<羹cretsizdir> Aral覺k 2014 - Say覺: 10 www.ituieee.com
>Önceki sayılara online ulaşabilirsiniz. www.ituieee.com/category/dergiler
YAKINDA!!! www.dergi.ituieee.com açılıyor!
Genel Yayın Yönetmeni Tuğba Özkal tugba.ozkal@ituieee.com Görüntü Yönetmeni & Grafik Tasarım Gizem Yağmur Kılıç yagmur.kilic@ituieee.com Oyundede Bölümü Görüntü Yönetmeni Efe Kavurucu efe.kavurucu@ituieee.com Editör Merve Gonca Dönmez merve.donmez@ituieee.com İstek/Öneri/Şikayet ve yazarlık başvurularınızı Tuğba Özkal’a mail atabilirsiniz.
Bu e-derginin tüm hakları İTÜ IEEE Öğrenci Kulübüne aittir. </1>
İÇİNDEKİLER Komiteler
3-4
TechKitchen - CyanogenMod11
5
Alienware Alpha
6
Tekno Blink - Veri Madenciliği
7-10
Goblins vs Gnomes
11-12
Shadow of Mordor
13-17
Heroes of Storm
18-19
Hata Ayıklayıcısı
20-21
Kıvanç Duyuyorum
22-25
Mutfak Kimyası
25-26
</2>
Women in Engineering Komitesi Çarşamba 17:30 | EEB 2102
WIE komitesi olarak bizim düzenlediğimiz etkinliklerden biri “Bir Fincan Kariyer”in (BFK) ilkini 4 Kasım’da INGBank CEO’su Pınar Abay ile gerçekleştirdik. Etkinliğimiz INGBank’ın Maslak’taki merkezinde oldu. En az bizim verdiğimiz kadar önem ve emek verdiklerini daha ilk gittiğimizde fark ettiriyorlardı. Birçok ikram, arka fonda müzik çalan DJ, simgelerinde de yer verdikleri turuncu ağırlıklı insanı canlandıran bir salon ile kendimizi misafir gibi hissettirdiler. Sunumu ana hatlarıyla özetleyecek olursak; Pınar Abay, ilk önce INGBank tanıtımını ve işe alım politikalarından bahsetti. Daha sonra ise gelişen teknoloji ile birlikte INGBank’taki değişimleri anlattı. INGBank teknik ekip AR-GE sorumlusu Yasemin Hanım da oradaydı, bizim teknik sorularımızı içtenlikle cevapladı. Çok keyifliydi ve herkesin beğendiğine dair geri dönüşler aldık. Bir diğer katıldığımız etkinlik ise “Birlikte Başarıyoruz” adıyla düzenlediğimiz 15 Kasım’daki eğitimdi. Tüm IEEE üyelerinin katılımıyla gerçekleşen eğitimi Qualia’dan bizi kıramayan Arda Ös ve Tülay Celme verdi. Takım ruhunu oluşturmak açısından çok keyifli bir eğitimdi. Herkesin kendisini tanıtmasıyla eğitim başladı ve bunu pekiştirmek için iki oyun oynadık. İlki blokları koyarak en uzun yapıyı inşa etmekti, ikincisi ise çarşaf oyunuydu. Bloklar herkesin bir ucundan tuttuğu ipler yardımıyla kaldırıldı. Yarışmanın sonunda kaldırılamayan sadece bir blok kalmıştı ve Tülay Hanım bizimle şu şekilde pazarlık yaptı: verilen iki dakikalık ek sürede birimiz önümüzde diğerimiz arkamızda olacaktık ki birbirimize güvenecektik ve bu ön şartla kaldıramadığımız bloğu kaldırarak kolayca tele geçirilecek hale getirdi. Başarmanın verdiği zevki ve tam bir takım çalışmasının eğlencesini hepimiz tattık. Takımları bireylerden çok takım bilinci ayakta tutar. Ve biz de sapasağlam ayaktaydık.
</3>
Laboratuvar Komitesi Çarşamba 17:30 | EEB Lab MSP430 Eğitimi Texas Instruments elektronik alanında kendini geliştirmiş en iyi teknoloji firmalarından biri olma özelliğini taşıyor. Günümüzde televizyon, hesap makinesi, projektör gibi birçok sistemin yongasında Texas Instruments firmasının izini görmekteyiz. Ultra düşük güç, taşınabilirlik ve yüksek performans amacıyla ürettikleri MSP430 mikrodenetleyicisi de firmanın iddialı ürünleri arasında sayılıyor. MSP430, C programlama diline çok yakın olduğu için eğitimde kolaylık sağladı ve çok ilgi gördü. Eğitimler bittikten sonra kullanacağımız eklenti modüllerle birlikte her meraklı “beyin” hayallerinin sınırlarını kaldırıp projelerinin devre tasarımlarını bu iddialı ürünle gerçekleştirebilecek. Katılan herkes için eğitimin verimli olmasını diliyoruz. Sayısal Devreler Uygulaması Geçen ay da düzenlemiş olduğumuz sayısal devreler uygulamamızın tekrarını yaptık. Küçük bir kahvaltı sonrası, her grup lojik kapı devrelerini kullanarak çizgi izleyen robot yapmak için uğraştı. Uygulamanın yapıldığı esnada emektar robotumuz özgürlüğe kanat açmak istedi :) Neyse ki arkadaşlarımız son anda yakalamayı başardı. Yaklaşan Fuarlar -39. Uluslararası Gamex/Compex Bilgisayar ve Dijital Oyun Fuarı (04.12.2014 - 07.12.2014) -BELEX 2014 Bursa 12. Uluslararası Elektrik, Elektronik, Otomasyon, Aydınlatma ve İletişim Fuarı (04.12.2014 - 07.12.2014)
Computer Society Perşembe 17:30 | EEB 2106 Bu ay CS’te; Dopdolu bir ay geçirdik. IEEE olarak ODTÜ’de düzenlenen YFYİ yarışmasının finalini izlemeye Ankara’ya gittik. Eğlenceli bir gece yolculuğunun ardından (bazılarımız uyusa da) yarışmanın finalini izledik ve akşam bir barda gelen tüm IEEE’lilerle eğlendik. İVOFEST için beyin fırtınası yaptık ve neler yapılabileceğini konuştuk. Yazılım Maratonu koordinatörümüzü seçtik. Furkan Aksın YM koordinatörümüz oldu. YM ve İVOFEST icin sponsor arayışlarımız tüm hızıyla devam etti. Aral Game platin sponsorumuz oldu. İKZ ’15 icin sponsorluk arayışına da başladık. Ekip oluşturuldu. İç-Et olarak Interstellar filmine gittik, bizim için biraz kafa karıştırıcı oldu. ComSoc ile ortak bir İç-Et yaptık. Eğlenceli bir akşam yemeği yedik hep beraber. Geçtiğimiz ayın özeti bu şekildeydi. Yepyeni etkinlikler ve gelişmelerle dolu bir ay daha bizi bekliyor.
EESTEC LC İstanbul Perşembe 17:30 | EEB 2102 Dönemin ilk etkinliği; SSA: İkna ve Algı Yönetimi eğitimini gerçekleştirdik. Eğitime katılan arkadaşlarımızdan gelen olumlu geridönüşler üzerine bir tane daha eğitim ayarlandı. 18 Kasım’da 30 Eestec üyesi Bemar Kariyer Okullarının düzenlediği sertifikalı Karar Verme Teknikleri eğitimine katıldı. 4 Aralık’ta gerçekleşecek olan sürprizlerle dolu UNIDAY etkinliği için çok sıkı çalışan ekibimiz sayesinde yine güzel bir etkinlik bizi bekliyor. 30 Kasım - 7 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek olan Com’Arts etkinliği için de farklı ülkelerden gelecek 15 katılımcı belli oldu. Bir hafta boyunca çeşitli etkinliklerle eğlenceli vakit geçirebileceğimiz bir program hazırlandı. Birçok farklı kültürü bir araya getiren Com’Arts etkinliği için büyük bir heyecanla hazırlıklara devam ediyoruz.
Communications Society Çarşamba 17:30 IEEE Kulüp Odası 28 Ekim’de kendi aramızda güzel bir iç-etkinlik yaptık. Öncelikle Levent Kanyon Alışveriş Merkezine Lasertag oynamaya gittik. Herkesin gösterdiği mükemmel performansı daha sonraki gidişlerimizde de görmek istiyoruz. Sonrasında akşam yemeğimizi yedik ve kendimizi Nevizade’de bulduk. Ayrıca 19 Kasım akşamında Computer Society ile Bay Çöp Şiş’e gittik. Mezeler ile dahi karnınızı doyurmanız mümkün; çöp şiş, çöp şiş, çöp şiş... Bizden sizlere tavsiyemiz olsun, sucuk çöp şişi de güzeldir.
