Kirmizi Pelerin Cayi

Page 1

Tutku OyunlarÄą Serisi -3

Aleatha Romig /A N

ARKADYA.


j d

“Aleatha Romig muhteşem bir yazar. Sürükleyici kalemiyle süslediği bu hikâyenin sonunu tahmin etmeniz adeta olanaksız. Kitabı bitirdiğinizde şaşkınlıktan küçük dilinizi yutmaya hazır olun. ”

The Fiction Vixon

“Kesinlikle aklınızı başınızdan alacak. İddia ediyorum, her kelimesine âşı olacaksınız. ”

Love N Books

“Tutku Oyunları kesinlikle [ okumanız gereken bir kitap, j Okurken hissettiğiniz 1 birbirinden güçlü duygulara f karşı koymanız imkânsız. ’’

j 1

Romance Reviews

|

<U

X /'M AkKAOVA 0 0 1


ietj d eğild ir. IJm u t, her 6eyin iiji Aonuçlanacağ ina inanm a L d eğil, âonucu ne o lu n a o lu n y ap ılan ların Lir an lam ı old u âu n a inanm aktır.


ARKADYA BİT T ER YAYINLARI

TU TK U OYUNLARI -3

HESAPLAŞM A A LEA TH A ROMIG Özgün adı: Truth Yayın Yönetmeni: Bülent Oktay Çeviren: Esra Çetin Yayma hazırlayan: Yasemin Büte & Çağla Dirice Çakır Editör: Arzu Sarı Son okuma: Burcu Balaban Kapak ve sayfa tasarım: Ayşe Çalışkan

EKOSAN MATBAACILIK Maltepe Mah. Hastaneyolu Sok. No: 1 (Taral Tarım Binası) Zeytinburnu - İstanbul

Cilt: Ekosan Matbaacılık, İstanbul YAYINEVİ SERTİFİKA N O : 13695 M ATBAA SERTİFİKA NO: 19039 1. Baskı: Temmuz 2016 ISBN: 9 7 8 -9 7 5 -9 9 9 -9 9 2 -6 ©Aleatha Roming, 2012 Bu kitabın Türkçe yayın haklan Nurcihan Kesim Telif ve Lisans Hakları Ajansı Ticaret Limited Şirketi aracılığıyla Browne & Miller Literary Associates, L L C ’den alınmış olup Beyaz Balina Yayın Sanat Dağıtım Paz. San. ve Tic. Ltd. Şirketine aittir. Yayınevinin izni olmaksızın kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

ARKADYA BİTTER YAYINLARI Maltepe Mah. Davutpaşa Cad. MB İş Merkezi No: 14 Kat: 1 D: 1 Zeytinburnu / İstanbul Tel.: 0212 - 54441 41 / 544 66 68 / 544 66 69 F ak s:0 2 1 2 -5 4 4 6670 info@arkadya.net Arkadya Bitter Yayınları, Beyaz Balina Yayınlarının tescilli markasıdır.


T A Oyunfarr

Hesaplaşma Aleatha Romig

İngilizceden Çeviren Esra Çetin

/A\

ARKADYA


-Ö nem liBu, TU TKU OYUNLARI serisinin üçüncü kitabıdır. Kitapların belli bir sırayla okunması tavsiye edilir. TUTKU OYUNLARI serisinde fazlasıyla yetişkinlere yönelik içerik bulunmaktadır. Aşırı tasvir ve ayrıntı yer almamasına rağmen kaçırma, tecavüz ve hem fiziksel hem de psikolojik şiddet mevcut. Bu tür içerikleri okuyamıyorsanız lütfen bu kitabı almayın. Hazırsanız, hoş geldiniz, yolculuğun tadını çıkarın. -

Aleatha Romig


Birinci Bölüm -1985 SonbaharıBizi yaralarsanız kanamaz mıyız? Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz? Bizi zehirlerseniz ölmez miyiz? Ve bize yanlış yaparsanız intikam almaz mıyız? —William Shakespeare

^

ülümsediğini görmek çok güzel...” Genzinden gelen

V J derin sesi, içini dolduran erkeksi bedeni kadar iyi his­ setmesini sağlıyordu. Marie adamın koyu kahverengi gözlerinin parlaklığında kay­ bolarak birkaç santim uzağındaki yüze gülümsedi.

Altındaki güzel kadını seyreden Nathaniel, bedenleri ritimle ha­ reket ederken kadının yüzündeki mutlu ifadenin keyfini çıkar­ dı. Uzun kirpiklerin altındaki kısık, gri gözlerin içinde kendini kaybedebilirdi. Kendi özel dünyalarına doğru hareket ederken kadının dudaklarının arasından kaçan zevk inlemeleri, tıpkı bir müzik gibiydi. Ağırlığı altında rahatlayan bedeni hissederken kadının gözle­ ri açıldı. Nathaniel bu sıcaklıkla yakınlığın sonsuza kadar devam etmesini istedi. Kadın konuşurken dudakları yanağına sürtün­ dü. “Gülümsemek iyi hissettiriyor. Sadece uzun zamandır bunu yapacak kadar iyi hissetmemiştim.”


Aleatha Romig

Nathaniel, Marie’nin bu konulara girmesini istemiyordu. Ka­ ranlık ve umutsuzluk içinde çok fazla zaman geçirmişti. Marie merdivenden düştükten sonra uyandığında, Sharron’la vedalaş­ mayı kaçırdığını fark etmiş, bebeklerini de kaybetmiş olmanın bilinciyle de durumu iyice kötüleşmişti. Nathaniel Marie’nin, gece ve gündüz tedavi edilmesini sağ­ ladı. Sonunda bedeni iyileşmişti, ama zihni iyileşmeyi reddetti. Çoğu zaman uyudu ve sadece Nathaniel rica ettiği için yemek yedi. Onunla sohbet edebilmeyi başardığı nadir anlarda göz­ lerindeki boş bakış ve sürekli akan yaşlar Nathaniel’in kalbini kırıyordu. Bunlar çok fazlaydı. Hayatının aşkını daha yeni göm­ müştü ve birdenbire tek yaşam kaynağının gözlerinde de aynı boşluğu görmeye başlamıştı. Nathaniel günlerini işyerinde geçirdi, kontrol edebildiği tek yer orasıydı. Raporları okuyor, şirketleri satın alıyor, sonra onla­ rı hemen satıyor ve milyonlarca para kazanıyordu. Nathaniel’in düşünceleri, memnun etmeye çalıştığı ancak sürekli başarısız ol­ duğu kadınlara, Sharron ve Marie’ye kaydığında bile, CFO ’su Jared Clawson işlerin devamlılığını sağlıyordu. Samuel’in bir türlü anlam veremediği anlaşmalar, hisse senetleriyle menkul kıymetler vardı. Kazandığı her zafer ve doların Nathaniel’in varlığını nasıl güçlendirdiğini anlamı­ yordu. Nathaniel dokunduğu ve sevdiği her şey ölecekse, neden bu dünyaya geldiğini bazen merak ediyordu, ama sonra Clawson ve Mathews’un rapor ettiği kârları başka bir zafer olarak görü­ yordu. Ve bu, Nathaniel’i Sharron’ın babasının, kızının asla sa­ hip olamayacağını söylediği hayatı karısına sağlarken hissettiği aynı kararlılıkla dolduruyordu. Bu tatmin karısı ya da Marie’nin 6


Tutku Oyunları

gözlerindeki aşkla kıyaslandığında son derece yüzeyseldi, fakat Nathaniel’in devam edebilmesi için yeterliydi. Samuel’in farklı bir bakış açısı vardı. Sefalet ve kederle gelen ıssız boşluğu bilmiyordu. Her zaman annesi tarafından şımartıl­ manın ve karısının sağlıklı olmasının keyfini çıkarmıştı. Tıpkı Sharron’ın babasının yaptığı gibi, birisi tarafından onaylanma­ manın nasıl hissettirdiğini nereden bilebilirdi ki? Nathaniel en azından Marie’nin gönderilmesi fikrine son vermişti. Ah, Marie’nin hamile olduğunu öğrendiğinde oğlunun yü­ zünde gördüğü o bakış... Samuel’in düşmanlığı başka bir kaybın üzüntüsüyle bastırılmıştı. Samuel aynı acıyı paylaşmıyorsa bile, Amanda paylaşmıştı. Sharron’ın, Nathaniel ve Marie’nin doğ­ mamış çocukları eşliğinde cennete gittiği gün, Amanda bu bü­ yük kaybı anlamış ve uygun bir şekilde davranması için kocasını da yönlendirmişti. Şükürler olsun ki Anton o gün evdeydi. Merdivenlerdeki sahneye tanık olduktan sonra Nathaniel’in kabul edebileceği tek geçmiş olsun dileği onunkiydi. Sonuçta onu kurtaran Anton’du. Nathaniel eğer Marie’yi de kaybetmiş olsaydı ne yapardı, bilmi­ yordu. Aylar sonra Nathaniel sonunda fizik tedaviye başvurdu. Marie tedavi edildiğini hiç fark etmedi, bilseydi asla izin vermezdi. Tum umutsuzluğuna rağmen inatçılığı Nathaniel’e gülümse­ mek için bir neden veriyordu. Marie’nin hemşiresi olması için bir terapisti işe aldı. Kadın uyanmak, duş almak, yemek yemek, yürümek gibi günlük akiviteleri yerine getirmesi için Marie’yi cesaredendirdi; hayır, zorladı. Bu aktiviteler esnasında hemşire, Marie’yi sohbetlerin içine çekti. Zaman ve birazcık cesaretlen­ dirmeyle Marie yaşayanların dünyasına geri döndü. 7


Aleatha Romig

Bebeğinin ve Sharron’ın kaybıyla baş etmekle kalmadı; kuca­ ğına almasının veya dokunmasının yasak olduğu ilk çocuğu, kızı hakkında da konuşmaya başladı. Bebeğini sadece birkaç saniye görmüştü. On sekiz yaşında hamile kaldığını öğrendiğinde anlaşılır bir biçimde çocuktan nefret etmişti. Rızası dışında gerçekleşen ensest bir ilişkinin sonucuydu. Marie’nin dayısı uyuşturucu so­ runundan kurtulmak için onlarla birlikte yaşamaya gelmişti. Adam tam bir hayalperestti. Hayatı, müzik ve sanattan ibaret görüyordu. Uyuşturucuların yaratıcılığını arttırdığını iddia ediyordu. Marie’ye ilk kez asılmaya başladığında Marie bunu annesine söylemişti. Tabii ki dayısı tüm iddiaları yalanlamıştı. Marie’nin annesi erkek kardeşini sorguladıktan sonra yalan söylememesi için Marie’yi uyarmıştı. Birkaç ay sonra Marie hamile kaldığın­ da dayısı onu kendisini baştan çıkarmakla suçlamıştı. Kokain yüzünden kendinde değildi ve Marie’nin sırnaşmalarına karşı koyamayacak kadar aciz durumdaydı. Marie’nin anne ve babası kızlarının aksini iddia eden hikâ­ yesini dinlememiş ve seçenekleri tartışmamıştı. Marie eğitimi­ nin son yılının bitimine kadar okuldan uzaklaştırılmıştı. Ertesi yaz bebeği şefkatli bir annenin bulunduğu iyi bir evdeydi. Marie bir daha evine dönmemiş ve ailesindeki hiç kimseyle konuşmamıştı. Geçici işlerde çalıştığı birkaç yılın ardından ev­ latlık verme işlemini gerçekleştiren avukatla iletişime geçmişti. Adam muhtemel bir pozisyondan bahsetmişti. Marie de özel asistanlık işini kabul etmişti. Nathaniel onun hikâyesini daha önce duymuştu, ancak Ma­ rie bunu hemşiresiyle paylaştığında sürekli devam eden kederini


Tutku Oyunları

aşmayı başardı. Marie karanlık örtünün katlarını bir bir açarken Nathaniel onun ilerlemesinin keyfîni çıkardı. Tam olarak emin olamıyordu, ama desteğiyle birlikte bu terapinin yeni aşkının tekrar yaşamayı öğrenmesine yardımcı olacağını umuyordu. Sharron’a yardımcı olamamıştı ve onu geri getiremezdi, bu yüzden Marie’yi hayata döndürmek için her şeyi yapacaktı. El­ bette Nathaniel Rawls’un alışılmadık şekillerde destek vermek gibi bir eğilimi vardı. Onun iyileşmesi için yapamayacağı bir şey olmadığını Marie’nin bilmesini istiyordu. Aynı zamanda kızını bulmaları için özel dedektifler tutmuştu. Geçmişindeki acının kaynağı kolayca bulunmuştu. Marie’nin babasının New York’un dışında küçük bir işyeri, bir otomobil bayisi vardı. Nathaniel 1981 yılında, evlenmemiş bir kızın gerçekten de böylesine büyük bir utanç kaynağı mı olduğunu, yoksa ailenin asıl korktuğu şeyin ensest ilişki iddiası mı olduğunu, merak ediyordu. Aile şirketini mahvetmeyi plan­ layan Nathaniel, Marie’nin babasının en büyük korkusunu ger­ çekleştirdi. Marie’ye, kapanmış olan araba bayisinin artık ona ait olduğunu gösteren belgeleri verdiği gün Nathaniel, onun nasıl tepki göstereceğinden emin değildi.

Marie, Nathaniel’in hediyesine inanamıyordu. Malikânenin bahçeleri arasında dolaşırken onun derin ve tok sesini dinledi ve sonbaharın baharatlı kokusunu içine çekti. Sarı ve turun­ cu kasımpatılarla yer değiştirmiş olan yaz çiçekleri uyuyordu. Uzaklardaki yeşil tonları kırmızı ve kahverenginin tonlarına dönüşüyordu. Yalanlardaki yamaçlar, sanki alev almış gibi gö­ rünüyordu.


Aleatha Romig

Dünya kış uykusuna hazırlanıyorken sonbaharın ortasında ilkbaharın canlılığının tadını çıkaran Marie, hayata geri döndü­ ğünü hissediyordu. Yolculuk son derece yorucuydu, ama her ba­ şarısıyla güç kazanıyordu. Enerjisini yok eden şeyin depresyon olduğunu bilerek biraz daha canlanıyor ve kendini karanlıktan uzaklaştırmak için çalışıyordu. Marie kendisini kinci biri olarak hiç düşünmemişti, ama Samuel Rawls’la aynı masada yemek yemeye zorlandığı her akşam teni karıncalanıyor ve intikam düşünceleri, gizli yerlerden yü­ zeye çıkıyordu. Bu, Nathaniel için katlanmaya tahammül ettiği tek haksızlıktı. Çünkü o, ailesinin bir arada olmasını istiyordu. Zamanla o kaynaşma anlarında hissettiği huzursuzluğun Samuel’i daha çok rahatsız ettiğini fark etti, özellikle de ona ve karısına ilk adlarıyla seslendiği zaman. Bazen sırf Samuel’in boynundaki kasların kasılmasını izlemek için bunu defalarca yapıyordu. Onun gerginliği Marie’yi rahatlatıyordu. Görünüşe göre, daha önce hiç bilmediği, kindar bir yanı vardı. Şaşırtıcı bir şekilde Samuel ve Amanda’yı rahatsız etmek için karşısına çıkan her fırsat, tıpkı Nathaniel’in sevgisi ve desteği gibi canlanmasını sağlıyordu. Şimdi iflas etmiş ve kapanmış bir araba bayisinin mülkiyet belgelerini elinde tutan Marie, şaşkınlıktan dili tutulmuş bir şekilde öylece duruyordu. “Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bunu neden yaptın?” Nathaniel’in bakışları yoğunlaştı, koyu kahverengi gözleri simsiyah oldu. “Çünkü seni incittiler ve senin çektiğin acıları onların da çekmesini istiyorum.” Marie’yi kollarına aldı. “Elim­ den gelse tüm acılarını onlara verirdim.” Nathaniel’in nedenlerini sorguladığı bazı zamanlar olmuştu. 10


Tutku Oyunları

Ama artık yoktu. Acıyı ve kaybı yaşamıştı. İncitilmişti ve bu in­ tikam duygusu inanılmaz bir şekilde ruhundaki boşlukları dol­ durmuştu. Farkında olmadan yüzünde şeytani bir gülümseme oluştu. Bu yeni bir histi, Marie bu yabancı duyguyu ya da bu duygunun dışarıya yansımasını kontrol edemezdi. Ancak bu beklenmedik hâzineyi sunmak için bilinmeyen kaynakları kul­ lanmış olan bu adama teşekkür edebilirdi. Belgeleri alıp Nathaniel’in boynuna sarıldı. Parmaklarının ucunda yükseldi ve yüzünü yukarıya doğru kaldırdı. Nathaniel de her zaman yaptığı gibi, uyum sağlayarak başını eğdi. “Teşek­ kür ederim! Kimse, benim için böyle bir şey yapmamıştı.” Vü­ cudunu karşısındaki adama bastırarak onu dudaklarından öptü. Nathaniel son hediyesini verirken yüzünü görebilmek için Marie’yi nazikçe uzaklaştırdı. “Annenle babanın çaresine bak­ tım. Dayını merak etmiyor musun?” O adamdan bahsedilmesi Marie’nin gri gözlerini hüzünle doldurdu. “Marie, seni üzmek gibi bir niyetim yok. Ama bilmen gerektiğini düşündüm, koka­ in bağımlılığı tekrar nüksetmiş.” “O... ölmüş mü?” Nathaniel sırıttı. Yüzündeki ifade neşe değildi, çok daha kötü bir şeydi; Marie’nin daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyor­ du. Eğer bu ifade başkaları yerine kendisi için olsaydı korkabilirdi ama Nathaniel’in ifadeleri onu korkutamazdı. Ona tüm kalbiyle güveniyordu. “Bunu düşündüm,” dedi Nathaniel, “ama ölümün çok kolay olacağına karar verdim. Soygun ve cinayete teşebbüs su­ çuyla hapiste yatıyor. Polis raporunda uyuşturucular için daha çok para kazanmak amacıyla bu eylemleri gerçekleştirdiği yazıyordu.” Marie ima edilenleri düşündü ve herhangi bir ipucu bulabil­ mek için Nathaniel’in gözlerine baktı. 11


Aleatha Romig

Nathaniel sırıtarak ekledi. “Ne yazık ki hapishanelerle ilgili kısa çöpü çekti. Onunki, alışılmadık bir biçimde yüksek sayıda­ ki katiller yüzünden federal soruşturma altında. Tutukluluğu­ nun zor geçeceğini sanıyorum. Cezasının sonunu görebileceği bile şüpheli.” Marie, Nathaniel’in sözlerini sindirdi. Dayısıyla ilgili duydu­ ğu son şey uyuşturucuyu bırakmış olduğuydu. “Ama duyduğuma göre...” “Ailenin son zamanlarda yaşadığı mali sıkıntılar, dayının bu duruma düşmesine neden olmuş olmalı.” Marie bir kez daha Nathaniel’in kollarına sığındı. Sonbahar esintisi kışın yaklaştığını belli ediyordu ve bu serinlik her şeyi berraklaştırıyordu. Biraz önce kendisine yapılan yanlışların ke­ fareti olarak intikamının karşılığını almıştı. Nathaniel dünyası­ nı eski haline döndürmek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. “Teşekkür ederim Nathaniel, seni seviyorum.” “Ben de seni seviyorum. Kızını hâlâ arıyorum, ama şimdiye kadar hep çıkmaz yollara saptım.” Marie başını Nathaniel’in güçlü bedenine yasladı. Kelimeleri güçlü ve kararlılıkla doluydu. “Aramaya son vermeni istiyorum.” Nathaniel onu uzaklaştırmadı. Aksine sesindeki gücün yü­ züne yansımadığını hissederek ona sıkıca sarıldı. “Emin misin? Para her kapıyı açar. Sadece biraz zaman alır.” Marie, Nathaniel e baktı, kararlı yüzü şimdi gözyaşlarıyla ıs­ lanmıştı. “Eminim.” Nathaniel daha fazla açıklama istemedi. Ama Marie konuş­ mak isterse dinlerdi. Marie’nin kızını görmesini istemesine rağ­ men Nathaniel Rawls, bu kararın kendisine düşmediğine karar verdi. Araştırmaya devam edecekti, ancak Marie hazır oluncaya kadar bilgileri onunla paylaşmayacaktı. 12


Tutku Oyunları

Marie son bir suçluya daha ne olacağını merak ediyordu. Samuel’in ne ceza alacağını sormak istedi, ama sormadı. Belki de bu kendisinin mücadele etmek zorunda olduğu bir savaştı. Her akşam yemeğinde ondan tuzu uzatmasını istediğinde ya da ana merdivenlere her adım attığında, Samuel’in kampını bombala­ mış oluyordu. Ve Nathaniel’in korumasına sahip olduğu sürece savunması aşılmazdı. Marie odasında kaldığı için Nathaniel de süitindeki ofisine döndü. Kazadan beri üst katta kalmamıştı. Nathaniel, Sharron ile paylaşmış olduğu odada onunla kalmanın yanlış hissettirme­ sini bekliyordu, ama hissettirmiyordu. Sharron uzun yıllardır o odada bulunmamıştı. Onun yokluğunda büyük yatak odaları her şeyin en iyisinin bulunduğu, ama yine de her şeyin eksik ol­ duğu boş bir alan, zenginliğin sergilendiği bir galeri haline gel­ mişti. Şimdi süitine girip de içerideki yaşam belirtilerini görünce o odanın tekrar bir ev, bir sığmak haline geldiğini hissediyordu. Bazen Marie’yi şöminenin karşısındaki kanepede dinlenirken buluyordu. Daha sıcak havalarda terasta dinlenmeyi tercih edi­ yordu. Banyo dolaplarını ve Sharron’ın makyaj masasını doldu­ ran krem, jel ve parfümler sayesinde odanın içindeki banyodan vanilya ve çiçek kokuları yayılıyordu. Uzun bir süredir içinde sadece gri ve siyah takım elbiseler gördüğü elbise dolabı renkler, elbiseler ve ince bluzlarla ışıldıyordu. Odasını işgal eden her bir eşya memnuniyetle gülümsemesine neden oluyordu. Nathaniel rahat düzenlerini eninde sonunda daha kalıcı ve ya­ sal bir hale getirmeyi planlıyordu. Samuel’in itiraz edeceğini bili­ yordu, ama durum her zaman böyle değil miydi zaten? Anton’un desteğine güvenebileceğini umuyordu. Merdivende gerçekleşen 13


Aleatha Romig

kazanın ardından torunu bunu birçok kez göstermişti. Ama Nathaniel’in gerçekten bilmediği ve korktuğu şey, Marie’nin ne cevap vereceğiydi. Çocuk istediği sır değildi, ama Nathaniel de genç bir delikanlı değildi. Evet, her şey işliyordu. Marie’nin son hamileliği bunu kanıtlıyordu, ama kendisinden üç kat yaşlı olan bir adamla bir aile kurmayı gerçekten de ister miydi ? Marie’nin sadece üzgün ve yaşlı bir adamı hayata döndür­ meye çalışan şefkatli bir kadın olmadığını kanıtlamak istiyordu. Nathaniel için ne kadar değerli olduğunu bilmeyi hak ediyordu. Onu yedirmek, içirmek ve ona Bayan Rawls unvanını hediye etmek istiyordu, ancak ne kadar yakınlaşmış olsalar da halkın içine nadiren çıkıyorlardı. Sharron gideli daha çok olmamıştı. Biraz daha zamanları vardı. Nathaniel’in yakında Avrupa’ya, daha doğrusu Cenevre’ye bir seyahati vardı ve Marie’ye kendisine eşlik edip etmeyeceğini soracaktı. İsviçre’deki yatırımlarını onunla paylaşabilirdi belki de. Oradakileri hiç kimseyle paylaşmamıştı. İlgisini tekrar masasına yönlendiren Nathaniel, Clawson’ın son raporunu okudu. Ohio’da toplanacak kadar olgunlaşmış iki şirket vardı. Illinois’te de birkaç olasılık vardı, ama orası biraz daha zor bir savaş alanıydı. Bazen rüşvet vermek bir şeyleri satın almaktan daha pahalıya geliyordu. Raporları karıştırırken bir dosya ilgisini çekti. Kazanın ar­ dından Marie hayatta kalmaya uğraşırken Samuel’in verdiği bir dosyaydı. Nathaniel oğlunun zamanlamasının daha kötü olama­ yacağını düşündü. Samuel’in araştırmalarından herhangi bir şey öğrenmiş olsaydı, hatta duyguları değişseydi bile, Samuel’in iste­ diği şeyi yapamazdı. Marie’nin iyileşme sürecinde onu evinden atamazdı. 14


Tutku Oyunları

Nathaniel başını salladı. Samuel’in işle ilgili maharederi için umutlanmaya devam etmesine rağmen bu fazla uzun sürmedi. Kötü kararları yetersiz olduğunu kanıtladı. Belki de Anton için bir umut vardı ya da gelecek olan çocuklar için... Nathaniel, Samuel’in raporunu gizli dosyalarını koyduğu çekmecesindeki C harfinin —Catherine M arie için— altına koydu. Ne de olsa kısa bir süre sonra Marie’nin soyadının Rawls olarak değişmesini umuyordu.

15



İkinci Bölüm

En iyiplanlarıfarelerin ve insanların... —Robert Burns

S

ijo’nun limuzini yoluna devam ederken trafik yavaşladı. Claire bunun farkındaydı ve neredeyse bir saatlik bir yol­

culuğun ardından sonunda hedefine ulaşıyordu. Bir limuzinin arkasında yolculuk yapmayalı çok uzun zaman olmuştu, ama düşüncesi hâlâ değişmemişti, araba kullanmayı daha çok sevi­ yordu. Renkli camların ardından kadife iplerin arkasında toplanmış olan insanları gördü. Limuzinin içine bakarak Harry’nin de ya­ nında olmasını diledi. Akşamlan bu kadar hızlı bir şekilde nasıl değişmişti? Claire hepsinin bir tesadüf olduğuna dair kendini ikna etmeye çalıştı, ama içinden bir ses tam aksini söylüyordu. Limuzin onları almaya gelmeden hemen önce Amber ve Harry’nin telefonu çalmıştı. îkisine de gelen acil mesaj aynıydı: Sijo Gaming’deki bilgisayar sistemleri ele geçirilmişti. Sadece mevcut işlemleri değil, gerçekleştirilecek proje ve teknolojiler de ele geçirilmişti. Yazılımcılardan biri kısa bir süre önce benzersiz bir uygulama yaratmıştı, cep telefonundaki oyunları teorik ola­ rak sonsuza dek tehdit edecek bir uygulama; bir sonraki Angry


Aleatha Romig

Birds oyunu. Bu yeni buluş tehlikedeydi. Daha da kötüsü, müş­ terilerin hesap bilgileri de incelenmişti. Bu muhtemelen Sijo için büyük bir halkla ilişkiler sorununa neden olacaktı. Eğer he­ sap bilgilerini güvende tutamazlarsa kimse bir daha oyunlarını satın almazdı. Neyse ki bu ihlal, olay gerçekleştikten dakikalar sonra keş­ fedilmişti. Ne yazık ki bilgisayar ortamlarındaki milyonlarca bilgiyi ele geçirmek pek de uzun bir zaman almıyordu. Bu so­ run üzerinde çalışmak için herkesin Sijo’ya gitmesi gerekiyordu; tüm yazılımcıların, adli tıp uzmanlarının, bilgisayar uzmanları­ nın, kısaca herkesin. Araç santim santim ilerlerken Claire saçlarını jöleyle şekil­ lendirmiş smokinli Harry’yi düşündü. Bu tarz bir kıyafetin için­ de huzursuz olmasına rağmen son derece seksi, mükemmel ve yakışıklı görünüyordu. En çok da farklı görünüyordu. İyi bir şekilde... Yüzündeki ifadeyi izlemek acı vericiydi. Claire onun ikiye ayrılmış olduğunu söyleyebilirdi. Sijo’ya gitmek istiyordu, ona ihtiyaçları vardı. Orası ablasının şirketiydi ve onu korumak için her şeyi yapardı. Ancak aynı zamanda Claire’in yanında olmak da istiyordu. Amber telefonu kapadıktan sonra ikisine baktı ve “Buna inanamıyorum! Harry eğer yemekte görünmek ve sonra Sijo’ya gelmek istersen seni anlarım. Lee orada, ama sana da ihtiyacımız var,” dedi. Eğer Tony’nin de orada olacağını öğrenmemiş olsalardı Claire’in, yemeğe yalnız gidebileceği konusunda Amber ve Harry’yi ikna etmesi daha kolay olurdu. Gerçekten de Clai­ re için sorun değildi, ancak kendisine eşlik eden biri yokken 18


Tutku Oyunları

Tony’nin kolunda mükemmel bir manken görme fikrinden de hoşlanmıyordu. İlk başta tek bir şey düşündü: Yemeğe yalnız git. Ama sonra düşüncelerinin ardı arkası kesilmedi: Tony’nin yanında mükem­ mel bir kadın... Ben onun evindeyken o başka kadınlarla dışa­ rı çıktı; o kadınlarla ne yaptı ? Claire eve döndüğü birçok gece kendisine neler yaptığını biliyordu. Eğer hapishanedeyken sağ­ lık kontrolünden geçmemiş olsaydı bu düşüncelerin ardından hemen bir doktora koşardı. Düşüncelerine hâkim olabilmesi iyice zorlaşmadan önce her zamanki maskesini taktı ve arkadaşlarıyla konuşmaya başladı. “İyi olacağım. Siz de ne yapılması gerekiyorsa yapın. Sijo’nun iki biletin yanmasından çok daha önemli sorunları var zaten.” “Biletler de yapılan bağışların bir parçası. Eğer yalnız gitmek istemezsen anlarım,” diye karşılık verdi Amber. Claire, Harry’nin yanağını öptü ve içtenlikle konuştu. “Siz ikiniz gidin ve yapmanız gerekeni yapın. Ben de en iyi oldu­ ğum şeyi yapayım. Sijo için insanlarla vakit geçireyim ve sizi, Simon’ı gururlandırmak için elimden gelen her şeyi yapayım. Şimdi gidin!” Harry’nin endişesi bir anda rahatlamaya döndü. Claire’i öptü. Ama onun yaptığı gibi yanağından değil, duygulu bir şe­ kilde öptü. Onu kollarına alırken dudaklarını ele geçirdi. Claire, anlayışlı olduğu için minnet duyduğunu ve geceye yalnız katıla­ cağı için endişelendiğini hissetti. Neyse ki Amber arkasını döndü ve fark etmemiş gibi davran­ dı. Harry’nin sesi güçlüydü. “Harikasın. Bana ihtiyacın olursa ara. Mümkün olduğunca çabuk gelirim.” “Ben büyük bir kızım. Gece evde görüşürüz.” 19


Aleatha Romig

Amber telefonuna baktı. “Claire, araba gelmiş.” “Onu arabaya kadar geçireyim, seninle garajda buluşuruz,” diye önerdi Harry.

Limuzinin içinde yalnız olan Claire önündeki arabada oturan insanları seyretti. Kırmızı Kalının iki yanında yer alan kadife ipli bariyerlerin arkasındaki insanlara el sallıyorlardı. Claire kendi­ sini arabaya bindiren Harry’nin delici, mavi gözlerini hatırladı. Sesi kısık ve sakindi. “Senin büyük bir kız olduğunu biliyorum, ama Bay Rawlings’le herhangi bir sorun yaşayacak olursan beni hemen ara. Seninle olamamaktan nefret ediyorum. Oradaki her erkeğin sana eşlik etmek isteyeceğini bilmelisin. Sen hiç şüphe­ siz tanıdığım en güzel, en cesur ve en akıllı kadınsın.” Harry’nin sözleri Claire’in ruhunu ısıttı. Arabanın kapısı ka­ panırken utangaç bir şekilde gülümsedi. Limuzin sonunda durdu. Claire kapısının açılmasını bekler­ ken yüzündeki ifadeyi kontrol altına aldı. Kapı açıldığı anda ipli bariyerlerin ardındaki sesler duyulmaya başladı. “Bayan Nichols, Sijo Gaming’i neden siz temsil ediyorsunuz?” “Bayan Nichols, hapishaneden çıkmış olmak nasıl bir duygu?” Claire, çok uzun bir zaman önce Senfoniye gittiklerinde Tony’nin vermiş olduğu talimatları uyguladı. Şaşırmış ya da şok olmuş gibi görünme. Sadece güzel bir gülümseme gönder ve kendinden emin ol. Claire gülümsedi, kalabalığa kibarca selam verdi ve Saint Regis Otelinden içeriye zarafetle girdi. Ön kapıdan girer girmez elinde tablet olan ve kulaklık takan bir kadın, Claire e yaklaştı. 20


Tutku Oyunları

“Saint Regise hoş geldiniz! İsminizi ve hangi şirketi temsil ettiğinizi öğrenebilir miyim?” “Claire Nichols, Sijo Gaming.” “Evet, Bayan Nichols, isminizi listede görüyorum. Kayıtlar­ da Harrison Baldwin ismi de bulunmaktadır. Kendisi sizinle birlikte mi ?” “Hayır, ne yazık ki başka bir işi çıktı. Sijo Gaming’i yalnız başıma temsil edeceğim.” “Anlıyorum. Diğerlerini çift kapılara doğru takip edip sola dönerseniz sizi yönlendirecekler. Bu akşam bize katıldığınız için teşekkür ederiz.” Claire olumlu bir şekilde cevap verdi ve çift kapılara doğru yürüyen insanları takip etti. İçeriye girince kendini büyük bir odada buldu. Garsonlar ellerindeki tepsilerle aralarında dola­ şırken, siyah smokinleri içindeki erkeklerle güzel gece elbise­ leri içindeki kadınlar gruplar halinde duruyordu. Tepsilerin bazılarında şampanya kadehleri, diğerlerinde ordövrler vardı. Havyarların, somon fümelerin ve etli böreklerin kokusu hava­ yı doldurunca Claire, acıktığını hissetti. Evden çıkmadan önce bir şeyler yemeyi planlamıştı, ancak Sijo’da meydana gelen so­ run yüzünden planları bozulmuştu. Claire yemeklerle ilgili daha fazla bir şey düşünemeden, genç bir adam açıklama yapmaya başladı. “Yaklaşık yirmi dakika son­ ra şuradaki kapıların yanma gitmelisiniz. İçeriye girerken adınız anons edilecek. Herhangi bir sorunuz var mı ?” Claire olmadığını söyledi. Bir kez daha insan kalabalığının içinde yalnız başına duruyordu. İçindeki sosyal insanı açığa çıka­ rarak odayı inceledi. İçerideki çiftlere bakarken yaşlı bir adamla kadın yanma yaklaştı. “Merhaba, Bayan Nichols ?” 21


Aleatha Romig

“Evet.” “Ben Roger Cunningham ve bu da eşim Hilary.” Bay Cunningham konuşmaya devam ederken Claire elini uzattı. “Biz, Shedis-tics’ten geliyoruz. Sanırım aynı masada otu­ racağız.” Claire aniden rahatladı. Gece boyunca göreceği binleriyle konuşmak çok güzeldi. “Evet, sanırım öyle. Tanıştığımıza çok memnun oldum.” Kulaklık takan başka bir kadın yanlarına geldiğinde, üçlü bir­ kaç dakikadır sohbet ediyordu. “Affedersiniz, Bayan Nichols?” Claire cevap verdi. “Evet, Bayan Nichols benim.” “Beni takip ederseniz sizi başka bir odadan bekliyorlar.” Claire, Cunningham çiftini selamladı ve biraz sonra geçmesi gereken kapıdan kendisini uzaklaştıran kadını takip etti. Kabul salonunun kapısına geldiklerinde Claire, “Affedersiniz, diğer herkes başka bir yöne gidiyor. Beklendiğimi söyleyerek ne de­ mek istediniz ?” diye sordu. Genç kadın cevap verdi. “Eğer beni takip ederseniz anlayaca­ ğınızdan eminim.” Daha önce Sijo’da meydana gelen olayların tesadüf olmadı­ ğını söyleyen kafasındaki o ses, bir kez daha onu uyarıyordu.

Bekleme salonunda neredeyse yarım saat geçirdikten sonra Sophia bunu başka nasıl adlandıracağını bilmiyordu, Derek’le birlikte balo salonuna götürüldüler. Kocaman çift kanatlı kapı güzel bir manzaraya açıldı. Sanki dışarısı birdenbire içeriye ta­ şınmıştı. Kemerli cam tavanın altında suları akan bir çeşme 22


Tutku Oyunları

duruyordu. Sophia, İtalya’da görmüş olduğu, göz alıcı heykeller­ le büyük havuzlarla tamamlanan çeşmeleri hatırladı. Baktığı her yerde smokin ve gece kıyafetleri içindeki şık in­ sanların etrafta zarafetle dolaştığını gördü. Kibar sohbederin ve hafif müziğin uğultusu havayı doldururken isimleri anons edil­ di: Shedis-tics şirketinden Bay ve Bayan Burke. Sophia, koca­ sının kolunu sıkıca tutarak içeriye girdi. Bir beyefendi hemen yanlarına geldi ve karısını tanıştırdı. “Derek, bu benim karım Hilary.” Derek kadınla tokalaştı ve Sophia’yı tanıttı. “Tanıştığımıza çok memnun oldum Hilary. Eşim Sophia. Sophia, bu benim patronum Roger Cunningham ve eşi Hilary.” Adamlar ekonomiyi ve gelecekteki beklentilerini tartışırken Hilary, Sophia’yı kanatları altına aldı. Bir anne gibi konuşarak Sophiaya istediğinden çok daha fazla bilgi verdi. “Canım, çok güzel görünüyorsun. Seninle tanıştığım için çok mutluyum. Roger, Derek hakkında hep çok iyi şeyler söylüyor. Shedis-tics’e gelmeyi kabul ettiği için herkes çok mutlu. Santa Clara’yı sevdin mi? San Francisco’yu nasıl buldun? Peki, ya sahil, sahili beğen­ din mi? Dağlara gitmeye fırsatınız oldu mu? Yılın bu zamanın­ da çok güzel olur...” Hilary aslında tüm gücüyle yardım etmeye çalışıyordu, ama Sophia onun sorularına yetişemiyordu. Kadın neredeyse nefes almak için bile durmuyordu. Sophia’nm nasıl cevap ver­ mesini bekliyordu? Sonunda Bayan Cunningham, Sophia’yı erkeklerin yanın­ dan uzaklaştırdı. “Seni diğer eşlerden bazılarıyla tanıştırmama izin ver. Erkekleri tüm gece iş konuşurlarken dinlemek biraz yorucudur.” 23


Aleatha Romig

Sophia, Bay Cunningham’ın sözlerine dalmış olan Dereke baktı. İstemeden de olsa yaşlı kadına izin verdi. Hilary insanla­ rın çoğunu tanıyordu. Tanışmalarla kibar sohbetlerin ardından insanlardan uzaklaşıyorlar ve Hilary de onların özel hayatlarıyla ilgili kirli bilgiler fısıldıyordu. Sophia kadının bu kadar çok şeyi nasıl bildiğini merak etti. Tekrar kocalarının yanına doğru dönerlerken Hilary fısıl­ dadı. “Bay Rawlings’in henüz burada olmamasına şaşırdım. Bir etkinliğe ondan önce geleceğimi hiç düşünmezdim. Dakiklik onun için çok önemli, yani Roger öyle söylüyor.” “Onu tanıyor musun?” diye sordu Sophia, Bayan Cunningham’ın yaptığı dedikodulardan birine aniden ilgi duyarak. “Pek sayılmaz. Birkaç kez karşılaştık. Genelde pek bizim böl­ geye gelmez. Sanırım Shedis-tics onun besin zincirinde oldukça küçük kalıyor. Roger’ın bu gece bu kadar heyecanlı olmasının nedeni bu.” “Evli mi ?” diye sordu Sophia. Hilary’nin yüzünde hem şaşkın hem de keyifli bir ifade belir­ di. “Ah, hadi ama, hikâyesini biliyor olmalısın.” Bilgi eksikliği yüzünden utanan Sophia özür diledi. “Üzgü­ nüm, bu tarz şeyleri pek takip etmem. Neden, bilmem mi gere­ kiyordu?” O anda şampanya kadehleriyle dolu bir tepsiyi taşıyan bir garson yanlarından geçti. Hilary tepsiden iki kadeh aldı, birini Sophia’ya uzattı ve “Pekâlâ, seni bilgilendirmeme izin ver!” dedi.

Artan endişesi ve merakıyla Claire kalabalıktan uzaklaşan ka­ dını bir asansöre doğru takip etti. Kapılar açılıp da kadın içeri 24


Tutku Oyunları

“Özür dilerim, ama nereye gittiğimi öğrenene kadar bu asansöre binmek istemiyorum.” Tam da o anda kendisine doğru gelen kararlı ayak seslerini duydu. Sesin kaynağına döndü ve geçmişinden gelen bir yüzle karşılaştı. Çok güzel bir takım elbise giymiş olan adam, sarsılmaz adımlarla yanına yaklaştı. Claire’in zihni anılarla doldu. Bu adam ona hep nezaket­ le yaklaşmıştı, belki de sadece son görüşmeleri dışında. Tony, malikânesindeki araba anahtarlarının dolabını bilerek mi açık bırakmıştı? O da Tony’ninplanının birparçası mıydı? Onun yap­ tıkları yüzünden mi hapishaneyi boylamıştı? Bu sorular ve çok daha fazlası aklını kurcalamasına rağmen dudaklarını birbirine bastırdı. Şimdi bunları konuşmak için uygun bir yer ve zaman değildi. Dışarıya yansıyan tek şey Tony’nin şoförüne yönelttiği ateş saçan gözleriydi. “Bayan Claire, Bay Rawlings yukarıda ve sizi görmek istiyor.” “Eric,” demeyi başardı Claire sıktığı dişlerinin arasından. “Evet, şimdi, eğer asansöre binerseniz sizi memnuniyetle onun yanına götürebilirim.” Eric görevli kadına baktı. “Teşek­ kürler, Bayan Nichols’le buradan sonra ben ilgileneceğim.” Kadın herhangi bir onay almak için Claire’e bakma zahmeti­ ne girmedi. Başını salladı ve uzaklaştı. Sakin görünmesine rağmen Claire’in sesi son derece sert ve güçlüydü. “Eric, Bay Rawlings’e artık özel gösteriler yapma­ dığımı söyle lütfen. Eğer beni görmek istiyorsa kendisi bana gelebilir.” Claire’in dirseğini tutan Eric, onu hâlâ kapıları açık olan asan­ söre doğru ilerletti. Sesi kısık, ama kararlıydı. “Bayan Claire, et­ rafta bir sürü insan var. Belki de bu kez bir istisna yapabilirsiniz.” 25


Aleatha Romig

Onun kararlılığı karşısında şaşıran ve dokunuşu yüzünden afallayan Claire, itaatkâr bir biçimde asansöre doğru yöneldi. Kapılar kapanınca dirseğini çekti ve asansörün yukarıya doğru hareket ettiğini hissetti. Bu, misafirler tarafından kullanılan bir asansör değildi, muh­ temelen St. Regis personelinin kullandığı sanayi tipi bir asansör­ dü. Paslanmaz çelik duvarlar parmak izleriyle kaplıydı ve yerdeki büyük, siyah hasır Claire’in apartmanındaki servis asansörünü anımsatıyordu. Kapılar açılırken Eric kibar bir şekilde döndü ve “Bayan Nic­ hols, size yardımcı olabilir miyim?” diye sordu. Claire bunun şu anlama gelip gelmediğini merak etti: Sizi bu asansörden zorla çıkarmamı mı istiyorsunuz? Soğukkanlılığını koruyor olsa da konuşurken kelimeleri kesik kesikti. “Teşekkür ederim, ama kendi başıma yürüyebilece­ ğime inanıyorum.” Claire bu adamdan hiç hoşnut değildi, ama Eric’in de Anthony Rawlings’in etrafındaki herkesin yaptığı şeyi yaptığını biliyordu: Emirlere uymak. Asansörden çıkarak aydın­ lık ve boş bir koridora adım attılar. Topuklarının sesi beton ze­ minin üzerinde yankılanıyordu. “Nereye gittiğimizi biliyor gibi göründüğüne göre seni takip edeceğim.” Eric başını salladı. “Evet, efendim, bu taraftan lütfen.” Başka seçeneği var mıydı ki? Asansörün kapıları artık kapan­ mıştı ve kapıların yanındaki bir alıcı içeriye girebilmek için bir anahtar gerektiğini gösteriyordu. Koridorda kaçılabilecek bir­ kaç yer vardı. Önlerinden geçtikleri kapıların üzerindeki lev­ halarda içeride neler olduğu yazıyordu: Isıtma/Klima, temiz­ lik malzemeleri ve kişisel malzemeler. Koridorun sonundaki kapı etiketlenmemişti. Eric kapıyı açtı ve Claire’in geçmesi için 26


Tutku Oyunları

kenara çekildi. Attığı her adımla devam edebilmesi biraz daha zorlaşan Claire içeri girdi. En çok istediği şey Harry’yi aramaktı, ama o da Sijo’daki sorunla ilgileniyordu. Omuzlarını dikleştirdi ve lüks bir fuayeye girdi. Bu yolculuğun sonunda kimi bulacağı­ nı biliyordu. Önünde iki seçenek vardı; bir asansör ve çift kanat­ lı kapılar. Bu asansörün kapıları altın aynalarla süslenmişti. Eric çift kanatlı kapıların yanındaki elektronik okuyucuya bir kart yerleştirdi ve Claire kilitlerin açıldığını duydu. Anthony Rawlings’in şoförü ve sağ kolu büyük kapılardan birini açtı. Claire, San Francisco St. Regis Otelinin tepesindeki lüks çatı katının eşiğinden içeriye girdi. Vücudundaki her bir hücre al­ tın asansöre doğru koşmasını haykırsa da ilerlemeye devam etti. Eric’i güzel bir oturma alanına doğru çıkan sarmal merdivenle­ re doğru takip ederken, attığı her adımda çıkan topuk sesleri­ ni duydu. Birkaç kanepe, masa ve diğer odalara açılan kapılarla özenle döşenmiş odanın ilerisinde yerden tavana kadar uzanan pencereler vardı. Claire onun jöleyle şekillendirilmiş saçlarını, alışılagelmiş Armani smokininin pantolonunu ve mükemmel bir şekilde ütülenmiş beyaz ipek gömleğini gördü. Claire sahip olduğu takımların sayısını hatırlayamıyordu, ama çok fazla olduğu­ nu biliyordu. Tony’nin iri bedeni pencerelerin yüksekliği ya­ nında ufacık görünüyordu. Ardındaki gökyüzü, Golden Gate Köprüsüyle inanılmaz bir günbatımı manzarası yaratan renk­ lerle doluydu. Claire’in içinde büyüyen öfke onun sesini duyduğunda yatış­ tı. Tony alışılmadık bir öfke yayıyordu. Sağ elinde sıkıca tuttuğu telefondan zavallı birine bağırıyordu. Sol eliyle bir şeyi büküp duruyordu; pencerelerin kenarındaki perdeleri tutan kordonu. 27


Aleatha Romig

“Orada olmayacak ve o adam da orada kalmaya devam ede­ cek. Hayır, bu kabul edilemez. Plan buydu. Eğer sen yapamaya­ caksan yapacak birini bulurum.” Eric ve Claire’in içeri girdiğini duyan Tony arkasını döndü. Gözlerinden ateş çıkıyordu. İrisle­ rindeki koyu karanlığa rağmen içlerinde alevler parlıyordu. Cla­ ire kendisine güven vermesi için bir işaret aradı, ama bulamadı. Karşısındaki adamın öfkesinin büyüklüğünü bilerek titredi. Asansöre bindiğinden beri sessizce prova yaptığı itirazları Tony’nin hiddeti karşısında kayboldu. Tüm kalbiyle onun öfke­ sinin kaynağı olmamak için dua etti. “Yirmi dakika, bekliyor olacağım.” Tony telefonu kapatıp pantolonunun cebine soktu. “Teşekkürler Eric. Bayan Claire be­ nimle kalacak. Diğer sorunumuzla ilgilen. Yemeğe geç kaldım ve bu beni çok sinirlendiriyor.” “Evet Bay Rawlings. Yirmi dakika?” “Bir saniye bile geçmesin.” Kapıya dönerken Eric başını salladı. “Evet efendim.” Kaşla göz arasında Eric kayboldu ve Claire alt kattaki kapıların kapan­ dığını duydu. Çantasını sıkıca kavradı ve şimdi kolundan sarkmakta olan ipek şalını gergin bir şekilde okşamaya başladı. Eric de onu huzur­ suz ediyordu, ama gidişi çok daha sinir bozucuydu. Eski kocasının karşısında endişeyle durmaya devam etti. Başını dikleştirerek çe­ tin, ama saygılı bir sesle konuşmaya çalıştı. “Tony, lütfen, açıklar...” Tony, Claire’in cümlesinin bitmesine izin vermedi. Bir anda bedenleri birbirine değdi ve Tony’nin güçlü kavrayışıyla Claire’in çenesi havaya kalktı. Sert sözlerini dile getirirken ılık nefesi Claire’in yüzüne vurdu. “Senin başka bir adamla birlikte geleceğin sosyal bir etkinlikte yer almak gibi bir niyetim yok. Böyle bir şeyi düşündüğün için tam bir aptalsın.” 28


Tutku Oyunları

Midesinden yükselen bulantı dizlerinin titremesine neden olsa da Claire’in sesi sakin kaldı. “Bu yemeğe katılmayı haftalar önce kabul ettim ve bu akşama kadar da senin geleceğinden ha­ berim yoktu.” Ciaire’in gözlerinin içine bakarken Tony onu daha sıkı bir şekilde tuttu. “O halde muhbirin de Sijo’daki güvenlik duvarı kadar beceriksizmiş.” Sakin bir şekilde durmasına rağmen Claire’in gözlerinden ateş çıkıyordu. “Ne yaptın sen?” “Hiçbir şey... Ve arkadaşların bu ihlali kamuya açıklamak gibi bir hata yapmadıkları sürece de hiçbir şey olmayacak.” Claire hareketsiz kaldı. Nezaket kuralları ondan kaçmasına izin vermiyordu. Ancak gözleriyle ona bağırmaya devam etti. “Neden?” Tony elini yüzünden çekince Claire boynunu ve omuzlarını gevşetti. Bir adım geriye giderek önündeki adamı inceledi. Tony hâlâ çok sinirliydi, ancak Claire’in sebebini öğrenmesi gereki­ yordu. “Bunu neden yaptın?” “Sana söylemiştim Claire. Zaafını biliyorum, diğerleri için endişeleniyorsun. Nedenini Tanrı bilir, ama bir sebepten ötürü Amber McCoy sana nazik davranıyor. Şirketi zarar görmeye­ cek.” Tony sustu ve pencere kenarına gitti. Turuncu ve kırmızı tonlarındaki gökyüzü artık kararıyordu ve suni ışıklandırmayla parlayan köprünün ötesindeki şehir minik ışıklarla bezeniyor­ du. Topuklarının üzerinde dönen Tony’nin hükmedici sesi yük­ sek tavanlı odada yankılanırken gözleriyle Claire’i yiyip bitirdi. “Eğer emirlerime itaat edersen.” Claire’in kalbi durdu, dizleri titredi ve midesi bulandı. Bu, kâbusuydu, en büyük korkusuydu. Üstünlüğün kendi elinde 29


Aleatha. Romig

olduğuna inanmıştı. İç sesi onu uyarmaya çalışmıştı, ama Claire dinlememişti ve şimdi çok geçti. Aniden Tony’nin yüzündeki ifade değişti. “İyi misin? Yüzün bembeyaz oldu.” Sadece saniyeler önce sert ve otoriter olan sesinde endişe mi vardı ? “Oturmam gerek.” Tony, Claire’in beline sarıldı ve onu deri bir kanepeye götür­ dü. Claire’in dizleri büküldü ve kanepeye otururken bedenini ter bastı. Başını dizlerine yaslayıp nefes almaya çalıştı. Tony’nin parlak ayakkabılarının uzaklaşmasını ve sonra geri dönmesini izledi, ardından güven veren sesi yardım teklifinde bulundu. “İşte, bir bardak su, iç.” Claire başını salladı. Midesi bulanmaya devam ediyordu ve eğer suyu içerse kusmaktan korkuyordu. “Akşam yemeği bir saat içinde başlamak üzere. Yakın bir za­ manda bir şeyler yedin mi ?” Bir sıcaklık dalgasının ardından gelen serinliği hisseden Cla­ ire başını kaldırdı ve karşısındaki gitgide yumuşayan gözlere baktı. “Hayır. Yemedim,” derken bedenindeki titreme sesine de yansıdı. Titremesinin nedeninin mide bulantısı mı, yoksa Tony mi olduğunu bilmiyordu. “Aşağıya seninle birlikte inmek iste­ miyorum.” Gücünü kazanmaya çalışarak biraz daha dik oturdu. “Sijo, Amber ve Simon için buradayım.” Tony’nin bakışları, Claire’in alışılmadık bir şekilde bembe­ yaz olan yüzünde kaldı. Bununla birlikte bedeni dikleşirken sesi de biraz daha sertleşti. “O halde dediğimi yapacaksın.” Claire’in gücü tükenmişti. Bir kez daha başını eğdi ve daha önce birçok kez sormuş olduğu o soruyu sordu. “Ne yapmamı istiyorsun?” 30


Üçüncü Bölüm Girişimciler, sadece engel vefirsat arasında küçük birfark olduğunu anlayanlar ve bunları kendi avantajlarına çevirebilenlerdir.

—Niccolo Machiavelli

S

ophia, Anthony Rawlings’in Claire Nichols’le olan evlili­ ğini anlatan Hilary’yi dinledi. İkisinin de bu geceye ka­

tılacağını söylerken Hilary’nin heyecanı artmaya devam etti. Sophia’nın ilgiliymiş gibi görünmeye çalışmasına gerek yoktu, bu bir televizyon programından çok daha iyiydi. Bu tarz ent­ rikaların gerçek hayatta var olduğuna inanamıyordu. Claire Nicholsun masalarına gelmesini merakla bekliyordu. Bayan Cunningham’a göre, Bayan Nichols şaşırtıcı derecede çekici ve cana yakın bir kadındı. Şampanyasını yudumlamak, kalabalığı görmezden gelmek ve Hilary’yi dinlemekle meşgul olan Sophia, çantasından gelen titreşimi neredeyse fark etmeyecekti. Hilary’den özür dileyerek telefonuna baktı ve Bay George’dan üç çağrı gelmiş olduğunu gördü. Balo salonundan çıkıp sessiz koridora giderek çağrılara geri dönüş yaptı ve telefon daha ilk çalışında açıldı. “Bayan Burke, ben de size ulaşmaya çalışıyordum.” “Bu akşam biraz meşgulüm, Bay George. Sizin için ne yapa­ bilirim?”


Aleatha Romig

“Gizemli alıcı bu akşam ikimizle de tanışmak istiyor.” Sophia omuzlarındaki yükün altında ezilmemek için duvara dayandı. “Bu akşam mı? Kocamla birlikte çok önemli bir etkin­ likteyim. Buradan ayrılamam.” Bay George kararlılıkla devam etti. “Alıcı, San Francisco’daki Saint Regis Otelinde ve on beş dakika içinde ikimizin de orada olmasını istiyor. Belki de siz gelene kadar onu oyalayabilirim.” Sophia üstü kapalı tabaklarla dolu olan servis arabalarını ilerleten garsonlara baktı. “Bay George, ben Saint Regis’teyim. Nerede buluşmamız gerekiyor?” “Resepsiyon masasının önünde, saat sekizden önce...” Sophia saatine baktı: 19.46. “Zamanında gelebilecek misi­ niz?” diye sordu. “Evet, şu anda bir taksideyim. Yarım saattir size ulaşmaya ça­ lışıyordum.” “Orada olacağım.” Sophia görüşmeyi sonlandırdı ve heye­ canını bastırmaya çalıştı. Durumu Dereke açıklaması ve sadece kısa bir süre için balo salonundan ayrı kalacağını belirtmesi ge­ rekiyordu. Gerçekten de alıcının bu otelde buluşmak istemesi ne büyük bir şanstı.

Elini tutan büyük elden sıcaklık yayılıyordu, ancak bu sert kav­ rayışın onu rahatlatmak gibi bir amacı yoktu. Bir uyarıydı. Tony açıkça belirtmişti: Claire emirlerine itaat edecekti. Her zamanki cömertliğiyle en önemli olanlarını kibar bir şekilde hatırlatmış­ tı: Ne diyorsam onu yap, halkın içinde başarısız olmak gibi bir seçeneğin yok ve mükemmel bir arkadaş ol. Bu akşamki görevleri, işte, bu üç kurala itaat etmeyi gerek­ tiriyordu. Sijo Gaming’in bugünkü sıkıntılarından tamamen 32


Tutku Oyunları

kurtulmasını sağlamak amacıyla Claire, Öğrenme Güçlüğü Ulusal Merkezinin galasına Anthony Rawlings’in partneri ola­ rak katılmak zorundaydı. Omuzlarını örten şalı titremesini giz­ lemekte başarısızdı. Claire, çatı katındaki özel altın asansörün aynalarındaki mükemmel yansımasına baktı. Aşağı doğru indikleri her katla birlikte bu yeni gerçeklik yü­ zünden başı dönüyordu. Belki bir gün beklenmeyeni beklemeyi öğrenebilirdi ve Tony’nin hareketlerine şaşırmazdı. Ancak tıpkı geçmişlerinde olduğu gibi, Anthony Rawlings’in Claire’in hayatına her girişin­ de beklenmedik değişimlerin olması ihtimali hep vardı. Geçen son bir saati hatırlayan Claire yeni gerçekliğine boyun eğdi. Hayali satranç oyunlarında Anthony Rawlings, Claire’e şah çekmişti. Attığı her adımda Tony de karşı atağa geçiyordu. Ak­ şam yemeklerini herkesin gözü önünde yemek istediği zaman Tony yalnız yemelerini sağlamıştı. Onu böyle bir etkinlikte şa­ şırtmak istediğindeyse, Tony yeniden bir araya geldiklerini gös­ termek amacıyla burayı bir sahne haline getirmeyi seçmişti.

Claire, St. Regis’in çatı katında soğukkanlılığını yeniden kazan­ dıktan sonra Tony odaya peynir ve kraker sipariş etti. Claire on­ lardan atıştırıp sodasını yudumlarken Tony, çantasını vermesini istedi. Claire bunu yapmak istememesine rağmen olaylardaki son değişiklik ve Tony’nin tanıdık otoriter tavrı karşı koyabil­ mesine engel oldu. Sadece birkaç dakika içinde dünyası onun kontrolü altına girmişti. Zarif, siyah çantayı alan Tony, Claire’in iPhone’unu çıkar­ dı ve telefonu kapadıktan sonra ipek gömleğinin göğüs cebine 33


Aleatha Romig

yerleştirdi, ardından çantanın içindeki her bir fermuarı açarak içini kontrol etti. Sonunda dayanamayan Claire, “Ne arıyorsun?” diye sordu. “İş telefonunu.” “Burada değil, evde bıraktım.” Bu açıklama her yönüyle doğruydu, ancak o bir iş telefonu değil, Courtney’yle tek ileti­ şim kaynağıydı. “Hatırlayacağın gibi, bu tarz etkinliklerde tüm ilgin bende ve verilen görevlerde olmalı. Sanırım bu akşam Sijo Gaming’i temsil ediyorsun.” Biraz önce bir şeyler atıştırmasına rağmen Tony’nin, Simon’ın şirketinden bahsetmesi Claire’in midesini bulandırdı. Tony’nin sesi ve yüzü sertleşti. “Şirketi aşağıdaki bir­ çok insanın önünde temsil etmenin yanı sıra, davranışların da şu anki durumlarını çözmek konusunda yardımcı olacak ya da...” derken Tony durakladı, “mevcut durumlarını tüm insanların öğ­ renmesine neden olacak.” Claire başını salladı, ama sonra onun sözlü cevaplar istediği­ ni hatırlayarak, “Anlıyorum,” diye cevap verdi. “Anladığına sevindim. Gece bittikten sonra telefonunu geri alacaksın. Yeterince işin olduğunu sanıyorum, dikkatini dağıta­ cak başka bir şeye gerek yok.” Sonra Claire’e bir kâğıt uzattı. Daha önceki haber makalele­ riyle ilgili zihnindeki dolaba kilitlemiş olduğu anılar aniden yü­ zeye çıktı. Buna benzer durumların hiçbiri iyi sonuçlanmamıştı. Meredith Banks’in yazdığı yazı ve Simon’ın ölümüyle ilgili ha­ berler... Bu akşamki bilgiler bu kadar dramatik olmayabilirdi ge­ reksiz ama sonrasında yaşanacaklar olabilirdi. Tony’nin elindeki kâğıdı alırken Claire’in elleri titriyordu. “Nedir bu?” diye sordu. 34


Tutku Oyunları

“Bir basın açıklaması. Basın sözcüm sen buraya gelmeden he­ men önce yayımladı.” Tony gülümseyerek ekledi. “Shelly’den bir mesaj aldım, çoktan her yere yayılmış.” Claire’in midesi düğümlendi. Hamle, karşı hamle, oyun de­ vam ediyordu. Claire önündeki sayfaya odaklandı. Associated Press - 24 Mayıs 2013 Raıvlings Şirketler Grubunun CEO’su Bay Anthony Raıvlings, halkın bu zor zamanlarda sabırlı davranmasını istiyor. İki yıl önce tüm dünyayla birlikte kandırıldığına inanıyor. Tüm koşullara ve görünenlere rağmen eski karısı Claire Nichols’ün (Raıvlings) cinayete teşebbüs suçlaması­ na ilişkin olarak masum olduğuna ikna olmuş durumda. Bay Raıvlings, Bayan Nichols’le yaptığı birkaç özel gö­ rüşmenin sonunda gerçekleri anlamış. Dünya çapındaki imparatorluğunu kurmasına yardımcı olan içgüdülerini ve kalbinin sesini dinleyen Bay Raıvlings, Bayan Nichols’ün masum olduğundan artık emin. Iowa Eyaletinin haksız yargılamasını düzeltmek ama­ cıyla Bay Raıvlings, hâkim kararını tersine çevirmeye ça­ lıştı. Kısa bir süre sonra Vali Bosley ile bizzat görüştü ve Bayan Nichols için a f istedi. Jane Allyson’m yardımı ve eski Vali Richard Bosley’nin imzasıyla masum Claire Nichols affedildi ve 9 M art 2013 tarihinde serbest bırakıldı. Bay Raıvlings ilk başta bu afla ilgili olarak ilişkilendirilmek istemediğine pişman. Aynı zamanda, neredeyse ölümüyle sonuçlanan ve yanlış suçlamalara neden olan zehirleme işinden kimin sorumlu olabileceğine dair gelen 35


Aleatha Romig

sorulara cevap vermeyi reddediyor. Sadece, “Bu kişisel bir konu” diye açıklıyor. Bay Raıulings’in yanında uzun zamandır çalışan bir­ kaç kişinin işine son verilmiş olduğu rapor edilmiştir. Şu anda Bay Raıvlings, Bayan Nichols’le olan ilişkisini tazelemeye odaklanmış durumda, ilişkilerinin karmaşık ve tutkulu olduğunu doğruluyor ve böylesine önemli bir za­ manda birazcık mahremiyet istiyor. Okuduklarım sindirmeye çalışırken Harry yi düşünen Clai­ re’in midesi bulandı. Tony bunun yayımlandığını mı söylemişti? Harry bu haberi görmüş müydü? Yoksa Sijo’da Tony’nin neden olduğu sorunları çözmekle mi meşguldü? Claire onu aramak ve her şeyi açıklamak istiyordu, ama böyle bir seçenek yoktu. Belli ki haberi göstermeden önce Tony’nin telefonu alma sebebi buydu. “Bunu neden yapıyorsun?” Claire’in gözleri yaşla doldu. Elindeki kâğıdı bir masanın üzerine bırakırken artık güçlüymüş gibi davranamıyordu. “Sana karşı hissettiklerimi ifade etmeye çalıştım. Hatta geç­ mişteki davranışlarım yüzünden özür diledim ve açıklamaya çalıştım.” Sesi tekrar sertleşirken Claire onun kendine hâkim olmaya çalıştığını fark etti. “Yine de sen bu etkinlikte başka bir adamla utanmazca gösteriş yapıyorsun.” Belki sebebi yediği yemekti, ama Claire’in gücü geri geliyor­ du. “Gösteri^yapmıyordum. Biz, sen ve ben boşandık. Bu...” der­ ken basın açıklamasını eline aldı, “yanlış. Affımı sen istemedin. Bununla hiçbir ilgin yok.” “Peki, iddialarımı kim yalanlayacak? Vali Bosley mi ? Hayır, o öldü. Jane Allyson mı ? Sanmıyorum.” 36


Tutku Oyunları

“Neden Tony? Jane’e ne yaptın?” Zaferle sırıtan Tony ayağa kalktı ve Claire’e tepeden baktı. “Yine beni gözünde büyütüyorsun. Gururlanmalıyım sanırım.” Claire de karşısına dikilmek için ayağa kalktı. “Ne yaptığını söyle bana.” “Birazcık sorumluluk üstlenmem mümkün olsa da şüphelen­ diğin gibi bir şey yok. Bayan Allyson şu anda Des Moines’teki en saygın hukuk firmalarından birinden gelen bir iş teklifinin tadını çıkarıyor.” Telefonunu kontrol eden Tony bir mesaj oku­ du. Bedeni rahatladı ve konuşmaya devam etti. “Bu sohbet her ne kadar aydınlatıcı olsa da daha sonra devam edebiliriz. Saat neredeyse sekiz oldu ve bildiğin gibi yemek yedide başladı. Ha­ tırlıyor olabilirsin, geç kalmaktan hoşlanmam.” Claire çatı katma girdiğinden beri ilk defa Tony önündeki kadını inceledi. “Tanrım, Claire, çok güzel görünüyorsun. Bu akşam bana eşlik edecek olan birinin giymesi gerektiği gibi bir elbise alman konusunda şüphe ettiğimi itiraf ediyorum. Hatta yatak odasında senin için alınmış bir elbise bile var, ama seçimin hoşuma gitti.” Claire’i tepeden tırnağa inceleyerek öne doğru birkaç adım attı ve büyükannesinin kolyesinin incisini kaldırdı. Konuştuğunda gözleri zaferle parlıyordu. “Evet, makyajını tazeledikten sonra birleşme yemeğimize katılmak için hazır olacağımızı sanıyorum.” Krem rengi inciyi nazikçe bırakarak elinin tersini Claire’in yanağına usulca sürttü. Sesinde sahte bir şefkat vardı. “Bu kadar gergin durma sevgilim, bu mutlu bir olay. Akşam yemeğimizin herkes tarafından görülmesini istemiştin, dileğin benim için bir emirdir. Ayrıca buraya Sijo Gaming’i temsil etmeye geldin. Bu durum bu küçük şirketin daha çok tanınmasını sağlayacak.” 37


Aleatha Romig

Claire’in küçük ellerini kendi ellerine alan Tony onları sıktı ve “Her iki taraf da kazanacak,” dedi. Claire omuzlarını dikleştirdi. Gözleri, neredeyse kaybetmiş olduğu savaşı yeniden kazanmayı umuyordu. Zümrüt yeşili göz­ lerinin ateş saçmasına ve sesinin biraz daha güçlü çıkmasına rağ­ men itaatkâr bir tavırla, “Nerede hazırlanabilirim?” diye sordu. Tony onu yukarı kata yönlendirirken Claire onun sakinleşti­ ğini fark etti. Sözlü kavgayı o kazanmıştı. Eğer Claire tartışmayı ya da boyun eğmemeyi seçseydi Sijo zarar görecekti. Claire’e se­ çim şansı vermemişti. Bu ve biraz önce aldığı mesaj onu yumu­ şatmış gibi görünüyordu. O ilgisini telefon, mesaj ve etrafındaki diğer şeylere yönlendirebilirken, Claire kendisinin neden bunu yapamadığını merak etti. Ensesindeki tüylerin diken diken ol­ duğunu hissederek bu soruyu dile getirmemeye karar verdi. Yatak odasındaki büyük banyo, odayı her açıdan aydınlatma kapasitesine sahip olan elektrik düğmeleriyle doluydu. Bastığı her düğmeyle birlikte cam, krom, ayna ve fayanslar ışıldadı. Cla­ ire yansımasına baktı. Birçok yönden Amber’ın evinde kalan kadına benziyordu, ancak şakaklarındaki ağrı, solgun teni ve gözlerinin ardındaki zonklama eskiden olduğu kadını hatırlatı­ yordu: Bayan Anthony Rawlings. Pudra, allık ve ruj solgunluğunu gidermeye yardımcı oldu ve çantasından aldığı birkaç ilaç da eninde sonunda ağrılarını din­ direcekti. Claire anca bu kâbus sona erdiğinde gerginliğinden kurtulacağına inanıyordu. Buna rağmen banyodan çıktığında Armani ceketi ve kravatıyla bekleyen Tony’yi görünce maskesi­ ni taktı ve kusursuz bir eş gibi göründü. Eski alışkanlıklar kolay kolay bırakılmıyordu. 38


Tutku Oyunları

Dakikalar önce Sophia, Saint Regis Oteli’nin kalabalık lobisin­ de hızla yürüyordu. Saatine tekrar baktı: 19.56. İnsan denizi­ nin karşı tarafında, iyi bir takım elbise içindeki uzun boylu bir adamla konuşan Bay George’u gördü. Geldiğini fark ettiklerin­ de iki adamın duruşu da rahatladı. Acaba gelmeyeceğinden mi endişelenmişlerdi ? “Üzgünüm, geciktim. Büyük balo salonu düşündüğümden biraz daha uzakmış.” Bay George gergince gülümsedi. “Sophia, seni Eric Hensley’le tanıştırayım. Bay Hensley, bu bizim yetenekli sanatçımız Bayan Sophia Burke.” Eric elini uzattı. “Bayan Burke, sonunda sizinle tanışabildiğim için çok memnunum. Akşamınızı böldüğüm için özür dilerim. Bu buluşmanın size çok fazla sıkıntı vermediğini umuyorum.” Sophia gülümsedi. “Eh, gördüğünüz gibi koridorun sonun­ daki gala için giyinmiş durumdayım, ancak tablolarıma yaptığı­ nız cömert ödemeden sonra, bu isteği reddedebilmem mümkün değildi.” “Bayan Burke, özür dilerim. Tablolarınızı görmüş ve her ne kadar çok beğenmiş olsam da onları satın alan ben değilim. Baş­ kasını temsil etmek adına buradayım. İşverenim ikinizle özel olarak buluşmak istiyor.” “Özel olarak mı?” diye sordu Sophia. “Bu görüşmenin fazla uzun sürmeyeceği söylenmişti. Kocam beni bekliyor, yemek kısa bir süre sonra servis edilecek.” “Anlıyorum Bayan Burke. İşverenime bildirmeme izin verin o zaman...” 39


Aleatha Romig

Bay George’un yüzündeki şok ifadesi Bay Hensley’nin keli­ melerinden çok daha fazlasını söylüyordu. Sophia araya girdi. “Hayır, özür dilerim. Elbette, işvereninizle tanışmak isterim. Burada buluşacağımızı umuyordum.” Eric devam etti. “Evet, yukarıdaki kral dairelerinden birinde görüşeceksiniz.” Sophia iki beyefendiye başını salladı. “Tamam, hadi, gidelim.” Bunun üzerine üçü birlikte asansörlere doğru yürümeye baş­ ladılar. İçeri girdiklerinde Eric okuyucuya bir kart yerleştirdi ve yirmi yedinci katın düğmesine bastı. Kral daireleri çatı katının bir kat altında yer alıyordu. Asansör çıkmaya devam ederken Eric cep telefonunu çıkardı. “İşverenime mesaj atmalıyım. Oda­ ya varmak üzere olduğunuzu öğrenince çok mutlu olacak.”

Anthony ve Claire, Claire’in daha önce yapmış olduğu gibi bek­ leme salonunun içinden geçmedi. Altın asansörün kapıları açıl­ dığında iyi giyimli bir beyefendi onları karşıladı. “Bay Rawlings, bu akşam bizimle olduğunuz için çok mutluyuz.” Tony adamın elini sıktı. “Evet, Bay Wilkins, geciktiğimiz için üzgünüm. Partnerim iyi hissetmiyordu, ama her şey düzeldi.” Tony başını Claire’e doğru eğdi ve “Kendisini hatırlıyorsunuzdur, Claire,” diye ekledikten sonra bir anlığına durakladı. “Nichols.” Claire de elini uzattı. “Bay Wilkins, sizi tekrar görmek çok güzel.” Şok olmuş gibi görünmesine rağmen Bay Wılkins, Claire’in elini tuttu ve hafifçe gülümsedi. “Bayan Nichols, evet. İkinizi birlikte görmek büyük bir şaşkınlık...” Adam kendisini topla­ dı. “Her zaman bir zevk.” Tekrar Tony’ye dönerek, “Şimdi Bay 40


Tutku Oyunları

Rawlings ve Bayan Nichols, eğer beni takip ederseniz sizi tak­ dim edelim,” dedi. “Konuşma yapmak için burada olsam da aynı zamanda Shedis-tics’i temsil ediyorum ve Bayan Nichols de Sijo Gaming’i temsil ediyor.” Bay Wilkins olumlu anlamda başını salladı ve takdimin doğru bir şekilde yapılacağına söz verdi. Tony, Claire’in elini bir kez daha tuttu ve balo salonuna doğru giden Bay Wilkins’in yol göstermesine izin vererek adımlarını yavaşlattı. “Eh, bu görüş­ meden anladığım kadarıyla sadece alacağımız tepkiler bile bu akşamın eğlenceli geçmesini sağlayacak,” diye fısıldadı. Claire de gülümsedi ve “Benim kullanacağım kelime eğlenceli olmazdı,” diye yanıtladı.

Claire’in hazırcevap oluşu Tony’yi keyiflendirdi. Yumuşak sesiy­ le bunu belli etse de tutuşunda ve sözlerinde gizli bir uyarı vardı. “Dikkatli olun Bayan Nichols, yeni elde ettiğiniz bağımsızlığı­ nız başınızı belaya sokmasın.” Güneyli çekiciliğini kullanan Claire, “Neden Bay Rawlings,“ diye sordu. “Başımın zaten yeterince belada olduğunu sanıyorum.” Kapılar açılırken ikisi de sessizleşti ve bir sunucu onları tak­ dim etti. “Bayanlar ve baylar, Bay Rawlings ve partneri Bayan Nichols’ü takdim etmekten onur duyuyoruz.” Bir anda salonu kaplayan sessizliği odanın içinde yankılanan alkışlar izledi. Bir­ kaç garson dışında odadaki insanlar durup onlara baktı. Sunucu devam etti. “Rawlings Şirketler Grubundan Bay Rawlings’in, bu akşamın önemli bir konuşmacısı ve Shedis-tics’in bir temsilcisi 41


Aleatha Romig

olarak bizimle birlikte olmasından dolayı çok mutluyuz. Bayan Nichols de Sijo Gaming’in bir temsilcisi olarak aramızda bulu­ nuyor.” Salonda daha fazla alkış yankılandı. Tony, Claire’in be­ lini tuttu ve kalabalığın içine adım attılar. Anında bu akşamın onur konuklarıyla tanışmak ve konuşmak isteyen insanlar tara­ fından çevrildiler.

42


Dördüncü Bölüm

Uzun zamandır beklenen bir şey sonunda geldiğinde beklenmeyenin şeklini alır.

—Mark Twain

B

uzlu suyunu aralıklarla yudumlayan Claire sahnenin solun­ daki baş masada oturuyor ve Tony’nin konuşmasını dik­

katle dinliyordu. Akşam ilerledikçe oynadığı her sahne giderek kolaylaşıyordu. Sonuçta bu rolü kendisi yaratmıştı, Claire mü­ kemmel çift şovlarındaki başroldü. Kusursuz performansındaki tek sorun, zihninin gerisinde duran göz korkutucu endişeydi. Düşünceleri Harry ve Amber’a her kayışında onları zihnindeki dolaba kaldırıyordu. Sijo’da neler olduğunu ve bu akşamla ilgili her şeyi öğrendiğinde, Harry’nin yumuşak mavi gözlerinde beli­ recek acıyı düşünürse bu maskaralığa devam edemezdi. Tony’nin konuşması Öğrenme Güçlüğü Ulusal Merkezine ve başarılarına odaklanmıştı. Claire, Tony’nin önündeki tablete doğru düzgün bakmadan, istatistiklerle filozoflardan mükem­ mel bir şekilde alıntı yaptığını fark etti. Üst katta yaşamış ol­ dukları gibi bir tartışmadan daha yeni çıkmış bir insanın, nasıl böylesine kusursuz hareket edebildiğini merak etti. Kusursuz olan sadece konuşması değildi, onunla ilgili her şeydi; diğerleriyle konuşma şekli, dikkatli bakışları ve hatta


Aleatha Romig

akşam yemeği esnasındaki canlı sohbetleri... Tony’nin toplum içindeki varlığı Claire’i her zaman büyülemişti ve büyülemeye devam ediyordu. Bu kadar başarılı olmasına şaşmamalıydı. Bu, Anthony Rawlings çekiciliğiydi. Zamanla Claire de o anda ne durumda olduğunu unuttu ve Tony’nin partneri rolünde kay­ boldu. Tony’nin istediği buydu ve Claire Nichols, Anthony Rawlings’in istediği şeyi her zaman elde ettiğini biliyordu. Konuş­ manın sonlandırılmasını dinleyen Claire kendisini karşısındaki yakışıklı, başarılı adama beğeniyle gülümserken onu alkışlarken buldu. Tony kürsüden başını kaldırdığında ve gözleri buluştuğun­ da Claire’in bir kez daha Bayan Anthony Rawlings olduğu bir an yaşandı. Tony’nin takdirle dolu kahverengi gözleri ona yö­ nelmişti. Bu, sizi tanıyan ve gerçekten kim olduğunuzu anlayan biriyle paylaşılan bir bakıştı. Tony’nin hayatında böyle kaç insan vardı? Tahliyesinden sonraki birkaç ay içinde Claire, arkadaşlarıyla ve ailesiyle ilişkilerini yeniden canlandırmıştı ve hatta yeni arka­ daşlar edinmişti. Peki, ya Tony kime sahipti? Tony yerine otururken Claire’in eline uzandı ve nazikçe y a­ karı kaldırdı. Bu kez tutuşunda bir uyarı yoktu. Gözlerini eski karısının gözlerinden ayırmadan başını eğdi ve dudaklarını hafifçe tuttuğu elin üzerine sürttü. Bu sıcak ve hafif dokunuş Claire’i gülümsetti. Ancak o zaman etrafındaki seyircileri hatır­ ladı. Yanakları kızardı ve “Çok güzel bir konuşmaydı Bay Rawlings,” diye fısıldadı. Tony’nin gülümsemesi odayı aydınlattı. “Teşekkür ederim Bayan... Nichols, siz de muazzam derecede çekicisiniz.” 44


Tutku Oyunları

Sahnede bir başkası konuşmaya başladı, ancak yakınlardaki hoparlörden gelen sesin yanında onlarınki sadece fısıltıdan iba­ retti. Claire kaşlarını kaldırdı ve “Muazzam mı?” diye sordu. Böyle bir kelimeyi Tony’den duymak oldukça garipti. Tony, Claire’in yumuşak elini nazikçe sıktı. “Muazzam.” Bir­ birlerine gülümsediler ve Öğrenme Güçlüğü Merkezinden bir kadının destekleri için teşekkür eden konuşmasını dinlemek üzere döndüler.

En ilginç sohbetlerini yemek servis edilmeden önce ettiler. Gerçekten de odanın içinde çok fazla ilerlemeyi başaramamış­ lardı. insanlar birbiri ardına yanlarına geliyordu. Claire, Shedistics’ten Bay ve Bayan Cunningham’ın ilgi beklediğini görünce, onlarla daha önce konuştuğuna dair Tony’yi uyarmaya karar verdi. Geçmişte içgüdüleri işine yaramıştı, en iyisinin dinlemek olduğunu biliyordu. Bu yüzden Cunningham çifti yanlarına gel­ meden önce Claire müsaade isteyerek Tony’yi bir kenara çekti ve kulağına fısıldadı. “Shedis-tics’ten Cunningham çifti bize doğru geliyor. Çatı katma gelmemi istemeden önce bekleme odasındayken birkaç dakikalığına onlarla konuştuğumu bilmelisin.” Claire cümlesine çalışmıştı. İstemek, çağrılmak olabilirdi ya da belki sürüklenmek, ama istemek kelimesinin kulağa daha uygun geldiğine karar verdi. Her kelimenin ağırlığıyla başı tekrar ağ­ rımaya başladı. Tony’nin gözlerinin hoşnutsuzlukla dolmasını izledi ve vereceği cevaba kendisini hazırladı. “Hemen yukarıya çıkarılman gerekiyordu, birileriyle konuş­ maya zaman bulmadan önce.” “Eh, bu başkasının sorunu... Benim senin planından haberim 45


Aleatha Romig

yoktu. Bilmek istersin diye düşündüm.” Tony’nin planını boz­ maya çalışıyor olabilirdi, ama ayrıntılı cevabı yıllar önce olandan çok daha kısa ve anlamlıydı. Tony bir an için Claire’in yüzünü inceledi ve “Teşekkürler. Siz konuştunuz mu?...” diyerek tereddütle duraksadı. Claire onun Harry hakkında soru sormak istediğini biliyor­ du. “Sijo’daki bir sorun yüzünden yalnız olduğumu söyledim. Kiminle birlikte olmam gerektiğinden asla bahsedilmedi.” Tony başını salladı ve diğerlerinin de duyabileceği kadar yük­ sek bir sesle cevap verdi. “Memnuniyetle, senin için içecek bir şey getiririm.” Tony hareket edemeden şampanya kadehleriyle dolu bir tepsi tutan garson yanlarında belirdi. Tony tepsiden iki kadeh aldı ve başını eğerek birini Claire*e uzattı. Claire de başını eğe­ rek karşılık verdi. Bu konuşma sona ermişti, Tony onun dü­ rüstlüğünden memnundu. Bu tarz hareketler hayali satrançla­ rında Claire’in şahının bir gün daha yaşamasını sağlayacaktı. Shedis-tics’ten gelen çift sonunda yanlarına vardığında Tony kibarca selamladı. “Bay ve Bayan Cunningham, sizi görmek her zaman bir zevktir.” Roger Cunningham yanıtladı. “Bay Rawlings.” Tony devam etti. “Bayan Nichols tanıştığınızı söyledi.” Claire emin değildi, ama Cunningham çifti önceki tanışma­ ları yüzünden utanmış ya da endişeli gibi görünüyordu. Elini uzatarak sohbete katıldı. “Evet.” Çifte hoş bir şekilde gülümsedi. “O kocaman salonun içinde kaybolmuştum. Sıcak karşılamanız için teşekkür ederim.” Bu cümlesi üzerine Cunningham çifti gözle görülür bir şe­ kilde rahatladı. “Bayan Nichols, sizinle tanışmak büyük zevk.


Tutku Oyunları

Shedis-tics ve Sijo arasındaki bu birliğin son derece yararlı ola­ cağından eminim,” dedi Bayan Cunningham. Yüzündeki maskeyi koruyan Claire konuşmasına devam etti. “Bunun çok gerilere dayandığını eminim biliyorsunuzdur. Bay Rawlings, Silikon Vadisinde, Shedis-tics’te hayalindeki işi ya­ pabilmesi için Simon’a bir fırsat verdi. Simon Johnson, nereden geldiğini hiç unutmadı ve iki şirket arasındaki bağlılıktan son derece keyif aldı.” Bay Cunningham cevapladı. “Şirketlerimizin kökenlerini unutmak çok kolaydır. Bize hatırlattığınız için çok teşekkürler. Bu bağlılığın devam ettiğini görseydi eminim Bay Johnson çok mudu olurdu.” Claire etrafına güven veriyordu. Yüzünden eksik olmayan gülümsemesi kilitleyip kaldırdığı duygularının açığa çıkmasını başarılı bir şekilde engelledi. Bay Cunningham solun­ daki adamı işaret etti. “Bay Rawlings, Bayan Nichols, bu, gele­ cek vaat eden yeni ortağımız Derek Burke.” Herkes el sıkıştı. Claire, Derek Burke u inceledi: Uzun boylu, gösterişli ve kibar. Adam, Tony ye dürüst bir hayranlıkla yaklaştı, ancak yeterli özgüveni kendisine bahşedilen övgüleri hak ettiği­ ni gösteriyordu. Tony’nin karşısındayken anlamsız gevezelikler yapacak birçok insan vardı. Claire, Tony’nin de Derek’in duru­ şundan etkilenmiş olması gerektiğini düşündü, çünkü olması gerekenden çok daha uzun bir süre onunla sohbet etti. Ne yazık ki Tony’nin bu yeni ortağa yönelen ilgisi, Claire’i bir kez daha Bay ve Bayan Cunningham’ın ellerine düşürdü. Daha önce bek­ leme salonunda gerçekleşen sıcak karşılama, Claire’in kıyafetleri ve galayla ilgili övgülere dönüştü. Yine anlamsız gevezelikler diye düşündü Claire. Sonunda bir sonraki katılımcılar da Claire ve Tony’nin 47


Aleatha Romig

yanına gelebildi. Akşam yemeğinin servis edildiği duyurulun­ ca Claire son derece rahatladı. Rolünü çok iyi oynamıştı. Hatta Tony bile Shedis-tics çiftiyle ilgili olarak iltifat etmişti. Bununla birlikte stres ve topuklu ayakkabılarla dikilmekten vücudu sızlı­ yordu. Oturmak hoş bir şekilde rahatlatıcıydı. Konuşmalardan önce bir noktada Claire kadınlar tuvaletine gitmek için izin istedi. Bir uyarı bakışı ya da hareketi bekliyor­ du, ama şaşırtıcı bir şekilde hiçbiri gelmedi. Tuvalete giderken birisinin cep telefonunu ödünç almayı ve Harry’yi aramayı dü­ şündü. Ancak onun numarasını bilmiyordu. Gün içinde birçok kez arıyordu, ama numara telefonuna kayıdıydı. Bir süre hatırla­ maya çalıştı, fakat sonra vazgeçti ve masadaki yerine geri döndü. Tony’nin yanına doğru yürürken oturması gereken yuvarlak masanın yanından geçti. Claire üç boş sandalyeyi fark etti. Ge­ niş salonda en çok boşluk olan masa buydu. Cunninghamlar, Derek Burke ve başka bir çift sohbet ediyordu. Claire, Hilary Cunningham ile başka bir konuşmadan kaçınmak için hızla ha­ reket etti.

Sophia gizemli alıcıyı beklediği Saint Regis’in kral dairesindeki güzel oturma odasında bir dakika daha geçirecek olursa boğula­ cağına inanıyordu. Bir balkona açılan Fransız kapılarına doğru yürüyerek Golden Gate Köprüsü’nün ışıklarım izledi. Mayıs ayı neredeyse sona ermek üzereydi, ama çıplak teninde hissettiği akşam havası buz gibiydi. Kollarını bedenine sardı ve sadece bir sanatçının yapabileceği gibi manzarayı inceledi. Kuleler altın renginden ziyade portakal renginde ışıldıyor, diye düşündü Bi­ rinci Karayolunun ışıklandırmasını incelerken. 48


Tutku Oyunları

Korkulukların önünde hareketsizce durup tuzlu havayı içine çekti. Provincetown’daki gibi değildi. Provincetown Limanında eşsiz bir şeyler vardı, San Francisco Körfezinden farklı bir şey­ ler... Yine de gözlerini kapatıp uzaktaki dalgaların sesini dinler­ ken benzerlikler evini özlemesine neden oluyordu. Saatine bak­ tı, neredeyse dokuz buçuk olmuştu.

