KEÇİ ÖZEL SAYI

Page 1



Edebiyattan yaşam odalarına açılan yol... Üç ay önce, bir Haziran günü çıktık yola... Edebiyatı dert edinece imizi, zirvelere ve uçurumlara dikenli, sarp yollardan yürüyece imizi söyledik. Keçi’yi çıktı ı ilk yolculukta yol boyunca kar ılayan, selamlayan ve yolda lık edece ini i aret eden edebiyat, sanat, medya, e itim ve akademi dünyasının deste i çok de erli. Keçi projesini ilk tasarladı ımız zaman, edebiyatımızın pek çok usta kalemine yer veren ÖZEL SAYI’nın neye benzeyece ini az çok biliyorduk. Günı ı ı Kitaplı ı’nın 2010 yılından bu yana düzenledi i 10 konferansın içeri i önümüzde duruyordu. E itimci, kütüphaneci, akademisyen, yayıncı, sanatçı, çevirmen, tasarımcı ve editörler için dopdolu, kılavuz niteli inde bir içerikti bu. Keçi’nin bu sayıda da dü ünceye yol açan soruları var: Edebiyat gerçek midir ? Fantastik edebiyat okumaya zamanımız var mı ? Okul sahiden çocu un özgürle me alanı mıdır ? Luther neyi çevirmek için kasaba gitmi ti ? Fareler ve nsanlar ne kadar müstehcendir ? Ejderhalardan asıl kimler korkuyor ? John Steinbeck “Ya ayan her ey kutsaldır,” diyor; çünkü insana inanıyor. nsanın kar ısında duran her eyi, özellikle de sistemi, edebi gücüyle de ifre ediyor. lk sayıda, bu dünyanın çocuklarının rüyalarını onlar ölmeden, öldürülmeden kaleme almak gerekti ini vurgulamı tık. Keçi, imdi bu çocukların ya am odalarına girdi ve onlarla büyüyor, yürüyor. Tıpkı Steinbeck gibi, ya ayan her eye, enkaz altındaki vicdanlara, insana ve sanata inanarak yeni yollar açıyor. Siz bu sayıyı okurken, Keçi çoktan ba ka yollara çıkmı olacak. 18 Ekim’de Kadir Has Üniversitesi’nde dördüncüsü düzenlenecek çocuk ve gençlik edebiyatı ve yayıncılık konferansı Zeynep Cemali Edebiyat Günü’nde, sonra da 8 -16 Kasım tarihlerinde 33. Uluslararası stanbul Kitap Fuarı’nda bulu mak, edebiyatı konu abilmek umuduyla... Halil Türkden




ne 2. ey

at

debiy mali E

e

12

kim 20

ünü, E

Edebiyattan yaşama süzülen öyküler Selim ‹leri Ça da edebiyatımızın en önemli temsilcilerinden Selim leri, okuma ve okurluk deneyimini; yazar, eser, okur ve hayat arasında olu an dünyayı önemli edebiyat eserlerinden alıntılarla anlatıyor.

Edebiyat nedir? Yeniden tanımlanmalı mıdır? Edebiyatı nasıl sevdim? Neden sevdim? Tüm bu sorular, iyi bir yazarın veya edebiyat okurunun kendisine ya da ba kalarına sorabilece i sorular. Bazı insanların ansına hayat, okumayı sevmeleri için bir takım olanaklar tanıyor. Benim edebiyatla olan sevgi ba ım, evimizde kitabın hiç eksik olmamasına dayanıyor. Şanslı oldu um taraf, ailemin okumu yazmı insanlar olmasıdır. Bundan neredeyse 55 yıl kadar öncesinde ba ladı edebiyat maceram. Evimize giren gazetelerdeki tefrika romanları için ailem, “Onları büyükler okur,” dedi inden, bu kı kırtma sonucunda onları gizli gizli okumaya heves ettim. Gazetelerin tefrika romanları, edebiyat tarihimizde hep küçümsenmi tir. Bunlar ço u kez ya macera romanlarıdır, ya pehlivan ya da a k romanlarıdır. Hâlbuki bugün gazetelerde, o üç tür tefrika romanından

6

da eser yok. O romanlardan aldı ım hazzı hiç unutamadım.

Okuma evrenine yapışıp kalmak ! Çok sayıda kitap okuyarak yeti tim ben. lkokulda okuma yazmayı herkes ekim ayının sonunda sökebilmi ti. Yalnızca iki ö renci, Erdal adında bir arkada ımla ben, nisanda sökmü tük okumayı. Herkese kurdeleler takılmı tı okumayı söktükleri için, ama bize takılmamı tı. Bir kere okuma yazmayı söktükten sonra, hiç bırakmadım okumanın pe ini. Farklı alanlardan, farklı kaynaklardan ve farklı ülkelerden birçok ey okudum. O okuma evrenine hiç ayrılmamacasına yapı ıp kaldım. Hâlâ en yakın dostlarımın kitaplar oldu una bütün kalbimle inanıyorum. Kitapları okuyordum, ama yazarlar konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yani yazarlar kimlerdir, ne acılar çekerek yazarlar,


amaçları nedir, o be enilmeyen tefrika romanlarını yazarken acaba neler ya arlar? Uzun yıllar sadece eserleri okumakla yetindim ve yazarların çabaları üzerine pek fazla kafa yormadım. 1960’lı yıllarda okuldaki ders kitabımızda, büyük air, ça da iirimizin bence en büyük ustası olan Behçet Necatigil’in “Kır Şarkısı” adlı bir iiri vardı. O iiri okuduktan sonra, Necatigil’in ba ka iirlerini okuma arzusu duydum. O dönemde elime Varlık Yayınları’ndan çıkmı , Arada adlı bir kitabı geçti Necatigil’in. Behçet Hoca on yıl sonra, yani 1970 yılında, kitabı bana, “Selim leri’ye; yolu açık olsun,” diye imzalamı . Artık mürekkebi gitgide solan bir yazı ve bir imza... Necatigil’in bu güzel kitabında “Kitaplarda Ölmek” adlı bir iiri de yer almaktadır. Yazar kimdir sorusunu daha iyi hissedebilmek için bu iire göz atılabilir.

Adı, soyadı Açılır parantez Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti Kapanır, parantez. O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

Yazarlar siyasetçiler kadar kötülük yapar mı? Yazar dedi imiz ki i, galiba biraz iyi edebiyat, biraz da kötü edebiyat... Sanıyorum, iyi ya da kötü bütün yazarların, yazma tutkusu olan insanların hepsinin kalbinde var bu sıkıntılar. Necatigil’in vurguladı ı gibi, bütün bu endi eler hep vardır. Yazarlar, dünya görü leri ne olursa olsun, yeryüzünde hiçbir zaman siyasetçiler kadar kötülük yapamazlar. Örne in, Kavgam kitabının Adolf Hitler’in kendisinden daha masum oldu u söylenebilir. Eserlerin insan üzerinde öyle derin etkileri vardır ki, o etkinin kaç yıl sonra nereden kar ınıza çıkaca ını kestirmeniz olanaksızdır. lkokul üçüncü sınıf kitabımızda, Re at Nuri Güntekin’in “Kirazlar” adlı bir öyküsü vardı. Bu öykü, beni çıldırasıya etkilemi çok acı bir öyküdür. Bu, Güntekin’in edebi ba arısını yansıtan bir öyküdür. Bütün mahallenin yargıladı ı, cimrilikle suçladı ı, birer kocakarı, acuze, ihtiyar ve bunak diye baktıkları çiftin gerisindeki asıl iç gerçekli i yansıtır.

Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda.

Re at Nuri Bey’in tipik tekni idir; bize çıplak dı gerçekli i gösterdikten sonra, yani insanların yargılama biçimlerini yansıttıktan sonra, onların iç dünyalarındaki iç gerçekliklerini de yine bir anlatıcı olarak aktarır. Böylece, edebiyatın en büyük güçlerinden birini verir okuruna. Bizim dı tan gördü ümüzün iç dünyada hiç de aynı olmadı ını yansıtabilir. Bunu edebiyat dı ında yapabilecek tek alan psikiyatri ve psikolojidir belki de. O da kuru kuruya...

O şimdi kitaplarda Bir çizgilik yerde hapis, Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki, Öldürebilirsiniz.

Hayatı örne iyle yansıtabilecek tek alan sanattır; edebiyattır, sinemadır, tiyatrodur; do rudan do ruya sanatın kendisidir. “Kirazlar” hikâyesi içimde yıllarca

Ya sayfa altında, ya da az ilerde Eserleri, ne zaman basıldıkları Kısa, uzun bir liste Kitap adları Can çekişen kuşlar gibi elinizde.

zel sayı 201

7


Ancak Tolstoy, öyle bir noktaya gelir ki, romanın ortasını geçtikten sonra hikâyeyi götüremez. Belki de yazarlı ın kudreti kadar, bir roman kahramanının da yazar üzerinde kudreti olabiliyor.

sürebilecek derin bir üzüntüye sebep olsa da, ona halen ba lı olu umun nedeni, dı dünyaya kar ı daha farklı bakabilmemi sa lamasıdır. Bu hikâye, kar ımızdakiyle bir özde lik kurabilme dü üncesinin tohumudur. Ya itibariyla ilkokul üçüncü sınıftayken böyle eyleri bilemezsiniz. Ama o içinizde biriken bir sezgi, insana ait bir eydir herhalde ki, öyle bir ı ıma olarak belirir ve kaybolur. “Kirazlar”ı yerine oturtabilmem, anlamam, yıllar sonra çok ba ka bir eser ve yazar sayesinde oldu.

Anna Karenina’yı anlamak ! Lev Tolstoy’a dair daha önce sadece Anna Karenina ’yı okumu tum. Çok sevdi im bir romandı. Tolstoy’un ya amına ili kin bir kitabı okudu umda, Anna Karenina ’yı ba langıçta hiç de Anna’yı savunmak amacıyla yazmadı ını ö rendim. Tolstoy, Pu kin’in kızına biraz bozulurmu ; çünkü Pu kin’in kızı biraz hafif me rep bir hanımmı . O zamanın Çarlık Rusya’sında, bu tarz flörtöz bir hanım, kemikle mi klasik ahlak de erleri tarafından pek de ho kar ılanmıyordu. Tolstoy bu olumsuz yakla ımına ra men, Pu kin gibi çok önemli bir yazarın kızı olması nedeniyle, onun babasına verdi i zararı dü ünmü ve bundan esinlenmi tir. Tolstoy, böylesi bir hanımın cemiyet hayatında ailesine ve tüm o kemikle mi kurumlara verebilece i zararı yansıtmak amacıyla, romanın yarısına kadar ondan söz etmi tir.

8

Tolstoy’un kafasında önyargılarla yakla tı ı Anna’yla romanda kendi kurdu u, ya attı ı, ama artık hakikaten ya amakta olan Anna’nın söyledikleri birbiriyle çeli meye ba lar. Suçlamak için yola çıktı ı Anna, ona kendi iç gerçekli ini yansıttı ı için en ba a dönüyor yazar. Ardından, Anna Karenina’yı yeniden, bugün okudu umuz haliyle yazmaya ba lıyor. Bu sefer suçlamak için de il, anlamak için... Tolstoy, Anna Karenina’yla özde lik kurmanın üzerinde duruyor ve daha önce yazdı ı kısımları yok ederek, sil ba tan Anna Karenina ’yı yazıyor. Eser bu açıdan okundu unda, çok çarpıcı ve ça ının ötesinde bir roman. Tolstoy’un Anna’yı yeniden ya atma çabası, benim de o iç gerçekli i kavrayıp dünyaya ba ka türlü bakabilmemi sa ladı. Bu beni yeniden “Kirazlar”a götürdü. Halide Edip ve Yakup Kadri’nin yanında hep üçüncü isim olarak anılan, ama aslında çok önemli bir yazar, sevgi ve efkatin yazarı oldu unu dü ündü üm Re at Nuri’nin “Kirazlar”ı bunu ba ardı. Anladım ki, Re at Nuri, iç gerçeklikle dı ya amın somut bakı açısı arasındaki farkı, bizim edebiyatımızda ilk ve en çok de erlendiren ki ilerdendir. Sanatın gençlik için, bizim için, herkes için iyilik, sevgi ve anlam dı ında bir ey getirece ini dü ünmemize olanak yoktur. Sanatın, özellikle bugün gelmi oldu umuz korkunç ileti imsizlik döneminde, birbirimizi anlamakta, birbirimizle ba kurmakta çok daha derin anlamlar ta ıdı ına inanıyorum. :


NOTOS LAN

notoskitap.com zel say覺 201

9


de E

. Eğitim

ineri,

t Sem debiya

012

ralık 2

izilmiş sınırları aşan bir zgürlük Müge ‹plikçi Gazete yazıları ve kitaplarında toplumsal meseleleri büyük bir duyarlılıkla i leyen, içinde sistemin bir türlü öldüremedi i bir çocuk ta ıdı ını söyleyen gazeteci, yazar Müge plikçi de i im için, duvarları tümden yıkmak için çaba harcamak yerine edebiyat ve sanatla tu laları yerinden oynatabilece imizin önemli olabilece ini dü ündürüyor.

Ünlü rock grubu Pink Floyd’un The Wall albümü, dünya müzik tarihinin en önemli ba yapıtlarından biri kabul edilir. Albümdeki parçalardan, Another Brick In The Wall ’un klibi, bir dönemin önemli ba kaldırı arketiplerinden biridir. Özellikle e itimdeki tektiple tirmenin i lendi i sözlere ve görüntülere yer verilmektedir. Klipteki çocuklar bir bant üstünde a ır a ır yürürler. nsandan kuklaya dönü tükleri bu i lem bandında büyük bir kıyma makinesine dü er, oradan da homojenle mi bir biçimde kıyma olarak çıkarlar. Bir ba ka deyi le, torna i idirler artık.

Duvarın ardında... kinci Dünya Sava ı sonrası ku a ının dü tü ü büyük bo lu un arka planının anlatıldı ı albümde, insan dedi imiz canlının ba ta sava lar olmak üzere, toplumun genel harcını olu turan aile ve okul

10

gibi kurumlarla nasıl üniformala tırıldı ı, tektiple tirildi i anlatılır. Bu ku a ın asla umutsuz olmadı ının da altını çizmek gerekir. Çünkü tektiple tirmeye kar ı birey olma seçene i, ancak bunun ko ullarını yaratabilecek vicdanlı ve umutlu insanlarla sa lanabilir. Pink Floyd ve ekibinin klipteki ilk adımı, çe itli kalıplara tutunarak me ruiyet sa layanları afi e etmektir. Kar ımızda insanın dü ü ü ve yeniden yükseli i anlamında, ça da bir tragedya var. Sa altımımıza yardımcı olacak koroyu ise, özgürlük fikrini yeniden dü ünmemizi sa layabilecek vicdanlı insanlar olu turur. Onlar, küllerinden do mayı ba arabilmi insanlardır. Yangın yerine dönmü olan yeryüzünde, farklı yeryüzü cennetleri yaratabilmek adına i neyle kuyu kazmayı göze alabilen insanlar... Bu a amada, u soru sorulabilir: Ça ımızın çetrefil



okullardaki e itime yönelik ve özellikle de gençlere yalan söylemememiz gerekti ine yönelik yazılar da kaleme almı tır. “Kanımca, onlara dünyayı en yalın haliyle anlatmak durumundayız,” der. Çocukları ve gençleri retorikten arınmı metinlerle bulu turmalıyız. Dünyanın toz pembe bulutlarla çevrili bir yer olmadı ını; bir grup azınlı ın büyük bir ço unlu u nasıl yönetti ini anlatmalıyız. Dünyadaki açlı ı, yoksunlu u, yoksullu u, milliyetçili i, dincili i, cins ayrımcılı ını, otomasyonu, ekolojik felaketleri, tutuculu u, etnik farklılıkları, ahlakın ne oldu unu, erdemin nerede ya adı ını, hukukun nasıl i ledi ini, e itsizliklerimizi, anadil hakkını, ensesti, travmayı, ya ı büyütülerek gencecik ya larda asılanları, sömürünün çok katmanlı ve çok yüzlü bir olgu oldu unu anlatmamız gerekiyor. Çünkü dünyamız gerçekte bu aks üzerinde dönmektedir. Arendt bu noktada, “Ancak bunları onlara anlatabilirsek, dünyayı farklı bir yörüngeye oturtmak mümkün olabilir,” demi tir. Çünkü onlar da tıpkı bizim gibi bu dünyada ya ıyorlar. Arendt’in de vurguladı ı gibi, ancak ve ancak bunları anlatırsak, kötünün sıradanla amayaca ı, sava ın cevap olamayaca ı bir dünyayı yakalama ansımız ortaya çıkabilir. Ta atan çocukları anlattı ım Yalancı Şahit adlı kitabımın okur bulu malarından birinde, genç bir okurum e itim ve sanatın insan ruhunda yaratabilece i farklılıklara vurgu yaptı ım sırada, “Size katılmıyorum,” dedi. “Bu i e itimle, sanatla falan çözülemez. Her öfkelenen ta mı atarmı ? Ben de birçok eye öfkeliyim, ama ben ta atmıyorum,” diyerek devam etti. Ona

12

öyle bir cevap verdim: “Gel bunu birlikte dü ünelim. Seni ta atmamaya hangi ko ullar hazırlamı tır; buna bakalım. Hangi ko ullar sayesinde ta atma ihtiyacını duymuyorsun? Gelelim ta atanlara. Onlar hangi ko ullar yüzünden ta atıyorlar acaba?” Bunu dü ünebilmemiz bile, kafamızdaki bir tu layı duvardan çekip almak anlamına gelebilirdi. Benim için hâlâ öyledir. Kar ı tarafı görmek için bütün duvarın yıkılmasını beklememize gerek yok. Bazen tek bir tu la, bakı açımızı farklıla tırabilir. Bunu da edebiyat ya da sanattan daha iyi yapabilecek ba ka bir araç yoktur.

