Marksizm ve Ekoloji

Page 1

MARKSİZM ve EKOLOJİ Kapitalizm, Sosyalizm ve Gezegenin Geleceği

Martin Empson Çeviri: Doğan Tarkan


Marksizm ve Ekoloji

Marksizm ve Ekoloji Kapitalizm, Sosyalizm ve Gezegenin Geleceği İnsan ırkı daha önce hiç yaşamadığımız bir çevre kriziyle karşı karşıya bulunuyor. Bu krizin merkezindeyse iklim değişimi yer alıyor. Dünyanın atmosferindeki karbondioksit gibi gazların ısıyı hapsetmesi "sera etkisi" olarak biliniyor ve bu etki olmadan dünyada yaşam imkânsız olurdu. Ancak kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtları yakmanın sonucu olarak atmosfere giderek daha fazla sera gazı salıyoruz. Atmosferin yapısı değiştikçe, çok daha fazla miktarda ısı atmosferde hapsoluyor ve gezegen ısınıyor. Bu süreç dünyamızı şimdiden önemli ölçüde değiştirdi. İklim gazetecisi Fred Pearce "Eğer iklim değişiminin ilk aşamasının nasıl geliştiğini bilmek istiyorsanız, 1998 yılına bakmak yeterli olacaktır." diye yazmıştı. 1998 20. yüzyılın en sıcak yılıydı. Bunun sonucunda da "olağanüstü sert hava koşullarının" yılıydı. Tüm yeryüzünde milyonlarca insan zarar gördü.

Kahve ve pamuk rekolteleri düştü. Pasifikte yakalanan balık sayısı düştü ve ısınan suyun etkisiyle mercan resiflerinde ölümler görüldü.1

kaynaklarının kontrolünü korumak için yapılacak savaşlar yayılacak. Sıtma gibi hastalıklar daha önce hiç görülmedikleri bölgelerde ortaya çıkacak.

Bu sadece başlangıç. Dünya ısındıkça çevresel ve insani felaketin etkileri de artacak. 1,5 derecelik bir sıcaklık artışı su stresi çekenlerin sayısını 400 milyon, açlık çekenlerin sayısını ise 5 milyon kişi arttıracak. (Su stresi: Araştırmacıların suya erişimin zorluğunu ifade etmek için kullandıkları kavram. Bir yılda kişi başına 1700 metreküp sudan daha az bir miktarda suya ulaşılabilen bölgeler su stresi çektiği kabul edilir) Hint Okyanusu'ndaki mercan resiflerinin soyu tükenecek. Dünyanın flora ve faunasının %18'i ölecek.2 Maalesef, bu olayların gerçekleşmesi çoktan yapılan emisyonun sonuçları oldukları için engellenemez. Dünya Sağlık Örgütü her yıl 150.000 kişinin iklim değişimi nedeniyle öleceğini söylüyor.

Yeni Gine'nin bir yüzyıldır gördüğü en kötü kuraklıkta binlerce insan açlıktan ölme noktasına geldi. Orman yangınları Brezilya, Endonezya, Peru ve Tanzanya, Florida ve Sardinya'da yüzbinlerce dönümlük bir alanı yok etti. Tibet'te son 50 yılın en kötü kar yağışı yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı. Peru'daki seller yüzünden bir milyon kişi evsiz kaldı. Quebec ve New England'da yaşanan buz fırtınaları 30 kişinin ölüme sebep olurken binlerce kişinin haftalarca elektriksiz kalmasına neden oldu.

Sıcaklık artmaya devam ederken, durum kötüleşecek. Gezegenin atmosferinde daha fazla enerji tutuldukça, hava gittikçe daha tahmin edilemez bir hale gelecek. Yapılan çalışmalar kasırgaların sayısının ve şiddetinin artacağını öngörüyor. Deniz seviyeleri çarpıcı biçimde yükselmeye başlayacak, bu da milyonlarca insanı evlerini terk etmeye zorlayacak. Buzdağlarının sağladığı içme suyuna bağımlı milyonlarca insan kendilerini susuz kalmış halde bulacaklar. Ülkeler arasında su

Ancak iklim değişimi tedrici değişimlerin durumu kötüleştirdiği, düzenli ve kademeli bir süreç değil. Daha sıcak bir dünyanın doğal süreçlerinin serbest kalması sera etkisini kötüleştirecek. Örneğin Sibirya'daki permafrost son buz çağından bu yana milyonlarca ton sera gazını tutuyor. Ancak permafrost erimeye başladığından bu gazların serbest kalmaya başladığını görüyoruz. (Permafrost: İki veya daha fazla yıl suyun donma derecesinde veya daha altındaki bir sıcaklıkta kalan, sürekli donmuş toprak) Dünyanın kutup buzundan şapkaları dev aynalar olarak işlev görüyor ve güneşin enerjisinin bir kısmını geriye yansıtıyor. Buz eridikçe daha çok enerji atmosferimizce tutuluyor, bu da dünyanın daha çok ısınmasına neden oluyor ve daha çok buz eriyor. Bilim insanları bu süreçlere "geri besleme mekanizmaları" adını veriyor.

2

Eğer küresel ısınmanın hızlanmasının kontrolden çıkıp, tam da hem insanlığın, hem de gezegendeki diğer canlı organizmaların varoluşunu tehdit edeceği noktaya, iklimsel bir "dönüşü olmayan nokta"ya gelinmesini engelleyeceksek, daha fazla emisyonu sınırlandırma görevi kritik bir önemde.


Ama iklim değişikliği karşı karşıya geldiğimiz çok daha geniş bir çevresel krizin sadece en keskin ifadesi. İnsan toplumu tarafından dokunulmamış kalan neredeyse hiçbir ekolojik alan yok. Denizlerin derinliklerindeki kirlilikten, en yüksek dağların zirvelerindeki karların erimesine, dünyadaki hayal edilebilecek her ekosistemin ya temeli çürütülüyor ya da yok ediliyor.

bağımlı olduğu doğal dünyayla arasındaki ilişkiyi incelememiz gerekiyor.

Yine de krizin nasıl çözüleceğine dair büyük siyasi partilere, sendikalara, STÖ'lere ve hükümetlere egemen olan görüş bunun var olan toplumsal yapı içinde, reformlarla yapılması yönünde. Bu nedenle az çok aynı şeyi savunuyorlar; tam da şu an yaptığımız gibi davranmamıza izin verecek teknik ve Atmosferdeki karbondioksiti ekonomik mekanizmalar bulemme konusundaki can alıcı mak, belki küçük düzeltmeler önemine rağmen Amazon yaparak, ama gerçekte pek az ormanlarının bir milyon hek- şeyi değiştirerek. Sorunun tam tardan fazla bölümü her yıl da toplumumuzun doğası ne"kesilip yakılıyor". (Slash and deniyle ortaya çıktığı değil, burn: Ormanlık bir arazide işlerin nasıl yürütüldüğünün ağaçları kesilmesinden sonra belirli yönlerinden köklerin yakılarak ekilebilir hale kaynaklandığı düşünülüyor. getirilmesi işlemi) Toplumumuzun ürettiği çöp doğal Bu bakış açısı en net olarak dünyanın öyle bir düzeyde İklim değişikliğinin iktisadı ütıkanmasına neden oluyor ki zerine Stern Raporu'unda gösbugün Pasifik okyanusu deniz terildi. 2006'da basılan rapor yaşamı için çok önemli olan İngiltere hükümetinin hayvansal planktondan altı kat görevlendirilmesiyle hazırlandı fazla plastik çöp içeriyor. ve bu tür çalışmalar içindeki en geniş kapsamlı ve ayrıntılı Çevre krizinin çoğalan çalışmalardan biri olma işaretleri, insanların kendi özelliğini koruyor. Lord Stern çevrelerindeki dünya ile olan için, "İklim değişikliği iktisat ilişkilerine olan ilginin yenilen- için benzersiz bir meydan mesine neden oldu. Bazıları okuma niteliği taşıyor: bu için bu kendi bireysel gördüğümüz en büyük ve hayatlarımızın yarattığı etkiyle yaygın piyasa aksaklığı."3 ilgili. Dünya ile daha uyumlu bir şekilde yaşamaya, geri Stern Dünya Bankası'nda baş dönüşüm yapmaya, yeniden ekonomist ve genel başkan kullanmaya, gezegene zarar yardımcılığı görevlerinde buvermemek için hareketlerimizi lundu ve çevre hareketinin sınırlandırmaya teşvik edili- içindeki bazılarının yoruz. Ancak bizim bireyler umduğunun aksine bu olarak yarattığımız etki, çok açıklama onun serbest pazar uluslu firmaların ve hükümet yanlısı düşüncelerinden politikalarının yarattığı zararla vazgeçtiği anlamına gelmikıyaslandığında solda sıfır yordu. Bundan ziyade onun kalıyor. Bir bütün olarak pazar mekanizmalarına iklim toplumuzun, kendisinin değişikliğiyle uğraşacak yeteri

kadar alan verilmediği düşüncesini yansıtıyordu. Stern'in çözümlerinin merkezinde emisyonları düşürmekte hiçbir işe yaramadığı ortaya çıkan, ancak onunla uğraşan şirketlerin muazzam karlar yapmasını sağlayan "karbon ticareti" olarak bilinen serbest pazar mekanizmaları bulunuyor.4 Sosyalistler bugün tanık olduğumuz çevresel yıkımın, içinde yaşadığımız özel bir politik ve ekonomik sistemin sonucu olduğunu savunur: Kapitalizm. Kapitalizmin en büyük muhalifi Karl Marx ve onun hayat boyu ortağı Frederick Engels kapitalizmin açıkça sürdürülemez olduğunu öne sürdüler. Bütün hayatlarını toplumun devrimci dönüşümüne, doğal dünyanın bir yandan etkilenir ve değerlendirilirken aynı zamanda korunacağı ve el üstünde tutulacağı, karı değil ihtiyaçları temel alan yeni bir dünyanın yaratılmasına adadılar. Marx ve Engels için insan toplumu doğal dünyadan ayrı düşünülemezdi; kapitalizm insanoğlunu sömürüyor ve harap ediyordu, ama aynı zamanda çevreyi de yakıp yıkıyordu. Bu düşünce onların kitapları ve makaleleri boyunca izlenebiliyor. Bir buçuk yüzyıl önce yazmış olan Marx ve Engels bugün yüzleştiğimiz çevresel krizin devasa büyüklüğünü tahmin edemezlerdi ama onların fikirleri, kapitalizmin şimdi neden insan toplumun varlığının ta kendisini tehdit ettiğini anlamak için çok önemli bir çerçeve sunuyor.

3


Marksizm ve Ekoloji Ne yazık ki insanoğlunun doğal dünyayla ilişkisini anlamaya yönelik Marksist katkı gezegeni kurtarmak isteyenlerin pek çoğu tarafından büyük ölçüde unutulmuş ya da üzerinde düşünülmemiştir. Bu durum kısmen Marx ve Engels'in adına yönettiğini iddia edenlerin, özellikle Sovyetler Birliği'nde işlediği –ve çevre suçlarını da kapsayan- suçlardan kaynaklanıyor. Ancak bu tutuma aynı zamanda çoğu iklim aktivistinin, devrimci bir değişime inanmaktansa gezegeni var olan sistemin sınırları içerisinde kurtarabilme umudu neden oluyor. Bu broşürde Marx ve Engels'in fikirlerinin, tarihimizin farklı aşamalarında insan toplumunun çevreyle ilişkisini nasıl açıkladığını, kapitalizmin çevreye neden bu kadar zarar verdiğini inceleyeceğim. Kendimizi pek yakındaki ekolojik yıkımdan korumak için bize nasıl bir toplum gerektiği tartışmasının merkezine neden Marksist fikirleri koymak gerektiğini tartışacağım.