</4>
TechKitchen
CyanogenMod 11
Nedir ? Android telefonlar için üretilmiş ekstra özellikler sunan bir firmware olarak tanımlayabiliriz. Android açık kaynak bir işletim sistemi olduğu için root yapma işleminden sonra custom rom yüklenebilir. Bu custom romlardan en çok bilenini de CyanogenMod’dur. Son çıkan OnePlus One varsayılan olarak CyanogenMod işletim sistemi ile geliyor ve son dönemlerde flagship killer yani amiral gemisi deviren olarak sektörün önde gelen telefonlarına kafa tutuyor. Ne yarar sağlar ? CyanogenMod sayesinde eski model bir Android telefon kullanıyor olmanıza rağmen telefon üreticiniz Android’in yeni versiyonunun güncellemesini vermiyor olsa bile en son Android sürümüne sahip olabilirsiniz. Son çıkan CyanogenMod 11 M12 versiyonu Kitkat kullanıyor ve yüklenen cihazda marketten kitkat uyumlu uygulamalar indirilebiliyor. Zararları nedir ? Her şeyden önce telefon garantisi düşer. Daha sonra cihaza format atılsa bile daha önce rootlandığı anlaşılabilir olduğu yönünde iddialar var. Eğer garanti süreniz dolmamışsa ve ciddi bir sıkıntınız yoksa risk almak sizin seçiminizdir. Onun dışında her telefonda stabil olarak çalışacağı kesin değil.
</5>
M. Aziz Ulak aziz.ulak@ituieee.com
Bazı raporlamalarda kameranın çalışmadığı yazıyor kimin de ise başka bir fonksiyon. Fakat tüm bunlar yeni gelen güncellemelerle sık sık aşılmaya çalışılıyor.
Nasıl kurabilirim ? Resmi websitesi www.cyanogenmod.org adresinde “Get Started” butonuna tıkladıktan sonra yönlendirilen sayfadaki adımları takip ederek rahatlıkla cep telefonunuzda bu deneyimi yaşayabilirsiniz. CyanogenMod nereye gidiyor ? Onaylanan ancak henüz kullanıcılarla buluşmamış CyanogenMod 12 Android Lollipop ile gelecek ve muhtemelen 2015’in ilk çeyreğinde yayınlanacak. Bu sayede Telefonunuza Android 5.0 L güncellemesi gelmeyecek olsa bile CyanogenMod ile manuel olarak bunu siz sağlayabileceksiniz. Özellikle S3 gibi hala yaşayan ancak güncellemelerden mahrum kalan eski amiral gemilerini çöpe atmak yerine hala uzun yıllar kullanmak isteyeceksiniz.
Alienware Alpha İnceleme
Dell Alienware Alpha isimli PC/konsol türündeki yeni cihazını geçtiğimiz hafta piyasaya sundu. Steam konsolu olarak piyasaya sürülmesi beklenen cihaz SteamOS ve Steam’ın özel oyun kolunun gecikmesiyle beraber kablosuz bir Xbox 360 koluyla piyasaya giriş yaptı. Intel i3 çift çekirdekli işlemci, özel üretim Nvidia GTX 860M varyasyonu ekran kartı ve sunduğu donanımın yanında bedava sayılacak bir ücretiyle giriş seviyesi oyuncuların kalbini çalmayı başaran cihaz, 4 çekirdekli i7 işlemcisi ile de en üst seviyede oyun oynamayı tutku haline getirmiş olan oyuncuların içine işleyecek gibi görünüyor. Tüm modellerinde Wi-Fi, Bluetooth, Ethernet ve 3.0 USB girişleri bulunduran cihaza
Metehan Gültekin metehan.gultekin@ituieee.com
aynı zamanda Windows 8.1 ile de açılabiliyor olmasıyla beraber taşınabilir bir bilgisayar kasası şeklinde de kullanılabiliyor. Ayrıca PC’nizde kullandığınız Steam hesabıyla eşleştirebileceğiniz cihazda oynayacağınız oyunları da Steam üzerinden alacağınız için kendisinin dışında oyunları da ekonomik olarak elde edebileceksiniz. Valve tarafından SteamOS ve Steam controller da piyasaya sürüldüğü zaman Alienware Alpha’nın da bu ürünlere tam desteğinin olacağından ise hiç şüpheniz olmasın. Türkiye piyasasına ne zaman gireceği belli olmayan Dell Alienware Alpha’nın daha yurt dışında piyasaya girer girmez rakibi olan oyun konsollarını korkuttuğu ise bir gerçek.
</6>
Tekno Blink Veri Madenciliği
Cemre Yavuz cemre.yavuz@ituieee.com
birer ‘bilgi’ye dönüştüren bir teknik üzerinde çalışılıyor: “Data Mining (Veri Madenciliği)” Nedir Bu Veri Madenciliği? Son yıllarda somut veri sayısı ve türündeki hızlı patlama ve veri tabanı teknolojilerindeki gelişmeler, bilgi depolarında çok fazla bilginin depolanmasına neden oldu ve bu karmaşık bilgiler de ister istemez bir çözümleme aşaması gerektirdi. Yani Veri Madenciliği bu sürecin, doğal bir sonucuydu. Veri Madenciliği ile ‘Zeki Veri’ye Ulaşın Bugün belirli bir sektörle ilgili üst düzey bilgi edinmek için, İnternette arama motorlarını kullanarak yaptığınız araştırmalar, çoğu zaman sizi ulaşmak istediğiniz sonuca götürmekte yetersiz kalır. Bilgi ve teknoloji dünyasının geldiği aşamada, eskiden İnternet oldukça faydalı bir kaynak iken, büyüyen ve büyüdükçe gelişmek zorunda kalan her şey gibi onun da özelleşmesi ve hazinesindeki verileri her sektöre uygun birer bilgi deposuna dönüştürmesi gerekiyor. İnternet yaygınlaştıkça ve her geçen gün insanların kullanımı için basitleştikçe, teknoloji geliştiren ekipler ve kurumlar için İnternette bilgiye erişmek daha zor hale geliyor. Son yıllarda bu handikap için İnternette başı boş dolaşan her ‘veri’yi yakalayıp onu faydalı
</7>
‘Veri Madenciliği’ en basit tanımıyla sayılar, metinler, sesler ve görüntüleri analiz edip, ortaya çıkan karmaşık sonuçları yorumlama ve bunları sistematik bir hale getirip, gelecek için öngörülerde bulunma süreci olarak kabul ediliyor. Ancak en anlaşılabilir hali ile Veri Madenciliği tam olarak şu konuyu ele alır: Diyelim ki ilaç firması sahibisiniz ve elinizde de eşit miktarda parasetamol, propifenazon ve kafein var. Ancak siz ağrı kesici üretmek için, bu maddeleri hangi oranda bir araya getireceğinizi bilmiyorsunuz. O halde elinizdekiler tam anlamıyla çöptür ve ilaç firmanızın olması hiçbir işe yaramaz. Peki, bu sektörde kendinize yer bulup işinizi nasıl yapacaksınız?
Bilgilerinizi Veri Ambarınızda Depolayın! Bundan 20 yıl öncesine kıyasla veri kayıtları yüzde 10 milyon arttı. Uydu ve uzaktan algılama sistemleri, gen teknolojisi 20 sene öncesinin bilgi birikimiyle hayal edilemeyecek boyutta gelişti. Marketler, holdingler, bankalar büyümeye devam ediyor. Her türden bilgisayarlar zaman geçtikçe ucuzluyor ve oldukça kaliteli cihazlar erişilebilir hale geliyor. E-ticaret’in piyasadaki etkinliğinin artmasıyla da birlikte rekabet gücü daha çok önem kazanıyor ve asgari maliyetle azami kalitede müşteri hizmeti katbekat artıyor. 20 senelik bir süreçte bile bu kadar büyük bir değişim, bilim adamları için hipotezler oluşturma, karar verme, bilimsel hesaplamalar ve modeller oluşturma konusunda eski geleneksel teknikleri yetersiz kıldı. Artık hem ticarette hem de bilimde ham bilginin daha sonra kullanılmak için depolanacağı bir “Veri Ambarı”na ihtiyaç duyuluyor. Yani eğer bir ‘Veri Ambarı’nız varsa, ilaçlarınızın doğru tarifleri buradaysa ve bu bilgi deposu sürekli yeni deneyler ve çalışmalar ile güncelleniyorsa, o zaman ilaç firmasına sahip olmanız bir anlam ifade eder. Veri Ambarınız, firmanızdır; veri ambarınız laboratuvarınızdır. Bünyesinde analizler, sorgular, raporlar, karar destek sistemleri veya istatistikî hesapları barındıran bir veri ambarının en önemli özelliği kullanıcılara farklı detay düzeyleri sunabilmesi. Ayrıntılı bir bilgiyi edinirken, hangi derinlik aşamasında araştırma yapacağınızı algılayan ve ona göre bir hizmet sunan bu bilgi depoları, birbiriyle bağlantılı görünmeyen bütün bilgilerin bütünleşmesini de sağlıyor. Yani 2 yıl önce kaydettiğiniz unutulmuş bir veriyi, bugün eklediğiniz bir başka raporla güncelleyebiliyor ve daha verimli hale getirebiliyorsunuz. Veri madenciliğinin kullanışlı olmasının esas sebebi de bu. Bu sistem, sağlık sektöründen bilişim sistemlerine, pazarlamadan üretime, geleceğe yönelik tahminler yapmada, sonuç analizinde, işletmelerin yönetim stratejilerini belirlemede
ve daha birçok alanda kullanılıyor. Yüksek bir yatırım maliyetine sahip olsa da, şu an büyük küçük çok fazla sayıda firma bu maliyetin karşılığını fazlasıyla aldıkları veri tabanı sistemleriyle donatılmış durumda.
