kimyanin gelişimi

Page 1

KİMYANIN GELİŞİMİ ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • • •

1. İNSAN MADDE İLİŞKİLERİNİN TARİHÇESİ 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ

KİMYANIN TANIMI Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu, ilişkisini, intizamını, ahengini, bizimle ilişkilerini, içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen; düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak ifade eden ve buradan elde ettiği bilgileri insanlığın faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali olmayan gerçek teoriler üreten, elde ettiği kimya bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın hakikatini keşfetmeye götüren ve insana kendi özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.

1. İNSAN MADDE İLİŞKİLERİNİN TARİHÇESİ SİMYA 1


• • •

• • • • •

• •

Günümüzdeki modern kimya biliminin temelleri atılmadan binlerce yıl önceden başlayıp 17. yüzyıla kadar etkileri devam eden, maddeleri birbiriyle karıştırıp değiştirmeye çalışan simyacı adı verilen insanların yaptıkları çalışmalara verilen genel ada simya denir. Simya ile en az 2500 yıl uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur. Günümüzde kullanılan bazı deney ve araç gereçlerinin ilk hâllerini simyacılar keşfetmiş ve kullanmışlardır. Simya bir bilim dalı değildir. Simyacıların çalışmaları teorik bir temele dayanmaz, deneme-yanılma yolu ile çalışırlar. Çalışmalarında sistematik bilgi ve bilgi birikimi oluşmamıştır. Simyacılar farklı amaçlar için çalışırken istemeden bazı şeyleri keşfetmişlerdir. Kostik, soda, kükürt, cıva, sönmüş kireç, nitrik asit gibi birçok madde ilk defa yüzyıllar önce simyacılar tarafından da kullanılmıştır. Simya içerisinde tıp, felsefe, astroloji, kimya, din gibi birçok konuda motifler içerdiği için simyacılar; ölümsüzlük iksirini keşfetmek, sonsuz zenginliğe ulaşmak, gibi konularla ilgili çalışmalar da yapmışlardır. Bu nedenle, bir simyacı tarih boyunca bazı zamanlar doktor, kahin, filozof hatta büyücü olarak kabul edilmiştir. Simyacıların arasında Türk ve İslam dünyasından çok önemli isimler yer almaktadır. Simyanın günümüz kimya biliminin ilk temellerini oluşturduğu 2


• •

söylenebilir. Eski Mısır’daki boya ve cam yapımı gibi üretimler ile eski Yunan felsefesi, İskenderiye'de bir araya gelerek kaynaşmış ve milattan önce 400’lü yıllarda uygulamalı kimya bilgisi gelişmeye başlamıştır. Zaman içerisinde simya, bilimsel araştırmalara yönelerek kimyayı oluşturmuştur. Yapılan araştırmalar sonucunda simyacıların yaptıkları çalışmalarda günümüzdeki kimya, tıp, felsefe, din vb. birçok konu ile ilgili motifler olduğu anlaşılmıştır. Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir. Simya, günümüzdeki anlamıyla bilimsel metotlar kullanılmadan yapılan işlemler olduğu için bir bilim dalı kabul edilmemektedir. Dolayısıyla da simyacılara bilim adamı denilmemektedir. Günümüz kimya endüstrisinde kullanılan birçok madde ve işlem, eski dönem simyacılarının keşfidir.

MEŞHUR TÜRK VE İSLAM KİMYA BİLGİNLERİNİN HAYATLARI VE KİMYA İLMİNE KATKILARI CABİR BİN HAYYAN (721–805) Horasan’da doğdu. Kufe’de vefat etti. Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim adamıdır. Büyük dâhidir. Dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye Geber diye geçmiştir. Cabir bin Hayyan’ın başta kimya olmak üzere tıp, eczacılık, fizik, astronomi, matematik, felsefe ve eğitim alanlarında çok hizmetleri olmuştur. 3


Bunların içinde şüphe yok ki en önemlisi atomla ilgili buluşudur. Yunanlı bilginler maddenin en küçük parçasına, bölünemeyen en küçük parçacık anlamına gelen atom demişlerdi. İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın bilim dili olan Arapçaya çevirirken cüz–ü layetecezza dediler. Cüz–ü layetecezzanın diğer adı cüz–ü ferttir. Hem atom hem de molekül yerine kullanılabilir. Cabir bin Hayyan ise Yunanlıların atomun parçalanamayacağı yolundaki teorilerine karşı çıktı. Bu konuda gerçek mahiyeti asırlar sonra anlaşılabilecek farklı görüşü ortaya koydu. Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton (1766–1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de 1944 Nobel Kimya Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn (1879– 1968) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır. Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış olan Müslüman kimyacı Cabir Bin Hayyan’ın aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” Cabir bin Hayyan da simyacılar gibi kalay, kurşun, demir ve bakırdan altın elde edilebileceğini düşünüyordu. Ancak bunun yolunun atomların kontrol altında parçalanıp değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını belirtmekteydi. Günümüzde nükleer laboratuvarlarda kontrollü çekirdek reaksiyonlarıyla yeni yapay elementler veya mevcut elementlerin yapay izotopu elde edilmektedir. İleride altın da elde edilebilir. Simyacılar, fiziksel veya kimyasal yolla 4


elementleri altına çevirmek istedikleri için boşuna uğraşıyorlardı. Yine kontrolsüz çekirdek reaksiyonlarının atom bombası olduğu da bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, çok eski yıllarda bütün bunlardan söz etmişti. Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu kanunu) ifade etmiştir; Newton’dan önce Newton kanununu (yer çekimi kanunu) açıklamıştır; Gay Lussac’dan önce Gay Lussac kanunundan (gazlarda basınç– sıcaklık ilişkisi) söz etmiştir. Güneş enerjisinden faydalanma çığırını açmıştır. Kimya ilminin hem teorik hem de pratik alanda büyük gelişimine sebep olmuştur. Cabir bin Hayyan’ın en bariz vasfı deneyciliğidir. Modern kimya laboratuvarını ilk kuran kişidir. Cabir bin Hayyan’ın kimyadaki diğer hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz: • HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu) elde etmiştir. • HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir. • 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de bütün dünyada kullanılan kral suyunu keşfetmiştir. • Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer; başka hiçbir elementle reaksiyona girmez. Kral suyu, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de altın alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında kullanılır. Altının saflığının belirlenmesi ve sahteciliğin önlenmesinde bugün de kullanılan en yaygın yoldur. • Üretilen asitler sayesinde, hem Cabir bin Hayyan hem de günümüze kadar bütün kimyacılar bazı metal bileşiklerini 5


elde edebildiler. • Cabir bin Hayyan’ın elde ettiği bazı bileşikler şunlardır: Şap (KAlSO4), nişadır (NH4Cl), gümüş nitrat (AgNO3) vb. • Cabir bin Hayyan kristalizasyon, süzme, eritme, buharlaştırma, süblimleştirme, damıtma, çözme vb. metotları geliştirdi veya kimya ilmine kazandırdı. • George Sarton (Corc Sörtın), “Fen Bilimleri Tarihine Giriş” adlı önemli çalışmasında 750 ile 800 yılları arasındaki dönemin en önemli ilim adamı olarak Cabir bin Hayyan’ın adını vermiştir. • Bir kısım tabirler vardır ki Cabir bin Hayyan ve diğer kimyacılar sayesinde Batı dillerine geçmiştir. Bunlardan bir kısmı şunlardır: • Alcohol (Arapça aslı el kuhl) • Alkali (Arapça aslı el kali) • Kimya (Arapça aslı kimie) • Alembic (Arapça aslı el imbik) Görülüyor ki Cabir, günümüzün modern ilminin dayanmış olduğu gözlem ve deney metotlarını, asırlarca önce kullanmıştır. Ünlü Fransız bilim tarihçisi Marcellin Berthelot (1827–1907) Cabir bin Hayyan hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: "Aristo'nun mantık ilmindeki yeri neyse, Cabir bin Hayyan'ın kimya ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucusu ve üstadı olarak kabul edildiği gibi Cabir bin Hayyan da kimyanın kurucusu ve üstadıdır." Alman oryantalist ve fen bilimleri tarihçisi Julius Ruska da (1867–1949), kimyanın temellerinin Yunanca tercümelerle atılmadığını, Arapça eserlerin tercümeleriyle atıldığını belirtmektedir. Ortaçağ felsefecilerinin önemli isimlerinden olan ve felsefenin 6


görevini; “insanı Tanrı bilgisine götürme ve insanı onun hizmetine koşturma” olarak dile getiren Roger Bacon (1214– 1294), Cabir bin Hayyan'ı “ustaların ustası” olarak anmaktadır.

RAZİ (864–925)’NİN KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ Razi’nin önemi büyüktür. Asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren Arap kimyager ve doktordur. Tahran’a yakın Rey’de doğdu, Bağdat’ta vefat etti. Asıl adı Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır. Doğum yerinden dolayı Razi adını almıştır. İskit Türklerindendir. H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal maddeleri keşfetmiştir. Devrinin en büyük bilginidir. Doğum günü olan 27 Ağustos İran’da her sene Tıp Bayramı olarak kutlanır. 230 kitabı vardır. Bu kitaplardan 12 adedi kimya eseridir. Kitab– ül Esrar (Sırların Kitabı) adındaki en meşhur kimya kitabı, 14. asra kadar kimya ilminin baş eseri olarak Batı’da okutulmuştur. Kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur. Bütün eşyayı fiziksel ya da kimyasal yolla altına çevirme iddiasında olan simyacıların saçma düşünceleriyle mücadele etmiştir. En büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur. Böbrek mesanedeki taşları ilaçla parçalıyor veya cerrahi müdahale ile çıkarıyordu; bundan dolayı operatörlüğün ilerlemesine katkısı büyüktür. Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği (katgüt) yapılarak cerrahide kullanılması, onunla tıp tarihine girmiştir. 7


Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar üzerinde denerdi. Bitkilerden ilaç yapma konusunda İbni Sina, Razi’den çok daha ileridedir. George Sarton, An Introduction to the History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine Giriş) adlı kitabında 750 ile 1100 yılları arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin her birini 50 yıllık 7 döneme ayırmış ve her bir döneme o dönemdeki en önemli ilim adamının ismini vermiştir. 850 ile 900 yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır. Petrolün ilk defa damıtılması ve günümüzdeki adı olan nafta ismiyle kullanılmaya başlanması Razi’nin buluşudur.

İBNİ SİNA (980–1037)’NIN KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ İslam hükemasının Eflatun’udur. Filozofların üstadıdır. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulmuştur. Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp noktasında “Tıp ilmini iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört, beş saat kadar yeme. Şifa hazımdadır. Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üzerine yemektir.” demiştir. Yemek konusunda vücuda en zararlı olan, dört, beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır. Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada, Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz. Zamanının en büyük dâhisidir. Tıp ve kimya ilminden başka felsefe, jeoloji, coğrafya, fizik, 8


matematik, botanik, zooloji, müzik dallarında da çok araştırma ve keşifleri vardır. Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava basıncını ölçmüştür. Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki etkisini araştırarak suyun kalitesinin önemini belirtmiştir. Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı bilim adamlarına öncülük yapmıştır. Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve tedavi etmiştir. Örneğin; şeker hastalığında, idrarda şeker bulgusunun varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı hastalıklara küçük mikroorganizmaların sebep olduğunu tespit etmiştir. Ameliyatlardan önce hastaya anestezik ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü tıpta steril amaçlı olarak ilk kullanandır. Damar içine yapılan şırınga da İbni Sina’nın icadıdır. Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız hepsi günümüzde kullanılmaktadır. Batılılar ona Avicenna derler.

EBU’L HEYSEM (965–1051) •

Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar yapmıştır.

EBU'L VEFA (940–988) • •

Matematik ve astronomi âlimidir. Yoğunluk ölçmeye yarayan piknometre (pikometre) aletini ilme kazandırmıştır.

TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ, KİMYA İLMİNİN GELİŞMESİNE ZEMİN HAZIRLAMIŞLAR VE 9


BU KATKIYI BATILI BİLİM ADAMLARI ONAYLAMIŞLARDIR. MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARININ ÖZDEYİŞLERİ Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır. Cabir bin HAYYAN* (721–805) * Kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dâhi, Harran Üniversitesi rektörü. Ben gerçek düşünür diye kimya ilmini bilene derim. Razi* * Arap kimyager, Tahran’a yakın Rey’de 864’te doğdu, 925’te Bağdat’ta vefat etti, asıl adı Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır, doğum yerinden dolayı Razi denmiştir. H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal maddelerin mucididir. Doğum günü 10


olan 27 Ağustos İran’da her sene Tıp Bayramı olarak kutlanır. 230 kitabı vardır. Maddenin içi, dolu gözüktüğü hâlde aslında boştur. İmam Rabbani* (1563–1624) * İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin oluşumuyla ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır. Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir. Nazzam* (792–845) * İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta geçirdi.

MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARINI TASDİK EDEN BATILILARDAN BAZILARININ SÖZLERİ Kimya Müslümanlar tarafından kurulmuştur. Müslümanlar binlerce keşif ve metotlarıyla kimya ilminin kuruluşuna yardım etmişlerdir. 11


William James Durant* (Vilyım Ceymıs Dürant) (1885–1981) *Amerikalı filozof, tarihçi, yazar. Orta çağda İbni Sina tıp yazarlarının en büyüğü, Razi en büyük Doktor, Beyruni en büyük astronom, İbni Heysem en büyük optik âlimi, Cabir bin Hayyan en büyük kimyagerdi. William James Durant Kimya İbni Sina’nın buluşlarıyla bugünkü seviyesine ulaşabilmiştir. Berthold Schwartz* (1318–1384) *Barutu bulan Alman kimyager. Kimyanın babası Cabir bin Hayyan’dır. Britannica Ansiklopedisi Razi modern kimyanın kurucusudur. Eric John Holmyard* (Erik Caan Homyard) (1891–1959) *İngiliz bilim adamı, kimya tarihçisi. 12


Cabir’den sonra yaşayan Razi kimya ilminin büyük kurucularındandır. Eilhard Wiedemann* (1852–1928) *Alman fizikçi. İslam kimyacılarının kendilerinden sonra gelenlere bıraktıkları miras saymakla bitmez. ROGER GARAUDY* (1913–2012) * Fransız filozof ve yazar, 1982’de Müslüman oldu, Müslüman olmadan önce Marksizmin önemli savunucularındandı.

Gerçek kimyager Razi’dir. Dr. Sigrid Hunke* (1913–1999) * Alman felsefeci, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi kitabının yazarı. Müslümanlardan önce kimyanın mevcut olmadığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. 13


Haydar Bammat* (1890–1965) * Dağıstan’da doğdu, Paris’te yaşadı, devlet adamı, diplomat, yazar. Şimdiki kimyayı deney malzemeleriyle ilk defa kuranlar Müslümanlar olmuştur. Corci Zeydan* (1861–1914) *Hıristiyan Arap tarihçi, Beyrut doğumlu. Müslümanların ayrı bir mesai gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk ele alınan disiplinlerden biri kimyadır. Dr. Philip K. Hitti* (1886–1978) *Arap tarihçisi. Kimyaya deneyciliği kazandıran Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan kimya ilmine buharlaştırma, süzme, saflaştırma, eritme, damıtma, kristalizasyon metotlarını keşfederek uygulamaya soktu. Max Meyerhof* (1884–1951) *Alman bilim adamı.

14


BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA DÖRT FAKTÖR BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA DÖRT FAKTÖR VARDIR: 1. HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ 2. RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI 3. FRANSIZ İHTİLALİNDEN (1789) SONRA LAİKLİĞİN DOĞUŞUNUN BİLİME KATKISI 4. BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA KULLANILAN TETKİK, TAHKİK VE ARAŞTIRMA METOTLARININ DOĞRULUĞU İLE BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT AŞKI

HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ •

Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı medeniyetinin esası; Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır.

RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI •

Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin 15


hazırlayan, aslında bizim ilim tarihimizdir.

RÖNESANS’TAN VE FRANSIZ İHTİLALİ’NDEN SONRA BATI’NIN BİLİMDE İLERLEMESİ • • • •

• •

Rönesans; başta bilim olmak üzere çeşitli dallarda Batı’nın ilerlemesidir. Rönesans, XVI. ve XVII. yüzyıllarda yaşanmıştır. Fransız İhtilali 1789 yılında olmuştur. Batı’nın Rönesans’tan ve Fransız İhtilali’nden önceki problemi dinle değil; bozulmuş din adamlarıyla ve dinin emirlerini kendi kişisel çıkarları için kullanan o günkü kilise teşkilatıylaydı. Eski sisteme teokratik düzen deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik düzen denildi. Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse doğruydu, asla sorgulanamazlardı. Ruhban sınıfın baskısına karşı laiklik doğmuştu. Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı. Gerçek Hıristiyanlığın dinle çatışması düşünülemezdi. Kilisenin yanlışlığı, bilim adamlarında tepki oluşturdu. Bilim adamlarının çoğunluğu Descartes (1596–1650) (Dekart)’ın “Metafizik, bilim olmaz; bilgi ancak ölçülebilirdir.” sözünü esas alıp bilimin konusunu maddeyle sınırlandırmak istediler. Din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda bilim adamları yanlış olarak, din ile bilim arasında ayrılık var sandılar. Sonuçta da, din ile bilim ayrışması gerçekleşti. Din ve bilim, iki ayrı alan olarak ele alındı. Din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele alınması, Batı’daki çaresizlikten başvurulan bir şeydi. Günümüzde, üniversitelerimizde benimsenen de budur. Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm de denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. O dönemde Kartezyenizm, 16


pansuman tedavi olarak ortaya atılmıştır. İlerici ve gerici deyimleri de ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere ise ilerici denilmiştir. Batı’da; hem laikliğin doğuşundan sonra hem de Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı Batı bilim adamları da çıkmıştır. Bunların içinde en meşhuru Pascal’dır. Pascal (1623–1662), Hıristiyanlık ile bilimin beraber olabileceğine inananlardandı; ancak başarılı olamadı; birleşmeyi sağlayamadı. Pascal gibi diğerleri de her ne kadar din ile ilmi birleştirmek için gayret göstermiş olsalar da belirtilen sebeplerden dolayı bu hususta bir ilerleme kaydedememişlerdir. Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak görülmüştür. Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman çatışır görülmemiştir, birbiriyle iç içe yer almıştır. Bu konuda Müslümanlar, çok şanslı sayılır; çünkü şimdiye kadar ilim adına keşfedilen çok şey vardır ve bundan sonra da pek çok şey olacaktır. İbni Sina, Cabir bin Hayyan, Razi hem büyük birer kimyacı hem de çok iyi bir dindardılar. Diğer branşlarda da durum aynıydı ve daha bunlar gibi on binlercesi vardı. İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır. Nutuk’u dikkatle okuyanlar Atatürk’ün dinine sahip çıktığını apaçık görürler. Söylev ve Demeçler 2. cilt 94. sayfada Atatürk şöyle demektedir: “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.” Atatürk bu sözleriyle, dinimizin 17


Hıristiyanlıkla mukayese olunamayacağını belirtmiştir. “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha önceden söylemiştir.” demek aşağılık kompleksini hatıra getiren bir cümle olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya konan hususların hiçbirinin dinimizle çelişmeyeceğini bilmek gerekir. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu görmek mümkündür. İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi, taassubu terk etti, medenileşti. Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir. Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir gerçektir.

BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA KULLANILAN TETKİK, TAHKİK VE ARAŞTIRMA METOTLARININ DOĞRULUĞU İLE BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT AŞKI •

Bilimsel çalışmalarında Batılıların büyük bir çoğunluğu, 18


• •

pozitivist ve natüralist sonuçlara ulaşma niyetiyle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu niyet, dini ilimden ayıran bir niyettir. Batılıların pozitivist ve natüralist amaçları olumsuz bir amaç olsa bile bu olumsuz amaca ulaşma yönünde kullanıldıkları vesileleri, hak vesilelerdir. Aslında bu vesileler, Müslümanlarda olması gereken vasıflardır. Müslümanlarda olması gereken davranışlar Batılılara geçmiş, Müslüman ise dinine ters olumsuz vesilelere sarılmıştır. Batılılarda olan onların ilimde ilerlemelerini sağlayan hak vesileler arasında şunları sayabiliriz: Mesainin tanzimi, iş bölümü, çalışkanlık, az uyuma, yardımlaşma, bilimsel çalışmalarda kullanılan tetkik metotlarının doğruluğu, tahkik metotlarının doğruluğu, araştırma metotlarının doğruluğu vb. vasıflar. “İnsan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.” hakikatine Batılılar davranışları ile uydukları için Allah onları bilimde başarılı kılmıştır. Pozitivist ve natüralistlerin hakkı temsil edenlere galip gelmelerinin nedeni, kullandıkları vesilelerin hak olmasıdır. Bundan dolayı kazanan, pozitivist ve natüralistler değil; yine de haktır.

BATILI BİLİM ADAMLARINDAN BAZILARININ HAYATI VE MEŞHUR OLMUŞ ÖZDEYİŞLERİ Bana bir dayanma noktası gösteriniz. Dünyayı yerinden oynatayım. Arşimet* 19


* Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendistir. Milattan önce 287 yılında doğmuştur. Milattan önce 212 yılında ölmüştür. Hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bilime en büyük katkısı bu keşfidir. İnsan, hangi fen dalı ile fazla meşgul olursa onda fani olur. Prof. Dr. Sir James Jeans* (Sör Ceyms Jiyns) (1877–1946) *Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir. Esrarlı Kâinat ve Etrafımızdaki Kainat isimli eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme ettirilip yayınlanmıştır. Modern ilimlere göre ısının değişmesi olayı son noktasına ulaşmış değildir. Şayet böyle bir şey olmuş olsaydı bugün biz yeryüzünde bulunup bu konu üzerinde düşünemezdik. Bu olay zamanla atbaşı yürümektedir. Bu sebeple evrenin bir başlangıcı vardır. Prof. Dr. Sir James Jeans* (Sör Ceyms Jiyns) (1877–1946) * İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve 20


ısı konuları ile ilgilendi. “Etrafımızdaki Kâinat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir. Sözün kısası evrenin ezeli olması imkânsızdır. Prof. Dr. Sir James Jeans Gördüğümüz alev alev yanan güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar ve çeşitli hayat sahipleriyle dolup taşan dünyamız bütünüyle evrenin belirli bir noktadan başladığını, muayyen bir zamanda var olduğunu açıkça göstermektedir. Prof. Dr. Frank Allen* (Firenk Ellın) (1908–2001) * Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı. Evren sonradan meydana gelmiş bulunmaktadır. Eğer maddenin başlangıcı olmasaydı (madde ezeli olsaydı) termodinamik kıyametin çoktan kopmuş olması lazımdı. Prof. Dr. Frank Allen

BLAISE PASCAL (1623–1662)’IN HAYATI •

Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve kimyacısıdır. Aynı 21


• • • •

• •

zamanda filozof ve yazardır. Maddenin boşluklu yapısı üzerinde çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu çalışmalarını “Boşlukla İlgili Yeni Deneyler” ve “Boşluk İncelemesine Giriş” adlı kitaplarında yayınladı. İlk hesap makinesinin mucididir. Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları vardır. Toriçelli (1608– 1647)’nin varsayımlarını yaptığı deneylerle doğruladı. Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu şekilde yapmıştır: 1 m2’lik yüzeye dik doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise bu yüzeydeki basınç 1 pascal olur. 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd hâlinden sonra kesin kararlar aldı. Bundan sonra Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya yöneldi. Hayatındaki bu kararından sonra yoğun bir şekilde bilimsel araştırmalarına da devam etti. Descartes (Dekart), bilimin konusunu maddeyle sınırlandırmıştı. Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı. Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan, azınlık bazı kişiler de az da olsa mevcuttu. Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak din ile bilim arasında ayrılık var sandılar. Böylece din–bilim ayrışması gerçekleşti. Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim adamlarında oluşan tepki, dine karşı olduklarından değildi, zaruretten ileri geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi gösterenlerin başında gelen akılcı insan olmasına rağmen “Allah vardır.” diyordu. Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile 22


• •

Kartezyenizm denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. O dönemde Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya atılmıştı. İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere de ilerici denilmiştir.

BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ • “Between us and heaven or hell there is only life, which is the frailest thing in the world.” • “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok ince bir perde vardır, her an oraya da geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.” Blaise Pascal • “Faith certainly tells us what the senses do not, but not the contrary of what they see; it is above, not against them.” • “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü söyler.” Blaise Pascal • “If you gain, you gain all. If you lose, you lose nothing. Wager then, without hesitation, that He exists.” 23


• “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın. Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin. Tereddüt etmeden, bahse gir ki O var.” Blaise Pascal

Galilei Galileo (Geliley Gelileyo) (1564– 1642)’nun Hayatı • • • • • • • •

İtalyan astronom, matematikçi ve fizikçidir. Dinamik ilminin kurucusudur. Sıvılı termometrenin mucididir. İlk mikroskobun kâşifidir. Dürbünü bulmuştur. En çok gök cisimleri üzerine çalışmıştır. Çevresine rağmen bilimsel mücadelesinde “Her şeye rağmen dünya dönüyor.” demesiyle meşhurdur. Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfeden bilim adamıdır. 1633’te “Dünya yuvarlaktır.” dediğinden engizisyon mahkemesine çıkarılmıştır. Söyleminden vazgeçti gibi gözüktüğünden giyotinden kurtulmuş; fakat bundan sonraki hayatı, ömrünün sonuna kadar göz hapsinde geçmiştir. Bunun iki nedeninden birincisi kilisenin ilme karşı oluşudur. İkincisi ise Galileo’nin ilimle dini birleştirmek isteyen gerçekten inançlı biri olmasıdır.

Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)’nun Meşhur Sözü 24


• “I do not feel obliged to believe that same God who endowed us with sense, reason, and intellect had intended for us to forgo their use.” • “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir; Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye vermiştir.” Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)

ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN) (1642– 1724)’IN HAYATI • •

• • • • •

İngiliz fizikçisi, matematikçisi ve astronomudur. Newton çekim kanununu (evrensel çekim teorisi) bulmuştur. Newton çekimi veya Newton kanunu olarak da adlandırılan bu kanun şöyle ifade edilir: Gezegenler arasında kütleyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan bir çekim vardır. Aynı çekimi atomda da görüyoruz. Tarih ve dinle ilgili kitapları da vardır. Dinle ilgili eserleri, iki tanedir. Simya üzerine çalışmaları vardır. Yere düşen bir elma gibi önemsiz bir olay, Newton’da büyük ilhamlara kapı aralamıştır.

ISAAC NEWTON (AYZİK NİÜVTIN)’IN MEŞHUR SÖZÜ • “Nature and nature's laws lay hid in night; 25


God said "Let Newton be" and all was light.” • “Tabiattaki Allah’ın kanunları karanlıktaydı (insanlar tarafından bilinmiyordu); Allah Newton'a emretti ve her şey aydınlandı (insanlar kanunlardan haberdar oldu).” ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN)

Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı (1879–1955) • • • • •

• •

1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik) teorisini ortaya koydu. 1921’de Nobel ödülü aldı. Yapay einsteinium elementine Albert Einstein’ın adına izafeten bu isim verilmiştir. Einsteinium elementinin atom numarası 99’dur ve Es sembolüyle gösterilir. Einstein atomu bir canavara kaptırdığını ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir olmasından sonra anlayabilmiştir. Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür dilemiştir. Nükleer enerji, Batılıların elinde akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için Japonya’da dev şehirlerin yerle bir olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep olmuştur. Günümüzde de atom bombası, tehdit ve tedbir unsuru olarak değişik ellerde tutulmaktadır. Bu bakımdan insan unsurunun iyi eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik; beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve vicdan duyarlılığını da getirebilmelidir. 26


Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle “superstring teorisi” 1915 yılında Einstein tarafından keşfedilen bir teoridir.

Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın Meşhur Olmuş Sözleri • “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.” (“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”) Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn) • “Kâinatın yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik (tahrik eden, harekete geçiren) gücüdür." Albert Einstein • “Allah zar atmıyor. Buna ikna oldum." Albert Einstein

BATILI DİNDAR DEVLET ADAMLARI Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed. Muallimi ve naşiri 27


olduğun bu kitap, senin değildir; o ilahi bir kitaptır. Bu kitabın ilahi olduğunu inkâr etmek, mevcut ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, insanlık senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremeyecektir. Ben, heybetli ve azametli huzurunda tam ve sarsılmayan bir hürmetle eğilirim. Prens Otto von Bismarck (1815–1898)* *Alman başbakanı.

Thomas Woodrow Wilson (1856–1924) • • •

Thomas Woodrow Wilson (1856–1924), Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913–1921 tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır. 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür. ABD Başkanı Wilson’un sanki bir papaz gibi dinine karşı aşırı bağlı olması Amerika’nın dinine sahip olduğunu gösterir.

David Lloyd George (1863–1945) • •

1916–1922 tarihleri arasında İngiltere başbakanıdır. İngiltere başbakanı David Lloyd George’un papaz gibi dinine karşı aşırı sevgi göstermesi İngiltere’nin dinine sahip olduğunun şahididir. 28


Elefterios Venizelos (1864–1936) • •

Yunanistan'ın 1910–1915 tarihleri arasındaki başbakanıdır. Yunanistan başbakanı Venizelos’un dinine ifrat derecede bağnazlığı Avrupa’nın dinine karşı bir yönüyle mutaassıp olduğunu ispat eder.

DİN İLE İLMİ BERABER ELE ALAN BATILI DÜŞÜNÜRLER METAFİZİK AKLA TERS DEĞİLDİR • • •

Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz, Nicholas Malebranche akılcı insandı ama “Allah vardır.” diyorlardı. Shakespeare ve Goethe de Allah’a inanıyordu. Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de iman hakikatlerinin akla ters olmadığını rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı.

“Cehalet Tanrı’nın laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.” William Shakespeare * (1564–1616)

29


* İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür.

“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyor.” Johann Wolfgang von Goethe * (1749–1832) * Alman romancı, oyun yazarı, şair, hümanist, bilim adamı, filozof ve politikacısıdır.

Gottfried Wilhelm Leibniz (1646–1716) • • • •

Ünlü Alman filozofudur. Bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerindendir. Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle tanınır. Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.

Nicholas Malebranche (1638–1715) • • • •

Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur. Malebranche, zihinle beden arasındaki gözle görülür bağın Tanrı'nın müdahalesiyle kurulduğunu ifada eden okkasyonalist görüşü geliştirmiştir. Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir. Malebranche; “Tanrı, gücünü insana aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak suretiyle insana herhangi bir şeyi bilme olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir. 30


KUR'AN'I TASDİK EDEN BATILI DÜŞÜNÜRLERDEN BAZILARININ SÖZLERİ Zaman geçtikçe Kur'an’ın ulvi sırları inkişaf ediyor. Doktor Maurice (Moris)* *Meşhur İslam araştırmacısı, oryantalist ve Arap edebiyatı mütehassısı.

Kur’an, baştan ayağa kadar samimiyetle ve hakkaniyetle doludur. Kur’an'ın ulviyeti; onun cihanşümul (cihanı kuşatan, dünya genişliğindeki, kâinatı ilgilendiren) hakikatindedir. Thomas Carlyle (Karlayl)* (1795–1881) *İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.

31


Müslümanlık teslis akidesini reddeder. Edward Gibbon (Edvor Gibon)* (1737–1794) * İngiltere'nin en meşhur ve en büyük tarih yazarlarındandır. İngiliz milletvekilidir.

Yaratıcı’nın hukuku ile yaratılanların hukuku, ancak Müslümanlık tarafından mükemmel bir surette tarif olunmuştur. Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Museviler de itiraf ediyorlar. Marmaduke William Pickthall (Marmadük Piktol)* (1875–1936) * Batılı İslam yazarıdır. Kur'an’ı özgün şekliyle Arapça’dan İngilizce'ye tercüme etmiştir.

Kur’an, bütün iyilik ve fazilet esaslarını ihtiva eder; insanı her türlü sapkınlıktan korur. Sedio* * Oryantalist.

32


Kur’an öyle bir peygamber sesidir ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi saraylarda, çöllerde, şehirlerde ve devletlerde çınlar. Samuel Johnson (Dr. Johnson)* (1709–1784) *İngiliz yazar ve şair.

Kur’an, dünyada en büyük hakikat olan “Allah'ın birliğine inanmak” hakikatini dünya çapında ilan eder. Doktor City Youngest (Siti Yangest)* *İngilizce–Arapça ve Arapça–İngilizce sözlük yazarı.

Kur'an'ın lisanı her yönüyle benzersizdir. Kur'an muhteşem bir mucizedir. Corsele (Korsel)* * Kur’an'ın mutaassıp münekkidi ve mütercimi.

33


Kur’an beşeriyete ilahi bir lütuftur. Kur’an muzaffer cumhuriyetler meydana getirmiştir. John Medows Rodwell (Radvel)* (1808–1900) *Kur’an ayetlerini iniş tarihine göre 1876 yılında İngilizce’ye tercüme ve tertip eden, İngiltere'nin İslam bilimiyle uğraşan papazlarından.

Müslümanlık günümüz dünyası için en uygun bir dindir. Cihan medeniyetlerinin dayandığı bütün temelleri ihtiva eder. Gaston Care (Gaston Kar)* *Fransa'nın en meşhur oryatalistlerinden.

Kur'an bütün dinî kitaplardan üstündür. Jochahim Du Rulph (Yoahim Dü Raf)*

*Alman âlimlerinden ve oryantalistlerinden.

34


MADDENİN YAPISINDA VURGULANMASI GEREKEN BAŞLICA ÖGELER • Maddenin yapısı taneciklidir. • Maddenin yapısı boşlukludur. • Maddenin tanecikleri hareketlidir. • Tanecikler arasında çekim kuvveti vardır. • Tanecikler arasındaki mesafeler farklı farklıdır. • Taneciğin fiziksel özelliği yoktur; tanecik hâl değiştirmez.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR GÖRÜLEBİLİR Mİ? ATOM VE MOLEKÜLLER GÜNÜMÜZDE GÖZLEMLENEBİLİR Mİ? • • • • •

30 milyon defa büyülten STM (tarayıcı tünel mikroskobu) ile atom ve moleküller görülebilmektedir. Bilgisayardaki renklendirme dışında, görülen gerçek görüntüdür. Kitaplardaki molekül modelleri yanlıştır, gerçek görüntü değildir. Atomlar yuvarlak olarak, moleküller de birbirine geçme modeli şeklinde görülürler. Atom çapı 10–8 cm olduğuna göre, atom mikroskopta 0,3 cm büyüklüğünde görülür. Günümüzde çekirdek, proton, nötron, elektron zaten görülemezler. Esirin de görülmesi mümkün değildir. Ancak belirtilen ispat yollarıyla varlığına delil getirilmektedir. Göremediğimiz, mikroskop veya X ışınlarıyla bile tespit edemediğimiz madde de vardır. Bunlara ancak günümüzün teknolojisi ile ulaşılmaktadır.

35


PARTİKÜL TEORİSİ (ATOM ALTI PARÇACIKLAR VE ESİR) ESİR İLE İLGİLİ BİLDİKLERİMİZ •

• • •

• •

19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı esirin varlığı konusunda günümüzün bilim adamları arasında birlik olduğu söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul etmediğini söyleyebiliriz. Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en küçük parçacığı, esirin zerreleridir. Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom esirden yapılmıştır. Atomun yapı taşları esirdendir. Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya benzetirsek onda yüzen varlıklar; atomlar, moleküller, iyonlar, formül–birimler ve galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde yüzen bir gemi gibi düşünülebilir. Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde yoktur. Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin varlığını gösterir; çünkü boşlukta bunların yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur. Gezegenler arasındaki çekme ve itme kanunları da ancak esirin varlığıyla açıklanabilir. Yine uzay boşluğu dışındaki her çeşit boşlukta da esir vardır. Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron ve elektronun farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor. Bunun gibi proton, nötron, elektron ve diğer atom altı parçacıklarının da aynı yapı taşının farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Buz ile su buharının birleşmesinden su oluşabiliyor. Bunun 36


gibi atom içinde de birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler gerektiğinde oluyor.

