. Murad ve Nihal ATSIZ
Görselde Halil İnalcık’ın II. Murad hakkındaki görüşleri vardır. Murad kötü bir padişah değildir, Türklüğe iyi hizmetleri olmuştur lakin yanında dinamik paşalar olmasaydı adını kolay kolay tarihe yazdıramazdı. Nihal Atsız ise şöyle der; “İstanbul’u kuşattı. Aksak Temirle yapılan çarpışmadan sonra bozulmuş olan Anadolu Türk birliğini kısmen yeniden kurdu. 1429 da Selanik’i aldı. 1444’te Varna, 1448’de İkinci Kosova meydan savaşlarını kazandı. Şâirdi. Şiirleri, XI. Yüzyılda yazılmış olmasına rağmen XX. Yüzyılda yazılmış şiirlerin birçoğundan daha güzeldir. Musikiyi çok severdi. Saltanat sürmek düşüncesinden bile uzaktı.”
Hayat Bir Savaştır
Biyoloji kısaca canlıları inceleyen bilim dalıdır. Canlıları inceleyen herkes bilim adamı değildir ancak canlılara biraz kafa yoran, dışarıda gözlem yapan ve herhangi bir biyoloji kitabı okuyan herkes bilir, doğa da her şey savaş halindedir. Çöl kitaplarında yazılanlar sizi yanıltmasın. Komünistlerin cennet dünya hayali de sizi yanıltmasın. Zira İçinde yaşadığımız acun bile savaşla yaratılmıştır. Yolda yürürken kaldırım kenarlarına bakın. Betonların arasından otlar çıktığını göreceksiniz. Neden? Çünkü üremek istiyor. Ele geçirmek istiyor! Bugün iptadi K-Virüsleri bile kazanamayacağı bir savaş veriyorlar. Tıpkı kaldırımın kenarındaki otlar gibi. Bu her canlının doğasında var. Hayvanlar ormanlarda birbirlerini avlıyor. Aynı tür hayvanlar bile kavga edip birbirlerine üstünlük sağlama derdinde. Gözle görülmeyecek canlılar bile savaş halinde. Vaziyet böyleyken tüm insanların kardeş olduğu bilincini Türk evlatlarına söylemek kısacası vatan hainliği ile eş değerdir. Bizler Tigir:Er Düşünce Sistemi’nin ön gördüğü yeni ve üstün bir Türk ırkı yaratmak istiyoruz. Bunun için hem biyolojiden hem de teknolojiden yararlanmak niyetindeyiz. Her şeyden önce de kişi
kendine çok iyi bakmalı ve bu konuda istek duymalıdır. Çünkü istek ve inanç her türlü güçlüğü devirir. Yoksa bir kişiyi istediğiniz kadar teknolojik imkanlarla donatın eğer içinde istek ve inanç yoksa ondan hiçbir şey olmaz ve elinizde son model silahlar ile mızrak tutan Etiyopyalılara yenilirsiniz.
İnsanlar gerçekten iki yüzlü. Doğa dinozorları ve pek çok canlıyı katletti ama kimseye doğaya karşı tek bir şey söylemedi, ancak bazı insan toplulukları doğanın biraz dengesini değiştirdi diye söylenmedik laf bırakmıyorlar. Be hey gafiller! Doğa Ana diye sayıklarsınız lakin acunun muazzam canlıları dinozorları yok etmesine tek kelime etmezsiniz. Doğa sizin bugün evinizi barkınızı ve ailenizi kısaca her şeyinizi yok etse yine doğacılık yapacaksınız. Bizler doğacı değiliz. Lakin doğacı değiliz diye bu bulunduğumuz çevreyi kirleteceğiz gibi avelce anlamlar çıkmasın. Doğa Türk’e yarar sağladığı kadar bizde onla olan savaşımızın şiddetini belirleyeceğiz. Doğayı en azından kontrol altına almakla mükellefiz. Bizim için tek bir vazife vardır o ise Türklüğe hizmettir. Tüm insanlar nasıl ki Türklüğe biat edecekse aynı şekilde doğa da Türklüğe biat edecektir. Zira biz Türküz, gerekirse imkansızlıklar da savaşmasını biliriz. Son sözü ise rehberimiz Atsız’a bırakıyoruz.
“Biyoloji bakımından hayat, bir savaştır. Tarihte hayatın milletler arasındaki çarpışmadan ibaret olduğunu ve medeniyetin ilerlemesine de savaşların sebep olduğunu kati olarak ispat ediyor. O halde yaşamak isteyen millet dövüşmeyi göze alacak demektir. Bizim milletimiz dövüşçülük bakımından talihin iyiliğine uğramış bir millettir. 25 asırlık tarihi hayatımızın başlangıcından bugüne kadar tarihimiz iki büyük savaşla geçmektedir. Biri milletlere karşı savaş, biri de tabiata karşı savaş.”
1970’deki İran ve Günümüz Amacımız İran’ı ve onların çağdışı rejimini savunmak değil. Lakin Sanal acunda İran adlı ülke ile ilgili dolaşan bir kaç fotoğraf var. Sürekli eski İran’dan dem vurarak günümüzdeki İran’ı eleştiren bir fotoğraf. Bilhassa Türkiye’de kendine “İlericiyiz” diyen zümre bu fotoğrafı paylaşmayı kendisine kutsal bir ibadet eylemiştir. Fotoğrafta ise açık saçık kadınlar var. Yani özlenen İran fotoğrafı. Diğer tarafta ise İslam Devriminden sonraki İran. Şimdi kafanızı toplayın ve dediklerimizi iyi idrak edin. Bir ülkenin gelişmişlik seviyesi kadının açılmasıyla veya kapanmasıyla mı ölçülür? Bu bizim ilericilere gören şu an İran gerici ama eski İran ilerici imiş. Ulan bir kere sizler niye İran’ın ilerici olmasını istiyorsunuz. Bu adamlar ilerlerse bizim aleyhimize olur. Fakat maalesef ki eski İran gerici şimdiki İran İlericidir. Alın size kanıt! İlerici olmayan İran’ın günümüzdeki bazı icraatları *Karrar Tankı *Zülfikar Füzesi *Nükleer Bomba / Teknoloji *Uzaya Gönderilen Uydular *Kahhir 313 *Oghab 2 Casus Yazılım *2007 yılında eğitim gören ve okuyan kadın sayısı okuyan erkek sayısından daha fazlaydı *1.5 milyonluk mühendisin 400 bini kadındır. *Yurtdışına gönderilen öğrencilerin çoğu bilgi birikimi ile ülkesine geri dönüyor. Türkiye’dekiler gibi yabancı ülkeye kapak atarak o ülkenin gelişimine katkı sağlamıyor.
Hülasa burada uzun uzun bunları anlatmaya gerek yok. başta Kemalistler olmak üzere ilericiler (!) ve onun gibiler sürekli ısıtıp ısıtıp İran’ı önümüze atmaktan vazgeçsin. Ayrıca dış politikada da ne hikmetse sürekli İrancılık yaparlar. Bu ne tezatlık ulan? Dış politikada İrancı, Rusçu kesil başımıza ama
sonra da Türkiye İran olmayacak de. Şu an Türkiye İran olsaydı kendi Nükleer bombamız, kendi uçağımız ve kendi tankımız olurdu. Toplum okumaya teşvik edilirdi. Yurtdışında eğitim gören talebelerimiz oraya kapak atmaz ve ülkesine dönerek öğrendiklerini buraya aktarırdı. Bir de bu Kemalistler güya Monarşiye karşı ama Acem monarşisini de öve öve bitiremezler. Artık bunların neresinden tutsak elimizde kalacak. Yüce Tigir bize Türk zekası vermiş. Avel olmayın.
Alman Hayranı Şerefsiz Can Dündar
Başta Nihal Atsız ve arkadaşlarını olmak üzere yıllarca Turancıları Alman hayranlığı ile suçlayan, Hitler’den para aldığını söyleyen Can Dündar, şimdi de Almanların kucağından Türkiye’ye vaaz veriyor. Türkiye’nin Kürtleri katlettiğini söyleyerek Türkiye’yi zor duruma sokmaya çalışıyor, Türkiye’ye batılı devletler müdahale etmeli diyor. PKK yayın organlarına demeçler veriyor. Ulan bu kadar yüzsüzlük de olmaz. Şerefsiz vatan haini!
Büyük Devletlerin Stratejisi
CHP’liler ve AKP’liler sürekli birbirlerinin yolsuzluklarını birbirlerine anlatıyorlar. Ulan hem CHP’liler hem AKP’liler kişinin yolsuzluk yaptığına falan bakmaz ve karşı tarafın dediklerine inanmaz. Onlar için önemli olan kişinin CHP’li ya da AKP’li oluşudur. Boşuna dil dökmeyin, enerjinizi harcamayın. Bu insanlara bir şeyler anlatarak bir yere varamazsınız. Bizi bilenler bilir, verdiğimiz malumatlara ve antidotlara bakanlar tek gayemizin Türklüğün kayrası olduğunu bilir. Bu yüzden bize muhalefet etmek için Türk düşmanı veya aşırı bir avel olmanız gerekir. Davamız koltuk davası değil Türklüğün davasıdır. Türkler bugün partimi nasıl savunurum diye düşünmemeli, bugün Türklük için ne yaptım diye düşünmeli. Şimdi iyi dinleyin! Büyük ülkeler küçük ülkelerin yönetiminde söz sahibi olur, olmak zorundadır. Çünkü küçük ülkeler büyürse bu sefer büyük ülkelerin başına bela olur. Her büyük ülke küçük ülkeyi yönetmesi için kendi elemanını görevlendirir. Misal, Eflak’ı yönetsin diye Vampir Vlad’ı Voyvoda tayin etmiştik. Neden? Çünkü bize hizmet edecek diye. Yine aynı şekilde Türkiye Kanuni zamanında Macaristan’a Kral tayin ediyordu. Macar Kralı’da bize hizmet etmek istediğini söylüyordu fakat halkı da arkasına almak için bizden ordu ve altın talep ediyordu. Biz de gerekli ordu ve altın desteğini krala sağlıyor ve kral da bizim sözümüzden çıkmıyordu. Macar ekonomisi düzeliyor ve Macar halkı Kral’a sadakatini bildiriyordu, Kral’da sadakatini Sultan’a
bildiriyordu. Amerika’da aynısını Türkiye’de uyguluyor. Ne yapıyor? Başa geçireceği kişileri önceden belirliyor. Misal AKP. Tayyip daha belediye başkanıyken ABD’ye gitti. Pentagon ile görüştü. Sonra ise AKP başa geldi, ekonomik olarak çökmüş olan Türkiye’ye can geldi. Bunların hepsini kim yaptı? ABD. Sonra ne oldu? Tayyip ipleri koparınca bu sefer de CHP’yi hazırlıyorlar. Yakında bu İmamoğlu mu Rumoğlu mu Çerkezzoğlu mu ne baş belası ise onu hazırlayacaklar.
Vlad’da bize baş kaldırınca biz de Vlad’ın ipini çekmiş ve Voyvodalığa başkasını tayin etmiştik. ABD’de Saddam’ı destekledi, her türlü silah desteği sağladı ama Saddam ipini koparıp ben bağımsız olacağım deyince bu sefer Saddam’ı indirdiler. İstilacı Başbuğ Fatih Sultan Mehmed’de Vampir Vlad’ın kellesini almıştı. Tarih bilen insanlar günümüz siyasetini çok basit bir şekilde çözer. Bir de diğer güçlü ülkeler vardır, onlar da diğer talipleri destekler. Örneğin Şarlken’in Macar tahtında bizim desteklediğimiz kişinin rakibini desteklemesi gibi. Tıpkı günümüzde İngiltere’nin Abdullah Gül’ü desteklemesi gibi. Bu işler böyledir. Sizler de particilik yaparak alim havasına girin. İki kelime bir şey öğrenince kendinizi alim zannedin.
Çok biliyormuş gibi sürekli insanlara kitap okuyun diyerek vaaz verin. Ulan siz okusanız ne olacak? Okuduğunuzu anlamıyorsunuz. Millet ABD’ye küfür ediyor, insanları birbirine düşürüyor diye. Ulan ABD’nin akıl hocası biziz. Adamlar bizim orta çağda yaptığımız taktiği uyguluyor. Biz hristiyanları mezhep çatışmasına sokuyorduk, Luther’i destekliyorduk. Ortodogs-Protestan-Katolik ayrılığı yapıyorduk. Günümüzde de ABD hem mezhep, hem din hem de ırk üzerinden bunu yürütüyor. Boynuz kulağı geçti. Savaşmak ve yönetmek bizim mesleğimizdir ama bu mesleği bizden ABD kaptı. Mutlu musunuz? Eminiz ki mutlusunuzdur yoksa bu kadar putçuluk yapmazsınız. Bir Kemaliste göre ülke gelişmiş veya gelişmemiş umurunda değil önemli olan herkes malum şahısı sevecek ve her yere onun heykelini, büstünü dikecek. Çöl aşıklarına göre ise başa gelen kişi namaz kılsın, alnı secdeye değsin. Gerisi umurlarında değil. Bu ülke böyle yürümez, ancak bizim demir yumruğumuz ve çelikleşmiş imanımız ile büyür. Bu topraklarda Yunan töresi demokrasi değil Yüce Tigir’in hükmü geçtiği zaman hiç kimse önümüzde duramayacak. Gafil beşerler yok edilecek! İlahi sesin kudretine kulak verin ve savaşımıza feda olun!
Estetik Yoksunu Camiler Türkiye’de insanların çok ihtiyacı varmış gibi yine bir cami yapıldı. 2013 yılından beri yapımı devam eden Çamlıca camii nihayet tamamlandı. Tamamlandı tamamlanmasına ancak İmparatorluk döneminden kalma camilerden hiçbir farkı yok. Ulan 2019 yılındayız biraz yaratıcı olun. Kaç yıldır cami yapıyorsunuz. Mimar Sinan mezarından kalksa, benden sonra hiç mi bir şey öğrenmediniz diyecek. Neyse, görseldeki camilere geçelim. Soldaki cami Kazakistan’da. Ortadaki ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii. En sağdaki Cami ise Ahmet Hamdi Akseki camii. Bakın isteyince yapılıyormuş demek. Belki şu verdiğimiz örnekler öyle çok ahım şahım değil ancak 2013 yılından beri yapımı devam eden bir caminin Sultan Ahmed Camiinin bir kopyası olması ayıptır. Biraz estetik olun ulan! Sultan Ahmed Camii kendi yapıldığı yıla göre gayet iyidir ama 2019 yılında hâlâ daha aynı mimari yapıda cami yapmak vizyonsuzluktur.
Türkiye Uzay Ajansı
Türkiye’nin başında zombiler olduğu sürece ne uzay bilimi ne teknoloji olarak herhangi bir kategoride ilerlemesi ihtimal dışıdır. Bir defa bunlara ayak basmak için vizyon gereklidir. Vizyon var mıdır? Yoktur. Geçmişte debelenme ve koltuk sevdası vardır. Senelerdir bir Türkiye Uzay Ajansı kurulacak diye haberler dolaşıyor ortalıkta ama en ufak bir gelişme yok. Çünkü böyle bir şeye niyetleri yoktur, bunlar milletin gazını almak için servis edilmiş haberlerdir. Akılları sıra, ‘’işte görün, bakın, biz bileme de önem veriyoruz’’ mesajı göndermeye çalışmaktadırlar. Diyelim ki böyle bir şey hayata geçti ve ciddi anlamda uzayın bazı gizemlerini açığa çıkarmaya başladılar, insanlar bu sırlara ortak olmaya değer mi? Değmez. Şu sosyal medya da kendini Carl Sagan sanan aptallar bile bizim seneler önce Güneşi gidilmeli malumatlarımızdan sonra “he he” diyerek vizyonsuz beyinleri ile dalga geçmeye çalışmışlardı. Şimdi ise bir çok ülke Güneşi yakından incelemek için ciddi yatırımlar yapıyor. Bunları gördüğünüzde alkışlıyorsunuz, ama biz dediğimizde sulanmış beyniniz kuruyor.
Neyse, sadede gelelim. Diyeceğimiz şudur ki; Samanyolu sonsuz yaşam içinde olmayacaktır. Bu galaksi bozulduğunda hayat var olmayacaktır, bunun önlemi alınmalı ve başka galaksilere taşınmak gereklidir. İnsanların binlerce yıldır inşa ettikleri her şey yok olacaktır. Lakin bizler, insanlar gibi yok olmayacağız ve Yüce Tigir’in iradesini izleyerek neslimizi ve davamızı başka galaksilere yayacağız. Ancak bazı akıllı topluluklar uzaya açılmanın derdine düştü. Uzay ordusu kuran ülkeler var. Bunlardan biri ise ABD. Yakında bazı gezegenler dünyalaştırılacak veyahut o gezegene adapte olacak yeni insanlar yetiştirilecek. Biz şu an bulunduğumuz atmosfere göre şekillendik. Sanmayın ki başka gezegenlerde hayat yok. Diyeceksiniz ki varsa nereden biliyorsunuz? Cevaplayalım. Şu an biz bir adeta akvaryumun içindeyiz. Akvaryumdaki balıklar nasıl ki hayatı sadece akvaryumdan ibaret sanıyorsa ve amazon nehrini, nil nehrini, Hint Okyanusunu, Pasifiği bilmiyorsa insanlar da de diğer yaşam alanlarını algılayamıyor. Davam, Onurum, Sadakatim
Yahudilerdeki Milli Beraberlik Ruhu
Yahudiler kendi zayıflıklarını birlik ve beraberlik ruhu ile baskılamıştır. Bugün Yahudilere baktığımız zaman çoğunun zengin olduğunu görürüz. Araplar da zengindir, altın kaplama arabaları, lüks villaları, dışarıdan alınma son model teknolojileri vardır fakat aralarında sefillik içinde yaşayanlar da vardır. Yahudilerde ise sefil kişiler zor bulunur. Yahudiler fiziki ve zeka açıdan da en çok sakatı olan millettir. Çünkü akraba evliliği yaparlar. Tabii son nesil Yahudiler akraba evliliğini azalttılar. Bunlar ise ırklarına yazılan bir artıdır.
Yahudiler için genelde çok zeki derler. Yahudiler öyle doğuştan zeki değillerdir hatta dediğimiz gibi akraba evliliğinden dolayı sakatı çoktur, ancak iyi eğitim alırlar. Her Yahudi, kızını ve oğlunu iyi eğitir. Türkler de ise doğuştan zeka vardır. Yüce Tigir bize Türk zekası vermiştir. Lakin Türkler iyi bir eğitimi almadıkları ve beyinleri putlarla dolduğu için bu zekalarını ortaya çıkartamazlar.
Yahudiler kendilerinin kuyusunu kazmazlar. Türkler ise kendi kuyusunu kazar. Bugün bir Türk herhangi bir işte başarılı olsun hemen ardından dost belledikleri onun kuyusunu kazmaya başlar. Hatta ilk başta kendi akrabaları bunu yapar. Yahudiler de ise birlik beraberlik ruhu vardır. Hemen birbirlerini tebrik eder ve destek olurlar. Yahudiler zengin olduğu halde para ile övünmez. Türkler de ise para ile övünme vardır. Türkiye’de 4-5 bin lira kazanan kendini zengin zannediyor. Gelişmiş Avrupa ülkelerine oranla senin aldığın o güya yüksek maaş, orada asgari ücretle çalışan en alt kesimin maaşına denktir. Neyse lafı çok uzatmayacağız. Böyle ara ara topluluklar hakkında genel malumatlar vereceğiz ve kendi eksi yönlerimizi de paylaşacağız. Madem T.E.D.S odaklı kusursuz ve yeni bir Türk ırkı yaratacağız o zaman eksi yönlerimizi bilmekte her Türk’ün görevi olmalıdır. Buna göre tedbir almamız icap eder.
Gavadlık İlmini İfa Eden Topluluk Yaşadığımız dünyada bir çok illet ve pislik milletler vardır. Lakin bir tanesi var ki, çok ayrı bir illetliğe sahiptirler. Bunlar bugünde tam karşımızda bulunan Yunanlılardır. Tarihin en eski sayfalarından itibaren bu millet cizgisini hiç bozmadan gavadlık ilmini ifa etmeyi becermiştir. Bazen öyle bir hal almıştır ki, sadece kendileri değil Tanrıları bile gavadlıkta parmakla gösterilmelik işler yapmıştır. Kullarının karısını kızını beceren tanrılar mı dersiniz. Hayvan kılığına girip gizlice zina yapan tanrılar mı dersiniz, her türlü gavadlık var. Sanki Latin pembe dizisi çekiyor zaniye çocukları. Ulan o değil, sen Tanrısın, bir gavadlık, kahbelik yapmak istiyorsan yap, kimden korkuyorsun? Niye hayvan kılığına girip gizlice yapıyorsun? Tanrı yarattığı kuldan çekiniyor. Var mı böyle bir saçmalık?
Zaten Tanrının yarattığı kulun karısını becermesi apayrı bir saçmalık ama madem yapacaksın çık ortaya ansızın yap, geçir ne diye aksiyon yaratıyon zaniye evladı? Arabın Tanrısı ganimetten pay ister, Yunanın Tanrısı kullarının karısına göz diker. Neresinden tutsak elimizde kalacak. Dünyanın en şerefli milleti Türkler, en yüce Tanrı’da Türk Tanrısı yüce Tigir’dir. Sahte ilahlardan medet ummayın. Türkler eli yüzü düzgün, mert, asil bir millettir. Yunan falan bize rakip olamaz. Yunan kim? 400 yıl valiyle yönettiğimiz ağlak bir toplum.
Türkler Türk Değil mi? Türkler Türk değilmiş, Türkiye’de Türk yokmuş. Bizler Yunanlılar ile aynı DNA’yı taşıyormuşuz. İki kelime bir şey öğrenmişler ağızlarına dolamış saksocular. Böyle şeylere itibar etmeyin. Bir de DNA testi yaptırdım Yunan çıktım diyenler var. Ulan bu Anadolu ve Yunanistan denilen yeri pek çok millet istila etmiş. Biz zaten Yunanistan’ı bile Yunanlılardan almadık. Arnavut, Slav, Bulgar, Latin, Yunanistan’da Cirit atıyordu. Hatta Venedikliler-İtalyanlar bile vardı. Selanik bile bizden çıkana kadar Yunanlılar orada azınlıktı ve Yunanlılar gerçekte sarı saçlı renkli gözlü falan değildir, bunlar Holivud uydurmasıdır. Yunanlıların
çoğu esmerdir. Türklerde sarışınlık Yunanlılara nazaran daha fazladır. Lakin ne hikmetse Yunan diye bir ırk var ama Türk yok? Buna kargalar bile güler! Türklük öyle siktiriboktan laboratuvarlardaki DNA analizi ile ölçülmez. Bunu da unutmayın. Türklük çok mühim bir meseledir. Türk kanı çok özeldir ve bunu kolay kolay ölçemezsiniz. Bu kan yerine göre kaybolur ve kişi Türklükten de çıkar. Bir de fenotipe göre Türklük belirleyenler var. Adama bakıyoruz ucube tipli ama Türküm diye ortalıkta dolaşıyor. Fenotipi Türkmüş. Ulan Türkün fenotipi estetik olmatıktır. Bizden Duyun! Türkler bin boydur ve her boyun değişik bir tipi vardır. İmparatorluk ırkına da bu yakışır. Bizler Japonlar ve Çinliler gibi fabrikadan çıkmış bir yapıya sahip değiliz. Her zaman diyoruz, kişi estetik olmalıdır. Güçlü ve zeki olmalıdır. Avrupa’dan Beyaz Irkçıların fenotip ayrımını öğrenmişler bunları Türkiye’de satmaya çalışıyor gafiller. Atsız, Rıza Nur sanki bunları hiç bilmiyordu değil mi?
Eşcinselliğin anavatanı olan ve zaniye kanları ile sulanan bu topraklar öyle bir lanet yemiştir ki; orayı ele geçiren uluslar temelli tutunamamıştır o topraklara. Biz Türkler yıkılmadık ama hâlâ daha zehirleri temizlemeye çalışıyoruz. Gazabımız; ramazan günü orucunu kezzap ile açan bir Müslümanın yaşadığı acıya benzer. Ordularımızın ayak bastığı topraklar, kara vebayı şifa zannedecek hale gelir.
Kılıçlarımızın şahlandığı cenk meydanında çıkar ibadetin tınısı! Çünkü; zevk, sefa ile yaşanan on hayattan değerlidir, tek bir savaş anısı! Elinde üç başlı mızrakla gezen Avrupa kökenli gavad tanrıları o mızrağa oturtmayı çok iyi biliriz. Irkımızı silahla değil nüfusla yok edecekler. İpini koparan etnik döküntü Türkiye’ye geliyor. Aklı bir karış havada bir sürü erkek Suriye’den gelen kadınlarla evlenmek için sıraya geliyor. Irkımız soysuzlaşıyor! Çinliler, Kömürler ve Beyazlar nüfus olarak ırkımızı katlamış durumdalar. Çin ve Hindistan’ın nüfusu milyarla ölçülüyor. Aşağıda gördüğünüz harita Beyazlara ait.
Türkiye gördüğünüz gibi beyazlar tarafından çevrelenmiş durumda. Türkiye’nin doğusundaki beyaz-aryan nüfus ise Kürtlerdir. Avrupa’nın ortasında çıban başı gibi duran boş yer ise Macaristan’dır. Finlandiya, Estonya, Macaristan, Moğolistan, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan… Hepsi beyazlar, semitikler ve Çinliler tarafından çevrelenmiş durumdadır. Her zaman diyoruz, çok çocuk yapın. Zaten başımızda demokrasi denilen bir bela var. Virüsler nüfus fazlalığı ile her istediklerini yapacaklar ve yapıyorlar da… AKP’nin batıda belediye seçimlerini kaybetmesinin bir nedeni de Kürt oylarıdır. Semitikler ve Beyazlar Türkiye’de sürekli çoğalıyor. En az 7-8 tane doğuruyorlar. Bunların bazıları dağa çıkıyor, bazıları eğitime devam ederek meclise giriyor, diğerleri ise iş adamı olup para kazanarak finans desteği sağlıyor. Her yerdeler! Kedi sahipleneceğinize çocuk yapın, çocuğa adam gibi analık ve babalık yapın. Daha ufak yaşta eğitimi ile bizzat ilgilenin. Beyinsel ve fiziksel her türlü aktivite ile uğraşmasını sağlayın. Ağaç yaşken eğilir
Evdeşinizi alırken pek çok şeye dikkat edeceğinizi söylemiştik, ancak bazıları dediklerimiz iyi idrak edemedi ve, yönetici bahsettiğiniz özellikte bir Alman ile evlenilir mi? İngiliz ile evlenilir mi? Arap ile evlenilir mi, diyenler var. Cevap verelim. Hayır evlenilmez. Çocuk yarımkan olur. Bahsedilen kriterleri karşılayan Türkler ile evleneceksiniz. Sağlıklı, zeki, güçlü, herhangi bir genetiksel ve çocuğa geçen hastalığı olmayan, akrabasında hastalık olmayan estetik birini bulacaksınız ve kanına bakacaksınız.
Bu paylaştığımız harita size örnek olsun. Haritada gösterilen Japon ve Kore haricindeki Turanlılar ile birliktelik kurabilirsiniz ancak önceliğiniz mavi ile işaretlediğimiz AT olsun.
Bunları kitapta uzun uzun anlattık bu yüzden herkesin anlayacağı dilde kısa keserek sizlere sunuyoruz. AT11 yani Kazaklara ise dikkat edin. Oralarda çok Nükleer Denemeler yapıldı. Ayrıca alacağınız kişinin melez olmamasına dikkat edin. Mesela UF1 Finli ile birliktelik kurdunuz. Lakin bu şahıs yarı Fin yarı Almansa bu kişiyi eleyeceksiniz. Ya safkan UF1 olacak ya da diğer Ural-Altaylar ile kan bağı olacak. Örneğin UF1-AT15 birleşiminden çok güzel bir çocuk çıkar. Birde kişinin nerede doğduğuna gelelim. Afrika’da da doğsa ziyanı yok. Bu ırkı etkilemez. Tıpkı doğuda doğan herkesin Kürt olmadığı gibi. Ancak doğduğu yerde Nükleer denemeler, olumsuz doğa şartları, tıbbi atıklar falan varsa bunlara çok dikkat edeceksiniz.
Birleşecek olan kişiler birbirlerine coğrafi olarak ne kadar uzaksa o kadar iyidir. Çünkü bu akraba evliliği riskini en az seviyeye indirir ve en sağlıklı genler birleşmiş olur. Son olarak, çocuğa Türkçeyi harikulade öğretin. Türkiye’ye sonradan gelen bazı Orta Asya kökenliler biraz değişik bir Türkçe konuşuyor. Hatta Yüzyıllardır köylerde yaşayan bazı Türkler bile. Bunlar olmasın. Davam, Onurum, Sadakatim!
Hiciv Ustası Süleyman Nazif Süleyman Nazif eski İslamcılardandır. Günümüzdeki İslamcılar ile bir tutmayın. Zira kendisi İsa’ya ve üstü kapalı olarak Allah’a reddiye yazacak kadar kinci biridir. İslam aleminin topraklarının işgal edilmesi ve sömürge yönetimlere bağlanmasından dolayı İsa’yı ve Allah’ı sorumlu tutmuştur. Daha önce kendisi hakkında bir kaç malumat verdik, bilenler bilir. Çok da nüktedan biridir. Şimdi sizlere Süleyman Nazif’in Enver Paşa ile ilgili bir anısını paylaşacağız. Malta Sürgünleri arasında Enver Paşa’nın babası Ahmet Paşa’da vardır. Süleyman Nazif de orada Ahmet Paşa’yı görünce haliyle laflamaya başlarlar. Süleyman Nazif: “Paşam, gelin sizi bir İngiliz kızıyla evlendirelim” der. Ahmet Paşa ise bu teklife şaşırır ve nereden böyle bir teklif çıktığını sorunca Süleyman Nazif der ki; Bir Türk kızıyla evlendiniz, ondan doğan oğlunuz Enver koca Türk imparatorluğunu batırdı. Belki İngiliz kızından doğan oğlunuz İngiliz imparatorluğunu batırır da tüm Türk-İslam alemi kurtuluruz, cevabını verir.
Eşitlik ve Özgürlük Yalanı Gerçek manada herkes eşit olamaz. Özgürlük ve demokrasi lafını lügatından düşürmeyen ülkeler bile kendilerini diğerlerinden daha üstün görürler. Çünkü bu doğanın kanunudur. Her canlı kendi alanını sahiplenir. Köpekler bile idrarlarını sokaklara bırakarak kendi sınırlarını çizerler. Tüm insanların güya eşit olduğu komünizm gibi bir sistem hayata geçirilemez. Çin’de devrimler bu sözlerle yapıldı ama milyonlarca insan öldü. Eşitlik sözcüğü sadece havada kaldı. Tibetliler, Uygurlar, Moğollar, Kazaklar, Mançurlar ve pek çok etnik grup Çin’de asimilasyona ve katliama uğruyor. ABD gibi süpergüçler bile eşitlik ve özgürlük diyor. Lakin bu eşitliği ve özgürlüğü sadece kendi sancağı altında yaşayan insanlara sunuyor. Kendisine karşı gelen tüm ülkeleri eziyor ve buyruğu altına alıyor. Hülasa Türkler artık hayatın gerçeklerinin farkına varmalı. En güçlü olmak yetmez, herkesi yenmemiz gereklidir. Bunun için çok çalışmalıyız ancak çok çalışmakla iş bitmez, önce putları yıkıp azadlık çeşmesinden beslenerek zihninizi açmalısınız. Gerçekten bunu laf olsun diye söylemiyoruz. O putlar yıkıldığından kişioğlu ne kadar geliştiğine kendi bile inanamıyor. Zamanınızı ne kadar boşa harcadığınızın ve ne kadar gereksiz işlerle meşgul olduğunuzu idrak ediyorsunuz. Antidotlarımızı alın ve zincirlerinizi kırın!
Cumhuriyet ve Monarşi Cumhuriyette başa gelen sadece kendini düşünür. Kendisinden sonra gelenleri düşünmez. Bana ne der geçer. Yüzeysel önlemler alır. Yolsuzluk yapar. Kendi cebini doldurur. İleriye dönük düşünceleri yoktur. Halkın oyunu almak için her türlü şaklabanlığı yapar. Monarşilerde ise tam tersidir. Monark kendinden sonra geleni düşüneceği için veliahtın iyi yetişmesini ister. Türkiye’de kafes sistemi gelene kadar her bir veliaht en güzel şekilde yetiştirilirdi. Her monarşi iyi
değildir ama en kötü Monarşi en iyi Cumhuriyet’den daha iyidir. Her yönetim biçiminin belli başlı avantajları ve dezavantajları vardır. Türkiye gibi çok uluslu bir yapıda demokrasi ilkesini yürürlüğe koymak kendi kafamıza sıkmakla eş değerdir. Misal şu an Kürtlerin ve Suriyeli Arapların sayısının 50-60 milyon olduğunu düşünün. Ne olacak? İstedikleri kişiyi başa geçirecekler. 3-5 Çingeneden bile oy almak için her türlü şaklabanlığı yapan siyasetçiler, sayıları 50-60 milyon olacak olan Kürt-Arap nüfusu için neler yapacağını siz düşünün. Verdiğimiz sadece basit bir örnekti.
Romalı Gavad Mussolini ve Irkçılık Komünistlerin ağzına dolanan lafı bilirsiniz. Önüne gelene faşist derler. Burjuva derler. Çok bilmiş gibi de sürekli kitap okuyun diye millete vaaz verirler. Ulan bunlar okusa zaten her ırkçıya faşist demezler. Romalı Gavad Mussolini der ki; Nazizm Irkçı bir Tımarhanedir.
Mussolini ırkçı değildir. Buradan Nazilerin de öyle çok ırkçı olduğunu falan zannetmeyin. Onların ırkçılığı genelde Yahudileredir. Mussolini ırkçı olmadığı gibi Burjuva da değildir. Fakir bir ailesi vardı. Okuldaki zengin çocukları ile sürekli kavga eder ve bu çocuklar Mussolinin fakirliği ile alay ederdi. Mussolini mütevazi bir evde yaşamıştı ve Tipik bir
Romalıdır. Nasıl ki komünistler tüm insanlığı komünizm çatısı altında birleştirmek istiyorsa Mussolini de Roma’yı canlandırarak herkesin İtalyanca konuşan Romalı olmasını umut ediyordu. İnsanları ırkına göre ayırmıyordu. Mussolini tam manasıyla bir Romalıydı. Eski Roma hükümdarlarına ait eserleri tamir ettiriyor, Roma başbuğlarına methiyeler düzüyordu. Verdiği selam ve devletinin simgesi bile Roma’dan alıntıydı. Yönettiği İtalya’yı medeniyetin güneşi olarak görüyordu. Bu yüzden insanlık bu medeni akımın bir parçası olmalıydı lakin olmadı. Zira bu yılan kafalı gavad Mussolini, mızrakla saldıran yamyamlara karşı zafer bile kazanamamıştır. Tam Romalıya yakışan bir iş. Utanmadan da bizim topraklarımıza bile göz dikmişti. Tutacaksın kafasından kezzap suyuna yatıracaksın gavadı. Ancak Mussolini her ne kadar Romalı olsa bile çok ahlaklı biriydi. Fuhuşa, zinaya göz açtırmazdı. Kadınların açık saçık giyinmesine müsaade etmezdi. Öyle 3-5 komünist yazısı okuyup insanlar hakkında yanlış bilgiler edinmeyin. Bu gavad hakkında da kitapta zaten baya bir malumat verdik. Burada kısaca bahsettik kendisinden.
