Ca418

Page 1


Cumartesi Anneleri 418. Haftada 13 Dilde Kayıplarını Arıyor! Cumartesi Anneleri 418. Haftada: 19 yaşındaki Nazım Babaoğlu 19 yıldır kayıp nerede? diyorlar. Cumartesi Anneleri kayıplarını arayışlarını haftalardır çeşitli dillerden yapmaya da devam ediyorlar. 418. Haftada Nazım Babaoğlu nerede? sorusunun sorulduğu Cumartesi Anneleri eyleme çağrı metni şu ana kadar Almanca, Arnavutça, Azerice, Bulgarca, Çerkesçe, Hemşince, Hollandaca, İngilizce, İspanyolca, Kürdçe, Romence, Türkçe, Zazaca dillerinden yayınlandı. Cumartesi Anneleri'nin, Cumartesi Ailesi dediği dostları bu çevirilerin yapılmasını sağlıyor. Kayıpların arayışı Cumartesi Ailesinin yaptığı çeviriler çoğaldıkça hemen her dilde kayıpların arayışına dönüşüyor. Sorunu çözebilecek ilgililer ve yetkiller Cumartesi Anneleri'nin sesini duymadıkları sürece dünyada Cumartesi Annelerini ve gözaltında kayıpları duymayacak kimse kalmayacak gibi görünüyor.

KAYIPLARIMIZ NEREDE? NAZIM BABAOĞLU NEREDE? (NOT: Kayıplarımızı aramamıza çevirileriyle katkı yapan Cumartesi Ailesine çok teşekkürler)


Nazım Babaoğlu'nun kaybedilişi Nazım Babaoğlu 12 Mart 1994’te Urfa Siverek’te kaçırıldı, 19 yaşındaydı. O günden beri kendisinden haber alınamadı. Ağabeyi İrfan Babaoğlu, kardeşi Nazım'ın kaçırılışını ve sonrasını anlatıyor. Nazım Babaoğlu 12 Mart 1994'te Urfa Siverek'te kaçırıldı. O gün, Gündem gazetesinin Urfa bürosu arandı, Siverek'te bir haber olduğu söylendi. Nazım Babaoğlu Siverekliydi ve bölgeyi bildiği için habere talip oldu. Bürodan çıktı ve Siverek'e gitti. 18 yıldır kendisinden haber alınamadı. Kaybedildiğinde 19 yaşındaydı. Nazım, Babaoğlu ailesinin yedinci ve son çocuğuydu. Annesi evde yedi çocuğunu yetiştirdi, evde çalıştı, babası mahallede bakkaldı. Nazım 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde, ailesiyle Diyarbakır'a yerleşti. İlkokula Diyarbakır'da başladı ama ekonomik sıkıntılardan dolayı aile iki yıl sonra Urfa'ya döndü. Lise son sınıftan

itibaren Özgür Gündem'de çalıştı. O yıl üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Ama kaçırılıp kaybedilince sınava giremedi. Nazım Babaoğlu'nun kaçırıldığı gün Anadolu Ajansı'ndan Murat Yoğunlu'nun büroyu aradığı iddia edildi, Yoğunlu reddetti. 1993'te Siverek'te kaçırılan işadamı Hüseyin Taşkaya'nın kardeşi Aziz Taşkaya Nazım'ı Sedat Bucak'ın evinde gördüğünü söyledi, sonuç çıkmadı. 2011'de Erzurum Cezaevi'nde hükümlü Aydın Sevinç, Urfa Baro Başkanlığı'na gönderdiği faksta 1993'te Urfa'da JİTEM için çalıştığını, 1994'te Nazım Babaoğlu'nun kaçırıldığını, öldürüldüğünü ve gömüldüğünü anlattı. Can güvenliğinin olmadığını, avukat tayin edilirse bildiklerini anlatacağını söyledi. Diyarbakır İİnsan Hakları Derneği (İHD) yetkilileri Sevinç ile görüşmek için Erzurum'a gitti, görüşemedi. 3


Nazım Babaoğlu'nu ağabeyi İrfan Babaoğlu anlatıyor.

