İstanbul Teknik Üniversitesi Girişimcilik Kulübü’nün Ücretsiz Yayınıdır.
İTÜ GİRİŞİMCİLİK KULÜBÜ
6
İTÜ GİRİŞİMCİLİK ATÖLYESİ
9
İTÜ GİRİŞİMCİLİK ZİRVESİ
10
GİRİŞİMCİLİĞİN TEMELLERİ BU OKULDAN GEÇER
11
GİRİŞİMCİLİK NEDİR ?
13
GİRİŞİMCİLİĞE DESTEK VEREN KURUMLAR
14
BAYBARS ALTUNTAŞ İLE GİRİŞİMCİLİK ÜZERİNE
16
ALTIN ÖRÜMCEK İNTERNET ÖDÜLLERİ
20
ZAMAN BANKACILIĞI & ZUMBARA
22
SOSYAL MEDYA, SOSYAL AĞLAR & SOSYAL İNSAN
24
BEDENSEL ENGELLİLER DERNEĞİ RÖPORTAJI
26
İNSANLAR DONDURULUP TEKRAR HAYATA DÖNDÜRÜLEBİLİR Mİ?
30
AUTOSHOW 2012
31
3D YAZICILAR
32
KÜLTÜR, EĞLENCE VE FUTBOL ÜLKESİ: İSPANYA
35
10 SORUDA ERASMUS
38
OTUZ İKİ KISIM TEKMİLİ BİRDEN: BİNBİRDİREK SARNICI
40
MODANIN TARİHİ GELİŞİMİ
42
ANİME — MANGA
44
İLGİNÇ SPOR ORGANİZASYONLARI
46
FUTBOLİZM
48
BULMACA EKİ
49
Sevgili DerGirişim Okurları, İTÜ Girişimcilik Kulübü olarak kurulduğumuz 2006 yılından beri temel amacımız, çıkış noktamız olan girişimciliği üniversite öğrencileri arasında yaygın bir düşünce haline getirmektir. Yaptığımız çalışmalarla ve düzenlediğimiz organizasyonlarla öncelikle üniversitemiz sınırları içerisinde, daha sonra da tüm Türkiye’de, öğrenciler arasında girişimcilik bilinci oluşturmayı, öğrencilerin bir kariyer alternatifi olarak girişimciliği de görmelerini sağlamayı, onları kendi işlerini kurmaya ve bunu başarılı bir şekilde sürdürmeye yönelik teşvik etmeyi hedeflemekteyiz. İTÜ Girişim Ailesi olarak faaliyetlerimizi gerçekleştirken en büyük desteğimiz, bizi bu kadar güçlü kılan ve bu ailenin bir parçası olan üyelerimizdir. Kulübümüz yapısı itibariyle de ‘girişimcilik’ algısına yakışan bir biçimde, bütün üyelerimizin fikirlerine değer vermekteyiz. Öğrenci topluluğu olmanın getirdiği anlayış gereği, kulüp üyelerimiz arasında iletişim, işbirliği ve sinerji platformu oluşturarak onların fikirleriyle büyüyoruz. İTÜ Girişim Ailesi fertleri olarak, kulübümüz faaliyetleri sonucu yaratıcılığımızı ve hayal gücümüzü kullanmakta, ekip çalışmasının gereği olarak sıkı bir iletişim içerisinde bulunmaktayız. Bütün organizasyonlarımız, özverili ve iyi planlanmış bir ekip çalışmasının sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu yapımız sayesinde gelecek hayatlarımız için daha donanımlı ve ögüven kazanmış bireyler haline gelip yeni maceralara atılma ve başarma cesaretini içimizde bulma imkanına sahibiz. Kulübümüz üyeleri olarak çalışmalarımızla İTÜ Girişim Ailesi’ne değer katmak ve kulübümüzü ilerleyen yıllara sağlam adımlarla taşımak, bizler için en büyük mutluluktur. İTÜ Girişimcilik Kulübü ile tanıştığım 2009 yılından günümüze kadar kendimi birbirinden farklı ve bana büyük anlamda katkı sağlayan maceralara atılmış olarak buldum. Bu yolda benimle birlikte yer alan ve kulübümüze değer katan bütün arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki , ‘‘İTÜ Girişimcilik Kulübü’’nü gelecekte çok iyi yerlere taşıyacağız. Saygılarımla, Aslınur Dalkılıç İTÜ Girişimcilik Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı
YÖNETİM KURULU BAŞKANI ASLINUR DALKILIÇ YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI DOĞANCAN SÖKMEN YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI & GİRİŞİMCİLİK ZİRVESİ KOORDİNATÖRÜ CEM YARLIGAŞ GİRİŞİMCİLİK ATÖLYESİ KOORDİNATÖRÜ ECE ERSÖZ GİRİŞİMCİLİK OKULU KOORDİNATÖRÜ UĞURKAN TIRIŞ DERGİRİŞİM & DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRÜ EKİN DENİZ APUL BİLİŞİM SORUMLUSU İBRAHİM AĞIRALAN GENEL SEKRETER ŞEYDA YAŞAR
İTÜ Girişimcilik Kulübü’nde bizimle birlikte çalışan arkadaşlarımızdan kariyerini girişimcilik alanında yönlendirenlerin sayısını arttıralım dedik ve bu senenin başında Girişimcilik Atölyesi’ni yarattık. Diğer bir deyişle Girişimcilik Atölyesi kulüp üyelerinin iş fikirlerini diğer üyeler ile paylaşarak, tartışarak bir temele oturtup, kulüp içinden gerçek girişimciler yaratma fikri ile doğmuştur. Girişimcilik Atölyesi etkinlikleri konusunda uzman kişiler tarafından fikir oluşumundan iş planının hayata geçirilmesine kadarki sürecin herkes bilinmeyen yönlerini anlatılması ve aktif girişimciliğin artırılmasına yöneliktir. Öncelikli etkinliklerimiz iş fikrinin oluşturulması, temellendirilmesi, iş planının hazırlanması, finansman sağlanması ve sürdürülebilirlik gibi girişimciliğin temel sürecinin başta kulüp üyeleri olmak üzere iş fikri olan kişilere anlatılarak onların bu konudaki bilgilerinin arttırılmasına yöneliktir. Bu etkinlikler genel olarak 30 ila 50 kişilik bir dinleyici grubuna süreçteki bir bölümün bu konuda uzman bir kişi tarafından interaktif bir konferans şeklinde verilmesiyle oluşur. Diğer etkinliklerimiz girişimci adaylarının girişimciliğin temel süreci dışında ihtiyacı olan bazı niteliklerin kazandırılması içindir. Mesela takım çalışması ile ilgili bir atölye etkinliği yapılması düşünülmektedir. Ayrıca Girişimcilik Atölyesi’nin bir diğer çalışması girişimcilik ile ilgili İstanbul içerisindeki veya Türkiye çapındaki etkinliklerin takibi ve kulübün bunlardan haberdar edilmesi ile ilgilidir. Girişimcilik ile ilgili proje yarışmaları, seminerler v.s. takip edilerek mail grupları yardımıyla duyurulmakta ve grupların oluşturularak bu etkinliklere katılım sağlanmaktadır. Son olarak Girişimcilik Atölyesi kulüp üyelerinin istekleri doğrultusunda yeni etkinlikler yapmayı amaçlamaktadır. Bu konuda her türlü görüşe komitemiz açıktır.
FIT IDEA BOOTCAMP- İş Fikri Geliştirme Çalıştayı 17 Kasım 2012 tarihinde İş Fikri Geliştirme Çalıştayı adlı bir etkinlik ARI Teknokent salonlarında gerçekleşti. Özyeğin Üniversitesi Kurumsal Çözümler Koordinatörü Ozan SÖNMEZ’in konuşmacı olarak katıldığı etkinliğimiz Girişimcilik Atölyesi’nin interaktif konferanslar altında yaptığı bir etkinlik oldu ve İTÜ Girişimcilik Kulübü bu etkinlik ile bu yıl Endeavor Derneği evsahipliğinde tüm Türkiye’de kutlanan Global Girişimcilik Haftası paydaşları arasına girdi. Etkinlikte dinleyicilerimize iş fikrinin sahip olması gereken özellikler, adım adım geliştime yolları ve projelerini en etkileyici biçimde aktarma teknikleri anlatıldı. Zaman zaman dinleyicilerimiz de sahneye çıkıp fikirlerini anlatıp, ifadelerinin nasıl olması gerektiğini öğrendiler. Ayrıca müşteri segmentlerinin nasıl belirleneceği ile ilgili de küçük oyunlar oynandı. Bu etkinlik ile dinleyicilerimiz fikirlerinin nasıl oluşturacakları, nasıl bir yol izleyecekleri öğrendiler ve umuyoruz ki girişimci olma yolunda onlara güzel bilgiler sağlamışızdır.
Ece Ersöz
ece.ersoz@itugirisim.org
“Girişimcilik Zirvesi 2011’’in ardından zirve koordinatörlüğü görevini aldığımda hayatımın kendi adıma en heyecan dolu ve yorucu; ama bir o kadar da eğlenceli bir dönemi başlıyordu. Öncelikle bu yola kocaman bir ekip olarak çıktık ve zirveyi birlikte büyüttük. Organizasyon komitesi olarak zirvenin ikinci yılında gözümüzü daha yükseklere dikmemiz gerekiyordu ve amacımız ‘Zirve’yi tüm Türkiye’de ses getirecek bir öğrenci organizasyonu haline getirmekti. Bütün yıl boyunca yoğun tempolu bir çalışma gösterdik. Öncelikle panel sayısını 5’e çıkartarak zirveyi iki günlük bir organizasyon haline getirdik ve kulüp olarak ilk konaklamalı etkinliğimizi gerçekleştirdik. Bu amaç doğrultusunda ülke çapında tüm üniversitelerde öğrencilerin girişimciliğe ve zirveye ilgisini çekebilecek sıkı bir çalışma başlattık. Girişimciler olarak limitlerimizi zorlayarak kendimizi aşmamız ve hayal gücümüzle sınırlarımızın ötesine geçmemiz gerekiyordu. Bizler de bunun için ‘‘Gelecek için Girişimcilik’’ temasında buluştuk. Zirve bizim için bir etkinlikten ziyade bir okul gibiydi, hatta hayatın kendisi gibiydi. Bu zorlu yolda zaman zaman yorulduk tabii ki, hatalarımız oldu, umutsuzluğa kapıldığımız anlar oldu; ama azmimiz, kararlılığımız ve hatalarımızdan çıkardığımız dersler, bizi son güne kadar taşımaya yetecekti. 13 Nisan gecesi geldiğinde, içimizde başarmış olmanın verdiği mutluluk ve gurur ile, ‘ah şu da olsaydı!’ dediğimiz şeylerle o andan itibaren gelecek yıllara zirveyi taşımanın düşüncesi ve heyecanı ile, en güzeli de birbirine sımsıkı bağlarla kenetlenmiş bir aile olarak bu rüyayı en güzel biçimde tamamladık. Bu yolda emek harcayan bütün arkadaşlarıma tekrardan kocaman teşekkür etmek istiyorum. İnanıyorum ki bu aile gün be gün güç kazanarak büyüyecek ve ‘Zirve’yi tam manasıyla zirvede göreceğiz.” Aslınur Dalkılıç Girişimcilik Zirvesi 2012 Koordinatörü
“Girişimcilik Zirvesini anlatabilmek kolay değildir. Hiç bilmeyen biri, dışarıdan onun herhangi bir öğrenci etkinliği olduğunu düşünebilir ama ona yaklaştıkça, “Zirve”nin etkinlikten çok daha öte; farklı bir serüven olduğunu görür. Bu serüvenin içinde yer aldığınızda kendinizi uzun soluklu bir yolculuğun içinde bulursunuz. Yolculuğunuz sırasında kendinizi tanırsınız. Azminizin, uyumluluğunuzun, yaratıcılığınızın boyutlarını keşfedersiniz. Güçlendiğinizi hissedersiniz ve ilerledikçe fark edersiniz ki Zirve, sizi değiştirdiği gibi çevrenizi de değiştirmeye başarmıştır. Girişimcilik Zirvesi 2013 organizasyon komitesi olarak her birimiz bu serüvenin vazgeçilmez kahramanlarıyız. Kararlılığımız, uyumumuz ve tabi ki girişimciliğimiz; bu keyifli ve zorlu yolculuğu gururla tamamlamamızı sağlayacak. Zirve 2013’ün genel koordinatörü olarak ekip arkadaşlarımdaki istekliliği gördükçe buna her geçen gün daha da inanıyorum. 25 – 26 Nisan’da görüşmek üzere…” Cem Yarlıgaş Girişimcilik Zirvesi 2013 Koordinatörü
Girişimciliğin Temelleri Bu Okuldan Geçer Girişimcilik günümüzde sosyal hayatta ve iş dünyasında yenilikleri üstlenen insanların yani “Girişimcilerin” yaptıkları sanata verilen isimdir. Girişimcilerin en büyük ortak özellikleri girdikleri ortamda fark yaratan ve başarmak için inançlı insanlar olmalarıdır bu da Winston Churchill’in dediği gibi Kötümser, her fırsatta bir zorluk görürken iyimser, her zorlukta bir fırsat görmesinden kaynaklanır; ancak bu başarı sadece güçlü bir fikirle başarıya ulaşamaz. Girişimcinin iyi bir fikrin yanısıra donanımlı, iletişim gücü yüksek ve kişisel olarak kendini geliştirmik olması gerekmektedir. Bir üniversite öğrenci kulübü olan İTÜ Girişimcilik Kulübü hedef kitlesi olan üniversite öğrencilerine “Girişimcilik Okulu ( GO ) ” adı altında, alanında tecrübeli, bilgili ve etkin konuşmacılar ile saygın akademisyenlerin katıldığı çeşitli konferans ve panel şeklindeki eğitimler ile çağımızın sosyoekonomik yönden ilerlemenin temelini oluşturan girişimcilik ruhunu, yaptığımız bu etkinlikler ile tanıtmak; ve fikirleriyle öncü olmak isteyenler arasında yaymak, girişimcilik adına kişisel gelişim eğitimleri sunmayı kendine amaç edinmiştir. Bu amaç doğrultusunda katılımcılarına fikirlerini edindikleri donanımlar ile en efektif şekilde nasıl pazarlayabileceklerini ve kabul ettirebileceklerini gösterebilmek ana hedefimizdir. GO Komitesinin bir önemli misyonu da kulübümüzün tanınması ve üyeler arasındaki kaynaşmayı, bütünlüğü sağlamasıdır. Şu an aktif olarak görev alan üyelerimizin çok önemli bir kısmı İTÜ Girişimcilik Kulübüne ilk adımını GO ile attı. Bu çok önemli misyonun komitemiz tarafından yıllardan beri aktarılan tecrübelerin de katkılarıyla başarılı olarak sürdürüldüğü inancındayım. Bu başarının esas sırrı komitemizin yenilikçi ve gelişime açık olmakla beraber bunu tüm üyeleri arasında fikir alışverişi ve karşılıklı saygıyla yapmayı kendine ilke edinmesidir. Bu amaç doğrultusunda girişimciliği hayatının belli noktalarına koymayı hedefleyen ve hazırlanış aşamasından sonuna kadar her aşamada bu etkinliğe katkı yapabileceğine inanan ve bize katılan arkadaşlarımız ile birlikte ortak hazırladığımız organizasyonun sonunda edindikleri kazanımlardan olduğunu biliyorum; çünkü benim hikayemde buna benzer olarak gelişti. Geçtiğimiz dönem içinde GO Komitesi 2 birbirinden değerli seminer gerçekleştirmiştir. Bunların ilki TRT İzmir Radyosu kökenli sunucu, spiker ve eğitmen Funda Bilgili Hanımın katılımıyla 6 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz, artık kulübümüzle özdeşleşen ve gelenekselleşen “Beden Dili Eğitimi” idi. Bu etkinlik senenin açılış organizasyonu olduğu için çok önemliydi. Etkinliğin sonucunda İTÜ mensubu olan olmayan çok geniş bir kitleye kendimizi tanıtma fırsatımız oldu ve aramıza katılan yeni arkadaşlarımızla birbirimizi daha iyi tanıma fırsatı elde ettik. İkinci etkinliğimiz ise 26 Aralık 2012 tarihli ve konuşmacılığını halen TRT Okul kanalında yayınlanan “İşim Gücüm Girişim” isimli programın yapımcısı Dilek Alanlı Hanımın yapmış olduğu “Kurumsal Hayatta Etkileme ve İkna Etme” idi. Bu organizasyonumuzda ise komite üyesi olan arkadaşlarımız katılımların her aşamada etkili oldu. Bu da bizim amacımız doğrultusunda ilerlediğimizin önemli bir göstergesiydi. Girişimci ruhun bir araya getirdiği bizlerin oluşturduğu bu komite 2013 ile birlikte çalışmalarına ve ülkenin lokomotifi olacak bizlerin yani üniversite gençliğinin içindeki gizli ruhu ortaya çıkartmaya devam edecek etkinliklere imzasını atacaktır. Bize etkinliğimizi anlatma fırsatı veren çok sevgili derGirişim üyelerine teşekkürlerimi Komite Koordinatörü olarak içtenlikle sunarım.
Saygılarımla....
Uğurkan Tırış
ugurkan.tiris@itugirisim.org
TEB, “Girişimcilerin Danışman Bankası” oluyor Türk Ekonomi Bankası (TEB), KOBİ Bankacılığı’ndaki danışmanlık tecrübesini girişimcilik alanına taşıyarak Türkiye’deki en büyük “Girişim Bankacılığı” hareketini başlatıyor. Bu doğrultuda şubelerinde görevli müşteri temsilcilerini Girişim Danışmanı olarak eğiten TEB, öncelikle yüksek katma değer sağlayacak projelerin sahiplerine ulaşmayı hedefliyor. TEB’in “Girişim Bankacılığı” kapsamında; işletme, finans, muhasebe, marka-patent danışmanlığı gibi imkanları ücretsiz olarak sağlamak amacıyla tasarladığı ve Türkiye’de bir ilk olan TEB Girişim Evi, 29 Ocak Salı günü Ataşehir’de açıldı. TEB Genel Müdürü Varol Civil ile TEB KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Turgut Boz’un ev sahipliğinde, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın katılımıyla gerçekleşen TEB Girişim Evi açılış töreninde, TEB’in desteklemekte olduğu girişimciler de projelerini katılımcılarla paylaşma fırsatı buldu. IFC tarafından KOBİ Bankacılığı alanındaki finans dışı hizmetleriyle dünyaya örnek gösterilen Türk Ekonomi Bankası (TEB), KOBİ Bankacılığı’ndaki tecrübesini girişimcilik alanına taşıyarak Türkiye’deki en geniş kapsamlı Girişim Bankacılığı hareketini başlatıyor. Bu doğrultuda şubelerinde görevli müşteri temsilcilerini birer Girişim Danışmanı olarak eğiten TEB, öncelikle yüksek katma değer sağlayacak projelerin sahiplerine ulaşmayı hedefliyor. TEB tarafından işletme, finans, muhasebe, marka-patent danışmanlığı gibi imkanları ücretsiz olarak sağlamak amacıyla tasarlanan ve Türkiye’de bir ilk olan TEB Girişim Evi, 29 Ocak Salı günü Ataşehir’de açıldı. TEB Genel Müdürü Varol Civil ve TEB KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Turgut Boz’un ev sahipliğinde, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın katılımıyla Ataşehir’de gerçekleştirilen TEB Girişim Evi açılış töreninde TEB’in desteklemekte olduğu girişimciler de projelerini katılımcılarla paylaşma fırsatı buldu. TEB Girişim Evi’nin açılış töreninde katılımcılara seslenen Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan şunları dile getirdi: “Ülke olarak bizim en büyük sermayemiz KOBİ’lerimiz ve girişimcilerimiz. Onların cesaretli çalışmaları bugün bizi diğer ülkelerden ayıran en önemli özelliğimiz. Ancak sadece cesaret yeterli olmuyor, KOBİ’lerimizin ve girişimcilerimizin onları doğru şekilde yönlendirecek danışmanlara ihtiyacı var. Bu nedenle TEB’in bu çalışmalarını takdirle karşılıyorum, bizi 2023’e taşıyacak en önemli projelerden biri olduğuna inanıyorum. Girişim Bankacılığı’yla diğer bankalara örnek olan TEB’in açılımı bence Titiz Ehil Bankacılık…” TEB Genel Müdürü Varol Civil ise, “Reel sektöre sunduğumuz desteğin, ‘Girişimcilerin Danışman Bankası’ olmamızla birlikte daha da güçleneceğine eminiz. Amacımız, inovatif yaklaşımıyla Türk Bankacılık sektörüne yeni açılımlar kazandıran bir banka olarak, yenilikçi ve parlak fikirli girişimcilerimizin yanında yer almak; bu girişimcilerimizin yüksek katma değerli projelerini işe dönüştürebilmeleri ve ticarileştirebilmeleri için Danışman Banka yaklaşımımızla tam destek vermek. Girişimci Bankacılık modelimizle sadece teknoloji alanında faaliyet gösteren girişimcilere değil, yüksek katma değerli projelere sahip tüm girişimcilere yardımcı olmayı hedefliyoruz. TEB Girişim Evi de, Türkiye’de bugüne kadar hayata geçirilen en geniş Girişim Bankacılığı konseptinin ilk adımı olmasıyla önem kazanıyor” dedi. TEB KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Turgut Boz ise, “Türkiye’de yılda ortalama 128.000 şirket kuruluyor. Bu yeni kurulan işletmelerin %20’si ilk yıl, %50’si ise 5. yıl sonunda işletme hayatından çekilmek zorunda kalıyor. Hedefimiz Girişim Bankacılığı modelimiz ve KOBİ Bankacılığı’ndaki danışman banka anlayışımız ile girişimcilerin doğru teknik ve yönetsel modeller kurgulayarak ticari hayata adım atmalarına destek verirken, bu vesileyle daha başarılı ve uzun ömürlü girişimciler yetiştirmek” dedi.