Acundaki Gelişmeler: Donmuş Mamutlar Feministlerin ezanı ıslıklayarak ilgi orospuluğu yapması, saçma sapan Siyasi partilerle ilgili haberler, kadın programları falan derken dünyada pek çok gelişme olmaktadır fakat bu gelişmelerden Türkleri haberi olmamaktadır. The Times gazetesinin haberine göre Araştırmacı George Church Mamutları geri getirebileceklerini duyurdu. Bu konuda iyi bir yol katetmişler. Buldukları Mamut genlerini Asya Filleri üzerinde hayata döndürebilirlermiş.Şimdi ise muhakkak nesli tükenen başka hayvanlar da bu sayede geri gelebilir mi diyenleriniz olacaktır. Cevap verelim. Öncelikle bulunan Mamut fosilleri milyonluk geçmişe sahip değil. Bu yüzden diğer nesli tükenen hayvanlara göre bu bir artıdır. Ayrıca Mamutlar diğer nesli tükenen hayvanlara göre çok daha iyi korunmuştur. George Church bozulan eko sisteme de değinerek bu hayvanların gelmesiyle permafrostun (Donmuş Topraklar) üzerinde olumlu bir etki yapacağını da belirtiyor.
Mamutların genelde donmuş bir şekilde bulunmasının nedeni ise Kızıl Tamu’dan kaçan Mamutların yeryüzüne çıkmak isterken buz kesilmesinden kaynaklanmaktadır. Mamutlar Kızıl Tamu’da haramzadeleri ve ikoncanları altına alıp ezmekle ünlüdür.
Frenk Sosuna Bulanmış Çirkin Arap Sonia Krimi Tunuslu çirkin bir Arap NATO toplantısında Türkiye aleyhine konuşmuştu. NATO bir savunma örgütüdür ve Türkiye bu örgütün ilk üyelerindendir. Ermenistan ise NATO üyesi değildir. Ama bu Arap utanmadan Ermenileri savunmuştur. Bu nasıl bir savunma örgütü? İhanet ve kalleşlik Arap’ın geninde vardır. Araplara zinhar güven olmaz. Şimdi de
Filistin Halk Kurtuluş örgütünden bir Arap HDP ile temasa geçmiş. Türklere karşı hareket ediyor. Şaşırmayın! Zira Filistin başkanı bile Rumlarla işbirliği yapmış ve Türklere karşı Rumları desteklemişti. O haberi bilenler bilir ama muhakkak unutanlar vardır. Bizler ise hiçbir şeyi unutmayız!
Evlilik Programı mı Sunuyor Yoksa İlahlık mı Yapıyor? Ahzâb Suresi – 37 . Ayet Tefsiri Bir zaman, Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, “Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork” demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun, kendisinden çekinme hususunda Allah’ın önceliği bulunduğu halde sen halktan çekiniyordun. Zeyd onunla beraber olduktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıklarıeşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir.
Biz şimdi çıkaracağımız kitapta hangi kadınlarla yatacağımız yazsak, bizi yemek yerken rahatsız etmeyin falan desek hakkımızda ne düşünürdünüz? Bu dediklerimizi mantıklı bulur muydunuz? Çoğunuz bulmazdık diyecek ve bulmazdık diyen bu çoğunluk ise ne hikmetse bunları gerçekten söyleyen adamın izinden gidecek… Zehirlenmek böyle bir şeydir. Başkasına, ineğe tapıyor, diye laf atarlar ama kendileri siyah bir taşa taparlar. İneğe tapanlar putperest ama kendileri kâmil insan olur… Türkler öyle bir ağulandı ki bunları tedavi etmek gerçekten çok zor. İşte biz en zor savaşlardan birini veriyoruz. Putlarla savaşıyoruz. Üzerimizdeki vazife çok büyüktür. Bugün dediklerimize karşı gelirsiniz ama eğer kanınız Türkse elbet bir gün bizi anlayacaksınız, çünkü Türk olmak bunu gerektirir. Bizim şahsi hiçbir çıkarımız yoktur. Gayemiz Türklüğe hizmet ve yüce Tigir’in takdirini kazanmaktır. Ad kazanma peşinde değiliz, önemli olan Türklüğün yükselmesidir. Kendini elçi olarak tanıtıp şu kadınlarla yatacağım diyen bir Arap’a ve bunu kutsal kitabına işleyen bir ilaha tapmak Türk ırkına yakışır mı? Yakışmaz. Arap’ın dini Arap’a kalsın. Bizim Atalarımızın yolundayız! Türküz, Türklükte daha değerli bir şey tanımıyoruz. Sahte ilahlardan medet ummayın, Türk Tanrı’sı Yüce Tigir’in iradesini izleyen yolda ilerleyin. Söylediklerimiz açık ve net. Sanki evlilik programı sunar gibi hangi kadınların görevlendirdiği elçiye helal olduğunu savunan bir ilah var. Birde Evlatlığı ile evlensin diye ayet indiriyor. Ulan dünyanın o kadar derdi varken evlatlığın ile evlenebilirsin sana helaldir diye ayet indirmek nedir? Arabistan’da geçen ne kadar saçma sapan olaylar varsa kitapta yer bulmuş. Bu dine inanan aklı başında Türk olamaz. Zehirlerden arının, putları yıkın! Bu dine geçmişte inanmış olabiliriz ama artık bilim ve teknoloji çağındayız. Kaynak elimizin altında. Utanmadan daha bu saçmalıkları okuyup inanıyorsanız size ne desek az. Evlilik programı yapıyormuş gibi görevlendirdiği elçiye kadın ayarlayan, halan, amca kızı gönderdiği elçiye helal kılındı diyen bir ilahı tanımıyoruz. Böyle bir ilah Türk Tanrısı olamaz. Bizim Tanrımız böyle şeyler yapmaz!
Bir de Ümmet-i Kemal nesli türedi. Arap dini yetmiyormuş gibi başımıza Kemalizm belası çıktı.
Biz bunlara putçu dediğimiz zaman kızıyorlar, biz ona tapmıyoruz sadece saygı duyuyoruz, diyorlar. Buna kargalar bile güler!Her ülkenin bazı putları vardır ama Türkiye’deki gibi bir tapınma merasimi hiçbir ülkede yoktur. Dünyada en çok heykeli, büstü, resmi olan tek bir kişi vardır. Irkımızın ilerlemesi için putların yıkılması gereklidir. Hülasa bizler put yıkıcısıyız. Putu olan bize düşman olur. Putlarını yıkanlar ise bizimle birlikte aynı çamçaktan kımız içer. Heykel Put Değildir. Ama o Heykele Tapılıyorsa Puttur. Özellikle 500 milyon inananı olan Buda’dan bile bir adamın daha fazla büstü ve heykeli varsa o adamın put olduğunu kabul etmek lazımdır.
Nihal Atsız: MİLLİ ŞUUR UYANIKLIĞI Atsız der ki; “Bilim, bilim için değil, milletin büyüklüğü ve şânı içindir.” Her şey açık ve net. Türklük ile Bilim ters düşerse Türklüğü seçeriz. Hatta bu seçim bile değil, zaruri bir davranıştır. Çünkü, bizler hakiki Türkleriz. Türklüğün dışına kalan her şey bizim için amaç değil araçtır. Neyin amaç, neyin araç, neyin eğlence olduğunu iyi idrak edin. Beşerin üstünde biz, bizim üstümüzde Tigir vardır. Kalkanı dik tutun.
Şimdi Nihal Atsız’ın Milli Şuur Uyanıklığı adlı Makalesini Sizlere Sunuyoruz Millî şuur, bir milletin, kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya hem de düşünceye dayanan millî şuur, bir milletin mânevî kuvvetlerinden en önemlisidir. Milletlerin hayatını koruyan dört savunma hattından en geride olanı yâni sonuncusu ve en mühimi millî şuurdur. İnsan uzviyetinin akciğer, karaciğer, kalp ve beyin nasıl dört önemli organı ise, bir milletin de ordu, bağımsızlık, dil ve milli şuur, dört büyük kalesidir. Bir millet, ordusunu kaybedebilir. Bağımsızlığını da kaybedebilir.
Fakat, dilini sakladıkça, o millet yaşıyor demektir. Dilini kaybeden bir millet ölmüş sayılır. Buna rağmen bir millet, dilini zorlayıcı sebeplerle kaybettiği halde, milli şuuruna sahipse, o millet kendisine zorla kabul ettirilen yabancı dile rağmen, gerçek kişiliğini bilir ve günün birinde bu millî şuur sayesinde, öz dilini yeniden öğrenerek gerçek benliğine döner. Bunun en güzel örneği Lehistan Türkleridir. Türkçe”yi yüzyıllardan beri unutup Lehçe konuştukları halde Türklüklerini unutmamışlardır ve günün birinde Türkçe konuşacaklardır. Millî şuurun uyuşuk ve uyanık olması, milletlerin yaşama kabiliyetleri ile orantılıdır. Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, yabancı unsurların borusu ötmez. İdâre işlerinin başına önemli yerlere yabancı soydan kimseler gelemez. Orada “bilim”, “milli menfaatin” emrindedir. Bilim, bilim için değil, milletin büyüklüğü ve şânı içindir.
Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, millet, yabacıyı kendisinden saymaz. Yabancı soydan olanlar, vatandaş ve tebaa olsa bile, yine yabancı sayılır. Ona güvenilmez. Yabancılarla evlenilmez. Hele yüksek tabakada bu evlenme hiç görülmez. Kânunlar, yalnız milli menfaati korumak ve milleti yükseltmek için yapılır. Tarih, yalnız milli şân ve şeref bakımından ele alınır. Geçmişe sövülmez. Yabancı milletler ve kimseler millî kadroya sokulmaz. Geçmişi, mefâhiri, ahlâkı, aileyi, seciyeyi, erdemi, kahramanlığı, milliyetçiliği açıktan açığa veya sinsice baltalayan yazılara, eserlere, filmlere, piyeslere, konferanslara izin verilmez. Millete hitâp eden ve halkı terbiyede rol oynayan müesseselerin başına o milletten olan iktidarlı, ahlâklı ve zekî insanlar getirilir. Milli şuur uyanık olunca iltimas, rüşvet ve haksızlık kalkar. Hizmeti olanların hizmeti inkâr olunmaz. Tarihi şahsiyetlere gerçek değeri verilir. Ne ufacık kusurları yüzünden dev gibi adamlar küçültülür, ne de gerçeğe dayanmayan büyüklükler dolayısıyla ahlâksız insanlar devleştirilir. Avukatlar millete hakâret etmiş yabancıların savunmasını üzerlerine almaz. Soysuzlaşmış tipler, yarı çılgınlar, millî dili doğru dürüst bilmediği halde kendini gençliğin önderi sayan manyaklar ve budalalar, gazete ve dergilerde, kendilerinden daha kuvvetli olanlara, fikir ve ülkü savunması perdesi altında, kendi cüce şahsiyetlerinin reklamını yapamaz.
Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde doktorlar sahte rapor vermez. Okula gelmeyen öğrenci hastaydım diye yalan söylemez. Millî şuurun olduğu yerde hiçbir zaman yalan söylenmez. Kadınlar ve erkekler aşkı, millet ve vatan duygularından üstün tutmaz. Sancak kutlanır ve saygı görür. Milli renkler her zaman ululanır. Bayrak katlanmak için bile yere değdirilmez. Atalar mezarlarında hayvanlar otlamaz ve hele fâhişeler ve yabancı kanı taşıyanlar orada zina yapacak kadar müsâmaha görmez. Küçük büyüğün, öğrenci öğretmenin, memur amirin aleyhinde söz söylemez. Kadınlara saygı gösterilir. Kadınlar kokotloşmaz. Öğrenciler, milli heyecanla coşan bir yürek taşır. Fakat ciddî ve disiplinlidir. Öğretmenler iltimas yapmaz. Öğrenciler kopya çekmez. Herkes hakkına râzıdır. Dün okula başlayanlar bugün üstadlık dâvâsına kalkmaz. Görev kutsal tutulur.
Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, dil kıskançlıkla korunur. Dilin kurallarını ve sözdizimini bozmaya kalkıp bunun hakkında yazı yazan çılgınlar alkışlanmaz,aksine tımarhâneye sokulur. Herkes kendi keyfince bir imla kullanmaz. Millî şuur uyanık olunca başıbozuktan kurmay,vatan haininden profesör, hekimden dilci, cahilden müverrih, yabancıdan vekil, serseriden ülkücü çıkmaz. Millî şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur. İnsanda beyin ne ise, millette de milli şuur odur. Ciğeri, karaciğeri, hattâ bazen kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülür. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkân yoktur. Bunun gibi bir millet de ordusuz ve bağımsız yaşayabilir. Hattâ dilini kaybetse de ölmeyebilir. Yeter ki milli şuuru olsun. Millî şuur, bir milletin yaşama ifadesi, hayat kaynağı ve en kuvvetli silahıdır. XX. Yüzyılda millî şuuru olmayan milletler yıkılmaya mahkumdurlar. Nihal ATSIZ, Kızılelma, 2 Ocak 1948, Sayı: 10
Beyaz Irkçılar, Neo Naziler Türk Düşmanıdır
Yeni Zelanda’da meydana gelen cami olayı devlet desteklidir. Avrupa’da da benzer olaylar meydana geliyor. Misal Nazilerin Türk evlerini yakması gibi. Devlet bunları el altından destekler sonra da olay olduktan sonra kınama falan gelir, göstermelik bir iki şey yapılır. Avrupa’da veya diğer ülkelerde kanun çıksın adamlar bulduğu her Türk’ü katleder. Ulan İzlanda da bile günümüze kadar Türk öldürmek yasa ile serbestti. Böyle ülkelere bizim gafiller sempati ile bakıyor birde. Yok ne kadar şirin ülke, bak Yüzüklerin efendisi burada çekilmiş. Ulan gavad, sen oraya gitsen adamlar seni filmde org diye oynatır. Zaten bu filmdeki-kitaptaki kötüler Türklerden alıntıdır. Adamların hiç işi gücü yokken huzuru ve rahatı bırakıp cihan harbinde Türkiye’ye gelerek bize kurşun sıkmıştır. Zira Türk düşmanlığı bunların genetik kodlarına işlemiştir. Sovyetler Birliği zamanında da Türklerin yaşadığı yerlerde sürekli Nükleer Bomba denemeleri yapılırdı. Türklere pek çok açıdan soykırım yapılmıştır. Orta Asya’da en çok sakat doğumun olduğu ülkenin Kazakistan olması tesadüf değildir. Bu yüzden Kazak biriyle çiftleşmekten kaçının. Siz istediğiniz kadar barış, kardeşlik, insanlık diye zırvalayın. Dünyanın en humanist insanı olun bu adamlar yine de Türk olduğunuzdan dolayı sizi yok etmek isteyecektir. Bu deyyus-u ekberlerin dilinden sadece biz anlarız. Şarlken’in döllerinin kafatasından kımız içeceğiz. Nökerlerin postal darbeleri ile ezilecek, dipçik darbeleri ile etkisiz hale getirilecekler. Türk Devleti yabancı ülkelerde yaşayan Türkleri teşkilatlandırmalıdır. Çeteler, mayfalar, lobiler yani kısaca ne gerekiyorsa yapılmalıdır. En başta ise Cermenya’da.
Hadiseler hepinize ibret olsun. Anzakların Türkleri sevdiği tamamen yalandır. Anadolu Türkleri duygu sömürüsünden hemen etkilendiğinden Anzak evlatları için, bunları İngilizler kandırdı iyi insanlar aslında diyerek gafletçe düşüncelere dalmaktadır. Koskoca kıta halkı dünyanın bir ucundan öbür ucuna gidiyor. Bu nasıl kandırılmak? Bu adamların hiç mi kafası çalışmıyor? Bizler kitapta Anzaklar hakkında gerekli malumatı verdik.Bu yüzden otağda adamların tarihlerini uzun uzun anlatmayacağız. Neyse, bugün gidin bir Anzak’a Türk olduğunuzu söyleyin ve size nasıl iğrenerek baktıklarına şahit olur. Bu Anzaklar ayrıca melez olmalarına rağmen aşırı ırkçıdır. Ama doğru ya Anzaklar centilmen adammış, Türk askerine matarasından su vermiş falan filan. Vay be! Ne büyük iş (!) Hemen Anzaklara saksafon çalmaya başlayalım o zaman. Böyle rezilce bir düşünce olamaz. Peter Jackson’un piçlerine muhabbet besleyen avelin önde bayrak tutanıdır. Yeni Zelanda’nın bazı eyaletlerinde de Ermeni soykırımı kabul edilmiş ve Türkler Ermenilere tazminat ödesin diye kampanyalar başlatılmıştır. Alın şimdi Anzakları tepe tepe kullanın. Yeni Zelanda’da Türklere karşı her zaman deccal gözüyle bakılmaktadır.
Bizleri şeytanın efendisi olarak görürler. Bu cami baskını gibi olaylar hep olacaktır. Sakın olan bu cami baksını olayını da İslam’a bağlamayın. Bu adamların derdi İslam olsa zaten baskın yaparken kullandıkları silahın üstüne çoğunluğu Türk tarihini ilgilendiren vakaları yazmazlar. Beyaz Irkçılar Araplara sövmez, hep Türklere Söver. Dünyanın hiçbir yerinde biz Türkleri sevmezler.
Avrupa’da veya dünyanın bir ucu olan Yeni Zelanda gibi yerlerde Türkler katlediliyor ama Avrupa medyasına bakarsanız bu tip olaylara ne kadar masumane yaklaştığını görürsünüz. Örneğin Yenizelanda’da gerçekleşen cami olayı. Camiyi basıp orada namaz kılanları katleden adamı da mahkemeye beyaz bir kıyafet ile çıkarmışlar. Körler bile bilir ki beyaz renk masumiyeti temsil eder. Bugün de Londra’da cami önünde Müslümanlara saldırı gerçekleşti. Bunlar tesadüf değildir. Avrupa açık açık diyor, topraklarımızda Müslüman ve Türk istemiyoruz. Bizim gafiller de barış, kardeşlik, insanlık naraları atmaya devam etsin. Bu olaylara rağmen utanmadan Türkleri Beyaz Irk yapan, Nazilere özenen Şarlken’in gayri meşru evlatları Avrupalı Beyaz Irkçıların Türk düşmanlığına ne diyecekler? Ulan yıllardır diyoruz daha anlamadınız mı? Siz Türksünüz, Türk! Bu adamların gözünde hiçbir zaman değeriniz olmayacak. Türkleri acunda kimse sevmez. Türkün dostu yoktur. Zaten bizim dosta da ihtiyacımız yoktur. Bizim tek dostumuzu savaştır! Yine aynı şekilde sürekli manifestolarımız ve vaazlarımızda da diyoruz.
Yurtdışında sol partileri destekleyin diye. Lakin biz bunları dediğimiz de bize karşı çıkanlar oluyordu. Alın görün şimdi ne oldu. Batı ne kadar humanistleşirse o kadar iyidir. Batının milli şuuru yerle bir edilmelidir. Beyaz ırk diye bir şey uydurmuşlar kendilerini üstün görüyorlar. Bunlar kim oluyor da üstün oluyor? Fransızlara bakalım. Bunların lisanı da ırkı da tamamen birbirinden bağımsız. Kullandığı ad bile Cermenlerden geliyor. Soyları karma karışık. Zaten Roma döneminde Frenklerin olduğu yer pislik yuvası olarak görülürdü. O çok övdüğünüz Japonlara bakalım. Bir ada içinde sıkışmış kendi kendilerine takılmışlar. En son emperyal olmaya karar vermişler lakin onu da ellerine yüzlerine bulaştırdılar ve kafalarına atom bombası yediler. Polonyalıların tarihte tek övündüğü şey biz Türkleri Viyana’da durdurmasıdır. Bir tane kahramanları var övündükleri onu adını da Vodka Şişesine vermişler. Araplara ne demeli? Çölde hurma yiyip deve beceren kum insanları… Ruslara bakalım. 1700’lerden önce Ruslar ciddiye bile alınmıyordu. Ayrıca Ruslar Slav olmasına rağmen bir Viking boyunun adını taşıyor. Pirpet bataklıklarından fırlayan bu ırk mı şimdi Türklerden üstün? Vikingler… Bunları zaten anlatmaya gerek yok. Balıkçılık yapan ve 3-5 kilise yağmalayan gariban insanlar. Eriyip gittiler. İspanyollara bakalım. Ne yapmışlar? 3-5 yamyamın yaşadığı kıtalara gidip orada baldırı çıplak adamlara saldırmışlar. Dünyada Türkü geçen bir kavmi bırakın Türk ile eşit olan bir kavim dahi yoktur. Ayrıca Slavlar normalde Beyaz ırktan değildir ama günümüzdeki Neonaziler onları da Beyaz ırktan saymaktadır. Hitler ve Kurmayları Slavları ise aşağı ırk olarak görürdü. Sonuç olarak acunda Beyaz ırka en çok üstünlük sağlayan hatta tüm ırklara üstünlük sağlayan biziz. HintAvrupalıların tek korkusu da biz Türkleriz. Onlar için İslam tehlike değildir ama Türklük tehlikedir. Aksi olsa Suudi Arabistan’ı el altından beslemezler. 1. Cihan Harbinde ordularında Müslümanlara yer vermezlerdi. İşlerine gelince İslam ile çok sıkı dost olur Avrupalılar. Lakin iş Türklere gelince orada dururlar. Çünkü bizi biliyorlar. Biz ayağa bir kalkarsak dünyayı ele geçireceğiz! Şunu unutmayın. Aşağılık karmaşasına sahip olan insanlar Türkleri Avrupalı ve Asyalı kavimler ile kardeş göstermeye çalışıyor. Bu külliyen yalandır, iftiradır. Hepsinden de öte biz kesinlikle beyaz ırktan değiliz.
Hint-Avrupalı değiliz. Türkler geniş coğrafyalardan yaşadığı için ve bin boydan oluştuğu için tiplerimiz de Avrupailik ya da Asyalı bazı halklara benzer olabilir. Bunlar sizi yanıltmasın. Önemli olan estetik görünüme hâkim olmanızdır ve bizim söylediğimiz kıstasları karşılamanız, üstün ırk görünüşü taşımanızdır. Bu beyaz ırk özentiliği Türkiye’de öyle bir yayıldı ki Bazı Türkçü-Milliyetçi sayfalarda, sitelerde, atamız Tonyukuk için “Türklerin Bismarkı” sözü ile övünç duyuluyor. Ulan bu nasıl bir kepazeliktir? Tonyukuk ve Bismarck diye ufak bir araştırma yaparsanız pek çok yerde bu söz ile övünç duyulduğuna şahit olacaksınız. Son olarak, Bismarck denilen bebe Tonyukuk’un at uşağı bile olamaz.
Acunda üstün olarak gösterilen beyaz ırk mensupları yani Yunanlılar, Ermeniler, Vikingler, Cermenler, Hintliler… Hepsi bizim gazabımıza uğramış ve Türk’ün bozkurt pençesi altında kalmıştır. Acunda beyaz ırk ilk yenilgisini bizlerden almıştır. Osmanlılar, Selçuklular, Tatarlar, Moğollar ve Hunlar Avrupa’yı hallaç pamuğuna çevirmiştir. Şimdi ise Yahudiler beyazlara diş biliyor. Dünya bir savaş alanıdır. İttifaklar ve düşmanlıklar yer değiştirebiliyor. Ona göre düşünmeli ve vaziyet almalıyız. Yüce Tigir bizimle olsun! Davam, Onurum, Sadakatim!
Biz Türkçü Değiliz Türkçüler bile bile içlerinde melezleri barındırıyorlar, bu ideolojiye gerektiği sertliği ve fedakârlığı göstermiyorlar. Marjinal tavırlar sergileyerek ilgi arayan orospular ve çocukları da Türkçülerin arasına girerek bu davayı iyice piç ettiler. Bu durum artık durdurulmaz bir hal aldı, gerçi biz kimin ne bok olduğunu ilk görüşte veya ilk cümlesinde çok rahatça anlayabiliyoruz, sesi bile kendisi ele veriyor, lakin bunu çözemeyen yüzlerce, binlerce saf Türkçü var. Son 2-3 yıldır Türkçülük belki çok geniş kitlelere yayılmaya başladı, fakat 2015 yılında artık iyice yozlaşma seviyesine geldi. İlk yozlaşma evresinde Türkçülüğü Nazicilik ile simgeleştirmeye başladılar. Hatta Mustafa Kemal’e Führer diyen bir müptezel bunu dergisinde yayınlamıştı. O zamanlar bunlar fazla siklenmiyordu, zaten saman alevi gibi yanıp söndüler. Şimdi çok fazla geriye gitmiyoruz, zaten sizler yeni yetme olduğunuz için bunları bilmezsiniz. Bu yozlaşma evresi başlamadan önce Türkçülük denildiği zaman Nihal Atsız’ın öğretilerinden şaşılmazdı. Atsız, Türkçü biri için ilk kaynaktı. Şimdi ise Atsız sadece bir kaç tane şiiri ile anılıyor. Bu tip kişilerin yaptığı tek şey de “Irkçıyız ne olacak” diyerek kendi ikoncanlıklarını meşrulaştırmaktır. Kanı melez olanlar davayı piç ettiler. Sosyal medya adeta bir çöplük seviyesinde. Tuvalette, BurgerKing’te bozkurt işareti yapanlar… Karı kız için Türkçü takılanlar, kendisini Türkçü erkeklere siktirmek için ve ilgi görmek için Türkçü takılan kızlar… Biz çok şey yaşadık ve çok şey biliyoruz lakin bunların hepsini burada anlatıp birilerini hedef göstermek istemiyoruz, çünkü bunlar
yalnızca insandır ve bizler ise insanlara değer vermiyoruz. Bunları zaten siz de biliyorsunuz ama çoğunun işinize gelmiyor, çünkü bizim millet rahata ve eski kafalığa alışmış, fakat ufak bir anımızdan bahsetmek isteriz. Türkçülerin buluştuğu bir mekâna davet edilmiştik. Toplam 20’ye yakın kişi vardı. Herkes kendinden bahsederken biz onları dinliyorduk. Bu sırada orta yaşlarda, olgun, Kemalist seviyede bir kaşar hatun konuşmaya başladı ve Belçikalı bir Alman ile evli olduğunu söyledi. Çocuğunun adına da Atilla koymuş, ileride Türkçü olsun diye bu adı koyduğunu anlattı bize. Gerisini anlatmaya gerek yok sanırım. Almandan döllediği piçini Türkçü yetiştirecek. Sonra o
piçten başka melezler meydana gelecek. İşte Türkçülük böyle bir duruma geldi.Kanın kutsiyeti kalmadı. Bizler bunun gibi birçok örneğe şahit olduk. Aynı şekilde Mustafa Kemal’e put gibi tapmalar ve onun izinden gittiğini dile getirerek her türlü orospuluğu ve gavatlığı yapanlarda var. Bunlara göre ise yüce Kemal Paşa’nın Antik Yunanistan’da yaşayan bir Atinalıdan farkı yok. Şimdi burada yeni neslin veya bizim değimimiz ile 3. Sınıf Türkçülerin ne boklar yaptığını tek tek anlatmak istemiyoruz, zaten samimi bir şekilde kendisini davaya adayanların en az bizim gördüklerimizi gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını biliyoruz. Biz bıktık bunlardan, her boku mizaha çeken, her olaydan ferdiyetçilik çıkaranları görmekten bıktık. Irkçılığın mizahı mı olur? Irkçılığın masumlaştırılması mı olur? Olayın en kötü durumu ise bu piç kuruları her yerde bizimle aynı ideoloji ile anılıyor olmasıdır. Bu yüzdendir ki biz Türkçü değiliz. Evet biz Türkçü değiliz! Biz Türklerin ve melezlerin bu şekilde Türkçülük yaptığı bir düzende Türkçülüğü reddediyoruz ve
kendimize, Türkçü değiliz, diyoruz. Çünkü bizler bu piçler ile anılmaktan utanç duruyoruz. Özellikle hakkımızda bunlar Türkçü değil, bunlar Türkçülüğü yanlış tanıtıyor diye hezeyanlar savuranlar çok oldu.
Bakın biz Türkçü değiliz, bunu burada dile getiriyoruz. Türkçü olmadığımız için Türkçülüğü yanlış tanıtmak gibi bir durum söz konusu değildir. Siz Çadır kurup Moğol kız sikme hayali kurarak Türkçülük yapmaya devam edebilirsiniz. Biz Tigir:Er Düşünce Sistemin İdeologlarıyız. Türk kanı taşıyanlarından bu düşünce sistemin bir parçası olacağından şüphe duymuyoruz. Bu ise bizim buyruğumuz değildir, Yüce Tigir’in arzusudur.Zaten aklı başında olan her Türk bunu kabul edecektir. Bizler atalarımızdan gördüğümüz her şeyi hafızlarımıza kazıdık, onlarla duygudaşlık kurduk, özellikle kılavuzumuz Nihal Atsız bu sistemi ileriye taşmamızda bizim manevi önderimiz oldu. Düşmanlarımızı tanıdık, olayların oluş sebeplerini öğrendik. Sonunda ise talebelerimizin en saf bilgiye ulaşmasını sağladık. Bizim bundan kişisel olarak tek bir çıkarımız yoktur. Bu güne kadar yazdığımız hikâye, makale ve sözler 15 binin üzerindedir, bize küfür edenler bile bizim sözlerimizi kullanarak şahsi hesaplarını süslüyor. Elektrik
direklerine, apartman girişlerine asıyorlar. Samimiyetsizlik diz boyu.
Biz, ad ve unvan veyahut liderlik peşinde değiliz. Yılladır bizi takip edenler bunu zaten bilir. Bu yüzdendir ki övülmek ve şahsımıza teşekkür edilmesinden de hoşlanmayız. Biz yıllardık düşüncelerimizden bir gram sapmadık. Sadece düşüncelerimizi daha ileriye taşıdık.3. Sınıf ve etniklerin, özellikle Çvirüslerin ortak hareket ederek adımıza açılan sayfa ve hesaplar çoktur, akılları sıra bizimle taşak geçerek bizi caydırmaya çalışacaklar, ama biz bunların hiç birini siklemiyoruz. Aksine, bize düşman olanları gördükçe biz doğru yolda olduğumuzdan her geçen gün daha da emin oluyoruz. Çünkü biz Yüce Tigir’in buyruğunu yerine getiriyoruz. Bu ırkımıza olan bir görevdir. Son olarak, hakkımızda atılan iftiraların ardı arkası kesilmiyor. İşte Tigir:Er Türkçüleri kandırıyor, Türkçülerin beynini yıkıyor, gibi bir sürü hezeyanları sürekli görüyoruz. Hatta, bunlar kitap satıp Türkçüler üzerinden para kazanacaklar, diyenleri de bizzat gördük. Gerçekten size ne söylesek az. Tek diyeceğimiz şey, Türkçüler bizi takip etmesin ve kitabı da almasın. Bize muhalefet olup, arada kaynadığını zannedenler de cezalandırılacaklardır. Biz hiç kimseyi
unutmayız. Çıkacak olan kitap ile davamızı noktaladığımızı sananlar, boşuna sevinmesin! Şunu da idrak edin ki planlarımızın hepsini rayına oturttuğumuzda o kutlu günlerin gelmesi için bize sadece 4 yıl verin…
Bizim için en önemli 3 şahsiyet Şahıslar gidicidir lakin fikirler kalıcıdır. Irkçılığın ve davamızın en önemli 3 şahsiyeti Tonyukuk, Atsız ve Doktor Rıza Nur’dur. Onlardan başkasını tanımıyoruz. Sadakatimiz onlaradır, frenk alametlerini üzerimize salanlara değil! Cumhuriyet Rejimini, demokrasiyi ve Çöl dinlerini kabul etmiyoruz!
İmamlar Vatan Haini mi?
Osmanlı çağından beri kendi topraklarımızda kiliseler sürekli Yunanlılara, Sırplara ve Ermenilere kendi kimliklerini hatırlattı. Papazlar Yunanlılara Yunanlılık bilincini, Ermenilere ise Ermenilik bilincini yerleştirdi. Kavmiyetçiliği ön plana çıkardı kiliseler. Bizim cami imamları ise Türklerin sürekli beynini yıkadı, Türkleri cahil bıraktı. Türk, adam gibi Türklüğünü bilemezken Ermeni Ermeniliğini bilirdi. Demek ki papazlar milliyetperver, cami imamları ise vatan haini. Bunun başka açıklaması olamaz. Bizim gibi kendi ayağına sıkan bir millet yoktur acunda. Papazları bu konuda takdir etmek gereklidir. Asıllarını unutmuyorlar. Allahlarına ibadet ederlerken aynı zamanda kimliklerini de koruma derdine düşmüşler. Yunan, Ermeni ve Sırp çocuklarını okumaya teşvik etmişlerdir. Cami imamları öylemi yapmış? Sadece kuran ezberletmiş. Anlamını dahi bilmeden…
Yunanistan’da çocuklar doğduğunda kulağına Türk düşmanlığı fısıldanır. Papazlar, Yunan çocuklarına Türklerden Konstantinopolis’i tekrar alacağız diye manevi güç verir. Ya peki bizim cami imamları? Hepimiz kardeşiz diye zehir kusar. Ulan hadi Araba, Kürde Müslüman diye laf kondurmuyorsunuz. Bunu anladık. Lakin en azından Hristiyan olanlara karşı milleti doldurun ama o da yok. Bu gavadların tek bildiği şey kendi ceplerini doldurmak.
Lozan Putu ve Yunanlılar Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunan mevkidaşı Pavlopulos’un düzenlediği basın toplantısına “Lozan” tartışması damga vurdu. Pavlopulos anlaşmanın gözden geçirilmesine gerek olmadığını söylerken, Erdoğan ise bazı konularda güncellemenin şart olduğuna işaret etti.
Yunanistan’a 65 yıl aradan sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret yapılıyor. Yunan Parlamentosu önündeki Meçhul Asker Anıtı’na çelenk bırakan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda resmi törenle karşılandı. Erdoğan ile Yunan mevkidaşı Prokopis Pavlopulos arasındaki görüşmesi öncesinde basın toplantısı düzenlendi. Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınırı çizen Lozan anlaşmasının tartışılacak bir sözleşme olmadığını söyleyen Pavlopulos, “Yeniden gözden geçirmeye gerek yok.
Reform edilecek bir sözleşme olduğuna inanmıyoruz. Bu anlaşma gereğince iki ülkede de yaşayan azınlıklar belirgin bir şekilde dile getirilmiştir. Azınlıklar Yunanistan açısından dini azınlık olarak tanınmıştır. Yunanistan bu azınlığı hukuk devleti olarak tüm haklarını öngörüldüğü şekilde korumaktadır” diye konuştu. Buraya kadar biz yazmadık. Haber Kaynağı: https://www.ntv.com.tr/turkiye/erdogan-lozankonusunda-hala-anlasilmayan-inceliklervar,Di8Z5ap8yEy3XmoDPVu99Q?t=17 Sadede Gelelim!