TANECİK DÖNÜŞÜMLERİ, ENERJİ VE ESİR İLİŞKİSİ •

Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden bazıları şunlardır: Proton + Elektron → Nötron Nötron → Proton + Elektron • Bu durum bize hem esir maddesinin enerji ile ilgili olduğunu ispat eder. Hem de atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı olduğu konusunda fikir verir. • Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji olduğu düşünülüyor. • Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır. Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin üstündeki perdenin kalkacağı ve yeni enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem beklenmektedir. O dönemin ulaşım vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile lüzum görülmeden çalışacaktır. • Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de hâlleri vardır. • Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor. Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi de esir kalmakla beraber, diğer maddeler gibi farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde bulunabilir. • Hem madde esirden yapılmıştır hem de madde içinde esir vardır. • Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen ortamları da oluşturur. Esir; madde ve mana âlemlerinin arasında bir yapıya sahiptir. Bu nedenle esir maddesi, manevi varlıkların da yaşama ortamı olarak düşünülebilir. 37


Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı değildir; metafizik de bilim kabul edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda olup vücudun en zayıf mertebesidir. Esirle ilgili ortaya çıkacak ispatlar, bizi, din ile ilmin buluştuğu noktalara götürebilir. Maddenin % 96’sını oluşturan ve günümüzde bilinmeyen madde olan karanlık maddenin esir olabileceği düşünülmektedir.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR • •

Esir maddesi atom altı parçacık olduğu gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden yapılmış olabilir. Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan bilginleri maddenin en küçük parçasının atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve günümüzün ilim adamlarından biri gibi konuşmuştur. Bugünün partikül teorisi perspektifinden atom altı parçacıklar düşünülerek bu meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13 asır önce, çok derin şeyler söylemiş olduğu iddia edilebilir.

NAZZAM “MADDE, SONSUZ DENECEK ÖLÇÜDE PARÇALANABİLİR.” DEMEKLE NELERİ SÖYLEMİŞTİR? • • •

1. Atomun parçalanabileceğini belirtmiştir. 2. Atom altı parçacıklara işarette bulunmuştur. 3. Maddenin bir başlangıçtan itibaren var olduğunu ifade 38


etmiştir. 4. Yarı ömürden söz ettiği düşünülebilir.

HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS BOZONLARI): KEŞFEDİLMEMİŞ ATOM ALTI PARÇACIK • • •

Higgs parçacığı (Higgs bozonları), günümüzdeki madde kuramının henüz keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları atom altı parçacıklardandır. Higgs bozonlarının esir olabileceği düşünülmektedir. Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük laboratuvarına dünyanın en büyük süper iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs, Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) “parçacık çarpıştırma deneyi” için kullanılacaktır. Büyük Hadron Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa edildiği” şeklinde olacaktır. Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok büyük bir sıçrama” demektir.

AVRUPA NÜKLEER ARAŞTIRMA MERKEZİ (CERN)’DEKİ YÜZYILIN DENEYİ • • • •

CERN Cenevre’dedir. CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük bir deney gerçekleştirilmiştir. CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e üye değildirler. Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir ifade ile maddenin belli bir başlangıçtan itibaren var edildiği konusu, CERN’deki 39


• • •

deneylerin sonucunda deneysel olarak da ispat edilecektir. Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre madde zaten ezelî (öncesiz) değildir. İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü göklerin ve yerin yaratılışına şahit tutulmadık. Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit olma konusu ise!

BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA) TEORİSİ •

• •

Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe şöyle özetlenebilir: 13,7 milyar yıl önce evren bir nokta olarak var edildi ve genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç noktasından önce madde ve zaman yoktur. Evrenin başlangıç noktası denildiğinde, noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir. Var ediliş ve genişleme, bir emirle başlamıştır ve devam etmektedir.

ZIT İKİZ ATOM ALTI PARÇACIKLAR • •

Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de meydana gelir. Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.

KUARK ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR 40


• Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar. • Kuark adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark– tılsım kuark. • Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya çıkmasına sebeptir hem de bunların etkilerini duyarlar. • Kuarklar belki de esirdir.

ANTİ MADDE ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR •

• • • • • •

• •

Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak adlandırılır. Sebepler dünyasında her şeyin çift yaratılmış olmasını, anti madde ile evren bazında da görmüş oluyoruz. Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye dönüşebilir. Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri kalan kısmından ise başka element oluşur. Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı konularındandır. Dünyada anti madde yoktur. Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur. Atom altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda parçalanmasıyla CERN’de çok küçük miktarda bir görünüp bir kaybolan anti madde ispatlanmıştır. Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır. Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde ve anti maddenin yaratıldığı tahmin edilmektedir. 41


ANTİ MADDE NİÇİN BİR GÖRÜNÜP BİR KAYBOLUYORDU? (DÜNYADA ANTİ MADDE NEDEN YOKTUR?) • • • • • • • •

• •

Beta bozunmasında, nötron protona dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti nötrino denilen tanecik neşrolunur. Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino Bazı nadir izotoplarda ise çift beta bozunması görülür. Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi birden aynı anda bozunur. İki protona dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti nötrino yayılır. Çift beta bozunmasının farklı bir versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz. Beta bozunmasında dışarıya bir anti nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu; bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu anlamına gelir. 2Nötron → 2Proton + 2Elektron Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron tarafından absorbe edilir. Bizim bunu gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir kaybolması şeklinde olur. Buna, anti nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada anti maddenin olmayışı, anti maddenin gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti nötrino maddenin temel parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır. Anti madde, tanecikler arasında müstakil olarak mevcut değildir. Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek sıcaklık şartlarında mevcuttu. 42


DÜNYADA NİÇİN ANTİ MADDE YOKTUR? • • •

Anti madde ile madde birbirine temas ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa çıkararak ortadan kaybolurlar. Madde ile anti madde karşılaştığında; maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu, patlayan bir hidrojen bombasının bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir. Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi olmasaydı, dünya olmayacaktı.

ELEKTRON İLE POZİTRON BİRBİRİNİN ANTİ MADDESİDİR Elektron ve pozitron arasındaki temas neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi enerjiye sahip gama ışınları meydana gelir. • e elektron, V ise volt demektir. eV elektron volt olarak okunur. Bazı kitaplarda elektro volt olarak geçmektedir. Doğrusu elektron volttur. • Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır. • Elektronun (madde) atom numarası –1, kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun (anti madde) atom numarası +1, kütle atom numarası 0’dır. • İkisini topladığımızda atom numarası da kütle atom numarası da 0 olan gama ışını oluşur ve enerji açığa çıkar.

ATOM ALTI TANECİKLERİN DİLİ •

Atom altı tanecik araştırmalarında daha derinlere inildikçe, çok küçük kütleli, kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü 43


• • •

taneciklerin varlığı bize şunları düşündürüyor: Madde her an, sanki varlık–yokluk sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor. Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz değildir. Var edildikten sonra kendi hâline bırakılmamıştır. Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve başka şeylere dönüşen bu kadar çok taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü, ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu anlamamız içindir.

ETER VE ETER ALTI ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR • •

Küçük âlem diyebileceğimiz atom altı partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı gibi adlarla da anılmaktadır. Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul etmez.

MUON ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR •

Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir.

FOTON (IŞIK PARÇACIĞI), ÖZELLİKLERİ VE GÖREVİ • • •

Foton adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir. Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır. Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede 300 milyon km yol alır. Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi dünyaya taşımaktır. 44


• •

Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır. Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.

FOTONUN MEYDANA GELİŞİ • • • • • •

• • • • •

İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir. Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon °C’tır. Güneşin merkezinde var edilen her bir foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir. Fotonlar güneşin merkezindeki çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece farklı özellikte, düşük enerjili birçok değişik foton meydana gelir. Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5 dakikada dünyaya ulaşır. Foton çeşitlerinden zararlı olanları, dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası, bunları tutmakla görevlidir. Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir. Böylece her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) elementi, He (helyum) elementine dönüşmüş olur. Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4 milyon ton kaybeder. Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür. Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir. Foton ve nötrinolar da böylece meydana gelir. Fotonlar çeşitlidir.

FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ • •

Alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını ve gama ışını X ışınları 45


• • • • • •

Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar Görünen ışık İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını Mikro dalgalar Radyo dalgası Lazer ışını

GÖZÜN ALGILAYABİLDİĞİ IŞINLAR • • • • • •

Nanometre, nm kısaltmasıyla gösterilir. 1 nm = 1 milimikron = 10 angström 1 milimikron = 10–3 mikron 1 mikron = 10–3 mm 1 mm = 10–3 m Gözün algılayabildiği ışınlar 380 nm ile 780 nm arası dalga boyundaki görünür ışınlardır.

NÖTRİNO • •

Nötrino atom altı parçacıklardandır. Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte, hidrojenin helyuma dönüşmesi anında, maddenin enerji karşılığı olarak meydana gelir.

GULON • •

Atomun yapısında gluon adı verilen parçacık da belirlenmiştir. Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye bilinen sekiz parçacık 46


• •

tarafından taşınır. Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür. Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete karşı duyarsızdır.

LEPTON • •

Çekirdek kuvvetinden etkilenmez. Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.

KARANLIK MADDE •

Maddenin % 96’sının ne olduğu günümüzde bilinmiyor. Buna karanlık madde denmektedir.

KARANLIK ENERJİ VE KARANLIK MADDE • • • •

Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; % 70’i karanlık enerji, % 20’si ise karanlık maddedir. Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne olduğu bilinmektedir. Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe göre çok azı, ufak bir parçasıdır. Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan günümüzün partikül teorisi, perdenin arkasında daha nice varlıklar olabileceğini kanıtlamaktadır.

IŞINLAMA GERÇEKLEŞECEK Mİ? • •

Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu. Radyo ve televizyon ile yapılan suretin naklidir. 47


• • • •

• • • •

Henüz aynen nakil olmamıştır. Gelecekte daha çok ışınlama konusu üzerinde çalışmalar olacaktır. Gerçi radyo ve televizyonun ileri dereceleri konusunda da daha yapılacaklar vardır. Şayet çok çalışırsak, yakın bir gelecekte, zemin yüzünü; her tarafı, her birimize görülen ve her köşesindeki sesleri herkes tarafından işitilen bir yer konumuna getirebiliriz. Işınlama konusu bize, şu an için mümkün olamayacakmış gibi geliyor; çünkü cisimler hareket ettikleri yönde boylarından kaybetmekte ve ışık hızına çıkınca da yok olmaktadırlar. Bu durumda insanın kalbi ve nabzı nasıl olur bilinemez! Ancak gelecekte ilimler çok gelişecektir. Bu gelişmeler, beraberinde birçok sürprizi de getirecektir. Teknik ve teknoloji ilerledikçe, şimdi bize imkânsızmış gibi gelen olaylar gerçekleşecektir. Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır etmek, mümkündür. Kişisel çabalarla o noktaya yetişilmezse de, insanlığın ortak çalışmasıyla yetişilebilir. Maddeten erişilmezse de, manen erişilebilir.

MADDENİN IŞIN HÂLİ • • •

Plazma hâl veya akkor hâl de denir. Plazma hâli, her maddede vardır. Plazma hâline geçiş; her maddede, her zaman, belirlenen ve planlanan düzeyde olmaktadır. İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi; solunum yoluyla veya deriden doğrudan kana geçmek suretiyledir. Havadan beslenme konusu, maddenin plazma hâliyle ilgilidir. Plazma hâli havayla karışınca ve solununca tedavi eder. 48


MADDENİN IŞIN HÂLİNİN DELİLLERİ •

• • •

Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye temas ederek kana geçmek suretiyle veya temassız solunum yoluyla, koruyucu hekimlikte ve tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Madde ışın hâline geçince kütlesinden kaybetmez; çünkü ya hava ve suda şarj olur, ya da hassas tartım aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez. Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz edilmektedir. Esir maddesinin farklı durumlarından bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi olabilir. Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değildir; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda maddenin ışın hâlinin olduğuna dair görüşler vardır.

MADDE TRANSFERİ HANGİ SICAKLIKTA OLACAK? • • • •

Madde transferinin sıfır kelvin sıcaklığında olacağı öngörülüyor. 0 K bilindiği gibi en düşük sıcaklıktır. Günümüzde 0 K’e inilememiştir. Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek” başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak” denir. Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık derecesi vardır. Kış mevsiminin en soğuk günleri olan zemheride soğuğun yakmasını görüyoruz. Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta olmakla beraber her bir 49


• •

sıcaklıkta da olur; maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir. Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma hâli olabilir. Belki de 0 K’e erişebildiğimizde madde transferini de gerçekleştirmiş olacağız. Madde transferi (maddenin ışınlanması) için maddenin ışın hâlinde olma gerekliliği bilinmektedir.

