Kimyanin lisani

Page 1

KİMYANIN LİSANI

1


“Kimyager, her şeyi yerli yerine koyandır.” 2


ÖNSÖZ Günümüzde din ve ilmin beraber ele alınmasının yeni ufuklar açacağı hususu en önemli meselelerimizdendir. Bundan dolayı din ile ilmi birleştirmek için çalışma yapmamız, kendi dünyamızı kurmaya çalışmamız gerekmektedir. İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet ilmin eline geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalıyız; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıyız. Mevcut kimyanın bir kısım aşırı pozitif yanlarını ayıklamaya çalışmalıyız, hakikatle uyum içinde olanlarını almalıyız. Metafizik ve akıl, her ikisini de ihmal etmemeliyiz; bundan dolayı da aklımızın nurunu, vicdanımızın ziyasıyla birleştirip himmetimizi kamçılama yolunda olmalıyız. Aklı ihmal etmemeliyiz; çünkü zihnin gayesi marifettir. Vicdan kültürü de dediğimiz marifet, bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır. Kalbi, devre dışı bırakmamalıyız; çünkü kalbin gayesi müşahededir. Hissimizi hakikat ve ilim aşkına kanalize etmeye çalışmalıyız; çünkü hissin gayesi muhabbettir. Bunlarda başarılı olabilmek için rehber olan irademizi gerçek gayesine yönlendirmeliyiz. İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim neticesinde kendini tanır (tümevarım); veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim). Kimya kanunların doğru anlaşılması ve arka planlarının ne gösterdiğinin bilinmesi çok önemli hususlardır. 3


Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır. Bu kurala da her an uyulmalıdır. Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı gösterir; her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize öğretir. Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham olmaktan, ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulacaktır. Zihnin darlaşmaması, aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, aynı zamanda ruha bilimsel olgunluk da kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş olacaktır. Her ilmin bir lisanı olduğunu gibi kimya ilminin de kendine mahsus bir lisanı vardır. Günümüzdeki her bir kimya kitabı da farklı bir dildir. Ancak kimyanın lisanına eşlik eden kimyacıların da anlatması lazımdır. İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. İkincisi; sezgi (sezi) adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Kesbî olanı; çalışmakla, tecrübe suretiyle elde edilenidir. Kekule’nin rüyasında benzen halkasını bulmasını; yine Bohr’un rüyasında kendi adıyla anılan atom modelini keşfetmesini buna örnek verebiliriz. Bir anda ulaşılan başarının ikincisi ise; ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir. Sezi yoluyla ulaşılan keşifler, kimyadaki metafiziğe örnektir. 4


Başarının sırrı, melek saflığında olmaya bağlıdır. Melek safiyetinde olmak; kâinattaki dengeyi koruyarak çalışmak demektir. Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir. Ancak o zaman; melek, sırrını insana verecektir. Ayrıca maddenin emrimizde olduğunu anlamalı, duymalı ve görmeliyiz. Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an devam etmeli ve bizimle beraber olmalıdır. Etrafımızdaki olayları aydınlatmak, kavramak, keşfetmek azminde olunmalıdır. Bilgiler, sırtta yük olmamalıdır. Bilgi hamalı olunmamalıdır. İlimler gayeli öğrenilmelidir. Hayattaki olaylar ile vicdan arasında ilişki kurulmalıdır. Hayatın en büyük muallim olduğu unutulmamalıdır. Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur. Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak ise kâinat kitabını anlayamamanın ifadesidir. Batı dünyasında bilimde metafiziğin yerinin ayrı bir önemi vardır. Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı medeniyetinin esası; Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır. Batı’da; hem laikliğin doğuşundan hem de Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk hâline üzülen, metafiziğe önem veren insaflı Batı bilim adamları mevcuttur. Batı, tarihinin hiçbir döneminde metafiziğe karşı tamamen duyarsız kalmamıştır. Batı’da metafiziğe önem veren hem düşünür de çoktur. Eflatun milattan önce 427–347 tarihleri arasında 5


yaşamıştır. Hem Eflatun ve hem de Henry Bergson (1859–1941) düşüncesinde bilimde metafiziğin ayrı bir yeri vardır. Batı, tarihinin her döneminde farklı zaman dilimlerinde, bu iki düşünür gibi düşünce adamları yetiştirmiştir. Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan aslında bizim ilim tarihimizdir. Metafiziği ihmal ettiğimizden dolayıdır ki hem eskiye hem de Batı’nın hâlihazırdaki durumuna göre bilim ve teknikte geri kalmış vaziyetteyiz. İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir. İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti. Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir gerçektir. Türk milleti fen ve sanatı metafizik ile yoğurarak eskide ilimde ileri gittiği gibi ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa yine rehber olacaktır.

6


Ankara, 3 Eylül 2009

“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.*” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

* “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III” kitabı “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I” Bölümü, 98. sayfa, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2006. 7


KİMYANIN TANIMI Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu, ilişkisini, intizamını, ahengini, bizimle ilişkilerini, içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen; düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak ifade eden ve buradan elde ettiği bilgileri insanlığın faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali olmayan gerçek teoriler üreten, elde ettiği kimya bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın hakikatini keşfetmeye götüren ve insana kendi özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.

8


MEŞHUR TÜRK VE İSLAM KİMYA BİLGİNLERİNİN HAYATLARI VE KİMYA İLMİNE KATKILARI CABİR BİN HAYYAN (721–805) Horasan’da doğdu. Kufe’de vefat etti. Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim adamıdır. Büyük dâhidir. Dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye Geber diye geçmiştir. Cabir bin Hayyan’ın başta kimya olmak üzere tıp, eczacılık, fizik, astronomi, matematik, felsefe ve eğitim alanlarında çok hizmetleri olmuştur. Bunların içinde şüphe yok ki en önemlisi atomla ilgili buluşudur. Yunanlı bilginler maddenin en küçük parçasına, bölünemeyen en küçük parçacık anlamına gelen atom demişlerdi. İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın bilim dili olan Arapçaya çevirirken cüz–ü layetecezza dediler. Cüz–ü layetecezzanın diğer adı cüz–ü ferttir. Hem atom hem de molekül yerine kullanılabilir. Cabir bin Hayyan ise Yunanlıların atomun parçalanamayacağı yolundaki teorilerine karşı çıktı. Bu konuda gerçek mahiyeti asırlar sonra anlaşılabilecek farklı görüşü ortaya koydu. Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton (1766–1844) tarafından yapıldığı, 9


uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de 1944 Nobel Kimya Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn (1879– 1968) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır. Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış olan Müslüman kimyacı Cabir Bin Hayyan’ın aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” Cabir bin Hayyan da simyacılar gibi kalay, kurşun, demir ve bakırdan altın elde edilebileceğini düşünüyordu. Ancak bunun yolunun atomların kontrol altında parçalanıp değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını belirtmekteydi. Günümüzde nükleer laboratuvarlarda kontrollü çekirdek reaksiyonlarıyla yeni yapay elementler veya mevcut elementlerin yapay izotopu elde edilmektedir. İleride altın da elde edilebilir. Simyacılar, fiziksel veya kimyasal yolla elementleri altına çevirmek istedikleri için boşuna uğraşıyorlardı. Yine kontrolsüz çekirdek reaksiyonlarının atom bombası olduğu da bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, çok eski yıllarda bütün bunlardan söz etmişti. Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu kanunu) ifade etmiştir; Newton’dan önce Newton kanununu (yer çekimi kanunu) açıklamıştır; Gay Lussac’dan önce Gay Lussac kanunundan (gazlarda basınç– sıcaklık ilişkisi) söz etmiştir. Güneş enerjisinden faydalanma çığırını açmıştır. Kimya ilminin hem teorik hem de pratik alanda büyük gelişimine 10


sebep olmuştur. Cabir bin Hayyan’ın en bariz vasfı deneyciliğidir. Modern kimya laboratuvarını ilk kuran kişidir. Cabir bin Hayyan’ın kimyadaki diğer hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz: 1* HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu) elde etmiştir. 2* HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir. 3* 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de bütün dünyada kullanılan kral suyunu keşfetmiştir. 4* Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer; başka hiçbir elementle reaksiyona girmez. Kral suyu, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de altın alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında kullanılır. Altının saflığının belirlenmesi ve sahteciliğin önlenmesinde bugün de kullanılan en yaygın yoldur. 5* Üretilen asitler sayesinde, hem Cabir bin Hayyan hem de günümüze kadar bütün kimyacılar bazı metal bileşiklerini elde edebildiler. 6* Cabir bin Hayyan’ın elde ettiği bazı bileşikler şunlardır: Şap (KAlSO4), nişadır (NH4Cl), gümüş nitrat (AgNO3) vb. 7* Cabir bin Hayyan kristalizasyon, süzme, eritme, buharlaştırma, süblimleştirme, damıtma, çözme vb. metotları geliştirdi veya kimya ilmine kazandırdı. 8* George Sarton (Corc Sörtın), “Fen Bilimleri Tarihine Giriş” adlı önemli çalışmasında 750 ile 800 yılları arasındaki dönemin en önemli ilim adamı olarak Cabir bin Hayyan’ın adını vermiştir. 9* Bir kısım tabirler vardır ki Cabir bin Hayyan ve diğer kimyacılar sayesinde Batı dillerine geçmiştir. Bunlardan bir kısmı şunlardır: 10* Alcohol (Arapça aslı el kuhl) 11


11* Alkali (Arapça aslı el kali) 12* Kimya (Arapça aslı kimie) 13* Alembic (Arapça aslı el imbik) Görülüyor ki Cabir, günümüzün modern ilminin dayanmış olduğu gözlem ve deney metotlarını, asırlarca önce kullanmıştır. Ünlü Fransız bilim tarihçisi Marcellin Berthelot (1827–1907) Cabir bin Hayyan hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: "Aristo'nun mantık ilmindeki yeri neyse, Cabir bin Hayyan'ın kimya ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucusu ve üstadı olarak kabul edildiği gibi Cabir bin Hayyan da kimyanın kurucusu ve üstadıdır." Alman oryantalist ve fen bilimleri tarihçisi Julius Ruska da (1867–1949), kimyanın temellerinin Yunanca tercümelerle atılmadığını, Arapça eserlerin tercümeleriyle atıldığını belirtmektedir. Ortaçağ felsefecilerinin önemli isimlerinden olan ve felsefenin görevini; “insanı Tanrı bilgisine götürme ve insanı onun hizmetine koşturma” olarak dile getiren Roger Bacon (1214– 1294), Cabir bin Hayyan'ı “ustaların ustası” olarak anmaktadır.

RAZİ (864–925)’NİN KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ Razi’nin önemi büyüktür. Asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren Arap kimyager ve doktordur. Tahran’a yakın Rey’de doğmuş, Bağdat’ta vefat etmiştir. Asıl adı Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır. Doğum yerinden dolayı Razi adını almıştır. İskit Türklerindendir. 12


H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal maddeleri keşfetmiştir. Devrinin en büyük bilginidir. Doğum günü olan 27 Ağustos İran’da her sene Tıp Bayramı olarak kutlanır. 230 kitabı vardır. Bu kitaplardan 12 adedi kimya eseridir. Kitab– ül Esrar (Sırların Kitabı) adındaki en meşhur kimya kitabı, 14. asra kadar kimya ilminin baş eseri olarak Batı’da okutulmuştur. Kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur. Bütün eşyayı fiziksel ya da kimyasal yolla altına çevirme iddiasında olan simyacıların saçma düşünceleriyle mücadele etmiştir. En büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur. Böbrek mesanedeki taşları ilaçla parçalıyor veya cerrahi müdahale ile çıkarıyordu; bundan dolayı operatörlüğün ilerlemesine katkısı büyüktür. Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği (katgüt) yapılarak cerrahide kullanılması, onunla tıp tarihine girmiştir. Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar üzerinde denerdi. Bitkilerden ilaç yapma konusunda İbni Sina, Razi’den çok daha ileridedir. George Sarton, An Introduction to the History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine Giriş) adlı kitabında 750 ile 1100 yılları arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin her birini 50 yıllık 7 döneme ayırmış ve her bir döneme o dönemdeki en önemli ilim adamının ismini vermiştir. 850 ile 900 yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır.

İBNİ SİNA (980–1037)’NIN KİMYA İLMİNE 13


HİZMETLERİ İslam hükemasının Eflatun’udur. Filozofların üstadıdır. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulmuştur. Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp noktasında “Tıp ilmini iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört, beş saat kadar yeme. Şifa hazımdadır. Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üzerine yemektir.” demiştir. Yemek konusunda vücuda en zararlı olan, dört, beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır. Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada, Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz. Zamanının en büyük dâhisidir. Tıp ve kimya ilminden başka felsefe, jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik, zooloji, müzik dallarında da çok araştırma ve keşifleri vardır. Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava basıncını ölçmüştür. Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki etkisini araştırarak suyun kalitesinin önemini belirtmiştir. Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı bilim adamlarına öncülük yapmıştır. Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve tedavi etmiştir. Örneğin; şeker hastalığında, idrarda şeker bulgusunun varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı hastalıklara küçük mikroorganizmaların sebep olduğunu tespit etmiştir. Ameliyatlardan önce hastaya anestezik ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü tıpta steril amaçlı olarak ilk kullanandır. Damar içine yapılan şırınga da İbni Sina’nın icadıdır. Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni Sina’nın belirttiği 780 ilacın 14


istisnasız hepsi günümüzde kullanılmaktadır. Batılılar ona Avicenna derler.

EBU’L HEYSEM (965–1051) 14*

Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar yapmıştır.

EBU'L VEFA (940–988) 15* Matematik ve astronomi âlimidir. 16* Yoğunluk ölçmeye yarayan piknometre aletini ilme kazandırmıştır.

TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ, KİMYA İLMİNİN GELİŞMESİNE ZEMİN HAZIRLAMIŞLAR VE BU KATKIYI BATILI BİLİM ADAMLARI ONAYLAMIŞLARDIR. MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARININ ÖZDEYİŞLERİ Maddenin içi, dolu gözüktüğü hâlde aslında boştur. İmam Rabbani* (1563–1624) * İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin oluşumuyla ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır. “Maddenin boşluklu yapısı” ilk olarak büyük âlim 15


İmam Rabbani tarafından ortaya konmuştur.

Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir. Nazzam* (792–845) * İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta geçirdi. “Maddenin tanecikli yapısı” dünyada ilk olarak Nazzam tarafından belirtilmiştir.

Ben gerçek düşünür diye kimya ilmini bilene derim. Razi

MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARINI TASDİK EDEN BATILILARDAN BAZILARININ SÖZLERİ Kimya Müslümanlar tarafından kurulmuştur. Müslümanlar binlerce keşif ve metotlarıyla kimya ilminin kuruluşuna yardım etmişlerdir. Orta çağda İbni Sina tıp yazarlarının en büyüğü, Razi en büyük Doktor, Beyruni en büyük astronom, İbni Heysem en büyük optik âlimi, Cabir bin Hayyan en büyük kimyagerdi. William James Durant* (Vilyım Ceymıs Dürant) (1885–1981) 16


*Amerikalı filozof, tarihçi, yazar.

Kimya İbni Sina’nın buluşlarıyla bugünkü seviyesine ulaşabilmiştir. Berthold Schwartz* (1318–1384) *Barutu bulan Alman kimyager.

Razi modern kimyanın kurucusudur. Eric John Holmyard* (Erik Caan Homyard) (1891–1959) *İngiliz bilim adamı, kimya tarihçisi.

Cabir’den sonra yaşayan Razi kimya ilminin büyük kurucularındandır. Eilhard Wiedemann* (1852–1928) *Alman fizikçi.

İslam kimyacılarının kendilerinden sonra gelenlere bıraktıkları miras saymakla bitmez. 17


ROGER GARAUDY* (1913–2012) • Fransız filozof ve yazar, 1982’de Müslüman oldu, Müslüman olmadan önce Marksizmin önemli savunucularındandı.

Gerçek kimyager Razi’dir. Dr. Sigrid Hunke* (1913–1999) • Alman felsefeci, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi kitabının yazarı.

Kimyaya deneyciliği kazandıran Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan kimya ilmine buharlaştırma, süzme, saflaştırma, eritme, damıtma, kristalizasyon metotlarını keşfederek uygulamaya soktu. Max Meyerhof* (1884–1951) *Alman bilim adamı.

Müslümanlardan önce kimyanın mevcut olmadığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. Haydar Bammat* 18


(1890–1965) * Dağıstan’da doğdu, Paris’te yaşadı, devlet adamı, diplomat, yazar.

Şimdiki kimyayı deney malzemeleriyle ilk defa kuranlar Müslümanlar olmuştur. Corci Zeydan* (1861–1914) *Hıristiyan Arap tarihçi, Beyrut doğumlu.

Müslümanların ayrı bir mesai gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk ele alınan disiplinlerden biri kimyadır. Dr. Philip K. Hitti* (1886–1978) *Arap tarihçisi.

Kimyanın babası Cabir bin Hayyan’dır. Britannica Ansiklopedisi

BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN 19


HAZIRLAYAN FAKTÖRLER BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA DÖRT FAKTÖR BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA DÖRT FAKTÖR VARDIR: 1. HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ 2. RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI 3. FRANSIZ İHTİLALİNDEN (1789) SONRA LAİKLİĞİN DOĞUŞUNUN BİLİME KATKISI 4. BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA KULLANILAN TETKİK, TAHKİK VE ARAŞTIRMA METOTLARININ DOĞRULUĞU İLE BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT AŞKI

HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ 1* Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı medeniyetinin esası; Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır.

RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ 20


BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI 2* Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan, aslında bizim ilim tarihimizdir.

RÖNESANS’TAN VE FRANSIZ İHTİLALİ’NDEN SONRA BATI’NIN BİLİMDE İLERLEMESİ 3* Rönesans; başta bilim olmak üzere çeşitli dallarda Batı’nın ilerlemesidir. 4* Rönesans, XVI. ve XVII. yüzyıllarda yaşanmıştır. 5* Fransız İhtilali 1789 yılında olmuştur. 6* Batı’nın Rönesans’tan ve Fransız İhtilali’nden önceki problemi dinle değil; bozulmuş din adamlarıyla ve dinin emirlerini kendi kişisel çıkarları için kullanan o günkü kilise teşkilatıylaydı. Eski sisteme teokratik düzen deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik düzen denildi. Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse doğruydu, asla sorgulanamazlardı. Ruhban sınıfın baskısına karşı laiklik doğmuştu. Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı. Gerçek Hıristiyanlığın dinle çatışması düşünülemezdi. Kilisenin yanlışlığı, bilim adamlarında tepki oluşturdu. Bilim adamlarının çoğunluğu Descartes (1596–1650) (Dekart)’ın “Metafizik, bilim olmaz; bilgi ancak ölçülebilirdir.” sözünü esas alıp bilimin konusunu maddeyle sınırlandırmak istediler. Din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda bilim adamları yanlış olarak, din ile bilim arasında ayrılık var sandılar. Sonuçta da, din ile bilim ayrışması gerçekleşti. Din ve bilim, iki ayrı alan olarak ele alındı. Din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele alınması, Batı’daki çaresizlikten başvurulan bir şeydi. 7* Günümüzde, üniversitelerimizde benimsenen de budur. 21


8* Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm de denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. O dönemde Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak ortaya atılmıştır. İlerici ve gerici deyimleri de ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere ise ilerici denilmiştir. 9* Batı’da; hem laikliğin doğuşundan sonra hem de Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı Batı bilim adamları da çıkmıştır. Bunların içinde en meşhuru Pascal’dır. Pascal (1623–1662), Hıristiyanlık ile bilimin beraber olabileceğine inananlardandı; ancak başarılı olamadı; birleşmeyi sağlayamadı. Pascal gibi diğerleri de her ne kadar din ile ilmi birleştirmek için gayret göstermiş olsalar da belirtilen sebeplerden dolayı bu hususta bir ilerleme kaydedememişlerdir. 10* Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak görülmüştür. Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman çatışır görülmemiştir, birbiriyle iç içe yer almıştır. 11* Bu konuda Müslümanlar, çok şanslı sayılır; çünkü şimdiye kadar ilim adına keşfedilen çok şey vardır ve bundan sonra da pek çok şey olacaktır. İbni Sina, Cabir bin Hayyan, Razi hem büyük birer kimyacı hem de çok iyi bir dindardılar. Diğer branşlarda da durum aynıydı ve daha bunlar gibi on binlercesi vardı. 12* İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır. Nutuk’u dikkatle okuyanlar Atatürk’ün dinine sahip çıktığını apaçık görürler. “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” kitabının 2. cilt 98. sayfasında Atatürk şöyle demektedir: “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, 22


bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.” Atatürk bu sözleriyle, dinimizin Hıristiyanlıkla mukayese olunamayacağını belirtmiştir. 13* “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha önceden söylemiştir.” demek aşağılık kompleksini hatıra getiren bir cümle olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya konan hususların hiçbirinin dinimizle çelişmeyeceğini bilmek gerekir. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu görmek mümkündür. 14* İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti. 15* Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir. 16* Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. 17* İlmi metafizikten ayırmak mümkün değildir. 18* Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir gerçektir.

BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA KULLANILAN TETKİK, 23


TAHKİK VE ARAŞTIRMA METOTLARININ DOĞRULUĞU İLE BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT AŞKI 17* Bilimsel çalışmalarında Batılıların büyük bir çoğunluğu, pozitivist ve natüralist sonuçlara ulaşma niyetiyle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu niyet, dini ilimden ayıran bir niyettir. Batılıların pozitivist ve natüralist amaçları olumsuz bir amaç olsa bile bu olumsuz amaca ulaşma yönünde kullanıldıkları vesileleri, hak vesilelerdir. Aslında bu vesileler, Müslümanlarda olması gereken vasıflardır. Müslümanlarda olması gereken davranışlar Batılılara geçmiş, Müslüman ise dinine ters olumsuz vesilelere sarılmıştır. 18* Batılılarda olan onların ilimde ilerlemelerini sağlayan hak vesileler arasında şunları sayabiliriz: Mesainin tanzimi, iş bölümü, çalışkanlık, az uyuma, yardımlaşma, bilimsel çalışmalarda kullanılan tetkik metotlarının doğruluğu, tahkik metotlarının doğruluğu, araştırma metotlarının doğruluğu vb. vasıflar. 19* “İnsan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.” hakikatine Batılılar davranışları ile uydukları için Allah onları bilimde başarılı kılmıştır. 20* Pozitivist ve natüralistlerin hakkı temsil edenlere galip gelmelerinin nedeni, kullandıkları vesilelerin hak olmasıdır. Bundan dolayı kazanan, pozitivist ve natüralistler değil; yine de haktır.

BATILI BİLİM ADAMLARINDAN 24


BAZILARININ HAYATI VE MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ Bana bir dayanma noktası gösteriniz. Dünyayı yerinden oynatayım. Arşimet* * Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendistir.

Milattan önce 287 yılında doğmuştur. Milattan önce 212 yılında ölmüştür. Hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bilime en büyük katkısı bu keşfidir.

BLAISE PASCAL (1623–1662)’IN HAYATI 1* Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve kimyacısıdır. Aynı zamanda filozof ve yazardır. 2* Maddenin boşluklu yapısı üzerinde çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu çalışmalarını “Boşlukla İlgili Yeni Deneyler” ve “Boşluk İncelemesine Giriş” adlı kitaplarında yayınladı. 3* İlk hesap makinesinin mucididir. 4* Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları vardır. Toriçelli (1608– 1647)’nin varsayımlarını yaptığı deneylerle doğruladı. 5* Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu şekilde yapmıştır: 1 m2’lik yüzeye dik doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise bu yüzeydeki basınç 1 pascal olur. 6* 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd hâlinden sonra kesin kararlar aldı. Bundan 25


sonra Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya yöneldi. Hayatındaki bu kararından sonra yoğun bir şekilde bilimsel araştırmalarına da devam etti. 7* Descartes (Dekart), bilimin konusunu maddeyle sınırlandırmıştı. 8* Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı. Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan, azınlık bazı kişiler de az da olsa mevcuttu. 9* Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak din ile bilim arasında ayrılık var sandılar. Böylece din–bilim ayrışması gerçekleşti. 10* Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim adamlarında oluşan tepki, dine karşı olduklarından değildi, zaruretten ileri geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi gösterenlerin başında gelen akılcı insan olmasına rağmen “Allah vardır.” diyordu. 11* Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. 12* O dönemde Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya atılmıştı. 13* İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere de ilerici denilmiştir.

BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ “Between us and heaven or hell there is only life, which is the frailest thing in the world.” 22* “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok ince 21*

26


bir perde vardır, her an oraya da geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.” Blaise Pascal “Faith certainly tells us what the senses do not, but not the contrary of what they see; it is above, not against them.” 24* “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü söyler.” 23*

Blaise Pascal “If you gain, you gain all. If you lose, you lose nothing. Wager then, without hesitation, that He exists.” 26* “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın. Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin. Tereddüt etmeden, bahse gir ki O var.” Blaise Pascal 25*

Galilei Galileo (1564–1642) (Geliley Gelileyo)’nun Hayatı 27* 28* 29* 30* 27

İtalyan astronom, matematikçi ve fizikçidir. Dinamik ilminin kurucusudur. Sıvılı termometrenin mucididir. İlk mikroskobun kâşifidir.


31* Dürbünü bulmuştur. 32* En çok gök cisimleri üzerine çalışmıştır. 33* Çevresine rağmen bilimsel mücadelesinde “Her şeye rağmen dünya dönüyor.” demesiyle meşhurdur. 34* Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfeden bilim adamıdır. 35* 1633’te “Dünya yuvarlaktır.” dediğinden engizisyon mahkemesine çıkarılmıştır. 36* Söyleminden vazgeçti gibi gözüktüğünden giyotinden kurtulmuş; fakat bundan sonraki hayatı, ömrünün sonuna kadar göz hapsinde geçmiştir. 37* Bunun iki nedeninden birincisi kilisenin ilme karşı oluşudur. İkincisi ise Galileo’nin ilimle dini birleştirmek isteyen gerçekten inançlı biri olmasıdır.

Galilei Galileo’nun Meşhur Sözü “I do not feel obliged to believe that same God who endowed us with sense, reason, and intellect had intended for us to forgo their use.” 39* “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir; Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye vermiştir.” Galilei Galileo 38*

ISAAC NEWTON (1642–1724) (AYZIİK NİÜVTIN)’IN HAYATI 40* 41* 28

İngiliz fizikçisi, matematikçisi ve astronomudur. Newton çekim kanununu (evrensel çekim teorisi)


bulmuştur. Newton çekimi veya Newton kanunu olarak da adlandırılan bu kanun şöyle ifade edilir: Gezegenler arasında kütleyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan bir çekim vardır. 42* Aynı çekimi atomda da görüyoruz. 43* Tarih ve dinle ilgili kitapları da vardır. 44* Dinle ilgili eserleri, iki tanedir. 45* Simya üzerine çalışmaları vardır. 46* Yere düşen bir elma gibi önemsiz bir olay, Newton’da büyük ilhamlara kapı aralamıştır.

ISAAC NEWTON’IN MEŞHUR SÖZÜ “Nature and nature's laws lay hid in night; God said "Let Newton be" and all was light.” 48* “Tabiattaki Allah’ın kanunları karanlıktaydı (insanlar tarafından bilinmiyordu); Allah Newton'a emretti ve her şey aydınlandı (insanlar kanunlardan haberdar oldu).” ISAAC NEWTON 47*

Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı (1879–1955) 49* 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik) teorisini ortaya koydu. 50* 1921’de Nobel ödülü aldı. 51* Yapay einsteinium elementini periyodik tabloya Albert 29


Einstein kazandırmıştır. 52* Einsteinium elementinin atom numarası 99’dur ve Es sembolüyle gösterilir. 53* Einstein atomu bir canavara kaptırdığını ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir olmasından sonra anlayabilmiştir. Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür dilemiştir. Nükleer enerji, Batılıların elinde akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için Japonya’da dev şehirlerin yerle bir olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep olmuştur. 54* Günümüzde de atom bombası, tehdit ve tedbir unsuru olarak değişik ellerde tutulmaktadır. 55* Bu bakımdan insan unsurunun iyi eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik; beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve vicdan duyarlılığını da getirebilmelidir. 56* Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle “superstring teorisi” 1915 yılında Einstein tarafından keşfedilen bir teoridir.

Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın Meşhur Olmuş Sözleri “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.” (“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”) Albert Einstein

57*

“Kâinatın yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik (tahrik eden, harekete geçiren) gücüdür." Albert Einstein

58*

30


59*

“Allah zar atmıyor. Buna ikna oldum.“ Albert Einstein

BATILI DİNDAR DEVLET ADAMLARI Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed. Muallimi ve naşiri olduğun bu kitap, senin değildir; o ilahi bir kitaptır. Bu kitabın ilahi olduğunu inkâr etmek, mevcut ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, insanlık senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremeyecektir. Ben, heybetli ve azametli huzurunda tam ve sarsılmayan bir hürmetle eğilirim. Prens Otto von Bismarck (1815–1898)* *Alman başbakanı.

Thomas Woodrow Wilson (1856–1924) 1* Thomas Woodrow Wilson (1856–1924), Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913–1921 tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır. 31


1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür.

David Lloyd George (1863–1945) 2* 1916–1922 tarihleri arasında İngiltere başbakanıdır.

Elefterios Venizelos (1864–1936) 3* Yunanistan'ın 1910–1915 tarihleri arasındaki başbakanıdır.

DİN İLE İLMİ BERABER ELE ALAN BATILI DÜŞÜNÜRLER METAFİZİK AKLA TERS DEĞİLDİR 60* Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz, Nicholas Malebranche akılcı insandı ama “Allah vardır.” diyorlardı. 61* Shakespeare ve Goethe de Allah’a inanıyordu. 62* Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de iman hakikatlerinin akla ters olmadığını rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı.

“Cehalet Tanrı’nın laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.” 32


William Shakespeare * (1564–1616) * İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür.

“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyor.” Johann Wolfgang von Goethe * (1749–1832) * Alman romancı, oyun yazarı, şair, hümanist, bilim adamı, filozof ve politikacısıdır.

Gottfried Wilhelm Leibniz (1646–1716) 63* Ünlü Alman filozofudur. 64* Bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerindendir. 65* Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle tanınır. 66* Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.

Nicholas Malebranche (1638–1715) 67* Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur. 68* Malebranche, zihinle beden arasındaki gözle görülür bağın Tanrı'nın müdahalesiyle kurulduğunu ifada eden okkasyonalist görüşü geliştirmiştir. 69* Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir. 70* Malebranche; “Tanrı, gücünü insana aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı 33


zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak suretiyle insana herhangi bir şeyi bilme olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.

KUR'AN'I TASDİK EDEN BATILI DÜŞÜNÜRLERDEN BAZILARININ SÖZLERİ Zaman geçtikçe Kur'an’ın ulvi sırları inkişaf ediyor. Doktor Maurice (Moris)* *Meşhur İslam araştırmacısı, oryantalist ve Arap edebiyatı mütehassısı.

Kur’an, baştan ayağa kadar samimiyetle ve hakkaniyetle doludur. Kur’an'ın ulviyeti; onun cihanşümul (cihanı kuşatan, dünya genişliğindeki, kâinatı ilgilendiren) hakikatindedir. Thomas Carlyle (Karlayl)* (1795–1881) *İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.

Müslümanlık teslis akidesini reddeder. 34


Edward Gibbon (Edvor Gibon)* (1737–1794) * İngiltere'nin en meşhur ve en büyük tarih yazarlarındandır. İngiliz milletvekilidir.

Yaratıcı’nın hukuku ile yaratılanların hukuku, ancak Müslümanlık tarafından mükemmel bir surette tarif olunmuştur. Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Museviler de itiraf ediyorlar. Marmaduke William Pickthall (Marmadük Piktol)* (1875–1936) * Batılı İslam yazarıdır. Kur'an’ı özgün şekliyle Arapça’dan İngilizce'ye tercüme etmiştir.

Kur’an, bütün iyilik ve fazilet esaslarını ihtiva eder; insanı her türlü sapkınlıktan korur. Sedio* * Oryantalist.

Kur’an öyle bir peygamber sesidir ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi saraylarda, çöllerde, şehirlerde ve devletlerde çınlar. Samuel Johnson (Dr. Johnson)* 35


(1709–1784) *İngiliz yazar ve şair.

Kur’an, dünyada en büyük hakikat olan “Allah'ın birliğine inanmak” hakikatini dünya çapında ilan eder. Doktor City Youngest (Siti Yangest)* *İngilizce–Arapça ve Arapça–İngilizce sözlük yazarı.

Kur'an'ın lisanı her yönüyle benzersizdir. Kur'an muhteşem bir mucizedir. Corsele (Korsel)* * Kur’an'ın mutaassıp münekkidi ve mütercimi.

Kur’an beşeriyete ilahi bir lütuftur. Kur’an muzaffer cumhuriyetler meydana getirmiştir. John Medows Rodwell (Radvel)* (1808–1900) *Kur’an ayetlerini iniş tarihine göre 1876 yılında İngilizce’ye tercüme ve tertip eden, İngiltere'nin İslam bilimiyle uğraşan papazlarından.

36


Müslümanlık günümüz dünyası için en uygun bir dindir. Cihan medeniyetlerinin dayandığı bütün temelleri ihtiva eder. Gaston Care (Gaston Kar)* *Fransa'nın en meşhur oryatalistlerinden.

Kur'an bütün dinî kitaplardan üstündür. Jochahim Du Rulph (Yoahim Dü Raf)* *Alman âlimlerinden ve oryantalistlerinden.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR (PARTİKÜL TEORİSİ) Maddenin içi, dolu gözüktüğü hâlde aslında boştur. (1563–1624) İmam Rabbani* * İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin oluşumuyla ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır. “Maddenin boşluklu yapısı” ilk olarak büyük âlim İmam Rabbani tarafından ortaya konmuştur. 37


MADDENİN YAPISINDA VURGULANMASI GEREKEN BAŞLICA ÖGELER • • • • •

Maddenin yapısı taneciklidir. Maddenin yapısı boşlukludur. Maddenin tanecikleri hareketlidir. Tanecikler arasında çekim kuvveti vardır. Tanecikler arasındaki mesafeler farklı farklıdır. Taneciğin fiziksel özelliği yoktur; tanecik hâl değiştirmez.

Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir. Nazzam* (792–845) * İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta geçirdi. “Maddenin tanecikli yapısı” dünyada ilk olarak Nazzam tarafından belirtilmiştir.

NAZZAM “MADDE, SONSUZ DENECEK ÖLÇÜDE PARÇALANABİLİR.” DEMEKLE NELERİ SÖYLEMİŞTİR? 71* 1. Atomun parçalanabileceğini belirtmiştir. 72* 2. Atom altı parçacıklara işarette bulunmuştur. 73* 3. Maddenin bir başlangıçtan itibaren var olduğunu ifade etmiştir. 74* 4. Yarı ömürden söz ettiği düşünülebilir.

MADDENİN TANECİKLİ YAPISI GÖZLEMLENEBİLİR Mİ? 38


1* 30 milyon defa büyülten STM (tarayıcı tünel mikroskobu) ile atom ve moleküller görülebilmektedir. 2* Bilgisayardaki renklendirme dışında, görülen gerçek görüntüdür. 3* Kitaplardaki molekül modelleri yanlıştır, gerçek görüntü değildir. 4* Atomlar yuvarlak olarak, moleküller de birbirine geçme modeli şeklinde görülürler. 5* Atom çapı 10–8 cm olduğuna göre, atom mikroskopta 0,3 cm büyüklüğünde görülür. Günümüzde çekirdek, proton, nötron, elektron zaten görülemezler. Esirin de görülmesi mümkün değildir. Ancak belirtilen ispat yollarıyla varlığına delil getirilmektedir. 6* Göremediğimiz, mikroskop veya X ışınlarıyla bile tespit edemediğimiz madde de vardır. Bunlara ancak günümüzün teknolojisi ile ulaşılmaktadır.

PARTİKÜL TEORİSİ (ATOM ALTI PARÇACIKLAR VE ESİR) ESİR İLE İLGİLİ BİLDİKLERİMİZ 1* 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı esirin varlığı konusunda günümüzün bilim adamları arasında birlik olduğu söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul etmediğini söyleyebiliriz. 2* Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en küçük parçacığı, esirin zerreleridir. 3* Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom esirden yapılmıştır. Atomun yapı taşları esirdendir. 4* Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya benzetirsek onda yüzen varlıklar; atomlar, moleküller, iyonlar, formül–birimler 39


ve galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde yüzen bir gemi gibi düşünülebilir. 5* Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde yoktur. 6* Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin varlığını gösterir; çünkü boşlukta bunların yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur. Gezegenler arasındaki çekme ve itme kanunları da ancak esirin varlığıyla açıklanabilir. Yine uzay boşluğu dışındaki her çeşit boşlukta da esir vardır. 7* Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron ve elektronun farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor. Bunun gibi proton, nötron, elektron ve diğer atom altı parçacıklarının da aynı yapı taşının farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz. 8* Buz ile su buharının birleşmesinden su oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler gerektiğinde oluyor. 9* Bu birleşme, dönüşüm ve eşitlikler çekirdek tepkimesidir. Bu durum bize hem esir maddesinin enerji ile ilgili olduğunu ispat eder. Hem de atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı olduğu konusunda fikir verir. 10* Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden bazıları şunlardır: Proton + Elektron → Nötron Nötron → Proton + Elektron 11* Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji olduğu düşünülüyor. 12* Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır. Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin üstündeki perdenin kalkacağı ve yeni enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem beklenmektedir. O dönemin ulaşım vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile lüzum görülmeden çalışacaktır. 13* Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de hâlleri vardır. 40


14* Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor. Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi de esir kalmakla beraber, diğer maddeler gibi farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde bulunabilir. 15* Hem madde esirden yapılmıştır hem de madde içinde esir vardır. 16* Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen ortamları da oluşturur. Esir; madde ve mana âlemlerinin arasında bir yapıya sahiptir. Bu nedenle esir maddesi, manevi varlıkların da yaşama ortamı olarak düşünülebilir. 17* Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı değildir; metafizik de bilim kabul edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda olup vücudun en zayıf mertebesidir. Esirle ilgili ortaya çıkacak ispatlar, bizi, din ile ilmin buluştuğu noktalara götürebilir. 18* Maddenin % 96’sını oluşturan ve günümüzde bilinmeyen madde olan karanlık maddenin esir olabileceği düşünülmektedir.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR 75* Esir maddesi atom altı parçacık olduğu gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden yapılmış olabilir. 76* Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan bilginleri maddenin en küçük parçasının atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve günümüzün ilim adamlarından biri gibi konuşmuştur. Bugünün partikül teorisi 41


perspektifinden atom altı parçacıklar düşünülerek bu meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13 asır önce, çok derin şeyler söylemiş olduğu iddia edilebilir.

HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS BOZONLARI): KEŞFEDİLMEMİŞ ATOM ALTI PARÇACIK 77* Higgs parçacığı (Higgs bozonları), günümüzdeki madde kuramının henüz keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları atom altı parçacıklardandır. 78* Higgs bozonlarının esir olabileceği düşünülmektedir. 79* Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük laboratuvarına dünyanın en büyük süper iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs, Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) “parçacık çarpıştırma deneyi” için kullanılacaktır. Büyük Hadron Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa edildiği” şeklinde olacaktır. 80* Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok büyük bir sıçrama” demektir.

AVRUPA NÜKLEER ARAŞTIRMA MERKEZİ (CERN)’DEKİ YÜZYILIN DENEYİ 1* CERN Cenevre’dedir. 2* CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük bir deney gerçekleştirilmiştir. 3* CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e üye değildirler. 4* Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir ifade ile maddenin belli bir başlangıçtan itibaren var edildiği konusu, CERN’deki deneylerin sonucunda deneysel olarak da ispat edilecektir. 42


5* Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre madde zaten ezelî (öncesiz) değildir. 6* İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü göklerin ve yerin yaratılışına şahit tutulmadık. 7* Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit olma konusu ise!

BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA) TEORİSİ 8* Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe şöyle özetlenebilir: 13,7 milyar yıl önce evren bir nokta olarak var edildi ve genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç noktasından önce madde ve zaman yoktur. 9* Evrenin başlangıç noktası denildiğinde, noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir. 10* Var ediliş ve genişleme, bir emirle başlamıştır ve devam etmektedir.

ZIT İKİZ ATOM ALTI PARÇACIKLAR 81* Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de meydana gelir. 82* Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.

KUARK ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR •

43

Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar.


Kuark adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark– tılsım kuark. Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya çıkmasına sebeptir hem de bunların etkilerini duyarlar.

ANTİ MADDE ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR 1* Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak adlandırılır. 2* Sebepler dünyasında her şeyin çift yaratılmış olmasını, anti madde ile evren bazında da görmüş oluyoruz. 3* Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye dönüşebilir. 4* Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri kalan kısmından ise başka element oluşur. 5* Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı konularındandır. 6* Dünyada anti madde yoktur. 7* Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur. Atom altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda parçalanmasıyla CERN’de çok küçük miktarda bir görünüp bir kaybolan anti madde ispatlanmıştır. 8* Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır. 9* Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde ve anti maddenin yaratıldığı tahmin edilmektedir.

ANTİ MADDE NİÇİN BİR GÖRÜNÜP BİR KAYBOLUYORDU? (DÜNYADA ANTİ MADDE 44


NEDEN YOKTUR?) 10* Beta bozunmasında, nötron protona dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti nötrino denilen tanecik neşrolunur. 11* Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino 12* Bazı nadir izotoplarda ise çift beta bozunması görülür. 13* Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi birden aynı anda bozunur. İki protona dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti nötrino yayılır. 14* Çift beta bozunmasının farklı bir versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz. 15* Beta bozunmasında dışarıya bir anti nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu; bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu anlamına gelir. 16* 2Nötron → 2Proton + 2Elektron 17* Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron tarafından absorbe edilir. Bizim bunu gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir kaybolması şeklinde olur. Buna, anti nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada anti maddenin olmayışı, anti maddenin gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti nötrino maddenin temel parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır. 18* Anti madde, tanecikler arasında müstakil olarak mevcut değildir. 19* Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek sıcaklık şartlarında mevcuttu.

DÜNYADA NİÇİN ANTİ MADDE YOKTUR? 20* Anti madde ile madde birbirine temas ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa çıkararak ortadan kaybolurlar. 45


21* Madde ile anti madde karşılaştığında; maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu, patlayan bir hidrojen bombasının bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir. 22* Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi olmasaydı, dünya olmayacaktı.

ELEKTRON İLE POZİTRON BİRBİRİNİN ANTİ MADDESİDİR 23* Elektron ve pozitron arasındaki temas neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi enerjiye sahip gama ışınları meydana gelir. 24* Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır. 25* Elektronun (madde) atom numarası –1, kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun (anti madde) atom numarası +1, kütle atom numarası 0’dır. 26* İkisini topladığımızda atom numarası da kütle atom numarası da 0 olan gama ışını oluşur ve enerji açığa çıkar.

ATOM ALTI TANECİKLERİN DİLİ 27* Atom altı tanecik araştırmalarında daha derinlere inildikçe, çok küçük kütleli, kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü taneciklerin varlığı bize şunları düşündürüyor: 28* Madde her an, sanki varlık–yokluk sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor. 29* Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz değildir. Var edildikten sonra kendi hâline bırakılmamıştır. 30* Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve başka şeylere dönüşen bu kadar çok taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü, ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu anlamamız içindir.

46


ETER VE ETER ALTI ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR 83* Küçük âlem diyebileceğimiz atom altı partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı gibi adlarla da anılmaktadır. 84* Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul etmez.

MUON ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR 85* Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir.

FOTON (IŞIK PARÇACIĞI), ÖZELLİKLERİ VE GÖREVİ 1* Foton adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir. 2* Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır. Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede 300 milyon km yol alır. 3* Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi dünyaya taşımaktır. 4* Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır. 5* Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.

FOTONUN MEYDANA GELİŞİ 6* İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir. Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon °C’tır. 7* Güneşin merkezinde var edilen her bir foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir. 8* Fotonlar güneşin merkezindeki çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece farklı özellikte, düşük enerjili birçok değişik foton meydana gelir. 47


9* Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5 dakikada dünyaya ulaşır. 10* Foton çeşitlerinden zararlı olanları, dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası, bunları tutmakla görevlidir. 11* Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir. Böylece her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) elementi, He (helyum) elementine dönüşmüş olur. 12* Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4 milyon ton kaybeder. 13* Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür. 14* Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir. 15* Foton ve nötrinolar da böylece meydana gelir. 16* Fotonlar çeşitlidir.

FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ 17* 18* 19* 20* 21* 22* 23* 24*

Alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını ve gama ışını X ışınları Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar Görünen ışık İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını Mikro dalgalar Radyo dalgası Lazer ışını

GÖZÜN ALGILAYABİLDİĞİ IŞINLAR 25* Nanometre, nm kısaltmasıyla gösterilir. 26* 1 nm = 1 milimikron = 10 angström 27* 1 milimikron = 10–3 mikron 28* 1 mikron = 10–3 mm 29* 1 mm = 10–3 m 30* Gözün algılayabildiği ışınlar 380 nm ile 780 nm arası dalga boyundaki görünür ışınlardır. 48


NÖTRİNO 31* Nötrino atom altı parçacıklardandır. 32* Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte, hidrojenin helyuma dönüşmesi anında, maddenin enerji karşılığı olarak meydana gelir.

GLUON (GULON) 1* Atomun yapısında gluon adı verilen parçacık da belirlenmiştir. 2* Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye bilinen sekiz parçacık tarafından taşınır. 3* Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür. 4* Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete karşı duyarsızdır.

LEPTON 86* 87*

Çekirdek kuvvetinden etkilenmez. Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.

KARANLIK MADDE 88* Maddenin % 96’sının ne olduğu günümüzde bilinmiyor. Buna karanlık madde denmektedir.

KARANLIK ENERJİ VE KARANLIK MADDE 89* Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; % 70’i karanlık enerji, % 20’si ise karanlık maddedir. 90* Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne olduğunu 49


bilinmektedir. 91* Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe göre çok azı, ufak bir parçasıdır. 92* Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan günümüzün partikül teorisi, perdenin arkasında daha nice varlıklar olabileceğini kanıtlamaktadır.

IŞINLAMA GERÇEKLEŞECEK Mİ? 93* Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu. 94* Radyo ve televizyon ile yapılan suretin naklidir. 95* Henüz aynen nakil olmamıştır. Gelecekte daha çok ışınlama konusu üzerinde çalışmalar olacaktır. 96* Gerçi radyo ve televizyonun ileri dereceleri konusunda da daha yapılacaklar vardır. 97* Şayet çok çalışırsak, yakın bir gelecekte, zemin yüzünü; her tarafı, her birimize görülen ve her köşesindeki sesleri herkes tarafından işitilen bir yer konumuna getirebiliriz. 98* Işınlama konusu bize, şu an için mümkün olamayacakmış gibi geliyor; çünkü cisimler hareket ettikleri yönde boylarından kaybetmekte ve ışık hızına çıkınca da yok olmaktadırlar. Bu durumda insanın kalbi ve nabzı nasıl olur bilinemez! 99* Ancak gelecekte ilimler çok gelişecektir. 100* Bu gelişmeler, beraberinde birçok sürprizi de getirecektir. 101* Teknik ve teknoloji ilerledikçe, şimdi bize imkânsızmış gibi gelen olaylar gerçekleşecektir. 102* Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır etmek, mümkündür. Kişisel çabalarla o noktaya yetişilmezse de, insanlığın ortak çalışmasıyla yetişilebilir. Maddeten erişilmezse de, manen erişilebilir.

50


MADDENİN IŞIN HÂLİ 103* Plazma hâl veya akkor hâl de denir. 104* Plazma hâli, her maddede vardır. Plazma hâline geçiş; her maddede, her zaman, belirlenen ve planlanan düzeyde olmaktadır. 105* İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi; solunum yoluyla veya deriden doğrudan kana geçmek suretiyledir. Havadan beslenme konusu, maddenin plazma hâliyle ilgilidir. Plazma hâli havayla karışınca ve solununca tedavi eder.

MADDENİN IŞIN HÂLİNİN DELİLLERİ 106* Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye temas ederek kana geçmek suretiyle veya temassız solunum yoluyla, koruyucu hekimlikte ve tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Madde ışın hâline geçince kütlesinden kaybetmez; çünkü ya hava ve suda şarj olur, ya da hassas tartım aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez. 107* Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz edilmektedir. 108* Esir maddesinin farklı durumlarından bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi olabilir. 109* Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değildir; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda maddenin ışın hâlinin olduğuna dair görüşler vardır.

TAKYON (TACHYON) 110* Takyan, Latince’de “çok hızlı” demektir. Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi, boyutları sıfırdan küçük olan atom altı parçacıklardır. Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı gidebileceğini göstermiştir. 51


MADDE NAKLİ OLMASI İÇİN İZAFİYET (RÖLATİVİTE=GÖRELİLİK) TEORİSİNİNİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ Mİ GEREKİR? 1* Cisimlerin hareket ettikleri yönde boylarından kaybedeceklerini ve ışık hızına erişince de yok olacaklarını belirtmiştik. 2* Einstein’ın izafiyet teorisine göre ise, ışık hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz oluyordu. Günümüzde böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla, kütlenin sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.

GYRON (JAYRON) DENİLEN ATOM ALTI PARÇACIK 1* Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron) denilen atom altı parçacık, esir maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin en küçük parçacığıdır. 2* Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır.

ESİRİN BİLİM DÜNYASINCA 1990’LI YILLARA KADAR KABUL EDİLMEMESİNİN NEDENLERİ 3* “Birleşik Alan Teorisi”nde hata yaptığını sonradan Einstein’ın kendisi de kabul etmiştir. Buna rağmen fizik dünyası Einsteinizm diyebileceğimiz görüş dışındaki her görüşe karşı uzun süre kapalı yaşamıştır. Bu sebeple de esir ile ilgili çalışmalar 1990’lı yıllara kadar yayımlanamamıştır. 52


ESİR MADDESİNDEN SÖZ EDEN BAŞLICA BİLİM ADAMLARI PROF. DR. PAUL DİRAC (1902–1984) 4* Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür. 5* Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde yeni değişiklikler olacağını ve ucuz enerji üretiminde faydalar elde edileceğini belirtmiştir. 6* Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve hareket eden bir tanecik denizinden söz etmiştir. 7* Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.

PİTTSBURGH ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR. FRANK M. MENO (1934–) 8* Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Frank M. Meno adlı bilim adamının esir maddesiyle ilgili hipotezi vardır. Dr. Meno, esir üzerindeki çalışmalarına 1961 yılında başlamıştır. 1990 yılında Kanada'da "Physics Essays" isimli uluslararası bir dergide esirle ilgili yazısı yayımlanmıştır. 9* Dr. Meno'nun teorisine göre; gyron (jayron) denilen atom altı parçacık esir maddesinin temelini teşkil eder. Gyron küresel değildir. İki ucu sivri ve ortası dar bir kalem şeklindedir. Kâinatta her şey bu maddeden ve bu maddenin dinamiğinden ibarettir. Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır. Dolayısıyla evrenin en küçük parçacığı gyrondur. Dr. Meno‘ya göre; esirin uygulama alanları ileride; telepati, düşünce akışı, iletişim, enerji kontrolü, tıbbi tedavi gibi alanlar olacaktır.

