Kırklareli Anadolu Lisesi Sedir Dergisi

Page 1


BU SAYIDA

BİZ ÇARESİZ DEĞİLİZ,

4 ÇARE BİZİZ. Editör 1 - 2 Bir şey hızla ama derece derece Bu Sayıda gerçekleşiyorsa cevap ve tepki ergi üzerine 3 vermeden öylece oturmaya D eğilimliyiz. Çözüm için; aslında 5 çok fazla seçenek yok. Mutlaka Okul Müdürümüzün Yazısı 6 yaşam tarzlarımıza dönük 24 yıllık Başarılı Tarihin Başlangıcı değişimler gerekli. Çoğumuzun ayalden Gerçeğe Anadolu Lisesi 7 - 8 konuyu anlamasına engel olan H Okulumuzun Tarihçesi ) sebepler var. Burada olmaz, ( benim başıma gelmez yaklaşımı. Öğrencimizden 9 - 10 Onların ortadan kaldırılması Mezun (Anadolu Lisesi Olmak ) 10 gerekir. Geleceğimi Göremiyorum 11 Beyaz Bayrak Göksu Özçelik’e umut nedir 12 Okulumuzdan görünümler diye sorduğumda şöyle dedi. rdal AKTARI ile Röportaj 13 - 14 - 15 - 16 E “ Umut insanın içinde bitip üresel Isınma ( Makale ) 17 - 18 - 19 - 20 tükenmek bilmeyen, sürekli K 21 - 22 ileriye gitmemizi sağlayan Mevlana meşale gibidir. 23 - 24 Sence Umut ? Uçurtmamın Üzerindeki Binalar ( Deneme) 24 25 Kampanya Bizler Erdal Aktarı'yı, Kırklareli Anadolu Lisesi Ormanı) ( Kırklareli Anadolu 26 Unutulmamak Lisesi kurucularından ektuplarla var olan duygular 27 - 28 M biri olarak tanıyoruz.

Gözü kara, azimli ve 29 - 39 - 31 hayatı başarılarla dolu bu insan 32

( Baba’ya , Sevgiyle ve İsimsiz kahramanlara )

Yaşayan Tarih ( Kırklareli ) Bir Gün Dönersin Diye ( Şiir ) Ancak O Zaman ( Şiir ) Sana Susamak ( Şiir ) Hoşça kal ( Şiir ) Seninleymişçesine ( Şiir ) Edebiyat keyfi ( Sınıfın şiir denemesi ) Büyümek ( Deneme ) Atamızı Yaşamak ( Deneme ) Dil ve Siyaset ( Deneme ) Gerçek Kanatlar ( Deneme ) Nehirdeki Ayna ( Deneme )

33 34 34 34 35 35 36 36 37 37

Yaşanmamaış Mevsimler ( Deneme)

38

Fedakar Anne ( Deneme ) Asıl Yalan ( Deneme )

38 38

Şehrimizin Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen kırk yiğidin anısını yaşatmak için yapılan Kırkşehitler Anıtı.


Türkiye’nin en uzun H on mağarasından Ölüm Saati ( Öykü ) biri olan Dupnisa Atatürk ve Gençlik aynı zamanda da alk Oyunları H Trakya’nın ütüphanemiz turizme açılmış tek K Rehberlik Servisi mağarasıdır.

erkesin Birbirini Anladığı Bir Dünya

39 40 41 42 42 43

Meslek Seçimim Tercihlerimiz Ankara Üniversitesi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mizah ( Karakatür ) Ankara Gezisi Dupnisa Mağarası Mizah Bunları Biliyormusunuz Geçmişte Bunlar yaşandı

43 44 45 46 47 48 49 - 50 51 52

52

Mizah ( Fıkra Dünyası ) Özellikle internet kullanımının okullarımızda Düşündüren Sorular da yaygınlaştırılmasıyla Kal’da Spor okullarımızdan dünyaya yeni bir pencere açılacak. Bireysel Bir Başarı Öyküsü

53

K.A.L’DA Basketbol Sevgisi

57 - 58

Öğrenci Değişim Programı

59

54 55 55

Eğitimde Dönüşüm ( Eğitimde Teknoloji Kullanımı Üzerine )

Birkaç yıldır okulumuz Kırklareli Anadolu Lisesi ile öğrenci değişimi yapıyor. İlgili insanlar için çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Her yıl ya bir Alman grubu Kırklareli'ne ya da bir Türk grubu Waldorf’u ziyaret ediyor.

Herkesin birbirini anladığı dünya … Dünyaya gelen bir bebekti sadece … herkes tarafından gülerek karşılanan ama gözünü açtığı ilk anda ağlayan … Kim bilir belki uzun olurdu belki de kısa ? Ama hepsinden önemlisi insan olurdu . Lafta değil sadece …

Almanya Gezisi

56

60 - 61 - 62

İngilizce Bölüm Başkanlı

63

Yabancı Dil

64

Cumhuriyetin 15. yılı

65

Okumanın Önemi

66

Ve Bir Sorunumuz Var Okumuyoruz

66

Kitap Dünyası

67

Basında KAL

68

K.A.L’da Başarmanın Grafikleri 69- 70 - 71 - 72 ( Bizim Gerçeğimiz ) ( Öğrencilerimizin Üniversite Tercihleri ) Masa Başında Bir Kaybediliş Öyküsü

73

Bulmaca

74


sayfa

3

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

DERGİ, HÜR DÜŞÜNCENİN KALESİ

Ş

öhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu .kimi yarı yolda kalacak , kimi yol değiştirecektir bu akıncıların .Belki hiçbiri varamayacaktır bu hedefe .Genç düşünce dergilere kanat çırpar.yasak bölge tanımayan bir merak , tanımayan ,daha doğrusu tanımak istemeyen . En çatık kaşlılarında bile insan gülümseten bir nefse güven , dünyanın kendisiyle başladığını hatırlatan bir temizlik var. Tomurcuklar vadeden gururu.Bir şehrin iç sokakları gibi gizli ve samimidirler. Devrin cehresini makyajsız olarak onlarda bulursunuz. Müzeden çok antikacı dükkanı , yükü sırtına alan ve derbeder. Kitap , geleceğe yollanan bir mektup… Simokin giyen heyecan mumyalayan düşünce. Kitap ve gazete , biri zamanın dışındadır,öteki içinde bulunan zamanın kendisi. Kitap beraber yaşar sizinle , beraber büyü. Gazete okununca biter. Kitap fazla ciddi,tek düşüncenin yankısı ; gazete fazla sorumsuz Dergi hür düşüncenin kalesi,Belki serseri. Dergi bir zekalar topluluğunun , bir neslin vasiyetnamesidir.Vasiyetnamesi daha doğrusu mesajı. CEMİL MERİÇ—BU ÜLKE

Sedir


Editör’den Sayim AYGÜN

Hayallerin Gerçeğe Dönüştüğü Yer

Sedir

................................................................ KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ YAYIN ORGANIDIR

SAHİBİ NUSRET CANDEĞİR Anadolu Lisesi Müdürü Editör SAYİM AYGÜN Coğrafya Öğretmeni YAYIN VE İNCELEME KURULU SAYİM AYGÜN Coğrafya Öğretmeni TÜRKAN ÇALIŞKAN Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni HÜLYA KIKILI Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ALİ ÖZER Beden Eğitimi Öğretmeni NEJAT KIRKIMCI Müdür Başyardımcısı AKİF ÇEVİK Tarih Öğretmeni ÖĞRENCİ KURULU ( SEÇİCİ KURUL ) ÖZÜM ÇULCU ( 10 TM/ A) İREM BURCU KURŞUN ( 10 TM/ A) AYDIN CİDAN ( 11 TM / B) BEYZA KINIK ( 11 TM / A) İDARE MERKEZİ Kırklareli Anadolu Lisesi Müdürlüğü Tel : 0288 214 29 01 Web. Www.kirklarelianadolulisesi.k12.tr

Dergiler çok sesliliğin mekanıdır.Dergilerde farklı düşünceler çeşitli anlatımlarla ve farklı tarzlarla şekil bulur. Duygular gizlendikleri karanlık dehlizlerden kurtulup ışık olur, umut olur.Okuyucunun gönlünde ve zihninde anlam bulur. Okul dergimizin de ,öğrencilerimizin kendini ifade edebilecekleri, bilgi birikimlerini ortaya koyabilecekleri bir fırsat olur düşüncesiyle yola çıktık. Anadolu lisesinin ilk ve yegane dergi denemesi olması itibariyle oldukça yoğun ve titiz bir çalışma içerisine girdik. Bu çalışmayı gerçekleştirirken birazcık tedirginlik buna karşılık yoğun bir heyecan ve tarifi imkansız bir keyif içinde çalıştık. Karşılıksız emeğin gücünden aldığımız güç ile karşınıza çıkma cesaretini gösterdik. Dergimizin hazırlık aşamasında , okuyan ama yazmayan , yazan ama okumayan insanların her yerde karşımıza çıktığı bir toplumda , ikisini bütünleştirebilen çok değerli öğrencilerimizle , gençlerimizle bütünleşme imkanı bulduk. Bu, okulumuzu bir adım öteye götürebilmek için çıktığımız yolda bize umut ışığı oldu. Anadolu Liselerinin yaşadığı dönüşüm içerisinde , yeniden bir başlangıç oluşturmak zorundayız . Sadece bir şey değil birçok şey yapmalıyız. Bunun bilincindeyiz. Bu dergiyi hazırlama sürecinde ortaya çıkan tüm karşılıksız emeklerin amacı ; yeniden bir başlangıç oluşturma çabalarının içinde var olabilme duygusudur. Yeni bir soluk olabilmek . O ilk heyecanı duyarak , yılgınlığa inat , Anadolu liseli heycanında ve tadında yeni bir başlangıç olabilmektir. Birlikte , daha çok güzelliklere yol alacağımız umudu ve temennisi ile . Sevgili okurumuz Oldukça uzun sayılabilecek bir süre içerisinde çalıştık. Elimizden geldiği kadar güzel ve özgün olsun istedik. Bize özel olsun istedik. Dergimiz için uğraşırken ortak çalışmayı öğrendik. Ayrıca epey bilgi edindik. Artık küresel ısınmanın bize olacak etkilerini, ülkemizin ve okulumuzun o bilinmeyen güzelliklerini biliyoruz.Bazı şeylerin değerini kaybetmeden fark ettik. Çoğumuz uğraştık, çalıştık . Boş derslerde ve öğlen tatillerinde bizi yalnız bırakmayan , dergimizle ilgilenen emek veren tüm öğrenci arkadaşlarıma teşekkür ederim. Ayrıca dergi oluşturma fikrinde cesaret veren ve katkılarını esirgemeyen Okul müdürümüz Nusret CANDEĞİR e teşekkürler. Öğrenci Yayın Kurulu


5 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir


10 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir


sayfa

7

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

HAYALDEN GERÇEĞE KIRK Öğrencilerimizin üniversiteye girişteki başarıları, her yeni öğretim yılının başlangıcında bizleri heyecanlandırmıştır.

[ Nusret CANDEĞİR ] Anadolu Lisesi Müdürü

K

ırklareli Anadolu lisemiz 19851986 Eğitim-Öğretim yılında 72 öğrenci,4 öğretmen 1 memur 3 hizmetli kadrosu ile, bugün için Tevfik Fikret İlköğretim okulunda öğretime başlamıştır. Kırklareli Anadolu lisesinin ilimizde açılabilmesi için, Kırklareli Anadolu Lisesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği kurulmuş ve kurulan bu derneğin gayretli çalışmaları neticesinde 1985 yılının Eylül ayında okulumuz öğretime açılmıştır. Yaptırma ve Yaşatma derneğinin kurucu üyeleri, 1-Mehmet H.Çiler (Avukat) 2-Erdal Aktarı (Avukat) 3-Ümmü Mutafoğlu (Ev Hanımı) 4-İrfan Gürpınar (Avukat) -Kadir Gökçe (Mali Müşavir) 6-Şaban Bahcıvanoğlu (Komisyoncu) 7-Seçkin Yücel (Mali Müşavir) 8-Mehmet Bağcı (Tüccar) 9-Süleyman Turan (Avukat) 10-Ali Coşkun Yanardaoğlu (Gazeteci) 11-Hasan Buzol (Tüccar) 12-Hamit Yamaner (Tüccar) 13-Sayim Başoğul (Tüccar) 14-A.Zafer Manolay (Tüccar) 15-Yaşar Deveci (Emekli)

16-Aykız Özer (Ev Hanımı) 17-Safiye Özkan (Emekli) 18-Mustafa Vural (Mühendis) 19-Ahmet Kaya (Doktor) Yaptırma ve Yaşatma Derneği Fahri Üyeleri, 1-Ömer Haliloğlu (Kırklareli Valisi) 2-Abdullah Gündeş (33. Tugay Komutanı) 3-Ali Nazmi Üstündağ (Kırklareli Belediye Başkanı) 4-Ayhan Akkılıç (Kırklareli Defterdarı) 5-Nevzat Koçak (Kırklareli Milli Eğitim Müdürü)

6-Ali Rıza Altıntel (Kırklareli YSE Müdürü) Yaptırma ve Yaşatma Derneği Geçici Yönetim Kurulu Üyeleri, 1-Erdal Aktarı (Avukat) Yönetim Kurulu başkanı 2-İrfan Gürpınar (Avukat) II. Başkan 3-Şaban Bahcıvanoğlu (Komisyoncu) Yazman 4-Seçkin Yücel (Mali Müşavir) Sayman 5-Mehmet Bağcı (Tüccar) Veznedar Anadolu Lisesinin açılmasına vesile olan Dernek Kurucu ve Fahri Üyelerimize Yönetim Kurulunda görev yapanlara Anadolu Liselileri olarak sevgi,saygı ve şükranlarımızı iletiyor vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. 15 Haziran-13 Eylül 1985 Tarihleri arasında Tevfik Fikret İlköğretim Okulu restore edilerek, gerekli alt yapısı hazırlanmış ve eylül ayında 2 hazırlık sınıfı ile öğretime başlanılmıştır. 1985-1986 ile 1988-1989 öğretim yılları arasında 4 öğretim yılı Tevfik Fikret Okulu’nda öğretime devam edilmiştir. 1989-1990 Eğitim-Öğretim yılının başlangıcında, Tevfik Fikret İlköğretim Okulu’nun fiziki olarak yetersiz kalması nedeniyle,binası yeni bitmiş bugün için Anadolu Meslek ve Merkez Meslek lisesi olarak kullanılan binaya taşınılmış ve bina iki okul tarafından 3 yıl birlikte


8 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

KLAreLİ AnAdOLu Lİsesİ kullanılmıştır.

Anadolu Lisesi gerek Tevfik fikret İlköğretim okulunda, gerekse Anadolu meslek ve merkez meslek lisesi’nde öğretime devam ederken, kendi binasının yapımı için yaptırma ve yaşatma derneğimizin maddi ve manevi destekleri, velilerimizin gayretleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının katkıları ile, okulumuzun arsası satın alınmış , sayın Valimiz Kenan güven’in çok büyük destek ve yardımları ile devlet-Vatandaşın işbirliği ile okulumuzun inşaatına 1987 yılında başlanılmıştır. devlet-Vatandaş işbirliği ile subasman ve i. Kat inşaatı tamamlanmış, daha sonra da yatırım programına alınarak bugünkü binasına 1992-1993 eğitim-öğretim yılında taşınmıştır. 1985-1986 öğretim yılında öğretime başlayan ve üst üste 7 yıl mezun vermeden öğrenci sayısı, öğretmen sayısı her yıl artan okulumuzda eğitim-öğretim faaliyetleri ile alt yapı çalışmalarının paralel götürülmesinde birçok zorlukla karşılaşılmış ancak bunlar öğrencilerimize yansıtılmada , Kamu Kurum ve Kuruluşlarımızın ve bu okulda öğrenim gören öğrencilerin velilerinin gayret ve destekleri ile bu zorluklar bir okul için kısa sayılabilecek bir sürede aşılmıştır. 1992-1993 eğitim-öğretim yılından beri kendi binasında öğretime devam eden Kırklareli Anadolu Lisesi’nden 2019 öğrenci mezun olmuştur. mezun olan 2019 öğrenciden %95’i üniversite öğretimine gitmiştir.

öğrencilerimizin üniversiteye girişteki başarıları, her yeni öğretim yılının başlangıcında bizleri heyecanlandırmış yeni

sayfa

sedir

öğretim yılına daha büyük azim ve gayretlerle girmemize neden olmuştur. Belirlenen tüm hedeflere devletimizin, okul çalışanlarının, velilerin, yaptırma ve yaşatma derneği, Okul Aile Birliği yönetim Kurullarının, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının maddi ve manevi katkıları ile bir ekip ruhu ile ulaşılmıştır. Okulumuzun her türlü teknolojiye açık bilgisayar donanımına, zengin bir kütüphaneye, fizik-Kimya-Biyoloji laboratuarına, resim atölyesine, öğrenci kantinine, zemini tartan pist olan çok amaçlı kapalı spor salonuna, açık hava basketbol sahasına, nizami futbol sahasına sahiptir. fiziki yapısını modern anlamda tamamlamış bulunan okulumuz, eğitim-öğretim hizmetlerinde de isminden sıkça söz ettiren bir anlayışla büyük hedeflere ulaşmıştır. İlk mezunları 1991-1992 yılında veren okulumuz bu öğretim yılı sonunda 16. mezunlarını verecektir. elinizde bulunan bu dergide öğrencilerimizin üniversiteler bazında dağılımını gösteren tabloyu ileriki sayfalarda göreceksiniz. Kırklareli Anadolu Liselilerinin azim ve gayretinin giderek yükseleceğine olan inancımız tamdır. parolamız; isteyene, istediğini belli edene istediği üniversite, İstemek, başarmak için gereklidir, İstediğini belli etmek, azimli, gayretli, planlı programlı, disiplinli çalışmaktır. Açılışından bu güne kadar emeği geçenlere Anadolu Liselileri adına sevgi, saygı ve şükranlarımızı arz ediyoruz.


sayfa

9

sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

ANADOLU LİSELİ OLMAK [ özge KAyAKuzgun ]

KirKLAreLİ AnAdOLu Lİsesİ

Ankara üniversitesi Hukuk fak. öğrencisi

Bu okulda okuduğum için kendimi çok şanslı görüyorum. öğretmenlerimden öğrendiklerimi bugün istediğim hayata doğru yol alırken arkamda bir destek olarak her zaman hissediyorum.

D

eğiştiremeyeceğimiz gerçekler var; ama şu an için… gelecekte değiştirebileceklerimiz için de şu an gerçekleştirebileceklerimiz… Okulumda altı yıl boyunca çok şey gördüm ve yaşadım. Bu altı yılda öğrendiklerimi ve yaşadıklarımı anlatmam zor ama çoğu günlerim ders çalışmakla geçti diyebilirim .sanırım istemek ve inanmak ve uygulamanın başarı ile bir arada olabildiğini gösteren bir örneğim… zamanın kısalığının sonucun elde edilmesini uzak bir zamana attığı doğru; ama o uzak, istemeye ve inanmaya devam ettiğimizde yakın oluyor.Tabii bu üçüne “sabır” ı da eklemem gerekecek. yapabileceklerimizi ve isteklerimizi küçümsememek ve süreci oluşturmada kendimizin yanında olmak. Bu okul fazlasıyla gerçek başarı öyküleriyle dolu. Anadolu Lisesi bana istediğim takdirde başarılı olabileceğimi, mutlu olmanın içimde saklı olduğunu , nereye gidersem gideyim onu yanımda götürdüğümü, mutluluğu yaşamak ve yaşatmak için onu serbest bırakmam gerektiğini ve nihayet bunun elimde olduğunu gösteren bir okul… İmkanları zorlamak, olmazı düşünmek yerine olabilirlik üzerine ve hayallerimiz için… ne olursa olsun pozitif düşünmenin gücünü, “Her gün her açıdan daha iyi olacağım”a inanmayı öğretti.


Bazı şeyleri insan yaşadığı anda fark edemiyor. Fark ettiklerim de var ama fark etmediklerim daha çok galiba. Üniversiteye geldiğimde farklı yerlerden gelmiş birçok insanla karşılaştım ve tanıştım. İlk başta tek bir ortak noktamız vardı: ANADOLU LİSESİ MEZUNU olmak. Sistemin insana ‘’yeter be, e bu kadarı da olmaz ki canım! ’’ dedirttiği anları ben de hala yaşıyorum. Ne var ki acı bir gerçek olarak Anadolu lisesi mezunu olmayan arkadaşlarımın, okuduğum fakültede okuyabilmeleri için daha çok çaba sarf etmeleri gerektiğini biliyorum. Sisteme rağmen sistem içinde Kırklareli Anadolu Lisesi hala ayakta! Geriye dönüp baktığımda Anadolu Lisesindeki hayallerimin, umutlarımın, hüzünlerimin, “ah”larımın, “keşke”lerimin sonuçlarını ve tercihlerini yaşadığımı görüyorum. Bu okula geldiğimde kazanmak istediğim için buradayım ve mutluyum ,diyordum.Şimdiyse , iyi ki diyorum iyi ki Kırklareli Anadolu Lisesinde okumuş ve Kırklareli’nde yaşamışım.Derslerden öğrendiklerimizi sınavlarda göstermemiz doğrudan bizimle ilişkili olmakla birlikte kişi olarak o kadar özgürce “ben” olamıyoruz. Çevremizden kopamadığımız, arkadaşlarımızdan etkilendiğimiz ölçüde “ben” oluyoruz. Bir şekilde hepimiz tercihlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Ailemizden ve çevremizden gelecek yardımları “öğüt”değil de yaşamı gözlemlemek olarak algılarsak sanırım yaşadığımız hayatı anlamlı kılacak anılar biriktirirken çok yıpranmayız . Üzülmeyi kısa aralıklarla gelen ve giden yağmurlara dönüştürebiliriz. Üniversite yaşamı lise üzerine kuruluyor ve lisede yaşanan dostluklar unutulmuyor. Şu an lise arkadaşlarımdan dostlarım dediklerimle hala görüşüyoruz ve biliyoruz ki araya yollar girse de dostlarımızın her zaman yanında olacağız. Bu okulda okuduğum için kendimi çok şanslı görüyorum. Öğretmenlerimden öğrendiklerimi bugün istediğim hayata doğru yol alırken arkamda bir destek olarak her zaman hissediyorum.Her zaman gülen yüzleri ve ilerisi için teşvik edici sözleri aklımda. Basamakları bu sayede daha hızlı tırmandığım bir gerçek.Karşılaşacağım diğer zorlukları düşündüğümde böyle bir başlangıç bana enerji veriyor ve belki de en önemlisi bu okulda edindiklerimi hayatın kendisine de uygularsam aynı mutlu sonuçları edinebileceğime dair BİR UMUDUM var! Bazen yıldızları süpürürüz farkında olmadan… Süpürmediğim yıldızlarımdan Kırklareli Anadolu Lisesi

Mayıs 2008

sayfa

Sedir

10 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

[ Gözde AKIN ]

Ufak penceremden hem gökyüzüne hem de yeryüzüne bakıyorum.Gökyüzünü seyre daldığımda o muhteşem mavinin en tatlı tonlarına aşık olurken,yeryüzünün de o güzelim yeşilinin yavaş yavaş yok olduğuna kahroluyorum.O gür,koyu yeşil ağaçlar,çeşit çeşit renklerle bezenmiş yamaçlar kendini kel tepelere bırakıyor.Alçak boylu,tüylü ılgınlar,öbek öbek erguvanlar eskisi gibi uçuk pembe renkleriyle etekleri doldurmuyor.Bir masal dünyasını andıran bu tablo asılı durduğu duvara veda etmek üzere adeta. Annemizin,babamızın anlattığı onlar için hiç unutulmayacak güzellik yavaş yavaş gözlerimizin önünde silinmeye başlıyor.Yani doğanın eski halinden pek eser kalmıyor geriye.O harika manzara bir harabeyi andırıyor.Sanki yüzyıllar boyu üzerinde binlerce millet çarpışmış da bu durumu almış.Ya asırlık ormanlarımız... Uçsuz bucaksız,küme küme,kalın kalın çamlar,kayınlar barındıran esrarengiz topluluk,ormanlarımız.En çok onların yok edilişine üzülüyorum.Büyük ihtişamlarını nasıl oluyor da kaybediyorlar biz insanoğlu yüzünden? Neden biz küçük varlıklara direnemiyorlar?Ağızları olsa kimbilir neler anlatacaklar bize? Şu bilinçsizce yaptığımız davranışları bir bir yüzümüze vuracaklar.Ama biz,huyumuz kurusun,bunlara aldırmayacağız.Yine yok etmeye,zarar vermeye ve binlerce canlıyı evinden ayırmaya devam edeceğiz aklımız başımıza gelene kadar.Sonra pişman olacağız ama ne fayda? Hafif bir sisle örtülü masmavi denizlerimiz... Onların da fütursuzca kirletilmesine göz yumacağız. Denizlerimizde hayat bulan canlıların öksüz kalmasını bir film şeridi sunuluyormuş gibi izleyeceğiz.Börtü böceğin gök kubbeyi çınlatan seslerini bir daha duyamayacağız.Neden? Çünkü bütün bunlar olduğunda, ormanlarımız,denizlerimiz kimliğini yitirecek.Yaz sıcağında gölgeleriyle oyunlar oynatan ağaçların serinliği,akşamüstlerinin ferahlatan esintisi olmayacak.Mevsimlerin renk geçişlerini yaşayamayacağız hep birlikte.İnsanoğlunun doğa ile bağı kopacak.Ve bize çıplak dünyayla yetinmek kalacak.Bütün bu olacakların nedeni kim peki? Tabi ki biz doğa bilincinden yoksun insanlar... Eskisi gibi şiir de yazamıyorum biliyor musunuz? Şu güzel havalarda insana ilham gelir ya işte o artık benim kapımı çalmıyor. İsli dumanların içinde uçsuz bucaksız çalılara,bozkırlara baka baka şiir mi yazacağım ben? Nerede o mehtap manzarası? Gözün görebildiği, canlının gezebildiği her yer çorak. İster güneş çıksın, ister yağmur yağsın,hava çok güzel olsun ne yazar. Değişen bir şey yok nasıl olsa.Doğada,onu bu hale getiren insanlar gibi yaşayan bir ölü sonuçta. Peki bu yok oluşa seyirci mi kalacağız? Tabi ki hayır. Doğayı sevenler hemen harekete geçerek diğer insanları da bu hususta tetiklemeli. Bence ‘’neler yapılabilir’’ hakkında paneller,konferanslar düzenlenerek bireyler bilgilendirilmeli ve topyekün seferberlik başlatılmalı.Kısacası doğayı eski haline kavuşturma fikirlerimiz hayata geçirilmeli.Eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız hemen balkonunuzun veya evinizin penceresini açıp o güzel fikirlerinizi çevrenizi görerek geliştirin. Sonra bir fidan dikin ve bir tohum ekin.Göreceksiniz çevrenizde sizinle birlikte hayat bulacak.Bunları hiç değilse kendiniz için değil, şiirlerinin kaynağı ilhamın gelmesi için yapın.Doğanın insan olmadan yaşayabileceğini ama insanın doğa olmadan yaşayamayacağını unutmayın.


sayfa

11

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

BEYAZ BAYRAK

Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında, ülkemiz genelinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulların temizlik ve hijyen konusunda teşvik edilmesi, okul sağlığının iyi düzeye çıkarılması amacıyla Beyaz Bayrak İşbirliği Protokolü imzalanmış ve bu protokol 03/08/2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Protokol hükümlerinin uygulanmasında Sağlık Bakanlığı adına, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı adına Sağlık İşleri Daire Başkanlığı yetkili kılınmıştır. Protokol kapsamındaki iş ve işlemlerin yükümlülükleri bulunmaktadır. Toplum sağlığını korumak ve geliştirmek, yaşam kalitesini yükseltmek, temizlik ve hijyen konusunda yeterli eğitim almış sağlıklı nesiller yetiştirmek, kamu kurum ve kuruşlarının asli görevleri arasındadır. Her iki bakanlığın işbirliğinde okulların belirli kriterler esas alınarak denetlenmesinin verimli olacağı düşünülerek, okulların temizlik ve hijyen konusunda teşvik edilmesi, okul sağlığının daha iyi düzeylere çıkarılması hedeflenmiştir. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız beden ve ruh sağlığının korunması amacıyla okul çevresi, idari birimler, öğretmenler odası, kütüphane, ısıtma durumu, spor salonu, atölye ve laboratuarlar, kantin, tuvaletler, içme suyu gibi konular 100 puan üzerinden değerlendirilmektedir. Okulumuz gerekli başvuruyu Mayıs 2007 yılı içinde yapmış ve İl Sağlık Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim

Müdürlüğü yetkililerince denetim formundaki kriterlere uygun olarak değerlendirilmiştir. Denetleme sonucunda okulumuz 90 puanın çok üstünde puan alarak ilgili protokol gereğince Okul Sağlığını ve temizliğini simgeleyen Sertifika, beyaz Bayrak ve Pirinç Levha almaya hak kazanmıştır. Kırklareli Anadolu Liselilerine düşen görev , okul sağlığını ve temizliğini belirleyen kriterleri sürekli olarak yerine getirmektir.


sayfa

12 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Sedir


sayfa

13

sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

KirKLAreLİ AnAdOLu Lİsesİ'nde OKumAK B özüm çuLcu RÖPORTAJ 10 Tm- A

ERDAL AKTARI İLE OKULUMUZ ÜZERİNE ... İlk sayımızda okul Müdürümüz Nusret CANDEĞİR ile Okulumuz kurulum aşamasında en fazla emeği geçen Erdal AKTARI ile birlikteyiz..

İlk olarak bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Eminiz herkes 23 yıldır eğitim veren ve açıldığından beri birçok başarıya imza atmış Kırklareli Anadolu Lisesi'nin kahramanlarından biri olan sizi ve okulumuzun kuruluş hikâyesini gerçekten merak ediyordur. Öncelikle sizi okulumuzun kurucularından biri olarak tanıyoruz. Aynı zamanda birçok proje içerisinde yer almışsınız ve yer almaktasınız. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? memur bir ailenin çocuğu olarak 1946 yılında dünyaya geldim. İlkokul ve ortaokulu erciş, Kırklareli, Lüleburgaz ve çorlu'da tamamladım. Kırklareli Atatürk Lisesi mezunuyum. Lise sonrası marmara Hukuk fakültesini bitirdim. 1973 yılından beri avukat olarak hayatımı devam ettiriyorum. Sosyal faaliyetleriniz neler? Sivil toplum örgütleri kapsamında çalışmalarınız var mı? Kırklareli'nde birçok derneğin kurucusu oldum. Baro Başkanlığı yaptım. Bir süre siyasetle uğraştım. Belediye başkan adayı oldum. Bir partinin il başkanlığını yaptım. Şu anda Kırklareli İl disiplin Kurulu başkanıyım. Bu kurul amatör futbolculara ceza veren bir kuruldur. 1985 yılından beri başkanlığını yapıyorum. Kırklareli Şehir Kulübü başkanıyım. Kırklareli İl İnsan Hakları Komisyonunun Başkanlığını yapıyorum. Belki de en büyük eserimiz ya da geriye baktığımızda en çok gurur duyduğumuz Anadolu Lisesi yaptırma ve yaşatma derneği’nin kurucu başkanıydım. sanıyorum 18-19 sene de başkanlığını yürüttüm. yani sosyal faaliyetlerden hiç kopmadım. Hep aktif oldum. dediğim gibi hâlâ bir kaç yerin başkanlığını devam ettiriyorum. Gerçekten de çok üretken bir insansınız. Sürekli bir faaliyet içindesiniz. Bu konudaki deneyiminize dayanarak soruyorum: Sizce öğrencilerimizi bu tür faaliyetler içerisine yeterince çekebiliyor muyuz? Bu konuda bizlere ne gibi görevler düşüyor? genel olarak daha fazla bilgi ve donanıma sahip bir nüfus yapısı ile karşı karşıyayız. Aslında ülkemiz demografik fırsatları hızla öne çıkan ve kendini yenileyen bir ülke. Tüm bunlara karşın öğrencilerimiz ve belki de tüm yaş gruplarının eğitim alanındaki sosyallikleri son


Sedir

BİR AYRICALIKTIR... derece yetersiz. Son 20 yıldır öğrencilik sıfatı taşıyan insanlarla kendimizi kıyasladığımızda bizler çok şanslıymışız. Çocuklar şimdi ortaokula başladıkları anda imtihanlar, kurslar derken sistemin içerisinde kayboluyorlar. Bu lise çağına kadar böyle gidiyor. O çağa kadar çocuğu sürekli ders çalışan, kurs alan kişiler olarak yetiştirirseniz o insanı toplum içinde başka görevlerde görmeye imkânınız da olmaz. Çünkü çocuk sürekli imtihandan imtihana koşuyor, üniversitede iyi bir yer kazanabilmek için uğraşıyor, hayatın güzelliklerini göremiyor. Biz de ÖSS diye bir şey yoktu. 100-150 sayfalık bir kitaba çalışıp girdik biz sınava. Ben hukuk fakültesine 1000 kişi içinde 54. olarak girdim. Ama bu süre içerisinde okuldaki faaliyetlerden de hiç geri kalmadım. Şu anki sistem çocukları bu faaliyetlerden uzaklaştırıyor. Bunun yanında bir de aile baskısı söz konusu. Öncelikle çocuğun kendine ait bir hayatı olmalı. Bu durumda çocuğun kendi hayatı kısıtlanıyor. Kendi hayatı olmayan bir insanın topluma katkısı da pek fazla olamaz. Bunu yadsımamak lazım. Eğitim sistemimiz hakkındaki düşüncelerinizi dile getirdiniz. Sizin de söylediğiniz gibi bugünkü eğitim sistemi öğrencileri toplumdan uzaklaştırıyor. Peki, bugünkü eğitim sistemimize dair önerileriniz varsa bunları bizimle paylaşır mısınız? Eğitim sistemine ait yanılgıların olduğunu düşünüyorum. Okulların sosyal yönleri gittikçe azalıyor. Bizler dersler dışında da; kitap okuyup, sosyal ve spor faaliyetleri içinde olabiliyorduk. Araştırmacı kimliklere sahip öğrenciler olmaya yönlendirilmiştik. Günümüzde gözlemlediğim ise, sınav kaygısının gerçekten de eğitim sürecini büyük ölçüde aksattığıdır. Öğrencinin yaratıcı düşünme gücünü elinden alıyoruz. Bilgideki çeşitlenmeyi kısıtlıyoruz. İnanıyorum ki; Toplumun içinde olmayarak kalıcılık sağlanamaz. Dediğim gibi ben derslerimi de yaptım, aktivitelerden de geri kalmadım. Sporumu da yaptım, kitabımı da okudum. Araştırmacılık çok önemli. İnsan sürekli yeni bir şeyler öğrenmeli. Sadece 128 so-

Mayıs 2008

runun 125 i yapan biri çok iyi bir meslek sahibi olur diye bir şey yok. Sonra eğitim sistemi öğrencileri kısıtlamamalı. Edebiyatçı, fenci gerçi bunları tam da bilemiyorum ama meslekleri alanlara ayırmamak lazım. Sizce Ülkemizdeki ve ilimizdeki eğitim ne derece yeterli? Uzun süre eğitimin içinde yer almış birisi olarak tespitleriniz neler? İlimizin ciddi bir eğitim alt yapısı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle 1980-90’lı yıllarda Kırklareli’nde ortaya çıkan kültürel birikim bugün bile aynı düzeyde değil belki de. Bu çok ciddi anlamda toplumsal yaşamı da etkiler çarpıcı bir örnek olması açısından. Bunun dışında şimdi eğitim imkânları daha fazla. Kırklareli’nin birçok kazasında okullar açıldı. Ben Kırklareli’nin eğitim kalitesinde bir düşüklük olduğunu zannetmiyorum. Öğrencilerin herhangi bir üniversiteye yerleşip meslek sahibi olması konusunda önde bir il.Ama öğrencilerimiz tam olarak eğitilmiyor. Çünkü sosyal yönden geliştirilmiyorlar. Ama Türkiye genelinde düşünürsek gerçekten başarılı bir ilimiz var.