"Siverek kontrgerillanın yuvasıydı"

Ağabeyi İrfan Babaoğlu anlatıyor

Kız kardeşim Nazım'ın hep tedirgin olduğunu anlatmıştı. Siverek o dönem kontrgerillanın yuvasıydı. Bucaklar silahlanmıştı, sonradan öğrendiğimize göre Haluk Kırcı, İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı, orayı silahlı eğitim verdikleri bir kampa çevirmişti. 12 Mart'ta Anadolu Ajansı'nda çalışan Murat Yoğunlu gazeteyi arayıp haber için birini çağırmış. Nazım da "Ben orayı biliyorum, ben gideyim" demiş. Yoğunlu ile buluşacakları İrfan Gazetesi'ne giderken, tanıklara göre Bucak Aşireti'nden iki kişi Nazım'ı kaçırmış ve Sedat Bucak'ın evine götürmüşler. Daha önce Siverek'te kaçırılan işadamı Hüseyin Taşkaya'nın kardeşi Aziz, kardeşinin akıbetini öğrenmek için Sedat Bucak'ın evinin önündeymiş. Aziz iki kişinin birisini eve getirdiklerini görmüş ve getirilenin gazeteci olduğunu öğrenmiş. İsmini söylememişler. Aziz, kaçırılışını gazetelerde okuyunca o gencin Nazım olduğunu anlamış.

Nazım altı yaşındayken 12 Eylül askeri darbesi oldu, tutuklandım ve kardeşimi bir daha dışarıda göremedim. 2000'de cezaevinden çıkınca, kaçırılışıyla ilgili bilgilere ulaştım. Nazım'ın çocukluğu zorluklarla geçti. Okurken gazetede çalışarak topluma hizmet etmek istedi. O dönemin siyasal koşullarında devletin şiddetini çözemeden, kendini fedakârca ve amatörce ortaya koydu. 1992'de Diyarbakır Cezaevi'nde ziyaretime geldiğinde, Nazım genç adam olmuştu. Sınava hazırlanıyordu ve Özgür Gündem Urfa muhabiriydi. Gazetedeki haberlerini okuyordum. 1993'te yeniden cezaevinde görüştüğümüzde, büro sorumluları Kemal Kılıç'ın katledilişini hatırlattım ve onu uyardım. Dikkat ettiğini söyledi, beni rahatlatmaya çalıştı.

"Nazım'ı Urfa'da gezdiriyorlar"

Kısa bir dönem gazetenin merkezinde de çalıştı, gazeteciliğini geliştirdi ve İstanbul haberleri yaptı. 1994'te Urfa'ya döndü, muhabirliği sürdürdü. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi. Aynı dönemde üniversiteye hazırlanıyordu.

Aziz Taşkaya'nın tanıklığıyla, Nazım'ın kaçırıldıktan hemen sonra Sedat Bucak'ın evine getirildiğine inanıyorum. Biz sadece Bucak'ı suçlamadık, orada askeriyle, polisiyle, gizli ve açık istihbaratıyla, korucularıyla ve yine Susurluk'ta açığa çıkan çeteleriyle devlet vardı. O yüzden bu sistemde Nazım'ın kurtulması veya olaydan sonra doğru iz sürmek mümkün değildi. 10 gün sonra Urfa'da bir komşumuz "Gözünüz aydın, Nazım bırakılmış" diye eve gelmiş. Annem şaşırınca, Nazım'ı evin civarında otomobilin içinde gördüğünü söylemiş. Hatta o dönem bu 'Nazım'ı Urfa'da gezdiriyorlar' diye gazetede manşet yapılmıştı. Komşumuz ifade vermeye korktu. 4


"Murat Yoğunlu kilit noktadadır"