TEB Girişim Evi girişimcilere ne gibi imkanlar sunuyor? 1000 m2 büyüklüğündeki TEB Girişim Evi’nde 2 toplantı odası ve 50 kişilik bir eğitim salonu yer alıyor. Yüksek katma değer üreten girişimcilere danışmanlık hizmeti veren bir danışmanın sürekli olarak hazır bulunacağı TEB Girişim Evi’nde düzenli olarak girişimcilere yönelik eğitimler yapılacak. TEB Girişim Evi’nde görevli danışman; henüz yolun başında olan girişimcilerin doğru iş modeli, doğru iş planı ve doğru fizibilite üzerinden ilerlemelerine katkı sağlayacak. Söz konusu danışmanlar girişimcilere sadece fikir aşamasında destek sağlamakla kalmayacak; girişimciliğe başlamış ancak henüz yolun başında olanlara da satış, pazarlama, hedef Pazar araştırması, iş planı gibi konularda danışmanlık yapacak. TEB Girişim Evi’nin içinde bir de Kuluçka Merkezi olacak. E-business, bilişim ve yazılım üzerine projeleri olan girişimcilere fiziki bir çalışma ortamı sunmak üzere geliştirilen bu Kuluçka Merkezi’nden de 25’i sürekli, 25’i ise dönemsel olmak üzere 50 girişimci yararlanabilecek. Bilgisayar, yazılım, internet gibi IT altyapılarının girişimcilere sağlanacağı Kuluçka Merkezi’nde ayrıca; “Danışmanlık / Mentorluk”, “İş Yönetim Danışmanlığı”, “Akademik Destek”, “Networking Desteği”, “Kurumsal Web Sitesi Oluşturma Desteği”, “Marka, Patent, Fikir Tescili Danışmanlık Desteği” ve “Mali Müşavirlik Danışmanlık Desteği” gibi girişimciler için önem taşıyan ek hizmetler de sunulacak.
TEB, İstanbul’da Özyeğin Üniversitesi Girişim Fabrikası, Ankara’da ise ODTÜ Teknokent ile iş birliği yaptı TEB, Özyeğin Üniverisitesi Girişim Fabrikası ile yaptığı işbirliği ile de Girişim Fabrikası’nın bilgi birikimini ve tecrübesini TEB’in desteklediği girişimcilere aktarmasını sağlayacak. Girişim Bankacılığı kapsamında İstanbul dışındaki girişimcileri de unutmayan TEB, Ankara’da ODTÜ Teknokent ile yaptığı iş birliği kapsamında ODTÜ Teknokent içindeki Teknogirişimci Kuluçka Merkezi ve ATOM Kuluçka Merkezi’nin (Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi) finans çözüm ortağı oldu. Bu kuluçla merkezlerinin yönetimine giren TEB, ayrıca ATOM’a bağlı olarak yapılacak yarışmaların da iş ortağı olacak.
Tarihi hemen hemen insanlık tarihiyle eşdeğer olan ‘Girişimcilik’ kavramı, insanlığın varoluşuyla birlikte ekonomik ve toplumsal bir çok gelişmede önemli bir rol oynamıştır. Atalarımız hayatlarını devam ettirebilmek için avcılık, çiftçilik, hayvancılık, ticaret vb. faliyetlerde bulunmuşlardır. Bütün bu girişimler insanoğlunun tarihin ilk dönemlerinden beri girişimci bir ruha sahip olduğunu kanıtlar niteliktedir. Çünkü ilkel insan girişimci olmanın gerektirdiği bütün yönleri kendisinde barındırmaktaydı; risk almak, yenilik yapmak, ileriye gitmek ve yaşamı daha da kolaylaştırmak. Girişimcilik kavramı ilk kez 18. yüzyıl başlarında Fransız ekonomist Richard Conutillo tarafından kullanılmıştır. Girişimciliğin birçok tanımı olmakla birlikte genel olarak girişimciliği, başkalarının bakıp ama göremediği ve bunların birer iş fikrine dönüştürülmesiyle yeni ve bilinmeyen bilginin yaratılması ve bununla ekonomik değer ortaya çıkarmayı amaçlayan, yenilikçi ve farklı eylemler ortaya koyma sürecidir, diye tanımlayabiliriz. Girişimciliğin önemini, toplumsal ihtiyaçların saptanması, bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik uygun yatırımların gerçekleştirilmesi ve bunların sonucunda istihdam, gelir ve yaşam kalitesini artırması ile açıklayabiliriz. Ticari anlamda ilk girişimcilik faliyetleri yerleşik döneme geçmekle başlamıştır. İnsanoğlu ürettiği fazla ürünü takas etmek ve ya para karşılığında satma girişiminde bulunmuştur. Daha sonraki dönemlerde coğrafi keşifler, ticaret yollarının değişmesi ve sanayi devrimi ile girişimcilik günümüzdeki anlamına kavuşmuştur. Günümüzdeki anlamıyla girişimciliğin temeli Rönesans olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu dönemde ortaya çıkan Burjuva sınıfı Batı’nın yeni dinamiği olmuştur. Ticaret yapan bu sınıf ile birlikte, günümüz dünyası kavramları ve düzeni ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Batı’nın temel düşüncesi ‘daha çok kazanmak’ olmuştur. 1760 yılında James Watt’ın buhar makinesini icat etmesiyle birlikte insan gücünün yerini makine aldı. Daha sonra 1777’de Hargrave’nin iplik bükme makinesini, 1786’da Cartwright’in dokuma makinesini insanlığın hizmetine sundular. Bu yeni buluşlar ile tekstil üretiminde büyük artış gözlendi. Bu durum girişimciliğin sanayi devrimine etkisine örnek olarak gösterilebilir. Anadolu sosyo-ekonomik tarihinde ise girişimciliğin önemli bir rolü vardır. İlk çağ anadolu medeniyetlerinde (özellikle Asur Devleti) girişimciler devletin bünyesinde ve otoritenin yayılmasında etkin rol oynamışlardır. Bu ve buna benzer yaklaşımları Hititler,
Lidyalılar, Urartular ve İyonyalılarda da görmek mümkündür. Ayrıca Selçuklu devrinde ve Osmanlı kuruluş devrinde esnaf-zanaatkarlar örgütü olan Ahilik teşkilatında da yine benzer yaklaşımlar görülmüştür. Günümüze baktığımızda girişimcilik çok yönlü incelenmesi gereken bir kavramdır. Çünkü girişimcilik sadece girişimcilerin kendileri için değil, ayrıca ülkeleri içinde çok şey ifade etmektedir. Doğal kaynakları az olan bazı ülkeler (Hollanda, Singapur, İsviçre, Hong Kong vb.) sahip oldukları girişimciler ile dünya dengelerindeki yerlerini almaları bu duruma örnek olarak verilebilir. Peki bir Girişimci nasıl olmalıdır? İktisatçı Joseph A. Schumpeter tarafından iktisat teorisinde emek, sermaye doğal kaynaktan sonra dördüncü üretim faktörü olan girişimcinin tanımı; yeni tedarik kaynakları, yeni satış piyasaları, yeni ürünler, yeni süreçler ve yeni organizasyon şekillerini uygulayarak eskiyi yeni ile birleştiren, kısaca sürekli bir yenilik (innovasyon) süreci içinde eskiyi terk edip daha etkin yeni yolları ve yöntemleri devreye sokan kişiler olarak tanımlamaktadır. Ayrıca girişimci, ekonomik faliyetlerin düzenlenmesinde, üretimi oluşturarak ve artırarak istihdam yaratılmasında önemli bir rol oynar. Girişimciler sadece holding ve ya fabrika kuran kişiler değildir. Başkalarının bakıpta göremediğini görüp bunu iş fırsatına çevirebilen herkes girişimci olabilir. Bir girişimcide bulunması gereken temel özelliklerden bazıları: Vizyon sahibi ve etkili bir lider olmak Yüksek motivasyona sahip olmak Zamanı iyi yönetmek Değişime duyarlı olmak Başkalarının göremediği fırsatlardan yararlanmak Kararlı ve ne istediğini bilmek Çok yönlü ve iş bitirici olmak Üretim, satış ve pazarlama stratejileri geliştirmek İstihdam artışına katkı sağlamak ve yeni kaynaklar bulmak şeklinde tanımlanabilir. Günümüz dünyasında küresel düşünmek ve küresel boyutta hareket etmek girişimciler için vazgeçilmez bir unsurdur. Çünkü daha çok bilenin daha çok kazandığı günümüzde amaçlarını global eksene oturtan girişimcilere ihtiyaç vardır. Sedat Erkal sedaterkalitu@gmail.com
GİRİŞİMCİLİĞE DESTEK VEREN KURUMLAR Hepimizin bildiği gibi girişimcilikte orijinal ve parlak fikirler kadar, sermaye de çok önemlidir. Çoğu zaman iyi fikirler maddi yetersizliklerden dolayı rafa kaldırılır. Genelde buna mecbur kalan kadın ve öğrenci girişimcilerdir. Ülkemizde güzel fikirleri kullanmak
GİRİŞİMCİLERE UYGUN FİZİKSEL KOŞULLARI VE DONANIMI SAĞLAYAN KURUMLAR
için maddi yardım sağlayan birçok kurum var aslında. Hepsinin amacı, maddi desteği ve
etohum: Girişimcilere sermaye, yönetim, pazarlama ve diğer konularda da destek olan
hitap ettiği kesim farklı tabi ki. Ancak girişimci olmak isteyenler için bu kurumların
bir kurumdur. Belli zamanlarda başvurular alıp, bunları değerlendirirler. 40 uygun
incelenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden de siz okuyucularımız için
girişimciyi seçip, Etohum Girişimcilik Kampı’nda koçluk ve yönlendirme yaparlar. Etohum’
girişimciliğe, gerek finansman gerekse fiziksel anlamda destek veren kurumları rehber
un sık sık yapılan kamp ve toplantılarına katılırsanız, kendinize çok şey katabileceğinizi
niteliğinde bir yazı hazırladık.
düşünüyoruz.
Herkesin destek almak istediği alan farklı olduğu için, biz de farklı alanlarda tanıtım
Detaylı bilgi için: www.etohum.com
yapacağız.
GİRİŞİMCİLERE VERGİSEL DESTEK SAĞLAYAN KURUMLAR KOSGEB Girişimcilik Destek Programı: KOSGEB, küçük ve orta büyüklükteki işletmelere
Girişim Fabrikası: Girişim Fabrikası, Turkcell ve Özyeğin Üniversitesi’nin ortak bir destek yapısıdır. Girişimcilerin fikirlerini geliştirmeleri ve gerçekleştirmeleri için temel desteklerden hukuki danışmanlıklara kadar birçok alanda girişimcilere destek verilen bir yerdir.
ekonomik ve sosyal yönden destek veriyor. Bu alanda en çok bilinen kurumlardan biri. Gerektiği zaman işletmelere ve girişimcilere eğitim verip, danışmanlık da yapıyor. Bunun dışında henüz fikir aşamasındaki projelerin hayata geçirilmesi için gerekli fiziksel desteği de sağlıyor. Farklı destek programları var, bunlardan bazıları: KOBİ proje destek
Detaylı bilgi için: www.girisimfabrikasi.com
GİRİŞİMCİLERE FİNANSMAN SAĞLAYAN KURUMLAR
programı, Tematik proje destek programı, Girişimcilik destek programı… Bu programlar
Melek Yatırımcılar Derneği: Girişimcilerin fikirlerini hayata geçiremediği veya yeni
gibi toplamda 9 tane destek programları var.
geçirdiği dönemlerde finansal olarak destek sağlayan bir dernek. Girişimcinin yerli ve yabancı kaynaklara ulaşmasını sağlayıp, fikir için girişimcinin ortak bulmasına yardımcı oluyor.
Detaylı bilgi için : www.kosgeb.gov.tr TOBB Genç Girişimciler Kurulu: TOBB da girişimciliğe çok fazla önem veriyor. Özellikle kadın ve genç girişimciler için ayrı programları var. Danışmanlık ve fiziksel destek ön planda yine. TOBB deyince akıllara büyük isimler geldiği için, girişimciler için çok TOBB Genç Girişimciler Kurulu da çok fazla tercih edilen bir yer haline geliyor.
Detaylı bilgi için: www.melekyatirimcilardernegi.org Endeavor: Genel merkezi New York’ta olan Endeavor 2006 yılında Türkiye’ye de geldi. “Yeni girişimlere olan güven eksikliği, sınırlı yönetim uzmanlığı, rol model yoksunluğu, iş ağlarına ve rehber danışmanlara ulaşamama, finansal kaynaklara sınırlı erişim.” Gibi
Detaylı bilgi için : www.tobb.org.tr
sorunları olan girişimcilere yardımcı olmak isteyen bir kurum. Yönetim kurulu ve yönetim ekibiyle de girişimciler tarafından çok tercih ediliyor.
KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği): Kagider, Eylül 2002’de 38 kadın girişimci tarafından ülke çapında faaliyet gösteren ve kar amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü
Detaylı bilgi için: www.endeavor.org.tr
olarak İstanbul'da kuruldu. Girişimcilikle ilgili çeşitli konferans, program ve zirve gibi
Inovent: Inovent Sabancı Üniversitesi tarafından kurulan, yaptığı yatırımlara ve destek
etkinlikler düzenlemektedir..
verdiği projelere ofis ortamı sağlar. Gelecek vaat eden, büyüme potansiyeli yüksek işleri
Detaylı bilgi için : www.kagider.org
Teknopark & Teknokent: Bilimin ve yeniliklerin ortaya çıktığı yer deyince akıllara üniversitelere gelir. Gerek danışmanlık, gerekse fiziksel açıdan çok yardımcı oluyor teknopark ve teknokentler. Proje fikri sahipleri istedikleri fiziksel ortama sahip olabiliyorlar. Danışmanlık konusunda da akademisyenler yardımcı oluyor. Şimdilik Boğaziçi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi kendi bünyelerinde teknopark ve teknokent bulunduruyorlar. Detaylı bilgi için: www.boun.edu.tr , www.odtu.edu.tr , www.itu.edu.tr , www.yildiz.edu.tr
bünyesinde takip eder. Bazı şirketlerde aktif olmaya devam ederken, bazılarının da hisselerini satarak işten ayrılır.
Detaylı bilgi için: www.inovent.com.tr LabX: LabX’de de girişimciler belli bir başvuru sürecinden geçtikten sonra melek yatırımcılar aracılığıyla şirketleşmeyi ve devam eden projeleri geliştirmektedirler. Zaman zaman üniversitelerde girişimcilik yarışmaları düzenlerler. Öncelikli amaçları Türkiye’deki girişimcilerin oranını arttırmaktır. Detaylı bilgi için: www.lab-x.org
Ekin Deniz Apul
ekindeniz.apul@itugirisim.org
Baybars Altuntaş ile Girişimcilik Üzerine "O, öğretmen bir annenin ve emekli bir askerin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ama memur olmayı tercih etmedi. Daha ilkokul çağında kararını vermişti; o bir girişimci olacaktı" Web sitenizdeki bu cümleyi göz önüne alırsak, size ilkokul çağında bu kararı
demiyorum, tuttu diyorum. Çünkü Türkiye’de kazanma sistemi yok
verdiren koşullar nelerdi?
üniversitelerde, kaçıncı tercihine puanın yetiyorsa o bölümü okuyorsun. Sadece
Aile fertlerinizin aksine kendi işinin patronu olmak sizce neden bu kadar önem taşıyor?
1. Tercihin ise kazanmış oluyorsun. Peki sizce akademik tercihlerin payı girişimcilikte ne kadar önemli ?
(BA) Aslında ilkokul çağından ziyade lisedeyken bu kararları almaya başladım. Çünkü lisede bir gün, Alman turistlere halı satmaya çalışan bir halıcıya Almanca yardımcı oldum ve bunun karşılığında o günün parasıyla 2500 Mark para kazandım bu işten. Yani bugünün parasıyla 5000 TL gibi bir para ediyor. Bu para da benim annemin uzun yıllar öğretmen olmasına rağmen, 3-4 ayda kazanacağı bir miktar demekti. Orada kendi kendime “3-4 ayda bu parayı kazanmak var, bir de yarım saat içerisinde kazanmak var”. Dolayısıyla da bu olayla yolumu belirlemiş oldum. Peki aile fertlerinizin aksine kendi işinin patronu olmak sizce neden bu kadar önemli? (BA) Bu işi önem taşıdığından dolayı yapmadım. Bir şeyin önemli olup olmaması başka bir konu, ihtiyaç duyup duymamak başka bir konu. Tabi ki dünyada girişimcilikten ve paradan çok daha önemli konular var. Ben bunu konferanslarımda sürekli vurguluyorum. Bu bir pencere meselesi. Ben bu pencereden baktığımda daha yeşil bir ova gördüm belki de, üst kata çıksam mavi bir gökyüzü göreceğim veya alt kata inip baksam taşları göreceğim. O artık sizin hangi pencereden baktığınızla doğru orantılıdır. Ben kendi baktığım pencereden güzel bir manzara gördüğüm için insanlara da gelin, bakın burada böyle bir manzara var deyip belki de pek çok insanın gözden kaçırdığı bir pencereyi açıyorum. Bu o pencerenin daha önemli olduğunu göstermiyor, sadece o pencereden farklı bir manzara olduğunu gösteriyor. Lise döneminizde ileride girişimcilik yapma gibi planlarınız var mıydı? (BA) Vardı, tabi.
(BA) Hiçbir payı yok bence. Akademik tercihlerle bir bağlantısı yok girişimciliğin. Ben İngilizce öğretmenliğini bitirdim ancak Barack Obama dünyanın en önemli girişimcilik zirvesinde bir tek benimle görüştü. O zaman gidip Harvard işletme mezunuyla görüşmesi gerekirdi. Kasım 2011'de blogunuzda yazdığınız bir yazıda Jessica Pryce-Jones'un "Kendi işini kuranların en büyük sorunlarından birisinin yalnızlıktır" sözünü belirtmişsiniz. Girişimciliğin zirvesine uzanan yola, kendi işini kurma hedefleri olan bir üniversite öğrencisi olarak başladığınızı düşünürsek, siz bu yalnızlık problemini o dönemde nasıl aştınız? (BA) Aslında yalnızlık orada bir avantaj konumunda. Ben örneğin müzikten anlıyor olsaydım, resim yapıyor olsaydım, çok iyi satranç da oynuyor olsaydım yani çok yönlü bir insan olsaydım belki ben bu kadar başarılı olamayabilirdim, Kayserililer gibi. Biliyorsunuz Kayseri’de deniz yok, ekili arazi yok. Dolayısıyla yapabilecekleri tek bir şey kalıyor o da ticaret. Onlar da ticarete odaklanıyorlar ve dünyanın ilk yazılı anlaşması Kayseri’de yapılıyor. Anlatmak istediğim şu ki ben bu yalnızlık sayesinde başarılı olmuşum. Tabi ki kendi adıma vermiş olayım bu cevabı. Girişimci ve yatırımcı kimliğinizle öne çıkan bir iş adamı olarak, Türkiye’deki genç girişimcileri nasıl buluyorsunuz? Sizce Türkiye, girişimciliğin ne olduğunun farkında mı? Buna yönelik adımlar atmakta olan bir ülke olma yolunda ilerlemekte mi? (BA) Girişimciliğin ne olduğunuz farkında olacak. Girişimciden ziyade, girişken buluyorum ben bizim ülkemizdeki genç girişimci arkadaşları. Daha dün Skype’
Varsa neden işletme, iktisat gibi bir bölüm yerine İngilizce öğretmenliği
dan bir görüşme yaptığım genç girişimci arkadaşımız bana proje diye A4
bölümünü tercih ettiniz?
kağıdına yazmış olduğu bazı şeyleri gösterdi. Girişkenlik güzel, ama girişimcilik
(BA) Çünkü hesap kitap yaparsanız, işletmeyi de bitirdiğinizde bir çalışan
aşamasına geçilecek. Çok fazla zaman alacağını düşünmüyorum ancak şu
oluyorsunuz. Ben bir işletmeyi yönetmeyi değil, bir işletmeyi kurmayı
aşamada değil. Herhalde 1-2 yıl içerisinde o modülü de tamamlamış olacağız
hedefledim. Öyle de bir bölüm yoktu. O bölüm açık öğretimde mevcuttu, yani
diye düşünüyorum.
sokağa çıkacaksınız bir şirket nasıl kurulur öğrenecekseniz. O yüzden ben beş tane tercih yaptım, tutturmamak amacı ile. Hepsini de Boğaziçi Üniversitesinin bölümlerinden yazdım. Tutturamadığım bölüm hiç değilse Boğaziçi Üniversitesinin bir bölümü olsun dedim, ancak tuttu. Fark ettiyseniz kazandım
Sanırım Baybars Altuntaş Akademi de buna yönelik bir etkinlik? (BA) Evet. Daha Baybars Altuntaş Akademi yepyeni bir oluşum. Daha 2 aylık fakat, 2 ay içinde Pazarlama ve Satış semineri yaptım 400 kişi katıldı. Önümüzdeki Minimum Satış Maksimum Bütçe diye bir seminere de şimdiden 400 tane kayıt var. 800-900 kişinin katılacağını ön görüyorum. Dolayısıyla
nüfus demek daha fazla ihtiyaç demek, daha fazla sorun demek. Sorun demek bunların çözümünü yaratacak insanların kafalarını yormaları demek. Her ihtimalde birisi çıkıp bunu yapacak. Birisi bunu yaptığında da rol model olacak, daha sonra ona özenen insanlar ortaya çıkacak ve bu böyle zincirleme bir şekilde sürüp gidecek.