Şimdi hepimizin merak ettiği bir soruya geldik. Anadolu Lisesi’ni açma fikri nasıl oluştu? O zamanlar yani 1985 yılı ve öncesinde Kırklareli çevresinde, bir tek Edirne’de Anadolu Lisesi vardı. Bizim evlatlarımız da sınavlara giriyor, birçoğu kazanıyordu. Okula yerleşenler sabahları gidip akşamları geliyorlardı. Bu gerçekten yorucu bir işti. Bir de o zaman ilkokuldan sonra alıyorlardı. Küçücük çocuklar sürekli gidip geliyorlardı. Ve biz Kırklareli’nde bir Anadolu Lisesi olması gerektiğine inanıyorduk. Ayrıca o hep övündüğümüz klasik okur-yazar, eğitilmiş-öğretilmiş insanımızın fazlalığı

sayfa

14 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

dolayısıyla Kırklareli’nde bir Anadolu Lisesinin mutlaka olması gerekiyordu. Zaten biz de bu girişimin Kırklareli’nin eğitimine ve öğretimine çok faydalı olacağı inancı içerisindeydik. O yüzden böyle bir faaliyet içerisinde bulunduk. Ne mutlu ki başarabildik. Peki, resmi olarak bu ilk nerde dile getirildi? Belediye binasında rahmetli Belediye Başkanı Ali Nazmi Üstündağ’ın odasında toplanmıştık. Toplum kuruluşları, meslek kuruluşları dediğimiz kuruluşların ileri gelenlerinden temsilciler vardı. Vali bey var mıydı tam hatırlayamıyorum. Beni de çağırmışlardı. Ben o zaman bir komisyonda görevli değildim. Eksik olmasınlar, beni de çağırmışlardı. Kırklareli Anadolu Lisesi’nin kurulmasında herkes hemfikirdi. Herkes elinden geleni yapacağını söyledi. Hemen bir kurul oluşturalım dediler. Başkanın seçilmesi gerekiyordu. Oradan benim adım cıktı. Sanıyorum 1985 yılının şubat ya da mart ayları içerisinde bir toplantıydı bu. Ama ondan önceki fikir oluşumları hakkında ayrıntılı olarak bir şey bilemeyeceğim. Bundan sonra hala Anadolu Lisesi projesi içinde yer almayı düşünüyor musunuz? Son kongrede(başkanlığı bıraktığım kongrede) orada mıydınız? Bilmiyorum. Kendimi tutamadım yarım saat hüngür hüngür ağladım. Yani düşündüğünüzde, alt tarafı bir dernek bu ama benim için çok önemli bir yeri var. Tabi artık bizim de çok aktif olacağımız pozisyonlar gerilemekte. Yine de çağırırlarsa “çok önemli şeyler yapılacak gel” diye, neden olmasın? İlla başkanlık olacak diye bir şey yok. Dediğim gibi, Kırklareli Anadolu Lisesi benim için gerçekten çok değerlidir. Anadolu Lisesi için yaptığımız uğraşların, dilenciliklerin sonucunda Anadolu lisesinde ders veren öğretmelerin emekleriyle ve bunun yanında kendi gayretleriyle su anda çok iyi konumlara gelmiş mezunlarımız var. Bu %100 başarı mıdır, bilemiyorum. Ama dediğim gibi, 92 yılından bu yana mezun olan öğrencilerimizin%90 ı üniversite mezunu ve çoğu iyi yerlere geldi. Bu önemli bir başarıdır elbette. Şüphesiz büyük bir oran. Size göre Anadolu Liseli olmak ne ifade ediyor? Aslında eskiden çok şey ifade ediyordu ama simdi herkese bu ismi verdiler. Hiç hak etmeyenler de bu ismi aldılar. Anadolu Liseli olmak için uğrasan


sayfa

15

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

çocuklarımız Anadolu liseli olana kadar çok caba gösteriyorlar. Diğer liselerdeki öğrencilerin ben bu kadar çaba gösterdiğine inanmıyorum. Ayrıca Anadolu Liselerinin kuruluş gayretlerine de saygısızlık yapılıyor. Bu bizim sucumuz değil. Kırklareli halkının da suçu değil. Bu, maalesef bazı siyasetçilerin, biraz daha çok iş yaptıklarını göstermek için uyguladıkları bir strateji. Bu yanlış bir uygulamadır. Bütün Anadolu liseleri öğrencilerine haksızlık yapıldığı kanaatinde olduğum için bunları söylüyorum. Okulun, yeni açıldığı dönemlerde özellikle Kırklareli ve çevresi için müthiş bir ilgi oluşturduğunu biliyoruz. Tüm öğrencilerin belki de daha fazla olmak üzere ailelerin hayallerini süsleyen bir okul hediye ettiniz. Sizler başlangıç itibariyle en azından böyle bir ilgiyi bekliyor muydunuz? Bu başarının sırrı neydi size göre? Bu okulun çok başarılı olmasını istedik. Her şeyinin olması gerektiğine inandık. Kırklareli’nde bir Anadolu Lisesine bilgisayarlı laboratuar kuruldu. Şimdi bilgisayar laboratuarının bir anlamı yok çünkü artık her yerde mevcut ama o dönemde bu çok önemli bir şeydi. Çocukların her şeye sahip olmasını isteyerek yola cıktık. Buraya gelen çocuklarımız da son derece gayretliydiler. Bu gayeye uygun davranarak hareket ettiler. Gerçekten çok büyük emekler harcandı ve kısa sürede okulumuz Türkiye’nin sayılı okullarından biri

haline geldi. Sizinde söylediğiniz gibi Kırklareli Anadolu Lisesi gerçekten çok başarılı bir okul haline geldi. Kurulduktan sonra ilk mezunlarını 92 yılında verdi ve her biri çok güzel konumlara geldi. Daha ilk mezunlarında bu basarının sağlanmasını siz neye bağlıyorsunuz? Bu başarının sırrı İNANMAKTI. Okulu açtığımız zaman bir müdür ve iki tane de öğretmenimiz vardı. Bu kadro gerçekten inanmıştı. Okul aile birliğinden bahsetmiyorum dikkat edin. Sadece 3-4 kişiden bahsediyorum. Biz yılda iki kere toplanalım da okulda neler yapabiliriz, neler eksik, öğretmen arkadaşlarımız neler yapabilir diye konuşmadık. Zaten herkes bunun bilincindeydi. Okulumuz açıldığından bu yana yani 19852008 yılları arasında okulumuzda görev yapan öğretmenlerin hepsinin buna inandığını düşünüyorum. Şimdi kötü öğretmen diye bir şey olmaz, sonuçta hepsi bir şeyler öğretmeye çalışıyorlar. Ama ben okulumuzun kuruluşundan bu yana okulumuzda görev almış ve kötü olarak nitelendirilen öğretmenlerin 5 kişiyi geçmeyeceğini gururla söyleyebilirim. Zaten onlarda kısa süre içinde okulumuzdan ayrılmışlardır. Başarıda bunun da etkisi vardır. Şimdi bakın, bizim ilk talebelerimiz yani 92 mezunları okula sınavla gelen talebeler değildi. 1985 yılında giren 72

kişiden bahsediyorum. Edirne Anadolu Lisesi’ne ya da İstanbul’daki okullara giremeyen çocuklarımız arasında yapılan puan sıralamasıyla okulumuza geldiler. Bizim hakkıyla ilk giren öğrencilerimiz 86-87 döneminde girenlerdir. Yani 93 yılından itibaren olan mezunlardır. Ama buna rağmen yani elenenlerin arasından seçilmelerine rağmen o çocuklarımız da çok başarılı oldular. Oğlunuzun da okulumuzdan 7 yıllık bir eğitim-öğretim den geçerek mezun olduğunu biliyoruz. Oğlunuzun Kırklareli Anadolu Lisesi mezunu olmasının avantajları nelerdi? Şu anki konumundan, işinden memnun musunuz? Oğlum Marmara Üniv. İşletme mezunu yalnız İngilizce bölümü değil. Ama okul dönemi içerisinde Boğaziçi Üniv.’ den İngilizce kursu aldı. Kırklareli Anadolu Lisesi’nde aldığı İngilizce eğitimi yanılmıyorsam 12 bölümlük bir şeydi. Mezun olduktan 2-3 yıl geçmesine rağmen bu kursa ya 6. ya 7. seviyeden başladı. Yani Kırklareli Anadolu Lisesi’nden aldığı İngilizce eğitimi ki mezun olduktan sonra üzerinde çalışmamasına karsın Boğaziçi’ndeki kursta 5-6 seviye atlattı. Üniv.yi bitirdi ve askerliğini yaptı. Su anda Zorlu Holding’te Finans Uzmanı.


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

Okulumuzdan mezun olan Öğrencilerimizin okula karşı ilgilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mayıs 2008

sayfa

16

Sedir

Çok kötü… O konuda da tabi ki her konuda olduğu gibi Müdür Bey’in emekleri çok büyüktür. Sanıyorum bir ya da iki defa köfte günü gibi bir şeyler yapıldı. Bunların içlerinde benim oğlum da olmak üzere okulumuzdan mezun olan evlatlarımızın ben çok vefalı oldukları kanaatinde değilim. Yani bu konuda çok olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Ama hiç belli olmaz, bir tane fedai çıkar. Herkesi bir araya getirir Bu konuda sizin herhangi bir öneriniz var mı?

O dönem içerisinde mezun olan insanlardan 2-3 kişinin çabasıyla olabilir. Hele bu sayıyı 10 a çıkarabilsek mükemmel olur. Bu kişiler her şeyi ayarlayabilir. Gerçi uygun zamanı da bulmak önemli sonuçta herkesin bir düzeni var. Dediğim gibi, bu bir kaç fedai çıkacak herkesi toparlayacak, bu iş ancak böyle olur. BİZ DE OKULUMUZUN BU VEFAYI HAK ETTİĞİNE İNANIYORUZ. KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ MEZUNLARI İÇERİSİNDEKİ BU FEDAİLERİN BİR AN ÖNCE ORTAYA CIKMASINI TEMENNİ EDİYORUZ!! Açılmasına vesile olduğunuz ve uzun yıllar aktif olarak okulumuz kapsamında görev yapmış birisi olarak, okulumuzda gerçekleşmesini arzu ettiğiniz çalışmalar ya da faaliyetler var mı? Bu konuştuğumuz şeyler gerçekleşirse çok güzel olur. Geri kalanı zaten yapılıyor. Bu okuldan mezun olanların okullarına ilgileri devam etsin. Bu beni gerçekten çok mutlu eder.

Mutlaka okulumuz açılışından itibaren başınızdan birçok ilginç olay geçmiştir. Bu süreçte sizi en fala etkileyen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Ya öyle aklımda belirli bir anım yok doğrusu. Ama birçok şey geldi başımıza. En basitinden okulun kurulması için belirli bir paraya ihtiyacımız vardı. Bu nedenle banka dolandırdığımızı

hatırlıyorum. (Gülüyor…) Önce Vali Bey’e gittik. O zamanın parasıyla 30 bin lira gerekiyordu. Vali Bey “Hocam ne diyorsun sen? Olur mu öyle şey ?!” dedi. O zamanlar Kırklareli’nde Öğretmenler Bankası vardı. Biz de bankaya gittik. 15 bin lira para aldık. Bu paranın bir kısmıyla eski arsayı satın aldık. Zaten biz okulu kâğıt üzerinde kurmuştuk. Ama bizden su basmanı için fotoğraf istediler. İyi de daha ortada temeli bile olmayan bir okulun fotoğrafını istiyorlar. (Gülüyor ve ekliyor) Biz de o zamanki polis lojmanlarının fotoğraflarını çekip göndermiştik. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Şu anda öğrencisi olduğumuz okulumuzun başarıya

ne şartlar altında ulaştığına ve yapılan fedakârlıklara şahit olmak gerçekten çok büyük bir onur. Özellikle göstermiş olduğunuz fedakârlıklar hiçbir zaman unutulmayacaktır. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? Herhangi bir mesajınız… Sizlere burada görmek beni çok duygulandırdı. Asıl ben size teşekkür ederim. 1985-2008 yılları arasında gidip geldim. Benim için Kırklareli Anadolu Lisesi çok önemli bir yere sahip. Son olarak şunu eklemek isterim ki: İMKÂNSIZ diye bir şey yoktur. Siz inanırsanız ve çevrenizdekileri inandırmayı başarırsanız, herkes elinden gelen imkânı sizin için yaratır. SİZCE DE KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ’NDE OKUMAK BİR AYRICALIK DEĞİL Mİ ?

Özüm ÇULCU 10 TMA İrem Burcu KURŞUN 10 TMA Gökay GÖNENÇ 10 TMA Sayim AYGÜN ( Coğrafya Öğr.


sayfa

17 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sedir

KüreseL isinmA (İnsAn KAynAKLi sayim Aygün coğrafya öğretmeni

KüreseL isinmA [İnsAn KAynAKLi İKLİm değİŞİmİ ]

dünyaya neler oluyor?

evet, yaşadığımız yüzyıl belki de bu sorunun en ciddi olarak sorulması gereken bir zaman dilimi . Her yeni gün ile birlikte yeni bir felaket senaryosu karşımıza çıkıyor veya yeni yeni çevre raporları ile karşılaşıyoruz . Tüm bu görüntü içinde ortak bir sonuç var ki o da ; gezegenimizin nihayet çevre felaketleri açısından geri dönülmez bir noktaya gelmek üzere olduğudur. çevre sorunları kavramı aslında çok yeni bir kavram değil , hatta gezegenimizin yaşı ile yaşıt bir sorun; yani en azından çevrenin doğal şekillenme ve dönüşüm süreçi açısından baktığımızda , çevrenin şekillenme süreci, aslında günümüze oldukça yakın bir zaman dilimine kadar da belirgin olarak doğanın kendi yasaları çerçevesinde ve kendini yok etmek değil de yenilemek şeklinde devam etmekteydi. daha sonra garip bir şekilde doğanın bu kendini yenileme süreci , yok etme sürecine dönüştü. Tüm bunların ;bilgi temelli , insanın ve insani değerlerin ön plana çıktığını düşündüğümüz daha çağdaş ve uygar olduğunu düşündüğümüz 20. yy toplumunun coğrafyasında yaşanması ise son derece manidar. İlk çağlarda istekleri, amaçları ve başarabildikleri sınırlı olan insan , düşünceleri , zihni , ufku genişledikçe birçok alanda göz ardı edilemeyecek başarılara imzasını attı ve şu anda gelişmekte olan teknolojiyle birlikte pek çok mükemmel buluşu hizmete sunmaya devam ediyor. gözardı edilen bir şey var ki bu arada yaşam alanını da hızla daraltıyor. İnsanoğlu var olduğundan beri bir hayli üşengeç, rahatına düşkün ve menfaatlerine sıkı sıkıya bağlı … özellikle 20. yy’ın ikinci yarısına karşılık gelen bu süreç içerisinde , sanayi devrimiyle birlikte başdöndürücü bir değişim yaşayandı, bu süreç içerisinde kendi ihtirasları ve bitmek tükenmek bilmeyen hırslarına kurban giden bir uygarlık… … pek çok defa hayatımıza anlam katan çok ufak bahanelere sığdırdık düşüncelerimizi. Hepsi yaşamamız içindi, rahat yaşamamız… peki ya nefes alamadan nasıl yaşayacağız?

İşte b u n u hiç düşünmedik… Başlangıçta rahata düşkünlüğümüz , sonrasında belki de mecburiyetlerimiz bugünü yaşamak zorunda bıraktı insanoğlunu ve artık doğa ile olan süreçte insanın müdahalelerinde bugünü yaşayabilme zorunluluğu var . doğanın üretme ve hazmetme gücünün üstünde taleplerle karşı karşıya kaldık . doğa da; yok oluş sürecinde tüm hırçınlığı ile bize cevap vermeye başladı. çünkü onun da canı yanıyordu artık. Aslında doğanın haykırışı , insanlara kendi iradeleri ile yok olmaya başlayan yarınlarını haber veriyor. İnsanların doğayla olan mücadelesinde birçok zaferler kazanmış bir komutan edası sezilebilir;fakat unutulmamalı ki doğa da bu zaferlerin herbiri için bizden öç almaktadır. İnsanların her yaptığına doğa güçleri karşılık vermektedir. İklim değişiklikleri, ozon delikleri , kuraklıklar , su baskınları bunlardan birkaçı. Tabi bu noktada belki bir ironi de sözkonusu ; çünkü gerçekten de ,bu süreçte etken durumda olan ile etkilenen aynı değil. Belki de insan kaynaklı çevre sorunlarında en az payı bulunan toplumlar ve coğrafyalar, en fazla etkilenen olabiliyor.Küresel ısınma ve etkileri de bunlardan biri . İklim değişiminin seyri üzerine ; Bizi bir felaket mi bekliyor , yoksa küresel ısınma gezegenimizin daha önce de yaşadığı dönemsel bir doğal ısınma – soğuma döngüsünün bir parçası mı ? İnsanlığın yerleşik yaşama geçmesinden bu yana,gezegenimizin ikliminde pek önemli değişmeler olmamıştır.Ancak birkaç bin yıllık bu dönem dünyanın milyarlarca yıllık geçmişinde küçük bir zaman dilimini oluşturur.Aslında gezegenimizin iklimi durağan değildir ve sürekli değişmektedir. yani gezegenimiz dönemsel olarak ısınıyor ve soğuyor. Bu değişmelere bağlı olarak yeryüzünün büyük oranla buzlarla kaplandığı 4 büyük çağı saptandı.Bunun yanında son iki milyon yıl içinde yaklaşık 20 küçük buzul çağı yaşandı. Bilim adamları bu değişmeleri;dünyanın eksenindeki dönemsel kaymalar ,kıtaların yer değiştirmesi,dağ oluşumları,yanardağ etkinlikleri,güneşteki bir takım değişmeler gibi etmenlere bağlıyorlar. Bu ısınma ve soğuma dönemlerine bakıldığında şu anda gezegenimizin soğuma döneminde olması gerekir.Ancak sürdürülen bir dizi araştırma ve gözlemler sonucunda , dünya ikliminin soğuk bir döneme değil aksine tehlike yaratacak ölçüde sıcak bir devreye girmiş olduğu anlaşılmaktadır.1860 yılından günümüze kadar yapılmış olan gözlem ve kayıtlar ortalama küresel sıcaklığın 0,6 – 0,8 derece kadar arttığını göstermektedir.


SERA ETKİSİ Yerküre’nin ekolojik sisteminin en savunmasız kısmı atmosferidir. Savunmasız çünkü ; bileşimini değiştirebileceğimiz kadar ince bir tabaka . Güneş ışınları dünyanın iklimini etkileyen önemli etmenlerdendir. Bu sayede dünyamız ortalama 14 derecede yaşanılabilir bir ortalama sıcaklığa sahip olur. Güneş ışınları yerküreyi ısıtan , ışık dalgaları biçiminde girer. Aslında soğrulan ve yerküreyi ısıtan ışınımın bir kısmı uzaya kızılötesi ışınım şeklinde geri yansır, geri yansıtılan bu kızılötesi ışınımın bir bölümü atmosfer katmanı tarafından hapsedilerek atmosferde tutulur.Bu da atmosferin ısınmasına yol açar. Tıpkı bir seranın üzerini kaplayan plastik örtü veya camdan giren ışınların taşıdığı enerjinin , büyük oranda içeride kalmasına benzer şekilde , sözkonusu gazlar bu etki benzerliğinden dolayı ‘’ sera gazları ‘’ olarak anılır Karbomdioksit – Metan – Azotoksit – Subuharı . Işınların uzaya yansıtılmasını belli bir oranda engelleyen başlıca sera gazlarıdır. Aslında metan ve azotoksit , karbondioksite oranla çok daha fazla soğurma kapasitesine sahip olmakla birlikte,atmosferdeki oranları daha az olduğu için ön plana çıkmamaktadır. Bunların dışında çok güçlü sera etkisi yapan gazlar da var; ama atmosferdeki oranı az. Aslında olumsuz yanının dışında sera gazları atmosferin sıcaklığının korunması için gereklidir.Sera etkisi gece ile gündüz arasında sıcaklık farkını azalttığı gibi , yıllık ortalama sıcaklığın , şimdiki 14 derecelik görece yüksek düzeyde seyrini de sağlıyor. Eğer bu etki olmasaydı . dünyanın ortalama sıcaklığı 32 derece azalarak – 18 dereceye iner ve dünyamız buzla kaplı bir topa dönerdi. Tabi sera gazlarının fazla olduğu gezegenlerde de ortalama sıcaklık fazla oluyor. ( Venüs buna örnek gösterilebilir , ortalama sıcaklığı 450 derece ) Yani sera gazlarının atmosferdeki varlığı aslında , hayatın bildiğimiz şekliyle devamı açısından vazgeçilmez bir unsur. Ancak etkinin gücü sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonlarına bağlı ve bu konsantrasyonlar değiştikçe iklim de değişebiliyor. Sorun şu ki , bu ince atmosfer tabakası , insan kaynaklı nedenlerle pek de olağan olmayan şekilde sera gazları yoğunluğu artarak kalınlaşıyor. Atmosfer tabakasının kalınlaşması ile geri yansıtılan kızılötesi ışınımlar çok daha fazla yansıtılıyor. Böylece tüm dünyada atmosfer daha çok ısınıyor. Açıkçası gezegenin canlıların yaşamsı için mükemmel şekilde işleyen mekanizması, şimdi bir tehdit oldu. İşte küresel ısınma bu . Dünyanın ısınması;atmosfer,orman yangınları,okyanus akınt ıları,buzullar,çöller,yanardağlar,güneş,insan etkileri gibi birçok değişkenden etkileniyor.Ancak son 100-150 yıldır iklimde bir anormallik söz konusu.Soğuması gerekirken ısınan iklimin tek bir açıklaması kalıyor:insan etkisi.Çünkü değişmelerin endüstrinin gelişmesiyle başladığı görülüyor Palansız ve dengesiz büyüme , yoğun bir enerji tüketimi , hızla artan fosil yakıt kullanımı ve bunun yol açtığı sera emisyonlarındaki artış , küresel ısınma sürecini de beraberinde getirmiş. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gözlemlenmeye başlandığı şekliyle iklimler üzerinde etkili olmuştur. Uzun vadede yaşanan doğal iklim değişim sürecinin , insan müdahalesi nedeniyle doğal yaşamın uyum sağlamasına olanak vermeyecek şekilde kısa sürede yaşanması ve değişimin farklılaşması söz konusudur.

18 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

Peki bu sıcaklık artışı yani küresel ısınma nelere yol açıyor , hayatımızı nasıl etkiliyor ? Yaşadığımız dönemin en önemli çevre sorunu ve aynı zamanda tehdidi olan iklim değişikliği (Bir insan ömrüne sığacak şekilde kısa sürede yaşanması sözkonusu), yaşam alanlarını, biyolojik çeşitliliği, ekonomiyi ve insan yaşamını doğrudan etkiliyor. Bu olağandışı tesirleri şöyle sıralayabiliriz; - Meteorolojik kökenli afetlerin sayısında ve sıklığında artış olacak. Gerçekten de doğanın çıldırmış olduğu düşünülebilir . çeşit çeşit sıra dışı doğal afetler yaşıyoruz. Eksterm hava olaylarının olma olasılığının artması ile birlikte daha riskli bir dünyada yaşıyoruz. Havadaki anaormallikler hızla artıyor. ( Dolu – kasırga – hortum – sel – kuraklık – aşırı soğuklar – aşırı sıcaklar ) Dünyadaki diğer çevresel , sosyal , siyasal ve ekonomik sorunlarla birleştiğinde gerçekten de gelişmiş ülkelerin bile üstesinden gelemeyeceği sonuçlarla kendini göstermektedir. 2005 yılında yaşanan doğal felaketlerde % 30 civarında artış gerçekleştiği ifade ediliyor. Kızamık salgını da dahil ( Nijerya ) ve tüm bunlar sonucunda 150 milyon civarında kişi bu süreçte yaşanan doğal felaketlerin ortaya çıkardığı sonuçlara bağlı olarak yerlerinden oldu , hastalandı veya yaşamlarını kaybetti. Gezegenimizin geleceği ile ilgili haklı karamsarlıklarımız var. Sıcaklığın bizi rahatsız etmesinden ziyade atmosferde yaratacağı fiziksel etkiler bizi korkutmalı. -Çölleşme hız kazanacak , Kuraklık ve etkileri giderek etkisini daha fazla göstermeye başlayacak. Küresel ısınma ve hızla artan nüfus ve doğanın kirlenmesi ile Dünya’nın kullanılabilir su kaynaklarının giderek azaldığı görülmektedir. Yeryüzündeki su kaynaklarının dengeli bir şekilde dağılmamış olması , çoğu coğrafyada suyu tartışılmaz en önemli sorun haline getiriyor. Bir ABD’li günde ortalama 500 , bir İngiliz ise 200 litre su kullanırken; bazı Afrika ülkelerinde bu oran kişi başına 10 litreyi bile bulamıyor. Bazı ülkeler su zengini iken bazı ülkeler kurak bölgelerde bulunuyor. Dünya nüfusunun özellikle fakir coğrafyaların toplumları temiz su bulamaması nedeni ile epidemik hastalıklar , açlık ve ölüm ile karşı karşıya kaldıkları tespit edilmektedir. Coğrafi özellikler ve demografik nedenler ile geri kalmış ülkelerin bu doğrultuda çok ciddi kuraklık sorunlarını yaşayacaklardır. Tarihte bazı medeniyetlerin susuzluktan yok olduğu bilinmektedir.


sayfa

19

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

- Kullanılabilir tatlı suyun yeryüzündeki adaletsiz dağılımı ülkeler arasında ciddi sorunların oluşmasına da yol açmaktadır. Kimi komplo teorisyenine göre yakın gelecekte bazı ülkeler arasında su savaşlarının çıkması kaçınılmazdır. Fırat ve Dicle nehirleri için Türkiye ile Arap ( Suriye ve Irak ) ülkeleri ; Ürdün Irmağı için İsrail Ürdün ve Filistin ile ; Brahmaputra Nehri için Çin Hindistan ile ; Ganj nehri için Hindistan Bangladeş ile ;Nil nehri için Mısır Etiyopya ile savaşmak zorunda kalacaktır. Öyle görünüyor ki milliyetçilik , din ve ideoloji uğruna yapılan savaşların yerini ,”hayatta kalma savaşı”na bırakacaktır.Gözden kaçırılmaması gerekir ki su, yaşam için önemli bir unsurdur .Yakın gelecekte suyun ciddi bir sorun olacağı da kaçınılmazdır - İklim değişiklikleri göçlere neden olacak . ilk kez iklim mültecisi kavramı ile karşılaştık.Yakın gelecekte belki iklim etkili nedenlerle yaşam alanları değiştirmek zorunda kalan insanların sayısı o kadar artacak ki; bu da bugün bile hızla artan mülteci sorunuyla başa çıkamayan ülkelerin ve tabiî ki dünyamızın yeni çıkmazı olacak. Bu göç dalgalarında oldukça çeşitlilik bekleyebiliriz. Bu göçlerin bir kısmı da ; özellikle buzulların erimesi ile su seviyelerinde görülen ve görülecek olan artış neticesinde özellikle deniz seviyesine yakın yükseltilere sahip adalarda yaşam alanını kaybeden insanların yer değiştirmeleri şeklinde gerçekleşecek. Şu an itibariyle Güneydoğu Asya’da sular altında kalan yüzlerce küçük ada verilebileceği gibi , yine aynı bölgede Kirabatu oldukça çarpıcı ve farklı bir örnek oluşturmaktadır. Çünkü burası küçük bir ada devleti , ve artık bu devletin konuşlanabileceği bir coğrafya yok. Çözüm ? Bu göçlerin içinde ülke sınırları içinde , nispeten iklim şartlarının daha uygun ve daha az bozulmuş ortamlar olacağı gibi , sınırları aşan ve kitlesel hale gelen ciddi siyasal , sosyal ve ekonomik etkileri olabilecek göçler de yaşanacak. Bunlar içinde doğal kaynakların hızla tükendiği , kuraklığın pençesinde kalan ve yaşam koşullarının hızla güçleştiği Afrika kıtasından ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelere göçler , Sürecin belki ileriki aşamasında kuzey ülkelerinden güneye yönelecek olan göçler. Dünya coğrafyasının sosyal yapısını değiştirecektir. Hatta bazı bölgelerde bu göç dalgasının yaratacağı savaşların yaşanması beklenmektedir. - İnsan sağlığına doğrudan ve dolaylı etkileri belirgin olarak hissedilmeye başlanacak. Sık sık yaşanan Sıcak hava dalgaları , şiddetli hava olayları

Sedir vb. bu etkiler arasında değerlendirilebilir.hava olaylarında yaşanmaya başlanan bu ani ve şiddetli değişmelerin ortaya çıkaracağı muhtemel psikolojik rahatsızlıklar da göz ardı edilmemeli.( özellikle hava değişimlerine karşı bebeklerin duyarlılığı daha fazla olacağını düşündüğümüzde ortaya çıkarması muhtemel sonuçlar dikakate değer olacaktır.) Yüksek sıcaklıkların salgın hastalıkları taşıma riski artar. Özellikle böceklerin yaşam süreleri uzayacak ve daha geniş alanlara yayılacak., Bu da insanlar için büyük bir tehlike olabilecektir. Örneğin sivri sineğin yaşam süresinin uzaması halinde sıtma hastalığından insan ölümlerinde artış olacaktır. Sıtma coğrafyasının genişlemesi ! Endişe verici pek çok hastalık taşıyıcı canlı , etki alanını genişletiyor. Son çeyrek yüzyılda birçok yeni hastalık ortaya çıktı. SARS gibi pek çoğu da ciddi sorunlara yol açtı. Bunların içinde dirençli verem türleri de var.Deniz suyunun ısınması ve yapısının değişmesi bakterilerin genetik yapılarındaki değişim bazı yeni hastalıkları doğuracağı ifade ediliyor. -Gıda üretim düzeninde bozulmalar git gide artıyor.Küresel kıtlık ile yüzleşeceğiz.İklim değişikliğinin su kaynakları , tarım ve hayvancılık üzerinde büyük etkileri bulunuyor. Hızla artan dünya nüfusu ;Tarımsal üretimde yaşanacak düşüşler , deniz canlılarındaki azalmayla birlikte besin güvenliği gibi ciddi ve aşılması güç bir sorunla karşı karşıya gelecek. - Dünyada orman yangınlarında her yıl , büyük artışlar görülüyor ve yangınların süresi uzuyor. - • Ozon tabakasının kutuplarda hızla incelmesi, küresel ısınma ile birlikte buzulları eritirken canlı hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir Bunun sonucunda Güneş’ten gelen zararlı ışınların yeterince emilmemesi ; yeryüzünün aşırı ısınmasına , buz dağlarının erimesine ve özelikle kanser vakalarının çoğalmasına yol açmaktadır. - Dünyadaki biyoçeşitlilik yok oluyor. Soyları tehlikede olan türler ve tehlikenin boyutları hızla artıyor ( yaşadığımız yüzyıl içinde %12 civarında tür azalması olduğu ifade ediliyor.) milyonlarca ekolojik yaşam alanı tehlikede. Amazon ormanlarının % 20’si küresel ısınma nedeniyle yok oldu. - Önümüzdeki yıllarda çevre koşulları dünya çapında yıkımlara yol açacaktır. Askeri değil ancak ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok verdiği konu olacaktır. Sizce küresel ısınma ciddi bir problem mi ? - Buzulların erimesi , deniz suyu seviyesinin yükselm-


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

esi , yağış miktarındaki değişiklikler , yedi dereceye kadar varan sıcaklık artışları iklim değişikliğinin en belirgin göstergeleri. Grönland adası eriyor ! Buradaki buz katmanının geri dönüşü olmayan bir yok oluşu sözkonusu ve bu yok oluş deniz seviyesini 7 metreye kadar yükseltebilir. Güneşin hiç batmadığı kuzey kutbu değişimi etkili yaşıyor.Kuzey kutup buzullarının bu yüzyılın sonuna kadar % 20 azalacak . Arktika ortadan kalkabilir. Güney kutbundan şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte buz parçaları kopuyor. Dağ buzullarında da durum farklı değil. Şili’de And dağlarında buzulların gerilemesi sonucu nehirler beslenemiyor ve tarlalar sulanamıyor. Himalaya dağlarında buzullar hızla eriyor. Ganj , Brahmaputra gibi büyük karsuların kaynağını aldığı buzulların yok olması demek aşağıda milyarlarca insanın yaşam alanının hızla tehdit altında kalması demek.Alp dağlarındaki karlar da hızla eriyor ve yakın gelecekte bu dağlarda yer alan kayak pistlerinin de ortadan kalkacağı ifade ediliyor. - İnsanlığın başına gelecekleri tasavvur

- Dünya kaybederse herkes kaybedecek. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde , mazlumlar daha fazla etkilenecek. Avrupa veya gelişmiş kuşak biraz daha zaman kazanacak.Son yıllar daima daha sıcak ve daha kurak yıllar olacak. Karbondioksit oranı artıyor, okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, orman yangınları artıyor, buzul tabakaları parçalanıyor, göller küçülüyor, kurak dönemler uzuyor, kış sıcaklıkları artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, kuşları göç dönemleri değişiyor, yaşama alanları değişiyor, kıyı şeritleri farklılaşıyor, kar yığınları azalıyor, hastalıklar yayılıyor, yüksek enlemlerde sıcaklıklar artıyor … Dünya’ya sizce neler oluyor? Dikkat edin sorulan soru “Dünya’ya ne olacak?” değil “Neler oluyor?” Sanırım bu soru olayın vehamedini anlatmaya yeterli. Evet neyi yaşamaya başladık, bunun çok iyi anlaşılması gerekir. Anlaşılsın ki eğer doğa bize bir şans daha verecekse bu şansımızı çok iyi kullanalım. Bir atasözünde der ki: “Biz bu Dünya’yı atalarımızdan miras olarak değil, çocuklarımızdan ödünç olarak aldık.”

etmek mümkün mü ? Buz bulmak için yüzerken boğulan kutup ayılarının görüntülerini seyrettiğimiz bir dönem.