Bir gün gelecek... Yalancı Şahit ’i yazarken oldukça zorlandım, çünkü ortada farklı bir gerçek vardı. Normalde, yeti kinler için yazan bir yazar oldu um için, kar ımdaki kitle ürkütücü gelmi ti. Ö retmenlik geçmi im olmasına ra men, edebiyatın insanlarla bamba ka bir köprü kurdu unu da deneyimledim. Elimizde çok önemli bir potansiyel var ve bu potansiyel, yakla ık yirmi yıl sonra bizlere farklı yerlerden sesleniyor olacak. Bir gün gelecek, insanlar kendi özgürlük kavramları kar ısında da özgür olacak. Bu gelecek hakkında, Avusturyalı yazar Ingeborg Bachmann’ın dile i noktayı koyacaktır: “Bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak. Onlar, güzelli i görecekler, pisliklerden arınmı ve tüm yüklerden kurtulmu olacaklar, havaya yükselecekler, suların dibine inecekler, sıkıntılarını ve ellerinin nasır ba lamı oldu unu unutacaklar. Bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar. Kendi özgürlük kavramları kar ısında da özgür hissedecekler. Bu, daha büyük, ölçüsüz bir özgürlük olacak, bütün bir ya am boyunca sürecek.” :


biyat de Ede

2

yıs 201

eri, Ma

Semin

. Eğitim

Hayal gücü mü, bilgi mi? li oyrazoğl Yazdı ı, sahneledi i ve çevirdi i sayısız oyunun yanı sıra denemeleri ve öyküleriyle de tanıdı ımız usta tiyatrocu Ali Poyrazo lu, sanatı ve edebiyatı ya amdan uzakla tıran e itim anlayı ını ele tiriyor.

Edebiyatın ve sanatın okullarda ne kadar hor görüldü ü, hâlâ çocu unu okula gönderirken, “Ö rensin, okusun, diploması ve i i olsun, zengin olsun,” gibi hedefleri art ko an ebeveynler oldu u biliniyor. Bu hedeflerin bir hayal bile olamayaca ını, sanatla ve edebiyatla u ra anlar olarak, anne ve babalara anlatmak durumundayız. “Medici* etkisi” dedi imiz durum göz ardı edilmemeli. Rönesans devriminin tohumlarını eken bu etkiyi bugün de dü ünmek mümkün. Ayrı dallardan, farklı disiplinlerden, farklı alanlardan bakı ların aynı yerlerde toplanması ve buradaki bilginin birbirine sürtünmesiyle kıvılcım çakacaktır. Okullarda yaratıcı bir bakı açısını ve dokunu u, bu etki ortaya çıkarabilir.

Bilgi, nasıl bilgi olur?

le tirmelerini sa layabiliriz. Çünkü ki i ancak kitap okursa, dönüp ba a tekrar bakarsa, kitabını arkada ına verirse, o kitap üzerine konu abilirse, zihninde bir dü ünme faaliyeti ba layabilir. Di er türlü, Google’daki gibi kirli bilgiyle ve her eyi bildi ini zanneden insanlarla doluyor çevremiz. Çocukların, derslerde anlatılanların alt metnini anlayabilmeleri için hayal gücünü devreye sokmak gerekiyor. Bakın Einstein ne diyor: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Ben fizik kimya bilgimi, matematik bilgimi hayal gücünün emrine verdi im zaman, kendimden büyük bir âlim çıkardım.” Çocuk e er bilgisini hayal gücüyle destekleyerek kuvvetli bir bilgiye dönü türmezse ve hayal gücünün bilgiden daha önemli oldu unu anlamazsa i in içinden çıkamaz.

Çocukların, herhangi bir dersi ya da konuyu, “Benim ne i ime yarayacak bu?” diyerek reddetti i anlarda, okuldaki ö retmenlerin farklı dersler ve disiplinler arasında nasıl bir bilgi akı ı oldu unu, fizikten bir parça bilgiye sahip olmayanın, tarih ya da co rafyada da çözüme ula amayaca ını ö renciye aktarması gerekir. Yalnızca çocukların de il, her bireyin bilgiyi kendi bilgisi haline getirmesine yardım etmemiz gerekiyor.

Heidegger der ki: “Dil bizim evimizdir. Biz orada otururuz.” Birkaç yabancı dil bildi im için bana, “Ya sen nerelisin?” diye soruyorlar. “Türkçeliyim,” diyorum. Ben Türkçe’nin içinde do dum, dü ünmeye burada ba ladım... Yeti kinler olarak, dü ünmeli, çocukların okudu u eyleri okumalı ve onlarla tartı malıyız. O zaman çocuklar bilgi ve derinlik sahibi olacak ve bizim de bakı açılarımızı de i tirmemizi isteyecekler. :

Aynı biçimde, çocuklara kitap alıp okumalarını, kitapla olan ili kilerini hep sürdürmelerini ve ya amlarının içine yer-

* 13 -17. yüzyıllarda Floransa’da ya ayan Medici ailesi, bilim insanları, airler, ressamlar, filozoflardan olu an farklı insanları bir araya getirmi ve yaratıcılık anlamında önemli bir patlamaya öncülük etmi tir.

zel sayı 201

13


imde E

6. Eğit

13

ayıs 20

ineri, M

t Sem debiya

Edebiyat ğretmez ama... Adnan Binyazar Edebiyatımızın usta kalemi Adnan Binyazar, okuma yazma kültürünün insanın dilsel ve dü ünsel varlı ını nasıl biçimlendirdi ine ili kin deneyimlerini payla ıyor.

1950 yılında Dicle Köy Enstitüsü’ne gitti imde üç salon vardı. Birincisi okul kütüphanesi, ikincisi müzik odası, di eri de resim salonuydu. Türkiye’de bugün uygarlı ın bu üç simgesi geriletilmi tir. O zamanlar okul kütüphanesinde, Hasan Ali Yücel dönemindeki o muhte em klasikler ve di er kitaplar bulunuyordu. Bugün Diyarbakır’da Kültür Bakanlı ı’na ba lı tek bir kütüphane var. Oysa sözünü etti im zamanlarda, halkevinde bile bilimsel çalı ma yapılacak zenginlikte bir kitaplık vardı. Bugünse, kitabın suçlu olarak, boynu bükük kaldı ı bir dönemi ya ıyoruz. E er bir ülkede Fareler ve nsanlar müstehcen diye tanıtılıp okullardan uzak tutuluyorsa, o toplum uygarlık kar ısında utanmalıdır. Müzik ve resim odaları da nicelik ve nitelik olarak dopdoluydu. Özellikle müzik odasında koca bir piyano, mandolinler ve konser verebilmek için gerekli bir-

14

çok alet vardı. Ba larda belli bir bilgiye sahip de ildik; ama bir ay sonra, kula ımız o müziklerle dolmaya ba ladı. nsan, ortamın ürünüdür. Nasıl her a aç her toprakta aynı de ilse, insan da öyledir. Kavunun iyi yeti ti i tarla vardır, üzümün iyi yeti ti i tarla vardır.

Kültür ve sanat kurumları nereye? Bugün neredeyse resim ö retmenleri okullardan kovuluyor; ne resim, ne de müzik derslerine önem veriliyor. Müzik konusu açılınca, “Batı müzi i kilisenin müzi idir,” diyorlar. Ke ke biz de dinsel müzi i, örne in Itrî müzi ini, Mevlevi müzi ini o düzeye çıkarıp, belli bir müzik kalitesi sunabilsek. “Biz bin yılların toplumuyuz!” diyerek tarihle övünmek biraz sı ınmaktır. Özellikle, “At ko turduk, it ko turduk!” gibi laflar, hiçbir zaman bir toplumu yüceltici ve bir adım ileriye götüren eyler de ildir.


Bugünkü örnekler saymakla bitmez. Kümesleri bile gökdelen yapanlar, tiyatroların, sinemaların canına okudular. stanbul’un göbe indeki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) harabeye döndü. AKM, bugün devletin elindeki olanaklarla kısa sürede faaliyete geçirilebilecek durumdadır. Bu, bir tür kültür dü manlı ıdır. Aydınlanma, kurumla malarla olur. Bizler bir ekilde kurumla ıyoruz. Dü üncemiz ne olursa olsun, biz kitapla, bilgiyle, sanatla ortak bir dü ünce toplulu u haline geliyoruz. Bu kurumla maların en önemlilerinden biri de Dil Kurumu’dur. Dilin nasıl geli ti ini ve aydınlanmanın ne demek oldu unu iyi anlamak gerekir. Örne in, kelime anlamı Katolik kilisesine kar ı durmak olan Protestanlı ın babası olarak bilinen Martin Luther, sa-

dece din alanında de il, dil üzerinde de önemli çalı malarda bulunmu tur. Örne in, Latince olan ncil ’i halkın anlayabilmesi için o zamanlar geli memi bir dil olan Almanca’ya çevirmeye çalı ır. Halkın arasına karı ır ve kasaba, manava sorular sorup, onlarla alı veri yapar gibi diyalo a girerek halkın dilini ö renir. Bu nedenle, Luther salt bir din adamı de ildir. O aynı zamanda dil ve bi-

lim insanıdır. Ondan sonradır ki, Grimm Karde ler’in 32 ciltlik Alman dili sözlü ü; Rapunzel, Külkedisi, Bremen Mızıkacıları, Pamuk Prenses, Kırmızı Ba lıklı Kız ve Uyuyan Güzel gibi Alman dilinin ve dünyanın en zengin masalları ortaya çıkar. 17. yüzyılın ünlü filozoflarından Wilhelm Leibniz, “Luther’de akıl almaz bir dil bilinci var; o halkın diliyle konu tu,” demi tir.

Ne Pecos Bill, ne Kerime Nadir... Ben ne Pecos Bill, ne Kerime Nadir, ne Esat Mahmut Karakurt, ne O uz Özde okuyabildim. Ama edebiyatçı oldu umdan biliyordum. lk ba ta, oradaki a klar bana çok yapay geldi. Bir gün Diyarbakır’da, Romeo ve Juliet yazlık sinemada

oynuyordu. Diyarbakır, o zamanların en büyük kültür merkeziydi ve orduevinde her hafta Türkiye’ye gelen en yeni filmler gösteriliyordu. Ben de gidip buluyordum en iyisini. Tıpkı bir fare gibi, koklaya koklaya... Henüz 14 ya ındaydım, param da yoktu ve sinemaya gidemiyordum. Romeo ve Juliet 17 gece boyunca yazlık sinemada oynadı ve ben o kadar gece, bir in aat aralı ından a layarak o fil-

zel sayı 201

15


mi seyrettim. “A k ve sevda budur!” dedim, Juliet’e â ık olarak, mücadeleye girerek... Köy Enstitüsü’ne geçti imde ilk i im, kütüphanede Romeo ve Juliet ’i bulmak oldu. Dokuz, ı ıkların söndürüldü ü saatti ve ben yorganın içinde el feneriyle onu okuyordum. Okuma, böyle bir eydir. Okuma tutkudur, insanın bir parçasıdır. Köy enstitülerinde tatil, bir buçuk aydı. Di er zamanlarda enstitünün i lerini görürdük. Bir yaz tatilinde, at otu aramaya çıktım. Ama bir elimde atın yuları, di er elimde Shakespeare’in Othello ’su... Öyledir ki, onca yıl öncesinden bu zamana halen ezberimde olan cümleleri vardır. Iago, karısı Emilia’yla yaptı ı konu mada, “Ya ayıp durdu un u dünyada öyle atafatlı elbise giyip böbürlenme. Kibir ve gurur bütün saltanatları devirir. Alçakgönüllü ol, köhne cübbeni üstüne çek,” diyor. Bunları anlayan birini, ne Pecos Bill tatmin eder, ne Kerime Nadir, ne Esat Mahmut Karakurt. Sonrasında yolum Dostoyevski’ye, Tolstoy’a, Balzac’a, hatta Halit Ziya U aklıgil’e kadar uzandı. Bugün hepsini hâlâ aynı heyecanla okuyorum. 1250 sayfalık Haruki Murakami kitabını aylarca yanımdan ayırmadım. Ya ın ne olursa olsun, okursun; okuma, böyle bir eydir. Okumanın yanı sıra kitaba ula manın ve ula tırmanın yollarını da bulmak gerekir. Anadolu’da bir buçuk yıla yakın görev yaptı ım bir okulda, gitti imde iki kitap vardı. Bakanlı ın gönderdi i Celal Esat Arseven’in Türk Sanatı Tarihi kitabı ve bir de Karınca adlı bir dergi. lginçtir ki, ben oradan ayrıldı ım zaman kütüphanede 2500 kitap vardı. Herkesin katkıda bu-

16

lundu u kumbarada 25 kuru ların birikmesi ve yayınevleriyle ili ki kurup, büyük indirimler almamla olu turulan bir okul kitaplı ıydı bu. Çorum’da çalı tı ım bir ö retmen okulunda da benzeri bir çabayla kitap kulübü kurmu tum. Orada da her çocu un her ay üç kitabı oldu. Bunlar prati e ili kin örneklerdir ve kitaba ula manın yolunu, aradı ımızda bulabilece imizi gösterir.