Doğru Bilgiyi Depolayın! Firmanız için depoladığınız her bir verinin uzun vadede sizin için yararlı olması gerekir. Peki, yararlı veri hangi özelliklere sahip olmalı? Depoladığınız veri firma stratejinizle paralel olmalı. Eğer sahip olduğunuz ilaç firması yeni bir ilacı piyasa sürdükten sonra geri dönüşlerin nasıl olacağını merak ediyorsa, veri ambarınız bu ilacın satış istatistikleri hakkında bilgi toplayabilecek yoğunlukta olmalıdır. İhtiyaç duymayacağınız veri sadece gereksiz yüktür. Veriler sade ve temiz olmalı. Eğer satışını yaptığınız ilaçların daha çok hangi yaş aralığındaki insanlar tarafından kullanıldığını raporluyorsanız ve raporunuzdaki yaş bölümü veri ambarınızdakinden farklı aralıklarla oluşturulmuşsa ya da bazı raporlar yanlış doldurulmuşsa, ambarınıza işleyeceğiniz veriler hiçbir işinize yaramaz. Ambarda bütünlük sağlamak için her aşamada sistematik olunmalı. Geçmişe bakarak geleceği tahmin edebilmelisiniz. Eğer gelecek sene satışlarınızın
</8>
Classification (Sınıflandırma): Bu teknik en çok kullanılan veri madenciliği yöntemidir. Yeni bir nesneyi inceler, özelliklerini tanımlar ve daha önceden tanımlanmış bir sınıfa atar. Önceden tanımlanmış bu sınıfın nitelikleri net bir şekilde belirlendiyse, herhangi bir müşteri için en uygun ürün profili oluşturulabilir.
artıp artmayacağını öğrenmek istiyorsanız, kayıtlarınız ne kadar eskiye dayanıyorsa o kadar kuvvetli tahminler üretirsiniz. Geçmiş 3 yıla bakmaktansa elbette ki önceki 10 seneye bakmak daha net cevap almanızı sağlar. Örneğin her yıl kış aylarında soğuk algınlığı ilaçlarının satış istatistiklerine ulaşıp 10 seneyi de ayrı ayrı inceleyerek daha kapsamlı bir öngörüde bulunabilirsiniz. Tüm bu kaliteli, uzun vadeli ve stratejinize uygun verileri depoladığınızı varsayalım. Ürettiğiniz veri artık ‘zeki veri’ olarak tanımlanır. İnternette başıboş dolaşan her bilgiden çok daha değerlidir. Ama yine de geleceği tahmin etmek o kadar da kolay değildir. Çünkü firmaların geleceklerini etkileyen birbirinden oldukça farklı birçok faktör vardır. Veri ambarınıza, müşterilerin gizli kalmış satın alma eğilimlerini tespit etmek, satışların analizini yaparak yeni trendleri öğrenmek, sırayla gerçekleşen olaylar arasında bir ilişkinin kurulabilmesi ve müşterilerin ihtiyaçlarına daha çabuk cevap vermek için başvurursunuz.
Ambarınıza başvurduğunuz anda veri madenciliği süreci başlar. Şimdi veri madenciliğinde kullanılan tekniklere biraz bakalım:
</9>
Eczanelerde satılan kozmetik ürünlerin daha çok kadın müşteriler tarafından satın alınması sınıflandırma yaparak ürün profili oluşturmaya örnek olarak verilebilir.
Clustering (Kümeleme): Verilerin kendi aralarındaki benzerlikler göz önüne alınarak gruplandırılması işlemidir. Farklı özelliklerdeki ürünlerden oluşan karmaşık bir topluluğun bazı statülere göre kümelenmesi şeklinde düşünebiliriz. Belli bir yapı içindeki geçen terimlere ya da özelliklere göre gruplar oluşturulur. Kümenin elemanları arasında bir benzerlik ölçütü vardır ve denetlemeler buna göre yapılır. Örneğin genç ve orta yaşlı kadınların aldıkları doğum kontrol hapı miktarı ayrı ayrı kümeler oluşturur. Association (Birliktelik Kuralı): Bir nesnenin benzerlik ya da farklılık gözetmeksizin diğer bir nesne ile arasındaki bağlantının tespit edilmesi ve tahmin yürütülmesi sürecidir. Örneğin ABD’de uzun yıllar birçok markette çocuk bezleri ve biralar yan yana satıldı. Çocuk bezi almak için markete gelen birçok babanın kendisine ödül olsun diye birkaç şişe bira da aldığı fark edilince, market sahipleri birbirinden oldukça alakasız bu ürünleri aynı rafta satmaya başladılar. Dolayısıyla satışlar daha da arttı.
Forecasting (Öngörü): Sürece ve bilginin geçmiş yıllar içindeki dağılımına bakarak, zaman dilimleri içinde tahminler yapan ve veriler ne kadar geniş zaman aralığına yayılmışsa o kadar kuvvetli tahminler üreten veri madenciliği tekniğidir. “Örneğin önümüzdeki yıl akıllı telefon satışları ne kadar olacak?” ya da “Akıllı telefonlardaki gelişmiş GPS sistemleri nedeniyle önümüzdeki 5 sene içinde otomobiller için üretilen navigasyon cihazı satışları ne kadar azalacak?” gibi sorular yanıt verir. Amaç müşteri profili oluşturmak olduğunda, günümüzdeki her sektör için daha bunun gibi birçok yoldan bahsedebiliriz. Ancak her atılımın sosyal medyaya yaslandığı bu devirde en çok dikkat çeken ‘text mining’, ‘web mining’ uygulamaları. Artık hemen hemen tüm firmaların sosyal medyaya uygun tasarlanmış veri ambarları ve bu alanlarda insanların davranışlarını takip eden sistemleri var. Sizin sosyal medya sitelerinde beğendiğiniz ürünleri işleyen ve gezindiğiniz
web sitelerinde özellikle size bu ürünlerin reklamlarını gösteren uygulamalar var. Elbette bu sadece çok küçük bir örnek ancak sosyal medyada ve kullandığınız İnternet sitelerinde yaptığınız aktivitelere göre sizi belli bir sınıfa koyan ve tüm kitlelerin davranışlarını inceleyen yapılar çoktan kuruldu bile. Son olarak, Tüm ayrıntılarıyla veri madenciliğini açıklamak elbette mümkün değildi ama geleceğe yön verecek bu yapılanmayı zihninizde canlandırabilmek adına bazı temel bilgileri sizin için derledim. Veri madenciliği günümüzde birçok firmanın kullandığı ve sürekli gelişerek güncellenmesi gerektiği için her zaman gündemde kalacak bir sistemler bütünü. Her geçen gün kullanıcı sayısı artan bu sistem, kendi içinde çok detaylı teknikleri ve depo alanları barındırıyor. Diğer bir taraftan da hızla artan veri birikimini yönetecek ve gelecek için öngörülen bilgi çöplüğünü de temizleyecek tek yapı diyebiliriz.
</10>
Goblins vs Gnomes İnceleme
Berkan Ünal berkan.unal@ituieee.com
Blizzard’ın online kart oyunu Hearthstone’a ikinci ek paket şoku! Bildiğiniz üzere temmuz ayının sonunda Curse of Naxxramas ek paketi gelmişti. Kasım ayının başında ise BlizzCon 2014 açılışında Goblins vs Gnomes ek paketi duyuruldu. 120’den fazla kartın içinde olduğu Goblins vs Gnomes paketinin aralık ayı içerisinde oyuna gelmesi planlanıyor. Ve bu paketle birlikte sonunda İzleyici Modu’na da kavuşacağız. Naxxramas etkinliği iki haftada bir, wing denen belli bir bölümü açılarak ilerlemişti. GvG paketi ise tek seferde gelecek ve tüm kartlar kullanılabilir olacak. Peki bu ne demek? Naxxramas etkinliğinde azar azar gelen kartlar metayı da yavaşça değiştirmişti. Bilinen desteler de yavaşça uyum sağladı. Fakat GvG’da 120 kartın bir anda gelmesiyle en azından ilk bir ay tam bir kaos olacağını tahmin etmek pek de zor değil. Desteler nasıl değişecek, ne zaman yerine oturacak hep birlikte göreceğiz. Peki bu kartları nasıl alacağız? Oyun içindeki shoptan alınabilen expert pack’le aynı fiyatta yani 100 golda bir GvG pack gelecek. İkinci bir seçenek ise crafting. Biriktirdiğiniz manaları kullanarak GvG kartlarını enchant/disenchant edebileceksiniz. Üçüncü seçenek ise arena.