İnsanlar ve Doğal Dünya Marx basit ancak geniş kapsamlı etkisi çoğunlukla görmezden gelinen bir noktayı vurgulayarak başlar. Hiçbir insan toplumu etrafındaki doğal dünya ile ilişkilenmeden var olamaz: "İnsanoğlu siyaset, bilim, sanat ve dinle meşgul olmadan önce, ilkin yemeli, içmeli, barınmalı ve giyinmelidir."5 Bu ilkel ihtiyaçları karşılamak için doğayı etkilemek amacıyla aletlere biçim verilmesi insanoğlunun kendisi kadar eskidir. Arkeolog Francis Pryor'a göre daha sonra Britanya Adaları olarak anılacak adalarda yaşayan ilk insanlar 650.000 yıl önce çakmaktaşından aletler ve el baltaları yapıyordu. Bu aletler Afrika'daki arkeolojik kazılarda bulunan ve bir milyon yıl öncesine tarihlenen aletlerle benzerlik gösteriyor. Bu aletlerden çok sayıda üreterek yemek için hayvan avlamakta, barınmak ve yakmak için odun kesmekte, hayvanların derilerini yüzerek kürk elde etmekte kullandılar.6 Engels'in ifade ettiği şekliyle, "hiçbir şekilde, başka bir topluluğa egemen olan bir fatih, doğa dışında bulunan bir kişi gibi, doğaya egemen değiliz; tersine, etimiz, kanımız ve beynimizle ondan bir parçayız, onun tam ortasındayız."7 Toplumun üretimi nasıl organize ettiği iki ayrı faktöre bağlıdır. Alex Callinicos Marx'ın tezinin yararlı bir özetini sunuyor:

4

Üretimin maddi ve toplumsal olmak üzere iki yönü vardır. Birincisi erkek ve kadınların doğa üzerinde etki ederek ve onu dönüştürerek ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştıkları etkinliktir. Bu, üretimin organizasyonu, uygun aletlere sahip olmak, vb. demektir. İkincisi, üretim, insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri üretmek için işbirliği yaptığı toplumsal bir süreçtir. En kritik aşamaları üretim sürecinin kontrolü ve ürünlerin dağıtımı olan bu süreç, içinde yer alan insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri kapsar. Marx, birincisine, maddi yöne, üretim güçleri ve ikincisine, toplumsal yöne, üretim ilişkileri adını verir.8 İnsan toplumunun çoğu hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğundan biraz fazlasını ürettiği küçük topluluklar olarak yaşadı. Marx'ın onları adlandırdığı şekliyle bu "ilkel komünist" toplumlarda üretim araçları ortaklaşa muhafaza ediliyordu. Ancak toplum ihtiyaçtan fazlasını üretme becerisini kazandığında, bazı insanların durup dinlenmeden çalışmak zorunda olmadan da yaşaması mümkün hale geldiğinde, bir azınlık üretim araçları üzerindeki kontrolde hak iddia edebildi. Toplum, yaşam için gerekli olan temel ihtiyaçları doğrudan doğruya üretenler ve onları sömüren egemen sınıf olarak sınıflara ayrıldı. Yönetenler toplumdaki pozisyonlarını üretimin belli bir tarzda organize edilmesine


borçluydular ve bu yüzden mevcut durumun sürdürülmesinden çıkarları vardı. Üretim ilişkilerini değiştirebilecek ve kendilerinin altını oyabilecek değişimlere direndiler. Tarih toplumlarının örgütlenme şeklini değiştirmeyi istemeyen ya da bundan aciz olan ve sonuçta sosyal yıkıma uğrayan pek çok toplumun örnekleriyle doludur. Yani Marksistler için insan toplumu doğal dünyaya ayrılamaz bir şekilde bağlıdır, ancak insanlar da bu dünyayı etkilerler. İnsanların çevrelerine olan etkilerinin ölçüsü üretimin hangi yöntemle organize edildiğine bağlı olduğundan, doğal dünyada gerçekleşen değişimin büyüklüğü tarih boyunca değişim farklılaştı. İnsanlar antik araçlarla bile olsa, çevrelerini sürekli olarak değiştirebilirdi ve değiştirdiler. Örneğin arkeologların Clovis Avcıları olarak adlandırdığı insanlar 12.000 yıl önce, çevresel değişimin yaşandığı bir zamanda Kuzey Amerika'daki mamutların soyunun tükenmesine katkıda bulunmuş olabilir.9 Yine de bu, daha sonraki insan toplulukları tarafından yaratılan değişimlerle kıyaslandığında önemsiz kalıyor. Çakmaktaşından baltalarla ve ağaçtan mızraklarla silahlanmış ilk insanlar doğal dünyasında meydana gelen değişimler yüzünden çoktan zayıflamış bir türün yok olmasına katkıda bulunabilirdi ancak ince bir dengede bile olsa geniş çaplı bir ekosistemde kökten bir değişim yaratamazlardı.

Sonraki toplumların bunu yapabilecek gücü vardı çünkü sosyal örgütlenme şekilleri onların hem kaynaklarını daha büyük ölçekli projelerde değerlendirmelerini hem de daha etkili araçlar yapmaları sağladı. Pek çok toplum ormanların hammadde ya da tarım için kesilmesiyle uğraştı. İlk toplumlarda sadece bir süre sonra doğal olarak eski haline dönecek olan küçük alanların temizlenmesine ihtiyaç duyuldu. Daha üretken uygarlıklar değişimleri sürekli hale getirebildiler. Antik Yunanlar ormanlık alanlarını tarım alanı açmak için kesip temizledikleri için toprağın erozyona uğramasına neden oldular, bu yüzden limanları alüvyonla doldu. Ortaçağlar sırasında nüfusun artması nedeniyle Avrupa'nın çoğu ormansızlaştırıldı. Bu süreç Avrupalı güçlerin kolonici hırslarını ilerletmek için geniş ahşap donanmalar inşa etmeye başladıkları 15. yüzyılda hızla ivme kazandı. 18. yüzyıla gelindiğinde Avrupa'daki kereste o kadar sınırlıydı ki, köle ticareti yapmak için gereken gemilerin yapılması için Birleşik Devletler'deki ormanların temizlenmesi gerekmişti.10

Grönland'daki Vikinglere, çeşitli toplumların çevrelerindeki doğal dünyanın değişmesi ve buna uyum sağlamayı başaramamaları üzerine nasıl ortadan kalktıklarını gösteriyor. Ama bu vakalarda sadece yerleşik toplumlar, geride arkeologlara araştıracakları kalıntılar dışında bir şey bırakmadan yok oldular. Kapitalizm altında, doğal dünyada bizim medeniyetimiz tarafından yaratılan değişimlerin bütün ekolojik sistemleri tehdit ettiği bir noktaya ulaştık. Bugün, iklim değişikliği nedeniyle insan uygarlığın varlığının devamından şüphe ediliyor.

Ancak kapitalizmin ortaya çıkışı yeni ve potansiyel olarak çok daha tehlikeli bir durum yarattı. Bazı erken uygarlıklarda insanların çevrelerinde yarattığı etki, kimi durumlarda değişen iklim ya da doğal çevreyle etkileşerek bu toplumların yok olmasına yol açtı. Jared Diamond Collapse adlı kitabında Güney Amerika'daki Mayalardan, Paskalya Adası'nda yaşayanlara ve 5


Marksizm ve Ekoloji

Kapitalizm Kapitalizm ilk olarak Avrupa'nın batı kıyısında ortaya çıktı ve hızla tüm dünyaya yayıldı. Toplumun örgütlenmesinin bu yeni yöntemi daha önceki sosyal organizasyon yöntemlerinden radikal bir kopuşu gerektiriyordu. Kapitalizmden önce Avrupa'daki topluma egemen olan biçim feodalizmdi. Zengin derebeyleri köylü nüfusunun ezici bir çoğunluğunu sömürüyordu. Köylülerin çoğu kendi derebeylerinin toprağına bağımlıydı. Toprağın kontrolü Ortaçağ boyunca yaşanan sayısız savaşın arkasındaki itici güçtü. Derebeyleri kendi topraklarını savunmak için ya da diğerlerinin topraklarını ele geçirmek için savaştılar.

Kapitalizm altında, bu durum kökten bir değişime uğradı. İnsanların büyük bir çoğunluğu toprağa bağımlı yaşamıyorlardı ve Ortaçağ'daki serflerden farklı olarak kapitalizmin altında işçiler, işlerine ve topraklarına bağlı değillerdi. Çalışmalarının meyvesinin bir kısmını patronlarına vermek yerine, kapitalizmde işçiye belirli bir işi yapmasının karşılığında ücret ödenir. İşçiler yaşamak için gerekli olanları edinebilmek için çalışma yeteneklerini -emek güçlerinisatmalıdırlar.

gelişmeler sadece sömürüyü maksimize etmek ve rekabette geriye düşmemek için kullanılıyor. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için değil, sadece bunu yapmış olmak adına zenginlik biriktirme ihtiyacına sahip olması kapitalizmin doğal dünya ile olan ilişkisini önceki toplumlardan farklı bir şekilde kurduğunu gösteriyor. Bu, Marx ve Engels kapitalizmin doğal dünyayı nasıl sömürdüğü konusunda yazarlarken açıkça belirledikleri bir durumdu: İlk kez, doğa insanlık için sadece bir nesne haline gelir, sadece bir kullanım meselesi olur; artık kendisi için bir güç olarak tanınmaz ve özerk yasalarının teorik olarak keşfedilmesi sadece doğanın insan ihtiyaçlarına tabi kılınması için bir hileye dönüşür, ya bir tüketim nesnesi ya da bir üretim aracı olarak.12

İşçilerin sömürülmesinin arkasındaki ana neden, egemen sınıfın ya da tek tek patronların tüketimi değil, (ancak yine de, bunu da gözFeodalizmin merkezindeki den kaçırmamak gerekir) daha sömürü kesinlikle acımasızdı; çok kar uğruna, bitmek köylülerin hayatı pastoral bir bilmeyen kar etme arayışıdır. kır yaşamından çok uzaktı. Karl Marx'ın sözleriyle, "BirikHayat kısaydı ve insanlar tirin, biriktirin! Musa da böyle Kapitalizm altında doğal çevre doğdukları bölgeyi nadiren der, peygamberler de!".11 sadece kar için sömürülecek terk ediyorlardı. Hayata bir şeydir ya da sistemin istenyıpratıcı bir çalışma hâkimdi ve Üretim birbirleriyle rekabet meyen yan ürünleri için bir çöp bu çalışmanın, köylünün eden ayrı şirketler yoluyla or- sepetidir. Nükleer atıklardan, emeğinin ürününe derebeyi ganize edilir. Her şirket rakip- kanalizasyon pisliğine kadar tarafından el konuluyordu. lerinden önde olmak amacıyla her şeyin nasıl okyanuslara Ancak derebeyinin hareket eder ve rakiplerinin atıldığına, ya da ormanların gerçekleştirdiği bu sömürü onu geçmesi korkusuyla yaşar. nasıl kesildiğine, ekilebilir arazi büyük oranda kendi tüketimi Hiçbir kapitalist hareketsiz kısa dönemli tarım içindi. durmanın maliyetini uygulamaları nedeniyle eriyip karşılayamaz. Onlar, -zaten giderken, sera gazlarının nasıl Serflerin uğradığı sömürünün karın asıl kaynağı olan- atmosfere pompalandığına sınırı derebeyinin ve maiyetinin çalışanlarının sömürüsünü bakın. Kar elde etme yarışında ihtiyaçlarıydı. Bu çoğu zaman arttırmak için sürekli yeni yollar sadece kısa dönemli kaygılar ölçüsüz ve dikkat çekici bir bulmalıdırlar. Her makul önem taşır. Engels'in dediği tüketim olsa da, feodal toplumda, yeni makinelerin or- gibi: toplumun merkezindeki taya çıkışı yaşam koşullarının sömürü derebeyinin yiyebildik- iyileşmesine ya da haftada Kapitalistler, doğrudan leri ile etkili bir şekilde çalışılan günlerin sayısının doğruya kâr için üretim ve sınırlanıyordu. azalmasına yol açardı, ancak değişim yaptıklarından ilk kapitalizmde bu gibi planda yalnızca en yakın, en 6


dolaysız sonuçlar hesaba katılmalıdır. Bir fabrikatör ya da tüccar, ürettiği ya da satın aldığı metaı normal bir kârla satarsa, durumdan hoşnuttur ve metaın ve alıcısının sonradan ne olacağı onu ilgilendirmez. Bu faaliyetlerin doğal etkileri için de aynı şey geçerlidir. Küba'da dağ yamaçlarındaki ormanları yakarak en verimli kahve ağacının bir kuşağına yetecek gübreyi bunların külünden sağlayan İspanyol tarımcılarını, sonradan şiddetli tropikal yağmurların artık korunamayan üst toprak tabakasını alıp götürmesi ve geriye yalnız çıplak kayalar bırakması ilgilendirir miydi?13 Ancak tek tek işadamları ya da endüstriler için rasyonel olan kısa dönemli eylemler sık sık tüm gezegen için uzun dönemli irrasyonel sonuçlar ortaya çıkarırlar. Örneğin devam etmekte olan petrol yakımı, çok uluslu petrol şirketlerinin karlarına kar katıyor, ama uzun dönemde sera gazları şeklindeki çöp yan ürünler iklim değişimini hızlandırma tehdidi yaratıyor. Ağaçları mümkün olduğu kadar kısa zamanda kesmek sürdürülebilir bir orman oluşturmaktan daha çok kar getirebilir fakat uzun dönemli sonuçlar feci olabilir. Belki daha etik olmak için daha çok harcayarak, ya da daha sürdürülebilir uygulamalara yatırım yaparak bundan kaçınmaya çalışan her şirket, daha düşük maliyetlerle mal ya da hizmet üreten rakiplerine göre dezavantajlı olacak ve eğer onlarda işin kolay kaçmaya hazır değillerse iflasla

yüz yüze geleceklerdir. İnsanlar her zaman çöp ürettiler ancak kapitalizmde çöpün miktarı şaşırtıcı bir düzeye ulaştı. Heather Rogers "Birleşik Devletler'de geçtiğimiz 30 yılda üretilen çöp miktarının iki katına çıktığını" vurguluyor. Bugün ABD ürünlerinin neredeyse %80'i bir kez kullanıldıktan sonra çöpe atılıyor.14

götürdü. Bir Ford yöneticisi "modellerimizin görüntüsündeki her yıl meydana gelen değişim satışlarımızı arttırıyor." diyor, araba sahiplerini mümkün olduğu kadar sık arabalarını değiştirmeye teşvik ediyordu.16 Ancak kapitalizmin kaynakları boşa harcaması sadece daha fazla mal satma arzusundan kaynaklanmaz. Şirketler birbiriyle rekabet içinde olduğundan üretimin genel bir mantığı yoktur. Yani üretim irrasyonel ve plansızdır, her aşamada çöp üretir; bir yanda aşırı üretim yapılırken öbür yanda kaynaklar boşa harcanır. İşçiler ve fabrikalar ihtiyaç olmayan, ya da tam da ona ihtiyaç duyan insanların alamadığı malların seri üretimini yaparlar. Bütün bir endüstri çok büyük miktarda materyal, enerji ve emek kullanarak sınırlı sosyal fayda sağlarlar.