Edebiyat özgürlük ortamı yaratır. nsan bir akıl varlı ıdır. Hümanizma, “Her eyin ölçüsü insandır,” diyor. nsan neden her eyin ölçüsüdür ? Çünkü insan bir akıl ta ıyor. Okumak bu aklı i lek hale getirir ve insanı duyarlı kılar; sanat beceriyi geli tirir. Kesinlikle bunların hiçbiri ö retme aracı de ildir. Hele ki edebiyat, kesinlikle ö retme aracı de ildir; duyumsatma aracıdır. Edebiyat ö retmez, ama edebiyatın ö retti ini de hiçbir ey ö retmez. Bunu anlamak için Voltaire ya da Balzac gibi yazarları ele alabiliriz. Eserlerinde do rudan do ruya dayatıcı hiçbir ey yoktur; hayatı sererler gözlerinizin önüne. Edebiyat özgürlük ortamı yaratır. Önemli olan, çocu a bir eyler tavsiye etmek de il; onun önüne kaliteli bir eyler koyabilmek ve seçim yapabilecek bilinci aktarabilmektir. Özetle, insan üç varlıktır. Birincisi, bedensel bir varlık. nsanın bunda hiçbir eme i yoktur. Yaratan yaratmı zaten ve iyi ya amanı ö ütlemi . kincisi, sosyal varlık olması. Sosyal varlık olarak insan, o zamana kadar üretilmi kültürel ürünlerle ekillenir. Ama üçüncünün, yani insanın kendisini var etmesinin, kültürünü, duyarlılı ını, dü üncesini, aklını geli tirip insanlı a yararlı hale getirmesinin kayna ı kitaptır. :


Beraber Üretmek

Öğrenmenin Büyüsü

Gülten Dayıoğlu

Osman Şahin

1. eyne

3. Eğitimde Edebiyat Semineri, ralık 2011

emali Edebiyat

ünü, asım 2011

Yıllar önce kolumun altında içi öykü dolu dosyamla ve yanımda dört ya ındaki o lumla kendimi Bâb-ı Âli’ye attı ım zaman, hiç sektirmeden kapı kapı yayınevlerine girip öykülerimin basılmasını önermi tim. O günlerde ö retmenlik yapıyordum. Aynı zamanda usanmadan yayınevlerini dola ıyordum. Çünkü öykülerimi yazarken büyük bir co ku içindeydim. “Şöyle olaca ım, böyle olaca ım, unu yapaca ım,” derken, elimde dosyayla kalakaldım. Anladım ki, bu bir ekip i i, beraberlik i iydi. ki yıl boyunca dosyama kimse ilgi göstermedi. Hatta adres soruyormu um gibi beni kapıdan savanlar oldu. “Bir ay sonra gel; okuyaca ız, haber verece iz,” diyenlere bir ay sonra gitti imde yüzüme bakmıyorlar, gözlerini ba ka yöne çeviriyorlardı. Çünkü dosyamı okumamı lardı. Böylece iki yıl geçti. Sonunda birlikte üretebilece imi anladı ım Milliyet Yayınları’na girdim. O gün bugündür yazmaya devam ediyorum. 1979’da Altın Kitaplar’la ba layan yolculu um hâlâ sürüyor. Yayınevi bir yazar için çok önemlidir. Ne yazarsanız yazın; yayınevi yazdı ınız eyin hakkını da verebilir, yerin dibine de sokabilir. Yazarı, çizeri, editörü, yayın yönetmeni, tasarımcısı, her eyiyle yayınevi çok önemlidir. Tüm bu ö eler olmadan yapılan kitapları, yazarları görüyorum. Ne yazık ki, yayınevi yazar i birli i olmazsa, bu tür i lerin sonu gelmiyor, yalnızca zaman kaybı oluyor. :

Antik ça daki üç büyük kütüphanenin bulundu u bu co rafyada, 75 milyonluk bu ülkede 1360 kütüphane var. 1984’te ilk kitabım Kırmızı Yel, sveççe’ye çevrilmi ti. O yıl sveç’in nüfusu 8 milyondu ve 8 bin kütüphane vardı. Yani, sveçli bir yazarın kitabı en az 10 bin adet basılıyordu ve her kütüphaneye en az bir tane alınmak zorundaydı. Bu, yazarı da, okuru da, kütüphaneyi de, yayıncıyı da memnun eden bir düzen. Bugün 1360 kütüphanemiz var, ama epeyce fazla kitap basıyoruz. Bunu kitap fuarlarında görmek mümkün. Halk teknolojik cihazların her türlüsünü kullanıyor, oysa evlerde kitaplık yok. Toplumlar seçimini yapar, ama bizde seçimler önemli bir tehlikeyi i aret ediyor. Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. 14 ya ın altında evlendirilen kız çocuklarımız var. Bu çocukları evlendiren insanlar, bu çocuklar özgür mü?.. Bir de ö retmenler var bu toplumda. Çocuklar, anne babalarından sonra en çok ö retmenlerine güvenirler. 2200 yıl önce, Sokrates hayata gözlerini yummadan hemen önce ba ında arp çalan ö rencisine, “Ne güzel çalıyorsun, bunu bana da ö retebilir misin?” demi . Ö rencisinin, “Hocam, siz ölüyorsunuz, ne zaman ö reneceksiniz?” sorusuna Sokrates, “Ö renmek önemli de il, ö renmeye çalı mak önemli,” cevabını vermi . :

zel sayı 201

17


imde E

6. Eğit

13

ayıs 20

ineri, M

t Sem debiya

Özgürleşmekten kim korkar ? Feyza Hepçilingirler Dr. Müren Beykan Editör Müren Beykan’ın, “dil gönüllüsü” usta yazar Feyza Hepçilingirler’le gerçekle tirdi i söyle i, fantastik, bilimkurgu ve polisiye gibi türlerin, çocukların edebiyatla bulu masındaki önemine ili kin ipuçlarıyla dolu.

Müren Beykan: Edebiyatın haylaz türleri diye adlandırabilece imiz fantastik, bilimkurgu, polisiye, çizgi roman üzerine dü ündü ümüzde, bu türler genel edebiyat evreninin neresinde duruyor? Feyza Hepçilingirler: Edebiyat denildi inde polisiye belirmiyor insanların zihninde. Mizah öyküleri ve bilimkurgunun da edebiyatın içinde mi, dı ında mı oldu u hâlâ tartı ılıyor. Edebiyattan konu açıldı ında, iir, öykü, roman, tiyatro eseri, biyografi, otobiyografi ve anı biçiminde sıralıyoruz. Ama bu haylaz türlerimize sıra biraz zor geliyor. Bu türler edebiyatın içinde mi diye dü ünürsek, kıyısında, ama içinde yine de. Ba ka bir deyi le, kapsama alanı içinde. MB: Son yıllarda hem ö retmenler, hem de biz yayıncılar, çocukların sevdikleri türlere, hangi kitaplara el uzattıklarına

18

bakıyoruz. Fantastik edebiyatın çocukların en sevdi i türler arasında oldu unu ve bu romanların gözle görünür tırmanı ını izliyoruz. Fantastik sözcü ü Yunanca “phantasia”dan geliyor ve neredeyse her dilde “tuhaf, acayip, mantıksız, hayali, gerçekten uzak” gibi anlamlar ta ıyor. Bu durumda yeti kinler de duraksıyor ve böylesine hayal gücüne dayalı dünyalar nedense insanları tedirgin ediyor. Çocu umuzun Hobbit okuyunca, Hobbit olma tehlikesi mi var acaba ? FH: Hayal gücünün üstünde durmak gerekir. Son yıllarda hayal gücü üzerine fazlaca dü ünüyorum. Her ey o kadar görselle ti ki... Türkçe konferanslarına gitti imde bana sorulan ilk soru, görsel malzeme kullanıp kullanmayaca ım. Neden kullanayım ki? Her taraf zaten görsel dolu. Televizyonda, internette, akıllı telefonlarda, her yerde görüntü var.



hakikidir; olgulara dayanmaz ama hakikidir ve çocuklar bunu bilir. Onlar özgürle mekten korkmaz; bundan korkan yeti kinlerdir,” diyor. Günı ı ı Kitaplı ı’nın deneme seçkisine, “Yeti kinler Ejderhalardan Neden Korkar ?” adını verdik. Bu seçki en çok çocukların ilgisini çekti ve ço u da Le Guin’in denemesini okudu. Çocuklar özgürle mekten korkmuyor. Hayal kurmaktan korkmuyorlar, hayal güçleri geni . Yeti kinler için hayal kurmak, biraz kaybolmak, tedirginlik verici sanki. Oysa dedi iniz gibi, bilimin de temelinde hayal gücü var. Biliminsanları tezlerinden ve deneylerinden önce bir hayal kuruyorlar. FH: Hayal kurmadan neyi icat edebilir ki? Önce kafasında yaratması gerekiyor. Örne in, ‘Bir insanla nasıl ileti im kurarım, ne yaparsam görmedi im bir insana ula ırım?’ diye dü ünüyor bir biliminsanı. Graham Bell’in zihninden geçenler de telefonu icat etmeden önce böyledir. Tamamıyla bir hayal...

Antolojiler zeytinyağlı tabağına benzer. MB: Osmanlı padi ahlarından da polisiyeye çok dü kün olanlar var. Abdülhamid’in böyle bir polisiye merakı varmı ve büyük bir hızla okuyup bitirirmi . Yenisini bekleyen padi aha, alelacele oturup polisiyeler yazılırmı . Ünlü yazarlarımızdan, padi ahlar için polisiye yazanlar bile var. FH: Polisiye de edebiyatın kıyısında duran bir tür. Okuma alı kanlı ımızı nasıl kazandı ımızı dü ündü ümde, “Tommiks” ve “Teksas” geliyor hemen aklıma. Okuma biçimimizde kandırmacalara da

20

ba vurur, ders kitabının arasına koyar okurduk; biz o sayede kitap okumayı sevdik. Kemalettin Tu cu’nun Köprü Altı Çocukları ’nı çok okudum; acımayı ö rendim o kitaptan. O zamanlar çok okudu umuz pembe dizilerin ve a k romanlarının mimarı Kerime Nadir’di. Üvey annem çocuk bakarken, bebe in altını temizlerken, ben ona Mike Hammer romanı okurdum. Tutkunu olmu tum o romanların. Bizim ansımız, bizi oyalayacak eylerin fazla olmamasıydı. Kitap okumak en büyük zevkimizdi. Oysa bugün, günümüz çocukları bir ellerinde biberon, bir ellerinde akıllı telefonla do uyorlar. Dolayısıyla, bilgisayar ve internet onların giderek daha fazla zamanını alacak ve bu görsel olana a daha yatkın olacaklar. Böyle bir zamanda, onları kitaba yakınla tırmak çok daha önemli hale geldi. MB: Her türden okuyabilmek önemli, de il mi? FH: Polisiye, bilimkurgu ve fantastik edebiyatı hep onları okusunlar diye önermiyoruz. Edebiyatın bir zevk aracı oldu unu, zevk veren, keyif veren bir okuma vaat etti ini bildirmek için öneriyoruz. Edebiyat sadece roman demek de ildir. yi bir edebiyat okurunun, öykü seven bir edebiyat okuru oldu unu dü ünüyorum. Çünkü, öykü gerçekten sabır gerektirir; yazarken de, okurken de. O be sayfaya bir ya am sı dırılmı tır. çine girebilmek için, onu ayrı tırmanız ve yo unlu undan biraz uzakla tırmanız lazım. O nedenledir ki, antolojiler lokantalardaki zeytinya lı taba ına benzer. Her zeytinya lıdan azar azar bulunan bir tabak. Antolojiler sayesinde, hangi yazarın size hitap etti ini anlayabilirsiniz. O yazarı anlamak için tabaktakilerden birer çatal almak gerekir. :


Yeni kitaplar. Tekrar tekrar okumaktan sıkılmadıklarımız, klasikler. Edebiyatçılardan yazma dersleri. Derin okumalar, eğlenceli fikirler.

egoistokur.com


imde E

6. Eğit

13

ayıs 20

ineri, M

t Sem debiya

ayatın ta kendisi Yard. Doç. Dr. Necdet Neydim Akademisyen, çevirmen, yazar Yard. Doç. Dr. Necdet Neydim, çocuklarla ileti im, e itimdeki tektiple tirmeler, ahlaki yakla ımlar ve tanımlamalar üzerine önemli soruları gündeme getiriyor.

“Çocuk ve gençlik edebiyatı”, “e itim” ve “kullanma” ifadelerini bir araya getirdi imiz zaman, ortaya çıkan ey bir kaos. Çocuk ve gençlik edebiyatından söz edebilmek için de, bazı önemli soruların yanıtını bulmak gerekiyor. Çocuk kimdir; çocuk nedir; bir özne midir yoksa bir nesne midir, bir kimlik, ki ilik midir? Bizim için ve kendisi için nedir; toplum için nedir ?

Çocukla iletişim kurmak Bu sorular önemlidir, çünkü tanımlamadı ınız, sizde tanımsız kalan bir varlıkla ileti im kuramazsınız. E er, çocuklarla ya da gençlerle kar ı kar ıyaysanız ve onları kendi gerçekli i içinde tanımlama becerisini gösteremiyorsanız; elbette onlarla ileti im kurmanız mümkün de ildir. Bu anlama sürecini gerçekle tirdikten sonra onunla nasıl ileti im kuraca ınız çok önemlidir. leti im, salt konu -

22

ma eylemini gerçekle tirmek de ildir. Toplumun u anda en çok ya adı ı sorunlardan biri, konu ma eyleminin gerçekle mesi, ama ileti imin kurulamamasıdır. Önemli sorulardan biri de, “Çocuk bir ey midir?” sorusuydu. “Şey” sözcü ünü özellikle kullanıyorum. leti imsizli in ve çocu a nesneymi gibi yakla ımın en açık görüldü ü yerler okullardır. Okul, çocu un özgürle me alanıdır, ama siz onu fabrikasyon bir ürüne dönü türürseniz, özgürle tiremezsiniz. Çocuk orada hem bilgilenir, hem sosyalle ir. Ama bizim e itim sistemimiz, çocu un sosyalle mesine izin veren bir sistem de ildir. Çocu un kendini ifade etmesine de izin vermez. Çocu u ya da genci tanımlarken, ne kutsalla tırmalı, ne de yerin dibine batırmalı. Sadece kendisi olarak tanımlamalı ki, onu tanıyabilmeli. Birini tanırsanız muhabbetiniz olur; tanırsanız, ona bir eyler söyleyebilirsiniz; tanırsanız, onun söyle-



de E

. Eğitim

ineri,

t Sem debiya

012

ralık 2

azınsal e g rsel ok ma Behiç Ak Mizah ustası, karikatürcü yazar Behiç Ak, sanatın rastlantısal olu u, çocu un soru sormasının önemi, resimli kitapların okurla nasıl bir ili kiye girdi i ve görsel okumanın sundu u mucizeler gibi noktalara de inerek, çocuk ve yeti kinin ilk entelektüel ili kisinin yol haritasını çıkarıyor.

Çocuk ve gençlik edebiyatındaki kitaplar, e itimde kullanılmak amacıyla yazılmıyor. Yıllar içinde e itimcilerin ilgisi ve ke ifleriyle çocuk kitapları önemli olmaya ba ladı ve biz çocuk kitabı yazarları da fark edilmeye ba landık. lk a amada çocukların kitaplara ula ması zor olsa da, e itimcilerin olu turdu u ba larla kitaplar do rudan çocuklara ula abilir ve e itimde kullanılır hale geldi. Bugün bu duruma bakıldı ında, kitabın e itimde kullanılabilir olmasının olumlu ve olumsuz yanları görülebilir.

Sanat tesadüfidir. 1980’lerin ba ında çocuk kitabı yapmaya ba ladı ımda, mimarlı ı bırakmı ve tamamen çocuk edebiyatına odaklanmı tım. Çocuklarla büyükler arasında köprü kurabilecek, Batılılar’ın “picture book” dedikleri, bizde ise “resimli kitap” denilen okulöncesi kitaplar yaptım. Ama onları Türkiye’de yayımlatamadım. Bil-

24

medi im bir alan olmasına ra men, yapmak, gerçekle tirmek istedim. lk kitabım Yüksek Tansiyonlu Çınar A acı ’ydı. Ama bu kitap ve sonraki kitaplarım Türkiye’de de il, Japonya’da basıldı. Birdenbire Japonya’da çok tanınan, ama Türkiye’de hiç tanınmayan bir yazar oluverdim. Yıllarca Japon çocuklardan mektuplar geldi, onlara cevaplar yazdım. Herkes kitabını önce Türkiye’de, sonra yurtdı ında yayımlatmak için çaba gösterir. Benim durumum tam tersi oldu ve bu, tamamen tesadüftü. Yıllar geçtikçe Türkiye’yle de ba lantı kuruldu ve kitaplarımı burada da yayımlatma ansı buldum. Eserlerim giderek e itimde de kullanılmaya ba landı. Öte yandan, edebiyat kitaplarının e itimde kullanılı ıyla ilgili önemli sorunlar da var. Yedi yıllık mimarlık e itimimde, bu e itimin temelinin tasarım oldu unu gördüm. Tasarımda araçsal bir akla ihtiyaç vardır. Yapılmak istenen, öncelikle i aretler ve


semboller sistemiyle çizilir ve plan gerçekle tirilir. Sanat bu noktada tasarımdan farklıdır. Çünkü, sanatta böyle bir araç i levine ihtiyaç yoktur. Yola çıkarken amaçladı ınız eyin yönü ve biçimi de i ebilir, hatta amacınız bile farklıla abilir. Sanatın tesadüfe bu kadar açık olu u, bilgi alı veri ine kapalılı ı, sanatçının neyi, neden yaptı ını tam olarak bilmeyi i ve haliyle esteti in varolu u, bu i levselli i kaldıramaz.

Sanat eseri araç olur mu? Sanat eserini bir araç olarak dü ünseydik, bir mimari proje çizer gibi çocuk kitabı yapabilirdik. Ancak bırakın edebiyatı, mimari projeler bile artık böyle çizilmiyor. Öte yandan, e itimin içinde ister istemez bu eserler bir araç gibi ele alınıyor. Ö retmen soruları soran, çocuk da cevapları veren ki i haline dönü üyor. Oysa bir sanat eseri, araç kavramından soyutlanarak analiz edilebilir. Bunun tek ko ulu, soruları çocu un sormasıdır; cevapları vermesi de il. Çünkü analitik dü üncenin temelinde, soru sorabilme yetisi vardır. Birey soru sorabiliyorsa ve bu sorusundan ba ka sorulara geçip ba lantı ku-

rabiliyorsa, yorum yapabiliyor demektir. Önemli olan da budur ve bu yorum, do ru ya da yanlı gibi de erlere kapalıdır. Sanatın da bilim gibi kavramları vardır, ama katı kurallarla çevrili bir de er dünyası yoktur.