Malumunuz üzere Türkiye’de sadece şahıslar değil antlaşmalar ve ideolojiler bile birer put haline gelmektedir. Örnek; Lozan Antlaşması! Şimdi bu antlaşma hakkında uzun uzun açıklamalar yapmayacağız. Lakin Kemalistlere göre bu antlaşmayı beğenmeyen herkes vatan hainidir. Ulan biz sizin sevdiğinizi sevmek, sevmediğinizi sevmemek mecburiyetinde miyiz? Madem bu ülkede demokrasi var o zaman niye istediğimizi dile getiremiyoruz. Ulan bu nasıl demokrasi? Lozan aleyhine hiçbir şey söyletmiyorsunuz. Şimdi bu Lozan büyük bir Türk zaferi ise
neden Yunanlılar Lozan Antlaşmasının bozulmasından çekinceli? Neden bu antlaşmanın korunması gerektiğini söylüyor? Lozan öyle büyük bir Türk zafer ki ne hikmetse Yunan bu antlaşmadan çok memnun. İşe bakın. Gazetelere, televizyonlara bakın. Sürekli Yunanlılar Lozan’ın bozulmasından çekinceli olduğunu dile getiriyor. Bu Yunanlılar bu kadar salak mı şimdi? Madem bu büyük Türk zaferi neden Yunanlılar Lozan’ın bozulmasından korkuyor? Aklı başında bir tane Kemalist bunu açıklayabilir mi? Açıklamayaz. Çünkü Kemalist kafanın mantıkla işi olmaz. Bu arada şunu da söyleyelim, biz Lozan meselesinde sadece İsmet ve Mustafa Kemal paşaları değil Doktor Rıza Nur’uda tenkid ediyoruz. Çünkü bizim putumuz yok!
İnsanlar Kimdir? Bizim Görevimiz Nedir?
İnsanlar… İki tane hırsızdan ya da maymundan veyahut Prometheustan (Προμηθευς) türediğine inanan ferdiyetçi canlılardır. Yaratılışlarında bile gözyaşı ve hırsızlık vardır. Biri babasına karşı gelmek maksadıyla gözyaşından ve balçıktan insanları yaratır. Acunun başka yerlerine gittiğimizde ise daha farklı hikayeler vardır. Gerçi bunlar kimine göre hikaye kimine göre hakikattir. Lakin ne olursa olsun İnsanlık zehir kusar, bu zehirlerin antidotu ise biziz. İnsanlık huzur ister biz ise
huzursuzluk veririz. İnsanlar riyakâr, ferdiyetçi ve yavşaktır. Bizler ise bu insanlara karşı merhametsiz, vicdansız. Bizler insanlığın üzerine pandoranın kutusundan çıkan bir lanet gibiyiz! Dünya bir oyun parkına dönmüş. Her toplumun farklı hikayeleri var. Bu hikayeler evrenin gerçeklerini görmenizi perdelemek için ortaya atılmıştır. Şu an yaşadığımız şey size ne ifade ediyor? Yaşam amacınız nedir? Biraz para kazanıp ev sahibi olup karınıza bakmak mı? Çocuklarınızı sevmek mi? Sevdiğiniz futbol takımının şampiyon olmasını kutlamak mı? Sizlerin gerçekleri görmenizi engellemek için ortaya atılmış basit meşguliyetlerdir bunlar. Gözlerinizde bir perde var. Kibir ve beşerî alametler. Ne kadar değersiz olduğunuzu anlamak için uzaydan dünyaya bakmanız kâfidir. Milyarlarca galaksiden üzerinde yaşadığımız gezegene baktığınızda ne göreceksiniz? Ufacık bir nokta. Tıpkı yere baktığımızda bir karınca yuvası gibi.
Basit bir şekilde yaşamak ve ölmek istiyorsanız kendi beşerî realiteleriniz ile yaşamaya devam edin, otağımız terk edin, yazdıklarımızı okumayın. Hayatınızı yaşayın. Gününüzü gün edin. Lakin hakikati görmek ve gerçeklerle yüzleşmek istiyorsanız, sizlere sunacağımız yaşam anahtarına ihtiyacınız olacaktır. Her
kapıyı açacak ve sormaya tenezzül edemeyeceğiniz cevapları size bağışlayacaktır. Yeni ırk, tüm bu soytarılıklara son verecektir! İlahi sesin kudretine kulak verin, işitin. Savaşımıza Feda Olun!
Tigir:Er Emperyal Manifesto Emperyal olmayan uluslar büyüyemez. Büyük ulus olmak için emperyal olmak gereklidir. Türkler İmparatorluk kurmak için yaratılmıştır. Biz efendiyiz ve yöneteniz. Türk yönetilen değil yönetendir. Bununla ilgili izletilerimize youtube sayfalarımızdan bakabilirsiniz. Burada bağlantı adresi vermiyoruz çünkü hep bağlantı adresimiz değişiyor. Neden değişiyor? Srekli kanallarımız kapandığı için. Faşistlerin, komünistlerin, LGBT'nin ve türlü beşeri görüşe ait kanallar ve videolar varken bizim kanallarımız ise kapatılıyor. Cermen bebelerinin Yahudiler aleyhine o kadar videosu var ama onların kanalları kapanmıyor ve bizimkiler kapanıyor. Neyse, dileyenler buradan izletilere bakabilir ve antidotları alarak tedavi olabilir. Burası kapanırsa başka kanallarda var. Siz kapatırsınız biz ise yenisini açarız. Binaenaleyh boşuna sevinmeyin! Fikirlerimiz bir kere bulaştığı an artık bunun dönüşü yoktur. Bizi engellemeye çalışanlar bile bir süre sonra bu dediklerimizin tesiri altında kalacaktır. Bunca zaman zehirlendiniz ve bu yüzden bizi her yerden engellemeye çalışıyorsunuz. Bunu normal karşılıyoruz. Bizi sevmek ya da bizi takip etmek zorunda değilsiniz. Dediklerimize katılmak zorunda da değilsiniz ama unutmayın ki fikirlerimiz bulaşıcıdır!
Afrika’yı sömüremedik, Orta Doğu elimizden uçtu!
Dünya bir savaş alanıdır. Bu savaş alanında hayatta kalmak için evvela hasımlarımızdan daha iyi bir konumda olmamız gerekmektedir. Vizyonu kıt olan değersiz canlılar tarafından yönetilen ülkeler yok olmaya mahkumdur. Bizler onun bunun kölesi değil bizzat onların efendisi olmak zorundayız. Çünkü tarihimiz ve yaşamsal kodlarımız bizi bu istikamette ilerletmektedir. Buna karşı çıkmak ise şüphesiz ki özümüze karşı gelmemizle birdir. Siz hiç büyük balığın küçük balığı yemediğini gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü, bu doğanın kanunudur. Bu yüzden bizler de önce zayıf olanları yiyerek karnımızı doyuracağız sonra ise bizimle eşit güçte olan ya da bize yaklaşan ulusları elimine edeceğiz. Bu ise sadece Tigir:Er Düşünce Sistemi ile mümkün olacaktır. Tüm yaratılmışlara hükmedecek olan inancımızla vücut bulmuş Teokratik İmparatorluğumuz, bizleri hak ettiği konuma taşıyacaktır.
Afrika’yı sömüremedik, Orta Doğu elimizden uçtu, II. Cihan Harbi’ni iyi değerlendiremedik ve şimdi ise Suriye sorunu ortada. Hiçbir fırsatı değerlendiremiyoruz. Bu nereye kadar sürecek? Bakın, bugün ağızlarından barış ve insan haklarını düşürmeyen uluslar dünyaya en çok silah satan yani dünyayı en çok kana bulayan uluslardır. Çünkü onlarda biliyor ki barış denilen şey korkaklara göredir. Günümüz Türklüğü ise korkaklığının bedelini ödemeye devam ediyor. Lakin yaratılacak olan yeni ırkımız kusursuz olacaktır. Mükemmeliyetçilik üzerine kurulu olan İmparatorluğumuzda hiç şüphe yok ki zafer naraları eksik olmayacaktır. Biz buna inanıyoruz ve bunu tüm samimiyetimizle istiyoruz! Bize hayalperest diyebilirsiniz lakin bizim hayallerimiz gerçeğin birer yansımasıdır! Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için T.E.D.S!
Hanedan ve Şahıs Putperestliği Millet hala hanedancılık ve şahısçılık oynuyor. Yok Abdülhamid şunu demiş, Mustafa Kemal bunu demiş. Abdülhamid abdestsiz yere basmazmış. Ulan yeter artık. Elimizden o kadar toprak gitmiş hala putçuluk peşindesiniz. Bir de bu utanmazlar Türk birliğinden falan bahseder. Ulan sen o kadar Türkü birleştirdiğinde bu adamları neyle besleyeceksin? Anadolu zombileri ve Orta Asya çobanları üreten değil tüketen toplumdur. Bu adamlara tüketmesi için bir şey vermezsen iki gün sonra isyan ederler. Bakın Özbekler ve Kırgızlar birbirlerini yiyor sürekli. Ahıskalılar diğer çobanlardan adeta Kürt muamelesi görüyor. Biz bunları yazmak istemiyoruz ama siz bizi mecbur bırakıyorsunuz. Bırakın artık şu hanedancılık, şahısçılık zihniyetini. Bize toprak lazım, bize kaynak lazım. ABD bile o kadar sömürüye rağmen 350 milyonluk nüfusunu zor besliyor…
Arabistan, Suriye, Irak, Mısır, Kıbrıs… Bunların hepsi bizimdi. Yüzyıllarca buraları elimizde tuttuk lakin ne zaman petrol keşfedilmeye başladı işte o zaman bu toprakları kaybettik. Yazıklar olsun. Başbuğumuz Yavuz Selim’in aldığı topraklardan yararlanamadık bile. Resmen hamal niyetine bu toprakları sırtımızda taşıdık şimdi ise altındaki petrolü Amerikalılar, İngilizler, Frenkler yiyor. Bize bunlarla gelin! Bize buraları nasıl tekrar ele geçireceğimizin argümanı ile gelin. Osmanlıcılıkmış, Atatürkçülükmüş. Bırakın artık bayatlamış fikriyatları! Bize toprak lazım, bize enerji kaynağı lazım.
Biz bu toprakları parayla satın almadık, biz bu toprakları kanla aldık. O kadar asker çölde susuzluktan öldü, ihanetle tanıştı. Yeri geldi öldük, yeri geldi öldürdük. Şimdi ise o topraklar bizim değil. Hadi bizim olmasını bir kenarı
bırakalım, en azından kaynaklar bize aksa bir şey demeyeceğiz ama o da yok. Britanya İmparatorluğu kendi kendini fes etmiştir ama kaynaklar hâlâ daha onlara akmaktadır. Bir de kendine Osmanlı torunuyum diyen tipler iyice türedi. Adam kendini II. Mehmed Han’ın torunu olarak gösteriyor. Kendini Kayı boyundan gösteriyor. Ulan sen kimsin yavşak? Nereyi yağmaladın, nereyi istila ettin? Bu gavatlar da başa geçtiğimiz zaman imha edilecektir. Çünkü bunlar dış devletlerin kışkırtmaları ile başımıza çoraplar örebilir. Cem Sultan vakasını biliyorsunuz. Cem Sultan’ın Avrupa’da koz niyetine kullanılmasıyla birlikte pek çok yılı heba ettik. Neyse, artık yeni bir çağa hazırlanmalıyız; Yeni Bir Düzen Yeni bir Irk! T.E.D.S’in hakimiyeti ile bize vaat edilen yerler bizim olacaktır. Dünya bizim mülkümüzdür. Anadolunun bereketsiz toprakları içinde sıkışıp kalmak bizi rahatsız ediyor. Şanlı bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için!
Müslümanın Düşünmesi Caiz Değildir! Cübbeli mahlaslı Mahmut Ünlü adlı çöl aşığı bir açıklama yaptı ve ortalık ayağa kalktı. Sanki tüm Türkiye’nin işi gücü yokta bu adamı takip ediyor. Gavadlık yine almış başını gidiyor… Bizim en çok dikkatimizi çeken husus ise bu adama muhalefet eden Müslümanlar. Cübbeli, İbn-i Sina ve Farabi’nin kâfirliğe kaçtığını ve fazla düşündüğünü söylemişti. Cübbeli aslında burada din bakımından haklıdır çünkü İslam’ın kendisi zaten teslim olmak demektir. Müslümanın görevi, kafasını başka uğraşlara vermek değil ibadetine odaklanmak ve Allah’a olan kulluk vazifesini yerini getirmektir. Biz, Mahmut Ünlü’nün bu sözlerini Ehli Sünnet açısından doğru buluyoruz. Adam dinine göre konuşuyor, ama bakıyoruz tüm çakma Müslümanlar adama cephe almış. İşte ülkedeki Müslümanların hali. Biz bu Müslümanlara şeriat getirdiğimizde bunlar iki gün sonra kemalistliğe döner.
Cumhuriyet Müslümanıdır bunlar. Önüne gelene gerçek Müslüman değil bu der. Bunlara göre IŞİD’de Müslüman değil. Adamlar anasını, karısını, çocuklarını geride bırakıp Allah’ın adını yaymak için savaşsın ama bizim Cumhuriyet Müslümanları eline rakısı alıp bunlar Müslüman değil Yahudi oyunu desin. Cuma günü Camiye, cumartesi Kerhaneye gitsin. Ama İslam Devleti Müslüman değil, lakin bu Anadolu piçleri Müslüman… Neyse, Cübbeli bir iki açıklama yaptı diye kemalistler niye zevke geliyor? Hemen lakırdılara başlamışlar. Bundan bile Cumhuriyet’i övmek için bahane arıyor. Atam izindeyiz, gençlik emanetine sahip çıkacak, yobazlara izin vermeyeceğiz. Bak bak laflara bak. Gören de zannedecek bunlar başa geçtiği zamanlar biz motor yapıyorduk, panzer üretiyorduk. Ulan bir tane ürettiğimiz savaş aleti yok. Bilimsel gelişme yok. Ancak bale, dans, meyhane, kerhane… Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa bir tane tabanca yapmaya çalışıyordu, savaş aletleri üretmeyi kafasına koymuştu, Türkiye’yi kalkındırmak istiyordu lakin Paşa’yı da Sabatoj saldırısı ile Kemalist Hükümet imha etti. Sırf Sovyetlere yaranmak için Türk paşasını katlettiler! Neyse şimdi bu konuya girersek konu çok farklı yerlere gidecek.
Sonuç olarak Cübbeli bazı konularda gayet iyi konuşuyor. Müslümanın düşünmesi caiz değildir. Çok düşünürse kâfir olur. Müslüman evinde otursun, namazını kılsın, orucunu tutsun. Türk siyasetinden elini kolunu çeksin. Üstüne vazife olmayan işlere karışmasın. Zaten Müslümanın dünyevi işlerle işi nedir?
Müslüman öldükten sonraki yaşamı düşünmelidir ve bunun için bol bol ibadet etmelidir. Müslüman ibadetini yapsın ve başka işlerle meşgul olmasın, siyasete girmesin. İstiyorsa deve sidiğini içsin, karısını çarşafa sarsın. Lakin ülke ile uğraşmasın. Zira ne zaman ülke ile uğraşsalar her şey boka sarıyor. Müslümanın görevi ülke ile uğraşmak değil Allah’a kulluk yapmaktır.
Cumhuriyet Putçularına Reddiye! Bu ülkede gerçekten Putçuluğu benimsemeyen tek bir grup yok mu? Milliyetçisi, Komünisti, Feministi, İslamcısı hepsi putçu.
Ortalıkta yıllarca malum zümrenin molekülleri dolaşmakta. Dillerinde “Atsızın izinde Atatürk’ün ordusu. Cumhuriyet bayramımız Kutlu Olsun!’’ sloganını ile ideoloji orospuluğunu başka bir seviyeye yükseltmektedirler. Birbirlerine tamamen zıt olan kişileri aynı kareye koyup her ikisini de kılavuz olarak kabul görmek ancak malum zümreden çıkabilecek bir saçmalıktır.
Zaten bunların nereden baksak en az yarısı gizli kemalist olduğu için aslında bunu da olağan karşılamak gereklidir. Evet, Türkçülerin büyük bölümü gizli Kemalisttir. Daha önce Arap dini ile savaştığını iddia eden ne kadar Kemalist varsa Türkçülüğün yayılması ile Türkçülüğe terfi etmiştir. Bunları ekseriyetle gece gündüz Osmanlı Türk İmparatorluğnua söver, Cumhuriyet’i över, Arap dini İslam’a saldırır. Neyse, ırkçılık, taban bakımından Cumhuriyete, eşitliğe, Yunan töresine tamamen düşman bir fikriyattır. Irkçıyım diyen birinin Cumhuriyetçiyim demesi, Papa’nın Ehli Sünnetim demesinden farksızdır. Lakin artık Türkiye’de ırkçılık, Cumhuriyeti ve demokrasiyi kollamakla anılmaktadır. Virüsleri aşağılamakla insanlar kendilerinin ırkçı zannediyor. Dur bir iki Suriyeliye laf atalımda ırkçı olduğumuz belli olsun, moduna girmiş insancıklar. Evvela biz şunu da söyleyelim. Malum zümrenin ne yaptığı bizi alakadar etmez, hatta isteyen Monarşik bir düzen ile anılan ve Tukyu Kağanlığını temsil eden Göktürk bayrağı ile puthaneye gidip Cumhuriyet rejimini de kutlayabilirler. Zaten kutluyorsunuz da. Bunu da çoğu kişi cahillikten yapıyor, çünkü Göktürkleri Demokratik bir Atina Kent Devleti sananlar var. Lakin işin bokunu çıkardığınız için “Atsız’ın izinde Atatürk’ün Ordusu Cumhuriyet bayramımız Kutlu Olsun” sözüne binaen bir reddiye yazmak gerekmektedir. Biz bunu yazmazsak kimse yazamayacak. Çünkü bu ülkede siyasi bir rejim de put olmuştur. Siyasi bir rejime karşı çıkıyorsunuz eğer vatan haini bir aşağılıksınız bu ülkede. Biz ise hakkımızda edilecek her türlü iftirayı ve sıfatı göze olarak bunları açıklıyoruz. Şimdi olayları seviyeli bir biçimde anlatırken zombiler gelip ağızlarından salyalar aka aka bize hücum edecek. Çünkü onların putlarına darbe vuruyoruz! Şunu da belirtelim, bizler Müslüman değiliz. Bu yüzden Kemalistler ve Aleviler gelip bizleri yobazlıkla itham edip anasına bacısına sövdürtmesin. Esas yobaz olan birileri varsa onlar da sizsiniz. Biz ne Mekke’nin ne de Atina’nın kanunlarına riayet ediyoruz. Biz sadece en yüce ve en kusursuz olan T.E.D.S’e iman ediyoruz! Neyse, sadede gelelim. Nihal Atsız Cumhuriyet rejimine, Cumhuriyet’i savunanlara, Cumhuriyet’in vekillerine muhalefetten ve ettiği hakaretlerden dolayı sürekli tevkif edilmiş biridir. Cumhuriyet’e ve bilhassa Cumhuriyet’in ileri gelenlerine karşı ağır tenkitler hatta
hakaretler savuran kişilerle birlikte yazarlık yapmış biridir. Şimdi o yazarlık yaptığı diğer kişileri burada yazmayacağız.
Hülasa Atsız’ın sözlerini bir kenarı bırakalım. Ulan sırf tevkif edilmesi bile Cumhuriyet’e muhalefetten olan bir adamı, nasıl olurda Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyet’in ikonu ile bir tutarsınız? Ne diyor Atsız?
“Siyasi bir rejimin ilan edildiği gün milli bayram olamaz. O rejimi beğenmeyen, benimsemeyen hatta ona düşman olan vatandaşlar vardır ve nihayet siyasi rejimler de ebedi değildir. Uzun süre sonra olsa da eskiyip değişecektir.” Tekrar devam edelim! 1923 ve 1950 arası döneme “Gayri Meşru Çağ” diyen ve TBMM’nin içindeki yüksek makamın alçak vekilleriyle birlikte Halk Partisinin ileri gelenlerini ağır bir şekilde tenkit edip; “Bu meclislerde tek partinin adamları oturur ve bu adamlar hep birden el kaldırır, yılda 200 kanunu ittifakla çıkarır, adam döver veya öldürür, ırz ve namusa taarruz eder, saylavlık maaşından başka türlü yerlerden de kazanç sağlar ve Türkiye’nin on yılda asırları aştığını, bütün milletleri geçtiğini söyleyerek millî mazimize mukaddesatımıza söverlerdi.” Diyen biri için nasıl olur da pespayelik rejimi ile bir tutarsınız? Siz de hiç utanma yok mudur? Bunu cahillikten dolayı yapıyorsanız amenna, fakat kasıtlı olarak yapıyorsanız işler değişir… Dediğimiz gibi isteyen istediği gibi düşünmekte özgürdür ne haliniz varsa görün. Lakin istediğiniz gibi düşünürken bunu açığa vuracaksınız eğer orada durup biraz düşüneceksiniz. Biz şimdi Karl Marks’ı İslam Mücahidi ilan etsek nasıl olur? Komik olur. İnsanlar der ki bunlar bunu cahilliğinden yapıyor ya da latife olsun diye. Yok eğer ikisi de değilse burada kasıtlı olarak Karl Marks’ı itibarsızlaştırmaya çalıştırmak vardır, derler. Gerçi Karl Marks’ın gözümüzde zaten değeri yoktur fakat bunu bir misal olması için size söyledik. Altında başka manalar aramayın.
Anadolu Toprakları her türlü ideoloji orospuluğunun ve putçuluğun mihenk taşıdır. Bu ülkede siyasi rejimlerden tutun, parti liderlerine, ölen şahıslara kadar herkes, her şey put yapılmaktadır. Unutulmamalı ki bizler put yıkıcısıyız ve putları yıkacağız! Putlardan arınmanın antidotu da Tigir:Er Düşünce Sistemi’nde gizlidir! Zamanı geldiğinde bu antidotu alanlar, atalarımızın tayfları ile ruhlarını temizleyecek ve bizimle birlikte arşa ulaşıp yüksek vazife şuuru ile bir makineye dönüşecektir!
Bu Millet Döve Döve Adam Edilir
Dünya kaynakları insanlığa bırakılmayacak kadar kıymetlidir. Bize yeni enerji kaynakları lazımdır çünkü mevcut kaynakların hepsine güçlü devletler çöreklenmiştir. Eğer kendi enerji kaynaklarımızı yaratmazsak başkalarına muhtaç olarak yaşarız. Meclis denilen lağım çukurunda yaşayanların ise bunlar pek umurunda değildir, hatta normal halkında değildir. Çünkü halk dediğimiz kitle ölen dizi karakteri adına cenaze merasimi düzenleyen, Kaptan Price için ağıt yakan, her önüne geleni putlaştıran, çocuğundan dahi tahrik olan bir zombi sürüsüdür. Sonra gel bu kafadaki insanların bir şeyleri idrak edeceğini zannet. Ülke gündemine bakmak bile ne kadar dipte olduğumuzu görmeye kâfidir. Elimize Türkiye’nin en çok satan gazetesinden birini alıyoruz ve üstü başı çıplak bir kevaşenin elinde Türkiye bayraklı fotoğrafını görüyoruz. Hülâsa bu millet döve döve adam edilir. Bunun başka izahı yoktur.
Bunları Ciddiye Almayın! Biz buraya kimseyi zorla getirmiyoruz ve kimseye zorla fikirlerimizi empoze etmiyoruz. Zira demokrasi ile yönetilen bir ülkede herkes istediği gibi düşünmekte özgürdür. Sizler gece gündüz düşünce hürriyeti diye kafa sikersiniz ve bizim arkamızdan “Bunları ciddiye almayın. Bunların dedikleri saçma. Bunlar vatan haini” gibi şeyler söylersiniz. Hem bunları ciddiye almayın diye mizah yaparak dalga geçiyorsunuz hem de fikirlerimizin yayılmaması için elinizden geleni yapıyorsunuz. Şimdi bu ne perhiz ne lahana turşusu? Atılan iftiraların da haddi hesabı yok. Çünkü bunlar sizin korktuğunuzu tecelli eder. Sizler kokuyorsunuz! Bugün gülebilirsiniz, eğlenebilirsiniz, lakin yarını düşünmüyorsunuz. Diyelim ki bizim fikirlerimizi engellediniz, ya peki başa geçtiğimiz zaman ne yapacaksınız? Biz söyleyelim, hepiniz evlerinizde yıldız burunlu köstebek gibi ezilmeyi bekleyeceksiniz ve ardından kapılarınızı tekmelenerek aç karnınızı ölüm ile doyurmaya geleceğiz!
Biz asla davamızdan dönmeyiz, boşuna bizi davamızdan döndürmeye çalışmayın. Unutmayın ki bizim hayallerimiz gerçeğin birer yansımasıdır! Bu yüzden şimdilik Cumhuriyet rejiminin rahatlığının tadını çıkarın…
İttihat-Terakki ile Abdülhamid Biz artık bu putçuluk hakkında konuşmaktan bıktık lakin bu ülke insanının en büyük ibadeti putlara tapmaktır. Her zaman kendine bir put yaratır ve ona tapar. Anadolu insanında putlar çoktur. Uzak Doğu ülkelerinde, cahiliye Araplarında (Gerçi onlar şimdide cahil) bile böyle bir putperestlik anlayışı yoktur.
Bir misal verelim, II. Abdülhamid ile İttihat ve Terakki. Abdülhamid devrinde kaybettiğimiz toprakların haddi hesabı yoktur, ya peki İttihat ve Terakki dönemlerinde? Toprak kaybetmekle kalmadık İmparatorluk yok oldu. İttihat ve Terakki yöneticileri hangi savaşı kazanmış? I. Balkan harbine bakın. 400 yıl valiyle yönettiğimiz ülkeler Türkiye’den toprak koparıyor. Balkan Harbi ile ilgili Türkiye’de pek kitap yoktur çünkü kimse bu rezil yenilgiyi anmak istemez. Balkan harbi tarihte aldığımız en rezil yenilgilerden biridir. Özellikle subay ve yönetici kadrosunun gaflet içinde olması bunun baş sebebidir. Çünkü bu İttihat ve Terakkiciler mevki adamıdır.
Savaş sırasında subaylar birbirlerine yardım etmemiştir. Ben bunla küsüm yardım etmem, falanca komutanın rütbesi yükselmesin buna yardım etmem ve ilâh… Savaşçımız Şükrü Paşa bunlar yüzünden Bulgarlara teslim olmuştur. Sözde İstanbul’dan Edirne’ye destek gelecekti ama subaylar kendi makamlarına düşkünlüğünden destek vermediler. Çünkü subaylar sürekli birbirlerinin başarısız olmasını istiyorlardı. Rezilliğe bakın. Zira tam tersi olsa ufacık devletlere karşı böyle rezilce bir savaş vermeyiz.
RSK’nin (Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri / Roma Silahlı Kuvvetleri) Evlad-ı Mevlanaları da böyledir. Bunların tek derdi makam mevkidir. Türklük falan bunların umurunda değil. RSK’nin görevi Frenk alametlerini koruyup kollamaktır. Balo tertiplemektir. Milli bayramlarda gövde gösterisi yapıp halkın milli duygularını kabartmaktır. Partiler de şarap kadehlerini kaldırıp “Atam İzindeyiz” demektir. Başka da bir işe yaramaz. Neyse şimdi RSK ile konumuzdan sapmayalım, ülkede bakıyoruz tüm bunlara rağmen Abdülhamid ile İttihat ve Terakki’ye karşı aşırı
bir sevgi, yüceltme var. Çünkü Anadolu insanı putçudur. Türkiye’de aslında bir Puthanedir. İşin tuhaf yanı İttihat ve Terakki hep özgürlükten dem vurur, hatta Enver Paşa’ya “Hürriyet Kahramanı” derler. Sonuç? Abdülhamit’ten daha tutucu bir yönetime sahip bunlar. Tıpkı CHP gibi. CHP’de hep hürriyet, eşitlik diyor, hatta güya kadına seçme ve seçilme hakkı veriyor ama ne hikmetse ülkenin başından Kemal Paşa ile İsmet Kürtönü inmiyor. Açılan partiler tek tek kapatılıyor. Ama sorsak CHP ile demokrasiye geçtik… Güya Kemal Paşa bizleri padişaha kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmiş derler. Sizin yalanlarınızı sikeyim! Bu yüzden kadehler Tanrı Kemal’e kaldırılır, bu yüzden gazetelerde Mustafa Kemal’e Allah sıfatları takılırdı değil mi? Arabın Allahından Türk milletini arındır sonra ise Mustafa Kemal’i Allah diye karşımıza çıkart. Yunanı yenmemizi III. Cihan Harbi gibi anlat. Gördüğünüz gibi Arabın Allahı gitti Kemalizmin Allahı geldi. Sizin samimiyetinize sikeyim! Hem de bunlar Adıtürk’ün sağılığında yapılıyor. Hani kimse 1938’den sonraki Kemalistlere laf atmasın boş yere. Zaten moda oldu, Kemal Paşa’nın yaptıklarını Kürtönü yaptı demek. Resmen Abdulhamid devrinden beri boşa kürek çektik hep. Kemalistler de güya muasır medeniyetlerin seviyesine çıkaracaktı bizi ama ilim ve teknoloji namına bir bok yapmadılar. 27 yıl yattılar. Ayrıca biz burada kimseye hakaret etmiyoruz bu yüzden arkamızdan iftira atmayın. Zaten dediklerimiz pek anlaşılmayacak, yazıyı okuyanların çoğu ağzından salyalar akarak zehrini kusmaya çalışacak. Bizler de bu zehirli ve putçu anadolu zombilerine haddini bildireceğiz! Son olarak, eğer ki II. Abdulhamid ve İttihat ve Terakki yöneticileri, bir Kanuni ya da Cengiz zamanında yaşasaydı yay kirişi ile boğdurulurdu… Bu bizim şahsi fikrimiz değil bizzat gerçektir. Zira Osmanlı Türk İmparatorluğu en güçlü olduğu dönemde Piri Reis gibi mükemmel bir savaşçı ve bilim adamını boğdurmuştur. Varın gerisini siz düşünün… Artık putçuluktan vazgeçin!
Her Ölen Put Oluyor!
Fırat Çakıroğlu Kürtler tarafından kahpece öldürülmüştür. Bu kardeşimiz için anma törenleri yapılmıştır. Buna da tamam. Lakin bu kardeşimiz neden putlaştırılıyor? İlk defa mı biri ölüyor? Hayır. Çünkü Berkin Elvan’a alternatif yaratılacaktı. Onların putu varsa bizim de putumuz olmalı mantığı ile giden milliyetçi zümre, Berkin’e karşı Fırat’ı put yapmıştır. Kanlı gömlekler giyerek ölü balık gibi yerlere yatmalar, saçma sapan dövizlerle slogan atmalar… Şimdi bize, milliyetçiler ile solcular arasındaki farkı söyleyin? Bizim gözümüzde hepsi aynı. Ajitasyon, zavallılık, ezilmişlik edebiyatı… Neresinden tutsak elimizde kalacak bunların. Son zamanlarda da bir tane ölen obez kediyi put yaptı insanlar. Tamam kediyi çok sevebilirsiniz ve bu yüzden bir tane hayırsever kedinin heykelini dikmiş. Hadi buna da bir şey demiyoruz. Lakin kediye tapınmalar nedir? Heykelin önünde saygı duruşuna geçmek nasıl bir akıl fukaralığıdır? Hülasa bizler put yıkıcısıyız ve putları yıkacağız!
Kadına Uygulanan Şiddet ve Tecavüz Kadına uygulanan şiddet ve tecavüz hakkında malumat vermeyi uygun gördük. Evvela milli mukaddesat düşmanı feminist çığırtkanlıklarını kenarı atalım. Bu ülkede sadece kadına değil herkese şiddet uygulanmaktadır. Kadın ya da erkek olsun hiç fark etmez. En basit örneği Ensar vakfı. Erkek çocuklarına tecavüz ettiler. Ülkenin ne hale geldiği ortada.
Türkiye’de bir kişi, karşısındaki zayıfsa ona hücum eder, böylece egosunu tatmin eder. Maalesef böyle bir zihniyet türemiş bulunmaktadır. Bu arada dediğimiz yanlış anlaşılmasın, kadın ya da erkek fark etmeksizin bazı kişiler dayağı hak eder ama burada esas belirtmek istediğimiz, bir kişinin suçu olmamasına rağmen karşısındakinden şiddet görmesi olayıdır. Ayrıca ezik olanlar her daim ezilmeye mahkumdur. Bu yüzden ağlamanın da gereği yok.
Bilhassa kadınların bir kişiden şiddet görmesi, dövülmesi nasıl önlenir? Çocukları hümanist safsatalarla yetiştirip feminist çığırtkanlığı yaparak mı? Hayır! Aksine herkese kuralları uymasını öğreterek ve kız çocuklarına da okullarda dövüş eğitimi verilerek. Erkeklere de dövüş eğitimi verilmeli ama özellikle kız çocuklarına. Neden özellikle kız çocukları? Kadın ve Erkek yaratılışı gereği birbirinden farklıdır ve bilhassa kadınlar erkeklere nazaran fiziki olarak daha güçsüz canlılardır.Kadın ve erkek eşit değildir. Binaenaleyh haksız yere şiddete maruz kalmamaları ve kendilerini savunmaları için kadınlara dövüş öğretilmelidir. Bu şekilde biri kendisine laf attığında, tecavüz etmeye kalkıştığında ya da şiddet uygulandığında o da karşısındaki saldırgana ayın şekilde cevap verecektir. Ama siz kız çocuklarını hümanist, feminist, Kemalist, İslamcı zihniyet ile yetiştirirseniz o zaman sürekli kocasından dayak yiyen, mahalle baskısına maruz kalan, ailesi tarafından dini emrediyor diye çöp poşetine sarılan kadınlar göreceksiniz.
Tecavüz meselesi de ayrı bir vakadır. Öncelikle Türkiye’de kadınları taciz ve tecavüz edenlerin çoğu Türk değildir. Bunların tiplerine ve konuşma tarzlarına bakarak bunu rahatça anlayabilirsiniz. Özellikle bu konularda K-Virüslerine dikkat edin! Kürtler gittikleri her yerde temas ettiği kadınlara yiyecek gözüyle bakar ve ardından tecavüzler, tacizler başlar. Tatil yörelerinde turistleri taciz eden tiplere bakın. Bir tanesi Türk’e benziyor mu?
Neyse, şimdi genel olarak konuşalım. Tecavüz meşru mudur? Tecavüz savaşlarda meşru bir uygulamadır ama savaş olmayan durumlarda kimsenin kimseye açık giyiniyor diye tecavüz etmeye hakkı yoktur. İsterse bir kişi çıplak dolaşsın yine de bu saldırgana tecavüz etme hakkını tanımaz. Hiçbir hukuk devleti de bunu meşru görmez. Türkiye’de insanlar üstüne vazife olmayan işlere çok karışır. Şort giydi diye kadına saldıranlar, tecavüz edenler. Bir yığın kepazelik. Bu tür yobazların üstüne bir de Türkiye’yi Yunanlılaştırmak isteyen, Türk kızlarını Yunan fahişesi yapmak isteyenler de vardır. Biz bu iki zihniyeti de
yok edeceğiz. İsteyen kafasına türban takar isteyen altına şort giyer. Bu kimseyi ilgilendirmez. Lakin milli ve manevi yerlerde, devlet kurumlarında bazı şeylere dikkat etmek gereklidir. Sivilde istediğinizi giyin ama buralar olmaz! Bu arada, bir kişi tabii ki Müslümansa eğer kafasındaki türbanla ya da çarşafla devlet dairesinde kendi işini görebilir. Bizler Kemalist değiliz ki kadının kafasında türban var diye devlet dairesinde kendi işini görmesine karşı çıkalım! Ama orada bu şekilde çalışmasını onaylamayız. Devleti ve milleti temsil edenler kendilerine dikkat edilmelidir. Tam bir Türk gibi gözükmelidir. Zaten İslam kadına evinde otur, cahiliye dönemindeki gibi dışarı çıkma diyor, bununla ilgili ayet var. Yok, eğer ben böyle baskıya gelemem diyen Müslüman kadın varsa o zaman inandığı dini bıraksın.
Torpile değil tecrübe ve deneyime dayalı bir zihniyet geliştireceğiz!