Baybars Altuntaş Akademi’ye müthiş bir talep ve katılım var. Aslında ben bu
Girişimcilik düşüncesi taşıyan üniversiteli gençlere verebileceğiniz öneriler var
akademiye başka bir isim verebilirdim. Ancak benim öğretilerimde kitaptan
mı ?
okuyup, gelip anlatma olayı yok. Ben kendim neyi nasıl keşfettiysem ve neyi nasıl yapıyorsam o şekilde anlatıyorum. Kendi kurallarımı paylaşıyorum . Pazarlama ayrı bir dal, Baybars Altuntaş ile pazarlama ayrı bir dal.
(BA) İstanbul Teknik Üniversitesi’nin girişimci öğrencilerine ben şöyle bir mesaj vereyim: Sonuçta teknik bir okulda okuyorlar ve teknolojiye en yakın duran öğrenciler. Özellikle teknik bölümlerde okuyanlar. Bence bu avantajı iyi
Bir gazetenin deyişiyle, girişimleri ve fikirleriyle "dünyayı kurtaracak 150
değerlendirmeliler. Örneğin ben Viyana’da bundan 3 ay önce Startup Festivali’
adamdan biri" olarak lanse edilmektesiniz. Sizce dünya piyasasının sorunları
ndeydim. Orada 40 ülkeden 1500 tane girişimci gelip sunum yapmışlardı ve bu
neler ve siz bu sorunları çözmek yolunda girişimciliği önümüzdeki yıllarda
iş fikirlerine ortak arıyorlardı, çoğu da üniversite öğrencisi gençlerdi. Ama bu
nerelerde görüyorsunuz?
1500 tane öğrencinin içinde bir tane bile Türk öğrenci yoktu. Bu da akıllara
(BA) Barack Obama başkan olmadan önce bir araştırma yaptırtıyor ve araştırmada şu sonuç ortaya çıkıyor: Amerikan halkının %70’i dünyanın içine düştüğü bu ekonomik krizin sebebi olarak büyük holdingleri görüyorlar. Bu krizin kurtarıcısı olarak da küçük girişimcileri yani kobileri görüyorlar. Ben de buna %100 katılıyorum, girişimciler sayesinde bu durumdan çıkılacak. Çünkü örneğin Amerika’da tarım dışında 20 milyon tane iş var şuanda, bu 20 milyon tane işin %30’a yakını sadece reklam vererek iş yapıyor. Geriye kalan %70’i hiç reklam vermeden iş yapıyor. Bu da demek oluyor ki 14 milyon tane girişimci aslında tek başına ayakta duran ve küçük işletmelerden oluşuyor. Yani küçük işletmeler direk pazarlama yapıyor. Örneğin doktor, avukat, taksi şoförü onlar da sonuçta bir işletmeci, bir girişimci. Kısaca küçük girişimciler sayesinde bu kriz atlatılacak. O yüzden Barack Obama 21. Yüzyılı girişimcilik yüzyılı ilan etti. Kendimize bakarsak neticede para Manisa’da Lidyalılar tarafından icat edilmiş, Kayseri’de ilk yazılı anlaşma yapılmış. Aslında bizler girişimciliğin en önemli iki unsuru olan para ve ticari anlaşmayı dünyaya hediye eden toprakların üzerinde yaşıyoruz. Bunun kıymetini bilelim diye düşünüyorum. Sizce önümüzdeki yıllarda girişimcilik adına hangi alanlara yönelmek süreklilik ve karlılık açısından daha doğru olacaktır? (BA) IT Teknolojilerine ve mobil teknolojilere çok ciddi yatırımlar var tabi. İnsanların yaşam kalitesini arttırdığından, işlerini kolaylaştırdığından dolayı yatırımlar yapılıyor. Yapılmalı da bence çünkü zaman gün geçtikçe değer kazanıyor. Bu zamanı da en değerli cinsten kullandıracak her şey neticede para kazandıracak insanlara. Fakat para kazandıracak ama şunu göz ardı etmemek lazım, neticede bu teknolojilerin bu kadar hızla gelişiyor olması kendi ayağımıza sıktığımız kurşun haline gelmesin. Mesela bankalar 20 eleman yerine 2 eleman çalıştırıyor çünkü herkes bankacılık işlemlerini bilgisayardan yapıyor, gazeteler internetten okunuyor veya siz bu dergiyi bir süre sonra sadece internette yayınlayacaksınız. Dolayısıyla daha az kağıt tüketilecek, daha az matbaa işi olacak bu durumda da teknolojinin hızla gelişmesi bir noktada işsizliğin de temel sebebi olacak gibi görünüyor. Bu yüzden artık ‘home office’ işler çok ön plana çıkacak, ileriye dönük olarak. Bu şartları göz önüne alırsak, sizce potansiyel bir girişimci için girişimcilik daha kolay bir hale geldi denilebilir mi? (BA) Girişimcilik nüfus arttığı müddetçe her zaman kolaylaşır. Çünkü daha fazla
yabancı dilin önemini getiriyor. Dolayısıyla teknik anlamda mobil ve IT teknolojilere yakın dururken bir taraftan da yabancı dillerini özellikle İngilizcelerini geliştirmeliler. Yabancı yatırımcıya iş fikirlerini sunabilecek düzeyde yabancı dillerinin olması çok önemli, bu konuyu hallederek mezun olunmasını öneriyorum. Sadece bu önerimi dinleyip bunu uygulasalar büyük bir adım atmış olurlar kariyer hayatlarında. Aksi takdirde İngilizce bilmiyorsanız akademik başarınız çok yüksek olsa bile, 40 yaşına da gelseniz alabileceğiniz maksimum maaş 3.000 TL olacaktır. Eğer bunu önceden öngörürseniz İngilizce işini halledebilirsiniz. Örneğin ben İngilizce bilmeseydim Obama benimle nasıl görüşecekti? İngilizce bu derece önem katıyor hayatınıza.
"Çırağım ol" başlığı altında belli bir ücret karşılığı kişiler 6 aylığına çırağınız
lise öğrencisiyken size 2500 markı nasıl kazandığımı anlattım. Şimdi
olabiliyor. Bu programı başlatma sebebiniz nedir? Neden girişimcilerin bu tür çıksanız dışarıya lise öğrencilerine 2500 euro nedir deseniz, belki de ellerine bir programa ihtiyacı var sizce? (BA) Neticede girişimciler pratikte neyin nasıl yapıldığını ve satır aralıklarını görmek durumundalar. Yoksa girişimin nasıl olacağını, iş planının nasıl hazırlanacağını, pazarlamanın ne olduğunu girin internete bir milyon tane sayfa çıkar önünüze hem İngilizcesi hem videosu. Eğer bu işler seyrederek veya okuyarak olmuş olsaydı o zaman belki böyle bir programa ihtiyaç kalmazdı. Ama bence elinden tutup aynen bizim atalarımızın yapmış olduğu gibi usta – çırak ilişkisi çerçevesinde, satır aralıklarını ve püf noktalarını göstermek gerekiyor. Ayrıca artık dünya bağlantı dünyası. Bağlantılarınız ne
1000 euroyu bile almamışlardır. Şimdi buradan yola çıkıp da üzerine bir 30 yıl daha koyunca artık gördüğüm herhangi birinin bile ne kadar girişimci olup olmadığını bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Özellikle Dragon's Den programından sonra daha çok girişimciyle muhatap olmaya başladım. Bana sadece günde 50 tane iş projesi geliyor. Bunları bir ön elemeden geçiriyoruz, Skype üzerinden görüşmeler yapıyorum. Artık bu görüşmeleri yapa yapa konuşmanın başlangıcında ilk 30 saniyesinde doğru girişimci mi, doğru proje mi, her ikisi mi yoksa hiçbiri mi sorularının cevabını kendi kendime vermiş oluyorum.
kadar güçlü ise siz de o kadar güçlü oluyorsunuz. Dolayısıyla da bu şekilde
Türkiye’de girişimciliğe verilen desteklerin, melek yatırımcılığın yeterli
kurulan bağlantılar bir rekabet avantajı katacaktır, bu programa katılacak
düzeyde olduğunu düşünüyor musunuz ?
arkadaşlara. Türkiye’de belki de dünyada ilk kez çırak ustasına ücret
(BA) Hayır, düşünmüyorum.
ödeyecek, ters şeritten yola girdik ve bunun neticelerini de hep beraber göreceğiz. Verdiğiniz eğitimlerde minimum maliyetle doğru adımlar atmayı öğretmektesiniz. Peki, “Çırağım ol” programının maliyetini göz önüne alırsak
“Kilis’te pekmezi olanın sineği Bağdat’tan gelir.”
sonuçta potansiyel bir girişimci için sermaye olabilecek bir miktar. Sizce neden bu programa ayrılmalı? (BA) Şimdi iki tip girişimci var. İşin başında benim gibi parası olmayanlar, bir de miras kalmış olan veya kendisi girip yıllarca çalışmış ve sermaye yapmış olan insanlar var. Burada çırak denilince sanırım genç ve parası olmayan gibi bir tanımı çağrıştırıyor. Ancak ben orada çırak derken şunu anlatmak istedim, siz 35-40 yaşlarına gelmişsinizdir, sermayenizi de yapmışsınızdır sırada da profesyonel sahayı bırakıp, pratik alana geçmek ve biraz daha bağlantılar kurmak ve püf noktaları öğrenmek istiyorsunuzdur o zaman paranızı böyle bir şeye yatırabilirsiniz. Bu bir yatırım meselesi. Bana kalırsa da 10.000$ rakamı da daha detaylı düşünüldüğünde açıkçası düşük kalıyor. Bununla ilgili size son bir sorumuz olacak. 5N1K programına çıkmıştınız orada 15 tane öğrenciyi burslu olarak kabul edeceğinizi söylemiştiniz. Peki bu 15 öğrenci nasıl kabul edilecek? (BA) Zaten 5N1K’da yayınlandıktan sonra bana bir sürü başvuru geldi. Benim burada temel kriterim İngilizce bilinmesi. Çünkü benimle beraber yurtdışına gidecekler, yurtdışında benim katıldığım toplantılara katılacaklar. Dolayısıyla ben de bu arkadaşlara tercümanlık yapamayacağıma göre onlar da kendilerine başka bir tercüman tutup o şekilde toplantıya giremeyeceklerine göre yabancı dili birinci şart olarak koyuyorum. Çok iyi düzeyde İngilizce bilinmesini istiyorum. Ondan sonrası kolay. A tipi bir girişimci B tipi bir projeyle gelse bile yatırım alabiliyor. Dolayısıyla B tipi bir girişimci A tipi bir projeyle gelse bile şansı yok maalesef. Girişimcilik ile alakalı olup, 22 ülkede yayınlanan ve tüm dünyanın ilgisini çekmiş olan Dragon's Den programının Türkiye versiyonundaki "Dragon"lardan biri olarak iyi bir fikrin gerçekten iyi bir fikir olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Sizin için girişimcilik vasfı taşıyan bir oluşumun kriterleri nelerdir? (BA) Bir kere benim burnum koku alıyor. Ben kendi adıma söyleyeyim daha
Peki, Dragon's Den programından sonra artış oldu mu? (BA) Oldu tabi ki. Yani bu programdan sonra girişimcilik projelerinde artış oldu. Ancak yatırımlarda artış olup olmadığını bilmiyorum açık söylemek gerekirse. Ama Dünya Melek Yatırımcılar Birliği’nin temsilci olarak ben temsil ediyorum, yurtdışında bu konularda çalışmaya başlamadan bu konuya daha olumlu bakıyordum ancak yurtdışındaki ilerlemeleri görünce Türkiye’ye dönüp baktığımda gözyaşlarımı silmek durumunda kalıyorum bazen. Çünkü arada dağlar kadar fark oluşmuş durumda. Fakat en azından bu program bugün çıktı ortaya yarında çıkabilirdi. Bu yüzden bu anlamda bu program kilometre taşı oldu, daha fazla gecikmeden biz de kolları sıvamış olduk. Ancak biz bu yabancı dil problemiyle yurtdışına nasıl açılacağımızın konusu da benim kafamda hep bir soru işareti.
"Çırağım ol" programınızın katılımındaki ön şartlardan biri "Yüksek Girişimcilik
kalemlerimi alıp yazar çizerim. Çünkü projeleri büyük çalışmayı seviyorum. A4’ten
Ruhu". Bunu göz ününde bulundurarak bize bir girişimci profili nasıl çıkartılır bize
daha büyük kağıtlarım var, çok fazla kağıt tüketiyorum açıkçası. Kağıtlara yazılar
anlatabilir misiniz?
yazar, onları bir lego gibi montelerim. Çok fazla projeyle aynı anda ilgileniyorum.
(BA) Şimdi bu yüksek girişimcilik ruhunu röntgen cihazına koysak ve ölçebilsek çok iyi olacak aslında. Ama maalesef olmuyor. Açıkçası ilk yaptığımız gözlemle, yaptığımız sohbetler sırasında edinmiş olduğumuz ön görüyle vermiş olduğumuz kararın ne kadar doğru olup olmadığını, yüksek girişimcilik ruhunun olup olmadığını anlayabiliyoruz. Gerçeği söylemek gerekirse %99 tutturuyoruz. %1 defo payımız da oluyor tabi. Ama keşke ben size o yüksek girişimcilik ruhunu kelimelerle anlatabilsem. Temek içgüdümüzle karar veriyoruz aslında, ona güvenmek dışında yapabileceğimiz bir şey yok. Yaptığınız görüşmelerde 30 saniyede karşınızdaki kişiyi anlayıp, analiz ettiğinizi söylemiştiniz. Peki bu 30 saniye içinde yapılması veya yapılmaması gereken şeyler var mı? (BA) Var tabi ki. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ne dediğini izah edebiliyor olması önemli kişinin. Açıkçası ne demek istediğini anlatamayan çok arkadaşımız oluyor. Benim açımdan önemli bir kriter olan şudur ki, ben mi onu anlamaya çalışıyorum yoksa o mu bana kendini ve projesini anlatmaya çalışıyor. İş kurmak gibi önemli bir şey yapıyorsanız karşınızdakiyle anlaşabilmek çok önemli. İkinci olarak önemli bir unsur ise satış yeteneği. Ancak pazarlamadan bahsetmiyorum. Pazarlama ve satış farklı şeylerdir. Satış yeteneği önemli çünkü biz ürünü daha sonrasında da işimizi satacağız. Eğer karşımdakinin satış yeteneği yoksa demektir ki ben satıcı
Dolayısıyla evin her tarafı proje içeren kağıtlarla dolu. İşte bu da benim hobim. Açıkçası proje üretmek benim hobim. Örneğin kitap konusu, ben bir yazar değilim ama en çok satan yazarım. Kitabın yazısından tasarımına her şeyini kendim yaptım. Kitabı bir keyifle hazırladım, sonuç da açıkçası beklediğim bir sonuç değildi. Rüyamda bestseller olacağını görsem inanmazdım. Ben kitapçılardaki listelere bakarken hep sondan başlardım bakmaya. Ama sonra yayınevinden aradılar ve birinci sırada olduğunu söylediler. O zamandan beri de hala birinci sırada. Steve Jobs öldüğünde bana kitabı çıkarma, senin kitabın satmayabilir riske girme dediler. Ama ben öyle düşünmedim, bu bir avantajdı. Ben eğer satmazsa “Steve Jobs’un kitaplarından dolayı satmadı” diyebilirdi. Ama satarsa ve onu geçerse de “yüzyıl boyunca unutulmaz” dedim ve nitekim öyle de oldu. Hazır riskten bahsetmişken, risk konusunda bizlere ne tavsiye edebilirsiniz? (BA) İyi bir planlama ve iyi hesap kitap yapılırsa risk diye bir şey olmaz. Plansız bir işe girmek risk içerir. Ben hiç öyle bir risk almadım hayatım boyunca. Hep oturdum düşündüm, herkes de düşünerek hareket etsin. Kitap olarak yeni bir projeniz var mı? (BA) Evet var, ama sürpriz. Çünkü çok talep geliyor. Talebe cevap vermek bana kalmış bir şey açık söylemek gerekirse. Açıkçası aklımda da insanlara faydası olacak bir konu da var. Uygun vaktim olduğu zaman yazmayı düşünüyorum.