Sanat eserinin doğrusu yanlışı olur mu? Edebiyat okuru çocuk, bir metni okuyup zevk alıyorsa, soruları kendisi sormalı ki, oradan ba ka sorular da çıkarabilsin ve cevap arayı ına girsin. Mimarlıktan bir örnek daha vereyim: Bu alanın e itiminde en önemli ey tasarımdır, ama tasarım kadar önemli olan di er ey de anlamaktır. Örne in, Danimarka’daki mimarlık e itiminde analitik bir yakla ım vardır. Orada ilk üç yıl asla proje yaptırılmaz; çünkü bu süreç anlama sürecidir. Anlama süreci, soruları olu turabilmektir, do ru cevapları vermek de il. Bu ba lamda, sanat eserinin e itimde kullanılması hassasiyet gerektirir; sanat eserine sanat eseri gibi davranmak gerekir. Ona bir tasarım nesnesiymi gibi, araç gözüyle bakmamak gerekir. Okulda birçok eyi kategorize edersek, çocuk do ru cevap pe inde ko an ve analitik dü ünme yetisi olmayan birine dönü ür. Sonrasında, üretti i her ey için bu tür do ru kurgunun pe inden gider ve bugün oldu u gibi ezber üretimlerden biri olur. Oysa sanat eseri, do ru ya da yanlı bir ey de ildir. Bu ba lamdan da öte, sanat eseri bir yakla ımdır.

Oyuncak olarak kitap ! Kitaplar, çocu un soru sorma alı kanlı ını ve analitik dü üncesini ilk geli tiren oyuncaklar, nesnelerdir. Bu kitaplardaki hikâyeleri çocuklar ba kalarına aktarabilmeli, de i tirebilmelidir. Çocu un ak-

zel sayı 201

25


Desen: Behiç Ak

tarma ve taklit etme yetisi, her zaman de i tirme evkiyle birlikte var olur. De i tirilemeyen katı hikâyeler, çocuk tarafından benimsenmez. Çocuk, yazarın öznele tirmedi i yan tipleri öznele tirme ihtiyacı da duyabilir. Çizgiler tüm bunlara olanak tanımalıdır. Özellikle, “picture book” denilen resimli kitaplarda, bu de i ime ve dolayısıyla resmin bir dil olarak algılanmasına dikkat edilmezse, resim bir dil olarak de il de, yazının resimlenmesi olarak ortaya çıkar. Bu, resimli kitabın okunurlu unu zedeler. Dolayısıyla, resmin yazı gibi algılanmasını sa lamak, resimli kitapları okuyan 3-6 ya grubu için oldukça önemlidir. 3-6 ya grubundaki çocukların bir hikâye kitabıyla kar ıla ması oldukça ilginçtir. Yazar ya da çizer, eseri olu tururken i levi üzerine hiç dü ünmese bile, bu kitaplar bazı önemli i levleri yerine getiriyor. Çocuk kitaba baktı ında, “ te bir hikâye, hem de resimlenmi ,” diyebiliyor. Kitapla arasında gerçekle en bu kar ıla ma çocu un gerçek dünya, sembol, sözcük, kavram ve yazı arasında bir ili ki kurmasını sa lıyor. Bu ili ki aslında, dü üncenin temelidir.

26

Yetişkinler değişmek istemiyor mu? Resimli kitapların ço u zaman öngörülemeyen önemli bir i levi daha vardır. Bu kitaplar, henüz okuma yazma bilmeyen çocukla ebeveyn arasında bir ili ki kurulmasına neden oluyor: Birlikte okuyorlar. Çocuk ve ebeveyn arasındaki ilk ve genellikle tek entelektüel ili ki, bu kitaplarla oluyor. Her iki taraf da gerçekten ilgiliyse, ebeveyn 3-6 ya arasındaki çocu uyla entelektüel bir ili ki kurabilir. Çocuk okuma yazmayı ö renince, bu ili ki zayıflıyor ve giderek yok oluyor. Çünkü, çocuk kendi kitaplarını seçmeye ba lıyor. Bu tür kitaplar ba lamında, insanlar büyüdükçe özellikle i hayatının tek boyutlu yanlarına yenik dü üyorlar. Yeti kinlerin dü üncelerinde çok fazla paradigmasal de i im olmuyor. Birçok soruyu sormamaları gerekti i ö retiliyor ve do al olarak soru sormayı unutuyorlar. Oysa çocukken, aynı birey o soruları sorabiliyordu.


Herkesin kedisi kaybolur mu? nsanların ba arı odaklı ya amlarında tek boyutlu olu una tanıklık ediyoruz. Asıl tehlike, tek boyutlu yeti kinin çocu u da ba arı odaklı bir yola sokup, tek boyutlu hale getirmesidir. Bu nedenle, çocuk kitaplarında farklı paradigmasal de i imlere ihtiyaç var. Ya amı anlamlı kılan farklılıkları öyküle tirmeye çalı tı ım Kedilerin Kaybolma Mevsimi ’nde herkesin kedisi kayboluyor. Bütün kediler 18 Haziran’da kayboluyor. “Neden 18 Haziran?” diye soruyorum. Burada önemli bir paradigma de i imi var. Çünkü aslında tek bir kedi kaybolmu , ama bu kedi herkesi kendisinin kedisi oldu una ikna etmi ; herkes ona kendi ki ili iyle davranmı .

Buradaki önemli de i im sadece çocukların de il, yeti kinlerin de dü ünce dünyasını ilgilendiriyor. Çünkü öyle bir noktaya geldik ki, yeti kinler de i mek istemiyor, her eyi biliyorlar artık.

Bir güven ilişkisi... Çocuklar bütünlüklü, güvenli bir ortamda gözlerini açıyorlar. Gökyüzünde uçan ku la yıldız arasında; yerdeki karınca, babası, annesi ve ya mur arasında barı çı ve e zamanlı, güvenli bir ili ki kurmaya ihtiyaçları var. Çocuk, öncelikle çevresini içselle tirmek istiyor. Hikâyedeki güven ve sevgi ili kisi, daha sonra ona hayatında reh-

berlik edecek güven ve sevgi ili kisinin ilk adımı oluyor. Çünkü güven ve sevgi de ö renilen bir ey; çocuk bunları bilerek do muyor, ö reniyor. Bu kitaplarda tanıklık etti i ili kileri gerçek hayatta deneyimledi inde, çocuk bu dünyanın onun dünyası oldu una inanmaya ba lıyor. Bu inanç çocukta ileri ya larda güven yaratıyor. Bu sevgi ve güven hissi çok önemli. Özellikle hikâyelerde olumsuz birçok ey anlatılabilir, ama hikâyenin kendisi olumlu olmak zorundadır. Yani, hikâyenin bütünü asla bu güven ili kisini sarsacak ekilde olmamalıdır. Dramatik bir ey anlatılabilir, ancak güven ve sevgi ili kisi temelinde anlatılmalıdır.

Görsel okumaya izin vermek Görsel okumada önemli olan, ya grubu büyüdükçe yazıyla resim arasındaki ölçünün de de i mesidir. Büyük çocuk resme yazı gibi davranmak istemiyor; yazıya yazı gibi, resme de resim gibi davranmak istiyor. Resme yazı gibi davranan bir anlayı ön planda olursa, “Ben bebek miyim?” diyor. Sonuç olarak, çocuklara izin vermemiz gerekiyor. Çocukların görsel okumayı ö retmemize de il, görsel okuma yapmalarına izin vermemize ihtiyaçları var. Bir yerlere yeti mekten, ne durup çocu un dü ünmesine izin verebiliyoruz, ne de onunla konu abiliyoruz. Çocukla on dakikalık bir diyalo a bile zaman ayıramadı ımız için, belli kalıplar içinde kalıyoruz. Görsel okuma, çocu a bu kalıplardan sıyrılma ansı verecektir. Bu ansı de erlendirmesi için çocu a zaman tanımalı ve bu zamanın öncesinde, görsel okuma e itimine kalkı mamalıyız. :

zel sayı 201

27


de E

. Eğitim

12

ayıs 20

ineri, M

t Sem debiya

Yaratıcı okuma uygulaması Sera Özy rt Kütüphaneci Serap Özyurt, Behiç Ak’ın sevilen stanbul öyküsü Vapurları Seven Çocuk üzerine FMV I ık Okulları’nın 3. sınıf ö rencileriyle gerçekle tirdi i yaratıcı okuma uygulaması sürecini aktarıyor.

Çalı ma için öncelikle, “Gülümseten Öyküler” dizisindeki 10 kitabın bütün temalarının hangi konularda kullanılabilece ini inceledim. Behiç Ak kitapları, neredeyse altı ana temayla birle tirilip, 2, 3 ve 4. sınıflarda rahatlıkla uygulanabilirdi. Kütüphaneci olarak benim dikkatimi çeken eylerden biri, kitapları okuyup önerme çalı malarını yaparken, birçok temayla birle tirilebilen kitapların özellikle “kim oldu umuz” temasıyla çok e le ti ini fark etmekti. nsan oldu unu anlama, özellikle çevresinin farkına varma, kendinin farkına varma gibi konuları belirledik. Temalara dair sorgulayıcı sorular çıkardık. 3. sınıfların bu ünitesi altı hafta sürüyordu. Biz ilk haftayı okuma sürecine, kalan be haftayı da inceleme sürecine ayırdık. Ana sorgulamalarımızdan birincisi, zaman hakkında sorgulama ve evlerdi. nsanların ya adı ı yerlerin zamanla de i ime u raması ve özellikle, kitaptaki Fırat’ın bu konudaki tutumu ve davranı ları üzerine tartı tık. Kitabı aile açısından da sorgulattık. Kitabın temelinde, aileyle ilgili do rudan bir tema olmamasına ra men, kitabın kahramanı Fırat’ın ailesinin yalnızca annesinden ve karde inden olu tu una dikkat çektik. Kitapta açıkça bir baba figürü verilmemi ti. Buna kar ın Fırat, çok mutlu ve ba arılı olabilen bir çocuktu. Kitap bunları do rudan söylemiyor ve anlat-

28

mıyordu, ama biz çocuklardan soru-cevap yöntemiyle bunun yorumunu aldık. Bu örnekte oldu u gibi, ö retmenlerimiz mevcut sorulara eklemeler yaptılar. Bu sorulardan bazıları, ya adı ımız yerin geçmi ine nasıl sahip çıkarız; ya adı ımız yerlerde hangi açılardan de i imler oluyor idi. Çocuklarla ehri gezerek, nasıl de i imler oldu unu, evlerindeki ve ailelerindeki de i imleri sorgulamalarını istedik. Bu sorgulamaya, örgütlerin yapısı ve i levinde ailenin konumunu, topluluk içinde nasıl ya anabilece ini de ekledik. Çocuklar, stanbul Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali’ne katılarak, kendi tasarladıkları vapurların nereye götürülmesini istediklerini çizdiler. Çok görkemli bir ey olsun istediler ve ortaya çıkanlar saltanat vapuru gibi oldu. Bir ö rencimiz, çalı masının altına, “Uçan dondurmaların oldu u bir yere gitmek istiyorum,” yazmı tı. Çocuk Bienali sırasında ö rencilerimiz, tamamen atık malzemelerden bir üretim süreci de geçirdiler. Üçboyutlu karakter kartları yaptılar. Kitabın karakteriyle ilgili bazı özellikleri yazmalarını ve konularıyla ilgili sorgulama maddelerini, soruların cevaplarını da bunların altına yazmalarını istedik. Bienal; farklı materyal, teknik ve disiplinleri kullanmaları, ürünlerini nitelikli bir platformda izleyiciyle bulu turmaları açısından iyi bir deneyimdi. :


Evetleyerek okumak

Dilde gezintiler

Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün

Yusuf Çotuksöken

. Eğitimde Edebiyat Semineri, ralık 2012

Evetleyerek, sorgulamadan okumak dedi imiz afirmasyonlu okuma, e itim sistemimizi ku atmı , oldukça tehlikeli bir kavramdır. Asıl istenilen, ileride ele tirel okurlar yaratabilmektir. Çünkü edebiyat okuru olmak, sadece bir amaç de il, aynı zamanda bir araçtır. Türkçe ve edebiyat ö retimi de, ham insandan bir birey yaratma sanatıdır. Kurmaca olan hikâyeyle sınırlı kaldı ımızda, metnin estetik keyfini ya atma olana ımız siliniyor. Örne in, afirmasyonlu okumanın nedeni, böyle alı tırılmı olmamızdır. Ama ben, yazarın her söyledi ini do ru kabul etmek, yorumuna katılmak zorunda de ilim. Okuma e itimi, edebiyat e itimi, yüzeysel olarak söylenenden asıl ifade edilene gitme sürecinde iyi bir araçtır. fade edileni mutlakla tıramayız; çünkü edebiyat ve sanatın do asında, metnin bir adet donmu anlamı olması mümkün de ildir. Edebiyat dersleri, söylenenden kastedilene gitme yolunda bir araçtır. Bulanık olanı, metin içi ba lantılarla yakalayan okur, bu sırada estetik haz dedi imiz süreci ya ayabilir. Bunu ya atmak ö retmenler olarak, ders kitabı yazarları olarak, hepimizin boynunun borcu. Ancak bunu ba ardıktan sonra, bir alı kanlıktan söz edebilece iz. :

1. eyne

emali Edebiyat

ünü, asım 2011

“ nsanlar, dillerinin kendilerine sundukları dünyada ya arlar,” der Wilhelm Von Humboldt. Tıpkı yazarların, aydınların bize sundukları dünyada ya adı ımız gibi. Salt onun açısından bakıldı ında dil, seslerin anlamlı bir bütün olu turmak ve kurmak üzere bir araya gelmesiyle olu an bir dizgedir. Dil, birey açısından, duyguları, dü ünceleri ve tasarımları ba kalarına aktarmaya yarayan, kuralla mı ya da standartla tırılmı bir dizgedir. Dü ünce ba lamında dili, dü ünceyi hem var eden, hem de destekleyen bir varlık, bir dizge olarak görüyoruz. leti imdeyse, ki ilerin ve kurumların bilgi akı ını sa layan yazılı ve sözlü bir araçtır. Kültür anlamında dil, kültürün hem olu turucusu, hem de ta ıyıcısı bir kurumdur. Ulus içinse dil, tek tek bireyleri ya da toplulukları bir arada örgütleyebilen toplumsal bir kurumdur. Bu dilin önemli ö elerinden biri olan argo hakkında, çocuk edebiyatı ele tirmenlerinin tavrına katılmıyorum. Bazı kitap ele tirilerinde, “Bu metinde çok ükür argo kullanılmamı tır,” ifadesini görüyorum. Bu ele tiriyi yapanlara, argo sözlüklerini bir kez alıp okumalarını öneririm. Do an Hızlan’ın deyi iyle argo, dilin baharatıdır. Ortak dili besleyen müthi bir hazinedir. Çocukları mikropsuz bir ortamda yeti tirmenin anlamı yoktur. :

zel sayı 201

29


KONUK

Çocuklar büyürken... Zeynep Oral Gazeteci, yazar Zeynep Oral, edebiyat ve sanatın bireyin ya amına nasıl dokunabildi ini, dünyaya dair hangi soruları sordurttu unu ve nasıl “ba ka bir insan”a dönü türdü ünü kendi ya am ve yazarlık deneyimleriyle aktarıyor.