Buradan Nazım'ı on on beş gün ellerinde tutup gezdirdiklerini ve onu kullanarak başkalarını tuzağa düşürmeye çalıştıklarını tahmin ettik. Sonrası meçhul. Nerede, nasıl öldürdüler, nereye gömdüler öğrenemedik. Siverek'te faili meçhullerle ilgili henüz bir yol alınmadı. Çünkü Bucak'ın bölgede psikolojik etkisi var. Devlet de zaten istekle olayın üzerinde durmadı. Baştan beri hukuk mücadelesi verdik ama devlet sistemi sonuç alınmasına olanak tanımadı. Yoksa her şey ortadaydı. Siverek'teki psikolojik duvarlar aşılsa, devlet gerçekten istekli olsa olayın aydınlanması için ifade verecek tanıklar da ortaya çıkar. Nazım kaçırılınca gazetenin sorumluları ve ailem olayın peşine düşmüş, dönemin gazete yetkilileri Valiliğe başvurmuş, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Metin Yasaksoy'la görüşmüş. Babamla Urfa, Siverek Emniyet Müdürlüğü'ne gitmişler. Hatta tanıdıklarımız Ahmet Bucak'a ulaşmış, ama Bucaklar "Biz almadık, devlet aldı" demiş. Olaydan bir ay sonra babam Urfa Emniyeti'ne çağırılmış. Orada gözünü korkutup soruşturmadan vazgeçtiğine dair kâğıt imzalatmışlar. Babam o sırada diğer çocukları için endişelendiğinden imzalamak zorunda kaldığını anlatmıştı.

Murat Yoğunlu geçmişte Emniyetteki ifadesinde, gazeteyi aradığını inkâr etmiş ve ortadan kaybolmuştu. 20 yıl sonra kendisine ulaşabildik. İstanbul Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İl Başkanı Mustafa Avcı'nın yardımıyla Bayram Balcı İstanbul'da Yoğunlu ile görüştü. Yoğunlu Balcı'ya çelişkili bilgiler anlatmış. Cinayetle ilgili ipuçları vermemiş, korkmuş. Yoğunlu kilit noktadadır. Savcılar ilgi gösterseydi bu işi çözerlerdi. Nazım'ın dosyasında Yoğunlu'nun eski ifadesi, babamın ifadesi ve gazete kupürleri vardı. Nazım'ın Siverek'e gittiğine dair hiçbir bulgu yoktu dosyada. 2004'te Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik çıktığında başvurduk ama reddedildi. Bir üst makama itiraz da reddedildi. Başvuru 2007'den beri Danıştay'da ve sonuçlanmıyor. BDP milletvekili Şerafettin Halis, 12 Şubat 2010'da verdiği soru önergesinde, Beşir Atalay tarafından Nazım'ın akıbetinin açıklanmasını istedi. Ama bir şey çıkmadı.

"Uzaktan tarifle kazı yapıldı"

2014'te zaman aşımı

2011'de hükümlü Aydın Sevinç'in uzaktan tarifiyle Urfa Şahin Tepesi'nde kazı yapıldı. Sevinç bahsettiği yere bile götürülmedi. Kazıda bir şey bulunamadı. Diyarbakır İHD yetkililerinin Sevinç ile görüşme çabası sonuçsuz kaldı. Erzurum Savcısı, Sevinç'in hırsız olduğunu, doğru söylemediğini anlatmış ve Trabzon'a gönderildiğini söylemiş. Davayı AİHM'e götürmek için bize hep iç hukukun tamamlanması gerektiği yönünde bilgi verildi. Terör mağduriyeti ile başvurumuzda Danıştay'dan karar çıkarsa iç hukuk tükenmiş olur ve AİHM yolu açılır. Ama AİHM de dosyayı reddedebilir. Çünkü mevcut sistemde gerekli bilgi ve belgelere ulaşamıyoruz. 1990'lı yıllardaki cinayetlerin çözülebilmesi için de o dönem topyekûn ele alınması, yargılanması gerekiyor. Yoksa olaylar tek tek açıklığa kavuşamazlar. (zaphaber.com)

