MERKEZ ORTAOKULU 8. SINIFLAR İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERS NOTLARI
1
ÜNİTE-1 BİR KAHRAMAN DOĞUYOR BATIYA ERKEN AÇILAN KENT SELANİK Selanik, Ege denizi kıyısında yer alan ve Osmanlı-Avrupa ticaretinin önemli noktalarından biriydi. Deniz ulaşımı ve demiryolu ulaşımı gelişmişti. *Selanik , dönemin önemli liman ve ticaret şehirleri (Manastır,Üsküp,Belgrat,İstanbul vb.) ile demiryolu bağlantısı olan, Rumeli’de yer alan ve Rum ,Sırp Bulgar, Errmeni ,Yahudi gibi milletlerin bir arada yaşadığı bir şehirdi.(Farklı kültür, inanç,düşünceler) 19.yyla kadar devam eden huzur ve istikrar ortamı 1789 Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı
milliyetçilik akımının etkisiyle çatışma ortamına sürüklenmiştir. *Bu çatışma ortamından ve devleti parçalanmaktan kurtarmak amacıyla Osmanlı aydınları bazı çareler aramış bunun sonucunda yeni düşünce akımları ortaya çıkmıştır. Bunlar; -Osmanlıcılık:Bu fikir akımına göre Osmanlı Devleti içindeki tüm milletler bir ‘’Osmanlılık’’ duygusu ile Osmanlı milleti haline getirilmelidir.Böylece devlet içindeki değişik milletlerin ayaklanmaları önlenmiş olacaktır. -İslamcılık:Bu akıma göre ,devletin parçalanmasını engellemek için müslüman milletler Osmanlı halifesinin liderliğinde tek bir çatı altında birleşmelidir.( Ümmetçilik) -Türkçülük: Osmanlı Devleti içinde yaşayan Türkleri milli bir duygu ile bilinçlendirmeyi amaçlamıştır.Balkan Savaşlarından sonra Osmanlıcılık akımının zayıflaması ile Osmanlı yönetimine hakim olan düşünce akımıdır. **Turancılık : Dünya da ki Tüm Türkler -Batıcılık:Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun tek yolunun batıya ayak uydurmaktan geçtiğini savunan fikir akımıdır.
**Bu fikir akımlarının hiçbiri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını engelleyememiştir.
MUSTAFA KEMAL OKULDA *Mahalle Mektebi: Mustafa, önce annesinin isteğiyle mahalle mektebine gitti. *Şemsi Efendi İlkokulu: Mahalle mektebinde modern eğitim uygulanmadığından Şemsi Efendi İlkokuluna başladı. Şemsi Efendi İlkokuluna devam ederken babasını kaybetti. Bunun üzerine kısa bir süre öğrenimine ara vermek zorunda kaldı.Babasının ölümüyle aile zor durumda kaldı. Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa ve kızı Makbule ile birlikte Selanik yakınlarında çiftlik işleten kardeşinin yanına gitti. *Selanik Mülkiye Rüştiyesi: Mustafa'nın öğrenim görmemesi annesini çok üzüyordu. Bu nedenle Zübeyde Hanım oğlunu öğrenimine devam etmesi için tekrar Selanik'e gönderdi. Mustafa, Selanik'te Mülkiye Rüştiyesine (sivil ortaokul) yazıldı (1892).Devlet memuru yetiştiren okul. *Selanik Askeri Rüştiyesi (Askeri Ortaokul) : Mustafa Kemal'in arzusu asker olmaktı. Askerî okul sınavına girdi ve başarılı oldu. Selanik Askerî Rüştiyesine (Selanik Askerî Ortaokulu) kaydoldu. Mustafa bu okulda, zekâsı ve üstün yetenekleriyle öğretmenlerinin sevgisini kazandı. Doğduğunda kendisine "Mustafa" adı verilmişti. "Kemal" adını ise bu okuldaki matematik öğretmeninden almıştır. *Manastır Askerî İdadisi (lise) : Manastır kenti ve girdiği bu okul Mustafa Kemal'in ülke sorunları, vatan ve millet sevgisi, milliyetçilik, bağımsızlık, özgürlük gibi düşüncelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır *İstanbul Harp Okulu: Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisini bitirdikten sonra İstanbul'a gelerek Harp Okulunun piyade sınıfına girdi (1899).Teğmen olarak mezun oldu. *İstanbul Harp Akademisi: Harp Okulundan sonra öğrenimine İstanbul Harp Akademisi, kurmay sınıfında devam etti. (1902). Derslerinin yanı sıra, ülkenin içinde bulunduğu siyası durum ve sorunları ile yakından ilgilendi. Mustafa Kemal, Harp Akademisini kurmay yüzbaşı olarak bitirdi (11 Ocak 1905). Böylece orduda görev almaya hazır bir kurmay subay oldu. 2
Erkan İSANMAZ
Mustafa okul çağına geldi. Onu evimizin yanındaki Mahalle Mektebine yazdıralım
Selanik Askeri Rüştiyesi’nde Matematik öğretmeni tarafından olgun anlamına gelen “Kemal” adı verildi
MUSTAFA KEMAL OKULDA
Benim düşüncem, yeni açılan ve çağdaş yöntemler kullanan, Şemsi Efendi Mektebine yazdırmak.
Manastır Askeri İdadisi’nde Ömer Naci’den, Edebiyat alanında etkilendi
1899’da İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydın ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı
CEPHEDEN CEPHEYE MUSTAFA KEMAL
*Şam’a atanması(1905):
İlk görev yeri olarak Şam’a 5. Ordu emrindeki 30. Süvari Alayına atandı. Burada subaylara askeri bilgiler verecek ve bölgedeki asayişi sağlayacaktı. Suriye'de bulunduğu sırada yakın arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet Derneğini kurdu (Ekim 1906).
*Manastır 3. Ordu Komutanlığı :
*31 Mart Olayı (13 Nisan 1909):
*Trablusgarp Savaşı (1911):
Burada Selanik bölümünde de görev aldı.
İstanbul'da meşrutiyet karşıtlarının çıkardığı 31 Mart Ayaklanmasını bastırmak ve düzeni sağlamak amacıyla hazırlanan Hareket Ordusu’nda kurmay yüzbaşı olarak Mahmut Şevket Paşa ile birlikte görev yaptı. Not: 13 Nisan’daki isyan Rumi takvime göre 31 Mart tarihine denk geldiği için bu isim verilmiştir. SEBEP: İtalya'nın gelişen sanayisi için hammadde ve pazar arayışı, bunun içinde Osmanlının elindeki Trablusgarp'a saldırması. Osmanlı Devleti Trablusgarp'a (Libya) karadan asker gönderemiyordu. Çünkü Mısır İngilizlerin olduğundan kara yolu bağlantısı kesikti. Osmanlı Donanması zayıf olduğundan denizden de Trablusgarp'a müdahale edemedi. Bu yüzden aralarında M.Kemal ve Enver Bey'in de bulunduğu gönüllü subaylar bölgeye giderek burada İtalyanlara karşı başarılı savaşlar yaptılar. (Tobruk,Derne,Bingazi) Trablusgarp'ı ele geçirmekte zorlanan İtalyanlar Oniki Ada ve Rodos'u işgal ettiler. Bu sırada Balkan Savaşı patlak verince Osmanlı Devleti barış imzalamak zorunda kaldı. Bu başarılarından dolayı Mustafa Kemal binbaşılığa terfi ettirildi. 1912 yılında İtalyanlarla Uşi Antlaşması yapıldı. Bu anlaşmaya göre: ** Kuzey Afrika’daki son toprak parçası Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara verildi. ** Oniki ada geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. (Balkan Savaşı sırasında Yunanlıların eline geçmesin diye) NOT: İtalyanlar Balkan Savaşından sonra sözlerinde durmayarak adalardan çekilmediler. II. Dünya Savaşından sonra adalar Yunanistan'a geçti. NOT: MUSTAFA KEMAL’İN İLK ASKERİ BAŞARISI. 4
* Gelibolu’ya görevlendirilmesi:
Balkan Savaşı tehlikesi belirince Gelibolu’ya görevlendirildi. Burada bulunduğu dönemde bölgeyi tanıma fırsatı bulmuş ve Çanakkale savaşlarında düşmanın nereden çıkarma yapacağını tahmin etmiştir (İleri görüşlülük).
I. BALKAN SAVAŞI(1911-1912) Nedenleri: - Fransız ihtilâlinin etkisi ile milliyetçilik hareketlerinin yaygınlaşması - Rusya'nın Akdeniz'e inmek için Balkan halklarını kışkırtması(Panslavizm) - Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp savaşında yenilmesi ve iyice zayıflaması *** Balkan Devletlerinin Karadağ, Sırbistan,Yunanistan, Bulgaristan 1912 Ekim ayında, Osmanlı Devleti'ne saldırmasıyla savaş başlamıştır. Savaşı Osmanlı Devleti kaybetmiştir. Bu kargaşadan yararlanan Arnavutluk bağımsızlığını ilân etmiştir. Londra Konferansı (1913) Balkan Devletleri İle Osmanlı Devleti arasında imzalanmıştır. - İmroz ve Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan'a verildi. - Midye-Enez hattı Bulgaristan ile sınır kabul edildi. - Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar kaybedildi.
II. BALKAN SAVAŞI(1912-1913) Nedeni: - Londra Antlaşmasında Bulgaristan'ın fazla toprak kazanması -Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'ın Romanya'yı da yanlarına alarak Bulgaristan'a savaş açmaları Sonucu: Bulgaristan savaşı kaybedince Osmanlı Devleti'de bu durumdan yararlanarak Edirne ve Kırklareli'yi tekrar geri almıştır. Savaş sonucunda Bulgaristan'la "İstanbul Antlaşması" imzalanmıştır. Buna göre Edirne, Kırklareli, Dimetoka, Osmanlı'ya Kavala ise Bulgaristan'a verildi. Yunanistan ile de "Atina Antlaşması" imzalanmış, Selanik, Yanya ve Girit adası Yunanistan'a verilmiştir. NOT: Bab-ı Ali Baskını ile İttihat Terakki Cemiyeti Yönetimi ele geçirerek padişahı etkisiz hale getirdi. 1918’e kadar yönetimde İttihat ve Terakkinin sözü geçti.
* Çanakkale Savaşı (1915):
Mustafa Kemal'in askeri yönden tanınmasını sağlayan, I. Dünya
Savaşı'nda Çanakkale Cephesindeki savaşlar olmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Cephesi'nde üstün bir askerlik yeteneği sergileyerek önemli savunmalar yaptı. Mustafa Kemal ve emrindeki tümen (19. Tümen) , Anafartalar ve Arıburnu'nda düşmanı ağır bir yenilgiye uğrattı.
* Kafkasya Cephesi(1916):
* Suriye Cephesi(1917):
M.Kemal Çanakkale’deki başarılarının ardından Ruslara karşı mücadele verilen Kafkasya cephesinde 16.Kolordu komutanı olarak görevini sürdürdü. Burada Ruslar karşısında dağınık halde olan birlikleri bir araya getirerek Rusların elinden Muş ve Bitlisi geri almayı başardı. 7. ordu komutanlığına atandı.Alman komutan ile düştüğü anlaşmazlık sebebiyle istifa etmiş İstanbul’a dönmüştür. 1918 yılında 7.ordunun da bağlı olduğu Yıldırım Orduları Grubuna komutan olarak atanmış, burada Arap ve İngiliz kuvvetlerini durdurmayı başarmıştır.
5
DÖRT ŞEHİR VE MUSTAFA KEMAL
SELANİK * Selanik, Osmanlı’nın önemli bir Balkan kentiydi ve Ege kıyısındaydı. Deniz ticareti gelişmişti. * Selanik siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan çevre ülkelerden çok fazla etkilenen bir bölge idi. * Büyük devletlerin yayılma ve nüfuz alanlarının en çok etkilediği Selanik şehri aynı zamanda Balkan milletlerinin Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarına da merkezlik yapmıştır. *M.Kemal 1907 askeri görevle geldiği Selanik’te burada faaliyet halinde bulunana İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmaları sonucunda II.Meşrutiyet ilan edildi.(1908) *Bir müddet sonra M.Kemal ordunun siyasetten ayrılması gerektiğini düşündüğünden ve İttihat ve Terakki ile olan fikir uyuşmazlıkları sebebiyle cemiyetten ayrıldı.
MANASTIR Atatürk, Manastır Askeri İdadisi’ni okumak için Manastır’da bulundu. Manastır’da, birçok konsolosluk ve Avrupalılara ait birçok yayın vardı. * Manastır Mustafa Kemal'in fikir hayatının oluşmasında büyük etkiye sahiptir. * Manastır’da vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal,Türkçülüğü savunan Mehmet Emin Yurdakul ile tanıştı. * M.Kemal’in tarih bilincinin gelişmesinde öğretmeni Mehmet Tevfik Bey’in rolü büyüktür. * Burada bazı Fransız düşünürlerinin eserleriyle tanıştı. * 1897 Türk-Yunan Savaşı-savaşta başarılı olunmasına rağmen barış masasında istenilenin alınamaması-M.Kemal’i derinden etkiledi.
İSTANBUL * M.Kemal, İstanbul da hem asker hem öğrenci olarak bulunmuştur. * M.Kemal’in başkente ilk gelişi eğitim amaçlıdır.Daha sonraki yıllarda görevi gereği burada ikamet etmiştir. * M.Kemal, İstanbul devletin başkenti olduğu için devletin içinde meydana gelen her türlü gelişmeyi,ayrıca Avrupadaki gelişmeleri de yakından takip edebilmiştir. * İstanbul her ne kadar Türk başkenti olsa da, Osmanlı’nın son dönemlerinde Gayrimüslimler daha etkin olmuştur. Gayrimüslimler İstanbul’da birçok tiyatro ve eğlenceler düzenliyorlardı.
SOFYA *Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913'te Sofya Askeri Ateşeliği'ne atanmıştır. Bir yıldan fazla süren bu görevi sırasında Atatürk, Balkanların ekonomik, politik ve sosyal ortamında bütün azınlıkları, dış güçleri, bunların emellerini ve çeşitli dinleri tanımış; bu büyük karışıklık ortamında kendini yetiştirmişti * Burada sosyete tarafından tanınan, halk tarafından sevilen bir yüzbaşı idi. 6
MUSTAFA KEMAL LİDERLİK YOLUNDA ATATÜRK’ÜN ÇEŞİTLİ ÖZELLİKLERİ VE YÖNLERİ: Vatanseverliği: Ulusu için her şeyi yapmasıdır. “Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere canımı vereceğim.” Sözü buna örnektir. İdealistliği: Hedeflerine ulaşmak için yılmadan çalışmaktır-vazgeçmemektir.“Hizmet edenler namus vazifelerini ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.” diyerek belirtmiştir. İleri Görüşlülüğü: Geleceği doğru tahmin etmektir. İstanbul’da İtilaf donanmalarını görünce : “ Geldikleri gibi giderler.” buna örnektir. Çok Cepheliliği (Yönlülüğü): eğişik alanlarda bilgili ve etkili olmasıdır. M. Kemal iyi bir asker,yönetici ve hukuk adamıdır. Mantıklılığı: Yaptığı işlerde mantık kurallarına uymasıdır. Büyük ve gereksiz hayallere kapılmamaktır. Gurura ve Ümitsizliğe Yer Vermemesi: Yaptıkları işlerle gururlanmaz. Kurtuluş Savaşını kazandığında “Savaşı Türk Milleti kazanmıştır.” Demiştir Hakikati Arama Gücü: Gerçekleri araştırmasıdır. Yaratıcı Zihniyeti: Yeni fikirler ortaya koyabilmesidir. Devrimcidir: Yeni oluşumlar sağlayabilmesi. Akıl Ve Bilime Önem Vermesi: Atatürk akıl ve bilime her zaman öncelik vermiştir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiştir. Sabırlı ve Kararlıdır-Açık sözlüdür-- Sanatseverdir: Disiplinlidir--Barışçı Olması.
Mustafa Kemal’in 1919 yılına kadar üstlendiği görevler Tarih
Görevleri
Nisan 1909
31 Mart Olayını bastıran Hareket Ordusu içinde yer aldı
Aralık 1911
Trablusgarp’a gönüllü olarak gitti. İtalyanlara karşı yerli halkı örgütleyerek mücadele etti.
27 Ekim 1913 25 Nisan 1915
Sofya ataşeliğine atandı Çanakkale’de İtilaf Kuvvetlerine karşı başarı ile mücadele etti
10 Mart 1916
Kafkas Cephesi’nde 16. Kolordu Komutanlığına atandı
5 Temmuz 1917
Merkezi Şam’da bulunan 7. Ordu Komutanlığı’na atandı.
ATATÜRK' ÜN ESERLERİ Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı en büyük eser Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunun yanında yazılı eserleri de vardır. Bunlar ; * Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909) * Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911) * Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912) * Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918) * Nutuk (1919-1927 yılları arasındaki olayları anlattığı eseridir ) * Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (1930) * Geometri (1937)
7
ÜNİTE 2: MİLLİ UYANIŞ:YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER Birinci Dünya Savaşı’na katılan devletlerin Osmanlı Devleti ile ilgili planları ABD *Bağımsızlığını geç bir zamanda(1783) kazanmış bir devlet olmasına karşın verimli tarım arazileri , ham madde bolluğu ve her türlü dış tehlikelerden uzak olmaları sonucu hızlı geliştiler. * Dünya siyasetinde söz sahibi olmak için Dünya’nın her tarafıyla ekonomik ilişki kurdular. Osmanlı Devleti’nde de kurdukları okul ,hastane, matbaa gibi kurumlar aracılığı ile kısa sürede nüfuz sahibi oldular.
AVUSTURYA-MACARİSTAN *Osmanlı Devleti’nin balkanlardan tamamen çıkarılmasını ve kendilerinin bu bölgeye hakim olmasını istiyorlardı. *Devletin çok uluslu olmasından dolayı Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımı sonucunda imparatorluğun bütünlüğü tehlike altına girdi. * Rusların desteklediği Sırplarla mücadele edebilmek için Almanya gibi güçlü bir devletin desteğine ihtiyaç duydular.
FRANSA *Osmanlı devleti ile geçmişte her bakımdan ilişkileri mevcuttu.(Siyasi, ticari dini) *Fransız İhtilali ile yayılan özgürlük adalet ve milliyetçilik düşünceleri sonucu Osmanlı Devleti bu durumdan son derece olumsuz etkilenmiş ve zor duruma düşmüştür. *Sanayileşmesi ile birlikte yeni sömürgeler elde etmek isteyen Fransa Osmanlı Devleti’nin topraklarına göz dikmiştir.Ermeni ve başka milletleri kullanarak Osmanlıya baskı yapmışlardır.
RUSYA *Öteden beri Rusya’nın en büyük amacı , boğazları ele geçirerek sıcak denizlere inmek ve İstanbul merkezli büyük bir slav devleti kurmaktı. *Bu amaclarını gerçekleştirmek için akraba oldukları Osmanlı himayesindeki Slav halkı ve ortodoksları Osmanlıya karşı kışkırtmışlardır.
ALMANYA *1871 gibi geç bir dönemde siyasi birliklerini oluşturdular. Ana hedefleri İngiliz ve Fransızların ulaşamadığı zengin topraklara yayılmaktı. *Ayrıca Osmanlı Devleti’ni kullanarak Ortadoğu balkanlarda etkin olma istiyorlardı. *Osmanlı Devletinde okul demir yolu vb yatırımlar yaparak , Osmanlıya ihtiyacı olduğu askeri uzmanlar göndererek Osmanlı ile dostane ilişkiler kurdular. Amaçları Osmanlı Devletini kendi taraflarına çekip rakipleri İngiltere Fransa ve Rusya’yı zor durumda bırakmaktı
İNGİLTERE *İlk buhar gücünü bulup sanayi inkılabını gerçekleştirmişler, gelişmiş gemiler yaparak okyanus ötesinde sömürgeler elde etmişlerdir.Dünya ticaretini ele geçirmişlerdir. *Uzun yıllar çıkarları gereği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünden yanaydı ve Osmanlı yı korudu.Çünkü Osmanlı Devleti İngiltere’nin ham madde kaynağı ve ürettiği malları satabileceği bir pazar konumundaydı. *Osmanlı Devleti’nin himayesinde olan Orta doğu petrol yatakları İngiltere için çok önemli bir yer arz ediyordu *.Daha sonra 19. yy’ın sonlarından itibaren çıkarları gereği bu politikalarından vazgeçtiler. Bağımsızlık hareketlerini destekleyerek Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırdılar. İTALYA *Birliğini geç tamamladı(1871). Diğer devletlerle rekabet edebilmek için sömürge arayışı içine girdi. *Güçsüz Osmanlı devleti elinde olan ayrıca kendisine yakın olan Kuzey Afrika Trablusgarp‘a göz dikmiş, başarılı olamamasına karşın bu sırada Balkan Savaşları’nın çıkması üzerine yapılan Uşi Antlaşması ile Trablusgarp’ı ele geçirdi.Bu savaştaki tecrübeleri Osmanlı Devlet’inden hala toprak alabilmek için büyük devletlerin desteğine ihtiyaçları olduğunu gösterdi. 8
I. DÜNYA SAVAŞI(1914-1918)
Savaşın Sebepleri Sömürge rekabeti:
Sanayi İnkılabı sonucunda gelişen sömürgecilik anlayışı ile devletlerin hem sanayileri için gerekli olan ham maddeyi bulmak hem de ürettikleri malları satmak için sömürge arayışına başlamaları,
Milliyetçilik Düşüncesi :
1789’da gerçekleşen Fransız ihtilalinin yaydığı Milliyetçilik Akımı yani “Her milletin kendi devletini kurması” düşüncesi ile çok uluslu devletler etkilenmiştir.
Almanya - Fransa çekişmesi:
Balkanlardaki çekişme ( Panslavizm politikası): İngilizlerin Balkanlarda Rusları
Fransa'nın 1871 yılında Almanya'nın eline geçen taş kömürü yataklarıyla ünlü Alsas - Loren bölgesini geri almak istemesi, serbest bırakması ve Rusya'nın Panslavizm politikası ile Avusturya - Macaristan imparatorluğu içerisinde yaşayan Slav ve Ortodoks asıllı milletleri kendi yanına çekmek istemesi,
Devletlerarası bloklaşma:
Avrupa devletlerinin çıkarları doğrultusunda kendi
aralarında bloklaşmalarıdır.
Hızlı Silahlanma Yarışı Savaşın Başlaması ve Gelişmesi : 1.Dünya Savaşı'nı başlatan olay, 28 Haziran 1914'te Saraybosna'yı ziyaret eden Avusturya - Macaristan veliahdının, bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir. Bunun üzerine, 28 Temmuz 1914'te Avusturya, Sırbistan'a savaş ilan etti. Böylece I. Dünya Savaşı fiilen başlamış oldu. Rusya Sırbistan’ın yanında yer aldı, Fransa Rusya'yı destekledi. Almanya ve İngiltere'nin de katılmasıyla savaş genişledi. Üçlü İtilaf Devletleri (Anlaşma) İngiltere ------ Fransa ------- Rusya Savaş başladıktan sonra İtalya Yunanistan Romanya Portekiz Brezilya A.B.D Japonya
Üçlü İttifak Devletleri (Birleşme) Almanya -------- İtalya Avusturya - Macaristan Savaş başladıktan sonra İtalya ( Savaşmada İtilaf tarafına geçti. Osmanlı Bulgaristan (İtilaf tarafında iken Çanakkale Savaşından sonra İttifak tarafına geçti
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girmesini istemeyen İtilaf Devletleri bu nedenle Osmanlı Devleti'ne kapitülasyonları kaldırmayı ve ekonomik alanda yardım etmeyi vaadettiler. Ancak Almanya, Osmanlı Devleti'nin kendi yanında savaşa girmesini sağlamak amacıyla Osmanlı devlet adamları ile gizli görüşmelere başladı. Osmanlı Devleti savaşın başlamasıyla birlikte tarafsızlığını ilan etti. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti yeni bir savaşa hazır değildi.