Bu uğursuz topraklarda herkes kendini politikacı zannediyor. Sen müzisyen misin? O zaman müziğinle ilgilen. Bedizci misin? O zaman resim yap. Bilim adamı mısın? O zaman ilimle ilgilen. Lakin bakıyoruz yediden yetmişe herkes siyaset yapıyor, üstüne vazife olmayan işlere karışıyor. Ulan sen kimsin? Kafanda taşıdığın zehirden başka neyin var? Özellikle sabahtan akşama kadar kahve köşelerinde oturup okey dönen zombiler, devletimiz
böyle, devletimiz şöyle diyor. Ne desek bilemiyoruz. Zira kerhanenin kapısına polis koyan bir ülkenin vatandaşından fazla bir şey beklememek lazım. Sonra da o polisler ölünce şehit diye bayrağa sarıyorlar. Ne desek bilemiyoruz. Ülkenin neresinden tutsak elimizde kalacak. Olimpiyatlar da bile rezil olduk. Herkes kendi işine odaklanmalı ve onu yapmalıdır. Ayrıca hobi olarak sporla, görsel hisle ilgilenebilirsiniz o ayrı konudur. Zaten bu bizim aynı zamanda hem kültürümüze hem de üstünlüğümüze bir artıdır. Şehzadeler de bu konuda gayet bilgili ve kültürlü eğitilirdi. Günümüz TBMM üyelerinin sıradan bir Osmanlı şehzadesi kadar bilgi ve kültür birikimi yoktur. Konuyu noktalamadan önce Yavuz Selim Han ile ilgili anlatılan bir olayı açıklayacağız.
Bir gün Yavuz Selim Han’ın atının nalı çıkar. O sırada bir Yeniçeri olayı fark eder ve Yavuz Selim Han’ın atını nalını takar. Yavuz ise, yeniçeriyi çok becerikli olduğu için tebrik eder. Yeniçeri ise aynı savaş arası dönemlerde bu nal işi ile ilgilendiğini söyler. Yani yeniçeri aynı zamanda nalbantmış. Bunun karşılığında Yavuz’dan övgü bekler Yeniçeri tekrar. Lakin Yavuz Selim Han tüm askerlerin gözü önünde söze girerek şunları söyler:
-Sen bir savaşçı mısın yoksa nalbant mı? İki işi aynı anda yürütemezsin. Derhal yeniçerilikten çıkıyorsun.
İşte meselenin özü. Mimar Sinan’da bir yeniçeriydi ama sonra yeniçerilik görevinden çıktı ve mimarlığa yöneldi. Bizler torpile değil tecrübe ve deneyime dayalı bir zihniyet geliştireceğiz. Biz yenilmez ve üstün bir ırk yaratmak istiyoruz. Bu ise sadece Tigir:Er Düşünce Sistemi ile mümkün olacaktır. Atalarımız bizi izliyor!
Venedik Piçi İtalya ve Uşi Antlaşması
Bizler her daim tarihimizin şan ve şerefli sayfalarını sizlere anlattık. Lakin farkındaysanız putları yıkmaya başladığımızdan beri artık sadece şan ve şerefli olan geçmişimizi anlatmıyoruz. Bazı şeyleri idrak edin ki geleceğe sağlam adımlar atalım. Şimdi tarihten eşi benzeri olmayan bir rezillikten bahsedeceğiz. Bu rezillik ise İttihat ve Terakki zamanında olmuştur. Olayın özeti şudur. Bu İtalyanlar ile harbe giriyoruz. Daha sonra ise UŞİ antlaşması imzalanıyor. Bu
antlaşmaya göre İtalyanlar adaları bize teslim ediyor lakin bizimkiler diyor ki, “Yunanlılar (400 Yıl valiyle yönettiğimiz Yunanlılar) bizden bu adayı geri alır en iyisi şimdilik sizde kalsın, savaş bitince biz sizden geri alırız…” Bu ne kepazeliktir böyle! Acunun hiçbir yerinden böyle bir rezillik olmamıştır. “Falanca devlet bizi işgal eder en iyisi şu topraklar sizde kalsın.” gibi bir fikriyata sahip olmak için ya gafil ya da hain olmak gereklidir. Bunlar ise hem gafil hem haindir. Bunun başka açıklaması olamaz. Bazı kişiler diyebilir, efendim o zaman İttihat ve Terakki tek mutlak güç değildi. Cevap verelim, Trabslugarp’da yenilmemize rağmen İttihatçı subaylar ile övünmesini biliyorsunuz da sıra hezimete gelince niye yan çiziyorsunuz? Ayrıca herkes biliyor ki İttihatçılar o dönemde gayet baskın bir unsurdu. Abdülhamid’e darbeyi yapanlar bile ittihatçıdır.
Ülkede Herkes Put Oldu!
Enver, Talat ve Cemal Paşalar Türkiye’yi niye savaşa soktular diye haklarında ağır sözler söylemedik hatta bu konuda çok tenkidimizde yoktur. Lakin madem savaşa soktular ve bunun üzerine yenildik bari en azından ülkeyi terk etmeyin ve düşmana karşı cenk ederek ölün. Kaçmak nedir? Frenk Desperey ülkeye girip Enver Paşa’nın karısını yalısından kovuyor ve sokağa fırlatıyor. Rezilliğe bakın. Biz bunları söyledik diye niye
milletin zoruna gidiyor. Koduğumun putçuları. Herkesi put yapıyorsunuz. Herkese Allah diye tapıyorsunuz. Herkes size göre kusursuz! Elimizden koca imparatorluk gitmiş. Göt kadar Türkiye’ye sıkışmışız, kimsede çıkıp demiyor o kadar toprak nereye kayboldu diye. Öyle bir duruma gelmişiz ki Yunanla bile 3 yıl harp etmişiz. 400 yıl valiyle yönettiğimiz Yunanla… Yazıklar olsun. Bize hezimet değil zafer lazımdır. Artık hezimet değil zafer istiyoruz. Bizler istilacı bir milletiz. Artık küçük değil büyük düşünmeliyiz. Yıkın şu kalplerinizdeki putları. Kırın zincirlerinizi. Emperyalist, mükemmeliyetçi ve güçlü olmak istiyorsanız putları yıkın!
Cem Özdemir Türk Değil Çerkezdir! Cem Özdemir denilen bir adam var. Almanya’da yaşayan avel Türkler de bu adama Türk diye oy veriyor. Lakin alakası yok. Bu adam bir Ç-Virüsüdür ve nerede Türklük aleyhine bir iş varsa oradadır. Günümüz Türklüğü avelleşmiştir. Her şeye inanmaktadır. Bir tane Zenci köle çıkıp “Ben Türküm” dese bu aveller kucak açacak. Cem Özdemir has bir Çerkezzdir. Bunların ataları zamanında Rus zulmünden kaçıp Osmanlı Türklerine sığındı. Osmanlı Türkiye’si bunları kabul etti ama sonra olanları biliyoruz. Bu hain Çerkez Cem Özdemir, utanmadan da kızına Mia, Oğluna ise Vito adını vermiştir. Çerkezz, Almanya’da Almanlık ve Çerkezzlik ile gurur duyuyor, ardından da Türklüğe zehir kusuyor. Sürekli Türkiye’yi kötülüyor pezevenk. PKK marşları eşliğinde propagandalar yapıyor.
Doktor Rıza Nur nerede Çerkezz varsa onlara savaş ilan etmiş, onları memuriyetten çıkarmıştır. Rıza Nur hiçbir şeyi laf olsun diye söylememiştir. Birileri gibi Türklükten dem vurup ne kadar devşirme ve dalkavuk varsa onlara memuriyet vermemiştir. Kimse 3-5 boş lafla birilerini ilahlaştırmaya çalışmasın.
Hülasa Çerkezzler yeminli Türk düşmanıdır. Türkiye’nin pek çok kurumuna kripto şekilde sızmışlardır. Diğer etnikler ile dirsek teması halindedir. Kürdü, Ermenisi, Çerkezi, Çingenesi konu Türk düşmanlığı olunca yekvücut olurlar. Bunu zinhar unutmayın!
İmamların Çoğu Yavşaktır!
Bu cami hocalarının çoğu yavşaktır. Bunların kıblesi doların geldiği yerdir. Ateist adamın camide namazını kıldırıyorlar. Sonra ise, biz görevimizi yapıyoruz, diyorlar. İşin ucundan para var çünkü. Ulan senin görevin Gayri Müslimin namazını kıldırmak mıdır? İslam’ın neresinde var bu? Adam gece gündüz Allah’a sövmüş, bardan meyhaneden çıkmamış, kerhaneyi evi bellemiş ama sonra dualar eşliğinde cenaze namazı kılınıyor. Ülkenin her tarafından samimiyetsizlik akıyor. Gidin adamın cenazesini genel evden kaldırın. Ateist adamın cami de işi nedir? Bu cenazeleri camiye gönderen aileler de gavadın önde gidenidir, her fırsatta şu kadar cami var bu kadar cami var diye eleştirirler, ezan sesinden rahatsız olurlar ama geberip gittiklerinde o camilerden cesetlerini kaldırırlar. Tam anlamıyla İslamik Roma Cumhuriyeti’dir bu ülke. Eğer biz Tigir:Er yöneticileri eskaza ölürsek bizi de camiye götürenin anasını avradını sikeyim. Cami’den Müslüman adamın cenazesi kalkar. Gayri müslimin cenazesi kalkmaz!
İnsanüstü Himmet
Hedeflerimiz insanüstü himmet gerektirmektedir. İnsanlık ise son seviyesine ulaşmış ve değersiz bir canlı konumuna düşmüştür. Tüketmek ve putlara tapmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Dünya üzerinde fazlasıyla boş adam vardır. Bunların primatlardan bir farkı yoktur. Primatlardan bir farkları olmadığı gibi sanki çok büyük bir adammış gibi hareket ederek millete vaaz vermekten geri durmaz ve akıllı kişilerin önünü kapatmaktan büyük zevk duyarlar. İnsanlığı referans alarak harekete geçmek başarısız sonuçlar verir. Yaratacağımız yeni ırk ile tüm engelleri, putları ve zincirleri kıracağız. Tigir:Er Düşünce Sistemi ile yoğrulmuş bir beyinle birlikte üstün bir bedene sahip olan elit savaşçılar, acunu postallarının altına alarak çiğneyecektir. Atalarımız bizi izliyor!
Uranyum Meselesi Batı kanunlarını aldık, Yunandan ve Frenkten daha batılı olduk ama bizi içlerine almıyorlar. İslam diyoruz, ümmet diyoruz ama bir tane Arap ülkesi bizi adam gibi desteklemiyor.Gerçi bunların desteğinden de bir bok olmaz. Açıkçası ne müslümanlara yaranabildik ne batılılara. Hiçbiri bizi sevmiyor, hiçbiri bizi istemiyor. Halâ ne diye onlara bizi şirin göstermeye çalışıyorsunuz? Olmuyor işte bazı şeyler. Asırlarca envaı çeşit milletlere kan kusturduk, atımızın üzengisini öptürdük. Neden bizi sevsinler? Onlar bizim kölemizdi, onlar bizim cariyelerimizdi. Binaenaleyh biz kendimiz olmalıyız. Başkalarına muhtaç şekilde yaşamamalıyız. Kendimizi savunacak durumda olmalıyız. Sovyetler yüzünden NATO’ya girdik resmen yatak odamıza kadar girdi Amerikalılar. Biraz utanın. İleride çocuklarınız bunları yüzünüze vurduğunda ne diyeceksiniz? Adam gibi kimyasal silahlarımız, ordu envanterimiz olsaydı asla NATO’ya muhtaç kalmayacaktık. Ama hiçbir şeyimiz yoktu. Sürekli batıya şirin gözükmeye çalıştık. Yurtta sulh, cihada sulh dedik. Onların bizi aralarına almasını bekledik. Orduyu ihmal ettik… Cermenler Versay’ın ihanetini göz önüne alarak 7 yılda acunun en güçlü ülkesi oldu. Biz ne yaptık bu sürede? Neyse, çok derin konulara girmek istemiyoruz zira şimdi onlara girersek sayfalarca malumat vermek gerekecek. Bize ne lazımdır? Bize kimyasal silah üretmek için en önemli elementlerin başında gelen Uranyum lazımdır.
Bu resimde gördüğünüz harita dünya üzerindeki Uranyum rezervlerini göstermektedir. En çok Uranyum ise Kanada, Avustralya ve Kazakistan’da vardır. Avustralya ise Britanya Milletler topluluğuna üyedir. Tıpkı Kanada gibi. Bu ise İngiltere’nin lehine olan bir durumdur. Uranyum çok değerli bir elementtir ve biz ülke olarak bu elementten yoksunuz. Bize alternatif enerji kaynakları gereklidir. Laboratuvarlarda 7/24 çalışılmalıdır. Kalbinizdeki putlardan arının ve toplum olarak nasıl ileriye gidebileceğimizi düşünün.
Teknolojik Üstünlük Savaşlarda Açık Bir Fark Yaratır
Kendi savaş teknolojimizi yaratmazsak eğer başkalarına muhtaç oluruz. Sürekli başkalarının ipiyle kuyuya ineriz. İstilacı bir millet başkasına muhtaç olamaz. Dünyada büyük olarak nitelendirilen devletlere bakın. Bunların hepsinin kendi savaş sanayisi vardır. Kendi ürettikleri silahları kullanır. Teknolojik üstünlük savaşlarda açık bir fark yaratır. Mesela Plevne savunmasında sayıca az olmamıza rağmen düşmana karşı uzun bir süre mukavemet etmemizin nedenlerinden biri ise elimizde Henri Martin ve Winchester tüfeklerinin olmasıdır. Bu tüfeklerin menzili fazlaydı ve adını kölelikten alan Slavlar ise menzili daha az olan tüfekleri kullanıyorlardı. Sonucunda ise Ruslara teslim olmamıza rağmen onlar karşı aşırı bir zarar
verdik. Pek çok Rus ve Romen aile bir daha evlatlarını göremedi. 5 ay sonunda teslim olmamız sonucu Moskoflar Plevne’yi ele geçirdi. Teslim olmak… Bize çok yabancı bir sözcüktür ama maalesef bunlar oldu. Neyse, bu tüfeklerin elimizde olmasının sebebi ise Abdülaziz Han’dır. Kendisi yurtdışına çıkmış ve batının ilimle tekniğini bizzat incelemiştir. Yabancıların teknolojisini Türk topraklarına getirip kendi savaş sanayimizi yaratmak istiyordu. Kendisi ayrıca donanmamıza da önem vermiştir. II. Abdülhamid gibi donanmayı halice zincirletmemiştir ya da Kemalistler gibi, donanmız yok bu yüzden adaları almakla uğraşmayalım, orayı savunamayız gibi gafilane bir fikriyatta da bulunmamıştır. Lakin biz böyle şimdi kendisini methettik diye günahsız zannetmeyin. Bizler Putçu değiliz! Tigir:Er Davam kitabında da bazı konularda kendisini çok keskin bir şekilde tenkit etmiş bulunmaktayız. Burada uzun uzun kendisi hakkında malumat girmek istemiyoruz. Her şeyi kitaba işledik! Hülasa kendi teknolojimizi yaratmamız icab eder. Sağdan soldan aldığımız silahlarla kazanacağımız zaferler kalıcı değil geçicidir. Lockheed Martin şirketinin yaptığı gibi kendi oyuncaklarımızı yapmalıyız.
Kemalist Türkiye’nin Rezillikleri Kendine Osmanlıcıyım diyen kitleyi bilirsiniz. Bunlara göre Osmanlı Türkiye’si robot yapıyordu, Osmanlı Türkiye’si Abdülhamid devrinde dünyanın en güçlü ülkesiydi, tüm ülkeleri parmağımızda oynatıyorduk, Abdulhamid’e herkes hayrandı… Buna kargalar bile güler. İşte Kemalistlerde tıpkı bunlar gibi hareket ediyor. Abartılı derecede yalan söyleyip zehir kusma olayını başlatanlar ilk Kemalistlerdir. Onlara göre 1923-1950 Türkiye’si ile CHP’nin iktidarda olduğu dönemlerde her şeyi üreten dünyanın 1. sınıf ülkesi Cumhuriyet Türkiye’sidir. Osmanlıcılar da aynısını Abdülhamid devri için der. Gerçi Abdülhamid devri Kemalist devirden daha ileridedir. Neyse, işin aslı Kemalist devirde biz hiçbir şey yapmadık. Dünyada büyük teknolojik gelişmeler olurken Kemalistler ne mi yaptı? Şunu kendinize sorun. Ulan bu Kemalistler ne yaptı? Bakalım.
1-) Tarlada çalışan adamın eline Keman vermek.
2-) Batının ilmini alacağına fuhşiyatını almak.Evet isteyen istediği gibi sikişir amma velakin Çanakkale’ye şehitleri anmaya gidiliyor diye ilan verilmesi ve akabinde gemilerde fuhuş yapılması ne demektir? Git zinanı evinde yap. Bu nasıl rezillik? İşte Kemalist CHP’nin rezilliği. Kadeş Rezaleti!
3-) Açılıp saçılmayı, fuhşiyatı, dalkavukluğu, putçuluğu büyük meziyet saymak. Açılıp saçılınca gelişeceğimizi zannetmek. 4-) Her yere Mustafa Kemal’in heykelini dikmek. Türk tarihinde o kadar kahramanlar, komutanlar, devlet adamları varken onların hepsini yok saymak.
5-) Mustafa Kemal’i Allah yapmak. 6-) Arap dinini yok edeceğim derken daha da başımıza bela etmek. 7-) Doğru düzgün teknoloji ya da silah üretememek. Tek bir tabanca dahi üretememek. Askerin kafasındaki miğferi bile dışarıdan almak. 8_) Kemalist olmayan zeki şahsiyetleri devlete küstürmek. Ölümle tehdit etmek. 9-) Kendi imkanları ile tayyare yapıp uçuran adama ceza kesmek. 10-) Kürtleri ortadan kaldırmak yerine başımıza salmak.
11-) Tarihi tahrif etmek. Osmanlı Türkiye’sin fetih dönemlerine aşağılamak, fetihçi gazilere serseri demek. 12-) Padişah mezarlarına kilit vurmak, Selçuklu Büyüklerinin kemiklerini köpeklere atmak
13-) Zevk-ü sefa yapmak. Balolar, baleler tertiplemek. Sanki çok güçlü bir ülkeyiz de eğlenceyi kendimize hak görüyoruz. 1929 ekonomik krizinde bile eğlenceye ara vermemek. Gazetelerde sürekli Türkiye’nin güçlü olduğundan bahsetmek. Tıpkı günümüzde AKP’ye hizmet eden gazetelerin Türkiye’yi dünyanın en güçlü yapması gibi.
14-) Orduya yatırım yapmamak. Sırf bu yüzden Nazi Almanyası ve Sovyet Rusyası tarafından silindir olacaktık. Ordumuzun güçsüzlüğü ve çaresizliği yüzünden II. Cihan Harbi’nden sonra NATO’nun kapısından köpek olduk. Amma velakin Kemalistlere sorsak en güçlü bizdik. Kemalistlere göre zaten uçak filolarımız vardı. Maşallah! Ne filoymuş amına koyayım. Adı var kendi yok. Ulan madem öyle o zaman göt korkusunda ne diye NATO’ye girmek için köpek olduk? Öyle kimse Nato’ya Menderes girdi demesin. CHP’nin bizzat kendisi zaten NATO’ya girelim diye kıvranıyordu. Çünkü onlar da biliyor ki Rusya bize hücum etse belamızı sikecek. Nihal Atsız’da bu durumdan mütevellit yazdığı vasiyetnamesinde Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’ya karşı sert bir şekilde hücum etmiştir.
15-) Türk Irkını içkiye, sigaraya teşvik etmek. Evet isteyen içer isteyen içmez. Lakin iktidarda bulunanlar bunu reklamını yapıp halka teşvik etmemelidir. Boy boy her yere alkol için diye posterler asılmamalıdır. Bira sütten daha yararlıdır gibi rezilane şeyler söylenmemelidir. Biz kimsenin içkisine bir şey demiyoruz ama bunu yapmak ne kadar doğru bir düşünün. Türkiye ahlaksızlaşınca, alkolik olunca batıların bizi çok seveceğinizi sanan avel kitleye Kemalist, Türkiye İslamlaşınca, Araplar ve diğer Müslümanlar bizi çok sevecek sanan başka bir cahil kitleye ise İslamcı denir.
Şimdi buraya onlarca maddeler yazacağız ama gerek yok. Daha fazla sizleri sıkmak istemiyoruz. Bunun sonucunda ise Kemalistler yıllarımızı heba ettiler. Her şeyi geçtik, Kemalist devirde askerlerin kafasına taktığı miğfer bile İngiliz malıdır. Ey Kemalistler! Madem biz her şeyi üretiyoruz ulan miğferimiz bile niye İngiltere’den. Sizde miğfer üretecek kadar teknoloji yok mudur? Gerçi sizler Anıtkabir’in ipi yapmakla övünüyordunuz değil mi? Sizler güya çok Türksünüz, bu ülke Türklerindir dediniz ama ne kadar etnik varsa siyasetin üst kademelerine getirdiniz. Özgürlükçüyüz dediniz ama kendinizden farklı düşünen herkesi tevkif ettiniz. İşte Kemalist Cumhuriyet rejimi. Yalan, entrika, dalkavukluk, zevk-ü sefa, putçuluk, ikoncanlık, gavadlık, ferdiyetçilik, tarihimizi sadece tek bir şahısa bağlamak!
Düşmanlarımız harıl harıl çalışırken Kemalistler ise zevk-ü sefaya daldı. Düşünün, II. Cihan Harbi’nde yenilen ülkeler bile bizi solladı. Kemalistlerden sonra ise iktidarı çöl aşıkları ele geçirmeye başladı. Türkiye dediğimiz ülke İslamcı çöl aşıkları ve Cumhuriyetçi laik pezevenklerin elinde oyuncak oldu. İslam’ın bize bin yılda verdiği zararı Kemalizm 90 yılda veriyor. Bu millet ne zaman özüne dönecek, putları yıkacak? Kemalist iseniz alın bir elinize Nutuk, diğer elinize rakı ve kitap okuyun.
Müslümansanız da camiye gidin, namazınızı kılın, karınızı çarşafa sarın, zemzem suyu için, bahçenizde deve besleyin lakin Türk siyasetinden elinizi çekin! Bizim sizin dinize karışmak gibi düşüncemiz yok. Bizi buna mecbur etmeyin! Yoksa Kemalistleri mumla arayacaksınız…
Tigir:Er Düşünce Sistemi her türlü putperestliğe son verecek ve bizi hak ettiğimiz konuma taşıyacaktır. Sadece üzerinde yaşadığımız dünya ile yetinecek değiliz, tüm evren bize biat edecek! Frenk alametleri ve Çöl kanunlarına karşı yüce Tigir’in buyrukları ile hareket ederek arşa ulaşacağız!
Türk ırkı artık putperstliği bırakmalıdır. Ya putperest olup bok yoluna gideceksiniz ya da Yüce Tigir’in iradesini izleyerek atalarımızın yolundan giceceksiniz! Kanı Türk olanlar zaten dediklerimizi işitecek ve savaşımıza feda olacaktır! Davam Onurum Sadakatim!
Yavuz Selim’in Cengiz Han Soyuna Gösterdiği Hürmet Doğu Türklerinden Timurluların son Hükümdarı Bediüzzaman Mirza, ülkesi Özbekler tarafından işgal edildiğinde Yavuz Selim Han tarafından koruyup kollanmıştır. Timur Beyazıd’ı esir etmesine rağmen Yavuz Mirza’ya saygı göstermiş ve onun için yanında özel taht yaptırmıştır. Şimdi günümüze kendisine Osmanlıcıyız diyenlerin sürekli Timur’a ve Cengiz’e hakaret etmesi de ayrı bir vakadır.
Yavuz zamanında Timur ülkesinden artık eser yoktu. Türk dünyasının mutlak en güçlü hanedanı Osmanoğulları idi. Ama Osmanoğullarından Yavuz Selim Han, kendi atası Yıldırım Bayezıd, Timur yani Cengiz soyundan gelenler tarafından esir
alınmasına rağmen o Cengiz soyuna saygı göstermiş, bununla da yetinmemiş ve son Timurlu hükümdarı Bediüzzaman Mirza için özel bir taht yaptırarak yanına yerleştirmiştir ve bu konuda Osmanlıların lehine de hiçbir şey yoktur. Bu sadece saygıdan dolayıdır. Hiçbir çıkar kaygısı yoktur bunda. Düşünün ki Yavuz Selim gibi sert bir mizacı olan adam bile Cengiz Han soyuna saygı gösterirken kendine İslamcıyız, Osmanlıcıyız diyenlere acaba neye dayanarak Cengiz ve Timur düşmanlığı yapıyor? Timurlenk’in tenkit edilecek yerleri var mı? Tabii ki var. Zaten en büyük tenkidi de biz yapıyoruz. Lakin bu kendisini Osmanlıcıyız diye tanıtanlar hakaret üstüne hakaret, iftira üstüne iftira atıyor.Yavuz bunları görse alayını kılıçla doğrayacak haberleri yok. Son olarak, Yavuz’un eşinin de Cengiz Han soyundan geldiğini yani Kanuni’nin Cengiz kanı taşıdığını da tekrardan ilave etmekte yarar var. Daha önce bu konularda hakkında zaten malumat girdiğimiz için daha fazla okuyucuları meşgul etmek istemiyoruz. Bu günümüzdeki Özbekler de Timurlenk’i sahiplenmekten vazgeçsinler. Timurlenk kendisini Türk olarak görürdü. Özbekler Timurlenk’i sahiplenmek istiyorlarsa evvela Türklüğe biat etsinler. Sonrası artık bize kalmıştır. İşin en ironik tarafını da buraya yazalım. Türkiye’nin Reis-i Cumhuru Recep Tayyip Erdoğan, Timur’un kabrine gidip dua etmiştir.
Aziz Nesin’in Gençliğe Hitabesi
Mustafa Kemal’in gençliğe hitabe diye bir metni vardır. Aziz Nesin’de bu metni değiştirerek kendi kafasına göre yazmıştır. Aziz Nesin kemalistlerin bildiği gibi Atatürkçü falan değildi. Ama Mustafa Kemal İslam ile mücadele ettiği için (Gerçi buna mücadele etmek denmez, zira İslam’ı daha çok başımıza sardı) Nesin tarafından sempati ile bakılmaktadır. Ama Aziz Nesin asla Kemalist değildir. Bunu kendisi dile getirmiştir. Hatta Mustafa
Kemal için Allah değildir, eleştirilebilir demiştir. CHP’ye de pek çok tenkitlerde bulunmuştur. Aziz Nesin’in babası da anti kemalisttir ve şeriatçıdır. Hülasa Aziz Nesin Kemalistlere göre Mustafa Kemal’e şirk koşan biridir. Ayrıca Aziz Nesin’in Faşizm hakkında da pek bilgi sahibi olduğu söylenemez. Aziz Nesin faşist tabirini ya tüm solcular gibi bilgisizliğinden ve cahilliğinden yapmıştır ya da Kemalistlerin tepkisini çekmemek için yapmıştır. Binaenaleyh Ey Kemalistler diye bir nutuk atsa okuyucu kaybedebilirdi. Aziz Nesin’in meşhur hitabesi; Ey Türk Faşisti! Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip, üzerlerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir.. Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın. Meydanlarda, kitaplarını yaktığın, namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilirler. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zapt edilmiş, matbaaları yakılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş,çoluk-çocuğu dağıtılmış , haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir. Bütün bu şartlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, Amerika’dan borç dahi alınabilir. hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenebilir. Ey faşist yumurcakları! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi bütün bu yapılanları kâfi görmeden, vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta halk partisinin ambarlarında mevcuttur.
Ormanın Tembeli Aslan
Aslan uyuşuk bir hayvandır. Akşama kadar yan gelip yatar. Ormanın kralı değil ormanın tembelidir. Avı bile dişi aslan yapar erkek aslan ise yan gelip yatar. Böyle uyuşuk bir hayvanın Türkiye’de heykelini görmekten hiç haz etmiyoruz. Genelkurmay binasından Meclise ve Mustafa Kemal’in kabrine kadar her yer Antik Mısır, Yahudi, Mason sembolleri ile dolu. Neden bir tane devlet dairesinde bozkurt heykeli yok? Her yerde aslan var. Aslan İngilizlerin, Yahudilerin milli sembolüdür. Başa geldiğimizde aslan heykelleri imha edilecek.
Cariyeler-Seks Köleleri ve Cumhuriyet Türk devletinde Türkten cariye-seks kölesi olamazdı. Bu yüzden hareme alınan kadınlar Türk değildir. Bunu bahane edip Osmanlı Türk İmparatorluğunu tenkit edenler zır cahildir. Ancak padişahların yabancı kadınlardan çocuk yapmasını tenkit ederseniz buna bir şey demeyiz. Sonuçta bizler putperest değiliz. Ortada bir yanlışlık varsa bunu söylemek gereklidir.
Şimdi bilhassa Kemalistler sürekli ağlıyor. Kadınlar haremde seks kölesiydi, Cumhuriyet geldi kadın özgür oldu ve ilâh… Ulan beyinsizler! Cariye dediğiniz kadınlar zaten Türk değildi yani Türk devletinde Türkten köle olmayacağı için Venedikli, Sırp, Çerkezz, Yunan gibi Türk olmayan kadınlar hareme alınır ve çeşitli işlerde çalıştırılırdı. Buna seks işçiliği yapmakta dahildir. Şimdi Kemalistlere soruyoruz, Siz Venedikli misiniz? Sırp mısınız? Yunan piçi misiniz? Kimin kanını taşıyorsunuz da haremdeki kadınları bahane ederek Türk İmparatorluğuna saldırıyorsunuz bre gafiller? Ulan siz madem haremdeki kadınlara bu kadar acıyorsunuz o zaman Cumhuriyet’deki Kerhaneleri niye tenkit etmiyorsunuz
samimiyetsiz piçler! Her yer kerhane kaynıyor. Hangi kadın kerhanelerde kendi isteği ile bok kokan adamlarla yatmak ister? Ulan bunların neresinden tutsak elimizde kalacak… Not: paylaştığımız tablo ise Halife Abdülmecit’e aittir. Kendisi ressam olduğu için şehzadeyken böyle bir tablo yapmış.
Hint-Avrupalılar Türk Değildir! Avrupa’nın büyük bölümü aynı kütleden meydana gelen insanlardan oluşmaktadır. Zaten konuştukları dil de HintAvrupa dil ailesindendir. Macarlar, Estonlar ve Finliler gibi istisnai topluluklar bunlarından dışındadır. Macarlar, Estonlar ve Finlilerin Türkler ile ırksal ve dilsel olarak akraba olduğu doğrudur ancak bu insanların çoğu mankurttur. Tıpkı Kazaklar, Özbekler, Kırgızlar gibi. Millet diyor ki Macarlar Türk mü? Kırgızlar Türk mü? Tuvalılar Türk mü? Şunlar Türk mü? Bunlar Türk mü? Geçin bunları! Zaten bu saydığımız gruplarla ile ırkımız birdir ama Türklüğü kabul etmiyorlar. Bizler Bir kişinin Türklüğünü sadece kan bakımından ölçmeyiz. Zihin yapısı da Türk olmalı ve Türklüğe hizmet etmelidir. Yoksa Türk kanı taşıyan her topluluğu başımızın üstünde taşımamız gerekmektedir. Yine aynı şekilde bir kişi ırksal olarak Türk olsa bile üstünlük vasıfları taşımalıdır.
Örneğin Akraba evliliği ile meydana gelmiş ve vücudunda çeşitli hastalıklar barındıran bir kişiyi biz niye Türk sayalım? Lakin kan temizse ve vücutsal ile zihinsel olarak üstünlük vasıflarına sahipse bir kişi, mankurt bile olsa doğacak olan çocuğun kanı temizdir. Görseldeki Harita: Hint Avrupa Kökenliler. Avrupa’nın ortasındaki boş kısım Macaristan’dır. Kuzey tarafındakiler ise Estonya ve Fin diyarı. Önemli not: Koreliler ve Japonların Ural Altaylığı kanıtlanmamıştır. Zaten Japonlar ve Koreliler genetik olarak çöp bir topluluktur. Boyları kısa, vücutları sıska, testosteronu düşük insanlardır. Bunlardan doğacak olan çocuk Türk kanını kirletir. O çocuğu çöpe atmanız evladır.
Genelkurmay Binasındaki Putlar! Genelkurmay Başkanlığı önündeki iki tane ucube put var. İngiliz ve Masonluğu simgeleyen bu putların orada işi nedir? Sanki Genelkurmay Başkanlığı değil de Lions Club girişi. Ulan hadi burası sivil bir vatandaşın yeri olsa neyse diyeceğiz. Maymun mu dikiyorsun çakal mı dikiyorsun ne istiyorsan dik. Ama koskoca Genelkurmay binasında aslanların işi nedir? Resmen rezalet.
Dikmişler iki tane aslanı oraya sanki çok mühim bir şeymiş gibi. Ülkede milli ruh diye bir şey yok. Şimdi biz oradaki putları yıkıp yerine ruhumuzu temizlemek için ırkımıza yakışır heykeller dikmeliyiz demeyeceğiz, zira biz komple binayı
yıkacağız. Bu uğursuz bina yok edilmelidir. Acizleri, layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batmaya mahkumdur. Hem maneviyat bakımından hem de maddiyat… Cumhuriyet denilen pespayelik rejiminden arınmalı ve Atamız Tigirkut Motun Tanhu’nun adına yakışır bir ordu kurmalıyız. Demokrasi ve Laik düzeni korumak için ölenler liderimiz Motun’u temsil edemez.
Özel Tatil Yerleri ve Savaşçılar
Tatil ve eğlence yerlerinde parası olanlar faydalanır. Buradan eğlenceyi çıkarırsak eğer geriye tatil kalıyor. Tatil yerlerinden savaşçılarda faydalanmalıdır. Belirli bir zaman sonra bünyenin rahatlaması ve deşarj olması için dinlenmeye ihtiyacı vardır. İhtiyaç olmasa bile bu bir ödül olarak verilmelidir. Bizim tatile ihtiyacımız yoktur, çünkü bunları hak etmiş değiliz. Ama savaşçıların bu yerlerden faydalanması mecburidir. Tabii bu yerler sivillerden arındırılmış olacaktır, tamamen savaşçılar için özel olacaktır. İmparatorluğun yarattığı bu özel yerlerde parası olanlar değil yalnızca hizmet edenler faydalanabilecektir. Vazifesini layıkıyla yapanlar senede bir defa bu özel yerlerde tatil yapmalıdır. Biz burada savaşçı derken Evlad-ı Mevlanalardan bahsetmiyoruz. Bu yüzden onlar boşuna sevinmesin!
Tespih Çekerek Kendini Delikanlı Sananlar
Ortalık çakma delikanlılardan, sahte kabadayılardan geçilmiyor. Bu çakma kahramanların en önemli aksesuarı ise tespih. Budistler gibi eline tespih alıp ortalıkta dolaşan gavadlar türedi. Bu millet zaten özenti. Nerede mafyacılık veyahut ağır abicilik oynayanlar varsa onları baş tacı yapar. Allah niyetine tapar. Tespih bile put oldu ülkede. Zaten malumunuz ülke put dolu. Bunun da put olmasına şaşırmadık. Tespihi neden elinde tutuyorsun diye sorsak öyle avel avel bakar. Papazından Budist’ine, Hindusundan götçüsüne herkes kullanıyor. Tespih çekmek erkeklik veyahut delikanlılık demek değildir. Özenti olmayın. 3-5 mafya dizisi izleyerek papazlar gibi elinizde tespihle dolaşmayın. Bizi takip edenlerin tespih kullanması yasaktır! Kimsenin eline tespih görmeyeceğiz.