Çocuklarım büyürken, bizimki hep “açık -ev”di. Bütün arkada ları bizde toplanırdı. “Sahi Zeynep Teyze, bütün bu kitapları okudun mu?”, “Okudun da ne oldu?”, “Neye yaradı?” Bunlara benzer sorular birbirini izlerdi. Bir gün içlerinden biri, “Ben bu kadar kitap okuyaca ıma, üniversite diye canımı çıkaraca ıma, babam bana imdi bir tostçu büfesi açsın, çok daha kısa zamanda hayatımı kurarım,” dedi... (O sırada ortaokuldaydılar.) Eme in horlandı ı, rantın yüceltildi i çarpık ekonomilerde belki de o çocu un söyledi i do ruydu. Elbet bunu ona söylemedim. “Belki daha çabuk, daha çok para kazanırsın ama... Ama aynı insan olmazsın, ba ka bir insan olursun,” dedim. Anlatmaya çalı tım: Edebiyat, sanat, nitelikli müzik... Bunlar, bakmakla yetinmeyip görmeyi ö retir insana. ittiklerini, duymakla kalmayıp de erlendirmeyi önerir. Okudu umuz bir kitap, kendi ya adıklarımızı fark etmemizi sa layabilir. Bunlar algılarımızı açar. Zihnimizi ve duyarlı ımı-

30

zı biler. Kısacası kavramayı, sorgulamayı, ele tirmeyi, dü ünmeyi ö retir insana... Dü ünmeye ba ladı ımız an, ancak o an ve o andan sonra yorumlamaya ve de erlendirmeye, ba layabiliriz. te o zaman kendimize bir de erler ölçüsü yaratabiliriz. Ele tirel dü ünmeyi ö rendi imiz zaman, edindi imiz bilgileri kullanabiliriz. Edebiyat ve sanat, insanın edindi i bilgileri kullanabilmesine yarar. Kullanılmayan bilgi, yok olmaya mahkûmdur. Çocuklar, de erleri ya ayarak ö reniyordu, ama yine de... Yine de sırf de erler ölçüsüne sahip olmak için bunca kitap okumak art mı, diye de sormaktan geri kalmıyorlardı. Siyah ile beyaz arasında yüzlerce renk ve gölge vardı. nsan, kendisi ile do a, kendisiyle toplum ve kendisiyle çevre, giderek dünya ile her tür sorunu çözmeye çalı ırken, ili kiler kuruyordu. Bu ili kilerdeki binlerce rengi, binlerce ayrıntıyı de erlendirmek için de okudu umuz kitaplar, izledi imiz oyunlar, dinledi imiz müzik bize yardımcı olabilirdi.


Oldu umuz yer, vardı ımız yer, dünya görü ümüz, bakı açımız, ya ama biçimimiz, dü ünce eklimiz, bir rastlantı ya da rastlantılar zinciri de ildir. Hayır, bunların tümü her an yaptı ımız ve yapmakta oldu umuz seçimlerin bir sonucudur. Hangi kitabı okuyaca ımızı, hangi konsere gidece imizi seçerken... Arkada ımızı, giyece imiz giysiyi, evimize koyaca ımız vazoyu ya da tabloyu seçerken, hep bir eyler seçiyoruz... Ama aslında hep kendimizi seçiyoruz. Nasıl bir insan olaca ımızı seçiyoruz. Örneklerle anlatıyordum: Yalnız fotoroman okuyan biriyle, Çehov, Ya ar Kemal, Sait Faik okuyan bir insan aynı olamaz. Yalnız arabesk dinleyenle Beethoven dinleyen de... Bir insanın dünyası okudu u kitapla, dinledi i müzikle, yürüdü ü yolla bütünle ir, zenginle ir, ço alır.

Edebiyat, sanat, dü ünmeyi, ele tirmeyi, yorumlamayı, de erlendirmeyi ö retir insana, dedim ya... te bu de erler hiyerar isi içinde insan yalnız kendi ki ili ini de il, içinde ya adı ı toplumun da düzeyini geli tirirken bütün bunların bir ya am biçimine dönü türece ini bilir. Bugün ya adı ımız be eni yozla ması, kentlerimizdeki, kasabalarımızdaki çarpık yapılanmalar, çevre bilincinin geli ememesi, demokrasinin yerle ememesinde ve daha pek çok, pek çok gerçekte, edebiyat ve sanat e itiminin eksikli ini görüyorum ben... Aradan yıllar geçti. Bugün bakıyorum, çocuklarım ve arkada ları, yıllar önce anlattıklarımı kendi çocuklarına anlatıyorlar... :

r Kısa notla

Yalvaç Ural Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Kültür dediğimiz zaman lü tarlasında çiftini süren köy de kültür üretir, filozof da, ressam da... Kültür sadece değer üretmez, değersizlikler de üretir.

Sedef Örsel

Okuduğu kitabı seçen, okumaktan keyif alan, edebiyatın tadına varan, şeker gibi onu ağzında çeviren çocuklar… Kitabı alırsınız, dokunursunuz, sayfalarını karıştırırsınız, resimlerine bakarsınız, hayal dünyanızı onlara yansıtabilirsiniz.

Okullar çocukları yarışa, at yarışına hazırlıyorlar. Çoğu ları öğretmen, başarılı ve puan de yüksek öğrenci yetiştirdiğin Ve r. ıyo say ılı kendisini başar edebiyat rafta, kenarlarda bir yerde yerini alıyor..

Levent Erden

skıcı İnsanlar artık her türlü ba retmen, otoriteye karşı çıkıyor. Öğ r! patron, baba; hepsi otorite Çünkü insanların her gün ıkları baktıkları ve içinde yaşad . yok rite dijital ekranlarda oto

Prof. Dr. Üstün Ergüder

ve Edebiyat kitapları çocuğa at san ve dil gence duygu, likte eğitimi verebilecek yetkin aya olmalı, çocuğu okur olm özendirmelidir.

zel sayı 201

31


ne 2. ey

at

e

debiy mali E

12

kim 20

ünü, E

ilin e ger eğin zir esinde, edebiyat Semih Gümüş Edebiyat ele tirmeni, yazar ve yayıncı Semih Gümü , edebiyatın dönü türücü bir güç olan dilsel yaratıcılı ı barındırması; edebiyatın dilin doruk noktası olması; yazınsal dilin çokanlamlılı ı, yeni nesil yazarların sorunları ve edebiyatın gerçekle ili kisi üzerine deneyimlerini aktarıyor.

Edebiyattan söz ederken yaratıcılık gündeme gelir. Edebiyat metinleri, yaratıcı metinlerdir ve onu ortaya çıkaran yazıdır. Edebiyattaki yaratıcılık, öteki alanların hiçbirinde olmayan bir özelli e sahiptir. Bu nedenle, hem edebiyatı öteki alanlardan ayırt eder, hem de onu iyi anlatmak için sürekli olarak yaratıcılıkla birlikte anılır. Yaratıcılık denildi inde, yaratıcı dü ünce akla gelecektir. Söz gelimi, felsefenin de kendisini yaratıcı bir dü ünce içinden geçerek ortaya koydu unu, bu yolla anlattı ını ve yine o yaratıcı dü ünce içinde anla ılması gerekti ini söyleyebiliriz. Öte yandan, edebiyatı da felsefenin yaratıcı dü üncesinden ayıran bamba ka bir yaratıcılık var. Edebiyatın do asındaki yaratıcılıktan söz etti imiz zaman, gerçekle olan ili kisine bakmak ve edebiyatı do al yaratıcı bir gerçeklik olarak ortaya çıkaranın ne oldu unu sorgulamak gerekir. Bir edebiyat metninin, öy-

32

küyü, romanı ortaya çıkaran birçok ö esi vardır. Bunlar arasında en önemlisi ve ilk akla geleni, hiç ku ku yok ki, dildir. Edebiyat metni, dil varsa vardır, yoksa yoktur. Hangi dildir bu? Evde ya da sokakta ya ayan dil mi?..

Edebiyat dili, dilin doruk noktası... Yaratıcı dil, yazınsal dil dedi imiz, öteki alanların hiçbirinde olmayan ve öteki alanların hiçbirinin kullanmak zorunda olmadı ı, kullanması gerekmeyendir. Örne in, tarih, siyaset ya da akademik alanların herhangi birinde yaratıcı yazınsal dil kullanılır mı? Edebiyatın dı ındaki bütün alanlar, hangisi olursa olsun, asıl olarak do rularla yanlı ları ayırt etmeye, do ruları bulmaya, onları aktarmaya ve dile getirmeye çalı ır. Dil, di er alanlarda asıl olarak bu i levleri yerine getirmek için vardır. Bu edebiyatta da böyle midir?


Edebiyatta yargılayıcı, kural koyucu bir dil kullanılmasına hiç gerek yoktur. Edebiyat, gerçek hayatın içindeki do rulardan çıkar, ama sonrasında yaratıcı yazınsal dil içinde o do ruları öylesine dönü türür ve ba kala tırır ki, sonunda hiçbir zaman tekrar dönüp o do ruların gerçek hayatla sınanması gerekmez. Sonuçta edebiyatın bu yaratıcı yazınsal dili, öteki bütün alanların dilinden daha yüksek bir noktadır. Yani edebiyat dili, dilin doruk noktasıdır. Bu, bizim ona keyfi bir biçimde yakı tırdı ımız herhangi bir özellik de ildir.

Edebiyatın doğası Edebiyat dilini, yazınsal dili öteki bütün alanlardan daha çok geli tiren, zenginle tiren hepsinin üstünde doruk noktasına çıkaran, edebiyatın do asıdır. Çünkü yazınsal dil dedi imiz ey, bir edebiyat metni içinde do rudan ta ıdı ı anlamların dı ında, aslında açıkça görülmeyen ve dile getirilmeyen, ba ka birçok anlamı da ta ıyabilme özelli ine sahip olan dildir. Söyledi iniz sözün do rudan bir anlamı vardır ki, onu okuma sırasında öncelikle görür, ilk okumada fark edebilirsiniz. Ama o dil, bazen ilk okumada fark etti iniz, bazen de ancak sonraki okumalarda fark edebilece iniz öyle ba ka anlamlar da ta ıyabilir ki, bu özellik ba ka herhangi bir alanda yoktur. Örne in, gazetedeki bir kö e yazarının yaratıcı yazınsal dili kullanarak do rudan söylemek istediklerinin dı ında ba ka anlamlar da ça rı tırması aslında yalnızca fantezidir. Bir bilim kitabında, tarih kitabında böyle bir dil kullanmaya gerek var mıdır? Hiç mi hiç gerek yoktur. Edebiyat niçin böyle bir dili kullanır? Çünkü onun gerçekle ili kisi, öteki bütün alanlardan farklıdır.

Kitaplar kitaplardan... Edebiyat nerden çıkıyor? Öncelikle gerçek hayattan, ya adı ımız hayattan çıkıyor. Ama yalnızca onunla yetinmiyor. Edebiyatın ba lıca iki kayna ı oldu u söylenir. Gerçek hayat, büyük bir malzeme elbette. Ama bazen gerçek hayatın da önüne geçen ikinci bir kaynak daha var ki, o da öteki kitaplardır. Edebiyat gerçek hayattan çıkıyorsa, yaratıcı yazar malzemesini hangi hayatın içinden alıyor ? Birincisi, kendi ya adı ı hayattan, ikincisi tanık oldu u hayattan. Bu durumda, bizim ya adı ımız ve tanık oldu umuz, kendimize bir malzeme olarak seçece imiz o hayat, bizim ula abilece imizle sınırlı de il midir ? Oysa kitaplar, bizim ula abilece imizden çok daha fazla. Sayısız kitap, bizim hiç bilmedi imiz, tanımadı ımız, bilmemize olanak olmayan bamba ka dünyalardan çıktı ına göre, ortada kaynak olarak kullanabilece imiz sonsuz zenginlikte bir dünya var demektir. Her yazar da zaten bunu yapar. Edebiyatçılar arasında çok kullanılan bir deyim vardır. Kitaplar kitaplardan, yazarlar yazarlardan çıkar. Bu gerçekten do rudur. Yazar olarak bilemeyece imiz dünyaları ba ka kitaplarda, ba ka yazarların yazdıklarında buluruz. Franz Kafka, modern edebiyatın en önemli yaratıcılarından biridir. Kafka, gerçekten 20. yüzyılın ba ında, modernist edebiyatın ilk büyük yazarlarının ardından gelen çok önemli bir yaratıcıdır. Şa ırtıcı ve sert konuları, edebi anlamda öyle iyi romanlara dönü türüyor ki, o romanlar dünya edebiyatını bir yerden ba ka bir yere götürüyor. Yani Kafka, keskin bir dönüm noktasında duruyor. Asıl yazdıklarını yazmadan önce, ba ka yepyeni bir biçimde yazmak istiyor.

zel sayı 201

33


Kafka henĂźz o biçimi bulamadÄą Äą zamanlarda, ZĂźrih’te birtakÄąm aydÄąnlarÄąn ve edebiyatçĹlarÄąn bir araya geldi i toplantÄąlara katÄąlÄąr. O toplantÄąlarda Albert Einstein da vardÄąr. Einstein’la Ăśteki sanatçĹlar ve aydÄąnlar, kendi dĂź Ăźncelerini ve ne yaptÄąklarÄąnÄą anlatÄąrlar birbirlerine. Einstein bu sÄąrada gĂśrecelik ve belirsizlik kuramÄąyla ilgili dĂź Ăźncelerini yeni yeni olu turmaktadÄąr. Onun gĂśrecelik ve belirsizlikle ilgili dĂź Ăźncelerini sĂźrekli dinleyen Kafka, sonunda nasÄąl yazmasÄą gerekti ine karar verir.

Gregor Samsa gerçekten uyandÄą mÄą? Kafka seçti i biçime inanmaya ve Ăśyle yazmaya kararlÄądÄąr. Einstein’Ĺn dĂź Ăźncelerinden çĹkarak DĂśnĂź Ăźm romanÄąnÄą yazar. Romanda, Gregor Samsa bir sabah bĂścek olarak uyanÄąr. Samsa’nÄąn bir bĂścek olarak uyanmasÄą, edebiyatta gerçekli in, gerçek hayatÄąn nasÄąl bamba ka bir biçimde dile getirilebilece ini anlatÄąr. Bu, bize edebiyatÄąn aslÄąnda ne kadar sÄąnÄąrsÄąz oldu unu gĂśsteren bir Ăśrnektir. Samsa’nÄąn bir bĂścek oluvermesi, dĂź lerin ve hayallerin edebiyatta nasÄąl ortaya çĹkabilece ini, içinde ya adÄą ÄąmÄąz hayatÄąn gerçekli ini, insanÄąn yabancÄąla masÄąnÄą ortaya koyan çok çarpÄącÄą ve Ăśnemli bir Ăśrnektir.

Oscar Wilde der ki: “Edebiyat gerçekten daha gerçektir.â€? EdebiyatÄąn gerçekten daha gerçek olmasÄą ne demektir ? Edebiyat gerçekten daha gerçek olmaz elbette, ama Wilde unu anlatmak istiyor: YaratÄącÄą yazarlar, edebiyatla içli dÄą lÄą insanlar ya da nitelikli birer edebiyat okuru olarak, ya adÄą ÄąmÄąz hayata baktÄą ÄąmÄązda, edebiyat gerçe i ne kadar yansÄątmalÄą? YansÄątÄąyor mu ya da nasÄąl yansÄątÄąr ? Gerçek hayata yalnÄązca bir yaratÄącÄą yazar olarak de il, sokaktaki sÄąradan bir insan olarak da baktÄą ÄąmÄązda, edebiyatÄąn gerçe i oldu u haliyle kullanamayaca ÄąnÄą dĂź Ăźnebiliriz.

GĂźndĂźz rĂźyasÄą Edebiyat, aslÄąnda edebiyatÄą zayÄąflatan bir gĂźdĂźdĂźr. nsanÄąn ĂśnĂźnĂź alamadÄą Äą, kendi do asÄąndaki bir Ăśzelliktir. Ama bunu yaptÄąkça da, yazÄąlanlarÄąn daha da arttÄą ÄąnÄą gĂśrĂźyorum. Bunun en Ăśnemli nedeni, merak eksikli idir. ÇßnkĂź iyi bir yazar, yazmaya ba ladÄą Äą zaman, kendinden Ăśnce yazÄąlanlardan farklÄą, ĂśzgĂźn bir ey yazmaya çalÄą Äąr. Borges’in çok gĂźzel bir sĂśzĂź vardÄąr; der ki: “Edebiyat nedir ? GĂźndĂźz rĂźyasÄądÄąr.â€? EdebiyatÄą gĂźndĂźz rĂźyasÄą olarak tanÄąmlamak çok parlak bir bulu gerçekten. GĂźndĂźz dedi imiz, ya adÄą ÄąmÄąz gerçek hayat; edebiyat da onun rĂźyasÄą. Peki rĂźyalar ? RĂźyalarÄąmÄązÄą ortak gĂśrebilir miyiz ? HayÄąr; herkes kendi rĂźyasÄąnÄą gĂśrĂźr. AynÄą gerçek hayatÄąn içinden çĹktÄąktan sonra herkes kendi rĂźyasÄąnÄą gĂśrdĂź Ăźne ve edebiyat gerçek hayattan çĹkan o rĂźyalar oldu una gĂśre, edebiyatÄą ĂśzgĂźn hale getiren, Ăśtekilerden farklÄą kÄąlan herkesin kendi yazdÄą ÄądÄąr. Demek ki, birbirine benzerli i çok fazla olan genç yazarlar, gece rĂźyalarÄąyla de il de, daha çok gĂźndĂźz rĂźyalarÄąyla me gul olmaktadÄąrlar. :

34



Dünya

ında r a l r a fu

u Ünal

si: Ban

Türkçe

Dünyadan Frankfurt 2014’e yansıyan yayıncılık gündemi

8-12 Ekim 2014 tarihinde düzenlenecek Frankfurt Kitap Fuarı’nın bu yılki Onur Konu u ülkesi Finlandiya. Dünyanın en büyük kitap fuarı özelli ini ta ıyan Frankfurt’ta geçti imiz yıl 102 ülkeden 7275 stant yer almı tı. Keçi, fuara az bir süre kala, dünyada yayıncılık sektöründe ya anan son geli meleri ve öne çıkanları sizler için derledi.