—-

Bay George’la birlikte bir buçuk saattir bu odanın içindeydi. Derek’le devamlı iletişim halinde olsa da onun üzgün olduğunu biliyordu. Olmalıydı da zaten. Bu durum çok saçma ve saygısızcaydı. Sophia, Bay Hensley için bile üzülüyordu. Zavallı adam sa­ dece işini yapıyordu, işvereninin geç kalması gerçekten de onun suçu değildi. İlk bahane trafiğin yoğunluğuydu. Saat sekiz buçu­ ğu geçerken Bay Hensley onlar için yemek sipariş etmişti. Saat 20.45’te Bay Hensley’nin bilgisayarını açmışlar ve Sophianın tablolarını incelemişlerdi. 21.15’te Bay Hensley bir mesaj almış ve müsaade isteyerek odadan ayrılmıştı. Şimdi Sophia ve Bay George beklemeye devam ediyordu. Akşam havası Sophia’nın gerginliğini azaltıyordu. Derek’in bü­ yük yemeğini dört gözle beklememiş olsa da onun için ne ka­ dar önemli olduğunu biliyordu. Bu akşamı patronu ve Bayan Cunningham’la birlikte geçirmeyi hevesle beklemekteydi. Aynı zamanda Shedis-tics’in ana şirketinin CEO suyla tanışacağı için de çok heyecanlıydı. Sophia’ya adını söylemişti ve Hilary de Nichols adında bir kadından bahsetmişti, ama şu anda Sophia, CEO’nun adım hatırlayamıyordu. En çok istediği şey, o kalaba­ lık ve gösterişli balo salonuna bir an önce dönebilmekti. “Sizi suçlamıyorum. Sadece kocam çok yakında ve onun ya­ nında olmam gerekiyor.” 49


Aleatha Romig

“Bayan Burke, eğer önemli olmasaydı burada olmanızı iste­ mezdim.” “Şu gizemli alıcının ismini biliyor muyuz bari?” Bay George alnını ovdu. “Hayır, görüştüğüm kişi Bay Hensley’ydi.” Odanın kapısının açıldığını duyunca ikisi birden o tarafa döndü. Bay Hensley içeri girdi. Yalnız olduğu anlaşılınca Sophia ve Bay George iç çekip adamın yanma gitti. “Bu korkunç top­ lantı yüzünden ne kadar üzgün olduğumuzu size anlatamam. Kontrolü dışında gerçekleşen olaylar yüzünden işverenim gecik­ ti. Ancak size bir zeytin dalı sunmak istiyor.” Sophia ve Bay George cevap vermedi. Çok uzun bir akşam olmuştu. Bay Hensley devam etti. “Oturabilir misiniz? İşverenim bir serginizin tüm masraflarını karşılamak istiyor, Bayan Burke. Bir­ kaç şehirde birbiri ardına gerçekleşecek bir sergi düşünüyor.” Sophia oturdu. Bu yeni teklif karşısında yorgun zihni dönüp duruyordu. İlk önce bu gizemli adam üç tablosu için 2,3 milyon dolar ödemişti ve şimdi de sergisinin masraflarını karşılamak is­ tiyordu. Bir an için Derek’i ve galayı unuttu. Düşünceleri Bay Hensley’yle önündeki kâğıtlara odaklandı. Bay Hensley devam etti. “Bay George, bütün mekânlarda ger­ çekleştirilecek satışların komisyonu size yönlendirilecek. Bayan Burke, hangi mekânların uygun olduğunu görüşebilir miyiz?” Sophia başını salladı. Ağzından herhangi bir sesin çıkabile­ ceğinden emin değildi.

Son konuşmacı da konuşmasını tamamlayınca önceki sunucu 50


Tutku Oyunları

tekrar sahneye çıktı. “Bayanlar ve baylar, orkestra kısa bir süre sonra yerini alacak. Hepiniz avluya çıkabilirseniz dans yarım saat sonra başlayacaktır.” Claire saatine baktı, daha 21.40’tı, ama yorulmuştu. Eğer ya­ nındaki Harry olsaydı ona söyleyebilirdi, ama değildi. Her kelime­ sini dikkatle düşünmek zorundaydı. “Dans için kalacak mıyız?” Tony ona yaklaşarak kaşlarını kaldırdı. “Dans etmek ister misin?” “Hayır, gerçekten istemem, çok yorgunum ve eve gitmek istiyorum. Eğer telefonumu verebilirsen Sijo arabasını çağıra­ cağım.” Tony sandalyesine yaslandı. Cevap vermemesi Claire’in vücudunu karıncalandırdı. Karmaşık hisler yayan hareketleri Claire’in iki farklı adamla birlikteymiş gibi hissetmesine ne­ den oluyordu. Bir an kibar ve samimiyken, sonra eski otoriter ve kontrol delisi haline geri dönüyordu. Claire itaatkâr kalma­ ya çalışıyordu. Ama her geçen dakikayla birlikte sabrı tükeni­ yordu. Sonunda parlak bir gülümsemeyle Tony’ye doğru eğildi. Uzaktan samimi bir sohbet ediyorlarmış gibi görünüyorlardı. Claire’in sesi duygularını ele verdi, görünüş olarak onları sakla­ yabilirdi, ama sesli olarak bu çok zordu. “İstediğin her şeyi yap­ tım mı ?” diye sorarken sesi çatallaştı. Tony’nin yüz ifadesi hiç değişmedi. “Evet, ama daha fazlasını istiyorum.” Claire’in kalbi kırıldı. “Lütfen, çok yorgunum.” “O zaman belki de yatmaya gitmelisin.” Claire, Tony’nin gözlerindeki pırıltıyı gördü. Maskesi bir an için yok oldu, panikle Tony’ye yaklaştı. “Seninle uyumayı kabul etmiyorum.” 51


Aleatha Romig

Tony’nin mükemmel gülümsemesi bozulmadı, ancak gözleri Claire’in çatı katında gördüğünden çok daha koyulaşmıştı. “Ak­ lımda olan şey, uyumak değildi sevgilim.” Claire gözlerini kapattı ve sıkıntısının geçmesini bekledi. Sonra eski kocasına döndü ve “Seninle birlikte yukarı çıkaca­ ğım, bu oyunu tamamlayacağım, ama seninle seks yapmayaca­ ğım ” dedi.

“Neden mücadele ediyorsun?” İnsanlar çok yakındaydı. Masaları temizleyen garsonlar var­ dı. Diğer çiftler gitgide yaklaşıyordu. Claire nefes alıp verdi. Neredeyse ağlamak üzereydi. “Yukarı çıkabilir miyiz, lütfen? Bu konuşma beni üzüyor. Eğer bu maskaralığa devam etmemi isti­ yorsan gülümsemeyi başarabiliyorken gitsek iyi olur.” Tony ayağa kalktı ve elini nazik bir şekilde Claire e uzattı. So­ luğunu bırakan Claire kendisine uzatılan eli kabul etti. “Bayan Nichols, gerekli kişilere hoşça kal diyelim mi ?” “Evet Bay Rawlings. Bu performansı bitirmeye çoktan hazırım.” Tony, Claire’in kulağına eğildi. “Basın açıklaması her yere ya­ yıldı. Bu, aşkım, daha ilk perdeydi.” Öğrenme Güçlüğü Ulusal Merkezinden yaşlı bir çift yanları­ na geldi. Midesindeki düğüme rağmen Claire görevlerine cesur­ ca devam etti. Sonunda altın asansöre ulaştıklarında Tony, cep telefonunu çıkardı ve birisine mesaj attı. Çatı katının girişindeki kapılar açılıncaya kadar Claire sessiz kaldı. “Telefonumu alabilir miyim?” Tony saatine baktı: 22.17. “Sevgilim, gece daha yeni baş­ lıyor.”

52


Tutku Oyunları

Sophia şehirlerin listesine baktı: San Francisco, Seattle, Phoenix, Dallas, Chicago, Louisville, Atlanta, Miami, Charlotte, New York, Baston ve Bangor. Her şehirde iki hafta durulacaktı. Sergi salonları kiralanmış, ilan edilmiş ve paralan ödenmişti. Kalacak yer ve yiyecek giderlerinin yanı sıra seyahat masrafları da karşılanacaktı. Bay George her zamanki gibi %15, gizemli alıcı %5 ve tüm satışlardan geriye kalan %80’i de Sophia alacaktı. Her şehirde geçirilecek iki hafta ve arada gerçekleşebilecek aksaklıklarla birlikte tur yaklaşık otuz hafta sürecekti. “Bazı yurtdışı işlerim var,” dedi Sophia, Bay Hensley sergileri anlatırken. “Bu durumu çözebileceğimizden eminim.” “Bunu kocamla konuşmam gerek.” “Elbette,” diye yanıdadı Eric telefonuna bakarken. “Size bilgi­ leri yazılı olarak vereyim.” Bay George’a bakarak ekledi. “Numa­ ram sizde var. Bayan Burke kararını verdiğinde bana haber verin.” Bay George, “Evet, görüşürüz,” diye cevapladı. Eric Hensley, Sophia’ya döndü. “Bayan Burke, rahatsızlık verdiğim için tekrar özür dilerim. Umarım işverenimin uzattığı zeytin dalı kaçırdığınız yemeği telafi etmenize yardımcı olacak­ tır. Kocanıza eşlik etmek istediğinizden eminim. Sizinle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.” Sophia sonunda serbest kaldığını fark ederek ayağa kalktı. “Teşekkür ederim Bay Hensley. Bay George ve ben kısa bir süre sonra size döneceğiz. Teklifine gerçekten minnettar olduğumu işvereninize söyleyin lütfen.” Eric, Sophia’yı odanın kapısına kadar geçirdi ve “Söyleyece­ ğim. Balo salonuna kadar size eşlik etmemi ister misiniz?” diye sordu. 53


Aleatha Romig

“Hayır, teşekkür ederim. Ben hallederim.” Sophia odadan çıkarken Eric Hensley başını eğerek selam ver­ di. Asansörün gelmesini beklerken Sophia, Dereke bir mesaj attı: “N İH AYET SERBESTİM. BENİ H Â L Â İSTİYOR M USUN?”

Saniyeler içinde telefonu titredi. “YEM EK SONA ERDİ. D A N S BAŞLAM AK ÜZE­ RE VE YALNIZ D A N S ED ERKEN ÇO K K O M İK GÖ­ RÜNECEĞİM DEN EMİNİM. SENİ HER Z A M A N İSTİYORUM!”

Aynalı kabin zemin kata inerken Sophia gülümsedi. Kapılar açılır açılmaz balo salonuna doğru koştu.

54


Beşinci Bölüm

İletişimle ilgili en büyük sorun gerçekleştiği yanılsamasıdır. —George Bernard Shaw

aresiz görünümü ya da belki de gözlerinde asılı kalan yaş­

Ç

lar yüzündendi. Nedeni belli değildi. Ancak altın asansö­

rün kapıları kapandığında ve Saint Regis’in çatı katının girişinde yalnız kaldıkları anda Tony, Armani ceketini açtı ve Claire e cep telefonunu geri verdi. Claire başka bir yere gitmeyi ve Harry’yi aramayı düşündü. Ama bunun yerine Tony’nin önünde cesurca durdu, telefonun açılmasını bekledi, cevapsız aramalarla mesaj­ ları gösteren sembolleri görmezden geldi ve Sijo şoförünün nu­ marasını bulmak için ekranı kaydırdı. Önünde kararlı bir şekilde dikilen Tony’ye rağmen Claire arkasını dönmeyi reddetti. Belki de bu, geçmişte yaşadıkları bir sahnenin tekrarıydı ya da bir hamleydi, karşı hamle. Yine de telefon çalarken bekledi. Sonunda şoför cevap verince adamın, “Bayan Nichols, ben Marcus, hazır mısınız?” diye sorduğunu duydu. Claire, Tony’nin gözlerinin içine bakarak yanıt verdi. “Mer­ haba Marcus, evet, ben Claire Nichols...” Cümlesini tamamlayamadı. Beklenmedik bir şekilde Tony


Aleatha Romig

telefonu elinden aldı ve konuşmaya başladı. “Merhaba Marcus. Bayan Nichols bu akşam senin yardımlarına daha fazla ihtiyaç duymayacak.” Claire sadece Tony’nin söylediklerini duyabili­ yordu. “Ben Anthony Rawlings. Doğru. Evet, görevinden azle­ dildin. Teşekkürler, iyi akşamlar.” Tony telefonu kapattı ve tek­ rar ceketinin iç cebine koydu. Siyah çikolata rengindeki gözleri çatı katının loş ışığı altında parlıyordu. Claire savaşmak istiyordu, telefonunu geri almak istiyordu ve Palo Altoya dönüp Harry ve Amber’la birlikte olmak istiyor­ du, ancak Tony telefonu kapattıktan sonra kederli bir şekilde kanepeye gidip çöktü. Tüm akşam boyunca dizginlemiş olduğu duygular taştı. Nasıl taşmayacaktı ki ? Fazlasıyla gergindi. Göz­ yaşları yanaklarından aşağıya akarken gözlerini kapattı ve bekle­ di. Bunu daha önce de yaşamıştı. Bu otelde ve bu şekilde değil, ama oldukça benzerdi. Tek seçeneği kabullenmekti, en azından gücünü geri kazanana kadar. Bir an için Courtney’yi, Brent’i, Jane’i, Amber’ı, Harry’yi, John’u ve Emily’yi hatırladı. Yalnız kalmış bir satranç taşı değil­ di. Bunu fark etmek Claire’i güçlendirdi. Ayağa kalkıp zaferini ilan etmedi. Ama arkadaşlarıyla ailesinin desteğini sessizce ka­ bullendi ve daha dik oturdu. Gözyaşlarını kurulayarak eski ko­ casının karanlık gözlerinin derinliklerine baktı. Eğer bu insanlar onun için ayakta durabiliyorsa Claire de onlar için dik durabi­ lirdi. Derin derin nefes alıp verdi ve “Gitmek için ne yapmam gerekiyor?” diye sordu. Tony eski karısının yanına oturdu, bakışları yumuşamıştı. “Eric seni eve götürecek, ne zaman istersen. İstediğin zaman gi­ debilirsin.” Claire tereddüt bile etmedi. “Öyleyse şimdi gitmek istiyorum.” 56


Tutku Oyunları

Tony başım salladı ve ceketinin cebindeki telefonunu çıkardı. Tam da o anda Claire neden orada olduğunu, onun istediklerini neden yapmış olduğunu hatırladı. “Tony?” diye sordu endişe­ den titreyen sesiyle. “Sijo güvende mi ? Sorunu çözebildiler mi ?” Tony telefonunu geri koydu ve “Tüm akşam boyunca ne dü­ şündüğümü bilmek ister misin?” diye sordu. “Ne düşünüyordun? Pekâlâ, söyle bana.” “Birçok şey, ama öncelikle senin ne kadar muhteşem oldu­ ğunu düşünüyordum. Boşandığımızdan beri birçok partnerim oldu, ama o etkinliklerin hiçbirinden bu akşam seninle birlikte olduğum kadar keyif almadım.” Claire sadece baktı, sorusunun cevabının bu cümlenin hangi kısmında gizlendiğini merak etti, birçok partneri mi, yoksa ör­ nek gösterilecek performansı mı? Tony devam etti. “Shelly istediğim basın açıklamasından hiç mutlu olmadı, ama ben o açıklamanın tek cevap olduğuna karar verdim. Şimdi tüm dünya barıştığımızı biliyor. Resmen.” “Sanki bunun tartışmaya bile açık olmadığını kastediyor gi­ bisin.” Tony, Claire’in zümrüt yeşili gözlerine kararlılıkla baktı. “İti­ raz bile edilemez. Artık herkes öğrendi.” Başarısızlık bir seçenek değil demesine bile gerek yoktu.

“Sijo?” “İhlal sorunu halledildi. Bu akşam saat sekizden beri bir so­ run yok.” Claire rahat bir soluk verdi. “Teşekkür ederim.” Tony onun teşekkürünü kabul etti. “Aslında Eric’in seni evi­ ne bırakmasını sağlayacağım. Başka neler düşündüğümü bilme­ sen çok daha iyi olur.” 57


Aleatha Romig

Claire oturduğu yerde doğruldu. “Teşekkürler. Gitmeye ha­ zırım.” Tony’nin başıyla onay verdiğini gördü. Tanıdık cazibe­ sine kapıldı ve Tony’nin elini tuttu. Endişelenmesine rağmen merakına yenik düşerek, “Başka ne düşünüyordun?” diye sordu. “O siyah dantel külotunu.” Claire, Tony’nin elini bıraktı ve aniden ayağa kalktı. “Ne dedin?” “Siyah dantel iç çamaşırım düşünüyordum, üzerinde küçük bir fiyonk olan.” Tony şehvede gülümsedi. “Bu akşam ne renk giydiğini merak ediyordum.” Claire’in sesi bir ton daha yükseldi. “Siyah dantel külotumu nereden biliyorsun?” Tony ayağa kalktı ve Claire’in omuzlarını tuttu. Göğüsleri birbirine değdi ve nefesi hızlandı. “Seni hâlâ sevdiğime neden inanamıyorsun?” “Gerçekten mi? Beni hâlâ sevdiğine inanmamı mı istiyorsun! Tüm gece boyunca partnerin olmam için beni arkadaşlarımın şirketiyle ilgili tehdit ettikten sonra mı? Ve şimdi de öğreniyo­ rum ki... sen...” derken Claire’in tüm bedeni titredi, gözyaşları tekrar akmaya başladı ve sesi sadece bir fısıltı gibi çıktı, “bana tecavüz ettin.” Tony’nin sesi bir yalvarış gibiydi. “Hayır, Claire. Bunu aklı­ na bile getirme.” Claire’in çenesini kaldırdı ve gözleri buluştu. “Her şeyi kabul ettin. Fazlasıyla razı oldun, sen de benim kadar istedin.” Çenesini serbest bıraktı ve yüzünü göğsüne yaslaması­ na izin verdi. Claire, Tony’nin evine geldiği günü hatırladı. Gecenin büyük bir kısmında uyumamıştı, onu hayal etmişti. Ona hoşça kal dedi­ ğini hatırladı, onu istediğini hatırladı. Bunun gerçekleşmediğine 58


Tutku Oyunları

kendini ikna etmişti. Sonuçta aklı başında olan hangi insan buna razı olurdu? Ama söz konusu Tony olunca ne zaman aklı başında davranmıştı ki ? Dizleri titrerken Tony kollarıyla onu sardı. Kalp atışları kula­ ğında yankılanıyordu ve parfümünün tanıdık kokusu içine dolu­ yordu. Claire eski kocasının kollarında eridi, hiç gücü kalmamış­ tı. Tony haklıydı. O gün onu istemişti. Gerçek şuydu ki şu anda bile, onun tanıdık dokunuşlarından zevk alıyordu. Sürekli devam eden bu meydan okuma hali, Claire’in hislerini canlandırıyordu. Tony’nin ortaya çıkardığı duygular ve paylaştıkları uyumun de­ rinliği bir bağ yaratıyordu. Claire tüm gece bununla mücadele etmişti. Gözlerini kapatarak o anki savaşa teslim oldu. Mücadele edecek gücü kalmamıştı. Tony, Claire’in başını öptü ve kadını kucağına aldı. Claire’in sesi yumuşak, ama kararlıydı. “Hayır Tony. Bu ak­ şam değil.” “Seni kanepeye yatıracağım. Düşmek üzeresin.” Claire başını salladı. Yanaklarına sürten Tony’nin yumuşak gömleği ve düzenli kalp atışları şakaklarındaki ağrıyı hafiflet­ ti. Birlikte pencereye bakan beyaz kanepeye oturdular. Tony ayaklarını bir pufa uzatarak Claire’e şefkatle sarılmaya devam ederken, Claire de topuklu ayakkabılarını çıkardı ve yumuşak yastıkların üzerine kıvrıldı. Tony’nin bedenine sığınarak kolla­ rının rahatlığını kabul etti. Uzun bir süre sessizce önlerindeki manzarayı izleyerek o şekilde kaldılar. Golden Gate Köprüsü’nün ayakları sokak lambalarıyla par­ lıyordu. Aynı ışıklar aşağıdaki denizin üzerine de yansıyordu. Gece hava açıktı ve gökyüzü koyu bir mavi-siyah olarak görü­ nüyordu. Görünürlerde hiç yıldız yoktu, ancak köprünün diğer tarafındaki karanlık şehrin üzerinde ay parlıyordu. 59


Aleatha Romig

Claire alıp verdiği derin nefesle Tony’nin göğsünün inip kalktığını hissetti. Tok sesi sessizlikte yankılandı. “Eric’i aramam için hazır mısın?” Tony konuştuğunda göğsünden yayılan titreşim Claire’in ya­ nağını gıdıkladı. Ama o, başını kaldırmadı. Sonra cesurca cevap verdi. “Gerçekten istediğim tek şey ce­ vaplar.” “Ne tür cevaplar?” “Gerçek.” Bu, geçmişte Tony’nin Claire’den istediği şeydi. İçten sohbetlerinden bazıları birbirlerinin yüzünü görmedikleri buna benzer bir pozisyonda, samimi anlarında gerçekleşmişti. Tony cevap vermeyince Claire bastırdı. “Beni hâlâ sevdiğini söy­ lüyorsun. Sen çok zeki bir adamsın. Şüphesiz eylemlerin kelime­ lerden çok şey anlattığını biliyorsundur.” “Hayır, dedin.” “Seksten bahsetmiyorum. Yaptıklarından bahsediyorum, bu akşam beni kandırman ve seni öldürmeye teşebbüs ettiğimi söyleyerek bana tuzak kurman gibi.” Tony’nin göğsü tekrar yükselip alçaldı. Claire onun sıcak nefesini saçlarının üzerinde hissetti. “Nedenini söyle.” “Sana söylemiştim. Yasal bir boşluk oldu.” Claire başını salladı. “Senin bulmacalarını anlamıyorum.” “Sen de çok zekisin. Son bir buçuk yılı hiçbir şeyden şüphe­ lenmeden geçirdiğine inanmıyorum.” “Gerçekten anlamamıştım, o kutu gelene kadar.” “Peki, ya bundan ne çıkardın?” Claire, Tony’nin ipek gömleğinin ortasındaki küçük düğ­ melerle oynarken ne cevap vereceğini düşündü. Sonunda, “Eh, buna cevap vermek zor. Görüyorsun ya, ilk başta kutuyu senin 60


Tutku Oyunları

gönderdiğini sanmıştım, bu yüzden beni incitmek istediğini dü­ şündüm, bilirsin işte, yarama tuz bastığını...” Tony onu daha da sıkı bir şekilde kucakladı. “Benim bunu yapabileceğimi mi düşündün?” “Başka ne düşünebilirdim? Bana tuzak kurdun ve beni terk ettin.” Claire’in duygulu sesi sessizliğe karıştı. Gözlerini kapa­ tarak Iowa’daki hapishanesine gelen Tony’yi hatırladı ve ha­ pishane hücresini gözlerinin önüne getirdi. Göğsündeki hıç­ kırıkların dışarı taşmasını engellemek için mücadele ederken bedeni titredi. “Bu dünyada değer verdiğim çok az insan var.” Tony’nin sesi, sanki çok uzaklardan geliyordu. “Benim değerli olduğumu dü­ şünen çok az insan.” Claire’in çenesini kaldırdı ve yaşlı gözlerine baktı. “Benden şüphelenmek için nedenin olduğunu biliyorum. Kahretsin, nedenlerin olduğunu biliyorum. Ama Claire, sen o insanlardan birisin.” Claire gözlerini kapattı ve Tony konuşma­ ya devam etti. “Birkaç söz verdiğimi ve onları yerine getirdiğimi anlamana ihtiyacım var.” Claire kelimelerin nasıl çıktığını bilmiyordu. Hiç düşünme­ den, kendiliğinden ağzından dökülüverdiler. “Bana bir söz ver­ din, 18 Aralık...” Tony araya girdi, her kelimeyi bir öncekinden daha yavaş te­ laffuz ediyordu. “2010’da, evimizde seni sonsuza kadar seveceği­ me... Sözümü tutuyorum.” Dudakları Claire’in dudaklarını buldu ve tutku onları birbi­ rine kenetledi. O tutku, Califbrnia Dağları’nda kükreyen vahşi yangınlar gibi ateşli değildi. Derin ve acı doluydu. Aralarındaki, bedene kan pompalayan organı, kalbi, çıplak ellerle söküp atma­ yı istetecek türden bir bağdı. 61


Aleatha Romig

Claire aniden ayağa kalktı ve bu hızlı hareketi yüzünden başı döndü. Tony uzandı ve onu sakinleştirdi. Claire adamın sesindeki, dürüstlüğünü ele veren endişeyi duydu. “İyi misin? Ne oldu?” Claire ayakkabılarını aldı ve elbisesini düzeltti. “İyiyim. Şim­ di gitmek istiyorum.” Tony karşı çıkmadı, ancak bakışları Claire’den asla ayrılmadı. Ceketinin iç cebine uzandı ve telefonunu çıkardı. O, Eric’le ko­ nuşurken Claire bekledi. “Birkaç dakika içinde Eric arabayı özel garaja getirecek.” Claire’in yüzünden arabanın nerede olduğunu düşündüğü anla­ şılıyor olmalıydı. Geçmişte arabalar her zaman dışarıda dururdu. “Eğer arabaya garajdan binersek paparazzilerden kurtulabiliriz.” “Ah, iyi fikir, banyoya gitmem gerek ve sonra gitmeye hazı­ rım.” Claire gitmek için döndü, ama sonra tekrar arkasına baktı. “Biz mi ? Tony benimle birlikte gelmene gerek yok.” Bir süre du­ raksadı. “Gelmemeni tercih ederim.” “O halde sana arabaya kadar eşlik edeyim. Tabii kabul edersen?” Claire başıyla onayladı ve uzaklaştı, ayakkabıları parmakla­ rından sarkarken elbisesi yerleri süpürüyordu.

Bir önceki inişlerinden daha az gergin bir ortam olsa da altın asansördeki yolculuk garip bir şekilde sessizdi. Aynalı kapılar­ daki yansımaları önceki kadar düzgün değildi. Claire’in gözle­ ri birkaç kez duygusal çöküş yaşadığının işaretlerini taşıyordu. Gözkapaklarındaki far bozulmuş ve rimeli akmıştı. Banyoda <52


Tutku Oyunları

kendine çekidüzen verirken gözlerinin altındaki siyah halkaları temizlemişti. Eğer lobiden geçmeyi planlıyor olsalardı makyajı­ nı tazelemesi gerekecekti. Tony’nin ceketi üzerinde değildi ve kravatı da açık yakasın­ dan gevşekçe sarkıyordu. Artık kırışmış olan gömleğinin üzerin­ de Claire’in yok olan rimelinin kalıntıları vardı. Asansör özel park alanına açıldığında Eric, hemen arabanın arka kapısını açtı. Claire, Tony’nin şoförüne başını salladı ve arabaya bindi. Sonra Tony’nin sesini duydu. “Bayan Claire, Palo Alto ya yal­ nız gitmeyi tercih ediyor. Güvenle eve vardığı zaman beni ararsın.” “Evet Bay Rawlings.” Claire, Tony’nin, “Ben hallederim,” dediğini duydu. Ardın­ dan Eric’in arabanın şoför tarafına doğru ilerlediğini gördü. Sonra açılan kapıdan Tony’nin yüzü göründü. Claire onun ka­ ranlık, yorgun gözlerine baktı. Uzattığı elinde cep telefonu du­ ruyordu. Claire telefonunu aldı ve kucağına koydu. “Teşekkürler Tony. İyi geceler.” “Basın açıklamasını unutma.” Tony’nin güçlü sesinde bir kez daha otoriter CEO tonu vardı, emirler veren ve sorgusuzca itaat bekleyen o ton. Claire bu ses tonunu yıllarca duymuştu. Ses tonu karşısında içgüdüsel olarak savunmaya geçti. Bu sesi hiç sevmiyordu. “Nasıl unutabilirim?” “Daha sonra bunun hakkında konuşmamız gerek.” “Yeterince konuştuk.” Daha sonra Claire, Eric’in varlığını hatırladı. Bir süre önce Tony’nin çalışanları evin bir parçası hali­ ne gelmişti. Claire onların insan olmadığını falan söylemiyordu, ama çoğu zaman onların varlığını unutuyordu. “Yorgun olduğunu biliyorum. Git, biraz uyu. Konuşmamıza yarın devam ederiz, ben Iowa’ya gitmeden önce.” 63


Aleatha. Romig

Claire gözlerini kapattı. İstediği son şey Harry’yle birlikte Tony’nin de Palo Alto’da olmasıydı. “Yarın için planlarım var. Iowa’ya döndükten sonra beni ararsın.” “Bunu yüz yüze konuşsak çok daha iyi olur.” Claire içini çekti. “Seninle bir yerde buluşuruz.” Tony’nin gözleri Claire’in bakışlarındaki ateşe karşılık verdi. “Sabah onda. Yeri mesaj atarsın; Palo Alto da olur.” Claire başını salladı. Buluşmak istemiyordu, ama onun Amber’ın dairesine gelmesindense dışarıda buluşmayı kabul et­ mesi daha iyiydi. “Yarın,” diye cevap verdi. “Yarın Claire.” Tony arabanın kapısını kapattı. Eric, Mercedes C Class’ı yeraltı garajından çıkardı ve Saint Regis O telinin önünden geçerek yola çıktı. Tentelerin parlak ışıkları altındaki kaldırımlar insanlarla doluydu. Bazılarının elinde fotoğraf makineleri varken diğerleri sadece galaya katılanları görmek istiyordu. Claire, Tony’nin aldığı tedbire müte­ şekkir olarak deri koltuklara yaslandı ve pencerelerden uzaklaştı. 101. Otoyola doğru ilerleyen gri otomobili kimse fark etmemiş gibiydi. Yola çıkar çıkmaz Claire telefonunu açtı. Saat 00.13 olarak gözüküyordu. Zaman ne ara akıp gitmişti ? Ekran mesajlarla dol­ du; 16 cevapsız çağrı, 3 sesli mesaj ve 11 mesaj. Claire düşündü, mesajları okumalı ve dinlemeli miydi, yoksa sadece telefon mu etmeliydi? Ekranı kaydırarak arama kayıtlarına geldi ve Harry’nin nu­ marasına tıkladı. Çalma sesi kulaklarını doldururken kalbi hız­ la atmaya başladı. Ön tarafa baktığında dikiz aynasında Eric’in gözleriyle karşılaştı. Söyleyeceği her şeyin Tony’ye tekrarlanaca­ ğını biliyordu. 64


Tutku Oyunları

Harry’nin sesi son derece gergin geliyordu. “Claire?” Claire derin bir nefes aldı. “Sonunda yola çıktım. Yaklaşık bir saat içinde evde olurum.” Sessizlik... Ve sonunda Harry, “Şu anda konuşabiliyor mu­ sun?” diye sordu. Harry’nin sesindeki duygusallığı duyan Claire’in kalbi kırıl­ dı. “Pek sayılmaz.” “Oyanında mı?” Claire, Harry’nin kasılmış çenesini ve gergin olduğunu ele veren gözlerini hayal etti. “Hayır, şoförüyle geliyorum.” “Peki, adam seni duyabiliyor mu?” Tony’nin orada olmadığı­ nı öğrenen Harry’nin sesinde bir rahatlama vardı. “Evet.” “Yolda olduğunu Amber a söylerim. İlk önce buraya gelir misin?” İnanılmaz derecede tükenmiş olmasına ve daha fazla tartış­ ma yaşamak istememesine rağmen Claire, bunu Harry ye borçlu olduğunu biliyordu. “Evet, mümkün olan en kısa zamanda.” “Bunu halledebilir miyiz ?” Claire basın açıklamasını düşündü. Acaba Harry görmüş müydü? Tony’yle birlikte çekilmiş resimleri internete düşmüş müydü? Ne yaşandığını düşünüyordu? Cevap verirken gözlerin­ den bir damla yaş düştü. “Umarım.” “Bekliyor olacağım.” Bağlantı sona ererken Claire başını salladı. Harry hoşça kal dememişti. Onun hoşça kal demediği bir an bile hatırlamıyor­ du. Claire başını koltuğa yasladı ve otoyol üzerindeki ışıkları izledi. Mesajları ve cevapsız çağrıları kontrol etmeyi düşündü. Ama bunun yerine sadece ışıklan seyretti. 65



Altıncı Bölüm

Nerede olduğuna inanıyorsanız, güç oradadır. -George R. R. Martin, Kralların Çarpışması

S

eyirci kalabalığının arasından geçerlerken Sophia, Derek’in koluna sıkıca tutundu. Otelin tentesindeki parlak ışıklar ge­

ceyi aydınlatıyordu. Siyah üniforma giyen bir beyefendi Shedistics’in limuzininin kapısını açtı. Sophia zarafede içeri girdi ve rahat deri koltuğa yerleşti. Derek de yanına oturur oturmaz kapı kapandı ve araba harekete geçti. Bu, galaya geldikleri arabaydı. Sophia, Derek’in kulağına fısıldadı. “Yeni işinle birlikte gelen bazı şeyleri çok seviyorum!” Bir an için gözlerini kapattı ve limuzinin içindeki sessizliğin tadını çıkardı. Galadaki kargaşayla kıyaslanınca tıpkı cennet gibiydi. Konuşan insanlar, çalan müzik, dans edenler ve otelin dışındaki paparazziler yüzünden son üç saat bitmek bilmeyen bir gürültüyle geçmişti. Sophia aniden kral dairesini hatırladı. İçindeki karışık duygularla mücadele etti. Galanın bir kısmını kaçırdığı için kızgındı, kocasını hayal kırıklığına uğrattığı için üzgündü ve gizemli alıcının yeni teklifi yüzünden heyecanlıydı. Derek’in tanıdık dokunuşu elini ısıttı ve düşüncelerinin yanındaki adama kaymasını sağladı. Kocasının güçlü omzuna


Aleatha Romig

yaslandı. Yanağını Derek’in yeni smokininin koluna sürterken parmaklarını da ceketin saten yakasında gezdirdi. “Yoruldun mu?” diye sordu Derek. “Evet, ama dans etmekten çok keyif aldım.” “Ben de.” Derek karısının başına bir öpücük kondurdu. Sophia içini çekti, yemeği ve konuşmaları kaçırdığı için yüz­ lerce kez özür dilemişti. Yine de bir kez daha yapması gerektiğini hissediyordu. “Derek, yemeği kaçırdığım için çok özür dilerim.” “Sürekli özür dilemene gerek yok. Anlıyorum. Bu, senin işin.” Sophia başını salladı. Genelde kendisini çalışan biri olarak pek düşünmezdi, ama Derek haklıydı, sanat Sophia’nın işiydi. Sophia, Derek’in, işinin getirdiği sorumlulukları anladığını ve geçici yokluğunu buna bağlamanın onun için çok daha kolay olduğunu düşündü. Derek devam etti. “Sadece Bay Rawlings’le tanışabilmeni is­ terdim. Roger, çok fazla gelmediğini söyledi.” “Konuşması nasıldı ?” “Mükemmel. Özel sohbetimiz esnasında çok şaşkındım. Mevcut projelerim hakkında her şeyi biliyordu. Hatta birkaç özel soru bile sordu. Sanki imtihan ediliyormuşum gibi his­ settim.” Sophia sırıttı. “Eh, eğer imtihan edildiysen son derece uygun cevaplar verdiğinden ve A+ alacağından eminim.” “Bilmiyorum, umarım haklısındır.” “Hilary dedikoduya bayılıyor,” dedi Sophia esnemesini bas­ tırırken. “Evet, fark ettim. Bay Rawlings’in eski karısıyla birlikteyken mutluluktan uçuyordu.” “Sanırım eski Bayan Rawlings bizim masamızda oturmadığı 68


Tutku Oyunları

için Hilary hayal kırıklığına uğradı, ancak ben zavallı kadının son derece şanslı olduğunu düşünüyorum. Hilary acımasız so­ rularıyla kadıncağızı canlı canlı yerdi.” “Eh, Bayan Nichols’e sadece merhaba dedim ama iyi birine benziyordu.” Sophia içini çekti ve kocasının koluna yaslandı. “Çok şey kaçırmışım. Hilary’ye göre, her şey dedikodu sayfalarında yer alacakmış, muhtemelen biz eve bile varmadan önce. Genelde bu tür şeylerle ilgilenmem, ama bu kez bir istisna yapabilirim.” Derek kolunu kaldırdı ve karısının omuzlarına sarıldı. Sop­ hia smokinin yumuşak kumaşına doğru iyice gömüldü. Kocası­ nın sesi son derece açık ve netti. “Bence insanlar mahremiyeti hak ediyor, kim olursa olsunlar...” Katıldığını belirtmek için kafasını sallayan Sophia’mn gözle­ ri kapanırken Derek’in sesi yavaş yavaş yok oldu. Zihni, henüz kocasına bahsetme fırsatım bulamadığı hareketli serginin dü­ şünceleriyle doldu. Limuzinin yumuşak titreşimiyle yatışırken bunu şu anda konuşacak gücü olmadığına karar verdi. Yarına kadar bekleyebilirdi. Sophia’nın farkında olduğu bir sonraki şey Derek’in nazik dokunuşuydu. Yumuşak sesi yavaş yavaş rüyalarına sızdı. “Hey, uykucu, eve geldik.” Sophia’nın gözleri titreşerek açıldı, kocası­ nın sevimli gülümsemesiyle karşılaştı. Shedis-tics şoförü kapıyı açtı ve soğuk akşam havası limu­ zinin içine doldu. Derek nazik adama teşekkür etti ve evlerine doğru yol aldılar. Böylesine erken bir saatte sokak sessizdi ve karanlık gökyü­ zü yukarıdaki yıldızları gizliyordu. Derek saçları toplanmış olan karısının kulağına doğru eğildi ve dudaklarını tenine bastırdı. 69


Aleatha Romig

Derin ve seksi bir sesle, “Bu akşam ne kadar güzel göründüğünü söylemiş miydim?” diye fısıldadı. Kocasının sevgi dolu yüzüne bakarken Sophia’nın gri gözleri ışıldadı. “Evet, ama duymak hoşuma gidiyor.” Yeni evlerinden içeri girince Derek kapalı kapıya arkasını döndü ve parmağını Sophia’nın kulağından derin göğüs de­ koltesine doğru indirdi. Bu hafif dokunuş Sophia’nın tüm vü­ cudunu ürpertti. Bir anda uyku tüm önemini yitirdi ve arabada kestirmiş olduğuna çok sevindi. Kocası elleriyle elbisesinin üze­ rinden belini okşarken dudakları bir kez daha kulağına yanaştı ve Sophia’nın nefesi hızlandı. “Merak ediyordum da...” derken Derek’in sıcak nefesi Sophia’nın teniyle buluştu, “acaba... bu... mükemmel elbiseyi... çıkarmak... için... yardıma... ihtiyacın... olabilir mi?” İpek şifon elbisesi kocasının smokinine karışırken Sophia başını salladı. Aralarındaki kumaşlara rağmen kalçasına değen sertliği hissedebiliyordu. “Evet,” diye mırıldandı. Yeni yatak odalarından içeri girer girmez günün hayal kırık­ lıkları ve memnuniyetleri kaybolup gitti. Derek, herkes eşiyle otururken yalnız başına oturmanın hüznünü artık hatırlamıyor­ du ve Sophia da asla gelmeyen gizemli alıcıyı beklemenin ger­ ginliğini unuttu. Bay Rawlings’le konuşan Derek’in heyecanı kayboldu ve yeni bir teklif alan Sophia’nın neşesi soldu. Artık birbirlerinden keyif alıyorlar, memnun etme ve memnun olma­ nın coşkusunu yaşıyorlardı. Sonunda yumuşak saten çarşafların arasına girip uykuya tes­ lim olduklarında, ulaştıkları doyum onları rahatlattı. Yanındaki insana tamamen güvenmenin huzuruyla parlıyorlardı. 70


Tutku Oyunları

Mesaj gönderildi: 25 Mayıs, 01.17 - Alıcı: Anthony Rawlings “BAYANNİCH OLS GRİMERCEDES’TE N ŞİM Dİ İNDİ. APARTMANINA SAĞ SALİM GİRDİ.”

Claire’in, Harry’nin kapısını çalmasına gerek kalmadı. Koridor­ da köşeyi döndüğü anda onu açık kapısına yaslanmış bir halde buldu. Claire rahatlayarak içini çekti; Harry’nin sıradan kıya­ fetleri yüzünü gülümsetti. Üzerinde daha önce giymiş olduğu smokin yerine soluk kot pantolonu ve tişörtü vardı. Jöleyle diz­ ginlenmiş sarı saçları tekrar dalgalar halinde dökülüyordu. Claire binaya girmeden önce Harry’ye bu görüşmeden ka­ çınması için bir fırsat vermişti. Ona mesaj atmıştı. Ne de olsa saat neredeyse bir buçuk olmuştu. “BİRKAÇ DAKİKA KALDI. H Â L Â UĞRAMAMI İSTİYOR M USUN?”

Harry’nin kısa cevabı anında gelmişti. “E V E T ” Bir mesajdan duygularla tavırları anlayabilmek mümkün değildi. Ancak Claire, Harry’ye yaklaşıp da gözleriyle karşı­ laşınca adamın umutsuzluğu ve mutsuzluğu her yanını sardı. Yüzündeki sert ifade, neredeyse Claire’in durmasına neden olacaktı. Claire, onun açık mavi gözlerindeki buzlan görebiliyordu. Minik bir kabulleniş işareti bekledi. Ancak tek 71


Aleatha Romig

bulduğu, dudaklarını birbirine sıkıca bastırmış olan Harry’den yayılan soğukluktu. Parlak topuklu ayakkabılarıyla ona doğru yürürken viski ko­ kusu ciğerlerini doldurdu. “Ah, şu gelen balonun gözdesi değil mi ?” diye sordu Harry alaycı bir tavırla. İçeri girmesi için Claire’e işaret etti. ilk başta Claire merhaba demek için onu öpmeyi planlıyordu. Harry’nin çıplak ayaklarına ve kendi ayağındaki ayakkabılara rağ­ men kendisinden birkaç santim daha uzundu. Harry’nin dudakla­ rına ya da yanaklarına erişebilmek için parmak uçlarında yüksel­ mesi ya da Harry’nin eğilmesi gerekiyordu. Ancak ona yaklaşırken Harry’nin kaşlarını çatması Claire’in kararlılığını zayıflattı. Evden içeriye girerken Harry’nin soğuk gözlerine yalvarırcasına baka. Eve dönüş yolculuğu boyunca Claire, Tony’yle yaşadığı tar­ tışmaları tekrar hatırlayarak ve Harry’yle buluşmasını hayal ede­ rek zamanını ikiye ayırmıştı. Eric’le birlikte tamamen sessizlik içinde yol aldıklarını fark ettiğinde, yolculuğun en az yarım saati tamamlanmıştı. Zaten normalde sohbet ettikleri falan da yok­ tu ama geçmişte ilişkileri biraz daha samimiydi. Yine de Claire onun önceki ikna edici davranışlarını hatırlayınca adamla yakın­ laşmak falan istemedi. Ayrıca, aklı düşünceler ve anılarla doluy­ du, dış dünya şimdilik önemsiz görünüyordu. Sadece bu düşün­ celer yüzünden gözyaşlarıyla tehdit edildiğinde Claire, Eric’ten biraz müzik açmasını istedi. Ağladığını Tony’nin muhbirinden gizlemek istiyordu. İlginçti ki Claire, Eric’in adres sormadığını fark etti. Ama bunu sorgulamadı. Sohbetlerinin tek konusu müzikti. Tum yol­ culuk boyunca Eric’in söylediği tek şey, “Evet efendim, bir terci­ hiniz var mı?” şeklinde verdiği cevap oldu. 72


Tutku Oyunları

Claire dikiz aynasından bakan gözlere kafasını salladı ve pencereye geri döndü. Mercedes’in içi Doc Severinsen ve Louis Armstrong sesleriyle doldu. Claire yanaklarındaki ıslaklığın ve kesik nefeslerinin Eric’in dikkatinden kaçtığından şüpheliydi. Ancak hıçkırıklarının caz müziğin içinde kaybolduğuna inan­ mayı seçerek teselli buldu. Claire kafasındaki muhtemel buluşma senaryolarında Harry’nin üzgün, incinmiş ya da biraz daha olumlu düşünecek olursa, geri döndüğüne sevinmiş olacağını hayal etmişti. Ak­ şamki olayları anlatırken onun rahatlatıcı kollarıyla sardacağını hayal etmişti. Uzun yolculuğu esnasında öfkeli olacağı bir kez bile aklına gelmemişti. Neden gelecekti ki? Harry’yi tanıdığı üç ay içinde onun öfkelendiğine hiç şahit olmamıştı. Eve girer girmez Harry’nin öfkesini hissetti. Tony’nin öfke­ siyle uğraştıktan sonra şimdi de son derece sinirli olan Harrison Baldvvin’le karşı karşıyaydı. Hayalindeki senaryolar bununla karşılaştırılınca fazlasıyla sönük kalıyordu. Bu tahmin ettiğin­ den çok daha kötüydü. Koltuğun yanındaki masanın üzerinde Harry’nin hoşnut­ suzluğunun kaynağı duruyordu. Claire’in görmesi için Anthony Rawlings’le birlikte çekilmiş fotoğraflarıyla tamamlanan bir sürü internet sayfası önüne serilmişti. Lanet olsun diye düşündü Claire, bu aptal yemek sadece beş saat önce gerçekleşti. Tüm bunlar ne ara ortaya çıktı? Sessizce masanın yanına gitti ve başlıkları inceledi: Rauılingsler Tekrar Bir Arada, Anthony Ratulings Mahremiyetlerine Saygı Duyulmasını istedi, Masum mu? Anthony Rawlings’in Yeni iddi­ ası. Dahası da vardı ama her birini okumayı Claire’in yüreği kal­

dırmadı. Her yazıda fotoğrafları da vardı; içlerinden biri takdim 73


Aleatha Romig

esnasında Tony’nin eli Claire’in belindeyken çekilmişti ve diğeri de yemek esnasında birbirlerine gülümserken. Tony, Claire’in söylediği bir şeye gülümsüyor gibi görünüyordu. Bir de başka bir çiftle konuşurken yan yana durdukları bir fotoğraf vardı. Di­ ğer çiftin kimliği belli değildi. Claire açıklamayı okudu: HERKES KONUŞUYOR! San Francisco’d a bu y d düzenlenen Öğrenme Güçlüğü Ulusal Merkezi Bağış Ga­ lasındaki en büyük haber, bir hayır kurumu için topladık­ ları milyon dolarlar değildi. Anthony Raıvlings ve Claire Nichols’ün yeniden bir araya gelmesiydi. Akşam boyunca birbirlerinden asla ayrılmamaları şu soruyu akıllara getiri­ yor: Bu birleşme sadece özel hayatları için mi geçerli, yoksa Shedis-tics ve Sijo Gamingşirketlerini de içeriyor mu?

Claire sayfayı aşağıya doğru incelerken bir başka fotoğraf gözüne takıldı. Baş masada oturuyorlardı; Tony elini öpüyor­ du. Kendi yüzündeki ifade Claire’i huzursuz etti. Fotoğraftaki kadın yüzü kızarmış bir şekilde Tony’nin gözlerinin içine ba­ kıyordu. Claire bunun, tam da Tony’nin konuşmasından sonra olduğunu hatırladı. “Evet, o benim de dikkatimi çekmişti.” Harry’nin duygusal sesi Claire’i o ana geri döndürdü. “Böyle baktığını daha önce hiç görmemiştim. Ah, seni tebrik ediyorum! Rol yapma yeteneğin mükemmel!” Claire tereddüt ederek Harry’e baktı. Mavi gözlerinde dile getirmediği bir endişe vardı. Claire elindeki kâğıdarı bıraktı ve kendi duygularıyla savaştı. Anlaşılmak istemesi gerekiyor­ du. Ama bunun yerine meydan okumak ve kendini savunmak 74


Tutku Oyunları

istiyordu. Duygusuz bir sesle konuşmaya başladı. “Neler olduğu­ nu dinlemek istiyor musun ?Yoksa kendin bir sonuca vardın mı ?” Harry sessizce baktı. Sonunda omuzlarını silkerek mutfağa gitti ve yarısı boşalmış bir viski şişesi ve boş bir bardakla geri döndü. Kendine iki parmak viski doldurarak arkaya yaslanan koltuğuna oturdu ve Claire e de koltuğa oturmasını işaret ede­ rek, “Elbette, rahatına bak ve beni bilgilendir. Bunun nasıl gö­ ründüğü gibi olmadığını duymak için sabırsızlanıyorum,” diye cevap verdi. Claire oturdu. Harry kehribar rengi sıvıdan bir yu­ dum aldı ve “Asla göründüğü gibi değildir, değil mi ?” diye sordu. “Daha önce senin içtiğini görmemiştim... bu şekilde.” “Boktan bir gün geçirdim. Sen de bir kadeh ister miydin? Yoksa tüm günün partiler ve özel şoförlerle mi geçti ?” Claire, Tony’nin çatı katındaki aynada yüzünü görmüştü. Harry ağladığını nasıl göremiyordu? Claire, gözkapaklarının şiştiğini hissedebiliyordu. Harry, iyi bir gün geçirmiş biri gibi mi göründüğünü düşünüyordu? “Hayır, teşekkürler,” diye yanıtladı Claire soğuk bir tavırla. “Harry...” Claire konuşmaya başladı ama sonra sustu, içindeki kavga başını ağrıtıyordu. Kızgın mıydı, üzgün, savunmaya geç­ miş, yoksa yaralı mıydı ? Aniden ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. “Bunu yapamam.” Gözyaşları tekrar akmaya başladı. Hâlâ nasıl gözyaşı kaldığını gerçekten merak etti. “Daha fazla tartışma yaşayamam.” Bir anda Harry de koltuğundan kalktı ve karşısına dikildi. Claire onun yüzüne baktı. Öfkesinin ardında ne kadar incinmiş olduğunu gördü. Yanılmıştı. İncinmiş olması öfkesinden çok daha kötüydü. Harry’nin sıcak nefesi yüzüne vururken viski kokusu burun 75


Aleatha Romig

deliklerini yaktı. Midesinin sıkışmasına rağmen göz temasını devam ettirmeye çalıştı. “Her şeyi duymayı hak ediyorsun ama seni ve Amber’ı dü­ şünmeden hiçbir şey yapmadığımı bil. Sizin için yaptım! Ama sen bu haldeyken seninle konuşamam.” Kapı koluna uzandığında Harry’nin sözleri kalbini kırdı. “Onunlayattın mı?” Claire kızmak istiyordu ama sonra rüyasını hatırladı; o bir rüya değildi ve hemen savunmaya geçti. “Bana bunu sorduğuna inanamıyorum. Hayır! Bu gece onunla yatmadım.” Harry, Claire’in omuzlarını tuttu ve kızarmış gözlerinin içi­ ne baktı. “Neden?” “Çünkü bana şantaj yaptı! Seninle, Amber’la ve Sijo ile. Bu akşam Sijo’da yaşadığınız sorunların sebebi oydu.” Harry araya girdi. “Hayır, değildi! Sorunun ne olduğunu bul­ duk, içeriden kaynaklanıyordu. Seni aramaya çalıştım. Kahret­ sin, Amber beni aradığında San Francisco ya gitmek üzereydim. Haberleri görmüş ve oturma odasındaki anımıza tanık olduktan sonra bilmem gerektiğini düşünmüş.” Claire’in midesi buruldu. Çaresizce Harry’nin anlaması için uğraşıyordu. “Ama oradaki sorunları biliyordu! Eğer kabul et­ mezsem işleri sizin için daha kötü hale getirmekle tehdit etti. Şu basın açıklamasını da ben daha onunla konuşmadan önce göndermiş.” Harry, Claire’in omuzlarını bıraktı ve inanamayarak baktı. “Nasıl oluyor da onun bu kadar güçlü olduğuna inanmaya hâlâ devam edebiliyorsun anlayamıyorum. Bilgisayar mühendisleri­ miz en iyileridir. Eski kocan...” Harry ne söyleyeceğini bilemedi, kadehinin yanına gitti, bir yudum daha aldı ve devam etti. “Ya 76


Tutku Oyunları

da bir araya gelmeye çalıştığın adam mı demeliyim, öylece par­ maklarını şaklatıp güvenlik duvarımızı indiremez.” “Güvenlik duvarı! O da bu kelimeyi kullandı. Beceriksiz ol­ duğunu söyledi ve senin aramalarına cevap veremedim, çünkü Tony telefonumu aldı.” Harry gözlerini devirdi. “Güvenlik duvarımız son derece gü­ venli. Saat sekiz civarlarında adamlarımız her şeyi halletti. Saat dokuz gibi senin yanında olabilirdim.” içkisinden bir yudum daha aldı ve güldü. “Ne de eğlenceli olurdu ama!” “Sekiz civarında her şey halledildi mi ?” diye tekrarladı Claire.

“Evet, neden?” Claire gözlerini kapattı. Tony’nin kelimelerini hatırlıyordu: “İhlal sorunu halledildi. Bu akşam saat sekizden beri bir sorun yok .” Her şey ortadaydı ama Harry ona inanmazdı. Claire koltu­

ğa gitti ve resmen çöktü. Bu gece asla bitmeyecekti. “Saçma geldiğini biliyorum ama görmüyor musun? Tuzağa düştüm. Halkın gözü önünde olma planlarımı çaldı ve onları bana karşı kullandı.” “Nasıl tuzağa düştün?” Claire açıklamaya çalışırken kelimeler büyük bir rahatlıkla aktı. Çatı katına çağrılışını, sözde barışmalarını açığa çıkarmayı, yemeği ve odadaki tartışmalarını anlattı. Kuşkusuz açıklamala­ rında birkaç eksiklik vardı. Özellikle de öpücük ve rüya hakkındaki gerçekleri es geçmişti. Basın açıklamasının halkın görmesi için yapıldığını açıkladı. Halkın bildiğine göre, o ve Tony iliş­ kilerini düzeltmeye çalışıyordu, bu yüzden onların karşısında başarısız olmak bir seçenek değildi. Harry’nin yüzündeki şok ifadesi Claire’in yeniden göz­ yaşlarının akmasına neden oldu. Onun bir yorum yapmasını 77


Aleatha Romig

bekledikten sonra sonunda, “Sen ve ben resmen birlikte deği­ liz. Daha Amber’a bile söylemedik,” diye fısıldadı. “Öyleyse bunu sona erdiriyorsun...” Harry etrafı göstererek kolunu salladı. “Bizi... Bu basın açıklaması yüzünden.” “Hayır! İlişkimizin sona ermesini istemiyorum. Sadece şim­ dilik önceki gibi gizli tutacağız.” Claire gülümsemeye çalıştı. “Bilirsin işte, tıpkı söyledikleri gibi: Birbirinden faydalanan ar­ kadaşlar...”

Harry, Claire’in sözlerini düşündü. “Yani ben, senin fayda­ landığın arkadaşın olacağım, ama sen onunla görüneceksin?” “Onunla bu konuda konuşmak zorundayım. O Iowa’ya git­ meden önce, yarın onunla buluşmam gerek, ama şimdilik vere­ ceğim tek taviz bu, onunla dışarıda görünmek.” “Eh, görünüşe göre söz konusu Bay Rawlings olunca mü­ zakere becerilerin harika! Yarınki küçük toplantınızdan sonra belki de Iowa’ya taşınırsın. Kahretsin, eşyalarını toplamana bile gerek kalmaz. Sana memnuniyetle yeni şeyler alacağından emi­ nim.” Harry’nin alay dolu kelimeleri Claire’in canını yaktı. Eğer tokat yeseydi bundan çok daha az acı verirdi. Ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. “Ben eve gidiyorum.” Yüzü hâlâ kapıya dönükken durdu ve “Tabii Amber beni hâlâ istiyorsa?” diye sordu. “Böyle bir şey söylemedi. Orası senin evin... Kimsenin seni dışarı attığı yok.” Claire rahat bir soluk verdi. Birkaç adım attıktan sonra arka­ sını döndü. “Peki, ya biz?” Geniş omuzlan çökerken Harry’nin mavi gözleri buludandı. “Ne bizP. Biz diye bir şey yok. Associated Press’i bilgilendirmem gerektiğini fark etmemişim. Belki de bir el kitabı hazırlamalıydın.” 78


Tutku Oyunları

Claire omuzlarını dikleştirdi ve şişmiş gözleriyle Harry’ye baktı. “Onun kazanmasına izin veriyorsun.” Uzun bir sessizlik­ ten sonra gözlerini indirdi ve kapıya döndü. Koridora çıktığında Harry’nin, “Hayır, sen bizi hükmen mağlup ettin...” dediğini duydu. Amber’ın dairesine doğru yürüyen Claire, Tony’nin kazan­ dığı zaferin büyüklüğünü kavradı. Tek bir, kritik hamleyle çifte vuruş yapmıştı. Sijo Gaming’in zayıf noktasını ortaya çıkar­ mıştı. Harry inanmasa bile, Claire orada yaşanan sorunlardan Tony’nin sorumlu olduğunu biliyordu. Eğer Tony’nin dedik­ lerini yapmamış olsaydı o sorunlar daha çok büyüyebilirdi. Ve bunları tekrar yapabileceği de kanıtlanmıştı. Ardından daha da cesur bir hareketle sahte ilişkilerini gözler önüne sermişti. Kamuoyunun olumsuz görüşlerini bile göze ala­ rak durumun kontrolünü ele geçirmişti. Claire’in sahip olduğu­ na inandığı gücü etkili bir şekilde yok etmişti. Claire’i zorlaması sonucunda bir de ek olarak Harry’yle ilişkisini mahvetmişti. Karanlık ve sessiz evinin kapısını açan Claire, Amber’ı merak etti. Acaba yarın nasıl davranacaktı? Tony, ona destek olanları sistematik bir biçimde etrafından uzaklaştırıyordu tıpkı satranç taşlarını bir bir eksiltiyormuş gibi... Soğuk yatağına uzanan Claire yorgun zihnini toplamaya ça­ lışıyordu. Hâlâ herhangi bir gücü var mıydı? Tony’ye karşı ge­ lebilir miydi? Seçeneklerini düşünürken soru ve cevapları yavaş yavaş değerlendirdi. Sonunda uyku zihnini ele geçirdi. Annesi­ nin çocukken okuduğu bir kitaptan alıntı yapması gerekirse, hiç şüphesiz berbat, korkunç, çok kötü ve çok uzun bir gün olmuştu.

79



Yedinci Bölüm

Aynı hatayı iki kezyapamazsınız. Çünkü bunu ikinci kezyaptığınızda bu bir hata değil, bir seçimdir. —Anonim

ralıksız çalan alarmın sesi Claire’i huzurlu uykusundan

A

uyandırdı. Neden bir alarm kurmuştu ki? Belli bir saatte

uyanması çok nadir gerekirdi. Ayrıca gecenin üçüne kadar uyu­

yamamıştı. Gürültüyü sona erdirmek için doğrulunca midesi bulandı ve tekrar yatağa devrildi. Gözlerini kapatarak bulantı­ nın geçmesini diledi. Alarm sesi normalde sakin olan odasındaki sessizliği bozma­ ya devam ediyordu, yine de Claire sesi kesmek için hareket et­ meye korkuyordu. Tüm bedeni terle kaplandı. Aniden ince ipek geceliği ıslandı ve derisine yapıştı. Yavaşça terle kaplı bacakları­ nın üzerindeki örtüleri kaldırmaya çalıştı. Her hareketle birlikte dikkati iyice arttı. Yeterince dikkatli olup midesindekileri içeri­ de tutabilmek için dua etti. Art arda soluk vererek aydınlık tavana baktı. Sersem bir şe­ kilde gece perdeleri kapatmamış olduğunu fark etti. Midesinde­ ki sancıya bir de odasına dolan sabah güneşinin ışınları eklenin­ ce gözlerini kıstı. Aniden alarmı neden kurduğunu hatırladı. Saat onda Tony yle


Aleatha Romig

buluşması gerekiyordu. Şu anda yaşadığı rahatsızlığın sebebi bu olabilir miydi ? Belki de bedeni bile onu tekrar görmek istemi­ yordu. Kapısından gelen ses Claire’i korkudan sıçrattı. Bu hareket biraz daha terlemesine neden olarak bulantısını şiddetlendirdi. Yüzünü acıyla buruşturarak, “Girin,” demeyi başardı ve bir kez daha sadece nefes alıp vermeye odaklandı. Claire ev arkadaşının içeri girdiğini görmek için başını çevir­ medi. Ancak kapının açıldığını ve Amber’ın çalan saate doğru yaklaşan adımlarını duydu. “Ne oluyor? Cumartesi sabahındayız. Neden lanet bir alarm kurdun?” Artık susmuş olan saatten uzaklaşan Amber arkadaşı­ nın terle kaplanmış ve bembeyaz olmuş yüzünü gördü. “Claire, sorun ne?” Claire konuşmadı, ama hafifçe başını salladı. Bu hareket çok fazlaydı. Gücünü toplayarak örtülere uzandı, onları üzerinden attı, yataktan kalktı ve banyoya koştu. Claire Nichols fiziksel olarak hastalanmayalı çok uzun za­ man olmuştu. Kustuğunu hatırladığı en son zaman Simon’ın öldüğünü öğrendiği zamandı ki bu çok ironikti, çünkü şu anda Amber’ın evinde yaşıyordu. Arka arkaya öğürdü. Amber, Claire’in kahverengi saçlarını yüzünden çekip ayakta dururken Claire de bir sonraki dalganın gelmesini bekleyip ba­ şını koluna dayadı. Tekrar öğürdüğünde Claire’in bedeni sarsı­ lırken Amber sessiz kaldı. Claire tüm midesi boşaldıktan sonra bile öğürmeye devam etti. Zamanla öğürtüleri azaldı. Sonunda geriye sadece güçsüz ve titreyen bir Claire bırakan bedeni sakinleşti. Amber arkadaşının tuvaletin kapağına oturmasına yardımcı 82


Tutku Oyunları

oldu, bir bezi soğuk suyla ıslattı ve Claire’e verdi. Ardından yüzünü silmesini söyledi, sonra onu lavaboya götürerek ağzını çalkalamasına yardımcı oldu. Amber tekrar yatağa gitmesine yardım ettikten sonra Claire gözlerini kapattı ve bu her neyse bir an önce sona ermesi için dua etti. “Gıda zehirlenmesi olabilir,” dedi Amber, Claire’in yüzünde­ ki renk yerine geldikten sonra. “Belki de dün akşamki yemekte kötü bir şey yedin. Acaba başka sorun yaşayan var mı?” Gücünün yerine geldiğini hisseden Claire başını salladı. “Muhtemelen haklısın.” Yatağının kenarına oturmuş olan ka­ dının elini tuttu. “Amber, dün akşam hakkında konuşmamız gerek.” Amber gözle görülür bir şekilde dikleşti ve toparlandı. “Evet.” Sesi, çalan alarm yüzünden odaya girdiğindeki gibi sert değil, rahadatıcıydı. “Ama şimdi değil. Sana bir şey getireyim mi? Biraz kızarmış ekmek? Midenin düzelmesine yardımcı olur.” “Saat kaç?” diye sordu Claire, endişesi şu anda sakin olan mi­ desini tehdit ediyordu. “07.45. Hem alarmı neden kurmuştun ki zaten?” diye sordu Amber, Claire’in alnındaki bezin yerine yenisini koyarken. “Saat onda birisiyle buluşmam gerekiyor.” “Eh, bence yeni bir plan yapmalısın.” Claire gözlerini kapatarak mevcut durumunu değerlendir­ di ve “Yapamam,” dedi. Gerçekten de daha iyi hissediyordu. Onu rahatsız etmiş olan yemeğin çıkmış olduğunu umuyordu. Tony’nin de rahatsız olup olmadığını merak etti. Yüzünde zayıf

bir gülümseme oluştu. “Kızarmış ekmeği kabul ediyorum, bir sakıncası yoksa.” Amber ayağa kalktı. “Tabii ki. Başka bir şey ister misin?” 83


Aleatha Romig

“Bir bardak su lütfen...” Amber, Claire’in elini sıktı ve “Hemen geliyor,” diye yanıtladı. Amber odadan çıkınca Claire telefonuna uzandı. Hareket etmesini gerektiren bu görevi başarıyla tamamlayınca kesinlikle çok daha iyi hissettiğine karar verdi ve eğer ekmeği de midesin­ de tutabilirse gitmeye hazırdı. Buluşacakları yer için Tony’ye mesaj atması gerekiyordu. Onunla nerede buluşmak istediğini düşündü. İlk düşüncesi hiç­ bir yerdi, ama bunun kabul edilemez olduğunu biliyordu, sonra Redwood Shores’daki sevimli kafeyi hatırladı. Çok uzak değildi ve Palo Alto’dayer almıyordu. Kafeyi Google’da arattı ve bilgile­ ri bir mesajla birlikte Tony’ye iletti: “GEÇ KALABİLİRİM. B U SABAH BİR SORUN YAŞA­ DIM, A M A İŞLER DÜZELİYOR.”

Claire, Tony’nin bu gecikmeden dolayı mutlu olmayacağım biliyordu. Yine de şiddetli bulantısını hatırlayarak Tony’nin ka­ ranlık bakışlarının, kusmaktan ve Amber’ın kızarmış ekmeğini midesinde tutmaktan daha önemsiz olduğuna karar verdi. Üşümeye başlayan bedenini örtülerin altına sokarken mide­ sinin guruldadığını hissetti. Biraz önce yaşadığı şeyden sonra acıkmış olması nasıl mümkün olabilirdi ?

Saat 09.5 İ de Claire arabasını Redwood Shores’daki Patio Cafe nin otoparkına çekti. Geç kalmamıştı. Dikiz aynasında­

ki yansımasına bakarken kaşlarını çattı. Sürdüğü allık ve ruj bile solgunluğunu gizleyememişti. Ama iyi tarafı, Amber’ın hazırladığı kızarmış ekmekle muzu midesinde tutabilmişti ve solgunluğuna rağmen çok daha iyi hissediyordu. 84


Tutku Oyunları

Redwood Shores’a yaptığı yolculuk boyunca geri dönme ve mecburi bu buluşmadan kaçma dürtüsüyle savaştı. Ancak kor­ kusu yüzünden ilerlemeye devam etti. Bu kez fiziksel olarak cezalandırılmaktan korkmuyordu. Korktuğu şey Tony’nin tek­ rar Amber’ın evine gelmesiydi. Tony haklıydı, Claire’in zayıf noktası başkaları için endişelenmesiydi. Tony’yi göreceği için korkmasına rağmen eski kocasıyla ilgili iyi şeyler düşünmeye çalıştı. Bunun nedeninin dün akşamki oyunları olduğunu düşünü­ yordu. İtiraf etmekten her ne kadar nefret etse de akşam ger­ çekten rahatlamış ve Tony’nin yanında olmaktan keyif almıştı. Suçlu bir şekilde Harry’nin çıktısını almış olduğu fotoğrafı, Tony’nin konuşmasından sonra Claire’in elini öptüğü o fotoğ­ rafı düşündü. Yüzündeki ifade rahatlığını ve samimiyetini göz­ ler önüne seriyordu. Harry’nin üzülmesine şaşmamalıydı. Üzülmüş olsa da, olmasa da Harry’nin sözleri canını acıtmış­ tı. Kıskançlık ve alkolün etkisiyle söylenmiş olabilirlerdi, ama bu durum o sözleri daha az can yakıcı yapmıyordu. Harry, Claire’in duygularının altı saat içinde böylesine değişebileceğini nasıl dü­ şünebilirdi? Harry’yle ilgili düşünceleri Emily, John ve Courtney’ye kay­ dı. Telefonuna gelmiş olan çağrıların ve mesajların çoğu Harry, Amber ve Emily’dendi. Bir tane de Meredith’ten gelmişti. Cla­ ire, Tony ile görüşmesi bitene kadar bunun bekleyebileceğine karar vermişti. İş telefonunda da Courtney’den gelen çağrılarla mesajlar vardı. Dün akşam Harry’yle konuştuğu ve Amber da beklemek istediği için Claire sabahın büyük bir kısmını Emily, John ve Courtney’yle konuşarak geçirdi. Görünüşe göre, Tony’nin basın açıklaması Pasifik saatine 85


Aleatha Romig

göre yaklaşık 19.30’d a TV ve radyolarda yayınlanmıştı. Indiana’daki Emily ve John 22.30 civarında haberi görmüştü. locada­ ki Brent ve Courtney’yse 21.30 sularında Brent’in haber kay­ naklarında okumuşlardı. Bu sabah Claire’in sesini duydukları için ne kadar rahatladıklarını söylemeye gerek bile yoktu. Ancak rahadamanın ardından öfkeleri harekete geçmişti. Courtney son derece destekleyici olmaya devam ediyordu. Tony’nin ikna edici yapısını anlıyordu ve destek olmaya de­ vam edeceğine söz veriyordu. Claire, oğlunun yaklaşan düğünü yüzünden yeterince gerilmiş olmasına rağmen Courtney’nin kendisi için endişelenmesine minnettardı. Anlaşılır bir şekilde Brent ve o, Tony’nin Claire’in affını ayarladığını iddia etmesin­ den hiç mutlu değildi. Claire, Tony’ye inanmadığı ve asıl kurta­ rıcılarının kim olduğunu ona veya bir başkasına asla söylemeye­ ceği konusunda söz verdi. Jane Allyson bile bilmiyordu. Claire herkese akşamla ilgili gerçekleri anlattı. Sadece birkaç şeyi atladı. Öpüşme olayını öğrenen tek kişi Courtney’ydi ve hiç kimse rüyasının aslında bir rüya olmadığını öğrenmedi. Bunu kendisine bile itiraf etmeye hazır değildi. Yaşadığı bunca şeyden sonra Claire yüzleşmesi ne kadar zor olursa olsun, dürüstlüğün en büyük müttefiki olduğuna inanı­ yordu. Iowa’daki yalnızlığını ve Bayan Anthony Rawlings olma­ yı hatırlayarak dün akşamki saçmalığa rağmen Tony’nin en ya­ kın destekçilerini uzaklaştırmasına izin vermemeye yemin etti. Sevdiği insanları ve işlerini güvende tutmak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Etrafındaki insanları bir daha asla kandırmayacağına dair kendi kendine söz verdi. Claire’in dürüstlüğüne rağmen, hatta belki de bu yüzden Emily çok sinirlendi. Gergin geçen görüşmeleri esnasında Claire 86


Tutku Oyunları

telefonu Emily’nin suratına kapatmayı birkaç kez düşündü. So­ nuçta gıda zehirlenmesi olayı yüzünden pek de iyi hissetmiyor­ du ve ablasının küçümseyici ve suçlayıcı ses tonunu duymak iyi­ leşmesine pek de yardımcı olmuyordu. Kaldırımın üzerinde kafeye doğru yürürken yüzünü rüzgâra çevirdi. Saçları yüzünün etrafında uçuşurken derin bir nefes aldı. San Francisco Körfezinden gelen temiz hava soğuktu. Üze­ rindeki kot pantolonu ve bluzu ilkbahar sonu için çok uygundu. Evet, eğer mayısın sonuna doğru Indiana ya da Iowa’da olsaydı hava çok daha sıcak olurdu. Yine de Batı Yakasının havasına ya­ vaş yavaş alışıyordu. Claire üç araba ileride park edilmiş olan gri Sedanı ve içinde gazete okuyan adamı gördü. San Diego’dan beri Phil ile konuşmamıştı. Tony yakınlarda olduğuna göre bugünün de sohbet için doğru bir zaman olmadığına karar verdi. Phil Roach da Tony’nin ihlallerinden biriydi, ama bir şekilde Claire onu kabullenmişti. Yoksa Emily’nin de dediği gibi çok mu uysallaşmaya başlamıştı? Claire öyle olduğuna inanmıyor­ du. Tony’nin hâkimiyetine gerçekten de her zamankinden daha çok direndiğini hissediyordu. Dün akşam onunla birlikte kal­ mamak ve bu sabah eve gelmesine izin vermemek uysallaşmadı­ ğının kanıtıydı. Kalabalık restorandan içeriye girerken yeterince dirençli olup olmadığını düşündü. Geniş cam kapılar bir tezgâha açılıyordu. Kalabalık kafe si­ pariş vermek için bekleyen insanlarla doluydu. Claire’in burnu çeşitli kokularla, kulakları da mırıldanma sesleriyle doldu. Pen­ cere kenarındaki iki kişilik yüksek masaya doğru yürürken geri dönen mide bulantısını görmezden gelmeye çalıştı. Serin bir esinti sağlayan masanın üzerindeki havalandırma, bulantısını 87


Akatha Romig

hafifletiyordu. Dakikalar sonra kapıdan tarafa baktı ve Tony’nin geldiğini gördü. Gayriihtiyarı gülümsedi. Kot pantolonu ve gömleğiyle son derece rahat ve sıradan görünüyordu. Claire gömleğin ütülen­ miş olduğunu fark etti. Saçları mükemmeldi ve yeni tıraş ol­ muştu. Gözleri tekrar kot pantolonuna kaydı. Claire, Tony nin uzun bacaklarını bir kotun içinde görmeyi her zaman sevmişti. Koyu gözler kendisininkilerle buluşunca nefesi kesildi. Hemen Tony’nin yüzündeki ifadeyi değerlendirdi. Yüzünde minik bir gülümseme vardı. Claire rahat bir nefes aldı. Daha fazla tartışma istemiyordu. Eğer bu maskaralığa devam edeceklerse detayları öğrenmek ve ardından da hayatına devam etmek istiyordu. Beklenmedik bir şekilde Tony, karşısındaki sandalyeye yer­ leşmeden önce eğildi ve Claire’in yanağından öptü. Masanın karşısındaki adamı inceleyen Claire’in kaşları kuşkuyla havaya kalktı. Tony yaramaz bir gülümsemeyle karşılık verdi ve “Gü­ naydın Claire. Geç kalmadığını görmek güzel,” diye mırıldandı. Tony’nin keyifli selamlaması Claire’in gerginliğini hafifletti ve gülümsemesini sağladı. “Evet, eskiden tanıdığım bir adam vardı. Dakiklik konusunda gerçekten çok titizdi.” “Gerçekten mi? Görünüşe göre iyi bir etki bırakmış. Israr­ ları yararlı olmuş gibi görünüyor.” Tony’nin kahverengi gözleri parladı. “Etkilerinden emin değilim, ısrar değil de inat desek daha iyi olur, ama hazır sözü edilmişken ısrar etmek konusunda uzman­ laşmış olduğunu söyleyebilirim.” “Hırtım, benim gibi birine benziyor. Onunla tanışmak isterdim.” Claire başını salladı. “Hayır, ondan hoşlanacağını sanmı­ yorum.” 88


Tutku Oyunları

Tony’nin gözleri iri iri açıldı. “Sanmıyor musun?” “Hayır, kontrol sorunları var. Muhtemelen birbirinizle çatı­ şırsınız.” “Çünkü... kontrol sorunlarım olduğunu düşünüyorsun?” Bu kez Tony’nin kaşları havaya kalktı. Claire sanki bir sır verecekmiş gibi Öne eğildi. Keyifli sohbederi yüzünden gözleri parlıyordu. “Bunu sana açıklayan kişi olmayı hiç istemezdim... ama evet, kontrol sorunların var.” Tony kahkaha attı. Sonunda, “Bir şey yemek ister misin?” diye sordu. “Hayır, pek sayılmaz, önceden yemiştim.” “Öyleyse ikimiz için kahve alayım.” Claire genelde kahve sevmesine rağmen bu fikir yeni boşal­ mış midesini düşününce hiç de iyi gelmedi. “Benim için kahve yerine buzlu çay alabilir misin?” Tony kuşkulu gözlerle baktı. “Elbette, şekersiz, değil mi ?” Claire başını salladı. Tony içecekleriyle birlikte geri dönünce, halkın gözü önün­ de gerçekleşen barışmaları hakkında konuşmaya başladılar. Kafe insan sesleriyle dolu olmasına rağmen kısık bir sesle konuşuyor­ lardı. “Claire, bu sabahki kabullenici tavrın karşısında şaşırmış durumdayım. Ama bu hoşuma gitti.” Claire çayını yudumladı. “Bunu keyfim için yaptığımı san­ ma. Herhangi bir şeye zorlanmaktan hoşlanmıyorum, ama uzla­ şabileceğimizi düşünüyorum. Bu da bana umut veriyor.” “Uzlaşmak mı?” “Kendi tarzında uyumlu olmaya çalışıyorsun. Eğer öyle ol­ masaydın dün akşam gitmeme engel olurdun ya da benimle bir­ likte gelmek için ısrar ederdin. Bunu anlıyorum.” 89


Tony, Claire’in söylediklerini düşünerek başını salladı, ardın­ dan, “Umut mu, ne için?” diye sordu. “Bunun çok uzun süremeyeceğine dair... Arkadaş kalabilece­ ğimize ve insanlara karşı dürüst olabileceğimize dair...” Claire konuşurken Tony’nin gözleri karardı. “Anlıyorum.” Kah­ vesinden bir yudum aldı. “Umuyorum ki... fikrini değiştirirsin.” “Ne demek istediğimi anladın mı? Gelişme gösteriyoruz. Dürüst olmam gerekirse, fikrimi değiştireceğimi sanmıyorum, ancak kabul etmeliyim ki arkadaşlarımı ve onların şirketlerini tehdit eden kontrol delisi bir ahmak olmadığın zamanlarda...” derken Claire utangaç bir şekilde gülümsedi, “son derece çekici olabiliyorsun.” “Teşekkür ederim sevgilim,” diye homurdandı Tony, Claire’in açık sözlülüğü karşısında şaşırarak. “Böyle cesur ve arsız oldu­ ğun zamanlarda muhteşem yeşil gözlerinde beliren o kıvılcım, içimdeki öfkeyi yok ediyor. O anda senin gerçekte ne olduğunu görüyorum.” “Ah, gerçekten mi, neyim ben?” “Fazlasıyla seksisin.” Tony öne eğildi, ihtiraslı bir sesle ko­ nuşmaya başladı. “Ayrıca sessiz ve terbiyeli olduğun zamanlarda karşı konulmazsın.” Claire içinde bir şeylerin canlandığını ve yanaklarının kızar­ dığını hissetti, tıpkı fotoğraftaki gibi. “Eh, öyleyse sonuçların­ dan korkmadan istediğim gibi davranabilirim.” “Bunları benimle birlikteyken yaptığın sürece şefkatim hü­ küm sürmeye devam edecektir.” Claire, Tony’nin ima etmiş olabileceği şeyleri düşünerek tit­ redi. Sesindeki neşe artık yoktu. “Tony, her zaman seninle bir­ likte olmaya niyetim yok. Iowa’ya geri dönmüyorum.” 90


Tutku Oyunları

“Ben meşgul bir adamım Claire, iki günde bir California’ya gelemem.” “O halde birbirimizi her gün görmeyiz. Bu arada ne zaman dönmen gerekiyor?” Tony soğuk bir sesle, “Özel bir uçağım var. Bunun için plan yapmama gerek yok,” dedi. “Özel uçağının farkındayım ama toplantıların veya randevu­ ların olabileceğini düşünmüştüm.”

'

Tony’nin gözlerindeki kara bulutlar geri döndü. “Senin dı­ şında kimseyle randevum yok. Basın açıklamasının amacı buy­ du.” Sesini biraz daha kısarak sert bir tonda, “Senin de öyle,” diye ekledi. Claire sandalyesinde doğruldu. “Konuşmamız gereken şey bu, randevuyu tanımla.” Tony tereddüt ettiğini gösteren gözlerle baktı. Bakışları biraz daha kararmıştı. “Bir randevu, bir erkekle bir kadının birlikte dışarı çıkmasıdır.” Kafede gözlerini gezdirdi. “Sanırım bir erkek­ le bir erkeğin ya da bir kadınla bir kadının dışarı çıkması da ola­ bilir, California’dayız.” “Eh, bu, Iowa’da da olur, ama benim demek istediğim, iki in­ san birlikte dışarı çıkabilir ve sadece arkadaş da olabilir.” “Bunu yapmamanı tercih ederim.” Claire vereceği cevabı düşünemeden Tony başka bir şekilde ifade etti. “Bu, halk tarafın­ dan kabul edilemez. Yani cevap bayır...” Kısık bir sesle konuşmaya çabalayan Claire, “Sana söylüyo­ rum, iznini istemiyorum,” dedi. “Bu tartışmaya açık bir konu değil.” “Hangisi öyle ?” Öfkesi kelimelerine yansıyan Claire öne doğ­ ru eğildi. “Madem hiçbir şeyi tartışamıyoruz, neden buradayız 91


Aleatha Romig

ki ? Madem her şeye karar verilmiş, sadece temel kuralları söyle.” Duygularını dizginlemeye çalıştı. “Sen böylesin işte. Hiçbir şey değişmemiş!” Yaşlarla dolan gözleri, yüzündeki güçlü ifadeyi yok etmek üzereydi. Bir patlama bekledi, ama herkesin önünde bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Gözlerindeki karanlığın hâlâ orada olmasına rağmen Tony’nin dudaklarının kenarı yukarıya kıvrıldı. İleriye uzandı ve masanın üzerinde duran elleri tuttu. “Evet, fazlasıyla seksisin.” Claire ellerini çekti, arkasına yaslandı ve dudaklarını birbiri­ ne bastırdı. Değişen konuyla birlikte Tony’nin ses tonu yumuşadı. “So­ ğuk havaların sana iyi geldiğini düşünmüyorum. Solgun görü­ nüyorsun. Güneşe ihtiyacın var.” “Teşekkürler, ama Batı Yakasını seviyorum.” Tony muhtemelen biraz daha patlamasını bekleyerek seyret­ ti. Birkaç dakika sonra, “Kabul ediyorum. Bazı şeyler tartışıla­ bilir. Elimden gelse Iowa’ya taşınman için seni zorlardım. Beni yanlış anlama. Yapamayacağımdan değil. Sadece oraya kendi rızanla gelmeni istediğim için, bu yüzden taşınma konusu tar­ tışılabilir.” “Hayır. Çünkü gelmiyorum.” “Eh, görüyorsun işte. İkimizin de ödün vermek istemediği konular var. Halka açık etkinliklerden konuşalım.” Claire arkasına yaslandı ve dinledi. Tony farklı etkinliklerle yakın zamanda gerçekleşecek olan iş seyahatlerinden bahsetti. Ulaşım ve konaklamayı sağlayacağını söyledi ve uygun elbiseler için para ödemeyi teklif etti. Ayrı oldukları zamanlarda hangi davranışların kabul edilebilir olduğundan bahsetti. Bu konuş­ ma Claire’e birçok yönden Tony’nin ofisinde oturup, evinde 92


Tutku Oyunları

yaşamakla ilgili temel kuralları dinlediği zamanları hatırlattı. Bu hatıralar huzursuz olmasına neden oldu. Zamanla nabzının hız­ landığını ve içerideki havanın ısındığını hissetti. Havalandırma hâlâ çalışıyordu, ama artık ferahlatmıyordu. İşte, o anda arkasındaki yemeği fark etti. Pastırmayla dolup taşan tabaktan gelen kokular etraflarını sardı. Tony hâlâ konuşuyor olmasına rağmen Claire aniden ayağa kalktı. “Tony, bunu yapamam. Gitmem gerek.” Tony’nin şaşkınlığı bir anda öfkeye dönüştü. “Ne ?” “Hayır, konuştuğumuz konuyla alakası yok. Şu an burada olamam. Dışarı çıkmam gerek.” Çantasını aldığı gibi kapıya koştu. Attığı her adımla biraz daha ferahladı. Yine de güneşin altına çıkana ve rüzgârı yüzünde hissedene kadar tam olarak ne­ fes alamadı. Sadece birkaç adım arkasından gelen Tony, Claire’in koluna uzandı ve onu kendisine çevirdi. Yüzündeki ifade hemen değişti. Öfkesi, hoşnutsuzlukla endişe karışımı bir ifadeye dönüştü. “Bu da neydi böyle?” “Bilmiyorum. Sanırım dün geceki yemeklerden zehirlenmiş olmalıyım. Sen nasıl hissediyorsun?” “Ben iyiyim. Biraz önce olan sadece bu muydu?” “Evet, o pastırmalar yüzünden. Berbat kokuyordu!” Tony kahkaha attı. “Pastırmayı sevdiğini sanıyordum. Catherine senin için her zaman hazırlardı.” Biraz daha iyi hisseden Claire gülümsedi. “Seviyordum. Sevi­ yorum sanırım. Ama bu sabah hastaydım. Bu yüzden geç kalabi­ leceğimi düşünmüştüm.” Tony’nin sürekli değişen duyguları arasında endişe galip gel­ di. “Hasta miydin? Ben sana gelebilirdim.” 93


Aleatha Romig

Claire’in gözleri kısıldı. “Hayır. Amber’ın evine gelmeni iste­ miyorum. Bu doğru değil.” “Ben seni arkadaşlarımın evine götürdüm. Tabii Amber ve erkek kardeşini gerçekten böyle tanımlıyorsan, o halde so­ run ne?” Yanlış olan birçok şey vardı. İlk olarak Tony’nin arkadaşları Claire’e daha bu sabah telefonda yarım saat boyunca konuşmuş olduğu Brent ve Courtney’yi hatırlatıyordu. Ardından Tony’yi Simon’ın nişanlısı ve Harry’yle birlikte düşündü. Şu anda Harry’yi nasıl tanımlayacağından emin değildi, ama Harry ve Tony’nin bir araya gelmesi hiç de iyi olmazdı. “İşimiz bitti mi ?” diye sordu Claire. “Konuşacağımız birkaç şey daha var. Nasıl hissediyorsun?” “Daha iyi, temiz havanın yardımı oluyor.” “Yakınlarda bir park görmüştüm. Yürümek ister misin?” Claire başını salladı. Aslında eve gitmek istiyordu, ama yü­ rümek o kafede oturmaktan çok daha iyiydi. Tony nazikçe elini tuttu. Claire durumu kabullenince parmakları iç içe geçti. Bu sıradan yakınlık Claire’in bedenine tanıdık bir sıcaklık yaydı. Bridge Park’a doğru yürümeye başladılar. Küçük koyun karşı­ sındaki doğal bir cennete girdiler. Göl manzaralı piknik masa­ ları ve banklarla dolu olan çimenlik alan ağaçlarla kaplıydı. Yaz konserlerini bildiren ilanlar etrafa yayılmıştı. Her şey gelecekte­ ki sıcak havaları ve mavi gökyüzünü işaret ediyordu. Anlaşmaları hakkında konuşurken aynı zamanda sohbet de ettiler. Belirli bir şey hakkında değil, öylesine. Şaşırtıcı bir şekil­ de bu son derece kolay ve iyi oldu. Sohbetleri Harry, Amber ve hapsedilme sürecine kadar birçok şeyle ilgiliydi, Claire sözlerini tartmadan konuştuğunu fark etti. Oyun alanındaki çocuklara


Tutku Oyunları

güldüler ve gölde balık tutmak için kamp kuran bir adamı sey­ rettiler. Claire eski kocasıyla en son ne zaman böylesine normal bir gün geçirdiğini hatırlamaya çalıştı. Çok uzun zaman olmuştu. Tony saatine baktığında ve ikiyi geçtiğini gördüğünde Claire e öğle yemeği yemek isteyip istemediğini sordu. “Sanırım üstesinden gelebilirim, pastırma olmadığı sürece,” dedi gülümseyerek. Tony’nin arabasına doğru yürüdüler ve dışarıda oturma alanı bulunan küçük bir restorana gittiler. Garson mönüleri getirince Claire kendisininkini bilerek masanın üzerinde bıraktı. Ancak Tony başını kaldırıp da “İyi hissetmediğine göre, mönüyü incele­ yip neyin iştah açıcı geldiğine baksan iyi olur,” deyince şaşkınlığını gizleyemedi. Bu, onunla birlikteyken kendi yemeğini ısmarladığı ilk zamandı. Belki de durumlar değişebilirdi, değil mi? Claire’in arabasının durduğu yere geri döndüklerinde karşı­ lıklı ödünler vermişler ve ortak bir noktada buluşmuşlardı, iki hafta sonra Claire, yatırımcılarla yapılacak toplantılar ve akşam yemekleri için Chicago’da Tony’ye katılacaktı. Claire’in arabasının yanında duran Tony, “Hoşça kal demek için seni öpebilir miyim?” diye sordu. “Arkadaşlarımın güvende olması ve basın açıklamasının bir gerekliliği olarak mı ?” “Hayır.” Tony, Claire’e biraz daha yaklaştı. “Seni gerçekten öpmek istediğim için.” Claire kendini kaygan bir uçurumun kenarında buldu, sağ­ lam bir şekilde yere basması gitgide zorlaşıyordu. Zihninde tartışmalar yaşarken bedeni Tony’ye yaslandı ve yüzü yukarıya kalktı. Tony’nin güçlü kolları Claire’in bedenini sardı, elleri 95


Aleatha Romig

ensesini buldu ve parmaklarını saçlarına doladı. Bir otoparkta duruyor olabilirlerdi ya da aya bile gitmiş olabilirlerdi, ancak o anda ikisi de hiçbir şeyin farkında değildi. Geri kalan her şey kaybolmuştu.

