Elementler kimyası ve organik kimya kitabi

Page 1

ELEMENTLER KİMYASI VE ORGANİK KİMYA KİTABI

1


“Kimyager, her şeyi yerli yerine koyandır.”

ÖNSÖZ 2


Günümüzde din ve ilmin beraber ele alınmasının yeni ufuklar açacağı hususu en önemli meselelerimizdendir. Bundan dolayı din ile ilmi birleştirmek için çalışma yapmamız, kendi dünyamızı kurmaya çalışmamız gerekmektedir. İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet ilmin eline geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalıyız; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıyız. Mevcut kimyanın bir kısım aşırı pozitif yanlarını ayıklamaya çalışmalıyız, hakikatle uyum içinde olanlarını almalıyız. Metafizik ve akıl, her ikisini de ihmal etmemeliyiz; bundan dolayı da aklımızın nurunu, vicdanımızın ziyasıyla birleştirip himmetimizi kamçılama yolunda olmalıyız. Aklı ihmal etmemeliyiz; çünkü zihnin gayesi marifettir. Vicdan kültürü de dediğimiz marifet, bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır. Kalbi, devre dışı bırakmamalıyız; çünkü kalbin gayesi müşahededir. Hissimizi hakikat ve ilim aşkına kanalize etmeye çalışmalıyız; çünkü hissin gayesi muhabbettir. Bunlarda başarılı olabilmek için rehber olan irademizi gerçek gayesine yönlendirmeliyiz. İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim neticesinde kendini tanır (tümevarım); veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim). Kimya kanunların doğru anlaşılması ve arka planlarının ne gösterdiğinin bilinmesi çok önemli hususlardır. Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır. Bu kurala da 3


her an uyulmalıdır. Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı gösterir; her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize öğretir. Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham olmaktan, ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulacaktır. Zihnin darlaşmaması, aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, aynı zamanda ruha bilimsel olgunluk da kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş olacaktır. Her ilmin bir lisanı olduğunu gibi kimya ilminin de kendine mahsus bir lisanı vardır. Günümüzdeki her bir kimya kitabı da farklı bir dildir. Ancak kimyanın lisanına eşlik eden kimyacıların da anlatması lazımdır. İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. İkincisi; sezgi (sezi) adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Kesbî olanı; çalışmakla, tecrübe suretiyle elde edilenidir. Kekule’nin rüyasında benzen halkasını bulmasını; yine Bohr’un rüyasında kendi adıyla anılan atom modelini keşfetmesini buna örnek verebiliriz. Bir anda ulaşılan başarının ikincisi ise; ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir. Sezi yoluyla ulaşılan keşifler, kimyadaki metafiziğe örnektir. Başarının sırrı, melek saflığında olmaya bağlıdır. Melek safiyetinde olmak; kâinattaki dengeyi koruyarak çalışmak demektir. Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir. Ancak o zaman; 4


melek, sırrını insana verecektir. Ayrıca maddenin emrimizde olduğunu anlamalı, duymalı ve görmeliyiz. Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an devam etmeli ve bizimle beraber olmalıdır. Etrafımızdaki olayları aydınlatmak, kavramak, keşfetmek azminde olunmalıdır. Bilgiler, sırtta yük olmamalıdır. Bilgi hamalı olunmamalıdır. İlimler gayeli öğrenilmelidir. Hayattaki olaylar ile vicdan arasında ilişki kurulmalıdır. Hayatın en büyük muallim olduğu unutulmamalıdır. Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur. Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak ise kâinat kitabını anlayamamanın ifadesidir. Batı dünyasında bilimde metafiziğin yerinin ayrı bir önemi vardır. Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı medeniyetinin esası; Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır. Batı’da; hem laikliğin doğuşundan hem de Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk hâline üzülen, metafiziğe önem veren insaflı Batı bilim adamları mevcuttur. Batı, tarihinin hiçbir döneminde metafiziğe karşı tamamen duyarsız kalmamıştır. Batı’da metafiziğe önem veren hem düşünür de çoktur. Eflatun milattan önce 427–347 tarihleri arasında yaşamıştır. Hem Eflatun ve hem de Henry Bergson (1859–1941) düşüncesinde bilimde metafiziğin ayrı bir yeri vardır. Batı, tarihinin her döneminde farklı zaman dilimlerinde, bu iki düşünür gibi düşünce adamları yetiştirmiştir. 5


Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan aslında bizim ilim tarihimizdir. Metafiziği ihmal ettiğimizden dolayıdır ki hem eskiye hem de Batı’nın hâlihazırdaki durumuna göre bilim ve teknikte geri kalmış vaziyetteyiz. İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir. İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti. Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir gerçektir. Türk milleti fen ve sanatı metafizik ile yoğurarak eskide ilimde ileri gittiği gibi ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa yine rehber olacaktır. Ankara, 29 Temmuz 2011

“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını 6


kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.*” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

* “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III” kitabı “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I” Bölümü, 98. sayfa, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2006.

7


İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE: ELEMENTLER KİMYASI ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • • • • • • • • • • •

1. BÖLÜM: EVRENDE VE DÜNYADA ELEMENTLER 2. BÖLÜM: ELEMENTLER NASIL ELDE EDİLİR? 3. BÖLÜM: ALAŞIMLAR 4. BÖLÜM: HİDROJEN 5. BÖLÜM: ALKALİ VE TOPRAK ALKALİ METALLER 6. BÖLÜM: TOPRAK GRUBU ELEMENTLERİ 7. BÖLÜM: 4A GRUBU ELEMENTLERİ 8. BÖLÜM: 5A GRUBU ELEMENTLERİ 9. BÖLÜM: KALKOJENLER 10. BÖLÜM: HALOJENLER 11. BÖLÜM: GEÇİŞ ELEMENTLERİ

8


2. ÜNİTE: ORGANİK KİMYAYA GİRİŞ ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI 1. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLER 2. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERİN FORMÜLLERİ 3. BÖLÜM: HİBRİTLEŞME VE MOLEKÜL GEOMETRİSİ 4. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE FONKSİYONEL GRUPLAR VE ADLANDIRMA • 5. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE İZOMERLİK • • • •

3. ÜNİTE: ORGANİK REAKSİYONLAR ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • 1. BÖLÜM: ORGANİK REDOKS TEPKİMELERİ • 2. BÖLÜM: YER DEĞİŞTİRME (SÜBSTİTÜSYON)

TEPKİMELERİ • 3. BÖLÜM: KATILMA TEPKİMELERİ • 4. BÖLÜM: AYRILMA (ELİMİNASYON) TEPKİMELERİ • 5. BÖLÜM: KONDENZASYON TEPKİMELERİ 9


4. ÜNİTE: ORGANİK BİLEŞİK SINIFLARI ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • • • • • • • • • •

1. BÖLÜM: ALKANLAR VE ALKİL HALOJENÜRLER 2. BÖLÜM: ALKENLER 3. BÖLÜM: ALKİNLER 4. BÖLÜM: ALKOLLER 5. BÖLÜM: ETERLER 6. BÖLÜM: KARBONİL BİLEŞİKLERİ 7. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİTLER 8. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİT TÜREVLERİ 9. BÖLÜM: AMİNLER 10. BÖLÜM: YAYGIN BENZEN TÜREVLERİ

10


ORTAÖĞRETİM 12. SINIF KİMYA 1. ÜNİTE: ELEMENTLER KİMYASI ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • • • • • • • • • • •

1. BÖLÜM: EVRENDE VE DÜNYADA ELEMENTLER 2. BÖLÜM: ELEMENTLER NASIL ELDE EDİLİR? 3. BÖLÜM: ALAŞIMLAR 4. BÖLÜM: HİDROJEN 5. BÖLÜM: ALKALİLER VE TOPRAK ALKALİLER 6. BÖLÜM: TOPRAK GRUBU ELEMENTLERİ 7. BÖLÜM: 4A GRUBU ELEMENTLERİ 8. BÖLÜM: 5A GRUBU ELEMENTLERİ 9. BÖLÜM: KALKOJENLER 10. BÖLÜM: HALOJENLER 11. BÖLÜM: GEÇİŞ ELEMENTLERİ

1. BÖLÜM: EVRENDE VE DÜNYADA ELEMENTLER HAFİF ELEMENTLERİN OLUŞUMU VE BÜYÜK PATLAMA BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA) TEORİSİ • Big Bang (Büyük Patlama) Teorisi basitçe şöyle özetlenebilir:

13,7 milyar yıl önce evren bir nokta olarak var edildi ve 11


genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç noktasından önce madde ve zaman yoktur. • Evrenin başlangıç noktası denildiğinde, noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir. • Var ediliş ve genişleme, bir emirle başlamıştır ve devam etmektedir.

PLANCK ZAMANI • 10

–43

saniyeye kadar geçen süre Planck Zamanı olarak adlandırılır.

SÜPERNOVA PATLAMASI • Yıldız yakıtını tüketince soğumaya başlar, bundan dolayı

yıldızın dış tabakası çöker. Bu çökme çok büyük şok dalgaları yaratır ve yıldızın büzülmüş olan dış tabakası uzaya dağılır. Bu olaya Süpernova Patlaması denir.

CERN’DE YÜZYILIN DENEYİ SONUCUNDA, MADDENİN BAŞLANGICININ OLDUĞU DENEYSEL OLARAK DA İSPAT EDİLECEKTİR • CERN Cenevre’dedir. • CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük bir deney

gerçekleştirilmiştir. • CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e üye değildirler. • Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir ifade ile maddenin belli bir başlangıçtan itibaren var edildiği konusu, CERN’deki deneylerin sonucunda deneysel olarak da ispat edilecektir. • Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre madde zaten ezelî (öncesiz) değildir. 12


• İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü

göklerin ve yerin yaratılışına şahit tutulmadık. • Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit olma konusu ise önemli bir husustur.

BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISININ İNŞA EDİLMESİNİN ESAS SEBEBİ KEŞFEDİLMEMİŞ ATOM ALTI PARÇACIK OLAN HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS BOZONLARI) KEŞFİ İÇİNDİR • Higgs parçacığı (Higgs bozonları), günümüzdeki madde

kuramının henüz keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları atom altı parçacıklardandır. • Higgs bozonlarının esir olabileceği düşünülmektedir. • Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük laboratuarına dünyanın en büyük süper iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs, Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) “parçacık çarpıştırma deneyi” için kullanılacaktır. Büyük Hadron Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa edildiği” şeklinde olacaktır. • Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok büyük bir sıçrama” demektir.

HİGGS BOZONLARININ ESİR OLABİLECEĞİ DÜŞÜNÜLMEKTEDİR • 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında bilim dünyasının

yoğun bir şekilde tartıştığı esirin varlığı konusunda günümüzün bilim adamları arasında birlik olduğu söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul etmediğini söyleyebiliriz. 13


• Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de zerreleri vardır. • •

• •

Günümüzün bilinen en küçük parçacığı, esirin zerreleridir. Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom esirden yapılmıştır. Atomun yapı taşları esirdendir. Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya benzetirsek onda yüzen varlıklar; atomlar, moleküller, iyonlar, formül–birimler ve galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde yüzen bir gemi gibi düşünülebilir. Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde yoktur. Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin varlığını gösterir; çünkü boşlukta bunların yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur. Gezegenler arasındaki çekme ve itme kanunları da ancak esirin varlığıyla açıklanabilir. Yine uzay boşluğu dışındaki her çeşit boşlukta da esir vardır. Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron ve elektronun farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor. Bunun gibi proton, nötron, elektron ve diğer atom altı parçacıklarının da aynı yapı taşının farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Buz ile su buharının birleşmesinden su oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler gerektiğinde oluyor.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR BÜYÜK PATLAMA’YA NASIL DELİL OLUYOR? • Atom altı tanecik araştırmalarında daha derinlere inildikçe,

çok küçük kütleli, kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü taneciklerin varlığı bize şunları düşündürüyor: Madde her an, sanki varlık–yokluk sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor. 14


• Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz değildir. Var edildikten

sonra kendi hâline bırakılmamıştır. • Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve başka şeylere dönüşen bu kadar çok taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü, ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu anlamamız içindir.

TANECİK DÖNÜŞÜMLERİ, ENERJİ VE ESİR İLİŞKİSİ • • • •

• •

• •

• •

Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden bazıları şunlardır: Proton + Elektron → Nötron Nötron → Proton + Elektron Bu durum bize hem esir maddesinin enerji ile ilgili olduğunu ispat eder hem de atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı olduğu konusunda fikir verir. Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji olduğu düşünülüyor. Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır. Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin üstündeki perdenin kalkacağı ve yeni enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem beklenmektedir. O dönemin ulaşım vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile lüzum görülmeden çalışacaktır. Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de hâlleri vardır. Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor. Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi de esir kalmakla beraber, diğer maddeler gibi farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde bulunabilir. Hem madde esirden yapılmıştır hem de madde içinde esir vardır. Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen ortamları da oluşturur. Esir; madde ve mana âlemlerinin arasında bir 15


yapıya sahiptir. Bu nedenle esir maddesi, manevi varlıkların da yaşama ortamı olarak düşünülebilir. • Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı değildir; metafizik de bilim kabul edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda olup vücudun en zayıf mertebesidir. Esirle ilgili ortaya çıkacak ispatlar, bizi, din ile ilmin buluştuğu noktalara götürebilir. • Maddenin % 96’sını oluşturan ve günümüzde bilinmeyen madde olan karanlık maddenin esir olabileceği düşünülmektedir.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR • Esir maddesi atom altı parçacık olduğu gibi diğer atom altı

parçacıklar da esirden yapılmış olabilir.

EVRENİN BİR NOKTASINDA BİR PARTİKÜL YARATILINCA ONUNLA BİRLİKTE ZIT İKİZİ DE MEYDANA GELİR • Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca

onunla birlikte zıt ikizi de meydana gelir. • Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.

KUARK, EVRENİN VAR EDİLİŞİNDE İLK OLUŞAN ATOM ALTI PARÇACIKLARDANDIR • Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar. Kuark adı verilen

partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark–tılsım kuark. • Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya çıkmasına sebeptir hem de bunların 16


etkilerini duyarlar.

EVREN VAR EDİLDİĞİNDE, EŞİT MİKTARDA MADDE VE ANTİ MADDENİN YARATILDIĞI TAHMİN EDİLMEKTEDİR • Bildiğimiz atoma karşılık çekirdeği negatif, elektronu pozitif

• •

• • •

• •

(pozitron) atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak adlandırılır. Sebepler dünyasında her şeyin çift yaratılmış olmasını, anti madde ile evren bazında da görmüş oluyoruz. Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye dönüşebilir. Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri kalan kısmından ise başka element oluşur. Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı konularındandır. Dünyada anti madde yoktur. Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur. Atom altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda parçalanmasıyla CERN’de çok küçük miktarda bir görünüp bir kaybolan anti madde ispatlanmıştır. Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır. Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde ve anti maddenin yaratıldığı tahmin edilmektedir.

ANTİ MADDE, EVRENİN BAŞLANGICINDAN BERİ YÜKSEK SICAKLIK ŞARTLARINDA MEVCUTTUR • Beta bozunmasında, nötron protona dönüşür ve dışarıya bir

elektron ile bir anti nötrino denilen tanecik neşrolunur. • Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino • Bazı nadir izotoplarda ise çift beta bozunması görülür. 17


• Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi birden aynı anda

• •

• •

• •

bozunur. İki protona dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti nötrino yayılır. Çift beta bozunmasının farklı bir versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz. Beta bozunmasında dışarıya bir anti nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu; bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu anlamına gelir. 2Nötron → 2Proton + 2Elektron Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron tarafından absorbe edilir. Bizim bunu gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir kaybolması şeklinde olur. Buna, anti nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada anti maddenin olmayışı, anti maddenin gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti nötrino maddenin temel parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır. Anti madde, tanecikler arasında müstakil olarak mevcut değildir. Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek sıcaklık şartlarında mevcuttu.

EVREN VAR EDİLDİĞİNDE ANTİ MADDE YARATILMIŞ VE GİZLENMİŞTİR • Anti madde ile madde birbirine temas ettiğinde her ikisi de

büyük bir enerji açığa çıkararak ortadan kaybolurlar. • Madde ile anti madde karşılaştığında; maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu, patlayan bir hidrojen bombasının bıraktığının 143 katı daha fazla enerji demektir. • Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi olmasaydı dünya olmayacaktı.

18


ELEKTRON İLE POZİTRON BİRBİRİNİN ANTİ MADDESİDİR • Elektron ve pozitron arasındaki temas neticesinde, 511000

elektron volt gibi enerjiye sahip gama ışınları meydana gelir. • Elektronun (madde) atom numarası –1, kütle numarası 0’dır. Pozitronun (anti madde) atom numarası +1, kütle numarası 0’dır. • İkisini topladığımızda atom numarası da kütle numarası da 0 olan gama ışını oluşur ve enerji açığa çıkar.

BÜYÜK PATLAMA İLE OLUŞAN FOTONLAR (IŞIK PARÇACIĞI) • • • • • •

Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır. Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede 300 milyon km yol alır. Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi dünyaya taşımaktır. Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır. Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.

FOTONLARDAN ATOM ALTI TANECİKLERİN MEYDANA GELİŞİ • İlk var edildiği yer güneşin merkezidir. Güneşin merkezindeki

• • •

sıcaklık 15 milyon °C’tır. Güneşin merkezinde var edilen her bir foton ilk başta yüksek enerjiye sahipti. Fotonlar güneşin merkezinde çarpışmalar sonucu soğudu; farklı özellikte, düşük enerjili birçok değişik foton ve başka atom altı tanecikler meydana geldi. Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5 dakikada dünyaya ulaşır. Foton çeşitlerinden zararlı olanları, dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası, bunları tutmakla görevlidir. Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği oluşur ve 2 adet pozitron meydana 19


• • • • • •

gelir. Böylece her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) elementi, He (helyum) elementine dönüşmüş olur. Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4 milyon ton kaybeder. Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür. Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir. Foton ve nötrinolar da böylece meydana gelir. Foton adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir. Fotonlar çeşitlidir.

FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ • • • • • • • • • •

Alfa ışını (kozmik ışın) Beta ışını Gama ışını X ışınları Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar Görünen ışık İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını Mikro dalgalar Radyo dalgası Lazer ışını

NÖTRİNO • Nötrino atom altı parçacıklardandır.

Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte, hidrojenin helyuma dönüşmesi anında, maddenin enerji karşılığı olarak meydana gelir.

GLUON (GULON) • Atomun yapısında gluon adı verilen parçacık da

belirlenmiştir. • Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye bilinen sekiz parçacık 20


tarafından taşınır. • Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür. • Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete karşı duyarsızdır.

LEPTON • Çekirdek kuvvetinden etkilenmez.

Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.

MUON •

Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir.

TAKYON (TACHYON) • Takyon, Latince’de “çok hızlı” demektir. • Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi, boyutları sıfırdan küçük

olan atom altı parçacıklardır. • Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı gidebileceğini göstermiştir.

GYRON (JAYRON) • Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron) denilen atom altı

parçacık, esir maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin en küçük parçacığıdır. • Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır.

ATOMUN MADDEYE DEĞİŞMESİ • Ağaca giren çeşitli atomların yaprak, çiçek ve meyvelere

eksiksiz bir şekilde ayırt edilip dağılmaları atomun maddeye inkılabıdır. • Mideye giren karışık gıdaların içindeki atomların çeşit çeşit 21


uzuvlara ve hücrelere noksansız ayrılmaları atomun maddeye inkılabıdır. • Yer altında karışık vaziyette bulunan atomların, tohumun sümbül zamanında tohuma geçmesi ve kemaliimtiyazla tefrikleri atomun maddeye inkılabıdır.

İNSAN VÜCUDUNDAKİ ATOMLAR DEĞİŞİR Mİ? • Her senede iki defa, derece derece ve yavaş yavaş; insan

vücudunun atomları tazelenmektedir. • Her bir ruh kaç yıl yaşamış ise; o kadar sene, insan bedenindeki atomlar komple yenilenmektedir. • 5–6 senede insanın bütün atomları değişmektedir.

ATOMLARIN YARIŞI (ATOMLAR CANLI MIDIR?) • Bitki, hayvan ve insan olmak üzere üç grup canlı varlık vardır. • Her bir cansız atom; canlı olan insan, hayvan, hatta bitki

cismine girince, orada adeta canlılık kazanır. Bu canlı bünyeler, cansız atomlar için bir nevi misafirhane, kışla ve okul gibidir. Burada bir talim ve terbiye yarışındadırlar. Bu yarış; bütün atomların hayat sahibi olduğu bir yerde bulunabilmek içindir. • Bu dünyada madde olarak atom ve atom altı parçacıklardan var edildik. Ancak bütün atomların hayat sahibi olduğu öteki dünyadaki varlığımızın özellikleri hakkında kesin ve net konuşmaktan kaçınmalıyız. Orada insan, atom ve atom altı parçacıkların ötesinde bir maddeden veya atom ve atom altı parçacıklara esas teşkil edecek olan daha farklı bir maddeden var edilebilir. Sonraki hayatta insan varlığını oluşturan yapı taşlarına madde denilebileceği de aslında bizce meçhuldür. • Aslında dünyadaki atomlarda hayat yoktur. Atomlar hayata 22


mazhar* olmak için benzersiz ve insanda hayret uyandıran tavırlardan geçerler. (mazhar*: Bir şeyin göründüğü, açığa çıktığı yer.) • Hayat çeşitlerinin en basiti bitki hayatıdır. Bitki hayatının başlangıcı, çekirdekte ve tohumda hayat düğümünün uyanıp açılmasıdır.

ATOMLARIN HAREKETİ • Cesedimiz, atomlardan oluşur. • Cesedimiz, ruhumuzun evidir; elbisesi değildir. • İnsan vücudundaki atomların belli bir ömrü vardır. •

• • • •

Organizmadaki atomlar, sürekli değişmektedir. Vücudun değiştirilmesi ve devamı için; yıkılan, atılan atomların yerini dolduracak, onlar gibi çalışacak yeni atomlar lazımdır. Yeni atomların insan vücuduna gelmesi için çeşitli bileşiklere ihtiyaç vardır. Bu bileşikler, alınan gıdalarla sağlanır. Gıdalarla alınan bileşiklerdeki atomlar, giden atomların yerine dağıtılır. Örneğin; kalsiyum kemiklere, demir kana, flor dişe, kükürt saça, fosfor beyne gider. Beyinde ölen bir fosfor atomunun yerine gelen fosfor atomu; topraktan bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana, yenilen gıdalar ile geçmiş ve sonunda da beyne sevk olunmuştur. Fosfor atomu bu yolculuğunda hangi şeye girmiş ise; görüyormuşçasına, duyuyormuşçasına, biliyormuşçasına muntazam hareket edip ve sonuçta gerekli olduğu yerine ve hedefine giderek, örneğin; beyne girmiş, oturmuş ve çalışmasına başlamıştır. Bu bize, başlangıçta, o fosfor elementinin; hangi kişinin beyni içinse, o kişi için planlı olduğunu gösterir. “Her adamın alnında rızkı yazılıdır.” bilimsel bir gerçektir. Atomlar, vücudun her parçasının gereksinimlerine göre 23


önceden belirlenmiş bir kanun ile pay edilir ve bedenin her tarafına apaçık bir nizam ile düzenli, sürekli ve düzgün bir biçimde dağıtılır. Atom, hangi yere girerse, o yerin nizamına boyun eğer; hangi tavra geçtiyse, onun özel kanunuyla iş yapar ve hangi tabakaya misafir gitmiş ise, muntazam bir hareket ile sevk edilmiştir. Atomların hareketi boşu boşuna değildir. Kendilerine uygun bir yükselme içindedirler: Elementteki atomlar maden derecesine, madendeki atomlar bitki hayat tabakasına, bitkideki atomlar hayvanın otlanması sonucu hayvan mertebesine, hayvandaki atomlar insanın beslenmesiyle insan hayatı makamına, insanın vücudundaki atomlar da süzüle süzüle saflaşarak beynin ve kalbin en ince ve kritik yerine çıkarlar. Canlıların çekirdek ve tohumlarındaki atomlar, ağaca bir ruh hükmüne geçer. Ağacın bütün atomları içinde bir kısım atomların bu düzeye çıkmaları, o ağacın hayata sahip olması ve hayata hizmet etmesi gibi önemli görevleri yerine getirmesiyle anlaşılır. Atomu aksiyona sevk eden yerinde duramamasıdır ve şevkidir.

ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR • “Bir tek atom bile başıboş değildir.” sözünde atomlar

arasındaki sımsıkı ilişki ve çekimden, mükemmel ahenkten, belli gayelere yönelik, çok sayıda hikmet ve maslahatı içeren davranış ve hareketten söz edilmektedir ki bütün bu faaliyetlerde kimyasal bağ görev yapmaktadır. • Molekül ve molekülü teşkil eden atomlardaki bu faaliyetin gösterdiği işaret vardır. • Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar, atom parçası gibidir; başıboş değildirler. 24


• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür. Akrabalık, milliyet vb.

irtibatlar vardır. • Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve Ermeni ile olan, hürriyet tanıma bağımız bile, hakiki dünya birliği şuurunun temelini oluşturmaktadır.

EVREN, YERKÜRE (DÜNYA), HAYAT VAR EDİLİŞLERİ • Arzın (yerküre) ağırlığından dolayı suya batıp kaybolması

mümkün iken böyle olmamıştır. İnsanlar için bir mesken ve nimetler için bir sofra olarak tefriş edilmiştir. Evrende ilk oluşan aciniye maddesi, hamur gibi yoğrulmuş cisimdir. Kâinatta ilk yaratılan boyutsuz bir maddedir. Boyutu olmayan bu madde, yaratılışta evrenin çekirdeği olmuştur. Güneş, dünya ve gezegenler, başlangıçta şekilsiz bir hamur hâlinde beraberdiler. Zamanı gelince o hamur açıldı, gezegenler yerlerine yerleşti. Güneş ve dünya bugünkü yerlerini aldı. Dünya soğudukça top biçiminde bir sıvı hâline geldi. Daha sonra sıvı sertleşerek taş oldu. Taş da daha sonra toprağa dönüştü. Sıvı kalsaydı canlıların yaşamasına elverişli olmazdı. Sıvı, taş olduktan sonra demir gibi sert olsaydı, istifade mümkün olmazdı. Arz (dünya), taş gibi katı ve sert değildir ki üzerinde yaşanılmasın. Su gibi sıvı da değildir ki ziraat yapmak ve istifade etmek mümkün olmasın. Orta bir durumda var edilmiştir ki hem mesken hem de tarla olsun. Şüphesiz ki buna bu vaziyeti veren, dünyadaki canlıların ihtiyaçlarını bilen, gören ve bundan dolayı da en uygun şekilde hazırlayandır. Daha sonra, atmosfer tabakası ve su meydana geldi. Semadan yağmurun yağması, güneşten ısı ve ışığın gelmesiyle hayat başladı. 25


• Hayat sahibi milyonlarca bitki ve hayvan türü meydana

gelmiştir. Fosiller, her bir canlı türünün var olduğu günden beri değişikliğe uğramadığını ispat eder. Türler arası geçiş olmadığını, her bir türün bir evvel babası olduğunu kanıtlar.

İNSANIN YARATILIŞI • İnsanın maddi kaynak olarak topraktaki elementlerden ve

insana gıda olarak giren bu elementlerin insanda meydana getirdiği bir sıvı veya protein çorbasından yaratılmıştır. • İnsan, varlıklar hiyerarşisinde en yüksek ve en son mertebededir. • Önce dört unsur (su, hava, ateş, toprak) sonra sırasıyla madenler, bitkiler, hayvanlara ve nihayet insan yaratılmıştır. • Allah, kendi nurundan bir latif ve azim cevher var edip ondan bütün kâinatı vücuda getirmiştir.

RUHUN VE ALIN YAZISININ MADDİ PLANI • Ruh anne karnındaki bebeğe 4 ay 10 günde gelir (130 gün). • Anne, karnındaki çocuğun canlı olduğunu çocuk 130 günlük

olunca anlar. • Bu safhada alın yazısı dediğimiz insanın kaderi de alnına yazılır. Her bir hayvan türünün ve her bir insan ferdinin cenininde, ona ait özel ruhu ve kaderi içeren farklılıklar maddi olarak da vardır.

NAZZAM’IN PARTİKÜL TEORİSİ İLE İLGİLİ 12– 13 ASIR ÖNCEKİ KEŞFİ • Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan bilginleri maddenin en

küçük parçasının atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve günümüzün ilim 26


adamlarından biri gibi konuşmuştur. • Bugünün partikül teorisi perspektifinden atom altı parçacıklar düşünülerek bu meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13 asır önce, çok derin şeyler söylemiş olduğu iddia edilebilir.

HAFİF ELEMENTLERİN VE AMETALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ KURAL • F2 gazı ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz. Doğada florür

bileşikleri ve klorür bileşikleri vardır. • Bu ikisinden başka bütün ametaller; hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde bulunur.

AĞIR ELEMENTLERİN OLUŞUMU ATOM NUMARASI 26’YA KADAR OLAN ELEMENTLER YILDIZLARIN İÇİNDE OLUŞUR • Yıldızlarda demirin fisyon (çekirdek parçalanması)

reaksiyonları gerçekleşir; bu nedenle de yıldızlarda atom numarası 26’ya kadar olan elementler vardır.

ÇEKİRDEĞİNDE NÜKLEON BAŞINA DÜŞEN BAĞLANMA ENERJİSİNİN EN YÜKSEK OLDUĞU ELEMENT: DEMİR • Demirin bağlanma enerjisi en yüksektir. • Bağlanma enerjisinin en yüksek oluşu, ileride demir çekirdeği

parçalanabilir anlamına gelebilir. • Yerkürenin çekirdeğinde demir vardır. • Çekirdekte ağaca ait özelliklerin tamamı bulunur. • Günümüzde dünyada yaklaşık 90 doğal element tespit 27


• •

• •

edilmiştir. Element sayısı 114’tür. Demir dünyanın çekirdeği olduğuna göre acaba demirde de dünyadaki doğal elementlerin bütünü var mıdır? Magma tabakasındaki yüksek sıcaklığın, demirin nükleer reaksiyonundan kaynaklandığı bilinmektedir. Bu yüksek sıcaklık, demiri eritmektedir. Demirde elementlerin çoğunun geçtiği bugün keşfedilmiştir. İşte bunlardan dolayı ileride demir çekirdeğinin parçalanarak çeşitli elementlerin elde edilebileceğini söyleyebiliriz.

METALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ KURAL • İndirgenme yarı pil gerilimi listesinde; indirgenme potansiyeli

• • •

• • •

hidrojenden yüksek olan elementler, soy (altın, platin, gümüş) metaller ve yarı soy (bakır, cıva) metallerdir. Soy metaller doğada yalnız elementel hâlde bulunur, bileşikleri hâlinde bulunmaz. Yarı soy metaller ise hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde bulunur. Amalgam diş dolgular; cıva ve gümüş içerir. Altın diş dolgusu da vardır. Platin metali ise, protezlerde kullanılır. Bütün bu kullanımlarda altın, platin, gümüş ve cıva; aynen doğadaki gibi metalik hâldedir. Sıfır değerliklidir. Bu nedenle de sağlığa zararları yoktur. Bakır ve cıva da soy metaller gibi genelde doğada serbest hâlde bulunur. Bakır ve cıva metallerine, yarı soy metal denmesinin sebebi; doğada doğal bileşiklerinin de olmasıdır. Bu 5 element dışındaki bütün metaller, yaklaşık 70 metal doğada yalnız bileşikleri hâlinde bulunur, hiçbiri serbest hâlde bulunmaz. Örneğin doğada Na, Ca, Al yoktur. NaCl (yemek tuzu), CaCO3 (mermer), Al2O3 (alüminyum metalinin elektroliz yöntemiyle elde edildiği boksit cevheri) vardır. 28


• Tabiatta bulunan, genellikle suda çözünmeyen, elde

edilmeye değer miktarda bir veya birden fazla element içeren minerallere başka bir ifadeyle doğal inorganik metal bileşiklerine cevher (filiz) denir. Formülü basit olan cevherler olduğu gibi, kompleks olanları da vardır. • Genellikle kaya tuzu gibi suda çözünenler yerin derinliklerinde, suda çözünmeyenler ise yerin üstündedir. • Demir ve nikelin indirgenme potansiyeli hidrojenden az olmasına rağmen, yerkürenin merkezinde erimiş elementel hâlde de bulunurlar.

ELEMENT OLARAK KULLANDIĞIMIZ DOĞAL KAYNAKLARIMIZIN BULUNDUĞU YERLER • Alüminyum, Hakkâri’de, Seydişehir’de ve Toros dağlarında •

• • • • •

bulunur. Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir–Sivrihisar– Beylikahır–Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan– Kulancak’tadır. Titanyum Isparta’da bulunur. Altın, Hatay ve Konya’da bulunur. Bakır, Ergani ve Murgul’da bulunur. Bor; Kütahya–Emet, Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–Bigadiç, Eskişehir–Kırka ve Bursa–Kestelek’te bulunmaktadır. Uranyum; Ağrı dağında, Soma’da ve Van gölünde vardır.

HANGİ ELEMENTTE DÜNYADA BİRİNCİYİZ? • Dünyadaki borun % 76’sı Türkiye’dedir. • Dünyadaki toryumun % 80’i Türkiye’dedir. • Dünyadaki titanyumun % 100’ü Türkiye’dedir.

ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA ÜLKELERİN MADEN YÜZDELERİ NİÇİN FARKLIDIR? 29


• Bir element, farklı cevherlerden elde edilebilir. Şayet

herhangi bir elementin; cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz tekniğine göre henüz o cevherden elde edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse, o kaynak yok sayılıyor. • Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir görevi de, uydu haritalarında maden kaynaklarımızı tam göstermemesidir. • Hazinelerin üstünü örtme konusu, kaynaklarımızın üstüne üşüşülmesini önlemesi açısından günümüzde önem taşımaktadır.

ELEMENTLERİN BOLLUK ORANLARI EVRENİN %90’ı ELEMENTEL HİDROJENDİR • Yıldızlarda ve gezegenlerin birçoğunda elementel hidrojen

bulunur. Evrende en çok bulunan elementtir. Evrenin %90’ı elementel hidrojendir. Elementel hidrojen, sıfır değerliklidir. Elementel hidrojene serbest hidrojen de denir.

EVRENDE EN ÇOK BULUNAN ELEMENTLER • • • • • •

Evrende en çok bulunan elementler sırasıyla şunlardır: 1- Hidrojen 2- Helyum 3- Karbon 4- Oksijen 5- Azot

DÜNYADA EN ÇOK BULUNAN ELEMENT OKSİJENDİR • Dünyada en çok bulunan elementler şunlardır: Dünyada en

çok bulunan element oksijendir (% 46,4). % 27,7 ile silisyum ikinci, % 8,1 ile alüminyum üçüncüdür. Daha sonra sırasıyla 30


% 5 demir, % 3,6 kalsiyum, % 2,8 sodyum, % 2,6 potasyum, % 2,1 magnezyum, % 0,4 titanyum ve % 0,1 ile hidrojen gelmektedir.

CANLI VE CANSIZ VARLIKLARDA BULUNAN ELEMENTLER • Canlılardaki elementlerin % 96’sını C, H, O ve N elementleri • • • •

• • • •

oluşturur. Bu dört madde, eşyanın asıl kaynağıdır. Canlılarda; karbonhidrat, yağ ve protein olmak üzere başlıca üç grup madde vardır. Karbonhidratlar ve yağlar; C, H, O elementlerinden oluşur. Proteinler; C, H, O ve N elementlerinden oluşur. Enzim ve hormonlar da proteindir. Bunun dışındaki kısma mineral maddeler (madensel tuzlar) denir. Mineral madde olarak % 2 Ca, % 1 P vardır. Kalan diğer bütün maddeler % 1’i oluşturur. % 1’lik kısmın en önemlileri S, Na, K, Mg ve Fe’dir. Mineral maddeler, iyonik hâldedir. Doğal 90 elementin hepsi insanda vardır. C (karbon), organik bileşiklerin temel maddesidir. C, H, O ve N elementlerine; dört temel unsur denir. Dört temel unsur denince hava, toprak, su ve güneş de anlaşılır. Hava, toprak, su, güneş de başlıca C, H, O ve N elementlerinden oluşmuştur. Hava, toprak, su, güneş, insan, hayvan, bitki gibi tüm canlı ve cansız varlıklarda C, H, O ve N elementleri ile beraber az veya eser miktardaki bütün elementler bulunur. İnsanda bütün elementlerin bulunduğu bilinmektedir.

YER KABUĞUNDAKİ BİLEŞİKLER DÜNYADA EN ÇOK BULUNAN 31


ELEMENTLERİN YER KABUĞUNDAKİ BİLEŞİKLERİ • Dünyada en çok bulunan elementler sırasıyla oksijen,

• •

• • •

silisyum, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum, magnezyumdur. Bu elementler yer kabuğunda genellikle silikat, oksitler ve alümina silikat hâlinde bulunur. Yer kabuğundaki bileşiklerin çoğunun yapısında bulunan en önemli anyon silikattır. Dünyada en çok bulunan elementlerden ilk ikisi % 46,4 ile oksijen ve % 27,7 ile silisyumdur; ikisi arasında formülü (SiO3)-2 olan ve yer kabuğundaki bileşiklerin yapısında yer alan silikat oluşur. Silikat anyonunun yer kabuğundaki başlıca bileşikleri; alüminyum silikat, demir silikat, kalsiyum silikat, sodyum silikat, magnezyum silikat ve potasyum silikattır. Yer kabuğundaki kayaçların yapısı genelde silikattır. Oksit ve alümina silikat türünde kayaçlar da vardır. Al2O3 (alüminyum oksit) bileşiği yer kabuğunda oksit tipi kayaçların yapısında bulunana örnektir. Yer kabuğunda silikat, oksit ve alümina silikat tipi kayaçların bol olması yer kabuğundaki oksijen, silisyum ve alüminyumun doğal bolluğunun göstergesidir.

2. BÖLÜM: ELEMENTLER NASIL ELDE EDİLİR? ALTIN, GÜMÜŞ, PLATİN BAKIR, AZOT VE OKSİJEN ELEMENTLERİNİN ELDE EDİLMESİ • Altın, gümüş, platin gibi soy metaller doğadan doğrudan

alınır. • Bakır gibi yarı soy metaller de doğadan doğrudan alınır. 32


• Azot ve oksijen havadan fiziksel yöntemle elde edilir.

AZOT GAZININ DİĞER ELDE EDİLME YOLLARI • NH4NO2 → N2 + 2H2O (Tepkime 300 °C sıcaklıkta

gerçekleşir.) • 2NaN3 → 3N2 + 2Na (Tepkime 300 °C sıcaklıkta gerçekleşir.)

BROM ELDE EDİLMESİ • Deniz suyundan Cl2 geçirilerek elde edilir. • Cl2(g) + 2Br-(suda) → Br2(s) + 2Cl-(suda)

İYOT ELDE EDİLMESİ • Deniz suyundan Cl2 gazı geçirilerek elde edilir. • Cl2(g) + 2I-(suda) → I2(k) + 2Cl-(suda)

HİDROJENİN LABORATUVARDA ELDE EDİLME YOLLARI • Kızgın demir üzerine su buharı yollanmasıyla elde edilir:

2Fe(k) + 3H2O(g) → Fe2O3(k) + 3H2(g) • 2HCl(suda) + Zn(k) → ZnCl2(suda) + H2(g) • 2Na(k) + 2H2O(s) → 2NaOH + H2(g) • 2Al(k) + 2KOH(aq) + 6H2O → 2KAl(OH)4 + 3H2(g) • CaH2(k) + 2H2O(s) → 2Ca(OH)2(aq) + 2H2(g)

HİDROJENİN ENDÜSTRİDE ELDE EDİLME YOLLARI • 2H2O(s) → 2H2(g) + O2(g) • C(k) + H2O(g) → CO(g) + H2(g) • CO(g) + H2O(g) → CO2(g) + H2(g) (Tepkime 400 °C’ta 33


gerçekleşir.) • CH4(g) + H2O(g) → CO(g) + 3H2(g) (Tepkime 1100 °C’ta ve Ni katalizörlüğünde gerçekleşir.) • Tepkimede metan yerine başka hidrokarbon da kullanılabilir: CnHm + nH2O(g) → nCO(g) + (m/2+n)H2(g)

AMORF BOR ELDE EDİLMESİ • B2O3 + 3Mg → 3MgO + 2B(k) • Amorf bor, kahverengidir. • Bazı çelik alaşımlarında bulunur ve nükleer reaktörlerde

kullanılır. • Safsızlık içerir (BO, B4O5).

KRİSTAL BOR ELDE EDİLMESİ • B2O3 + 2Al → Al2O3 + 2B(k) • Safsızlık içerir (AlB2).

ÇOK SAF BOR ELDE EDİLMESİ • KBF4 + 3Na → KF + 3NaF +B(k)

APATİT FİLİZİNDEN FOSFOR ELDE EDİLMESİ • APATİT FİLİZİNDEN FOSFOR ELDE EDİLMESİNİN

TEPKİME DENKLEMİ 3Ca3(PO4)2.CaF2+9SiO2+15C → 9CaSiO3+CaF2+3/2P4+15CO • Ayrıca kemikten de fosfor elde edilir.

KLOR GAZI ELDE EDİLMESİ • 4HCl(g) + O2(g) → 2Cl2(g) + 2H2O(g) • 2NaCl(s) → 2Na(k) + 2Cl2(g) (Elektroliz)

34


CEVHERDEN METAL ELDE ETME SÜRECİNDEKİ İŞLEM BASAMAKLARI • • • •

Kırma-Öğütme Zenginleştirme Kavurma İndirgeme

ÇEVRE KİRLİLİĞİNE VE ASİT YAĞMURLARINA NEDEN OLAN MADDE • Sülfürlerin bol hava ile ısıtılarak oksidine dönüştürülmesi

işlemi olan kavurma sonucunda açığa çıkan SO2 (kükürt dioksit) gazı, çevre kirliliğine ve asit yağmurlarına neden olur.

GANG • Cevherler genellikle kum, kil ve granit gibi istenmeyen yan

maddeler içerir. Bu maddelere gang denir.

KOROZYON • Metal veya metal alaşımlarının oksitlenme veya kimyasal

etkilerle aşınmasına korozyon denir.

TENÖR • Cevherde bulunan veya cevherin zenginleştirilmesi veya

işlenmesi sonucunda elde edilen ürün içerisindeki kıymetli elementin yüzdesel oranına tenör denir.

HAYATIMIZDAKİ BAŞLICA METALLERİN ELDE EDİLME REAKSİYONLARI • Metaller genelde doğada oksitleri hâlinde bulunur. 35


ELEKTROLİZLE ALÜMİNYUM ELDE EDİLMESİ 2Al2O3 → 4Al + 3O2

CIVA ELDE EDİLMESİ HgS + O2 + yüksek sıcaklık → Hg + SO2

NİKEL ELDE EDİLMESİ NiO + H2 + yüksek sıcaklık → Ni + H2O

DEMİR ELDE EDİLMESİ Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO

KURŞUN ELDE EDİLMESİ PbO + C + yüksek sıcaklık → Pb + CO

ÇİNKO ELDE EDİLMESİ ZnO + C + yüksek sıcaklık → Zn + CO

ANTİMON ELDE EDİLMESİ Sb2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Sb + 3CO

KROM ELDE EDİLMESİ Cr2O3 + 2Al + yüksek sıcaklık → 2Cr + Al2O3

KALAY ELDE EDİLMESİ SnO2 + 2C + yüksek sıcaklık → Sn + 2CO 36


SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ELDE EDİLMESİNE AİT KİMYASAL REAKSİYON DENKLEMLERİ • 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 → 4NaAu(CN)2 + 4NaOH • 2Na + 2Au(CN)2 + Zn → 2Au + Na2Zn(CN)4

3. BÖLÜM: ALAŞIMLAR ALAŞIMLARIN YAPILMA SEBEPLERİ • Metallerin fiziksel ve mekaniksel özelliklerini değiştirmek • • • •

suretiyle daha elverişli malzemeler üretmek Çok sayıda ve değişik özelliklere sahip metal geliştirerek ihtiyaçlara cevap vermek Isıl işlemlere uygun metal üretmek Malzemelerin maliyetini düşürmek Malzemenin aşınmadan ve dış şartların yıpratıcı etkisinden korunmasını sağlamak

ALAŞIM OLUŞTURMA BİÇİMLERİ • Alaşım oluşturma biçimlerinden birisi yer değiştirme ile

oluşan alaşımlardır. Diğeri ise örgü boşluğu tipi alaşımlardır. • Yer değiştirme ile oluşan alaşımlar ikiye ayrılır. Bunlardan birinin adı rastgele yer değiştirme ile oluşan alaşımlardır. Diğerinin adı ise süper örgü alaşımıdır.

BİLEŞİK TİPİ ALAŞIM • Metaller arasında bileşik oluşabilir. • Alaşımı oluşturan metal atomları arasındaki elektronegatiflik

farkı büyük olduğunda metal atomları arasında bileşik tipi 37


alaşım oluşur.

BAŞLICA ALAŞIMLAR ALAŞIMIN ADI PİRİNÇ BRONZ (TUNÇ) LEHİM SAÇMA MATBAA HARFİ AMALGAM DİŞ DOLGUSU 22 AYAR ALTIN

BİLEŞİMİ % 63 Cu % 37 Zn % 70–95 Cu % 5–30 Sn % 60 Sn % 40 Pb % 99,5 Pb % 0,5 As % 73 Pb % 15 Sb % 12 Sn % 40–55 Hg % 45–60 Ag % 91,7 Au % 5 Ag % 2 Cu % 1,3 Zn

ALTIN ALAŞIMLARI Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri Sarı 22 Altın 91,67% Gümüş 5% Bakır 2% Çinko 1,33% Kırmızı 18 Altın 75% Bakır 25% Gül

18

Altın 75% Bakır 22,25% Gümüş 2,75% 38


Renk

Ayar

Pembe 18

Altın 75% Bakır 20% Gümüş 5% Altın 75% Palladyum veya Platin 25% Altın 75% Palladyum 10% Nikel 10% Çinko 5% Altın 75% Demir 17% Bakır 8% Altın 75% Gümüş 25%

Beyaz 18 Beyaz 18 Gri– 18 Beyaz Yeşil

18

Renk

Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Ayar

Açık Yeşil 18 Yeşil

18

Koyu Yeşil Beyaz– Mavi Veya Mavi Mor

18 18

Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri Altın 75% Bakır 23% Kadmiyum 2% Altın 75% Gümüş 20% Bakır 5% Altın 75% Gümüş 15% Bakır 6% Kadmiyum 4% Altın 75% Demir 25% Altın 80% Alüminyum 20% 39


Renk

Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Sarı

22

Altın 91,6% Bakır 2,9%

Sarı

18

Altın 75%

Gümüş 5,5% Gümüş 16%

Bakır 9%

Yoğun 22 Sarı Sarı 14

Altın 91,6% Gümüş 3,2% Bakır 5,1% Altın 58,5% Gümüş 30% Bakır 11,5%

Koyu Sarı

Altın 37,5% Gümüş 31,25% Bakır 31,25%

9

4. BÖLÜM: HİDROJEN HAYATIMIZDA HİDROJEN • Hidrojen, su yapıcı demektir. Sıvı H2 (hidrojen), roket

yakıtıdır. H2 gazı; margarin elde edilirken sıvı yağların doyurulması işleminde, NH3 (amonyak), HCl (hidroklorik asit), CH3OH (metil alkol) bileşiklerinin sentezinde ve uçan balonlarda kullanılır. Uçan balonlarda helyum gazı tercih edilir, çünkü hidrojen gazı patlayıcı ve yanıcıdır. Havanın hacimce % 0,00005’i hidrojendir.

HİDROJEN KAYNAKLARIMIZ • Karadeniz’in derinliklerindeki H2S (hidrojen sülfür)’den elde

edilebilecek olan H2 • Bor bileşiğinden elde edilebilecek olan H2 • Güneşte gaz hâlindeki H2 40


• Güneş enerjisi yardımı ile H2O’yu ayrıştırarak elde edilen gaz

hâlindeki H2

EVRENİN %90’ı ELEMENTEL HİDROJENDİR • Yıldızlarda ve gezegenlerin birçoğunda elementel hidrojen

bulunur. Evrende en çok bulunan elementtir. Evrenin %90’ı elementel hidrojendir. Elementel hidrojen, sıfır değerliklidir. Elementel hidrojene serbest hidrojen de denir. • Dünyada elementel hidrojen çok azdır. Dünyamızdaki hidrojen kaynağımız sudaki hidrojendir. Sudaki hidrojen +1 değerliklidir. • Hidrojen, dünyada bolluk yönünden 9.elementtir. Dünyada en çok bulunan element oksijendir.