Nazım'ın dosyası 2014'te zaman aşımına uğrayacak. Soruşturmayı takip eden, hukuksal mücadelesini yürüten kimse yoktu. Ben ve kardeşim cezaevindeydik, diğer kardeşlerim öğrenciydi. Ciddi soruşturulsa belki bilgi-belgeye ulaşılırdı ve dava konusu edilirdi. 2004'te özel yetkili mahkemeler kurulunca Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığa başvurduk. O dönem Savcı Ahmet Karaca, faili meçhullerle ilgileniyordu. 24 Nisan 2010'da 2010/1028 numaralı başvuruyu yaptık. Bu dosya Urfa Savcılığı'ndan gelen dosya ile birleşti. Aziz Taşkaya'nın tanıklığını dilekçeye ekledik. Aziz, Karaca'ya ifade verdi. O dönem savcı, Nazım'ın dosyasının aslında başvurumuz olmadan Diyarbakır'a getirilmesi gerektiğini anlatmıştı. Dosya hala Diyarbakır Savcılığı'nda faili meçhullere bakan savcılıkta duruyor. 5


Cezaevi mektubunda JİTEM itirafı dem Muhabiri Hafız Akdemir olayı hakkında da konuşmak istiyorum. 2004 yılına kadar JİTEM içinde kaldım. Şu an vicdan azabı duymaktayım, tüm gerçekleri konuşmak istiyorum. Acil olarak tayin edeceğiniz bir avukatın bu davadan dolayı avukatlığımı yapmasını talep ederim. Her an öldürülebilirim.” Cemal Babaoğlu ise Sevinç’ten fotoğrafla yer tarifi alındığını ancak yapılan kazıdan sonuç çıkmadığını belirterek, “Şahsen yer gösterilseydi daha sağlıklı olacaktı. Sevinç basit bir hırsızlıktan tutukluydu, son yargı paketiyle çıkmış bile olabilir.” (03 Şubat 2013, Taraf)

Siverek’te 19 yıl önce kaçırılan ve kaybedilen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’yla ilgili olarak ailesine ve Urfa Barosu’na bir itiraf mektubu gönderildiği ortaya çıktı Siverek’te 19 yıl önce kaçırılan ve kaybedilen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’yla ilgili olarak ailesine ve Urfa Barosu’na bir itiraf mektubu gönderildiği ortaya çıktı. Erzurum E Tipi Cezaevi’nde hırsızlıktan tutuklu olan Aydın Sevinç’in Aralık 2011’de gönderdiği mektupta Sevinç; JİTEM için çalıştığını 1994’te Nazım Babaoğlu’nu kaçırdıklarını, sonra öldürüp cesedini de gömdüklerini, asıl işlerinin infazlar olduğunu yazdı. Taraf‘a konuşan Nazım Babaoğlu’nun ağabeyi İHD Urfa Şube Başkanı Cemal Babaoğlu, mektup kendilerine ulaştıktan sonra Urfa dışındaki mağaralarda kazı yapıldığını ancak bir sonuç alamadıklarını ifade ederek kardeşinin Çatlı ve “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın Urfa’da görev yaptıkları sırada kaçırılıp öldürüldüğünü söyledi. Mektubun bazı kısımları şöyle: “1993 yılında ‘Hırsızlık Çetesi’ adı altında JİTEM için çalışıyorduk. Bize ‘Böyle kamufle olun’ demişlerdi. Esas işimiz infazlardı. Birçok ilde cinayetlere karıştım. O dönemde JİTEM’in talimatıyla Urfa nüfusuna kayıtlı Nazım Babaoğlu kaçırıldı, infaz edildi, cesedi gömüldü. Diyarbakır’da Haziran 1992 yılında kaçırıp infaz ettiğimiz Özgür Gün-