TAKYON (TACHYON) •

Takyon, Latincede “çok hızlı” demektir. Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi, boyutları sıfırdan küçük olan atom altı parçacıklardır. Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı gidebileceğini göstermiştir.

MADDE NAKLİ OLMASI İÇİN İZAFİYET (RÖLATİVİTE=GÖRELİLİK) TEORİSİNİNİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ Mİ GEREKİR? • •

Cisimlerin hareket ettikleri yönde boylarından kaybedeceklerini ve ışık hızına erişince de yok olacaklarını belirtmiştik. Einstein’ın izafiyet teorisine göre ise, ışık hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz oluyordu. Günümüzde böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla, kütlenin sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.

GYRON (JAYRON) DENİLEN ATOM ALTI PARÇACIK •

Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron) denilen atom altı 50


parçacık, esir maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin en küçük parçacığıdır. Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır.

ESİRİN BİLİM DÜNYASINCA 1990’LI YILLARA KADAR KABUL EDİLMEMESİNİN NEDENLERİ •

Birleşik Alan Teorisi’nde hata yaptığını sonradan Einstein’ın kendisi de kabul etmiştir. Buna rağmen fizik dünyası Einsteinizm diyebileceğimiz görüş dışındaki her görüşe karşı uzun süre kapalı yaşamıştır. Bu sebeple de esir ile ilgili çalışmalar 1990’lı yıllara kadar yayımlanamamıştır.

ESİR MADDESİNDEN SÖZ EDEN BAŞLICA BİLİM ADAMLARI PROF. DR. PAUL DİRAC (1902–1984) • • • •

Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür. Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde yeni değişiklikler olacağını ve ucuz enerji üretiminde faydalar elde edileceğini belirtmiştir. Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve hareket eden bir tanecik denizinden söz etmiştir. Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.

PİTTSBURGH ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR. FRANK M. MENO (1934–…) 51


Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Frank M. Meno adlı bilim adamının esir maddesiyle ilgili hipotezi vardır. Dr. Meno, esir üzerindeki çalışmalarına 1961 yılında başlamıştır. 1990 yılında Kanada'da "Physics Essays" isimli uluslararası bir dergide esirle ilgili yazısı yayımlanmıştır. Dr. Meno'nun teorisine göre; gyron (jayron) denilen atom altı parçacık esir maddesinin temelini teşkil eder. Gyron küresel değildir. İki ucu sivri ve ortası dar bir kalem şeklindedir. Kâinatta her şey bu maddeden ve bu maddenin dinamiğinden ibarettir. Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır. Dolayısıyla evrenin en küçük parçacığı gyrondur. Dr. Meno‘ya göre; esirin uygulama alanları ileride; telepati, düşünce akışı, iletişim, enerji kontrolü, tıbbi tedavi gibi alanlar olacaktır.

Rus Fizikçi Nikolai Aleksandrovich Kozyrev (1908–1983) • •

"Rusya'da Tanrıya Dönüş" isimli kitabında Rus fizikçi Nikolai Aleksandrovich Kozyrev, esir maddesinden söz etmektedir. Ayrıca zamanı bir madde olarak ele almakta ve ona enteresan özellikler yüklemektedir.

ESİR MADDESİNİN BİRKAÇ CÜMLE İLE FARKLI TANIMLARI • • • •

Esir gayet latif, nazenin, itaatkâr bir icraat sayfasıdır. Emirlerin nakil vasıtasıdır. Tasarrufun zayıf bir perdesidir. Yazıların latif bir mürekkebidir. 52


• • • •

En nazenin bir icraat hullesidir. Sanat eserlerinin mayasıdır. En küçük maddelerin yaratıldığı bir ham madde ve bir tarladır. Atomlar esir maddesinden yaratılmaktadır.

ESİR MADDESİNİN YOKLUĞUNU İSPAT İÇİN YAPILAN DENEYİN HATALI BİR DENEY OLDUĞU AÇIĞA ÇIKMIŞTIR • • •

Michelson ve Morley, kendi isimleriyle anılan meşhur Michelson–Morley deneyini yapmışlardır. Bu deney, esir maddesinin yokluğunu ispat için yapılmıştır. Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu ispatlanmıştır.

ESİR MADDESİ ÜZERİNDE ÇOK DURULMASININ SEBEBİ • • •

Kimyacılar ve fizikçiler esir maddesine özel bir önem vermelidirler. Esirle ilgili keşif ve buluşlar, enerji probleminin çözülmesinde yenilik getirecektir. Çaresi bulunmamış bazı hastalıkların tedavisinde rol oynayacaktır. Yerlerin ve göklerin insanlık için bütün hazinelerini açması belki de bu yolla olacaktır...

MADDENİN İKİ KARAKTERİ 1. TANECİKLİ YAPI 53


2. DALGA KARAKTERİ • Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra dalga özelliği de deneylerle gözlemlenebilir. • Işık da madde gibi hem tanecik hem de dalga özelliğine sahiptir.

MADDENİN DALGA KARAKTERİ • •

Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanında dalga özelliği de deneylerle gözlemlenmektedir. Mesela; atomdaki elektron ispat edilirken elektronun dalga özelliğinden yararlanılır.

SEMANIN MEKFUF MEVC OLMASI • • • •

Mevc, dalga demektir. Mekfuf kelimesinin değişik anlamları vardır. Her bir anlam dalganın farklı bir yönünü, değişik bir özelliğini, ayrı bir karakterini açıklar. Sema, mekfuf mevc özelliğine sahiptir. Sema; dalgaları kararlaşmış, durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir denizdir.

DALGANIN ÖZELLİKLERİNDEN BAZILARI: KARARLAŞMAK, DURGUNLAŞMAK, SAKİN HÂLE GELMEK •

Evren, dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir. Kararlaşmak, durgunlaşmak, sakin hâle gelmek; dalganın 54


başlıca özelliklerindendir.

SCHRÖDİNGER, KARARLAŞMIŞ DALGALARDAN SÖZ EDER • • • • • •

Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza sahip olan her kütleye karşılık olan bir dalga vardır. Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu denklemle hesaplanabilir. Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır. Hız arttıkça dalga boyu kısalır. Daha karmaşık sistemlerde dalga özellikleri, Schrödinger’in bulduğu “Schrödinger denklemi” ile ifade edilir. Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz eder.

Broglie (1892–1987) ve Schrödinger (1887– 1961) Kimdir? • •

Broglie, 1929 yılı Nobel ödülü sahibidir. Fransız fizikçidir. Schrödinger, kuantum mekaniğine olan katkılarıyla, özellikle de 1933'te kendisine Nobel ödülü kazandıran “Schrödinger denklemi” ile tanınır. Avusturyalı fizikçidir.

DALGA ÖZELLİKLERİNİN DAHA FAZLASINI ÖĞRENMEMİZ YASAKLANMIŞTIR •

Mekfuf kelimesinin bir manası da “yasak edilmiş veya menolunmuş” demektir. 55


• • • •

Mekfuf mevc, yasak edilmiş dalga anlamındadır. Kuantum mekaniğinde dalga özelliklerinden en önemlisi; dalganın konum ve momentum bilgilerinin, belli bir sınıra kadar ölçülebilir olmasıdır. Dalga özelliklerinin daha fazlasını öğrenmemiz yasaklanmıştır. Fiziksel olarak da bu zaten mümkün değildir. Buna “Heisenberg belirsizlik ilkesi” denir. Bu özellik aynı zamanda, mutlak determinizmi reddeder ve kader gerçeğine kapı aralar.

Süper Sicim Teorisi (Superstring Teorisi) •

“Süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle “superstring teorisi” maddenin dalga özelliği ile ilgilidir. Bu teoriye göre maddenin en temel özellik parçacığı sicimlerdir. Kütle ve elektrik yükü gibi özellikler, sicimlerin belli salınımları ile ortaya çıkar. Dolayısıyla bir dalga hareketi söz konusudur. Sicim teorisi; açık sicim ve kapalı sicim olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

AÇIK SİCİM TEORİSİ VE KAPALI SİCİM TEORİSİ • •

Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları hem birleşebilir hem de ayrılabilir. Kapalı sicim veya açık bir sicim şekli olabilir. Kapalı sicim teorisinde ise sicimin açılabilme özelliği yoktur. Her zaman kapalı bir halka görünümündedir. Zaten mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da “kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi asılmış” demektir. Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz önünde tutulduğunda, açık sicim teorisinin tercih edildiği 56


düşünülebilir.

DÜRÜLMÜŞ DALGA KARAKTERİ (ÜÇ BOYUT DIŞINDAKİ DİĞER BOYUTLARIN ÜÇ BOYUT İÇİNDEKİ DÜRÜLMÜŞLÜĞÜ) •

• • • •

Mekfuf kelimesi, “dürülmüş” anlamına da gelmektedir. Süper sicim teorisi için üç boyut (buut) yeterli değildir, ek boyutlar gerekmektedir. Ek boyutlar, dürülmüş bir vaziyette bildiğimiz üç boyutta gizlenmiştir. Bu görüş, bu konudaki en yaygın yorumdur. 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4. boyut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine zamanı da alan 5. boyut da vardır. Zaman, itibari bir şeydir; hakiki vücudu yoktur. Zamana değer, hayatiyet ve canlılık kazandıran şey, o zaman zarfı içinde yapılan işlerdir. Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6. boyuttan söz etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak bilinir. Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında da; maddenin dalga karakterine, süper sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir. Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein tarafından bulunan bir teoridir. Diğer âlemde insanın görmesi ise belki 100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak görüp hissedebilecektir. Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre, evrendeki her bir zerreye karşılık gelen bir dalga vardır. Evren, bu dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir.

KİMYANIN GELİŞİMİ İÇİN KİMYA DİLİNİ 57


OKUMAK VE DOĞRU ANLAMAK GEREKİR (BAŞARILI BİR KİMYACININ ÖZELLİKLERİ) • • • • • • • • • • • • • • • •

Maddenin birbiriyle uyumunu ve ilişkisini İntizamını Ahengini Bizimle ilişkilerini İçerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri fark edebilmelidir. Maddenin emrimizde olduğunu anlamalı, duymalı ve görmelidir. Evrendeki nizamın taşıyıcısı olan ve arz etmekle görevli bulunan fizik ötesi varlıkların saflığında olmalıdır. Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an devam etmeli ve bizimle beraber olmalıdır. Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir. Bütün bunlar yapılırsa kimya ilmine karşı tavır alınmamış, düşmanlık vaziyetini takınılmamış olur. Kimyacı, inandığı değerleri bozacak şeyleri müthiş feraset ve marifetiyle hemen ayırt edebilmelidir. Başkalarına ait yanlış bilgi kırıntıları ile zihnini ve hafızasını kirletmemelidir. Zihni temiz, duru ve diri olmalıdır. Anlama ve yorumlama konusunda kimyanın temel kaynaklarından faydalanmalı, başka yanlış kaynaklara müracaat etmemelidir. Merak ilmin hocasıdır. Merak edene teveccüh olur, merak karşılıksız kalmaz. Bilimsel çalışmalardaki ilk şart; bakıştaki derinlik olduğundan, kimyacı bir şeyler keşfedeceğine itimat ederek, tam bir inanmışlık içinde maddeye bakmalıdır. Böylece ilim hazinesi 58


• • •

• •

açılır; sırlar paylaşılır. Gerçek bir kimyacının kimyaya yaklaşımı, natüralistler gibi değildir. Başarılı bir kimyacı, kimya ilmine zemin teşkil edecek kanunların; doğru okunmasının, doğru anlaşılmasının ve arka planlarının ne gösterdiğinin bilinmesinin çok önemli hususlar olduğunun bilincindedir. İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim neticesinde de kendini tanır (tümevarım). Veya değişik bir yolla önce kendini tanır. Sonra evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim). Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır. Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham olmaktan, ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulur. Zihnin darlaşmaması, aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, ruha da bilimsel olgunluk kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş olacaktır. Hedefi ve gayesi belli olan kimya bilgi ve kazanımları; insanı doğruya, varlığın hakikatini keşfetmeye götürür ve insanın kendi özünü tanımasına yardımcı olur. Bu nedenle bilmenin ne anlama geldiğini ve ne demek olduğunu anlayarak, kendi özümüzü keşfedip, potansiyelimizi ustalıkla harekete geçirmeliyiz. İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet; ilmin eline geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalı; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıdır. Vicdan kültürü de dediğimiz marifet, bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır. Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak kâinat kitabını 59


anlayamamanın ifadesidir.

