Cezaevleri Direnişleri: 2
Ümraniye
HAZİRAN YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ.
Başmusahip Sokak Gün Han No: 19 Kat: 4 Cağaloğlu / İSTANBUL Tel: (0212) 52861 08 BASKI: CEYLAN MATBAACILIK
Cezaevleri Direnişleri: 2
Ümraniye
& haziran
İÇİNDEKİLER -ithaf Önsöz Giriş -Ümraniye; "5 Yõldõzlõ Otel mi?", "Tabutluk mu?" -özgürleşen Ümraniye (40 günün anlatõmõ) 24 Kasõrn-4 Ocak -Zindanlar Haykõrdõ: "Cesaretiniz Varsa Gelin Bizi de Katledin!" -Anadolu Topraklan Onlarõ Unutmayacak (Şehitler) -Halk Şehitlerine Koştu (Cenazeler) -Avukatlar Anlatõyor Sokaklar Alev Alev Yandõ Devlet Yaptõğõ Katliamõn Altõnda Ezildi (Tepkiler) -Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi "Hesap Soracağõz" Dedi Sözünü Tuttu: Burjuvazi Beyninden Vuruldu -Basõnda Ümraniye Katliamõ -Belgeler -Hesap Vermekten Kurtulamayacaklar (Suçlular Listesi) Krokiler 4
Mecit, R천za, Orhan, G체ltekin'in an천s천na...
ÖNSÖZ Devlet Buca Cezaevi'nden sonra Ümraniye Cezaevi'nde de katliam yaptõ. 4 Ocak 1996 günü 4 DHKP-C tutsağõ demir çubuklar ve kalaslarla dövülerek vahşice öldürüldüler. 40 tutsak ise katliamdan tesadüfen yaralõ olarak kurtuldu. Düzen, krizinin en ağõr dönemini yaşõyor. Siyasi, ekonomik, sosyal kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Yönetenler yönetemiyor; yönetilenler yönetilmek istemiyor. Ülke gündemi her gün yeni bir skandalla çalkalanõyor. Emekçi halkõn çözüm bekleyen dağ gibi sorunlarõnõ düzen çözemiyor. Hiçbir hükümet, hiçbir koalisyon, hiçbir düzen partisi ve hiçbir seçim oyunu egemenlerin bunalõmõna çare olamõyor. Devletin kan dökücülüğü bu yüzden. Sadece 1995 yõlõnda 300 insanõmõzõn gözaltõnda kaybedilmesi bu yüzden. işkencenin bu kadar yaygõn uygulanmasõ bu yüzden. Ev ve sokak infazlarõna her gün bir yenisinin eklenmesi bu yüzden. İşkenceci, katliamcõ kontrgerilla şeflerinin meclise taşõnmasõ bu yüzden. Kürdistan'da devletin halka karşõ uyguladõğõ zulüm bu yüzden... Tam bir tükenişi yaşayan faşist devlet, bu sömürü düzeninin sürgit katliamlarla korunamayacağõnõn farkõnda olsa da, yapacak başka birşey bulamõyor. Çünkü halka verebileceği hiçbir şey yok; açlõk, işsizlik, kan ve gözyaşõndan başka... Devletin bugün cezaevlerinde katliamlar yapmasõnõn bir nedeni budur. Cezaevi katliamlarõ, devletin bütün halka karşõ açtõğõ savaşta özgür tutsaklara düşen paydõr. Devlet, kendi güvenliği için tehlike olarak gördüğü kesimler arasõna direnen, teslim olmayan özgür tutsaklarõ da koyuyor. Çünkü özgür tutsaklar, boyun eğmeyen kişilikleriyle halka kötü örnek oluyor; can bedeli direnişleriyle halkõ faşizme karşõ savaşa çağõrõyorlar. O halde yok edilmeleri gerekiyor... Cezaevi katliamlarõnõn bir diğer nedeni de; devletin yõllardõr özgür tutsaklarõ teslim alamamõş olmasõ ve cezaevlerinin 7
özellikle son süreçte devrimci mücadele açõsõndan yüklendiği misyondur. Faşizm özgür tutsaklarõ kendi istediği tipte kişilikler haline getiremediği gibi, tutsaklõk koşullarõndaki mücadeleyle dõşarõda süren savaşõ birbirinden koparamamõştõr. içerideki ve dõşarõdaki mücadele birbirini etkileyerek devam ediyor. Devlet her türlü baskõsõna, tehdidine, tecrit-sürgün politikalarõna, cezaevleri önünde bir seferde yüzlerce ziyaretçiyi gözaltõna alõp işkencelerden geçirmesine rağmen, bu bütünleşmenin önüne geçemiyor... Ve daha da dengesizleşerek saldõrõyor... Katlediyor... Devrimci tutsaklarõn dört duvar arasõnda katledilmelerine karşõ mücadele, genel devlet terörüne karşõ mücadeleden bağõmsõz ele alõnamayacağõ gibi, tutsaklarõn sadece can güvenliği sorununa da indirgenemez. Egemen güçler bir yandan katliamlarõm sürdürürken, bir yandan da sahte demokrasi, banş söylemleri ve halk muhalefetine yönelik "terör" demagojileriyle devrimci mücadelenin gelişmesini engellemeye çalõşõyor. Tüm devrimci, yurtsever güçler egemen sõnõflarõn krizini derinleştirmek, onu yalnõzlaştõrmak için devrimci savaşõ her cephede yükseltmek göreviyle karşõ karşõyadõr. Ülke gündeminin baş sõrasõnda bulunan kayõplara, infazlara, işkencelere, cezaevlerindeki saldõrõlara ve Kürt halkõnõn yok edilmeye çalõşõlmasõna karşõ verilen mücadele ertelenemez. Düzenin krizini derinleştirecek, düzen sahiplerini ve uşaklarõnõ daha da yalnõzlaştõracak olan böyle bir mücadele, cezaevleri ve dõşarõsõyla birleştirilip geliştirilmelidir. Bugün cezaevlerindeki özgür tutsaklar "Kayõplarõn, işkencelerin, infazlarõn, Katliamlarõn Sorumlularõ Yargõlansõn", "Kürdistan'dan Kanlõ Ellerinizi Çekin" diyerek direniyor, mücadele ediyorlar. Ülkemizde çekilen acõlarõn kendi acõlarõ olduğunu, bu acõlara son vermenin yolunun her yerde ve her koşulda mücadele etmekten geçtiğini herkese gösteriyorlar. Buna karşõ dõşarõdaki güçlere düşen görev; kayõplarõn, işkencelerin, Kürdistan'da yaşanan zulmün son bulmasõ talebini her türlü mücadele biçimiyle yükseltirken, aynõ zamanda