JİTEM İTİRAFCISI AYDIN SEVİNÇ EGE BÖLGESİ’NDE DE KAYIPLAR VAR DEMİŞTİ Trabzon'daki cezaevinde tutuklu bulunan ve daha önceki ifadelerinde bir dönem JİTEM'e çalıştığını ileri süren Aydın Sevinç'in verdiği dilekcede, Ege Bölgesi'nde, organize suç örgütü lideri olmaktan mahkum Ahmet Tekin Baykal ve ekibinin 50'den fazla kişiyi öldürüp gömdüğünü hatta Baykal ile tartıştığı için öldürülen Erkan Er'i de kendisinin Aydın'ın Kuşadası İlçesi'ndeki milli parka gömdüğünü ileri sürmesi üzerine söz konusu bölgede kazı çalışmaları başlatıldı. Geçen Perşembe günü (14 Şubat 2013) başlayan ve hava durumuna göre aralıklarla devam eden kazı çalışmalarına son verildiği öğrenildi. Sevinç'in gösterdiği yerlerden herhangi bir ceset çıkmadığı, bu nedenle kazı çalışmalarına son verildiği ve Sevinç'in de Trabzon'a gönderileceği bildirildi. Aydın Sevinç daha önce de Nazım Babaoğlu’nun kaybedilişiyle ilgili bilgisi olduğunu söylemişti. 6


Kayıp gazetecinin kitabı "Bir haber için önceki gün öğlen saatlerinde Urfa'dan Siverek'e hareket eden muhabirimiz Nazım Babaoğlu'ndan haber alınamıyor. Arkadaşımızın bürodan ayrılması olayı şöyle gerçekleşti: Önceki gün sabah saat 10.00'dan itibaren Siverek'ten çeşitli gazete ve ajanslara haber geçen M.Y. isimli haber kaynağının, gazetemiz Urfa bürosuna birkaç kez telefon ederek 'Mutlaka biriniz Siverek'e gelin, çok önemli bir haber var' demesi üzerine muhabirimiz Nazım Babaoğlu, Siverek'e gitmek üzere yola çıktı. Sabah saat 11.00 sıralarında Siverek'e gitmek üzere bürodan ayrılan arkadaşımızdan akşam saatlerine kadar haber alınamayınca Urfa temsilcimiz Bayram Balcı, valiliğe başvurdu. Vali Ziyaeddin Akbulut'un ilgileneceğini söylemesi üzerine 23.00 sıralarında Balcı'nın evini telefonla arayan Urfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü konuyu araştırdıklarını ve M.Y.'nin evinde olduğu ancak Nazım Babaoğlu'ndan haber almadığını bildirdi. Balcı 'Ben M.Y.'nin babasıyla görüştüm. Bana evde olmadığını söyledi' demesi üzerine sinirlenen Terörle Mücadele Müdürü 'Yazılı müracaatta bulunun' yanıtını verdi. Bunun üzerine dün ilk önce Vali Akbulut ile görüşen Urfa temsilcimiz Balcı ile Nazım Babaoğlu'nun ailesi, daha sonra da Urfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne resmi başvuruda bulundular. Bu arada gazetemiz imtiyaz sahibi Zübeyir Aydar, arkadaşımız Babaoğlu'nun durumu konusunda İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Metin Yasaksoy'la görüştü. Aydar'a yaptıkları araştırmaya göre arkadaşımızın poliste olmadığnı bildiren Müsteşar Yardımcısı Yasaksoy, polisin arkadaşımızın Babaoğlu'nu telefonla arayarak Siverek'e çağıran M.Y.'nin evinde olduğunu tutanakla saptadığını, M.Y'nin polise verdiği ifadede, Babaoğlu'nu Siverek'te görmediğini ve Siverek'e gelip gelmediği konusunda bir fikrinin olmadığını söylediğini kaydetti."