olacağım. Bu da ona hisse senedi olarak kayıp yaşatacaktır. Kitabınızla beraber ülkemiz insanlarının içindeki girişimcilik ruhunu alevlendirdiğinizi düşünüyor musunuz? (BA) Açıkçası gelen maillere baktığımda böyle bir izlenim alıyorum. Şöyle söyleyeyim, şirketini bırakıp iş kuranlar var. Farklı açılardan insanların yararlandığını görüyorum. Kitap şuanda 19. baskıya girdi ve hala hiçbir reklam gideri olmadan basılıyor. Hala kitapçılarda da birinci sırada, 3,5 aydır birinci sıradan inmeyen bir kitap. Bence çok önemli bir şey. Ben şimdiden kitabın klasikler arasına girdiğini düşünüyorum. Girişimci olma hevesi taşıyan potansiyel girişimcilerin yoğun talebi üzerine kurmuş olduğunuz "Baybars Altuntaş Akademi", bu kişilere ne gibi katkılarda bulunacak? Bu akademi başlığı altında, Baybars Altuntaş'ın yeni girişimlerini görme imkanımız olacak mı? (BA) Yeni girişim eğitimlerim olacak, seminerler ve konferanslar şeklinde. Ama Baybars Altuntaş Akademi’den yapılacak olan bütün yayınları ücretsiz yapmak istiyorum. Ancak daha derinlemesine bir şeyler almak istiyorlarsa o zaman bir de “store” açıyorum. Açık söylemek gerekirse Baybars Altuntaş Akademi’de ahiret yatırımı yapıyorum, açacağım “store”da da dünya yatırımı yapıyorum . Baybars Bey son olarak özel bir sorumuz var. Evli ve 2 çocuk babası olan Baybars Altuntaş özel hayatında nasıl biridir? Hobileri nelerdir? (BA) Ben eve her misafir geleceği zaman telaşa düşüyorum. Çünkü evin her tarafı proje. Evin bazı köşelerinde büyük tablolardan var. Aklıma geldiği an fosforlu
Cemre Çetinkaya Doğancan Sökmen Ekin Deniz Apul
Hayatımızda her geçen gün daha fazla yer edinmeye başlayan internet ile birlikte artık daha fazla internet sitesi oluşturulmakta ve bu internet sitesi sahipleri popülerliklerini artırmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. ‘Altın Örümcek Web Ödülleri’ Türkiye’deki ilk ve tek organizasyon olarak bu alandaki en iyileri seçmektedir. Bu organizasyonun amacı web ve internet teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilen başarılı projelerin daha iyi tanıtılması ve bu alanda yapılacak yatırımların artırılmasına olanak sağlamaktır. 2002 yılından bu yana düzenli olarak gerçekleştirilen bu organizasyonda web ve internet teknolojileri, pazarlama ve iletişim alanında tecrübeli jüri üyeleri her yıl başarılı projeleri belirlemektedir. Ayrıca internet kullanıcıları da halk oylaması ile aktif olarak katılım sağlayabilirler. Değerlendirmeler sonucunda en yüksek puanı alan web sitesine “En İyi Web Sitesi” ödülü verilir. Her kategoride, en başarılı tek site ödüllendirilirken, ilgili kategorilerde de en başarılı ilk 3 site belirlenir. 21 Haziran 2012 tarihinde düzenlenen 10. Altın Örümcek Ödül Gecesi’nde Jüri Değerlendirmeleri sonucunda belirlenen ilk 3 site ve sadece Halkın Oyları ile belirlenen Halkın Favorileri açıklandı. En İyi Web Sitesi - http://www.turkcell.com.tr En İyi Erişilebilir Web Sitesi http://www.ntvmsnbc.com Aşağıda jüri üyeleri ve halk oylamasıyla seçilmiş ilgili kategorilerdeki en iyi 3 site ve halkın favorisi olan sitelerden bazıları yer almaktadır. Bankacılık ve Finans 1.Garanti Bankası - http://www.garanti.com.tr 2.Türk Ekonomi Bankası http://www.tebbonus.com 3.DenizBank - http://www.denizbank.com Halkın Favorisi - Garanti Bankası -
http://www.garanti.com.tr Bilgi Teknolojileri Donanım/Yazılım 1.BİLKOM - http://www.bilkom.com.tr 2.CNT Bilişim - http://www.tamindir.com 3.OpenAgenda - http://www.openagenda.com Halkın Favorisi - CNT Bilişim http://www.tamindir.com Blog 1.http://www.grizine.com 2.Sodamedya İletişim http://www.babaolmak.com 3.http://www.adamlaryapiyor.com Halkın Favorisi - Cnr Reklam Ajansı http://neyinkafasi.com E-Ticaret (Servisler) 1.Türk Hava Yolları http://www.turkishairlines.com 2.Biletix - http://www.biletix.com 3.GittiGidiyor - http://www.gittigidiyor.com Halkın Favorisi - GittiGidiyor http://www.gittigidiyor.com Etkinlik/Kültür Sanat 1.Sabancı Müzesi http://muze.sabanciuniv.edu/anasayfa
Gurme (Cafe/Rest./Bar/Şarap/Gece Mekanları) 1.MB Turizm - http://www.riddim.com.tr 2.IF Performance Hall http://www.ifperformance.com 3.Event Garden - http://www.eventgarden.com.tr Halkın Favorisi - Bolulu Hasan Usta http://www.bhu.com.tr Kariyer/İK/Seri İlan 1.Yenibiriş - http://www.yenibiris.com 2.http://www.vuubu.com 3.Taşıt Com Bilgi Hizmetleri - http://www.tasit.com Halkın Favorisi - Yenibiriş - http://www.yenibiris.com Mikrosite 1.Frito Lay Türkiye - http://www.doritosakademi.com 2.Bomonti - http://www.tarihemeydanokuyansesler.com 3.Türk Ekonomi Bankası - http://www.universiteb.com.tr Halkın Favorisi - Frito Lay Türkiye http://www.doritosakademi.com Otomotiv
http://www.tegv.org Sosyal Medya Kampanyası 1.Nestle - Nestle Chocolike 2.Volkswagen Binek Araç - Volkswagen Türkiye Kalbinin Sesi 3.Turkcell - gnctrkcll Ses Ver Telekomünikasyon 1.Turkcell - http://www.turkcell.com.tr 2.Vodafone Türkiye - http://www.vodafone.com.tr 3.Turkcell Superonline - http://www.esecim.com Halkın Favorisi - Turkcell - http://www.turkcell.com.tr Yaşam 1.Doğuş Yayın Grubu - http://www.tatbilir.com 2.Sodamedya İletişim - http://www.filmlerim.com 3.Turkuvaz Radyo Televizyon Haberleşme http://www.sofra.com.tr Halkın Favorisi - Sodamedya İletişim http://www.filmlerim.com Bu yıl 11. kez düzenlenmesi planlanan bu organizsayon hakkında daha fazla bilgi almak ve geri kalan kategorilere göz
1.Tofaş - http://www.2012fiattakvimi.com
atmak isterseniz www.altinorumcek.com adresini ziyaret
2.Nissan - http://www.nissan.com.tr
etmeniz yeterli. Ayrıca 3 Mart - 29 Mart 2013 tarihleri arasında
3.Doğuş Otomotiv - http://www.dogusotomotiv.com.tr
gerçekleşecek olan halk oylamasına da katılabilirsiniz.
Halkın Favorisi - Doğuş Otomotiv http://www.dogusotomotiv.com.tr Sağlık 1.http://www.diagnoscope.com 2.Mars Entertainment Group - http://www.nuspa.com.tr 3.Badem Medya Bilişim Teknolojileri http://www.doktortv.com Halkın Favorisi - Badem Medya Bilişim Teknolojileri - http:// www.doktortv.com Sivil Toplum Organizasyonları/Sosyal Sorumluluk 1.Türkiye Omurilikleri Felçlileri Derneği http://www.buradaengellendim.com 2.Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı - http://www.tegv.org 3.Aygaz - http://www.yarinhavanasilolacak.org Halkın Favorisi - Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı -
Sedat Erkal sedaterkalitu@gmail.com
ZAMAN BANKACILIĞI & ZUMBARA Bildiğiniz üzere Lidyalılar parayı bulmadan önce alışverişler takas sistemi ile gerçekleştiriliyordu. Lidyalılar işleri kolaylaştırmak için takas sisteminin yerine bir değişim aracı olarak parayı kullanmaya başladılar. Bu şüphesiz önemli bir buluştu fakat para zamanla insanları değiştirdi. Para insanlara toplulukta bir görevlerinin olduğunu, iş bölümünün bir parçası olduklarını, yaptıkları işin insanlara faydası olduğunu unutturdu ya da unutturmasa da daha az hatırlamalarına neden oldu. Ve daha sonraları paranın adaletsiz dağılımı insanların birbirleriyle olan ilişkilerini de etkiledi. İnsanlar daha fazla para kazanmak için hırs yaptılar. Aslında değişim aracı olan para bir meta haline geldi. Bu yüzden içinde para olan ilişkiler sahte ve samimiyetten uzaktır. Bugün hizmet ve ürün değişimlerinde bu samimiyeti tekrar sağlayabilen çeşitli alternatif değişim araçları da kullanılıyor. Bunlardan bazıları; topluluk takas sistemleri, yerel para birimleri, zaman bankacılığı… Bana kalırsa aralarında en başarılısı zaman bankacılığı. Zaman bankacılığı değişim aracı olarak para yerine zaman kredilerinin kullanıldığı bir hizmet değişim sistemidir. Zaman bankalarının temel mantığı; birine herhangi bir konuda bir saat yardım et ve 1 saatlik kredi kazan, daha sonra kazandığın bu krediyi başka birinden başka bir konuda yardım almak için kullan. Şuan 26 ülkede aktif zaman bankaları bulunmaktadır. Birleşik Krallık’ta 250, Amerika’da ise 276 zaman bankası aktif olarak faaliyet göstermektedir. Zaman bankacılığı herkese eşit olarak dağılmış olan zamanı kullandığı için oldukça eşitlikçi ve adil bir sistemdir. Her zaman yeterli kredi bulunur çünkü zaman kredisi el altındaki hazır birikim değil, verilen hizmetin karşılığıdır. Aynı zamanda gereğinden fazla kredi de olamaz çünkü verilen bütün hizmetler, birilerinin karşılığında zaman kredisi vermeye istekli olduğu hizmetlerdir. Herkesin eşit zamanı vardır ve alınan bir saatlik hizmetin karşılığında 1 saatlik zaman kredisi ödenir. “1=1” Sistem birilerinin zengin olması için çalışmaz. Üyeler birbirleri için değer yaratırlar. Zaman bankacılığında kazanılan bir kredinin değeri maliyetinden daha yüksektir. Kazanılan bir saatlik kredinin yanında psikolojik etkisi
vardır. Birine bir konuda yardım etmek yeteneklerimizin değerli olduğunu hatırlatır, kendimizi işe yarar hissetmemizi sağlar. Herkes işe yarar hissetmek ister. Bu yapılan yardımın karşılıklı olması, karşılığında kredi alınması önemli değildir. Çünkü karşılıklılık bir piyasa olgusu değildir, toplumsaldır ve sistemin devamlılığı için gereklidir. Çünkü insanlar aldıkları yardımın karşılığını vermek isterler. Zaman bankacılığı sistemi ile yapılan hizmet değişimleri para ile yapılanların aksine insanlara topluluğun bir parçası olduklarını, topluma faydalı olduklarını hatırlatır. İşte zaman bankası sisteminin kurucusu Edgar Cahn’ın Yes Magazine’de yayınlanan yazısından bu etkilerini daha iyi açıklayan üç örnek; 1)Chicago’nun en düşük performans gösteren 27 ilkokulunda uygulanan bir zaman bankacılığı projesinde 4. ve 5. sınıf öğrencilerinden 2. ve 3. sınıf öğrencilerine mentorlar atandı ve birbirlerine özel ders verip danışmanlık yapmaları sağlandı. Bu uygulamadan sonra okullarda devamsızlığın azaldığı, ders notlarının yükseldiği ve şiddet olaylarının azaldığı gözlendi.
2)Washington’da 10 yıldır uygulanan bir zaman bankacılığı projesinde gençler, şiddet içermeyen suçlardan yargılanan yaşıtlarına Zaman Doları Gençlik Mahkemesinde zaman kredisi karşılığında jürilik yapıyorlar. Suçlu bulunanlar, toplum hizmeti, yaşam becerisi dersleri, özür mektubu yazma, makale yazma ve jüri üyeliği cezalarından birine çarptırılıyorlar. Bu sistemde suçların tekrarlanma oranı %10’dan daha az. Şehir enstitüsü geleneksel sistem yerine Zaman Doları Gençlik Mahkemesine gelen her suçlu için 9000 dolar tasarruf edildiğini tahmin ediyor. 3)Ulusal Topluma Dönüş Akademisi, mahkûmiyeti bittikten sonra kişisel, gelişim, eğitim veya toplum hizmeti veren kişilerden oluşur. Toplum hizmeti çocukların çetelerden korunarak güvenli bir şekilde okula ulaştırılması, gençlerin şiddetten uzaklaştırılması gibi görevleri içerir. İstatistiklere göre bir suçlunun hapisten çıktıktan sonra 3 yıl içinde yeniden suç işleme oranı %60 ile %70 arasında değişirken Ulusal Topluma Dönüş Akademisinde bu oran 1,5 yıldır 0. Zaman bankacılığına Türkiye’den bir örnek verelim: Zumbara. Zaman bankacılığı sisteminin sosyal bir ağ ile birleşmiş hali. Sosyal ağlar olarak bilinen ağlardan daha sosyal bir ağ. Amacı insanların birbirleri için bir şeyler yapması bahanesi ile kişiler arasında karşılıklılık, güven ve ilişki yaratmak. Zumbara, internetin kitlelere ulaşmadaki gücünü kullandığından yerel zaman bankalarına göre daha fazla büyüme potansiyeline sahip bir sistem. Zumbara’nın kurucusu Ayşegül Güzel Barcelona’da çalışırken kullanmakta olduğu bir zaman bankasından esinlendiğini söylüyor ve şöyle özetliyor Zumbara’yı; “Yardıma ihtiyacı olanlarla yardım etmek isteyenleri buluşturan ve yardımın karşılığını ödemeyi kolaylaştıran bir platform.” Zumbara’nın çalışma prensibi çok basit önce siteye üye olup ilgi ve uzmanlık alanlarınızı yazdığınız, almak ve vermek istediğiniz servisleri belirlediğiniz bir profil oluşturuyorsunuz. Daha sonra sitede sizin gibi almak/ vermek istedikleri servisleri giren kişileri inceleyip ilgilendiğiniz servisin sahibiyle iletişime geçiyorsunuz ya da birinin sizin servislerinizle ilgili iletişime
geçmesi için beklemeye koyuluyorsunuz. Biriyle anlaşıp servis değişimini gerçekleştirmek için buluşuyorsunuz ya da servisin durumuna göre çevrimiçi gerçekleştiriyorsunuz. Daha sonra site üzerinden değişim yapılan “saat” kadar ödemeyi yapıyorsunuz. Servis değişimini değerlendirip yorum yazmanız daha sonra bu servisi veya aynı kişiden başka bir servis almak isteyen kişiler için önemli. Tabi daha öncesinde servis değişimi yapacağınız kişinin profilini incelemeniz de önemli. Bu yazıyı yazdığım sırada Zumbara’da 28 farklı kategoride verilmek istenen(arz) ve alınmak istenen (talep) servis değişimi sayısı toplamda 6456 idi. Zumbara üyeleri ile servis değişimi yaparak çiçek ve hayvan bakımından Photoshop ile resim ve fotoğraf düzenlemeye, inovasyon metodolojilerinden bateri dersine çok çeşitli servisleri alıp öğrenebilirsiniz. Bunun yanında mobilya montajı, elektrik ve tesisat işleri, hatta bulaşık yıkama ütü yapma gibi işlerde bile yardım almanız mümkün. Üye olduğunda herkese 5 saat veriliyor. Tabii bu servisleri almaya devam edebilmek için sizin de servis vermeniz gerekiyor. Hayat sevdiğiniz şeyler ile uğraştıkça, yeni şeyler öğrendikçe ve paylaştıkça zevklidir. Siz de böyle düşünüyorsanız Zumbara’yı denemelisiniz.
Saygın Burak Sevinç sayginburak17@gmail.com
araştırmalar incelendiğinde sosyal medya ve sosyal ağların insan psikolojine olan etkilerini daha iyi anlaşılmaktadır. Degişen ve gelişen dünyada internetin hayatımıza girmesiyle artık hayatımızda daha fazla sosyal medyaya ve sosyal ağlara yer vermeye başladık. Fakat bunların hayatımızı ne yönde etkilediğini bilmiyoruz. Yapılan araştırmalarda sosyal medya ve ağların uzun süreli ve aşırı kullanımında kişide narsist eğilimlerin oluşabileceği belirtilmiştir. Çünkü, bu gibi kimseler sürekli ilginin kendi üzerinde olmasını isteyip, diğer insanlara karşı egoist bir tavır almaktadır. Ayrıca, sosyal ağlarda her paylaşımlarının beğenilmesini ve günlük hayatta da takdir edilmeyi beklemektedirler. Bilinenin aksine sosyal ağlar antisosyal kişiliklerin oluşmasına neden olabilir. Çünkü, gerçek hayatta kendini ifade etmekten yoksun, içe kapanık kimseler bu mecraları fırsat bilerek sosyalleşmeye ‘Sosyal’ kelimesi içerisinde birleştirici, bütünleyici ve paylaşımcı ifadeleri
yönelik bu arayışlarını sosyal ağlarla gidermeye çalışmaktadırlar. Fakat
barındıran ve insanların karşılıklı etkileşimlerini sağlayarak toplumların
bu davranış onları gerçek hayattan soyutlayıp daha çok sosyal ağlara
daha ileriye gitmesini sağlayan bir kavramdır. Sosyal bir toplumda insanlar kendilerini daha iyi ifade eder ve toplum içinde kendilerine daha rahat yer edinirler. ‘Sosyal’ kelimesinden türeyen ‘Sosyal Medya ve Sosyal Ağlar’ dediğimiz kavramlar sosyal bir toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla ortaya çıkmıştır. Günümüzde en çok kullanılan kavramlardan olan sosyal medya ve sosyal ağlar aslında birbirine çok yakın kavramlardır. Sosyal medya dediğimiz kavram, güncel bilgi ve haberlerin çok hızlı ve sınırsız bir şekilde kullanıcıya ulaştırılması olarak tanımlanabilir. Ancak bir de geleneksel medya vardır ki bu da sosyal medya ile karıştırılmamalıdır. Sosyal medya ve geleneksel medya bir çok açıdan farklılıklar göstermektedir ve sosyal medyanın geleneksel medyaya göre daha avantajlı olduğu söylenebilir. Sosyal medyanın herkes tarafından, hemen hemen maliyetsiz kullanılabilmesi, herhangi bir yeteneğe gerek olmaması ve girilen bilgi ve ya paylaşımlarda gerektiğinde düzenleme yapılabilmesi bu avantajlar arasında gösterilebilir. Sosyal ağlarsa, kullanıcının sınırsız bir şekilde bilgiyi paylaşma olanağına sahip olduğu bir mecra olarak tanımlanabilir. Günümüzde sosyal ağlar insan hayatının önemli bir parçası haline gelmiştir. Hem sosyal ağlar hem de sosyal medya bilgi aktarımının ve paylaşımın çok hızlı gerçekleştiği ve bu işlemlerin çok geniş kitlelere ulaşmasında önemli bir rol olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kullanıcı hem çok hızlı bir şekilde bilgiyi ya da haberi üretmekte olan sosyal medyada hem de bunu çok geniş kitlelere aynı hızla yaymakta olan sosyal ağlarda aktif olarak yer almaktadır. Kullanıcı (insan) gündelik yaşamda hızla akan bu bilgi üretimi ve paylaşımına adapte olmaya çalışırken olumlu veya olumsuz, bir şekilde etkilenmektedir. Bugüne kadar yapılan
bağımlı birer kişilik haline gelmelerine neden olur. Bununla birlikte, sosyal medya ve ağları yoğun bir şekilde takip eden bireylerde anksiyete, depresyon, uyku bozukluğu gibi durumların görülebileceği belirtilmiştir. Kişi sosyal ağlarda paylaştığı bir gönderinin begenilip, beğenilmeyeceği; nasıl yorumlanacağı gibi kaygılar yaşayabilir. Bu gibi durumlar kişide çok büyük psikolojik sorunlara neden olmayabilir ama bu durum uzun süreli ve sıklıkla gerçekleşirse ileride daha kötü sonuçlara neden olabileceği ileri sürülmektedir. Ayrıca zamanının büyük bir bölümünü sosyal ağlarda harcayan kişilerin daha depresif eğilimler gösterdiği belirtilmiştir. Bu gibi sorunlarla karşılaşmamak ve sosyal medyayı ve ağları etkili bir biçimde kullanmak için daha biliçli olunması gerektiği belirtilmektedir.