9
Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesinin Sebepleri Kaybettiği yerleri geri almak istemesi, İngiliz, Fransız ve Rus sömürgesi altında yaşayan Müslüman milletleri bağımsızlıklarına kavuşturmak istemesi, Siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı düşmanca politikalar izlemesidir.
Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaşa katmak istemesinde; Osmanlının Jeopolitik konumundan yararlanarak yeni cepheler açtırmak ve kendi üzerindeki savaş yükünü azaltmak Osmanlı halifesinin gücünden yararlanarak İngilizlerin müslüman sömürgelerini ayaklandırmak Osmanlı’yı Mısır’a saldırtarak İngilizlerin sömürgelerine giden yolu kesmek Rusya'ya, Boğazlar yoluyla yardımda bulunulmasını engellemek istemesi etkili oldu.
Osmanlı Devleti'nin Almanya yanında savaşa katılmasında; Almanya’nın savaşı kazanacağı inancı Osmanlı subaylarının Almanya'ya duydukları hayranlık Kaybettiği toprakların itilaf devletlerinde olması NOT: İngiliz ve Fransızlar Osmanlı Devletinin Almanya' nın yanında savaşa girmesini istemiyorlardı. Çünkü cephelerin genişlemesini istemiyorlardı. Bu yüzden Osmanlı Devletine savaşa girmemesi durumunda Kapitülasyonları kaldırmayı önerdiler. Osmanlı Devleti ise tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdığını ilan etti.
OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRİŞİ:
İngilizlerden kaçan Goben ve Breslav isimli iki Alman gemisi Osmanlı'ya sığındı. Osmanlı Devleti bu gemileri satın aldığını bildirerek teslim etmedi. Yavuz ve Midilli adı verilen bu gemiler Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını bombalayınca Osmanlı Devleti de savaşa girmiş oldu.
OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞTIĞI CEPHELER: SALDIRI CEPHELERİ: KAFKASYA KANAL
SAVUNMA CEPHELERİ : ÇANAKKALE SURİYE-FİLİSTİN HİCAZ-YEMEN IRAK
10
YARDIM AMAÇLI TOPRAKLARIMIZ DIŞINDA AÇILAN CEPHELER: GALİÇYA ROMANYA MAKEDONYA
KAFKASYA CEPHESİ
:
Enver Paşa tarafından Rusya'ya karşı açıldı.Amaç; Kafkasları ele geçirerek Orta Asya Türkleri ile bağlantı kurmak, Hazar Denizi'nin doğusundan hareket ederek İngiltere denetimindeki Hindistan'a saldırmak, Kafkasya'daki petrol yataklarının kontrolünü ele geçirmek istenmesidir.
Enver Paşa yönetimindeki Türk ordusu Kafkasya'dan Rusya üzerine taarruza başladı. Ancak şiddetli kış şartları sebebiyle pek çok Türk askeri şehit oldu. Bu durumu değerlendiren Ruslar Erzurum, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı ele geçirdi. Daha sonra Kafkas Cephesi'ne atanan Mustafa Kemal, Ruslara karşı başarı kazanarak Muş ve Bitlis'i işgalden kurtardı (1 Nisan 1916). Rusya 3 Mart 1918 tarihinde Brest Litowsk Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi. Antlaşma sonucunda Rusya, Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı Devleti'ne bıraktı. BİLGİ NOTU : Kafkas cephesinde Enver Paşa komutasındaki doksan bin asker Kars Sarıkamış’ta donarak şehit olmuştur. Enver Paşa Almanya ile Osmanlı Devletinin savaşa girmesi için anlaşma imzalayan Osmanlı Harbiye Nazırıdır.
KANAL CEPHESİ
Süveyş kanalını ve ardından Mısır'ı alarak İngiltere'nin sömürgeleriyle bağlantısını kesmek amacı ile Almanya’nın isteği doğrultusunda Osmanlı askerinin saldırısı ile açılmıştır. Savaşın Sonucu: İngilizler isyancı Araplar sayesinde Türk ordusunu geri çekilmek zorunda bıraktı.
ÇANAKKALE CEPHESİ: Çanakkale Savaşı'nın Nedenleri İtilaf Devletleri'nin, zor durumda bulunan Rusya'ya erzak ve cephane yardımını boğazlar yoluyla sağlamak istemesi. İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılmak istemesi. Balkan Devletleri’ni kendi yanlarında savaşa sokarak Balkanlarda Almanlara karşı yeni bir cephe açmak istenmesi. Almanya ve Avusturya Macaristan’ı doğudan sarmak
Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları Dünya Savaşının uzamasına neden oldu. İngiltere ve Fransa'dan yardım alamayan Rusya'da karşılıklar çıktı. Çarlık Rusyası yıkıldı. Rusya savaştan çekildi Yarım milyon insan öldü. Bulgaristan Osmanlının yanında savaşa girdi . Mustafa Kemal’in buradaki başarıları Kurtuluş savaşının lideri olmasında etkili oldu.
SURİYE – FİLİSTİN CEPHESİ
:
Kanal harekatının bir devamı niteliğindedir. Süveyş Kanalı'ndan kuzeye doğru ilerleyen İngiltere'yi durdurmak için açıldı. Türk ordusunun başında Alman General Liman Van Sanders bulunuyordu. Alman generalin başarısız olması üzerine cepheye gönderilen Mustafa Kemal İngiliz kuvvetleri karşısında Türk askerlerini esir düşmekten kurtardı.
IRAK CEPHESİ İngiltere'nin, Türk kuvvetlerinin Hindistan'ı tehdit etmesini önlemek, Bölgedeki petrol yataklarını ele geçirmek, Rusya ile birleşip bölgedeki Türk kuvvetlerini etkisiz hale getirmek istemeleridir.
Osmanlılar KUTÜ'L AMARE'de bazı başarılar elde ettilerse de daha sonra Musul'a çekilmek zorunda kaldılar.
11
HİCAZ – YEMEN CEPHESİ
: İsyancı Arap ve İngilizlere karşı savaşıldı. Osmanlı kuvvetleri kutsal toprakları korumak amacıyla İngilizlerin kışkırttığı Araplarla savaştı. Bu cephelere yardım ulaştırılamaması sebebiyle Osmanlı Devleti başarılı olamadı.
MAKEDONYA, GALİÇYA VE ROMANYA :
Topraklarımız dışında savaştığımız cephelerdir. Bu cephelerde müttefikimiz Avusturya ve Bulgaristan’a yardım etmek amacıyla savaşılmıştır.
ZORUNLU GÖÇ, NEDEN? * Ermeniler, 1876 tarihine kadar Osmanlı Devletine bağlılıklarını en uzun süre koruyan gayrimüslim toplum olma özelliğini taşıyordu. * 19.yy’dan itibaren başta Rusya ve İngiltere’nin kışkırtmaları ile isyana teşvik edilen Ermeniler, 1890’lı yıllardan itibaren örgütlenerek isyanlar çıkarmışlar,yaşadıkları bölgelerde Türk halkını katletmeye başlamışlar, I.Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Ruslarla birlikte Türk ordusuna karşı savaşmışlardır. * Ermenilerin bölge halkına zarar verici bu faaliyetleri son olarak Van ‘da çıkan isyan üzerine 27 Mayıs 1915 te Sevk ve İskan Kanunu-Tehcir Kanunu- çıkarıldı. Tehcir Kanunu: Birinci Dünya Savaşında Ermenilerin Anadolu’dan Suriye ve Irak’ın kuzeyine göç ettirilmesini sağlayan göç kanunudur. * Bu kanun gereğince ordu ve bölge halkının güvenliği için bazı Ermeniler, ülkenin güvenli bölgeleri olan Suriye ve Irak’ın kuzey vilayetlerine geçici olarak göç ettirilmiştir. * Osmanlı Devleti tehcir sırasında Ermenilerin zarar görmemesi için Ermenilerin iaşe ve güvenliğinin sağlanması, yerleşmeleri için kredi verilmesi gibi çok büyük harcamaları içeren önemli tedbirler almışsa da bazı Ermeniler ,salgın hastalılar yada hırsızlık saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir.Ancak Osmanlı Devleti göç sırasında ihmali görülen yetkilileri cezalandırmayı ihmal etmemiştir. . Yalnız günümüzde Ermeniler bu dönemde 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdünüz diyerek haksız soykırım iddialarında bulunuyor. Bizim arşivlerimizi incelemek için herkese açtık gelin sizde arşivlerinizi açın soykırım iddiaları olmadığını tartışalım diyoruz yaklaşmıyorlar. İddiaların amacı Türkiye’nin dünya kamuoyunda itibarını sarsmak ve daha bazı topraklarımızda hak iddia etmeleridir.
I.DÜNYA SAVAŞININ SONA ERMESİ: Rusya'nın savaştan çekilmesiyle Avusturya.Macaristan, Almanya,Bulgaristan ve Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerine karşı üstün duruma geldiyse de bu durum fazla uzun sürmedi. Almanya'nın İngiltere’ye silah ve hammadde taşıyan ABD gemilerine zarar vermesi üzerine ABD'de Almanya’ya karşı savaşa girdi. Bu durum savaşın kaderini değişti. Almanya batı cephelerinde çöktü. Almanya'nın yardımları ile ayakta duran Osmanlı ve Bulgar kuvvetleri zor durumda kaldılar. Sonunda İttifak devletleri aşağıdaki barış antlaşmalarını imzalamak zorunda kaldılar.
1. DÜNYA SAVAŞININ SANUÇLARI • • • • •
İttifak devletleri yenildi. Yeni devletler kuruldu. (Polonya, Çekoslovakya,Yugoslavya, Macaristan, Türkiye) Yeni rejimler ortaya çıktı. (Almanya’da Nazizm, İtalya’da Faşizm, Rusya’da Komünizm ) İmparatorluklar yıkıldı. (Alman, Avusturya-Macaristan, Osmanlı, Rus) Savaşları önlemek ve devletler arasındaki sorunlara çözüm bulmak amacıyla Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti ) kuruldu. • Tank, denizaltı ve uçaklar ilk defa kullanıldı. • 10 milyona yakın insan öldü.
12
Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918) Bu ilkelerin yayınlanma amacı, dünya barışını sağlamak, ülkeler arası mücadelelere son vermektir. Wilson ilkelerine göre; • Bütün milletler, kendi geleceğine kendisi karar verecektir. • I. Dünya Savaşı'nda yenen devletler, yenilenlerden savaş ve toprak tazminatı almayacaktır. • Dünya barışını tehdit eden silahlanmaya son verilecektir. • Devletlerarası barışı sağlamak için Milletler Cemiyeti kurulacaktır. Wilson ilkeleri görünürde dünya barışını sağlamaya yöneliktir. Fakat sömürgeci devletler bu ilkeleri kendi lehlerine çevirmişlerdir. Bunun yanında Wilson ilkelerine uymayarak, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmişler ve dünya barışını tehlikeye sokmuşlardır.
Osmanlının Savaştan Çekilme Nedenleri Bulgaristan’ın savaştan çıkması ile Almanya ile bağlantımızın kesilmesi
Mondros Ateşkes Anlaşması
Savaştığımız cephelerde yenik durumda olmamız
Savaşa sokan İttihat ve Terakki yöneticilerinin ülkeyi terk etmesi
Amerika’nın yayınladığı Wilson İlkelerine güvenmemiz
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 EKİM 1918) Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşından yenik çıktıktan sonra, ölüm fermanı olan Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. İtilaf Devletleri savaş devam ederken, Osmanlı Devleti'nin topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı. Artık Mondros Antlaşması ile birlikte, Osmanlı Devleti'nin toprakları resmen işgale hazır hale gelmiştir.
Bu antlaşmaya göre; • Boğazlar bütün devletlere açık olacak ve yönetimi İtilaf devletlerinde bırakılacak. • Osmanlı ordusu terhis edilecek ve orduya ait cephaneye el konulacak. • Ulaşım yolları İtilaf Devletleri'nin denetimine bırakılacak. • Donanma, İtilaf Devletleri'nin kontrolünde olacak. • İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumda karşılaşırsa, herhangi stratejik bir bölgeyi işgal edebilecekti. (7. madde)
!!!!!!İtilaf Devletleri 7.madde ile birlikte işgallere zemin hazırlamıştır. • Doğu Anadolu'daki 6 ilde(Bitlis, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Van-BESDEV) karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri buraları işgal edebilecekti (24. madde)
!!!!!!24. madde ile Doğu Anadolu Bölgesi'nde bir Ermeni devleti kurmak amaçlanmıştır. 13
ÖNEMİ: • Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. • Osmanlı Devleti, boğazlar üzerindeki hakimiyetini kaybetmiştir. • Anadolu toprakları işgale açık hale gelmiştir. • Osmanlı ordusunun terhis edilmesi, ulaşım ve iletişim bölgelerin kaybedilmesi, donanmanın İtilaf devletlerinin elinde olması Osmanlı Devleti'ni savunmasız bırakmıştır.
14
-İstanbul’un İşgali(13 Kasım 1918) Ateşkesin ardından 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri asker çıkardı.M.Kemal işgal karşısında
Geldikleri Gibi Giderler
yaverine dönerek demiştir. M.Kemal İstanbul’da kaldığı süre içinde padişah ve politikacılarla görüşmüş fakat hiçbir sonuç alamamıştır.M.Kemal siyasi açıdan yapacak bir şeyin olmadığını ülkenin İstanbul’dan kurtarılamayacağını Anadolu’ya geçip milli mücadeleyi başlatmaktan başka bir çarenin olmadığını anlamıştır.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra işgal edilen diğer yerler -İngilizler Musul, Urfa, Antep, Maraş, Merzifon, Batum -Fransızlar Adana, Dörtyol, Mersin, Toros tünelleri, Afyon -İtalyanlar Antalya, Konya, Fethiye, Bodrum, Marmaris, Burdur -İtilaf Devletleri Donanmaları Boğazlar *Antlaşmanın uygulamasında ortaya çıkan sorunlardan dolayı Ahmet İzzet Paşa hükümeti istifa edecektir.
Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919) Amaçları: Avrupa’nın sınırlarını yeniden gözden geçirmek Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağına karar vermek Batı Anadolu ve Ege’yi İtalya’ya değil, daha güçsüz olan Yunanistan’a vermek İtilaf Devletleri’nin İttifak Devleri ile yapacakları kesin barış antlaşmalarının şartlarını görüşmek Bu konferansta barış görüşmelerinin yapılması beklenirken, Osmanlı Devleti'nin toprakları paylaşılmış, Batı Anadolu toprakları, Yunanistan'a bırakılmıştır.
UYARI
!!!!
Batı Anadolu'nun İtalya yerine Yunanistan'a bırakılmasının nedeni, güçlü bir İtalya'nın Akdeniz'de varlığının İngiltere'nin sömürge yollarını tehdit edebileceği düşüncesidir. Güçlü bir İtalya yerine, güçsüz olan Yunanistan tercih edilmiştir. Sonuçları: Sömürgeciliğin yerini ilk kez “manda” fikri aldı. Osmanlı Devleti dışındaki devletlerle yapılacak barış antlaşmalarının şartları belirlendi. Milletler Cemiyeti ( Cemiyet-i Akvam ) kuruldu. Ermeni sorunu ilk kez uluslar arası bir konferansta görüşüldü. Konferansta, görüşmelerden sonra barış şartları belirlenmiş ve yenilen devletlerle şu antlaşmalar yapılmıştır:
Almanya ile Avusturya ile Macaristan ile Bulgaristan ile Osmanlı ile
.......> .......> ......> .......> .......>
VERSAY SAİNT GERMEN (Sen Cermen) TRİANON ( Triyanon) NÖYYİ SEVR barış antlaşmaları imzalanmıştır.
15
İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919 ) Paris Konferansında I.dünya savaşında İtalya ya vaat edilen Anadolu toprakları Yunanistan’a verildi. Sebebi ;İngiltere’nin Batı Anadolu da güçlü bir İtalyalın varlığını kendisi için tehlikeli gördü ve güçlü bir İtalya yerine güçsüz bir Yunanistan’ı tercih etti. Yunanlılar Paris Konferansı’nda alınan karara dayanarak 15 mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişler, özellikle Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşunla beraber katliamlara girişmişlerdir.
İşgalin Önemi: 1-Kuva-yı Milliye ortaya çıkmaya başladı 2-Milli bilinç uyandı 3-Halkı Milli Mücadele için örgütlemek kolaylaştı 4-Mitingler düzenlendi 5-Redd-i İlhak Cemiyeti kuruldu 6-Halk, işgalcilere güvenilemeyeceğini anladı.
Amiral Bristol Raporu: İzmir’in işgali dünya kamuoyunda büyük bir yankı ve kınamaya sebep olunca; olayın sorumlusu durumunda olan İtilaf devletleri kamuoyunu yatıştırmak ve İzmir bölgesindeki durumu öğrenebilmek için bölgeye Amiral Bristol önderliğinde bir rapor heyeti göndermişlerdir.
Bristol Raporunun İçeriği: 1-Bölgedeki olayların sorumlusu Türkler değil; Rumlardır. 2-Bölgede Türkler çoğunluktadır. 3-Yunanlıların bölgeyi işgali ilhaka yöneliktir. Böl-genin güvenliğini sağlamaya yönelik değildir. 4-Bölgeden Yunanlılar çekilerek; bölgeye İtilaf devletlerinin güvenlik birlikleri yerleşmelidir.
Bristol Raporunun Önemi: 1-Yunanlıların Paris Konferansına sahte rapor verdiği ortaya çıkmıştır. 2-Yunan işgalinin niteliği dünyaya duyurulmuştur. 3-İşgalin gereksiz ve haksız olduğu belirtilmiştir. 4-İlk defa uluslararası bir belge Türk Milli Mücadelesinin haklılığını göstermiştir.
16
YARARLI VE ZARARLI YABANCI ZARARLI CEMİYETLER a-Rum Cemiyetleri 1-Mavri Mira Mavri Mira, Fener Rum Patrikhanesi tarafından kurulmuştu ve amacı Ege, Trakya ve İstanbul’u alarak eski Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmaktır. Bu cemiyet İzmir’in işgali ile istediğini gerçekleştirmek için faaliyetlerini artırmıştır.
2-Pontus Rum Pontus Rum Cemiyeti Rum Patriği ve İtilaf Devletleri’nin desteği ile kurulmuştur. Amacı eski Trabzon Rum İmparatorluğu’nu canlandırmaktır. Pontuscular gazeteler veya yayınlar aracılığıyla değil, kurdukları çetelerle faaliyet göstermişlerdir.
3-Etnik-i Eterya Cemiyeti: Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuşmasını sağlamıştır.Türkleri en çok uğraştıran cemiyettir.
b-Ermeni Cemiyetleri 1-Hınçak ve Taşnak Ermeniler Doğu Anadolu’da bir büyük bir Ermenistan kurmak için Taşnak ve Hınçak cemiyetlerini kurmuşlardır. Bu cemiyetler ermeni patriği Zaven’den emir almaktaydılar.
c-Yahudi Cemiyetleri 1-Makkabi ve Alyans İsrail Yahudiler tarafından İstanbul’da kurulan Yahudi cemiyetlerinin İsrail Cumhuriyeti’ni kurmak ve Yahudi haklarını genişletmek gibi amaçları vardı.
CEMİYETLER
YERLİ ZARARLI CEMİYETLER
MİLLİ VARLIĞA YARARLI CEMİYETLER
1-Kürt Teali
1-Trakya Paşaeli
Bu cemiyet Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Wilson İlkelerine güvenilerek kurulmuştur. Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu, Türkiye’nin güneydoğu Anadolu ile doğu Anadolu, İran’ın kuzey batısı ve Ermenistan’da özerk bir Kürt Devleti kurmak amacıydı.
Doğu Trakya’nın Türklüğünü ispatlamak, bölgenin Yunanistan’a verilmesini önlemek eğer böyle bir durum olursa Trakya’da bağımsız bir Türk Devleti oluşturmak için kurulmuştur.
2-Sulh-u Selamet-i Osmaniye Bu partinin amacı saltanat ve hilafetin etrafında bir güç oluşturmak ve Anadolu hareketini bir ittihatçı hareket olarak vasıflandırmak amaçlarındandı. Damat Ferit icraatlarında bu partiden aldığı destekle ayakta kalabiliyordu.
3-İslam Teali İşgalcilerle mücadelenin mümkün olmadığını, bu nedenle halife etrafında toplanılması gerektiğini savunan bu cemiyet, bir İslam kamuoyu oluşturmaya çalışmaktaydı.
4-İngiliz Muhipleri İngiliz Muhipleri Cemiyeti Anadolu’da İngiliz himayesini sağlamak amacıyla kurulmuştur.
5-Wilson Prensipleri Amerika Birleşik Devletleri’nin mandacılığını savunan bu cemiyet adını ABD Başkanı Wilson’un yayınladığı Wilson prensiplerinden almıştı. Bu cemiyetin üyeleri ABD’nin Osmanlı sınırları içinde amaçlarına ulaşamayacağını anlayınca cemiyeti kapattılar.
17
2-İzmir Müdafaa-i Hukuk Bu cemiyet, İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verilmesi önlemek amacıyla kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesinin oluşmasında da bu cemiyet etkili olmuştur.
3-Kilikyalılar Adana ile çevresini Fransızlara karşı savunmak ve Ermenilerin buradaki ideallerine karşı koymak için kurulan cemiyettir.
4-Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk İstanbul’da kurulan cemiyet, daha sonra Erzurum ve Elazığ’da da şubeler açarak doğuda ermeni devletinin kurulmasını önlemeye çalıştı.
5-Trabzon Muhafaza-i Hukuk C Trabzon ve çevresinde Pontus Rum Devleti’nin kurulmasını önlemek amacıyla kurulan bu cemiyetin merkezi Trabzon idi.
6-Milli Kongre Merkezi İstanbul olan bu cemiyet basın yolu ile Türklerin sorunlarını dünyaya duyurmaya çalışmıştır. Mitingler yapılması ve Meclis-i Mebusan’ın toplanmasında etkili olmuştur. NOT: Halkı, kurtuluş mücadelesinde birlikte tutmak için, öncelikle Erzurum Kongresi’nde doğudaki yararlı cemiyetler, Sivas Kongresi’nde ise yurttaki tüm yararlı cemiyetler birleştirilerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak yönetilmeye başlandı.
I-AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLER
Rumların Kurdukları
Cemiyetin Adı
Mavri Mira Cemiyeti
Pontus Rum Cemiyeti
Etnik-i Eterya Hınçak (çan sesi) ve Taşnak Cemiyetleri
II-TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLER (MİLLİ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER)
Hakkında Kısaca Bilgi
Cemiyetin Adı
İstanbul Rum Patrikhanesince kuruldu. Amacı; Çeşitli illerde çeteler kurmak ve Yunanistan lehine propaganda yapmaktır. (Büyük Yunan Devleti kurmak ve Bizans’ı yeniden canlandırmak) Merzifon Amerikan Kolejinde kuruldu. Pontus adlı bir gazeteleri vardı. Amacı: Samsun ya da Trabzon merkez olmak üzere; İnebolu(Sinop)’dan Batum’a kadar bir Pontus Rum Devlet’i kurmak.