53


Rus Fizikçi Nikolai Aleksandrovich Kozyrev (1908–1983) 10* "Rusya'da Tanrıya Dönüş" isimli kitabında Rus fizikçi Nikolai Aleksandrovich Kozyrev, esir maddesinden söz etmektedir. 11* Ayrıca zamanı bir madde olarak ele almakta ve ona enteresan özellikler yüklemektedir.

ESİR MADDESİNİN BİRKAÇ CÜMLE İLE FARKLI TANIMLARI 12* Esir gayet latif, nazenin, itaatkâr bir icraat sayfasıdır. 13* Emirlerin nakil vasıtasıdır. 14* Tasarrufun zayıf bir perdesidir. 15* Yazıların latif bir mürekkebidir. 16* En nazenin bir icraat hullesidir. 17* Sanat eserlerinin mayasıdır. 18* En küçük maddelerin yaratıldığı bir ham madde ve bir tarladır. 19* Atomlar esir maddesinden yaratılmaktadır.

ESİR MADDESİNİN YOKLUĞUNU İSPAT İÇİN YAPILAN DENEYİN HATALI BİR DENEY OLDUĞU AÇIĞA ÇIKMIŞTIR 20* Michelson ve Morley, kendi isimleriyle anılan meşhur Michelson–Morley deneyini yapmışlardır. 21* Bu deney, esir maddesinin yokluğunu ispat için yapılmıştır. 22* Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu ispatlanmıştır. 54


ESİR MADDESİ ÜZERİNDE ÇOK DURULMASININ SEBEBİ 23* Kimyacılar ve fizikçiler esir maddesine özel bir önem vermelidirler. 24* Esirle ilgili keşif ve buluşlar, enerji probleminin çözülmesinde yenilik getirecektir. Çaresi bulunmamış bazı hastalıkların tedavisinde rol oynayacaktır. 25* Yerlerin ve göklerin insanlık için bütün hazinelerini açması belki de bu yolla olacaktır...

MADDENİN İKİ KARAKTERİ 1. TANECİKLİ YAPI 2. DALGA KARAKTERİ 26* Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra dalga özelliği de deneylerle gözlemlenebilir. 27* Işık da madde gibi hem tanecik hem de dalga özelliğine sahiptir.

MADDENİN DALGA KARAKTERİ 28* Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanında dalga özelliği de deneylerle gözlemlenmektedir. 29* Mesela; atomdaki elektron ispat edilirken elektronun dalga özelliğinden yararlanılır.

SEMANIN MEKFUF MEVC OLMASI 30* 55

Mevc, dalga demektir.


31* Mekfuf kelimesinin değişik anlamları vardır. Her bir anlam dalganın farklı bir yönünü, değişik bir özelliğini, ayrı bir karakterini açıklar. 32* Sema, mekfuf mevc özelliğine sahiptir. 33* Sema; dalgaları kararlaşmış, durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir denizdir.

DALGANIN ÖZELLİKLERİNDEN BAZILARI: KARARLAŞMAK, DURGUNLAŞMAK, SAKİN HÂLE GELMEK 34* Evren, dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir. Kararlaşmak, durgunlaşmak, sakin hâle gelmek; dalganın başlıca özelliklerindendir.

SCHRÖDİNGER, KARARLAŞMIŞ DALGALARDAN SÖZ EDER 35* Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza sahip olan her kütleye karşılık olan bir dalga vardır. 36* Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu denklemle hesaplanabilir. 37* Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır. 38* Hız arttıkça dalga boyu kısalır. 39* Daha karmaşık sistemlerde dalga özellikleri, Schrödinger’in bulduğu “Schrödinger denklemi” ile ifade edilir. 40* Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz eder.

Broglie (1892–1987) ve Schrödinger (1887– 56


1961) Kimdir? 41* Broglie, 1929 yılı Nobel ödülü sahibidir. Fransız fizikçidir. 42* Schrödinger, kuantum mekaniğine olan katkılarıyla, özellikle de 1933'te kendisine Nobel ödülü kazandıran “Schrödinger denklemi” ile tanınır. Avusturyalı fizikçidir.

DALGA ÖZELLİKLERİNİN DAHA FAZLASINI ÖĞRENMEMİZ YASAKLANMIŞTIR 43* Mekfuf kelimesinin bir manası da “yasak edilmiş veya menolunmuş” demektir. 44* Mekfuf mevc, yasak edilmiş dalga anlamındadır. 45* Kuantum mekaniğinde dalga özelliklerinden en önemlisi; dalganın konum ve momentum bilgilerinin, belli bir sınıra kadar ölçülebilir olmasıdır. 46* Dalga özelliklerinin daha fazlasını öğrenmemiz yasaklanmıştır. Fiziksel olarak da bu zaten mümkün değildir. Buna “Heisenberg belirsizlik ilkesi” denir. 47* Bu özellik aynı zamanda, mutlak determinizmi reddeder ve kader gerçeğine kapı aralar.

Süper Sicim Teorisi (Superstring Teorisi) 48* Einstein’ın keşfettiği “Süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle “superstring teorisi” maddenin dalga özelliği ile ilgilidir. Bu teoriye göre maddenin en temel özellik parçacığı sicimlerdir. Kütle ve elektrik yükü gibi özellikler, sicimlerin belli salınımları ile ortaya çıkar. Dolayısıyla bir dalga hareketi söz konusudur. Sicim teorisi; açık sicim ve kapalı sicim olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

57


AÇIK SİCİM TEORİSİ VE KAPALI SİCİM TEORİSİ 49* Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları hem birleşebilir hem de ayrılabilir. Kapalı sicim veya açık bir sicim şekli olabilir. 50* Kapalı sicim teorisinde ise sicimin açılabilme özelliği yoktur. Her zaman kapalı bir halka görünümündedir. Zaten mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da “kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi asılmış” demektir. 51* Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz önünde tutulduğunda, açık sicim teorisinin tercih edildiği düşünülebilir.

DÜRÜLMÜŞ DALGA KARAKTERİ (ÜÇ BOYUT DIŞINDAKİ DİĞER BOYUTLARIN ÜÇ BOYUT İÇİNDEKİ DÜRÜLMÜŞLÜĞÜ) 1* Mekfuf kelimesi, “dürülmüş” anlamına da gelmektedir. Süper sicim teorisi için üç boyut (buut) yeterli değildir, ek boyutlar gerekmektedir. Ek boyutlar, dürülmüş bir vaziyette bildiğimiz üç boyutta gizlenmiştir. Bu görüş, bu konudaki en yaygın yorumdur. 2* 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4. boyut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine zamanı da alan 5. boyut da vardır. Zaman, itibari bir şeydir; hakiki vücudu yoktur. Zamana değer, hayatiyet ve canlılık kazandıran şey, o zaman zarfı içinde yapılan işlerdir. Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6. boyuttan söz etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak bilinir. 3* Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında da; maddenin dalga karakterine, süper sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir. 58


4* Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein tarafından bulunan bir teoridir. 5* Diğer âlemde insanın görmesi ise belki 100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak görüp hissedebilecektir. 6* Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre, evrendeki her bir zerreye karşılık gelen bir dalga vardır. Evren, bu dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir.

KİMYANIN TEMEL KANUNLARI ATOMDAKİ KANUNLAR 111* ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar, etrafında ise negatif yüklü elektronlar bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini çekmektedir. 112* MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar, etrafındaki elektronları dağılmadan çekebilmesi ve döndürebilmesi için, çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır olması gerekmektedir. Bu yüzden de protonlar, elektronlardan yüzlerce kez daha büyüktür ve ağırdır. Mesela; 1 elektronun ağırlığı 1 birim ise bir proton ondan tam 1836 defa daha ağırdır. Bu ağır cisim etrafında, hafif olan elektronlar kendilerine göre çok hızlı hareket etmektedirler. Elektronlar, bu süratli dönüşleriyle yörüngede kalmaktadırlar. Her elektronun hızı farklı farklıdır. Bu hususun genel bir tasvirini yapacak olursak; etrafta şiddetli hareket etme, çekirdekte ise ağır bir yük yüklenme vardır. 59


Dolayısıyla ağırlık merkezdedir. Çekirdeğin veya merkezi tutan ağırlığın önemi büyüktür. Çekirdeğin etrafındaki elektronlar biraz yavaş dönse veya elektronlar dağılıp gitse, atom çekirdeğiyle beraber evren müthiş bir gürültü ile infilak edip yok olacaktır. Elektronlar, dönmesi gereken hızda dönerler. Elektronlar biraz yavaş dönseydi çekirdeğe yanaşacaktı, biraz hızlı dönseydi dağılıp gidecekti. Bu kanunun sosyal boyutuyla ilgili şunları söyleyebiliriz: En iyisi konumumuzun gereğini yerine getirmektir. Gerekli donanımı olmadığı hâlde, olduğundan fazla gözükerek kendini ülkesine hizmet ediyor gibi göstermek tehlikelidir. Büyük gözükerek yavaş dönmesine rağmen çekirdeğe yanaşanlar, bu yanaşmanın gereği olan samimi çalışkanlığı, başka niyetleri olduğundan dolayı sergilemediklerinden kendilerine zarar verirler, çekirdeğe zararları olmaz. Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı dönerler. Bu kişiler bu doğal kanuna uymadıklarından, bunların yakınlığı uzaklık sebebi olmuştur. Olduğundan hızlı gözükerek maddi ve manevi donanım, imkân ve kabiliyetlerini kendini göstermek için kullananların durumu ise şöyledir: Çekirdeğin cazibesi devam ettiği, çekirdek fırlatmadığı hâlde, onlar kendiliklerinden dağılıp giderler, çekirdekten uzaklaşırlar. Burada çekirdeğin de yok olması söz konusudur ki bu çok tehlikeli ve veballi bir durumdur; çünkü insan, iradesi olan bir varlıktır. Doğrusu elektron gibi insanın da kendi makamında olmasıdır. Olduğundan fazla ya da noksan görünmemelidir. Aşırı alçak gönüllülük de gururdandır. Çekirdek çok ağır yük taşımaktadır. Elektron ise çok rahatlıkla akıp gitmektedir. Elektronların çekirdekten uzaklıkları, 1 mm’nin milyonda biri kadardır. Saniyedeki hızları ise 1000 km ile 15 000 km arasında değişir. Bu hızdaki elektronlar, çekirdek etrafında minicik yollarında saniyede milyarlarca defa tur atarlar. Elektronların dönüş hızı her atomda farklı farklıdır. Merkezkaç kuvvet bu dönüşle oluşur. 60


113* İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Elektronlar da, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. 114* ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün atomlarda birden fazla elektron vardır. Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bu durumda her iki elektrondan birisinin saat yönünde, diğerinin ise saat yönünün tersi istikamette dönmesi; elektronların birbirlerini itmelerini önleyerek bir arada kalmalarında rol oynar. Zıt spin, farklı yönde dönüş demektir.

ELEKTRONLARDAN ENERJİSİ DÜŞÜK OLAN MI YOKSA YÜKSEK OLAN MI HIZLI DÖNER? 1* 7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da 7. enerji düzeyidir. 2* 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine doğru enerji düzeylerinin enerjisi fazlalaşır. 1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji düzeyinin enerjisi en çoktur. 3* Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı, çekirdeğe uzak elektronlar ise daha yavaş dönerler. 4* Herhangi bir atomun üst enerji düzeyindeki elektronların enerjisi daha fazladır. Buna rağmen diğerlerine göre daha yavaş dönerler. Elektronun hızı ile enerji düzeyinin enerjisi ters orantılıdır; bu iki konu birbiriyle karıştırılmamalıdır. 5* Kimyasal bağ, en üst düzeydeki elektronların bir kısmı ile meydana getirilir. 61


1* NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ): Çekirdekteki nötronlar, protonların birbirlerini itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynarlar. Bu nükleer kuvvete bağlanma enerjisi denir. Kitabın ileri sayfalarında (radyoaktivite bölümünde) bu kuvvet açıklanmıştır.

GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM ARASINDAKİ BENZERLİKLER Atomun çekirdeği ile elektronları arasındaki mesafe ve münasebet, adeta güneş manzumesinin bir minyatürü gibi küçük bir güneş sistemini andırmaktadır. Hendrik Antoon Lorentz* (1853–1928) * Atom üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları 1902 yılında Nobel ödülüne layık görüldü. Güneşin etrafında dönen gezegenleri, atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronlara benzetebiliriz. Bu dönüş hiç şaşırmadan ve nizamı bozmadan olmaktadır. Güneş sistemi ile atom arasındaki bu benzerlik, kâinatın her zerresinde görülen birliği sembolize eder. Güneş sistemi ile atom arasındaki başlıca benzerlikler şunlardır: Bir kısım kürelerin güneşin etrafında peykler hâlinde sürekli dönmeleri gibi elektronlar da atom çekirdeğinin etrafında hareket etmekte ve dönmektedirler. 62


Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom çekirdeğinin küçüklüğüne nazaran elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi de aynıdır. Elektronların hızı, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen en fazla hıza sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en yüksek hıza sahiptir. Elektronların öz kütlesi, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen en fazla öz kütleye sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en büyük öz kütleye sahiptir. Dünyada en çok bulunan element demirdir. Güneşe bizden daha yakın olan gezegenlerin öz kütlesi demirden fazladır. Güneşe bizden daha uzak olan gezegenlerin öz kütlesi ise demirden azdır.

ELEKTRON BULUTU Elektronlar, çekirdek etrafında hızlı dönerken bir bulut görünümü arz ederler. James Chadwick* (Ceymıs Çeedvik) (1891–1974) * İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların dönüşünde bulut modelini keşfetti, nötronu buldu, 1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.

HEİSENBERG BELİRSİZLİK İLKESİ 63


Elektronlar, çekirdeğin etrafında hızlı döndüklerinden her an, herhangi bir yerde bulunma özelliği gösterirler. Werner Karl Heisenberg* (1901–1976) * Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan Alman kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı. 115* Elektronlar, çekirdek etrafında dönerken bulut görünümü oluştururlar. 116* Bulut içinde elektronlar, her an herhangi bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir. Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir. 117* Elektron bulutunun görevi, çekirdeği korumaktır.

MEVLEVİ GİBİ DÖNENLER 1* Elektronlar 2* Akyuvarlar 3* Uydular 4* Gezegenler 5* Diğerleri

ATOMDA VE YILDIZLARDA AYNI KANUN GEÇERLİDİR (NEREYE GİDİLİRSE GİDİLSİN KANUNUN DEĞİŞMEDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR) 1* KÜTLESEL ÇEKİM KUVVETİ: Gezegenlerdeki kanundur. 64


Çekim; gezegenlerin kütleleriyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. G, kütlesel çekim kuvvetine ait sabit sayıdır. Sonuç Newton cinsinden çıkar. 2* COULOMB (KULOMB) ÇEKİM KUVVETİ: Atomdaki kanundur. Elektron ve protonun birbirini çeker. Çekim; elektron ve protonun yükü ile doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. k, coulomb çekim kuvvetine ait sabit sayıdır. Sonuç Newton cinsinden çıkar. 3* G ve k sabit sayıdır. F, çekim kuvvetidir; birimi Newton (N)’dur. r, uzaklıktır. m gezegenlerin kütlesi, q ise elektron ve protonun yüküdür. 118* Gezegenlerdeki ve atomdaki kanunun adı değişmiştir, ama aynı kanundur. 119* En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki itme ve çekme kanunları ile en küçük atom parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı olamadığından hiçbir formülden, sabit sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi. İlimlerin meydana gelmesidir; bu değişmez kananlar vasıtasıyla olmaktadır.

SABİT ORANLAR KANUNU 1* Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde kimyasal aşktan dolayı kanı kirleten karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2 oluşur. Bu birleşme gerçekleştiğinde hem karbonun hem de oksijenin tamamı da birleşmiştir. Karbondan da oksijenden de her ikisinden de arta kalan madde kalmamıştır (sabit oranlar kanunu). 65


2* C + O2 → CO2 + ısı 3* Örneğin; kanı kirleten 1 mol karbon varsa 1 mol de oksijene gereksinim vardır. 4* Bu mikro düzeyde de böyledir. Örneğin; 1 adet karbon atomu ve 1 adet oksijen molekülü dahi arta kalmama kaydıyla bu iş hayatımız boyunca devam eder. Böylece yaşamın sağlıkla devamı temin edilir. 5* Kanı kirleten karbon elementinin tamamının ne kadar oksijenle reaksiyona girmesi gerekiyorsa o kadar oksijeni solunumla alıyoruz.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ) KAÇIŞ 1* Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara merkezkaç (anil merkez) kaçış denir.

KİMYA KANUNLARINDAN SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞININ) SEBEPLERİ 120* 121* 122* 66

Âdetin harikalığını göstermek içindir. Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir. Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten başka tarafa


çevirmek içindir. 123* Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara takılıp onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı unutmasınlar. 124* Su gibi bazı maddeler; çok önemli olduklarından, yeknesaklık kaidesine girmemek için, çok yönlerden farklı kanunlara tabidir.

SUYA AİT ÖZEL KANUNLARA GENEL BAKIŞ 125* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda hidrojen bağı vardır. 126* Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 127* Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11 oranında daha fazladır. Bu, buza mahsus özel bir durumdur. 128* Normalinde maddenin katı hâlinde, moleküller birbirine sıvı hâline göre daha yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has olan bu durum, suyun donunca diğer sıvılara zıt olarak genleşmesinden ileri gelir. Su, donunca hacmi genişler. Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır. 129* Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı; 0 °C’ta değil, +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır.

BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ ARASINDA KOVALENT KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI 67


130* SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir? 131* CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan denmiştir. 132* SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden anlaşılır? 133* CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır. 134* SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin yanlış olarak kovalent bağ denmiştir? 135* CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade için denmiştir.

SU, BUZ HÂLİNDEYKEN H2O(k) MOLEKÜLLERİ NEREDEYSE HAREKETSİZDİR VE SU MOLEKÜLLERİNE KIYASLA BUZ MOLEKÜLÜNDE, MOLEKÜLLER ARASI MESAFE FAZLADIR 136* Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur. 137* Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır. 138* Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11 oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi gerçekleşir. 139* Normalinde maddenin katı hâlinde, moleküller birbirine sıvı hâline göre daha yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi 68


değil, hacim küçülmesi olur. 140* Yalnız suya has olan bu durum, suyun donunca diğer sıvılara zıt olarak genleşmesinden ileri gelir. 141* Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır. 142* Su donma noktasına gelince H2O(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü bağı ortaya çıkar. 143* Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar. 144* Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. 145* +4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. 146* Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır.

BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN AZDIR 1* Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda farklı bir durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler alttan donardı. Bu durum denizlerin buz hâline gelmesine neden olur ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.

SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ SICAKLIK DERECESİNDE EN BÜYÜKTÜR? 2* Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en büyüktür. Denizlerde 69


ve büyük göllerde en alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir, kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın devamı için şarttır.

ORTAMDA SU OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK NİÇİN ISLANMAZ? 147* Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir: 148* Göz taşı (CuSO4 x 5H2O) 149* Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O) 150* Boksit (Al2O3 x H2O) 151* Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki sıcaklıklarda niçin çözünme olmaz? 152* İyonik bileşiklerdeki kristal suyu nasıl oluyor da toz hâldeki maddeyi oda sıcaklığında ıslatmıyor ve kristal yapı bozulmuyor? 153* Kristal suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç hâline gelir. Kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki katıya zarar vermez. 154* Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H2O(s) kristalleri ile ilgisi var mıdır? 0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği vardır. Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. 155* Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. 156* Demir kabı donduğunda parçalayan su, kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı maddeyi ıslatmıyor bile.

70


H2O’DA ÖZEL OLARAK BULUNAN KİMYASAL BAĞ: HİDROJEN AĞI 157* VI A grubu elementleri, hidrojenle birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te bileşikleri oluşur. 158* Bu bileşiklerin hepsinde moleküller arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça, bu bağların kuvvetliliği de artar. 159* H2O’nun molekül kütlesi en düşük olduğundan kaynama noktasının da an düşük olması beklenirdi. Ancak öyle olmamıştır. Bu durum aşağıda görülmektedir.

YAĞMUR TANECİKLERİNDE DİPOL–DİPOL KUVVETLERİ 160* Su, polar bir moleküldür. Polar moleküllerde moleküller arası kimyasal bağ, dipol–dipol bağıdır. 161* Bu kimyasal bağı daha iyi anlamak için yağan yağmurdaki her bir su taneciğinin dipol–dipol özelliğini açıklayalım: 162* Yan yana olan yağmur damlacıkları, farklı kutuptur. Kütleleri eşittir. 163* Her bir yağmur taneciği birbirini eşit derecede çeker ve başka bir tanecik tarafından da çekilir. Böylece tanecikler arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır. Adeta balıkçı ağı gibi bir görünüm meydana gelir. 164* Yağmur taneciklerinin birleşerek zararlı cisimler olarak düşmesi problemi ortadan kalkar. Şiddetli rüzgâr ve fırtınaya rağmen yağmur damlaları tane tane düşer.

HİDROJENİN VI A GRUBU ELEMENTLERİ İLE YAPTIĞI BİLEŞİKLERİN FORMÜLÜ, 71


KAYNAMA NOKTASI VE MOLEKÜL KÜTLESİ 165* H2Te’ün molekül kütlesi en büyük olduğundan, kaynama noktası da en yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama noktası da azalır. Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 166* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple kaynama noktasının +100 °C olması sağlanmıştır. 167* Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya has bu özel ayrıcalık; suya hangi ayırt edici farklı özelliğini kazandırmakla görevlidir? 168* Hidrojen bağı, su molekülleri arasına konulmasaydı; su –80 °C’ta kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz, kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık? Canlılar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdi?

KİMYASAL BAĞ KAVRAMI Kimyasal bağların tamamı, zıt değerlerin birbirini çekmesidir. Her zıt değerin birbirini çekmesi, kimyasal bağ adını almaz. NE KADAR ŞEY VARSA HEPSİ DE ÇİFT OLARAK (ZIT KUTUPLU, BAŞKA BİR İFADEYLE POZİTİF VE NEGATİF) VAR EDİLMİŞTİR.

72


FARKLI YÜKLER BİRBİRİNİ ÇEKER. BU ÇEKİMİN BİR KISMI KİMYASAL BAĞDIR.

HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF (+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI 1* SORU: Her bir taneciğin + veya – olmasına “Küçük şeylerle uğraşıyor.” diyebilir misiniz? 2* CEVAP: Uğraşmasaydı eksiklik olurdu. Kıyamet kopardı. Bir tek zerre güneşin ısı, ışık ve yedi renginden ayrı kalırsa güneşe noksanlık olur.

MİKRO ÂLEMDEKİ TANECİKLER Kimyanın çoğu olayı maddenin tanecikli yapısıyla açıklanır. 169* Atom 170* Molekül 171* İyon 172* Formül–birim 173* Proton 174* Nötron 175* Elektron 176* Atom–altı diğer tanecikler

POLARLIK 177* Polar madde, kutuplu madde demektir. 178* Kutuplu madde, hem pozitif hem de negatif yük içerir. 179* Kimyasal bağın polarlığı başkadır, bileşiğin polarlığı başkadır. 180* Kimyasal bağın polarlığı: Polar kovalent bağın diğer adı polar bağ, apolar kovalent bağın diğer adı ise apolar bağdır. 73


181* Bileşiğin polarlığı: İyonik bileşiklerin tamamı polardır. Apolar kovalent bağlı bileşikler, apolardır (polar değildir). Polar kovalent bağlı bileşiklerin bir kısmı polardır, diğer bir kısmı ise apolardır. 182* Polar kovalent bağlı bileşikler, farklı ametal atomlarından oluşmuştur. Yapılarında pozitif ve negatif zıt iki kutup vardır. Bu durum molekülün polar olabilmesi için yeterli değildir. 183* Polar kovalent bağlı bileşiklerin, polar olup olmaması molekülün geometrisine bağlıdır. 184* İyonik bileşiklerde geometri söz konusu değildir. 185* Geometrinin belirlenmesinde periyodik tablodan faydalanılır. Örneğin; hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan moleküllerin tamamında geometri kırık doğrudur, başka bir deyimle açısaldır. H2O molekülünde açı 104,5o’dir. 186* Hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan diğer moleküllerin tamamında açı farklı farklıdır, ancak kırık doğru olma mecburiyetinden dolayı hepsinde de açı 180o’den daha küçüktür. 187* Molekülün geometrisindeki atomlar arasındaki kimyasal bağlar vektörmüş gibi varsayılır. Şayet vektörel toplam, başka bir söylemle dipol moment; sıfırdan büyükse molekül polardır, sıfırsa polar değildir.

MADDENİN TANECİKLİ YAPISI VE KİMYASAL BAĞLAR 188* Kimyasal bağın daha iyi anlaşılması için; maddenin tanecikli yapısını kavramak ve polar madde, polar olmayan madde, kimyasal bağın polarlığı, molekülün polarlığı, elektron–nokta yapısı, açık formül gibi konuları önceden bilmek gerekir. 189* Evreni mikro âlem, normo âlem ve makro âlem olarak 74


üçe ayırabiliriz. Her üç âlemde de farklı isimlerle çekim bulunur. 190* Kimyasal bağı tanecik içi kimyasal bağ ve tanecikler arası kimyasal bağ olmak üzere ikiye ayırabiliriz. 191* Tanecik içi kimyasal bağ iki grupta incelenir. 192* Tanecik içi kimyasal bağın birincisi elektron alış verişi sonucu oluşan iyon yapılı bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını alır. Anyon (–) ile katyonun (+) birbirini çekimi olarak ortaya çıkar. 193* En kuvvetli kimyasal bağdır. 194* Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi; elektronlarını ortak kullanarak soy gaza benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki kovalent bağ adını alan çekimdir. Bunlardaki çekim şöyle oluşur: Bağ elektronları, elektron severliği fazla olan atoma daha yakındır. Bağ elektronlarının yakın olduğu atom kısmi negatif, uzak olduğu atom kısmi pozitif olur. Böylece kovalent bağlı bileşiği oluşturan atomlar arasındaki kısmi pozitif ve kısmi negatiflikten dolayı çekim ortaya çıkar. 195* Her bir kovalent bağın enerjisi farklıdır. 196* Kovalent bağlar üçe ayrılır: Apolar kovalent bağ, polar kovalent bağ ve koordine kovalent bağ. 197* Apolar kovalent bağ; aynı cins ametal atomları arasındaki kimyasal bağdır. 198* Polar kovalent bağ; farklı cins ametal atomları arasındaki kimyasal bağdır. 199* Koordine kovalent bağ; bağ elektronlarının ikisinin de aynı atoma ait olduğu bağdır. Bu kimyasal bağ, diğer iki kovalent bağdan bu yönüyle ayrılır. 200* Şimdi tanecikler arası bağı görelim: Mikro âlemdeki taneciklerden bazılarının (atom, molekül ve iyon) arasındaki çekim kuvveti de kimyasal bağdır. Başka başka şekillerde ortaya çıkarak görülür ve değişik adlarla anılır. 201* Bilindiği gibi elementler; metal, ametal ve soy gaz olmak üzere üç çeşittir. 202* Atom da, molekül de nötr taneciklerdir. 75


203* Atom erkek ve dişi olarak iki cinstir. Atom nötr hâldeyken de; atomlardan birisi pozitif, diğeri negatif gibi olur. 204* Aynı şeyi molekül için de söyleyebiliriz. 205* Şimdi üç grup elementte zıt kutupların nasıl oluştuğunu görelim: 206* Yan yana olan iki metal atomunun birinde elektron verme isteği öne çıkar, diğerinde ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili olur. Böylece metal atomlarının biri pozitif, diğeri negatif gibi davranarak birbirini çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu, düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu çekim, metal bağı olarak tanımlanır. 207* Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A grubunda en üstteki metal lityumun metal bağı, en kuvvetlidir; çünkü 1A grubunda çapı en küçük olan metal, lityumdur. Bundan dolayı da lityum atomları arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal atomları arasındaki mesafeye göre daha fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği yol, gruptaki diğer elektronların gideceği yola göre daha uzundur. 208* Bir diğer konu da lityum atomunun çapı küçük olduğundan, aksi yönde çekim güçlü olmasına rağmen elektronun dışa doğru hareket etmesidir. 209* Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği mesafe fazla olmasına rağmen lityum atomunun elektronunun hareket etmesi, lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır. 210* Kendine rağmen ve mesafelere rağmen ziyarete götüren sevgidir. 211* Metal bağının bir görevi de metal kristalinin oluşumudur. Metal kristali, metal atomlarının düzenli dizilişiyle ortaya çıkar. 212* Ametaller, yapı taşı molekül olan elementlerdir. Ametal molekülünün birinde elektronun dışarıya doğru, diğerinde içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu ametal molekülü negatif olur. 76


Görüldüğü gibi ametallerde de iki zıt değer– molekül nötr kaldığı hâlde– birbirini çekmektedir. Bu bağa Van der Waals (Van der Valz) bağı veya London (Landın) kuvvetleri denir. 213* Soy gaz atomları arasındaki çekim de ametal molekülleri arasındaki çekim gibi açıklanır. Soy gaz atomunun birinde elektronun dışa doğru, diğerinde ise içe doğru hafif kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi soy gazlarda da de zıt kutuplar birbirini çeker, kimyasal bağ yine Van der Waals bağı (London kuvvetleri) adını alır. 214* Polar moleküllerin hepsinde moleküller arası kimyasal bağ olarak dipol–dipol bağı vardır. 215* Polar moleküllerin bir kısmında tanecikler arası kimyasal bağın en kuvvetlisi olan hidrojen bağı vardır. Bu kimyasal bağ; karbon atomuna bağlı olmayan bir hidrojen atomu içeren polar moleküllerde bu molekülün hidrojeni ile diğer bir molekülün flüor, oksijen veya azot atomu arasındaki kimyasal bağdır. 216* Allotropu olan metallerde atomlar arasında kovalent kristal oluşturan kovalent bağ vardır. Bu kovalent bağ, molekül içi kovalent bağdan farklıdır. 217* Bunlara kovalent kristaller veya ağ örgülü katılar denir. Kristal yapıları farklı farklıdır. Bu farklılık atomların dizilişinden kaynaklanır. 218* IV A grubu elementlerinden C (karbon), Si (silisyum), Ge (germanyum) ve Sn (kalay) elementlerinde bu tür kimyasal bağ vardır. 219* SiC (silisyum karbür) ve SiO2 (silisyum dioksit) gibi bileşikler de ağ örgülü katıdır. 220* Allotrop konusunu daha iyi anlamak için karbonun allotroplarını inceleyelim. 221* Üç çeşit C vardır: Kömür, elmas ve grafit. 222* Kömür amorf yapıdadır. Amorf yapı; opak (saydamın 77


zıddı), şekilsiz ve düzensizdir. 223* Elmas ve grafit ise kristal yapıdadır. 224* Elmasta her C atomu, düzgün dört yüzlünün köşelerinde ve ağırlık merkezinde yer alır. C atomları arasındaki her bağ sp3 hibrit orbitalleri ile oluşur. Her bir C atomu 4 tane sigma bağı yaparak, diğer 4 C atomuna bağlanmıştır. 225* C elementinin kristal şekillerinden biri de grafittir. Grafitte C atomları sp2 hibrit orbitalleri ile 3 tane sigma bağı yaparak, diğer 3 C atomuna bağlanmıştır. Hibritleşmeye katılmayan p orbitalleri, pi bağlarını yapar. C atomları böylece altıgen oluşturur; altıgende C atomları arasında sırasıyla bir tek bağ, bir çift bağ vardır. Grafitteki C atomları, bu nedenle polardır. Grafitin elektriği iletmesi bundan dolayıdır. Bağların 120o’lik açı yapacak şekilde yönlenmiş olması ağ örgüsünün bir düzlemde kalmasını sağlar. 226* Apolar moleküller ve nötr atomlarda da (metal, ametal, yarı metal ve soy gaz atomları) zıt iki kutup varsa, demek ki kimyasal bağsız madde yoktur.

POLAR MOLEKÜLLERİN HEPSİNDE BULUNAN MOLEKÜLLER ARASI KİMYASAL BAĞ: DİPOL–DİPOL KUVVETLERİ 227* Bir molekülün pozitif kısmı ile diğer bir molekülün negatif kısmı etkileşir. Di, iki; pol, kutup demektir. Dipol, iki kutuplu anlamındadır. Dipol–dipol etkileşmesi ise iki kutuplu bir molekülün, hem başka iki kutuplu bir molekülü çekmesi hem de o molekül tarafından çekilmesidir; iki kutuplu iki molekülün etkileşmesidir.

METAL KRİSTALLERİ 78


228* Oluşan metal bağı, metal atomları arasındadır. Metal atomları belirli geometrik şekilleri oluşturacak şekilde dizilirler. 229* Metallerde üç tip kristal yapı görülür. 230* Hacim merkezli kübik yapıda; atomlar, küpün köşelerine ve merkezine yerleşir. Demir (Fe), Cr (krom), Mn (manganez), W (volfram), Ta (tantalyum), Ti (titanyum), Na (sodyum), K (potasyum) metal kristalleri bu kristal çeşidine örnek verilebilir. 231* Yüzey merkezli kübik yapıda; atomlar, küpün köşelerinde ve yüzlerinde yerleşir. Al (alüminyum), Cu (bakır), Ni (nikel), Au (altın), Ag (gümüş), Pt (platin), Pb (kurşun), Ca (kalsiyum) kristalleri buna örnektir. 232* Hegzagonal sistemde ise atomlar, altıgen prizmanın köşelerinde ve birer adet de düzlemlerin ortasında yerleşir. Be (berilyum), Cd (kadmiyum), Mg (magnezyum), Zn (çinko), Zr (zirkonyum) metallerinin kristalleri de bu tür kristale örnektir.

METAL BAĞI KUSURU 233* Metal atomlarının dizilişi bazen tam olmamaktadır. İdeal gibi görünen bu dizilişi bozan bu duruma kimyada metal bağı kusuru denir. 234* Metal bağı kusuru şu şekillerde ortaya çıkar: Geometrik şekillerin köşelerindeki bazı atom yerleri boş kalmakta, bir atom fazladan araya sıkışmakta, bazı yabancı atomlar ara yerlere girmekte veya atomların dizilişi belirli bir yerde kesilmektedir.

METAL BAĞI KUSURUNUN NE GİBİ FAYDALARI VARDIR? 79


235* Hata ve kusur kelimeleri bir eksikliği akla getirse de metal bağı hatası diye bilinen bu konu, bir eksiklik değil; mükemmelliktir. 236* Bir metalin kırılmadan şekil değiştirebilmesi, atomlarının kusur dediğimiz mükemmel yerleşmesiyle olmaktadır. 237* Metal içindeki bu kusurlu yapılaşma olmasaydı, o metali; eğerek, bükerek, döverek şekillendirme mümkün olmayacaktı. Mesela; bir inşaat demirini kıvıramayacaktık.

METALİN ATOMLARI KUSURSUZ DİZİLSEYDİ NE OLURDU? 238* Metalin 1 mm2’si, 37 kg kuvvet taşıyabilecekti. 239* 3,5 tonluk bir ağırlık, yaklaşık 1 mm çapında bir tel ile kaldırılabilecekti. 240* Bu, çok iyi bir özellik olarak görünebilir. 241* Fakat bu kadar mukavemetli bir metalin kullanılabilmesi, başka bir ifadeyle tel ve levha hâline getirilebilmesi mümkün olmayacaktı. 242* Böyle bir metal de faydasız, işe yaramaz bir madde olacağından; esas kusur, kusursuz atom dizilişine sahip olmakta olacaktı.

İYİ NİYET, OLUMLU DÜŞÜNCE VE GÜZEL GÖRÜŞ ÖYLE BİR KİMYADIR Kİ; KÖMÜRÜ ELMAS, TOPRAĞI ALTIN YAPAR 243* Elmas ile kömürün formülü aynıdır. Her ikisi de C ile gösterilir. Fark, karbon atomlarının dizilişindedir. 244* Altın, topraktan fiziksel yolla elde edilir. Altın, en kıymetli metaldir. İleride toprağın altına dönüştürülmesi de gerçekleşebilir. 80


TANECİKLER ARASI BAĞ, MADDENİN HÂL DEĞİŞTİRMESİNDE VEYA ALLOTROPTA ETKİLİ OLDUĞU HÂLDE NİÇİN FİZİKSEL BAĞ DEĞİL DE KİMYASAL BAĞ DENMİŞTİR? 245* Katı hâlde tanecikler birbirine yakın, gaz hâlde uzaktır. Hâl değişikliğinde madde hâl değiştirmez, madde aynı olarak kalır, yalnız tanecikler arası mesafe değişir. 246* Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor. Su, su buharı, buz üçünün de formülü H2O’dur. 247* Tanecikler arası bağ çeşitleri anlatılırken, iç yapının az da olsa değiştiğini, bu suretle kutupların oluştuğunu görmüştük. 248* Kömürün elmas olması da kimyanın konusuna girer. İç yapıda değişiklik nasıl oluyor? Elmas ile kömürün formülü aynıdır. Her ikisi de C ile gösterilir. Her iki allotropta da C atomlarının dizilişleri farklıdır. 249* Ayrıca “hüsnüniyet öyle bir kimyadır ki” denmiştir, “fiziktir ki” denmemiştir; kömürün elmas olması, az da olsa kimyadır. 250* “Hüsnüniyet öyle bir kimyadır ki; kömürü elmas yapar.” cümlesinde; allotropların dizilişlerinin farklı olmasının, ancak iç yapıdaki değişiklikle mümkün olabileceğine vurgu vardır. 251* Bu değişimler, fiziksel değişimdir. Ancak fiziksel değişime, iç yapıdaki değişiklik sebep olur.

TANECİKLER ARASI KİMYASAL BAĞLA İLGİLİ SORULAR 252* SORU: Hangi bileşiğin molekülleri arasında kovalent bağ vardır? 253* CEVAP: SiC (silisyum karbür), SiO2 (silisyum dioksit), BN (bor nitrür) ve H2O(k). 81


254* SORU: Elementler, elementel hâlde iken atomları arasında hangi kimyasal bağ vardır? 255* CEVAP: Metal atomları arasında metal bağı, soy gaz atomları arasında Van der Waals bağı, karbon atomları arasında kovalent bağı vardır. 256* SORU: Moleküller arası kimyasal bağın kaç çeşit olduğunu ve nerelerde bulunduğunu birkaç cümleyle özetleyiniz. 257* CEVAP: Yapı taşı element olan elementlerde element molekülleri arasında ve farklı ametal atomlarından oluşan apolar moleküller arasında Van der Waals bağı vardır. Polar moleküllerin hepsinde dipol–dipol bağı vardır. Polar moleküllerin bir kısmında ise hidrojen bağı vardır.

HEM TANECİK İÇİ HEM DE TANECİKLER ARASI AYNI CİNS KİMYASAL BAĞ İÇEREN FARKLI MADDELERDE KİMYASAL BAĞIN KUVVETLİLİK DERECESİ FARKLI FARKLIDIR 258* Nasıl ki her bir maddenin öz kütlesi, atom kütlesi, molekül kütlesi vb. özellikleri farklıdır. Aynen öyle de her bir kimyasal bağın kuvvetlilik derecesi de farklıdır. 259* Örneğin; aynı Van der Waals bağı olmakla beraber, kimyasal bağın kuvvetlilik derecesi o madde için ayırt edici bir özelliktir.

KİMYASAL BAĞLARIN BAĞIL NİCEL KUVVETLİLİK DERECESİ Her bir kimyasal bağın kuvvetlilik derecesi şöyledir: 82


İyonik bağ: 250 birim Hidrojen bağı: 20 birim Dipol–dipol bağı: 2 birim Van der Waals bağı: 0,2 birim Bu değerlere kovalent bağı dâhil etmek için asimetrik yapıda olanlarının olması lazımdır; o zaman 2. sıraya gelirdi; çünkü tanecik içi kimyasal bağ, moleküller arası kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Apolar kovalent bağlı maddelerin ve polar kovalent bağlı olup da apolar olan maddelerin kuvvetliliğini 2. sıraya yazmamak gerekir.

20 KİLOGRAMI KALDIRAN 0,1 KİLOGRAMI VE 2 KİLOGRAMI DA KALDIRIR 260* Bu mantık iyonik bileşikler için geçerli değildir. İyonik bileşikler, yalnız iyonik bağ içerirler. 261* Hidrojen bağı içeren bileşikler, hem dipol–dipol bağı hem de London kuvvetlerini içerirler. 262* Dipol–dipol bağlı bileşikler, mutlaka London kuvvetlerini de içerirler. 263* Yalnız London kuvvetleri içerenler, başka kimyasal bağ içermezler.

KİMYASAL BAĞDAN YARARLANARAK BİLEŞİKLERİN KAYNAMA NOKTASININ SIRALANIŞI Bileşiklerin kaynama noktası yüksekten düşüğe doğru aşağıda sıralanmıştır: 264* İyonik bileşikler 83


265* Hidrojen bağlı polar moleküller 266* Dipol–dipol bağlı polar moleküller 267* Yalnız London kuvvetleri içeren moleküller (Apolar moleküller)

YALNIZ LONDON KUVVETLERİ İÇEREN MOLEKÜLLERİN KAYNAMA NOKTALARININ KENDİ ARALARINDA SIRALANIŞI 268* Molekül ağırlığı yüksek olanın kaynama noktası yüksektir. 269* Molekül ağırlıkları aynıysa temas yüzeyi yüksek olanın kaynama noktası yüksektir.

HÂL DEĞİŞTİRME ANINDA KIRILAN KİMYASAL BAĞIN CİNSİ, İYONİK BİLEŞİKLERDE VE KOVALENT BİLEŞİKLERDE FARKLIDIR 4* Hâl değişikliğinde tanecikler arası mesafenin değişmesi, kovalent bileşikler için geçerlidir; burada kırılan tanecikler arası bağdır. 5* Kovalent bileşiklerin hâl değiştirmesinde tanecik içi kimyasal bağ aynen kalır. 6* İyon yapılı bileşikler hâl değiştirirken ise tanecik içi kimyasal bağ olan iyonik bağ kırılır.

MİKRO ÂLEMDE KİMYASAL BAĞ DIŞINDAKİ ÇEKİMLER 270* 84

Atom içinde, her şey zıddıyla dengelenmiştir:


a) Protonların birbirini itmesi nükleer kuvvetle (bağlanma enerjisi) dengelenmiştir. b) Elektronların birbirini itmesi zıt spinli dönüşle dengelenmiştir. c) Protonla elektronun birbirini çekmesi merkezkaç kuvvetiyle dengelenmiştir. 271* Atomun yapısında eşit sayıda proton (+) ve elektron (–) olmasıyla denge sağlanmıştır. 272* Proton ile elektron birbirini çeker. Elektrondaki merkezkaç kuvveti bu çekimi zıt yönde dengeler. 273* Elektronlar, atom çekirdeği etrafında ikişerli dolanırlar. Biri saat yönünde, diğeri ise saat yönünün tersi yönde döner. Böylece elektronlar da, kendi aralarında eşlenmiştir. 274* Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de meydana gelir. 275* Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur. 276* Proton ve nötronun meydana geldiği kuark adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf kuark–tılsım kuark. 277* Bildiğimiz atoma karşılık olarak; çekirdeği negatif, elektronu pozitif olan atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak adlandırılır. Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır. 278* Elektriğin de pozitif ve negatif olmak üzere iki cinsi vardır.

NORMO ÂLEM VE MAKRO ÂLEMDE GÖRÜLEN ÇEKİMLER 279* Vücut sıvılarında pozitif iyon kadar da negatif iyon vardır. 85


280* İnsanlar ve hayvanlar, erkek ve dişi olarak çift var edilmişlerdir. 281* Bitkilerde çoğalma tozlaşmayla sağlanmaktadır. 282* Yağmur damlaları pozitif ve negatif tanecikler olarak inmektedir. 283* Bulutların pozitif ve negatif olanı vardır. 284* Mıknatısın da iki ucunda güney kutup ve kuzey kutup olmak üzere birbirine zıt iki kutbu vardır. Bir mıknatıs ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın her seferinde iki ayrı kutup meydana gelir. 285* Dünyamız da dev bir mıknatıs gibidir. Kuzey kutup ve güney kutup olmak üzere iki zıt kutba sahiptir. 286* Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.

EVRENİN SİNESİNDEKİ CİDDİ VE HAKİKİ AŞKIN BİR ÇEŞİDİ: KİMYASAL BAĞLAR (KİMYASAL BAĞLARIN FARKLI BAKIŞ AÇISIYLA OKUNMASI) CANLILARDAKİ MUHABBET TANECİKLER ARASINDAKİ KİMYASAL BAĞDIR 287* Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmaz. Evren (kâinat) ağaca benzetilirse meyvesi insan olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk gösterir ki; evren ağacında –fakat başka başka şekillerde– hakiki aşk ve muhabbet bulunuyor. 288* Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza çıkıyor. 289* Evren ağacı mikro, normo ve makro âlemden oluşur. 290* Mikro âlemdeki çekim kuvvetinin bir kısmına kimyasal 86


bağ adını veriyoruz. Mikro âlemde bir de proton ile nötron arasındaki çekim vardır. 291* Mikro âlemdeki varlıklarda çok suretlerde tezahür eden kimyasal bağ adını verdiğimiz çekimler ile normo ve makro âlemdeki diğer incizaplar, cezbeler, cazibeler; uyanık olan akıl ve kalplere insaniyete layık bir surette yükselmeyi, hakiki insan olmayı gösterir! 292* Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır. 293* Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice şeyler vardır. 294* Kimyasal bağ, insanı gerçek aşkın derinliklerine çeker; çünkü kendi kalbinde olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel olarak öğrenmiş olur.

ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR 1* “Bir tek atom bile başıboş değildir.” sözünde bir atomun diğer atomlarla çekiminden söz edilmektedir. Bu çekim, kimyasal bağdır. 2* Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar, atom parçası gibidir; başıboş değildirler. 3* Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür. Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır. 4* Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve Ermeni ile olan, hürriyet tanıma bağımız bile, hakiki dünya birliği şuurunun temelini oluşturmaktadır.

KRİSTAL ÇEŞİTLERİ 295* 87

İYONİK KRİSTALLER: Metal– ametal bileşiklerinin bir


kısmı kristal suyu içerdiğinde kristal yapıdadır (CuSO4 x 5H2O); bir kısmı kristal suyu içermediği hâlde kristal yapıdadır (NaCl). Az bir kısmı ise kristal yapıda değildir (NaOH). 296* METAL KRİSTALLERİ: Metal atomları birbirleriyle metal bağı ile bağlıdırlar ve belli geometrik şekiller meydana getirirler. Buna metal kristalleri denir. 297* YARI METAL KRİSTALLERİ: Karbon allotroplarından olan elmas ve grafitte; silisyum allotroplarından akik taşı, kuvars ve çakmak taşında görülen kristallerdir (elementel kıymetli taşlar). 298* AMETAL KRİSTALLERİ: Fosforun ve kükürdün allotroplarında görülen kristallerdir (Rombik kükürt, monoklin kükürt, beyaz fosfor, kırmızı fosfor). 299* MOLEKÜL KRİSTALLER: SiC (silisyum karbür), SiO2 (silisyum dioksit), BN (bor nitrür), H2O(k) gibi ağ örgülü katılarda görülen kristaldir.

ALLOTROPUN GÖRÜLDÜĞÜ ELEMENTLER VE ÖNEMİ 300* Allotrop C, Si, P, S ve O’de görülür. 301* C canlıların, Si toprağın, P beynin, O havanın esas maddesidir. S’ün proteinlerde önemli bir yeri vardır. 302* CO3–2 (karbonat), SiO3–2 (silikat), PO4–3 (fosfat) ve SO4–2 (sülfat) doğadaki en önemli anyonlardır. 303* Doğadaki önemli maddeler hem çok bulunur hem de allotrop vb. farklı farklı şekillerde karşımıza çıkar. 88


BİLEŞİKLER NASIL OLUŞUR? ELEMENTLERDEN BİLEŞİK OLUŞMASI 304* EVREN VAR OLDUĞUNDA OLUŞAN BİLEŞİKLERE ÖRNEK H + H → H2 + enerji 305* HER AN OLUŞANAN BİLEŞİKLERE ÖRNEK C + O2 → CO2 + enerji

DALTON’UN TANECİKLİ YAPIYI AÇIKLAMADA TAKİP ETTİĞİ YOL 306* Dalton, maddeleri tarttı. 307* Birleştirdi. 308* Bazısının 1/2, bazısının 7/4, bazısının 1/8 oranında birleştiğini gördü. 309* Buradan şu sonuca gitti: Madde tanecikli yapıdadır.

BİLİM ADAMI ELEMENT BULMAK İÇİN Mİ İŞE BAŞLAMIŞTIR? 310* EVET! Günümüzde nükleer laboratuvarlarda yapay elementler elde edilmektedir. 311* HAYIR! Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO 312* Fe2O3, doğada hematit adındaki demir bileşiğidir; 89


kömürle ısıtıldığında demir elementi elde edilir. İlk elde edilişi gayriiradi olabilir.

İNSANLAR SÖNMÜŞ KİREÇ BİLEŞİĞİNİ NASIL KEŞFETTİ? (SENORYA ÜRETMEK!) 313* Kireç taşını ısıttılar. CaCO3 + yüksek sıcaklık → CaO + CO2 314* Yağmur yağınca bulamaç oldu. CaO + H2O → Ca(OH)2 315* Elleri kirlenince duvara sürdüler. 316* Duvarın kirliliği gitti. 317* Böylece badana maddesi keşfedilmiş oldu.

ELEMENT TANIMIYLA İLGİLİ SÖYLEM HATALARI 318* Her elementin yapı taşı atom değildir. Yapı taşı molekül olan elementler de vardır. Bunlara element molekülleri denir. 319* Element tanımında; “aynı cins atomdan oluşan saf madde” derken izotoptan söz etmelidir; çünkü her bir aynı cins atomun farklı izotopu vardır; bu yönden farklı atom olmaktadır.

BİLEŞİK TANIMIYLA İLGİLİ SÖYLEM HATALARI 320* Her bileşiğin yapı taşı molekül değildir. Yapı taşı formül– birim olan bileşikler de vardır. 321* Bileşik diyebilmemiz için farklı cins atomların kimyasal yolla birleşmesi gerekir. Aynı cins atomların kimyasal yolla birleşmesinden oluşan element molekülleri, elementtir; bileşik 90


değildir.

İYONİK BAĞLI BİLEŞİKLERDE NİÇİN MOLEKÜL FORMÜLÜNDEN SÖZ EDİLEMEZ? 322* İyonik bağlı bileşiklerin erimiş hâllerinde ve çözeltilerinde, molekül formülünden söz edilemez; çünkü iyonlar serbest hâle geçmişlerdir. Katı hâlde zaten molekül yoktur; formül–birim vardır. 323* Molekül, kovalent bağlı bileşiklerin yapı taşıdır. İyonik bağlı bileşiklerin yapı taşına molekül denmez; formül–birim denir.