Arabasını Palo Altoya doğru süren Claire kimin ilk önce geri çekildiğini hatırlayamıyordu. Her kim çekildiyse diğeri de ona uymuştu. Tony’nin gözlerinden yayılan şehveti hatırlıyordu. Hatta şu anda arabanın içindeyken bile, bu görüntü yanaklarının kızar­ masına neden oluyordu. Ah, lanet olsun! Ne yaptım ben? diye sordu Claire kendine bir

sonraki görevini düşünürken.

96


Sekizinci Bölüm

Azim, uzun bir yarış değil, birbiri ardına gelen birçok kısa yarıştır. —Walter Elliot

M

esaj gönderildi: 25 Mayıs, 16.41 - Alıcı: Anthony Rawlings

“BAYAN NİCHOLS OTOPARKINA SAĞ SALİM GİRDİ. BAYAN MCCOY EVDE DEĞİL. BAŞKA k İm s e g ö r ü n m ü y o r :’ Phil bir cevap gelmesini bekledi. Ya akşamını Claire Nichols un apartmanının kapısını ve otoparkını izleyerek geçirecek ya da bu akşamlık işi bitecekti. Dün akşam Harrison Baldwin’in San Francisco ya gidişini ve sonra da Palo Altoya geri dönüşünü izledikten sonra o akşamlık işinin bittiğini ummuştu. Bay Rawlings adına çalıştığı bunca zamandan sonra acaba yumuşuyor olabilir miydi?

Tony ile geçirdiği günün ardından Claire sessiz bir eve girdi. Amber’ı arayarak odaları dolaştı, ancak onun yerine mutfak tezgâhında duran bir not buldu:


Aleatha Romig

Halletmem gereken birkaç iş var, yakında döneceğim. Keaton ile akşam yemeğine çıkıyorum. Yarın konuşabi­ liriz belki? Umarım daha iyi hissediyorsundur. Evdeki tele­ fonda senin için gelmiş olan bir sesli mesaj var. Amber

Bu not Claire’i umutlandırdı. Birlikte bu durumun üstesin­ den geleceklerdi. Ama Harry hakkında ne düşüneceğini bil­ miyordu. Tony’yle birlikte dışarıdayken birkaç kez telefonunu kontrol etmişti: Harry’den gelen ne bir mesaj ne de bir çağrı vardı. Elbette Claire’in nerede ve kiminle olduğunu biliyordu. Amber’ın Keaton ile randevuya çıkacağını düşünmek Claire’i mutlu etti. Amber randevu tabirine karşı çıkabilirdi belki, ama Claire kelimenin anlamını Raıvlings Sözlüğünden daha yeni öğ­ renmişti. Çok güvenilir olan bu kaynağa göre, randevu kelimesi iki insanın birlikte dışarı çıkması eylemini tanımlamak için kul­ lanılıyordu. Claire başım salladı ve gözlerini devirdi. Bu çok saç­ maydı. Bir şekilde Tony’nin bu tanımını değiştirmesi gerekiyordu. Claire mutfaktaki telefonun ahizesini kaldırdı. Cep telefon­ ları olduğu için bunu pek fazla kullanmıyorlardı yine de Amber eğer cep telefonuna bir şey olursa diye Sijo tarafından ulaşıla­ bilir olmak için telefonu tutmaya devam ediyordu. Uygun nu­ maraları tuşlayan Claire sesli mesajın çıkmasını bekledi. Beni bu numaradan kim arar ki? “Bir tane kaydedilmiş mesajınız var. Claire Nichols. Doğru numarayı mı aradım? Başka bir şey daha hatırladım. Beni geri arayın: 4X2-555-7732.” Claire mesajı bir kez daha dinledi. Adamın sesi oldukça tanıdıktı, ama Claire kim olduğundan ya da neden aradığın­ dan emin değildi. Muhtemelen bir muhabirdi. Ne de olsa son 98


Tutku Oyunları

zamanlarda sürekli haberlerdeydi. Artık adam her kimse, eğer hatırladığı şey gerçekten önemliyse mutlaka geri arardı. Daha saat beşi biraz geçiyordu, ama son yediği şeyler yüzün­ den Claire’in midesi doluydu. Çok yorgundu. Bu son iki gün yüzünden tamamen tükenmişti. Sıcak bir banyo ve erkenden yatma fikri kulağa harika geliyordu. Dürüst olması gerekirse, Harry’yi aramayı, ona mesaj atmayı ya da onun evine gitmeyi de düşünmüştü, ama başka bir tartışma için gücü yoktu. Odasına doğru yürürken Tony’yle geçirdiği öğleden sonrayı düşündü. Herkesin ortasında kavga etmedikleri için müteşek­ kirdi. Duyguları karmakarışıktı ve sohbetlerinin konusu birbir­ lerine yaptıkları şantaj olsa da sakin geçen gün şaşırtıcı derecede iyileştiriciydi. Yatak odasının kapısını açtıktan sonra aydınlatma düğmesi­ ne basan Claire şok içinde bakakaldı. İçerideki tatlı koku tüm benliğini doldurdu. Şifonyerin, çalışma masasının ve komodi­ nin üzerinde uzun saplı kırmızı güllerle dolu vazolar duruyor­ du. Gözleri yaşaran Claire ışıltılı vazolardan birinde duran karta doğru yürüdü. Küçük zarfın dışında Claire yazıyordu. Zarfı dikkade açarak içindeki küçük dikdörtgen kartı çıkardı. Kartın üzerinde yazardan okurken tüm benliğini bir ferahlık kapladı. Eğer bunu okuyorsan taşınmamışsın demektir... ve ben bir ahmağım. Artık neden içki içmediğimi biliyorsun, yani fazla içme­ diğimi. Beni bir ahmağa dönüştürüyor! Umarım tekrar konu­ şabiliriz, yakında. Biraz daha açık görüşlü olmaya çalışacağım. Beni affe­ debilir misin? Harry 99


Aleatha Romig

Claire hemen telefonunu aldı ve bir mesaj gönderdi: “GÜZEL ÇİÇEKLER İÇ İN Ç O K TEŞEKKÜR EDERİM! BİRAZ FAZLA, A M A ONLARI ÇO K SEVDİM. EVET, AFFEDEBİLİRİM. EĞER S E N D E AFFEDEBİLİRSEN? YARIN KONUŞABİLİRİZ. YORGUNUM VE BANYO YAPTIKTAN SONRA YATACAĞIM. ÖYLEYSE YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.”

Claire omuzlarına kadar suyun içine gömülürken banyo tu­ zundan gelen yasemin kokusunu içine çekti. Başını küvetin ke­ narına yaslayarak gözlerini kapattı ve düşüncelere daldı. Çok fazla şey olmuştu. Uzaklardan telefonuna bir mesaj geldiğini belli eden sesi duydu. Banyo tuzu cildini nemlendirirken sıcak­ lıkla sarmalandı. Ve sonunda huzurlu bir uykuya daldı. Odayı tanımıştı. Aldığı her nefesle tanıdık durgun hava ciğer­ lerini doldurdu. Gözleri soluk ışığa alışırken boyalı beton duvar­ ların üzerindeki çukurlan gördü. Claire ruhunun derinliklerine sızmaya çalışan soğuğa engel olabilmek için ince battaniyesine sıkıca sarıldı. Soğukluk küçük hücrenin içindeki idareli ısıdan değil, yalnızlıktan kaynaklanıyordu. Yukarıya baktığında başını çevirmesine gerek bile kalmadan, küçük odanın dört köşesini de görebiliyordu. Kirli beyaz tavanın tekdüzeliğini bozan tek şey bir havalandırmanın ızgarasıydı. Her duvar aynı görünüyordu; aynı renkte, aynı genişlikte, aynı yükseklikte... Onu bu dayanılmaz yalnızlıktan kurtaran bir zil sesi duyuldu. Tereddütle üzerinde küçük bir pencere bulunan kapıya doğru yürüdü. İnsanlar ancak diğer tarafta kapının önünde dururlarsa bu küçük pencerelerden 100


Tutku Oyunları

görülebiliyorlardı. Claire in kalp atışları hızlandı. Bir paketya da konuşabileceği bir ziyaretçi gelmiş olabilir miydi? Parmak uçla­ rında yükselerek küçük pencereden dışarıya baktı. Tek görebildiği gözler oldu, onun delici koyu gözlen...

Claire irkilerek uyandı. Ani hareketinden dolayı küvetten dışarıya sular taşarken kalbi hızlandı. Uyuyakalmış olmalıydı. Banyodaki pahalı fayansları, yumuşak havluları ve aynayı çevre­ leyen aplikleri inceledi. Gözleri yaşlarla dolarken görüşü bula­ nıklaştı. Gözyaşlarının sebebi rüyası mı, yoksa rahatlaması mıy­ dı? Bir an için yüzünü artık soğumuş olan suya batırdı. Başını yukarı kaldırdığında burnuna dolan yasemin kokusu şu anda nerede olduğunu hatırlamasına yardımcı oldu. Bedeni rahatlar­ ken derin bir soluk aldı. Hapishanede değildi; yalnız değildi. O sadece bir kâbustu.

Sis, Palo Altonun gökyüzünden ve uykulu zihninden dağılıyor­ du. Claire’in gözleri sabah ışığına alışırken güneş ışığı bu süre­ ci kolaylaştırdı. Bir gün önceki gıda zehirlenmesini hatırladı ve mevcut durumunu değerlendirdi. Hissettiği tek rahatsızlık aç­ lıktı. Saatin olduğu yöne dönünce gördüğü rakamlar karşısında gözleri iri iri açıldı: 09.53. Telefonlarını kontrol edince Harry’den bir cevap gelmiş ol­ duğunu gördü: “EVDE OLM ANA SEVİNDİM. BİRAZ DİNLEN. YARIN KONUŞURUZ.”

ıoı


Aleatha Romig

Bu mesaj Claire’i hem üzdü hem de sevindirdi. Harry’yle bu sorunun üstesinden gelmek istiyordu, ancak Tony’yle konuştuk­ larını ona söylemekten korkuyordu. Diğer telefonunda da Courtney’den bir mesaj vardı. Saat 09.17’de gelmişti: “BİLGİNE: TO N Y BURADA. BİZİMLE SENİN H AKK IN D A K O N U ŞM A K İSTİYOR! SANA H A ­ BER VERMEK İÇ İN SIVIŞTIM. GİTTİĞİ Z A M A N MESAJ ATARIM!’

Claire gözlerini kapattı ve başını salladı. Zavallı Courtney ve Brent. Caleb’ın düğününe bir haftadan az zaman kalmıştı ve bir de Tony’yle uğraşmak zorundalardı. Claire, Tony’nin kendi so­ runlarının diğer herkesin hayatından çok daha önemli olduğuna inandığından emindi. 2000 mil uzakta gerçekleşen konuşmayı düşünen Claire’in merakı arttı.

Amber mutfağa girdiğinde Claire kahvaltı hazırlığının son aşamasındaydı. iki yumurtayı yağda pişirmiş, iki dilim ekmek kı­ zartmış, bir muz ve bir kâse de yoğurt koymuştu. “Nasıl kahve yapılacağını mı unuttun?” diye sordu Amber keyifli bir sesle. Claire sırıttı. Garip kahve makinesini kullanmayı bilmediği günler çok da geride kalmamıştı. “Hayır, sadece portakal suyu havamdayım.” “Harry geçen geceki konuşmanızdan bahsetti.” “Eh, pek de konuşma denemez.” “Şirketteki sorunlara Tony’nin neden olduğunu mu düşünü­ yorsun gerçekten?” 102


Tutku Oyunları

Ağzı muzla dolu olan Claire başını salladı. Ağzındakini yu­ tar yutmaz cevap verdi. “Evet. Kanıtlanabileceğini pek sanmıyo­ rum, tabii şirkette onun için çalışan biri varsa ve ondan işken­ ceyle cevap alabilirseniz o başka.” Claire’in açlığı bastırılınca ve Amber’ın öfkeli tavırları ya­ tışınca galayı ve son olayları sakin bir şekilde konuşabildiler. Claire, Tony’yle yaptığı anlaşmayı anlattı. Onunla insan içinde görünmesi gerektiğini ve Harry’ye bundan bahsetmekten ne ka­ dar korktuğunu söyledi. Amber da Harry’nin bu durumdan hiç memnun olmayacağını onayladı. Her ne kadar üzücü olsa da bu düşünce Claire’in iştahını kaçırmadı. Claire ekmeğiyle tabağındaki yumurtanın kalanını sıyırırken Amber kahkaha attı. “Dün sadece öğle yemeği yedim. Arayı kapatmaya çalışıyo­ rum,” diye cevap verdi Claire omuz silkerek. Kahvaltı sona ermeden önce ön kapı açıldı ve Harry’nin yak­ laşan ayak sesini duydular. “Odama geri dönmem gerektiğine dair işaretimi aldım. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacınız var,” diye fısıldadı Amber. Harry mutfağa girdiğinde ablası çoktan gitmişti. Claire ba­ kışlarını boş tabağından kaldırdı ve utangaç bir şekilde, “Merha­ ba, çiçekler için teşekkürler,” dedi.

Sophia gazetesini okuyan ve kahvesini yudumlayan Derek’i sey­ rediyordu. Galadan sonra her şey mükemmeldi, ancak muhte­ mel sergi turnesinden bahsetmeye henüz hazır değildi. Doğru zaman da gelmemiş gibiydi. Acaba sergiyi yapmak istemedi­ ği için olabilir miydi? Bu harika bir teklifti, peki, o halde tüm 103


Aleatha Romig

masrafların ödenecek olmasına rağmen ülkeyi dolaşmayı neden istemiyordu? Kocasını izleyen Sophia cevabı biliyordu: Onunla birlikte olmak istiyordu! Cep telefonunun sesi Sophia’yı gerçekliğe geri döndürdü. Ekranda A N N E M yazıyordu. Sophia kaşlarını çattı. Derek ba­ şını gazetesinden yukarı kaldırdı. “Kim arıyor? Neden endişeli görünüyorsun?” “Annem arıyor, daha dün konuşmuştuk.” Sophia ekranı kay­ dırarak telefonu cevapladı. “Merhaba anne, ne oldu?” Sophia telefonu kapattıktan sonra Derek’in endişeli yüzüne baktı. Konuşmanın nasıl sonlandığını duymuştu ve şimdi daha fazlasını öğrenmek istiyordu. “Sorun yine baban mı?” Sophia başını salladı. “Evet. Annem gerçekten endişelenmiş. Dün daha önce birçok defa gitmiş olduğu bir markete gitmiş. Üç saat boyunca eve gelmemiş. Annem cep telefonundan ona ulaşmaya çalışmış. Sonunda eve döndüğünde elinde hiçbir şey yokmuş ve neden dışarıda olduğunu ve nereye gittiğini hatırla­ mamış.” “Babanın yardım almaya ihtiyacı var.” “Çok inatçı,” dedi Sophia içini çekerek. “Ben de endişeleni­ yorum. Galiba maddi yönden sıkıntıları var. Babam kendisi için daha fazla para harcamak istemiyor.” “O halde onlara yardımcı ol. Onlar sana yardım ettiler.” “Babam kabul etmez, ama annem edebilir. Onları ziyarete mi gitsem acaba?” Derek karısının alnını öptü. “Önümüzdeki hafta on günlü­ ğüne Çin’e gideceğim. Belki sen de o zaman annenlerin yanına gidebilirsin?” 104


Tutku Oyunları

Sophia kahvesinden bir yudum aldı. “Aynı zamanda Provincetown’daki stüdyoyu da düşünüyordum. Tablolarımdan para kazandığıma göre, biz buradayken orayı açık tutacak birini işe almak iyi olabilir. Turist sezonunda stüdyonun kapalı kalması hoşuma gitmiyor.” Derek kabul etti. Para, Sophia nın her zaman yapmak istemiş olduğu şeyleri gerçekleştirmesini sağlayarak birçok şeyi değiştir­ mişti. “Geçen akşam almış olduğum bir teklifi sana söylemeyi plan­ lıyordum,” dedi Sophia. Derek tekrar başını gazetesinden kaldırdı “Ne teklifi ?” “Eh, şu gizemli alıcı, hani bir türlü ortada gözükmeyen...” Sophia turneyi, şehirleri, sergileri ve ayrı kalacakları zamanı açıklarken Derek sabırla dinledi. Sonunda sahte bir coşkuyla ce­ vap verdi. “Bu harika. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?” “Harika olduğuna katılıyorum, ama Bay George a hayır di­ yeceğim.” Derek gözle görülür bir şekilde rahatladı. “Neden?” Sophia kocasının boynuna sarıldı. Gözleri birbiriyle buluştu. Ve ardından kocasının yumuşak dudaklarını öptü. “Sence kabul etmeli miyim?” “Senin için en iyisi neyse onu yapmanı istiyorum.” “Ben seninle birlikte olmak istiyorum ve konu sadece ben değilim; hiziz. Bu tabloları sattığım için çok mutluyum. Her iki yakada da stüdyoya sahip olma fikrine bayılıyorum, ama anne­ min bana ihtiyacı var ve ben seninle birlikte olmak istiyorum. Şu anda iki yıl boyunca ülkeyi gezemeyecek kadar çok şey oluyor hayatımda.” Derek karısını kendine çekti. “İyi ama senin hayallerine engel olmak istemiyorum.” 105


Aleatha Romig

“Sen ve ben, biz, hayalim bu. Geri kalan her şey sadece bu pastanın kreması...” Derek kahkaha attı. “Sen kremayı çok seversin.” “Evet, ama fazlası bana dokunuyor.” “Elbette, Bayan Burke, hasta olmanızı asla istemeyiz.”

Claire galada olanları anlatırken Harry tekrar dinledi. Bu kez yargılamadı. Claire’in sözünü kesmedi ya da teorilerinden şüp­ he etmedi. Tony’yle yaptığı anlaşmadan bahsettiler. Sonunda Harry, “Bunun ne kadar sürmesi gerekiyor?” diye sordu. “Tam olarak emin değilim. Temmuz ayına kadar süren bir etkinlik programı verdi.” Harry’nin dudakları kımıldamaya başladı, ama sonra onları birbirine bastırdı. “ilki iki hafta sonra, Chicago’da... yalnız başıma kalacağım.” “Cidden Claire, o halde amacı ne?” “Görünüş. Her şey görünüşle ve manipülasyonla ilgili.” “Bunun hiç sona ereceğini düşünüyor musun?” “Bilmiyorum. Eğer geçmişiyle ilgili bir şeyler öğrenebilir­ sek belki. Ona karşı kullanabileceğim bir şeye ihtiyacım var. Meredith’le görüşmeye devam edeceğim. Bir yayıncıyla görüş­ müş. Artık bir röportaj dizisi yapmak istemiyorlar, kitap basmak istiyorlar.” “Eğer bu kitap hiç basılmayacaksa neden görüşmeye devam edeceksin ki?” “Anlaşma hâlâ devam ediyor. Eğer bana ya da değer verdiğim birine bir şey olursa, kitap basılacak.” “Yani ikiniz de birbirinizi tehdit ediyorsunuz, öyle mi?” 106


Tutku Oyunları

Claire başım salladı ve omuzlarını silkti. “Evet, bir ilişki kur­ mak için harika bir temel, değil mi?” Harry, Claire’in elini tuttu. “Hayır, bence bu oldukça berbat bir şey... Ben sadece basit ve dürüst bir ilişki istiyorum.” Claire içini çekti. “Bu harika olurdu.” Harry öne eğildi, burunları neredeyse birbirine değiyordu. “Çıkar arkadaşlığını kabul ediyorum, şimdilik, sonsuza kadar değil.” Dudaklarını Claire’in dudaklarına sürttü. Claire’in vücudu rahatladı ve Harry’nin boynuna sarıldı. “Bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulacağım. Söz veriyorum.” Sijo hakkında konuşurlarken Amber da onlara katıldı. “Gergin­ liğin yatıştığını hissettim, ikinize katılmamın bir sakıncası var mı ?” “Eh, bilmem, burası senin evin,” dedi Claire sırıtarak. Zafer kazanmış gibi hissediyordu. Tony dostlarını elinden almaya ça­ lışmıştı. Ama başarısız olmuştu. Bu, bir piyonun kurtarıldığı kü­ çük bir zaferdi, ancak kazandığı her zafer, ne kadar küçük olursa olsun, savaşı kazanmasını sağlayacaktı. “Ah, şu mesajı dinledin mi?” diye sordu Amber, Claire’e. “Evet, iki kez. Kim olduğunu bilmiyorum. Muhtemelen bir muhabir ya da onun gibi bir şeydir.” “Siz neden bahsediyorsunuz?” diye sordu Harry. Claire ev telefonuna gelen sesli mesajdan bahsetti. Harry mesajı silip silmediğini sordu. Claire silmediğini söyleyince sesli mesajı dinledi. Harry mesajı tekrar dinlerken ve numarayı not alırken Claire onun yüzünün kararmasını izledi. “Bir kontrol edeyim. İnsanların bu numaradan araması hoşu­ ma gitmiyor. Bu numara rehberlerde kayıtlı değil.” Harry gittikten sonra Amber, Claire’e çiçeklerden bahsetti. “Dün oldukça popüler bir bayandın.” 107


Aleatha Romig

“Kardeşinin yaptığı çok nazik bir hareketti.” “Harry buketlerden sadece birini getirdi. Diğer iki tanesi ayrı geldi. Üzerlerinde kart yoktu, ama çok garip bir şey fark ettim, teslimatçı çocuk bukederin Claire Rawls için olduğunu söyledi.” Claire yüzündeki tüm kanın çekildiğini hissetti. “Daha önce neden bir şey söylemedin?” Amber, Claire e baktı. “Eski kocanla senin aranda bir şifre ol­ duğunu düşündüm. Harry’yi daha fazla üzmek istemedim.” “Bunun bir şifre olduğunu sanmıyorum. Tony, geçmişini bil­ memden hiç hoşlanmıyor. O yüzden gönderdiği çiçeklerle bunu açık açık göstermez. Ona sorarım. Ancak dürüst olmam gere­ kirse, ondan gelmiş olsa çok daha iyi hissederdim. Çünkü aksi beni ürkütüyor.” iPhone’unda Tony’den iki cevapsız çağrı vardı ve iş telefonun­ da da bir saat önce Courtney’den gelmiş olan bir mesaj vardı: “ŞİM Dİ GİTTİ. D Ü Ğ Ü N E SENİNLE BİRLİKTE GELM EK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ! ARA BENİ!”

108


Dokuzuncu Bölüm -1988 SonlarıEğer kış olmasaydı bahar bu kadar keyifli olmazdı, eğer zorluklar olmasaydı refah memnuniyetle karşılanmazdı. —Anne Bradstreet

athaniel, Marie’nin ellerini tutup genç ve güzel karısına baktı. Kararlılığı kendi yaşından çok daha büyük olan kadınlardan bile daha sağlamdı. Yirmi altı yaşında bir ömür boyu katlanabileceğinden çok daha fazla acı ve hayal kırıklığı yaşamıştı. “Ben iyiyim. Nathaniel, lütfen benim için endişelenme. D o­ kuz ay sonra buradan çıkacaksın. Lütfen enerjini sadece kendine dikkat etmek için kullan.” “Hapishane hücresindeki yaşlı bir adama bağlı olmamalıy­ dın. Hayatın sunduğu her şeyden zevk alıyor olmalıydın.” Marie’nin gülümsemesi Nathaniel’in nefesini kesti. Gri göz­ leri sıkıcı ziyaretçi odasını aydınlattı. Nathaniel ona odaklana­ rak etrafındaki her şeyi unutabilirdi. Marie’nin canlılığı onu güçlendiriyordu. Karısının haftalık ziyaretleri olmasa daha fazla dayanabilir miydi, bilmiyordu. Günler boyunca bu ziyaretle­ ri tekrar tekrar kafasında canlandırıyordu. Floresan ışıklarının altında parlayan saçları, parfümünün kokusu ve teninin doku­ su sürekli zihnini meşgul ediyordu. Sonra çarşamba günleri,


Aleatha Romig

ziyaret gününden iki gün önce anılar yerini beklentiye bırakı­ yordu. Bazen ne renk kıyafet giyeceğini ya da saçını nasıl yapmış olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Koyu sarı saçlarını salık bırakması çok hoşuna gidiyordu, ama aynı zamanda boynunu açığa çıkaracak şekilde toplamasına da bayılıyordu. Birçok açıdan Marie, Nathaniel’e Sharron’ın gençlik yılları­ nı hatırlatıyordu. Sharron’ın enerjisi ve zekâsı karşısında sürekli büyülenmişti. Nathaniel böyle harika iki kadınla birlikte olduğu için dünyadaki en şanslı adam olduğunu biliyordu. Marie’nin de Sharron’ı sağlıklı olduğu zamanlarda tanımış olmasını diliyor­ du. Onların iyi arkadaş olabileceğine inanıyordu. Merhum eşi­ nin öfkelendiği zamanlarda onu yatıştırabilme kabiliyeti vardı. Ve şu anda bunu Marie yapıyordu. Sakin sesiyle güven verirken çelik gibi gözleri hayat doluydu. “Siz, beyefendi, benden bu kadar kolay kurtulamazsınız.” Ma­ rie tek elini nazikçe çekti ve Nathaniel’in elinin üzerine koydu. “Seni seviyorum ve seninle daha çok uzun yıllar geçirmeyi plan­ lıyorum. Eğer önümüzdeki dokuz ay boyunca haftada bir saat­ liğine bu odada görüşeceksek de öyle olsun. Ama ondan sonra Bay Rawls, sizi tamamen kendime istiyorum.” “Ama Marie, hak ettiğin...” Marie kocasının sözünü kesti. “Sevilmeyi hak ettiğimi anla­ mamı sağladın ve bunu yapacak olan adam da sensin.” Nathaniel hiç içinden gelmese de sırıttı. Marie’nin güzelliği karşısında nutku tutuldu. Güzel olan sadece Catherine Marie Rawls’un dış görünüşü değildi, aynı zamanda ruhu ve kalbiydi. Nathaniel o güzel ruhun değiştiğini, sadece oğlunun bahsi ge­ çince görüyordu. Yine de bu konuyu konuşmaları gerekiyordu. Çünkü Marie, Nathaniel’in tek bilgi kaynağıydı. Anton arada 110


Tutku Oyunları

sırada ziyarete geliyordu; artık mezun olmuş ve çalışmaya başla­ mıştı. Bu yüzden zamanının kısıtlı olması anlaşılabilirdi. Okuldan mezun olana kadar Anton’un kendisini savunmak zorunda kalması Nathaniel’i çileden çıkarıyordu. Tüm bu kar­ maşa tam bir saçmalıktı. Lanet olası FBI’ın daha önemli işleri olmalıydı, Amerikan rüyasını yaşayan bir adama saldırmak ye­ rine gerçek suçluları bulmalılardı. Gerçek şuydu ki Nathaniel’in hâlâ çok fazla parası vardı, ancak o paraya ulaşmak ve parayı Amerika Birleşik Devletlerinden içeri sokmak çok riskliydi. Mahkeme evine, şirketine ve diğer varlıklarına el koymuştu. Bu yüzden Nathaniel, Marie’ye rahat bir yatırım portföyü ayar­ lamış olduğu için şükrediyordu. Eğer mahkûm edildiğinde evli olsalardı Marie bunu da kaybederdi, fakat o zaman evli olma­ dıkları için para Marie’de kalmıştı. Nathaniel bu cehennemden dışarı çıktığı zaman Marie’ye gerçek bir düğün yapmayı planlıyordu. Anton’un şahidiğinde bu ziyaretçi odasında gerçekleştirmiş oldukları nikâh da yasal ve akılda kalıcıydı, ancak Nathaniel, Marie’nin düğün gününü bu şekilde hatırlamasını istemiyordu. Sorduğu ilk yirmi beş defada Marie evet demiş olsaydı çok daha güzel bir düğünleri olurdu. Ama o zaman da maddi konuda büyük sıkıntılar yaşardı. Şu anda da bir servete sahip değildi, ama rahat bir şekilde yaşaya­ biliyordu. Ne Samuel ne de Amanda, Nathaniel’i ziyaret etmişti. Anton, Samuel’in ifadesinden bahsettikten sonra oğlunu bir daha görmek Nathaniel’in umurunda olmamıştı. Nathaniel’i sinirlen­ diren, oğlu ve gelininin Marie’nin hayatına karışmasıydı. Samu­ el, Rawls Şirketinin ortağı ve üst yöneticilerinden biri olduğu için onun mal varlıklarına da el konulmuştu. O ve Amanda’nın 111


Aleatha Romig

hiçbir şeyi kalmamıştı. Samuel bir şekilde şu anda Marie ye ait olan şeyleri kendisinin hak ettiğine inanıyordu. Nathaniel, eğer İsviçre’deki yatırımlarını öğrenseydi oğlunun ne yapacağını merak etti. Bu konuyu sadece kendisi, karısı ve torunu biliyordu. Paraların sürekli yer değiştirmesi gerekiyordu. Böylece meraklı insanların paranın gerçek sahibini öğrenmesi engelleniyordu. Nathaniel paranın yerini fiziksel olarak değiş­ tirmiyordu, ama yılda en az iki kez Cenevre’ye gidiyor ve hesap sahibini değiştiriyordu. Yıllar ilerledikçe birikimleri büyümüş­ tü. Hapisteyken seyahat edemeyeceği için artık vekili Anton’du. Nathaniel, Anton’un ailesiyle iletişimde olması konusun­ da ısrar ediyordu. Aile her zaman önemli olmuştu. Sırf oğlunu görmeye katlanamadığı için Anton’un da herkesi kaybetmesi ge­ rekmiyordu. Nathaniel, Anton’un babasına olan saygısının azal­ dığını ve şu anda bulunduğu yere rağmen, kendisine daha çok saygı duyduğunu fark edebiliyordu. Nathaniel yatırımlarının torununun elinde güvende olduğunu biliyordu. Anton babası­ na asla söylemez ve büyükbabasını hayal kırıklığına uğratmazdı. Nathaniel gece gündüz bu minimum güvenlikli hapisha­ neden kurtulabilmeyi hayal ediyordu. Ancak Nathaniel Rawls hayalci biri değildi, ikinci Dünya Savaşında savaşmış, tekstil sektöründe zirveye yükselmiş ve ailesini refah içinde yaşatmak için gece gündüz çalışmıştı. Bu tesisten çıkamayabileceğinin far­ kındaydı. Tehditler vardı. Nathaniel’in sahip olduğu rivayet edilen şeyleri isteyen insanlar vardı. Diğerleri de Nathaniel Rawls’u inciterek sözde sakladığı milyonların yerini öğrenebileceğine inanıyordu. Bu yüzden Nathaniel, Anton’a sadece yatırımları konusunda 112


Tutku Oyunları

değil, Marie ve kızını güvende tutması konusunda da güveni­ yordu. Anton’un kaynakları sınırlıydı, ancak Nathaniel’e bir şey olduğu anda o kaynaklar katlanarak artacaktı. İsviçre’deki para Marie ve Anton’a ait olacaktı. Anton, Sherman Nichols ve Jonathan Burke hakkındaki bilgilerle geldiğinde Nathaniel, Marie’nin kızının yeri ve ismi konusunda torununa güvenebileceğini anlamıştı. Marie’nin kızı güvendeydi ve sevgi dolu bir aileyle birlikte yaşıyordu. Nat­ haniel bir gün Marie’nin daha fazlasını öğrenmek isteyeceğini umuyordu. Öğrendikleri kadarıyla Marie, küçük kızıyla gurur duymalıydı. Sadece sekiz yaşında olmasına rağmen bağlılık ve olgunluğun mükemmel bir karışımıydı. Ama zaten biyolojik annesine bakıldığında başka türlüsü de olamazdı. Gözlerinin renkleri bile aynıydı. “Son zamanlarda Samuel ve Amanda ile bir sorun yaşa­ dın mı?” Marie bir an için gözlerini kapattı ve içini çekti. En sevdiği konu olmayabilirdi, ama yine de cevap verdi. “Bu hafta hiç ses­ leri çıkmadı. Ama Samuel’in evliliğimizin iptali için başvuruda bulunduğu konusunda Anton’la konuştum.” “Bu çok saçma. Bunu yapamaz. Bizim evliliğimiz yasal.” “Samuel, senin zihinsel durumuna dayanarak evliliğimizin iptal edilmesi için New York Eyaletine başvuruda bulunmuş.” Nathaniel aniden ayağa kalkınca elleri birbirinden ayrıldı ve oturduğu metal sandalye tiz bir sesle geriye kaydı. “Zihinsel durumum mu?” Öfkeden yüzü kıpkırmızı oldu. “Zihinsel duru­ mum mu? Deli olduğumu mu söylüyor?”

113


Aleatha Romig

Marie’nin dudakları gerildi. Nathaniel’i bu kadar kızgın gör­ mekten hoşlanmıyordu. Başka sıkıntıları da vardı. Ama yine de Samuel konusunda aynı fikirde olmaları hoşuna gidiyordu. Aile toplantılarında çok şey yaşamıştı. Nathaniel hapisten çıkınca, üvey oğlunun günlük tacizlerinden de kurtulacaktı. “İş konu­ sunda attığın adımların, akli dengenin bozuk olduğunu kanıtla­ dığını, ayrıca mahkemede ve şimdi de hapiste olman yüzünden yaşadığın stresin, mantıklı kararlar verebilmene engel olduğunu iddia ediyor.” “O zaman buraya kahrolası bir doktor getirin. Testler yap­ sınlar. Lanet olası dünyaya aklımın başında olduğunu kanıtla­ yacağım.” Marie ayağa kalktı. Kararlı adımlarla kocasının yanına yü­ rüdü. Adamın gözleri öfkeden kopkoyu olmuştu, ama Marie hiç korkmuyordu. “Dava açmaya hak kazanmadı, yani henüz... Umarım iş oraya gelmez ve mahkeme, evliliğimize karşı savaş başlatmasına izin vermez.” Marie’nin sözleri, Nathaniel’i sakinleştirdi. Gözleri yumuşadı ve kaşlarının arasındaki çizgiler silindi. Marie, kocasının ellerine tekrar uzandı. En çok istediği şey, kocasının kollarını etrafında hissetmek ve güçlü kucaklaması tarafından yutulmaktı. Ancak hapishanelerin temas konusunda bazı kuralları vardı. Ve bu ku­ rallara uymazlarsa, Nathaniel’in ziyaretçi hakkı iptal edilirdi. Marie, önündeki adamın tüm dünyayı kontrol etmesini özlüyordu. Herkesten gizlediği şefkatiyle birlikte bu güç, Marie’yi cezbediyordu. Sevdiği adam, tartışmasız bir biçimde bir muam­ maydı. Deli olması hiçbir koşul altında mümkün değildi. Nathaniel, Marie’nin yanağını okşadı. “Bayan Rawls, bunun 114


Tutku Oyunlan

olmasına asla izin vermem. Sen, güçlü ve fevkalade bir kadınsın. Hiç kimse adını senden alamaz.” “Güçlü mü?” “Evet, güçlüsün. Zorluklar karşısındaki dayanıklılığın beni şaşırtmaya devam ediyor. Karakterine hayranım.” Nathaniel, ka­ rısının başını öptü. “Siz, fevkalade bir kadınsınız, Bayan Rawls.”

115



Onuncu Bölüm Umut ve iyimserlik kesinlikle aym şey değildir. Umut, her şeyin iyi sonuçlanacağına inanmak değil, sonucu ne olursa olsun yapılanların bir anlamı olduğuna inanmaktır. —Vaclav Havel ourtney hevesle konuşurken Claire dinledi. Tony’nin söy­ lediği her şeyi Claire’e anlatabilmek için sabırsızlanıyor­ du. Tony’nin ziyaretinin amacı basın açıklamasını onlara bizzat söylemekti. Courtney, Tony’nin davranışlarındaki değişiklik karşısında şaşırmış gibi görünmek için Brent ile birlikte ellerinden geleni yapacaklarına söz verdi. Brent, Tony’ye dava açma tehdidini hatırlatmıştı. Hapishane ziyaretini ve yardım etmek için elinden hiçbir şey gelmediğini hatırlayan Courtney ağladı. Tony’nin, Claire’i gördükten ve onunla konuştuktan sonra fikrinin değiştiğini ve daha önceki öfkesinin sadece kendini koruma biçimi olduğunu iddia ettiğini söyledi. Kendisini öldürmeye teşebbüs ettiğine inanılmasına yol açmış olduğu kadına karşı bir şeyler hissettiğini itiraf etmek iste­ miyordu. Arkadaşlarına, bu barışmanın ne yönde ilerleyeceğini bilmediğini, ancak yeniden bir araya gelmelerini umut ettiğini söylemişti. Sonra Courtney’ye göre, daha önceki davranışları yüzünden özür dilemiş ve Claire’i, Caleb’ın düğününe getirmek istediğini


Aleatha Romig

söylemişti. Courtney, o anda neredeyse kendini kaybedeceğini söyledi. Claire’in o düğüne gelmesini o kadar uzun zamandır istiyordu ki şimdi hazır fırsatı çıkmışken Tony’ye, bu kararın Caleb ve Julia’ya ait olduğunu söylemişti. Courtney oğlunun düğününün bir medya sirkine dönmesini istemiyordu. Tony, düğün için fazladan güvenlik önlemi almayı teklif etmiş ve sağduyulu davranacağına söz vermişti. Sonra Caleb ve Juliaya telefon etmişlerdi. Courtney, Julia’nın Claire’i her zaman sevdiği­ ni ve Tony’nin konuk seçimine saygı duyduğunu söyledi. Claire tüm bunları şok içinde dinledi. Düğüne bir haftadan az bir zaman kalmıştı, ama Tony’yi iki haftaya kadar görmemesi gerekiyordu. Bununla birlikte düğüne gitmeyi gerçekten çok is­ tiyordu. Konuşmaya devam ederlerken Claire, Courtney ile bir­ likte yaptıkları Texas seyahatini düşündü. Her nedense, en son o geziden hemen önce regl olduğunu hatırladı. Courtney düğünle ilgili gevezelik etmeye devam ederken Claire o zamandan beri regl olmamış olduğunu fark etti. Courtney susunca, “Texas’a kaç gün önce gitmiştik?” diye sordu. “Emin değilim. Çok iş vardı. Sadece seni tekrar görmek için sabırsızlandığımı biliyorum.” Muhtemelen Claire’in ses tonun­ daki değişikliği duymuş olan Courtney, “Ama sen nasıl iyi hisse­ deceksen öyle yap. Eğer onunla birlikte düğüne gelmek istemi­ yorsan gelme. Düğünden sonra tekrar buluşabiliriz,” diye ekledi. Claire aklından hesap yapmaya çalışıyordu: Texas’a nisan ayı­ nın ortalarında gitmişlerdi ve şu anda haziran ayına girmek üze­ relerdi. Harry’yle ilk defa San Diego’da birlikte olmuştu. Peki, o ne zamandı ? Prezervatifler ne kadar etkiliydi ? Sabah bulantıları ne kadar zamanda başlardı? 118


Tutku Oyunları

Claire sohbeti devam ettirmeye uğraşırken aklı bu sorular­ la doluydu. “Ben de seni görmek istiyorum. Hiç görüşmemişiz gibi davranmak zor olacak,” demeyi başardı zayıf bir sesle. “Eh, bu konuda endişelenme. Sen sadece ne yapacağına karar ver.” Claire cevap veremeden iPhone’u çaldı. Tony’den gelen üçüncü aramaydı. “Kapatmam lazım, tekrar arıyor. Tüm gün boyunca çağrılarını görmezden gelemem.” “Seni seviyorum tatlım. Karar verdiğinde haber ver ya da bel­ ki de Tony söylese daha iyi olur. Böylece vereceğim tepki gerçek olur.” “Gitmem gerek, hoşça kal.” Claire iş telefonunu kapattı ve iPhone’una cevap verdi. Tony’nin çağrısı Claire’in karmakarışık olmuş duygularını iyice mahvetti. Harry ve Amber ile işleri düzeltmeye çalışması­ nın yanı sıra Tony’nin, Simmonsların düğününe beraber gitme­ yi teklif edeceğini öğrenmişti ve bir de reglinin üç hafta gecikmiş olduğunu fark etmişti. Yani endişeliymiş gibi davranmasına ge­ rek yoktu. Çünkü gerçekten öyleydi. “Tony, bu sabahki üçüncü arayışın. İki hafta sonrasına kadar insan içine çıkmayacağız. Lüt­ fen biraz rahat ver.”

“Merhaba Claire, keyifli sesini duymak ne kadar hoş.” “Yapacak bir sürü işim var. Ne istiyorsun?” “Eğer telefonlarına cevap verseydin bu kadar sık aramazdım.” Claire cevap vermediği için Tony devam etti. “Önümüzdeki haf­ ta sonu için bir plan yaptım.” Claire hayatındaki tüm kargaşaya rağmen düğüne katıla­ cağı için ne kadar sabırsızlandığını belli etmek istemeyerek gülümsemesini gizlemeye çalıştı. Karmaşık duyguları sesinin 119


Aleatha Romig

çatallaşmasına neden oldu, ama karşı tarafa öfkeliymiş gibi yansımasını umdu, “iki hafta sonra Chicago’ya gelmeyi kabul ettim. Önümüzdeki hafta sonu seninle hiçbir yere gelmiyorum.” “Aksi için seni ikna edebileceğime inanıyorum.” “Bu bir tehdit mi ? Bu sefer ne yapacaksın, Sijo çalışanlarını greve mi yollayacaksın?” “Hayır Claire. Tehdit falan yok. Senin bu etkinliğe katılmak isteyeceğine inanıyorum.”

Claire çileden çıktığını belli eden bir sesle cevap verdi. “Ne­ den? Ne tür bir etkinliğe seninle katılmak isteyebilirim ki?” “Caleb ve Julia’nın düğününe.” Claire’in soluğu kesildi. Bu inanılmazdı. Courtney’nin tele­ fonundan sonra bile, bu fırsatı elde edebileceğine inanmamıştı. “Ama... ama... tüm arkadaşların seni öldürmeye çalıştığıma ina­ nıyor.” “Basın açıklaması aksini söylüyor.” “Bu, onların da fikrinin değişmiş olduğu anlamına gelmiyor. Muhtemelen beni orada istemezler.” Konuşmaya devam ederler­ ken Tony, hoş karşılanacağı konusunda Claire’i ikna etti. Claire perşembe öğleden sonra varacak olan Iowa City uçağına bine­ ceğini söyledi. Tony, Claire’in düğünden önce arkadaşlarıyla bir araya gelmesini istiyordu ki düğün de cumartesi günüydü. Yalnız Claire’in birkaç şartı vardı: Pazar günü için bir dönüş bileti alınmasını istedi. Tony kabul etti. Bir sonraki tartışmayı da kalacak yerle ilgili konuşurken ya­ şadılar. Tony, Claire’in de malikânede kalmasını istiyordu. Ama Claire’in ilk cevabı hayır oldu. Kararlı bir şekilde, “Bu konu tar­ tışmaya bile açık değil,” diye bağırdı. Sonra Catherine’i düşündü. “Basın açıklamasında uzun 120


Tutku Oyunları

zamandır seninle çalışan hizmetlilerin işten çıkarıldığı yazıyor­ du. Eric’in hâlâ işe devam ettiğini biliyorum. Peki, Catherine hâlâ malikânede mi ?” “Evet ve senin de orada kalmanı umuyor.” Claire içini çekti. “Odama kilit gerekiyor.” “Bu sorun değil.” Tony’nin cevabı Claire’in tüylerini diken diken etti. “Kili­ din içeriden açılıp kapanması gerekiyor. Ayrıca telefonumu her zaman yanımda tutacağım ve evindeki kablosuz internete erişi­ mim olacak.” Tony güldü. “İyi pazarlık yapıyorsun. İş dünyasına girmen gerektiğini daha önce de söylemiştim. Usta bir müzakerecisin.” Claire, Harry’nin söylediklerini hatırladı: Söz konusu Bay Raıvlings olunca müzakere becerilerin harika! Yarınki küçük top­ lantınızdan sonra belki de Iowa’y a taşınırsın. Claire taşınmıyor­

du. Bu sadece bir ziyaretti. Claire telefonunu kapatır kapatmaz bir markete gitti ve hamilelik testi aldı. Makyaj masasının önünde oturup sonucu beklerken telefon görüşmelerinin hatıraları zihnine hücum etti. Caleb’ın düğününe gitmek istiyordu, ancak bu testin sonucu her şeyi değiştirebilirdi. Claire beyaz plastik çubuğa baktı ve cep telefonundaki kro­ nometrenin çalmasını bekledi. Zaten bildiği bir şeyi şu plastik çubuktan öğrenmesine gerçekten de gerek var mıydı ? Tüm be­ lirtileri yaşıyordu: Sabahları daha yoğun olan mide bulantısı, sü­ rekli açlık ve susuzluk hissetmesi, uyuduktan sonra bile yorgun olması. Çubuğun üzerindeki iki küçük açıklığa bakınca çizgi­ lerin belirmeye başladığını gördü. Kullanım kılavuzunda şöy­ le diyordu: Üç dakika içinde sonuçlanır. Daha bir dakika bile 121


Aleatha Romig

olmamıştı ve kontrol ekranında beliren mavi çizgi testin çalıştı­ ğını gösteriyordu. Claire’in aklı sorularla doluydu. Diğer ekranda hangi işaret belirecekti ? Hamile olmadığı anlamına gelen yatay bir çizgi mi, yoksa hamile olduğunu söyleyen dikey ve yatay bir çizgi mi ? As­ lında kullanım kılavuzunda gebelik durumunda bir artı işareti­ nin belireceği yazıyordu. Artı işareti genellikle sonucun olumlu olmasıyla eşanlamlıydı, ancak bu olasılığı düşünen Claire’in şu anki ruhsal durumunu tarif edeceği kelime kesinlikle olumlu değildi. Gözlerini kapattı ve sıkıntısına neyin sebep olduğunu düşün­ dü. Mide bulantısı mı, yoksa kalp atışlarını hızlandıran bilinme­ yenin korkusu mu? Kronometrenin alarmı makyaj masasındaki iPhone’un titremesine neden oldu. Claire gözlerini açtı. Önün­ de, masanın üzerinde aradığı cevap duruyordu: Ekranda mavi bir artı işareti belirmişti. Claire’in dünyası tersine döndü. Tabureden kalktı ve ban­ yonun zeminine oturdu. Sağlam duvar başını desteklerken se­ ramik fayanslar bacaklarını serinletti. Aklından bir zaman çizel­ gesi yaptı: Nisan ayının ortasına doğru regl olmuştu. İki hafta sonra... rüya. Üç hafta sonra... San Diego. Ve işte, şimdi de bura­ daydı: Son regl döneminden beri yedi hafta geçmişti. Bu neden daha önce aklına gelmemişti? Telefonuna uzanarak Silikon Vadisi’nde en çok aranan jine­ kologlardan biri olan Amber’ın doktorunun numarasını bulma­ ya çalıştı. San Diego’dan sonra Claire doktoru aramış ve doğum kontrol hapları için bir randevu almıştı. Normalde yeni hastalar için bekleme süresi altı aydı, ancak Amber’ın yönlendirmesiyle bekleme süresi kısalmıştı. Claire’in randevusu üç hafta sonraydı, 122


Tutku Oyunları

ancak şimdi işler değişmişti ve beklemek bir seçenek değildi. Ama sonra hangi günde olduklarını hatırladı: Pazar. Aramak için bir gün daha beklemek zorundaydı. Başını dizlerine yaslayarak ezici duygulara teslim olan Clai­ re’in yanakları gözyaşlarıyla ıslandı. Herhangi bir karar verme­ den ya da biriyle konuşmadan önce bazı cevaplar alması gereki­ yordu. En önemlisi de kaç aylık hamile olduğuydu? Yedi hafta mı, yoksa dört hafta mı ? Sonunda yatak odasına ve güllerin yoğun kokuları arasına geri döndü, neyse ki çiçek kokuları hoşuna gidiyordu. Diğer iki buketi gönderip göndermediğini Tony’ye sormayı planlamıştı, ama tüm o düğün konuşmaları ve hamilelik düşünceleri yüzün­ den unutmuştu. Claire bilgisayarının başına geçti ve cevapları Google’da ara­ dı. Prezervatifler ne kadar etkilidir? Arama motoru çalıştı ve cevaplar belirdi: Eğer doğru kullanılırlarsa prezervatifler %98 etkilidir. Yaygın kullanımlarda başarısızlık oranı %14 ile %15 arasında değişiklik göstermektedir.

Doğru kullanılırlarsa da ne demekti ? Bir prezervatifi kullan­ manın kaç yolu vardı ki ?

Pazartesi sabahı Claire doktorun ofisini aradı ve çarşamba günü öğleden sonra bir boşluk olduğunu öğrenince rahatladı. Eğer rüyası olmasaydı Claire, Harry’den kendisine eşlik etmesini is­

temeyi düşünebilirdi. Ancak pazar sabahı barışmış olmalarına rağmen ilişkilerinde bir değişiklik olmuştu. Yaklaşan düğünle ilgili verdiği haberler Harry’nin sınırlarını zorlamıştı. İlişkileri­ nin değiştiği sesli bir şekilde dile getirilmemiş olmasına rağmen 123


Aleatha Romig

Claire bunu hissedebiliyordu. Kaçamak bakışmalar ve rahat do­ kunuşlar kaybolmuştu. Her şey muhtemelen çok hızlı olmuştu, ancak prezervatifi doğru kullanmamış olmaları ihtimaline rağmen Claire, birbirle­

rinin yanında hâlâ rahat ve samimi olabildikleri için minnettar­ dı. Harry, Claire’in Courtney’yle olan bağını ve düğüne katılma arzusunu anladığını söylemişti, ancak perşembe gününden pazar gününe kadar Iowa’da kalmasının neden gerektiğini bir türlü an­ layamamıştı, özellikle de neden Bay Rawlings’in malikânesinde kalmayı kabul ettiğini. Claire ona ve Amber’a doğruyu söyledi. O malikânede tek bir sebeple kalacaktı; Catherine’i görmek için. Birçok yönden kadın, Claire’in annesi gibi olmuştu. Clai­ re’in hayatındaki en zor dönemlerde sağlam bir kaya gibiydi. Catherine’in desteği ve cesaretlendirmeleri Claire’i güçlendir­ mişti. Geriye dönüp baktığında Catherine’in ilgisi olmasaydı hayatta kalıp kalamayacağını merak ettiği zamanlar oluyordu. Amber ve Harry’nin annesi hâlâ hayattaydı; onlar anlayamazdı.

Çarşamba günü geldiğinde Claire elinden gelen her şeyi yapa­ rak bilgilerini saklamaya çalıştı. İlk başta doktorun çalışanları bir sürü soru sordu ve Claire’e evde hamilelik testi yapmış olma­ sına rağmen hamileliği doğrulamak için idrar testi yapılacağını söylediler. Muayene odasının ürkütücü sessizliği Claire’in zaten gergin olan sinirlerini iyice zayıflattı. Elini tutacak bir el veya rahatlata­ cak bir ses olmasını isterdi. Ama bunun yerine doktorun o mavi artı işaretini doğrulaması için yalnız başına bekledi. Üç gün önce gerçekleşen o andan beri sürekli hamileliği düşünüyordu. 124


Tutku Oyunları

Caleb’ın düğünü için elbise alışverişi yaparken neredeyse son­ suzluk gibi gelen bir an için soyunma odasındaki aynanın kar­ şısında hareketsizce durmuş ve düz karnına bakarak ne zaman büyümeye başlayacağını merak etmişti. Son iki gecedir banyoyu kullanmak için uyanıyordu. Dün akşam da “Merhaba ufaklık, bununla bir şey amaçlamadığını bi­ liyorum, ama uyumayı sevdiğimi unutma, olur mu? Belki de bu konuda uzlaşma yapabiliriz,” diyen sesini duymuştu. Kelimeler ağzından çıkana kadar söylediklerini düşünmemişti bile. Bulan­ tısı mı, yoksa sürekli gelen tuvaleti yüzünden mi yüksek sesle konuşuyordu? Muayene odasının sessizliğinde yalnız başına otururken dok­ torun yaptığı testin, Amber’ın evinde yaptığı testi doğrulama­ sını istediğini fark etti. Üç gün önce olsa buna inanmazdı, ama şimdi odaya gelip de hamile olmadığı söylenirse Claire mahvo­ lacağını biliyordu. Bu gerçek Claire’i güçlendirdi. Bu bebeği istiyordu! Babası­ nın kim olduğunun önemli olmadığının farkına vardı. Tamam, önemliydi ama sonuç bebeğe karşı olan hislerini değiştiremezdi. Bu bebek onundu. Gerisi zamanla hallolurdu ya da olmazdı. Bu bebeği güvende ve sağlıklı tutmak artık en önemli amacıydı. Dr. Sizemore elindeki dizüstü bilgisayarı ile küçük odaya gir­ di. “Bayan Nichols, tebrikler! Anne olacaksınız.” Claire’in gülümsemesi gözlerine yansıdı. Bunu planlamamıştı. Muhtemelen büyük bir mayın tarlasının ortasındaydı. Yanlış bir adımla tüm dünyası havaya uçabilirdi. Artık hiç­ bir şeyin önemi yoktu. Dünyası ve gitmek üzere olduğu yön önemini yitirmişti. Hayali satranç oyununda rakibine saldır­ mak, kendi taşlarını, özellikle de bu yeni taşını korumak kadar 125


Aleatha Romig

önemli değildi artık. Claire’in sonsuza kadar düşüneceği bir başkası olacaktı. Birkaç şeyi görüştükten sonra Dr. Sizemore ultrason çubu­ ğunu yönlendirdi ve güven verici bir sesle konuşmaya başladı. “Dış ultrason hamileliğin ileriki dönemlerinde daha iyi çalışıyor. Şu anda kullanmamız gereken şeye transvaginal diyoruz.” Karşısındaki ekranı seyreden Claire rahatsız edici hissi unut­ tu. Doktor sonunda görüntüyü dondurduğunda Claire’in göre­ bildiği tek şey, karanlık bir ovalin içinde bulunan yerfıstığı şek­ lindeki beyaz bir şeydi. Dr. Sizemore, “Bu sizin bebeğiniz,” diye açıkladı. Dr. Sizemore ölçümleri yaparken yerfistığınm üzerinde bir­ kaç kare belirdi. “Her şey yolunda mı ?” diye sordu Claire endişeli bir sesle. “Evet, her şey mükemmel görünüyor. Şu küçük hareketi gö­ rüyor musunuz?” Ekranda beyaz bir ok belirdi ve yerfistığınm içindeki koyu renkli titreşimi işaret etti. Islık sesi gibi bir şey tüm odayı doldurdu. Ses, Claire’e Iowa’daki göl kenarına vuran dal­ gaların yatıştırıcı sesini hatırlattı.

Claire başını salladı. “Bu, bebeğinizin kalp atışıydı.” Dr. Sizemore devam etti. “Kalp atışları gebelik yaşına göre altıncı haftaya kadar duyulamaz. Öl­ çümlerime göre, Bayan Nichols, yedi haftalık hamilesiniz.” Claire başını yastığa koydu. Tüm dünyayı geride bırakıp ne­ ler hissettiğini düşünürken gözleri yaşlarla doldu. Eğer bebek Harry’den olsaydı her şey çok daha kolay olurdu. Ya da olur muydu? Claire’in istediği şey kolaylık mıydı? Tony hâlâ onu sevdiğini iddia ediyordu. Harry’yse asla sevdiğini söylememiş­ ti. Öte yandan tüm yaptıklarından sonra Tony’ye güvenebilir 126


Tutku Oyunları

miydi? Cevaplan bulması gerekiyordu. Bir zamanlar evlenmiş olduğu adamla, şu anda bebeğini taşıdığı adamla ilgili daha çok şey öğrenmesi gerekiyordu. Doktor bir tuşa bastı ve ultrason ekranının çıktısını aldı. Claire bu resimleri kimin görmesini istediğini içten içe bili­ yordu. Yeni bir kararlılıkla Iowa’ya gitmek ve kendisine destek olan, sorularını cevaplamasını umduğu kadınla konuşmak için sabırsızlandığını fark etti. Claire, Catherine ile konuşmak için sabırsızlanıyordu.

127



On Birinci Bölüm Gözyaşlarının bir kutsallığı vardır. Zayıflığın değil, gücün simgesidir. Büyük biracının ve tarifsiz bir sevginin elçisidir. —Washington Irving

B

üyük demir kapılar açılırken BMW ön girişte bir an için durdu. Claire, Tony’nin arazisine girmeyeli on yedi ay ol­

muştu. Bu kapıların açıldığını en son 2012 yılının ocak ayındaki o uğursuz günde, arabayla uzaklaşıp giderken görmüştü. Araba evin önüne doğru dönerken Claire’in kalbi hızlandı. Haziran ayının başlarıydı. Eve yaklaşırken flaş etkisi yaratan güneş ışın­ ları, yemyeşil yaprakların oluşturduğu gölgelerin arasından na­ diren görünüyordu. Ağaçlar geride kalıp da manzara açıldığında önünde duran ev Claire’in nefesini kesti. Ne kadar ihtişamlı ol­ duğunu hatırlıyordu, ancak zamanla anılar kaybolmuştu. Gör­ kemli bina tüm ihtişamıyla parlıyordu. Bu malikâne bir zaman­ lar gerçekten de evi mi olmuştu? Tuğla, nehir taşı ve kireçtaşı karışımı bina Tony’nin servetinin kusursuz bir örneği olarak duruyordu. Yoksa Tony’nin büyükbabası Nathaniel Rawls’un bir anıtı mı diye merak etti Claire. Nihayetinde Tony’nin ço­ cukluğunu geçirdiği evin fotoğraflarındaki binayı andırıyordu. Claire artan kaygılarını zapt etmeye çalışırken Eric arabayı merdivenlerin önüne park etti. Claire’i havaalanında karşılamış


Aleatha Romig

ve eve kadar şoförlüğünü yapmıştı. Claire, Eric’in geçen hafta San Francisco’da yaptığı fiziksel baskı yüzünden hâlâ mutsuz olsa da adamın varlığını rahadatıcı buluyordu. Sonuçta o da geçmişteki sağlam kayalardan biriydi. Ancak arabanın kapısını açarken söylediği sözler Claire’in huzursuzluğunu arttırdı. Ha­ fifçe eğilen Eric, “Evinize hoş geldiniz hanımefendi,” dedi. Claire’in yüzünden şaşkınlığı okunuyordu. “Eric, sadece zi­ yarete geldim.” “Evet Bayan Claire. Bavullarınızın en kısa zamanda odanızda olmasını sağlayacağım.” “Teşekkür ederim.” Evin gölgesine saklanan Claire’in topukları tuğla kaldırımın üzerinde durakladı. Kendi etrafında dönerek kırsal alanı keyifle inceledi. Parlak mavi gökyüzü ve yeşilin çeşitli tonları Palo Alto manzarasından farklı olarak bir renk paleti yaratıyordu. Claire ön kapı ve merdivenlere dönerek temiz havayı içine çekti. Bu eve yeniden girmeyi gerçekten de istiyor muydu? Zaman bir an için donup kalmış gibiyken dakikalar geçti. İleriye doğru hare­ ket etmek istemesine rağmen ayaklan hareketsiz kaldı. Yoğunla­ şan duygular yüzünden felç oldu. Aniden büyük kapı açıldı ve Claire’in yüreği ısındı. Kapının eşiğinde Claire’in görmeyi öz­ lemle beklediği kadın duruyordu. Catherine’in gülümsemesi Claire’in yeşil gözlerinden yaşlar akmasına neden oldu. Claire merdivenleri çıkmak istedi, ama ayakları hareket etmeyi reddetti. Başını eğerek gözlerini kapattı ve göğsünden kopan hıçkırıklara teslim oldu. Şiddetli ıstırabıyla omuzları sarsılıyordu. Ansızın rahatlatıcı bir kucaklama Claire’i sardı. Catherine’in kolları ufak bedenini sararken başını kadının omzuna yasladı. 130


Tutku Oyunları

Claire’in saçlarını okşayan Catherine, “Bayan Claire, her şey yo­ lunda. Ben buradayım,” diye mırıldandı. Claire ilk başta sadece başını sallayabildi. Sonunda çantasına uzandı ve bir peçete çıkararak gözlerini ve burnunu sildi. “Üz­ günüm Catherine. Sadece seni çok özledim.” İki kadın tekrar kucaklaştı. “Ah, Bayan Claire, ben de sizi özledim. Lütfen içeri gelin ve sizi yerleşmeniz için rahat bıra­ kalım.” Claire söyleneni yaptı. Tüm korkularına rağmen bu kadını tereddüt etmeden kaç kez takip etmişti? Evin girişindeki mermer zemine adım atınca durakladı. Büyük sarmal merdiven ikinci kata doğru uzanıyordu. Claire’in gözleri biraz daha yukarıya kaydı ve gösterişli avizeyle ardında parıldayan tavana baktı. Derin bir nefes alarak etrafına bakındı. Neredeyse bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen bu büyük malikânenin her santimini biliyordu. Oturma odasına ve ardındaki camlı terasa açılan kemerli girişi inceledi. Tony’nin ofisine giden koridoru ve resmi yemek salonuna açılan Fransız kapılarını gördü. Zihniyle her odayı gezerken tüm bedeni titredi. Catherine eline uzandı. “Bayan Claire, size bir şey getirebilir miyim? Belki biraz dinlenmek istersiniz?” Sesini bulan Claire, “Bay Rawlings burada mı ? Eric hâlâ işye­ rinde olduğunu söyledi,” dedi. “Evet, Eric, Bay Rawlings’i eve getirmek için Iowa City’ye doğru yola çıktı.” Catherine, Claire’in elini okşadı. “Sizinle ha­ vaalanında buluşmak istiyordu, fakat acil durumlar çıktı. Bir saat içinde evde olur.” Claire başını salladı. Artan bir endişeyle, “Nerede kalaca­ ğım? Hangi odada?” diye sordu. 131


Aleatha Romig

“Bay Ravvlings tüm odaların hazırlanmasını istedi. Seçim sizin.” “Benim mi?” “Evet. Bay Rawlings tüm odaların kilitlerinin içeriden açılıp kapandığını söylememi istedi.” Claire gülümsedi. “Eski odam müsait mi?” “Ah, evet, öyle! Ve sizin için hazır. Hatta yeniden dekore edil­ di. Görmek ister misiniz ?” Claire ani bir bulantıyla sarsıldı. Yüzünün kızardığını his­ setti. “Sanırım ilk önce biraz oturmam gerek. Terasa gidebilir miyiz ?” Birlikte camlı terasa gittiler. Serin bir esinti Claire’in saçlarını havalandırdı ve sinirlerini yatıştırdı. Camların ardında Tony’nin renklerle donanmış arka bahçesini gördü. Yeşil çimlerin yanı sıra, çiçek tarhlarında, saksılarda ve uzaklardaki bahçelerde kır­ mızılar, pembeler ve sarılar parıldıyordu. Claire içgüdüsel olarak havuza doğru döndü. Suyun maviliği, berrak Iowa göğüyle aşık atıyordu. Şezlonglar ve şemsiyeli masalar oturmak için hazırdı. Bir zamanlar burası Claire’in özel tatil yeri olmuştu. Claire göz­ lerini kapattı ve hasır koltuğa oturdu. “Size bir şey getirebilir miyim, bir içecek ya da yiyecek bir şey?” diye sordu Catherine endişeli bir sesle. Claire saatine baktı. Öğleden sonra ikiyi gösteriyor olması­ na rağmen Iowa’da saatin dört olduğunu biliyordu. Uçakta öğle yemeği yemişti, ama hala aç hissediyordu. “Daha sonra yemek yiyeceğimizi biliyorum ama atıştırmak için bir şeyler alabilirim.” Catherine şefkatle gülümsedi. “Elbette. Buraya mı, yoksa odanıza mı getirmemi istersiniz?” Claire’in gözleri yaşlarla doldu. Orasını artık kendi oda­ sı olarak düşünemiyordu. Hatta orada uyuyabileceğinden bile 132


Tutku Oyunları

emin değildi, ama zaten başka bir yerde de uyuyabilir miydi ki? “Burada kalmak ve bu güzel öğleden sonranın keyfini çıkarmak istiyorum.” Catherine hızlı bir şekilde içeri gitti. Geri döndüğünde elinde tavuk salatası, bisküvi, üzüm ve buz­ lu çay bulunan bir tepsi vardı. Claire içini çekti ve Catherine’den yemek yerken ona eşlik etmesini istedi. Yemek mükemmeldi. Bu kadına yakın olmak Claire’in içini ısıtıyordu. Her nasılsa, so­ nuçları ne olursa olsun, Catherine her zaman neyin en iyi oldu­ ğunu biliyordu. Yemek yerken önemsiz şeylerden bahsettiler. Claire yemeği­ ni bitirdiğinde ve renginin yerine geldiğini hissettiğinde malum konuyu açtı. “Catherine, Tony’yi incitmeye çalıştığıma inanıyor musun?” Catherine, Claire’in elini tuttu ve uzun bir süre boyunca birbirine geçmiş parmaklarını seyretti. Sonunda Claire’in göz­ lerinin içine bakıp konuşmaya başlayıncaya kadar camların ar­ dından gelen doğanın seslerini dinlediler. “Bayan Claire, Bay Rawlings’i çok uzun bir zamandır tanıyorum. Onun sağlığı için çok endişeliydim.” Claire’in elini sıktı. “Mutlu olmadığınız za­ manlar vardı, biliyorum. Onunla birlikte olmanın zor olduğu anlar vardı, bunu da biliyorum. Ama aynı zamanda onun başına gelen en iyi şey olduğunuzu ve kendi tarzında sizi kimseyi sev­ mediği gibi sevdiğini de biliyorum.” Catherine duraksadı. “Ha­ yır. Onu bu şekilde incitebileceğinize asla inanmadım.” Claire gözyaşlarının akmasına izin verdi. “Teşekkür ederim Catherine. Bunu asla yapmazdım.” “Evet hanımefendi, biliyorum, fakat onu herhangi bir zehir­ den daha fazla incitebilme gücüne sahipsiniz. Yokluğunuz onun 133


Aleatha. Romig

için çok zor oldu. Eğer onu tekrar terk etmeyi seçerseniz neler olur, bilmiyorum.” Claire öfkeyle itiraz etti. “Ben onu terk etmedim. O, beni Iowa City Hapishanesinde bıraktı.” Catherine gri gözleriyle hiçbir kelimenin anlatamayacağı bir şekilde Claire e yalvardı. “Bayan Claire, keşke o dış görünüşün altındaki adamı anlamanıza yardımcı olabilseydim. Hiç kimse sebepsiz yere öyle olmaz. Sizin varlığınız ve yokluğunuz onu herhangi birininkinden çok daha fazla etkiledi.” Claire’in elleri titredi. Sonunda farkına vardığı şeyi dile getir­ meyi başardı. “Sen gönderdin, değil mi ?” “Bayan Claire, sizi odanıza götürmeliyiz. Bay Rawlings kısa bir süre sonra burada olur ve akşam yemeği için Millerlar, Bronsonlar ve Simmonslarla planınız var. Sanırım Bay Summer ve Bayan Combs da burada olacak.” O anda akşam yemeğiyle ilgili planlar Claire’in umurunda de­ ğildi. “Lütfen söyle. O kutuyu hapishaneye sen mi gönderdin?” Catherine ayağa kalktı. “Eric çantalarınızı odanıza götürdü. Size yukarıya kadar eşlik etmemi ister misiniz?” Claire gözlerini kapattı ve başını eğdi. Duyguları o kadar yoğundu ki artık bastıramıyordu. “Öyle umut etmiştim...” Sesi kesildi ve geri kalan kelimelerini yuttu. Catherine, Claire’in önünde diz çöktü ve elini Claire’in di­ zine koyarak fısıltıyla konuşmaya başladı. “Bayan Claire, bura­ da olduğunuz için çok mutluyum. Konuşacak çok şeyimiz var, ama dikkatli hareket etmeliyiz. Akşam için hazırlanmanızı ve yarın Bay Rawlings işteyken bahçede konuşmamızı önerebilir miyim?” Aniden kameraları hatırlayan Claire’in gözleri iri iri açıldı. 134


Tutku Oyunları

Catherine’i görmenin heyecanıyla onları tamamen unutmuş­ tu. Elindeki peçeteyle gözlerini kuruladı. “Evet, bu çok hoşu­ ma gider. Sanırım gidip kendime çekidüzen vermeliyim. Bay Rawlings’in gelmesi ne kadar sürer, biliyor musun?” “Eric mesaj gönderdi, Iowa City’den çıkmak üzereler. Yarım saat içinde burada olur. Odanıza kadar eşlik etmemi ister misiniz ?” Claire ayağa kalktı ve temiz havayı içine çekti. “Hayır, ben iyiyim.” Catherine’e sarıldı. “Teşekkür ederim, seni gerçekten özlemişim. Annem öldüğünden beri benim için bir anneye ya­ kın olan tek kişi sensin.” Catherine’in yüzündeki sevgi ve şok ifadesi Claire’i şaşırttı. “Özür dilerim. Seni üzmek istememiştim,” diye ekledi hemen. “Hayır Claire, üzmedin. Birisinin beni bu şekilde düşüneceği hiç aklıma gelmemişti,” dedi Catherine yumuşak bir sesle. Sonunda ona ilk ismiyle hitap ettiği için içten içe gülüm­ seyen Claire önündeki kadını kucakladı. “Ben düşünüyorum. Eğer sen olmasaydın hayatta kalamazdım. Sadece seninle birlik­ teyken bile çok daha iyi hissediyorum.” Arka bahçeye bakmak için başını çeviren Catherine’in göz­ leri yaşlarla doldu. Claire, Catherine’i hiçbir zaman ağlarken gördüğünü hatırlamıyordu, kazadan sonra bile. Catherine her zaman güçlü ve sakindi. Bu kadının zırhında meydana gelen çat­ lak Claire’i huzursuz etti, çantasını aldı ve merdivenlere doğru yürüdü. Odası güneydoğu kanadındaki merdivenlerin sonun­ daydı. Yolu çok iyi biliyordu.

BMW ’nin gösterge panelindeki saate bakan Tony elindeki te­ lefonu sıktı: 17.22. Telefonun diğer ucundaki ses makul bir 135


Aleatha. Romig

sebeple tedirgindi. Tony sinirleri izin verdiği müddetçe karşı tarafın mırıltılarını dinlemişti. Sonunda araya girdi. “Yani tur teklifini gerçi çevirdi. Nedenini söyledi mi?” “Şu anda hayatında bir sürü şey olduğunu söyledi. Kocasın­ dan o kadar uzun süre ayrı kalmak istemiyormuş.” “O halde daha kısa bir tur yapabileceğini söyle. Ben de otuz haftanın fazla olduğunu düşünmüştüm. Daha büyük ve gör­ kemli bir şey olmasını tavsiye eden şendin. On iki yap, on iki haftada on altı şehir. Yarın bir cevap istiyorum.” “Bay Rawlings kadın gitti. New Jersey’deki babasını ziyaret edecekmiş.” “Şehirden ayrıldı ve sen bana haber vermedin mi?” “Daha bugün gitti.” “Bay George, şimdiye kadar sahip olabileceğiniz en iyi ya­ tırımı kaybetmek üzeresiniz. Onun bir sözleşme imzalamasını istiyorum.” “Efendim, onu New Jersey e kadar takip etmemi ister misiniz? “Kocası yanında mı?” “Bilmiyorum efendim. Gezisinden bahsederken kocasının sözü geçmedi.” “Yarın bir cevap istiyorum.” Tony görüşmeyi sonlandırdı, sonra hemen başka bir numarayı tuşladı. “Merhaba Bay Ravvlings.” “Danielle, Sophia Burke un New Jersey e gittiğini öğrendim. Derek de onunla birlikte mi ?” “Hayır efendim, Derek, on günlük bir fabrika gezisi için dün Pekine gitti.” “Peki, sen neredesin?” “Santa Clara.” 136


Tutku Oyunları

“Neden onunla birlikte Çin’de değilsin? Onun özel asistanı olman gerekiyordu. İşin için senden çok daha iyisini bulabilece­ ğimizden eminim.” “Efendim, Derek iyi bir adam ve karısını aldatmakla ilgilen­ miyor.” Tony küçümseyerek güldü. “İnsanlar başka ülkelerde yalnız hissederler. Hemen gideceksin. Başarılı olduğun haberini almak istiyorum.” “Evet efendim.” Tony görüşmeyi sonlandırdı ve telefonu yanındaki koltuğa bıraktı. Dikiz aynasına bakarak, “Eric, Bayan Nichols’ü bir daha anlat. O nasıl?” diye sordu. “Evinize varana kadar çok güçlüydü.” “Ne oldu?” “Kaldırımın üzerinde dururken ağlamaya başladı...” Eric en başından başlayarak Catherine’in, Claire’i içeri aldığı ana kadar yaşanan her şeyi anlattı. Tony dinledi. Son on yedi aydır bir kez bile olsun evine ulaş­ mayı böylesine istememişti. Claire’in geri döndüğüne inanamıyordu. Parmaklarını sessizce deri koltuğa vurarak geçip giden yolu seyretti. Eğer arabayı kendisi kullanıyor olsaydı arabanın uçmasını sağlardı!

Güneydoğu kanadındaki halıya ulaşana kadar ikinci katın mer­ mer zemininde yürüyen Claire’in topukları tıkırdadı. Koridor boyunca önünden geçtiği her kapıdan sonra doğru odayı seçip seçmediğini merak etti. Odasının kapısı hafif aralıktı. Bu oda­ nın içinde sıkışıp kaldığı on üç günün üzerinden çok zaman 137


Aleatha. Romig

geçmişti, bu odayla ilgili mutlu anıları da olmasına rağmen içe­ riye hapsedildiği günlerin hatıraları zihnindeki kilitli bölmeden dışarı fırladı. içeriye girerek vezirini mi, yoksa şahını mı tehlikeye atacak­ tı ? Eğer şahı ele geçirilirse oyunun biteceğini herkes biliyordu. Claire çantasına uzandı ve iPhone’una baktı. Evet, veziri ko­ runuyordu. Destek kuvvetleri çok uzaklardaydı, ancak bir fil veya bir kale tüm tahtanın üzerinde kararlı bir şekilde ilerleye­ bilirdi. Oda hatırladığı kadar gösterişliydi. Renkler ve dokumaların bazıları değişmişti, ancak hâlâ çok zengin bir görünümü vardı. Doğramalar hâlâ beyazdı ve duvarlarsa bakır rengiydi. Claire artık bordo ve altın rengi olan perdeleri estiren rüzgârın geldiği açık balkon kapısına doğru yürüdü. Perdeleri parmaklarının arasına alarak kumaşı inceledi; öncekilerden çok daha hafifti. Sersemlemiş bir şekilde balkona çıktı ve manzaraya baktı. Bu manzarayı her mevsimde görmüştü. Bugün yeşillikle doluydu. Bir sürü ağaç ve bir sürü gölge vardı. “Tekrar hoş geldiniz Bayan Claire.” Yüzüne gerçek bir gülümseme yerleştiren Claire, Cindy’nin sesine doğru döndü. “Cindy, seni görmek çok güzel.” “Sizi de öyle hanımefendi. Bavullarınızı giyinme odasına koydum ve elbiselerinizi de kırışmamaları için dolaba astım.” “Teşekkür ederim. Görüşmeyeli nasılsın?” “Çok iyiyim hanımefendi ve nasıl... Tekrar bizimle olmanız çok hoş.” Claire, Cindy’nin, nasıl olduğunu sormak istediğini, ama durduğunu biliyordu. Hepsi hapishaneye girmiş olduğunu bi­ liyordu ve bu pek de iyi bir sohbet konusu değildi. “Cindy, son 138


Tutku Oyunları

zamanlarda çok iyiyim ve buraya sadece bir düğüne katılmak için geldim, ama seni görmek çok güzel. Eşyalarımı yerleştirdi­ ğin için tekrar teşekkür ederim.” “Sizin için yapmamı istediğiniz başka bir şey var mı hanıme­ fendi?” “Şu anda yok. Sanırım biraz dinleneceğim ve sonra da yemek için hazırlanacağım.” Cindy başını sallayarak odadan ayrıldı ve kapıyı da arka­ sından kapattı. Claire odayı inceledi. Kanepe ve koltuk grimsi kahverengi tüylü bir kumaşla kaplanmıştı. Çok yumuşak görü­ nüyordu. Şöminede son derece sıcak ve huzurlu anılar saklıydı. Kapalı olan kapıyı gören Claire’in kalbi hızlandı. Kapı koluna doğru yürüdü ve kolu çekti. Kapı rahatça açıldı. Odanın iç tarafındaki kapı kolunun üzerindeki düğmeyi gördü. Kolun üzerine yeni bir ekleme yapılmıştı. Sürgüyü gören Claire gülümsedi. Yeni kilidi kullandığında hiçbir anahtar bu kapıyı açamazdı. Soyunma odasına gittiğinde askılarda bir sürü yeni kıyafet durduğunu gördü. Bu eve ilk geldiğinde bu kadar çok kıyafet yoktu. Yine de elbiseler, bluzlar, pantolonlar, etekler, kotlar, bluzlar ve bir sürü ayakkabı vardı. Elbette hepsi de çok paha­ lıydı. Claire bazı şeylerin gerçekten de değişip değişmediğini merak etti ve çekmeceleri açmaya başladı. Açtığı ikinci çek­ mecede bir sürü renk ve çeşitte sutyen vardı. Üçüncü çekme­ ce de aynı şekilde külotlarla doluydu. Bu kıyafetlerin Claire’i sinirlendirmesi gerekirdi, ama aksine yeni iç çamaşırları onu umutlandırdı. Küçük yemek masasının üzerinde yabani çiçeklerle dolu kris­ tal bir vazo vardı. Vazonun yanındaysa bir not duruyordu: 139


Aleatha Romig

Bu odayı seçmene memnun oldum. Fark ettiğin gibi, kilit sadece içeriden açılıp kapanabiliyor. Aşağıda, kablosuz ağın kullanıcı adını ve şifresini göre­ bilirsin. Ben sözünün eri bir adamım.

Diğer odalarda da benzer nodar var mıydı? Güneydoğu ko­ ridorunun solundaki ilk odayı seçmiş olsaydı ne olacaktı ? Claire bunları çok fazla düşünmek istemedi. Tahmin edilebilir birisi miydi, yoksa Tony çok mu hazırlıklıydı ? Claire masaya oturdu. Uçuş, Catherine ile bir araya gelmek, Tony’nin malikânesini görmek ve bu odaya geri dönmek onu tüketmişti. Tony’nin notundaki bilgileri kullanarak iPad’ini ve iPhone’unu internete bağladı. Ardından çeşidi satranç taşlarına mesaj gönderdi: “SAĞ SALİM VARDIM. TELEFONUM YANIM­ D A VE KAPIM IN İÇ TARAFINDA BİR K İL İT VAR. HER ŞEY YOLUNDA... SANA SONRA TEKRARMESAJ ATARIM.”

140


On İkinci Bölüm Cesaret, devam etmek için güce sahip olmak değil, gücünüz olmadığı zaman devam etmektir. —Napoleon Bonaparte

Claire bir tıklama sesi duydu: Gerçek miydi, yoksa rüya mı gö­ rüyordu? Duyup duymadığını anlamaya çalıştı, ama yapamadı.

Vücudunu saran sıcaklık ve zevkten ayrılamıyordu. Yumuşak çarşafların üzerinde süzülüyordu. Uykuyla uyanıklık arasında bir yerde tıklama sesi durdu ve ismiyle yer değiştirdi.

“Claire... Claire, uyanman gerek. Bir saat içinde Tim ve Sue’nun evinde olmalıyız.” Tony odaya girer girmez konuşmaya başladı. Claire e yanlış bir izlenim vermek istemiyordu. Bu odada, bu yatakta uyurken öyle huzurlu görünüyordu ki! Tony elektronik kilidi yeniden takmak ve onu sonsuza kadar burada tutmak is­ tiyordu. Ama bu düşüncelere yenik düşemezdi. Eğer Claire onun olacaksa burada olmayı kendisinin istemesi gerekiyordu. Eğer o aptal makalelerin yayımlanmasını istemiyorsa Tony’nin yumu­ şak davranması gerekiyordu. Claire’in burada olması bile başlı başına bir mucizeydi. Yatağa yaklaşırken yüzündeki sakin ifade


Aleatha Romig

Tony’yi olduğu yere mıhladı. Claire’i ürkütmemeyi umarak yük­ sek sesle konuştu. “Claire? Claire?” Kısmen zorunluluktan, ama daha çok arzudan Tony, Claire’in tenine dokundu. “Claire?” Claire kımıldamaya başladı. Tony’nin parmakları örtünün açıkta bıraktığı omuzların üzerinde duran mavi saten sutyen as­ kılarını okşadı. Örtüleri açıp üzerinde başka ne olduğunu gör­ me dürtüsü neredeyse dayanılmazdı. Tony sutyeniyle uyumlu bir külot giyip giymediğini merak etti.

Huzurlu uykusundan koparılan Claire yavaşça gözlerini açtı. Ama gözleri aniden iri iri açıldı. Örtüleri üzerine çekerek ya­ vaşça doğruldu. “Tony! Burada ne yapıyorsun? Söz vermiştin!” Tony, Claire’in utancı karşısında güldü. “Kilit için söz ver­ miştim ve kapın kilitli değildi. Kapıyı tıklattım, birkaç kez. Çok yorgun olmalısın.” Tony’nin sakin sesini duyan Claire’in korkusu hafifledi. “Sanırım öyleyim. Sanki başımı yastığa daha yeni koymuş gi­ biyim.” Yatağa tekrar uzandı ve kestane rengi saçları yüzünün etrafına yayıldı. Akşam güneşi yeşil gözlerinde ışıldıyordu. “Saat kaç?” “18.30 ve bir saat içinde Tim ve Sue’nun evinde olmalıyız,” dedi Tony, Claire’e sırıtarak. “Eğer orada durmaya devam edeceksen bana bir sabahlık bul da hazırlanmaya başlayabileyim.” Tony yatağın yanından ayrılıp soyunma odasına doğru gider­ ken konuşmadı. Elinde siyah ipekten yapılma şeffaf bir sabah­ lıkla geri döndüğünde Claire’in kaşları yukarı kalktı ve dudak­ ları düz bir çizgi halini aldı. Tony’nin yüzündeki sırıtma dalga 142


Tutku Oyunları

geçtiğini belli ediyordu. Claire’in tek tepkisi başını yavaşça iki yana sallamak oldu. Tony sahte bir somurtmayla tekrar soyunma odasına girdi ve uzun, pembe, kaşmir bir sabahlıkla geri döndü. “Bu daha iyi... Şimdi sakıncası yoksa?” Claire sabahlığı giyerken Tony centilmen bir tavırla arkasını döndü. “Bunun biraz saçma olduğunu düşünmüyor musun?” diye sordu Tony. “Biz evliydik.” “Hayır, düşünmüyorum,” diye cevap verdi Claire. Sabahlığı bağladıktan sonra, “Artık dönebilirsin,” dedi. Tony arkasını dö­ nünce yumuşak gözlerindeki pırıltıyı fark etmeden edemedi. “Bu akşam hakkında konuşabileceğimizi düşünüyordum.” Claire, Tony’nin yüzündeki eğlenen ifadeye baktı ve “Şimdi olmaz. Hazırlanmam gerek. Arabada konuşabiliriz. Eğer beni yalnız bırakırsan yarım saat içinde hazır olurum,” diye karşılık verdi. Tony alaycı bir şekilde reverans yaptı, Claire’e bir öpücük yolladı ve odadan çıktı. Claire kapının kapanmasını dinledi. Sadece normal bir kapanma sesi duyunca odaya bağlı banyoya girdi. Tam olarak aynıydı: Beyaz fayanslar, krom mobilyalar ve cam duşakabin. Tek değişiklik havluların rengiydi. Yatak odası­ nın duvarlarının bakır rengiyle aynıydı. Yarım saat sonra merdivenlerden inen Claire, Tony’nin elini lacivert pantolonunun cebine sokmuş bir şekilde kapıya yasla­ narak kendisini beklediğini gördü. Üzerinde V yaka bir tişört ve spor bir ceket vardı. Claire’in pantolon ve bluzuyla son derece uyumluydu. Claire girişe doğru inerken Tony’nin keskin bakışlarını gör­ mezden gelmeye çalıştı. Sandaletleri mermer zemine değer değ­ mez Tony doğruldu ve "İnanılmaz görünüyorsun, her zamanki 143


Aleatha Romig

gibi... Üzerindekiler senin getirdiğin kıyafetlerden mi, yoksa dolaptakilerden mi ?” diye sordu. “Benim getirdiklerimden. Dolaptaki elbiseler aptalca görü­ nüyor. Üç gün sonra gidiyorum.” “Alışveriş yapmak için kredi kartı almayı reddettin, bu yüz­ den ben de senin adına alışveriş yapması için birini ayarladım. Katılacağımız sosyal etkinliklerde onlardan birini giymek iste­ yebilirsin.” Tony’nin önünde duran Claire başını salladı. “Tony, aynı tu­ zağa düşmeyeceğim. Medyanın sırf paran için seninle barıştığı­ ma dair suçlama yapmasını istemiyorum.”