8
devrimci tutsaklarõ katledenlerin yakasõna yapõşõp, "Tutsaklara Özgürlük" şiarõm yaymaktõr. *** Biz bu kitapla, Ümraniye Cezaevi'nde yaşanan ve 4 özgür tutsağõn katledilrhesiyle sonuçlanan 40 günlük süreci okurlara sunarak, üzerimize düşen görevlerden sadece birini yerine getirmeye çalõştõk. ÜMRANiYE ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR! DEVRiMCi TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
HAZiRAN YAYINEVİ 9
GİRİŞ ...ÇÜNKÜ BİZ ÖZGÜR TUTSAKLARDIK 13 Aralõk isyanõmõzda Ümraniye Cezaevi'nde yalnõz değildik. Yüzlerce işkenceci polis ve askeri halkõmõzla birlikte püskürttük. 4 Ocak'ta ölesiye dövülürken, katledilirken de yalnõz değildik. Görünüşte dört duvar arasõnda bir avuç tutsaktõk. Ama gerçekte yüzler, binler, milyonlardõk... Yine halkõmõzõn içindeydik. Yine dõşarõda savaşan yoldaşlarõmõzla, zindanlardaki tutsak yoldaşlarõmõzla omuz omuzaydõk. Yine Parti-Cephemizin neferleriydik. Önderimizin ileriyi gösteren eli yine yolumuzu aydõnlatõyordu... işte bu yüzden, düşman daha saldõrõya geçtiği anda yenilmişti. Zaferi biz kazanmõştõk, içimizden kopardõklarõ 4 yoldaşõmõz ise bizim zaferimizi, devletin korkularõnõ büyüten onur abidelerimiz oldular. O gün dördümüzü değil, hepimizi katletselerdi de; kazanan yine biz olacaktõk. Çünkü biz özgür tutsaklardõk. *** özgür tutsak kimliğimizi THKP-C'den Devrimci Sol'a, Devrimci Sol'dan DHKP-C'ye uzanan tutsaklõk koşullarõnda mücadele tarihimizden alõyoruz. Bu, tarihe damgasõnõ vuran direniş çizgimizden alõyoruz. Zindanlarda direnerek, savaşarak özgürleştik. 12 Eylül cuntasõnõn, milyonlarca halkla birlikte devrimci tutsaklara da teslimiyeti dayattõğõ koşullarda, ölüm Orucu'nda şehit düşen Apo, Haydar, Fatih ve Hasan özgür tutsaklõğõn kar makineleri oldular. Onlar; düşmanlarõmõza yenilmezliğimizi, halkõmõza ise kararlõlõğõmõzõ ilan ettiler. O günden bugüne yolumuzu aydõnlatmaya, onurun nasõl savunulacağõnõ öğretmeye devam ediyorlar. Cezaevlerinin "yatõp çõkõlacak" yerler olmadõğõnõ öğrendik ta11
rihimizden. Cezaevlerinde, direnişlerimiz yanõnda disiplinimizle, yaşam biçimimizle, eğitimimiz ve üretkenliğimizle yeni bir tutsak tipinin yaratõcõlarõydõk biz. Halkõn öncüsü olduğumuzu tutsaklõkta unutmamõştõk. Tel örgüler, taş duvarlar devrimci görevlerimizi yerine getirmemizi engelleyememişti. Tutsaklõk cephesine kendi iradesini hakim kõlan, cezaevlerini devrim meşalesinin hiç sönmediği okullarõmõz haline getirenlerdik. Fabrikalarda, okullarda, dağlarda, sokaklarda olduğu gibi cezaevlerinde de ideolojimiz, politikamõz, kültürümüz ve düşünce tarzõmõzla düzeni aşõyorduk. Özgürlük bir tutkuydu bizim için. Bu tutkuyu büyütenler; en başta önderlerimiz Mahir CAYAN ve Dursun KARATAŞ oldu. Zindan duvarlarõnõ aşarak, daha sonraki yõllarda kendilerini takip edecek olan onlarca tutsak yoldaşõmõzõn esin kaynağõ oldular. Emek, sabõr ve devrimci yaratõcõlõk ürünü firarlarõmõz, "Bir Gün Mutlaka" inancõmõzõ gerçeğe dönüştürdü. Bizi savaşan yoldaşlarõmõzla cephelerde kucaklaştõran, düşmanlarõmõzõ ise şok eden özgürlük eylemlerimizle, özgür tutsaklõğõn irade ve yaratõcõlõk sõnavõ başarõyla verilmiş oldu. Adalet, eşitlik ve özgür vatan savaşõmõzõn büyüyüp, devrimle karşõ devrim arasõndaki çatõşma şiddetlendikçe, bizlerin de tutsaklõk koşullarõndaki mücadeleye yeni ve daha ileri bir boyut kazandõrmamõz kaçõnõlmazdõ. Yalnõzca direnen değil, aynõ zamanda savaşan, gerektiğinde savaş ilanõnõ kendisi yapan, isyan eden olmalõydõk. Faşist devlet tarafõndan kayõplarla, işkencelerle, infazlarla, toplu katliamlarla halkõmõza onursuz, korkak bir yaşam dayatõlõrken ve halkõmõz bu dayatmalara karşõ ayaklanõrken; Kurdistan kan gölüne çevrilmişken; kõrda ve şehirde gerilla savaşõmõz şehitler pahasõna yükselirken... bizler dört duvar arasõnda bütün bu olup bitenlere seyirci kalamazdõk. Halk olmanõn, devrimci olmanõn gereklerini yerine getirmeliydik. 21 Eylül 1995'te Turan KILIÇ, Yusuf BAĞ, Uğur SARIASLAN yoldaşlarõmõzõ şehit vermelerine rağmen, katliam karşõsõnda bir destan yaratan Buca Direnişçileri özgür tutsaklõğõn yeni köşe taşlarõnõ yaratarak; devrimci gibi düşünüp, devrimci gibi yaşama iddiasõnda olanlarõn, aynõ zamanda devrimci gibi savaşmalarõ gerektiğini gösterdiler... 12