Atık problemlerini üreten tam da kapitalizmin kendisidir. Daha önceden insanlar ya sahip oldukları pek az şeyi tekrar ve tekrar kullanacak kadar fakirlerdi ya da sahip oldukları ürünler sürekli kullanılmak için tasarlanmıştı. Ürünler yeniden kullanılıp yenisi alınmayınca, şirketler hayatı kolaylaştırdığını söyleyip, daha fazla mal satmak ve daha fazla para kazanmak için tek kullanımlık ürünleri icat ettiler. Bunun mantıksal sonucu üretilmiş demodelik oldu; ya ürün birkaç yıl sonra çalışmaz Ekonomist Micheal Kidron hale geliyor ya da demode 1970 yılı için yaptığı tahminoluyor. lerde ABD'nin üretiminin %60'ının çöp olarak 1920'lerde, malların bu sürekli sınıflandırılabileceğini tahmin satın alınması süreci "hayat ediyordu:17 silah sanayine yöndolu bir etkinlik" olarak lendirilen kaynaklar, reklamcılık pazarlanmaya başladı. O za- ya da zenginler için lüks tükemanki bir pazarlama uzmanına tim maddeleri. Boşa gidenlerin göre: miktarı sarsıcıdır; 2006'da küresel askeri harcamalar 1,2 Bugün sunulan, büyüleyici ve trilyon dolar; aynı yıl reklam heyecan verici bir çeşitliliğe için harcanan toplam tutar 385 sahip mal ve hizmetleri satın milyon dolardı. Bunu 2005 almak vasıtasıyla daha büyük yılındaki 8,5 milyon dolarlık bir insani doyuma AIDS araştırmaları bütçesiyle tırmanmanın merdiveni olarak karşılaştırın. eskiyen eşyalarını yenisini almak hemen hemen her Karl Marx büyük eseri Kapital'de; kapitalizmin, onun "üreAmerikalının tutkusudur.15 tim artıkları" olarak tanımladığı Araba sanayisi bunu "insan vücudunun dışarıya 1950'lerde mantıksal sonucuna attığı doğal maddeler, paçavra 7


Marksizm ve Ekoloji şeklinde giyim eşyası kalıntıları, vb." gibi şeyleri nasıl ziyan ettiğine işaret eder. Bunlar "tarım için büyük önem taşırlar." Bunlardan yararlanılması konusunda, kapitalist ekonomide büyük bir israf vardır. Örneğin Londra'da, dört buçuk milyon insanın artıklarından Thames nehrini kirletmekten ve bu iş için de bir yığın para harcamaktan daha iyi bir yararlanma şekli bulunamamıştır.18

duyduğumuz olmalı. Bellamy Foster'ın ifadesiyle tarihsel olarak "sermaye birikimi süreci küresel çevre tarafından finanse edildi... Bu nedenle son 500 yılın tarihi sürdürülemez bir gelişmenin tarihidir."21 İlerleme, gelişmiş dünyada bugün olduğu gibi yıkıcı ve sürdürülemez bir yolu izlemek zorunda değil.

Daha dikkatli kapitalistler sorunu görüyorlar. İş dünyasının ve hükümetlerin başındaki insanlar çevresel krizi Şehirlerimizin tasarımının ta çözmeye çalışmaları kendisi kapitalizmin neden gerektiğini anlıyor. Ancak uzun olduğu çöpü ve çevresel yıkımı dönemde bir bütün olarak sisgözler önüne seriyor; insanlar tem için rasyonel olanın, illa ki, eğitim ya da iş amacıyla her günün sonunda birbiriyle regün uzun mesafeler kat ediy- kabet içinde olan sistemin orlar, bunu yapmak içinde de farklı parçaları için de rasyonel değerli hammaddeleri olması gerekmiyor. İklim yakıyorlar. Elektrik santral- değişimini çözmek için tasarlerinde üretilen enerjinin üçte lanan ilk uluslararası sözleşme ikisi, bu enerji ihtiyaç olan Kyoto Protokolü'ne bakın. duyulduğu yerden çok uzakta Bu anlaşmayla sanayileşmiş devasa merkezi santrallerde ülkeler 2012'ye kadar üretildiği için heba oluyor.19 emisyonları %5 düşürmeyi taahhüt ettiler. Ancak bu Ana akım iktisat için, doğa iddiasız hedef bile, bunun hesapların dışında kabul edilir. ekonomisine zarar vereceğini Marksist ekolojist John Bellamy söyleyerek anlaşmayı imzalaFoster'ın da belirttiği gibi "Bir mayan Amerika Birleşik Devletfabrikanın neden olduğu hava leri hükümeti tarafından fazla kirliliği, o fabrikaya ait bir üre- bulundu. tim maliyeti olarak düşünülmez. Daha çok Kapitalizmin kısa dönemli doğanın ve toplumun doğasını, sistemin kalbindeki yüklendiği bir dış maliyet rekabet ve ortaya çıkan verimolarak görülür."20 sizlikleri ve bunlarla birleşen maliyetin doğal dünyaya Ancak bu durum, gezegenin havale edilmesini çıkarına olmadığı gerekçesiyle düşündüğümüzde uzun ekonomik gelişmeye karşı dönemde kapitalizmin açıkça çıkmamız gerektiği anlamına sürdürülemez bir toplum gelmiyor. Dünyanın en fakir anlamına geldiği söylenebilir. bölgelerinde yaşayanlar ekonomik gelişmeye umutsuzca ihtiyaç duyuyorlar ve bizim için soru, ne tür bir refaha ve gelişmeye ihtiyaç 8


Marx ve Engels Marx'ın ve Engels'in ekoloji tartışmalarına katkıları, Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloğu ülkelerinin sosyalizm adına gerçekleştirdikleri korkunç eylemlerle zarar gördü. Ancak bu rejimler, Marx ve Engels'in "herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar" yönetim prensibi ile kurmayı amaçladıkları toplum ile uzaktan bile ilişkili değillerdi. Marx'ın ve Engels'in şimdi ekoloji adını verdiğimiz kavram üzerindeki fikirleri John Bellamy Foster gibi daha sonra değineceğimiz ve gerçek Marksist gelenekten olduğunu söyleyebileceğimiz yazarlar tarafından kurtarılıp, geliştirilmiştir. İnsanın kendi etrafındaki tabiat ile olan ilişkisinin Marksist tarih anlayışında ne kadar merkezi bir rol oynadığını gördük. Ancak Marx, çevre ile olan bu ilişkinin kapitalizm altında sosyal hayatı nasıl şekillendirdiğine dair daha ayrıntılı yaklaşımlar geliştirmiştir. Bunu anlamak için, Marx'ın geliştirdiği bir diğer konsepte, "yabancılaşma teorisi"ne göz atmalıyız. Atalarımıza, her ne kadar sözlerini tutmasalar da, hayal bile edemeyecekleri fırsatları yaratan endüstriyel ve teknolojik gelişmelerin sağlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Modern tarım, her ne kadar dünya nüfusunun altıda biri yeterli şekilde beslenemiyorsa da, milyarlarca insanı besleme potansiyeline sahip. Milyarlarca insan günde bir dolar-

dan daha az parayla geçinirken, biz uzaya düzenli olarak astronot ve uydu gönderiyoruz. Marx'ın da dediği gibi: İşçi sınıfı, zenginler için harikalar üretirken, kendileri için çıplaklık üretir. Onlar saraylar inşa ederken, isçiler için sadece kulübeler vardır; güzelliği üretirken, işçi sınıfı sakat kalır; işçi sınıfı yerini makinelere bırakırken, kalan işçileri barbar iş piyasasına atarlar ve makinenin parçaları haline getirirler. Kültürü üretirken, işçiler için embesilliği ve psikolojik bozukluğu üretirler.22 Doğal hayatı yönetebilme yeteneğimize rağmen, toplum daha istikrarsız ve tehlikeli hale geldi. İnsan emeğinin ürettikleri bizi özgürleştirmek yerine bizi domine ediyor. 1856 yılındaki konuşmasında Marx bu çelişkiyi şöyle özetliyor: Bir taraftan, insan tarihinin önceki dönemlerinde akıllara bile gelmemiş olan sanayi ve bilimsel güçler yaşama girdi. Diğer taraftan, Roma İmparatorluğu'nun son dönemlerinde görülen felaketlerin çok daha ötesine geçen çöküş belirtileri kendisini gösteriyor. Günümüzde her şey kendi karşıtına gebe görünüyor; insan emeğini kısaltan ve verimlileştiren olağanüstü bir güçle donanmış makinelerin yanı başında açlığa ve aşırı çalıştırmaya tanıklık ediyoruz. Yeni türemiş zenginlik kaynakları esrarengiz bir büyüyle yoksulluk kaynaklarına dönüşmüş du-

rumda. Sanatsal başarılar kişilik yitimi pahasına satın alınmışa benziyor.23 Marx bu süreci yabancılaşma olarak tanımlıyor; yabancılaşma, kapitalizm altında, bizi insan yapan esasın, etrafımızda olan tabiatı hep birlikte çalışarak, kolektif bir şekilde şekillendirebilme yeteneğimizin bizden alınmasıdır. Hayatlarımızın kontrolünün dışında bırakılıyoruz ve kendi işgücümüzün ürünleri bizlere düşman güçler olarak geri dönüyor. 1844 Elyazmaları'nda Marx, yabancılaşmanın dört halinden bahseder; işçinin, kendi emeğinin ürününden ayrılması (1), kendi iş sürecinden ayrılması (2), insan tabiatından ayrılması (3), her birinden ayrılması (4). İşçiler ürettikleri nesneye hatta hizmete yabancılaşırlar çünkü yaptıkları işin sonucu olan ürün ya da hizmet başkaları tarafından sahiplenilir ve kontrol edilir; kapitalistler tarafından. Marx, işçilerin ürettiği nesnelerin kendi hayatlarını kontrol etmeleriyle sonuçlanan süreci şöyle açıklar: İşçi tüm hayatını nesneye adar ve bu artık o hayatın işçiye değil nesneye ait olduğu anlamına gelir. Yani işinin ürünü artık onda olmayandır. Sonuçta ürettiği ürün ne kadar görkemli ise, işçinin kendisi o kadar az görkemli kalmıştır. İşçinin ürettiği üründen dışsallaştırılması, sadece emeği bir nesne, bir dışsal varlık haline getirmekle kalmayıp, aynı zamanda işçinin kendisinin dışında bağımsız ve yabancı olarak oluşmuş olan ve işçinin 9


Marksizm ve Ekoloji nesneye verdiğini, düşmanca ve yabancı olarak işçiyle karşı karşıya getiren bir bağımsız güç haline gelmektedir.24 Buradan Marx'ın teorisinin ikinci kısmına, işçilerin tüm emek süreçlerinin kendisinden ayrılma şekillerine geçelim. İşçilerin nasıl çalıştığı veya çalışma koşulları hakkında bir şey söylemeyeceğiz. İş süreçleri tamamen işçilerin elinden çıkmadı ancak daha ziyade işçilerin haklarına karşı saldırgan tutum gösteren ellerde toplandı; bizi daha az paraya daha uzun süreler ve daha çok çalıştırmaktan çıkarı olan patronlar ve yöneticiler. Modern üretim hatları, bu sürecin şiddetini arttırdı çünkü işçi, daha büyük bir sürecin sadece küçük bir parçasını oynayarak, kendi ürettiği üründen ayrıldı. Eskiden, yetenekli bir zanaatkâr bir ürünü başından sonuna kadar üretiyordu ancak modern fabrikalarda işçiler aynı süreci tekrar tekrar gerçekleştirerek, çok daha büyük bir sürecin küçük parçalarını oluşturuyorlar. İşçiler, makinenin bir başka dişlisi haline geldiler. Marx'ın özellikle belirttiği üçüncü nokta, bizi insan yapan şeyin - sosyal işler için olan kapasitemiz- bizden alındığıdır. İş, yaratıcı bir faaliyet olmaktan ziyade tam tersi bir duruma bürünmüştür.

Ancak, bizim diğer insanlarla ilişkilerimiz malların alınıp satılması ile yönetiliyor. Marx ve Engels'in her toplumun yaşamımız için gerekli temel ihtiyaçları nasıl karşıladığı ile ilgili esas organizasyonlarını nasıl tartıştığını hatırlayalım. Kapitalizm altında binlerce insan giydiğimiz giysilerin, yediğimiz yemeğin, kullandığımız arabaların üretim süreçlerine dahiller. Fakat bizler onlardan izole edilmiş haldeyiz, onlarla ilgili tek bilgimiz, onların emeği ile üretilmiş ürünleri satın almaktan ibaret. İnsanlığın geri kalanını, kendi yoldaşımız kişiler olarak görmüyoruz. Biz onları üretim sürecinin parçası olarak addediyoruz; onlar bizim için rakipler, astlarımız ve üstlerimiz haline geliyorlar. Sonuç olarak, yabancılaşma işçileri kendi emeklerinden ve tabiatın değişiminde emeğin oynadığı aktif rolden ayırmaktan geçer. İşçiler, kapitalizm altında, tabiattan da yabancılaştırılmışlardır. Ancak, bugünkü toplumlarımız, tabiatın, doğal hayatın üzerine kurulmuştur. Marx 1844 Elyazmaları'nda şunu gözlemler:

Doğadan yaşayan insan, doğanın kendisinin vücudu olduğu ve o vücutla ölmemek için sürekli bir etkileşim halinde bulunan insan demektir. Bir insanın fiziksel ve zihinsel hayatı doğaya göre değişir; bu aynı zamanda şu anlama Sonuç olarak, bizler birbirimize gelmektedir, doğa da kendiyabancılaştık. Birbirimizle iş sine göre değişir, insan ise o için, zam için, primler için re- doğanın bir parçasıdır.25 kabet eder hale geldik. Bizi bölmeyi ve yönetmeyi Marx, bundan sonraki dönemkolaylaştıran şekilde birbiri- lerinde bu noktayı insanlar ve mize düşman kılındık. doğa arasında "insan ve insan 10

emeğinden doğan tabiat arasındaki karmaşık, dinamik etkileşimi tasvir etmek için bu esas ilişkiye daha sağlam ve bilimsel bir açıklama getiren" "metabolizma" konseptini geliştirir.26 Emek öncelikle, insan ve doğa arasında, insanın kendi hareketleri ile kendisi ve doğa arasındaki metabolizmaya aracılık ettiği, düzenlediği ve kontrol ettiği bir süreçtir.27 Marx bu bakış açısını on dokuzuncu yüzyılın en büyük çevre olaylarından biri olan toprağın verimliliğini kaybetmesini inceleyerek geliştirmiştir. Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da gelişmiş kapitalist devletlerde, artan yoğun tarım uygulamaları toprağın "bitkin düşmesine" sebep oldular ve gübreye olan talepte çok ciddi bir artış meydana geldi; 19. yüzyılın ortalarından sonra, guano (deniz kuşu gübresi) ticareti Avrupa'daki umutsuz çiftçilerin "Napolyon'un meydan savaşlarından kalanları kemikleri tarlalarına serpmek için talan etmeleri"28 gibi yaşananlar sonucunda çok ciddi paraların döndüğü bir alan haline geldi. Kimya endüstrisi, yapay gübreleri üretebilecek kapasitede olmasına rağmen dünya tarımına yardım edecek ölçüde değildi ve yeni gübre kaynaklarına olan ihtiyaç deniz kuşları konusunda zengin olan küçük ada devletlerinin "guano emperyalizmi" dönemini getirdi. Alman Kimyager, Just von Liebig, bitkinin büyüdükçe


topraktan nitrojen ve potasyum gibi besleyici elemanları aldığını ve bu yüzden verimliliğini azalttığına dair ilk modern anlayışı geliştirdi. Bu anlayışı, tarımın sistematik olarak toprağın verimliliğini azaltmasına- toprağı besleyen maddelerin "üretim sürecinde yıldan yıla azalması"na- karşı bir anlayış olarak geliştirdi. Liebig, doğal ya da yapay gübrelerin toprağın bitkinliğini azaltması için kesinlikle kullanılması gerektiğini desteklemenin yanı sıra, tarımın daha rasyonel formlarının uygulanması gerektiğine inanıyordu. John Bellamy Foster'in da yazdığı gibi: Liebig, -Thames nehrindeki koşullardan hareketle, iki kirlilik probleminin yani şehirlerdeki insan ve hayvan dışkıları problemi ile doğal verimliliğin azalması sorununun birbiriyle bağlantılı olduğunu ve organik geri dönüşüm ile besleyici minerallerin toprağa yeniden karışmasının, rasyonel şehirtarım sisteminin ayrılmaz bir parçası olduğunu savunur.29 Karl Marx Liebig'in ve diğerlerinin fikirlerini kapitalist tarım metotlarına bir eleştiri olarak geliştirdi. Nüfusun gittikçe artan şekilde büyük şehir merkezlerinde şehirleşmesi sorunun kalbiydi – ülkedeki tarım ürünleri şehirler için alınıyordu ve kanalizasyon nehirlere veya denizlere bırakılıyordu, dolayısıyla toprağı besleyecek mineraller kayboluyordu. Marx tarım eğer rasyonel sekilerde düzenlenirse, toprağı 'iyileştirmenin' mümkün olduğunu düşünüyordu ama aynı zamanda Marx'a göre' kapitalist üretim... insan ve dünya

arasındaki metabolik etkileşime de zarar veriyordu. Şöyle devam ediyor;

ancak temelindeki bu zorunluklar âlemi ile serpilip gelişebilir.32

Kapitalist tarımdaki tüm gelişmeler, sadece işçiden çalarak değil, topraktan da çalarak ilerleyen bilimdeki gelişmelerdir; topraktaki verimliliği belirli bir zaman diliminde arttıracak tüm gelişmeler aynı zamanda uzun vadede tüm bu verimliliği yok edecektir.30

Bir başka deyişle, kapitalizm daha sürdürülebilir bir gelecek konusunda temel oluşturamamıştır, bu ancak başka bir toplumda, insanlar ve doğa arasındaki bu ayrımın ortadan kalkması, insanların kapitalizmin sınırlarının onları kısıtlamadığı, daha ileriye götürmek için özgür oldukları bir ortamda mümkündür.

Marx'ın kapitalist tarım analizi, onu kapitalizm altında sürdürülebilir bir tarımın mevcut olmadığı düşüncesine itmiştir: Toprağın bilinçli ve rasyonel olarak sürekli bir kamusal mal olarak kullanımı, insan nesillerinin yeniden üretimi ve varlığı zincirinden ayrılamaz.31 Bu nedenle, kapitalizm altında insanlar ve doğa arasında bir "metabolik ayrım" vardır. Marx'a göre, bu kopuş ancak insan ve doğa arasındaki ilişkinin yeniden düzenlendiği bir toplumla iyileşebilir. Bu alanda özgürlük ancak doğanın kör güçlerinin önüne katılmak yerine, doğayla olan karşılıklı ilişkilerini rasyonel bir biçimde düzenleyen ve doğayı ortak bir denetim altına sokan toplumsal insan, ortaklaşa üreticiler tarafından gerçekleştirilebilir ve bu, en az enerji harcamasıyla ve insan doğasına en uygun ve en layık koşullar altında başarılır. Ama gene de bu, bir zorunluluk âlemi olmakta devam eder. Gerçek özgürlük âlemi kendi başına bir amaç olarak insan enerjisinin gelişmesi, bunun ötesinde başlar; ama bu da

11


Marksizm ve Ekoloji

Marx, Malthus ve Aşırı Nüfusluluk Miti Marx ve Engels'in karıştığı en önemli tartışmalardan biri –ki bugün gezegenin geleceği konusundaki tartışmayla da bağlantılıdır- dünya nüfusuyla ilgiliydi.

mek, eleştiriyi sosyal ve çevre sorunlarının gerçek nedenlerinden saptırır. Marx ve Engels bunu anladılar ve bu genel anlayışla sonuna kadar tartıştılar.

Nüfus artışıyla ilgili tartışmalar, günümüzde artık sürdürülebilirlik konusundan ayrı düşünülemiyor. Jonathan Porrit, çevreci, Yeni İşçi Partisi hükümetinin en önemli danışmanlarından birisi ve Optimum Population Trust (OPT) (Optimum Nüfus Vakfı) patronudur. (Yeni İşçi Partisi - New Labour: Tony Blair ve Gordon Brown tarafından üretilen, İngiliz İşçi Partisi'nin 1994-2010 arasında savunduğu neoliberal ve sağ politikalar bütünü) Vakıf, İngiltere'nin nüfusunun 1880'lerin sonundaki düzeye, 30 milyona düşürülmesi gerektiğini söylüyor. Porrit, "Nüfus artışıyla ekonomik büyüme dünyayı korkunç bir baskı altına alıyor" diyor. İşte, nüfusun çok fazla olduğu gibi basit bir fikir, hükümetin en üst düzeydeki anlayışını oluşturuyor. İngiltere Göçmenlik Bakanı Phil Wollas, "Nüfus artarken sürdürülebilirlik mümkün değildir" diyor.

Papaz Thomas Malthus, nüfus artışının her zaman mevcut gıdadan fazla olacağını anlattığı bir dizi makalesinden ilkini 1798 yılında yayınladı. Thomas Malthus ismi, nüfusun arttığı ya da artıyor olması karşısında gezegenin gıda ve doğal kaynaklarının sınırlılığıyla ilgili tartışmaların simge ismi haline geldi. Küresel ısınma boyutunda tartışan bazıları, nüfus fazlalaştıkça sera gazı emisyonunun da fazlalaştığını öne sürüyor. Malthus, tezinin modern yorumundaki "nüfus artışı" kelimesini kullanmamak için elinden geleni yapmıştı.33 Onun için bu mesele, tartışmasının merkezini oluşturmuyordu.

Malthus makalesini Fransız Devrimi'nden sonra yazdı. Eşitlikçi bir toplumun olup olamayacağına dair bir tartışmada yer alıyordu. Özellikle, radikal bir yazar ve "Nüfus fazlalığı" birçok düşünür olan William Godfikirlerine karşı çevrecinin de kullandığı bir win'nin koymanın yolarını arıyordu. argüman. OPT'nin patronları arasında David Attenborough Godwin; ile James Lovelock da var. Yeşil Parti politikaları arasında, Eziyet, kölelik ve sahtekârlık "sürdürülebilir ve adil toplum ruhu, işte bunlar, kurulu için nüfusun dengeli veya mülkiyet yönetiminin mevcut yavaş yavaş azaltılması gerekir" marazi teşekkülleridir. İnsanları bolluk içinde yaşadığı, doğanın deniliyor. armağanlarını paylaştığı bir bu duygular, Suçu, nüfus düzeyine yükle- toplumda 12

kaçınılmaz bulacaktır.34

olarak

son

Mülkiyet ilişkileri dışında başka şeylere göre belirlenmiş bir toplum tasavvuruna karşı Malthus, nüfus sadece ahlaksızlık (Malthus, zamanında rastgele cinsel ilişkide bulunmanın doğurganlığı azalttığına inanılıyordu) ve mağduriyet (veba, hastalık, açlık) sonucu azalabileceğinden, eşitlikçi bir toplumun mümkün olmadığına inanıyordu. İnsanlık bolluk ortasında yaşayamaz. Herkes doğanın cömertliğini aynı şekilde paylaşamaz. Mülkiyet yönetiminin olmadığı yerde herkes kendi küçük hazinesini şiddetle koruyacaktır. Bencillik zafer kazanacaktır. Malthus'a göre, insanın doğasındaki bencillik, nüfus artışını kontrol etmek için özel mülkiyet sistemini gerekli kılıyor ve sadece mağduriyet getirecek daha eşit bir toplumun da önlenmesi gerekiyor. Böyle bir toplum, başarısızlığa mahkûm olacaktır çünkü insanlar, sonunda yiyecek bitinceye kadar gittikçe daha fazla çocuk sahibi olacak ve kitlesel açlık, toplumun çökmesine neden olacaktır. Malthus'un fikirlerinin ana ekseninde, yoksul ve çalışan insanları aşağılık görme tavrı yer alıyor. Marx, bu muhteremin yazdıklarını "esaslı bir alçaklık" olarak tanımladı. Aynı zamanda Engels'le birlikte, Malthus'un fikirlerinin bilimsel olmadığına dikkat çekti. Malthus'un, eğer kontrol edilemezse geometrik oranla (1, 2, 4, 8, 16) artan nüfusun, arit-


metik oranla artan (1, 2, 3, 4, 5)35 besin kaynaklarını geçecektir ana tezi için kanıt bulunamadı.

gerektiğini ileri sürdü.38

Bu görüş, birçok insanın Malthus'u eleştirmesine neden oldu. Radikal William Cobbett, Malthus'un tezi, koşullarından Malthus hakkında, "Hayatımda dolayı yoksulları suçlu bulmak birçok insandan nefret ettim yönündeydi. Yoksullar için dev- ama senden nefret ettiğim let desteği olmaması gerektiği kadar kimseden nefret konusunda ısrar edi-yordu. Ni- etmedim" diye yazdı. Teorik hayetinde, nüfus artışının mev- olarak sınırlı olmasına rağmen, cut yiyeceklerden fazla olması, Malthus'un fikirleri hızla geşeylerin doğal düzeninden leneksel kurumların parçası hakaynaklandığı için, açları line geldi. doyurmanın hiçbir anlamı yoktu. Malthus'un nüfus Marx ve Engels, Malthus'un konusundaki tezlerini kullanan fikirlerine heyecanla karşı bazıları, günümüzde çıktılar. Yazılarında, egemen yoksulların ahlaki kısıtlamalar sınıf ideolojisinde önemli bir konusunda aciz olmasının bu rol oynadığının farkına vararak, tezleri doğruladığını söylüyor. Malthus'un makalelerine Malthus makalesinin 1803'teki sürekli olarak yer verdiler. basımında daha da ileri Örneğin Marx, 1865 yılında giderek şöyle diyor; şöyle yazıyor: Gayrimeşru çocuklarla ilgili olarak, hiçbir koşulda kilise ödeneğine başvurma hakları olmamalıdır. Görece konuşacak olursak, diğerleri hemen yerini dolduracağı için bu bebeklerin topluma hiçbir katkısı olmayacaktır.36 Daha sonra devam eder; Yoksullara, doğal olarak, insanlığın muazzam miktarda çocuk sahibi olmasına neden olmalarına yol açmadan, ne şekilde olursa olsun yardım etmek mümkün değildir.37 Bu tavır, Malthus'un, yardımseverliğin, yoksul insanların yoksulluk içinde yaşamalarına neden olduğu için, problem olduğuna inanmasını beraberinde getirdi. 1817 yılındaki açlık konusunda yazarken, açlara yardım edilmemesini, zorla şehre gönderilmeleri

yok.41 Hem Marx hem de Engels, Malthus'un temel tezlerini detaylı bir şekilde inceledi. Malthus'un bazen, nüfus artışıyla eşleştirmek için yiyecek üretiminin arttırıldığını itiraf ederek kendisiyle nasıl çelişkiye düştüğüne dikkat çektiler. Ayrıca, bilimin, üretim sürecinin ve tarım tekniklerinin ilerlemesinin de üretilecek besin miktarının nasıl arttırdığını belirttiler. Engels, açlık sorununa, popüler görüşün yorumcularından daha radikal şekilde yaklaştı. Eğer yeterince yiyecek yoksa "neden az üretiliyor?" diye sordu,