“Bu akşam medya olmayacak, sadece arkadaşlar.” Claire derin bir soluk verdi ve omuzları düştü. “Ne oldu?” diye sordu Tony. “Beni orada isteyeceklerinden emin misin? Ne yaptığımı dü­ şündükleri dikkate alınırsa arkadaşların yerine medyayla yüzleş­ meyi tercih ederim.” Bu da Claire’in daha önceden planladığı konuşmalarından biriydi. Yapmışım gibi gösterdiğin şeyden sonra ya da yaptıklarından sonra demeyi düşünmüştü, ama hissettikle­

rini ifade edecek en iyi kelimeleri bulmuştu. Tony, Claire’in elini tuttu. “Söz veriyorum. Herkesle ko­ nuştum, çoğuyla da şahsen. Mary Ann ve Eli ile de telefonda konuştum.” “Ve...” “Ve anladılar. Çok sinirlensem de sonradan toparladık.” Claire gözlerini kapattı. Neden bu insanlarla kötü adam ola­ rak yüzleşmeye zorlanıyordu? Kurban olan o değil miydi? İçini çekerek Tony’nin kendini kapıdan çıkarmasına ve merdivenler­ den indirmesine izin verdi. Dairesel araba yolunda bir Lexus 144


Tutku Oyunları

LFA duruyordu. Gümüş rengi araba Claire e BatmobiVi hatır­ lattı. Tony yolcu kapısını açtı ve Claire içeri girdi. Kırmızı ve siyah renklerle döşenmiş iç kısımda etkileyici bir gösterge paneli vardı. Sürücü koltuğuna yerleşen Tony’nin geniş gülümsemesi ve ışıldayan gözleri Claire’i esir aldı. Hiç şüphe yoktu ki Tony arabasına âşıktı. Ve Claire arabanın fazlasıyla hızlı gidebileceği­ ne dair biz izlenime kapıldı. “Bu çok güzel bir araba... Çok hızlı gitmesen olur mu?” “Üç nokta altı saniyede sıfır kilometreden yüz kilometreye çıkabiliyor.” “Sana inanıyorum, ama geçen gün pastırmaya gösterdiğim tepkiyi hatırlıyor musun?” Tony kaşlarını çattı. “Evet, yoksa hâlâ kötü mü hissediyorsun?” “Daha kendime gelemedim.” “Belki de bir doktora görünmelisin.” Tony, Batmobit i çalıştırırken Claire ön camdan dışarıya bak­ tı. “Birkaç hafta sonra bir randevum var.” Bu doğruydu. Rande­ vusu vardı, her zamanki dördüncü hafta kontrolüne gidecekti. Dr. Sizemore’a göre, yirmi sekizinci haftaya kadar her dört haf­ tada bir kontrole gitmesi gerekiyordu. Sonra randevular iki haf­ tada bir gerçekleşecekti ve sonunda da her hafta. Elbette Claire bunların hiçbirini Tony’ye söylemedi. Sadece midesinin bulan­ maması için dua etti. Etkileyici çift kapıdan dışarıya çıkarken o korkunç günün anıları Claire’in zihnine doldu. Tarlaların ve ormanların arasın­ daki yolda ilerlerlerken mavi gökyüzüne baktı. Ardından göz­ lerini kapattı ve başını arkaya yasladı. Yakında gidecekleri yere varacaklardı. Lütfen Catherinein hazırladığı atıştırmalıkları midemde tutmama yardım et, Tanrım, diyerek sessizce dua etti. 145


Aleatha Romig

Tony radyonun sesini kıstı. Ses kısılırken yüzündeki gülüm­ seme de silindi. “Bu akşamki davranışlarınla ilgili konuşmalıyız.” Claire gözlerini açtı ve sol tarafına baktı. Yalnız değilsin dedi kendi kendine. En iyi müttefiki bir fil ya da bir kale olabilirdi, ama yine de müttefikleri vardı! “Tony, eğer nasıl davranacağımı bilmiyor olsaydım burada kendi isteğimle olmazdım. Bana pat­ ronluk taslama. Bu dansı daha önce de yapmıştım.” Tony’nin gözleri karardı. “Geçmişte arkadaşlarımın yanındayken numara yaptığını mı ima ediyorsun?” “Hayır.” Claire koltuğunda dikleşti. Araba ilerlerken Tony sağ tarafına doğru bakmaya devam ediyordu. “Seninle birliktey­ ken mutsuz olduğum zamanlar olduğunu, ama bunu kimsenin bilmediğini söylüyorum.” “Benimle mudu değil misin?” Direksiyonu tutan büyük ele uzanan Claire açıklamaya çalıştı. “Tony, senin istediğin şeyi yapıyoruz, bu bir gösteri.” Çocuklarını düşündü. “Gerçek olmasını istemiyorum diyemem, ama şimdilik gerçek değil. Bu maskaralığa gereksiz şeyler eklemeyelim.” “Yani yapmak üzere olduğumuz şeyin gerçek olmasını iste­ yen küçük bir parçan var, öyle mi ?” diye sordu Tony sonunda. Claire içini çekti. “Evet Tony, küçük bir parçam...” Ve senin birparçan diye düşündü Claire. “Bizim gerçek olmamızı istiyor.”

Tim ve Sue’nun evine yaklaşıncaya kadar dışarıdaki manzara akmaya devam etti ve rahat bir sohbete koyuldular. Tony arabayı yavaşlattı ve sesini yumuşattı. “Belki de kuralları gözden geçir­ meliyiz.” Claire de gözlerini kapatarak cevap verdi. “Belki de bize za­ man kazandırabilir ve kuralları özet geçebilirim? Sana söyleneni yap, insanların içinde hata yapma ve özel bilgileri açığa çıkarma.” 146


Tutku Oyunları

Tony içini çekti. “Özet mi geçiyorsun, yoksa alay mı ediyorsun ?” “Tartışmamak adına, özet geçiyorum diyeceğim. Daha önce de söylediğim gibi, bunu daha önce de yaptım. Unuttun galiba, ama senin söylediklerini yapma konusunda son derece yetenekliyim.” “Hayır Claire, yeteneklerini unutmadım. Sadece Bronsonların evine girdiğimizde aynı sayfada olduğumuzdan emin olmak istedim.” Claire’in sabrı tükeniyordu. “Sen numarayı söyle, ben gere­ keni yaparım.” Araba yolun kenarında aniden durdu. Tony, Claire’in bile­ ğini kavradı ve ateş saçan yeşil gözlerine karşılık verdi. “Sanırım seksi, cesur ve arsızdan bıktım.” Claire’in güçlü sesi titremedi. “O halde bu maskaralığa bir son ver.” Tony, Claire’in gözlerine dikkatle bakarak bileğini tutmaya devam etti. Sonunda kendine hâkim olduğunu belli eden bir tonla, “Diğerlerinin önündeyken sessiz ve terbiyeliyi alabilir mi­ yim?” diye sordu. Claire kirpiklerini kırpıştırdı ve “Bay Rawlings, dileğiniz be­ nim için bir emirdir,” dedi. Önündeki karanlık büyüdü, Tony’nin bakışlarında kendini kaybetti. Çenesi Tony nin baş ve işaretparmağı arasında esir alı­ nırken kalp atışları hızlandı ve zaman durdu. Geçen her sani­ yeyle birbirlerine biraz daha yaklaştılar. “Öp beni.” Bu, Tony’nin dileği, emriydi. Gücünü kaybeden Claire’in gözleri kapandı, dudakları aralandı ve ağızlan birleşti. Tony elini Claire’in çe­ nesinden çekti ve omuzlarına ulaştı. Emniyet kemeri yüzünden vücutlarını hareket ettiremiyorlardı, ama elleri ve dudakları di­ ğerinin tenine ulaşmaya çalışıyordu. 147


Aleatha Romig

Ayrıldıkları zaman Tony nefes nefese cevap verdi. “Eğer şu dakika Bronsonlarda beklenmiyor olsaydık dilek ve emir olası­ lıklarını biraz daha keşfetmek için zaman ayırabilirdim.” Claire başım koltuğa yasladı ve bir kahkaha attı. Aşılan her kilometreyle spor arabanın içindeki gerilim artıyordu, ancak öpücük içlerinde kaynayan basıncı hafifletmişti. Bu ani rahatlık Claire’in dürüst davranmasını sağladı. “Onları tekrar göreceğim için heyecanlıyım.” Tony bir kez daha Claire’in çenesine uzandı, ama bu kez ki­ barca gözlerine bakmasını sağladı. Biraz önce simsiyah olan göz­ ler tekrar yumuşak kahverengiye dönmüştü. “Sorular olabilir, kişisel sorular. Karşındaki basın değil. Beni, bizi tanıyan insanlar ve neler olduğunu öğrenmek isteyecekler.” Claire, Tony’nin tavsiyesini dikkate alarak başını salladı. Tony inandırıcı bir hikâye uydurmaya devam etti: Her ikisi­ nin de bileceği ve tutarlı bir şekilde anlatabileceği bir hikâye. Hikâyeleri tüm dünyanın barıştıklarına inanmasını sağlamak için gerekliydi. Claire performansının birçok hayatı etkileyece­ ğini bilerek her kelimeyi dikkade dinledi. Bu akşamki yemek de Tony’nin zorlama hamlelerinden bi­ riydi. Claire’in satranç tahtasını incelemesi ve bir sonraki uy­ gun hamlesini planlaması gerekiyordu. Bebeklerini düşünürken daha fazla taşını kaybetmeyi göze alamazdı. Tehlikede olan çok fazla şey vardı.

Evin önünde park edilmiş olan arabalar son gelenlerin onlar olduğunu gösteriyordu. Claire içeride gerçekleşen sohbeti düşünmemeye çalıştı. Elbette gerçeği daha sonra Courtney’den 148


Tutku Oyunları

öğrenirdi. Yakalanma korkusuyla iş telefonunu California’da bı­ rakmıştı. Sevgili arkadaşıyla konuşmak için Palo Altoya dönene kadar beklemek zorundaydı. Tony arabayı park edene ve gelip kapısını açıncaya kadar Claire endişesini bastırmaya çalışarak emniyet kemeri bağlı bir şekilde bekledi. Onun yüzündeki ifadeyi gören Tony, “Seni as­ lanların inine götürmüyorum,” diye fısıldadı. “Hayır, bunu daha önce yapmıştın.” Tony’nin nazik ifadesi dalgalandı. “Bu kez seni bırakmayaca­ ğım. Yanında kalacağım ve yalnız olmayacaksın.” Tony’nin cesaretlendirici sesi Claire’i güçlendirdi. Başını sal­ layarak kendisine uzatılan eli tuttu. Yalnız kalmak her zaman en büyük korkusu olmuştu. Parmakları birleşirken Tony’nin deste­ ğini ve varlığını istediğini fark etti. “Herkesi ilk defa bir kalabalığın içinde görmektense bura­ da görmenin daha kolay olacağını umuyordum,” dedi Tony eve doğru yürürlerken. “Muhtemelen öyle, ama yine de sanırım hasta olacağım.” Tony durdu ve önündeki kadını inceledi. “Rengin iyi görünü­ yor. Harika görünüyorsun. Yemin ederim.” Claire’in elini sıktı. “Buradayım.” Gülümsemesi büyüdü. “Sözünün eri bir adamım.” Claire yukarıya uzandı ve Tony’yi yanağından öptü. “Teşek­ kür ederim.” Onlar daha zile basmadan Tim kapıyı açtı. Yanındaki Sue ile beraber misafirlerini kibarca karşıladı. “Evimize hoş geldiniz Tony, Claire.” Yüzündeki gülümsemeyle başını salladı. “Lütfen içeri gelin,” diye ekledi Sue tanıdık yüzlerle dolu oturma odasını işaret ederek. İçerideki soğukluğu hisseden Cla­ ire maskesini taktı ve Tony’ye sıkıca tutundu. 149


Aleatha Romig

Tom, Bev, Brent, Courtney, Mary Ann ve Eli arkalarını dö­ nüp Tim ve Sue ile birlikte içeriye giren Tony ve Claire’i izlerken ortalığı sessizlik kapladı. İlk hareket eden Courtney oldu. Hiç konuşmadan, elindeki kadehi kanepenin önündeki sehpaya bı­ raktı. Tony’yi görmezden gelerek Claire’e yaklaştı, mavi gözleri yaşlarla parlıyordu. Texas’taki karşılaşmaları kadar dramatik de­ ğildi, ama Courtney’nin kucaklayışı Claire’in nefesini kesti. İki kadın ağlayarak birbirine sarılırken Tony çaresizce geri çekildi. Courtney, Claire’in kulağına fısıldadı. “Çok üzgünüm, çok üz­ günüm.” Hıçkırıklarını tutan Claire başını salladı. Rol yapmıyorlar­ dı, bu iki arkadaşın tekrar bir araya gelmesiydi. Aradaki buzlar kırılıyordu. Sonunda diğerleri de konuşmaya başladı. Sue, Bev ve Mary Ann, kadınları mutfağa götürdü. Gözlerini kurulaya­ rak Claire’in, Tony’nin arkadaşlarından görememekten korktu­ ğu desteği verdiler. Hepsi onun suçlu olmadığından emin oldu­ ğunu iddia etti ve destek olamadığı için özür diledi. Claire bu kırıcı davranışa neden olan şeyin diğer odadaki adam olduğunu biliyordu. Yine de arkadaşlarının özürlerini çekingen bir tavırla kabul etti. Oturma odasına geri dönünce Claire sadakatle eski kocası­ nın yanma oturdu. Tony’nin yüzünde, bayanların tepkisinden memnun olduğunu gösteren keyifli bir ifade vardı. Claire’in eline uzanıp başparmağıyla eklemlerini okşarken yüzlerini bir­ birlerine doğru eğdiler. Birbirine değen burunları Claire’in gü­ lümsemesine neden oldu. Oscar ödülüne layık performansları muhteşemdi. Bütün akşam boyunca Tony, Claire’in güvenli dayanağıydı. Akşam yemeği sona erdiğinde Claire bile kendi ağzından çıkan sözcüklere inanıyordu. 150


Tutku Oyunları

Tony oturma odasında sohbete dalmışken Claire mutfağa gitti. Tüm akşam boyunca bir kadeh şarap içmişti, ancak dinme­ yen susuzluğunu giderebilecek tek içecek su gibi görünüyordu. Acaba susuzluk da hamilelik belirtilerinden biri miydi? Kadehini

doldurmak için musluğun başında dikilirken Brent yanına yak­ laştı ve rahat bir tavırla, “Mesajımı aldın mı ?” diye fısıldadı. Claire endişeyle diğer odaya doğru baktı. “Hayır, o telefonu California’da bıraktım.” Brent devam etti. “Rawlings’te yeni işe alınmış birkaç kişinin evraklarını gördüm. Adamın soyadı ilgimi çekti.” Claire şüphey­ le Brent e baktı. “Burke.” Claire’in zihnindeki çarklar dönmeye başladı, bu aralar dü­ şündüğü o kadar çok şey vardı ki! Bir bağlantı kurmaya çalıştı. “Üzgünüm, bu ismi bilmem mi gerekiyordu?” Brent diğerlerinin hâlâ konuştuğundan emin olmak için oturma odasına doğru baktı. “Jonathon Burke, büyükbabanla birlikte çalışıyordu...” Claire’in gözleri iri iri açıldı. “Evet. Menkul kıymetler me­ muru.” Brent başını salladı ve fısıltıyla konuşmaya devam etti. “Neyi neden yaptığını anlıyorum, ama kiminle uğraştığını lütfen unut­ ma ve dikkatli ol.” Brent’in uyarısını görmezden gelen Claire, “Rawlings’in çalı­ şanıyla Jonathon arasında bir ilişki var mı?” diye sordu. “Daha araştırmaya vaktim olmadı, ama bakacağım.” “Ah, işte buradasınız...” Courtney, arkasında Tony ile birlikte mutfağa girdi. Claire kadehine buz koyduktan sonra sırıttı ve Tony’ye doğru yürüdü. “İkiniz burada durmuş ne konuşuyorsunuz?” diye sordu 151


Aleatha Romig

Tony. Claire onun sorusunu duydu, ama aynı zamanda yeni öğ­ rendiği bilgiyi düşünüyordu. Acaba Nathaniel ve Tony’nin inti­ kamı yüzünden acı çeken başka insanlar da var mıydı ? “Monterey,” dedi Brent. Claire endişelerini bir kenara itti ve sırıtarak Brent’e baktı. Brent devam etti. “Evet, Courtney ve ben oraya birkaç kere gitmiştik ve gerçekten çok keyif almıştık. Claire de Palo Alto’da yaşadığı için oraya hiç gidip gitmediğini merak ettim.” Claire, Tony’ye gülümseyerek araya girdi. “Ben de oraya sa­ dece seninle birlikte gittiğimi söylüyordum.” Tony, Claire’in beline sarıldı. “Oraya gitmiştik, değil mi?” “Bu partiden ayrılmayı hiç istemiyorum, ama düğün yemeği provasından önce yapacak bir sürü işimiz var. Geleceksiniz, de­ ğil mi?” diye sordu Courtney, Tony ve Claire e. Planları hakkında bir şey bilmeyen Claire, Tony’ye baktı. “Elbette geleceğiz. Bu akşam bu yüzden buraya geldik. Eğer ilk önce arkadaşlarla görüşürse Claire için daha kolay olacağını um­ dum. Böylece daha çok insandan destek görebilecek.” Tony eski karısına kibarca sarıldı. Claire de onun arkadaşlarına bir tebes­ süm gönderdi. “Eh, bizim desteğimize sahipsiniz. Ah, Claire! Cep telefonu numaranı alabilir miyim? Düğünden sonra seninle daha sık gö­ rüşmeyi isterim,” dedi Courtney. Yıllar önceki benzer bir konuşma Claire’in düşüncelerini ele geçirdi. O cevap veremeden Tony, “Courtney, senin numaranı bu akşam ona veririm. Seni arar ya da sana mesaj atar ve böylece sen de onun numarasını kaydedebilirsin,” diye yanıtladı. Kadınlar başını salladı. “Olur,” dedi Claire gülümseyerek. Belki de gerçekten bir şeyler değişiyordu. 152


Tutku Oyunları

“Şimdi, izninizle gidip diğerlerine veda edelim,” dedi Brent gitmek için arkasını dönerken. Ancak Tony onları durdurdu. “Bekleyin, muhtemelen biz de gitsek iyi olacak. Claire için çok duygusal bir gün oldu. Ayrıca dördümüzün özel olarak konuşması gerekiyor. Arabaların ya­ nında.” Claire’in kalbi sıkıştı ve Simmonslara doğru bakmayı reddet­ ti, Tony’nin özel olarak görüşmek istediği şey ne olabilirdi? Aca­ ba gizlice görüştüklerini ve destek olduklarını öğrenmiş miydi ? “Pekâlâ,” demeyi başardı Courtney. “Ama yapmamız gereken çok iş var.” Sanki gecikmeden dolayı endişeleniyormuş gibi ko­ nuşmuştu, ancak eğer konuşursa sesinin aynı endişeyi yansıtaca­ ğını Claire biliyordu, bu yüzden konuşmadı. Tony yemeğe ev sahipliği yaptıkları için Tim ve Sue’ya teşek­ kür etti ve dördü, diğerlerine veda etti. Onlar evden ayrılmadan önce Sue, “Sadece bir dakika bekleyebilir misiniz ?” diye sordu. Bir cevap beklemeden merdivenlerden yukarıya çıktı. Courtney, Claire’in elini tuttu. “Sanırım Sean’ı getirmeye gitti. Dadısıyla birlikte yukarıdaydı.” Bunun Sue’nun dostluğunun bir göstergesi olduğunu fark eden Claire’in boğazına bir yumru takıldı. Biraz daha kalıp Tim ve Sue’nun oğlunu görmek istediğini belli ederek yalvaran göz­ lerle Tony’ye baktı. Tony omuzlarını silkti. Claire tekrar Courtney’ye döndü. “Birkaç dakika daha bekleyebilir misiniz? Yapacak çok işiniz olduğunu biliyorum ve Tony de konuşmak istiyor...” “Ah, tatlım, bebekler için her zaman vaktim vardır. Onu gö­ rene kadar bekle!” Courtney, Brent’e dönerek beklentiyle sordu. “Caleb ve Julia’nın bizi büyükanne ve büyükbaba yapması ne kadar sürecek sence ?” 153


Aleatha Romig

“Büyükbaba olacak kadar yaşlı değilim.” Courtney kahkaha attı. “Öylesin ve ben de öyleyim, ama ben öyle görünmüyorum l” “Evet, görünmüyorsun.” Hepsi keyifle kabul etti. Dakikalar sonra Sue pijamalar içindeki sarışın, küçük bir ço­ cukla ortaya çıktı. Çocuk, Sue’nun boynuna sıkıca sarılmış bir halde başını annesinin omzuna yaslayarak etrafındaki insanlara bakıyordu. “Claire, Sean ile tanışmanı istedim. Özür dilerim. Yatma saa­ ti çoktan geçti ve minik adamın uykusu var.” Claire’in yüreği ısındı. “Merhaba Küçük Adam, seninle ta­ nıştığıma çok memnun oldum.” Bebeğin minik vücuduna ba­ karak Sean’ın yaşını hesaplamaya çalıştı ve “Kaç aylık? On beş falan mı?” diye sordu. “Neredeyse.” Sue gülümsedi. “Çok eğlenceli, her gün bir şey­ lere saldırıyor ve yeni kelimeler öğreniyor.” Tim gruba yaklaştı, Sean kollarını babasına doğru uzattı. Tim sevgiyle oğlunu kucağına aldı ve “İnanın bana, etrafta din­ leyen küçük kulaklar varken ağzınızdan çıkan her kelimeyi iyice düşünmeniz gerekiyor,” diye ekledi. Gördüğü ilgi Sean’ın uykusunu kaçırdı. Yüzünü ara ara ba­ basının omzuna saklayarak Simmonslara, Tony’ye ve Claire’e yaramazca gülümsedi. “Teşekkür ederim.” Sean’ın kıvırcık saçlarını okşayan Claire’in gözleri yaşlarla doldu. “Sanırım onu uyuturken biraz zorluk yaşayacaksınız.” Herkes birbiriyle şakalaştı ve veda ettiler. Tony ve Claire, Simmonsları arabalara kadar takip etti. Arka­ larındaki aydınlık evden uzaklaşan Claire, karanlık gökyüzünün 154


Tutku Oyunları

milyonlarca yıldızla dolu olduğunu gördü, tam da hatırladığı gibi. İlgisini güzel gökyüzünden uzaklaştırarak üçüne hitaben konuşmaya başlayan Tony’ye karşı kendini hazırladı. “Claire’e karşı dürüst olmak için elimden geleni yapıyorum ve aynısını ondan da bekliyorum.” Claire yutkunarak masum bir ifade takınmaya çalıştı. “Bu yüzden bunu açıklığa kavuşturma­ mız gerektiğini düşündüm.”

155



On Üçüncü Bölüm Gerçeğe giden yol boyuncayapabileceğiniz iki hata vardır: Sonuna kadar gitmemek ve hiç başlamamak. —Buda

a » - r « ony, sanırım Simmonsların...”

JL Tony, Claire’in sözünü kesti. “Çok uzun sürmeyecek.”

Brent’e döndü. “Yıllar boyunca birçok konuda Brent e güven­ dim.” Claire, Brent’in bedeninin kaskatı kesildiğini gördü. Aca­ ba hep birlikte azarlanmak üzereler miydi ? Tony devam etti. “Bu yüzden eniştenle ilgili kaydettiği ilerlemeyi onun anlatmasını istedim.” Brent gözle görülür bir şekilde rahatladı. Belli ki nefesini tu­ tan tek kişi Claire değildi. “Evet,” dedi Brent yorgun gözlerinde beliren rahatlamayla Claire e dönerek. “Şey... New York Eyalet Bürosunun ilgisini çeken yeni gelişmeler olmuş. Bu henüz kim­ seye haber verilmemiş, John’a bile. Eğer haber kaynağım yanıl­ mıyorsa bu yeni gelişmeler eniştenin durumunun yeniden in­ celenmesini sağlayacak. İnceleme sonunda eniştenin lisansının geri verileceğini düşünüyoruz.” Claire ellerini çırparak havaya sıçradı. “Ah, teşekkür ede­ rim!” Evin içindeyken akmak için kendisini tehdit eden gözyaş­ ları şimdi yanaklarından süzülüyordu. “Teşekkür ederim Brent.


Aleatha Romig

Teşekkürler Tony. Tek kelime bile etmeyeceğim. İnceleme için ne zaman hazır olacağını biliyor musun?” Brent cevap verdi. “Birkaç ay sürecektir ve ben de gelişmeler­ den haberdar edileceğim.” Tony, Brent’e elini uzattı. “Teşekkür ederim.” Tokalaştılar. “Gecikmenize neden olduğum için üzgünüm, ama Claire’in senden duymasını istedim.” “Sorun değil, ama şimdi gerçekten gitmemiz gerek. İyi haber­ ler aldığımıza çok sevindim.” Claire’in eline uzanan Courtney devam etti. “Şimdi biraz dinlenmen gerek. Tony haklı, birçok şey yaşadın. Baksana, nasıl da duygusalsın.” Claire başını salladı ve “Yarın akşam görüşürüz ve o zamana kadar seni ararım,” demeyi başardı. Bu sözleri yüksek sesle söyle­ yebilmek son derece rahatlatıcıydı. Tony, Claire’in elini tuttu ve gümüş rengi BatmobiFe. doğru yürümeye başladılar. Claire’in kapısını açarken öne eğildi ve “Sözümün eri bir adamım,” diye fısıldadı. Claire içten bir şekilde gülümsedi ve Tony’yi yanağından öptü. “Teşekkürler, gerçekten.” Yol önlerinde bir şerit gibi uzanıyordu. Claire gözlerini ka­ pattı ve akşam neler olduğunu anlamaya çalıştı. Düşünecek çok şey vardı, yine de zihnine kazman tek şey Sean’dı. Sue’nun boy­ nuna sarılan küçük tombul kolları, babası onu havaya atarken kıkırdaması ve Tim’in güçlü omzuna geri dönerkenki korkusuz­ luğu... Onların çocukları da buna sahip olacak mıydı? Claire’in bebeği de onu koşulsuzca sevecek bir babaya sahip olacak mıydı ? Dizini sıkan el Claire’i kendine getirdi. Tony’nin söyle­ diklerine odaklanmaya çalıştı. “... düşündüğünden biraz daha uzun sürecek, ama Brent yıl sonuna kadar hallolacağını düşü­ nüyor.” 158


Tutku Oyunları

“Daha çok uzun bir zaman var. Onu tuzağa düşürmen ne ka­ dar sürdü?” Bakışları aniden kararan Tony, Claire’e döndü. “Bu konuda konuşmamayı tercih ederim.” Sean ile dolu olan zihni yüzünden Claire kelimelerini tart­ mayı unutmuştu. “Neden? Senin yaptığını biliyorum. Brent ve Courtney ye dürüst olmak istediğini söyledin. Öyleyse dürüst ol.” Ön camdan dışarıya bakan Tony’nin boynu kasıldı. Sonunda konuştu. “İş teklifimi geri çevirdiği zamandı.” Claire dik bir şekilde oturdu ve yan camdan dışarıya baktı. Manzaraya odaklanmaya çalıştı. Gece karanlığında birkaç ev ve ağaç görünüyordu. Yarım aydan yayılan ışık yanlarından geçtik­ leri alanları aydınlatıyordu. Tanıdık arazi Claire’i rahatlatsa da Tony’nin itirafıyla boğuşuyordu. “Sen sordun. Şimdi de bir yorum yapmayacak mısın?” diye sordu Tony. “Ne diyeceğimi bilmiyorum. Cesur ve arsız olan yorumumu mu istersin yoksa sessiz ve terbiyeli olanı mı ?” Claire, Tony’nin direksiyonu tutan ellerinin bembeyaz oldu­ ğunu gördü. Bekledi. Tony’yi yeterince kışkırttığını içten içe bi­ liyordu. Adam dürüst davranmıştı ve Claire’in hakkını vermesi gerekirdi. “Bu yüzden tüm sorularına cevap vermiyordum. Cevaplara hazır olduğunu sanıyorsun, ama değilsin. Ufak tefek şeyler an­ lamana yardımcı olabilir, ama bariz gerçek senin için çok fazla.” Claire yorum yapmadan dışarıyı izlemeye devam etti. Konuş­ maması söyleyecek söz bulamadığı için değildi. Bulmuştu. Ama onları kendine saklamayı seçti. Geçmişte Tony’nin tepkisinden korktuğu için sessiz kalmış olabilirdi. Ama şu anda tek nedeni tükenmiş olmasıydı. Kavga etmekten yorulmuştu. 159


Aleatha Romig

Tony arabayı evin önüne park ettiğinde Claire ona döndü. İçten ve sakin bir tavırla elini Tony’nin elinin üzerine koydu ve yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. “Teşekkür ederim.” Tony karanlık bakışlarını Claire’e dikti. Yüzündeki her bir nokta ses­ siz kalması yüzünden ne kadar kızgın olduğunu gösteriyordu. Claire kararlılıkla devam etti. “Bu akşam arkadaşlarının yanın­ da bana destek olduğun için teşekkür ederim. Çok gergindim. Umut edebileceğimden bile çok daha iyi geçti ve John’a yardım ettiğin için de teşekkür ederim. Ondan hoşlanmadığını ve bu sorunlara senin neden olduğunu biliyorum, ama şu anda ona yardım etmen benim için çok anlamlı.” Öne eğildi ve Tony’yi dudaklarından öptü. Bu ufak temas içindeki tüm duyguları ateşledi. Tony’nin ne­ fesindeki değişiklik de benzer bir tepkiyi ortaya koyuyordu. Cla­ ire arabanın karanlığında onun gözlerini aradı. “Claire, seni rahat bırakmaya çalışıyorum, ama sınırdayım.” Claire geriye yaslandı ve emniyet kemerini çözdü. “Çabala­ dığını biliyorum ve bunun için minnettarım.” Arabanın kapı­ sını açtı ve eve doğru yürümeye başladı. Arkasında Tony’nin kapısının çarparken çıkardığı sesi duydu; Tony kolunu kavradı ve yürümesine engel oldu. Karanlıkta karşı karşıya durdular. Tony’nin bedeni Claire’in aşırı hassas göğüslerine değiyordu. “Burada olduğun için çok mutluyum.” Claire gülümsedi ve önündeki malikâneye baktı. “Burada ol­ maktan ne kadar çok hoşlandığıma şaşırıyorum. Kötü anıların iyileri geride bırakmasından korkuyordum.” Sesli bir şekilde nefes veren Tony’nin gerginliği yok oldu ve sırıtarak, “Bu iyilerin kötüleri yendiği anlamına mı geliyor?” diye sordu. 160


Tutku Oyunları

Claire omuzlarını silkti. “Bilmiyorum. Evet demek ister­ dim. Dürüstlük istediğini söyledin ve dürüst olmam gerekirse, bilmiyorum. Her ikisi de duruyor. Sadece burası beni mutlu ediyor.” Tony, Claire’in başının tepesine bir öpücük kondurdu ve ay­ dınlanan gözlerle, “Yarın sabah ofise gitmem gerek. Öğlene ka­ dar evde olmayı planlıyorum. Düğün yemeği provası akşam se­ kizde. Yarın benimle yürüyüşe çıkmak ister misin?” diye sordu. “Yürüyüşe mi?” Tony’nin cesaretlendirici gülümsemesi Claire’in merakını arttırdı. “Evet, Claire, senin gölüne.” Claire gülümsedi ve başım salladı. “Bu çok hoşuma gider.” Tony avucunun içinde duran eli öptü. “Lütfen sana odana kadar eşlik etmeme izin ver. Sana Courtney’nin numarasını vereceğim. Ve sen de istediğin kilidi kullanabilirsin. Aslında...” derken Tony’nin gözleri kısıldı, “o kilidi kullanmanı öneririm.” Claire, Tony’nin bedenine yaslandı. “Biliyor musun, bunu daha önce hiç yapmamıştık.” “Bunu mu... Neyi?” “Daha önce hiç randevumuz olmamıştı. Yani Adanta’dakileri saymazsak.” Bu örneği verirken Claire’in gülümsemesi kaybol­ madı. “Hoşuma gitti.” Tony, Claire’in elini hafifçe sıktı ve merdivenlerden yukarıya çıktılar. “Seni kilidi bir kapının arkasına koysak iyi olacak, böylece bu randevuyu mahvedecek bir şey yapmam.” Claire muzipçe gülümsedi. “Aslında son zamanlarda duydu­ ğum tanımlamaya göre, bunun bir randevu olması için insan içi­ ne çıkmamız gerekiyor.” 161


Aleatha Romig

Tony’nin tek tepkisi Claire’in elini bir kez daha hafifçe sık­ mak oldu. Ancak aydınlık evden içeriye girdiklerinde Tony’nin gülümsediğini gören Claire’in gözleri parıldadı.

Kilidi kapısının ardında duran Claire, Tony’nin kaydettiği nu­ marayı tuşladı. Telefon üç kere çaldıktan sonra Courtney’nin sesini duydu. “Merhaba Courtney, sadece Tony’nin verdiği nu­ marayı kontrol ediyordum...” Çok uzun konuşmadılar. Court­ ney, Claire’in iyi olup olmadığını sordu. Claire de şimdi kilidi bir odada yalnız ve iyi olduğunu belirtti. Görüşmeyi sonlandırdıktan sonra Emily, Amber ve Harry’ye mesaj gönderdi. Hepsinde aynı şey yazıyordu: “T O N Y ’N İN YAKIN ARKADAŞLARINI ZİYA­ RE T ETTİM. HER ŞEY YOLUNDAYDI. ŞİM Dİ YAL­ N IZ IM VE GÜVENDEYİM. UYUYACAĞIM. YARIN MESAJ ATARIM.”

Masanın üzerinde bir not buldu: Bay Raıvlings, odanızdaki kameraları devre dışı bıraktı. Uyandığınızda aşağıdaki numarayı arayın, böylece kah­ valtınızı getirebilelim. İyi uykular. İyi geceler, Catherine

162


Tutku Oyunları

Claire, Tony’de gördüğü değişiklikleri düşündü. Onun ço­ cuğunu taşıdığı için etkilenmiş olabilir miydi ? Tehlike göreceği yerde iyi şeyler mi görüyordu? Brent’in tavsiyesini hatırladı: K i­ minle uğraştığım unutma.

Bu iki ucu keskin bir kılıç değil miydi? Tony ile ilgili birçok anısı vardı ve birçoğu da iyiydi. Elbette, durumun diğer bir yüzü de vardı. Belki onları da düşünmesi gerekirdi, ama olumsuz dü­ şüncelerle bebeğini etkilemek istemiyordu. Soğuk gece havasını içine çekerek balkona çıktı. Etrafı, dışa­ rıdan gelen sesler ve ay ışığıyla çevrelendi. Dekor değişikliğine rağmen odanın, balkonun ve gece fısıltılarının aşinalığı Claire’i rahatlattı. Bedenindeki gerginliğin azaldığını ve bitkinlik ta­ rafından ele geçirildiğini hissetti. Dakikalar sonra açık balkon kapısından gelen cırcırböceklerinin serenadı eşliğinde yumuşak örtülerin içinde uykuya daldı.

Ertesi sabah Claire saat onu geçerken uyandı. Bunun için saat farkını suçladı. Bir süre hiç kıpırdamadan yattı ve fiziksel du­ rumunu değerlendirdi. Midesinin bulanmayacağına ikna olunca banyoya gitti. Sonra Catherine’in notundaki numaraya telefon etti. Kahvaltı işini şansa bırakmak istemiyordu. “Alo, Cindy, so­ nunda uyandım. Lütfen birisi bana kahvaltı getirebilir mi?” Cindy omlet, kızarmış ekmek ve meyve getirip balkonda ser­ vis etti. Yumuşak bir esinti saçlarını uçuştururken Claire kah­ valtısını yaptı ve çayıyla portakal suyunu içti. Yemyeşil, huzurlu ve güzel manzaranın tadını çıkarırken etrafındakilerden keyif almaması çok zordu. Her şey mükemmeldi. Claire nihayet merdivenlerden indiğinde neredeyse öğlen 163


Aleatba Romig

olmuştu. Catherine ile konuşmak istemişti ve Tony’nin her an eve gelecek olmasına rağmen Catherine, kış bahçesinin yanında onu bekliyordu. “Bir yürüyüş için vaktimiz var mı sence?” diye sordu Claire. “Evet, ama çok uzun değil, yine de bir yürüyüşün size iyi ge­ leceğine inanıyorum.” iki kadın kış bahçesinin merdivenlerinden indi ve arka bah­ çeye çıktı. Öğle güneşi bu haziran gününü fazlasıyla ısıtıyor ol­ masına rağmen sıcak bir esinti havayı rahatlatıyordu. Birlikte bahçelere doğru yürüdüler. Her renkten çiçekler yolları süslü­ yordu. Çimenlerin üzerindeki aralıklı kaldırım taşlarını takip ederek Tony’nin bahçesinin bir kenarındaki taş banka doğru ilerlediler. “Burası görünebiliyor, ama ses yok,” dedi Catherine. “Bayan Claire...” “Sadece Claire, lütfen?” diye sordu Claire gülümseyerek. Catherine de gülümsedi. “Claire, dün söylediğiniz şey için teşekkür ederim. Benim için ne kadar anlamlı olduğunu bile­ mezsiniz. Bay Rawlings size gönderilen bir kutuyla ilgili bir şey­ ler sordu. Neden gönderildiğini düşünüyorsunuz ?” Claire’in karnında bir şeyler kıpırdandı. Bebeği nihayet uyanmış mıydı, yoksa sorularına cevap alma olasılığı karşısında heyecanlanmış mıydı, bilmiyordu. “Bence bu kimin gönderdi­ ğine bağlı... İlk başta Tony’nin gönderdiğini düşündüm. Yaptı­ ğı şeylerle övünmek için, kötü bir niyetle gönderdiğini düşün­ düm.” Claire durakladı. Catherine’den bir ses çıkmayınca devam etti. “Artık emin değilim ve bir anlam veremiyorum.” “Anlamadığınız nedir?” “Tony’yi ne zamandır tanıyorsun?” 164


Tutku Oyunları

“Uzun bir zamandır.” Catherine’in yüzündeki ifadeden anı­ lara daldığı belli oluyordu. “Onunla liseden mezun olduğu gün tanıştım.” Claire’in soluğu kesildi. Tanışıklıklarının bu kadar geriye dayandığına dair hiçbir fikri yoktu. “Yani onu Anton olduğu zamanlarda da tanıyor muydun?” Catherine başını sallayarak onayladı. “Ailesini tanıyor muydun; annesini, babasını, büyük­ annesini ve büyükbabasını ?” “Evet, tanıyordum.” Claire’in aklından bir sürü soru geçiyordu. Ancak hangile­ rini dile getirmesi gerektiğini bilmiyordu. “Ailesi hakkında hiç konuşmuyor. Şey, birkaç kez büyükbabasından bahsetmişti. Lütfen bana onları anlat.” Catherine, Claire’e odaklandı. “Bir gün, belki... Bugün An­ ton ile ilgili. Size kabullenmek istediğinden çok daha fazla ih­ tiyacı var, şimdi bile. Gösterdiği gelişmeleri ve verdiği tavizleri görebilmenizi umuyorum.” Claire içindeki duygularla mücadele etti. “Görüyorum. Ha­ tıralarım da var. Sadece burada olanlar da değil. Bir keresinde onunla birlikte olmanın zor olduğunu söylemiştin, ikimiz de bunun çok hafif bir ifade olduğunu biliyoruz.” Claire derin bir nefes aldı ve devam etti. “Aynı zamanda hapishane hatıralarım var. Bana bunu neden yaptığını söylesene.” “Bay Rawlings sözlerini tutan bir adamdır. Sorun şu ki iki ayrı söz verdi ve ikisini de tutmak zorunda olduğunu hissetti. Bir tanesini beklenenden farklı bir şekilde yerine getirerek diğerini düzeltebilme şansı bulabileceğini umdu.” Catherine, Claire’in elini sıktı. “Bu size bağlı. Lütfen ona bir şans verin.” “Neden ona böylesine sadıksın?” 165


Aleatha Romig

“O benim ailem gibidir. Hayatın ona neler yaptığını ve onun, birçok zorluğun üstesinden nasıl geldiğini gördüm. Ayrıca o da bana her zaman sadık oldu.” “Ama eğer o kutunun içindekileri doğru yorumluyorsam çok korkunç şeyler yapmış.” “Bayan... yani Claire, hepimiz korkunç şeyler yaptık. Ama bu, iyi olamayacağımız anlamına gelmiyor. Siz de bana bunu gösterdiniz.” Claire tam cevap vermek üzereyken yaklaşan ayak seslerini duydular. Büyük bir çanta taşıyan Tony karşılarında belirdi. Yü­ zündeki endişeli ifade, koyu renk gözleri Claire ile buluşunca yumuşadı. Catherine hemen ayağa kalktı. “Catherine.” Tony’nin tek kelimelik selamı bir azar olarak yorumlanabilirdi. “Tony,” Claire, Tony’ye uzandı. “Elindeki ne?” Tony’nin delici bakışları Catherine’den ayrıldı ve yavaşça Claire’e döndü. Yüzünde bir gülümseme belirirken gözlerindeki karanlık yerini aydınlığa bıraktı. “Yürüyüş botlarını giymişsin.” “Eh, evet, bana bir yürüyüş sözün vardı,” diye cevap verdi Claire. “Öğle yemeğimizi getirdim. Senin gölünün kenarında pik­ nik yapalım mı ?” “Ben sizi yalnız bırakayım,” dedi Catherine. Selam verip ar­ kasını dönmeden önce yalvaran gözlerle Claire’e baktı. “Umarım yolu hatırlarım,” dedi Claire ağaçlara doğru yürü­ meye başladıklarında. “Bir şeyi mi böldüm?” diye sordu Tony. “Kadın kadına sohbet ediyorduk. Catherine’i çok özlemi­ şim.” Çok sevdiği kadın için endişelenmeye başlayan Claire, 166


Tutku Oyunları

Tony’nin cevap vermemesinin bu konunun kapanmış olduğu anlamına gelmesini umdu.

Claire attığı her adımla birlikte tüm dünyada en çok sevdiği yerlerden biri olan gölün yolunu hatırladı. Ağaçların sonunda çayırı karşısına çıkınca Claire rahat bir nefes aldı. Her şey tam da hatırladığı gibiydi. Ağaçların oluşturduğu gölgelerde Iowa gö­ ğünün sabahki muhteşem renklerinin kalıntıları vardı. Papatya­ lar ve hardal bitkileri altın ve sarı renkleriyle yeşil çayırların üze­ rinde son derece dikkat çekiyordu. Tony ile Claire yürüyüşleri boyunca konuşmalarına rağmen, aynı zamanda doğanın sessiz huzurunun da keyfini çıkardı. Böceklerin vızıltıları ve yaprakların hışırtıları hafif esen rüzgârla birlikte kulaklarına taşınıyordu. Göle yaklaştıklarında Claire suyun ferah kokusunun aldığı her nefesle ciğerlerine dol­ duğunu fark etti. Dalgalar kıyıya vururken Claire, dolabında bulduğu yeni çizmeleriyle birlikte gölün kenarındaki çakıltaşlarımn üzerin­ de durdu. Suyun üzerinde güneş ışınları yanardöner renklerle pırıldıyordu. Tony, Claire’in elini sıktı ve “Hatırladığım kadar güzel,” diye fısıldadı. “Yakın bir zamanda buraya geldin mi ?” “Hayır, sensiz kaybolurdum.” Claire, Tony’nin ormanda kay­ bolmayı mı kastettiğini, yoksa söylediklerinin çok daha derin bir anlamı mı olduğunu merak etti. Göl kenarına bir battaniye serdiler ve öğle yemeğini paketin­ den çıkardılar. Claire açlığını gizlemek için hiçbir çaba harca­ madı. 167


Aleatha Romig

Öğleden sonra hava ısınmaya devam ederken botlarıyla ço­ raplarını çıkardı ve ayaklarını suya soktu. Tenini ısıtan sıcak gü­ neş ve ayaklarını serinleten serin su muhteşem bir denge oluş­ turdu. “Yüzelim mi ?” diye sordu Tony. “Yanımda mayo getirmedim.” “Ben de” dedi Tony şehvetli bir gülümsemeyle. Claire kahka­ ha attı ve teklifi reddetti. Göle girmek yerine, şortlarının içinde örtünün üzerinde uzandılar.

168


On Dördüncü Bölüm -Eylül 1989Hiç kimse kötüyü kötü olduğu için seçmez; iyiyi, mutluluğu ararken düşer buyanltşa. -M ary Wollstonecraft Shelley

nton kiralık arabasını Century Bulvarındaki Royal Ote-

A

li’nin park yerine çekti. Neyse ki loş sokak lambaları peri­

şan haldeki asfalt yolu çok fazla aydınlatmıyordu. Anton denese bile, boş alanları dolduran hurdası çıkmış eski otomobilleri gör­ mezden gelemezdi. Ailesinin servetinin yok olmasıyla Anton düşmüştü, ama bu kadar da düşmemiş olduğu için müteşekkir­

di. Normal şartlarda pirelerin musallat olduğu bu otele adımını bile atmazdı. Fahişelerin ve esrarkeşlerin birkaç saatliğine oda kiraladığı bir yerdi. Bazıları için bir yaşam alanı, diğerleri içinse bir me­ zardı. Herhangi birinin, bir Rawls’un kalmasını bekleyeceği Santa Monicadaki son yerdi. Bu yüzden ve sadece bu nedenle Anton’un üvey büyükannesini yerleştirdiği yer burasıydı. Teknik olarak Marie artık üvey büyükannesi değildi. Natha­ niel dört ay önce büyük bir kalp krizi geçirmişti. Hapis cezasının tamamlanmasına iki ay kala vefat etmişti ve bu haber Anton’un ailesi üzerinde büyük bir deprem etkisi yaratmıştı. Nathaniel’in ölümünün öncesinde Samuel Rawls, babasının


Aleatha Romig

Catherine Marie London ile olan evliliğinin iptali için yasal yol­ lara başvurmuştu. Birkaç eyalet üçüncü kişilerin evliliğe itiraz etmesine izin verirken, New York’un evliliğin iptal edilebilme­ sine ve söz konusu evliliğin mülki sonuçlarının engellenebilme­ sine izin veren benzersiz bir kuralı vardı. Nathaniel ve Marie, Samuel’in girişimlerine karşı savaşmışlardı. Nathaniel’in gücü, hapiste olmasına rağmen, Samuel’in iddialarını mahkemeye ta­ şımasını engellemişti. Samuel, babasını hapishanede hiç ziyaret etmemiş olsa da Nathaniel’in öldüğünü öğrendiği an avukatı gerekli belgeleri doldurmayı başarmıştı. Çünkü Samuel iptal işlemlerine baba­ sının ölümünden önce başlamıştı, yani yasal işlem geçerliliğini koruyordu. Bir evliliğin iptali için şu durumlardan biri kanıtlanmış ol­ malıydı: Dolandırıcılık, zorlama, zihinsel yetersizlik ki sürekli ya da geçici, inancı kötüye kullanma, sahtecilik ve reşit olma­ mak. Samuel’in davasında zihinsel yetersizlik ve inancı kötüye kullanma durumları iddia ediliyordu. Samuel’in peşinde koştuğu şey mal mülk değildi. Aileye ait mal varlığının çoğu gitmiş, hükümet tarafından ele geçirilmişti. Rawls Şirketi satılmış ve farklı alıcılar arasında bölüştürülmüş­ tü. New Jersey dışındaki taşrada bulunan büyük evin eşyaları açık artırmayla en yüksek parayı verenlere satılmıştı ve arazi de artık önemli bir spor yıldızına aitti. Elde edilen gelirler mağdur olanlara ödenmek üzere bankaya yatırılmıştı. Elbette ilk ödeme­ yi alacak olanlar avukatlardı. Geri kalanlar da nihayetinde çeşitli iddialarda bulunan ve grup davaları açan insanlara dağıtılacaktı. Neyse ki Samuel, Nathaniel’in yurtdışındaki parasın­ dan haberdar değildi. Samuel’in tek hedefi Marie’nin ismini 170


Tutku Oyunları

değiştirmekti. Tek davası Raıvls adını Marie’nin isminden sildir­ mekti. Son derece kindar bir davranıştı, evet, ama Samuel Rawls işi en iyisinden öğrenmişti. Tek bir hareketle annesinin yerine geçtiği için Marie’yi ve ailesine yanlış yaptığı için de Nathaniel’i cezalandırmıştı. Anton arabuluculuk yapmaya çalışmıştı, ancak babası anla­ yışlı olmamıştı. Marie’nin, Nathaniel’i sevmiş olması, Samuel için önemli değildi. Her davada mahkemede bulunmasını, yirmi iki ay boyunca her hafta hapishaneyi ziyaret etmesini umursamamıştı. Nathaniel de her zaman huysuz ve otoriter bir adam ol­ muştu, ama yumuşak bir tarafının ortaya çıktığı anlar da var­ dı. Anton’un hatıralarında bu anlar genelde büyükannesini ve Marie’yi kapsıyordu. Anton büyükbabasına yaptığı son ziyaret­ lerden birini hatırladı. Pis, soluk yeşil ziyaretçi odasındaydılar ve Nathaniel, Anton’a işle ilgili tavsiyeler veriyordu. “Evlat, buradan çıktığım zaman yeni bir başlangıçyapacağız.” “Evet efendim, bir arkadaşımla birlikte üzerinde çalıştığımız projeyi size anlatmıştım” “Evet, bilgisayarlar ve daha hızlı bilgi almakla ilgili bir şeydi.” “Evet, buna arama motoru deniyor. Harikafikirlerimiz var...” “Bu konuda bir şey bilmiyorum, ama para kazanmak için paraya ihtiyacın olduğunu biliyorum. Bu arama motoru şeyiyle başlayabileceğini biliyorum ve başarılı olduğun zaman yoluna de­ vam et. Al, yatırım yap, sat ve en önemli şeyin bu olduğunu unut­ ma. Baban her zaman insanlara daha çok önem verdi.”Nathaniel ayağa kalktı ve masanın arkasında dolanmaya başladı. Bu, düşü­ nürken yaptığı bir şeydi, özellikle de konu onu endişelendiriyorsa... 171


Aleatha Romig

Bu, Anton’a kafesteki bir aslanı izlemeyi hatırlattı. “Şimdi o lanet insanlar neredeler?” diye sordu Nathaniel. Bir cevap beklemeden devam etti. “Gittiler! Ben, Marie, sen ya da o lanet olası ailen on­ ların umurunda bile değil. Bufikrini geliştirmek için para buldu­ ğun zaman herhangi bir şeyi umursayacaklarını mı sanıyorsun ?” “Hayır efendim, ama bunun bir önemiyok. Bu işi başaracağım.” “Çok doğru, sana yardım edecek tek şey para. Bu konuyu Marie ile konuştum. Projeni gerçekleştirmek için ne kadar para gereki­ yorsa kullanabilirsin. Buradan çıktığım zaman projeni geliştir­ mene, yatırım yapmana ve satmana yardım edeceğim. Akıllı ol evlat. Eğer çok para kullanırsan lanet olası federaller daha sen farkına varmadan ensende biterler.” “Teşekkürler efendim, ama Marie’nin parasım alam am” “Babanın onunla ilgili hiç de iyi şeyler düşünmediğini biliyo­ rum, ama o kadın olağanüstü biri. Parayı önemsemiyor. Sadece babanın ona ulaşmasına izin verme. Ben yaşlı bir adamım. Eğer işler kötüleşirse dışarıda onunla ilgilenebilecek olmanı bilmek bana iyi geliyor” “Bunuyapacağım efendim.”

Anton gölgeler içinden 12 A numaralı odaya doğru yürürken işlerin ne kadar kötüleştiğini düşündü. Ailesindeki düşmanlığın bu şekilde sonuçlanacağı hiç aklına gelmemişti, ama tam olarak şaşırdığı da söylenemezdi. Annesiyle babasını ziyaret etmek için Santa Monica’ya git­ tiğinde, Marie’nin evliliğinin iptaliyle ilgili son durumu konuş­ mak istiyordu. Ama ailesinin zafer konuşmasını dinleme fikrin­ den de hoşlanmıyordu. 172


Tutku Oyunları

Davayı durdurmak istiyordu. Eğer başaramazsa büyükbaba­ sını hayal kırıklığına uğratacağından korkuyordu. Bu ziyaretin bir uzlaşma sağlayacağını umdu. Samuel fikrini söylemişti. Ama Marie karara itiraz etmeyi planlıyorken belki Samuel de onun devam etmesine izin verebilirdi. Anton’un annesi ve babasıyla konuşma şansı asla olmadı. Uç gün önce kulübelerine girdiğinde onları ölmüş bir halde buldu. Anton, Marie’nin oraya kendisinden önce vardığını hemen an­ ladı. Eğer geçmişi biliyorsanız Marie’nin olayları yorumlayışına inanmak güç değildi. Marie, anlattığına göre, konuşmak için on­ ların evine gitmişti. İlk öfkelenen Samuel’di. Marie’yi evinden kovmuştu. Marie gitmeyi reddedip açıklama yapmak isteyince Amanda da konuşmaya dahil olmuştu. Kocasına destek çıkarak Marie’ye gitmesini söylemişti. Bu, Marie’nin konuşmak için ikinci girişimiydi. Her şeyden çok, onların anlamasını sağlamak istiyordu. Marie onlar dinleyinceye kadar konuşmaya kararlıydı. Marie’yi bir silah çekerek şaşırtan Amanda’ydı. O andan sonra Marie’nin anıları bulanıktı. Bir mücadele yaşanmıştı. Onları öldürmek istememişti, ancak Samuel vurulunca ikisinden biri yaşayacak olursa tutuklanacağını biliyordu. Nathaniel’in hapis­ hanede yaşadıklarını o da yaşayamazdı. Yıllarca biriken öfke, korku, aşağılanma ve kendini koruma duygusuyla son sahneyi de oynamıştı. Çok fazla atış yapılmasının cinayet/intihar teori­ sini boşa çıkaracağını biliyordu, ancak yine de yarattığı sahne­ nin o şekilde yorumlanmasını ummuştu. Ardından evdeki televizyona dönmüş ve boğuşma kanıtları­ nı yok etmişti. Parmak izlerini silmişti. Söylentilere göre, o hâlâ New York’taydı. California’ya gittiğine dair hiç kanıt yoktu.

m


Aleatha Romig

Kimse orada olduğunu bilmiyordu. Anton dışında... Yol boyun­ ca sadece nakit kullanarak kendisine ait Honda markalı araba­ sıyla 4800 km yol almıştı. 12 Anın kapısını açan Anton küçük odadan içeriye girdi. Tütün ve vücut sıvılarının kokusu tüm benliğini doldurdu. Açlı­ ğının yok olması için bu kadarı yeterliydi. Yine de arabaya servis yapan yerel bir lokantadan yemek almıştı. Torbayı ve bardakları masanın üzerine bırakarak, “Bunları senin için getirdim,” dedi. “Anton, bu çöplükten çıkmak istiyorum. Ne zaman güvende olacağım?” Anton yatağın ucundaki küçücük alanda volta atmaya baş­ ladı. Oturmayı düşündü, ancak mobilyanın üzerindeki lekeler hemen fikrini değiştirmesine neden oldu. “Birkaç gün daha sürecek. Polislerle konuşuyorum ve gerekli düzenlemeleri yapı­ yorum. Şimdiye kadar komşu Chester işbirliği yaptı. Sadece ilk gece bir polise ifade vermiş. Bundan sonra babamın kız kardeşi­ nin ziyaretiyle ilgili her şeyi unuttu.”

“Onu sessiz tutmak için para gerekecek, değil mi ?” “Evet, ama bir anlaşmaya vardık. Para tamamen ödenmeye­ cek, yılda bir ödeme alacak.” “Kabul etti mi?” diye sordu Marie. “Ben çok iyi bir pazarlıkçıyım. Aniden elde edilecek bir ser­ vetin sorulara neden olacağını anladı. Bu her iki taraf için de yararlı bir anlaşma. Zamanla ödemeleri artacak ve gelecekte de bizimle işbirliği yapması garantilenecek.” Marie, Anton’un önünde durdu. Anton büyükbabasının sevdiği kadına baktı. Çok daha yaşlı görünüyordu. Son birkaç ay içinde yaşanan olaylar yüzünden ağlamaktan mahvolmuştu. Kocasını, soyadını ve şimdi de parasını kaybetmişti. Anton onu 174


Tutku Oyunları

polise teslim edebileceğini ve hayatına devam edebileceğini bili­ yordu. Marie de bunu biliyordu. “Bunları sana geri ödeyeceğim,” dedi Marie gözlerini yıp­ ranmış halının üzerindeki lekeye doğru indirerek. “Bunu be­ nim için değil, Nathaniel için yaptığını biliyorum, ama teşek­ kür ederim.” Anton, Marie’nin çenesini kaldırdı, bu kadın büyükbabası­ nın karısıydı ve o şekilde davranması gerekiyordu. “Haklısın ve sen bir Rawls’sun, asla başını öne eğme. Babamın açtığı davayı durduramayarak büyükbabamı hayal kırıklığına uğratan benim. Onu tekrar yüzüstü bırakmayacağım.” “Ailene bakıcı olarak geldim. Bunu tekrar yapmayacak kadar yükseklerde değilim. Senin için çalışabilirim.” Anton gözlerini boşluğa dikti. Zihni ailesinin anılarıyla do­ luydu. Büyük yemek odasında hep birlikte yemek yedikleri ak­ şamları düşündü. Nasıl olmuştu da geriye sadece ikisi kalmıştı “Bu düzenlemenin nasıl olacağından emin değilim. Şu noktada evimde bir çalışana ihtiyacım yok.” “Ama olacak.” Bu karışıklığın ortasında bile, Marie’nin sesi güvenle çıkıyordu. “Sen, Nathaniel’in torunusun. Başarılı ola­ caksın. Bundan hiç şüphem yok.” Anton, Nathaniel’in sözlerini hatırladı: 0 olağanüstü bir ka­ dın. “Seni yalnız bırakmayacağım. Birkaç gün sonra seni bura­

dan çıkarabilmemiz mümkün olacak. New York’a geri döndü­ ğümüzde bir zaman çizelgesi hazırlayacağız, annemle babamın öldüğü zaman nerede olduğunu söyleyecek güçlü bir tanık bu­ lacağız. Gelecek de kendi kendine oluşacak.” “Evet Anton. Sana güveniyorum.” Marie, Anton’un omuz­ larını tuttu, aralarında sadece üç yaş olmasına rağmen cinsel 175


Aleatha Romig

çekim yoktu. Onlar aileydi. Anton un derin, koyu gözlerine her baktığında, Nathaniel’in gözlerine bakıyormuş gibi hissediyor­ du. Bu karmaşanın içinde birliktelerdi ve Nathaniel sayesinde birbirlerine bağlanmışlardı. “Biliyor musun, tahliye sonrası için büyükbabanın planları vardı. Son birkaç gün içinde onları düşü­ necek çok fazla zamanım oldu.” “Bana anlattı.” Marie’nin kararlılığı Anton’u etkilemişti. “Yardım edebilirim. Yardım etmek istiyorum. Gerçekten ai­ leni öldürmek istememiştim, ama öldükleri için de üzgün deği­ lim. Sana yalan söyleyebilir ve üzgünmüş gibi davranabilirdim, ama bunu yapmayacağım.” Anton başını salladı. “Nathaniel’in hapse girmesine yardım eden başkaları da var, baban onlardan sadece biriydi.” “İsimleri biliyorum, ancak bu iş için zaman ve para gerekiyor.” Marie gülümsedi. “Zamanım var. Sen de bize para kazandı­ racaksın.”

176


On Beşinci Bölüm Gerçek, nadiren saftırfakat asla basit değildir. —Oscar Wilde

S

ophia içini çekti ve kararlı bir sesle cevap verdi. “Bay George, son teklifi düşüneceğim, ama korkarım bugün ya da

yarın size bir cevap veremem.” Adamın bir şey söylemesini bek­ lemedi. “Kararımı verdiğim zaman sizi ararım. Güle güle.” Silvia şüpheli gözlerle kızına baktı. “Yaşlı ailene dadılık yapa­ mayacak kadar meşgulsün.” “Dadılık falan yapmıyorum. Sen ve babam stüdyoyu açmam için yardım ediyorsunuz.” “Sanırım bir süreliğine evden uzaklaşmak babana da iyi geldi.” Sophia gülümsedi. Bu fikir Princeton’a uçarken aklına gel­ mişti. Ailesiyle birlikte zaman geçirmek ve stüdyosunu açmak istiyordu, ilk başta annesiyle babası bu fikre karşı çıktı. Ta ki Sophia yapacak çok şeyi olduğunu söyleyene kadar. Ailesine ih­ tiyaç duyduğunu hissettirirse annesiyle babasının kabul edece­ ğini biliyordu. Sophia için de iyi bir değişiklik olmuştu. Derek yurtdışındayken California’da yalnız kalmak istememişti. Ayrıca Bay George da ısrarlarıyla sinirini bozmaya başlıyordu. Palo Alto’daki


Aleatha Romig

stüdyosundan daha küçük olmasına rağmen Provincetown’daki stüdyo Sophianın eviydi. Derek’le birlikte tabloları nakliye için öyle çabuk hazırlamış­ lardı ki stüdyoyu karmakarışık bırakmışlardı. Sophianın hâlâ orada duran bir sürü tablosu ve karakalem çalışması vardı. Şim­ di ailesiyle birlikte hangilerinin sergilenecek kadar iyi olduğuna karar vermesi gerekiyordu. Karar verildikten sonra seçilen tablo­ ların çerçevelenmesi lazımdı. Sophianın anne ve babası sanatsal becerileri olduğunu asla iddia etmiyordu. Ancak iş sergilemeye geldiğinde, profesyonel kesiliyorlardı. Silvia kahkaha atarak Sophianın iki yaşında oldu­ ğu zamandan beri bunu yaptıklarını söylüyordu. Carlo’nun ha­ fızasıyla ilgili sorunları olabilirdi, ama kızının eserleri için uygun bir çerçeve yapma konusunda hâlâ üstüne kimse yoktu. Derek bir hafta daha Santa Clara’ya dönmeyecekti, bu yüz­ den Sophianın ailesiyle hoşça vakit geçirmesi, sahildeki kulü­ besinin keyfini çıkarması, stüdyosunu hazırlaması ve o yokken stüdyoyla ilgilenecek birini bulması için harika bir zamandı. Son satışlarından elde ettiği gelir sayesinde gerçekten de her za­ mankinden çok daha özgürdü.

Tony ve Claire akşam beş buçuktan önce eve döndüler. Claire, Brent ve Courtney’nin evinde gerçekleşecek kutlama için hazır­ lanmadan önce biraz şekerleme yapmayı umuyordu. Catherine tatlı ve şarapla gerçekleştirilecek kutlamaya boş mideyle gitme­ meleri gerektiğini söyleyerek, akşam yemeğinin saat yedide ve­ randada hazır olacağına söz verdi. Odasına dönen Claire telefonunu kontrol etti. Elbette 178


Tutku Oyunları

ablasından gelen birkaç mesaj vardı. Hepsinde de onu arama­ sını söylüyordu ama Claire aramak istemiyordu. Mesaj atabilir­ di, fakat Emily’nin sesini ye da öğütlerini duymak istemiyordu. Ancak sadece mesaj atarsa da Emily’nin bunu Tony yüzünden yaptığını düşünmesinden endişeleniyordu. Bu yüzden arama tuşuna bastı. Emily ilk çalışta cevap verdi. “Claire, iyi misin?” Claire iyi olduğuna dair ablasını ikna etti. Pazar günü California’ya dönüş bileti hâlâ duruyordu ve planlar değişmemişti. Claire dikkatli olmaya söz verdi ve Emily’nin söy­ ledikleri sinir bozucu bir hale gelmeye başlamadan önce konuş­ mayı kibarca sonlandırdı. Amber ve Harry’ye mesaj gönderdikten sonra yatağa gitti ve yumuşak örtülerin arasına yerleşerek uykuya daldı. Göl kenarın­ da geçirdikleri öğleden sonranın hatıraları bilinçaltına süzüldü. Yalnız olduğu için yüzünde beliren gülümsemeyi gizlemeye ça­ lışmadı. Ama rüyası hiç mantıklı değildi... Uykuya daldığında bakır renkli odadaydı... Etrafına baktığında duvarlar tekrar bej rengiydi ve pencereler altın rengi perdelerle kaplıydı. Claire cep telefonuna uzandı, ama telefonu yoktu. Sıcak örtülerin arasından çıkarak ıPad'ini aradı, ama o da artık masanın üzerinde değildi. Televizyonu gördü, ama kanalların sınırlı olduğunu içten içe biliyordu. Gösterişli odanın içinde yürürken nefes alıp verişi hızlandı. Ne kadar odaklanmaya çalışırsa çalışsın, ciğerlerini yeterli miktarda oksijenle dolduramıyordu. Güzel duvarlar üzerine üzerine geliyordu. Havaya, temiz havaya ihtiyacı vardı. Hızlı adımlarla altın rengi perdelere doğru ilerledi ve balkona açılan uzun kapıları açığa çıkardı. Kapının 179


Aleatha Romig

kolu hareket etmeyince kalp atışları hızlandı. Kapılar neden açıl­ mıyordu? Küçük camların üzerindeki buğu, dışarıdaki havanın ne kadar soğuk olduğunu belli ediyordu. Küçük pencerelerden baktı ve dışarıdaki manzarayı inceledi. Yeşil yapraklar ve canlı renkler gitmişti. Onların yerine, çırılçıplak ağaçların iskeletleri ve siyah beyaz renkler gelmişti. Balkonun korkulukları üzerinde santimlerce kar duruyordu. Claire’in bacakları güçsüzleşti. Eğer kış geldiyse bebeği nere­ deydi? Claire’in eli aşağıya indi ve düz bir karm buldu. Hamileli­ ği dışarıdan belli olmuyordu, öyleyse çocukları doğmuş olmalıydı. Claire bir beşik arayarak odanın içini inceledi. Hiçbir şey yoktu. Koridor kapısına koştu. Kol hareket etmedi. Hayır! içeriye kilit­ lenmişti! Bebeği neredeydi? Kapıyı yumruklarken gözlerinden yaşlar aktı. Avazı çıktığı kadar bağırırken sesi korku doluydu. Bu, artık sadece onun kâbusu değildi; çocuğunun da kâbusuydu.

“Bayan

Claire...

Bayan

Claire,

rüya görüyorsunuz.”

Catherine’in sözleri Claire’in odasına koşmasına neden olan çığlıkları susturdu. Korku dolu çığlıkları, ta koridorun sonun­ dan duymuştu. Claire gözlerini açtı ve Catherine’in endişeli gözleriyle karşı­ laştı. “Ah, Catherine. Rüya görüyordum. Gerçek değildi, değil mi ?” “Evet, rüya görüyordunuz. Neyse ki kapınız kilitli değildi. Sizin için buradayım. Her şey yolunda... Her ne gördüyseniz, sadece bir rüyaydı.” Claire yatağa tekrar uzanmadan önce Catherine’in ona sarıl­ masına izin verdi. Hafifçe titreyerek odayı inceledi. Bakır rengi duvarlar geri dönmüştü. Gözlerinden yaşlar akarken yüreği sı­ kıştı. “Catherine, hiç anne olmak istedin mi ?” 180


Tutku Oyunları

Yaşlı kadın sırtını dikleştirdi. “Neden soruyorsunuz ?” Claire oturmaya çalıştı. Kalbi sakinleşmeye başlıyordu. “Dün seni o şekilde gördüğümü söylediğimde sen rahatsız olunca böy­ le bir hisse kapıldım. Özür dilerim.” Catherine’in yüzü yumuşadı. “Özür dilemeyin. Onun bir il­ tifat olduğuna inanıyorum.” Claire gülümsedi. “İyi, çünkü o amaçla söylenmişti.” “Evet. Sorunuzun cevabı, bazı insanların anne ve baba olma­ ması gerektiğini anladım. Çocuk yetiştirmek için çok daha iyi insanlar var.” “Neden böyle söylüyorsun?” “Bazı insanlar hayatlarına bir çocuk sokmamaları gerekecek kadar kötü tercihler yapar.” “Yani insanın geçmişinin ebeveyn olma yeteneklerini etkile­ yebileceğini mi söylüyorsun?” diye sordu Claire ciddi bir tavırla. “Elbette, nasıl etkilemez? Bazı insanlar bir çocuk üzerinde etkili olmayı hak etmezler. Bay Rawlings’i bir düşünün. Kısmen, yetiştirilme tarzı yüzünden bu halde.” “Annesi ve babası nasd insanlardı?” “Bu soruyu ona sormalısınız, ama onun çok daha iyi olacağı­ na inanıyorum.” Claire, Catherine’in söylediklerini düşündü ve “Peki, ya bü­ yükbabası ?” diye sordu. Catherine’in yüz ifadesi yumuşadı. “Bay Rawlings o anlam­ da çok daha şanslıydı.” Catherine anılarını bir kenara bıraktı. “Bayan.” Gülümsedi. “Yani Claire, akşam yemeği kısa bir süre sonra hazır olacak. Daha iyi misiniz? Rüyanın etkisinden kurtulabildiniz mi? Simmonslardaki kutlama için hazırlanmanız gerekiyor.” 181


Aleatha Romig

Geçek şuydu ki Claire, Catherine’in söylediklerine pek de yoğunlaşamıyordu. Aklından bir sürü şey geçiyordu. Tony’nin anne ve babası iyi birer örnek değildi. Peki, bu onu da kötü bir baba mı yapardı ? Eğer Catherine bir insanın geçmişi yüzünden çocuk sahibi olmayı hak etmediğine inanıyorsa, Tony’nin geç­ mişte işlediği günahlar ne olacaktı ? Claire gerçek olduğunu bil­ diği o günahları düşündü: Tony’nin takip etme takıntısı, Simon’ı Claire’in hayatından çıkarması ve sonra da Simon’ın ölümü. Claire bir şekilde tüm bunlara neden olanın Tony olduğunu bi­ liyordu. Aynı zamanda kaçırılması, bu eve ilk geldiği zaman gör­ düğü muamele, Tony’nin otoriter tavrı, cinayete teşebbüs etmiş gibi göstermek için Claire’e tuzak kurması ve John’un kariyerini mahvetmesi... Tum bunlar düşünülünce şimdi yaptıklarını telafi etmeye çalışmasının bir önemi var mıydı ? Peki, ya en son yaptığı şantaja ne demeliydi? Claire önündeki kadına odaklanmaya çalıştı. “Teşekkürler Catherine, bana bazı cevaplar verdiğin için.” Catherine başını salladı. Aklına gelen bir sürü yeni düşünceyle boğuşan Claire, boğuk bir sesle konuşmaya devam etti. “Hazırlanıp akşam yemeği için aşağıya ineceğim.” Bu akşam bir öncekinden biraz daha resmiydi, ama düğün kadar da resmi değildi. Claire kutlamalar için hazırlanırken mide bulantısı geri döndü. Pembe kaşmir sabahlığına sarınarak jakuzili küvetin kenarına oturan Claire, solgun yüzü terle kapla­ nırken bulantısıyla savaşmaya başladı. Odasının kapısının çalın­ dığını duydu. Ancak içeri girmelerini söyleyemedi. Hazırlanıp aşağıya inmesi gerektiğini biliyordu, ama vücudu kıpırdamasına bir türlü izin vermiyordu. 182


Tutku Oyunları

Tony’nin sesi banyonun kapısının ardından geldi. Claire kapı kolunun çevrildiğini duydu. Tony’nin yüz ifadesi ve ses tonu daha önce nasıl olursa olsun, şu anda ifadesinde sıkıntı hâkimdi. Bembeyaz kesilmiş Claire’in önünde dizleri üzerine çöktü. “Se­ nin sorunun ne? Hasta mısın? Senin için en iyi doktorları...” Claire onun sesini duydu, ama uzun bir süre önce yemiş oldukları öğle yemeğini midesinde daha fazla tutamayacaktı. Sorun şuydu ki saatler önce yemişlerdi. Yan taraftaki kapalı tu­ valete koştu ve vücudu sarsılırken kuru kuru öğürdü. Tony’ye bu şekilde söylemek istemiyordu, tabii eğer söylemeyi düşünü­ yorsa... Sonunda sakinleştiğinde ayağa kalktı ve banyoya geri döndü. Lavaboya doğru yürüdü, ağzını çalkaladı ve Tony’ye baktı. Ken­ disinin şu anki halinden farklı olarak onun ne kadar hoş giyin­ miş olduğunu fark etmemişti. Claire’in de saçları yapılıydı, an­ cak makyajını tazelemesi gerekiyordu. Tony’nin endişeli yüzüne bakarak, “Tony, ben hasta değilim,” dedi. Tony yavaşça Claire’in omuzlarına uzandı. “Ne demek isti­ yorsun? Belli ki hastasın. Brent’i arayacağım. Anlayacaklardır.” “Hayır, gitmek istiyorum. Yakında düzelirim. Normalde öğ­ leden sonraları bu kadar sert vurmuyor. Sanırım sadece biraz gerildim.” “Ne vurmuyor...” Son derece zeki bir adama göre Tony, yapboz parçalarını birleştirme konusunda bu kez çok yavaştı. Göz­ leri iri iri açıldı ve Claire’in omuzlarını bıraktı. Endişeli ses tonu aniden daha kısık ve sert bir tona büründü. “Ne vurmuyor?” “Bulantı.” Claire normalde bu konuşmayı yapanların hisse­ deceği o olumlu havayı hissetmiyordu. “Ne sebeple?” 183


Aleatha Romig

Kahretsin, makyajını zaten tazelemesi gerekiyordu. Claire bi­ riken yaşları hissetti ve gözlerini kırparak yanaklarından aşağıya akmasına izin verdi. “Yedi haftalık hamileyim, neredeyse sekiz hafta olacak.” Tony’nin zihninde dönen çarkları görebiliyordu. “Evet Tony, bir bebeğimiz olacak.” Tony’nin yüzünde sadece şok ifadesi vardı. Claire onun nut­ kunun tutulduğunu hiç görmemişti. Eğer gördüyse bile, hatırla­ yamıyordu. Sonunda gitgide kararan gözlerinde girdaplar yara­ tan duygular göründü. “Bu nasıl oldu?” Claire inanamayan gözlerle Tony’ye baktı. “Bu harika bir soru, özellikle de seni evime geri aldığımı hatırlamadığım için, ama yine de zamanlama tam uyuyor.” Tony küçük banyonun içinde dolanmaya başladı. “Ne yapa­ cağız...” Claire’in karnını işaret etti. “Bu konuda?” Sinirlenen Claire vücudunu dikleştirdi. “İkimizin ne yapaca­ ğını bilmiyorum. Ama benim bir çocuğum olacak, seninle ya da sensiz.” “Ama sen yirmi dokuz yaşındasın. Bense kırk sekiz!” “Evet, evlendiğimiz zaman da yaş farkımız aynıydı.” “Çocuk isteyip istemediğimizi hiç konuşmamıştık.” “Bu tartışma için biraz geç kaldık.” Claire damarlarının için­ de dolanan öfkeyle birlikte gücünün geri geldiğini hissetti. İs­ tediği tepkiyi alamadığı için içten içe karşısındaki adama lanet ediyordu. “Şimdi eğer izin verirsen akşam yemeği için on dakika içinde aşağıda olacağım ve sonra da oyununa devam edebiliriz.” Tony başını salladı ve eski karısına doğru ilerledi. “Özür dile­ rim. Beni şaşırttın. Biraz düşünmeme izin ver.” “Tamam Tony, sen istediğin kadar düşün. Senin düşüncele­ rinle kararlarının bir önemi yok. Bu bebeği doğuracağım.” 184


Tutku Oyunları

“Elbette doğuracaksın. Aksini asla söylemezdim. Alt katta, verandada olacağım.” Tony, Claire’in yanağından öptü ve oda­ dan ayrıldı. Claire küvetin kenarına çöktü. Eh, iyi gitti diye dü­ şündü alaycı bir tavırla. Sonra içindeki minik hayatı hatırladı ve yüksek sesle onu teselli etti. “Her şey düzelecek. Ne olursa olsun biz iyi olacağız. Baban hakkında endişelenme. Ben endişelenmi­ yorum.” Onun iyiliği için bile olsa, çocuğunuza yalan söylemek doğru muydu? Claire verandaya çıkınca Tony dikkatle ayağa kalktı ve onun için sandalyeyi çekti. Saçı mükemmeldi, makyajı tazelenmişti ve çok güzel giyinmişti. İrileşen göğüsleri korseyi öncekinden daha çok dolduruyordu. Yüzünün rengi bile yerine gelmişti. “Nasıl hissediyorsun?” diye sordu Tony içtenlikle. Claire terbiyeli ve sessiz bir tavırla cevap verdi. “Daha iyi hissediyorum, sorduğun için teşekkürler.” Ve sonra Tony’nin defalarca yapmış olduğu şeyi yaptı. Hamilelik dışında her şey hakkında gevezelik etti. Tony’nin konuyu açma girişimlerine konuyu değiştirerek karşılık verdi. Konuyu değiştirme şekli, “Konu kapandı,” kadar doğrudan değildi, ama kurnazca davra­ nıp başka bir şeyden bahsediyordu: Mesela elbisesinden. Dolaptakilerden birini seçmişti. Tony’ye elbiseyi ne kadar çok beğen­ diğini söyledi ve teşekkür etti. Kutlamalar da aynı şekilde devam etti. Claire itaatkâr bir şekilde Tony’nin yanında durdu ve oyunlarını devam ettirmek için her şeyi yaptı. Sonuçta bu partide tanımadıkları insanlar da vardı. Herkesin gözünde yeniden bir araya gelmeye çalışan mut­ lu bir çift gibi görünüyorlardı. Garson şampanya kadehleriyle geldiğinde Tony, alkolsüz içki isteyerek Claire’i güldürdü. Hatta kendisi de içi kabarcıklarla 185


Aleatha Romig

dolu tatlı üzüm suyundan içti. Bu ilk başta gösterdiği tepkiyi telafi etmedi, ancak Claire’in yüzüne gerçek bir gülümseme yer­ leştirdi. Malikâneye geri dönerlerken Tony ıssız bir yola saptı. Haziran gecesi bir öncekinden daha ılıktı ve yıldızlar pırıl pırıl parlıyordu. Claire nereye gittiklerini bilmemesine rağmen sormadı. Sadece kendisine sorulan soruları cevaplayarak ve kibarca sohbete devam ederek sakin kaldı. Sonunda engebeli bir toprak yolun ardından Tony arabayı durdurdu. Arabanın soluk farları bir çayırı aydınla­ tırken, “Nerede olduğumuzu biliyor musun?” diye sordu. Claire sağına soluna baktı. Çayırın ardında ağaçlar vardı, ama herhangi bir ağacın belirgin bir özelliği yoktu. “Hayır, bil­ miyorum.” Tony arabadan çıktı ve Claire’in kapısına gitti. Kapıyı aç­ tıktan sonra elini uzattı ve “Benimle biraz yürür müsün?” diye sordu. Claire ayakkabılarına baktı. Bunlar da Tony’nin aldığı ayak­ kabılardandı, on santimlik incecik topuklarıyla Casadsi marka platform ayakkabılardı. Kaç para olduğundan emin değildi, ancak deneyimlerine dayanarak yürüyüş için pek de uygun olmadıkla­ rından emindi. “Ayakkabılarımın pek de uygun olduğunu...” “Ayakkabılar umurumda bile değil.” Tony’nin nazik daveti tüm gece boyunca bastırdığı duyguları ele veriyordu. Claire omuzlarını silkti ve Tony’nin eline uzandı. Yüzüne her zamanki maskesini yerleştirerek, “Elbette Bay Rawlings, mem­ nun olurum,” diye cevap verdi. Claire tökezleyerek Tony’nin kollarına düştüğünde daha sa­ dece birkaç adım atmışlardı. “Nerede olduğumuzu anladın mı?” diye sordu Tony. 186


Tutku Oyunları

“Gerçekten bilmiyorum.” “Geçirdiğin kaza için özür dilediğim gün seni getirdiğim yer­ deyiz.” Claire’in sırtı dikleşti ve itiraz edercesine çenesi havaya kalktı. “O gün söylediğim her şeyde ciddiydim.” “Tony, konuşmak istemiyorum...” “Hayatım boyunca gurur duymadığım bazı şeyler yaptım. Hayatımın hiçbir anında çocuk sahibi olmayı düşünmedim.” Claire, Tony’nin yüzüne baktı. Ayın hafif ışığı sayesinde tamamen karanlıkta değillerdi ve Tony’nin yüzü gölgeler içindeydi. “Şirketleri yönetebilirim, anlaşmalar yapabilirim ve aynı anda birçok işi yapabilirim.” Tony’nin sesi biraz daha yükseldi. “Hiçbir şey beni korkutamaz. Bir oda dolusu yö­ netim kurulu üyesiyle karşı karşıya gelebilirim ve ertesi gün hepsinin işsiz olacağını bilirim. Bugüne dek birçok düşmanı ve engeli ortadan kaldırdım.” Tekrar eski karısına döndü. “Bu tamamen yeni bir bölge...” Claire’in yüzü yumuşadı. “Biliyorum ve bu beni de korku­ tuyor.” “Ben seni korkutuyor muyum?” Tony’nin sorusu Claire’i şaşırttı. Konuşmadan önce bir süre ne söyleyeceğini düşündü. Sonunda, “Yapabileceğin şeylerden korkuyorum. Arkadaşlarımın geleceği üzerinde nasıl bir kont­ role sahip olduğunu göstererek bunu kanıtladın,” dedi Claire. Tony’nin eline uzandı. “Ama senden? Artık korkmuyorum, korktuğum bir zaman vardı, ama ben değiştim ve sen de değiş­ tin. Hayır, korkmuyorum.” “Bu bebeğin ve senin California’da yaşamanızı istemiyorum.” “Biliyorum, ama Tony geçmişe dönemem.” “Buraya mı ?” 187


Aleutha Romig

“Hayır, burayı seviyorum. Her hareketim üzerinde kontrole sahip olmana tekrar izin veremem. Yapamam ve bu tür bir hayatı çocuğumuza da yaşatamam.” “Çocuğumuz,” diye tekrarladı Tony, Claire’in karnına şefkat­ le dokunarak. Claire başını salladı. “Çarşamba günü doktora gittim. Ultrasonla baktık. Oğlumuzun resmini gördüm ve kalp atışlarını duydum. Oğlumuzun kalp atışlarının sesi bana gölümü, burayı hatırlattı. O andan itibaren her şey çok doğruymuş gibi gelmeye başladı.” “Oğlumuz deyip duruyorsun.” “Bebeğin cinsiyetine dair hiçbir fikrim yok. Ama oğlumuz demek kulağa hoş geliyor, sence de öyle değil mi?” Tony, Claire’in sözlerini düşünüyormuş gibi görünüyordu. Sonunda, “Rol yapmakta çok iyisin. Daha önce de biliyordum, ama bu akşam her açıdan mükemmeldin. Öfkeni hissediyor­ dum, ama sen harika davrandın. Gerçekte nasıl hissettiğini ne­ reden bileceğim?” “Ben senin nasıl hissettiğini nereden bileceğim? Ya da bana daha önceki gibi bir şey yapmayacağını ?” Tony, Claire’in başını öptü. “Sanırım birbirimize güvenme­ miz gerekiyor.” “Bunu yapabilir miyiz?” diye sordu Claire. “Bilmiyorum,” diye cevapladı Tony, Claire’in elini tutup ara­ baya geri dönmesine yardım ederken. Eve dönüş yolunda Tony sorular sordu, Claire cevapladı. Hamile olduğunu başka kimse bilmiyordu. Tony’yi görmek ve ne yapacağına karar vermek istemişti ki ultrasonda gördüğü andan itibaren bebeği doğurmamanın bir seçenek olmadığını 188


Tutku Oyunları

biliyordu. Tony’ye gıda zehirlenmesi sandığı rahatsızlığını ve pastırmayı anlattı. Tony, Claire’e ne zaman öğrendiğini sordu. Pazar günü evde hamilelik testi yaptığında öğrenmişti, yani daha bir hafta bile olmamıştı ve çarşamba günü de doktora git­ mişti. Zaten perşembe günü de buraya gelmişti.

Merdivenlerin başında Claire, Tony’ye iyi geceler diledi. Tony onun elini bırakmadan önce, “Sana eşlik etmek ister­ dim, sadece konuşmak için,” dedi. “Bu akşam olmaz. Düşünmem gereken birçok şey var.” Tony itiraz etmedi. Claire odasına ulaşınca kapısını kapattı ve kanepeye çök­ tü. Telefonundan gelen titreşim dikkatini çekti; Harry’den üç cevapsız çağrı vardı. Eğer bir tane olsaydı sabaha kadar bekle­ yebilirdi, ama üç tanesiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Sesli mesaj gelmemişti, ama bir mesajı vardı: “E N K ISA ZA M A N D A ARA.”

Harry daha ilk çalışta telefonu açtı. “Claire ?” “Evet, sorun nedir?” “Bu akşam Amber’ın evine birileri girmiş.” Claire’in kalbi durdu. “O iyi mi ?” “Evet, Keaton ile birlikte dışarıdaydı.” “Nasıl olmuş? Güvenliğin çok sıkı olduğunu sanıyordum?” “Öyleydi ve şimdi biraz daha yükseltildi.” “Eve gireni yakalamışlar mı?” diye sordu Claire. “Hayır, her kimse kaçmış. İçeri girildiğini güvenlik fark et­ miş. Sence bundan da Bay Rawlings mi sorumlu?” 189


Aleatha Romig

Claire daha dik oturdu ve “Hayır,” diye cevapladı. Tony bunu yapmazdı, değil mi ? “Ayrıca o burada. Iowa’da, bu odada değil,” diye ekledi tereddütle. “Şey, sorun şu ki... içeri her kim girdiyse senin odanı darma­ duman etmiş. Çekmeceler yerlere saçılmış, dolabındaki elbiseler etrafa dağıtılmış. Sen eve gelip de göz atıncaya kadar tam olarak bilemeyeceğiz, ama şimdiye kadar kaybolan tek şeyin senin bil­ gisayarın olduğunu fark ettik. Yoksa senin yanında mı ?” Claire’in yüzündeki tüm kan çekildi. “Hayır, tabletim ya­ nımda, ama dizüstü bilgisayarımı masanın üzerinde bırakmış­ tım.” Biraz önce güçlü çıkan sesi şimdi titriyordu. “Bir tek be­ nim odama mı girilmiş ?” «Ti

»

Evet.

190


On A ltıncı Bölüm Aşk aldatmalar sona erdikten sonra gelir, yani karşınızdaki insanın size vereceği tepkiden çok kendisini düşündüğünüz zaman. Kendinizi tamamen gözler önüne sermeye cesaret ettiğiniz zaman... Savunmasız olmaya cesaret ettiğiniz zaman... —Dr. Joyce Brothers • T '\h o n e ’unun biplemesi yüzünden keyifli rüyalarından sıy-

X JL

rılan Claire, cevapsız kalan mesajlarının sesini uzaklaştır­

maya çalıştı ve sıcak, güvenli kozasının içinde kaldı. Ancak bipleme korkusuzca devam etti. Claire gözleri kapalı bir şekilde yan tarafına uzandı. Iowa saatine göre gece geç saate kadar Amber ile konuştuktan sonra telefonunu bıraktığı yer orasıydı. Saatin kaç olduğuna baktı: 07.35. Fiziksel durumunu değerlendirdi. Bu kadar erken uyanma konusunda nasıl hissediyordu? Birkaç dakika sonra ne vücudu­ nun ne de bebeğinin karşı çıkmadığını fark etti. Odaklandı ve mesajlarını okumaya başladı. îlki Amber’dan geliyordu: “KONUŞTUĞUMUZA SEVİNDİM. PAZAR GÜNÜ GÖRÜŞÜRÜZ.” Diğeri de Tony’den gelmişti: “EĞER KAHVALTI İÇİN HAZIRSAN SAAT SE­ KİZDE VERANDADA BULUŞALIM.”