işte bizi 13 Aralõk'ta isyana kaldõran; bu tarih, bu birikimdi. Düşmanla göğüs göğüse çatõşõrken de, barikatlarõn ardõnda zafer türküleri söylerken de, bizi güçlü kõlan, bu değerlerdi... 13 Aralõk'ta aldõğõ ağõr yenilgiyi hazmedemeyen faşist devlet, hõncõnõ almak için fõrsat kolluyordu. Düşmanlarõmõz hem korkak hem kalleşti. Onlardan mert olmalarõnõ da beklemiyorduk. Nitekim 4 Ocak'ta, şehitlerimizin kahramanlõğõ ve direnişimiz karşõsõnda rezil olma pahasõna yüzlerce katille saldõrarak katliamõ gerçekleştirdiler. Bu katliam, düzenin bitmişliğinin, tükenmişliğinin yeni bir kamu olarak geçti tarihe. *** Devlet bütün teşhir oluşuna, halkõmõzõn öfkesini üzerine çekmesine rağmen, cezaevi katliamlarõnõ gündeminden çõkarmayacaktõr. Bunu biliyoruz. Ve her türlü saldõrõya, katliama hazõrõz... Bizi öldürerek yenemeyeceklerini defalarca kanõtladõk; istedikleri zaman yine kanõtlarõz. Ancak, katliam saldõrõlarõnõ direnişle karşõlamak, bizim açõmõzdan, tutsaklõk koşullarõndaki mücadelemizin ve görevlerimizin sadece bir parçasõdõr. Bizim için asõl önemli olan; dõşarõda hayatõn her alanõnda esas aldõğõmõz, düzenden kopmuş mücadele çizgisini cezaevlerine de egemen kõlmak ve özgür tutsak kimliğimizle halkõmõzõn savaşõnõn bir parçasõ olmaya devam etmektir. Bugüne kadar bunu yapmaya çalõştõk. Bundan sonra daha iyisini yapacağõz. Söz veriyoruz ki; Bizlere her koşulda sahip çõkan halkõmõza, Onuru, namusu canlan pahasõna yücelten şehitlerimize, Bize kişiliğimizi veren önderimize ve dökülen kanõmõzõ yerde koymayan Parti-Cephemize layõk olacağõz. Zindanlarda da, DİRENECEĞİZ, SAVAŞACAĞIZ, ZAFERE YÜRÜYECEĞİZ... Ümraniye Cezaevi DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl Tutsaklarõ
13
ÜMRANİYE; «5 YILDIZLI OTEL Mİ?"
"TABUTLUK MU?"
Kamuoyunda bilinen adõ Ümraniye olan Üsküdar E Tipi Cezaevi basma ve kamuoyuna açõldõğõnda, devletin yetkili ağõzlan, bakanlar, müsteşarlar "Türkiye'nin en lüks cezaevi", "5 yõldõzlõ otel gibi cezaevi" diyorlardõ. Burjuva medya da hõzõnõ alamamõş, cezaevini öve öve bitiremiyordu. Faşist devlet vatana-millete hizmette sõnõr tanõmayarak hayõrlõ bir iş daha yapmõştõ. Bu kez tutsaklara, hem de "lüks cezaevi"hediye etmişti. Faşist devlet halkõmõzõ her gün biraz daha yoksullaştõrõp sömüriirken; sefalet içinde yaşadõğõ kondusunu başõna yõkarken, binlerce insanõmõz barõnacak bir yer bulamadõğõ için sokaklarda yatõp kalkarken, Senirkent'te, Dinar'da, Izmir'da sel ve deprem felaketine uğrayan binlerce insanõmõz çadõrlarda, sokak ortasõnda yaşamayõ mahkum edilirken, Ümraniye'nin açõlmasõyla birlikte yüzlerce cezaevine bir yenisi daha ekleniyor, üstelik utanmazca "5 yõldõzlõ lüks otel" diye tanõtõlõyordu kamuoyuna. Basit bir göz boyama ve insan haklarõ manevrasõydõ gerçekte olan. Oligarşi ne zaman insan haklarõndan, emekçiler için yararlõ birse)' yaptõğõndan söz etmeye başlamõşsa, hemen peşinden baskõlar, işkenceler ve katliamlarda bir artõş olmuştur, işte bõj, Ümraniye'de yaşanacaklarõn habercisiydi. Ümraniye Cezaevi, devletin devrimci tutsaklara yönelik saldõn politikalarõ gereği, planlanan zamandan önce açõldõ. 21 Temmuz 1995 tarihinden itibaren, gözaltõna alõnõp DGM'ce tutuklanan tutsaklar Ümraniye'ce yerleştirildiğinde cezaevinde balen inşaat işleri de devam etmekteydi. inşaatõ dahi bitmemiş olan cezaevini alelacele açmalarõnõn nedeni; Sağmalcõlar Cezaevi'ni tasfiye etmek, Ümraniye'ye gelen tutsaklara da baskõ politikalarõ uygulayarak sindirmek, toplumsal muhalefetin bir parçasõ olmaktan çõkarmak, giderek itilafçõlaşmayõ dayatmaktõr. Ümraniye'yi pilot cezaevi olarak seçmişlerdi. Böylece istanbul'da oligarşiyi çok rahatsõz eden Sağmalcõlar Cezaevi gibi direniş mevziisinin yanõnda, Ümraniye, faşizme hizmet eden bir yer olacaktõ. Kuşkusuz bu oligarşinin planõydõ. Devrimci tutsaklar bu planõ kabul edemezdi. Bu, faşizme teslim olmak, insanlõk onurunu ve siyasi kimliği kaybetmek demekti. Son sözü direnenler söyleyecekti.