HİDROJEN İZOTOPLARI • Hidrojenin; hidrojen, döteryum ve trityum olmak üzere 3

izotopu vardır. Trityum radyoaktiftir. • Hidrojen (H): Atom numarası 1, kütle numarası 1 • Döteryum (D): Atom numarası 1, kütle numarası 2 • Trityum (T): Atom numarası 1, kütle numarası 3

HİDROJENİN LABORATUVARDA ELDE EDİLME YOLLARI • Kızgın demir üzerine su buharı yollanmasıyla elde edilir:

2Fe(k) + 3H2O(g) → Fe2O3(k) + 3H2(g) • 2HCl(suda) + Zn(k) → ZnCl2(suda) + H2(g) • 2Na(k) + 2H2O(s) → 2NaOH + H2(g) • 2Al(k) + 2KOH(aq) + 6H2O → 2KAl(OH)4 + 3H2(g) • CaH2(k) + 2H2O(s) → 2Ca(OH)2(aq) + 2H2(g)

HİDROJENİN ENDÜSTRİDE ELDE EDİLME YOLLARI 41


• 2H2O(s) → 2H2(g) + O2(g) • C(k) (kok) + H2O(g) → CO(g) + H2(g) ) (Tepkime 1000 °C’ta

gerçekleşir.) • CO(g) + H2O(g) → CO2(g) + H2(g) (Tepkime 500 °C’ta ve Fe/Cu katalizörlüğünde gerçekleşir.) • C(k) (linyit) + 2H2O(g) → CO2(g) + 2H2(g) ) (Tepkime 1000 °C’ta, Ni katalizörlüğünde gerçekleşir.) • CH4(g) + H2O(g) → CO(g) + 3H2(g) (Tepkime 1100 °C’ta ve Ni katalizörlüğünde gerçekleşir.) • Tepkimede metan yerine başka hidrokarbon da kullanılabilir: CnHm + nH2O(g) → nCO(g) + (m/2+n)H2(g) • Kızgın demir üzerine su buharı yollanmasıyla elde edilir: 3Fe(k) + 4H2O(g) → Fe3O4(k) + 4H2(g) Fe3O4(k) + 4CO(g) → 3Fe(k) + 4CO2(g) • 2H2O(s) → 2H2(g) + O2(g) (Sanayide suyun elektrolizi)

HİDROJENİN KULLANIM ALANLARI • Hidrojen, amonyak sentezinde kullanılır. Sentezde katalizör

olarak Fe, Al veya Si gereklidir. Amonyağın kimyasal sentezi Fritz - Haber prosesi olarak bilinir. Amonyak sentezinin kimyada özel bir yeri olduğundan tepkime, bulan kimyacının adıyla anılmaktadır: N2 + 3H2 + yüksek sıcaklık ve basınç ⇌ 2NH3 + 22 kcal • Hidrojen; hidrojenlendirmede, özellikle de margarin imalinde kullanılır. Doyurma işlemi Ni katalizörlüğünde, 200 °C sıcaklıkta ve 30 atmosfer basınçta gerçekleştirilir. • Hidrojen, güneş pillerinde kullanılır. • Hidrojen, metanol sentezinde kullanılır. Metanol, yakıtlarda oktan sayısını attırmak için kullanılır.

HİDROJEN BİLEŞİKLERİ VE KULLANILDIĞI YERLER 42


• H2O • D2O (Ağır su): Ağır suyun erime sıcaklığı 3,81 °C, kaynama

sıcaklığı 101,42 °C, yoğunluğu 1,04 g/mL’dir. • H2S dericilikte tüy dökmek için kullanılır. • Na2S zırnık adıyla bilinen maddedir. As elementine de zırnık denilir. • Hidrürler

HİDRÜRLER • Hidrojen, bileşiklerinde -1 yükseltgenme basamağında ise bu • • • • • • •

bileşiklere hidrür bileşikleri denir. Hidrürler, yüksek sıcaklık ve yüksek basınçta oluşur. 1A grubunun hidrürleri iyonik bileşiktir. 2A grubunun hidrürleri BeH2 hariç iyonik bileşiktir; BeH2 kovalent bileşiktir. 3A grubunun hidrürleri kovalent bileşiktir. Hidrürler, kuvvetli indirgendir ve kuvvetli baz özelliği gösterirler: H-1(suda) + H2O(s) → H2(g) + OH–1(suda) 2NaH + O2(g) → Na2O + H2O(s)

HİDROJEN ENERJİSİ (SU İLE ÇALIŞAN ARAÇLAR) • Bir yönüyle “Aracın benzin deposuna su koyacağız, araç • • • • •

gidecek.” diyebiliriz. Sudaki hidrojen elektrolizle elementel hidrojene ayrıştırılır. Ayrıştırma işlemi için uygun olanı güneş enerjisidir. Elde edilen elementel hidrojen, havadaki oksijenle birleşerek enerji verir. Su veya su buharı da açığa çıkar. Açığa çıkan su veya su buharından tekrar hidrojen üretilir. Bu şekilde çalışan sisteme hidrojen pili denir.

43


GELİŞMİŞ ÜLKELERDE HİDROJEN ENERJİSİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR • Çalışmalar henüz deneme amaçlıdır; çünkü güneş enerjisini

belirli bir noktada odaklayarak elektrolizin gerçekleştirilmesi zor bir işlemdir. Yaygın olarak yapılamamaktadır. • Buna rağmen gelişmiş ülkelerde hidrojenle çalışan piller ticari olmuştur. • Hidrojenle çalışan otomobil, otobüs ve uçak yapılmıştır. • İnsanların merak konusu olduğundan dolayı gelişmiş ülkelerde su ile çalışan araç kiralamak mümkündür.

HİDROJEN ENERJİSİ VE TÜRKİYE • “Uluslar Arası Hidrojen Enerjisi Birliği” başkanı Nejat •

• • •

Veziroğlu’dur. Nejat Veziroğlu, Miami Üniversitesi profesörlerindendir. Bu üniversitenin Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü’nde görev yapmaktadır. Nejat Veziroğlu, 2000 yılında Nobel’e aday gösterilmiştir. Nejat Veziroğlu, aynı zamanda İstanbul’da kurulan UNIDO– ICHET müdürlüğünü de yürütmektedir. UNIDO (United Nations Industrial Development Organization), “Birleşmiş Milletler Endüstriyel Gelişim Organizasyonu”dur. UNIDO’nun alt kuruluşu olan ICHET (International Centre for Hydrogen Energy Techologies) ise “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi”dir. Karadeniz bölgesinde, özellikle Samsun’da mavi akım projesi adı altında hidrojen araştırması yapıyoruz.

FÜZYON (BİRLEŞME) • Küçük kütleli çekirdeklerin birleşerek büyük kütlede

çekirdeğe dönüşmesidir. Bu olayda fisyondan çok daha büyük enerji açığa çıkar. Güneş’teki enerji, füzyon ile ortaya 44


çıkar. Hidrojen bombasında açığa çıkan enerji de, kontrolsüz füzyon reaksiyonu neticesindedir.

YARILANMA SÜRESİ MADDENİN SONRADAN VAR EDİLDİĞİNİ GÖSTERİR • Radyoaktif maddeler yarılanma sonucunda bitmediğine göre

bir başlangıçları var demektir. Şayet madde ezeli olsaydı (maddenin başlangıcı olmasaydı) radyoaktif maddeler çoktan bitmiş olacaktı. Bitmediğine göre sonradan var edilmiştir. Öyleyse madde ezeli değildir.

BAĞLANMA ENERJİSİ (NÜKLEER ENERJİ) Çekirdekteki nükleer enerjinin görevi, birbirlerini iten pozitif yüklü protonların bir arada durmalarını temin etmektir. Bağlanma enerjisi denmesi, bu sebepledir. Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır. Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir. Nükleer enerji, çekirdek reaksiyonları, radyoaktivite, radyoaktif atom, radyasyon, kararlılık kuşağı, kararsız atom gibi tabirleri konuyu iyi anlamak için bilmek gerekir. Işın yayan atomlara radyoaktif atom, bu konuya da radyoaktivite denir. Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar bulunmaktadır. Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. 45


Çekirdekteki nötronlar da, protonların birbirlerini itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynar. Bu da protonlar, nötronsuz bir arada bulunamazlar demektir. Bunun tersi de söz konusudur; nötronlar da her zaman protonlara muhtaçtır; çünkü onlar da tek başlarına kaldıkları zaman 13 dakikada yarısı bozulmaya uğrayarak proton ve elektron çıkartırlar. Nötron = Proton + Elektron Atom çekirdeği büyüdükçe proton ve nötron sayısı eşit olarak değil, nötron sayısı daha fazla olacak şekilde artar. Tabii her şeye rağmen bu artışın yine de bir sınırı ve ölçüsü vardır: Nötron sayısının proton sayısına oranı en az 1, en çok da 1,5 olmalıdır. Şayet nötron sayısının proton sayısına oranı bu ölçüyü geçmişse atom çekirdeği kararsız bir durum arz eder. Bu atomlara kararsız atom denir. Kararsız bir çekirdek de kendi içinde meydana gelen radyoaktivite ile kararlı hâle kavuşur. Çekirdeğinde 83 ve daha fazla proton bulunan elementler ne kadar çok nötrona sahip olurlarsa olsunlar kararsızdır. Bu kadar çok pozitif yük, atom çekirdeğinde devamlı tutulamaz. Çekirdek küçülerek kararlı bir duruma düşer. En istikrarlı atom hidrojen, en istikrarsız atom ise uranyum atomudur. Uranyum atomunun protonları, bulundukları yerde sürekli gürültü ve infilaklara sebebiyet verir. Onun için atom bombasında da temel unsurlardan biri olarak uranyum kullanılmaktadır. Uranyumun atom numarası 92’dir. Proton sayısı da 92 olur. Nötron sayısı ise 238–92=146 olur. Alfa ışıması yapmak, helyum çekirdeği yaymak demektir. Alfa ışıması yapan atomun atom numarası 2, kütle numarası 4 azalır. 238 U (Uranyum–238) atomu, bir alfa parçacığı neşrederek proton sayısını 92’den 90’a, nötron sayısını da 146’dan 144’e düşürür. 90 protona 144 nötron biraz fazladır. Uranyum bu defa bir beta parçacığı neşreder. 46


Beta ışıması elektron yaymaktır. Beta ışıması yapan atomun atom numarası 1 artar, kütle numarası ise değişmez. Neşredilen beta ışını sonucunda uranyum çekirdeği proton sayısını bir arttırır, nötron sayısını değiştirmez. Böylece proton sayısı 91 olur, nötron sayısı 144’te kalır. Beta bozunması sırasında çekirdekteki nötronlardan biri, proton ve elektrona parçalanmıştır. Nötron → Proton + Elektron Proton sayısının her değişmesinde farklı bir element oluşur. Bir seri hâlinde bu iş devam eder gider. Nihayet uranyum atomu çekirdeği, 82 protonlu ve 124 nötronlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. Radyoaktif bozunma, yalnız nötron–proton dengesizliğinden (nötron sayısının proton sayısına oranının yüksekliğinden) kaynaklanmaz. Bazen sadece proton sayısının yüksek oluşu da buna sebep olabilir (pozitron bozunması). Pozitron, elektronun zıt ikizidir; kütlesi elektronun kütlesine eşittir; her şeyi elektronla aynı, sadece yükü farklıdır. Elektronun yükü –1, pozitronun yükü ise +1’dir. Pozitron bozunmasında; atom numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez. Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar, ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık hızından saniyede birkaç km’ye kadar değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu ağırlıklarından dolayı öyle hız kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile bir tarafından girip öbür tarafından çıkabilirler. Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki demir ve kurşundan bile geçebilir. Ancak atom çekirdeğiyle çarpışmalarında enerjilerini kaybederler. Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa, nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat hareket ederler. Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek içinde enerjilerini, 47


protonları bir arada tutmak için kullanırlar. Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde, mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen atomunun çekirdeğinde proton 1 adet olduğundan, hem nötrona hem de nükleer enerjiye ihtiyaç yoktur. Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom numarası ve kütle numarası korunmaktadır; bu durum kütlenin korunduğu anlamına gelmez. Nükleer reaksiyonlarda kütle kaybı olur. Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır. Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir. Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri için başlangıçta maddenin enerjiye dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar her an sürdürmektedirler. Ayrıca var etme her an sürmektedir.

YALNIZ HİDROJEN ATOMUNUN ÇEKİRDEĞİNDE NÖTRON BULUNMAMASININ SEBEBİ • Nötronun görevi, protonların birbirlerini itmesini önlemektir. • Hidrojen atomunun çekirdeğinde 1 tane proton

bulunduğundan, böyle bir görev söz konusu değildir. Bu nedenle de hidrojen atomunun çekirdeğinde nötron yoktur.

GÜNEŞTE HER SANİYE 4 MİLYON TON MADDE NÜKLEER ENERJİYE DÖNÜŞÜR • Güneşte her saniye 564 milyon ton H (hidrojen) elementi, He 48


• • • •

(helyum) elementine dönüşür. Bu esnada güneş, her saniye kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4 milyon ton kaybeder. Madde, nükleer enerjiye dönüşmüş olur. Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir. Bu nükleer enerji, güneşteki füzyondur. Çekirdek birleşmesi veya çekirdek kaynaşması da denir. Belli bir zaman sonra güneşteki hidrojenin tamamı helyum hâline dönüşecektir. Güneş soğuyarak ölecektir. Bu da dünyadaki hayatın sonu olacaktır. Her an güneşte yeni bir keyfiyet meydana gelmektedir. Var etmenin her an olduğu güneşte apaçık görülmektedir.

ÇEKİRDEĞİNDE NÜKLEER ENERJİ BULUNMAYAN TEK ELEMENT OLMASINA RAĞMEN EN BÜYÜK ENERJİ KAYNAĞI: HİDROJEN (H2) PERİYODİK CETVELİN İLK ELEMENTİ OLAN HİDROJENE BENZEMEK (KENDİNİ SIFIRLAMAK) • Atomlardan yalnız hidrojen atomunun çekirdeğinde nükleer

enerji (bağlanma enerjisi) yoktur. Buna rağmen bütün enerjilerin kaynağı olmuştur. • Hidrojen hariç diğer bütün atomların çekirdeklerinde nükleer enerji vardır. • Bu enerji, nükleer isminden de anlaşılacağı gibi çok büyük bir enerjidir. Maddenin enerji karşılığıdır, çekirdekte saklıdır. • Atom bombası veya nükleer santrallerde açığa çıkan enerji, çekirdekte saklı olan bu enerjinin dışarı çıkmasıdır. 49


• Hidrojen atomunun çekirdeğinde yalnız bir adet proton

olduğundan, protonların birbirini itmesi diye bir şey söz konusu olmadığından, böyle saklı bir nükleer enerjinin çekirdekte bulunması gereksiz bir iş olacaktı. • Zaten abes ve hikmetsizliğin çekirdeğin içine girmesi düşünülemezdi. • Bu nedenle de hidrojen atomunun çekirdeğinde nükleer enerji yoktur. • SORU: O hâlde güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesinde

açığa çıkan enerji, çekirdekte enerji bulunmadığına göre nereden çıkmaktadır? • CEVAP: Bu enerji, maddenin enerjiye her an dönüştürülmesiyle anında açığa çıkan enerjidir. • Biz de hidrojen atomunu örnek alıp, kendimizi sıfırlayıp, etrafımıza enerji kaynağı olmalıyız. • Yok, yoksa var olur.

EN KÜÇÜK ATOM: Hidrojen EN BÜYÜK ATOM: Uranyum HİDROJENİN ENERJİSİ (FÜZYON), URANYUMUN ENERJİSİNDEN (FİSYON) DAHA FAZLADIR. FÜZYON GÜNEŞTEDİR, FİSYON İSE NÜKLEER SANTRAL, NÜKLEER LABORATUVAR VEYA ATOM BOMBASINDADIR.

EN İSTİKRARLI (KARARLI) ATOM: Hidrojen EN İSTİKRARSIZ (KARARSIZ) ATOM: Uranyum

50


FÜZYON NİÇİN GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ? • Füzyon, güneşte 15 milyon °C’ta gerçekleşir. • Füzyon için dünyada 100 milyon °C’lık sıcaklık gerekir; çünkü

dünyadaki basınç güneştekinden daha düşüktür. • Bu sıcaklığa erişilebilmesi mümkün değildir.

5. BÖLÜM: ALKALİ VE TOPRAK ALKALİ METALLER ALKALİ METALLER • • • • • •

Li Na K Rb Cs Fr

TOPRAK ALKALİ METALLER • • • • • •

Be Mg Ca Sr Ba Ra

ALKALİ VE TOPRAK ALKALİ METALLERİN KULLANIM ALANLARI ALKALİ METALLERİN KULLANIM ALANLARI LİTYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI 51


• Metalik lityum çok az oranda bazı alaşımların yapısına girer.

Berilyum ve magnezyum elementleriyle olan alaşımları sert olup ve düşük yoğunluğa sahip bulunduğundan dolayı uçak endüstrisinde ve uzay aracı yapımında kullanılır. • Erimiş metaller içindeki gazların giderilmesi için erimiş bakır içerisinde bulunan %0,005’lik lityum sıvısı kullanılır.

SODYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Sodyum, iyi iletken olduğu için çekirdek reaktörlerinde

soğutma sıvısı olarak boru içinde kullanılır. • Sodyum, organik bileşik sentezlerinde kullanılır. • Sodyum, yüksek ısı geçirgenliği nedeniyle uçak motorlarının soğutma sisteminde kullanılır. • Sodyum metali titanyum, hafniyum ve zirkonyum gibi metallerin elde edilmesinde kullanılır. +4 Ti + 4Na → Ti + 4Na+1 Hf+4 + 4Na → Hf + 4Na+1 Zr+4 + 4Na → Zr + 4Na+1 • Yüksek basınçlı sodyum buharlı lambalar (çevre aydınlatma ampulleri), en uzun ömürlü lambalardır. Parlak beyaz-sarı renkte ışık yayarlar. Bu lambaların en verimli tipi şeffaf cam tüplü olanlarıdır. Bu tür lambaların ömürleri, içlerindeki seramik tüp sayesinde 30 bin saate kadar çıkar. Sodyum buharlı lambalar özellikle futbol sahaları, spor salonları, park ve bahçeler gibi büyük alanlar olmak üzere, şehir içindeki yol, cadde ve sokakların, yüzme havuzlarının ve büyük akvaryumların aydınlatmasında kullanılır.

POTASYUM, FOTOSEL OLARAK KULLANILIR • Potasyum aktif metal olduğundan ultraviyole ışığında

elektron verir. Potasyumun bu özelliğinden yararlanılarak alkali foto hücreleri yapılır. Photo cell dilimize fotosel ya da foto hücre olarak geçmiştir. Fotosel için alkali metaller özellikle de potasyum tercih edilir. Üzerine düşen ışığın şiddetiyle orantılı olarak voltaj üreten ışık algılayıcısıdır. 52


• Fotoseller, fotoelektrik olay prensibiyle çalışır. • Fotoseldeki cam kürenin iç kısmı lityum, sodyum, potasyum

gibi alkali metallerle kaplıdır; çünkü alkali metallerin elektronları, yüksek enerjili beyaz ışığı alınca (güneş ışığı) kopar ve anot ucuna çekilirler. • Büyük boyutlu potasyumlu foto hücreler güneş pili olarak kullanılır, ışık enerjisiyle elektrikli aletleri doğrudan çalıştırılabilirler. • Alkali fotoseller, televizyon kameralarında ışığın elektrik sinyallerine dönüştürülmesinde ve film ses kayıtlarının okunmasında da kullanılır.

RUBİDYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Rubidyum, vakum tüplerinde, fotosellerde ve özel cam

yapımında kullanılır. • Rubidyum, yüksek sıcaklıkta iyonlaşma özelliğinden dolayı buhar türbinlerinde jeneratör çalıştırıcı olarak kullanılır.

SEZYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Sezyum, elektron yayma özelliğinden dolayı fotosellerde ve

elektron borularının yapımında kullanılır.

FRANSİYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Radyoaktif elementtir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde

kullanılır.

TOPRAK ALKALİ METALLERİN KULLANIM ALANLARI BERİLYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI 53


• Berilyum bazı alaşımların bileşimine girer. Bakır içine

karıştırılan %3 oranında berilyum, bakırın elektriksel özelliğine olumsuz etki etmezken kopma direncini altı katına kadar arttırır. • Çekirdek reaktörlerinde moderatör maddesi (nötronları yavaşlatmak için kullanılan madde) ve nötron yansıtıcı olarak kullanılır. • Berilyumun atom numarası küçük olduğundan elektronları ve röntgen ışınlarını kolayca geçirir. Bu özelliğinden dolayı ince berilyum plakaları, röntgen borularında ve siklotron adı verilen parçacık hızlandırıcılarda pencere olarak kullanılır.

MAGNEZYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Magnezyumun en önemli kullanım alanlarından birisi organik

kimyada Grignard reaktifinin hazırlanmasındaki kullanımıdır. • Birçok hafif alaşımın da bileşimine giren magnezyumun en çok kullanılan alaşımı duralümindir. Duralümin sert, dayanıklı ve çok hafif bir alaşım olduğundan uçakların ve füzelerin yapımında kullanılır. • Bazı alaşımları ev eşyası yapımında kullanılır. • Ayrıca fotoğrafçılıkta flaş olarak kullanılır.

RADYUM METALİNİN KULLANIM ALANLARI • Radyoaktif elementtir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde

kullanılır.

ALKALİ VE TOPRAK ALKALİ METALLERİN ÖNEMLİ BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI 54


ALKALİ METALLERİN ÖNEMLİ BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI LİTYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • Li2CO3 (Lityum karbonat): Tıpta manik depresif hastaların

tedavisinde kullanılır. • Lityum bileşikleri pillerin, seramiklerin, sabunların, sentetik yağların ve gres yağlarının bileşimine girer.

SODYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • NaOH (Sodyum hidroksit): Sud kostik adıyla bilinir, yaygın

• • •

• • •

adı kostiktir. Birçok inorganik ve organik bileşik sentezinde ve beyaz sabun üretiminde kullanılır. Kostik; zeytini, normal süresinden çok daha kısa sürede, yaklaşık 5–6 günde sarartır. Kostikli zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu olur. Yapay bir maddedir. Na2SO4.10H2O (Sodyum sülfat dekahidrat): Glauber tuzu adıyla bilinir. Tekstil endüstrisinde kullanılır. NaClO (Sodyum hipoklorür): Çamaşır suyu adıyla bildiğimiz renksiz ve saydam saf sıvıdır. NaHCO3 (Sodyum bikarbonat): Yemek sodası, soda ya da kabartma tozu adıyla bilinen maddedir. Gıda endüstrisinde kullanılır. Na2CO3.10H2O (Sodyum karbonat dekahidrat): Yaygın adı çamaşır sodasıdır. Deterjan endüstrisinde kullanılır. Na2CO3.NaHCO3.2H2O (Trona): Tabiatta doğal olarak bulunan soda minerallerinden en yaygın bulunanıdır. Na2CO3 (Sodyum karbonat): Soda külü adıyla bilinir. Sabun, 55


deterjan, ilaç elde edilmesinde, suyun arıtılmasında, yiyeceklerde katkı maddesi olarak ve cam endüstrisinde kullanılır. • NaCl (Sodyum klorür): Yaygın adı sofra tuzudur. Sofra tuzu olarak kullanılır. Serum fizyolojik, % 0,9’luk NaCl çözeltisidir. • NaNO3 (Sodyum nitrat): Yapay gübre üretiminde kullanılır. Şili güherçilesi de denir. Doğada bulunmaz, yapay elde edilir. • C17H33COONa (Sodyum stearat): Zeytinyağından elde edilen sabununun formülü ve kimyasal adıdır.

VAN GÖLÜ SODA (ÇAMAŞIR SODASI) KAYNAĞIDIR • Van gölü suyu, çamaşır sodası çözeltisidir. Ancak, içinde her • • • •

• •

çeşit deterjan da vardır. Soda saf hâlde Beypazarı’nda bulunur. Doğada beyazımsı renksiz, şeffaf ve taş şeklindedir. Piyasadaki sodalar, sodanın toz edilmişidir. Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın ihtiyacını karşılayacak kadar çokluktadır. Formülü temelde Na2CO3 (sodyum karbonat)’tır. Bileşiminde temel madde olarak Na2CO3’ı içeren yaklaşık 15 çeşit farklı formülde doğal soda çeşitleri vardır. Van gölünde bu soda çeşitlerinin hepsi bulunur. İleride sabun ve deterjanın yerini alacak kıymette bir kaynağımızdır. Soda denildiğinde genelde çamaşır sodası anlaşılır, yemek sodası anlaşılmaz.

POTASYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • KOH (Potasyum hidroksit): Teknikteki adı potas kostiktir.

Yapay gübre ve arap sabunu sentezinde kullanılır. Bazı akümülatörlerde elektrolit maddesidir. 56


• KAl(SO4)2 (Potasyum alüminyum sülfat): Şap veya kan taşı

adıyla bilinir; damar daraltıcı özelliği vardır. • KCl (Potasyum klorür): İlaç endüstrisinde ve fotoğrafçılıkta kullanılır. • C17H33COOK (Potasyum stearat): Zeytinyağından elde edilen arap sabununun formülü ve kimyasal adıdır. • KNO3 (Potasyum nitrat): Yaygın adı güherçiledir. Gübre endüstrisinde, kibritlerde ve barut yapımında kullanılır.

RUBİDYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • RbAg4I5 (Rubidyum pentaiyodoargentat): İnce film şeklindeki

pillerin yapımında kullanılır.

TOPRAK ALKALİ METALLERİN ÖNEMLİ BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI BERİLYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • BeO (Berilyum oksit): Seramik eşya ve özel tip cam

yapımında, floresan tüplerinde ve nükleer reaktörlerde kullanılır.

MAGNEZYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • Mg(OH)2 (Magnezyum hidroksit): İlaç endüstrisinde antiasit

mide ilaçlarının bileşimine girer. • MgO (Magnezyum oksit): Yaygın adı sinter ya da magnezyadır. Ateşe dayanıklı tuğla yapımında kullanılır. • MgSO4.7H2O (Magnezyum sülfat heptahidrat): Epsom tuzu 57


yaygın adıdır. Eczacılıkta ve gübre imalinde kullanılır. • MgCO3 (Magnezyum karbonat): Doğada bulunan magnezit adıyla bilinen filizdir. MgO (magnezyum oksit) elde edilmesinde, izolasyon, mürekkep, cam, seramik, boya, ilaç ve kozmetik endüstrisinde kullanılır.

KALSİYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • Ca(OH)2 (Kalsiyum hidroksit): Sönmüş kireç ismiyle satılan,

• •

• •

suda çözünmeyen beyaz tozdur. İnşaatlarda harç yapımında kullanılır. Kireç denince, sönmüş kireç anlaşılır. Badana yapımında kireç süspansiyonu kullanılır. Kireç suyu; doymuş veya doymamış Ca(OH)2 çözeltisidir. Harç; Ca(OH)2’in kum, çimento ve suyla olan karışımıdır. Ca(ClO)2 (Kalsiyum hipoklorür): Kireç kaymağıdır. CaC2 (Kalsiyum asetilenür): Karpit adıyla tanıdığımız kirli beyaz görünümlü taştır. Olgunlaşmamış muzlar, olgun gösterilmek için karpitlenir; sağlık açısından dalında olgunlaşmışı tercih edilmelidir. Ayrıca karpit üzerine basit bir düzenekle su dökülür, asetilen gazı açığa çıkar; açığa çıkan asetilen gazı ile de kaporta kaynağı yapılır. CaCO3 (Kalsiyum karbonat): Kalsiyum karbonatın piyasa adı, kireç taşıdır. Mermer taşı, % 98 ile % 100’lük; kalker taşı ise % 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat bileşiğidir. CaCO3’tan; çimento, tuğla, fayans ve harç gibi çeşitli maddeler üretilir. Çimento; CaCO3’ın pişirme, soğutma ve öğütme işlemlerinden geçirilmesiyle elde edilir. CaF2 (Kalsiyum florür): Doğada bulunan florit filizidir. CaCl2 (Kalsiyum klorür): Nem çekicidir. Gelişmiş ülkelerde, toz kalkmasını önlemek amacıyla yollara serpilir. Laboratuvardaki hassas elektronik cihazları nemden korumak için kullanılır. Örneğin; üstü camekânla kapalı hassas elektronik terazilerde, camekânın içinde, naylona sarılı CaCl2 bulunur. 58


• CaO (Kalsiyum oksit): Sönmemiş kireçtir. Çimento

yapımında, metalürjide, suların yumuşatılmasında kullanılır. • CaSO4 x 2H2O (Kalsiyum sülfat dihidrat): Cevher adı jipstir. Alçı taşı olarak bilinen doğal bileşiktir. Piyasada alçı olarak satılır. Alçı şeklinde dekoratif işlerde, dişçilikte kalıp alınmasında ve hazır duvar üretiminde kullanılır.

STRONSİYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • SUDA AZ ÇÖZÜNEN STRONSİYUM BİLEŞİKLERİ: Strese

karşı iyi gelir. Suda çözünmeyen herhangi bir stronsiyum bileşiği, içme suyunun içine konur veya odanın bir köşesinde bulundurulur. Sinir ilaçlarının içinde etken madde olarak SrBr2 (stronsiyum bromür) vardır. • SrCl2 (Stronsiyum klorür): Şeker üretiminde kullanılır. • Sr(NO3)2: Stronsiyum nitrat, piroteknik (havai fişek) endüstrisinde aleve verdiği koyu kırmızı renk dolayısıyla havai fişeklerde kullanılır.

BARYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • Ba(OH)2 (Baryum hidroksit): Diğer adı barittir. Barit suyu,

doymuş veya doymamış Ba(OH)2 çözeltisidir. • BaS (Baryum sülfür): Fosforesans özelliğe sahiptir. Fosforesans özellik, bazı katı maddelerin gün ışığına veya diğer uyarıcı şualara maruz bırakıldıktan sonra ışıldaması veya ışık saçmasıdır. • BaSO4 (Baryum sülfat): Ameliyat esnasında kullanılan sargı bezi, pamuk, makas vb. steril ameliyat malzemeleri baryum sülfat çözeltisine batırılmıştır. Ameliyat esnasında vücudun içinde unutulan ameliyat malzemelerini, röntgen çekiminde BaSO4 gösterir. Ayrıca BaSO4 ve hint yağı karışımı, XM solüsyonu adındaki ilaçtır. Röntgen filmi çekiminden az önce 59


hastaya içirilir. İçirilen sıvının mideden bağırsağa kaç dakikada geçtiği BaSO4 ile anlaşılır, geçiş süresine göre hastalığa teşhis konur.

RADYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI • Ra(OH)2 (Radyum hidroksit): Kuvvetli baz olarak kullanılır.

FELDSPAT • Feldspat, kil endüstrisinin ana ham maddesidir. Volkanik

kayaların yapısında üç tip feldspat bulunur. • Potas feldspat: K2O.Al2O3.6SiO2 (potasyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) • Soda feldspat: Na2O.Al2O3.6SiO2 (sodyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) • Kireç feldspat: CaO.Al2O3.6SiO2 (kalsiyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit)

PERLİT • Cam gibidir. İnci taşı da denir. Doğaldır, volkanik kayadır.

Feldspat cinsindendir. Pudra hâline getirilerek yem maddelerinin preslenmesinde kullanılır. Bileşiminde aşağıdaki bileşikler vardır: Na2O K2O CaO Al2O3 SiO2

6. BÖLÜM: TOPRAK GRUBU ELEMENTLERİ 60


TOPRAK GRUBU ELEMENTLERİ (3A GRUBU) B, Al, Ga, In, Tl • Toprak grubu elementleri B (bor), Al (alüminyum), Ga

(galyum), In (indiyum) ve Tl (talyum) olmak üzere 5 elementtir. • Bor, yarı metaldir; diğerleri metaldir. Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru inildikçe metalik özellik artar; talyum metalik özelliği en yüksek olanıdır. Metalik özelliklerinin artışına göre toprak grubu elementleri şöyle sıralanır: B, Al, Ga, In, Tl

BOR BOR ELEMENTİNİN DOĞAL MİNERALLERİ BOR CEVHERLERİ (DOĞAL BOR BİLEŞİKLERİ) • Bor doğada genelde oksijenli bileşikleri olarak bulunur. • Na2B4O7 x 10H2O (SODYUM TETRABORAT DEKAHİDRAT):

• • •

Formülü Na2O.2B2O3.10H2O şeklinde de yazılabilir. Tabiattaki boraks bileşiğidir. NaBO2H2O2 x 3H2O (KATI PETROL): Doğadaki bor filizinin en önemlisidir. Bu bileşikten elde edilen H2 ile havadaki O2 yakılarak enerji elde edilir. NaBO3 X 4H2O (SODYUM PERBORAT TETRAHİDRAT): Otomobil camı imalinde yaygın olarak kullanılır. KALSİNE TİNKAL: % 33 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; CaO de ihtiva eder. KOLEMANİT: Formülü Ca2B6O11 x 5H2O’dur. 2CaO.3B2O3.5H2O şeklinde de yazılabilir. % 45 B2O3 bileşiği 61


içeren bor cevheridir. Bileşiminde CaO de ihtiva eder. Formülü 2CaO.3B2O3.5H2O ile gösterilir. Ca2B6O11 x 5H2O şeklinde de yazılabilir. • KERNİT: Formülü Na2B4O5.(OH)4.2H2O ile gösterilir. • ÜLEKSİT: NaCaB5O9.8H2O • PROBERTİT: NaCaB5O9.5H2O

BOR MADENİ TÜRKİYE İÇİN STRATEJİK ÖNEME SAHİPTİR • Dünya bor rezervinin % 76’sı Türkiye’dedir. Bor madeninin •

• • • • • •

üretiminde ve ihracatında Türkiye dünyada birinci sıradadır. Ülkemizde bor Kütahya–Emet’te bulunmaktadır. Bolu tüneli havalisinde de bor bulunmuştur. Bolu tüneli yapımı 15 sene sürmüştür. Ülkemizdeki bor üretim merkezleri; Balıkesir– Bandırma, Balıkesir–Bigadiç, Eskişehir–Kırka, Bursa– Kestelek’tedir. Bor, doğada genelde cevherleri hâlinde bulunur. Nadiren elementel hâlde de bulunur. Elementel hâldeki kullanım alanları ve yakıt olarak kullanımı aslında çok daha önemlidir. Çeşitli yöntemlerle, doğal bor bileşiğinden bor elementi elde edilir. Türkiye’de bu üretime henüz başlanmamıştır. Borun dünya fiyatını Türkiye belirlemektedir. Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır.

BOR ELEMENTİNİN VE BOR ALAŞIMLARININ KULLANILDIĞI YERLER BOR ELEMENTİNİN KULLANILDIĞI YERLER • Bor elementi, nükleer reaktörlerde nötron soğurucu olarak

kullanılır. Kütle numarası 10 olan bor atomu 1 adet nötron 62


soğurur, kütle numarası 11 olan bor atomu oluşur. • Kütle numarası 11 olan radyoaktif bor atomu alfa ışıması yapar, kanser tedavisinde kullanılır. Kütle numarası 7 olan lityum atomu ve helyum çekirdeği oluşur. • Borun elementel hâldeki kullanım alanları, alaşımları hâlindeki kullanım alanları ve yakıt olarak kullanımı aslında çok daha önemlidir.

BOR ALAŞIMLARININ KULLANILDIĞI YERLER • Önemli bir kullanım alanı bor alaşımlarıdır. Borun çelikle olan

• • • • • • • • •

alaşımı elastikiyet kazanır. Bu özelliğinden dolayı 150 katlı binalarda kullanılır. Uzay mekiği yapımında da bor alaşımları kullanılmaktadır. LCD televizyon ekranı yapımında da bor alaşımları kullanılmaktadır. Küçük atom numarasına sahip olması borun alaşım sayısını arttırır. Çeşitli bor alaşımları 400 farklı alanda kullanılmaktadır. Bor alaşımları yalıtım malzemesi imalinde kullanılır. Bor alaşımlarının hızlı tren rayı yapımında kullanılmasının ayrı bir önemi vardır. Bor telleri, plastik ve metallerle kullanılırsa, bu malzemelerin dayanıklılığını arttırır. Borun magnezyumla yaptığı alaşımlar bilgisayarın 4 kat daha hızlı çalışmasını sağlar. Ferrobor alaşımlarının kullanıldığı yerlerin ayrı bir önemi vardır.

FERROBOR ALAŞIMLARININ KULLANILDIĞI YERLER • Farklı bileşen ve yüzdedeki borlu çeliklerin geniş kullanım

alanı vardır. • Demir bor (ferrobor), nikel bor ve kobalt bor alaşımları 63


• • • •

• • •

Yüksek Teknoloji Seramik ve Kompozitleri Araştırma Merkezi (YTSKAM) laboratuvarlarında geliştirilmiş derin daldırmalı ark ocağında, borik asidin yüksek sıcaklıkta karbonla indirgenmesi ile üretilmektedir. %0,04-%4,2 bor içeren demir bor (ferrobor) alaşımları ve yüzeyinde ince FeB tabakası olan borlanmış çelikler, 800°C ile 1000 °C arası sıcaklığa kadar oksidasyona dayanıklıdır. Bu nedenle yüksek sıcaklıkta korozyona uğrayabilecek alanlarda kullanılır. Nd-Fe-B (neodyum ferrobor) mıknatısları ticari olarak en yüksek mukavemete ve yüksek yoğunluğa sahiptir. 850 g’lık Nd-Fe-B mıknatısı, 3 kg’lık ferritin yaptığı işi yapmaktadır. Ferrobor alaşımı, yüksek oranda Mn, Ni, Cr ve Mo’in sağlayabileceği sertleşebilirlik özelliğini düşük oranlarda sağlar. Ferrobor alaşımı, paslanmaz çeliklerde kaynak kabiliyetini yükseltir. Ferrobor alaşımı, nükleer reaktörlerde regülatör çubuğu yapımında kullanılır. Ferrobor alaşımı, otomobillerin sileceklerinde ve marş motorlarında kullanılır. Ferrobor alaşımı, hadde merdaneleri üretiminde kullanılır. Haddehanelerde metaller merdanelerden geçirilerek tel durumuna getirilir, metallere ezmek suretiyle şekil verilir. Kullanılan hadde makinesinin türlü çapta delikleri vardır ve ferrobor alaşımından yapılmıştır. Ferrobor alaşımı, yassı ve derin çekme işlemine tabi tutulacak çeliklerde kullanılır. Demir bor alaşımları, çeliklerde yüzey sertleştirme amacıyla kullanılır. Ferrobor alaşımı, mineralleri manyetik ayırmada kullanılır. Manyetik ayırım, cevherleri oluşturan mineralleri farklı manyetik duyarlılığına göre ayırma işlemidir. Ferrobor alaşımları, cep telefonlarında, EKG vb. cihazların sensörlerinde, metalik cam üretiminde ve yüksek frekanslı 64


trafo çekirdeklerinde kullanılır. Trafo çekirdeği, trafonun merkezidir.

BOR BİLEŞİKLERİ, BOR BİLEŞİKLERİNİN ÖZELLİKLERİ VE BOR BİLEŞİKLERİNİN ÖZEL KULLANIM ALANLARI KATI PETROL ADIYLA BİLİNEN BOR CEVHERİNDEN (NaBO2H2O2 x 3H2O) HİDROJEN ELDE EDİLMESİ • Katı petrol de denilen NaBO2H2O2 x 3H2O bileşiğinden bir dizi

reaksiyon sonucu önce NaBH4 (sodyum borohidrür) elde edilir. • NaBH4 bileşiğinin H2O ile tepkimesinden NaBO2 (sodyum metaborat) oluşur. NaBH4 + 2H2O → 4H2 + NaBO2 • Son olarak da oluşan H2 (hidrojen) gazı havadaki O2 (oksijen) ile yanarak enerji verir. 2H2 + O2 → 2H2O + enerji

KOLEMANİT CEVHERİNDEN BORİK ASİT ÜRETİMİ • Ca2B6O11.5H2O + 2H2SO4 + 6H2O → 2CaSO4.2H2O + 6H3BO3

BORİK ASİTTEN B2O3 ELDE EDİLMESİ • 2H3BO3 ⇄ B2O3 + 3H2O • Tepkime ısı etkisiyle gerçekleşir. • Çift yönlü tepkime olduğundan oluşan su, ortamdan çekilerek

tepkimenin ileri yönde gerçekleşmesi sağlanır. • Tepkime iki basamakta gerçekleşir; ilk basamakta metaborik 65


asit (HBO2), ikinci basamakta bor trioksit (B2O3) oluşur. • 2H3BO3 ⇄ 2HBO2 + 2H2O • 2HBO2 ⇄ B2O3 + H2O • Kütahya-Gediz’de bulunan Ilıca Kaplıcası’nın suyu doğal olarak metaborik asit (HBO2) içerir.

B2O3 • B2O3 bileşiği borik asit elde edilmesinde kullanılır:

B2O3 + 3H2O → 2H3BO3 B2O3 + 3H2O → 2B(OH)3 • B2O3 bileşiğinin başlıca reaksiyonları şunlardır: B2O3 + 8HCl → 2HBCl4 + 3H2O B2O3+6KCl+H2SO4→2BCl3+K2SO4+3H2O

YAPAY BOR BİLEŞİĞİ: H3BO3 (BORİK ASİT) • Borik asit H3BO3 veya B(OH)3 formülü ile gösterilir. • Alerjik göz kaşıntılarında borik asit çözeltisi göz damlası •

• • • • • •

olarak kullanılır. Borik asitli göz damlalarının antiseptik özelliği de vardır. Bazı göz pomatları ve talk pudraları da borik asit içerir. Bu ilaçların içine genellikle %5–10 konsantrasyonunda katılmaktadır. Borik asit, kâğıt gibi selülozik malzemelerin alev almasını önlediği için, evlerde kullanılan duvar kâğıtlarına yangın riskini azaltmak için %5 oranında eklenir. Borik asit, nikel kaplamada kullanılır. Borik asit, beyaz toz hâlinde katı bir bileşiktir. Kütahya Emet’te, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait devletin borik asit fabrikası vardır. Borik asit yapay bir bileşiktir. Kütahya Emet’te borik asit fabrikasında; yine Emet’te çıkarılan bor cevherinden, borik asit elde edilmektedir. Günümüzde bor Türkiye’de, en çok borik asit olarak ihraç edilmektedir. 66


• Borik asit, pek çok sektörde yaygın olarak kullanılmaktadır.

BORAKS (Na2B4O7.10H2O) • Formülü Na2O.2B2O3.10H2O şeklinde de yazılabilir. • Tetraborik asidin (H2B4O7) sodyum tuzu olup sulu çözeltisi

bazik özellik gösterir. • Boraksın 320 °C ile 400 °C arasında ısıtılmasıyla susuz boraks kristalleri elde edilir. • Boraks, ısı değişikliğine dayanıklı pyreks cam yapımında kullanılır. • Toz hâlindeki boraks, renkli cam imalinde camı renklendirmek için katkı maddesi olarak kullanılır; örneğin boraks, kobalt oksitle ısıtılırsa mavi renkli bir pigment oluşturur. Bu pigment cama katıldığında mavi renkli emaye imalinde kullanılan cam elde edilir. Co(BO2)2 boraks incisi adıyla bilinir. Na2B4O7 + CoO → 2NaBO2 + Co(BO2)2 • Boraks, suların sertliğinin giderilmesinde kullanılır. • Boraks, glazür (kaplama, sır) çamurlarının bileşenlerindendir. Glazür çamurları ile emaye, porselen vb. malzemelerin iç ve dış kısımları kaplanır. • Bakteri öldürücü niteliği, suda kolay çözünmesi, mükemmel su yumuşatıcı özelliği nedeniyle sabun ve deterjanlarda %10 boraks kullanılır.

BORAKS VE BORİK ASİDİN ORTAK KULLANIM ALANLARI • Boraks ve borik asit, bakteri öldürücü niteliği, suda kolay

çözünmesi, mükemmel su yumuşatıcı özellikleriyle sabunlarda, temizleyicilerde, deterjanlarda, çok çeşitli ilaçların yapımında, tekstil boyamalarında, çeşitli malzemelerin uzun süre korunmasında, hafif-dayanımlı alaşımların yapılmasında ve tarım endüstrisinde çok yaygın 67


kullanım alanlarına sahiptir. • Ahşap malzemelerin kullanım sürelerinin uzatılması için, boraks ve borik asitten elde edilen bir çözelti kullanılır. Bu çözelti ile muamele görmüş ahşap malzemeler, yavaş yavaş kurutulduğunda bozulmadan ve çürümeden uzun süre kullanılabilir.

SODYUM PERBORAT TETRAHİDRAT (NaBO3.4H2O) • Otomobil camı imalinde yaygın olarak kullanılır. • Boraks ve hidrojen peroksit çözeltisinden kristalizasyon

yoluyla sodyum perborat yapay olarak da elde edilebilir. • Sodyum perborat, bor atomuna köprü şeklinde bağlanmış bulunan peroksi grupları (-O-O-) sayesinde renkleri soldurmayan ağartıcıların imalinde kullanılır. • Toz deterjan üretiminde, deterjanın beyazlatıcı etkisini arttırmak için % 10–20 arasında sodyum perborat katılır.

BORANLAR (B-H) B ile H arasında oluşan bileşiklere boranlar denir. En kararlı boranın formülü: B2H6 Boranların oran formülü: BnHn+4 ve BnHn+6 B2H6: Gaz B9H15: Sıvı B10H14: Katı Bor oranı arttıkça gazdan katıya doğru geçiş olmuştur. Boranlar, hidrojence zengin oldukları için enerji ham maddesi olarak kullanılırlar. Hidrojen kimyasal olarak metal hidrür, yarı metal hidrür olarak depolanabilmektedir. • Metalik magnezyum, bor trioksit ile ısıtılıp oluşan ürün asitlerle etkileşirse bir gaz oluşur. Bu gaz, uçucu bir madde olan bor hidrür bileşiklerini içerir. • Bor hidrürler, bor atomunun sayısına göre diboran (B2H6), • • • • • • • •

68


tetraboran (B4H10), pentaboran (B5H11) gibi isimler alır. • Diboran (B2H6), renksiz bir gazdır ve yüksek sıcaklığa kadar ısıtıldığında hidrojen ve saf bora ayrışır. B2H6(g) → 2B + 3H2(g) • Boranlardan tetraboran (B4H10), yakıt olarak füzelerde kullanılır. Bu nedenle bor, uzay araştırmalarında stratejik bir öneme sahiptir.

SODYUM BOROHİDRÜR (NaBH4) • Sodyum borohidrür (NaBH4), oto endüstrisi bakımından

önemli bir bileşiktir. Susuz bir çözücüde çözünmüş bor triklorürün sodyum hidrür ile tepkimesinden elde edilir. 4NaH + BCl3 → NaBH4 + 3NaCl • Sodyum borohidrür (NaBH4) organik kimyada çok kullanılan bir indirgendir. • Sodyum borohidrürün iyi bir hidrojen kaynağı olmasından dolayı füze katı yakıtlarında, yüksek enerjili jet motorlarında ve roketlerde saf hidrojen kaynağı olarak kullanılması hususunda çalışmalar yapılmaktadır. • Sodyum borohidrür (NaBH4) herhangi bir yüzeyin nikel ile kaplanmasında kullanılır.

BN (BOR NİTRÜR) • BN (Bor nitrür) bileşiğinin elde edilmesine ait tepkime sıcakta

gerçekleşir. B2O3 + 2NH3 → 2BN + 3H2O • Bor nitrür bileşiği matkap ucu olarak kullanılır. Ayrıca sertleşmede aşınmayı önleyici olarak ve kaplama malzemesi olarak kullanılır.

BOR BİLEŞİKLERİNİN GENEL KULLANIM ALANLARI • Bor bileşikleri, hidrojen kaynağıdır. Bordan elde edilen 69


• • • •

• •

hidrojen, yakıt olarak kullanılır. Bor bileşiğinin içerdiği hidrojen yakıtıyla çalışan arabalar vardır. Bunlara bor arabaları denir. Borun yakıt olarak kullanılması, en önemli kullanım alanıdır. Bu alanda, gelecekte çok ileri gelişmelerin olacağı tahmin edilmektedir. Bor cevherinden elde edilen hidrojenin, hava oksijeniyle yanması suretiyle çalışan bor pili ve bor reaktörü de vardır. Dezenfektan olarak kullanılır. Cam elyafının yapısında kullanılır. Cam ile borat karışımı pyreks camını oluşturur, pyreks camından yapılmış mutfaklarda kullanılan kaliteli cam kaplar borcam adıyla bilinir. Bor; deterjan, seramik, ısı izolasyonu, ilaç, elektronik, tarım, sağlık, tekstil, cam vb. pek çok sektörde yaygın olarak kullanılır. Bor; deterjan, seramik, ısı yalıtımı, ilaç, elektronik, tarım, sağlık, tekstil, cam, çimento, kozmetik, fotoğrafçılık, dericilik, kâğıt vb. pek çok sektörde yaygın olarak kullanılır. Tekstil endüstrisinde tekstil boyalarının bileşenlerindendir. Bor bileşikleri kaplama endüstrisinde elektrolit sıvısı olarak kullanılır.

BOR ALLOTROPLARI • AMORF BOR • KRİSTAL BOR • YÜKSEK SAFLIKTA BOR

B2O3 BİLEŞİĞİNDEN AMORF BOR ELDE EDİLMESİ • B2O3 + 3Mg → 3MgO + 2B(k) (Tepkime, ısı etkisiyle

gerçekleşir.) • Amorf bor, kahverengidir. • Bazı çelik alaşımlarında bulunur ve nükleer reaktörlerde 70


kullanılır. • Safsızlık içerir (BO, B4O5).

KRİSTAL BOR ELDE EDİLMESİ • B2O3 + 2Al → Al2O3 + 2B(k) • Safsızlık da içerir (AlB2). • Daha saf kristal bor elde etmek için bor triklorür hidrojen ile

indirgenir. • 2BCl3 + 3H2 → 2B(k) + 6HCl • Kristal bor, elmastan sonra elementlerin en sertidir. Sertlik, çizilmeye karşı dirençtir; sertliğin ölçüsü Mohs birimiyle ifade edilir.

YÜKSEK SAFLIKTA BOR ELDE EDİLMESİ • KBF4 + 3Na → B(k) + KF + 3NaF • KBF4 (potasyum floroborat) bileşiğinin elektroliziyle de yüksek

saflıkta bor elde edilir.