Kürt Teali Cemiyeti
İstanbul’da kuruldu. Amacı: Yabancı bir devletin himayesinde Doğu’da Kürt Devleti kurmaktır. Önemli bey ve aşiretlerin milli mücadeleyi desteklemeleri üzerine etkisine yitirmiştir.
Teali İslam Cemiyeti
İstanbul’daki medrese hocalarınca (müderris) kuruldu. Hilafet ve saltanata bağlılığı savunmuş, milli mücadeleye karşı çıkmıştır. Kurtuluşu halifenin buyruğu altına girmekte görmüşlerdir.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası
İstanbul’da kuruldu. Amacı: Padişah ve hilafete bağlı kalmayı sağlamaktı. Damat Ferit’i destekliyordu. Meşrutiyet yanlısıydı.
Hürriyet ve İtilaf
1911 yılında mecliste İttihat ve Terakki Partisine karşı bir tepki olarak kurulmuştur. Milli mücadeleye karşı çıkmıştır.
Amacı: Rumların yaşadığı her yeri Yunanistan’a katmak Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerce kurulmuştur. Amacı: Doğu Anadolu ve Çukurova’da bir Ermeni Devleti kurmak
Ermeni İntikam Alayları
Çukurova’da bir örgütlenmişlerdir.
Ermeni
Devleti
kurmak
Musevi Macabi Alyans Cemiyeti
Filistin’de bir İsrail Devleti Kurmak amacıyla örgütlenmiştir.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti
için
Hakkında Kısaca Bilgi
Wilson İlkeleri Cemiyeti
İstanbul’da kuruldu. Amacı: Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki dostluğu kuvvetlendirmek ve Osmanlı devletini İngiliz himayesine almaktır. İstanbul’da, aydın, yazar ve gazetecilerce kurulmuştur. Osmanlı Devletinin kurtuluşunu ABD himayesine görmüşlerdir.
TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Saltanata ve hilafete bağlı görünmeleri 2. Milli mücadeleye karşı olmaları 3. İşgalci devletlerce desteklenmeleri ya da işbirliği yapmaları 4. Kurtuluşu yabancı himayesinde görmeleri
AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Bulundukları yerdeki güvenliği bozarak 7. maddenin uygulanmasını sağlamak. 2. Türkleri göçe zorlayarak kendi nüfuslarını çoğaltmak. 3. Türk milli birliğini bozmak ve bağımsız devletler kurmak.
18
YARARLI (MİLLİ) CEMİYETLER Başlangıçta Türk’ün haklı davasını yayın yoluyla ve propagandayla savunmaya çalışmışlarsa da; işgalci devletlerin haksız tutumu ve İzmir’in işgali bu tür mücadelenin yeterli olamayacağını göstermiş ve silahlı mücadeleye başlamışlardır. Her Cemiyet bir zararlı cemiyete karşı kurulmuştu ve sadece kendi bölgesini savunuyordu, aralarında koordinasyon yoktu. Cemiyetin Adı
Hakkında Kısaca Bilgi
Trakya Paşaeli Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti
Edirne’de kuruldu. İlk kurulan cemiyettir. Amacı mütarekeden sonra azınlıkların taşkınlıkları ve işgaller karşısında Trakya'da yaşayan Türklerin haklarını koruyup, direnişi sağlamak ve gerekirse silahla karşı koymaktı. Mavri Mira Cemiyetine karşı kurulmuştur.
İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti
2 Aralık 1918'de kurulmuştur. Cemiyet İzmir'in Yunanlılara verilmesini engellemeye, İzmir'in Türklüğü hakkında propaganda yoluyla dünya kamuoyunu inandırmaya ve haklarını korumaya çalışmıştır. Mavri Mira Cemiyetine karşı kuruldular.
İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti
İzmir'de kurulan bu cemiyetin ilk adı "Müdafaa-i Vatan Heyeti" dir. İzmir'in işgalinden bir gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti adını almıştır. Cemiyetin amacı; İzmir'in haksız olarak Yunanistan tarafından işgalini önlemek, İzmir ve çevresinin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmaktı. İzmir'in işgalinden sonra silahlı direnişe geçen Redd-i İlhak Cemiyeti'nin çalışmalarıyla Kuvay-ı Milliye birlikleri kuruldu. Ayrıca cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur.
Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Cemiyet ilk önce Doğu illerindeki Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla İstanbul'da kuruldu. 10 Mart 1919'da "Erzurum Müdafaa-i Hukuk" şubesi açıldı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk şubesi, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesini engellemek amacıyla hızla örgütlenmeye ve çevre illerle ilişki kurmaya başladı. Taşnak ve Hınçak Cemiyetine karşı kurulmuştur. Ayrıca cemiyet Ermenilerle mücadele etmek, Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık yönüyle de üstün olduğunu kanıtlamak için Fransızca Le Pays, Türkçe Hâdisât ve Albayrak gazetelerini çıkarmış, bu bölgeden göç edilmemesi, bilim, iktisat ve din alanlarında teşkilatların kurulması, bölgenin saldırılara karşı korunması, bölgenin haklarının savunulması gibi kararlar almıştır.
Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti
Trabzon ve yöresine yönelik Rum Pontus Devleti'nin kurulmasını engellemek ve Ermeni iddialarına karşı bölge halkının haklarını savunmak amacıyla Trabzon'da kuruldu. Pontus Rum ve Etnik-i Eterya Cem. karşı kurulmuştur
Kilikyalılar Cemiyeti
Milli Kongre Cemiyeti
1. 2. 3. 4. 5. 6.
Fransız ve Ermenilerin Adana ve çevresindeki emellerine ve işgallerine karşı 21 Aralık 1918'de Ali Fuat Paşa'nın girişimleriyle İstanbul'da kuruldu. Cemiyet, Adana'nın Fransız işgaline karşı savunulmasında etkili olmuştur. Ermeni İntikam Alayları ve Hınçak ve Taşnak Cem. Karşı kurulmuştur. II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük fikrini ve Türk milliyetçiliği hareketini Milli Eğitim vasıtalarıyla yaymak amacıyla kurulan "Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti" üyeleri tarafından 29 Kasım 1918'de İstanbul'da kuruldu. Partiler üstü bir cemiyet olarak kurulan Milli Kongre Cemiyeti'nin amacı; Türkler hakkında dünyada yapılmış ve yapılmakta olan propagandalara yayın yoluyla karşı koymak ve Türk milletinin haklarını, tarihi vazifelerini, medeni vasıflarını belirtmekti. 1919 yılında Milli Kongre Türkler hakkında tanınmış yazarların sözlerini, dünya kamuoyunda Türklerin durumu ve Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları zulümler hakkında vesikalar ve Fransızca eserler yayımlayarak etkili olmuştur.
MİLLİ CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra ( İzmir’in işgal edilmesiyle) kuruldular. Düşman işgalini önlemek ve Türk milletinin bağımsız yaşamasını sağlamayı amaç edinmişlerdir. Önceleri yayın yoluyla mücadeleyi, sonraları silahlı mücadeleyi benimsemişlerdir. Türk halkını teşkilatlandırmak için bölgelerinde kongreler toplamışlardır. Ortaya çıkmalarında Türk milliyetçiliği vardır; milli mücadelenin temelini atmışlardır. Sivas Kongresinde birleştirilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-ı Hukuk adını almışlardır (Daha sonra Halk Fırkası adıyla partiye dönüşmüştür.)
19
KUVAYİ MİLLİYE Mondros Ateskes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra başlayan düşman işgaline karşı ,İstanbul hükümetinin sessiz kalması üzerine , halkın vatanını korumak üzere işgalci güçlere başlattığı silahlı direniş hareketine verilen addır.Osmanlı Devleti’ne bağlı olmayan bu kuvvetler Türk milletine dayanan ve onun adına faaliyet gösteren bir direniş hareketidir.
Kuva-i Milliye’nin Özellikleri Bölgesel amaçlıdır. Kendi bölgelerini korumak amacıyla kurulmuştur. Disiplinli ve düzenli birlikler değillerdir. İşgallere karşı vatanı korumak amacıyla kurulan birliklerdir. Milliyetçilik duygusu hâkimdir. Askerlik bilgi ve teknik bakımından eksik birliklerdir. Belli bir merkeze bağlı değildirler. Düzenli ordunun temelini oluşturmuşlardır. Düzenli ordu kuruluncaya kadar düşmanı oyalamışlar, TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları başarıyla bastırmışlardır.
Kuva-i Milliye'de İlk Silahlı Direniş Olayı Kuvayi milliye'nin işgallere karşı ilk direnişi 19 Aralık 1918 tarihinde Hatay-Dörtyol'da Fransızlara karşı olmuştur. İkinci direniş ise İzmir'in işgalinden sonra Batı Anadolu'da Yunanlılara karşı olmuştur. Düzenli ordunun kurulmasıyla birlikte Kuvayi milliye kaldırılmıştır.
Kuva-i Milliye’nin kaldırılma nedenleri Belli bir otoriteye bağlı olmayışları Askeri teknik ve bilgi bakımından eksik oluşları İhtiyaçlarını karşılamak için halka baskı yapmaları Düzenli orduya sahip olan Yunanlılara karşı tam olarak başarı sağlayamamaları.
Kuva-i Milliye'nin sağladığı faydalar ve özellikleri Milli Mücadele’nin ilk silahlı direniş gücü olmuşlardır. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Anadolu’nun işgali üzerine başlayan bölgesel hareketlerdir. Kuva-ı Milliye birlikleri arasında ilişki az olup, kendi bölgelerini kurtarmaya çalışmışlardır. Tek bir merkeze bağlı değillerdir. Mondros Ateşkes Antlaşması ile terhis edilen askerler de bu harekete katılmışlardır. Düşmanın ilerlemesi yavaşlatmıştır. Yunan ordularının Anadolu’da rahatça ilerlemelerini engellemişlerdir. Türk köylerini Rum ve Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı korumuşlardır. Halka moral vermiş ve ulusal bilincin gelişmesine katkı sağlamıştır. Düzenli ordu kuruluncaya kadar halkı korumuştur. TBMM'ye karşı başlayan iç ayaklanmaların bastırılmasında çok önemli fayda sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenmesi için zaman kazandırmıştır. Kuva-ı Milliye, düzenli ordular kuruluncaya kadar TBMM'ye zaman kazandırmış ve ülkede TBMM'nin hâkim ve tek güç haline gelmesine ortam hazırlamıştır. Kuva-ı Milliye daha sonra kaldırılarak Düzenli Ordu kurulmuştur (8 Ekim 1920).'
20
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI SAMSUN’A ÇIKIŞ (19 MAYIS 1919)
Erkan İSANMAZ 000
Yurdun işgali üzerine İstanbul’da arkadaşlarımızla kurtuluş çareleri aradık. Kurtuluş için tek yol, Anadolu’ya geçip halkı örgütlemekti. Aradığım fırsat. 9. Ordu Müfettişi olmamla gerçekleşti,
İşgaller ve ülkenin durumu hakkında Halkın bilinçlenmesini sağlamak 21
Amasya1919) Genelgesi AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 22 Haziran 1919
Erkan İSANMAZ
Paşam! Ben ve ordularım emrindeyiz…
22
ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)
23
SİVAS KONGRESİ (4 –11 EYLÜL 1919)
24
Amasya Görüşmesi AMASYA GÖRÜŞMESİ (20-22 EKİM 1919) 20-22 Ekim 1919 Erkan İSANMAZ
25
Milli Mücadelenin Başlatıldığı Şehir (19 Mayıs 1919) Havza Genelgesi (28 Mayıs 1919) İSTANBUL
SAMSUN
Havza
Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7Ağustos 1919)
AMASYA ANKARA TBMM ‘nin Açılışı (23 Nisan 1920)
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
ERZURUM SİVAS Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)
Mustafa Kemal’in İzlediği Yol
Milli Mücadele Başlıyor: Mustafa Kemal Paşa , Mondros Ateşkes Anlaşmasının
imzalanmasından sonra 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a geldi.Bu sırada İtilaf
devletleri donanması da İstanbul’a gelmişti.Bunun üzerine “Geldikleri gibi giderler” diyerek kurtuluşa olan inancını belirten Mustafa Kemal düşmanı yurttan atma kararını gerçekleştirmek için çalışmalara başladı.İşgal altındaki İstanbul da kaldığı 6 ay süresince padişah ve politikacılarla yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadı.Siyasi olarak bir şey 26 yapılamayacağını anlamıştı.Vatanın ve milletin kurtuluşu için Anadolu ya geçip milli direnişi başlatmaktan başka çare yoktu.Ve bu sırada kendisine verilen 9. Ordu Müfettişliği görevi ile 16 Mayıs 1919 da Samsun’a hareket etmiş 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ulaşarak Milli Mücadeleyi başlatmıştır.
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKMASI (19 MAYIS 1919) Samsun çevresindeki Türkler’in silahlanmasını ve teşkilatlanmasını engellemek için 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a gönderilmiştir. Samsunda yayınladığı raporda Rumlar’ın siyasi emellerinden vazgeçmeleri halinde karışıklığın kendiliğinden sona ereceğini belirtmiştir. Not : 19 Mayıs 1919 Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı kabul edilmektedir.
AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 1919) Mustafa kemal milli birliği gerçekleştirmek ve Kurtuluş Savaşı’na çağrıda bulunmak amacıyla çeşitli komutanların da imza ve desteğini alarak Amasya’da yeni bir genelge yayınlamıştır. (Ali Fuat, Kazım Karabekir vs.) Buna göre ;
KARARLARI: Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir. (Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesidir) İstanbul hükümeti üzerine aldığı vazifenin gereğini yerine getirmemekte, bu da milletimizi yok göstermektedir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. (Kurtuluş Savaşı’nın amaç ve yöntemi) Milletin haklarını tüm dünyaya duyuracak bir kurul toplanmalıdır. (Temsil heyetinden bahsediliyor.) Her bakımdan güvenli bir bölge olan Sivas’ta milli bir kongre toplanmalıdır. (Davet) Bunun için yurdun her yanında 3 delege seçilmeli, seçimlerin yapılmadığı yerde halkın güvenini kazanmış 3 kişi belirlenip derhal yola çıkarılmalıdır. Delegelerin belirlenmesinde, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ve belediyeler görevlendirilmiştir. (Böylece kurtuluş savaşını yayma ve millete maletme hedeflenmiştir). Bütün bu işler büyük bir gizlilik içinde yapılmalı ve milli bir sır olarak saklanmalıdır. 9-10 Temmuz’da Erzurum’da doğu illeri adına bir kongre toplanacaktır.
Amasya Genelgesi’nin Önemi : İlk defa kurtuluş savaşının mücadele safhası başlamıştır. İlk defa kurtuluş savaşının gerekçesi , yöntemi ve amacı belirtilmiştir. İlk defa milli bir kurulun oluşturulmasından bahsedilmiştir. İlk defa İstanbul hükümetinin görevini yerine getiremediğinden bahsedilmiştir. Sivas Kongrelerinin toplanmasına karar verilmiştir. İlk kez millet egemenliğine dayalı bir yönetim kurulacağından bahsedilmiştir.
Not- 1: Halk milli mücadeleye davet edilmiştir. Not-2: Sivas Kongresi’ne çağrı yapılmış, Erzurum Kongresi’nin toplanacağı duyurulmuştur. Not-3 : Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesi ile yetkilerini aşması önce İstanbul Hükümeti tarafından daha sonra padişah tarafından geri çağrılmasına sebep olmuş, Mustafa Kemal, 7-8 Temmuz gecesi askerlikten istifa etmiştir.
ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ – 7 AĞUSTOS 1919) Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’e destek vermiş, Erzurum Kongresi’ne katılmasını ve başkan seçilmesini sağlamıştır. Kongrede çok önemli kararlar alınmıştır.
KARARLARI: Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür parçalanamaz. (Misak-ı Milli’ye temel teşkil etmiştir.) İşgallere karşı top yekün savunmaya geçilecektir. Osmanlı hükümeti vatanın bütünlüğünü koruyamazsa geçici bir hükümet kurulacak, bu hükümet üyeleri milli kongre tarafından seçilecek, milli kongre toplanana kadar hükümet görevi yapacak olan temsil heyeti oluşturulacaktır. Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır. Azınlıklara milli birliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak haklar verilemez. Manda ve himaye kabul edilemez. (ilk kez reddedilmiştir.) Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir an önce toplanmasına çalışılacaktır. Doğu Anadolu’daki cemiyetler, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. 27
Not-1: Toplanışı yönüyle bölgesel, kararları yönüyle millidir. Not-2 : İhtilal özelliği belirgindir. Not-3 : Sivas Kongresi’nin ve Misak-ı Milli’nin temelini oluşturmuştur. Not-4 : Erzurum Kongresi’ni toplayan Doğu Anadolu’daki müdafaa-i hukuk
cemiyetleri Türklerin
bölgeden izinsiz göçünü yasakladıkları gibi kültürel faaliyetlere de önem vermişlerdir.
Erzurum Kongresinin Önemi: Erzurum kongresi bölgesel olarak toplanmış fakat aldığı kararlar ulusal bir kongredir. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin girişimleriyle bölgedeki Ermeni tehlikesine karşı toplanmıştır. İlk defa milli sınırlardan bahsedilmiş. Vatanın asla parçalamaz olduğu belirtildi.(Misak-ı Milli’de aynen yer aldı.) İlk defa yeni hükümet kurulmasından bahsedilmiş ve ilk defa 9 kişilik Temsil Heyeti seçilmiştir. İlk defa manda ve himaye reddedilmiştir. Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümetin meclisin denetimine girmesi kararlaştırıldı.(Mebusan Meclisi)
BALIKESİR VE ALAŞEHİR KONGRELERİ (26-31 TEMMUZ) (16 – 25 AĞUSTOS 1919) Batı Anadolu’da Yunanlılar’a karşı elde edilen bazı başarılar birliklerimizin desteklenmesi düşüncesini doğurmuştur. Bu amaçla Edirne, Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli’de kongreler toplanmıştır.
Balıkesir Kongresi Kararları : 1234-
Yunanlılar’a karşı mücadele devam ettiği sürece seferberlik vardır İdareyi tek elden sağlamak için merkez heyeti kurulacaktır. Sancaklarda ve kazalarda levazım birlikleri oluşturulacaktır. Ayvalık kıyılarından başlayan Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli kasabalarından geçen bir hat üzerinde Batı cephesi oluşturulmuştur. (Kurtuluş Savaşı’nın ilk cephesi)
Not-1 : Erzurum Kongresi kararlarından habersizdir. Not-2 : Bölgeseldir. Not-3 : Alaşehir Kongresi’nde Balıkesir Kongresi kararları onaylanmıştır.
SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919) Amasya Genelgesi’nde toplanması istenilen Sivas Kongresi yurdun her yerinden gelen delegelerin katılımıyla toplanmıştır. İtilaf devletlerinin Sivas’ı işgal etme tehdidi ve Elazığ Valisi Ali Galip’in kongreyi basma girişimi sonuç vermemiştir. Kongrede Mustafa Kemal’in başkanlığı, manda fikri ve Erzurum Kongresi kararları tartışılmıştır.
Alınan Kararlar : Erzurum Kongresi kararları kabul edilmiş, bazı konularda değişiklik yapılmıştır. “ Temsil Heyeti, Doğu Anadolu’yu temsil eder.” cümlesi “ Temsil Heyeti bütün vatanı temsil eder.” Şeklinde değiştirilmiştir. Bütün cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir. Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarılmalıdır. Mebusan Meclisi’nin açılması için yapılan çalışmalar hızlandırılacaktır. Yurdun bölünmesi düşünen, Ermeni ve Rum devleti kurmayı amaçlayan cemiyetlerin çalışmalarına izin verilemez.
Özellikleri : 1234-
Toplanması ve aldığı kararlar yönüyle millidir. Mustafa Kemal’in güç ve otoritesi artmış milli bir lider olarak ortaya çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı bütün vatana yayılmış, millete mal edilmiştir. Sivas Kongresi’nde Ali Fuat Paşa Batı Cephesi Komutanlığı’na getirilmiş, böylece Temsil Heyeti yürütme gücünü ilk kez kullanmıştır. 28
Sonuçları : 1- Mustafa Kemal İstanbul ile haberleşmeme emrini vermiştir. 2- Padişahtan Mebusan Meclisi’nin bir an önce toplanmasını ve Damat Ferit’in istifa etmesini istemiştir. 3- Anadolu’daki gelişmeleri önleyemeyen Damat Ferit Paşa istifa etmiş ve yerine Ali Rıza Paşa kabinesi kurulmuştur.
Not : Temsil Heyeti’nin ilk siyasi başarısı Damat Ferit’in istifasıdır. 4- Vatansever bir kişi olan Ali Rıza Paşa milli mücadelecilerle iyi geçinmeye çalışmış, gönderdiği temsilcilerle Amasya Görüşmeleri’ni yapmıştır.
Önemi: ¥ ¥ ¥ ¥ ¥ ¥
Ülke genelindeki milli cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirildi. Manda ve himaye fikri kesin olarak reddedildi. İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarıldı. ( Kamuoyu oluşturmak ve ulusal gücün sesini duyurmak için çıkarıldı.) Temsil heyeti 15 kişiye çıkarılmıştır. Toplanış ve aldığı kararlar yönüyle ulusal bir kongredir. Ali Fuat Cebesoy Batı Anadolu Kuva-i Milliye Komutanlığına atanmıştır. ( Temsil heyeti yürütme gücünü kullanmıştır.)
AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 EKİM 1919) Ali Rıza Paşa Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Amasya’ya göndermiş, Temsil heyeti ile 3 gün süren görüşmeler sonunda Salih Paşa, ileri sürülen konuları şahsen kabul etmiş, İstanbul Hükümeti’ne de kabul ettirmeye çalışacağını belirtmiştir.
Görüşülen konular : 1234-
Vatanın bütünlüğü, işgallere izin verilmemesi gerektiği Mebusan Meclisi’nin İstanbul dışında, güvenli bir bölgede toplanması Temsil heyetinin haberi olmadan düşmanla barış görüşmelerine gidilmemesi Azınlıklara dengeyi bozucu imtiyazlar verilmemesi
Önemi:
İstanbul Hükümeti, Amasya görüşmesine temsilci göndermekle, Temsil Heyetinin hukukî varlığını resmen kabul etmiş oluyordu. NOT: İstanbul Hükümeti yukarıda alınan kararlardan sadece Mebuslar Meclisi'nin toplanmasını kabul etti. İstanbul Hükümeti meclisin toplanması dışındaki konulara sıcak bakmamıştır.
Amasya Genelgesi
Erzurum Kongresi
Kurtuluş Savaşının amacı, gerekçesi, yöntemi açıklandı.
- Bölgesel olmakla beraber, kararları ulusaldır.
-İlk defa ulusal egemenlikten bahsedildi.
- İlk kez manda ve himaye reddedildi.
- İlk defa milli kurulun kurulmasından bahsetti. - Sivas’ta kongre toplanması istendi.
- Doğudaki cemiyetler birleştirildi.