17
Tutsaklar Ümraniye Cezaevi'nin tik Açõldõğõ Dönemi AnlaUyor: "15 günlük gözaltõ sonrasõ DGM'ye çõkarõlmõştõk. Toplam 5 kişi tutuklandõk. Bu benim ilk cezaevi deneyimim oluyordu. Polis araçlarõna bindirilip cezaevine doğru hareket ettiğimizde bir sürprizle karşõlaşõyorduk. O ana kadar tutuklananlar Sağmalcõlar Cezaevi'ne götürülürken, bizim Ümraniye Cezaevi'ne götürüldüğümüzü söylediler. Çoğumuzun cezaevi deneyimi yoktu. Düşmanõn bizi cezaevinde rahat ettirmeyeceğini biliyorduk. Ama bildiğimiz birşey de ne olursa olsun faşizmin saldõrõlarõna boyun eğmeyecek, teslim olmayacaktõk. Cezaevine geldiğimizde ilk karşõlaştõğõmõz uygulama, çõrõlçõplak soyularak insanlõk dõşõ arama dayatmasõydõ. Düşman, tutsaklara soyunmasõnõ söylüyor, tutsak direndiğinde ise kendisi zorla soyarak arõyordu. Bunun dõşõnda üzerimizdeki kimi özel eşyalara (para vb.) el konuluyor, kõyafetlerimiz renk vb. gerekçe gösterilerek, üzerimizden alõnõyordu. Girişte bunlarla karşõlaşmõştõk. Bu, yalnõz bize değil, bizden sonra gelecek olan tutsaklara da yapõlacak uygulamalardõ. Cezaevinde en küçük bir hak kõrõntõsõ yok denilebilirdi. Hemen herşey cezaevi idaresinin denetimi ve iradesi altõnda olmak zorundaydõ. Aksi durumda, varolan kimi hak kõrõntõlarõndan da yararlanõlamõyordu. Uygulamalar bunlarla da sõnõrlõ değildi. İşte uygulamalardan bazõlarõ:
*Sosyalist basõnõn cezaevine girmesi yasaktõ. *llk dönemler burjuva basõn da tutsaklara verilmiyordu. Tutsaklarõn dünyayla tek iletişimleri TV ile oluyordu. Ancak anten verilmediğinden TVyi kullanmak da mümkün olmuyordu. *Tutsaklann birbirleriyle görüşme olanağõ yoktu. *Aile, avukat görüşleri, mahkeme ve hastane çõkõşlarõnda iki kez onursuz üst aramasõ dayatõlõyordu. Aile görüşleri haftada yarõm saatle sõnõrlandõrõlmõştõ. *Dilekçe verilmeden revir ve hastaneye çõkartõlmazken, dilekçeler de yalnõzca sabah verildiğinde kabul ediliyordu. Yani acil bir hasta olduğunda ve sabah saatini kaçõrmõşsak, bir sonraki günün sabahõnõ beklemek zorundaydõk.
18
*15 günde bir yapõlan tünel vb. aramalarõnda koğuşlar asker ve gardiyanlarca talan ediliyor, eşyalar kõrõlõp dökülerek kullanõlmaz hale getiriliyordu. Bunun gibi irili ufaklõ birçok keyfi uygulamayla, baskõcõ, yasakçõ keyfi bir yönetim anlayõşõ ve zindancõlõk politikalarõ sürdürülüyordu. Amaç devrimci iradeyi kõrmak, insan onurunu ayaklar altõna alan uygulamalara boyun eğdirmekti. Faşizme, faşizmin uygulamalarõna teslim olmayacaktõk. Faşist cezaevi idaresiyle yaptõğõmõz görüşmelerden bir sonuç çõkmayõnca kimi eylemlilikler geliştirmeye başladõk: *Günün belli saatlerinde slogan atma, koğuş kapõlarõnõ dövme şeklindeki protesto biçimlerini her gün tekrarlõyorduk. *Üst aramasõ yaptõrmama, üst aramasõ yapmak isteyen cezaevi personeline tavõr alõp üst aramasõ yaptõrmayarak, fiili olarak bu uygulamayõ boşa çõkarmaya çalõşõyorduk. * Aile görüş kabinlerini işgal edip, çõkmama. Ziyarete gittiğimizde uygulamalarõ protesto etmek için burada kalõp, koğuşlarõmõza dönmeyi redderek, fiili olarak işgal ediyorduk. Faşist idare bizim bu tavrõmõz karşõsõnda, bir süre sonra geri adõm atmak zorunda kalõyor ve bir takõm uygulamalarõnõ değiştiriyordu. Ancak bunlar çok kõsmi değişikliklerdi. Temel uygulamalar değiştirilmiyordu. Küçük de olsa kazanõmlar elde etmiştik. Ama bunlar hiç yeterli değildi. Çünkü tecrit politikasõ tüm uygulamalarõyla sürüyordu. Herşeyi direnerek kazanacağõmõzõ biliyorduk. Faşist uygulamalarõn sürdürülmesi karşõsõnda biz de tavrõmõzõ boyutlandõrmaya karar verdik. Koğuşumuzun duvarlarõndan çõkardõğõmõz beton parçalarõyla koğuşumuza bakan idare binasõnõn camlarõnõ kõrdõktan sonra, koğuşa dolaplarla barikat kurarak direnişe geçtik. Çatõşmaya hazõrdõk. Ancak düşman beklememize rağmen gelmiyordu. Aradan birkaç saat geçtikten sonra, barikatõ kendi irademizle kaldõrõp, slogan ve halaylarõmõzla barikat direnişine şimdilik son vermiştik. Düşmana bizi teslim alamayacağõnõ, gerekirse çatõşacağõmõzõ göstermiştik. Barikat direnişimizi hazmedemeyen düşman bir-iki gün sonra, onlarca askeri ve faşist gardiyanõyla saldõrõya geçti. Cop19