Bu nedenle bu dünyada neyi ne kadar tükettiğimiz değil,gelecek nesillere ne bıraktığımız ve ne bırakacağımız daha önemlidir. Ne yapabiliriz ?

sayfa

20

Sedir

Enerjinin etkin ve verimli kullanımı , yenilenebilir enerji kaynakları ve yeni politikalar , bu sorunun çözümünün parçası olabilir. Küresel ısınmanın etkilerini tersine çevirebilmek için gerekli olan teknolojilerin birçoğu şu anda mevcut. Bu alanda derhal atılacak adımlar , temiz yakıt kullanan araba üretimi gibi girişimler ile uluslar arası düzeyde enerji tasarrufu sağlayabilir. BİZ ÇARESİZ DEĞİLİZ, ÇARE BİZİZ. HER ŞEY BİREYLERDE Bir şey hızla ama derece derece gerçekleşiyorsa cevap ve tepki vermeden öylece oturmaya eğilimliyiz. Çözüm için; aslında çok fazla seçenek yok. Mutlaka yaşam tarzlarımıza dönük değişimler gerekli. Çoğumuzun konuyu anlamasına engel olan sebepler var. Burada olmaz, benim başıma gelmez yaklaşımı. Onların ortadan kaldırılması gerekir. Sorunu çözmek için her şeyi bildiğimiz bir gerçek. O halde hareket noktasında sorun var. Bilmenin ötesine geçmek zorundayız. Bu noktada aslında siyasi irade yerel ve küresel ölçekte sorunun çözümü için şart. Buna karşın kısa vadede etkin bir siyasi irade bulmak mümkün gözükmemektedir. Bu durumda ;bireysel çözümlerle başlamak zorundayız. Siyasi iradeyi beklemek için zaman olmayabilir. Seçimlerimizle kişisel olarak sıfır karbondioksit yayar duruma gelebiliriz. Belki de geçmişte karşılaştığımız sorunlardan farklı olarak tüm ülkelerin işbirliğinin gerektiği , küresel bir çevre sorununa çözüm arıyoruz. Burası bizim evimiz ve geleceğimize güvenle bakabilmek için harekete geçmeliyiz. Şunu unutmayalım ki , çocuklarımız , neden fırsat varken harekete geçmediler diyecekler Her şey için çok geç kalmadan bir şeyler yapmalı , doğanın çığlığına kulak verelim. YAŞAM BİÇİMLERİNİ DEĞİŞTEREREK BİR BAŞLANGIÇ YAPALIM Kendimiz için değilse bile çocuklarımız için .. Herkes bilinçli davranıp üzerine düşen görevi yapmalıdır. Başka dünya yok. Başka Türkiye hiç yok…


sayfa

21

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

MEVLANA YILI

MEVLANANIN HAYATI Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Belh şehrinde doğmuştur. Mevlananın babası şehrin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin sultanı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibi oğlu Bahaeddin Veled’tir. Annesi ise Belh emirinin kızı Mümine Hatun’dur. Bahaeddin Veled bazı siyasi olaylar ve yaklaşan Moğol istilası nedeniyle Belh’den ayrılmak zorunda kalmıştır. İlk durakları Nişabur olmuştur. Sırasıyla Nişaburdan Bağdat, Küfe ve Kabeye gidip hac vazifesini yapmışlar, oradan Şam, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Larendeye(Karaman) geldiler. Karamanda yedi yıl kaldıktan sonra o dönemde Selçuklu devletinin merkezi olan Konya’ya taşınıp yerleştiler. Mevlana Kara-

manda Gevher Hatun ile evlendi, çocukları Alaaddin Çelebi ve Sultan Veled dünyaya geldi. Davet üzerine Konyaya gelen Mevlana’nın ailesi büyük iltifatlarla karşılandılar. Babası vefat edince Mevlanadan babasının yerine geçmesini istediler. Babasının müridleri Mevlana’nın etrafında toplandı. Mevlana kendisini iyi yetiştirmişti. Şemsi Tebrizi ile karşılaşması hayatında dönüm noktası oldu, hayatında büyük değişiklikler oldu. Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetleyen Mevlana 17 Aralık 1273 günü vefat etti. Mevlana ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. Bu nedenle ölüm gününe “düğün günü” veya “gelin gecesi” anlamına gelen “Şeb-i Aruz” diyor ve dostlarına ardından ah vah edip ağlamamalarını vasiyet ediyordu. Ölümümüzden sonra

mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir. MEVLANAYI ANLAMAK Mevlana Mesnevisine “Dinle ney’den duy neler söyler sana” diye başlar. Bu başlayış dikkat çekicidir. Dinlemenin önemi vurgulanır. Öncelikle anlayabilmek için dinlemek gereklidir. Her şey dinlenmelidir; karşımızdaki muhatabımız bizim gibi düşünmeyen, ilahi mesaj… v.s. dinlenmeli ki anlaşılabilsin. Mevlana aşk insanıdır. Aşk derken günümüzde içi boşaltılmış, basit kadın-erkek ilişkisi değildir. Mevlana’nın aşkı hakiki aşktır. O daha çok gönüllere bakar, içerikle ilgilenir. Çünkü görüntü insanı aldatabilir. Asıl olan özdür. Bugün insanlık fiziki dünya ile ilgili olağan üstü imkanlara kavuşmuştur. Ancak modern dünyadaki bu gelişme gönül ve ruh dünyasının ihmal edilmesine sebep olmuştur. Bugün maddi imkanların sonuna kadar tüketildiği toplumlarda Mevlanaya ve eserlerine gösterilen ilgi bu ihtimalin sonucundan ortaya çıkan susuzluğun giderilmesi içindir. “Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz” der Mevlana ve insanlık için çok önem arz


eden sevgiye dikkat çeker. Problemlerin hallinde çıkış noktasının sevgi olması gerektiğini ifade ediyor. Mevlana gönlünde yetiştirip büyüttüğü sevgi kaynaklı, aşk çağlayanından insanların yararlanmasını istemiş bunu sözle ifade etmiş, sözün bittiği yerde tennuresini giyip elleri açıp sema’a kalkmış ve o aşk çağlayanından tüm insanlığı sunmuştur. Sadece kendi dönemindeki insanlara değil, kıyamete kadar tüm insanlara, ırkına,diline,dinine bakmadan aşk çağlayanından yararlanmaları için cömert davranmıştır. Bugün dünyanın her yerinden insanlar koşup geliyorlar ve aşk çağlayanından kana kana içiyorlar. Mevlana eserlerinde aşkı ve kelimelerle ifade edilmeyecek bir takım duyguları anlatmaya çalışır. Bunun için farklı deyimler, semboller ve terimler kullanarak okuyucuya aktarmaya çalışır. Bazen “Bu bahis buraya kadar söylenir” der ve bırakır. Bundan sonrasını söyleyemez, söylese de tam anlaşılamayacağından çekinir.

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Gene gel,gene Ne olursan ol, İster kafir ol, İster ateşe tap,ister puta, İster yüz kere tövbe etmiş ol, İster yüz kere bozmuş ol tövbeni Umutsuzluk kapısı değil bu kapı ; Nasılsan öyle gel

sayfa

22

Sedir

Mevlana’nın tüm insanlığa öğüdü; Cömertlikte akarsu gibi ol, Şefkatte ve merhamette güneş gibi ol, Kusur örtmekte gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazuda toprak gibi ol, Müsamahada deniz gibi ol, Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Mevlana ve Hümanizm Mevlana felsefi anlamda anladığımız hümanizm anlayışından farklı bir insan sevgisini ortaya koymuştur. Mevlanaya göre insan Allah’ın bir yansıması olduğu için değerlidir. Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevme anlayışı vardır. İnsan önemli bir varlıktır fakat hümanizm anlayışının savunduğu gibi; kendi içinde bir yücelik taşımaz. Mevlanada insan sevgisi bir araçtır. Mevlanayı felsefi anlamda hümanizmle sınırlandırmamak gerekir. Onun insan sevgisi daha geniş bir kavramdır. Mevlana temel düşüncesini şu beyitle ifade eder; Bu canım var oldukça ben Kuran’a tutsağım Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım Benden başka bir söz nakledenler olursa Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım

[ Akın ÖZTÜRK] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


sayfa

23

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

UMUT NEDİR? Gizem TAŞÇI

Umut ne diye sorduk farklı yaştan, farklı insanlara. Herkes farklı ifade etti ama hepsi için çok önemliydi umut. İlk önce Gülşah Karakedi ’ye sordum : “Umut deyince aklına ne geliyor?” “Umut ne boşa bekleyiş ne de çaresizce direniştir.Umut hayata her yenildiğinde sığındığın bir liman , sarıldığın dosttur. Belki de hayattaki tek yoldaşındır.Unutma ki nefes aldığın sürece umut vardır. Gökyüzünde duran, yalnız, çaresiz bulut Yüreğinden aksın bir damla umut., Aksın ki ağladığın günleri unut… Bu röportajı yaparken sıra arkadaşım Merve Cengiz’e sordum. “Merveciğim umut deyince aklına ne geliyor?” “Hayata karşı savunmasız küçük bir çocuk en dalgın anında bir taş parçasına takılır düşer ya, ne yapacağını bilemez. O an eline biri uzanmaya çalışır. Yeniden ayaklansın yoluna devam etsin diye. Çünkü onu bekleyen uzun yolu vardır daha. İşte biz de bu çocuk gibiyiz. Hayatımız devam ettiği sürece birçok zorluk bizi beklemekte. Takılacağımız bir çok taş olacak elbette. Ama en önemlisi düştükten sonra bize elini uzatan ve yolumuza devam etmemizi sağlayan umut. Yarınlarımızı görme amacı, hedefi, hayali olan umut , sizin verdiğiniz sürece elinizden tutmaya gelecektir” O umudun tarifini böyle yaptı Herkes aynı şeyi söylüyor Umudunu kaybetme Ümidini yitirme Anlamıyorlar ki Ben umudumu yitirmedim Hem yitirsem kaybetsem Onu arama bulma Umuduyla yaşamam mı sanıyorsunuz? Ben umudumu yitirmedim ki Tükettim

Seni bekliyorum Çölde açan çiçeğin Suyu beklediği umutla, Feryat eden bülbülün Gülü beklediği umutla… Seni bekliyorum Umutsuzluk içindeki UMUTLA

Bir öğretmene, Nesrin Akın’a sordum. “Sizce umut nedir?” “Umut bir ince dokunuştur yarınlara, yarınların ne getireceğini bilmeden… gönlümüzde duya duya, geleceği doya doya yaşamaktır. Umut, var olmaktır aslında. Yaşama sevincimizi, mutluluğunu, isteklerimizi kaybetmemektir. Ümidinizi kaybettiğiniz anda ümit sizsinizdir” On yaşındaki Alperen Er’e sordum. “Canım umut sana ne ifade ediyor?” “Bence umut hiç olmayacak birşeyin bile olabilmesini düşünmektir. Annem karışmadan geceli gündüzlü, iki gün bahçede top oynayabilmektir. Yani istediğim birşeyi olmayacak olsa bile beklemektir. Umut böyle birşey galiba, biraz yalıncı da olsa. Umut etmek zevkli şey” Bir anneye sordum. Zeynep Üstün’e “Umut deyince aklımıza ne geliyor Zeynep Hanım?” “ Her şey umuttur. Yetiştirip, büyüttüğüm evlatlarım bana, vatanıma hayırlı insanlar olacaklar mı? Ya vatanım refah, mutlu günlere kavuşacak mı? Ben bumları umut ediyorum. Umutsuz olmanın ne kendimize, ne başkasına faydası olur. Umut her şey demektir. olsa da olmasa da umut etmeli insan her şeyi. Yağmurlu bir gecede gökyüzüne baktığınızda sabaha güneşin doğmasıyla aydınlanacak parlak yarının hevesiyle yastığa başını koymalı kişi. Umut mutluluktur. Umutsuz insan da olmaz. İnkar edilir kimi zaman umudum kalmadı diye. Ama umutsuz insan da bile murtlu olabileceği umudu hiç bitmez.”


Göksu Özçelik’e umut nedir diye sorduğumda şöyle dedi. “ Umut insanın içinde bitip tükenmek bilmeyen, sürekli ileriye gitmemizi sağlayan meşale gibidir. Meşaleler de nasıl sönene kadar oyunlar devam ediyorsa, umut sönene kadar da bizim hayatımız da devam edecek. Her kim umudunu kesmişse artık asla gün doğmaz onun için. Hep karanlıkta kalıp tünelin sonundaki ışığı göremez. Umut olmazsa her ne kadar bedenenimiz dünyada olsa da ruhumuz bağımsızdır bizden. Umut bizi yaşama bağlayan tek nedendir. Kanser hastası olan bir kişi artık hiçbir umut kalmadığını düşünürse yenik düşüp umuduyla beraber kendini de kaybeder. Ve umut, bataklığa saplanmış biri için olabilecek en güzel şey… Umut nedir diye sordum yine, umutlu birine, Erdi Sezgin ‘e. “Benim için umut her an her saniye değişebilir. Yani her zaman başka bir şey ifade edebilir. Bazen kötü bir not aldığın zaman bir daha ki yazılıya güzel not alacağım demek. Bazen çok hasta olduğum bir gün, iyileşince doyasıya gezebilmek hevesiyle yatakta hayal kurmalı. Bazen çok sevdiğim dostlarıma bakıp inşallah yıllardan sonra onlarla böyle sıcacık yaşamak hayatı. Ümit tükenir mi, biter mi hiç? Asılacak idam mahkumunun ipi gördüğü halde yaşama umudu varsa bizim neden ümidimiz olmasın” Elif Mete’ye sordum ona göre umudun ne olduğunu. “Umut gördüğümüz kabusun bitmesi için uyanmak gibi. Kendimizi karanlıklar içinde dipsiz bir kuyuda yok olmaya mahkummuşuz gibi hissettiğimiz anda bile aklımıza sevdiklerimizin, hayallerimizin gelmesiyle o kuyudan kurtulmaya çabalamak, yolumuzu kaybettiğimize emin olduğumuz zaman içimizi saran korkunun tanıdık bir yüzle dağılması. Hayatımızın son anı olduğunu bildiğimiz halde yarını düşünmemiz. Yani umut; her an her yerde karşımıza çıkabilir

24 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

UÇURTMANIN ÜZERİNDEKİ BİNALAR BAŞAK AKGÜN -11TM/C

Tozlu sandıklar içinde anılarla kilitlenmiş kayıp zamanlar. Sahiden bir gün çatı katında bulabilir miyiz onları?O eşsiz büyüsüyle açılırken ağır kapılar, bedenimiz karşısında küçük bir çocuk, eğilip uzanabilir mi mutluluğun yedi rengine? Uçan bir balon gibi avuçlarımdan kayıp giden o günler, bulutlara takılıp yağmurlarla bir gün geri döner mi? Küçük bir bebekti dünya, bizimle birlikte gözlerini açan,hayata birlikte merhaba dediğimiz ikiz kardeşimiz... Bizimle oynardı, bizimle yorulurdu, o ilk sevinçlerimizi hep bizimle baylaştı...Ve zamanla büyüdü güzel bebek büyüdükçe çirkinleşti, büyüdükçe hayat zor, dünya zalim oluverdi. Oysa biz yaratmıştık o kumdan kaleleri ,biz yapmıştık ıslak kumun üzerine. Oyunların bozulacağını, kumların zamanla yarışırcasına savrulacağını, dahası tutup kollarımızdan bizi;rüzgara emanet edip, çocukluğumuzdan koparacağını nereden bilirdik? Büyüdükçe zorlaşan dar dünyanın ayakları altında ezilmekten korkup, kumdan kaleler yerine beton duvarlar inşa ederken, altında oyunlarımızı, geçmişimizi ev alma, komşu al; derken şimdi sayısız katlarla göklere y ükselenapartmalardaselamıesirgediğimiz ve külüne hiç de muhtaç olmadığımız komşularımızı, bakkal amcanın elimize verdiği horoz şekerin yerine kasalardaki o uzun sıranın yabancılığını sahiden beğendik mi biz?Eve giderken bahçeden koparılıp annelere verilen çiçekler, şimdi toz,toprak,duman kokuyor. O yemyeşil mutluluğu kaldırımlarla örttük, bir çiçek, açmak için kaldırımı zorluyor...Ve dünya...Nasıl da benziyor bir boy aynasına suratımızı asıp kaşlarımızı çattığımızda bize daha başka ne gösterebilir ki?İşte o zaman sarılıyoruz o çok güvendiğimiz söze''yalancıdır aynalar'' Bize gösterdiği yalnızca kendimiz olsa bile. İşte böyle çirkinleşir bu dünya, taş duvarlar, büyük gökdelenler, yeşil göklerinde salınan rengarenk bir uçurtmanın mutluluğunu böyle unutturur bize...Ellerimizle yarattığımız bu dünyaya böyle düşman eder, böyle götürür selamlarımızı geçtiğimiz sokaklardan. Caddeler onca kalabalığa inat bir anda yalnızlığı öğretir bize. Akşam gezmelerine giden Ayşe Teyzeler, dükkanın önünde tavla oynayan bakkal ve manav amcalar bir bir boşaltır sokakları, mutsuz bakışları ruhsuz bedenler bırakır bize. Yüreğimizin bildiği yer yoktur artık, ayaklarımız götürür bizi taş binaların robotları yapar...İşte o zaman kaybolur dünya, gözlerimi kapalıyken... Şimdi arasak o günleri, belki de hiç bir zaman bulamayacağımız o zaman makineleri bizi alıp götürse buralardan, yine aynı yollardan geçer miyiz?Yine büyümeye çalışır mıyız?Küçüldükçe yürekler ,kaybolunca mutluluk yoksa başımızı ellerimizin arasına alıp, bir keşke daha mı söyleriz?


sayfa

25

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ ORMANI

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ ORMANI 1995 Yılında kamu kurum ve kuruluşlarında gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ait esas ve usulleri düzenleyen 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik kanunu yürürlüğe konulmuştur. 4122 sayılı kanunun 4 ‘ncü maddesinde sayılan Bakanlıklara , Genel Müdürlüklere , Belediyelere , Köy Tüzel Kişiliklere , Odalar , Meslek Kuruluşları , birlikler, Sendikalar,vakıflar , dernekler vb. gönüllü kuruluşlara ağaçlandırma ve erozyonla mücadele kanununda çeşitli görevler verilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığımız da 4122 sayılı Kanunun 4. maddesinde görevli bakanlıklar arasında sayılmıştır. 01. Kasım 2007 Tarih ve 26687 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ağaçlandırma seferberliği ile ilgili 2007 / 28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi ve buna bağlı olarak Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığının 25.01.2008 Tarih ve 2005/05 Sayılı Genelgesi gereğince ‘Kırklareli Anadolu Lisesi Okul Ormanı’ projesi hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Proje 2008 ile 2012 yıllarını kapsamaktadır. Yapılan Eylem Planı Gereğince, Milli Emlak Müdürlüğü ve Eriklice Köy Muhtarlığı ile temasa geçilerek okul ormanı için arazi arazi araştırılmasına başlanılmış, kısa süre içinde Eriklice Köyünde 7 Pafta 7-8 Parsel

Mülkiyeti Hazineye ait 6050 metrekarelik bir arazi tespit edilerek ‘Kırklareli Anadolu Lisesi Okul Ormanı’ için tahsisi hususunda talepte bulunularak tahsis işlemi yaptırılmıştır. İl Özel İdaresi Hizmet Birimi araçları ilk arazi düzenleme çalışmaları yapılarak, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü katkıları ile tahsisi yapılan arazi fidan dikilir hale getirilmiştir. Okul içinde fidan alımı ilk yardım kampanyası düzenlenerek İdareci, öğretmen ve öğrenci katkıları ile, Kırklareli Çevre ve Orman Müdürlüğü, Demirköy Orman Fidanlık Mühendisliğinden 425 adet tüplü Sedir Çam Fidanı satın alınmıştır. O3 Mart 2008 tarihimde bu öğretim yılında okulumuzdan mezun olacak öğrenciler ile birlikte, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü Ağaçlandırma Şubesi görevlilerinin gözetim ve denetiminde, Eriklice Köyü halkının katkılarıyla 425 adet Sedir Çam Fidanı dikimi gerçekleştirilmiştir. Çevre ve Orman İl Müdürlüğünün katkıları ile oluşturulan ‘Kırklareli Anadolu Lisesi Okul Ormanı’ arazisinin çevresi için gerekli tedbirler tamamlanmıştır. Eylem planı gereğince yaz aylarında fidanların bakımı için ekipler oluşturulmuş, gelecek yıllarda ağaçlandırma çalışmalarına devam edilecektir. Gelecekte, Okulumuz öğrencileri, Kırklareli’mizde yaşayanlar için, Eriklice Köyü için çok güzel bir piknik alanı olacağı ümidini taşıyoruz.


26 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

[SEMRA ÜNSAL]

Merhaba Sevgili Dostlarım Unutulmamak ne güzel. Siz değerli dostlarımın okul derginizde bana da yer ayırmanız beni çok duygulandırdı , onurlandırdı. Kırklareli Anadolu Lisesi , benim en güzel , en mutlu ve en hüzünlü günlerimi yaşadığım bir yer olarak hafızamda yer almıştır. 1991 – 1995 yıllarında matematik öğretmenliği yaptığım bu güzel okuldaki günlerimi hiçbir zaman unutmayacağım 28 Eylül 1994’te Şırnak Uludere Yemişli’de görev yapan eşimin şehit olduğu haberini aldım.Çok sevdiğim öğretmenlik mesleğimi bile bırakmayı düşünecek kadar hayattan koptuğum o günlerde bana her türlü desteği gösteren başta okul müdürümüz Sayın Nusret Candeğir Bey olmak üzere tüm idareci ve öğretmen arkadaşlarıma ve o günkü tüm öğrencilerime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Kızım Melis’in varlığı ve sizlerin desteği ile yeniden hayata tutunabilmeyi başardım. 1995 yılında öğrencilerin katılımlarıyla oluşturulan hatıra ormanına eşim şehit P.Üsteğmen.Ufuk ÜNSAL’ın adının verilmesi o acılı günlerimde bedi çok duygulandırdı , onurlandırdı.Bu törende o zamanlar 2,5 yaşında olan kızımın , babası anısına minicik elleriyle diktiği fidanların şimdi kocaman olduğunu biliyorum. Bu fidanlar vatan uğruna , bayrak uğruna görevi başında can verenlerin ruhlarını şad edecek birer anıt gibi yükselecekler. Yemyeşil dallarıyla , sevgiye , barışa , kardeşliğe kucak açarken terörün de o çirkin yüzünü gizleyecekler. Dinsin artık anaların gözyaşları.Eşler boynu bükük , çocuklarımız yetim kalmasın…. 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle şimdiki okulum İzzet Baysal Anadolu Lisesi’nin il çapında hazırladığı programa Bolu Fen Lisesi 10. sınıf öğrencisi olan kızım Melis’le birlikte katıldık.Her yıl olduğu gibi bu törende de duygulu anlar yaşadık.Bugünlerde hala o yoğun duyguların etkisindeyiz. Tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anarken duyduğum hüznün yanında milli değerlere sahip çıkmanın bilinci içinde öğrenciler yetiştirebilmenin de huzurunu yaşıyorum.İyi ki öğretmenliği bırakmamışım.Tüm öğretmen arkadaşlarımın , aynı bilinçte öğrenciler yetiştirdiğini bilmek de en büyük tesellim.Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.Kırklareli Anadolu Lisesi’nin benim hayatımda her zaman özel bir yeri olacaktır. Bolu İzzet Baysal Anadolu Lisesi’nden Kırklareli Anadolu Lisesi’ne kucak dolusu sevgiler , selamlar gönderiyorum. Hoşçakalın…. Saygılarımla. Semra ÜNSAL 26-03-2008


sayfa

27

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Mektuplarla Var olan Duygular [ Türkan ÇALIŞKAN] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Çoğunlukla külfet saydığımız ve baştan savma yazıverdiğimiz mektuplar , aslında kişiliğimizi gösteren belgelerdir. Mektupların değeri , onları yazanların kişiliklerine , dünyayı anlama gücüne , kültürüne bağlıdır. Gerçekten takdir ettiğimiz bir insandan yavan ve beceriksizce yazılmış bir mektup aldığımız zaman , ister istemez o kişiye karşı saygımız ve güvenimiz sarsılır.bu sebeple , kendimizi küçültmemek , bize duyulan saygıyı sarsmamak için mektuplarımızda içten bir özen göstermemiz gerekir. İnsanların anlaşmalarında , kavuşmalarında ve ayrılmalarında mektupların ne kadar büyük rol oynadığı herhalde tahmin edersiniz . o satırlar ki , içten ve duygulu oldukları zaman , okuyanın içine sıcak sıcak akıp anlayış , özlem ve sevgi kapılarını tatlı bir ahenkle açarlar. Ve yine o satırlar ki , donuk , duygusuz oldukları sürece araya gittikçe yükselen bir duvar gibi gerilirler. ‘’ Bir insanın ruhunu mektuplarında açıklığı ile bulabilirsiniz. ( Samuel JOHNSON)

[ Merve YAVUZ 10 TM - A ]

[ Özüm ÇULCU 10 TM - A ]

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

01.05.1992

Sevgili Babacığım Mektubumun ilk satırlarına seni ne kadar çok özlediğimi söyleyerek ve özlemimi bu satırlara sığdıramayacağımı da hatırlatarak başlamak istiyorum Sende biliyorsun ki sizlerden ayrı yaşamak benim için hiç kolay olmuyor.Aynı zamanda bu ayrılığın geleceğim için şart olduğunu ikimiz de biliyoruz. Benim eğitim yolunda attığım ve atacağım adımlarda öyle bir destek verdiniz ki bana ! Sanki bir sevgi duvarı ördünüz benim için.Arkama her baktığımda bana gülümseyen gözlerini ve desteğini görüp,yoluma daha umutla ve güvenle devam ediyorum.Bana verdiğin destek ve güven için sana binlerce kez teşekkür ediyorum. Bu arada tek başıma ya da umutsuzluğa boğulduğumda senden öğrendiklerimi hatırlıyor ve öğreneceğim daha çok şey olduğunu düşünüyorum. Senden,umutsuzluğa düştüğümde tekrar gülebilmeyi,her ayağım takıldığında yoluma devam edebilmeyi ve en önemlisi her şeyin doğru zamanının olduğunu öğrendim. Ve şimdi senden öğrendiklerimle yoluma devam ediyorum.Ne zaman bocalasam yolumu aydınlatan öğütlerine sarılıyor,seni ve bana öğrettiklerini defalarca dinliyorum.Kendimi diğer insanlardan çok daha şanslı hissediyorum çünkü ben gücümü senden.karanlık bir yolda yürürken önümü aydınlatan öğütlerinden alıyorum. Sevgili babacığım, sana tekrar,en kısa zamanda yazacağım.Her şey gönlünce olsun ve tüm mutluluklar seninle olsun.