Sivas Kongresi - Ulusal kongredir. - Erzurum Kongresi kararları aynen benimsendi. - Manda ve himaye kesin olarak reddedildi. - Yurttaki tüm cemiyetler birleştirildi.
- İlk defa temsil heyeti oluşturuldu.
- İrade-i Milliye gazetesi yayınlandı
- Milli sınırlar içinde vatan bütündür, bölünmezdir.
- Temsil heyeti yürütme yetkisini kulandı. (Ali Fuat Paşayı batı cephesine atayarak.) 29
Amasya Görüşmeleri - * ** İstanbul Hükümeti resmen temsil heyetini tanıdı. - Mebuslar meclisinin tekrar açılması sağlandı. - Sivas kongresi kararları kabul edilecekti. - Azınlıklara fazla hak verilmeyeceği belirtildi. - Bağımsızlığın korunması istendi. ** Sadece Mebuslar meclisi açılma fikri kabul edildi.
TEMSİL HEYETİ’NİN ANKARA’YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919) : Mustafa Kemal meclisin İstanbul dışında toplanmasını istemişse de arkadaşları bile mevcut kanunlara göre bunun mümkün olmadığını belirtince ısrarlı olmamış, seçimlerin yapılmasını beklemeye başlamıştır. Bu arada Temsil heyeti’nin merkezi Ankara’ya taşınmıştır.
Bunun sebepleri : 12345-
Ulaşım ve haberleşme yönünden elverişli olması Coğrafi konumunun uygunluğu Batı cephesine yakınlığı Güvenli bir bölge olması İstanbul’daki meclisin çalışmalarının daha yakından takip edilebilmesi
SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ’NİN TOPLANMASI (19 OCAK 1920) Seçimler hiçbir müdahale olmadan yapılmış ve genellikle Müdafaa-i Hukuk taraftarları kazanmıştır. Mustafa Kemal görüşmelere katılacak arkadaşlarından bazı önemli isteklerde bulunmuştur.
İstekleri:
Not :
Kendisinin meclis başkanı seçilmesi (Böylece meclis başkanı sıfatıyla, meclisin dağıtılması durumunda, yeni bir meclis toplayabilecektir.) Müdafaa-i Hukuk adlı bir grup oluşturmaları Misak-ı Milli kararlarının kabul edilmesi İstanbul’daki padişah taraftarlığı havasından etkilenen mebuslar fikirlerini değiştirmişler, Mustafa
Kemal başkan seçilmemiş, Felah-ı kabul ve ilan edilmiştir.
Vatan adlı bir grup oluşturulmuş, fakat Misak-ı Milli kararları
MİSAK-I MİLLİ (28 OCAK 1920) 1- Mondros imzalandığı tarihteki sınırlar milli sınırlarımızdır. Bu sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür. 2- Mondros’tan önce işgal edilmiş olan üç bölgede ise halk oylamasına gidilecektir. ** Kars, Ardahan, Batum ** Batı Trakya ** Arapların yaşadığı bölgeler 3- İstanbul, Marmara ve Halife’nin güvenliğinin sağlanması şartıyla Boğazlar’dan geçiş serbest olacaktır. 4- Azınlıklara tanınan haklar, komşu devletlerdeki Türkler’e tanınan haklar kadar olacaktır. 5- Siyasi, adli ve ekonomik bağımsızlığımızı kısıtlayıcı ayrıcalıkların varlığı kabul edilemez. (Dış borçların ödenmesi de bununla ilgilidir.)
Önemi : 1-Yeni kurulacak Türk devletinin Milli sınırlarını tespit etmiştir. 2-Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına dayanır. 3-Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nce belirlenmiş, ilk TBMM tarafından gerçekleştirilmiştir. 4-Kabul edilebilecek askeri şartları içerdiğinden bir barış programı niteliğindedir. 5-Wilson ilkeleri esas alınmıştır.
Sonuçları : 1Seçimlerin yapılmasına ve meclisin çalışmalarına müdahale etmeyen itilaf devletleri, Misak-ı Milli’nin ilanını büyük bir şaşkınlık ve öfke ile karşılamışlardır. 2İstanbul Hükümeti’ne baskı yapmışlar, Ali Rıza Paşa istifa etmiş, Salih Paşa hükümeti kurulmuştur. 3İstanbul’u işgal etmişlerdir. (16 Mart 1920) Böylece Osmanlı Devleti bir kez daha fiilen sona ermiştir. 4Meclis dağıtılmış, üyelerinin bir kısmı tutuklanıp sürgün edilmiştir. 5Mebusların bir kısmı Anadolu’ya kaçarak Milli Mücadele’nin kadro yönüyle güçlenmesini sağlamışlardır. 6İstanbul’un işgalini kınayan ve baskılara rağmen Milli Mücadele’ye karşı olduğunu bildirmeyen Salih Paşa istifa etmek zorunda kalmıştır. Damat Ferit Paşa yeniden hükümeti kurmuştur. 7Böylece Temsil Heyeti ile İstanbul Hükümeti arasında başlayan yakınlaşma tekrar gerilimli bir hale dönmüştür. 8Mustafa Kemal kurtuluş hareketinin padişah ve halifenin de kurtuluşunu amaçladığını belirtmiştir. Not : Böylece milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasına çalışılmıştır. 30
İstanbul’un İşgali ( 16 Mart 1920):
Misak-ı Milli kararlarını beklentilerine aykırı bulan itilâf Devletleri: İstanbul’u resmen işgal ettiler. Mebuslar Meclisi'ni basarak, Temsil Heyeti'nin görüşleri doğrultusunda çalışan Mebusları tutukladılar. Bazıları Anadolu'ya kaçtılar. Anadolu'da sürdürülen millî mücadeleden vazgeçilmezse, İstanbul’u tamamen alacaklarını ilân ettiler. Vahdettin, Mebuslar Meclisini kapattı. (11 Nisan 1920). Böylece II. Meşrutiyet’te resmen sona erdi. Ali Rıza Paşa, Hükümet Başkanlığından istifa etti. Salih Paşa Hükümeti kuruldu. O da istifa etti ve yerine tekrar Damat Ferit Paşa geçti.
İstanbul’un İşgaline Karşı M. Kemal’in Aldığı Önlemler: Durumu vatanın her tarafına duyurdu ve protesto etti. İstanbul ile telgraf ve telefon haberleşmesinin kesilmesini istedi. İstanbul'daki tutuklamalara karşı, Anadolu'daki İtilâf Devletleri subaylarının tutuklanmasını istedi. Anadolu'dan İstanbul'a her türlü malî kaynak gönderimini durdurdu. İşgal güçlerinin İstanbul ve Adana'dan Anadolu'ya yapacakları sevkıyata engel olmak için Geyve ve Ulukışla demiryollarını tahrip ettirdi.
İLK TBMM (23 NİSAN 1920) İstanbul’un işgali ve Mebuslar Meclisi'nin kapatılması üzerine Mustafa Kemal, Temsil Heyeti adına yayımladığı bir emirle, Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını duyurdu. Seçimler yapıldı. Seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri Ankara'da toplandı ve TBMM açıldı. .Böylece millet egemenliğine dayanan yeni Türk Devletinin temelleri atılmış oldu. - ** Yönetimde millet söz sahibi olduğu için devletin adı da "Cumhuriyet" olmalıydı. Fakat kurtuluş savaşımız devam ediyordu. Cumhuriyetin önemini kavrayamayanlar, toplumda huzursuzluğa sebep olabilirdi. Bu sebeple Cumhuriyet adının verilmesi daha sonraya bırakıldı. -TBMM'nin açılışından bir gün sonra meclis başkanlığına seçilen Mustafa Kemal, durumu Avrupa Devletlerine bildirdi, İstanbul Hükümeti ile yaptıkları ve yapacakları antlaşmaların TBMM tarafından tanınmayacağını duyurdu. - 3 Mayıs 1920 de TBMM Hükümeti kuruldu. - 20 Ocak 1921 de ilk Anayasa “(Teşkilat- Esasiye)” hazırlandı. - Anayasanın ilk maddesi: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Diyerek egemenliği halka vermiştir. - İlk mecliste Tesanüt Grubu, Halk Zümresi ve Islahat Grubu, İstiklâl Grubu, Müdafaa-i Hukuk Grubu (M. Kemal kurdu) olarak dört grup vardı. İlk TBMM’nin Özellikleri: - Güçler birliği ilkesi benimsenmiştir.(yasama ,yürütme ,yargı güçlerinin mecliste toplanması)Böylece çabuk ve uygulanabilir kararların alınması sağlanmıştır.(Çünkü o sırada ülkemiz işgal altındaydı.) - Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve meclisin üstünde bir gücün olmadığı belirtilmiştir. - Meclisin başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır. - Partileşme yoktur, gruplaşma vardır. *** Padişahlık hemen ret edilmedi. Çünkü padişah yanlılarının tepkisini çekerek iç sorun yaşamak ve bölünmeler olsun istenmiyordu. * Kurucu meclis niteliğindedir. * Meclis Hükümeti sistemini benimsedi. (Bakanların meclis tarafında seçildiği sistemdir.) Cumhuriyetin ilanı ile şimdiki sistem olan “Kabine Sistemine” geçilecektir.
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İSYANLARA KARŞI Sebepleri • • • • • • •
İstanbul hükümetinin kışkırtması İtilaf devletlerinin kışkırtması ve desteklemesi Şeyhülislamın fetvasının rolü Halkın askerlikten ve savaştan bıkması Kuva-yi milliye birliklerinin halka karşı bazı olumsuz davranışlarda bulunması Şahsi menfaat temin etme isteği Azınlıkların çalışmaları ve bağımsızlık istemeleri 31
A) Doğrudan İstanbul Hükümeti Tarafından Çıkartılan Ayaklanmalar 1. Aznavur Ayaklanması : İngilizlerin teşviki ile güney Marmara, Manyas, ululat, Balıkesir ve Gönen’de çıkartılmıştır. Ayaklanma Çerkez ethem ve kuvvetleri ile bastırılmıştır. 2.Kuva-yi inzibatiye Ayaklanması :Bu ordu İngilizlerin teşviki ve yardımı ile Osmanlı saltanatına bağlı olarak kurulmuştur. Ayaklanma İstanbul ve Anadolu arasında önemli bir geçit olan Geyve boğazının kuva-yi milliyecilerin eline geçmesini önlemek için çıkartılmıştır. Geyve boğazındaki kuva-yi milliye birliklerine saldıran hilafet ordusunun er kadrosunun ali Fuat paşa komutasındaki kuva-yi milliye birliklerine katılmasıyla ayaklanma bastırıldı.
B) İstanbul Hükümeti ve İşgalcilerin Kışkırtmaları Sonucu Çıkan Ayaklanmalar Anadolu’daki milli direnişi en çok bu ayaklanmalar uğraştırmıştır. 1. Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı ayaklanmaları : İngilizler boğazları elde tutmak için İstanbul hükümeti ile işbirliği yaptılar. Bölgedeki halk kışkırtıldı. Geyve’deki birliklerimiz pusuya düşürüldü. Ayaklanma Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa tarafından bastırıldı. 2. Yozgat Ayaklanması : Yozgat, Boğazlayan, Yeni han ve çevresinde Çapanoğlu, Aynacı oğlu gibi bölgenin ileri gelenleri, padişah ve halifeye bağlılık iddiasıyla ayaklandılar. Çünkü bu kişiler, meclisin açılışı ve yeni bir devletin kuruluşu ile otoritelerinin yok olacağından endişe etmekte idiler. Bu ayaklanmayı batı cephesinden çağrılan Çerkez Ethem ve birlikleri bastırmışlardır. 3. Konya – Bozkır Ayaklanması : Delibaş Mehmet tarafından bozkırda başlayan ayaklanma Konya ve çevresine yayıldı. Ayaklanmayı Refet paşa bastırdı. Delibaş Fransızlara sığındı. 4. Afyon’da Çopur Musa Ayaklanması : Halifelik elden gidiyor diye başlatılan ayaklama, aslında yunan ajanlarının kışkırtması ile başlatıldı. Ayaklanma bastırılınca Çopur Musa yunanlılara sığındı. Yunanlılar böylece Batı Anadolu’da daha rahat ilerleyeceklerini düşünüyorlardı. 5. Milli Aşireti Ayaklanması : Daha önce kuva-yi milliye tarafları olan bu aşiret, Fransızların kışkırtması ile Urfa ve civarında ayaklandı. 6. Koçkiri Ayaklanması : Erzincan, Sivas ve dolaylarında çıkartılmıştır. Ayaklanma, Amasya’da bulunan merkez ordusu tarafından bastırılmıştır. 7. Cemil Çeto Ayaklanması : Bahtiyar aşireti reisi olan Cemil Çeto, Garzan ve yöresinde ayaklanma çıkarmıştır. Bu ayaklanmalardan başka Ali Batı ve Şeyh Eşref ayaklanmaları da çıkmıştır.
C) Önceden Kuva-yi Milliye Yanlısı Olup Sonradan Ayaklananlar Düzenli ordunun kurulması ile bu ordunun emrine girmek istemeyen bazı kuva yi milliye komutanları isyan etti. Bunların Başlıcaları; 1. Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: Refet Paşa tarafından bastırıldı 2. Çerkez Ethem Ayaklanması : I. İnönü savaşı sonrası İsmet paşa tarafından bastırıldı.
D) Azınlıkların Çıkardıkları Ayaklanmalar Ermeni ve Rumların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde çıkardıkları ayaklanmalardır.Başlıcalar Şunlardır: 1. Pontus Rum Ayaklanmaları: Yunanlılarla işbirliği yapılarak ve itilaf devletlerinin desteği alınarak Karadeniz bölgesinde çıkarılmıştır. Rumların bölgede bağımsız bir Rum devleti kurmak için çıkarttığı bu ayaklanmalar ancak milli mücadelenin kazanılmasından sonra tamamen söndürülebilirdi. 2. Trakya ve Batı Anadolu’daki Rum Ayaklanmaları: Yunan işgallerinin başlaması ile çıkartılmıştır. 3. Ermeni Ayaklanmaları: Çukurova ve doğu Anadolu’da ermeni devletleri kurmak için Ermenilerce çıkarılmıştır.
32
Ayaklanmaların Sonuçları • • • • • • • •
Milli mücadelenin kazanılmasını geciktirmiştir. Anadolu’daki işgalleri kolaylaştırmıştır. Çok sayıda Müslüman Türk insanı şehit düşmüştür. Maddi yönden büyük kayıplara neden olmuştur Ayaklanmaların bastırılması TBMM’nin otoritesini ve gücünü artırmıştır. Düzenli ordunun kurulmasını hızlandırmıştır. Ayaklanmaların bastırılmasıyla milli birliğin sarsılıp yok olmayacağı anlaşılmıştır. Ayaklanmaların bastırılması hilafeti, saltanatı ve Osmanlı hükümetinin otoritesini zayıflatmıştır.
TBMM’nin Ayaklanmalara Karşı Aldığı Tedbirler • İstanbul hükümeti ile her türlü haberleşme ve ilişki kesildi. • Şeyhülislamın fetvasına karşılık Ankara müftüsü Rıfat efendi ve Anadolu’daki birçok müftünün imzası ile milli mücadeleyi destekleyen karşı fetva yayımlandı. • “Anadolu Ajansı” kurdurularak milli mücadele lehinde propaganda yapıldı. • Hıyaneti vataniye kanunu (29 Nisan 1920)çıkarılarak TBMM’nin otoritesi artırıldı ve suçluları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. • Damat Ferit Paşa vatan haini sayılarak vatandaşlıktan çıkartıldı.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılmasındaki Amaçlar(29 Nisan 1920) • • • • • •
Meclis iradesi karşı gelenleri ve ayaklanmaları önlemek Kuva-yi milliye amaçları dışında iş yapmasını önlemek Cezaların geciktirilmeden uygulanmasını sağlamak Meclise olan güveni artırmak Askere alma işini hızlandırmak ve orduyu güçlendirmek Osmanlı hükümetiyle işbirliği yapanları cezalandırmak
İstiklal Mahkemeleri • TBMM’nin otoritesini sağlamak amacıyla kuruldu. • İstiklal mahkemeleri üyeleri TBMM içinden seçilmiştir. Bu güçler birliği ilkesinin bir gereğidir. • İstiklal mahkemelerinin kararları kesin olup temyiz hakkı yoktur. Siyasi, mali ve adli bağımsızlığımızı yok etmeye, sonuç olarak yaşama hakkımızı elimizden alan Sevr, bizce mevcut
33
Barış Anlaşması mı Ölüm Fermanı mı? Sevr Antlaşması’nın maddelerini oluşturmak üzere İtalya’nın San Remo kentinde San Remo konferansı yapıldı.
Devletimiz bu antlaşma ile savaşın çıkmasında tek etken gibi gösterilmekte ve verilen metin çok ağır. Bu anlaşma Türk halkı için barış anlaşması değil ölüm fermanıdır! Bu antlaşmayı imzalamamıza olanak yok!
Konferansta, Osmanlı Sevr’i imzalamadı. Bu nedenden ötürü, İtilaf Devletleri Marmara Bölgesi’nde bazı işgaller yaptı. Bunun üzerine 10 Ağustos 1920’de Sevr imzalandı.
İstanbul, Osmanlı’nın başkenti olacak ama uluslararası bir statüde olacak ve uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek. Doğu Cephesi’nden bir görüntü…
Ege Bölgesi ve Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Doğu Anadolu’da bağımsız ermenistan ve Kürdistan, Doğu Karadeniz’de Pontus devleti kurulacak.
Mecburi askerlik kaldırılarak, yalnızca iç güvenlik için 15.000 jandarma olmak üzere 50.700 kişilik bir kuvvet bulundurulacak, ayrıca askerin ağır silahları olmayacak.
Siyasi, mali ve adli bağımsızlığımızı yok etmeye, sonuç olarak yaşama hakkımızı elimizden alan Sevr, bizce mevcut değildir.
Kapitülasyonlar yeniden uygulanmaya konularak, tüm devletler tarafından kullanılabilecek ve azınlıklara çok geniş haklar verilecek.
Osmanlı ekonomik konuların hiçbirine tek başına karar almayacak. Her devleti üyelerinden kurulan mali bir komisyon bütçeyi karara bağlayacak.
TBMM, Sevr’i kabul etmediğini ve Sevr’i imzalayanları vatan haini ilan ettiğini bildirmiştir.
34
Sevr imzalandı ama uygulamaya konulamadı. Çünkü Kanun-i Esasi’ye göre Meclisi Mebusan tarafından onaylanamayan bir antlaşma geçersiz sayılacaktır. İstanbul’un işgalinin ardından meclis dağıtıldığı için anlaşma onaylanamamıştır.
İtilâf Devletleri, l. Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devletine kabul ettirmeyi düşündükleri esasları İtalya'nın San - Remo kentinde belirlemişlerdi. Bu esaslar meclis kapatıldığı için “Osmanlı Saltanat Şurası'nda” incelendi ve onaylandı. Rıza Paşa'dan başka hepsi de antlaşma şartlarını kabul etti. Sonra da Paris'in Sevr mahallesinde Damat Ferit Paşa tarafından antlaşma metni imzalandı.
Maddeleri: 1- İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalacak, fakat Osmanlı Devleti azınlıkların haklarını gözetmezse İstanbul, Türklerin elinden alınacaktı. 2- Boğazlar, her zaman bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve "Boğazlar Komisyonu"nun idaresinde bulunacak. 3- Doğu Anadolu'da Kürdistan ve Ermenistan devletleri kurulacak. 4- İzmir dahil, Ege bölgesinin büyük bir bölümü ile Midye - Büyük çekmece çizgisinin batısında kalan bütün Trakya, Yunanlılara verilecek. 5- Antalya ve Konya yöresi, İtalyanlara verilecek. 6- Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölgeler ile Suriye Fransızlara verilecek. 7- Arabistan ve Irak, İngilizlere verilecek. 8- Askerlikte, mecburi hizmet olmayacak. Elli bin kişilik bir ordu bulundurulacak. Bu ordunun, Tank ağır makineli tüfek, top ve uçağı olmayacak. 9- Azınlıklara geniş haklar verilecek. Müslüman milletlerden de azınlık ihdas edilecek. 10- Kapütilâsyonlardan da bütün devletler yararlanacak.
Önemi: Türk Milletine yaşama hakkı tanımayan ve Türk vatanının parçalanmasını öngören bir antlaşmadır. Müslüman azınlıklar iddiası ile Türk milletinin de parçalanması plânlanmıştır. TBMM bu antlaşmayı tanımadı., Antlaşmayı kendisi değil, İstanbul Hükümeti imzalamıştı. Mustafa Kemal Türk milletini yok sayan, Türk vatanının parçalanmasını öngören bu antlaşma kabul etmedi. İmzalayan ve onaylayanlar vatan haini kabul edildi.
Antlaşmanın Niteliği Sevr Barış Antlaşması İstanbul Hükümeti tarafından imzalanmıştır. Ancak Osmanlı Anayasasına göre (Kanun-i Esasi) Mebuslar Meclisinin de onaylaması gerekmektedir. Ancak Mebuslar Meclisi daha önce dağıtılmıştır. Bu nedenle antlaşma hukuken geçersizdir. 35
Erkan İS İSANMAZ
Kurtuluș Savașı’nda Cepheler
Ermenilerle, Kazım Karabekir’in 15. Kolordusu mücadele etmiştir Gümrü anlaşması ile kapanmış Moskova ve Kars anlaşmaları ile sınır kesinlik kazanmıştır
İngilizlerin desteklediği yunanlılarla önce Kuvayi Milliye sonra da Düzenli Ordu mücadele etmiştir. 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes anlaşması ile kapanmıştır Fransız ve Ermenilerle halkın yapmış olduğu mücadeledir. Sakarya Savaşından sonra yapılan Ankara Anlaşması ile kapanmıştır
ÜNİTE 3: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM Kurtuluş Savaşımız sırasında, Doğu Cephesinde Ermeniler, Güney Cephesinde Fransızlar ve Ermenilerle Batı Cephesinde Yunanlılar ile savaşıldı.
DOĞU CEPHESİ (Gümrü Antlaşması):
( Düzenli ordu ile mücadele edilmiştir)
Doğu Cephesi’nden bir görüntü…
Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen devletler, kendilerine çıkar sağlamak için Osmanlı, ülkesinde yaşayan Müslüman olmayanların haklarını savunma rolü oynamışlardır. Ermeniler'i de bu politikalarına alet ettiler. Ermeniler, önce Rusya'nın, sonra da İngiltere’nin desteği ile, Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmak için harekete geçtiler. Pek çok katliam yaptılar. Ruslarla savaşan Türk ordusunu arkadan vurdular. Bunun üzerine, savaş bölgesinde yaşayan insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için TBMM, Tehcir (göç) yasasını çıkardı. Bu yasayla Ermeniler, Suriye'ye göç ettirildiler (1915). I. Dünya Savaşından sonra Kafkasya'nın güneyinde bir Ermenistan Devleti kuruldu. İtilâf Devletleri, Doğu Anadolu'yu Ermenilere vermeyi planladılar. Bundan cesaret alan Ermeniler, 1920 Haziranında Türkiye'ye karşı saldırıya geçtiler. Fakat Doğu Cephesi Komutan'ı Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk kuvvetlerine yenildiler ve GÜMRÜ ANTLAŞMASInı yapmak zorunda kaldılar (3 Aralık 1920). Bunun sonunda: 1. Ermeniler işgal ettikleri yerleri boşalttılar. Kars ve çevresi Türkiye'ye bırakıldı. Ermeni sorunu çözülmüş oldu. 2. Doğudaki Türk kuvvetleri, Batı ve Güney Cephelerine kaydırılarak buralar güçlendirildi.