Nazım Babaoğlu, 10 yıl önce bir haber için çağrıldığı Siverek'e gitti, bir daha dönmedi. Kaybedilişinin 10'uncu yılında ailesi ve dostları Nazım'ın öyküsünü bir kitapta topladı Bir telefon geliyor Siverek'ten. "Önemli bir haber var. Mutlaka gelmelisin." Telefonu eden M.Y., Nazım'ın tanıdığı biri. Hem bazı ajansların muhabirliğini yapıyor Siverek'te, hem de Nazım'ın çalıştığı Özgür Gündem gazetesini satıyor. Genç bir muhabir olmanın verdiği 'hızla' fırlıyor Nazım Siverek'e. Gidiş o gidiş... Bir daha haber alınamıyor. 12 Mart 1994... Nazım'ın ağabeyi İrfan 10 yıldır hapistedir. İrfan hiç sevmemektedir 12 Mart tarihini. "12 Mart 1971'de bir darbe olmuştu. O zaman da babamız zindana atılmıştı. Ben 12 yaşındaydım. Ve babama yemek götürüyordum. Çok soğuktu. Akşam ayazında buz tutan Siverek küçelerinde kayıp, elimdeki sıcak yemekleri dökmemek için özel bir dikkat sarf ediyordum. 12 Mart denince hâlâ o soğukluğu hissederim içimde. Sen henüz dünyaya gelmemiştin Nazım." 14 Mart günü Bartın Cezaevi'ne gelen gazeteden öğrenir kardeşi Nazım'ın kaybolduğunu: 7


Nasıl güvendin?

Kayboluşunun ikinci ayında Nazım'ın annesi Fatime, büyük oğlu İrfan'ı ziyarete gider. Görüşmeyi günlüğüne döker İrfan:

İrfan Babaoğlu kardeşi Nazım'ın kaybolduğunu okuyunca "Nasıl gidersin o eşkıyaların, şimdilik her köşesini tuttuğu Siverek'e" diye bir not düşer günlüğüne, "Neye güvendin? Unuttun mu Musa Anter'i de bir telefon

'Ölüsünü görseydim...' "Görüşe gelirken anamın en az 10 dakika ağlayacağını bekliyordum. Ancak hayır, ağlamadı. Sanki, iki aydan beri kaçırılan Nazım için ağlaya ağlaya gözyaşını tüketmişti. Gözleri yaşlı değildi ama, yüreği yaşlıydı, yürekten ağlıyordu. Her kapı açılışında Nazım geldi diye umutlanıyor. İşin garibi anam, Nazım'ın ölümüne razı. 'Ölüsünü görseydim tesellim düşer, yasımı tutar dayanırdım' diyordu. Ceylanpınar'da sahipsiz bir ceset varmış. Gitmiş, Nazım'a ait değilmiş. Valiye gitmiş, emniyet müdürlüğüne gitmiş, hatta korucuların başına bile gitmiş. Her biri başından savan bir şeyler söylemiş. Yüreği yaşlı ana umutsuzca eve dönmüş." Nazım'ın kaybedilişinin 10. yılında çıkan 'Kayıpsın Diyorlar' kitabı ağırlıklı olarak o yıllarda cezaevinde olan ağabeyi İrfan'ın günlüklerinden oluşuyor. Ali Aydın yayına hazırlamış. Diğer ağabeyleri ve ablası da yazmış kitap için Nazım hakkında. Kitapta bir de Nazım'ın kısacık gazetecilik yaşamına sığdırdığı haberleri ve röportajları yer alıyor. 10 yıldır 'haber alınamayan' gazetecinin kitabı 'Kayıpsın Diyorlar...' adını taşıyor. Ne derlerse desinler, görünen o ki bu ülkede yaşanan acılar; kayıplar, faili meçhuller, evleri başlarına yıkılan köylüler; sorumluları ellerini kollarını sallaya sallaya dolaştıkça, bu toplum kendisiyle yüzleşmedikçe kolay kolay unutulmayacak!