YEMEK TUZU KRİSTALLERİ VE FORMÜL– BİRİM 324* NaCl(k)’da 1 tane Na+1(k) iyonu 6 tane Cl–1(k) iyonu ile 1 tane Cl–1(k) iyonu da 6 tane Na+1(k) iyonu ile çevrilidir. 325* Böylece kristal yapı oluşmuştur. 326* Kristal yapının formülü, Na6Cl6 şeklinde gösterilir. 327* Formül–birim ise NaCl şeklinde gösterilir.

KİMYASAL REAKSİYON YERİNE KİMYASAL REAKSİYON TEPKİME DİYELİM Mİ? 328* Kimyasal tepkime ile kimyasal reaksiyon eş anlamlıdır. 329* Eskiden kimyasal reaksiyon denirdi, bir ara kimyasal tepkime tabiri kullanıldı, günümüzde yine kimyasal reaksiyon deniyor. 330* Türkçemizde reaksiyon, tepki göstermek demektir. Bu nedenle de reaksiyon ile tepki göstermek aynı anlama gelir. 91


331* Türkçede aynı anlamı taşıyor diye kimyasal reaksiyon sözcüğünden tepki göstermek, karşı koymak gibi anlamlar çıkarılmamalıdır. Anlamı başkadır. 332* Kimyadaki reaksiyon, Batı dillerinden Türkçemize geçtiğinden Batı dillerindeki anlamını taşımaktadır. Bu anlam şöyledir: 333* “Re”, yeniden demektir. 334* Reaksiyon, yeniden aksiyon manasınadır. “Reaksiyondan önce de aksiyon vardı. Reaksiyondan sonra da aksiyon var.” demektir. 335* Kimyasal reaksiyona, kimyasal tepkime dediğimizde; bütün bu anlamları aklımıza getirmeliyiz. Sonra söyleyebiliriz.

DOĞAL KİMYASAL REAKSİYONLARDA GEREKLİ ŞARTLAR 336* Tepkimenin ekzotermik olması 337* Birleşme kabiliyeti olması 338* Eşik enerjisini aşabilecek gerekli aktivasyon enerjisine sahip olması 339* Birleşecek maddelerin yeterli olması 340* Uygun şartlar olması

BİLEŞİKLER KONUSUYLA İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 341*

Aile, toplumun molekülüdür.

TEMİZLİK MADDELERİ ÇAMAŞIR SUYU 92


342* Çamaşır, bulaşık, fayans, ıslak zemin, tuvalet, banyo temizliğinde kullanılır. 343* Çamaşır ve bulaşıkta; 2 litre suya 1 yemek kaşığı çamaşır suyu katılır. 344* Diğer temizliklerde; saf olarak kullanılabilir. 345* Çamaşır suyunun formülü NaClO’dir. Sodyum hipoklorür veya sodyum hipoklorit diye okunur. 346* Saf (% 100’lük) sıvıdır; çözelti değildir.

TUZ RUHU ÜRETİMİ H2(g) + Cl2(g) → 2HCl(g) HCl(g) + su → HCl(suda) Temizlikte doğrudan kullanılan % 36’lık derişik HCl (hidroklorik asit), tuz ruhudur; sıvıdır. Fayans, taş vb. ıslak zeminde, ağır kirleri temizlemek için kullanılır. Tuvaletlerde de kullanılmaktadır; fakat sağlığa zararlıdır.

ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ RUHU BİRLEŞİNCE AÇIĞA ÇIKAN KLOR GAZI ÖLDÜRÜR NaClO + 2HCl → NaCl + H2O + Cl2 Tuvalet temizliğinde aynı anda hem çamaşır suyu hem de tuz ruhu kullanılmamalıdır. Açığa çıkan Cl2 öldürücü dozdadır.

ŞEHİR SULARININ TEMİZLENMESİ 347* Büyük belediyelerde Cl2 (klor) gazı katılarak şehir suyu temizlenir. 93


348* Küçük belediyelerde NaClO (sodyum hipoklorit) sıvısı katılarak şehir suyu temizlenir. 349* Eczanelerde musluk suyunun dezenfekte edilmesi için satılan bileşik ise kireç kaymağı diye bilinen Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) tabletleridir. 350* En zararlısı Cl2 gazıyla yapılan klorlamadır. 351* Cl2 gazı yeşil renklidir. 352* NaClO (sodyum hipoklorit), renksiz ve saydam sıvıdır. 353* Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) ise beyaz tozdur.

KLOR YERİNE ÇAM ÇIRASI KULLANILABİLİR Mİ? 354* Çam çırasının sudaki dezenfektan etkisi, ispatlanmıştır. 355* Dezenfektan etki; mikrop üremesini engelleyen ve mikrobu öldüren etkidir. 356* Eskiden su depolarına çam çırası konurdu. 357* Çam ağacından imal edilmiş su testileri, geçmişte çok yaygındı.

AMONYAK ÜRETİMİ N2 + 3H2 + yüksek sıcaklık ve basınç ⇌ 2NH3 + 22 kcal Amonyak, çoğu temizlik malzemesinin bileşimine girer. % 25’lik olan derişik amonyak 5–10 misli seyreltildikten sonra doğrudan temizlik maddesi olarak koltuk, döşeme, halı temizliğinde ve kumaş lekelerinin çıkarılmasında kullanılır. Gümüş eşyalar da amonyakla temizlenir.

SODA (ÇAMAŞIR SODASI) 358* Van gölü suyu; çamaşır sodası çözeltisidir. Saf hâlde de Beypazarı’nda bulunur. 359* Doğada; beyazımsı renksiz, şeffaf, saf taş şeklinde 94


bulunur. Piyasadakiler, sodanın toz edilmişidir. 360* Çamaşır sodasına, trona da denir. 361* Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın ihtiyacını karşılayacak kadar çoktur. 362* Formülü, Na2CO3’tür. 363* İleride sabun ve deterjanın yerini alacak kıymette bir kaynağımızdır. 364* Yalnız “soda” denildiğinde, çamaşır sodası anlaşılır; yemek sodası anlaşılmaz.

EN ÖNEMLİ KAYNAKLARIMIZ (YER ALTI ZENGİNLİKLERİMİZ) Madenlerimizi, değerli taşlarımızı ve cevherlerimizi bulmak, zamanı gelince çıkarmak ve işlemek; endüstriyel kalkınmamızın aslı, esası ve kaynağıdır. Yerin derinliklerinde çok zenginlikler vardır. Enerjinin hem kolay ele geçmesi hem de pahalı olmaması tercih nedenidir. 365* 366* 367* 368* 369* 370* 371* 372* 373* 374* 375* 376* 377* 378* 379* 380* 95

TORYUM (TOR) BOR TİTANYUM URANYUM ALTIN GÜMÜŞ HİDROJEN ALÜMİNYUM CEVHERİ BAKIR PERLİT TUZ SODA (TRONA) PETROL DOĞAL GAZ SU FOSFAT CEVHERLERİ


DOĞAL KAYNAKLARIMIZDAN BAZILARININ BULUNDUĞU YERLER 381* Petrol, Şırnak’ta bulunur. 382* Titanyum Isparta’da bulunur. 383* Alüminyum, Hakkâri’de, Seydişehir’de ve Toros dağlarında bulunur. 384* Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir– Sivrihisar–Beylikahır–Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan–Kulancak’tadır. 385* Tuz, Kırşehir’de bulunur. 386* Altın, Hatay ve Konya’da bulunur. 387* Bakır, Ergani ve Murgul’da bulunur.

HANGİ ÖNEMLİ CEVHER REZERVİNDE DÜNYADA BİRİNCİYİZ? 388* 389* 390*

Dünyadaki bor cevherinin % 76’sı Türkiye’dedir. Dünyadaki toryum cevherinin % 80’i Türkiye’dedir. Dünyadaki titanyum cevherinin % 100’ü Türkiye’dedir.

ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA ÜLKELERİN MADEN YÜZDELERİ NİÇİN FARKLIDIR? 391* Bir element, farklı cevherlerden elde edilebilir. Şayet herhangi bir elementin; cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz tekniğine göre henüz o cevherden elde edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse, o kaynak yok sayılıyor. 392* Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir görevi de, uydu haritalarında maden kaynaklarımızı tam göstermemektir. 393* Hazinelerin üstünü örtme konusu, kaynaklarımızın 96


üstüne üşüşülmesini önlemesi açısından günümüzde önem taşımaktadır. Biz, hazinenin üstünü örtüyor veya örttürüyor olabiliriz. 394* Kapatılmış araziler bor dışında olabilir. Bor madeni devletleştirilmiştir. Kapatılmış araziler, devlet dışında cereyan eder. Devlet kendi, arazi kapamaz. Kapasa da, “kapadım” demez. Derse Abdülhamit siyaseti olmaz. 395* Cevher olmasına rağmen, bizi uyutmak için yabancı güçler “yok” diyebilirler. Gerçekten, özellikle de eski yıllarda, aldanmış olabiliriz veya salağa yatıyoruzdur. 396* Yer altı zenginliklerinde değişim de vardır. Örneğin; günümüze gelene kadar kaç defa denizler dağ, dağlar da deniz olmuştur. 397* Henüz muttali olmadığımız başka zenginliklerimiz de vardır. Zenginliklerimizi araştırma aşkı, sonsuza dek ilim insanlarınca sürdürülmelidir. Maddeten terakkimiz buna da bağlıdır.

KENDİ DERİNLİKLERİMİZDEN GAFİL YAŞAMAMALIYIZ 398* Kendi derinliklerimizden gafil yaşamamalıyız. Diğer derinlikler gibi, yerin derinlikleri de insanı mest eder. Bor, toryum ve altın bizi mest etmeye yetecek en önemli yer altı zenginliklerimizdir. 399* Yaratıcı kendine “Gizli Hazine” demiştir. Bunun anlamı, yer altı hazinelerinin keşfi oranında, insanın Yaratıcı’ya da yanaşmasıdır. 400* Yaratıcı, arz ve semaya sığmamış, mümin kulunun kalbine sığmıştır. 401* İnsanlar, madene benzetilebilir. Her bir insan, farklı bir maden gibidir. Altın, en kıymetli madendir. Altın, Türkiye’de azdır. Yeryüzünde de altın rezervi azdır. Bununla beraber ekstradan altın yaratılabilir; buna inancımız tamdır. 97


HAYATIMIZDAKİ BAZI ELEMENTLER VE KULLANIM ALANLARI 402* Zn (ÇİNKO): Pirinç alaşımında çinko ve bakır vardır. Çatı kaplamalarında, otomobil endüstrisinde, kaplamacılıkta ve boyar madde üretiminde kullanılır. 403* H2 (HİDROJEN): Sıvı hidrojen roket yakıtıdır. H2 gazı; margarin elde edilirken sıvı yağların doyurulması işleminde, uçan balonlarda, NH3 (amonyak), HCl (hidroklorik asit) ve CH3OH (metil alkol) bileşiklerinin sentezinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,00005’i hidrojendir. 404* Pb (KURŞUN): Matbaacılıkta, çatıların kaplanmasında, boru, halat, akü ve boya yapımında kullanılır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Saçma; kurşun ve arsenik karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır. 405* Ti (TİTANYUM): İlk olarak titan uydusunda keşfedildiğinden bu isim verilmiştir. Tıpta beyin tümörlerinin tedavisinde, güdümlü mermi ve uçak gövdesi imalinde, uydu alıcılarını saptırmada ve aşınmayan balata üretiminde kullanılır. Titanyum ile krom karışımından oluşan alaşımdan, elektrik israfının olmadığı elektrik kablosu yapımında faydalanılır. 406* W (VOLFRAM VEYA TUNGSTEN): Ampullerin içindeki teller volframdır. 98


407* P (FOSFOR): Kırmızı fosfor, kibrit üretiminde kullanılır. 408* I2 (İYOT): Tentürdiyot; I2 (iyot) ve KI (potasyum iyodür)’ün C2H5OH (etil alkol)’deki çözeltisidir. Radyoaktif izotopu, hipertiroidizimde kullanılır. 409* Ne (NEON) VE Ar (ARGON): Flüoresanlı lambalarda tüplerin içine bu gazlar doldurulur. Havanın hacimce % 0,0012’si neon, % 0,94’ü ise argondur. 410* Si (SİLİSYUM): Kuvars, akik taşı ve çakmak taşı silisyum kristalidir. 411* Bi (BİZMUT), Po (POLONYUM), At (ASTATİN), Rn (RADON), Fr (FRANSİYUM), Ra (RADYUM), Ac (AKTİNYUM), Th (TORYUM), Pa (PROTAKTİNYUM), U (URANYUM): Radyoaktif elementlerdir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde kullanılır. 412* Sn (KALAY): Teneke, kalaylanmış sacdır. Sac, ince demir–çelik ürünüdür. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır. 413* Cr (KROM): Çelik üretiminde ve kaplamacılıkta kullanılır. 414* Mn (MANGAN): Sert çelik imalinde kullanılır. Panzer paletleri, manganlı çeliktir. Madeni para alaşımında da, mangan metali de vardır. 415* Pt (PLATİN): Platin tel ve platin elektrot gibi laboratuvar araçlarında, takı yapımında, sanayide sıvı yağlardan hidrojenlendirmeyle margarin elde edilmesinde katalizör olarak, cerrahide ve diş protezlerinde kullanılır. 99


416* O2 (OKSİJEN): Havanın hacimce % 21’i azottur; azot solunum maddesidir. Kaynakçılıkta ve çelik endüstrisinde kullanılır. Oksijenin allotropu O3 (ozon); havanın hacimce % 0,00006’sıdır. Ozon tabakası, güneş ışınlarının zararını filtre eder. 417* Cu (BAKIR): Elektrik kablosu, mutfak aracı, elektrot ve süs eşyası yapımında kullanılır. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Pirinç; bakırın çinkoyla olan alaşımıdır. Bakırın erime noktası düşüktür. Bakır, yeryüzünde elementel hâlde bulunan beş metalden birisidir. Bakır, korozyona karşı dayanıklı bir metaldir. Bu sayılan özelliklerinden dolayı; eskiden beri, hatta günümüzde de bakırdan faydalanılmıştır. İnsanoğlunun geçmişten günümüze; medeniyette ilerlemesi ve maddi güç yönüyle önemli bir kalkınma elde etmesi; bakırın eritilmesi iledir. 418* Hg (CIVA): Termometre yapımında, bileşik elde edilmesinde, barometre üretiminde, cıva buharlı lamba imalinde kullanılır. Amalgam alaşımı, diş hekimliğindeki diş dolgu maddesidir; cıva ve gümüşten oluşur. 419* Ni (NİKEL): Paslanmaz çelik üretiminde, madeni para yapımında kullanılır. Magma; erimiş demir ve erimiş nikeldir. 420* S (KÜKÜRT): Tarımsal mücadelede ve akülerin sıvısı olan sülfürik asit üretiminde kullanılır. 421* Al (ALÜMİNYUM): Otomobil, gemi, vagon ve uçak yapımında; elektrik ve kimya endüstrisinde; mutfak araç– gereçlerinin ve elektrikli ev aletlerinin imalinde kullanılır. Vagonlar, alüminyum metalinden olmalıdır; çünkü alüminyum metali hafiftir. Vagonlara demir taşıtmamalıdır. Manavgat suyu adı altında Toros dağlarında Al araştırıyoruz. 100


422* Fe (DEMİR): İnsanlık, sosyal yaşamında demire çok muhtaçtır. İnşaat sektöründe, harp sanayisinde, otomotiv ve ulaşım alanında demir–çelik endüstrisinin önemi çok büyüktür. Mekanik, elektronik vb. her dalda kullanılan, her çeşit alet demirden yapılır. Demiri hamur gibi yumuşatmak, tel gibi inceltmek ve şekil vermek, endüstriyel kalkınmanın aslı, anası, esası ve kaynağıdır. Bu sebeple demirin önemine vurgu için; “Demir yerden çıkmıyor, gökten iniyor.” denmiştir. Yerkürenin merkezi; erimiş demir ve erimiş nikel karışımıdır. Semadan düşen taşlara, gök taşı denir. Düşen gök taşlarının tetkik edilen parçalarında; demir, çelik ve başka maddeler karışık olarak bulunmaktadır.

DEMİR–ÇELİK ENDÜSTRİSİNDE DEMİR HEMATİTTEN ELDE EDİLİR 423* HEMATİT: Fe2O3 formülüyle gösterilen demir(III)oksit filizidir. Diğer adı kırmızı demir taşıdır. Fe2O3’ün C (kömür) ile ısıtılmasından Fe (demir), elde edilir. Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO

ÇEKİRDEĞİNDE NÜKLEON BAŞINA DÜŞEN BAĞLANMA ENERJİSİNİN EN YÜKSEK OLDUĞU ELEMENT: DEMİR 424* Demirin bağlanma enerjisi en yüksektir. 425* Bağlanma enerjisinin en yüksek oluşu, ileride demir çekirdeği parçalanabilir anlamına gelebilir. 426* Yerkürenin çekirdeğinde demir vardır. 427* Çekirdekte ağaca ait özelliklerin tamamı bulunur. 428* Günümüzde dünyada yaklaşık 90 doğal element tespit 101


edilmiştir. 429* Demir dünyanın çekirdeği olduğuna göre acaba demirde de dünyadaki doğal elementlerin bütünü var mıdır? 430* Magma tabakasındaki yüksek sıcaklığın, demirin nükleer reaksiyonundan kaynaklandığı bilinmektedir. Bu yüksek sıcaklık, demiri eritmektedir. 431* Demirde elementlerin çoğunun geçtiği bugün keşfedilmiştir. 432* İşte bunlardan dolayı ileride demir çekirdeğinin parçalanarak çeşitli elementlerin elde edilebileceğini söyleyebiliriz. 433* Os (OSMİYUM): Kaliteli tükenmez kalemlerin ucu osmiyumdur. 434* Kr (KRİPTON) VE Xe (KSENON): Fotoğrafçılıkta, çok hızlı hareket eden cisimlerin görüntülenmesinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,0001’i kripton ve % 0,94’ü ise ksenondur. 435* N2 (AZOT): Havanın hacimce % 78’i azottur. Azot; amonyak ve nitrik asit üretiminde kullanılır. 436* Th (TORYUM): Önümüzdeki yıllarda nükleer reaktörlerin yakıtı toryumdur. 437* Mg (MAGNEZYUM): Alaşımları uçak, füze ve ev eşyası yapımında, ayrıca fotoğrafçılıkta flaş olarak kullanılır. 438* He (HELYUM): Uçan balonların şişirilmesinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,000009’u helyumdur. 439* Rn (RADON): Kanser tedavisinde alfa ışını kaynağı olarak kullanılır. 440* C (KARBON): Kömür, elmas ve grafit olmak üzere üç allotropu vardır. Kömür yakacak, elmas ziynet eşyası, grafit 102


ise elektrot ve kurşun kalem ucu olarak kullanılır. 441* U (URANYUM): Nükleer reaktörlerde hâlen kullanılan yakıttır. Ağrı dağında, Soma’da ve Van gölünde uranyum yatakları vardır.

B (BOR) 442* Dünya bor rezervinin % 76’sı Türkiye’dedir. Bor madeninin üretiminde ve ihracatında Türkiye dünyada birinci sıradadır. 443* Ülkemizde en çok bor Kütahya–Emet’te bulunmaktadır. Bolu tüneli havalisinde de bor bulunmuştur. Bolu tüneli yapımı 15 sene sürmüştür. 444* Ülkemizdeki bor üretim merkezleri; Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–Bigadiç, Eskişehir–Kırka, Bursa–Kestelek’tedir. 445* Bor bileşikleri, hidrojen kaynağıdır. Bordan elde edilen hidrojen, yakıt olarak kullanılır. Bor bileşiğinin içerdiği hidrojen yakıtıyla çalışan arabalar vardır. Bunlara bor arabaları denir. Yine bor cevherindeki hidrojenin, hava oksijeniyle yanması suretiyle çalışan bor pili ve bor rektörü de vardır. Borun yakıt olarak kullanılması, en önemli kullanım alanıdır. Bu alanda, gelecekte çok ileri gelişmelerin olacağı tahmin edilmektedir. 446* Önemli bir diğer kullanım alanı da bor alaşımlarıdır. Borun çelikle olan alaşımı elastikiyet kazanır. Bu özelliğinden dolayı 150 katlı binalarda kullanılır. 447* Uzay mekiği yapımında da bor kullanılmaktadır. 448* LCD televizyon ekranı yapımında da bor kullanılmaktadır. 449* Bor madeni 400 farklı alanda katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. 450* Bor; deterjan, seramik, ısı izolasyonu, ilaç, elektronik, tarım, sağlık, tekstil, cam vb. pek çok sektörde yaygın olarak kullanılır. 103


451* Borun dünya fiyatını Türkiye belirlemektedir. Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır. 452* Günümüzde bor, en çok borik asit olarak ihraç edilmektedir. Borik asit, yapay bir bileşiktir. 453* Bor, doğada genelde cevherleri hâlinde bulunur. 454* Nadiren elementel hâlde de bulunur. 455* Elementel hâldeki kullanım alanları ve yakıt olarak kullanımı aslında çok daha önemlidir. 456* Çeşitli yöntemlerle, doğal bor bileşiğinden bor elementi elde edilir. Türkiye’de bu üretime henüz başlanmamıştır.

BOR CEVHERLERİ 457* Na2B4O7 x 10H2O (SODYUM TETRABORAT DEKAHİDRAT): Tabiattaki boraks bileşiğidir. Cam yapımında ve suların sertliğinin giderilmesinde kullanılır. 458* NaBO2H2O2 x 3H2O (KATI PETROL): Doğadaki bor filizinin en önemlisidir. Bu bileşikten elde edilen H2 ile havadaki O2 yakılarak enerji elde edilir. 459* NaBO3 X 4H2O (SODYUM PERBORAT TETRAHİDRAT): Otomobil camı imalinde yaygın olarak kullanılır. 460* KALSİNE TİNKAL: % 33 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; CaO de ihtiva eder. 461* KOLEMANİT: % 45 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; SiO2 ve CaO de ihtiva eder.

104


KATI PETROL ADIYLA BİLİNEN BOR CEVHERİNDEN (NaBO2H2O2 x 3H2O) HİDROJEN ELDE EDİLMESİ 1* Katı petrol de denilen NaBO2H2O2 x 3H2O bileşiğinden bir dizi reaksiyon sonucu önce NaBH4 (sodyum borohidrür) elde edilir. 2* NaBH4 bileşiğinin H2O ile tepkimesinden NaBO2 (sodyum meta borat) bileşiği oluşur. NaBH4 + 2H2O → 4H2 + NaBO2 3* Son olarak da oluşan H2 (hidrojen) gazı havadaki O2 (oksijen) ile yanarak enerji verir. 2H2 + O2 → 2H2O + enerji

YAPAY BOR BİLEŞİĞİ 462* H3BO3 (BORİK ASİT): Alerjik göz kaşıntılarında çözeltisi hâlinde kullanılan bir ilaçtır. Yapay olduğundan ve toksik etkisinden dolayı hassas kişilerde yan etki olarak gözde ağrı, yanma ve kızarıklık görülür. Ayrıca baş ağrısı ve görmede geçici bozukluk da yapar. Ayrıca pek çok sektörde yaygın olarak kullanılır. Kütahya Emet’te, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait devletin borik asit fabrikası vardır. Borik asit fabrikasında; yine Emet’te çıkarılan bor cevherinden, borik asit elde edilmektedir. Borik asit, beyaz toz hâlinde katı bir bileşiktir.

BOR NİÇİN ÖZELLEŞTİRİLMEDİ? (BOR POLİTİKAMIZ) 463* Yakın bir geçmişte Türkiye’deki bor rezervlerini uluslararası tröstler ele geçirmeye çalıştılar. 105


464* Özelleştirme günlerinde bora talipmiş gibi gözüken yerli firmalar, yabancıların taşeronuydu. 465* Bu ayak oyunlarından dolayı bor özelleştirme kapsamından çıkarıldı. 466* Bor, Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmaktadır ve işlenmektedir. Eti Maden İşletmeleri, bir devlet kuruluşudur. 467* Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır.

Au (ALTIN) 468* Altın, kadınlarda yüksek ahlakın temini içindir. 469* Altın, hem erkekte hem de kadında kadınlık hormonunu arttırır. 470* Erkek ile kadın arasındaki muhabbeti altın, şayet kadın takarsa arttırır. 471* Altının bakır ve gümüş alaşımları, altının yumuşaklığını gidermek için üretilir.

ALTIN REZERVLERİMİZ NEREDEDİR? 472* Altın yatakları ülkemizde Hatay ve Konya’da bulunmaktadır. 473* Bakır madeninin bulunduğu her yerde altın da çıkarılır. Bakır ile altın, beraber bulunur. 474* Fırat nehri Murgul’dan geçmektedir. Murgul’da bakır madeni vardır. Henüz bulunmasa da Murgul’da altın rezervi araştırmaları sürdürülmektedir.

ALTIN REZERVİNDE DÜNYA DOKUZUNCUSUYUZ, KAYNAKLARIMIZI İSPAT ETTİĞİMİZDE DÜNYA İKİNCİSİ 106


OLACAĞIZ 475* Dünyada takı olarak kullanılan 650 000 ton altının 65 000 tonu Türkiye’dedir. 476* Fırat’ın suyu çekilince altından altın çıkacağı söylenmektedir.

“FIRAT’IN SUYU ÇEKİLİR VE ALTIN MADENİNDEN BİR DAĞ ZUHUR EDER.” SÖZÜNDE HANGİ OLAYLARA İŞARETLER VARDIR? 477* Fırat suyunun altın değerinde olabileceği bir döneme mecaz olarak işaret olabildiği gibi yapılacak barajlardan elde edilecek gelirlere de altın sözüyle işaret olabilir. 478* Fırat’ın suyu tamamen çekilerek, altında çok büyük altın ve petrol yataklarının çıkacağı da bildirilmiş olabilir. Ayrıca, toprak çökmeleri neticesinde altın madeninin de bulunması olasıdır. 479* Sözün devamındaki “Kim orada bulunursa bir şey almasın.” sözünden de o bölgenin, bünyemizde, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe yoktur.

GÜMÜŞ VE ALTIN CİNSİNDEN OLMAYAN HAZİNELER 480* Peygamber Efendimiz buruk bir tebessümle “Müjde Tâlekan’a! Orada Allah'ın gümüş ve altın cinsinden olmayan hazineleri var.” demiştir. 481* Tâlekan, petrol yatakları bol olan bir mıntıkanın adıdır. Tâlekan bölgesinde bulunan Kazvin şehrinde petrol 107


çıkmaktadır. Kazvin, günümüzde İran sınırları içerisindedir. 482* İleride o bölgede uranyum, elmas vb. başka değerli madenler de bulunabilir. 483* Raif Karadağ “Petrol Fırtınası” adında bir kitap yazmış, otel odasında öldürülmüştür.

TOPRAKTAKİ ALTINI SİYANÜR YÖNTEMİYLE ÇIKARTMAK ZARARLI MIDIR? 484* Bergama’da altının çıkartılmaması için, uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı. 485* Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı. Senede 100 ton siyanür kullanılıyor, tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye zararı olmuyor. 486* Ülkemizde çevreye başka sebeplerle atılan zaten 265 000 ton siyanür vardır.

SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ELDE EDİLMESİNE AİT KİMYASAL REAKSİYON DENKLEMLERİ 487* 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 → 4NaAu(CN)2 + 4NaOH 488* 2Na + 2Au(CN)2 + Zn → 2Au + Na2Zn(CN)4

ALTININ AYARININ BELİRLENMESİ (ALTIN SAHTECİLİĞİNİN ÖNLENMESİ) 489* 108

Cabir bin Hayyan; HCl formülüyle gösterilen hidroklorik


asidi (tuz ruhu), HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir. 490* Cabir bin Hayyan bu iki buluşundan başka bir de; 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de bütün dünyada kullanılan kral suyunu keşfetmiştir. 491* Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer. Kral suyu, başka hiçbir elementle kimyasal reaksiyona girmez. 492* Bu özellikten; hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında, hem de altın alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında (altının ayarının tayini) yararlanılır. 493* Altının saflığının belirlenmesi ve özellikle sahteciliğin önlenmesinde günümüzde de kullanılan dört işlem basamağı olan en yaygın ve önemli bir yöntemdir. 494* Birinci basamakta; altın yüzdesi tayin edilmek istenen metal karışımından oluşan bileşimden (ayarından veya sahteliğinden şüphe edilen altın) hassas tartım alınır. 495* İkinci basamakta; üzerine kral suyu ilave edilir. Kral suyuyla, yalnız altın kimyasal reaksiyona girdiğinden yalnız altının bileşikleri oluşur; gümüş, bakır, nikel, çinko gibi altınla beraber bulunması muhtemel olan metallerin bileşikleri oluşmaz. Altın yükseltgenmiş; diğer metaller ise kimyasal reaksiyona girmemiş olur. 496* Üçüncü basamakta ise; ikinci basamakta oluşan altın bileşiğindeki altın katyonu, tekrar sıfır değerlikli altına indirgenir. Bu işlem şöyle yapılır: Altın bileşiğindeki altın katyonu, Fe+2 çözeltisi ile reaksiyona sokulur; böylece altın katyonu tekrar elementel altına indirgenir, Fe+2 ise Fe+3’e yükseltgenir. 497* Dördüncü (son) basamakta ise; ele geçen saf altın tartılır; baştaki tartımla oranlanarak altının yüzde safiyeti bulunmuş olur.

EVRENİN %90’ı ELEMENTEL HİDROJEN 109


1* Yıldızlarda ve gezegenlerin birçoğunda elementel hidrojen bulunur. Evrenin %90’ı elementel hidrojendir. Elementel hidrojen, sıfır değerliklidir. Elementel hidrojene serbest hidrojen de denir. 2* Dünyada elementel hidrojen çok azdır. Dünyamızdaki hidrojen kaynağımız sudaki hidrojendir. Sudaki hidrojen +1 değerliklidir.

HİDROJEN ENERJİSİ (SU İLE ÇALIŞAN ARAÇLAR) 3* Bir yönüyle “Aracın benzin deposuna su koyacağız, araç gidecek.” diyebiliriz. 4* Sudaki hidrojen elektrolizle elementel hidrojene ayrıştırılır. 5* Ayrıştırma işlemi için uygun olanı güneş enerjisidir. 6* Elde edilen elementel hidrojen, havadaki oksijenle birleşerek enerji verir. Su veya su buharı da açığa çıkar. 7* Açığa çıkan su veya su buharından tekrar hidrojen üretilir. 8* Bu şekilde çalışan sisteme hidrojen pili denir.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE HİDROJEN ENERJİSİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR 9* Çalışmalar henüz deneme amaçlıdır; çünkü güneş enerjisini belirli bir noktada odaklayarak elektrolizin gerçekleştirilmesi zor bir işlemdir. Yaygın olarak yapılamamaktadır. 10* Buna rağmen gelişmiş ülkelerde hidrojenle çalışan piller ticari olmuştur. 11* Hidrojenle çalışan otomobil, otobüs ve uçak yapılmıştır. 12* İnsanların merak konusu olduğundan dolayı gelişmiş ülkelerde su ile çalışan araç kiralamak mümkündür.

110


HİDROJEN ENERJİSİ VE TÜRKİYE 13* “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği” başkanı Nejat Veziroğlu’dur. 14* Nejat Veziroğlu, Miami Üniversitesi profesörlerindendir. Bu üniversitenin Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü’nde görev yapmaktadır. 15* Nejat Veziroğlu, 2000 yılında Nobel’e aday gösterilmiştir. 16* Nejat Veziroğlu, aynı zamanda İstanbul’daki UNIDO– ICHET müdürlüğünü de yürütmektedir. 17* UNIDO (United Nations Industrial Development Organization), “Birleşmiş Milletler Endüstriyel Gelişim Organizasyonu”dur. 18* UNIDO’nun alt kuruluşu olan ICHET (International Centre for Hydrogen Energy Techologies) ise “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi”dir. 19* Karadeniz bölgesinde, özellikle Samsun’da mavi akım projesi adı altında hidrojen araştırması yapıyoruz.

METALLERİN ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ 2Al 2O3 → 4Al + 3O2 (elektroliz) HgS +O2 + yüksek sıcaklık → Hg + SO2 NiO +H2 + yüksek sıcaklık → Ni + H2O Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO PbO + C + yüksek sıcaklık → Pb + CO ZnO + C + yüksek sıcaklık → Zn + CO Sb2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Sb + 3CO Cr2O3 + 2Al + yüksek sıcaklık → 2Cr + Al2O3

111


HAVAİ FİŞEKLERE HANGİ ELEMENTLER IŞIĞINI VERİR? 498* Her bir maddenin alevdeki rengi farklıdır. Platin tel vasıtasıyla da nitel olarak yapılır. 499* Stronsiyum bileşikleri, alevin rengini koyu kırmızıya değiştirir. 500* Bakır bileşikleri, alevin rengini yeşile değiştirir. 501* Sodyum bileşikleri, alevin rengini sarıya değiştirir. 502* Baryum bileşikleri, alevin rengini parlak yeşile değiştirir. 503* Lityum bileşikleri, alevin rengini kırmızıya değiştirir. 504* Potasyum bileşikleri, alevin rengini soluk viyola rengine değiştirir. 505* Kalsiyum bileşikleri, alevin rengini tuğla kırmızısına değiştirir. 506* Havai fişekleri yerden kendine has sesiyle çizgi hâlinde yükselir. 507* Belirli bir yükseklikte patlar. 508* Patlama ile gökyüzünde, elementlerin farklı alev renkleri ortaya çıkar. 509* Havai fişeklerinde; stronsiyum koyu kırmızı, bakır yeşil, sodyum sarı, baryum parlak yeşil, lityum kırmızı, potasyum soluk viyola, kalsiyum tuğla kırmızısı, magnezyum ise parlak beyaz ışık vererek yanar.

HAYATIMIZDAKİ BAZI BİLEŞİKLERİN KULLANIM ALANLARI 510* HCl (HİDROKLORİK ASİT): Tuz ruhu adıyla bilinir, kütlece % 36’lık derişik HCl (hidroklorik asit) çözeltisidir. Mide 112


asidi de HCl’dir. 511* NH3 (AMONYAK): Temizlik malzemesidir. Arı sokmasında kullanılır. Yapay gübre sentezinde temel maddedir. Kimya laboratuvarının temel çözeltisidir. 512* NaClO (SODYUM HİPOKLORÜR): Çamaşır suyu adıyla bildiğimiz renksiz ve saydam saf sıvıdır. 513* Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT): Sönmüş kireç ismiyle satılan, suda çözünmeyen beyaz tozdur. Kireç denince, sönmüş kireç anlaşılır. Badana yapımında kireç süspansiyonu kullanılır. Kireç suyu; doymuş veya doymamış Ca(OH)2 çözeltisidir. Harç; Ca(OH)2’in kum, çimento ve suyla olan karışımıdır. 514* CaSO4 x 2H2O (KALSİYUM SÜLFAT DİHİDRAT): Cevher adı jipstir. Doğal bileşiktir. Piyasada alçı olarak satılır. 515* CaCl2 (KALSİYUM KLORÜR): Nem çekicidir. Gelişmiş ülkelerde, toz kalkmasını önlemek amacıyla yollara serpilir. Laboratuvardaki hassas elektronik cihazları nemden korumak için kullanılır. Örneğin; üstü camekânla kapalı hassas elektronik terazilerde, camekânın içinde, naylona sarılı CaCl2 bulunur. 516* Ca(ClO)2 (KALSİYUM HİPOKLORÜR): Kireç kaymağıdır. 517* H2O2 (HİDROJEN PEROKSİT): Derişik H2O2 % 30’luktur, perhidrol adıyla bilinir. Eczanelerde oksijenli su diye satılan çözelti, % 3’lük H2O2 çözeltisidir; tıpta yaraları temizlemek için yararlanılır. Saçları hafif sarartmak için de oksijenli su kullanılır. Boyamadan önce saçın doğal rengini gidermek için de 3–4 kez seyreltilmiş perhidrol kullanılır. 113


Perhidrol açık renk saçlarda 3 kez sulandırılır, koyu renk saçlarda ise 4 kez sulandırılır. Saçı boyamadan önce, rengini açmak için kullanılan yaklaşık % 10’luk H2O2 ciddi bir ilaçtır. Bu nedenle sanatkâr, işinin ehli kişilere saç boyatılmalıdır; insan, saçını kendisi boyamamalıdır. Dikkatli olmalıdır. Saçın derisine H2O2 değdirilmemelidir; çünkü sıcaklık, 50 °C– 60 °C’a çıkar. Temas durumunda; kafada şişmeler, yaralar, alerjik reaksiyonlar olur. Ayrıca H2O2 pamuklu kumaş endüstrisinde renk ağartıcı olarak kullanılır. 518* NH4Cl (AMONYUM KLORÜR): Nişadır olarak bilinir. Pil yapımında ve kalay kaplamacılığında kullanılır. 519* KOH (POTASYUM HİDROKSİT): Teknikteki adı potas kostiktir. Yapay gübre ve arap sabunu sentezinde kullanılır. Doğada bulunmaz, yapay elde edilir. 520* NaNO3 (SODYUM NİTRAT): Yapay gübre üretiminde kullanılır. Şili güherçilesi de denir. Doğada bulunmaz, yapay elde edilir. 521* Ba(OH)2 (BARYUM HİDROKSİT): Diğer adı barittir. Barit suyu, doymuş veya doymamış Ba(OH)2 çözeltisidir. 522* CaC2 (KALSİYUM ASETİLENÜR): Karpit adıyla tanıdığımız kirli beyaz görünümlü taştır. Olgunlaşmamış muzlar, olgun gösterilmek için karpitlenir; sağlık açısından dalında olgunlaşmışı tercih edilmelidir. Ayrıca karpit üzerine basit bir düzenekle su dökülür, asetilen gazı açığa çıkar; açığa çıkan asetilen gazı ile de kaporta kaynağı yapılır. 523* BaSO4 (BARYUM SÜLFAT): Ameliyat esnasında kullanılan sargı bezi, pamuk, makas vb. steril ameliyat malzemeleri baryum sülfat çözeltisine batırılmıştır. Ameliyat esnasında vücudun içinde unutulan ameliyat malzemelerini, 114


röntgen çekiminde BaSO4 gösterir. Ayrıca BaSO4 ve hint yağı karışımı; XM solüsyonu adındaki ilaçtır. Röntgen filmi çekiminden az önce hastaya içirilir. İçirilen sıvının mideden bağırsağa kaç dakikada geçtiği BaSO4 ile anlaşılır; geçiş süresine göre hastalığa teşhis konur. 524* KMnO4 (POTASYUM PERMANGANAT): Antibiyotik, antibakteriyel ve antifungal (mantar hastalığına karşı) etkilidir. Toz hâlinde veya tablet şeklinde satılır. Hamamlara ve yüzme havuzlarına girerken; önce ayağımızı KMnO4 çözeltisinin içine daldırıp sonra gireriz. Mantar pomatları kullanılmadan, sürülecek yer önce bu çözeltiyle yıkanır. Kimyada manganometrik titrasyonlarda da kullanılmaktadır. Doğada bulunmaz, kimyasal yolla elde edilir. 525* H2CO3 (KARBONİK ASİT): Kola ve gazoz gibi içeceklerdeki gazın esas maddesidir. H2CO3, CO2 (karbon dioksit) çözeltisidir. 526* Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT): Boksit cevheridir. Alüminyum oksit bileşiğinin elektroliziyle Seydişehir alüminyum tesislerinde alüminyum metali elde edilir. İlkel bir metot olsa da, Seydişehir alüminyum tesislerinde alüminyum metali, hâlâ bu yöntemle elde edilmektedir. Alüminyum kaplar, mutfakta kullanılmamalıdır; şayet kullanılırsa, alüminyum korozyonu sonucu kronik zehirlenme tehlikesi vardır. 527*

PbS: Kurşun(II)sülfür galen filizidir.

528* NaHCO3 (SODYUM BİKARBONAT): Yemek sodası ve kabartma tozu olarak satılan maddedir. 529* 115

CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT): Kalsiyum karbonatın


piyasa adı, kireç taşıdır. Mermer taşı, % 98 ile % 100’lük; kalker taşı ise % 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat bileşiğidir. CaCO3’tan; çimento, tuğla, fayans ve harç gibi çeşitli maddeler üretilir. Çimento; CaCO3’ın pişirme, soğutma ve öğütme işlemlerinden geçirilmesiyle elde edilir. 530*

CaO (KALSİYUM OKSİT): Sönmemiş kireçtir.

531* CH3COOH (ASETİK ASİT): Sirke asidi de denir. Yapay sirke kütlece % 5’lik CH3COOH’tir. Sirke ruhu ise % 100’lük CH3COOH’tir. Sirke ruhunun kimyasal adı, anhidr asetik asit veya susuz asetik asittir. Doğal sirke de % 5’lik CH3COOH’tir; ayrıca içinde yüzlerce az veya eser miktarda çeşitli maddeler vardır. Bu maddelerin başlıcaları; mineral maddeler, vitaminler ve faydalı mikroorganizmalardır. 532*

Fe3O4 (FeO + Fe2O3): Manyetit filizidir.

533*

SiO2 (SİLİSYUM DİOKSİT): Kumun asıl maddesidir.

534* (NH4)2SO4 (AMONYUM SÜLFAT): Fenni sülfat gübresidir. Yapay maddedir. 535* (NH4)3PO4 (AMONYUM FOSFAT): Fenni fosfat gübresidir. Yapay bir maddedir. 536* NH4NO3 (AMONYUM NİTRAT): Fenni nitrat gübresidir. Yapay bir maddedir. 537* H2SO4 (SÜLFİRİK ASİT): Akülerdeki asittir. Yapay bir maddedir. 538* Sb2S3 (ANTİMON SÜLFÜR): Kibrit çöplerinin baş kısmındaki madde karışımının bileşimine girer. 539* Mg(OH)2 (MAGNEZYUM HİDROKSİT) ve Al(OH)3 116


(ALÜMİNYUMYUM HİDROKSİT): Talcid, Mucain vb. antiasit mide ilaçlarıdır. Yapay olduklarından kabızlık yaparlar ve uzun süreli kullanımlarda fosfat yetersizliği görülür. 540* C6H12O6 (GLİKOZ): Kan şekeridir. En çok üzüm ve balda bulunur. Serum dekstroz, % 5’lik glikoz çözeltisidir. 541* NaCl (SODYUM KLORÜR): Yemek tuzudur. Serum fizyolojik, % 0,9’luk NaCl çözeltisidir. 542* Na2CO3 (SODYUM KARBONAT): Soda, çamaşır sodası, trona diğer isimleridir. Doğal bileşiktir. 543*

C12H22O11 (SAKKAROZ): Çay şekeridir.

4* NaOH (SODYUM HİDROKSİT): Teknikteki adı kostiktir. Beyaz sabun imalinde kullanılır. Ayrıca piyasada bulunan yeşil zeytinlerin tamamı kostiklidir; kostiksiz zeytin bulmak zordur; bununla beraber mevsimi geldiğinde (ekim, kasım aylarında) ağaçtan toplanmış zeytini pazardan alarak ev ortamında her çeşit zeytini kurmak hiç de zor değildir. Kostik; zeytini, normal süresinden çok daha kısa sürede, yaklaşık 5– 6 günde sarartır; bu nedenle “Daha fazla kâr veya hile amacı ile kullanılır.” bile diyebiliriz. Kostikli zeytinlerin farklı, hoş olmayan bir kokusu vardır; maalesef insanların çoğunluğu bu kokuya alıştıklarından dolayı, kokunun hoş olmadığının farkına bile varamazlar. Kostik ayrıca kimya laboratuvarlarındaki nitel ve nicel analizlerde çok kullanılır. Yapay bir maddedir. 544* KAlSO4 (POTASYUM ALÜMİNYUM SÜLFAT): Şap adıyla bilinir. 545* HNO3 (NİTRİK ASİT): Yapay gübre üretiminde ve patlayıcı madde yapımında kullanılır. Kezzap; derişik nitrik 117


asittir. Yapay maddedir. 546*

CH4 (METAN): Doğal gaz adıyla bilinir.

547* C2H2 (ASETİLEN): Kaporta kaynakçılığında kullanılan gazdır. 548* C3H8 (PROPAN) VE C4H10 (BÜTAN) GAZLARI KARIŞIMI: LPG gazıdır. 549* C8H18 (OKTAN): Benzinin bileşiminde en fazla bulunan bileşiktir. 550* C2H5OH (ETİL ALKOL): Etanol diğer adıdır. Yüzlerce alkol vardır. Alkol denince de, etil alkol anlaşılır. İçkilerdeki alkol, etil alkoldür. Kolonya, hacimce % 80’lik etil alkol çözeltisidir. 551* KROMİT FİLİZİ: Cr2O3 formülüyle gösterilen (krom oksit) ve FeO formülüyle gösterilen demir(II)oksit karışımından ibaret cevherdir. 552* CaF2 (KALSİYUM FLORÜR): Florit filizidir. 553* ZENCEFRE: HgS formülüyle gösterilen cıva(II)sülfür filizinin özel adıdır. 554* C2H4 (ETİLEN): Hile amacıyla C2H4 (etilen) gazı odalarında turunçgiller bekletilir. Ayrıca kuru temizlemede etilenin türevi olan bir bileşik kullanılır. 555* PbO2: Kurşun(IV)oksit göze çekilen sürmedir. Erkekler gece, kadınlar her zaman kullanırlar. Gözü radyoaktiviteden korur. 556* 118

TiO2 (TİTANYUM DİOKSİT): Pomza veya diğer adıyla


ponza taşıdır. 557* STRONSİYUM BİLEŞİKLERİ: Strese karşı iyi gelir. Suda çözünmeyen herhangi bir stronsiyum bileşiği, içme suyunun içine konur veya odanın bir köşesinde bulundurulur. 558* FULVİK ASİT: Bütün elementleri içeren organik molekül olarak literatüre geçen tek organik maddedir. 559* HUMİK ASİT: Fulvik asit öldüğünde humik aside dönüşür. 560* SÜLFATO: Sülfonamit grubundan, fulvik asit türevidir. Gelecekte birçok ilacın yerine geçeceği tahmin edilmektedir. 561* FELDSPAT: Kil endüstrisinin ana ham maddesidir. Volkanik kayaların yapısında üç tip feldspat bulunur. 562* Potas feldspat: K2O. Al2O3. 6SiO2 (potasyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) 563* Soda feldspat: Na2O. Al2O3. 6SiO2 (sodyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) 564* Kireç feldspat: CaO. Al2O3. 6SiO2 (kalsiyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) 565* KİL: Hidratlı alüminyum silikattır. Kil adıyla bilinen birçok mineral vardır. Bunlardan en saf olanı Al2O3. 2SiO2. 2H2O formülüyle gösterilen kaolindir. Kaolin; feldspatın, su ve karbon dioksit ile ayrışması sonucu oluşur. K2O. Al2O3. 6SiO2 + CO2 + 2H2O → K2 CO3 + Al2O3. 2SiO2. 2H2O + 4SiO2 Yapısında demir oksitleri içeren kaolin, adi kil adı ile bilinir. Seramik, fayans, porselen, emaye ve tuğla yapımında kil kullanılır.

PERLİT 119


566* Cam gibidir. İnci taşı da denir. Doğaldır. 567* Volkanik kayadır. Feldspat cinsindendir. 568* Pudra hâline getirilerek yem maddelerinin preslenmesinde kullanılır. 569* Bileşiminde aşağıdaki bileşikler vardır: Na2O K2O CaO Al2O3 SiO2

TAŞLAR TAŞLARIN GÖREVLERİ 1* Taşların değeri, en az kıymetli taşlar kadardır. 2* Taşların çoğunluğu toprağın altındadır. 3* Yerkürenin temel taşı, taş tabakasıdır. 4* Taş tabakasının üç önemli görevi vardır: 5* Birinci görevi; toprağın, bitkilere analık edip yetiştirdiği gibi, taş da toprağa dayelik edip yetiştiriyor. 6* İkinci görevi; yeryüzü bedeninde kan damarları hükmünde olan suların düzenli olarak dolanmalarına hizmetidir. 7* Üçüncü görevi; ırmakların, nehirlerin, çayların muntazam bir ölçü ile çıkmalarına ve devamlarına kaynaklık etmektir. 8* Taşların aslı suydu. Suyun katılaşması sonucu taş oluşmuştur. 9* Dağlar, yekpare taştır. 10* Geçmişte dağların bir kısmı ufalanıp toprağa dönüşmüş, bitkilerin oluşumuna vesile olmuştur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp derelere, ovalara dağılıp zemin yüzündekilere hizmetkârlık etmişlerdir. TAŞLARIN KİMYASI 120


11* Taşların bileşiminde 2000–3000 kadar bileşik belirlenmiştir. 12* Tek bir taş cinsinde bile onlarca bileşik vardır. 13* Taşların bileşiminde bazı elementler de bulunur. TAŞLARIN BİLEŞİMİNDEKİ ELEMENTLER 14* 15* 16* 17* 18* 19* 20*

Au Ag Pt Hg Sn S C

TAŞLARDAKİ BİLEŞİKLER 21* Taşların bileşimindeki bileşikler; hidroksit, karbonat, oksit, silikat, sülfat, klorür, sülfür bileşikleridir. TAŞLARDAKİ HİDROKSİT BİLEŞİKLERİ 22* 23* 24*

Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT) Mg(OH)2 (MAGNEZYUM HİDROKSİT) Al(OH)3 (ALÜMİNYUMYUM HİDROKSİT)

TAŞLARDAKİ KARBONAT BİLEŞİĞİ 25* CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT) TAŞLARDAKİ OKSİT BİLEŞİKLERİ 26* 27* 28* 29* 30* 121

K2O (POTASYUM OKSİT) Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT) MgO (MAGNEZYUM OKSİT) TiO2 (TİTANYUM DİOKSİT) SiO2 (SİLİSYUM DİOKSİT)


31* 32* 33* 34*

SnO2 (KALAY DİOKSİT) MnO2 (MANGAN DİOKSİT) Na2O (SODYUM OKSİT) Fe3O4 (FeO + Fe2O3) (DEMİR OKSİTLER)

TAŞLARDAKİ SİLİKAT BİLEŞİKLERİ 35* 36* 37*

Al2(SiO)3 (ALÜMİNYUM SİLİKAT) MnSiO3 (MANGAN SİLİKAT) MgSiO4

TAŞLARDAKİ SÜLFAT BİLEŞİKLERİ 38* CaSO4 (KALSİYUM SÜLFAT) 39* BaSO4 (BARYUM SÜLFAT) TAŞLARDAKİ FLORÜR BİLEŞİĞİ 40* CaF2 (KALSİYUM FLORÜR) TAŞLARDAKİ KLORÜR BİLEŞİKLERİ 41* 42*

NaCl (SODYUM KLORÜR) KCl (POTASYUM KLORÜR)

TAŞLARDAKİ SÜLFÜR BİLEŞİKLERİ 43* HgS CIVA(II)SÜLFÜR 44* PbS KURŞUN(II)SÜLFÜR 45* ZnS ÇİNKO SÜLFÜR 46* FeS2 (FeS + S) DEMİR(II)SÜLFÜR ve S (KÜKÜRT) ELEMENTİ KARIŞIMI

UÇUCU YAĞIN SUYU, ÖRNEĞİN; GÜL SUYU, KEKİK SUYU NASIL ELDE EDİLİR? 122


570* Bitkisel uçucu yağlar, ayrımsal damıtmayla elde edilir. 571* Bu yağlar uçucu olduklarından, ayrımsal damıtma esnasında su üstünde toplanmalarına özen gösterilir. Böylece hem israf önlenmiş hem de yeni bir ürün ortaya çıkmış olur. 572* Ayrımsal damıtmanın sonunda uçucu yağ üstten alınır. 573* Uçucu yağlar, suda çözünmemelerine rağmen, su ile temas hâlinde olduklarından zamanla; doymamış veya doymuş gül yağı çözeltisi, kekik yağı çözeltisi vb. uçucu yağ çözeltileri alttaki kısımda elde edilir ki, işte bunlara gül suyu, kekik suyu vb. isimler verilir.