Mesele, zamanımızda, bugünkü olanaklarla bile, üreMesela Malthus'un, Nüfus Ü- timin sınırının olması değil ama zerine kitabının ilk baskısı, üretimin sınırlarını, aç "sansasyonel bir kitapçık" ve insanların sayısı değil, satın abaşından sonuna kadar çalıntı labilecek ve ödeyebileceklerin bir kelepir olmaktan başka bir belirlemesidir. Burjuva şey değil. Ayrıca, insan ırkı toplumu, daha fazla üretmeyi hakkında üretilmiş bu iftiraların isteyemez ve üretemez. Parasız ne kadar da teşvik edici olduğu açlar, işçiler, kâr için faydalı hale ayrı bir konu!39 getirilemeyen yani satın alamayanlar ölüme terk edilir.42 Engels, Malthus'un tezlerini şöyle özetliyor: Kıtlığın baş gösterdiği yerde bu vahşi gerçeklik kendini tekrar Dünyanın nüfusu sürekli fazla tekrar gösterdi. Engels'in olacaktır ve bu nedenle, se- yukarıda yazdıklarından yirmi falet, sıkıntı ve ahlaksızlık yıl kadar önce değişmez besin hakim olacaktır, işte bu, bazıları ürünü olan patateslerin zengin, eğitimli ve ahlaklı ve çürümesi (bitki hastalığına diğerleri, az ya da çok yoksul, yakalanması) İrlanda'yı cahil ve ahlaksız olan farklı mahvetti. Yaklaşık yarım milyon sınıflar insanlığın ebedi insan öldü, milyonlarcası da iş ve aş bulmak için göçtü.43 kaderidir.40 Kıtlığın en kötü zamanında, Malthus'un bu yazılarının, Britanya hükümetinin başlıca "gerçek İngiliz burjuvaları için meşguliyeti, kıtlık yardımlarının özel bir gerekçe olmasından serbest piyasadaki yiyecek dolayı gözde bir teori" haline fiyatlarını düşürmemesiydi. gelmesinde şaşılacak bir şey 13


Marksizm ve Ekoloji Milyonlar açlıktan ölürken fiyatlar tavan yaptı. Hükümetin tavrı, kıtlığın tüccara kâr yapma fırsatı sağlaması yönündeydi. Borsacılar, mısırdan servet kazandılar ve hükümet bu duruma göz yumdu. Kıtlık yardımından sorumlu hazine yardımcısı Sör Charles Trevelyan, özel sektörü etkileyeceği korkusuyla, açlara yiyecek göndermeyi sürekli reddetti.

hasat alamama sorunu değildi, sömürgecilik ve önce insanı değil kârı koyan ekonomi politikalarının bir sonucuydu. İrlanda'daki kıtlıktan sonra olan her büyük kıtlıkta nüfus artışını açlığın sebebi olarak gösterenler oldu. Bu, ne 1840'lardaki İrlanda kıtlığı, ne de dünyadaki diğer kıtlıklar için doğrudur.

piyasaya ucuz tarımsal ürünleri yığmayı" durdurmaları gerekiyor. Bu ayrıca, çok karlı "biyo-yakıt" üretmek için değil, açları doyurmak için ekmeyi gerektiriyor.48

Ayrıca, dünya, şimdi bizim ürettiğimizden daha fazla üretme potansiyeline sahip. Birleşmiş Milletler Yiyecek ve Tarım Organizasyonu'nun 2009 yılındaki raporuna göre 1970'lerde kıtlık Batı Afrika dünyadaki ürün alınan İrlanda'yı vuran felaket doğal Sahra halkını vurdu. Biri toprakların sayısı ikiye değildi. Diğer ülkeler de dışında bu ülkeler kendi nü- çıkartılabilir. Bu toprakların patateslerin hastalığa fusunu doyuracak kadar üre- çoğu, Afrika ve Latin yakalanmasından zarar gördü tim yapıyorlardı. 1980'lerde Amerika'da bulunuyor. İkinci ama kitlesel açlıkla Sahra Çölü'nün güneyindeki rapor daha da fazla potankarşılaşmadılar. Bu felaket, Bri- 31 ülke, kuraklık yaşadı ama siyelden bahsediyor. tanya devletinin İrlanda halkını sadece 5 tanesi kıtlıkla45 yoksul ve tek ürüne bağımlı boğuştu. Problem, gene yiye- Şu anda, Guinea Savannah bırakması, yiyecek satmaktan cek eksikliği ya da nüfus oranı bölgesinde, Senegal ile Güney kâr yapanları kızdırmamak için değildi; mevcut yiyecek, Afrika arasındaki 600 milyon yardım etmeyi reddetmesiyle ihtiyacı olana gitmemişti. hektarlık alanın, 400 milyon ikiye katlandı. Bugün, 20 yıl öncesine göre hektarlık ekilebilir kısmından %15 oranında daha fazla yiye- hasat elde edildi.49 1847 yılında, kıtlığın ortasında, cek var. Genellikle beslenme İrlanda'nın tahıl hasadı bol oranı düşük olan ülkeler yiye- Thomas Malthus'un ilk olmuştu. Limerich'teki cek ihracatı yapıyor. Örneğin broşürünü yazmasından 200 yıl hükümet görevlisi "İnsanlar Hindistan, 1995 yılında kendi sonra, dünya çok farklı bir açlık içindeyken ülke yetişmiş ülkesinde 200 milyondan fazla yerde. Gezegenin ekonomik mısırlarla kaplanmıştı. Tahıllar, kişi açlıktan ölmesine rağmen kriz ve çevre kriziyle yutulma kirayı karşılamak için ülke milyonlarca dolarlık buğday ve tehlikesi karşısında, Malthus'un dışına satılıyordu" diye pirinç ihracatı yaptı.46 argümanları tekrardan su yazmıştı. yüzüne çıkmaya başladı. Yukarda bahsedilenlerin İrlanOtoriteler yardım etmek için da'daki kıtlıkla, özellikle, zengin Dünyayı doyuracak yeterince çalışsalardı, kıtlıkta ölen birçok ülkelerin nasıl bu durumu daha ürünün yetiştirildiğini gösterinsan hayatta kalacaktı. 1845- da berbat hale getirdiği menin yanı sıra, nüfus artışıyla 1850 yılları arasında, Britanya konusunda benzerlikler çok ilgili bazı mitlerle mücadele hükümeti kıtlık için 7 milyon açık. Birleşmiş Milletler Açlık etmek de önemli. sterlinden biraz daha fazla Hizmeti Gücü, eğer gelişmiş harcadı. Bunun karşısında, ülkeler gayri safi milli Dünyanın nüfusu şu anda 6,7 1830'larda kölelerin özgürlüğe hâsılalarının %0,7'sini yardım milyon ve çoğalıyor ama kavuşmasıyla, Batı Hindistan olarak verseler, dünyadaki açlık bununla birlikte, büyüme oranı köle sahiplerine, 20 milyon çeken insanların sayısının, 2015 çok düştü. 1950 ile 2000 yılları sterlin veya birkaç yıl sonra yılına kadar yarıya arasında nüfus %140 oranında Kırım Savaşı'nda44, 70 milyon indirilebileceğini gösterdi.47 Bu büyümesine rağmen, uzmanlar sterlin harcamıştı. ülkelerin, "aç ülkelerin çiftçi- gelecek 50 yıl içinde sadece lerini süründüren ticaret %50, sonraki 50 yıl içinde ise Milyonlarca İrlandalı'nın ölmesi faaliyetlerini reforma tabi %11 büyüyeceğini söylüyor. ve yerinden olması basit bir tutmaları ve bu kırılgan Yaşama standartları arttıkça, 14


eğitim ve tıbbi imkânlara erişim düzeldikçe, doğum oranı azalıyor.50 Almanya, Japonya, İtalya ve eskiden SSCB'ye ait devletler de dâhil olmak üzere, birçok ülkenin 2050 yılında 2005 yılından çok daha küçüleceği bekleniyor. Doğurganlık oranı, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede, bir önceki neslin yerini alma düzeyinin altında.51

değil, ekonomik sistemin ihtiyacı olanların ihtiyacını karşılamadığı doğrultusunda karşılık vermeliyiz. Bugün bu argümanları kullananlar, Malthus gibi, sistemin ekonomik ve çevre sorunları için sıradan insanları suçluyorlar. Bu tezi, Marx ve Engels'in 150 yıl önce "insan ırkına bir iftira" diye reddettiği gibi, biz de reddetmeliyiz.

Nüfus yoğunluğu, ülkedeki ekonomik gelişmeyi belirlemiyor. Hindistan'ın nüfusu Japonya'yla aynı oranda ama Gayri Safi Milli Hâsıla 12 kat düşük. Japonya ve Hindistan'ın zenginlik düzeyini tarihleri belirliyor. Bugün dünyadaki nüfus fazlalığından ve kısıtlı doğal kaynaklardan bahsedenler, 19. yüzyılda Malthus'un argümanlarını izleyenlerin düştüğü tuzağa düşüyorlar. Bu, bir ulusun zenginliğinin, belli bir tarihsel koşul tarafından belirlenmediğine, sabit olduğuna inançtan kaynaklanıyor. Marx'ın söylediği gibi, Aşırı nüfus, tarihsel olarak belirlenmiş bir ilişkidir. Hiçbir şekilde ne soyut rakamlarla ne de hayati ihtiyaçlar için gerekli verimliliğin mutlak sınırıyla belirlenmiştir, sınır belli bir üretim biçiminin varsaydığı sınırdır. Bizim için küçük gözüken rakamlar, Atina için nüfus fazlalığıydı.52 Malthus'un ismi, kaynakların dünya nüfusunu geçindiremeyeceği konusunda gene kullanılmaya başlandı; biz de, sorunun yetersiz kaynaklar 15


Marksizm ve Ekoloji

Sınıf ve Sosyal Adalet Uzun zamandır, çevre krizinden orantısız olarak daha fazla zarar görenlerin dünyanın en zayıf ülkeleri olduğu kabul ediliyor. Ancak, yalnızca gelişmekte olan ülkelerin zarar göreceğini düşünmek hata olur. İklim değişikliğinin küresel tehdidi her ülke üzerinde etkisini gösterecek ancak bu değişim her yerde eşit şekilde hissedilmeyecek. Birleşmiş Milletler'in Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) başkanı Rajendra Pachauri'nin de dediği gibi; '"Dünyadaki fakirin de fakiri insanlar, hatta zengin ülkelerdeki fakir insanlar da bu krizden en kötü etkilenecek olanlar.''

ile saklayacak şekilde tasarladıklarından söz eder.

Fakat toplumdaki en fakirleri etkileyecek olan yalnızca iklim değişikliği değil. Çevre problemleri genellikle toplumdaki fakirleri en çok etkiler çünkü onlar bundan kaçamayacak durumdadırlar. Eğer zenginseniz, kirli dumanlar çıkartan bir fabrikadan uzakta yaşamaya yetecek paranız vardır. Para temiz içme suyunu satın alabilir.

Yaz sıcağı dalgaları ise dünyanın her yerinde binlerce insanın ölümüne sebep oluyor ama yine en çok zarar görenler toplumun en fakirleri oluyorlar. 2005 yılında yapılan bir çalışma, o yıl yüksek sıcaklıklara bağlı olarak hastaneye kaldırılan ve yüksek risk taşıyan 6200 Amerikalının, fakir, yaşlı ya da sigortasız olduğunu gösteriyor. Daha yeni, çevre felaketinin eşitsiz etkisini New Orleans'ta 2000 kişinin ölümüne yol açan Katrina Kasırgası'nda gördük. Yerel ve federal hükümet şehri tamamen boşaltmayı reddetti. Bu şu anlama geliyordu; en fakirler, arabası olmayanlar, gidecek yeri olmayanlar ya da güvenecek bir sosyal yardım birikimi bulunmayanlar kendi hallerine bırakıldılar.

1843'teki Manchester'ı tarif ederken Engels sadece zenginlerin kenar mahallelerden uzakta olduklarına değinmekle kalmaz, en zenginlerin "daha uzakta bahçeli villalara" taşındıklarını veya "özgürce, sağlığa yararlı kır havasında" yasadıklarını, ama aynı zamanda kendilerini işçi sınıfının korku dolu varlığından izole etmek için, kenar mahalleleri, seyahat ettikleri yolların kenarındaki alışveriş merkezleri 16

Çevresel değişikliklerin sonuçları, toplumdaki eşitsiz yapı yüzünden daha da kötü hale geliyor. Mevsimsel olmayan soğuk ya da sıcak havanın, hava sıcaklığının kış normallerinin her 1 derece altına düştüğünde, İngiltere'de neden 8000 fazladan ölüme sebep olduğunun bir açıklaması yok. Hayatını kaybeden insanların çoğu evini ısıtmaya parası yetmeyen emeklilerdi. Durum, Finlandiya veya Rusya gibi insanların daha hazırlıklı oldukları ülkelerden çok daha kötü halde.53

dışarıdan onlara hiçbir yardımın gelmediği açık olmasına rağmen yiyecek ve içecek için mağazaları yağmaladıkları için medya ve hükümet tarafından canavar gibi gösterildiler. İklim değişikliğinin eşitsiz etkisi, toplumun tabanında yer alanların daha iyi ve daha sürdürülebilir bir toplumu yaratabilmek için en fazla mücadele edenler olmasını gerektiriyor. Özellikle, işçiler bu mücadelenin tam ortasında olmalılar. Ancak genellikle çevre problemleri ile ilgili kampanya yapanlar, işçi sınıfını bir problem olarak görüyorlar. Bazen çevre problemlerini yaratan hükümetleri ve şirketleri suçlamak yerine kim "daha yeşil" olmayı denemiyor ve öyle yaşamıyorsa onları suçluyorlar. Gelişmiş ülkelerde yasayan insanların, hayatlarının çevreye etkilerini azaltmak için bazı fedakârlıklar yapmaları gerektiğini söylüyorlar.