lar ve kalaslarla bir avuç tutsağa saldõrarak, zorla hücrelere götürdüler. Hepimizi tek tek hücrelere atarak cezalandõrmak istemişlerdi. Bu durumu protesto etmek ve koğuşlarõmõza verilmek talebiyle aynõ gün süresiz açlõk grevine başlõyorduk. Hücrelerde olsak da her gün düzenli olarak sabah saat 07.00'de kalkõyor, slogan, marş ve türkülerimizle direnişimizi sürdürüyorduk. Faşist personele her fõrsatta yaptõklarõnõn hesabõnõ soracağõmõzõ da söylemeyi ihmal etmiyorduk. 15 gün sonra hücre direnişimiz sonucu, faşist idare bizi hücrelerden çõkarõp koğuşlarõmõza vermek zorunda kalmõştõ. Ancak hepimizi tek koğuşa değil, iki ayrõ koğuşa dağõtarak keyfiyetini sürdürdü. Toplam sayõmõz, tutuklanõp yeni gelenlerle birlikte kõsa sürede kõrka ulaşmõştõ. Tek koğuşa verilme talebiyle açlõk grevimizi sürdürdük. 27. günde talebimiz kabul edildi. Tüm yoldaşlarõmõzla bir araya gelmeyi başarõp, düşmana geri adõm attõrmanõn sevincini tam olarak yasayamadan, 21 Eylül'de TV'den Buca Cezaevi'ne saldõrõldõğõ ve üç yoldaşõmõzõn katledilip, onlarcasõnõn yaralandõğõ haberini aldõk. Faşizm başka bir mevziide bu kez katliam saldõrõsõ yaparak, bizleri teslim almaya çalõşõyordu. Faşizme öfkemiz daha da büyümüş, kabõna sõğmaz olmuştu. Buca Katliamõ'nõn hemen ardõndan; *Buca Katliamõ 'nõn hesabõnõn sorulmasõ, *Ümraniye Tabutluğu'nun kapatõlmasõ, *Faşizmin tecrit, sürgün-sevk politikalarõndan vazgeçmesi talepleriyle 25 Eylül'de, 23 cezaevinde 1200'e yakõn tutsağõn Süresiz Açlõk Greviyle başlayan Genel Direniş içerisinde bizler de yer alõyorduk. Bu kez yalnõzca bizi değil 23 cezaevini karşõsõnda bulan, devrimci tutsaklarõn birleşik gücünü gören faşist Ümraniye Cezaevi yönetiminin tavõrlarõ, Genel Direniş'e katõlmamõzla, hemen değişmeye başladõ. Açlõk grevini bõrakmamõz şartõyla Ümraniye Cezaevi'ne yönelik taleplerimizi kabul edeceğini söylüyordu. Günlerce açlõk grevi yapmamõza rağmen, sorunlarõmõzõn çözümü için hiçbir olumlu yaklaşõm göstermeyen fa-
20
şist idare bu kez tavõr değiştiriyordu. Amacõ basitti: Güçleri bölmek, direnişimizi zayõflatmak... Oysa biz, yalnõzca kendimiz için değil, Buca için, faşizmin saldõrõsõnõn olduğu her cezaevi için direniyorduk. Diğer cezaevlerindeki yoldaşlarõmõz ve dostlarõmõz da bizim için, Ümraniye için direniyordu. Direniş hep birlikte, tüm cezaevlerinin taleplerinin kabul edilmesiyle bitirilecekti. Genel Direniş'in gücü buradaydõ. Düşman bunu görüyor ve bu gücü parçalamaya çalõşõyordu. Ancak faşizmden katliamlarõnõn, saldõrõlarõnõn hesabõnõ soracak, kazanan bizler olacaktõk. Genel Direnişle birlikte, tutsak ailelerinin, evlatlarõnõn seslerini caddelere, meydanlara taşõyan eylemlilikleri faşizmin Ümraniye Cezaevi'ndeki uygulamalarõnõ teşhir etti. Kokteyllerle, şatafatlõ törenlerle açõlan Ümraniye'nin "lüks otel" olmadõğõ gösteriliyordu. Devrimci demokrat kamuoyunun gözünde Ümraniye bir "tabutluk'lu. "Ümraniye Tabutluğu Kapatõlsõn" sloganõ bu tepkiyi dile getiren bir slogan oldu. 50'li günlere kadar varan açlõk grevleri, devrimci demokrat kamuoyunun desteği ve tutsak ailelerinin mücadeleleri sonucu faşist devlet, Genel Direniş'in tüm taleplerini kabul etmek zorunda kaldõ. Genel Direniş'in taleplerinden biri de Ümraniye Cezaevi'nin durumuydu. Tutsaklarõn kazanõmõ doğrultusunda DGM'ce tutuklananlar, eskisi gibi Sağmalcõlar'â getirilecek, Ümraniye Cezaevi de hükümlü statüsünde bir cezaevi olacaktõ. Bu anlaşmaya göre 48 DHKP-C tutsağõnõn 24 Kasõm'da Sağmalcõlar Cezaevi'nden Ümraniye Cezaevi'ne sevk olmasõyla Ümraniye'de yeni bir süreç açõlacaktõ. Asõl savaş yeni başlõyordu...
21
ÖZGÜRLEŞEN ÜMRANİYE
"Ümraniye'yi Özgürleştirmeye Gidiyoruz..."