DEĞİŞKEN DEĞERLİKLİ CEVHERLERİN TEKNİKTE ÖZEL İSİMLERİ 574* 575* 576* 577* 578* 579*

Hg (I) bileşikleri: Merküro Hg (II) bileşikleri: Merküri Cu (I) bileşikleri: Kupro Cu (II) bileşikleri: Kupri Fe (II) bileşikleri: Ferro Fe (III) bileşikleri: Ferri adıyla bilinir.

POLİSLİKTE BİLİNMESİ GEREKEN BAZI BİLEŞİKLER 580* BİBER GAZI: Toplantıyı belli etmeden dağıtır. Toplantıya katılacaklarda aksırık ve öksürük başlar. 1997 yılından beri ABD ve Brezilya’dan ithal edilen biber gazı, 2010 yılından itibaren MKE’de üretilmeye başlanmıştır. 581* AMYANT: Bugün insanoğlu amyant maddesini keşfederek, ateşte yanmamanın bir kısmını gerçekleştirmiş sayılır. 582* 123

SİHİR OTU VE TATULA BİTKİSİ: Her iki bitki de mazi ile


irtibatı keser. 583* VX GAZI: Odaya sıkılır veya uçakla belli bir bölgeye havadan verilir. Mankafa yapar. Buna karşı ardıç yağı veya titanyum kullanmalıdır. 584* 585* 586* 587*

SİNİR GAZI HARDAL GAZI SİYANÜR ARSENİK (ZIRNIK)

SAĞLIĞIMIZA ZARARLI OLMASINA RAĞMEN KULLANILAN BAZI MADDELER SİYAH ZEYTİNLERİN ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI VARDIR 588* Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için hile amacıyla FeO formülü ile yazılan demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası olarak bilinir.

NARENİYE ETİLEN GAZI ODALARINDA BEKLETİLİR 589* 124

Erken toplanan turunçgillerin kabuğu yeşildir. Kabuğun


doğal rengini alması için hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen) gazı odalarında bekletilir. Bu suretle; portakal, mandalina ve limonun erken toplandığı ve ekşi tatta olduğu anlaşılmamış olur.

PİYASADA SATILAN YEŞİL ZEYTİNLERİN HEPSİ KOSTİKLİDİR 5* NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı kostiktir. Piyasada satılan yeşil zeytinlerin tamamı kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini, normal süresinden çok daha kısa sürede, yaklaşık 5– 6 günde sarartır; bu nedenle kısa sürede daha çok kazanç temin edilmiş olur. Kostikli zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu olur. Kostik, siyah zeytinin rengini koyulaştırmak için de kullanılır.

ELMAYI SOY DA YE! 590* Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları, göz taşı veya gök taşı denilen CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile, kabukta Cu+2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en çok elma sapında bulunur. Karaciğer, Cu+2 ’nin yıkılması ve kanda yükselmemesi için çok çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde Wilson adı verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. CuSO4 x 5H2O (BAKIR SÜLFAT PENTAHİDRAT), çiftçilerin göz taşı veya gök taşı dedikleri bileşiktir. Mavi kristallerden oluşan, suda çok çözünen bir yapay bir maddedir.

SENTETİK İZOTOPLARI KULLANMA 125


(Sentetik izotoplar, radyoaktiftir.) 591* Belirlenen ve tayin edilen yüzdede her elementin doğal izotopu vardır. Örneğin; 12C, 13C karbonun doğal izotoplarıdır. 592* İzotopu olmayan element yoktur. 593* Sentetik izotoplar da vardır. 594* Yan etkisi olanlar, sentetik izotoplardır. Belirli bir dozajı geçerse, kansere sebep olur. 595* 14C sentetik izotopu eskiden, ağaçların ve fosillerin yaşının tayininde kullanılırdı. Bulunan sonuçların yanlış olduğu belirlendiğinden günümüzde terk edilmiştir. Güvenilir bir metot olmadığı açığa çıkmıştır. 596* 60Co sentetik izotopu, ambalajlı gıdaların ışınlanmasında kullanılır. Işınlamadaki radyoaktif madde belirli bir limiti geçerse, alet otomatik olarak durur. Bu amaçla eskiden 60Cs de kullanılırdı, kanser riski fazla olduğundan artık kullanılmamaktadır. 597* 99Tc, 201Tl, 67Ga, 111In, 123I sentetik izotopları, sintigrafi çekimlerinde kullanılır. 598* 131I ve 60Co sentetik izotopu, kanser tedavisinde kullanılır. 599* “Sentetik izotoplar bilimde hiçbir şekilde ve hiçbir alanda kullanılmamalıdır.” diyen ilim adamları çoktur. 1* “Kanserden öldü.” denilen hastaların çoğu kanserden değil, kanser ilaçlarının yan etkisinden ölmektedir. 2* Sentetik izotop vb. ilaçlarla son derece riskli olan kanser tedavi yolları denenmektedir. Gelecekte bir kısım antikorların üretilmesiyle kanser tedavisinde daha başarılı olunacaktır. 3* Radyoaktif sentetik izotopların ve radyoaktif ışınların kansere karşı kullanımı önümüzdeki günlerde terk edilecektir. Böylece hastalar günümüzün kanser ilaçlarının ölümcül bile olabilen yan etkisinden kurtulacak ve zarar görmeyeceklerdir. Kanser hastalığı, insanlığın korkulu rüyası olmaktan çıkacaktır. 126


TİNER 600* Mobilya imalatında kullanılır. 601* Yağlı boya ve saten boya genelde tiner bazlıdır. 602* Tiner beyni bozar, insanı saldırgan yapar. 603* Türkiye’de 90 bin tinerci vardır, bunun 30 bini çocuktur. 604* Tinercileri tecrit etmek lazımdır. 605* Tıbbi tedavi uygulanması durumunda tinerci çocuklar 3 ayda kurtulurlar.

As (Arsenik) 606* Arsenik, ağır metaldir. Ağır metallerin hepsi, hem kendileri hem de bileşikleri zehirdir. Kaynak sularında bulunmazlar. Yer altından gelen ağır metal içeren sular Burdur gölü, Acı göl gibi göllerde, ağır olduklarından toplanırlar; yeryüzüne çıkamazlar. Diğer sularla bulunan arsenik, çevre kirlenmesi sebebiyledir. Halk arasında zırnık adıyla bilinen madde arseniktir.

ARSENİK İLE ZEHİRLEME 1* Arseniğin zehir olarak kullanılması çok eskidir. Roma tarihinde Hıristiyanlara karşı kullanmışlardır, eskilere dayanmaktadır. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim başta olmak üzere çok sayıda Osmanlı padişahının, günümüzde de Turgut Özal’ın, Bülent Ecevit’in zehirlendiği söylenmektedir. Zehirlenenler genelde iyi insandır, vücutları çürümeden duruyordur.

TARİHÎ ŞAHSİYETLERİN MEZARLARI AÇILARAK ZEHİRLENDİKLERİ AÇIĞA 127


ÇIKARILMALI MI? 2* Böyle tarihî şahsiyetler için bu yapılmalıdır. Mezarları açılmalı ve adli tıpa gönderilmelidir, bunun hiçbir mahzuru yoktur, en azından mesele kestirilip atılarak konu kapatılmış olur.

DEĞERLİ TAŞLAR İNORGANİK DEĞERLİ TAŞLAR 607* AlPO4 x nH2O (HİDRATLI ALÜMİNYUM FOSFAT): Kıymetli taşlardan turkuazdır. Firuze taşı da denir. Yeteneği arttırır. Tansiyonu ayarlar. Kalp ve damar hastalıklarına karşı iyi gelir. Küpe ve yüzük taşı olarak kullanılır. Yeşilimsi mavi renktedir. Saydam değildir. 608* Al2(SiO)3 (ALÜMİNYUM SİLİKAT) VE BeSiO3 (BERİLYUM SİLİKAT) : Cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam ve zümrüt adıyla bilinen süs taşıdır. 609* % 99 Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT) VE % 1 Cr2O3 (KROM OKSİT): Yakut taşıdır. Koyu kırmızı, kırmızı–turuncu ve hafif morumsu renklerdedir. Yakutun pembe olanı safir adını alır. Kırmızı yakut, meni noksanlığını tamamlar. 610* MALAHİT: CUCO3 ve Cu(OH)2 formülüyle gösterilen bakır(II)karbonat ve bakır(II)hidroksit filizi veya değerli taşıdır. Sol elde bulundurulursa, vücuttaki elektriğin fazlasını alır. 611* FeS2 (FeS + S): Demir(II)sülfür ve S (kükürt) elementini beraber bulunduran pirit cevheri veya taşıdır. Altın sarısı renktedir. İrade gücünü arttırır. 612* 128

HEMATİT: Fe2O3 formülüyle gösterilen demir(III)oksit


filizi veya değerli taşıdır. Diğer adı kırmızı demir taşıdır. Kan dolaşımını düzenler. Mafsal romatizmasına iyi gelir. Dalağın sıhhatli çalışmasını sağlar. Fe2O3’ün C (kömür) ile ısıtılmasından Fe (demir), elde edilir. 613* ZEBERCET: FeSiO3 ve MgSiO3 formülüyle gösterilen demir(II)silikat ve magnezyum silikat taşıdır. Sarı renkte ve cam parlaklığındadır. Kalp çarpıntısı ve korkuya iyi gelir. Krizalit adıyla da bilinir.

ORGANİK DEĞERLİ TAŞLAR 614* OPAL: Silisyumlu bileşiklerin tamamını içeren, çok kıymetli organik bir taştır. Opalde, bütün değerli taşların hasiyeti vardır. Özellikle eklem iltihabına iyi gelir. 615* MERCAN, KEHRİBAR, İNCİ, SEDEF: Organik kaynaklıdırlar ve formülleri komplekstir. 616* MERCAN: Mercan iskeletinden elde edilir. Solunum açıcıdır. Kırmızı renkli bir taştır. Süs eşyası yapımında kullanılır. 617* KEHRİBAR: Fosilleşmiş reçinedir. Guatr, astım, bronşit ve alerjiye iyi gelir. Açık sarıdan kızıla kadar türlü renklerde olan, yarı saydam, kolay kırılan, süs eşyası yapımında kullanılan bir taştır. 618* İNCİ: İstiridye vb. deniz hayvanlarının içinde oluşan sedef renginde süs tanesidir. 619* SEDEF: Midye vb. deniz hayvanlarının kabuklarının iç kısmını astarlamış olarak bulunur. Kalker taşı (% 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat bileşiği) ile organik madde karışımından ibarettir. Gök kuşağı gibi görünen, parlak 129


yüzeyli olan bir taştır.

ELEMENTEL HÂLDEKİ DEĞERLİ TAŞLAR 620* Süs taşlarının önemi çok büyüktür. 621* Elementel kıymetli taşlardan olan elmas, C (karbon)’dur; kuvars ise Si (silisyum)’dur. 622* C, canlıların; Si, toprağın esas maddesidir. 623* İnsanın ilk oluşumuna sebep; Si ve H2O’nun şekillenmesidir. 624* C (karbon) ve Si (silisyum); periyodik tabloda aynı gruptadır. ELEMENTEL KIYMETLİ TAŞLAR C (KARBON) VE Si (SİLİSYUM) OLMAK ÜZERE İKİ ÇEŞİTTİR 625* Si (SİLİSYUM): Kuvars, akik taşı ve çakmak taşı silisyum kristalidir. Kuvars kristali, enerji verir ve tansiyonu düzenler. Bütün akik taşları stres ve gama iyi gelir. Kırmızı akik taşı meni noksaniyetini tamamlar, kan dolaşımını düzenler. Mavi akik taşı, düşünce yeteneğini geliştirir ve güzel konuşmayı sağlar. Pembe akik taşı, kötü duygulara fırsat vermez ve sempati kazandırır. Mor akik taşı, ametist olarak bilinir. 626* C (KARBON): Karbonun allotropu olan elmas ziynet eşyasıdır.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 627* 628* 130

Kaynağa cıva akıtmak: Kaynağı kurutmak demektir. Zırnık: Arsenik.


629* Zırnık bile koklatmamak: En ufak bir şey bile vermemek demektir. FENNİMÜNAZARA 1* Temel kültür kaynaklarımıza bağlı gelişen, bir kısım disiplinler çerçevesinde oluşan bizim münazara şeklimizdir. Herhangi bir konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir yürütme ve karşılıklı konuşmadır. Bu münazarada diyalektiğe girmeden, mugalatalara sapmadan mantık yürütme önemli bir ahlaki disiplindir. 2* Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek bilgi yörüngesinde götürülür. 3* Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz, öfkelenmez, saygılı davranır, centilmence hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz, onunla alay etmez. KİMYA 630* Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri ifade için kimya kelimesi mecaz olarak kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin “Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır.” demektedir. KİMYA OLMAK 631* “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk türküsünde; “Sıla kimya olmuş burnuma tüter Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.” ifadeleri yer almaktadır. VÜCUDUN KİMYASININ BOZULMASI 632* Bazı olumsuz değerlendirmeler sonucu ruhta gerilim oluşması, tansiyonun yükselmesi, hatta psikosomatik rahatsızlıklara insanın sürüklenmesi ile vücudun dengesinin bozulması durumudur. 131


SÖZ KİMYAGERİ 633* 1. Sözlerdeki değer, samimiyet, doğruluk vb. dereceleri rahatlıkla fark edebilen. 2. Yüksek kıymette, gönülleri aydınlatan nurlu sözler karşısında, şiir gibi kendi sözlerinden bile vazgeçerek o güzel sözleri anlamaya çalışan.

GAZLAR KONUSUYLA İLGİLİ BAZI BİLGİLER GAZLAR KONUSUNDA YANLIŞ ANLAŞILAN BAZI KAVRAMLAR Bir kapta su ısıtılırken çıkan kabarcıklar, hava kabarcıkları değildir; H2O(g) molekülleridir, su buharlarıdır. Madde hâl değiştirdiğinde, maddenin tanecikleri hâl değiştirmez. Tanecikler aynen kalır; yalnız aralarındaki uzaklık farklılaşır. İyonik bileşiklerde durum farklıdır. Her maddenin 4 hâli de her an, her yerde vardır. Çok az miktarda olduğundan fark etmiyoruz.

BASINÇ ÖLÇÜSÜ BİRİMİ PASCAL, BLAISE PASCAL’A (1623–1662) AİTTİR TORİÇELLİ’DEN (1608–1647) ÇOK DAHA ÖNCE AÇIK HAVA BASINCINI ÖLÇEN BİLİM ADAMI: İBNİ SİNA (980–1037) 132


EBU’L HEYSEM (965–1051) 634*

Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar yapmıştır.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 635* Umumi atmosfer: Toplumun genel ahenk ve durumu. (Umumi atmosfer maksadı aşan söz ve davranışlarla kirlenir.) 636* Sıcak atmosfer: Etrafımızda cereyan eden güzel olayların tümü veya onların meydana getirdiği mutluluk. 637* Soğuk atmosfer: Etrafımızda cereyan eden olumsuz olaylar veya onların meydana getirdiği menfilikler. 638* Olumlu atmosfer: Çevremizdeki olumlu durumlar. 639* Olumsuz atmosfer: Etrafımızı saran olumsuz etmenler. 640* Hava boşluğuna düşmek: İnsanın olumsuz bir atmosfere düştüğü hissine kapılması. 641* Hava boşluğunu atlatmak: İnsanın düştüğü olumsuz durumdan kurtulması.

ZAYIFLARIN BİRLEŞMESİNDEKİ KUVVET N2 MOLEKÜLÜ EN ZAYIF KİMYASAL BAĞA SAHİP OLMASINA RAĞMEN; KİMYASAL BAĞI 133


PARÇALANMAZ, ÇOK GÜÇLÜDÜR, REAKSİYONLARA KARŞI İLGİSİZDİR 642* Zayıfların bir araya gelmesi, kuvveti doğurur. Bu konuya sosyal yaşamdan aşağıdaki iki örneği verebiliriz: 643* Kadınlar zayıf, yumuşak huylu, nazik, halim, selim olduklarından birleşerek etkili, kuvvetli cemiyet kurarlar. Kadın hakları, kadın hukuku ve kadın hürriyeti gibi kadınlıkla ilgili güçlü dernekler çoktur. Kadınlar, erkek artikel alır; çünkü kadın cemiyetleri serttir ve şiddetlidir; bu nedenle bir nevi erkeklik kazanırlar. Erkekler ise, dişi artikel alır; çünkü kendilerine güvenirler. Her bir fert kendi gücüne güvendiğinden, cemiyetleri zayıf olur. Özellikle kendine güvenen Arap milletinde buna çokça rastlanmaktadır. 644* İkinci örnek; Ermeniler ile ilgilidir. Ermeniler dünyada azdırlar ve zayıftırlar. Ancak birleşerek büyük bir kuvvet kazanıp seslerini tüm dünyaya duyurabildikleri bilinen bir husustur (Ermeni soykırımı konusu). 645* İşte havadaki N2 ile O2 arasında kimyasal reaksiyon olmamasının en başta gelen sebebi de; N2 molekülünün en zayıf kimyasal bağına rağmen parçalanmaması, atomlarına ayrılmamasıdır; çünkü bir kimyasal reaksiyonun meydana gelmesi için, önce molekülün atomlarına parçalanması gerekir, ondan sonra kimyasal tepkime gerçekleşir. N2 molekülünün kimyasal bağı, en zayıf kimyasal bağ olmasının yanı sıra, en büyük birleşmenin olduğu bir bağdır; çünkü üçlü kimyasal bağ, kimyasal bağların en yükseğidir, dörtlü kimyasal bağ yoktur. N2 molekülünde de üçlü kimyasal bağ vardır. Kovalent bağlarla ilgili aşağıdaki bilgiler havadaki azot gazının, yine havadaki oksijen gazıyla birleşmemesini, böylece yaşamımızın devamını daha iyi anlamayı sağlar: 646* Kovalent bağlar; tekli bağ, ikili bağ ve üçlü bağ olmak üzere üçe ayrılır. Dörtlü bağın olmadığını belirtmiştik. 647* N2 molekülünde N atomları arasında üçlü bağ vardır. 134


Üçlü bağ, en zayıf bağdır. Normalinde üçlü kimyasal bağ içeren bileşiklerin kolayca kimyasal reaksiyona girmeleri gerekir. N2 gazı ise üçlü bağ içerdiği hâlde; tepkimeye girmez. N2 gazı, inert gazdır. İnert gaz, reaksiyonlara karşı ilgisiz gaz demektir. Bu durum; N2 molekülüne has özel bir hâldir. 648* Bütün kimyasal reaksiyonlarda olduğu gibi, N2 molekülünün kimyasal reaksiyonlarında da, önce N2 molekülünün atomlarına ayrışması gerekir. N2 molekülüne mahsus özel bir durum vardır. Yüksek enerji verilse bile N2 molekülü atomlarına ayrıştırılamaz. 649* Zayıf olan üçlü bağın, her bir tanesi de çok zayıftır. Ancak üçünün birleşmesinden kuvvet doğmuş ve ayrılmayan bir birlik oluşmuştur. Zayıflar bir araya gelmiş; en güçsüzken, en kuvvetli olmuşlardır. Böylece ayrılmayan bir birlik meydana gelmiştir. Böylece kezzap yağmurundan korunmuş oluyoruz. Şayet N2 molekülü atomlarına ayrılsaydı, O2 molekülü ile birleşecekti. Azot oksitler havada oluşacaktı. Oluşan azot oksitlerin, suyla birleşmesinden de kezzap dediğimiz nitrik asit yağmurlu havalarda yağacaktı. 650* Kezzap reaksiyonunun olmamasında başka sebepler de vardır.

İYONİK BİLEŞİKLERİN SUDA ÇÖZÜNMELERİ (BİRLİKTEN KUVVET DOĞUYOR, ÇÖZÜNME OLAYI GERÇEKLEŞİYOR) 651* Zayıflar; birliğe / birleşmeye mecburdur. 652* Koyun ve keçiler sürü hâlinde yaşayarak kurtlardan korunurlar. 653* “Kurdun olduğu yerde koyun olunmaz.” denir. İttifak olursa kurt zarar veremez. 654* Yemek tuzu ve su; her ikisi de polardır. Suyun polarlığı, yemek tuzunun polarlığına göre çok azdır. Na+Cl–(k) örgü 135


yapısında iyonlar arasındaki çekim, en güçlü çekimdir. H2O molekülleri arasında dipol–dipol etkileşimi vardır. İyonik bağın kuvveti 250 birim, dipol–dipol bağının kuvveti 2 birimdir. 655* H2O’nun polarlığı 2 birim derecesinde olduğu hâlde, nasıl oluyor da polarlığı 250 birim derecesinde olan Na+Cl–(k) ’nin örgü yapısındaki iyonları birbirinden ayırıp yapısını bozarak suda çözünmesini sağlıyor? 656* Yemek tuzunun suda çözünmesi, reaksiyon denklemiyle şöyle gösterilir: + Na Cl–(k) + su → Na+(suda) + Cl–(suda) 657* H2O molekülü dipol yapıdadır. Bundan dolayı H2O’nun pozitif ve negatif ucu vardır. H2O’nun pozitif ucu Cl– ile negatif ucu ise Na+ ile etkileşir. Na+Cl–’de iyonlar arasındaki iyonik çekim ortadan kalkar. 658* Burada düşünülmesi gereken; tuza kıyasla zayıf polarlığa sahip suyun, bunu nasıl başarabildiğidir. 659* 1 tane Na+ iyonu, en az 125 tane H2O molekülünün negatif ucu ile 1 tane Cl– iyonu da, çok sayıda (en az 125 tane) H2O molekülünün pozitif ucu ile sarılır. 660* Birlikten kuvvet doğuyor, çözünme olayı gerçekleşiyor.

ÇÖZELTİLER KONUSUYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR ÇÖZÜNME VE İYONLAŞMA İLİŞKİSİ Çözünme yüzdesini zenginlik, iyonlaşmayı vermek kabul edersek; çözeltileri dört gruba ayırırız: 136


1. ÇOK ÇÖZÜNEN VE % 100 İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (ZENGİN, TAMAMINI VEREN) NaCl(k) + su → Na+1(suda) + Cl–1(suda) 2. AZ ÇÖZÜNEN VE % 100 İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (FAKİR, TAMAMINI VEREN): Bu grup, çözünürlük dengesi konusundaki bileşikler olup iyonlaşma denklemleri yanlış olarak çift yönlü okla gösterilir. Bunun nedeni çözünürlük hesaplamalarının denge mantığıyla yapılmasındandır. Aslında suda çözünmezler, bunlar kimyada az çözünen diye geçer. Çözünmeleri milyonda birkaç ile trilyonlarda birkaç mertebelerindedir. Ca(OH)2(k) + su ⇌ Ca+2(suda) + 2(OH)–1(suda) 3. HER ORANDA ÇÖZÜNEN VE AZ İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (ZENGİN, AZINI VEREN) CH3COOH(s) + su ⇌ CH3COO–1(suda)+H+1(suda) 4. AZ ÇÖZÜNEN VE AZ İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (FAKİR, AZINI VEREN) NH3(g) + H2O(s) ⇌ NH4+1(suda) + OH–1(suda)

DERİŞİK ASİTLER NİÇİN EN FAZLA MOLEKÜL KÜTLESİ KADAR YÜZDEDE OLUR? 661* Derişik HCl, kütlece % 36,5’luktur. 662* Derişik H2SO4, kütlece % 98’liktir. 663* Derişik HNO3, kütlece % 63’lüktür. 664* Derişik HCl, derişik H2SO4, derişik HNO3 denince; yalnız yukarıda belirtilen yüzdelerdeki asitler anlaşılmalıdır. Diğer çözeltilerde olduğu gibi; çözeni az, çözüneni çok olan çözelti anlaşılmamalıdır. 137


DERİŞİK DEYİMİ HEM NİTELLİK HEM DE NİCELLİK İÇERİR 665* Derişik çözelti; çözeni az, çözüneni çok olan çözeltidir. Nicel bir kavramdır. Belli bir sınırı yoktur; “Şu yüzdenin üzerinde olursa derişiktir, şu yüzdenin altında olursa seyreltiktir.” diyemeyiz. 666* Derişik deyimi nicel bir anlam da içerir. Örneğin; derişik HCl denince, yalnız kütlece % 36,5’luk HCl anlaşılır.

DERİŞİK VE SEYRELTİK TABİRLERİNİN, DOYMUŞ VE DOYMAMIŞLIKLA İLİŞKİSİ YOKTUR 667* Doymuş bir çözelti, seyreltik olduğu gibi; doymamış bir çözelti de derişik olabilir. Örneğin; doymuş kireç çözeltisi, kesinlikle seyreltiktir. Doymamış H2SO4 çözeltisi, derişiktir.

ÇÖZELTİLER KONUSU İLE İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 1* Yoğunlaşmak (Konsantre olmak): Herhangi bir işe kilitlenmek, kendini bir işe istekle vermek, yumulmak. Bütün dikkati, düşünceyi, duyguyu ve gücü bir konu üzerinde, bir noktada toplamak.

RADYOAKTİVİTE 138


“Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” Cabir bin HAYYAN* (721–805) * Kimya ilminin babası, Harran Üniversitesi eski rektörü.

NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ) 1* Nükleer enerji, çekirdek reaksiyonları, radyoaktivite, radyoaktif atom, radyasyon, kararlılık kuşağı, kararsız atom gibi tabirleri konuyu iyi anlamak için bilmek gerekir. Işın yayan atomlara radyoaktif atom, bu konuya da radyoaktivite denir. Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar bulunmaktadır. Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Çekirdekteki nötronlar, protonların birbirlerini itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynarlar. Bu da protonlar, nötronsuz bir arada bulunamazlar demektir. Bunun tersi de söz konusudur; nötronlar da her zaman protonlara muhtaçtırlar; çünkü onlar da tek başlarına kaldıkları zaman 13 dakikada yarısı bozulmaya uğrayarak proton ve elektron çıkartırlar. 139


Nötron = Proton + Elektron Atom çekirdeği büyüdükçe proton ve nötron sayısı eşit olarak değil, nötron sayısı daha fazla olacak şekilde artar. Tabii her şeye rağmen bu artışın yine de bir sınırı ve ölçüsü vardır: Nötron sayısının proton sayısına oranı en az 1, en çok da 1,5 olmalıdır. Şayet nötron sayısının proton sayısına oranı bu ölçüyü geçmişse atom çekirdeği kararsız bir durum arz eder; bu atomlara kararsız atom denir; grafikteki kuşak da kararsızlık kuşağıdır. Kararsız bir çekirdek de kendi içinde meydana gelen radyoaktivite ile kararlı hâle kavuşur. Çekirdeğinde 83 ve daha fazla proton bulunan elementler ne kadar çok nötrona sahip olurlarsa olsunlar kararsızdırlar. Bu kadar çok pozitif yük, atom çekirdeğinde devamlı tutulamaz. Çekirdek küçülerek kararlı bir duruma düşer. En istikrarlı atom hidrojen, en istikrarsız atom ise uranyum atomudur. Uranyum atomunun protonları, bulundukları yerde sürekli gürültü ve infilaklara sebebiyet verirler. Onun için atom bombasında da temel unsurlardan biri olarak uranyum kullanılmaktadır. Uranyumun atom numarası 92’dir. Proton sayısı da 92 olur. Nötron sayısı ise 238–92=144 olur. Alfa ışıması yapmak, helyum çekirdeği yaymak demektir. Alfa ışıması yapan atomun atom numarası 2, kütle numarası 4 azalır. 238 U (Uranyum–238) atomu, bir alfa parçacığı neşrederek proton sayısını 92’den 90’a, nötron sayısını da 146’dan 144’e düşürür. 90 protona 144 nötron biraz fazladır. Uranyum bu defa bir beta parçacığı neşreder. Beta ışıması elektron yaymaktır. Beta ışıması yapan atomun atom numarası 1 artar, kütle numarası ise değişmez. Neşredilen beta ışını sonucunda uranyum çekirdeği proton sayısını bir arttırır, nötron sayısını değiştirmez. Böylece proton sayısı 91 olur, nötron sayısı 144’te kalır. Beta bozunması sırasında çekirdekteki nötronlardan biri, proton ve elektrona 140


parçalanmıştır. Nötron → Proton + Elektron Proton sayısının her değişmesinde farklı bir element oluşur. Bir seri hâlinde bu iş devam eder gider. Nihayet uranyum atom çekirdeği, 82 protonlu ve 124 nötronlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. Radyoaktif bozunma, yalnız nötron–proton dengesizliğinden (nötron sayısının proton sayısına oranının yüksekliğinden) kaynaklanmaz. Bazen sadece proton sayısının yüksek oluşu da buna sebep olabilir (pozitron bozunması). Pozitron, elektronun zıt ikizidir; kütlesi elektronun kütlesine eşittir; her şeyi elektronla aynı, sadece yükü farklıdır. Elektronun yükü –1, pozitronun yükü ise +1’dir. Pozitron bozunmasında; atom numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez. Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar, ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık hızından saniyede birkaç km’ye kadar değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu ağırlıklarından dolayı öyle hız kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile bir tarafından girip öbür tarafından çıkıverirler. Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki demir ve kurşundan bile geçebilirler. Ancak atom çekirdeğiyle çarpışmalarında enerjilerini kaybederler. Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa, nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat hareket ederler. Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek içinde, enerjilerini, protonları bir arada tutmak için kullanırlar. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde, mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen atomunun çekirdeğinde proton 1 adet olduğundan, hem nötrona hem de nükleer enerjiye ihtiyaç yoktur. Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. 141


Formüldeki m maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom numarası ve kütle numarası korunmaktadır; bu durum kütlenin korunduğu anlamına gelmez. Nükleer reaksiyonlarda kütle kaybı olur. Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır. Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir. Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri için başlangıçta maddenin enerjiye dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar her an sürdürmektedirler.

YALNIZ HİDROJEN ATOMUNUN ÇEKİRDEĞİNDE NÖTRON BULUNMAMASININ SEBEBİ 2* Nötronun görevi; birden fazla protonu bulunan çekirdeklerde, protonların birbirlerini itmesini önlemektir. 3* Hidrojen atomunun çekirdeğinde 1 tane proton bulunduğundan, böyle bir görev söz konusu değildir. Bu nedenle de hidrojen atomunun çekirdeğinde nötron yoktur.

PROTON VE NÖTRON SAYISI HANGİ ATOM ÇEKİRDEKLERİNDE EŞİTTİR? 4* Atom numarası çift ve 20’ye kadar olan atomlarda, proton sayısı ile nötron sayısı birbirine eşittir.

NÖTRON SAYISININ PROTON SAYISINA 142


GÖRE DAHA FAZLA OLACAK ŞEKİLDE ARTMASININ, BELLİ BİR SINIR VE ÖLÇÜSÜ VAR MIDIR? 5* Atom numarası tek ve 20’ye kadar olan atomlarda nötron sayısı, proton sayısından bir fazladır. Atom numarası 20’den sonra, nötron sayısı gittikçe fazlalaşarak artar. 6* Bu artışın belli bir sınır ve ölçüsü vardır.

NÖTRON SAYISININ PROTON SAYISINA BÖLÜMÜ 1,5’U GEÇMİŞSE NASIL BİR DURUM ORTAYA ÇIKAR? 7* Atom numarası 20’nin üzerindeki atom çekirdeklerinde; nötron sayısının, proton sayısına göre gittikçe daha fazlalaşarak artışı, belli bir sınır ve ölçüyü geçerse kararsızlık başlar.

RADYOAKTİVİTE KONUSUNDA KARARLI ELEMENT NE DEMEKTİR VE HANGİLERİDİR? 8* Kararlı element; ışın yaymayan ve bozunmayan elementtir. 9* Nötron sayısının proton sayısına bölümünün 1,5’a kadar olduğu elementler kararlı elementlerdir. 10* Bunlar; atom numarası 1 ile 82 arasındaki 82 elementtir. 1H’den başlar, 83Bi’ta son bulur. Sonuncu kararlı element 82Pb’dur.

KARARSIZ ELEMENTLER 11* Kütle numarası 206 olan 82Pb’dan sonraki elementler kararsızdır. 12* n/p oranı arttıkça ve proton sayısı yükseldikçe atom 143


çekirdeğindeki kararsızlık artar. 13* Kararsız doğal elementler 83Bi (bizmut), 84Po (polonyum), 85At (astatin), 86Rn (radon), 87Fr (fransiyum), 88Ra (radyum), 89Ac (aktinyum), 90Th (toryum), 91Pa (protaktinyum), ve kütle numarası 238 olan 92U (uranyum)’dur. 14* 92U’den sonraki elementler sentetiktir.

KARARSIZ ELEMENTLERE KARŞI NASIL BİR ÖNLEM ALINMIŞTIR? 15* Kararsız 10 atom; hem çevrelerine ışın yayarlar hem de çekirdeklerindeki enerjiyi dışarı verirler. Böylece kararlı duruma geçerler (nükleer reaktörler). Bu elementlere radyoaktif element, bu olaya da radyoaktivite denir.

ÇEKİRDEK KARARLILIĞIYLA ATOM KARARLILIĞI KARIŞTIRILMAMALIDIR 1* Çekirdek kararlılığı ile atom kararlılığı; farklı hususlardır. 2* Atom kararlılığındaki ölçü, soy gaza benzemedir. 3* Çekirdek kararlılığındaki ölçü ise, n/p oranının 1,5’tan küçük olmasıdır.

DOĞAL RADYOAKTİF ELEMENTLERİN ZARARI VAR MIDIR? 16* Her elementin izotoplarının yüzde oranları bellidir. Bu oran, dünyanın her yerindeki her bir parça aynı element için değişmez. 17* Doğada bulunan bu elementlerin radyoaktif izotoplarının etrafı radyoaktif olmayan izotoplarla sarılıdır. Bu sebeple 144


insana zarar vermezler. 238 18* U atomları, 235U ile sarılıdır.

RADYOAKTİF BOZUNMA SERİLERİ 19* Uranyum, toryum ve aktinyum serisi olmak üzere 3 seri vardır. Her 3 seride de atom çekirdeği, bir seri değişim sonucunda 82 protonlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. 20* Her bir değişimde atomlar enerjisini dışarı verir. Enerjinin dışarı verilmesiyle atom kararlı hâle geçer. Zaten kararlı elementlerin sonuncusu kurşundur.

ATOM NUMARASI EN BÜYÜK KARARLI ELEMENT: KURŞUN Bazı kaynaklarda bizmut geçmektedir. Bizmut şu yönlerden olamaz: 1* Bizmutun n/p oranı 1,5’tan büyüktür. 2* Kararsız atom çekirdekleri, bir seri değişim sonucunda 82 protonlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. Bizmutta karar kılınmaz, kurşunda karar kılınır. 3* Kurşun radyoaktiviteyi alır, bizmut radyasyon yayar.

ATOM BOMBASININ BULUNDUĞU ÜLKELER 21* 22* 23* 24* 25* 26* 27* 145

PAKİSTAN HİNDİSTAN ÇİN TÜRKİYE AMERİKA İSRAİL KAZAKİSTAN


28* 29* 30* 31* 32*

FRANSA İNGİLTERE LİBYA* KUZEY KORE** GÜNEY AFRİKA***

* 1993 yılında nükleer silah programına son verdiğini açıkladı. ** Şubat 2005’te atom bombasının olduğunu açıkladı. Haziran 2008’de de atom bombası kulelerini yıktığını dünya kamuoyuna televizyon ekranlarından gösterdi. *** 1990’da nükleer silah reaktörünü söktüğünü açıkladı, İsrail ile beraberdi.

KARARSIZ ÇEKİRDEKLERDEKİ DÖNÜŞÜM REAKSİYONLARI • • • • • • •

Nötron; elektron yayarak protona dönüşür. Proton ile elektron birleşerek nötrona dönüşür. Proton; nötron fırlatarak pozitrona dönüşür. Pozitron ile nötron birleşerek protona dönüşür. Pozitron ile elektron birleşerek gama ışınına dönüşür. Gama ışını; elektron yayarak pozitrona dönüşür. Denklemler formüllerle yazılırsa giren ve ürünlerin, atom ve kütle numaralarının eşit olduğu görülür.

ATOM HARBİNİN MORFİNLE ÖNLENMESİ 33* Morfin, atom şokundan olan ölümü önler. 34* Amerika, Türkiye’deki alkaloit fabrikalarını senelerce bloke etti ve morfin stokladı.

146


FEN VE TEKNİK; BERABERİNDE, İNSANLIĞI DÜŞÜNME İLE KALP VE VİCDAN DUYARLILIĞINI DA GETİRMELİDİR 35* Einstein, atom çekirdeğindeki saklı nükleer enerjiyi enerji ihtiyacını karşılamada kullanmayı düşünürken, atomu bir canavara kaptırdığını ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir olmasından sonra anlayabilmiştir. Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür dilemiştir. 36* Ama ne kadar geç ve iş işten geçtikten sonraki bir özür! 37* Nükleer enerjinin, enerji ihtiyacımızın giderilmesi, aydınlatma, ısıtma, çeşitli araçların ve fabrikaların çalıştırılması vb. yerlerde kullanılınca yararlı olacağı malumdur. Ancak nükleer enerji; sorumsuz ve acımasız düşünce sahibi bir kısım Batılının elinde akıl ve vicdanın kontrolünden çıkınca, insanlığın yararına olmamış, zararına olmuştur. 38* 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombası, büyük bir alanı senelerce yaşanmaz hâle getirmiştir. Japonya’da dev şehirlerin yerle bir olmasına, 80 000’i anında olmak üzere 300 000’den fazla insanın ölümüne sebep olmuştur. Atom bombasının zararlı radyoaktif etkileri hâlâ devam etmektedir. 39* Günümüzde de tehdit unsuru ve tedbir unsuru olarak değişik ellerde tutulmaktadır. 40* İnsanın bir görevi de; maddeye hükmetmektir, atom çekirdeğindeki nükleer enerjinin ne için var edildiğini idrak etmektir. 41* İnsanın keşfettiği nükleer enerji; atom çekirdeğinde saklı bulunan ve var olan bir nükleer enerjidir. 42* Çernobil faciasının; bizi nükleer enerjiden vazgeçirmek için bir tertip olduğu, kasten meydana getirildiği, suikast olması ihtimali vardır. Bu yüzden, uyanık olmalıdır. 43* Şayia, aldatmaca ve maksatlı olan nükleer kaza riski ile 147


atom bombasından korkup, nükleer enerjiden vazgeçmemelidir. 44* Korkulacak konu; uyuşukluk ve tembellik yapıp nükleer santral ve nükleer laboratuvar kurmamaktır. 45* Atılan atom bombasının tahribatı ve Çernobil’deki nükleer kaza gibi nükleer enerjinin bir kısım zararları; bizi, nükleer enerjiden vazgeçirmemelidir. 46* Çernobil, dışa sızandır. Duyurulmayan başka sızmalar da olmuştur. 47* Fayda–zarar analizi yapıldığında işin doğrusu; insanın, nükleer enerjiyi genel olarak ele alması ve ortaya çıkan olumsuz durumlardan başta kendini, sonra da atom çekirdeğinde saklı bulunan nükleer enerjiyi suiistimal edenleri kınamasıdır. Bu nedenle; bilimsel çalışmalarımızı hızlandırarak bir an önce ve zamanı gelince toryum reaktörünü kurmalıyız. 48* Bu bakımdan insan unsurunun iyi eğitilmesi gerekir. 49* Bütün bunlardan dolayı, akıl ve düşünce prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik; insanlığı düşünme ile kalp ve vicdan duyarlılığını da beraberinde getirebilmelidir.

VAR ETMEK HER AN 50* Her an güneşte yeni bir keyfiyet meydana gelmektedir. 51* Güneşte her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) atomu, He (helyum) atomuna dönüşmektedir. 52* Bu esnada güneş, her saniye kütlesinden 4 bin ton kaybetmektedir.

NİÇİN HER SANİYE 564 MİLYON TON HİDROJEN (İLİMLERİN ORTAYA ÇIKIŞI) 53* 148

Güneşte her saniye 564 milyon ton H (hidrojen)


elementi, He (helyum) elementine dönüşür. 54* Bu esnada güneş, her saniye kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4 bin ton kaybeder. Madde enerjiye dönüşmüş olur. Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir. 55* Belli bir zaman sonra güneşteki hidrojenin tamamı helyum hâline dönüşecektir. Güneş soğuyarak ölecektir. Bu da dünyadaki hayatın sonu olacaktır. 56* Uranyumun yakıt olarak kullanıldığı bir fisyon olayında cereyan eden kanunlardan örnek verelim: Şayet bu kanunlar konulmasaydı ilimler meydana gelemeyecekti. 57* Çok küçük bir zaman diliminde ne kadar zincirleme reaksiyon olacağı ve ne kadar enerji açığa çıkacağı bellidir. 58* Böyle bir prensip olmasaydı ne atom bombasından ne de nükleer santrallerden söz edilebilirdi. 59* İşte bu ve benzeri sabit kanunlar sayesindedir ki fiziğin, kimyanın, astronominin sabit birer hakikat olduğundan bahsedilebilmekte ve onlarla sabit sonuçlara varılabilmektedir. 60* Her konu gibi bu da icraata perde olmuştur. Zamana tabi olmadan kısa bir zamanda da olabilirdi. Ancak sebepler dairesinde şu kadar güce sahip olan ve şu kadar bir kuvvetle merkez tarafından çekilen ve şu kadar merkezkaç durumu olan, şu kadar hidrojen atomu, şu kadar helyuma dönecektir şeklinde bazı prensipler hayatın devamı ve ilimlerin ortaya çıkması için konmuştur.

ÇEKİRDEĞİNDE NÜKLEER ENERJİ BULUNMAYAN TEK ELEMENT (EN BÜYÜK ENERJİ KAYNAĞI): HİDROJEN (H2) PERİYODİK CETVELİN İLK ELEMENTİ OLAN HİDROJENE BENZEMEK 149


(KENDİNİ SIFIRLAMAK) 61* Atomlardan yalnız hidrojen atomunun çekirdeğinde nükleer enerji (bağlanma enerjisi) yoktur. Buna rağmen bütün enerjilerin kaynağı olmuştur. 62* Hidrojen hariç diğer bütün atomların çekirdeklerinde nükleer enerji vardır. 63* Çekirdekteki nükleer enerjinin görevi, birbirlerini iten pozitif yüklü protonların bir arada durmalarını temin etmektir. Bağlanma enerjisi denmesi, bu sebepledir. 64* Bu enerji, nükleer isminden de anlaşılacağı gibi çok büyük bir enerjidir. Maddenin enerji karşılığıdır, çekirdekte saklıdır. 65* Atom bombası veya nükleer santrallerde açığa çıkan enerji, çekirdekte saklı olan bu enerjinin dışarı çıkmasıdır. 66* Hidrojen atomunun çekirdeğinde yalnız bir adet proton olduğundan, protonların birbirini itmesi diye bir şey söz konusu olmadığından, böyle saklı bir nükleer enerjinin çekirdekte bulunması gereksiz bir iş olacaktı. 67* Zaten abes ve hikmetsizliğin çekirdeğin içine girmesi düşünülemezdi. 68* Bu nedenle de hidrojen atomunun çekirdeğinde nükleer enerji yoktur. 69* SORU: O hâlde güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesinde açığa çıkan enerji, çekirdekte enerji bulunmadığına göre nereden çıkmaktadır? 70* CEVAP: Bu enerji, maddenin enerjiye her an dönüştürülmesiyle anında açığa çıkan enerjidir. 71* BİZ DE HİDROJEN ATOMUNU ÖRNEK ALIP, KENDİMİZİ SIFIRLAYIP, ETRAFIMIZA ENERJİ KAYNAĞI OLMALIYIZ. 72* YOK, YOKSA VAR OLUR. 150


EN KÜÇÜK ATOM: Hidrojen EN BÜYÜK ATOM: Uranyum Hidrojenin enerjisi (füzyon), uranyumun enerjisinden (fisyon) daha fazladır. Füzyon güneştedir, fisyon ise nükleer santral, nükleer laboratuvar veya atom bombasındadır.

EN İSTİKRARLI (KARARLI) ATOM: Hidrojen EN İSTİKRARSIZ (KARARSIZ) ATOM: Uranyum H2 KAYNAKLARI 668* Karadeniz’in derinliklerindeki H2S (hidrojen sülfür)’den elde edilebilecek olan H2 669* Bor bileşiğinden elde edilebilecek olan H2 670* Güneşte gaz hâlindeki H2 671* Güneş enerjisi yardımı ile H2O’yu ayrıştırarak elde edilen gaz hâlindeki H2

FÜZYON NİÇİN GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ? 73* Füzyon, güneşte 15 milyon °C’ta gerçekleşir. 74* Füzyon için dünyada 100 milyon °C’lık sıcaklık gerekir; çünkü dünyadaki basınç güneştekinden daha düşüktür. 75* Bu sıcaklığa erişilebilmesi mümkün değildir.

ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ URANYUM 151


76* Uranyumun 235U ve 238U olmak üzere iki izotopu vardır. 77* Uranyum bileşiklerinde doğal olarak 235U izotopu % 0,7 oranında bulunur. 238U izotopu ise % 99,3 oranında bulunur. 78* Nükleer enerji elde edilmesinde uranyum bileşikleri yakıt olarak kullanılır. 79* Önce zenginleştirme işlemi yapılmalıdır. 80* Nükleer enerji 235U’ten elde edilir. 81* Zenginleştirme; uranyum bileşiklerindeki % 0,7 olan 235U izotopu oranının arttırılmasıdır. 82* Uranyumun nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılabilmesi için, zenginleştirme oranı; % 2 – % 5 arasında olmalıdır. 83* Nükleer araştırma laboratuvarlarında % 80 oranında zenginleştirme olmalıdır. 84* Atom bombasında zenginleştirme % 90 oranında olur.

DOĞAL URANYUM BİLEŞİKLERİ 85* 86* 87* 88* 89* 90* 91* 92*

U3O8 (UO2+2U3O8) UCl4 UF6 UCl6 KUF5 UO2 UO3 UF5

NÜKLEER ENERJİ SANTRALİNİN KISIMLARI Nükleer reaktörlerde başlıca dört büyük bölüm vardır. 93* Fisyon reaktörü 94* Su kazanı 95* Buhar türbini 152


96*

Jeneratör

FİSYON (BÖLÜNME, PARÇALANMA) 97* Bir atom çekirdeğine bir nötron taneciğinin çarpmasıyla kararsız iki atom çekirdeği oluşur. Bu arada üç tane nötron ve enerji açığa çıkar. Açığa çıkan nötronlardan her biri başka bir çekirdeğe çarparak yeni kararsız çekirdeklerin oluşmasına ve yeni nötronlarla enerjinin açığa çıkmasına sebep olur. 98* Bu olay zincirleme devam eder. Fisyonla açığa çıkan bu enerji, nükleer reaktörlerin ve atom bombasının temelini oluşturur.

FİSYON REAKTÖRÜNÜN KISIMLARI Fisyon reaktörü, başlıca dört kısımdan meydana gelir. 99* Reaktörün kalbi 100* Nötron yavaşlatıcı 101* Soğutucu 102* Kontrol çubukları

ATOM BOMBASINDAKİ FÜSYON İLE NÜKLEER REAKTÖRDEKİ FİSYONUN FARKI 103* Atom bombasında fisyon maddeleri küçük bir hacim içinde toplanmıştır. Fisyon tepkimesi aniden, patlamayla, yıkım gücü yüksek ve kontrolsüz olarak gerçekleşir. 104* Nükleer reaktörde fisyon tepkimesinin hızı yavaşlatılmıştır. Böylece kontrollü bir şekilde nükleer enerji elde edilmiş olur.

NÜKLEER REAKTÖRÜN ÇALIŞMA PRENSİBİ 153


1* Yavaşlatılmış ve kontrollü fisyon tepkimesiyle ısı açığa çıkar. 2* Açığa çıkan ısı, suyu buharlaştırır. 3* Su buharı, buhar türbinini çevirir. 4* Buhar türbini, jeneratörü çalıştırır. 5* Jeneratörde de, elektrik enerjisi üretilir.

NÜKLEER SANTRALLER NEREDE İNŞA EDİLMELİDİR? 6* Nükleer santraller inşa edilirken “soğutma suyu” ihtiyacı yüzünden deniz kenarı, göl kenarı veya nehir kenarına kurulma mecburiyeti vardır.

GÜNEŞTEKİ FÜZYON (ÇEKİRDEK BİRLEŞMESİ VEYA KAYNAŞMASI) 105* 4 tane hidrojen atomu çekirdeği birleşerek 1 tane helyum atomu çekirdeği ile 2 tane pozitronu oluşur ve enerji açığa çıkar. 106* Güneşte her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) atomu, He (helyum) atomuna dönmektedir. 107* Bu esnada güneş, kütlesinden her saniye 4 bin ton kaybetmektedir.

1 MART 1954 GÜNÜ BİKİNİ ATALÜ ÜZERİNDE PATLATILAN HİDROJEN BOMBASI 108* 1 döteryum atomu çekirdeği ile 1 trityum atomu çekirdeği birleştirilmiştir. 1 helyum atomu çekirdeği meydana gelmiştir. Bu arada 1 nötron ve enerji açığa çıkmıştır. 154


109* Birleşme için gerekli olan 15 milyon °C’lık sıcaklık 235U izotopunun fisyonundan sağlanmıştır.

FİSYON VE FÜZYON OLAYLARINDA KULLANILAN MADDENİN NE KADARI ENERJİYE DÖNÜŞÜR? 1* Fisyon ve füzyon reaksiyonları, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük kesirlerinin enerjiye dönüşmesi demektir. Geri kalan kısmı başka elemente dönüşür.