Sana nasıl hitap etmeliyim bilemiyorum.O yüzden mektubun hitap kısmını boş bıraktım… Aslına bakarsan içimden hala bana aitmişsin gibi davranmak geliyor.Ama gerçekler çoğu zaman hayatımızdaki gibileri acımasızca siliyor.Eğer gözlerini kapattığında aklında uçuşan birkaç güzel anı varsa,daha az acı çekiyorsun hayatın sana oynadığı oyunlar karşısında.Neyse ki hayat sadece bir kere oynadı bana oyununu.Bir kere oynadı ama enkazları hala yüreğimde… Biliyorum belki kolay olmayacak her şeye yeniden başlamak,hayata sensiz bir pencereden bakmak.Sen yokken soğuk havanın bile anlamı olmayacak benim için.Çünkü ellerin eskisi gibi ısıtmayacak ellerimi… Sen de biliyorsun değil mi?Hayatın bana oynadığı o büyük oyunun “SEN” olduğunu.Sonu mutlu biten oyunlardan sandığım o oyunu… En büyük rolünün kalbime sahip olabilmek olduğunu ve bunu başardığını sen de biliyorsun.Tebrikler, o kadar güzel oynadın ki rolünü bazen yönetmen koltuğuna bile oturdun.Ben hep kendimi yan rollerde bulduğumda,sen hep baş rollerdeydin.Yardımcı oyuncular;gözlerin,ellerin ve sözlerindi.Sahte olduklarını ancak oyun bitince anlayabildim. Sana bunları neden yazdığımı merak ediyorsun biliyorum.Şimdi ben de bir oyun yazıyorum.Ama bu oyunda sana rol yok.Üzgünüm,sen bana oynadığın oyunların içinde kayboldun benim için.Sana bunları yazdım çünkü senden sonra da hayatta kaldığım yerden devam ediyor olmamı bilmeni istedim.Bunu bil ki senden sonra da hala güçlü olabildiğimi anla.Zor olsa da hayata sımsıkı sarıldığımı unutma.Bu arada bana yazdığın bütün mektupların duruyor çekmecemde.Sana değer verdiğim için falan değil,yaşananlara saygılı olduğum için… Keşke sen de biraz saygılı olabilseydin.Belki o zaman sana olan sevgim bu kadar kan kaybetmezdi… Umarım hayat denen yokuşu bol yolu ufak sıyrıklarla atlatmayı başarabilirsin.Derin yaralar almadan,kalbin kırılmadan…Ama dikkat et hayatı kalp kırmadan atlatmak da önemlidir.Kırdığın kalpler benimle birlikte son bulsun.Hani sana söylemiştim ya aşık olduğum ilk insansın,eğer her aşkın sonu böyle bitecekse son aşkım olarak kalacaksın.


sayfa

28

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Sedir

İsimsiz kahramanlara [ Görkem UÇAR 9- B ] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Melodilerin ahenkli sesi değildi. Rüzgarın fısıltısı koca bir uğultu alıp, götürmüştü. Ve çiçekler saklanmış, bahar ise gelemeyeceğine yemin edip yerini, bizi sonsuza kadar durduracak bir kışa bırakmıştı. Hiçbiriniz bilemezsiniz bu duyguyu. Sert ve yalçın kayalar rdında ölen arkadaşınız olmadı ki sizin;değil ölen arkadaş görmek çoğunuz silah sesi bile duymadınız. Siz bir gün mutlaka öleceğinizi düşünerek yaşamadınız ki, hiç. Ve hiçbiriniz hiç görmediğiniz insanlar için seve seve ölmediniz.Küçük bir karıncayı öldürmekten sakınırken hiç tanımadığınız insanları öldürmediniz ki . Hiç tanımadığınız insanlarca, hiç suçunuz olmadığı halde aşağılanmadınız ki . Ve siz iki gün sonra sanki hiç yaşamamış gibi ölmeyi göze aldınız mı ? Biz aldık. Bir kolumuz eksik tuttuk, bir bacağımız eksik yürüdük, gözlerimiz hiç ışık olmayan sonsuz karanlığa hapsedildi. Hiçbir şey tutamayacağımızı bilsek de, hiç yürüyemeyeceğimizi bilsek de ve bir daha asla güneşin batışını izleyemesek de biz mutluyduk. Çünkü Atatürk dememiş miydi? Vatan bize, özür dilerim hepimize, emanetti. Biz Adsız Kahramanlar olduk hep. Atatürk’ü görmek dileği ile cennete koştuk. Ne rüzgarın düşmanın yanında oluşu, yıldırdı bizi, ne karın soğuk nefesi. Ne yağmurlar gördük, ne gök gürültüsüyle uyandık. Kimimiz kardeşini, kimimiz arkadaşını ellerimizle kazıdığımız toprağa teslim ettik. Vatan hainleri insanlarımızı katlederken uzaktan seyredip emir vermedik hiç. Biz sadece uyduk emirlere. Engin, sert ve yalçın dağları aşarken tek umudumuz, binlerce kişinin daha ölmemesini sağlamaktı Özgürlük dediğiniz şeyde seçenekler çoktur ama bizim özgürlüğümüzde iki seçenek vardı, sadece ölmek yada öldürmek Çoğunuz küçük bir kan damlası görmekten korkanken, biz onunla yatıp onunla kalktık. Çoğunuz yüzündeki küçücük sivilceden ötürü doktora giderken biz kendi yaralarımızı

kendimiz sardık. Ve annenizin yeni yıkayıp, ütülediği yeni elbiselerinizi giyerken ve her gün başka bir elbise giyerken biz yaz-kış aynı şeyleri giydik. Bazen çamurda, bazen karda, bazen hainlerin silahları ucunda vurulurken. tek isteğimiz şanlı bayrağımızın sonsuza kadar dalgalanmasıydı. Her gün, herdakika farklı şarkı dinlerken siz, çok uzakta değil yanı başınızda bizim duyabildiğimiz son ses silah sesiydi. Burada hep çırpınan yaralı kuşlar gibiyiz . Beklediğimiz tek şeyse artık vatan uğruna ölmek ve tabi ki hainlerin çekildiğini duymak. Evimizin yolunu unutmuşken, düşmanın silahının ucunda hatırlamaya çalışırken ve son rüyamızı görmeye çalışırken, tüm acılarımızı gömmek. Buraya gelirken hiç birimiz günahsız değildik, burada da hiç günahsız olmadık. Kimimiz yalancı, kimimiz suçlu, kimimiz kumarbazdık… günahsız değildik hiçbirimiz. Düşüncesizde değildik. Hayatla ölüm arasında gidip gelirken yaşayan ölülerdik biz. Tam hayatın anlamını kavramışken bize veda edişini izledik. Hayata dair son sözümüz sadece elimizdeki kınamızdı. Bu cehennem sıcağında ya da kutup soğuğunda hayatımızın son çırpınışı boşunaydı. Düşmanın eline geçen vatanımızın hali ağlatırdı bizi yoksa ölüm sadece bir şakaydı, gözyaşlarımızla güldüğümüz bir şaka, üstümüzü yaz yağmuru gibi ıslatan bir şaka. Bizden önceleri de vardı ve çabamız bizden sonraları olmaması için. Ve bizim sırtımızı yakan güneşin sizi ısıtması, bizi donduran karın sizi serinletmesi. Yarından sonrasını biz ne olacağız? Diye düşünmemizi engellemek. Hiç silah sesi duymayacağınız bir sabaha uyanmanız. Özgürlük olarak adlandırdıkları şeyi kimilerinin, gerçek anlamını bulmanızı sağlamak. Her zaman boyun eğmenin yetmediğini, isyan etmenizin de gerektiğini anlamanızı sağlamak. Bu isimsiz kahramanları düşünüp , övünüz. Bir gün dünyayı yeniden yaşanılır hale getirmeniz dileğimiz. Çünkü o zaman ‘rahat uyu’ seslerinizi duyabiliriz. Unutmayın! Ne yağmur ıslattı bizi, ne kar üşüttü, ne güneş yaktı, ne düşman öldürebildi. Bizi öldürecek tek şey uğrunda öldüğümüz bu topraklar ve bayrağımızın günün birinde yok olmasıdır. unutmayın! HER ŞEY VATAN İÇİN !


sayfa

29

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

KIRKLARELİMİZİN TARİHİ Yurdumuzun kuzeybatısında Avrupa’ya açılan bir kapı niteliğindeki ilimiz insanlık tarihi kadar eski bir yerleşim yeridir.Son yıllarda yapılan kazılar ve araştırmalarda M.Ö:5800’lere uzanan bulgulara rastlanmıştır. Şehrimiz sakinleri tarafından da pek fazla bilinmeyen bu derin tarih mirası ile ilgili olarak halkımızı bilgilendirmek amacıyla dergimizde böyle bir sayfaya yer verme ihtiyacını hissettik. Kırklareli, Anadolu tipi koloni yerleşim

II.Filip, Odris Devletine son vermiştir. M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına doğru Galatlar, bölgeyi ele geçirmiştir. M.Ö. 46 yıllarında İmparator Claudius zamanında Roma’ya bağlanmıştır. M.S. 4. yüzyıl sonlarından itibaren Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile Bizans’ın eline geçen Trakya, Avrupa üzerinden gelen hem savaşçı hem de bunların önünden kaçan kavimler tarafından istila edilmeye ve ele geçirilmeye çalışılmıştır. Trakya Bölgesinde, M.S. 4. yüzyılda Gotlar, 5. yüzyılda Hunlar, 4. yüzyıldan başlayarak zaman zaman 8. yüzyıla kadar Avarlar, 9. yüzyılda Peçenekler, 10. yüzyılda Macarlar, 12. yüzyıldan itibaren de Moğollar ile devam eden bir göç yaşanmıştır. 9. yüzyılıda Kırklareli, Bizans’a karşı Araplar’ın yanında savaşan Peçenekler’ce yağma görmüştür. 913 ve 924 yıllarında olmak üzere Kırklareli iki defa

Şehrimizin Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen kırk yiğidin anısını yaşatmak için yapılan Kırkşehitler Anıtı.

merkezidir ve Asya-Avrupa kültürlerinin geçiş yoludur. Bu nedenle tarih boyunca buradan geçen değişik kavimler uygarlık izlerini bırakmışlar ve şehir çeşitli isimler almıştır. M.Ö. 5000 tarihi dolaylarından başlayarak dalgalar halinde gelen göçler ile Trakya’ya gelen ve yerleşen topluluklar bulunmaktaydı. Bu göçler M.Ö. 1200 yıllarına kadar çeşitli karışıklıklar ve sosyal oluşumlarla devam etmiş ve yörede çeşitli beyliklerden oluşan Trak Krallığı oluşmaya başlamıştır. Bu Trak beyliklerinden ilimiz dahilinde yerleşenler arasında Ast, Madiaten, Melandit, Odris, Tin ve Tranipsa gibi beylikler bulunmaktaydı. Ayrıca, tarihe damgasını vurmuş olan istilalar ve yabancı hakimiyetlerinden etkilenmiş, karışıklıklar yaşanmış ve hatta birçok yer yanmış, yıkılmıştır. M.Ö. 750 yıllarında Avrupa’dan Anadolu’ya geçen Trak kabilelerinden Frigyalılar Anadolu’da bir devlet kurmaya başlamışlardır. M.Ö. 7. yüzyılda bölge İskitlerin hakimiyeti altına girmiştir. M.Ö. 513’de Dareios’un İskit seferleri ile Persler’in eline geçmiştir. M.Ö. 5. yüzyıl ortalarında Trak beylikleri birleşerek Odris Devletini kurmuşlardır. M.Ö. 4. yüzyıl ortalarında Makedonya Kralı

Bulgar’larca istila edilmiştir. 1190’da Haçlılar, Kırklareli’ni aldılar ve 1204’de yöre Latinler’in eline geçmiştir. 1264 yılında Bulgar ve Tatarlar tarafından yağmalandı. 1263- 1264 yıllarında, Sarı Saltuk Alp Erenler’den 15-20 bin kişilik bir taraftar ile Moğolların Anadolu’yu işgali üzerine Rumeli’ye geçmiş ve Kırklareli üzerinden Romanya’da Dobruca Savaşı’na katılmışlardır. Bu arada daha Kırklareli fethedilmemişken ilk defa bir Türk-İslam Kolonisi oluşturulmuştur. 1300 lerin başında Bizans’ın ücretli askerleri Katalan askerleri Trakya’yı ele geçirdi. 1361 yılında Kırklareli, Bizanslıların elinden Osmanlılar’a geçti. 1367 yılında Bulgarlar’ca işgal edildi. Tam olarak bilinmemesine rağmen 1365 ile 1370 yılları arasında I.Murat tarafından Kırklareli Bulgarlar’dan alınarak ikinci defa Osmanlılar’a katıldı ve bölgede Osmanlıların uzun süren hakimiyetine geçilmiş oldu. I.Balkan Savaşı sırasında 24 Ekim 1912 tarihinde Kırklareli Bulgarlar tarafından işgal edildi.II.Balkan Savaşı’nda(1913) geri alındı. Kurtuluş Savaşı sırasında 26 Temmuz 1920’de Kırklareli Yunanlılar tarafından işgal edildi. 10 Kasım 1922’de Kırklareli işgalden kurtarıldı.

HERAKLİYA’DAN KIRKLARELİ’NE ŞEHRİMİZİN ANIlDIĞI İSİMLER Her ne kadar Herakliya, Vrisium, Verisse, Bozili, Nerisse, Saranta Ecclesies, Kırkkimse, Kırkkimesne gibi isimler Kırklareli’nin eski isimleri olarak yazılmış olsa da doğruluğu ve kaynağı kesin olarak bulunamamıştır. Ancak üç-dört yüzyıllık mezartaşları ve Balkan harbinden kalan bir iki kitabede “Kırkkemesne” veya “Kırkkimse” diye yazılara rastlanmıştır. Kırklar Tepesinde bir zamanlar var olan “Kırklar Baba Dergâhı” nda bulunan bir kitabede şöyle yazıyordu : Kırk Kimesne şehit oldu bu yerde, Bu nâm ile anılmıştır bu belde. Kırklareli’de yaşamış ve bilinen en eski şairlerden biri olan Hayrânî ’nin bir beyitinde Kırklareli’nin eski adının Kırk Kimesne olduğunu ifade etmektedir. Hayrânî yâr elinden oldu nâlân Yalvardağım ona geliyor yalan Benim candan sevgili yurdum olan Kırk Kimesne’ye Kırkkilise demişler. Fakat bunlara tam bir tarih belgesi olarak bakmak mümkün değildir. Çünkü, burası Osmanlılar tarafından alınmadan önce de Osmanlılar tarafından da Kırkkilise olarak tanınmış ve anılmıştır. 17. yüzyıl ortalarında Kırklareli’ni gören Evliya Çelebi Kırkkilise’den ayrıntılı olarak söz ederek “Hüdavendigar Gazi tarafından alındığını, Edirne eyaletine bağlı sancak olduğunu, mükellef köylerinin bulunduğunu, şehir bahçelerinin kenarlarında geniş ve düzlükte kat kat kiremit örtülü, mamur yüksek sarayları ile süslü bir şehir olduğunu, camileri arasında Eski Cami’nin en ünlü olduğunu, hamamlarından köprü başındaki hamam ile arastaya bitişik olan hamamın güzel olduğunu, şehirde yer yer sebil ve hayat sularının bulunduğunu” belirtmektedir. Milli Mücadele sırasında Kırkkilise adının değiştirilmesi konusunda sonuç alınamayan girişimlerde bulunulmuştu. Cumhuriyet döneminde, TBMM’nde bir konu hakkında söz alan Milletvekili Tunalı Hilmi, “Kilise” sözü üzerine yaptığı bir konuşma neticesinde, Kırklareli Milletvekili Dr. Fuat UMAY şehrin adının Kırkkilise’den Kırklareli’ne değiştirilmesi hususunda bir yasa teklifi verdi. 20 Aralık 1924 yılında bu yasa TBMM tarafından kabul edilerek şehrin adı “Kırklareli” oldu.


Kırklareli’nde günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; yöredeki Tümülüsler, Höyükler, Dolmenler, Vize Roma Tiyatrosu Kösemihalzade Hızır Bey Külliyesi (1383), Kadı Camisi (1577), Güllabi Ahmet Paşa’nın yaptırdığı Beyazıt Camisi (Paşa Camisi) (1593), Hızır Bey Camisi (1824-1825), Kadı Emin Ali Çelebi Camisi (1568-1569), Karakaş Camisi (1628), Üsküpdere Camisi, Cedit Ali Paşa Camisi (1555), Fatih Camisi (1467), Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi (1569), Kadı Ali Camisi, Pınarhisar Hundi Hatun Camisi (XV.yüzyıl), Pınarhisar Sadık Ağa Camisi (XIV.yüzyıl), Karaca İbrahim Bey’in yaptırdığı Kapan Camisi (1640), Vize Ayasofyası, Lüleburgaz Zindan Baba Türbesi, Vize Gazi Süleyman Paşa Camisi (VI.yüzyıl), Hızır Bey Hamamı (1383), Vize Hamamı, Hızır Bey Arastası (1338), Vize Mağara Manastırları, Kıyıköy Aya Nikola Manastırı (VI.yüzyıl), Babaeski Köprüsü (1633), Alpullu Köprüsü (XVI.yüzyıl), Sokollu Mehmet Paşa Köprüsü (1569), Gümrük hanı (XVII.yüzyıl), Kadı Çeşmesi (1568), Kapan Çeşmesi (Salıyeri Çeşmesi) (1771), Kayyımoğlu Çeşmesi (1768), Alman Çeşmesi, Kırklar Şehitliği, Seyfioğlu Tabyası ve Taş Tabya (1877), Atatürk Anıtı ve Türk sivil mimari örneklerinden evler bulunmaktadır. Bu eserlerden bazı örnekler:

30 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Bu yerleşmelerdeki yapıların basit ahşap yapılar şeklinde olduğu; genellikle yerleşmelerin savunma amaçlı derin bir hendek ve bunu sınırlayan ahşap bir duvar ile çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Taş malzeme mimaride hemen hemen hiç görülmez. Yapılan çalışmalarda, Kanlıgeçit’in Anadolu yerleşmeleri ile tam olarak benzeşen büyük bir yerleşim alanı olduğu ortaya çıkmıştır. Yerleşim, taş sur ile çevrili bir iç kale ile bunun etrafında yayılmış aşağı şehirden oluşmuştur

Aşağıpınar Höyüğü’nden İkinci tabaka mimarisini gösteren bir bölüm

Yündolan Tümülüs kazısından bir görüntü.

Tümülüs: Kırklareli İl sınırları dahilinde tescilli 92 adet tümülüs bulunmaktadır. Kırklareli tümülüslerinin Tunç Çağının sonlarından (M.Ö.14-13 yy. - M.S.3 yy.) başlarına kadar devam ettiği kazılarla anlaşılmaktadır. Bunlar; Kırklareli A,B,G tümülüsleri, Alpullu Höyük Tepe Tümülüsü, Lüleburgaz Kepirtepe Tümülüsü, Düz Orman Tümülüsü, İslam Bey Tümülüsüdür. Aşağıpınar Höyüğü: İl merkezinin güneyinde, şehre 3 km. mesafede bulunmaktadır. Aşağıpınar Höyüğü’nün kuzeybatısında bulunan tatlı su kaynağının önceleri daha doğuda, Haydardere yatağı üzerindeyken, zamanla batıya doğru kaydığı ve aynı şekilde bu pınar önünde küçük bir gölcük–bataklık olduğu da öğrenilmiştir. Aşağıpınar kazılarında şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı M.Ö. 5800 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu kronolojisine göre Geç Neolitik, Balkan kronolojik sisteminde ise Neolitik Çağ–Karanovo II dönemine tarihlenen bu ilk yerleşim, Demir Çağı’na (M.Ö. 1200) kadar süregelecek olan Trakya kültürünün de temellerinin atıldığı bir süreci temsil etmektedir. Kanlıgeçit Höyüğü: Kırklareli’nin yaklaşık 3 km. güneyinde, Aşağıpınar’a 300 m. mesafededir. Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3. bin yıl) tarihlenen bu yerleşim alanı, Anadolu’da ve Yakındoğu’da M.Ö. 3. bin yıl kentleşme sürecinin ortaya çıktığı, yavaş yavaş kent devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir.

sayfa

Sedir

Aşağıpınar Höyüğü’nden İkinci ve üçüncü tabakadan çıkarılmış çanak çömlekler

Menhir (Dikili Taşlar): Megalit (büyük taş), dikili anıtsal mezar taşlarıdır. Kırklareli ve yakın çevresinde çok sayıda görülmektedir. Yükseklikleri ortalama 3 m’ye varan dikit örnekleri Kırklareli merkez ilçe, Erikler, Değirmencik, Ahmetçe köyleri ile Lüleburgaz ilçesinde görülmektedir.


sayfa

31

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Kapaklı Dolmeni

Aya Nikola Manastırı (Vize): Kırklareli Vize ilçesi Kıyıköy, Pabuçderesi Vadisinde bir su kaynağının çevresinde yapı kalıntılarının bir manastıra ait olduğu anlaşılmıştır. Kıyıköy’e 700 m. uzaklıktaki bu kalıntıların mimari şekilleri ve içerisindeki bezemeleri dikkate alındığında manastırın İmparator Iustinianus döneminde (527-565), VI.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Hızır Bey Camisi (Büyük Cami) (Merkez): Kırklareli Çarşı Meydanı’nda, Kara Umur ve Eski Hükümet caddelerinin kesiştiği köşede bulunan Hızır Bey Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre; Köse Mihalzade Hızır Bey tarafından 1383-1384 yılında yaptırılmıştır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre de Aydoslu Hacı Yusuf Paşa tarafından 1824-1825 yılında onarılmıştır. Kapaklı Dolmeni Dolmenler (Kapaklı Kaya Mezarları): Trakya’da çok sayıda görülen anıt mezarların erken safhası olarak kabul edilir. Tespit edilen dolmenlerin (M.Ö.1300-800) kullanım gördüğü anlaşılmaktadır. Bunlar; Kofçaz, Dereköy, Kadıköy, Kula, Geçitağzı, Kapaklı, Düzoralan Köyleri yakınlarında bulunmaktadır.

Kaynarca Kilisesi (Manastırı) (Pınarhisar): Kırklareli Pınarhisar ilçesinde bulunan bu kilisesinin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan Bizans dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Kilisenin daha sonra Rumlar tarafından da kullanıldığı düşünülmektedir.

Bülent DERGAN Tarih Öğretmeni

Fadime BAYRAM Tarih Öğretmeni

Sinan ÇİFLİK Tarih Öğretmeni


Bİr gün dönersİn dİye çiçeklerin mermilerle solduğu, Ve bugün güneşin belki de son kez batacağı bir akşamın türküsünü dinliyorum… Ve zaman… yaşamak için çok geç… Oysa gidişin daha dün gibi… ne kadar korkaksak bu ayrılığa, O kadar cesurduk savaşlara! Kim bilir belki bir daha göremeyeceğim yüzünü… Oysa sesin ve hayalin… Ve varlığın içimde bir nefes gibi! Ben yaşadıkça ruhumda… diner bir gün bu yağmurlar, Bu hasret, bu ayrılık biter! Ve bir gün olur ya, bu simsiyah gökyüzünde gökkuşağım olursun diye, yaşıyor hala umutlarım, savaşın bittiği yerde… üzülmüyorum, inan! yanaklarımdan süzülen birkaç damla anı sadece! gittin, biliyorum… Ama yepyeni bir dünya, yepyeni bir baharla döneceksin, Bekliyorum… Oturup pencerenin karşısına, seni bana getirecek yollara dua ediyorum… savaşın içinde açan bin çiçek gibi umutlarım… üstüne basmalarından korkuyorum… Anlamıyorum! nasıl bu kadar çabuk değişebiliyor dünya? nerede olduğunu bile bilmezken, nefes aldığını hayal etmekti, belki de hayat. Bana ne kadar uzak olursan ol, yalnızca gökyüzü ayırmaz bizi, biliyorum… sadece yıldızlar ve ay… gözlerimiz biz nerede olursak olalım, bir mavide buluşur, inan! gözlerim gökyüzünde, güneşin batmayacağı günü bekliyorum… Şimdi eski bir çerçeve içerisine sıkıştırılmış iki mutlu yüz hikayemiz, Aradan yıllar da geçse, kulağımda aynı şarkı, aynı ses… Oysa zaman! İkimize yetmeyecek kadar bencil ve kıskanç! yıllardır gelirsin diye beklediğim yollardan, kimler geçti… Artık sesler ve savaşlar yalnız benim için yaşıyor! Olur ya, bir gün dönersin diye, Kalbim savaşla savaşıyor…

[ BAŞAK AKgün ] 11Tm—c


sayfa

33

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

ANCAK O ZAMAN

(23 Ekim 2007)

Benim ülkemde askerlik,sırayla hizmet değil, Bir annenin kucağındaki bebenin anlında borçtur! Kadındı,yaşlıdır,çocuktur benim askerlerim, Bu vatan,çıplak ayakların altında aşılmış bir yokuştur! Benim ülkem,renkli kağıtlara sarılmış bir yapma çiçek değil, Dağ eteklerinde mermi sesiyle solmuş tomurcuktur! Şehidimin oluk oluk kanıyla sulanır toprağı, Dikenleri kanayan avuçlarda yarın için umuttur! Benim ülkemin toprakları bir parça kum yığını değil, Mezarsız şehitlerine ağlayan bir annenin kucağıdır! Sormaz buralarda gözü yaşlı bir şehidin annesi mezarını, Bu toprakta yatan karıncalar bile onun,için yavrudur. Benim ülkemde askerler türkülerle uğurlanır, Ölünecekse bu vatab uğruna,o da türkülerle olmalıdır! Dört bir yandan yola çıktı Mehmetçik, Aileler farklı,hayatlar farklı, Şimdi hepsi bu toprağın evladı! Hakkari'de on iki tek yürek. Yanıyordu bir gece vakti gökler silah sesiyle, Yıldızlar bile kırmızı,şehidin son nefesiyle, Düşüyor şimdi sarı yapraklar gibi özgürlük, Bir şehit mezarının o tertemiz toprağına Bağımsızlık ölmekse , can vermekse bu uğurda , Yaşıyor; ölmek için , milyonlarca tek yürek ! Ve akıyor caddelerden kan kırmızı Mehmetçik! Ne şehitler ölür,ne ölen unutulur benim ülkemde. Şimdi Hakkari’de bir öğretmen, Bir silah,bir kurşun,üzerinde kan ve gözünde yaşlarla, Ölümle yaşayan bir çocuğa, Hala barış diyebiliyorsa! Hala terörden sakınıyorsa o tertemiz yürekleri, Ancak o zaman, O zaman ölmez bu şehitler, Ancak o zaman anlar gücümüzü, Silahı güç bilen zihniyetler! BAŞAK AKGÜN -11TM—C


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

SANA SUSAMAK

Damla ÇEKİNMEZ - 11 FB / A

SANA SUSAMAK Gözleridir beni mahveden Sözlerindir beni benden çalan Yokluğunun acısıdır Kalbimdeki kaynayan yara Senden gayrı yoktur dermanı Hiç olmadı senden ayrı takati Naçar gönlümün çaresiz fermanı Sendin, şu yüreğin tek hâsılatı Konuşmaz dilime bir takat gözlerin Kör gözlerime ışık olmuş sözlerin Ellerinin alevini tartmamış ellerim Yüreğinin aşkıyla kaplı şu yüreğim Derdimin dermanı gülen gözlerin Tek çarem o susmayan kalbim Sana susamayan o başka kalplerin İsterlerse kölesi olurum Sana doyamayan ben bu kalbin Gün gelir eceli olurum

SENİNLEYMİŞÇESİNE Yunus Can KONYAR 11 / B

SENİNLEYMİŞÇESİNE Yapraksız kalmış güller gibi yalnızım. Gözlerin yok artık içimi ısıtacak. Öpülesi ellerin toprak oldu. Yok olmuş saçların nasıl tutulacak? Yanıma uzanabilir misin yine? ellerimi tutup öper misin beni? Hiç tükenmemişçesine konuşur musun? dudaklarına toprak değmemişçesine? Gözyaşlarıyla beslediğim hatıralar var artık. saksıda eflatuna çalan bir çiçek, bomboş bir oda ve elimde rutubetli bir resmin. Duyuyor musun çalan müziği? Bana seni hatırlatıyor... Yorgunum... gel ve tut elimi, tut ve götür beni gittiğin denizlere...

HOŞÇAKAL

Damla ÇEKİNMEZ - 11 FB / A

HOŞÇA KAL Bulutlu baktığın günler vardır hayata Sözlerinin anlamsızlığı Gözlerinin manasızlığı içinde sen Kayboluverirsin Bir sis perdesi bürünür Korkularının çevresine Görmez olur gözlerin Duymaz olur kulakların Hissetmez ne zaman dokunsam Ellerimi yanık tenin Bir fırtına kopar ruhunda Karışır bütün duyguların Dökülür gözlerinden iki damla yaş Ve yağmur başlar ardından Gönlün olur sağanak Hasadı gelmiştir oysa gönlünün Ama mevsim kış Kirpiklerin donmuş, dudakların titrek Ürperen bedeninin kahrolası aşkı tek Olmazsa olmazın, tek çaren, yegane varlığın Gidiyor bugün, ondan ürkek Sessizliğe gömülmüş ağsı gece Senin hayalinle kaplı bulutlar Sözlerini bana getiren rüzgar Aşkını kalbimde çarptıran yıldırımlar Ve bizi kucağında ağırlayan salıncak Son kez yaşadım onları Son bir kez daha tattım senli yılları Aynaya baktım son kez Ve hoşçakal dedim içimden Sensiz geçen yıllarımın son bulduğu Ana dek Hoşça kal

sayfa

34

Sedir


sayfa

30

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

[ Zeki ÖZOCAK] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Yok çare akıp giden zamana Gittikten sonra zaman neye yarar Yaşadıklarımız beni yaralar Yaralarımızın sebebi önemsiz yarlar Önemli olan gerçek aşklar Gerçek aşklar da güçlü bir tutkuyla başlar Tutku aşkı güçlendirir Tutar beni dillendirir Bu dünya adamı delirtir. Sıktı artık bir bardak su getir. Yanan içim durulsun Kalbim huzura kavuşsun. Gözlerim kan , ter ve gözyaşı dolsun Verdiğim bu söz son sözüm Konuşmaya gerek yok artık Bir tek bakış anlatır çok şeyi O tek bakış her şeyi Bakma yüzüme ne olur. 2006 – 2007 Eğitim – Öğretim yılı 10 TM- B sınıfı Edebiyat Dersi Etkinlik Örneği

BÜYÜMEK Ezgi KALKAN-11 TMC

Nerden bilebilirdim ki çocukluk günlerimi bu kadar özleyebileceğimi ? Çocukluk günleri dediysem öyle on yirmi yıl önce değil tabiî ki … iki üç yılda bu kadar özlenen o günler …ürkütücü olan bu değil mi zaten ? Doya doya yaşadım ben çocukluğumu . Çubuklar çizdiğimiz günleri hatırlıyorum .Çok sıkıldığımız ,yapmak istemediğimiz , bir türlü düzgün olmayan çubuklar … Heyecanla giydiğim mavi önlükler hatırlıyorum . Kemerini bir türlü bağlayamadığım Sonra bir kız çocuğu hatırlıyorum . Oyunların o güzel büyüsüne kapılmış bir çocuk… İstoplar oynardık, yakan toplar … saklambaç en güzel gece oynanırdı. Daha bir heycanlı olurdu birilerini görüp sobe demek … Tam yeni oyuna başlamak üzereyken balkondan kafalar uzanır, babalar çağırırdı çocuklarını …Somurta somurta giderdik , yarın yine toplanmak üzere … Biz bile şaşırırdık eve girince saatin gece yarısına gelmek üzere olduğuna … Toz toprak içindeki eller yüzler yıkanır yemek yemeye mecal kalmadığı için uyurduk hiçbir şeyi düşünmeden … Bir kayısı ağacı hatırlıyorum . Her gün üzerinde olduğum … Dallarıyla bacaklarımı çizen … Altında yaptığım pastaları hatırlıyorum . Her yanıma çamur bulaşıncaya kadar uğraştığım, yaprakla , kirazla süslediğim ve her seferinde birinin gazabına uğrayan pastalar… üç tekerlekli bisiklet hatırlıyorum. Yaz yağmurunun ardından gökkuşağını kovaladığım mor bisiklet … Mavi önlük çıkarken bunları bıraktık emanete … Gri formayla gelen ortaokul … tasolarımız … Uğurlarına bir sürü kavga ettiğimiz tasolarımız. Bizim tabirimizle köktün , kökemedin diye çıkar, şimdi güldüğümüz , o zaman ağladığımız yanar döner tasolar. İki tekerlekli , turuncu bir bisiklet hatırlıyorum . Kocaman… İlk aldığım gün ağaca çarpıp viteslerini kırdığım bisiklet … Kırklareli’nin her köşesine gittiğim , indiğimde bacaklarımın kasıldığını fark ettiğim şimdi bodrumda duran bisiklet . Bir teyze hatırlıyorum , biz bisiklet tepesindeyken arkamızdan tabure fırlatan … Yedi kiremit hatırlıyorum … Devrilmesi zor olan … Yıkıldığında deli gibi kaçıştığımız ve ilk benim yakalandığım bir bahçe hatırlıyorum . Büyümek bunları kaybetmekmiş meğer.


36 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

sedir ATAmizi yAŞAmAK Elif Nur ÇAKAR - 11/ D

. dİL Ve sİyAseT [canâ TüLüŞ ]

ATAMIZI YAŞAMAK mustafa Kemal'im ulu bir çınardır benim için. öyle ulu bir çınar ki kök salmış tüm vatana ve nakış nakış işlemiş toprağıma. efelerin harmandalı oynayışında görürüm Ata'mın kendine güvenini. Hissetmesem de nefesini vatanı için canını veren mehmetçiklerle duyarım sesini. Karadeniz'in hırçın dalgaları gibidir bakışları. Bir de bu bakışların ardında gizlenen kocaman bir yüreği vardır. İçine dünyaları sığdırmış; ama dünyaya sığamayan bir yürek... Asırlara meydan okuyacak sözleri vardır,hala kulaklarımda çınlamakta. ölümsüzlüğün adıdır Atatürk. dilden dile dolaşan,yürekten yüreğe akan bir efsanedir. Kim demiş 10 Kasım’da Ata öldü diye!On kasımlarda Ata'mız yeniden doğar her Türk'ün bedeninde.