*** Gümrü Antlaşması, TBMM’nin uluslar arası alanda kazandığı ilk siyasi ve askeri
başarıdır. ---- TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi kabul eden ilk devlet Ermeniler olmuştır. ---- Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurma ümidi ortadan kalkmıştır. ---- Ermeniler Sevr Antlaşmasından doğan haklarından vazgeçtiler. ---- İlk kez Gümrü antlaşmasıyla belirlenen doğu sınırımız , Moskova ve Kars antlaşmalarıyla son şeklini almıştır.
37
GÜNEY CEPHESİ (Ankara Antlaşması) Güney Cephesi
Şahin Bey
Güney Cephesi
Ali Saib Ursavaş
Sütçü İmam
Bu Cephede Fransızlar, Ermenilerle işbirliği ederek yöre halkına büyük işkenceler yaptılar. Bunun üzerine halk direnişe geçti. Sivas Kongresinde güneydeki Kuva-yi Milliye direnişinin örgütlenmesine karar verildi. Temsil Kurulu tarafından buraya subaylar gönderildi. Batı Cephesinden farklı olarak, Güney Cephesinde halkın tamamı bu subaylarla kaynaşarak topyekûn bir savaş başlatıldı. Kuva-yi Milliye ve halk savaşı kazandı.
- Düşmana karşı gösterdiği dirençten ve başarıdan dolayı Maraş’a “Kahraman”, Urfa’ya “Şanlı”, Antep’e “Gazi” unvanları verildi. - Fransızlar Sakarya Savaşının kazanılması üzerine Ankara Antlaşmasını imzalayarak (20 Ekim 1921) yurdumuzu terk etmek zorunda kaldılar. Bu antlaşma ile: 1- Hatay dışında kalan bugünkü Suriye sınırımız çizildi. Hatay'da özel bir yönetim kuruldu. 2-Afganistan ve Sovyetler Birliğinden sonra Fransa da, yeni Türk Devletini tanımış oldu. NOT: İtilâf devletleri içinde yeni Türk devletini ilk tanıyan devlet Fransa'dır.
DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASININ SEBEPLERİ ---- Kuvayı Milliyenin bölgesel amaçlı olması ---- Askerlik tekniğinden uzak ve meydan savaşı yapacak güçte değildi. ---- Düşmana ani baskınlar yapıp kayıplar verdiriyor, ilerlemesine engel oluyorlardı. Fakat düşmanla başa çıkacak durumda değillerdi. ---- Bu birliklerin büyük bir bölümü askeri eğitimden geçmemişti. ---- Ayrıca ağır silahları da yoktu. ---- Asker sayısı bakımından çok üstün olan ve modern silahlara sahip olan düşman kuvvetlerine karşı savaşı kazanmakta imkansızdı. ---- Kuva-yı milliye birliklerinin bir bölümü ihtiyaçlarını halktan zorla karşılıyordu. ---- Suçluları usulsüz yargılayıp ağır bir şekilde cezalandırıyorlardı. Ayrıca belli bir otoriteye bağlı kalmak istemiyorlardı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Kuva-yı Milliyenin tarihimizde önemi büyüktür. Güneyde Fransızlara karşı başarılı savaşlar yaptılar. Onlara kayıplar verdirerek ilerlemelerini yavaşlattılar. Ayrıca TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaların bastırılmasında da görev aldılar. - Düzenli ordu kurulunca Çerkez Ethem , Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali bu orduya katılmayarak isyan ettiler. 38
Düzenli Ordunun Özellikleri: 1-Kurtuluş savaşında sadece Yunanlılara karşı savaştı. 2-TBMM’ye karşı oluşan bazı isyanları bastırdı. 3-Tekalif-i Milliye Emirlerinin uygulanması sonucunda taarruz gücüne ulaştı. 4-I. İnönü Muharebesi ilk savaşı ve ilk başarısıdır. 5-Eskişehir-Kütahya Muharebeleri tek başarısızlığıdır.
BATI CEPHESİ :
Bu cephede İngiliz ve Fransızların desteklediği Yunan ordusu ile savaşılmıştır. Ve Kurtuluş Savaşımızın en ağır ve kaderimizi belirleyen savaşları bu cephede yapıldı.
I. İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921) : Nedeni: 1. İtilâf Devletleri desteğinde, Sevr antlaşmasını Türklere kabul ettirmek. 2.TBMM ordularını yok edip Ankara'ya kadar olan Türk topraklarını ele geçirmek ve TBMM'ni kapatmak. 3. Demiryollarının kavşak noktası olan Eskişehir'i ele geçirmek.
Sonucu: - Yapılan savaş sonunda Yunan ordusu yenilgiye uğratıldı. 1- Düzenli ordunun ilk askeri zaferidir. 2- TBMM Hükümetinin moral ve otoritesinin artmasını sağladı. Türk Milletinin azmini ve kurtuluş umudunu güçlendirdi. 3- İtilâf Devletleri arasında bazı anlaşmazlıklara yol açtı ve Londra Konferansının toplanmasına sebep oldu. 4- Afganistan ile dostluk antlaşması imzalandı. 5- Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.(16 Mart 1921) 6- İsmet Paşa Albaylıktan generalliğe terfi etti. 7- Çerkez Ethem isyanı bu zaferden sonra bastırıldı. 8- 20 Ocak 1921’de ilk anayasa ( Teşkilat-ı Esasiye) ilan edildi. 9- 12 Mart 1921’de İstiklal Marşımız kabul edildi. ( Milli bilinci ve bağımsızlık coşkusunu pekiştirmek için hazırlandı.) ** İstiklal Marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy, bestecisi Zeki Üngör’dür.
39
Londra Konferansı (21 Şubat - 12 Mart 1921): İtilaf Devletleri, TBMM'nin başarılarından endişelendiler ve Sevr Antlaşmasını biraz değiştirerek TBMM'ne kabul ettirmeyi düşündüler. Bu amaçla, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Londra Konferansını topladılar. ***** Bu konferansa İstanbul Hükümeti yanında TBMM Hükümeti direk çağrılmadı. TBMM bunu kabul etmeyince İtalya aracılığı ile TBMM Hükümeti de resmen davet edildi. ***** İstanbul Hükümeti ve TBMM’nin birlikte çağrılmasının amacı; arasındaki düşmanlıktan yararlanmak ve bundan kazançlı çıkmaktı.
İstanbul
ve TBMM Hükümetleri
Konferansa, TBMM adına Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, İstanbul Hükümeti adına Tevfik Pasa katıldı.Konferansta ilk söz Tevfik Paşa’ya verildi. O da; "Söz,milletin asıl temsilcilerine aittir." diyerek sözü TBMM temsilcilerine bıraktı. Böylece itilaf Devletleri'nin oyununu bozmuş ve TBMM'nin işini kolaylaştırmıştır.
TBMM Hükümeti’nin Konferansa katılma nedeni: 1- Misak-ı Milli'yi duyurmak. 2- İtilâf Devletlerinin "Türkler barış görüşmelerine yanaşmıyorlar, savaşı uzatıyorlar." gibi bir propagandaya girişmelerine imkân vermemek 3- TBMM’nin ulusun temsilcisi olduğunu duyurmak için konferansa katılmıştı.
*** Bu konferansla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, İtilâf Devletleri tarafından hukuken (resmen) tanınmış oluyordu. Konferans bir sonuç alınamadan dağıldı.
*AFGANİSTAN İLE DOSTLUK ANLAŞMASI (1 Mart 1921) I.İnönü savaşından sonra Moskovada Türk ve Afgan heyetleri arasında Türk-Afgan dostluk anlaşması imzalanmıştır.Anlaşmaya göre her iki taraftan biri saldırıya uğrayacak olursa karşılıklı olarak birbirlerine yardım edeceklerdi.
Not: TBMM yi tanıyan ilk islam devletidir.
Moskova Antlaşması(16 Mart 1921):
Rusya'da 1917 Bolşevik ihtilâli ile Çarlık rejimi yıkılmış ve Rusya I. Dünya Savaşından çekilmişti. Bunun üzerine Batılı devletler Rusya'ya karşı cephe aldılar. Rusya da, Batılı devletlerin Anadolu'yu ele geçirme çabalarından endişe duymaya başladı. Çünkü Anadolu'nun işgali, Rusya'nın güney sınırlarını da tehlikeye sokardı. Bu yüzden Rusya, TBMM ile yakınlaşmaya başladı, önce Misak-ı Milli'yi tanıdı. I. İnönü Zaferinden sonra Türk Milleti'nin gücünün daha da artması üzerine Moskova Antlaşması imzalandı. Buna göre: 1. Doğu sınırımız çizildi. 2. İki devlet arasında karşılıklı yardımlaşma kabul edildi. 3. Birinin tanımadığı devletler arası anlaşmayı diğeri de tanımayacaktı. (Rusya Sevr’i ret etmiş oldu.) - Afganistan'dan sonra Rusya da yeni Türk Devletini tanıdı. - Doğu sınırımız güvenlik altına alındı. Buradaki Türk kuvvetleri diğer cephelere kaydırılarak bu cepheler güçlendirildi.
1. İNÖNÜ SAVAŞI SONUÇLARI KODLAMASI: TALİM Teşkilat-ı Esasiye (ilk anayasa) (20 Ocak 1921) A fganistan ile Dostluk Antlaşması (1 Mart 1921) L ondra Konferansı (21 Şubat - 12 Mart 1921) İ stiklal Marşının Kabulü (12 Mart 1921) M oskova Antlaşması (16 Mart 1921)
40
II. İnönü Savaşı (26 Mart-1 Nisan 1921):Londra
Konferansında yeni Türk Devletine isteklerini kabul ettiremeyen itilâf Devletleri Yunanistan'ı yeniden saldırıya geçirttiler. Amaç yine I. İnönü Savaşındakinin aynısı idi. Sonuç da aynı oldu. Yunanlılar yenildi. Bu başarı TBMM Hükümetinin otoritesini artırdı. Halkın orduya olan güvenini pekiştirdi. İtalya bu zaferden sonra Antalya ve Muğla’dan çekilmeye başladılar. -Mustafa Kemal, ismet Paşa'ya
"Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs tali-
hini de yendiniz." sözünü bu zafer üzerine söylemiştir. Kütahya - Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921): -Üst üste yenilgiye uğrayan Yunanlılar büyük bir hazırlık yaparak şiddetli bir saldırıya geçtiler. Afyon, Kütahya, Eskişehir Yunanlıların eline geçti. -Türk ordusu daha elverişli şartlarda savaşmak üzere Mustafa Kemal'in emriyle Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Amaç Ordumuzun fazla kayıp vermesini önlemekti. - Ancak, önceki başarıların yarattığı iyimserlik kayboldu. - Hükümet merkezinin Kayseri'ye taşınması bile gündeme geldi. Fakat TBMM kabul etmedi. - Bu savaşla Türk ordusunun daha saldırı (taarruz ) gücü olmadığı anlaşıldı. - Bu savaş Kurtuluş Savaşı’ndaki
tek yenilgidir.
Savaşa Rağmen Eğitim Kongresi:
Maarif nazırı (milli eğitim Bakanı)Hamdullah Suphi Bey Eğitim sorunlarını ve ilerideki eğitim politikalarını konuşmak üzere konferans ayarlamıştı. Kütahya Eskişehir savaşlarını görünce M. Kemal’e konferansı isterse erteleyelim dedi. M. Kemal eğitimin önemli olduğunu cehaletin eğitimle yenileceğini söyleyerek kongrenin toplanmasını istedi. Kendiside bizzat katılarak konuşma yaptı.15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında yapıldı.
M. Kemal’e Baş Komutanlığın Verilmesi (5 Ağustos 1921): Kütahya- Eskişehir Savaşları sonunda ordu geri çekilince Meclis içinde bir grup M. Kemal’in ordunun başına geçmesini istedi. M. Kemal orunun başına geçeceğini ancak Meclisin tüm yetkilerinin kendine bir süre için verilmesini istedi. Uzun tartışmalar sonunda M. Kemal meclisin tüm yetkilerini üç aylığına alarak alarak baş komutan oldu. Ve Tekalif-i Milliye emirlerini hazırladı.
Tekalif-i Milliye Emirleri (8 Ağustos 1921): Tekalif-i Milliye ulusal yükümlülük anlamına gelir. Sakarya Savaşı öncesi hazırlanıp yayınlanmıştır. Buna göre: Her ilçede Tekalif-i Milliye komisyonları kurulacak. 40 yaşına kadar olan herkes askere alınacak halkın ve esnafın elinde olan giyim eşyası, hayvan ve yiyeceğin %40’ı parası sonra ödenmek şartı ile alınacak Her aile bir askeri giydirecek iç çamaşırı, çorap ve ayakkabı hazırlayıp verecek. Akaryakıt, haberleşme araçları, kamyon lastiklerinin %40’ı devlete verilecek. Halkın elindeki silah ve cephane orduya teslim edilecek Ülkede tüm zanaatkarlar (demirci, dökümcü, marangoz vb.) ordunun emrine alınacak.
Sakarya Savaşı(23 Ağustos-12 Eylül 1921): - Yunanlılar Türk ordusunu hazırlıksız yakalamak için 23 Ağustos 1921 de şiddetli bir saldırıya geçti.
"Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla ıslanmadıkça bırakılamaz." emrini verdi. Savaş 22 gün ve gece sürdü. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı - Mustafa Kemal askerlerine
Cephesi Komutanı ismet Paşa yönetimindeki Türk ordusu büyük bir zafer kazandı.
41
Sonuçları: -
Türk Milletinin bağımsızlık azmi daha da güçlendi. Türklerin, 1683 II. Viyana kuşatmasından beri devam eden geri çekilişi durdu. Mustafa Kemal'e "Gazilik" unvanı ve "Mareşallik" rütbesi verildi. Yunanistan taarruzdan savunmaya geçti. İtilâf Devletleri, Yunanistan'dan uzaklaşmaya başladı. Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalandı.(13 Ekim 1921)
- Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı.(20 Ekim 1921) - İtalya yurdumuzu terk etti.
Kars Antlaşması (13 Ekim 1921): TBMM Hükümeti ile, Sovyetler Birliği arasında daha önce imzalanan Moskova Antlaşmasının, Sovyetler Birliğine bağlı Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan tarafından da imzalanmış olmasından ibarettir. ***** Doğu sınırımız kesin şeklini almıştır.
Büyük Taarruz Ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi (26-30 Ağustos 1922): - Sakarya'da yenilen Yunanlılar, işgal ettikleri yerleri ellerinde tutabilmek için savunmaya geçtiler. - Türk ordusu yaklaşık bir yıllık hazırlıktan sonra düşmanı Anadolu'dan söküp atmak için, 26 Ağustos 1922 de taarruza geçti. Devletin bütün imkânları ile donatılan Türk ordusu, Yunan kuvvetlerini kuşattı. 30 Ağustos günü, muharebeyi doğrudan Başkumandan Mustafa Kemal yönetti. Dumlupınar'da Yunan kuvvetleri yok edildi. Kesin zafer kazanıldı. - Mustafa Kemal'in "Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Yunanlılar takip edildi. Yunan Başkumandanı Trikopis esir alındı. Türk kuvvetleri 9 Eylül 1922 de İzmir'e girdi.
Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922): Batı Anadolu'nun, Yunanlılardan temizlenmesinden sonra Türk kuvvetleri Boğazlar ve İstanbul'a yürüdü, İngiltere, Boğazlar ve İstanbul'u savunmak istediyse de, Fransa ve İtalya'dan gerekli desteği göremedi. Sovyetler Birliği de Türkleri destekleyeceğini açıklayınca, ateşkes görüşmelerini kabul etmek zorunda kaldı. Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı.
Buna göre: 1. Doğu Trakya (Edirne dahil), Meriç Irmağının sol sahiline kadar Yunan ordusu tarafından boşaltılacak ve TBMM Hükümetine teslim edilecek. Türkler barış imzalanana kadar Doğu Trakya'da sekiz bin jandarma bulunduracak. 2. Boğazlar ve İstanbul TBMM Hükümeti yönetimine bırakılacak. 3. İtilâf Devletlerinin kuvvetleri, barış imzalanıncaya kadar İstanbul'da kalacak. Önemi:
**** Boğazlar, İstanbul ve Doğu Trakya, savaş yapılmadan kurtarılmıştır.. --- Mondros Ateşkes Antlaşması hükümsüz hale gelmiştir. --- İstanbul TBMM’ye bırakılması ile Osmanlı saltanatı hukuken sona
erdi .( Resmen Saltanatın kalkması ile
sona erecek.) --- Kurtuluş Savaşımızın Savaş
dönemini bitiren antlaşmadır.
42
ÜNİTE IV ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR Saltanatın kaldırılmasının nedenleri: 1. 20 Ocak 1921 'de kabul edilen anayasada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesi benimsenmişti. Buna göre, saltanatın milli egemenlik İlkesine ters düşmesi, 2. İtilaf Devletlerinin Lozan Barış Konferansı'na TBMM ile birlikte Osmanlı Hükümetini de davet etmişlerdi. TBMM'nin Anadolu halkının tek temsilcisi olmasından dolayı iki başlılığın ortadan kaldırılmak
istenmesi. 3. Padişah ve İstanbul Hükümetinin Milli Mücadelenin aleyhinde çalışmalar, Bu nedenlerle 1 Kasım 1922'de kabul edilen bir kanunla Saltanat ve halifelik birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı. Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin bu kararın ardından İstanbul'dan ayrıldı. Halkın henüz büyük değişikliklere hazır olmaması ve İngilizlerin kendilerine sığınan Vahdettin'in halifelik gücünü kullanmaması için saltanatın kaldırılmasına rağmen halifelik kaldırılmamıştır.
Saltanatın kaldırılmasının sonuçları: 1.
Osmanlı Hükümeti ortadan kaldırılarak ülkede iki Hükümetin bulunmasından doğan çift
başlılık
sorunu sona erdirildi. TBMM ülkede yönetimi eline aldı. 2. 3. 4.
Milli egemenliğin gerçekleşmesi için büyük bir adım daha atılmış oldu. Laikliğe geçiş için önemli bir adım atıldı. Cumhuriyetin ilanı kolaylaştı.
Zaferin Ve Bağımsızlığın Tescili Lozan Barış Antlaşması(24 Temmuz 1923): - Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan Konferansı toplandı (20 Kasım 1922). Konferansa İstanbul Hükümeti de çağrılınca M. Kemal ikiliği önlemek ve Lozan’a tek katılmak için Saltanatı Lozan Antlaşması öncesi kaldırdı. - Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlarla ilgili konular görüşülürken, Sovyet Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundular. Konferansta Türk devletini İsmet Paşa başkanlığında bir heyet temsil etti. Gözlemci Devlet; ABD
Konferansın Toplanma Yeri Sorunu TBMM, konferansın İzmir'de toplanmasını istiyordu, böylece; Mustafa Kemal Paşa'nın konferansı etkilemesi kolaylaşacak Türk heyeti ile TBMM arasındaki haberleşme daha kolay sağlanacaktı. İtilaf devletleri ise uluslararası konferansların tarafsız ülkelerde toplanması gerektiğini bildirdiler. Konferansın İsviçre'nin Lozan kentinde yapılması kabul edildi.
Konferansta Görüşülecek Konular Türk heyeti, konferansta sadece Kurtuluş Savaşı'yla ilgili konuları değil yüzlerce yıllık sorunları görüşecekti. Türk heyeti iki konuda kesinlikle taviz vermeyecekti, bunlar; Ermeni meselesi Kapitülasyonların kaldırılması Konferansta görüşülecek diğer konularla ilgili olarak ise pazarlık yapılacaktı.
Lozan Görüşmelerinin Başlaması ve Kesilmesi 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmeleri bir süre sonra tıkandı. İtilaf devletleri Türk heyetinden birçok konuda taviz istediler.En çok anlaşmazlık çıkan konular şunlardı, Kapitülasyonlar Dış borçlar Musul sorunu Boğazlar sorunu Bu gelişmeler üzerine Lozan görüşmeleri 4 Şubat 1923'te kesildi.
Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde Türkiye'de iki önemli olay meydana geldi. - İzmir I. İktisat Kongresi- I. TBMM'nin feshedilmesi
17 Şubat 1923 1 Nisan 1923 43
Lozan Görüşmelerinin Yeniden Başlaması ve Barış Antlaşmasının İmzalanması Lozan konferansının dağılması üzerine TBMM, boğazlar ve çevresini ele geçirmek için hazırlık yapmaya başladı. İngilizlerle savaş tehlikesi ortaya çıktı.İngiltere'de ise kamuoyu yeni bir savaşa karşı idi. Ayrıca İngiliz sömürgeleri çıkacak bir savaşta yardım göndermeyeceklerini, diğer Avrupa devletleri ise tarafsız kalacaklarını açıkladılar.Her iki tarafında savaşı göze alamaması üzerine konferans yeniden toplandı.
24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı.
ANTLAŞMANIN MADDELERİ 1-SINIRLAR Doğu Sınırı : Görüşülmedi, Kars antlaşması geçerli oldu. Irak Sınırı : Musul konusunda anlaşmazlık çıkması üzerine Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere bırakıldı. Suriye Sınırı : 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşmasına göre belirlendi. Batı Sınırı : Meriç nehri sınır oldu. Ege Adaları : Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye, Oniki Ada İtalya'ya, diğer bütün Ege adaları silahsızlandırılması şartıyla Yunanistan'a verildi. II. Dünya savaşından sonra imzalanan Paris Antlaşması ile 12 Ada Yunanistan'a verildi.
2-BOĞAZLAR Boğazların yönetimi başkanlığını bir Türk'ün yapacağı uluslararası komisyona bırakılacak Boğazların her iki yakasında yirmişer km'lik alan silahsızlandırılacak Ticaret gemileri serbestçe boğazlardan geçebilecek Savaş gemilerine tonaj sınırlaması getirilecek. Savaş ihtimali olduğunda Türkiye boğazlan silahlandırabilecek
3-İSTANBUL'UN DURUMU İstanbul'un Lozan antlaşması'nın TBMM'de onaylanmasından sonra bir buçuk ay içerisinde İtilaf devletlerince boşaltılması kararlaştırıldı.
4-KAPİTÜLASYONLAR Kapitülasyonların bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılması kabul edildi.
5-DIŞ BORÇLAR En çok Fransa ile aramızda bu konuda sorun çıktı. Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı. Osmanlı borçları Osmanlı Devleti'nden ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Borçların önemli bir kısmını Türkiye ödeyecekti. Borçlar Türk lirası ya da Fransız frangı ile ve taksitler halinde ödenecekti.
6-PATRİKHANE Yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla patrikhane İstanbul'da kalacak + Seçilen patriği Türk hükümeti onaylayacak
7-YABANCI OKULLAR Türkiye'de bulunan bütün yabancı okullar Türk Milli Eğitim sistemine bağlı olacak. Bu okullar Türk müfettişlerince denetlenecek.
8-SAVAŞ TAZMİNATI Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak sadece Edirne'nin Karaağaç istasyonu alındı.
9-AZINLIKLAR Türkiye'de bulunan bütün azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. Böylece Avrupalı devletlerin içişlerimize karışmaları önlendi. Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları hariç Yunanistan'daki Türkler ve Türkiye'deki Rumların yer değiştirmesi kararlaştırıldı.