Amazon herkese karşı mı ? Bu yıl ABD’deki en önemli yayıncılık olayı amazon.com ile Hachette Grubu’nun kamusal sava ıydı. Seattle’ın online perakendecisi Amazon, Fransız yayıncılık grubunu e-kitap satı ko ullarında ve daha pek çok konuda kö eye sıkı tırmakla suçlandı. Pazarlıklarla ilgili gerçekler tam olarak bilinmemekle birlikte, Hachette’in Amazon’la kar ı kar ıya gelen tek yayıncı olmaması dikkate de er. Almanya’nın

Latin Amerika’da dijitalin yükselişi! Dünya genelinde 500 milyon konu anıyla spanyolca, e-kitap satı ları için büyük bir potansiyel. Ancak bu pazardaki patlama spanya’da de il, ABD’deki Hispanik okurlarca gerçekle tirildi. ABD ve Güney Amerika’da spanyolca e-kitap pazarının geli ece i dü ünülüyor. Bu nedenle Kolombiya, Meksika, Arjantin, Şili ve ABD’deki yayıncıların daha kapsamlı e-kitap projeleri geli tirdi i haberleri geliyor.

Almanya’da yükselen kitaplıklar

büyük yayın gruplarından Bonnier’le de sorunlar ya ayan Amazon’un gerçekle tirmeye çalı tı ı sözle me reformlarında Penguin, Random House, HarperCollins, Simon & Schuster ve Mac Millan gibi pazar lideri olmayan büyük yayınevlerini deneme tahtası olarak kullandı ı ve sorunlar ya adı ı biliniyor. Bu büyük yayınevlerinin Amazon’un taleplerine boyun e mesi, tüm dünyadaki yayıncılarda domino ta ı etkisi yaratabilir.

36

Avrupa’nın ana kitap pazarı Almanya’da neler oldu una bakmadan, Avrupa’yı tartı mak olanaksız. Almanlar kitap kurdu olmaya devam ediyorlar. 2013’te Almanlar’ın 50 gözde hobisi içinde kitap okumak 11. sıradaydı. Ara tırma portalı statista.com’a göre 13,1 milyon Alman haftada en az bir kitap okuyor. Almanya’da 2012 satı larının yalnızca %2,5’u e-kitap formatında. Bir önceki yıl bu oran %0,8’di. Ancak bu durum da hızla de i iyor. Almanya, e-kitap satı larında en büyük yıllık artı a sahip ülke. Ülkede 2012’ye kıyasla, 2013’te e-kitap pazarı iki katına çıkarak %5’e yükseldi. : * Bu yazı Publishing Perspectives dergisinin Eylül 2014’te yayımlanan Frankfurt Kitap Fuarı sayısından alınmı tır.



de E

. EÄ&#x;itim

12

ayÄąs 20

ineri, M

t Sem debiya

ita araba kazasÄą gibi ol r m ? Karin KarakaĹ&#x;lÄą Gazeteci, yazar, air Karin Karaka lÄą, ya amÄąndan ve yazarlÄąk deneyiminden yola çĹkarak do ru kitabÄąn, do ru okurla, do ru zamanda bulu masÄąnÄąn Ăśnemini vurguluyor ve gĂźzel bir dĂźnya kurma yolunda edebiyatÄąn katkÄąsÄąnÄą tartÄą Äąyor.

Edebiyata dair, “edebiyat yapmakâ€? ve “edebiyat parçalamakâ€? gibi yaygÄąn deyi ler vardÄąr. Bu deyi lerin, içindeki “edebiyatâ€? sĂśzcĂź Ăźyle ba lantÄąsÄąnÄą oldukça ironik bulmu umdur. AslÄąnda bĂźtĂźn yazarlar, “edebiyat yapmamakâ€? noktasÄąna gelerek ustala Äąrlar tuhaf bir ekilde. Ve yine tuhaftÄąr ki, bunu Ăś reten çocuk edebiyatÄą olmu tur. Çocuk edebiyatÄąnda yazmaya ba lamadan Ăśnce, bir ĂśykĂź kitabÄą yazmÄą tÄąm. 2324 ya larÄąndayken, bir yayÄąnevinin açtÄą Äą yarÄą mayÄą vesile ederek çocukluk anÄąlarÄąnÄą yazmayÄą iyi bir sÄą Äąnak olarak gĂśrdĂźm ve bir çocuk romanÄąna giri tim. Evimizde elektrik kesintisi oldu unda kafelere gidip oralarda yazÄąyordum romanÄąmÄą. O zorlu sĂźreci, yarattÄą Äąm karakterlerin beni alÄąp gĂśtĂźrmesiyle atlattÄąm diyebilirim. Ay Denizle Bulu unca, o dĂśnem çocuk romanÄą olarak çĹktÄą. YÄąllar sonra GĂźnÄą Äą Äą KitaplÄą Ĺ’nÄąn, bu kitabÄąn yanlÄą ya grubuna ula tÄą Äąna yĂśne-

38

lik uyarÄąsÄąna kulak verdi imde, aslÄąnda gençlerin okumasÄą gereken bir roman yazdÄą ÄąmÄą anladÄąm. Ay Denizle Bulu unca’nÄąn yayÄąnevinde geçirdi i sĂźreci ve kendimdeki dĂźzeltileri gĂśrĂźnce, kitabÄąmÄąn benim için yeni bir okul oldu unu anlamaya ve edebiyata dair yeni sorular sormaya ba ladÄąm.

YanlÄąĹ&#x; zaman, yanlÄąĹ&#x; kitap! “Edebiyat yapmaktan kurtulup, dili nasÄąl sade kÄąlabilirim; çocu un ve gencin dili nedir; yeti kinin çocuk ve gençlik romanÄąnda konumu ne olmalÄądÄąr,â€? gibi sorularÄą sorarken, kendimi yepyeni bir e itimin içinde buldum. Bir kitap beni e itti ve bana edebiyatÄą ba ka bir yolla Ăś retti. Bu Ăś retim, hayatÄąmÄąn her a amasÄąnda, farklÄą alanlara yansÄądÄą. “Kitap yararlÄądÄąr, gereklidir,â€? cĂźmlesi çok duyulur, ama kimse yararlÄą oldu u için bir eyi yapmaz. Çocu un kitaptan zevk almasÄąnÄą,



biyat de Ede

011

lÄąk 2 eri, ra

Semin

im

3. EÄ&#x;it

Dil duyarlÄąÄ&#x;Äą ve ĂśykĂźnme ro . r. Sedat Se er Ankara Ăœniversitesi Çocuk ve Gençlik EdebiyatÄą Uygulama ve Ara tÄąrma Merkezi (ÇOGEM) Ba kanÄą Prof. Dr. Sedat Sever, çocu un birey olma yolundaki duyarlÄąlÄąk e itiminde edebiyatÄąn Ăśnemine de iniyor.

Duyu algÄąlarÄąnÄą uyarmadan, dĂź Ăźnceyi beslemeden birey yeti mez. Ça da toplumun etkin dĂź Ăźnen duyarlÄą insanÄą yeti mez. Yeti mezse ne olur? DuyarlÄąk gĂźdĂźkle ir. DuyarlÄąk gĂźdĂźkle irse ne olur ? DĂź Ăźnce tortulanÄąrsa, dĂź Ăźnce damarlarÄą gittikçe yosun tutmaya ba larsa ne olur? O toplum, ça da demokratik toplumun gereksinim duydu u nitelikli, dĂź Ăźnen, duyarlÄą insanÄą yeti tiremedi i için, toplumsal ya amda ileti imle çÜzĂźlmesi gereken sorunlarÄąn yerini, hoyratça ili kiler almaya ba lar.

Sevgi yeter mi? Hep Cahit KĂźlebi’nin u dizeleri gelir, belle ime dĂź er: “Bir nazlÄą ku a benzer çocuk dedi in. / Ev ister, ekmek ister, ĂśpĂźlĂźp ok anmak ister.â€? Çocu un temel gereksinmesi, sevgidir. Ben de diyorum ki, sevgi yetmez ! Sevgi, temel bir gereksinme. Siz gelin, do du u andan ba layarak onun bir ba ka gereksinmesine Ăśncelik tanÄąyÄąn; uyaran olun. ÇßnkĂź sevgi, duyu algÄąlarÄąnÄą uyarÄąyor. Çocuk, duyu algÄąlarÄąnÄą uyaranlarla e er erken dĂśnemden ba layarak bulu amazsa, bu kez ortamÄą gittikçe çorakla Äąyor. Erken dĂśnemde çocu un gĂśrme duyusunun devindirilmesi, temel Ăśncelik olarak kar ÄąmÄąza çĹkÄąyor. Ona, duyularÄąna dokunacak, harekete geçirecek yeni sĂśzcĂźkler verilmeli. SĂśzcĂźk da arcÄą ÄąnÄąn geli mesi Ăś retimle de il, gere-

40

kirse çocuklarÄąn yeni sĂśzcĂźklerle bulu masÄą sayesinde gerçekle ir. Çocuk, ĂśykĂźnĂźr. OkulĂśncesi dĂśnemde ĂśykĂźnme çok ba at bir Ăś renme yoludur. Yeter ki, siz onun ya am alanÄąna, ĂśykĂźnebilece i sanatçĹlarÄąn hazÄąrladÄą Äą kitaplarÄą katÄąn. Okurken yaratÄącÄą olmayÄą deneyimlesin. Okurken, yanÄąnÄąza alÄąp saçĹnÄą ok arken, sevgi gereksinmesini yanÄątladÄą ÄąnÄąz çocu a kitaptaki karakterleri canlandÄąrÄąn. Çocu un ilgisini çekin. TĂźrkçe, yapÄą ve anlatÄąm olanaklarÄąyla ĂśzgĂźn dĂź Ăźnceler olu turma, ĂśzgĂźn ba da tÄąrmalarla, derin ve etkili duygular uyandÄąrma gĂźcĂź olan bir dil. TĂźrkçe bizim ses bayra ÄąmÄąz. Ama siz onu sĂźrekli yĂźzĂźne tĂźkĂźrĂźrseniz, dil sevgisi, dil duyarlÄąlÄą Äą, dil bilinci bellekte, yĂźrekte do allÄąkla olu mazsa, çocuk o zaman kendi dilinin olanaklarÄąyla kurgulanmÄą yapÄątlarÄą okuma gereksinmesi de duymaz. Çocu u, ona duyma ve dĂź Ăźnme sorumlulu u veren sanatçĹlar tarafÄąndan, ya am ve insan gerçekli ini alÄąmlamasÄą için TĂźrkçe’nin olanaklarÄąyla kurgulanmÄą metinlerle bulu turursanÄąz, bilin ki, dĂź Ăźnen, duyarlÄą insan olmanÄąn da artÄąk çatÄąsÄą ĂśrĂźlmeye ba lar. Siz çocu a, Ăśzerkli ini tanÄąyabilece i, Ăśzerkli ini geli tirebilece i, ĂśzgĂźvenini Ăśrebilece i e itim ortamlarÄą hazÄąrladÄą ÄąnÄąz oranda, çocuk da Ăśzerk benlik duygusu geli mi , dĂź Ăźnen, duyarlÄą bir insan olacaktÄąr. :


繹zel say覺 2014

41


de E

. Eğitim

12

ayıs 20

ineri, M

t Sem debiya

ir kaldıra olarak else e e edebiyat Prof. Dr. Betül Çotuksöken Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Kurucusu ve Uluslararası Felsefe Kurulu ları Federasyonu yöneticilerinden Prof. Dr. Betül Çotuksöken, e itim, edebiyat ve felsefe arasındaki köprüleri farklı açılardan ele alıyor ve ö renim sürecinde felsefi çabanın önemini vurguluyor.

Jean Paul Sartre, Edebiyat Nedir ? adlı kitabında, “Dil, kabu umuz ve duyar alanımızdır; bizi ba kalarına kar ı korur ve onları bize tanıtır, duyularımızın uzantısıdır. Dil içinde tıpkı bedenimizdeki gibiyizdir; tıpkı ayaklarımızı ve ellerimizi hissedi imiz gibi, onu da ba ka erekler u runa a arken hissederiz. Konu an ba kası oldu u zaman, dili tıpkı ba kalarının elini kolunu algıladı ımız gibi duyarız,” diyor. Felsefe ve edebiyat sözcükleri varolu sal olarak birbirlerinden etkilenen iki kavramdır. Felsefe ve edebiyatın bu bir aradalı ını daha da peki tiren ana çerçeve ise, edebiyat e itiminde de, e itimde edebiyatta da felsefe perspektifi; felsefe edebiyat birlikteli i perspektifidir.

Okuma uğraşı Dil felsefede de, edebiyatta da kendini yücelten bir eydir. Ama nasıl bir dil bu ve dil ortamı olarak, bu iki alanın e itimle olan ba lantısı nasıl bir ba lantıdır ? Bu

42

noktada tekrar felsefeye dönmek gerek. Felsefeyi daha belirgin kılmaya çalı ırsak, dı dünya, dü ünme ve dil arasındaki ili kileri inceliyor. Felsefe, bu çerçevede edebiyata da ilgisini yöneltip, edebiyattaki gerçeklik alanlarının, dü ünme ve dil arasındaki ili kinin dı dünyada nasıl oldu unu ele almaya çalı ıyor. Okuma kavramı üzerine bir deneme kaleme alan ve felsefe-okuma tartı malarına bu denemesiyle dahil olan Simone de Beauvoir öyle der: “Hayatımız, dı dünya nesnelerini okumaktan tutun, kâ ıt üzerinde mürekkep izi olarak, yer alan metinleri okumaya kadar, bizim en önemli edimimizdir ve insan olarak en önemli faaliyetimiz okuma faaliyetidir.” Ak it Göktürk de, “Okumak, o kadar önemli bir nokta ki, bir u ra , okuma u ra ıdır,” diyor ve ekliyor: “Okunmak için yazmayan kimse var mıdır? Tüm yapıtlarını yakılmak üzere yazan Kafka da bilincindeydi bu gerçe in. Gizli bir günce tutan, yalnız


kendim için yazıyorum, diyen ki inin durumunda da kâ ıt üstüne dökülen metnin göndericisiyle alıcısı aslında birle mi tir.” Göktürk son yapıtlarından biri olan; dil, okuma u ra ı ve dü ünmeyle ilgili denemelerinin yer aldı ı Sözün Ötesi adlı kitabında da, “okur her yazın yapıtının orta ıdır,” diyor. Bu noktada, okura da de inmek gerekir. Özellikle yeti kin okur, kendi bireysel bilgi donanımı, kendinden önceki ku akların biriken deneyimi, ça ının bakı ı, duygusu, be enisiyle yakla ır her yazın ürününe.