Boğaziçi siyaset Bilimi ve uluslar arası İlişkiler 3. sınıf öğrencisi

ne kadar hızlı tüketiyoruz her bir şeyi ve ne kadar hırçınca "geçmiş" olarak adlandırıyor;hatta çoğu zaman geçmiş olduğunu göremiyor yahut görmemeyi yeğliyoruz."Tüketim toplumu" olmanın verdiği devinim gereğinden hızlı gerçekleşiyor günümüzde. Hızlı tüketmeyi gerçekleştirirken , geleneksel üretme tarzlarımız yavaş ve yetersiz kalıyor. dinlediğimiz tınılar, kullandığımız telefon markaları, "takıldığımız" mekanlar, zamanımızı -yalnızlığımızı anlamlandıran çehreler, dilimizden-kalemimizden dökülen heceler o kadar çabuk tüketiliyor ki yerlerini doldurmak için gelen yeniler eksik ve biraz da "boş" kalıyor. modernizm çerçevesinden bakınca yaşam dönüşlü bir tekrar değil de, hep bir gelişim içindeymiş gibi geliyor.gelişim bizi hem daha iyiye hem de bilinmezliğin kuşkusuyla "acaba"lara sürüklüyor.sorgulamadan, eleştirmeden, geriye bakıp ders almadan, tecrübeleri elimizin tersiyle itip "Ben en iyisini bilirim" diyerek beklediğimiz gelişim "zahiri" olmaktan öteye geçemiyor. dijital ortamda yaşayarak, yabancı dillerde eğitim yaparak, dünyayla etkileşim içindeyken kaçınılmaz olarak kullandığımız kelimeleri Türkçeleştirmeden, üretemeden, "moda" diyerek gelenekleri, alışkanlıkları, gerçek benliğimizi beğenmeyip hoyratça harcayarak ne dilimiz, ne üretimimiz, ne eğitimimiz, ne siyasetimiz, ne ekonomimiz; kısaca ne de biz gelişebiliriz. Hoyratça geriye bakmadan yaşadığımız gelişim hayatımıza "boşluk" tan öte bir katkıda bulunamaz. fotoğraflarımız sadece bilgisayarımızda "virüs" tarafından yok edilmeyi beklememeli, telefonda doluluk oranı yüzünden silinmemeli eskimiş yüzlerin numaraları, kapkaççılar çalmamalı dilimizden esas hecelerimizi, "msn"de kaybolmamalı imlalar.zahiri gelişmeyle benliğimizi kaybetmemek için yenileri, eskinin içinde eritmeli zihnimiz kısacası. geçmiş ve geleceği -daha doğrusu gelebileceği- sorgulayarak gelişmeli yaşamlarımız. elimizdekilerin değerini geç olmadan fark etmek adına.. sevgiler


sayfa

37

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Fatma HÜSMENOĞLU 11- YD / A

Sedir

GERÇEK KANATLAR

Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Bir kere daha o muhteşem hazzı ciğerlerime yansıtabilmek için çabaladım. Nafile… Ama artık nefes alışverişim umurumda değildi. Zira nefes beden için gerekli. Oysa ruhum çoktan bedenimi terk etti Şimdi sıra ”film şeridinde” hayatımın gözümün önünden geçtiği anda.Ama göz diye bir şey yok benim için.Sadece hissetmek var.Evet,hayatımı hissetmeye başladım işte. Bebekliğim,çocukluğum ne harikaymış ; ama çocuk denecek yaşta çocuk olmadım ben !Annemin ölümü beni çocukluktan yetişkinliğe aktardı. Ve hissetmeyi istemediğim olaylarda sıra.Ben uçmayı düşlerken gerçek anlamda istemiştim. Kanatlarımın olmasını…Oysa çevremdekilerin uçmak dediği hayatına giren engellerden başka bir şey değilmiş.Ben kanat isterken kendimi

NEHİRDEKİ AYNA Bir ruh niye karmaşıktır çürümüş etten duvarlar arasında kendini bilmezce haykırdığı o soğuk karanlık odada. Hep aynı şarkı gramofonda ve yine mırıl mırıl sol la si do… Kırılgan bir aynada yansıyan yağmur değil, maskelere bürünmüş kandır aslında. Ruh niye kanar böyle? Ben sevdamı bırakır da giderim yabancı şehirlere. Tanıdık bir şeyler bulurum yığılmış tepelerde. Bir şeyler daha bırakmak için adımlarım özgürdür. Saçlarım savrulursa dolunaya, ateş yanığı tenim birleşir şehrin soğuğuyla ve ben yine kızıl bir nehirde yüzümün dağılmış, bulanmış halini görürüm.

uyuşturucu batağında buldum.Bu anı hissetmek inanın bu beden acısının yanında hiç! Yılmıyorum ,toparlanıyorum.Evden ayrılalı yıllar oluyor,sokaklar da benim…Bir bocalama sahnesi görüyorum.Sürekli düşünüyorum. Hayat ne,ben kimim,niye buradayım!Kitaplarda arıyorum sevgiyi,buluyorum.Ama bir şey eksik. Kitaplar bana sevgiyi öğretti;ama sevgi veremedi.Sevgiyi ararken çevremi düşündüm.Onlar olmasa ben ne olurdum?Çevrem bana kanat takacağına,bana zehir enjekte ettiyse bu benim suçum muydu? Son enjekte ve ben buradayım. Hala uçmak istiyorum ve buradaki çevre bunu sağladı. Kanatlarım çıktı ,uçtum,uçtum…

Sinem ATEŞ 10 - TM / A

Nisan akşamları en sevdiğim kareler vardır vizyonda. Ben hep ağlarım istediklerim olduğunda. Ellerimi çatlamış ve kan sıçramış ağzıma götürür; ısırırım acımasınlar diye daha fazla. Kendi filmimin fragmanını yaparım sonra. Hiçlikten ve boşluktan gelme oyuncular oynar orda. Buna rağmen dolup taşar gişeler. Sen de mi şizofrensin yoksa? Her ipi acılarımın infazına gömdüm . Yine kanatsız kuşlar kurtardı acılarımı. Savaşlar da kaybım oldu benim, nehirdeki bulanık yüzüm, söylediklerin hüzün. Çırılçıplak bir yüz aynalarda görünür ve her nehir bir ayna barındırır bünyesinde, yalnız ben yokum gövdesinde…


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

11 / d

sayfa

38

sedir elif nur çAKAr

öykü KuTLu 11 / d

YAŞANMAMIŞ MEVSİMLER pencereme çarpan yağmur damlasıyla irkildim. yine her zamanki gibi bir görüntü işte . günler geçse de mevsimler değişse de benim için değişen pek bir şey olmuyor du. gittiğin günden beri hep hazan yaşıyor gönlüm. Her gün bir yaprak düşüyor içimde. Hayata sarıldığım köklerim bir bir kopuyor. daha ne kadar böyle gider bilmiyorum derken yine baharı hissettim tüm hücrelerimde . nadasa bıraktığım kalbim yine canlanmaya başladı. sırasımıydı şimdi. Tam da alışmıştım yalnızlığa ,sevmiştim kendimle konuşmayı. yüreğim de mevsimler gibi işte , değişip duruyor. Her geçen mevsim bir iz bırakıyor. Bazen minik yağmur damlacıkları , bazen nerdeyse benliğimi sarıverecek kadar kuvvetli fırtınalar, bazen de hatırladığımda içimi ısıtan güneşli günler… Tabii bir de kenar da kalmış yaşamak istemediğim yada yaşamaya cesaret edemediğim mevsimler.

AsiL yALAn

‘’ Bu kadar değişmenin nedeni ne ? ‘’ değişmesi gereken ben olduğum halde . çıkar mı yoksa nefret mi beni yok saydıran ? yakınımdayken bile mesafeler olması mı aramızda ? Biliyorum çok sorun var kafanda ; ama benimki kadar değil ; dönüşü olmayan bir yol değil ! evet şu an gülüşünü duyuyorum ; ama bana değil koskocaman bir yalana , oyuna ! canımı yakıyor, farkındayım canı yanması gereken sensin aslında … nefretimi kaplayan koskocaman bir sevgi duvarı var karşımda .yıkılmayan yıkılmadığım … elimde değil , yokluğunda bile varlığını biliyorsam , duvarları yıkamıyorsam ya da bir yalana gülümsemeni kaldırabiliyorsam , işte asıl yalan ; senden vazgeçme çabam.

elif nur çAKAr 11 / d

çocuklarımızın , bir ağacın altında uzanıp , kuşların

fedAKAr Anne İnsanların yaşadıkları çevreyi , doğal kaynakları da kullanarak kendileri oluştururlar. Bulunduğumuz ortamı hayatımızı kolaylaştıracak biçimde düzenleriz. . Ama bu düzenlemeyi ne kadar doğru yapabiliyoruz? Asıl sorun bu olsa gerek . Kumsal kenarında özenle inşa edilmiş , sıra sıra dubleks evler , villalar… göz alabildiğince yapılmış tatil köyleri… Hiçbir zaman elimizdekinle yetinmeyi bilmeyip , hep daha fazlasını arzuladığımız için isteklerimizi karşılamak amacıyla açılmış bir sürü fabrika … ne kadar da hoş görünüyorlar bize. Acaba yeşilin güzelliğini unutuyor mu gözlerimiz? ya da lüks villaları , tatil köylerini yapabilmek için kesilen ağaçları ? Bir anlık zevk için umursamadan feda ediyoruz geleceğimizi. pire için yorgan yakanlardanız yani. Bizler değil miyiz çocuklarımızın bir damla gözyaşına kıyamayan ? ne hakkımız var

kanat çırpmasındaki özgürlüğü duymalarını engellemeye ? yine bizim atalarımız değil mi vatan bildikleri bu topraklar için canını veren ? Toprağınevlatlarını ‘’ ağaçları ‘’ ayırıyoruz ondan. Oysa toprak yine de bağrına basıyor bizi. Aşık Veysel’in dediği gibi hep bir gül uzatıyor bize. peki biz evlatlarımızı bizden ayıranlara bu denli iyi davranır mıyız? Bir gün gelecek doğa da dayanamayacak bu yaptıklarımıza. güneş doğduğunda buruk bir hüzün kaplayacak yüreğimizi ; çünkü geceden daha karanlık bir sabah olacak bu . çevreyi nasıl çölleştirdiğimizi, yeşili ve maviyi nasıl yok ettiğimizi gösterecek,güneş. Belki de bir bahar günü , mis gibi çiçek kokularıyla dolu aydınlık bir sabaha hiç açamayacağız pencerelerimizi… Bir gün geceden daha karanlık bir sabaha uyanmak istemiyorsak , artık çevreye yaptıklarımızı görme vakti! Haydi hep birlikte uyanalım bu cehalet uykusundan ve daha güzel bir çevreye açalım gözlerimizi.


sayfa

39

sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

[ Sudenur ERTAŞ ] 10 Tm / A

Herkesin Birbirini Anladığı Bir Dünya … Dünyaya gelen bir bebekti sadece … Herkes tarafından gülerek karşılanan ama gözünü açtığı ilk anda ağlayan … Kim bilir belki uzun olurdu belki de kısa ? Ama hepsinden önemlisi insan olurdu . Lafta değil sadece … İnsan kendi başına gelmesini beklemeden , anlayabilmeli bir şeyleri… Koyabilmeli karşısındakinin yerine kendini … Karşıdan karşıya geçen çocuğa yol vermesi için , illa kendi çocuğunun ölmesi gerekmemeli… Yardım etmek için muhtaç duruma düşmesi gerekli mi? Elindekilerle duvar örmek yerine köprü kurmalı insan … Dalları kırıp atmak yerine dal uzatmalı karşısındakine .. Çalışma masasını , evini , arabasını , en sevdiklerini hatta elini ayağını bile sahiplenmeli insan … Hiçbir şeyi sahiplenmeyince ait de olmaz belki de … İlla ki sahiplenecekse yerin maviyle kavuştuğu yeri sahiplenmeli… Yıldızların bir bir düştüğü geceyi … İnsan dediğin , bakınca sadece düşünen bir varlık sanki … Ama öyle bir yerde ki insanlık , beyni olsa da düşünmeyen , düşünemeyen o kadar çok kişi var ki … İnsan dediğin , düşünse biraz karşısındakini ; çuvaldızı kendisine batırabilse önce , savaşlar olmazdı belki de … Şimdi elindeki oyuncağıyla oynayan çocuğun evini bombalayan adam da bir zamanlar oyuncaklarıyla oynuyordu evinde … O da dünya ya gelen bir bebekti sadece … Herkes tarafından gülerek karşılanan ; ama gözünü açtığı ilk anda ağlayan . SEVGİLERİMLE


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

öLüm sAATİ

G

özlerini aradı.Göz kapaklarının arasından giren beyaz ışıktan rahatsız oluyordu.Sonra koku almaya başladı.Burnuna ağzına boğuk bir hastane kokusu geldi. Biraz sonra tamamen uyanmıştı.Ellerini ve ayak parmaklarını kıpırdatmaya çalışıyordu.Narkozun etkisi geçmekteydi ama vücudunda hissetmesi hoş olmayan bir etki bırakarak. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştı.Tek hatırlayabildiği mutfaktan çıkarken ayağının halıya takıldığıydı.Muhtemelen elindeki bıçağın üzerine düşmüştü.Birden bire aklına o soğuk ölüm düşüncesini getirdi.”Ya durumum ciddiyse,ya kana ihtiyacım varsa,belki de organ nakli gerekli,ne yapacağım”!diye yakınmaya başladı.Sonra kapı açıldı.İçeriye siyah takım elbiseli beyaz saçlı ve top sakallı bir adam girdi.Elindeki bir cep saati tutuyordu.Hastanın yanına oturdu ve merhaba dedi. Hasta o adamı daha önce hiç görmemişti.Ayrıca hiç tanımadığı bir adamın odasına neden girdiğini anlayamadı ve “kimsiniz”dedi.Adam; -“Sen beni tanımıyorsun ama ben seni çok iyi tanıyorum” dedi. -“Nasıl yani” diye sordu.Yaşlı adam: -“Evet anlamamakta haklısın.Herkesin ilk tepkisi böyle olur çoğu insan beni daha önce beni hiç görmedi ama ben hepsini görüyorum ve tanıyorum.Buna karşılık her insan beni hayatında bir kez görecektir ama sadece bir kez.” Hasta sinirlenmeye başladı ve düşüncesini dile getirdi: “-Zaten bu yatakta ölümle karşı karşıyayım bir de yanımda beni tanıdığını idda eden bir bunağın bilmecelerini çekmek zorunda değilim.Ya isminizi söyleyin ya da çıkıp gidin!Adam hastanın bu davranışlarını doğal karşılar bir tavırla: “-Bak ,ölümle yüzleşme konusunda haklısın çünkü tam karşında duruyor.” Hasta adam durakladı.Ama takım elbiseli ihtiyar cümlesine devam etti: “-Sana her insanın ömründe bir defa beni göreceğini söylemiştim ya işte o an insanların son anlarıdır.”Hasta bir an bakakaldı ve: “-Yani sen…” Adam devam etti: “-Evet ben Azrail’im.Kabalığımı bağışla genelde tokalaşır ve selamlaşılır; ama benim usulüm böyle değil.Benimle tokalaşma genelde konuşmanın sonlarına doğru yapılan bir davranış.”dedi ve devam etti: “-Anlıyorum beni böyle hayal etmedi n muhtemelen siyah cübbeli,elinde tırpan tutan bir kemik torbasını bekliyordun ama inan işler böyle yürümüyor.” Hasta donakalmıştı,adam yine konuştu: “-Korkmana gerek yok,zaten bütün hayatın boyunca korktun,zira seninle bu konuyu konuşmaya geldim.”dedi.

[ Gökay GÖNENÇ] 10 TM/ A

Hasta yaşlı adama sordu: “-Nasıl yapacaksın?” Adam: “-Sana saatini soracağım ya da seninle tokalaşacağım. Neyse ama sana sormak istediğim bir soru var. Ömrün boyunca hastalık hastası oldun. Yaşamını ölüm korkusu ile ölümü de yaşam kaygısı ile bulandırıyorsun. Bunu neden yapıyorsun? Hayatın boyunca duyduğun ölüm korkusu,yaşamın sonuna geldiğinde azaltacak,seni ölümden azat mı edecek?” Hasta adam doğrularak: “-Belki bir şans daha…” Yaşlı adam: “-Hangi şanstan bahsediyorsun.yaşama şansından mı? Hayatını normal geçirebileceğini mi sanıyorsun? Sen ölüme karşı çok salt bir korku duyuyorsun;içki sigara içiyorsun ama tehlikenin bunlardan değil bir araba kazasından veya erhangi bir şeyden geleceğini bekliyorsun. Böylece sorumluluğu kendine değil kaderine yükleyeceksin ve ölümünde kötü,kendine zarar veren alışkanlıklarının etkisi olmayacak. Böylece de kendini temize çıkaracaksın. Yeni aldığın arabayı garajda çürümeye hapsettin,çünkü kaza yapmaktan kokuyordun. Fakat günde üç paket sigara içtin. Eve kapandın. Çünkü dışarıda,parkta dolaşırken başına bir şey gelip ölebilirdin. Ama içki içmeye devam ettin. Düşmana karşı geçilmez surlar ördün ama asıl düşmanın kendi askerlerin olduğunu unuttun. Bu yüzden surların arasında sen kaldın. Ve kendi sonunun mimarı sen olacaksın.” Hasta adam “-Değişebilirim.” dedi. İhtiyar cevap verdi: “-Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgardan hayır gelmez. Sokrates´e birisi için “Seyahat onu hiç değiştirmemiş.” Demişler, o da: “Çok doğal çünkü kendini de beraberinde götürmüş.” demiş. Değişebileceğine gerçekten inanıyorsan izin veririm, ama eski hayatını devam ettireceksen bana saatini söyle ya da elini uzat.” Hastanın kafasında iki seçenek vardı. Ya ölümü seçip hayatı boyunca korku beslediği şeye boyun eğecek ve bahanelerle dolu hayatına,içini kemiren vicdan azabına son verecek ya da yaşamı seçip kendini değiştirmeye ,sorumluluğu kadere yüklediği mazeretlere örülmüş ölüm saplantısına son verecekti.Hangisini seçecekti.Hakikati mi yoksa ,kendisinin belirlediği sonu mu, ölümü mü yaşamı mı? Sonunda kararını verdi ve “Yaşam” dedi. Adam doğru yanıt diyerek ve “Boşuna bilmek istiyor ölümlüler,ölüm saatinin ne zaman,ne yoldan geleceğini” diye ekleyerek önce cep saatini cebine koydu sonra kapıdan çıkıp gitti. Kapının kapanma sesiyle hasta adam uyandı.Göz kapaklarının aralarından giren beyaz ışık onu rahatsız ediyordu.Hastanenin boğuk kokusunu hissetti ve elleri ile ayak parmaklarını oynattı.Narkozun etkisi geçmekteydi.Şimdi hastanede kendini yeni doğmuş ve nefes almaya yeniden başlamış,hayatta kalmaya ısrarlı bir bebek gibi hissediyordu

sayfa

40

sedir


sayfa

41

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Sedir

ATATÜRK VE GENÇLİK … Sizler , yeni Türkiye’nin genç evlatları ! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler , asla ve asla yorulmazlar. Türkiye’nin, çağdaş uygarlığa, yeniliğe ulaşması için durmadan çalışmak gereğini, Atatürk şöyle ifade etmektedir: “Memleket, kesinlikle modern, uygar ve yenilikçi olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. İlerleme yolumuzun önüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenileşme vadisinde duracak değiliz. Atatürk ilkelerine sahip çıkma ve devamlılığını sağlamada da en büyük görev Türk gençliğine düşmektedir. Bu konuda Atatürk, Türk gençliğine olan güvenini şu sözleriyle belirtmektedir: ‘’ Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak .’ Atatürk ilkelerine sahip çıkan, insan ve vatan sevgisini benimsemiş bir gençlik yetiştirmek, T.C.’nin geleceği yönünden, temel bir güç kaynağıdır. Atatürk, ‘Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir! Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.’ diyerek Cumhuriyetin yaşatılmasını ve yükseltilmesini gençlere emanet etmiştir. Tarihte her zaman üstün bir yeri olan Türk milletini, düştüğü kötü durumdan kurtaran Mustafa Kemal ‘ dir. Milletimiz için bir ölüm kalım savaşı demek olan Kurtuluş Savaşı zaferle sona ermiş, düşman yurttan kovulmuştur. Bundan sonrada Atatürk, yorgun ve yoksul bir durumda olan milletimizi kalkındırmak amacına yönelmiştir. Yepyeni ilkeler tespit etmiş, bilinçli biçimde bu ilkeleri uygulamış, başarıya ulaşmıştır. Ama Atatürk, ilk zamanlar umutsuz gibi görünen mücadelesine başladığında, en yakınlarının bile zaman zaman şüpheye ve kuşkuya düştüklerini görmüştü. O, yalnız bir önderdi. Ama kendisine cesaret veren en büyük etken çevresindeki gençler olmuştur. Eserini ancak onlar sürdürebilirdi. Daha 1923 yılında şunları söylemiştir: “Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.” O, bir yandan millete dayanırken, bir yandan da kendine inanmış bir gençlik yetiştirmeye çok önem vermiştir. “…Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlatları ! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.” Atatürk’ün bu duygulu sözleri Türk inkılâbının nasıl yürüteceğini pek isabetli biçimde göstermektedir. Şu sözlerini okuyalım: “Gençler; cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizlersiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir ve hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.” Öyle ise Atatürk’e göre Türk gençliği; 1-İnsan sevgisini, 2-Vatan sevgisini, 3-Düşünce özgürlüğünü benimseyecektir. Keşke dünyanın bütün gençleri bu duygularla yetişseler…

Gençliği aşırı, tek yanlı çıkar çevrelerinin aracı olan ideolojilere sürükleyenler hep vardı. Türk genci bu tehlikelerden korunmak için şöyle düşünmelidir: Her aşırı ideoloji tek yanlıdır. Kendi değerlerinden başkasını reddeder. Bu tür ideolojilere saplananlar hoşgörüsüz olurlar. Düşünce özgürlüğü tanımazlar. Bölücü ve yıkıcıdırlar. Atatürk ilkeleri ise insanlığın evrensel değerlerinden çıkmış ve milli değerlerimizle yoğrulmuşlardır. Atatürk’ün gençliğe duyduğu güvenin iki önemli sebebi vardır: İlk sebep, Atatürk’ün kendisinin de “genç” olmasıdır. Doğaldır ki 1923’ten sonra Atatürk orta yaşlıdır; ama zamanındaki pek çok devlet adamına oranla gençtir. Sürekli olarak yeniliklere açık olması O’nun bu özelliği ile açıklanabilir. Unutmayalım ki bu büyük dahi öldüğü zaman 57 yaşına henüz ulaşmıştı. Yani normal bir insanın olgunluk çağı sayılabilecek bir yaşta Atatürk bütün inkılâplarını bitirmişti. Günümüz anlayışına göre 57 yaş bir devlet adamı için “gençlik çağı” sayılabilir. İkinci sebep ise tarihsel şartlardan kaynaklanır. Osmanlı’nın son yüzyılına genç aydınlar son vermişlerdir. Hastalığının son yıllarında kendisi Hatay meselesinden pek üzüntülü idi. Çok sevdiği gençleri ölüme sürüklememek için Türkiye’yi harbe sokmadan, Hatay’ı Fransız mandasından kurtarmak istiyordu. Bir akşam umumi bir yerde Fransız elçisine bu meseleyi açtı. Bir aralık “- Beni üzüyorsunuz!” dedi. Bu kısmı Türkçe söylemişti. Salonda bu sözü duyan bir genç ayağa kalkarak: “- Atatürk, sen üzülme! Arkanda biz varız !” diye bağırdı. Ata başını sesin geldiği tarafa çevirdi. Yüzünde bir sevgi anlayışı vardı. Gözlerini gence ve arkadaşlarına dikerek : “Biliyorum çocuğum. Bunu bildiğim için böyle konuşuyorum.” dedi. Atatürk hasta yatağındadır. Artık son günleri yaklaşmıştır. 29 Ekim 1938 Cumhuriyet Bayramı gecesidir. Türk gençleri Boğaziçi vapurlarından birini tutmuşlar, Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımına yaklaşmışlar, sevinç gösterileri yapıyorlar. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler, pencere kenarındaki koltuğa oturdu, eli ile gemiyi işaret etti. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan “Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar ’’ marşını söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı: “Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle! “ dedi ve yatağına döndü. Bu Ata’nın gençlikle son vedalaşmasıydı. -Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak…


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

42

Sedir

Kültür Faaliyetlerimiz Kütüphanemiz

Bülent ŞENOYMAK Halk Oyunları Kulübü DAnışman Öğretmeni

Hülya KIKILI Kütüphanecilik Kulübü DAnışman Öğretmeni

KÜTÜPHANEMİZ FOLKLOR KULUBÜMÜZ

Okulumuz açıldığından beri yüzlerce öğrencinin katıldığı halk oyunları çalışmaları ilk kez geçici olarak eğitim öğretimi sürdürdüğümüz Kız meslek lisesi salonunda başladı. Her yıl sürekli yenilenen ekiplerimiz il içi, il dışında yarışmalara, ilimizde bayramlara, açılış törenlerine katılmış başarılı sonuçlar almıştır.

En son 2007-2008 öğretim yılında Bolu’da Marmara bölgesi grup birinciliği ve Uşak’ta Türkiye finallerine katılmış ve Türkiye 7.si olmuştur. Bu arada İtalya ve Almanya’da uluslar arası festivallere de katılmış ülkemizi başarı ile temsil etmiştir. Öğrencilerimize bu çalışmalarla boş zamanlarını değerlendirmiş bunun yanında kişiliklerinin gelişiminde pek çok kazanımlar elde etmişlerdir. Okul Müdürümüz N. CANDEĞİR, idarecilerimiz ve öğretmenlerimizin büyük desteği ile yürütülen halk oyunları çalışmalarının folklorik değerlerimizi daima canlı tutacağına inanıyorum.

Ünlü yazar Ruskin: Bize her an kollarını açan bir dostlar topluluğundan habersiz yaşıyoruz. İçlerinde hükümdarlar da devlet adamları da var. Günlerce şikâyet etmeden iltifatımızı beklerler. Gerçekten seçme özgürlüğümüzün sınırsız olduğu tek dünya kitaplar dünyası “ der. Biz de Kırklareli Anadolu Lisesi Kütüphanecilik Kulübü öğrencileri olarak arkadaşlarımızı bu dostla tanıştırmak, diledikleri kitabı alıp okumalarına imkân sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Okul kütüphanemizde şu an 1705 kitabımız var. Kütüphanemizde hemen her türden kitaplara ulaşmanız mümkündür. Çok zengin bir ansiklopedi bölümümüz, tarih, coğrafya, yabancı dil, genel kültür, edebiyat bölümlerimiz yanında Atatürk ili ilgili yayımlanan kitapların da bulunduğu bir bölümümüz de vardır. Yine ÖSS’ye hazırlanan arkadaşlarımızın faydalanması için test kitaplarımız da bulunmaktadır. Bakanlığımızın tavsiye ettiği 100 temel esere belki de birçok okuldan daha önce kavuştu kütüphanemiz. Kitap sayımız her geçen gün artıyor. Buna Kulüp olarak başlattığımız kampanyalar katkı sağlarken, bu yıl İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ve Valiliğin ortaklaşa başlattığı “ Okuyorum – Okutuyorum “ kampanyası da destek oldu. Yine en büyük destekçimiz bize her konu da kucak açmış olan Okul İdaresidir. Kütüphanemiz bu yıl bir bilgisayara da sahip oldu. Artık kitap alış verişi bilgisayar ortamında daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştiriliyor. Her gün alınan değişik türdeki günlük gazeteler de arkadaşlarımızın ilgisini çekmekte ve kütüphanemizi onlar için daha çekici kılmaktadır. Kütüphanemizde oluşturduğumuz okuma köşesinde arkadaşlarımıza rahat bir ortam hazırladık ve onları okumaya teşvik ettik. Cemil Meriç, kitabı hükümdarların hazinelerini açan bir büyüye benzetmiştir. Bizler de Kütüphanecilik Kulübü öğrencileri olarak kütüphanemizin kapılarını arkadaşlarımıza açtık. Bu büyü ile onların tanışıklığının artmasını istedik. Sanıyorum bunu da başardık. Kütüphanemize olan ilginin her geçen gün artması bizi gururlandırdı. Yolunuz düşerse sizleri de küçük ama bilginin sıcaklığı ile ısınacağınız bu dost ortama bekliyoruz…


ÖĞRENCİLER DERS ÇALIŞIRKEN EN ÇOK HANGİ HATALARI YAPARLAR? Öğrenciler için verimli ders çalışma okul başarısı için oldukça önemlidir. Bütün öğrenciler bunu bilir, ancak ders çalışırken onların başarılarını etkileyen birçok etkeni hiç dikkate almazlar ya da bu etkenlerin onların ders çalışma verimini düşüreceğini bilmezler. Öğrencilerin ders çalışırken en çok yaptıkları hataları şöyle sıralayabiliriz; 1- ZİHİNSEL VE FİZİKSEL HATALAR ( Psikolojik Hatalar ) : Öğrencinin iç dünyasının, düşünce yapısının neden olduğu, ders çalışma verimini düşüren hatalardır. Bunlar; --- Hayal Kurmak: Öğrenciler genç olmalarından dolayı hayaller kurmaya daha eğilimlilerdir. Bu nedenle öğrencilerin ders çalışmasını engelleyen ve en sık yapılan hata hayal kurmaktır. Ders çalışmaya başlandığınızda hayal kurmaya başlıyorsanız iki yol deneyebilirsiniz : Kurmak istediğiniz hayali ders sonrası kendinize ödül olarak verin. Dersi bırakın, o hayali kurun, yaşayın, kendinizi derse hazır hissettiğinizde çalışmaya devam edin. ---Dikkat Ve Konsantrasyon Sağlayamama: Konsantrasyonda önemli olan tüm enerjinin tek bir konsantrasyonunu nasıl sağlanacağını ve uzatacağını öğrenmeden ders çalışmaya başlıyorsa o dersten alacağı verimde düşük olacaktır. Kendi konstantrasyon limitinizi bilin ve bunu kabullenin. Ders çalışmaya başlayacağınızda ihtiyaç duyabileceğiniz her şeyi bir araya toplayın. Çalışma sonunda neyi başarmak istediğinizi hedefleyin ve moraliniz yüksek bir şekilde çalışmaya başlayın. Dikkatiniz dağılmaya başladığında, kendinizi toparlamaya çalışın, ancak tüm çabanıza rağmen dikkatinizi toplayamıyorsanız o zaman 5-10 dk ara verin. Sonra tekrar çalışmaya başlayın. ---Endişelere Kapılmak: “Dersime çalışmazsam sınıfta kalırım o zaman anneme ne derim” gibi endişeleri öğrenciler yaşamaktadır. Ders çalışırken bu gibi düşünceler öğrencinin zihnini meşgul ederse derse karşı ilgisini toplayamaz. Çalıştığı dersten öğrencinin beyni başka şeylerle meşgul olduğu için verim elde edemez. --- Uyku Düzenini Bozmak : Öğrenciler özellikle sınav günlerinde uyku düzenlerini bozacak şekilde uzun saatler ders çalışmak gibi bir hatayı sık sık yapmaktadır. Uyku düzeninin bozulması ve az uyku uyunması beynin uyarıcıları alıp işlemesini zorlaştırır, bu da o derste

alınan verimi düşürür. --- Ders Çalışmaya Bir Türlü Başlayamamak : Başarılar her zaman ilk adımla başlar . Eğer bir öğrenci kendi isteyerek ilk adımı atar,ders çalışmaya başlarsa mutlaka o dersten başarılı olacaktır. Ders çalışma isteğinin kendiliğinden gelmesini bir öğrenci beklerse daha uzun süreler bekler. 2- TEKNİK HATALAR : Ders çalışma konusunda pratik ve gerekli bilgileri bilmemekten kaynaklanan hatalardır. - Bir Günde Bütün Dersleri Öğrenebileceğine İnanmak: Öğrenciler özellikle sınavlardan bir gün önce ders çalışmaya sanki kendilerini programlamışlardır.Ancak son güne bırakılan çalışma öğrencilerde stres , heyecan ve unutmaya neden olacaktır. - Plansız Programsız Çalışmak : Derse ve sınavlara hazırlık ciddi ancak öğrenciler tarafından oldukça aksatılan bir iştir. Ders planı , nasıl , ne zaman , nerede ve hangi derse çalışacağınıza karar vermek demektir. Plansızlık öğrencide dikkatsizliğe , yorgunluğa , bitkinliğe isteksizliğe ve dalgınlığa neden olur. Bu durum, öğrencide ruhsal baskı , kararsızlık , çalışmaya motive olamama ve verimsiz çalışma gibi olumsuz sonuçlara yol açar. - Sadece Başarılı Olduğu ve Sevdiği Derslere Çalışmak : Öğrencilerin çoğu sevdikleri ve başarılı oldukları derslere çalışmayı daha çok isterler . Bunun nedeni o dersi çalışmaktan zevk almalarıdır. Ancak okul başarısı ölçülürken sadece başarılı olunan derslerden alınan notlar dikkate alınmamaktadır. Sevilmeyen derslerden alınan notlarda okul başarısı için önemlidir. Bu nedenle ders çalışma planı yaparken mutlaka sevmediğiniz derslere de zaman ayırın. Hatta bu dersleri performansınız en yüksek olduğu saatlere koyun. Göreceksiniz ki aslında siz dersten değil o derse yüklediğiniz anlamdan korkuyorsunuz. - Arkadaşlarına Hayır Diyememek : Öğrencilerin ders çalışma

düzenlerini bozan etkenlerden birisi de kıramayacakları arkadaşlarının davetlerine hayır diyememeleridir. Eğer bir öğrenci ders çalışırken bir arkadaşı onu sinemaya davet ediyorsa ve o öğrenci ona hayır diyemiyorsa o dersten hatta o günden okul başarısı adına verim elde edemeyecektir. - Tekrar Yapmamak : Öğrenciler ders çalıştıktan sonra periyodik bir tekrar sistemi geliştirmedikleri için çalıştıkları dersleri çok kısa sürede unuturlar. Sistemli tekrarın en önemli özelliği öğrenme , düşünme ve hatırlama konusundaki birikim sağlayıcı etkisidir. Düzenli tekrar yapmayan bir öğrenci , öğrenmek için harcadığı gayreti ve zamanı ziyan eder. Yani tekrar edilmeyen ders zamanla unutulur, o dersten gerekli verim elde edilmemiş olur. 3- MEKANSAL HATALAR - Yatarak Ders Çalışmak : Birçok öğrencide yatarak ders çalıştığında daha başarılı olduğu konusunda düşünceler vardır. Ancak bu düşünceler oldukça yanlıştır. Çünkü yatarak ders çalışmak zihnin dağılmasına , gevşemeye ve dolayısıyla uykuya neden olur. Bu durumda beynin bilgileri işlemesini engeller, hayallere dalmaya yani dersten zihinsel olarak uzaklaşmaya neden olur. - Müzik ve Televizyon Eşliğinde Ders Çalışmak : Öğrencilerde şu kanı çok yaygındır. Ben müzikle veya televizyon seyrederken derslerime daha iyi çalışabiliyorum. Bu durum insanın beyin yapısına ve öğrenmenin mekanizmasına tamamen ters bir durumdur. Yapılan birçok araştırmaya göre insan beyni pek çok uyarıcıya alabilir ancak dikkatini tek bir noktaya toplayabilir. Bu nedenle insanın hem ders çalışıp hem müzik dinlemesi hem de televizyon seyretmesi mümkün değildir. Yine birçok öğrenci ‘’ Ders çalışırken müziğin veya televizyonun sesini duymuyorum ‘’ demektedir.bu söylenenler yukarıda anlatılanları doğrulamaktadır. Ancak öğrenci ders çalışırken , aynı zamanda çalışan televizyon , çalan müzik öğrencide gerginlik ve yorgunluğa neden olur. Bu durumda çalışma verimi olumsuz yönde etkilenir. - Çalışma Odasında Poster ve Resimlerin Çok Olması : Gençler kendilerinin egemenlik alanı olan odalarının duvarlarına sevdiği arabaların , dönemin artistlerinin resimleriyle doldurma hevesi içerisindedirler. Ancak bu durumun doğurduğu en önemli sonuç , öğrencinin ders veriminin düşmesidir. Çünkü ‘’ öğrencinin zevkini , özlemlerini ve iç dünyasını yansıtan poster , resim , afiş gibi öğrenci kafasını kaldırdığın anda onu alıp hayal dünyasına götürebilir. Bu durum öğrencinin dersten kopmasına ve ders veriminin azalmasına neden olabilir.- Bilgisayar ve Telefon Bağımlılığı : Ders çalışırken öğrencilerin kafasına takılan bir soruya cevap bulabilmek için günümüzde genellikle iki yol denenmektedir. Bunlar ; bilgisayarı açıp internetten araştırmak yada arkadaşına telefon açıp sormaktır. Masumane bir düşünceyle , sadece öğrenme amaçlı olarak açılan bir telefon veya bilgisayar öğrencinin uzun süre bunların başında kalmasına ve dersten soğumasına neden olabilir.