</11>
Arenanın sonundaki ödüllerde çıkan packler artık GvG packleri olacak fakat tek kart ödülleri eski kart veya GvG olabilecek.
Çıkacak kartlardan biraz bahsedecek olursak bu eklentiyle birlikte mech tipi minyonlar eklenecek ve kendi içlerinde etkileşimleri olacak. Yani tıpkı murloc veya pirate desteleri gibi mech desteleri görebilmemiz mümkün. Gelecek kartların yanı sıra Harvest Golem, Alarm-o-bot, Demolisher gibi bazı eski kartların da mech tipine dahil edileceği söyleniyor. Şu an açıklanan desteye eklenebilir kart sayısı 58. Bunun yanında Spare Part denen normalde desteye ekleyemeyeceğiniz kartlar var. Bu kartlar diğer kartların etkisiyle destenize gelebiliyor, tıpkı Ysera’nın Dream kartları gibi. Spare Parts:
</12>
Oyun Dede’den
Shadow of Mordor
Ioreth’in Şarkısı ♫ On winds and waters may you cross, see mountains white and blue. But on your road, lest not forget the love I have for you. Dance on beaches in Anfalas, sleep in moonlit fields of view. May you cross another Golden Age with preciousness free-flowing. With Halfling, Elves and Dwarves engage, their wisdom on you bestowing. ♫ Dinlediğiniz Talion’un eşi Ioreth’in dudaklarından dökülen bir şarkı. Bekçiliğini yaptığı Kara Kapı’da Talion’un duyabileceği belki de tek güzel şey. Çünkü, Sauron tekrar güçlenmekte ve karanlık Mordor’da halen hüküm sürmektedir. Bu yüzden Talion ve Ioreth en kısa sürede Gondor’un Muhafızları’ndan ayrılıp ait oldukları topraklarda mutlu bir yaşam sürmeyi hayal ediyorlar. Ancak, bildiğiniz gibi, karanlık hayallerden nefret eder. Hikayemiz spoiler vermek istemediğim muhteşem bir giriş videosundan sonra başlıyor ve kısa sürede kendimizi ork ve uruk-hai’lerle dolu Mordor topraklarında ölmek için savaşırken buluyoruz. Doğru duydunuz ölümüne savaşırken değil, ölmek için savaşırken. Sauron’un acımasız hizmetkarı Kara El tarafından lanetlenerek ölümsüzlüğe hapsedildik ve bundan kurtulmanın tek yolu laneti gerçekleştirenin işini bitirmek. Belki ölümsüzlük kulağa hoş geliyor olabilir, ancak kahramanımız Talion’un ölmek için hak vereceğiniz bir sebebi var.
</13>
Fatih Özveren fatih.ozveren@ituieee.com
İlginç bir şekilde bu yolda yalnız değiliz. Benzer bir şekilde lanetlenmiş ve geçmişini unutmuş bir elf lordu da bizimle birlikte, aynı bedeni paylaşarak, savaşıyor olacak. Elbette savaşçı bir elf ile aynı bedende olmak bize bazı avantajlar sağlayacak, hatta istediğimiz zaman bu iki karakter arasında geçiş yapabileceğiz. Oyunumuza geçmeden önce, Orta Dünya temalı oyunlara karşı olan muhtemel önyargılarınızı bir kenara koymanızı rica ediyorum. Bana göre de yapımcılar bugüne kadar akıcı bir hikaye ve başarılı bir oynanışı bize sunabilen bir aksiyon oyunu ortaya koyamamışlardı. Aralarından ortalama üstü bir yapım olan LotR: Return of the King hariç bizlere heyecanlı anlar yaşatan ikinci bir oyun gösteremiyorum. Tabii ki strateji severler için Battle for Middle Earth oyunlarının yeri her daim ayrı olacaktır. Hal bu iken, kendine özgü oyunlarıyla başarıyı yakalamış bir firma olan Monolith (F.E.A.R ve Condemned serileri ile meşhur) elini taşın altına koyar ve filmlerinden bağımsız aksiyon türünde bir Orta Dünya oyunu yapmak için kolları sıvar. Hatırlatmakta fayda var, bu oyun firmanın ilk Orta Dünya temalı oyunu değil. 2012 yılında çıkarmış olduğu MOBA türündeki oyun Guardians of Middle-Earth, PC platformundaki başarılı alternatiflerinden dolayı pek adını duyuramamış olsa da konsol oyuncuları tarafından genellikle beğenilen bir yapım olmuştu. Artık oyunumuza geçelim ve geçer geçmez aklımıza gelen ilk şeyi söyleyelim: Batman ve Assassin’s Creed. İşin açıkçası böyle başarılı bir oyunda bu benzetmeyi yapmayı istemezdim ancak bahsi geçen serileri
oynayanlar bana hak vereceklerdir. Oyun, kontrolü ve mekanikleri açısından bu iki seriden oldukça etkilenmiş durumda. Ancak bu etkilenmeyi çalma olarak nitelendirmek oldukça yanlış olur, belki esinlenme diyebiliriz. Oyunumuz dövüş sistemi ve kontrol açısından Batman; gizlilik, bir takım animasyonlar ve oyun mekanikleri açısından da Assassin’s Creed serisini kendine örnek almış ve geliştirmiş. Bu oyunların alanlarında oldukça başarılı işler çıkardığını düşünürsek Monolith’in yanlış bir yol izlemediğini söyleyebiliriz. Oyundaki görev sistemi de diğer açık dünya oyunlarla oldukça benzer bir yapıya sahip. Hikayeyi sürdürmek için ana görevleri yapmamız gerekiyor. Ana görevler dışında bonus görevler, zamana karşı yarıştığınız görevler, köle kurtarma görevleri derken bir çok yan görevle oyunun çeşitlendiğini görüyoruz. Haritanın kuytu köşelerine gizlenmiş eşya ve sembolleri bulmayı da eklersek yapım bize kısa diyemeyeceğimiz bir oyun süresi vaat ediyor. Ancak bu sürenin ne kadar verimli kullanıldığı konusu tartışmalı. Yan görevler genellikle birbirine fazlasıyla benziyor. Senaryo görevleri, hikayeyi ilerletmek dışında oynanışa yeni bir şeyler katmıyor. Birkaç saat sonra görevlerin tekrar etmeye başladığını hissetmeniz canınızı biraz sıkabilir. Neyse ki oyun, sonunu merak edeceğiniz başarılı bir hikayeye ve sağlam bir dövüş sistemine sahip, bu sayede size kendini oynatmasını biliyor.