"Ümraniye'ye sevk olanlarõn içinde benim de adõm söylendiğinde bir heyecan kaplamõştõ içimi. Karmaşõk duygulardõ bunlar. Bir yanda yõllardõr bir arada kaldõğõmõz, acõlarõ, sevinçleri paylaştõğõmõz yoldaşlarõmdan ayrõlmanõn burukluğu, bir yanda yeni bir mevziiye gitmenin heyecanõ, coşkusu. Cuma •günü gideceğiz. Çarşamba aile ziyaretinde aileme Ümraniye'ye gideceğimi söylüyorum. Annemin hoşuna gitmediğini görüyorum. Çünkü Ümraniye adõ 'tabutluk' olarak geçti daha kõsa bir süre önce. Başõma gelebileceklerden, beni rahatlõkla göremeyeceğinden kaygõlõ, ziyaret sonrasõ konuştuğumda, şevke gidecek yoldaşlarõmõn ailelerinden de benzer tepkiler geldiğini öğreniyorum. Ailelerimiz hoşnut değil. Ama ne kadar üzülseler, kõzsalar da bizi hiç yalnõz bõrakmõyorlar. Ailelerimizin sahiplenmesini Ümraniye'de açõk biçimde göreceğiz. Tahliye olanlanlara olduğu gibi şevke gidenlere de tören yapõlõr. Ancak, sevk törenleri tahliye törenlerine benzemez. Birisinde dõşarõya, açõk savaşa, özgürlüğe uğurlamanõn coşkusu, diğerinde başka bir cezaevine göndermenin, yani ayrõlõğõn hüznü ağõr basar. Doğal olarak bu duygular törenlere de yansõr. Bizim için cezae'vleri de bir savaş alanõdõr desek de, bunu değiştiremiyoruz. Ama yine de coşku hakim olmalõ. Tören için kadõnlõ erkekli tüm yoldaşlar C-15/16 koğuşlarõnõn havalandõrmasõnda toplanõyoruz. Kalan yoldaşlar duvarlarõn kenarlarõ boyunca dizili vaziyette beklerken, şevke gidecek olanlar ise biraz daha kenarda ve toplu halde duruyorlar. Vedalaşacaklar. Havalandõrmanõn tam ortasõna gelecek şekilde üst kat penceresinden Parti ve Cephe bayraklarõmõz sallanõyor. Havalandõrmanõn orta kõsmõnda da bir ateş yanõyor. Ve bir yoldaş marş ve türkülerimizi başlatõyor. Vedalaşma sade ama anlamlõ. Bir yandan marş söylenirken, bir yandan şevke giden tutsaklar tek tek duvar kenarõnda bulunan tutsak yoldaşlarõyla tokalaşõyor. Ellerimizin sõcaklõğõ, gözlerimizin parõltõsõ yetiyor. Tek tek tokalaşma bitiyor. Marş ve türküler sona eriyor. Şimdi sõra veda konuşmasõnda. Normalde giden her tutsağõn yaptõğõ konuşma, sayõ kalabalõk olduğundan, tüm sevkçileri temsilen bir tut25
sak tarafõndan yapõlacak. Alkõşlar arasõnda konuşmacõ yoldaşõmõz havalandõrmanõn orta yerine ilerliyor. Ve veda konuşmamõzõ yapõyor: -Yoldaşlar! Söylenecek çok şey var ama, hepsini söylemeyeceğim. Çok uzun yõllar birlikte savaştõğõm, acõlarõ, sevinçleri birlikte paylaştõğõm, 10 yõldõr birlikte olduğum yoldaşlarõmdan ayrõlmanõn hüznünü yaşõyorum. Ama yeni bir mevziye gitmenin, oradan zafer haberleri verecek olmanõn coşkusuyla ayrõlõyoruz. Şehitlerimize, Parti-Cephemize, Önderimize layõk olacağõz... BiZ KAZANACAĞIZ!.. Hemen ardõndan temsilci yoldaşõmõz da sevk olan tutsaklara hitaben kõsa bir konuşma yapõyor: -Yoldaşlar! Size güveniyoruz. Sizi Ümraniye'yi fethetmeye gönderiyoruz... Erkek ve kadõn tutsaklarõn hazõrladõğõ hediyeler veriliyor. Ortadaki yoldaşlarõmõz, kalan ve gidenler adõna birbirleriyle kucaklaşõyorlar ve sevkçiler adõna konuşan yoldaşõmõz sloganlarla konuşmasõnõ bitiriyor: - YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl! KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!.. Tahliye törenlerimizin sevk töreninden tek farkõ, sevk törenlerinde halay çekmememiz. Ama bu kez bu farkõ kaldõrõyoruz. Yoldaşlarõmõz bizi halaylarla uğurluyor. Sonra hep birlikte sloganlarõmõzõ haykõrõyoruz: YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTtSl-CEPHESlf Havalandõrmadaki törenin ardõndan; kapõaltõ bölümüne kadar toplu olarak ve marşlarõmõzõ söyleyerek gidiyoruz. Koridoru dolduran DHKP-C tutsak kitlesinden yükselen coşkulu sesler cezaevini inletiyor..."