MESLEK SEÇİMİM

Ben bilgisayar mezunu olmak istiyorum. Neden bu mesleği seçmiştim? Ben küçüklükten beri elektroniğe meraklıydım. Daha sonra merağım çağın da ilerlemesiyle bilgisayara döndü.1993 senesine kadar bilgisayar nedir , neler yapılır , bilmiyordum.1993 yılının şubat ayında babamın bir tanıdık arkadaşı bilgisayar kursu açmıştı. Benim bilgisayara meraklı olduğumu bildiği için babam bana bu kursu anlattı.ve isteyip istemeyeceğimi sordu. Ben de kabul ettim. Kurs cumartesi ve pazar günleri vardı. Birkaç hafta kursa gittikten sonra arkadaşım Alper’e bu kursu anlattım. O da üç- beş gün içerisinde kursa yazıldı.Şimdi o da benim gibi bilgisayar mühendisi olmak istiyor. Mayıs ayına kadar devam eden kurs sonunda bilgisayarın tüm inceliklerini ve kullanmayı öğrendim . kurs kapandıktan sonra sekiz ay sonra belleği düşük bir PC aldım ( Kişisel Bilgisayar) Daha sonraları bilgisyarlarla çok çeşitli uygulamalar yaptım. İlgim daha da artıyordu . Bilgisayarda yeni bir şeyler keşfetmek hoşuma gitmeye başladı. İşte bu yüzden bilgisayar mühendisi olmak istiyorum.


sayfa

44

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

TERCİHLERİMİZ Fatma HÜSMENOĞLU 11—YDA

Hayattaki tercihlerimizi önce kendimizi tanıyarak yaparız. Ben ne istiyorum sorusunu sorabilmek için önce aşina bir “ben” lazımdır kişiye. Ben’i tanırız , ben’in neleri yapmaktan hoşlanıp hoşlanmadığını çözeriz ve ardından sorarız; “Ben ne istiyorum?” sonuçta da en uygun cevabı buluruz. Bu soruyu en sık sorduğumuz dönemlerden birisi de kuşkusuz geleceğimizi elinde tutan alan seçimi dönemidir. Yeteneklerimizi tartışırız , beynimizin ezber , hatırlama , gözlem , okuduğumuzu iyi anlama bölümünün mü yoksa işlem yapma , hesaplama , cözümleme ve inceleme bölümünün mü daha iyi çalıştığını anlamaya uğraşırız, iki bölümün de eşit şekilde çalıştığını beyne sahip kişiler de olabilir. Onlar da tercihlerini buna göre yaparlar. Ancak insanlar beyninin solunu , sağını ve her ikisinİie kullananlar diye üçe ayrılmaz. Farklı yeteneklerimiz , ilgi alanlarımız ve yönlenderilmelerimiz sonucunda olasılık dahilinde birçok çeşit kişilik tipi oluşur. Türkiye’de de nedense bu farklı varyasyonların içinde sayısal yeteneği ağır basanların çok olma zorunluluğu varmışçasına öğrenciler sayısal bölüme yönlendirilir. Oysa gerçek ve işini iyi bilen bir konuşmacıya, diplomata, yazara, sanatçıya ihtiyacımız olduğu ve bu işlere de çoğunlukla düz mantıkla eşit ağırlık bölümlerine olan ihtiyacın azımsanmayacak kadar fazla olduğu görülebilir. Okulumuzda da –tamamen kişisel gözlemlerime dayanarak- aynı şekilde bir eğilim olduğunu

Sedir düşünüyorum. Dil bölümü İngilizcenin yoğun olduğu ancak pek zorlanılmayan bir bölüm, eşit ağırlık biraz matematik gerektiren bölüm, sayısalsa en zor bölüm olarak görülüyor. Oysa “zor” görecelidir. Herkese göre farklı şeyler ifade eder. Eşit ağırlık için beynin iki tarafını da kullanabilmeli etkili, düzgün konuşan biri olmak ve matemetik konusundu zorluk çekmemek gerekir. Sayısal sürekli terar gerektiren çok geniş konuluarı kapsayan fizik, kimya, biyolaji ve matematikte başarılı olmayı gerektiren yoğun bir çalışma ister. Yabancı dil ise hergün düzenli olarak çalışmayı, bir

dildeki binlerce ayrıntıyı hatırlamayı, 10-15 bin civarında kelime bilmeyi, düzgün ve etkili konuşmayı gerektirir. Bakınca hepsi zor görünüyor. Oysa okulumuzdaki çoğu öğrenci bunları başardı ve bizlerin de başarmaması için sebep yok! Alanlarla ilgili öğretmenlere de danışarak daha fazla bilgi alabilirsiniz. Ancak son söz yine sizin kendi “ben”inizin içindedir.


sayfa

45

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

ANKARA ÜNİVERSİTESİ [ Anıl NADİR AKTAŞ ]

Anadolu Lisesi 2004 Mezunu AÜHF 4 SINIF ÖĞRENCİSİ

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin de tercihler arasında yer alabileceği düşüncesindeyim. Zengin Anadolu kültürünü araştırmak ve Türkiye’nin dünya ile olan dil ve kültür köprüsünü kurmak amacıyla 1935 yılında faaliyete başlayan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi(DTCF) de bu alanda kurulmuş olan ilk fakülte konumundadır.Özellikle de lisede yabancı dil bölümlerinde okuyarak değişik ülkelerin dil ve edebiyatları hakkında formasyon almak isteyen arkadaşlar için deyim yerindeyse bir biçilmiş kaftandır DTCF.Bati dillerinde 12, doğu dillerinde de 7 anabilim dalını barındıran DTCF’de ayrıca felsefe,halkbilim,sosyoloji,tarih vb 15 ayrı bölüm de yer almaktadır. Bunların yanında diğer fakülteleri ile de Türkiye’nin en önemli üniversiteleri arasında yer alan Ankara Üniversitesi,2008 yılında dünya çapında yapılan araştırmaya göre,Türkiye’nin dünyada ilk 1000’de yer alan 6 üniversitesinin 5.si olarak ,dünya sıralamasında 852. sırada yer almıştır.Ayrıca Ankara Üniversitesi,Dünya;Avrupa ve Akdeniz Üniversiteler Birlikleri’nin de aktif bir üyesi konumundadır.

ANKARA UNIVERSITESI HUKUK FAKULTESI Zorlu bir hazırlık döneminin ardından girilen ÖSS sonrasında aslında daha da telaşlı ve bir o kadar da önemli bir süreç başlamaktadır.Bilindiği gibi tercih süreci hepimizin hayatını yakından ilgilendiren en sancılı dönemlerden bir tanesidir.Hangi üniversitelerin hangi bölümlerinin daha iyi olduğu konusunda kafalarda birçok soru işareti oluşmaktadır.İşte ben de bu çalışmamda sizlere bir nebze olsun yardım edebilmek amacıyla önce Ankara Üniversitesi`ni ; daha sonra ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi özelinde hukuk fakültelerindeki formasyon ve mezuniyet sonrası tercih edilebilecek meslek dalları hakkında bilgi vermeye çalışacağım. ANKARA ÜNİVERSİTESİ Ankara Üniversitesi 1946 yılında cumhuriyet tarihinin ilk üniversitesi olarak kurulmuştur. Esas olarak kendi tüzel kişiliğini kazanmasından önce kurulmuş olan fakülteler üniversitenin temelini oluşturmaktadır.Bugün için Ankara Üniversitesi’nde 14 fakülte,5 yüksekokul,4 meslek yüksekokulu,1 Devlet Konservatuvarı ve 9 enstitü yer almaktadır.Cumhuriyetimizin ilk üniversitesinde ayrıca 1049’u profesör,278’i doçent,264’u yardımcı doçent olmak üzere toplam 1591 öğretim üyesi görev yapmaktadır.Bunun yanında yardımcı öğretim elemanlarının sayısı da 1797’dir. Bu genel bilgilerden sonra biraz daha ayrıntıya inmek gerekirse şu hususlardan özellikle bahsetmek gerektiği kanısındayım: Ankara Üniversitesi’nin en eski fakültesi olan Siyasal Bilgiler Fakültesi(SBF)’nin kökeni 1859 yılına dayanmaktadır.O günden bugüne ülkemizin yönetici kadrosunu yetiştirmede çok büyük payı olan SBF mezunları, günümüzde de diplomasi ve yönetici kadrolarının çok büyük bir kısmında görev yapmaktadır.Vali,ka ymakam,büyükelçi,diplomat vb. üst düzey devlet görevlerinde yer almak isteyecek arkadaşlarımızın seçimlerinde-bugün bu görevlerdeki yetkililerin %70’inden fazlasının SBF mezunu olduklarını da düşünerek- SBF’yi tercihlerinin ilk sıralarında bulundurmalarının faydalı olacağı düşüncesindeyim. Yine 1945 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bugün için ÖSS puanlarına göre Türkçe eğitim veren en yüksek puanlı 2. Tıp fakültesi konumundadır.Eğitim kalitesi ve TUS’ta her sene gösterdiği üstün başarılar da göz önüne alındığında

Hukuk fakülteleri her nedense insanlara soğuk ve itici gelmektedir.Ancak ayni sıkıntıları ve tereddütleri yasayan bir kişi olarak su anda bunların kesinlikle yanlış yaklaşımlar olduğu kanısındayım.Öncelikle şu bilinmelidir ki;hukuk hayatın kendisidir.Daha 1.sınıftan başlayarak öğrendiklerinizin aslinda hergün karşılastığınız olaylar olması ve bu olayları öğrendikleriniz dolayısıyla değerlendirebilmek insana sonsuz bir haz vermektedir.Basında,medyada gördüklerininizi kendi bilgilerinizle değerlendirebilmenin verdiği mutluluğun tarifi de imkansızdır aslında. Hukuk fakültelerine sağladığı iş imkanları açısından da yaklaşmanın tercihleriniz açısından faydalı olacağı inancındayım.Bilindiği gibi bugün bir hukuk fakültesi mezunu,iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının girebildiği her sınava girebilmektedir.Bu da şu anlama gelmektedir ki vali,kaymakam,büyükelçi gibi meslek dallarında faaliyet gösteren hukuk fakültesi mezunlarının sayısı aslında azımsanmayacak kadar fazladır.Tüm bunların yanında,sadece hukuk fakültesi mezunlarının faliyette bulunabileceği hakimlik,savcılık,avukatlık ve noterlik olmak üzere 4 adet meslek dalı bulunmaktadır.Yine çeşitli devlet kurumlarının ve özel şirketlerin hukuk müşavirlikleri de hukuk fakültesi mezunlarının girebildiği alanlardır. “Cumhuriyetin müeyyidesi olan bu büyük müessesenin küşatında hissettiğim saadeti hiçbir teşebbüste duymadım;ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum.”Genç cumhuriyetin yeni bir hukuk düzeni olmalıydı ve Büyük Önder bunun için gerekli olan talimatı vermişti.İşte;5 Kasım 1925’te Mustafa Kemal tarafından kendisine cumhuriyetin yaptırımı olma vazifesi yüklenen AUHF,bugün 83. yasını kutlamaktadır. Cumhuriyet döneminin ilk hukuk fakültesi olan AUHF,bugün Türk Hukuku’nun 2 büyük ekolünden bir tanesidir.Yıllar boyu Türk Hukuku’nun en değerli hocalarını akademik kadrosunda bulunduran AUHF,bugün de 34 profesör,20 doçent,9 yardımcı doçent ile Türkiye’nin en zengin akademik kadrosuna sahip hukuk fakültesi konumundadır. Özellikle de hakimlik-savcılık mesleğini seçmek isteyen arkadaşların tercihlerinde AÜHF’yi ilk sıralara koymaları gerektiğini düşünmekteyim.Somut veriler ışığından


hareketle,bugüne kadar yapılan gerek adli;gerekse idari yargı sınavlarında AUHF mezunları hep açık ara önde olmuşlardır. Yine günümüz yüksek yargı organları başkan ve üyelerinin birçoğu da AÜHF mezunudur. AÜHF mesleki başarıların yanında sosyal imkanları açısından da son yıllarda epey bir yol kat etmiştir.Müzik toplulukları,tiyatro toplulukları,rock müzik atölyesi,resim atölyesi,çeşitli spor takımları ve turnuva organizasyonları ile AÜHF ağır ders programının yanında öğrencilere eğlenceli dakikalar geçirebilme imkanı da sağlamaktadır.Yine Erasmus Programı ve yapılan 2’li anlaşmalar uyarınca öğrencilere yurtdışında staj yapabilme ve eğitim alabilme imkanları da sağlanmaktadır. Ankara Üniversitesi’ni ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi özelinde genel olarak hukuk fakültelerini tanıtmaya çalıştığım bu yazımın hepinize faydalı olmasını umuyorum. Kırklareli Anadolu Lisesi’nin bir mezunu olarak,okulumuzu her dönemde olduğu gibi başarıdan başarıya taşıyacağınıza inanıyor; çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Orta Doğu Teknik Üniversitesi ya da kısaca ODTÜ, 15 Kasım 1956’da tarihinde kurulmuştur.Elli yıldan fazla bir geçmişe sahip olan ODTÜ,kurulduğu günden beri toplumumuzun ve insanlığın sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişimi için bilgiye ulaşmayı, üretmeyi, bilgiyi uygulamayı, yaymayı ve bu bilgilerle donatılmış bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiştir.ODTÜ’de öğrenim dili İngilizce’dir.İngilizce seviyesi yeterli olmayan hazırlık sınıfı öğrencilerine ingilizce eğitimi yabancı diller yüksek okulu tarafından verilmektedir. ODTÜ,Türk öğrencilerin yanı sıra yurtdışından da birçok öğrenciyi bünyesinde barındırmaktadır.Her yıl, 65 farklı ülkeden belirli bir akademik dereceye sahip yaklaşık 1300 öğrenci ODTÜ’ye devam etmektedir.kurulduğu günden bu yana geçen süre içerisinde bilimsel düzeyi, kültürel ve düşünsel boyuttaki ağırlığı ve nitelikli mezunları ile Türkiye’nin seçkin ve saygın kurumlarından biri haline gelen ODTÜ’de bugün, 700 öğretim üyesi (prof., doç., yrd.doç.), 300 öğretim görevlisi, 1100’den çok araştırma görevlisi,20.000’i aşkın öğrenci bulunmaktadır. Toplam mezun sayısı ise 58.907’si lisans olmak üzere 71.086’dir.ODTÜ, sağlık bilimleri dışında, üniversitelerde yürütülen tüm uygulamalı araştırmaların tek başına yüzde 30’unu, tüm uluslararası yayınların yüzde 22’sini, tüm uluslararası projelerin yüzde 50’sini yapmaktadır. ODTÜ çok geniş bir kampüse sahiptir.Birçok üniversitede olduğu gibi kampüs parçalar halinde değil bütün bütün bölümlerin bir arada olduğu tek bir kampüstür.Kampus alanı 45.000 dekar (4500 hektar), orman alanı ise 30.430 dekar (3043 hektar) büyüklüğündedir ve Ankara’nın merkezinden 20 km uzaktaki Eymir Gölü’nü de içine almaktadır.ODTÜ kampüsünde öğrencinin gereksinim duyacağı nerdeyse her şey mevcuttur. Kampus de 6000 öğrenci kapasiteli yerleşimler, alışveriş için çarşı, bankalar, postane ve yiyecek-içecek alınabilecek yerler mevcuttur. Kampus de ayrıca, çok çeşitli spor faaliyetlerini yürütebilmek için kapalı spor salonları, tenis kortları, futbol sahaları, koşu yolları, olimpik standartlarda kapalı yüzme havuzu, açık yüzme havuzu vs. bulunmaktadır. Kampüs dışında, kampüse 30 km uzaklıkta olan ODTÜ’nün Elmadağ tesisleri ve Bursa Uludağ’da, yazın tırmanma/dağcılık sporunun, kışın ise kayak sporunun yapılabileceği tesisler bulunmaktadır. ODTÜ birçok teknik üniversitenin aksine sosyal yönü de ağır basan bir üniversitedir.ODTÜ bünyesinde birçok farklı ilgi alanına yönelik 100’den fazla topluluk barındırmaktadır. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği 1967 yılında kurulan ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Türkiye’de ilk defa bu alanda eğitim veren bölümlerden biri olarak 30 yılı aşkın bir süredir uluslararası standartlarda seçkin

46 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

mezunlar vermektedir.ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, öğrencileri bilgisayar bilimlerinin temel konularına hakim ve değişik konularda uzmanlaşmak için altyapısı hazır; bilgisayar mühendisliği tekniklerini kullanma becerisine sahip; tasarım ve karar verme yetenekleri gelişmiş bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bölüm programındaki derslerde sıklıkla grup çalışması gerektiren ödevler verilmektedir.Bölüm, laboratuvar kaynakları yönünden oldukça zengindir. Bölüm bünyesinde sadece Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin kullanımı için 24 saat açık 4 kişisel bilgisayar laboratuvarı, 2 iş istasyonu laboratuvarı ve 1 adet donanım laboratuvarı bulunmaktadır. Bu laboratuvarlarda 100’ü aşkın kişisel bilgisayar ve iş istasyonu mevcuttur. Bütün kişisel bilgisayarlar ve İş istasyonları bilgisayar ağı ile birbirine ve internete bağlıdır. Ayrıca, araştırmalarda lisansüstü derslerde ve bitirme projelerinde kullanılabilen araştırma laboratuvarı da bulunmaktadır. Bu laboratuvarlar; Akıllı Sistemler, Biyoenformatik ve İşlemsel Biyoloji Araştırma, Çoklu Ortam ve Veri Tabanı, Görüntü İşleme, Paralel Hesaplama, Robot laboratuvarlarıdır. Bilgisayar mühendisliği bölümü , bölüm piknigi, cengcup (halısaha turnuvası),pes(Pro Evolution Soccer) turnuvası gibi etkinlikleriyle hocalarının ve asistanlarının öğrencilerle kurduğu iyi iletişimle diğer bölümlerden ayrılmaktadır.Bölümden mezun olan kişilerin çalışma sahası da oldukça geniştir.Mezunlar değişik büyüklüklerdeki bankaların, holdinglerin ve büyük ölçekli sanayi kuruluşlarının bünyesindeki bilgi işlem birimlerinde çeşitli ticari işlevlerin otomasyonunda; çeşitli yazılım evlerinde, belirli bir sektörün ihtiyaçlarına cevap vermeye yönelik yazılımların üretilmesinde; savunma sanayiindeki devlet ortaklı şirketlerde ve kamu kuruluşlarında görev almaktadırlar. Akademik çalışma yapmak isteyen mezunlar yurtdışındaki öncü üniversitelerde burslu eğitim imkanları bulabilmektedirler. Bu yazıda genel olarak bir fikir edinmenizi sağlamaya çalıştım ama yine de hem daha çok bilgi edinmek hem de daha çok insanın deneyimlerini paylaşabilmek için internette biraz dolaşmanızı tavsiye ederim. http://www.odtu.edu.tr/ http://www.ceng.metu.edu.tr/ http://sozluk.sourtimes.org/


KARİKATÜR Tuğçem KOVANKAYA 11 TM / A

47 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir


sayfa

48

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Ecem KESKİN 11 FB/ A

ANKARA’DA ORTAK BİR GÜN

ANKARA’DA ORTAK BİR GÜN

ğinde Aslanlı Yol’dan meydana çıkıldı ve Anıtkabir merdivenlerinde,o günü ölümsüzleştirmek,ileride

16-17 kasım 2007 tarihlerinde Kırklareli Belediyemizin aracılığıyla başkentimiz Ankara’ya okulumuz lise son sınıfı öğrencilerine bir gezi düzenlendi. On saat süren uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından ilk durak,herkesin görmeye sabırsızlandığı,düşündükçe heyecanlandığı,orada bulunduğunda ise Yüce Ata’yı iliklerine kadar hissettiği Anıtkabir’di. Anıtkabir’deki görevlinin verdiği bilgiler eşli-

bir gün bakıldığında yüzümüzde bir tebessüm hissetmek adına topluca fotoğraf çekildi.Çekilen fotoğrafın ardından Ata’mızın çok değerli eşyaları,çalışma araçları ve balmumundan yapılmış o harika heykelinin olduğu müzeye girildi ve herkes Ata’ya olan olan özlemi tekrar tekrar,çok daha kuvvetli duydu içinde. Anıtkabir’in büyüsü eş-

liğinde oradan ayrılırken bir çoğumuzun aklında “Acaba bir daha ne zaman gelirim?”sorusu vardı. İkinci adresimiz Yeni Meclis’ti.Meclisin yüzlerce ziyaretçisinden biriydik herbirimiz.Ama bizi farklı kılan,önümüzdeki o upuzun yolda bize emanet edilmiş olan o güzelliğin farkındalığının getirdiği sorumluluğu çok daha derinden hissetmemizdi.Meclisten ayrılınca yemek yemek üzere Polis Evine gidildi.Yediğimiz yemekler sayesinde bize yeni keşifler sağlayacak enerjiyi de aldıktan sonra Atatürk Orman Çiftliğine doğru yola çıktık.Tüm sevimlilikleriyle bize sanki “Hoşgeldiniz”diyen hayvanlar

görülmeye değerdi.Yılanından tutun aslanına kadar,her birinde farklı bir sevimlilik olan bu hayvanlar bizlerde heyecan uyandırırken,arada da benim gibileri ürkütüyordu:) Bizleri seksen sekiz yıl öncesine götüren eski meclise girdiğimizde arkadaşlarımın neler hissettiğini anlamak hiç de zor olmadı benim için…Çünkü onlarda tıpkı benim gibi o anı yaşıyorlardı.Eski meclisteki balmumundan yapılmış devlet büyüklerini görenler,oradaki sobanın yanmadan ısıttığı o ortamda,adeta geçmişe dokunuyorlardı. Az da olsa,geçmişten günümüze dönüş,rotayı haber verenin ağzından çıkan “alışveriş merkezi”sözcükleriyle sağlandı.Alış-veriş merkezine gittiğimizde her birimiz dört bir tarafa dağıldık…Ve günün o tatlı yorgunluğuyla birlikte Ankamall’da alışveriş yaparak dolandık durduk. Tarihimize yaptığımız bu yolculuk bize gururla birlikte Türk olmanın şerefini bir kere daha yaşattı.Teşekkürler ,Atatürk ve dava arkadaşları ! Teşekkürler , büyük Türk Milleti ...


sayfa

49

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

DOĞANIN ARMAĞANI

Dupnisa Mağarası,Kırklareli ilinin Demirköy ilçesinin Sarpdere köyü yakınlarında Istranca Dağları’nın derin vadilerle yardığı,vahşi görünüme sahip bir bölgede yer almaktadır. Türkiye’nin en uzun on mağarasından biri olan Dupnisa aynı zamanda da Trakya’nın turizme açılmış tek mağarasıdır. Dupnisa Mağarası’nın mimarı,kireç taşlarını ustalıkla eriten ve onlara harika görünümler kazandıran dere sularıdır.Mağara sistemi;fosil yani içinde su akışı durmuş olan Kız Mağarası ve Kuru Mağara ile gelişimini tamamlamış Sulu Mağara oluşturur.Mağaranın içinden devamlı akışı olan bir yer altı nehri geçmektedir.Çoğu mağarada olduğu gibi Dupnisa’yı oluşturan işte bu sudur.Aktif yani içerisinde hala su akan mağaralarda yolu bulmanın en kolay yolu akan suyu,fosil mağaralarda ise kuru yatağı takip etmektir.Bu nedenle nehirler,mağaraları keşfe gelen gezginler için adeta bir rehber gibidir ve onlara yol gösterir. Bir mağaradan ıslanmadan çıkmanız mümkün değildir.Dupnisa da bu geleneğe uyar ve yürümeye başladıktan bir süre sonra sizi mağarada akan nehrin serin sularıyla tanıştırır.Su seviyesi önce ayak bileklerinizdedir,sonra yavaş yavaş dizlerinize gelir,belinizi geçer ve en sonunda göğsünüzü aşar.Devam etmek biraz zor olsa da bu durum kimse için önemli olmaz ;çünkü mağaradaki travertenlerin,sarkıtların ve dikitlerin muhteşem görünümü ziyaretçileri bambaşka yerlere götürür. Dupnisa’da karşılaşılan mucizelerden biri de “perde oluşumlar”dır. Mağaralarda pek rastlanmayan bu oluşumlara vurulduğunda tıpkı gitarın telleri gibi her perdesinden farklı bir ses çıkar.Kim bilir belki de çıkan bu seslerle Dupnisa için bir şarkı bile besteleyebilirsiniz?...

[ İrem Burcu KURŞUN] 10 _ TM/ A


MAĞARA Mağaranın değişik bölümlerinde bulunan tavandan gelen sarkıtlarla tabandan gelen dikitlerin oluşturduğu doğal sütunlar ve iki küçük mağarayı birbirine bağlayan galeriler de harika oluşumlardandır. Ayrıca mağaranın sonlarına doğru her tarafı travertenlerle kaplı bir odadaki şeffafa yakın beyazlıktaki oluşumları gören herkesi etkisi altına alır. Dupnisa Mağarası bir tarafından girilip öbür tarafından çıkılan bir mağara olmadığı için geldiğiniz iki buçuk kilometreden fazla yolu geri yürümek zorundasınız.Her ne kadar mağarada karşılaşılan zorluklar zaman zaman sizi yıldırsa da bence her şeye değer… Bu arada mağaranın gizemli yaratıkları yarasalardan da bahsetmek gerekir. Yarasalar sesin yankılanmasından faydalanarak bir cismin yönünü ve uzaklığını saptayabilmeleri becerisiyle bilim adamlarını hayrete düşürmüştü. Yarasalar sonbahar sonunda Dupnisa’nın tavanında kış uykusuna yatıyor.Ancak kış uykusuna yetecek kadar enerji depolayan bu hayvanlar uyandırıldığında ölüyor. Aslında çok korkulan yarasaların insanlara o kadar çok faydası var ki… Örneğin;150 bireylik bir yarasa kolonisi yaz boyunca ortalama 18 milyon kök kurdunu yiyerek çiftçilere yardımcı oluyor.Sonuçta bizim daha az tarımsal ilaç kullanarak daha sağlıklı besinlere ulaşmamızı sağlıyorlar. Tozlaşma ve tohumların yayılmasında da en az kuşlar kadar önemli rolleri var.En çok korkulan vampir yarasalar bile insanlık için yararlı.Tükürüklerindeki pıhtılaşmayı önleyici bir maddeyle birçok hastalık tedavi edilebilir. Ancak insanlığa ve doğaya bu kadar yararlı olan yarasaların ve mağaradaki diğer canlıların hayatı Dupnisa Mağarasının turizme açılmasıyla birlikte tamamen değişti.Mağara turizme açıldığında ışıklandırma ve ziyaretçiler nedeniyle bu canlıların hayatı tehlikeye girdi…

50 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir


sayfa

51

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

ÖĞRENCİ ATASÖZLERİ >Bakarsan 5 , bakmazsan 1 olur. >İki ders boş olunca sınıfta bayram olur. >Görünen kopya kılavuz istemez. >Sabrın sonu teneffüstür. >Her öğrenci kendi sınıfında öter. >Öğrenciyi altın sınıfa koymuşlar,illi de teneffüs demiş. >Bilmemek ayıp değil,yeter ki çaktırma. >Görmemişin kopyası olmuş,sıranın üstüne koymuş. >Yanlış hesap , matematik hocasından döner. >Bana hocanı söyle,sana kaç alacağını söyleyeyim. >Bugünün dersini yarına bırakma. >İyi arkadaş yazılıda belli olur. >Not alanın,ders bilenin. >Zayıfsız karne,çiçeksiz bahçeye benzer. >Her öğrencinin kalbinde bir 5 yatar. >Duvarı nem,öğrenciyi sınav yakar. >Öğrencinin iyisi tahtada belli olur.>Ayağını sırana,ellerini kopyana göre uzat. BAŞARININ TENEKE KURALLARI Kesinlikle derslere geç kalın ya da gitmeyin. Çözemediğiniz soruları öğretmenlerinize sorupta ne yapacaksınız ki! Sınıfta sorulan hiçbir soruya cevap vermeyin (alehinizde delil olarak kullanılabilir) Etütlere katılmayın, bu vakti gezerek, bilgisayar oyunu oynayarak, TV seyrederek değerlendirin, Ders çalışma programınızı TV programınıza göre ayarlayın. Maç, film ve yarışmalardan sonraki reklam aralarına “ders çalışma” saatlerinizi yerleştirin

ÖDÜL:500 bin YTL Sunucu soruları sormaya başlar… 1)Tarihteki 100 yıl savaşları ne kadar sürmüştür? A)116 Yıl B)99 Yıl C)100 Yıl D)150 Yıl (Karadenizli bu soruda pas geçme hakkını kullanır) 2)Panama şapkası hangi ülkede keşfedilmiştir? A)Brezilya B)Şili C)Panama D)Ekvador (Karadenizli seyircilerin yardımını istemiştir) 3)Rusların bayramı olan Ekim Direnişi hangi aydadır? A)Ocak B)Eylül C)Ekim D)Kasım (Karadenizli telefon hakkını kullanıyor ve başka bir karadenizliyi arıyor)

BAZI SİVRİ ZEKALILARDAN İNGİLİZCE ÇEVİRİLER Come with ball my brother, come with ball. (Topla gel ağabeyim,topla gel.) Leave the door december. (Kapıyı aralık bırak.) Man doesn’t become from you. (Senden adam olmaz.) In every jop there is a no. (Her işte bir hayır vardır.) Urinate quickly, satan mixes. (Acele işe şeytan karışır.) Enter the desk. (Sıraya gir.) Exploded egypt has escaped to my bosphorus. (Boğazıma patlamış mısır kaçtı.) Look my rom,I’m an Anatolian child,If I put,you sit. (Bak koçum,ben Anadolu çocuğuyum,bir koyarsam oturursun.)

4)Kral George IV doğru adı nedir? A)Albert B)George C)Manuell D)Jonas (Karadenizli,iki yanlış şıkkı götürme hakkını kullanıyor) 5)Kanarya Adaları’nın ismi hangi hayvandan gelmiştir? A)Kanarya B)Kanguru C)Fare D)Fokların (Karadenizli oyundan çekiliyor) Okurken güldüyseniz doğru cevaplara da bir göz atın… 1)100 Yıl savaşları 116 yıl sürmüştür (1337 ile 1453 arası) 2)Panama şapkası Ekvadorda keşfedilmiştir. 3)Rus Bayramı “Ekim Direnişi” 7 Kasım’da kutlanır. 4)Kral IV. George’un asıl adı Albert’tir.Kral 1936 yılında ismini değiştirmiştir. 5)Kanarya adalarının Latince adı “Fokların”adasıdır ve bu isim fok balığından gelmiştir. Ne oldu?..Bir an kendinizi bir Lazdan zeki mi sanmıştınız…


BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe ayaklarının büyüklüğüne eşittir. Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür. Sümüklüböceklerin dört tane burnu vardır. Beethoven beste yapmadan önce kafasını soğuk suya sokardı. Bir okyanusun en derin yerinde demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer. Sadece dişi sivri sinekler ısırır. Arılar yarım kilo bal yapabilmek için iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar. Tarantulalar iki buçuk yıl yiyeceksiz yaşayabilirler. Albert Einstein 9 yaşına kadar düzgün konuşamamıştı. --------------------Her iki taraf da kan bağışında bulunursa Paraguay’ da düello yapmak yasaldır. İnsanlar vücutlarında 300 adet kemikle doğuyorlar ama yetişkin olduklarında bu sayı 206’ya düşüyor. Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar. Filler zıplayamayan tek memelidir. Yunuslar bir gözü açık uyurlar. Kangurular geri geri yürüyemezler. Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar. Pablo Picasso, parasızlık çektiği gençlik günlerinde yaptığı resimleri yakarak ısınırdı. Suudi Arabistan’da hiç ırmak yoktur. Monako’nun ulusal orkestrası ordusundan daha geniş bir kadroya sahiptir. Yetişkin bir insan günde ortalama 23 bin kez nefes alır. Penguen yüzebilen ama uçamayan tek kuştur. ----------------------Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tahmin etmek için 20’den fazla sözcük vardır. İnsanlar yaşamları boyunca 6 filin ağırlığına eşit miktarda yiyecek tüketiyorlar. Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu bir günde 90 cm kadar uzuyor. 18 Şubat 1979 yılında Sahra Çölüne kar yağmıştı. Dünyada insan başına düşen karınca sayısı bir

52 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

milyondur. Yeni Zelanda dünyadaki her türlü iklimin yaşandığı tek ülkedir. İnsan beyninin % 80’i sudur. Sineklerin beş gözü vardır. Bu güne kadar bilinen en büyük ağır böbrek taşı 1,36 kg’dır.