Sosyal meyda ve sosyal ağların olumsuz etkilerinin yanında olumlu etkilerinden de bahset-
* Aşırı derecede Facebook kullanan çocukların iletişim zorluğu
mek gerekir. Özellikle üniversite öğrencilerinin büyük bir bölümü
yaşadıkları belirtilmiştir. Bu çocukların genel özelliklerinin aşırı
sosyal ağları aktif bir şekilde kullanmaktadır. Üniversite öğrencileri
derecede bencil, kendini
sosyal ağları daha çok
olduğu gözlenmiştir. (Larry Rosen from California Üni.)
günlük kullanım amacıyla gün içindeki
gelişmelerden haberdar olmak, gündemdeki yenilikleri takip etmek ve arkadaşlarıyla iletişim kurmak, onlarla bilgi ve kaynak paylaşımında bulunmak için kullanmaktadır. Sosyal ağlar etkili bir şekilde kullaılıdığında üniversite öğrencilerinde kendilerini daha iyi ifade etme, stresi azaltma, özgüven ve iletişim becerilerini artırma, istenilen zamanda istenilen bilgiye ulaşma, merak duygusunda artma, sosyalleşme, haberleşme, iletişim ve psikolojik rahatlama açısından olumlu
etkilerinden bahsedebiliriz. Sosyal
ağların etkili biçimde
kullanıldığı başka alanlarda vardır. Özellikle tüketiciler, satın aldıkları ürünler hakkında deneyimlerini ve eleştirilerini diğer kullanıcılarla paylaşabilme imkanı bulabilmektedirler. Böylece alınmak istenen ürün hakkında ön bilgi diğer tüketiciye sağlanmış olur. Ayrıca işletme
beğenmiş, aşırı sabırsız ve agresif
* Bir başka araştırmada Facebook’ta kızların çekici fotoğraf koymaya yoğunlaştıklarını, erkeklerin ise ‘hakkımda’ kısmında kendilerini methetmeye yoğunlaştıkları belirtilmiştir. (York Üni.) * Ders çalışırken bir yandan da ara ara Facebook sayfasını kontrol
eden öğrencilerin oldukça başarısız olduğu tespit
edilmiştir. Bu araştırmada Facebook kullanıcılarının not ortalaması 5 üzerinden 3.06 olmasına rağmen Facebook kullanmayanların ortalamasının 3.82 olduğu tespit edilmiştir. (Hollandalı Psikilog Paul Kirschner) * Facebook’tan eski sevgiliyi gözleyip durmanın sınıfta kalmaya yol açtığı sonucuna varılmıştır. (Ohlo Üni. 2009 yılı araştırması)
sahipleri Facebook ve Twitter gibi mecralarda hayran sayfaları ve ya
* Sosyal medya kullanıcısı 18-34 yaş arası bayanlar üzerinde
gruplar oluşturarak ürünleri hakkında daha fazla bilgiyi daha hızlı ve
yapılan araştırmada, bayanların %34’ü sabahları uyandıklarında
daha etkili bir şekilde kullanıcılara sağlamaktadırlar. Sosyal ağlar tü-
tuvalete gitmeden önce Facebook’a girdiklerini söylemiş, %39’u
keticiye teknolojik gelişmeleri ve değişimleri kolaylıkla takip etme im-
kendilerini Facebook bağımlısı olarak tanımlamıştır. %49’u erkek
kanı sağlar. Sosyal ağların bir diğer önemli etkisi de sosyal bir etkin-
arkadaşının hesabını hackleyerek kontrol etmeyi normal bir dav-
liğin oluşturulması ve duyurulması ile artık kullanıcıların daha rahat
ranış olarak gördüklerini söylemiştir. (Oxygen Media ve Light-
bir şekilde organize olması, buluşma imkanına sahip olması ve
speed Araştırma Merkezi)
tepkisini çok çabuk göstermesi (bakınız Arap Bahar’ı) örnek gösterile-
* Yapılan bir başka araştırmada Facebook’un bizi mutsuz ede-
bilir.
ceğini belirtmiştir. Bunun gerekçesini ise Facebook’taki
arka-
daşların eklediği fotoğraflar/videolar olduğu söylenmiştir. Sosyal Dünyada ve ülkemizde de en çok kullanılan iki sosyal ağ Facebook ve Twitter, artık hayatımızın vazgeçilmez birer parçası haline gelmiş durumdalar. Hayatımızın her anında yer alan bu iki sosyal paylaşım sitesi ile artık her an bir şeyler paylaşmak, okumak ve iletişimde kalmak istiyoruz. Sosyal medyanın ve sosyal ağların hayatımıza girmesiyle bazı bilim adamları ve kuruluşlar bu unsurların hayatımızı ne şekilde etkilediklerini öğrenmek için bazı araştırmalar yaptılar ve bu araştırma sonuçlarından bazıları; * Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri gençleri ‘kimlik
ağ üzerinde sadece mutlu, keyifli ve eğlenceli fotoğraflar gören kişi karşısındaki insanın kendisinden çok
daha mutlu olduğu
yanılgısına düşmektedir. Araştırmanın bulgularından biri Facebook’ta geçirilen zamanla arkadaşların daha mutlu olduğuna inanma durumu arasında bir orantı olduğu yönündedir. Bir diğer bulgu ise arkadaşlarıyla sanal ortamda sosyalleşmek yerine gerçek hayatta sosyalleşmeyi seçenlerin diğerlerine gore daha fazla mutlu hissettiği yönündedir. (Utah Üni. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyeleri Hui-Tzu Grace-Chou ve Nicholas Edge)
krizine’ sokuyor. Bu paylaşım ağlarında fotoğraflarını paylaşan ya da bir görüşünü yazan kullanıcıların ‘Bakın ben buradayım’ diyerek devamlı insanların dikkatini çekmek istedikleri belirlendi. (Profesör Baroness Greenfield)
Sedat Erkal sedaterkalitu@gmail.com
BEDENSEL ENGELLİLERLE DAYANIŞMA DERNEĞİ İLE RÖPORTAJ Merve GÖKÇE: Kemal Bey öncelikle sizi biraz tanıyalım.
sayısının buralara gelmesi çok normal.
Kemal DEMİREL: Aslında beni uzun yıllardır yanımda çalışanlar da merak ediyor ama zamanla tanıyıp, öğrenebiliyorlar. Kendimi hayatım boyunca bukalemun gibi farklı farklı renklerle ortaya koymak zorunda kaldığım için tam olarak çözemiyorlar. 1960 doğumluyum, 10 yaşındayken Zeynep Kamil Hastanesi’nde yapılan yanlış bir ameliyat sonucu felç kaldım. O zaman ilkokula gidiyordum. Muayene için gitmiştim fakat durum kritik, bir sıkıntı var diye aynı gün içinde hastaneye yatırıldım. Acilen ameliyat edildim. 1970 yılında yattığım Zeynep Kamil Hastanesi’ nden ancak 11 yıl sonra çıkabildim. Çıktığımda 21 yaşındaydım. 11 yıl boyunca yaşadığım yer bir bodrum katıydı, sadece geçen insanların bacaklarını görebildiğim bir yerdi ve yalnızlık kavramını orada öğrendim. Ailem; babam öldüğü için dağılmıştı. Sonra bir sabah 7.30’da kaçırıldım. Kaçıran kişi ile de 23 yıllık evliyim. Eşim su ürünleri mühendisi, herhangi bir engeli yok. Şu an kızım Ecenaz 13 yaşında, oğlum Emirhan 15 yaşında.
H.A. : Derneğin gelişim sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
Hasan ATAK: Derneği kurmaya nasıl karar verdiniz? Kemal DEMİREL: Hastaneden çıktıktan sonra daktilo öğrendim ve yazılarımı gazete ve dergilere göndermeye başladım. Yazılarım tutuldu. Her gün gelen yüzlerce mektupla örgütlenmeye başladım.15 yıl aradan sonra 1985 yılında topluma açıldım. Ve belirli bir mücadeleden sonra yavaş yavaş gruplar oluşturmaya başladım. 1993’te de bu derneği kurduk, çünkü kendimi kabul ettirmede bir zorluk yaşıyordum ve benim gibi birçok engellinin de daha çok mağdur olduğunu bildiğim için bu mücadeleye girmeye karar verdim. Bu derneği kurarken engelliyi tanımayan bir toplumda ne yapmamız gerektiği tasarlamak çok önemliydi. Öncelikle “engelli tanımı” yapılması gerekiyordu. Engelliyi bir sanayici gözüyle gördüm. Yatırımın karşısında üretimin olduğu noktayı halka kabul ettirmem gerekiyordu. Sandalyeyi model edindik; derneğin logosu gibi, ürün gibi. Böylece tekerlekli sandalye kampanyaları başlattık. Ancak bunu merkezi sistemlerle gerçekleştirmek mümkün değildi. 1989’da ilk yolculuğumuz Niğde’de başladı. Her ilde sandalye dağıtımları yapmaya karar verdik. O ilde, il valisinin yardımlarıyla içimizdeki bu yaraya çare bulmaya çalıştık. Yolculuğumuz 12 yıl sürdü. Son derece yorucu fakat başarılı geçti. En azından engelli gerçeğinin farkına varılmasına çok büyük bir katkı sağladı. Kendimi yetiştirme rotam çok başarılı oldu. Bu arada da ziyaret ettiğimiz illerde ve yolculuklarımız esnasında birçok farklı hikâye yaşadık. Kolu bacağı olmayanları, engellilerin yaşadığı farklı hayatları gördük.
K.D. : Dernek sınırlarını çok zorladı ve günden güne bir marka haline geldi. Ve tabi ki biz bunları topluma yansıtmadan kendi içimizde hallettik. Değişen çağda kurulan birçok dernek, engelli tanımı üzerinden toplumu istismar edince, en azından biz farklı bir model ile çıkalım dedik. Özellikle 2008’ de büyük bir Amerikan danışmanlık firmasıyla anlaştık. O çalışmalar sayesinde dernek bugün yetmişe yakın akademisyen grubu olan, baş danışmanlığını sayın Ediz Hun’un yaptığı bir dernek haline geldi. Üç yıldan beri okullarla çalışmalarımız var. Çalışmalarımızı özellikle çocukların temel eğitim aldıkları ilkokullarda yürütüyoruz çünkü büyükler artık yoruldular. Çünkü büyükler kendi problemleri nedeniyle duyarlılıklarını yitirmişler. İlkokuldaki çocuklara konferanslar vererek, kendimizi anlatıyoruz. Böylece onların bizi ilerde anlayacağını ve ilerde bizi destekleyeceğini düşünüyoruz. Ayrıca çocukların sosyal sorumluluk alanında bir şeyler yapmanın tadına varmaları için “1 TL ile Gülümseyen Hayatlar” kampanyası başlattık. Çocuklara, kendileri için çok bir değeri olmayan 1 liraların bir araya geldiğinde bizim için ne kadar önemli olacağını anlatıyoruz. Okullar bu konuda oldukça duyarlı. Sadece ilkokullar değil, liseler ve üniversitelerde de bu projeyi yürütmeye çalışıyoruz. Özellikle üniversitelerin yapısı farklı olduğundan, oralarda öğrenci kulüpleri kermesler, yardım konserleri gibi etkinlikler düzenleyerek bizleri destekliyorlar. M.G. : Dernekte ne gibi çalışmalar yapılıyor? K.D. :Sandalye dışında ameliyatlar masraflarını ve eğitim burslarını desteklerken dernek Türkiye’ de bir model haline geldi. Daha sonra büyük firmalarla anlaşarak illerde bulunan engellileri uçaklarla getirerek, ameliyat ettirdik. Protez ve burs desteklerini arttırdık, burs vererek hem geleceğini kurtarma hem de kendi engelli grubundaki diğer insanlara destek olma şansı verdik. Biz sizler için çalışıyoruz, sadece engelliler için değil engelli olabilecek insanlar için de. Bize çok görev verdiniz. Buna karşılık tek beklentimiz, fark edilmek. H.A.: Şuan yürüttüğünüz sorunlar neler ?
projeler
sırasında
karşılaştığınız
Engellilerin hala tam olarak tanınmadığı bir ülkede eğer bir lider engelliyse o zaten başlı başına bir soru işaretidir. Her ne kadar kendimi geliştirsem de öncelikle kendimi kabul ettirmem gerekiyordu.
Şu anda biz de okulların keşfine çıktık açıkçası. Onların davranışları zorluklarla yaklaşımları, özellikle akademisyenlerin tutumu çok önemli. Öğrencilerin yapmak istedikleri birçok projenin karşısına altında farklı K.D. : Toplum engelliyi tanımıyordu ve tam olarak “engel nedir” nedenler aranarak yasal engeller çıkarılıyor. Bu tarz engelleri aştığımız İstanbul’daki birçok okulda yaygın olarak faaliyet bilmiyordu. Toplum içinde çok rencide edici ortamlara maaruz zaman gösterebileceğiz. Tabi okullarda faal olabilmek için afişlerimiz, kalmıştım; dışlanmalar, alaylar… Bu mücadeleye girdiğimde bu kadar çok engelli olduğunu açıkçası ben de bilmiyordum. Özellikle 1980 tasarımlarımız, özel filmlerimiz olması lazım. Bunların dışında, o okulda ihtilali sonrasında 4,5 milyon engelli vardı. Şimdi ise 9 milyona ulaşmış bizi temsil edebilecek bağlantılarımız olması da gerekiyor. M.G.: Derneğin karşılaştınız ?
kuruluş
aşamasında
ne
gibi
durumda. Türkiye’nin yapısında bulunan akraba evlilikleri, iş kazaları, terör, yapılan yanlış müdahaleler, trafik kazaları vb. ile engelli
Yakın zamanlarda yaşanan olumsuz tecrübeler halkın sivil toplum kuruluşlarına ön yargılı yaklaşmasına neden oldu. Bizler aynı kefedeki yumurtalar gibiyiz, halk bizi bir bütün olarak algıladığı için birinin olumsuz davranışı görüldüğünde ne yazık ki bu bizi de etkiliyor. M.G. : Engelli insanların karşılaştıkları zorluklar nelerdir? K.D. : Aslında engelli insanlar ile diğerleri arasında insan olmak açısından bir fark yok. Arzularımız, beklentilerimiz aynı. Peki öyleyse neden bizler ile sinemayı, otobüsü, kaldırımları paylaşmıyorsunuz? Öncelikle şunu algılamalısınız; biz bir yerden gelmedik, sizin yansımanızız. Olabileceğiniz bir hadisenin yansımasıyız. Böyle bir şey başınıza geldiğini düşünün; dışlanacağınızı, eşiniz de olsa bırakılacağınızı, okul okuyamayacağınızı, sevemeyeceğinizi, kırlarda koşamayacağınızı düşünün. Anayasadaki bütünlük kavramının bağlayıcı olmasına rağmen, yüzde seksenini yaşayamadığınızı düşünün. İşe mi gireceksin? Rapor getir yüzde kırkı geçmesin! Okula mı gideceksin? Hünerin var ise bu basamakları aş! Sınıfın belki beşinci katta! Üniversiteler mimarı olarak engelli kullanımına uygun olmayan yapılara sahip. Türkiye yıllar önce bu konuda bir Avrupa Birliği uyum yasasına imza atmıştı. Bu yasaya göre Haziran 2012’ye kadar bütün devlet daireleri ve okullar engelli kullanımına uygun olmak zorunda. Bugüne kadar bu konuda bir gelişme olmadı ve kalan zamanın azlığını düşünürsek bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü engelli insanlar bu süre tamamlandıktan sonra herhangi bir mağduriyet yaşarlarsa dava açma hakkına sahipler. İlgili kurumların bu konudaki çabaları çok yetersiz. Örneğin İstanbul’da yeni yapılan metro hattındaki on altı istasyonun altı tanesi engelli kullanımına göre tasarlanmamış. Bu durumda bir istasyon fazla gidip geri gelmek veya bir önceki istasyonda inmek mecburiyetinde kalıyoruz. Oradan ulaşımın olup olmaması ise ayrı bir sorun.
M.G. : Dernek gelirini nasıl sağlıyor? Bu çok güzel bir soru. Öncelikle güven çok önemli. Derneğin yılda 7000 kişiye bakması büyük mesele. Bu insanların ev kiraları, ameliyatları, dernek çalışanlarının masrafları… Bağışın karşılığında bağışın ulaştığı kişi hakkında her türlü bilgiyi karşı bağışçı ile paylaşıyoruz. Bu güven ortamını sağlayamasaydık, sözü edilen masrafları karşılayabilecek güce ulaşamazdık. H.A. : En büyük destekçileriniz kimler? K.D. :Ülkenin önde gelen firmalarından bile bu işe aşkla bağlı birçok destekçimiz var. Bu aşk bu derneği ayakta tutmamızı sağlıyor. M.G. :Sizce sosyal girişimcilik nedir? Sosyal girişimcilerin özellikleri nelerdir? K.D. :Öncelikle girişimcilikte yaratıcılık çok önemli. Sosyal girişimcinin ise şefkatli, iletişimi kuvvetli, sıcakkanlı ve özellikle sabırlı olması gerekir. Çünkü sosyal girişim, ekonomik anlamdaki girişimden farklıdır. Sosyal girişimcinin adım adım ilerleme stratejisi benimsemesi, herhangi bir olumsuzlukla karşılaştığında yılmaması gerekir. H.A.: Türkiye’de sosyal girişimciliği değerlendiriyorsunuz? Yeterli buluyor musunuz?
nasıl
K.D. : Avrupa’ya baktığımızda; iyi bir iş başvurusunda bulunan adayda aranan özelliklerin başında en az 7 tane sivil toplum kuruluşunda çalışmak geliyor. Türkiye’de ise sivil toplum kuruluşlarında çalışmak tam tersi etki yaratıyor, seçilen sivil toplum kuruluşlarının altında siyasi düşünceler aranıyor. Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşunda çalışmak daha yeni yeni anlaşılıyor. M.G. :Sosyal girişimcilik önerileriniz nelerdir?
alanında
çalışmak
isteyenlere
K.D. : Türkiye’nin erozyon, eğitim, sağlık gibi belli başlı sorunlarına nasıl çözüm üretmeye çalışan pek çok sivil toplum kuruluşu bulunmakta. Sosyal girişimcilikle ilgilenenlerin duyarlı oldukları sorun hakkında araştırma yapıp, ilgili kuruluşların yapılarını incelemeleri gerekir. K.D. : Türkiye’de engellilik korunuyor, engelli insanlar muhtaç gibi Yaratıcı ve idealist olmak sosyal girişimci olmak için çok önemli besleniyor. Devletin kaynakları üretimi olmayan bir alana özellikler. Sosyal girişimcilikteki önemli özelliklerden birisi de harcanıyor. Engelli insanların da üretime, ekonomiye ve hayata dâhil lobicilik, savunuculuk, yardımlaşma, dayanışma gibi alanlardan biri edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde ülke nüfusunun yüzde dokuzu gibi üzerinde durarak kendinizi nasıl geliştireceğinize karar vermektir. Bir bir kesimini israf etmiş oluyoruz. yandan kendi felsefenizi oluştururken diğer yandan farklı felsefeler ile çatışmaktan kaçının. Planlı olmanız, strateji oluşturmanız ve bir H.A: Engelliliğin önüne geçmek için ne önerirsiniz? adım attığınızda üçüncü, beşinci adımları hesaplamanız, olumsuz bir Askeriyede düzenlenen bir konferansta engelliler için çözümler olayla karşılaştığınızda yılmamanız gerekiyor. Sosyal girişimcilikte tartışılıyordu. Bence asıl mesele sorunun çözümlerini araştırmak ekonomik bir çıkar olmadığı için bu işe gönül bağı bağlı olmak, sabırlı değil de silahlanma, terör gibi engelli üreten unsurları ortadan olmak gerekiyor. Kendim de engelli olduğum için bu konuda hassas kaldırmak. Özellikle Amerika savaşlar ile, Çin kötü yaşam ve çalışma davrandım. Engeli olmayan biri, diğer engellilerin rencide olabileceği koşulları ile adeta engelli üreten birer fabrika! Engelli üretimi aslında durumları düşünemezdi. bir yatırım, çünkü ilaç sanayisi de en az silah sanayisi kadar getirisi olan bir sektör. H.A. : Türk halkının değerlendiriyorsunuz?
engellilere
bakış
açısını
Tüm dünyada yaklaşık 1,5 milyar engelli var. Peki, ne kadar sağlam var? Ruhsal bozukluklar, şizofreni, madde bağımlılığı hesaba katıldığında, aslında sağlamlar azınlığa giriyorlar.
Merve Gökçe merve.gokce@itugirisim.org
Page 30
İnsan oğlunun merak ettiği konulardan biride budur. Bunun üzerine yıllardır bilim adamları araştırmalar yapmış, çok şeyler yazılmış çizilmiş hatta bu konu üzerine filmler bile yapılmıştır. Peki bilim bu olayı nasıl açıklıyor? Bu konu ile iglili açıklanan şeyler tamamen bir teori olarak görünüyor. Bu teorilere dayanarak insanın hayatta kalmasının sebebi; donma anında insanın yaşadığı şok sayesinde beynin biyokimyasal süreçleri yöneten sinir mekanızmasını bloke etmesi olarak açıklanıyor. Rus bilim adamı olan Maksim Kislov, 1930 yıllarında en düşük derecelerde ve tehlikeli koşullarda çalışan Kuzey Deniz Filo'su askerlerinin stres durumlarını araştırırken aykırı sonuçlar elde etmeyi başarmıştır. Şöyle ki, derin soğuğa sadece alışılmaz, soğuk; gençleşmek, vücudun direncini büyük derecede artırmak, zihinsel, fiziksel, duygusal aktiviteyi yükseltmek için kullanılabilir. Kislov, soğuk etkisi araştırmalarının, ölümsüzlük sırlarına kadar bir yol izleyebileceğini vurgulamıştır. Bir işçi olan 23 yaşındaki Armando Sokkaras Ramirez, kız arkadaşlarının ilgisini çekmek için havalanmakta oaln bir uçağın şasisinde gösteri yapmaya karar vermiş, Ancak kıyafetinin şasinin bir parçasına sıkışmasından dolayı uçak havalanırken uçaktan kurulamamıştır. hayat sürerler; ama bana öyle geliyor ki insanlar bunu uzun yaşamaktan ziyade genç kalmak ve yaşlanmamak adına servet harcamak pahasına bile olsa yaptıracaklardır .