26
Ümraniye'ye Sloganlarõmõz ve Bayrağõmõz İle Girmeliyiz
Gitmeden önce hazõrlõklarõmõzõ buna göre yapmõştõk. Bayraklarõmõz elimizin altõnda olsun diye üzerimize sarmõştõk. 24 kişilik bir ring, 12 kişilik iki ring aracõ, toplam üç ring aracõyla yola çõktõk. Bizim dõşõmõzda 7 kişilik diğer sol gruplardan tutsaklar da dördüncü ring aracõna bindirildi. Araçlar cezaevi nizamiyesinden çõkarken ailelerimizle karşõlaşõyoruz. Cuma, görüş günü olduğundan görüşe gelip giden ailelerimiz var. Ailelerimiz de bizleri sloganlarõ ile uğurluyor, yeni mevzimize: TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! EVLATLARIMIZ ONURUMUZDUR!.. Bizler de onlan selamlõyoruz: AİLELERİMİZ ONURUMUZDUR! Cezaevi dõşõna çõkõp caddeye girdiğimizde, önümüzde ve arkamõzda jandarma ve polis araçlarõndan oluşan uzun bir konvoy görüyoruz. Yol güzergahõ üzerinde belli başlõ noktalarda bekleyen çevik kuvvet polisleri de cabasõ. Siyasi şubenin işkenceci polis timleri ve "Yunus" polisleri de var kortejde. Cumhurbaşkanõ, başbakan için bile bu kadar güvenlik almõyorlar diye düşünüyoruz. Cezaevi aracõnõn deliklf demir sacla kapatõlmõş penceresinden dõşarõyõ, dõşarõdaki insanlarõ seyrediyoruz. Tepkilerine bakõyoruz. Geçtiğimiz yerlerde durup, bir süre geçen araç konvoyunu meraklõ, şaşkõn, ürkek bakõşlarla seyrettiklerini görüyoruz. Cezaevi aracõ olduğunu bilmeseler, *kîm var içeride, ne oluyor?" diyecekler herhalde, istisnasõz geçtiğimiz her yerde aynõ tepkileri gözlemliyoruz. Türkülerimiz ve marşlarõmõzla sabõrsõzlõğõmõzõ gidermeye çalõşõyoruz. Yeni mevziimize gelmek için sabõrsõzlanõyoruz. Ring aracõnõn arka bölümünde bekleyen askerler de devrimci marş ve türkülerimize misilleme olsun diye arabesk- taverna müziği karõşõmõ türküler söylüyorlar. Bir süre karşõlõklõ türkü yansõ devam ediÜmraniye, istanbul'un Anadolu yakasõnda kalõyor. Birçoğumuz yõllardõr buralarõ göremediğinden merak ve heyecanla seyrediyor İstanbul'un caddelerini, sokaklarõnõ, insanlarõnõ ve 27
gecekondularõnõ... Yaklaşõk l saatlik bir yolculuktan sonra Ümraniye Cezaevi'ne geliyoruz nihayet. Cezaevi araçlarõ dõş kapõya yanaşõyor ve duruyorlar. Yeni mevziimize geldik. Az sonra sloganlarõmõzla yankõlanacak Ümraniye. Bize "hoşgeldin" diyecek Ümraniye. Ümraniye; sana kan ve can vermeye, seni özgürleştirmeye geldik... "Ben 24 kişilik ilk ring aracõndaydõm. Önce bizim araçtaki ler girecek cezaevine. Kapõyõ açtõlar ve 3 kişinin gelmesini istediler. Arama yapacaklar ve koğuşlarõmõza yerleşeceğiz. Ön taraftaki 3 yoldaşõmõzõ gönderiyoruz. Ellerinin kelepçelerini söküp, nizamiyenin bekleme bölümüne götürüyorlar. Askerlerin birşey söylemesini beklemeden, bizler de araçtan inip dõşanda beklemeye başlõyoruz. Bize Sağmalcõlar'dan itibaren refakat eden polisler de araçlarõndan inmiş vaziyette çevremizde bekleşiyorlar. Bizi izliyorlar. Araçtan inmemizle birlikte ellerimizin kelepçelerini de çözüyorlar. Kulağõmõz az önce arama için aldõklarõ yoldaşlarõmõzda. Aradan 5-10 dakika bir zaman geçiyqr. Bu sõrada askerlerde bir kõpõrdanma gözlüyoruz. Kõpõrdanmanõn nedeni anlaşõlõyor. Bir yoldaşõmõzõ arama bölümünden yaka paça götürdüklerini görüyoruz. Bu ne demek oluyor, diye tepki gösteriyoruz hemen. Tepkimizin boyutlanacağõndan korkan askerler bizi ring aracõna sokmaya çalõşõrken, bir teğmen yanõmõza gelerek, bizi teker teker alõp arama yapacaklarõnõ söylüyor. Hayõr, diyoruz. Arkadaşlarõmõzõ neden sürüklüyorsunuz, diye bağõrõp tartõşõyoruz. Birşey yaptõğõmõz yok, arama yaptõrmak istemiyor arkadaşlarõnõz, diyor teğmen. Onursuz arama dayatõrsanõz kabul etmeyiz, diyoruz. Teğmen tek tek almakta õsrar ediyor. Kabul etmiyoruz. Hõzla yanõmõzdan ayrõlõyor ve birkaç dakika sonra bu kez üst rütbeli bir subayla geliyor. Rütbesinden binbaşõ olduğunu anladõğõmõz subay da tek tek alõnacağõmõzõ söyleyip ikna etmeye çalõşõyor, işkence yaptõklarõnõ, amaçlarõnõn arama olmadõğõnõ söyleyerek, topluca gideceğimizi belirtiyoruz. Binbaşõ da birşey söyleyemeden gidiyor. Az önceki teğmen tekrar gelip, tamam topluca gelin, diyor. 28
Böylece 21 kişi topluca arama bölümüne giriyoruz. Önce üzerimizdekileri boşaltmamõzõ istiyorlar, boşaltõyoruz. Arama yaptõrmamak gibi bir tavrõmõz yok. Yalnõzca onursuz üst aramasõ dayatmasõnõ kabul etmiyoruz. Teğmen kendince bize komutlar vermeye çalõşarak, az önce yitirdiği inisiyatifi geri almak istiyor. Ayakkabõlarõmõzõ çõkarmamõzõ istiyor. Ayakkabõ aramasõnõ kabul etmeyeceğimizi o da biliyor. Ama yine de bunda diretiyor. Ayakkabõlarõmõzõ çõkarmayõz, dedektörle batan diyoruz. Dedektörümüz yok, diyerek, çaresiz ikna etmeye çabalõyor. Oysa biz burada bir irade çatõşmasõ yaşandõğõnõ biliyoruz. Başaramayacağõnõ anlayan teğmen, askerlerine saldõrõ emri veriyor. Sayõlarõ bizden iki kat fazla olan askerlerle boğuşmaya başlõyoruz. Dağõlmayõ önlemek, tek tek kopanp almalarõnõ zorlaştõrmak için kenetlenip sloganlarõmõzõ haykõrõyoruz.
IŞKENCECILERDEN HESAP SORDUK SORACAĞõZ! YAŞASõN ÖNDERIMIZ DURSUN KARATAŞ!
YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!