NÜKLEER SANTRAL ATIKLARI 110* Yanmış yakıt, 10 sene yüksek sıcaklık ve basınca dayanıklı havuzda muhafaza edilir. Bu suretle radyoaktivitenin % 99’u ölmüş olur. 111* Kalan % 1’i plütonyumdur. Plütonyumun yarı ömrü 24 000 yıldır. Yenilse bile zararı olmaz. Plütonyum çeşitli şekillerde değerlendirilebilir veya depolanabilir. 112* Plütonyum atığı, tekrar yakıt olarak kullanılabiliyor; yapay elementtir.

SOĞUTMA SUYU NEDENİYLE NÜKLEER ENERJİYE KARŞI ÇIKMAK DOĞRU MUDUR? 7* Entropi kanunu öğretisi; açığa çıkan enerjiyi değerlendirmeyi, en faydalı hâlde muhafaza etmeyi ve israf etmemeyi gerekli kılmaktadır. Bu doğrudur. 8* İtiraz edenler; su buharının, suya dönüştürülmesi esnasında kaybolan enerjiye itiraz etmektedirler. 9* Bu ise (soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji) ihmal edilebilir boyuttadır. 155


10* Bu nedenle, bu konuyu bahane ederek nükleer enerjiye karşı çıkmak yersizdir. 11* Temennimiz ileride bu israfın da önüne geçilmesidir.

NÜKLEER SANTRALİN ÇEVREYE ZARARI YOKTUR 113* Evde veya iş yerinde otururken bile bir nükleer santralin çevreye yaydığı radyasyondan 460–470 misli daha fazla radyasyona maruz kalınmaktadır. 114* Reaktörün yanı başına oturulsa dahi normal zamandaki kadar radyasyona maruz kalınmaz. 115* Dünyanın her tarafında uranyum vardır. Sağlığa ve çevreye hiçbir zararı yoktur. 116* Uranyum zamanla bozunup radona dönüşür veya başka bir element uranyuma dönüşür. Radon gazı her yerden geçer. Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve faydalı olaylardır. 117* Kozmik ışınlarla gelen radyasyon, nükleer reaktörle gelenden 120 kat daha fazladır. 118* Nükleer santraller, kaza durumunda ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme reaksiyonu kapatacak şekilde tasarlanmıştır. 119* Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji ve dünyanın ısı dengesinin bozulması abartıdır ve ihmal edilebilir boyuttadır. 120* Nükleer kaza riski ve çevreye zarar konusu ve iddiaları ya kasıtlıdır ya da cahilliğe bağlı abartılardır. 121* Bu konuları bahane ederek nükleer enerjiye karşı çıkmak bu nedenlerle yersizdir.

NÜKLEER ENERJİYE KİMLER KARŞI ÇIKIYOR? 156


1* Nükleer enerjiye karşı olanlar ya nükleer enerji sorunsalını bilmeyenlerdir ya da ajanlardır. 2* Çoğunluğu iyi niyetli, dürüst ve idealist insanlardan oluşan bazı kişiler çevreye zarar zannıyla nükleer enerjiye karşıdırlar. Bunlar nükleer enerjiyi araştırdıklarında, cahilliklerinden karşı çıkmış olduklarını anlarlar. 3* Nükleer enerjiye karşı çıkanların içlerinde azınlık da olsa dünyayı yöneten petrol lobisinin içimizdeki ajanları ile Türkiye’nin birinci sınıf devlet olmasını istemeyen çevrelerin ajanları vardır. 4* Nükleer enerjiye karşı çıkma işi genelde çevre koruması adı altında gerçekleştirilmektedir. Çevre koruma kuruluşlarının içlerine de az da olsa ajanlar girmiştir.

TÜRKİYE’DE NÜKLEER SANTRAL İNŞA EDİLECEK Türkiye’de ilk nükleer santralin Mersin Akkuyu’da inşası planlanmıştır. 2015 yılında elektrik üretecektir. İkinci nükleer santralin inşası da Sinop İnceburun’da planlanmıştır.

TORYUM 6* Günümüzdeki nükleer santrallerin tamamı uranyum yakıtıyla çalışmaktadır. Önümüzdeki yıllarda nükleer reaktörlerin yakıtının toryum olması için çalışmalar sürmektedir. Bu konuda sona yaklaşılmıştır. Toryum madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır.

TORYUM VE REAKTÖRÜ 157


7* Dünyada bulunan 1 071 000 ton toryumun 789 000 tonu Türkiye’dedir. Bu miktar, dünya rezervinin yaklaşık % 80’ine karşılık gelmektedir. 8* Toryumun nükleer yakıt olarak kullanıldığı nükleer santral, henüz dünyada yoktur. Toryuma dayalı nükleer santrallerin kurulma çalışmaları, deneme safhasındadır. Dünyada deneyler devam etmektedir. 9* ABD, Fransa ve Japonya’da devam eden bu çalışmalarda Türk mühendisler de bulunmaktadır. 10* Toryumun nükleer yakıt olarak kullanılması, CERN’deki atom hızlandırma çalışmalarıyla da ilgilidir. 2007 yılında Isparta’daki uçak kazasında vefat eden rahmetli Engin Arık’ın CERN’deki atom hızlandırma çalışmalarına katılmasının sebebi toryumun nükleer yakıt olarak kullanılması içindi. Toryum kaynaklı yeni nesil santral kurulması çalışmaları Türkiye’de ekip hâlinde hızla sürdürülmektedir. Isparta’daki uçak kazasında 6 ekip üyesinin vefat etmesine rağmen çalışmalar durmamış, ilerlemiştir. Isparta’daki toryum toplantısına giderken uçak kazasında vefat eden öğretim üyeleri, Boğaziçi ve Doğuş Üniversitesi’ndeki toryum çalışması yapan öğretim üyeleriydi. 11* Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir– Sivrihisar–Beylikahır–Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan–Kulancak’tadır. 12* Toryumun, ileride uranyumun yerini alacağına kesin bir gözle bakılmaktadır. 13* Toryuma, kısaca tor da denmektedir. 14* Toryum santralleri işletilmeğe başlanırsa, Çernobil’in benzeri kasıtlı patlatma tehlikesi olmayacaktır. 15* Kasten meydana getirilen patlama anında bile, reaktörün fişi çekilecek, her türlü işlem duracak; bu suretle de hiçbir tehlike yaşanmayacaktır. 16* Toryum, yerli ham madde olmasından ötürü de çok önemlidir. Nükleer santral kurulduğunda, dışa bağımlılık 158


olmayacaktır. 17* Elimizdeki toryumun kıymetini bilmeliyiz. Gerçek değerinden düşük fiyata zamanından önce satmamalıyız. Toryumla çalışan reaktörler devreye girdiğinde değerinin artacağını unutmamalıyız.

NÜKLEER SANTRAL 122* 31 ülkede 449 nükleer santral işletiliyor. 28 nükleer santral hâlen inşa edilmektedir. 123* Amerika’da 104, Fransa’da 59, Japonya’da 55 reaktör vardır. 124* Dünya elektrik talebinin % 16’sı nükleer santrallerden karşılanıyor. 125* Nükleer santrallerin % 95’i gelişmiş ülkelerdedir.

NÜKLEER REAKTÖRLERİN BULUNDUĞU ÜLKELER VE REAKTÖR SAYILARI 126* 127* 128* 129* 130* 131* 132* 133* 134* 135* 136* 137* 138* 139* 159

ABD 104 ALMANYA 18 ARJANTİN 2 BELÇİKA 7 BREZİLYA 2 BULGARİSTAN 4 ÇEK CUMHURİYETİ 6 ÇİN 10 ERMENİSTAN 1 FİNLANDİYA 4 FRANSA 59 GÜNEY AFRİKA 2 GÜNEY KORE 20 HİNDİSTAN 16


140* 141* 142* 143* 144* 145* 146* 147* 148* 149* 150* 151* 152* 153* 154* 155* 156*

HOLLANDA 1 İNGİLTERE 23 İSPANYA 9 İSVEÇ 11 İSVİÇRE 5 JAPONYA 55 KANADA 18 LİTVANYA 1 MACARİSTAN 4 MEKSİKA 2 PAKİSTAN 2 ROMANYA 2 RUSYA 31 SLOVAKYA 6 SLOVENYA 1 TAYVAN 6 UKRAYNA 15

RADYASYONU VÜCUTTAN ATMAK İÇİN: KURŞUN 157* Kurşun geniş bir kapta eritilip insanın etrafında gezdirilir. 158* Daha sonra suya dökülür. 159* Suya döküldüğünde çıkan sesten sonra kurşun dağılmadıysa, külçe hâlinde kaldıysa radyasyon yoktur. Saçma tanesi gibi dağıldıysa radyasyon var demektir. 160* Aynı işleme, kurşun dağılmayıncaya kadar devam edilir.

RADYASYONU VÜCUTTAN ATMAK İÇİN GEREKLİ OLAN BAŞLICA İKİ GIDA 161* 162* 160

Kimyon Limon


TÜRK MİLLETİ URANYUM ELEMENTİ GİBİDİR 163* Uranyum, elementlerin sonuncusudur. Türk milleti de dünyada kıyamete kadar insanlığa hizmet edecek milletlerin sonuncusudur. Sonuncusu olduğuna göre eskideki durumunu tekrar kazanacak, belki de geçecektir. 164* Uranyum doğalların sonuncusudur. Türk milleti de uranyum gibi doğaldır; samimidir, yapmacık değildir, suniliği sevmez. 165* Elementler içinde uranyumun, milletler içinde de Türk milletinin şanı yücedir. 166* Uranyum gibi, Türk milleti de enerjisini etrafına verir. 167* Uranyum, bağlanma enerjisi en yüksek olan elementlerdendir. Türk milletinin de fertler arasındaki irtibatı ve diyaloğu kuvvetlidir. Ancak demir kadar değildir. Zaten bağın kuvvetliliği, biraz da zayıflıktan kaynaklanır. 168* Uranyum çekirdeğinin verdiği enerjinin, nükleer reaktör veya nükleer laboratuvardaki enerji olması için kontrol edilmesi şartı vardır. Nötronun çekirdeğe çarpmasıyla, çekirdeğin kontrollü dağılmasıyla enerji verir. Kontrolsüz olanı atom bombasındaki enerjidir. Türk milleti de dış etkiyle parçalanır. Parçalanması aynı anda enerji vermek demektir. Parçalanması zincirleme devam eder. Bu nedenle kontrolün iyi yapılması gerekir. Türk milleti asker millettir. 169* Türk milleti akıllı ve zekidir. Kalplerinden hürmet ve merhamet hissi çıksa, akıl ve zekâları onları, dehşetli ve acımasız hâle getirir ve idareleri mümkün olmaz. 170* Türk milleti, Müslümanlar içinde en çok nüfusa sahip üstün bir ırktır. Dünyanın her tarafında olan Türkler, Müslüman’dır. Diğer ırklar gibi Müslüman olan ve olmayan olarak iki kısma ayrılmamıştır. Nerede Türk topluluğu varsa Müslüman’dır. 161


171* Bir şeyin en iyisi bozulunca en kötüsü olur; bunun gibi Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Hâlbuki küçük ırklarda bile, hem Müslüman ve hem de gayrimüslim vardır. Bu nedenle biz Türkler, atom bombası olma riskimiz olduğunu akımızdan çıkarmamalıyız; özellikle çok dikkat etmeliyiz. 172* Bazı Türk kabileleri eski zamanda yanlarına bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Avrupa’yı hercümerç etmişlerdir. 173* Fransız ihtilali ile gelişen hürriyetin arkasından sosyalistlik doğdu. Sosyalistlik komünistliğe inkılap etti. Komünistlik; insani ve ahlaki kuralları dinlemediğinden, anarşistlik meyvesini verdi. Anarşistlik fikrinin tam yeri ise dünyanın yedi harikasından birisi olan Çin seddinin yapılmasına sebep olan bir kısım Moğol ve Kırgız Türk kabileleridir. 174* Bu bilgiler ışığında, Türk milletini karalamaya girmemelidir. Hercümerce neden olan topluluklar aslen Türk değildirler. Özellikle Moğollar, Türkler ile irtibatlandırılmıştır. Anadolu, memerriakdam olmuştur; daha önceleri çok farklı toplulukların gelip geçtiği yaşam yeridir. 175* Türk milleti, izole edilmediği takdirde; gökten gelen şualarla, her zaman infilak eder ve dünyanın değişik yerlerinde kendini hissettirir. Türk milletini izole eden unsurlar; ondaki hak, hukuk, adalet, temkin, başkalarını rahatsız etmeme, hürmet, merhamet, birleşen su damlaları gibi olma vb. üstün hasletlerdir. Uranyumun, 235U ve 238U olmak üzere iki izotopu vardır. Nükleer enerji 235U’ten elde edilir. Uranyum bileşiğinde % 0,7 oranında 235U izotopu; % 99,3 oranında ise 238U izotopu bulunur. Tüm uranyum bileşiklerinde 235U izotopunun etrafı, 238U izotopu ile izole edilmiştir. 176* Günümüzde uranyumun kötüye kullanılmasına karşı, tüm insanlığın tepkisi vardır; bu başka meseledir. Türk milleti, 162


uranyum elementi gibi olduğunu bildiğinden ötürü, başka bir deyimle kendini tanıdığından dolayı, kuru gürültüye pabuç bırakmamaktadır. Kalbin gayesi, müşahededir. Müşahede; feraset, basiret, sezgi, sezi, altıncı his, kalp gözü açıklığı, ilhama mazhar olma gibi meziyetlerle kendini belli eder. Bu üstün meziyetlerin %90’ı Türk milletine verilmiştir; %10’u ise diğer ırklara dağıtılmıştır. Aslında herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri başta olmak üzere Türkler vardır. Bu başarı, mevhibeiilahiye olarak verilen bir başarıdır; kendimizden bilmemeliyiz. 177* Bütün dünya Türk milletinin vatanıdır. Türk milleti, gittiği her yeri vatanı bilir. Hem sahip olduğu güzellikleri oralara götürür hem de gittiği yerlerden alacağını alır. Bununla beraber ana vatan başkadır. Vatan, çok önemlidir. Vatan sevgisi imandandır. Vatanı olmayanın, tüm dünya vatanı olamaz. Bu nedenle; kırmızıçizgiler, mutlak anlamda hiçbir zaman kalkmaz. 178* Bizim milliyetimiz, dinimizle et ile kemik gibi birleşmiştir; ayrılmaları mümkün değildir. Ayırırsak mahvoluruz. 179* Türk milleti, tarihte mefahiri çok bir millettir. Türk milletinin İslamiyet’ten önceki övünülecek her şeyi İslamiyet defterine geçmiştir. 180* Türk milleti, büyük insaniyetin bayraktarıdır. Dünyada en mukaddes ve en muhterem bir mevkii kazanmışlardır. 181* Türk milleti fen ve sanatı, mana ile yoğurarak ileri gittiği gibi ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa rehber yine olacaktır. 182* Türk milleti, tarihinin şahadetiyle cihana bütün güzellikleri neşretmiştir. Eski çağlarda cihangir Asya’da kahraman Türk askerleri ve Türk milleti 1000 sene insanlığa hizmet etmiştir. 500 senedir yatıyoruz. Uyanmalıyız. Gaflet ve uykuyu bırakmalıyız. Ancak böylece hakiki medeniyet inkişaf edecektir. 163


183* Vahşet ve gaflete düşmemek için birleşen su damlaları gibi olmalıyız. Dünyayı kirlerden temizlemeliyiz.

YARI ÖMÜR (YARILANMA SÜRESİ) 1* Radyoaktif bir maddenin başlangıç kütlesinin yarısının ışımalarla bozunması için geçen süreye yarı ömür veya yarılanma süresi denir.

YARILANMA SÜRESİ MADDENİN SONRADAN VAR EDİLDİĞİNİ GÖSTERİR 2* Radyoaktif maddeler yarılanma sonucunda bitmediğine göre bir başlangıçları var demektir. Şayet madde ezelî olsaydı (maddenin başlangıcı olmasaydı) radyoaktif maddeler çoktan bitmiş olacaktı. Bitmediğine göre sonradan var edilmiştir. Öyleyse madde ezelî değildir.

YARI ÖMÜR VE MADDE–ENERJİ İLİŞKİSİ 1* Madde, kaç yarılanma geçirirse geçirsin belirli bir miktarı kalır. Örneğin; uranyum bozununca kripton, baryum, nötron ve enerji meydana gelir. Çıkan ışının kütlesi kadar madde enerjiye dönüşmüştür.

DOĞAL ATOMLARIN YARI ÖMRÜ ÇOK YÜKSEKTİR (RADYASYON TEDBİRLERİ) 1* Potasyum–40 ve karbon–14 izotoplarının yarı ömürleri, diğer atomlara göre çok azdır. 2* Bu azlığa rağmen, örneğin; potasyum–40 atomunun yarı ömrü, insana zarar vermeyecek kadar uzundur. Potasyum– 164


40 atomlarının yarısının bozunması için 1,3 milyar yılın geçmesi gerekmektedir. 3* İnsan vücudunda en çok bulunan radyoaktif izotoplar potasyum–40 ve karbon–14 izotoplarıdır. Diğer radyoaktif izotopların yarı ömrü de insana zarar vermeyecek kadar uzundur. 4* Potasyum–40 atomlarının yarı ömrünün uzun olması sayesinde, bir hücre şayet yaşasaydı 200 senede ancak 1 kez potasyum–40 bozunmasıyla karşı karşıya kalacaktı. 5* Bir hücre bu kadar uzun yaşamadığına göre, potasyum–40 bozunması ve izotopun yarılanmasından dolayı radyasyon yayılması söz konusu değildir.

Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) 1* İngilizcesi “International Atomic Energy Agency” olup “IAEA” kısaltmasıyla gösterilmektedir. 2* Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve planlanmasını sağlamak, nükleer güvenlik için gerekli standartları hazırlamak amacıyla 1957 yılında kurulmuştur. 3* 2005 Nobel Barış Ödülü, Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA)’nın Mısırlı başkanı Muhammed El Baradey'e verilmiştir. 4* Merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’dadır. 5* Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet göstermektedir.

TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (TAEK) 6* Türkiye'de nükleer ve radyasyon güvenliğinden sorumludur. 7* 1956 yılında Ankara’da nükleer faaliyetler yapma yetkisiyle kurulmuştur. 8* Doğrudan Başbakan’a bağlı olan bir devlet kuruluşudur. 9* Nükleer enerjiyle ilgili araştırma, düzenleme, denetleme ve çalışma yapar. 165


10* Çekmece nükleer araştırma ve eğitim merkezi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na bağlı olarak İstanbul'da Küçükçekmece gölü kıyısında kurulan nükleer araştırma merkezidir. Kısaca ÇNAEM olarak adlandırılan bu merkez 1962 yılında kurulmuştur. 11* Çekmece’de bulunan nükleer yakıt pilot tesisi ve iki adet araştırma reaktörü günümüzde atıl durumdadır. 12* Geçmiş yıllarda Çekmece’de tıp ve endüstride kullanılmak üzere radyoaktif sentetik izotop üretilmiştir. Ayrıca uranyum yakıtı ile ilgili test mahiyetinde araştırma çalışmaları yapılmıştır. 13* TAEK Başkanı, Okay Çakıroğlu’dur. 14* Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun geçmiş yıllardaki Başkanı Ahmet Yüksel Özemre (1935–2008) nükleer enerji konusunda dünya çapında önemli bir isimdir. Profesör Doktor Ahmet Yüksel Özemre’nin “Çernobil Komplosu” adlı kitabı meşhurdur. 15* ABD’nin Küresel Nükleer Enerji Ortaklığı (Global Nuclear Energy Partnership – GNEP) projesi kapsamında ABD ve Türkiye beraber çalışmaktadır.

NÜKLEER ENERJİ POLİTİKAMIZ 672* Türkiye’deki uranyum ve toryum rezervlerinin uluslararası tröstlerce ele geçirilmeye çalışılabileceği unutulmamalıdır. Nükleer santral inşa etmeye talipmiş gibi gözüken yerli firmalardan bazılarının da yabancıların taşeronu olabileceği göz ardı edilmemelidir. Yakın geçmişimizde, bor madeninde bu durumlar yaşanmıştır. 673* Belki de bu tür ayak oyunlarından dolayı nükleer reaktör inşası gecikiyordur. 674* Uranyum ve toryum devlet tarafından çıkartılmalıdır ve işlenmelidir. Nükleer santralı devlet inşa etmelidir. Yerli sermayeye dayalı toryum veya uranyum santrali kurmalıyız. 166


Nükleer santral, özel sektöre işlettirilmemelidir; devlet işletmelidir. Devletin patron olduğu güvenilir özel sektör, kontrollü kabul edilebilir. Aslında nükleer santral devletin işidir, özel sektörün işi değildir. 675* Uranyum ve toryum Türkiye için stratejik öneme sahiptir. Ülkemizi ilerilere götürecek kaynaklardandır.

RADYOAKTİVİTE KONUSUYLA İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 1* Radyoaktif etki: İkinci dereceden etki. 2* Alfa, beta, gama etki: Alfa etki en kuvvetli etki, beta etki daha zayıf etki, gama etki ise en zayıf etkidir.

KİMYASAL REAKSİYONLAR VE ENERJİ TERMODİNAMİK KANUNLAR 676* Termodinamik bilimi iki temel doğal yasaya dayanır: Birinci yasa ve ikinci yasa. 677* 1. KANUN: ENERJİNİN KORUNUMU YASASI Termodinamiğin birinci yasası, enerjinin korunumunu ifade eder. Enerji, bir şekilden diğerine dönüşebilir. Toplam enerji sabit kalır. 678* C + O2 → CO2 + ısı Nefes alıp vermemizde C ve O2’nin enerjileri toplamı; CO2’nin enerjisi ile açığa çıkan enerjinin toplamına eşittir. Enerji, entalpi, 167


ısı; aynı anlama gelen kelimelerdir. 2. KANUN: ENTROPİ KANUNU VE EKSERJİ (CARNOT KANUNU) 679* Termodinamiğin ikinci kanunu, maddenin ezeliyetini imkânsız kılmaktadır. 680* Materyalistler, varlığı tamamen maddeye verip maddenin ezeliyetine inanmaktadırlar. Sonsuz ilim, irade ve kudret isteyen varlığı, cansız, şuursuz, ilimsiz, iradesiz ve güçsüz maddeye vermek ve onu yaratıcı konumuna çıkarmak büyük bir cahilliktir. 681* Termodinamiğin 2. kanununa göre, ısı merkezlerindeki ısı, etrafa sıcaklık yaymak suretiyle bir gün bitecektir. Işık kaynakları, enerji kaynakları, çevrelerine ışık ve enerji yaymak suretiyle bir gün evrende enerji eşit duruma gelecektir. Bu da, enerjinin yok olması anlamına gelmese de, hayatın bitip ölümün gelmesi, artı ve eksinin yok olması demektir. Carnot, bu kanunu, evinde kaynattığı su ve sobasının sıcaklığından edindiği deneyimlerine dayanarak ortaya koymuştur. Onun bu deneyimleri daha sonra geliştirilmiştir ve günümüzde Carnot kanunu adı altında öğretilmektedir. 682* Bu sahadaki deneyimler gösteriyor ki, eğer daha önce bir başka sebeple kıyamet kopmazsa, muhakkak bir termodinamik kıyameti olacak, evrendeki enerji sona erecek ve sistem çökecektir. 683* Termodinamik kıyamet ile maddenin ezelî olmaması arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu ilişkiden, sonsuzluğu iddia edilen zaman ve mekânın zarar görmesi söz konusu olabilir mi? 684* Maddeye ezeliyet verenler, ezeliyetin ne demek olduğunu bilmemektedirler; çünkü ezel, sonsuz demektir. 685* Ezelî olan birleşmiş (birleşik) olmaz, birleşime girmez; basit ve parçalanmaz olur. Kesinlikle değişmez ve kendisine 168


müdahalede bulunulamaz. Zaman, mekân kayıtlarının ve dolayısıyla zamana, mekâna bağlı hareketin dışında olur. Mutlaka ebedîdir; çünkü zamanın dışındadır. 686* Ezel ve ebed, zamansızlık demek olduğundan, bir bakıma aynı noktada birleşirler. 687* Bu özelliklerin hiçbiri maddede yoktur. Madde değişkendir. Madde, enerjiden ayrı düşünülemez. Enerji ise termodinamik 2. kanununda da ortaya konulduğu üzere, bir gün etkisini kaybedecektir. Ayrıca, madde hem her türlü etkileşime açıktır hem de zaman ve mekân kaydı altındadır. 688* Mekân, küçük ölçekte atomlardan, büyük ölçekte ise güneşlerden oluşmuştur. Bu güneşlerden biri olan bizim güneşimizde, saniyede 564 milyon ton hidrojen helyuma dönüşmekte ve bunun neticesinde etrafa milyonlarca kalorilik ısı ve ışık olarak enerji yayılmaktadır. Bütün güneş sistemine yayılan bu enerjinin bir kısmı da yeryüzüne gelmektedir. Evren, bu türlü güneşlerden meydana gelmiştir. Bizim güneşimiz, bir gün tükenme noktasına ulaşacaktır. Merkezkaç bir hareketle çok korkunç infilaklar olacak, ardından merkezçek bir hareketle büzülme ve kasılmalar meydana gelecek ve artık etrafındaki meyveleri barındıramayacak, dolayısıyla bir kıyamet koparacaktır. 689* Bütün evren, temel taşı olan bu güneşlerden birleşik olduğuna göre, enerjileri sürekli tükenmeye doğru giden bu güneşlerin ezelî olması düşünülemez; çünkü ezelî, yani sonsuz olan, birleşmiş olmaz. Madde ezelî olsaydı zaman ve mekân kaydı altına girmez; dolayısıyla aşınmaz, kendinde en küçük bir değişiklik meydana gelmezdi. Oysa görüyoruz ki, madde ve maddi dünya sürekli değişmekte, hâlden hâle girmekte, çözülme ve yeniden oluşmalara uğramakta veya sebep olmaktadır. Şu hâlde maddenin hem başlangıcı vardır hem de sonludur; zaman ve mekân kayıtlarıyla sınırlıdır. 690* Termodinamiğin 2. kanununa göre enerji, şekil itibariyle sürekli değişmektedir (entropi kanunu). 691* Doğal reaksiyonlarda ürünlerin enerji kapasitesi 169


girenlerinkinden azdır. Doğal reaksiyonlar ekzotermik reaksiyondur. Ürünlerin enerjisi daha az olduğundan, “Doğal olaylar, minimum enerji yönüne yürür.” denir. 692* Solunumda CO2 üründür. C ve O2 ise girendir. C + O2 → CO2 + ısı 693* CO2’nin enerjisi; C ve O2’nin enerjileri toplamından daha azdır. CO2, entalpisini düşürmüştür. 694* Bu konuda geçen “enerji kalitesinin düşmesi” tabiri, ürünlerin enerjisinin azalması anlamındadır. 695* Solunumda açığa çıkan enerji israf edilmez. Bunun gibi doğal reaksiyonlarda da enerji israf edilmez. 696* Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde kanı kirleten karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2 oluşur. Hem vücut ısısını temin eder, hem kanı temizler. C ile O2 arasında birleşme kabiliyeti vardır. Bu iki tanecik birbirine yakın olduğu vakit, aralarında kimyasal reaksiyon olur. Birleşmeden dolayı ısı açığa çıkar; çünkü elementlerden doğal bileşik oluşumuna dair kimyasal reaksiyonların tamamı ekzotermik tepkimedir. 697* Açığa çıkan ısıyı şöyle açıklayabiliriz: C atomu ve O2 molekülünün her birinin ayrı ayrı hareketleri vardır. Kimyasal değişim anında her iki tanecik, yani C atomu ile O2 molekülü birleşerek bir tane CO2 molekülü oluştuğundan bir tek hareketle hareket eder. Bir hareket açıkta kalır; çünkü birleşmeden önce iki hareket idi. Şimdi iki tanecik bir oldu. Her iki tanecik bir tanecik hükmünde bir hareket aldı. 698* Diğer hareket başka bir kanun ile ısıya dönüşür. 699* Zaten “Hareket ısıyı doğurur.” bilinen bir kanundur. Böylece vücut ısısı ortaya çıktığı gibi, hem kandaki C alındığından kan temizlenir hem de CO2 nefes vermek suretiyle dışarı atılırken konuşma gibi önemli bir iş de yapılmış olur. 700* Tabii olan bütün kimyasal reaksiyonların, ekzotermik olduğunu ve açığa çıkan enerjinin değerlendirildiğini görüyoruz. 701* Biz de doğal olan bu vb. olayları örnek almalıyız. Enerji 170


israfı yapmamalıyız. 702* Piller ve doğal kaplama reaksiyonları, kimyacıların doğallığı örnek alarak geliştirdikleri çalışmalara iki örnektir. 703* Entropi kanunu öğretisi, hem çalışmalarımızda ekzotermik reaksiyonlara öncelik vermeyi hem de ekzotermik tepkime sonucu açığa çıkan enerjiyi değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Böylece doğal kanunlara uymuş olacağız. 704* Enerji tasarrufu, enerjiyi en faydalı hâlde muhafaza etmektir. 705* Termodinamiğin ikinci kanununa rağmen, her şey yok olma ihtimalini aşarak basitten mükemmele sanat harikası olarak varlık dünyasına çıkmaktadır.

ENTROPİ 706* Açığa çıkan enerjiye entropi denir. 707* Doğal olaylar, entropiyi arttıracak yönde cereyan eder. Mekânın genişlemesi, entropi kanununa irca edilebilir. 708* Hayat, entropiye karşı koyarak varlığa erme başarısını elde etmiştir. 709* Bir sistemin sıcaklığı ne kadar küçükse, entropisi o kadar büyüktür. 710* Doğal olaylarda ısı açığa çıkınca; 1. Sistemin (ürünlerin) entalpisi azalmaktadır. 2. Bağ enerjileri artmaktadır. 3. Entropi büyümektedir.

MEKÂNIN GENİŞLEMESİ 711* Mekân, devamlı ve sürekli olarak genişlemektedir. Genişleme, iki türlü açıklanmaktadır: Birincisi; evrenin genişlerken parçalara ayrılması, bunun sonucunda da galaktik kütlelere dönüşmesidir. Einstein, bu genişlemeyi “Bilemediğimiz yerlerde değişik âlemler teşekkül ediyor.” 171


cümlesiyle ifade etmiştir. Ancak, tam olarak açıklamamıştır. Evrenin genişlemesini ilk keşfeden George Lemaitre (1894– 1966) adlı bilim adamıdır. Belçika'da doğmuştur. Louvain Üniversitesi'nde astrofizik ve gök bilimi okumuş ve daha sonra Louvain Üniversitesi’ne gök bilim profesörü olarak atanmıştır. Lemaitre, Einstein'ın Genel Görelilik Kuramı'ndan yararlanarak evrenin genişlediğini söylemiştir. Evrenin, bir zamanlar bir atomun içinde sıkışmış olduğunu iddia etmiştir. Bu atomun parçalandığını ve her yana sıcak gazlar saçtığını öne sürmüştür. Buna Büyük Patlama (Big Bang) kuramı denir. Prof. Dr. Sir James Jeans (Sör Ceyms Jiyns) (1877– 1946), Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn) (1879–1955) ve İngiliz astrofizikçi Arthur Stanley Eddington (1882–1944) gibi önemli ilim adamları evrenin genişlemesini kabul etmişlerdir ve savunmuşlardır. “Evrenin durmadan genişletildiği” çok önceleri zaten söylenmiştir. Evrenin genişleme hızı çok yüksektir; bu yüksekliğe, “durmadan genişleme” cümlesiyle işaret edilmektedir. Evrenin genişlemesini açıklayan ikinci görüşte; genişlemenin, galaksilerin kaçışıyla olduğu belirtilmektedir. Sonuçta her iki görüşte de genişlemeden söz edilmektedir.

MİNİMUM ENERJİ VE MAKSİMUM DÜZENSİZLİK 712* Doğal olaylarda minimum enerji yönü, ısının olduğu yöndür. Diğer yön ise maksimum düzensizlik yönüdür. Düzenlilik, ısının olduğu tarafa doğru tepkimenin yürümesi ile sağlanır. Doğal olaylar, zaten böyledir.

ENTROPİ VE MADDENİN SONU 713* Sıcak cisimler soğuyarak, soğuk cisimler de ısınarak ortak bir sıcaklığa gitmektedir. 172


714* Evrendeki bu değişim durdurulamaz. Evren ısı bakımından homojen hâle doğru gitmektedir. Soğuk odadaki bir soba, ısınacak kadar yakılıp söndürülse; oda ile kendi sıcaklığı arasında denge kurulana kadar ısı yayar. Bunun tersini, yani etrafa yayılan enerji miktarının tekrar sobada toplanmasını beklemek mümkün değildir. 715* Şu hâlde geriye dönmeyen bir olay söz konusudur. 716* Evrende ve günlük yaşamımızda buna benzer geriye dönmeyen olay çoktur. 717* Termodinamiğin 1. kanununa göre enerji, miktar yönüyle yok edilemez. 718* Termodinamiğin 2. kanununa göre ise enerji, şekil itibariyle sürekli değişmektedir (entropi kanunu). 719* Bu arada ayrı bir husus ortaya çıkmaktadır: Şayet belli bir sıcaklıkta termodinamik kıyamet kopacaksa maddenin bir başlangıç sıcaklığı var demektir. Madde ezelî olsaydı bu kıyamet çoktan kopmuş olacaktı. Madem bu kıyamet kopmamıştır, ileride kopacağı muhakkaktır. Öyleyse madde sonradan var edilmiştir. Maddeye bir başlangıç sıcaklığı tayin edilmiştir. Evrende hayat sürmektedir. Belirlenen son sıcaklığa kadar da dünya devam edecektir. Bununla beraber kıyametin nerede ve nasıl yaşanacağı konusunda netlik yoktur. Bu nedenle iddiada bulunmamak lazımdır. Net detaylardan sakınmak gereklidir. 720* Eğer belirlenen yaşından önce, dıştan bir müdahale sonucu hastalık veya tahrip edici bir hadise dünyanın başına gelmezse ve doğal ömründen önce dünya bozulmazsa bilimsel bir hesap ile kıyametin zamanı bellidir. 721* Güneşin dünyadaki görevinin sona ermesi çeşitli şekillerde olabilir. Buna yüzündeki iki siyah leke de sebep olabilir. Bu iki siyah leke şimdilik küçüktür. Büyümeye yüz tutmuştur. Lekelerin büyümesi neticesinde güneşten dünyamıza gelen ısı ve ışık geriye alınacak, güneşin kendinde kalacaktır. 173


İnsan, hangi fen dalı ile fazla meşgul olursa onda fani olur. Prof. Dr. Sir James Jeans* (Sör Ceyms Jiyns) (1877–1946) *Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir. Esrarlı Kâinat ve Etrafımızdaki Kâinat isimli eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme ettirilip yayınlanmıştır. Modern ilimlere göre ısının değişmesi olayı son noktasına ulaşmış değildir. Şayet böyle bir şey olmuş olsaydı bugün biz yeryüzünde bulunup bu konu üzerinde düşünemezdik. Bu olay zamanla atbaşı yürümektedir. Bu sebeple evrenin bir başlangıcı vardır. Sözün kısası evrenin ezelî olması imkânsızdır. Prof. Dr. Sir James Jeans* (Sör Ceyms Jiyns) (1877–1946) * İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı konuları ile ilgilendi. “Etrafımızdaki Kâinat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir.

Gördüğümüz alev alev yanan güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar ve çeşitli hayat sahipleriyle dolup 174


taşan dünyamız bütünüyle evrenin belirli bir noktadan başladığını, muayyen bir zamanda var olduğunu açıkça göstermektedir. Prof. Dr. Frank Allen* (1908–2001) * Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.

Evren sonradan meydana gelmiş bulunmaktadır. Eğer maddenin başlangıcı olmasaydı (madde ezelî olsaydı) termodinamik kıyametin çoktan kopmuş olması lazımdı. Prof. Dr. Frank Allen

EKSERJİ NEDİR? 722* Ekserji, bir sistemin sahip olduğu kullanılabilir iş potansiyelidir. Bir sistemin herhangi bir termodinamik yasaya aykırı olmaksızın sağlayabileceği maksimum işi ifade eder. 723* Enerjinin sadece bir bölümü işe çevrilebilir. Toplam enerjinin kullanılabilen kısmı ekserjidir. 724* Ekserji, enerjinin işe çevrilebilme potansiyelidir. Bir kaynaktan elde edilebilecek maksimum işi ifade eder. 725* Bir hâl değişimi sırasında kaybedilen iş potansiyeli, ekserji kaybı olarak tanımlanır. Ekserji kayıpları ne kadar az ise üretilen iş o kadar fazladır. 726* Ekserji, ikinci termodinamik yasasına dayanır. 727* Ekserji analizi sonuçları, sistem performansının iyileştirilmesinde kullanılır. 175


ENERJİ İLE ISI AYNI MIDIR? 1* Isı enerji birimidir. 2* Ancak maddenin sahip olduğu enerjiyi göstermez. 3* İki sistem arasında enerji alış verişi olunca ısı söz konusu olur. 4* Alınıp verilen şey enerjidir. Ancak enerji yerine ısı diyoruz. 5* Enerji yerine ısı diyoruz diye de “Enerji ile ısı aynıdır.” diyemeyiz; çünkü enerji her zaman vardır, ısı ise enerji alınıp verilince ortaya çıkar. 6* Maddenin ısısı olmaz. Maddenin ısısından söz edebilmek için sıcaklıkları farklı iki durumun olması gerekir. 7* “Maddenin toplam enerjisi” denir. 8* “Maddenin toplam ısısı” denemez.

ISI ALIŞ VERİŞİ NİÇİN OLUR? SICAKLIK NASIL ÖLÇÜLÜR? 728* Isı alış verişi sistemler arasındaki sıcaklık farkından dolayı olur. 729* Sıcaklığını ölçmek istediğimiz suyun içine termometreyi daldırırız. Sıcak suyun kinetik enerjisi fazladır. Bu enerji, önce termometre camına aktarılır. Camdan da termometrenin içine aktarılır. Termometrenin içindeki cıva atomları daha hızlı hareket ettiğinden yükselir. Böylece sıcaklık ölçülmüş olur.

SICAKLIĞI ÖLÇMEK SURETİYLE NE YAPMIŞ OLUYORUZ? 730* Her bir taneciğin EİÇ’leri, başka bir ifadeyle tek tek EK’leri farklı farklıdır. 731* Bu nedenle taneciklerin ortalama EK’leri deniyor. 176


732* Taneciklerin hepsi hareketlidir. EK’leri vardır. Hareket ısıyı doğurur. Isı, sıcaklığı yükseltir. 733* Sıcaklığı ölçmekle taneciklerin ortalama EK’lerini karşılaştırmış, derecelendirmiş oluyoruz.

KAR YAĞDIĞI İÇİN Mİ HAVA SOĞUKTUR, YOKSA HAVA SOĞUK OLDUĞUNDAN MI KAR YAĞAR? 734* 735* 736* 737* 738* 739*

Hava soğuk olduğundan kar yağar. H2O(s) → H2O(k) + ısı Böylece hava ısınmış olur. Karın sayısız faydaları vardır. Kar, H2O(k) demektir. Donma olayı, ekzotermik reaksiyondur.

SICAK KARPUZ KESİLİNCE NİÇİN SOĞUR? 740* Sıcak bir karpuzun içindeki su, kesilmeden önce buharlaşamaz. Karpuz kesildiğinde ise su buharlaşır. Su buharlaşırken, karpuzun içindeki ısıyı alır. Isısı alınan karpuzun sıcaklığı düşer; böylece karpuz yaklaşık 10–15 dakika sonra tam yeme kıvamında soğukluğa gelir. H2O(s) + ısı → H2O(g)

MADDENİN TOPLAM ENERJİSİ HESAP EDİLEBİLİR Mİ? 741* 742* 743*

177

Edilemez. ET = EM (EP + EK) + EİÇ (EP + EK) EİÇ = EÖTELEME (EK) + EDÖNME (EP + EK) + ETİTREŞİM (EK) + EÇEKİM


744* E = mc2 ile hesaplanan enerjiye EP denilebilir. Ancak farklı bir boyuttur. 745* EİÇ hesap edilemez. 746* Bir kişinin maddi zenginliği hesap edilse bile zenginlik denince akla; beyin, duygu, akıl, fikir, idrak, kavrama, hafıza vb. her türlü zenginlik geldiğinden iç zenginlik hesap edilemez.

TERMOKİMYA KONUSU İLE İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ GÜNLÜK HAYATTA TERMODİNAMİK 2. KANUNU VE VERİMLİLİK (ENTROPİ KANUNUYLA DÜNYAYA YENİ BİR BAKIŞ VEYA ENTROPİYE DAYALI BİR DÜNYA GÖRÜŞÜ) 747* Günümüzde entropi, kimya ilmiyle sınırlı bir kavram olmaktan çıkmıştır. 748* Sosyal yaşam, politika, psikoloji, teknoloji, aile hayatı vb. her alana girmiştir. Genel bir kanun olarak ele alınmaktadır. 749* Çevrenin tahrip edilişine, ekolojik dengenin bozulmasına karşı çözüm entropi kanununda yatmaktadır. 750* Entropi kanunu bize ekonomik enerjili durumu tercih etmeyi, azami tasarruf prensibine uymayı, israftan kaçınmayı, dengeli yaşamayı, doğal tepkimeleri örnek alarak her alanda ilerlemeyi tavsiye ediyor.

TERMODINAMİK 2. KANUNUNDAN 178


ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER 751* 752* 753* 754* 755*

Kusursuzluk Mükemmellik Sıfır israf Azami tasarruf Çevreye pozitif enerji yaymak

756* Termodinamiğin 2. kanununa göre reaksiyon sonunda üretilen ürünlerin enerjileri azalır, kimyasal bağ enerjileri artar. Buradan şu dersi çıkarmamız gerekmektedir: Bağ enerjilerinin artması çeşitli kabiliyet ve bilgilerle mücehhez olmamız gerektiğini bize ders vermektedir. Ürünlerin enerjilerinin az olması ise bize alçak gönüllü, kendini öne çıkarmayan, kibirden uzak fertler olmamız gerektiğini hatırlatmaktadır.

KİMYASAL REAKSİYONLARIN HIZLARI KONUSU İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER KENDİLİĞİNDEN OLUŞ VE ÇARPIŞMA TEORİSİ 1* “Kendiliğinden 179

olan” reaksiyonlarda, uygun


çarpışma doğaldır. Kendiliğinden denmesinin sebebi, sanki insan eli karışmadan olduğundandır. 2* “Çarpışma teorisi” denmesi, çarpışmayı kaza anlamında alırsak şöyledir: Programda yazılı olan, aynen yazılı olduğu gibi oluyor. Başka bir ifadeyle kaderde olan kaza oluyor/çarpışıyor demektir.

ÇARPIŞMAMASI GEREKEN TANECİKLER İÇİN KONULAN ENGELLER 3* Birleşme kabiliyetinin olmaması 4* Maddelerden birinin miktarının çok az olması 5* Ea’nun yetersiz oluşu 6* Çift yönlü oluş engeli 7* Endotermik reaksiyon engeli Şimdi bunları birer örnekle görelim:

BİRLEŞME KABİLİYETİNİN OLMAMASI 8* Altın oksitlenmez. Soy gazlar hiçbir maddeyle tepkime vermez. 9* Havanın birinci maddesi olan N2 gazı, inert (reaksiyonlara karşı ilgisiz) gazdır.

MADDELERDEN BİRİNİN MİKTARININ ÇOK AZ OLMASI 10* Havada hem N2 hem de H2 bulunur. Buna rağmen H2 miktarı az olduğu için, tepkime ekzotermik olduğu hâlde 180


birleşmezler ve NH3 oluşmaz.

AKTİVASYON ENERJİSİNİN YETERSİZ OLUŞU 11* Havada hem N2 hem de O2 bulunur. Yağmur yağdığında HNO3 (kezzap) oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde, gerekli olan yüksek aktivasyon enerjisi sağlanmadığından HNO3 (nitrik asit) oluşmaz.

ÇİFT YÖNLÜ OLUŞ ENGELİ 12* H2O’nun iyonlaşma tepkimesi çift yönlüdür. 10 milyon H2O molekülünden yalnız 1 tanesi iyonlarına ayrışarak (OH)–1 ve H+1 iyonlarını oluşturur. H2O ⇌ (OH)–1 + H+1

ENDOTERMİK REAKSİYON ENGELİ 13* Bütün yanma reaksiyonları ekzotermik olduğu hâlde azotun yanması endotermiktir. N2+ 2,5O2 + H2O + yüksek sıcaklık ⇌ 2HNO3 Bu nedenle havadaki N2 ve O2 birleşmezler. Kezzap oluşmaz.

HIZLI OLAN REAKSİYONLARA EN HIZLIDAN AZ HIZLIYA DOĞRU ÖRNEKLER AgNO3(suda) +NaCl(suda)→ AgCl(k) +NaNO3(suda) Fe(k) + 2Ag+1(suda) → Fe+2(suda) + 2Ag(k) 2H2 + O2 → 2H2O C + O2 → CO2 CH4 + 2O2 → CO2 + 2H2O 181


4Fe + 3O2 →2Fe2O3 1 tane protein molekülünün; binlerce atomum uygun doğrultuda, simetrik ve zamanında çarpışmasıyla meydana geldiği düşünülecek olursa tepkime hızıyla ilgili yazılan kurallar, daha iyi anlaşılır...

BİRLEŞME KABİLİYETLERİ OLMADIĞI HÂLDE ÖZEL ŞARTLARDA BİRLEŞTİRİLEREK GERÇEKLEŞTİRİLEN REAKSİYONLARA ÖRNEKLER Fe + Cr+3 → Fe+3 + Cr (Elektrik enerjisiyle geçekleştirilir.) 2H2O → 2H2 + O2 (Elektrik enerjisiyle geçekleştirilir.) N2 + 3H2 ⇌ 2NH3 (Yüksek ısı ve basınçta geçekleştirilir.)

GERÇEKLEŞTİRİLEMEYEN REAKSİYONLARA ÖRNEKLER 14* 15* 16* 17*

Au + O2 → Gerçekleşmez. He + O2 → Gerçekleşmez. Ne + O2 → Gerçekleşmez. Ar + O2 → Gerçekleşmez.

YAVAŞ OLAN REAKSİYONLARA ÖRNEKLER 4Fe + 3O2 → 2Fe2O3 H2O ⇌ (OH)–1 + H+1

182


KİMYASAL REAKSİYONLARDA DENGEYLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER YERYÜZÜNDEKİ DOĞAL FİZİKSEL DENGE 757* Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı) vardır. Yeryüzüne inen yağmur, her sene aynı miktardadır. Yeryüzünden her sene ne kadar su buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur, kar ve dolu olarak dünyaya yağar. 758* H2O(s) → H2O(g) Dünyamızdaki suyun buharlaşması tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü olsaydı dünyada su kalmazdı. H2O(g) → H2O(s) Yukarıdaki tepkimede görülen dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı yeryüzünü su kaplardı. 759* Bu olay; ölçülü, dengeli ve dinamiktir. Ölçülü, yeryüzünde bulunan su kadar atmosferde su buharı bulunduğu anlamına gelir. Dengeli, reaksiyonun denge reaksiyonu (çift yönlü reaksiyon) olduğu anlamına gelir. Dinamik ise, bu olayın her an, yer–gök arasında devam ettiği anlamına gelir.

YAĞMURUN YAĞMASI VE ATMOSFERDE FİZİKSEL DENGENİN KORUNMASI 183


760* Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada durur. 761* Atmosferdeki su buharı molekülleri, atmosferdeki hava moleküllerinin onda birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır. 762* Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur yağar. 763* Atmosferde fiziksel dengenin korunması için, yağan katrelerden boş kalan yerler, denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla doldurulur. 764* Yağmur yağması hakkında en kısa yol şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri, emir aldıkları zaman, o moleküller her taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine ikinci bir emirden sonra bir kısım moleküller yoğunlaşarak, kartele dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla, çarpışmadan kolayca yere düşerler. 765* Atmosfer, denizin rengini andırır. Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan uzak değildir. Sanki şu atmosfer boşluğu yağmur ile dolu bir havuzdur. 766* Bulutların bir kısmı negatif elektriği üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında çarpışma olduğunda, şimşek çakar. 767* Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir kısmının ise kaçtığı zaman aralarında havasız kalan yerleri doldurmak için atmosfer tabakası hareket ve heyecana geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü) meydana gelir. 768* Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil eden gök gürlemesi ve şimşek aracılarıdır. 184


KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK HATTA BUNA DAİR SOMUT VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK BİLİMSEL SKANDALDIR 1* Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor. 2* Kuraklık; dünyada yağışlar azaldığından değildir; çünkü yeryüzüne inen yağış, her sene aynı miktardadır. Yağışlar yer değiştirmiştir. 3* Dünyanın bazı bölgelerinin çok yağış aldığını duyarken, bazı bölgelerinin daha az yağış aldığını görüyoruz. Örneğin; özellikle Türkiye’de yağışlar azaldı, Amerika ise arttı. 4* Sorun da buradan çıkıyor. Bu sorunu doğuran, insandır. İnsanın canlı–cansız ekosisteme karşı olumsuz müdahalesi, yağış dağılımını bozmaktadır. 5* Kuraklığın insafımıza ve insanlığımıza olan uyarıcı görevini bir an önce anlayıp, gerekli çalışmaları yaparak bu problemin üstesinden gelmeliyiz.

SUYUN DOĞAL KİMYASAL DENGESİ (SUYUN TERSİNİR İYONLAŞMA DENKLEMİ VE ON MİLYONDA BİR ORANINDA İYONLAŞMASININ FAYDALARI) H2O(s) ⇌ H+(suda) + OH–1(suda) 6* 10 000 000 H2O molekülünden 1 tanesi iyonlarına ayrışır. 7* Hiç ayrışmasaydı veya daha fazla oranda ayrışsaydı ne olurdu? 8* Su, çok hassas aletlerle anlaşılabilecek derecede iletkendir. 9* Elektrik kaçağının olduğu, içi su ile dolu bir çamaşır makinesinde elimizi suyun içine sokarsak, bize zarar vermez, ancak elektrik kaçağını anlayabiliriz. H2O molekülü iyonlarına 185


hiç ayrışmasaydı, elektrik kaçağını hissedemediğimizden tedbir alamayacaktık; su, sigorta görevini yapamadığından bir anda daha büyük zararlar derecesine göre ortaya çıkacaktı, yaşam son bulacaktı. 10* Elektrikli aletin içine su kaçınca kontak olması bir sigortadır ve uyarıdır; tedbirli olmamız, elektrikli aletin tamirini yapmamız için bir ikazdır; çünkü tedbirsiz ve ihtiyatsız olarak aletin tamiriyle uğraşılırsa, elektrik çarpması sonucunda ölüm kaçınılmazdır. 11* H2O molekülü iyonlarına hiç ayrışmasaydı, tedbirli olmamız için ikaz meselesi ortadan kalkacaktı. 12* H2O molekülü iyonlarına daha fazla ayrışsaydı, sayılamayacak kadar çok arıza ortaya çıkardı. Örneğin; su nötr olmayacaktı. Hem asidik hem de bazik özellikte olduğundan dolayı hayatın canlılar için devamı mümkün olmayacaktı. Yine elektrikli aletin içine su kaçtığında, alet kendi kendini durduramayacak, kontak yapamadan, bir anda büyük ve ölümcül patlamalar, yangınlar meydana gelecekti.