BOR NİÇİN ÖZELLEŞTİRİLMEDİ? (BOR POLİTİKAMIZ) • Yakın bir geçmişte Türkiye’deki bor rezervlerini uluslararası • • • •

tröstler ele geçirmeye çalıştılar. Özelleştirme günlerinde bora talipmiş gibi gözüken yerli firmalar, yabancıların taşeronuydu. Bu ayak oyunlarından dolayı bor özelleştirme kapsamından çıkarıldı. Bor, Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmaktadır ve işlenmektedir. Eti Maden İşletmeleri, bir devlet kuruluşudur. Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır.

DAVY (DEVİ) 71


• Elektrolizle bor elementini elde etmeyi başaran Davy (Devi)

adlı bilim adamıdır.

ALÜMİNYUM • Alüminyum doğada elementel hâlde bulunmaz. • Bileşikleri hâlinde bulunur. • Alüminyum doğada oksit, hidratlanmış oksit ve silikat hâlinde

bulunur. Alüminyum oksit doğada bulunan hemen hemen her mineralde mevcuttur. Fakat alüminyum elde edilmesinde bu minerallerin hepsi kullanılmaz; çünkü bu minerallerdeki alüminyum miktarı azdır. • Manavgat suyu adı altında Toros dağlarında Al araştırıyoruz. • Doğadaki başlıca alüminyum mineralleri feldspat, kil, mika, boksit ve turkosit cevherleridir.

DOĞADAKİ ALÜMİNYUM MİNERALLERİNİN FORMÜLLERİ • • • •

Feldspat: (K2Na2Ca)O.Al2O3.6SiO2 Mika: K(Mg, Fe)3.AlSi3O10.OH Boksit: (Al2O3.H2O) (Al2O3.3H2O) Turkosit: Al2(OH)3PO4.H2O

FELDSPAT • Kil endüstrisinin ana ham maddesidir. Volkanik kayaların

yapısında üç tip feldspat bulunur. • Potas feldspat: K2O. Al2O3. 6SiO2 (potasyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) • Soda feldspat: Na2O. Al2O3. 6SiO2 (sodyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit) • Kireç feldspat: CaO. Al2O3. 6SiO2 (kalsiyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum dioksit)

KİL 72


• Hidratlı alüminyum silikattır. • Seramik endüstrisinde ve ısıya dayanıklı ateş tuğlası

yapımında kullanılır. • Kil adıyla bilinen birçok mineral vardır. Bunlardan en saf olanı Al2O3. 2SiO2. 2H2O formülüyle gösterilen kaolindir. Kaolin; feldspatın, su ve karbon dioksit ile ayrışması sonucu oluşur. K2O. Al2O3. 6SiO2 + CO2 + 2H2O → K2CO3 + Al2O3. 2SiO2. 2H2O + 4SiO2 Yapısında demir oksitleri içeren kaolin, adi kil adı ile bilinir. Seramik, fayans, porselen, emaye ve tuğla yapımında kil kullanılır. • Kil mineralleri tabakaları arasında bulunan Na+1, K+1, Ca+2, Mg+2 gibi katyonlar, birtakım inorganik ya da organik anyon ve katyonlarla yer değiştirebilirler; bu katyonlara değişebilen katyonlar denir. Değişebilen katyon olarak Na+1 içeren bir kil, CaCl2 çözeltisi ile karıştırıldığında çözeltideki 1 adet Ca+2 iyonu, 2 adet Na+1 iyonunun yerini alır. Bu işleme katyon değiştirme denir. Kil mineraliyle yapılan çalışmalarda katyon değişimi önemlidir.

BOKSİT • Hidratlanmış alüminyum oksit mineralidir, alüminyum oksidin

monohidrat (Al2O3.H2O) ve trihidratlarının (Al2O3.3H2O) karışımıdır. • Türkiye’de Seydişehir, Antalya, Adana, Gaziantep ve Muğla’da geniş boksit yatakları bulunmaktadır.

ALÜMİNYUM ÜRETİM YÖNTEMİ • Doğada bulunan alümino silikat minerallerinden alüminyum

elde edilmez; çünkü bu mineraller kararlıdırlar ve diğer minerallerle karışmış durumda bulunurlar. • Endüstride alüminyum üretimi için yalnızca boksit minerali kullanılmaktadır. 73


BOKSİT CEVHERİNDEN ALÜMİNYUM ELDE EDİLMESİ İKİ BASAMAKTA GERÇEKLEŞTİRİLİR • 1. Boksitten (Al2O3.H2O ve Al2O3.3H2O karışımı) saf alümin

(Al2O3) üretimi • 2. Alümin (Al2O3) bileşiğinin elektrolizi ile metalik alüminyum (Al) üretimi

BOKSİTTEN (Al2O3.H2O VE Al2O3.3H2O KARIŞIMI) SAF ALÜMİN (Al2O3) ÜRETİMİ • Yüksek tenörlü boksit cevherlerine Bayer Yöntemi (Yaş

Yöntem), düşük tenörlü boksit cevherlerine Kuru Yöntem uygulanır. • Cevherde bulunan veya cevherin zenginleştirilmesiyle ya da işlenmesiyle elde edilen ürünün içindeki kıymetli elementin yüzdesine tenör denir.

ALÜMİN (Al2O3)’İN ELEKTROLİZİ İLE METALİK ALÜMİNYUM (Al) ÜRETİMİ • Metalik alüminyum, saf alümin (Al2O3)’in kriyolit (Na3AlF6)’li • • • • •

ortamda elektrolizinden elde edilir. Katotta alüminyum, anotta oksijen elde edilir. 2Al2O3 → 4Al + 3O2 (toplam tepkime) 4Al+3 +12e–1 → 4Al (katot tepkimesi) 6O–2 → 3O2 +12e–1 (anot tepkimesi) Elektroliz işlemi esnasında oluşan metalik alüminyum, hücrenin dibine çöker ve belirli sürelerle buradan alınır. Hücreden alınan alüminyum genellikle % 99,5–99,9 arasında saflıktadır ve içerdiği ana safsızlıklar demir ve silisyumdur. Elektroliz işleminden sonra elde edilen alüminyum; blok, 74


levha, kütük, çubuk ve külçe hâlinde piyasaya sürülür.

ALÜMİNYUM METALİNİN ÖZELLİKLERİ • İyi bir indirgendir. • Asitlerle ve bazlarla tepkimeye girer. • Toz alüminyum hava ile veya diğer yükseltgenlerle kolayca

yükseltgenir. • % 99,9 saflaştırılmış alüminyum ısı ve elektriği daha iyi iletir, daha kolay işlenebilir ve daha dayanıklıdır.

ALÜMİNYUM METALİNİN KULLANILDIĞI YERLER • Otomobil, gemi, vagon ve uçak yapımında, elektrik ve kimya

endüstrisinde, mutfak araç–gereçlerinin ve elektrikli ev aletlerinin imalinde kullanılır.

• • • • •

Vagonlar, alüminyum metalinden olmalıdır; çünkü alüminyum metali hafiftir. Vagonlara demir taşıtmamalıdır. Alüminyum folyo yapımında kullanılır. Roket yakıtlarında ve patlayıcılarda kullanılır. Yapı malzemesi, refraktör ve iletken yapımında kullanılır. Alüminyum, büyük ölçüde alaşım yapımında kullanılır.

ALÜMİNYUM ALAŞIMLARI, ÖZELLİKLERİ VE KULLANILDIĞI YERLER • Duralümin (% 94 Al, % 4 Cu, % 1 Mn, % 1 Mg ve az miktarda

Si): Sert ve hafiftir, fiziksel ve kimyasal aşındırıcılara karşı dayanıklıdır. Havacılık, otomobil, gemi ve kimya endüstrinde, fotoğrafçılık ve spor malzemeleri imalinde, bazı ev eşyaları ve hassas ölçü aletlerinin yapımında kullanılır. • Silumin (% 84 Al, % 16 Si): Kimyasal etkilere karşı dayanıklıdır. Kimya endüstrisinde kullanılan metal kapların 75


• • •

yapımında kullanılır. Titanal (% 85,5 Al, % 7 Zn, % 2,5 Mg, % 1,7 Cu, % 0,1 Zr): Darbeye karşı direnç, çekmeye karşı dayanım ve esneklik gibi yüksek mekanik özellikler gösterir. Yüksek performans sağlaması istenen spor malzemelerinin üretiminde (kayak, snowboard) kullanılır. Magnoks (Al, Mg): Korozyona karşı dayanıklıdır. Nükleer reaktörlerde kullanılır. Mangalyum (% 70-% 90 Al, kalan kısım Mn) Linit (% 87-% 95 Al, kalan kısım Cu, Zn, Fe, Mg)

ALÜMİNYUMUN DOĞAL FORMLARI (ALÜMİNA ÇEŞİTLERİ) • Alümina: Al2O3 (Alüminyum oksit) • �-Al2O3 (Alfa alümina): Oksit kristalleri sıkı istiflenmiştir,

düzgün dörtyüzlüdür. Alüminyum katyonları, kristaldeki tetrahedral boşluklara girer. • �-Al2O3 (Gama alümina): Düzensiz makro kristallerdir. Alfaya göre daha yumuşaktır.

ALÜMİNYUM OKSİT (Al2O3) İÇEREN DEĞERLİ TAŞLAR • • • • •

Rubin: Kırmızı yakut Mavi safir: Gök mavisi yakut Beyaz safir: Saf korundum Amoraid: Yeşil zümrüt Bu dört değerli taş da �-Al2O3 (Alfa alüminyum oksit) içerir.

YAYGIN ALÜMİNYUM BİLEŞİKLERİ VE KULLANILDIĞI YERLER

76


ALÜMİNA (Al2O3)’NIN KULLANILDIĞI YERLER • Alümina olarak bilinen alüminyum oksidin (Al2O3) çeşitli

• • •

yapıları mevcuttur. Kristal yapıdaki alüminyum okside korundum denir. Beyaz safir olarak bilinen saf korundum, değerli bir taştır. Değerli taşlar genelde az miktarda geçiş metali de içerir. Yakut ve safir minerallerinin iyi kristalleri mücevhercilikte kullanılır. Değersiz olanları ise metal kesme, parlatma ve aşındırma işlerinde kullanılır. Kıyafete hasar vermeden iyi bir aşındırma yapmak için tekstil sektöründe ve metalleri aşındırmak için disk şeklindeki bileme taşlarının imalinde kullanılır. Alümina, alüminyum üretimi dışında yalıtkanların, bujilerin ve daha pek çok ürünün yapımında kullanılır.

ALÜMİNYUM SÜLFAT VE KULLANILDIĞI YERLER • Alüminyum sülfat, sülfürik asidin hidratlı alüminyum okside • • • • •

etki ettirilmesiyle elde edilen renksiz, şeffaf bir tuzdur. İlaç, kozmetik, yangın söndürücü gibi çeşitli sanayi dallarında değişik amaçlarla kullanılır. Tekstil endüstrisinde mordan maddesi olarak kullanılır. Gıda katkısı olarak kullanılır. Boyacılıkta ve kâğıt fabrikalarında kâğıdı tutkallamak için kullanılır. Beton için su geçirmezlik ajanı, katı ve sıvı yağlar için berraklaştırma ajanı, petrol rafineri proseslerinde koku ve renk giderici ajan olarak kullanılır. İçme suyu ve pis atık suyu (lağım suyu) arıtımında sudaki kirlilikleri dibe çöktürmek için çöktürme ajanı olarak kullanılır.

ŞAP VE KULLANILDIĞI YERLER • Boya endüstrisinde mordan madde olarak kullanılır. 77


• • • • • •

Mordanlama tekstil elyafını doğal boyar maddelerle boyamak için kullanılan bir ön işlemdir. Metal tuzlarını tekstil elyafına bağlama işlemine mordanlama, bu amaç için kullanılan maddelere de mordan maddeler denir. Mordan maddeler olarak suda çözünen metal tuzları kullanılır. En önemli mordan maddesi şaptır. Şapın kimyasal adı potasyum alüminyum sülfattır. Şap, çift tuzdur. Şap, kan taşı adıyla bilinir; damar daraltıcı özelliği vardır. Formülü, KAl(SO4)2’tür. Tekstil, gübre, deri ve kâğıt endüstrisinde de kullanılır.

ALÜMİNYUM KLORÜR (AlCl3) VE KULLANILDIĞI YERLER • Eritilmiş alüminyumun gaz hâlindeki klorla tepkimesi

sonucunda meydana gelir. • Birçok organik bileşiğin sentezinde katalizör olarak, petrol endüstrisinde ve kauçuk elde edilmesinde kullanılır. • Kristal alüminyum klorür ise tekstil endüstrisinde, bazı özel sabunların yapılmasında ve suyun temizlenmesinde kullanılır. • Antipersperant etkiye sahiptir. % 10-15’lik alüminyum klorür çözeltisi aşırı terlemeye karşı kullanılır, ter kanallarını tıkayarak etki eder.

ALÜMİNYUM HİDROKSİT VE KULLANILDIĞI YERLER • Formülü, Al(OH)3’tür. • Su geçirmez kumaş yapımında kullanılır. • Antiasit mide pastillerinin bir kısmı alüminyum hidroksittir.

ALÜMİNYUM HİDRÜR (AlH3) VE 78


KULLANILDIĞI YERLER • Önemli bir indirgendir. • Polimerize bir katıdır. • Tetrahidro alüminatların elde edilmesinde kullanılır.

LİTYUM ALÜMİNYUM HİDRÜR (LiAlH4) VE KULLANILDIĞI YERLER • Organik kimyada aldehit ve ketonların alkollere

indirgenmesini sağlarlar; bu tepkime organik kimyada oldukça önemli bir tepkimedir.

GALYUM, İNDİYUM VE TALYUM GALYUM • Galyumun erime noktası (29,78 °C) ve kaynama noktası

(2403 °C) arasındaki farktan yararlanılarak yüksek sıcaklık termometreleri yapılmaktadır. • Galyum dişçilikte de dolgu alaşımı yapımında çok az da olsa kullanılır. • Galyum, tuzlarından elektroliz yoluyla elde edilen mavi-beyaz renkli bir metaldir. • Eridiği zaman hacim azalması gösterir.

İNDİYUM • İndiyum, tuzlarından elektroliz yoluyla elde edilir. • Dişçilik ve kuyumculukta kullanılan alaşımlara az oranda

katıldığında matlaşmayı önler. • İndiyumla kaplanan metal yüzeyler, aşınmaya ve atmosfer etkilerine karşı dayanıklılık kazanır; bu nedenle yarış arabası ve uçaklarda kullanılır. • Çok sert bir metaldir. 79


• Optik aygıtlarda indiyumlu ayna kullanılır.

TALYUM • Talyum, tuzlarından elektroliz yoluyla elde edilir. • Kurşuna benzeyen mavimsi beyaz renkte parlak görünümlü

bir metaldir. • Talyumun hem +1 hem de +3 yükseltgenme basamağında bileşikleri vardır. En önemli bileşikleri arasında TlCl, TlCl3, TlAl(SO4)2.12H2O (talyum şapı) bulunur. • Yüksek sıcaklıkta yeşil renkli bir alevle yanarak talyum oksit oluşturur. • Talyum bileşikleri çok zehirli olduğundan fare öldürücü olarak kullanılır.

7. BÖLÜM: 4A GRUBU ELEMENTLERİ C (KARBON) VE ALLOTROPLARI • Kömür, elmas ve grafit olmak üzere başlıca üç allotropu

• • • •

vardır. Kömür yakacak, elmas ziynet eşyası, grafit ise elektrot ve kurşun kalem ucu olarak kullanılır. Kömür amorf yapıdadır. Elmasın koordinasyon sayısı 4’tür. C-C atomları arasındaki bağ uzunluğu 1,54 Å’dür. Elektriği iletmez. Kristal yapıdadır. Grafitin koordinasyon sayısı 6’dır. C-C bağ uzunluğu 1,32 Å’dür. Elektriği iletir. Grafit de amorf yapıdadır. Fulloren (fullorin) veya C60 adıyla bilinen dördüncü bir allotropu vardır.

ŞEKERİN KÖMÜRLEŞMESİ • C12H22O11 → 12C + 11H2O

80


C (KARBON) VE İZOTOPLARI •

12

C, 13C, 14C olmak üzere 3 izotopu vardır.

CO (KARBON MONOKSİT) • 800 birim havada 1 birim CO varsa ve 30 dakika solunursa

ölüm meydana gelir. • CO bileşiğinin Lewis yapısında C ile O arasında 1 adet üçlü bağ (3 adet ortaklanmış elektron çifti) ve hem C hem de O’da 1 adet ortaklanmamış elektron bulunur. • CO + H2O → CO2 + H2

CO2 (KARBON DİOKSİT) • • • •

C + O2 → CO2 CH4 + 2O2 → CO2 + 2H2O Kuru buz: Katı CO2 Sera etkisi: CO2 gazı dünyanın çevresinde hava kirliliği nedeniyle kalın bir tabaka oluşturuyor, bunun sonucunda aşırı ısınmaya sebep oluyor, neticede dünyanın dengesi bozuluyor. İşte buna sera etkisi denir.

KARBONATLAR • NaHCO3 (SODYUM BİKARBONAT): Yemek sodası ve

kabartma tozu olarak satılan maddedir. • H2CO3 (KARBONİK ASİT): Kola ve gazoz gibi içeceklerdeki gazın esas maddesidir. H2CO3, CO2 (karbon dioksit) çözeltisidir. • Na2CO3 (SODYUM KARBONAT): Soda, çamaşır sodası, trona diğer isimleridir. Doğal bileşiktir. • CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT): Kalsiyum karbonatın piyasa adı, kireç taşıdır. Mermer taşı, % 98 ile % 100’lük; kalker taşı ise % 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat bileşiğidir. CaCO3’tan; çimento, tuğla, fayans ve harç gibi çeşitli 81


maddeler üretilir. Çimento; CaCO3’ın pişirme, soğutma ve öğütme işlemlerinden geçirilmesiyle elde edilir.

SODA (ÇAMAŞIR SODASI) • Van gölü suyu, çamaşır sodası çözeltisidir. Ancak, içinde her

çeşit deterjan da vardır. • Soda saf hâlde Beypazarı’nda bulunur. • Doğada beyazımsı renksiz, şeffaf ve taş şeklindedir. • Piyasadaki sodalar, sodanın toz edilmişidir. • Çamaşır sodasına, trona da denir. • Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın ihtiyacını

karşılayacak kadar çokluktadır. • İleride sabun ve deterjanın yerini alacak kıymette bir kaynağımızdır. • Soda denildiğinde çamaşır sodası anlaşılır, yemek sodası anlaşılmaz. • Kristal suyu içereni Na2CO3 x 10H2O formülü ile gösterilir.

DİĞER ANORGANİK KARBON BİLEŞİKLERİ • CaC2 (KALSİYUM ASETİLENÜR): Karpit adıyla tanıdığımız

kirli beyaz görünümlü taştır. Olgunlaşmamış muzlar, olgun gösterilmek için karpitlenir; sağlık açısından dalında olgunlaşmışı tercih edilmelidir. Ayrıca karpit üzerine basit bir düzenekle su dökülür, asetilen gazı açığa çıkar; açığa çıkan asetilen gazı ile de kaporta kaynağı yapılır. • CaO (KALSİYUM OKSİT): Sönmemiş kireçtir. • Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT): Sönmüş kireç ismiyle satılan, suda çözünmeyen beyaz tozdur. Kireç denince, sönmüş kireç anlaşılır. Badana yapımında kireç süspansiyonu kullanılır. Kireç suyu; doymuş veya doymamış Ca(OH)2 çözeltisidir. Harç; Ca(OH)2’in kum, çimento ve suyla olan karışımıdır. 82


ORGANİK KARBON BİLEŞİKLERİ • Karbon bileşikleri denilince tüm organik bileşikler anlaşılır. • Organik bileşiklerin tamamı karbon içerir. Bu nedenle organik • • • • • • • • • • • • • •

bileşiklere karbon bileşikleri de denir. Karbonhidrat, protein, yağ, hidrokarbon, alkol, eter, aldehit, keton, ester, karboksilli asit vb. bileşiklerdir. CH3COOH (ASETİK ASİT) C6H12O6 (GLİKOZ) C12H22O11 (ŞEKER) CH4 (METAN) C2H2 (ASETİLEN) C3H8 (PROPAN) C4H10 (BÜTAN) C8H18 (OKTAN) C2H5OH (ETİL ALKOL) C2H4 (ETİLEN) COCl2 (FOSGEN) CCl4 (KARBON TETRAKLORÜR) CS2 (KARBON SÜLFÜR)

Si (SİLİSYUM) • Dünyada oksijenden sonra en çok bulunan element • • • • • •

silisyumdur. Kuvars SiO2 kristalidir. Silis denildiğinde SiO2 bileşiği anlaşılmalıdır. Silikon (RSiO)n formülündedir. R, fenil veya etildir. Orto silikat: (SiO4)–4 Piro silikat: (Si2O7)–6 Silikat: (SiO3)–2

Si (SİLİSYUM) İÇEREN DEĞERLİ TAŞLAR • Kuvars (kuvartz), akik taşı ve çakmak taşı silisyum kristalidir. 83


• Akik taşlarının her çeşidi stres ve gama iyi gelir. • Kırmızı akik taşı meni noksaniyetini tamamlar, kan dolaşımını • • • •

düzenler. Mavi akik taşı, düşünce yeteneğini geliştirir ve güzel konuşmayı sağlar. Pembe akik taşı, kötü duygulara fırsat vermez, sempati kazandırır. Mor akik taşı, ametist olarak bilinir. Kuvars kristali, enerji verir ve tansiyonu düzenler.

SİLİSYUM TEPKİMELERİ • • • • • •

Si + 2F2 → SiF4 Si + 4HCl → SiCl4 + 2H2 Si + O2 → SiO2 + 799 kJ Si + 2H2O → SiO2 + 2H2 SiO2 + 4NaOH → Na4SiO4 + 2H2O SiO2 + Na2CO3 → Na2SiO3 + CO2

SİLİSYUM CEVHERLERİ • • • • • •

Asbestos: H4Mg3Si2O9 Zeolit: Na2(Al2Si3O10)2H2O Talk (Pudra): Mg3Si2O5(OH)4 Beril: Be3Al2Si6O18 Mika: K2Al2 (AlSiO3O10) (OH)2 Zirkon: ZrSiO4

DOPLAMA • Elektrik iletkenliğinin arttırılmasına doplama denir.

Ge (GERMANYUM) • Çinko cevherlerinin içinde safsızlık olarak bulunur. • Dünyada en az bulunan elementtir. • Argirodit: GeS2.4Ag2S 84


• • • •

Germanit: 2GeS2.3Cu2S.FeS Germenat: GeO2 GeCl4 GeO

Sn (KALAY) ALLOTROPLARI • 3 allotropu vardır: • Gri kalay: 13 °C’ın altında kararlıdır. Koordinasyon sayısı

4’tür. Elmas yapısındadır. • Beyaz kalay: 161 °C’a kadar kararlıdır. Koordinasyon sayısı 6’dır (basit küp). • Rombik kalay: 161 °C ile 232 °C arasında kararlıdır. Koordinasyon sayısı 6’dır (basit küp).

KALAY BİLEŞİKLERİNİN TEPKİMELERİ • SnO2 + 2C → Sn + 2CO • SnO2 + 2CO → Sn + 2CO2 • SnCl4 + 2H2O → SnO2 + 4HCl

KALAY BİLEŞİKLERİNİN OLUŞUM TEPKİMELERİ • • • •

Sn + O2 → SnO2 (Tepkime sıcakta gerçekleşir.) Sn + 2H2O → SnO2 + 2H2 Sn + 2X2 → SnX4 Sn + 2HCl → SnCl2 + H2

STANNOZ (Sn+2) BİLEŞİKLERİ VE STANNİK (Sn+4) BİLEŞİKLERİ • Sn+2 bileşiklerine stannoz bileşikleri denir. • Sn+4 bileşiklerine stannik bileşikleri denir.

85


Pb (KURŞUN) ELEMENTİNİN KULLANILDIĞI YERLER VE KURŞUN ALAŞIMLARI • Matbaacılıkta, çatıların kaplanmasında, boru, halat, akü ve

boya yapımında kullanılır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Saçma; kurşun ve arsenik karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır.

RADYASYONU VÜCUTTAN ATMAK İÇİN: KURŞUN • Kurşun geniş bir kapta eritilip insanın etrafında gezdirilir. • Daha sonra suya dökülür. • Suya döküldüğünde çıkan sesten sonra kurşun

dağılmadıysa, külçe hâlinde kaldıysa radyasyon yoktur. Saçma tanesi gibi dağıldıysa radyasyon var demektir. • Aynı işleme, kurşun dağılmayıncaya kadar devam edilir.

RADYASYONU VÜCUTTAN ATMAK İÇİN GEREKLİ OLAN BAŞLICA İKİ GIDA • Kimyon • Limon

RADYOAKTİF BOZUNMA SERİLERİ • Uranyum, toryum ve aktinyum serisi olmak üzere 3 seri

vardır. Her 3 seride de atom çekirdeği, bir seri değişim sonucunda 82 protonlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. • Her bir değişimde atomlar enerjisini dışarı verir. Enerjinin dışarı verilmesiyle atom kararlı hâle geçer. Zaten kararlı elementlerin sonuncusu kurşundur.

ATOM NUMARASI EN BÜYÜK KARARLI 86


ELEMENT: KURŞUN Bazı kaynaklarda bizmut geçmektedir. Bizmut şu yönlerden olamaz: • Bizmutun n/p oranı 1,5’tan büyüktür. • Kararsız atom çekirdekleri, bir seri değişim sonucunda 82 protonlu olan kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür. Bizmutta karar kılınmaz, kurşunda karar kılınır. • Kurşun radyoaktiviteyi alır, bizmut radyasyon yayar.

KURŞUN BİLEŞİKLERİNİN KULLANILDIĞI YERLER • PbO2: Kurşun(IV)oksit göze çekilen sürmedir. Erkekler gece,

kadınlar her zaman kullanırlar. Gözü radyoaktiviteden korur. PbO2 akülerde katot olarak da kullanılır.

KURŞUN CEVHERLERİ • PbS: Galen • Galen çinko blend olarak bilinen ZnS cevheri ile beraber

doğada bulunur.)

KURŞUN ELEMENTİNİN VE KURŞUN BİLEŞİKLERİNİN TEPKİMELERİ • • • •

Pb+2 + H2O + ClO–1 → PbO2 + 2Cl–1 + 2H+ Pb + 2HCl → PbCl2 + H2 PbCO3 → PbO + CO2 (Tepkime sıcakta gerçekleşir.) PbO + 2H+ → Pb+2 + H2O

8. BÖLÜM: 5A GRUBU ELEMENTLERİ N, P, As, Sb, Bi 87


• • • • •

N: Ametal P: Ametal As: Metal Sb: Metal Bi: Metal

AZOT (N2) • Havanın hacimce % 78’i azottur. • Azot; amonyak ve nitrik asit üretiminde kullanılır. • Sıvı azot dondurucu olarak gıda ürünlerinin dondurulması ve

taşınmasında, canlı dokuların dondurularak korunmasında, dermatolojide cilt yaralarının dondurularak alınmasında kullanılır.

AZOT GAZININ ELDE EDİLME YOLLARI • Azot gazı havadan elde edilir. • NH4NO2 → N2 + 2H2O (Tepkime 300 °C sıcaklıkta

gerçekleşir.) • 2NaN3 → 3N2 + 2Na (Tepkime 300 °C sıcaklıkta gerçekleşir.)

ASİT YAĞMURU TEPKİMELERİ • N2 + O2 ⇌ 2NO (Tepkime 2500 °C sıcaklıkta veya şimşek

çakmasıyla gerçekleşir.) • 2NO + O2 → 2NO2 • 2NO2 + H2O ⇌ HNO3 + HNO2N2 (AZOT): Havanın hacimce % 78’i azottur. Azot; amonyak ve nitrik asit üretiminde kullanılır.

AZOTUN KULLANIM ALANLARI (ENDÜSTRİDE AMONYAK ELDE EDİLMESİ) • Azot, amonyak sentezinde kullanılır. Sentezde katalizör

olarak Fe, Al veya Si gereklidir. Amonyağın kimyasal sentezi 88


Fritz - Haber prosesi veya Haber prosesi olarak bilinir. Amonyak sentezinin kimyada özel bir yeri olduğundan tepkime, bulan kimyacının adıyla anılmaktadır: • N2 + 3H2 + yüksek sıcaklık ve basınç ⇌ 2NH3 + 22 kcal (Tepkimede % 98 verim elde edilebilir.)

LABORATUVARDA AMONYAK ELDE EDİLMESİ • NH4–1 + OH–1 → NH3 + H2O • N–3(suda) + 3H2O → NH3 + 3OH–1 • NH4Cl → NH3 + HCl (Tepkime sıcakta gerçekleşir.)

AZOT BİLEŞİKLERİNİN TEPKİMELERİ • • • • • • •

NH4NO3 → N2O + 2H2O (Tepkime sıcakta gerçekleşir.) NH4NO2 → N2 + 2H2O 4NH3 + 3O2 → 2N2 + 6H2O 2NH3 + 3Cl2 → N2 + 6HCl NH3 + HCl → NH4Cl NH3 + Cl2 → NH2Cl + HCl NH2COONH4 ⇌ NH2CONH2 + H2O

NİTRİTLER

• Zehir etkisine rağmen et ürünlerinin işlenmesinde kullanılır. • Hemoglobinle pembe renkli kompleks oluşturduğundan

dolayı etin renginin kahverengiye dönmesine engel olur. • Jambon, sosis ve diğer et ürünlerinde bulunur.

NİTRATLAR • 4KNO3 → 2K2O + 2N2 + 5O2 (Tepkime 500 °C sıcaklıkta

gerçekleşir.) • 4NaNO3 → 2Na2O + 2N2 + 5O2 (Tepkime 500 °C sıcaklıkta gerçekleşir.) 89


PATLAYICILAR • Patlayıcılar genelde yapay azot bileşikleridir. Patlama

sonunda azot gazı açığa çıkar.

PATLAYICILAR (NH4NO3) • NH4NO3 → N2O + 2H2O(g) (Tepkime 200 °C ile 300 °C

arasında bir sıcaklıkta gerçekleşirse patlama olmaz; 300 °C’ın üzerinde patlama olur. Yukarıdaki tepkime, sıcaklığın 300 °C’ın altında olduğu zaman patlamanın olmadığı tepkimedir.) • 2NH4NO3 → 2N2 + O2 + 4H2O(g) (Yandaki tepkime 200 °C ile 300 °C arasında bir sıcaklıkta gerçekleşirse patlama olmaz, N2 gazı açığa çıkmaz; 300 °C’ın üzerinde patlama olur. Yukarıdaki tepkime, sıcaklığın 300 °C’ın altında olduğu zaman patlamanın olmadığı tepkimedir.)

PATLAYICILAR (DİNAMİT) • Nitrogliserin C3H5N3O9(s) formülünde sıvı bir maddedir.

Gözenekli silikaya emdirilirse dinamit olur. 4C3H5N3O9(s)→6N2(g)+12CO2(g)+10H2O(g)+O2(g)

PATLAYICILAR (TNT) • TNT, trinitrotoluen bileşiğinin kısaltılmış adıdır. • TNT; C6H2(CH3)(NO2)3 veya tam kapalı yazarsak C7H5N3O6

formülüyle gösterilir. 2C7H5N3O6(k)→3N2(g)+12CO(g)+5H2(g)+2C(k)

NaN3 • NaN3 bileşiği hava yastıklarında kullanılır. • 2NaN3 → 2Na + 3N2 • Bu tepkimenin gerçekleşmesi için 300 °C sıcaklık gereklidir.

Trafik kazasındaki çarpışma anında bu sıcaklık, moleküler düzeyde ayrı bir sistemle sağlanır. 90


• Hava yastığının NaN3, KNO3 ve SiO2 olmak üzere 3 bileşeni

vardır. • Çarpışma esnasında açığa çıkan Na, KNO3 birleşerek toz hâlindeki camı oluşturur. • 10Na + 2KNO3 → K2O + 5Na2O + N2 • Oluşan toz hâlindeki camın bileşenleri: K2O, Na2O ve SiO2

HİDRAZİN • Hidrazin bileşiğinin açık formülü H2N–NH2 şeklidedir. • Roket yakıtı olarak kullanılır. • Amonyak ve hidrojen peroksidin tepkimesinden elde edilir.

2NH3 + H2O2 → H2N–NH2 + 2H2O

AZOT OKSİTLER • • • • • • •

NO NO2 NO3 N2O N2O3 N2O4 N2O5

AZOTUN ELEMENTEL HÂLDE VE BİLEŞİKLERİNDE ALDIĞI DEĞERLİKLER • • • • • • • • •

N2O azotu +1 değerliklidir. NO azotu +2 değerliklidir. N2O3 azotu +3 değerliklidir. NO2 azotu +4 değerliklidir. N2O4 azotu +4 değerliklidir. N2O5 azotu +5 değerliklidir. NO3 azotu +6 değerliklidir. N2 elementel azottur, 0 değerliklidir. NH2OH azotu -1değerliklidir. 91


• NH2NH2 azotu -2 değerliklidir. • NH3 azotu -3 değerliklidir.

FOSFOR FİLİZLERİ • Fosforit: 3Ca3(PO4)2.Ca(OH)2 (Fosforit filizi; 3 mol 3Ca3(PO4)2

ile 1 mol Ca(OH)2’in karışımından oluşur.) • Apatit: 3Ca3(PO4)2.CaF2 • Vivianit: Fe3(PO4)2.8H2O

APATİT FİLİZİNDEN FOSFOR ELDE EDİLMESİ • APATİT FİLİZİNDEN FOSFOR ELDE EDİLMESİNİN

TEPKİME DENKLEMİ • 2Ca3(PO4)2.CaF2+6SiO2+10C → 6CaSiO3+CaF2+P4+10CO • Ayrıca kemikten de fosfor elde edilir.

FOSFOR ALLOTROPLARI • Beyaz fosfor • Kırmızı fosfor • Siyah fosfor

BEYAZ FOSFOR • Beyaz fosfor: Yumuşak mum görünümündedir. Erime noktası

44,2 °C, kaynama noktası 280 °C’tır. Beyaz fosfor (P4) düzgün dörtyüzlüdür. • Havayla temas ettiği hâlde tutuşur ve beyaz dumanlar çıkararak yanar. En aktif allotrop beyaz fosfordur, bu nedenle suda saklanır. • En önemli özelliği karanlıkta ışıldaması ve çok zehirli olmasıdır.

KIRMIZI FOSFOR • Kırmızı fosfor, beyaz fosforun 230 °C ile 300 °C arasında

ısıtılmasıyla elde edilir. • P4(beyaz) → P4(kırmızı) + 18,4 kJ 92


• Kırmızı fosfor, kibrit üretiminde kullanılır. • Kırmızı fosfor en kararlısıdır. • Beyaz fosforun aksine kolayca tutuşmaz, ışıldamaz ve zehirli

değildir.

SİYAH FOSFOR • Siyah fosfor, beyaz fosforun havasız ortamda ve basınç

altında ısıtılmasıyla elde edilir. Siyah fosfor yarı iletkenlerin yapımı için gerekir.

FOSFOR ALLOTROPLARININ BİRBİRİNE DÖNÜŞÜMÜ • Siyah fosfor, bekleyince beyaz fosfora dönüşür. • Siyah fosfor, ışıkta kırmızı fosfora dönüşür. • Beyaz fosfor, sıcakta ve 12 000 atm basınçta havasız

ortamda siyah fosfora dönüşür. • Beyaz fosfor, ışıkta kırmızı fosfora dönüşür. • Kırmızı fosfor, 250 °C’ın üzerinde bir sıcaklıkta beyaz fosfora dönüşür.

BAŞLICA FOSFOR BİLEŞİKLERİ • • • •

PCl3 PCl5 P4O6 P4O10

PCl3 • • • • •

Kaynama noktası 76 °C, donma noktası ise -92 °C’tır. Renksiz sıvıdır. P4 + 6Cl2 → 4PCl3(s) PCl3(s) + 3H2O → H3PO3 + 3HCl 2PCl3(s) + O2 → 2POCl3

PCl5 93


• P4 + 10Cl2 → 4PCl5(s) • PCl3(s) + Cl2 → PCl5 • PCl5 → PCl3 + Cl2

P4O6 • 2P4 + 8O2 → P4O6 + P4O10 • P4O6 + 6H2O → 4H3PO3 • P4O6 + 6H2O → PH3 + 3H3PO4

P4O10 • Fosforun bol oksijenli ortamda yakılmasından elde edilir. • 2P4 + 8O2 → P4O10 + P4O6

GÖL VE AKARSULARDA YOSUNLARIN AŞIRI BÜYÜMESİNE NEDEN OLAN MADDE • Göl ve akarsularda fosfat maddesinin birikimi yosunların aşırı

büyümesine neden olur.

FOSFORUN ELEMENTEL HÂLDEKİ DEĞERLİĞİ VE BİLEŞİKLERİNDE ALDIĞI DEĞERLİKLER • • • • • • • • • •

P4 elementel fosfordur, 0 değerliklidir. +1 değerlikli fosfor yoktur. +2 değerlikli fosfor yoktur. P4O6 fosforu +3 değerliklidir. P4O8 fosforu +4 değerliklidir. P4O10 fosforu +5 değerliklidir. +6 değerlikli fosfor yoktur. –1 değerlikli fosfor yoktur. PH2PH2 fosforu -2 değerliklidir. PH3 fosforu -3 değerliklidir. 94


• Sn (KALAY): Teneke, kalaylanmış sacdır. Sac, ince demir–

çelik ürünüdür. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır.

As (ARSENİK) • Ağır metaldir. Ağır metallerin hepsi, hem kendileri hem de

bileşikleri zehirdir. Kaynak sularında bulunmazlar. Yer altından gelen ağır metal içeren sular Burdur gölü, Acı göl gibi göllerde, ağır olduklarından toplanır; yeryüzüne çıkamaz. Diğer sularda bulunan arsenik, çevre kirlenmesi sebebiyledir. Halk arasında zırnık adıyla bilinen madde arseniktir.

ARSENİK İLE ZEHİRLEME • Arseniğin zehir olarak kullanılması çok eskidir. Roma

tarihinde Hıristiyanlara karşı kullanmışlardır, eskilere dayanmaktadır. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim başta olmak üzere çok sayıda Osmanlı padişahının, günümüzde de Turgut Özal’ın, Bülent Ecevit’in zehirlendiği söylenmektedir. Zehirlenenler genelde iyi insandır, vücutları çürümeden duruyordur. • Formülü As2O3 olan arsenik (III) oksit bileşiği zehir olarak kullanılır.

TARİHÎ ŞAHSİYETLERİN MEZARLARI AÇILARAK ZEHİRLENDİKLERİ AÇIĞA ÇIKARILMALI MI? • Böyle tarihî şahsiyetler için bu yapılmalıdır. Mezarları açılmalı

ve adli tıpa gönderilmelidir, bunun hiçbir mahzuru yoktur, en azından mesele kestirilip atılarak konu kapatılmış olur.

Sb (ANTİMON) 95


• Donarken genleşen alaşımların yapımında kullanılır. • Kurşunsuz lehim alaşımların yapımında kullanılır. • Formülü Sb2S3 olan antimon (III) sülfür bileşiği kibrit

yapımında kullanılır.

Bi (BİZMUT) • Radyoaktif elementtir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde

kullanılır.

9. BÖLÜM: KALKOJENLER O, S, Se, Te, Po • • • • •

O S Se Te Po

O2 (OKSİJEN) • Havanın hacimce % 21’i oksijendir; oksijen solunum

maddesidir. Kaynakçılıkta ve çelik endüstrisinde kullanılır.

O2 (OKSİJEN) GAZININ LABORATUVARDA ELDE EDİLMESİ • O2 (oksijen) gazı laboratuvarda MnO2 katalizörlüğünde KClO3

bileşiğinden ısıtılarak elde edilir. KClO3 → KCl + 1,5O2 (MnO2 katalizörlüğünde)

H2O2 (HİDROJEN PEROKSİT) • Derişik H2O2 % 30’luktur, perhidrol adıyla bilinir. Eczanelerde 96


oksijenli su diye satılan çözelti, % 3’lük H2O2 çözeltisidir; tıpta yaraları temizlemek için yararlanılır. Saçları hafif sarartmak için de oksijenli su kullanılır. Boyamadan önce saçın doğal rengini gidermek için de 3–4 kez seyreltilmiş perhidrol kullanılır. Perhidrol açık renk saçlarda 3 kez sulandırılır, koyu renk saçlarda ise 4 kez sulandırılır. Saçı boyamadan önce rengini açmak için kullanılan yaklaşık % 10’luk H2O2 ciddi bir ilaçtır. Bu nedenle sanatkâr, işinin ehli kişilere saç boyatılmalıdır; insan, saçını kendisi boyamamalıdır. Dikkatli olmalıdır. Saçın derisine H2O2 değdirilmemelidir; çünkü sıcaklık, 50 °C– 60 °C’a çıkar. Temas durumunda; kafada şişmeler, yaralar, alerjik reaksiyonlar olur. Ayrıca H2O2 pamuklu kumaş endüstrisinde renk ağartıcı olarak kullanılır.

O3 (OZON) • Oksijenin allotropu olan O3 (ozon); havanın hacimce %

0,00006’sıdır. Ozon tabakası, güneş ışınlarının zararını filtre eder. • Ozonun özellikleri oksijenden çok farklıdır. • Ozonun molekül yapısı doğrusal değil, açısaldır. Bu açı nedeniyle ozon UV ışınlarını soğurur. Ozon tabakası, güneş ışınlarının zararını filtre eder. • Ozon keskin bir kokuya sahiptir, solunum yoluyla alındığında öldürücü etki yapabilir. • Ozon mavi renkli bir gaz olup atmosferin yüksek katmanlarında (stratosfer) bulunur. • Ozon O2 (oksijen) moleküllerinden, güneş ışınlarının etkisiyle veya şimşekle doğal olarak, yüksek gerilim kaynaklarının elektriksel enerji sağlaması suretiyle de ozonizatör denilen alette yapay yolla elde edilir. O2 → 2O· O· + O2 → O3 • Ozon patlayıcı bir gazdır. • Ozon çok kuvvetli yükseltgen özelliğe sahiptir. Altın ve platin 97


dışındaki diğer metaller ozonla yükseltgenir. Ozon, metal sülfürleri sülfatına yükseltger. 4O3 + PbS → PbSO4 + 4O2 • Ozon tabakasında gerçekte bir delik yoktur. Delik olarak adlandırılmasının nedeni ozon konsantrasyonunun o bölgede az olmasıdır. • Ozon; tiyatro ve sinemaların havasını temizlemede, atık gazların kokusunun giderilmesinde, tekstilde ve yağların ağartılmasında, içme sularının arıtılmasında kullanılır.

OZON AZALIMINA YOL AÇAN BAŞLICA KİRLETİCİLER • Uçak motorlarının yüksek sıcaklığı sebebiyle oluşan azot

oksitleri • Aerosol, soğutucu vb. kaynaklarda kullanılan kloroflorokarbonların (CFC) fotolitik bozunmasıyla oluşan klor atomları

MONTREAL PROTOKOLÜ • Ozon tabakasını korumak için ülkeler Montreal Protokolü

olarak bilinen bir anlaşmayı imzalamışlardır.

SU ARITIMINDA OZON KULLANIMININ OLUMLU YÖNLERİ • Uçak motorlarının yüksek sıcaklığı sebebiyle oluşan azot •

• • •

oksitleri Diğer dezenfektanlardan daha etkilidir. Sudaki virüsleri bile öldürebilir, her türlü mikroorganizmaya karşı hızlı ve yüksek derecede bir etkiye sahiptir. Dezenfeksiyon için gerekli temas süresi kısadır. Tat ve koku giderilmesinde etkilidir. Klorlamayla oluşan zararlı yan ürünler ozonlamada oluşmaz. 98


Ozonlama sonucu da bazı yan ürünler, doz ve pH ayarlanamazsa meydana gelir. • Suyun pH’ını normal dozda etkilemez. • Arıtma sonucu suda fazla kalan ozon, kendiliğinden oksijene dönüştüğü için, suda artık madde bırakmaz. Sudaki oksijen konsantrasyonunu arttırır.

SU ARITIMINDA OZON KULLANIMININ OLUMSUZ YÖNLERİ • Ozonla arıtılmış su sisteme verildikten sonra, sistemden

gelebilecek mikroorganizmaların üremesini engelleyemez. • Ozonlama yapılacak tesisinin maliyeti yüksektir.

OKSİT, PEROKSİT, SÜPEROKSİT • Na2O • Na2O2 • KO2

H2O VE H2S MOLEKÜLLERİ ARASINDAKİ FARK • Tanecikler arası kimyasal bağlardan olan hidrojen bağı H2O

molekülleri arasında olmasına rağmen H2S molekülleri arasında yoktur.

KÜKÜRT (S8) • Yer kabuğunun % 0,05’i kükürttür. • S8 molekülünde S atomları tek bağla bağlıdır.

TABİATTA BULUNUŞLARI • Elementel kükürt • Sülfür ve sülfat mineralleri 99


• Doğal gazda H2S (hidrojen sülfür) • Karadeniz’in derinliklerindeki H2S (hidrojen sülfür) • Petrol ve kömürde organo kükürt bileşikleri

KÜKÜRT FİLİZLERİ • • • • • •

Galen: PbS Pirit: FeS2 Sinebar (Zinober): HgS Barit: BaSO4 Jips: CaSO4.5H2O Çinko blend (Sfalerit): ZnS

ELEMENTEL KÜKÜRT ELDE EDİLMESİ • Galen: PbS • Petrol ve doğal gaz kuyularında oluşan H2S’ün bir kısmı önce

SO2’ye yükseltgenir. 2H2S + 3O2 → 2SO2 + 2H2O • Ortamda kalan H2S ile oluşan SO2’in tepkimesinden de elementel kükürt elde edilir. 2H2S + SO2 → 3S + 2H2O (300 °C ve Al2O3 katalizörlüğünde)

KÜKÜRT ELEMENTİNİN KULLANILDIĞI YERLER • Elementel kükürt tarımsal mücadelede kullanılır. • Akülerin sıvısı olan sülfürik asit üretiminde kullanılır. • Vulkanize kauçuk üretiminde kullanılır.

H2S (HİDROJEN SÜLFÜR) • Petrol rafinerilerinde yan ürün olarak elde edilir. Petrolün

oluşumu sürecinde bitki ve hayvanlardaki kükürtlü proteinlerin bakteriler aracılığıyla bozunması sonucu H2S 100


oluşur. • Renksiz bir gazdır. • Çürük yumurta gibi kokar. • Sudaki çözeltisi zayıf asittir. • H2S yanabilen bir gazdır. • H2S bileşiğinin kaynama noktası suyun kaynama noktasından çok düşüktür. • Metal sülfürler üzerine seyreltik asitlerin etki ettirilmesi sonucunda elde edilir. FeS + H2SO4 → FeSO4 + H2S • H2S, bütün metaller ile türlü şekil ve renkte sülfürler meydana getirdiğinden, nitel ve nicel analizde katyonların tanınması ve diğerlerinden ayrılmasında kullanılan önemli bir gazdır.

Na2S (SODYUM SÜLFÜR) • Endüstride Na2SO4’ın C ile indirgenmesinden elde edilir.

Na2SO4 + 4C → Na2S + 4CO • Laboratuvarda Na ve S’ün tepkimesinden elde edilir. 2Na+ S → Na2S • Na2S, deri endüstrisinde kıl dökücü olarak ve kâğıt endüstrisinde kullanılır.

FeS • Demir (II) sülfür, Fe ile S’ün ısıtılmasından elde edilir.

Fe+ S → FeS • H2S üretiminde kullanılır.

ÇEVRE KİRLİLİĞİNE YOL AÇAN KÜKÜRT BİLEŞİKLERİ • SO2 • SO3 • H2S 101


• H2SO4 • Na2SO3

ASİT YAĞMURU • Endüstride atık madde olarak oluşan SO2 ile NO2 tepkimeye

girerek SO3’e dönüşür. SO2 + NO2 → SO3 + NO • SO3 atmosferdeki su buharıyla tepkimeye girerek asit yağmurlarına neden olabilir. H2O + SO3 → H2SO4 • H2SO4 ciddi solunum rahatsızlıklarına sebep olmaktadır. • Sülfürlerin bol hava ile ısıtılarak oksidine dönüştürülmesi işlemi olan kavurma sonucunda açığa çıkan SO2 (kükürt dioksit) gazı, çevre kirliliğine ve asit yağmurlarına neden olur. • Sülfürik asit, topraktaki kalsiyum iyonları ile reaksiyona girerek kalsiyum sülfat oluşturur. Kalsiyum sülfat suda çözünmediğinden toprak içinde sabitleşir ve bitkiler tarafından alınamaz. • Asit yağmurları, göllerin kirlenmesine, mermer ve kireç taşlarının erozyonuna neden olur.

SO2 BİLEŞİĞİNİN KULLANILDIĞI YERLER • H2SO4 üretiminde • Kayısı, üzüm, incir vb. kuru meyvelerde ağartıcı ve koruyucu

olarak Kâğıt endüstrisinde ağartıcı olarak

SO2 • SO2 + H2O → H2SO3 • SO2 + 2NaOH → Na2SO3 + H2O

LABORATUVARDA SENTEZİ • NaHSO3 + H2SO4 → NaHSO4 + SO2 + H2O • Cu + 2H2SO4 → CuSO4 + SO2 + 2H2O ENDÜSTRİDE SENTEZİ 102


• S + O2 → SO2 • 4FeS + 7O2 → 2Fe2O3 + 4SO2

SO3 •

SO2 + ½ O2 → SO3 (V2O5 katalizörlüğünde)

SÜLFÜRİK ASİT BİLEŞİĞİNİN ELDE EDİLMESİ • 1.YÖNTEM

S + O2 → SO2 2NO + O2 → 2NO2 SO2 + NO2 + H2O → H2SO4 + NO • 2.YÖNTEM SO3 + H2SO4 → H2S2O7 H2S2O7 + H2O → 2H2SO4

SÜLFÜRİK ASİT BİLEŞİĞİNİN ÖZELLİKLERİ • • • •

Renksiz, yağımsı bir sıvıdır. Kuvvetli asittir. Su çekicidir. Yükseltgen olduğundan kimyada çok amaçlı kullanılır.