Türk Düşmanı Dinsiz-Komünist Aziz Nesin Aziz Nesin denilen dinsiz komünist bir adam var. Biz bu adam hakkında daha önce bir kaç defa malumat verdik. Lakin başka bir konu hakkında ufak bir hatırlatma yapmakta fayda var. Zira son zamanlarda kendisinin adını çok sık duyar olduk. Bu paylaştığımız görselde Aziz Nesin denilen dinsiz komünist, rehberimiz Atsız’a, Türk tarihine ve mukaddesatımız bozkurta hakaret etmektedir.
Aziz Nesin’in bir lafı vardır, Türk milletinin %60’ı aptal der. Lakin gittiği konferanslarda ne hikmetse Türk milleti yerine Türkiye halkı tabirini kullanır ama iş hakarete gelince Türk milleti der. Neden? Çünkü Türkiye halkı derse içine Kürdü, Ermenisi, Lazı vb. etnikleri de alacak. Onlara hakaret etmemek içinde pis sözler kullanacağı zaman Türk milleti der. Övgü sözcükleri kullanacağı zaman ise Türkiye halkı der. Aziz Nesin iyi bir hikayeci ve kültürlü biri olabilir lakin ideolojik görüşü uğruna Türk tarihini tiye alması hafif bir olay değildir. Yaptığı diğer pislikleri ise yazmıyoruz bile. Hadi Atsız ırkçı diye ona hakaret ediyorsun anladık lakin Türk tarihinden ne istiyorsun bre gafil! Türkiye’de milli mukaddesata saldıranlar baş tacı yapılır. Hakiki Türkler ise kıyıda köşede bekler. Bu Aziz Nesin ise Tatar’dır. Bunlar Ruslar’dan kaçıp bize sığınıyor ama karşılığında ihanet görüyoruz.
Şeytanın Uşağı mı Yoksa Şeytanın Efendisi mi?
Günümüzde mutaassıp İslamcılar ABD’ye ve İsrail’e şeytanın uşağı diyor. Lakin bir zamanlar ise bize şeytanın uşağı değil bizzat şeytanın efendisi derlerdi. Demek ki 2 asırlık ABD ve
yeni kurulan İsrail bizim çok önümüze geçmiş. Zira bir zamanlar şeytana bile efendilik yaparken şimdi ise Kürtlere dahi galebe çalamıyoruz. Neydik ne olduk. Bunlar ibret olsun.
Romalılar, Vandallar, Türkler
M.S. 400 lü yıllar. Roma tahtında Valentianus, magister militum (Baş komutan) olarak ise Aetyus (Aethius) bulunmaktadır. Aetyus zaten daha sonra Türk Başbuğu Atilla ile de harp edecektir. Vandallar, bizim oralara ayak basmamızdan evvel Barbar olarak anılırdı, bizi gördükten sonra Barbar unvanını onlardan geri almışlardır. Hatta öyle ki, bu Vandal dediklerimiz bizden korktukları için Avrupa’nın batısına göç etmiştir, İspanya’da tutunmaya çalışmıştırlar, lakin daha sonra Gotların istilalarından bıktıkları için Afrika’ya göç etmişlerdir. Vandallar, bizden kaçtıkları için onları küçük düşürecek değiliz, neticede karşılarında biz varız. Dünyanın gördüğü yüceler yücesi Yüce Mel’un Atilla Var. Romalılar ezik milletlere kafa tutarak kendini nimetten sayardı lakin karşılarına Türkler gelince dehşete düştüler. Bizden kimse
kurtulamaz, kimse kaçamaz! Cennetlerine kadar girer orayı cehenneme çeviririz. Nereye giderlerse gitsinler peşlerindeyiz! Göz yaşlarınız ve dualarınız hiçbir işe yaramaz! Yüce Tigir’in kamçısı Atilla’nın melunluğuna melunluk katan olaylardan biri ise Romalılara göre Mars’ın kılıcı, Macarlara göre ise Hadur’un kılıcına sahip olmasıdır. Bu Hadur ve Mars ilah mertebesindeki şahsiyetlerdir. Lakin bunlar efsanedir. Efsaneye göre ise Atilla bu kılıçla birlikte defnedilmiştir. Mars ve Hadur ise aynı şahsiyet değildir. Mars Romalıdır yani gavattır. Hadur ise Ural-Altay kökenlidir. Gerçi Mars’ın gavatlığına dair bir şey okumadık fakat Romalı olması bu unvanı almasına kâfidir. Bu kılıç, hikâyelere göre ise efsunlanmış. Sauron’un sopası ya da Thor’un çekici gibi düşünün. Tek vuruşta onlarca adamı indiriyormuş Atilla bu vesile ile. Lakin bu hikâyelerden yüzde yüz emin olduğumuz şey ise Atilla’nın kırbacıdır. Kırbacıyla nice Romalı zaniyeleri kırbaçlamış, erkeklerini köle yapmıştır. Şeytan bile karşımızda tövbe istiğfar etmiştir. Atilla bu yıkım hareketlerini, hak dini Hristiyanlığa inananlara karşı yapıyordu. O zaman Müslümanlık yoktu ve hak dini İslam inancına göre Hristiyanlık idi. Yani İslam’a göre aynı zamanda Atilla deccal komundadır. Atilla’nın karşısında papaz yerine bir Müslüman halife olsaydı yine aynı akıbete uğrayacaktır.
Afrika’ya göç ettiklerinde Vandalların başbuğu ise Genzeriko (Geiseric)’dur. Girdikleri her yeri yakıp yıkan Vandallar günümüzdeki Tunus ve Cezayir taraflarını işgal eder. Çağımızda kullanılan Vandalizm tabirinin kökeni ise Vandalların girdiği yeri yakıp yıkmasından kaynaklanmaktadır. Bu Vandallar’da az lanet değildir, yakıp yıkmasını, yağmalamasını çok severler. Onlar ile duygudaşlık kurabiliyoruz. Roma’nın Afrika’da topraklarına büyük zararlar vermişlerdir. Kartaca’yı zapt ettiler. Kartaca diye geçmeyin. Yılda 50 bin ton buğday sevkiyatı yapılıyordu Roma’ya. Yani Romalıların ekonomisinin belini büktü Vandallar.
Romalı meşhur gavat Aetyus bu rezilliğe dur demek ve Kartacayı geri almak için 1100 tane gemi hazırlatmıştır. Bu sayı o zamana göre gayet muazzamdır. Lakin sefere çıkarken Valentianus tarafından geri çağrılmıştır çünkü batıda Atilla istilaya geçmiştir. Lanetüllahi Aleyhim! Vandallar bir dönem böyle kendi kafalarına göre takılmaya devam ederken bir karar ile Roma şehrine saldırdı. 455 yılında gerçekleştiği söyleniyor. 20 bin Vandal, Roma’nın putlaşmış merkezini işgal etmiştir. Yakıp yıkmışlar, villaları ahıra çevirmişlerdir, güzel ve fantastik olaylara imzalar atmıştırlar. Vandalların Başbuğu Genzeriko ölüp gidince arkasında taht kavgası bırakmıştır, bu kavga ise kendi içlerinde karışıklığa yol açmıştır. Roma işgalinden yaklaşık yüz sene sonra zaten tamamen yok edilmişlerdir. Kayzer Justinyan filo hazırlayıp Vandalların merkezine saldırmıştır. Vandallar başka yerde çıkan isyanları bastırmak için merkezlerinde yeterince asker bulunmuyordu, bu yüzden savunmaları başarısız olmuştur ve yok olup gitmiştirler.
Belirtmekte fayda var, Vandallar Viking değildir, Cermen kökenlidir. Yalnızca yakıp yıkmamışlardır, kendilerine göre oturmuş medeniyetleri ve kültürleri vardır. Son olarak şunu da söyleyelim. Başbuğ Atilla çocukken Romalılara esir verilmemiştir, böyle bir şey yoktur. Jean Paul Ru ise esir olanın Atilla değil Aetyus olduğunu söylemiştir. Yani Aetyus esir olarak Hun kampında belli bir süre bulunmuştur.
Cinsellik ve İdeal Toplum Son zamanlarda toplumdaki cinsel problemlerden dolayı bu alanda uzman olan doktorlar türedi. Aynı şekilde insanlar artık daha kolay boşanıyor? Neden? Çünkü millet partnerini mutlu edemiyor. Mutlu olmayan kadın ya da erkekte boşanıyor. Alkol ve sigara gibi şeyler cinselliğinizi öldürür. Karısını mutlu edemeyen adam eksiktir, yarımdır. Aynı şekilde anne olmayan kadında eksiktir, yarımdır! Karısını mutlu edemeyen adam savaşta düşmana karşı da üstün olamaz. Bize savaşçı adamlar gereklidir! Sağlıklı bir yuva kurmanın şartlarından biri de cinsel açıdan doyurucu olmanızdır. Çürümüş bedenler ve ağzı leş gibi sigara kokan biri ile birlikte olunmaz. Boşanma sadece maddiyat ve geçimsizlikle alakalı değildir. Çiftler birbirini tatmin edemediği için bu boşanmalar gerçekleşmektedir. Sağlıklı birliktelik sağlıklı nesil doğurur. Seviye atlayıp refaha kavuşmak için üstün bireyler gereklidir. Üstün birey yetiştirmek için ise sağlıklı çiftler gereklidir.
Bu olay zincirlemedir. Bu zincirlemenin adam gibi işleyebilmesi için de bizlerin başa geçmesi gerekmektedir. Ülkede her şeyin rayına oturması teokratik Tigir:Er yönetimi ile mümkün olacaktır.
Cinsellik konusu okullarda işlenmelidir, kadın bedenin, erkek bedenin fonksiyonları öğretilmelidir. 20 yaşına kadar kız eli tutmamış adam gerdek gecesinde eşeğe biner gibi karıya atlıyor ve 5 dakika sonra kıçını dönüyor. Cahillik ve sağlıksızlık sentezlendiğinde sokakta gördüklerimiz ile dolup taşıyor ülke.
Kemal Kılıçdaroğlu Kadın Düşmanı mı? CHP Genel Başkanı KK’nın sözlerine katılıyoruz. Koca parasız olursa ve kadın yemek yapmazsa, adam deşarj olmak için karıyı döver. İşin tuhaf yanı ise, karısını sikiş ve kum torbası olarak kullanan İslamcı Yobazların KK’nin sözlerine karşı çıkmasıdır. Karısına her türlü hakareti eden ve üstüne kuma getirmeye çalışan, kadına karşı her türlü çirkefliği yapan, kadınları mal olarak gören İslamcılar hangi kafayla KK’ye karşı muhalefet ediyor? Bizim dediklerimizi de yanlış anlaşılmasın. Bizler kadınları dövün demiyoruz lakin Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri de doğrudur. Aynısını kadın değil başkası yapsa yine dayak yemeği hak eder böyle bir durumda.
Türkiye’de insanlar o kadar samimiyetsiz ki biri 2×2=4 dese düşmanları onu 5 yapmaya çalışacak. Sırf Kılıçdaroğlu haklı bir söz söyledi diye AKP’liler hemen adamı hedef tahtasına koydu. Bu kadar çirkeflik, samimiyetsizlik olmaz. Biz bu Vitaminsiz Kemal’i savunuyormuş gibi gözükmek istemiyorduk ama bizi mecbur bıraktılar. Ulan bir kere de hakkı olana hakkını verin samimiyetsiz piçler! Kadına en büyük zorluğu çıkaran inandığınız İslam dini zaten. Hülasa Vitaminsize bu sözlerinden dolayı muhalefet etmeniz sizin ezikliğinizdir. Önce inandığınız dine bakın. Kadınları çöp poşeti gibi sarıp sokağa salıyorsunuz.
Mustafa Kemal-Machiavelli-Tayyip Erdoğan Reis-i Cumhur Mustafa Kemal ve Reis-i Cumhur Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihindeki en makyavelist kişilerdir. Machiavelli eserini okuyanlar zaten ne demek istediğimizi anlayacaklardır. İşlerine nasıl gelirse o şekilde davranırlar ve bunu yaparken de gayet samimi görünmeye gayret ederler. Gerçek manada tilki kurnazlığı ile hareket ederler.
Kemal Paşa, camilerde vaaz vermiş, hilafet için savaştığını iddia etmiş, padişaha ve Kuran’a yemin etmiş biridir ama sonra gücü eline alınca bu sefer halifeliği kaldırmış, padişahı sürgün ettirmiştir. Kemal Paşa sürekli Cumhuriyet ve özgürlükten bahsetmiş ama kendi diktatörlüğünü kurmuştur. Cumhuriyet, halkın kendi yöneticisini seçme hakkıdır demiş ama kendisi yaşamı boyunca aynı makamda kalmıştır. Kemalizme karşı olan kişileri idam ettirmiş, onlara devlet işi vermemiştir. Kendi arkadaşlarını bile Nutuk adlı kitabında kötülemiştir. Ermenilerin bu ülkede hiçbir hakkı yoktur demiş ama bir Ermeni’yi Türk Dil Kurumunun başına geçirmiş, başka bir Ermeni’yi ise milletvekili yapmıştır. Komünist yuvası ve Türklük düşmanı Köy Enstitülerinin kurucusu da bir Ermenidir. Tayyip Erdoğan’da Mustafa Kemal gibidir. Bugün ak dediğine yarın çok rahat bir şekilde kara der. Daha düne kadar açılım
diyen Erdoğan şimdi ise açılımın tersi hareketler yapmaktadır. Daha düne kadar Türk adını dahi ağzına almaya çekinen, Türk adını kullanmanın bile neredeyse suç sayıldığı bir dönemden sonra şimdi Türk adını ağzından düşürmez olmuştur. Irkçı Nihal Atsız’ı bile anmıştır, daha ne olsun? Erdoğan, İslamcı olduğunu söyler ama İsrail ile de anlaşmaktan çekinmez. Çünkü o da Kemal Paşa gibi Makyavelisttir. Tayyip Erdoğan, daha düne kadar her türlü Türklük ile ilgili şeyleri azarlıyor, ayaklar altına alıyordu. Şimdi ise gâvur kısmının gösterdiği işaretler neticesinde çareyi Türklükte bulmuştur. Çünkü biliyor ki İslamcılardan ve Kürtlerden bir hayır gelmeyeceğini anlamıştır. İktidarlığı boyunca sürekli bu iki kesime yaranmaya çalışmıştır. Bilhassa kürtlere ne yaparsa yapsın kendi tarafına çekemeyince onların yavşaklığını anlamıştır. Çünkü kürtler orospu çocuğudur. Yediği kaba her daim pislerler. Tayyipte bunu anlamış olacaktır ki Kürtlere dair nutuk çekmeyi 1-2 sene önce sonlandırmıştır.
Mustafa Kemal bir yerden sonra gerçek kişiliğini göstermiş hatta kitap bile yazmıştır. Fakat Tayyip’in kendine ait bir kişiliği yoktur o her daim her kitleye hitap etmeye hazırdır. Burada kişilik olayını hakaret olarak söylemiyoruz yanlış anlaşılmasın. Siyasi manada dile getiriyoruz. Erdoğan yeri gelir bütün etniklere övgüler yağdırır yeri gelir elinde bulunduramadığı kesime oynar. Bu son yaşanan olaylar neticesinde ise Tayyip çareyi Türklükte bulmuştur. Erdoğan’ın
amacı oy toplamak falan değildir doğrudan savaşa hazırlıktır. Biliyor ki Anadolu evlatlarını savaşa ancak Türklerin geçmişte yapmış olduğu kahramanlıklar ile hazırlayabilir. Mustafa Kemal ise rahatlığa alıştığı için Türklerin savaşma azmini kırmış, Nutuk adlı kitapta Türklerin yayılmacı siyasetini eleştirmiş ve bu Türkleri ahmaklıkla suçlamış, yine aynı şekilde Cihanda Barış diyerek Türkleri gaflet uykusuna sokmuştur. Enver Paşa’yı şehit eden Ermeni’nin heykelini bile İstanbul’a dikmiştir ve ilâh… Orduya da önem vermediği için II. Cihan Harbi’nden sonra Nato’nun kapısında pineklemişizdir. Erdoğan ise diğer Reis-i Cumhurların aksine orduya bu konuda biraz daha önem vermiştir.
Şu an Türkiye dış güçler tarafından kuşatılmıştır. Bu bir gerçektir. Eğer Erdoğan batılılar ile anlaşmaz ve dik durursa Türkiye’yi zor günler bekleyecektir. Mustafa Kemal’i anlamayan Tayyip Erdoğan’ı, Tayyip Erdoğan’ı anlamayan ise Mustafa Kemal’i anlayamaz. İkisi de T.C.’nin en Makyavelist şahsiyetleridir.
Şeytanın Akıl Hocası Türkler Yeniçeriler tarihin gördüğü en barbarca fikrin yeryüzüne dikta edilişidir. Öyle ki bu fikir şeytanı imrendirecek cinsten bir buluştur. Bir filozofa bu konu hakkında kalem tutmasını isteseler, filozofun kaleme alacağı yazının başlığı “Şeytanın akıl hocası Türkler” olması muhtemeldir. Düşmanın çocuğuna zorla el koymak, sonrasında onları kendi ırkına düşman olarak yetiştirip kendi ırkına saldırtmak, tarihte emsali görülmemiş cinsten deha barındıran bir zihniyettir. Yeniçeriler genel olarak Türk kökenli olmadığı için bundan gocunan ve Osmanlı Türklerine hakaret eden bazı Milliyetçi-Irkçı zümreler de yok değildir. Yeniçerilerin kan bakımından Türk olmamasını utanç meselesi haline getiren bu zümrelerin aksine, yeniçeriler bizim için bir gurur meselesidir. Nihal Atsız’a göre de Yeniçeri ocağının kurulması ırkçılığın aleyhinde bir hareket değil aksine ırkçılığın tamamlayıcısı bir eylemdir. Evlenmeleri yasak olan bu devşirmeler kapıkulu, yani padişahın köleleri idi. Çünkü Türk devletinde Türk’ten köle olmazdı. Ayrıca Türk İmparatorluğu’nun en heybetli zamanları ve 400 bin savaşçımızın olduğu Muhteşem Süleyman çağında ise yeniçeriler sayıca 20 bini geçmiyordu. Bunu da özellikle belirtiyoruz çünkü bazı gafiller Osmanlı ordusunda Türk olmadığını ve Osmanlı’nın da haşa huzurdan Türk olmadığını dile getiriyor. Bununla birlikte yeniçeri ocağı III. Murad devrinde bozulmuş ve sonraki
padişahlar döneminde ise bozulmalar ayyuka çıkmıştır. Ocağın bozulması da ocağa Müslümanların alınması ve yaşı 20 den büyük olanları yeniçeri ocağına alınmasından kaynaklıdır. Yeniçerilerin sayıca artması da bu dönemlerde meydana gelmiştir. Bizim en güçlü olduğumuz dönemde yeniçerilerin sayısı 20 bini geçmiyordu. Bunu özellikle tekrar belirtmekte fayda var. Bu satırları okuduktan sonra hâlâ yeniçerileri bahane ederek Osmanlı Türkiye’sine iftira atmaya kalkışan olursa bilin ki vücuduna empoze edilmiş zehirlerden dolayı kasıtlı olarak Osmanlıları kötülemek ister ya da beyinsiz ve putperest bir Anadolu evladıdır.
Cumhuriyet ve Osmanlı Çocukları Hayatta hiçbir başarısı olmayan, sürekli başkalarının yaptıkları ile kendini tatmin eden zümreler, Osmanlı çocuğu ya da Cumhuriyet çocuğu olmakla övünür. Çünkü bunlar koyundur ve güdülmesi gerekiyordur. Kendine Osmanlı çocuğuyum diyen kitle genel olarak İslamcılardan ve Türk-İslam sentezcilerinden oluşur. Cumhuriyet çocukları ise katıksız birer Kemalisttir, CHP’lidir. Biri kendini bir hanedana nispet ediyor. Diğeri ise siyasi bir rejime. Bunların neresinden tutsak elimizde kalacak. Kendini hanedana nispet edenler en azından biraz daha tutarlı. Lakin kendini siyasi rejime nispet etmek nedir? Ben demokrasi çocuğuyum, ben komünist çocuğuyum, ben faşist çocuğuyum ve ilâh… Böyle bir zihniyet olabilir mi? Olamaz ama kemalistler yapıyor işte.
Frenk ellerinde verilen bir davete Napolyon’da katılır. Herkes kendi akrabaları ile övünmeye başlar. Ben falanca kişinin torunuyum, şöyle asilim böyle yüceyim. Sıra Napolyon’a gelir ve şöyle bir sual edilir. Sayın Napolyon, sizin asaletiniz nereden geliyor? Napolyon ise cevabı yapıştırır: -Benim asaletim benimle başlar ve benimle biter. Bunu diyen Napolyon ise Fransa’nın mutlak İmparatoru olur lakin yaptığı avellikler yüzünden en sonunda eşeğe ters bindirilir. Şunu unutmayın, sizin akrabanız ya da geçmişinizde yüce şahsiyetler olabilir, asiller olabilir ama gerçek asalet sizinle birlikte başlayacaktır. Bu yüzden putlarınızı yıkın ve zincirlerinizi kırın!
Afrika Ülkesi Gibiyiz Ufacık bir olayda bayrak yakmak acizlikten başka bir şey değildir. Bayrak bir milleti temsil eden kutsal bir simgedir. Böyle ufak durumlarda bize mukavemet eden milletlerin bayraklarını alıp yakmak büyüklük değil küçüklük göstergesidir. Bizler bir Cihan Devletinin devamıyız. Böyle hareketler bize yakışmaz. Yakışmadığı gibi ufacık olaylarda milli marş söylenmesi de ayrı bir kepazeliktir. Zaten korkma diye başlayan bir marşın fedailerinden de başka bir davranış beklemek yanlış olurdu. Türkiye Cumhuriyeti denilen devlet bir Cihan Devletinin devamı gibi değil adeta sıradan bir Afrika ülkesinin devamı gibi davranmaktadır. Bizler bu ülkenin hiçbir şeyini tanımıyoruz! Tanımadığımız gibi de benimsemiyoruz. Biz T.E.D.S iman ediyoruz ve başa geçtiğimizde de İmparatorluk siyaseti güdeceğimizi alenen beyan ediyoruz.
Yok olacaksınız!
Şu ülkede ne kadar, falanca kişinin torunuyum şurada hak istiyorum, diyen varsa bunları krematoryumlara atacağız. Millet alışmış hazıra konmaya. İsimlerin arkasına saklanarak ya ün peşinde koşuyor ya da bundan maddi bir kazanç sağlama peşinde. Ülke paşa çocuklarından, padişah torunlarından, malum şahısın askeriyiz diyenlerden geçilmiyor. Bunlar ülkeye yarar sağlasa amenna lakin yarar sağlamadıkları gibi ortaya saçtıkları zehirler var. Bu zehirlerle millet putperest, ikoncan, gavad oluyor. Bugün siz öldüğünüzde kimse arkanızdan babanızı ya da dedelerinizi konuşmayacak, sizin ne yapıp etmediğiniz konuşacak. Varsa yaptığınız bir şey bununla anılacak, size hürmet edilecek ve hatalarınız tenkit edilecek, yoksa ise kurtçuklar sizi mezarda yediğinde tamamen bu hayatta yok olacaksınız.
Japonlar ve Atom Bombası Japonların tepesinde ABD olmasa şu an Asya’daki tüm halkları köleleştirmişti. Japonlar, sırf zevk için kafa kesme yarışması yapan, ölen kadınlara bile tecavüz eden sapık bir toplumdur. Bu gavadlar boşuna atom bombası yemedi. Japonya’yı teknoloji devi yapan da ABD’nin kendisidir. Çünkü komünizme karşı Japon iş gücünden yararlandılar. Yine aynı ABD Almanya’ya da kıyak yapmıştır. Bu Japonları insanlar çok yanlış tanıyor. Çok sevecen falan zannediyorlar. Bu Japonlar önünüze gülüp arkanızdan kuyunuzu kazarlar. Tarih bunu bize böyle gösteriyor. Aksini iddia edenler de zaten tarih özürlüsü cahillerdir.
Müslüman IŞİDçiler bile bu adamların yanında çok masum kalır. IŞİD katliam yapınca bunu genelde propaganda aracı olarak kullanıyor. Japonlar ise sırf gösteriş ve tatmin olma amaçlı. Ölecek adamlara bile boş yere mermi harcıyor. Resmen israf. Ama sonra gördük bu israfların neticelerini. Bu Japonların uçaklarını havalandıracak yakıtları bile kalmadı. İsraf, görmemişlik, ölüye tecavüz, pedofili, hepsi Japonlarda. Savaşta tecavüzün bir adabı vardır. Bu Japonlar ise ufakcık kızlara
tecavüz ediyor. 10 yaşındaki Koreli kızlardan seks taburu kurdular. Bu anlattıklarımız millete hikaye geliyor olabilir ama gerçek. Biraz tarihle içli dışlı olanlar bunları zaten bilir ve bu anlattıklarımız da hiçbir şey. Buraya her şeyi yazmak istemiyoruz, zira Tigir:Er Davam kitabında bu tip konulara ziyadesiyle yer verdik. Gelelim merak edilen bir konuya. Japonlar Türk mü? Japonlar Türk değildir ve Türk olmadıkları gibi Türklerle akraba da değildir. Yani Japonların Ural-Altaylılık ile bir bağı yoktur. Koreliler de aynı şekilde Ural-Altaylı değildir. Sonuç olarak bizimle Japonlar arasında bir kan ve kültür bağı yoktur. Yani bir Japon’dan çocuk yaparsanız eğer çocuk piç olur. Ayrıca Japonlar ırki özellik bakımınından da çok düşük canlılardır. Boyları kısa, erkekleri sıska, kadınları vitaminsizdir. Bir Türk kadını ya da erkeği Japondan bebek yaparsa çocuğun özellikleri düşük olacaktır. Günümüzde Slavlaşmış Bulgarlar bile Japonlardan Türklere daha yakındır. Ona göre ayağınızı denk alın.
Ha Boşnak Ha Yavşak! Rasim Ozan Kütahyalı adında biri var. Kendisi tam bir dalkavuktur ve soytarıdır. Televizyonlarda şaklabanlık yapmayı çok sever. Makara adamdır da. Güldürür, eğlendirir. Orta çağda yaşasa muhakkak bir Kralın soytarısı olurdu. Neyse…
Rasim Ozan Kütayhalı, laf arasında Kusturmalı Boşnak Saksosu diye bir cümle kurdu ve sosyal medyada kendisi bir anda linç edilmeye başlandı. Aniden ahlak bekçisi kesilenler türedi. Ne yani Boşnaklar sakso çekmiyor mu? Evde karısına ve sevgilisine tatlı tatlı sakso çektiren adamlar gelmiş sanal acunda ahlak bekçiliğine soyundu. Neden? Çünkü sözün içinde Boşnak geçiyor ya etnik damarları kabarıyor. Koduğumun virüsleri! Ayrıca Rasim Ozan Kütahyalı ırkçı olacak zekaya sahip değildir ama sosyal medyada adamı ırkçı ilan ettiler. Ulan ırkçılık bu kadar basit bir şey mi? Gerçi milletin kafasında ırkçılık demek köle (zenci) futbolcuya muz göstermek demektir. Şimdi burada dikkat çekmeniz gereken husus şudur. Etnikler yani Türk olmayanlar bu olay neticesinde anında örgütlenmiştir. Balkan derneklerinden tutun da ünlü sporculardan şarkıcılara kadar hepsinden tepki yağıyor. Neden? Çünkü Türk değiller. Mesela Türkiye’de Türklük kaç defa aşağılandı. Bu virüslerin hiç sesi çıktı mı? Hayır! Hatta alkış tuttular. Bunları zaten çok iyi biliyorsunuz. AKP ilk zamanlarında aşırı bir şekilde etnik severlik yapıyor ve Türklük aşağılanıyordu. Kürtlere açılımlar yapıldı ve ilâh… Diğer bir dikkat edilecek husus ise Türkçü-Milliyetçi camia niye bu adama tepki gösteriyor. Güya Türkçüler ırkçıydı. Gece gündüz Nihal Atsız’ın sözünü paylaşan adamlar şimdi Boşnakları savunur oldu. Ulan ortada zaten savunulacak bir şey de yok. Adam Boşnaklara hakaret falan da etmiyor. Ama buna rağmen etnikler anında örgütleniyor. Profillerinde Göktürkçe yazılar yazanlar, Tengri Biz Menen diyenler Boşnakçı Çerkezci kesiliyor. Aşağılık herifler!
Bizi samimiyetle takip eden ırkdaşlar! Türkler hâlâ daha yemliha uykusundadır. Osmanlı Türk İmparatorluğu’nda Yunan Yunan olduğunu, Sırp Sırp olduğunu, Ermeni Ermeni olduğunu, Arap ise Arap olduğunu bilirdi ve ilâh… Türkler ise nasıl olsa devletin esas sahibi biziz diye kendini hiç ön plana atmadı. Hiç örgütlenmedi. Osmanlı Türk İmparatorluğu dağılırken tüm virüsler örgütlenmişti ve Türklere karşı zehir kusuyordu. Her yerden ihanet görüyorduk. Güya din kardeşimiz olan Müslümanlar bile ihanet ediyordu. Ama Türkler ise örgütlenmemişti! Kahvelerde tavla oynayıp nargile içiyordu. Günümüzde de böyle. İbret alın. Tüm virüsler anında örgütleniyor. Türklerin ise siki taşşağında. Amerika veyahut Rusya gibi büyük bir güç ile vuruştuğumuz zaman tekrar sırtımızdan hançerleneceğiz! Bizim sırtımızdan bıçaklıyorlar ama bunu görmüyorsunuz, anlamıyorsunuz! Türkiye’ye balkanlardan gelip kendini Boşnak zanneden ama aslı Türk olan beyinsizlerin de sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Çünkü Türkler de milli uyanış çok geç olmuştur ve bu yüzden ırki konularda zayıflardır. Adama ırkın nedir dediğinde Adanalıyız diyenler var. Adam kendisi Türk ama Bulgaristan’dan geldi diye kendini Bulgar zannediyor. Nesin dediğimizde Bulgarız diyor. Böyle bir mantık olabilir mi? Ulan sen zaten Bulgar olsan Bulgarlar niye seni ülkenden kovsun? Boşnaklar, Arnavutlar, Lazlar, Gürcüler, Çeçenler, Lezgiler, Pomaklar TÜRK DEĞİLDİR! Her Balkanlı Pomak, Arnavut, Boşnak değildir. Her Afrikalı da Zenci değildir. Her Karadenizli de Laz değildir. Her Doğulu da Kürt değildir. Boşnaklar da Slav ırkındandır. Biz bir İmparatorluk varisiyiz, acunun çeşitli yerlerinde doğmuş Türkler olabilir ama önemli olan doğum yeriniz değil kanınızdır. Ziya Gökalp’e de doğulu diye Kürt diyorlardı hatta Gökalp bile kendisi biri süre Kürt zannetmiş ama sonra gerçek ortaya çıktı, adam Kürt değil özbe öz Türk. Elon Musk diye biri var. Bu adam Afrika doğumlu. Şimdi Elon Musk Zenci mi? Elon Musk’a zenci demek için renk körü olmak gerekir.
Araplar Türklere İsyan Etti Mi?
Araplar Türklere İsyan Etti mi? Tabii ki etti. Bunu inkar etmek tarihe karşı bir saygısızlıktır. Peki, Araplar İsyan etmekte haklı mıydı? Olaya bizim açımızdan bakarsak tabii ki haksızlar. Lakin Araplar açısından bakarsak eğer haklılık payları yok değil. Durun! Bu satırları okuyorsunuz diye hemen celallenmeyin. Dinleyin! Şimdi Araplar sürekli hükmümüz altımıza almışız. Osmanlılardan önce de İslam dünyasının lideri Türklerdi. Başbuğ Yavuz Selim Han (Andıkça Yaşasın) döneminde ise Hilafeti aldık yani Araplara göre konuşacaksak eğer gasp ettik. Araplar bunun nefretiyle büyümektedir. Bu Araplar Muhteşem Süleyman döneminde bile İsyan etmeye başlamışlardır. Barbaroslar, Oruç Reisler bu Araplar ile çok uğraştı. Bizler ne zaman arkamızı dönsek Araplar Şarlken’in amiralleri ile pazarlık yapıp bizi arkamızdan vuruyordu ama buna rağmen Türkler Araplara belli bir süre kavmi necip yani soylu ırk demiştir. Padişahlar Mekke’ye sürekli hazinelerden para aktarır ve oradaki halka para saçardı. Bakmayın böyle Arapları yağlayıp
balladığımıza. Böyle olmasına rağmen Türkler Araplardan iğrenirdi yaptıkları çirkefliklerden dolayı ama bunu belli etmezlerdi. Ancak Araplar sürekli isyan etmeye devam ediyordu. En büyük İsyanları ise I. Cihan Harbi’nde olmuştur. Türkler haçlılara karşı göğsünü siper etti, tüm Müslüman alemini yüzyıllarca haçlılardan korudu ama sonunda ihanet gördü. Şimdi yazının başında dedik, adamların kendilerine göre haklı sebepleri var. Peki nedir bu?
Çünkü İslam Arap’a inmiştir. İslam Arap’a güzeldir. Peygamber Arap’dır. Peygamber Arapça konuşur. Sahabeler Arap’dır. Dualar, Sureler Arapçadır. Kuran Arapçadır. Cennet Dili Arapçadır. Allah Arap Tanrısıdır. Allah’ın 99 adı Arapça’dır. Kısaca dört
dörtlük Arap’ın töresine göre bir dindir İslam. Ama sonra ne oldu? Okuduğu Arapça’nın anlamını bilmeyen Türkler kendini İslam alimi ilan ederek Araplara efendi oldu. Türkler Müslüman olmadan önce de haklarında bir sürü olumsuz hadisler vardı. Hatta Hazar Türkleri ile Arapların çok kanlı savaşları vardır. Camiler ahır yapılmış, bebekler atların altında çiğnenmiş. Gerçi Araplar kaşındı ama adamlar bunu öyle görmüyor. Araplar bunları hiç sindiremedi ve I. Cihan Harbi’nde isyan etti. Diğer isyan etme sebepleri de İngilizlerden siyasi destek ve bağımsız devlet sözü almalarıdır. Bir grup kesim Araplar isyan etmedi der. Ettiler ve bundan da gurur duyarlar. Şu an Arap ülkelerinin kullandığı bayrak bile İngilizler tarafından tasarlanmıştır. En azından onu değiştirsinler değil mi? Ama değiştirmiyorlar çünkü onlar için bu bayraklar gurur meselesidir. Filistin Bayrağı örneğin. Günümüz Filistin Bayrağını alın ve Arapların Türk İmparatorluğuna isyan ederken çektiği bayrağa bakın. Arada fark yoktur.
Araplar Türk İmparatorluğuna isyan ederken Allah’a çok dua etmiştir ve Allah ise dualarını kabul etmiştir. Sonuçta Allah Arap Tanrısıdır. Türklerin duasını neden kabul etsin? Normal karşılamak lazım. Esas mesele, Türkler neden Arap’ın dinine bu kadar bel bağlıyor bunu düşünmek lazım. Neyse, Arapların yaptığı adaklar ve dualar, buna ilaveten İngilizlerin siyasi ve maddi desteği ile Arap orduları Türklere karşı zaferler kazanmıştır. Nice Türk evladı çöllerde heba oldu. Nice Türk evladı karnında altın var zannedilerek canlı canlı mideleri deşildi. Biz böyle yazıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz diye de Ateist müptezeller boşuna sevinmesin ve her yerden kendine pay çıkarmasın. Türkler ilahi kudretin varlığını her zaman kabul etmiştir ama maalesef yanlış Tanrı’ya inanmışlardır. Bu ise zamanla değişecektir. Çünkü ilim ve teknoloji çağında insanlar daha çok gözünü açmaya başladı. Bir gün Türk milleti hem Kemalizm’den hem de İslam’dan kurtulacaktır.