44
LOZAN ANTLAŞMASI'NIN ÖNEMİ ¥ ¥ ¥ ¥ ¥ ¥ ¥
Türkiye'nin bağımsızlığı tanındı. Türk milleti açısından I. Dünya savaşı sona erdi. Lozan Antlaşması uzun süre geçerli olması açısından diğer antlaşmalara örnek oldu. Boğazlar komisyonunun varlığı milli egemenliğimize gölge düşürdü. Uzun yıllar süren kapitülasyonlar, dış borçlar, azınlıklar gibi sorunlar çözümlendi. Irak sınırı hariç diğer sınırlarımız belirlendi. Türk bağımsızlık savaşı diğer esir milletlere örnek oldu.
Antlaşmadan Sonra Sorun Olan Konular • • • • • •
Musul Sorunu Hatay Sorunu Boğazlar Sorunu Dış borçların ödenme şekli Nüfus mübadelesi Yabancı okullar
Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye: 1. İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi (17 Şubat 1923) Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bozulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir benzeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı. Ekonomiyi güçlendirmek ve milli ekonominin kurulmasıyla ilgili esasları belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923'de İzmir iktisat kongresi toplandı bu kongreye çiftçi Tüccar, sanayici ve işçi kesimlerinden temsilciler katıldı. Burada Misak-ı
iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi. Kongrede alınan kararlar: 1- Sanayinin her alanda geliştirilmesi 2- Yabancı tekelden kaçınılması 3- Çiftçilere kredi sağlanması 4- Milli sanayi kurulması ve ihracatın teşvik edilmesi 5- Bu kongrede devletçilik ilkesi benimsenmiştir.
Başkent Ankara:
M.Kemal Sivas kongresinden sonra (27 Aralık 1919) temsil heyeti ile Ankara’ya gelmişti. Savaşı buradan yönetti, meclisi burada açtı.Ankara başkent gibi konumdaydı. M.Kemal Ankara’nın resmi olarak başkent olmasını istedi. 13 ekim 1923 tarihinde tek maddelik kanun teklifi ile “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır.” İfadesi anayasamızda yerini aldı.
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923): Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele döneminde attığı her adımda halkın desteğini sağlamaya çalışmıştı. 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile yeni Türk devleti kurulmuş oluyordu. Bu devlet milli egemenlik İlkesine dayalı idi. Lozan Barış Konferansı sırasında iç politikada izlenecek konular gündeme geldi. Bu konular bazı milletvekilleri arasında tartışmalara yol açtı. İtilaf Devletleri bu durumdan faydalanmaya çalıştılar. Savaş durumu yeniden gündeme geldi. Bunun üzerine TBMM, 1 Nisan 1923'te meclisi yenilemek için yeni bir milletvekili seçiminin yapılmasına karar verdi. Yapılan seçimler sonunda ikinci Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Lozan Antlaşması'nı bu meclis onayladı. Birinci TBMM (1920-1923) Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştiren ve vatanı kurtaran meclisti. İkinci TBMM (1923-1927) ise inkılapları gerçekleştiren meclis oldu. Cumhuriyetin ilanı da ikinci TBMM tarafından gerçekleştirildi.
45
Cumhuriyetin ilan edilmesinin nedenleri şunlardı: Milli egemenliğinin gerçekleşmesine en uygun rejimi cumhuriyetti. 1923'te Hükümetin istifa etmesiyle yeni bir Hükümetin kurulması gerekiyordu. Ancak Meclis hükümeti sistemine göre yeni bir Hükümetin oluşturulması çok güçtü. Bu krizi aşmak için meclis hükümeti sistemi yerine kabine Hükümeti sistemine geçilmesi gerekiyordu. Bu da ancak cumhuriyetin ilanı ile mümkün olabilirdi. Saltanatın kaldırılmasından sonra devlet başkanlığı ve devletin rejimi sorunu ortaya çıkmıştı. Bu sorun da cumhuriyet yönetiminin ülkeye getirilmesiyle çözümlenebilirdi. 29 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları tarafından Cumhuriyet ilan edildi. Bu yönetim değişikliği anayasaya eklendi.
Cumhuriyetin ilanın sonuçları; Cumhuriyet'in ilanı ile yeni Türk devletinin adı konulmuş ve yönetim biçimi belirlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı görevi ortaya çıkmış ve TBMM tarafından İlk cumhurbaşkanı olarak TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal seçilmiştir. Böylece devlet başkanlığı sorunu çözümlenmiştir. İlk başbakan da İsmet (İnönü) Paşa olmuştur. Meclis hükümeti sistemi yerine kabine hükümeti sistemi getirilerek hükümet kurma işleri kolaylaşmış böylece meclisin yürütme işlevi hızlanmıştır. Artık TBMM Hükümeti yerine, Cumhuriyet hükümetleri kurulmaya başlanmıştır. “Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması” İlkesi hayata geçirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa “En büyük eseri olarak” cumhuriyeti göstermiştir.
Çağdaş Devlete Doğru: - Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924): Hz. Peygamber (SAV), yaşadığı dönemde hem dinin hem de devletin başında bulunuyordu. Onun vefatından sonra devletin başına geçen kimselere halife denilmiştir. Halifeler, Hz. Peygamberin siyasi vekilleridir, dini yetkileri yoktur. İlk dört halife seçimle göreve gelmişlerdir. Emeviler döneminden itibaren halifelik babadan oğula geçen bir saltanat haline dönüşmüştür. Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferinin ardından Halifelik Osmanlı padişahlarına geçmiştir. Osmanlı Devleti, İslam dünyasının lideri olmuştur. 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldığı halde, devlet işlerine karışmayacağı düşüncesi ve halkın bağlılığı dikkate alınarak halifelik kaldırılmadı. Osmanlı ailesinden Abdülmecit Efendi TBMM tarafından halife seçildi. Abdülmecit Efendi, Osmanlılarda padişah olmadığı halde halife olan tek kişidir.
Halifeliğin kaldırma nedenleri: 1. Milliyetçilik ve milli egemenlik düşüncesi üzerinde kurulmuş olan yeni Türk devletinin yapısıyla saltanat ve halifeliğin bağdaşmaması, 2. Halife Abdülmecit Efendinin Hükümetin talimatlarının dışına çıkmaya ve devlet başkanı gibi hareket etmeye başlaması. 3. Yapılacak inkılap çalışmalarının önünde halifeliğin bir engel gibi görünmesi vb. nedenlerle 3 Mart 1924'te halifelik kaldırıldı.
Halifeliğin kaldırmasının sonuçları: 1. 2. 3.
Laik devlet yapısının oluşturulması için en önemli adım atıldı. İlerde yapılacak inkılaplara uygun bir ortam hazırlandı. Milli egemenlik daha da güçlendi.
46
Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ve Medreselerin Kaldırılması (3 Mart 1924): - Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde diğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzimat'tan itibaren batı tarzında eğitim veren okullar açılmıştı. Aynı zamanda azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı. - Çağdaş ve modern bir Türkiye için eğitimin çağdaş ve laikleşmesi gerekiyordu. Bu amaçla eğitim alanında inkılaplar yapıldı. Bunun ilk öncülüğünde Tevhit-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu aldı (3 Mart 1924). Tevhit-i Tedrisat Kanunun kabul edilmesiyle medreseler kapatıldı. Bütün okullar milli eğitim bakanlığına bağlandı. Eğitim sistemi de millileşti. Laik eğitim benimsendi.
Milli eğitimin Esasları: 1234567-
Eğitim öğretim işleri Milli Eğitim Bakanlığınca yürütülür. Eğitim sistemi laiktir, milli kültür birliğini sağlamayı amaçlar. Karma eğitim esastır Herkes ayrım yapılmaksızın eğitim hakkından yararlanır. İlköğretim parasız ve zorunludur. Eğitimle etkin, faydalı ve verimli vatandaşlar yetiştirmeyi hedefler. Öğretim programları çevre koşullarına çağın gerekliliğine uygundur.
Çok Partili Demokratik Hayat: Demokrasilerin düzgün işleyebilmesi için birden fazla partiye gerek vardır. M. Kemal bu nedenle çoklu parti için çalışmaların başlanmasını istiyordu. - M. Kemal’in isteği ile çok partili rejim denemeleri için kurulacak partiler ülke rejimini tehdit edince çok partili rejim denemelerine bir süre ara verilecek. 1946’da Demokrat Parti kurulması ile çok partili hayat başlayacak. 1950’ya kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarda kaldı.
a) Cumhuriyet Halk Fırkası (9 Eylül 1923) Mustafa Kemal meclis çatısı altında bütün grupları birleştirmeyi denedi. Bunu başaramayınca kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte "Anadolu ve Rumeli Müdafaayı hukuk" grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Atatürk'ün emriyle Halk fırkası adını aldı. (9 Eylül 1923). Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek Cumhuriyet Halk partisi oldu. Böylece cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi kurulmuş oldu.
b) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası - Bu parti, kurtuluş savaşında Atatürk'le aynı saflarda bulunmuş olan bir grup sivil ve asker tarafından kuruldu. Bu kişiler Kazım Karabekir (partinin başkanı) Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar'dı - Atatürk yeni kurulan partiyi olumlu karşıladı. Çünkü demokrasilerde çok parti olmalıydı. Aynı zamanda hükümetin denetlenmesi için de muhalefet partilerinin bulunması gerekliydi. -** Parti ilk muhalefet partisidir. Devletçilik ilkesi yerine liberalizmi (serbest ekonomi) benimsiyordu. - Terakkiperver Cumhuriyet fırkası demokratik hayatı benimsemekle beraber dini inanışlara saygılıyız görüşüne de ağırlık veriyordu. Kısa zamanda amacından sapan parti aynı zamanda inkılapları benimsemeyen kişilerin sığınabileceği bir yer durumuna geldi. Doğuda çıkan Şeyh Sait ayaklanmasında, partinin bazı yöneticilerinin de rolü olduğu gerekçesiyle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. (5 Haziran 1925)
c) Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930): - 1929 yılında, Dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşandı. Ülkemiz de bundan etkilendi. Hükümetin ekonomik programı bazı milletvekilleri tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal “yeni bir parti kurulursa hükümet daha iyi denetlenebilir” diyordu. Bu amaçla yakın arkadaşı Fethi Okyar'a yeni bir parti kurmasını istedi. Böylece Türkiye'nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar'ın başkanlığında kuruldu. (12 Ağustos 1930) - Demokrasinin gereği olarak kurulan bu parti kısa sürede laikliğe karşı olanların toplandığı bir parti haline geldi. - Fethi Bey, partinin devlet için tehlikeli olmaya başlaması üzerine partiyi kapatmak zorunda kaldı. (17 Kasım 1930) 47
Çağdaş uygarlığa Doğru Adımlar: 1. Kılık Kıyafet Kanunu (Şapka Kanunu) 25 Kasım 1925: - Kılık kıyafet insanların hayat tarzlarını ve kültürlerini yansıtır. Osmanlı devletinde giyim kuşam her milletin kendi örfüne göre düzenlenirdi. II. Mahmut devlet adamları ve askerler arasında kıyafet birliği sağlamaya çalıştı. Atatürk kılık kıyafette de çağdaş olunmasını istiyordu. Atatürk Kastamonu'ya yaptığı gezide şapkayı tanıttı. 25 Kasım 1925'te de şapka kanunu çıkarıldı. - 1934 yılında çıkarılan başka kanunla da din adamlarının, ibadet yerlerinin dışında dini kıyafetle gezmesi yasaklandı. -Kadınlarla ilgili herhangi zorlama ve kanun çıkarılmadan, Zamanla modern kıyafeti benimsediler. Not: Sadece en büyük din görevlileri kıyafeti ile dolaşabilecekti. (Diyanet İşleri Başkanı, Rum Patriği gibi)
2. Takvim saat ve ölçülerde değişiklik Türklerin kullandığı Hicri takvim ve ölçüler uluslar arası ilişkilerde sorun yaratıyordu. Bu nedenlerle: - Miladi Takvim kabul edildi. (26 Aralık 1925) - Uluslararası saat sistemi kabul edildi. - 1931'de çıkarılan bir kanunla arşın yerine metre, okka yerine kilogram ve litre kabul edildi. Bu yeniliklerle iç piyasada alışveriş canlanırken, milletlerarası ticarette büyük kolaylık sağlandı.
3. Tekke ve Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925): - Tekke; tarikatların toplantı, tören, eğitim yeridir. Zaviye ise tekkenin daha küçüğüdür. Tekke ve zaviyeler Osmanlı devletinde tarikatların faaliyet yaptığı yerlerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında Tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Halkın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinde böyle kuruluşların yeri olamazdı. 30 Kasım 1925'te çıkarılan bir kanunla Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Şeyh, derviş gibi unvanlar da yasaklandı.
HUKUK VE AİLE: Hukuk vatandaşların devletle ve birbirileriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür.
1- 1921 Anayasasının Kabulü (Teşkilat-I Esasiye) 20 Ocak 1921: - Yeni Türk devletinin ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye 20 Ocak 1921 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Bu anayasa kısa ve öz olarak hazırlanmıştır. Çünkü bu dönemde Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. Bu anayasa daha çok TBMM’nin Anadolu’daki etkinliğini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. - 1921 Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” Maddesi ile ilk defa millet devlet yönetiminde yasal olarak söz ve karar sahibi olmuştur. -1921 Anayasası’na göre Güçler Birliği ilkesi kabul edilmiştir.Buna göre kanun yapma, yürütme yetkisi ve yargı milletin tek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir. Bu madde Kurtuluş Savaşı yıllarında daha çabuk karar alabilmek için uygulanmıştır. -1921 Anayasasında devletin şekliyle ilgili bir hüküm yoktur. Millî egemenlik anlayışının doğal sonucu olan cumhuriyet adının konması sonraya bırakılmıştır. - 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilân edilince 1921 Anayasası’na “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir” maddesi eklenmiştir.
2- 1924 Anayasası:Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra hazırlanmıştır. 1924 Anayasası’nda ulusal hakimiyet, TBMM’nin üstünlüğü, tek meclis ve “Güçler ayrılığı ilkesi ” , Cumhurbaşkanı’nın TBMM’den ve 4 yıl için seçilebileceği, üst üste aynı kişinin Cumhurbaşkanı seçilebileceği, yargı hakkının bağımsız mahkemelerde olduğu, Cumhuriyet rejiminin değişmezliği ve Danıştay’ın kurulması gibi maddeler vardı. 1924 Anayasası’nda da 1960 yılına kadar düzenlemeler olmuştur.
48
3- Türk Medeni Kanununun Kabulü (17 Şubat 1926): Evlenme, boşanma, miras ve aile hukuku ile ilgili kanunlar medeni hukuk kapsamındadır. Avrupa devletlerinde modern hukuk kuralları uygulanırken Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminde dini kurallara dayalı “MECELLE” adı verilen kanun hazırlanmıştı. Mecelle ihtiyaçlara cevap veremediği için 1926 yılında Türk milletinin örf ve hukukuna en yakın olan ve Avrupa’daki en yeni medeni kanun olan İsviçre Medeni Kanunundan alınarak hazırlandı.
Medeni Kanun’un Getirdiği Yenilikler Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı. Resmi nikah ve tek kadınla evlilik esası kabul edildi. Kadına da boşanma hakkı verildi Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı. Mahkemelerdeki şahitlikte kadın erkek eşitliği getirildi. Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkı tanındı. Boşanma durumunda çocukların hakları güvence altına alındı.
Hukuk alanında diğer yenilikler: Türk Ceza Kanunu : İtalya’dan alınıp hazırlanmıştır. – Borçlar Kanunu: İsviçre’den alındı. Türk Ticaret Kanunu:Almanya’dan alındı.
REJİM KARŞITI İSYAN: Şeyh Sait isyanı (1925): Nedenleri: I. II. III.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasınında Cumhuriyete karşı olanların halkı dini duyguları ön plana çıkararak kışkırtması. Lozan’da çözümlenemeyen Musul sorununu İngilizler çözmek için Anadolu’da isyan çıkartmak istemesi Tutucu kesimin saltanat ve hilafeti geri istemesi.
- 13 Şubat 1925'te Ergani'nin Piran köyünde başlayan isyan kısa zamanda bölgeye yayıldı. İngilizler isyancılara silah ve cephane yardımında bulundu. Hükümet derhal gerekli önlemleri aldı. ilk önce Doğu ve Güneydoğuda seferberlik ilan etti. Daha sonra da isyancılar kısa zamanda yakalanarak gerekli cezaya çarptırıldılar.
Şeyh Sait isyanının Sonuçları I. II. III. IV. V.
İsyanı bastırmak için Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı. İstiklal Mahkemeleri tekrar açıldı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Çok partili hayata geçiş için erken olduğu anlaşıldı. İngilizler bu isyan sırasında Musul sorununu kendi çıkarları doğrultusunda çözümlediler *** Şeyh Sait ayaklanması cumhuriyete karşı yapılmış ilk isyandır.
Kabotaj Bayramı:
Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarılarak Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk gemilerine verildi.
Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (14 Haziran 1926) Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar Mustafa Kemal'e bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Paşanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi. -Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahlarıyla birlikte yakalandılar ve istiklal mahkemesinde gerekli cezaya çarptırıldılar. -Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak,
fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir. 49
Bir Devrin Analizi: NUTUK Mustafa Kemal 15 ekim 1927’de Mecliste 6 gün süren konuşması olan sonradan “Nutuk yada Söylev” adıyla tarihimizde yerini aldı. M. kemal Nutuk’a “1919 senesi mayısın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlar; Türk gençliğe seslenişle bitirmiştir. - M. Kemal Nutukla ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır.
- Nutuk’u üç aşamaya ayırmıştır: 1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısmı, 2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini 3- Üçüncü aşama: 29 ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır.
Harf İnkılabı’ndan Millet Mektepleri’ne: Yeni harflerin kabulü (1 Kasım 1928): - Türkler islam'ı kabul edince eski alfabelerini bırakıp Arap harflerini kullanmaya başladılar. Arapça okuması ve yazması zor bir dildi. Türk insanına uymuyordu. - Eski Osmanlıcanın okumadaki güçlükleri, okur yazar oranını düşürmüştü. Mustafa Kemal okuma yazmanın yaygınlaştırılması ve çağdaşlaşma için Latin alfabesinin kullanılmasını istiyordu. Bu nedenle 1 Kasım 1928'de Latin alfabesi kabul edildi. Yeni Türk alfabesini tanıtmak ve okuma yazmayı yaygınlaştırmak amacıyla millet mektepleri açıldı. M. Kemal baş öğretmen seçildi. - Mustafa Kemal okur yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mekteplerini kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır.
Mili Kültürümüz Aydınlanıyor: Türk Tarih Kurumunun (TTK) açılması (12 Nisan 1931) Osmanlı devletinde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı ümmetçi) Mustafa Kemal, Türklerin İslamiyet'ten önce de büyük devletler kurduğunu belirterek Milliyetçilik esasına dayalı Türk Tarih kurumunu kurdu. Amacı Türk tarihini gençlere öğreterek sevdirmek ve Türklerin kökenin araştırılması idi.
Türk Dil Kurumunun (TDK)Açılması (12 Temmuz 1932): Osmanlıca ağır bir dildi. Mustafa Kemal Türkçe’yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak amacıyla Türk dil kurumunu kurdu. Amaç; Türkçe’yi zenginleştirmek ve Türkçe’yi diğer dillerin etkisinden kurtararak geliştirmektir. Türk Dil kurumu ve Türk Tarih kurumunun kurulması milliyetçiliğin güçlenmesine yönelik inkılaplardır. Atatürk hastalanınca İş Bankası payından Türk dil ve Tarih kurumlarına eşit miktarda pay bırakmıştır. Bu da M. Kemal’in Türk kültürüne verdiği değeri gösterir.
Kubilay Olayı (Menemen Olayı) 23 Aralık 1930: Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasından cesaret alan bazı rejim düşmanları inkılaplara karşı tepki göstermeye başladı. Derviş Mehmet adında bir kişi Menemen'de ayaklandı. Halkı etrafına topladı. Bu ayaklanmayı askerleriyle bastırmaya çalışan Asteğmen Kubilay isyancılar tarafından öldürüldü, ilçede sıkıyönetim uygulanarak isyancılar yakalandı ve gerekli cezaya çarptırıldılar Sonuçları - Bu olayla çok partili hayata geçişin Türkiye'de henüz gerçekleştirilemeyeceği anlaşıldı. (Ancak 1946 yılında çok partili hayata geçilebildi.)
50
Bir Cumhuriyet Kenti:
M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’da fakülteler Üniversiteler kurmuş. Şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır.
Çağdaş Üniversite yolunda: Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş. - 1 kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu.
Devlet Toplum El Ele: Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş aşı evleri kaldırılarak Hıfzısıhha enstitüsü kuruldu. İlk Hıfzısıhha enstitüsüne sağlık bakanı refik saydam’ın adı verildi. - Verem o önemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te Veremle mücadele için ilk Dispanser ; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzısıhha Kanunu ” çıkarıldı. Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur. - Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hatalık onun adıyla anılır. - Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş dernekleri çocuk esirgeme kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu.
Modern Tarımın Doğuşu: Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı. a. b. c. d. e.
*** Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı. (1925) Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu. Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı. Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları yapıldı. Ziraat enstitüsü ve Ziraat fakülteleri açıldı.
Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı: - Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak. – Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak. – Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak. –Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak.
Az Zamanda büyük İşler Yaptık. : Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toparlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında.
Sanat ve Spor: -Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır. -‘'Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.'' Diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır. 51
Çağdaş Türk Kadını:
Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir. M.Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diymez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”
Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakları: 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı,
muhtarlık seçimlerine katılma hakkı, 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.
1933’de
Not: Türk kadını seçme seçilme hakkını bir çok Avrupa kadınından önce elde etmiştir.
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934) Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar lakapları ve doğduğu yerlere göre çağrılırdı. Bu durum resmi işlerin yürütülme-sinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek amacıyla 21 Haziran 1934'de soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal'e de Atatürk soyadı verildi. *** Molla, Hoca, Hacı, Hafız vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu.Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır. Soyadı kanunuyla sosyal hayat düzene ve rahatlığa kavuştu.
Siyasi Alanda İnkılaplar
Hukuk Alanında Eğitim ve Kültür Toplumsal Alanda İnkılaplar Alanında İnkılaplar İnkılaplar
Ekonomi Alanında İnkılaplar
- Saltanatın kaldırılması (1922)
- 1921 ve 1924 Anayasası
- Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)
- Tekke ve Zaviyelerin kapatılması (1925)
- İzmir İktisat Kongresi (1923)
- Cumhuriyet’in ilanı (1923)
- Türk Medeni Kanunu (1926)
- Harf İnkılabı (1928)
- Şapka Kanunu (1925)
- Aşar Vergisinin kaldırılması 1925
- Halifeliğin kaldırılması (1924)
- Türk Ceza Kanunu
-TTK’nın açılması 1931
- Borçlar kanunu - Çok partili rejim denemeleri
-TDK’nın açılması - İcra ve İflas kanunu 1932 - Üniversitelerin açılması
52
-Miladi takvim ve ulusal saatin kabulü (1925) -Kabotaj Kanunu 1926 - Ölçü ve tartılarda değişiklik (1931) - Teşvik-i Sanayi Kanunu 1926 - Soyadı Kanunu (1934) - 1933 Birinci - 1930 Kadılara belediye Kalkınma Planı seçimlerine katılması - 1937 İkinci -1934 kadınların Kalkınma Planı milletvekili seçilebilmesi
ÜNİTE 5:ATATÜRKÇÜLÜK Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve bilimin öncülüğünde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temelleri yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşüncelere ve ilkelere denir.