SÜLFÜRİK ASİT BİLEŞİĞİNİN KULLANILDIĞI YERLER • Gübre, boya, patlayıcı, akü yapımında ve tekstil

endüstrisinde kullanılır. • Sülfat tuzlarının elde edilmesinde kullanılır. 2NaCl + H2SO4 → Na2SO4 + 2HCl Ca(OH)2 + H2SO4 → CaSO4 + 2H2O

CuSO4 x 5H2O (BAKIR SÜLFAT PENTAHİDRAT) • Çiftçilerin göz taşı veya gök taşı dedikleri bileşiktir. Mavi 103


kristallerden oluşan, suda çok çözünen bir maddedir. Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile kabukta Cu+2 kalır. Cu+2 sapta en çoktur. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. Yapay bir maddedir.

CaSO4 x 2H2O (KALSİYUM SÜLFAT DİHİDRAT) • Cevher adı jipstir. Alçı taşı olarak bilinen doğal bileşiktir. Piyasada alçı olarak satılır. Alçı şeklinde dekoratif işlerde, dişçilikte kalıp alınmasında ve hazır duvar üretiminde kullanılır.

TİYONİL KLORÜR (SOCl2) BİLEŞİĞİNİN ELDE EDİLMESİ VE KULLANILDIĞI YERLER • SO2 + SCl2 + Cl2 → 2SOCl2 • Boya, pigment ve ilaç endüstrisinde kullanılır.

POTASYUM SÜLFAT(K2SO4) BİLEŞİĞİNİN ELDE EDİLMESİ VE KULLANILDIĞI YERLER • 2KCl + H2SO4 → K2SO4 + HCl • Gübre ve seramik endüstrisinde kullanılır.

Po (POLONYUM) • Radyoaktif elementtir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde

kullanılır.

10. BÖLÜM: HALOJENLER FLOR 104


2Na(k) + F2(g) → 2NaF(k) ∆H=-1147 kJ 2H2O(s) + 2F2(g) → 4HF + O2(g) ∆H=-758,7 kJ En aktif halojendir. Eskiden soğutucularda freon gazı (F2Cl2C) kullanılırdı. Günümüzde kullanılmamaktadır. • Teflon, tetrafloretilendir. • • • •

FLOR FİLİZLERİ • Florspar: CaF2 • Kriyolit: Na3AlF6 • Floroapatit: Ca5F(PO4)3

KLOR • 4HCl(g) + O2(g) → 2Cl2(g) + 2H2O(g) • 2NaCl(s) → 2Na(k) + Cl2(g)

ÇAMAŞIR SUYU KLOR KATYONU (KLOR +1) İÇERİR • Çamaşır, bulaşık, fayans, ıslak zemin, tuvalet, banyo • • • •

temizliğinde kullanılır. Çamaşır ve bulaşıkta; 2 litre suya 1 yemek kaşığı çamaşır suyu katılır. Diğer temizliklerde; saf olarak kullanılabilir. Çamaşır suyunun formülü NaClO’dir. Sodyum hipoklorür veya sodyum hipoklorit diye okunur. Saf (% 100’lük) sıvıdır; çözelti değildir.

TUZ RUHU H2(g) + Cl2(g) → 2HCl(g) HCl(g) + su → % 36’lık derişik HCl Temizlikte doğrudan kullanılan asit, tuz ruhu adıyla bilinir. Doymuş HCl çözeltisidir. Fayans, taş vb. ıslak zemindeki ağır kirlerin temizlenmesinde kullanılır. Özellikle tuvalet temizliğinde 105


yaygın olarak yararlanılır. Sağlığa zararlı olduğundan kullanılmamasında fayda vardır.

ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ RUHU BİRLEŞİNCE AÇIĞA ÇIKAN KLOR GAZI ÖLDÜRÜR NaClO + 2HCl → NaCl + H2O + Cl2 Tuvalet temizliğinde aynı anda hem çamaşır suyu hem de tuz ruhu kullanılmamalıdır. Açığa çıkan Cl2 öldürücü dozdadır.

ŞEHİR SULARININ TEMİZLENMESİ • Büyük belediyelerde Cl2 (klor) gazı katılarak şehir suyu • •

• • • •

temizlenir. Küçük belediyelerde NaClO (sodyum hipoklorit) sıvısı katılarak şehir suyu temizlenir. Eczanelerde musluk suyunun dezenfekte edilmesi için satılan bileşik ise kireç kaymağı diye bilinen Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) tabletleridir. En zararlısı Cl2 gazıyla yapılan klorlamadır. Cl2 gazı yeşil renklidir. NaClO (sodyum hipoklorit), renksiz ve saydam sıvıdır. Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) ise beyaz tozdur.

KLOR YERİNE ÇAM ÇIRASI KULLANILABİLİR Mİ? • Çam çırasının sudaki dezenfektan etkisi, ispatlanmıştır. • Dezenfektan etki; mikrop üremesini engelleyen ve mikrobu

öldüren etkidir. • Eskiden su depolarına çam çırası konurdu. • Çam ağacından imal edilmiş su testileri, geçmişte çok yaygındı. 106


BROM • • • • • • •

Uçucu, kırmızı sıvıdır. Buharı çok zehirlidir. AgBr bileşiği fotoğrafçılıkta kullanılır. Yakıt katkısıdır. Kimyasal ilaçlarda kullanılır. Deniz suyundan Cl2 geçirilerek elde edilir. Cl2(g) + 2Br-(suda) → Br2(s) + 2Cl-(suda)

I2 (İYOT) • Mor renkte uçucu katıdır. • En az aktif olan halojendir. • Tentürdiyot; I2 (iyot) ve KI (potasyum iyodür)’ün C2H5OH (etil

alkol)’deki çözeltisidir. Tentürdiyot kullanımı günümüzde iyottan dolayı büyük ölçüde bırakılmıştır. • Radyoaktif izotopu, hipertiroidizimde kullanılır.

İYOT ZEHİRLENMESİ • İyot zehirlenmesi, iki tür ortaya çıkar. • Tentürdiyot çözeltisinin ağız yolu ile vücuda girmesiyle

gerçekleşen türünde iyot mide çeperini yakar, kusma ve ishal baş gösterir, hafif bir sarhoşluk görülür, sinirsel bozukluklar, titremeler ortaya çıkar. Kalp atışı ve kan dolaşımı zayıflar, nabız çok yavaş atar. Sonunda hasta bilincini bütünüyle kaybederek koma hâline girer. • İyot zehirlenmesi, sürekli iyot buharı ile temas edenlerde de görülür. Bu çeşit iyot zehirlenmesinin başlıca belirtileri ise soluk borusu ve gırtlak mukozalarının yanması, ruhsal gerginlik, uykusuzluk, zayıflama, ateş yükselmesi, ergenlikte görüldüğü gibi deri üstünde meydana gelen sivilcelerdir.

İYOT FİLİZLERİ 107


• Lauterit: Ca(IO3)2 • Dietzelit: 7Ca(IO3)2.8CaCrO4

İYOT ELEMENTİNİN ELDE EDİLMESİ • Deniz suyundan Cl2 gazı geçirilerek elde edilir. • Cl2(g) + 2I-(suda) → I2(k) + 2Cl-(suda)

At (ASTATİN) • Radyoaktif elementtir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde

kullanılır.

11. BÖLÜM: GEÇİŞ ELEMENTLERİ • Zn (ÇİNKO): Pirinç alaşımında çinko ve bakır vardır. Çatı

kaplamalarında, otomobil endüstrisinde, kaplamacılıkta ve boyar madde üretiminde kullanılır. • Hg (CIVA): Termometre yapımında, bileşik elde edilmesinde,

barometre üretiminde, cıva buharlı lamba imalinde kullanılır. Amalgam alaşımı, diş hekimliğindeki diş dolgu maddesidir; cıva ve gümüşten oluşur. • Ti (TİTANYUM): İlk olarak titan uydusunda keşfedildiğinden

bu isim verilmiştir. Tıpta beyin tümörlerinin tedavisinde, güdümlü mermi ve uçak gövdesi imalinde, uydu alıcılarını saptırmada ve aşınmayan balata üretiminde kullanılır. Titanyum ile krom karışımından oluşan alaşımdan, elektrik israfının olmadığı elektrik kablosu yapımında faydalanılır. • W (VOLFRAM VEYA TUNGSTEN): Ampullerin içindeki teller

volframdır. 108


• Mn (MANGAN): Sert çelik imalinde kullanılır. Panzer paletleri,

manganlı çeliktir. Madeni para alaşımında da, mangan metali de vardır. • Pt (PLATİN): Platin tel ve platin elektrot gibi laboratuvar

araçlarında, takı yapımında, sanayide sıvı yağlardan hidrojenlendirmeyle margarin elde edilmesinde katalizör olarak, cerrahide ve diş protezlerinde kullanılır. • Cu (BAKIR): Elektrik kablosu, mutfak aracı, elektrot ve süs

eşyası yapımında kullanılır. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Pirinç; bakırın çinkoyla olan alaşımıdır. Bakırın erime noktası düşüktür. Bu nedenle bakırın eritilmesi eskiden beri önem kazanmıştır. Bakır, yeryüzünde elementel hâlde bulunan beş metalden birisidir. Bakır, korozyona karşı dayanıklı bir metaldir. Bu sayılan özelliklerinden dolayı; eskiden beri, hatta günümüzde de bakırdan faydalanılmıştır. İnsanoğlunun geçmişten günümüze medeniyette ilerlemesi ve maddi güç yönüyle önemli bir kalkınma elde etmesi; bakırın eritilmesi ile tel ve levha hâline getirilmesi ile olmuştur. • Fe (DEMİR): İnsanlık, sosyal yaşamında demire çok

muhtaçtır. İnşaat sektöründe, harp sanayisinde, otomotiv ve ulaşım alanında demir–çelik endüstrisinin önemi çok büyüktür. Mekanik, elektronik vb. her dalda kullanılan, her çeşit alet demirden yapılır. Demiri hamur gibi yumuşatmak, tel gibi inceltmek ve şekil vermek, endüstriyel kalkınmanın aslı, anası, esası ve kaynağıdır. Bu sebeple demirin önemine vurgu için; “Demir yerden çıkmıyor, gökten iniyor.” denmiştir. Yerkürenin merkezi; erimiş demir ve erimiş nikel karışımıdır. Semadan düşen taşlara, gök taşı denir. Düşen gök taşlarının tetkik edilen parçalarında; demir, çelik ve başka maddeler karışık olarak bulunmaktadır. • Ni (NİKEL): Paslanmaz çelik üretiminde, madeni para 109


yapımında kullanılır. Magma; erimiş demir ve erimiş nikeldir. • Os (OSMİYUM): Kaliteli tükenmez kalemlerin ucu

osmiyumdur.

BİLEŞİKLERİNDE DEĞİŞKEN DEĞERLİĞİ OLAN GEÇİŞ METALİ KATYONLARININ ÖZEL İSİMLERİ • • • • • •

Hg (I) bileşikleri: Merküro Hg (II) bileşikleri: Merküri Cu (I) bileşikleri: Kupro Cu (II) bileşikleri: Kupri Fe (II) bileşikleri: Ferro Fe (III) bileşikleri: Ferri adıyla bilinir.

Au (ALTIN) • Altın, kadınlarda yüksek ahlakın temini içindir. • Altın, hem erkekte hem de kadında kadınlık hormonunu

arttırır. • Erkek ile kadın arasındaki muhabbeti altın, şayet kadın takarsa arttırır. • Altının bakır ve gümüş alaşımları, altının yumuşaklığını gidermek için üretilir.

ALTIN REZERVLERİMİZ NEREDEDİR? • Altın yatakları ülkemizde Hatay ve Konya’da bulunmaktadır. • Bakır madeninin bulunduğu her yerde altın da çıkarılır. Bakır

ile altın, beraber bulunur. • Fırat nehri Murgul’dan geçmektedir. Murgul’da bakır madeni vardır. Henüz bulunmasa da Murgul’da altın rezervi araştırmaları sürdürülmektedir. 110


ALTIN REZERVİNDE DÜNYA DOKUZUNCUSUYUZ, KAYNAKLARIMIZI İSPAT ETTİĞİMİZDE DÜNYA İKİNCİSİ OLACAĞIZ • Dünyada takı olarak kullanılan 650 000 ton altının 65 000

tonu Türkiye’dedir. • Fırat’ın suyu çekilince altından altın çıkacağı söylenmektedir.

“FIRAT’IN SUYU ÇEKİLİR VE ALTIN MADENİNDEN BİR DAĞ ZUHUR EDER.” SÖZÜNDE HANGİ OLAYLARA İŞARETLER VARDIR? • Fırat suyunun altın değerinde olabileceği bir döneme mecaz

olarak işaret olabildiği gibi yapılacak barajlardan elde edilecek gelirlere de altın sözüyle işaret olabilir. • Fırat’ın suyu tamamen çekilerek, altında çok büyük altın ve petrol yataklarının çıkacağı da bildirilmiş olabilir. Ayrıca, toprak çökmeleri neticesinde altın madeninin de bulunması olasıdır. • Sözün devamındaki “Kim orada bulunursa bir şey almasın.” sözünden de o bölgenin, bünyemizde, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe yoktur.

GÜMÜŞ VE ALTIN CİNSİNDEN OLMAYAN HAZİNELER • Peygamber Efendimiz buruk bir tebessümle “Müjde

Tâlekan’a! Orada Allah'ın gümüş ve altın cinsinden olmayan hazineleri var.” demiştir. • Tâlekan, petrol yatakları bol olan bir mıntıkanın adıdır. 111


Tâlekan bölgesinde bulunan Kazvin şehrinde petrol çıkmaktadır. Kazvin, günümüzde İran sınırları içerisindedir. • İleride o bölgede uranyum, elmas vb. başka değerli madenler de bulunabilir. • Raif Karadağ “Petrol Fırtınası” adında bir kitap yazmış, otel odasında öldürülmüştür.

TOPRAKTAKİ ALTINI SİYANÜR YÖNTEMİYLE ÇIKARTMAK ZARARLI MIDIR? • Bergama’da altının çıkartılmaması için, uzun zaman yürüyüş

yapıldı. Necip Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı. • Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı. Senede 100 ton siyanür kullanılıyor, tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye zararı olmuyor. • Ülkemizde çevreye başka sebeplerle atılan zaten 265 000 ton siyanür vardır.

SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ELDE EDİLMESİNE AİT KİMYASAL REAKSİYON DENKLEMLERİ • 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 → 4NaAu(CN)2 + 4NaOH • 2Na + 2Au(CN)2 + Zn → 2Au + Na2Zn(CN)4

ALTININ AYARININ BELİRLENMESİ (ALTIN SAHTECİLİĞİNİN ÖNLENMESİ) • Cabir bin Hayyan; HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi

(tuz ruhu), HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir. • Cabir bin Hayyan bu iki buluşundan başka bir de; 3 hacim 112


• •

derişik HCl ile 1 hacim derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de bütün dünyada kullanılan kral suyunu keşfetmiştir. Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer. Kral suyu, başka hiçbir elementle kimyasal reaksiyona girmez. Bu özellikten, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de altın alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında (altının ayarının tayini) yararlanılır. Altının saflığının belirlenmesi ve özellikle sahteciliğin önlenmesinde günümüzde de kullanılan dört işlem basamağı olan en yaygın ve önemli bir yöntemdir. Birinci basamakta; altın yüzdesi tayin edilmek istenen metal karışımından oluşan bileşimden (ayarından veya sahteliğinden şüphe edilen altın) hassas tartım alınır. İkinci basamakta; üzerine kral suyu ilave edilir. Kral suyuyla, yalnız altın kimyasal reaksiyona girdiğinden yalnız altının bileşikleri oluşur; gümüş, bakır, nikel, çinko gibi altınla beraber bulunması muhtemel olan metallerin bileşikleri oluşmaz. Altın yükseltgenmiş; diğer metaller ise kimyasal reaksiyona girmemiş olur. Üçüncü basamakta ise; ikinci basamakta oluşan altın bileşiğindeki altın katyonu, tekrar sıfır değerlikli altına indirgenir. Bu işlem şöyle yapılır: Altın bileşiğindeki altın katyonu, Fe+2 çözeltisi ile reaksiyona sokulur; böylece altın katyonu tekrar elementel altına indirgenir, Fe+2 ise Fe+3’e yükseltgenir. Dördüncü (son) basamakta ise; ele geçen saf altın tartılır; baştaki tartımla oranlanarak altının yüzde safiyeti bulunmuş olur.

ALTIN ALAŞIMI FOTOĞRAFLARI

113


Mor

Beyaz

Mavi – Yeşil – Pembe

Gül

Sarı (24 Ayar) Sarı (22 Ayar)

URANYUM • Uranyumun 235U ve 238U olmak üzere iki izotopu vardır. • Uranyum bileşiklerinde doğal olarak 235U izotopu % 0,7 • • • • • • • •

oranında bulunur. 238U izotopu ise % 99,3 oranında bulunur. Nükleer enerji elde edilmesinde uranyum bileşikleri yakıt olarak kullanılır. Önce zenginleştirme işlemi yapılmalıdır. Nükleer enerji 235U’ten elde edilir. Zenginleştirme; uranyum bileşiklerindeki % 0,7 olan 235U izotopu oranının arttırılmasıdır. Uranyumun nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılabilmesi için, zenginleştirme oranı; % 2 – % 5 arasında olmalıdır. Nükleer araştırma laboratuvarlarında % 80 oranında zenginleştirme olmalıdır. Atom bombasında zenginleştirme % 90 oranında olur. Uranyum, nükleer reaktörlerde hâlen kullanılan yakıttır. Ağrı dağında, Soma’da ve Van gölünde uranyum yatakları vardır.

114


DOĞAL URANYUM BİLEŞİKLERİ • • • • • • • •

U3O8 (UO2+2U3O8) UCl4 UF6 UCl6 KUF5 UO2 UO3 UF5

TÜRK MİLLETİ URANYUM ELEMENTİ GİBİDİR • Uranyum, elementlerin sonuncusudur. Türk milleti de

• • • •

dünyada kıyamete kadar insanlığa hizmet edecek milletlerin sonuncusudur. Sonuncusu olduğuna göre eskideki durumunu tekrar kazanacak, belki de geçecektir. Uranyum doğalların sonuncusudur. Türk milleti de uranyum gibi doğaldır; samimidir, yapmacık değildir, suniliği sevmez. Elementler içinde uranyumun, milletler içinde de Türk milletinin şanı yücedir. Uranyum gibi, Türk milleti de enerjisini etrafına verir. Uranyum, bağlanma enerjisi en yüksek olan elementlerdendir. Türk milletinin de fertler arasındaki irtibatı ve diyaloğu kuvvetlidir. Ancak demir kadar değildir. Zaten bağın kuvvetliliği, biraz da zayıflıktan kaynaklanır. Uranyum çekirdeğinin verdiği enerjinin nükleer reaktör veya nükleer laboratuvardaki enerji olması için kontrol edilmesi şartı vardır. Nötronun çekirdeğe çarpması ve çekirdeğin kontrollü dağılmasıyla enerji verir. Kontrolsüz olanı atom bombasındaki enerjidir. Türk milleti de dış etkiyle parçalanır. Parçalanması aynı anda enerji vermek demektir. Parçalanması zincirleme devam eder. Bu nedenle kontrolün iyi yapılması gerekir. Türk milleti asker millettir. Türk milleti akıllı ve zekidir. Kalplerinden hürmet ve 115


merhamet çıksa, akıl ve zekâları onları, dehşetli ve acımasız hâle getirir ve idareleri mümkün olmaz. Türk milleti, Müslümanlar içinde en çok nüfusa sahip üstün bir ırktır. Dünyanın her tarafında olan Türkler, Müslüman’dır. Diğer ırklar gibi Müslüman olan ve olmayan olarak iki kısma ayrılmamıştır. Nerede Türk topluluğu varsa Müslüman’dır. Bir şeyin en iyisi bozulunca en kötüsü olur; bunun gibi Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Hâlbuki küçük ırklarda bile, hem Müslüman hem de gayrimüslim vardır. Bu nedenle biz Türkler, atom bombası olma riskimiz olduğundan, özellikle çok dikkat etmeliyiz. Bazı Türk kabileleri eski zamanda yanlarına bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Avrupa’yı hercümerç etmişlerdir. Fransız ihtilali ile gelişen hürriyetin arkasından sosyalistlik doğdu. Sosyalistlik komünistliğe inkılap etti. Komünistlik; insani ve ahlaki kuralları dinlemediğinden, anarşistlik meyvesini verdi. Anarşistlik fikrinin tam yeri ise dünyanın yedi harikasından birisi olan Çin seddinin yapılmasına sebep olan bir kısım Moğol ve Kırgız Türk kabileleridir. Bu bilgiler ışığında, Türk milletini karalamaya girmemelidir. Hercümerce neden olan topluluklar aslen Türk değildirler. Özellikle Moğollar, Türkler ile irtibatlandırılmıştır. Anadolu, memerriakdam olmuştur; daha önceleri çok farklı toplulukların gelip geçtiği yaşam yeridir. Türk milleti, izole edilmediği takdirde; gökten gelen şualarla, her zaman infilak eder ve dünyanın değişik yerlerinde kendini hissettirir. Türk milletini izole eden unsurlar; ondaki hak, hukuk, adalet, temkin, başkalarını rahatsız etmeme, hürmet, merhamet, birleşen su damlaları gibi olma vb. üstün hasletlerdir. Uranyumun, 235U ve 238U olmak üzere iki izotopu vardır. Nükleer enerji 235U’ten elde edilir. Uranyum bileşiğinde % 0,7 oranında 235U izotopu; % 99,3 oranında ise 238U izotopu bulunur. Tüm uranyum bileşiklerinde 235U izotopunun etrafı, 116


238

• •

• •

U izotopu ile izole edilmiştir. Günümüzde uranyumun kötüye kullanılmasına karşı, tüm insanlığın tepkisi vardır; bu başka meseledir. Türk milleti, uranyum elementi gibi olduğunu bildiğinden ötürü, başka bir deyimle kendini tanıdığından dolayı, kuru gürültüye pabuç bırakmamaktadır. Kalbin gayesi, müşahededir. Müşahede; feraset, basiret, sezgi, sezi, altıncı his, kalp gözü açıklığı, ilhama mazhar olma gibi meziyetlerle kendini belli eder. Bu üstün meziyetlerin %90’ı Türk milletine verilmiştir; %10’u ise diğer ırklara dağıtılmıştır. Aslında herkes potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri başta olmak üzere Türkler vardır. Bu başarı, mevhibeiilahiye olarak verilen bir başarıdır; kendimizden bilmemeliyiz. Bütün dünya Türk milletinin vatanıdır. Türk milleti, gittiği her yeri vatanı bilir. Hem sahip olduğu güzellikleri oralara götürür hem de gittiği yerlerden alacağını alır. Bununla beraber ana vatan başkadır. Vatan, çok önemlidir. Vatan sevgisi imandandır. Vatanı olmayanın, tüm dünya vatanı olamaz. Bu nedenle; kırmızıçizgiler, mutlak anlamda hiçbir zaman kalkmaz. Bizim milliyetimiz, dinimizle et ile kemik gibi birleşmiştir; ayrılmaları mümkün değildir. Ayırırsak mahvoluruz. Türk milleti, tarihte mefahiri çok bir millettir. Türk milletinin İslamiyet’ten önceki övünülecek her şeyi İslamiyet defterine geçmiştir. Türk milleti, büyük insaniyetin bayraktarıdır. Dünyada en mukaddes ve en muhterem bir mevkii kazanmışlardır. Türk milleti fen ve sanatı, mana ile yoğurarak ileri gittiği gibi ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa rehber yine olacaktır. Türk milleti, tarihinin şahadetiyle cihana bütün güzellikleri neşretmiştir. Eski çağlarda cihangir Asya’da kahraman Türk askerleri ve Türk milleti 1000 sene insanlığa hizmet etmiştir. 117


500 senedir yatıyoruz. Uyanmalıyız. Gaflet ve uykuyu bırakmalıyız. Ancak böylece hakiki medeniyet inkişaf edecektir. • Vahşet ve gaflete düşmemek için birleşen su damlaları gibi olmalıyız. Dünyayı kirlerden temizlemeliyiz.

TORYUM • Günümüzdeki nükleer santrallerin tamamı uranyum yakıtıyla

• •

çalışmaktadır. Önümüzdeki yıllarda nükleer reaktörlerin yakıtının toryum olması için çalışmalar sürmektedir. Bu konuda sona yaklaşılmıştır. Toryum madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır. Dünyada bulunan 1 071 000 ton toryumun 789 000 tonu Türkiye’dedir. Bu miktar, dünya rezervinin yaklaşık % 80’ine karşılık gelmektedir. Toryumun nükleer yakıt olarak kullanıldığı nükleer santral, henüz dünyada yoktur. Toryuma dayalı nükleer santrallerin kurulma çalışmaları, deneme safhasındadır. Dünyada deneyler devam etmektedir. ABD, Fransa ve Japonya’da devam eden bu çalışmalarda Türk mühendisler de bulunmaktadır. Toryumun nükleer yakıt olarak kullanılması, CERN’deki atom hızlandırma çalışmalarıyla da ilgilidir. 2007 yılında Isparta’daki uçak kazasında vefat eden rahmetli Engin Arık’ın CERN’deki atom hızlandırma çalışmalarına katılmasının sebebi toryumun nükleer yakıt olarak kullanılması içindi. Toryum kaynaklı yeni nesil santral kurulması çalışmaları Türkiye’de ekip hâlinde hızla sürdürülmektedir. Isparta’daki uçak kazasında 6 ekip üyesinin vefat etmesine rağmen çalışmalar durmamış, ilerlemiştir. Isparta’daki toryum toplantısına giderken uçak kazasında vefat eden öğretim üyeleri, Boğaziçi ve Doğuş Üniversitesi’ndeki toryum çalışması yapan öğretim üyeleriydi. Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir–Sivrihisar– 118


• • • •

• •

Beylikahır–Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan– Kulancak’tadır. Toryumun, ileride uranyumun yerini alacağına kesin bir gözle bakılmaktadır. Toryuma, kısaca tor da denmektedir. Toryum santralleri işletilmeğe başlanırsa, Çernobil’in benzeri kasıtlı patlatma tehlikesi olmayacaktır. Kasten meydana getirilen patlama anında bile, reaktörün fişi çekilecek, her türlü işlem duracak; bu suretle de hiçbir tehlike yaşanmayacaktır. Toryum, yerli ham madde olmasından ötürü de çok önemlidir. Nükleer santral kurulduğunda, dışa bağımlılık olmayacaktır. Elimizdeki toryumun kıymetini bilmeliyiz. Gerçek değerinden düşük fiyata zamanından önce satmamalıyız. Toryumla çalışan reaktörler devreye girdiğinde değerinin artacağını unutmamalıyız.

NÜKLEER ENERJİ POLİTİKAMIZ • Türkiye’deki uranyum ve toryum rezervlerinin uluslararası

tröstlerce ele geçirilmeye çalışılabileceği unutulmamalıdır. Nükleer santral inşa etmeye talipmiş gibi gözüken yerli firmalardan bazılarının da yabancıların taşeronu olabileceği göz ardı edilmemelidir. Yakın geçmişimizde, bor madeninde bu durumlar yaşanmıştır. • Belki de bu tür ayak oyunlarından dolayı nükleer reaktör inşası gecikiyordur. • Uranyum ve toryum devlet tarafından çıkartılmalıdır ve işlenmelidir. Nükleer reaktörü devlet inşa etmelidir. Yerli sermayeye dayalı toryum veya uranyum santrali kurmalıyız. Nükleer santral, özel sektöre işlettirilmemelidir; devlet işletmelidir. Devletin patron olduğu güvenilir özel sektör, kontrollü kabul edilebilir. Aslında nükleer santral devletin işidir, özel sektörün işi değildir. • Uranyum ve toryum Türkiye için stratejik öneme sahiptir. Ülkemizi ilerilere götürecek kaynaklardandır. 119


SOY GAZLAR • Sir William Ramsay (1852–1916) ve Lord Rayleigh (1842–

1919) 1898 yılında bu grubu bulmuşlardır. 1904 yılında Ramsay ve Rayleigh’e Nobel ödülleri verildi. • 1962 yılında Neil Bartlett (1932–2008) PtF6, XePtF6 bileşiklerini sentezlemiştir.

ELEMENTEL HÂLDE OLAN SOY GAZLARIN HAVADA HACİMCE BULUNMA YÜZDELERİ GAZIN ADI

HACİMCE YÜZDESİ

Helyum

0,0005

Neon

0,0012

Argon

0,94

Kripton

0,0001

Ksenon

0,000009

SOY GAZLARIN KULLANILDIĞI YERLER • He: Balon yapımında, soğutucularda, roket yakıtı olarak,

anestezik gazların seyreltilmesinde • Ne: Kırmızı ışık elde edilmesinde 120


• Xe: Araba farlarında • Rn: Kanser tedavisinde

SOY GAZLAR YAPAY BİLEŞİK OLUŞTURUR • Soy gazlardan He (helyum), Ne (neon), Ar (argon)

• • • •

• • • • • •

elementlerinin hiçbir bileşiği yoktur. Kr (kripton), Xe (ksenon) ve Rn (radon) elementleri ise özel şartlarda O2 (oksijen) gazı ve F2 (flor) gazıyla bileşik oluştururlar. Neden soy gazlardan ilk üçü bileşik yapmıyor da son üçü bileşik yapıyor? Neden yalnız O2 ve F2 elementleriyle bileşik oluşturuyorlar? Elektronegatiflik; bağ elektronlarını çekme kabiliyetidir. Elektronegatiflik, periyodik tabloda soldan sağa doğru artar. Soy gazların elektronegatifliği diğer gruplara göre yüksektir. Bununla beraber O ve F elementlerinin elektronegatifliği; Kr, Xe ve Rn’dan daha fazladır. He, Ne ve Ar elementleri için elektronegatiflik söz konusu değildir. Oksijenin elektronegatifliği 3,5, florun 4, kriptonun 3, ksenonun 2,6, radonun ise 2,4’tür. Oksijen ve florun elektronegatifliği ile son üç soy gazın elektronegatiflikleri arasında fark azdır. Bu nedenle oluşan bileşik, kovalent özelliktedir. Elektronegatifliği az olan Kr, Xe ve Rn kısmi pozitif konumunda; elektronegatifliği fazla olan O ve F ise kısmi negatif konumundadır. Soy gaz bileşikleri, yapaydır. Araştırma amaçlı üretilmiştir. Kullanım yerleri yoktur. Oluşturulma reaksiyonları, endotermik olduğundan masraflıdır. Kararsız bileşik, hemen bozunan bileşik anlamına gelir. Soy gaz bileşikleri, ametal– ametal bileşikleri gibi adlandırılır. Soy gazlar, havada bulunan elementlerdir.

KSENONUN OKSİJENLE YAPTIĞI 121


BİLEŞİKLER XeO3 XeO4 Na4XeO6 x nH2O 2Ba2XeO6 x 3H2O

KSENONUN OKSİJENLE VE FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER XeO2F2 XeOF2 XeOF4 KXeO3F (NO)2XeF8

KSENONUN FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER XeF2 XeF4 XeF6 XeF6 x SbF5 XeF6 x AsF5 XeF2 x 2SbF5 XeF2 x 2TaF5 XeF6 x BF3 RbXeF7 NaXeF8 K2XeF8 Cs2XeF8 Rb2XeF8

KRİPTON VE RADONUN FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER 122


KrF2 KrF2 x SbF5 KrF4 RnFn

SOY GAZLARIN REAKSİYONLARI • • • •

Xe + 2F2 → XeF4(k) 3XeF4 + 6H2O → XeO3(aq) + 3/2O2 + 3Xe +12HF XeO3(aq) + OH–1(aq) → HXeO4–1(aq) 2HXeO4–1(aq) + 2OH–1(aq) → XeO6–1(aq) + Xe(g) + O2 + 2H2O

HER İNSAN FARKLI BİR MADEN GİBİDİR • Her insan farklı bir maden gibidir. Bazısı altın, bazısı gümüş,

bazısı fosfor, bazısı toryum, bazısı bor, bazısı bakırdır; ama her insan bir madendir. Bu yönüyle her insandan olumlu yönde faydalanılabilir. • Elmasla kömür arasında bir sıçramalık fark vardır. Hazreti Ebubekir elmas, Ebucehil ise kömür gibidir. • Türkiye’de altın gibi insan az olmakla beraber Allah’ın her an yoktan altın yaratacağına, maddi manevi altın rezervlerimizi arttıracağına inancımız da tamdır. • Acaba madenlerin bulunduğu ülkedeki yüzdesi ile o ülkenin insanlarının karakteri arasında bir benzerlik var mıdır? Türkiye’de altının az olması ne anlama gelmektedir?

ELEMENT OLARAK KULLANDIĞIMIZ DOĞAL KAYNAKLARIMIZIN BULUNDUĞU YERLER • Alüminyum; Hakkâri’de, Seydişehir’de ve Toros dağlarında

bulunur. • Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir–Sivrihisar– Beylikahır–Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan– Kulancak’tadır. • Titanyum Isparta’da bulunur. 123


• Altın, Hatay ve Konya’da bulunur. • Bakır, Ergani ve Murgul’da bulunur. • Bor; Kütahya–Emet, Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–Bigadiç,

Eskişehir–Kırka ve Bursa–Kestelek’te bulunmaktadır. • Uranyum; Ağrı dağında, Soma’da ve Van gölünde vardır.

HANGİ ELEMENTTE DÜNYADA BİRİNCİYİZ? • Dünyadaki borun % 76’sı Türkiye’dedir. • Dünyadaki toryumun % 80’i Türkiye’dedir. • Dünyadaki titanyumun % 100’ü Türkiye’dedir.

ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA ÜLKELERİN MADEN YÜZDELERİ NİÇİN FARKLIDIR? • Bir element, farklı cevherlerden elde edilebilir. Şayet

herhangi bir elementin; cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz tekniğine göre henüz o cevherden elde edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse, o kaynak yok sayılıyor. • Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir görevi de, uydu haritalarında maden kaynaklarımızı tam göstermemesidir. • Hazinelerin üstünü örtme konusu, kaynaklarımızın üstüne üşüşülmesini önlemesi açısından günümüzde önem taşımaktadır.

124


ORTAÖĞRETİM 12. SINIF KİMYA 2. ÜNİTE: ORGANİK KİMYAYA GİRİŞ ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI 1. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLER 2. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERİN FORMÜLLERİ 3. BÖLÜM: HİBRİTLEŞME VE MOLEKÜL GEOMETRİSİ 4. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE FONKSİYONEL GRUPLAR VE ADLANDIRMA • 5. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE İZOMERLİK • • • •

1. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLER ORGANİK KİMYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER ORGANİK MADDELER HAYATIN GÜCÜ MÜ? • Organik maddeler, canlı organizmada bulundukları ve

karmaşık yapıda oldukları için eskiden bunlara “hayatın gücü” denilmişti. • İnsanlar bu gerçeği uzun yıllar anlayamamışlardı. Organik bileşiklerin sadece canlılarda bulunduğunu ve bu bileşiklerin canlılığa sebep olduğunu zannediyorlardı. • 1828 yılında ilk olarak inorganik maddeden elde edilen 125


organik maddenin hayatlı olmadığı görüldü. Böylece organik maddelerin cansızlarda da olduğu ve “hayatın gücü” tabirinin yanlış verildiği açıkça anlaşıldı.

CANLILIK VE HAYATTA MADDİ SEBEP VAR MIDIR? (BİYOLOJİK SİSTEMLER İLE HAYAT, CANLILIK, KİMYASAL MADDE İLİŞKİSİ) • Biyoloji, ”hayat bilimi” manasına gelir. • Biyolojik sistem, hayatlı sistemlerdir. • Biyolojik sistemlerdeki bütün atom, iyon ve moleküller

• • •

kendilerine düşen görevi hiç aksatmadan yerine getirmektedirler. Bu görev, biyolojik sistemin yapısına, genel düzenine uygun bir uyum ve mükemmellik içinde sürdürülmektedir. Bu uyum ve mükemmellik, milyonlarca seneden beri müthiş bir yardımlaşma zinciri içerisinde devam etmektedir. İlköğretim, ortaöğretim, üniversite ve lisansüstü seviyesinde biyoloji kitapları incelendiğinde, hayatı açıklamadığı görülecektir. Kısacası biyoloji, canlılık ve ruhun devreye girdiği hayatı açıklamakta aciz kalır. Günümüzde “Canlılık ve hayat nedir?” sorusuna verilen cevapların, canlılık ve hayatı açıklamaktan daha çok canlılık ve hayata görünüşte sebep olan perdeleri tarif etmeye yönelik olduğu görülür. Havayı teneffüs etmemiz, su içmemiz veyahut beslenmemiz aldığımız gıdalardaki atom, molekül ve iyonların sebep olmasıyla cereyan eder. Böyle olması, canlılığın ve ruhla irtibatlı biyolojik hayatın, perdelere bağlı olarak devam etmesi içindir. Koparılan bir çiçeğin, koparmakla hiçbir maddesi eksilmediği hâlde, çiçek ölmüş, canlılık ve hayatı kalmamıştır. Canlılık ve hayatta, maddi hiçbir sebep yoktur. Sözgelimi, bir bakteri veya virüsün maddi yapısını oluşturan yapı taşları en ileri laboratuvarda bir araya getirilse bile, bu 126


bir araya getirilen maddelerin canlı ve hayat sahibi olabilmesi; sebeplerin, hatta en büyük sebep olan insanın başarabileceği bir husus değildir. Bu durumda ölü bakteri veya ölü virüs elde etmiş olacağız. • Hayat ve hayata ait fonksiyonlar acaba maddenin özelliğinden mi kaynaklanmaktadır? • Hormonlu bir salatalığın bazen koparıldıktan sonra da büyümeye devam etmesi, ölen bir insanın sakalının kısa bir süre daha uzaması canlılığın kısmen devam ettiği anlamına gelebilir; ancak her iki durumda da hayat son bulmuştur. • Aslında canlılık ve hayatta var gibi görünen sebepler, perde olması için zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların sebep olmadığı anlaşılacaktır. • Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya

• • • • •

çıkmaktadır. Bu hâl, hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramaya, bizi mecbur bırakmaktadır. Hayat en büyük nimettir, hayat bütün nimetlerden üstündür. Evrenin en yüksek hakikati hayattır. Kâinatın ruhu, mayası, esası, neticesi, özü hayattır. Hayatın ne derece ince olduğu günümüzde anlaşılmıştır. Hayat ve hayata ait bütün fonksiyonlar, maddenin özelliklerinden başka bir şeydir; çünkü madde, sürekli olarak insan bedeninde değişmesine rağmen, hayatımız ve benliğimiz hiçbir değişikliğe uğramadan devam eder. Bu, maddenin canlı bünyelerdeki ağırlığının derecesinin düşüklüğünün göstergesidir. Madde, doğrudan doğruya kendini idare edemeyen ve kendi kendine hareket edemeyen âciz, kör, şuursuz ve ölü bir şeydir. Onu meydana getiren parça ve parçacıkların da kendi kendilerine bu harika işleri yapmalarına imkân yoktur. Varlığa erme yolunda, atomlar toplanmakta, zerreler hareket ettirilmektedir. İlim, kudret ve iradeyle her şey var edilmektedir. 127


• Evrendeki en küçük parça ve parçacıktan en büyük

sistemlere kadar her şey bir uyum içindedir ve birbiriyle ilişkilidir. Bu düzenlilik, maddenin temel özelliğinden kaynaklanamaz.

“Dünyanın en mükemmel kimya laboratuvarlarında dahi elementlerden canlı hücre yapmak mümkün değildir.” Oparin* *Rusya'da mükemmel bir kimya laboratuvarında canlı hücre meydana getirmek için 20 yıl süreyle çalışma yapan ve sonunda yukarıdaki sözü söyleyen Rus bilim insanı.

CANLILARDA EN ÇOK BULUNAN ELEMENTİN KARBON OLMASI, KARBONUN HANGİ ÖZELLİĞİNDENDİR? • Hibritleşmenin her türünü yapar. Tekli, ikili, üçlü bağ ile sigma

ve pi bağı yapabilir. • Kovalensi en yüksek elementtir; dört bağ yapar. Her bağa farklı gruplar bağlanabilir. • C’ların art arda bağlanabilme özelliği vardır.

İNSANIN VAR EDİLİŞİ • İlk insanın meydana geldiği balçık, yeryüzündeki çeşitli

elementlerden alınmış bir karışım olmalıdır. Başka bir deyişle, yeryüzü üzerinde farklı yerlerde bulunan elementler bir araya getirilmek suretiyle insan şekillendirilmiştir. İnsanın yapısını oluşturan elementlerin farklı yerlerden alınmış olması nedeniyle de nesillerde farklı ırk, farklı renk, farklı karakter ve farklı tipler oluşur. • İlk insanın iskeleti, şimdi olduğu şekliyle yapılmıştır. Daha 128


• •

• •

sonra da insan olarak canlandırılmıştır. İlk insan, derece derece ve yavaş yavaş var edilmemiştir. Bugünkü insanoğlunun şeklinde meydana getirilmiştir. Sonra da ona hayat verilmiştir. Canlılık vesilesiyle, elementler birbirinden ayrılmazlar; böylece hayat devam eder. İlk insanın meydana gelişi şöyledir: Balçık; önce hamur, sonra belli bir organik madde karışımı şekline gelmiş, sonra katılaştırılmış, en son da hayat verilmiştir. Bu elementlerin hepsi apaçık birer hizmetkâr gibi, bizim ve bizden başka tüm canlı–cansız varlıkların ihtiyaçlarına koşmakta ve yaşamlarını sürdürmelerine yardım etmektedirler. İnsanın yüksek kıymeti olmasaydı, her şey onun yararlanması için hazırlanmazdı. İnsan önemsiz olsaydı, tüm varlıklar onun sebebiyle var edilmezdi. İnsanın konumu çok büyük olduğundan dolayıdır ki âlemi kendisi için değil, insan için; insanı da yüksek görevler için var etmiştir. İnsan ve bazı canavarlardan başka, en büyük yaratıktan en küçük yaratığa kadar her şey görevlerini tam olarak yerine getirmektedir. İnsan seçkindir, hayvanlar gibi değildir. Onun için insan geldiği yere dönecektir. Hayvan ve bitki türleri için birer âdem ve evvel baba lazımdır; çünkü türlerin teselsülü, yani sonsuz uzanıp gitmeleri batıldır. Bazı türlerin başka türlerden meydana gelmeleri tevehhümü de batıldır; çünkü iki türden doğan tür ekseriyetle ya akimdir veya nesli inkıtaa uğrar; çoğalma ile bir silsilenin başı olamaz. İnsan, hayvan ve bitkiler âleminin teşkil ettikleri silsilelerin başlangıcı, en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir. Her tür için evvel babanın gerekliliği, maddenin ve maddenin hareketinin ezelî olmadığını göstermektedir. İnsanın esas atomlarından, asıl zerrelerinden söz edilir. İnsanın bu ilk zerreleri, insan vücuduna temel yapılmıştır. İnsan, bu temel zerreler üzerinde var edilmiştir. İkinci var 129


• •

edilişte de o zerreler üzerinde diriltileceği söylenmiştir. İnsanın çekirdeği diyebileceğimiz bu zerreler acbüzzeneb adıyla bilinir. Acbüzzeneb, kuyruk sokumu kemiğindeki atomlar olarak tahmin edilmektedir; ancak nerede olduğunu tam olarak belirtmek mümkün değildir. İnsana ait özellikleri içeren acbüzzeneb adı verilen bu zerreler, genler de olabilir. DNA, bir emir ve kumanda mekanizmasıdır. Genetik bir bilgi deposu ve kendi kendini bile kopya edebilecek şekilde var edilmiş mükemmel bir irade aynasıdır. İnsanı yalnız maddeden, atomlardan terkip edilmiş gibi gördüğümüzden onun dışında düşünemiyoruz. Ancak bunların hakikat olduğunu bilmek gerekir. Yine de bu türlü hususlarda fikir beyan etmek, net konuşmak iddia gibi anlaşılabileceğinden iddiada bulunmamak lazımdır, dikkatli konuşmak gerekir. 3 boyutlu (buutlu) bir âlemde yaşamaktayız. 4. buut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine zamanı da alan 5. buut da vardır. Einstein, hem bu buutlardan hem de 6. buuttan söz etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. buut, seyr ü seyahat olarak bilinir. Bu 6 buutla gözlem bu dünyadadır. Zaten maddenin dalga karakteriyle ilgili Einstein’ın keşfettiği süper sicim teorisine göre üç buut yeterli değildir, ek buutlar gerekmektedir. Ek buutlar, dürülmüş bir vaziyettedir ve bildiğimiz bu üç buut içinde gizlenmiştir. Diğer âlemde insanın görmesi ise belki 100 buutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada bir şeyi aynı anda 100 buutlu olarak görüp hissedecektir.

MADDİ YAPININ KÜÇÜKLÜĞÜ ORANINDA CANLILIK FAZLALAŞIR • İnsan, canlı kısımlardan oluşan bir topluluktur. İnsanın her bir

hücresi, beş duyu kuvvetine sahiptir. Her birinin canlılık derecesi ve kuvvetleri cirminin küçüklüğü ile ters orantılı 130


olarak yükselir.

ORGANİK BİLEŞİKLERDEKİ ELEMENTLER • Organik kimya, karbon (C) elementinin kimyasıdır. • Organik bileşiklerin yapısında karbondan başka; hidrojen (H),

oksijen (O), azot (N), kükürt (S), halojen (F, CI, Br, I) vb. elementler de bulunabilir. • Organik kimyaya karbon kimyası veya karbon bileşikleri kimyası da denir.

ORGANİK KİMYANIN TANIMI • Organik kimya, karbon (C) elementinin kimyasıdır. • Organik bileşiklerin yapısında karbondan başka; hidrojen (H),

oksijen (O), azot (N), kükürt (S), halojen (F, CI, Br, I) vb. elementler de bulunabilir. • Organik kimyaya karbon kimyası veya karbon bileşikleri kimyası da denir.

ORGANİK KİMYANIN SINIFLANDIRILMASI • Organik bileşikler hidrokarbonlar ve fonksiyonel gruplar

olarak iki kısımda incelenir. • 1) HİDROKARBONLAR • 2) FONKSİYONEL GRUPLAR • Yapısında temel element olarak C ve H bulunan bileşiklere

hidrokarbon denir. Alifatik hidrokarbonlar üçe ayrılır. Bunlar; alkan, alken ve alkinlerdir.

2. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERİN FORMÜLLERİ 131


REZONANS • Rezonans, birleşim demektir. • SO3’ün açık formülünün gösteriminde S ile O arasında bir

• •

• •

adet ikili kimyasal bağ, iki adet de tekli kimyasal bağ vardır. Ancak sinyallerde buna dair farklı bir sinyal alınmamıştır. Şu bağ teklidir, şu bağ ikilidir diye bir sinyal yakalanmadığından “SO3 üçünün de birleşimidir.” diye düşünülmektedir. Deneysel olarak bağ uzunlukları tespit edilebilmektedir. S–O ve S=O uzunlukları bellidir ve farklı uzunluktadırlar. Burada ise sinyallerde görülen bağ uzunlukları eşittir. Kimyasal bağların üçü de özdeştir. Bağ açıları 120°’dir. Ne oluyor da bu özdeşlik ortaya çıkıyor? SO3’ün açık formülünün üç farklı gösterimi vardır. Rezonans, maddelerin karakteristik özelliğidir.

REZONANS YAPILAR VE KARARLILIK • Rezonansı yazılabilen organik bileşikler yazılamayanlara

göre daha kararlıdır. • Rezonans yapıya sahip en önemli madde benzen halkasıdır. • Doğada binlerce benzen ve benzen türevi bulunur.

FORMAL YÜK • Molekülün içindeki yüke denir. • Formal yük = Grup numarası – (Ortaklanmamış elektron

sayısı + Bağ sayısı) • Formal yük = Grup numarası –Ortaklanmamış elektron sayısı – Bağ sayısı • Grup numarası olarak merkez atomunun grup numarası alınır.

FORMAL YÜK HESAPLAMALARI • ÖRNEK: SO3’ün formal yükünü bulunuz. 132


• ÇÖZÜM: Formal yük = Grup numarası – Ortaklanmamış

elektron sayısı – Bağ sayısı Formal yük (S) = 6 – 0 – 4 = 2 Formal yük (O tek bağlı) = 6 – 6 – 1 = –1 Formal yük (O çift bağlı) = 6 – 4 – 2 = 0 • ÖRNEK: C3H7+’nın formal yükünü bulunuz. • ÇÖZÜM: Formal yük = Grup numarası – (Ortaklanmamış

elektron sayısı + Bağ sayısı) Formal yük = 4 – (0 + 3) = 4 – 3 = +1 • ÖRNEK: CH3H2O–’nin formal yükünü bulunuz. • ÇÖZÜM: Formal yük = Grup numarası – (Ortaklanmamış

elektron sayısı + Bağ sayısı) Formal yük = 6 – (6 + 1) = 6 – 7 = –1

FORMAL YÜK–KARARLILIK İLİŞKİSİ • Molekül veya kök iyonların en kararlı formunu bulabilmek için

önce farklı Lewis yapıları yazılır. Hangi Lewis yapısının en kararlı yapı olduğunu belirleyen kriterler de şunlardır: • 1. Düşük formal yük tercih edilir. • 2. Negatifler yan yana gelmez. • 3. Merkez atomu C olmalıdır, N merkez atomu olmaz.