Aleatha Romig

Claire bunun bir davet mi, yoksa emir mi olduğunu me­ rak etti. Her ne olursa olsun, yarım saat içinde aşağıda bek­ leniyordu. Banyoya gidip yüzünü yıkayan Claire, eğer Tony beni bu ka­ dar erken bir saatte görmek istiyorsa o zaman karşısında göreceği şey bu, diye düşündü. Pembe sabahlığına sarındı ve verandaya

gitti. Yaz güneşi güneydoğudan yükseliyordu. Bu nedenle Clai­ re verandaya çıktığında güneş ışığı ağaçların üzerinden vuruyor ve berraklığıyla verandayı aydınlatıyordu. Tony, Claire’i gördü­ ğü an kahve fincanını uzaklaştırdı ve ayağa kalktı. “Günaydın, mesajıma uyanacağını sanmıyordum.” “Günaydın.” Claire gülümsedi. “Uyandım.” Besbelli onun için hazırlanmış olan yere oturdu. Cindy hemen yanında belirdi. “Bayan Claire, kahve mi, yoksa çay mı istersiniz?” “Çay, lütfen. Teşekkürler Cindy.” Cindy, Tony ve Claire’i ferah taşra havasında yalnız bıraka­ rak hızla mutfağa doğru koştu. “Bu sabah nasıl hissediyorsun?” diye sordu Tony endişeli bir sesle. “Gayet iyi hissediyorum ki California’da saatin ne kadar er­ ken olduğu düşünülürse bu oldukça şaşırtıcı.” Tony sırıttı. “Bence Iowa’da olmaya alışıyorsun. Saat dilimle­ rini sürekli değiştirmek muhtemelen iyi bir fikir değil, belki de burada kalmalısın.” Claire isteksizce gülümsedi. “Bunun şu anki sorunlarımı çö­ zeceğini hiç sanmıyorum.” “Ah, ama yanılıyorsun. Bence yardımı bile dokunabilir.” Tony taze meyvelerin durduğu kâseye uzandı. “Biraz meyve is­ ter misin?” 192


Tutku Oyunları

Claire tabağına birkaç üzüm ve kavun aldıktan sonra, “Ne­ den beni bu kadar erken çağırdın?” diye sordu. Tony, Claire’in eline uzandı. “Claire, neden her şeyde çift an­ lam arıyorsun?” Claire ağzındaki sulu meyveleri yuttu ve “Çünkü seni tanı­ yorum,” diye cevap verdi. Tony kahkaha attı. “Birçoğundan çok daha iyi...” “Planın ne?” “Bugünle ilgili konuşmak istedim. Bu sabah evden çalışmayı planlıyorum ve düğünden önce birlikte biraz zaman geçirebili­ riz diye düşündüm.” “Sue ya, bu sabah Iowa City’de o ve Sean’la buluşmak için uygun olabileceğimi söylemiştim. Sanırım bu hoşuma gider.” Tony arkasına yaslandı ve bir süre düşündü. Sonunda, “Eric seni götürebilir,” dedi. Claire savunmaya geçmemek için elinden geleni yaptı. “Dü­ şünüyordum da belki de yarım milyon değerinde olmayan bir araban vardır ve şehre gitmem için onu bana ödünç verebilirsin.” Claire, Tony’nin zihninde dönen çarkları izledi. Onun kont­ rol etme dürtülerini harekete geçirdiğini biliyordu. Çenesini bir sıkıp bir gevşetirken boynundaki damarlar belirginleşiyordu. Claire portakal suyundan içti ve gösterinin keyfîni çıkardı. Birkaç dakika sonra, “Eğleniyor musun?” diye sordu Tony zoraki bir gülümsemeyle. Claire sırıttı. “Fazlasıyla, sorduğun için teşekkürler.” Tony’nin yüzü gölgelendi. “Son kez arabayla gittiğinde...” “Bu kez sana haber veriyorum,” diye araya girdi Claire. “Kah­ ve içmek için Sue ile buluşmak istiyorum. Geri döneceğim, son­ ra da sen ve ben düğüne gideceğiz, birlikte.” 193


Aleatha Romig

“Kahvenin seni rahatsız ettiğini sanıyordum.” Claire gülümsedi. “Kahve sadece bir araya gelmek için kul­ landığımız bir ifade. Kahve içmeyeceğimden emin olabilirsin.” “Bir araya gelmek mi ? Ne için ?” Claire oturduğu yerde dikleşti. “İstemediğim şey bu işte.” “Endişe, Claire. Sadece endişeleniyorum. Sonuçta dün ak­ şam birisi evine girdi. Sence senin de endişelenmen gerekmi­ yor mu?” Cindy, Claire’in yumurtasını ve kızarmış ekmeğini getirerek önüne bıraktı. Claire’in teşekkür etmesinin ardından veranda­ dan ayrıldı. Claire ilgisini tekrar Tony’ye çevirdi. “Sen bunu ne­ reden biliyorsun?” “Yani şaşırmadın mı?” “Hayır. Dün akşam diğerleriyle konuştum ve sanırım senin bildiğine de şaşırmadım.” “Diğerleri?” “Evet, Tony. Arkadaşlar. Harry aradı. Onunla konuştum ve sonra da Amber’la. ikisi de çok iyi, sorduğun için sağ ol.” “Neden üzgün değilsin?” “ilk başta öyleydim, ama şimdi senin sorumlu olduğunu dü­ şünüyorum.” Tony’nin vücudu dikleşti. “Claire, neden birisini senin evine göndereyim?” “Bilmiyorum, ama her kim girdiyse bilgisayarımı almış. İçindeki tek gizli bilgi seninle ilgiliydi.” Claire yemek yemeğe devam etti. Tony elindeki fincanı masanın üzerine bıraktı. “Benimle mi?” “Evet, hapishaneye gönderilen kutudaki bilgileri yeniden toplamaya çalışıyordum. Büyükbaban ve babanla ilgili bilgi 194


Tutku Oyunları

toplamak için çok zaman harcadım. Hepsi bilgisayarımda.” Cla­ ire, Tony’nin çenesinin bir kez daha bir kasılıp bir rahatlamasını seyretti. “Bu hırsızlık işiyle hiçbir ilgim yok,” dedi Tony. “Ancak bu­ rada kalmayı düşünmen gerektiğini düşünüyorum. Burası çok daha güvenli.” “Şey, Tony, sana karşı dürüst olmaya çalışıyorum. O bilgi­ sayarın içinde Nathaniel ve Samuel Rawls ile ilgili bilgiler var. Eğer bilgisayarın kaybolmasından sen sorumlu değilsen o halde kimin sorumlu olduğunu öğrenmek isteyebilirsin.” “Elimden geleni yapacağım. Bu durum kontrolden çıkıyor.” “Eh, esas soruma dönecek olursak Sue ile kahve içmeye git­ mek için alabileceğim bir araban var mı? Sue’yu aramam gerek.” Tony öne eğildi. “Claire, izin mi alıyorsun? İfade tarzınla il­ gili sıkıntı yaşıyorum.” “Başkalarının önünde miyiz?” Claire sağ tarafına baktı ve havuz kenarının boş olduğunu gördü. Sonra soluna baktı ve malikânenin güneydoğu kanadını gördü, arkasında orman ve bahçeler olduğunu biliyordu. “Hayır, şehre inmek için iznini istemiyorum, sadece arabalarından birini kullanmak için izin istiyorum. Hırsızlıkla suçlanmaktan nefret ederim.”

Sue ile buluşması sona eren Claire BMW’yi Tony’nin mali­ kânesine çevirdi ve uzun yoldan gitmeyi düşündü. Yolun güzel­ liğini görmemeye çalıştı, ama başarısız oldu. Tony’nin evinden iki defa arabayla çıkmıştı, ilk defa kendi başına geri dönüyordu. Gösterge paneline baktığında saatin on bire gelmekte olduğunu gördü ve düğün akşam beş buçukta başlayacaktı. 195


Aleatha Romig

Sue ile buluşması güzel geçmişti. Sue, Claire e destek olama­ dığı için kendisini suçlu hissediyordu. Claire de Tony ile barış­ masıyla ilgili ona yalan söylediği için kendini kötü hissediyordu. Gerçekten yalan mı söylüyordu? Duyguları karmakarışıktı. Ba­ zen neyin yalan, neyin gerçek olduğunu anlayamıyordu. Claire’e göre, buluşmalarının en iyi kısmı Sean’ı görmekti. Bayanlar soh­ bet ederken Sean da oyuncaklarıyla oynamıştı. Claire, Sue’nun renkli çıngırakları en az elli kez yerden almasını hatırlayarak gülümsedi. Claire arabayı evin önüne çekti, garaja götürmekle uğraşma­ dı. Bunu Eric yapardı. Evin önündeki merdivenleri çıkarken, di­ ğerleri başka şeylerle uğraştığında eve girmenin ne kadar kolay olduğunu fark etti. Acaba bu da Tony’nin planının bir parçası mıydı ? Claire’e orada bulunmasının iyi yanlarını mı hatırlatma­ ya çalışıyordu? Claire ışıl ışıl, kocaman antrenin kapısını açtı. Yukarıdaki odasına mı, yoksa Tony’nin koridorun sonundaki ofisine mi git­ mesi gerektiğine karar vermeye çalışırken Catherine, onu karşı­ lamak için aceleyle yanına geldi. “Claire, geri döndün!” “Evet, sadece şehre gitmiştim.” Claire şüpheli gözlerle Catherine’e baktı. “Geri dönmeyeceğimi mi düşündün?” “Bay Rawlings arabalardan birini aldığını söylediği zaman endişelendim.” “O nerede ?” diye sordu Claire. “Ofisinde. Geri döndüğünü haber vermemi ister misin?” Claire, Tony’nin kurallarını hatırladı: Ofise sadece davet edi­ lirse ya da çağırılırsa girme izni vardı. Claire sınırları zorlamak için bir fırsat daha yakaladığına karar verdi. “Hayır, teşekkürler. Ben kendim söylerim.” Koridora dönüp ofise doğru giderken 196


Tutku Oyunları

Catherine’in yüzündeki şaşkın ifadeyi gördü. Kapıyı vurması gerekir miydi ? Ne yapacağını düşünürken Tony’nin sesini duydu, “...bu iki gün önceydi. Dün bir cevap bekliyordum. Senin becerik­ sizliğin...” Kapısının tıklandığını ve açıldığını duyan Tony ko­ nuşmasına ara verdi. Claire onun yüzündeki çeşitli duygularla dolu ifadeyi seyretti. Onun düşüncelerini okuyamadığı zaman­ lar olmamış mıydı ? Tony’nin telefondaki kişiye olan öfkesinin rahatsız edilmesi karşısında şaşkınlığa dönüşmesini ve sonunda cesareti karşısında eğlenmesini gören Claire, insanların onun ne düşündüğünü nasıl anlayamadığını merak etti. Tony yaramaz bir gülümsemeyle konuşmasına devam etti. Aklı artık azarlama­ sında olmasa da bunu telefonun diğer ucundaki zavallıya belli etmemeye çalıştı. “Acilen ilgilenmem gereken başka bir konu var. Bu konuşmayı biraz erteleyeceğiz. Bay George, pazartesi sa­ bahı sizden haber almayı bekliyorum. Beni hayal kırıklığına uğ­ ratmayın.” Tony görüşmeyi sonlandırdı. Kapı açıldığından beri

gözleri Claire'den ayrılmamıştı. Tony büyük maun masanın arkasından çıkarken Claire gü­ lümsedi. Tony’nin güçlü hareketleri avını kovalayan bir aslanmkine benziyordu. Koyu kahverengi gözlerinin ardındaki ışık ve ihtiraslı bakışları karşısında Claire’in içi beklentiyle titredi. Claire onun avıydı. Peki, bu onu neden gülümsetiyordu? Ofi­ se, sadece geri döndüğünü haber vermek için gelmişti ve aniden odanın sıcaklığı katlanarak yükselmişti. Claire, Tony’nin telefonda söylediği sözleri düşündü; daha önce yüz kez duymuş olduğu bir kapanış cümlesiydi. “Bu senin sloganın olmalı.” “Ah, ama çok haklısın.” Tony şimdi sadece birkaç santim 197


Aleatha Romig

uzağındaydı, Claire’in kendinden emin yüzüne bakıyordu. Par­ fümü, Claire’in burun deliklerinden içer; girdi ve ciğerlerini doldurdu. “Hayal kırıklığına uğratılmaktan hoşlanmam.” “Seninle ilgili olarak bunu çok iyi hatırlıyorum.” Claire te­ reddüt etti. Azıcık öne eğilse birbirlerine değebilirlerdi. Ona dokunma dürtüsüyle savaşarak dimdik durdu. “Araban tek par­ ça olarak döndü, minicik bir çizikle.” Tony’nin dudakları yukarıya kıvrıldı ve kaşları havaya kalktı. “Çizik mi?” Claire’in gülümsemesi genişledi. “Endişelendiğin şey bu de­ ğil miydi, arabanı çizmem?” Tony ilk adımı attı ve öne eğildi. Bu minik dokunuşları Claire’in kalbini hızlandırdı. Hassas göğüsleri hemen Tony’nin güçlü bedenine tepki gösterdi. “Bir çizik için endişelendiğimi hatırlamıyorum,” dedi Tony. “Lanet arabanın tamamı değiştiri­ lebilir. Endişelendiğim tek şey senin sağ salim eve dönmemendi.” Claire birbirlerine değmelerine karşı koymadığı için Tony bir adım daha attı ve Claire’e sarıldı. Bu kadar yakın olmaları sonucunda Claire’in yüzü yukarıya kalktı. Aklı geri çekilmesini söylüyordu, ancak kulaklarındaki yo­ ğun kan basıncından başka bir şey duyamıyordu. Beklentiyle nefes nefese kalarak sesi kısıldı. “Döndüm.” Tek eli hâlâ Claire’in sırtında duran Tony diğer eliyle çenesi­ ni kaldırdı. Dokunuşuyla birleşen boğuk ses Claire’in gözlerinin kırpışmasına neden oldu. Göğsünün üzerinde Tony’nin konuş­ masının titreşimini hissedebiliyordu. “Sen, sevgilim, bana yeni şeyler öğretmeye devam ediyorsun.” “Ben sana ne öğretmiş olabilirim, lütfen açıklar mısın?”

Tony dudaklarını şefkatle Claire’in dudaklarına sürttü. 198


Tutku Oyunları

“Siyah külotunu çok beğendiğimi daha önce söylemiştim sanıyorum. Geçen gece de açık mavi sutyenin askıları dü­ şüncelerimi esir aldı. Sana her baktığımda giydiklerinin bir takımın parçası olup olmadığını merak ettim.” Claire başını salladı, bu hareketiyle burunları birbirine değdi. “Ve şimdi de eve özgürce, isteyerek kendi başına dönmenin buraya getirilmenden çok daha tatmin edici olduğunu fark ettim.” “Görünüşe göre...” Claire kıkırdadı. “Yaşlı bir köpeğe bile yeni numaralar öğretilebilirmiş.” Tony’nin kahkahası Claire’in yüzünü ısıttı. “Ve hatırladığım kadarıyla sen de bana birçok şey öğretmiştin.” Aklı, durması için bağırıyordu! Gerçekten de o yöne gitmek istiyor muydu? Yine de sanki ağzı vücudunun baş­ ka bir kısmına bağlıydı, nereye gitmek istediğini tam olarak bi­ len bir yere. “Havuza gitmeyi düşünüyordum, ama öğrettiğim şeyleri de­ ğerlendirmeye hazırım eğer istersen?” Claire, Tony’nin imasına güldü. Değerlendirmeye kesinlik­ le hazırdı. Kalçasında onun hazır olduğunu hissedebiliyordu. Bunu daplanlamamıştı, ama nedense çok doğru hissettiriyordu. Belki de bilmesi gerekiyordu. Ellerini, Tony’nin koyu saçlarına götürerek parmaklarını gür siyah yelelerin içinden geçirdi. Yeşil gözlerini kocaman açarak Tony’nin yumuşak kahverengi gözle­ rini aradı. Tony, kendini Claire’e bastırdı. Claire gözlerini kapattı ve istekle teslim oldu. Dudakları aralanarak dilleri birleşti. Tutku, Claire’i unutmuş olduğu şekillerde ateşledi. Harry ile birlikte olduğunda bile zihninin bir köşesinde kilitli tuttuğu bir şekilde... Hiçbiri mantıklı değildi. Claire, Tony’nin günahlarının 199


Aleatha Romig

bedelini ödemesini istiyordu. Onu yıkmak istiyordu ve... ve... sahip oldukları şeyi istiyordu. Ama daha fazlasını... daha iyisini. Tony. Onun cazibesi, hâkimiyeti ve gücü erotikti. Öte yan­ dan Claire, aynı zamanda özgür ve bağımsız olmak istiyordu, izlenmeyen bir telefon, istediği gibi gelip gitme lüksüne sahip olmak ve özgürlük istiyordu... ve Tony’yi istiyordu. Çocukları babasmı tanımayı hak etmiyor muydu? Tony kahkahalar atarak küçük çocuğunu kollarına alan bir adam ola­ bilecek miydi? Claire çocukları için ona teslim olduğunu söy­ lüyordu, ancak şu anda kendi ihtiyaçları tüm düşüncelerini ele geçirmişti. Tony’nin boynuna sarılırken adamın sert bedenine değen gö­ ğüsleri sızladı. Yaptığı ya da söylediği her şeyin sebebi bastırılmış cinsel arzusuydu. Son üç yıl içinde düşünecek çok zamanı ol­ muştu. Bugün, sadece karşılık vermek ve hareket etmek istiyor­ du. Çığlıklar atan zihninin bir mola vermesini istiyordu. Claire, Tony’yi istiyordu. Başını eğerek burunlarını birbirine değdiren Tony, “Emin misin?” diye sordu. Claire tereddüt bile etmedi. “Evet. Eminim.” Tony tekrar sormadı. Hafifçe eğildi ve Claire’i kucağına aldı. Ofiste kalmadılar. Tony, Claire’i kendi odasına götürdü ve geniş yatağına yatırdı. Bugün Claire’in üzerinde pembe bir çamaşır takımı vardı. Tonynin yetenekli parmakları bir kez daha göbek deliğinin altındaki fiyonkla oynadı. Dantel sutyeni çıkardıktan sonra Claire’in irileşen göğüslerini okşadı. Hassaslıkları Tonynin iş­ galini yoğunlaştırıyor, Claire’i bilinmez bir coşkuya sürüklüyordu. Tony’nin yetenekleri eşsizdi. Bedeni cennete doğru yükselen 200


Tutku Oyunları

Claire, çaresizce yeryüzünde kalmaya çalışarak Tony’nin omuz­ larını ya da saten çarşafları kavradı. Sonunda her ikisi de tatmin olunca Claire, Tony’nin kolu­ nun altına kıvrıldı ve sarhoş edici kokusunun tadını çıkardı. Biraz önce yapmış olduğu şeyi düşündü. Kararlarından pişman değildi. Tony’nin düzenli nefes alışları bir afrodizyak gibiydi, Claire’in zaten gergin olan bedenini heyecanlandırıyordu. Bu doyumsuz ihtiyaç da hamileliğin bir sonucu muydu? Tony ne kadar çok verirse Claire daha fazlasını istiyordu. Odadaki büyük pencerelerin perdeleri açıktı. Öğle güne­ şi odayı aydınlatıyordu. Pencerenin ardındaki mavi gökyüzü Claire’e havuzu hatırlattı. “Havuz kenarında öğle yemeği yeme­ miz ve bugünün bir kısmını dışarıda geçirmemiz mümkün mü?” Tony ihtiraslı bakışlarına benzeyen bir sırıtışla Claire e dön­ dü. “Sonsuza kadar burada kalmak isterdim, ama seni güneşe çıkarma fikri de hoşuma gitti.” Claire’in dudakları Tony’nin boynunu buldu ve öpücükle­ rinin arasında, “Şu saniyede ben de burada kalma fikrine karşı çıkmazdım,” dedi. Tony’den çıkan kısık sesli inleme, Claire’in bedeninin genişçe açılması için yeterliydi. “Ama çok açım ve gökyüzü çok güzel görünüyor.” Tony, Claire’in üzerine yuvarlanarak kahverengi saçlarının yastıkların üzerine yayılmasına neden oldu. “Senin şu anda gö­ ründüğün kadar güzel değil.” Claire yanaklarının kızardığını hissetti. Tony’nin dudakları köprücük kemiğinin üzerinden geçerek daha aşağılara inerken gözlerini tavana çevirdi. “Bay Rawlings, sanırım öğle yemeğini konuşuyorduk.” Tony’nin gülümsemesi de hareketleri kadar tatmin ediciydi. 201


Aleatha Romig

Claire ondan keyif almak istemiyordu, ama alıyordu. Tony’nin yatağından çıkmak için oturduğunda bakışları odadaki büyük şömineye kaydı. O şömineyle ve yaydığı sıcaklıkla ilgili birçok güzel anısı vardı. Ciğerlerindeki tüm havanın boşalmasına ne­ den olacak kadar ilgisini çeken şeyse şöminenin üzerindeydi. “T... Tony...” diye kekeledi. “N... Ne kadar zamandır orada duruyor?” Tony’nin ifadesi değişti. Claire’in düğün portresinin şömine­ nin üzerinde asılı olduğunu unutmuş muydu? “Sen gittiğinden beri...”


On Yedinci Bölüm Belki de taklit ettiğiniz şey haline dönüşmeden bir kimlik edinmeniz mümkün değildir. —Orson Scott Card

I

nternet, Tony ve Claire’in fotoğraflarıyla doluydu. Brent ve Courtney’nin evinde bulunanlardan birisi cep telefonunu

çok iyi kullanmıştı. Hatta Claire ve Sue’nun Iowa City’de çekil­ miş fotoğrafları bile vardı. Claire, dünyada şu anda gerçek haber değeri olan bir şey yaşanmıyor mu diye düşündü. Fotoğrafları incelerken her birinin yüz ifadesine dikkade baktı. Dış görünüşünü savunmaya daha ne kadar devam edebi­ lirdi ? Ya yalan söyleme konusunda gerçekten çok başarılıydı ya da Tony’nin cesur hareketleri ve zorlama beraberliği arzuladığı şekilde sonuçlanmıştı. Claire’in Tony ile birlikteyken eğleniyor olabilmesi mümkün müydü? Düğünde giyeceği elbiseye son rötuşlarını yaparken Tony’yle birlikte geçirdiği öğleden sonrayı düşündü. Ofisinden yatak odasına ve oradan da sıcak havuza geçmişlerdi. Tony’nin bakış­ ları ve dokunuşları Claire’in bedenini hep hazır tutmuştu. Bü­ yük bir şemsiyenin gölgesinde uzanırken bile, tenine güneş kre­ mi süren güçlü ve büyük elleri hissedebilmişti. Bu, bedenine ilk defa karşı gelişi değildi. Claire yarın savaşacağım diye düşündü. Bugün, tadını çıkarmak istiyorum.


Aleatha Romig

Claire’in merdivenlerden inişini seyreden Tony’nin aklındaki kelime göz alıcı idi. Yanaklarındaki kızarıklık, mükemmel bir şe­ kilde yapılmış saçı, makyajı ve dolabında bulduğu Herve Leger marka elbisesiyle Claire göz alıcı görünüyordu.

Gucci marka topuklu sandaletleri mermer zemin üzerinde tıkır­ darken Tony’nin gözlerinde gördüğü hayranlık Claire’in yanak­ larını kızarttı. “Söyledikleri şeyin doğru olduğunu düşünüyorum,” diye fı­ sıldadı Tony. Claire tek kaşını kaldırdı. “Ne söylüyorlar?” “Senin ışıldadığını, kesinlikle göz alıcısın!” “Teşekkür ederim Bay Rawlings.” Claire, Tony’nin Armani takım elbisesiyle kaplı kaslı bedenini inceledi. “Siz de oldukça yakışıklısınız.” Tony’nin bekleyen Mercedes’ine bindiler ve Davenport’a doğru yola çıktılar. Yolda Claire, Eric’i sordu. Havaalanında kendisini aldığından beri onu görmemişti. “Eh, hatırlarsan bu sabah seni şehre götürmesini teklif etmiştim.” Geri dönüşüyle ilgili anısını hatırlayan Claire kızardı. “Belki de o teklifini kabul etmeliydim, ha?” Tony, Claire’in dizini okşadı. “Seçimlerinden çokmuduyum; cesur ve arsız sayesinde başka bir eğlenceli ders daha aldım.” “Ah, Anthony, yeni şeylere açık olabileceğini kim tahmin edebilirdi ?” Neyse ki Claire oturuyordu ve kemeri de bağlıydı, çünkü 204


Tutku Oyunları

Tony’nin bakışları dizlerini titretiyordu ve derin, şehvetli sesi içini eritiyordu. “Yeni şeylere her zaman açığım. Özellikle de seninle ilgiliyse.” Yüzündeki gülümseme gözlerine yansıyan Claire’in yanakla­ rı bir kez daha kızardı. Yan tarafına dönüp pencerenin ardın­ dan geçip giden manzarayı seyretti. Flört mü ediyordu? Peki, ya Tony? Katedralden içeriye girdiklerinde Tony ve Claire dama­ dın konuklarının arasına karıştılar. Claire, Caleb Simmons’ın düğününe gerçekten katılıyor olduğuna hâlâ inanamıyordu. Courtney’nin hapishaneye gönderdiği mektubundan tarihi öğ­ rendiğinden beri, bu düğüne katılmak hayaliydi. Tony’nin eli­ nin içinde rahatça duran eline bakarak, hapishane günlerinin ne kadar geride kalmış olduğunu düşündü. Milyonlarca yıl da geçse Courtney ve Brent’in bu koridorda yürüyüşlerini izleyebilece­ ğini tahmin bile edemezdi. Courtney damadın annesi olarak güneş ışığı rengindeki elbisesi içinde çok güzel görünüyordu. Courtney elbiseyi ilk aldığında Claire elbiseyle ilgili her şeyi öğrenmişti, iki kadın da Claire’in o elbiseyi şahsen göreceğini tahmin bile etmiyordu. Tören devam ederken Caleb son derece yakışıklı ve kendin­ den emin görünüyordu ve Julia’nın gülümsemesi tüm katedrali aydınlatıyordu. Babası kilisenin önüne doğru ona eşlik ederken gelinliğinin kuyruğu arkaya doğru uzanıyordu. Claire kendi dü­ ğününü düşündü. Anılarla birlikte gözyaşları da gözlerini dol­ durdu. Tony hafifçe elini sıkarken gözlerini kuruladı. Hiç dü­ şünmeden Tony’nin güçlü omzuna yaslandı ve sessiz desteğini kabul etti. Düğün yemeği esnasında Tony’nin arkadaşlarıyla birlikte 205


Aleatha Romig

oturdular. Claire, düğün kutlamalarından önce bir araya gel­ meleri konusunda yaptığı ısrardan dolayı Tony’ye minnettardı. Böylece her şey daha kolay olmuştu. Yemek ve pastanın ardın­ dan müzik başladı. Yeni evli Bay ve Bayan Simmons dans eder­ ken Tony ve Claire oturdukları yerden seyrettiler. Tony tekrar Claire’in elini tuttu. Claire karı ve koca olduktan sonraki ilk danslarını mı düşündüğünü merak etti. Onun kollarındayken bir prenses gibi hissettiğini hatırlıyordu. Çift, Julia’nın anne ve babasıyla dans ettikten sonra Claire, Caleb ve Julia’nın Co­ urtney ve Brent ile dans etmesini izledi. Claire başka bir yerde olmayı hayal bile edemiyordu. Ardından dans pisti konuklara açıldı. Müzik yavaşlarken Claire, Tony’nin davetini kabul etti ve loş ışıkların altında ona eşlik etti. Sebebi belki de öğleden sonraki aktiviteleriydi ama Claire’in bedeni farkında olmadan onunkinin biçimini alıyordu. Attıkları her adımı Tony yöneti­ yor, Claire’i dans pistinde zarafetle yönlendiriyordu. “Tüm bunlar için seninle kavga ettiğimi biliyorum,” diye fısıl­ dadı Claire. “Ama şu anda burada olduğum için çok mutluyum.” Tony’nin Claire’in ince belini saran kolları sıkılaştı. “Ben de daha mutlu olamazdım.” Tony, Claire’in yüzünü görmek için hafifçe geri çekildi. “Bunun bir oyun olmadığını fark etmeni umuyorum.” Claire dudaklarını birbirine bastırdı. Tony’ye karşı çıkmak istiyordu, ama yalan söyleyemezdi. Başını iki yana sallayarak, “Şu anda, bunu biliyorum,” diyerek kabul etti. Diğer konuklar kaybolurken Tony, Claire’i kendine iyice yaklaştırdı. Claire gözlerini kapattı, Tony’nin kollarının sıcaklı­ ğını hissetti ve bedenini ona bıraktı.

206


Tutku Oyunları

Kadının bilgisayarına erişmek zor değildi. Birkaç farklı dene­ meyle şifresi kolaylıkla keşfedildi. Bilgisayarın içindeki bilgiler hayal edebileceğinden bile fazlaydı. Son zamanlarda Anthony Rawlings’in Anton Rawls olduğuna dair birkaç fikre kapılmıştı ama şimdi bundan emindi. Kadın, Rawls Ailesiyle ilgili bir sürü bilgiye sahipti. Yıllar önce o da benzer bir araştırma yapmaya çalışmıştı, ama hep çıkmaz yola girmişti. Nasıl girmeyecekti ki ? 1990 yılında Rawls Ailesi ortadan kaybolmuştu. Bayan Nichols un detaylı araştırmalarına göre, Sharron doğal sebeplerle ölmüştü. Onunla ilgili çok az bilgi vardı, özellikle de hayatının son üç yılıyla ilgili. Aile fotoğraflarında bile görün­ müyordu. Nathaniel 1989 yılının mayıs ayında, New York’taki bir hapishanede ölmüştü. Ardından evet, en çok bu kısmı se­ viyordu: Samuel ve Amanda, Santa Monica’da cinayet/intihar yüzünden ölmüştü. Bayan Nichols neden cinayet/intihar keli­ melerinin yanına soru işareti koymuştu? Belli ki bu durumun doğruluğunu sorguluyordu. Anton’un polislerin bu sonuca varmasını nasıl sağladığını her zaman merak etmişti. Belki de onlarla da aynı anlaşmayı yapmıştı. Bayan Nichols polis, balistik ve otopsi raporlarına da sahipti. 911e yapılan aramanın kopyası dikkatini çekti. Görü­ nüşe göre, Anton düşündüğü kadar mükemmel değildi. Demek ki Bayan Nichols ve Harrison Baldwin, onu bu kopya sayesinde bulmuştu. Adı raporda görünüyordu. Patrick Chester sırıtarak bunun çok komik olduğunu düşün­ dü; Bayan Nichols un, Anton’un kızı olduğunu sanmıştı. Ama son zamanlarda kadını internette görünce Anton’un, namı diğer 207


Aleatha Romig

Anthony Rawlings’in kızı olmadığını anlamıştı. Eski karısıydı. Haberlere göre tekrar bir araya gelmeye çalışıyorlardı. Patrick, eski karısının kendisiyle ilgili topladığı bilgilerin ne kadar değer­ li olduğunu Anthony Rawlings’in bilip bilmediğini merak etti. Patrick Chester, Claire Nichols’e de şantaj yapma olasılığını düşündü, ama kadın çok da lüks içinde yaşamıyordu. Ah, ya­ şadığı ev iyiydi, Palo Altonun pahalı bir bölgesindeydi. Hatta yanında zengin bir arkadaşı da vardı. Sijo Gaming şirketinin CEO su Amber McCoy, son derece değerliydi. Kardeşi Harrison Baldwin de fena sayılmazdı. Yine de Anthony Rawlings’le kıyaslanınca hepsi yoksuldu. Anthony Rawlings çok daha fazlasını rahatça karşılayabile­ cekken Patrick, yıllık ödemeleri neden kabul etmişti ki ? Elbette Bayan Nichols evinde belirmeseydi Anton Rawls’un o büyük Anthony Rawlings olduğunu asla anlayamazdı. Bayan Nicholsun bilgisayarındaki eksik bilgi Samuel Rawls’un kız kardeşiyle ilgiliydi. Patrick, kadının adını bile bil­ miyordu, hiç öğrenmemişti. Sadece Amanda Rawls’un kadın­ dan Samuel’in kız kardeşi olarak bahsettiğini hatırlıyordu. Ama komik olan şuydu ki Bayan Nicholsun araştırmalarına göre, Samuefin bir kardeşi varmış gibi görünmüyordu. Ancak bu­ nun bir önemi yoktu. Bunca zaman boyunca Anton/Anthony bu kadım gizli tutmak için ödeme yapmıştı; kadın önemli biri olmalıydı. Patrick bu bilgiyi Claire Nichols’den gizlemek için Bay Rawlings’in ekstra ödeme yapıp yapmayacağım merak etti. Cidden, hangi erkek başka bir kadım gizli tutmak için para öde­ diğini karısının ya da eski karısının öğrenmesini isterdi ki ? Bir fotoğraf daha internete düştü. Günümüzün teknolojisi harika değil miydi ? Fotoğraf sadece dakikalar önce birisinin cep 208


Tutku Oyunları

telefonundan çekilmişti. Bir telefona göre oldukça kaliteliydi. Anthony Rawlings ve Claire Nichols un dans ettiği bir fotoğraf­ tı. Çok şık görünüyorlardı. Fotoğrafın altındaki başlıkta bir dü­ ğün merasiminden bahsediliyordu. Patrick Chester gülümsedi. Şeytani sırıtışı yüzüne göre gerçekten de çok genişti. Gerçek pa­ ranın tam orada, Bay Rawlings’in kollarında olduğundan emin­ di. Mega milyarder, o kadının güvende olması için memnuniyet­ le büyük, hayır, muazzam paralar öderdi. O kadının daha önce evine gelmiş olduğunu düşününce... Ah, Bay Baldwin’le birlikte gerçekleştirdiği ziyaret esnasında onun nasıl bir altın madeni olduğunu bir bilseydi... Neyse, önemli değildi. Patrick artık bi­ liyordu. Bilgisayarın içindekileri inceleyerek kadının seyahat planla­ rını buldu. Bayan Nichols un San Francisco ya dönüş uçağı yarın saat 17.40’taydı. Birinci sınıf bir bileti vardı. Mantıklı diye dü­ şündü Patrick. Eh, onu elegeçirdiğim, zaman konaklama koşulla­ rı bu kadar konforlu olmayacak.

Tony, telefonuna gelen e-postayı okudu: Kime: Anthony Rawlings Kimden: Phillip Roach Konu: Bayan Nichols Tarih: 8 Haziran 2013 Bayan Nichols’ün apartmanındaki güvenlikle görüştüm; daire­ sine gerçekten de girilmiş. Haneye tecavüz eden kişi daireden ayrıldıktan sonra güvenlik aygıtları bu ihlali saptamış. Bayan 209


Aleatha Romig

Nichols daireden alman tek şeyin bilgisayarı olduğunu onayla­ yana kadar, karıştırılan tek yer onun odası olduğu için, hedefin o olduğunu söylemek mümkün. Benim vericilerimin kayıtlarına göre, dairesinin ön kapısı 7 Haziran Cuma günü saat 20.15’te açılmış ve kapının bir kez daha açıldığı 20.27’de ihlal tespit edilmiş. Güvenlik kamerala­ rında söz konusu kişinin net bir görüntüsü yok. Kel ya da saçları dökülen bir adam gibi görünüyor. Gözetimimi artıracağım ve herhangi bir şüpheli durum olursa haber vereceğim. Bayan Nichols un geliş yerini ve zamanını lütfen teyit edin. Rezervasyonlarının değiştirildiğini biliyorum. Yeni mekânı ve tarihi bekliyorum. Teşekkür ederim.

Konuklar azalmaya başlayınca Tony eve dönmeyi önerdi. Clai­ re; Courtney, Brent ve diğer arkadaşlarından ayrdmaktan nefret ediyordu. Onları bir daha ne zaman göreceğini bilmiyordu. El­ bette Tony’yle bir barışmanın ortasında oldukları için endişele­ rini dile getiremezdi. Bu yüzden kibarca gülümsedi ve sıcak bir şekilde veda etti. Tony’nin arabasının içinde yalnız kaldıkları anda Claire, yu­ muşak koltuğuna yerleşti ve geçirdiği günü sevgiyle anımsadı. Aklı verandadaki kahvaltıdan Tony’nin arabasını kullanışına, Sean ve Sue ile buluşmasından malikâneye dönüşüne ve karşı­ lıklı fiziksel hayranlıklarından havuz kenarına, düğün törenine ve sonunda da düğün yemeğine gitti. Her sahne içini umutla, olabileceklerin vaadiyle doldurdu. Bu düşünceler onu sessiz tuttu. Tony, “Son zamanlarda Palo 210


Tutku Oyunları

Alto’dan biriyle konuştun mu?” diye sorduğunda zihninin için­ de kaybolmuştu. Claire’in endişeyle yüreği sıkıştı. Tony ile Amber ve Harry hakkında konuşmaktan hoşlanmıyordu. “Evden çıktığımızdan beri telefonuma bile bakmadım. Neden? Başka bir şey mi oldu?” “Bildiğim kadarıyla hayır, ama kaynağımın söylediğine göre, dairene giren kişi durdurulmamış. Adamın tek amacı senin oda­ na girmek ve bilgisayarını almakmış.” Claire’in mutlu ve umutlu dünyası bir anda buhar olup uçtu. “Neden birisi benim bilgisayarımı istesin ki ?” “İçinde ne vardı?” Claire hard diskinin içindeki bilgileri düşündü. “Bilmiyo­ rum... Banka hesaplarım, seyahat planlarım senin geçmişinle ilgili bilgiler ve Meredith’in kit... makalesiyle ilgili bir taslak.” Direksiyonu kavrayan Tony’nin eklemleri bembeyaz oldu. “Şu aptal Meredith Banks olayının kapandığını sanıyordum.” “Kapandı. Ona vermem için verdiğin para sayesinde sessiz duracak, seninle anlaştığımız gibi, bana veya değer verdiğim bi­ risine bir şey olmadığı sürece.” Derin bir nefes alan Tony, “Geçmişime dair neler vardı?” diye sordu. Claire dik bir şekilde oturdu. “Bu konuda çok zaman harca­ dım, öyle kısacık bir sürede anlatamam.” Gösterge panelindeki ürkütücü yeşil ışıkla Tony’nin siyah gözleri karanlığı aştı. “Bir dene bakalım. Yapabileceğinden eminim.” Claire içini çekti. “Tamam. Nathaniel ve Sharron Rawls’un Samuel adında bir oğulları olduğunu öğrendim. Amanda ismin­ de bir kadınla evlenmiş; 12 Şubat 1965 yılında Anton isimli bir 211


Aleatha Romig

oğulları olmuş: Seninle aynı günde doğmuş. Bu ve Neıvsıveek dergisinde çıkan büyükbabanın evinin resmi senin gerçekten de Anton olduğunu teyit etmiş oldu.” “Eh, bunun doğru olduğunu biliyorsun. Neden araştırmayı sürdürüyorsun?” “Bunu gerçekten de konuşmak istemiyorum... lütfen?” “Şüphelerine rağmen evine girilmesiyle hiçbir ilgim yok. Adamın neler öğrendiğini bilmem gerek.” “Bilgisayarım şifreyle korunuyor. Benim dışımda hiç kimse erişim sağlayamaz.” Tony’nin yüzündeki kararsız ifade Claire’in şifreli bilgisaya­ rıyla ilgili düşüncelerini dile getiriyordu. “Belli ki aynı fikirde değilsin. Eğer bilgilerime erişmeleri mümkünse anne ve babanın ölümüyle ilgili belge ve raporlara da erişebilirler demektir.” Bir an için Claire onları bekleyen gelecekten korktu. Mer­ cedes hızla yol almasına rağmen Tony önüne bakmıyor gibi gö­ rünüyordu. Gözleri Claire’in ruhunu delip geçiyordu. “Benim ailemin ölümüyle senin ne gibi bir alakan olabilir?” Claire meydan okurcasına doğruldu. “Önceden hastalıklı bir merak olduğunu sanıyordum. Kendi anne ve babanı incit­ me kapasitesine sahip olup olmadığını bilmek istiyordum. Ama şimdi...” Claire tereddüt etti ve biraz daha dikleşti. “Şimdi beni daha çok ilgilendiriyor. Çocuğumun aile geçmişini öğrenmem gerek.” Tony’nin güçlü omuzlarındaki gerginlik hafifledi. “Sanırım bu doğru.” Mehtabın ışıltısı altında kırsal bölgeyi geçmeye de­ vam ediyorlardı. “Aileme zarar vermedim,” diye itiraf etti Tony. Claire, Tony’ye uzanarak elinin sıcaklığıyla onun elini 212


Tutku Oyunları

kavradı. “Artık bunu biliyorum. Bir süredir biliyordum. Sen değildin. Mavi Honda kullanan bir kadındı.” Claire arabadaki havanın gerildiğini hissetti. “O kadın her kimse yıllardır onu koruyordun.” “Onu korumak mı?” “Evet, o her kimse kadının sırrını korudun.” Tony, sanki kendisiyle mücadele ediyormuş gibiydi, sanki daha çok soru sormak istiyormuş, ama daha fazla bilgi vermek istemiyormuş gibiydi. Bir süre sonra, “Yani bunların hepsi bilgi­ sayarında mıydı ?” diye sordu. Claire başını salladı. “Evet.” Tony tekrar konuşuncaya kadar sessizlik içinde yol aldılar. “Dönüş uçuşunu yeniden düşünmeni istiyorum. Malikâne, çok­ tan güvenliği ihlal edilmiş o apartmandan çok daha güvenli.” Claire, Tony’nin dizini sıktı. “Harika vakit geçirdim. Lütfen bunu mahvetme. Yavaş yavaş ilerleyelim, olur mu? Şimdi sadece bugünü düşünmek istiyorum. Yarını sonraya bırakalım.” Claire’in söylediklerini düşünürken Tony’nin direksiyonun üzerindeki elleri gevşedi. Malikâneye vardıklarında Tony, Mercedes’i merdivenlerin önünde bıraktı, centilmence Claire’in kapısını açtı ve elini öptü. Claire birkaç dakika önce gösterge panelinin ışığında, bir zaman­ lar sevdiğini düşündüğü adamın duygularıyla savaşmasını izlemiş­ ti. Siyah gözlerindeki yoğunluk ve direksiyonu kavrayışı Claire’i artık korkutmuyordu. Catherine ne kadar çabaladığını görmesini istememiş miydi? Claire görüyordu ve şimdi, o aynı muhteşem adam gözlerindeki eşit, ama farklı bir yoğunlukla elini dudakları­ na götürmüştü. Etraflarını saran atmosfer bilgisayarlar ya da uçak bilederiyle ilgili değildi, saf ve yalın bir arzuyla ilgiliydi. 213


Aleatha Romig

Evden içeriye el ele girdiler. Büyük merdivenlerin başına gel­ diklerinde Tony tereddüde, “Sanırım burada iyi geceler diliyo­ ruz,” diye fısıldadı. Claire parmak uçlarında yükselerek dudaklarını Tony’nin dudaklarına bastırdı. Geri çekilirken gömleğinin yakasının tam üzerinden boynunu emdi. Sıkılı dişlerinin arasından kısık sesli bir inilti çıkaran Tony, Claire’in belini sıkıca kavradı. “Bu sana kalmış,” diye mırıldandı Claire. “O kilidi kullanmayı planlamı­ yorum.” Parmakları birbirine geçmiş bir halde Claire’in odasına doğ­ ru ilerlediler. Kapının önüne geldiklerinde Tony, önündeki ka­ dını öpmeye ara verdi. “Daha konuşacak çok şeyimiz...” Claire’in parmağı Tony’nin dudağına dokundu. Dokunuşu altında yavaşça şehvetli bir gülümseme oluşmasını izledi. Yü­ zünü yukarıya kaldırarak, “Bu akşam ikimizle ilgili, oyun yok, rol yapmak yok. Eğer farklı bir şey istiyorsan aşağıya git,” diye fısıldadı. Bakır duvarlar ve saten perdeler farklıydı, ama oda aynıydı. İçinde birçok hatıra barındırıyordu. Tarihleri bu duvarlar ara­ sında yazılmıştı, ama bir araya gelmeleri artık geçmişteki gibi hissettirmiyordu. Çok daha yeni, uygun ve gerçek hissettiri­ yordu. Bedenleri, sanki hiç ayrılmamışlar gibi birleşti, ancak rolleri farklıydı. Hapishane ve her şeyden uzak kalmak Claire’i katılaştırmıştı. Artık sorgusuz sualsiz güvenemez ve teyit almadan inanamazdı. Bu, güvenemeyeceği ya da inanamayacağı anlamına gelmiyordu. Korkusuzca sorgulayabilme ve kendi şartlarına göre onaylayabil­ me gücüne sahip olmaya ihtiyaç duyduğu anlamına geliyordu. 214


Tutku Oyunları

Tony’nin erotik okşamalarına teslim olurken aklındaki soruları bir kenara itti. Şu anda bedensel ihtiyaçlarıyla ilgilenmesi gereki­ yordu. Sadece Tony’nin verebileceği şeyi arzuluyordu.

İşle ilgili tüm başarılarına rağmen Tony, özel hayatında pek de başarılı değildi. Âşık olmayı hiçbir zaman istememişti. Neden is­ teyecekti ki ? Aşkın var olduğundan bile emin değildi, ona kadar, şimdi seve seve altında yatan kadına kadar. Güzel gözleri ruhu­ nu görüyordu. Minik bedeni aklını ele geçiriyordu. Bir şekilde tüm hatalarına ve suistimallerine rağmen Tony bir kez daha ait olduğu yerdeydi. Claire’i kontrol etmek, kalbine ve geçmişine erişmesini engellemek istiyordu, ancak bunun için artık çok geç olduğunu biliyordu. Claire, Tony’nin varlığını bile bilmediği yerleri açmayı başarmıştı ve şimdi bir çocukları olacaktı. Tony sahip olduğu tüm gücün parmaklarının arasından kaydığını his­ setmesine rağmen Claire’in zümrüt yeşili gözlerinin parlamasını ve dudaklarındaki gülümsemeyi izlerken hiçbir şey umurunda değildi.

215



On Sekizinci Bölüm Umut, uyanık adam ın rüyasıdır. —Aristotle

laire kapıyı çalmadı ve içeriye saygılı bir şekilde girmedi. Ofis kapısının aniden açılması Tony’nin başını önündeki bilgisayardan kaldırmasına neden oldu. E-postaları bekleyebilir­ di. Daha bir kelime bile söylemeden önce Claire’in hoşnutsuzlu­ ğu odaya yayılmıştı. “Tony, sen ne halt ettin?” “Neden bahsediyorsun?” “Giyindikten sonra, e-postalarımı kontrol ettim. Birinde uçak biletimin iptalinin teyidi vardı.” Claire meydan okurcasına Tony’nin karşısına dikildi. “Rezervasyonumu ben iptal etme­ dim. Havayolu şirketini aradım ve biletimi sattıklarını söyledi­ ler. Yarına kadar hiçbir uçakta yer yokmuş. Bugün California’ya geri döneceğimi sana söylemiştim. Bana söz vermiştin!” Tony, Claire’in tavrı karşısında sırıtarak kadının öfkesini kö­ rükledi. “Sana söz vermiştim...” dedi yumuşak ve sakin bir sesle, “dönüş bileti için. Ben sözünün eri bir adamım, bir biletin var.” “İptal edilmiş bir bilet. Kelime oyunu yapma! O uçakta ol­ mak istiyorum!”


Aleatha Romig

“Claire, bir dinle.” Tony odadaki koltuğu işaret etti. “Otur, lütfen.” Claire, Tony’nin masasının yanındaki koltuklara baktı. Dav­ ranışlarıyla ilgili kurallar okunurken o koltuklarda kaç kere otur­ muştu? “Hayır.” Kelime dudaklarından dökülürken Tony’nin boy­ nunun kasılmasını ve kaşlarının kalkmasını izledi. “Pekâlâ, istiyorsan ayakta dur. Bugün nasıl hissediyorsun?” Claire öfkeyle baktı. “Konuyu değiştiremezsin. Ben eve gidi­ yorum.” “Kendini evinde hissettiğini umuyordum.” Claire içini çekti, masanın ön tarafına geçti ve biraz önce red­ detmiş olduğu koltuğa oturdu. “Tony, neden sürekli baskı yapmak zorundasın?” Sesinde öfke vardı. “Gerçekten harika bir hafta sonu geçirdim ve senin evinde bulunmaktan şaşırtıcı bir şekilde keyif aldım, ama benim de bir hayatım var. Planlarım var. Amber bir konferans için şehirden ayrılacak ve o gitmeden önce onu görmek istiyorum. John ve Emily, pazartesi günü Palo Alto’da olacaklar. Dört gündür ev arıyorlar. Orada olmam gerek.” “Amber gidiyor mu? Yalnız mı olacaksın?” Claire, Tony’nin sorusunu yanlış anladı. “Kimseyle birlikte dışarıya çıkmayacağım, eğer sorduğun şey buysa.” Tony’nin sesi sertleşti. “Ne sorduğum apaçık ortada. Yalnız mı olacaksın?” Tony’nin sesi bir tık daha yükseldi. “Tanrım, Claire! Evine hırsız girdi. Orası güvenli değil!” “Burada kalmam için beni korkutmaya çalışıyorsun. Ama buna kanmayacağım. Apartmanımdaki güvenlik en üst seviye­ de. Harry, Sijo’nun kaynaklarını kullanıyor ve senin adamların da beni izliyor. Lanet olası bir geçit töreni yönetiyor gibiyim!” 218


Tutku Oyunları

“Bilgisayarın çalındı.” “Böyle şeyler olur. Hayatımı yaşamaya ara vermem gerekmiyor.” Tony, Claire’i mantıklı düşünmeye ikna etmeye çalıştı. “Cuma gününden itibaren Chicago’da planlarımız var. Bu du­ rumdayken ülkeyi bir ucundan diğerine uçmaman gerek.” Cla­ ire dudaklarını birbirine bastırdı. Kafasında beliren kelimeler uygun değildi ve konuşmalarına olumlu bir etkisi olmazdı. Tony içini çekti ve “Hem de ticari bir uçakla,” diye ekledi. “O uçağın içindeki geri dönüşümlü havayı soludukları için hasta olan kaç insan var, biliyor musun?” “Gerçekten de abartıyorsun. Söylesene, bugün California’ya nasıl geri döneceğim?” Tony içini çekti. “Seni yukarıya çıkarmak ve kapıyı...” gözle­ rinden ateş saçarak aşırı bir vurguyla ekledi, “dışarıdan kilitle­ mek istiyorum.” Claire ayağa kalktı ve Tony’nin yanına gitti. Eski kocasının karanlık gözlerinin içine bakarken dudaklarında yumuşak bir gülümseme belirdi. Daha önce bu bakışlardan korktuğu zaman­ lar olmuştu, ama artık korkmuyordu. Tony’nin yeni tıraş olmuş yüzünü küçük elleri arasına alarak yukarıya uzandı. Burunları birbirine değdi ve Claire dudaklarını Tony’nin dudaklarına sürt­ tü. “Tony, sana inanıyorum, istediğin şeyin bu olduğunu biliyo­ rum. Dün arabayla şehre gittim ve geri geldim.” Tony’yi tekrar öptü. “Bugün California’ya gideceğim ve cuma günü Chicago’ya geri döneceğim. Geçen gece ne söylediğimizi hatırlıyor musun?” Tony’nin cevap vermesini beklemedi. “Birbirimize güvenmemiz gerektiğini söylemiştik.” Tony gözlerini kapattı ve başını salladı, yüzü hâlâ Claire’in ellerinin arasındaydı. 219


Aleatha Romig

Claire yumuşak ve kararlı sesiyle konuşmaya devam etti. “Ka­ pımı dışarıdan kilitlemeyeceğin konusunda sana güveniyorum. Senin de döneceğim konusunda bana güvenmen gerek.” Tony, uzandı ve Claire’in beline sarılarak pantolonuyla blu­ zunun birleştiği noktayı hafifçe okşadı. Karşılığında Claire, Tony’nin boynuna sarıldı ve anlayışlı sesini dinledi. “Bana inan­ mana gerek yok. Bu hakkı kazanmam gerektiğini biliyorum, ama evine hırsız girmesiyle hiçbir ilgim yok. Burada kalmanı sağla­ mak için seni korkutmayı planlamadım. Endişeliyim.” Claire’in dudaklarını öptü ve elini, eski karısının karnına götürdü. “Ve sadece senin için de değil.” Gözlerine yaşlar dolan Claire yüzünü Tony’nin omzuna yas­ ladı. “Teşekkür ederim. Küçük mavi artı işaretini gördüğüm an­ dan beri ben de endişeliyim. Kendimi ve bebeğimizi güvende tutmak için ne gerekiyorsa yapacağımı bilmek zorundasın. Ama California’da olmam gerek, özellikle de bu hafta. Yapacak bir sürü işim var.” “Ya sana hiçbir şey yapmana gerek olmadığını söyleseydim? Dinlenmeyi ve her şeyi diğerlerinin yapmasına izin vermeyi hak ediyorsun. Eğer Catherine’in bebekten haberi olsaydı bir daha parmağını bile kaldıramazdın.” Claire aniden pantolonunun cebindeki bilgisayar çıktılarını hatırladı. “Sana bir şey göstereceğim.” Tony’nin tek kaşı kalktı. “Ya?” Claire, Tony’nin imasını görmezden geldi ve pantolonunun cebindeki ultrason fotoğrafını çıkardı. Tony’nin gözleri hayretle iri iri açıldı. “Bu düşündüğüm şey mi ?” Duygularını gizleyemeyen Claire başını salladı. “Evet, bizim ufaklığın ilk fotoğrafı.” 220


Tutku Oyunları

“Gözleri seninkilere benzesin istiyorum.” dedi Tony ağırbaşlı bir tavırla. Claire gülümsedi. “İstediğini elde etmeye alışkın olduğunu biliyorum, ama cinsiyet ve göz rengi pek de tartışmaya açık bir konu değil.” “Bilmiyorum... Senin gözlerini seviyorum ve bunun uğruna her türlü tartışmaya açığım.” Tony’nin gözleri parıldadı. “Pazarlık etmek ister misin?” Yanaklarının kızardığını hisseden Claire başını salladı. “Nasıl geri döneceğim...” Az daha eve diyecekti, ama başka bir şekilde ifade etti. “California’ya” “Chicago’ya gideceğin gibi özel bir uçakla... Seyahatinle ilgili kayıt bulunmayacağı için çok daha güvenli bir yolculuk olacak.” Claire rahat bir nefes aldı ve Tony’ye teşekkür etti. Tony, uçağın istediği zaman kalkabileceğini, bu yüzden erken bir akşam yemeği için Iowa’da kalıp kalamayacağını sordu. Claire karşı çıkmamayı tercih etti. Sonuçta eve dönüyordu, zamanı önemsizdi. Claire odasına döndü, bavullarını topladı ve Amber ile Harry’yi arayarak planlarındaki değişikliği anlattı. Ne yazık ki Amber’ı kaçıracaktı. Ev arkadaşı, Claire’in tekrar gitmesi gerek­ meden, perşembe günü eve döneceğine söz verdi. Diğer bir so­ run da arabasıyla ilgiliydi. Arabasını San Francisco Uluslararası Havaalanında bırakmıştı. Şimdi özel bir uçakla gideceği için Palo Alto’daki özel bir havaalanına inecekti. “Sijo’nun arabalarından biriyle San Francisco’ya gidip senin arabanı geri getirebilirim,” diye bir öneride bulundu Harry tele­ fonda konuşurlarken. 221


Aleatha Romig

“Teşekkür ederim, ama eve bir taksiyle giderim ve yarın, Emily ve John’u havaalanından alırken arabamı da alırım.” “Hayır, Claire, seni karşılamaktan memnun olurum. Sadece yola çıkış saatini haber ver.” Claire içini çekti. Harry’yle konuşması gerektiğini biliyordu. Yine de onunla yüzleşmek istemiyordu, henüz. “Sana zahmet vermek istemiyorum.” Harry tereddüt etti, Claire onun sesli bir nefes aldığını duy­ du. Bir süre sonra Harry, “Mesaj atacak mısın?” diye sordu. “Evet, teşekkürler.” Formalite gereği birbirleriyle kibarca ve­ dalaştıktan sonra görüşmeyi sonlandırdılar. Yapacakları konuş­ manın beklentisiyle Claire’in midesi düğüm düğüm oldu. Odasının balkonuna çıkıp taş pervaza yaslandı. Yiyecekleri yemekten önce birkaç saati vardı ve hava çok güzeldi. Kıyafet­ lerini toplamıştı, ama giyinme odasında mayoların olduğunu biliyordu. Uçsuz bucaksız yeşilliğin içinde hışırdayan yaprakları seyrederek yüzünü güneşe doğru kaldırdı ve tenine vuran ılık esintiyi hissetti. Yüzmeye gitmeyi düşünürken kapısının çalın­ dığım duydu. Claire, “Girin,” diye seslendi. Catherine içeri girdi. “Gidiyor musun?” Catherine’in üzgün gri gözleri Claire’in yüreğine dokun­ du. İyi kalpli kadının ellerine uzandı. “Evet ve geri döneceğim. Teşekkür ederim, ziyaretimi özel kılmak adına yaptığın her şey •

.

»

için.

Catherine’in, “Geri dönecek misin?” sorusunda Claire bir umut kıvılcımı hissetti. “Döneceğim... Sana inanıyorum. Tony çabalıyor.” Catherine’in memnun gülümsemesinin ardından iki kadın 222


Tutku Oyunları

da Claire’in odasının açık kapısına doğru döndü. Kapıyı iten Tony öylesine bir kez tıklattı. “Ah, bölüyor muyum?” Claire, Tony’nin yanına yürüdü ve elini tuttu. “Hayır.” Ona doğru bakarken zümrüt yeşili gözleri parlıyordu. “Ama hazır bu­ rada olduğuna göre...” Tony sorgulayan gözlerle Claire’e baktı. “Evet?” “Catherine ile bir şey paylaşmak istiyorum, ama sensiz olmaz.” Tony’nin yüzünden bir parıltı geçerken bakışları yumuşadı. “Catherine, oturmanı öneririm.” Catherine oturdu ve yüzünde endişeli bir ifade olmasına rağ­ men konuşmadı. Claire cebine uzandı, bebeklerinin fotoğrafını çıkardı ve Catherine’e uzattı. Kadın, ultrason fotoğrafını aldı ve baka­ kaldı. Sonunda gözleri iri iri açıldı ve ikinci kez Claire kadının gözlerindeki yaşları gördü. “Hamile misin?” diye sordu karşılı­ ğında başını sallayan Claire’e. Ardından Tony’ye dönen ve onun gururlu ifadesini gören Catherine, “İkinizin mi?” diye sordu. Oturduğu kanepeden fırladı ve Claire’i kucakladı. “Ah Tanrım, bir Rawls-Nichols bebeği. İnanamıyorum.” Claire, Catherine’in kollarının kendisini yutmasına izin ver­ di. Tony’ye baktığında yüzündeki ifadeyi görünce şaşırdı. Sade­ ce saniyeler önce mevcut olan gülümsemesi kaybolmuştu. Ne­ den öfkeyle bakıyor, diye merak etti Claire. Catherine mutlu. Bu adamın sorunu ne?

Claire ve Tony yemeği beklerken havuzda vakit geçirmeye ka­ rar verdiler. Havadaki yüksek nemle birlikte ılık su son derece 223


Aleatha Romig

ferahlatıcıydı. Claire suya dalmadığı için ayaklarını serin mavi sulara sokarak kenarda oturdu ve havuzu boydan boya yüzen Tony’nin görüntüsünün keyfini çıkardı. Attığı her kulaçla sır­ tındaki, omuzlarındaki ve kollarındaki kaslar ortaya çıkıyordu. Güneş ışığı altında Claire, Tony’nin gür siyah saçlarındaki birkaç gri teli fark etti. Bunun onu çok daha mükemmel yaptı­ ğını düşündü, ancak geçenlerde yaptığı yaş yorumu yüzünden Claire bundan bahsetmemeye karar verdi. Tony, ayaklarının al­ tından yüzeye çıkıp da onu suya çekmeye yeltenince kıkırdadı. Tam da güvende olduğunu sandığı anda Tony ayağa kalktı ve onu kollarına aldı. Claire’in tüm çığlıkları boşunaydı. Havuzdaki keyifli boğuşmalarından sonra Claire rahatladı ve Tony’nin kolları arasında yüzdü. Tony omuzlarını ve bacakları­ nı desteklerken güneş tenini yıkıyordu. “Sana bir şey göstermek istiyorum.” Tony’nin bir soru olarak dile getirdiği kelimeler as­ lında sadece bir bildiriydi. “Merak ediyorum. Daha önce hiç görmediğim bir şey mi ?” diye sordu Claire baştan çıkarıcı bir gülümsemeyle. Tony, Claire’in ışıl ışıl bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. “Evet, ama düşündüğün şey değil.” Bu sefer kaşlarını kaldırma sırası Claire’deydi. Birlikte havuz­ dan çıktılar. Şemsiyeli masalardan birine doğru yürürlerken esen sıcak rüzgâr vücutlarının kurumasına yardımcı oldu. Diz dize otururlarken Tony, şortunun cebine uzandı. Gözleri şemsiyenin gölgesine alışan Claire’in soluğu kesildi. Tony’nin uzattığı elinin içinde Claire’in satmış olduğu nişan yüzüğü duruyordu. Bakışları Tony’nin elinden yüzüne kayarken sadece gözleri hareket etti. Tony kızgın mıydı? Ne söyleyecekti? Onu nasıl al­ mıştı? Bir sürü düşüncenin saldırısına uğradı. 224


Tutku Oyunlan

Endişelerine rağmen Tony’nin yüz ifadesi yumuşak, neredey­ se korkuyormuş gibi görünüyordu. U r-jr-ı

1

»

lony, sen nasıl...

“Onları geri aldım.” Claire’in midesi düğümlendi. “Üzgünüm. Paraya ihtiyacım...” Tony araya girdi. “Eğer onları sana geri verirsem bir daha sat­ mayacağına söz verir misin?” “Neden onları bana geri vereceksin?” diye sordu Claire bü­ tün samimiyetiyle. “Tek dizimin üzerine inmem mi gerekiyor? Sanırım ilkinde bunu yapmamıştım.” Claire aniden ayağa kalktı ve geri çekildi, neredeyse sandalyeye takılıp düşecekti. Eğer hamile olduğunu söylerken Tony’nin nut­ kunun tutulmasına sebep olduysa, Tony de şimdi teklifiyle aynı şeyi yaparak durumu eşidemişti. Gözleri hâlâ iri iri açılmış olan Claire sonunda, “Hayır, bu tür bir şeye hazır değilim,” dedi. Tony’nin gözleri aşağıya kaydı. “Hayır, asla mı, yoksa hayır, henüz değil mi ?” Claire, Tony’nin acısını fark etti ve hemen yanına gitti. Adamın önünde diz çökerek konuşmaya başladı. “Tony, yavaşla. Sana söy­ ledim, randevu işi çok hoşuma gitti. Bunu daha önce yapmamış­ tık. Lütfen çok fazla zorlama. Geçen hafta büyük bir şey adattık. Dikkatli bir şekilde ilerlememiz gerektiğini düşünüyorum.” Her­ kes satranç oyununun planlama ve strateji gerektirdiğini biliyordu. Çok hızlı hamleler yapmak hata yapan taş için öldürücü olurdu. Tony, Claire’in sol eline uzandı ve elmas yüzüğü dördüncü parmağına geçirdi. Elbette parmağına olmuştu. Yüzük Claire’indi. Tony yaramaz bir gülümsemeyle, “Sadece hâlâ uyduğun­ dan emin olmak istedim,” dedi. 225


Aleatha Romig

Parmağındaki nişan yüzüğünü çıkaran Claire, yüzüğü Tony’ye geri verdi. “Teklifin için teşekkür ederim. Ama sana bir cevap vermem için beni zorlama. Eğer zorlarsan sonucundan mutlu olmazsın. Şimdi sahip olduğumuz şeyle yetinelim.” Tony yüzüğü isteksizce geri aldı. Claire’in elini tutarak başını eğdi ve parmaklarını bir bir öptü. Tony’nin dudaklarının değdiği yerlerde başlayan sıcaklık, bir anda Claire’in tüm vücuduna ya­ yıldı. Claire’in her parmağını emmeye devam eden Tony, “Çok kötü kararlar aldım ve hayatım boyunca pişman olacağım şeyler yaptım... ama hiç şüphesiz... en çok pişman olduğum şey... sen­ den boşanmaktı,” diye itiraf etti. Delici bakışları Claire’in yeşil gözlerini esir aldı. “Eğer bir umut olduğunu söylersen, bir gün tekrar Bayan Rawlings olacağını söylersen, beklerim.” Claire cevap vermedi. Tony’nin dudaklarının keyfini çıkar­ makla meşguldü. Parmaklarıyla başlamış, eline, koluna, omzuna doğru ilerlemişti ve boynuna ulaştığı anda Claire artık inliyor­ du, etrafındaki her şey kaybolmuştu. “Sizi bu ıslak mayodan kurtarabilir miyim, Bayan Nichols?” diye sordu Tony, Claire’in soyadına vurgu yaparak. Claire heyecanla yanıt verdi. “Evet... Ve Bay Rawlings, her zaman umut vardır.”

Claire’in iPhone’undan Harry’nin numarasına gönderilen me­ sajda şöyle yazıyordu: “UÇAK IOWA CITY ’D EN KALKM AK ÜZERE. SAAT 16.001 BİRAZ GEÇİYOR. PASİFİK SAATİNE GÖRE AK­ ŞAM A LTIYI ÇEYREK GEÇE YA DA A LTI BUÇUKTA PALOALTO’D A OLMAMIZ LA ZIM .” 226


Tutku Oyunları

Sonra biraz daha düşünen Claire ikinci bir mesaj gönderdi: “B E N Î ALACAĞIN İÇ İN TEŞEKKÜRLER.” Beyaz deri koltuğa yerleşti ve kemerini bağladı. Gözlerini kapatarak Harry’yi düşünmeye çalıştı, ancak aklı sürekli olarak Tony’ye kayıyordu. Claire’in tanımadığı bir kadın yardımcı pilot konuşmaya başladı. “Bayan Nichols, yola çıkmak üzereyiz. Eğer herhan­ gi bir arama yapacaksanız ya da mesaj gönderecekseniz, lütfen önümüzdeki birkaç dakika içinde tamamlayın. Seyir haline geç­ tiğimizde ihtiyaçlarınızı memnuniyetle karşılayacağım.” “Teşekkür ederim.” Claire kadının rozetine baktı. “Grace, sa­ nırım biraz uyumaya çalışacağım.” “Evet efendim.” Kadın kokpitin kapısının ardında kayboldu. Claire telefonunu bir kez daha eline aldı. Engelleyemediği bir gülümsemeyle: “BU GÜZEL HAFTA SONU İÇ İN TEŞEKKÜRLER. DÜĞÜNE KATILABİLD İĞİM İÇ İN ÇOK M UTLUYUM .” Yazdı ve gönderdi. Sonra telefonuna bir mesaj geldiğini belirten simgeyi gördü: “ORADA OLACAĞIM.” Claire kaşlarını çattı. Mesaj Harry’dendi. Her zamanki şaka­ larından eser yoktu. Claire bu akşam yapacakları konuşmanın pek de hoş geçmeyeceğinden emindi. Bir bip sesi duyuldu ve telefonuna bir mesaj daha geldi:

227


Aleatha. Romig

“UMARIM B U HAFTA SONU K EY İF A LD IĞ IN TEK ŞEY O D EĞ İLD İ.” Claire’in gülümsemesi geri döndü, uçak hareket etmeye baş­ lamıştı. Mesaja cevap verdi: “BAŞKA ŞEYLER D E OLDUĞUNA İNANIYO­ RUM. AMA UÇAĞIN H AREKETE GEÇTİĞİ İÇ İN TELEFONUM U KAPATMAM GEREK, A YRIN TILI BİR ŞEK İLD E AÇIKLAYAMAM.” GÖNDER tuşuna bastı ve telefonunu uçak moduna aldı. Koltuğunu geriye yatırıp üzerine de yumuşak bir battaniye örten Claire uykuya daldı. Olaylı geçen dört uzun gün olmuştu. Tam da uyumadan önce Tony’nin bir konuda haklı olduğunu fark etti: Bu, uçakla seyahat etmek için güzel bir yoldu.

Aynı zamanda başka birileri daha mesajlaşıyordu. İlginçti ki bu da Iowa City ve Palo Alto arasında gerçekleşiyordu:

IC (Iowa City): “HANEYE TECAVÜZLE İLG İLİ YENİ GELİŞM ELER VAR M I?” PA (Palo Alto): “BİNA GÜVENLİĞİ SUÇLUNUN BÜYÜTÜLM ÜŞ BİR FOTOĞRAFINI GÖNDERE­ CEK, ALIR ALM AZ SİZ E İLETECEĞİM . YÜZ TA­ NIM A SİSTEM İN D E KULLA NILA CAK KADAR N E T D EĞ İL.” 228


Tutku Oyunları

IC : “E-POSTAYLA GÖNDER, BEN İM TARAFIM­ DA BÜYÜTM EK ÇOK DAHA KOLAY!’ IC :

‘BAYAN N İCH O LS PA SİFİK SAATİNE

GÖRE AKŞAM A LTID AN SONRA PALO ALTOYA VARACAK SAĞ SA LİM EV İN E G İREN E KADAR GÖZÜN ÜSTÜNDE OLSUN. SEN SÖ RLERİ YER­ LE ŞT İR D İN M İ?” PA: “EV ET EFENDİM . BAYAN M CCO YEVDEN YENİ ÇIKTI.” IC : “ŞEH İR DIŞIN A ÇIKIYOR.” PA: *LO S A N G ELES’A GİDİYOR, PERŞEM BE GÜNÜ DÖ NÜŞ YAPACAK.” Phil neler olup bittiğini bildiğini Bay Rawlings e göstermek istiyordu. IC : “B E N İ HABERDAR ETM EYE DEVAM ET.” PA: “EV ETEFEN D İM .”

Patrick, Claire’in çıkmasını bekliyordu. Bavulunu alıp almadı­ ğını bilmiyordu, ama uzaktan takip edebilirdi. Sabırlı olmalıydı, minibüsü Claire’in Hondası’nın yanına park etmişti. Sürpriz unsuru her zaman en iyisiydi. Daha önce birisini kaçırmış falan değildi ama gerekli araçları ve iyi bir plan oluşturmayı bilecek kadar polisiye dizi izlemişti. 229


Aleatha Romig

Ekranı ikinci defa kontrol etti. Evet, bu onun uçağıydı, yine de yolcular arka arkaya çıkıp giderken kadın görünürlerde yoktu. Birinci sınıf bileti olanlar uçaktan ilk inenler olmuyor muydu? insan kalabalığı azaldıktan sonra Patrick güvenli adımlarla American Airlines kontuarına yürüdü. “Affedersiniz,” dedi ki­ barca. “Bir arkadaşımı bekliyorum. Iowa’dan gelen 1103 sefer sayılı uçakta olması gerekiyordu. Uçağa binip binmediğini söy­ leyebilir misiniz?” Patrick görevliye Claire’in bilgilerini verdikten sonra adam bilgisayarını kontrol etti. “Üzgünüm efendim. Bu uçakta söyledi­ ğiniz isimde birisi yok. Belki de rezervasyonunu değiştirmiştir.” “Kontrol edebilir misiniz?” “Hayır, üzgünüm.” Görevli bıkkın görünüyordu. “Gizlilik meselesi, bilirsiniz. Hanımefendinin hesabına bakamam. Bu­ gün gelecek başka bir uçakta rezervasyonu olup olmadığını gö­ rebilirim.” Patrick’in kalbi hızlandı, lanet olsun bu harika olacaktı. Belki de hâlâ ufak bir şansı vardı. “Evet, lütfen.” Uzun süreli bir incelemeden sonra görevli itiraf etti. “Üzgü­ nüm efendim. Uçuşlarımızın hiçbirinde Claire Nichols isminde birini göremiyorum. United’ın bugün Iowa’dan gelecek iki uça­ ğı daha var. Belki firmayı değiştirmiştir.” “Teşekkürler.” Patrick kızgınlıkla uzaklaştı. Şimdi ne ola­ caktı ?

Derek’in yüzü Sophianın bilgisayarının ekranını doldurdu. Dünyanın iki ayrı ucunda bulunmalarına rağmen Derek’in 230


Tutku Oyunları

sesinin sanki aynı odadalarmış gibi çıkması Sophiayı şaşırttı. “Şirketi aradım. California’ya geri dönüyor ve başka bir göreve atanacak.” Sophia kulaklarına inanamıyordu. “Peki, asistan işini ne ya­ pacaksın?” “Bana geçici birisini ayarlayacaklar ve geri döndüğümde sanı­ rım potansiyel adaylarla mülakat yapmaya başlayacağım.” “Danni’nin niyetleriyle ilgili haklı çıktığım için gerçekten çok üzgünüm.” Sophia kameraya gülümsedi. “Ancak onu dur­ durduğun için çok mutluyum.” “Evet bebeğim, burada bazı işleri halletmem gerekiyor. Sade­ ce sana karşı dürüst olmak istedim.” Sophia’nın gülüşü aradaki okyanusları aştı. “Teşekkür ede­ rim. Eve ne zaman döneceksin?” “Cuma günü geri dönmeyi planlıyorum. Umarım bu durum işlerin ertelenmesine neden olmaz.” “Umarım. Seni seviyorum.” “Ben de seni seviyorum,” dedi Derek, Skype görüşmelerini sonlandırırken. Birkaç dakika boyunca Sophia boş ekrana baktı. Danni’nin sırf Derek’i baştan çıkarmak için Çin’e uçtuğuna inanamıyordu. Elbette seyahatinin nedeni olarak bunu belirtmemişti. Oradaki işlerle ilgili yardımcı olacağını söylemişti. “Sophie, burada kocanın sesini mi duydum?” diye sordu Carlos, Sophia’nın mutfağına girerken. “Hayır baba. Derek, Çin’de, hatırladın mı? Sadece bilgisayar­ dan konuşuyorduk.” “Çin mi? Derek Çin’de mi? Neden orada? Burada seninle birlikte olmalıydı. Daha fazla çerçeve yapma konusunda bana 231


Aleatha Romig

yardımcı olabilirdi. Sanırım bugün birkaç tabloyu daha çerçe­ veleyebiliriz.” “Bu harika. Cuma günü California’ya dönmüş olmak isti­ yorum.” “Sen ve senin adamın, buraya geri taşınmanız gerekiyor. Siz New Jersey e aitsiniz.” “Evet baba.” Sophia babasına Princeton’da değil, Provincetown’da olduk­ larım hatırlatmamaya karar verdi. On dakika sonra bir önemi kalmayacaktı zaten. Annesiyle birlikte Derek’in Çin’e gitmiş ol­ duğunu yüz kez söylemişlerdi. Sophia babasının çerçeveleme planını düşünerek gülümsedi. Neden bazı şeyleri hatırlayabiliyordu da diğerlerini hatırlayamı­ yordu? Eğer geçen haftayı babasıyla birlikte geçirmemiş olsaydı, ba­ basının hastalığının bu kadar ilerlemiş olduğuna inanamazdı. Sophia yardımcı tutmaları için annesiyle konuşmak istiyordu. Annesinin çok fazla koşturması yüzünden endişeleniyordu. Ba­ zen sadece yardıma ihtiyacınız olurdu.

232


On Dokuzuncu Bölüm -Ocak 2011Aşkm karşıtı öfke değil, kayıtsızlıktır. Kızgın olmak çokfazla önemsemektir. —Doris Moreland Jones

T

ony irkilerek uyandı. Bir aylık evli olduğu karısı, yavaş­ ça kımıldayarak yatağın diğer yanına döndü. Sessizliğin

içinde Claire’in düzenli nefes alıp verişini duydu. Huzur içinde uyuyordu. Bir süre önceki ağlamalarından eser yoktu. Gözleri­ ni kapatarak akşamlarını, kelimelerini ve Claire’in gözyaşlarını hatırladı. Yatağa girdiklerinde her şey yolundaydı. Sonra durup dururken Claire, sıkıldığını ve iş gezilerinde ona eşlik etmek is­ tediğini söylemişti. Normalde bu, Tony’nin hoşuna giderdi, ama son zamanlarda hiçbir şey normal değildi, yapacak bir sürü işi vardı. Claire’in asla anlamayacağı ya da anlayamayacağı şeyler... Gerçekten de son zamanlarda bir sürü şeyle uğraşıyordu, bir sürü sorun vardı: Ravvlings Şirkeder Grubu, Sophia Rossi, hayır, Burke ve John Vandersol. Başını dirseğine yaslayarak karısını seyretti. Tony bu kadar uysal görünen birinin, duygularını bu kadar kolay nasıl harekete geçirebildiğini anlayamıyordu. Her türlü kargaşanın ortasında sakinliğini koruyabilirdi, ama ondan gelen tek bir söz karşısın­ da tepkilerini dizginleyemiyordu. Hayır, diye düşündü Tony,


Aleatha Romig

dizginlemesi gerekiyordu. O yollardan daha önce geçmişti. Bir daha yapamazdı. Öyleyse neden Claire’in bunu ona hatırlatması gerekiyordu? O küstah sorusu... Tony, ona birkaç davet aldığını söylemiş ama onu daha fazla kazadan korumak istediğini açıklayarak davet sahiplerini açıklamamayı seçmişti. Ama Claire kimden sorusunu sormaya cüret etmişti. Bastırdığı öfkesi yüzünden Tony’nin tüm bedeni titredi: Kimderiî Claire’in neyi ima ettiğini biliyordu. Elbette, davetiyelerin kimden olduğunu sorduğunu söylemişti. Ama Tony onun ne demek istediğini biliyordu, kazalar kim yü­ zünden meydana gelecekti ? Tony’nin o olayı düşünmediği tek bir lanet gün bile yoktu! Daha önce yaptığı hiçbir şeyden böylesine pişman olmamıştı, ama zamanı geri döndüremezdi. Claire’in, kendine güveniyle ilgili öyle bir şey vardı ki Tony’yi hiç kimsenin yapamayacağı kadar kışkırtıyordu. Tony’nin içindeki iyiyi de çıkarabiliyordu. Bir top gibi kıv­ rılmış küçük bedenini izlerken Tony’nin istediği tek şey onu memnun etmekti. Sadece memnun etmek de değil, sevmek, zevk vermek, şımartmak ve bir dediğini iki etmemek... Öte yandan Claire’in, Tony’nin içindeki en kötüyü ortaya çıkar­ mak gibi bir yeteneği de vardı. Bu akşam da bir istisna değildi. Kahretsin, onu uyandırmak ve üzgün olduğunu söylemek, diğer birçok şeyin yanı sıra hayal kırıklığı da yaşıyor olduğunu açıklamak istiyordu. Claire’in söylediklerini düşündü: Teşek­ kürler, Courtney ve Sue’yu görmeyi gerçekten çok isterim. Doğ­ ru şeyleri söylemek gibi esrarengiz bir yeteneği vardı. Yine de Tony onun samimiyetini sorguluyordu. Acaba Claire oyun oy­ nuyor olabilir miydi ? Tony ona kanmış mıydı ? Bu yüzden mi Phoenix’i teklif etmişti ? 234


Tutku Oyunları

Tony yataktan çıktı ve sessizce durup uyuyan Claire’i izledi. Üst katta bu kadar tedbirli olmazdı, ama odadan çıkmak istiyor­ du. îronik bir şekilde gitmek Claire’in arzusuydu ki bu akşam yaşanan duygu fırtınasına bu neden olmuştu. Yine de eğer Cla­ ire uyanık olsaydı, Tony’nin kendi odasını terk etmesi mümkün olmazdı. Claire’in düzenli nefes alıp verişleri devam etti. Tony bir şortla bir tişört giyip sessizce koridora çıktı. Çıplak ayaklarıyla antredeki mermer zeminin üzerinde yürü­ yerek merdivenleri geçti ve ofisine yöneldi. Yol karanlıktı, ama attığı her adımı biliyordu. Sessizce büyük ofisinden içeri girdi, ışığı açtı ve odayı aydınlattı. Sıkılm ış! Sıkılmış olduğunu söyledi. Tony, Claire’i unutmaya çalıştı. Bilgisayarının faresine dokundu ve ekranının aydınlan­ masını seyretti. Özel gelen kutusuna baktığında beklemekte olan e-postayı buldu: Kime: Anthony Rawlings Kimden: Cameron Andrews Konu: Bayan Burke Tarih: 26 Ocak 2011 Bayan Burke şu anda Boston’da kocasının dairesinde ya­ şıyor olsa da Provincetown, Mass’deki küçük bir ev için teklif yaptıklarını öğrendim. Eğer teklifleri kabul edilir­ se sizi derhal haberdar edeceğim. Derek Burke’ün işiyle ilgili kayıtlar açıkça belirtiliyor. Dosyasını ekte gönderiyorum. İzlemeye devam edeceğim. Eğer çalışmalarımı değiştirmemi isterseniz lütfen bildirin. CA 235


Aleatha Romig

Tony hemen bir cevap yazdı: Kime: Cameron Andrews Kimden: Anthony Rawlings Konu: Bayan Rossi-Burke Tarih: 27 Ocak 2011 Evin değerini ve onların teklifinin ne kadar olduğunu haber ver. GÖNDER butonuna tıkladı. Tony şakaklarını ovdu ve sessizce kendine kızdı. Sadece birkaç hafta uzak kalmıştı. Evlenmek ve balayına çıkmak için sadece bir­ kaç hafta ve her şey değişmişti; Sophia evlenmişti! Tony aralık ba­ şında, kendi düğününden sadece iki hafta önce New England’daki sergisine gittiğinde kadının görüştüğü kimse yoktu. Gözlerini kapatarak kadını odanın diğer ucundan gördü­ ğü anı hatırladı. Omuzlarına kadar sarkan sallantılı küpeleri ve uzun kırmızı elbisesi içinde büyüleyiciydi. Claire’in üzerinde görmekten hoşlandığı bir tarz değildi ama Sophia’da güzel dur­ muştu. Gri gözleri son derece emin ve kararlı görünüyordu. Ardından bir ay sonra evlenmişti. Hem de Derek Burke ile. Derek Burke, Tony’nin radarındaki büyük bir nokta değildi, ama Tony onu tanıyordu. Cole Mathevvs diye de bilinen Sherman Nichols, Nathaniel Rawls’u ve Rawls Şirketini devirmeye çalışırken Jonathon Burke’ten yardım almıştı. Anton’un babası­ nın verdiği ifade onlarınkiyle birleşince, Nathaniel’in tabutuna son çiviyi de çakmış olmuşlardı. 236


Tutku Oyunları

Nathaniel’in hedefi bu iyiliği geri iade etmekti: Bu adamla­ rı ve ailelerini devirmek. Sherman’ın tek bir oğlu vardı, Jordon. Onun da iki kızı vardı, Emily ve Claire. Jonathon’ın da tek bir kızı vardı, Allison. Evli olmasına rağmen Allison’ın hiç çocuğu yoktu. Eh, ilk başta Cindy adında bir kızı olduğunu düşünmüş­ lerdi. Ama sonra Cindy’nin, onun biyolojik kızı olmadığı ortaya çıkmıştı, kocasının kız kardeşinin kızıydı. Her şey karmakarışık­ tı. Nathaniel’in hedefini gerçekleştirme yolundaki ilk yanlışları, Allison ve kocası trajik bir yürüyüş kazasında öldükten sonra Cindy’nin yalnız başına kalmasıydı. Marie, Allison’ın arkadaş­ larından biri gibi davranarak kıza ulaşmıştı. O zamandan beri Cindy malikânede çalışıyordu. Her ihtiyacı karşılanmıştı: Üni­ versite parası -internet üzerinden ders görüyordu- elbiseler ve konaklama. Hatta iyi bir birikim de yapmıştı. Cindy kurtarıcı­ larından asla şüphelenmemişti. Jonathon Burke ile birinci dereceden bağlantılı olanlar git­ mişti. Bununla birlikte Derek Burke un, Tony’nin radarında olma­ sının sebebi, Cindy’nin Derek’in kuzeni olmasıydı, Derek’in büyükbabası Jonathon’ın kardeşiydi. Son bir ay içinde Tony, Derek Burke ile ilgili daha fazla şey öğrenmek için çok vakit har­ camıştı. Gerçekleştirdiği son birkaç gezi işle ilgili değildi. Yeni evli Bay ve Bayan Burke’ü izlemeye giderken yanında Claire’i de götüremezdi. Tony’nin gözlemlerine göre Derek, Sophia gibi değildi, iliş­ kileri uzun sürmezdi. Geçmişteki talipleri de denemiş ve hepsi başarısız olmuştu. Sophia bunu kişisel bir başarısızlık olarak yorumluyor olabi­ lirdi, ancak Tony onu büyük bir kalp ağrısından kurtardığına 237


Aleatha Romig

inanıyordu. Aynı şeyi Derek ile nasıl yapacağına karar vermesi gerekiyordu, çok geç olmadan önce onu da sınamalıydı. Bu biraz zaman alacaktı. Sonuçta Tony yelkenleri suya indirdiği için Sophia’nın bu ani kararının, nihai planlarını engellemesine izin veremezdi. Sophia’nın eserleri sonunda gerekli ilgiyi çekiyordu. Gerçek­ ten de yetenekliydi. Hatta Tony onun birkaç tablosunu bile al­ mıştı. Eğer doğru hatırlıyorsa... eserleri New York, Phoenix ve Dallas’ta sergilenmişti. Kadının eserlerini malikâneye asmak pek de doğru görünmüyordu. Kahretsin, eğer Claire ile bu ka­ dar meşgul olmasaydı... Deri koltuğunda geriye yaslanan Tony’nin aklı tekrar karısına kaydı. Onunla evlendiği için pişman değildi, onunla birlikteyken eğleniyor olmasına şaşırıyordu. Geçmişindeki güzel kadınlar, onun için güzel bir araba ya da paha biçilemez bir antika gibiydi. Claire’in farklı olduğunu, istediği zaman kullanacağı ve arzusu geri gelene kadar unutacağı biri olmadığını anlamak Tony’nin bi­ raz zamanını almıştı. Hayır, Claire, pahalı arabalarından biri ya da etkinliklere giderken koluna takacağı güzel bir süs eşyası değildi. Bu rolleri mükemmel bir şekilde oynuyor olmasına rağmen... Tony bunu birkaç ay önce fark etmişti. Mükemmel saçı ve makyajıyla tasarımcı kıyafetler içinde olmasının ya da dağınık saçları ve makyajsız yüzüyle yeni uyanmış olmasının bir önemi olmadığını anladığı zaman... Artık arada bir fark görmüyordu. Anthony Rawlings kadar dış görünüşe önem veren bir adama göre, bu durum çok şaşırtıcıydı. Claire’i malikâneye ilk getirdiği zaman, bırakın onu sevme­ yi, varlığından keyif almayı bile planlamamıştı. Gerçekten de başlangıçta tıpkı anne ve babaları gibi o ve ablasının da kaza 238


Tutku Oyunları

geçirmesine karar verilmişti. Ancak Claire’i ve yaşadığı hayatı izledikçe inkâr edilemez bir çekime kapılmıştı, sonra anne ve babasının cenazesinde hiçbir nedeni yokken Tony onu teselli et­ mek istemişti. O anda Claire’i kendisi için istediğini anlamıştı. Gerçekten de Emily’nin hayatta kalması sadece bunun sonucuydu. Çok para kazanan bir insan olarak Anthony Rawlings’in bir projeye ya da insana duygusal olarak bağlanması nadir görü­ len bir şeydi, tik başta Claire’i de aynı şekilde görmüştü, ancak Claire’i ele geçirdikten sonra, haftalar ve aylar geçtikçe içinde bulunduğu duruma rağmen Claire, Tony’nin her hücresine sız­ mayı başarmıştı. Kelimeleri ve bedeni sakin kalmasına rağmen için için yanan gözleriyle karşılık vermesi Tony’yi büyülüyordu. Bunu hiç kimse yapmamıştı. Gülümseyerek balayılarını hatırladı. Adada yalnız kaldıkları günler boyunca sanki özel bir balonun içinde yaşıyormuş gibi­ lerdi, ama her zamanki gibi, hayat duruma müdahale etmişti. Iowa’ya geri dönmek parçalanmak anlamına geliyordu. Milyon dolarlık bir şirket olarak Rawlings Şirketler Grubunun her za­ man sorunları vardı. Hisse senetlerinin fiyatları yüksekti, ama her zaman söndürülecek yangınlar oluyordu. Missouri’de ger­ çekleşen yeni bir satın alma işi hâlâ devam etmekteydi. Rawlings Şirketler Grubu ve Sophianın yanı sıra, Tony bir de John Vandersol ile uğraşmak zorundaydı. Adam, Tony yi ke­ sinlikle çileden çıkarıyordu. Daha önce hiç böylesine kibirli ve kendini beğenmiş bir pislikle karşılaşmamıştı. Tony, araştırma­ sını yapmıştı. John’un başarılı biri olduğunu biliyordu. Tony’nin ortaya çıkardığı her bir bilgi gurur vericiydi, hatta bazısı mide bulandıracak kadar... İlk görüşmelerinde Tony, Claire için iyi davranmaya 239


Aleatha Romig

kararlıydı. Ne de olsa zeytin dalını nişanlısına uzatıyordu. Şükran Günü iyi geçmişti. Bayanlar, aralarında geçen gergin anları fark etmemiş gibiydi. Tony, Claire’in ablası Emily için John’a tahammül etmeye çalışıyordu. Tony, Claire’in ailesini görmek istediğini ve abla­ sıyla yalnızken bile kurallarına uyduğunu biliyordu. Sonuçta her özel görüşmenin kayıtlarını dinlemişti; New York’taki yemek sonrası arayı kapatma sohbetlerinden düğün öncesin­ de kıkırdayarak birlikte uyumalarına kadar... Claire ablasına bir kez bile bir şey ima etmemişti. Tony karısının böylesine itaatkâr olmasıyla son derece gurur duyuyordu. Düşüncelerinin yön değiştirmesine izin vererek Claire’in belki de malikâneden uzakta biraz zaman geçirmeyi hak ettiğine karar verdi. Bu olasılığı yeniden gözden geçirecekti. Şakaklarını ovarak John Vandersol’un geleceğini düşündü. İlk anlaşmazlıklarını Şükran Günü yemeğinden sonra yaşamış­ lardı. Evlilik sözleşmesiyle ilgiliydi. Tony, John’un yüzsüzlüğü karşısında hem eğlenmiş hem de şok olmuştu. Adam, Claire’i, Tony’nin otoritesine meydan okumaya ikna edebileceğini ger­ çekten düşünmüştü. Kendi kendine gülümseyen Tony, Claire’i çok iyi eğittiğini biliyordu. Yine de John’un yüzsüzlüğü Tony’yi son derece çileden çıkarmıştı. Sonra bir de John’un, Claire’i teslim etmediği düğün provası vardı. İşte, o anda Claire’in endişeli gözlerine bakan Tony, John Vandersol’un bunu ödeyeceğine karar vermişti. Bu küstah adam, sadece Tony’yi sinirlendirmekle kalmamış, Tony’nin müstakbel karısını da üzmüştü. John’un Claire’le olan bağı mazur görüle­ cek tek yanıydı. Kendi düğün provasında Claire’e huzursuzluk vererek John kendi ölüm fermanını imzalamıştı. 240


Tutku Oyunları

Tony’nin ilk planı dâhiceydi: John’a iş teklifi yapmak. John’un üstün hukuk yeteneklerinin farkına varan Tony, ona fa­ hiş bir miktarda para teklif ederek ve Claire’i memnun ederek ahlaki açıdan iyi bir şeyler yapıyormuş gibi görünüyordu. Her iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir durumdu. Rawlings Şirketler Grubu yetenekli başka bir avukatı daha kullanabilirdi, ama böylece John, Tony’nin parmağının ucunda olacaktı. Ancak John Vandersol, Tony’nin teklifini reddetmişti. Bu, Tony’yi çileden çıkaran bir hareketti. Bu olay iki hafta önce ger­ çekleşmişti, ancak birkaç saat öncesine kadar bunu Claire’e söy­ lememişti. Claire akıllıydı ve Tony, onun söylenmemiş şeyleri anlayaca­ ğından emindi: Ablasını şimdi ya da gelecekte görebilme olası­ lığı tehlikedeydi. Karısının ailesini düşünmek Tony’nin kanını kaynatıyordu; onlarla ilgili konuşmak Tony’yi öfkeden kudur­ tuyordu. Bu hisleri Claire etrafta değilken yaşaması karısı için gerçekten çok daha iyiydi. Tony kendisine bir içki koydu, belki uyumasınayardımcı olur­ du. Ofisinin içinde dolanarak karısını düşündü. Catherine’in söylediklerini düşündü. Tony’nin sıkıntısı karşısında Claire’in güçlü duruşunun, Claire’in gerçek yeteneğinin kanıtı olduğunu iddia etmişti. Gerçekten de Catherine’in ilişkileri konusunda cesaretlendirici olması, Tony’nin orijinal planın dışına çıkması­ na yardımcı olmuştu. Catherine, Claire’in yanında olduğu za­ manlarda Tony’de Nathaniel’in olumlu özelliklerini gördüğünü söylemişti. Nathaniel’e benzetilmek küçük bir iltifat değildi. Catherine’in, Claire’i onaylaması Tony için hâlâ çok önemliydi. Tony, Claire’in malikânede kalmasını bu yüzden istiyordu. Catherine’in kanatları altında güvendeydi. Rawlings Şirketler 241


Aleatha Romig

Grubu, Sophia ve John Vandersol ile uğraşırken bir de Claire için endişelenmek istemiyordu. Bayan Rawlings olarak görevi yeni başlamıştı ve gerçekten de birçok durumda çok iyi iş çıkar­ mıştı, ancak yeni unvanının önemini unuttuğu birkaç durum da olmuştu. Tony günlerini karısının davranışlarının kendisini na­ sıl etkileyeceğinden endişelenerek geçirmek istemiyordu. Claire kendisinin bir eş ya da partner olmadığını söylemişti. Bu doğru değildi. Tony, onun her ikisini de olmasını istiyordu, fakat Anthony Rawlings hâkimiyetini asla paylaşmazdı. Onun yüzdesi her zaman daha fazla olurdu, bu nedenle Claire’in sı­ kılmış olmasının bir önemi yoktu. Eğer Tony onun malikânede kalmasını istiyorsa kalacağı yer de orasıydı.

