Su kimyasi (dünya su forumu)

Page 1

SU KİMYASI (DÜNYA SU FORUMU) SUYUN DOĞAL FİZİKSEL DENGE REAKSİYONLARI (YERYÜZÜNDE FİZİKSEL DENGE VE YAĞIŞ) 1* Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı) vardır. Yeryüzüne inen yağmur, her sene aynı miktardadır. Yeryüzünden her sene ne kadar su buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur, kar ve dolu olarak dünyaya yağar. H2O(s) → H2O(g) Dünyamızdaki suyun buharlaşması tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü olsaydı dünyada su kalmazdı. H2O(g) → H2O(s) Yukarıdaki tepkimede görülen dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı yeryüzünü su kaplardı. 2* Bu olay; ölçülü, dengeli ve dinamiktir. Ölçülü, yeryüzünde bulunan su kadar atmosferde su buharı bulunduğu anlamına gelir. Dengeli, reaksiyonun denge reaksiyonu (çift yönlü reaksiyon) olduğu anlamına gelir. Dinamik ise, bu olayın her an, yer–gök arasında devam ettiği anlamına gelir. 1


3* Dünyada suyun varlığı; güneşle aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de alakalıdır. 4* Dünya ile güneş arasındaki uzaklık şimdikinden farklı olsaydı su, ya buharlaşacaktı ya da donacaktı.

YAĞMURUN YAĞMASI VE ATMOSFERDE FİZİKSEL DENGENİN KORUNMASI 5* Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada durur. 6* Atmosferdeki su buharı molekülleri, atmosferdeki hava moleküllerinin onda birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır. 7* Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur yağar. 8* Atmosferde fiziksel dengenin korunması için, yağan katrelerden boş kalan yerler, denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla doldurulur. 9* Yağmur yağması hakkında en kısa yol şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri, emir aldıkları zaman, o moleküller her taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine ikinci bir emirden sonra bir kısım moleküller yoğunlaşarak, katrelere dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla, çarpışmadan kolayca yere düşerler. 10* Atmosfer, denizin rengini andırır. Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan uzak değildir. Sanki şu atmosfer boşluğu yağmur ile dolu bir havuzdur. 11* Bulutların bir kısmı negatif elektriği üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında çarpışma olduğunda, şimşek çakar. 2


12* Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir kısmının ise kaçtığı zaman aralarında havasız kalan yerleri doldurmak için atmosfer tabakası hareket ve heyecana geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü) meydana gelir. 13* Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil eden gök gürlemesi ve şimşek aracılarıdır.

KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK HATTA BUNA DAİR SOMUT VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK BİLİMSEL SKANDALDIR 14* Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor. Kuraklık; dünyada yağışlar azaldığından değildir; çünkü yeryüzüne inen yağış, her sene aynı miktardadır. Yağışlar yer değiştirmiştir. Dünyanın bazı bölgelerinin çok yağış aldığını duyarken, bazı bölgelerinin daha az yağış aldığını görüyoruz. Örneğin; özellikle Türkiye’de yağışlar azaldı, Amerika ise arttı. Sorun da buradan çıkıyor. Bu sorunu doğuran, insandır. İnsanın canlı–cansız ekosisteme karşı olumsuz müdahalesi, yağış dağılımını bozmaktadır. 15* Kuraklığın insafımıza ve insanlığımıza olan uyarıcı görevini bir an önce anlayıp, gerekli çalışmaları yaparak bu problemin üstesinden gelmeliyiz.

BEDENİMİZDEKİ DOĞAL SERİNLETME SİSTEMİ 16* Sıcak su içmek, bedenin doğal serinletme sistemini çalıştırır. Böylece başta kan dolaşımının hızlanması olmak üzere birçok fayda ortaya çıkar. La Chatelier (Lö Şatölye) prensibine göre; dengedeki bir sisteme dışarıdan bir etki yapıldığında, sistem bu etkiyi azaltacak yönde tepki gösterir. Yapılan etki, sıcaklığı arttırmak olduğundan; vücudun sıcaklığı azalır. 3