3. BÖLÜM: HİBRİTLEŞME VE MOLEKÜL GEOMETRİSİ VSEPR (DEĞERLİK KABUĞU ELEKTRON ÇİFTLERİ İTMESİ) KURAMI • Değerlik kabuğu elektron çiftlerinin birbirini itmesidir. • İngiliz kimyacı Nevil Vincent Sidgwick (1873–1952) 1940 133


yılında bu teoriyi ortaya koymuştur.

ELEKTRON ÇİFTLERİNİN İTME KUVVETİ KRİTERLERİ OEÇ: Ortaklanmamış elektron çifti BEÇ: Bağ yapan elektron çifti (Ortaklanmış elektron çifti) OEÇ–OEÇ > OEÇ–BEÇ > BEÇ–BEÇ Çift bağlar arasındaki itme, tekli bağlar arasındaki itmeden daha kuvvetlidir. • Üçlü bağlar arasındaki itme, ikili bağlar arasındaki itmeden daha kuvvetlidir. • • • •

BAĞ AÇILARI • Düzgün dörtyüzlü diyebilmek için bütün bağların eşit açıda

olması lazımdır. • Aynı geometride olsa da her bir molekülün bağ açıları farklıdır. NH3’te bağ açıları 107° iken PH3’te bağ açısı değişir. Her bir molekülün bağ açısı kendisine özeldir, molekülün karakteristik ayırt edici özelliğidir.

ÇOKLU BAĞLAR • POCl3 molekülünün açık formülü yazıldığında P ile O

arasında ikili bağ, P ile Cl arasında tekli bağ olduğu görülür. • Molekülün geometrisi yaklaşık düzgün dörtyüzlüdür. • VSEPR kuramında çift bağın itmesi, tekli bağın itmesine göre daha kuvvetlidir. Bu nedenle mevcut iki çeşit açının büyüklük karşılaştırması şöyledir: Cl–P=O>Cl–P–Cl

İDEAL GEOMETRİ • Merkez atom çevresinde ortaklanmamış elektron çifti yoksa

ideal geometridir. 134


İDEAL GEOMETRİDEN SAPMA • Merkez atom çevresinde ortaklanmamış elektron çifti varsa

ideal geometriden sapmıştır.

MOLEKÜL GEOMETRİSİ • Düzlem üçgen geometri: BF3’teki gibi molekül ortaklanmamış •

• •

elektron çifti içermiyorsa geometri üçgendir. Açısal (V şeklinde, kırık doğru) geometri: H2O’daki gibi molekül ortaklanmamış elektron çifti içeriyorsa geometri açısaldır. Düzgün dörtyüzlü geometri: XY4 kapalı formülünde olup bütün bağlar eşit açıda ise molekül geometrisi düzgün dörtyüzlüdür. Üçgen piramit: XY3 kapalı molekül formülünde olan, NH3 ve PH3 örneğinde olduğu gibi ortaklanmamış elektron çifti içeren moleküllerde geometri üçgen piramittir. NH3’te bağ açıları 107° iken PH3’te bağ açısı değişir. Her bir molekülün bağ açısı kendisine özeldir, molekülün karakteristik ayırt edici özelliğidir. Üçgen çift piramit: PF5 molekülü, bağ açıları farklı olan iki adet üçgen piramitten oluşmuştur. SF4 molekülünün geometrisi: S atomu 1 çift ortaklanmamış elektron içerir. Ortaklanmamış elektron çifti, elektron itmesine neden olur. Elektron itmesinin olduğu, ortaklanmamış elektron çiftinin bulunduğu yere geniş alan bırakılır. PF3Cl2 molekülünün geometrisini Bent kuralı açıklar: Cl’un elektronegatifliği F’dan azdır. Cl elektronları daha az çeker. Cl’un elektron yoğunluğu daha az olur. Elektron yoğunluğu çok olan F’a çizimde geniş alan bırakılır. SF6 molekülünün geometrisi: S ile F arasındaki bağların uzunlukları eşittir. Bağ açılarının hepsi 90°’dir. Düzgün sekizyüzlüdür. 135


• • • •

TeF5 molekülünün geometrisi: Kare piramittir. XeF4 molekülünün geometrisi: Kare düzlemdir. P4 molekülünün geometrisi: Tetrahedral geometriye sahiptir. XY7 molekülünün geometrisi: Beşgen çift piramittir.

PERYODİK CETVELDEKİ II. PERİYOT ELEMENTLERİNİN HİDROJENLE YAPTIĞI BAĞLAR VE MOLEKÜL ŞEKİLLERİ • Periyodik cetveldeki II. periyottaki elementler Li, Be, B, C, N,

O, F ve Ne’dur. Bunların hidrojenle oluşturdukları molekülün şeklini, bağın polarlığını ve molekülün polarlığını inceleyelim: • Hidrojenin; 1 elektronu ve 1 yarı dolu orbitali vardır ve 1 tane bağ yapabilir. 1A grubu • Lityumun elektronlarının dizilişi 3Li:1s2 2s1 şeklinde olup 1 tane yarı dolu orbitali vardır. 1 tane bağ yapar. LiH bileşiği oluşur. • Molekülün elektron nokta yapısı Li..H şeklindedir. Li–H şeklinde de gösterilir. • Molekülün geometrisi doğrusaldır. • Hidrojenin elektron severliği Li’dan fazla olmasından dolayı molekül polardır. 2A grubu • Berilyumun elektronlarının dizilişi 4Be: 1s2 2s2 şeklindedir. Berilyumun 2s orbitali enerji düzeyi ile 2p orbitali enerji düzeyinin birbirine çok yakın olmasından dolayı 2s orbitalindeki elektronlardan biri 2px orbitali enerji düzeyine uyarılır. Böylece 2 tane yarı dolu orbital oluşur. • Yani 4Be: 1s2 2s1 2px1 2py1 2pz0 şeklinde olmak üzere s ve p orbitallerinden farklı iki tane sp orbitali meydana gelir. • Bunlara hibrit orbitalleri, olaya da hibritleşme (melezleşme) denir. 136


Be. + 2H. → H..Be..H elektron nokta yapısının oluşumudur. H – Be – H açık formüldür. BeH2 molekül formülüdür. Berilyumun 2 tane sp orbitali ile iki tane hidrojenin s orbitallerinin girişiminden sigma bağları oluşur. Oluşan bağlar polardır. • BeH2 molekülü doğrusaldır. BeH2 molekülündeki sp hibrit orbitallerinin özdeş olmasından ve bir doğru boyunca berilyumun iki tarafında aynı elektron severliğe sahip iki tane hidrojen atomunun bulunmasından molekül apolar özellik gösterir. • • • •

3A grubu • Borun elektron dizilişi 5B: 1s2 2s2 2p1 şeklindedir. 2s orbitalindeki 1 elektron, 2p orbitaline uyarılır. Uyarılmış hâlin elektron dizilişi 5B: 1s2 2s1 2px1 2py1 2pz0 şeklindedir. • Böylece 3 tane sp2 hibrit orbitalleri oluşur. Bu 3 tane sp2 hibrit orbitalleri ile 3 tane hidrojenin s orbitallerinin girişiminden 3 tane sigma bağı oluşur. • BH3 molekülünün şekli düzlem üçgendir. • Bağ açısı 120°’dir. • Bağlar polardır. • BH3 molekülü apolardır. 4A grubu • Karbonun elektron dizilişi 6C: 1s2 2s2 2p2 şeklindedir. 6C: 1s2 2s2 2px1 2py1 2pz0 şeklinde de gösterilebilir. • 2s’deki 1elektron 2pz orbitaline uyarılır. • Böylece 6C: 1s2 2s1 2px1 2py1 2pz1 olur. • Bu orbitaller kendi aralarında melezleşir (hibritleşir). Böylece 4 tane sp3 hibrit orbitali oluşur. 4 tane hidrojenin s orbitali ile 4 tane sp3 orbitalinin girişiminden 4 tane sigma bağı oluşur. • CH4 molekülü meydana gelmiştir. • Molekül şekli düzgün dörtyüzlüdür. • Hidrojen atomları düzgün dörtyüzlünün köşelerine 137


yerleşmiştir. H–C–H açısı 109,5 derecedir. • Molekül apolardır. 5A grubu • Azotun elektron dizilişi 7N: 1s2 2s2 2p3 şeklindedir. • 3 tane p orbitallerindeki birer elektron hidrojenin s orbitalindeki elektronlarla 3 tane sigma bağı oluşturur. • Azotun 2s orbitalindeki elektron çifti bağ yapımına katılmaz. • NH3 molekülü oluşur. • Molekül üçgen piramit şeklindedir. • N–H bağları polardır. • Azotun elektron severliği hidrojenden büyük olduğundan azot kısmen negatif, hidrojenler kısmen pozitif yüklüdür. • Molekül polardır. 6A grubu • Oksijenin elektron dizilişi 8O: 1s2 2s2 2p4 şeklindedir. • 2p orbitallerinde 2 tane yarı dolu orbital bulunduğundan 2 tane bağ yapar. • Oksijenin p orbitalleri ile 2 tane hidrojenin s orbitalleri arasında 2 tane sigma bağı oluşur. • Oksijenin bağ yapmamış elektronlarından dolayı molekül kırık doğrudur. • Bağ açısı 104,5 derecedir. • Molekül polardır. 7A grubu • Florun elektron dizilişi 9F: 1s2 2s2 2p5 şeklindedir. • 1 tane yarı dolu orbitali vardır. • 1 tane bağ yapar. • Hidrojenle HF molekülünü oluşturur. • H..F veya H–F şeklinde gösterilir. • Molekül doğrusaldır. • Moleküldeki vektörel kuvvetlerin farklı olmasından dolayı molekül polardır. 138


8A grubu • Neonun elektron dizilişi 10Ne: 1s2 2s2 2p6 şeklindedir. • Bütün değerlik orbitalleri doludur. • Yarı dolu orbitali bulunmadığından Ne bileşik oluşturamaz.

KARBONUN HİBRİTLEŞMESİ CH4 MOLEKÜLÜNÜN HİBRİTLEŞMESİ • Karbonun elektron dizilişi 6C: 1s2 2s2 2p2 şeklindedir. 6C: 1s2 • • •

2s2 2px1 2py1 2pz0 şeklinde de gösterilebilir. 2s’deki 1elektron 2pz orbitaline uyarılır. Böylece 6C: 1s2 2s1 2px1 2py1 2pz1 olur. Bu orbitallerden s ve p’nin enerjileri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla bu orbitallerin oluşturacağı bağların enerjileri de farklı olmalıdır. Ancak yapılan deneylerde CH4 molekülündeki tüm bağların enerjilerinin eşit olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu bağların enerjileri hem s orbitali ile yapılan hem de p orbitali ile yapılan bağlarınkinden farklıdır. Her ikisinin arasında bir değerdir. Bu durumda s orbitalinin enerjisinin arttırılıp, p orbitallerinin enerjilerinin azaltılıp ortak bir enerjide bu 4 orbitalin melezleştiği kabul edilir. Bu olaya melezleşme (hibritleşme) adı verilir.

• Böylece 4 tane sp3 (1 tane s 3 tane p orbitalinin

• • • •

hibritleştirildiğini anlatır.) hibrit orbitali oluşur. Hidrojenin 4 tane s orbitali ile karbonun 4 tane sp3 orbitalinin girişiminden 4 tane sigma bağı oluşur. Böylece CH4 molekülü meydana gelir. Molekül şekli düzgün dörtyüzlüdür. Molekül simetrik (vektörel kuvvetler birbirini sıfırlar) olduğundan apolardır. Hidrojen atomları düzgün dörtyüzlünün köşelerine 139


yerleşmiştir. H–C–H açısı 109,5 derecedir.

C2H4 MOLEKÜLÜNÜN HİBRİTLEŞMESİ • Karbonun 2s orbitali ile 2 tane p orbitali hibritleşerek üç tane

özdeş sp2 orbitali oluşturur. Bu sp2 orbitalleri aynı düzlemde bulunup aradaki açı 120 derecedir. Hibritleşmeye katılmamış diğer p orbitali sp2 hibrit orbitallerinden farklıdır. Bu orbital pi bağlarının oluşumunda kullanılır.

C2H2 MOLEKÜLÜNÜN BAĞ YAPISI • Karbon atomunda 1 tane 2s orbitali ile 1 tane 2p orbitali

hibritleşerek iki tane sp orbitalini meydana getirir. Diğer iki tane p orbitali hibritleşmeye katılmaz. Hibritleşmeye katılmayan bu p orbitalleri iki tane pi bağını oluşturur. Asetilenin molekülü doğrusal olup apolardır. • C’lar arasındaki 3 bağın 1’i sigma diğer 2’si pi bağıdır. C – H bağları sigma bağıdır.

2. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE FONKSİYONEL GRUPLAR VE ADLANDIRMA 3.

ORGANİK KİMYANIN SINIFLANDIRILMASI • Organik bileşikler hidrokarbonlar ve fonksiyonel gruplar

olarak iki kısımda incelenir. • 1) HİDROKARBONLAR • 2) FONKSİYONEL GRUPLAR

ORGANİK BİLEŞİKLERDE FONKSİYONEL GRUPLAR 140


ALKOLLERDE FONKSİYONEL GRUP • –OH grubu fonksiyonel gruptur. • C atomunda bir tane OH grubu olmalıdır. Bir karbon atomuna

birden fazla OH grubu bağlı olan maddeler kararsızdır. Bunlara alkol denmez.

ALKOLLERİN FONKSİYONEL GRUP SAYISINA GÖRE SINIFLANDIRILMASI a) Mono alkoller: Yapısında 1 tane –OH grubu içeren alkollerdir. b) Poli alkoller: Farklı karbonlarda 1’den fazla –OH grubu içeren alkollerdir. 2 –OH grubu içeren alkollere diol denir. 3 –OH grubu içeren alkoller ise triol olarak adlandırılır.

ETERLERDE FONKSİYONEL GRUP • Suyun hidrojenlerinin ikisinin de yerine alkil gruplarının

gelmesiyle eterler oluşur. Fonksiyonel gruba bağlı alkile göre eterler ikiye ayrılır. 1. BASİT ETERLER (SİMETRİK ETERLER): Alkil grupları aynıdır. 2. KARIŞIK ETERLER (ASİMETRİK ETERLER): Alkil grupları farklıdır.

ALDEHİTLERİN VE KETONLARIN FONKSİYONEL GRUBU • Aldehitlerin fonksiyonel grubu formildir. • Formil grubu, karbonil grubu da içerir. • Karbonil grubuna bir tane hidrojen atomu bağlanmışsa formil

grubu olur. • Aldehit ve ketonlar yapılarında karbonil grubu bulunduran bileşiklerdir. • Ketonların fonksiyonel grubu karbonildir. 141


KARBOKSİLİK ASİTLERDE FONKSİYONEL GRUP • Yapılarındaki fonksiyonel grup; karboksil grubudur (–COOH). • R – COOH yapısındadırlar (R yerine hidrojen atomu da

gelebilir). • Genel formülleri CnH2nO2’dir. • Karboksilli asitler; yapılarındaki fonksiyonel grup sayısına göre, mono karboksilli asitler ve poli karboksilli asitler olarak sınıflandırılabilir.

ESTERLERİN FONKSİYONEL GRUBU • Karboksilli asidin karboksilindeki H’in yerine alkil grubu

gelmesiyle oluşurlar. • Esterlerin fonksiyonel grubu: (–COOR)

ORGANİK BİLEŞİKLERDE ADLANDIRMA GENEL BİLGİ • Tüm organik bileşiklerde adlandırma, C sayısına ve alkan

adına göre yapılır.

İLK 10 ALKANIN KAPALI FORMÜLÜ • • • • • • • •

n=1 n=2 n=3 n=4 n=5 n=6 n=7 n=8

CH4 C2H6 C3H8 C4H10 C5H12 C6H14 C7H16 C8H18

(Metan) (Etan) (Propan) (Bütan) (Pentan) (Hekzan) (Heptan) (Oktan) 142


• n = 9 C9H20 (Nonan) • n = 10 C10H22 (Dekan)

ALKİLLERİN ADLANDIRILMALARI • Alkanlardan bir hidrojen çıktıktan sonra kalan gruba alkil

denir. –R harfiyle gösterilir. • Alkillerin genel formülü –CnH2n+1’dir. • Alkanlardan –an eki kaldırılarak yerine –il eki getirilir. • • • • • • • • • •

n = 1 –CH3 (Metil) n = 2 –C2H5 (Etil) n = 3 –C3H7 (Propil) n = 4 –C4H9 (Bütil) n = 5 –C5H11 (Pentil) n = 6 –C6H13 (Hekzil) n = 7 –C7H15 (Heptil) n = 8 –C8H17 (Oktil) n = 9 –C9H19 (Nonil) n = 10 –C10H21 (Dekil)

ALKANLARIN ADLANDIRILMASI Alkanların adlandırılması iki farklı şekilde olur: • IUPAC Sistemine Göre Adlandırma (Sistematik Adlandırma) • Özel Adlandırma

IUPAC Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği The International Union of Pure and Applied Chemistry

Alkanların IUPAC Sistemine Göre Adlandırılması (Sistematik Adlandırma) • 1) Hidrokarbondaki en uzun C zinciri bulunarak dallanmanın 143


• • • •

yakın olduğu uçtan itibaren C atomlarına numara verilir. 2) En uzun karbon zincirine bağlanan alkil, atom ya da gruplar her iki uçtan eşit uzaklıkta ise alfabetik sıralamada adının ilk harfi önce gelen alkil, atom ya da grubun yakın olduğu uçtan numaralandırılır. 3) En uzun karbon zincirine bağlanan alkil, atom ya da grupların karbon numarası yazılarak kısa çizgi (tire) konulur. Sonra atom, grup ya da alkilin adı yazılır. 4) Aynı cins alkil, atom ya da grup; aynı veya farklı C atomuna bağlanmışsa ilgili C atomunun numarası (her bir bağlanan için ayrı ayrı olmak kaydı ile), arasında virgül olan rakamlar şeklinde yan yana yazılarak belirtilir. Rakamdan sonra da tire konup birden fazla olan bağlanan sayısı Grekçe rakamla belirtilir (di, tri, tetra, penta vb.). 5) Alkil, atom ya da gruplar baş harflerine göre alfabetik sırayla okunur. 6) En son en uzun C zincirindeki alkanın adı okunur. 7) Adlandırma tek bir kelime olarak yazılır. 8) İlk üç alkandan sonraki izomeri olan alkanlar şayet dallanmamışlarsa, adının başına “normal” ön eki getirilerek okunur. “Normal”, n– kısaltmasıyla da yazılabilir.

ADLANDIRMADA KARIŞTIRILAN NOKTALAR • 1) Ana zincire bağlı –R, –OR, –NO2 ve –X içeren bileşiklerin adlandırılmasında doğrudan alfabetik sıralamaya bakılır; grup önceliğine bakılmaz; örneğin, alkil ile klor arasında öncelik sırası yoktur, alfabetik sıraya bakılır. Bu dördünden başka diğer fonksiyonel grupları içeren bileşiklerin adlandırılmasında ise; grupların öncelik sırasına bakılır, bu nedenle grupların öncelik sırasını ezberlemek gerekir. • 2) Adlandırmanın en uzun zincirdeki en küçük numara ile başlaması gerekir, “numaraların toplamı küçük olmalı” diye bir kural yoktur. • 3) Aynı C zincir sayısı birden fazla olabilir; örneğin, üç tane 7 144


C’lu zincir olduğunu varsayalım; hem doğru zincir seçilmeli hem doğru taraftan numaralamaya başlanmalı hem de 7 C’lu zincirlerden en fazla dallanmanın olduğu 7 C’lu zincir seçilmelidir. • 4) Adlandırılacak molekül farklı yazımlarla karşımıza çıkabilir. Yazılmayan atom C, eksik bağlar da H demektir. • 5) Adlandırmanın C sayısına ve alkanın adına göre olması meselesi tüm bileşikler için geçerli olan bir kuraldır. • 6) Türkçe alfabe ve Türkçe okuma esastır; örneğin Cl atomunun ilk harfi c harfi değil, k harfi kabul edilir.

Alkanların Özel Adlandırma Kuralına Göre Adlandırılması • İZO: En uzun zincirdeki ikinci karbona bir metil grubu

bağlanmışsa izo ön eki kullanılır. • NEO: En uzun zincirdeki ikinci karbona iki metil grubu bağlanmışsa neo ön eki kullanılır.

SİKLOALKANLARIN ADLANDIRILMASI • Siklo ön eki aromatik hidrokarbonlar dışındaki halkalı

hidrokarbonlar için kullanılır. Karbon zinciri halka şeklinde olan alkanlar sikloalkanlardır. • Sikloalkanların isimlendirilmesinde düz zincirli alkanların isimlendirilmesindeki kurallar geçerlidir, farklı olarak alkanın halkalı yapıda bulunduğunu ifade etmek için siklo ön eki kullanılır.

ALKENLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda karbon atomu içeren alkanların sonundaki –an

eki kaldırılarak yerine –en ya da –ilen eki getirilir. • C2H4 Eten (Etilen) • C3H6 Propen (Propilen) • C4H8 Büten (Bütilen) 145


• • • • • •

C5H10 Penten (Pentilen) C6H12 Hegzen (Hegzilen) C7H14 Hepten (Heptilen) C8H16 Okten (Oktilen) C9H18 Nonen (Nonilen) C10H20 Deken (Dekilen)

DALLANMIŞ ALKENLERİN ADLANDIRILMASI (IUPAC’a göre adlandırma) (Sistematik adlandırma) • 1) Çift bağın yakın olduğu uçtan başlanarak ana zincirde • • • •

bulunan karbonlar numaralandırılır. 2) Ana zincire bağlı başka grupların ismi ve bağlı bulunduğu karbon belirtilir. 3) Moleküldeki çift bağların başlangıç karbon atomunun numarası belirtilir. 4) Molekülde bir çift bağ varsa –en, iki çift bağ varsa –dien, üç çift bağ varsa –trien eki getirilir. 5) Çift bağ taşıyan en uzun karbon zincirine (ana zincir) karşılık gelen alkenin ismi yazılır.

SİKLOALKENLERİN ADLANDIRILMASI • Sikloalkenlerin (halkalı alkenler) genel formülleri CnH2n–2’dir. • İsimlendirilmelerinde alkenin isminin önüne siklo ön eki

getirilir.

ALKİNLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda C taşıyan alkanların sonundaki –an eki

kaldırılarak yerine –in eki getirilir. Alkinlerde karbonlar numaralanırken üçlü bağın yakın olduğu uçtan itibaren numaralamaya başlanır. • C2H2 Etin (Asetilen) 146


• • • • • • • •

C3H4 Propin C4H6 Bütin C5H8 Pentin C6H10 Hekzin C7H12 Heptin C8H14 Oktin C9H16 Nonin C10H18 Dekin

HEM İKİLİ VE HEM DE ÜÇLÜ BAĞ İÇEREN BİLEŞİKLERDE ADLANDIRMA • Hem ikili hem de üçlü bağ içeren en karbon uzun zinciri

seçilir. • Hangi bağ uca yakınsa o taraftan numaralamaya başlanır. • Bileşik her iki yönden de aynı numara ikili ve üçlü bağ içeriyorsa öncelik ikili bağındır.

ADLANDIRMADA FONKSİYONEL GRUPLARIN ÖNCELİK SIRASI • Öncelik sırasında hangi grup önde geliyorsa bileşik ona göre

okunmalıdır; örneğin her -OH içeren bileşik alkol değildir, daha baskın fonksiyonel grup içerebilir. • -COOH > -SO3H > -CN > -CHO > -C=O > -OH > -NH2 > -R (Alken > Alkin > Alkan) > -O- > -NO2 > -X

ANA ZİNCİRE BAĞLI ATOM VE GRUPLARIN OKUNUŞU • -X: Halojen • -F: Flor (IUPAC’a göre floro denilmesi gerekir. Türkçe

okunuşta “o” harfi söylenmiyor; aslında sondaki “o” harfini atmaya gerek yoktur. • -Cl: Klor (Kloro) 147


• • • • • • • •

-Br: Brom (Bromo) -I: İyot (İyodo) -NO2: Nitro -NH2: Amino =O: Okso -OH: Hidroksi (Oksi) -COOH: Karboksi -C6H5: Fenil

ALKOLLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda C taşıyan alkanların adının sonuna –ol eki • • • • •

getirilir ya da alkilin sonuna "alkol" sözcüğü getirilir. CH3OH Metanol ya da metil alkol C2H5OH Etanol (Etil alkol) C3H7OH Propanol (Propil alkol) C4H9OH Bütanol (Bütil alkol) C5H11OH Pentanol (Pentil alkol)

• IUPAC sistemine göre –OH grubu içeren en uzun karbon

zinciri seçilir ve zincir –OH grubunun yakın olduğu uçtan başlayarak numaralandırılır.

ETERLERİN ADLANDIRILMALARI • ÖZEL ADLANDIRMA: Alkil grupları okunduktan sonra eter

kelimesi getirilir (“Dialkil eter” veya “alkil alkil eter”). • SİSTEMATİK ADLANDIRMA: “Alkoksi alkan” kalıbına göre adlandırılır.

ALDEHİTLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı C sayılı alkanların sistematik adının sonuna –al eki

getirilerek adlandırılırlar. • Ya da kendilerinden türeyen aynı C sayılı organik asitlerin 148


özel adlarının sonundaki ik asit sözcüğü yerine aldehit kelimesi getirilerek okunur.

KETONLARIN ADLANDIRILMALARI • SİSTEMATİK ADLANDIRMA: Aynı sayıda karbon taşıyan

alkanların sistematik adının sonuna –on eki getirilir. • ÖZEL ADLANDIRMA: Alkil grupları okunduktan sonra sonuna keton kelimesi getirilir (“Dialkil keton” veya “alkil alkil keton”).

KETONLARIN ADLANDIRILMASINDA FARKLI HUSUSLAR • CH3COCH2CH2CH3 bileşiğinin adı kitaplarda 2-pentanon

olarak geçmektedir. IUPAC adını pentan-2-on olarak değiştirmiştir. • CH3COCH2CH3 bileşiğinin adı kitaplarda bütanon olarak geçmektedir. IUPAC adını 2- bütanon olarak değiştirmiştir.

KARBOKSİLLİ ASİTLERİN ADLANDIRILMALARI SİSTEMATİK ADLANDIRMA (IUPAC SİSTEMİNE GÖRE ADLANDIRMA) • Aynı sayıda karbon taşıyan alkanların adının sonuna "– oik

asit" eki getirilir. • Karbon zincirine herhangi bir grup bağlanmışsa –COOH grubundaki karbon birinci karbon olarak alınır, karbonlar numaralanarak bağlı gruplar belirtilir, son olarak da asidin IUPAC ismi söylenir.

ÖZEL ADLANDIRMA 149


• Bu adlandırmada her bir asidin özel ismi vardır, bu isimler

ezberlenmelidir. • Karbon zincirine herhangi bir grup bağlanmışsa –COOH grubundan sonraki karbonlara sırasıyla alfa, beta, gama karbonları denir. Bağlı gruplar hangi karbonda ise alfa, beta, gama şeklinde belirtilerek okunur; son olarak da asidin özel ismi söylenir.

PİYASA ADI •

Bazı asitlerin özel adları vardır.

ESTERLERİN ADLANDIRILMALARI • 1) Asit adı, alkolden gelen alkil adı ve “esteri” son sözcüğü

okunarak adlandırılırlar (Asetik asidin metil esteri). Bu tür adlandırmaya tanımlama da denebilir. • 2) Alkolden gelen alkil kökünden sonra türediği asidin özel adının kökü okunur, son olarak da –at eki eklenir (Metil asetat).

KARBONHİDRATLARIN ADLANDIRILMALARI • Aldehit grubu taşıyanlara aldoz, keton grubu taşıyanlara da

ketoz adı verilir. Başa aldo veya keto ön eki araya karbon sayısının Latincesi, sonlarına –oz eki getirilerek okunurlar. İki karbonlu olana bioz, üç karbonlu olana trioz, dört karbonlu olana tetroz, beş karbonlu olana pentoz, altı karbonlu olana heksoz denir. • Karbonhidratların en önemlisi aldo heksoz olan glikoz ile keto heksoz olan früktozdur. • Aynı sayıda karbon içeren aldozlar ve ketozlar birbirinin izomeridir.

AMİNLERİN ADLANDIRILMASI 150


• Aminler isimlendirilirken alkil gruplarından sonra amin

kelimesi getirilir.

AMİTLERİN ADLANDIRILMASI • Primer amitler karboksilli asitler gibi isimlendirilir. Karboksilli

asidin özel adının sonundaki –ik asit eki yerine –amit kelimesi getirilir (formamit, asetamit). • Sekonder ve tersiyer amitler primer amit gibi isimlendirilir. Azota bağlı gruplar N– yazılıp belirtilir (N–metilformamit, N– metilasetamit, N,N–dimetilpropiyonamit vb.).

AMİNO ASİTLERİN ADLANDIRILMALARI • Karboksilden sonraki karbonlar sırasıyla alfa, beta, gama

karbonu olarak adlandırılır ve amino (–NH2) grubunun yeri alfa, beta, gama olarak belirtilir. Son olarak asidin özel adı söylenir. • Doğal amino asitlerin kendilerine has özel adları da vardır (serin, triptofan, valin vb.).

4. BÖLÜM: ORGANİK BİLEŞİKLERDE İZOMERLİK 5.

İZOMER ÇEŞİTLERİ • • • •

1. Yapısal izomer 2. Stereo izomer a. Enantiomerler b. Diastereoizomer

YAPISAL İZOMERLİK • Yapısal izomerlikte maddeler aynı molekül formülüne

sahiptirler; bağ şekilleri farklıdır. 151


• Kapalı formülleri aynı açık formülleri farklı maddeler birbirinin

izomeridir. İzomerlerin fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirinden farklıdır. • Örneğin; C5H12 (pentan) bileşiğinin üç izomeri vardır.

PENTANIN YAPISAL İZOMERLERİ • n–pentan (normalpentan) • 2–metilbütan (izopentan) • 2,2–dimetilpropan (neopentan)

ALKİL GRUPLARININ YAPISAL İZOMERLERİ • Alkil gruplarının da izomerisi vardır. Örneğin; propil alkilinin

iki izomeri vardır. • İzopropil • n–propil

SİKLOALKANLAR İLE ALKENLER YAPISAL İZOMERDİR • Karbon zinciri halka şeklinde olan alkanlar sikloalkanlardır. • Bu hidrokarbonların kapalı formülleri alkenlerin formüllerine

benzer fakat kimyasal özellikleri doymuş hidrokarbonlarınkine benzer. • Sikloalkanların isimlendirilmesinde düz zincirli alkanların isimlendirilmesindeki kurallar geçerlidir, farklı olarak alkanın halkalı yapıda bulunduğunu ifade etmek için siklo ön eki kullanılır.

ALKENLERDE İZOMERİ • Alkenlerde yapı ve geometrik olmak üzere 2 tür izomeri

vardır. • Yapı izomeri çift bağın yerinin farklı olmasından kaynaklanan izomeridir. Örneğin: 1–penten, 2–penten. • Geometrik izomeri çift bağlı karbon atomuna bağlı atom veya 152


atom gruplarının konumlarından kaynaklanan izomeridir. Bir alken molekülünde geometrik izomeri olabilmesi için çift bağlı karbon atomlarına bağlı olan atom veya atom gruplarının birbirinden farklı olması gerekir. Çift bağla bağlanmış karbonlarda belirlenen gruplar aynı taraftaysa cis farklı taraftaysa trans olarak isimlendirilir.

BENZEN HALKASINDA İZOMERİ • Benzen halkasına iki grup bağlanırsa üç değişik izomer

oluşur. Bağlanan iki grup en yakın konumdaysa (ardışık karbonlara bağlı ise) orto, iki grup arasında bir karbonluk ara varsa meta, iki grup arasında iki karbonluk fark varsa para izomerleri olarak adlandırılır.

ALKOLLER İLE ETERLER YAPISAL İZOMERDİR • Mono alkoller aynı sayıda karbon içeren eterlerle

izomerdirler.

KETONLAR İLE ALDEHİTLER YAPISAL İZOMERDİR • Aynı sayıda karbon taşıyan ketonlar aldehitlerle izomerdir. En

küçük keton 3 karbonlu olduğundan metanal ve etanal izomeri olan keton yoktur.

KARBOKSİLİK ASİTLER İLE ESTERLER BİRBİRİNİN YAPISAL İZOMERİDİR • Aynı sayıda karbon içeren karboksilli asitler ve esterler

birbirinin izomeridir. En küçük ester iki karbonlu olduğundan formik asidin izomeri olan bir ester yoktur. 153


STEREOİZOMERLİK • a.Diastereoizomer • b.Enantiomer

DİASTEREOİZOMER • Diastereoizomer, birbirinin ayna görüntüsü olmayan

stereoizomer bileşiklerdir. • Geometrik izomer (cis-, trans-), diastereoizomer çeşididir.

GEOMETRİK İZOMER • Cis• Trans-

ENANTİOMERLER • Enantiomerler; üst üste konulamayan, birbirinin üzerine

oturtulamayan, üst üste konulunca birbiriyle çakışmayan ve birbirinin ayna görüntüsü olan stereoizomer bileşiklerdir. Kiral olarak da isimlendirilir. • Kiral merkeze, stereojenik merkez de denir. • Kiral maddeler optikçe aktiftir; polarize ışığı (tek düzlemde yayılan ışık) farklı yönlerde çevirirler.

KİRAL, AKİRAL, OPTİKÇE AKTİF, OPTİKÇE İNAKTİF • Şayet bir madde, sadece 1 kiral merkez içerirse bile bu

madde kiraldir ve enantiomeri vardır; optikçe aktiftir. • Yapay enantiomerler, rasemik karışımdır ve optikçe inaktiftir. • Bazen bir maddenin kiral merkezi olmasına rağmen madde optikçe inaktif olabilir. • Optikçe inaktif maddeye akiral madde de denir. 154


OPTİKÇE AKTİFLİK VE OPTİK İZOMERİ • Yapısında asimetrik karbon atomu taşıyan organik bileşikler,

polarize ışığı çevirme özelliği gösterir. Bu maddelere optikçe aktif madde, bu izomeri çeşidine de optik izomeri denir. • Üst üste çakışmazlık dışında optik izomerlerin yapı ve özellikleri genelde aynıdır, bazı farklı özellikler de vardır; örneğin, kiral maddelerin erime ve kaynama noktaları aynıdır. • Kiral maddeler, aynı ortamda farklı tepkime hızı verirler ve farklı biyolojik aktivite gösterirler.

ASİMETRİK KARBON ATOMU • Karbon atomunun 4 bağında da farklı gruplar varsa bu

karbon asimetriktir ve polarize ışığa etki eder. • Asimetrik karbon atomu, sağ üst köşede bir yıldız işaretiyle gösterilir.

POLARİZE IŞIK • Polarize ışık, tek düzlemde titreşen ışıktır. Doğal ışık, her • • • • •

düzlemde titreşerek yayılır. Doğal ışığın kalsit (CaCO3) kristallerinden geçirilmesiyle polarize ışık elde edilir. Asimetrik karbon atomu içeren moleküller kiral (asimetrik) moleküller olarak da adlandırılır. Kiral bir molekül ve ayna görüntüsüne, ikisine beraber enantiomeri denir. Polarize ışığı sağa çevirenlere (+), sola çevirenlere de (–) denir. Bir maddenin +’sı kaç derece sağa çeviriyorsa –’si de o kadar derece sola çevirir. + ile –’nin çevirme derecesi aynı rakamdır; ama ters işaretlisidir. Optikçe aktif bir bileşiğin (+) ve (–) şekilleri birbirinin ayna görüntüsü gibidir, başka bir ifadeyle sağ elle sol el gibidir; birbirleri üzerine çakışmazlar. 155


RASEMİK KARIŞIM • Yapay maddeler polarize ışığa etki etmezler. Yapay maddeler

rasemattır, başka bir ifadeyle rasemik karışımdır. • Bu sentetik maddelere; optikçe aktif olan doğal hâlinin (+) ve (–) şeklini eşit miktarda bulunduran rasemik karışım da denir. • Bu konu, kitaplarda “Günümüzde sentetik yolla elde edilen enantiomerler birbirinden ayrılamaz.” diye de ifade edilir.

STEREOİZOMERLERİN MAKSİMUM SAYISI • 2n formülüyle bulunur; n kiral merkez sayısıdır.

MEZO • Ayna görüntüsü birbiriyle çakışan enantiomerlere mezo denir.

Mezo bileşik optikçe inaktiftir, optikçe aktif değildir. Mezo izomerden söz edebilmek için önce enantiomerler olmalıdır. Enantiomerler olması için de asimetrik C atomu içeren bileşik olmalıdır; cis-1,2-dimetilsiklobütan bileşiği asimetrik C atomu içerir, enantiomeri vardır, ayna görüntüsü üst üste çakışır, bu nedenle de mezo olur. • Cis-1,2-dimetilsiklobütan örneğinde görüldüğü gibi sikloalkanlardaki cis-trans izomerisinde izomerlerden birinin optik izomerisi yoksa mezo olur. • 1,1-dimetilsiklopentan bileşiğinin yalnız kendisi vardır; bu nedenle mezo değildir.

2n FORMÜLÜ HER ZAMAN GEÇERLİ DEĞİLDİR • Bazen 1 kiral merkez olduğu hâlde stereoizomer sayısı 2

değil de 1 olur. Bunun nedeni enantiomerlerin ayna hayalinin birbiriyle çakışmasıdır. Bu durumda optikçe aktiflik söz 156


konusu değildir, ayna görüntüsü yoktur, bundan dolayı 1 stereoizomer sayılır.

KİRAL MERKEZ OLMADAN DA OPTİKÇE AKTİFLİK OLUR • Optikçe aktiflik için kiral merkez şart değildir; enantiomeri

olması yeterlidir. Başka bir ifadeyle bir maddenin enantiomerinin olması için gereklilik ayna hayalinin birbiriyle çakışmamasıdır.

d (D) VE l (L) KARBONHİDRAT VE BAZI AMİNO ASİT BİLEŞİKLERİNE ÖZELDİR • d (D) ve l (L) karbonhidrat ve bazı amino asitlere özel •

• •

gösterimdir. Fonksiyonel gruba en uzaktaki asimetrik C atomuna bağlı – OH sağdaysa d veya D (dekstrorotatori, Latince, dexter “sağ”), soldaysa l veya L (levo) denilmiştir. Amino asitlerde –COOH grubunda bulunan –OH’ın sağda mı yoksa solda mı olduğuna bakılır. d (D) izomerin polarize ışığı sağa çevirdiği (+), l (L) izomerin ise sola çevirdiği (–) yanlış bilinen bir husustur; örneğin Dgliseraldehit polarize ışığı sağa çevirirken, D-laktik asit sola çevirir. R ve S ise mutlak konfigürasyonla ilgili bir durumdur; onun da (+) ve (–) ile alakası yoktur.

MUTLAK KONFİGÜRASYONLAR (R, S) • R, saat yönünde; S ise saat yönünün tersi yönde demektir. • Vücudumuzda S vardır, R yoktur. Doğal maddelerin tamamı

S’dir. • Yapay olarak hem R hem de S elde edilebilir; ancak çok zordur. 157


• R polarize ışığı sağa (+), S sola çevirir (–) diye bir kural • •

• • •

yoktur. Asimetrik C atomuna bağlı 4 gruptan atom ağırlığı ölçü alınmak kaydıyla en küçüğü belirlenir. Kolaylık olması için bağlı 4 gruptan atom ağırlığı en küçük görünen (ek), orta görünen (o), büyük görünen (b), en büyük görünen ise (eb) harfleriyle gösterilebilir. En küçükten sonra gelen (ek), orta (o) belirlenir; saat yönünde olursa R, saat yönünün tersi yönde olursa S olur. En küçük, örneğin genelde hidrojen yatay konumda ise tersi alınır; R çıktıysa S, S çıktıysa R kabul edilir. Evrende her şey, saat yönünün tersine sağdan sola doğru dönmektedir. İkram sağdan sola doğru yapılır. Semazenler sağdan sola doğru dönerler. Güzel şeylere sağdan başlanır. Güzel işler, sağla yapılır. En küçük görünen, en önde demektir, öncelik onun hakkıdır. Küçükten büyüğe doğru sıraya geçilir. Su küçüğün, söz büyüğündür.

TALİDOMİD ADLI İLAÇTAN DOLAYI ÇOCUKLAR SAKAT DOĞDU • Bu hususa dikkat edilmediğinden ötürü Amerika’da

“talidomid” adlı sentetik ilaç R ve S farkından dolayı inaktif ve toksik etki yapmıştır ve çocukların sakat doğumuna neden olmuştur. Aynı enantiomer olsa bile, sentezlenen yapay maddenin doğalına olan benzerliği (optikçe saflığı) % 100 olmalıdır. • Talidomid eskiden kullanılmış olan ve zararlı etkileriyle tarihe geçen bir uyku ilacıdır. Bu ilaç birçok memlekette zararlı tesirleri öğrenilinceye kadar geniş bir şekilde kullanılmıştır. 1960’lı yıllarda Avrupa’da, özellikle hamileler tarafından bulantı ve kusmaları önleyici özelliğinden dolayı kullanılmaya başlanmıştır. Gebe kadınlarda, bilhassa gebeliğin üçüncü ayında, bu ilaca bağlı olarak binlerce kolsuz, bacaksız çocuk 158


dünyaya gelmiştir. • Bu hadise talidomid faciası olarak tıp tarihine geçmiştir. Talidomid, bugün sadece tarihî bir önemi haiz olup kullanılmamaktadır.

KARBONHİDRATLARDA YAPISAL İZOMERİ • Aynı sayıda karbon içeren aldozlar ve ketozlar birbirinin

izomeridir. • Karbonhidratlardan aldehit grubu taşıyanlara aldoz, keton grubu taşıyanlara da ketoz adı verilir.

ANORGANİK KİMYADA YAPISAL İZOMERLİK • a. Bağlantı izomeri (Bağlanma izomeri) • b. Koordinasyon küresi izomeri

BAĞLANTI İZOMERİ (BAĞLANMA İZOMERİ) • Ligandın farklı verici atom içermesi durumunda bu izomer

görülür.

KOORDİNASYON KÜRESİ İZOMERİ • • • •

CrCl3(H2O)6 kompleks bileşiğinin 3 değişik izomeri vardır. (Cr(H2O)6)Cl3 (Mor renkte) (Cr(H2O)5Cl) Cl2.H2O (Yeşil renkte) (Cr(H2O)4Cl2)Cl.2H2O (Açık yeşil renkte)

KOMPLEKSLER, LİGAND, KOORDİNASYON BİLEŞİKLERİ VE KOORDİNASYON SAYISI • Merkez atomu, grup hâlindeki moleküllere ya da iyonlara

bağlıysa kompleks oluşturur. • Merkeze bağlı olanlara ligand denir. • Kompleksler, yüklü veya yüksüz olabilir. 159


• Kompleksler, koordinasyon bileşikleri olup kovalent • • •

bileşiklerdir. Koordinasyon bileşikleri, renklidir. Koordinasyon sayısı, merkez atomunun bağ sayısıdır. Zn(NH3)4 kompleks bileşiğinde koordinasyon sayısı, 4’tür. Bağlanma durumuna göre ligand çeşitleri, çok dişli ve tek dişli olmak üzere iki türdür. Çok dişli ligand, iki veya daha fazla verici atom içerir. Kristal suyu içeren iyonik bileşiklerde, H2O moleküllerinin bileşikten buharlaşıp çıkmamasının nedeni kristal sulu bileşiğin kararlı olmasındandır. Doğadaki bileşikler genelde kristal suludur. Böyle olan kovalent bileşikler de vardır; koordinasyon bileşikleri buna örnektir.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ • Polar görüş ve polarize bakış: Çevresinde olup itenleri iyi

algılamama, değerlendirmeme, sabit fikirli olma hâlidir. Atgözlülükten farkı; atgözlülüğün gayriiradi, polar görüşün ise iradi olmasıdır.

ORTAÖĞRETİM 12.SINIF KİMYA 3. ÜNİTE: ORGANİK REAKSİYONLAR ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI • 1. BÖLÜM: ORGANİK REDOKS TEPKİMELERİ 160


• 2. BÖLÜM: YER DEĞİŞTİRME (SÜBSTİTÜSYON)

TEPKİMELERİ • 3. BÖLÜM: KATILMA TEPKİMELERİ • 4. BÖLÜM: AYRILMA (ELİMİNASYON) TEPKİMELERİ • 5. BÖLÜM: KONDENZASYON TEPKİMELERİ

1. BÖLÜM: ORGANİK REDOKS TEPKİMELERİ • Alkenler, yükseltgenme özelliğine sahiptir. Bu özellik Bayer • •

• •

• • • • •

deneyi ile gözlemlenebilir. Derişik KMnO4 çözeltisi asetileni, CO2 gazına kadar yükseltger. Alkoller Na, K gibi aktif metallerle H2 gazı açığa çıkarırlar. Tepkime sonunda oluşan diğer ürün alkolat veya alkoksit olarak adlandırılır. Bu tepkime, organik redoks tepkimesidir. Organik bileşikler yakılırsa CO2 ve H2O oluşur. Bu tepkimeler, organik redoks tepkimesidir. Primer alkoller 1 derece yükseltgenerek aldehitleri oluştururken 2 derece yükseltgendiklerinde ise karboksilli asitleri oluştururlar. Sekonder alkoller yalnız 1 derece yükseltgenebilirler ve yükseltgendiklerinde ketonları oluştururlar. Aldehit, keton ve karboksilli asitlerin indirgenmesiyle alkol elde edilmesi organik redoks tepkimesidir. Üzümden şarap elde edilmesi organik redoks tepkimesidir. Primer (birincil) alkollerin iki derece yükseltgenmesinden karboksilik asit oluşması organik redoks tepkimesidir. Aldehitlerin bir derece yükseltgenmesi ile karboksilik asit oluşumu organik redoks tepkimesidir. Karboksilik asitler indirgenebilirler. Bir derece indirgenmelerinden aldehit, iki derece indirgenmelerinden 161


• • •

primer alkol oluşumu organik redoks tepkimesidir. Karboksilik asitler hem aktif metallerle hem de Mg, Zn ve Ca gibi metallerle H2 gazı açığa çıkarır. Bu tepkimeler organik redoks tepkimesidir. Fotosentez olayı, redoks tepkimesidir. İndirgenebilirler. Bir derece indirgenmelerinden aldehit, iki derece indirgenmelerinden ise primer alkol oluşur. Esterlerin hidrojenle birleşip indirgenme sonucunda iki mol primer alkol oluşturması organik redoks tepkimesidir.

2. BÖLÜM: YER DEĞİŞTİRME (SÜBSTİTÜSYON) TEPKİMELERİ • Doymuş hidrokarbonlar, güneş ışığında halojenlerle yer •

• • • • •

• •

değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesi verirler. Alkinlerde üçlü bağ taşıyan karbonlardan biri veya ikisi de H atomu bulunduruyorsa bu alkin, NH3’lı ortamda AgNO3 ve Cu2Cl2 çözeltileri ile yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesi verir. (Bu tepkimeler alkinlerin ayıracıdır.) Karboksilli asit bazlarla tuz ve su oluşturur. Bu tepkime yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Karboksilli asitlerle, alkollerin reaksiyonundan ester ve su oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Açil klorürlerin alkollerle tepkimesinden ester ve asit oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Asit anhidritlerin alkol ile tepkimesinden ester ve asit oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Karboksilli asit tuzlarının alkil halojenür ile tepkimesinden ester ve metal halojenür oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Açil klorürlerin alkollerle tepkimesinden ester ve asit oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. Asit anhidritlerin alkol ile tepkimesinden ester ve asit 162


oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. • Karboksilli asit tuzlarının alkil halojenür ile tepkimesinden ester ve metal halojenür oluşumu yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesine örnektir. • Esterler amonyakla yer değiştirme tepkimesi verir.

YER DEĞİŞTİRME TEPKİMESİ ÇEŞİTLERİ • RADİKALİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ • ELEKTROFİLİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ • NÜKLEOFİLİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ

RADİKALİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ • Radikaller üzerinden yürüyen yer değiştirme tepkimesidir.

ELEKTROFİLİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ • Tepkime, yer değiştiren grubun elektrofili ile başladığından

dolayı bu tepkimeler elektrofilik yer değiştirme tepkimesi adını alır. Başka bir deyimle substrat, elektrofil ile etkileşince elektrofilik yer değiştirme tepkimesidir.

NÜKLEOFİLİK YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ • Substrat ile tepkimeye girecek maddenin nükleofilik

karakterde olması, tepkimenin nükleofilik yer değiştirme tepkimesi olduğunu gösterir.

YER DEĞİŞTİRME TEPKİMESİ MEKANİZMASIYLA İLGİLİ BAZI TANIMLAR • Nükleofil (Nu-): Elektronca zengindir. • Elektrofil (E+): Elektronca fakirdir. 163


• Nötr nükleofiller de vardır (H2O, R-OH, NH3, R-NH2, R2-NH). • Günümüzde 33 milyon organik bileşik tanımlanmıştır; bu

bileşikler teorik bileşik değildir, mekanizmalarıyla belirlenmiş bileşiklerdir.