Şaside sıkışmış olan Armando Sokkaras Ramirez'den kimsenin haberi olmamış ve şasiler kaldırılmıştır. Uçuş 8 bin metre yükseklikte gerçekleşmiş, 8 bin metrede havanın derecesi de -41C kadarmış. Üzerinde ince bir buz katmanı oluşan Ramirez, Madrid’e iniş yapan uçaktan indirilmiş ve doğrudan morga gönderilmiştir. Ramirez üç gün sonra uyanmıştır. Ramirez askeri bir hastanesine gönderilmiş ve muayene sonucunda herhangi bir rahatsızlık tespit edilmemiştir. Ramirez başka bir uçakla kendi şehrine dönmüş, havaalanında teknisyen olarak çalışmaya devam etmiştir. Ramirez gençliğini devamlı olarak korumuş ve hiç yaşlanmamış ve hastalanmamış. Soğuk, ölümsüzlük getirmez fakat bir şekilde hayatı konserveleştirebilir. +10 ile +20 derecede tazeliklerini 1-2 sene koruyabilen tahıllar, -270 derecede konserveleştirildiklerinde, teorik olarak 71 trilyon 300 milyar sene sonra bile bitebilmekteler. Kim bilir belki ileride bu yöntem yaygınlaşır ve insanlar yaşam sürelerini uzatarak daha sağlıklı bir hayat sürerler; ama bana öyle geliyor ki insanlar bunu uzun yaşamaktan ziyade genç kalmak ve yaşlanmamak adına servet harcamak pahasına bile olsa yaptıracaklardır . Elif Sansarcı elifsansarci@gmail.com
Bu yıl 2-11 Kasım 2012 tarihleri arasında TÜYAP’ta düzenlenen 14. Uluslararası Otomobil Fuarı,45 markanın 400’e yakın modeli sergilendi.İstanbul Autoshow 2012, büyüyen sergi alanı ve ailelerin keyifli bir gün geçirmelerine olanak verecek yepyeni konsepti ile ziyaretçilerini ağırladı.ODD (Otomotiv Distribütörleri Derneği) ve TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. işbirliği ile bu yıl ilk kez TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlendi.TÜYAP’ın geniş olanaklarından hem markaların hem de ziyaretçilerin yararlandığı İstanbul Autoshow bu yıl 12 salonda ve toplam 50.000 metre kare stand kurulum alanında gerçekleşti.İstanbul Autoshow 2012 ayrıca, farklı içeriği ile ailece ziyaret edilebilecek bir ortam sundu. Fuarda, çocuklar için çocuk kulübü etkinlikleri kapsamında tiyatro, sinema ve oyun alanları düzenlendi. Kadın ziyaretçiler için ise bütün gün keyifle zaman geçirebilecekleri etkinlikler tasarlandı. Fuar, kadın ve çocuklara hafta içinde ücretsiz, hafta sonu ise kadınlara %50 indirimli, çocuklara ise yine ücretsiz olarak uygulandı.Katılımcıların keyifli bir gün geçirmeleri için aynı zamanda Tüyap'ın 25.000 kitabı olan Tüyap kütüphanesi de fuar süresince tüm ziyaretçilere hizmet verdi.
standın içine insanları sırayla alıyordu ve kapıda içeride arabaları incelemek isteyenler sırada bekledi.
İstanbul Autoshow’a herkesin kolayca ulaşabilmesi için de yeni düzenlemeler yapıldı. Metrobüs ile ulaşma imkanının yanı sıra, TÜYAP’ın Taksim, Havalimanı, Bakırköy ve Otogarlar gibi İstanbul'un çeşitli semtlerinden var olan mevcut servislerine yeni servis güzergahları da eklendi.TÜYAP bünyesinde farklı özelliklerde 10 adet kafeterya ve 1 VIP Restoranın yanı sıra, 2 tam donanımlı endüstriyel mutfak ile aynı anda 10.000 kişiye servis yapabilme kapasitesi bulunuyor. Fuara ilgi oldukça büyüktü.Firmaların arabalarını güzel mankenlerle birlikte sunması da erkek ziyaretçilerin katılımını arttırdı.Mankenlere ilgi öylesine büyüktü ki 70 yaşlarında bir adamın’ Rus manken İrina gelmedi mi ?’ sorusuna bizzat şahit oldum.. Fuara birçok marka ev sahipliği yapmasına rağmen bazı markalara ilgi daha büyüktü. Öyleki porshe Elif Sansarcı elifsansarci@gmail.com
3D YAZICILAR Bilgisayara bağlı bir yazıcının 3 boyutlu çıktılar alabildiğini hayal edin. Ne kadar ilginç olurdu değil mi? Peki size bunun bir hayal ya da bilim kurgu ürünü olmadığını söylesem. 3D Yazıcılar son zamanların en popüler teknolojik cihazlarından biri. Fakat o kadar da yeni bir teknoloji değil. 1980’li yıllardan beri kullanılan hızlı prototipleme teknolojisine dayanıyor. Asıl popülaritesini ise 2000’li yıllarda kazandı. Bu cihazlar 3D tasarım dosyasından elle tutulur somut nesneler üretiyorlar. Aynı 2 boyutlu yazıcılar gibi dosyayı yazıcıya gönderiyorsunuz ve dakikalar içinde bilgisayarda tasarladığınız modeli istediğiniz boyutta, istediğiniz renklerde çıktı alabiliyorsunuz. Bu sadece 2 boyutlu izlediğimiz filmlerin, dizilerin 3D’ye dönüşmesi gibi bir olay değil. Bu üretim teknolojilerinde devrim niteliğinde bir buluş. 3D yazıcılar ile bir şeyler üretmek artık daha kolay, ve giderek daha da kolay olacak. Şu an seri üretim için biraz yavaş bir teknoloji fakat zamanla hızı arttığında seri üretim için bile kullanılabilir. Bu teknoloji büyük ölçekli üreticilerin üretim yöntemlerini değiştireceği kadar ev kullanıcılarının da hayatını kolaylaştıracak. Basit bir örnek verelim; kumandanızın kapağının kırıldığını düşünün, üreticinizin sitesinden televizyon modelinize uygun kumanda kapağı tasarımını indirip dakikalar içinde basabileceksiniz. Veya tıraş makinenizi düşünün, 3 numaralı başlık büyük 2 numaralı başlık ise küçük geliyor. Hemen internetten tıraş makinenize uygun istediğiniz boyutlarda başlık tasarımını edinip çıktı alabileceksiniz. 3D yazıcıların bu basit faydalarının yanında insanlığa çok daha farklı faydaları da olacak. Şu anda 3D yazıcılar aracılığıyla yapay organ üzerine yapılan çalışmalar bile bulunmakta. Kim bilir belki
gelecekte teknoloji geliştiğinde teknolojik cihazları bile çıktı almamız mümkün olabilecek. Nasıl Çalışır? 3 boyutlu yazıcı denince akla gelen cihazlarda kullanılan çok farklı teknolojiler vardır. Fakat hepsinin genel mantığı aynıdır. Önce 3 boyutlu tasarım dosyası -teknolojiden teknolojiye değişmekle beraber- milimetrenin 50’de biri ila 10’da biri arasında kalınlığa sahip katmanlara ayrılır. Daha sonra bu katmanlar her seferinde bir katman olmak üzere üst üste eklenir. Üst üste ekleme işlemi cihazın tablasının bir katman kalınlığı kadar aşağı hareket etmesi sayesinde yapılır. Bu katmanların oluşturulması kimi teknolojilerde sıvıların lazer yardımıyla katılaştırılması, kimi teknolojilerde toz halindeki hammaddenin özel bir yapıştırıcı ile bir araya getirilmesi, kimi teknolojilerde ise plastik benzeri malzemenin eritilip kullanılması metotlarıyla yapılır. Ve sonuç olarak ortaya verilen tasarım dosyasının 3 boyutlu prototipi çıkar. Prototipi alınacak bu tasarımın hareketli parçalar içermesi herhangi bir problem teşkil etmez. Dökme ve dövme yöntemlerine göre tasarım açısından çok daha az sınırlamayla parçalar üretilebilir.
KKullanım Alanları
3 boyutlu yazıcıların birçok potansiyel kullanım alanı olmasına rağmen şuan da en yaygın kullanım amacı prototip oluşturma. Otomotiv ve havacılık endüstrisinde üretim maliyetlerini düşürme amacıyla uzun süredir ara parçaların üretiminde kullanılıyor. 3 boyutlu yazıcılar ile son kullanıcılar tarafından kullanılmak üzere seri üretim yapıldığı bilinen bir kullanım alanı yok. Fakat teknolojinin geleceği çok parlak. Araştırma ve geliştirme aşamasında olan birçok kullanım alanı mevcut.. Kişisel ve Hobi Amaçlı Kullanım 3 boyutlu yazıcıların popülaritesinin artmasıyla daha az maliyetli, ev kullanıcılarına yönelik basit örnekler de piyasaya sürüldü. Bu tür cihazların fiyatının 500 dolarlara kadar düşmesiyle 3 boyutlu yazıcılar için yeni bir kullanım alanı doğdu. Bu cihazlar plastik benzeri tek bir malzemeyle üretim yapıyorlar. Çoklu malzeme girişiyle üretim yapan cihazların fiyatı hala oldukça pahalı fakat şuan hobi amaçlı kişisel kullanım için tek malzemeli cihazlarda gayet yeterli. Peki bu cihazlarla neler yapabilirsiniz? Yazının girişinde bahsettiğimiz kullanımlara ek olarak; cep telefonunuz için kılıf, çocuğunuz için oyuncak, plastik kap kacak, süs amaçlı eşyalar gibi aklınıza gelecek her şeyi yazdırabilirsiniz. Şimdiden internette 3 boyutlu yazıcılarla yazdırılmaya uygun “Physibles” adı verilen tasarım dosyaları paylaşılmaya başlandı bile.
üzerinde ciddi ciddi çalışıyorlar ve herhangi bir hastaya nakledilmiş olmasa da bu yöntemle “çıktı alınmış” böbrekler bile var. Çıktı alınan organlar gerçeği gibi görünmese de gerçeği kadar iyi veya daha iyi çalışabilecek. Bunun yanında bu yöntemle damarlar da çıktı alınabiliyor. BBC Focus’un haberine göre Avustralyalı bir mühendislik firması ve ABD’li bir ilaç firmasının işbirliğiyle hazırlanan bir 3D yazıcı 150 milimetre çapında ve birkaç santimetreden daha az yükseklikte çıktı alabiliyor. 3 boyutlu yazıcıların bu alandaki faydalarından biri de kişiye özel protez üretilmesini kolaylaştırması. ABD’nin Delaware eyaletinde yaşayan 2 yaşındaki Emma Artrogripozisozis hastalığı nedeniyle doğduğundan beri kollarını hareket ettiremiyordu. Emma büyüme çağında olduğundan kollarına takılması gereken yapay iskelette onun büyümesine orantılı olarak değişmek zorunda. 3D yazıcı sayesinde yapay iskelet Emma’nın büyümesine orantılı olarak sürekli yenileniyor ve her seferinde vücuduna tam uyum sağlıyor. Bu alanların dışında 3 boyutlu yazıcıların kullanıldığı deneysel aşamada olan çeşitli projeler var. Bunlardan bazıları Dünya’nın yörüngesine devasa boyutlarda bir 3D yazıcı yerleştirilerek uyduların direk yörüngede üretilmesi, güneş ışığı kullanarak cam üreten bir 3D yazıcı, Airbus yolcu uçağının kanadının 3D yazıcı yöntemiyle üretilmesi, devasa boyutlarda bir 3D yazıcı ile 20 saat gibi kısa bir sürede tamamen bir evin üretilmesi. Mevzubahis teknolojinin önümüzdeki yıllarda insanlığa önemli kolaylıklar sağlayacağı çok açık fakat 30 yıl sonra nelere şaşırıyor olacağımızı kestirmek bile güç.
Tıbbi Amaçlı Kullanım Modern tıp ortalama yaşam süresini arttırma konusunda oldukça başarılı fakat ortalama yaşam süresi arttıkça organlarımızda daha çok yıpranıyor ve nakil için gerekli organ bulunamadığı için birçok insan hayatını kaybediyor. İşte 3 boyutlu yazıcılar burada devreye girip ihtiyacımız olan organların üretilmesini sağlayabilir. Henüz 3D yazıcılar ile elektronik devrelerin basılmasını konuşmaya bile başlamamışken organ basımını konuşuyor olmamız çok ilginç fakat uzmanlar bu konu
Saygın Burak Sevinç sayginburak17@gmail.com
KÜLTÜR, EĞLENCE VE FUTBOL ÜLKESİ : İSPANYA Herkesin “İspanya” denildiğinde aklına gelen farklı sözcükler, gözünde canlandırdığı farklı resimler vardır. Kimileri gece hayatını, kimileri tarihini, kimileri yemeklerini, kimileri de futbolunu düşünür. Aslında her şeyi bir arada yaşamak için muhteşem bir yerdir İspanya! Her şehrinde başka güzellikler keşfedersiniz. Sadece isimlerini çokça duyduğumuz Barcelona veya Madrid değil, bir çok güzel şehri var bu ülkenin ve hepsi ayrı ayrı şaşırtır sizi. Umarım yazıyı bitirdiğinizde, İspanya biletlerine bakıyor olursunuz. J
HERKESİN AŞIK OLDUĞU ŞEHİR: BARSELONA La Sagrada Familia’sı, Gaudi’si, gece hayatı, muhteşem sahili ile tam bir cennet. Barselona’ya gidip mutsuz dönen, gezisinden memnun kalmayan birine rastlayamazsınız. Önce La Rambla ile başlamak istiyorum. Türkler tarafından İstiklal Caddesi’ne benzetilen bu ünlü cadde 2,5 km boyunca cafeler, restaurantlar, gece kulüpleri, büfeler ve hediyelik eşya dükkanlarıyla doludur. Alışverişin ve Gaudi eserlerinin merkezi olan Gracia caddesinin devamındaki Katalunya meydanıyla başlayıp, sahil ve Kristof Kolomb heykeliyle son bulmaktadır. Caddeyi gezerken mutlaka cadde üzerindeki binalara göz atın, çok özenle inşa edilmiş hoş yapılar var. La Rambla’dan sonra mutlaka görmeniz gereken ilk yer La Sagrada Familia! Eminim ki hayatınızda daha önce hiç böyle bir kilise görmediniz. Gaudi’ nin 1882’de yapmaya başladığı bu kilisenin yapımına hala devam edilmektedir. Gaudi’nin yaşamını kaybetmesinin ardından yapımına devam edilen kilisenin 2022 yılında bitmesi öngörülmektedir. La Sagrada Familia’yı diğer kiliselerden ayıran özelliği ise iç ve dış mimarisidir; abartısız ve sade olmasıyla beraber çok anlamlı figürler kullanılmıştır. Hazır Gaudi’nin eserleriyle başlamışken Park Güell’ den bahsetmemek olmaz. Gaudi ailesinin soyluluk göstergesi olarak yaptırılan park, son zamanlarda Barselona’nın önemli simgelerinden olmuştur. Kullanılan mozaikler son derece göz alıcı. Parkın içinde Gaudi’nin uzun yıllar yaşadığı evi ve hediyelik eşya satılan bir dükkan da var. Gelelim Barselona'nın turizmdeki yeni altın çocuğuna; F.C. Barcelona. Şehrin her yerinde "Messi" formalı bir insan görmek yasa olmuş adeta. Şehrin üst kısmında bulunan Camp Nou stadını ziyaret ettiğinizde çok etkileneceksiniz. Etrafında sakin ve düzenli bir yerleşim bulunan bu stada yaklaştıkça dünyanın her yerinden gelen turistlerin çoğaldığını rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. 27 Eylül 1957 tarihinde inşa edilen Camp Nou stadı dışarıdan bakıldığında sıradan hatta eski bir görünüme sahip, ancak turistlere özel hazırlanan Camp Nou turunu tamamlayıp kendinizi turun bittiği yer olan "F.C. Barcelona Store" da bulduğunuzda cepteki parayı hesaplamaya başlamak kaçınılmaz son oluyor. Parayı da bitirdiğinize göre, artık sıra deniz-kum-güneş üçlüsünü ziyaret etmeye geldi. Ufak bir haritaya sahip olmamasına rağmen inanılmaz düzenli bir yapısı olan Barselona, gez gez bitmiyor, her sokakta, her bina arasında yeni bir güzellik sunuyor insana. Şehri tamamen gezdikten sonra tüm yorgunluğunuzu atabileceğiniz La Barceloneta plajı, ince kumu, çarşaf gibi denizi ile sahil keyfini kat kat yaşayabileceğiniz bir yer. Barselona, bir şehrin verebileceği her şeyi sizlere sunuyor, bizim tavsiyemiz sakın kaçırmayın!
KRALLARIN GÖRKEMLİ ŞEHRİ: MADRİD Avrupa kıtasının en solunda, İber yarımadasının ortasındaki platoya kurulu İspanya başkenti Madrid , boğa güreşleri ve Flamenko danslarıyla, tatlı futbol çılgınlığıyla, büyük tarihi saltanat çalkantılarıyla Avrupa'nın en renkli kültür bahçelerinden biridir. İspanyol krallığının ihtişamını yansıtan yapıtlar bu kenti daha da görkemli kılıyor. Madrid turistik açıdan İspanya'nın diğer bölgelerine göre daha sönük bir görüntüye sahip olsa da Avrupa'nın düzenini, sakinliğini ve kültürünü en iyi yansıtan şehir olarak göze çarpıyor. Öncelikle çoğu İspanya şehrinde olduğu gibi ulaşım ağının çok iyi olduğunu söyleyebiliriz. Şehrin her noktasına ulaşabileceğiniz bir toplu taşıt bulma imkanınız var. Madrid'in ulaşımında merkez olarak seçtiği yer güneşe açılan kapı anlamıma gelen "Puerta Del Sol". Sol meydanı, Madrid'in tüm turistik noktaları tarafından çevrelenmektedir. Meydandan yukarıya çıktığınızda başkentin en ünlü caddesi olan Gran Via'yı görürsünüz. Görkemli binaların ve gökdelenlerin arasındaki bu modern cadde, Madrid'in alışveriş ve eğlence merkezidir. Sol meydanının alt kısmında kalan Plaza Mayor, sokak sanatçılarının bulunduğu çok güzel bir mimariye ve atmosfere sahip bir avlu olup, akşam eğlenceleri için Madridlilerin ve turistlerin buluşma noktasıdır. Barselona ve Madrid arasındaki ilişki, İstanbul ve Ankara arasındaki ilişkiye çok benzemektedir. Barselona ve İstanbul, kültür, turizm açısından ülkelerinin kalbidir, ziyaretçilerine her seçeneği sunar. Madrid ve Ankara ise daha sakin, daha düzenli olup, Barselona ve İstanbul kadar renkli olmamasına rağmen coğrafi açıdan ülkelerinin kalbinde yer alır, Barselona ve İstanbul'un sahip olduğu kozmopolit yapıdan uzaktırlar. Bu farklara rağmen Madrid'in turizmde bilinirliğinin yüksek olması köklü bir tarihe, tercih ettiği doğru politikalara ve oturmuş bir düzene sahip olmasından kaynaklanır. Madrid'de bir çok müze, park ve görkemli yapı bulunmaktadır. Görkemli yapılara örnek olarak İspanya Kraliyet Sarayı'nı (Palacio Real) gösterebiliriz. Madrid'in turizmde tarihinden ve mimarisinden daha önde tuttuğu futbol, şehri ikiye ayırıyor. Bir yanda tüm dünyanın en yakından tanıdığı Kral'ın takımı Real Madrid varken, diğer yanda Real Madrid'den hiç aşağı kalmayacak bir bilinirliğe ve desteğe sahip olan Atletico Madrid bulunmakta. Real Madrid'in evi olan Santiago Bernabeu, atmosferi açısından dünyada sayılı stadyumlar arasına rahatlıkla girebilecek niteliklere sahip. Büyük yıldızlarını bünyesinde bulunduran bu kulüp, turistlerin de yoğun ilgisini çekiyor. Öyle ki, antrenman günlerinde bile takım otobüsünün bulunduğu park yeri tribünleri aratmıyor. Şehrin diğer ucundaki Atletico Madrid'in stadı olan Vicente Calderon, maç günleri dışında bu kalabalığa pek aşina olmasa da son zamanlardaki başarıları, bu stadı futbolsever turistlerin ikinci durağı haline getiriyor. Stadyuma yaklaştıkça Arda Turan formaları dükkanlarda kendini göstermeye başlıyor ve artarak devam ediyor. Şehre büyük pencereden baktığımızda, yoğun bir turistik programı olmadığından Madrid'de serbestçe dolaşmak, sokak sokak gezip oradaki yaşamı gözlemlemek, El Retiro parkında yeşillikler içinde turlayıp, Las Ventas isimli arenada boğa güreşi izlemek, Madrid'i de gezi listesine eklemek için gayet yeterli sebepler gibi gözüküyor
İSPANYA'NIN "İZMİR"İ: VALENSİYA İspanyolların nam salan yemeği "Paella"nın anavatanı olan Valensiya, İspanya'nın üçüncü büyük şehridir. Barselona ve Madrid gibi iki turizm merkezinden bahsettikten sonra Valensiya için görülmesi gereken yerler biraz daha kısıtlı kalıyor. Bu iki metropol ile turizmde başa çıkabilmek için köklü yapıları ve tarihi bölgeleri daha az sahip olan şehir, görkemli modern yapıları ile fark yaratmayı amaçlamıştır. Şehrin merkezindeki Valensiya Katedrali'nin gölgesi altında kalan sokaklarda gezinip, neredeyse katedral çevresindeki sokakları bir sanat evine çeviren sokak sanatçılarını görebilirsiniz. Şehir merkezinden biraz uzaklaştığımızda Valensiya'yı diğer şehirlerden ayıran bir bölge ile karşılaşırız: Ciudad de las Artes y las Ciencias(Sanat ve Bilim Şehri). İnanılmaz ihtişamlı, modern yapılara yer veren bu bölgenin adında "şehir" ibaresinin geçmesi gayet normal gözüküyor. Santiago Calatrava imzalı Sanat ve Bilim Şehri, bünyesinde L'Hemisferic isimli 180 derecelik, 900 metrekarelik bir ekrana sahip, devasa bir IMAX sinemasını, Oceanografic isimli Avrupa'nın en büyük akvaryumunu ve su canlıları şehrini, 21. yüzyılın yeni teknolojilerini ve bilimsel gelişmelerini barındıran Prens Felipe Bilim Müzesi'ni, dönem dönem çeşitli sanat eserlerini ağırlayan Palau de les Arts(Sanat Sarayı), konser, tenis turnuvası ve bunun gibi bir çok çeşitli gösteriye yer vermek adına inşa edilmiş olan Agora ve 17.500 metrekarelik bir alan içerisinde üst kısmında yemyeşil bir parka ve alt kısımlarında Valensiya'nın gece hayatını temsil eden bir çok gece kulübüne ev sahipliği yapan L'Umbracle isimli harika bir yapıyı bulundurur. Valensiya'da bu bahsettiğimiz yapılarla büyüklük konusunda yarışacak şeylerden biri de plajıdır. Tamamen ince kumdan ve tertemiz bir denizden oluşan bu plajın kumsal derinliği, çoğu tatil beldesinin plaj uzunluğundan fazla olabilir, denize ulaşana kadar yorulabileceğinize dair uyarıda bulunmak isteriz.