SUYUN İYONLAŞMA DENKLEMİ VE ON MİLYONDA BİR ORANINDA İYONLAŞMASININ FAYDALARI H2O(s) ↔ H+(suda) + OH–1(suda) 17* 10 000 000 H2O molekülünden 1 tanesi iyonlarına ayrışır. 18* Hiç ayrışmasaydı veya daha fazla oranda ayrışsaydı her iki durumda da hayat sona ererdi. 19* Su, çok hassas aletlerle anlaşılabilecek derecede iletkendir. 20* Elektrik kaçağının olduğu, içi su ile dolu bir çamaşır makinesinde elimizi suyun içine sokarsak, bize zarar vermez, ancak elektrik kaçağını anlayabiliriz. H2O molekülü iyonlarına hiç ayrışmasaydı, elektrik kaçağını hissedemediğimizden tedbir alamayacaktık; su, sigorta görevini yapamadığından bir anda daha büyük zararlar derecesine göre ortaya çıkacaktı, yaşam son bulacaktı. 21* Elektrikli aletin içine su kaçarsa kontak yapar. Bu bir sigortadır ve uyarıdır; tedbirli olmamız, elektrikli aletin tamirini yapmamız için bir ikazdır; çünkü tedbirsiz ve ihtiyatsız olarak aletin tamiriyle uğraşılırsa, elektrik çarparak öldürür. H2O molekülü iyonlarına hiç ayrışmasaydı, tedbirli olmamız için ikaz meselesi ortadan kalkacaktı. 22* H2O molekülü iyonlarına daha fazla ayrışsaydı, sayılamayacak kadar çok arıza ortaya çıkardı. Örneğin; su nötr olmayacaktı, hem asidik hem de bazik özellikte olduğundan dolayı hayatın canlılar için devamı mümkün olmayacaktı. Yine elektrikli aletin içine su kaçtığında, alet kendi kendini durduramayacak, kontak yapamadan, bir anda büyük ve ölümcül patlamalar, yangınlar meydana gelecekti. 4


SUYA AİT ÖZEL KİMYA KANUNLARI KİMYA KANUNLARINDAN SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞININ) SEBEPLERİ 1* Âdetin harikalığını göstermek içindir. 2* Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir. 3* Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten başka tarafa çevirmek içindir. 4* Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara takılıp onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı unutmasınlar. 5* Su gibi bazı maddeler; çok önemli olduklarından, yeknesaklık kaidesine girmemek için, çok yönlerden farklı kanunlara tabidir.

SUDAKİ FARKLI KİMYA KANUNLARINA GENEL BAKIŞ 6* Normalinde maddenin katı hâlinde moleküller, birbirine sıvı hâline göre daha yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has olan farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Su donunca, diğer sıvılara zıt olarak genleşir. 7* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda hidrojen bağı vardır. Bu sayede; suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 5


8* Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi istisna olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. 9* Şimdi bunları daha detaylı görelim:

BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN AZDIR 10* Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için, donma olayı, âdeta koruyucu bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin korunması da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler, göller, akarsular alttan donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve akarsuların buz hâline gelmesine neden olurdu ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.

SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ SICAKLIK DERECESİNDE EN BÜYÜKTÜR? 11* Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir, kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın devamı için şarttır.

BUZDA H20(k) MOLEKÜLLERİ ARASINDA 6


KOVALENT KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE HACİM GENİŞLEMESİ Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri neredeyse hareketsizdir ve su moleküllerine kıyasla buz molekülünde, moleküller arası mesafe fazladır. 12* Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur. 13* Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır. 14* Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11 oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi gerçekleşir. 15* Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır. 16* Su donma noktasına gelince, H20(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü bağı ortaya çıkar. 17* Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar. 18* SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir? 19* CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan denmiştir. 20* SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden anlaşılır? 21* CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır. 22* SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin 7


yanlış olarak kovalent bağ denmiştir? 23* CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade için denmiştir.

KRİSTAL SUYU İÇEREN BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK NİÇİN ISLANMAZ? 24* Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir: 25* Göz taşı (CuSO4 x 5H2O) 26* Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O) 27* Boksit (Al2O3 x H2O) 28* Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki katıya zarar vermemektedir. 29* Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. +4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır. 0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği vardır. Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. 8


Demir kabı donduğunda parçalayan su, kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı maddeyi ıslatmıyor bile.

Suyun Sıvı Hâlde Kristal Yapıda Olabileceğini Japon Bilim Adamı Dr. Masaru Emoto Açıkladı Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır. Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” demektedir. Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir. Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde; temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden oluştuklarını göstermiştir. Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur.

9


Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla, çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden aldığı su örnekleriyle ve negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise kristal yapının bozulduğunu gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp dağılmıştır. Demek ki kötü söz de iyi söz de su üzerinde tesirli oluyor. Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret etmektedir. Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına konferanslar vermek üzere davet edilmektedir. Japonya, Avrupa ve Amerika’da yaptığı canlı deneylerle düşünce, davranış ve duygularımızın çevre üzerinde ne derece derin etkileri olduğunu göstermiştir. Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği (American Holistic Medical Association) Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok çalışma, suyun gözle görünmeyen etkilerini meydana çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru Emoto’nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel bu kadar iyi bir şeklide bilim adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’ Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır. Naturally Well mecmuasının editörü olan Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum yapmıştır: ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru Emoto’nun net vizyonu da bize hem kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek 10


bir kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi göstermiştir.’’