KARBOKATYON • Karbokatyon, karbonun hem üç bağ yapıp hem de artı yük

aldığı durumda oluşan katyona verilen genel bir isimdir. • Kararsız bir ara üründür. • Karbokatyon, George A. Olah tarafından spektroskopik olarak tespit edebilecek kadar kararlı olarak elde edilmiştir ve bu çalışmayla Olah 1994 yılında Kimya Nobel Ödülünü kazanmıştır. • George A. Olah, 1927 doğumlu Macar kimya bilim adamıdır.

KARBOKATYON ÇEŞİTLERİ • Birinci derece (1°) karbokatyon: Karbokatyonun artı (+)

kısmına bir adet alkil (–R) bağlanmışsa 1° karbokatyondur. • İkinci derece (2°) karbokatyon: Karbokatyonun artı (+) kısmına iki adet alkil (–R) bağlanmışsa 2° karbokatyondur. • Üçüncü derece (3°) karbokatyon: Karbokatyonun artı (+) kısmına üç adet alkil (–R) bağlanmışsa 3° karbokatyondur.

KARBOKATYON KARARLILIĞI • En kararlı karbokatyon 3. derece (3°) karbokatyondur. • En kararsız karbokatyon 1. derece (1°) karbokatyon olarak

bilinir. • 2. derece (2°) karbokatyonun kararlılığı ikisinin arasındadır. • İki karbokatyon aynı derecedense rezonansı yazılabilen karbokatyon daha kararlıdır. • Benzen halkası içeren karbokatyonlara, benzilik karbokatyon denir. Benzilik karbokatyonlar, 1. dereceden de olsa en kararlı karbokatyondur. 164


YER DEĞİŞTİRME TEPKİMESİ MEKANİZMA ÇEŞİTLERİ • SN2 • SN1

SN1 • SN1 en az 2 basamakta oluşur. Önce bağ kırılması olur.

Karbokatyon oluşur (+ yük). Bu basamak yavaştır ve hızı belirler. Yavaş basamak; örneğin 4 saat sürer, hızlı basamaklar ise 1 s, 2 s sürer; bu sebeple hızı yavaş basamak belirler. Yavaş basamağın enerjisi yüksektir. Karbokatyon ara üründür. Ara ürün, çok az süre var olan maddedir. • Organik tepkimelerde reaksiyon okunun üzerinde 2 bileşik yazılı ise ve bu bileşiklerin baş tarafında rakam varsa (1. ve 2. şeklinde) tepkime 2 basamakta cereyan ediyor demektir. • Çok basamaklı tepkimeler üst üste iki reaksiyon işareti yazmak suretiyle de belirtilir.

SN2 • SN2 tepkimeleri tek basamakta gerçekleşir (Concerted

mekanizması). • Önce geçiş hâli oluşur. Geçiş hâli, ara ürün değildir ve izole edilemeyen bir maddedir.

MEKANİZMADA KURALLAR • Yer değiştirme tepkimesi mekanizmasında her zaman

eksiden artıya geçiş olur. • Nükleofilden elektrofil, bazdan da asit tarafına atak olur.

SN1 VE SN2’Yİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER • Birinci faktör: R-X’in yapısı 165


• İkinci faktör: X-’nin kararlılığı • Üçüncü faktör: Nu-’in yapısı • Dördüncü faktör: Reaksiyon çözücüsü

R-X’İN YAPISININ SN1 VE SN2’YE ETKİSİ • SN2’de karbokatyon kararlılığı arttıkça hız artar, SN1’de ise

karbokatyon kararlılığı azaldıkça hız artar. • 1. derece (1°) karbokatyon SN2’yi daha kolay verir, 3. derece (3°) karbokatyon ise SN1’i daha kolay verir. • 2. derece (2°) karbokatyon hem SN1 hem de SN2’yi daha kolay verir.

HİPERKONJUGASYON • En kararlı karbokatyon 3. derece (3°) karbokatyondur; bunun

nedeni nötr gibi davranmasındandır, elektron oynaklığından dolayı oktetini tamamlamış gibi olur. En kararsız karbokatyon 1. derece (1°) karbokatyon olarak bilinir. 2. derece (2°) karbokatyonun kararlılığı ikisinin arasındadır. Bu, hiperkonjugasyon adıyla bilinir.

HALOJENÜR (X-) TÜRLERİNDEN EN KARARLISI (DAHA İYİ AYRILAN GRUP) İYODÜRDÜR • F-, Cl-, Br-, I• Halojenürlerde aşağıya doğru inildikçe kararlılık artar. En iyi

ayrılan grup I-’dür. • Bu nedenle I- hem SN1 hem de SN2’yi daha kolay verir.

SÜPER AYRILABİLEN GRUPLAR • Benzen halkası içeren karbokatyonlara, benzilik karbokatyon

denir. Benzilik karbokatyonlar, 1. dereceden de olsa en 166


kararlı karbokatyon olduklarından I-’e göre bile daha iyi ayrılabilirler. Tosilat grubunu buna örnek verebiliriz. • En süper ayrılan grup ise benzen halkası içermemesine rağmen triflat grubudur.

NÜKLEOFİL (Nu-) YAPISININ SN1 VE SN2’YE ETKİSİ • SN1 tepkimelerinde nükleofilin herhangi bir etkisi yoktur. • SN2 tepkimelerinde nükleofilin etkisi vardır. Daha kuvvetli

nükleofil daha hızlı SN2 verir. • HO-, H2O’dan; RO-’da ROH’dan daha kuvvetli nükleofildir.

NÜKLEOFİL OLARAK HALOJENÜRLERİN İNCELENMESİ • F-, Cl-, Br-, I• Grupta yukarıdan aşağıya doğru inildikçe halojenürler daha

iyi nükleofilik özellik gösterir. Bu durum halojenürlere özel bir istisnadır. Normalinde kuvvetli nükleofil, zor ayrılabilen grup; zayıf nükleofil ise, kolay ayrılabilen gruptur. • Halojenürlerde yukarıdan aşağıya doğru inildikçe hem daha iyi ayrılabilirlik hem de daha iyi nükleofil olabilme özelliği artmaktadır. • HO- kuvvetli bir nükleofil olmasına rağmen kötü ayrılabilen bir gruptur.

DAHA KUVVETLİ BAZ DAHA KUVVETLİ NÜKLEOFİLDİR • KUVVETLİ BAZ SIRALAMASI

RO->HO->RCOO->ROH>H2O • KUVVETLİ NÜKLEOFİL SIRALAMASI 167


R3C->R2N->RO->F-

TEPKİME ÇÖZÜCÜSÜNÜN SN1 VE SN2’YE ETKİSİ • SN1 tepkimeleri genelde polar protik çözücülerde olur. • SN2 tepkimeleri genelde polar aprotik çözücülerde olur. • Polar protik çözücülerde nükleofiller ölür; bundan dolayı

nükleofil, karbona atak yapamaz.

BENZEN HALKASINA İKİNCİ BİR GRUBUN BAĞLANMASI • İkinci grup ya meta konumuna ya da para ile beraber orto

konumuna girer; bundan dolayı orto-para yönlendiricileri ve meta yönlendiricileri bilmek gerekir.

ORTO-PARA YÖNLENDİRİCİLER • • • • • • •

-NH2, -NHR, -NR2 -OH -OR -NHCOR -C6H5 -R -X

META YÖNLENDİRİCİLER • • • • • •

-COR -SO3H -CHO -COOH -CN -NR3+ 168


• -NO2

İKİ GRUP İÇEREN BENZEN HALKASINA ÜÇÜNCÜ BİR GRUBUN BAĞLANMASI • İlk baştaki iki fonksiyonel gruptan hangisi etkinlik

sıralamasında önde geliyorsa yönlenme onun yönlendiriciliğine göre olur. • Para nitro fenol bileşiğine bromo bağlanacağı zaman yönlenme –OH grubuna göre olur; p-bromo p-nitrofenol ve obromo p-nitrofenol bileşikleri oluşur.

3. BÖLÜM: KATILMA TEPKİMELERİ • Doymamış hidrokarbonlardan alkan elde edilmesi katılma •

• • • •

tepkimesine örnektir. Üçlü bağın kısmi doyurulması sureti ile (hidrojenasyon) alken elde edilmesi, üçlü bağın tam doyurulması sureti ile alkan elde edilmesi veya ikili bağın doyurulması sureti ile alkan elde edilmesi katılma tepkimesine örnektir. Alkenler katılma tepkimesi verir (halojen katılması, hidrojen katılması, halojenür asidi katılması ve su katılması). Alkinler katılma tepkimesi verirler (Br2 katılması, H2 katılması, su katılması, HBr katılması). Alkenlere H2O katılarak alkol elde edilmesi katılma tepkimesine örnektir. Katılma tepkimeleri; elektrofilik katılma tepkimesi ve nükleofilik katılma tepkimesi olmak üzere iki çeşittir.

ELEKTROFİLİK KATILMA TEPKİMELERİ • Tepkime, katılan grubun elektrofili ile başladığından dolayı bu

tepkimeler elektrofilik katılma tepkimesi adını alır. 169


SİKLOALKANLAR KATILMA TEPKİMESİ VERİR Mİ? • Siklopropan en kararsız sikloalkandır, bu nedenle katılma

tepkimesi verir. • Siklobütan zorla katılma tepkimesi verir. • Diğer sikloalkanlar katılma tepkimesi vermez. • En kararlı sikloalkanlar siklohekzandır.

KATILMA TEPKİMESİNDE MARKOVNİKOV KURALI VE DAYANAĞI • Simetrik olmayan alkene polar molekül katılırken pozitif

kısım, daha fazla sayıda H atomu taşıyan çift bağ karbon atomuna bağlanır. • Markovnikov kuralının dayanağı karbokatyon kararlılığı konusudur.

ALKENLERE BROM KATILMASI • Brom (Br2), sıvı bir maddedir. • Deneylerde saf bromdan kaçınmak lazımdır. • Deneylerde bromun karbon tetra klorürdeki çözeltisini

kullanmak gerekir.

ALDEHİT VE KETONLARIN KATILMA TEPKİMELERİ NÜKLEOFİLİK KATILMA TEPKİMESİDİR • Tepkimeye katılan grupların yapılarının daha çok nükleofilik

karakterde olması, aldehit ve ketonlara katılmaların nükleofilik katılma tepkimesi olduğunu gösterir.

170


NÜKLEOFİL KATILMA ETKİNLİĞİ YÖNÜNDEN ALDEHİT VE KETONLARIN KARŞILAŞTIRILMASI • Nükleofil katılma etkinliği aldehitlerde ketonlara göre daha

fazladır. Bu etkinlik elektronik ve sterik etkiden kaynaklanır.

ELEKTRONİK ETKİ • Aldehit ve ketonlar aynı tepkimeleri verebilirler. Karbonil

grubu her ikisinde de ortaktır. Karbonil grubunu aktif yapan kısmi negatif yüküdür. Aldehitlerde kısmi pozitif yük, ketonlara nazaran daha fazladır. Bundan dolayı aldehitlerde elektronik etki daha fazladır. Nükleofilin C’a bağlanması aldehitlerde ketonlara göre daha kolaydır.

STERİK ETKİ • R’ler daha hacimlidir. Ketonda aldehitlere göre daha fazla R

vardır. Bundan dolayı nükleofilin C’a bağlanması ketonda aldehitlere göre daha zordur.

4. BÖLÜM: AYRILMA (ELİMİNASYON) TEPKİMELERİ • Karboksilli asitlerin dekarboksilasyonu yoluyla alkan elde

edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesine örnektir. • Alkollerden su çekilmesi ile alken elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesine örnektir. • Alkil halojenürlerden hidrojen halojenür çıkarmakla alken elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesine örnektir. • Dihalojenürlerden halojen ayrılması ile (dehalojenasyon) alken elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesine 171


• • • • •

örnektir. Alkanlardan H2 çekilmesi ile alken elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesine örnektir. 2 mol mono alkolden 1 mol su çekilmesiyle eter oluşumu ayrılma (eliminasyon) tepkimesidir. 1 mol mono alkolden 1 mol su çekilmesiyle alkenler oluşumu ayrılma (eliminasyon) tepkimesidir. 2 molekül aynı alkolden 1 molekül su çıkarılarak eter elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesidir. 2 mol asitten 1 mol su çıkarılmasıyla asit anhidrit elde edilmesi ayrılma (eliminasyon) tepkimesidir.

ELİMİNASYON TEPKİMESİ MEKANİZMA ÇEŞİTLERİ • E2 • E1

E2 • Baz atak yapar. • E2 tepkimeleri tek basamakta gerçekleşir. • Önce geçiş hâli oluşur. Geçiş hâli, ara ürün değildir ve izole

edilemeyen bir maddedir.

E1 • Çok basamaklıdır. Önce bağ kırılması olur. Karbokatyon

oluşur (+ yük). İlk basamak yavaş adımdır ve hızı belirler. • Yavaş basamağın enerjisi yüksektir. • Karbokatyon ara üründür. Ara ürün, çok az süre var olan maddedir. • Aynı anda SN1, SN2, E1 ve E2 4’ü de olabilir. 172


5. BÖLÜM: KONDENZASYON TEPKİMELERİ POLİMERLEŞME TEPKİMELERİ • Küçük moleküllü alkenler; kendi aralarında, ikili bağın

açılması ve art arda dizilme sonucunda birleşerek büyük molekülleri oluşturur. Bu oluşan bileşiklere polimer bileşik, etkileşmeye de polimerleşme denir. Polimerin yapı taşına monomer denir. Polietilen, polipropilen, teflon ve sentetik kauçuk polimerlere örnek olarak gösterilebilir. • Alkenler ve alkinler polimerleşebilirler. • Aldehitler polimerleşme tepkimesi verir. Ketonlar ise aseton hariç vermez.

KONDENZASYON TEPKİMELERİ • Kondenzasyon tepkimesi iki veya daha fazla maddenin

tepkimeye girerek aralarından su, amonyak, karbon dioksit, metanol gibi maddelerin ayrılmasıdır. • 2 mol alkolden 1 mol suyun çıkmasıyla eter, 2 mol amino asitten 1 mol suyun çıkmasıyla dipeptit molekülü, 1 mol alkol ile 1 mol asitten 1 mol suyun çıkmasıyla da ester oluşması buna örnek verilebilir.

KONDENZASYON POLİMERLEŞMESİ TEPKİMELERİ • Organizmada protein ve polisakkarit oluşumu kondenzasyon

polimerleşmesi tepkimelerine örnektir. n molekül monosakkaritten n-1 molekül suyun çıkmasıyla 1 adet polisakkarit molekülü, n molekül amino asitten n-1 molekül suyun çıkmasıyla da 1 adet protein molekülü oluşur. • n mol etilen glikolden n-1 mol suyun çıkmasıyla polietilen glikol, n mol etilen glikol ile n mol tereftalik asitten n mol suyun çıkmasıyla poliester, n mol adipik asit ile n mol 173


• • •

hekzametilendiaminden 2n-1 mol suyun çıkmasıyla naylon 6,6 (poliamit) oluşması kondenzasyon polimerleşmesi tepkimelerine örnektir. Bakalit; formaldehit ve fenolün kondenzasyon polimerleşmesi ürünüdür. nFormaldehit+(n+1)Fenol→Bakalit+nH2O Kondenzasyon polimerleşmesi reaksiyonu küçük moleküllerin birleşerek büyük bir molekül ve yanında daha küçük bir molekül oluşturmasıdır. Aseton kondenzasyon polimerleşmesi reaksiyonu verir.

ORTAÖĞRETİM 12. SINIF KİMYA 4. ÜNİTE: ORGANİK BİLEŞİK SINIFLARI ÜNİTENİN BÖLÜM BAŞLIKLARI 174


• • • • • • • • • •

1. BÖLÜM: ALKANLAR VE ALKİL HALOJENÜRLER 2. BÖLÜM: ALKENLER 3. BÖLÜM: ALKİNLER 4. BÖLÜM: ALKOLLER 5. BÖLÜM: ETERLER 6. BÖLÜM: KARBONİL BİLEŞİKLERİ 7. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİTLER 8. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİT TÜREVLERİ 9. BÖLÜM: AMİNLER 10. BÖLÜM: YAYGIN BENZEN TÜREVLERİ

1. BÖLÜM: ALKANLAR ALKANLAR (PARAFİNLER) (Doymuş Hidrokarbonlar) • Alkanların genel formülleri CnH2n+2’dir. • n; 1, 2, 3, 4, 5, 6 vb. tam sayılardır.

ALKANLARIN ADLANDIRILMALARI • • • • • • • • • •

n = 1 CH4 (Metan) n = 2 C2H6 (Etan) n = 3 C3H8 (Propan) n = 4 C4H10 (Bütan) n = 5 C5H12 (Pentan) n = 6 C6H14 (Hekzan) n = 7 C7H16 (Heptan) n = 8 C8H18 (Oktan) n = 9 C9H20 (Nonan) n = 10 C10H22 (Dekan)

175


ALKİLLERİN ADLANDIRILMALARI • Alkanlardan bir hidrojen çıktıktan sonra kalan gruba alkil

denir. –R harfiyle gösterilir. • Alkillerin genel formülü –CnH2n+1’dir. • Alkanlardan –an eki kaldırılarak yerine –il eki getirilir. • • • • • • • • • •

n = 1 –CH3 (Metil) n = 2 –C2H5 (Etil) n = 3 –C3H7 (Propil) n = 4 –C4H9 (Bütil) n = 5 –C5H11 (Pentil) n = 6 –C6H13 (Hekzil) n = 7 –C7H15 (Heptil) n = 8 –C8H17 (Oktil) n = 9 –C9H19 (Nonil) n = 10 –C10H21 (Dekil)

IUPAC Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği The International Union of Pure and Applied Chemistry

ALKANLARIN ADLANDIRILMASI Alkanların adlandırılması iki farklı şekilde olur: • IUPAC Sistemine Göre Adlandırma (Sistematik Adlandırma) • Özel Adlandırma

Alkanların IUPAC Sistemine Göre Adlandırılması (Sistematik Adlandırma) • 1) Hidrokarbondaki en uzun C zinciri bulunarak dallanmanın

yakın olduğu uçtan itibaren C atomlarına numara verilir. • 2) En uzun karbon zincirine bağlanan alkil, atom ya da 176


• • • •

gruplar her iki uçtan eşit uzaklıkta ise alfabetik sıralamada adının ilk harfi önce gelen alkil, atom ya da grubun yakın olduğu uçtan numaralandırılır. 3) En uzun karbon zincirine bağlanan alkil, atom ya da grupların karbon numarası yazılarak kısa çizgi (tire) konulur. Sonra atom, grup ya da alkilin adı yazılır. 4) Aynı cins alkil, atom ya da grup; aynı veya farklı C atomuna bağlanmışsa ilgili C atomunun numarası (her bir bağlanan için ayrı ayrı olmak kaydı ile), arasında virgül olan rakamlar şeklinde yan yana yazılarak belirtilir. Rakamdan sonra da tire konup birden fazla olan bağlanan sayısı Grekçe rakamla belirtilir (di, tri, tetra, penta vb.). 5) Alkil, atom ya da gruplar baş harflerine göre alfabetik sırayla okunur. 6) En son en uzun C zincirindeki alkanın adı okunur. 7) Adlandırma tek bir kelime olarak yazılır. 8) İlk üç alkandan sonraki izomeri olan alkanlar şayet dallanmamışlarsa, adının başına “normal” ön eki getirilerek okunur. “Normal”, n– kısaltmasıyla da yazılabilir.

ADLANDIRMADA KARIŞTIRILAN NOKTALAR • 1) Ana zincire bağlı –R, –OR, –NO2 ve –X içeren bileşiklerin adlandırılmasında doğrudan alfabetik sıralamaya bakılır; grup önceliğine bakılmaz; örneğin, alkil ile klor arasında öncelik sırası yoktur, alfabetik sıraya bakılır. Bu dördünden başka diğer fonksiyonel grupları içeren bileşiklerin adlandırılmasında ise; grupların öncelik sırasına bakılır, bu nedenle grupların öncelik sırasını ezberlemek gerekir. • 2) Adlandırmanın en uzun zincirdeki en küçük numara ile başlaması gerekir, “numaraların toplamı küçük olmalı” diye bir kural yoktur. • 3) Aynı C zincir sayısı birden fazla olabilir; örneğin, üç tane 7 C’lu zincir olduğunu varsayalım; hem doğru zincir seçilmeli hem doğru taraftan numaralamaya başlanmalı hem de 7 C’lu 177


zincirlerden en fazla dallanmanın olduğu 7 C’lu zincir seçilmelidir. • 4) Adlandırılacak molekül farklı yazımlarla karşımıza çıkabilir. Yazılmayan atom C, eksik bağlar da H demektir. • 5) Adlandırmanın C sayısına ve alkanın adına göre olması meselesi tüm bileşikler için geçerli olan bir kuraldır. • Türkçe alfabe ve Türkçe okuma esastır; örneğin Cl atomunun ilk harfi c harfi değil, k harfi kabul edilir.

ALKANLARIN ÖZEL ADLANDIRMA KURALINA GÖRE ADLANDIRILMASI • İZO: En uzun zincirdeki ikinci karbona bir metil grubu

bağlanmışsa izo ön eki kullanılır. • NEO: En uzun zincirdeki ikinci karbona iki metil grubu bağlanmışsa neo ön eki kullanılır.

SİKLOALKANLARIN ADLANDIRILMASI • Siklo ön eki aromatik hidrokarbonlar dışındaki halkalı

hidrokarbonlar için kullanılır. Karbon zinciri halka şeklinde olan alkanlar sikloalkanlardır. • Sikloalkanların isimlendirilmesinde düz zincirli alkanların isimlendirilmesindeki kurallar geçerlidir, farklı olarak alkanın halkalı yapıda bulunduğunu ifade etmek için siklo ön eki kullanılır.

İZOMERİ TANIMI • Kapalı formülleri aynı açık formülleri farklı maddeler birbirinin

izomeridir. İzomerlerin fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirinden farklıdır. • Örneğin; C5H12 (pentan) bileşiğinin üç izomeri vardır.

PENTANIN İZOMERLERİ 178


• n–pentan (normalpentan) • 2–metilbütan (izopentan) • 2,2–dimetilpropan (neopentan)

ALKİL GRUPLARININ İZOMERLERİ • Alkil gruplarının da izomerisi vardır. Örneğin; propil alkilinin

iki izomeri vardır. • izopropil • n–propil

ALKANLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ 1)Doymuş hidrokarbonların ilk dört üyesi gaz, 5–17 karbonlular sıvı, 18 ve daha çok karbonlular katıdır. 2)Alkanlar suda çözünmezler. Organik çözücülerde çözünürler. 3)Renksiz, tatsız ve kokusuz yapıdadırlar. 4)Homolog sıra oluştururlar. Hidrokarbonlar arasında CH2 kadar fark olmasına homologluk denir. 5)Molekülleri arasında Van der Waals bağları vardır. Moleküldeki karbon sayısı arttıkça molekülün kaynama noktası yükselir. Aynı sayıda karbon içeren alkanlarda dallanma arttıkça kaynama noktası düşer. 6)Hidrokarbonlar yakılırsa CO2 ve H2O oluşur. 7)Doymuş hidrokarbonlar katılma tepkimesi vermezler. Ancak güneş ışığında halojenlerle yer değiştirme (sübstitüsyon) tepkimesi verirler.

ALKANLARIN ELDE EDİLME YÖNTEMLERİ • • • • •

1) Würtz sentezi yoluyla 2) Grignard (Grinyar) bileşiklerinin hidrolizi yoluyla 3) Karboksilik asitlerin dekarboksilasyonu yoluyla 4) Doymamış hidrokarbonlardan 5) Metan gazının özel elde metotları

179


SİKLOALKANLAR • Siklo ön eki aromatik hidrokarbonlar dışındaki halkalı

hidrokarbonlar için kullanılır. • Karbon zinciri halka şeklinde olan alkanlar sikloalkanlardır. • Bu hidrokarbonların kapalı formülleri alkenlerin formüllerine benzer fakat kimyasal özellikleri doymuş hidrokarbonlarınkine benzer. • Sikloalkanların isimlendirilmesinde düz zincirli alkanların isimlendirilmesindeki kurallar geçerlidir, farklı olarak alkanın halkalı yapıda bulunduğunu ifade etmek için siklo ön eki kullanılır.

METAN GAZI PATLAMASI • İstanbul’da 28 Nisan 1993 tarihinde Ümraniye Hekimbaşı

çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması neticesinde çöp yığınları çığ gibi kayarak yakınındaki evlerin üstünü kaplamıştır. Yangın meydana gelmiştir. 39 kişi ölmüştür.

METAN GAZI HANGİ GAZLARDA BULUNUR? • Aşağıdaki gaz karışımlarının hepsi doğaldır ve % 90 ila % 99 • • • •

arasında metan gazı içerirler: Doğal gaz Çöplük gazı Bataklık gazı Biyogaz

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ • Deniz dibinde biriken fosiller ve çeşitli atıklardan zamanla

çıkan metan gazı, deniz suyunun kimyasal karışımını etkileyerek deniz suyunun yoğunluğunu düşürmektedir. Yoğunluğu sıfıra yaklaşan suda gemi, yüzebilme özelliğini yitirmektedir. Bunun sonucunda da gemi metan gazının 180


bulunduğu ve metan kuyusu adı verilen bölgeye doğru çekilmektedir. Kuyuya girer girmez de batmaktadır. • Bermuda Şeytan Üçgeni gibi gaz akımlarının şiddetli olduğu bölgelerde seyreden uçaklar da büyük tehlike sınırı içinde bulunmaktadır; çünkü su yüzeyine ulaşan metan gazı kabarcıkları atmosfere karışarak yukarıya doğru şiddetli bir metan gazı tüneli oluşturmaktadır. Bu tünele giren uçak da kontrolden çıkarak denize çakılmaktadır.

DOĞAL GAZ BORU HATLARI • Rusya’dan Karadeniz’den Samsun’a gelen boru hattı • Rusya’dan Trakya üzerinden Marmara denizinden Bursa’ya

gelen boru hattı • İran’dan gelen boru hattı

GEMİLERLE ALINAN PETROL VE DOĞAL GAZ • Petrol gemilerle İskenderun, İzmir ve İzmit’e gelir. Brezilya,

Venezuela vb. petrol çıkan her ülkeden alınabilir. • Boru hattı ile gelen doğal gaz mevcudun % 95’idir. Doğal gazın % 5’i ise gemilerle Cezayir, Tunus vb. ülkelerden spot piyasadan boş gemi varsa alınır.

PETROL • Petrolün günümüzde önemi büyüktür. İnsanlığa faydası çok

büyük olan ve siyah altın olarak da adlandırılan petrol, zaman zaman insanoğluna korkulu rüyalar yaşatmıştır. Dileğimiz onun, sorumluluğunu bilen, hırsını yenen ve insanlığı ön planda tutan kimselerin elinde olmasıdır.

PETROLÜN OLUŞUMUNDA İKİ KURAM • Geçmiş jeolojik çağlarda deniz olan yerlerdeki bitkilerden ve 181


hayvanlardan oluşur. Bu petrol, günümüzde karalardan çıkarılan petroldür. • Geçmiş jeolojik çağlarda da günümüzde de deniz olan yerlerdeki canlılardan oluşan petrol ise denizden çıkarılan petroldür.

PETROL RAFİNERİLERİNİN BULUNDUĞU YERLER • • • •

BATMAN KIRIKKALE İZMİR ALİAĞA İZMİT

PETROLÜN GELMESİNDE İKİ YOL • PETROL BORU HATTIYLA • GEMİLERLE

PETROL BORU HATLARI • KERKÜK–BATMAN–DİYARBAKIR–ADIYAMAN–

YUMURTALIK BORU HATTI • BAKÜ–TİFLİS–CEYHAN BORU HATTI (2006 YILINDA AÇILDI.) • 2008 YILINDA İHALESİNİN YAPILMASI PLANLANAN SAMSUN–BAFRA–KAYSERİ–YUMURTALIK BORU HATTI: Samsun’a Rusya’dan gemilerle getirilecek olan petrol bu hatta verilecek.

RAZİ (864–925) • Petrolün ilk defa damıtılması ve günümüzdeki adı olan nafta

ismiyle kullanılmaya başlanması Razi’nin buluşudur.

182


KÖMÜRÜN OLUŞUMU • Ağaçların yapısında bulunan selüloz ve lignin başta olmak

üzere protein, reçine, terpen, flavonoit, alkaloit, sterol, tanin gibi maddeler milyonlarca senede kömür hâline gelir.

ASFALTİT • Petrolün katısıdır. Petrol ile kömür arası bir maddedir. Halk

arasında katı petrol olarak bilinir. Şırnak’ta bulunur. Senelerce kömür diye satılmıştır.

ASFALT (Hem sıvı hem de katı asfalta, asfalt denir.) • SIVI ASFALT: Ham petrolün ağır ürününün (dip ürün)

viskozitesi daha yoğun hâle getirilmişidir. Rafinerilerde asfalt üniteleri vardır. Bu ünitelerde dip ürün prosesten geçerek farklı asfaltlar elde edilir. • KATI ASFALT: Sıvı asfalta kum, çakıl ilavesiyle elde edilen yollara serilen asfalt olarak bilinen üründür.

ZİFT ve KATRAN (Her ikisi de petrol kaynaklı değildir, kömür kaynaklıdır.) • KATRAN: Kömürün damıtma ürünüdür. • ZİFT: Katranın damıtılması esnasında damıtılmayan

çökelektir.

ANTRASEN ve NAFTALİN • Antrasen: Maden kömürü katranının son damıtma ürünüdür. • Naftalin: Katranın fraksiyonlu destilasyonu ile elde edilir. 183


2.BÖLÜM: ALKENLER ALKENLERE GİRİŞ • Alkenler doymamış hidrokarbonlardır. Karbonlar arasında bir

tane çift bağ içerirler. İki tane çift bağ içerene alkadien, üç tane içerenlere alkatrien denir. Mono alkenlerin (alken) genel formülü CnH2n’dir. Çift bağın olduğu karbonlar sp2 hibritleşmesi, tek bağın olduğu karbonlar ise sp3 hibritleşmesi yapmıştır. Karbon atomları arasındaki çift bağlardan biri sigma, diğeri pi bağıdır.

ALKENLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda karbon atomu içeren alkanların sonundaki –an • • • • • • • • •

eki kaldırılarak yerine –en ya da –ilen eki getirilir. C2H4 Eten (Etilen) C3H6 Propen (Propilen) C4H8 Büten (Bütilen) C5H10 Penten (Pentilen) C6H12 Hegzen (Hegzilen) C7H14 Hepten (Heptilen) C8H16 Okten (Oktilen) C9H18 Nonen (Nonilen) C10H20 Deken (Dekilen)

DALLANMIŞ ALKANLARIN ADLANDIRILMASI (IUPAC’a göre adlandırma) (Sistematik adlandırma) • 1) Çift bağın yakın olduğu uçtan başlanarak ana zincirde

bulunan karbonlar numaralandırılır. • 2) Ana zincire bağlı başka grupların ismi ve bağlı bulunduğu karbon belirtilir. 184


• 3) Moleküldeki çift bağların başlangıç karbon atomunun

numarası belirtilir. • 4) Molekülde bir çift bağ varsa –en, iki çift bağ varsa –dien, üç çift bağ varsa –trien eki getirilir. • 5) Çift bağ taşıyan en uzun karbon zincirine (ana zincir) karşılık gelen alkenin ismi yazılır.

SİKLOALKENLERİN ADLANDIRILMASI • Sikloalkenlerin (halkalı alkenler) genel formülleri CnH2n–2’dir. • İsimlendirilmelerinde alkenin isminin önüne siklo ön eki

getirilir. • Sikloalkenlerin (halkalı alkenler) genel formülleri CnH2n–2’dir. • İsimlendirilmelerinde alkenin isminin önüne siklo ön eki getirilir.

ALKENLERDE İZOMERİ • Alkenlerde yapı ve geometrik olmak üzere 2 tür izomeri

vardır. • Yapı izomeri çift bağın yerinin farklı olmasından kaynaklanan izomeridir. Örneğin: 1–penten, 2–penten. • Geometrik izomeri çift bağlı karbon atomuna bağlı atom veya atom gruplarının konumlarından kaynaklanan izomeridir. Bir alken molekülünde geometrik izomeri olabilmesi için çift bağlı karbon atomlarına bağlı olan atom veya atom gruplarının birbirinden farklı olması gerekir. Çift bağla bağlanmış karbonlarda belirlenen gruplar aynı taraftaysa cis (sis) farklı taraftaysa trans olarak isimlendirilir.

ALKENLERİN ELDE EDİLME YÖNTEMLERİ 1)Alkollerden su çekilmesi ile 2)Alkil halojenürlerden hidrojen halojenür çıkarmakla 3)Dihalojenürlerden halojen ayrılması ile (dehalojenasyon) 4)Alkanlardan H2 çekilmesi ile 185


5)Üçlü bağın kısmi doyurulması sureti ile (hidrojenasyon)

ALKENLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Karbon sayısı arttıkça kaynama noktası artar. • 2) Homolog sıra oluştururlar. • 3) Cis izomerlerin kaynama noktası trans izomerlerinkinden • • • • • • • •

büyüktür. 4) Yanma ürünleri CO2 ve H2O’dur. 5) Alkenlerin yükseltgenme özelliğine sahiptir. Bu özellik Bayer deneyi ile gözlemlenebilir. 6) Katılma tepkimesi verirler. Halojen katılması Hidrojen katılması Halojenür asidi katılması (Markovnikov kuralı) Su (H2O) katılması 7) Polimerleşebilirler.

POLİMERLEŞME • Küçük moleküllü alkenler; kendi aralarında, ikili bağın

açılması ve art arda dizilme sonucunda birleşerek büyük molekülleri oluşturur. Bu oluşan bileşiklere polimer bileşik, etkileşmeye de polimerleşme denir. Polimerin yapı taşına monomer denir. Polietilen, polipropilen, teflon ve sentetik kauçuk polimerlere örnek olarak gösterilebilir.

BAZI POLİMER ve DOĞAL ÜRÜNLERİN KISALTMALARI • • • • •

PL polyester (polyester) PA poliamit (naylon) PE polietilen SE silk (ipek) WO wool (yün) 186


• • • • •

WM moher WP keçi yünü WS kaşmir Lİ linen (keten) LY likra

MONOMER KANSER RİSKİ TAŞIR • Teflon tavalar çizilirse sıcaklığın etkisiyle polimerden • •

• • •

monomer ayrılır. PVC fabrikalarında PVC tozunda monomer bulunur. Plastik bardaklar içine konan 70 derece santigradın üzerindeki içecekler, içinde bulunduğu plastik malzemeyi ısı etkisiyle çözüp monomerine ayırır. Köpük bardakların ısıya dayanıklılığı daha yüksektir. Ancak daha yüksek sıcaklıktaki sıvılar bu materyali de monomerine ayırır. Plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı içenler kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Monomerler tehlikeli kanserojen maddelerdir. Plastik bardak yerine kâğıt bardak önerilebilir.

3. BÖLÜM: ALKİNLER ALKİNLERE GİRİŞ • Genel formülleri CnH2n–2’dir. • Alkinler doymamış hidrokarbonlardır. Karbon zincirinde 1

tane üçlü bağ taşıyan alkinler mono alkin veya alkin olarak isimlendirilir ve CnH2n–2 genel formülüne uyarlar. Üçlü bağın olduğu karbonlar sp hibritleşmesi yapmışlardır. Üçlü bağdan bir tanesi sigma diğerleri pi bağlarıdır.

ALKİNLERİN ADLANDIRILMALARI 187


Aynı ALKİNLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda C taşıyan alkanların sonundaki –an eki

• • • • • • • • •

kaldırılarak yerine –in eki getirilir. Alkinlerde karbonlar numaralanırken üçlü bağın yakın olduğu uçtan itibaren numaralamaya başlanır. C2H2 Etin (Asetilen) C3H4 Propin C4H6 Bütin C5H8 Pentin C6H10 Hekzin C7H12 Heptin C8H14 Oktin C9H16 Nonin C10H18 Dekin

ALKİNLERİN ELDE EDİLME YÖNTEMLERİ • 1) Birbirine bağlı karbon atomlarına ya da aynı karbon

atomuna bağlı 2 halojen taşıyan alkanların, derişik KOH çözeltisi ile tepkimesinden alkin elde edilir. • 2) Alkinlerin metal tuzlarının alkil halojenür ile tepkimesinden alkin elde edilir. • 3) Tetra halojenürlerin Zn ile tepkimesinden alkin elde edilir. • 4) Asetilen özel yolla da elde edilir.

ALKİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Homolog sıra oluştururlar. • 2) Yanma reaksiyonu verirler. Yanma ürünleri CO2 ve

H2O’dur. • 3) Erime ve kaynama noktaları aynı sayıda karbon taşıyan alkan ve alkenlere göre genelde yüksektir. • 4) Katılma tepkimesi verirler. Br2 katılması: Bromlu suyun rengini giderirler. H2 katılması 188


Su (H2O) katılması HBr katılması • 5) Üçlü bağ taşıyan karbonlardan biri veya ikisi de H atomu bulunduruyorsa alkin, NH3’lı ortamda AgNO3 ve Cu2Cl2 çözeltileri ile çökelek verir. (Bu tepkimeler alkinlerin ayıracıdır.) Alkinlerde üçlü bağ taşıyan C’lara bağlı hidrojenler asidik karakter gösterir. Asetilenürler patlayıcı maddelerdir. • 6) Derişik KMnO4 çözeltisi, asetileni CO2 gazına kadar yükseltger. • 7) Polimerleşme tepkimesi verirler.

4. BÖLÜM: ALKOLLER • Alkanlardan bir hidrojen çıkarılıp –OH grubu getirilmesiyle

elde edilirler ya da suyun hidrojenlerinden birinin yerine alkil grupları getirilerek alkoller oluşturulur. • R –OH ile gösterilirler. • C atomunda bir tane OH grubu olmalıdır. Bir karbon atomuna birden fazla OH grubu bağlı olan maddeler kararsızdır. Bunlara alkol denmez.

ALKOLLERİN SINIFLANDIRILMASI • 1) –OH GRUBUNUN SAYISINA GÖRE

a) Mono alkoller: Yapısında 1 tane –OH grubu içeren alkollerdir. b) Poli alkoller: Farklı karbonlarda 1’den fazla –OH grubu içeren alkollerdir. 2 tane –OH grubu içeren alkollere diol denir. 3 tane –OH grubu içeren alkoller ise triol olarak adlandırılır. • 2) –OH GRUBUNUN BAĞLI OLDUĞU YERE GÖRE

a) Primer alkol (Birincil alkol): –OH’ın bağlı bulunduğu karbon atomunda en az 2 tane H atomu (1 tane alkil grubu olan) olan alkollerdir. 189


b) Sekonder alkol (İkincil alkol): –OH’ın bağlı olduğu karbon atomunda 1 tane H atomu (2 tane alkil grubu olan) olan alkollerdir. • c) Tersiyer alkol (Üçüncül alkol): –OH'ın bağlı olduğu karbon atomunda hiç H olmayan veya başka bir tanımla OH’ın bağlı olduğu karbon atomunun üç tane alkil grubuyla bağ yaptığı alkollerdir. Tersiyer alkoller en az dört karbonludur.

ALKOLLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda C taşıyan alkanların adının sonuna –ol eki • • • • •

getirilir ya da alkilin sonuna "alkol" sözcüğü getirilir. CH3OH Metanol ya da metil alkol C2H5OH Etanol (Etil alkol) C3H7OH Propanol (Propil alkol) C4H9OH Bütanol (Bütil alkol) C5H11OH Pentanol (Pentil alkol)

• IUPAC sistemine göre –OH grubu içeren en uzun karbon

zinciri seçilir ve zincir –OH grubunun yakın olduğu uçtan başlayarak numaralandırılır.

ALKOLLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Alkollerde moleküller arasında hidrojen bağları vardır.

Bundan dolayı hidrojen bağı taşımayan izomerlerine (eterler) göre daha yüksek sıcaklıkta kaynarlar. Karbon sayısı arttıkça alkollerin kaynama noktası yükselir. Dallanma arttıkça kaynama noktası düşer. Alkoller suda iyonlaşmadıklarından elektrolit değildirler ve baz özelliği de göstermezler. • 2) Homolog sıra oluştururlar. • 3) 10 karbonluya kadar olan alkoller sıvı, 10’dan fazla karbon taşıyan alkoller katı hâlde bulunurlar. 190


• 4) Alkoller Mg, Zn, Ca gibi metallerle tepkime vermezler. Na,

• • •

• • • •

K gibi aktif metallerle H2 gazı açığa çıkarırlar. Açığa çıkan H2’in mol sayısı alkolün içerdiği –OH grubu sayısına göre değişir. Tepkime sonunda oluşan diğer ürün alkolat veya alkoksit olarak adlandırılır. 5) 2 mol mono alkolden 1 mol su çekilmesiyle eterler oluşur. 6) 1 mol mono alkolden 1 mol su çekilmesiyle alkenler oluşur. 7) Primer alkoller 1 derece yükseltgenerek aldehitleri oluştururken 2 derece yükseltgendiklerinde ise karboksilik asitleri oluştururlar. Sekonder alkoller yalnız 1 derece yükseltgenebilirler ve yükseltgendiklerinde ketonları oluştururlar. Tersiyer alkoller ise yükseltgenmezler. 8) Organik asitlerle ve halojen asitleriyle tepkime verirler. 9) Mono alkoller aynı sayıda karbon içeren eterlerle izomerdirler. 10) Yanma ürünleri CO2 ve H2O’dur. 11) Alkoller asidik ortamda baz, bazik ortamda asidik gibi davranan bileşiklerdir.

ALKOLLERİN ELDE EDİLMESİ • 1) Alkenlere H2O katılarak elde edilir. • 2) Alkil halojenürlerin seyreltik NaOH ya da KOH’ın sulu • • • •

çözeltisiyle kaynatılmasından elde edilir. 3) Aldehit, keton ve karboksilik asitlerin indirgenmesiyle elde edilir. 4) Grignard bileşiklerinden elde edilir. 5) Merkürasyon-Demerkürasyon metoduyla elde edilir. 6) Hidroborasyon yöntemiyle elde edilir.

İÇKİLERDEKİ ETANOL (ETİL ALKOL) YÜZDELERİ Bira

%6 191


Şarap

% 16

Rakı

% 40 – % 50

Votka

% 65 – % 70

Viski

% 65 – % 70

ETANOL İÇEREN İÇECEKLER Kımız: Dişi at (kısrak) sütünün fermantasyonu ile elde edilir.

%2

Boza: Mısırın (darı) fermantasyonu % 0,3 (Mevzuat limiti en ile elde edilir. çok % 2’dir.) Kefir: İnek, koyun veya keçi sütünün fermantasyonu ile elde edilir.

% 0,5

MEYVE SULARINDA ETİL ALKOL YOKTUR • % 100 doğal meyve sularında etil alkol yoktur. Meyve suyu

nadiren de olsa bozunabilir. Meyve suyu bozununca; önce maltozun (meyve şekeri veya malt şekeri) hidrolizi, sonra da oluşan galaktozun fermantasyonuyla etil alkol meydana gelir ve C02 gazı açığa çıkar. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Meyve şekeri Galaktoz Galaktoz (Malt şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 Galaktoz 192


• Bozunan kâğıt ambalajlı meyve sularında açığa çıkan CO2

gazından dolayı kâğıt ambalajın şişmesi, etil alkolün oluştuğunun göstergesidir. • Doğala özdeş meyve aroması içeren meyve sularında etil alkol vardır. Bu etil alkol çözücü amaçlı ilave edilen etil alkoldür. Bu tür meyve sularının tadı ve kokusu doğal değildir. Hoş olmayan kokusu vardır. Boğazı yakar, genizde gıcık yapar.

MEŞRUBATLAR VE ETİL ALKOL • Meşrubatlardaki alkol; doğala özdeş meyve aromasından • • • • • • •

• •

kaynaklanmaktadır. Gazozlarda tat ve koku verici esanslar kullanılmaktadır. Bu esanslar suda çözünmez, etil alkolde çözünür. Etil alkolden başka çözücüler de kullanılabilir, ancak maliyet artar. Meşrubatlarda genelde bu nedenle alkol vardır. Gazozlardaki alkol oranı % 0,05 ile % 0,15 arasındadır. Sarı içeceklerde ve kolalarda ise en fazla % 0,01 alkol vardır. Boza, kefir, kımız gibi içeceklerdeki etil alkol ise fermantasyon sonucu ortamda oluşan etil alkoldür. Zamanı geçmiş koruk ekşisinde de fermantasyon ile ortamda etil alkol oluşur. Sonuç olarak; gazoz, kola, sarı içecek gibi meşrubatlardaki etil alkol, ortama dışarıdan ilave edilmiştir. Kefir, kımız, boza, koruk ekşisi ve bozulmuş meyve sularındaki etil alkol ise ortamda tahammür sonucu oluşmuştur. İlave edilmiş etil alkol içeren gazoz, sarı içecek ve kola gibi meşrubatlar ne kadar içilirse içilsin zaten sarhoşluk vermez. Oluşmuş etil alkol içeren boza, kefir, kımız ve koruk gibi içecekler ise belli bir dereceye kadar içilirse yine sarhoşluk vermez. Bundan dolayı gazoz, sarı içecek ve kola gibi meşrubat veya boza, kefir, kımız ve koruk gibi içecek içmek içkiden ayrı 193


• •

• •

tutulmuştur. Şarap hangi maddeden yapılıyorsa, o maddeden elde edilen içkiye içki denilmiştir. Diğer maddelerden yapılan içecekler (boza, kefir, kımız veya koruk) ise sarhoşluk verdiği zaman ve sarhoşluk verecek kadarı sakıncalı sayılmıştır. Dolayısıyla kimilerine göre o türlü içeceklerin birkaç bardağı mahzurlu olmayabilir; bunun belli bir dayanağının olduğu da söylenilebilir. Eğer Osmanlı’da bazıları, denildiği gibi bu işi yapmışlarsa ihtimal böyle bir içecek (boza, kefir, kımız veya koruk) içmeleri söz konusudur. II.Selim, Sarı Selim, Kanuni’nin Oğlu, Hürrem’in Oğlu, Yıldırım için de bu böyledir. Bir menkıbede şöyle anlatılır: Yıldırım Han Bursa’daki camiyi yaptırırken Emir Sultan Hazretleri diyor ki: “Caminin bir eksiği var. 4 köşesinde 4 tane de meyhane lazımdı.” Yıldırım Han’ın bu cümleyi garipsemesi üzerine, ondan sonra da Emir Sultan Hazretleri “Senin yaptığın binanın dört köşesinde dört meyhane olmuş ne mahzuru var ki; sen asıl Beytullah olan kendi mahiyetini, kendi kalbini kirletiyorsun.” demiştir. Yıldırım Han ile Emir Sultan arasında olan bu muhaverenin bir benzeri de farklı zamanlarda yaşamış olsalar da İbni Sina ile İmam Gazali arasında nakledilir. İmam Gazali, İbni Sina’ya “Fazlası zararlı olanın azı da mahzurludur. Alkolü tedavide kullanma işini nereden çıkardın.” der.

BAZI MEYVELERDE ETİL ALKOL VAR MIDIR? • Yediğimiz doğal hiçbir besin maddesinde etil alkol yoktur. Bu

konu; halk arasında yanlış bilinen bir mevzudur. • Alkoller, bir konu başlığıdır. Başka bir ifadeyle, alkol denince yüzlerce alkol anlaşılır. • İçkilerde bulunan alkol, etil alkol (etanol) adıyla bilinen 194


• • • •

alkoldür. Etil alkol ise yüzlerce alkolden sadece birisidir. İnsanları şaşırtan husus; meyvelerde etil alkolden başka bazı faydalı alkollerin bulunmasıdır. Örneğin; karbonhidratlar, polihidroksi alkoldür. Bazı alkoller de faydalı olmamalarının yanı sıra çok zararlıdırlar. Örneğin; metil alkol, sarhoşluk vermez ama gözleri kör eder, insanı öldürür.

ŞARAP ELDE EDİLMESİ (FERMANTASYON) Üzümün posası ayrıldıktan sonra kalan suyuna şıra denir. Şıra fıçılara aktarılır. Fıçının tıpası O2 gazının girmemesi gerektiğinden kapalı olmalıdır. O2 gazı girerse sirke olur. Bununla beraber tıpa, karbon dioksit gazının da çıkması için sıkı kapatılmamalıdır. 3–5 ay sonra şarap elde edilir. C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

FERMANTASYONLA EŞ ANLAMA GELEN DİĞER KELİMELER • Mayalanma, ekşime, tahammür etme fermantasyonla aynı

manaya gelir. Fermantasyonun anlamı; glikozdan etil alkolün oluşması işlemidir. Etil alkol, sarhoşluk veren alkoldür.

HANGİ ÜLKEDE HANGİ İÇKİ EN ZARARLI OLMUŞTUR? Votka Rusya’da Bira Almanya’da Şarap İngiltere’de Rakı Türkiye’de en zararlı olmuştur. • • • •

SAHTE İÇKİ 195


• İçkilerde yalnız etil alkol vardır. • Metil alkol etil alkolden daha ucuzdur. Metil alkollü içkiler

sahte içkidir. • Metil alkol gözü kör eder, insanı öldürür. • 2004 yılının Yeşilay haftasında sahte içki imal ederek piyasaya süren içkili restoran sahibi iki kişi sahte içkiden ölmüştür. • 2005 yılının Yeşilay haftasında ülke genelinde 5 milyon rakı toplanmıştır (Yeşilay haftası 1–7 Mart tarihleri arasındadır).