Araplar tarafından esir alınan bazı askerlerimiz de işkenceler sonucu öldürülmüştür. Türklere karşı büyük kıyımlar oldu. Hem de din kardeşi olarak gördüğümüz Araplardan. Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa esir alındığından Araplar arasında büyük bir kutlama olmuştur.
Araplara göre Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa esir alınırken Arap Muhammed’in ruhu oradaydı ve Araplara yardım etti. Doğrudur ya da değildir bir şey diyemeyiz. Lakin Muhammed’in kendi ırkı yerine Türklere yardım edecek hali yok zaten. Kuran’ın anlamadığımız halde İslam için çok kan döktük. İslam’ı asırlarca yaşattık. Bu yaşatma uğruna kendi kültürümüzden ödünler verdik, yeri geldi ırkımızı hiçe saydığımız oldu ama elimize hiçbir şey geçmedi. Kazanan sadece Araplar oldu.
Artık kendimize dönmeliyiz. İslam bizim için sadece siyasi bir araç olabilir. Bizler, samimiyetle İslam’a inananlara bir şey demiyoruz hatta onlar da bizzat Muhammed’in şeriatı ile yönetilecektir. Başlarında ise halis Müslüman bir halife olacak. Ancak gerçekleri de bilelim. Bu yüzden bu satırları okuyunca boş yere gocunmayın. Zaten gocunuyorsanız eğer Türk değilsiniz. Ama bazı kişilere göre ise biz Türk değiliz. Çünkü ne zaman Kemalizm ya da İslam hakkında konuşsak anında Türk olmamakla itham ediliyoruz. Arkamızdan türlü iftiralar atılıyor. Dürüst olun, bizler Türklüğün yükselmesinden başka hangi gayeyi güttük? Sizler putlarınızı yıkamadığınız için kendinizi kandırıyorsunuz. Selaniklinin ve Kureyşlinin putları yıkılmadan bu millet ilerleyemez. Bunu unutmayın. Putları yıkın, zincileri kırın ve savaşımıza feda olun!
Emperyalizme Karşı Çıkanlar Vatana Hainidir
Bu gördüğünüz harita günümüz Fransa’sına aittir. Bizim aşağıladığımız bu Frenkler gördüğünüz gibi deniz aşırı topraklarına sahip çıkıyor ve bir kişi dahi bunlara çıkıp, emperyalist Fransa bu topraklardan defol, demiyor. Neden? Çünkü gücü olana kimse bir şey demez. Türkiye ise bırakın dibindeki Suriye’yi, kendi içinde ufak bir operasyona kalksa yer yerinden oynuyor. Tüm dünya basını bize hücum ediyor. İşte büyük devlet olup olmadığımızı buradan anlayabilirsiniz. Büyük devletler yaptıkları hiçbir işten sorumlu tutulmaz ve herkes onlara eyvallah çeker. Bugün kim Amerikan yerlilerine yapılan soykırımdan bahsediyor? Gücü olan ezer ve istediğini alır. Emperyalist olmayan, sömürgeci olmayan ezilmeye mahkumdur. Bizler yükselmek için ezeceğiz, var olmak için yok edeceğiz. Bundan başka yol yoktur. Irkımızın refahı için bu yol şarttır. Bu kutlu yol üzerinde ilerlememiz ise sadece T.E.D.S ile mümkün olacaktır. Açık konuşalım. Biz bu haritayı görünce utanıyoruz. Bu Frenkler elini kolunu sallayarak dünyanın her yerinde toprak alıyor, biz ise elimizdeki topraklara bile sahip çıkamıyoruz. Dibimizdeki adalar bile Yunanlılara ait. ABD okyanus aşıp ülkeler istila ediyor. Bu bizim için bir utançtır. İşin tuhaf yanı eminiz ki bu paylaşımı gören pek çok kişi Fransa’nın denizaşırı topraklarından bile bir haberdir ve bunu yeni öğrenmiştir. Fransa sınırları Avrupa’dan ibaret değildir.
Emperyalizme karşı çıkan herkes vatan hainliği ile yargılanacaktır! Biz Türkler evrene hükmetmek için yaratıldık. Şüphesiz ki dünyayı ele geçirdikten sonra evrenin yuları da bize geçecektir. Tigir:Er Düşünce Sistemi öncülüğünde yaratacağımız yeni ırk, tüm yaratılmışların ve yaratılmamışların efendisi olarak evrene mührünü vuracaktır.
Türkiye’de Güreşçilik Rezaleti Türkiye’nin neresine baksak bir garabet görüyoruz. Hiç kimse işini layıkıyla yapmıyor. Güreşçilik bizim ata sporumuzdur ama doğru dürüst tanıtılmıyor bile. Bu sadece güreşle alakalı değil, kendi toplumumuzdaki hiçbir değeri tanıtamıyoruz. İyi bir tanıtımcı olmayan iyi bir pazarlamacı da olamaz ve kapitalist sistemde iyi bir pazarlamacı değilsen 3.sınıf bir ülkeden farkın kalmaz. Şu sağ tarafta paylaştığımız güreş afişine bakın. Güya bu afiş güreşçilerimizi tanıtıyor. Şimdi Türkiye’ye gelen bir yabancı bu afişi görse tuvalet kâğıdı falan zanneder. Güya güreşçiler güreş yapacak ve büyük bir güreş şöleni olacak ama afişte gördüklerinize bakın. İki tane keresteyi koymuşlar, güya bunlar belediye başkanı ve kaymakam. Ulan güreşi siz mi yapacaksınız yoksa güreşçiler mi? Niye kendinizi koyuyorsunuz ferdiyetçi piçler.
Hadi bunu geçtik güreş yapılacak güya ama altına topacın (Mevlana’nın) dönen piçlerini koymuşlar. Hadi onu da geçtik en üste mantar koymuşlar. O mantarları o belediye başkanlarının götlerine sokmak lazım. Bunların amacı güreşçilerimizi tanıtmak değil ferdiyetçilik yapmaktır. Sizin yapacağınız işi sikeyim! En alta da bir tane süt oğlanını koymuşlar. Tebrik ederiz (!) Camiyi de eksik etmemişler. Türkiye ile ilgili her şeye cami konulması da artık gına getirdi. Yabancılar bile Türkiye’yi tanıtırken illa ki bir yerlere cami sıkıştırıyor. Ulan bu ülkede camiden başka yapı yok mu? Aslında bir bakıma yok desek yeridir zira ülke de adam gibi mimar da yok. Zamanında Mimar Sinan bir cami yapmış onunla yetiniyoruz. Ha bir de Adıtürk’ün heykelleri var. Adıtürk’ün heykeli ve camiden başka bir şey yok ülkede. Her yerde cami her yerde tek bir şahısa ait heykel. Yeter ulan yeter! Neyse, şimdi ise yabancılara bakalım. Bir kere yabancıların hazırladığı afişi görenler hemen heyecanlanacak ve olan dövüş müsabakasını izlemek
isteyeceklerdir. Afişte sadece dövüşçüler var ve vatandaşları dövüş izlemeye davet ediyorlar. Hülasa himmet gösterilmeyen işler yasaklanacak. Her şey mükemmel olmak için yapılacaktır. Herkes işini düzgün yapacaktır. Cumhuriyet denilen düzensizlik rejiminin tüm kalitesizliğini üzerimizden attığımızda yeni bir düzen ile tanış olmaya hak kazanacaksınız.
Osmanlı Türkleri Yağmacı ve Köleci miydi?
Emperyalist Cihan İmparatorluğunu kendi iptidai kafalarına göre yorumlayıp Mevlana’nın Devleti gibi gösteren akıl fukarası bir kitle var. Bunlara göre Osmanlı Beyliği barış, kardeşlik ve sevgi ile kuruldu. Bu aklı kıtlar, zamanın vakanüvislerinin neler yazdığını görse sulanmamış beyinleri kupkuru kesilecek. Ertuğrul Gazi ve onun oğlu, beylik zamanındayken melunluğa başlamış, sürekli hristiyan Romalıların kalelerini yağmalamış, kale komutanlarını esir alıp para karşılığı satmış, insanların erzaklarına el koyup savaşçılar arasında bölüştürmüştür. Zaten
savaşçılarımız göçebeydi. Bunların en önemli kaynaklarından biri yağmaydı. Yağma olmadan geçimlerini sağlayamıyorlardı ve bu yüzden sürekli savaşıyorlardı. Savaş nedeni olarak ise Tanrı inancını öne sürüyorlardı. Çünkü tüm Türkler de bu değişmez bir kuraldır. Kut alırız ve savaşırız, yağmalarız, yok ederiz. Bu yüzden tüm Türk Başbuğlarından katı bir şekilde ilahi kudrete bağlılık vardı. Dinsiz adam devletin başına geçemezdi, yani kut alamazdı. Ayrıca Ataman (Osman) Gazi dediğimiz ulu şahsiyetin Müslüman olduğu bile şüphelidir. Bunlar lafta Müslüman’dır, Osman Gazi’nin okuması ve yazması yoktu. Böyle bir kişiyi dizilerde, filmlerde sürekli namaz kılarken, abdest alırken göstermek atamıza yapılmış bir saygısızlıktır. Zaten bir toplumun tamamen dinin değiştirmesi için önce göçebelikten şehirleşmeye geçmesi gereklidir. Göçebe adamlar İslam’la, Hristiyanlık’la uğraşamaz. Bu inançların verdiği rahatlığı göçebe hayata adapte edemez. Bu arada bu yazıda Türk derken gerçek Türklerden bahsediyoruz. Günümüzdeki rezillerden değil. Ona buna iftira atıp, Türkler dürüsttür diyen iki yüzlülerden değil… Günümüz Türklüğünün virüslerden farkı yoktur. Ayrıca Kemalistler Antik Yunan Medeniyeti ile övünsün, İslamcılar ise Emevileri örnek alsınlar. O pis ağızlarına cihan İmparatorluğunu dolamasınlar. Görselde paylaştığımız Aşıkpaşaoğlu tarihi de zaten bu dediklerimize kanıttır.
Doktor Rıza Nur ve Irk Bakanlığı Türkiye I. Cihan Harbi ve ardından gelen Yunanlılar ile Ermenilerin yaptığı kıyımlar neticesinde nüfus olarak çok aza indi. Zaten az olan Türk nüfusu, bu sayede iyice azalmış ve geriye sakat insanlar kalmıştı. Irk bakımından da bu insanların bazıları yozlaşmış ve pek sağlıklı değillerdir. Binaenaleyh Türk ırkını saflaştırmak ve mükemmelleştirmek için Doktor Rıza Nur bir takım görüşler ortaya atmış ve en nihayetinde Irk Bakanlığının kurulmasını istemiştir. Ama virüsler Rıza Nur’a karşı çıkmıştır. Rıza Nur, Türk olmayan memurları işten atması ile ünlüdür. Bu yüzden ona kinli olan çok insan vardır. Rıza Nur, başka ırktan olanların kıskandığı varlıktır! Frenk alametlerine bel bağlayanların harcadığı önemli bir şahsiyettir. Şüphesiz ki İsmet Kürtönü yerine doktor Başbakan olsaydı ırkımız için fevkalade olaylara şahit olacaktık. Ama korku! Korku öyle bir mikroptur ki virüsoğluna herşeyi yaptırır. Baş edemediler, çünkü virüsoğlunun korkusu mel’un varlık olan Rıza Nur’un düşüncelerini işitince sulanmış beyni birden bire kurumaya yüz tuttu. Çünkü onun düşüncelerinde sadece ırkımıza yer vardı. O ki, şeytanları bile imrendiriyordu. Eğer Kürtönü yerine Doktor Rıza Nur Başbakan olsaydı “Irk Islahı” ile ilgili çalışmalar mükemmel çalışmalar yapacak ve sağlıklı, gürbüz Türk ırkı meydana getirecekti. Çünkü onun kitabında insani düşüncelere yer yoktu. Barış, kardeşlik gibi zırvaları elinden geldiğince engelledi.
Kemalistler ise böyle düşünmüyordu. Onlara göre Türkler karılarını kızlarını fahişe yaparak, batının her türlü pisliğini alarak gelişebilirdi ve maalesef Kemalistlerin dediği oldu. Bilhassa I. Cumhurreisi ne kadar dalkavuk ve işe yaramaz adam varsa yanına almış onlara makam mevki vermişti. Bu yüzden kendisinin ölümünden sonra ülkenin pek çok üst kademesinde komünistler vardı. Bu komünistler sürekli Türk çocuklarını aşağılıyor, yakasında bozkurt sembolü olan öğrencileri okullardan arttırıyorlardı… Kuracağımız İmparatorlukta muhakkak ırk bakanlığı kurulacaktır. Aşağı olanlar ile üstün olanların çiftleşmesine de asla müsaade etmeyeceğiz.
Timurlenk Hakkında Uydurulan Söz
Konuşmayalım diyoruz ama bazı şeylerin artık iyice bokunu çıkarıyorsunuz. Nereye baksak bir eziklik fışkırıyor. Lafa bak. Timur’un ciğeri yanıyormuş. Hangi gavad uyduruyor bunları? Ortalıkta bir yığın uydurma sözler var. Timur gibi gaddar bir adam ciğerim yanıyor der mi? Sizin uyduracağınız sözü sikeyim. Ulan Timur gibi adam Ermenileri kâle alır mı? Her yerden bir avellik, eziklik fışkırıyor. Sanal acunda gördüğünüz çoğu söz uydurmadır. Komünist ahlakı ile yetişen Türkçü-Milliyetçi zümrelerin bok yemesidir bunlar. Komünistler gibi kendilerini acındırarak taraftar toplama gayretindeler. Aslında anadolu topraklarında yetişenlerin böyle şeyler yapmasına pek
şaşırmamak lazım. Mevlana’nın piçleri işte. Bunların ırkçılığı da bu kadar olur.
İnsanlığın üstünde bir Azap Olacağız!
Bizimle dalga geçen sefil güruhun hayalleri Roma tavernalarında şarap içmektir. Kadın-Erkek fark gözetmeksizin cima yapmaktır. Bu gafil beşerler, anadolu topraklarındaki bir dejenerasyonun parçasıdır. Yükselişimizin getirdiği düzen, insanlığın erimesine yol açacaktır. Hiç şüphe yoktur ki bizim varlığımız İnsanlığın üstünde bir azap olacaktır. Tarihimizde yaşanan bazı talihsizlikler yüzünden acun yeterince insanlığın elinde kaldı. Acun, efendisi çağırıyor, bizim ona hükmetmemizi istiyor. Yüce Tigir’in buyruğu ve acunun isteğine karşı, beşerlerin isteksizliği yükselişimize engel olamayacaktır. İnsanlık postallarımızın altında ezilecektir! Hüküm sırası bize geçtiğinde ise sizler sonsuza dek kölemiz olacaksınız.
Mevlevilik ve Tasavvuf
Mevlevilik ve Tasavvuf gibi fikriyatlar, Türk ırkını zehirlemiş ve onları bambaşka bir canlıya çevirmiştir.. İnsanlar sürekli bir acındırma ve duygu sömürüsü derdinde. SamanTV gibi kanalların yayınlandığı dizi gibi şeyler milleti iyice aptala çeviriyor. Şimdi bunları 10 yaşındaki bir talebenin izlediğini ve sonra girdiği psikolojiyi düşünün. Bir yandan Frenk alametlerinin pisliğini yayanlar, bir tarafta ise ırkımızın üzerine dilencilik felsefesini adapte edenler. Her yerden bir pislik fışkırıyor. Sokakta gördüğünüz dilencilere asla acımayın ve onları tekmeleyin. Siz onlara para verdikçe onlar daha çok dilenecek. Dilencilerin çoğu bunu ihtiyacı olduğu için değil meslek için yapıyor. Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve götveren Tacik Mevlana gibi şahsiyetlerinin zehir tohumları günümüze kadar serpilip ağaca dönüşmüştür. Nasıl ki dışarıdaki ağaçlardan oksijen alıyorsak,bunların attığı tohumlardan meydana gelen ağaçlarda ise oksijen yerine zehir alıyoruz. Sonra ise milyonlarca anadolu zombisi peydahlanıyor… Biz bunları dedik diye şimdi muhalefet edenler çıkacak. Bu piçler siktirsin gitsin zehrini başka yere kussun. Biz başa geçtiğimizde Yüce Tigir’in hükmünün süreceği bu topraklarda böyle sapıklıklara asla müsaade edilmeyecektir Dilencilik felsefesini telkin edenlerin bu topraklarda yeri
olmayacaktır. Onların tüm eserlerin yok edeceğiz. Kabirlerini parçalayacağız, kitaplarını yakacağız. Bu tarz şahsiyetleri yabancılar savunsun. Bu bizim için çok daha kârlı olacaktır. Yabancıların bu şekilde asimile olması, soylarını bozması bizim için büyük bir nimettir. Son olarak, sürekli şakşakçılığı yapılan Yunus Emre serserisi hakkında Atsız’ın görüşlerini paylaşalım ve yine tekrar edelim, bu altta paylaşılan sözler bize değil Nihal Atsız’a aittir. Şimdi birileri diyecek bunlar Yunus Emre’ye iftira atıyor diye. Bu yüzden tekrar tekrar söyleyelim. Alttaki sözler bize değil rehberimize aittir. “Yunus Emre’nin fikirleri Türk milletini zehirlemiş, onu uyuşturmuştur. Çünkü o da yaşadığı zamanın fikir ve duygu hastalıklarına kapılarak birbirini tutmaz sözleri “tasavvur’ diye ortaya atmış, savaşçı bir millet olan çevresinin düşmanlarla kaplı olmasından ötürü savaşçı olmaya mecbur bulunan Türk milletine bir dilencilik felsefesini telkin etmeye çalışmıştır. Onun: Dövene elsiz gerek, Sövene dilsiz gerek, Derviş gönülsüz gerek. Sen derviş olamazsın demesi Türk ahlakına, yaratılışına uyan bir düşünce midir? Hatta Türk dervişleri böyle midir? Orhan Gazi ile birlikte savaşlara katılan dervişler derviş değil midir? Türkiye’nin ilk imparatoru olan Selçuklu Tuğrul Beğ’in kâtibi olan Arap İznü Hassul, Türkçeye de çevrilen eserinde Türkler’i böyle mi tarif etmiştir? Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan Halka müderris olsa hakikatte asidir. demekle Yunus Emre milliyet bakımından da, din bakımından da sapıklık içinde değil midir? “Millet” kelimesini Türkçedeki bugünkü anlamı ile “ulus” yerinde kullanıyorsa milliyetsiz, vatansız bir adamdır. Böyle değil de bunu Arapçadaki manası ile “din” yerinde kullanıyorsa o zaman da kâfirdir. Çünkü Müslümanlık öteki dinleri kendisiyle eşit saymaz. Zaten onun: Oruç, namaz, zekât hac cürm ü cinayettürür; Fakir bundan azaddır has-ı heves içinde demesi de hiçbir tevil ve tefsire mahal bırakmayacak şekilde küfürden başka bir şey değildir. Bunları tasavvufla falan izaha çalışmak boşuna ve gülünç gayretlerdir. Halka evliya diye kabul
ettirilen Yunus Emre’yi, tasavvufi herzelerinden dolayı büyük devlet adamı ve şeyhülislam Ebu Suud tekfir etmişti”
Layoş, Şarlken ve Süleyman
Bir tarafta Macaristan Kralı II. Layoş diğer tarafta ise yamuk kafalı Şarlken, onların üstünde ise Cihana hükmeden Türk İmparatoru. Şimdi bu gavad Şarlken güya Avrupa’nın, Almanya’nın, İspanya’nın mutlak imparatoru ve kendisini tüm beşeriyetin üstünde görüyor. Buna kargalar bile güler. Bu gavad Şarlken her seferinde bizden köşe bucak kaçmış, hem kara hem de deniz savaşlarında yenilmiştir. Bir türlü Türk başbuğunun huzuruna çıkamamış alagavadın tekidir. Sürekli korkaklar gibi kaçmıştır. Bu adam güçsüz olduğu için sadece Türklerden kaçsa bir şey demeyeceğiz ama gavad hem bizden kaçıyor hem de utanmadan erlik davası güdüyor. Ben Türkleri böyle yeneceğim, şöyle yeneceğim, Konstantinopol’e haçlı bayrağını dikeceğim diye beyanatlar veriyor. Biz bu yamuk kafalıya bu saatten sonra ne desek az. Kendisi utanmadan İmparator ilan eden Şarlken , bizim şamar oğlanımız olmuştur. Türk ordusu Avrupa’nın
içlerinde istediği gibi at koşturmuştur. En sonunda Süleyman Han bu gavada şöyle bir mektup gönderir. “Bu kadar zamandır erlik davası eder, merdi meydanım dersin. Şimdiye değin kaç keredir ki üzerine geliyorum ve mülküne dilediğim gibi tasarruf ediyorum. Ne sen, ne karındaşından namı nişan yok. Size saltanat ve erlik davası haramdır. Askerlerinden, belki avradından dahi utanmaz mısın? Belki avratta gayret var sende yoktur. Er isen meydana gelesin. Hak Teâlâ Hazretlerinin takdiri ne ise o olur. Senin ile saltanatı Beç kapılarında görüşelim. Reaya fukarası dahi asude olsun. Yoksa meydanı aslanlardan boş buldukça tilki gibi fırsatla avlanmayı erlik sayma. Bu kere meydana gelmezsen kadınlar gibi yün ve çıkrık alıp hükümdarlık tacını almaya kalkmayasın. Erlik adını diline getirmeyesin.” Velhasıl bu gavad Şarlken her zaman ki gibi yine boş boş tehditler savurmuş ama bizden kaçmıştır. Zira altına kadınlar gibi tayt giyen bu gavattan başka bir şey bekleyemezdik. Gelelim kâfir Layoş’a. Layoş’un yaptığı küstahlıkların haddi hesabı yoktur. Ulan sen kimsin ki koskoca 7 iklim 3 kıtanın hükümdarına kafa tutuyorsun bre gafil! Ama her şeye rağmen Layoş delikanlı adammış. Mohaç savaşında erkek gibi karşımıza çıktı ve erkek gibi öldü. Bu Şarlken gavadı ise o kadar askeri olmasına rağmen göt korksundan karşımıza çıkamadı. Bu yüzden Layoş’u takdir ediyoruz. Mertçe savaştı ve o kadar lafın ardından Şarlken gavadı gibi sürekli bizden kaçmadı. Er meydanına geldi. Bu arada şunu da söyleyelim, Kanuni’nin tenkit edilecek çok yönü vardır, lakin konumuz bu olmadığı için Kanuni hakkında bir şey demeyeceğiz…
Jandarmanın Mükemmel Kıyafeti
Bu ülkede estetik namına hiçbir şey yoktur. Okuldaki eğitimden tut kıyafetlere kadar her şey estetikten yoksun olarak yapılmaktadır. Mimari özürlülük kılık kıyafete de yansımıştır. Ülkenin neresinden tutsak elimizde kalıyor. Amına koduğumun evlatları sanki hastanelere hademe alıyorlar. Ülkenin dışarıdan bir gram ciddiyeti yok. Yol geçen hanı gibi zaten ülke. Giren çıkan belli değil. Her yerde bombalar patlıyor, hırsızlık oluyor, hiçbir şey yolunda gitmiyor. Ulan şimdi bu tipte adamları kim ciddiye alır? Bu ülkenin ayakta kalması düşmanın avelliğidir. Vizyonsuzluk, putperestlik, estetik yoksunluğu ülkenin her vatandaşına, her kurumuna işlemiş vaziyettedir. Böyle bir ülkeden kime ne hayır gelir?
Tigir:Er Türkçülüğü Yanlış Tanıtıyor Çokluk, hakikatin tayininde rol oynamaz. Eğer çokluğu değerli görür ve çokluğun dediğini doğru kabul edersek o zaman dünyadaki taşlar altından daha değerli olurdu. Sonuçta taş altından fazladır. Önemli olan kalitedir. Tabii kalitenin çok oluşu bizim açımızdan daha iyidir, ama çok olup kalitesiz olduktan sonra az olup kaliteli olmak yeğdir. Yahudilere bakalım. Sayıları azdır fakat zeki adamlardır. Her taşın altından çıkıyor şerefsizler. Binaenaleyh bize, “sizi destekleyenler bir avuç, siz kimsiniz” diye tenkit etme cüretinde bulunan anadolu zombileri, putçular! çoklukla övünmeye devam etsinler.
Bizler, ülkümüzden taviz vermeden devam edeceğiz. Tigir:Er yöneticilerini şurada kıstırdık, burada şöyle yaptık vs. bunlar gülünçtür. Zira öyle şeyler yaşanmış (!) olsa dahi davaya daha sıkı bağlanılır. Dayak yemek kimseyi küçültmez ama iftira atmak küçültür. Sizler ise küçülmeye devam edin. Zaten yaptığınız
başka bir şey yok. Ortalık etnik kaynıyor, ama ne hikmetse ülkedeki Milliyetçi-Türkçü zümre Tigir:Er yöneticilerini dövmekle (!) meşgul. İftiracı, yalancı, alçak adamlar. Sizleri kâle alıp bunları yazmak bile istemiyorduk ama son zamanlarda bazı şeylerin iyice bokunu çıkartmaya başladınız. Prim yapmak isteyen bize iftira atıyor. Karaktersiz piçler. Soysuz Goblinler! Sizler tekâmülünü tamamlamayan canlılarsınız. Etniklerden bir farkınız yoktur. Kürtlere anlatsak onlar bile anlar, umarım Kürt kadar zekâ vardır siz de… Şimdi, dediklerimiz size uymuyor mu? Çok güzel. O zaman, takip etmeyin bizi. Bu kadar basit. Gidin kendi işinizi yapın. Dergi satın, çay için, Tengri Biz Menen diyin, piknik yapın, gün yapın, börek açın, tespih sallayın, masturbasyon yapın… Samimi söylüyoruz, ne haliniz varsa görün. Bunları demekten gerçekten bıktık artık. Burada adam gibi size anlatıyoruz ama yine de anlamamak için ısrar ediyorsunuz. Tutturmuşsunuz bir Türkçülük, milliyetçilik gidiyorsunuz. Ulan biz sizinle aynı fikriyata sahip olmak zorunda mıyız? Ne Türkçüyüz ne milliyetçi. Beğenmeyen siktirsin gitsin. Gelip burada zorla aile fertlerine küfür ettirmesin. Biz kimseyi zorlamıyoruz, kimsenin kafasına silah dayamıyoruz. Türkçü, Turancı, Tengrici, Şamanist, Müslüman, Komünist, Nasyonal Sosyalist, Faşist, Demokrat, Budist, Ülkuçu vs. değiliz. Bizim sizle tek bir ortak noktamız yoktur ve olamazda. Siz nereye gidiyorsanız biz tam tersine gidiyoruz. Biz sadece Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman ediyoruz ve Yüce Tigir’in iradesini izleyen yolda gidiyoruz. T.E.D.S hakkında bir açıklama yapmamamıza rağmen bu din hakkında bir şeyler bildiğini iddia eden şahsiyetler var. Sizler bizim fikirlerimizin %1’ini bile bilmiyorsunuz. Gelip kendi iptidai kafanızda bir şeyler üretip arkamızdan salak salak iftira atmayın. Yüce dinimizim adını ise hiç ağzınıza almayın. Herkes kendi işini yapsın. Biz sizin ne bok yediğinize karışıyor muyuz? Biz sizin nerede dergi satacağınıza, nerede çay içeceğinize, nerede konferans vereceğinize, nerede piknik yapacağınıza karışıyor muyuz samimiyetsiz piçler! Türküz dersiniz, Türkler dürüsttür dersiniz ama arkamızdan atmadığınız iftira yoktur. Hani nerede dürüstlük? Eğer Türklük yalan söyleyip iftira atmaksa evet, biz Türkte değiliz. Oldu mu? Yeter artık! İftira atın, yalan söyleyin, dalkavukluk yapın sonra ise Türkler dürüsttür, Türk dalkavuk olmaz diyin. Ciddi söylüyoruz, Erlik’in tamusunda moloz dahi olamayacak kadar
değersizsiniz. Türklük ne hale gelmiş. Birde pişkin pişkin söylüyorlar bunları, iki dakika sonra ise yalanla, iftirayla bizi yıkmaya çalışıyorlar. Öyle aşağılık yaratıklarsınız ki ne Tolkien ne de James Cameron 40 yıl düşünse sizin gibi karaktersiz bir varlık yaratamaz. 21. Yüzyılın goblinlerisiniz sizler! Tek yaptığınız şey zehrinizi kusmak. Her şeye maydanoz olmak. Olur olmadık yerde iftira atmak, yalan söylemek. İşte milliyetçi zümrenin geldiği nokta budur. Goblin! Sadece topluca bağırıp çağırmasını bilirsiniz. Komünistlere dahi bir bok yapmazsınız. Ama biz burada iki laf söyleyince hemen zehrinizi kusmaya başlarsınız. Sinsice beklersiniz. Çadır ve Moğol kız hayali ile yanıp tutuşursunuz. Tıpkı Orgların Elf kadınları görünce ağızlarının sulanması gibi. Anadolu zombi-goblin melezi yaratıklar!
Bir de özellikle son zamanlarda bize özenip, bizim gibi yazıp, bizim yazılarımızı kullanıp ama arkamızdan küçük düşürücü ithamlarda bulunan nankör, ferdiyetçi piçlerde türedi. Bunlara ise hiç değinmiyoruz zaten. Böyle kişiler hep vardı ama son zamanlarda bunlar iyice çoğaldı. Nankör, aşağılık, karaktersiz, sefil, riyakâr şerefsizler! Ulan biraz gururlu olun, onurlu olun! Sizler efendinize yani bize karşı kölelik haysiyetinizi dahi koruyamıyorsunuz. Haddinizi bilin, adam olun! Bize özenip (onu bile beceremiyorlar) bizim gibi yazmaya çalışıp sonra arkamızdan ise utanmadan ikiyüzlü bir şekilde iftira atmanız sizin ne kadar aptal olduğunuz tescilidir. Prim yapmak isteyen bize laf atıyor şaka gibi.
Gelelim diğer kesime, tüm bunlara rağmen özellikle “Tigir:Er Türkçülüğü yanlış tanıtıyor” diye tanıtan ayrı bir kitle var ki artık bunlara ne desek bilemiyoruz. Biz Türkçü değiliz. Türkçü olmadığımız halde nasıl Türkçülüğü yanlış tanıtacağız? Ülkeye kaçan Suriyeliler bile sizden daha zeki. Onlara bile, biz Türkçü değiliz, desek kıt beyniyle anlayacaklar. O bozuk Türkçesiyle tamam diyecek. Ama siz de o zekâ bile yok. Papağan gibi Tigir:Er Türkçülüğü yanlış tanıtıyor, yanlış tanıtıyor, yanlış tanıtıyor. Biz Türkçü Değiliz! Anlayın şunu artık. Mahallenin bütün itleri bir olmuş bizim üstümüze geliyor. Aralarına bir tane kemik atsak hepsi birbirini yiyecek… Hepsi kendini başbuğ ilan etmiş, hepsi bu ülkenin en yüce kişileri, hepsi her şeyi biliyor. Madem öyle birleşin de sikin komünistleri, kürtleri. Ne diye köpek gibi sürekli havlıyorsunuz? Ama doğru ya buna ne gerek var, sizler ancak klavyeden Tigir:Er yöneticilerini dövüyoruz diye iftira atıp, zevkten orgazm olursunuz. Başka bir şey bilmezsiniz. İşiniz gücünüz bizim hakkımızda hayali senaryolar üretmek, hayali senaryolar uydurmak. Sözlerimiz çarpıtmak. Hatta bu yazdığımız yazıdan bile bazı sözleri kesip çarpıtacaksınız. Bundan %100 eminiz. Çünkü biz malımızı biliriz. Koduğumun goblinleri sizi! Kalbinde put besleyenler aşağılık beşeler! Sağda solda kendine Nöker adayıyım diyerek çingene gibi hareket eden ve bizimle aslak alakası olmayan tipler var. Bizim onaylamadığımız kimse Nöker adayı olamaz ve kitap çıkmadan kimse T.E.D.S’e iman edemez. Bu yüzden milletin salaklıklarını gösterip, bakın bunlar Nöker adayı, diye bizi küçük düşüreceğinizi zannetmeniz sizin zavallığınızı tescil eder. Aynı şekilde hiçbir Nöker adayı ben nöker adayıyım diye ortalıkta dolaşmaz. Nöker adayları, daha adaylık mertebesinde olsa bile mütevaziliğinden ve sadakatiniden ödün vermez. Nökerliğin ilk kuralı mutlak itaattir… Konuyu noktalıyoruz lakin kendi kendimize soruyoruz. Ulan cidden biz bu milletle ne yapacağız? Şehzade Mustafa’nın
öldüğünü bile yüzyıllar sonra Muhteşem Yüzyıl adlı diziden öğrenen, Sina Filistin Cephesinde yenildiğimiz bile Battlefield adlı oyundan öğrenen bir toplum ile karşı karşıyayız.Tabii Kemalist tarihin bu cephe hakkında tarih derslerinde malumat vermemesi ise başka bir olay…
Geri zekâlıya anlatır gibi durumu izah ettik. Hala daha bunu anlamayanlar varsa ya bir göz doktoruna gitsin ya da bir cerraha gidip beyin ameliyatı olsun, tabii kafasının içinde beyin varsa. Lakin her hâlükârda bize mukavemet eden herkesi postalın altında ezip krematoryumdaki aşçılarımıza servis edeceğiz! Herkes ayağını denk alsın, biz hiç kimseyi unutmayız! Herkes Haddini Bilecek Ulan!
Putları Neden Yıkmalıyız? Putları neden yıkmalıyız? Aslında çok basit. İlerlemek için. Zira putu olanlar ilerleyemez. Size basit bir örnek verelim. Araplar putperest bir millettir. Sonra Muhammed adındaki Kureyşli adam tarafından putların çoğu yıkıldı ve bir kaç ufak put kaldı. En büyük putlardan biri olan Allah’ı da tek büyük yaratıcı yaptı. Bunun sonucunda ise Araplar İspanya’ya kadar gitti. Gitti gitmesine ama sonra tıkandılar. Neden? Çünkü
Muhammed’in İslam’ı eski putperestlik alametleri üzerine şekillendirilmişti. Muhakkak ki bir yerden patlak verecekti. Zaten Kuran’daki ayetler ile kendisini de tam anlamıyla put konumuna soktu.
Müslüman Türklerin İmparatorluğu ise, örneğin Devlet-i Aliyye, Kuran ve İslami hükümleri hiçe sayarak gelişebilmiştir. Ama biz Türkler de bir yerden sonra tıkandık çünkü İslam yakamızda iken daha ne kadar ilerleyebilecektik? Putların pek çok çeşidir vardır. Türkiye’de ise en büyük iki put Muhammed ve Mustafa Kemal’dir. Bunlar hakkında en ufak bir tenkid, hatta tenkidi geçelim, bu şahısları sevmediğinizi söylerseniz bile vatan haini ve şerefsiz ilan edilirsiniz. Üstüne deli damgası yemeniz bile mümkündür. Biz birilerini tenkid ediyorsak bunu durduk yere yapmayız. Muhakkak bir nedeni vardır. Keza bizler 3 kıtaya hükmeden, 7 iklimin padişahı, Cihan İmparatoru Muhteşem Süleyman’ı bile tenkid ediyoruz. Türk ırkına tek bir yararı dahi olmayan deve güden Muhammed’i niye tenkid etmeyelim? Biz böyle yazdık diye bazı okuyucular bunlardan alınabilir. Bunda alınacak bir şey yok. Bunlar gerçektir. Zaten peygamber bellediğiniz adamların çoğu gururla ben çobanım demiyor mu? Esas sizin düşünmeniz gereken, yahu biz Türküz ama niye Yahudilerin ve Arapların çobanlarını başbuğ belledik? Siz bunu düşünün… Zaten putları yıkıp düşünmeye başladığınız da İslam inancından da kendinizi arındıracaksınız.