Örneğin, Jonathan Poritt "her bireyin kendi karbon ayak izinden sorumlu olduğunu" savunuyor. Fakat bu tam olarak doğru değil. Günümüzde, İngiltere'de hükümetin toplu taşımayı özelleştirme aracılığıyla baltalamasına ve araba kullanımını teşvik etmesine bağlı olarak çok sayıda insanın araba kullanıyor olması şaşırtıcı değil. Küresel ölçekte baktığımızda ise, en büyük tek karbon emisyonu kaynağı elektrik üretimi. Maalesef günümüzde de bireyler olarak bizim hükümetlerimizin enerji Bu insanlar kasırgadan sonra politikaları üzerinde çok az şehirde sıkışıp kaldıklarında etkimiz var.


Ancak bazen insanlardan gezegeni kurtarmak için hayat tarzlarını değiştirmelerini istemenin daha ağır sonuçları da oluyor. Al Gore'un "Uygunsuz Gerçek" filmini ele alalım. Hiç şüphesiz ki iklim değişikliği probleminde, sorunu çok net ve anlaşılabilir bir dille anlatan en iyi giriştir. Filmin sonunda bireyler olarak önlem almamız isteniliyor. Ampullerimizi değiştirmemiz, arabalarımızın lastiklerini şişirmemiz ve yeşil iş yerlerinden alışveriş etmemiz isteniyor. Çevre aktivisti ve gazeteci David Jensen'in yaptığı araştırmaya göre ABD'deki herkes Al Gore'un önerdiklerini gerçekleştirse bile emisyonlar %22 oranında düşüyor. Eğer biz iklim değişikliğinin ilerlemesini durdurmak istiyorsak, ABD emisyonları %70 ila %80 arasında düşürülmeli, fakat kimse geri kalan %60'ın nereden geleceğini söylemiyor. Bireysel çözümlere odaklanmak, bizi yapılması gereken daha büyük sosyal değişimlerden uzaklaştırıyor. Daha yeşil hayatlar yaşamamızın sağlığımız, yaşadığımız şehirler ve çevremiz açısından birçok faydası olmasının yanı sıra, bu birçok kişi açısından finansal olarak mümkün değil. Bu aynı zamanda hükümetlerin ve şirketlerin gezegene zarar veren uygulamalarını engellemeyecek. Aynı zamanda emisyonları düşürmek için çeşitli fedakârlıklar yapmak zorunda olduğumuz argümanını kabul etmemeliyiz. Basit bir şekilde hayatlarımızı nasıl yaşıyoruz ile başlayan bu tartışma, bireyleri

çevre problemi yüzünden suçlayarak bitiyor. Bu karbon yoğunluğu yüksek endüstrilerde çalışanlara nasıl baktığımız konusunda da ciddi önem taşıyor. Eğer biz karbon emisyonlarımızı düşüreceksek, bu kömür, havacılık ve araba endüstrilerinin geleceği için ne anlama geliyor? Bazıları basitçe tüm fabrikaları kapatmamız gerektiğini söylüyorlar. George Monbiot araba endüstrisini kurtarmak için hükümetin teşvik vermesinin yanlış olduğunu savunuyor. Bu teşvikler yerine şunu öneriyor: "Ekonomik durgunluk yollardaki araba sayısını azaltacak, bu da şehirlerarası otobüs ulaşımı için yollarda bir şerit açılmasını, bu sayede de toplu taşıma devrimini teşvik edebilir."54 Monbiot, hükümetin emisyonları azaltmak ve ulaşımı iyileştirmek için olan projelere para yatırmasını istemekte haklı. Ama onun stratejisi aynı zamanda araba fabrikalarının hızla kapatılması anlamına geliyor. İşleri risk altında olan binlerce işçiyi görmezden gelmek, onları çevre hareketinden uzaklaştırma riskini de taşıyor. İşte bu yüzden sosyal adalet, gelecekte sürdürülebilir toplum konusunu tartışırken bu kadar önem taşıyor. Eğer biz işçi sınıfını, kapitalizmin öncelikleri ile mücadele edecek bir hareketin parçası haline getirmek için kazanmaya çalışıyorsak, onlara işçi sınıfının çıkarlarının bu hareketin parçası olduğunu göstermeliyiz. Sosyalistler, araba fabrikalarının basitçe kapatılması gerektiğini değil

de, bunların daha faydalı ürünler üreten fabrikalara dönüştürülmesi gerektiğini savunurlar – örneğin toplu taşıma araçlarını üreten fabrikalara dönüştürülmesini. Bu yüzden bizler yeni işler, tazminat, iş eğitimi ve çevre dostu ekonomiye geçişte işini kaybedenler için kampanya yapmalıyız. Fabrikaların daha çevre dostu hale getirilmesi söylendiği kadar zor bir şey değil. 2009 boyunca Visteon tarafından işletilen 3 araba fabrikası kapandı; Enfield fabrikasında çalışan işçiler mücadeleyle işlerini korumayı başardılar. Enfield fabrikası, işletmenin plastik parçaları yapan bölümüydü. Plastik parçaların yapımında kullanılan, sıkma döküm yöntemi kolaylıkla başka parçaların üretimi için değiştirilebilecek şekildeydi. Bu aynı zamanda da, işçilerin işgal sırasında bir basın açıklamasında önerdikleri şeydi; Bizim üretim yeteneklerimiz – plastikten olan her şeyi üretebiliriz- gittikçe ihtiyacın arttığı yeşil ürünlerin parçalarının üretilmesi için kullanılmalıdır: bisiklet parçaları, güneş panelleri, rüzgâr tribünleri, geri dönüşüm çöp kutuları, vb. Benzer bir şekilde, Wight Adası'ndaki Vestas rüzgâr tribünü fabrikasında, fabrikayı işgal eden ve kapatılmasına karşı mücadele eden işçilerin direnişi de yalnızca işlerini korumaya yönelik değil, aynı zamanda gezegenin geleceği ile ilgili bir mücadele idi. Kapitalizm altında, işçiler toplumdaki tüm refahı yaratır. İşçiler olmadan enerji santral17


Marksizm ve Ekoloji leri elektrik üretemez, fabrikalar mal üretemezler, hammadde yer altından çıkarılamaz, bir merkezde toplanamaz ve sonra dağıtılamaz, çocuklar eğitim göremez, iş yerlerimiz ve şehirler temizlenemez. Bu da işçilere, sınıf olarak çok ciddi bir güç sağlar, üretimi durdurma, kapitalizmin devamlılığını sağlayan her süreci sekteye uğratma ve patronların kârlarını durdurma gücü verir.

Sürdürülebilirlik

John Bellamy Foster, sürdürülebilirlik kavramının anlamına dair üç katlı bir tanım getirdi. İlki, yenilenebilir kaynakların oranının, onların yeniden üretilebilirlik oranında tutulması. İkinci olarak, yenilenemeyen kaynakların kullanım oranının, onların yerine geçecek alternatif sürdürülebilir kaynakların oranında tutulması. Üçüncü Marx ve Engels, çok sayıda olarak, kirlilik ve ekosistemin işçiyi büyük fabrikalarda ve yıkımının, doğanın "özümleme üretim merkezlerinde bir araya kapasitesini" aşmaması.55 getiren kapitalizmin aynı zatür sürdürülebilirlik, manda toplumu değiştirme Bu endüstriyel medeniyetle gücünü yarattığını da anlamışlardı. Komünist Mani- bağdaşmaz değildir. George festo'da da dedikleri gibi, ka- Monbiot, kitabı Heat'de, zenpitalizm kendi 'mezar gin ulusların, endüstriyel toplumlarını, sera gazı emisykazıcılarını' yarattı. onunu 2030 yılında %90 inFakat işçilerin yaratacağı yeni direrek sürdürebileceklerini gösterdi.56 toplum neye benzeyecek? Sürdürülebilir bir toplumun bazı veçhelerinin nasıl olabileceği gayet açıktır. Enerjilerinin büyük bir bölümünü fosil yakıtlardan sağlayacaklarına, enerji ihtiyaçlarının esas kısmını yenilenebilir kaynaklardan sağlayacaklar. Bu tür toplumlar, enerji ihtiyaçlarını önemli ölçüde azaltmış olacaklardır. Binalar daha iyi yalıtılacak, ziyankâr endüstriler bertaraf edilecek veya çok daha efektif hale getirilecek ve üretme yöntemleri düzeltilecektir.

yayalara daha iyi koşullar sağlanacak ve zaman içinde, şehirlerimizi, trafiği ortadan kaldıracak şekilde yeniden tasarlayacağız. Uzak mesafe ulaşımı, şirketlerin kârlarının arttırılmasına göre değil yolcuların ihtiyaçlarına göre işletilen hızlı, randımanlı ve ucuz demiryoluyla gerçekleşecek. İnsan ihtiyaçlarının tek tek evlerde karşılanması yerine kreş ve çamaşırhaneler gibi kolektif sosyal kurumlar daha yaygın olarak kullanıma girmelidir. Bu durum, bir evin tertibatı için kullanılan materyaller ve atıkların azalmasına yol açacağından enerji kullanımının iyileştirilmesinde etkili olacaktır. Bu sosyal değişiklikler, sadece gezegen için olumlu olmayacak, ayrıca işyerleriyle, kalabalık, kötü yapılmış evlerine gidip gelen birçok çalışan insanın hayatının her veçhesinde iyileşme olacaktır. Şehirlerimiz daha az kirlenecek ve daha az tehlikeli olacaktır.

Bu değişikliklerin çoğu kapitalizm altında prensip olarak bağdaşabilecekken, gerçekten sürdürülebilir bir toplum, üretimin, kâr amaçlı değil insanların ve gezegenin fayda sağlayacağı rasyonel bir düzenlemesiyle gerçekleşebilir. üretim kesinlikle Sürdürülebilir bir şehir, Kısaca, randımansız, tehlikeli ve kir- planlanmalıdır. leten arabalara itimat etmek yerine tamamen iyileştirilmiş Birçok insan için planlanmış toplu taşıma sistemine sahip ekonomi, seçilmemiş ve hesap olacaktır. Bisiklet kullananlarla vermeyen bireylerin bütün

18


kararları aldığı, eski Sovyetler Birliği'nin "bürokratik olarak düzenlenen ekonomisini" akla getiriyor. Bu ekonomi, insanların ihtiyaçlarını karşılamak yerine verimsizliğe, israfa ve Çernobil felaketi ya da Aral denizini kurutmak gibi çevre felaketlerine neden oldu. Onun için planlama fikrinin bazı insanları endişelendirmesi anlaşılabilir bir durum. Örneğin, George Monbiot, Heat kitabında, "İklim değişikliğiyle baş etmek, merkezi planlama için bir neden olmamalı" diyor. Planlamanın anlamına radikal olarak farklı bir bakış var. Alex Callinicos planlı ekonomiyi şöyle tarif ediyor, "kaynakların paylaştırılması ve kullanımının kolektif olarak, çoğunluk prensibiyle demokratik karar alma prosedürüne göre olduğu bir ekonomik sistem".57 Birkaç kişinin karar vermesinden ziyade, gerçek bir planlama ancak, üretimin her safhası hakkında mümkün olan en yaygın ve en bilgili tartışmanın yapılmasıyla gerçekleşir. Üretimle ilgili karar, nihai ürüne emeği geçen herkesle birlikte, malı kullanacak olanlar ve fabrikanın yakınında yaşayanlar tarafından alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, iş yerinde üretimin değişmesinden etkilenecek olanlar sadece orda çalışanlar veya ürünü kullanacaklar olmayacaktır. Bölge halkı muhtemelen daha fazla trafiğe ve kirlenmeye maruz kalacaktır. Buna karşılık, kapitalizmdeki üretim sürecinde çevre halkı görmezden gelinir.58 Planlama

sadece

bölgesel

düzeyde gerçekleşemez. Her işyerinde üretim kararı, şehir, ulus ve hatta uluslararası düzeydeki diğer işyerlerinin işbirliğinin sağlanmasıyla alınmalıdır. Kapitalizmde her ülke, üretimlerini kendi çıkarlarına göre örgütleme eğlimindedirler. Daha rasyonel bir toplum doğal kaynakların eşitsiz dağılımını fark edecek ve her bölgenin ihtiyacı olan materyallere ulaşmasını garantileyecektir. Aynı zamanda malları, ücretlerin en düşük olduğu yerde üretip dünyanın öbür ucundan binlerce mil yol katederek elde etmenin akıldışı yöntemine son vereceğiz. Eğer iklim değişikliği ve sonuçlarıyla ile ilgili ciddi önlemler alacaksak, planlamayı uluslararası düzeyde yapmamız gerekiyor. Rasyonel olarak örgütlenen bir toplumda ne gibi kısıtlamaların yapılacağına karar verilebilir ve her endüstrinin, şehrin ve işyerindekilerin emisyonun azaltılmasıyla ilgili bir strateji saptamaları istenebilir. Her birey, meslektaşlarıyla yaptıkları tartışmalarda, geri beslemelerle ve planlamayı yürüten yapılara yönelik önerilerle verilecek karara katılabilir. Üretimi planlamak, aşırı üretimi, atığı ve faydasızlığı azaltacak, daha çok kâr elde etmekten ziyade daha iyi, daha uzun süreli kullanılacak ürünlere odaklanmak demektir. Kapitalizm mantığı, dünyayı özel mülkiyetlere bölmektir. Kaynakların kullanımı ve paylaştırılması hakkında karar, ancak özel mülkiyetin baskın egemen mülkiyet biçimi olmadığı zaman demokratik olarak verilebilir. Planlama, üretilen zenginliğin sosyal

mülkiyetini gerektirir. Ama planlama ayrıca gezegenin kısa vadeli üretim kazançları için yok edilmemesini temin eder. Marx, Capital'de şöyle diyor: Toplumun daha yüksek bir ekonomik formundan bakıldığında, dünyanın, bireylerin özel mülkiyetinde olması, bir insanın diğer bir insanın özel mülkiyetinde olması kadar saçmadır. Hatta bütün bir toplum, bir ulus veya aynı anda var olan tüm toplumlar, gezegenin sahibi değildir. Gezegenin sadece maliki, intifa hakkı [geçici olarak yararlananlar] sahibidirler ve meskenin dost canlısı sakinleri [boni patres familias] gibi gezegeni gelecek nesillere iyi durumda devretmeleri gerekir.59 Maalesef, fabrikalara, işyerlerine, madenlere, ormanlara ve çiftliklere sahip olanlar ve kontrol edenler bundan vazgeçmeyecekler. Zenginliklerini ve iktidarlarını ellerinde tutmak isteyecekler. Onlara, toprakların yeniden pay edileceği ve fabrikaların daha iyi idare edileceği kitlesel bir devrimci hareket tarafından meydan okunması gerekecektir.