Okurken özgürleşmek Bir okur olarak, elimize aldı ımız kitaba kendimizi gönüllü olarak kaptırıp gideriz. Bu sürükleni gerçekte bir iç kıvanç, dı tan kendine gelen bir arma anın alınması, okuma ediminin bir a ama sonraki bilinçli evresinden, artık akılla da açıklanabilecek her türlü bencilli in ötesinde, insanca bir duygunun boy atmasıdır. Okurda bir olu , büyüme, özgürle me, kendi geninin dı ına ta ma sürecinin uyandırılmasıdır. Di er bir deyi le, büyüme ve kendi geninin dı ına ta ma olarak adlandırabilece imiz bir özgürle medir, insanla madır. Edebiyat yapıtıyla kar ıla an ki i, yazarak özgürle en ki iyle metin üzerinden kar ıla ır. Yazarken özgürle iyoruz, okurken özgürle iyoruz; metin bizim ortak paydamız. Edebiyat yapıtı bir bakıma hep sözün içindedir, ama sözün ötesine gider. Buradaki a ma ediminde felsefenin bir kaldıraç gibi yardımı olacaktır. Edebiyat bir anlamda, toplumsal ahlakı önümüze koyuyor. Edebiyat felsefe ili kisinde, okuma yazma ili kisinde, bütün bu ili kilerde yazarın konumlanı ına Sartre’ın gözüyle bakıldı ında, yazara

da, okura da önemli ça rılarda bulundu unu görüyoruz. Yazar okuyucuların özgürlü üne ça rıda bulunmak için yazar ve insanlardaki özgürlük durumunun yapıtı canlandırmasını bekler. Okuyuculardan onlara gösterdi i güveni kendilerine de göstermelerini, kendi yaratıcı özgürlüklerini tanımalarını, simetrik bir ça rıyla bu özgürlü e de seslenmelerini ister. Böylece, okumanın bir ba ka gerekli çeli kisi ortaya çıkar. Kendi özgürlü ümüzü hissetti imiz oranda, ba kasının özgürlü üne saygı duyarız. Çok önemli bir ça rıdır bu. “Ba kası bizden ne kadar çok ey beklerse, biz de ondan o kadar çok ey bekleriz,” diyor. Okurla yazarın metin üzerindeki bulu malarında, kendi özgürlü ümüzü ne kadar hissediyorsak, ba kalarının özgürlü ünü de o anlamda hissedebiliriz. Çünkü, okuma ve yazma birbirlerini kar ılıklı var eden yapılardır.

Deneme ve hesap verme ! Edebiyat ve felsefe tartı malarında deneme, ba lı ba ına önemli bir yazınsal türdür. Felsefenin ço ul söylemiyle kendini var etmesi, dile getirili inin deneme türünde olmasından kaynaklanıyor. Felsefe bunu yaparken, aslında edebiyatın içindeki denemeye de göz kırpıyor. Çünkü deneme, hesap verme i idir. Denemede, insan tüm var olu uyla yer alır; nesnel dünyanın öznel dünyaya ta ınan özne üzerinde bıraktı ı izlenimler kendine yer bulur. Denemenin söylemi ne salt kurmacadır, ne de salt nesnel içeriklidir. Denemede insan kendini bulur, kendisi ve ba kalarıyla kar ıla ır. Bu nedenle tıpkı insan gibi, arada olandır. nsanın, bir yandan imge zengini edebiyatla, öte yandan da kavram zengini felsefeyle birlikte olması, deneme üzerinden gerçekle ir. nsanı anlamanın ve anlatmanın yolu deneme okumaktan, deneme yazmaktan geçer. :

zel sayı 201

43


KONUK

Öykü öykü emil a

k

Edebiyatımızın usta öykücüsü Cemil Kavukçu, öykünün evreninde okur ve yazarın çıktı ı yolculu u anlatıyor. Öykü ustası, genç öykücülere önemli ipuçları ve öneriler arma an ediyor.

Bir öyküyü bize sevdiren; sözcüklerin gücüyle olu an büyülü bir dünyanın kapısının aralanması ve önümüze açılan yolda yalnızca ona odaklanarak yürümemizdir. Yazarın gösterdiklerinin ardındakileri (yani sezdirdiklerini) görmeye ba ladı ımızda öyküyü yeniden üretmekle kalmaz, kendi öykümüze do ru da yol almaya ba larız. Yazardaki görmek – göstermek edimi okurda, algıladıklarıyla kendi görüntülerini olu turmaya ve anlamlandırmaya yönelir. Bir bakıma okurun yazara dönü me biçimidir bu. Çünkü yazar her eyi anlatmaz ve bilinçli olarak bıraktı ı bo lukları okurun doldurmasını bekler. Öykü her okuyanda de i ik bir algıyla zenginle ir. Öykünün gizine giden yol, “bakmak”tan “görmek”e geçmekle ba lar. Günlük ya amda birçok kez gördü ümüz, duydu umuz halde önemsemedi imiz, belki de farkına varmadan geçip gitti imiz küçük ayrıntılarla bir öyküde kar ıla tı ımızda hazine sandı ının anahtarını bulmu gibi oluruz. Yazar çok iyi bildi imiz bir eyden söz ediyordur. Bu, bizde bir sahicilik duy-

44

gusu uyandırmasını ve ona inanmamızı sa lar. Öyle ki, yazılanların kurgu oldu unu bildi imiz halde, gerçekmi gibi algılarız. Bunun sırrı da, yazarın ayrıntı seçimindeki titizli idir. Sözgelimi, odadaki kilimin üstünde pencereden giren güne ı ı ının lekesi soluvermi tir, parktaki bankta oturan ya lı adam ayaklarının dibinde dola an güvercinlere dalıp gitmi tir, bir sokak köpe i durup arka aya ıyla karnını ka ır, evlerin birinde bir çocuk a lıyordur... Bütün bunların yan yana gelmesiyle bamba ka bir resim çıkar kar ımıza. Do rudan öyküyle ilgisi yokmu gibi görünseler de, yazar, kendi dünyasına giden yolun çakıl ta larını dö emi tir önümüze. Pek de önemsemeyece imiz bu parçalar nasıl olur da yazarın kurdu u dünyada bamba ka bir niteli e bürünürler? Seçilen ayrıntılar, öykünün oda ındaki etkiyi peki tiren, onun güçlenmesine hizmet eden yan unsurlardır. Bakmaktan görmeye geçen yazar, bunu okurundan da bekler. Ya ama dair bu küçük ayrıntılarla ne büyük i ler yapılabilece ini gösterir bize.


Bir makale, kö e yazısı, ele tiri, inceleme ya da kompozisyon okudu umuzda, yazarın seçti i konu hakkında bilgilenir ya da belle imizi tazeleriz. Ama gözümüzün önünde bir görüntü olu maz. yi bir öyküyü okudu umuzda ise bilgilenmez, belle imizi tazelemez ama bamba ka bir âleme girer ve orada ya amaya ba larız. Sözcüklerle betimlenenleri görür, sesleri ve kokuları duyarız. Romanlarda oldu unun tersine, kesin bir sonuca ba lanmayan öyküyü bitirdi imizde –aslında yazar bitirdi inde– biz onu sürdürürüz. Öykünün son cümlesi çok önemlidir. Bizi, ba ka bir öyküye ba layamayacak kadar sımsıkı ku atmalı, oturdu umuz yerde kalakalmalıyız. lk cümle de son cümle kadar önemlidir. Bilinmeyen yerlere do ru ba layacak yolculu un biletidir o cümle. Bizi hemen kavramazsa ikinci, belki üçüncü cümleyi de okuruz, ama öyküyü sonuna dek sürdüremeyebiliriz. Çünkü öykü okuru, roman okuru kadar sabırlı de ildir. Bir öyküye giremememiz, onu duyumsayıp ya ayamamamız, kendi dünyamıza ait ipuçları bulamamamızın sorumlusu, ya okuma birikimiyle kendimizi geli tiremedi imiz için bizizdir ya da öykünün dinamiklerini yeterince kullanamayan yazardır. Yazar öncelikle okuruna güvenmeli, onu küçümsememeli ve anla ılmayaca ını dü ünüp gereksiz açıklamalara girmemelidir. Bir öykü, ki isi için “mutsuzdu” demek yerine, onun davranı ve ili kilerinden, duygu ve dü üncelerinden okurun bu sonuca varmasını sa lamalıdır. Anlatan de il, gösteren olmalıdır yazar. Okuru bilgilendirmek, bilinçlendirmek amacıyla bir görü ü, dü ünceyi ya da inancı öykü aracılı ıyla aktarmaya çalı an yazar da, bu “narin” türü, ta ıyamayaca ı bir yükün altına sokmu olur. Öykü, sa-

dece yazan ki iyi ilgilendiren sorunları, iç dökümlerini de ta ıyamaz. Duyarlılık de il ama duygusallı ı ise hiç kaldırmaz. Gençler için düzenlenen yarı maların ço unda bir tema ya da anahtar cümle verilerek bunun üzerine bir öykü yazmaları istenir. Söz konusu yarı ma, kompozisyon yazmak olsa gençler bunun üstesinden daha kolay gelirler, ama öykü olunca i biraz de i ir. Çünkü bu hiç de kolay de ildir. Bir kavram, cümle ya da dizeden yola çıkarak öykü kurgulayacaktır genç yazar. Sınırları çizilmi bir alan yaratılmı gibidir. Oysa, belirlenen temanın dünyasında uyandırdı ı her ne ise, onu öykülemesi gerekirken anahtar cümleyi açıklamaya giri ince kompozisyon metnine dönü ür yazdıkları. Belirlenen bir tema üzerine yazdıkları için kompozisyon sınırlarını a amayan öyküle ememi metinlerle çok sık kar ıla ıyorum. Oysa gençlerde bir öykü potansiyeli oldu u ama bunu dı avurmakta güçlük çektiklerini görüyorum. Mekânı çizerken ayrıntı seçmekte ve kullanmakta yetersiz kalıyorlar. Diyalog yazmakta zorlanıyorlar. Dikkatimi çeken bir konu da, son derece karamsar olmaları ve sürekli acıları dile getirmeleri. Ya adı ımız tek duygu acı mı? De il elbette. Öykü, duyguları dile getiren bir tür de de il üstelik. Hayatın her alanından seçilmi bir kesit ya da kesitler anlatılabilir öyküde. Gerçekli in farklı türleriyle dü gücü el ele tutu turularak bamba ka dünyalar canlandırılabilir. Yeter ki, inandırıcı olsun. Öykü yazmanın tek bir sırrı vardır: Olabildi ince iyi öyküler okumak. Ö renmek istedi imiz her ey onların içinde vardır. :

* Şubat 2014 tarihli bu yazının tamamını okumak için http://gunisigikitapligi.com/usta-oykucuden-gencoykuculere/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

zel sayı 201

45



CEREN KURAN • 2012 üçüncüsü • stanbul • 6. sınıf ö rencisi

Kırlarda ko uyorum; ona do ru, kendi etrafında dönen arkada ıma do ru. Durdum. Aramızda en fazla be metre var. O da durdu. fadesiz bir bakı la bana kilitlenmi ti. Her zaman yaptı ım eyi yaptım. Çimlerde yuvarlandım, a a ıya do ru. Sonra durdum ve onun da yava yava , gözleri kapalı bir ekilde yuvarlanmaya ba ladı ını fark ettim. Dönmeyi ve yuvarlanmayı seviyor benim gibi. Aramızda kurulan en güçlü ba lardan biri bu. Ba ta annem onunla görü meme izin vermedi; ama ben pes etmedim ve onu ikna ettim... (Bir Demet Çiçek öyküsünden)

NURBUKE TEKER • 2011 birincisi • Ankara • 6. sınıf ö rencisi nsanlar, çimlerin üzerine, a aç altlarına, yol kenarlarına, bo buldukları her yere oturur, kimileri piknik yapar, kimileri termosta çayını getirip çekirdek çitlerdi. Kimileri de oltasıyla balık tutmaya çalı ırdı. Kendisine güvenenler Bo az’da yüzmek için denize atlardı. Tabii atladı ı yerden çıkamaz biraz sürüklendikten sonra parkın sonundan çıkar, kıyıdan yürüyerek geri gelirdi. Gelip geçen gemileri, vapurları, sürat teknelerini izlemek ise daha büyük e lenceydi. Hele bazı ak amlar havai fi ek atıldı ında daha da keyiflenir, havai fi eklerin gökyüzüne da ılı ını hayranlıkla izlerdik... (Zeynep öyküsünden)

BEYZA NUR MUSLU • 2012 birincisi • stanbul • 8. sınıf ö rencisi

Yeni günün ilk habercilerinin ardından sokaktaki bitmek bilmeyen ko u turmaca da ba lamı oldu. Kö e ba ındaki manav elmalarını parlatmaya, bakkal bisküvileri, çikolataları düzenlemeye koyulmu tu bile. Ay e Teyze balkondan sepetini a a ıya uzatmı , sipari etti i iki ekme i bekliyordu. Ö renciler de yava yava formalarını giyip birer iki er yola çıkmaya ba ladılar. Herkes büyük bir hevesle ilerliyordu. Hatta bazıları kendi aralarında okulun bahçesine kadar yarı ıyordu... (Bir Parça Hoşgörü öyküsünden)

zel sayı 201

47


D LARA KARABEKMEZ • 2013 birincisi • Edirne • 7. sınıf ö rencisi

Herkes biliyordu ki, Berfin sınıftaki nefretin odak noktasıydı. Neden mi? Çünkü onlar güçlüydüler, her ne kadar küfürlü konu salar da, konu maları onunkinden daha iyiydi, ten renkleri daha açıktı, “köy gibi” kokmuyorlardı, ayakkabıları markaydı; en önemlisi de omuzları dü ük, gözleri mahzun de ildi. Tüm bunlar onları güçlü kılıyor, Berfin’in canını yakma arzularını körüklüyordu. Bütün a ızlar aynı anda açıldı, Berfin’le ilgili suçlamalar, iftiralar havada uçu maya ba ladı... (Işık Yağmuru öyküsünden)

N HAL DEN Z KÖKSAL • 2011 ikincisi • Ankara • 7. sınıf ö rencisi

Çöplü ün ehre en uzak yerine gelmi lerdi. Adımları gitgide yava lıyordu. Kocaman açılmı bir çukurun ba ında durdular. Karar verilmi ti bir kez. Dilan’ın kaderi kocaman bir çukurdu. ki karde sımsıkı sarıldılar. Mehmet cebinden silahı çıkardı. Çöplük iki el silah sesiyle inledi. Silah sesiyle birlikte havalandı çöplükteki bütün ku lar kara bulutlarla dolu inceden ya an ya murlu gökyüzüne do ru... (Çukur öyküsünden)

BEYZA ÇEL K • 2013 üçüncüsü • stanbul • 8. sınıf ö rencisi

Gidece i yere fazla ki i gelmezdi. O yüzden rahat olaca ını dü ündü ve yemye il kırlara do ru ko maya ba ladı. Ko tu... Ko tu... Çok yoruldu undan hemen oturacak gölgelik bir yer arıyordu. Sonunda meyvelerini olgunla tırmı bir eftali a acının altına oturdu. Artık güne kendisine dokunamıyor, uzaklardan hissettiriyordu varlı ını. Ba ladı mızıkasını çalmaya. Tüm ku lar birer birer konmaya ba ladı dallara. Sesle birlikte rüzgâr nereye savurursa, bir o yana bir bu yana sallanarak dans ediyordu çimenler... (Mızıka öyküsünden)

SIDIKA SEL N ÇOLAK • 2013 ikincisi • Mersin • 6. sınıf ö rencisi

Ya lı balıkçı eski sandalla denizden döndü ünde, deniz feneri onu karanlı ı altın bir hançer gibi yaran parlak ı ı ıyla kar ıladı. Sandalı görmeye çalı tı. Sandal yorgun bir ekilde, onun için yava ça denizde sallandı. Bunu fark eden deniz feneri daha istekli bir ekilde döndü, hep onu tekrar görebilmek için döndü. Sabaha kadar sessizce anla tılar. Onları gören insanlar, rüzgârın kuvvetli esti ini dü ünüp paltolarına sarındılar. Sıcak, güvenli evlerine do ru yol aldılar... (Bir Deniz Feneri Vardı: Yalnız... öyküsünden)

48



biyat de Ede

. Eğitim

2

yıs 201

eri, Ma

Semin

Şiir insana nasıl gelir? Müslim elik Ça da iirin çok ödüllü özgün airi, edebiyat ö retmeni Müslim Çelik, insanın iirle nasıl yakınla abilece ini, iirin nasıl bir havzada aktı ını ve e itimde neden olabilece i yansımaları anlatıyor.