ŞİMŞEK ÇAKTIĞINDA NADİREN OLUŞAN HNO3 İHMAL EDİLEBİLİRDİR (DOĞAL KİMYASAL DENGE REAKSİYONUNDA SAĞA DOĞRU CEREYAN YÜZDESİ ÇOK DÜŞÜKTÜR) 13* Bütün yanma reaksiyonları ekzotermik olduğu hâlde azotun yanması endotermiktir. Şimşek çaktığında bile genelde gerekli olan yüksek aktivasyon enerjisi sağlanamaz. 14* Nadiren sağlandığında da ileri reaksiyonun cereyan yüzdesi çok düşük olduğundan, şimşek çaktığında bile nadiren yükseklerde az miktarda azot oksitleri oluşur. N2 + 2,5O2 + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5 15* Azot oksitlerin suyla birleşmesine ait reaksiyon da çift 186


yönlü olup ileri reaksiyonun hızı çok yavaştır. N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3 16* Bu nedenle oluşan HNO3 çok az olur. Yağmurlu ortamda çok seyreltiktir. Yağmurla toprağa düşer. 17* Azot döngüsünde, toprak için gerekli olan azot ihtiyacı başka şekillerde karşılanır. 18* Yukarıdaki gibi karşılanan azot çok azdır. 19* Her şimşek çakışında HNO3 (kezzap) oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde; kezzap oluşmamakta, hayat devam etmektedir.

EKZOTERMİK OLDUĞU HÂLDE HAVADA GERÇEKLEŞMEYEN DENGE REAKSİYONU (SULARIN ACILAŞMAMASI) 20* Havada N2 ve H2 bulunduğu ve tepkime ekzotermik olduğu hâlde NH3 oluşmaz. Oluşsaydı sular acılaşacaktı; çünkü NH3 suları acılaştıran bir maddedir. 21* Sanayide yüksek sıcaklık, basınç vb. çok özel şartlarda oluşturulur. Tepkime tersinir olduğundan verim düşüktür. N2 + 3H2 ⇌ 2NH3 + 22 kcal NH3 + H2O ⇌ NH4OH

OKSİJENİN OZONA DÖNÜŞMESİ KİMYASAL DENGE REAKSİYONUDUR 1* Oksijenin ozona dönüşmesi (3O2 ⇌ 2O3) kimyasal denge reaksiyonudur. 2* Ozon tabakası, stratosfer tabakasındadır. 3* Yüksek enerjili, zararlı ve tehlikeli ışınların aşağı geçerek yeryüzüne inmesine stratosfer tabakasındaki ozon vesilesi ile izin verilmez. 4* Ozon, üç atomlu bir oksijen molekülüdür. Bu moleküller 187


güneş ışınlarının zararlarını filtre eder. 5* Zararlı ultraviyole ışınları, oksijenin ozona dönüştürülmesinde kullanılır. 6* Güneşten gelen zararlı ışınlar ozon tabakasında yakalanır. 7* Böylece gökyüzü, korunmuş bir tavan kılınmıştır. 8* Kimyasal denge reaksiyonundaki sağa doğru cereyan yüzdesi belirlenmiştir. 9* Yine dengenin sola doğru kayması sonucunda, ozon molekülleri azalmış olsaydı; ultraviyole ışınları rahatça yere inecekti. Bu ise kanserlilerin sayısında anormal derecede artışın olmasını netice verecekti; çünkü ultraviyole ışınları, kısa dalga boylu ve enerjisi çok yüksek ışınlar olduğundan dolayı, canlı bünyesindeki DNA moleküllerindeki bağları koparıp bozar ve kansere yol açar. Kimyasal denge insan eli karışmadıkça bozulmaz. 10* Dengenin sola doğru kayması sonucunda, ozon molekülleri azalmış olsaydı; ozon tabakası ile filtre edilen bu zararlı ışınlar, filtre edilmeyecekti, yere inseydi yeryüzü daha fazla ısınacaktı. Yüzyıllardır değişmeyen ortalama sıcaklık değerinde de bozulma görülecekti. Ortalama sıcaklığın 10 °C artması bile insanların ve hayvanların kanını, bitkilerin öz suyunu kaynatmaya yeterli olacaktı.

SANAYİDE FAYDALANILAN YAPAY KİMYASAL DENGE REAKSİYONLARI 22* TUZ RUHU ELDE EDİLMESİ H2(g) + Cl2(g) ⇌ 2HCl(g) ⇌ 2HCl (suda) 23* KEZZAP ELDE EDİLMESİ: Yüksek sıcaklık ve yüksek basınçta elde edilir. N2(g) + 2,5O2(g) + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5(g) N2O5(g) + H2O(s) ⇌ 2HNO3(suda) 188


24* DERİŞİK AMONYAK ELDE EDİLMESİ: Yüksek sıcaklık ve yüksek basınçta elde edilir. N2(g) + 3H2 (g) ⇌ 2NH3(g) + 22 kcal NH3(g) + H2O(s) ⇌ NH4OH(suda) 25* DERİŞİK SÜLFÜRİK ASİT ELDE EDİLMESİ: Yüksek sıcaklık ve yüksek basınçta katalizör kullanarak elde edilir. 2SO2(g) + O2(g) ⇌ 2SO3(g) + ısı SO3(g) + H2O(s) ⇌ H2SO4(suda)

Le Chatelier (Lö Şatölye) Prensibi 769* Bir sisteme dışarıdan bir etki yapıldığında sistem bu etkiyi azaltacak şekilde tepki gösterir. 770* Le Chatelier prensibi, evrendeki kanunlardan biridir. Hayatımızda bu prensiple iç içeyiz. Bazı konuları Le Chatelier prensibi ile açıklayabiliriz.

LE CHATELİER PRENSİBİ İLE AÇIKLANABİLEN BAZI KONULAR 771* Sıcak su içmenin bedenin doğal serinletme sistemini çalıştırması 772* Kemik erimesi ilaçlarının kemik erimesi hastalığı yapması 773* Sentetik erkeklik hormonlarının erkekliği azaltması 774* Şeker düşürücü ilaçların şeker hastalığı yapması 775* Kan vermenin kanı arttırması 776* Kan yapıcı ilaçların kansızlık yapması 777* Antiasit ilaçların mide asidini arttırması 778* Astım ilaçlarının astımı kronikleştirmesi 779* Tansiyon ilaçlarının tansiyonu kronikleştirmesi 189


780*

Ağrı kesicilerin ağrıyı müzminleştirmesi

781* Depresyon ilaçlarının depresyonu arttırması 782* Mutlu olmak niyetiyle alınan ecstasy (ekstazi) hapının insanı mutsuz etmesi

BEDENİMİZDEKİ DOĞAL SERİNLETME SİSTEMİNİN LE CHATELİER PRENSİBİNE GÖRE YORUMLANMASI 783* Sıcak su içmek, bedenin doğal serinletme sistemini çalıştırır. Böylece başta kan dolaşımının hızlanması olmak üzere birçok fayda ortaya çıkar. 784* Hamam ve saunadan sonra sıcak içecekler tercih edilir. 785* Yapılan etki sıcaklığı arttırmak olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olur ve vücudun sıcaklığı azalır. Böylece insan serinlemiş olur.

KEMİK ERİMESİ İLAÇLARININ KEMİK ERİMESİ HASTALIĞI YAPMASININ LE CHATELİER PRENSİBİNE GÖRE YORUMLANMASI 786* Örneğin; Fosamax ilacı, kemik erimesine karşı kullanılmaktadır. Başta çene kemiğinde erime olmak üzere vücutta kalsiyum azalması sonucu kemik erimesi yapmaktadır. 787* U.S. FDA [United States Food & Drug Administration] (Yunaytıd Steyts Fuud end Drag Edministreyşın) (ABD Gıda & İlaç İşletimi) 2005 yılında Fosamax ilacına kemik erimesi yaptığına dair etiket koydurtmuştur. İlaçtan zarar görenler, ilacın piyasadan kaldırılmasını istemektedirler. Bu nedenle 190


üretici firmayı dava etmişlerdir. Bu konuda mahkemeler devam etmektedir. 788* Yapılan etki kemik erimesini durdurmak olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve vücutta kemik erimesi artmıştır.

ERKEKLİĞİ ARTTIRMAK AMACIYLA KULLANILAN İLAÇLAR ERKEKLİĞİ AZALTIYOR 789* Dışarıdan alınan sentetik erkeklik hormonlarına örnek olarak testosterondan üretilmiş steroitleri verebiliriz. Bu hormon alındığında; LH (lüteinleştirici hormon) ve FSH (folikül stümüle hormon) hormonlarının vücuttaki üretimi azalır. Bu azalma ilacı bıraktıktan sonra bile 12 hafta süreyle devam eder. 790* LH ve FSH erkeklikle ilgili hormonlardır. FSH, erkeklerde spermin yapımında etkilidir. LH ise erkeklerde testosteron hormonunun salgılanmasını sağlar. 791* Steroitler genelde vücut geliştirme amaçlı olarak sporcular tarafından alınır. 792* Alınan steroitler aynı zamanda erkeklerde östrojen hormonunun artmasına neden olur. 793* Östrojen hormonunun artması, ömür boyu sürecek kalıcı zarar doğurur. 794* Östrojen hormonunun erkeklerde artması sonucu göğüsler kadınlardaki gibi büyür, kıllar dökülür. 795* “İşleyen demir ışıldar.” atasözü konumuzla ilgilidir. İşletilmezse, örneğin; hormon dışarıdan verilirse, hormon yapan bez durgunluğa düşer. 796* Erkeklik hormonu, erkekliği arttırmak için verildiğinde silah geri tepmiştir. Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve erkeklik azalmıştır. 191


ŞEKER DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR ŞEKER HASTASI YAPAR 797* Tip–2 şeker hastalığında kullanılan şeker düşürücü ilaçlar, tedaviye yönelik değildir. Hastalığı ortadan kaldırmaz. 798* Şeker düşürücü hap kullanan şeker hastaları 5 yıl içerisinde ensülin almak zorunda kalabilirler. Tip–1 şeker hastalığı ortaya çıkmış olur. 799* Pankreasın şeker düşürme görevi vardır. 800* Pankreasın şeker düşürme görevi; mecbur olunmadığı hâlde, dışarıdan verilen bazı ilaçlarla yapılmaya kalkılınca pankreas atalete düşmektedir. En iyisi pankreası tembelliğe atmamaktır. 801* Yapılan etki şekeri düşürmek olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve vücutta şeker artmıştır.

KAN VERMEK KANI ARTTIRIR 802* Kan veren kişinin vücudunda kan oluşumu hızlanır. Yapılan etki kanı azaltmak olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve vücutta kan artmıştır. 803* Aynı şekilde kansızlık hastalığına, hiç kan vermeyen kişilerde daha çok rastlanır. 804* Kan alan kişilerde ise kanın oluşumu baskılanır.

KAN YAPICI İLAÇLAR KANSIZLIK YAPAR 805* Kan, kemik iliğinde yapılır. 806* Kansızlık hastalığında kullanılan kan yapıcı ilaçlar, kemik iliğinde zafiyete neden olur. Bunun sonucunda da kansızlık ilerler. 807* Yapılan etki kanı arttırmak amaçlı olduğu hâlde, Le 192


Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve vücutta kan azalmıştır.

ANTİASİT İLAÇLAR MİDE ASİDİNİ ARTTIRIR 808* Mide ekşimelerinde kullanılan antiasitler, o anda iyi gelir. Ertesi gün daha fazla mide ekşimesi olur. Bundan dolayı da antiasit kullanımının arttırılması zorunluluğu ortaya çıkar. 809* Belli bir süre sonra hiçbir antiasit etki etmez. Bu nedenle de mide kanamalarında kullanılan ilaçlar antiasit amaçlı iki günde bir kullanılır. Böylece ancak mide ekşimesi geçer. 810* Yapılan etki mide ekşimesini gidermek olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve mide ekşimesi arttırılmıştır.

AĞRI KESİCİLER HAFTADA İKİ KEZDEN FAZLA KULLANILMAMALIDIR 811* Ağrı kesiciler haftada iki kereden fazla kullanılmamalıdır. Kullanılırsa ağrı müzminleşir. 812* Her bir insanın kendine özel bir ağrı eşiği vardır. Şayet insan, o ağrı eşiğine kadar sabır gösterip ağrıya dayanabilirse vücutta doğal ağrı kesici salgılanır. 813* Vücudumuzdaki doğal ağrı kesicinin adı endorfin maddesidir. 814* Dışarıdan alınan ağrı kesici ilaçlar insanın ağrı eşiğini düşürür. Her bir alınan ağrı kesici ile insan ağrıya karşı daha tahammülsüz hâle gelir. 815* Ağrının kaynağını bulmak ve ağrıya neden olan sebebi ortadan kaldırmak gerekir. 816* Yapılan etki ağrıyı gidermek olduğu hâlde, Le Chatelier prensibine göre zıddı olmuş ve ağrı arttırılmıştır. 193


ASTIM İLAÇLARI, TANSİYON İLAÇLARI VE DEPRESYON İLAÇLARI HASTALIĞI KRONİKLEŞTİRİR 817* Astım ilaçları astımı kronikleştirir. 818* Tansiyon ilaçları da tansiyonu kronikleştirir. 819* Depresyon ilaçları depresyonu arttırır. 820* Bu hastalıklarda da Le Chatelier prensibine göre istenenin zıddı bir durum ortaya çıkmıştır. 821* Astım ilaçları, tansiyon ilaçları ve depresyon ilaçları hastalığı ortadan kaldırmaya yönelik değildir. Tedavi edici özellikleri yoktur. Hastayı o anda rahatlatmak içindir.

MUTLU OLMAK NİYETİYLE ALINAN ECSTASY (EKSTAZİ) HAPI İNSANI MUTSUZ EDER 1* Ecstasy (ekstazi), yasa dışı sentetik bir maddedir. 2* Ecstasy (ekstazi), vücutta serotonin maddesinin salgılanmasını sağlar. Serotonin, mutluluk meydana getiren bir maddedir. Serotonin, mutluluk anında beynin arka kısmında bulunan beyin sapındaki sinir uçlarından salgılanır. 3* Ecstasy (ekstazi) hapının yutulması suretiyle salgılanan serotonin sahte bir neşe sağlar. Hapı yutan kişi saatler boyunca hiper aktif ve uyanık olur. Hap, dikkati olağanüstü derece arttırır. İnsan kendisini güçlü ve enerjik hisseder. Bütün bu etkiler ecstasy (ekstazi) hapının, serotonin maddesinin bütün depolarını boşaltması suretiyle olmuştur. Vücudun dengesiyle oynanmıştır. Vücut, oyuncak değildir. 4* Ertesi gün bir adet daha ecstasy (ekstazi) hapı almadan, kişi kafasını kaldıramaz. Hapın etkisi geçtikten sonra ise aşırı yorgunluk ve tahmin edilemeyecek derecede bitkinlik görülür. 5* Hap almadığı anda kişi aşırı karamsar olur (ruhsal etki). Bu nedenle kendisini hap almaya mecbur hisseder. 194


6* Kişi hap aldığı zamandaki gibi hep enerjik kalmak için hapı tekrar tekrar istemeye başlar (fiziksel etki). 7* Zanneder ki hapı alınca mutlu olacağım. Ne yazık ki vücutta serotonin kalmamıştır. Organizmanın dengesi bozulmuştur. Hapı almasına rağmen mutlu olamaz. Yapılacak bir şey kalmamıştır. Kişi kendisine, geriye dönüşü olmayan büyük bir zarar vermiştir. 8* Ecstasy hapı, kısa sürede ciddi bağımlılık yapar. 9* Uzun süre kullanan bağımlı kişilerde zaman içinde ölümler görülür. Bazı kişilerde ilk kullanımda ani ölüm riski dahi söz konusudur. 10* Şayet kullanan kişide intikam ve nefret hissi varsa bu his açığa çıkar. Ecstasy (ekstazi) hapı, aşırı güven ve kontrolsüz cesaret de oluşturur. Kişi ölümü göze alarak gösterilen hedefe yönlendirilebilir. Ecstasy (ekstazi) hapının bu etkisini bilen çete, mafya, örgüt gibi menfaat şebekeleri ve şer odakları bu etkiyi terör maksadıyla kullanırlar. Kullandıkları adamı 8–10 saat sürecek bir eyleme ve bir takım kötü amaçlara yönlendirirler. Hatta onları intihar komandosu bile yapabilirler. 11* Mutluluk hapı, mutluluğu bitirmiştir. İstenilenin zıddı bir durum Le Chatelier prensibi gereğince ortaya çıkmıştır. 12* Ecstasy (ekstazi) hapının toleransı yok denilebilecek kadar azdır. Tolerans; hoşgörü, müsamaha demektir. Ecstasy (ekstazi) hapının toleransının zayıf olması, kullanmaya başlayanların geriye dönüşü çok zor olan bir yola girdikleri anlamını taşır.

ÇÖZÜNÜRLÜK DENGESİ KONUSU İLE İLGİLİ BAZI 195


BİLGİLER ÇÖZÜNME VE İYONLAŞMA İLİŞKİSİ Çözünme yüzdesini zenginlik, iyonlaşmayı vermek kabul edersek; çözeltileri dört gruba ayırırız: 1. ÇOK ÇÖZÜNEN VE % 100 İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (ZENGİN, TAMAMINI VEREN) NaCl(k) + su → Na+1(suda) + Cl–1(suda) 2. AZ ÇÖZÜNEN VE % 100 İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (FAKİR, TAMAMINI VEREN): Bu grup, çözünürlük dengesi konusundaki bileşikler olup iyonlaşma denklemleri yanlış olarak çift yönlü okla gösterilir. Bunun nedeni çözünürlük hesaplamalarının denge mantığıyla yapılmasındandır. Aslında suda çözünmezler, bunlar kimyada az çözünen diye geçer. Çözünmeleri milyonda birkaç ile trilyonlarda birkaç mertebelerindedir. Ca(OH)2(k) + su ⇌ Ca+2(suda) + 2(OH)–1(suda) 3. HER ORANDA ÇÖZÜNEN VE AZ İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (ZENGİN, AZINI VEREN) CH3COOH(s) ⇌ CH3COO–1(suda)+H+1(suda) 4. AZ ÇÖZÜNEN VE AZ İYONLAŞAN ÇÖZELTİLER (FAKİR, AZINI VEREN) NH3(g) + H2O(s) ⇌ NH4+1(suda) + OH–1(suda)

YAŞAMIMIZDAKİ BAZI ÇÖZÜNÜRLÜK DENGE BİLEŞİKLERİNİN İYONLAŞMALARI 196


CaF2(k) ⇌ Ca+2(suda) + 2F –1(suda) Ca3(PO4)2(k) ⇌ 3Ca+2(suda) + 2(PO4)–3(suda) Al(OH)3(k) ⇌ Al+3(suda) + (OH)–1(suda) BaSO4(k) ⇌ Ba+2(suda) + SO4–2(suda)

ASİTLER VE BAZLAR TEKNİKTE KULLANILAN İNORGANİK ASİTLERİN ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ 1* SO3 + H2O ⇌ H2SO4 2* P2O5 + 3H2O ⇌ 2H3PO4 3* N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3 1* H2 + Cl2 ⇌ 2HCl

YAŞAMIMIZDAKİ YAPAY KARBOKSİLLİ ASİTLER 2* Asetik asit, yapay sirkede bulunur. 3* Salisilik asit, nasır ilaçlarında bulunur. 4* Askorbik asit, C vitaminidir. 5* Asetil salisilik asit, aspirindir. 6* Sitrik asit (limon tuzu), koruyucu katkı maddesidir.

HAYATIMIZDAKİ DOĞAL İNORGANİK ASİTLER 197


7* HCl: Hidroklorik asit – Mide asidi 8* H2CO3: Karbonik asit – Maden sodası

HAYATIMIZDAKİ YAPAY İNORGANİK ASİTLER 9* HCl: Hidroklorik asit – Tuz ruhu adıyla bilinen maddedir. 10* H2CO3: Karbonik asit – Meşrubatlarda kullanılır. 11* H2PO4: Fosforik asit – Kolalarda kullanılır. 12* H2SO4: Sülfürik asit – Aküde kullanılan sıvıdır. 13* HNO3: Nitrik asit – Kezzap – Gübre ve patlayıcı elde edilmesinde kullanılır. 14* HBO3: Borik asit: Çözeltisi alerjik göz kaşıntılarında kullanılır.

YAŞAMIMIZDAKİ DOĞAL KARBOKSİLİK ASİTLER 1* Bütirik asit (Tereyağı asidi): Tereyağında bulunur. 2* Katı yağ asitleri (Palmitik asit, stearik asit): Katı yağlarda bulunur. 3* Sıvı yağ asitleri (Oleik asit, linoleik asit, linolenik asit): Sıvı yağlarda bulunur. 4* Sitrik asit (Limon asidi): Limonda bulunur.

5* Malik asit (Elma asidi): Elmada bulunur. 15* Asetik asit (Sirke asidi): Sirkede bulunur. 16* Okzalik asit: Kuzukulağı bitkisinde bulunur. 17* Laktik asit (Süt asidi): Yoğurtta, ekşimiş sütte ve yorulunca kaslarda bulunur. 18* 22 aminoasit: Proteinlerin yapı taşıdır. 19* Formik asit (Karınca asidi): Karınca salgısında ve ısırgan otunda bulunur. 20* Askorbik asit (C vitamini): Kuşburnu, limon, portakal vb. meyvelerde bulunur. 822* Aspirin (Asetil salisilik asit): Söğüt yaprağında ve söğüdün dallarında bulunur. Salkım söğüdün yaprağı veya 198


dalı kül edilirse aspirin elde edilir.

SİRKENİN ELDE EDİLMESİ Sıkılıp suyu alınan üzümün kalan posasına cibre denir. Cibrenin üzerine ılık su dökülür. 1 hafta beklenir. Daha sonra cibrenin üzerindeki seyreltik üzüm suyu diyebileceğimiz kısım üzümün posasından ayrılarak küplere aktarılır. Hava ile teması kesilmeyecek şekilde küpün ağız kısmı ince bir tülbentle örtülür. Yaklaşık 1 sene sonra sirke olur.

YAPAY SİRKE (MARKETLERDEKİ SİRKE SENTETİKTİR VEYA DOĞAL BİLE OLSA KATKI MADDESİ İÇERİR) 21* Sentetik sirke: Sanayide yapay yolla elde edilen anhidr asetik asidin % 5’lik çözeltisidir. Ayrıca katkı maddesi ilave edilmiştir. 22* Marketlerden alınan sirke, ya sentetik sirkedir ya da doğal yollardan elde edilmiş olsa bile koruyucu madde içeren sirkedir.

ASETİK ASİT 23* Asetik asit yapay maddedir. 24* Piyasada sirke ruhu veya susuz asetik asit adıyla bilinir. 25* % 100 asetik asit içerir. 26* Günümüzde etanolun oksidasyonu ile elde edilmektedir. Bu nedenle yapay diyoruz. 27* Eskiden şaraptan elde edilirdi.

DOĞAL SİRKE (SİRKE) 199


28* Doğal sirkedeki % 5 asetik asit, doğaldır. 29* Ayrıca içinde yüzlerce az veya eser miktarda çeşitli maddeler vardır. Bunların başlıcaları; mineral maddeler, vitaminler ve faydalı mikroorganizmalardır. 30* Doğal sirke ancak ev ortamında yapılabilir. Marketlerde katkısız doğal sirke bulmak mümkün değildir. 31* Doğal sirkede katkı maddesi yoktur. 32* Doğal sirkenin kendine has çok güzel tadı, kokusu ve aroması vardır. 33* Doğal sirkede son kullanma tarihi olmaz.

SİRKENİN FAYDALARI 34* Sirke doğal asetik asidin seyreltik hâlidir. Yemeklerimizde kullandığımız aynı zamanda sıhhatimize de faydalı olan bazı maddeler vardır ki çoğunun farkında değilizdir. Sirke bunlardan biridir. Salatamıza sirke koyarken sirkenin bize sağlayacağı faydaları hiç düşünmeyiz. Hele sirkenin yenmekten başka haricen de kullanılabileceği çoğumuzun aklına bile gelmez. 35* Karbonhidratların ağızda sindirimi, salyanın içindeki pityalin enzimi ile başlar. Sirke, tükürük salgılanmasını arttıran en mühim yiyeceklerdendir. 36* Sirke ile çocuklardaki pişik önlenebilir. Yıkanan çamaşırların son durulama suyuna bir miktar sirke katılması çocukta pişik meydana gelmemesine yardım eder. 37* Sirke uygun şekilde sulandırılarak arpacıkta da kullanılabilir. 1* Antibiyotiklerin hakkından gelemediği başlıca mikroplar pseudomonas ve proteustur. Sirke bunların hakkından gelebilir. Sirke kuvvetli bir mikrop öldürücüdür. 2* Cildiyecilerin önemli tedavi usullerinden biri banyo tedavisidir. Bu tedaviyi antiseptik (mikrop öldürücü) amaçlı veya 200


kaşıntıya karşı olarak kullanırlar. 3* Orta kulak enfeksiyonlarında kaynamış sirkenin kullanılması ile başarılı neticeler alınmıştır. Sirkenin damlatılmasıyla müzminleşmiş kulak iltihaplarının önüne geçilip akıntı kurutulabilir. 38* Alkali zehirlenmelerinde en mühim tedavi edici maddenin, sulandırılmış sirke olduğu eskiden beri bilinmektedir. 39* Sirke, ateşli hastalarda ateşi düşürmek için de kullanılmaktadır. 40* Bitli hastalarda %10’luk sirke tedavi edicidir. Bit tedavisinde Kwell losyonu kullanılır. Fakat bu ilaç bitin sirkesine ait kitin tabakasını eritemez. % 10’luk sirke solüsyonu bu tabakayı eritir. 41* Sirke derideki lipit mantoyu eritmek suretiyle kepeklenmeyi de önleyebilmektedir. 42* Sirke güneş ışınlarına karşı deriyi koruyucu hususiyete sahiptir. 43* Yemekten önce bir kaşık kolesterole iyi gelir. 44* Vitamin ve mineral dengesinin korunmasına yardımcı olur. 45* Hazmı kolaylaştırır. 46* Kan dolaşımını düzenler. 47* Damarlardaki kalınlaşmaya engel olur. 48* Kilo kontrolüne yardımcıdır. 49* Vücudu osteoporoza karşı korur. 50* Ekleme yerleşen zehirli artıkları temizler. 51* Eklem romatizmasına engel olur. 52* Diş ve diş eti sağlığı için çok faydalıdır. 53* Zenginlik kaynağıdır. Sirke olmayan ev fakirdir. 54* Özelliğini kaybeden mıknatıs, sirkede şarj olur.

SAĞLIĞIMIZ İÇİN EN ZARARLI YAPAY KARBOKSİLLİ ASİTLER 201


1* SİTRİK ASİT (LİMON TUZU) En tehlikeli kanserojen etki maddesi olup ne yazık ki bir çok hazır gıdada bulunmaktadır. Başlıca bulunduğu hazır gıdalar; gofretler, bazı meyve suları, bazı çorbalar, turşular, reçeller ve bazı şekerlemelerdir. Evlerde yapılan turşu ve reçellerin çoğuna da sitrik asit (limon tuzu) konulmaktadır. 2* ASKORBİK ASİT (C VİTAMİNİ) Kanserojen etki maddesidir. Bazı içeceklerde bulunur.

ASİT YAĞMURU SO2 + ½ O2 → SO3 SO3 + H2O ⇌ H2SO4 Filtresi olmayan fabrika bacalarından çıkan SO2 gazı; havadaki O2 ile birleşir, SO3 gazı oluşur SO3gazı; yağmur yağdığında H2O ile birleşir. Asit yağmuru adıyla bilinen H2SO4 meydana gelir.

MİDE EKŞİMESİNDE YUTULAN KARBONATIN GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ NaHCO3 + HCl → NaCl + H2O + CO2

MİDE EKŞİMESİNDE EMİLEN AĞIZ PASTİLLERİNİN GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ Mg(OH)2 + 2HCl → MgCl2 + 2H2O Al(OH)3 + 3HCl → AlCl3 + 3H2O 202


MİDE EKŞİMESİNDE İÇİLEN MADEN SODASININ GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ – + (HCO3) + H → H2O + CO2

HAYATIMIZDAKİ BAZLAR Ca(OH)2(süspansiyon): Badana yapımında kullanılan kireçtir. Ca(OH)2(k): Sönmüş kireç veya kireç adıyla bilinen maddedir. Ca(OH)2(suda): Kireç suyu olarak bilinen CO2’nin ayıracı olan çözeltidir. KOH (Potas kostik): Gübre ve arap sabunu yapımında kullanılır. Mg(OH)2: Antiasit mide pastilleridir. Al(OH)3: Antiasit mide pastilleridir. NaOH: Kostik adıyla bilinir. Sabun imalinde ve yeşil zeytinleri 5–6 günde sarartıp piyasaya sürmek için katkı maddesi olarak kullanılır. NH3: Gübre yapımında, Ag eşyaların temizlenmesinde, kumaş lekelerinin çıkartılmasında kullanılır.

VÜCUT SIVILARINDA pH’IN ÖNEMİ 55* Vücut sıvılarının belli pH değerlerinde olması gerekir. Aksi hâlde çeşitli hastalıklar meydana gelir. Sıhhatli durumlarda pH belli aralıklarda tutulmaktadır. 56* Kanın pH’ı 7’ye düşerse veya 7,8’e çıkarsa insan ölür. 57* İdrarın pH’ı, alınan besin maddelerine göre değişir. 58* Tükürüğün pH’ı ağız mukozasının fonksiyonlarını en iyi yapabileceği seviyededir. 203


59* Mide öz suyu pH’ının 2’nin altına düşmesi ülser rahatsızlığındandır; pH’ın artması ise hazımsızlık demektir. 1* Hücre içinde her an asidik ya da bazik özellikte maddeler meydana gelmesine rağmen meydana gelen asitler, bazlarla; bazlar ise asitlerle birleşerek tuzları yapar. Böylece hücre içi pH değeri sabit tutulur. 2* Hücre zarının seçici geçirgenlik özelliği vardır. 3* Görüldüğü gibi; hücrede, hayatın devamı için önemli tedbirler vardır. 4* pH’ın sabit tutulması için; zardan belli maddelerin hücre içine girmesi, bazen de pH’ı bozan maddelerin hücre dışına atılması gerekmektedir. 5* Bazı hücrelerde her an 2000 kimyasal reaksiyonun olduğu göz önüne alınırsa pH’ın sabit tutuluşundaki hassasiyet daha iyi anlaşılmış olur. 6* pH’ın değişmemesi için ihtiyaç olan maddeler hücreye zamanında ve ihtiyaç miktarında girmekte, zararlı maddeler de hücreden atılmaktadır; böylece pH korunmaktadır. 7* Vücudun ihtiyacı olan moleküller, gerektiğinde hücre içinde de sentezlenebilir. Bu sentez esnasında pH’ın da korunduğu görülmektedir. 8* Her bir molekül için hücre zarında özel bir şifre vardır. Böylece hücreye girmek üzere gelen her çeşit molekülün faydalısı zararlısından ayrılmaktadır. Gereksinim duyuldukça da yeni şifrelemeler olmaktadır. Gereksinim; yeni ortaya çıkan, yapay olduğundan dolayı da sağlığa zararlı bazı moleküllere karşı duyulmaktadır. Bu şifreleme, elbette her zaman olmaz. İnsan, kendi isteğiyle zarara razı olmuş olabilir. Hastalıklarda ve ölümde sebeplerin perde olduğu da unutulmamalıdır. 9* Sağlığı bozacak ölçüde pH değişimine neden olan yabancı moleküllere karşı hücre zarı karşı koyar; karşı koyamazsa, hücre ya hastalanır ya da ölür. Ölen hücreler, vücudun dışına bilinen yollarla çıkarılır. 204


GASTROENTESTİNAL SİSTEM VE pH 60* Mide ve bağırsak asitliğinin derecesinin ayarlanmasında çok hassas dengeler gözetilir. Bu dengeler bozulursa değişik rahatsızlıklar ortaya çıkar. 61* Özellikle insanın ruhsal durumunun, mide hareketleri ve mide salgısına etkisi büyüktür. 62* Gıdalardan yalnız proteinlerin sindiriminin bir kısmı midede olur ve kuvvetli asidik ortamda yürütülür. 63* Midede pepsin enzimi ve hidroklorik asit etkisiyle proteinler peptonlara parçalanır. 64* İnce bağırsakta; yağlar, karbonhidratlar, bir de midede peptona parçalanan proteinler yapı taşına ayrışır. 65* İnce bağırsaktaki sindirimde ortamın; nötre yakın asidik veya nötre yakın bazik olması gerekir. 66* Her bir besin maddesinin sindirimi için gereken pH farklıdır. 67* İnce bağırsakta farklı pH değerlerinin ayarlanmasında; ince bağırsak duvarı, pankreas ve safra salgısı görevlidir. 68* Midenin çıkışında 4–7,2 arasında değişen pH değeri, ince bağırsağın başlangıcında 5,6 ile 7 arasında, ince bağırsağın ortalarında 6,8 ile 7,6 aralığında, ince bağırsağın sonlarında ise 7,2 ile 8,3 arasında olur. 69* Mide, salgı yaptığında koruyucu mukusun altındaki pH, 7’dir. Mukusun üstündeki pH, 2’dir. 70* Kör bağırsakta 5,8–7,6 olarak belirlenen pH derecesi, kalın bağırsakta 6,5–7,8’dir. 71* Dışkının (gaita) pH’ı 6 ile 7,3 arasında değişir. 72* pH değerlerinin belli aralıklarda olması; mide ve bağırsakta hem sindirimin hem emilmenin devamı hem de bağırsak bakterilerinin görevlerini yapabilmeleri için gereklidir. 73* Mideden yemek borusuna geri kaçan karışımın pH’ı düşük olduğundan reflü hastalığına sebep olur. 74* Reflü; yemek borusundaki ağrı, yanma ve iltihaptır. 205


75* Mide öz suyu pH’ının 2’nin altına düşmesi ülser rahatsızlığındandır; pH’ın artması ise hazımsızlık demektir.

YAŞAM VE TAMPON ÇÖZELTİLER 76* Bazı kimyasal deneylerde ortam pH’ının uzun süre sabit kalması istenir. Bu deneylerde tampon çözeltiler kullanılır. 77* Hücre ancak nötre yakın ortamda fonksiyonlarını yürütür. Hücre içi ve hücre dışı sıvının nötr ortamı kaybetmesi hücre çalışmasını imkânsız hâle getirir. Bu nedenle vücut sıvılarının nötr ortamda tutulması için denetim mekanizmaları kurulmuştur. 78* Bunlardan en önemlisi proteinlerdir. Proteinler, tampon görevi yaparak pH değişikliklerine mani olmakla görevlidir. 79* Denetim mekanizmalarından ikincisi ise mineral maddelerdir; iyonların bazıları asit, bazıları da baz oluşturma özelliğine sahiptir. 80* Asit oluşturanlar kükürt, fosfor ve klorür iyonları; baz oluşturanlar ise sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve demir iyonlarıdır. Bu iyonları yiyeceklerle alırız. 81* Bunlar birbirleriyle birleşerek tuz oluşturup vücut sıvısının nötr ortamda kalmasına yardımcı olurlar. 82* Asit yağmurundan sonra deniz ve göl sularının pH’ında değişiklik olmaz. pH değişseydi yaşayan canlılar için tehlike söz konusuydu. Deniz ve göldeki tampon sistemler, asit yağmurundan dolayı pH düşmesine engel olur.

pH, KUVVETLİLİK VE ÇOKLUK İLİŞKİSİ 83* pH’ın kuvvetlilikle ilişkisi yoktur. Kuvvetli asit şayet seyreltik ise pH’ı düşük olabilir. HCl kuvvetli asit, CH3COOH –6 ise zayıf asittir. 10 M HCl çözeltisinin pH’ı 6’dır. 0,05 M CH3COOH çözeltisinin pH’ı ise 3’tür. 206


+

84* Kuvvetlilik çok H olmasına göre değildir. Kendinde mevcut olanın tamamını vermesi ile ilgilidir. + 85* pH ise H çokluğuyla ilgilidir.

pH 0’DAN KÜÇÜK, pOH DA 14’TEN BÜYÜK OLABİLİR 86* 1’in logaritması 0’dır. 1’den büyük sayıların eksi + logaritması 0’dan küçüktür (eksidir). H derişimi 1’den büyük asitlerin pH’ı eksidir. pH + pOH = 14 olduğuna göre pOH da 14’ten büyüktür. 87* Bu nedenle skalanın ucu açık olmalıdır.

MATEMATİK BİLGİSİ İLE KİMYA FORMÜLÜNÜN UZLAŞMASI VEYA BİR KİMYA PARADOKSU –

–9

88* 10 8 M HCl çözeltisinin pH’ı 8 değildir. 10 M HCl çözeltisinin pH’ı da 9 değildir. + –7 89* Asit çözeltisinde sudan gelen H derişimi zaten 10 M’dır. Bir de ne kadar seyreltik olursa olsun asitten gelen H vardır. Dolayısıyla pH 7’den küçük olur. 90* Matematiksel çözüm yetersiz kalır.

ASİTLİK VE BAZLIK VARDIR, ASİT VE BAZ YOKTUR 91* Asitlik ve bazlık vardır. Asit ve baz yoktur. Asitlik ve bazlık kimyasal bir özelliktir. 207

+


92* pH’ı 7’den küçük diye her maddeye asit, pH’ı 7’den büyük diye de her maddeye baz denmez. Örneğin; “Sabun bazdır.”, “NH4Cl asittir.” gibi söylemler yanlıştır; çünkü ikisi de tuzdur. 93* Bununla beraber asit–baz denince HCl, NH3 vb. sadece bazı maddeler de anlaşılır.

ASİTLER VE BAZLAR KONUSUNDA KARŞILAŞILAN DİĞER SÖYLEM HATALARI 94*

Baz olması için yapısında (OH) olması gerekmez. –

Örneğin; NH3(g), (OH) içermediği hâlde bazdır. 95*

+

Asit olması için suya H vermesi gerekmez. Örneğin; +

CH3COOH(s), su olmadan da H verir.

ASİTLERLER KONUSUNDAKİ SOSYAL ALANDA DA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 96* Bazı hadiseler; sap ile samanın birbirinden nasıl ayrıldığını –bir turnusol kağıdı gibi– gösteren önemli olaylardır. 97* Polar görüş veya polarize bakış: Çevresinde olup bitenleri iyi algılamama, değerlendirmeme, sabit fikirli olma hâlidir. Atgözlülükten farkı; atgözlülüğün gayriiradi, polar görüşün ise iradi olmasıdır.

ASİDİN KUVVETİYLE REAKSİYONA GİRME KABİLİYETİ FARKLIDIR 208


98* 99* 100*

Çaydanlıktaki kireç, limon suyu ile çözülür. Limon suyu, zayıf asit olan sitrik asittir. Kireci kuvvetli asitlerle bile çözemeyiz.

YÜKSELTGENME – İNDİRGENME REAKSİYONLARI İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER DEMİRİN PASLANMASI 1* Metalik demirin, hava oksijeniyle paslanmasına ait reaksiyon denkleminin toplam gerilimi, pozitif sayısal değerdir. 2* Rutubetli ortam oto katalizördür; çünkü oksijenin indirgenme yarı reaksiyonu tam yazıldığında ürünlerde su çıkmaktadır. 3* Fe2O3 pastır. 4* Paslanmayan borular kullanılmadığı müddetçe, sulardan pas akacaktır. 5* Demirin; yağlı boya, paslanmaz çelik üretimi vb. yollarla paslanmaya karşı korunması önemlidir.

BİTKİLERLE TEDAVİ VE HİJYEN 6* Fotosentez olayı olan redoks reaksiyonu ile bitkiler oluşur. Fotosentezde ve fotosentezin devamında yaprak gereklidir. 209


Tedavide ve hijyende bitki yaprakları önemlidir. Sigara kâğıdı gibi ince yeşil yapraklar, yazın çok şiddetli sıcaklıkta bile aylarca yaş kalır, kurumaz.

DOĞAL ŞİFALI SULARLA TEDAVİ 7* Yeraltından gelen sular karşılaştıkları sert taş, kaya ve toprağa çarptığında elektron aktarımı olur. Örneğin, elementel demir (sıfır değerlikli demir) içeren bir kayayla su temas edince; demir, +2 hâline geçer. Sıfır değerlikli demir suda çözünmez. Oluşan demir +2 bileşiği ise suda az çözünür. 8* Bu redoks tepkimeleri sonucunda yeryüzüne çıkan kaynak suları ve şifalı sular az veya eser miktarda onlarca farklı minerali içerir. Ülkemizde Keçiborlu suyu, şifalı sulara örnektir. 9* Köklerin ipek gibi yumuşak damarlarının sert taşları delmesi anında da benzer redoks reaksiyonları gerçekleşir.

KİMYA LABORATUVARLARINDAKİ LAVABO VE PİS SU BORULARI İLE KENDİLİĞİNDEN OLUŞAN TEPKİME İLİŞKİSİ 10* Lavabolar çelik olmaz. Asitlerle tepkimeye girer. 11* Lavabolar ve çalışma tezgâhları laminant da olmaz; çünkü çoğu çözelti ile tepkimeye girer ve leke kalır. 12* Pis su boruları bakır ve çinko da olmaz. Bakır asitlerle tepkimeye girer. Çinko ise asit, baz ve bazı çözeltilerle tepkimeye girer.

DEMİRİN KROMLA KAPLANMASI 210


Hem kromun ele batma tehlikesi vardır hem de alttaki demir paslanır. Krom kaplı musluklarda buna rastlanır. Kromaj kaplı et kıyma makinelerinde ise alttaki demir paslandığından kıyma makinesinde sabahları ilk çekilen kıymalar paslı olur.

DOĞAL METAL KAPLAMA VE UYGULANDIĞI YERLER 13* Kaplama esnasındaki kimyasal reaksiyon kendiliğinden gerçekleşiyorsa buna doğal kaplama denir. Doğal kaplama ince olur, buna rağmen yıllar sonra bile aşınmaz. 14* İndirgenme gerilimi en büyük olan, soy metallerdir. Soy metal iyonu içeren bir çözelti (altın suyu) içine örneğin bir demir yüzük daldırılırsa yüzük altınla kaplanır. 15* Sanayide uygulandığı yerler; demir metalinin nikel ile kaplanması, değersiz metalden yapılmış süs eşyalarının gümüş ile kaplanması ve değersiz metalden yapılmış takıların altın ve gümüş ile kaplanmasıdır.

ELEKTROLİZLE METAL KAPLAMA VE BAŞLICA UYGULANDIĞI YERLER 16* Kendiliğinden gerçekleşmeyen kimyasal reaksiyonlarda kaplama işleminin elektrolizle olması şarttır. Demirin krom ve çinko ile kaplanması, bakırın nikel ile kaplanması buna örnektir. Yanlış uygulamalardır. 17* Kendiliğinden gerçekleşen kimyasal reaksiyonlarda kaplamanın daha kalın olması için elektroliz yöntemi kullanılabilir. Demirin nikel ile kaplanması buna örnektir. 18* Krom kaplamaya kromaj, nikel kaplamaya nikelaj denir.

ENDÜSTRİDE ELEKTROLİZ 211


19* 2Al2O3 → 4Al + 3O2 1* 2ZnSO4 + 2H2O → 2Zn + O2+ 2H2SO4 2* 2NaCl + 2H2O → 2NaOH + H2 + Cl2 3* 2NaCl → 2Na + Cl2

YERYÜZÜNDE ELEMENTEL HÂLDE VEYA BİLEŞİĞİ HÂLİNDE BULUNAN METALLER (METALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ KURAL) 20* İndirgenme yarı pil gerilimi listesinde; indirgenme potansiyeli hidrojenden yüksek olan elementler, soy (altın, platin, gümüş) metaller ve yarı soy (bakır, cıva) metallerdir. 21* Soy metaller doğada yalnız elementel hâlde bulunur, bileşikleri hâlinde bulunmaz. 22* Yarı soy metaller ise hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde bulunur. 23* Amalgam diş dolgular; cıva ve gümüş içerir. Altın diş dolgusu da vardır. Platin metali ise, protezlerde kullanılır. Bütün bu kullanımlarda altın, platin, gümüş ve cıva; aynen doğadaki gibi metalik hâldedir. Sıfır değerliklidir. Bu nedenle de sağlığa zararları yoktur. 24* Bakır ve cıva da soy metaller gibi genelde doğada serbest hâlde bulunur. 25* Bakır ve cıva metallerine, yarı soy metal denmesinin sebebi; doğada doğal bileşiklerinin de olmasıdır. 26* Bu 5 element dışındaki bütün metaller, yaklaşık 70 metal doğada yalnız bileşikleri hâlinde bulunur, hiçbiri serbest hâlde bulunmaz. 27* Örneğin doğada Na, Ca, Al yoktur. NaCl (yemek tuzu), CaCO3 (mermer), Al2O3 (alüminyum metalinin elektroliz yöntemiyle elde edildiği boksit cevheri) vardır. 212


28* Tabiatta bulunan ve suda çözünmeyen doğal metal bileşiklerine cevher (filiz) denir. 29* Genellikle kaya tuzu gibi suda çözünenler yerin derinliklerinde, suda çözünmeyenler ise yerin üstündedir. 30* Demir ve nikelin indirgenme potansiyeli hidrojenden az olmasına rağmen, yerkürenin merkezinde erimiş elementel hâlde de bulunurlar. 31* İnsan evrenin küçültülmüş bir örneği olduğundan; evrende hangi doğal element ve bileşik varsa, insanda numunesi vardır.

AMETALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ KURAL 32* F2 gazı ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz. Doğada florür bileşikleri ve klorür bileşikleri vardır. 33* F2 gazı ve Cl2 gazından başka bütün ametaller; doğada, hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde bulunur. 34* Aşağıda bunlara örnek verilmiştir. 35* Karbon ve karbon dioksit 36* Hidrojen ve su 37* Azot ve protein 38* Kükürt ve kalsiyum sülfat 39* Silisyum ve silisyum dioksit 40* Zemin yüzündeki doğal element ve doğal bileşiklerin çok faydalı görevleri vardır. Özellikle insanın hizmetindedirler.

REDOKS TEPKİMESİ VE ELMA Elma 1 sene boyunca ihtiyacımızın olduğu bir meyvedir, her mevsim turfanda elma bulunur. Fe+2 kanımızdaki hemoglobinin temel maddesidir. Gıdalardaki ve ilaçlardaki demir iyonu ise Fe+3’tür. Fe+2 ihtiyacımızı elma ve nisan yağmuru ile karşılamamız 213


gerekir. Veyahut elma çekirdeği yenilmelidir. Kansızlık için alınan Fe+3 preparatları bağırsakları tahrip eder ve genelde faydası görülemez; çünkü ilaç olarak veya gıdalarla aldığımız Fe+3 vücudumuzda ancak elma çekirdeğiyle indirgenerek Fe+2’ye dönüşebilir. Günde 1 tane elma ile beraber 1 tane de elma çekirdeği yenilmelidir. Elma çekirdeği 1 taneden fazla yenilmemelidir. 1 adet elmada bulunan Fe+2, insanın günlük Fe+2 ihtiyacı kadardır. Elmada Fe+2 zaten vardır. Elma ağacı, kökleri vasıtasıyla topraktan aldığı Fe+3’ü indirgeyerek Fe+2 hâline getirir ve meyvesinde depolar. Bu redoks tepkimesi günümüzde laboratuvarda henüz gerçekleştirilememiştir; çünkü zor bir kimyasal işlemdir. Kırmızı renkli Fe+2’nin laboratuvarlarda elde edilmesi bu nedenle mümkün değildir. Nisan yağmuru bereketlidir ve içilirse şifalıdır. Genelde nisan ayında yağan ikinci yağmur, kırmızı renkli Fe+2 içerir. Bu Fe+2’nin kaynağı çöllerdeki tozdur. Sahra tozları nisan ayında rüzgârla dünyanın her yerine taşınır. Tozlar bulutların içine girince de yağış oluşur. Bu yağmurdan sonra arabaların üzeri kırmızılaşır.

PİL ÇEŞİTLERİ Pilleri genel olarak iki ana gruba ayırmak mümkündür: 823* DOLDURULAMAYAN PİLLER İçerisindeki kimyasal enerji tükendiğinde şarj edilemeyen pillerdir. 824* DOLDURULABİLEN PİLLER İçerisindeki kimyasal enerji tükendiğinde şarj edilebilen pillerdir.

PİL KONUSUNDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR 214


825* Piller daima taze satın alınmalıdır. 826* Gereksiz yere bol miktarda pil alıp saklanmamalıdır; çünkü zamanla bayatlar ve ömrü azalır. 827* Saklanması gerekiyorsa, buzdolabı gibi soğuk ve serin yerlerde saklanmalıdır. 828* Piller, devamlı güneş ışığı alan yerlerde tutulmamalıdır, soğuk ve karanlık yerlerde saklanmalıdır. 829* Pillerin kutupları birbirine değdirilmemeli, kısa devre yaptırılmamalıdır. Aksi durumda pil ömrünü kaybeder. 830* Uzun süre kullanılmayan cihazlardaki piller akarak cihaza zarar verebilir. Bu nedenle kullanılmayan cihazların pillerini çıkarmak ihmal edilmemelidir. Bir aleti pil takılı iken 30 gün çalıştırmıyorsak, pili aletin içinden çıkarmalıyız. Aksi durumda pil sızmasından ve pilin kendi kendine deşarjından dolayı alet zarar görür. 831* Şarj edilmeyen piller ve özellikle de lityum türleri kesinlikle şarj işlemine tabi tutulmamalıdır. Aksi takdirde aşırı ısınma, şişme, gaz çıkışı, alevlenme ve hatta patlama görülebilir.

PİLİN ÇEVREYE ETKİSİ 832* Piller en pahalı enerji kaynakları arasında yer almaktadır. 833* Ayrıca bünyesinde çok pahalı ürünler bulundurmaktadır. 834* Hatta içeriğinde riskli kimyasallar vardır. Bu yüzden piller yutulduğunda tehlikeli ve ölümcül olabilirler. 835* Artık çoğu bölgelerde, kullanılmış pillerdeki toksik maddelerin geri kazanımı için, geri dönüşüm merkezleri kurulmuştur. 836* Çevreye atılan atık piller çevre kirliliğine sebep olur. 837* Güneş ısısının etkisiyle atık pillerin patlama olasılığı kaçınılmazdır. Patlama mekanik zarar doğurur. Bundan başka, patlama sonucu pilin içindeki kimyasal maddeler 215


dışarı çıkar. Bu kimyasallar, insan sağlığı için risk unsuru taşır.