Atatürkçülük
Atatürkçülüğün Nitelikleri Atatürkçülüğü oluşturan ilkeler bir bütündür. Birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. ► Akıl ve bilime dayanır, milli birlik ve beraberliğe önem verir. ► Yurtta ve dünyada barışın korunmasından yanadır. ► Millete ve insanlığa hizmet etmeyi esas alır.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ Atatürkçülük; Türk Devleti'nin ve toplumunun çağdaşlaşması yolundaki genel hedef, amaç ve ilkeleri ortaya koyduğundan, Atatürkçü düşünce sistemi olarak da adlandırılmaktadır.
Atatürkçü Düşünce Sisteminin Özellikleri Siyasi, ekonomik, kültürel, adli, askeri vb. alanlarda tam bağımsızlığı sağlamayı hedefler. Milli egemenliğe dayalı güçlü bir devleti öngörür. Milli kültürümüzü aklın ve bilimin yol göstericiliğinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı; çağın ihtiyaçlarına uygun siyasal ve sosyal kurumlar oluşturmayı; demokratik ve laik kurallar içinde Türk milletinin rahat ve mutlu bir yaşam sürmesini hedefler. Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasını ve sürdürülmesini hedefler. Türk milletinin ihtiyaçlarından, tarihi gerçeklerinden doğmuş, temelinde Türk tarihi ve kültürü olan milli bir düşünce sistemidir. Dogmalara dayanmaz. Akılcılık ve bilimselliği temel aldığından yeniliklere açık, dinamik bir düşünce sistemidir. Atatürk'ün belirlediği ilkeler, işaret ettiği hedefler ve gerçekleştirdiği inkılaplarla bir bütündür.
Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Etkili Olan Olaylar ► Fransız ihtilali'nden sonra demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları, özgürlük ve milliyetçilik gibi kavramların tüm dünyada yaygınlık kazanmaya başlaması ► Osmanlı Devleti'nin, Avrupa devletlerinin gerisinde kalması ve her alanda Avrupa'ya bağımlı hale gelmesi ► Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının kayıplarla sonuçlanması neticesinde Türk halkının büyük acılar çekmesi ► Avrupa devletlerinin ve azınlıkların, Osmanlı topraklarını bölmeyi amaçlamaları ► Mondros Ateşkesi'nin ardından başlayan işgaller karşısında Osmanlı yönetiminin aciz kalması
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİ GÜÇ UNSURLARI HER ŞEY GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamına milli güç denir. Milli güç unsurları şunlardır:
Siyasi Güç :
Atatürkçü düşüncede siyasi güç, devletin gücünü milletten alması ve devlet politikalarının millet iradesine göre belirlenmesi esasına dayanır. Atatürk, siyasi gücün zayıflamasının devletin ve demokrasinin geleceğini tehlikeye düşüreceğini söylemiştir.
53
Ekonomik Güç :
Ekonominin toplum hayatında büyük bir rolü bulunmaktadır. Çünkü bir ülkede üretim, dağıtım, tüketim durumlarıyla ilgili faaliyetler ekonominin konusu içinde yer almaktadır. Atatürk de cumhuriyetin ilk yılarında, ekonomik yönden zayıf bir milletin güçlü medeniyet kuramayacağını, toplumsal ve siyasal felaketten kurtulamayacağını belirterek, yeni Türk Devleti'nin güçlü bir ekonomiye sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığa da büyük bir önem veren Atatürk bu amaçla, kapitülasyonların kaldırılması ve ülkemizde bulunan yabancılara ait kuruluşların millileştirilmesi politikalarını izlemiştir.
Askeri Güç :
Türkiye'nin, coğrafi konumu gereği her türlü iç ve dış tehditlere açık olması güçlü bir orduya sahip olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Atatürk, her dönemde Türk ordusuna ayrı bir önem vermiştir. Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı ordusunun dağıtılması üzerine Milli Mücadele Dönemi'nde düzenli bir ordu kuruldu. Bu ordu sayesinde Kurtuluş Savaşı kazanılarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığa ulaşılmıştır.
Sosyokültürel Güç :
Bir ülkede eğitimli, kültürlü ve teknik bilgilerle donanmış insanların oluşturduğu güce, sosyokültürel denir. Milli gücün temel öğesi olan insan iyi yetiştirildiğinde siyasi, ekonomik ve askeri güç de değer kazanır. Sosyokültürel güç; bilim, sanat ve diğer alanlarda gelişmeye yol açar. Bunun bilincinde olan Atatürk, bireyden başlayarak halkı eğitmek ve halkın bilgi düzeyini yükseltmek için çalışmalarda bulunmuştur.
CUMHURİYETLE BİR MİLLETİZ ATATÜRK İLKELERİ Türk milletini çağdaş uygarlıklar düzeyinin üzerine çıkarmak için yapılacak çalışmalarda ve yeniliklerde esas alınacak olan ilkelerdir.
CUMHURİYETÇİLİK Cumhuriyet, halkın kendi kendisini yönetmesi ve devlet içinde karar verecek en yetkili ve son makam olarak milleti kabul etmektedir. Cumhuriyet rejiminde esas, yöneticilerin seçimle iş başına gelmeleridir. Halkın kendini doğrudan doğruya yönetmesi demek olan demokrasi ise cumhuriyet rejiminin ulaştığı en ideal yönetim biçimidir. Cumhuriyet yönetiminde millet adına karar verme yetkisi doğrudan millet tarafından seçilmiş olan meclise aittir. Cumhuriyetçilik; demokrasi ve cumhuriyet rejiminin korunması, geliştirilmesi ve benimsenmesi için yapılan tüm çalışmalardır.
UYARI:Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar TBMM'nin açılması 1921 ve 1924 Anayasalarının yapılması Saltanatın kaldırılması Cumhuriyetin ilan edilmesi Siyasal partilerin kurulması Ordunun siyasetten ayrılması Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi
Cumhuriyetin Kazandırdıkları Ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesi uygulamasına son verilmiş, vatandaşlar devlet yönetimine eşit olarak katılma imkanı elde etmişlerdir. Temel hak ve özgürlükler devlet güvencesi altına alınmıştır. Herkesin kanun önünde eşitliği sağlanmış, kanunları uygulama görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir. Düşünce özgürlüğü sağlanarak, vatandaşlara huzurlu bir hayat sürme olanağı tanınmıştır. Gelişmemize engel olan unsurlar ortadan kaldırılarak, çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak bir ortam oluşturulmuştur. 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına seçme ve halk oylamasına katılma hakkı ve sorumluluğu getirmiştir. 54
MİLLİYETÇİLİK Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltilmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya bu çalışmayı ve bilinci diğer kuşaklara da yansıtmaya milliyetçilik denir. Milliyetçiliğin en önemli unsuru millettir. Atatürk'e göre milliyetçilik, kendini aynı milletin üyeleri sayan kişilerin, o milleti yüceltme istekleridir. Milliyetçilik bir duygu işidir. Bir insan kökeni ne olursa olsun kendini hangi millete ait hissediyorsa o milletin kimliğini taşıyor demektir. Bu yüzden Atatürk ne mutlu Türk olana değil "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir. Atatürk'ün milliyetçilik ilkesi birleştirici ve bütünleştiricidir. Bu durumu güçlendiren unsurlar, milli eğitim, Misak-ı Milli, dil, tarih, kültür ve gaye birliği, milli kültür, Türklük şuuru ve manevi değerlerdir.
Uyarı: Milliyetçilik ilkesi doğrultusunda, Kapitülasyonların kaldırılması Kabotaj Kanunu'nun çıkarılması Türk Tarih Kurumu'nun kurulması Türk Dil Kurumu'nun kurulması Yabancı okulların ayrıcalıklarının kaldırılarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır.
HALKÇILIK Bir milleti oluşturan, çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde bulunan insanlara halk denir. Halkçılık, milletin çıkarına ve yararına bir siyaset izlenmesi, halkın kendi kendini yönetmeye alıştırılmasıdır. Halkçılıkta belli bir grup, kişi ya da sınıf üstünlüğü yoktur. Toplumu oluşturan bütün vatandaşlar ülkesine ve devletine karşı hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Herkes devlet imkânlarından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Kanunlar önünde herkes eşittir.
Uyarı: Halkçılık ilkesi doğrultusunda, Cumhuriyetin ilanıyla egemenliğin doğrudan halka verilmesi Hukuk birliğinin gerçekleştirilmesiyle kanunlar karşısında eşitliğin sağlanması Azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıklarının sona erdirilmesi ve toplumda eşitliğin sağlanması Soyadı Kanunu'nun yanı sıra çıkarılan bir kanunla "ağa, hacı, hoca, hafız, molla, bey" gibi ayrıcalık belirten unvanların kaldırılması Medeni Kanun'un kabul edilmesiyle sosyal ve ekonomik alanlarda kadın - erkek eşitliğinin sağlanması Sosyal devlet niteliğinin benimsenmesi gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır.
NOT: Halkçılık ilkesi, hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur.
DEVLETÇİLİK Devletçilik, temel anlamıyla devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Devletçilik bir ekonomi siyasetidir. Atatürk'ün devletçilik anlayışı komünizmden farklıdır. Atatürk'ün devletçilik anlayışında devlet ekonominin içinde yer almakla birlikte özel teşebbüsün önünde engel değildir. Sermayesi olan vatandaşlar birkaç alan dışında diledikleri biçimde üretime katılabilirler. Devletçilik ilkesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra özel teşebbüs desteklenerek liberal bir ekonomi kurulmak istenmişti, ancak sermaye yetersizliği, makine ve yedek parça sorunu, teknik eleman azlığı gibi nedenlerden dolayı özel teşebbüs başarısız oldu. Bu durumda devlet ekonomik hayata müdahale etmek zorunda kaldı. 1933'ten itibaren I. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile devlet ekonomik hayatın içinde yoğun bir şekilde yer almaya başladı. Kısa zamanda devlet eliyle büyük sanayi tesisleri kuruldu. Devlet tarafından dokuma ve şeker fabrikalarının yanında Karabük Demir Çelik Fabrikası gibi dev sanayi tesisleri oluşturuldu. 1939'da II. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı. Ancak II. Dünya Savaşı çıktığından uygulanamadı. 55
Uyarı: Devletçilik ilkesi doğrultusunda, Beş Yıllık Sanayi Planları yapılması ve bu planlar doğrultusunda dokuma, maden, selüloz, seramik ve kimya gibi sanayi kollarında fabrika ve işletmeler kurulması Sanayi yatırımlarını desteklemek için Sümerbank ve Etibank’ın kurulması Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklılıkların giderilmesinde önemli rol oynamıştır.
LAİKLİK Laiklik, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır. Kısaca din işleri ile devlet işlerinin ayrı yürütülmesidir. Laiklik ilkesinde temel hedef, inanç özgürlüğü sağlanmasıdır. Herkes istediği inanca sahip olabilir ve bu inancın gereklerini yapabilir. Atatürk'e göre dine saygı, inanan kişinin haklar saygının bir sonucudur. Atatürk dine karşı olmadığı gibi, gerçek dindara da karşı değildir. O, dinin çıkarlar için kullanılmasına karşı çıkmıştır. Atatürk, "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Din vardır, lazımdır. Temeli sağlam bir dinimiz vardır." diyerek dinin hayatımızdaki yerini belirtmiştir.
Uyarı: Laiklik ilkesi doğrultusunda, Saltanatın kaldırılması Halifeliğin kaldırılması Tevhid-i Tedrisat (eğitim - öğretimin birleştirilmesi) Kanunu'nun çıkarılması Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması İbadet yerleri dışında dinsel kıyafet, sembol ve işaretlerle dolaşılmasının yasaklanması Medeni Kanun'un kabul edilmesi Ekonomi, hukuk, eğitim ve sosyal yaşam gibi her alanda dinden kaynaklanan uygulamalara son verilmesi 1928de anayasadan, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslâm'dır." maddesinin çıkarılması 1937'de anayasaya Türk Devleti'nin laik olduğu ifadesinin eklenmesi
İNKILAPÇILIK İnkılap, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirme atılımıdır. Atatürk inkılabı, "Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseler koymuş olmaktır." şeklinde tanımlamıştır. İnkılapçılık, Batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda daima ileriye, çağdaş uygarlığa yönelmektir. Atatürk'ün inkılap anlayışı eskiyi kaldırıp yerine yeni ve güzel olanı koymak olmakla birlikte, milli kültürün geliştirilmesi de Atatürkçülüğün özünü oluşturmaktadır. Atatürk bu konuda, "Biz, batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz." diyerek milli kültürün de geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.
Uyarı:
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık olarak bilinen Atatürk ilkeleri, 10 Mayıs 1931'de yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası kurultayında Atatürk tarafından açıklanmıştır. Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar yaşatmayı, Türk milletini yüceltmeyi amaçlayan bir düşüncenin programıdır. 1937 yılında anayasaya eklenen Atatürk ilkeleri, 1961 ve 1982 yıllarında hazırlanan anayasalarda da anlam ve içerik yönüyle yer almıştır.
56
ATATÜRK İLKELERİNİN AMAÇLARI VE ORTAK ÖZELLİKLERİ ► Atatürkçü düşünce sistemini kurmayı ve geliştirmeyi amaçlar. ► Aklın ve bilimin öncülüğünde, Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı hedefler. Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. ► Akla ve mantığa uygundur. ► Atatürk tarafından hem sözle hem de uygulama ile belirlenmiştir. ► İlkeler bir bütündür. Birbirlerinden ayrılamazlar.
ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINI OLUŞTURAN TEMEL ESASLAR Milli Tarih Bilinci ve Milli Dil Tarihi olmayan millet köksüz bir ağaca benzer, güçlü bir rüzgar karşısında yıkılır gider. Türk tarihinin, uygarlığın en eski çağlarına kadar uzanması her Türk için onur ve gurur kaynağıdır. Atatürk, tarihte büyük devletler kurmuş, dünya medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş Türk milletinin, geçmişten aldığı güçle, çağdaşlaşma yolunda bütün gücünü ortaya koyacağına inanmıştır. Milli dil, milli birliğin başta gelen unsurlarından biridir. Bu nedenle, milli dilimiz olan Türkçeyi koruyarak, çağın gereklerini karşılayacak şekilde gelişmesine yardımcı olmalıyız. Atatürk bu konu ile ilgili olarak "... Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır..." demiştir.
Bağımsızlık ve Özgürlük Tarih boyunca kendi vatanında bağımsız yaşamış olan Türk milleti, başkalarının egemenliği altında yaşamaktansa ölmeyi yeğlemiştir. Atatürk, "Biz, milli sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz." diyerek bağımsız ve özgür yaşamaya verdiği önemi göstermiştir.
Vatan ve Millet Sevgisi Atatürkçülüğün en önemli unsurlarından biri de vatan ve millet sevgisidir. Atatürk'ün, "Yurt toprağı! Her şey sana feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz." ve "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözleri vatanına ve milletine karşı beslediği hayranlık ve şükran duygularını ifade etmektedir.
Türk Milletini Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma Hedefi Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen inkılapların büyük bir kısmı çağdaşlaşma ve Batılılaşma hedefini taşımıştır. Bu doğrultuda Türk milleti de çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hatta daha ileriye gitmeyi hedeflemiştir.
Egemenliğin Millete Ait Olması Atatürk henüz daha Kurtuluş Savaşı'nın başında alınan, "Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır." kararı ile egemenliğin millete ait olduğunu vurgulamıştır. TBMM'nin açılması, saltanatın kaldırılması ve cumhuriyeti ilanı gibi inkılaplarla egemenlik hakkı kesin olarak millete verilmiştir.
Milli Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, bir arada yaşamayı ifade eder. Böylece milletin sevgi ve saygı ile birbirine bağlanmasını, ortak ideallere yönelik olarak varlığını devam ettirmesini sağlar. Milli birlik ve beraberlik aynı zamanda ülke bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde yaşamasını, hiçbir bölücü unsura yer vermemesini gerektirir.
Milli Kültürün Geliştirilmesi Yabancı kültürlerin benimsenmesi milli varlığımızı tehlikeye düşürür, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamamızı engeller. Atatürk, Batı'nın tekniğinden ve biliminden yararlanırken milli kültürümüzü de korumamız gerektiğini belirtmiştir.
57
ATATÜRK İLKELERİ CUMHURİYETÇİLİK LAİKLİK
HALKÇILIK
MİLLİYETÇİLİK
DEVLETÇİLİK
İNKILAPCILIK
TERİMLER: Bağımsızlık, ulusal egemenlik, demokrasi, kadınlara seçme – seçilme hakkı
TERİMLER: Akılcılık, bilimsellik, din, vicdan özgürlüğü, din devlet işlerinin ayrılması
TERİMLER: Eşitlik, sosyal devlet
TERİMLER: Ulus, millet, kendi kültürümüz, ulusal bağımsızlık
TERİMLER: Ekonomi, özel teşebbüs, yabancı sermayeye karşı değildir.
TERİMLER: Çağdaşlık, uygarlık, yenileme, batılılaşma, muasır medeniyetler seviyesi
KARDEŞ İLKELER:
YAPILAN İNKILAPLAR:
YAPILAN İNKILAPLAR
YAPILAN İNKILAPLAR
YAPILAN İNKILAPLAR
YAPILAN İNKILAPLAR
*Aşar vergisinin kaldırılması *Toprak reformu *Soyadı kanunu
*Türk Dil Kurumu *Türk Tarih Kurumu *Kabotaj Kanunu *Yerli malı (Misak-ı İktisat) *Demir yollarının yabancılardan alınması
* 5 yıllık kalkınma planı * Teşvik-i sanayi * İzmir İktisat kongresi
* İlerleme *Milliyetçilik ile ilgili inkılaplar hariç bütün inkılaplar
Halkçılık Milliyetçilik Cumhuriyetçilik ‘Halkın kendi kendisini yönetmesidir.’
*Saltanatın kaldırılması *Halifeliğin kaldırılması *Tekke ve türbelerin kapatılması *Tevhid-i Tedrisat *Maarif teşkilatı kanunu *Şeriye ve Evkafın kaldırılması *Türk Medeni kanunu
YAPILAN İNKILAPLAR: *TBBM’nin kurulması *Saltanatın kaldırılması *Cumhuriyetin ilanı *Halifeliğin kaldırılması *Çok partili hayata 1934’te Atatürk geçiş ilkelerinin hepsinin Kadınlara seçme-seçilme anayasada yer alması hakkı
*Cumhuriyetçilikle ilgili ilkeler aynı zamanda halkçılıkla da ilgilidir. *Türk medeni kanunu *Kadınlara seçme ve seçilme hakkı
58
ATATÜRK İLKELERİ Cumhuriyetçilik: Anahtar kelimeleri: Ulusal Egemenlik, Seçim, Ulusal İrade, Çok Partili Rejim, Seçme ve Seçilme Hakkı. Aşamaları: TBMM’nin açılması, Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, Çok Partili rejim denemeleri, Kadınlara Seçme ve seçilme hakkı verilmesi
Milliyetçilik: Anahtar Kelimeleri: Ortak vatan, dil ve kader birliği olmalı, din ve ırk birliği şart değildir. Aşamaları: TBMM’nin açılması, İstiklal Marşı’nın kabulü, Tevhid-i Tedrisat kanunu, Kabotaj Kanunu, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları’nın kurulması.
Halkçılık: Anahtar Kelimeleri: Ayrıcalıkların kaldırılması, eşitlik, Dayanışma, Sosyal devlet. Aşamaları: Aşar Vergisinin kaldırılması Kıyafet devrimi, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması Türk Medeni kanununun kabulü, Soyadı kanunu, Kadınlara Siyasal haklar tanınması.
Laiklik: Anahtar Kelimeleri: Din ve Devlet işlerinin ayrılması, Akılcılık ve Bilimsellik, din ve vicdan özgürlüğü, çağdaşlaşma. Aşamaları: Saltanatın ve Halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat kanunu, Şeriye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanunun kabulü, Laikliğin anayasaya girmesi. Anayasadan; “devletin dini İslâm dır” maddesinin çıkarılması,
Devletçilik: Anahtar Kelimeleri: Ekonomi, yatırım, kamulaştırma, bütün yatırımların devlet eli ile yapılması, özel sektör ve müteşebbisin olmaması. Aşamaları: Tarımı destekleyici çalışmalar, Devletin banka kurması, I. Beş yıllık kalkınma planının hazırlanması, Kamulaştırma (devletleştirme) çalışmaları.
Devrimcilik (İnkılapçılık): Anahtar Kelimeleri: Devrim, İnkılap, Çağdaşlaşma, Değişim, yenilik 59
Aşamaları: Bütün İnkılaplar.
ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri
Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın korunması Milli çıkarların korunması İttifaklara önem verilmesi Devletlerin eşitliği prensibine uyulması Yurtta Sulh, cihanda sulh prensibinin gerçekleştirilmesi
1923-1930 DÖNEMİ :
Türkiye'nin dış politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da alınan kararların uygulanmasına yönelik olmuştur.
1923-1930 döneminde; Musul sorunu, dış borçlar, yabancı okullar ve nüfus mübadelesi konuları Türkiye'nin dış politikasında belirleyici olmuştur.
IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ Lozan Barış Antlaşması'yla Musul sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Türk Hükümeti, Musul halkının çoğunun Türk olmasından dolayı Musul'un kendisine bırakılmasını istiyordu. İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul topraklarını bırakmak istemiyordu. Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti. İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler
Cemiyetine götürülmüştü. İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu üzerine Türkiye, bölgeye müdahale kararı almış, fakat bu sırada Şeyh Sait İsyanı'nın çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti. Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında Ankara Antlaşması imzalanmış ve Musul sorunu çözülmüştür. Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı.
Ankara Antlaşması (1926)
Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı. Musul, İngiliz mandasındaki Irak'a verildi. Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u yirmi beş yıllığına Türkiye'ye verildi. Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti.
Önemi Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi. Musul'un kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı.
DIŞ BORÇLAR SORUNU
Fransa ile aramızda sorun oldu. Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini istedi. Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı şeklinde ödenmesini kabul ettirdi. Türkiye borçların ana parasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e kadar ödedi. 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu. 60
YABANCI OKULLAR SORUNU Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı Devleti'nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır. Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. Lozan Barış Antlaşması'yla; bu okullarla ilgili tek yetkili kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM'ye verilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Lozan'da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu durum pekiştirilmiştir. Fransa ile papalık yabancı okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar. Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya, Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı.
NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda sorun olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı. Yunanistan, özellikle İstanbul'da daha çok Rum bulundurmak istiyordu. Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda da çözümlenemedi Türk-Yunan ilişkilerini bu durum gerginleştirdi. Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da antlaşma yaptı. İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde kalmaları kabul edildi. Atatürk'ün sağlığında Türkiye ile Yunanistan arasında yakınlaşma doğdu. Yunan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi ziyaret etti. Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek iyi ilişkiler dönemine girdi. 1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur.
1930-1939 DÖNEMİ 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı liberal eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi) Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları Türkiye'nin dış güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak arayışlarına yöneltmiştir.
TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ 18 Temmuz 1932 Cemiyet I. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar arası sorunları barışçı yollarla çözümlenmesi için itilaf devletleri tarafından kurulmuştur. Türkiye, dünya barışına verdiği önemi göstermek ve yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek amacıyla Milletler Cemiyeti'ne üye oldu.
BALKAN ANTANTI - 9 Şubat 1934 Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır. Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu'yu tehdit etmekteydi. Milletler Cemiyeti kuruluş amacına uygun olarak devletler arası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan,Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanmıştır. Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı olarak batı sınırlarını güvence tehlikeleri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır. Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır. Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır. Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını güvence altına almıştır. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır. 61
altına almayı
ve çıkabilecek
MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936 Lozan'da Boğazlar sorunu Türkiye'nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti. Lozan Barış Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslararası komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. 1930'lu yıllarda Almanya'nın hızla silahlanması, İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı. Türkiye'nin isteği ile İsviçre'nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı. Konferansa katılanlar; Türkiye - Yunanistan - İngiltere - Fransa - Sovyet Rusya -Yugoslavya - Japonya İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle Türkiye'nin boğazlardaki hakimiyeti kabul edildi. Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye devredildi. Ticaret gemileri serbest geçebilecekti. Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti. Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek, Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek, Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir.
Önemi: Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi. Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır. Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur.
SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937) 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan'a saldırması, Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta Doğu'da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre üye ülkeler; Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı, İç işlerine karışmamayı, Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir. Bu antlaşma ile Türkiye, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
HATAY SORUNU VE SONUCU - 1939 1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki Suriye sınırlarında kalmıştır. Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve bölgede özerk bir yönetim uygulanmıştır. Hatay'ın Türk toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği anlamına gelmekteydi. Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın anavatana katılması gerektiğini savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur. M. Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada, "Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir
kalamaz." diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini vermiştir. 1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu belirsizliğini korudu. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak sorunun çözülmesini istemiştir. Türkiye ile Fransa arasında yapılan ikili görüşmelerden sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini buradaki halkın belirlemesi" ilkesi kabul edildi. Hatay'da bağımsız bir Türk devletinin kurulması kararlaştırıldı. Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938). Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır. Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını Tayfur Sökmen yapmıştır. 62
ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN, YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ YANKILARI Atatürk'ün hastalığı ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre koyamadılar. 1938 yılında Yalova Kaplıcalarına dinlenmek için gittiğinde kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının siroz olduğunu belirledi. Hastalığın teşhisi geciktiği için hastalığın ilerlemesi engellenemedi. Atatürk'ün hastalığı Türk milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana katılması çalışmaları devam ederken Atatürk'ün hastalığının duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu. Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay sorunu ile ilgilendi. Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek isteyen Atatürk, 1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına rağmen ilgi ile izledi. Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar. İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı yerine Savarona yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların dinlenmesi yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam etti. Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu haberini alınca buna çok sevindi. Kendisini iyi hissettiği bir gün noter çağırarak vasiyetnamesini hazırlattı. Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih
Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bağışladı. Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği hâlde, Ankara'ya gidip cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Atatürk'ün hastalığı, kasım ayının ilk haftasından itibaren normal seyrinden çıkarak şiddetlendi. Korkulan an geldi ve Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe öldü. Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na konuldu. Türk donanması ve yabancı gemilerin eşliğinde İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya gönderildi. 20 Kasım'da Ankara'ya getirilen cenazeyi binlerce insan gözyaşları içinde karşıladı. Törenden sonra Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre konuldu. Atatürk'ün naaşı 10
Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi.
ATATÜRK'TEN SONRA TÜRKİYE: II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI M. Kemal Atatürk, dış politikada "Yurtta barış,dünyada barış!" ilkesini benimsemiştir. Bu politika doğrultusunda Türkiye, cumhuriyetin ilanından sonra çevresindeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzaladı. Almanya ve İtalya'nın yayılmacı politikaları karşısında Türkiye, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi dostluk antlaşmalarını imzaladı. Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın çıkacağını önceden tahmin ederek gerekli önlemler alması ve barış amaçlı bir politika izlemesi Türkiye'nin bu savaşta doğru kararlar almasını sağlayacaktı.
II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945) II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri Dünya Savaşı'nda yenilen devletlerle ekonomik, siyasi, askerî ve hukuki alanlarda ağır şartlar içeren antlaşmalar imzalandı. Bu durum Almanya'da hoşnutsuzluğa ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'na neden oldu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde milliyetçilik anlayışına dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı. İtalya Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına rağmen amaçlarına ulaşamadı. İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf bir devlet gibi davranılması İtalya'yı saldırgan bir devlet hâline getirdi. Yönetimi ele geçiren Mussolini'nin İtalya'yı büyük devlet yapmak istemesi, II. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri oldu. Uzak Doğu'da imparatorluk kurmaya çalışan Japonya, Avrupa Devletlerini Asya'dan çıkarmak istedi. 63
Savaşın Gelişimi İtalya, Almanya ve Japonya aralarında anlaşarak "Üçlü Mihver" grubunu kurmuşlardır. Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış Antlaşmasını tanımadığını ilan etmiş ve işgallere başlamıştır. Avusturya ve Çekoslovakya Alman işgaline uğramıştır. Mihver Grubuna karşı,
İngiltere ve Fransa "Müttefik Devletler" grubunu kurmuşlardır. Bu gruba daha sonra Rusya ve ABD'de katılmıştır.
Almanya,
Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve 1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa, Polonya'ya güvence vermişler, Polonya da Almanya'ya savaş ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır. Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği Polonya topraklarını Ruslarla paylaşmıştır. Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve Fransa'yı işgal etmiştir. İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş, Yunanistan'a saldırmış fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş, Macaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal etmiştir. Almanların Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya, müttefik grubuna geçmiştir. Japonların ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır.
MİHVER DEVLETLER
MÜTTEFİK DEVLETLER
İNGİLTERE FRANSA RUSYA ABD
ALMANYA JAPONYA İTALYA Savaşın Sona Ermesi
Almanya ve İtalya, ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştır. 1944'de müttefiklerin Sicilya'ya asker çıkarmaları ve İtalya'ya geçmeleri üzerine İtalya teslim olmuştur. (Mussolini Hükümeti düşmüştür.) 1944 Haziran'ında müttefikler Fransa’nın kuzey bölgelerine çıkarma yapmışlar ve Almanya sınırlarına ilerlemişlerdir. Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya başlamıştır. Almanya 1945'te ateşkes istemiştir. II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle sona ermiştir. Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim olmak zorunda kalmıştır.
II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik Avrupa devletleriyle birlikte hareket eden Türkiye'de de demokratik hayata geçilmiştir. Sömürgecilik dönemi sona ermeye başlamış ve sömürge altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler gelişmiş, Türkiye Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır. Almanya ve İtalya’nın işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya, komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir. .Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular (1990'da Almanya Devleti birleşmiştir.). Dünya devletleri iki gruba ayrıldı. Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı, ABD öncülüğünde Nato kuruldu. Dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler kuruldu (1948). İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti kuruldu (1948). 64
TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU
Türkiye İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya devletlerine karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın yayılmacı politikalarına karşı İngiltere ve Fransa'ya daha yakın durmaya çalışıyordu. Türkiye bu savaşta toprak bütünlüğünü kazanmayı ve tarafsız kalmayı amaç edinmişti. Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi saflarına çekmek için her yolu denediler. Türkiye savaşın başından itibaren Müttefik Devletlerle ile yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyordu. Ancak müttefiklerin bütün ısrarlarına rağmen savaş girmeme konusundaki tutumunu da sürdürüyordu. 4-11 Şubat 1945'te ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya'nın katıldığı Yalta Konferansında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletle Teşkilatı'na katılmak için 1 Mart 1945'e kadar Almanya ve Japonya'ya savaş açmak şartı getirildi. Bu gelişme üzerine Türkiye 23 Şubat 1945'te Japonya ve Almanya'ya savaş ilan etti. Türkiye, böylece hem II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya siyasetinde söz sahibi olma imkanı elde etmiş, hem de Avrupa'nın demokratik devletleriyle yakınlaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı, yanı başında yaşanan bu savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an savaşa girecekmiş gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı.
İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Alınan Önlemler
Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma uygulaması başlatılmıştır Almanların işgal tehlikesine karşı sivil savunma önlemleri alınmıştır. Tahıl stoklarına el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi ürünler karneyle verilmeye başlanmıştır. Buğday unundan pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır.
UYARI:ikinci Dünya Savaşı döneminde büyük şehirlerde kimin ne kadar ekmek alacağı hükümet tarafından belirleniyordu. Bu amaçla ekmek karnesi düzenlenmişti. Herkesin aldığı günlük ekmek miktarı karnesine işleniyordu. Bu dönemde zeytin ve şeker gibi ürünler de karneyle veriliyordu. Bu uygulamaya yol açan esas etken savaş şartlarından dolayı temel gıda ürünlerini tasarruflu bir şekilde kullanma isteğiydi. Bu durum savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir.
İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması yasaklanmış, daha sonra bu yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için yeni vergiler konmuştur. Tifo ve kolera gibi salgın hastalıkları önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Askeri harcamalar artırılmıştır. Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur. Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır. Belli bölgelerde gece 23.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir.
UYARI:İkinci Dünya Savaşı sırasında alınan bu önlemlerle seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve özgürlükler sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve özgürlüklerden daha önemlidir.
TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ o o o o o o o o
23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi yolunda en önemli adımlardan biri atılmış oldu. 1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı. 1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına kadar devam etmişti. İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle sonuçlanması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul edilmesini istemeye başlamıştır. Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti’yi kurdular. 1945 yılından sonra Millî Kalkınma ,Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi kurulmuştur. 1946 yılından sonra çok partili rejim uygulamasına geçilmiş, böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır. 14 Mayıs 1950 seçimleri cumhuriyet tarihinde demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde temsil edilmeye başlanmıştır. 65
ÇATIŞMA YOK AMA... Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı ve Doğu blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir. UYARI:"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir. II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devlet/eri ve Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Bu durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi devletlerden Almanya, italya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan yıpranmaları etkili olmuştur. Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayılmacı bir politika takip ederek komünizm rejiminin Balkanlar ve Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir. Rusya'nın komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini endişelendirmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya'nın önderliğinde Doğu Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu ortaya çıkarmıştır. Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı karşıya gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüştür.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya yeni bir oluşuma sahne oldu. ABD ve SSCB dünyayı egemenlikleri altına almak istiyorlardı.
Truman Doktrini ve Marshall Planı SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri
Truman Doktrini'ni ortaya atmıştır Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı
ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi adıyla anılan (1947). Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara
çerçevesinde Türkiye'nin de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan yardımlar daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu.
66
NATO'NUN KURULMASI II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği, 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırlarına katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı. Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) kurulmuştur.
TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması jeopolitik önemini artırıyordu. Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir. Türkiye, ikinci Dünya Savaşı'na girmemişti. Ama sahip olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan da üs talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye olmak hayati derecede önemliydi. Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952 yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma örgütüne alınmıştır. Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır.
KORE SAVAŞI Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır. Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin, ABD'nin denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak müdahale kararı almıştır. Uluslararası bir askeri güç oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir. 1950-1953 yılları arasında süren savaşta taraflar birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak savaşa son vermişlerdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ile yakınlaşma politikası takip ediyordu. Ayrıca Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi. Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Kore Savaşı, Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir. NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında SSCB, etkisi altındaki Doğu Avrupa devletleri ile Varşova Paktı'nı kurmuştur, iki kutup arasındaki rekabet silahlanma yarışını artırmıştır.
Kuzey Kore
Güney Kore
Kuzey Kore
Kuzey Kore Güney Kore
Güney Kore
1950’de Sovyetler Birliği himayesindeki Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırması ile Birleşmiş Milletler Kuzey Kore’ye müdahale kararı almıştır
Kuzey Kore Güney Kore
BM üyesi olan ülkemiz Güney Kore’ ye yardım birliği göndermiştir Başarılı bir şekilde görev yapan askerlerimiz dünya barışına katkı sağlamıştır.
67
İNSAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİNİN GELİŞMESİ
1789'da ortaya çıkan Fransız ihtilali sonunda yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi, insan hakları kavramının uluslararası bir nitelik kazanmasını sağlamıştı. İnsan haklarının evrensel ilkeler olarak kabul edilmesi ve korunması yönünde çalışmalar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasıyla hızlanmıştır.
İnsan Haklarını Koruyan Uluslararası Sözleşmeler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
1945'te dünya barışını korumak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü yalnızca üye devletlerde değil, tüm dünyada insan haklarının korunması için çalışmalar başlattı. Bunun sonunda 1948'de insan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Ülkemizde insan hakları konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel kurulu tarafından kabul edilen ilkeler ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir, insan haklarının korunması için anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak hukuki bir nitelik kazandırılmıştır.
Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966)
Devletler bu sözleşmeyle, insan haklarına saygı gösterip göstermediklerini denetleyen bir mekanizma kurulmasını kabul etmişlerdir. Bu doğrultuda İnsan Hakları Komisyonu kurulmuştur. Türkiye, 1976'da yürürlüğe giren bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından Roma'da 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeyle insan Hakları Bildirgesi'nde yer alan temel hak ve özgürlükler yargı güvencesine alınmıştır. Böylece demokrasinin temel öğeleri olan siyasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü uluslararası koruma altına alınmıştır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin en önemli özelliği insan haklarını korumak için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurulmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan devletlerin yurttaşları uğradıkları haksızlıklar nedeniyle kendi devletleri veya diğer devletler aleyhine dava açma hakkına sahiptirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954 yılında imzalayan Türkiye, 1987'de bireysel başvuru hakkını tanımış, 1990'da Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.
İşkencenin ve İnsani Olmayan ya da Küçültücü Ceza ve Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi
1987 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1988'de onaylanmıştır. Bu sözleşmeyle devletler kendi topraklarında ırk ayrımı yapılmasını önlemekle yükümlüdürler.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi
1981 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1985'te onaylanmıştır. Sözleşmede kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemler vurgulanmıştır.
Çocuk Hakları Sözleşmesi
Sözleşmeyi imzalayan devletler, herhangi bir ayrım yapmadan bütün çocukları her türlü fiziksel ve zihinsel zarar ve ihmalden korumayı kabul etmişlerdir. 1990'da yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1994 yılında onaylamıştır.
Helsinki Sonuç Belgesi: 1975 yılında yürürlüğe giren belge, insan hakları kavramının dünya görüşü ne olursa olsun bütün devletler arasında ortak bir değer olarak benimsenmesi amacını taşımaktadır. 68
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş silahlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü Türkiye Cumhuriyeti anayasasından alır Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),dünyada en çok asker bulunduran 9. ordudur. Temelini oluşturan yapı Mehmetçiktir. Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehditlere karşı caydırıcı güç olanTSK Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde şu alt komutanlıklardan oluşur.
• • • • •
Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK) Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK) Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK) Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN GÖREVLERİ TSK'nin temel görevi Anayasa'da açıkça şu şekilde belirtilmiştir "...Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır." Bu çerçevede TSK 2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için şu şekilde kendisine görevler belirlemiştir;
• • • • • •
Caydırıcılık, Güvenlik / Harekât Ortamının Şekillendirilmesi, Savaş Dışı Harekât (Barışı Destekleme Harekâtı, Doğal Afet Yardım ve İç Güvenlik Harekâtı), Kriz Yönetimi, Sınırlı Güç Kullanımı, Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek.
Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz, darbe, elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır.
TÜRK ORDUSU KIBRIS'TA o
o
Kıbrıs'ı elinde bulunduran İngiltere 1955 yılından sonra adadan çekilmeye karar verdi. Bu süreçte 1960'da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Garantörlük Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç devletin koruma-sı altında bulunacaktı. Ancak Kıbrıs'ta yaşayan Rumlar, Yunanistan'a bağlanma fikrinden vazgeçmedi. Bu durum adada gerginliklere neden oldu. Gerginlik Kıbrıs'taki Türklerin katliama maruz kalmasına dönüşünce Birleşmiş Milletler Ada'ya bir barış gücü gönderdi. Bu güç Kıbrıs'taki sorunları çözemeyince Türkiye Garantörlük Antlaşması'ndan doğan haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974'te barış harekâtı düzenledi. Bu olaydan sonra ada ikiye bölündü. Barış ha-rekâtından sonraki uluslararası görüşmelerde Ada'daki Türk halkının mevcudiyeti tanınmayınca 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983'te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Günümüzde de Türk ordusu Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımızın en büyük güvencesidir.
Garantör Devlet : Yapılan bir uluslararası anlaşmanın ardından, iki tarafın antlaşmaya bağlı kalıp kalmadıklarını denetleme hakkına sahip olan devlete denir. Cunta: Yönetime kuvvet kullanarak el koyan askeri ya da siyasi gruplara verilen addır. UYARI:Barış harekâtından sonra Türkiye'ye çok yönlü bir ambargo uygulanınca savunma sanayi alanında yeni önlemlerin alınması gerekli hale gelmiştir. Bu gelişme üzerine havacılık alanında TAİ, elektronik alanında ASELSAN, yazılım alanında HAVELSAN, füze imalatı alanında da ROKET-SAN faaliyete geçirilmiştir.
69
DÜNYA BARIŞINA KATKI
Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle Kafkasya, Bakanlar ve Orta Doğu'da meydana gelen gelişmeler-le ilgilenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de Atatürk'ün gösterdiği hedef doğrultusunda barışa kat-kı sağlamak için çeşitli bölgelere uluslararası kuruluşların bünyesinde asker göndermektedir. Türk ordusu ülke sınırlarını korumanın yanında dünya barışını korumaya yönelik çabalara da destek vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri dünya barışını destekleme çalışmalarına; Birlik gönderip askeri harekatı destekleyerek Personel gönderip uluslararası gözlemci olarak katkıda bulunmaktadır.
Aşağıdaki tabloda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünya barışına katkıları gösterilmiştir: Tarih
Yer
1974 1992 1993 1997 1999 2001 2002 2006
Kıbrıs Somali Bosna -Hersek Arnavutluk Kosova Makedonya Afganistan Lübnan
Bölgede Bulunma Nedeni Uluslararası hukuktan doğan garantörlük hakkını kullanma Somali halkını iç savasın olumsuz etkilerinden koruma Boşnakları Sırp ve Hırvat zulmünden koruma Arnavutluk'ta iç karışıklıkların yaşanması Kosova'daki iç karışıklıkların silahlı çatışmaya dönüşmesi Makedonya'da iç karışıklıkların yaşanması Afganistan’da iç karışıklıkların yaşanması Lübnan'da iç savaş yaşanması
Türk ordusu, bugün Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan, Lübnan ve Kıbrıs'ta halen barışa hizmet etmeye devam etmektedir.
HEDEF TÜRKİYE Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden bazıları şunlardır: Misyonerlik Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insanları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için çalışmalar yapmaktır. Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla halkın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları kullanırlar.
Bölücü Unsurların Faaliyetleri Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluşturur.
Terör örgütleri,
Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü amaçlı kullanırlar. Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler. Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler. Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin desteğini alarak faaliyet gösterirler.
İrticai Faaliyetler İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır. irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır. 70
Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında geldiğini bilmeliyiz. Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz. Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz. Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olmalıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz. Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve kullanılmasını sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz.
SSCB DAĞILDIKTAN SONRA 1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu'na bırakması (BDT) dönemin en önemli olaylarındandır. İlk önce SSCB'nin batısındaki Baltık ülkelerinden; Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya) Moldova, Kafkas ülkelerinden; Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer bağımsızlığını ilan etti. Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi dönüşüm sürecinde komünist yapılanmadan uzaklaşma arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve tarihlerini keşfetmenin heyecanına büründüler. Sovyetler Birliği'nin dağılması dünyada hakim olan süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği'nin dağılması ile birlikte Adriyatik'ten Çin’e kadar siyasi bir boşluk oluştu. Tûrkiye'nin çevresinde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge hâline geldi. Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu kadar Orta Asya'daki Türk devletleriyle de ilgilemek durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç politikası hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir. SSCB'nin dağılması Avrupa'da komünist rejimi uygulayan ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler ekonomik model olarak kapitalist ekonomiye geçmeye başladı. Komünizm : Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülkiyet ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşüncesini savunan siyasi ve ekonomik modele denir.
KÖRFEZ'DE SAVAŞ I. Körfez Savaşı
Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti. Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez Savaşı sona ermiştir,
II. Körfez Savaşı
ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ederek bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı. ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri destek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir. Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene kavuşamamıştır. 71
Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu
Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a ekonomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafından kullanılmasına izin vermiştir. Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden cephe açmasına izin vermemiştir.
Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri
Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır. Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğu ve kaos Türkiye için bir tehdit ve risk bölgesi oluşturmuştur. Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları artmıştır. Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir. Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir.
Türkiye'nin Enerji Politikası Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ini barındıran Orta Doğu ve Avrasya ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmaktadır. Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları dünya pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakları ihraç edecek altyapıya sahip değiller. Hazar Denizi çevresindeki enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya taşınmasında Türkiye koridor görevi görebilecek bir konumdadır.
Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji yollarının dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik kalkınmasına büyük katkı yapacağını bilmektedir. Türkiye bu bilinçle 1990'lı yılların başından beri Azerbaycan petrolünü Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005 yılında tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü Ceyhan'a ulaşmıştır.Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması konusunda anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve önemi artmıştır.
Baku - Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşınması için Baku -Tiflis Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış ve 2006 yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya başlanmıştır. Türkmenistan doğalgazının da bu yolla nakledilmesi söz konusudur.
Nabucco Projesi Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yunanistan - İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya bağlayacak olan Nabucco Projesi'ni hayata geçirmeye çalışmaktadır.
GAP (GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ) Türkiye, uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin yanında ulusal düzeyde de önemli projeleri gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'dir. Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun artması ve sanayinin gelişmesi sonucunda elektriğe duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli hale gelmiştir. 72
AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkiler uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasındaki karşılıklı etkileşim yüz yıllar boyunca sürmüştür. Türkiye ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni içinde Avrupa devletleri ile birlikte hareket etmiştir. AB'nin kuruluşu 18 Nisan 1951'de Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen kurulmuştur. 7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur. Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak bütünleşmesini hedeflemektedir.
Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri 11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını kabul etti. 27 Mayısl 960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu. 12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan
Ortaklık
Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmıştır. 13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye AET müzakereleri başlamıştır. 22 Ocak 1982: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. 16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış, böylece dondurulmuş bulunan Türkiye AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere müracaat etmiştir. 1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir. 11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık
statüsü tanınmıştır. 28 Haziran 2002: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyinin Brüksel'de yapmış olduğu zirve toplantısında, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanması öngörülmüştür. 12 Haziran 2006: Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başlamıştır. Avrupa Birliği:1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler. Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi, Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise ekonomideki istikrarı simgeler. Avrupa Birliği'ne Üye Ülkeler 10 Ocak 2QOTdeki genişleme ile AB'nin 27/üyesi vardır. 1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye şunlardır: • Belçika
- Fransa
İtalya
Almanya
• Lüksemburg
Hollanda
Bunu izleyen yıllarda çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık, 1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve ispanya, 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi sonucu üye ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi ve nüfusu arttı. 1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya 2007'de ise Bulgaristan ve Romanya birliğe üye olmuştur.
73