Şiir üzerine ilk dü ünmeye ba ladı ımda, 15 karde li bir ailenin çocu u olarak “yeri gö ü dinleyen” adıyla biliniyordum. Bu “yeri gö ü dinleyen” ifadesine önce içerlemi tim, ama sonradan anladım ki, iyi bir tanı koymu lar bana. Çünkü ben sürekli do ada, a aç altlarında, dere kenarlarında, tarla diplerinde ya da ba evlerinde, iirin insana nereden ve nasıl geldi ini dü ünürdüm. Şiirin do adan geldi ine inanıyorum. Örne in, mekanik bir zil sesi bende güzel duygular uyandırmaz. Oysa bu mekanik sesi, sabırsızlıkla bekledi iniz bir telefonun ya da kapının çalınmasında duydu unuzda iyi hissettirir. Bu ses ve sözcük, düz de i mecedir. Bu ses bir iir de ildir, ama o nesne iiri ça rı tırır. Şiir, nesnelerle ya da olgularla yaratılan gerilimin imgelerle beslenmesi ve insandaki duyguların titre tirilip sanat yönüne davet edilmesiyle olu ur. Ama yine de bu, gerçek bir tanım de ildir. Bu bir yakla ımdır. nsanlar henüz konu mayı bilmezken, avcılık ve toplayıcılık ça ında bile de ilken, a aç kavuklarında ya da duvarlarda bıraktıkları eserlerle, beyindeki iir mekanizmasının varlı ını göstermi lerdir. Wilhelm von Humboldt ve Ferdinand de Saussure, iirin nereden do du unu söylemezler, ama dilin nasıl do du u-

50

nu, geli ti ini anlatırlar. Ben dilden çok iiri dü ündüm; her insanın içinde iir vardır diye dü ünüyorum. Bu duyguyla geli tikleri ve böyle ya adıkları için o iir dürtüsü, insanların do adaki nesnelere öykünerek dilleri olu turmalarının yolunu açmı tır. Herkesin içinde iir vardır, ama herkes air de ildir. Dünyaya air yetene iyle gelen, air dürtüsü çok olan ki i de çalı malıdır; ama bu dürtü ve yetenek yoksa, Paul Valery’nin dedi i gibi, “Sözcükler hiçbir zaman sıraya girmez. Her biri çe itli yerlere gider; iir olmaz, söz yı ını olur.” Şiirin gerçekli i kendine göredir; edebiyatın gerçekli i de öyledir. Şiir ve edebiyat ba ka bir gerçeklik kurarsa, kalıcı olur. Özellikle de, yazılı ve sözlü ürünler ya amla aynı anda var olabiliyor, hareket edebiliyorsa. Anadolu’daki çifte çapa manileri, Karadeniz’de a k türküleri, Toros’larda bozlaklar, Ege’de efe türküleri, Trakya manileri bunun örnekleriyle doludur. 50 yıla yakın bir süre edebiyatla ve e itimcilikle u ra tım, henüz edebiyatın e harfindeyim diyebilirim. Edebiyat çok derin bir denizdir. O derin denizden büyük bir balık elde edebilmek bir ya am gerektirir. Bazen, küçük balıklarla da yetineceksiniz, küçük mutluluklarla... :



Dünya

ında r a l r a fu

i: Banu

Söyle

Ünal

‹stanbul’dan Pekin’e yayıncılığımız... lk sayısında 2014 yılı içinde düzenlenen Bolonya ve Budape te kitap fuarlarından haberler veren Keçi, Çin’de edebiyatın ve yayıncılı ımızın nabzını tutmaya devam ediyor. Keçi, Türkiye’nin Onur Konu u olarak katıldı ı 2014 Uluslararası Pekin Kitap Fuarı’nda Türkiye Yayıncılar Birli i Ba kanı Metin Celâl’le bir araya geldi. Onur konukluğu için ne gibi hazırlıklar yapıldı, beklentiler neler? Fuara 20 yayıncı, 10 yazar, 10 gazeteci ve 8 telif hakkı ajansıyla katılıyoruz. 3 stantta toplam 950 metrekarelik bir alanda yer alıyoruz. 20 yayınevimizin de standı var. Buradaki esas amaç, tüm uluslararası fuarlarda oldu u gibi, konuk ülke olmamızın da verdi i avantajla, di er ülkelere telif hakkı satı ı yapabilmek. Bunun yanı sıra, fuara katılan di er ülkelerle ortak yayıncılık olanaklarını ara tırmak da önemli.

Bu beklentilerin gerçekleşebilmesi için yayıncılar, meslek birlikleri ve bakanlığın birlikte çalışabildiklerini düşünüyor musunuz? 2006 yılından bu yana, yakla ık 8 yıldır, Kültür ve Turizm Bakanlı ı, yayıncılar ve yazarlar birlikte çalı ıyoruz. Birlikte çalı ma kültürümüz olu tu. Türkiye, onur konukluklarımız da dâhil olmak üzere, bu yıl 17 kitap fuarında temsil edildi. Önü-

52

müzde, Frankfurt ve stanbul gibi iki büyük kitap fuarı var, oralarda da çalı malarımız sürecek. Çin ve Türkiye’nin yayıncılık pazarlarını karşılaştırdığınızda temel benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? Çin, dünyanın en büyük ikinci yayın pazarı, çok büyük bir ülke. Yakla ık 1,5 milyar nüfusu var, ama hâlâ çok içe kapalılar. Dünyayla yayın anlamında çok fazla bir ili kisi olmamı , örne in çok az çeviri kitap var. Öte yandan, bu fuarlarda 1,5 milyar nüfusa hitap edecek bir kitabın telif hakkını satmak tüm dünyaya cazip geliyor. Zaten dünyanın en önemli yayıncıları bu fuarda, genelde yayın grupları halinde gelmi ler. Yayınevlerinin en önemli sorunları Çince bilmemeleri, Çinli yayıncıların da ngilizce bilmemesi. Dolayısıyla, alı veri de kolay bir ortamda olmuyor. Yine de hem yayıncı arkada larımız, hem telif ajanslarımız çok önemli sonuçlar aldılar; bu yıl ileriye do ru bir adım daha attık. Geçtiğimiz yıl stanbul Kitap Fuarı’nda biz Çin’i onur konuğu ülke olarak ağırlamıştık. Yaklaşık bir yıllık sürede başlayan ya da sonuçlanan somut işbirlikleri oldu mu? Telif hakları ajansları ve yayıncı arkada ların söylediklerine göre 40 civarında ki-


tabın hakları satıldı ya da satılmak üzere. Bundan sonra çok daha fazla Türk yazarın kitabını Çince’de görece iz. Çin’in de Türkiye’ye ilgisi çok büyük, bu yılki stanbul fuarına da Çin’den büyük bir katılım olacak. Onur konuklukları bu anlamda çok önemli. Kültür ve Turizm Bakanlı ı bu konuda önemli bir adım atıyor. Ama bu adımdan sonrası, yayıncıların ve telif hakları ajanslarının i i. Çin’in Türkiye’ye bakı ı, Avrupa ya da Amerika’ya bakı ından daha farklı ve olumlu. Görü tü ümüz insanlar Türkiye’ye ve kültürüne dair sorular soruyor, ilk fırsatta Türkiye’ye gitmek istedi ini söylüyorlar. Fuarın açılı ında konu ma yapan Çin Basın Yayın Bakanı’nın açıklamasına göre, u âna kadar 96 kitap Türkçe’den Çince’ye çevrilmi . Bu kitapların 17’si TEDA deste iyle çevrildi. En önemlisi Orhan Pamuk kitapları. Pamuk, Çin’de çok seviliyor. Onun dı ında Elif Şafak da ngilizce kitapları oldu u için kolayca çevrilip yayınlanmı . Önümüzde önemli bir çevirmen handikabı var. Türkçe’den Çince’ye, Çince’den Türkçe’ye çevirmen sayısı çok fazla de il. Yayıncı arkada larımız Çin’den aldıkları eserlerde en çok bu konuda zorlanıyorlar, do rudan çeviri yaptıramıyorlar. Yine de umutluyum bu konuda. Çünkü, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulu unda üniversitelerde ilk açılan bölümlerden biri Türkçe olmu . Türkiye’de de öyle. Çok fazla sayıda çevirmen potansiyeli olan insan yeti tiriliyor okullarda, ama bu ki iler bir türlü çevirmene dönü türülememi . Çeviri alı veri inin artmasıyla bu insanlar da çeviriye özenecektir. Ayrıca, her yıl stanbul Kitap Fuarı sırasında TEDA’nın deste iyle çeviri atölyeleri yapılıyor. 10’dan fazla dilde çeviri atölyesi ger-

çekle tiriliyor ve bunlardan biri de Çince. Sanıyorum ki, orada da çeviri yetene i olan insanlar ortaya çıkacaktır. Fuara, Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak katılan yazarlar, illüstratörler, yayınevleri ve telif ajansları var. Seçimler nasıl yapılıyor? Kararlar Uluslararası Kitap Fuarları Milli Komitesi’nde alınıyor. Orada yazar ve yayınevi temsilcilerinin yanı sıra bakanlık temsilcisi de var. Hangi ülkeye gideceksek, o ülkenin diline çevrilmi eseri olan yazarlara öncelik veriliyor. Özellikle, kitabı ngilizce’ye çevrilmi yazarlar öne çıkıyor. Son olarak da, gitti imiz ülkede i lemek istedi imiz konular oluyor. Örne in, Türk-Çin ili kilerinin tarihi üzerine eseri ya da çalı ması olan yazarlar Pekin Kitap Fuarı’na davet edildi. Her yıl onlarca uluslararası kitap fuarı gerçekleştiriliyor. Katılacağımız fuarlar nasıl belirleniyor? Türkiye bu yıl 17 kitap fuarına katıldı. Bunların arasında Londra, Bolonya ve Frankfurt’u çok önemli görüyoruz. Bunun dı ında TEDA programına ba lı, çeviri sayısı az olan dillerde çalı mayı arttırmak için katıldı ımız fuarlar da var. Çince için Pekin’e, Rusça için Moskova’ya ya da Arapça için Abu Dabi’ye katılabiliyoruz. Bu hızlı ve kolay iletişim çağında, fuar buluşmalarının sektörel işbirliklerine eskiden olduğu kadar büyük boyutlu bir katma değer sağladığını düşünüyor musunuz? Fuara katılmak, stant açmasanız bile pahalı bir i . Ama insan ili kisinin çok önemli oldu u yayıncılıkta, mutlaka bir kere yüz yüze gelmek gerekiyor. Bir görü me, aylarca süren yazı malara bedel olabiliyor. :

zel sayı 201

53


den

nelerin a h p ü t ü K Halk

R�

ÇOCUK SESLE

ne fuarları üzeri nlenen kitap ze ü d a d ın n bir ya Türkiye’nin rkiye’nin dört yı’da, bu kez ü a T S a L d E n Z sı Ö yı i ç e Keçi, ilk sa rini almı tı. K genç okurlar, rların görü le ku o ç n e nan çocuk ve g lla ve ku i n ri çocuk le e n phaneyi tüpha ttirdi ini, kütü ndeki halk kü se ri is le h e l lg sı ö a b n tli anın çe i tıyorlar. phanede olm hallerini anla tü a m kü , ku rı o la p ki a ta d rın okudukları ki nde ve okulla larını, aileleri ık d n lla ku la ne amaç

“Sürükleyici olduğu için fantastik romanları tercih ediyorum.”

Melike 13 Ankara

“Ailede kitap okuma durumu kötü. Ne annemin, ne de babamın zamanı var. O nedenle abimle ben okuyoruz.”

Şevval 12 İstanbul

“Kütüphanede kendimi özel hissediyorum, çünkü kitapları ödünç alabiliyorum ve kendimi yetiştirebiliyorum.”

Bitlis Firdevs 13

Zehra 15 B itlis “Kütüphane dışında kitap alacak durum pek olmuyor. Bazen arkadaşlarla kitapları değiştirerek okuyoruz. Değiş tokuş yapıyoruz.”

İzmir Ceren 15 “Öğretmenler genelde biyografi okumamızı öneriyorlar, bazı önemli kişileri tanımalıymışız.”

kara İrem 12 An “Annem, kardeşim ve ben kitap okuyoruz. Sadece babam okumaz.”

Kübra 14 Man isa

54

“Özellikle takip ettiğim bir yazar yok, çünkü her yazarın ayrı bir özelliği var ve ben o özellikleri tanımak istiyorum.”

“Macera ve polisiye temalı kitaplar çok ilgimi çekiyor.”

Dilek 12 An amur “Evde sadece babaannemle ben kitap okuyoruz.”

kara n A 13 Deniz


“Her gün kardeşime kitap okutmaya geliyorum. Burayı ikinci evimiz gibi görüyoruz.”

Dilşat 13 Anamur “Kütüphanede kendimi büyümüş, bilgili ve akıllı hissediyorum. Oranın sessizliğinde, kafam rahat bir şekilde kitap okuyunca tüm stresimi attığımı hissediyorum.”

“Kütüphane çok güvende hissettiriyor, kitap ve kâğıt koktuğu için çok seviyorum burada olmayı.”

Kübra 14 Ma nisa

Ankara Melike 13

“Fantastik, bilimkurgu, macera ve yolculuk konulu kitapları çok seviyorum.”

Mersin 16 n a C

“Öğretmenim bana genelde bilimkurgu okumamı öneriyor.”

ara Eda 1 1 Ank “Kütüphanede okuyor ve çalışıyorum, çünkü evde böyle rahat bir ortam bulmak zor.”

İzmir 12 e c E

“Kendimi huzurlu hissediyorum, kitapları görünce hevesim artıyor.”

Şevval 12 İstanbul “Okul kütüphanemiz olmadığından halk kütüphanesine geliyorum. Yaz tatilinde kitap okumaya gelmek iyi hissettiriyor.”

Bitlis 12 l e b i S

“Çalışkan olduğumu hissediyorum.”

Elif 1 1 Ankara

“Kütüphane beni mutlu bir serüvene çıkarıyor. ”

Berivan 15 İzmir “Kütüphane dışında kitap almak için kitap fuarlarına gidiyoruz annemle.”

sa Nisa 9 Bur

“Kütüphaneye ayda iki üç kez geliyorum, kitap okuyup ders çalışıyorum. Bunları kütüphanede yapınca kendimi iyi hissediyorum. ”

Azra 10 Bitlis

zel sayı 201

55




üçgeninde, insanlığın Medya, siyaset ve ekoloji uluğu! galaksilerarası, sıradışı yolc

Türkçesi:

ABİSLER’İN ÇAĞRISI

BAŞKADENİZ’E DÖNÜŞ YÜZÜ

ALEVE DOKUNMAK Zoran Drvenkar

Türkçesi: Murat Özbank

ın 33. İstanbul Kitap Fuarı’n an, ar’d enk Drv an Zor konuğu bir baba ve oğulun yakınlaşma çabaları!

Zoran Drvenkar

Janne Teller

da 33. İstanbul Kitap Fuarı’n an okurlarıyla buluşan Zor eki Drvenkar’dan metropold ! rine üze r nle göçme

mez Türkçesi: Suzan Geridön

Türkçesi: Nilüfer Uğur Dala

kları Kabullenmişlikle yaşadı hayatta kendilerini bulamamış iki arkadaşın sıradışı dostluğu ve yolculuğu!

bir “Anlamsızlığı” reddeden n grup gencin, hayatlarını anlamını korumak için buldukları sıradışı yol!

BİR ADIM DAHA

VAR MISIN? YOK MUSUN? Guido Sgardoli

ıkkaya

Türkçesi: Abdulgani Çıtır

mez

Türkçesi: Suzan Geridön

YOKUŞ AŞAĞI

Wolfgang Herrndorf

58

AĞAÇ TAKİ

ONLARDAN BİRİ

Mark O’Sullivan

Türkçesi: Müren Beykan

y

Hem birbirine zıt hem de birbirini tamamlayan iki rını arkadaşın ortak yarınla çizecek bir yol hikâyesi!

mli Ailelerinin onlar için iste istemsiz çizdiği yollarda şan kendilerini bulmaya çalı ! üsü öyk cin gen üç

www.on8kitap.com

100DÜNYA’NIN GİZLİ

lan

s Azade A

www.on8kitap.com

www.facebook.com/ on8kitap www.twitter.com/ on8kitap


dünya ve insan dayanırken, edebiyatın da onlarla direnmesi vazgeçilmezdir.

UZAKTA l e Soysa Min

çe ükseldik Binalar y çülüyor, ü k hayatlar tıkça art varsıllık or, k yayılıy yoksunlu ağa z u r yakınla or... dönüşüy

A PERİ EFS gı y Sevgi Sa

lkalanır, Dünya ça e yeni Türkiy n kuruluşu nı rı la cı n sa , bir yaşarken di ken şı a b in ailen siyle” “mucize dertte...

k tatsız Bazen ço bu bir oyun ç. saklamba nden se i k le e H elleğini istenen, b nse... m e gizl e

UZ DERİN MEVZUMke ü

Ahmet B

ayat, do için h elenen Genç Be ert li k re sü cevapları zinciri, derin r bir sorula . u.. bir mevz

www.on8kitap.com

BAÇ SAKLAM likçi İp e g ü M

www.on8kitap.com

www.facebook.com/ on8kitap www.twitter.com/ on8kitap



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.