KİMYA İLMİ GELECEKTE DAHA DA GELİŞECEKTİR • •

Gelecekte kimya ilmi çok gelişecektir. İnsanlar, her geçen gün, kimya ilmine daha çok önem vereceklerdir. İleride kimya ilminde daha da inkişaf oldukça, insanlar her şeyi daha net, daha açık ve seçik göreceklerdir.

KİMYA İLMİNİN AÇIKÇA GÖSTERDİĞİ GERÇEK • • • •

Her şey, belli bir hesap ve planla yerli yerine konmuştur. Zaten kimyager, her şeyi yerli yerine koyandır. Bu yerli yerinde oluştan hiçbirisini tesadüflere vermek mümkün değildir. Kimya ilmi bize bu gerçeği açıkça gösterir.

KİMYA FENNİ • • • •

Kimya dili ile evrene bakılmalı ve evrenin sayfaları okunmalıdır. O zaman akılları hayrette bırakan yüksek nizam görülür. Tek bir kimyacının fikri ve bakışı yüksek nizamı bulmakta yetersiz kalır. Zaten bir tek şahıs, kimyanın her alanında ihtisas sahibi de olamaz. Kimya fenni de her fen gibi fikirlerin birleşmesinden ortaya çıkmış, zamanın geçmesiyle de gelişmiştir. Kimya fenni, gözlemlediğimiz nizamın bir kısmını içerir. 60


• • •

Kimya fenni de her fen gibi evrende yüksek bir nizamın bulunmasına bir delildir. Kimya fenninin rapor ettiği nizam maddedeki fayda ve menfaatle ilgilidir. Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur.

2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI KİMYA TEORİLERİ • • •

Bütün teorilerde olduğu gibi kimya teorileri mutlak doğru olmayabilir. İleride doğru olmadığı anlaşılacak bir teoriyi işlemek insanı sorumlu yapar. Teori (faraziye), her ne kadar birtakım ön bilgilere dayansa da, temelde, tecrübe edilmemiş görüşler, iddialar demektir.

KİMYA KANUNLARI • •

Her kanunda olduğu gibi kimya kanunlarında da kanunların zihnimizde varlıkları söz konusudur. Dışla ilgili bir varlıkları söz konusu değildir. Dışla ilgili varlıkları olsaydı, atomun içinde hem itme hem de çekme kanunundan söz edemeyecektik; çünkü bunlar 61


• • • •

• • •

birbirine zıt kanunlardır. Aynı yerde bulunmaları hayret vericidir. Bu kanunlardan söz ettiğimize göre varlıkları zihnimizdedir. Kanunların nasıl gerçekleştiğinin anlaşılması veya kanunun bir isimle ifadesi, olayın harikalığını azaltmaz. Kanun, kanun koyucuyu gerektirir ve kanun koyucuyu görmeden kanunları varlığın esası, meydana getiricisi saymak, şu örnekteki duruma benzer: Akılsız bir adam büyük bir saraya girer. Muhteşem bir mimari eser olan sarayın çok muhteşem donatılmış olduğunu görür. Koltuk, masa, sandalye, vazo, çiçek, tablo, soba, kalorifer vb. her şey yerli yerindedir. Bu akılsız adam, böyle bir tefrişatı kimin yaptığının merakı içinde sarayın içini dolaşır, fakat kimseyi göremez. Masanın üzerinde bir kitap bulur. Kitapta, sarayın tefriş programı yazılıdır. Akılsız adam, kimseyi göremediğinden "Bu sarayı böyle güzel döşeyen, işte bu kitaptır." der. Bir sarayın tefrişi, onu tarif eden kitaba verilebilir mi? Aynı şekilde bir makinenin yapımı ve çalışması, o makinenin işletim kılavuzuna verilebilir mi? Kanunlar; sonsuz bir kuvvetin eseridir.

HER BİR FEN DALI GİBİ KİMYA İLMİ DE BİZE NEYİ ÖĞRETİR? •

Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı gösterir; her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize öğretir.

KİMYA PROBLEMLERİ •

Kimya problemleri matematikselliği öne çıkarmaktadır; bu 62


doğru değildir.

ATOMDAKİ TEMEL KANUNLAR • • • • • •

ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU MERKEZKAÇ KUVVETİ İTME (DAFİA) KUVVETİ ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ) ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar, etrafında ise negatif yüklü elektronlar bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini çekmektedir.

MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar, etrafındaki elektronları dağılmadan çekebilmesi ve döndürebilmesi için, çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır olması gerekmektedir. Bu yüzden de protonlar, elektronlardan yüzlerce kez daha büyüktür ve ağırdır. Mesela; 1 elektronun ağırlığı 1 birim ise bir proton ondan tam 1836 defa daha ağırdır. Bu ağır cisim etrafında, hafif olan elektronlar kendilerine göre çok hızlı hareket etmektedirler. Elektronlar, bu süratli dönüşleriyle yörüngede kalmaktadırlar. Her elektronun hızı farklı farklıdır. Bu hususun genel bir tasvirini yapacak olursak; etrafta şiddetli hareket etme, çekirdekte ise ağır bir yük yüklenme vardır. Dolayısıyla ağırlık merkezdedir. Çekirdeğin veya merkezi tutan ağırlığın önemi büyüktür. Çekirdeğin etrafındaki elektronlar biraz yavaş dönse veya elektronlar dağılıp gitse, atom çekirdeğiyle beraber evren müthiş bir gürültü ile infilak edip yok olacaktır. 63


Elektronlar, dönmesi gereken hızda dönerler. Elektronlar biraz yavaş dönseydi çekirdeğe yanaşacaktı, biraz hızlı dönseydi dağılıp gidecekti. Bu kanunun sosyal boyutuyla ilgili şunları söyleyebiliriz: En iyisi konumumuzun gereğini yerine getirmektir. Gerekli donanımı olmadığı hâlde, olduğundan fazla gözükerek kendini ülkesine hizmet ediyor gibi göstermek tehlikelidir. Büyük gözükerek yavaş dönmesine rağmen çekirdeğe yanaşanlar, bu yanaşmanın gereği olan samimi çalışkanlığı, başka niyetleri olduğundan dolayı sergilemediklerinden kendilerine zarar verirler, çekirdeğe zararları olmaz. Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı dönerler. Bu kişiler bu doğal kanuna uymadıklarından, bunların yakınlığı uzaklık sebebi olmuştur. Olduğundan hızlı gözükerek maddi ve manevi donanım, imkân ve kabiliyetlerini kendini göstermek için kullananların durumu ise şöyledir: Çekirdeğin cazibesi devam ettiği, çekirdek fırlatmadığı hâlde, onlar kendiliklerinden dağılıp giderler, çekirdekten uzaklaşırlar. Burada çekirdeğin de yok olması söz konusudur ki bu çok tehlikeli ve veballi bir durumdur; çünkü insan, iradesi olan bir varlıktır. Doğrusu elektron gibi insanın da kendi makamında olmasıdır. Olduğundan fazla ya da noksan görünmemelidir. Aşırı alçak gönüllülük de gururdandır. Çekirdek çok ağır yük taşımaktadır. Elektron ise çok rahatlıkla akıp gitmektedir. Elektronların çekirdekten uzaklıkları, 1 mm’nin milyonda biri kadardır. Saniyedeki hızları ise 1000 km ile 15 000 km arasında değişir. Bu hızdaki elektronlar, çekirdek etrafında minicik yollarında saniyede milyarlarca defa tur atarlar. Elektronların dönüş hızı her atomda farklı farklıdır. Merkezkaç kuvvet bu dönüşle oluşur.

İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Elektronlar da, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için 64


birbirlerini iterler. Bunların nasıl gerçekleştiğinin anlaşılması harikalığı azaltmaz.

ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün atomlarda birden fazla elektron vardır. Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bu durumda her iki elektrondan birisinin saat yönünde, diğerinin ise saat yönünün tersi istikamette dönmesi; elektronların birbirlerini itmelerini önleyerek bir arada kalmalarında rol oynar. Zıt spin, farklı yönde dönüş demektir.

ELEKTRONLARDAN ENERJİSİ DÜŞÜK OLAN MI YOKSA YÜKSEK OLAN MI HIZLI DÖNER? • • • •

• •

7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da 7. enerji düzeyidir. 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine doğru enerji düzeylerinin enerjisi fazlalaşır. 1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji düzeyinin enerjisi en çoktur. Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı, çekirdeğe uzak elektronlar ise daha yavaş dönerler. Herhangi bir atomun üst enerji düzeyindeki elektronların enerjisi daha fazladır. Buna rağmen diğerlerine göre daha yavaş dönerler. Elektronun hızı ile enerji düzeyinin enerjisi ters orantılıdır; bu iki konu birbiriyle karıştırılmamalıdır. Kimyasal bağ, en üst düzeydeki elektronların bir kısmı ile meydana getirilir. NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ): Nükleer enerji, çekirdek reaksiyonları, radyoaktivite, radyoaktif atom, 65


radyasyon, kararlılık kuşağı, kararsız atom gibi tabirleri konuyu iyi anlamak için bilmek gerekir. Işın yayan atomlara radyoaktif atom, bu konuya da radyoaktivite denir. Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar bulunmaktadır. Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Çekirdekteki nötronlar, protonların birbirlerini itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynarlar. Bu da protonlar, nötronsuz bir arada bulunamazlar demektir. Bunun tersi de söz konusudur; nötronlar da her zaman protonlara muhtaçtırlar; çünkü onlar da tek başlarına kaldıkları zaman 13 dakikada yarısı bozulmaya uğrayarak proton ve elektron çıkartırlar. Nötron = Proton + Elektron Atom çekirdeği büyüdükçe proton ve nötron sayısı eşit olarak değil, nötron sayısı daha fazla olacak şekilde artar. Tabii her şeye rağmen bu artışın yine de bir sınırı ve ölçüsü vardır: Nötron sayısının proton sayısına oranı en az 1, en çok da 1,5 olmalıdır. Şayet nötron sayısının proton sayısına oranı bu ölçüyü geçmişse atom çekirdeği kararsız bir durum arz eder; bu atomlara kararsız atom denir; grafikteki kuşak da kararsızlık kuşağıdır. Kararsız bir çekirdek de kendi içinde meydana gelen radyoaktivite ile kararlı hâle kavuşur. Çekirdeğinde 83 ve daha fazla proton bulunan elementler ne kadar çok nötrona sahip olurlarsa olsunlar kararsızdırlar. Bu kadar çok pozitif yük, atom çekirdeğinde devamlı tutulamaz. Çekirdek küçülerek kararlı bir duruma düşer. En istikrarlı atom hidrojen, en istikrarsız atom ise uranyum atomudur. Uranyum atomunun protonları, bulundukları yerde sürekli gürültü ve infilaklara sebebiyet verirler. 66


Onun için atom bombasında da temel unsurlardan biri olarak uranyum kullanılmaktadır. Uranyumun atom numarası 92’dir. Proton sayısı da 92 olur. Nötron sayısı ise; 238–92=144 olur. Alfa ışıması yapmak, helyum çekirdeği yaymak demektir. Alfa ışıması yapan atomun atom numarası 2, kütle numarası 4 azalır. 238 U (Uranyum–238) atomu, bir alfa parçacığı neşrederek proton sayısını 92’den 90’a, nötron sayısını da 146’dan 144’e düşürür. 90 protona 144 nötron biraz fazladır. Uranyum bu defa bir beta parçacığı neşreder. Beta ışıması elektron yaymaktır. Beta ışıması yapan atomun atom numarası 1 artar, kütle numarası ise değişmez. Neşredilen beta ışını sonucunda uranyum çekirdeği proton sayısını bir arttırır, nötron sayısını değiştirmez. Böylece proton sayısı 91 olur, nötron sayısı 144’te kalır. Beta bozunması sırasında çekirdekteki nötronlardan biri, proton ve elektrona parçalanmıştır. Nötron → Proton + Elektron Proton sayısının her değişmesinde farklı bir element oluşur. Bir seri hâlinde bu iş devam eder gider. Nihayet uranyum atom çekirdeği, 82 protonlu ve 124 nötronlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. Radyoaktif bozunma, yalnız nötron–proton dengesizliğinden (nötron sayısının proton sayısına oranının yüksekliğinden) kaynaklanmaz. Bazen sadece proton sayısının yüksek oluşu da buna sebep olabilir (pozitron bozunması). Pozitron, elektronun zıt ikizidir; kütlesi elektronun kütlesine eşittir; her şeyi elektronla aynı, sadece yükü farklıdır. Elektronun yükü –1, pozitronun yükü ise +1’dir. Pozitron bozunmasında; atom numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez. Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar, ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık hızından 67


saniyede birkaç km’ye kadar değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu ağırlıklarından dolayı öyle hız kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile bir tarafından girip öbür tarafından çıkıverirler. Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki demir ve kurşundan bile geçebilirler. Ancak atom çekirdeğiyle çarpışmalarında enerjilerini kaybederler. Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa, nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat hareket ederler. Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek içinde, enerjilerini, protonları bir arada tutmak için kullanırlar. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde, mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen atomunun çekirdeğinde proton 1 adet olduğundan, hem nötrona hem de nükleer enerjiye ihtiyaç yoktur. Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom numarası ve kütle numarası korunmaktadır; bu durum kütlenin korunduğu anlamına gelmez. Nükleer reaksiyonlarda kütle kaybı olur. Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir. Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri için başlangıçta maddenin enerjiye dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar her an sürdürmektedirler.