Talion Uyanıyor Bahsettiğimiz gibi, Batman: Arkham serisini oynamış oyunculara dövüş mekanikleri oldukça tanıdık gelecektir. Oynamamış arkadaşların ise bu hızlı, akıcı ve kolay sisteme hemen alışacağına eminim. Yakın dövüşte, basit ataklar gerçekleştirmek, gelen saldırıyı durdurmak, düşmanı sersemletmek ve saldırılardan sıyrılmak için kullandığımız birer tuşumuz var. Bu sistemin en büyük avantajı bu aksiyonları akıcı bir şekilde birbirine bağlamamıza izin vermesi. Düşmanımızı yeterince hırpaladıktan sonra ise son vuruşumuzu gerçekleştirebiliyoruz. Oyunun yakın dövüş sistemini benzerlerinden ayıran farklardan biri de bu noktada ortaya çıkıyor. Kopan uzuvlardan ve uçan kafalardan anlayabileceğiniz gibi oyunumuz oldukça sert ve acımasız. Bu sertlik güzel ve akıcı animasyonlarla da desteklenince gerçekten tatmin edici kavgalara tanık oluyoruz. Yakın dövüşte kullandığımız kılıcımız envanterimizdeki tek silah değil elbette. Düşmanımız fark etmeden kendisine yaklaşmayı başarabilirsek hançerimizle tek hamlede işini bitirebiliyoruz. Ayrıca hançerimizi sersemlemiş haldeki düşmana son darbeyi vururken de kullanıyoruz. Bir de elf yoldaşımız sağ olsun, yanımızda hayalet bir yay ve hayalet oklarımız var. Ancak oyunun başında yanımızda çok az ok taşıyabiliyoruz, silahınızı geliştirmezseniz kalabalık ork güruhları karşısında yetersiz kalabilir. Buna rağmen gerek hedef
</14>
alırken zamanı yavaşlatma özelliği gerekse kafaya isabet ettireceğiniz tek okla düşmanı öldürebilmesi kendisini vazgeçilmez kılıyor. Elf dostumuzun bize sağladığı avantajlar sadece yay ve oklarla sınırlı kalmıyor. Tek tuşla kendisine geçiş yaptığımız zaman Wraith Vision’a da geçmiş oluyoruz. Bu sayede duvarların, hatta tepelerin ardından düşmanlarımızın yerini saptamamız mümkün hale geliyor. Ayrıca bu yeteneğimizi toplanabilir durumdaki nesneleri bulmak için de kullanıyoruz. Bu nesneleri buldukça hem oyunun hikayesine dair bazı detayları açığa çıkarıyor hem de “Mirian” topluyoruz. Mirian’ı bu oyundaki para birimimiz olarak da düşünebiliriz. Yan görevlerden ve nesnelerden topladığınız bu Mirian’lar sayesinde silahlarınızın rün slotlarını arttırabilir veya karakterinizin bazı pasif özelliklerini geliştirebilirsiniz. Örneğin yanınızda taşıyabileceğiniz maksimum ok miktarını arttırabilir veya yay kullanırken zamanı yavaşlatmaya yarayan odaklanma yeteneğinizin süresini uzatabilirsiniz. Yetenek ağacımızda Mirian’lar sayesinde geliştirdikleriniz haricinde “xp” ve “power” puanları ile açabileceğiniz yetenekler de bulunuyor. Bunlar ise genellikle aktif olarak nitelendirebileceğimiz ve dövüş sırasında uyguladığımız, bitirici vuruşlar gibi, yetenekleri kapsıyor. Yetenekler bir aksiyon oyunu için yeterli gözükse de bazıları seyri güzel bir animasyon olmaktan öteye gidemiyor maalesef. Olmazsa olmaz diyebileceğimiz ve oynanışa doğrudan etki eden oldukça az yetenek var oyunda. Yolculuğumuz boyunca sık sık
</15>
karşılaşacağımız evcilleşmeye müsait “caragor”ların da bize oldukça yardımı dokunuyor. Uzun mesafeleri hızlı bir şekilde kat edebilen vahşi arkadaşlarımız, orklarla başa çıkma konusunda da iyi bir performans sergiliyorlar. Birlikte dövüşürken kalabalık bir grubu ne kadar kısa sürede dağıtabildiğinize siz de şaşıracaksınız. Askeri Deha Oyun boyunca kullandığımız 3 çeşit silahımız ve yeteneklerimiz hedefimize ulaşmamız için bize farklı yöntemler sunuyor olacak. Açık dünya tarzında oynanışa sahip oyundaki görevleri tamamlamak için ister sessiz ve derinden ilerleyebilir, isterseniz de düşmana bodoslama dalabilirsiniz. Gizlilik seçeneği, daha önce de belirttiğimiz gibi Assasin’s Creed serisine oldukça benzer bir şekilde işliyor. Çömelerek ilerlediğiniz zaman daha az ses çıkarıyor ve düşmanımızın dikkatini çekmeden arkasından dolanabiliyoruz. Ayrıca gizlenmiş haldeyken düşmanın dikkatini üstümüze veya başka bir noktaya çekebiliyoruz. Haritamızın yapısı nedeniyle her taraf dağlar, tepeler, surlar, kuleler gibi yerden yüksek objeler barındırıyor. Bu sayede 3. boyutu da işin içine katarak değişik taktikler deneyebiliyoruz. Düşmanın bizi göremeyeceği bir yükseltiye çıkıp oklarla yalnız gezenleri avladıktan sonra aşağıdaki düşmanların tepesine atlayarak ani saldırılar yapabilir, ortalığı biraz karıştırdıktan sonra tekrar gizlenip düşmanın sizi kaybetmesini bekleyebilirsiniz.
Genel kanının aksine bodoslama dediğimiz yöntemin de gayet etkili olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu yöntemi plansız bir şekilde uygulamanızı tavsiye etmem. Ana karakterimiz Talion onlarca orkla aynı anda kılıç kılıca savaşabilecek yetenekte olmasına rağmen okçular ve mızraklı düşmanlar karşımıza çıkınca işin rengi değişebiliyor. Siz ayak takımıyla oyalanırken uzaktan azar azar canınızı sıfırlayabilirler, dikkatli olmanız lazım. Okçular haritada farklı bir sembolle temsil ediliyorlar, öncelikle onları hallederseniz endişe etmeden kılıcınızı çekip orkları önünüze katabilirsiniz, tabii eğer aralarında bir kaptan yoksa.
İntikam Kaptanlar, Elit Kaptanlar ve en üst rütbedeki Warchief sınıfı oyun boyunca bizim karşımıza boss’lar olarak çıkacaklar. Her oyunda olduğu gibi bu düşmanlarımız diğer sıradan askerlere göre daha güçlü ve dayanıklılar, ayrıca farklı saldırılara da sahipler. Ancak her oyunda olmayan bir faktöre, yapımcıların Nemesis adını verdiği bir sisteme sahipler. Nemesis sistemi sayesinde oyun evrenindeki tek gelişen ve değişen karakter ana karakterimiz olmaktan çıkıyor. Artık düşmanlarımız, bizim kararlarımızdan da etkilenerek, değişebiliyor. Diyelim ki bir kaptanı öldürdünüz. Yeri bir süre boş kaldıktan sonra sıradan askerlerden biri rütbe atlayarak onun görevini devralabiliyor. Aynı şekilde daha yüksek rütbeli bir kaptanı öldürürseniz daha düşük rütbeli bir kaptanın bu göreve atandığını da görebilirsiniz. Bir askerin rütbe kazanmasının en kolay yolu ise sizi öldürmek, elbette bu büyük başarı mükafatsız kalmıyor. Bazı durumlarda ise
öldüğünü düşündüğünüz kaptan savaştan yaralı şekilde kurtulup tekrar askerlerinin başına geçebiliyor. Eğer oyun içinde bu kaptanla tekrar karşılaşırsanız yaptığınız savaşı hatırlayacak ve sizi hiç de hoş karşılamayacaktır. Sadece sizin yaptığınız savaşlar değil kaptanların kendi aralarındaki mücadeleler de rütbelerin değişmesine sebep olabilir. Hedefinizdeki bir kaptan bir anda ölebilir ve yerine başkası geçebilir. Bütün bu değişimleri ise “Sauron’un Ordusu” menüsünden takip edebilirsiniz. Bu menü sayesinde kaptanlar hakkında edindiğiniz bilgileri de görebilirsiniz. Bir kaptanla dövüşmeden önce onun hakkında bilgi edinerek zayıf ve güçlü yanlarını öğrenebilirsiniz. Örneğin bir kaptan uzaktan saldırılara karşı savunmasızken bir diğeri kalın zırhı sayesinde oklardan neredeyse hiç etkilenmiyor olabilir. Saldırı planınızı bu bilgilere göre tasarlarsanız boss savaşları çok daha kolay olacaktır. Yolunuza çıkan bazı özel düşmanları sorgulayarak bu bilgileri elde edebilirsiniz.
</16>
Onların Kıyametini Mühürledin Shadow of Mordor’un görsel anlamda oldukça iyi bir iş çıkardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni neslin gücünü de arkasına alan yapım biz oyunculara Orta Dünya’dan güzel manzaralar sunuyor. Karakterlerin ve diğer objelerin kaplamaları da gayet başarılı. Peki ya animasyonlar derseniz, onların da çok akıcı ve kaliteli olduklarına şüphe yok. Ancak, bir Crysis örneğinde olduğu gibi döneminin çok ötesinde grafikler de beklemeyin. Seslendirmeler ise oyunun bir diğer güçlü tarafını oluşturuyor. Ana karakterimizin Troy Baker tarafından seslendirilmiş olması bile, yapımcıların bu konuya ne kadar önem verdiğini göstermeye yeterli olacaktır. Müzikler konusunda ise farklı görüşler ön plana çıkabiliyor. Şahsen müzikleri genel olarak beğendiğimi ve parçaların Orta Dünya atmosferini yakalamayı başardığını düşünüyorum.