GEÇMİŞTE BUNLAR YAŞANDI

Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi; -Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: - Ne yani, demiş. Bir de haklı yere mi öldürülseydim! ___________ Dünya nimetlerine önem vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisi birden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir…. Mağrur zengin, hor gördüğü filozafa: “ben bir serserinin önünden çekilmem” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: Ben çekilirim!!!!!! ____________ Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespear’e gönderdiğinde, ünlü yzarın cevabı şu olur: - Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın… __________ Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile’ye hasımlarından biri: Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insanın için biraz büyük değil mi? Galile: Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı? ____________ Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: Bizde onlara yaklaşıyoruz.


sayfa

53

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

NORMAL İNSANLAR

Bir akıl hastanesini ziyaret sırasında, adamın biri

doktora sorar:

Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: Bir küveti su ile dolduruyorsunuz. Sonra hastaya sir kaşık , bir fincan , bir kova veriyoruz. Sonrada kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettihini soruyoruz. Siz ne yapardınız? Ooo, anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova , kaşık ve fincandan daha büyüktür. Hayır, der doktor: Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

TEMEL´ E ANNESİNDEN MEKTUP Sevgili oğlum Temel, senin hızlı okuyamadığını bildiğim için bu mektubu yavaş yavaş yazıyorum. HOCANIN AKLI Artık,senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız Dört üniversite öğrencisi sabahleyin evde yaşamıyoruz.Baban bir gazetede,insanların uyanamayarak matematik finalini kaçırırlar, sınav başına genellikle 2 km,civarındaki bölgelerde kaza ertesinde hocalarını yakalayıp, zarzor bindikleri geldiğini okumuş;o yüzden taşındık.Sana yeni adresi arabanın lastiği patladığı için sınavı kaçırdıklarına veremiyorum çünkü yeni evimizde bizden önce ikna ederler.Kadın , yalvarmalarına dayanamayarak, oturan hemşerilerimiz,taşınınca adresleri değişmesin bu dört arkadaşa sınavı üç gün sonra yapacağını diye kapı numarasını söküp götürmüşler. söyler.Sınav günü geldiğinde , matematik hocası Bu evde garip bir çamaşır makinesi var. Geçen bizim dörtlüyü sınıfın dört köşeşine oturtur.Finali gün içine dört gömlek koydum,çalıştırmak için geçmek için de en az 50 almak lazımdır.Sınavda duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha o da 5 soru vardır.Sayfanın önündeki 4 matematik gömlekleri görmedim. sorusu basit sorulardır ve her biri 10 puanlıktır. Geçen hafta sadece iki kere yağmur yağdı. İlki Kağıdın arkasındaki soru ise 60 puanlıktır ve de üç gün sürdü, ikincisi ise dört gün. soru aynen şöyledir: Benden istediğin yeleği postaya verdim, ancak Hangi lastik patladı ??? halan, o koca düğmelerle paketin çok ağır olacağını söyledi; o yüzden düğmeleri koparıp yeleğin cebine koyduk.Orada bulabilirsin. Ha birde para istemişsin; ancak zarfı kapatmış bulunduk.

GÜLDÜREN FIKRALAR

Sevgilerle annen!.......


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

YASAK BÖLGE Titizlikle korunan bir bölgede sadece şifreyi çözebilenler içeri alınıyordu. Giriş kapısındaki bilgisayar bazı kelimeler gösteriyor, sayısal karşılığını doğru yazanlara kapı açılıyordu. adama; ÇAKIRKEYF+MÜBEŞŞİR kelimeleri toplamı soruldu. Adam 45 yazıp içeri girdi. adama; DARALTICI+TEMBELLİK kelimelerinin toplamı soruldu. Adam yazıp içeri girdi. Adam; bunları gördü. O sistemi bilmiyordu. Bunlardan yola çıkarak çözmeye çalışacaktı. Girmek istediğinde LABİRENT+KABİNET toplamı soruldu. Karşılığını ne yazmalı ki kapı açılsın. 1- Bir evin üst katındadaki odada 3 ampul var. Ampulleri yakıp söndüren 3 dügme ise evin giriş katında bulunuyor. Hangi dügmenin hangi ampule ait oldugunu bulmak istiyoruz. Yukarı kata en az kec kez çıkarak bu işi gercekleştirebilirsiniz? Not: Başlangıçta bütün lambalar sönük ve dügmeler kapalı konumda. 2- Yalnız üc halkayı açıp kapatarak 12 halkadan oluşan dairesel bir gerdanlık yapınız

3- Elimizde 24 birim, 11 birim ve 5 birim su alan üç bardak var. 24 birimlik bardak su ile dolu, digerleri boş. Yalnız bu bardaklar kullanılarak 12 birimlik su nasıl elde edilebilir?

Soruların cevaplarına okulumuz Web sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz. Www.kirklarelianadolulisesi.k12.tr

sayfa

54

Sedir


sayfa

55

sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

SPOR

BAŞARIYA GİDEN YOL

Okulumuz öğrencilerinin eğitim ve öğretiminin yanında sosyal gelişimlerine de büyük önem vermektedir. Okulumuzda ,düzenlenen

futbol ve basketbol gibi kolektif uyum gerektiren sportif etkinlikler yanında , satranç ve masa tenisi gibi bireysel turnuvalara da

düzenlenmektedir. sınıflar bazında ve bireysel olarak gerçekleştirilen ve artık geleneksel hale gelmiş olan organizasyonlar çerçevesinde öğrencilerimiz yeteneklerini sergileme imkanı bulmaktadır. Ayrıca öğrencilerimiz ilgi alanlarına göre ve yetenekleri doğrultusunda çeşitli sportif alanlardaki kapasiteleri tespit edilip , geliştirilmesi ve değerlendirilmesi noktasında gerekli katkılar yapılmaktadır. fatma gizem adlı öğrencimiz de Tekvando alanında ulusal ölçekli yarışmalarda aldığı başarılar ile gelecek için ümit veren öğrencilerimizdendir..

FATMA GİZEM UYSAL Ben fatma gizem uysal 1990 KirKLAreLİ doğumluyum.Taekwondo sporuna 17Ağustos depreminden sonra yaşar cİHAngİr hocamın yanında başladım.İlk Türkiye şampiyonasına 2001 yılında nevşehir’de girdim.Ablam ile aynı siklette idik.Ablama yenilerek elendim.2002 yılında Balıkesirde yapılan minikler Türkiye sampiyonasında Türkiye şampionu oldum.yapılan bölgesel turnavalarda

birçok dereceler aldım.2006 yılında ispartada yapılan gençler Batı grubu şampiyonasında 3.oldum.2007de Alanyada yapılan Batı grubu Türkiye Şampiyonasında 1.oldum.milli takım aday kadrosuna alındım.2007 yılında m armariste yapılan Türkiye şampiyonasında derece maçımda yenilerek elendim. milli takım seçmesıne

davet edildim.Adanada yapılan milli takım seçmesınde son sanıyelerde yenilerek elendım. yine 2007 ylında yapılan Okullar arası Türkiye Şampiyonasında 2.oldum.Halen derslerimden arta kalan zamanlarımda antremanlarıma devam etmekteyim.


sayim Aygün yayın ve İletişim Kulübü dAnışman öğretmeni

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

gülçin sAğLAmci yayın ve İletişim Kulübü dAnışman öğretmeni

BİLGİSAYAR

Mayıs 2008

sayfa

56

sedir

Tarih boyunca yaşanan değişim ve dönüşüm süreci incelendiğinde en önemli değişimlerin sanayi devrimi ve onu izleyen toplum yapısında meydana geldiği görülür.

EĞİTİMDE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM Tarih boyunca yaşanan değişim ve dönüşüm süreci incelendiğinde en önemli değişimlerin sanayi devrimi ve onu izleyen toplum yapısında meydana geldiği görülür. Bilgi toplumu olarak adlandırılan yaşadığımız dönemin en önemli özelliği , yaşamın her alanında Bilişim teknolojisi araçlarının uygun şekilde kullanılmasıdır. Hızla küreselleşen dünyamızda Bilişim teknolojisi araçları sayesinde ; üretilen bilgiler aynı anda ve büyük bir hızla tüm dünya coğrafyası ile aynı anda paylaşılabilmektedir. Bu temelde , farklı coğrafyalar arasında bilgi paylaşımını kolaylaştırdığı gibi belki de günümüzde muazzam hızlı gerçekleşen ve farklılaşan yeni yaşam tarzlarının şekillenmesinde de belirleyici olmaktadır. eğitimde teknoloji kullanımın yaygınlaşması ile birlikte aslında yeni bir dönemin kapısı da açılmış oldu. eğitim – öğretim ortamlarında bilgisayar ve diğer teknolojik araçların kullanımı ( pek tabi amaca uygun kullanılması kaydıyla . gerçekten de ülkemizde amaca uygun kullanılmadığı bir gerçek ) pek çok avantajlar sağlamaktadır. eğitim materyalleri içinde bilgisayarın kullanımı birden fazla duyu organına hitap ederek öğrenmeyi kolaylaştırıcı , kalıcı ve etkili hale gelmesini sağlar. Aynı zamanda ders kitapları dışındaki kaynaklardan yararlanma imkanı sağlar. Biz öğretmenler ise bilgisayarlar ve diğer teknolojik araçlarla desteklenmiş ortamlardan yararlanarak branşlarımızda ve ilgi alanlarımızda yeni bilgi ve beceriler kazanma imkanına sahip oluyoruz. Bu da aslında , hızla kendini yenileyen yaşam

tarzlarına uyumsuzluğu ortadan kaldırabilecek öğretmen – öğrenci arasındaki iletişimi kolaylaştıracak bir süreç. Ayrıca , eğitim etkinliklerini düzenlerken bilişim teknolojilerine yer verdiğimizde öğrencilerimizin öğrenmeden zevk almalarını ve hayat boyu öğrenen bireyler haline gelmelerini sağlayabiliriz. özellikle internet kullanımının okullarımızda da yaygınlaştırılmasıyla okullarımızdan dünyaya yeni bir pencere açılacak. Bunu doğru ve etkin kullanma zorunluluğumuz var.Bunun için de kendimizi yenileme ihtiyacı hissetmeliyiz. Okulumuz Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin sağladığı bütün olanaklardan öğrencilerin en üst düzeyde yararlanacağı vizyona dönük çaba içerisindedir. Bu bir seçim değil aslında , Bilgi toplumu olma yolunda bir zorunluluk. ne kadar kaçarsak kaçalım , nihayetinde teknolojiyle dost olmak zorunda kalacağız. O zaman direnmek niye ? yeniden şekillenen dünyanın bir parçası olmak istiyorsak , imrenmeyi bırakalım ve işimize yarayacak kadar Bilgisayar kullanalım. Tüm bu olumlu özelliklerine ve vazgeçilmez olmasına rağmen toplumumuzun kendini

bir türlü yenileyememesi sonucu ortaya çıkan teknoloji kullanımı konusundaki yetersizliklerimiz , planlamadaki tüm gelişmelere rağmen uygulamada çok ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Burada ; aslında temel sorunumuz değişim karşısında gösterdiğimiz direnç. değişim gerçekten de ; tüm zaman ve mekanlarda müthiş bir direnç ile karşılanmıştır ve karşılanmaya devam da ediyor. galiba değişim ; aynı zamanda bir şeylerden vazgeçmeyi de gerektiriyor. Tüm eskimiş vadesini doldurmuş alışkanlıklardan ve bilgilerden kurtulmayı ister. Ve son olarak yeni kuşakların farklı yetişmesinden ziyade bence önemli olan yetişkin yaştaki insanların değişime katılmasıdır.


sayfa

57

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ SPOR KULÜBÜ Kırklareli Anadolu Lisesi’nin 20 Eylül 2007 tarihinde Öğrenci velileri ve Öğretmenlerin desteği ile kurudukları Anadolu Lisesi spor Kulübü , düzenlenen bir törenle resmen faaliyete geçti. İlimiz kapalı spor salonunda gerçekleştirilen törene okul öğrencileri , öğrenci velileri ve her yaştan çok sayıda basketbol sever büyük ilgi gösterdi. Kırklareli Anadolu Lisesi Spor Kulübü resmi açılış kapsamında , Banvit , Fenerbahçe Ülker ve Efes Pilsen genç takımlarını ilimizde ağırladı. Bu takımlarla özel bir turnuvada bir araya gelen Anadolu Lisesi Spor Kulübü , turnuvada 1. olarak okulumuzu ve ilimizi başarıyla temsil etmiştir. İlk gün , Banvit genç basketbol takımını üstün bir oyundan sonra 70 – 64 mağlup eden takımımız, Final maçında da , Fenerbahçe Ülker’i 80 – 77 mağlup ederek turnuvayı 1. olarak tamamlamıştır.

Dünyaca

Ünlü Perkisyon

usatası Burhan ÖCAL’ın Kuübümüzü ziyareti .


Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Yslçın ŞENGİL Beden Eğitimi Öğretmeni

sayfa

58

Ali ÖZER Beden Eğitimi Öğretmeni

K.A.L ‘DA BASKETBOL SEVGİSİ Okulumuzun açıldığı 1985 – 1986 Eğitim ve Öğretim yılında , basketbol branşında faaliyetlerine başlamıştır. 2006 – 2007 Eğitim ve öğretim yılına kadar , kız ve erkek basketbol takımlarımız , il içinde ve il dışında birçok birincilik alarak okulumuzu başarıyla temsil edip bizleri gururlandırmışlardır. 2007 – 2008 Eğitim ve Öğretim yılında ise Ülkemizin ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve gençlerimizi ; her türlü kötü alışkanlıklardan korumak , spor yolu ile eğitimlerine katkıda bulunmak , daha çok öğrencinin sportif etkinliklere katılmasını sağlamak ve sağlıklı ortamlarda bilimsel eğitim programlarıyla yetiştirerek yetenekleri olanların ortaya çıkarılıp Türk Sporunun hizmetine sunulmasını ; kulüp, okul , aile bütünleşmesini sağlamak amacıyla KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ SPOR KULÜBÜ kurulmuştur. Yalçın ŞENGİL – Ali Özer

ERKEK BASKETBOL TAKIMI

KIZ BASKETBOL TAKIMI


sayfa

59

sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Öğrenci Değişim Programı 18 yaşlarında sekizinci ve onuncu sınıf kız ve erkek öğrenciler ebru genç ve Helmut refakatinde düzenli olarak yapılan Kırklareli-Walldrof arasındaki öğrenci değişimi bu yıl da gerçekleştirildi. grup önce 26.04.2008 tarihinde İstanbul’a uçtu.Aynı gün sultanahmet camii, Hipodrom, Aya sofya ziyaret edildi. pazar günü Boğaz Turu düzenlendi.daha sonra Asya Kıtası’nda çamlıca’dan Avrupa’nın güzel manzarası izlendi. Tabii ki pazartesi Kapalı çarşı’da kısa bir alışveriş yapıldı. 28.04.2008 tarihi öğleden sonra Anadolu Lisesi öğretmeni Bülent Şenoymak tarafından öğrenciler otobüsle alındı.Tüm öğrenciler çok heyecanlıydı. Ailelerle nasıl anlaşacaklarını bilemiyorlardı. öğrenciler Türk misafirperverliğini çabucak öğrendiler ve arkadaşları ile İngilizce iletişim kurdular.

DOSTLUK EN İYİ YOL

Waldorf Almanya’da frankfurt ve sturtgart havayolları arasında küçük bir kenttir.

Helmut

Kırklareli-Walldrof Hattı

Kırklareli’nde Anadolu Lisesi tarafından harika bir program hazırlandı. İlk gün Belediye Başkanı ziyaret edildi.Şehirde gezinti yapıldı ve ilk gece Başkan tarafından yemek düzenlendi. edirne’ye ve Karadeniz’e yapılan ziyaretler programın sonuydu.Bu arada öğrenciler derslere girerek bir Türk lisesinde nasıl ders işlendiğini gördüler. 03.05.2008 tarihi cumartesi günü vedalaştılar.Karşılıklı hediyeler verildi. Şimdi gelecek yıl Walldrof’a ,karşı ziyaret heyecanla bekleniyor… birbirlerini biraz daha anlıyorlar. Şehir yaklaşık 14.000 kişilik bir Alman öğrenciler ve öğretmenler her nüfusa sahiptir.Ve seferinde Türkiye’de bir sürü ilginç Waldorf Kırklareli’nin kardeş şey görüyor ve bir sürü hoş insanla tanışıyorlar. Her seferinde gerçek şehridir. Waldorf’taki 1500’ den fazla kişi ya Türk’tür yada Türk ebebeynlere dostlarla tanışıyoruz. Her iki taraftan sahiptir.Thedor—Heuss realschule da böyle bir dostluk; yanlış anlamaya bu kentteki okullardan biridir.Şu anda , önyargıya , nefrete ve savaşa karşı en 1036 öğrencimiz ve 64 öğretmenimiz iyi yol. Bu yüzden geçmişte gruplarımla var. birlikte geldim ve mümkün olduğu Birkaç yıldır okulumuz Kırklareli Anadolu Lisesi ile öğrenci değişimi sürece gelecekte de geleceğim. Ve hala Türk öğretmen ve öğrenciyi Waldorf’ta yapıyor. İlgili insanlar için çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Her karşılayabileceğimi umuyorum. yıl ya bir Alman grubu Kırklareli'ne ya Şimdi çok mutluyum ;çünkü yakında da bir Türk grubu Waldorf’u ziyaret tekrar Kırklareli’nde olacağım , bütün ediyor. öğrenciler bir Türk ya da Türk arkadaşlarımla buluşacağım. Alman ailede kalıyor ve başka bir yaşam tarzını başka bir kültürü yaşıyor. diğerlerinin yaşam tarzını tanıyorlar ve


Bülent ŞENOYMAK Almanca Öğretmeni

60 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

Okulumuz Öğrencilerinin 2007 Almanya ziyareti

Kırklareli Anadolu Lisesi ve Walldorf Thedor Heuss Realschule arasındaki öğrenci değişim programı yaklaşık on yıldan beri karşılıklı olarak sürmektedir. Şimdiye kadar toplam 150 öğrencimizin katıldığı programda orada kaldıkları süre içinde aileler yanında misafir edilerek onların yaşam şekillerini kültürlerini ve eğitim sistemini derslere girmek suretiyle öğrenme fırsatını buldular. Ülke gençlerinin birbirini tanıması için bir fırsat olan bu çalışma gençlerin dünya görüşlerini,kişiliklerini olumlu bir şekilde etkilemiştir. Genel olarak hazırlanan programa göre, öğrenciler misafir oldukları süre içinde her gün saat 13:00 a kadar derslere ve sınavlarına katılmışlar,öğleden sonraları ise yakın çevrelere ve illere düzenlenen gezilere iştirak etmişlerdir. Okulumuzun bu örnek olacak çalışması Kırklareli ve Walldorf Belediyeleri’nin kardeş şehir ilişkilerinin temellerini gelecekte daha da sağlamlaştıracaktır. Bunun yanında öğrenci değişim programına destek veren ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Öğrenci değişim programına göre 4—12 Mayıs 2007 tarihleri arasında okulumuzdan 16 öğrenci ile Almanca Öğretmeni Bülent ŞENOYMAK ve İngilizce Öğretmeni Hasan SARICI ile beraber Walldorf Thedor Heuss Realschule ‘yi ziyaret etmişlerdir. Okulumuzun ziyareti bölge basınında büyük yankı uyandırmıştır. Öğrencilerimiz Walldrof Belediye başkanı tarafından davet edilmiştir.

sayfa

Sedir


sayfa

61

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMI

at arabalarının gezmesi ,asfalt üstündeki sayısız çukurlar yerden sadece bir buçuk metre yüksekte kaldırımın

tam ortasındaki tabelalar, yöneticilerin konfora düşkünlüğü. Şehrin her tarafından geçen kamyonlar,merkezi elli bini aşmış bir şehirde dahi tren istasyonu

Okul ile Almanya gezisine katılmadan evvel,Türkiye’nin en azından toplumsal alanda geri bir ülke olduğuna inanmıyor,bazılarımızın Avrupa’yı büyük görme takıntısı sonucu büyütüldüğünü düşünüyordum. Avrupa’ya karşı bir önyargı bulunuyordu beynimde. Uçağa bindiğimde.Stuttgart havalimanına indiğimizde eksikleri aramaya başlayıp bulduğuma damgayı basıyordum.”İşte yürüyen merdiven çalışmıyor!Nasıl bir iş bu ? ”,”İşte yerde çöp var!”Sonrasında Walldorf ‘a doğru ilerledikçe,etrafın düzeni ve güzelliği önyargımı ezmeye başladı.Kendime geldim.”Ne yapıyorum ben?Böyle yaklaşırsam, bu gezinin bana bir yararı olmaz..Benim amacım ne?” diye düşündüm.Velhasıl bizden farklı olan yanlarını aramaya başladım.İhracat ithalat rakamlarına baktığımızda iki ülke arasındaki ekonomik

durum farkını açıkça görebiliriz. Gelişmekte olan bir ülke olarak bazı konularda kısa dönemde onları yakalayamayacak olsak da bireysel olarak kazanabileceğimiz bir iki alışkanlıkla toplumsal alanda kalkınma yolunda ilerleme şansına sahibiz.Bu öğrenci değişim programının amacı da iki farklı kültürün birbirini tanıması. Temelinde,öğrencilerin sosyal gelişimlerini en iyi şekilde tamamlamak.Benim bu programdan kendi adıma beklentim dünce yapımı geliştirmek ,daha iyiye ulaşmak adına ne yapılması gerektiğini anlatmaktı.Ben amaçlarıma ulaşıp,beklentilerimi karşıladım bu geziyle; lakin karamsar bir havaya girmeme de neden oldu bu.Daha evvel inşaatların ;kaldırımlara,yolun ortasına attıkları inşa malzemeleri ,ana caddelere tek sıra dahi olmaması gerekirken, arabaların iki sıra park etmiş olmaları ,caddelerde

bulunmaması,öğretmenlerin notu tehdit aracı olarak kullanması ve benzeri bir sürü durum,olay ve olgu gözüme batmıyordu.Orada bir hafta içinde beynimde oluşan tablo Türkiye’nin basit konularda dahi ne kadar geride olduğunu gösterdi. Peyzajdan bahsetmek dahi istemiyorum.Sadece mükemmel diyebilirim.Toplumsal açıdan çok denetim yapıp insanları sımaktansa az,öz denetim yüksek ceza tarzını benimsemişler. İnşaatlar iki metreye yakın metal bir çitle koruma altına alınmış.


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

İnşaat malzemeleri komple içerde;görüntüyü bozacak bir şey mümkün değil.Bazı caddeler hariç,çoğu caddede park etmiş tek bir araç yok. Bazı caddeler dediğim ise sarı çiyle belirtilmiş yerlere,saat ve para hesabıyla park etmenin serbest olduğu yerler.Asfaltın kullanım sonucu aşınmaması imkansız.Ama yamalar harika.Saatlerce yağan sağanak yağmur sırasında ve sonrasında yoldan üstünüze su sıçraması imkansız. Belediye başkanları ise bisiklet ile gidiyor.Tren ile ulaşım üst seviyede. Öğretmen öğrenci arasında not korkusu yok.Suç işleyen öğrenci cezası neyse alıyor, konu kapanıyor.Okulun yapısından bahsetmiyorum.Çok pahalıya mal olacak bir yapısı var.Kısacası günü kurtarmak adına değil çözümleri bizim gibi,ileriye dönük.

[ Efe Can ÇOBAN ] 11 FB / B

sayfa

62

Sedir


Cevat CEYLAN İngilizce Öğretmeni

KAL’DAKİ İNGİLİZCE Bilindiği gibi Anadolu Liseleri kurulurken temel amaç bu okulların yabancı dile dayalı bir öğretim yapmasıydı. Son elli yılın en popüler dili olan İngilizceyi çocuklarımıza en iyi şekilde öğretmek, gençlerimizi dünya ilmine entegre etmek, onları ilimde, fende,ekonomi ve siyasette dünya çapında söz sahibi yapabilmek için, kendilerini herkesin anlayacağı bir dil ile ifade etmelerini sağlamaktı. Okulumuz kurulduğundan bu güne kadar İngilizce öğretiminde hep ileriye dönük,aşama kaydetme arayışları içinde olmuştur, ve bu doğrultuda da her yılda yeni tecrübe ve kazanımlar elde etmiştir. Okulumuz 1992 yılında şimdiki binamıza geçince İngilizce öğretmenleri okul müdürümüzün kapısını çaldık ve bir İngilizce Bölümü Odası talebinde bulunduk. Okul müdürümüz de bize son katta en küçük odalardan birini verdi. Bir yıl sonra biz o odaya sığmaz olduk, ve şu andaki odamıza göz koyduk. Sağ olsun müdürümüz bizi kırmadı ve odayı bize tahsis etti. Bu odaya gelince çalışma şevkimiz de,şeklimizde değişti. Çünkü tüm İngilizce öğretmenleri artık birlikteydik ve konularımızda ders, öğrenci daha neler yapabiliriz, daha iyi nasıl öğretim yapabiliriz oluyordu. Bu konuşma ve tartışmaların sonunda hikaye kitabı okutmanın gerekliliği kabul gördü ve benimsendi. Sağdan –soldan topladığımız İngilizce hikaye kitaplarını fotokopi ile çoğaltarak temine çalıştık. Ancak bunun ihtiyaca cevap vermediğini gördük ve her öğrenciye bir kitap aldırdık. Değiş – tokuş usulüyle okuttuktan sonra bu kitapları bölüm odamızda biriktirdik.Bir kaç yıl içerisinde Hazırlık sınıflarında haftada iki, diğer sınıflarda birer kitap okutmaya başladık. Tabiî ki okunan bu kitapların alıştırma çalışmalarını ve anlatım çalışmalarını yaptık. Bu kitap okutma sistemimiz halen devam

63 KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

Sedir

etmektedir. Aynı anda bütün sınıflara kitap temin edecek kapasiteye sahip olan bölümümüz sayesinde öğrencilerimiz okulumuzdan iyi bir İngilizceyle mezun olmaya başladılar. Mezun olan öğrencilerimiz üniversite muafiyet sınavlarını çoğunlukla dereceyle geçtiler. Okulumuz aynı zamanda bu sistem ve çalışmalar sayesinde üniversite sınavlarında Türkiye birinciliği ve ikinciliği elde etmiştir. Bu başarının tekrar edilmesi okulumuz dil bölümü için asla zor değildir. Çünkü dil sınıfının sonunda üniversite sınavına giren öğrencilerimiz bu soruları % 90 ile % 100 arasında doğru çıkarabilmektedirler. Ancak bilindiği gibi Öğretmen Liselerinin dil bölümündeki öğrencilerine artı puan verilmektedir. Bu durum öğrencilerimizin derece yapmalarını engellediği gibi, dil bölümüne olan ilgiyi azaltmıştır. Daha önceleri yılda kırkın üzerinde mezun verirken bu karar sonucunda sayımız 8-10’a düşmüştür. Şunu da belirtmeliyim ki: dil bölümümüzde okuyup da üniversiteye giremeyen öğrencimiz hemen hemen yoktur. Bunun sonucunda şu anda Kırklareli ilindeki İngilizce öğretmenlerinin büyük bir bölümü okulumuz mezunlarıdır. Onlarla gurur duyuyor, iftihar ediyoruz. Hikaye kitaplarının yanında her konuda kaynak olacak kitaplara sahibiz.Aynı zamanda zengin bir sözlük koleksiyonumuzda mevcuttur. Bunlara ilaveten Dokuzuncu sınıfların tümünde televizyon CD player müzik seti ve konulara uygun filmlerimiz vardır. Ara sınıfların film izlemeleri ve televizyondan yararlanabilmeleri için bir video odamızda vardır. Tabiî ki güç birlikten doğar. O güçle okul idaresinin bize gösterdiği anlayış ve desteğin İngilizce öğretmenlerimiz tarafından saygı sevgi, güven ve sinerjik bir şekilde çalışmasıyla doğmuş, gelişmiştir.


sayfa

64

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

[ ECE SEVİL ] İngilizce Öğretmeni

Bir gün bir fare peynir kokusu alır,çıkıp yuvasının önüne bakmak ister.Fakat bu peynirin kedinin bir tuzağı olabileceğini düşünüp dışarı çıkamaz.Bekler ve biraz sonra “miyav” diye bir ses duyar.Ertesi gün de peynir kokusunu alır ve “miyav”sesini duyar.Yine yerinden kıpırdamaz.Sonraki gün “hav hav”diye diye bir ses duyar. Köpek havladığına göre kedinin ortalarda olmadığını düşünerek dışarı çıkar. Çıkmasıyla pençe yemesi bir olur.Kedinin tuzağına düşmüştür!Kedi,yerde baygın yatan fareyi yanındaki yavrusuna gösterip nasihat eder: -Bak yavrum,sana dememiş miydim,ikinci lisan gibisi yok diye! Atalarımız “Bir lisan bir insan,iki lisan iki insan “diyor!İş dünyası gittikçe dünyayla bütünleşiyor ve bu da en az bir yabancı dil öğrenmeyi zorunlu kılıyor.İş mülakatlarında önce “hangi dili,ne derecede biliyorsunuz?”diye soruluyor ya da yabancı dilde konuşma,yazma seviyenizi ortaya çıkaran sınavlar uygulanıyor. Artık üniversite eğitimi almış her kişinin mesleğinde zirveye çıkabilmesi için yabancı dil engelini aşması kaçınılmaz .Ayrıca yabancı dilin getireceği bakış açıları,kültür potansiyelinizin artmasını sağlayacaktır.Böylece dünyaya ve yaşanılan olaylara geniş bir pencereden bakabileceksiniz. Yabancı dilin ilk etapta kişiye zor gelmesi , binlerce kelimeyi ve çeşit çeşit kuralları hiç öğrenemeyeceğini zannetmesi o kişinin motivasyonunu kırar.Ancak dil eğitim sürecinde sabırlı olmak başarının en önemli anahtarlarından biridir.Yabancı dil öğrenme süreci iki dönemi izler.