NEREYE GİDİLİRSE GİDİLSİN KANUNUN DEĞİŞMEDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR 68


En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki itme ve çekme kanunları ile en küçük atom parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı olamadığından hiçbir formülden, sabit sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi. İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez kananlar vasıtasıyla olmaktadır.

GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM ARASINDAKİ BENZERLİKLER Atomun çekirdeği ile elektronları arasındaki mesafe ve münasebet, adeta güneş manzumesinin bir minyatürü gibi küçük bir güneş sistemini andırmaktadır. Hendrik Antoon Lorentz* (1853–1928) * Atom üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları 1902 yılında Nobel ödülüne layık görüldü. Güneşin etrafında dönen gezegenleri, atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronlara benzetebiliriz. Bu dönüş hiç şaşırmadan ve nizamı bozmadan olmaktadır. Güneş sistemi ile atom arasındaki bu benzerlik, kâinatın her zerresinde görülen birliği sembolize eder.

Başlıca 4 benzerlik vardır: Bir kısım kürelerin güneşin etrafında peykler hâlinde sürekli 69


dönmeleri gibi elektronlar da atom çekirdeğinin etrafında hareket etmekte ve dönmektedirler. Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom çekirdeğinin küçüklüğüne nazaran elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi de aynıdır. Elektronların hızı, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen en fazla hıza sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en yüksek hıza sahiptir. Elektronların öz kütlesi, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen en fazla öz kütleye sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en büyük öz kütleye sahiptir. Dünyada en çok bulunan element demirdir. Güneşe bizden daha yakın olan gezegenlerin öz kütlesi demirden fazladır. Güneşe bizden daha uzak olan gezegenlerin öz kütlesi ise demirden azdır. Elektrolarda da öz kütleden söz edilir.

BOHR (1885–1962)’UN RÜYASI, GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOMUN YAPISI ARASINDA BENZERLİK DÜŞÜNMESİNE VESİLE OLDU • • • •

Niels Bohr, Danimarkalı bilim adamıdır. 1922 yılında Nobel ödülü almıştır. Bu rüya Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı arasında benzerlik düşünmesine vesile olmuştur. Bohr’un rüyası şöyleydi: “Bohr, güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyordu. Gezegenler de ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un yanından geçerken bir düdük çalıyordu. Sonra kızgın gazlar soğuyup katılaştı.” 70


GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM ARASINDAKİ BENZERLİĞİ BOHR’UN RÜYADA KEŞFİ BİR ANDA ULAŞILAN BAŞARIDIR • • • •

İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı diğeri de o branşta çalışmadan ilhamla olanıdır. Gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı, çalışma ve tecrübe ile ama çalışma sonucu değil de farklı bir zamanda ele geçer. Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı arasındaki benzerliği rüyada keşfetmesi buna örnektir. Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o branşta çalışmadan gelen ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl sahipleri ve temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.

ELEKTRON BULUTU • •

Elektronlar, çekirdek etrafında dönerken bulut görünümü oluştururlar. Elektron bulutunun görevi, çekirdeği korumaktır.

Elektronlar, çekirdek etrafında hızlı dönerken bir bulut görünümü arz ederler. James Chadwick* 71


(Ceymıs Çeedvik) (1891–1974) * İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların dönüşünde bulut modelini keşfetti, nötronu buldu, 1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.

HEİSENBERG BELİRSİZLİK İLKESİ •

Bulut içinde elektronlar, her an herhangi bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir. Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir.

Elektronlar, çekirdeğin etrafında hızlı döndüklerinden her an, herhangi bir yerde bulunma özelliği gösterirler. Werner Karl Heisenberg* (1901–1976) * Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan Alman kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı.

MEVLEVİ GİBİ DÖNENLER • • • • •

Elektronlar Akyuvarlar Uydular Gezegenler Diğerleri

72


ATOMDA VE YILDIZLARDA AYNI KANUN GEÇERLİDİR •

KÜTLESEL ÇEKİM KUVVETİ: Gezegenlerdeki kanundur. Çekim; gezegenlerin kütleleriyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. G, kütlesel çekim kuvvetine ait sabit sayıdır. Sonuç Newton cinsinden çıkar.

COULOMB (KULOMB) ÇEKİM KUVVETİ: Atomdaki kanundur. Elektron ve protonun birbirini çeker. Çekim; elektron ve protonun yükü ile doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. k, coulomb çekim kuvvetine ait sabit sayıdır. Sonuç Newton cinsinden çıkar.

G ve k sabit sayıdır. F, çekim kuvvetidir; birimi Newton (N)’dur. r, uzaklıktır. m gezegenlerin kütlesi, q ise elektron ve protonun yüküdür.

Gezegenlerdeki ve atomdaki kanunun adı değişmiştir, ama aynı kanundur.

En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki itme ve çekme kanunları ile en küçük atom parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı olamadığından hiçbir formülden, sabit sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi. İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez kananlar vasıtasıyla olmaktadır.

SABİT ORANLAR KANUNU •

Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde kimyasal aşktan 73


dolayı kanı kirleten karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2 oluşur. Bu birleşme gerçekleştiğinde hem karbonun hem de oksijenin tamamı da birleşmiştir. Karbondan da oksijenden de her ikisinden de arta kalan madde kalmamıştır (sabit oranlar kanunu).

C + O2 → CO2 + ısı

Örneğin; kanı kirleten 1 mol karbon varsa 1 mol de oksijene gereksinim vardır. Bu mikro düzeyde de böyledir. Örneğin; 1 adet karbon atomu ve 1 adet oksijen molekülü dahi arta kalmama kaydıyla bu iş hayatımız boyunca devam eder. Böylece yaşamın sağlıkla devamı temin edilir. Kanı kirleten karbon elementinin tamamının ne kadar oksijenle reaksiyona girmesi gerekiyorsa o kadar oksijeni solunumla alıyoruz.

KİMYA KANUNLARINDAN SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞININ) SEBEPLERİ • • • • •

Âdetin harikalığını göstermek içindir. Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir. Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten başka tarafa çevirmek içindir. Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara takılıp onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı unutmasınlar. Su gibi bazı maddeler; çok önemli olduklarından, yeknesaklık 74


kaidesine girmemek için, çok yönlerden farklı kanunlara tabidir.

SUDAKİ FARKLI KANUNLARA GENEL BAKIŞ •

Normalinde maddenin katı hâlinde moleküller, birbirine sıvı hâline göre daha yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has olan farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Su donunca, diğer sıvılara zıt olarak genleşir. Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda hidrojen bağı vardır. Bu sayede; suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi istisna bir kanun olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Şimdi bunları daha detaylı görelim:

BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN AZDIR •

Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için, donma olayı, adeta koruyucu bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin korunması da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler, göller, akarsular alttan donardı. Bu 75


durum denizlerin, göllerin ve akarsuların buz hâline gelmesine neden olurdu ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.

SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ SICAKLIK DERECESİNDE EN BÜYÜKTÜR? •

Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir, kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın devamı için şarttır.

BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ ARASINDA KOVALENT KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE HACİM GENİŞLEMESİ Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri neredeyse hareketsizdir ve su moleküllerine kıyasla buz molekülünde, moleküller arası mesafe fazladır. • • • •

Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur. Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır. Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11 oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi gerçekleşir. Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır. 76


• •

• • • • • •

Su donma noktasına gelince, H2O(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü bağı ortaya çıkar. Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar. SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir? CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan denmiştir. SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden anlaşılır? CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır. SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin yanlış olarak kovalent bağ denmiştir? CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade için denmiştir.

KRİSTAL SUYU İÇEREN BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK NİÇİN ISLANMAZ? • • • • •

Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir: Göz taşı (CuSO4 x 5H2O) Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O) Boksit (Al2O3 x H2O) Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna 77


rağmen 0 °C’ın üstündeki sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki katıya zarar vermemektedir. Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. +4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır. 0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği vardır. Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. Demir kabı donduğunda parçalayan su, kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı maddeyi ıslatmıyor bile..

H2O’DA ÖZEL OLARAK BULUNAN KİMYASAL BAĞ: HİDROJEN BAĞI • • •

VI A grubu elementleri, hidrojenle birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te bileşikleri oluşur. Bu bileşiklerin hepsinde moleküller arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça, bu bağların kuvvetliliği de artar. H2O’nun molekül kütlesi en düşük olduğundan kaynama noktasının da an düşük olması beklenirdi. Ancak öyle olmamıştır. Bu durumu daha iyi anlamak için hidrojenin VI A 78


• •

grubu elementleri ile yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve molekül kütlesini karşılaştıralım: H2Te’ün molekül kütlesi en büyük olduğundan, kaynama noktası da en yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama noktası da azalır. Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple kaynama noktasının +100 °C olması sağlanmıştır. Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir. Hidrojen bağı, su molekülleri arasına konulmasaydı; su –80 °C’ta kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz, kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık? Canlılar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdi?

3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ Kimyasal bağların tamamı, zıt değerlerin birbirini çekmesidir. Ancak her zıt değerin birbirini çekmesi, kimyasal bağ adını almaz. Ne kadar şey varsa hepsi de çift (zıt kutuplu başka bir ifadeyle pozitif ve negatif olarak) var edilmiştir. Farklı yükler birbirini çeker. Bu çekimin bir kısmı kimyasal bağdır. 79


HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF (+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI • •

SORU: Her bir taneciğin + veya – olmasına “Küçük şeylerle uğraşıyor.” diyebilir misiniz? CEVAP: Uğraşmasaydı eksiklik olurdu. Kıyamet kopardı. Bir tek zerre güneşin ısı, ışık ve yedi renginden ayrı kalırsa güneşe noksanlık olur.