oyunuyla kaçırıp katledişlerini, unuttun mu Nazım... Sen kendini normal bir ülkede, normal bir gazeteci mi sandın Nazım. Haber alma özgürlüğünün var olduğunu mu düşündün. Urfa bürosu olarak tehdit üstüne tehdit aldığınız halde, çok değil, bir yıl önce büronuzda beraber çalıştığınız Kemal Kılıç'ı yine böyle kaçırmaya teşebbüs edip başaramayınca Kemal'i katlettikleri halde daha uyanık, daha deneyimli olman gerekmez miydi?" Yeniden valiliğe başvuruyorlar. Gazetenin Şanlıurfa Temsilcisi Bayram Balcı ile Nazım'ın babası ancak emniyet müdürlüğünce verilen resmi plakalı araçla gidebiliyorlar Siverek'e. Ancak da Siverek Emniyet Müdürlüğü'ne kadar gidebiliyorlar. Çünkü can güvenlikleri yok. Uluslararası kuruluşlara başvuruluyor. Bölgeye hâkim olan Bucak aşiretine de başvuruyorlar. Korucubaşıları "Bizde yok" diyorlar "Özel timler ve emniyet güçleri almış olabilir." Bu arada yeni tanıklar ortaya çıkıyor "Nazım'ı Siverek'te gördük. Belediyeye gidiyordu" diyen. İrfan Babaoğlu'nun günlüğünde yer alan gazete haberinden izliyoruz gerisini: "Urfa temsilcimiz Bayram Balcı dün Urfa nöbetçi savcılığına başvurarak isimlerinin saklı kalması şartıyla tanıkların savcılığa ifade verebileceklerini bildirdi. Nöbetçi savcı Müjdat Saraç ise 'Terörle mücadeleye gidin, onlar ilgilenir' yanıtını vererek tanıkların ifadesine başvurmayı reddetti. Bunun üzerine can güvenlikleri olmayan tanıklar daha sonra ifade vermeyi reddettiler. Daha önce Siverek'te Babaoğlu'na benzeyen uzun boylu, gözlüklü bir kişinin korucular tarafından gözaltına alınmasının görülmesi yolundaki duyumun değerlendirilmesi ve kilit isim M.Y.' nin sorgulanması gerekirken yetkililerin girişimde bulunmaması endişelerimizi artırıyor."

Celal Başlangıç, Radikal 12.07.2004

Nazım Babaoğlu Kayıp, Yayıncısı Mahkum Yayıncı Fatih Taş'a, 11 yıl önce kaybedilen gazeteci Nazım Babaoğlu ile ilgili yayımladığı Kayıpsın Diyorlar kitabından mahkum olduğu tebliğ edildi. Mahkeme, devleti aşağıladığı gerekçesiyle Fatih Taş'ı 6 ay hapisle cezalandırdı. 8


Nazım Babaoğlu hâlâ 19 yaşında! (Annesi anlatıyor) Faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı yıllar olan 90'lı yıllarda, "gerçeklerin karanlıkta kalmaması" için çalışan Özgür Günden gazetesi Urfa Muhabiri Nazım Babaoğlu, katledilen onlarca özgür basın çalışanından sadece biri. Urfa'da kaldığı gazetenin bürosuna "Biriniz mutlaka Siverek'e gelin, çok önemli bir haber var" diye gelen telefon üzerine, 12 Mart 1994 tarihinde Siverek'e giden 19 yaşındaki genç gazeteciye bir daha ulaşılamadı. Lise son sınıf öğrencisi olan genç gazetecinin katledilmesinin üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen hala ne kendisinden bir haber alındı ne de failleri bulundu.

yıldır her kapı çaldığında Nazım'ın gelmiş olabileceğinin umudu ile yüreğini kabarttığını ifade ederek, oğlunun faillerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istedi. Oğlu Nazım'ın kaybolduğu 19 yıl içerisinde sürekli bir gün eve gelmesini beklediğini belirten anne Babaoğlu, Nazım'ı bulmak için aramadık yer bırakmadığını dile getirdi. Babaoğlu, "Kayıp olduğu gün sağda solda her yerde aradım bulamadım. Daha sonra gazeteden bana Siverek'e gittiğini söylediler. Ertesi gün kalktım Siverek'e gittim. Herkese sordum kimse bana bir şey söylemedi. Urfa'ya geri döndüm. Urfa'da da karakola gidip oğlum Nazım'ı sordum. Karakolda da 'biz nerde olduğunu bilmiyoruz, biz görmedik' dediler" diye konuştu.