MİNİK BİR İSPANYA: SALAMANCA Salamanca, Madrid'in kuzeybatısında, Portekiz sınırına çok yakında bulunan bir İspanya şehridir. Sıcakkanlı insanlarıyla, ufak ve düzenli yerleşimiyle, öğrenci ağırlıklı popülasyonuyla şirin bir kent olan Salamanca, ülkenin en eski yerleşimlerinden biridir. Tarihi mimarisi ile büyüleyici olmakla beraber, bir çok okul, üniversite ve çeşitli eğitim kurumları bulunduran şehir eğitim seviyesi olarak da yüksek orana sahiptir. Öğrencilerin yoğunlukta olması ucuz eğlenmeyi ve ucuz alışverişi beraberinde getirmiştir. Plaza Mayor, Eski Katedral ve Yeni Katedral gibi bir çok tarihi yapıya sahip olan Salamanca, 1218'de kurulan Avrupa'nın en köklü üniversitelerinden biri olan Salamanca Üniversitesi'ne de ev sahipliği yapar. İspanya'nın küçük bir örneği olan bu şehri mutlaka görmenizi tavsiye ediyoruz.
Ekin Deniz Apul Doğancan Sökmen
ERASMUS NEDİR?
Erasmus programı, Avrupalı yüksek öğretim kurumlarının birbirleriyle iş birliği yapmalarını teşvik etme amacıyla 1987 yılından beri uygulanan bir programdır. Erasmus programının temel amacı yüksek öğretimde kalitenin artırılmasıdır. Bu hedef Avrupa'nın değişik ülkelerindeki iyi uygulamaları Avrupa'nın bütününün istifadesine sunmak olarak özetlenebilir.
Uluslararası iletişim becerilerinizi pekiştirip, farklı kültürleri anlayacaksınız.
Denklik kredileri ile yurtdışında almış olduğunuz dersleri, okulunuzda saydıracaksınız.
Onlarca prosedür ile uğraşmak, size bağımsız hareket etmeyi, ayakta güvenle durabilmeyi öğretecek.
Seyahat edecek, yeni arkadaşlar edinecek ve hayatınızın en güzel ve rahat dönemini yaşayacaksınız.
Erasmus 1469-1536 yılları arasında yaşamış ve yaşamı boyunca Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde bulunan üniversitelerde dersler vererek bir bakıma bugünkü Erasmus öğrencilerinin ilki
PROGRAM HANGİ ÜLKELERİ KAPSAR?
olarak görünen Hümanist düşünür Desiderius Erasmus'tan gelmektedir.
Erasmus programı, Hayatboyu Öğrenme Programına dahil ülkeler olan Avrupa Birliği üyesi 27 ülke, Avrupa Birliğine üye
PROGRAMDAN YARARLANMAK İÇİN ŞARTLAR NE
olmayıp Avrupa Ekonomik Alanı üyesi İzlanda, Lihtenştayn,
OLMALIDIR?
Norveç ve Avrupa Birliğine aday ülkeler arasında yer alan Türkiye yüksek öğretim kurumlarının istifadesine açıktır.
Üniversite öğrencisi olmak.
Erasmus programı çerçevesinde gerçekleştirilecek bütün
Okunan üniversite şartlarına göre belli bir not ortalamasının
faaliyetlerde, taraflardan en az birinin Avrupa Birliği üyesi ülke
üzerinde olmak.
kurumu olması şartı aranmaktadır.
İngilizce veya gidilecek ülkeye göre dil yeterliliğine sahip
olmak.
Öğrencisi olunan bölüme ait kurumlar arası anlaşma
ERASMUS PROGRAMINA KAÇ KERE BAŞVURU
bulunması.
YAPILABİLİR?
PROGRAMDAN ÖĞRENCİLER NE GİBİ YARARLAR SAĞLAR?
Her şeyden önce farklı bir öğrenim kurumunu ve eğitim sistemini göreceksiniz. Yabancı dilde eğitim, sizin her koşulda başarabileceğinizin
bir kanıtı olacak. Yabancı dilinizi bir dönem boyunca gerek günlük yaşamda gerekse okulda kullanarak daha da geliştireceksiniz.
Uluslararası işgücü piyasasında istihdam edilebilirliğiniz artacak.
Farkındalığınızı ve pazarlık gücünüzü kuvvetlendireceksiniz.
Programa bir çok kez başvuru yapılabilir, ancak programdan bir öğrenci hayatı boyunca bir kez faydalanabilir. Genel olarak üniversite 4. sınıfta başvuru yapılamaz, genel şartlar her okula göre değişir.
VİZE, PASAPORT GİBİ İŞLEMLER KİM TARAFINDAN NASIL HALLEDİLİR? Vize ve pasaport işlemleri öğrenci tarafından halledilir. Eğer öğrenci bordo (hususi) pasaporta başvuracaksa okulundan pasaport harcından muaf olduğuna dair bir belge alarak sadece pasaport defter bedeli ödeyebilir. Türkiye tarafından verilen vizeler 3 ayı geçmediği için de ülkeye gidildiğinde oturma belgesi alınmalıdır.
KONAKLAMA VE YURT OLANAKLARI NASIL SAĞLANIR? Genel olarak konaklamasını öğrenci ayarlar ancak bazı durumlarda okul da ayarlayabilir. Gidilecek okul kesinleştiğinde karşı okuldan gelen mailde konaklama ayrıntıları gönderilir. Şehir içinde yurt, oda veya ev bulunabilir.
HİBE GİDEN BÜTÜN ÖĞRENCİLERE VERİLİR Mİ? Üniversitelerde farklı prosedürler uygulanır. Genel olarak başvuran herkese hibe çıkacak diye bir şart yoktur, ancak hibesiz de Erasmus programından yararlanılabilir. Bazı okullarda yıl içinde farklı zamanlarda ek hibe de çıkabilir. HİBE ALAN ÖĞRENCİLER AYNI ZAMANDA TÜRKİYE'DE BURS VEYA KREDİ ALIYORSA, BURSLARINI VEYA KREDİLERİNİ KAYBEDERLER Mİ? Erasmus için alınan hibeyle başka yerden alınan bursun veya kredinin bir ilgisi yoktur. Hibe alan öğrenciler burslarını veya kredilerini kaybetmezler.
ERASMUS ÖĞRENCİSİ SEÇİLDİKTEN SONRA NE ZAMAN HİBEYİ ALACAĞIM? Seçilen öğrencilere ödemeler iki taksitte yapılır. Öğrencinin gitmesi öngörülen süreye göre hesaplanan toplam hibenin %80’i - Ulusal Ajans tarafından üniversite hesabına geçirildikten sonra - ilk ödeme olarak verilir. İkinci taksit ise, öğrenim dönemi sonunda “katılım sertifikası”nda yer alan kesin gerçekleşme süresi dikkate alınarak yapılır. Kasıtlı olarak sorumluluklarını yerine getirmeyen öğrencinin kalan ödemesinin kısmen veya tamamen yapılmaması; veya yapılmış bulunan ödemesinin iadesinin istenmesi hakkı saklıdır.
Ekin Deniz Apul
ekindeniz.apul@itugirisim.org
Sultanahmet Meydanı’nı gezmeyen hemen hemen yoktur. Dikilitaş, Alman Çeşmesi, Sultanahmet Cami ve “Muhteşem Yüzyıl” dizisi sayesinde yüzyıllar sonra tekrar Üne kavuşan, Pargalı İbrahim Paşa’nın bugün Türk İslam Eserleri Müzesi olan sarayı meydanda görebileceğimiz en dikkat çekici eserlerdir. Bu eserlerin her birinin ayrı ayrı hikâyeleri vardır ama İbrahim Paşa Sarayı’nın arkasında kalan İmran Öktem Caddesi’nde İbrahim Müteferrika Parkı bu zenginlik arasında biraz arka planda kalmış, itilmiş bir görüntü sergiler. İki adım ötesine göre pek te uğrak bir yer değildir bu park belki de. Hikâyemiz, bu parkın olduğu yer ve altında yatan bir İstanbul hazinesi olan Binbirdirek Sarnıcı ile ilgili. Asıl hikâyeye geçmeden önce Binbirdirek Sarnıcı’nın fiziki özelliklerinden bahsetmekte yarar var. Binbirdirek Sarnıcı, 224 tane sütun üzerine oturmaktadır ve üzerini örten tonozların tepe noktasına kadar olan yüksekliği 14 metredir. 64x56 metre ölçülerinde olan sarnıçta sütunlar iki parça halinde yapılmış ve üst üste bindirilerek ortasından bir kelepçe yardımıyla birleştirilmiştir. Osmanlı bu sarnıca ilk başta bu bir biri üzerine bindirme sütunlardan dolayı “Bindirek” ismini koymuş lakin zamanla sütunların çokluğundan olsa gerek halk dilinde “Binbirdirek” olarak yer ettiği rivayet edilmektedir. Roma dönemindeki adı ise Philexenos Sarnıcı’dır. Bu güzel sarnıcın hikâyesi çok uzaklara dayanır. Hem
tarih, hem de mekân olarak çok uzaklara. İmparator Constantin, Roma’yı tekrar tek bir imparatorluk haline getirip başkenti taşımaya karar verir. M.S. 330 yılında büyük bir açılışla Nova Roma’yı yani bugün ki adıyla İstanbul’u Roma’nın yeni başkenti yapar. İstanbul başkent olunca Constantin, Roma’lı senatörleri de yeni başkente taşınmaya zorlar ki, o senatörlerden biri de Philexenos’tur. Senatör Philexenos, imparatorluk sarayına ve hipodroma yakın olabileceği bir yere kendi sarayını yaptırmak ister. Ayrıca, sarayında otururken denizi de görebilmek ister bu senatör. Zira sarayın konumunu düşünürsek önünde hipodrom ve Büyük Saray vardır. Ayrıca su sıkıntısını da göz önünde tutarsak bir sarnıca da ihtiyacı vardır. Bu sebeplerden ötürü sarayının altına yüksek tavanlı bir sarnıç yaptırır ve sarayı gibi bu sarnıçta bundan sonra onun adıyla anılacaktır. Aradan yıllar hatta yüzyıllar geçer ve bu süre içinde saray yıkılır ama sarnıç hala kullanılmaktadır. Hatta sarnıç İmparator Jüstinyen tarafından onartılır. Gel gör ki zamanın kum saati hızla akıp geçmekte ve roma çökmüş, Osmanlı İmparatorluğu, Constantin’in Nova Roma’sını İstanbul adıyla başkent yapmış ve Philexenos’un sarnıcı unutulup gitmiştir.
Bu güzel sarnıcın hikâyesi çok uzaklara dayanır. Hem tarih, hem de mekân olarak çok uzaklara. İmparator Constantin, Roma’yı tekrar tek bir imparatorluk haline getirip başkenti taşımaya karar verir. M.S. 330 yılında büyük bir açılışla Nova Roma’yı yani bugün ki adıyla İstanbul’u Roma’nın yeni başkenti yapar. İstanbul başkent olunca Constantin, Roma’lı senatörleri de yeni başkente taşınmaya zorlar ki, o senatörlerden biri de Philexenos’tur. Senatör Philexenos, imparatorluk sarayına ve hipodroma yakın olabileceği bir yere kendi sarayını yaptırmak ister. Ayrıca, sarayında otururken denizi de görebilmek ister bu senatör. Zira sarayın konumunu düşünürsek önünde hipodrom ve Büyük Saray vardır. Ayrıca su sıkıntısını da göz önünde tutarsak bir sarnıca da ihtiyacı vardır. Bu sebeplerden ötürü sarayının altına yüksek tavanlı bir sarnıç yaptırır ve sarayı gibi bu sarnıçta bundan sonra onun adıyla anılacaktır. Aradan yıllar hatta yüzyıllar geçer ve bu süre içinde saray yıkılır ama sarnıç hala kullanılmaktadır. Hatta sarnıç İmparator Jüstinyen tarafından onartılır. Gel gör ki zamanın kum saati hızla akıp geçmekte ve roma çökmüş, Osmanlı İmparatorluğu, Constantin’in Nova Roma’sını İstanbul adıyla başkent yapmış ve Philexenos’un sarnıcı unutulup gitmiştir.
Philexenos’un sarayı yıkılmış, sarnıcı hatta ismi bile unutulmuştur ve tarih 4. Murat dönemine gelmiştir. Artık sarayın yerinde Fazlı Paşa’nın adıyla başka bir saray bulunmaktadır. Philexenos sarayında ne hikâyeler geçmiştir pek bilemiyoruz ama Fazlı Paşa öldükten sonra kızı Gevherli (mücevherli) Sultan babasının sarayını ilginç bir hikâyeye mekân yapmıştır. Bu hikâye ilk defa 18. yy’ın ikinci yarısında, bir meddahın ağzından duyulmuştur. Ne kadar doğru olduğuna dinleyenler ya da okuyanlar karar versin. Gevherli Sultan, babası Fazlı Paşa öldükten sonra sarayını bir batakhaneye dönüştürür. İçinde birçok güzel cariyeler ve güvenlik elemanı olarak kullandığı Macar, Arnavut ve Boşnaklardan oluşan 20 kadar kölesi vardır. Cariyeler, süslenip püslenip, takıp takıştırır ve çarşı pazar dolaşarak İstanbul’daki çapkın erkekleri peşlerinden saraya kadar getirirler. Hovardalık peşinde koşan erkekler sarayda bir güzel yedirilip içirilir ve sızdıklarında ya da gitmeye kalktıklarında, köleler tarafından yaka paça sarayın altındaki, “cezahane” adı verilen susuz sarnıca atılırlar. Ölüm korkusu ile bütün mal ve mülklerini Gevherli Sultana
veren bu çaresizler, artık verecek bir pulları dahi kalmadığında öldürülür. Günlerden bir gün, Tayyarzade isimli bir delikanlı da bu tuzağa düşer lakin tek bir farkla. Gaddar ve yaşlı Gevherli Sultan bu yakışıklı delikanlıya âşık olur. Onu cezahaneye atmaya kıyamaz ama esir etmekten de kaçınmaz. Bu esaret günlerinde Tayyarzade, Gevherli Sultan’ı kandırarak birkaç saatliğine dışarı çıkmaya izin alır. Batakhaneden çıkan delikanlı koştura koştura Sultan 4. Murat’ın yanına gider ve durumu padişaha anlatır. Dinlediği hikâye karşısında küplere binen 4. Murat tebdili kıyafet giyinir ve yeniçerilerini de alarak Tayyarzade ile birlikte batakhanenin yolunu tutar. Gevherli Sultan’ın karşına çıkınca, padişah kendini açık eder ve Gevherli Sultan’ın yalvarışlarını dinlemeden hançerini çeker ve Gevherli’nin kalbine saplar. Cariyeler ve köleler, yeniçerilerin ellerinde canlarını verirler ve böylece “Gevherli Sultan Batakhanesi” tarihe karışır. Anlatılan hikâye bir tarafa Fazlı Paşa Sarayı, İstanbul’un meşhur yangınlarından biri olan 1660 Ayazmakapısı Yangını ile tarihe karışır. Yerine defterdarlık konağı olarak ta kullanılan bir ahşap konak yapılmıştır fakat ne yazık ki bu konakta 1865’te Hocapaşa Yangını ile yok olmuştur ve günümüzde park olana kadar boş kalmıştır. Sarnıç ise 19. yy’ da iplik üreticileri için imalathane görevini üstlenmiş, daha sonraları halk pazarına depo olmuş, en sonunda da restorasyon görene kadar çöplük vazifesi görmüştür. Restorasyon sırasında 5000 ton çöp çıktığı da söylentiler arasındaki yerini alır. Tarihi Binbirdirek Sarnıcı geçirdiği restorasyondan sonra bugün, “amiyane tabirle” düğün salonu olarak kullanılmaktadır. Philexenos Sarayı’ndan düğün sarayına bin yılı aşan bir, Binbirdirek Sarnıcı hikâyesi sunuldu sizlere. Eğer yolunuz düşer de gezmek isterseniz, kongrelerde çekilen nutukları ya da düğünlerde çalınan şarkılar eşliğinde kopan teyzeleri hayretle izleyen, Senatör Philexenos’u, Fazlı Paşa’yı ve kızı Gevherli Sultan’ı, Osmanlı’nın iplik bükücülerini görmeye çalışın ve okuduklarınızdan kafanıza takılan şeyleri konuşun onlarla. Ve unutmayın ki; bir yeri değerli kılan, mimarisinden çok hakkında anlatılan hikâyelerdir.
Tekin Karatepe tekin.karatepe@gmail.com
‘’Bugün moda olan bir giysi, 10 yıl sonra itici, 30 yıl sonra ilginç, 50 yıl sonra ise müthiş kabul edilecektir. ’’ Levier (İngiliz Moda Araştırmacısı)
Moda her zaman kısa ömürlüdür, bu nedenle bazı insanlar onun kaotik oluşuma sahip olduğunu düşünürler. Şüphesiz bir çoğumuz gelecekte neyin moda olacağını öğrenerek, kendimizi ona göre hazırlamayı çok isteriz. Bakalım nedir bu moda. Neden kendimizi ona göre ayarlamak isteriz, neden sık sık adını duyarız, neden gazete ve dergilerin onlarca sayfasını kaplar. Nedir moda? Moda - bizim eski şapkamızdır. Yada yeni kıyafetimizdir. Sonbaharda düşen yapraklar kadar eski, ilkbaharda açan çiçekler kadar yenidir. Moda toplumun sosyal, politik ve kültürel durumuna yansır. Moda Fransız imparatoriçesi Eugenie'yi 1936 yılında Süveyş kanalının açılışına yanında 250 kıyafetle gitmesine neden olan şeydir. Moda XIX yüzyılda 27 Paris terzisini 100 metrelik kumaştan 11 gün balo kıyafeti dikmeye zorlayan şeydir. Tarih boyunca çeşitli halklar çeşitli giysiler, takılar, boyalar kullanarak farklı tarzlar yaratmışlardı. Bugün modanın ilk ortaya çıkışı uzmanların kafalarını kurcalamakla devam ediyor. Çoğunluğun görüşüne göre moda kökeni ilk insanın ortaya çıkışına dayanıyor. Moda insanlık tarihi boyunca toplumların ayrılmaz bir parçası oldu. Özellikle kadınlar daha güzel görünmek, farkla olabilmek için değişik giyim tarzları ve farklı aksesuarlar geliştirdiler. Bugün hepimizin geleneksel kıyafetler olarak adlandırdığımız giyim tarzları da aslında hepimizin içinde varolan o gizli moda kültürünün dışa yansımasıdır. Moda kavramı ilk olarak 1900 lü yıllarda ortaya çıktı. 1900 yılında modern yüzyılın terzilerinden Charles Worth'un yanında çalışan Paul Poiret dört yıl sonra Paris'te kendi atölyesini açtı. Yarattığı
elbiseler terzilik açısından yeni buluş olarak değerlendiriliyor. Doğu'dan esintilerini elbiselerine yansıtan Poiret, kemeri yukarı taşıyarak göğüslerin yumuşaklığını açığa vuruyor. Gece elbiseleri Poiret'nin özgür kadınını ortaya koyuyor. 1902 yılında Thomas Burbery ilk kez olarak markasını gabardin üzerine yazdırdı. 1905 de gazetelerde moda ekleri yayınlanmaya başladı. 1906 yılında Guccio Gucci aksesuar üzerine çalışan şirketini İtalya'nın Floransa kentinde kurdu. Gucci kalın kaban kumaşından ilk ünlü çantasını 1925'te yaptı. 1932'de de John Wayne'den saray soylularına herkesin ayağına birer mokasen loafer giydirdi. Hala kaliteli, lüks ve klasik sevenlerin çanta ve ayakkabıdaki ilk tercihi. 1913 yılında Gabriel Coco Chanel şapka dizayn etmeye başlamasıyla moda dünyasına girdi. Chanel 1914'te Arthur "Boy" Capel'in desteğiyle biri Paris diğeri Deauville'de olmak üzere iki butik açtı. 20'lerin başlarına doğru moda evi açarak işine devam etti. Erkek kıyafetlerinde kullanılan bir çok aksesuar ve modeli kadın kıyafetlerine uygulayarak, kravatlı, ekose ceketli, şapkalı özgür kadın imajını yarattı. 1915 yılında Jeanne Lanvin, çiçekli giysilerle büyük ün kazandı. 1916 da devam eden I. Dünya Savaşı'nın insanlar üzerindeki etkisi modaya da yansıdı ve modeller askeri tarza yakınlaşmaya başladı. 1919 Chanel, Paris Rue Cambon'da mağaza açtı. Ardından da 1921 yılında Chanel, ünlü parfümü No.5'i piyasaya çıkardı.