MİKRO ÂLEMDEKİ TANECİKLER Kimyanın çoğu olayı maddenin tanecikli yapısıyla açıklanır. • Atom • Molekül • İyon • Formül–birim • Proton • Nötron • Elektron • Atom–altı diğer tanecikler

POLARLIK • • • •

Polar madde, kutuplu madde demektir. Kutuplu madde, hem pozitif hem de negatif yük içerir. Kimyasal bağın polarlığı başkadır, bileşiğin polarlığı başkadır. Kimyasal bağın polarlığı: Polar kovalent bağın diğer adı polar bağ, apolar kovalent bağın diğer adı ise apolar bağdır. 80


• • • •

Bileşiğin polarlığı: İyonik bileşiklerin tamamı polardır. Apolar kovalent bağlı bileşikler, apolardır (polar değildir). Polar kovalent bağlı bileşiklerin bir kısmı polardır, diğer bir kısmı ise apolardır. Polar kovalent bağlı bileşikler, farklı ametal atomlarından oluşmuştur. Yapılarında pozitif ve negatif zıt iki kutup vardır. Bu durum molekülün polar olabilmesi için yeterli değildir. Polar kovalent bağlı bileşiklerin, polar olup olmaması molekülün geometrisine bağlıdır. İyonik bileşiklerde geometri söz konusu değildir. Geometrinin belirlenmesinde periyodik tablodan faydalanılır. Örneğin; hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan moleküllerin tamamında geometri kırık doğrudur, başka bir deyimle açısaldır. H2O molekülünde açı 104,5o’dir. Hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan diğer moleküllerin tamamında açı farklı farklıdır, ancak kırık doğru olma mecburiyetinden dolayı hepsinde de açı 180o’den daha küçüktür. Molekülün geometrisindeki atomlar arasındaki kimyasal bağlar vektörmüş gibi varsayılır. Şayet vektörel toplam, başka bir söylemle dipol moment; sıfırdan büyükse molekül polardır, sıfırsa polar değildir.

MADDENİN TANECİKLİ YAPISI VE KİMYASAL BAĞLAR •

Kimyasal bağın daha iyi anlaşılması için; maddenin tanecikli yapısını kavramak ve polar madde, polar olmayan madde, kimyasal bağın polarlığı, molekülün polarlığı, elektron–nokta yapısı, açık formül gibi konuları önceden bilmek gerekir. Evreni mikro âlem, normo âlem ve makro âlem olarak üçe ayırabiliriz. Her üç âlemde de farklı isimlerle çekim bulunur. 81


• • • •

• • • • • •

Kimyasal bağı tanecik içi kimyasal bağ ve tanecikler arası kimyasal bağ olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Tanecik içi kimyasal bağ iki grupta incelenir. Tanecik içi kimyasal bağın birincisi elektron alış verişi sonucu oluşan iyon yapılı bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını alır. Anyon (–) ile katyonun (+) birbirini çekimi olarak ortaya çıkar. Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi; elektronlarını ortak kullanarak soy gaza benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki çekimdir. Bunlardaki çekim şöyle oluşur: Bağ elektronları, elektron severliği fazla olan atoma daha yakındır. Bağ elektronlarının yakın olduğu atom kısmi negatif, uzak olduğu atom kısmi pozitif olur. Böylece bileşiği oluşturan atomlar arasındaki kısmi pozitif ve kısmi negatiflikten dolayı çekimin ortaya çıkmasıyla kovalent bağ oluşur. Mikro âlemdeki taneciklerden bazılarının (atom, molekül ve iyon) arasındaki çekim kuvveti de kimyasal bağdır. Başka başka şekillerde ortaya çıkarak görülür ve değişik adlarla anlatılır. Bilindiği gibi elementler; metal, ametal ve soy gaz olmak üzere üç çeşittir. Atom da, molekül de nötr taneciklerdir. Atom, erkek ve dişi olarak iki cinstir. Atom nötr hâldeyken de; atomlardan birisi pozitif, diğeri negatif gibi olur. Aynı şeyi molekül için de söyleyebiliriz. Şimdi üç grup elementte zıt kutupların nasıl oluştuğunu görelim. Yan yana olan iki metal atomunun birinde elektron verme isteği öne çıkar, diğerinde ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili olur. Böylece metal atomlarının biri pozitif, diğeri negatif gibi davranarak birbirini çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu çekim kimyada, metal bağı olarak tanımlanır. 82


• • • • •

Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A grubunda en üstteki metal lityumun metal bağı, en kuvvetlidir; çünkü 1A grubunda çapı en küçük olan metal, lityumdur. Bundan dolayı da lityum atomları arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal atomları arasındaki mesafeye göre daha fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği yol, gruptaki diğer elektronların gideceği yola göre daha uzundur. Bir diğer konu da lityum atomunun çapı küçük olduğundan, aksi yönde çekim güçlü olmasına rağmen elektronun dışa doğru hareket etmesidir. Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği mesafe fazla olmasına rağmen lityum atomunun elektronunun hareket etmesi, lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır. Kendine rağmen ve mesafelere rağmen ziyarete götüren sevgidir. Metal bağının bir görevi de metal kristalinin oluşumudur. Metal kristali, metal atomlarının düzenli dizilişiyle ortaya çıkar. Ametaller, yapı taşı molekül olan elementlerdir. Ametal molekülünün birinde elektronun dışarıya doğru, diğerinde içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu ametal molekülü negatif olur. Görüldüğü gibi ametallerde de iki zıt değer– molekül nötr kaldığı hâlde– birbirini çekmektedir. Soy gaz atomları arasındaki çekim de ametal molekülleri arasındaki çekim gibi açıklanır. Soy gaz atomunun birinde elektronun dışa doğru, diğerinde ise içe doğru hafif kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi soy gazlarda da de zıt 83


• • • • • •

kutuplar birbirini çeker. Moleküller; polar molekül ve apolar molekül olmak üzere iki çeşittir. Moleküller arası kimyasal bağ da diğer bağlar gibi, pozitif yük ile negatif arasındaki çekimdir. Polar molekülde moleküller arasında çekimin olacağı zaten malumdur. Apolar moleküller; aynı cins atomdan oluşan apolar molekül ve farklı cins atomdan oluşan apolar molekül olmak üzere iki çeşittir. Aynı cins atomdan oluşan apolar molekül, ametal molekülleridir. Ametal molekülleri arasındaki kimyasal bağ daha önce açıklanmıştı. Farklı cins ametallerin birleşmesiyle oluşan apolar moleküller arasında da çekim vardır. Bu cins apolar moleküllerde de elektronların simetrisinin değişmesi ile her bir molekülde farklı kutup oluşur. Sonuç olarak apolar moleküller de birbirini çeker. Apolar moleküller ve nötr atomlarda da (metal, ametal ve soy gaz atomları) bir şekilde zıt iki kutup oluşuyorsa demek ki kimyasal bağsız madde yoktur.

HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR KİMYADIR Kİ; KÖMÜRÜ ELMAS YAPAR FARKLI BİR GÖRÜŞ: Kömür ile elmas allotroptur. Aralarındaki fark kitaptaki bilgilere göre fizikseldir. Ancak iç yapıda kovalent kristal örgü bağından dolayı değişiklik olmaktadır. Bu nedenle olaya kimyasal olarak da bakabiliriz.

KÖMÜR İLE ELMAS 84


• Madenlerin en düşüğü kömürdür; en kıymetlisi ise elmastır. • Kömür ile elmas arasında tek basamaklı çok basit bir fark vardır. • Bu konuya dikkat etmek lazımdır.

MİKRO ÂLEMDE KİMYASAL BAĞ DIŞINDAKİ ÇEKİMLER •

Atom içinde, her şey zıddıyla dengelenmiştir: a) Protonların birbirini itmesi nükleer kuvvetle (bağlanma enerjisi) dengelenmiştir. b) Elektronların birbirini itmesi zıt spinli dönüşle dengelenmiştir. c) Protonla elektronun birbirini çekmesi merkezkaç kuvvetiyle dengelenmiştir. • Atomun yapısında eşit sayıda proton (+) ve elektron (–) olmasıyla denge sağlanmıştır. • Proton ile elektron birbirini çeker. Elektrondaki merkezkaç kuvveti bu çekimi zıt yönde dengeler. • Elektronlar, atom çekirdeği etrafında ikişerli dolanırlar. Biri saat yönünde, diğeri ise saat yönünün tersi yönde döner. Böylece elektronlar da, kendi aralarında eşlenmiştir. • Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de meydana gelir. Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur. • Proton ve nötronun meydana geldiği kuark adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf kuark–tılsım kuark. • Bildiğimiz atoma karşılık olarak; çekirdeği negatif, elektronu pozitif olan atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak adlandırılır. Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır. 85


Elektriğin de pozitif ve negatif olmak üzere iki cinsi vardır.

NORMO ÂLEM VE MAKRO ÂLEMDE GÖRÜLEN ÇEKİMLER • • • • • •

• •

Vücut sıvılarında pozitif iyon kadar da negatif iyon vardır. İnsanlar ve hayvanlar, erkek ve dişi olarak çift var edilmişlerdir. Bitkilerde çoğalma tozlaşmayla sağlanmaktadır. Yağmur damlaları pozitif ve negatif tanecikler olarak inmektedir. Bulutların pozitif ve negatif olanı vardır. Mıknatısın da iki ucunda güney kutup ve kuzey kutup olmak üzere birbirine zıt iki kutbu vardır. Bir mıknatıs ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın her seferinde iki ayrı kutup meydana gelir. Dünyamız da dev bir mıknatıs gibidir. Kuzey kutup ve güney kutup olmak üzere iki zıt kutba sahiptir. Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan Newton çekimi veya Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.

EVRENİN SİNESİNDEKİ CİDDİ VE HAKİKİ AŞKIN BİR ÇEŞİDİ OLAN KİMYASAL BAĞLAR (KİMYASAL BAĞLARIN FARKLI BİR BAKIŞ AÇISIYLA OKUNMASI) CANLILARDAKİ MUHABBET MADDENİN 86


TANECİKLERİNDEKİ KİMYASAL BAĞDIR •

• • • •

• • •

Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmaz. Evren (kâinat) ağaca benzetilirse meyvesi insan olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk gösterir ki; evren ağacında –fakat başka başka şekillerde– hakiki aşk ve muhabbet bulunuyor. Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza çıkıyor. Evren ağacı mikro, normo ve makro âlemden oluşur. Mikro âlemdeki çekim kuvvetinin bir kısmına kimyasal bağ adını veriyoruz. Mikro âlemde bir de proton ile nötron arasındaki çekim vardır. Mikro âlemdeki varlıklarda çok suretlerde tezahür eden kimyasal bağ adını verdiğimiz çekimler ile normo ve makro âlemdeki diğer incizaplar, cezbeler, cazibeler; uyanık olan akıl ve kalplere insaniyete layık bir surette yükselmeyi, hakiki insan olmayı gösterir!.. Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan Newton çekimi veya Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır. Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice şeyler vardır. Kimyasal bağ, insanı hakiki aşkın derinliklerine çeker; çünkü kendi kalbinde olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel olarak öğrenmiş olur.

ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR • •

“Bir tek atom bile başıboş değildir.” sözünde bir atomun diğer atomlarla çekiminden söz edilmektedir. Bu çekim, kimyasal bağdır. Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten insanlığı tam 87


• •

yaşayan gerçek insanlar, atom parçası gibidir; başıboş değildirler. Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür. Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır. Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve Ermeni ile olan, hürriyet tanıma bağımız bile, hakiki dünya birliği şuurunun temelini oluşturmaktadır.

ÜNİTEYLE İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ FENNİMÜNAZARA • Temel kültür kaynaklarımıza bağlı gelişen, bir kısım disiplinler çerçevesinde oluşan bizim münazara şeklimizdir. Herhangi bir konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir yürütme ve karşılıklı konuşmadır. • Bu münazarada diyalektiğe girmeden, mugalatalara sapmadan mantık yürütme önemli bir ahlaki disiplindir. • Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek bilgi yörüngesinde götürülür. • Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz, öfkelenmez, saygılı davranır, centilmence hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz, onunla alay etmez. MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ) KAÇIŞ • Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara merkezkaç (anil merkez) kaçış denir. KİMYA • Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri ifade için kimya 88


kelimesi mecaz olarak kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin “Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır.” demektedir. KİMYA OLMAK • “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk türküsünde; “Sıla kimya olmuş burnuma tüter Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.” ifadeleri yer almaktadır. VÜCUDUN KİMYASININ BOZULMASI • Bazı olumsuz değerlendirmeler sonucu ruhta gerilim oluşması, tansiyonun yükselmesi, hatta psikosomatik rahatsızlıklara insanın sürüklenmesi ile vücudun dengesinin bozulması durumudur. SÖZ KİMYAGERİ • 1. Sözlerdeki değer, samimiyet, doğruluk vb. dereceleri rahatlıkla fark edebilen. 2. Yüksek kıymette, gönülleri aydınlatan nurlu sözler karşısında, şiir gibi kendi sözlerinden bile vazgeçerek o güzel sözleri anlamaya çalışan.

89


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.