'Kapı her çaldığında yüreğim kabarıyor…'

Savcının yanıtı: Niye oğlunu bu gazeteye koydun

Katledilişi ile ilgili hukuki olarak bir sonuç elde edilemeyen Nazım Babağolu davasında bir yıl içerisinde herhangi bir sonuç çıkmazsa dava zaman aşımına uğrayacak. 75 yaşındaki anne Makbule Babaoğlu, 19

Daha sonra çocuğunu bulmak için tekrar Siverek'e gittiğini söyleyen anne Babaoğlu, şunları anlattı: "Siverek'te savcının 9


'Tek isteğimin oğlumun kemiklerinin bulunmasıdır' Oğlu Nazım'ın kaybolması üzerinden 19 yıl geçtiğine belirten Babaoğlu, bütün çabalarına karşın hiçbir sonuç alamadıklarını kaydetti. Babaoğlu, "Sadece oğlumun nereye gömüldüğünü bilseydim bana yeter. Bana sadece onun kemiklerini bulun. Bu nasıl adalet ve nasıl devlettir. Bize de günah, Allah kimseye yürek acısı vermesin. Bizim ciğerimiz yandı başkasının yanmasın. Benim tek isteğim oğlumun mezarı neredeyse onun mezarını bulsunlar. Daha sağken oğlumun mezarını görmek istiyorum" diye konuştu. yanına gittim. Savcıya dedim oğlum burada kaybolmuş. Savcı, 'sen niye oğlunu koydun bu gazeteye' dedi. Oradan Siverek Başsavcısı'nın yanına gittim. Başsavcıya da aynı soruları sordum. Savcı bir defter getirdi, deftere baktı. Bana 'başın sağ olsun Allah rahmet eylesin' dedi. Ben de 'madem ölmüş, oğlumun cenazesi mezarı nerde, nereye gömdünüz, onun yerini gösteriniz' dedim. Başsavcı bana 'biz Urfa'ya göndermişiz' dedi. Aynı gün Urfa'ya giderek savcılığın yanına gittim. Ona dedim Siverek Başsavcılığı bana 'oğlunu Urfa'ya göndermişiz' dedi, oğlum nerededir dedim. Urfa'daki savcı bana dedi ki 'senin oğlun PKK'li.' Ben de 'madem oğlum PKK'li sizin tutup öldürmeniz mi lazım, yakalayıp cezaevine koyun.' Ondan sonra oğlumdan hiçbir haber alamadım. Kimseden hiçbir şey duymadım."

'Her akşam oğlumun yüzü ile beraberim' Nazım'ın zeki bir çocuk olduğunu belirten Babaoğlu, Nazım'ın ne yaptığını iyi bildiğini dile getirerek, yaşadığı acıları şu cümleler ile dile getirdi: "Oğlum ne yazdığını ne yaptığını gayet bilincinde olan biriydi. Daha liseye gidiyordu, son senesiydi. Üniversite sınavına girip kazandı. Oğlum üniversiteye gitmeden kaybettirdiler. Her akşam yatağa girdiğimde oğlumun yüzünü görüyorum, düşüyor gözlerime. Sabaha kadar yatamıyorum. Her kapı çaldığında diyorum, belki oğlum Nazım geldi. Kendime devamlı diyorum, acaba bir yerden çıkıp gelecek mi? Ama gelmedi. Benim oğlumun etini de kemiğini de kaybettiler." (DİHA)

10



12


13


14


15


16


17


18


19


20


21


22


23


24


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.