H2O’DA ÖZEL OLARAK BULUNAN KİMYASAL BAĞ: HİDROJEN BAĞI 30* VI A grubu elementleri, hidrojenle birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te bileşikleri oluşur. 31* Bu bileşiklerin hepsinde moleküller arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça, bu bağların kuvvetliliği de artar. 32* H2O’nun molekül kütlesi en düşük olduğundan kaynama noktasının da an düşük olması beklenirdi. Ancak öyle olmamıştır. Bu durumu daha iyi anlamak için hidrojenin VI A grubu elementleri ile yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve molekül kütlesini karşılaştıralım: H2Te’ün molekül kütlesi en büyük olduğundan, kaynama noktası da en yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama noktası da azalır. Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100 °C olmuştur. 33* Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple kaynama noktasının +100 °C olması sağlanmıştır. 34* Bu istisnai sebep, diğer bir değimle suya has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir. Hidrojen bağı, su molekülleri arasına konulmasaydı; su –80 °C’ta kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz, kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık? Canlılar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdi?

YAĞMUR TANECİKLERİNDE DİPOL–DİPOL KUVVETLERİ 11


35* Su, polar bir moleküldür. Polar moleküllerde moleküller arası etkileşim, dipol–dipol çekimidir. Bir molekülün pozitif kısmı ile diğer bir molekülün negatif kısmı etkileşir. Di, iki; pol, kutup demektir. Dipol, iki kutuplu anlamındadır. Dipol–dipol etkileşmesi ise iki kutuplu bir molekülün, hem başka iki kutuplu bir molekülü çekmesi hem de o molekül tarafından çekilmesidir; iki kutuplu iki molekülün etkileşmesidir. 36* Yağan yağmurdaki her bir su taneciğinin dipol–dipol özelliğini açıklayalım: Yan yana olan yağmur damlacıkları, farklı kutuptur. Kütleleri eşittir. Her bir yağmur taneciği birbirini eşit derecede çeker ve başka bir tanecik tarafından da çekilir. Böylece tanecikler arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır. Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm meydana gelir. Yağmur taneciklerinin birleşerek zararlı cisimler olarak düşmesi problemi ortadan kalkar. Şiddetli rüzgâr ve fırtınaya rağmen yağmur damlaları tane tane düşer.

YAĞMURUN OLUŞUMU BULUT 37* Yeryüzü ile gökyüzü arasında asılı durdurulan bulut zemin bahçesini sular, canlıların su ihtiyaçlarını giderir, sıcak yaz günlerinde bizleri ferahlandırır, dünyamızı yıkayarak temizler ve ihtiyaca göre her yerin imdadına yetişir. 38* Bulut bazen görünür, bazen kaybolur. Başka bir ifadeyle bir iz bırakmadan gizlenir ve aniden meydana çıkar. 39* Yağmur yağacağında kısa sürede bulut tekrar toplanıp atmosfer tabakasını doldurur. 40* Bulutlar; dolu, kar ve su tulumbası gibidir.

RÜZGÂR 12


41* Rüzgâr, havanın taşınmasında rol oynar. Böylece çok sayıda fayda ortaya çıkar. 42* Havadaki her bir molekül veya atom görevini tam olarak yerine getirir. 43* Havanın perdesiyle ve görünüşte yapmasıyla ortaya çıkan çok sayıda işler vardır. 44* Bu görevlerden bazıları şunlardır:

RÜZGÂRIN GÖREVLERİ 45* Yeryüzünde yaşayan bütün canlara başka bir ifadeyle şahıslara nefes vermek rüzgârın görevidir. 46* Canlıların gereksinimi olan ısı, ışık, elektrik gibi maddeleri nakletmek rüzgârın görevidir. 47* Özellikle seslerin naklinde rol oynar. 48* Telsiz, telefon, telgraf, radyo, televizyon, uydu ile konuşmaların yerine ulaştırılmasında hizmet eden rüzgârdır. 49* Havanın zerreleri başlıca azot ve oksijen olmak üzere iki basit maddeden ibarettir. 50* Ayrıca her bir hava zerresi birbirinin mislidir. 51* Böyle olmakla beraber yeryüzünde sayılamayacak kadar çok çeşitlerde bulunan sanatlarda intizamla yine hava çalıştırılır. 52* Bitkilerin aşılanmasına, çoğalmasına vasıta olmak rüzgârın görevidir. 53* Bitkilerin büyümesi için gerekli olan ve bitkilerin hayatına lüzumu bulunan maddelerin yetiştirilmesine vasıta olmak da rüzgârın görevidir. 54* Bulutların sevk ve idaresinde de rüzgâr görevlidir.