EKMEKTE ETİL ALKOL YOKTUR Hazır mayalarda % 1,5 etil alkol vardır. Ekmek pişerken etil alkol uçar. Ekşi mayalarda etil alkol yoktur. Ekşi mayayla yapılan ekmekler daha lezzetlidir. Hazır mayayla yapılan ekmeğin tadı yarı yarıya azalır. • 1 gün beklemiş hamur ekşi mayadır ve doğaldır. • Hazır maya yaş ve kuru olmak üzere ikiye ayrılır. Kuru maya bira mayasıdır, yaş maya ise pak maya adıyla yaygın olan mayadır. • Hazır mayayla yapılan ekmekte etil alkol yoktur. Etil alkol, ekmek pişerken buharlaşır. Etil alkolün kaynama noktası 76 °C’tır; bu nedenle 76 °C’tan sonraki sıcaklıklarda, etil alkolün zerresi kalmaz. • • • •

FERMANTASYONA UĞRAMAYAN TEK ŞEKER: LAKTOZ • Sütün fermente olması için kefir bitkisi gereklidir. Süt şekeri

(laktoz) özel şartlarda ve çok zor fermente olur. Bu bize sütün önemini gösterir. • Örneğin; sütten yapılan ve etil alkol içeren kefirin yapımı ile ilgili şu bilgiler bize bu zorluğu gösterir. 196


KEFİR • Kefir kuru iken kirli beyaz renkli, kıkırdak görünüşündedir.

Taze hâldeyken ise parlak beyaz renkli, nohut büyüklüğünde küremsi tanelerdir. • Kefir yumrusu içinde birçok mikroorganizma bulunur. • Sütün fermente olması için kefir yumrusuna ihtiyaç vardır. Laktoz dışındaki fermente olan şekerlerde hiçbir dış etkene gerek olmaksızın doğal olarak maya oluşur.

DİSAKKARİTLERDEN KEFİR VE KIMIZ İMALİ Kefir ve kımız imalinde; sütte bulunan süt şekeri adı verilen laktoz fermente olarak etil alkole dönüşür. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz (Süt şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

DÜNYA SAĞLIK TEŞKİLATININ ARAŞTIRMASI Cinayetlerin % 85’inin Şiddet olaylarının % 50’sinin Trafik kazalarının % 60’ının Eşlerin maruz kaldığı şiddetin % 70’inin Akıl hastalıklarının % 40’ının sebebinin etil alkol olduğu bu araştırma ile gösterilmiştir. • • • • •

ETİL ALKOLÜN TEDAVİDE KULLANILMASI • • • •

Dezenfekte edici olarak kullanılır. İlaçlardaki etken maddeyi çözmek için kullanılır. Yüzlerce ilaçta yardımcı madde olarak bulunur. İlaçlarda adı; etanol, ethanol, etil alkol veya alkol olarak 197


geçer. Sadece “alkol” denildiğinde etil alkol kastedilmiştir. • İlaçlarda bulunan izopropil alkol, dikloro benzil alkol, setil alkol gibi çözücüler sarhoşluk veren alkol değildir. Etil alkol dışındaki alkoller için yalnızca “alkol” ismi kullanılmaz. • Alkol en çok; şurup, ağız gargarası, sprey, buğu, enjektabl preparat, losyon ve damlalarda bulunur.

ETİL ALKOL KOMASINDAN ÖLÜM • Alkol koması, alkol yüzdesi % 40 – % 50 olan içkileri bir

kerede fazla miktarda içenlerde görülür. • Etil alkol doğal olarak en fazla % 16’lık olur. Bundan fazla yüzdelerde maya bile ölür, fermantasyon sona erer. • % 16’dan daha fazla etil alkol içeren içkiler, dıştan doğal veya sentetik etil alkol ilave edilerek üretilmişlerdir. Etil alkol oranı % 16’dan fazla olan içkileri içenler alkolik olmasalar dahi, alkol koması sonucu ani ölüm riski ile karşı karşıyadırlar.

MUTLAK ETİL ALKOL • Etil alkol su çekicidir. Bu sebeple % 100’lük elde edilemez.

Ancak % 95,5 saflıkta olabilir. Buna mutlak etil alkol denir. • Etil alkolde, havadan nem kaparak kendini seyreltme eğilimi vardır. • Mutlak etil alkol, doğal yolla elde edileni ve yapay yolla elde edileni olmak üzere iki çeşittir.

DOĞAL MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİ • Doğal mutlak etil alkol elde edilmesinde; etil alkol % 16’lık

olunca maya öldüğünden dolayı bu yüzdeye gelmeden önce etil alkol ortamdan destilasyonla çekilir. Kalan kısımda fermantasyon devam eder. Bu işlem sürekli tekrar edilir. Böylece % 95,5 etil alkol içeren mutlak etil alkol elde edilmiş 198


olur. • Doğal mutlak etil alkol şeker pancarı, üzüm ve polisakkaritlerden elde edilir.

ETİL ALKOL ORANI YÜKSEK İÇKİLERDEKİ DOĞAL ETİL ALKOL NASIL ELDE EDİLİR? (SUMA FABRİKASI) • Etil alkol oranı % 16’nın üzerinde olan içkiler rakı, votka, • •

• •

• • •

viski, cin, kanyak ve likördür. Bu içkilerde bulunan belirli yüzdelerdeki doğal etil alkol, sumadır. Rakı imalatında genelde doğal etil alkol kullanılır. Etil alkol oranı yüksek diğer içkilerde sentetik etil alkol olabilir. Bu nedenle suma kelimesi rakıyla özdeşleşmiştir. Rakı üretiminde içine henüz anason konulmamış ve damıtılarak elde edilen % 40 ila % 50’lik etil alkole suma adı verilir. Suma da mutlak etil alkolün elde edilmesinde olduğu gibi damıtmayla elde edilir. Suma, ilk damıtılandır ve etil alkol yüzdesi daha düşüktür. Suma kelimesi Osmanlıca lügatte “gizli riyakârlık” anlamını da taşır. Bu belki de, düşünülmesi gereken bir denk geliştir. İçkilerdeki etil alkol genelde üzümden elde edilir. Bildiğimiz etil alkol, bu fabrikalarda, fermantasyon ve damıtma yoluyla üretildiği hâlde adına, etil alkol fabrikası denilmemiştir. Özellikle Anadolu’da suma fabrikası denilmiştir!.. Suma fabrikası, rakının esas maddesini elde etmek için açılır. Tıpta kullanılan doğal etil alkolün elde edildiği fabrikaya mutlak etil alkol fabrikası denir, suma fabrikası denilmez. Zaten 2005 Baskı TDK Türkçe Sözlük’te, suma kelimesinin karşılığında “İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı.” denilmektedir. Dolayısıyla “Rakı fabrikası açıyoruz.” demelidir. Halk işin doğrusunu bilmektedir. 199


DİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ Şeker pancarından mutlak etanol elde edilir. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Sukroz Glikoz Fruktoz (Çay şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ÜZÜMDEN ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMİ C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 Glikoz

POLİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 Nişasta Glikoz C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ARPADAN BİRA ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 Arpa nişastası Glikoz C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 200


ALKOLLER BÖLÜMÜNDE SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ • Primer: 1. Birinci sırada olan veya önemde ilk yeri alan. 2.

Ana, temel, esas, asıl. • Sekonder: Sırada veya önemde ikinci derecede olan. • Tersiyer: Sırada veya önemde üçüncü gelen.

DENEY • Saat camının üzerine bir parça pamuk konulur. • Pamuğun üzerine KMnO4(k) ilave edilir. • Pamuk ve KMnO4(k) üzerine 2–3 damla mutlak etil alkol

damlatılır. • Son olarak da 1 damla derişik H2SO4(suda) damlatılır. • Alev aldığı gözlenir.

KARBONHİDRATLAR • Yapılarında C, H ve O bulunan, H ile O arasında 2/1 oranı • • • •

olan bileşiklerdir. Yapılarında aldehit ya da keton grubu taşıyıp poli alkol özelliği gösterirler. Isıtıldıklarında H2O açığa çıkararak geriye karbon bırakırlar. Karbonhidratlar fotosentez olayı ile oluşur. Genel formülleri Cn(H2O)m şeklindedir.

KARBONHİDRATLARIN ADLANDIRILMALARI • Aldehit grubu taşıyanlara aldoz, keton grubu taşıyanlara

ketoz adı verilir. Başa aldo veya keto ön eki araya karbon sayısının Latincesi, sonlarına –oz eki getirilerek okunurlar. İki 201


karbonlu olana bioz, üç karbonlu olana trioz, dört karbonlu olana tetroz, beş karbonlu olana pentoz, altı karbonlu olana hekzoz denir. • Karbonhidratların en önemlisi aldo hekzoz olan glikoz ile keto hekzoz olan früktozdur. • Aynı sayıda karbon içeren aldozlar ve ketozlar birbirinin izomeridir.

KARBONHİDRATLARIN SINIFLANDIRILMASI • 1) Monosakkaritler • 2) Disakkaritler • 3) Polisakkaritler

1) Monosakkaritler: Molekül yapılarında tek karbon iskeleti bulunan basit karbonhidratlar monosakkaritlerdir. Kristal yapılıdırlar, suda çözünürler ve tatlıdırlar. Glikoz, galaktoz ve früktoz en çok bilinenleridir. 2) Disakkaritler: İki molekül monosakkaritten bir molekül su çıkmasıyla meydana gelirler. En önemlileri sakkaroz (çay şekeri), maltoz ve laktozdur (süt şekeri). Bir molekül glikoz ile bir molekül fruktozdan bir molekül su çıkmasıyla sakkaroz oluşur. Disakkaritler asitli ortamda hidrolize uğrayarak monosakkaritleri oluştururlar. Suda çözünürler ve tatlıdırlar. 3) Polisakkaritler: Polisakkaritler çok sayıda monosakkaritin birbirlerine oksijen köprüsüyle bağlanmasıyla meydana gelir. n molekül monosakkaritten n molekül su çıkmasıyla polisakkaritler oluşur. Bazı önemli polisakkaritler; nişasta, dekstrin, selüloz, glikojen ve inülündir. n sayısı 5 – 15 ise dekstrin, 20 ise glikojen, 30–35 ise nişasta ve 2000 kadar ise selüloz meydana gelir. Polisakkaritler tatsızdır ve suda çözünmezler.

202


FOTOSENTEZ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi ve klorofil → C6H12O6 + 6O2 • Bitkiler güneş ışığında CO2 alıp O2 vermekte, insanlar ise •

• •

• •

• •

gece–gündüz O2 alıp CO2 vermektedir. Havadaki % 21 O2 oranı sabittir. Oran azalmaya meyledince fotosentez hızlanmakta, oran artınca da fotosentez yavaşlamaktadır. Havadaki % 21 O2 canlılar için en uygun yüzdedir, oran sabit tutulmaktadır. % 50 olsaydı her taraf benzin dökülmüş gibi olacaktı. Yukarıdan gelen radyasyonlarla her an yangın çıkabilirdi. Bu durumda bir kibrit çakınca hava aniden yanacaktı. Oksijen oranı % 50 olmadığı gibi % 10 da değildir. Oran % 10 olsaydı solunum güçlüğünden yine ölecektik. % 0,03 olan CO2 oranı da fotosentez için gerekli olan orandır. Karbon dioksit bu oranda olmalı, daha fazla olmamalıdır. Havadaki fazlalığı solunumda önemli problemlere yol açar. Sonuç olarak havadaki gazların oranları insanlar ve diğer canlılar için en idealdir. Fotosentez olayı yapraklarda cereyan eder. CO2 ve H2O gibi maddelerden çiçek, meyve ve sebzeler meydana gelmekte, havamız temizlenerek rahat nefes almamız sağlanmaktadır. H2O, fotosentezde meyve ve sebzelerin meydana gelmesine sebep olduğu gibi, meyve ve sebzelerle yapışık ve karışık olduğundan da onların tazeliğini korumaya vesiledir. Fotosentez, gıdayı meydana getiren kimyasal reaksiyonlardan biridir. Fotosentez reaksiyonunda enzimler görev almaktadır. Hayat çeşitlerinin en aşağısı, bitki hayatıdır. Bitki hayatının en birinci derecesi, çekirdekteki hayat ukdesinin, hayat düğümünün uyanmasıdır. Uyanıp açılarak hayata gelme, canlılık kazanma gözümüz önünde apaçık ve çoklukla cereyan etmektedir. Hayatın sırrı ilk insandan beri kimya, 203


biyoloji, botanik vb. bilim dalları nazarında gizli kalmıştır. Hakikati, hakiki olarak insan aklı ile keşfedilmemiştir. Zaten keşfedilmesi de düşünülemezdi; çünkü canlılık ve hayatta, maddi hiçbir sebep yoktur. Aslında canlılık ve hayatta var gibi görünen sebepler, perde olması için zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların sebep olmadığı anlaşılacaktır. Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu hâl, hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramaya, bizi mecbur bırakmaktadır. Hayat ve hayata ait fonksiyonlar maddenin özelliğinden kaynaklanamaz; maddenin özelliklerinden başka bir şeydir; çünkü madde, sürekli olarak insan bedeninde değişmesine rağmen, hayatımız ve benliğimiz hiçbir değişikliğe uğramadan devam eder. Bu, maddenin canlı bünyelerdeki ağırlığının derecesinin düşüklüğünün göstergesidir. Madde, doğrudan doğruya kendini idare edemeyen ve kendi kendine hareket edemeyen âciz, kör, şuursuz ve ölü bir şeydir. Onu meydana getiren parça ve parçacıkların da kendi kendilerine bu harika işleri yapmalarına imkân yoktur. Varlığa erme yolunda, atomlar toplanmakta, zerreler hareket ettirilmektedir. İlim, kudret ve iradeyle her şey var edilmektedir. Evrendeki en küçük parça ve parçacıktan en büyük sistemlere kadar her şey bir uyum içindedir ve birbiriyle ilişkilidir. Bu düzenlilik, maddenin temel özelliğinden kaynaklanamaz.

KARBONHİDRATLAR VE KORUYUCU HEKİMLİK • Tıbbın büyük bir bölümünü koruyucu hekimlik

oluşturmaktadır; çünkü esas olan, kişiyi hasta olmaktan korumaktır. Bu, oldukça da kolaydır. Kişi hasta olduktan sonra tedavi, daha zor ve pahalıdır. 204


SAĞLIĞIMIZ İÇİN FAYDALI OLAN KARBONHİDRAT İÇEREN GIDALAR VE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR • Çay şekeri yerine hurma, üzüm, incir, bal vb. gıdalar tercih • • •

• • • •

edilmelidir. Yoğurt doğal antibiyotiklerdendir. Her sabah aç karna çekirdekli siyah kuru üzüm yenilmelidir. Damar sağlığı için gerekli başlıca karbonhidratlar; sarımsak, kavun, karpuz, yeşil yapraklı sebzeler, bal, incir, hurma ve elmadır. İskelet sistemi sağlığı için başlıca gıdalar; süt, salep, balık ve yumurtadır. Beyin sağlığını korumak için başlıca karbonhidratlar; ekmek, kuru dut, kuru üzüm, hurma, bal ve pekmezdir. Tedavide alternatif tıp ilaçları tercih edilmelidir. Mart ve nisan aylarında acı günevik, acı marul, fincan otu, karamık, yemlik, madımak, dede sakalı vb. kır otları mart ayında bolca yenmelidir. Atalarımız “mart ayı dert ayı” demişlerdir. Bu otlar, insanı yıl boyunca hastalıklardan korumaya vesiledir. Baharda yeşile bakmanın göze iyi geldiği belirtilmiştir.

KARBONHİDRAT İÇEREN BAZI GIDALARIN NASIL TÜKETİLMESİ GEREKTİĞİ • Meyveler posalı yenilmelidir. Selüloz içeren posa bağırsak • • • •

sağlığı için önemlidir. Ceviz tatlısız yenirse baş ağrısı yapar. Antep fıstığı tatlısız yenirse kanser riski vardır. Süt, gece veya sabah aç karna şekersiz içilmelidir. Yaz mevsiminde yaz sebze ve meyvesi, kış mevsiminde de kış sebze ve meyvesi yenilmelidir. 205


• Meyve ve sebze aç karna yenmelidir. • Kavun yemeklerden evvel yenmelidir. • Karpuz aç karna, tok karna veya yemekle beraber yenilebilir.

TÜKETİLMESİ UYGUN OLMAYAN GIDALAR • Bisküvi, çikolata, kola vb. sentetik ve katkı maddeli • • •

• • • • • •

gıdalardan kaçınılmalıdır. Hormonlu meyve ve sebze mümkünse yenilmemelidir. Geni değiştirilmiş yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Ham toplanarak kimyasallarla olgunlaştırılmış meyve yenmemelidir; turfanda meyve fazla paraya satıldığından, narenciye hile amacıyla erken toplanmakta ya karpit ile muamele edilerek ya da etilen gazı odalarında bekletilerek olgunlaşmış gibi gösterilmektedir. Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenilmemelidir. Elma, kabuğu soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile kabukta Cu+2 kalır. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. Yapay gübre ve tarım ilacı kullanılmadan yetiştirilmiş organik sebze ve meyve tüketilmelidir. Gemilerle gelen pirinç vb. ithal gıdalar radyasyon içerdiğinden bunlardan kaçınılmalıdır. Tedavide sentetik ilaçlardan mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır. Ispanak ve patates bir öğünlük pişirilmelidir. Beklemiş ıspanak ve patates yemekleri tüketilmemelidir. Meyve ile beraber su içilmemelidir. İçilecekse önce içilmelidir. Yapay tatlandırıcı içeren gıda ve içeceklerden kaçınmalıdır.

YAPAY TATLANDIRICILAR VE ZARARLARI • Aspartam ve sakarin, şeker hastalarının kullandığı yapay 206


• • •

tatlandırıcıların başlıcalarındandır. Yapay tatlandırıcıların tamamı kimyasal maddedir. Bu nedenle bunlara kimyasal tatlandırıcı da denir. Hepsi vücuda yabancı ve zararlıdır. Şeker hastalarının bile kullanmaması en iyisidir. Kullanıldığında da günde 30 tabletin aşılmaması gerekir. Doz aşımında kanserojen olduğu iddia edilmektedir. Türk Şeker Kurumu verilerine göre şeker hastalarının kullandığı aspartam ve sakarin ithalatı son 8 yılda 13 kat artmıştır. 2000 yılında 162 ton, 2008’de 2190 ton ithal edilmiştir. 2003 yılında Türk Şeker Kurumu’nun yaptığı araştırmaya göre ithal edilen sentetik tatlandırıcıların yalnız %4,8’i sağlık sektöründe kullanılmıştır. %95’i gıda sektöründe kullanılmıştır. Son yıllarda gıda sektöründeki kullanım oranı ürkütücüdür. 20 kuruşluk kimyasal tatlandırıcı, 2 liralık şekerin işlevini görmektedir. Türk Gıda Kodeksi 1 kg baklavada 1 g yapay tatlandırıcı kullanılmasına izin vermiştir. Türk Gıda Kodeksi’nin belli miktarı geçmemek kaydıyla müsaade ettiği, yapay tatlandırıcıların kullanıldığı başlıca gıdalar şunlardır: Meyve suyu, şekerleme, dondurma, reçel, diyet gıda ve içecek, tatlı çeşitleri. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Gıda Bölümü’nden izin alınmadan üretim yapılamamaktadır. Denetimler sürdürülmektedir. Ancak; merdiven altı üreticiler, yapay tatlandırıcıları kaçak olarak kullanmaktadır. Sahtekârlıkları denetim esnasında anlaşılınca, dükkân mühürlenerek kapatılmaktadır, gidip başka yere gizli bir imalat yeri daha açmaktadırlar. Buralarda baklava, helva, süt tatlıları ve reçel imalatı yapılmaktadır. ÇAY ŞEKERİ (SAKKAROZ VEYA SUKROZ) YERİNE KULLANILAN YAPAY TATLANDIRICILARIN BAŞLICALARI: Aspartam (E 951), sakarin (E 954), asesülfam–K (E 950), neohesperidin (E 959), siklamat (E 952), sukraloz (E 955), 207


tautamin (E 957), neotam (E 961) • YAPAY TATLANDIRICILARIN SAKKAROZDAN KAÇ KAT DAHA TATLI OLDUĞU: Aspartam (E 951) sakkarozdan 180 kat, sakarin (E 954) sakkarozdan 300 kat, asesülfam–K (E 950) sakkarozdan 200 kat, neohesperidin (E 959) sakkarozdan 1500–1800 kat, siklamat (E 952) sakkarozdan 30–50 kat, sukraloz (E 955) sakkarozdan 600 kat, tautamin (E 957) sakkarozdan 2500 kat, neotam (E 961) sakkarozdan 10 000–13 000 kat daha tatlıdır.

KANDAKİ YÜKSEK GLİKOZ DÜZEYİNİ NE DÜŞÜRÜR? • Kandaki yüksek glikoz düzeyini kekik suyu, kantaron yağı,

papatya çayı, böğürtlen kökü, bol su içmek ve yemekten yaklaşık 2 saat sonra yürüyüş yapmak düşürür.

TATLI KÖMÜR • Vücudumuzun enerji gereksinimi büyük ölçüde

karbonhidratlardan sağlanır. • Yeşil bitkiler, meyve ve sebzeler en önemli karbonhidratlardandır. • Bu yönüyle yeşillikler, en güzel güneş enerjisi; meyve ve sebzeler de tatlı kömürdür. • Doğal gaz, odun, kömür dışarıda yanar; karbonhidratlar ise vücutta yanar.

SÜT • Sütün bileşiminde sodyum, potasyum, kalsiyum,

magnezyum, fosfat, bakır, sülfat, bikarbonat ve klorür gibi iyonlar başta olmak üzere az veya eser miktarda onlarca diğer mineral maddeler (madensel tuzlar) ile beraber protein, karbonhidrat ve yağ gibi temel besin maddeleri ve vitaminler 208


• • •

• •

• • •

vardır. İhtiva ettiği unsurlar açısından çok zengindir. Bu nedenle hem yaşamsal bir beslenme kaynağı hem de birçok hastalık için şifa vesilesidir. İnsanoğlunun ilk gıdasının süt olduğu da belirtilmektedir. İnsan dünyaya gelir gelmez sütle beslenmeye başlar. Mahalle aralarında satılan sütte, su ve sütün kesilmemesi için çeşitli kimyasal katkılar da olabilir. Bu nedenle özellikle günlük pastörize süt tercih edilmelidir. Pastörize süt bulunamazsa uzun ömürlü süt içilmelidir. Pastörize süt, uzun ömürlü süte göre daha besleyicidir. Mahalle aralarından süt almamalıdır. Süt en temel ve doğal gıda maddesidir. Yiyecek ve içeceklerin yerini tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda yoktur. İnsanların yanı sıra çoğu hayvanlar için de besin kaynağıdır. Fermantasyon; mayalanma, bozunma, mahiyet değişikliği, kokuşma, doğallığın bozulması demektir. Laktoz ise saflığını, duruluğunu her şartta korur. Sütteki laktoz fermente olmaz. Karbonhidrat olup da fermente olmayan tek şeker laktozdur. Kemik erimesi ve boy kısalmasının en önemli nedenlerinden birisi, az süt içilmesidir. Kemik erimesi ilaçları, kemik erimesini daha da arttırır. Zamanında yeterli süt içilmesi, kemik erimesine karşı koruyucudur. Kadınlar erkeklere göre daha çok süt içmelidir. Pastörizasyon düşük sıcaklıkta, UHT daha yüksek sıcaklıkta olur. Pastörize süt, sağıldıktan sonra 72 °C ile 76 °C arasındaki sıcaklıkta 12 saniye ile 20 saniye arasında tutulan süte denir. Uzun ömürlü süt olan UHT yöntemindeki sütte ise sağılmış süt, 135 °C ile 150 °C arasındaki sıcaklıkta 1 saniye ile 5 saniye arasında tutulur. UHT yönteminde süt yüksek sıcaklıktaki ince boruların içerisinden geçirilir. Süt, UHT yöntemi sayesinde her zaman herkesin elinin altında olabilir. UHT, “Ultra Heat Treatment” kelimelerinin baş harfleridir; “yüksek ısıda işlem” demektir. UHT’de hiçbir katkı 209


maddesi yoktur. • UHT yöntemi ile üretilen süt, aylarca bozulmadan taze süt gibi içilir. Bu yüzden, yazın bile buzdolabına koymaya gerek yoktur. UHT ile bozulmadan saklanabilirlik, sadece süte verilen bir özelliktir. Bu yüzden UHT çok kıymetli bir yöntemdir. • Patojen (hastalık sebebi olan) mikroorganizmalar 70 °C’ın üzerinde yaşayamaz. Bu yüzden, pastörize olmamış sütü 70 °C’a kadar ısıtmak yeterlidir, kaynatmak gereksizdir. Bu konu genelde yanlış bilinir. • Homojenizasyon; süt içerisinde bulunan yağ globüllerinin, fiziksel yöntemler ile çaplarının küçültülerek kolloidal fazdan homojen faza geçmesi için uygulanılan işlemdir.

KURU ÜZÜM İLAÇ GİBİ • Kara üzüm, sarı üzüme göre daha faydalıdır. • Kara üzümde bulunan resveratrol maddesi kalp

• • • • • • • • •

damarlarındaki pıhtılaşmayı ve damar sertliğini önleyerek kalp krizi riskini azaltır, beyin damarlarını açar. Aminoasit, B1 ve B2 vitaminleri, potasyum, magnezyum ve demir açısından zengin olan kara üzüm bağışıklık sistemini güçlendirir. Böbrek ve karaciğerin çalışmasını hızlandırdığından yağları eritir. Cildin bakımlı bir görünüm almasını sağlar. Kuru üzüm sabah kalkınca hayat boyu alınırsa zekâyı arttırır. Uyuşturucu ve sigaraya karşı tiksinti uyarır. Yenirse şarap fabrikalarına engel olur. Kuru üzüm çok iyi bir gıdadır, yemeğe devam etmek gerekir. Balgam söktürücüdür. Ağız kokusunu güzelleştirir. Kara üzüm düzenli yenirse yapısında bulunan flavonoit kansere iyi gelir. Resveratrol ise kanser hücrelerinin oluşumuna engel olur. 210


TOKSİK MADDELERİN ÜREDİĞİ KÜSPE HAYVAN YEMİ OLARAK KULLANILMAMALIDIR • Yaş şeker pancarı posasına küspe denir. • Küspe üst üste yığıldığından hiçbir zaman kurumaz; ilk 1 ay • • • • • • • •

çok iyi bir hayvan yemidir. 1 aydan sonra yaş küspede toksinler ürer. Çok kötü kokar. Bu nedenle ilk ay yaş olarak tüketilmelidir. Kokan küspeyi hayvana yedirmemelidir; aksi hâlde ineğin hem eti ve hem de sütü kokar. Küspe inek yemi olarak kullanılır. Kokan küspe çevre kirliliğine neden olur. Açıkta bekletilen küspenin üstten 10 cm’lik kısmı çürüdüğünden atılmaktadır. Son birkaç senedir pancar küspesi, paketlerde vakumlanarak saklanmaktadır. Özel sektör tarafından yapılan bu uygulamanın kanunda düzenleme yapılıp zorunlu hâle getirilmesi gereklidir. Böylece küspenin kokuşması ve israfı önlenmekte, doğanın kirlenmesi engellenmekte, hayvanlar taze küspe yemektedirler.

DİŞİ DANA VE DİŞİ KUZU, SÜTÜ İÇİN BESLENMELİDİR • Türkiye şöyle bir problemle karşı karşıyadır: Türkiye’de kasıtlı

olarak dişi dana ve dişi kuzu kesilmek sureti ile hayvancılığın kaynağı kurutulmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle dişi dana ve dişi kuzu, sütü için beslenmelidir. İleride sütü sağılacak dişi danalar ve dişi kuzular, et için kesilmemelidir. Dişi dana ve dişi kuzu kesilirse süt azalır. İlk defa doğuran genç ineğe düve denir. Düve, inek ve koyun zaten kesilmez; çünkü sütleri sağılmaktadır. İneğin ve koyunun sütten kesilmişi 211


kesilebilir. Bu problemin giderilmesi için hem insanlar uyarılmalı hem çok süt içmeye teşvik edilmeli hem de ilgili kanunda gerekli düzenleme yapılmalıdır. • İnek, koyun, keçi gibi hayvanlar bir süt çeşmesidir. En güzel, en hoş, en temiz, en pak sanki abıhayat (ölümsüzlük sağlayan su) gibi bir besini bizlere sunarlar. • Canlılar içinde ömür boyu süt içen tek varlık insandır. • Sütün kan, irin, dışkı ve işkembe arasından çıkıp yararlı bir içecek hâlini alması başlı başına mucizevi ve ibretle bakılması gereken bir olaydır.

UYUMAMAK GEREKTİĞİNDE GLİKOZ İÇEREN BESİNLER YENMELİDİR • Glikoz içeren başlıca besinler; üzüm, incir, dut, hurma ve

baldır. • Uyku gelince glikoz uykuyu dağıtır. • Senelerce az uykuyla idare edilebilir. • Bunun için en iyisi bir çay kaşığı bal yemek veya bir tatlı kaşığı pekmez içmektir.

SAĞLIK İÇİN DOĞAL TAM BUĞDAY EKMEĞİ • Sağlıklı yaşam için doğal ekmek tüketilmesi gerekir. • Beyaz ekmek alışkanlığından vazgeçmeliyiz. • Tam buğday, tam buğday–çavdar ya da tam buğday–yulaftan •

• • • •

yapılmış ekmek üretimine geçmeliyiz. Beyaz ekmekte vitaminli ve lifli kısımlar ayrılıp hayvan yemi olarak kullanılıyor. Oysa burası buğdayın özüdür ve çok önemlidir. Buğdaydaki D vitamini, beyaz ekmekte % 90 kayba uğrar. Beyaz ekmekte, buğdayın % 80’i heba olur. Beyaz ekmek kan şekerini hızla yükseltip düşürdüğü için diyabetin sebeplerindendir. Obezite, şişmanlık ve damar sertliğinin kontrol altına alınması için beyaz ekmeğin değiştirilmesi gerekir. 212


• Birçok Avrupa ülkesi beyaz ekmekten vazgeçmiştir. • Tam buğday, tam buğday–çavdar ve tam buğday–yulaftan

• • • • • • •

• •

yapılmış ekmekler bağırsakların çalışmasına yardımcı olur. Bu ekmekler zayıflamayı kolaylaştırır. Çavdarda bulunan bazı maddeler, kolesterol sentezinde rol alacak bazı moleküllerin ince bağırsaktan kana geçmesini yavaşlatır. Bir nevi kolesterolün kontrol altında tutulmasına yardımcı olur. Yetişkinlerde görülen diyabetin nedenlerinden biri olan obezite, çocuklarda görülen diyabetin nedenleri arasında bulunmaz. Kepekli ekmek, rafine edilmiş beyaz una kepek eklenmesiyle elde edilir. Tam buğday ekmeği ise terkibinde doğal olarak kepek bulunan ekmektir. Tam buğday unundan yapılan ekmeğin vitamin ve mineral miktarı, beyaz undan yapılmış ekmeğe göre daha yüksektir. Ekmeğe hürmet edilmesi gerekir. Aksi takdirde toplumların kıtlıkla imtihanı söz konusudur. Kepeğin undan ayrılmaması gerekir. Elenmiş undan ekmek pişirmemelidir. Elenerek undan ayrılan kepeğin tekrar una katılması uygun olur. Kepek noksanlığı; kabızlığa, bağırsak iç duvarında keseciklerin oluşmasına, kalın bağırsak hastalıklarına, basura sebep olur. Safra taşı, diş çürümesi, zararlı kolesterol (LDL) ve şeker hastalığının ortaya çıkışını hızlandırır. Esas yapısı selüloz, hemiselüloz ve lignin olan posayı enzimler sindiremez. Bundan dolayı da posa belli bir hacim meydana getirerek bağırsak hareketini sağlar. Böylece artık maddeler, zararlı maddelere dönüşmeden vücuttan atılmış olur. Buğdayla ilgili en önemli husus, buğday kabuğunun insanın zihinsel ve fiziksel performansına olan etkisidir. Kalitesiz unlara beyaz bir görünüm kazandırmak için ağartıcı 213


maddeler kullanılır. Bunların başında benzoil peroksit gelir. • Ekmeğin iyi kabarmasını sağlamak için de una değişik kimyasal maddeler katılır. Bu kimyasallardan en çok kullanılanı potasyum bromattır. • Bu maddelerin kanserojen olduğu şüphesi vardır. • Buğday ekmeği, insanı munis, cana yakın, uysal yapar.

UZAK DOĞUDA GÖRÜLEN BERİBERİ HASTALIĞI EKMEK YERİNE PİRİNÇ YENİLDİĞİNDEN OLUR • B1 vitamininin (Tiamin) en önemli kaynağı buğdaydır. • Buğday ekmeği yerine sadece pirinç yiyen ülkelerde beriberi

hastalığı görülür. • Hastalığın karakteristik belirtisi sinirsel bozukluktur. Kas zayıflığı ve dermansızlık da ortaya çıkar. • Ülkemizde buğday tüketimi fazla olduğundan beriberi hastalığına rastlanmaz.

BUĞDAY EKMEĞİ YERİNE SADECE MISIR EKMEĞİ YENİRSE PELLEGRA HASTALIĞI OLUR • Karadeniz bölgesinde senelerce yalnız mısır ekmeği

yenmişti; buğday ekmeği yenmemişti. Sofraların padişahı olan ekmek yerine mısır konmuştu. Adnan Menderes bu yanlışlığı ortadan kaldırdı. • Karadeniz’de buğday ekmeği yenmeye başladıktan sonra cinayetler azaldı; zamanla silah imalatı da durduruldu. • Uzun süren ekmeksiz diyetin sonucunda kafa çalışmaz, kalıcı zekâ problemi ortaya çıkar. • Ekmek cinayeti durdurur. Sicilya ve Mısır’da da ekmek yerine mısır yenir. Bundan dolayı o ülkelerde kiralık katil ve ajan çok çıkar. İngiliz ajanları Mısır’da meşhurdur. 214


• PP vitamini (Niasin) en çok ekşi mayalı ekmekte bulunur.

Buğday ekmeği yerine mısır ekmeğiyle beslenen insanlarda niasin yetersizliğinden dolayı pellegra hastalığı ortaya çıkar; çünkü mısır, niasini az olan bir yiyecektir. • Bu hastalıkta sinir sistemi bozukluğu, sindirim sistemi bozukluğu, deride kuruma ve sertleşme görülür.

BUĞDAY EKMEĞİ YERİNE BAKLA (FUL) YENİRSE ERİTROSİTLER (ALYUVARLAR) ERİR • Mısır’da ekmek yerine bakla yenmesi yaygındır. • Baklanın fazlası eritrositleri eritir ve O2 noksanlığı olur.

Eritrositler, hücrelere O2 taşımakla görevli tanecik olduklarından erimeleri sonucu beyne O2 az gittiğinden kafa küçük kalır ve çalışmaz. • Eritrositlerin erimesi sonucunda O2 azalmasının telafisi için akciğerlerin daha çok çalışıp büyümesi sonucunda göğüs kafesi genişler. Göğüs kafesi büyük olduğundan zurna çalmaya uygun hâle gelir. İyi zurna çalanların Mısır’da yaşadığı bilinmektedir. • Kafanın küçük kalması ve çalışmaması sonucunda ajan yetişmiştir; firavunun da Mısır’da çıktığı malumdur. • Yine buna bağlı olarak Mısır’da bazı ırktan olanların çok adam öldürdüğü bilinmektedir; bu ırktan bazı insanlar ekmek yemediğinden cani olmuşlardır.

GLİKOZUN YANMASI • Glikozun yanması ekzotermik bir reaksiyondur. Ekzotermik

reaksiyonlar kendiliğinden gerçekleşir. Organizmada enerjiye ihtiyaç olmadığı zamanlarda glikoz yanmaz, depo edilir. Bu durum gösteriyor ki, ihtiyaç olmadığı hâllerde şartlar hazır olsa bile reaksiyon gerçekleşmez. 215


C6H12O6 + 6O2 → 6CO2 + 6H2O + enerji

ŞEKER PANCARININ ESAS MADDESİ OLAN SAKKAROZUN BİTKİDE OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 C6H12O6 + C6H12O6 → C12H22O11 + H2O Glikoz Fruktoz Sakkaroz

DİSAKKARİTLERİN SİNDİRİMİNİN REAKSİYON DENKLEMLERİ C12H22O11+ H2O + Sakkaraz → C6H12O6 + C6H12O6 Sakkaroz Glikoz Fruktoz C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 + C6H12O6 Maltoz Glikoz Glikoz C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 + C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz

POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA, SELÜLOZ VE GLİKOJEN) OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 nC6H12O6 → (C6H10O5)n H2O + (n –1)H2O Polisakkarit

216


MONOSAKKARİTLERİN FERMANTASYONU (MAYALANMAK) (EKŞİMEK) (TAHAMMÜR ETMEK) • Glikoz, galaktoz veya fruktozdan etil alkolün oluşması

fermantasyon reaksiyonudur. C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ARPADAN BİRA ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 Arpa nişastası Glikoz C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ÜZÜMDEN ŞARAP ELDE EDİLMESİ VE REAKSİYON DENKLEMİ Üzümün posası ayrıldıktan sonra kalan suyuna şıra denir. Şıra fıçılara aktarılır. Fıçının tıpası O2 gazının girmemesi gerektiğinden kapalı olmalıdır. O2 gazı girerse sirke olur. Karbon dioksit gazının çıkması için tıpa sıkı kapatılmamalıdır. 3–5 ay sonra şarap elde edilir. C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

EKMEKTE ETİL ALKOL YOKTUR • Ekmek polisakkarittir. • Maya da polisakkarittir. • Hazır yaş mayalarda (pak maya) % 1,5 etil alkol vardır. Ekşi

mayalarda etil alkol yoktur. 217


• Ekşi mayayla yapılan ekmekler bu nedenle daha lezzetlidir.

Hazır mayayla yapılan ekmeğin tadı yarı yarıya azalır. • 1 gün beklemiş hamur ekşi mayadır ve doğaldır. • Hazır maya yaş ve kuru olmak üzere ikiye ayrılır. Kuru maya bira mayasıdır, yaş maya ise pak maya adıyla yaygın olan mayadır. • Hazır mayayla yapılan ekmekte etil alkol yoktur. Etil alkol, ekmek pişerken buharlaşır. Etil alkolün kaynama noktası 76 °C’tır; bu nedenle 76 °C’tan sonraki sıcaklıklarda, etil alkolün zerresi kalmaz.

FERMANTASYONA UĞRAMAYAN TEK ŞEKER: LAKTOZ • Sütün fermente olması için kefir bitkisi gereklidir. Süt şekeri

• •

• •

(laktoz) özel şartlarda ve çok zor fermente olur. Bu bize sütün önemini gösterir. Örneğin; sütten yapılan ve etil alkol içeren kefirin yapımı ile ilgili şu bilgiler bize bu zorluğu gösterir. Kefir kuru iken kirli beyaz renkli, kıkırdak görünüşündedir. Taze hâldeyken ise parlak beyaz renkli, nohut büyüklüğünde küremsi tanelerdir. Kefir yumrusu içinde birçok mikroorganizma bulunur. Sütün fermente olması için kefir yumrusuna ihtiyaç vardır. Laktoz dışındaki fermente olan şekerlerde hiçbir dış etkene gerek olmaksızın doğal olarak maya oluşur.

DİSAKKARİTLERDEN KEFİR VE KIMIZ İMALİ Kefir ve kımız imalinde; sütte bulunan süt şekeri adı verilen laktoz, dış etkenlerle fermente olarak etil alkole dönüşür. Dış etken olmazsa süt tahammür etmez. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz 218


(Süt şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

KARBONHİDRATLARDAN DOĞAL MUTLAK ETİL ALKOLÜN ELDE EDİLMESİ • Şeker pancarından, şeker kamışından üzümden ve • • • •

polisakkaritlerden mutlak etil alkol elde edilir. Anadolu’da üzümden etil alkolün elde edildiği fabrikalara, suma fabrikası adı verilir. Suma, fikrini açığa vurmamak demektir. Mutlak etil alkol başlıca kullanıldığı yer tıp alanıdır. Doğal mutlak etil alkol elde edilmesinde; alkol % 16’lık olunca maya öldüğünden dolayı bu yüzdeye gelmeden önce etil alkol ortamdan destilasyonla çekilir, fermantasyon devam eder. Bu işlem sürekli tekrar edilir. Mutlak etil alkol % 95,5 saflıktaki etil alkoldür.

DİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ Şeker pancarından mutlak etanol elde edilir. C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6 Sukroz veya sakkaroz Glikoz Fruktoz (Çay şekeri) C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ÜZÜMDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMİ 219


C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2 Glikoz

POLİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ (C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6 Nişasta Glikoz C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

İNVERT ŞEKER (BAL ŞEKERİ) • Baldaki şekerin bir kısmı invert şekerdir. Glikoz ile fruktozun

belli orandaki karışımına invert şeker denir. İnvert şekerde glikoz ve fruktoz birbirinden ayrıdır.

BENZETMEDE HATA OLMASIN • • • •

ÜZÜM CUMHURİYETÇİ, PEKMEZ DEMOKRAT, SİRKE MİLLİYETÇİ, ŞARAP İSE KOMÜNİST VEYA İRTİCACIDIR.

• Üzümden pekmez, sirke ve şarap olmak üzere üç madde

elde edilir; şarap yasaklanmıştır. Bunun gibi cumhuriyet de başta demokrasi ve Atatürk milliyetçiliği olmak üzere Anayasa’da belirtilen güzel her niteliği içerir. Laiklik sayesinde de irtica ve komünizme engel olunur. • Şarap üzümün mayalanmasıyla elde edilmektedir ki aslında mayalama (fermantasyon) işi bir yönüyle bozunma, mahiyet değişikliği, kokuşma, doğallıktan uzaklaşma demektir. • Sirke mayasına izin vardır, şarap mayasına izin yoktur. 220


• Cumhuriyet rejimimizi değiştirmek isteyenler Marksist ve •

• • • • •

Leninistler ile irticacılardır. Genel Kurmay Başkanımız İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri Komutanı iken 11 Nisan 2008’de Kıbrıs’ta yaptığı konuşmada “Cumhuriyet rejimimizin mayası bozulmaya çalışılmaktadır.” diyerek önemli bir konuyu dile getirmiştir. Pekmez, üzümün niteliğini taşır; şarap taşımaz. Üzümün mahiyeti değiştirilerek şarap elde edilir. Cumhuriyet ve demokrasi rejimimizi değiştirmek isteyenler de komünist ve irticacılardır. İç kargaşa çıkarmaya çalışanlar Marksist düşüncede olanlardır. Devleti ele geçirmek için işgal mantığıyla hareket edenler ise radikaller Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası bellidir. Mayası kendindendir; Atatürk milliyetçiliğine bağlılıktır. Atatürk milliyetçiliği, tüm ırkları kucaklayan ve her soframızda bulunması gereken zenginlik kaynağımızdır. “Ne mutlu Türk’üm diyene” özdeyişinin birleştiriciliğiyle ülkeyi dâhildeki her türlü tehlikeden korumaktır. “Keskin sirke küpüne zarar verir.” Bu yüzden dengeyi iyi ayarlamak lazımdır.

BÖLÜMLE İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ •

Bal gibi insan: Bal, yıllarca bozunmayan bir şifa kaynağıdır. Her türlü bitkiden bitki özlerinin toplanması ile yapılmıştır. İnsan da bal gibi olunca evren kitabını okuyarak her şeyden anlam çıkarır. Etrafına bu gerçekleri sunar. İnsanlığını bir ömür boyu korur. Şifa vesilesi olur. Süt gibi, süt gibi dupduru, süt gibi bembeyaz, süt gibi berrak: “Temiz duygu ve temiz düşünce” karşılığı olarak söylenen deyimlerdir. 221


5. BÖLÜM: ETERLER ETERLERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI • Suyun hidrojenlerinin ikisinin de yerine alkil gruplarının

gelmesiyle eterler oluşur. • Eterler ikiye ayrılır. 1. BASİT ETERLER (SİMETRİK ETERLER): Alkil grupları aynıdır. 2. KARIŞIK ETERLER (ASİMETRİK ETERLER): Alkil grupları farklıdır.

ETERLERİN ADLANDIRILMALARI • ÖZEL ADLANDIRMA: Alkil grupları okunduktan sonra eter

kelimesi getirilir (“Dialkil eter” veya “alkil alkil eter”). • SİSTEMATİK ADLANDIRMA: “Alkoksi alkan” kalıbına göre adlandırılır.

ETERLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Eterler molekülleri arasında hidrojen bağı içermezler. Bu

yüzden kaynama noktaları kendisiyle aynı sayıda karbon taşıyan alkollerden daha düşüktür. Eterlerde de karbon sayısı arttıkça kaynama noktası artar. • 2) Eterler polar moleküller olmalarına rağmen suda çözünmezler. • 3) Homolog sıra oluştururlar.

ETERLERİN SENTEZİ • 1) Eterler, 2 mol alkolden asit katalizörlüğünde ısıtılarak 1

mol suyun çekilmesiyle elde edilir. • 2) Williamson (Vilyımsın) senteziyle elde edilir. 222


6. BÖLÜM: KARBONİL BİLEŞİKLERİ ALDEHİTLER VE KETONLAR FONKSİYONEL GRUP OLARAK KARBONİL GRUBU İÇERİR • Aldehitlerin fonksiyonel grubu formildir. • Formil grubu, karbonil grubu da içerir. • Karbonil grubuna bir tane hidrojen atomu bağlanmışsa formil

grubu olur. • Aldehit ve ketonlar yapılarında karbonil grubu bulunduran bileşiklerdir. • Ketonların fonksiyonel grubu karbonildir.

ALDEHİTLER ALDEHİTLERİN ORAN FORMÜLÜ • Aldehitlerin genel formülü (oran formülü); CnH2nO’dur.

ALDEHİTLERİN ADLANDIRILMALARI • Aynı C sayılı alkanların sistematik adının sonuna –al eki

getirilerek adlandırılırlar. • Ya da kendilerinden türeyen aynı C sayılı organik asitlerin özel adlarının sonundaki ik asit sözcüğü yerine aldehit kelimesi getirilerek okunur.

ALDEHİTLERİN ELDE EDİLMESİ • 1) Primer (birincil) alkollerin bir derece yükseltgenmesinden

aldehitler elde edilir. • 2) Birincil alkollerin dehidrojenasyonu ile aldehit elde edilir. • 3) Karboksilik asitlerin bir basamak indirgenmesinden aldehit elde edilir. 223


• 4) Asit klorürlerden aldehit elde edilir.

ALDEHİTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ ALDEHİTLERİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ • 1) Küçük moleküllü üyeleri sıvıdır. • 2) Hidrojen bağı içermediklerinden, aynı sayıda karbon

taşıyan alkollerden ve karboksilik asitlerden daha düşük sıcaklıkta kaynarlar. • 3) Dört karbonluya kadar olanlar dışında suda çözünmezler. • 4) Küçük moleküllü olanların keskin ve tahriş edici kokuları vardır. Büyük moleküllü olanlar güzel kokuludur. • 5) Karbonil grubunun özelliğinden dolayı polar yapılı maddelerdir.

ALDEHİTLERİN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ • 1) Yapılarında çift bağ bulunduğu için H2, NH3, HCN, NaHSO3

• •

• • •

ve H2O ile katılma tepkimesi verirler. Katılma ürünleri genelde kararsızdır. 2) Aldehitler bir derece yükseltgenerek karboksilik asitleri oluşturur. 3) NH3’lü AgNO3 çözeltisinden (Tollens ayıracı) Ag+1’i metalik Ag’ye indirgerler (Gümüş aynası). Bu tepkime aldehitlerin ayıracıdır. 4) Fehling çözeltisinden Cu+2’yi Cu+1’e indirgerler. Bu tepkime de aldehitlerin ayıracıdır. 5) Yanma ürünleri CO2 ve H2O’dur. 6) Polimerleşme tepkimesi verirler. Metanalin polimerleşmesiyle plastik özelliği gösteren polimetanal oluşur. 7) Homolog sıra oluştururlar.

224


FORMALDEHİDİN KULLANILDIĞI YERLER • Kimya laboratuvarlarında deneylerde kullanılır. • Biyoloji laboratuvarlarında ölü hayvanların muhafazasında %

40’lık çözeltisi kullanılır. Bu çözelti formol ya da formalin adıyla bilinir. Formaldehit dezenfektandır. • Bakalit; formaldehit ve fenolün kondenzasyon ürünüdür. nFormaldehit+(n+1)Fenol→Bakalit+nH2O • Yapay reçine çözeltisi, formaldehit içerir. Yapay reçine çözeltisinin kullanıldığı başlıca yer laminant imalidir. • Laminant, yapay reçine çözeltisi emdirilmiş kâğıtların sıcak presle basınç altında sıkıştırılmasıyla elde edilir. • Formaldehit, etken maddesi hekza metilen tetramin olan ürotropin adındaki böbrek ilacının elde edilmesinde ham madde olarak kullanılır. Ürotropin, idrar yolları enfeksiyonlarında kullanılan bir idrar yolları antiseptiğidir. Ayrıca diüretik (idrar söktürücü) etkisi de vardır. • Formaldehit bebe şampuanlarının, birçok kişisel bakım ürününün, banyo köpüklerinin ve bazı aşıların terkibine girer.