19


Marksizm ve Ekoloji

Devrim Kapitalizm, fosil yakıtların enerji için yakılmasını merkeze alacak bir şekilde gelişti. Gerçekten de bunun sağladığı yüksek oranda merkezileşmiş enerji olmadan insan uygarlığının bugün eriştiği teknolojik ve endüstriyel gelişme düzeyine ulaşması pek mümkün değildi. Bugün kömür, petrol ya da doğal gaz olmadan neredeyse hiçbir şey işlemiyor. Dünyadaki enerjinin %80'ı bu kaynaklardan sağlanıyor.

konusundaki onca lafına rağmen gerçek şu ki, kârlarının ana kaynağı olmaya devam edecek olan petrol üretimi işine milyonlarca dolar yatırmış durumdalar. Çevre krizini çözmek için fosil yakıt şirketlerine meydan okumak gerekecek.

Emisyonları zincirinden boşanmış bir iklim değişikliğini engellemeye yetecek kadar azaltabilecek değişikler kapitalizm altında da mümkün olabilir. Ancak bu değişikliklerin 2008 yılında en büyük 10 küre- uygulanıp uygulanamayacağı sel şirketin sekizi, kârlarını başka bir soru. Fosil yakıt doğrudan fosil yakıtı sanayisinden kâr eden güçlü endüstrisinden- ya petrolün çokuluslu şirketler dünyadaki çıkarılması sürecine dâhil hükümetlerde bulunan siyasi olarak ya da bunun partilere milyonlarca pound gerçekleşmesini sağlayan bağışlıyorlar. Ancak bundan da araçları üreterek- elde ettiler.60 ötesi, her devlet kendisiyle ilişkili şirketlerin kârlılığını Yani fosil yakıt sistemine desteklemeye çalışıyor çünkü yöneltilmiş her meydan bunu yapmazsa ekonomik reokuma, gezegendeki en güçlü kabette geriye düşeceğinden şirketlerin elde ettiği çıkarlara korkuyor. Bu gerileme, uzun ve onları koruyan devlete mey- vadede ülkeleri rakiplerin dan okumak anlamına gele- askeri meydan okumalarına karşı bile savunmasız duruma cektir. düşürebilir. Bu yüzden hükümetler mevcut durumun Bu şirketler petrolün merkeziliğini tehdit eden değişmesine yönelik her karşı değişimleri durdurmakta ya da çıkışı engellemek için tüm güçen aza indirmekte uzman lerini kullanacaklar. İklim olduklarını ispatladılar. Sadece değişikliğinin neden olduğu iki örnek vermek gerekirse, muazzam kriz karşısında bile şirketler iklim değişikliği bili- hükümetler sürekli şirketlerin mini itibarsızlaştırmaya çıkarlarına boyun eğdiler ve çalışarak milyarlarca dolar har- etkili eylemlere girişmeyi redcarken, otomobil endüstrisi dettiler. daha az kirlilik yaratan araçların üretilmesini zorunlu Kapitalizmin iklim değişikliğini beklenmeyen bir şekilde kılan yasanın altını oydu. çözdüğü durumda bile insanlar Petrol şirketlerinin güneş ener- ve doğal dünya arasındaki jisi alanına yatırım yapmak "metabolik ayrım" kapitalizm 20

altında kapanamaz. Yani doğal dünyayla aramızdaki sürdürülemez ilişki gelecekte çevre krizlerine neden olabilecek ve işçiler çevrelerindeki doğal dünyadan yabancılaşmış olarak kalmaya devam edecekler. Bunu aşmanın tek yolu kapitalizmi farklı bir sistem ile –sosyalizmle- değiştirmek. Marx ve Engels sosyalist bir dünyanın kapitalist bir dünyadan tamamen farklı önceliklere sahip olacağını anlamışlardı. Çevresel konularda bugün yaşanmakta olan mücadelelerin amacı hem hemen şimdi bir dizi değişikliğin yapılmasını sağlamak, hem de ekolojik meseleleri gelecekteki kitle hareketlerinin merkezine yerleştirmektir. İşyerlerindeki geri dönüşüm ya da toplu taşımacılığın geliştirilmesi gibi küçük konulardaki kampanyalar bile işçilerin hem bugün içinde yaşadığımız dünyayı düzeltmelerine, hem de daha büyük çevresel meselelerle ilgilenmek için güven kazanmalarına yardımcı olabilir. İnsanların mevcut sisteme meydan okudukları her durumda, toplumdaki zenginliği üretenler tarafından örgütlenen ve işletilen yeni, rasyonel bir toplumun potansiyelini görüyoruz. En küçük grevde bile, kadınlar ve erkekler grev gözcülüğü yaparlar, mücadeleleri için para toplarlar ve eylemliliği yayarlar. Visteon ve Vestas'ın kapanmasına karşı gerçekleşen fabrika işgallerinde, işgalci işçilerin küresel önemdeki meseleleri nasıl ele aldıklarını, tartıştıklarını, müzakere ettik-


lerini ve dünyanın farklı bir şekilde nasıl yürütüleceğini gösterdiklerine tanık olduk. Mücadelenin ölçeği büyüdükçe, daha çok örgütlenmeye ihtiyaç olur. Devrimci hareketler yükseldiğinde, işçi örgütlenmeleri toplumu yeni bir tarzda işletmenin tohumlarını içlerinde saklarlar. Paris Komünü'nden Rus Devrimi'ne ve o günden beri yaşanan tüm devrimci mücadelelerde, çalışan erkekler ve kadınlar yeni demokratik örgütlenmeler yarattılar –kendi hayatlarının kontrolünü almalarına yardımcı olan, seçilmiş işyeri delegelerinden oluşan komiteler ya da işçi konseyleri. Bu yapılar devrimin orta yerinde grevler ve gösteriler örgütlediler. Ancak aynı zamanda halkın açlık çekmemesi, en son gelişmelerden haberdar olması için de organize oldular, kritik öneme sahip malzemelerin dağıtımını örgütlediler. Bir örnek için Peter Fryer'ın 1956 Macar Devrimi sırasında, Sovyet kontrolüne karşı milyonlarca işçinin büyük ayaklanmasında ortaya çıkan yüzlerce yapıdan biri olan Gyor Devrimci Konseyi'nin nasıl işlediğini tasvir etmesine bakılabilir;

ve hiç de daha az önemli olmayan şekilde 1905 Devrimi'nde ve Şubat 1917'de Rusya'da türeyen işçi, köylü ve asker konseylerine olan çarpıcı benzerliklerinde, şimdi bir ağ şeklinde tüm Macaristan'a yayılmış olan bu komiteler dikkate değer şekilde düzenliydi. Onlar birdenbire, ayaklanmanın araçları –fabrikalardan, üniversitelerden, madenlerden ve ordu birimlerinden seçilen delegelerin bir araya gelmesiyle – ve silahlanan halkın güvendiği halkın öz hükümeti olarak öne çıktılar. Elbette "aşağıdan" her gerçek devrimde olduğu gibi "çok fazla" konuşma, tartışma, münakaşa, gidiş geliş, saçmalık, heyecan, ajitasyon ve karışıklık vardı. Bu resmin sadece bir parçasıydı. Diğer parçası ise üzerlerindeki AVH [siyasi polis] baskısı kalkmış sıradan erkeklerin, kadınların ve gençlerin liderlik pozisyonlarına gelmesiydi. Devrim onları öne itti, yaşadıkları yere olan hayranlıklarını ve katıksız örgütlenme zekalarını arttırdı, onların bürokrasinin yıkıntıları arasında bir demokrasi inşa etmeye koyulmalarını sağladı.61

İhtiyacımız olan sürdürülebilir toplumun kalbinde yer alacak demokratik olarak planlanan ekonominin temelini bu tür bir Spontane kökenleriyle, devrimci örgütlenme bileşimleriyle, sorumluluk oluşturabilir. Böyle bir anlayışlarıyla, gıda maddelerini örgütlenme devrimci sürecin ve kamu düzenini etkili bir halka kendi hayatlarını ve şekilde örgütlemeleriyle, kendi çıkarlarını kontrol etgençliğin içindeki asi unsurlar meye başlamaları için harekete üzerinde uyguladıkları geçirebildiğini ve güven sınırlamalarla, Sovyet askerleri verebildiğini gösterebilir. sorunuyla başa çıkarken pek çoğunun gösterdiği bilgelikle İşçi sınıfı mücadelesinin ulaştığı

en yüksek nokta Ekim 1917'de Rusya'da iktidarın işçiler tarafından ele geçirilmesiydi. Orada, kısa bir süre için, işçiler kendi fabrikalarını ve işyerlerini yönettiler, patronların kârları yerine toplumun çıkarlarını dikkate alarak üretim hakkında kararlar verdiler. Ancak Rus Devrimi'nin izolasyonu, genç ve deneyimsiz işçi devletine karşı kapitalist güçlerin yönettiği askeri saldırılar ve Rusya'nın olağanüstü ekonomik geriliği devrimin bürokratik kontrol yoluna sapmasına neden oldu. Böylece sıradan insanlar yerine yeni bir bürokrat sınıfının çıkarlarına göre işleyen bir toplum haline geldi. Stalin'in ve onun "tek ülkede sosyalizm" doktrininin zaferi Rusya işçi sınıfı için muazzam bir yenilgiydi. Onun hızlı ve sınırsız bir sanayi genişlemesine olan inancı çevre için de bir felaket anlamına geliyordu. Stalinist bir planlamacı "tüm yaşayan dünyanın temelden yeniden düzenlenmesi... tüm yaşayan doğa, insanın isteğine ve onun planlarına göre yaşayacak, gelişecek ve ölecek." diye öngörüyordu.62 Doğanın sosyalizmin çıkarları için bir araçtan fazlası olmadığı fikri devrimi yapan erkek ve kadınlar için hiç de tanıdık değildi. 1917'deki önde gelen Bolşeviklerden biri olan Nikolay Buharin doğal dünya ve toplumun onunla ilişkisi konusunda kapsamlı bir şekilde yazmıştı. 1937'de Stalinist bir hücrede idam edilmeyi beklerken bile doğrudan Stalinist bürokratların inançlarıyla ters düşen ve insanoğlu ve doğal 21


Marksizm ve Ekoloji dünya arasındaki ilişkiyi ayrıntılı olarak inceleyen Philosophical Arabesques kitabını yazdı.

Kapitalizmin yıkılması, bir gecede sürdürülebilir bir toplum yaratmayacak. Marx başarılı bir devrimden sonra yeni toplumun kapitalizmin pek çok yönünü nasıl devralacağını ve bunların zamanla halledilmesi gerektiğini göstermişti:

dur; dolayısıyla iktisadi, manevi, entelektüel, bütün Sonuç bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ Kapitalizmin şu anki çevresel taşıyan bir toplumdur.63 krizi çözüp çözemeyeceği, Kapitalizm altındaki üretici cevabı belirsiz bir soru olarak düzenek kâr yaratmak kalmaya devam ediyor. İçinde amacıyla oluşturulmuş ve yaşadığımız sistemin irrastasarlanmış olduğundan, onun yonel, plansız doğası, çıkar çoğunluğunu radikal olarak grupları ve kapitalizmin yapısı değiştirmemiz, yeniden gereği doğa karşıtı olması, düşünmemiz ve bir kısmını bunun en iyi ihtimalle çetin bir bütünüyle söküp atmamız savaş olacağını gösteriyor. gerekiyor. Ancak sosyalistler sadece Bu yeni toplumu yaratanların arkalarına yaslanıp devrimi Biz bugün şehirlerimizi, ulaşım ağlarımızı, beklemezler. endüstrimizi, gıda üretimimizi değişim için mücadele etmek ve dağıtımımızı yeniden gerektiğine inanıyoruz. Çevre tasarlaması ve bu sistemlerin hareketinin her zaferi, hem gezegenin geleceğinin ve dünyayı daha iyi bir yer haline halkın çoğunluğunun yararına getirecek, hem de sıradan olduğuna emin olması insanların dünyayı değiştirmek gerekiyor. Kısacası yapılacak konusunda kendilerine daha çok şey olacak. Ancak güvenli olmalarını sağlayacak. sürdürülebilir bir gelecek yaratma potansiyelimizi İşte bu nedenle salınımların konusunda keşfetmek için önce kapita- azaltılması olan en iyi lizmden kurtulmamız mümkün uluslararası anlaşmanın gerekiyor. imzalanması için insanların seferber edilmesiyle ilgileniyoruz. Bu nedenle, sendikaların çevreciliği politikalarının merkezine yerleştirmelerini savunuyoruz. Bu nedenle, çöplerin yakılmasına karşı ve yenilenebilir enerji için kampanyalar yapıyoruz. Bu nedenle, on binlerce yeşil işin yaratılması kampanyasının bir parçasıyız. (Yeşil İş: Yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimi ve kullanımı başta olmak üzere gezegeni korumaya yönelik işlere verilen genel isim)

Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplum-

Marx ve Engels'in yazıları bize sadece dünyanın neden şu anki halinde olduğuna dair güzel örnekler vermiyor. Onlar aynı zamanda eylem

Bir devrim sadece egemen sınıfı sahip oldukları zenginlik ve güçten ayırmak için gerekli değildir, ancak bunu da yapmak gereklidir. Kapitalizm altında işçiler yabancılaşmıştır, bölünmüştür ve güçsüz olduklarını hissederler. Devrimci süreç, birlikte örgütlenme, birlikte savaşma ve birlikte tartışma bu fikirlerin ve duyguların kitlesel düzeyde değişebilmesinin tek yoludur. Marx'ın dediği gibi işçi sınıfı sadece bir devrimle "çağların pisliğini temizleyecek ve toplumu yeni temeller üzerine kurmaya hazır hale gelebilecek" idi. Yeni sosyalist toplumda insanlar hayatta kalmak için emeklerini satmak zorunda bırakıldıkları için değil, kendi çıkarlarına göre örgütlenmiş bir toplumun parçası oldukları için motive olacaklardı. Üretimin motivasyonu kör ekonomik gelişme ve az sayıdaki patronun kârları yerine gezegenin menfaatlerini de merkezine alan insan ihtiyaçları olacak.