242


Yirminci Bölüm Tüm değişimler, en çok özlenenler bile melankoliktir. Ardımızda bıraktıklarımız bizim parçamızdır, bir başka hayata geçmeden önce bu hayatta ölmemiz gerekir. -Anatole France ayan Nichols, Palo Altoya varmak üzereyiz.” Grace’in - U s e s i uçağın motor gürültüsünden sıyrılarak Claire’in rüyasına sızdı. “Bayan Nichols, lütfen koltuğunuzu dik konuma getirin.” Claire gözlerini açtı ve Tony’nin özel uçağının içinde duran güzel yardımcı pilotu gördü. Tüm uçuş boyunca uyuduğunu fark eden Claire söyleneni yavaşça yaptı. Koltuğunu dik konu­ ma getirecek gerekli düğmelere basarken Grace’e başını salladı. Doğruydu, ticari uçaklardaki hiçbir koltuk Claire’in son dört saat içinde yaşadığı rahadığı ve huzuru sağlayamazdı. Uykusu açılırken acıkmış olduğunu fark etti. Öğleden son­ ranın erken saatlerinde en sevdiği yemeklerin tadını çıkarmıştı: Izgara somon, kuşkonmaz, salata ve tatlı patates. Tony bu lez­ zetli mönünün hazırlanmasını istemediğini söylemişti ve ikisi de Catherine’den şüphelenmişti. Bununla birlikte Claire saatini Pasifik saatine göre ayarlarken yemeğin üzerinden beş saat geç­ miş olduğunu fark etti. Geleceği hakkında düşünürken mide­ sindeki düğümün açlıkla mı, Harry’yle yapacağı konuşmayla mı


Aleatha Romig

yoksa cuma sabahı gerçekleştireceği seyahatle mi ilgili olduğunu merak etti. Harry ile konuşmak, ona karşı dürüst olmak ve neler düşün­ düğünü açıklamak istiyordu. Ama bu planıyla ilgili bir sorun vardı; Claire de ne düşündüğünü bilmiyordu. Harry dürüstlüğü hak ediyordu, ama Claire bunun nelere yol açacağından emin değildi. Harry yi kandırmayı asla istememişti. Ondan hoşlanı­ yordu. Belki de kimse inanmayacaktı, ama yakın zamana kadar Tony’yi hayatına geri almayı düşüneceğini bile sanmıyordu. Şimdi bile ilişkilerinin bir oyundan mı, yoksa gerçek duygular­ dan mı ibaret olduğunu bilmiyordu. Tony, onu Iowa’daki hapishane hücresine bıraktığından beri ilişkilerinin tarihe gömüldüğünü düşünmüştü. Eğer öyle düşün­ müyor olsaydı Meredith Banks ile oturup hayatının en korkunç zamanlarını anlatarak saatler harcar mıydı? Tony’nin ailesinin geçmişini araştırır mıydı? Hayır. Hayır, yapmazdı. Ve galada tehdit edildiği zaman gerçekten de Tony ile uzlaş­ mak gibi bir niyeti yoktu. Her şey bir oyundu, ama Claire itiraf etmek zorundaydı, duyguların parladığı bazı anlar davardı. On­ ları görmezden gelmeye çalışmıştı. Ne yazık ki basın görmezden gelmemişti. Harry bazı fotoğraflar konusunda haklıydı, Claire pek de başarılı bir oyuncu değildi. Gözlerindeki bakış sahte ola­ mazdı. Yine de bu Tony’yle yeniden bir araya gelmek istediği anlamına gelmiyordu. Eh, ta ki... küçük mavi artı işareti ve kalbi atan küçük siyah nokta görünene kadar. Eğer Claire bir şekilde Tony’nin hatalarını görmezden gele­ bilse ve sonsuz aşkını ilan eden adamın ruhuna bakabilse içinde­ ki iyiyi görebilirdi. Catherine’in neyi görmesini istediğini bili­ yordu: Tony çabalıyordu. 244


Tutku Oyunları

Uçak inişe geçerken Claire, düğün portresinin hissettirdik­ leriyle mücadele etti. Tony her gece şöminesinin üzerindeki tablosuna bakarken onu terk etmiş ve bir hapishane hücresinde gece gündüz yalnız başına kalmasını sağlamıştı. Bu hiç mantıklı değildi ve Claire tabloyu fark ettiğinde Tony şaşırmış gibi gö­ rünmüştü, belli ki tablonun varlığına son derece alışkındı. Claire, Tony ve Catherine’in ne anlatmaya çalıştığını anla­ maya çabaladı. Tony, onu kendisinden korumak için gerekeni yaptığını söylemişti. Catherine, Tony’nin iki ayrı söz verdiğini açıklamıştı; birini yerine getirirken diğerini de bir şekilde yerine getirdiğini söylemişti. Acaba bahsettiği boşluk bu muydu? San Francisco’daki galadan sonra Tony, ailelerinin ve arkadaşlarının önünde, onu sonsuza kadar seveceğine dair verdiği sözü, Claire’e hatırlatmıştı. Claire onun verdiği diğer sözün içeriğini ve kime verildiğini öğrenmeliydi. Büyükbabasına mı vermişti, yoksa maviHonda’sı olan kadına mı? Claire gözlerini kapattı ve Brent’in verdiği son bilgileri düşündü: Burke, menkul kıymetler memurunun soyadıydı. Tony’nin aynı şeyleri bir başkasına da yapıyor olması mümkün olabilir miydi? Claire tek bir şeyden emindi: Odasında başka hiç kimse yoktu. Bu birlikteliğe bir şans vermeyi kendisine ve çocuklarına borçlu değil miydi ? Tum bunları Harry’ye nasıl açıklayabilirdi ? Harry, Tony’nin geçmişteki davranışlarıyla ilgili gerçekleri bili­ yordu. Galanın gerçekleştiği gece Harry çok kızgındı ve yara­ layıcı birçok şey söylemişti. Bununla birlikte onun ilk başlarda kendisine davrandığı şekilde başkasına da davranacağından şüp­ heliydi. Kendi isteğiyle Harry yerine Tony yi seçtiğini başkaları­ nın anlamasını nasıl sağlayabilirdi ? 245


Aleatha Romig

Uçak pist üzerinde durunca ayağa kalktı. Harry’yle yapacak­ ları konuşma yüzünden midesi düğümlenmişti. Aniden bu hafta neler olacağını hatırladı: John ve Emily yarın geliyordu. Eğer Harry ile yapacağı konuşma böylesine zor geliyorsa ailesiyle ko­ nuşması imkânsızdı. Başı dönen Claire tekrar koltuğa oturdu ve gözlerini kapattı. “Bayan Nichols, iyi misiniz ? Çok solgun görünüyorsunuz.” Claire, Grace’in endişeli yüzüne baktı. “Sanırım çok hızlı ayağa kalktım.” “Evet efendim. Birkaç dakika içinde bavulunuzu size getire­ ceğiz.” “Teşekkür ederim,” dedi Claire kapı açılmaya başlarken. Oturmaya devam ederek temiz havayı içine çekti ve iPhone’unu normal konuma getirdi. Telefonuna hemen bildirim mesajları gelmeye başladı; üç tane mesajı vardı. İlki Tony’dendi ve uçak Iowa’dan çıkar çıkmaz gelmişti: “AH, AMA A Y RIN TILI BİR ŞEK İLD E ANLATM ANI ÇOK İSTER D İM !” Claire’in yanaklarındaki renk anında geri geldi. İkinci mesaj sadece birkaç dakika önce gelmişti: “BE N GELDİM ? Harry’dendi. Üçüncü mesaj da Harry’nin mesajının hemen ardından gel­ mişti: “İNİYOR OLM ALISIN, SAĞ SA LİM VARDIĞINDA LÜ T FEN HABER VER.” Bu da Tony’dendi. Temiz hava uçağın içini doldururken Claire hemen üçüncü mesaja cevap yazdı: “ŞİM D İ İNDİM . HER ŞEY İÇ İN TEKRAR TEŞEK­ KÜRLER. TÜM YOLCULUK BOYUNCA UYUMUŞUM. 246


Tutku Oyunları

TÜM O DÖ NÜŞÜM LÜ HAVA OLM ADAN YOLCULUK ÇOK R A H A TTI!” Gülümseyerek GÖNDER tuşuna bastı. Uçağın kapısının önünde dururken California rüzgârı Claire’i ferahlattı. Etrafına bakarken hangarlardan birinin ya­ nında duran Harry’yi gördü. Rüzgârda dalgalanan sarı saçla­ rını hemen tanıdı. Gözleri o sarı saçlardan, soluk kot pantolo­ nunun ince beline sokulmuş olan dar tişörtüne kaydı. Claire, Courtney’ye Harry’yi nasıl anlattığını hatırladı. Onu, Tony’nin tam zıttı olarak tarif etmişti. Bu çok doğruydu, ama bir açıdan da değildi. Her ikisi de inanılmaz derecede başarılı ve güçlü adamlardı. Eğer Claire bir şekilde Harry’yi suçlayabilseydi bu akşamki konuşma çok daha kolay olurdu, ancak bunların hiçbi­ rinin Harry’nin suçu olmadığını biliyordu. Claire, Harry’ye bakıp gülümsedi ve Harry de başını salla­ yarak merdivenlerden inmeye başlayan Claire’e doğru ilerledi.

Büyük maun masasının arkasında oturan Tony, bilgisayarında­ ki belgeleri okumak için boşu boşuna uğraşıyordu. Kelimeler aklına giriyor ve daha o anlamlarını çözemeden kayboluyordu. Ekranının köşesindeki saate baktı. Sonunda sağ tarafında duran iPhone’u çalmaya ve titremeye başladı. Aceleyle ekranı kaydırdı. Bir Kısa Mesaj: “ŞİM D İ İND İM . H ER ŞEY İÇ İN TEKRAR TE­ ŞEKKÜ RLER. TÜM YOLCULUK BOYUNCA UYU­ M UŞUM . TÜM O DÖ NÜŞÜM LÜ HAVA OLMA­ D A N YOLCULUK ÇOK R A H A TTI!” 247


Aleatha Romig

Claire’in arsızlığı karşısında gülümsedi. Dönüşüm­ lü hava olayı belki de biraz abartıydı, ama hiç şüphesiz Claire’in, California’da olmasındansa, Iowa’da olmasını ter­ cih ederdi. Yine de bu hafta ilerleme kaydetmişlerdi. İkisi de bunu biliyordu. Telefonu tekrar çaldı ve titredi. Bir Kısa Mesaj: “BAYAN N İCH O LS’ÜN UÇAĞI ŞİM D İ İNDÎ. BAY BALDW IN BEKLİYORDU VE BAVULLAR ONUN ARABASININ BAGAJINA

KONULDU.

TAKİP EDECEĞİM .” Tony’nin ensesindeki kaslar gerildi. Havaalanından alınmak bir randevu sayılır mıydı? Tony sayılmayacağına dair kendini ikna etmeye çalıştı. Ayrıca Claire’in bir yabancıyla birlikte taksi­ de olmasını mı tercih ederdi? Birlikte dört gün geçirmişlerdi, üç farklı yerde sevişmişlerdi ve bir bebekleri olacaktı. Bu bahaneler zihnine dolarken sıktığı çenesi ve gerdiği omuzları damarlarında dolaşan kıskançlığı gözler önüne seriyordu. Phillip Roach’a cevap yazdı: “GÖZÜNÜN ÖNÜNDEN AYIRMA. EV E GİDER­ K EN DURACAK OLURLARSA HABER VER. FO ­ TOĞRAF N ERED E?” ikinci mesajını da Claire’e yazdı: “A NLAŞM AM IZ BAŞKA BİRİY LE DIŞARIDA GÖRÜNM ENİ YASAKLIYOR! BU N U AÇIKÇA BE­ LİR TTİĞ İM İ SAN M IŞTIM ! BİR ANLAŞMAYA VAR­ M IŞT IK !” 248


Tutku Oyunları

Mesajlarda ünlem işaretleri genelde bu kadar çok kullanıl­ mazdı. Tony tereddüt etti. Silme tuşuna bastı ve yeni bir mesaj yazdı: “HAVAYI BEĞEN M EN E SEVİNDİM . AN LA Ş­ M AM IZI UNUTMA. EV E G EÇTİĞ İN ZAM AN ARA.” Kendisine hâkim olması çok zordu, ama hiç çaba harcama­ dan Claire’i geri kazanamayacağını biliyordu. Kahrolası medya onu Bay Baldwin’le görürse bayram ederdi ama Tony, Claire’e yapmasını söylediği şeyi yapması gerektiğini kendisine hatırlat­ tı: Güven. Derin bir soluk vererek çabaladı. Çok zordu, özellikle de daha önce hiç yapmamışsanız. Zil sesi ve titreşim bir mesaj daha geldiğini haber verdi: “FO TO ĞRAF E-POSTA A D R E SİN İZ E GÖN­ D ER İLM İŞT İ. EĞ ER A LM A D IY SA N IZ HABER VERİN.” Kahretsin, Tony satın almayla ilgili belgeleri okuyordu ve e-postasını kontrol etmeyi unutmuştu. Ekranları değiştirdi. Phillip Roach’tan gelen e-posta ekiyle birlikte duruyordu. Ekte­ ki fotoğrafı açan Tony kalitesinin düşük olduğunu gördü; belli ki birçok kez büyütülmüştü. Daha net bir görüntü elde etmeyi umarak ekrandan biraz uzaklaşmak için ayaklarıyla halıdan güç alıp koltuğunu geriye itti. Neredeyse hiç saçı olmayan bir adam gördü. Yaşlı ve kel miydi, yoksa genç ve kafasını mı kazıtmıştı? Biraz daha yakından bakan Tony adamın yaşlı olduğunu tahmin etti. Normalde isimler ve yüzler konusunda harikaydı. Adamda tanıdık bir şeyler vardı, ama Tony nedenini çıkaramadı. Belki de 249


Aleatha Romig

adamı görmesinin üzerinden çok zaman geçmişti ya da televiz­ yon veya haberlerde görmüştü. Ne olursa olsun, adamın tanıdık gelmesi bile Tony’yi rahatsız etmeye yetmişti. Neden tanıdığı biri Claire’in bilgisayarını çalsındı ki? Telefonuna iki mesaj daha geldi. İlki Claire’dendi: “UNUTMAM. SONRA ARAYACAĞIM.” Tony soluğunu bıraktı. Başka bir uçak bulup Claire’in peşinden gitmemek için her bir hücresiyle kendisine hâkim olması gerekti. İkinci mesaj Phillip Roach’tandı: “E-POSTAYI A LD IN IZ M I? TEKRAR GÖNDE­ REBİLİRİM .”

Bir pazar akşamına göre, Palo Alto’daki trafik gayet güzel akı­ yordu. Ancak Harry’nin Mustang’i içinde açığa vurulmamış gerginlik yüzünden zoraki sohbet ediyorlardı. “Düğün nasıldı?” diye sordu Harry. Claire ona Caleb, Julia, Courtney ve Brent’i ve onlarla açık açık konuşabilmenin ne kadar güzel olduğunu anlattı. Yaklaşan tartışmadan kaçınarak birçok şey hakkında durmadan konuştu. Gerginlik azalmaya başlarken Harry, “Bir şeyler yemek ister misin?” diye sordu. Claire bir süre düşündü. Karnı açtı. Ancak Tony’nin anlaş­ malarım hatırlatışı aklına geldi. Bu, Harry ile yapacağı konuş­ madan çok daha korkutucuydu. “Sanırım eve bir şeyler sipariş edeceğim,” dedi dört katlı binaya yaklaşırlarken. “Göz önünde olmamalıyız ve konuşmamız gerek.” 250


Tutku Oyunları

Harry şüpheli gözlerle Claire e baktı. “Konuşmak mı?” Claire bir o f çekti. “Ah, hadi ama... Kibarca sorduğun soru­ lardan daha fazlası var. Neler olduğuyla ilgili dürüst olmamız gerektiğini düşünüyorum.” “Öyle olduğumuzu sanıyordum.” Claire içini çekti. “Lütfen, sana birkaç şey anlatmam gerek.” “Belki de onları duymak istemiyorumdur.” Harry güvenlik görevlisine el salladı ve arabayı binanın altındaki garaja park etti. “Hey, senin yerinde bir minibüs duruyor.” Harry kendisi için ayrılmış yere park ederken fark etmişti. “O minibüsü daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Güvenliği arayabilirim...” Harry bir an tereddüt etti. “Ya da belki de sen aramalısın ve aracı oradan kaldırtmalısın.” Aptal minibüs Claire’in umurunda değildi. Yarına kadar ara­ basını zaten alamayacaktı. “Eğer yarın sabah da burada olursa ararım. Muhtemelen kurallardan haberi olmayan bir misafirdir.” Harry’nin açık mavi gözlerine baktı. “Lütfen, bir şeyler sipariş edip konuşabilir miyiz?” “Olur, tamam.” Harry arabadan indi ve bavulları çıkarmaya başladı. “Senin evine mi, yoksa bana mı?” Harry büyük bavulu alırken Claire de küçük çantayı aldı. Asansöre bindikten sonra, “Seninkine ne dersin?” diye sordu. Eğer durumlar çok garipleşirse kalkıp gitmesi çok daha kolay olurdu. “Çantalarımı bırakıp üstümü değiştireceğim. Sonra da sana gelirim.” “Unutma, odan berbat durumda.” Claire unutmuştu. Kafasının içinde koşuşturan birçok şey vardı. “Ah, evet, hızlıca bir göz atarım ve kaybolan başka bir şey varsa haber veririm.” 251


Aleatha. Romig

Harry, Claire’i evinin kapısına kadar geçirdi ve büyük bavulu bıraktı. “Odanı kendi başına görebileceğinden emin misin?” Claire omuzlarını silkti. “Evet, ben iyiyim. Neden sen bir şeyler sipariş etmiyorsun?” Kapısının kilidini açarken bir süre düşündü. “Ama suşi olmasın, tamam mı ?” Başını yana eğen Harry mavi gözlerini, inanılmaz derece­ de uzun alt kirpiklerinin yanaklarına değmesine neden olacak kadar kıstı. “Ama sen suşi seversin.” Claire burnunu kıvırınca Harry, “Çin yemeğine ne dersin?” diye sordu. Claire başını salladı. “Çin yemeği harika olur. Bol pirinçli,” diye ekledi gülümseyerek.

Claire’in apartmanının karşısındaki sokakta park edilmiş olan gri Camrysi’nin içindeki Phil, dördüncü kattaki pencerelerde ışıkların yanmasını izledi. Bilgisayarını açarken bir mesaj yazdı: “BAYAN N İCH O LS EVE VARDI. YOLDA DUR­ M A D ILA R” Phil bilgisayarını kontrol etti. Eğer Bayan Nichols un ya da Bay Baldwin’in dairesinin kapısı açılırsa sensörler haber verecek­ ti. Bunlar yeniydi. Ama bir sorun olmalıydı. Evet, Claire’in kapısı yeni açılmıştı, dakikalar sonra da Bay Baldwin’in kapısı açılmıştı, ancak Bayan Claire’in kapısı yirmi dakika önce de açılmış gibi görünüyordu. Pencerelere doğru bakan Phil’in kalbi hızlandı. Telefonunu aldı, Bay Rawlings ilk çalışta açtı. “Şimdi sensörleri kontrol ettim...” Sokağın karşısına koşan Phil’in sesi nefes nefese çıkıyordu. “Ba­ yan Claire evinde ve dairenin kapısı yirmi dakika önce açılmış.” 252


Tutku Oyunlun

Bay Rawlings’in bağıran sesini görmezden gelen Phillip, ace­ leyle binaya girdi ve güvenliğin masasına yaklaştı. “Kısa bir süre önce daire 4A’ya giren oldu mu?” Güvelik görevlisi şüpheli göz­ lerle Phil e baktı. Phil biraz daha yüksek sesle tekrarladı. “Geçen hafta o daireye hırsız girmişti, oraya çıkan birisi oldu mu?” Phil telefondan bağırmaya devam eden Bay Rawlings’in sesini hâlâ duyabiliyordu. “Evet, bir teslimat vardı. Adamın gerekli belgeleri tamdı.” Phil, Bay Rawlings’e göndermiş olduğu fotoğrafı çıkardı. “Adam bu muydu?” Güvenlik görevlisi fotoğrafa baktı. “Bilmiyorum. Adamda belgeler vardı. Evet, belki. Adam keldi.” Telefonundan bağıran sese karşılık sesini yükselten Phil, “91 l ’i ara ve beni hemen yukarıya çıkar!” diye bağırdı.

Tony her şeyi duyabilse de hiçbir şey yapamıyordu. Dört katı çık­ mak ne kadar sürerdi? Phillip Roach ile olan görüşmesini sonlandırdı ve telefon rehberinde gezinerek Harrison Baldwin’in numa­ rasını buldu. ARA tuşuna bastı.

Claire bavullarını antreye çekti. Odasının berbat bir halde ol­ duğunu unutmuştu. Belki de Tony’nin bu durumla hiçbir ilgisi yoktu. Eğer durum buysa o esnada şehir dışında olduğuna mem­ nundu. Aniden Amber’ın evde olmasını diledi. Işıkları açarak mutfağa doğru ilerledi. Harry’nin yemek siparişi verecek olmasına rağmen, harap olmuş odasıyla ve 253


Aleatha Romig

yapacakları konuşmayla yüzleşmeden önce küçük bir atıştır­ manın sinirlerinin yatışmasına yardımcı olabileceğini düşündü. Avizelerin oturma odasını aydınlatmasını ve geniş pencerelerin dışındaki dünyayı karartmasını seyretti. Hangisi ilk önce olmuştu; ayak seslerini mi duymuştu, yoksa varlığını mı hissetmişti ? Arkasını dönen Claire’in kalbi hızlan­ dı. Adamı hemen tanıdı: Patrick Chester, Santa Monica’daki komşu. Korkusunu saklamaya çalışarak sahte bir öfkeyle, “Evim­ de ne arıyorsun?” diye sordu. Patrick, Claire’e doğru yürüdü, yüzündeki gülümseme geniş­ lerken boncuk gibi gözleri kısıldı. Claire sorusunu tekrarladı. “Evimde ne arıyorsun? Çık dışarı!” Patrick ilerlemeye devam etti. Claire pencerelere doğru ge­ riledi ve bir kaçış yolu aradı. Eğer mutfağa doğru koşarsa tekrar kapının önüne gelip ondan önce çıkabilir miydi? “Anton’un kızı olduğunu düşünmemi sağladın.” Patrick kah­ kaha attı. Bu tehditkâr ses Claire’in ensesindeki tüyleri diken diken etti. “Onun kızı değilsin...” Ağzından çıkan her kelimeyle Patrick’in sesi yükseliyordu. “Tabii Yaşlı ve Zengin Babacıkları baştan çıkaran fahişelere o şekilde hitap edilmiyorsa!” Aralarındaki mesafe daralırken Claire arkasındaki cama yas­ landı. “Sana hiçbir zaman kızı...” Birdenbire Patrick’in eli büyük bir güçle Claire’in yanağı­ na çarparak kadının yana devrilmesine neden oldu. Claire yere devrilmeden önce zorlukla pencereye tutundu. Patrick, Claire’i saçından yakaladı ve tekrar ayakları üzerine kaldırdı. Saç derisi acı içinde yanarken feryat eden Claire’in gözleri yaşlarla doldu. “Kapa çeneni!” diye bağırdı Patrick. Kokuşmuş nefesi Claire’in midesini bulandırdı. 254


Tutku Oyunları

O anda bir tek bebeğini düşündü. “Lütfen, ne istersen alabi­ lirsin. Sadece canımı yakma.” “Sana çeneni kapatmanı söyledim!” Patrick, Claire’in saçla­ rını bırakarak bir tokat daha attı ve yere düşmesine izin verdi. Claire’in kafası önce pencerenin pervazına, ardından da parke zemine çarptı. Kendisini ve bebeğini korumaya çalışarak dizleri­ ni karnına çekti. Patrick’in tekmesi kaburgalarına isabet edince ciğerlerindeki tüm hava boşaldı. Nefes almaya çalışırken adamın sesini duydu. “Sen benim­ le geliyorsun. Hak ettiğim her şeyi alacağım...” Yumruğunu Claire’in saçlarına geçirerek kadını ayağa çekti. Claire acıyı yok etmek için hareket etmeye çalıştı. Patrick bedenini yerde sürük­ lemeye devam etti. Uzaklardan Harry’nin bağıran sesini duyar­ ken oda gitgide kararmaya başladı. Başındaki ve göğsündeki sancı yoğunlaştı. Sonra bir gürültü duydu ve her şey yavaş yavaş yok oldu.

255



Yirmi Birinci Bölüm Umarım çok çirkinleşmemişsindir. Çokyara izi biriktirdin. Minnettar ol. Yara izlerimiz bize geçmişin gerçek olduğunu hatırlatan bir güçtür. —Kızıl Ejder

B

ilinci yavaş yavaş yerine geldi, başındaki zonklamayı ve yan tarafındaki şiddetli ağrıyı hissetti. Hissettikleri yoğunla­

şırken mide bulantısı da şiddetlendi. Claire nerede olduğunu hatırlayamıyordu. Bu çok yanlıştı. Etrafını görmek isteyerek gözlerini açmaya çalıştı. Canı neden bu kadar çok yanıyordu? Neden gözlerini açamıyordu? Paniklemek, mide bulantısını güçlendirdi. Mide bulantısının artmasıyla ağrılarının da artaca­ ğını içgüdüsel olarak biliyordu, nefes almaya ve kendini acıdan uzaklaştırmaya çalıştı. Karanlığın ötesinde sesler duydu. Kafası karıştı; bip bip... Bu bip sesleri de neydi? Zihnindeki sis kaybolurken bip sesleri biraz daha yükseldi ve kaynaklan belli oldu; monitörlerden gelen sesleri duyuyor­ du. Kolunda da garip bir his vardı. Claire koluna dokunmaya çalıştı, ama eli kımıldamadı. Neden bedeni düşüncelerine tepki vermiyordu? Sesler... Sesleri duymak için kulak kabarttı. Tony miydi? Ah, Tony’yi istiyordu. Peki, ya bebekleri ? Hayır, Tony’nin sesi değil­ di. Harry’nin sesiydi. Bedeni kımıldamıyordu ama yine de kapa­ lı gözlerinden akan yaşları hissetti.


Aleatha Romig

Kolundaki o his... Claire hatırlıyordu. Bunu daha önce de yaşamıştı ama ne zaman? Başındaki ağrı odaklanmasını zorlaş­ tırıyordu. “Daha ne kadar baygın kalacak?” Harry’nin endişeli sesi, Claire’i düşüncelerinden uzaklaştırarak içinin karmakarışık his­ lerle dolmasına neden oldu. “Bu ona kalmış. Vücudu bildiği tek şekilde yaralarla müca­ dele ediyor. Enerjisini, yaralarını iyileştirmek için harcıyor. Ne zaman isterse o zaman uyanacaktır. Bu arada biz de onu gözlem­ lemeye devam edeceğiz.” “Hamileydi demiştiniz.” Claire’in yüreği sızladı. Harry,geçmiş zaman mı kullanmıştı? “Bay Baldwin, Bayan Nichols hamile. Bebek güçlü ve sağlık­ lı... Bayan Nichols artık iki kişi için savaşıyor.” Claire başka ne konuştuklarından emin değildi. Önemli olan tek şey, bebeklerinin sağlıklı olmasıydı. Bedeninin acı çekmedi­ ği o huzurlu yere tekrar sürüklendi.

Bip sesleri rüyalarında bile devam ediyordu. Yavaşça yan tarafına dönerken kolunda hissettiği gerginlik arttı. Claire bu hissi ne zaman yaşamış olduğunu aniden hatırladı. Kazadan sonraydı! Gözkapaklarını açmaya yoğunlaştı. Yavaşça itaat ettiler. Do­ lapların altında yanan floresan ışıkları odayı aydınlatıyordu. Dirseğinin içindeki boruları gördü. Haklıydı; kazadan sonra hissettiği şeyle aynıydı. Gözleri etrafına odaklanmaya çalışırken, yatağın ayakucuna yaslanmış olan altın rengi saçları gördü. Bir sandalye üzerinde uyuyor olmasına rağmen elini Claire’in baca­ ğına koymuş olan Harry başını yatağa yaslamıştı. Claire onunla 258


Tutku Oyunları

havaalanında buluştuğunu hatırlıyordu; konuşacaklardı. Claire evine girmişti ve sonra... Gerisi bulanıktı. Claire gözlerini ka­ pattı: Patrick Chester. Başka bir şey hatırlayamıyordu. Konuşmak için mücadele etti. “Harry?” Harry kımıldamadı. “Harry?” Harry başım kaldırarak açık mavi, yorgun gözleriyle Claire’in yüzüne baktı. “Ah, Claire, uyanıksın.” Claire’in elini yakalayarak yanına doğru yürüdü. “Diğer herkese haber vermem gerek.” Claire kulak tırmalayıcı bir sesle, “Diğer herkes ?” diye sordu. “Amber, Emily, John ve Keaton, dışarıda bir yerdeler.” Claire’in kalbi acıdı. Tony neredeydi? Belki de incindiğini bilmiyordu. Elbette biliyordu! Neredeydi? “H... Harry.” Ağzı kupkuru olduğu için kelimeleri oluştura­ bilmek çok zordu. “Ne oldu?” Harry, Claire’in elini tuttu ve eklem yerlerini öptü. “Claire, çok özür dilerim.” Claire’in başı dönüyordu. “Neden özür diliyorsun? Biraz su alabilir miyim lütfen?” Harry yakınlarda duran strafor bardağa uzandı. Pipetle suyu yudumlayan Claire, boğazını nemlendiren serinliğin tadını çı­ kardı. Deneyimleri, ona çok fazla içmemesini söylüyordu. Soru­ sunu tekrar sormaya çalıştı. “Ne oldu?” “Uyanık olduğunu herkese haber verdikten sonra konuşalım, olur mu?” Claire başını salladı. Acele etmeye gerek yoktu, bebe­ ğinin iyi olduğunu söylediklerini hatırlıyordu. Harry, hemşire çağırma düğmesine bastı. Açık yeşil önlük­ lü bir kadın içeriye girip, Claire’in değerlerini kontrol etti ve doktorun muayenesinden sonra daha fazla bilgi alacaklarına söz 259


Aleatha Romig

verdi. Claire bebeği sormak istiyordu, ancak Harry yanında ol­ duğu için tereddüt ediyordu. Dr. Sizemore içeri girince Harry’den odadan çıkmasını iste­ di. Harry, Claire’in alnını öptü ve koridora çıktı. Claire kapalı kapının ardında Harry’yi sorgulayan Amber, Emily ve John’un kısık seslerini duydu. “Dr. Sizemore, neler olduğunu bilmiyorum, ama lütfen söy­ leyin, bebeğim iyi mi ?” “Evet Bayan Nichols. Bebeğinizin sağlık durumunun iyi ol­ duğunu Bay Baldwin’le de paylaşmıştım.” “Bay Baldwin mi ?” diye sordu Claire kafası karışmış bir şe­ kilde. “Evet, kendisi ikinizin...” Doktorun yüzü soldu. “Yapma­ mam gerektiğini biliyordum, ama sanırım... Ben şey sandım. Bayan Nichols, özür dilerim.” Claire gözyaşlarına hâkim olamadı. Ah, aman Tanrım! Harry hamile olduğumu biliyor ve bebeğin kendisinden olduğunu sanıyor! Bu düşünceler zihnine öyle hızlı üşüştü ki başı döndü. “Başım ağrıyor, doktor.” “Bayan Nichols, başınızı çok sert bir şekilde çarpmışsınız. Herhangi bir sarsıntı belirtisi göstermiyorsunuz, ancak MR sonuçları daha önce beyin sarsıntısı geçirmiş olduğunuzu gös­ teriyor.” Claire başını salladı. Kazanın ardından, Dr. Leonard’ın söy­ lediği buydu. “Evet, geçirdim. Bu, bir süre önceydi. Şimdi bir önemi var mı?” “Eh, evet. Önceki yaralanmalar sonucunda beyninizde mey­ dana gelen herhangi bir hasar önemlidir. Ayrıca kaburgalarınız­ da da zedelenmeler var. Kırılmamış oldukları için çok şanslısınız. 260


Tutku Oyunları

Ancak geçmişte kırılmış olduklarının kanıtını da gördüm. Bayan Nichols, geçmişte bir araba kazası mı geçirdiniz?” Claire derin bir nefes aldı, bu hareket yan tarafının acımasına neden oldu. “2010 yılında bir kaza geçirdim. Bunlardan herhan­ gi biri bebeğimi etkileyecek mi ?” “Hayır, bebeğinize zarar vermeyecek bir ağrı kesici kullanı­ yoruz. Biraz dinlenmenizi istiyorum. Sizi muhtemelen yarın ya da perşembe günü taburcu edebiliriz.” Claire sersemledi. “Perşembe mi? Hangi gündeyiz?” “Bugün salı. Yaklaşık otuz saattir baygındınız.” Otuz saat, Tony neden burada değildi ? Claire bebeği sağlıklı olduğu için ne kadar mutluysa, Tony yanında olmadığı için de o kadar üzgündü. “Bay Baldwin’i içeri gönderir misiniz, lütfen?” “Tabii, ama dışarıda sizi bekleyen bir sürü insan var. Sizi gör­ meleri için hepsini göndermemi ister misiniz ?” “Harry burada olduklarını söylemişti.” Claire sesinin mudu çıkması konusunda başarısız oldu. Dr. Sizemore, Claire’in elini sıktı. “Harika bir destek kuvve­ tiniz var. Sırrınızı söylediğim için çok üzgünüm, ama herkes çok mutlu oldu.” Kalbindeki ağrıya rağmen Claire gülümsemeye çalıştı. “Te­ şekkürler doktor. Sadece Bay Baldwin lütfen.” Dr. Sizemore, Claire’in odasından çıktı. Sadece dakikalar sonra ahşap kapının aralığından Harry’nin açık mavi gözleri gö­ ründü. “İçeri gelebilir miyim?” diye sordu çekingen bir tavırla. Claire gözyaşları arasında başını salladı. “Harry, Chester beni incitirken senin sesini duyduğumu hatırlıyorum. Lütfen neler olduğunu anlat.” Harry, Claire’in yatağının kenarına oturdu, elini tuttu ve 261


Aleatha Romig

nefes alıp verdi. Sonra pazar akşamı gerçekleşen olayları sırasıyla anlattı. “Seni kapının önünde bıraktım. Ah, Claire, içeri seninle birlikte girmediğim için gerçekten çok üzgünüm.” Claire, Harry’nin koluna dokundu. “O sıralarda benden pek de memnun olmadığını hatırlıyorum. Sorun değil.” “Kendi evime gittim ve Çin restoranının numarasını arama­ ya başladım, sonra telefonum çalmaya başladı. Gizli bir numa­ raydı. Bunu söyleyeceğim için üzgünüm ama ilk aramayı reddet­ tim. Ama ikinci kez aradığı zaman pes ettim...” “Evet?” “Arayan eski koçandı ve ben de pek dost canlısı bir havamda değildim. Öyle hızlı konuşuyordu ki ne dediğini anlayabilmekte çok zorlandım. Kısacası evinde birisi olduğunu biliyordu ve en kısa zamanda senin yanına gitmemi istiyordu. Dürüst olmam gerekirse, ilk başta bir tuzak olduğunu düşündüm. Yani ben tam oradaydım ve o da ülkenin diğer uçundaydı. Senin evinde neler olduğunu nereden bilebilirdi ki ?” Harry durakladı. “Kabul et­ meliyim...” dedi Harry sırıtarak. “Anthony Rawlings bazen çok ikna edici olabiliyor. Gerçekten de anahtarımı kullanıp evine girerken seni odandaki eşyaları kontrol ederken bulmayı bekli­ yordum.” Harry başını salladı. “Teşekkür ederim Harry. Sanırım hayatımı kurtardın. Bay Chester bir şey söyledi, beni alıp...” “Senin park yerinde duran onun minibüsüydü. Onu hatırlı­ yor musun?” Claire başını salladı. Bu hareket odağını kaybetmesine neden oldu. Gözlerini kapadı, başını geriye yasladı ve dünyanın sabit durmasını sağlamaya çalıştı. “Minibüsün içinde hazırda duran bir not ve malzemeler 262


Tutku Oyunları

vardı. Claire, adam seni kaçırmayı ve Bay Rawlings’ten fidye almayı planlıyordu. Daha çok para istiyordu.” Claire dünyanın başına yıkıldığını hissetti. Neredeyse kaçı­ rılacaktı! “Claire ?” Harry’nin sorgulayan sesi Claire’i yeryüzünde tut­ tu. “Neden bana söylemedin?” Claire kendisine bakan yumuşak mavi gözlere baktı. “Çok üzgünüm. Konuşmamız gerektiğini anlatmaya çalış­ mıştın. Tam bir ahmak gibi davrandım. Sürekli aynı şeyi söy­ lüyorum, ama gerçekten üzgün olduğumu bilmeni istiyorum!” “Patrick Chester’a ne oldu?” “Kapıyı açmaya başladığımda oturma odasındaki gürültüyü duydum. Sen yerdeydin ve o da...” Claire, Harry’nin yüzündeki acıyı gördü. Elini çevirdi ve Harry’nin elini sıktı. “Seni saçından tutmuş, sürüklüyordu.” Harry derin bir nefes daha aldı. “Ona bağırdım ve aynı anda binanın güvenliği ve Phil, biliyorsun işte, şu korumam dediğin adam koşturarak içeriye girdi. Chester çıldırdı. Bir şeye ulaşmaya çalıştı. Sanırım hepimiz de bir silaha uzanmaya çalıştığını düşündük. Güvenlik görevlisi ateş etti.” Claire dehşet içinde dinledi. Elini dudaklarının üzerine ko­ yarak, “Öldü mü?” diye sordu. Harry başını salladı. “O zaman sen bayılmıştın. Hepsi benim hatam. Seni onun evine asla götürmemeliydim. Seni bu şekilde göreceğim asla aklıma gelmezdi...” Koridordaki sesler gürültülü ve kızgın bir hal almaya başla­ yınca Harry’nin sesi kesildi. Claire, John’un sesini duydu. “Sen burada hoş karşılanmıyorsun. Tüm yaptıklarından sonra yüzünü gösterecek kadar yüzsüz olduğuna inanamıyorum.” 263


Aleatha Romig

“Onu görmek istiyorum.” Claire’in yüreği hopladı. Tony! “Ah, bu Tony!” Harry’nin yüzündeki acıyı görmesine rağmen sesindeki ve yüzündeki mut­ luluğu saklayamadı. “Bana zamanında ulaşmanın sebebi onun telefonu değil miydi ?” Harry başını salladı. “O halde benim iyi olduğumu görmeyi hak ettiğini düşün­ müyor musun?” “Hayır, bana kalırsa onun yüzünden kızgın olman gerekiyor.” Claire gözlerini kapattı ve gözyaşları yanaklarından aşağıya düşmeye başladı. “Lütfen, Harry, o ve John birbirlerini yumruk­ lamaya başlamadan önce...” Harry istemeye istemeye ayağa kalktı ve seslere doğru gitti. Kapıyı açtığında sert sözler Claire’e daha net bir şekilde ulaştı, ancak Harry, diğerlerinin sesini bastırdı. “John, dur! Claire, Bay Rawlings’i görmek istiyor.” Emily’nin sesi hepsinden daha fazla çıkmaya başlamıştı. “Onu daha ben bile görmedim. O benim kız kardeşim.” “Claire, onu şimdi görmek istiyor.” “Teşekkür ederim Bay Baldvvin.” Tony’nin sesindeki sıkıntıya rağmen derin bariton sesi Claire’in içini rahatlattı. Başını kapıya doğru çevirdiğinde karşı­ sında iki erkeği görünce gözlerinden yaşlar aktı. Tony ve Harry el sıkışırken sessiz kaldı. Tony’nin buruşuk gömleğini ve pan­ tolonunu, dağınık saçlarını ve üç günlük sakalını işte, o zaman fark etti. Harry de onun kadar dağılmış görünüyordu. Ancak onun bu halde görünmesi pek de sıra dışı bir şey değildi. İkisi de içeri girdi. Claire ne kadar çabalasa da Tony’nin yüzündeki ifa­ deyi okuyamadı. Yatağa doğru yavaşça yaklaşmasını ve kendisini 264


Tutku Oyunları

incelemesini seyretti. Claire nasıl göründüğünden emin değildi, ancak Tony’nin kararan bakışlarından ve gerilen boyun kasla­ rından iyi olmadığını tahmin etti. Tony’nin varlığı küçük hastane odasını doldururken sessizlik sağır edici bir hal aldı. Claire, Harry’nin şüpheli gözlerle Tony’ye baktığını gördü. Aniden Tony’nin ilerlemesini durdurmasından korktu. Gergin sessizliğe bir son vererek Harry’yle konuştu. “Bizi biraz yalnız bırakır mısın lütfen.” Harry’nin kararsızlığını gördü. “Harry, iyi olacağım, söz veriyorum.” Sözleri, Tony’nin transına bir son verdi. “Bay Baldwin, sadece Claire izin verdiği sürece kalacağım.” Claire, Tony’nin terbiyeli tavrı karşısında rahat bir soluk verdi. Onun, içinden geldiği gibi değil, toplum içindeki Anthony olarak konuştuğunu biliyordu. Yine de etkileyiciliği ga­ lip geldi ve Harry, Claire’e yaklaştı. Onu öpmek için eğilince Claire’in yalvaran gözleriyle karşılaştı. Bu yüzden son anda fikir değiştirip Claire’in elini sıkmakla yetindi. Gözlerindeki hüzünlü farkındalık Claire’in kalbini kırdı. “Hemen kapının dışında olacağım.” “Teşekkür ederim.” Claire gülümsemeye çalıştı. “Her şey • • » için. Claire’e ve tekrar Tony’ye uzun bir süre baktıktan sonra Harry odadan çıktı. O dışarı çıkarken Claire ailesinden gelen itiraz seslerini duydu, ama umurunda değildi. Başında dikilen adama baktı; her yerinden karanlık yayılı­ yordu. Yüzündeki ifade Claire’i korkutmalıydı. Muhtemelen Harry’nin dışarı çıkmak istememesinin sebebi de buydu, ama Claire korkmuyordu. Tony’nin eline uzanıp, “Burada olduğun 265


Aleatha Romig

için çok mutluyum,” derken gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. Tony kendisine uzanan eli tuttu. “Seni en son bu halde gör­ düğümde...” “Ben iyiyim.” “Eğer o adi herif ölmemiş olsaydı onu kendim öldürürdüm.” Claire’in bundan hiç şüphesi yoktu. “Tony, ikimiz de iyiyiz.” Tony’nin gözleri iri iri açıldı ve omuzları rahatladı. “Herhan­ gi bir bilgi almayı başaramadım. Sanmıştım ki...” “Doktor biraz önce buradaydı. Bebeğimizin iyi olduğunu söyledi.” Elini çekip yatağın ayakucuna doğru yürüyen Tony’nin göz­ leri doldu. Sonunda konuşmaya başladı. “Claire, tıpkı geçirdiğin kaza gibi bu da benim hatam.” Claire başını salladı, ama Tony devam etti. “Chester’ın seni nasıl bulduğunu ya da aramızdaki bağlantıyı nasıl öğrendiğini bilmiyorum. Beni nasıl tanımış ol­ duğunu bile bilmiyorum. Onu, Anton olduğum zamanlardan tanıyordum.” Claire’e doğru yaklaştı ve çenesine uzanmaya çalı­ şırken durdu. “Ve şimdi, şu yaptığına bir bak.” Claire, Tony’nin büyük elini sıktı ve yüzüne doğru kaldırdı. “Geldiğin için teşekkürler. Burada olduğun için çok daha iyi his­ sediyorum.” Tony alnını Claire’in göğsüne yasladı ve rahat bir nefes aldı. “Varlığımın hoş karşılanmayacağını biliyordum. Uyandığının haberini almak için başka bir katta bekliyordum.” Demek o yüzden burada değildi, diye düşündü Claire. Du­ dakları yukarıya doğru kıvrıldı ve “Evet, karşılama komitesinin sesini duydum,” dedi. 266


Tutku Oyunları

Tony, Claire’in gözlerinin içine baktı ve sert bir sesle konuş­ maya başladı. “Seyahat edebilecek kadar iyileştiğin zaman gü­ vende olacağın ve Catherine’in seninle ilgilenebileceği evimize geleceksin.” Claire’in gözleri kısıldı. “Bu pek de bir soru gibi gelmedi.” Karşılığında Tony’nin de gözleri kısıldı. “Gelmemeliydi. Seni yanıltmak istemem. Soru değildi.” Claire içini çekti. “Chester öldü. Artık tehlike yok.” Tony, Claire’e doğru eğildi. “Gerçekten de şu haldeyken be­ nimle bu konuda tartışacak mısın? Tüm vücudun morluklarla kaplı ve karnında benim çocuğumu taşıyorsun.” Tony çok yakındı. Claire çenesini havaya kaldırdı ve Tony’nin büzülmüş dudaklarını öptü. “Şu anda hayır.” Gülümsedi. “Biraz daha dinlenmeme ve güçlenmeme izin ver. Sonra tartışacağım.” Tony’nin gözlerinin yumuşamasını ve yüzünde bir gülümseme belirmesini izledi. “Güzel.” Claire’i tekrar öptü. “Sabırsızlıkla bekliyorum.” Claire’in elini sıktı. “Patrick Chester’ın yalnız çalıştığından emin değiliz. Bunu öğrenene ve senin bilgisayarım bulana kadar bunun pazarlığını yapmak söz konusu bile değil.” Claire, itiraz etmeyi düşündü. Tony’nin yüzü aksini söyleme­ sine rağmen, onu durduran bu değildi. Tartışmak istediğinden emin değildi. Ya başka birisi daha varsa? “Şu baş ağrısından kur­ tulmak için biraz daha uyumaya ihtiyacım var, sonra sana arsız bir cevap vereceğim.” Tony’nin gözleri aydınlanmaya devam etti. “Şu halinle bile inanılmaz derecede seksisin.” Claire’in alnını nazikçe öptü. “Seninkilere haberi vermek için iyi bir zaman mı sence ?” Claire gözlerini aşağı indirdi. “Hayır, biliyorlar.” Tony’nin 267


Aleatha Romig

kaşları havaya kalktı. “Ben uyanmadan önce doktor, Harry’ye söylemiş. O da diğer herkese söylemiş.” Karanlık bulutlar Tony’nin bakışlarına geri döndü. “Doktor neden ona söylesin ki ?” “Bebeğin babasının o olduğunu sanmış.” Tony’nin bedeni dikleşirken kelimeleri de ağırlaştı. “Peki, Harry de mi öyle sanıyor?” Claire kusacağını sandı. Yalnızdı. Tony’yle evli, nişanlı ya da başka herhangi bir şey değildi. En azından o ve Harry şey yaptık­ ları zaman... Peki, öyleyse neden böylesine suçlu hissediyordu? Utangaç bir tavırla, “Evet,” diye cevap verdi. Tony, Claire’den bir tokat yese bile bu kadar hızlı doğrulamazdı. Claire bir an için onun dışarı çıkmasından korktu. Ken­ disinden çok Harry için endişeleniyordu, ancak Tony durdu ve gözlerini kendi ayakkabılarına dikerek küçük hastane odasını adımlamaya başladı. Claire konuşmadı; Tony’nin bunu kendi başına çözmesi gerekiyordu. Bu yüzden başını yastığına koydu ve gözlerini kapattı. “Babanın ben olduğumdan emin misin?” Claire gözlerini açtı, sesi sakindi. “Evet, sen iki hafta önce evimdeydin, Harry ve ben... Neyse, ultrasona bakarken doktor kalp atışlarının altı haftaya kadar duyulmayacağını söyledi. Eğer bebeğin babası Harry olsaydı beş haftalık falan hamile olurdum. Ama o zaman yedi haftalık hamileydim.” Tony’nin eline uzandı. Bir an tereddüt eden Tony, Claire’e yaklaştı. “Tony, sen galada söyleyene kadar birlikte olduğumuzu bilmiyordum. Hatırlıyor­ dum ama rüya olduğuna ikna olmuştum.” Tony içini çekti ve yatağın kenarına oturdu. “Çok yorgun­ dun ama konuşuyordun. Bir rüyayla ilgili bir şeyler mırıldandın. 268


Tutku Oyunları

Yalnız bir kadından faydalandığım için suçlu olabilirim, ama başka suçum yok.” “Eve tekrar nasıl girdin? Kapıyı kapattığımı ve kilitlediğimi hatırlıyorum.” “Kapıyı kapattın, ama kilitlemedin ya da kapı kilidenmedi. Bir şey söylemek için geri döndüm ve bir şeyin düştüğünü duy­ dum. Bir şey kırılmış gibiydi. Dinledim, ama başka hiçbir şey duymadım. Bu yüzden seni kontrol etmeye karar verdim. Kapı açıldı.” Tony itiraf etti. “Kapıyı çalmadım, içeriye girdiğimde ka­ nepede uyuyordun. Ben de seni yatak odana taşıdım. Bunu iyi niyetimden yaptığımı söyleyebilirim, ama bu tamamen doğru olmaz. Claire, sana birkaç defa sordum. Asla hayır demedin.” Claire içini çekti. “Seni istediğimi hatırlıyorum. Gecenin bü­ yük bir yarısını seni hayal ederek geçirmiştim ve sonra pes edip uyumaktan vazgeçmiştim. Bu yüzden o kadar yorgundum.” Tony’nin gülümsemesi Claire’in dünyasını aydınlattı. “Beni mi hayal ettin?” “Evet, akşam yemeğimizden sonraydı. Seni... Iowa’daki ha­ pishaneden beri görmemiştim.” Tony, Claire’in dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu ve gözleri parladı. “Beni mi hayal ettin?” diye tekrarladı. Claire sırıttı. “Evet. Seni bencil narsist, seni hayal etmiştim.” “Ben de seni hayal ettim. Belki de bunun her gece uykuya dalmadan önce senin güzel yüzünü şöminemin üzerinde gör­ memle bir ilgisi vardır.” Kapı açıldı ve hemşirenin geri geldiğini gördüler. “Üzgünüm bayım, Bayan Nichols un dinlenmesi gerek. Bir süre için kapısı­ nı ziyaretçilere kapatıyorum.” Hâlâ Claire’in elini tutan Tony ayağa kalktı. “Peki ya...” 269


Aleatha Romig

“Onlara ben söylerim. Sen geldiğinde Harry’ye söylemek üzereydim.” Tony, hemşireye döndü. “Bu bir süre ne kadar sürecek?” Hemşire, Claire’e baktı. Claire aniden hemşirenin kendisini kurtarmak için gönderildiğini fark etti. “Bay Rawlings’in müm­ kün olan her an burada olmasını istiyorum.” Hemşire, Tony ye, “Gece boyunca uyumasına izin verelim,” dedi. Tony başını salladı. “Bunu yapabilirim.” Aşağıya eğildi ve Claire’i öptü. “Sabah geri gelirim.” “Güzel. Senin de biraz uyuman gerekiyormuş gibi görünü­ yor.” Başı ağrıyor olmasına rağmen Claire’in yaralı yüzündeki yeşil gözleri parlıyordu. Tony’nin gitmesini izlerken dışarıdakilerin vedalaşmalarını seyrettiklerini ve kibarca yanlarından geçen Tony’ye odaklan­ dıklarını gördü. Sonra kapı kapandı. “Hemşire, affedersiniz, adınızı bilmiyorum.” « hn

lerrı.• ”

“Terri ?” diye sordu Claire yumuşak bir sesle. “Diğer ziyaret­ çilerime de dinlenmem gerektiğini söyleyebilir misiniz lütfen? Gerçekten de hiçbiriyle konuşmak için enerjim yok.” Terri başını salladı. “Bunu yapabilirim. İlaç ağrılarınızı azalt­ maya ve uyumanıza yardımcı olacak.” “Bebeğe zarar vermez mi ?” “Hayır, tamamen güvenlidir.” Claire, Terri’nin damar yoluna bir şey enjekte etmesini sey­ retti ve sonra Terri koridora çıkıp da ziyaretçileriyle konuşurken gözlerini kapatarak ilacın tesir etmesine izin verdi. Keyifli bir halde uykuya sürüklendi. 270


Yirmi İkinci Bölüm

Bir kadın, erkeğin korumasına bağlı olmamalıdır; kendisini korumayı öğrenmelidir. —Susan B. Anthony

C

laire kafasındaki şiddetli ağrı ve yan tarafındaki zonk­ lamayla uyandı. Kendisini sabit tutmaya ve mide bu­

lantısını hafifletmeye çalıştı. Pazar günü öğleden sonra Tony ile birlikte yemek yediğini hatırlıyordu, o zamandan beri bir

şey yemiş miydi? Midesini altüst edecek hiçbir şey olmaması gerekiyordu, ama işte yine de midesi bulanıyordu. Hemşire çağırma düğmesine bastı ve dikkatini başka bir şeye vermeye çalışarak pencereden dışarıya baktı. Penceresinden hastanenin çatısı ve Stanford un Tıp Fakültesi’nin kampüsü görünüyordu. Kampüsün ilerisinde dağlar uzanıyordu. Aydınlanan gökyüzü ve havadaki sis nihayet sabah olduğunu söylüyordu. Çarşamba günüydü ve Claire’in ailesi ile arkadaşları birkaç akşamdır onu bekliyordu. Onlarla konuşması gerekiyordu. Harry’nin de özel bir konuş­ mayı hak ettiğini biliyordu, ancak diğerleri buna karşı çıkacaktı. Claire hikâyesini defalarca anlatmak zorunda kalma fikrinden hiç de keyif almıyordu. Açılan kapının sesine doğru döndü. “Merhaba, Bayan Nichols, ben Abbey, bugünkü hemşirenizim.”


Aleatha. Romig

“Lütfen bana Claire de.” “Claire, sizin için ne yapabilirim?” Claire kalkmak ve yataktan çıkmak için yardım istedi. Abbey dosyayı kontrol ettikten sonra, Claire’in banyoya gitmesine yardımcı oldu. Yürürlerken Claire aynada ne göreceğinden en­ dişeliydi. Kendisini henüz görmemişti. Hissettiği kadar berbat göründüğünü Tony’nin bakışlarından anlamıştı. Kendini en kö­ tüsüne hazırlayarak aynadaki kadınla cesurca yüzleşti. Banyoya gitmesi ve geri dönmesi yardım gerektiriyordu. İşle­ ri bittiği zaman vücuduna bağlı olan kablolar çıkarılmış, bedeni süngerle temizlenmiş, dişleri fırçalanmış ve çok şükür ki tuvale­ tini yapmıştı. Saçlarını yıkamak ve yüzündeki yaraları kapatmak için makyaj yapmak da çok hoşuna giderdi. Ama yine de daha iyi hissediyordu. Bu birçok yönden kaza geçirdiği zamandan çok daha kolay­ dı. İkisini karşılaştırmamaya çalışmasına rağmen her şey gözleri önündeydi: Başındaki ve kaburgalarındaki hasarlar... İronik bir şekilde açgözlü, çılgın bir canavarın verdiği zarar, onu sevdiği­ ni iddia eden adamın verdiği zarardan çok daha azdı. Claire, Patrick’i Harry’nin durdurmuş olduğunu kendine hatırlatma­ ya devam etti. Eğer Harry durdurmamış, Tony onu aramamış, Phil ve güvenlik görevlisi gelmemiş olsaydı ne olurdu? Kaza zamanında Tony’yi durduran kimse olmamıştı, eninde sonunda kendisi durmuştu. En büyük fark içinde yaşadıklarıydı. Kazanın ardından Claire, hayatına devam etme arzusunu kaybetmişti. Hissiz bir kara delik hatırlıyordu. Ama şu anda öyle hissetmi­ yordu. Hırpalanmış görüntüsüne rağmen yaşama arzusu her za­ mankinden güçlüydü. Her yeni günle birlikte daha iyi bir yarını umut ediyordu. 272


Tutku Oyunları

Abbey, Claire’in yatağa dönmesine yardım ettikten sonra eli­ ne bir not verdi. “Bu sizin için. Uyandığınız zaman size vermem gerekiyordu.” Claire kâğıdı aldı ve açtı: Umarım sen ve bebeğimiz daha iyi hissediyorsunuzdur. Belki de taburcu olduktan sonra gideceğin yerle ilgili tartışacak kadar gücün de vardır. (Ben kesinlikle hazırım.) Claire gülümsemesine engel olamadı. Tony arsızlığını kesin­ likle hoş karşılıyordu ve Claire de bu tartışma için sabırsızlanı­ yordu. Okumaya devam etti: Seni görmek istiyorum, ancak diğerleriyle konuşman gerektiğininfarkındayım ve kendini yormanı istemiyorum. Yakın bir yerde kalıyorum. Ziyaretim için hazır olduğun zaman aşağıdaki numa­ radan beni ara. Dakikalar içinde orada olurum. Gözyaşlarıyla savaşan Claire notu kapattı. Tony’nin ailesi ve arkadaşlarıyla uğraşması için ihtiyaç duyduğu zamanı ve­ receği hiç aklına bile gelmemişti. Onun güven verici kollarını hissetmek istemesine rağmen şu anda yokluğu çok daha an­ lamlıydı. “Sizin için getirebileceğim başka bir şey var mı ?” diye sordu Abbey. “Biraz yemek hoş olurdu. Yemek yiyebilir miyim?” 273


Aleatha Romig

“Evet, size bir sipariş kartı getiririm. Sizi sabırla bekleyen bir­ çok kişi var. Ziyaretçileriniz için hazır mısınız?” “Eğer Bay Baldwin buradaysa ona içeri gelmesini söyleyebilir misiniz?”

Claire’in nabzı hızlandı ve midesi düğümlendi. Harry içeriye girdiğinde onun temiz bir gömlek giydiğini ve yeni tıraş olmuş yüzünü gördü. “Eve mi gittin?” Harry, Claire’in elini tuttu. Dün gözlerinde bulunan o kıvıl­ cım gitmişti ve bunun sonucunda ortaya çıkan donukluk sesine de yansımıştı. “Hemşirenin söylediğine göre, ziyaretçi isteme­ mişsin. Uyuyacağını söylediler. Senin ve bebeğin sağlıklı oldu­ ğunuzu biliyordum, bu yüzden ben de eve gittim.” “Güzel, iyi bir uyku çekmene sevindim.” “Eve gittim. İyi bir uyku çektim demedim.” Claire’in kaşları havaya kalktı. “Söyle bana, Claire, pazar akşamı ne söylemek istiyordun? Bir bebeğimizin olacağını değildi, değil mi ?” Claire, Harry’nin elini sıktı. “Hayır. Değildi.” Harry başını eğdi. “Dün o geldiğinde, onun yüzünü ve senin bakışlarını gördüğüm anda bunu anlamıştım.” “Onu John’dan kurtardığın için teşekkür ederim.” “Eski kocanın birisinden kurtarılmaya ihtiyaç duyacağını sanmıyorum. Gerçi John’un da haklı nedenleri olduğunu kabul etmelisin.” Claire, H arry’nin haklı olduğunu biliyordu ve bunların hiçbirini tekrar tekrar konuşmak istemiyordu. “Yine de sağ ol.” 274


Tutku Oyunları

“Tony seni kurtardı. İlk aradığında cevap vermeyişim yüzün­ den yaralanmış olmanı düşünmek bile istemiyorum.” “Harry herkese yetecek kadar madalya var, bir tanesi de ke­ sinlikle sana ait!” “Söylesene, ne zamandı?” Harry’nin sesi mesafeliydi. “Gala­ nın olduğu gece miydi?” “Hayır!” Claire savunmaya geçmemek için mücadele etti. “Sana söyledim, o akşam hiçbir şey olmadı.” Derin bir nefes aldı ve devam etti. “Eve geldiği gündü. Bu konuda konuşmak istemi­ yorum, ama ultrason sonuçlarına göre, bebek senin baba olabi­ leceğin zamandan iki hafta daha büyük.” Harry başını salladı. Sonunda, “O da biliyor, değil mi?” diye sordu. “Evet, geçen hafta söylemiştim. Söyleyeceğimden emin değil­ dim, ama söyledim.” “Şu geçen hafta içinde başka neler oldu?” Claire gözlerini kaçırdı. “Harry, dostluğunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlatamam, her zaman çok destekleyici oldun. Eğer benden nefret edersen seni anlarım.” Harry’nin üz­ gün yüzüne baktı. Mavi gözleri çok soğuk görünüyordu. Buna sebep olanın kendisi olduğunu bilen Claire’in yüreği sızladı. “Ama umarım etmezsin.” Harry ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. “Diğerlerine de söylemeye hazır mısın? Seni görmek istiyorlar.” Harry ortada birkaç sorun olduğunu ya da Claire’in bebe­ ğinin babasının kendisi olmadığını diğerlerine söylememişti. Emily hemen kardeşine sarıldı ve ağlamaya başladı. Ardından sıra Amber’a geldi. İyi olduğu için ne kadar sevindiklerini söy­ lemelerinin yanında, ikisi de bebek için çok mutluydu. Biri hala 275


Aleatha Romig

öteki de teyze olmak için sabırsızlanıyordu. Herkesin iyi dilek­ lerini aldıktan sonra Claire, Tony’nin ziyaretiyle ilgili yapılacak yorumlar için kendini hazırladı. Herkesin ne söyleyecekse söylemesine izin vermenin daha iyi olacağına karar verdi. Yorumlar yavaş yavaş başladı ve artan bir hızla devam etti. İronik bir şekilde onları durduran Harry oldu. “Claire’in neler düşündüğünü öğrenmek isteyeniniz var mı?” Claire, Harry’nin desteğine minnettar olmasına rağmen bir şekilde bu, ona kendini daha kötü hissettirdi. “İçeri girmesine izin verdim. Onu burada istedim, çünkü durumlar değişti.” Cla­ ire satranç taşlarının anlamasını nasıl sağlayabilirdi? “Geçmiş­ te işlediği günahların hiçbirini inkâr etmiyorum, ancak ona ait olduğunu düşündüklerimizden bazıları, onun günahı değildi. Yine de yaptığı her şeyin farkındayım. Bununla birlikte taşı­ dığım bebek Harry’nin değil.” Claire etrafındakilerin durumu anlamasını bekledi. Amber, Harry’nin yanına gitti ve kardeşine sarıldı. “Dün akşamdan beri biliyorum,” dedi Harry ablasına. “Ama herkese söylemesi gerekenin Claire olduğunu düşündüm. Ha­ yal kırıklığına uğradım, ama Claire’in bir bebeği olacak. Bu bir mucize.” “Anthony’nin bebeği!” diye bağırdı Emily. “Nasıl yapabildin?” “Evet,” diyerek kendini savundu Claire. “Senin yeğenin.” John konuşmadı. Gözlerinden hançerler fırlıyordu. Sonunda odadan dışarıya çıktı. Kapının kapanmasının ardından Claire rahat bir nefes aldı. Emily, saldırmak için o anı seçti. “John dışarıya çıktığı için ne­ den rahatladığını anlamıyorum. Şunu bilmek zorundasın, eğer John olmasaydı, saldırıya uğraman, yaraların ve muhtemelen 276


Tutku Oyunları

hamileliğin internete ya da televizyonlara düşecekti. Hastaneye karşı gizlilik savaşı başlattı. Yeni arkadaşın, sevgilin/eski sahibin, ona ne diyeceğimi bile bilmiyorum, John’un hayatını ve hukuk lisansını elinden aldı, ama enişten, senin için hâlâ burada olmaya çalışıyor.” “Lütfen ona teşekkür ettiğimi söyle. Basın ne biliyor?” Ani­ den Meredith’i düşündü. Kitabının basılmasını istemiyordu. Harry, sanki hiç tanımadığı biriyle ilgili haberleri paylaşıyormuş gibi konuşmaya başladı. “Evine polis ve ambulans çağrıldı. Bir ambulans içinde hastaneye gittin. Ölümcül bir kurşun yarası almış olan saldırgan senin evinden çıkarıldı.” “Birisi telefonumu getirebilir mi? Birini aramam gerekiyor.” “Telefonun evde,” diye yanıtladı Amber. “Muhtemelen bu­ gün eve geleceksin. Bekleyemez mi?” Claire bilmiyordu. Meredith’in herhangi bir şey yayımlama­ sını istemiyordu. Claire’in kahvaltısının gelişiyle konuşmaları bölündü. Claire her bir tabağı büyük bir beklentiyle açtı: Yumurtalar, portakal suyu, kızarmış ekmek ve çay. Yemekleri incelerken Abbey tekrar odaya girdi. “Bayanlar ve baylar, Claire ve bebek Nichols iyi olduğu için ne kadar mutlu olduğunuzu anlıyorum, ancak ikisinin de din­ lenmesi gerekiyor. Bundan sonra bir seferde iki ziyaretçiye izni­ miz var.” İlk konuşan Harry oldu. “Benim işe gitmem gerek. Claire, geç­ miş olsun ve inan deniyorum. İkimizin de zamana ihtiyacı var.” Claire’in gözleri yaşlarla doldu. “Teşekkür ederim.” Amber öne çıktı ve Claire’i kucakladı. “Hayal kırıklığına uğradım ve şaşırdım, ama her şeyden çok, bebeğinle birlikte iyi 277


Aleatha Romig

olduğun için mutluyum.” Amber’m gülümsemesi ışık saçıyordu. “Sanırım gıda zehirlenmesi değildi, değil mi?” Claire başını salladı ve gülümsedi. “Hayır, değildi.” “Planlarını bilmiyorum, ama istediğin sürece benimle birlik­ te kalabilirsin.” Claire, Tony ile yapacağı tartışmayı düşündü. “Ne yapacağı­ mı gerçekten bilmiyorum, ama teklifin için teşekkürler.” Amber odadan çıktıktan sonra Emily ve Claire yalnız ka­ lınca ilk konuşan Emily oldu. “Ne yapacağımı bilmiyorum da ne demek? Gerçekten de o hapishaneye geri dönmeyi mi plan­ lıyorsun?” Claire gözlerini kapattı. “Bilmiyorum. Tony, Iowa’ya geri dön­ memi istiyor. Ona karşı geliyordum, ama Patrick Chester’dan sonra bilmiyorum. En azından malikânede güvendeyim ve be­ beğim de öyle.” “Güvende mi ? Bugünlerde bir yere hapsedilmeye böyle mi diyorlar?” Claire, Tony ile geçmişi hakkındaki gerçekleri ablasına an­ lattığı için pişmanlık duyuyordu. Tony’nin son söylediklerini düşündü: Cevaplara hazır olduğunu sanıyorsun, ama değilsin. Ufak tefek şeyler anlamana yardımcı olabilir, ama bariz gerçek senin için çokfazla. Ablasına açıklamaya çalıştı. “Anlamanı sağlayamam, ama geçen hafta oradayken her şey çok farklıydı.” “Doğru! Eğer bir kere kalmaya karar verirsen, kararını değiş­ tirmeyeceğinden eminim.” “Tony’yi arayacağım. Kısa bir süre sonra burada olur. Hem­ şire iki ziyaretçi alabileceğimi söyledi. Emily, seçim senin. Tony gelince gidebilirsin de, kalabilirsin de, ama o gelecek. Onu bu­ rada istiyorum.” 278


Tutku Oyunları

Kapının bir sonraki açılışında iki tane kocaman çiçek buketi ta­ şıyan bir teslimatçı içeriye girdi. Bir buketin üzerinde kart vardı; basitçe Tony yazıyordu, ikinci buket en kısa zamanda iyileşme­ sini dileyen Brent ve Courtney’den gelmişti. Claire, Tony’nin, onlara bebeği söyleyip söylemediğini merak etti. Emily, Tony gelinceye kadar kardeşinin yanında kaldı. Tony gelince Claire’i yanağından öptü ve “Bugün bakacağımız birkaç ev daha var. Seni sonra kontrol ederim,” dedi. Ardından da arka­ sını dönüp Tony’nin gözlerine baktı ve dışarıya çıktı. Tony, hemen Claire’in yatağına yaklaştı. “Eh, tüm ailenin üzerinde böyle bir etkim var gibi görünüyor.” Claire’in kaşları kalktı. “Tüm mü? John’u tekrar gördün mü?” “Kısa bir süre için, koridorun sonundaki bekleme odasında.” Endişeyle bakan Claire, “Konuştunuz mu?” diye sordu. “Hayır.” Tony sırıttı. “Eğer sana teklif ettiğim yüzüğü kabul etmeye karar verirsen seni teslim etmeyeceğinden -tekrar- ol­ dukça eminim.” Claire oturduğu yerde biraz daha dikleşti. “Beni kimsenin teslim etmesine gerek yok ve artık başkalarının ne düşündüğü de umurumda değil.” “Bunun anlamı...” Claire’in elini kaldıran Tony’nin kahve­ rengi gözleri parladı. Ona karşılık olarak gülümseyen Claire, şişmiş gözündeki acı yüzünden irkilince Tony’nin sesi sertleşti. “O pisliğin hâlâ hayatta olmasını dilerdim, böylece onu öldüre­ bilirdim.” Claire yastıklara yaslandı ve gözlerini kapattı. “Bunun anla­ mı... biz çıkıyoruz.” 279


Aleatha Romig

Küçük odada etrafına bakınan Tony şakacı bir sesle fısıldadı. “Ama hiç de insan içindeymişiz gibi görünmüyor.” Claire’in gözleri fal taşı gibi açıldı. “Meredith ile görüşmem gerek. Bu durumu yanlış anlamasını ve kitabı basabileceğini dü­ şünmesini istemiyorum, ama telefonum evde kalmış.” Tony cebinden kendi telefonunu çıkardı. “Bende numa­ rası var.” Claire kuşkuyla Tony’ye baktı. “Numarasını nasıl buldun? Ve şimdi aklıma gelmişken Harry’nin numarasını nasıl buldun?” Tony aşağıya baktı. “Bu soruya cevap vermeden önce, bu bil­ ginin son derece kullanışlı olduğunu kabul etmelisin.” “Evet, ediyorum. Nasıl?” Tony telefonunu Claire’e uzattı. Ekranda Meredith Banks ya­ zıyordu. “Sadece ARA tuşuna basman lazım.” “Bir telefonun nasıl kullanılacağını biliyorum. Teşekkürler.” Claire bekledi. Tony’nin aynı soruyu bir kereden fazla tekrarla­ maktan hiç hoşlanmadığını hatırladı, bu durumu çok iyi anlaya­ rak bakmaya devam etti. “Galanın olduğu gece rehberindeki kişileri kopyaladım.” Claire başını salladı ve arama tuşuna bastı. O, Meredith ile konuşurken odaya başka bir çiçek buketi daha geldi. Tony bu­ keti aldı ve pencerenin önündeki geniş çıkıntıya koydu. Bu­ ketin üzerindeki kartı alıp Claire’e götürmeye çalıştı. Aniden durdu. Zarfı açtı ve yüzündeki tüm kan çekildi. Claire, buketin Harry’den gelip gelmediğini merak etti. “Teşekkürler Meredith, anlaşmamız bozulmadı. Evet, ben iyiyim. Bu olanların Tony ile bir ilgisi yok. Kapatmam gerek. Teşekkürler, hoşça kal.” Claire görüşmeyi sonlandırdı. “Tony, ne oldu?” 280


Tutku Oyunları

Tony tereddüt etti. “Hemen döneceğim.” Elindeki kartla bir­ likte odadan çıkmaya hazırlandı. “Hayır, dur.” Claire’in sesi yükseldi. “O kartı bana da göster.” Tony ona döndüğünde yüzündeki ifade Claire’in yıllardır gördüğünden çok daha korkutucuydu. “Claire, senin ve bebeği­ mizin endişelenmemesi gerekiyor. Bundan kimin sorumlu oldu­ ğunu bulacağım ve bu arada Iowa City’ye transferin için dokto­ runla konuşacağız. Taburcu olur olmaz eve geliyorsun.” Claire tartışmak istemiyordu. Bunun nedeni, sadece Tony’nin yüzündeki ifade, gözlerindeki karanlık ya da kararlı ses tonu değildi. Öfkesinin altında gizli olan korkuyu görmüştü. “Tony.” Yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. “Lütfen kartı gör­ meme izin ver. Karşı çıkmıyorum. Bebeğimizi korumam için ne yapmam gerektiğini bilmem gerek.” Tony ağır adımlarla Claire’in yanına gitti. Çatık kaşları ve dikkatli bakışları duygularının ne kadar karışık olduğunu gözler önüne seriyordu. Claire yalvardı. “Beni korumak istediğini biliyorum, ama kendimi korumama, izin vermen gerek.” Tony kartı verdi ve Claire zarfın üzerini okudu: Claire Nic­ hols Raıvls. Ciğerlerindeki tüm hava boşaldı. Zarfı açtı ve için­ deki notu okudu: îyi olduğunu öğrendim. Ama şimdi, hesaba katılacak bir beden daha var. “Bu ne anlama geliyor?” diye sordu Claire, pazar akşamı his­ settiği korku tüm gücüyle geri dönerken. “Bilmiyorum, ama benimle birlikte eve geliyorsun.” Claire başını olumlu anlamda salladı. 281



Yirmi Üçüncü Bölüm Sıktnttlar, hayatınızın bir parçasıdır. Eğer onları paylaşmazsanız sizi seven insana, sizi yeterince sevmesi için bir şans vermemiş olursunuz. —Dinah Shore arşamba günü öğleden sonra Dr. Sizemore, Claire’i has­

S

taneden taburcu etti ve Iowa City’ye gitmesine izin ver>ny onu alıp hemen havaalanına gitmek istiyordu, ancak

Claire eve gidip birkaç eşyasını toplaması gerektiği konusunda onu ikna etti. Iowa’ya yapacağı seyahatin bir hafta mı, bir ay mı, yoksa sonsuza kadar mı süreceğini bilmiyordu. Yatak odasına girdiğinde etrafa saçılmış eşyalarının ve yerlere fırlatılmış çekmecelerinin görüntüsü, Claire’in donup kalması­ na neden oldu. Dizleri titrerken Tony’nin güçlü kolları sayesin­ de ayakta kaldı. Birlikte ortalığı düzenlemeye çalıştılar. Sonunda odayı toparlamayı başardıklarında binanın güven­ lik görevlisi telefon etti. Aşağıda, Claire için gelmiş olan bir pa­ ket vardı. Paketi yukarıya yollamadan önce, evde olup olmadı­ ğını öğrenmek için arıyorlardı. Tony’yi yatak odasında bırakan Claire kapıya gitti ve saksıdaki bir bitkiyle gelmiş olan güvenlik görevlisini karşıladı. Onu kurtaran adam değildi, ama Forest Avenue Apartmanındaki herkes neler olduğunu biliyordu. “Bayan Nichols, iyi olduğunuza çok sevindik.” “Teşekkür ederim.”


Aleatha Romig

“Bu size gelmiş. Görünüşe göre, sizin için endişelenen birçok insan var.” Genç adam elindeki saksıyı Claire e verdi ve teslimat­ la birlikte gelen zarfı inceledi. “Bu sizsiniz, değil mi ?” Claire zarfın üzerini okudu: Claire Nichols Raıvls. Aniden fenalaşan Claire, Tony’ye seslendi. Tony hemen ya­ nına geldi, zarfı aldı, üzerindeki ismi gördü ve kaba bir tavırla, “Götür şunu!” diye emretti. Claire, Tony’nin kabalığını düzeltecek durumda değildi. Bu yüzden sadece başını salladı. Güvenlik görevlisi özür diledi ve bitkiyle birlikte gitti.

Tony zarfı açtı: Hiçbir şey. İçinde bir kart bile yoktu. “Bunu ki­ min yaptığını bulacağım, söz veriyorum.” Claire’in cevabını bekleyen Tony her kelimesinde ciddiydi. Bir süre sonra Claire vücudunu dikleştirdi ve başını salladı. Tony onun gücüne hayran olsa da gözyaşlarını tutmasını izlemek çok fazlaydı. Odasına gitmek için yanından geçen Claire’in kolunu tuttu ve ilerlemesine engel oldu. Claire gücenmiş bir tavırla ona baktı. Tony’nin sesi tüm koridorda yankılandı. “Burada bir baş­ ka gece daha kalmıyorsun.” Sesindeki öfkeye rağmen Tony, kendine hâkim olabilmek için elinden geleni yapıyordu. Claire’in çürüklerle kaplı yüzü ve acı dolu ifadesi akıl sağlığını zorluyordu. Son cümlesi tartışmaya açık değildi. Neyse ki Claire de anlıyordu. Başını salladı ve “Biliyorum. Eşyalarımı toplamak istiyorum,” diye cevap verdi. Tony, Claire’in kolunu serbest bıraktı. “Sen toplanırken bir­ kaç arama yapacağım. Oturma odasına gidebilir miyim?” 284


Tutku Oyunları

“Evet, Amber burada olduğumuzu biliyor. Bizi yalnız bıraktı.” “Beni görmek istemiyor.” Tony’nin cümlesi eleştirmek amaç­ lı söylenmemişti, sadece gerçeği dile getiriyordu.