Kişilerin kalbindeki putları yıkmak için uzun bir süreç gerekir ve bu süreç neticesinde putperestlik alametlerini yavaş yavaş imha edilir. Bunları anlamayanlar ve politika cahili olan kişiler gerçekten boş yere bizi eleştirip nefesini tüketmesin. Zaten sizin yaptığınız eleştiri değil direkt olarak iftiradan öteye geçmiyor. Hakkımızda yazılanlar malum. Biz putlar hakkında paylaşım yapmak istemiyoruz ama siz bizi mecbur kalıyoruz. En basitinden şunu idrak edin, bizler sizin taptığınıza tapmaya, sevdiğinizi sevmeye mecbur muyuz? Kemalistler 1923’den 1950 yılına kadar ülkeyi yönetti. Toplam 27 yıl ülkenin başında durdular. Peki, Kemalistler 27 yılda ne yaptı? Şu beğenmediğimiz Naziler bile 1933 yılında iktidarı ele geçirdi ve 7 yılda Almanya’yı dünyanın en güçlü devleti yaptı. Kemalistler ise sadece yediler, içtiler. 27 yılda bir sik yapmadılar. Bazıları hep şunu diyor, biz yıkık dökük memleket aldık. Biz de soruyoruz, Almanlar savaştan galip çıkmadı ama Türkiye sizin deyiminizle Mustafa Kemal sayesinde yedi düveli tekme tokat yendi. Madem yedi düveli yendi o zaman ülkenin de baya bir gelişmesi lazım. Sonuçta bir kaç ayaklanma haricinde Türkiye 27 yıl boyuna savaşa girmedi. Bu süre zarfında pek çok iş yapılabilirdi ama yapılmadı. Bizim tenkid ettiğimiz Enver Paşa bile çok kısa bir sürede Türk İmparatorluğunu savaş makinesine çevirdi. Kemalistler istese onlar da bunu yapabilirdi ama yapamadı. Her şeyi geçtik, ulan bari devlet kadroları Türklerden oluşsaydı ama o da yok. Mustafa Kemal kendisine dalkavukluk eden ne kadar gayri Türk varsa hepsini devlet kadrosuna soktu. Elimizde bir tek Anadolu kalmış, İmparatorluk dağılmış, nüfus az ama buna rağmen yabancılar devlet kadrolarında hem de o kadar “Türkiye Türklerindir” demesine rağmen. II. Cihan Harbi’ndeki Türk ordusunun durumuna bakın.. Bizler savaşa girmediğimiz halde krize girdik. Bir de savaş bittikten sonra en çok yıkıma uğrayan ülke biz olduk. Neden? Çünkü kemalistler 27 yılda bale öğretmekle meşguldü. Her yeri heykeller dikiyorduk. Şahıslara ilah sıfatı veriyor ve bunları
gazetelerde boy boy gösteriyorduk. Hani en hakiki mürşit ilimdi? Nerede ilim ve teknikte ilerlememiz? II. Cihan Harbi bitti ama harpten çıkan milletler bizi geçti. Ey Kemalistler! İslamcıları bile bu ülkede yok edemediniz. 27 yıl ülkeyi yönettiniz sonra ise İslam’ı kullanan siyasetçilere ülkeyi teslim ettiniz. Biz bunları yazınca suçlu oluyoruz. İşte putu olanlar gelişemez, dediklerimizden bunları anlayın. Almanya, Japonya, Amerika harıl harıl çalışırken bizler her yere heykel dikiyorduk. Bazıları da diyor, efendim heykeller Demokrat Parti zamanında dikildi. Buna kargalar bile güler! Evet Demokrat Parti zamanında da heykeller dikildi yalnız ondan önce de pek çok yere heykeller dikiliyor. Bununla ilgili onlarca gazete var. Bu gazeteler arşivlerde mevcuttur. Hadi bir tane heykel dikersiniz anlarız. Ama üç değil beş değil arkadaş. Şu an günümüzde büstlerin ve heykellerin toplamı milyonun üstündedir ve bunlar tek bir adama aittir. Kim o tek adam? Mustafa Kemal! Kendi sağlığında dahi gazetelerde ilahi sıfatlara maruz kalıyordu. Atatürk Allahımızdır diye yazılan şiirler bile var. Boş yere bunları da inkar etmeyin.
Artık yeni çağa giriyoruz. Yeni çağda hayatta kalmak istiyorsak putlardan arınmalıyız. Komünizm put yapan ülkelere bakın? Halkının hepsi pislik ve sefalet içinde. Rusya bile komünizmi bıraktı. Buna rağmen 21. yüzyılda kapitalizm karşıtlığı yapıp bizleri 3.sınıf bir ülke konumuna sokmak isteyenler var. Şu an tüm dünya kapitalizmle yönetilmektedir. Daha iyisi varsa biz ona geçeriz zaten sorun değil. Çünkü bizler putçu değiliz. Şimdi günümüz için konuşursak komünist Rusya bile kapitalizme geçmiştir. Çin’de öyle ama yönetim olarak komünistler. Bizler de kendi sermayemizi yaratmalıyız. Yabancı ülkelerde şirketler açmalıyız. Türkiye’nin silikon vadisini yaratmalıyız. Lakin “Bilişimle çok fazla uğraşırsanız kafayı yersiniz” diyen bir başvekilimiz olduğu için bunlar şimdilik tabii ki yalan olacak. Hülasa bizler kapitalizmin kölesi olmayacağız, bizzat
kapitalizmin efendisi olacağız! Sömürüye ve Emperyalizme evet diyenler bizim saflarımızda yerini alacaktır. Artık sömürme sırası bizdedir gelecek Tigir:Er Düşünce Sistemi ile ile şekillenecektir. Bu kutlu davada yer almak istiyorsanız sadece putları yıkmanızla bu olacak iş değildir. Kendinizi de yenilemeniz gerekmektedir. Zekanızı ve fiziğinizi geliştirin. Lakin Türkiye’de bazı entel piçler Türklerin et yemesine karşı çıkıyor. Bunların amacı Türklüğün giderek Çinli bir gavata dönüşmesini sağlamaktır. Adam ben Türküm diyor ama 50 kilodan fazla değil en sevdiği besin ise hamur işi zombi mutfağı. Önceden atalarımız bir oturuşta koyun devirirlerdi. Şimdiki gavadlar ise gıdaları yemek için değil de izlemek için yaparmış gibi şekil ve süs verme derdindeler. Kızarttığı yumurtanın üstüne ağız, göz, burun yapan zaniye evlatları türedi. Ayrıca hamur işi yiyecekler Roma ve Frenk kültüründen fışkırmıştır. Protein alın ve spor yapın. Deniz ürünleri tüketin. Kara hayvanlarından sadece tavuğa müptela olmayın. Tavşan ve bıldırcın eti de çok yararlıdır. Özellikle bıldırcın yumurtası bir şifa deposudur. Bazı geri kalmış çağdışı toplumlarmezhepler tavşan eti yemenin uğursuzluk olduğunu söylüyor. Bu yobaz piçlerin dediklerine kulak asmayın, bunlar döne döne kafayı sıyırmıştır. Sağlıklı ve güçlü bir Türk ırkı için iyi beslenin. Beslenin ki doğuracağınız-doğurtacağınız çocuk adeta bir makine gibi olsun. Eşinizi de bu yönden çok iyi seçin. Tam tersi olur ve bir çöp meydana getirirseniz çocuklarınızı krematoryumlara odun diye atarız!
Biz güçlendikçe diğerleri zayıflayacak. Çünkü biz en güçlü olacağız. Bizim yanımızda herkesin böcek gibi kalacak. T.E.D.S hakim oldukça insanlık eriyecek. İnsanlık eridikçe ırkımız yükselecek. İnsanlık, bizim ayağımızın altındaki basamaklar olacaktır. Onların çürümüş bedenlerinin ve putlarının üstüne bastıkça daha yukarıyı, daha uzağı göreceğiz. Yeteneklerinizi geliştirin, o kutlu günlere kendinizi hazırlayın ve parafin mumlarının hidroflorik asit içinde dengeli durması gibi siz de yerinizi bilin, dengenizi koruyun ve sadakat ilkesinden şaşmayın. Her şey Yüce İmparatorluğumuz ve kutsal davamız için!
Nihal Atsız’ın Antikemalist Okul Müfredatı Burada rehberimiz Nihal Atsız’ın Cumhuriyet ve Laikliğe aykırı olan Antikemalist Okul Müfredatını Paylaşayacağız. Atatürkçüleri kızdıracak olan bu okul programı bize değil Nihal Atsız’a aittir. Nihal Atsız’a göre Türk gençliği bu şekilde eğitilecektir. Sözü uzatmadan Atsız’a bırakıyoruz.
1- İlkokullardan başlayarak yüksek tahsil müstesna olmak üzere bütün okullardan muhtelif tedrisatı kaldırmalıyız küçük sınıflarda kız ekseriyeti arasında kalan bazı erkek çocukların erkeklik ruhlarını kaybettikleri ve kısmen avareleştikleri muhakkaktır. 2- İlkokulların programları bizim talebelik zamanımızda olduğu gibi olgunlaştırılmalı, ikinci sınıfta başlayarak her yıl biraz daha mufassal olmak üzere Türk tarihi ve grameri gösterilmelidir.
3- İlkokul talebesine verilen sınırsız hürriyet derhal kaldırılacak çocuk sıkı bir disiplin muhiti içine alınmalı ve hayatta disiplin denilen bir şeyin varolduğunu daha pek küçükken idrak etmelidir. 4- Ceza bütün şiddetiyle okullara girmeli ve kötü aile muhitlerinde yetişen veya şahsen fenalığa istidatı olan çocuklar yaptıkları hareketlerin mukabelesiz kalmadığını görmeli ve iyi çocukların da bozulmasının önüne geçilmelidir. 5- İyilerin ahlakını bozacak kabiliyette olanlar derhal okullardan çıkartılmalı ve bir kişi kazanmak için 40 kişinin önünden fena örnek bulunmasının önüne geçilmelidir. 6- Bütün oyunlar, ders kitapları, vazifeler, kahramanlar, Türkçülük, fedakarlık aşılayacak şekilde olmalıdır. 7- Kadın öğretmenler erkek talebeye ders vermemelidir. Bütün öğretmenler sade kılıkları ile talebeye örnek olmalıdır. Boyalı veya bob-stil hocalar derhal meslekten uzaklaştırılmalıdır. 8- Ortaokullarda askerlik dersi nazari ve ameli olarak çoğaltılmalı ve ciddi tutulmalıdır. Talebe askeri kanunlara ve cezalara tabi olmalı ve mektep üniformasını giymeğe mecbur edilmelidir. Ortaokullara girerken kendisinden ortaokul usullerine tabi olacağına dair imza alınarak söz ve mesuliyet ne demek olduğu kendisine anlatmalı ve nizamata aykırı gidenler tahsilden men edilmelidir. 9- Gramer, Türk tarihi, Türk coğrafyası, yurt bilgisi dersleri ortaokulun her üç sınıfına biraz daha genişletilmek üzere gösterilmelidir. Tekrar edilen derslerin ne kadar iyi öğrenildiği malumdur. 10- Ortaokulda milli sporlar başlamalı, kılıç, güreş, cirit gibi ananevi sporlar, yüzücülük, kürekçilik vesaire gibi savaşa yardımcı sporlar birinci mevkii tutulmalıdır. 11- Askerlik dersler ile sporlar en mühim dersler haline gelip her birinden ayrı not verme usulü konulmalı, gösteriş izciliği, caka resmi geçitleri kaldırarak yerine hakiki ve sert askerlik konulmalıdır. 12- Ortaokullarda hiçbir faydası görülmeyen, boşuna zaman, emek ve para harcamaktan başka bir şeye yaramayan ecnebi dili dersleri tamamen kaldırılarak bunun yerine askerlik ve spor dersleri konulmalıdır. 13- Lisenin ilk sınıfından itibaren edebiyat ve fen kolları ayrılarak yalnız bir tarafa istidatı olan pek çok değerli talebemizin parlak istidatlarının körleşmesinin önüne geçilmelidir. 14- Gramer ve yurt bilgisi dersleri bilhassa liselerde devam ederek talebenin kendi dilini ve memleketin kanunlarını kavraması temin edilmelidir. Geçen yıl liselerde
okutulan gramer derslerinden benim aldığım iyi netice gramerin muhakkak liselerde de okutulması lüzumunu bana ispat etti. Böylelikle ilkokuldan itibaren gramer okumuş talebe liseyi bitirirken kendi diline tamamen hakim olacak ve artık memlekette “Kuyu sokak, Nur apartmanı” diyecek edebiyat öğretmenleri ve dil mütehassısları kalmayacaktır. 15- Askerlik ve spor liselerde daha sıkı olarak devam etmeli ve talebeler silahla toplu bir halde talime, hakiki süngü ve kılıçlarla hakiki mübarezeler yapmağa alışmalıdır. Zarar yok, aralarında tehlikeli yara olanlar bulunsun… Bu yaralar sinemaların, baloların yaptığı tahribat kadar zararlı değil; talebeyi tehlikeli azımsamağa alıştırmak bakımından faydalıdır. 16- Ortaokul ve liselerden en ufak ahlaki ve zaaf tartla ceza görmeli ve bu talebeler başka hiçbir okula alınmamalıdır. 17- Talebenin başına daima otoriter, seciyeli ve Türk öğretmenler getirilmelidir. Bizim talebemiz hatta kız talebemiz, gayri Türk öğretmenlere tahammül edememektedir. 18- Okullar birer kışla haline gelmeli, hatta liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır. 19- Okullar birbiri ile futbol gibi manasız ve voleybol gibi kadınca müsabakalar değil, askeri ve milli müsabakalar yapmalı. Türk kılıcı, okçuluk gibi milli sporlarımız ihya olunarak liselere sokulmalıdır. Bir stadyumda iki okulu temsil eden 22 gencin lastik top ardında koşması ile iki okulu temsil eden 200 gencin başlarında tulgalar, göğüslerinde zırhlar olduğu halde, hakiki kılıçlar veya süngüler çarpışmaları arasındaki farkı düşünür. 20- Bütün okul kitapları mütehassız ve fedakar öğretenlere, milli ve askeri ruh gözönüne alınmak şartile yeniden yazdırılmalı ve öğretmenler bu işin şerefi ile kanarak maddi kazanç beklememelidir. 21- Liselilerin fen kollarında laboratuvar çalışmaları arttırılmalı ve talebe yurt için yaratıcılık kabiliyeti daha bu sıralarda inkişaf ettirilmelidir. 22- Askerlik ve spor derslerinde liyakat gösterenler için eski ananelerimizde olduğu gibi alplık ve kahramanlık unvanları, bilgide başarı gösterenler için bilgelik ve danışmanlık unvanları ihdas olunarak hakkaniyet dairesinde talebelere verilmeli, sıkı mücazat olduğu gibi büyük mükafatlar da bulunmalıdır.
Büyük Adam Olmak
Anadolu’nun neresine baksak bir gavadlık ve şuursuzluk görüyoruz. Büyük Adam olmayı çok para kazanmak, lüks arabalara binmek, mafyacılık oynamak, tespih sallamak ve yatağa kadın atmak ile değerlendiren insan evlatları var.
Büyüklük, asla ferdiyetçi başarılar ve görgüsüzlük ile ölçülemez. Kaldı ki bir insan asla büyük olamaz, bu onun yaratılışına zıttır. Büyük adam olmak insanlığın üstünde bir kavramdır. Batıdan olduğu gibi alınan kanunları methetmek ve bunları Türk kanunu diye ortaya koymakta bir büyüklük değildir. Bir yola kendisini feda eden, bu uğurda canını malını sakınmayan, onuruna dikkat eden adamlar büyük adamdır. Büyük adam sorumluluktan kaçmaz! Bir işe girdiyse bunun sonucuna katlanır. İşin sonucunda olaylar istediği gibi gitmedi diye pılını pırtısını toplayıp soluğu yurtdışında almaz! Ama görüyoruz ki hezimetler sonrasında soluğu yurtdışında alanlar bile büyük adam olarak görülmektedir. Büyük adam fedakârdır ve fedakârlıkta bulunanlara karşı da sırtını asla onlara dönmez. Büyük adam, bütün başarıları kendi üstüne almak için en yakın arkadaşlarını satmaz! Bir toplum büyük adam yetiştiremiyorsa o toplum çökmeye mahkûmdur.
Büyük adam olmaya giden yollardan biri ise put yıkmaktır. Putlar büyük adam olmaya giden yolda birer barikattır. Bizim dinimize yani T.E.D.S’e de iman etmek içinde her şeyden evvel büyük adam olmak veyahut büyük adam olmaya çabalamak gereklidir. Müslümanlıkta olduğu gibi iki kelime şehadet edenler bizim dinimizde yer edineceğini zinhar zannetmesin. Şüphesiz ki Tigir:Er Düşünce Sistemi mükemmeliyetçi yeni ırkın dini olacaktır.
Parayı Lenin değil Stalin Gönderdi Stalin diye bir adam var, tanımayanınız yoktur. Malum zümre ve milliyetçiler tarafından devamlı iftiralara maruz kalır, sanki şeytan tasvir edercesine anlatılır. Bunlara zıt olanlar yani sol kafalar ise adamı barış güvercini mertebesine çıkarır. Stalin barış güvercini değildir. Ferdiyetçi, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın kafasında olan gavadın tekidir. Komünistlik davası güder ama Naziler ile Polonya’yı işgal eder. Ancak sözünde duran adamdır. Antlaşmalara sadık kalmıştır.
Solcular, Türk-Yunan harbinde Lenin bize para gönderdiği diye hezeyanlar savurmaktadır. Böyle bir şey yoktur, yalandır. Lenin o zaman hasta yatağında can çekişiyordu, ayağa bile kalkamıyordu. Adamın acun ile bağlantısı kesilmişti. Bize esas parayı gönderen kişi Stalin’dir. Rıza Nur Stalin ile görüşünce 30 milyon altın istemiştir. Stalin ise o kadarı bizde yok size 500 bin verebiliriz demiştir. Güç bela 1 milyona anlaşma sağlanmıştır. Kendileri anti emperyalist diye bir şey çıkarmışlar, kim kendilerine anti emperyalistiz dese ona kucak açıyorlardı. Ayrıca bu paraların büyük bir kısmı Türkistan’dan gelmektedir. Yani oradaki sömürdükleri Türklerden. Şu sol kafaların durumuna bakın. Hâlâ aynı kafa, tutturmuşlar bir kahrolsun Amerika-İsrail- Kapitalizm- Emperyalizm… Başka bir şey bilmezler. İş kendilerine gelince her yeri sömürürler. Gerçi Türkiye’deki komünistler kendi vatanlarına düşmandır. Moskoflar gibi başka yurtları esir edip oranın halkını
Türkleştirme gayretine düşmezler. Moskoflar ise girdiği her yere Rus emperyalizmini yayarlar.
Masonluk Nedir? Masonluk nedir ve ne değildir? Kısaca yazdığımız bir özeti sizlere sunuyoruz.
1-) Masonluk Kardeşlik ve Dayanışmadır 2-) Masonlar Keçi Kanı içmez, şeytana tapmaz. Her gözünü kapatan ünlü mason değildir. Masonlar böyle geri zekâlıları ve ikoncanları aralarına almaz. 3-) Mustafa Kemal, İsmail Enver, İsmet İnönü, Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Çaycı, Kadir Mısıroğlu mason değildir. Mustafa Kemal ise mason olmadığı halde kendini mason gibi göstermek istemiştir. NWO’ya taraftar olmak içinde mason olmaya gerek yoktur. Çünkü NWO masonluktan daha farklı bir kavramdır. Mustafa Kemal’in Nutuk adlı kitabında NWO’ya yeşil ışık yakması onun mason olduğu manasına gelmez. 4-) II. Abdülhamid Masonlarla savaşmamıştır. Masonluk ve Siyonizm birbirinden ayrı konulardır. Her Yahudi de Siyonist
değildir. Her mason da Yahudi değildir. Masonlukta ırk birliği değil gönüldaşlık bağı vardır. Lakin Masonluğun felsefesi Yahudi dininden etkilenmiştir. Tıpkı İslam’ın Yahudi dininden etkilenmesi gibi. Zaten İslam’da Muhammed haricinde peygamberlerin hepsi Yahudidir. Anlatılan hikayelerde hep Yahudi hikayeleridir. Yurtdışında Müslümanların yemek yediği lokantalar ise Yahudi işletmeleridir. Haram olan şeyler hemen hemen aynıdır. Çünkü Yahudilik ve İslam abi kardeş gibidir. 5-) Padişah V. Murad ve Talat Paşa Masondur. Avel olmayın! Her şeye kanmayın. Masonluk kardeşlik ve dayanışma klanıdır. Yaptıkları ve kurmak istedikleri düzene ise karşı çıkarsınız ya da çıkmazsınız. Bu ise farklı bir meseledir. Ama neyin ne olduğunu bilin. Masonların ayrıca Türklüğe bir katkısı olmamıştır.
Türk Ordusu ve Evlad-ı Mevlana Türk Tarihine baktığımızda Türklerin savaş organizasyonu saldırı (hücum) ve taktiksel geri çekilme (kurt kapanı-turan taktiği) üzerine kuruludur. Bu tüm Türk hanedanlıklarda böyledir. Hunlar, Göktürkler, Selçuklular, Osmanlılar… Lakin Cumhuriyet Türkiye’sine baktığımızda tam tersi bir durum görüyoruz. Nedir bu? Savunmada bekle ve keklik gibi avlan. Bir kere savunmada beklemek Türklerin dinamik savaş anlayışına terstir. Böylece sürekli askerlerin öldüğü haberi televizyonlara gelmektedir.
Evlad-ı Mevlanalardan oluşan bir ordunun zaten daha iyisini yapmasını bekleyemeyiz. Bunun üstüne Cumhuriyet’in pespayelik karakteri eklenince de ortaya şu sonuç çıkmaktadır. Şu kadar asker teröristlerce yaralındı… Şu kadar asker pusuya düştü… Ocaklara ateş düştü… Bunun gibi her gün böyle haberler almaktayız. Nedeni ise basit. Sen enayi gibi savunmada bekle, terörist gelsin keklik gibi bekleyen Mevlanaları avlasın. Bu silahlı kuvvetler baştan aşağı yok edilip yenisi kurulmadan bu tarz haberler her daim gelecektir. Bakın çatışma yok. Hep pusu, arkadan vurma, bombalı saldırı gibi olaylar var. Karşımızdaki düşmanda biliyor saldırı pozisyonuna girmeyeceğimizi. Bu yüzden içleri rahat. Neredeyse yarım asırdır şalvarlı bir örgütü dahi dize getiremeyen Cumhuriyet Türkiye’sinden bahsediyoruz. Avrupa’ya akınlar yapan millet resmen kediye döndü. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” anlayışına esir oldu. Kıbrıs savaşında bile adadaki Türkler boş yere öldü. Neden? Çünkü biz, Yurtta Sulh Cihanda Sulh, anlayışını benimsedik. İlla ki düşmanın bize saldırmasını bekleyeceğiz. Yunanlılar oradaki Türklere katliam yapmasa operasyon dahi yapılmayacaktı. Kaç tane Türk aile operasyon yapılmadığı için katledildi. İlla ki bir yere saldırmak için Türklere katliam mı yapılmalı? Resmen rezillik. Şüphesiz ki yüce Tigir’in iradesini izleyen kutsal İmparatorluğumuzda bu tarz pespayelikler zinhar olmayacaktır. T.E.D.S sayesinde ırkımız bu tür pespaye fikriyatlardan kurtulacak ve düşmana hak ettiği cevabı verecektir. Neyse, sözü Atsız’a bırakıyoruz.
“Bir millet için en büyük tehlikelerden biri barış ve dostluk afyonu yutarak uyumaktır. Büyümek istemiyen millet küçülmeye mahkûmdur. Saldırmayan millete saldırırlar. {Yurtta barış, cihanda barış} yahut {kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok} gibi “SEFİLANE” bir siyasî umde ile bu milletin manevî enerjisini bilerek veya bilmeyerek söndürenler, zaten mahvolmuş Almanya’ya savaş açarak Türk tarihinde asla görülmemiş bir kancıklığın zilletini tarihimize sokanlar, fakat Bulgaristan ve adalardaki Türkleri topraklarıyla birlikte kurtarmak fırsatını tarih yaratmışken en denî ve cebîn bir hareketle bundan kaçanlar hiç şüphesiz Türk birliğini tamamlamak yolunda bir adım atamazlardı. Hayat bir savaşken ve onu kazanmak için mutlaka taarruz etmek gerekirken millî ülkü yolunda yapılacak taarruzun çirkinliğini haykırmak ya gaflet, ya ihanettir. Devletlerin sorumlu yerlerinde bulunanlar siyasî nezaket veya menfaat dolayısıyla böyle sözler söyleyebilirler. Fakat milletin gençliğine hitab edenler; yani öğretmenler, şairler, gazeteciler, yazıcılar bize barış afyonu yutturmak isterlerse onların şecerelerini ve evlerindeki gizli evrâkı araştırmak tarihin, bilhassa Türk tarihinin değişmez hakikatini bir defa daha teyid edecektir. “
Deve Müslümanlar İçin Kutsaldır Ulusların olduğu gibi dinlerinde kendisi ile özdeşleşmiş simgeleri vardır. Misal, Deve İslam için çok önemlidir. Çöl dini için çöl hayvanı gereklidir. Adamlar zaten başka hayvan bilmiyor. Yahudi’nin davut yıldızı vardır. Türklerin ise Bozkurt. Bu sözümüzden dolayı Bozkurda hayvan yakıştırması yaptığımız gafletine düşmeyin. Sizin anlamanız için böyle bir örnek verdik, zira bozkurda hayvan diyenler aynada kendilerini görmektedir.
Cübbeli Ahmet Hoca, biz Müslümanlar deveyi ve Arapları severiz diyor. Devenin de mübarek hayvan olduğunu söylüyor. Adam tamamen İslami düşünceye göre konuşuyor ve bu açıdan baktığımızda doğrudur. Şimdi çoğu kişiye göre, Cübbeli efendinin dediklerine uçuk ve deli gözü ile bakabilir, lakin bu adam Kuran’da ne yazıyor ise realiteye dökmeye çalışıyor. Tabii arada tağut düşünceleri de savunuyor. Bu ise onun kendi şahsıyla ilgilidir fakat Cübbelinin gerici sözleri varsa bu onun değil bizzat peygamberi yüzündendir. Bu yüzden bu konuda adamı çok tenkid etmek doğru değildir. Cübbeli Ahmet Hoca peygamberin sidiği, sümüğü kutsaldır diyor. Adam kendi bakış açısına göre gayet doğru konuşuyor çünkü ölçüsü İslam. Bu adamların hayatı Kuran, Hadis, Fıkıh kitapları
okumakla geçmiş. Hayatında tek kelime Arapça bilmeyen adamlar da bunları inkar etmesin. Bununla birlikte Cübbeli’nin tağut fikirleri vardır, mesela son zamanlarda başımıza demokrat kesildi. Bunlar yanlıştır ama diğer dediklerinde bir yanlış yoktur. Cübbeli biraz şarlatan bir adam olduğu için böyle çıkışları da olabiliyor ama genel olarak İslam’a göre konuşmaktadır.
Bizi Sevmeme Hakkına Sahipsiniz
Hayatınızdan memnunsanız eğer bu otağa zinhar gelmeyin. Boş yere bizi davamızdan döndürmeye de çalışmayın. İptidai beşeri duygularınızı da bize iletmeyin. Çünkü otağa geldiğiniz an verdiğimiz antidotlardan dolayı sulanmış beyninizi kuruyacak, psikolojiniz tersyüz olacak. Bu otağa gelirseniz eğer savunduğunuz tüm putların yerle bir edildiğine şahit olacaksınız. Ağzınızdan salyalar aka aka etrafa saldırmak isteyeceksiniz. Hakkımızda her türlü iğrenç iftiraları atacaksınız. Bizi asılsız şeylerle itham edeceksiniz. Bilhassa bunu yapacak olanlar ise sabah akşam fikir hürriyetini savunduğunu dile getirenlerdir. Zira fikir hürriyeti diye bağırıp çağıranlar sadece kendi fikirlerini beyan edenlere
normal davranmaktadır. Aksi gördüğü bir şeyi yok etmek istemektedirler, ama yok edilenler ise kendileri olacak… Bizim putumuz olmadığı için, kimseyi otağımıza zorla getirmediğimiz gibi kimseye de zorla düşüncelerimizi dayatmıyoruz. İsteyen bizi takip eder isteyen etmez. Bize katılmama hürriyetine sahipsiniz. Bizim fikirlerimizi beğenmeme hürriyetine sahipsiniz. Bizim beğendiğimiz şahsiyetleri beğenmeme, beğenmediklerimizi ise beğenme hürriyetine sahipsiniz. Bizden nefret etmenizde bir sakınca yoktur. Lakin! Bizimle birlikte Yüce Tigir’in iradesiniz izleyen yolda gitmek istiyorsanız mutlak sadakat göstererek dediklerimize kulak verin ilahi sesin kudretini işiterek savaşımıza feda olun! Şalın bir ölüm, kusursuz bir zafer ve ihtişamlı bir gelecek için! Davam, Onurum, Sadakatim!
Melih Gökçek İstifa Edecek mi?
Mehlih Gökçek adında bir şahıs var. Bizler daha önce Ankara’nın rezillikleri hakkında malumat verdik. Açıkçası bu adama çok bile dayandılar. Şimdi ise kendisinden koltuğunu bırakmasını istiyorlar. Zaten bir şahıs vakti geldiğinde koltuğunu bırakmazsa o pek rahmetle anılmaz. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman. Kendisi yaşlılığında tahtı şehzadesi Mustafa
bırakmadığı için çok tenkid edildi. Bir de üstüne taht ayyaş Selim’e kaldı. Şimdi acun İmparatoru olan Muhteşem Süleyman bile bu konuda tenkid ediliyorken 20 yıldır Ankara’nın anasını siken Melih’e ne denir? Melih Gökçek’i dinozor ve robot diktiği için tenkid edenler var. Bunları yapmasını tenkid etmiyoruz ama Ankara’nın o kadar derdi varken bunlarla uğraşmasını da münasip bulmuyoruz. Ahmet Hakan adlı soytarı da Melih’in istifa olayından mütevellit bir istifa mektubu önermiş. Ahmet Hakan, köşesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için istifa mektubu önerisinde bulundu. Ahmet Hakan, Melih Gökçek’in yerinde olsa “Ben hiç lüzum görmüyordum ama nedense Reis böyle bir lüzum gördü… Dolayısıyla Reis’in gördüğü lüzum üzerine istifa ediyorum” şeklinde bir istifa mektubuna imza atacağını söyledi. Melih Gökçek Ahmet Hakan’ın demesi ile hareket edecek biri değildir. Ancak buradan Şahin Giray’ın torunu Melih’e bir tavsiyede bulunacağız. Eğer gerçekten dava adamıysan büyüklerinin sözünü dinler ve usulca çekilirsin. Çünkü davaya sadakat fedakarlık ister.
Sopasından Yılan Çıkaran Musa ve Firavun Millete bakıyoruz, tarihimizle hiçbir alakası olmadığı halde bir Firavun düşmanlığı almış başını gidiyor. Biz bu kardeşini siken Firavun ibnesini savunmak istemiyoruz lakin bazı gerçekleri açığa çıkarmak mecburiyetindeyiz. Firavunların (Antik Mısır Hükümdarları) hakkında Yahudiler tarafından türlü iftiralar atılmıştır. Çünkü Antik Mısırlılar büyük bir uygarlık kurarken Yahudiler ise Çölde deve sikip hırsızlık yapıyordu. En iyileri ise koyun güdüp çobanlık yapardı. Bu çobanlardan biri ise Musa’dır. Zaten Yahudiler Musa’dan, Davud’dan en büyük çoban diye bahseder. Çobanlık onlar için en büyük unvandır. Neyse, Yahudi masallarına göre ise Antik Mısır’da Yahudiler Firavuna kölelik yapıyordu. Adam olsaydınız da siz de köle olmasaydınız o zaman… İşte bu Musa adında sopalı bir adamda güya Firavun’un zulmüne karşı koyuyor ve denizi yararak antik Mısırlıların tarihe gömüyor. Buraya kadar her şey bilindik zaten. Şimdi bizim için esas önemli olan durum ise Anadolu zombilerinin bu hikâyeye bel bağlaması ve her önüne gelene Firavun diye hakaret etmesi. Şimdi biz bu
zombilere sual ediyoruz. Çoban Musa’nın acun tarihine katkısı nedir? Musa ne bulmuştur? Musa ne yapmıştır? Hiçbir şey. Sadece Yahudi masallarına göre sopasından yılan falan yapmıştır. Tamam, hadi biz bunu kabul edelim. Başka? Nil nehrini kana bulamış. Aman ne büyük şey. Başka? Yok.
Firavunlar zamanında Mısır’da neler oluyordu? Firavunlar insanları çalıştırarak büyük bir uygarlık kuruyordu. Bu yüzdendir ki sulama sistemleri oluşturmuşlar. Matematik ve Geometri bilgilerini ilerletmişler ve piramitlerin inşası neticesiyle Pi Sayısı’nın tam değerini bilen bir formül bulmuşlardır. Antik Mısırlıların acun tarihine pek çok katkısı vardır. Peki, Musa ne yaptı? Biraz önce dediğimiz gibi, nehri kana buladı, sopayı yılan yaptı vs. Şimdi sadede gelelim. Musa’yı övüpte Firavun’a hakaret etmek nasıl bir samimiyetsizliktir? Biz ne Y-Virüsü Musa’yı ne de ensest ilişkiden peydahlanmış Firavun gavadını savunacak değiliz lakin gerçekleri de söylemeden olmaz. Yüz tane Musa gelse bir tane Firavun etmez.
Ayrıca bu paylaşımı Yahudilere hakaret etmek için yapmadık, gerçekler neyse onu söylüyoruz. Keza Yahudiler gözümüzde pek çok milletten daha üst konumdadır. Öyle olmasa bu kadar aptal insan onların masallarına inanmazdı. Türkiye’de bile insanlara sorsak Yahudi düşmanıdırlar ama Yahudilerin tüm başbuğlarını sahiplenirler. Muhammed hariç tüm İslami Liderler İbranidir yani Yahudidir. Yahudiler ayrıca kendini üstün ırk ilan eden Cermen bebelerini rezil rüsva etmişlerdir. Çok sinsi ve akıllıdırlar. Birbirlerini çok tutarlar ve kincidirler. Bugün Almanya’nın etnik yapısını bozarak kendini üstün ırk ilan eden Almanlardan intikam almaktadırlar. Yahudinin hedefi, her Alman kadının bir zenci yarrağı yiyerek soyunu piç etmesidir. Bunlar da bizim lehimize olan şeylerdir. Avrupa ne kadar karışırsa o kadar iyidir. Karışan ve ahlak şuurundan uzaklaşan milletleri daha kolay yönetiriz.