YAĞMUR, KAR VE DOLU YAĞMASI SURETİYLE ATMOSFERDE FİZİKSEL DENGENİN KORUNMASI 55* Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip sonucu oluşan su buharı yok olmaz. 13


Belirli bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada durur. 56* Atmosferdeki su buharı molekülleri, atmosferdeki hava moleküllerinin onda birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır. 57* Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur yağar. 58* Atmosferde fiziksel dengenin korunması için, yağan katrelerden boş kalan yerler, denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla doldurulur. 59* Yağmur yağması hakkında en kısa yol şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri, emir aldıkları zaman, o moleküller her taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine ikinci bir emirden sonra bir kısım moleküller yoğunlaşarak, katrelere dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla, çarpışmadan kolayca yere düşerler. 60* Atmosfer, denizin rengini andırır. 61* Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan uzak değildir. Sanki atmosfer boşluğu yağmur ile dolu bir havuzdur. 62* Yağmurun taneleri sayısınca çok büyük faydaları vardır. 63* Dolu, yaz mevsiminde gelir. 64* Büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar; dolu taneciklerinin dengesini bozmaz, katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip, zararlı kütleler yapmaz. 65* Bulutların bir kısmı negatif elektriği üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında çarpışma olduğunda, şimşek çakar. 66* Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir kısmının ise kaçtığı zaman aralarında havasız kalan yerleri doldurmak için atmosfer tabakası hareket ve heyecana geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü) meydana gelir. 67* Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun altında olur ki, o 14


nizam ve o kanunu temsil eden gök gürlemesi ve şimşek aracılarıdır. 68* Gök gürültüsü ve şimşek çakması, âdeta yağmurun gelmesini haber verip muhtaçlara müjde ederler. 69* Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden ve ani olarak ortaya çıkar. 70* Gök, yıldırım düştükten sonra gürler. Başka bir ifadeyle yıldırım, gök gürültüsünden önce hedefine varır. Bu durum aynı zamanda, tehlikenin geçtiğinin de habercisidir. 71* Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan gök gürlemesine benzer. 72* Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer; çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir hem de ışık yayıcıdır.

NİSAN YAĞMURU 73* Fe+2 kanımızdaki hemoglobinin temel maddesidir. Gıdalardaki ve ilaçlardaki demir iyonu ise Fe+3’tür. Fe+2 ihtiyacımızı nisan yağmuru ile karşılayabiliriz. Kansızlık için alınan Fe+3 preparatları bağırsakları tahrip eder ve genelde faydası görülemez; çünkü ilaç aldığımız Fe+3’tür. Vücudumuzda indirgenerek Fe+2’ye dönüşmelidir. 74* Nisan yağmuru bereketlidir ve içilirse şifalıdır. Genelde nisan ayında yağan ikinci yağmur, kırmızı renkli Fe+2 içerir. Bu Fe+2’nin kaynağı çöllerdeki tozdur. Sahra tozları nisan ayında rüzgârla dünyanın her yerine taşınır. Tozlar bulutların içine girince de yağış oluşur. Bu yağmurdan sonra arabaların üzeri kırmızılaşır.

GÖK GÜRÜLTÜSÜ (GÖK GÜRLEMESİ) 75* Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir kısmının ise kaçtığı zaman aralarında havasız kalan yerleri doldurmak için atmosfer tabakası hareket ve heyecana geldiğinde gök 15


gürlemesi (gök gürültüsü) meydana gelir. 76* Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden ve ani olarak ortaya çıkar. 77* Gök gürültüsü, adeta yağmurun gelmesini haber verip muhtaçlara müjde eder. 78* Gök gürlemesi, bir nizam ve kanun altında olur. O nizam ve o kanunu temsil eden gök gürlemesi aracısıdır. 79* Gök, yıldırım düştükten sonra gürler. Başka bir ifadeyle yıldırım, gök gürültüsünden önce hedefine varır. Bu durum aynı zamanda, tehlikenin geçtiğinin de habercisidir. 80* Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan gök gürlemesine benzer. 81* Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer; çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir hem de ışık yayıcıdır.

ŞİMŞEK ÇAKMASI 82* Bulutların bir kısmı negatif elektriği üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında çarpışma olduğunda, şimşek çakar. 83* Şimşek, adeta Yağmurun Gelmesini Haber Verip muhtaçlara müjde eder. 84* Şimşek çakması bir nizam ve kanun altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil eden şimşek aracısıdır. Dünya Su Forumu; T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve DSİ başta olmak üzere çeşitli kuruluşların katkılarıyla gerçekleştirilecektir. 3–5 Mayıs 2011 tarihleri arasında İstanbul Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenecektir. İstanbul'umuz 2.kez evsahipliği yapacaktır. Bu vesilesiyle "su" ile ilgili dokümanlar derlenmiş ve yayınlanmıştır. Derleyen: Mehmet Tahsin Bayhan, Kimya Öğretmeni, Ankara

16


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.