</17>
Ancak çoğu zaman “on beş kişiye saldırdım” durumunun yaşandığı bir oyunda daha epik müzikler kullanılması gerektiğini düşünen arkadaşlara da hak vermeden geçmeyelim. Shadow of Mordor, oyunculara Sauron’un düşüşü ile ilk Yüzüklerin Efendisi filmi arasındaki bir zamanda geçen destansı bir intikam hikayesini yaşatıyor. Gerek senaryoyla, gerek görevlerle ilgili bazı noktalarda hataya düşmeleri ise oyunun kalitesinin önüne geçemiyor. Bize de beklemediğimiz bir anda bizi Orta Dünya’da güzel bir yolculuğa çıkaran yapımcıları alkışlamak kalıyor. Notlandırma Grafik: 90 Atmosfer: 82 Oynanabilirlik: 95 Ses: 90 Genel: 89
Heroes of The Storm İnceleme
Blizzard’ın uzun zamandır adından söz ettiren MOBA yani Çok Oyunculu Savaş Arenası türü oyunu olan Heroes of the Storm’un oyuncu alımını tekrar açmasıyla beraber benim de oyun hesabımı almam çok sürmedi. Hazır elime geçmişken de bu ay siz oyunseverler için bu oyunu incelemeye karar verdim. Sizleri çok merakta bırakmadan hemen başlıyorum. Blizzard’ın Dota 2, League of Legends ve Smite gibi MOBA tarzı oyunlarının popülerleşmeye başladığı sırada duyurduğu Heroes of the Storm oyununu uzun zamandır sizler gibi ben de merakla beklemekteydim. Ta ki geçtiğimiz günlerde Diablo oynamak için Battle. net portalımı açana kadar. Oyunu sol tarafta bulunan Diablo, Starcraft, World of Warcraft ve Hearthstone oyunlarının altında 5. bir oyun olarak gördüğümde ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Hemen yüklemeyi başlattım ve yükleme bitene kadar zamanı nasıl geçireceğimi bilemedim. Yükleme bittikten sonra ise ne yapıyorduysam hemen durdurdum ve oyunu başlattım. Oyunun yükleme ekranları ve ana menüsü
Metehan Gültekin metehan.gultekin@ituieee.com
Blizzard’dan beklediğimiz gibi çarpıcı. Müzikler, efektler ve oyun başı sinematikleriyle oyuncuyu hemen kendine bağlayan bir atmosfer yaratmışlar. Oyunu ilk defa oynadığımızda Warcraft serisinden bildiğimiz Uther liderliğinde, Starcraft evreninden tanıdığımız Jim Raynor ile oynuyor ve Diablo evreninden bildiğimiz Dehşetin Lordu Diablo’ya karşı savaşıyoruz. Birçok MOBA oyunda bulunan koridor savunma, rakip minyonları öldürme ve ormanda bulunan tarafsız yaratıkları biçme gibi temel bilgileri burada öğrendikten sonra asıl oyuna geçiyoruz. Eğer daha önce herhangi bir MOBA oyun oynadıysanız eşya, seviye ve yetenek kavramlarını bilirsiniz. Ancak Heroes of the Storm’da artık klişe olmuş olan bu kavramlar yok. Evet, doğru okudunuz, oyun içinde minyon ve kulelere son vuruş yaparak üstünlük sağlamıyorsunuz, çünkü kazanabileceğiniz bir para birimi ve harcayabileceğiniz bir eşya mantığı yok. Her şey takım üzerinden işliyor. Yani takımınızdaki oyuncuların ve sizin tarafınızdaki minyonların yaptığı her hareket ve öldürdüğü her rakip takımınızın tecrübe puanı hanesine yazılıyor. Takım olarak ne kadar çok
</18>
iş yaparsanız karşı tarafa o kadar fazla seviye üstünlüğü kuruyor ve o kadar hızlı yeteneklerinizi aktifleştiriyor, güçlendiriyorsunuz. Yetenek aktifleştirme ve güçlendirme dediysem, o da diğer oyunlardan bildiğiniz gibi değil. Toplamda takımca erişebileceğiniz 20 seviye var. Yaklaşık her 5 seviyede bir, sizin hesabınızın o kahraman yani heroyla oynadığı oyun sayısına da bağlı olarak, etkinleştirebileceğiniz yetenek güçlendirmeleri geliyor. Yani her şeyin en sonda olduğu durumda 4 yetenek ve her yetenek için 5 geliştirme olduğunu varsayarsak her hero için ortalama 20 ayrı oyun şekli geliştirilebilir ve her oyunda başka biri gerekebilir. Kısaca rakibinizin sadece hangi heroyu oynadığını biliyor olmak size ona karşı mutlak bir avantaj sağlamaz, çünkü onun oyunun son noktasına kadar hangi şekle gireceğini bilemez ve ona karşı öyle kolay kolay önlem alamazsınız. Ayrıca oyun içinde takım görevleri de çok etkili. Yani ormanda bulunan kampları öldürerek sadece kendinize altın kazanmak gibi basit katkılarda bulunmak yerine “öldürdüğünüz” kampları sizin adınıza savaşması için “ikna ediyorsunuz”. Haritalar tahmin edeceğiniz gibi simetrik, yani iki taraftaki orman kamplarını da ele geçirmediğiniz ya da rakibin kendi kampını ele geçirmesini geciktirmediğiniz sürece öyle çok büyük bir avantaj elde edemiyorsunuz. Ancak bu bahsettiğim durumlardan birini yapabilirseniz o zaman rakibin vay haline. Ha bir de görevlerden bahsetmişken, her oyuna girdiğinizde oyunda bulunan 15-20 tane haritadan birine denk
</19>
geliyorsunuz ve her haritanın kendine ait bir ana takım görevi bulunuyor. Bu görev Dragon Knight’ı kendi takımınıza çağırmaktan tutun da madende yaşayan bir yaratığı fosillerinden canlandırmaya, hatta rakip takımı lanetleyerek minyonlarının 1 canı kalmasına kadar değişebiliyor ve her biri oyuna ayrı birer tat katıyor. Kısaca özetlemek gerekirse Heroes of the Storm, bir Warcraft 3 oyun modu/haritası olan orijinal Dota’dan sonra gördüğüm en yaratıcı MOBA tarzı oyun. Tüm özellikleriyle rakibi olan diğer MOBA oyunlardan ayrılıyor ve oyuncularını her oyunda apayrı stratejiler kullanmaya zorluyor. Açıkçası ben Blizzard’ın en son Diablo III’de yaşadıklarından sonra bu kadar başarılı bir oyun çıkarabileceğine inanmıyordum ancak beni haksız çıkardılar, iyi de ettiler. Şimdilik oyun tabi ki alpha sürümünde olduğu için çok fazla hatası ve kısıtlı sayıda oyuncu kitlesi var. Ancak ilerde tam sürüme kavuştuğumuzda bu sorunların hepsinin çözüleceğine ve piyasayı tamamen sallayacak bir MOBA oyuna kavuşacağımıza inanıyorum. Teşekkürler Blizzard.
Hata Ayıklayıcısı Her şeyden Biraz Biraz
Bilim dünyasında tabuları yıkan, çığır açan Carl Sagan’ın adını hepiniz duymuşsunuzdur. Kendisi her zaman bilimsel bilginin yanında durmuş ve bilimsel bilgiyi kullanmanın ne kadar önemli olduğunu savunmuştur. Bir kitabında da bilimsel bilgiyi yok sayarak insanlara kendi fikirlerini empoze etme çabasındakilerin bilimsel bilgiyi küçük düşürme çabasında olduğunu savunur. Buradan da anlayacağınız gibi Sagan her zaman insanlara düşünmeyi aşılamaya çalışmıştır. Yaptığı çalışmalar da bu yöndedir. Kendisi ayrıca bilim insanlarının da yanılabileceği, hata yapabileceği düşüncesindeydi. Yaptığı çalışmaların daha sonra yanlış olduğunu düşündüğü zamanlarda bunları saklamak yerine daha çok yaymıştır. Ayrıca Dünya dışında akıllı varlıklar olabileceğini düşünmüş ve bu yönde çalışmalar yapılması gerektiğini söylemiştir. Yazdığı ‘Contact’ isimli kitabı daha sonrasında filme de uyarlanmıştır. Kendisi birçok kişiye de ilham kaynağı olmuştur. Örneğin “Cosmos” isimli belgesel-dizide anlatıcı olan Neil deGrasse Tyson, burada Carl Sagan’ın kendisi daha çocukken onunla nasıl ilgilendiğini ve onun gelişimine nasıl katkıda bulunduğunu anlatmıştır. Buradan Sagan’ın kendini bilime adayan insanlara ne kadar önem verdiğini de anlayabiliriz. İlham kaynağı olduğu insanlar sadece bunlarla sınırlı değil. Dünya üzerinde ben de dâhil olmak üzere bilime ilgi duyan herkesin destek aldığı insanlar arasındadır Carl Sagan. Yaptığı çalışmalar insanlar tarafından büyük beğeni toplayan mantık çerçevesinde yaptığı işlerle insanlara yol gösteren Carl Sagan’ın
İlkan Engin ilkan.engin@ituieee.com