FORMALDEHİDİN ZARARLARI • Kanserojen bir sıvıdır. • Kaynama noktası düşüktür. Bu nedenle daha çok solunum •

• •

aracılığıyla zararını gösterir. Formaldehide kısa süreli ve düşük dozda maruz kalınınca göz, burun ve boğazda yanma, solunum güçlüğü, nefes darlığı, öksürük, gözde sulanma ve tahriş oluşabilir. Hassas kişilerde yorgunluk, uyuklama, baş ağrısı ve baş dönmesine sebep olabilir. Formaldehide uzun süreli ve düşük dozda maruz kalma ise astım, deri döküntüsü, çeşitli alerjik reaksiyonlar, egzama gibi hastalıklara yol açabilir. Sahte rakıda etil alkol yerine metil alkol kullanılır. Metil alkol karaciğerde formaldehide yükseltgenir. Sahte rakı içince insanda körlüğe sebep olan, hatta insanı öldüren madde 225


formaldehittir. • Sigaranın yapısında bulunur. • Formaldehidin yüksek etkilinim riski altında bulunan başlıca gruplar; laminant üretiminde veya yapay reçine imalatında çalışan işçiler ile bazı sağlık elemanı, eğitim görevlisi ve öğrencilerdir. • Tutkal olarak doğal çam reçinesi kullanılabilir. Doğal çam reçinesinde formaldehit bulunmaz.

KETONLAR KETONLARIN ORAN FORMÜLÜ • Ketonların genel formülü (oran formülü); CnH2nO’dur.

KETONLARIN ADLANDIRILMALARI • Aynı sayıda karbon taşıyan alkanların sistematik adının

sonuna –on eki getirilir (sistematik adlandırma). • Ya da alkil grupları okunduktan sonra sonuna keton kelimesi getirilir (özel adlandırma).

KETONLARIN SINIFLANDIRILMALARI • Aynı alkil grubu içeren ketonlar simetrik (basit), farklı alkil

grubu içeren ketonlar asimetrik (karışık) olarak adlandırılır.

KETONLARIN ELDE EDİLMELERİ • 1) Sekonder (ikincil) alkollerin bir derece

yükseltgenmesinden ketonlar elde edilir. • 2) Molekül yapısında ortada bulunan karbonda iki halojen taşıyan alkanlar (alkil dihalojenürler) ile NaOH çözeltisi karıştırılırsa keton hidrat oluşur. Bu keton hidrattan H2O çıkarılırsa keton elde edilir. • 3) Alkinlere H2O katılması ile keton elde edilir. 226


• 4) Organik asitlerin metal tuzlarının ısıtılması sonucu keton

elde edilir. Yan ürün olarak kireç taşı açığa çıkar.

KETONLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Polar yapıda olduklarından küçük moleküllüleri suda çok

• • •

• •

• •

çözünür. Molekül büyüdükçe çözünürlük azalır. Hidrojen bağı içermediklerinden kaynama noktaları aynı sayıda karbon içeren alkol ve karboksilik asitlerden düşüktür. 2) Homolog sıra oluştururlar. 3) Ketonlar yükseltgenmez. 4) Ketonların aldehitlerden en önemli farkı indirgen olmamalarıdır. Bundan dolayı NH3’lü AgNO3 çözeltisinden Ag metalini açığa çıkartamadıkları gibi, Fehling çözeltisindeki Cu+2’yi de indirgeyemezler. 5) Ketonlar bir derece indirgenirse sekonder alkolleri oluştururlar. 6) Yapılarında çift bağ bulunduğu için H2, NH3, HCN, NaHSO3 ve H2O ile katılma tepkimesi verirler. Katılma ürünleri genelde kararsızdır. Ayrıca alkollerle de katılma tepkimesi verirler. 7) Aynı sayıda karbon taşıyan ketonlar aldehitlerle izomerdir. En küçük keton 3 karbonlu olduğundan metanal ve etanal izomeri olan keton yoktur. 8) Ketonların yanma ürünleri; CO2 ve H2O bileşikleridir. 9) Aseton kondenzasyon reaksiyonu verir. Kondenzasyon reaksiyonu küçük moleküllerin birleşerek büyük bir molekül ve yanında daha küçük bir molekül oluşturmasıdır. 10) Ketonlar organik maddeleri çözmede kullanılır.

NÜKLEOFİL KATILMA ETKİNLİĞİ YÖNÜNDEN ALDEHİT VE KETONLARIN KARŞILAŞTIRILMASI • Nükleofil katılma etkinliği aldehitlerde ketonlara göre daha 227


fazladır. Bu etkinlik elektronik ve sterik etkiden kaynaklanır.

ELEKTRONİK ETKİ • Aldehit ve ketonlar aynı tepkimeleri verebilirler. Karbonil

grubu her ikisinde de ortaktır. Karbonil grubunu aktif yapan kısmi negatif yüküdür. Aldehitlerde kısmi pozitif yük, ketonlara nazaran daha fazladır. Bundan dolayı aldehitlerde elektronik etki daha fazladır. Nükleofilin C’a bağlanması aldehitlerde ketonlara göre daha kolaydır.

STERİK ETKİ • R’ler daha hacimlidir. Ketonda aldehitlere göre daha fazla R

vardır. Bundan dolayı nükleofilin C’a bağlanması ketonda aldehitlere göre daha zordur.

7. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİTLER KARBOKSİLİK ASİTLERE GİRİŞ • Yapılarında karboksil grubu bulunan bileşiklerdir. R – COOH

yapısındadırlar (R yerine hidrojen atomu da gelebilir). • Genel formülleri CnH2nO2’dir. • Karboksilik asitler; yapılarındaki karboksil grubu (–COOH) sayısına göre, mono karboksilik asitler ve poli karboksilik asitler olarak sınıflandırılabilir.

KARBOKSİLİK ASİTLERİN ADLANDIRILMALARI SİSTEMATİK ADLANDIRMA (IUPAC SİSTEMİNE GÖRE ADLANDIRMA) • Aynı sayıda karbon taşıyan alkanların adının sonuna "– oik 228


asit" eki getirilir. • IUPAC sistemine göre adlandırmada karbon zincirine herhangi bir grup bağlanmışsa –COOH grubundaki karbon birinci karbon olarak alınır, karbonlar numaralanarak bağlı gruplar belirtilir.

ÖZEL ADLANDIRMA • –COOH grubundan sonraki karbonlara sırasıyla alfa, beta,

gama karbonları denir. Bağlı gruplar hangi karbonda ise belirtilerek okunur. Bu adlandırmada asidin özel ismi söylenmelidir.

PİYASA ADI •

Bazı asitlerin özel adları vardır.

KARBOKSİLİK ASİTLERİN ELDE EDİLMESİ • 1) Primer (birincil) alkollerin iki derece yükseltgenmesinden • • • • •

karboksilik asit oluşur. 2) Grignard bileşiklerinden karboksilik asit oluşur. 3) Asit anhidritlerinden karboksilik asit elde edilir. 4) Esterlerin hidroliziyle karboksilik asit oluşur. 5) Aldehitlerin bir derece yükseltgenmesi ile karboksilik asit oluşur. 6) Kolbe sentezi ile karboksilik asit elde edilir: Sodyum alkolat yüksek basınçta CO ile ısıtılırsa karboksilik asitlerin Na tuzu oluşur. Bu tuzlar H2SO4 ile etkileştirilirse karboksilik asit oluşur.

KARBOKSİLİK ASİTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ 229


• Aynı sayıda karbon taşıyan alkollere göre daha yüksek

• • • •

kaynama noktasına sahiptirler; çünkü iki karboksilik asit molekülü arasında 2 hidrojen bağı vardır (DİMERLEŞME). 4 karbonluya kadar olan küçük moleküllü karboksilik asitler suda çözünür. Mono karboksilik asitlerde karbon atomu sayısı arttıkça kaynama noktası yükselir. Mono karboksilik asitlerde karbon atomu sayısı arttıkça asitlik kuvveti azalır. Aynı karbon sayılı di karboksilik asitlerin kaynama noktası, mono karboksilik asitlere göre daha yüksektir; çünkü iki molekül arasında daha fazla hidrojen bağı içerirler.

KİMYASAL ÖZELLİKLERİ O–H BAĞININ KOPTUĞU TEPKİMELER • 1) Alkoller, Na ve K gibi 1A grubundaki aktif metallerle H2 gazı

• • • •

açığa çıkarırken karboksilik asitler hem aktif metallerle hem de Mg, Zn ve Ca gibi metallerle H2 gazı açığa çıkarır. 2) Karboksilik asit, bazlarla tuz ve su oluşturur. 3) Karboksilik asitler yapısında bikarbonat iyonu içeren tuzlarla tepkime verir. 4) Karboksilik asitlerde asit hidrojeni, karboksil (– COOH) grubundaki hidrojendir. 5) Suda iyonlaşırlar. Sudaki iyonlaşma miktarı molekülde karbon sayısı arttıkça azalır. Buna göre en iyi iyonlaşan ve en kuvvetli karboksilik asit formik asittir. Asitler suda iyonlaştıklarında –COOH (karboksil) grubundaki H+ iyonunu suya verirler. Sudaki çözeltileri zayıf elektrolittir.

C–O BAĞININ KOPTUĞU TEPKİMELER • 6) Karboksilik asitlerin karboksil grubundaki –OH grubunun

çıkarılmasıyla elde edilen gruba açil grubu denir. • 7) 2 mol asitten 1 mol su çıkarılmasıyla asit anhidritler elde 230


edilir. • 8) Karboksilik asitler PCl3 ve PCl5 ile tepkimeye sokulursa asit klorürler oluşur. • 9) Karboksilik asitlerin alkollerle tepkimelerinden esterler oluşur. Bu tepkimelerde asit –OH grubunu, alkol ise H+ iyonunu verir. Asit, asit özelliğiyle davranmamıştır. Bu nedenle esterleşme tepkimeleri olarak adlandırılır. • 10) İndirgenebilirler. Bir derece indirgenmelerinden aldehit, iki derece indirgenmelerinden ise primer alkol oluşur.

DİĞER KİMYASAL ÖZELLİKLER • 11) Homolog sıra oluştururlar. • 12) Mavi turnusolu kırmızıya çevirirler. • 13) Aynı sayıda karbon içeren karboksilik asitler ve esterler

birbirinin izomeridir. En küçük ester iki karbonlu olduğundan formik asidin izomeri olan bir ester yoktur.

ÖNEMLİ BAZI KARBOKSİLİK ASİTLER FORMİK ASİT (KARINCA ASİDİ) • Karınca salgısında ve ısırgan otunda bulunur. • Endüstride basınç altında CO gazının NaOH ile

ısıtılmasından önce sodyum format elde edilir. Elde edilen sodyum format, sülfürik asit ile reaksiyona sokulduğunda formik asit oluşur. • Formik asit; hem asit hem de aldehit özelliği gösterir. Aldehit grubu ihtiva ettiğinden dolayı Tollens ve Fehling çözeltilerine etki eder. • Karboksilik asitler yükseltgenmediği hâlde formik asit aldehit grubu içermesinden dolayı yükseltgenebilir. Yükseltgenmesinden karbonik asit oluşur. Karbonik asit de kararsız yapısından dolayı karbon dioksite dönüşür. 231


YAĞ ASİTLERİ • Moleküllerinde karbon atomu sayısı çift olan doymuş ve

doymamış mono karboksilik asitlere yağ asitleri denir. Bunlardan doymuş yağ asitleri katı yağların yapısında, doymamış yağ asitleri de sıvı yağların yapısında bulunur. • Organizmada yağların oluşumu: 1 mol gliserinin 3 mol yağ asidi ile reaksiyonundan 1 mol yağ ve 3 mol su oluşur. • Yağ asitlerine bazı örnekler aşağıda verilmiştir: C17H33 – COOH Oleik asit C17H31 – COOH Linoleik asit C17H29 – COOH Linolenik asit C17H35 – COOH Stearik asit C15H31 – COOH Palmitik asit • Kalitesiz sıvı yağların H2 ile doyurulması sonucu margarin elde edilir. • Organizmada yağların sindirimi (hidroliz): 1 mol yağ ve 3 mol su ile birleşir. 1 mol gliserin ve 3 mol yağ asidi oluşur. Böylece yağlar yapı taşlarına ayrılır.

YAŞAMIMIZDAKİ YAPAY KARBOKSİLİK ASİTLER ORGANİK ASİDİN ADI

KULLANILDIĞI BAŞLICA YER

Asetik asit

Yapay sirkede

Salisilik asit

Nasır ilacı

Askorbik asit

C vitamini

Asetil salisilik asit

Aspirin

232


Sitrik asit (Limon tuzu)

Koruyucu katkı maddesi

YAŞAMIMIZDAKİ DOĞAL KARBOKSİLİK ASİTLER • Bütirik asit (Tereyağı asidi): Tereyağında bulunur. • Katı yağ asitleri (Palmitik asit, stearik asit): Katı yağlarda bulunur. • Sıvı yağ asitleri (Oleik asit, linoleik asit, linolenik asit): Sıvı yağlarda bulunur. • Sitrik asit (Limon asidi): Limonda bulunur. • Malik asit (Elma asidi): Elmada bulunur. • Asetik asit (Sirke asidi): Sirkede bulunur. • Okzalik asit: Kuzukulağında bulunur. • Laktik asit (Süt asidi): Yoğurtta, ekşimiş sütte ve yorulunca • • • •

kaslarda bulunur. Formik asit (Karınca asidi): Karınca salgısında ve ısırgan otunda bulunur. Askorbik asit (C vitamini): Kuşburnu, limon, portakal vb. meyvelerde bulunur. 21 çeşit aminoasit: Proteinlerin yapı taşıdır. Aspirin (Asetil salisilik asit): Söğüt yaprağında ve söğüdün dallarında bulunur. Salkım söğüdün yaprağı veya dalı kül edilirse aspirin elde edilir.

SİRKENİN ELDE EDİLMESİ Sıkılıp suyu alınan üzümün kalan posasına cibre denir. Cibrenin üzerine ılık su dökülür. 1 hafta beklenir. Daha sonra cibrenin üzerindeki seyreltik üzüm suyu diyebileceğimiz kısım üzümün posasından ayrılarak küplere aktarılır. Hava ile teması kesilmeyecek şekilde küpün ağız kısmı ince bir tülbentle örtülür. Yaklaşık 1 sene sonra sirke olur.

233


YAPAY SİRKE (MARKETLERDEKİ SİRKE SENTETİKTİR VEYA DOĞAL BİLE OLSA KATKI MADDESİ İÇERİR) • Sentetik sirke: Sanayide yapay yolla elde edilen anhidr asetik

asidin % 5’lik çözeltisidir. Ayrıca katkı maddesi ilave edilmiştir. • Marketlerden alınan sirke, ya sentetik sirkedir ya da doğal yollardan elde edilmiş olsa bile koruyucu madde içeren sirkedir.

ASETİK ASİT • Asetik asit yapay maddedir. Piyasada sirke ruhu veya susuz

asetik asit adıyla bilinir. % 100 asetik asit içerir. • Günümüzde yapay etanolun 2 basamak oksidasyonu ile veya asetilene su katılmasıyla oluşan asetaldehitin 1 basamak yükseltgenmesiyle elde edilmektedir. Bu nedenle yapay diyoruz. • Eskiden şaraptan elde edilirdi.

DOĞAL SİRKE (SİRKE) • Doğal sirkedeki % 5 asetik asit, doğaldır. • Ayrıca içinde yüzlerce az veya eser miktarda çeşitli maddeler

• • • •

vardır. Bunların başlıcaları; mineral maddeler, vitaminler ve faydalı mikroorganizmalardır. Doğal sirke ancak ev ortamında yapılabilir. Marketlerde katkısız doğal sirke bulmak mümkün değildir. Doğal sirkede katkı maddesi yoktur. Doğal sirkenin kendine has çok güzel tadı, kokusu ve aroması vardır. Doğal sirkede son kullanma tarihi olmaz.

234


SİRKENİN FAYDALARI • Sirke doğal asetik asidin seyreltik hâlidir. Yemeklerimizde

• •

• • •

kullandığımız aynı zamanda sıhhatimize de faydalı olan bazı maddeler vardır ki çoğunun farkında değilizdir. Sirke bunlardan biridir. Salatamıza sirke koyarken sirkenin bize sağlayacağı faydaları hiç düşünmeyiz. Hele sirkenin yenmekten başka haricen de kullanılabileceği çoğumuzun aklına bile gelmez. Karbonhidratların ağızda sindirimi, salyanın içindeki pityalin enzimi ile başlar. Sirke, tükürük salgılanmasını arttıran en mühim yiyeceklerdendir. Sirke ile çocuklardaki pişik önlenebilir. Yıkanan çamaşırların son durulama suyuna bir miktar sirke katılması çocukta pişik meydana gelmemesine yardım eder. Sirke uygun şekilde sulandırılarak arpacıkta da kullanılabilir. Antibiyotiklerin hakkından gelemediği başlıca mikroplar pseudomonas ve proteustur. Sirke bunların hakkından gelebilir. Sirke kuvvetli bir mikrop öldürücüdür. Orta kulak enfeksiyonlarında kaynamış sirkenin kullanılması ile başarılı neticeler alınmıştır. Sirkenin damlatılmasıyla müzminleşmiş kulak iltihaplarının önüne geçilip akıntı kurutulabilir. Cildiyecilerin önemli tedavi usullerinden biri banyo tedavisidir. Bu tedaviyi antiseptik (mikrop öldürücü) amaçlı veya kaşıntıya karşı olarak kullanırlar. Alkali zehirlenmelerinde en mühim tedavi edici maddenin, sulandırılmış sirke olduğu eskiden beri bilinmektedir. Sirke, ateşli hastalarda ateşi düşürmek için de kullanılmaktadır. Bitli hastalarda %10’luk sirke tedavi edicidir. Bit tedavisinde Kwell losyonu kullanılır. Fakat bu ilaç bitin sirkesine ait kitin tabakasını eritemez. % 10’luk sirke solüsyonu bu tabakayı eritir. Sirke derideki lipit mantoyu eritmek suretiyle kepeklenmeyi 235


• • • • • • • • • • • • •

de önleyebilmektedir. Sirke güneş ışınlarına karşı deriyi koruyucu hususiyete sahiptir. Yemekten önce bir kaşık kolesterole iyi gelir. Vitamin ve mineral dengesinin korunmasına yardımcı olur. Hazmı kolaylaştırır. Kan dolaşımını düzenler. Damarlardaki kalınlaşmaya engel olur. Kilo kontrolüne yardımcıdır. Vücudu osteoporoza karşı korur. Ekleme yerleşen zehirli artıkları temizler. Eklem romatizmasına engel olur. Diş ve diş eti sağlığı için çok faydalıdır. Zenginlik kaynağıdır. Sirke olmayan ev fakirdir. Özelliğini kaybeden mıknatıs, sirkede şarj olur.

SAĞLIĞIMIZ İÇİN EN ZARARLI YAPAY KARBOKSİLİK ASİTLER • SİTRİK ASİT (LİMON TUZU)

En tehlikeli kanserojen etki maddesi olup ne yazık ki birçok hazır gıdada bulunmaktadır. Başlıca bulunduğu hazır gıdalar; gofretler, bazı meyve suları, bazı çorbalar, turşular, reçeller ve bazı şekerlemelerdir. Evlerde yapılan turşu ve reçellerin çoğuna da sitrik asit (limon tuzu) konulmaktadır. • ASKORBİK ASİT (C VİTAMİNİ)

Kanserojen etki maddesidir. Bazı içeceklerde bulunur.

OKSİ (HİDROKSİ) ASİTLER • Yapılarında karboksil (– COOH) grubu ve hidroksil (– OH)

grubu taşırlar. • Hem asit hem alkol özelliği gösterirler. • Hidroksi asitlerin karboksil grubundaki hidrojen, soy ve yarı 236


soy dışındaki bütün metallerle H2 gazı açığa çıkarır. Hidroksil grubundaki hidrojen ise yalnız Na ve K gibi aktif metallerle H2 gazı çıkarır; Mg, Zn ve Ca gibi metallerle H2 gazı çıkarmaz.

OPTİKÇE AKTİFLİK VE OPTİK İZOMERİ • Yapısında asimetrik karbon atomu taşıyan organik bileşikler,

polarize ışığı çevirme özelliği gösterir. Bu maddelere optikçe aktif maddeler, bu izomeri çeşidine de optik izomeri denir. Üst üste çakışmazlık dışında optik izomerlerin yapıları ve özellikleri aynıdır. Örneğin, saf optik izomerlerin erime ve kaynama noktaları aynıdır.

ASİMETRİK KARBON ATOMU • Karbon atomunun 4 bağında da farklı gruplar varsa bu

karbon asimetriktir ve polarize ışığa etki eder. Asimetrik karbon atomu, sağ üst köşede bir yıldız işaretiyle gösterilir.

POLARİZE IŞIK • Polarize ışık, tek düzlemde titreşen ışıktır. • Asimetrik karbon atomu içeren moleküller kiral (asimetrik)

moleküller olarak adlandırılır. • Kiral bir molekül ve ayna görüntüsüne, ikisine beraber enantiyomeri denir. • Polarize ışığı sağa çevirenlere sağ (+) ya da D (dekstro), sola çevirenlere de sol (–) ya da L (levorotatori, Latince, laevus, “sol”) denir.

RASEMİK KARIŞIM • Optikçe aktif bir bileşiğin D ve L şeklini eşit miktarda

bulunduran karışımlar polarize ışığa etki etmezler. Bu karışıma rasemik karışım denir. • Optikçe aktif bir bileşiğin D ve L şekilleri birbirinin ayna 237


görüntüsü gibidir. Ya da sağ elle sol el gibidir. Birbirleri üzerine çakışmazlar.

MONOKROMATİK VE POLİKROMATİK IŞIN • MONOKROMATİK IŞIN: Tek dalga boylu ışındır. Sodyum

ışığı, örnek verilebilir. • POLİKROMATİK IŞIN: Çok dalga boylu ışındır. Beyaz ışık, örnek verilebilir.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ •

Polar görüş ve polarize bakış: Çevresinde olup bitenleri iyi algılamama, değerlendirmeme, sabit fikirli olma hâlidir. Atgözlülükten farkı; atgözlülüğün gayriiradi, polar görüşün ise iradi olmasıdır.

8. BÖLÜM: KARBOKSİLİK ASİT TÜREVLERİ ESTERLER ESTERLERE GİRİŞ • Esterlerin genel formülleri CnH2nO2 şeklindedir. • Karboksilik asidin karboksilindeki H’in yerine alkil grubu

gelmesiyle oluşurlar. • Karboksilik asitlerin alkollerle tepkimesinden esterler oluşur ve su açığa çıkar. • Karboksilik asit + Alkol → Ester + Su Bu tepkimeye esterleşme tepkimesi adı verilir. Ters yöndeki olaya ise hidroliz adı verilir.

238


ESTERLERİN ADLANDIRILMALARI • 1) Asit adı, alkolden gelen alkil adı ve “esteri” son sözcüğü

okunarak adlandırılırlar (Asetik asidin metil esteri). Bu tür adlandırmaya tanımlama da denebilir. • 2) Alkolden gelen alkil kökünden sonra türediği asidin özel adının kökü okunur, son olarak da –at eki eklenir (Metil asetat).

ESTERLERİN ELDE EDİLMESİ • 1) Karboksilik asitlerle, alkollerin reaksiyonundan ester ve su

oluşur. • 2) Açil klorürlerin alkollerle tepkimesinden ester ve asit oluşur. • 3) Asit anhidritlerin alkol ile tepkimesinden ester ve asit oluşur. • 4) Karboksilik asit tuzlarının alkil halojenür ile tepkimesinden ester ve metal halojenür oluşur.

ESTERLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • 1) Esterler aynı sayıdaki mono karboksilik asitlerle izomerdir.

• • • •

Yalnız tek karbonlu olan formik asidin izomeri olan bir ester yoktur. 2) Hidrolize uğrarlar. 3) Amonyakla yer değiştirme tepkimesi verirler. 4) Hidrojenle birleşip indirgenme sonucunda, iki mol primer alkol oluşur. 5) Esterler bazlarla sabun ve alkol oluşturur. Bu olaya sabunlaşma denir.

YAĞLAR • Yağ asitlerinin gliserinle oluşturdukları esterlerdir. Bunlara

trigliserit de denir. 239


SABUNLAR • Büyük moleküllü ve çift sayıda C içeren mono karboksilik

asitlerin Na ve K tuzlarıdır. • Bunlardan Na tuzları beyaz sabun, K tuzları arap sabunudur. Ca tuzu ise terzi sabunudur. • Yağların (esterler), NaOH ya da KOH ile hidrolizinden elde edilirler.

ESTERLERİN TABİATTA BULUNUŞLARI • Esterler meyve, sebze ve çiçeklerde bulunur. • Bitkilerden izole edilir. • Hoş kokulu maddelerdir. Örneğin; ananas çiçeğinde etil

bütirat vardır. Bunlara doğal aroma denir. • Yağlar da ester yapısında bileşiklerdir. • Esterler sentetik olarak da elde edilir. Sentetik yolla elde edilenler etil alkolde çözünür. Bunlara da doğala özdeş aroma denir. • Esterlerden başka uçucu yağlar da bitkilere kendine has kokusunu veren maddelerdendir.

AYÇİÇEĞİ YAĞI VE MISIR ÖZÜ YAĞI • Aslında yenmelerinde mahzur yoktur. Fakat içlerine

bozulmayı önleyici olarak katılan kimyasal maddeler damar tıkanıklığı yapar. Bu sebeple yenmesi tavsiye edilmez.

MARGARİN VE MARGARİNLİ GIDALARA KARŞI SÜREKLİ PERHİZDE OLMALIDIR • Yapay olduğundan eskiden beri yenmemesi tavsiye edilir. • En önemli zararı kandaki kolesterol oranını yükseltmesidir.

Yüksek kolesterol damarların iç çeperinde birikerek kan akışını zorlaştırır; damarların tıkanmasıyla kalp krizi, felç başta olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırlar. 240


• Margarin genelde kalitesiz sıvı yağlardan kimyasal yolla elde

edilir. Sıvı yağlar hidrojen ile doyurulur. Sıvı yağın karbonları arasındaki çift bağlar açılarak hidrojen bağlanır. • İç yapı değişime uğradığından sağlık açısından son derece tehlikelidir. Hücreleri etkileyerek kansere yol açar. Margarinin zemin hazırladığı kanser en çok mide ve bağırsakta görülür. • İnsan vücudunun sıcaklığı normalde 36,5 °C’tır. Margarinin erime sıcaklığı bu derecenin çok üzerindedir.

SIZMA ZEYTİNYAĞI • Zeytinyağının içinde diğer yağlarda bulunmayan ve her biri

farklı bir fayda sağlayan çok sayıda bileşik bulunur. Bu yararlardan bazıları tansiyonu dengelemeleri, sindirimi kolaylaştırmaları, antibiyotik özellikleri, damar açıcı ve kan yapıcı olmaları, böbreği korumaları ve kansere karşı koruyucu olmalarıdır. • Sağlık için en iyisi sızma zeytinyağıdır. • Zeytin ağacı; zeytinin ve zeytinyağının belirtilen çok sayıdaki faydalarından, hem gıda hem de ilaç olma gibi özelliklerinden dolayı verimli, bereketli, kutlu ve kutsal bir ağaç sayılmıştır. • Zeytin ağacının meyve ve çekirdeğinin yağı temel gıda maddesidir.

TEREYAĞI • • • • • •

Tereyağı vücut hücrelerinin yenilenmesinde rol oynar. Vücudun temel yapı elemanıdır. Faydalı diye aşırı yenmemelidir. Kolesterol dengesini sağlar. Vücuda kuvvet verir. Akciğer, karaciğer, böbrek ve boğaz sağlığı için özellikle faydalıdır.

TİNER 241


• • • • • •

Mobilya imalatında kullanılır. Yağlı boya ve saten boya genelde tiner bazlıdır. Tiner beyni bozar, insanı saldırgan yapar. Türkiye’de 90 bin tinerci vardır, bunun 30 bini çocuktur. Tinercileri tecrit etmek lazımdır. Tıbbi tedavi uygulanması durumunda tinerci çocuklar 3 ayda kurtulurlar.

ESTERLER VE KORUYUCU HEKİMLİK • Yağ olarak tereyağı ve sızma zeytinyağı kullanılmalıdır. • Zeytin ağacı; zeytinin ve zeytinyağının çok sayıdaki

• •

• • •

• •

faydalarından, hem gıda hem de ilaç olma gibi özelliklerinden dolayı verimli, bereketli, kutlu ve kutsal bir ağaç sayılmıştır. Siyah zeytinin katkısız ve boyasızı, yeşil zeytinin de kostiksiz ve limon tuzsuzu tercih edilmelidir. Zeytinyağı olarak sızma zeytinyağı yenmelidir. Sağlık için en iyisi sızma zeytinyağıdır. Zeytin ağacının meyve ve çekirdeğinin yağı, temel gıda maddesidir. Zeytinyağının içinde diğer yağlarda bulunmayan ve her biri farklı bir fayda sağlayan çok sayıda bileşik bulunur. Bu yararlardan bazıları tansiyonu dengelemeleri, sindirimi kolaylaştırmaları, antibiyotik özellikleri, damar açıcı ve kan yapıcı olmaları, böbreği korumaları ve kansere karşı koruyucu olmalarıdır. Sızma zeytinyağı yemeğe piştikten sonra konmalıdır. Kalan sızma zeytinyağlı yemekler tekrar ısıtılmamalıdır. Tereyağı vücut hücrelerinin yenilenmesinde rol oynar. Vücudun temel yapı elemanıdır. Faydalı diye aşırı yenmemelidir. Kolesterol dengesini sağlar. Vücuda kuvvet verir. Akciğer, karaciğer, böbrek ve boğaz sağlığı için özellikle faydalıdır. Beyin ve kalp–damar sağlığı için tereyağı, ceviz ve yumurtanın yeri önemlidir. Kuyruk yağı ihmal edilmemelidir. Hiç yemeyenlerde kireçlenme görülür. Kuyruk yağı kireçlenmeyi önler. Varis ve 242


• •

varikosel de damar içindeki kireçlenme sonucu meydana gelen hastalıklardır. Kuru yemişler kabuklu satın alınmalı ve yenecek kadarı kırılıp mümkünse kavrulmadan, kavrulacaksa yiyeceğimiz kadarını kavurarak yenmelidir. Sert kabuklu kuru yemişler, kalbe faydalıdır. Ayçiçeği yağı, mısır özü yağı, fındık yağı, rivyera zeytinyağı gibi yağlar katkı maddesi içerdiğinden sağlığa zararlıdır. Ayçiçeği yağı ve mısır özü yağının aslında yenmelerinde mahzur yoktur. Fakat içlerine bozulmayı önleyici olarak katılan kimyasal maddeler damar tıkanıklığı yapar. Bu sebeple yenmesi tavsiye edilmez. Margarin genelde kalitesiz sıvı yağlardan kimyasal yolla elde edilir. Sıvı yağlar hidrojen ile doyurulur. Sıvı yağın karbonları arasındaki çift bağlar açılarak hidrojen bağlanır. İç yapı değişime uğradığından sağlık açısından son derece tehlikelidir. Hücreleri etkileyerek kansere yol açar. Margarinin zemin hazırladığı kanser en çok mide ve bağırsaktadır. Vücudun sıcaklığı normalde 36,5 °C’tır. Margarinin erime sıcaklığı bu derecenin çok üzerindedir. Yapay olduğundan hidrojene bitkisel yağ da yenmemelidir. Margarin ve margarinli gıdalara karşı sürekli perhizde olmalıdır. Yapay olduğundan eskiden beri yenmemesi tavsiye edilir. En önemli zararı kandaki kolesterol oranını yükseltmesidir. Yüksek kolesterol damarların iç çeperinde birikerek kan akışını zorlaştırır; damarların tıkanmasıyla kalp krizi, felç başta olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırlar. Ceviz içinin görünümü, beyne benzer. Gıdaların şekliyle organların şekli arasında ilişki vardır. Ceviz, tatlıyla beraber yenirse müthiş hafıza kuvvetlendirir ve zekâyı açar. Zayıf düşünce kuş sütüne devam edilmelidir. Kuş sütü, yumurtadır. Yumurta rafadan veya çılbır şeklinde yenmelidir. Sarısının tamamı sıvı, beyazının tamamı ise katı olmalıdır. Beyazı katılaşmazsa alerji yapar; sarısı katılaşırsa hazımsızlık olur. 243


• Badem, yumurta ve üzüm çekirdeği yağı iyi kolesterolü (HDL)

• •

kanda arttırır. Tereyağı, kaymak ve kaymak yağı iyi kolesterolü arttırmakla beraber bu yağlar fazla yenirse kanda trigliserit de yükselir. Kötü kolesterolü düşürmek için ot çaylarından kafa süpürgesi otu, rezene, kekik, mısır püskülü, mersin yaprağı ve çin nanesi karışımı her gün sıcak veya soğuk 1 litre içilmelidir. Kötü kolesterolü (LDL) ve total kolesterolü elma, badem, fındık, antep fıstığı, yer fıstığı, ceviz, şalgam suyu, keten tohumu, üzüm çekirdeği yağı, çörek otu yağı, susam yağı, çemen yağı, haşhaş yağı, kabak çekirdeği, kekik suyu, posalı gıdalar, kepekli ekmek, tam buğday ekmeği ve çavdar ekmeği düşürür. Kötü kolesterolü düşürmede sabah kahvaltısının rolü büyüktür. Esansların bir kısmı esterdir. Doğala özdeş esans içeren ürünler tüketilmemelidir.

ETLER ARASINDA BULUNAN YAĞ, KARIN KISMINDAKİ İÇ YAĞI VE HÜCREDEKİ GOLGİ AYGITI ESTERDİR • Alınan bazı besin maddeleri, bir dizi kimyasal reaksiyon

sonucu yağa dönüştürülür. Şahm (etler arasında bulunan yağ) ve mideye yakın yerlerdeki iç yağı suretinde depolanır. Depolanan bu şahm ve iç yağı, ihtiyaç anında sarf edilir. • Aynı tasarruf ve depolama, bütün hücrelerde de golgi aygıtı suretinde vardır. • Görüldüğü gibi canlıların bedenine gönderilen rızkın bir kısmı ihtiyat için şahm ve iç yağı suretinde depolanmaktadır. Hatta her bir beden hücresine gönderilen rızkın bir kısmı, yine o hücrenin bir köşesinde bulunan golgi aygıtında tutulmaktadır. İleride, dışarıdan herhangi bir besin maddesi gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahiresi (tedbirlilik azığı) 244


hükmünde saklanmaktadır.

AMİTLER AMİTLERE GİRİŞ • Açillenmiş NH3 yapısında maddelerdir. NH3’teki hidrojenlerin

yerine açil grupları getirilerek primer (birincil), sekonder (ikincil) ve tersiyer (üçüncül) amitler oluşur. • Amitler karboksilik asitlerde –OH grubu yerine –NH2 grubunun geçmesi ile elde edilir. • Bunlardan en önemlileri birincil amitlerdir.

AMİTLERİN ADLANDIRILMASI • Primer amitler karboksilik asitler gibi isimlendirilir. Karboksilik

asidin özel adının sonundaki –ik asit eki yerine –amit kelimesi getirilir (formamit, asetamit). • Sekonder ve tersiyer amitler primer amit gibi isimlendirilir. Azota bağlı gruplar N– yazılıp belirtilir (N–metilformamit, N– metilasetamit, N,N–dimetilpropiyonamit vb.).

AMİTLERİN ELDE EDİLMESİ • 1) Açilklorürlerin NH3 ile tepkimesinden primer amitler elde

edilir. HCl açığa çıkar. • 2) Karboksilik asitler NH3 ile tepkimeye sokulur. Oluşan karboksilik asitlerin amonyum tuzları ısıtılırsa amit ve su oluşur. • 3) Bir di amit olan ürenin elde edilme tepkimeleri önemlidir.

ÜRENİN ELDE EDİLMESİ • Karbonik asidin iki –OH grubunun yerine iki –NH2 grubunun

gelmesiyle oluşan di amittir.

245


9. BÖLÜM: AMİNLER AMİNLERE GİRİŞ • Alkillenmiş amonyak yapısındaki maddelerdir. Amonyağın

hidrojenleri yerine alkil gruplarının getirilmesiyle aminler oluşur. NH3’ün hidrojenlerinden birinin yerine alkil gelirse primer (birincil) amin, ikisinin yerine alkil gelirse sekonder (ikincil) amin, üçünün yerine alkil gelirse tersiyer (üçüncül) amin oluşur.

AMİNLERİN ADLANDIRILMASI • Aminler isimlendirilirken alkil gruplarından sonra amin

kelimesi getirilir.

AMİNLERİN ELDE EDİLMESİ • Alkil halojenürlerin NH3 ile tepkimesinden aminler elde edilir.

HCl açığa çıkar. • Primer amin elde etmek için alkoller ThO2 katalizörlüğünde NH3 ile tepkimeye sokulur. Primer amin oluşur, su açığa çıkar.

AMİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ • Küçük moleküllü olan aminler gaz, büyük moleküllü olanları

sıvıdır. • Aminler sulu çözeltide zayıf baz özelliği gösterir. Suda OH– iyonu vererek iyonlaşırlar. • Aminler asitlerle reaksiyona girerek tuz oluşturur.

10. BÖLÜM: YAYGIN BENZEN TÜREVLERİ 246


AROMATİK BİLEŞİKLER • Aroma sözcüğü Latince’de hoş koku demektir. Aromatik

• •

• •

terimi buradan gelmektedir. Aslında aromatik bileşiklerin hepsi hoş kokulu değildir. Aromatik bileşiklerin temel çıkış maddesi benzendir (C6H6). Aromatik bileşik denince; benzen ve türevleri anlaşılır. Halkalı bileşiklerdir; ancak her halkalı yapıdaki organik madde aromatik değildir. Aromatik maddelerin özellikleri şöyle sıralanabilir: Benzen halkasında 6 tane karbon atomu birbirlerine halka şeklinde bağlanmışlardır, dolayısıyla aromatik bileşikler en az 6 karbonludur. Karbonlar arasında bir atlayarak çift bağ vardır. Her karbon atomuna bir hidrojen bağlanmıştır. Esasında karbonlar arasındaki bağlar hem tekli hem de çiftli bağdır. Bu yapıya rezonans yapı denir. Benzenden bir hidrojen çıkarılmasıyla oluşan radikale fenil adı verilir. Benzen; yapısında çift bağ olmasına rağmen, katılma tepkimesi vermeye elverişli değildir. Kararlı bir yapısı vardır. Yer değiştirme reaksiyonları verir. Benzen halkasına iki grup bağlanırsa üç değişik izomer oluşur. Bağlanan iki grup en yakın konumdaysa (ardışık karbonlara bağlı ise) orto, iki grup arasında bir karbonluk ara varsa meta, iki grup arasında iki karbonluk fark varsa para izomerleri olarak adlandırılır. Benzen halkasına birden fazla aynı grup bağlandığında adlandırma numaralamayla da yapılabilir. Benzen halkasına bağlı olan atom ya da grupların öncelik sırası vardır. Benzen halkasına birbirinden farklı gruplar bağlandığında; önceliği olan atom ya da grubun bağlı olduğu karbon atomuna 1 numara verilir.

KEKULE (1829–1896)’NİN RÜYASI VE 247


BENZEN HALKASININ KEŞFİ • Kekule’nin rüyasındaki gibi sadık rüyalarla ortaya çıkan

bilimsel buluş ve keşifler, hem ruhun hem de kaderin varlığına delil teşkil eder. Birçok keşif ve buluşun temelinde sadık rüyada verilen mesajlar vardır. • Friedrich August Kekule, Alman kimyacıdır. Şöyle bir rüya gördüğünü anlatıyor: “Sandalyemi ateşe doğru çevirip uyuklamaya başladım. Atomlar gözümün önünde zıplayıp duruyordu. Küçük atomlar mütevazı bir tavırla arka plana çekilmişlerdi. Küçük atomlardan başka daha büyük şekiller de görüyordum. Yılana benzer hareketlerle eğilip bükülen uzun zincirler vardı. Birden yılanlardan biri kendi kuyruğunu ağzına aldı ve bu halka, alay edercesine gözlerimin önünde döndü. Yıldırım hızıyla uyandım.” • Kekule’nin rüyası, Bilim ve Teknik Dergisi’nin Ağustos 1972 sayısının 8. sayfasında “Rüya Görerek Başarıya Ulaşın” yazısında yayımlanmıştır.

KEKULE’NİN RÜYASINDA BENZEN HALKASINI KEŞFETMESİ BİR ANDA ULAŞILAN BİR BAŞARIDIR • İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: • Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu;

zamanla olanıdır. • İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi kesbî ilhamla olanı, diğeri o branşta çalışmadan ilhamla olanıdır. • Kesbî ilhamla olanı; çalışmakla, tecrübeyle ama çalışmanın sonucunda değil de farklı bir zamanda elde edilenidir. Rüyada Kekule’nin benzen halkasını keşfetmesi, Bohr’un atom modelini bulması buna örnektir. • Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o branşta çalışmadan gelen ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var 248


edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl sahipleri ve temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.

BAZI BENZEN TÜREVLERİ FENOL (HİDROKSİ BENZEN) • Fenol zayıf asit özelliği gösterir. Sulu çözeltisi FeCl3 ile mor

renk verir. Bu fenolün tanınma reaksiyonudur. Fenol formaldehit ile polimerleşerek plastik oluşturur.

BENZOİK ASİT • Alifatik asitlerin özelliklerini gösterir. Benzil alkolün iki derece,

benzaldehitin bir derece yükseltgenmesinden oluşur.

BENZALDEHİT • Benzil alkolün bir derece yükseltgenmesinden oluşur.

Aldehitlerin özelliklerini taşır. Bir kademe yükseltgendiğinde benzoik asit oluşur. Fehling çözeltisine etki etmez, amonyaklı gümüş nitrat çözeltisine zor etki eder. Zayıf indirgendir.

NİTRO BENZEN • Benzenin derişik HNO3 ve derişik H2SO4 çözeltileri karışımı

ile tepkimeye sokulması sonucunda; –NO2 grubu benzen halkasına bağlanır. Toluenin 3 kere nitrolanmasıyla kuvvetli bir patlayıcı olan trinitro toluen (TNT) elde edilir. Trotil adıyla top mermileri, deniz ve kara mayınlarını doldurmakta kullanılır.

BENZİL ALKOL • Aromatik bir alkoldür. Alifatik alkollerin özelliklerini gösterir.

Bir kademe yükseltgendiğinde benzaldehit, iki kademe 249


yükseltgendiğinde benzoik asit oluşur. Benzil alkol Na ve K gibi metallerle H2 gazı çıkarır.

ANİLİN • Aromatik bir amin bileşiğidir. Zayıf baz özelliği gösterir.

Benzen halkasına amino grubu ( –NH2) doğrudan bağlanamaz. Bu nedenle amino benzen (anilin) nitro benzenin indirgenmesinden elde edilir.

ÇETE, MAFYA, ÖRGÜT GİBİ MENFAAT ŞEBEKELERİ VE ŞER ODAKLARI KULLANACAKLARI ADAMI NASIL İNTİHAR KOMANDOSU YAPIYORLAR? • Bu işi yapan terör örgütleri önce LSD ile kullanacakları • • •

adamın düşüncelerini boşaltırlar, beyinlerini yıkarlar. Sonra kişiyi konuşturarak telkinde bulunmaya hazır duruma getirirler. Daha sonra hipnoz vb. yollarla belirli hedefe yönelik propaganda ile kişinin beynini yeniden doldururlar. Son olarak ecstasy (ekstazi) vb. haplarla 8–10 saat sürecek bir eyleme, bir takım kötü amaçlara yönlendirirler. Hatta onları intihar komandosu bile yapabilirler. LSD ve ecstasy (ekstazi) haplarını kişiye fark ettirtmeden çaylarının içine katarak içirirler. Bu nedenle insan uyanık olmalıdır.

HİPNOZ EDİLEREK KULLANILAN KİŞİ SORUMLU MUDUR? • Hipnoz konusunda da gözü açık olunmalıdır. • Her insanda, dilediği gibi hareket edebilme ihtiyarından

insana verilmiş az bir parça vardır. İrade de dediğimiz bu az 250


kısım, insandaki serbest hareket edebilme isteğidir. Başka bir ifadeyle insanın arzularındaki az bir serbestliğidir. • Hipnoz edilip kullanılan kişi, telkinleri kendi isteğiyle dinleyerek kötü bir işe alet olmuştur. Hipnoz edilerek kullanılan kişi bu sebeple sorumludur. • İnsan; çete, mafya, örgüt vb. menfaat şebekelerine alet olmayacak kadar yüksek sorumluluk duygusuna sahip olmalıdır. Ancak böylece bu çeşit istismarın önüne geçilebilir. Şer odakları kullanacakları adam isterler. Yüksek mesuliyet duygusu taşıyanlar kullanılmazlar. • İnsandaki irade insana, mesuliyetten kurtulmamak için verilmiştir. İradenin bu az kısmı insana; “Sorumlu ve mükellefsin.” der.

LSD • LSD, hem halüsinasyon yapan (halüsinojen madde) hem de

• • • •

ruhi ve fiziki alışkanlık meydana getiren uyuşturucu bir maddedir. “D–liserjik asit dietilamit (D–lysergic acid diethyl amide)” uluslararası kimyasal adıdır. Halüsinasyon yapıcı bu çeşit uyuşturuculara psikodelik madde denir. Psikodelik maddelere LSD, phencyclidine (fensiklidin) ve meskalin örnek verilebilir. LSD, 1964 yılına kadar casuslar, gizli servisler ve yeraltı örgütleri tarafından düşünceleri anlamak ve değiştirmek için kullanılmıştır. 1964'te Helsinki Antlaşması ile insanlar üzerinde bu çeşit maddelerin kullanımı yasaklanmıştır. Gizli servislerin LSD kullanımı böylece resmen sona ermiştir. Günümüzde resmen yasak olmasına rağmen yasa dışı olarak çete, mafya, örgüt gibi menfaat şebekeleri ve şer odakları tarafından hâlen kullanılmaktadır. Bir kişinin yiyecek ve içeceğine bu türden maddeler koyarak 251


onun sergileyeceği tavır, davranış ve söyleyeceği sözlere dayanarak sonuçlar üretmek bilimsel açıdan kabul edilemez. • LSD, yasa dışı kullanılır.

ECSTASY (EKSTAZİ) • Ecstasy (ekstazi), yasa dışı sentetik bir maddedir. • Günümüzde ecstasy (ekstazi), eski morfinmanlar ve yasa • • • • • •

• • •

dışı örgütler tarafından kullanılmaktadır. 3,4–metilendioksimetamfetamin kimyasal adıdır. Kısaca MDMA olarak yazılır. Yasa dışı üretilen ekstazi hapının içeriğinde ek madde olarak kafein ve kokain de vardır. Ecstasy (ekstazi), vücutta serotonin maddesinin salgılanmasını sağlar. Serotonin, mutluluk meydana getiren bir maddedir. Serotonin, mutluluk anında beynin arka kısmında bulunan beyin sapındaki sinir uçlarından salgılanır. Ecstasy (ekstazi) hapının yutulması suretiyle salgılanan serotonin sahte bir neşe sağlar. Hapı yutan kişi saatler boyunca hiper aktif ve uyanık olur. Hap, dikkati olağanüstü derece arttırır. İnsan kendisini güçlü ve enerjik hisseder. Bütün bu etkiler ecstasy (ekstazi) hapının, serotonin maddesinin bütün depolarını boşaltması suretiyle olmuştur. Vücudun dengesiyle oynanmıştır. Vücut, oyuncak değildir. Ertesi gün bir adet daha ecstasy (ekstazi) hapı almadan, kişi kafasını kaldıramaz. Hapın etkisi geçtikten sonra ise aşırı yorgunluk ve tahmin edilemeyecek derecede bitkinlik görülür. Hap almadığı anda kişi aşırı karamsar olur (ruhsal etki). Bu nedenle kendisini hap almaya mecbur hisseder. Kişi hap aldığı zamandaki gibi hep enerjik kalmak için hapı tekrar tekrar istemeye başlar (fiziksel etki). Zanneder ki hapı alınca mutlu olacağım. Ne yazık ki vücutta serotonin kalmamıştır. Organizmanın dengesi bozulmuştur. Hapı almasına rağmen mutlu olamaz. Yapılacak bir şey 252


• •

kalmamıştır. Kişi kendisine, geriye dönüşü olmayan büyük bir zarar vermiştir. Ecstasy (ekstazi) hapı, kısa sürede ciddi bağımlılık yapar. Uzun süre kullanan bağımlı kişilerde zaman içinde ölümler görülür. Bazı kişilerde ilk kullanımda ani ölüm riski dahi söz konusudur. Şayet kullanan kişide intikam ve nefret hissi varsa bu his açığa çıkar. Ecstasy (ekstazi) hapı, aşırı güven ve kontrolsüz cesaret de oluşturur. Kişi ölümü göze alarak gösterilen hedefe yönlendirilebilir. Ecstasy (ekstazi) hapının bu etkisini bilen çete, mafya, örgüt gibi menfaat şebekeleri ve şer odakları bu etkiyi terör maksadıyla kullanırlar. Kullandıkları adamı 8–10 saat sürecek bir eyleme ve bir takım kötü amaçlara yönlendirirler. Hatta onları intihar komandosu bile yapabilirler. Ecstasy (ekstazi) hapının toleransı yok denilebilecek kadar azdır. Tolerans; hoşgörü, müsamaha demektir. Ecstasy (ekstazi) hapının toleransının zayıf olması, kullanmaya başlayanların geriye dönüşü çok zor olan bir yola girdikleri anlamını taşır. Mutluluk hapı, mutluluğu bitirmiştir. İstenilenin zıddı bir durum Le Chatelier prensibi gereğince ortaya çıkmıştır.

253


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.