Yunan-Frenk Kahpesi Olmayın, Tomris Anamızın İzinden Gidin! Kadınlarla ilgili pek çok haberler görüyoruz. Ya öldürülüyorlar ya da tecavüz ediliyorlar. Tabii kadınların yaptığı avelliklerinde haddi hesabı yoktur. Fakat ne olursa olsun kimsenin kimseye tecavüz etme hakkı yoktur. Tecavüz savaşta düşmanın karısına, kızına savaşçıların yapılabileceği bir harekettir. Aksi takdirde cezası bellidir. Kendi sınırlarımız içinde bu eylemi yerine getirene ne ceza verilirse verilsin sonuçta ölen geri gelmeyecek ve olan mağdurun ailesine olacaktır.
Binaenaleyh Türk topraklarında bu tip talihsiz olaylar cereyan etmeden bunun tedbiri alınmalıdır. Bu tedbirlerden biri ise silahlanmaktan geçer. Kadınlara özel bir silah üretilecek ve vergisi düşürülecektir. Bunun için belli başlı kanunlar çıkartacağız, çünkü bunu suistimal edecek pek çok çakal olacaktır. Kız çocukları da erkekler gibi savunma ve saldırı eğitimlerinden geçecektir. Şimdi bakıyoruz çocukları baleye götürüyorlar. Bale nedir? Ne işine yarayacak? Baleye giden bir kişiden ancak fevkalâde kemalist olur. Zaten kişi illa ki sosyal bir aktivitede bulunmak istiyorsa daha farklı şeylere gider. Varsa yeteneği resim kursuna gider. Müzik öğrenir. Bunun yanında boks gibi sporlara yönelir. Böyle yönetilen bir toplumda da istemediğimiz hiçbir olay meydana gelmez. Gelse bile bu en düşük seviyeye iner. Tabii bunların yanında ahlak eğitimi de şarttır. Mükemmeliyetçi bir toplumun temelini atmak için öncelikle bireyleri eğitmeliyiz. Bireyler ne kadar eğitimli olursa o kadar yeğdir.
Her kadın muhakkak güzel görünmek istemektedir. Biz bunu çok normal karışlıyoruz. Kadınlar da erkekler de estetik bir görünümde olmalıdır. Madem üstün ve yenilenmiş bir ırk yaratacağız o zaman bunlara dikkat etmeliyiz. Ama kadınlar sürekli geçici güzelliğe yönenilir, çirkinliklerini 3-5 makyaj malzemesi ile telafi ederlerse olmaz. Kadınlar güzel gözükmek istiyorsa evvela yediklerine dikkat etsinler ve bol bol spor yapsınlar. Emin olun o zaman hiçbir kadın aynanın karşısında saatlerce vakit geçirmez. Erkekler de kendilerine dikkat ederlerse karılarını yatakta mutlu ederler ve aldatma gibi vakalar da toplumda en aza iner. Sağlam bir aile kurmak için bunlar şarttır. Kadınlar ayrıca savunma sporları da öğrenmeliler. Sadece kanunlara güvenerek hareket etmemeliler. Bugün bir sapık kadına saldırdığında kadın ona karşılık vermeli ve sapığı elimine etmelidir. Ama feminist kahpelere göre şiddet öğrenmek ilkelliktir. Ey Türk Kadını! Biz sana Tomris anamız gibi barbar olmanı öğütlüyoruz. Feministler gibi orospu değil, anamız gibi savaşçı ol. Sana güzel olma da demiyoruz. Bilakis güzel ol, estetik görün ama dışarıdan bakınca da bir Yunan fahişesini andırma. Bizler Arap değiliz, kadınlarımızı çuvalların içine sokarak bir evin köşesine kapatamayız. Ancak bir Yunan-Frenk fahişesi gibi olmasına da müsaade etmeyiz. Unutmayın ki kadının en iyisi de sağlam bir çocuk yetiştiren ve
çocuklarına annelik yapandır. Bir kadının tam manasıyla kadın yapan mükemmel bir çocuk yetiştirmesidir. Çocuk doğurmayan kadının bir tarafı muhakkak eksiktir, yarımdır. Eğer çocuğun olmuyorsa da evlatlık al. Kemalizm ve Çöl kanunları töremize çok zarar verdi. Bu zararları bertaraf etmenizin yolu ise verdiğimiz antidotlar da saklıdır… Rehberimiz Nihal Atsız’da aile yapısının korunması bakımından kadınların her şeyden önce analık ve karılık görevini ifa etmesini emreder. Buna rağmen Tomris anamızın izinden gittiğini söyleyen bazı Türkçü kızların yaptığı rezillikleri de bilmiyor değiliz. Bunlar ayaklarını denk alsınlar ve anamızın adını ağızlarına almasınlar. Biz bu yazıyı samimi Türk evlatları için yazıyoruz. Tomris anamız Frenk yosmalığı yapmazdı, kelle alırdı. Herkes haddini bilsin!
Sağlam kadınlar ve sağlam erkekler çiftleşmeli, Türk ırkına yaraşır çocuklar getirmelidir. Çirkin, sakat, beyinsiz ve ucube tipli şahıslardan çocuk yapmayın.
Tarihi Eserler ve Restorasyon Rezilliği
Öncelikle restorasyon nedir? Restorasyon yıkık dökük olan tarihi eserleri aslına uygun olarak tedavi ederek sağlamlaştırmak ve tarihi dokusunu bozmadan görüntüsünü iyileştirmektir. Tarihi eserler niye ülkemiz için önemlidir? Çünkü Türkiye’nin bulunduğu coğrafya pek çok millete ev sahipliği yapmıştır. Binaenaleyh pek çok kültüre ait tarihi yapılar vardır ve bu yapıları ziyaret etmek için dışarıdan gelen insan evlatları mevcuttur. Bu insanlar Türkiye’yi ziyaret edince ne oluyor? Türkiye’nin cebine yabancı para birimi giriyor ve ülke ekonomisi gelişiyor. Bugün Yunanistan denilen zehirli devletin ayakta kalması, ülkesine gelen turist sayısından dolayıdır. Pek çok gafil Türk, Yunan adalarına tatil yapmaya gitmektedir. Yunan adası dediğimize de bakmayın. Daha 100 sene önce o adalar bizde idi. Dibimizdeki adalarda bile Yunan bayrağı var. Şimdi bu mevzulara girerek konu bütünlüğünü de bozmak istemiyoruz bu yüzden kaldığımız yerden devam etmekte fayda var.
Türkiye’de insanlar cahil ve görgüsüz olduğundan dolayı da tarihi eserleri restore ediyorum ayağına eserin anasını sikerler. Bunu mecazi anlamda söylemiyoruz gerçekten eserin anasını sikerler. Çünkü bu ülkede okumuş cahillerin sayısı bir hayli fazladır ve en tehlikeli cahil türü bunlardır. Sıfırdan cahil olan birin eğitebilirsin ama okumuş cahili eğitmek zordur bu yüzden bunları kreamtoryuma atmak evladır. Bir de devlet bazen kendi eliyle tarihi eserleri yok etmektedir. Bunu kökeni ise Kemalist devrimlere dayanmaktadır. Mustafa Kemal ve arkadaşları ülke yönetimine el koyduğunda ülkede ne kadar Osmanlı Türklerine ait tarihi eser varsa hepsini yok etme işine girdi. Tuğralar, armalar, yazılar silindi. Zaten Osmanlı Türkleri Anadolu’ya bir eser falan da bırakmadı doğru dürüst, bu yüzden onları bu konuda ne kadar tentik etsek azdır. İşte buna rağmen Kemalistler geriye kalan eserleri de yok etti. Kemalistler tarihi baştan yazmak, bazı şahısları Tanrı ilan etmek için Selçuklu sultanlarının mezarlarına kadar iliştiler. Selçuklu büyüklerine ait kurganları kurcaladılar ve hükümdarlarımızın kemiklerini köpeklere attılar. Hatta insanların bir kısmı bu kemikleri alarak çorba yaptı. Rezilliğin hangi birini yazalım?
Çöl aşığı İslamcılar da bu günahtır, bu gavur icadıdır falan diye eserleri yok ediyorlar. Bunlar da ayrı bir kafa zaten. Şimdi bu eserlerden yararlanmak varken yok etmenin mantığı nedir? Türkiye’de insanlar bir acayip. Bu kadar anadolu zombisi ile bu ülkenin hayatta kalması bile bir mucizedir.
Komünistler Ve Matrix
Başlığı görünce ne alaka dediğinizi duyar gibiyiz. Aslında çok alaka diyerek giriş yapmak istiyoruz. Evet, komünistler adeta bir Matrix dünyasında yaşamaktadır. Öncelikle Matrix nedir? Matrix sanal bir dünyadır. Programdır. Yani sahte dünya. Beynimizin algıladığı ama gerçek olmayan bir dünya. Örneğin, rüya görürken hiç uyanmasak rüyada olmadığımızı anlayabilir miyiz? İşte Matrix olayı da tam olarak burada devreye girmektedir. Komünistler de birer Matrix dünyasında yaşamaktadır. Kendileri yapay bir dünyada yaşam sürmektedir. Bu yapay dünyaya komünist dünya denmektedirler. Öyle ki, tüm komünist ülkelerde insanlar açlık ve sefaletle boğuşurken, komünizmi savunanlar ise açlık ve sefalet içindeyken kendilerini cennette sanmaktadır. Ne diyordu Lenin? Cenneti yeryüzüne inşa edeceğiz. Komünizm cenneti fakirlikten başka bir şey değildir. Bu sadece açlık ve sefaletle açıklanacak bir şey de değildir. Komünistler, kendi ülkelerini dünyanın en özgür ve en demokrat ülkesi olarak görmektedir. Çünkü beyinleri bunu böyle algılıyor ama gerçek öyle değildir. Komünist ülkelerde diktatörler hâkimdir ve halkın seçme-seçilme hakkı yoktur. Komünist ülkelerde özgürlükte yoktur. Kimse kafasına göre bir iş yapamaz. Mahallenin dışına bile çıkarsanız KGB tarafından takibe alınırsınız. Gerçekler bu kadar açık ve nettir ama Komünistler Matrix de yaşadıkları için bunları çok farklı görmektedir. Lenin’in gösterdiği dünya ile gerçek dünya
birbirinden tamamen farklıdır. Bir kişinin komünist olması için akıl ve ruh sağlığının bozuk olması icap eder. Aklı başında hiçbir insan böyle bir rejimi savunmaz. Türkiye’deki komünistler ise özentilikten ve etnikseverlikten dolayı komünistlik taslamaktadır. Komünistlerin çoğuna bakın, bunlar Türk değildir. Kendi etnik milliyetçiliğini yapmak için komünizm maskesi altına girmişlerdir. Zaten günümüzde tüm dünyada bu böyle değil midir? Türkiye’de komünistler son model telefonla ve ayağında kot pantolonla dolaşır ama sonra komünistlik yapar. Bu ne şimdi? Açık açık Türk düşmanıyım diyemeyen insanlar “Ben Komünistim” demektedir. Vallahi Stalin, Mao bunları görse gulaglara kapatacak. Kapitalizmin kölesi olan Türkiye komünistlerinin Amerikan karşıtlığı sadece laftadır. 6. Filo falan bunları geçin. Bu adamların amacı Türkiye’deki sosyal adaletsizliği engellemek değil, Türkiye’yi moskofalara köle yapmaktır. Biz böyle dedik diye ABD’ye secde eden İslamcı tayfayı da savunduğumuzu zannetmeyin. Bizim için tek yol, Yüce Tigir’in iradesini izleyen kutlu yoldur. Biz Tigir:Er Düşünce Sistemi’ne iman ederiz. Hülasa bir Türk komünist olmayacak kadar akıllıdır. Komünizm ekonomik ve siyasi açıdan Türk’e düşman bir meslektir. Hiçbir elle tutulur yanı yoktur. Türkiye’de komünizm Türkiye’yi Moskoflara köle yapmaktır. Komünizmin de Faşizmin de anasını avradını sikeyim. Komünistin kırmızı hapı patatesten ibarettir. Komünizm gericiliktir. Komünizm içe kapanıktır. Komünizm, tek adamın Tanrı olarak görüldüğü putperest bir rejimdir. Komünizm, insanları açlığa ve ölüme terk etmektir. Şimdi bazıları diyebilir, ulan bu kadar şeyle komünizmi çürüteceğini mi sanıyorsun? Biz bir şey çürütmüyoruz sadece gerçekleri söylüyoruz, ayrıca Tigir:Er Davam kitabında da tüm komünist liderleri ve komünizmin tüm geçmişi hakkında çok doyurucu malumatlar verdik. Binaenaleyh boşuna ağlamayın. Gerçekler acıdır. Sizler, komünist maskesi takarak Türk düşmanlığı yapmak isteyen bir yığın kürdofilsiniz.
İdeal İmparatorluk toplumu için Ekonomi=Beslenme=Estetik Bizlere sadece harp meydanlarında savaşacak kişiler değil, kâğıt üstünde, diplomaside, ameliyathanede, kokuşmuş kimya laboratuvarlarında savaşacak Nökerler de gereklidir. Bizler sürekli bunları düşünüyoruz, kafa yoruyoruz. Nasıl mükemmel bir cihan İmparatorluğunun temelini atarız? Nasıl ırkdaşlarımızın refah seviyesini yükseltiriz diye… Biz en iyi olmalıyız, en güçlü olmalıyız. Çünkü T.E.D.S mükemmeliyetçidir!
Şu an Türkiye’yi diğer gelişmiş ülkeler ile kıyasladığımızda çok geride olduğumuz aşikârdır. Sanayi ve modern sömürge devrini kaçırmamızın zararlarını fazlasıyla görüyoruz. Şu an acunda paranın gücünü hepinizi görmektesiniz. ABD doları acunu rehin almış vaziyettedir. Özellikle para tam anlamıyla bir YVirüsü işidir. Bunlar kafa isteyen, üçkâğıt, çakallık, şeytanlık isteyen işlerdir. Lakin biz de Türk’üz! Bu yüzden bizlere çok bilgili, şeytanı ayakta sikecek seviyede olan Türk iktisatçılar (ekonomistler) gereklidir. Zira toprak ele geçirip, bir yerleri yağmalasak ve insanları köle olarak kullansak bile ilerleyen zamanlarda bir yerden çatlak vermemek için bu tip konulara dikkat etmeliyiz. Bakın Sovyetler Birliği’ne. Adamlar kendi kendilerini yok ettiler. Söz de acunun yarısını ele geçirdiler, bilime çok önem verdiler. Peki ya sonuç? SSCB parçalandı.
Şimdi evvela şunu iyi bilin. Kişinin en önemli silahı besindir. Evet, ne dövüş sanatı ne de tabanca, en önemli silah besindir. Evvela ilk önce düzgün yiyip içmen gerekmektedir, çünkü yakıt olmadan araçların çalışmadığı gibi vücutta enerji olmadan çalışamaz. Sonrasında dövüş sanatı öğrenirsin ve ardından da kişisel tabancana sahip olursun. Eğer ki siz yediğinize dikkat etmezseniz direk tabanca alırsanız, domuzdan devşirme bir şişmanlığa kavuşup, hamile kadınlar gibi göbek çıkarırsanız ne yazık ki çaycılar konfederasyonunun bir üyesi haline gelirsiniz. Kişinin estetik bir görünüme sahip olması da çok önemlidir. Kısa boylu, çelimsiz, obez, ağzından diş olmayan, yamuk kafalı bir toplum istemiyoruz! Sizler Şarlken’in torunu değilsiniz!
Bugün görüyoruz ki yediğine içtiğine dikkat etmeyip dövüş sanatı öğrenenler şişme balona dönüşmüşlerdir, dıştan estetik ama iki hareket ardından nefes nefese kalan aveloğulları ailesinin bireyleri. Aynı şekil de ne yediğine, içtiğine, ne de dövüş sanatına önem vermeden tabanca taşıyanlar domuzdan devrişme görünümleriyle dolaşmaktadırlar. Bunların tek güvendiği belindeki silahtır. Bunlara 2 tokat atsan yere serilirler. Bunlar sadece silaha güvenen korkaklardır. Lakin şöyle de bir durum vardır ki anadolu denilen çöplük yuvasında yediğin yiyeceklerin çoğu yarardan fazla zarar getirmektedir, köy topraklarında yaşayanlar bu duruma dâhil değildir en azından onlar organik beslenebilmektedir. Beslenirken dikkat edilmesi gereken en önemli durum yediğiniz içtiğiniz ürünlerin doğal olmasıdır, mümkün olduğunca et tüketin ve peynir zeytin yumurta gibi temel gıdaları mutlaka her gün tüketin. Özellikle hafta da bir iki kez çiğ yumurta yiyin ki çelik gibi sağlam olun. Burada bizler kişi diyerek sadece erkekleri kastetmiyoruz, söylediklerimiz erkek kadın fark etmez her Türk bireyi içindir. Kendinizi boş uğraşlardan uzak tutun, sevgili, aşk, meşk bunlar insanlık zehridir birçok Türk evladını ele geçirmiştir. Bir kadın ve erkeğin biriyle arkadaşlık kurması için onu sevmesine gerek yoktur… Birlikteliğinizden çıkacak olan çocuğun üstün özelliklere sahip olması önemlidir. Sonuç olarak Tigir’in yüceliğini anarak bu zehirlerden kurtulun ve yeniden doğun! Bütün zehirlerden, virüslerden arınmış halde, saf bir Türk olarak yeniden doğun! Her Türk kızı Tomris anamız gibi güçlü, her Türk evladı Tong Yabgu gibi acımasız ve Tigirkut Motun gibi disiplinli olmalıdır. Biz başa geçtiğimizde tüm Türklerin IQ ortalaması en az 110’un üstünde
olacaktır. Tabii bu IQ değeri şu an için geçerlidir. Zaman ilerledikçe bu seviyenin en alt limiti de yükselecektir. Putperestlik alametleri ile sizi kandırmalarına müsaade etmeyin. Putları yıkın ve zincilerinizi kırın! Hülasa cihanı ele geçirmek için ekonomik konulara da çok önem vermeliyiz. Hatta hiç savaşmadan bazı milletleri sırf ekonomi ile ele geçirebiliriz. Binaenaleyh her daim yeteneklerinizi geliştirin. Kafanız neyin üstüne çok basıyorsa onun üstüne gidin. Biz bunları sizlere laf olsun diye anlatmıyoruz. Bu arada şimdi, Kürde “ü” yok diyen Tengri Biz Menenci malum zümre bu yazıdan kendine pay çıkartıp, Tigir:Er Bizleri yanlış tanıtıyor, diye ağlayıp zırlamasın. Bizim sizle ve sizin kanserleşmiş fikirlerinizle zerre alakamız yoktur. Biz bunları T.E.D.S’e iman edecek olan Nökerler için yazıyoruz. Bu yüzden herkes üstüne alınmasın!
Hem Cumhuriyetçi hem Irkçı olunur mu? Kafanın içinde beyin yerine bok taşıyorsanız eğer neden olmasın? Ancak biz bunun açıklamasını yapalım. Yapalım ki putlar yıkılsın, zehirler temizlensin. Türkiye Cumhuriyeti’nin rejiminde bir Türk ile vatan haini bir Kürt aynı statüdedir. Cumhuriyet rejimi Türk ırkını Kürt, Ermeni, Yunan, Yahudi ile eş tutar. Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına göre oy çoğunluğu ile partiler başa gelir. Başbakan seçilir. Cumhurbaşkanı seçilir. Bu ne demek oluyor? Açıklayalım. Kürtler bugün 10-20- arası çocuk yapmaktadırlar. Ayrıca Türkiye’ye gelen Suriyeliler de sürekli doğuruyor. Bundan 20 yıl sonra ise bu doğan çocuklar seçmen olacak. Kürt ve Arap Nüfusu çok olduğunda ise oy sistemi ile istediklerini başa geçirecekler. Çünkü bu Cumhuriyet’in gereğidir. Halkın iradesidir. İşte Demokrasi işte Cumhuriyet. Zaten Türkiye’de Türkler azınlıktır. Bunu böyle bilin. Peki, bu ülkeye Cumhuriyet geldiğinde başta olanlar çok mu demokrattı? Onların demokratlığı sadece kendilerine muhalefet etmeyenlere karşıydı. Yani Kemalist olanlara karşı demokratlardı. Türkiye’ye demokrasi resmi olarak 1950’de gelmiştir.
1923’de Cumhuriyet geldiğinde ülkenin başında olanlar Kürt, Türk, Ermeni, Rum vs. ayrımı yapmamış, sadece kişinin Kemalist olmasına bakmıştır. Keza ilk Başbakanımız bir Kürt’dür. Türk Dil Kurumunun başında bir Ermeni vardır. Diyeceksiniz ki, ne güzel etnikler bize hizmet ediyorlar. Ama ortada bir sorun var, bu şahıslar çok özel yetenekli olsa belki biraz mazur göreceğiz ama ortada böyle bir durum yok. Böyle bir durum olmadığı gibi bunların sayısı Türklerden kat be kat fazla. Has Türk evlatları ise sürgün edildi, onlara makam mevki verilmedi. Çünkü onlar dalkavuk değildi. Ne kadar etnik dalkavuk ve Türk olmayan varsa üst kademelere yerleşti. Kürdü, Ermenisi resmen cirit atıyor üst mevkilerde… Aynısı Osmanlı Türkiye’sinde de vardı ama orada biz devşirmeleri Türk gibi yetiştirip, Türk gibi eğitiyorduk ve Osmanlı Türkiye’si bir İmparatorluk olmasına rağmen, ırki düşünceyi ön planda tutmamasına rağmen devletin üst kademelerinin çoğunluğu Türklerin elindeydi. Arşivler ortada. Hangi Sadrazam (başbakan) Türk, Slav, Rum vs. hepsi yazıyor. Cumhuriyet ise daha kurulur kurulmaz boka sarmaya başladı. Başa gelenler, “Türkiye Türklerindir” diyordu ama ülkeyi etniklere emanet etmişlerdir. 3 Kıtaya değil sadece Anadoluya hükmediyorduk ama buna rağmen devşirmeler üst kademelerdeydi. Bu nasıl iş şimdi? İttihat Terakki bile 3 Kıtaya hükmeden bir İmparatorlukta Cumhuriyet devrine nazaran Meclise daha çok Türk sokmuştu. İttihat ve Terakki demişken, güya 7 düveli yendik ama Ruslara yalaklık olsun diye Enver Paşa’yı öldüren Ermeni Kökenli Sovyet Komutanın Heykeli dikildi. Hem de ülkenin Reis-i Cumhur’u ile birlikte. Buradan da Enver Paşa’yı savunduğumuz anlamı çıkmasın ama Enver Paşa Türk komutanıdır. Kendisini öldüren Ermeni’nin Türk ülkesine heykelinin dikilmesine zinhar müsaade etmeyiz! O mendebur heykel hâlâ daha durmaktadır. Heykel demişken, Çanakkale’ye yabancılara ait şehitlikler dikiliyordu ama Türk’ün şehitliği yoktu. Neden? Çünkü bizi hep tek adam kurtardı. Başka askerlerin anılmasına gerek yok… İşte kemalist zihniyet budur. Yabancıların ve tek adama dair anıtlar, büstler dikilsin ama kendi askerlerimiz için bir şey dikilmesin.
Rıza Nur’a bakalım. Kendisi haklı sebeplerle Osmanoğulları monarşisine karşı olduğu için mecburen Cumhuriyet rejiminin gelmesini savunmuştur ancak Rıza Nur, Türk olmayanların üst mevkilere çıkmaması için kanunlar önermiş ve kendisi de bakan iken Türk olmayan tüm memurları işten atmıştır. Kemalistler ne yaptı? Rıza Nur’un yaptığının tam tersini yaptı. Zaten sonrasında Rıza Nur’ da yurt dışına çıkıyor. Osmanlı Türkiye’sinde bir hata yapıldıysa Cumhuriyet Türkiye’sinde 10 hata yapılmıştır. Bizim esas burada belirtmek istediğimiz mesele, bazı Reis-i Cumhurların sürekli Türklükten dem vurmasına rağmen ülkenin kilit yerlerine gayri Türkleri getirmesidir. Mahmut Esat Bozkurt, Ağrı İsyanı sırasında, Türk olmayanın bu ülkede köle olma hakkı vardır, dedi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Birinci Reis-i Cumhur tarafından görevden alındı.
Bazıları der, Mahmut Esat’a “bozkurt” soyadı verildi, ülkenin birkaç yerine bozkurt heykeli dikildi, Türkçe ezan okutuldu… Bunların yapılmasının sebebi Türklük sevgisinden değil, Arap dini İslam’a olan düşmanlıktandır. Çünkü Arap’ın dinine karşı Türklük ile durulabilirdi. Zaten sonrasında ise Türklüğün yerine tamamen Kemalizm aldı. Türk ocakları kapatıldı. Irkçılar sürgün edildi. Nihal Atsız’ın yazdığı Dalkavuklar Gecesi adlı kitapta bunların teferruatı çoktur ama anlayana… Herkes o kitabı anlayamaz. Cumhuriyet gelene kadar kadar bazı şahıslar büyük hizmetler yapmıştır. Ama sırf geçmişinde iyi hizmetler yaptı diye sonra yapılanları mazur mu göreceğiz? Zaten sadece o değil pek çok şahıs geçmişinde büyük işler yapmıştır. Haliyle şimdi hepsini put mu yapalım? Kendisini Tanrı ilan edenleri mazur mu göreceğiz? Biz Kanuni Sultan Süleyman’ı bile tenkit ediyoruz. Padişahların çoğunu tenkit ediyoruz. Neden tek bir şahısı tenkit etmeyelim? Yapılan yanlışı söylemeyelim? Türk ırkı Cumhuriyet rejimi sayesinde tamamen pasifize oldu. Kadınlar fahişe, erkekler gavat yapıldı. Tek adama tapıldı. Her yere heykelleri, büstleri dikildi. Buda’nın bile bu kadar heykeli yok. Yazılacak çok şey var ne anlatırsak anlatalım kelimeler kifayetsiz kalacak.
Nihal Atsız ve Cumhuriyet Rejimi Nihal Atsız, Cumhuriyetin ilk düşmanlarındandır. Cumhuriyet ve onun ileri gelenlerini tenkit eden ilk kitabı yazmıştır. Bu ise dalkavuklar gecesidir. Atsız, bu rejimden ve bu rejimi getirenlerden asla hoşnut olmadı. Zaman zaman siyaset gereği övmüştür, lakin ruhu hep düşmanlık ile geçmiştir. Cumhuriyet’in getirdiği rahatlık ile her türlü insanı alışkanlıkların tavan yapacağını ön görmüştür ve ailesini de bu doğrultuda yetiştirmiştir ancak evlatları ve ailesi dediklerine katlanamamıştır. Biyolojik çocukları da onun izinden gitmemiştir. Hatta çocuklarından biri Ermeni kökenli olduğunu söylemiştir. Aynı şekilde bazı Cumhuriyet hakimleri de kendisine Yunan ve Çerkez demiştir. Ama Atsız su katılmamış bir Türk ve Türk ırkçısıydı. Çocukları Ermeni olabilir bu bizi bağlamaz. Onlar kendini öyle görüyorsa görsün. Bugün Türk olduğu halde kendini Makedon, Kürt, Laz görenler yok mu? Var.
Balkanlar da Slav Kökenli Bulgarlar tarafından katliama maruz tutulan ve akabinde Anadolu’ya yerleşen ama yerleştiği yerde bu katledilen şahıslara kim olduğu sorulduğunda “Bulgarım” diyen beyinsizler yok mu? Var. İşte aynı hesap. Bazen evlatlar babalarına benzemez. Mum dibini görmez… Bir tane oğlu Ermeni olduğunu söyledi diye bu Atsız’ın damarlarındaki kanı değiştirmez. Cumhuriyet hakimleri yalan yanlış malumat verdi diye bu Atsız’ı Yunan ya da Çerkez yapmaz. Neyse lafı fazla uzatmayacağız. Nihal Atsız’ın Meclis Tutanaklarına Geçen Cumhuriyet Rejimi Hakkındaki Düşünceleri: “Biz bu savaşta yenilirsek bunun en büyük iki mesulü birinci ve ikinci Cumhurreisleridir. Birincisi memlekete saçtığı ahlâksızlıkla, ikincisi korkaklığı ile buna sebebolacaklardır. Birincisi on beş yıl Cumhurreisliği ettiği halde orduyu imhal etti. İnkılâp hastalığına uğramış bir çılgındı. Etrafına ahlâksız insanları toplamış ve onların memleketi soymalarına göz yummuştur. İkincisi on beş yıldan birincinin mesuliyetlerine tamamen iştirak ettiği için suçludur. Ve İtalya’dan korkacak kadar Korkan bir adamdır. Birincisi şuursuzdur. İkincisi ahmaktır. İkincisinin de müşterek vasfı hilekârlıklarıdır. Millet ‘Meclisi diye topladıkları satılmışlar meclisi ile kendi riyasetlerine meşru bir şekil vermek istemiş lerdir. Fakat bunu dünyaya yutturuyoruz sanacak kadar gaflet göstermişlerdir. Ben pek iyi bilirsin ki, Cumhuriyet Rejimi için en ufak rahatımı bile feda etmem… Okullarda oğlumuza yapılacak Cumhuriyet propagandasını bütün varlığınla önlemelisin. Oğlumuz nerede ve ne şekilde olursa olsun Cum’huriyetin pespayelik olduğunu öğrenmelidir. Ermeniler, Kürtler, Zazalar, Çerkesler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler, Çingeneler içerdeki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanlarla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.”
Türkiye Kaç Yaşındadır? Türkiye’yi kim kurdu?
İnsanlar bugün Türkiye 94 yaşında diye kutlama yapıyorlar. Bunları yapanlar Cumhuriyetçilerdir. Bunlara göre Türkiye 1923’de kurulmuştur. Lakin bu yalandır. Türkiye 1040 yılında kurulmuştur ve 94 değil 977 yaşındadır. Osmanoğulları hanedanı gitti ve yerine Cumhuriyet geldi. Ayrıca I. Cihan Harbi’nden sonra sonra Almanya ile Avusturya-Macaristan İmparatorlukları dağıldı ve Cumhuriyet oldu. Bu adamlar, İmparatorluk dağıldı yaşasın cumhuriyet diyor mu? Demiyorlar. Siyasi bir rejimin ilan edildiği gün bayram kutlanır mı? Hadi bunu geçtik, koskoca İmparatorluk dağılmış, neyin bayramı bu? Evet, dünya savaşından sonra sefil Yunanlılar, 400 yıl valiyle yönettiğimiz Yunanlılar alçakça ve haince bize saldırdılar. Aç köpekler gibi üstümüze hücum ettiler.
İngiltere’den silah desteği aldılar. Bizim de cefakar analarımız cepheye mermi taşıdılar, zor şartlarda Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Yunan ile harp ettiğimiz de doğrudur ancak bunu bu kadar dramatize etmenin anlamı nedir? İtalya ve Fransa ise İngiltere ile anlaşamayınca resmen bizim lehimize çekildiler. İtalyanlar giderken silahlarını bıraktılar. İngiltere de Fransa’yı bu hareketinden dolayı cezalandırmak ve Orta Doğu’da gücünü kırmak için Lozan’da bizim lehimize Suriye’yi teklif etti… Ama Kemalistlere göre 7 düvelle savaştık. Ne 7 düveli? Doğuda Kazım Karabekir Ermeniler ile savaştı. Kemal Paşa da batıda Yunan ile harp etti. Kemalistlere göre tüm cihanla vuruştuk. Yunan Türkiye’yi terk ettikten sonra askerlerimiz İngilizler ile sınırdaş oldu ama tek bir ateş bile etmedi. Lakin Kemalistlere göre İngiliz kellesi alıyorduk. Ayrıca dünyanın hiçbir yerinde dağılan İmparatorluktan sonra bayram kutlanmamıştır. İngiliz İmparatorluğu dağıldı, bu adamlar bayram kutladı mı? Hayır. Bir de falanca kişi olmasaydı anan kimdi, baban kimdi bilemezdin diyenler var. Almanlar, Avusturyalılar, Macarlar savaşta yenildi. Bunların anası babası belliyken bizim niye belli olmayacak? İlla ki Türk ırkının varlığı Adıtürk’e mi bağlı? Bu nasıl saçmalıktır. Tıpkı Arap Muhammed olmasaydı biz olmazdık diyen İslamcılar gibi Kemalistler de. Yani koskoca Türk ırkının varlığı Kureyşli bir çobana kaldı demi? Şu Kemalizm ve İslam kadar Türk ırkına zarar veren başka bir şey yoktur. Bir de Cumhuriyet sanki çok süper bir rejimmiş, diğer güçlü ülkeler buna karşı çıkıyormuş gibi izlenim yaratanlar var. Ulan Avusturya-Macarsitan ile Almanya savaştan yenik çıkıyorlar Cumhuriyet oluyorlar. Cumhuriyet ile herkes bilimde teknikte ileri olacak diye bir kanun varsa o zaman galip devletler neden mağlup devletlerin monarşilerine son verip Cumhuriyet gelmesini sağladılar? Sizlerin neresinden tutsak elimizde kalacak. Ayrıca biz Osmanoğulları hanedanının son temsilcilerini ve Osmanlı Monarşisinin kalması gerektiğini
de savunmuyoruz. Osmanoğulları hanedanı kut bulamadı ve hak ettiğini buldu. Yavuz’dan sonraki Padişahlar eksiktir, yarımdır! Yani Osmanoğulları hanedanının devlet düzeninden kaldırılmasını olumlu buluyoruz ancak bazı beceriksiz padişahları öne atıp Fatih’e, Yıldırım’a, Orhan’a saldırmak nasıl bir hokkabazlıktır? Artık her türlü putları yıkalım ve kendimize gelelim. Rejimleri ve şahısları put yapmayalım. Varsa yanlış söyleyin, varsa doğrusu söyleyin. Bu kadar basit. Neyse, Türkiye 1040 yılında kurulmuştur ve kurucuları da Tuğrul-Çağrı beğlerdir. Sözü Nihal Atsız’a bırakıyoruz “Bütün tarihimiz boyunca bir hanedan kanunumuzun bulunmayışı, ölen kağandan sonra başa kimin geçeceğinin bir türlü tespit edilemeyişi gibi millî bir kusur yüzünden doğan prenslerin taht kavgaları nihayet, devletin, hanedanın ortak malı olduğu prensibini doğurur. Böylelikle bazen büyük devlette birkaç imparator birden hüküm sürmekte, fakat bir tanesi, ismen bile olsa ötekilerden büyüğü, metbuu tanınmaktadır. Bu merkeziyetsizliğin tipik örneklerini bilhassa devletin çok geniş topraklara hâkim olduğu Gök Türk, Karahanlı, Selçuklu ve Çengizli çağlarında görürüz. Aslında devlet tektir. Hatta birbiriyle çarpışan iki Türk devletinde bile biri, ötekinin daha büyük ve aslî devlet olduğunu tanımaktadır. Osmanlılardan İkinci Murad zamanında yazılan “takvim” şeklindeki bir tarihte Müslüman olmayan Çengiz, Ögedey, Güyük, Mengü ve Hülegü’nün rahmetle anılması Türklerdeki tek devlet prensibinin ifadesidir. Çarpışanlar “devletler” değil “hanedanlar”dır. Bu sebeple Selçuk hanedanının Anadolu’da hüküm süren kısmına Türkiye Selçukluları deyip onu ayrı ve bağımsız bir devlet saymak büyük yanlıştır. Anadolu Selçukluları, Başkent Merv, Rey veya Isfahan’dan idare olunan büyük imparatorluğun büyük bir eyaletidir. Devlet, hanedanın ortak malı olduğu için bu devletin bir bölümünün başındadırlar ve anadevletteki imparatoru metbu