1927 Salvatore Ferragamo Amerika dönüşünde İtalya'da üretime başladı. Her zaman kusursuz ayakkabılar üretmeyi kendine ilke edindi. Üne ilk modern sandallar, patent hakkı 1936'da alınmış mantardan yapılmış sivri topuklar ve platform ayakkabıları ile kavuştu. 1929 Charleston akımı tüm dünyayı sardı. 1932 İtalyan Nina Ricci, Paris'te butik açtı. Ve kısa sürede ürettiği muhteşem kozmetikleriyle ün kazandı. 1933 Rene Lacoste, dünyaca meşhur timsahlı tişörtü yarattı. Doğum gününden bu yana Lacoste, spor ama fazla klasik modellerde ısrar etti. Orta yaşlı, üst düzey yöneticilerin yat gezintilerinde, golfte ve özellikle de tenis oynarken vazgeçemedikleri bir marka oldu.
Takado, Mitsuhiro Matsuda, Yohji Yamomoto, Issey Miyake sayesinde Avrupa giysilerinde doğu rüzgarları esmeye başladı. Bu modacılar bir taraftan orijinal Avrupa giysileri üretirken, diğer taraftan da geleneksel doğu kıyafetlerinin detayları üzerine çalıştılar. Hatta Kenzo Takado Avrupa modasına doğu köylü kıyafetlerinden alıntılar bile eklemeyi bile ihmal etmemişti. Bazılarına göre 80 li yılların estetiği Georgio Armani ile gelmiştir. Diğerlerine göre ise Versace 1972 yılında Milano'da çalışmaya başlayarak ve 1978 yılında ilk pret-a-porter koleksiyonunu yaratarak, 80 li yılların havasını tamamen değiştirmişti. Versace çalışmalarının reklamına çok önem verir, reklama büyük bütçe ayırırdı. Dünya çapında ün kazanan Versace ilk defa Super Star sistemini moda ile birleştirmeyi başarmıştı.
1937 Marie Claire ilk adımlarını attı. 12 Şubat 1947 de Christian Dior Paris Avenue Montaigne'de ilk kez koleksiyonunu sundu. O 1984 Donna Karan, Amerika'da popüler oldu. günlerden hafızalarda arta kalan, dışarının soğuğu ve podyumdaki mankenlerdi. Korseyle sıkılmış beller, ortaya Böylece modern moda, defile için yaratılan moda, ünlü terzilerin çıkarılan dekolte, aşağıya doğru genişleyerek inen etekler. Dior yarattığı moda hepsi bu yüzyıl içinde doğdu ve büyüdü kısaca.. her şeyin ortasında küçük bir bürokrata benziyordu, ama o savaştan sonra ortaya çıkan bir şatafatın prensiydi. Gazeteciler haberi verebilmek için telefonlara koşuştular. Yeni kadın, yeni imaj işte o defileden sonra doğdu. 60 lı yılların sonu 70 li yılların başlarında modada yeni romantik stil doğdu. Bu romantizm Dior salonlarından gelen bir akımdan farklı idi. Halk giysilerinden gelen bir esinti modaya yün kumaşlar, meksikan pançoları, hint şalları, çingene giysileri kazandırmıştı. 1965 Paco Rabanne, metal elbiseler üreterek modada tam bir sansasyon yarattı. 70 li yıllarda ünlü Japon modacıları Kenzo
Elif Sansarlı Şeyma Zincir
ANiME — MANGA Shounen (13-25 yaş civarı erkelere yönelik)
Shoujo (13-25 yaş civarı bayanlara yönelik)
Seinen (20 yaş üstü insanlara yönelik)
Anime, Türkiye'de genelde bilinmeyen yada yanlış bilinen bi kavram. "Anime" kelimesinin tam Türkçe karşılığı yoktur fakat en yakın olarak "çizgifilm" diyebiliriz. Japonlar tarafından yapılan çizgifilm animedir. Fakat çizgifilm kavramı da Türkiye'de yanlış bilinmektedir. Çizgifilm sadece çocuklara yönelik olarak biliniyor fakat aslında çizgifilm çok geniş bir alandır. Ülkemizde sadece çocuklara yönelik olarak bilinmesinin nedeni ise sadece çocuklara yönelik çizgifilmlerin yayınlanmış olmasıdır. Oysa ki normal film ve dizilerde olduğu gibi her yaş yada ilgiye yönelik animeler, çizgifilmler vardır. Japonyada herkese yönelik animeler yayınlanmaktadır.
gibi yaş ve cinsiyete göre gruplandırmalar olmasının yanında , normal alışık olduğumuz Macera Aksiyon Korku Komedi Bilim Kurgu Dövüş Belgesel gibi kategorileri de vardır.
Anime, kamerayla çekilen videolar gibi ayrı bir alandır. Videolar film, dizi, kısa film vb. gibi alanlara ayrılır. Aynı şekilde animelerde film, dizi, kısa film vb. alanları vardır. Animeyi insansız çekilen (yapılan) filmler, diziler gibi de düşünebilirsiniz. Nasıl normal izlediğimiz diziler ve filmler insanların kameraya alınmasıyla ortaya çıkıyorsa animeler ve çizgifilmlerde bilgisayar üzerinde çizgilerden bir video oluşturulmasıyla ortaya çıkıyor. Animeleri normal film ve dizilerden ayıran şey ise normallerin sınırlı olmasıdır. Normal bir film çekerken birçok sorunla karşılaşılır. Kamera açıları, ortamın yeteri kadar büyük olmaması, 3 saniyelik bir sahneyi çekebilmek için 4-5 saat hazırlık yapılması ve beklenmesi gibi. Animelerde ise zor kısım tasarım kısmıdır. Herşey tasarlanır, sahneler hazırlanır ve çizimler yapılır fakat işin içinde kamera yoktur. Tabiki iki teknolojiyi de kullanan yapımlar vardır.
çizimlerini -arka plan, tonlama- kendileri yapardı. Fakat bilgisayarlarında işin içine girmesiyle teknolojiyi kullanan mangakalar arttı. Ama hala çizimlerin geneli elde yapılmaktadır. Manga yapmanın en zor kısımlarından biriside yaptığınız çizimi mürekkeplemedir. Tabi sayfa düzenini ayarlamanın yanın mürekkepleme daha basit kaçıyor. Sayfa düzeni ayarlanırken hem hikayeyi en iyi şekilde anlatmalısınız hemde görselliği en iyi şekilde vermelisiniz, bu yüzden en zor iş bu denebilir. Tabiki başka kaynaklardan yapılan mangalarda vardır. Kitaplardan uyarlanarak yada direk anime olarak çıkarılabilir.
Genel olarak animeler "manga" denen Japon çizgi romanlarından uyarlanarak yapılır. Japon çizgiromanlarına ise "Manga" denir.Animeler için daha önce söylediğimiz herşey mangalar için de geçerlidir. Mangaların çizim teknikleri ve stilleri Amerikan çizgi romanlarından daha farklıdır ve siyah ve beyaz tonlarında yayınlanır. Manga yapan kişilere ise "mangaka" denir. Mangakalar genellikle hem senaryoyu yazar hemde çizimleri yapar. İki kişi olarak çalışan mangakalarda vardır. Bir kişi senaryoyu yazar bir kişi çizimleri yapar. Eski usül mangakalar bütün M.Afşin Karataş
İLGİNÇ SPOR ORGANİZASYONLARI Taş – Kağıt – Makas Amerikan Taş – Kağıt – Makas Birliği tarafından düzenlenen ligin spsonsoru Bud Light. Taş – Kağıt – Makas Ligi Şampiyonası açılış töreni Nisan 2006’da Las Vegas Nevada’da yapıldı. Daha sonraki senelerde bölgeler, kendi içlerinde en iyisini seçtiler ve 257 oyuncuyu Las vegas’a finallere katılmak için yol aldılar. Kazanan oyuncu 50,000 dolarlık para ödülünün de sahibi oluyor.
her oyuncunun satranç rauntlarında hamlelerini yapmak için toplam 12’şer dakikası var. Bu oyunu kazananı ise şu şekilde belirleniyor, satrançta mat olan ya da süresini geçiren, boksta ise nakavt olan ya da hakem kararı ile yenik ilan edilen ya da her iki oyundan birinden maçtan çekilen oyuncu maçı kaybediyor. Eğer satranç maçı berabere biterse, boks maçında iyi puan alan maçı kazanıyor. Eğer boks maçında da beraberlik olmuşsa, satrançta siyah taşlarla oynayan maçı kazanıyor
Buzkaşi Afganistan ve Kırgızistan’nın ulusal sporu olan Buzkaşi en garip spor türlerinden biri. Polo’nun Orta Asya versiyonu da denebilir. Oyuncuların at üstünde giderek bir objeyi rakip kaleye sokma amacıyla oynanan poloya benzer bu sporun farkı ise obje olarak kafası kesilmiş cansız bir buzağı ve ya keçi kullanılması ve bu esnada atlıların birbirine kamçı ile vurması serbest. Ustaların büyük bölümünün 40 yaşın üstünde olduğu bu sporda ciddi buzkaşi oyuncuları yıllarca yoğun şekilde eğitim alıyor.
Santranç Boksu Hem zihinsel hem de fiziksel beceri gerektiren bir spor türü olan satrançboksunda (chessboxing) oyunun başında altı raunt santranç oynanır ve beş raunt da ring de boks yapılır. Satranç tahtasında ya da ring zeminin de oyunu kazanmanız mümkün. Genel olarak bu oyunun kuralları, her satranç raundu 4 dakika ve her boks raundu 3 dakikadan oluşuyor ve oyunun toplam süresi 39 dakika. Ayrıca
Eş Taşıma Şampiyonsı Sevgilinizle ve ya eşinizle yapabileceğiniz bir spor türü ve bu sporda bütün yükü karılarını yaşıyan kocalar yaparken, eşleri de bu anın tadını çıkarıyor. Eş taşımanın başlangıcı 19’uncu yüzyıla dayanıyor ancak 1992’den beri Finlandiya’da resmi olarak düzenleniyor. Engellerle dolu ve suyun üzerinden atlamayı da kapsayan 245 metrelik parkuru sırtlarında eşlerini taşıyan erkekler koşmak zorundalar. Eğer erkeklerden biri yarış sırasında karısını düşürürse 15 saniyelik bir ceza alıyor. Yarış sonunda ise erkeğin ödülü eşinin ağırlığınca bira oluyor.
Sepak Takraw Asya ve özellikle Malezya’da popüler bir spor olan Sepak Takraw futbolu, voleybolu ve jimnastiği içinde barındırıyor. Takraw topu hint kamışı ya da sert plastik saplardan yapılıyor, çapı ise 40 cm. 3 kişilik 2 takım ile oynanan ve ortasında ağ olan bir sahada topa vurmak için ayaklarını, dizlerini, omuzlarını ya da kafalarını kullanmaları gerekiyor. Ayak voleybolu olarak bilinen bu spor yüksek konsantrasyon ve yetenek gerektiriyor.
Peynir Kovalamaca Peynir yuvarlamaca olarak da bilinen bu tehlikeli spor her sene 22 Mayıs’ta İngiltere Gloucester’deki Cooper Tepesi’nde yapılıyor. Başlangıcı yüzlerce yıl önceye dayanan etkinlikte dik yokuştan yuvarlanan peynirler yaklaşık 3,5 kg ağırlığında. Tekerlek biçimindeki peynir dik bir tepeden aşağıya atılıyor ve yüzlerce katılımcı onu yakalamak için peşinden yuvarlanıyor. Yarışmacılar yuvarlanan peynirin peşinden o kadar hızlı bir şekilde koşuyorlar ki çoğu ayaklarını kırıyor ve ya bir yerlerini incitiyor. Sonunda peyniri yakalayan şampiyon oluyor ve yakaladığı peynir onun oluyor.
Bisiklet Hokeyi İlginç spor dalları içerisinde birde tek tekerlekli bisiklet hokeyi vardır. Kuralları buz hokeyi ile aynı olan bu dalın buz hokeyinden tek farkı ise tek tekerlekli bisiklet ile oynanması. Yaklaşık 25 yıldır Amerika, Avrupa ve Asya’da başarıyla gerçekleştirilen tek tekerlekli bisiklet hokeyi müsabakalarına ilgi de oldukça fazla. Hem denge unsurunun sağlanması hem de müsabakalarda rakibinize oranla daha fazla efor sarfetmenizi gerektiren bu sporda faaliyetler her yıl düzenli bir şekilde gerçekleştiriliyor. Bataklıkta Yüzme Daha önce denizde, havuzda yapılan yüzme yarışmalararını hepimiz izlemişizdir ancak derede yapılanı üstelik kirli derede yapılan yüzme yarışmaları herhalde daha önce rastlamamışızdır. İngiltere ve Amerika’da yapılan kirli dere yüzme yarışlarına ilgi de bir hayli fazla. Katılımcılar, pis, kirli, kokan çamurlu suda şnorkel ile 54 metre boyunca
yüzmek zorunda. Mesafeyi en kısa sürede tamamlayan yarışı kazanıyor. Dünya rekorunun da bulunduğu bu dalda rekor 1 dakika 35 saniye ile Phillip John’a ait.
Sedat Erkal sedaterkalitu@gmail.com
Page 48
Kökeni Asya Hun devletine daha sonra Roma’ da dayanan ve son olarak İngilizlerin dünya kamuoyu ile paylaştığı bir tutku. Futbol, Fußball, futebol, football,calcio,sokker, soccer ; Dünyanın her yerinde farklı kelimelerle adlandırılmış ama sonunda aynı tepkiyle, Goallllll ile insanlar için ayrı bir ahenge sokan, tüm sıkıntılarını üstüne çizik çekebilen, spordan dahada öteisini ifade eden ortak bir tutkudur, Futbol… Dünyada her ırktan, her renkten, her dinden insanı bu kadar büyük bir çatı altında toplamayı başarabilen tek şey belkide futboldur. İnsanlar için bir yaşam şekli, onlar destekledikleri takımlarının başarıları yada başarısızlıklarına göre sevilip üzülebiliyor onun sayesinde. Milyonları peşinden sürükleyen bu tutkunun bir ismi var ; Futbolizm… Dünya’da milyonları peşinden sürükleyen onlarca, yüzlerce
spor dalı var ama biri hepsinden farklı açık ara lider
artık bir endüstri, bunun sebebi bu oyunun çoğuna göre
sürprizlere daha açık olması bunu yanı sıra mücadeleye
dayalı olması ve aslında içinde hayata dair bir çok şey
barındırması. Ünlü yazar Albert Camus hayat ile futbol
arasındaki ilişkiyi şu sözleri ile özetliyor ; “ Hayata dair ne
varsa futboldan öğrendim çünkü top hiç beklediğim
yerden gelmedi. “ Her kıtadan her renkten insanın en büyük
ortak paydası ne dil, ne din, ne ırk ne de başkası ortak
payda bir topun peşinden koşan 22 kişi... Bazen bu tutku
binlerce kişiyi sokağa döküyor sevinç gözyaşları
dökmesine sebep oluyor bazende bu tutkunun içindeki kötü çocuk; “ nefret ” ortaya çıkıyor! Yüzlerce insan bu nefret ile birbirine kan kusabiliyor, yaralanabiliyor hatta 2000 yılında Taksim Meydanında olduğu gibi 2 kişinin ölmesine sebep olabiliyor… Bu tutku sevgi ve nefreti bu denli içinde barındırıyor.. Dünya’da pek çok örnek var ki futbolun toplumlar arasında sadece yenmek ya da yenilmek olmadığını gösteriyor.. En önde geleninde Kralın takımı Real Madrid ile Katalonya bölgesinin takımı Barcelona arasındaki rekabet futboldan ötedir, yenen takımın yenilen başkaldırışıdır, siyasi bir şovdur… En büyük rekabetlerden bir diğerinde İskoçya’da ise ; Katoliklerin takımı Celtic ile Protestanların takımı Glasgow Rangers arasında ölümüne bir rekabet vardır, dini objeler özerine kurulmuş nefret kusan bir rekabet futbol topu ve yeşil sahalara taşınmıştır… Bir diğer örneği ise sosyal yapıyla ilgili Forbes’a göre dünyanın görülmesi gerek 10 spor olayından birisi Arjantin’den ; Zengin takımı River Plate ile yoksullukları ile onlara baş kaldıran Boca juniors derbisi dünyada en çok kan akan, en çılgın spor müsabakası, nefretin en doruklara ulaştığı rekabet. Son olarak biz Türklerden bahsetmezsem olmaz tabiki, bu derbiyi ne sosyal yapıyla, ne siyasetle ne de dini çatışmayla tarif etmek mümkün, onun adı Galatasaray ve Fenerbahçe! Bu örneklere Kızılyıldız – Partizan, Roma – Lazio, Olimpiakos – Panathinaikos gibi daha nicesi eklenebilir ama unutulmaması gereken kimi zaman siyasi. kimi zaman dini, kimi zaman sosyal yapı futbol ile çok farklı anlamlar kazanmıştır, bu tutkuya ortak olmuştur. Futbol geçmişten günümüze taraftar için kale çizgisini gecen, ağlarla buluşan toptan çok daha fazlasını ifade etmiştir…
Mete Han Eryılmaz
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Soldan Sağa 1) Türkiye'nin yedi bölgesinden biri - Büyük lüfer 2) Halter sporunda barın iki ucunu birleştiren ve ağırlığı oluşturan parça - Zor karşıtı 3) Atom çekirdeğini oluşturan üyelerden biri 4) Muş'un bir ilçesi - Şan, şöhret - Asker 5) Ansızın, birden bire Hazırlanan çayın renk, koku ve tat bakımından istenilen durum 6) Yakın zamanda kaybettiğimiz Meral isimli ünlü tiyatrocu, senarist 7) Zonguldak'ın bir ilçesi - Büyük ağabey, abi 8) Hayat kaynağı - Nesnenin ölçme konusu olan yanı 9) İngiliz birası - Akdeniz bölgesinde bir akarsu 10) Kıta - Namus Yukarıdan Aşağıya 1) İlave - Aralıklı tel, maden veya ağaç çubuklarından yapılmış yer 2) Bisiklette denge yönü sağlamaya yarayan gereç - Yaylı bir müzik aleti 3) Tutmaya yarayan organımız - Hamurlu bir yiyecek - Bir nota 4) Bir sayı - İnce baston, sopa 5) Ehemmiyetli, mühim 6) Petrolde bulunan renksiz ve sıvı durumunda hidrokarbon - Kira 7) Biçim, şekil - Bir renk 8) Telefon hitabı - Bilgiçlik taslayan kimse Doğancan Sökmen 9) Itırlı bir bitki - Kurusowa soyisimli ünlü Japon yönetmen 10) Dünya'nın uydusu - İki yüzlü dogancan.sokmen@itugirisim.org
www.itugirisim.org www.itugirisimcilikzirvesi.org
iletisim@itugirisim.org iletisim@itugirisimcilikzirvesi.org
facebook.com/itugirisim facebook.com/itugirisimcilikzirvesi
twitter.com/itugirisim twitter.com/itugirisimzirve
instagram.com/itugirisim