YABANCI DİL

1-Çok çaba harcayıp az sonuç alınabilen bir dönem. Bu ,dilin öğrenilmeye yeni başlandığı dönemdir.Her kuralın nedeni sorgulanır.Yenilikleri kabullenmek ve akılda tutmak çok zor gibi gözükür. 2-Az çaba harcayıp çok sonuç alınabilen bir dönem.Bu dönem ise dil öğrenmede kritik eşiğin aşıldıktan sonraki aşamasıdır.Beyniniz artık o dilde düşünmeyi öğrenmiştir ve yeni kurallar öğrenmek size çok kolay gelmeye başlar. Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda hepimiz farkındayız ki yeni bir dil öğrenmek artık vazgeçilmezlerimiz arasına girdi.Gençlerimizi bu konuda bilinçlendirmek biz eğitimcilere ve ebeveynlere düşmektedir.Unutmamalıyız ki dünyada kendimizi savunabilmek,haklılığımızı kanıtlayabilmek öncelikle kendi dilimizin inceliklerini bilmemize bağlıdır.Daha sonra bunları dünya insanlarının anlayacağı biçimde ifade edebilmek için diğer yabancı dillere de kucak açmamız gerekir.Bunun için de ben diyorum ki önce Türkçemiz sonra yabancı bir dil...


sayfa

65

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

[ Prof. Dr. Muazzez İlmiye ÇIĞ ]

CUMHURİYETİN 15. YILI ( Atatürk’ün Ağzından ) Bugün Cumhuriyetin 15. Yıl dönümü. Ankara’ya gitmeyi ne kadar istiyorum. Hem törene katılacak,hem de Büyük Millet Meclisi’ni açacaktım.Hatta ,oralarda söyleyeceklerimi bile hazırlamış ve yazdırmıştım Başvekile.Ama ne yazık ki,kendimde o gücü göremedim.Bu 15 yıl içinde neler neler yapmadık ki!...Yüzyıllara sığacak işleri 15 yıl içine alıverdik.Bu ,halkımızın bana olan güvenci ve inancı, yeniliklere karşı ince zekası ve kavrayış yeteneğiyle uyum sağlaması sonucu oluşmuştur.Eğer halkımızda bu özellikler olmasaydı,asla bu kadar kolaylıkla başaramazdık yaptıklarımızı.Ben de yapacaklarımızı önce halkımıza anlatıyordum,açıklıyordum.Hiçbir şeyi tepeden inme ,korkutarak yapmadım. Bize karşı çıkanlar,okumuş olup da kafası işlemeyenler veya bir çıkar peşinde olanlardı hep. Biraz önce,sarayın önünden askeri lise öğrencileri vapurla geçerken,bando ile İstiklal Marşı’nı söylemeye başlamazlar mı?Beni öyle heyecanlandırdılar ki,gözyaşlarımı tutamadım.Ne olurdu bu 15. Bayramı da görebilseydim… Çocuklarımı,gençlerimi son bir kez daha izleyebilseydim…

Sedir

Onlara açtığımız yoldan ayrılmamalarını,onları ayırmak,bölmek isteyenlere meydan vermemelerini söyleyebilseydim.Vatanımızı,var güçleriyle korumalarını bir kez daha anlatabilseydim…Onlara özgür,her kurumu ile uygar bir ülke ile bu ülkeyi ne şartlar içinde kazandığımızı, belgeleriyle yazdığım “Nutuk” kitabını bırakıyorum.Bütün


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

66

Sedir [ Yeliz PERAN ] Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

OKUMANIN ÖNEMİ

[ Sayim AYGÜN ]

Mevlana, “ Sen ne kadar konuşursan konuş, karşındaki seni, bildiği sözcük sayısı kadar anlar. Aslolan insanın sözcük sayısını artırmaktır.” demiştir. Goethe, “Seksen yıllık ömrümün yarısından fazlasını kitap okumaya verdim, yine de hoşnut değilim.” diyor. Okuma ve okumanın önemini anlatan bu sözleri toplasak kütüphaneler almaz herhalde. Okumak, insanoğlunun beynini besleme sanatıdır. İnsan okuyarak kendine özel bir dünya yaratır. Kendi özel dünyasını yaratan insan, davranışlarında da insancıl olur. En gelişmiş toplumlar okuma alışkanlıkları en üst düzeye çıkmış olan toplumladır. Yetişkin zekâları kitaplarla beslenmeyen uluslar yok olmaya mahkûmdurlar. Okuma alışkanlığı, kendimiz olabilmemiz yolunda bir olmazsa olmazımızdır. Okuma, insanın kişisel gelişimini sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Okuyarak, düşünce yapımızı ve hayal dünyamızı geliştirir, sözcük dağarcığımızı artırırız. Bilgi ve birikim kazanırız. Kitaplar sayesinde uçan bir halıya biner, bilmediğimiz diyarlara yolculuklar yaparız. Hiç tanımadığımız insanlara misafir olur, yeni arkadaşlıklar kurarız. Onlarla bazen hüznümüzü bazen neşemizi paylaşırız. Tarihin sayfalarında koşar adımlarla dolaşır destanlara ve trajedilere tanıklık ederiz. Geçmişimizi görüp anlar, geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine inşa etmeye bakarız. Farklı yazarların kitaplarını okur, bunları okudukça hayatı ve dünyayı daha farklı açılardan değerlendiririz. Yepyeni dünyalara gireriz. Duygu dünyamızda açan yeni çiçeklerin kokusunu duymaya başlarız. Okuduğumuz her kitabın bize “BİLGİ, BECERİ ve TECRÜBE” kazandırdığını biliriz. Onlar sayesindedir ki dilimizi ve zamanımızı doğru kullanmayı öğreniriz. Etrafımızdaki olayların ve gelişmelerin iç yüzünü anlar, kendimize olan güvenimizi artırmış oluruz. Zengin bir kelime hazinesine sahip olacağımız için daha çok insanı etkiler insani ilişkilerde daha başarılı oluruz. Bu sayede daha sosyal bir karakter kazanırız. Daha fazla kavramla düşündüğümüz için, düşünce kapasitemizi ve kültür düzeyimizi artırırız. Daralıp bunaldığımızda derin derin nefes alabilmek için aralayacağımız pencereyi bir kitap sayfasında buluruz. Okuma bir ALIŞKANLIKTIR. Bu alışkanlık topluma kazandırılmak zorundadır. Özellikle anne, baba ve öğretmenlerin çocuklarımıza daha küçük yaşlarda bu alışkanlığı kazandırması gerekir. İnsanoğlunun doğum ile ölüm arasında bir nefes kadar kısa olan hayatında en çok ihtiyacı olan şey öğrenmek, öğrenmek ve yine öğrenmektir. Bunun vazgeçilmez aracı kitaptır. Toplumların bilgi çağına koştuğu 21. yüzyılda sağlam bir yer edinmek istiyorsak, okumalı, gelişmeli ve bir milletin sahip olabileceği en değerli hazinelerden birinin de bilgi olacağını unutmayarak okumaya verdiğimiz önemi her fırsatta artırmaya çalışmalıyız. Düşünmek, tartışmak ve üretmek için okuma hazinesinin anahtarını elimizde tutmak zorundayız. İlimiz Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 10 Ocak- 10 Haziran 2008 arasında “Eğitimde Seferberlik, Okuyorum- Okutuyorum Kitap Okuma Kampanyası” başlatılmış ve herkesin bu kampanyaya katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Okulumuz da 586 öğrenci, 47 personel ve 300 veli ile bu kampanyaya katılmıştır.

Coğrafya Öğretmeni

... VE BİR SORUN OKUMUYORUZ Okumak, insan için kendini değiştirme, geliştirme aracı olduğu kadar da zevktir.Okuyan insan olayları yorumlamada , şekillendirmede ve hayata anlam kazandırmada okumayana göre çok daha fazla ileridedir.

İnsan gelişimi öğrenmeye dayalıdır. Öğrenmenin gerçekleşebilmesi , insanların bulundukları toplum içerisinde ihtiyaç duydukları bilgiye ulaşabilmesi ile mümkündür.Türk aile yapısı henüz bireyleri geliştirici ve öğretici yapı kazanmamıştır. Okullarımız ise öğrenmekten ziyade ezberletmeye dayanan sistemleri ile toplumdaki bilgi açığını kapatmaktan uzaktır. Böyle bir durumda bireylerde öğrenme isteğinin yerleştirilmesi ve okuma alışkanlığının kazandırılabilmesi zordur. Okuma alışkanlığı henüz bizde uykudan uyandırılmamıştır.Okuma alışkanlığı olmayan milletler kendilerini tekrarlamaya ve kendi kendilerini yok etmeye mahkumdurlar. Çünkü ; gelişme bilgi birikiminin bulunmadığı bir ortamda gerçekleşmez. Yaşadığımız hızla küreselleşen dünyada ya da yeni bin yıla girdiğimiz ‘’ Bilgi çağı olarak nitelendirilen bu zaman diliminde , Türkiye büyük adımlarla ilerleyen bilgi çağı gerçeğini yakalamak mecburiyetindedir. Bu gerçeği kabul etmek bir tercih meselesi olmadığı gibi istesek de istemesek de çok hızlı bir şekilde millet hayatını etkilemektedir.


sayfa

67

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

KİTAP DÜNYASI

[ Akif ÇEVİK ] Tarih Öğretmeni

DİRİLİŞ (Çanakkale 1915) Bizi biz yapan değerler ve bunların yaşanılması vardır. Bizi birbirimize bağlayan çimento gibidirler.Bunların belki de en önemlisidir Çanakkale.İşte bunun hikayesidir Diriliş.Önemle tavsiye edilir. Turgut.Özakman’ın çok satan Şu Çılgın Türkler’den sonraki romanı.

TÜFEK MİKROP ÇELİK Bir bilimsel kitap halk için bu kadar güzel hikaye edilir.Herkesin korktuğu mikropların peşinde bütün dünya soluk soluğa bu kadar dolaşılır.Dünya uygarlığının oluşmasına etkileri bu kadar etkili anlatılır.Hem ucuz hem etkileyici. VİRAN DAĞLAR İşte bizim hikayemiz diyeceğimiz tadı damağımızda kalacak,bitmesin diye okuyacağımız bir roman daha.BalkanlarınMakedonya’nın hikayesi. Osmanlı’nın sonu,Balkanların kaybedilişinin bir aile etrafında örülmüş hüzünlü hikayesi.

ÖLÜMCÜL KİMLİKLER 'Bana 'içimin derinliğinde' ne olduğu sorulduğunda, bunda herkesin 'içinin derinliğinde' ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma 'kişinin derin gerçekliğinin', doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan 'öz'ünün var olduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın -özgür insan olarak kat ettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihlerin, kendine özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının- hiçbir önemi yokmuş gibi.' Kimlik insanın zamanın içindeki incelişinde onu dünyaya bağlayan bir ayna. Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler'de çok yönlü ve saydam bir sorgulamanın eşiğinde, aynadaki görüntünün tutulabileceğine işaret ediyor. Ölümcül Kimlikler, dünyanın yeni zamanlarında insanlığın küllerinden kuracağı düzenin temeline konan bilge bir taş. Daha karmaşık bir kimlik talep eden herkes toplum dışına itilmiş bulur kendini. Cezayirli ana babadan Fransa'da doğan bir genç, içinde apaçık iki aidiyet taşımaktadır ve her ikisini de üstlenecek durumda olması gerekir. Lafı bulundurmamak için iki dedim ama onun kişiliğinin bileşenleri çok daha fazla sayıdadır. İster dil söz konusu

olsun, ister inanışlar, yaşam biçimi, aile ilişkileri, sanat ve mutfak zevkleri, Fransız, Avrupa, Batı etkileri ondaki Arap, Berberi, Afrika, Müslüman etkilerine karışmış durumdadır... Bu delikanlı bunu dolu dolu yaşamakta özgür hissetse kendini, tüm çeşitliliğini üstlenmede cesaretlendirildiğini hissetse, zenginleştirici ve verimli bir deneyim olur; tersine, ne zaman Fransızlığını vurgulasa, bazıları ona bir hainmiş, hatta satılmış gözüyle baktığından, ne zaman Cezayir'le olan bağlarını, tarihini, kültürünü, dinini ortaya koysa, anlaşılmamak, küçümsenmek tehlikesiyle ya da düşmanlıkla karşılaşacağından, yolu yıpratıcı olabilir. Durum Ren'in öte yakasında daha da naziktir. Otuz yıl önce Frankfurt yakınlarında doğan, hep, dilini ailesininkinden çok daha iyi konuşup yazdığı Almanya'da yaşamış olan bir Türk'ün durumunu düşünüyorum. Benimsediği toplumun gözünde o bir Alman değildir; köklerinin geldiği toplum ise artık tam olarak Türk sayılmaz.

[ Sudenur ERTAŞ ] 10 TM / A


KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

sayfa

68

Sedir

BASINDA K.A.L.

SOSYAL ETKİNLİK ALANLARIMIZ

M

illi Eğitim Müdürlüğü Yönetmeliği esasları doğrultusunda hazırlanan 2007–2008 Öğretim Yılı Türkçe’nin Doğru ve Güzel Konuşulması ve Türk Dili’nin Zenginliklerinin Ortaya Çıkarılması Etkinlikleri kapsamında düzenlenen Merkez İlçe İlköğretim ve Ortaöğretim öğrencileri arasında düzenlenen Şiir Yazma Yarışması’nda dereceye girenlerin isimleri ise şu şekilde belirtildi: * Dereceye Giren Öğrenciler 1. Başak Akgün (Kırklareli Anadolu Lisesi, 11 TMC Sınıfı) 2. Hülya Buğdaycı (Kırklareli Atatürk Anadolu Lisesi, 3 YDA Sınıfı) 3. Derya Kuru (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Lisesi, 6-TM/C Sınıfı) (s)

28 Aralık 2007 Kırklareli merkez ilçede eğitim ve öğretim veren Kırklareli Anadolu Lisesi’ndeki Bilgisayar Laboratuarı’ndaki 27 Bilgisayar öğle aralarında öğrencilerin hizmetine sunuluyor.

3 Mart 2008 Kırklareli merkez ilçede eğitim öğretim veren Anadolu Lisesi’nin Kütüphanesi hem öğrencilere hem de velilere hizmet veriyor.

3 Mart 2008 Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş’un desteği ile Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 10 Ocak’ta başlatılan “Okuyorum-Okutuyorum” Eğitim Seferberliği Kampanyası’nda ilk ödülleri Kırklareli Anadolu Lisesi dağıttı.

4 Aralık 2007 Kırklareli merkez ilçede eğitimöğretim veren Anadolu Lisesi Müdürlğü bünyesinde kurulan Anadolu Lisesi Spor Kulübünün açılışı kapsamında 4’lü Basketbol Turnuvası düzenlendi. Turnuva’da Anadolu Lisesi Basketbol Takımı 1. oldu.


ne

Ünivers iteli ola n öğrenc i s a yımız

2050

2000

1950

1900

1850

1750

1700

1650 0

1600

dö ne 2.d m 1 99 ön 2 e 3.d m 1 - 19 99 93 ön em 3 4.d 1 ön 199 994 4 e 5.d m 1 - 19 99 95 ön 5 e 6.d m 1 - 19 99 96 ön 6 e 7.d m 1 - 19 97 99 ön 7 e 8.d m 1 - 19 99 98 ön 8 e 9.d m 1 - 19 99 99 ön em 9 10 20 .d 2 0 00 ön 0 em 0 11 20 .d 2 01 0 ön em 01 12 .d 20 200 ön 0 2 em 2 13 20 .d 03 ön 200 em 3 14 2 .d ön 200 004 em 4 15 2 .d ön 200 005 516 em 20 .d 06 ön 200 em 6 20 200 07 7 -2 00 8

Mezun ola n öğrenc i s a yımız

1.

m 2. 1 dö ne 992 m 3. 19 199 dö 93 3 ne m 4. 19 199 dö 4 94 ne m 5. 19 199 dö 95 5 ne m 6. 19 199 dö 96 6 ne m 7. 19 199 dö 7 97 ne m 8. 19 199 dö 98 8 ne m 9. 19 199 dö 9 99 ne 10 m -2 .d ön 200 000 0 e 11 -2 m .d ön 200 001 1 -2 12 em .d 20 0 ön 02 02 -2 13 em .d 00 ön 200 3 14 em 3 - 2 .d 2 0 00 04 ön em 4 15 2 .d ön 200 005 5 -2 16 em .d 00 ön 200 6 em 6 2 20 00 07 7 -2 00 8

1.

dö n

12

10

8

6

4

2

0

İs tanbul Teknik Ünivers ites i Is tanbul

GERÇEKLERİ UZAKLARDA ARAMAK SADECE ZAMAN KAYBIDIR. m

ne

20 00

19 99

-2 00 0

-1 99 9

-1 99 8

-1 99 7

-1 99 6

-1 99 5

-1 99 4

11 .dö

ne m

-2 00 1 20 01 ne 20 02 m 2 12 00 .dö 2ne 20 03 m 20 13 0 .dö 3ne 20 04 m 20 14 04 .dö -2 ne 00 m 5 20 15 05 .dö -2 ne 00 m 6 20 16 06 .dö -2 ne 00 m 7 20 07 -2 00 8

10 .dö

m

ne 9.d ö

19 98

19 97

19 96

19 95

19 94

25

8.d ö

m

m ne

7.d ö

ne

6.d ö

m

m ne

5.d ö

ne

m

ne

0

4.d ö

-1 99 3

5

19 93

10

3.d ö

19 92

15

m

20

ne

em

ön 2.d ö

1. d

2.

em 1 dö ne 992 m 3. 19 199 dö 93 3 ne m 4. 19 199 dö 4 94 ne m 5. 19 199 dö 95 5 ne m 6. 19 199 dö 9 6 ne 6 m 7. 19 199 dö 7 97 ne m 8. 19 199 dö 98 8 ne m 9. 19 199 dö 9 9 ne 9 10 m -2 .d ön 200 000 0 11 em -2 .d ön 200 001 1 12 em .d 20 200 ön 02 2 -2 13 em .d 00 ön 200 3 14 em 3 - 2 .d ön 200 004 em 4 15 2 .d ön 200 005 5 -2 16 em .d 00 ön 200 6 em 6 20 200 07 7 -2 00 8

1.

sayfa

69 Mayıs 2008

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

Sedir

GERÇEKLERİ UZAKLARDA ARAMAK SADECE ZAMAN KAYBIDIR. GERÇEKLER YANIBAŞIMIZD

İs tanbul Ünivers ites i Is tanbul

9 8 7 6 5 4 3 2 1 0

Dokuz E ylul Ünivers ites i Izmir

300

250

200

150

100

1800

50

1. döne m 1992 - 1993 2.döne m 1993 - 1994 3.döne m 1994 - 1995 4.döne m 1995 - 1996 5.döne m 1996 - 1997 6.döne m 1997 - 1998

1 r s ite s ınavına gir e n2öğr e nci s ayıs ı Ünive 68 74 79 76 88 89

Ünive r s ite li olan öğr e nci s ayıs ı 65 68 57 59 82 74

Uludag Ünivers ites i Burs a

18 16 14 12 10 8 6 4 2 0

GERÇEKLER YANIBAŞIMIZD


ne

IMIZDADIR ASLINDA

ONLARA SAHİP ÇIKMASINI BİLİYORSAK EĞER ...

m

ön e

.d ö

m

ne

m

m

ne

m

ne

m

ne

m

ne

ne

.d ö

.d ö

.d ö

.d ö

m

m

ön e

ne

m

ön e

.d ö

m

ön e

.d ö

16

15

14

13

12

11

10

m

ön e

05

04

03

02

01

00

99

98

97

96

95

07

06

20

20

20

20

20

20

20

20

19

19

19

19

19

94

93

8

7

00

00

5

6

00

4

3

00

00

-2

-2

-2

-2

1

2

00

00

9

0

99

00

00

-2

-2

-2

-2

-2

7

6

8

99

99

-1

-1

-1

5

4

99

99

-1

-1

3

99

99

-1

-1

Yıldız Teknik Ünivers ites i Is tanbul

9 .d

m

ön e

19

19

92

ön e 2.d m 1 99 ön 2 e 3.d m 1 - 19 99 93 ön em 3 4.d 1 ön 199 994 4 e 5.d m 1 - 19 99 95 ön 5 e 6.d m 1 - 19 9 ön 96 96 e 7.d m 1 - 19 97 99 ön 7 e 8.d m 1 - 19 99 98 ön 8 e 9.d m 1 - 19 99 99 ön em 9 10 2 .d ön 200 000 em 0 11 20 .d 2 01 0 ön em 01 12 2 .d ön 2002 002 em -2 13 .d ön 200 003 e 14 m 3-2 .d ön 200 004 em 4 15 2 .d ön 200 005 5e m 16 2 .d ön 200 006 em 6 20 200 07 7 -2 00 8

1. d

Ortadoğu Teknik Ünivers ites i A nkara

8 .d

7 .d

6 .d

5 .d

4 .d

m

ön e

19

9 8 7 6 5 4 3 2 1 0

3 .d

m

m

ne

14 12 10 8 6 4 2 0

ön e

2 .d

dö ne m 2. 1 dö ne 992 m 3. 19 199 dö 93 3 ne m 4. 19 199 dö 4 9 ne 4 m 5. 19 199 dö 95 5 ne m 6. 19 199 dö 96 6 ne m 7. 19 199 dö 7 97 ne m 8. 19 199 dö 98 8 ne m 9. 19 199 dö 9 9 ne 9 10 m -2 .d ön 200 000 11 em 0 - 2 .d ön 200 001 1 12 em .d 20 200 ön 02 2 e -2 13 m .d 00 ön 200 3 14 em 3 - 2 .d ön 200 004 em 4 15 2 .d ön 200 005 5 e m -2 16 .d 00 ön 200 6 em 6 20 200 07 7 -2 00 8

1.

IMIZDADIR ASLINDA

1.

m 2. 1 dö ne 992 m 3. 19 199 dö 93 3 ne m 4. 19 199 dö 4 9 ne 4 m 5. 19 199 dö 95 5 ne m 6. 19 199 dö 96 6 ne m 7. 19 199 dö 7 97 ne m 8. 19 199 dö 98 8 ne m 9. 19 199 dö 9 9 ne 9 10 m -2 .d ön 200 000 11 em 0 - 2 .d ön 200 001 1 12 em .d 20 200 ön 02 2 e -2 13 m .d 00 ön 200 3 3 14 em -2 .d ön 200 004 em 4 15 2 .d ön 200 005 5 e m -2 16 .d 00 ön 200 6 em 6 20 200 07 7 -2 00 8

1.

Sedir Mayıs 2008

ONLARA SAHİP ÇIKMASINI BİLİYORSAK EĞER ... Marmara Ünivers ites i Is tanbul

25

20

15

10 5

0

Ünivers ite s ınavına giren öğrenc i s ayıs ı

Ünivers iteli olan öğrenc i s ayıs ı

7.döne m 1998 - 1999 8.döne m 1999 - 2000 9.döne m 2000 - 2001 10.döne m 2001 - 2002 11.döne m 2002 - 2003 12.döne m 2003 - 2004 13.döne m 2004 - 2005 14.döne m 2005 - 2006 15.döne m 2006 - 2007 16.döne m 2007 - 2008

95 114 103 109 251 266 240 94 121 152

85 92 88 103 225 237 225 92 118 79

Boğaziç i Ünivers ites i Is tanbul

7 6 5 4 3 2 1 0

sayfa

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

70


sayfa

71

Sedir

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

200 150 100 50 0

Aban t İ z ze t Ba ysal Adna Üniv n Me ersit nder esi es Ü (19) Afyo nive n Ko rsite cate si ( 4 pe Ü ) nive rsite Akde s i(6 niz Ü ) nive rsite Anad s i olu Ü (7) nive rsite Anka si ( 6 ra Ü 8) nive r sites Atat i ( 65 ürk Ü ) nive Bahç r s i tesi eşeh (9) ir Ün ivers Balık i tesi esir (6) Üniv e r sites Başk i ( 38 ent Ü ) nive rsite Beyk s ent Ü i ( 6) nive rsite Bilke si ( 4 nt Ü nive ) rsite Boğ aziç s i ( 19 ) i Ü ni vers i t e Çana si ( 4 kkale 9) 1 8 Çank Mart aya ( 58 Üniv ) Cela ersit l Bay esi ( ar Ü 2) nive Çuku rsite si ( 8 rova Ü ni v ) Cum ersit huriy e s(5 et Ün ) ivers Doku itesi z Ey lul Ü (7) nive Dum rsite lupın si ( 6 ar Ü 0) nive rsite si ( Eg e 15 ) Üniv e r s i Erciy tesi ( 78 es Ü ) nive rsite si ( 2 Fırat ) Üniv Gala ersit tasa e si ( ray Ü 4) nive rsite s G i(1 azi Ü Gülh ) nive ane rsite Aske s i (4 r i Tı p 9) A

İSTEYENE İSTEDİĞİNİ BELLİ EDENE İSTEDİĞİ ÜNİVERSİTE

250

Üniversite Şehir Abant İzzet Baysal Adnan Menderes Üniversitesi Afyon Kocatepe Universitesi Akdeniz Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Ankara Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Bahçeşehir Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi Başkent Üniversitesi Beykent Üniversitesi Bilkent Üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi Çanakkale 18 Mart Çankaya Üniversitesi Celal Bayar Üniversitesi

Öğrenci Sayısı

Bolu Aydın Afyon Antalya Eskisehir Ankara Erzurum İstanbul Balıkesir Ankara Ankara Ankara Istanbul Çanakkale Ankara Manisa

Çukurova Üniversitesi

Adana

Cumhuriyet Üniversitesi

Sivas

19 4 6 7 68 65 9 6 38 6 4 19 49 58 2 8 5 7

Üniversite Şehir Dokuz Eylül Universitesi Dumlupınar Üniversitesi Ege Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Fırat Üniversitesi Galatasaray Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hacettepe Üniversitesi İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Işık Üniversitesi Kadir Has Üniversitesi Karadeniz Teknik Üniversitesi Karaelmas Üniversitesi Koç Üniversitesi Kocaeli Üniversitesi

İSTEYENE İSTEDİĞİNİ BELLİ E


kade Hace misi ttepe (3) Ü nive İstan rsite bul B si ( ilgi U 56) İstan nive bul T r s i t e ekni si ( 1 k Ün 3) ivers İstan itesi bul Ü ( 90 nive ) rsite s i ( 230 Işık Üniv ) ersit Kadi e r s H i (6) as Ü Kara nive deni rsite z Te si ( knik 2) Üniv ersit Kara e elma si ( s Ün 16 ) i v e Koca rsite si ( 2 eli Ü nive ) Marm rsite si ( 8 ara Ü 0) nive rsite si ( 1 Mers 27 ) in Ün Mim ivers ar Si i tesi nan (9) Ü ni v e rsite Muğ si ( 8 la Ün Ond ) ivers okuz itesi May ( 13 ıs Ün Orta ) doğu ivers itesi Tekn ( 21 ik Ün ) Osm ivers anga itesi zi Ü n ( 60 ) ivers Pam itesi ukka ( le Ün 23 ) ivers Saka itesi rya Ü ( 13 ) nive rsite Selç s i uk Ü ( 13 Süle nive ) yma rsite n De si ( mire 23 ) l Ü ni vers Trak itesi ya Ü ( .. nive r sites Ulud i ( 90 ag Ü ) nive Yakı rsite n Do s i ( 88 ğu Ü ) nive Yedi r s itesi tepe (5) Üniv Yıldı ersit z Te esi ( knik 18 ) Üniv ersit esi ( 95 )

Mayıs 2008

Öğrenci Sayısı

İzmir Afyon İzmir Kayseri Elazığ İstanbul Ankara Ankara Ankara İstanbul Istanbul İstanbul İstanbul İstanbul Trabzon Zonguldak İstanbul Kocaeli

60 15 78 2 4 1 49 3 56 13 90 230 6 2 16 2 1 80

Üniversite

-

Şehir

Marmara Üniversitesi Istanbul Mersin Üniversitesi Mersin Mimar Sinan Üniversitesi Istanbul Muğla Üniversitesi Muğla Ondokuz Mayıs Üniversitesi Samsun Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ankara Osmangazi Üniversitesi Eskisehir Pamukkale Üniversitesi Denizli Sakarya Üniversitesi Sakarya Selçuk Üniversitesi Konya Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Trakya Üniversitesi Edirne Uludag Üniversitesi Bursa Yakın Doğu Üniversitesi Istanbul Yeditepe Üniversitesi Istanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Istanbul Diğer Üniversiteli Olan Toplam Öğrenci Sayısı

EDENE İSTEDİĞİ ÜNİVERSİTE

Öğrenci Sayısı

127 9 8 13 21 60 23 13 13 23 15 90 88 5 18 95 40 1749

İSTEYENE İSTEDİĞİNİ BELLİ EDENE İSTEDİĞİ ÜNİVERSİTE

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ

sayfa

72

Sedir


sayfa

73

KIRKLARELİ ANADOLU LİSESİ Mayıs 2008

—MASA BAŞINDA BİR KAYBEDİLİŞ ÖYKÜSÜ— BAĞIMSIZ BATI TRAKYA CUMHURİYETİ

BATI TRAKYA

[ Bülent Dergan ]

Kırklareli Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni,

Balkan savaşlarında Osmanlı’nın bozguna uğraması, ülke içindeki dengeleri de değiştirdi. İttihatçılar darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Ve kısa zamanda darmadağın olan orduyu savaşacak hale getirdi. Osmanlı ordusu 30 Haziran 1913’te Batı Trakya’ya doğru harekete geçti. Keşan, İpsala, Uzunköprü ve Edirne bir hafta içinde geri alındı. Ama ne yazık ki ordu hemen durduruldu. Cephede değil masada durduruldu. Düvel-i muazzama elçileri Sadrazam Said Halim Paşa’ya koşmuşlar; Osmanlı’nın Londra Antlaşması’nı tak taraflı bozduğunu ve hemen “işgal” ettiği topraklardan çıkmasını söyleyerek, sözlü nota vermişlerdi. Müzakereler sürerken Enver Paşa, 16 subay ve 100 Mehmetçikten oluşan müfrezeyi Bulgar zulmü altındaki Batı Trakya içlerine gönderdi. Kuşçubaşı Eşref komutasındaki müfreze, Edirne’den yola çıkıp Ortaköy’e geldiğinde, 1200 kişilik Bulgar Çetesi tarafından vahşice katledilen 400 Türk köylüsünün cesediyle karşılaştı. Bir gün sonra katliamcı Bulgar Çetesi bulundu; darmadağın edildi; 5’i subay 95 kişi esir alındı. 1200 silaha el konuldu. Türk müfrezesi önüne ne gelirse ezip geçti; şiddetli çatışmalardan sonra Mestanlı ve Kırcaali ele geçirildi. Yedi düvelin baskısından bunalan İst. Hükümeti, Bulgar Cephesindeki Enver Paşa’ya birliklerin çekilmesi emrini verdi. Enver Paşa emri dinlemedi. Kuşçubaşı Eşref’in yanına Süleyman Askeri Bey komutasında bir birlik daha gönderdi. Kuşçubaşı Eşref ve Süleyman Askeri güçlerini birleştirip Gümülcine ile İskeçe’yi aldılar. Meriç boyunu Bulgarlardan tamamen temizlediler. İki Türk birliği destan yazıyordu. Düvel-i muazzama ise yıkıyordu ortalığı. Sonunda Enver Paşa da Kuşçubaşı Eşref ve Süleyman Askeri’ye “durun” demek zorunda bırakıldı. Durmak yeterli değildi; Avrupalılar Türklerin “işgal!!” ettiği yeleri hemen boşaltmasını istiyordu. İşte burada devreye Türk’ün zekâsı girdi. Batı Trakya’yı ele geçiren Kuşçubaşı Eşref ve Süleyman Askeri Bey dünyaya bir açıklama yaptılar.

Sedir “Bizim Osmanlı ile hiçbir ilgimiz yoktur!” Ve ardından “Garbi Trakya Müstakil Hükümeti”nin kurulduğunu duyurdular. İLK TÜRK CUMHURİYETİ 12 Eylül 1913 tarihinde kurulan bağımsız Türk Devleti’nin yönetim şekli neydi biliyor musunuz? Cumhuriyet! Devlet başkanı Süleyman Askeri Bey’di. Genelkurmay başkanı ise Kuşçubaşı Eşref. Yeni Türk Devleti’nin başkenti Gümülcine’ydi. Bayrağı; ay yıldızlı, yeşil-beyaz-siyah renklerden

oluşuyordu. Sözlerini bizzat Süleyman Askeri’nin yazdığı milli marşları bile vardı. Posta teşkilatı kurup pul bastılar. Pasaport sistemi oluşturdular. Öyle herkes elini kolunu sallaya sallaya gelemeyecekti yani! Dünyayla haberleşmek için Batı Trakya Haber Ajansı’nı kurdular. “Özgür” adı verilen resmi gazete ile “Independant” adlı Türkçe-Fransızca gazete çıkarmaya başladılar. Kısa zamanda 30 bin kişilik ordu oluşturdular. Amaç asker sayısını kısa zamanda 60 bine çıkarmaktı. Öte yandan; başta Rusya olmak üzere düvel-i muazzama, eğer bağımsız Türk devleti kendini lağvetmezse Osmanlı’nın doğusunda bağımsız Ermenistan kurdurulacağı tehdidini savurmaya başladı (Ne rastlantı (!)değil mi, bugün de ellerinde yine Ermeni tasarısı var.) Sonuçta Osmanlı hükümeti zorla masaya oturtuldu. Ve İstanbul Antlaşması, “Garbi Trakya Müstakil Hükümeti”nin sonu oldu. Yeni cumhuriyetin ömrü ancak 55 gün sürebildi. Osmanlı yine diplomasi masasında kaybetmişti. Ayrılık günü, Batı Trakya’da kalanlar da gidenler de gözyaşlarına boğuldu. Bugün bazılarımız ne diyor; “Aman masaya oturalım!” İbret alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi?......


Soldan Sağa 4— Kapalı Çarşı ve Dingiloğlu Parkının bulunduğu meydanın eski adı? 7—İlk defa yerleşik hayata geçen ve vejeteryan olan Türk Devleti? 9—Açık hava basıncını ölçen cihaz nedir? 11—Hücreyi ve hücrede geçen olayları inceleyen bilim dalı? 13—İlk divan şairimiz? 14—Olgun kemik hücresi? 16—Antimonun simgesi? 17—N/kg neyin birimidir? 21—Tekke şiirinin babası ? 24—Ünlü bir matematikçi 27 —Osmanlı donanmasında görevli yüksek rütbeli subaylara verilen ünvanın adı? 29—Tarihin bilinen en eski resmi futbol organizasyonu? 32—Asit üzerine yavaş yavaş baz ilave edilerek derişim tayin 34—Gök cisimlerinin bir başka gök cismi tarafından dolanırken izledikleri yol? 37—Müslüman olmayıp Müslüman gibi

gözüken kimseye denir? 38—Kur-an ayetlerinin açıklanıp yorumlanmasına denir? 39—“Zavallı Çocuk”, “Akif Bey” adlı eserlerin türü? 40—Dünya’dan yüzeyi görülebilen gezegen? Yukarıdan Aşağıya 2—“Mecelle”yi hazırlayan Kırklarelili Osmanlı Paşası? 3—Matematikte bir sayı? 5—Canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı? 6—Köy gerçeğini anlatan ilk romanımız? 8—Eski dilde matematik? 10—“Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tabloyu yapan sanatçımız? 11—Deprem sırasında oluşan dalgaların yarattığı titreşimi kaydeden aygıt? 12—Efes Pilsen’de oynayan Kırklarelili basketbolcumuz? 15—Dünyadaki en katı madde? 18—İlk tarihi romanımızın adı? 19—Süslü nesrin ilk temsilcisi? 20—“Benim sadık yarim kara topraktır”

diyen halk ozanımız? 22—İlk pastoral şiirimizin adı? 23—Alessandra Lolita Oswaldo’nun her gün kullandığımız kısaltması? 26—Kırklarelili ünlü perküsyon ustası? 28—Aside karşı baz, baza karşı asit özelliği gösteren madde? 30—Asit-Baz tepkimelerinde çözeltinin türünü belirlemeye yarayan araçlara ne denir? 31—İlk psikolojik roman? 33—Bizans şehirlerinin başında bulunan valilere verilen ad?35—Bütün zamanların en iyi bilim adamı İngiliz Fizikçi’nin soyadı nedir? 36—İslam Devletlerinde Müslüman olmayan erkeklerde alınan verginin adı? 41—“Setanus Populus Que Romanus” teriminin kısaltması? Bulmacanın Cevaplarına Okulumuz Web Sitesi Üzerinden Ulaşabilirsiniz.

Www.kirklarelianadolulisesi.k12.tr




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.