çalışmalarını filme geçiren bir diğer kişi de Christopher Nolan’dır. Christopher Nolan çektiği ‘Yıldızlararası’ isimli filmiyle adeta Carl Sagan’ın çalışmalarının ne kadar gerekli olduğunu bizlere sundu. Daha önce çektiği Başlangıç (Inception) filmiyle de zaman ve uyku kavramının insan için ne kadar değişken olduğunu gösteren Nolan, bu kez bizlere uzay-zaman, solucan deliği, kara delik, olay ufku gibi kavramları anlatıp bunların çok güzel bir kurguyla izleyicilerin önüne sunmuştur. Herkesin büyük bir hayranlıkla izlediği bu filmi bir de IMAX teknolojisiyle buluşturunca işin tadına varmak işten değil. Daha önce izlediğiniz uzay filmlerinin aksine olayı uzaylılar sınıfından alıp insanlar üzerine kurgulayan Nolan, filmde hayalet, uzaylılar gibi metafizik kavramların da gerçek olabileceğini izleyenlere kanıtlamıştır. Ancak bu kez bu kavramlar sandığınızın aksine yine bizlere ait şeyler olacaktır. Hayalet kavramının gerçek olabileceği “Fringe” adlı dizinin bir bölümünde de çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. Bir kimse bir seçim yaptığı zaman bu seçim iki ya da
daha fazla paralel evren oluşmasını sağlar. Yani yapılan her seçimle oluşan trilyonlarca paralel evrenden birinde yaşıyor olabiliriz. Bu da temelde bizlere yaşama ve ölme şansını tanıyor. Yani bir evrende yaşıyorken başka bir evrende yaptığımız seçimlerden dolayı ölmüş olabiliriz. İşte eğer bu evrenler arasında iletişimi gerçekleyebilirsek diğer evrenlerden görüntülere ulaşabiliriz. İşte ölü bir kişinin ölmediği bir diğer paralel evrendeki görüntüsüne rastladığımız zaman bunu hayalet olarak adlandırabilir ve hatta ondan korkabiliriz. ‘Fringe’ dizisinde bu gibi birçok olmaz
</20>
diyeceğiniz olayın mantık çerçevesinde size çok güzel sunulduğunu göreceksiniz. Tam hadi canım bu da olur muymuş derken Walter Bishop Amca size olayı bilimsel olarak çok güzel açıklayacaktır. Interstellar filmi bu gibi kavramsal olaylar dışında efektleriyle de kendinden uzun bir dönem sıkça konuşturacağa benziyor. Öyle ki uzayda çekilen sahneler solucan deliğine giriş sahnesi, kara delik sahnesi, yerçekimsiz ortamlar ve daha nicesi. Böyle bir filmi sinema dünyasına kazandıran Christopher Nolan’ı tebrik ediyoruz. Umarım benim bu yazımı kendisi de okuyordur. Bu sıralar vizyona giren daha birçok güzel film var ayrıca. Bunlardan biri “Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 1.” Serinin son kitabından uyarlanan filmin bu ilk bölümü daha çok bir geçiş filmi olarak göze çarpmakta. Jennifer Lawrence’ın yine o güzel oyunculuğuna Josh Hutcherson da eklenince yine tadından yenmez bir film olmuş. Çok fazla aksiyon sevmeyen biri olmama rağmen bu filmdeki sahneler yerli yerinde ve her şey kararındaydı. Ayrıca bu sene ölen Philip Seymoun Hoffman’ın ikinci filmde nasıl oynayacağı ya da oynayıp oynamayacağı ise bir merak konusu benim için. Bu gibi soruların yanında filmi kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Vizyona çıkacak bir diğer film ise Hobbit üçlemesinin son filmi. Bu film savaşın kızıştığı film olarak karşımıza çıkmakta. Bu sahneler için bizi üç senedir bekleten Peter Jackson artık bu filmde bombayı patlatır diye umuyoruz. Yine çok güzel bir film bizleri bekliyor olacak kuşkusuz. Ayrıca Avengers da 2015 Mayıs’ına kadar bizi bekletecek olsa da dört gözle beklediğim filmler arasında. Umarım o da bir an önce çıkar. Çünkü ardından Star Wars Episode 7 var. Gördüğünüz gibi önümüzdeki bir yıl içerisinde bizleri bekleyen birçok mükemmel film var. Bu sene film severler olarak film izlemeye doyamayacağız. Bu konuların dışında bir de şu an buraya kadar bu yazıyı okumuş olanlarla sevdiğim bir şarkıyı paylaşmak isterim. “Jethro Tull – Aqualung” isimli şarkı Ian Anderson’ın seslendirmesiyle hayata karşı çok güzel bir bakış açısıyla
</21>
yazılmış şarkıdır. Gerçek sanatı ve sanatçıyı her daim destekleyen bendeniz bu şarkıyı da her dinlediğimde destekleme ihtiyacı seziyorum. Hoş zamanında bu grubu Jimi Hendrix desteklemiş, benim desteklememi kim takar. Müziği eğer açtıysanız yazımıza bu müzik eşliğinde devam edelim diyorum. Bu noktadan sonra oyun oynayan arkadaşlarla iki adet oyun paylaşmak istiyorum. Ancak takdir edersiniz ki ben bir mobil insanıyım. Bu yüzden sizlere konsol oyunları değil telefonunuzda oynayabileceğiniz “Teknolojiye Atarlanan Adam”ın ‘Game of Tuvalets’ diye nitelendirdiği oyunlardan tanıtacağım. Bunlardan ilki ‘Two Dots’. iPhone için hali hazırda aylardır markette olan oyun bir süre önce Android marketlerinde de yerini aldı. Uzun süredir bunu bekleyen ben hemen indirdim ve oyunda bayağı ilerledim. Oyunda amaç size verilen belirli miktarlarda baloncukları patlatmak. Bunun için kare şeklinde patlatmayı deneyebilirsiniz. Böyle yapınca o karenin ekrandaki bütün renkleri birden patlıyor. Eğer normal patlatırsanız da patlatılan baloncuk kadar sayılıyor.
Diğer oyun ise -benim favorim- ‘Duet’. Bu oyunu ben geçen haftalarda katıldığım bir hackatonda projeksiyona bağlayıp oynayan bir grup insanda gördüm. Eve dönünce hemen indirip oynamaya başladım oyunu. Böyle bir oyuna hafif de bir senaryo koymak gerçekten insanı oyunun içine çekiyor. Oyunda noktaları döndürerek engellere çarpmadan ilerlemeye çalışıyorsunuz. Eğer para verirseniz oyundaki reklamlar siliniyor ve sonsuz mod aktif oluyor. Böylece sonsuza kadar engellere çarpmadan ilerlemeye çalışabiliyorsunuz. Bu oyunları oynayarak kendinize çok şey katacağınızı düşünmüyorum ama yine de oynayın. Beyninizi zorlamak kimi insana iyi gelebiliyor.
Kıvanç Duyuyorum
Kültür-Sanat
Selamlar herkese! Bu sayı diğer sayılardan farklı olarak geçen ay verdiğim kararlardan çok da kıvanç duymuyorum. Bunların arasından geçtiğimiz haftalarda %40 + %10 indirim yapmak suretiyle üç dört günlüğüne kapitalizmin baş kalesi haline dönüşen gratise böbreğimi ve çoluk çocuğun rızkını bırakmam başı çekiyor. Tabii ki ihtiyaç dahilinde olan şeyler de aldım ama bu dünyadaki kimsenin organik kulak çubuğu’na ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, onu neden aldığım konusunda hiç bir fikrim yok. Hatırlarsınız Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı’nda kaybedilmek üzere olan bir çatışmadan kaçan askere “Eğer merminiz yoksa süngüleriniz var” demişti, pekala anı kurtaran iyi bir fikirdi. Olur da ütopik ya da distopik bir gelecekte kapitalist bir rejim hüküm sürerse onlar beni “Paranız yoksa kredi kartınız var” sözümle hatırlayacaktır. Geçtiğimiz nisan ayında anlık can sıkıntısı yüzünden aldığım son model iPod Touch’ın taksitini hala ödüyorum ve taksit bitmeden cihaza bir şey olacak diye her gün ölüp ölüp diriliyorum. Dolayısıyla ilerde bahsettiğim gibi bir kapitalist rejim kurulursa muhtemelen önemli bir mevkiide olup halkıma “ARKADAŞLAR EN AZ 3 EN FAZLA 5 TAKSİT” şeklinde öğüt vereceğim. Sözün özü kredi kartı kullanımınıza dikkat edin, kıvanç duymayacağınız kararlar vermekten kaçınmak için çok etkili bir yöntem.
Kıvanç Süngü kivanc.sungu@ituieee.com
Geçtiğimiz ay kültür sanat konusunda neler yaptım konusunda gelirsek, 6 haftadır süren ve son 2 haftada yoğunlaşan vizelerden ötürü çok da güzel günler geçirmedim; ama iki gün önce gittiğim Interstellar herkesi olduğu gibi beni de fazlasıyla etkiledi. Aslında film hakkında fikrini belirten her hayran gibi benim de ‘iki senedir bu filmi bekliyordum, çıkan her videosunu izledim’ demem gerekiyordu ama öyle olmadı. Filmi çıkmaya yakınken duydum ve konusu hakkında yalnızca afişinden anlayabileceğim şeyleri biliyordum.