Ne şekilde olursa olsun haklıydı. Amber hem evden hem de Claire’in, California’dan ayrılması fikrinden kaçıyordu. Cla­ ire’in kararlarına karşı çıkan tek kişi Amber da değildi. Emily, Claire’i defalarca azarladı, John ise tamamen görmezden geldi. Claire, Harry ile de hastanede görüştüklerinden beri konuşmamıştı. Yine de son gelişen olaylarla birlikte Tony’nin malikânesi California’dan çok daha güvenli görünüyordu, geçici bir süre için bile olsa... Tony görüşmelerini yaparken Claire de eşyaları­ nı topladı. Tony’nin çabaları sonuçsuz kalmamıştı: Çiçekler ve saksı bitkisi iki ayrı çiçekçiden geliyordu. Bir tanesi telefonla si­ pariş edilmişti, diğeri de internetten. Telefonla sipariş veren kişi Bayan Raıvls olduğunu iddia etmiş ve ülkenin her yerinde ge­ çerli olan bir kredi kartıyla işlem yapmıştı. İnternetten verilen si­ parişiyse Claire’in kendisi yapmış gibi görünüyordu; satın alma formuna doldurulmuş olan tüm bilgiler ona aitti. Oradaki işlem de aynı tür bir kredi kartıyla gerçekleştirilmişti. Tony, kredi kart­ larının kaynağını ve internet siparişinin verildiği bilgisayardaki parmak izlerini araştırtıyordu. Claire hiçbir şey anlamıyordu, ama bu tehditkâr hediyeleri gönderen kişiyi bulabilmesini sağlayacaksa Tony’yi sonuna ka­ dar destekleyecekti. Tony duygusal değeri olmayan şeylere ve elbiselere gerek ol­ madığını defalarca söylemiş olmasına rağmen Claire, bavulunu 285


Aleatha Romig

alabildiğince doldurdu. Eşyaları kendi başına almış olduğu şey­ lerdi; iç çamaşırlarından Courtney’yle birlikte sahilde giydiği parmak arası terliklere kadar her şey. Hepsinin bir anlamı vardı. Takılarım küçük kadife bir kesenin içine koyarken yeni elmas küpelerine dokundu. Kuşkusuz, satmış olduğu küpeler kadar büyük değillerdi, ama ona aittiler, kendisi almıştı. Hiçbir şeyin­ den ayrı kalmak istemiyordu. Araştırmasını ne yapacağını düşündü. Bilgisayarı hâlâ kayıp olsa da her şeyin çıktısı elindeydi. Tum bu belgeleri Tony’nin evine götürmek istiyor muydu? Claire götürmesi gerektiğine ka­ rar verdi. Kime inanacağını ya da kime güveneceğini bilmiyor­ du. Ya birisi Tony’yi incitmek için bu bilgileri kullanırsa? Yanma alması daha güvenliydi. Toplanmasını bitirdiğinde saat geç olmuştu ve çok yorul­ muştu. “Bu geceyi Palo Alto’daki otelimde geçirebiliriz. Yarın eşya­ larını almak için geri geliriz ve sonra Iowa’ya doğru yola çıkarız,” dedi Tony. Claire kabul etti. Tartışmaya gerek yoktu. Oturma odasına her girdiğinde aklına Patrick Chester geliyordu. Tony’nin kiralık arabasının yolcu koltuğuna oturduğu anda yorgunluk çöktü. Tony’nin, kral dairesini ayarlamış olduğu Marriott’a vardıkları zaman Claire uyuyordu. Kapısını açıp ya­ nağını öpen Tony’nin sesiyle uykusundan uyandı. “Seni odama kadar memnuniyetle taşırdım, ama korkarım ikimiz de istediği­ mizden fazla ilgi çekeriz.” Bugünün ve geçen birkaç günün tüm stresine rağmen Tony’nin hassas gülümsemesi ve şefkatli sesi Claire’in yüzünü gülümsetti. “Yürüyebileceğimden eminim.” Acılar içinde aya­ ğa kalktı ve Tony’nin bedenine sarıldı. “Bunu yalnız başıma 286


Tutku Oyunları

da yapabilirdim, ama yapmak zorunda olmadığım için mem­ nunum.” Dudaklarını, Tony’nin dudaklarına sürttü. “Teşekkür ederim.” Odaya girdikleri zaman Claire, etraftaki modern mobilyalara ve güzel manzaraya baktı. Oturma odasında bir balkona açılan cam kapılar vardı, kemerli bir kapı yemek odasına açılıyordu ve diğer bir kapı da Claire’in tahmin ettiği kadarıyla yatak odasına gidiyordu. “Belki de yiyecek bir şeyler sipariş etmeliyiz?” diye öneride bulundu Tony. “Sadece duş almak ve uyumak istiyorum,” dedi Claire yatak odasına doğru yürürken. Sıcak su yaralı tenini sızlatıyordu, ama aynı zamanda da fe­ rahlatıcıydı. Havluyla kurulandı, saçlarını taradı ve dişlerini fır­ çaladı. Bir yatağı ve bir bebeği paylaşabildilerse bir diş fırçasını da paylaşabilirlerdi. Işıkları kapattı ve Tony’nin tişörderinden birini giyerek kocaman yatağın içine girdi. Banyonun aynasındaki yansımasını görmüştü ve Tony’nin kaburgalarındaki morlukları görmesini istemiyordu. Uykusu ol­ masına rağmen Tony’nin kollarını özlüyordu. Son birkaç gün­ dür endişe içindeydi ve şaşırtıcı bir şekilde onun varlığı güven vericiydi. Gözlerini kapatarak onun yanında ne kadar güvende hissettiğini fark etti. Kısa bir süre önce Meredith’e anlatmış olduğu hikâyeleri düşünen Claire, durumun her zaman öyle olmadığın biliyordu, ama şimdi, Tony’nin varlığını özlüyordu. Uykuya dalmak üzereyken kapının çalındığını duydu. Tony’nin yemek siparişi vermiş olduğunu düşündü. Zedelenmiş kaburgaları yüzünden irkilerek yan tarafına döndü ve yastığına sarılarak uykuya daldı. 287


Aleatha Romig

Bir süre sonra Claire irkilerek uyandı. Rüya görmüştü, ha­ yır, rüya değildi, bir kâbustu: Karanlık, Chester, silah sesleri... Tony’ye uzandı, ama yatağın yan tarafı soğuktu. Sessizce oturma odasına doğru yürürken, Tony’nin tişörtü neredeyse dizlerine kadar iniyordu. Çıplak ayaklarıyla sessizce koridordan geçti. Karanlığın içinde Tony’nin aşağı yukarı hare­ ket ettirdiği başını gördü. Oturduğu kanepe, üzerindeki çarşaf, battaniye ve yastıkla bir yatak gibi hazırlanmıştı. Claire kanepenin etrafından dolaştı ve onun yüzüne baktı. “Tony? İyi misin?” Tony’nin kadehindeki kehribar rengi sıvıyı, yüzündeki boş ifadeyi gördü ve havadaki viski kokusunu aldı. Gözlerini Claire’in vücudunda dolaştıran Tony sonunda, “Hayır,” diye ce­ vap verdi. “Ne bu?” diye sordu Claire kanepeyi işaret ederek. “Neden benimle birlikte yatakta değilsin?” “Kendime güvenmiyorum.” Claire başım yana doğru eğdi. “Ben sana güveniyorum...” Tony, Claire’e şöyle bir göz attı. “Oraya geldim ve seni öp­ tüm. Uyuyordun.” Claire gülümsedi, sonra Tony devam etti. “Seni seyrettim, yüzünü ve morluklarını gördüm.” Claire irkildi; görüntüsü kendisinin de hoşuna gitmiyordu. Tony onun elini kavradı. “Kes şunu.” “Ne?” “Çok güzelsin!” Claire elini çekti. “Kendimi aynada gördüm. Kullanacağım kelime güzel olmazdı.” 288


Tutku Oyunları

Tony arkasına yaslandı ve yüzünü ovuşturdu. Yeni bir ilgiyle, “Tişörtümü çıkar,” diye emretti. Claire’in vücudu dikleşti. Çenesini öfkeyle havaya kaldırdı. “Anlayamadım?” Tony ayağa kalktı. Claire’in tepesinden bakarak sert bir sesle, “Tişörtümü çıkar,” dedi. “Tony, yanımda hiçbir kıyafetim yok. Hiç düşünmedim, senin...’’ “Tişört umurumda bile değil. Ben, seni görmek istiyorum.” Claire sersemledi. Bu otoriter kişilikle karşılaşmayalı uzun bir süre olmuştu. “Beni gö... görmek mi?” “Yüzünü ve bacaklarını görebiliyorum. O piçin sana ne yap­ tığını görmek istiyorum.” Claire, Tony’nin eline uzandı ve sakin bir sesle konuşmaya başladı. “Ben iyiyim ama benimle birlikte yatağa gelmeni isti­ yorum.” Tony sabırlı bir ifadeyle durmaya devam etti. “Akşam ye­ meği sipariş etmeyi planlıyordum. Ama onun yerine, mini barı buldum. Son birkaç gün oldukça stresliydi.” Claire biraz daha yaklaştı. Tony’nin aniden omuzlarını kavrayan elleri ilerlemesi­ ni durdurdu. “California’ya dönmene asla izin vermemeliydim.” Tony başını sallayarak Claire’i serbest bıraktı ve geriye doğru bir adım attı. Claire’in çok iyi hatırladığı bir ses tonuyla, “Bunu bir­ den çok kez söyledim sanıyorum. Şu lanet tişörtü çıkar,” diye emretti. Claire’in içindeki itaatkâr galip geldi, itaatsizlik bir seçenek değildi. Tişörtün etek ucunu tuttu. Titreyen elleriyle pamuklu kumaşını başının üzerine kaldırdı ve sadece ten rengi dantel bir külotla kaplı hırpalanmış bedenini gözler önüne serdi. 289


Aleatha Romig

Tony yüzündeki sert ifadeyle sessizce durmaya devam etti. Claire’in titremesi devam ediyordu. Bir anda Tony dizlerinin üzerine çöktü ve nazikçe Claire’in kalçalarına yapıştı. Dudakla­ rını, Claire’in karnına sürttü ve göğüsleriyle karnı arasında kalan kısmı şefkade okşadı. Otoriter sesi kaybolmuştu; hareketlerinde aşk ve tutku vardı. Ayakta durabilmek için onun kafasından des­ tek alan Claire parmaklarını Tony’nin saçları arasından geçirdi. “Lütfen, Tony, yatağa gidebilir miyiz?” diye fısıldadı. Tony’nin dudakları yaralı vücudunu okşamaya devam etti. Her öpücük Claire’in titremesini azalttı, tenini alevlendirdi ve bacakları bir jöle kıvamına gelinceye kadar içini eritti. Dizleri büküldüğü anda Tony’nin önünde yere çöktü ve gözlerinin içine baktı. “Sen benimsin.” Bu kelimeler tartışmaya açık değildi. “Tony, yatak... Lütfen?” “Elimden geleni yapıyorum. Kendimi nasıl tuttuğuma dair hiçbir fikrin yok, yine de düşünebildiğim tek şey senin üzerinde dolaşan elleri.” “Tony, ben iyiyim, iyiyim. Seninleyim.” “Ama değildin. Onunla birlikteydin.” “Sadece senin paranı istiyordu...” Tony, Claire’in belini kavradı. Koyu gözleri tutku ve çaresiz­ likle yanıyordu. “Chester’dan bahsetmiyorum.” Kalbi çılgınca atmaya başlayan Claire donup kaldı. İçinden bir ses hastanedeki sahnenin gerçek olamayacak kadar iyi ol­ duğunu söylüyordu. Tony’nin yüzünü avuçlarının arasına aldı ve gözlerinin içine baktı. “Seninle birlikte değildim,” diye fısıl­ dadı. “Birlikte değildik.” Tony anlaşılması güç garip bir ses çıkardı. 290


Tutku Oyunları

“Ama şimdi...” Claire, Tony’nin dudaklarını öptü. “Şimdi, birlikte olmamızı istiyorum. Lütfen, Tony.” Claire’in belini tutan ellerden biri, nemli saçlarını sertçe kav­ radı ve başını aşağıya doğru eğerek ince boynunu açığa çıkardı. Tony’nin dudakları, aynı şiddede oradaki yumuşak tenle buluştu. Claire’in dudakları arasından şaşkın bir inilti çıktı. Tony’nin dizginlenemez tutkusuyla yanıyor, tüm bedenini saran ateş saç diple­ rindeki hassas derinin acısıyla çığlık atma dürtüsünün önüne geçi­ yordu. Tony’nin sert sakalı köprücük kemiklerine sürttü. Odanın içinde yankılanan sesi kısık sesli bir hırıltı gibiydi. “Emin misin?” Claire bir an için konuşma yeteneğini kaybetti. Sonunda, “Eminim,” diye inledi. Tony acımasız saldırısına devam etti; Claire’i daha sıkı tu­ tuyor, önündeki her şeyi çılgınca ele geçiriyordu. Sınır tanıma­ yan tutkusunun ateşi, önünde ne varsa yakıp geçiyordu. Claire daha önce bu kadar arzulandığını hiç hissetmemişti; tüm be­ deni Tony’nin dokunuşu için sızlıyordu. Karşısındaki adamın koyu gözlerindeki alevleri gördü. Cehennem korkutucu değil­ di; Claire’in arzularını ateşliyordu. Tony’nin kısık sesli hırıltısı daha talepkâr bir hal aldı. “Sen, benimsin.” Claire, Tony’nin sakallı boynunu öptü, boğazından çıkan hırıltıyı duymakla kalmadı aynı zamanda hissetti. Tony bir kez daha Claire’in saçlarını kavradı, başını arkaya yatırdı ve onu viski kokusuna boğdu. “Söyle!” diye emrederken öfkeyle bakan gözleri Claire’in içine işledi. Claire’in zümrüt yeşili gözleri anlayışlı olması için yalvardı, onun ne istediğinden emin değildi. “Sadece benim olduğunu ve başka hiç kimseye ait olmadığını söyle.” 291


Aleatha Romig

Tony’nin emrine ve güçlü isteğine rağmen Claire’in gözleri parladı. “Evet, Tony, sen benimsin ve başka hiç kimseye ait de­ ğilsin.” Claire seyretti. Tony’nin karanlık bakışlarında bir kıvılcım çaktı. Karanlığın içinde bir ışık yandı. Otoriter tavrında oluşan çatlağın arasından cevap verdi. Sesi başlangıçta bir fısıltı halin­ deydi ve yükselerek devam etti. “Evet. Son derece güzel ve sek­ si...” Claire’in dudaklarını ele geçirerek, “Ve benim!” diye ekledi. Aniden Tony ayağa kalktı, Claire’in bileğini yakaladı ve onu yatak odasına doğru çekmeye başladı. Claire hiçbir şey söyleyemeden dünyası kaydı ve kendini yatağın üzerinde buldu. Du­ daklarının üzerindeki aç dudaklar, itiraz etmesini imkânsız hale getirdi. Gerçek şuydu ki planı bu değildi. Nefes almaları imkânsız bir hale gelince Tony yatağın ayakucuna geçti. Claire’in ayak bileklerinden başlayarak yaralarının üzerinden geçip yukarıya doğru tırmandı. Her dokunuşuyla sal­ dırganlığı azalıyor ve sevgisini gözler önüne seriyordu. Claire irkilirse okşuyordu, inlerse cesaretlendiriyordu. Her öpüşüyle, dokunuşuyla Claire’e arzularını hatırlatıyordu. Dışardaki dünya kaybolmuştu. Tony, Claire’in zihnine kilitlemiş olduğu tüm o düşünce ve arzuları ortaya çıkardı. Dudakları, Claire’in unut­ muş olduğu yerleri buldu. Dişleri, ilgi bekleyen tepeciklere sal­ dırdı. Uzun, yetenekli parmakları ve hünerli dili derinlere indi ve tahrik etti. Kısa bir süre içinde Claire kendini merhamet di­ lerken ve aynı zamanda daha fazlası için yalvarırken buldu. Bu, evindekinden ya da Iovva’dakinden farklıydı. Önceki­ lerden çok farklıydı. Bu, çok daha derin, hassas ve ilkeldi; gem vurulmamış cinsel bir tutkuydu. Sahip olma amacıyla başlamış olmasına rağmen birleşme ve uzlaşmayla sonuçlanmıştı. Bu 292


Tutku Oyunları

zevki Tony başlatmıştı, ama Claire her hareketine karşılık ver­ mişti. Gerçek şuydu ki diğer kadınlarla birlikte olan Tony’den hoşlanmıyordu. Önündeki bu yakışıklı, hükmeden, baskıcı ve sevgi dolu adam ona aitti ve henüz evlilik teklifini kabul etmeye hazır olmamasına rağmen sunduğu her şeyi istiyordu. Sonunda uykuya teslim olduklarında tatmin edilmemiş hiç­ bir arzuları kalmamıştı.

Ertesi sabah Amber’ın dairesinde, Claire’in eşyalarını dördün­ cü kattan, aşağıda bekleyen bir minibüse ve oradan da Tony’nin özel uçağına taşıyacak bir ekip tarafından karşılandılar. Adamlar eşyaları taşırken Claire’e bir posta geldi. Zaten Iowa’ya taşınacak kadar korkmamış olsaydı bile sırf bu aldığı paket yüzünden kendini kaybederdi. Büyük, hafif, kalın ve yumuşak bir zarfın üzerine, Claire’in tanıyamadığı bir elyazısıyla adres yazılmıştı ve gönderenin adresi yoktu. Claire parano­ yakça davranmak istemiyordu; ne de olsa Claire Nichols adına gönderilmişti. Yine de zarfı açtığında ve üzerinde basitçe Teb­ rikler yazan bir noda birlikte küçük, sarı bir bebek tulumu yere düştüğünde Claire bayılacağından korktu. Tony paketi inceledi. İkisi de bunun bir tehdit olduğunu biliyordu, sadece Claire’i değil, bebeklerini de hedef alıyordu, ama yine de tehlikesiz gö­ rüntüsü yüzünden ellerinde polise götürebilecekleri bir şey yoktu. Tony, Claire’in telefonuyla çantasını kaptı ve onu hemen da­ ireden çıkarıp kiralık arabasına götürdü. “Havaalanına gidiyo­ ruz. İstediğin diğer şeyleri sonra gönderebilirler. Senin burada bir dakika daha kalmanı istemiyorum.” Yolcu koltuğuna oturan Claire, duygularına daha fazla hâkim 293


Aleatha Romig

olamayarak gözyaşlarına boğuldu. Geleceğin neler getireceğini bilmiyordu, tek bildiği şey bir an önce California’dan uzaklaş­ ması gerektiğiydi.

Doğu Yakası’na doğru güvenle uçmaya başladıkları anda Claire’in endişesi hafiflemeye başladı. Uzun beyaz deri koltukta, başını Tony’nin kucağına koyarak uzandı ve gözlerini kapattı. Tony yaralı yüzündeki saçları bir kenara çekerken uçağın mo­ torlarından gelen gürültü azaldı. Bir süre sonra duyduğu sözler Claire’i şaşırttı. “Claire, tüm bu olanlar benim suçum. Çok özür dilerim.” Claire doğruldu. Tony çok daha yaşlı, güvensiz ve hatta biraz da korkmuş görünüyordu. “Ne demek istiyorsun?” “O adam Patrick Chester. Sana benim yüzümden saldırdı.” “Bu, senin suçun değil. Paran yüzünden. Senin hatan değil.” Claire, Tony’nin yanağına dokundu. “Daha önce fazlasıyla kontrolcü davrandığını biliyorum ama anlıyorum. Ben de bebeğimi­ zi düşünüyorum. Elimden gelse onun malikâneden çıkmasına asla izin vermem. Dışarıda çıldırmış bir sürü insan var.” “Senin için koruma ayarlayacağım. Şu andan itibaren onlar olmadan bir yere gitmeni istemiyorum.” Claire başını salladı. “Bu hoşuma gitmiyor ama yapacağım. Ayrıca...” Claire, Tony’nin gözlerinin içine baktı. “Eve istediğim gibi girip çıkacağım, yoksa giderim” Tony sırtını dikleştirdi ve Claire’in çenesine uzandı. “Çocu­ ğumuzla ilgili biraz önce söylediğin şeyi hatırlıyor musun?” “Ben bir çocuk değilim ve çocuğumuzun hayatını riske at­ mayacağım.” Claire içini çekti. “Yapacağım şeyler hakkında seni 294


Tutku Oyunları

bilgilendirmemin neden önemli olduğunu anlayabiliyorum, ama senden izin istemiyorum.” Tony gözlerini kapattı ve içini çekti. “Yanında birisi olacak.” Claire bunun bir soru olmadığını fark etti. “Evet, Tony. Ko­ ruma olarak kimi işe alırsan o yanımda olacak, ama bu kişi evin içinde de benimle birlikte olmak zorunda mı?” Tony, Claire’in çenesini bıraktı. “Bilmiyorum. Bu şey benim için çok yeni.” Claire’in elini nazikçe sıktı. “Birlikte çözeceğiz.” Claire başını salladı ve tekrar Tony’nin kucağına yattı. Tony, “Sana bir hikâye anlatabilir miyim?” diye sordu. Claire onun yüzüne baktı. Ama Tony ona değil, başka bir yere ve zamana bakıyordu. “Evet.” “Bir adam varmış; genç bir adam, aslında. Büyürken önünde pek de büyük rol modelleri yokmuş. İnsanlarda gördüğü olumlu özellikler ve saygı duymayı öğrendiği şeyler güç, etrafındakileri kontrol edebilme yeteneği, dürüstlük, hırs ve her şeyi elde edebi­ leceği inancıymış. Başka hiçbir şeyin önemi yokmuş, bir şirketi elde etmenin, paranın ya da insanların ve güvenilirliğin bile. Bir söz verildiği zaman, bu ne olursa olsun, tutulması gerekirmiş.” Claire büyükbabasına benzemeye çalışan bu genç adamı anlatan Tony’yi dinledi. Kendi tarzında, büyükbabasını, her­ kesin olmak isteyeceği bir adam haline getirmişti. Büyükbaba­ yı sadece çok az kişi gerçekten tanıyordu. Tabii o tanıyanların çoğu da ondan hoşlanmıyordu, ancak adama ve yeteneklerine saygı duyuyorlardı. Ama tüm bunlar adam yanlış bir karar ala­ na ve güvendiği insanlar onu yüzüstü bırakana kadardı. Genç adamın babası ailenin çöküşüne yardım etmişti. Bu genç ada­ mın sahip olduğuna inandığı tek destek, büyükbabasından ve büyükbabasının yeni karısından gelmişti. 295


Aleatha Romig

Claire bu noktaya kadar dikkatle dinledi. Nathaniel’in yeni bir karısı mı vardı? Sharron Rawls’un, o tutuklanmadan yıllar önce öldüğünü bir yerlerde okuduğunu hatırlıyordu. Peki, ne­ den diğer karısıyla ilgili bir şey görmemişti ? Sormak istedi, ama Tony daha önce hiçbir şey paylaşmamıştı. Onun daha fazlasını açığa çıkaracağını umarak sessiz kaldı. Tony açıklamaya devam etti. “Duygular had safhada yaşanı­ yordu, tehdider yapılmış ve sözler verilmişti. Bu yeni eş ve genç adamın ailesi pek de iyi geçinemiyordu. Bir akşam bir kaza yaşan­ dı.” Tony, Claire’in gözlerinin içine bakınca sözlerini yeniden tek­ rarladı. “Bir kaza yaşandı. Kaşıdı bir şey değildi, ama işler kont­ rolden çıktı. Genç adam orada değildi. Anne ve babasına yardım etmek için çok geç kalmıştı. Bu yüzden büyükbabasının sevdiği kadına yardım etmeyi seçti. Ancak bu cinayet/intihar iddialarını çürütebilecek tek kişi bir komşuydu. O komşunun da diğer her­ kes gibi bir fiyatı vardı. Yirmi yılı aşkın bir süredir genç adam, büyükbabasına söz verdiği gibi o kadını korumaya çalıştı.” Tony’nin gözleri bir kez daha Claire’inkilerle buluştu. “Adı­ mı değiştirdiğim zaman Rawlsların günahlarından uzaklaşabileceğimi umuyordum. Patrick Chester’ın, Anton Rawls ve Ant­ hony Rawlings arasındaki bağlantıyı nasıl ve neden kurduğunu bilmiyorum, ama bunu yaptığı için üzgünüm.” Claire oturdu. “Bu benim hatam.” “Ne? Nasıl?” “Adını bir polis raporunda bulduk. Anne ve babanın vücudun­ daki yaralanmalar cinayet/intihar iddialarına pek de uymuyordu. Patrick Chester pahalı arabalarıyla birlikte güzel bir mahallede oturuyordu. Yaşam tarzı pek de mesleğine ve maaşına uymuyor­ du. Her yıl sürekli artan bir ödeme alıyordu. Bu ödemelerin sus 296


Tutku Oyunları

payı olarak verildiğini düşündük. İlk polis raporunda mavi bir Honda’sı olan bir kadından bahsediyordu. Ama o kadından bir daha söz edilmiyordu. Bir ay önce onun evine gittim.” Tony’nin o pişmanlığı bir anda kine dönüştü. “Sen ne yaptın?” Claire davranışlarını haklı çıkaramazdı. Yumuşak yastıkların arasına gömüldü. “Biliyorum. Aptalcaydı.” Tony, Claire’in omuzlarını tuttu. “Neden böyle bir şeyi dü­ şündün...” Claire gözyaşlarının akmasına izin verdi. “Senin hatan değil­ di. Benim hatamdı. Bebeğimizi tehlikeye atan bendim.” Tony’nin kolları onu sardı. Yüzünü Tony’nin göğsüne bastırarak, “O kadın, senin halan değildi, değil mi?” diye sordu. Tony’nin kafasını hayır anlamında salladığını hissetti. “Büyükannen miydi?” Tony omuzlarını silkti. “Sanırım. Onu hiç bu şekilde düşün­ memiştim. Annem ve babam, o ve Nathaniel’in evliliğinin iptal edilmesi için dilekçe vermişti. Rawls adını yasal olarak kullan­ maya devam edebilmesi mümkün değildi.” “Tüm bu yıllar boyunca onun özgürlüğü için ödeme yapıyor­ dun. Onu görüyor musun?” “Evet, ama tanınmak istemiyor.” Claire başını salladı. Kadını suçlayamazdı. Californiada ci­ nayetle ilgili zaman aşımı yoktu, ne kadar az kişi bilirse o kadar iyiydi. “Bana gerçekleri anlattığın için teşekkür ederim.” Tony, Claire’i uzaklaştırdı ve gözlerinin içine baktı. “Artık dedektifçilik oynamak yok.” Bu da bir soru değildi. Claire onay­ ladı ve tekrar Tony’nin göğsüne yaslandı. Parfümünün kokusu­ nu içine çekerek ve kalp atışlarını dinleyerek gözlerini kapattı. Yeni öğrendiği bilgiler üzerine kafa yormak istemiyordu. Her şeyin bitmesini istiyordu. Uçak Iowa’ya inerken uyandı. 297



Yirmi Dördüncü Bölüm Belleğiniz bir canavardır, siz unutursunuz, o unutmaz. Her şeyi bir kenara depolar. Sizin için bir şeyleri saklar ya da bir şeyleri sizden gizler ve kendine ait bir iradeyle hatırlamanız için hepsini geri çağırır. Siz, bir belleğe sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz, ama asilsize sahip olan o! -Jo h n lrv in g

S

onraki birkaç hafta boyunca Claire, Tony’nin malikânesinde eski, ama tamdık bir düzen oturttu. Her şey farklıydı, ama

bir o kadar da aynıydı. Telefonu ve tableti yanındaydı. Hatta Tony ona yeni bir bilgisayar bile almıştı. Eski bilgisayarı hâlâ ka­ yıptı. Görünüşe göre, polis, Patrick Chester’ın minibüsünü ve otel odasını bulmuştu. Ne yazık ki bilgisayar her iki yerde de yoktu. Santa Monica’daki evi de bütünüyle aranmıştı. Orada da hiçbir şey yoktu. Karısı ve kızı şaşkınlık içindeydi. Sevgi dolu bir koca ve babanın neden birini kaçırmaya karar verdiğini bir türlü anlayamıyorlardı. Polise ve basına sürekli aynı şeyi tekrarlıyor­ lardı. “Bu hiç de onun yapabileceği bir şey değil. Böyle davran­ masına ne sebep oldu, gerçekten bilmiyoruz.” Kayıp bilgisayar herkesin, adamın gizli bir suç ortağının bu­ lunduğunu düşünmesine neden oldu. Bu nedenle Claire büyük demir kapıların iç tarafında kalma konusunda son derece istek­ liydi. Malikâneden pek fazla çıkmıyordu. Çıktığı zamanlarsa genellikle Tony’yle beraber bir etkinliğe katıldığı zamanlardı. Önceden planlanmış ilk birkaç randevularına dış görünüşü


Aleatha Romig

yüzünden katılamamışlardı. Claire, yanaklarında ve gözle­ rinin etrafında Patrick Chester’ın eserinin kalıntıları varken basının fotoğraf çekmesini istemiyordu. O ilk birkaç hafta boyunca arkadaşlarını ve ailesini telefonla aradı. Courtney ve Sue birkaç ziyarette bulundu. Claire onlara bebek bekle­ diğini de söyledi. Bir öğleden sonra Claire, Courtney’yi bahçelere götürdü. Yine daha önce oturmuş oldukları o aynı banka oturdular. Claire sevgili arkadaşına kalbinde meydana gelen değişiklikleri anlattı. Courtney, Claire’e Brent’in yaptığı araştırmalardan bah­ setti. Derek Burke, Jonathon Burke ile akrabaydı, ancak doğru­ dan bir bağlantıları yoktu ve Brent, ona ve karısına dair olumsuz herhangi bir şey bulamıyordu. Bu haberler Claire’i güçlendirdi. Tıim kalbiyle Tony’nin intikamının sona erdiğine inanmak isti­ yordu. İki kadın kucaklaştı. Courtney her zaman Claire’in yanında olacağına söz verdi, tabii Claire de her zaman dürüst olacaksa... Claire gözlerindeki yaşlarla, “Başka bir şekilde davranmayı red­ dediyorum ve Tony de bunu biliyor,” dedi. Courtney gülümsedi ve Claire’e tekrar sarıldı. “Eğer gerçek­ ten istediğin şey buysa senin adına çok mutluyum. Senin mutlu olmanı istiyorum.” “Sonsuza kadar böyle mi olacak bilmiyorum, ama şu anda istediğim şey Tony.” Courtney gülümsedi. “Biliyor musun, bebeklere bayılırım.” “Güzel, çünkü bizimkinin bir teyzeye ihtiyacı olacak. Emily benden pek de memnun değil.”

300


Tutku Oyunları

Tony eski bir gizli servis ajanı olan Clay’i koruma olarak işe aldı. Claire malikânede kaldığı sürece sahne arkasında duruyordu, ancak Tony ile birlikte dışarı çıktıkları zaman arabada Eric’in yanındaki koltukta oturuyordu. Eğer Claire yalnız başına dışarı­ ya çıkarsa arabayı o kullanıyordu. Tony, Claire’i bir yere kendisi götürmeye karar verdiyse Clay de yakın bir şekilde onları takip ediyordu. Phil’den çok daha müdahaleciydi. Claire neredeyse Phil’i geri isteyecekti, en azından o tanıdıktı. Bazen Claire ona ne olduğunu merak ediyordu. Claire ikinci kattaki odasına bir daha hiç gitmedi. Eve gel­ dikleri ilk akşam Tony’nin odasında kaldı. O geceden sonra da yeni ve eski tüm eşyaları o odaya taşındı. Bir zamanlar onu Tony’nin odasından uzak tutan teknoloji de artık sorun değil­ di. Ayrıca bebek doğduktan sonra ikisi de ayrı odalarda kalmak istemiyordu. Tony’nin odasının yanındaki boş oda yenilenmeye başlamıştı. Kendi odalarıyla koridordan ulaşabilecekleri güzel bir çocuk odası olacaktı.

Ağustos ayının başlarında Claire’in karnı belirginleşmeye baş­ ladı, özellikle de mayo giyerken. Bu durum canını sıksa da Tony değişen vücuduna iltifat ediyordu. Büyüyen tek yer karnı değil­ di. Iowa City’deki yeni doktoru her şeyin iyi ilerlediğini söylü­ yordu. Her nasılsa basının hamileliği öğrenmesini engellemeyi başarmışlardı. Claire’in değişen adresi de dahil her şeyi biliyor gibi göründükleri için bu durum son derece şaşırtıcıydı. Ney­ se ki aldığı tehditkâr hediyelerle ilgili hiçbir şey yazılmamıştı. Raıvls adı ne gazetelerde ne de internette çıkmıştı. Güvenli baloncuklarının içinde yaşayan Claire, tekrar rahat­ lamaya ve yaşamından keyif almaya başladı. Günlerini havuz 301


Aleatha Romig

kenarında güneşlenerek ya da göle yürüyüşler yaparak ve sahil kenarındaki dalgaları dinleyerek geçiriyordu. Gözlerini kapattı­ ğı zaman çakıltaşlarına vuran dalgaların sesi ilk ultrason görün­ tüsünde bebeğinin kalp atışlarını duyduğu zamanı hatırlatmaya devam ediyordu. Ufaklıkları büyümeye devam ederken kalp atışları da hızlanıyordu. Bebeğin cinsiyetini öğrenmek için he­ nüz çok erkendi ama doktorun söylediğine göre, kalp atışları ne kadar hızlıysa kız olma şansı da o kadar fazlaydı. Doktor bunu söylediğinde Tony, Claire’in elini sıkmış ve “Eminim senin göz­ lerini alacak,” diye fısıldamıştı. Claire gülümsedi ve başım salladı. Tony’nin istediğini her za­ man elde edebilmesi onu şaşırtmaya devam ediyordu. Patrick Chester’ın saldırısıyla ilgili anılar Claire’i, Tony’nin evinin güvenli sınırları içinde tutmaya devam ediyordu. Cat­ herine’in varlığı yalnızlık hissiyle mücadele etmesine yardımcı oluyordu. Catherine’in sonsuz desteği, ilişkileri ilerlemeye de­ vam ederken son derece iyileştiriciydi. Yine de Claire sorduğu zaman Catherine, Tony’nin geçmişiyle ilgili pek fazla bir şeyi açığa vurmuyordu. Claire, Catherine’in Tony ile tekrar bir araya gelmelerini istediğine inanıyordu. Yani hedefine ulaşmıştı. Ağustos ayının sonlarındaki sıcak ve rüzgârlı bir günde Claire’in baloncuğu patladı. Eğer havuzdan erken ayrılmaya karar vermemiş olsaydı bunu hiç fark etmeyebilirdi. Terasta dururken Tony’nin ofisinden gelen gürültüleri duydu. Claire neler olduğunu araştırmak için mermer zemin üzerinde ses­ sizce yürüdü. Tony’yi duydu, ama kiminle konuştuğunu, daha doğrusu kime bağırdığını anlayamıyordu. Kapalı kapılara yaklaştığında ilişkilerindeki önemli bir deği­ şikliği fark etti. Geçmişte, Tony’nin sesindeki şu tonu duyduğu 302


Tutku Oyunları

zamanlarda asla o odadan içeriye isteyerek girmezdi. En önem­ lisi arak o kapıları açmaktan ve bu bağırışların sebebini öğren­ mekten korkmuyordu. Araya girmek istemeyerek kapıyı yavaşça açtı ve ofisten içeri­ ye girdi. Bir anda takım elbiseli Tony’nin aksine, üzerinde sadece mayosu, parmak arası terlikleri ve bir pareo olduğunu fark etti. Görünüşe göre ofisten direkt buraya gelmişti. Gözleri, Claire’e kaydı. Claire sesinde duyduğu karanlığı onun gözlerinde de gör­ dü. Ofis doluydu. Tony’nin karşısında Eric, Catherine ve Clay duruyordu. İçeriye girdiğinde Clay konuşuyordu. Cümlesinin sonunu duymuştu: “... hayır efendim. Diğerlerini engelledik. Bu, evden içeriye girmeyi başaran ilk şey.” Claire odayı inceledi. Tony’nin masasının üzerinde bir pa­ ket duruyordu. O paketin içinde ne olduğunu ve en önemlisi de kendisine mi gönderildiğini öğrenmek istiyordu. Tony’nin gözleri şimdi yalnızca onun üzerindeydi ve bu yüzden herkesin dikkati ona çevrildi. “Çok ses çıkarıyordunuz. Bu benimle mi ilgili?” diye sordu Claire. “Claire, bu konuda endişelenme lütfen. Ben hallediyorum.” Tony’nin sesi, diğer herkese karşı kullandığı ses tonunu kullan­ mamak için gerilmişti. Claire, Tony’nin yanına ilerlemeye başladı. Tony’nin gözleri Catherine’e kaydı. “Catherine, Bayan Claire’e yardım edebilir misin, biraz yardıma ihtiyacı olabilir.” Claire durdu. Evet, odada başkaları da vardı, ama bu konu o ve bebeğiyle ilgiliyse bilmeye hakkı vardı. “Clay, engellediğiniz diğer şeyler neydi ?” “Hanımefendi, sizi endişelendirecek bir şey yok.” 303


Aleatha Romig

“Sana inanmıyorum.” Catherine kolunu açarak Claire e yaklaştı. “Claire, gel sana içecek bir şeyler alalım. Dışarısı çok sıcak.” Claire koridorday­ ken onun sesini de duymuştu. Bir şeyler oluyordu. “Gitmiyorum.” “Claire.” Tony’nin ses tonundaki keskinlik, adını söyleyiş şekli... Bu tek bir hece kolaylıkla tercüme edilebilirdi: Şimdi ol­ maz Claire. Ben hallediyorum. Çık dışarı. Claire, Catherine’e, sakın bana dokunmaya kalkma bakışı attı ve masanın diğer tarafına doğru yürüdü. Herkesin önünde olay çıkarmak istemiyordu, ama bazı cevapları almadan dışarı çıkmaya da niyeti yoktu. Tony’nin yanında durarak, “Catherine, Eric ve Clay, bize bir dakika müsaade edebilir misiniz ? Bay Rawlings ve benim özel olarak konuşmamız gerekiyor. Sizinle işinin bitmediğini sanıyorum, bu yüzden lütfen yakınlarda olun. Çok uzun sürmeyecek,” dedi. Odadaki herkes Tony’ye döndü. Gerginlik elle tutulabilirdi. Sonunda Tony sıkılı dişlerinin arasından, “Çok uzaklaşmayın. İşim bitmedi. Clay, birkaç arama yap. Bayan Claire ile görüş­ mem bittikten sonra cevaplar istiyorum,” diye açıkladı. Claire eski kocasına dönerken diğer herkes aceleyle dışarıya çıktı. Onun gözlerindeki yoğunluğu daha önce de görmüştü, ancak bu karanlığın başka birisi için olduğunu biliyordu. Kim olduğunu öğrenmek istiyordu. “Neler oluyor?” “Nasıl duydun? Havuz kenarındaydın.” “Nasıl duymam? Evin üç kilometre yakınındaki herkes sizi duyabilirdi. Söyle bana, işten erken çıkmana sebep olacak kadar önemli şey nedir? Ne kadar erken öğrenirsem, sen de toplantına o kadar çabuk devam edebilirsin.” 304


Tutku Oyunları

“Kahretsin Claire! Endişelenmeni istemiyorum.” Tony pen­ cerenin yanına gitti ve sonra geri döndü. “Ayrıca akıl sağlığımın sınırlarında gezinirken ne akla hizmet edip de buraya girdin? Aklı başında olan kim bunu yapar? Hepsinin ne kadar çabuk dışarı fırladığını fark etmedin mi?” Claire ellerini Tony’nin ceketinin yakasına yerleştirirken gü­ lümsedi. “Kimse. Aileme sor, benim de aklım başımda değil ve eğer yanılmıyorsam seni bu hâlâ getirebilecek tek şey benimle ilgilidir.” Arkasını döndü ve paketi eline aldı. Claire Nichols Ratvls adına malikâneye gönderilmişti. “Demek artık kendi pos­ talarımı da açamıyorum, öyle mi ?” “Ciddi misin, pisliğin biri senin burada olduğunu, adresimizi öğrenmiş ve sen postalarını açmak konusunda şikâyet mi edi­ yorsun?” Claire tekrar Tony’ye döndü. Vücudunu dikleştirip çenesini de havaya kaldırarak sakin bir sesle konuşmaya başladı. “Hayır, ödümü patlatıyor, ama bu adresi herkes öğrenebilir; kamu kayıt­ larında var. Medyayla ilgilenen herkes, benim burada olduğumu öğrenebilir.” Kutuyu kaldırdı. “İçinde ne vardı? Ve daha bilme­ diğim kaç kutu ve mektup geldi?” “Gümüş bir bebek çıngırağıydı; kabartmalı.” “Nerede?” “Clay bir poşete koydu. Parmak izleri için incelettirecek. Umarım o pislik oyuncağa dokunmuştur.” “Kabartmalı... Üzerinde ne yazıyordu?” Tony, Claire’in omuzlarını kavradı ve onu yakına çekti. “Cla­ ire, bırak ben halledeyim. Bana inandığını göster.” Claire başını yukarıya kaldırdı. “Eğer sana inanmasaydım burada olmazdım.” Tony’yi öptü. “Üzerinde ne yazıyordu?” 305


Aleatha Romig

“Bebek Nichols-Rawls.” “Bu o kadar da kötü değil, özellikle de nasıl gönderildiği dü­ şünülecek olursa. Neden bunu öğrenmemi istemedin?” Tony, Claire’i deri koltuğuna götürdü. Claire itaatkâr bir ta­ vırla oturdu. “Hepsi bu değil. İsmin altında bir şey daha yazıyor­ du: Huzur içinde Yat!’ Claire üzerine aniden çöken şaşkınlığı ve korkuyu saklayamadı. Tüm bedenini bir titreme alırken koruyucu bir tavırla eli­ ni karnının üzerine koydu. “Aman Tanrım, Tony...” Tony onun önünde dizleri üzerine çöktü, sesi artık daha yumuşaktı. “Sana daha önce söylemiştim, çok fazla şey bilmek senin için iyi değil. Bana güvenmeyi ve temin etmek için çabala­ dığım mutluluktan keyif almayı öğrenir misin lütfen ?” “Ama... bunun bir tehdit olarak kabul edilmesi gerekir. Poli­ se götüremez misin?” “Götürüyoruz, ama bizden farklı ne yapabilirler ki ?” Tony’nin kollarıyla sarılınca Claire, gözyaşlarıyla olan savaşı kaybetti ve eski kocasının kollarına sığındı. Sonunda sakinleşin­ ce, “Birazcık yatacağım. Diğerleriyle işin bittiğinde odamıza ge­ lebilir misin? Yoksa işe geri mi döneceksin?” diye sordu. “Hayır, burada kalacağım. İşim biter bitmez yanına geleceğim.” Daha sonra Tony temmuz ayının ortasından beri malikâneye gelen diğer paketleri ve mektupları anlattı, ilki bebek için teb­ rikler kartıydı. Bazen çiçekler, bazen de hediyeler gelmişti. N ot­ ların her biri Claire Nichols Raıvls adınaydı ve geldikleri yerler Batı Yakası ile Doğu Yakası arasında farklılık gösteriyordu. Kartların üzerindeki yazıların tipleri bile değişikti. Paketlerin içindeki tehlikesiz eşyalar, yetkililere başvurmayı zorlaştırıyor­ du, ancak bu son gelişme polisin dikkatini çekmişti. 306


Tutku Oyunları

Eylül ayının ilk haftasında Tony’nin, on günlük bir gezi için Avrupa’ya gitmesi gerekti. Claire’e, defalarca kendisine eşlik etme­ sini teklif etti. Arada bir yapılan teslimatlar yüzünden artan endi­ şesi, Claire’in her kararını sorgulamasına neden oluyordu. Tony olmadan malikânenin sınırları içinde kalmanın mı, yoksa Tony ile birlikte denizaşırı ülkelere gitmenin mi daha güvenli olduğunu bilmiyordu. Ama malikânenin tanıdık ortamında kalmayı seçti. Araziye ilk izinsiz giriş hareketi Tony’nin gidişinden üç gün sonra gerçekleşti. Claire’den gizlenmiş olmasına rağmen Claire, sonunda bu başarısız girişimin Clay tarafından engellendiğini öğrendi. Hiç kimse yakalanmamıştı, ama neyse ki olası bir teh­ dit olmamıştı ve güvenliklerindeki açığı tespit etmişlerdi. İkinci olay sıcak bir öğleden sonra Clay, Claire’i malikâneye geri götürürken yaşandı. Bakışlarını pencerelerde tutan Claire’in aklı, geçirdiği günle öylesine meşguldü ki kırsal bölgede meyda­ na gelen yaprak değişikliğini fark etmemişti. Günün erken sa­ atlerinde doktor randevusu için Iowa City’ye gitmişlerdi. Dal­ gın bir şekilde doktorun söylediklerini düşünüyordu. Eğer o ve Tony isterse bir sonraki randevuda yapılacak ultrasonun yardı­ mıyla bebeklerinin cinsiyetini öğrenebilirlerdi. Claire öğrenmek isteyip istemeyeceklerini merak ederek gülümsedi. Evet, zaman zaman yeşil gözlü kız çocuklarıyla ilgili şaka yapıyorlardı, ama Claire öğrenmek istiyor muydu? Tek bir şeyden emindi, eğer ce­ vap evetse, o randevuya Tony olmadan gitmek istemiyordu. Sıklıkla olduğu gibi, Claire yine büyüyen karnını koruyucu bir şekilde eliyle sakladığını fark etti. Lezzetli bir öğlen yeme­ ği için Courtney ile buluşmadan önce aldığı hamile elbiselerini 307


Aleatha Romig

düşündü. Basın buna bayılacaktı, ama artık hamile olduğunu saklaması imkânsızdı. Araba kullanmak gibi bir isteği bulunma­ yan Claire, hamileliğin yan etkilerinden en çok sevdiği şey için gözlerini kapattı: Öğleden sonra şekerlemesi. Arabanın hızındaki değişikliği fark edince sarsılarak uyandı. Kafasını topladığı anda sol taraflarındaki arabayı gördü. Tıpkı kendi arabası gibi, o arabanın da camları içerisi görünmeyecek kadar siyahtı. Diğer araba Tony’nin Mercedes’inin yan tarafına çarpıp dururken Clay, arabayı mümkün olduğunca hızlı tutma­ ya çalıştı. Eğer yollar ıslak ya da karlı olsaydı, sonuçları çok daha farklı olabilirdi. Neyse ki yollar temizdi. Clay arabayı bir kena­ ra park eder etmez diğer araba bir tepenin üzerinde kayboldu. Claire’in nefesleri sıklaşmıştı ve kalbi hızla atıyordu. Diğer ara­ banın plakası yoktu. “İyi misiniz hanımefendi ?” diye sordu Clay cebindeki telefo­ nunu çıkarırken. “Evet, lütfen beni eve götür.” Clay arabayı tekrar yola çıkarırken kısık bir sesle telefonuyla konuşuyordu. Claire malikâneden içeri girince sessiz bir şekilde odalarına gitti ve yatağın üzerine yığıldı. Bu hiç sona ermeyecek miydi ? Bebeği güvende olacak mıydı ? Tony’yi aramaya çalışmış­ tı. Telefonu sürekli sesli mesaja düşerken Claire’in aklında bin bir türlü olasılık vardı. Avrupa’da saat kaçtı? Düşünemiyordu. Odanın kapısı tıklatıldığında neredeyse uyumak üzereydi. Şişmiş gözleri ve ağrıyan başıyla, “Girin,” demeyi başardı. Catherine içeri girdi. “Neler olduğunu şimdi öğrendim. Sen iyi misin? Doktorunu arayalım mı?” “Ben iyiyim,” dedi Claire sesindeki ıstırap aksini söylüyor olsa da. 308


Tutku Oyunları

Catherine yatağa yaklaştı. “Yardım edebilir miyim?” “Kimsenin yardımcı olabileceğini sanmıyorum. Tony’ye ulaşmaya çalıştım, ama sürekli sesli mesaj çıkıyor.” Claire başını salladı. “Yine aynı şekilde hissediyorum. Ancak farklı olduğunu biliyorum.” “Anlamıyorum.” Claire oturdu. “Telefonum elimde, arkadaşlarıma ve internete de erişimim var, ama kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum.” Catherine, Claire’in elini tuttu. “Öyle değilsin. Öncekinden farklı olduğunu görüyorsun, değil mi ?” Claire başını salladı. “Evet. Ama bu kez konu Tony değil. Bu kişi. Beni veya bebeğimi kim incitmek isteyebilir? Anlamıyo­ rum. Hiçbir zaman sona ermemesinden korkuyorum.” Catheri­ ne, Claire’in aradığı güveni vermekte başarısız olunca Claire’in gözyaşları akmaya devam etti. Yüzünü yumuşak yastıkların ara­ sına gömdü. Claire’in gözyaşları durana ve bedeni uykuya teslim oluncaya kadar, Catherine yavaşça sırtını okşadı.

O akşamın geç saatlerinde Catherine, Claire’in yemeğini odası­ na götürdü. Catherine’in geri geldiğini gören Claire şaşkınlığını gizleyemedi. “Catherine, bu akşam burada yemeyi planlamamıştım. Dışarısı güzel olurdu.” Kırmızı ve sarı yapraklarla birleşen serin yaz akşamları, arka bahçeyi keyifli bir hale getiriyordu. Claire kitap okuyucusuyla deri koltuğa uzanmış olmasına rağ­ men, açık Fransız kapılarından içeri giren ılık esinti onu dışarıya çağırıyordu. Claire’in sözlerini kabul etmeyen Catherine, servis arabasını küçük yemek masasının yanına çekti ve tabakları sessizce 309


Aleatha Romig

yerleştirmeye başladı. İşini bitirdiğinde masada iki kişilik servis vardı. Ciddi bir şekilde Claire e döndü ve “Bence konuşmamızın vakti geldi,” dedi. “Muhtemelen bildiğin gibi, burada da kamera yok, bu yüzden en iyi yer burası.” Catherine’in tavrındaki ani değişikliği fark eden Claire ba­ şını salladı. Merak, zihnini ele geçirdi. Catherine’in söylemek istediği şeyleri öğrenmesi gerekiyordu. Sohbederi, gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Tony’nin, Nathaniel’e vermiş olduğu sözle ilgili gerçekleri ne kadar zamandır arıyordu? Şimdi tüm kalbiyle gerçekleri öğren­ memiş olmayı diliyordu. Gerçekleri açıklama konusunda Tony’nin kararsızlığı ve Catherine’in isteksizliği kolaylıkla anlaşılabilirdi. Akşam ilerle­ dikçe Claire, Catherine’in bu kadar çok şeyi nereden bildiğini merak etti. Elbette, çok uzun bir zamandır Rawls ve Rawlings evinin duvarları içindeydi ve bu duvarların içinde, Catherine’in bilmediği pek fazla şey gerçekleşmiyordu. Claire tüm kalbiyle Tony’yi aramak ve biraz önce duyduğu hikâyeyi doğrulatmak istiyordu, ama Catherine’in de açıklamış olduğu gibi, eğer Tony’yi ararsa ve Catherine’in sunduğu kaçı­ şı seçmeye karar verirse çok şeyi riske atmış olurdu. New York Barosu, kısa bir süre önce John’un durumunu yeniden değerlen­ dirmeye karar vermişti. John hâlâ Claire ile konuşmuyordu, ama Emily konuşuyordu ve bir de Amber ve Harry vardı. Yıllar önce Simon’a olanlardan sonra Claire’in bir parçası Harry için de korkuyordu. Tony sözlerine sadık kalmıştı. Ailesi ve arkadaşları güvendeydi, ancak Tony, onu kendi isteğiyle terk ettiğini düşü­ nürse sözüne bağlı kalmazdı. Catherine haklıydı. Bu gizli saldırgan onu kaçırmış gibi 310


Tutku Oyunları

görünmeliydi. Sevdiği herkesi güvende tutabilmesinin tek yolu buydu. Kalbi, durmasını ve sevdiği adama güvenmesini söylese de zihni, Catherine’in söylediği şeyleri tekrarlayıp duruyordu. “Anton, Nathaniel’in yeminini tutmaya söz verdi: Nathaniel’in çöküşüne yardım eden herkes bunun bedelini ödeyecek... Ço­ cukları, çocuklarının çocukları ve çocuklarının çocuklarının ço­ cukları...” Bu durumda Claire nasıl kalabilirdi? Kendi payına düşen bedeli zaten ödemişti, çocuğunun da bu bedeli ödemesine izin veremezdi. Catherine son ve en ikna edici kanıtını ortaya sunarken oda­ nın içindeki sıcaklık bir anda düştü. Masadan kalkmış, giyinme odasının içinde kaybolmuş ve Claire’in kayıp bilgisayarıyla geri gelmişti. Bilgisayarı gören Claire midesinin bulandığını hissetti. “Bilgisayarımın kaybolduğunu sanıyordum,” dedi göğsü kor­ kuyla dolarken. “Doğru kelimenin...” derken Catherine, bilgisayarı Claire’in önüne bıraktı, “polisin, bilgisayarın yerini tespit edemediği şek­ linde olduğunu sanıyorum.” Kelime oyunları diye düşündü Claire. “Ne zaman bulundu?” “Anladığım kadarıyla Patrick Chester’ın saldırısının ardın­ dan sen kendine gelmeden önce.” “Anlamıyorum.” Claire içinde büyüyen korkuyu bastıracak bir cevap vermesi için yalvararak Catherine’in gri gözlerinin içine baktı. “Buraya taşınma sebebim o bilgisayarın kaybolmasıydı.” Catherine gözlerini kapattı ve başını salladı. “Eğer kendini tehdit altında hissedersen taşınma olasılığının daha yüksek ol­ duğunu Anton biliyordu.” 311


Aleatha. Romig

Yeni dünyası başına yıkılan Claire, umutsuzca Catherine’in sözlerine bir anlam vermeye çalıştı. “Peki, ya gelen paketler?” “Onlar gerçek.” Claire, Catherine’in sesindeki duyguyu his­ setti. “En azından ben öyle olduklarını düşünüyorum.”

Catherine odadan ayrıldığı zaman ılık olan hava artık soğumuş­ tu. Fransız kapıların yanına giden Claire özel balkona çıktı ve milyonlarca yıldızla bezenmiş simsiyah gökyüzüne baktı. Verdi­ ği kararla ilgili mücadele ederken serin sonbahar havası zihnini açtı ve düşünceleri geleceğine odaklandı. Bir içeri, bir dışarı, ne­ fes al, nefes ver. Kendi geleceği, bebeğinin de geleceğiydi. Claire önceliğinin bebeğinin güvenliği olması gerektiğini biliyordu. Iowa’nın sakinleştirici etkisiyle huzura kavuşarak kararını değer­ lendirdi. Tony dört gün daha gelmeyecekti. Eğer Catherine’in planına uygun ilerlerse o döndüğünde çoktan gitmiş olurdu ve kimse Tony’den şüphelenmezdi. Bir daha asla göremeyeceği çikolata rengi gözleri düşünürken yıldızlar buğulandı. Kalbi ağrıyordu. Ama yine de en önemlisi çocuğunun güvenliğiydi. Bir anda Claire, Tony’nin istediği yeşil gözlü kız için değil de kara gözlü bir erkek çocuk için dua etti...

Sophia, Derek’in seyahatleri arasında kendi kişisel etkinliklerini ayarlama konusunda gittikçe daha başarılı bir hale geliyordu. Ko casının Doğuya yaptığı ikinci gezi esnasında Provincetown’daki stüdyosunda çok başarılı bir sergi gerçekleştirdi. Palo Alto’daki stüdyoda sık sık sergi düzenlemesine rağmen Bay George işten 312


Tutku Oyunları

ayrıldığı ve yeni bir sorumlu geldiği için orada artık eskisi kadar rahat değildi. Santa Clara’da bulunduğu zamanlarda her şey yo­ lundaydı, ama Doğu Yakası’nda geçirdiği zamanlardan daha çok keyif alıyordu. Batı Yakasında gerçekleştirdiği başarılı ve yüksek fiyatlı sa­ tışları, Doğu Yakasındaki sanat çevrelerinde de ününü arttır­ mıştı. Bu da galerideki üç günlük sergisiyle daha çok misafir ve alıcının ilgilenmesi anlamına geliyordu. Kod Burnundaki küçük evlerinden içeri girdiği anda kendi­ ne bir kadeh şarap doldurdu ve bilgisayarındaki tanıdık zil sesini duymak için bekledi. Derek’in Skype araması her an gerçekleşebilirdi. Saat farkı iletişimi biraz zorlaştırsa da kullanışlı bir plan yapmayı başarmışlardı. Derek’in yeni asistanı, iş gezileri konu­ sunda hem daha verimli hem de daha deneyimliydi. Önerileri ayrılıklarını biraz daha kolaylaştırıyordu. Sophia, Danni’ye ne olduğunu öğrenememişti. Derek’in söylediği son şey, Rawlings Şirketler Grubu çatısı altında başka bir şirkete nakledilmiş oldu­ ğuydu. Şahsen Sophia’nın da umurunda değildi. O kadın artık kocasının etrafında olmadığı için mutluydu sadece. Bilgisayarından gelen zil sesi dikkatini ekrana vermesine ne­ den oldu. Bir veya iki dakika sonra kocasının dünyanın diğer ucundan parlayan yumuşak kahverengi gözlerini gördü. “Mer­ haba güzelim, sergin nasıl gitti?” “Çok güzeldi.” “Gezici sergiyle ilgili o teklifi kabul etmiş olsaydım keşke diye düşündüğün oluyor mu?” “Şaka mı yapıyorsun?” Sophia şarabım gösterdi ve kocasının görüntüsüne kadeh kaldırdı. “Günlerimi resim yaparak ve se­ ninle eğlenerek geçirmeyi tercih ederim.” 313


Aleatha Romig

Derek’in gülümsemesi ekranı doldurdu. “Ben de öyle!” “Hey, Jackson Wilson’a üç parça sattım.” “Senin gizli alıcının o olmadığından emin misin?” “Hayır, emin değilim, ama bu saçma olurdu. Gizemli adamı ve Jackson’ı, Mississippi’nin doğusundaki hiçbir sergide görmedim.” “Üç parça ha... etkileyici. Geçen ilkbahar Palo Alto’da aldı­ ğın ücrederi mi aldın?” “Hayır, ama onların sayesinde fiyatlarım kesinlikle yükseldi.” “Bebeğim, Shedis-tics’e gelecekteki seyahatleri unutmala­ rını söyleyeceğim, zengin bir karım varken benim çalışmama gerek yok.” Sophia kıkırdadı. “O kadar ileri gideceğinden emin değilim ama seni meşgul tutacak bir şeyler düşünebilirim.” “Senin kahkahanı duymayı ne kadar çok sevdiğimi hiç söyle­ miş miydim, özellikle de gülüşün o parlak kırmızı şarabı gözler önüne seriyorken?” Sophia dilini hızlı bir şekilde dişlerinin üzerinde gezdirdi. “Çok kötüsün. Belki de şarap neşeme neşe katıyordur ya da yor­ gunluğumu alıyordur. Üç uzun gün oldu!” “Evet, yanında olamadığım için çok üzgünüm.” “Ben de, ama sen yokken bir şeylerle meşgul olmak hoşuma gidiyor.” Konuşmayı nihayet sona erdirdiklerinde Sophia yatağa tır­ mandı ve düşüncelerinin dünyanın diğer ucunda bulunan adama odaklanmasına izin verdi. Rüyalar âlemine gidene kadar aptal kır­ mızı şarap gülümsemesi dudaklarında durmaya devam etti.

314


Yirmi Beşinci Bölüm

Bizi korkutan her deneyim, bize güç, cesaret ve güven kazan­ dırır. Yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri yapmalıyız. —Eleanor Roosevelt

afak öncesi karanlık, Claire’in yorgun gözlerine büyük bir

Ş

ağırlık yapıyordu. Gözlerini kırpıştırarak tehdit edici karan­

lığı uzaklaştıran Claire dikiz aynasına baktı. Arkasındaki gökyü­

zü doğan güneşin sebep olduğu kırmızılar ve turuncularla kap­ lıydı. Claire iyimser olmaya çalıştı ve kendi kendine söz verdi: Bugün yeni bir gün. Eski iş telefonunun yerini alan tek kullanımlık telefona gelen mesajda, 1-80 Otoyolundaki 145. Mil tabelasının önüne park etmesi yazıyordu. Des Moines’e doğru yol aldığı her bir kilomet­ reyle birlikte yoldaki tabelalar da endişesiyle aynı oranda artı­ yordu. Elindeki telefon ve yan koltukta duran dosya kaçışı için ken­ disine gönderilmişti. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Claire’in dosyayı tam olarak incelemesi mümkün olmamıştı. Verandadan eve girdikten sonra yeni telefonu ve yeni bilgilerle dolu bu dos­ ya, yatak odasındaki küçük yemek masasının üzerinde duruyor­ du. Bir parçası Catherine’in bu kadar kısa bir süre içinde bu ka­ dar şeyi nasıl hazırlamış olduğunu merak ediyordu. Ne de olsa


Aleatha Romig

Claire’in malikâneden ayrılmaya karar vermesi sadece dakikalar önce gerçekleşmişti. Gökyüzü aydınlanırken ve kendisi için be­ lirlenmiş tabelaya yaklaşırken Claire’in aklından bir sürü şey ge­ çiyordu. Umutsuzca huzursuzluğundan kurtulmaya çalıştı. Radyoyla klimayı kurcaladı; arabanın içindeki sıcaklığı düşü­ rürken bir yandan da radyonun sesini açtı. Merak duygusu çok fazlaydı, ama uykusuzluğu daha ağır basıyordu. Gözlerini açık tutması gerekiyordu. Uzakta, kendisi için belirlenmiş tabelanın önünde bekleyen koyu gri bir arazi aracı gördü. Uykusuzluğu bir anda kayboldu. Aklından geçen onlarca soru içinden bir tanesi ön plana çıktı. Kendi hayatımı ve çocuğumun hayatını, tanımadığım bu insanın ellerine nasıl bırakacağım ? Sanki bir işaret gibi, karanlık geriye çekildi ve ön camdan içeriye güneş ışınları girdi. Claire’in titreyen sağ elindeki bü­ yük elmasa vuran ışınlar, BM W ’nin dondurucu soğuğunun içinde rengârenk ışık oyunlarına neden oldu. Claire bu yüzüğü daha kısa bir süre önce kabul etmişti ve şimdi nişanlısını terk ediyordu. Geriye dönüp Tony ile konuşsa Catherine’in anlattıklarını açıklayabilir miydi ? Peki, ya Tony, onun neden korktuğunu an­ lar mıydı ? Her şey düzelebilir miydi ? Kararsızlığı yüzünden kendine kızan ve korkusuyla savaşan Claire, bir an için kararsızlığı galip gelecekmiş gibi hissetti. Fa­ kat bu, yavaşlayana ve arazi aracının yanından geçerken gri ara­ cın şoför koltuğunda oturan kişiyi görene kadar sürdü. Ancak o zaman çocuğunun hayatını ve kendi hayatını tehdit eden inti­ kam sözünden ve bilinmeyenin dehşetinden kurtuluşunu göre­ bilmeyi başardı. O beyaz saçları hemen tanımıştı. Ani bir fren 316


Tutku Oyunları

yaparak BMW’yi otoyolun kenarında hızla durdurdu. Kendi arabasının bagajı, Phillip Roach’un arabasının tamponuna değinceye kadar yavaş yavaş geri geldi. Catherine kaçışına yardım edebilecek en mükemmel insan­ la irtibata geçmişti. Bu durum Claire’in kararlılığını pekiştirdi. Omuzlarını dikleştirerek arabayı park etti, yan koltuktaki dos­ yayı ve telefonu aldı, BM W ’nin motorunu durdurdu, anahtarı koltuğun üzerine bıraktı, kapıları kilidedi ve arabanın kapısını kapattı. Yanından geçen bir kamyon Claire’in saçlarını havalandırdı ve kararlı yüzünü gözler önüne serdi. Claire, Phil’in arazi ara­ cına doğru yürümeye başladı. Yoğun trafiğin gürültüsü içinde kilitleri açılan kapıların sesini duydu. Yolcu kapısını açtı ve eski korumasının yanındaki koltuğa oturdu. tllc konuşan Claire oldu. “Tony için çalıştığını sanıyordum.” “Çalışıyordum. Bayan London adımı nasıl buldu sanıyor­ sunuz?” Claire’in kaşları havaya kalktı. “Iowa’ya taşındığınızdan beri Bay Ravvlings bana ihtiyaç duy­ madı.” “Nerede olduğumu ona söylemeyeceğini nereden bileceğim?” “Çünkü ben para için çalışırım. Bayan London’a göre, sizi Cenevre’ye götürdüğüm zaman, sessiz kalmam için daha çok para ödeyecekmişsiniz. Sırlar benim uzmanlık alanımdır.” “Peki, bunu yapabilir misin?” diye sordu Claire aracın yola çıktığını hissederken. “Ah, Bayan Nichols, size dadılık yaparken yeteneklerim boşa harcanıyordu. Oldukça yetenekliyimdir.” 317


Aleatha Romig

Claire sol tarafında oturan adama baktı. “Sence de bana Cla­ ire demen gerekmiyor mu?” Phil gülümsedi. “Aslında, hayır, artık yeni belgeleriniz var. Claire Nichols gitti.” Phü, Claire e birkaç pasaport uzattı. Her dosyanın içinde uluslararası bir kimlik ve farklı ülkeler için hazırlanmış ehliyet­ ler vardı. Kimliklerin ve ehliyetlerin üzerine dijital olarak fotoğ­ raflar yerleştirilmişti. Fotoğraftakilerin hepsi hem Claire’di hem de değildi; bazılarında sarışındı, bazılarında kızıl ve diğerlerinde de saçları normaldekinden daha koyuydu, neredeyse siyahtı. Bi­ raz daha detaylı bir inceleme yaptıktan sonra göz renginin de farklılık gösterdiğini gördü. “Saçımın nasıl değişeceğini anlıyo­ rum da gözlerim nasıl değişecek?” Phil, arka koltuğu işaret etti. Claire küçük kozmetik kutu­ sunu aldı, içinde, farklı renklerde lensler vardı. Phil bir sonraki çıkıştan girdi ve aracı doğan güneşe, doğuya doğru döndürdü. Claire güneş gözlüklerini almak için çantasına uzandı. “Çantandan ve giydiğin kıyafetlerden kurtulmamız gerek.” Phil, Claire’in parmağındaki büyük taşı fark etti. “Ve ondan. Sattığın yüzüğün aynısı değil mi o ?” Claire gözüne dolan yaşlarla mücadele etti ve başını salladı. “Sen bunu yapabilir misin?” diye sordu Phil. Claire yutkundu. “Başka bir seçeneğim yok. Nereye gidiyo­ ruz? Iowa City’ye geri mi dönüyoruz?” Sesinde küçük bir parça iyimserlik vardı. “Cincinnati. Öğleden sonra Cincinnati’den Floransa’ya uça­ caksın.” Phil, Claire’in bulunduğu tarafa döndü ve kadın pen­ cereden dışarıya bakıyor olmasına rağmen, omuzlarının titredi­ ğini görebiliyordu. “Elbiselerini ve saçını değiştirebilmen için 318


Tutku Oyunları

yolda durmak zorundayız.” Arabanın içindeki sessizlik rahatsız edici bir hale gelene kadar bekledi, sonra devam etti. “Tabii Iowa City’ye geri dönmek istemiyorsan?” Claire karnındaki bebeğin hareketini hissetti. “Ha... hayır. Bunu yapmam gerek,” dedi titreyen bir sesle. Koltuğunu arkaya yatırdı ve Phil’in olduğu tarafa bakmayı reddetti. “Otele gidene kadar dinlenmek istiyorum.” Adamın aylarca kendisini izlemiş olduğunu biliyordu. Tony’nin San Diego’daki otele gelmiş ol­ duğu gece göndermiş olduğu notu hatırladı. Onun, güneş göz­ lüklerinin arkasında kalmayı reddeden gözyaşlarını görmesine izin veremezdi. Yoksa hemen anlardı: Gitmek isteyeceği tek yer Iowa City’ydi.

Sophianın stüdyosunda yapması gereken birçok şey vardı. Bir sergi her şeyi rayından çıkarmıştı. Kendisi California’dayken Kod Burnundaki stüdyosunu açık tutması için işe aldığı asista­ nı Cassie ile sabah saat dokuzda buluşması gerekiyordu. Normal saatlerde uyumak ve uyanmak asla Sophia’nın yeteneği olmamış­ tı. Geç saatlerde çok daha iyiydi, ama bu sergi onu mahvetmiş­ ti. Yan tarafına dönüp de pencerelerinden içeriye giren parlak güneşi görünce uyuyakaldığını anlayarak yataktan dışarı fırladı. Evden dışarıya çıktığında saat dokuzu çeyrek geçiyordu. Neyse ki stüdyosu çok uzakta değildi. Derek sürekli yeni ve daha büyük bir stüdyo almaktan bahsediyordu, ama dürüst olmak gerekirse, Sophia açmasına ailesinin yardım etmiş olduğu bu stüdyoyla çok mutluydu. Evinin kapısını kapattıktan sonra mükemmel tuzlu havayı içine çekerken çantası titreşmeye başladı. Arayanın toplantıya gelip gelmeyeceğini merak eden Cassie olduğunu 319


Aleatha Romig

sandı. Telefonunun ekranına bakan Sophia, New Jersey, Princeton koduyla başlayan bilmediği bir numaranın aradığını gördü. CEVAPLA tuşuna bastı. “Bayan Sophia Burke ?” “Evet, benim.” Parlak güneş soldu. “Bayan Burke, bu aramayı yaptığım için çok üzgünüm, ama bu sabah mavi bir Camry bulundu. Kazanın nedenini bilmiyo­ ruz, ama arabanın içindekilerin sizin anne ve babanız olduğuna inanıyoruz. Islak yapraklar nedeniyle gerçekleşmiş olabilir. Dün akşam burada oldukça sert bir yağmur vardı, bir de ailenizin arabasının yaşına bakılacak olursa hızla ilgili bir sorun da ola­ bilir. Bir ağaca çarpmışlar ve adli tabibin söylediğine göre, ikisi de olay yerinde can vermiş. Cesetleri teşhis etmeniz için New Jersey e gelmenizi istiyoruz.” Gözyaşları durmak bilmeden akan ve göğsünden hıçkırıklar kopan Sophia küçük evinin merdivenlerine çöktü. Zihni olan­ lara bir anlam vermeye çalışıyordu. Sonunda, “Tamam, bunu yapabilirim,” demeyi başardı. “Yalnız bakarak teşhis etmeniz zor olacaktır. DNA testi yap­ mayı düşünüyorduk.” “Üzgünüm. Bu işe yaramaz. Ben evlat edinilmiştim.” “Başka kardeşleriniz var mı ?” “Hayır, ben tek çocuğum.” “Belki eşyalarından tanımanız mümkün olabilir.” “En kısa sürede orada olmaya çalışacağım. Arabayı kimin kullandığını söyleyebilir misiniz?” “Babanızdı, Bayan Burke. Neden sorduğunuzu öğrenebilir miyim?” “Meraktan memur, sadece meraktan...” 320


Tutku Oyunları

“Anlıyorum. Geldiğiniz zaman benimle, Memur McPherson ile görüşmek istediğinizi söyleyin.” “Söyleyeceğim. Teşekkürler.” Sophia görüşmeyi sonlandırdı ve hemen Derek’i aradı. Tıpkı memurun söylemiş olduğu gibi, kazaya neden olan şeyin bir hız sorunu ya da ıslak yapraklar olduğunu kabul etme­ nin en iyisi olduğunu düşünmesine rağmen, Sophia sebebin bu olmadığını biliyordu. Memur McPherson, arabayı babasının kullandığını söylemişti. Annesi neden dinlememişti? Sophia, babasının anahtarlarını alması için ona yalvarmıştı. Bu, babası­ nın suçu değildi. Tam olarak değildi, ama Sophia içten içe öyle olduğunu biliyordu. Onlarsız ne yapacaktı?

Tony’nin özel uçağı Iowa’ya iniş yaparken, kuşluk vakti güne­ şi iyice tepeye yükseliyordu. Clay’in telefonundan sonra Av­ rupa gezisini kısa kesmiş ve hemen eve dönmüştü. Eğer birisi Claire’i yoldan çıkarmaya çalıştıysa orada olması gerekiyordu. Tony, Claire’in telefonunu tekrar çaldırdı, cevap yoktu. Ne­ redeyse kaza geçireceği o günden beri ona ulaşamamıştı, sesli mesajı bile aktif değildi. Arabaya binen Tony, Catherine’i aradı. Bağlantı kurulduğun­ da Catherine’in söylediklerine bir anlam veremedi. “Dün gitti ve hâlâ dönmedi de ne demek? Clay olmadan nasıl gidebildi ?” “Sürekli izlenmekten bıktığını ve biraz molaya ihtiyaç duy­ duğunu söyledi.” “Ne zaman? Neden bana ya da polise haber vermedin?” Catherine kendini haklı çıkarmaya çalıştı. “Dün akşam... geri döneceğini sandım. Eve hiç dönmediğini bu sabah fark ettik. Sen 321


Aleatha Romig

uçaktaydın, sana ulaşamadım. Polisi aramadım, onlara ne söyle­ yecektim? Yirmi dokuz yaşında bir kadın kendi isteğiyle dışarıya çıktı ve şimdi ona ulaşamıyorum mu? Clay kaybolduğunu anlar anlamaz GPS’i kontrol etti. Araban, Des Moines’in hemen çıkı­ şında bulundu. Anton çok özür dilerim. Gerçekten de biraz mola verdikten sonra geri döneceğini düşündüm. Hormonların onu nasıl duygusallaştırdığını biliyorsun. Çok endişeliyim.” Eric arabayı yeterince hızlı kullanmıyordu. “Eric! Bas şu la­ net gaza! Eve gitmem gerek!” Catherine ile konuşmaya devam eden Tony’nin kafası karmakarışıktı. “Des Moines mi? Jane Allyson orada. Onunla görüşeceğim.” “Claire telefonunu ve tabletini burada bırakmış. Birçok kişi­ nin, özellikle de ablasının aramalarına cevap veremediğini sana söyleyebilirim.” “Kahretsin. Birinin Emily yle görüşmesi gerek.” Tony’nin aklındaki kargaşanın yanında jetlag hiçbir şeydi. “Ya Chester’ın suç ortağı tarafından yakalandıysa? Polisi hemen devreye sok­ malıyız. Herhangi bir fidye talebi geldi mi ?” “Hayır, buraya bir şey gelmedi.” “Yani bir araba Clay’i yoldan çıkarmaya çalıştı ve sonra, aynı gün Claire gitmeye karar verdi. Kimse bu durumu şüpheli bul­ madı mı?” Bu, retorik bir soruydu; görüşmeyi sonlandırdı. Birkaç dakika sonra malikânenin ön kapısı hızla açıldı. Tele­ fonuna ve etrafına emirler yağdıran Tony, bağırarak içeri girdi. Herkesi ofisinde istiyordu. Güvenlikle sorumlu çalışanları, Tom ve Brent’i, yerel polis şefini istiyordu, hatta FBI ile bile bağlantı­ ya geçmişti. Jane Allyson’ın sekreterine ulaşabilmişti. Jane mah­ kemedeydi ve birkaç saat daha ulaşılamayacaktı, ancak sekreter, Bayan Nichols ile ilgili hiçbir şey bilmiyordu. 322


Tutku Oyunları

Tony, Emily ve Harry’yi bile aradı. Şaşırtıcı bir şekilde Harry ile yaptığı görüşme, Emily ile yaptığı görüşmeden daha iyi geçti. Görüşmeyi, telefonu Emily’nin suratına kapatarak sonlandırmıştı. Harry, herhangi bir haber alırsa arayacağına söz vermişti ve Claire ile konuşmadığına, ancak onunla konu­ şabilirse Tony’yi arayacağına dair güvence vermişti. Tony ofisiyle görüştü; oraya da herhangi bir fidye talebi ya da mesaj gelmemişti. Patricia, diğer ofisleri de kontrol edecek ve hemen haber verecekti. Çok kısa bir süredir kayıp olmasına rağmen Tony’nin bağ­ lantıları sayesinde arama bültenleri tüm havaalanlarına gönde­ rildi ve uçuş manifestolarıyla yolcu listeleri Claire Nichols ismi için incelendi. Son kırk sekiz saat içinde yolculuk yapan ya da rezervasyonu bulunan yolcuların hiçbirinde o isme rastlanmadı. Tony takımının büyük bir kısmını bir araya toplamışken Iowa Polis Merkezinin Polis Şefi Newburg, bir telefon gö­ rüşmesi yapmak için izin istedi. Geri döndüğünde isteksizce Tony’ye yaklaştı. “Bay Rawlings, sizinle özel olarak konuşmamız gerekiyor.” Tony etrafına baktı. Hukuki danışmanları, Catherine ve gü­ venlikten sorumlu çalışanları ofisindeydi. “Görüşeceğimiz şey Bayan Nichols ile mi ilgili?” “Evet efendim, öyle.” “O halde bu insanların önünde konuşamamanız için bir ne­ den göremiyorum. Hepimiz onu bulmak istiyoruz.” “Sanırım bu konuyu yalnız görüşmemiz daha iyi olur.” Tony’nin yüreği sıkıştı. Tekrar etrafına baktı. “Catherine ve Brent dışındakiler bir dakikalığına ofisimden dışarıya çıksın.” Şef Newburg kapılar kapanana kadar bekledi. “Bay 323


Aleatha Romig

Rawlings, Bay ve Bayan Vandersol, Palo Alto Polis Merkezi ile temasa geçmiş. Resmi olarak bizimle iletişime geçtiler. Bayan Nicholsun kaybolmasından sorumlu olmakla suçlanıyorsu­ nuz. Bayan Nichols bulunmazsa onun kaybolması ve olası ölü­ müyle -bebeği için de aynı şey geçerli- suçlanacaksınız.” Tony deri koltuğuna çöktü. “Bu duyduğum en saçma şey. Sizi buraya ben çağırdım.” “Eğer bizim ofisimizle şahsen görüşmüş olsalardı sizinle aynı fikirde olabilir ve onlarla konuşabilirdim. Ne yazık ki başka bir ofisle görüşmüş oldukları için biz de buna uygun hareket etmek durumundayız. Bay Rawlings, evinizi arayabilir miyiz?” “Evet. Elbette, onu bulmak için ne gerekiyorsa yapın, ama lütfen burada çok fazla vakit harcamayın. Nereye gittiğini öğre­ nin. Bir psikopatla birlikte olabilir. California’da saldırıya uğra­ dığını biliyorsunuz. Gelen tehditleri size de gösterdik. Şu anda bir manyakla birlikte olabilir.” Tony, suçsuzluğu konusunda tar­ tışma arzusuyla savaşırken koyu gözlerinden ateş saçıyordu. “Anlıyorum Bay Rawlings. İşin iç yüzünü öğreneceğiz.” Şef Newburg, birkaç memur daha çağırdı ve Anthony Rawlings ile evdeki çalışanlarının ifadesini almaya başladı. Bu işlem gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Çalışanların çoğu neler ol­ duğundan habersizdi. Şef Newburg aynı çatı altında yaşayan bu kadar insanın, birbirlerinin başına gelenlerden nasıl habersiz ol­ duğunu merak etti. İşleri bittiğinde Tony, Claire’in muhtemelen fazladan bir beş saat daha bir manyağın elinde kalmış olduğunu düşündü. Brent’in ikna gücü, Tony’nin, John ve Emily’yi aramasına ve suç­ lamalarıyla ilgili gerçekten ne düşündüğünü söylemesine engel oldu. Sonuçta Claire’in bebeği, onun da bebeğiydi. Claire’e ya 324


Tutku Oyunları

da bebeklerine bir zarar vermezdi. Tamam, belki Claire’e zarar vermişti, ama şimdi, bunu yapmazdı. Sorgulama esnasında eve birkaç dedektif daha geldi. Odadan odaya geçip her yeri aradılar. Dedektiflerden biri yatak odalarını incelerken Claire’in araştırma kutusunu buldu. Bu kutunun bir kanıt olarak tayin edilebileceğine karar verdi ve incelenmek üze­ re merkeze götürdü. Ayrıca malikânenin güvenlik sistemiyle il­ gili sorular da sordular. Polis, video kayıtlarıyla ilgili bilgi almak ve kayıtlı görüntüleri kullanıp kullanamayacaklarını öğrenmek istedi. Basın çoktan ava başlamıştı. Birisi, Iowa City Polis Merkezi’nin, eski karısı ve yeni sevgilisi Claire Ratvlings Nichols’ün kaybolmasıyla ilgili olarak Anthony Rawlings’i ve evini araştır­ dığını basına sızdırmıştı. Herkes gider gitmez Tony, daha fazla bilginin dışarı çıkma­ ması için hummalı bir çalışma yapan basın danışmanının sayısız aramasına dönüş yaptı. Shelly elinden geleni yapıyordu, ancak elinden gelen tek şey basını oyalamak ya da bilgileri sınırlamak­ tı. Her şey çok hızlı oluyordu ve bilgi akışının hızını kesmek imkânsızdı.

325



Yirmi Altıncı Bölüm Samimi olan her duygu, bilmeden hissettiklerinizdir. —Mark Tvvain Tonynin uçağı Iowaya inmeden dakikalar önce

I

llinois’in yakınlarında, yol kenarındaki bir motelde Claire ge­ çici bir süreliğine kızıla boyadığı saçlarını kuruturken Phillip

de kaçış planının ilk kısmını anlatıyordu. “İtalya’dan İsviçre’ye geçmeden önceki birkaç gün Floransa’da kalacaksın.” Claire kıyafederini değiştirirken Phil’in sesi banyo kapısının arkasından geliyordu. “Gizli kalmanın sırrı hareket etmektir ama bu, çok tutarsız bir şekilde yapılmamalı.” Claire pembe ve siyah fayanslı çirkin banyodan çıkmak için gıcırtılı kapıyı hafifçe araladı. Eski püskü motel odasını inceler­ ken eskiden kalma duman kokusu tüm hücrelerini doldurdu. Yerlerde, iplikleri sökülmüş bir halı vardı. Bulunduğu yere rağ­ men Claire’in sesi her zamankinden daha güçlüydü. “Sonunda bir yere yerleşmek istiyorum. Büyütmem gereken bir çocuk var.” Küçük şifoniyerin üzerindeki kirli aynada yeni halini gördü. Yeni kıyafederinin bolluğunu fark etti. Önceki elbisesine göre hamileliğini daha iyi saklıyorlardı. “Yerleşeceksin, Cenevre’deki hesapta bulunan parayı aldık­ tan sonra.”


Aleatha Romig

Claire başını salladı. Catherine’in verdiği belgelerde Natha­ niel Rawls’un gizli servetine ulaşmak için gerekli olan özel ta­ limatlar yer alıyordu. Eğer onun kararları yüzünden saklanmak zorunda kalıyorsa geleceğini de onun parasıyla finanse etmesi son derece uygun görünüyordu. Hatta Claire bunu, bebeğinin büyükbabasından gelen bir destek olarak görüyordu. Aklın, özellikle de baskı altındayken olayları çarpıtabilmesi ve mantıklı bir hale getirebilmesi şaşırtıcı bir şeydi. Phil devam etti. “Floransa’dan Cenevre’ye uçmak için bir haf­ tan olacak. Haftaya perşembe günü seninle orada buluşacağım. Cenevre’de otel rezervasyonun yapıldı. Seninle nerede buluşa­ cağımı bilmem gerek. Amerika Birleşik Devletlerindeki her­ hangi biriyle, hatta benimle bile iletişime geçmen çok tehlike­ li. Buradan ayrılırken senin adın Lauren Micbaels. Cenevre’de, bankadayken adın isabetle Alexander. Oraya geldiğim zaman nihai hedefini görüşeceğimizi umuyorum.” “Umuyor musun?” diye sordu Claire. “İşlemlerinin tamamlanması gerek. Geçici kimlik çıkarmak sorun değil; yeni yaşayacağın yerle birlikte kalıcı bir kimlik oluş­ turmak pahalı bir iştir.” Claire başını salladı. İsviçre’deki hesapta ne kadar para bu­ lunduğunu merak etti.

Phil, Cincinnati’nin banliyösü olan Burlington’daki bir kafede Claire’i bıraktı. Claire, Cincinnati Uluslararası Havaalam’na gitmek için bir taksi çağırdı. Phil’in son derece akıllı olduğunu kabul etmek zorundaydı. Havaalanındaki kaldırımlar kameray­ la gözetleniyordu. Bu planla Claire tanınsa bile, Phil’in bu işle bir bağlantısı olduğu anlaşılmayacaktı. 328


Tutku Oyunları

Claire ülkenin diğer bir ucuna sadece tekerlekli bir valizle seya­ hat edeceğini fark etti, Phil temel ihtiyaçlarını karşılamıştı. İtalya’ya gittiğinde geri kalan her şeyi yeni alması gerekiyordu. Phil’in planı, Cenevre’deki para transferini gerçekleştirene kadar hayatım sürdü­ rebilmesine yetecek miktardaki parayı da karşılıyordu. İlk güvenlik kontrolü son derece sinir bozucuydu. Claire şu ana kadar takınmış olduğu tüm maskeleri geri çağırdı. Son gü­ venlik görevlisini selamlayıp kontrol noktasının diğer tarafına geçer geçmez rahat bir nefes aldı. Bu noktadan itibaren Bayan Lauren Michaels önüne çıkan her görevliyi güvenle karşıladı ve başı dik bir şekilde arandı. Polis, Anthony Rawlings’in malikânesindeki aramayı bitir­ diğinde Lauren, otuz bin fit yükseklikte Atlantik Okyanusunu geçiyordu. Koyu sarı saçları ve çarpıcı yeşil gözleri olan kadın, kucağında uyuyan çocuğu olan bir anne ve ucuz takım elbisesi içindeki bir adamın arasında, ekonomi sınıfında yolculuk yapı­ yordu. Solunda oturan adam sadece koridora çıkışı engellemek­ le kalmıyordu, yedi dolarlık biralardan öyle çok tüketmişti ki flörtleşme çabaları, Claire’in saldırı ve darp suçunu işlemenin artı ve eksi yönlerini düşünmesine neden oluyordu. Çantasındaki büyük elması çıkarıp da adamın gözü önünde sallamamak için tüm iradesini kullandı. Hayalinde adama kısa­ ca, “Beni rahat bırak, pislik, ben nişanlıyım,” diyordu. Ama ne yazık ki bunun artık doğru olmadığını fark etti. Bu elmas Phil’in verdiği talimatlara uymadığı tek kısımdı. Prada çantasını, pahalı elbiselerini ve Cartier güneş gözlüklerini geride bırakabilirdi, ama yüzüğü bırakamazdı. Claire gözlerini kapattı ve yüzüğü sonunda kabul etmiş olduğu o öğleden son­ rayı hatırladı. 329


Aleatha Romig

Bir cumartesi günüydü ve Tony evden çalışıyordu. Claire, sa­ bahın büyük bir kısmını bahçelerdegeçirmişti. Daha önce evliyken Claire, Tonynin güzel bitkileriyle ilgilenmek, bahçelerde çalışmak istiyordu. Ama o zamanlar bunun uygun olmayacağını düşünü­ yordu. Şimdi bunu umursamıyordu. Bir gün bahçıvan James’le konuşmaya başladı. James, Claire’e aletleri bulmasında yardımcı oldu. Tony şikâyet etmedi. Aksine bitkileriyle ilgili sorular sorarak, ellerini kirletme ve küçük canlılarla ilgilenme arzusunu destekle­ yerek Claire’in hobileriyle ilgilendi. Söz konusu cumartesi günü birkaç kazma, ayırma, yeniden dikme ve yabani otları temizleme işinden sonra Claire, havuzda serinlemeye karar verdi. Tony, onun yüzdüğünü görmüş olmalıy­ dı. Claire’e katıldığında o suya gireli daha birkaç dakika olmuş­ tu. Sakin suyun içinde yüzüp konuşurlarken Tony, Claire’in eline uzandı. Tırnaklarının altındaki kirleri görünce, “Tüm bu işler­ den sonra bir maniküre ihtiyacın olduğunu düşünüyorum,”dedi. Claire kıkırdadı ve elini geri çekti. “Kimsenin bu kadar ya­ kından bakacağını düşünmüyordum. Ayrıca henüz banyo yapma fırsatım olmadı” “Kulağa oldukça ilginç geliyor!” Tony’nin dudakları yaramaz bir şekilde kıvrılırken gözleri parladı. “Bu arada insanların ilgisi­ ni tırnaklarından uzaklaştıracak bir yol biliyorum” Claire, Tony’nin omuzlarına tutunuyordu ve hiçbir sebep olma­ masına rağmen o an çok doğru hissettiriyordu. Daha sonra Claire hoşuna giden şeyin bu sıradan durgunluk olduğuna karar verdi; özel bir şey yoktu, sadece hergünkü gerçeklik vardı. Claire’in ceva­ bı Tony’y i şaşırttı. “Eh, şu yapmak üzere olduğum banyo varya...” Yeşil gözlen Tony’nin gözlerindeki parıltıya karşılık verdi. “Eğer yüzüğü oraya getirmeyi başarabilirsen, parmağıma takabilirim. 330


Tutku Oyunları

Demek istediğim...”Claire, Tony nin kulağınafısıldadı. “Küvette­ ki gidere kaçmasını istemem ” Claire’in genişleyen belini kavrayan Tony onu kendisinden uzaklaştırdı ve gözlerinin içine baktı. “Sonunda evet mi diyorsun, tekrar Bayan Ratulings olacak mısın?” Claire başını salladı ve Tony nin boynunu öptü. Adamdan çı­ kan hırıltı sesiyle içinde bir şeyler kasıldı. Sonunda dudaklarını geri çekince, “Randevulaşma aşamasından nişanlılığa geçmek is­ tiyorum; evlilik kısmını çok aceleyegetirmesek mi?”diye cevapladı. Tony nin göz kamaştırıcı gülümsemesi Claire’i tamamen eritti. O banyoyu, yüzüğü ve sırada her ne varsa onu istiyordu, ancak Tony’nin yüzü de sesi de biranda ciddileşti. “Tek bir şartım var!’ Teklifini kabul etmesini bu kadar uzun bir süre bekledikten sonra Tony’nin yeni bir şart koşması Claire’i şaşırttı. “Evet?”diye sordu kararsızca. “O yüzüğü tekrar aramak zorunda kalmak istemiyorum. Sat­ ma, birisine verme ya da o güzel parmağın dışında bir yerde bı­ rakma.”Bu da o tartışmaya açık olmayan cümlelerinden biriydi. Baştan çıkana birgülümsemeyle başını sallayan Claire, “Söz veri­ yorum”diyefisıldadı. Ve bu anlaşmayı uzun bir öpücükle mühürledi. Claire yüzüğü geride bırakamazdı. -Uç Gün SonraTony ofisindeki ekranlara baktı. Büyük ekran birkaç ekrana bölünmüştü. En üstte ofisinin dışındaki kameranın çektiği canlı görüntüler vardı. Kimse tarafından rahatsız edilmek is­ temiyordu. Alt tarafta, malikânenin farklı yerlerinde bulunan 331


Aleatha Romig

kameralardan gelen görüntüler vardı. Ekranın büyük bir kıs­ mında iki video oynuyordu. Tony her ikisinin de hızını ve sesini kontrol ediyordu. Sol taraftakinde garajındaki kilitli anahtar do­ labından bir Mercedes’in anahtarını hızlıca alan Claire’i gördü. Sağ alt köşede tarih yazıyordu: 17/01/2012. Sağ taraftaki vide­ odaysa artık kilitli olmayan anahtar dolabına doğru rahat adım­ larla yürüyen Claire’i gördü. Bir BMW ’nin anahtarını almasını ve arabaya doğru sakince yürümesini izledi. Sağ alt köşede ya­ zan tarih, 04/09/2013’tü. Tony, sahneleri defalarca durdurdu ve dikkatle inceledi. Tüm gücüyle Claire’in yüzündeki ifadeleri okumaya çalıştı. 2012 yılında endişeyle etrafına bakan Claire’in yüzündeki korkuyu gördü. Sadece günler önce kaydedilmiş olan videoday­ sa ne gördüğünü merak etti. Hayır, Claire’in bakışlarını biliyor­ du, yüzünde sağlam bir kararlılık maskesi vardı. Tony’nin bilme­ diği şeyse o maskenin ardında gizlenen duygulardı. 2013 yılında çekilen videoyu polis de görmüştü. Claire’in kendi isteğiyle gitmiş olduğunu kanıtladığına inanıyorlardı ki eğer bu doğru olsaydı yanma daha fazla eşya almaz mıydı? Daha fazla para almaz mıydı ? Kredi kartları ve bir banka kartı vardı, ama bunların hepsi Illinois’teki bir otelde bulunmuştu. Gece saat neredeyse ikiye yaklaşırken Tony yapayalnızdı. Malikâneyi görüntüleyen çeşitli kameraların hiçbirinde insan görünmüyordu. Herkes derin bir uykudaydı. Açık penceresi­ nin dışındaki cırcırböcekleri bile, Tony’yi sessizlik içinde bı­ rakmaları gerektiğini biliyordu. Etrafta onu duyacak hiç kimse olmamasına rağmen Tony, günlerdir savaştığı o soruyu sordu. “Neden Claire? Neden?” Tek bir yudumda kristal kadehinin içindeki kehribar rengi sıvıyı bitirdi. Yoğun Glen Garioch viskisi 332


Tutku Oyunları

boğazından aşağıya pürüzsüzce inmesine rağmen başındaki ağ­ rıyı ya da göğsündeki sızıyı hafifletmedi. Son birkaç gündür başarıyla koruduğu dış görünüşü tüm gücünü tüketmişti. Uyuması gerektiğini biliyordu, ama yatak­ larında nasıl uyuyabilirdi? Yatak odalarına girmeye ya da bitme­ miş çocuk odasını görmeye bile dayanamıyordu. En çok acıtan bilmemekti. Eğer onun güvende olduğunu bilseydi... Bunu ken­ di isteğiyle yaptığını bilseydi... Ama bilmiyordu. 2012 yılında bunu biliyordu ve hiç şüphesiz, o zamanlar ona yaşatmış olduğu acı, şimdi Tony’ye işkence ediyordu. Son birkaç günde bir sürü para harcamıştı; Iowa’nm her ye­ rini, çevre eyaletleri, ülkeyi, kahretsin, tüm dünyayı aramaları için özel kuruluşları ve kamu kuruluşlarım harekete geçirmişti. Birçok ipucu vardı. Büyük bir ödül karşılığında bunları öğrene­ ceklerdi, ancak henüz değerli bir şey bulamamışlardı. Claire sanki buharlaşıp havaya karışmıştı. Kullandığı BMW, Iowa’nın en iyi olay yeri inceleme ekibi ta­ rafından incelenmişti. Sadece onun, Clay’in, Eric’in ve Tony’nin parmak izleri bulunmuştu... Ama başka ipucu yoktu. Son üç gündür Tony evindeki ofisinden neredeyse hiç çık­ mamıştı. Ofisine bağlı banyoya girdiğinde aynadaki yansımasını zar zor tanıdı. Sakalları hiç bu kadar uzamamıştı. Ellerini artık yumuşak olan sakallarına sürterek kendi gözlerinin içine baktı. Hayatında ilk defa sonsuza kadar mutlu olabileceğine inanmaya cesaret etmişti. Genç yaşında bunun imkânsız olduğunu öğren­ mişti, bu nedenle daha önce bunun için çabalamamıştı bile... Claire’e kadar... Her nasılsa sadece birkaç ay için, mutlu olmak parmaklarının uçundaydı. Zenginlik, evler, kararlı ve aklıselim bir görünüş... Claire’in Harry ile birlikte çekilmiş fotoğraflarını 333


Aleatha Romig

görünce hiçbirinin önemi kalmamıştı. Tony, Claire’in onun­ la olacağını bile bile o lanet galada bulunamazdı. Kahretsin, Tony’nin, bebeklerinden bile haberi yoktu. Daha yeni öğren­ mişti, hayatında ilk defa, Anthony Rawlings, istediği şeyi elde etmek için kamuoyunun gözündeki durumunu riske atmaya ra­ zıydı. Kendisi için her şeyden önemli olan şeyden vazgeçmeye... Ama en büyük sorun Claire i buna inandırmaktı. Tony bilgisayarındaki görüntüleri kapattı ve yumuşak deri kanepeye uzandı. Aklı tekrar 2011 yılma gitti. Bu kanepenin üzerinde... Bu lüks halının üzerinde... Gülümsedi... Masasının üzerinde... Birlikte olmadıkları hiçbir yer kalmamıştı. Kah­ retsin, birlikte mükemmellerdi. Bu mutlu hatıralara rağmen Tony’nin kalbindeki sıkışma şiddetlendi. Claire’e yaptığı onca şey... Hissettiği pişmanlık, neredeyse felç ediciydi. Sonra her nasılsa bu berbat dünyada yaptığı ve söylediği her şeye rağmen onu geri almıştı. Başındaki ağrı gözlerini yaşarttı. Ağzından çıkan kelimeler zar zor duyuldu. Ama sorun değildi, zaten şu an burada bulun­ mayan kadından başkası için söylenmiyordu. “Çok özür dile­ rim... Her şey için. Neden? Neden beni terk ettin?” Yanakları gözyaşlarıyla kaplanan Tony, kendi kendine söy­ lendi. Anthony Raıvlings ağlamaz. Özür dilemez ve ağlamaz...