22


kılavuzları. Onların fikirleri suçun tüm sistemde olduğunu işaret etmemize ve bu sistemi değiştirmek için bir strateji önermemize yardımcı oluyor. Dünyanın geleceği tehlikede. Önümüzdeki yıllarda muazzam değişim hareketleri görmemiz oldukça muhtemel. Sosyalistler bu mücadelelerin merkezinde yer almaya çalışır, farklı kampanyalardan ve geleneklerden gelen insanlarla birlikte iş yapar, sistemi iyi yönde değiştirebilecek stratejiler önerirler. Daha çok olursak, daha iyisini yapabiliriz. Dünyanın geleceği tehlikede. Bize katılın.

İleri Okumalar İklim değişikliğini ele alan sayısız kitaptan, sorunu ve çözümü radikal olarak inceleyen iki çalışma öne çıkıyor: George Monbiot'un Heat'i ve Jonathan Neale'in Stop Global Warming, Change the World [Küresel Isınmayı Durduralım, Dünyayı Değiştirelim!, Yordam Kitap, İstanbul, 2009] adlı çalışması. Fred Pearce'nin kitabı The Last Generation geri besleme mekanizmaları ve iklim değişiminin tarihsel örnekleri konusunda mükemmeldir. Heather Roger'ın Gone Tomorrow – The Hidden Life of Garbage'ı ise kapitalizmin çöp sorununa ilişkin etkileyici bir bakış sunar. Chris Harman'ın Marxism and History içindeki makaleleri tarihe Marksist bakış için kusursuz bir başlangıçtır. Onun People's History of the World'ü [Dünya Halklarının Tarihi, Yor-

dam Kitap, İstanbul, 2010] insanlığın tarihinin çeşitli dönemlerini Marksist bir bakış açısından harikulade bir şekilde özetler. Jared Diamond'un kitapları Guns, Germs and Steel [Tüfek, Mikrop ve Çelik, Tübitak Yayınları, Ankara, 2006] ve Collapse [Çöküş, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006] insan toplumunun tabiatla ilişkisine büyüleyici bir bakıştır. John Bellamy Foster'ın iklim üzerine tüm yazıları okunmayı hak ediyor, özellikle makalelerini topladığı Ecology Against Capitalism bir dizi konuya parlak bir giriştir. Foster'ın Marx's Ecology'si [Marx'ın Ekolojisi, Epos Yayınları, Ankara, 2011] Marx'ın yazılarının merkezinde ekolojik düşüncenin gelişimini inceliyor ve onun son kitabı The Ecological Revolution'da devrimci sosyalist gelenek çevrecilik bağlamında tekrar savunuluyor. Esme Choonara ve Sadie Robinson'un broşürleri Hunger in a World of Plenty, gıda üretimi ve aşırı nüfusluluk konusundaki çağdaş tartışmaları inceliyor. Marx ve Engels'in yazılarının orjinallerini okumanın yerini hiçbir şey tutamaz. Bu broşürün bağlamında pek çok eser vazgeçilmez öneme sahiptir. Özellikle Capital [Kapital, Yordam Kitap, İstanbul, 2011] Engels'in kitabı The Condition of the Working Class in England [İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, Ankara, 1997] kapitalizmin yıkıcı etkisine yöneltilmiş güçlü bir suçlamadır. Engels'in Dialectics of Nature [Doğanın Diyalektiği, Sol Yayınları,

Ankara, 2002] kitabı her ne kadar bahsi geçen bilim eskimiş olsa bile, Marksist yöntemin bilimsel düşünceye nasıl uygulanacağına dair faydalı bir incelemedir. Karl Marx'ın kısa çalışması A Critique of the Gotha Programme [Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Sol Yayınları, Ankara, 1989] sosyalist bir toplumun nasıl işleyebileceğini gözden geçiriyor. Alex Callinicos'un An Anti-capitalist Manifesto'su [Antikapitalist Manifesto, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004] kapitalizmin yerini alacak her tür toplum için demokratik planlamanın olmazsa olmaz olduğunu savunuyor. Michael Albert'in kitabı Parecon böyle bir planlı ekonominin nasıl işleyebileceği detaylı bir şekilde tartışıyor. Joseph Choonara'nın kitabı Unravelling Capitalism ise Marx'ın ekonomi politiğine mükemmel bir giriş niteliği taşıyor. Notlar 1 Bkz Fred Pearce, The Last Generation: How Nature will Take Her Revenge for Climate Change (Eden Project Books, 2006), s. 39. 2 George Monbiot, Heat: How to Stop the Planet Burning (Penguin, 2006), sf. 9, 15 3 Nicolas Stern, Stern Review, Executive Summary (2006), s. 1. 4 Örneğin bkz, Larry Lohman (ed), Carbon Trading: A Critical Conversation on Climate Change, Privatisation and Power (What Next Project & The Corner House, Eylül 2006). 5 Engels'in Marx'ın cenazesinde yaptığı konuşmada Marx'ın bakış açısını özetlediğinde olduğu gibi. Metnin tamamı için bkz: http://www.marxists.org/archive/mar x/works/1883/death/burial.htm

23


Marksizm ve Ekoloji 6 Francis Pryor, Britain BC: Life in Britain and Ireland Before the Romans (Harper Perennial, 2004), s. 18. 7 Frederick Engels, "The Part Played by Labour in the Transition from Ape to Man", in The Dialectics of Nature (Lawrence and Wishart, 1946), s. 292. ["Maymundan insana geçişte emeğin rolü",Doğanın Diyalektiği içinde, (Sol Yayınları, 2002)] 8 Alex Callinicos, The Revolutionary Ideas of Karl Marx (Bookmarks, 1983), s. 83-4. [Alex Callinicos, Marx'ın Devrimci Fikirleri (Antikapitalist,2009)] 9 Steven Mithen, After the Ice: A Global Human History, 20,000 – 5000BC (Phoenix, 2004), s. 246-257. 10 Marcus Rediker, The Slave Ship: A Human History (John Murray, 2008), s. 53. 11 Karl Marx, Capital: Volume One (Penguin, 1990), s. 742. [Karl Marx, Kapital 1 (Yordam Kitap,2011)] 12 Karl Marx, Grundrisse (Penguin, 1973), s. 410. [Karl Marx, Grundrisse (Birikim,1979)] 13 Frederick Engels, "The Part Played by Labour in the Transition from Ape to Man", in The Dialectics of Nature (Lawrence & Wishart, 1946), s. 295. ["Maymundan insana geçişte emeğin rolü",Doğanın Diyalektiği içinde, (Sol Yayınları, 2002)] 14 Heather Rogers, "Garbage Capitalism's Green Commerce", Socialist Register (Merlin Press, 2007), s. 231. 15 Heather Rogers, Gone Tomorrow: The Hidden Life of Garbage (The New Press, 2005), s. 113.

21st Century", Temmuz 2005.

37 A.g.e.

20 John Bellamy Foster, The Vulnerable Planet (Monthly Review, 1999), s. 123.

38 John Bellamy Foster, "Population at Age 200 içindeki "Malthus" makalesi", Ecology Against Capitalism içinde, s. 145.

21 John Bellamy Foster, "Sustainable Development of What?" in Ecology Against Capitalism (Monthly Review, 2002), s. 80. 22 A.g.e, s. 136. 23 Karl Marx, Halkın Gazetesi'nin yıldönümünde yaptığı konuşma, 14 Nisan 1856, tam metin: http://marx.org/archive/marx/works/ 1856/04/14.htm 24 Karl Marx, Economic and Philosophical Manuscripts, in Karl Marx, Early Texts (Blackwell, 1971), s. 135. [Karl Marx, 1844 Elyazmaları (Sol Yayınları,2011)] 25 A.g.e, s. 139. 26 John Bellamy Foster, Marx's Ecology (Monthly Review, 2000), s. 158. [Marx'ın Ekolojisi, Epos Yayınları, (Ankara, 2011)] 27 Karl Marx, Capital: Volume One, s. 283. 28 John Bellamy Foster, "Liebig, Marx and the Depletion of Soil Fertility", in Ecology Against Capitalism, s. 156. 29 A.g.e, s. 158. 30 A.g.e, s. 161. 31 A.g.e, s. 161. 32 Karl Marx, Capital: Volume Three (Progress Publishers, 1978), s. 820.

16 A.g.e, s. 114.

33 John Bellamy Foster, "Malthus' Essay on Population at Age 200", in Ecology Against Capitalism, s. 140.

17 Michael Kidron, "Waste: US 1970", in Capitalism & Theory (Pluto Press, 1974).

34 Thomas Malthus, An Essay on The Principle of Population, (1. Baskı), Kısım 10, Bölüm 5.

18 Karl Marx, Capital: Volume Three (Progress Publishers, 1978), s. 101. [Karl Marx, Kapital 3 (Sol Yayınları, 2009)]

35 John Bellamy Foster, Ecology Against Capitalism, s. 139.

19 Greenpeace, "Decentralising Power: An Energy Revolution for the

24

36 Second Essay, "An Essay On the Principle of Population", "Malthus' Essay on Population at Age 200"dan alıntılanmış. s. 143.

39 Marx'tan Schweitzer'e mektup , 24 Ocak 1865, K. Marx and F. Engels, Selected Correspondence (Lawrence & Wishart, 1934), s. 170 40 Frederick Engels, The Condition of the Working Class in England (Granada, 1982), s. 309. [İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu, (Sol Yayınları, 1997)] 41 A.g.e. 42 Engels'ten Lange'a mektup, 29 Mart 1865, in K. Marx and F. Engels, Selected Correspondence (Lawrence & Wishart, 1934), s. 199. 43 Cecil Woodham-Smith, The Great Hunger: Ireland 1845-9 (Hamish Hamilton, 1964), s. 411. 44 Rakamlar Sharman Apt Russell, Hunger: An Unnatural History (Basic Books, 2005), s. 226.'den alıntılanmıştır. 45 Esme Choonara and Sadie Robinson, Hunger in a World of Plenty (Socialist Worker pamphlet, 2008), s. 8. 46 A.g.e, s. 2. 47 Sharman Apt Russell, Hunger: An Unnatural History, s. 212. 48 Bioyakıtlar petrole sıfır karbonlu alternatifler olarak sunuluyor, ancak karbon emisyonlarını düşürüp düşüremeyecekleri ciddi olarak sorgulanmaya devam ediyor. Bu konuda hakkında daha fazlası için Fred Magdoff, "The Political Economy and Ecology of Biofuels", Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2008 ve www.biofuelwatch.org.uk 4 9 http://www.fao.org/news/story/en/it em/20964/icode/ 'dan ulaşılabilir. 50 Bu bölümdeki tüm rakamlar için John Molyneux, "Population: Is the world full up?", Socialist Worker, 5 Temmuz 2008.


51 United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division (2007), "Highlights" in World Population Prospects: The 2006 Revision (2007). 52 Alıntılayan John Bellamy Foster, "Malthus' Essay on Population at Age 2000", Ecology Against Capitalism içinde , s. 145-6. 53 Tracy McVeigh'nin rakamları, "Flu and winter freeze set to kill thousands", The Observer, 11 Ocak 2009. 54 "George Monbiot, "Car scrappage scheme will pour good money after bad", The Guardian, 6 Şubat 2009. 55 John Bellamy Foster, The Vulnerable Planet: A Short Economic History of the Environment (Monthly Review Press 1999), s. 132. 56 George Monbiot, Heat: How to Stop the Planet Burning (Penguin, 2006), pxii. 57 Alex Callinicos, An Anti-Capitalist Manifesto (Polity, 2003), p122. [Antikapitalist Manifesto, (Literatür Yayıncılık,2004)] 58 Demokratik planlamanın pratikte nasıl işleyebileceğine dair ilginç bir tartışma için Bkz. Michael Albert, Parecon: Life After Capitalism 59 Karl Marx, Capital: Volume Three (Progress Publishers, 1978), s. 776. 60 Fortune Küresel 500 listesi, 2009 CNNMoney.com'dan ulaşılabilir. 61 Peter Fryer, Hungarian Tragedy, Alıntılayan Chris Harman, Class Struggles in Eastern Europe 1945-83 (Bookmarks, 1988), içinde s. 134. 62 Alıntılayan Joel Kovel, The Enemy of Nature, (Zed Books, 2007), s. 225. 63 Karl Marx, "Critique of the Gotha Programme", K. Marx and F. Engels, Selected Works (Lawrence & Wishart, 1991), s. 305. [Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, (Sol Yayınları, 1989)]

25


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.