Benim için filmin referansları Matthew McConaughey, Anne Hathaway ve Christopher Nolan’ın geçtiğimiz 10 sene içinde çektiği filmlerin neredeyse hepsinde yer alan Michael Caine idi. Pekala filmi izlerken ve izledikten
</22>
sonra beni büyüleyen asıl şeyin soundtrackler ve konusu olduğunu söylemeliyim. Konu bilim kurgu ise ve işin içinde Christopher Nolan var ise hiç bir şeyin göründüğü ya da beklendiği gibi olmayacağını biliyorsunuzdur. Pekala çoğunuzun zamanında izlediği “Memento”, “Prestige” ve “Inception” gibi filmlerde olduğu gibi bu filmde de fazlasıyla ilgi çekici bir konu sıra dışı bir şekilde işleniyor. Solucan delikleri, kara delikler, kuantum fiziği ve yer çekimi ile ilgili teorilerin içine fazlasıyla işlendiği filmin senaryosu Nolan’ın bu konularla ilgili okuduğu makalelerden sonra şekillenmeye başlanmış. Gerçekliği arttırmak adına çekimler sırasında ‘Learjet’ adı verilen bir çeşit uçağın burnuna takılan IMAX kameraları ile görüntüler alınmış, Nolan’ın IMAX’e olan takıntısını bilenler için çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Film özetle kaynakları tükenmekte olan dünyada, kızının odasındaki yer çekimi anormalisini farkeden eski pilot Cooper’ın (Matthew McConaughey) ailesini kurtarmak için yeni bir dünya aramak için eski işine dönüşünü anlatıyor. Filmin işlenişi ve sonu hakkında net bir şe söylemek istemiyorum; ama Nolan yine Nolan’lık yapıyor diyebilirim. Her ne kadar gidelim dediğim tüm arkadaşlarım “Çok uzun ya üç saat o izlenir mi” demiş olsa da, üç saatin bir dakikasında bile sıkılmadığımı belirtmek isterim. Zira gerek konu gerekse soundtrackler o kadar iyiydi ki sıkılmak için üstün bir çaba göstermem gerekirdi. IMDB puanlarına çok takılmasam da ilgililer için, filmin IMDB puanı gün itibariyle 250.000 kullanıcıdan aldığı oy ile 9.0 Geçtiğimiz ay yeni çıkan ve beni heyecanlandıran tek albüm Oh Land’in Earthsick albümüydü; fakat albümü dinledikten sonra heyecanım irmik helvası gibi dağıldı, Favor Friends dışında hiç bir şarkıya ısınamadım, eski melodi&lirik kombinasyonunu yakalayamadım. Umarım fikrim ilerde değişir; ama o zamana kadar önerdiğim albümler arasında yerinde olmayacak. Bunun yerine bu sayıda da geçen ay nasıl şeyler dinledim, size ne tavsiye ediyorumun cevabı aşağıda. Bu sırada geçtiğimiz sayılardan birinde size bahsettiğim Lykke Li konserine 50TL’ye aldığım kelepir öğrenci biletiyle gittim. Konser Babylon’da gerçekleştiği için konser saatinden bir iki dakika önce içeri girmeme rağmen Lykke ile aramda yaklaşık iki metre gibi bir mesafe vardı. Ses sisteminin bu sefer vasat olmasının yanı sıra Lykke’nin performansı ve setlisti tatmin ediciydi; fakat kendisi nedense seyircileri çoğu zaman görmezden geldi. Bir ya da iki cümle ağzından cımbızla alınıyormuşcasına çıktı ve bundan çok rahatsız oldum; çünkü
</23>
geçtiğimiz ay aynı sahnede konser veren Chinawoman fazlasıyla samimi ve sevecendi, Lykke’den de aynı şeyi bekledim ister istemez. Yazımı bitirmeden önce bu ay da bir kaç tavsiye bırakacağım. Görüşmek üzere! DİNLEMELİK:
Hearts of Black Science - The Star in The Lake İZLEMELİK: Interstellar, Mocking Jay Part I, Hobbit: Battle of The Five Armies (Aralık ayı içinde vizyona girmiş olacak)
Blonde Redhead - Misery is A Butterfly
GİTMELİK:
Gossling - Harvest of Gold
13 Aralık Oi Va Voi&Parov Stelar the Band konseri ve Tramvaydan tophane durağına indikten sonra yolun karşısındaki cami ve benzinliğin arasındaki sokaktan girince kolayca bulabileceğiniz Nar Cafe, kahvaltı için şiddetle tavsiye ediyorum.
</24>
Mutfak Kimyası Bereketli Bulgur
Hepinize merhaba arkadaşlar! Yine yoğun haftalarınızda biraz zaman ayırıp okuyacağınız ve hatta tarifleri deneyeceğiniz bir ay diliyorum. Bu ay temel besin maddesi olarak kabul ettiğimiz baklagillerin lideri bulgurdan bahsedeceğim. Hepinize iyi okumalar olsun! Biraz işin başından başlasak daha iyi olacak sanki. İlk önce bir bulguru elde edelim. Bulgur üretimine buğdaydan başlanır. Buğday en başta su ile karıştırılarak haşlanır. Bu sırada buğday taneleri suyu emer ve kazanlarda hiç su kalmaz. Peki, buğday nasıl oluyor da suyu emiyor ve şişiyor? En basitinden 9. sınıf bilgilerimizi hatırlayalım. Bir hücre dış ortamla kendi içindeki yoğunluğu eşitlemek ister. Kendinden daha az yoğun bir ortamdayken dış ortama çözücü sıvıdan hücre dışına verir. Kendinden daha yoğun bir ortamdayken de yoğunlukları eşitlemek için dışarıdan çözücü sıvıyı hücre içine alır. Bu duruma difüzyon denir. Taşınan çözücü su ise bu taşınıma osmoz denir. Buğday örneğinde de hücremiz buğdayın kendisi, ortamımız da içinde haşlandığı su oluyor. Suyu içine alan buğday ise şişmeye başlıyor. Yani halk arasında bulgurun/buğdayın şişmesi olarak adlandırdığımız durumun bilimsel açıklaması osmoz oluyor. Suyu emerek şişen buğdaylar tam anlamıyla haşlandıktan sonra güneşte kurutuluyor
</25>
Yester Habeş yester.habes@ituieee.com
ve bulgur yapımına geçiliyor. Sizi daha fazla bu detaylarla sıkmadan asıl heyecanla beklediğiniz kısma geçiyorum. Evet, bu ay size bulgurun şişmesini gözlemleyebileceğiniz iki tane tarif vereceğim. Birincisi çayın yanında muhteşem bir atıştırmalık olan mercimek köftesi, diğeri ise doyurucu ve sağlıklı bir karbonhidrat yemeği olan salçalı bulgur pilavı. MERCİMEK KÖFTESİ: İsminde mercimek olduğuna bakıp da bunun bulgurla ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim. Şimdi göreceksiniz. Malzemeler: •1 su bardağı kırmızı mercimek •1,5 su bardağı ince köftelik bulgur •1 baş kuru soğan •1 demet maydanoz •Yarım çay bardağı sıvı yağ •1 demet taze soğan •2 yemek kaşığı salça (biber ve domates salçası karışık kullanabilirsiniz) •3 su bardağı su (gerekirse yoğurma aşamasında biraz daha eklenebilir) •Yeteri kadar tuz •Kimyon •Pul biber •Karabiber
Yapılışı: Mercimekler yıkanıp ayıklanıp haşlanır. İyice yumuşadığında bulgurlar da içine atılır. Tencerenin kapağı kapatılıp yarım saat beklenir. Bu sırada az önce sizlere bahsettiğim osmoz olayı gerçekleşmektedir. Yani bulgurlar içlerine su alarak şişmektedirler. Bu sırada soğan ince ince kıyılarak sıvı yağda salça ile kavrulur. Daha sonra bu yağ mercimek ve bulgur karışımına eklenir. İnce kıyılmış soğan maydanoz ve diğer baharatlar da eklendikten sonra yoğrulmaya başlanır. Elleriniz yanabilir biraz soğumasını bekleyin veya eldiven takın. Tüm malzemeler iyice harmanlandıktan sonra yumurta büyüklüğünde parçalar kopartılıp köftelere şekil verilir. Sunumunda marul veya roka yaprakları kullanabilirsiniz.
•Yarım yemek kaşığı salça •2 bardak su veya et suyu •Tuz Yapılışı:
SALÇALI BULGUR PİLAVI
Ocağa konan tencerede margarin kızdırılır ve soğanlar eklenir (soğanları istediğiniz şekilde doğrayabilirsiniz: küp, halka veya rende şeklinde olabilir). Soğanlardan sonra, halka şeklinde doğranan biberler, rendelenmiş domates ve en son da salça eklenir. Son olarak yıkanan bulgurlar eklenir. Biraz kavrulduktan sonra su da eklenir ve pişmeye bırakılır. Bu sırada bulgurların suyu çekerek şişmesini gözlemleyebilirsiniz. Hatta bulgurları tencereye eklemeden önce boyutlarını inceleyin ve piştikten sonra da boyutlarını inceleyin. Aradaki farkı hemen göreceksinizdir. Son olarak pilavınız piştikten sonra hemen servis etmeden birkaç dakika pilavı dinlendirin ki lezzeti yerine gelsin.
Malzemeler:
Hepinize afiyet olsun.
Afiyet olsun
•1 su bardağı bulgur •3 adet domates •2 adet soğan •2 adet sivri biber •50 gr margarin-tereyağı
</26>