Floransa’ya yerleştikten sonra Isabelle, internette gezinmek ve son zamanlarda Iowa’da neler olduğunu öğrenmek için bir in­ ternet kafeyi kullandı. Birkaç yerde Claire Nichols un yüzüne rastladı. Ekrana bakan kısa siyah saçlı ve mavi gözlü kadınla hiç alakası olmayan fotoğrafların üzerinde gezindi. 334


Tutku Oyunları

Hepsinde farklı bir başlık ortaya çıktı: Kayıp—Üçüncü Gün, Ödül TeklifEdildi, “Şüpheli”Eski Koca. ClaireNichols Kayıplara Karıştı— GeriyeAnılar Kaldı. Claire her ayrıntıyı inceleyerek tüm makaleleri okudu, ilki, Claire’in kayboluşuyla ilgili bilgiler veriyordu. Başka bir araba ta­ rafından saldırıya uğradığı olayı ve aynı akşam arabayla evden çıkıp bir daha geri dönmediği anlatılıyordu. Makalede Tony ile birlikte katıldıktan son etkinliklerden fotoğraflar vardı. Hatta kısa bir süre önce birlikte dışanda yemek yerken çekilmiş bir fotoğraflan bile vardı. Claire fotoğraftaki restoranı görmeye çalıştı. Chicago’da ol­ duğundan emindi ve sol elinde nişan yüzüğünü görebiliyordu. Bir sonraki makaleyse şöyle diyordu: Anthony Ratulings eski karısının malikâneden zorla dışarı çıkarıldığına ve kaçırıldığına inanıyor. Muhtemel bir saldı­ rının kanıtı olarak Califomiadaki olayı gösteriyor. Bu amaç­ la eski karısının sağsalim geri dönmesini sağlayacak bilgi için yüz bin dolarlık bir ödül teklifediyor. Iowa City Polis Merke­ zi, telefonlara ve e-postalara bakılması için ekstra eleman işe aldı. Bay Ratulings, Iotua City Polis Merkezinin bu ilaveler­ den doğan zararını karşılamayı teklifetti. “Şüpheli” şahısla alakalı makaledeki iddialar ise şöyleydi: Claire Nichols’ün tek ailesi olan Emily ve John Vandersol, Anthony Ratulings’ten başka hiçbir sorumlu aranmaması­ nı öne sürerek suçlamada bulundular. Bunu daha önce de 335


Aleatha Romig

yapmış olduğunu belirterek (arşivdeki ilgili hikâyeye ba­ kın), Claire Nichols’ün kayboluşundan zengin işadamının sorumlu olduğunu iddia ediyorlar. Iowa City, Johnson County Savası Bay Marcus Evergreen’in ofisi, Bay Raıvlings’e karşı yapılan suçlamaların İncelenmekte olduğunu belirtti. Bay Ratvlings’in avukatlarıfazla mesaiyapıyorlar. Mü­ vekkillerinin savunmasını yaparken aynı zamanda Parrott Yayınlan ile de savaşıyorlar. Yayınevi, Bayan Nichols’ün bi­ yografisini hemenyayımlamak istiyor. Yazar Bayan Nichols ve Bay Raıvlings arasındaki yazılı anlaşmaya göre, bu bi­ yografi sadece Bayan Nichols’e bir zarar gelmesi durumun­ da yayımlanabilir. Parrott Yayınları, Bayan Nichols’ün kayboluşunun bu tanıma uyduğuna inanıyor. Göründüğü Gibi Olmayan Hayatım—Claire Nichols un Onaysız Bi­ yografisi, kitabının ön siparişleri bir milyonu aşmıştır. isabette, okuduklarına inanamadı. O gittiğinde Tony Avru­ pa’daydı; onun şüpheli olduğunu nasıl düşünebilirlerdi ? Tony’yi bu işe bulaştırmak istememişti. Catherine bu yüzden hemen gitmesini tavsiye etmişti. Böylece Tony şehir dışındayken o kay­ bolmuş olacaktı. Peki, ya Meredith’in kitabı ne olacaktı? Cathe­ rine, Tony’nin avukatlarının buna engel olacağını söylemişti. Ya engel olamazlarsa? Claire o röportajları yaptığı için kendisinden nefret ediyordu. Hikâyelerinin basılmasını istemiyordu. Bir gün çocukları da o kitabı görecekti! Son olarak Emily ve John’un yaptıkları da Claire’i çileden çıkardı. Keşke onları arayabilseydi, ama böyle bir seçeneği yoktu. Son iki gündür isabette, Catherine’in gizli servetle ilgili talimadarım gözden geçiriyordu. Aynı zamanda İtalyancasını 336


Tutku Oyunları

geliştiriyor ve mümkün olan her yerde kullanıyordu. Catherine e göre, Nathaniel’in parası Cenevre’deki bir kurumda saklıydı. Tony yıllar boyunca farklı işler için o paraya erişmişti. Bununla birlikte Catherine, Nathaniel’in ölümünden beri paranın çoğal­ maya devam ettiğine inanıyordu. Belgelere göre, kurumun için­ de sadece iki kişi tarafından erişilebilecek bir kasa vardı. Anton ve Marie Rawls. Catherine, Claire’e Marie’nin bilgilerini vermiş­ ti ve Phil de aynı isimde bir kimlik hazırlamıştı. Gecenin yarı­ sı gerçekleştirdikleri bu önemli sohbetin bir kısmında Claire, Catherine’e, “Nathaniel yeniden evlendiğinde hâlâ Rawlslarla mı birlikteydin?” diye sormuştu. “Evet, öyleydim,” Claire’in aklına birçok soru gelmişti: Nathaniel’in ikinci ka­ rısı, Tony’nin koruduğu kadındı, Patrick Chester’ın, Samuel’in kız kardeşi olduğunu sandığı kadındı. Samuel ve Amanda’yı öldüren kişi o kadındı, ama bu çok uzun bir zaman önce ol­ muştu. Ve Tony, kadının hâlâ hayatta olduğunu söylemişti. “Nathaniel’den küçük müydü?” diye sormuştu Claire. “Evet,” diye cevaplamıştı Catherine ve tekrar, “Sen de Anton’dan küçüksün. Bunun yanlış olduğunu mu düşünüyor­ sun?” diye sormuştu. “Hayır, sadece anlamaya çalışıyorum.” Claire daha fazlasını sormak istemişti, ancak öncelikli olarak kaçışına odaklanması gerekiyordu. Ayrıca Catherine’in sorulardan rahatsız olduğunu hissetmişti. Claire orayı hatırlıyordu. Geçmişte Tony ile birlikte yaptık­ ları Avrupa turunun sonlarına doğru, öğle yemeğine çıkmadan önce Tony ile o kurumda buluşmuşlardı. Claire oraya erken 337


Aleatha Romig

gittiğini ve Tony’nin ön kapıdan çıkmasını sabırla beklediğini hatırlıyordu. Bu kez o kapılardan geçen kendisi olacaktı. Catherine kasanın numarasını ve gerekli anahtarın bir kop­ yasını da Claire’e vermişti. Her ikisi de kasaya ulaşmak için ge­ rekliydi. Claire, Catherine’in bir zarfa koymuş olduğu anahtarı gördüğü an tanımıştı. Tedirgin olduğu zamanlarda Tony’nin parmakları arasında dolaştırdığı garip şekilli anahtardı. Yıllar önce Claire o anahtardan nefret etmişti. O anahtarın varlığı her şeyin kötüye gittiği o günü hatırlatıyordu. Ancak şimdi, o anah­ tarın kopyası kendisinin ve geleceğinin kapılarını açacaktı.

338


Yirmi Yedinci Bölüm Durumlar, her zaman göründüğü gibi değildir, ilk bakış birçoğunu aldatır. Sadece çok azının zekâsı özenle gizlenmiş olanı algılar. —Romalı Şair Phaedrus Claire in kayboluşundan bir bajta sonra

D

erek karısının gücüne hayran kalarak ellerini tuttu. Tazi­ yelerini sunan üzgün insanların her biriyle cesurca yüzle­

şiyordu. Hiç kimse Carlo’nun zihinsel durumundan bahsetme­ di. Bilmediklerinden değildi. Dile getirilmeyen faciaysa Silvia’yı da yanında götürmüş olmasıydı. Hepsi aynı anda iki ebeveynini de kaybeden Sophia’ya acıyordu. Derek, Tayvan’dan New Jersey’e geldiğinde Sophia birçok şeyle çoktan yüzleşmişti. Morga gitmişti. Neyse ki adli tabip ai­ lesinin kalıntılarını görmesine izin vermemişti. Ağaca çarptık­ tan sonra arabaları ateş almıştı. Sophia anne ve babasına ait olan eşyalardan bazılarını tespit edebilmişti. Alyansları, kömürleşmiş olsa da yangından kurtulmuştu. Sophia onları hemen tanımıştı. Anne ve babasının ölümü yüzünden acı çekse de onların birlikte olmasının daha iyi olduğunu düşünüyordu. Eğer baba­ sı tek başına ölmüş olsaydı, annesini nasıl teselli edebileceğini hayal bile edemiyordu. Sophia yaşadığı facianın tam olarak far­ kına vardığında, Derek karısına sarıldı. Bir gece geç bir saatte


Aleatha Romig

karısının titreyen vücudunu sararken, ondan duymayı hiç bek­ lemediği o sözleri duydu. Gözyaşları yüzünden boğuk çıkan se­ sine rağmen Sophia son derece kararlıydı. “Tek ailemi kaybet­ tim... bunu bir daha yaşamak istemiyorum.” Derek karısının ne söylediğini anladı. Gerçek ailesini bul­ mak istemiyordu. “Herkes doğum yapabilir... Bir anne ve baba, seni her gün koşulsuz seven kişilerdir,” diye fısıldadı Derek. Sophia başını salladı. “Benimkiler en iyisiydi. Lütfen bunu unutmama izin verme. Eğer bir gün fikrimi değiştirecek olur­ sam... lütfen bana hatırlat.” Derek, karısına sımsıkı sarıldı ve söz verdi.

Palo Alto’daki Fransız restoranında Tony ile birlikte yedikleri yemek dışında Claire, yeni öğrendiği dilleri kullanma fırsatını bulamamıştı. Bununla birlikte İtalya’dan İsviçre’ye yaptığı yol­ culuk esnasında, İtalyancası hafif bir Amerikan aksanıyla geri gelmişti. Ama bu önemli değildi. Cenevre’deki kilitli kasaya erişmesine yetecek kadar iyi konuşuyordu. C. Marie Rawls kimliğiyle eşleşen kısa siyah saçlı ve gri gözlü haliyle Marie, bir banka görevlisiyle birlikte kasaya girdi. Bir za­ manlar Nathaniel tarafından açılmış olan kasaya yaklaşırlarken elleri titriyordu. Kayıt defterine göre kasaya, genelde yılda iki kez Anton Rawls tarafından da erişim sağlanıyordu. Claire de aynı deftere imza attı: Marie Rawls ve kimliğini gösterdi. Gö­ revli herhangi bir harekette bulunmadı. “Seniora Raıvls, la sua chiave?”' diye sordu.

*

İt. Bayan Rawls, anahtarınız var mı? (Çev. N.)

340


Tutku Oyunları

“Si, signore, g r a z i e Claire banka müdürünün kalbindeki çarpıntıyı duymaması ve avuçlarındaki ıslaklığı fark etmemesi için dua etti. Kopyalanmış anahtarı adama verdi. Adam elini mi­ nik parmaklarının üzerine kapatınca Marie gülümsedi. Adam kimliğinden çok ona yakın olmakla ilgileniyordu. “Signore, ti ringrazio per il vostro aiuto.”Beyefendi, yardımlarınız için teşek­ kür ederim. “Forsepiü tardi?”" . Prtma la mıa mıssıone. f(TT\

1

.

.

»***

Adam elini bıraktı ve dostane bir tavırla, “Si, naturalmente,” dedi. Evet, tabii. Daveti reddedilen adam önce elindeki büyük halkadan bir anahtarı seçip kilide yerleştirdi. Sonra Marie’nin anahtarını aldı. Adam bir an için kapıyı açamayınca Claire’in nefesi kesildi ve kalbi durdu. Ardından birdenbire metal anahtar eski kilidi açtı. Emniyet kilidi açıldı, görevli uzun kutuyu yerinden çıkardı. Ne­ fes almayı hatırlayan Marie adamı gizli bir odaya doğru takip ederken sabırlı ifadesini korumaya çalıştı. Claire yalnız kalır kalmaz kutunun kapağını açtı ve soluğu ke­ sildi. Catherine’in tavsiyesini dinleyerek buraya kadar gelmiş, ha­ yatından vazgeçmişti. Hepsi neredeyse boş bir kutu içindi, ancak tamamen boş değildi. Claire kutunun içindeki belgeleri yavaşça çıkardı. Bir sonraki kırk beş dakika içinde hepsini okudu. Nathaniel her şeyi planlamıştı. Asıl niyeti, servetinin kont­ rolünü Anton ya da Marie’ye bırakmaktı. Yurtdışındaki giz­ li yerin korunmasını sağlamak için belirli talimatlar vermişti. * İt. Evet, beyefendi, teşekkürler. (Çev. N.) ** İt. Belki sonra? (Çev. N.) *** İt. Öncelikle, işimi halletmeliyim. (Çev. N.)

341


Aleatha Romig

Para, sürekli olarak yer değiştirmeli ve güvenceye alınmalıydı. Hesaplarla ilgili tüm bilgiler bu kutunun içinde kilitli kalacaktı. Sadece bu belgelere sahip olan kişi paraya erişebilirdi. Varisle­ rinden hangisinin bu sırrı koruyacağından emin olmadığı için, her şeye sayısal bir kodla erişilebiliyordu. Finansal hesapların hiçbiriyle ilişkili olan bir isim yoktu. Böyle bir güvenlik önlemi, aynı zamanda hesabın gerçek sahibini de gizliyordu. Paranın bir Rawls’a ya da Amerika Birleşik Devletlerindeki herhangi birine kadar takip edilmesi neredeyse imkânsızdı. İsviçre finans sistemi gizli servetleri koruma konusunda uzmandı. Sadece kanunların çiğnenmiş olduğu durumlarda, Amerika Birleşik Devleti hükü­ metiyle bilgi paylaşıyorlardı. 1970’lerde Nathaniel gizli hâzinesini oluştururken bu muh­ temelenJames Bond’luk bir iş gibi görünüyordu. Claire, Tony’nin kuralları değiştirip değiştirmediğini ya da daha teknolojik bir gü­ venlik önlemi alıp almadığını merak etti. Öğrenmesi gerekecekti. Geri dönemeyecek kadar ileri gitmişti. Şu anda yedi farklı hesap vardı. Paralar en son altı ay önce nakledilmişti. Ve şimdi de transfer zamanıydı. Claire, Tony’nin hazır yurtdışındayken bunu neden yapmamış olduğunu merak etti. Phil’in yardımına şu an gerçekten ihtiyacı vardı. Ama o bir gün sonra gelecekti ve bu Claire’in kendi başına yapmak zorunda olduğu bir şeydi. Kendine güvenen bir tavırla Marie Raıvls belgeleri kurumun ön tarafına götürdü ve bir temsilci istedi. Sonraki doksan dakika boyunca Marie bilgisayar ekranlarını inceledi. Tony’nin ofisinde geçirmiş olduğu aylar faydalı ol­ muştu. Başarısız yatırımlar karşısında kaşlarını çattı ve daha 342


Tutku Oyunları

iyi getirileri olacak kaynaklar konusunda tartıştı. Eğer maske takılacak bir an varsa, işte, şimdi tam da o andı. Öğleden sonra saatler ilerlerken iki yüz milyon dolardan fazla parayla yatırım yaptı ve parayı sistematik bir şekilde taşıdı. Para bir kez daha dünya pazarlarına karışmış ve erişilebilir olmuştu. Ancak bu seferki tek fark, paraya erişebilecek tek kişinin Claire olmasıydı. Belgeleri kutuya geri koyduğunda biraz önce yaptığı işlemle­ ri düşünürken bayılmaya hazırdı. Tony’nin kişisel serveti, şim­ di ona aitti. Kötülük için çalınmamıştı. întikam isteği bitmişti. Claire nefret duygusunun, şimdi hissettiği aşkla yakın akraba olduğunu itiraf ediyordu ve Tony’nin de kendisini sevdiğini bili­ yordu, ama neyse ki Catherine gerçeği görmesine yardım etmişti. Tony, Claire’i ve bebeklerini ne kadar severse sevsin, Nathaniel’e vermiş olduğu sözü tutma arzusu her zaman öncelikli olacaktı. Claire bununla yaşayamazdı. Ayrıca çocukları da bir Rawls gibi yaşamayı hak ediyordu. Claire son derece üzgün bir halde Tony’nin parasını çalmadığına dair kendini haklı çıkardı. Sade­ ce tüm parasını kendi çocuğuna geçirmişti. Marie Ratuls çantasındaki kâğıtlarla birlikte ortadan kaybol­ du ve Isabelle Alexander bir multimilyoner olarak Cenevre’nin kalabalık sokaklarına geri döndü. Yüzlere dikkat etmedi. Ce­ nevre’nin finans merkezinin tam kalbindeyken Isabelle, ileride­ ki muhteşem mavi suları ya da Alpler’i kaplayan karları fark et­ medi bile. Oteline doğru yürürken şık ve kozmopolit binaların içinde gerçekleşen olağanüstü alışverişlerin çağrısına bile kulak vermedi. Luciano Padovan marka, bilekten bağlı ince topuklu ayak­ kabıları, Cenevre Gölüne doğru giden kaldırımda tıkırdarken Claire, düşüncelerine dalıp gitmişti. 343


Aleatha Romig

Tony’ye parasının önemli olmadığını kaç defa söylemişti? Zenginlik fikrinden kaç kez sakınmıştı? Buna rağmen asla akıllara gelmeyecek bir şey yapmıştı. Eğer gözlerindeki rahatsız edici lensler olmasaydı akmakla tehdit eden gözyaşlarına teslim olabilirdi. Isabelle Alexanderm güçlü olması gerekiyordu, tıpkı birkaç dakika önceki Marie Raıvls gibi. Çantasındaki belgeler iki yüz milyon doların anahtarıydı. Onları en yakındaki oluktan aşağıya atmayı her şeyden çok is­ tiyordu. Bunu yapmasına engel olan tek şey, karnında hareket eden bebekti. Claire tüm hayatı boyunca o andaki kadar kendi­ sinden nefret etmemişti. Neyse ki bebeğine olan sevgisi kendisi­ ne olan nefretine üstün geliyordu. Sağduyusu direkt otele gitmesini ve belgeleri kilitli bir kasaya saklamasını söylüyordu. Ancak aklım dinlemekten yorulmuştu. Amerika’da, Iowa’da ve Tony’nin malikânesinde neler olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Kafasında bir sürü soru vardı ve geçen hafta içinde daha fazlası da olmuştu. Birincisi ve en önemlisi... Gerçek Marie Rawls kimdi? Tony, anne ve babasını öldürdüğünden beri onunla görüştüğünü itiraf etmişti. Catherine, Nathaniel Marie’yle yeniden evlendiğinde Rawls Ailesiyle birlikte olduğunu kabul etmişti. Bu kadın vardı. Neden araştırmalarının hiçbirinde ortaya çıkmamıştı? Canlı gökyüzü ve yüksek binalar deniz kenarındaki masa­ ların ve turistlerin ardında kayboldu. Isabelle, yavaşça aralarına karıştı ve manzarayı inceledi. Bir internet kafeden içeri girerek büyük boy bir çay sipariş etti. Italyancası her geçen gün gelişi­ yordu. Boş bir bilgisayarın önündeki döner sandalyeye oturdu, kablosuz internete bağlandı ve bilgi arayışı içinde okyanusları aştı. 344


Tutku Oyunları

Aradığı bilgiler görünmeye başladı: Parrott Yayınlan, Ratulings Şirketler Grubu Karşı­ sındaki Davayı Kazandı - Yayınevi Temsilcisi, Claire Nichols’ün Biyografisinin Ekimin İlk Gününde Basılaca­ ğına Söz Verdi Claire’in kalbi kırıldı. Bu karmaşayı durdurmanın bir yolu var mıydı ? Sıradaki hikâye: Palo Alto Polisi, Anthony Rawlings ile işbirliği eksikli­ ği yüzünden Ioıva City polisini sorguluyor. Şu ana kadar hiçbir suçlama yapılmadı ve Bay Rawlings’in seyahatle­ rine sınırlama getirilmedi. Bay ve Bayan Vandersol, Bay Raıvlings’in pasaportuna el konulmasını istedi. Ioıva City Savcısı Marcus Evergreen şunları söyledi: “Bay Ratulings, kanunlara uyan dürüst bir vatandaştır. Aksine ikna olun­ caya kadar, hayatını yaşamak konusunda özgürdür. Bir evi ve milyarlarca dolar değerinde bir şirketi var. Kaçacağını düşünmemiz için hiçbir sebepyok.” Claire güncel haberler bölümünden çıktı ve New Jersey kayıtlarına girdi; Marie Rawls ile ilgili hiçbir şey yoktu. Nathaniel’in 1987 yılında hapse atıldığını biliyordu. Marie ile ne zaman evlendiğinden emin değildi, ancak hapisteyken onunla evlendiyse, bu olay New York’ta gerçekleşmiş olmalıy­ dı. Claire, Netv York Eyaleti—Evlilik Lisansları veri tabanına Marie Raıvls ismini girdi. Arama sonuçlarını 1986-1989 ara­ sında sınırladı. 345


Aleatha Romig

Karşısına çıkan küçük cümle Claire’in nefesini kesti: 25 Şubat 1988, Nathaniel Raıvls ve Catherine Marie London— Evlilik Lisansı Claire ekrana bakakaldı. Catherine Marie London. Ne kadar süre öyle kaldığından emin değildi, bir dakika, bir saat, bir gün ya da on? Claire’in dünyası bir kez daha yerinden oynadı. Catherine, Marie idi! Marie, Catherine’di! Bu ne anla­ ma geliyordu? Claire gözlerini kapattı ve her şeyi yeniden gözden geçirdi. Hamileliğinin başlangıcındaki bulantı geri döndü. Bankada ya­ şadığı gerginlik şu an yaşadığı kafa karışıklığının yanında hiç ka­ lırdı. Bu, Samuel ve Amanda’yı Catherine’in öldürdüğü anlamı­ na geliyordu. Bu, Tony’nin, Catherine’in özgürlüğü için Patrick Chester’a ödeme yaptığı anlamına geliyordu. Bu, Catherine’in Nathaniel’i sevdiği anlamına geliyordu. Tony’ye göre Nathaniel de onu sevmişti. Lanet olası gri lenslere rağmen Claire’in korku, öfke ve hü­ zün gözyaşları meydana çıktı. Aklında beliren düşüncelere ve teorilere inanmak istemiyordu. Catherine’i seviyordu. Tony’nin hâkimiyeti altındayken o kadın sayesinde hayatına devam ede­ bilmişti. Claire kendi kendini temin etti: Catherine yine beni koruyor. Ancak merak ediyordu, bu gerçekten de koruma mıydı ? Catherine, Claire’in en büyük korkusunun yalnız kalmak ol­ duğunu biliyordu. Catherine para, bir sürü para sağlamıştı, an­ cak Claire bir anda bunu sorgulamaya başladı: Bebeğiyle birlik­ te her ihtiyacı karşılanacaktı, ancak her şey olup bittikten sonra 346


Tutku Oyunları

Claire’in sevgi ve dostluk ihtiyacı hayatının geri kalanında asla karşılanamayacaktı. Masanın üzerine on İsviçre frankı bıraktı ve kalabalık cadde­ ye çıktı. Oteli sadece birkaç sokak ötedeydi. Claire, hayır, isabette, dalgın bir şekilde Hotel d’Angleterre’den içeri girdi. Yeni ve eski bilgiler zihninde dönüp duru­ yordu. Kapıdaki görevlinin selamlaması onu hazırlıksız yaka­ ladı. “Buon pomeriggio, Seniora Alexander. Senior Alexander e qui, ti aspetta.” İyi günler Bayan Alexander, Bay Alexander sizi bekliyor. Bay Alexander mı diye düşündü Claire. “Grazie, dove?”Te­ şekkürler, nerede ? “Egli e nella vostra süite, seniora.”Odanızda, hanımefendi. Claire başını salladı ve gülümsemeye çalıştı. Yıllar öncesin­ den gelen korkusu ruhunun derinliklerinden dışarı taştı. Tony ile birlikte olduğu son birkaç ay hâkimiyetten eser yoktu, ancak orada olduğunu biliyordu ve şimdi, yukarıdaki eğer Tony ise, bu ne anlama geliyordu? Claire’in, onu para için terk ettiğini mi dü­ şünüyordu? Catherine ona söylemiş miydi? Tüm bunların hep­ si bir tuzak mıydı, bir test miydi? Claire başarısız mı olmuştu? Claire yanında birisinin olmasının yararlı olacağını dü­ şündü. “M i sembra di aver smarrito la mia chiave, potreste aiutarmi?”Anahtarımı unutmuşum galiba, bana yardım edebilir misiniz? “Si, seniora”Adam, Bayan Alexander’a üçüncü kattaki odaya kadar eşlik etmeyi kabul etti. Sessizlik içinde asansörle çıkarlarken Claire’in zihni sorularla doluydu. Kapılar açıldığında beklentisi arttı. Lütfen Tony olsun ve bu durumu çözelim diye dua etti. Onun öfkeli olacağını tahmin ediyordu, ama bunu daha 347


Aleatha Romig

önce de görmüştü. Claire omuzlarını dikleştirdi ve başını havaya kaldırdı. Tony’nin azarlaması sona erince açıklamasını yapacaktı. Kısa bir süre önce terk etmiş olduğu adamla yüzleşmek istiyordu. Kapı görevlisi anahtarı taktı ve ahşap kapının kilidini açtı. Kolu çevirmeden önce kapı açıldı. Claire kahverengi karan­ lık yerine, koyu ela gözlerle karşılaştı. Beyaz saçları gelişigüzel biçimde alnına düşmüş olan kocasının gri-yeşil gözlerinde altın rengi benekler parıldıyordu. Phil tarafından içeriye çekilen Cla­ ire soluğunu bıraktı. “Il mio amore!"’ Phil, Claire’in elini kendine çekti; Claire onu takip etti. Bir anda Phil’in dudakları, onun dudaklarının üzerindeydi. Claire kapı görevlisinin izlediğini bilerek karşı koyma dürtüsüyle savaştı. Claire, Phil’in omuzlarını tuttu ve onu geri itti. “Lei mi sorprende.”" “Burada olduğumu sana söylemediler mi ? Seni şaşırtmak is­ tememiştim.” Görevli açık kapının yanında, işine bağlılıkla duruyordu. Phil hemen cebine uzandı ve birkaç İsviçre frankı çıkararak ada­ ma teşekkür etti. Kapı kapanır kapanmaz Claire geri çekildi ve misilleme yaptı. “Bay Alexander’m , kocamın burada olduğunu söylediler. Kimi bekleyeceğimi bilmiyordum.” “Hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyorsun, içeriye gire­ bilmek için kocan olmak zorundaydım.” Claire’in kolunu yakalayan Phil onu ana odaya götürdü. Aşa­ ğıdaki göle bakan balkonun kapıları açıktı. Birkaç dakika boyun­ ca sessizce durdular ve teknelerin gelip gittiği rıhtımı seyrettiler. * İt. Aşkım. (Çev.N.) ** İt. Beni şaşırttın. (Çev. N.)

348


Tutku Oyunları

Güneş, Alpler’in gölgesinin uzamasına neden olurken aşağıdaki insanların mırıltıları sessizliği doldurdu. Claire’in zihni hangi düşünceye öncelik vermesi gerektiğini bulmaya çalışıyordu. Bir süre sonra Phil’in kolu omuzlarına sa­ rıldı. Claire ona döndü, sözleri sertti. “Görevli gitti. Gösteri bitti.” Phil kolunu çekti. “İşlem tamamlandı mı ?” “Seni yarına kadar beklemiyordum.” “Sana gelmek zorundaydım. Yarın sabah erkenden Ame­ rika’ya dönmem planlandı. Iowa City Polis Merkezi ile rande­ vum var. İzlemek için tutulduğum bir kadının kaybolmasıyla ilgili olarak benimle görüşmek istiyorlar.” Phil’in gözleri parladı. “Biliyorsun, yüz bin dolarlık bir ödül var!” “Yani beni ele vermek için mi buraya geldin?” Phil’in ela gözleri kapandı, çenesi kasıldı ve başını iki yana salladı. “Hayır, Claire, finansal kurumdaki işlemini tamamladı­ ğından emin olmak ve seni kalıcı bir yere yerleştirmeyi ayarla­ mak için buradayım. Peki, bu neresi olacak?” Claire balkona çıktı ve ferforje korkulukların üzerinden bak­ tı. Phil de arkasından geldi. Sesi, aşağıdaki gece hayatının gü­ rültüsü ardında bir fısıltı gibiydi. “Biliyor musun, seni son kez bir balkona kadar takip ettiğimde beni aptal yerine koydun. Bu geceki niyetin de bu mu?” Claire ona döndü. “Olmadığını biliyorsun. Durumlar değişti.” “Bazı şeyler.” “San Antonio’da birini koruyordum.” “San Antonio’da kurnazca davrandın. Beni ne kadar etkile­ miş olduğunu anlatamam.” Phil, Claire’e biraz daha yaklaştı. “O seyahate kadar...” Nefesi, Claire’in yanaklarını okşadı. “Seninle ilgili peşin hükümlere varmıştım.” 349


Aleatha Romig

Claire sabit bir şekilde durdu ve Phil’in gözlerinin içine bak­ tı. “Peşin hükümler mi?” Phil’in bakışlan Claire’in lensle kaplı gözlerini inceledi. “Seni araştırmıştım, biliyor musun?” Claire cevap vermedi. “Bay Rawlings’le olan anlaşmamın başmdan itibaren Claire Raıvlings Nic­ hols ile ilgili her şeyi okudum ve o araştırmalara dayanarak birkaç değerlendirme yaptım. Milyar dolarlık kocasını öldürmeye çalışan o kadının bir servet avcısı olduğuna karar verdim. Sana göz kulak olmam için, ona yaklaşıp yaklaşmadığını öğrenmek için beni tuttu­ ğunu sandım. Tekrar denemenden korktuğunu sandım, ama sonra seni ilk gez gördüm; Palo Alto’daki bir sokakta yürüyordun. Rüzgâr saçlarını savuruyordu.” Phil uzandı ve koyu renkli peruğu çıkararak Claire’in kestane rengi saçlarını serbest bıraktı. “Bay Rawlings’in seni istediğini anladım, senden korkmuyordu. Seni istiyordu. Senin her hareketini bilmekteki ısrarı, senden vazgeçmeyeceğini kanıdamıştı. Sonra sen, San Antonio’da beni kandırdın.” Phil geri çekildi. Batan güneşin parıltısı Claire’in güzel yü­ zünü çevrelerken onu korkulukların önünde bırakarak yavaşça sandalyeye oturdu. Phil konuşmaya devam ederken Claire gü­ lümsedi. “O hafta güzel bir kadından çok daha fazlası olduğunu öğrendim. Sen akıllı, güçlü, sinsi ve işbirlikçi bir kadınsın.” “Hatırladığım kadarıyla bana sürtük demiştin.” Phil sırıttı. “Seni temin ederim, o bir iltifattı. O nitelikleri oldukça sevimli buluyorum.” Phil öne eğildi. “Anında büyülen­ miştim. O andan itibaren seni kendime saklama arzusuyla mü­ cadele ettim.” Claire gözlerini yere indirdi. Phil’i cesaretlendirmek istemese de onun yardımına ihtiyacı vardı. “Teşekkür ederim,” dedi çe­ kingen bir tavırla. 350


Tutku Oyunları

“Ne için?” “Tum yaptıkların için.” Phil başını yana eğerek soru dolu gözleriyle Claire’e baktı. Claire devam etti. “San Diego’daki nazik notun için, Palo Alto’da hayatımı kurtardığın için ve yeteneklerini aylarca bana dadılık yaparak harcadığın için teşekkür ederim.” “Clair... Isabelle” diye düzeltti Phil. “Keşke Palo Alto’da daha erken gelebilseydim.” Claire utangaç bir şekilde gülümsedi ve tekrar içeri girdi. Phil de ayağa kalkıp onu takip etti. “Sen, Harry, Tony ve gü­ venlik görevlisi, hepiniz hayatımı kurtardınız.” Claire dikkatli bakışlarını Phil’e çevirdi. “Şu anda çok gerginim. Phil, kafamda bir sürü soru var. Hiçbir şey birbirini tutmuyor.” Phil’in bakışları durmasına neden oldu. Düşüncelerini toparlaması gerekiyordu. Derin bir nefes alarak, “Şu lanet lensleri çıkarmaya gidiyorum. Kendine bardan bir şeyler al,” dedi. Phil gülümsedi. “îyi, gözlerini yeşilken daha çok beğeniyo­ rum.” Arkasını döndü ve içkilerin bulunduğu bara doğru yürü­ dü. Claire yatak odasının içinde kaybolurken kendisine iki par­ mak konyak doldurdu. Claire bir tayt ve bir tişört giyerek lensleri olmadan geri döndüğünde, Phil’in yoğun bakışlarıyla karşılaştı. Gözleri bu­ luştuğunda, “İkinizi de izledim,” dedi Phil. Konyağını bitirdi ve kadehine biraz daha doldurdu. “Tüm bunların, eski kocanı incitmek için yapıldığını fark ettim.” Omuzlarını silkti. “Ki bu benim de işime gelebilirdi, ama şunu söylemek zorundayım, bir­ çok insanı izledim. Aşk ve nefret, her ikisi de son derece güçlü duygular. Sen, Anthony Rawlings’i incitmek için sevdiğin her­ kesi feda ettin. California’da yaşamaya devam edebilirdin. Iowa 351


Aleatha Romig

valisi, suç kaydını silmişti, ama senin öfken ve savaşın onunkiyle yarışmaya devam etti. Bunun Anthony için bir oyun olduğunu söylemiştin. Bence bu, ikiniz için de bir oyundu: Gerçek hayat­ ta oynanan bir satranç oyunu. Senin yaptığın her hamleye o da karşılık verdi. Onun şahını almak için kendi vezirini feda ettin. Cesur bir hareket... İşe yarayacağına inandığım bir hareket, ama ne pahasına?” Claire şaşkınlıktan donup kaldı. Phil’in söylediklerinden bir şey anlamadı. “Ne diyorsun? Tony yi incitmek için mi burada olduğumu düşünüyorsun?” Phil kadehinde kalanları bir yudumda bitirdi. “Bayan London’ın söylediği buydu. Senin Tony’den uzaklaşmak iste­ diğini söyledi. Ondan ayrılmaktan, sana yapacaklarından kork­ tuğunu söyledi... Yani plan buydu.” Claire takip etmeye çalıştı. “Oldukça yaratıcı, Bay Rawlings’i yenmek için sana olan takıntı­ sını, zaafını kullandın.” Claire konuşmadı, konuşamadı. Başı, şiddetli bir kasırga gibi dönüyordu. Phil, onun sessizliğini, konuşmasına devam etmek için bir davet olarak algıladı. “Önceki kuşakların günahlarına karşı yapacağın misilleme teorilerini okudum. Yanlış oldukları­ nı söylemiyorum. Ama sence de biraz garip değil mi ? Hayatta kalmaya devam eden tek kişi sensin.” “Sen... sen teorilerimi mi okudun? Nerede?” “Bilgisayarında. Elbette.” Claire geriye doğru iki adım attı. Bacakları koltuğa çarptı ve yu­ muşak yastıkların arasına devrildi. “Bilgisayarımı sen mi buldun?” “Evet, saldırıya uğradığın akşamdı. Patrick Chester’ın otel odasındaydı.” Claire’in gözleri parladı. “Ve onu Tony’ye mi verdin?” 352


Tutku Oyunları

Phil kendine bir kadeh daha doldururken omuzlarını silkti. “Denedim. Ama fazlasıyla meşguldü, seninle. Aslında bilgisaya­ rı bulduğumda, bir yere uçuyordu. Bu yüzden Bayan London’a ulaştım. Senin planlarını anlatan da oydu, çok zekice.” Kadehini Claire e doğru kaldırdı. Claire onun böyle dürüstçe konuşmasına içkinin neden ol­ duğunu anladı. “Tam olarak ne söyledi?” “Bilgisayarı Iowa’ya götürmemi söyledi, götürdüm. Sen hâlâ hastanedeydin.” “Yani Tony bilgisayarı hiç almadı ?” “Bayan London, ona vereceğini söyledi. Bay Rawlings, sen uyandıktan sonra benimle iletişime geçti. Onunla birlikte Iowa’ya gideceğini ve benim işimin tamamlandığını söyledi. Benden pek de memnun değildi. Sanırım Patrick Chester’ın sana ulaşması yüzünden beni suçluyordu. Dürüst olmak gere­ kirse bilgisayar konusu hiç açılmadı.” Phil başını yana doğru eğdi. “Eski kocan zor olabiliyor.” Claire başını dizlerine doğru eğdi; karnındaki şişlik yüzün­ den hareketi kısıtlandı. “Evet, oldukça zekice bir plan, ancak övgüleri ben alamam.” Phil e doğru eğildi. “Daha önce para için çalıştığını söylemiştin. Şu anda sana kim para ödüyor?” “Sen. Başlangıç parasını Bayan London verdi, ama diğer her şeyi sen ödüyorsun. Para transferini yapabildin mi?” “Hâlâ onu bilgilendiriyor musun?” “Hayır, Amerika Birleşik Devletlerinden çıktığını haber verdiğimden beri konuşmadık. Daha fazlasını bilmek istemedi, makul reddedilebilirlik.” Claire telefonu işaret etti. “Akşam yemeği için sipariş vermek ister misin? Daha bir sürü sorum var ve bu akşamı insan içinde 353


Aleatha Romig

geçirmemeyi tercih ederim.” Sesini biraz daha yumuşattı. “Tabii bu, kocam için de uygunsa?” Phil gülümsedi. “Olur, yalnız kalmak hoşuma gider.” Claire de yorgun bir gülümseme gönderdi. Aniden bitkin düşmüştü; fiziksel ve zihinsel olarak tükenmişti. Akşam yemekleri geldikten sonra Phil ve Claire, balkondaki ferforje masaya yerleşti. Kendi ve çocuğunun geleceğine dair bir karar vermeden önce Claire’in daha fazla cevaba ihtiyacı vardı. Gölgeler alacakaranlığa dönüşürken ve karanlık galip gelirken sohbederine devam ettiler. Doğal güzelliğin merkezinde otu­ ruyor olmalarına rağmen, Cenevre’nin yapay ışıkları yddızların parlaklığına sekte vuruyordu. Yapay parıltdar her yere uzanı­ yordu, hatta yansımasıyla geceyi aydınlatan Cenevre Gölü’nün üzerine bile. Phil, Claire’i bilgilendirmeye devam etti. “Ailenin ısrarları nedeniyle kaybolmanla ilgisi olduğu düşünülen Bay Rawlings şüpheli kişi olarak şu anda polis ve medya tarafından takip edi­ liyor.” Claire kaşlarını çattı. “Bunun olmaması gerekiyordu. Eğer şüpheli olarak düşünülecek birisi varsa, o da bana o korkunç şeyleri gönderen ve Clay’i yoldan atmaya çalışan kişidir.” Phil alaycı bir tavırla Claire’e baktı. “Eh, bu durumda sana yardım etmem oldukça zorlaşırdı, değil mi ?” Su bardağını masaya bırakan Claire’in eli hafifçe titredi ve Phile bakakaldı. “Ne demek istiyorsun?” Phil, Claire’in korkusunu gördü ve rahat bir tavırla elini tut­ tu. “Seni incitmeyi asla istemedim.” Claire elini geri çekerken gözleri iri iri açddı. “Anlamıyorum.” 354


Tutku Oyunlun

“Claire, Bayan London senin de bu işin içinde olduğunu söy­ ledi. Her şey bu kaçışın yolunu yapmak içindi. Eğer arkasında senin olduğunu düşünmeseydim o korkunç paketleri sana gön­ dermezdim ya da arabanı yoldan çıkarmaya çalışmazdım.” “Bayan London, planlarımı bilgisayarımı götürdüğün zaman mı anlattı ?” “Şey, daha sonraydı. Farklı yerlere gitmemi ve farklı şeyler göndermemi söyleyen bir mesaj aldım. Ne yapmam gerektiği konusunda son derece netti.” Catherine’in devam eden satranç oyununda Tony ile piyonlarının azalmasına neden olan karma­ şık planını dinleyen Claire’in yüzü bembeyaz kesildi. “Yani beni ya da bebeğimi incitmek gibi bir niyetin yok muydu?” Phil’in ela gözlerinin çevresinde kırışıklıklar belirdi. “Para için çalışırım, ancak bu konudaki gerçek hislerimi çoktan belli etti­ ğime inanıyorum...” Phil’in kaşları havaya kalktı. “San Diego’da.” Claire nefesini tuttu. Phil, Claire’in elini bir kez daha tuttu. “Sana asla zarar vermem.” Claire derin bir soluk verdi. Patrick Chester’ın bir suç or­ tağı yoktu. Hissettiği ani rahatlama sarhoş ediciydi. Ancak bir anda bu rahadık kayboldu. Başka bir suçlu daha vardı; Claire’in çocuğunu isteyerek teslim edeceği birisi. Bu düşünce midesini bulandırdı. Catherine de Nathaniel’e Tony ile aynı sözü vermiş olabilir miydi? Eğer vermişse artık Tony’nin, Patrick Chester’ı sessiz tutma­ sına ihtiyacı da yoktu. Tony de bir çocuk değil miydi, birinin çocuğu? Sonuçta Nathaniel’in hüküm giymesine Samuel yar­ dım etmişti. Catherine, Samuel’i öldürmüştü. Tony, Samuel’in oğluydu. Her şey bir araya geliyordu. 355


Aleatha Romig

Claire iyice öne eğildi. Yüzleri arasında sadece birkaç santim kalmışken, “Phil, teşekkür ederim,” diye fısıldadı. “Ne için?” “Yapmak üzere olduğun şey için. Söz veriyorum, harcadığın zamana değmesini sağlayacağım.” Phil’in ela gözleri sorularla doluydu. “Bir sonraki adım, seni bir yere yerleştirmek.” Claire avucunu yukarıya çevirdi ve Phil’in tutuşuna karşılık verdi. Yüzünde sinsi bir gülümseme belirirken derin bir nefes alıp verdi. “Bay Alexander, güzel manzaranın tadını çıkaralım ve bir sonraki adımı sonra düşünelim.”

Claire’in planı Phil’i sarstı, şaşırttı ve hayal kırıklığına uğrattı. Kadın gerçekten de hakkını verdiğinden çok daha zekiydi. Şimdi başarılı bir şekilde elde etmiş olduğu servede birleşen zekâsı son de­ rece etkileyiciydi ve bu plandaki rolü umduğundan daha farklı ol­ masına rağmen Phil, uyum sağlamak konusunda oldukça istekliydi. “Burada çok fazla kalman gerektiğini sanmıyorum. Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu. Yorgun gözleri önündeki manzaraya odaklanmış olan Claire düşünceli bir şekilde cevap verdi. “İtalya’ya geri dönmek istiyo­ rum, Venedik’i düşünüyordum. Oraya hiç gitmedim.” “O zaman bir otele karar verelim. Bir hafta sonra orada bulu­ şuruz. O zamana kadar daha çok şey öğrenmiş olurum ve senin için de kalıcı olacak birkaç yer bulmuş olurum. Neler istediğini tekrar söyle.” Claire döndü ve Phil’in sabırsız bakışlarına karşılık verdi. “Planım hakkında endişeleniyorsun, değil mi?” 356


Tutku Oyunları

“Evet. Bir yere güvenle yerleştiğin zaman daha iyi olacağım.” “Teşekkür ederim. Benim için endişelenen birinin olduğunu bilmek güzel,” dedi Claire buzlu suyunu yudumlarken. “Amerika’da senin için endişelenen bir sürü insan var.”

Claire dik bir şekilde oturuyordu, yüzünde güçlü bir ifade vardı. O insanları henüz düşünemezdi. Artık gerçeği biliyordu. Onlara bu cehennemi yaşatan oydu, ne Tony ne de Catherine’di. Ancak bunları yapmasına neden olan kişi Catherine’di. Elini karnının üzerine koyarken bu oyunu kazanmanın, gerçekten de yaşam ile ölüm arasındaki tek fark olduğunu biliyordu. Eğer o bir çocuğun çocuğuysa, Tony de bir çocuğun çocu­ ğuydu. Bebekleri iki kere lanetlenmişti. Claire duygusuz bir sesle konuşmaya başladı. “Sıcak, tenha ve uzak bir yer hoşuma gider. Hayatı kolaylaştıran şeyler bulunma­ sı hiç umurumda değil. Bana suyu, sıcaklığı ve güneşi ver, yeter.” Cenevre Gölü’ne baktı ve tekrar Phil’e döndü. “Ve tıbbi tesislere ulaşılabilir olması gerek.” Saatine baktı: 00.02. “Bunu yapacağım.” Phil başını salladı. “Orada beşi biraz geçiyordur, çarşamba akşamı. Ofisinde olmayabilir.” “Denemek zorundayım.” Claire ayağa kalktı ve içeri girdi. Tek kullanımlık telefonu masanın üzerindeydi. Telefonu aldı ve Iowa City bilgi merkezini aradı. “Iowa City Savcısının ofisinin telefon numarasına ihtiyacım var.” Dakikalar sonra devam etti. “Marcus Evergreen ile görüşmek istiyorum. Benimle konuşaca­ ğından eminim. Arayanın işsiz hava durumu kızı olduğunu söy­ leyin.” Claire bir dakika bekledi ve sonra hızlanan kalbiyle Phil’e dönüp gülümsedi. 357


Aleatha Romig

İlk defa satranç tahtasının bütününü görebiliyordu. Birkaç hamle daha yapacaktı ve rakibine şah çekecekti. Telefonu savcıya iletiliyordu. Ahizenin karşı tarafından bir ses geldi. “Alo? Ben Marcus Evergreen.” “Bay Evergreen, bu kez gerçekleri dinlemeye istekli olup ol­ madığınızı merak ediyordum.”


Yirmi Sekizinci Bölüm Bir kere keşfedildi mi, gerçekleri anlamak çok kolaydır. A sıl beceri onları keşfetmektir. — Galileo Claire Nichols, iki haftadanfazla zamandır kayıp

T

ony deri koltuğuna yerleşti. Nedeni belki de çevresinde yaşanan karmaşa ya da insanlardan uzaklaşma arzusuydu

ama dikkatini toplayabildiği tek yer evindeki ofisiydi. Her gün Iowa City’deki ofisine gidip kendini gösteriyordu, fakat tüm seyahaderi süresiz olarak ertelenmişti. Şimdiye kadar elde edi­ len binlerce ipucundan hiçbiri Claire’in kayboluşuyla ilgili bir sonuca varmıyordu. Tony, şakaklarını ovdu; kadın sanki buhar­ laşıp havaya karışmıştı... Tıpkı, Tony’nin gelecekte sahip olaca­ ğına inandığı tüm umudar ve hayaller gibi... Claire’in kendisini terk etmeyi seçtiğine inanmak istemiyor­ du, ancak bir bakıma da istiyordu. Eğer kendi isteğiyle gitmişse güvende demekti. Böylece bebekleri de güvendeydi. Fakat şüp­ helendikleri gibi, kaçırılmış ve bir manyağın ellerindeyse onun ve bebeklerinin sonunun ne olacağı belli değildi. Her geçen gün zihni şüphelerle doluyordu. Eğer Claire kendi isteğiyle gittiyse, son dört ayda yaşananların hiçbiri gerçek değil miydi? Yüzüğü kabul etmişti. Tony, her gün onu ne kadar çok sevdiğini söylemişti. Bunların hepsi bir oyun muydu? Claire’in


Aleatha. Romig

de kendine ait bir intikam planı mı vardı ? Tony bunu düşünmek bile istemiyordu. Ama hiçbir şey bilmiyordu. E-postalarını inceledi. Hiçbiri ilgisini çekmedi. Artık umu­ runda değildi. Neyse ki Tim, Tom ve Brent vardı. Tim, Rawlings Şirketler Grubu ile ilgili işleri yönetiyordu. Brent ve Tom da şirketle ilgilendikleri kadar Tony’nin kişisel meseleleriyle de uğraşıyorlardı. Vandersollar, Tony’nin suçunu tüm dünyaya du­ yurmak için her fırsatı kullanıyordu. Kahretsin, eğer Claire’in eve geri dönmesini sağlayacaksa, Tony seve seve teslim olurdu. Ofisin büyük kapıları açıldı. Catherine içeri girdi. “Seni kontrol etmeye geldim.” “Ben iyiyim.” Tony’nin kaşları çatıldı. Ancak gözlerinin çev­ resindeki mor halkalar aksini söylüyordu. “Anton, onu durdurmaya çalışmadığım için özür dilerim.” Tony başını salladı. “Seninle bu konuşmayı yapmayacağım.” “Ama Vandersollar? Eğer istediklerini elde ederlerse kısa bir süre sonra sorgulamaya alınacaksın!” “Kinci aptallar. Savcı da onlara yardım edecek.” “Evet. Ama Claire’in biyografisi yayımlanırsa ortaya çıkacak...” Tony’nin gözleri Catherine’i deldi geçti. “Ne dedin sen?” Catherine başını havaya kaldırdı. “Dedim ki, eğer Claire’in biyografisi yayımlanırsa tüm dünya şiddete meyilli olduğunu öğrenecek.” Duyduğu her kelimeyle birlikte Tony’nin gözleri karardı. “Cat­ herine, onun kayboluşuyla hiçbir ilgim olmadığını biliyorsun.” Ses tonu yumuşayan Catherine bir yere oturdu. “Biliyorum, ama Vandersolların endişelenmesini de anlıyorum.” Tony’nin ilgisi tekrar e-postalarına kaydı. Bir tanesi dikkatini çekti. T ıkladı ve okumaya başladı. Haber kaynağına göre, Sophia 360


Tutku Oyunları

ailesinin cenazesinin ardından Provincetown’a geri dönmüştü. Normal şartlar altında Tony de o cenazeye katılırdı. Ancak bun­ da normal olan hiçbir şey yoktu. Tekrar Catherine e baktı. “Beni yargılıyor musun? Otuz yıldır kızını bile umursamadın.” Catherine dikleşti. “Bu konuşmayı seninle bir otuz yıl sonra yaparız, sen de çocuğunla hiç görüşmemiş olduğunda, o zaman aradaki benzerlikleri tartışabiliriz.” Tony elini masaya vurdu. Kalemler devrildi ve kablosuz fare havaya fırladı. “Sana kızının, üvey ailesini kaybettiğini söyledim ama umurunda bile değil!” Catherine, Tony’ye doğru eğildi. “Senin umurunda mı?” “Elbette hayır!” Tony’nin kaşları havaya kalktı. “Senin?” “Onun adını bile bilmediğimi biliyorsun.” Bu, Catherine’in kızı, Sophia ile ilgili ikinci tartışmalarıydı. “Bu evde bilmediğin herhangi bir şey olduğundan şüpheli­ yim. Onunla ilgili tüm bilgiler, özel dosyalarımın içindeydi.” Catherine derin bir soluk verdi. “Nasıl oldu? Anne ve babası nasıl öldü?” “Emin değilim.” Tony omuzlarını silkti. “Üvey babası buna­ ma belirtileri göstermeye başlamıştı. Arabayı o kullanıyordu.”

Catherine’in gözleri kapandı. Bunama... Düşünceleri hemen Sharron Rawls’a gitti. “Ne durumdaydı?” Sesi bir fısıltı gibiydi. “Büyükannem gibi değildi. Henüz.” “O halde onun için daha iyi olmuş. En azından tanık olma­ sına gerek yoktu...” Tony gözlerini kapattı. “Catherine, bir anne işine yarayabi­ lirdi.”


Aleatha Romig

Catherine’in gri gözleri boşluğa bakıyordu; sessizlik gitgide büyüdü. Sonunda, “Bay Raıvlings, en iyisinin ne olduğunu dü­ şünüyorsanız onu yapacağınızdan eminim. Ben düşündüklerimi söyledim,” dedi. Ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Aniden masaya doğru döndü. “Bay Evergreen aradı, yine. Senin­ le özel olarak konuşmak istiyor.”

Tony tekrar bilgisayar ekranına döndü. Rawlings Şirkeder Grubunun NASDAQ’daki hisseleri düşmeye devam ediyordu. Claire’in ortadan kayboluşuyla bir ilgisi olmamasının önemi yoktu. Vandersolların iddialarının etkileri, Dow Jones’ta da his­ sediliyordu. Tony saatine baktı. Neyse ki hafta sonu sayesinde düşüşler duracaktı. Cuma seansının sona ermesine sadece birkaç dakika kalmıştı. Eğlence pazartesi günü devam edecekti. Tony telefonu eline aldı. “Alo, ben Anthony Ravvlings. Marcus Evergreen ile görüşmek istiyorum.” “Anlıyorum.” “İş için birkaç günlüğüne şehir dışına çıkmam gerektiğini haber verin lütfen.” “Provincetown, Massachusetts.” “Pazartesi günü geri döneceğim.” “Teşekkürler.” Sonra iPhone’unu kullandı ve Eric’i aradı. “Uçağı hazırla. Birkaç saat içinde Provincetown’a gidiyorum.”

Stüdyosunda gezinen Sophia titredi. Yazın yaşanan rekor sıcak­ lığa karşın, sonbaharın bu kadar soğuk olmasına inanamıyordu. Havadaki ve tablolarındaki soğuk nemi yok etmek için kalorife­ ri yakmayı düşündü.

362


Tutku Oyunları

Ö n taraftaki pencerelerden dışarıya bakarak, alçak bulutla­ rın altında gezinen cumartesi turistlerinin kalabalığını seyret­ ti. Evden dışarı çıkmak için stüdyoya gelmişti. Derek katılmak zorunda olduğu toplantılar yüzünden Tayvan’a geri dönmek zorunda kalınca, Sophianın da son zamanlarda uğraşmak zo­ runda kaldığı acılardan uzaklaşması gerekmişti. Bir sonraki hafta birlikte California’ya döneceklerdi. Sophia çantasını arka odaya bırakırken içini çekti. Ailesinin eviyle ilgili yapılacak bir sürü iş vardı. Onun hayallerini gerçek­ leştirmesine yardım etmek için bu kadar çok borca girdiklerini bilmiyordu. Neyse ki son satışları sayesinde, ailesinin borçlarını ödeyebilirdi. Onların neden hiçbir şey söylemediklerini merak etti. Babasına yardımcı olması için birini tutmayı neden düşün­ medikleri belliydi. Olabilecekleri düşünen Sophianın yüreği acıdı. Ona karşı olan sevgileri, her şeyi ellerinden almıştı, hayat­ larını bile. Son birkaç gündür Derek başka bir şekilde olmasını istemeyeceklerine dair onu ikna etmeye çalışıyordu; Sophia ko­ casının haklı olması için dua ediyordu. Çalan zil Sophia’yı düşüncelerinden uzaklaştırdı. Kahretsin, ön kapıyı kilidemeyi unutmuştu. Korkuyor falan değildi. Burası harika bir şehirdi. Sadece yalnız başına kalmak istiyordu. Ön tarafa geçtiğinde karşısında gördüğü adam son derece tanıdıktı. Bir sergiye katılmıştı ya da Sophia onu televizyonda falan görmüştü. Emin olamıyordu, ama adamın gözleri kopko­ yu ve büyüleyiciydi. “Üzgünüm, bugün açık değiliz. Kapıyı kilit­ lemeyi unutmuşum,” dedi Sophia, Tony’ye yaklaşırken. “Sorun değil. Tekrar gelebilirim,” dedi Tony hoş bir gülüm­ semeyle. “Sadece çok fazla seyahat ediyorum ve şimdi de bu­ radayım. Bir arkadaşım galerinizden bahsetti. Bir hafta önce 363


Aleatha Romig

buradaydı ve sizin üç tablonuzu satın aldı. Ben de doğayla son derece ilgiliyim ve sizin harika bir koleksiyonunuz olduğunu söyledi.” Sophia içini çekti ve gülümsedi. Elbette, sanatıyla ilgili konuş­ malar üzerindeki kara bulutları bir süreliğine kaldırabilirdi. “Jackson Wilson’ın bir arkadaşı mısınız?” Gülümsemesi genişleyen Tony, başını salladı. “Benim en büyük hayranlarımdan biridir.” “Bu taraflara çok sık gelemiyorum. Beni hızlı bir şekilde gezdiremeyeceğinizden emin misiniz? Bu arada, benim adım Ant­ hony, Anthony Rawlings.” Sophia elini uzattı. “Terbiyeme ne oldu? Çok özür dilerim. Benim adım Sophia, Sophia Burke. Memnuniyetle.” Sophia o gözlere bakmaktan kendini alamıyordu. “Tek bir şartla,” dedi Anthony parlayan gözlerle. “Ardından size yemek ısmarlamama izin vereceksiniz.” Sophia kibarca adamın koluna girdi ve stüdyoda gezmeye başladılar. Adamın cazibesinin keyfîni çıkardığı birkaç dakika­ nın ardından neden olmasın diye düşündü. Geçen iki haftadan sonra bir akşam yemeğinden ne zarar gelebilirdi ki sonuçta; yeni bir alıcı, ailesinin borçlarını ödemesine de yardımcı olabilirdi. Sophia son zamanlarda yaşananları aklından geçiriyordu; ancak alıcının adını tekrar düşününce yanındaki adamın kim ol­ duğunu anladı. “Rawlings ?” Geriye doğru bir adım attı. “Rawlings Şirkeder Grubu ve Shedis-tics’teki gibi... Siz o Anthony Rawlings misiniz ?” Tony sırıttı. “Ta kendisi.” Sophia şaşkınlığını gizlemeye çalıştı. “Biliyor musunuz emin değilim... Yani binlerce çalışanınız var ama kocam Shedis-tics’te çalışıyor.” 364


Tutku Oyunlun

Tony tabloya doğru döndü. “Bu çok güzel... Neden ilham al­ dınız?” Sophia dikkatini toplamaya çalıştı ama dağlar artık hatıra­ larının arasındaydı. “İlhamı, İsviçre, Cenevre’deki dağlardan al­ dım. Çok güzel bir yerdir. Hiç gittiniz mi ?” Tony başını salladı. Sophia o büyüleyici gözlerin ardındaki hüznü gördü. “Bay Rawlings, her şey yolunda mı?” Kendi acısı­ na öyle dalmıştı ki haberleri takip etmemişti. Tony’nin gözleri tekrar Sophia’ya odaklandı. “Bunu almak istiyorum.” Sophia bundan daha kolay bir satış yaptığını hatırlamıyordu. “Sırf birbirimizle bir bağlantımız olduğunu düşündüğünüz için bunu yapmak zorunda değilsiniz.” “Ah, Bayan Burke, çok daha fazlası var. Akşam yemeği esna­ sında konuşabilmemiz mümkün mü?” Sophia saatine baktı. “Saat 10.00.” Tony gülümsedi. “Öyleyse öğle yemeğine ne dersiniz? Bradford Caddesinin başındaki restoranda buluşalım mı ?Saat birde ?” “Akşam beş buçuğa kadar yemek servisi yapmıyorlar.” Tony içini çekti. “Eh, kafam biraz dağınık. Crown Pointe’deki otelde kalıyorum, böylece bir kez daha... Akşam yemeği diye­ lim mi? Saat altıda?” “Tablonun fiyatını öğrenmek ister misiniz?” “Yemekte söyleyebilirsiniz. Bir çek yazarım.” Tony gülümse­ di. “Tabii bana güveniyorsanız?” Bu rastlantının saçmalığına rağmen Derek, Anthony Rawlings ile ilgili iyi şeyler söylemişti. “Kabul ediyorum. Altıda ora­ da olurum.” Tony centilmen bir tavırla reverans yaptı. “Bayan Burke, 365


Aleatha Romig

nihayet sizinle bizzat görüşebilmek gerçekten de bir zevkti. Ko­ nuşmamızı sabırsızlıkla bekliyorum.” Sophia adamın dışarıya çıkmasını izledi. Hımm, Derek’le bu akşamki görüşmemiz bayağı ilginç olacak, diye düşündü, kapı­ daki zil Bay Rawlings’in dışarı çıktığını haber verirken. Sophia, hemen kapının yanma gitti ve kapıyı kilitledi. Bir gün için yete­ rince garip ziyaretçisi olmuştu.

Tony odasının içinde Sophia’yı düşünerek geziniyordu. Bir Rossi yerine, bir Rawls olarak yetiştirilseydi nasıl olurdu merak edi­ yordu. Aslında o bir London’dı, ancak bu önemsizdi. Nathaniel Rawls, Sophia’yı bulur bulmaz aileye getirmek is­ temişti. İlk başta Tony emin değildi, fakat fikrini büyükbaba­ sına söylemeye cesaret edememişti, ama zamanla Nathaniel’in amacı da değişmeyince Tony kabul etmişti. Sophia’nın yeteneği, Rawlsların mali desteğiyle alacağı iyi bir eğitimle birleşince, ka­ dın şu anki yerinden çok daha yükseklerde olabilirdi. Sophia’nın evlat edinilmesi tamamen yasalara uygun bir şe­ kilde gerçekleşmesine rağmen, Nathaniel’in isteğinin gerçekleşmemesinin nedeni Marie/Catherine’di. 2013 yılında bile, kızını ne tanımak ne de onunla ilgili bir şey bilmek istiyordu. Tony’nin bildiği kadarıyla Catherine, Sophia’nın adını da, işini de bilmi­ yordu, hiçbir şey bilmiyordu. Ama Catherine onun bildiğini biliyordu. Hatta Tony, kızını yıllardır izlediğini bildiğinden de şüpheleniyordu. Sophia’nın üvey ailesinin ölümüne kadar bunu hiç konuşmamışlardı. Tony bu konuyu nasıl ele alacağından emin olamamıştı, özellikle de şimdi Sophia, Jonathon Burke’e bağlı biri ile evliyken... Yine de 366


Tutku Oyunları

Catherine’in o ve Claire’e son derece destek olduğunu düşünü­ yordu, belki Sophia’mn seçimlerini de destekleyebilirdi. Tanrı biliyor, Derek Burke u Tony de onaylamıyordu, an­ cak zamanla adam, Tony’nin her sınavından geçmişti. Tony, Derek’in doğru insan olduğundan emin olmak istiyordu. Uç yıldan sonra Derek ve Sophia hâlâ birlikteydi. Tony dalgın bir tavırla Claire’i düşündü. Keşke kendileri için de aynı şeyi söyleyebilseydi. Kapıdan gelen ses Tony’yi ürküttü. Gelen sesler yükselinceye kadar ilk düşüncesi görmezden gelmekti. “Bay Rawlings, kapıyı açın.” Tony kapalı kapıya baktı. “Bay Rawlings, FBI. Eğer kapıyı açmazsanız açması için birisini çağıracağız.” Kapıyı kendisine doğru çeken Tony koyu gözlerini karşısın­ daki adama dikti. “FBI... Bu, Claire ile mi ilgili?” Koyu renkli takım elbise giyen bir adam rozetini gösterdi. “Evet efendim.” “Onu buldunuz mu?” “Bay Rawlings, sizi sorgulamaya almak zorundayız.”

367



Sonsö*

Güçsüz olan asla affedemez. Affetmek, güçlü olanın bir özelliğidir. -M ahatm a Gandhi

laire teninin üzerindeki yumuşak örtülerin keyfini çıka­

C

rarak yan tarafına yuvarlandı. Gülümseyerek günlerini ve

gecelerini sıcaklığıyla dolduran adama uzandı. Ancak eli soğuk çarşafla buluştu. Örtülerin içinde kalarak büyük yatak odasının tavanındaki fanın hafif esintisinin tadını çıkardı. Gözlerini ka­ patınca adamın parfümü tüm benliğini doldurdu. Cennetinin ardında sabahın seslerini duydu: Kuşlar uyandırma şarkılarını söylüyorlardı ve dalgalar sahile vuruyordu. Bu huzurlu baloncuğundan çıkmak için kendini zorlayan Claire, sabahlığına uzandı ve verandaya çıktı. Tropikal bitki­ ler güneşin doğrudan gelmesini engelliyordu. Kokulu çiçekle­ rin ve büyük, yemyeşil yaprakların etrafından dolanan Claire muhteşem manzarayı inceledi. îki ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ nefesini kesiyordu. Israrları yüzünden dışarının içerisiyle birleşmesini sağlayacak şekilde, sürekli açık duran katlanan du­ vara yaslanarak mavinin tadını çıkardı. Gerçek şuydu ki man­ zarayı tanımlamak için mavi kelimesi yeterli değildi: Küçük beyaz bulutlarla kaplı sonsuz mavi gökyüzü, ufuk çizgisinin


Aleatha Romig

üzerinde uzanıyordu. Ufuk çizgisinin alt tarafındaki tonla­ rı Crayola marka boyalar bile tanımlayamazdı. Sabahları ge­ nellikle turkuvaz rengi oluyordu. Bazen güneş tam tepedeyse dalgalar bembeyaz ışık saçıyordu. Daha ileride, kıyıdan uzak kısımda suların rengi koyulaşıyordu. Mavi, çivit mavisine, mora ya da griye dönüşüyordu ve bu, Claire e Palo Alto’daki sisli dağları hatırlatıyordu. Beyaz bir bikini ve beyaz dantel bir pareo giyen Claire ön ve­ randaya çıktı. Çıplak ayaklarıyla yumuşak bambu zemin üzerin­ de yürürken Madeline’in içten sesiyle kendisine geldi. “Hanım­ efendi, çayınızı getireyim mi ?” Claire gülümsedi. “Evet Madeline, teşekkürler, ama lütfen yemek olmasın... Aç değilim.” Gitgide büyüyen bebek karnında öyle çok yer kaplıyordu ki bugünlerde hemen doyuyordu. Madeline ve Francis otuz beş yıl önce zengin işverenleri tara­ fından bu adaya getirilmişti. O zamandan beri Haiti’den uzak­ ta, dünyanın diğer ucundaki bu evde çalışıyor ve yaşıyorlardı. Claire bu evi satın aldığında çift de paketin bir parçası olarak gelmişti. Claire için çok değerliydiler, özellikle de burada yalnız olduğu ilk birkaç hafta boyunca. Onlar olmadan burada olmayı hayal bile edemiyordu. Claire’in güvende ve iyi hissetmesi için her şeyi yapmışlardı. Madeline’in koyu ve parlak teniyle neşeli gülümsemesi girdiği her odayı aydınlatıyordu. Özellikle de Francis’in yanındayken resmen parlıyordu. Kırk yılı aşkın bir süredir evli olmasına rağ­ men kendi çocuklarının olmaması yüzünden, bıkmadan usan­ madan bir sürü aileyle ilgilenmişlerdi. Nitekim evin yalnız bir kadın tarafından satın alındığını öğrendikleri zaman hayal kı­ rıklıklarını saklamakta başarısız olmuşlardı. Ancak Madeline, 370


Tutku Oyunları

Claire’in karnını görür görmez onlara başka bir çocuk daha ver­ diği için Tanrıya şükretmişti. Birkaç gün içinde alışılagelmiş çalışan-evin hanımı protoko­ lü unutulmuştu. Claire daha önce hiç denemediği yemeklerin nasıl yapıldığını öğrenerek Madeline ile mutfakta saader geçi­ riyordu. Aynı zamanda tropikal bahçeleri ve meyve ağaçlarıyla ilgilenerek Francis ile vakit geçiriyordu. Üçü birlikte oturup yemek yiyordu. Madeline’in ısrarlarıyla her yemek bir duayla başlıyordu. Bu, Claire’in küçükken bile uygulamamış olduğu bir ritüeldi. Hayatında gerçekleşen bu kadar değişimden sonra, bunu oldukça rahatlatıcı buldu. Elbette her zamanki gibi durumlar değişti. Claire artık yalnız değildi. Kocasının bu cennet adaya gelmesi biraz zaman almıştı. Bir anda birkaç kişinin birden ortadan kaybolması çok şüphe çekerdi. O geldiğinden beri Madeline ve Francis biraz geri çe­ kilmişti. Ancak Claire onların bu modası geçmiş protokolün ardında kaybolmasına izin vermedi. Onlar evin çalışanları olabi­ lirdi, ama aynı zamanda Claire’in arkadaşlarıydılar. Claire’in ıs­ rarıyla öğle yemeklerini dördü beraber yedi. Kahvaltı, Claire’in rahat rahat takıldığı bir zaman olarak kalsa da genellikle Fran­ cis ve Madeline için aceleyle geçiyordu, yapacak işleri oluyordu. Claire’in kocasının programı değişiyordu, bazen kahvaltı ve kahve için karısına eşlik ediyor ve bazen de dışarıya çıkıyordu. Bölgeyi keşfe çıkmaktan, internetteki haberleri okumaktan ya da tekneyle köy merkezine gitmekten hoşlanıyordu. Akşam ye­ mekleri sadece ikisi için hazırlanıyordu. Sonuçta daha yeni ev­ liydiler ve yalnız kalmaları gerekiyordu. “Hayır hanımefendi, yemek zorundasınız. Size kek ve taze meyve getireceğim.” 371


Aleatha Romig

Tartışmanın anlamsız olacağını bilen Claire başını salladı. Erken saatlerde verandanın üzerindeki sarmaşığın yaprakları havuz kenarındaki şezlongları gölgeliyordu. Claire minderli şez­ longa yerleşti, ayaklarını uzattı, iPad’ini açtı ve güncel haberlerin yüklenmesini bekledi. Binlerce kilometre uzakta olabilirdi, an­ cak teknoloji dünyayı küçücük bir yer yapıyordu. Ana sayfasında görünen ilk haber değildi, ancak kendi resmi, Claire’in hemen ilgisini çekti. Resme tıkladı ve başlığı okudu: Aile, lotua City Polis Merkezine, Savcıya ve Anthony Rawlings’e Dava Açıyor. Claire başını sallayarak okumaya devam etti: Associated Press-John ve Emily Vandersol, Ioıva City Po­ lis Merkezine, Ioıva City Savcısı Marcus Evergreen’e ve Anthony Rawlings’e (gıyabında.) dava açma talebinde bulundu. Bay ve Bayan Vandersol, Anthony Rawlings’in evinde bulunan kanıtlara dayanarak bir duruşma talep etti. Bu talep şu anda gizli olan kanıtın Anthony Raıvlings’e kar­ şı sorun çıkaracak kadar önemli olduğunun göstergesidir. Vandersollar, Anthony Ratvlings’i aynı zamanda rüşvet vermekle de suçluyor. “Başkası olsa şimdi hapiste olurdu. Zenginliği ve nüfuzu yüzünden Ioıva City Polis Merkezi ve Marcus Evergreen herhangi bir suçlamada bulunmadı. Bu işi geciktirmeleri yozlaşmış olduklarını gösteriyor” Van­ dersollar, Anthony Ratvlings’i korumak için savcı ve polis merkezinin birlikte çalıştığını iddia ediyor. Bunu yaparken 372


Tutku Oyunları

de polis merkezinin Bayan Claire Nichols’ün kayboluşuyla ilgili soruşturmayı tehlikeye attığını savunuyorlar. Bayan Vandersol aynı zamanda Bay Raıvlings’i (gıyabında), doğ­ mamış yeğeninin kaybolması ve muhtemel ölümüyle ilgili de suçluyor. Claire kocaman olmuş karnım okşadı. Şimdi otuz beşinci haftasındaydı, doğmamış çocuğuna hiçbir zarar gelmemiş ol­ duğunu bilerek gülümsedi. Catherine’in insafına kalsaydı duru­ mun bu şekilde sonuçlanacağına gerçekten inanmıyordu. Oku­ maya devam etti: Bayan Nichols en son 4 Eylül 2013 tarihinde görüldü. Bay Rawlings de uçağının Appalachian Dağlarına acil iniş yaptığı 21 Eylül 2013 tarihinden beri kayıp. FBI, Bay Rauılings’in bu kazadan kurtulduğunu ne onayladı ne de reddetti. Devam eden soruşturmayla ilgili bir açıklama ya­ pılmıyor. Şu anda hiçbir suçlama için dava açılmadı. Raıvlings Şirketler Topluluğu, geçici bir CEO ve eski yönetim kurulu ile yönetilmeye devam ediyor. Askıda ka­ lan suçlamalar yüzünden Borsa ve Sermaye Piyasalarım Denetleme Kurumu’nun, Ratvlings Şirketler Topluluğunu inceleyeceği konuşuluyor. Eylül ayından bu yana, şirketin hisse senetlerininfiyatı 142,37dolardan 86,84 dolara düş­ müştür. Okuduğu şeylere rağmen Madeline’in getirdiği her şeyi ye­ miş olduğunu fark eden Claire’in yüzünde bir gülümseme be­ lirdi. 373


Aleatha Romig

“Hanımefendi, size bir fincan çay daha ya da bir bardak su getireyim mi ?” “Madeline, biraz su istiyorum. Her an biraz daha sıcak oluyor.” “O zaman belki de suya girmelisin.” Tok ve boğuk ses Claire’in arkasından geldi. Claire sesin yakışıklı kaynağını he­ nüz göremiyordu ama bir anda boynu gerildi ve tüyleri diken diken oldu. Ses gibi tehlikesiz bir şeyin böylesine tahrik edici bir etki yaratmaya devam edebilmesi Claire’i hayrete düşürüyordu. Madeline, Claire’in tepkisini gördü ve kahkaha attı. Francis ve Madeline, Claire’in mudu olmasını istiyordu. Bu adamın tam da işverenlerinin ihtiyaç duyduğu şey olduğunu anlamaları çok da uzun sürmemişti. Madeline’in kahkahası Claire’in kıkırda­ masına neden oldu. Claire, Madeline’in kahkahasını seviyordu, tıpkı sesi gibi derin ve toktu. “Hanımefendi, size su getireceğim, ya siz beyefendi?” “Ben de kahve alabilir miyim lütfen, Madeline ?” Adam, ka­ dının önünde eğildi. Madeline bu hareket karşısında kahkaha attı. “Elbette. He­ men getiriyorum.” Bunun ardından evin hanımıyla beyini yalnız bırakarak ortadan kayboldu. Kocası, Claire’in omuzlarına uzandı ve masaj yapmaya baş­ ladı. Ses tonuyla tahrik ederken elinin dokunuşuyla kadının be­ denini bir karmaşaya sürükledi. Bu hiç değişmemişti; Claire asla değişmemesini umuyordu.

Catherine, Tony’nin büyük masasına oturdu. Adamın daha uzun süre bu masaya tekrar oturmayacağı belliydi. Nazik şardarı sayesinde yokluğunda Anthony Rawlings’in malikânesinin ve 374


Tutku Oyunları

buna bağlı her şeyin yöneticisi olarak belirlenmiş kişi Catheri­ ne Marie London’dı. Bu unvan iyi bir emanet fonuyla birlikte geliyordu. Marie’nin yıllardır biriktirmiş olduğu para bu fonla birleşince onu mali açıdan son derece rahatlatıyordu. Neredeyse yirmi beş yıl sürmüştü ama Marie, Nathaniel’in arzusunu sonunda yerine getirmişti. Sonunda malikânenin ha­ nımefendisi olmuştu. Soyadı Rawls olmayabilirdi, ama artık bu­ nun bir önemi yoktu. Nathaniel nasıl yaşamasını istediğini bir­ çok defa söylemişti ve bu, Anton’un hizmetçisi olmak değildi. Catherine Marie arkasına yaslandı ve büyük ofisi inceledi. Hiç şüphe yoktu; oda bu açıdan çok daha mükemmel görünüyordu. Anton’un özel dosyalarını incelemek için sağ alttaki çekme­ ceyi açtı. Etiketleri inceledi. Her şeyin elektronik olduğu bu dünyada Anton’un bu tarz belgeler tutmuş olması Marie’yi şa­ şırttı. Neyse ki Iowa City Polis Merkezi bu belgeleri kanıt olarak almamıştı. Etikederdeki isimlere baktı. Bir sürü dosya vardı. Hangisinin kızına ait olduğunu nereden bilecekti? Catherine kendi ismini gördü. Belki de orada bir ipucu bulabilirdi. Dosyayı açtığında kalbinin durmasından korktu. Yazı, Anton’a ait değildi. Cathe­ rine bu yazıyı kolaylıkla kopyalayabilecek kadar iyi tanıyordu. Bu yazı Nathaniel’e aitti. Sözleşmenin kenarında karalanmış olan isim Sophia Rossıy6x. Catherine çekmecenin içini araştırmaya devam etti. Bulduğu tek Sophia, Sophia Burke m. Bir anda kocasının aşkını unuttu, hatırladığı tek şey kocasının intikamıydı. Burke ?Burke? Kızının, Jonathon Burke ile bir ilgisinin olmasına imkân yoktu. Catherine, Sophia Burke dosyasını dışarı çıkardı ve dosyayı açtı. Sophia Rossi isminin üstü karalanmış ve üzerine Sophia 375


Aleatha Romig

Rossi Burke yazılmıştı. Catherine sayfalara baktı. Bir sürü bilgi vardı, ikinci sayfanın en üst kısmında bir telefon numarası yazı­ yordu. Catherine dayanamadı. Ev telefonunu kullandı.

Karısının cep telefonuna Derek cevap verdi. Son birkaç hafta çok zor geçmişti. Sophia avukatlara ya da gizli numaralara hazır değildi. “Alo?”

Numaranın doğruluğunu sorgulayan Catherine tereddüt etti. Bir kadın sesi duymayı bekliyordu. “Özür dilerim, otuz üç yıl önce terk etmek zorunda bırakıldığım güzel kızı arıyordum.”

Derek dinledi. Sophia gerçek ailesini öğrenmek istemediğini söy­ lemişti. Yine de bu, gerçeği öğrenmek için tek şansları olabilirdi. “Üzgünüm, karım şu anda müsait değil. Zor günler geçirdi.”

“Evet, ben de bu yüzden arıyorum. Onun ve üvey ailesinin ara­ sına girmek istemedim. Ama şimdi...” Catherine cümlesini nasıl tamamlayacağından emin değildi. Şimdi yalnızdı ve en azından kızıyla tanışmak mı istiyordu? Şimdi kızının gerçek annesini öğ­ renmeye daha açık olabileceğini mi düşünüyordu? Şimdi yapa­ cak daha iyi bir şeyi yokken... Neyse ki cümlesini bitirmek zorunda kalmadı. Adam araya girdi. “Ne zaman doğum yaptığınızı söyleyin.” 376


Tutku Oyunları

Catherine dik bir şekilde oturdu. Bilgi talep eden bu adam da kimdi? Ondan korktuğu falan yoktu. Nathaniel Rawls’u sevmiş ve Anton Rawls ile birlikte yaşamıştı. Bu adam onlara kıyasla bir hiçti. Ancak yine de cevap verdi. “19 Temmuz 1980.” Catherine boğuk sesler duydu, sonra bir kadının sesi geldi. “Lütfen, tekrar aramayın. Benim ailem öldü. Sizi tanımıyorum.” Elbette bu tepkiyi hak ediyordu. Ama yine de bir parçası kı­ zının üvey ailesinin ölümüyle doğmuş olan boşluğu doldurabi­ leceğini düşünüyordu. Hiçbir şey yapamasa bile, bu genç kadını uzaktan izleyebilirdi, tıpkı Anton ve NathanieFin yapmış oldu­ ğu gibi. “Üzgünüm, bir daha aramayacağım.” Genç kadın yutkundu ve kararlı bir sesle devam etti. “Bekle­ yin, eğer numaranızı verirseniz bunu düşüneceğim. Sonra, hazır olduğumda sizi ararım.” Catherine rahat bir nefes aldı. Bu, umduğundan çok daha fazlaydı. “Evet, elbette.” Karşı taraftan tekrar adamın sesi geldi. “Numarayı bana vere­ bilirsiniz. Karım hazır olduğu zaman, eğer hazır hissederse, sizi arayacaktır. Lütfen onu tekrar aramayın.” Catherine arka plandan gelen hıçkırık seslerini duydu ve tek kullanımlık bir telefonun numarasını damadına verdi. Adam numarayı tekrar ettikten sonra görüşmeyi sonlandırdı. Catherine sırıttı. Kızını bulmuştu. Kızı evliydi; Burke soyadında bir adamla. Daha çok şey öğrenmesi gerekiyordu. Ama bu sorun değildi, tıpkı önceden olduğu gibi, şimdi de zamanı vardı ve hiç şüphesiz Catherine yeni bir mücadeleye hazırdı.

377



Teşekkürler

ileme minnettarım. Hayalimin peşinden koşmam ve eski­

A

miş dizüstü bilgisayarda yarattığım bir dünyada saatlerce

yaşamam için beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. (Biraz gözyaşı ve biraz şarapla!) Siz değerli okur grubuma milyonlarca teşekkürler. Val, Heather, Sherry, Kelli ve Angie; bu kitaplar sizin yardımlarınız ol­ madan asla ortaya çıkmazdı. Dürüstçe yaptığınız yorumlarınız ve düşünceleriniz, harcadığınız zaman ve enerji asla kelimelerle ifade edemeyeceğim şekilde bana yardımcı oldu. Tutku Oyunlarının okurlarına sonsuz teşekkürler. Belki yeni olduğum için ya da gerçekten ilgilendiğim için, her yorumunu­ zu okudum. Benim gibi okurların da karakterlerime tutkuyla bağlanması beni heyecanlandırıyor. Son büyük teşekkürüm Claire Nichols ve Anthony Rawlingse... En vahşi hayallerimde bile, hikâyenizin bu kadar kalbe dokunacağını ummuyordum.


/


.

*

ALEATHA ROMİG, Indianalı bir New York Times ve USA Today Çoksatanlar yazarıdır.

Mishawaka’da yetişmiş, Indiana Üniversitesi’nden mezun olmuştur ve şimdilerde Indianapolis’in güneyinde yaşamaktadır. Lise aşkıyla yirmi sekiz yıllık mutlu bir evliliği olan yazar, üç çocuk annesidir ve günlerini yazarak geçirmektedir.


Eski alışkanlıklara karşı yeni başlangıçlar... Oyunun gidişatını etkileyecek, kimsenin aklına gelmeyen bir taş... Ve sonucu değiştirecek beklenmedik bir hamle! Claire, korkuları ve güçsüzlüğü ile yüzleşti. Şimdiyse gerçek hisleri ile hesaplaşm ak zorunda. Yeni keşfettiği bu güç, Tony’yi dizleri üzerine çöktürm eye yetecek mi? Yoksa bir kez daha o karanlık esarete boyun eğen kendisi mi olacak? Geçmişin günahları bir bir ortaya dökülürken, yıllardır gömülü kalmış sırlar da açığa çıkıyor. Claire ile Tony’nin hayali satranç oyununda bu kez atılacak her adım çok daha tehlikeli ve her hamle, bir öncekinden daha riskli. Özgürlük, huzur, aşk... Artık bunların hiçbir önemi yok, çünkü Claire’in kaybedecek çok daha önemli bir taşı var. Ve onu korum ak için her şeyini feda edebilir. Tutku Oyunları’nda üçüncü round başlıyor.

tao.oo

2C THG

10 instagram .com /arkadyabitter f facebook.com /ArkadyaBitter P

twitter.com /ArkadyaBitter

arkadyabitter.tumblr.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.