ATIK PİLLER NEREYE ATILMALI? 838* Ömürleri tükenen piller, diğer evsel atıklardan ayrı olarak atık pil kutularına atılmalıdır. 839* Biriktirilen bu atık piller geçici depolama alanlarında depolandıktan sonra gerekli birimlerce ve gerekli yöntemlerle bertaraf edilmektedir. 840* Atık piller yakılmamalıdır, denize atılmamalıdır ve toprağa gömülmemelidir.

ATIK PİLLERİN TOPLANMASI 841* Atık piller evsel atıklardan ayrı toplanmalıdır. 842* Atık piller, pil ürünlerinin dağıtımını ve satışını yapan işletmeler veya belediyeler tarafından oluşturulan atık pil toplama noktalarına bırakılmalıdır. 843* Atık piller, ekolojik sisteme uyum sağlayabilecek şekilde depolanmalı, toplanmalı, taşınmalıdır.

ATIK PİLİN BERTARAFI VEYA GERİ DÖNÜŞÜMÜ 844* Atık piller toplandıktan sonra toprak altında inşa edilmiş, geçirimsizlik koşulları sağlanmış, nemden arındırılmış, meteorolojik şartlardan korunmuş, kapalı, sızdırmaz ve su geçirmez özellikli depolama alanlarına gömülür veya geri kazanımı yapılır veya ihracat yoluyla muhtemel olumsuz çevresel etkileri giderilir.

216


ORGANİK KİMYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER ORGANİK MADDELER HAYATIN GÜCÜ MÜ? 845* Organik maddeler, canlı organizmada bulundukları ve karmaşık yapıda oldukları için eskiden bunlara “hayatın gücü” denmişti. 846* İnsanlar bu gerçeği uzun yıllar anlayamamışlardı. Organik bileşiklerin sadece canlılarda bulunduğunu ve bu bileşiklerin canlılığa sebep olduğunu zannediyorlardı. 847* 1828 yılında ilk olarak inorganik maddeden elde edilen organik maddenin, hayatlı olmadığı görüldü. Böylece organik maddelerin cansızlarda da olduğu ve “hayatı gücü” tabirinin yanlış verildiği görüldü.

CANLILIK VE HAYATTA MADDİ SEBEP VAR MIDIR? (BİYOLOJİK SİSTEMLER İLE HAYAT, CANLILIK, KİMYASAL MADDE İLİŞKİSİ) 848* Biyolojik sistemlerdeki bütün atom, iyon ve moleküller kendilerine düşen görevi hiç aksatmadan yerine getirmektedirler. Bu görev, biyolojik sistemin yapısına, genel düzenine uygun bir uyum ve mükemmellik içinde sürdürülmektedir. Bu uyum ve mükemmellik, milyonlarca seneden beri müthiş bir yardımlaşma zinciri içerisinde devam etmektedir. 849* Biyoloji, ”hayat bilimi” manasına gelir. Biyolojik sistem, hayatlı sistemlerdir. İlköğretim, ortaöğretim, üniversite ve 217


lisansüstü seviyesinde biyoloji kitapları incelendiğinde, hayatı açıklamadığı görülecektir. Kısacası biyoloji, canlılık ve ruhun devreye girdiği hayatı açıklamakta aciz kalır. Günümüzde “Canlılık ve hayat nedir?” sorusuna verilen cevapların, canlılık ve hayatı açıklamaktan daha çok canlılık ve hayata görünüşte sebep olan perdeleri tarif etmeye yönelik olduğu görülür. 850* Havayı teneffüs etmemiz, su içmemiz veyahut beslenmemiz aldığımız gıdalardaki atom, molekül ve iyonların sebep olmasıyla cereyan eder. Böyle olması, canlılığın ve ruhla irtibatlı biyolojik hayatın, perdelere bağlı olarak devam etmesi içindir. 851* Sözgelimi, bir bakteri veya virüsün maddi yapısını oluşturan yapı taşları en ileri laboratuvarda bir araya getirilse bile, bu bir araya getirilen maddelerin canlı ve hayat sahibi olabilmesi; sebeplerin, hatta en büyük sebep olan insanın başarabileceği bir husus değildir. Bu durumda ölü bakteri veya ölü virüs elde etmiş olacağız. 852* Koparılan bir çiçeğin, koparmakla hiçbir maddesi eksilmediği hâlde, çiçek ölmüş, canlılık ve hayatı kalmamıştır. 853* Canlılık ve hayatta, maddi hiçbir sebep yoktur. 854* Hormonlu bir salatalığın bazen koparıldıktan sonra da büyümeye devam etmesi, ölen bir insanın sakalının kısa bir süre daha uzaması canlılığın kısmen devam ettiği anlamına gelebilir; ancak her iki durumda da hayat son bulmuştur. 855* Aslında canlılık ve hayatta var gibi görünen sebepler, perde olması için zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların sebep olmadığı anlaşılacaktır. 856* Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu hâl, hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramaya, bizi mecbur bırakmaktadır. 857* Hayat en büyük nimettir ve bütün nimetlerden üstündür. 858* Evrenin en yüksek hakikati hayattır. 859* Kâinatın ruhu, mayası, esası, neticesi, özü hayattır. 860* Hayatın ne derece ince olduğu günümüzde 218


anlaşılmıştır. 861* Hayat ve hayata ait fonksiyonlar acaba maddenin özelliğinden mi kaynaklanmaktadır? Hayat ve hayata ait bütün fonksiyonlar, maddenin özelliklerinden başka bir şeydir; çünkü madde, sürekli olarak insan bedeninde değişmesine rağmen, hayatımız ve benliğimiz hiçbir değişikliğe uğramadan devam eder. Bu, maddenin canlı bünyelerdeki ağırlığının derecesinin düşüklüğünün göstergesidir. 862* Madde, doğrudan doğruya kendini idare edemeyen ve kendi kendine hareket edemeyen âciz, kör, şuursuz ve ölü bir şeydir. Onu meydana getiren parça ve parçacıkların da kendi kendilerine bu harika işleri yapmalarına imkân yoktur. Varlığa erme yolunda, atomlar toplanmakta, zerreler hareket ettirilmektedir. İlim, kudret ve iradeyle her şey var edilmektedir. Evrendeki en küçük parça ve parçacıktan en büyük sistemlere kadar her şey bir uyum içindedir ve birbiriyle ilişkilidir. Bu düzenlilik, maddenin temel özelliğinden kaynaklanamaz.

SU HESABA KATILMAMAK KAYDIYLA CANLILARDA EN ÇOK BULUNAN ELEMENTİN KARBON OLMASI, KARBONUN HANGİ ÖZELLİĞİNDEN KAYNAKLANIR? 863* Hibritleşmenin her türünü yapar. Tekli, ikili, üçlü bağ ile sigma ve pi bağı yapabilir. 864* Kovalensi en yüksek elementtir; dört bağ yapar. Her bağa farklı gruplar bağlanabilir. 865* Art arda bağlanabilme özelliği vardır. 866* Organik kimyaya karbon kimyası denir.

219


CANLI VE CANSIZ VARLIKLARDA BULUNAN ATOMLAR 867* Organik elementlerden en çok bulunanları olan C, H, O ve N; canlılardaki elementlerin % 96’sını teşkil eder. Zaten eşyanın asıl kaynakları, bu dört maddedir. 868* Canlılarda; karbonhidrat, yağ ve protein olmak üzere başlıca üç grup madde vardır. 869* Karbonhidratlar ve yağlar; C, H, O atomlarından oluşur. 870* Proteinler; C, H, O ve N atomlarından oluşur. Enzim ve hormonlar da, proteindir. 871* Bunun dışındaki kısma mineral maddeler (madensel tuzlar) denir. Mineral madde olarak % 2 Ca, % 1 P vardır. Kalan diğer bütün maddeler % 1’i oluşturur. % 1’lik kısmın en önemlileri S, Na, K, Mg ve Fe’dir. Mineral maddeler, iyonik hâldedir. 872* Doğal 90 elementin hepsi insanda vardır. 873* C (karbon), organik bileşiklerin temel maddesidir. 874* C, H, O ve N elementlerine; dört temel unsur denir. 875* Dört temel unsur denince hava, toprak, su ve güneş de anlaşılır. Hava, toprak, su, güneş de başlıca C, H, O ve N atomlarından oluşmuştur. 876* Hava, toprak, su, güneş, insan, hayvan, bitki gibi tüm canlı ve cansız varlıklarda C, H, O ve N atomları ile beraber az veya eser miktardaki bütün elementler bulunur. 877* Canlılarda, cansızlara göre daha çok element vardır. İnsanda bütün atomların bulunduğu bilinmektedir.

İNSAN VÜCUDUNDAKİ ATOMLAR DEĞİŞİR Mİ? 878* Her senede iki defa, derece derece ve yavaş yavaş; insan vücudunun atomları tazelenmektedir. 879* Her bir ruh kaç yıl yaşamış ise; o kadar sene, insan 220


bedenindeki atomlar komple yenilenmektedir. 880* 5–6 senede insanın bütün atomları değişmektedir.

ATOMLARIN YARIŞI (ATOMLAR CANLI MIDIR?) 881* Bitki, hayvan ve insan olmak üzere üç grup canlı varlık vardır. 882* Her bir cansız atom; canlı olan insan, hayvan, hatta bitki cismine girince, orada adeta canlılık kazanır. Bu canlı bünyeler, cansız atomlar için bir nevi misafirhane, kışla ve okul gibidir. Burada bir talim ve terbiye yarışındadırlar. Bu yarış; bütün atomların hayat sahibi olduğu bir yerde bulunabilmek içindir. 883* Bu dünyada madde olarak atom ve atom altı parçacıklardan var edildik. Ancak bütün atomların hayat sahibi olduğu öteki dünyadaki varlığımızın özellikleri hakkında kesin ve net konuşmaktan kaçınmalıyız. Orada insan, atom ve atom altı parçacıkların ötesinde bir maddeden veya atom ve atom altı parçacıklara esas teşkil edecek olan daha farklı bir maddeden var edilebilir. Sonraki hayatta insan varlığını oluşturan yapı taşlarına madde denilebileceği de aslında bizce meçhuldür. 884* Aslında atomlarda hayat yoktur. Atomlar hayata mazhar* olmak için benzersiz ve insanda hayret uyandıran tavırlardan geçerler. (mazhar*: Bir şeyin göründüğü, açığa çıktığı yer.) 885* Hayat çeşitlerinin en basiti bitki hayatıdır. Bitki hayatının başlangıcı, çekirdekte ve tohumda hayat düğümünün uyanıp açılmasıdır.

ATOMLARIN HAREKETİ 886* 221

Cesedimiz, atomlardan oluşur.


887* Cesedimiz, ruhumuzun evidir; elbisesi değildir. 888* İnsan vücudundaki atomların belli bir ömrü vardır. 889* Organizmadaki atomlar, sürekli değişmektedir. 890* Vücudun değiştirilmesi ve devamı için; yıkılan, atılan atomların yerini dolduracak, onlar gibi çalışacak yeni atomlar lazımdır. 891* Yeni atomların insan vücuduna gelmesi için çeşitli bileşiklere ihtiyaç vardır. Bu bileşikler, alınan gıdalarla sağlanır. 892* Gıdalarla alınan bileşiklerdeki atomlar, giden atomların yerine dağıtılır. 893* Örneğin; kalsiyum kemiklere, demir kana, flor dişe, kükürt saça, fosfor beyne gider. 894* Beyinde ölen bir fosfor atomunun yerine gelen fosfor atomu; topraktan bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana, yenilen gıdalar ile geçmiş ve sonunda da beyne sevk olunmuştur. 895* Fosfor atomu bu yolculuğunda hangi şeye girmiş ise; görüyormuşçasına, duyuyormuşçasına, biliyormuşçasına muntazam hareket edip ve sonuçta gerekli olduğu yerine ve hedefine giderek, örneğin; beyne girmiş, oturmuş ve çalışmasına başlamıştır. 896* Bu bize, başlangıçta, o fosfor elementinin; hangi kişinin beyni içinse, o kişi için planlı olduğunu gösterir. “Her adamın alnında rızkı yazılıdır.” bilimsel bir gerçektir. 897* Atomlar, vücudun her parçasının gereksinimlerine göre önceden belirlenmiş bir kanun ile pay edilir ve bedenin her tarafına apaçık bir nizam ile düzenli, sürekli ve düzgün bir biçimde dağıtılır. 898* Atom, hangi yere girerse, o yerin nizamına boyun eğer; hangi tavra geçtiyse, onun özel kanunuyla iş yapar ve hangi tabakaya misafir gitmiş ise, muntazam bir hareket ile sevk edilmiştir. 899* Tesadüf idam edilmiştir. Hiçbir şey rastlantı değildir. 900* Atomların hareketi boşu boşuna değildir. Kendilerine 222


uygun bir yükselme içindedirler: Elementteki atomlar maden derecesine, madendeki atomlar bitki hayat tabakasına, bitkideki atomlar hayvanın otlanması sonucu hayvan mertebesine, hayvandaki atomlar insanın beslenmesiyle insan hayatı makamına, insanın vücudundaki atomlar da süzüle süzüle saflaşarak beynin ve kalbin en ince ve kritik yerine çıkarlar. 901* Canlıların çekirdek ve tohumlarındaki atomlar, ağaca bir ruh hükmüne geçer. Ağacın bütün atomları içinde bir kısım atomların bu düzeye çıkmaları, o ağacın hayata sahip olması ve hayata hizmet etmesi gibi önemli görevleri yerine getirmesiyle anlaşılır. 902* Evrendeki atomların her birisi, her tür özelliğinde, her şey olabilme ihtimalinde iken, o atom sonsuz yollar içinde yalnız tek bir yola yönlenir, sınırsız durumlara girebilme alternatifinde sıyrılarak bir vaziyete girer, sayısız sıfatlardan bir sıfatla sıfatlanır. Doğru bir kanun üzerine programdaki hedefe doğru harekete başlar ve görev aldığı herhangi bir gerekliliği derhâl yerine getirir. O faydalı hâllerin ortaya çıkması ancak o atomun o çeşit hareketiyle olabilir. 903* Atomu aksiyona sevk eden yerinde duramamasıdır ve şevkidir.

FULVİC ASİT (FULVİK ASİT) 904* Fulvik asit; bütün elementleri ihtiva eden ve molekül kütlesi 500 ile 2000 arasında olan bir organik moleküldür. 905* Fulvik asit; Türkiye’de Isparta’nın kazası Keçiborlu’da, Himalaya dağlarında ve ABD’nin Utah (Yuta) eyaletinde yer altından çıkar. 906* Fulvik asit; bilinen sanki canlı gibi organik bir molekül olarak literatüre geçen tek organik maddedir. 907* Fulvik asit; magma tabakasından gelerek yeryüzüne ulaşan suların içinde bulunan kompleks bir bileşiktir. 223


908* Fulvik asidi 2005 yılı kasım ayında U.S. FDA [United States Food & Drug Administration] (Yunaytıd Steyts Fuud end Drag Edministreyşın) (ABD Gıda & İlaç İşletimi) ilaç olarak kabul etmiştir. 909* Fulvik asit organizmaya girdiğinde, acilen vücutta ihtiyaç olan maddeler sentezlenir. 910* Fulvik asit; lağım suyu, ağır metal iyonu, kimyasal kalıntı, kimyasal atık madde, kimyasal artık madde ve çeşitli zehirlerin karıştığı kirlenmiş suları 2 ay içerisinde berrak hâle getirir. 911* Fulvik asit öldüğünde humik aside dönüşür. Humik asit, siyah renktedir ve molekül kütlesi 1 000 000’dur. 912* Sülfato adıyla bilinen sülfonamitler, fulvik asit türevidir. Gelecekte birçok ilacın yerine geçeceği tahmin edilmektedir. 913* Fulvik asit, genetik bozukluğu birinci jenerasyonda kalıcı olarak düzeltir. 914* Fulvik asit, ölümcül olan en ağır gıda zehirlenmelerini birkaç dakikada ortadan kaldırabilir. 915* Fulvik asidin bulunduğu sıvıda 5 grup faydalı mikroorganizmanın tamamı bulunur. 916* 5 grup faydalı mikroorganizma; fotosentez bakterileri, laktik asit bakterileri, mayalar, küf mantarları ve aktinomiset adıyla bilinen toprak mikroorganizmalarıdır. 917* Bu faydalı mikroorganizmalar, yeryüzüne çıktığında ısı, ışık ve oksijenle aktif hâle gelerek eşeysiz ve eşeyli üreme ile probiyotikleri üretirler. 918* Probiyotikler; doğal aminoasit, vitamin, nükleeik asit, enzim, hormon, esansiyel yağ asidi, antioksidan, antibiyotik, antifungal, nano gıda zerresi, keton, sterol, tanen, flavon, flavonoit vb. biyoaktif maddelerdir. 919* Fulvik asidin bulunduğu sıvıda bu bileşiklerin tamamı doğaldır.

İNSANIN VAR EDİLİŞİ 224


920* İlk insanın meydana geldiği balçık, yeryüzünün her tarafındaki çeşitli elementlerden alınmış bir karışım olmalıdır. Başka bir deyişle, yeryüzü üzerinde farklı yerlerde bulunan elementler bir araya getirilmek suretiyle insan şekillendirilmiştir. 921* İnsanın yapısını oluşturan elementlerin farklı yerlerden alınmış olması nedeniyle de nesillerde farklı ırk, farklı renk, farklı karakter ve farklı tipler oluşur. 922* İlk insanın iskeleti, şimdi olduğu şekliyle yapılmıştır. Daha sonra da insan olarak canlandırılmıştır. İlk insan, derece derece ve yavaş yavaş var edilmemiştir. Bugünkü insanoğlunun şeklinde meydana getirilmiştir. Sonra da ona hayat verilmiştir. 923* Canlılık vesilesiyle, elementler birbirinden ayrılmazlar; böylece hayat devam eder. 924* Özetle ilk insanın meydana gelişi şöyledir: Balçık; önce hamur, sonra belli bir organik madde karışımı şekline gelmiş, sonra katılaştırılmış, en son da hayat verilmiştir. 925* Bu elementlerin hepsi apaçık birer hizmetkâr gibi, bizim ve bizden başka tüm canlı–cansız varlıkların ihtiyaçlarına koşmakta ve yaşamlarını sürdürmelerine yardım etmektedirler. 926* İnsanın yüksek kıymeti olmasaydı, her şey onun yararlanması için hazırlanmazdı. İnsan önemsiz olsaydı, tüm varlıklar onun sebebiyle var edilmezdi. İnsanın konumu çok büyük olduğundan dolayıdır ki âlemi kendisi için değil, insan için; insanı da yüksek görevler için var etmiştir. İnsan ve bazı canavarlardan başka, en büyük yaratıktan en küçük yaratığa kadar her şey görevlerini tam olarak yerine getirmektedir. 927* İnsan seçkindir, hayvanlar gibi değildir. Onun için insan geldiği yere dönecektir. 928* Hayvan ve bitki türleri için birer âdem ve evvel baba lazımdır; çünkü türlerin teselsülü, yani sonsuz uzanıp gitmeleri batıldır. Bazı türlerin başka türlerden meydana 225


gelmeleri tevehhümü de batıldır; çünkü iki türden doğan tür ekseriyetle ya akimdir veya nesli inkıtaa uğrar; çoğalma ile bir silsilenin başı olamaz. İnsan, hayvan ve bitkiler âleminin teşkil ettikleri silsilelerin başlangıcı, en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir. Her tür için evvel babanın gerekliliği, maddenin ve maddenin hareketinin ezelî olmadığını göstermektedir. 929* İnsanın esas atomlarından, asıl zerrelerinden söz edilir. İnsanın bu ilk zerreleri, insan vücuduna temel yapılmıştır. İnsan, bu temel zerreler üzerinde var edilmiştir. İkinci var edilişte de o zerreler üzerinde diriltileceği söylenmiştir. 930* İnsanın çekirdeği diyebileceğimiz bu zerreler acbüzzeneb adıyla bilinir. 931* Acbüzzeneb, kuyruk sokumu kemiğindeki atomlar olarak tahmin edilmektedir; ancak nerede olduğunu tam olarak belirtmek mümkün değildir. 932* İnsana ait özellikleri içeren acbüzzeneb adı verilen bu zerreler, genler de olabilir. 933* DNA, bir emir ve kumanda mekanizmasıdır. Genetik bir bilgi deposu ve kendi kendini bile kopya edebilecek şekilde var edilmiş mükemmel bir irade aynasıdır. 934* İnsanı yalnız maddeden, atomlardan terkip edilmiş gibi gördüğümüzden onun dışında düşünemiyoruz. Ancak bunların hakikat olduğunu bilmek gerekir. Yine de bu türlü hususlarda fikir beyan etmek, net konuşmak iddia gibi anlaşılabileceğinden iddiada bulunmamak lazımdır, dikkatli konuşmak gerekir. 935* 3 buutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4. buut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine zamanı da alan 5. buut da vardır. Einstein, 6. buuttan da söz etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. buut, seyr ü seyahat olarak bilinir. Bu 6 buutla gözlem bu dünyadadır. Zaten maddenin dalga karakteriyle ilgili Einstein’ın süper sicim teorisine göre üç buut yeterli değildir, ek buutlar gerekmektedir. Ek buutlar, dürülmüş bir vaziyettedir ve bildiğimiz bu üç buut içinde gizlenmiştir. 226


936* Diğer âlemde insanın görmesi belki 100 buutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada bir şeyi aynı anda 100 buutlu olarak görüp hissedecektir.

EVREN, YERKÜRE (DÜNYA), HAYAT, VAR EDİLİŞLERİ 937* Arzın (yerküre) ağırlığından dolayı suya batıp kaybolması mümkün iken böyle olmamıştır. İnsanlar için bir mesken ve nimetler için bir sofra olarak tefriş edilmiştir. 938* Evrende ilk oluşan aciniye maddesi, hamur gibi yoğrulmuş cisimdir. Kâinatta ilk yaratılan boyutsuz bir maddedir. Boyutu olmayan bu madde, yaratılışta evrenin çekirdeği olmuştur. 939* Güneş, dünya ve gezegenler, başlangıçta şekilsiz bir hamur hâlinde beraberdiler. Zamanı gelince o hamur açıldı, gezegenler yerlerine yerleşti. Güneş ve dünya bugünkü yerlerini aldı. 940* Dünya soğudukça top biçiminde bir sıvı hâline geldi. Daha sonra sıvı sertleşerek taş oldu. Taş da daha sonra toprağa dönüştü. Sıvı kalsaydı canlıların yaşamasına elverişli olmazdı. Sıvı, taş olduktan sonra demir gibi sert olsaydı, istifade mümkün olmazdı. 941* Arz (dünya), taş gibi katı ve sert değildir ki üzerinde yaşanılmasın. Su gibi sıvı da değildir ki ziraat yapmak ve istifade etmek mümkün olmasın. Orta bir durumda var edilmiştir ki hem mesken hem de tarla olsun. 942* Şüphesiz ki buna bu vaziyeti veren, dünyadaki canlıların ihtiyaçlarını bilen, gören ve bundan dolayı da en uygun şekilde hazırlayandır. 943* Daha sonra, atmosfer tabakası ve su meydana geldi. Semadan yağmurun yağması, güneşten ısı ve ışığın gelmesiyle hayat başladı. 944* Hayat sahibi milyonlarca bitki ve hayvan türü meydana 227


gelmiştir. Fosiller, her bir canlı türünün var olduğu günden beri değişikliğe uğramadığını ispat eder. Türler arası geçiş olmadığını, her bir türün bir evvel babası olduğunu kanıtlar.

MADDİ YAPININ KÜÇÜKLÜĞÜ ORANINDA CANLILIK FAZLALAŞIR 945* İnsan, canlı kısımlardan oluşan bir topluluktur. İnsanın her bir hücresi, beş duyu kuvvetine sahiptir. Her birinin canlılık derecesi ve kuvvetleri cirminin küçüklüğü ile ters orantılı olarak yükselir.

HİDROKARBONLAR İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER PETROL 1* Petrolün günümüzde önemi büyüktür. 2* İnsanlığa faydası çok büyük olan ve siyah altın olarak da adlandırılan petrol, insanoğluna korkulu rüyalar yaşatmıştır. 3* Dileğimiz onun, sorumluluğunu bilen, hırsını yenen ve insanlığı ön planda tutan kimselerin elinde olmasıdır.

METAN GAZI PATLAMASI 4* İstanbul’da 28 Nisan 1993 tarihinde Ümraniye Hekimbaşı çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması neticesinde çöp yığınları çığ gibi kayarak yakınındaki evlerin üstünü kaplamıştır. Yangın meydana gelmiştir. 39 kişi 228


ölmüştür.

METAN GAZI HANGİ GAZLARDA BULUNUR? 1* Aşağıdaki gaz karışımlarının hepsi doğaldır ve % 90 ila % 99 arasında metan gazı içerirler: 2* Doğal gaz 3* Çöplük gazı 4* Bataklık gazı 5* Biyogaz

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ 5* Deniz dibinde biriken fosiller ve çeşitli atıklardan zamanla çıkan metan gazı, deniz suyunun kimyasal karışımını etkileyerek deniz suyunun yoğunluğunu düşürmektedir. Yoğunluğu sıfıra yaklaşan suda gemi, yüzebilme özelliğini yitirmektedir. Bunun sonucunda da gemi metan gazının bulunduğu ve metan kuyusu adı verilen bölgeye doğru çekilmektedir. Kuyuya girer girmez de batmaktadır. 6* Bermuda Şeytan Üçgeni gibi gaz akımlarının şiddetli olduğu bölgelerde seyreden uçaklar da büyük tehlike sınırı içinde bulunmaktadır; çünkü su yüzeyine ulaşan metan gazı kabarcıkları atmosfere karışarak yukarıya doğru şiddetli bir metan gazı tüneli oluşturmaktadır. Bu tünele giren uçak da kontrolden çıkarak denize çakılmaktadır.

KÖMÜRÜN OLUŞUMU 7* Ağaçların yapısında bulunan selüloz ve lignin başta olmak üzere protein, reçine, terpen, flavonoit, alkaloit, sterol, tanin gibi maddeler milyonlarca senede kömür hâline gelir.

229


PETROLÜN OLUŞUMUNDA İKİ KURAM 8* Geçmiş jeolojik çağlarda deniz olan yerlerdeki bitkilerden ve hayvanlardan oluşur. Bu petrol, günümüzde karalardan çıkarılan petroldür. 9* Geçmiş jeolojik çağlarda da günümüzde de deniz olan yerlerdeki canlılardan oluşan petrol ise denizden çıkarılan petroldür.

ASFALTİT 10* Petrolün katısıdır. Petrol ile kömür arası bir maddedir. Halk arasında katı petrol olarak bilinir. Şırnak’ta bulunur. Senelerce kömür diye satılmıştır.

ASFALT (Hem sıvı hem de katı asfalta, asfalt denir. 11* SIVI ASFALT: Ham petrolün ağır ürününün (dip ürün) viskozitesi daha yoğun hâle getirilmişidir. Rafinerilerde asfalt üniteleri vardır. Bu ünitelerde dip ürün prosesten geçerek farklı asfaltlar elde edilir. 12* KATI ASFALT: Sıvı asfalta kum, çakıl ilavesiyle elde edilen yollara serilen asfalt olarak bilinen üründür.

ZİFT ve KATRAN (Her ikisi de petrol kaynaklı değildir, kömür kaynaklıdır.) KATRAN: Kömürün damıtma ürünüdür.

14*

ZİFT: Katranın damıtılması esnasında damıtılmayan

230

13*


çökelektir.

ANTRASEN ve NAFTALİN 15* Antrasen: Maden kömürü katranının son damıtma ürünüdür. 16* Naftalin: Katranın fraksiyonlu destilasyonu ile elde edilir.

PETROL RAFİNERİLERİNİN BULUNDUĞU YERLER 17* 18* 19* 20*

BATMAN KIRIKKALE İZMİR ALİAĞA İZMİT

PETROLÜN GELMESİNDE İKİ YOL 21* 22*

PETROL BORU HATTIYLA GEMİLERLE

PETROL BORU HATLARI 23* KERKÜK–BATMAN–DİYARBAKIR–ADIYAMAN– YUMURTALIK BORU HATTI 24* BAKÜ–TİFLİS–CEYHAN BORU HATTI (2006 YILINDA AÇILDI.) 25* 231

2008 YILINDA İHALESİNİN YAPILMASI PLANLANAN


SAMSUN–BAFRA–KAYSERİ–YUMURTALIK BORU HATTI: Samsun’ a Rusya’dan gemilerle getirilecek olan petrol bu hatta verilecek.

DOĞAL GAZ BORU HATLARI 26* Rusya’dan Karadeniz’den Samsun’a gelen boru hattı 27* Rusya’dan Trakya üzerinden Marmara denizinden Bursa’ya gelen boru hattı 28* İran’dan gelen boru hattı

GEMİLERLE ALINAN PETROL VE DOĞAL GAZ 29* Petrol gemilerle İskenderun, İzmir ve İzmit’e gelir. 30* Brezilya, Venezuela vb. petrol çıkan her ülkeden alınabilir. 31* Boru hattı ile gelen doğal gaz mevcudun % 95’idir. 32* Doğal gazın % 5’i ise gemilerle Cezayir, Tunus vb. ülkelerden spot piyasadan boş gemi varsa alınır.

BAZI POLİMER ve DOĞAL ÜRÜNLERİN KISALTMALARI 33* 34* 35* 36* 37* 38* 39* 40* 41* 232

PL polyester (polyester) PA poliamit (naylon) PE polietilen SE silk (ipek) WO wool (yün) WM moher WP keçi yünü WS kaşmir Lİ linen (keten)


42*

LY likra

MONOMER KANSER RİSKİ TAŞIR 43* Teflon tavalar çizilirse sıcaklığın etkisiyle polimerden monomer ayrılır. 44* PVC fabrikalarında PVC tozunda monomer bulunur. 45* Plastik bardaklar içine konan 70 derece santigradın üzerindeki içecekler, içinde bulunduğu plastik malzemeyi ısı etkisiyle çözüp monomerine ayırır. 46* Köpük bardakların ısıya dayanıklılığı daha yüksektir. Ancak daha yüksek sıcaklıktaki sıvılar bu materyali de monomerine ayırır. 47* Plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı içenler kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. 48* Monomerler tehlikeli kanserojen maddelerdir. 49* Plastik bardak yerine kâğıt bardak önerilebilir.

KAÇAK PETROL 50* Ülkemizde en büyük kaçakçılık ham petrol kaçakçılığıdır. 51* Akdeniz’ in açıklarına, sınırımız dışına, kontrol edemediğimiz açık sulara, 60 milyon tonluk gemilerle kaçak ham petrol getirilmektedir. 52* Açık sularda büyük gemilerden küçük gemilere ham petrol aktarılmaktadır. 53* Küçük gemilerle sahile getirilen kaçak ham petrol buradan gideceği yere çeşitli yollarla götürülmektedir.

233


ALKOLLER İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER İÇKİLERDEKİ ETANOL YÜZDELERİ Birada % 6 etil alkol vardır. Şarapta % 16 etil alkol vardır. Rakıda % 40 – % 50 etil alkol vardır. Votkada % 65 – % 70 etil alkol vardır. Viskide % 65 – % 70 etil alkol vardır.

ETANOL YÜZDESİ YÜKSEK OLAN İÇECEKLER Kımız: Dişi at (Kısrak) sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 2 etil alkol vardır. Boza: Mısırın (Darının) fermantasyonu ile elde edilir. % 0,3 (Mevzuat limiti en fazla % 2’dir.) etil alkol vardır. Kefir: İnek, koyun veya keçi sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 0,5 etil alkol vardır.

FERMANTASYONLA EŞ ANLAMA GELEN DİĞER KELİMELER 946* Mayalanma, ekşime, tahammür etme fermantasyonla aynı manaya gelir. Fermantasyonun anlamı; glikozdan etil alkolün oluşması işlemidir. Etil alkol, sarhoşluk veren 234


alkoldür.

HANGİ ÜLKEDE HANGİ İÇKİ EN ZARARLI OLMUŞTUR? 1* Votka Rusya’da en zararlı olmuştur. 2* Bira Almanya’da en zararlı olmuştur. 3* Şarap İngiltere’de en zararlı olmuştur. 4* Rakı Türkiye’de en zararlı olmuştur.

MEYVE SULARINDA ETİL ALKOL YOKTUR 1* % 100 doğal meyve sularında etil alkol yoktur. Meyve suyu nadiren de olsa bozunabilir. Meyve suyu bozununca, önce maltozun (meyve şekeri veya malt şekeri) hidrolizi ile galaktoz meydana gelir, daha sonrada teşekkül eden galaktozun fermantasyonuyla etil alkol oluşur ve CO2 gazı açığa çıkar. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Meyve şekeri Galaktoz Galaktoz (Malt şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 2* Bozunan kâğıt ambalajlı meyve sularında açığa çıkan CO2 gazından dolayı kâğıt ambalajın şişmesi, etil alkolün oluştuğunun göstergesidir. 3* Doğala özdeş meyve aroması içeren meyve sularında etil alkol vardır. Bu etil alkol çözücü amaçlı ilave edilen etil alkoldür. Bu tür meyve sularının tadı ve kokusu doğal değildir. Hoş olmayan kokusu vardır. Boğazı yakar, genizde gıcık yapar. 235


MEŞRUBATLAR–İÇECEKLER VE ETİL ALKOL 18* Meşrubatlardaki alkol; doğala özdeş meyve aromasından kaynaklanmaktadır. 19* Gazozlarda tat ve koku verici esanslar kullanılmaktadır. Bu esanslar suda çözünmez, etil alkolde çözünür. 20* Etil alkolden başka çözücüler de kullanılabilir, ancak maliyet artar. 21* Meşrubatlarda genelde bu nedenle alkol vardır. 22* Gazozlardaki alkol oranı % 0,05 ile % 0,15 arasındadır. Sarı içeceklerde ve kolalarda ise en fazla % 0,01 alkol vardır. 947* Boza, kefir, kımız gibi içeceklerdeki etil alkol ise fermantasyon sonucu ortamda oluşan etil alkoldür. 948* Zamanı geçmiş koruk ekşisinde de fermantasyon ile ortamda etil alkol oluşur. 23* Sonuç olarak; gazoz, kola, sarı içecek gibi meşrubatlardaki etil alkol, ortama dışarıdan ilave edilmiştir. Kefir, kımız, boza, koruk ekşisi ve bozulmuş meyve sularındaki etil alkol ise ortamda tahammür sonucu oluşmuştur. 24* İlave edilmiş etil alkol içeren gazoz, sarı içecek ve kola gibi meşrubatlar ne kadar içilirse içilsin zaten sarhoşluk vermez. 25* Oluşmuş etil alkol içeren boza, kefir, kımız ve koruk gibi içecekler ise belli bir dereceye kadar içilirse yine sarhoşluk vermez. 26* Bundan dolayı gazoz, sarı içecek ve kola gibi meşrubat veya boza, kefir, kımız ve koruk gibi içecek içmek içkiden ayrı tutulmuştur. 27* Şarap hangi maddeden yapılıyorsa, o maddeden elde edilen içkiye içki denilmiştir. 28* Diğer maddelerden yapılan içecekler (boza, kefir, kımız veya koruk) ise sarhoşluk verdiği zaman ve sarhoşluk verecek kadarı sakıncalı sayılmıştır. Dolayısıyla kimilerine 236


göre o türlü içeceklerin birkaç bardağı mahzurlu olmayabilir; bunun belli bir dayanağının olduğu da söylenilebilir. 29* Eğer Osmanlı’da bazıları, denildiği gibi bu işi yapmışlarsa ihtimal böyle bir içecek (boza, kefir, kımız veya koruk) içmeleri söz konusudur. 30* II.Selim, Sarı Selim, Kanuni’nin Oğlu, Hürrem’in Oğlu, Yıldırım için de bu böyledir. 31* Bir menkıbede şöyle anlatılır: Yıldırım Han Bursa’daki camiyi yaptırırken Emir Sultan Hazretleri diyor ki: “Caminin bir eksiyi var. 4 köşesinde 4 tane de meyhane lazımdı.” 32* Yıldırım Han’ın bu cümleyi garipsemesi üzerine, ondan sonra da Emir Sultan Hazretleri “Senin yaptığın binanın dört köşesinde dört meyhane olmuş ne mahzuru var ki; sen asıl Beytullah olan kendi mahiyetini, kendi kalbini kirletiyorsun.” demiştir. 33* Yıldırım Han ile Emir Sultan arasında olan bu muhaverenin bir benzeri de farklı zamanlarda yaşamış olsalar da İbni Sina ile İmam Gazali arasında nakledilir. 34* İmam Gazali, İbni Sina’ya “Fazlası zararlı olanın azı da mahzurludur. Alkolü tedavide kullanma işini nereden çıkardın.” der.

ŞARAP ELDE EDİLMESİ (FERMANTASYON) Üzümün posası ayrıldıktan sonra kalan suyuna şıra denir. Şıra fıçılara aktarılır. Fıçının tıpası O2 gazının girmemesi gerektiğinden kapalı olmalıdır. O2 gazı girerse sirke olur. Bununla beraber tıpa, karbon dioksit gazının da çıkması için sıkı kapatılmamalıdır. 3–5 ay sonra şarap elde edilir. C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

BAZI MEYVELERDE ETİL ALKOL VAR MIDIR? 237


5* Yediğimiz doğal hiçbir besin maddesinde etil alkol yoktur. Bu konu; halk arasında yanlış bilinen bir mevzudur. 6* Alkoller, bir konu başlığıdır. Başka bir ifadeyle, alkol denince yüzlerce alkol anlaşılır. 7* İçkilerde bulunan alkol, etil alkol (etanol) adıyla bilinen alkoldür. 8* Etil alkol ise yüzlerce alkolden sadece birisidir. 9* İnsanları şaşırtan husus; meyvelerde etil alkolden başka bazı faydalı alkollerin bulunmasıdır. 10* Örneğin; karbonhidratlar, polihidroksi alkoldür. 11* Bazı alkoller de faydalı olmamalarının yanı sıra çok zararlıdırlar. Örneğin; metil alkol, sarhoşluk vermez ama gözleri kör eder, insanı öldürür.

SAHTE İÇKİ 12* İçkilerde yalnız etil alkol vardır. 13* Metil alkol etil alkolden daha ucuzdur. Metil alkollü içkiler sahte içkidir. 14* Metil alkol gözü kör eder, insanı öldürür. 15* 2004 yılının Yeşilay haftasında sahte içki imal ederek piyasaya süren içkili restoran sahibi iki kişi sahte içkiden ölmüştür. 16* 2005 yılının Yeşilay haftasında ülke genelinde 5 milyon rakı toplanmıştır (Yeşilay haftası 1–7 Mart tarihleri arasındadır).

FERMANTASYONA UĞRAMAYAN TEK ŞEKER: LAKTOZ 17* Sütün fermente olması için kefir bitkisi gereklidir. Süt şekeri (laktoz) özel şartlarda ve çok zor fermente olur. Bu bize sütün önemini gösterir. 238


18* Örneğin; sütten yapılan ve etil alkol içeren kefirin yapımı ile ilgili şu bilgiler bize bu zorluğu gösterir.

EKMEKTE ETİL ALKOL YOKTUR 19* Hazır mayalarda % 1,5 etil alkol vardır. 20* Ekmek pişerken etil alkol uçar. 21* Ekşi mayalarda etil alkol yoktur. 22* Ekşi mayayla yapılan ekmekler daha lezzetlidir. Hazır mayayla yapılan ekmeğin tadı yarı yarıya azalır. 23* 1 gün beklemiş hamur ekşi mayadır ve doğaldır. 24* Hazır maya yaş ve kuru olmak üzere ikiye ayrılır. Kuru maya bira mayasıdır, yaş maya ise pak maya adıyla yaygın olan mayadır. 25* Hazır mayayla yapılan ekmekte etil alkol yoktur. Etil alkol, ekmek pişerken buharlaşır. Etil alkolün kaynama noktası 76 °C’tır; bu nedenle 76 °C’tan sonraki sıcaklıklarda, etil alkolün zerresi kalmaz.

DİSAKKARİTLERDEN KEFİR VE KIMIZ İMALİ Kefir ve kımız imalinde; sütte bulunan süt şekeri adı verilen laktoz fermente olarak etil alkole dönüşür. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz (Süt şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

MUTLAK ETİL ALKOL Etil alkol su çekicidir. % 100’lük elde edilemez. Ancak % 95,5 239


saflıkta olabilir. Buna mutlak etil alkol denir. Etil alkolde, havadan nem kaparak kendini seyreltme eğilimi vardır.

KEFİR 26* Kefir kuru iken kirli beyaz renkli, kıkırdak görünüşündedir. Taze hâldeyken ise parlak beyaz renkli, nohut büyüklüğünde küremsi tanelerdir. 27* Kefir yumrusu içinde birçok mikroorganizma bulunur. 28* Sütün fermente olması için kefir yumrusuna ihtiyaç vardır. Laktoz dışındaki fermente olan şekerlerde hiçbir dış etkene gerek olmaksızın doğal olarak maya oluşur.

DÜNYA SAĞLIK TEŞKİLATININ ARAŞTIRMASI 29* Cinayetlerin % 85’inin 30* Şiddet olaylarının % 50’sinin 31* Trafik kazalarının % 60’ının 32* Eşlerin maruz kaldığı şiddetin % 70’inin 33* Akıl hastalıklarının % 40’ının sebebinin etil alkol olduğu bu araştırma ile gösterilmiştir.

ETİL ALKOLÜN TEDAVİDE KULLANILMASI 34* Dezenfekte edici olarak kullanılır. 35* İlaçlardaki etken maddeyi çözmek için kullanılır. 36* Yüzlerce ilaçta yardımcı madde olarak bulunur. 37* İlaçlarda adı; etanol, ethanol, etil alkol veya alkol olarak geçer. Sadece “alkol” denildiğinde etil alkol kastedilmiştir. 38* İlaçlarda bulunan izopropil alkol, dikloro benzil alkol, setil alkol gibi çözücüler sarhoşluk veren alkol değildir. Etil alkol dışındaki alkoller için yalnızca “alkol” ismi kullanılmaz. 39* Alkol en çok; şurup, ağız gargarası, sprey, buğu, 240


enjektabl preparat, losyon ve damlalarda bulunur.

ETİL ALKOL KOMASINDAN ÖLÜM 40* Alkol koması, alkol yüzdesi % 40 – % 50 olan içkileri bir kerede fazla miktarda içenlerde görülür. 41* Etil alkol doğal olarak en fazla % 16’lık olur. Bundan fazla yüzdelerde maya bile ölür, fermantasyon sona erer. 42* % 16’dan daha fazla etil alkol içeren içkiler, dıştan doğal veya sentetik etil alkol ilave edilerek üretilmişlerdir. Etil alkol oranı % 16’dan fazla olan içkileri içenler alkolik olmasalar dahi, alkol koması sonucu ani ölüm riski ile karşı karşıyadırlar.

MUTLAK ETİL ALKOL 1* Etil alkol su çekicidir. Bu sebeple % 100’lük elde edilemez. Ancak % 95,5 saflıkta olabilir. Buna mutlak etil alkol denir. 2* Etil alkolde, havadan nem kaparak kendini seyreltme eğilimi vardır. 3* Mutlak etil alkol, doğal yolla elde edileni ve yapay yolla elde edileni olmak üzere iki çeşittir.

DOĞAL MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİ 4* Doğal mutlak etil alkol elde edilmesinde; etil alkol % 16’lık olunca maya öldüğünden dolayı bu yüzdeye gelmeden önce etil alkol ortamdan destilasyonla çekilir. Kalan kısımda fermantasyon devam eder. Bu işlem sürekli tekrar edilir. Böylece % 95,5 etil alkol içeren mutlak etil alkol elde edilmiş olur. 5* Doğal mutlak etil alkol şeker pancarı, üzüm ve 241


polisakkaritlerden elde edilir.

ETİL ALKOL ORANI YÜKSEK İÇKİLERDEKİ DOĞAL ETİL ALKOL NASIL ELDE EDİLİR? (SUMA FABRİKASI) 6* Etil alkol oranı % 16’nın üzerinde olan içkiler rakı, votka, viski, cin, kanyak ve likördür. 7* Bu içkilerde bulunan belirli yüzdelerdeki doğal etil alkol, sumadır. 8* Rakı imalatında genelde doğal etil alkol kullanılır. Etil alkol oranı yüksek diğer içkilerde sentetik etil alkol olabilir. Bu nedenle suma kelimesi rakıyla özdeşleşmiştir. 9* Rakı üretiminde içine henüz anason konulmamış ve damıtılarak elde edilen % 40 ila % 50’lik etil alkole suma adı verilir. 10* Suma da mutlak etil alkolün elde edilmesinde olduğu gibi damıtmayla elde edilir. Suma, ilk damıtılandır ve etil alkol yüzdesi daha düşüktür. 11* Suma kelimesi Osmanlıca lügatte “gizli riyakârlık” anlamını da taşır. Bu belki de, düşünülmesi gereken bir denk geliştir. 12* İçkilerdeki etil alkol genelde üzümden elde edilir. Bildiğimiz etil alkol, bu fabrikalarda, fermantasyon ve damıtma yoluyla üretildiği hâlde adına, etil alkol fabrikası denilmemiştir. Özellikle Anadolu’da suma fabrikası denilmiştir! 13* Suma fabrikası, rakının esas maddesini elde etmek için açılır. 14* Tıpta kullanılan doğal etil alkolün elde edildiği fabrikaya mutlak etil alkol fabrikası denir, suma fabrikası denilmez. 15* Zaten 2005 Baskı TDK Türkçe Sözlük’te, suma kelimesinin karşılığında “İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı.” denilmektedir. Dolayısıyla “Rakı fabrikası 242


açıyoruz.” demelidir. Halk işin doğrusunu bilmektedir.

DİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ Şeker pancarından mutlak etanol elde edilir. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Sukroz Glikoz Fruktoz (Çay şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ÜZÜMDEN ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMİ C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 Glikoz

POLİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 Nişasta Glikoz C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ARPADAN BİRA ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 243


Arpa nişastası

Glikoz

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ALKOLLER KONUSUNDA SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 1* Primer: 1. Birinci sırada olan veya önemde ilk yeri alan. 2. Ana, temel, esas, asıl. 2* Sekonder: Sırada veya önemde ikinci derecede olan. 3* Tersiyer: Sırada veya önemde üçüncü gelen.

ESTERLER İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER YAĞLAR 1* Yağ asitlerinin gliserinle oluşturdukları esterlerdir. Yağlara trigliserit de denir.

SABUNLAR 2* Büyük moleküllü ve çift sayıda C içeren mono karboksilli asitlerin Na, K ve Ca tuzlarıdır. 3* Bunlardan Na tuzları beyaz sabun, K tuzları arap sabunudur. Ca tuzu ise terzi sabunudur. 4* Yağların (esterler), NaOH ya da KOH ile hidrolizinden elde edilirler. Gliserin yan ürün olarak ele geçer.

244


ESTERLERİN TABİATTA BULUNUŞLARI 5* Esterler meyve, sebze ve çiçeklerde bulunur. Bitkilerden izole edilir. Hoş kokulu maddelerdir. Örneğin; ananas çiçeğinde etil bütirat vardır. Bunlara doğal aroma denir. 6* Yağlar da ester yapısında bileşiklerdir. 7* Esterler sentetik olarak da elde edilir. Sentetik yolla elde edilenler etil alkolde çözünür. Bunlara da doğala özdeş aroma denir. 8* Esterlerden başka uçucu yağlar da bitkilere kendine has kokusunu veren maddelerdendir.

AYÇİÇEĞİ YAĞI VE MISIR ÖZÜ YAĞI 1* Aslında yenmelerinde mahzur yoktur. Fakat içlerine bozulmayı önleyici olarak katılan kimyasal maddeler damar tıkanıklığı yapar. Bu sebeple yenmesi tavsiye edilmez.

SIZMA ZEYTİNYAĞI 9* Zeytin ağacının meyve ve çekirdeğinin yağı temel gıda maddesidir. 10* Zeytinyağının içinde diğer yağlarda bulunmayan ve her biri farklı bir fayda sağlayan çok sayıda bileşik bulunur. Bu yararlardan bazıları tansiyonu dengelemeleri, sindirimi kolaylaştırmaları, antibiyotik özellikleri, damar açıcı ve kan yapıcı olmaları, böbreği korumaları ve kansere karşı koruyucu olmalarıdır. 11* Sağlık için en iyisi sızma zeytinyağıdır. 12* Zeytin ağacı; zeytinin ve zeytinyağının belirtilen çok sayıdaki faydalarından, hem gıda hem de ilaç olma gibi özelliklerinden dolayı verimli, bereketli, kutlu ve kutsal bir ağaç sayılmıştır. 245


TEREYAĞI 13* Tereyağı vücut hücrelerinin yenilenmesinde rol oynar. 14* Vücudun temel yapı elemanıdır. 15* Faydalı diye aşırı yenmemelidir. 16* Kolesterol dengesini sağlar. 17* Vücuda kuvvet verir. 18* Akciğer, karaciğer, böbrek ve boğaz sağlığı için özellikle faydalıdır.

ESTERLER VE KORUYUCU HEKİMLİK 19* Doğala özdeş esans içeren ürünler tüketilmemelidir. 20* Siyah zeytinin katkısız ve boyasızı, yeşil zeytinin de kostiksiz ve limon tuzsuzu tercih edilmelidir. 21* Sızma zeytinyağı yemeğe piştikten sonra konmalıdır. 22* Kalan sızma zeytinyağlı yemekler tekrar ısıtılmamalıdır. 23* Yağ olarak tereyağı ve sızma zeytinyağı kullanılmalıdır. 24* Kuyruk yağı ihmal edilmemelidir. Hiç yemeyenlerde kireçlenme görülür. Kuyruk yağı kireçlenmeyi önler. Varis ve varikosel de damar içindeki kireçlenme sonucu meydana gelen hastalıklardır. 25* Beyin ve kalp–damar sağlığı için tereyağı, ceviz ve yumurtanın yeri önemlidir. 26* Kuru yemişler kabuklu satın alınmalı ve yenecek kadarı kırılıp mümkünse kavrulmadan, kavrulacaksa yiyeceğimiz kadarını kavurarak yenmelidir. 27* Ayçiçeği yağı, mısır özü yağı, fındık yağı, rivyera zeytinyağı gibi yağlar katkı maddesi içerdiğinden sağlığa zararlıdır. 28* Yapay olduğundan hidrojene bitkisel yağ da yenmemelidir. 29* Zayıf düşünce kuş sütüne devam edilmelidir. Kuş sütü, yumurtadır. Yumurta rafadan veya çılbır şeklinde yenmelidir. 246


Sarısının tamamı sıvı, beyazının tamamı ise katı olmalıdır. Beyazı katılaşmazsa alerji yapar; sarısı katılaşırsa hazımsızlık olur. 30* Kötü kolesterolü (LDL) ve total kolesterolü elma, badem, fındık, antep fıstığı, yer fıstığı, ceviz, şalgam suyu, keten tohumu, üzüm çekirdeği yağı, çörek otu yağı, susam yağı, çemen yağı, haşhaş yağı, kabak çekirdeği, kekik suyu, posalı gıdalar, kepekli ekmek, tam buğday ekmeği ve çavdar ekmeği düşürür. 31* Kötü kolesterolü düşürmede sabah kahvaltısının rolü büyüktür. 32* Kötü kolesterolü düşürmek için ot çaylarından kafa süpürgesi otu, rezene, kekik, mısır püskülü, mersin yaprağı ve çin nanesi karışımı her gün sıcak veya soğuk 1 litre içilmelidir. 33* Badem, yumurta ve üzüm çekirdeği yağı iyi kolesterolü (HDL) kanda arttırır. Tereyağı, kaymak ve kaymak yağı iyi kolesterolü arttırmakla beraber bu yağlar fazla yenirse kanda trigliserit de yükselir. 34* Sert kabuklu kuru yemişler, kalbe faydalıdır. 35* Ceviz içinin görünümü, beyne benzer. Gıdaların şekliyle organların şekli arasında ilişki vardır. Ceviz, tatlıyla beraber yenirse müthiş hafıza kuvvetlendirir ve zekâyı açar. 36* Hile amacı ile zeytinyağına kanola yağı karıştırılmaktadır; piyasadaki kanola yağlarının çoğunluğu GDO’ludur, bu nedenle rastgele zeytinyağı almamalıdır.

ETLER ARASINDA BULUNAN YAĞ, KARIN KISMINDAKİ İÇ YAĞI VE HÜCREDEKİ GOLGİ AYGITI ESTERDİR 949* Alınan bazı besin maddeleri, bir dizi kimyasal reaksiyon sonucu yağa dönüştürülür. Şahm (etler arasında bulunan 247


yağ) ve mideye yakın yerlerdeki iç yağı suretinde depolanır. Depolanan bu şahm ve iç yağı, ihtiyaç anında sarf edilir. 950* Aynı tasarruf ve depolama, bütün hücrelerde de golgi aygıtı suretinde vardır. 951* Görüldüğü gibi canlıların bedenine gönderilen rızkın bir kısmı ihtiyat için şahm ve iç yağı suretinde depolanmaktadır. Hatta her bir beden hücresine gönderilen rızkın bir kısmı, yine o hücrenin bir köşesinde bulunan golgi aygıtında tutulmaktadır. İleride, dışarıdan herhangi bir besin maddesi gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahiresi (tedbirlilik azığı) hükmünde saklanmaktadır. Depo edilen rızık, kırk gün hatta seksen günden fazla devam etmektedir. Bu kadar süre yemek yememesine rağmen sıhhatle hayatı devam eden insanlar tarihte görülmüştür. Bazen harika bazen de olağanüstü bir durum diyebileceğimiz onların bu harikuladelikleri kitaplara da geçmiştir.

MARGARİN VE MARGARİNLİ GIDALARA KARŞI SÜREKLİ PERHİZDE OLMALI 37* Yapay olduğundan eskiden beri yenmemesi tavsiye edilir. 38* En önemli zararı kandaki kolesterol oranını yükseltmesidir. Yüksek kolesterol damarların iç çeperinde birikerek kan akışını zorlaştırır; damarların tıkanmasıyla kalp krizi, felç başta olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırlar. 39* Margarin genelde kalitesiz sıvı yağlardan kimyasal yolla elde edilir. Sıvı yağlar hidrojen ile doyurulur. Sıvı yağın karbonları arasındaki çift bağlar açılarak hidrojen bağlanır. 40* İç yapı değişime uğradığından sağlık açısından son derece tehlikelidir. Hücreleri etkileyerek kansere yol açar. Margarinin zemin hazırladığı kanser en çok mide ve bağırsakta görülür. 41* İnsan vücudunun sıcaklığı normalde 36,5 °C’tır. Margarinin erime sıcaklığı bu derecenin çok üzerindedir. 248


42* Bazı margarinler pamuk yağından elde edilir, pamuk yağlarının çoğunluğu ise GDO’ludur; bu nedenle de margarinden uzak durulmalıdır.

KARBONHİDRATLAR İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER FOTOSENTEZ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi ve klorofil → C6H12O6 + 6O2 1* Bitkiler güneş ışığında CO2 alıp O2 vermekte, insanlar ise gece–gündüz O2 alıp CO2 vermektedir. 2* Havadaki % 21 O2 oranı sabittir. Oran azalmaya meyledince fotosentez hızlanmakta, oran artınca da fotosentez yavaşlamaktadır. 3* Havadaki % 21 O2 canlılar için en uygun yüzdedir. % 50 olsaydı her taraf benzin dökülmüş gibi olacaktı. Yukarıdan gelen radyasyonlarla her an yangın çıkabilirdi. Bir kibrit çakınca hava yanacaktı. Oran % 10 da olabilirdi. Olsaydı yine ölecektik. CO2 ve H2O gibi maddelerden çiçek, meyve ve sebzeler meydana gelmekte, havamız temizlenerek rahat nefes almamız sağlanmaktadır. H2O, fotosentezde meyve ve sebzelerin meydana gelmesine sebep olduğu gibi, meyvelerle ve sebzelerle yapışık ve karışık olduğundan da onların tazeliğini korumaya vesiledir. 4* Fotosentez olayı yapraklarda cereyan eder. 5* Fotosentez, gıdayı meydana getiren kimyasal reaksiyonlardan biridir. Fotosentez reaksiyonunda enzimler görev almaktadır. 249


TATLI KÖMÜR 6* Vücudumuzun enerji gereksinimi büyük ölçüde karbonhidratlardan sağlanır. 7* Yeşil bitkiler, meyve ve sebzeler en önemli karbonhidratlardandır. 8* Bu yönüyle yeşillikler, en güzel güneş enerjisi kaynağı; meyve ve sebzeler de tatlı kömürdür. 9* Doğal gaz, odun, kömür dışarıda yanar; karbonhidratlar ise vücutta yanar.

KARBONHİDRATLAR VE KORUYUCU HEKİMLİK 1* Tıbbın büyük bir bölümünü koruyucu hekimlik oluşturmaktadır; çünkü esas olan, kişiyi hasta olmaktan korumaktır. Bu, oldukça da kolaydır. Kişi hasta olduktan sonra tedavi, daha zor ve pahalıdır.

SAĞLIĞIMIZ İÇİN FAYDALI OLAN KARBONHİDRAT İÇEREN GIDALAR VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR 2* Çay şekeri yerine hurma, üzüm, incir, bal vb. gıdalar tercih edilmelidir. 3* Yoğurt doğal antibiyotiklerdendir. 4* Her sabah aç karna çekirdekli siyah kuru üzüm yenmelidir. 5* Damar sağlığı için gerekli başlıca karbonhidratlar; sarımsak, kavun, karpuz, yeşil yapraklı sebzeler, bal, incir, hurma ve elmadır. 250


6* İskelet sistemi sağlığı için başlıca gıdalar; süt, salep, balık ve yumurtadır. 7* Beyin sağlığını korumak için başlıca karbonhidratlar; ekmek, kuru dut, kuru üzüm, hurma, bal ve pekmezdir. 8* Tedavide alternatif tıp ilaçları tercih edilmelidir. 9* Mart ve nisan aylarında acı günevik, acı marul, fincan otu, karamık, yemlik, madımak, dede sakalı vb. kır otları mart ayında bolca yenmelidir. Atalarımız “mart ayı dert ayı” demişlerdir. Bu otlar, insanı yıl boyunca hastalıklardan korumaya vesiledir. 10* Baharda yeşile bakmak göze iyi gelir.

KARBONHİDRAT İÇEREN BAZI GIDALARIN NASIL TÜKETİLMESİ GEREKTİĞİ 11* Meyveler posalı yenmelidir. Selüloz içeren posa bağırsak sağlığı için önemlidir. 12* Ceviz tatlısız yenirse baş ağrısı yapar. 13* Antep fıstığı tatlısız yenirse kanser riski vardır. 14* Süt, gece veya sabah aç karna şekersiz içilmelidir. 15* Yaz mevsiminde yaz sebze ve meyvesi, kış mevsiminde de kış sebze ve meyvesi yenmelidir. 16* Meyve ve sebze aç karna yenmelidir. 17* Kavun yemeklerden evvel yenmelidir. 18* Karpuz aç karna, tok karna veya yemekle beraber yenebilir.

TÜKETİLMESİ UYGUN OLMAYAN GIDALAR 19* Bisküvi, çikolata, kola vb. sentetik ve katkı maddeli gıdalardan kaçınmalıdır. 20* Hormonlu meyve ve sebze mümkünse yenmemelidir. 21* Geni değiştirilmiş yiyeceklerden uzak durulmalıdır. 251


22* Ham toplanarak kimyasallarla olgunlaştırılmış meyve yenmemelidir; turfanda meyve fazla paraya satıldığından, narenciye hile amacıyla erken toplanmakta ya karpit ile muamele edilerek ya da etilen gazı odalarında bekletilerek olgunlaşmış gibi gösterilmektedir. 23* Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile kabukta Cu+2 kalır. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. 24* Yapay gübre ve tarım ilacı kullanılmadan yetiştirilmiş organik sebze ve meyve tüketilmelidir. 25* Gemilerle gelen pirinç vb. ithal gıdalar radyasyon içerdiğinden bunlardan kaçınmalıdır. 26* Tedavide sentetik ilaçlardan mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır. 27* Ispanak ve patates bir öğünlük pişirilmelidir. Beklemiş ıspanak ve patates yemeklerinden kaçınmalıdır. 28* Meyve ile beraber su içilmemelidir. İçilecekse önce içilmelidir. 29* Yapay tatlandırıcı içeren gıda ve içeceklerden kaçınmalıdır.

YAPAY TATLANDIRICILAR VE ZARARLARI 30* Aspartam ve sakarin, şeker hastalarının kullandığı yapay tatlandırıcıların başlıcalarındandır. 31* Yapay tatlandırıcıların tamamı kimyasal maddedir. Bu nedenle bunlara kimyasal tatlandırıcı da denir. Hepsi vücuda yabancı ve zararlıdır. Şeker hastalarının bile kullanmaması en iyisidir. Kullanıldığında da günde 30 tabletin aşılmaması gerekir. Doz aşımında kanserojen olduğu iddia edilmektedir. 32* Türk Şeker Kurumu verilerine göre şeker hastalarının 252


kullandığı aspartam ve sakarin ithalatı son 8 yılda 13 kat artmıştır. 2000 yılında 162 ton, 2008’de 2190 ton ithal edilmiştir. 33* 2003 yılında Türk Şeker Kurumu’nun yaptığı araştırmaya göre ithal edilen sentetik tatlandırıcıların yalnız %4,8’i sağlık sektöründe kullanılmıştır. %95’i gıda sektöründe kullanılmıştır. Son yıllarda gıda sektöründeki kullanım oranı ürkütücüdür. 34* 20 kuruşluk kimyasal tatlandırıcı, 2 liralık şekerin işlevini görmektedir. 35* Türk Gıda Kodeksi 1 kg baklavada 1 g yapay tatlandırıcı kullanılmasına izin vermiştir. 36* Türk Gıda Kodeksi’nin belli miktarı geçmemek kaydıyla müsaade ettiği, yapay tatlandırıcıların kullanıldığı başlıca gıdalar şunlardır: Meyve suyu, şekerleme, dondurma, reçel, diyet gıda ve içecek, tatlı çeşitleri. 37* Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Gıda Bölümü’nden izin alınmadan üretim yapılamamaktadır. Denetimler sürdürülmektedir. Ancak; merdiven altı üreticiler, yapay tatlandırıcıları kaçak olarak kullanmaktadır. Sahtekârlıkları denetim esnasında anlaşılınca, dükkan mühürlenerek kapatılmaktadır, gidip başka yere gizli bir imalat yeri daha açmaktadırlar. Buralarda baklava, helva, süt tatlıları ve reçel imalatı yapılmaktadır. 38* ÇAY ŞEKERİ (SAKKAROZ VEYA SUKROZ) YERİNE KULLANILAN YAPAY TATLANDIRICILARINBAŞLICALARI: Aspartam (E 951), sakarin (E 954), asesülfam–K (E 950), neohesperidin (E 959), siklamat (E 952), sukraloz (E 955), tautamin (E 957), neotam (E 961) 39* YAPAY TATLANDIRICILARIN SAKKAROZDAN KAÇ KAT DAHA TATLI OLDUĞU: Aspartam (E 951) sakkarozdan 180 kat, sakarin (E 954) sakkarozdan 300 kat, asesülfam–K (E 950) sakkarozdan 200 kat, neohesperidin (E 959) sakkarozdan 1500–1800 kat, siklamat (E 952) sakkarozdan 30–50 kat, sukraloz (E 955) sakkarozdan 600 kat, tautamin 253


(E 957) sakkarozdan 2500 kat, neotam (E 961) sakkarozdan 10 000–13 000 kat daha tatlıdır.

KANDAKİ YÜKSEK GLİKOZ DÜZEYİNİ NE DÜŞÜRÜR? 40* Kandaki yüksek glikoz düzeyini kekik suyu, kantaron yağı, papatya çayı, böğürtlen kökü, bol su içmek ve yemekten yaklaşık 2 saat sonra yürüyüş yapmak düşürür.

DİŞİ DANA VE DİŞİ KUZU, SÜTÜ İÇİN BESLENMELİDİR 10* Türkiye’de kasıtlı olarak dişi dana ve dişi kuzu kesilmek sureti ile hayvancılığın kaynağı kurutulmaya çalışılmaktadır. 11* Bu nedenle dişi dana ve dişi kuzu, sütü için beslenmelidir. İleride sütü sağılacak dişi danalar ve dişi kuzular, et için kesilmemelidir. 12* Dişi dana ve dişi kuzu kesilirse süt azalır. 13* İlk defa doğuran genç ineğe düve denir. Düve, inek ve koyun zaten kesilmez; çünkü sütleri sağılmaktadır. İneğin ve koyunun sütten kesilmişi kesilebilir. 14* Bu problemin giderilmesi için hem insanlar uyarılmalı hem çok süt içmeye teşvik edilmeli hem de ilgili kanunda gerekli düzenleme yapılmalıdır.

SÜT 1* Sütün bileşiminde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfat, bakır, sülfat, bikarbonat ve klorür gibi iyonlar başta olmak üzere az veya eser miktarda onlarca diğer mineral maddeler (madensel tuzlar) ile beraber protein, 254


karbonhidrat ve yağ gibi temel besin maddeleri ve vitaminler vardır. İhtiva ettiği unsurlar açısından çok zengindir. Bu nedenle hem yaşamsal bir beslenme kaynağı hem de birçok hastalık için şifa vesilesidir. 2* İnsanoğlunun ilk gıdasının süt olduğu da belirtilmektedir. 3* İnsan dünyaya gelir gelmez sütle beslenmeye başlar. 4* Mahalle aralarında satılan sütte, su ve sütün kesilmemesi için çeşitli kimyasal katkılar da olabilir. Bu nedenle özellikle günlük pastörize süt tercih edilmelidir. Pastörize süt bulunamazsa uzun ömürlü süt içilmelidir. Pastörize süt, uzun ömürlü süte göre daha besleyicidir. Mahalle aralarından süt almamalıdır. 5* Süt en temel ve doğal gıda maddesidir. Yiyecek ve içeceklerin yerini tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda yoktur. 6* İnsanların yanı sıra çoğu hayvanlar için de besin kaynağıdır. 7* Fermantasyon; mayalanma, bozunma, mahiyet değişikliği, kokuşma, doğallığın bozulması demektir. Laktoz ise saflığını, duruluğunu her şartta korur. Sütteki laktoz fermente olmaz. Karbonhidrat olup da fermente olmayan tek şeker laktozdur. 8* Kemik erimesi ve boy kısalmasının en önemli nedenlerinden birisi, az süt içilmesidir. Kemik erimesi ilaçları, kemik erimesini daha da arttırır. Zamanında yeterli süt içilmesi, kemik erimesine karşı koruyucudur. Kadınlar erkeklere göre daha çok süt içmelidir. 9* Pastörizasyon düşük sıcaklıkta, UHT daha yüksek sıcaklıkta olur. 10* Pastörize süt, sağıldıktan sonra 72 °C ile 76 °C arasındaki sıcaklıkta 12 saniye ile 20 saniye arasında tutulan süte denir. 11* Uzun ömürlü süt olan UHT yöntemindeki sütte ise sağılmış süt, 135 °C ile 150 °C arasındaki sıcaklıkta 1 saniye ile 5 saniye arasında tutulur. UHT yönteminde süt yüksek sıcaklıktaki ince boruların içerisinden geçirilir. 12* Süt, UHT yöntemi sayesinde her zaman herkesin elinin 255


altında olabilir. UHT, “Ultra Heat Treatment” kelimelerinin baş harfleridir; “yüksek ısıda işlem” demektir. UHT’de hiçbir katkı maddesi yoktur. 13* UHT yöntemi ile üretilen süt, aylarca bozulmadan taze süt gibi içilir. Bu yüzden, yazın bile buzdolabına koymaya gerek yoktur. UHT ile bozulmadan saklanabilirlik, sadece süte verilen bir özelliktir. Bu yüzden UHT çok kıymetli bir yöntemdir. 14* Patojen (hastalık sebebi olan) mikroorganizmalar 70 °C’ın üzerinde yaşayamaz. Bu yüzden, pastörize olmamış sütü 70 °C’a kadar ısıtmak yeterlidir, kaynatmak gereksizdir. Bu konu genelde yanlış bilinir. 15* Homojenizasyon; süt içerisinde bulunan yağ globüllerinin, fiziksel yöntemler ile çaplarının küçültülerek kolloidal fazdan homojen faza geçmesi için uygulanılan işlemdir. 16* İnek, koyun, keçi gibi hayvanlar bir süt çeşmesidir. En güzel, en hoş, en temiz, en pak sanki abıhayat (ölümsüzlük sağlayan su) gibi bir besini bizlere sunarlar. 17* Canlılar içinde ömür boyu süt içen tek varlık insandır. 18* Sütün kan, irin, dışkı ve işkembe arasından çıkıp yararlı bir içecek hâlini alması başlı başına mucizevi ve ibretle bakılması gereken bir olaydır.

KURU ÜZÜM İLAÇ GİBİDİR 15* Kara üzüm, sarı üzüme göre daha faydalıdır. 16* Kara üzümde bulunan resveratrol maddesi kalp damarlarındaki pıhtılaşmayı ve damar sertliğini önleyerek kalp krizi riskini azaltır, beyin damarlarını açar. 17* Aminoasit, B1 ve B2 vitaminleri, potasyum, magnezyum ve demir açısından zengin olan kara üzüm bağışıklık sistemini güçlendirir. 18* Böbrek ve karaciğerin çalışmasını hızlandırdığından 256


yağları eritir. 19* Cildin bakımlı bir görünüm almasını sağlar. 20* Kuru üzüm sabah kalkınca hayat boyu alınırsa zekâyı arttırır. 21* Uyuşturucu ve sigaraya karşı tiksinti uyarır. 22* Yenirse şarap fabrikalarına engel olur. 23* Kuru üzüm çok iyi bir gıdadır, yemeğe devam etmek gerekir. 24* Balgam söktürücüdür. 25* Ağız kokusunu güzelleştirir. 26* Kara üzüm düzenli yenirse yapısında bulunan flavonoit kansere iyi gelir. Resveratrol ise kanser hücrelerinin oluşumuna engel olur.

TOKSİK MADDELERİN ÜREDİĞİ KÜSPE HAYVAN YEMİ OLARAK KULLANILMAMALIDIR 27* Yaş şeker pancarı posasına küspe denir. 28* Küspe üst üste yığıldığından hiçbir zaman kurumaz; ilk 1 ay çok iyi bir hayvan yemidir. 29* 1 aydan sonra yaş küspede toksinler ürer. Çok kötü kokar. Bu nedenle ilk ay yaş olarak tüketilmelidir. 30* Kokan küspeyi hayvana yedirmemelidir; aksi hâlde ineğin hem eti ve hem de sütü kokar. 31* Küspe inek yemi olarak kullanılır. 32* Kokan küspe çevre kirliliğine neden olur. 33* Açıkta bekletilen küspenin üstten 10 cm’lik kısmı çürüdüğünden atılmaktadır. 34* Son birkaç senedir pancar küspesi, paketlerde vakumlanarak saklanmaktadır. 35* Özel sektör tarafından yapılan bu uygulamanın kanunda düzenleme yapılıp zorunlu hâle getirilmesi gereklidir. 257


36* Böylece küspenin kokuşması ve israfı önlenmekte, doğanın kirlenmesi engellenmekte, hayvanlar taze küspe yemektedirler.

UYUMAMAK GEREKTİĞİNDE GLİKOZ İÇEREN BESİNLER YENMELİDİR 37* Glikoz içeren başlıca besinler; üzüm, incir, dut, hurma ve baldır. 38* Uyku gelince glikoz uykuyu dağıtır. 39* Senelerce az uykuyla idare edilebilir. 40* Bunun için en iyisi bir çay kaşığı bal yemek veya bir tatlı kaşığı pekmez içmektir.

SAĞLIK İÇİN DOĞAL TAM BUĞDAY EKMEĞİ TÜKETİLMELİDİR 41* Sağlıklı yaşam için doğal ekmek tüketilmesi gerekir. 42* Beyaz ekmek alışkanlığından vazgeçmeliyiz. 43* Tam buğday, tam buğday–çavdar ya da tam buğday– yulaftan yapılmış ekmek üretimine geçmeliyiz. 44* Beyaz ekmekte vitaminli ve lifli kısımlar ayrılıp hayvan yemi olarak kullanılıyor. Oysa burası buğdayın özüdür ve çok önemlidir. 45* Buğdaydaki D vitamini, beyaz ekmekte % 90 kayba uğrar. 46* Beyaz ekmekte, buğdayın % 80’i heba olur. 47* Beyaz ekmek kan şekerini hızla yükseltip düşürdüğü için diyabetin sebeplerindendir. 48* Obezite ve damar sertliğinin kontrol altına alınması için beyaz ekmeğin değiştirilmesi gerekir. 49* Birçok Avrupa ülkesi beyaz ekmekten vazgeçmiştir. 258


50* Tam buğday, tam buğday–çavdar ve tam buğday– yulaftan yapılmış ekmekler bağırsakların çalışmasına yardımcı olur. Bu ekmekler zayıflamayı kolaylaştırır. 51* Çavdarda bulunan bazı maddeler, kolesterol sentezinde rol alacak bazı moleküllerin ince bağırsaktan kana geçmesini yavaşlatır. Bir nevi kolesterolün kontrol altında tutulmasına yardımcı olur. 52* Yetişkinlerde görülen diyabetin nedenlerinden biri olan obezite, çocuklarda görülen diyabetin nedenleri arasında bulunmaz. 53* Buğday ekmeği, insanı munis, cana yakın, uysal yapar.

UZAK DOĞUDA GÖRÜLEN BERİBERİ HASTALIĞI EKMEK YERİNE PİRİNÇ YENİLDİĞİNDEN OLUR 54* B1 vitamininin (Tiamin) en önemli kaynağı buğdaydır. 55* Buğday ekmeği yerine sadece pirinç yiyen ülkelerde beriberi hastalığı görülür. 56* Hastalığın karakteristik belirtisi sinirsel bozukluktur. Kas zayıflığı ve dermansızlık da ortaya çıkar. 57* Ülkemizde buğday tüketimi fazla olduğundan beriberi hastalığına rastlanmaz.

BUĞDAY EKMEĞİ YERİNE SADECE MISIR EKMEĞİ YENİRSE PELLEGRA HASTALIĞI OLUR 58* Karadeniz bölgesinde senelerce yalnız mısır ekmeği yenmişti; buğday ekmeği yenmemişti. Sofraların padişahı olan ekmek yerine mısır konmuştu. Adnan Menderes bu yanlışlığı ortadan kaldırdı. 259


59* Karadeniz’de buğday ekmeği yenmeye başladıktan sonra cinayetler azaldı; zamanla silah imalatı da durduruldu. 60* Uzun süren ekmeksiz diyetin sonucunda kafa çalışmaz, kalıcı zekâ problemi ortaya çıkar. 61* Ekmek cinayeti durdurur. Sicilya ve Mısır’da da ekmek yerine mısır yenir. Bundan dolayı o ülkelerde kiralık katil ve ajan çok çıkar. İngiliz ajanları Mısır’da meşhurdur. 62* PP vitamini (Niasin) en çok ekşi mayalı ekmekte bulunur. Buğday ekmeği yerine mısır ekmeğiyle beslenen insanlarda niasin yetersizliğinden dolayı pellegra hastalığı ortaya çıkar; çünkü mısır, niasini az olan bir yiyecektir. 63* Bu hastalıkta sinir sistemi bozukluğu, sindirim sistemi bozukluğu, deride kuruma ve sertleşme görülür.

BUĞDAY EKMEĞİ YERİNE BAKLA (FUL) YENİRSE ERİTROSİTLER (ALYUVARLAR) ERİR 64* Mısır’da ekmek yerine bakla yenmesi yaygındır. 65* Baklanın fazlası eritrositleri eritir ve O2 noksanlığı olur. Eritrositler, hücrelere O2 taşımakla görevli tanecik olduklarından erimeleri sonucu beyne O2 az gittiğinden kafa küçük kalır ve çalışmaz. 66* Eritrositlerin erimesi sonucunda O2 azalmasının telafisi için akciğerlerin daha çok çalışıp büyümesi sonucunda göğüs kafesi genişler. Göğüs kafesi büyük olduğundan zurna çalmaya uygun hâle gelir. İyi zurna çalanların Mısır’da yaşadığı bilinmektedir. 67* Kafanın küçük kalması ve çalışmaması sonucunda ajan yetişmiştir; firavunun da Mısır’da çıktığı malumdur. 68* Yine buna bağlı olarak Mısır’da bazı ırktan olanların çok adam öldürdüğü bilinmektedir; bu ırktan bazı insanlar ekmek yemediğinden cani olmuşlardır. 260


GLİKOZUN YANMASI 1* Glikozun yanması ekzotermik bir reaksiyondur. Ekzotermik reaksiyonlar kendiliğinden gerçekleşir. Organizmada enerjiye ihtiyaç olmadığı zamanlarda glikoz yanmaz, depo edilir. Bu durum gösteriyor ki, ihtiyaç olmadığı hâllerde şartlar hazır olsa bile reaksiyon gerçekleşmez. C6H12O6 + 6O2 → 6CO2+ 6H2O + enerji

ŞEKER PANCARININ ESAS MADDESİ OLAN SAKKAROZUN BİTKİDE OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 C6H12O6 + C6H12O6 → C12H22O11 + H2O Glikoz Fruktoz Sakkaroz

DİSAKKARİTLERİN SİNDİRİMİNİN REAKSİYON DENKLEMLERİ C12H22O11+ H2O + Sakkaraz → C6H12O6 + C6H12O6 Sakkaroz Glikoz Fruktoz C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 + C6H12O6 Maltoz Glikoz Glikoz C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 + C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz 261


POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA, SELÜLOZ VE GLİKOJEN) OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 nC6H12O6 → (C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O Polisakkarit

BENZETMEDE HATA OLMASIN 69* 70* 71* 72*

ÜZÜM CUMHURİYETÇİDİR. PEKMEZ DEMOKRATTIR. SİRKE MİLLİYETÇİDİR. ŞARAP İSE KOMÜNİST VEYA İRTİCACIDIR.

73* Üzümden pekmez, sirke ve şarap olmak üzere üç madde elde edilir; şarap yasaklanmıştır. Bunun gibi cumhuriyet de başta demokrasi ve Atatürk milliyetçiliği olmak üzere Anayasa’da belirtilen güzel her niteliği içerir. Laiklik sayesinde de irtica ve komünizme engel olunur. 74* Şarap üzümün mayalanmasıyla elde edilmektedir ki aslında mayalama (fermantasyon) işi bir yönüyle bozunma, mahiyet değişikliği, kokuşma, doğallıktan uzaklaşma demektir. 75* Sirke mayasına izin vardır, şarap mayasına izin yoktur. 76* Cumhuriyet rejimimizi değiştirmek isteyenler Marksist ve Leninistler ile irticacılardır. 77* Genel Kurmay Başkanımız İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri Komutanı iken 11 Nisan 2008’de Kıbrıs’ta yaptığı konuşmada “Cumhuriyet rejimimizin mayası bozulmaya çalışılmaktadır.” diyerek önemli bir konuyu dile getirmiştir. 262


78* Pekmez, üzümün niteliğini taşır; şarap taşımaz. Üzümün mahiyeti değiştirilerek şarap elde edilir. 79* Cumhuriyet ve demokrasi rejimimizi değiştirmek isteyenler de komünist ve irticacılardır. 80* İç kargaşa çıkarmaya çalışanlar Marksist düşüncede olanlardır. 81* Devleti ele geçirmek için işgal mantığıyla hareket edenler ise radikallerdir. 82* Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası bellidir. Mayası kendindendir. Atatürk milliyetçiliğine bağlılıktır. Atatürk milliyetçiliği, tüm ırkları kucaklayan ve her soframızda bulunması gereken zenginlik kaynağımızdır. “Ne mutlu Türk’üm diyene” özdeyişinin birleştiriciliğiyle ülkeyi dâhildeki her türlü tehlikeden korumaktır. 83* “Keskin sirke küpüne zarar verir.” Bu yüzden dengeyi iyi ayarlamak lazımdır.

KONUYLA İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ 1* Bal gibi insan: Bal, yıllarca bozunmayan bir şifa kaynağıdır. Her türlü bitkiden bitki özlerinin toplanması ile yapılmıştır. İnsan da bal gibi olunca evren kitabını okuyarak her şeyden anlam çıkarır. Etrafına bu gerçekleri sunar. İnsanlığını bir ömür boyu korur. Şifa vesilesi olur. 2* Süt gibi, süt gibi dupduru, süt gibi bembeyaz, süt gibi berrak: “Temiz duygu ve temiz düşünce” karşılığı olarak söylenen deyimlerdir.

PROTEİNLER KONUSUYLA 263


İLGİLİ BAZI BİLGİLER ORGANİZMADA PROTEİN OLUŞUMU 1* Hücrede protein molekülünün meydana gelmesinde aminoasidin sayısı ve istenilen şekilde dizilmesi önem taşır. 2* Bir tane protein molekülü 100 adet aminoasitten meydana gelmişse, bir zincir üzerine dizilmiş 100 aminoasit kabul etmek lazım gelir ve bu zincir üzerinde aminoasitler sırayla dizilmişlerdir. 3* Mesela; 1. olarak glisin aminoasidi, 2. olarak serin, 3. olarak yine serin, 4. sırada triptofan, …….10. sırada valin,…….50. sırada aspartik asit,…….100. sırada tirozin yerleşmiş olsun. Bu sıranın değişmemiş olması lazımdır. 1. sıradaki glisin yerine başka bir aminoasit gelirse başka bir protein meydana gelmiş olur. 4* Canlı organizmada her saniye binlerce protein molekülü sentezi olmaktadır. 5* Buradan çıkarılacak sonuç şudur: 100 tane aminoasitten meydana gelecek bir protein molekülünde aminoasitlerin doğru yerleştirilme ihtimali 21100’ de 1’dir; çünkü 21 çeşit aminoasit vardır. Aminoasitlerin değişik sıralarda yerleştirilmesiyle farklı protein meydana geleceğinden trilyonlarca çeşit protein meydana gelebilir. 6* Cansız olan bir tek protein molekülünün rastlantı sonucu oluşması için, dünyanın yaşını kat kat aşan seneler gerektiği hesaplanmaktadır.

“Dünyanın en mükemmel kimya laboratuvarlarında dahi elementlerden canlı hücre yapmak mümkün değildir.” 264


Alexander Ivanovich Oparin (1894–1980)*

*Rusya'da mükemmel bir kimya laboratuvarında canlı hücre meydana getirmek için 20 yıl süreyle çalışma yapan ve sonunda canlılıkta maddi sebep olmadığını belirten Rus bilim insanı, biyokimya profesörü.

PROTEİN VE AMİNO ASİTLERİN DİZİLİŞİ "Bir tane protein molekülü ortalama, 40000 tane atomdan meydana geliyor. Dolayısıyla bir protein molekülü, ancak 10 üstü 60 rakamıyla ifade edilen korkunç ihtimalden ancak bir ihtimalle kendi kendine oluşabilir." Charles Eugenie Guye (1866–1942)* * İsveçli meşhur ilim adamı. Canlı varlıklarda bir tek protein molekülü yoktur. Sonsuza yakın tane diyebileceğimiz protein molekülü söz konusudur. Protein molekülleri de kendi arlarında bir dizi protein molekülü oluştururlar. Bir dizi protein molekülünün tesadüfen meydana gelmesi olasılık hesapları açısından imkânsızdır. Bunu Sorbonne (Sorbon) Üniversitesi’nden bir bilim adamlarından şöyle açıklar:

"10 üstü 243 rakamıyla ifade edilecek korkunç bir rakamdan ancak bir ihtimalle bir protein dizisi tesadüfen meydana gelebilir." Dr. Pierre Lecomte du Noüy (1883–1947)* 265


*Fransız bilim adamıdır. Paris’te doğmuş ve yaşamıştır. Fen bilimleri ve fizyoloji dalında çalışmaları ile meşhurdur. İnsan bir protein dizisi veya bir hücre değildir. İnsan, 60 trilyon hücreden meydana gelmiştir. Bazen bu hücrelerden bir tanesinin sisteminin bozulmasıyla bile insan ölebilir. Tüm atomlar birbirleriyle mükemmel bir ilişki içindedirler. İnsan hayatı, bu hassas ilişki ve işbirliği içinde devam etmektedir. Bir canlının oluşumunda proteinlerden önce aminoasitlerin varlığı söz konusudur. Aminoasit moleküllerinin uygun dizilmesiyle de bir protein molekülü meydana gelir. Yanlış anlaşılmasın; meydana gelen protein molekülü canlı değildir. Proteinlerden canlı bir hücrenin meydana gelebilmesi için de daha başka birçok şeye ihtiyaç vardır. Bu sebepler, ayrı bir bilin dalı olarak incelenmektedir. Her bir canlı, belli bir plan dâhilinde organize edilmiş bir atomlar ve moleküller sistemidir. Bu atomlar ve moleküller, hem oluşumlarında hem de oluştuktan sonra varlıklarını devam ettirebilmek için hem enerjiye hem de beslenmeye muhtaçtırlar. Evrimci biyoloji, ilk canlının bu enerjiyi güneş, şimşeklerden ve mor ötesi ışınlardan aldığını iddia eder. Canlılar, hem meydana gelirken hem de meydana geldikten sonra varlıklarını devam ettirebilmek için düzenli ve kesintisiz olarak enerjiye gereksinim duyarlar. Güneş ışınları ise, bulut gibi bir engele takılmazsa ancak gündüz ortaya çıkar, Gece ise güneş gözükmez. Ayrıca senenin bir kısmı kıştır. Kış mevsiminde güneş enerjisi hiçbir zaman düzenli şekilde ve aynı miktarda gelmez. Şimşek, hiçbir zaman düzenli değildir. Şimşeğin ne zaman çakacağı belli olmaz. Zaten şimşek çakması bazen yakıcı ve yıkıcı etki ortaya çıkarır. Bu iddialara doğruluk payı verilse bile şimşek, güneş ve mor ötesi ışınların meydana gelmesi ile canlı varlıkların var olması arasında 266


var olduğu iddia edilen ilişkinin düzenli oluşunun da açıklanması gerekecektir. İhtimal hesapları içinde bir protein molekülünün bırakın canlı olmasını, cansız bir protein molekülünün bile oluşması imkânsızdır. Bir adet aminoasit veya bir adet protein molekülünün bile tesadüfen meydana gelmesi için ihtimal hesapları yetmezken, evrendeki bu muazzam cansız sistemlerin ve yeryüzündeki canlı sistemlerin kurulması, oluşması, gelişmesi nasıl tesadüflere verilebilir? Bazıları böyle bir skandala bilim adını takmaktadırlar!

JELATİN 1* Jelatinin kaynağı kesinlikle araştırılmalıdır. Kaynağı belirtilmeyen jelatinli hazır gıdalar asla tüketilmemelidir. 2* Jelatin, % 83 protein içerir. 3* Gıda katkı maddesidir. Kodu E 441’dir. 4* Gıdalarda kıvam arttırıcı ve jelleştirici özelliğinden dolayı kullanılır. 952* Draje şekerleme, tablet şekerleme, puding, meyve jölesi, krem şanti ve meyveli sakızların çoğunda; dondurma, yoğurt, tatlı, pasta, eritilmiş peynir, kalitesiz kaşar peyniri, hazır reçel, fındık ezmesi, fıstık ezmesi, marmelat, pekmez, tahin, helva, meyve suyu, salam, sucuk, sosis, jambon ve margarin gibi gıda maddelerinin bir kısmında bulunur. 5* Eczacılıkta başta kapsül yapımı olmak üzere bazı tablet ve film tabletlerde, ayrıca kozmetik sanayisinde, temizlik endüstrisinde, hayvan yemlerinde, karbonlu kâğıt yapımında ve fotoğrafçılıkta kullanılır. 6* Jelatin, bitkisel jelatin ve hayvansal jelatin olmak üzere ikiye ayrılır. 7* Bitkisel jelatin soya fasulyesinden elde edilir. 8* Hayvansal jelatin ise domuz, sığır ve balıktan elde edilir. 1* Hayvansal jelatin, hayvanın kemiğinden ve derisinden ele 267


geçer. 2* Türkiye’nin en kısa zamanda bitki kaynaklı jelatin üretimine başlaması büyük bir zorunluluktur. 3* Türkiye’de jelatin üretilmemektedir. Jelatin genelde Müslüman olmayan ülkelerden ithal edilmektedir. Jelatin üretiminin yapıldığı tek Müslüman ülke Pakistan’dır. 9* Ürünlerdeki jelatinin menşei kesinlikle belirtilmelidir. Gıdaların içeriklerindeki katkıların menşeinin yazılı olduğu etiketleme yaygınlaştırılmalıdır ve zorunlu hâle getirilmelidir; bununla ilgili başlatılan çalışmalar gerekli yasal düzenlemeler yapılarak en kısa zamanda bitirilmelidir.

PROTEİNLER VE KORUYUCU HEKİMLİK 7* Protein ihtiyacının çoğunluğu bitkisel proteinlerden karşılanmalıdır. 8* Et yemeği günde 1 kez yenmelidir. 9* Doğal ve hormonsuz gıdalarla beslenmiş hayvanların etinden yenmelidir. 10* Hormon verilmiş hayvanın eti yenmemelidir. 11* Bakliyat açık satın alınmalıdır; çünkü paketli bakliyatlar, bozulmaması için radyasyona maruz bırakılır. Bu iş için sentetik izotoplar kullanılır. 60 12* Co sentetik izotopu, ambalajlı gıdaların ışınlanmasında kullanılır. Sentetik izotoplar, radyoaktiftir. Belirli bir dozajı geçerse, kansere sebep olur. Işınlama esnasında, ışınlamadaki radyoaktif madde belirli bir limiti geçerse, alet otomatik olarak durur. Bu amaçla eskiden 60Cs de kullanılırdı, kanser riski fazla olduğundan artık kullanılmamaktadır. “Sentetik izotoplar bilimde hiçbir şekilde ve hiçbir alanda kullanılmamalıdır.” diyen otorite ilim adamlarının sayısı günümüzde artmıştır; hatta ilim adamlarının çoğunluğu sentetik izotopların kullanımına karşıdır. 268


13* Damar ve kalp sağlığı açısından en önemli protein kaynağı balıktır. 14* Kuru fasulye böbrek sağlığı için gereklidir. 15* Yeşil mercimek özellikle hafıza içindir. Leblebi ve nohut da hafızaya iyi gelir. 16* Nohut, kuru fasulye ve mercimek protein, demir ve kalsiyum yönünden ete göre daha zengindir. 17* Nohuttaki kalsiyum, süte yakın miktardadır. Kemikleri iyi besler. 18* Nohut, leblebi ve mercimek beyin sağlığını korumak için en önemli proteinlerdendir. 19* Sığır eti vücuda ağırlık ve hantallık verir. Mide ve bağırsak bozukluklarına zemin hazırlar. Bilhassa çeşitli kalın bağırsak rahatsızlıklarına özellikle de kalın bağırsak kanserine sebep olur. Sığır eti uzun süre baharatsız yenirse nüzul ve felçlere sebebiyet verir. Sığırdaki ağırlık, hantallık, hareket kabiliyetindeki azlık, intikal ve anlama zorluğu insana sirayet eder. 20* Sığır eti hiç yenmezse de insan hantallaşır. 21* Sığır etinin baharatlanarak yenmesi gerekir. 22* Sucuk şeklinde yenirse belirtilen zararlar bertaraf edilmiş olur. 23* Karadeniz insanı hamsiyi çok yer, oynak ve kıvraktırlar. 24* Avrupalıların bir kısmı domuzu çok yerler, eşlerini kıskanmazlar. 25* Doğal peynir mayasıyla yapılan peynir yenmelidir. Mümkünse kültür mayasıyla yapılan yenmemelidir. 26* Kuzu eti diğer etlere, koyun yoğurdu diğer yoğurtlara, inek sütü diğer sütlere, keçi peyniri diğer peynirlere, manda kaymağı diğer kaymaklara göre daha faydalı olduğundan tercih edilmelidir. 27* Yağsız peynir kireçlenme yaptığından tam yağlı olanını tüketmeliyiz. 28* Bazı gıdalara domuz jelatini katıldığından dikkatli olunmalıdır. 269


29* Sakatat senede birkaç kez yenilmeli, daha fazla yenilmemelidir.

AROMATİK BİLEŞİKLER KONUSUYLA İLGİLİ BAZI BİLGİLER ÇETE, MAFYA, ÖRGÜT GİBİ MENFAAT ŞEBEKELERİ VE ŞER ODAKLARI KULLANACAKLARI ADAMI NASIL İNTİHAR KOMANDOSU YAPIYORLAR? 1* Bu işi yapan terör örgütleri önce LSD ile kullanacakları adamın düşüncelerini boşaltırlar, beyinlerini yıkarlar. 2* Sonra kişiyi konuşturarak telkinde bulunmaya hazır duruma getirirler. 3* Daha sonra hipnoz vb. yollarla belirli hedefe yönelik propaganda ile kişinin beynini yeniden doldururlar. 4* Son olarak ecstasy (ekstazi) vb. haplarla 8–10 saat sürecek bir eyleme, bir takım kötü amaçlara yönlendirirler. Hatta onları intihar komandosu bile yapabilirler.

HİPNOZ EDİLEREK KULLANILAN KİŞİ SORUMLU MUDUR? 1* Hipnoz konusunda da gözü açık olunmalıdır. 2* Her insanda, dilediği gibi hareket edebilme anlamına gelen 270


ihtiyardan insana verilmiş az bir parça vardır. İrade de dediğimiz bu az kısım, insandaki serbest hareket edebilme isteğidir. Başka bir ifadeyle insanın arzularındaki az bir serbestliğidir. 3* Hipnoz edilip kullanılan kişi, telkinleri kendi isteğiyle dinleyerek kötü bir işe alet olmuştur. Hipnoz edilerek kullanılan kişi bu sebeple sorumludur. 4* İnsan; çete, mafya, örgüt vb. menfaat şebekelerine alet olmayacak kadar yüksek sorumluluk duygusuna sahip olmalıdır. Ancak böylece bu çeşit istismarın önüne geçilebilir. Şer odakları kullanacakları adam isterler. Yüksek mesuliyet duygusu taşıyanlar kullanılmazlar. 5* İnsandaki irade insana, mesuliyetten kurtulmamak için verilmiştir. İradenin bu az kısmı insana; “Sorumlu ve mükellefsin.” der.

LSD 953* LSD, yasa dışı kullanılır. 5* LSD, hem halüsinasyon yapan (halüsinojen madde) hem de ruhi ve fiziki alışkanlık meydana getiren uyuşturucu bir maddedir. 6* “D–liserjik asit dietilamit (D–lysergic acid diethyl amide)” uluslararası kimyasal adıdır. 7* Halüsinasyon yapıcı bu çeşit uyuşturuculara psikodelik madde denir. 8* Psikodelik özellikteki maddelere LSD, phencyclidine (fensiklidin) ve meskalin örnek verilebilir. 9* LSD, 1964 yılına kadar casuslar, gizli servisler ve yeraltı örgütleri tarafından düşünceleri anlamak ve değiştirmek için kullanılmıştır. 10* 1964'te Helsinki Antlaşması ile insanlar üzerinde bu çeşit maddelerin kullanımı yasaklanmıştır. Gizli servislerin LSD kullanımı böylece resmen sona ermiştir. 271


11* Günümüzde resmen yasak olmasına rağmen yasa dışı olarak çete, mafya, örgüt gibi menfaat şebekeleri ve şer odakları tarafından hâlen kullanılmaktadır. 12* Bir kişinin yiyecek ve içeceğine bu türden maddeler koyarak onun sergileyeceği tavır, davranış ve söyleyeceği sözlere dayanarak sonuçlar üretmek bilimsel açıdan kabul edilemez.

ECSTASY (EKSTAZİ) 13* Ecstasy (ekstazi), yasa dışı sentetik bir maddedir. 14* Günümüzde ecstasy (ekstazi), eski morfinmanlar ve yasa dışı örgütler tarafından kullanılmaktadır. 15* 3,4–metilendioksimetamfetamin kimyasal adıdır. 16* 3,4–metilendioksimetamfetamin, kısaca MDMA olarak yazılır. 17* Ecstasy (ekstazi) hapı, sahte neşe sağlar. Ecstasy (ekstazi) hapını alan kişi saatler boyunca hiper aktif ve uyanık olur. Ecstasy (ekstazi) hapı, kişinin dikkatini olağanüstü derece arttırır. İnsan kendisini güçlü ve enerjik hisseder. Bunun nedeni serotonin maddesinin fazla salgılanmasıdır. 18* Serotonin, mutluluk meydana getiren bir maddedir. Serotonin; mutluluk anında, beynin arka kısmında bulunan beyin sapındaki sinir uçlarından salgılanır. 19* Ecstasy (ekstazi) hapı, serotonin maddesinin depolarını boşaltır. Vücudun dengesini bozar. 20* Hap almadığı anda kişi aşırı karamsar olur. Kendisini hap almaya mecbur hisseder. 21* Ertesi gün bir adet daha ecstasy (ekstazi) hapı almadan kişi kafasını kaldırılamaz. Hapın etkisi geçtikten sonra, kişi yorgun ve bitkin düşer. Aşırı bir yorgunluk hâli olur. 22* Aşırı güven ve kontrolsüz cesaret, insanda başka dünyadaymış gibi bir his uyandırır. Kişi hep böyle enerjik 272


kalmak için hapı tekrar tekrar istemeye başlar. 23* Şayet kullanan kişide intikam ve nefret hissi varsa bu his açığa çıkar ve kişi ölümü göze alarak gösterilen hedefe yöneltilir. 24* Yasa dışı üretilen ekstazi hapının içeriğinde ek madde olarak kafein ve kokain de vardır. 25* Kısa sürede ciddi bağımlılık yapar. Ecstasy hapını uzun süre kullanan bağımlı kişilerde zaman içinde ölümler görülür. Bazı kişilerde ilk kullanımda ani ölüm riski dahi söz konusudur.

KİMYADA METAFİZİK RÜYALAR VE KİMYA BULUŞLARI BOHR (1885–1962)’UN RÜYASI, GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOMUN YAPISI ARASINDA BENZERLİK DÜŞÜNMESİNE VE “BOHR ATOM MODELİ”Nİ KEŞFİNE VESİLE OLDU 954* Niels Bohr, Danimarkalı bilim adamıdır. 955* 1922 yılında Nobel ödülü almıştır. 956* Bu rüya Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı arasında benzerlik düşünmesine ve kendi adıyla anılan “Bohr Atom Modeli”nin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. 957* Bohr’un rüyası şöyleydi: “Bohr, güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyordu. Gezegenler de ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen 273


Bohr’un yanından geçerken bir düdük çalıyordu. Sonra kızgın gazlar soğuyup katılaştı.”

KEKULE (1829–1896)’NİN RÜYASI VE BENZEN HALKASININ KEŞFİ 1* Friedrich August Kekule, Alman kimyacıdır. Şöyle bir rüya gördüğünü anlatıyor: 2* “Sandalyemi ateşe doğru çevirip uyuklamaya başladım. Atomlar gözümün önünde zıplayıp duruyordu. Küçük atomlar mütevazı bir tavırla arka plana çekilmişlerdi. Küçük atomlardan başka daha büyük şekiller de görüyordum. Yılana benzer hareketlerle eğilip bükülen uzun zincirler vardı. Birden yılanlardan biri kendi kuyruğunu ağzına aldı ve bu halka, alay edercesine gözlerimin önünde döndü. Yıldırım hızıyla uyandım.”

RÜYADAKİ KEŞİFLER BİR ANDA ULAŞILAN BAŞARIDIR 958* İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: 959* Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. 960* İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı diğeri de o branşta çalışmadan ilhamla olanıdır. 961* Gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı, çalışma ve tecrübe ile ama çalışma sonucu değil de farklı bir zamanda ele geçer. Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı arasındaki benzerliği rüyada keşfetmesi buna örnektir. 962* Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o branşta 274


çalışmadan gelen ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl sahipleri ve temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.

RÜYA GÖREREK BAŞARIYA ULAŞIN 963* Bohr’un ve Kekule’nin rüyası, Bilim ve Teknik Dergisi’nin Ağustos 1972 sayısının 8. sayfasında “Rüya Görerek Başarıya Ulaşın” yazısında yayımlanmıştır. 964* Bohr’un ve Kekule’nin rüyasında olduğu gibi sadık rüyalarla ortaya çıkan bilimsel buluş ve keşifler, hem ruhun hem de kaderin varlığına delil teşkil eder. 965* Birçok keşif ve buluşun temelinde sadık rüyada verilen mesajlar vardır.

SU, DUYGULARI ALGILAYAN KRİSTALLERDEN OLUŞMAKTADIR Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır. Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” demektedir. Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir. Dr. Masaru 275


Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde; temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden oluştuklarını göstermiştir. Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur. Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla, çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden aldığı su örnekleriyle ve negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise kristal yapının bozulduğunu gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp dağılmıştır. Demek ki kötü söz de iyi söz de su üzerinde tesirli oluyor. Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret etmektedir. Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına konferanslar vermek üzere davet edilmektedir. Japonya, Avrupa ve Amerika’da yaptığı canlı deneylerle düşünce, davranış ve duygularımızın çevre üzerinde ne derece derin etkileri olduğunu göstermiştir. Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği (American Holistic Medical Association) Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındaki 276


bağlantıyı temsil eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok çalışma, suyun gözle görünmeyen etkilerini meydana çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru Emoto’nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel bu kadar iyi bir şeklide hiç anlatılmamıştı.’’ Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır. Naturally Well mecmuasının editörü olan Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum yapmıştır: ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru Emoto’nun net vizyonu da bize hem kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi göstermiştir.’’

277


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.