Diğer iki ringde bekleyen yoldaşlarõmõzõn slogan seslerimizi duyabileceklerini düşünüyoruz. Daha sonradan öğrendiğime göre, bizden õfzakta bekletildikleri için sloganlarõmõzõ yer yer duyabilmişler. Onlar da bizi duyduklarõnda, belli zaman aralõklarõnda slogan atarak, aracõ tekmeleyip, yumruklayarak katõlmõşlar bize. işkenceci subay, bizimle böyle baş edemeyeceğini anlõyor ve askerlerine, tek tek koparõp götürün diyerek talimat veriyor. Karşõlõklõ tekme, yumruk, slogan ve küfür (küfüm askerler ediyor) sağanağõ altõnda bizi tek tek koparmaya çalõşõyorlar. Arada düşman subayõnõn çaresiz çõrpõnõşlarõ da devam ediyor. Güzel güzel aratõn ve gidin, diyor ama boşuna. O, bize onursuz bir arama dayatõyor. Daha doğrusu her istediğine uymamõzõ, boyun eğmemizi istiyor. Ama kabul etmiyoruz. 5-10 dakika sonra beni koparmayõ başarõyorlar. Yoldaşlarõmõn beni bõrakmamak için gösterdikleri son gayretleri de yeterli olmuyor. Nizamiyedeki bölümden çõkarõp, bu kez cezaevinin içindeki kapõaltõ denilen arama bölümüne götürüyorlar. Bir taraftan sürekli slogan atarken, bir taraftan da ayaklan29
mõ ve ellerimi kullanarak sağa sola tutunmaya çalõşõp götürmelerine zorluk çõkartõyorum, iki üç asker ağzõmõ ve boğazõmõ tutarak slogan atmamõ engellerken, dört beş asker de ellerimden ve ayaklarõmdan sõkõca tutarak, karga tulumba beni içeri taşõyorlar. Bir yandan da yumruk ve tekmeler savuruyorlar. Böylece kapõaltõ bölümüne sokuyorlar, içeride yaklaşõk 10 civarõnda asker ve bir o kadar da gardiyan var. Gardiyanlar hiçbir müdahalede bulunmuyor, kenarda seyrediyorlar. Soyunmamõ söylüyorlar. "Soyunmam" diyerek, sloganla cevap veriyorum. Hemen çullanõp yeniden ağzõmõ kapatõyorlar. Ümraniye'nin daha baştan sloganlarõmõzla yankõlanmasõnõ istemedikleri anlaşõlõyor. Boyuneğerek girmemizi istiyorlar. Bir kez daha soyun diyorlar. "Soyabilirseniz siz soyun" diyorum. Ve elbiselerimi parçalarcasõna beni soyuyorlar. Ellerimi ve kollarõmõ sõkõca tuttuklarõndan kullanamõyorum. Ağzõmõ kurtarõnca ise slogan atmaya başlõyorum. Uzun bir uğraşõn ardõndan bir don bir atlet kalana dek soyuyorlar beni. Ayakkabõlarõmõ ve çoraplarõmõ da zorla çõkarõyorlar. Bir an bõrakõp kenara çekiliyorlar. Tamam üzerini giy, diyorlar. Bu kez de "giymiyorum" diye diretiyorum, istediğim gibi davranacağõm, söylediklerini yapmayacağõm. Az önce soyunmamõ söyleyen faşist askerler, bu kez giyin, diyolar. "Hayõr" diyorum. Şimdi de zorla üstümü giydirmek zorunda kalõyorlar. Sürekli küfür ve hakaret ediyorlar. Ben ise sloganlarla karşõlõk veriyorum. "Ahlakõnõz bu kadar sizin, küfürden başka birşey bilmezsiniz" demem karşõsõnda askerin biri diğerlerini küfür etmemeleri için uyarõrken, bir müddet sonra yeniden küfürlü konuşuyorlar. Zorla soyduklarõ sõrada başka bir yoldaşõmõ daha içeri aldõklarõnõ, onu da zorla soymaya çalõştõklarõnõ görüyorum. Yoldaşõmõ tam olarak seçemiyorum. Birbirimizin attõğõ sloganlara eşlik ediyoruz. Yoldaşõmõ bir müddet sonra içerideki başka bir bölüme bõrakõyorlar. Beni de zorla giydirdikten sonra aynõ bölüme karga tulumba sürükleyerek bõrakõp gidiyorlar. Burasõ kayõt ve fotoğraf bölümü. Az önce bõraktõklarõ yoldaşõmõ görüyorum. Slogan atarak, bize yapõlan işkenceyi protesto ediyo30
ruz. Burada kayõt vb. için bekleyen gardiyanlar, müdürler şaşkõn ve ürkek bizi seyrediyorlar. Kayõt yapmak için ismimizi sorup, fotoğraflarõmõzõ çekmek istiyorlar. Ancak bize ve yoldaşlarõmõza yapõlan saldõrõyõ protesto etmek için bu isteklerini reddediyoruz. Bu arada tek tek aynõ işkencelere maruz kalan yoldaşlarõmõz gelmeye başlõyor. Ben ve başka bir yoldaşõm, gelecek diğer yoldaşlarõmõzõ beklerken, yanõmõza gelmiş olan yoldaşlarõmõza koğuşlara gitmelerini söylüyoruz. Yoldaşlarõmõz sloganlarõmõzõ haykõrarak, koğuşumuza doğru gidiyorlar. Slogan atmamõzdan müdür ve kimi gardiyanlarõn da rahatsõz olduğunu gözlüyoruz. Ama birşey diyemiyorlar. Yaklaşõk 10-15 tutsağa tek tek bu şekilde onursuz üst aramasõ dayatmõşlar ve buna karşõ çõkõlmasõ sonrasõnda, zorla soyarak arama uygulamasõndan geçirmişlerdi. Ancak bu saatlerce sürmüş, istedikleri sonucu alamamõş ve tutsaklarõn direnişleriyle karşõlaşmõşlardõ. Böylece geri adõm atmak zorunda kaldõlar. Ancak, geri adõm atmalarõnõ meşrulaştõracak bir zemin yaratmalõydõlar. Başarõsõzlõklarõnõ göstermek istemiyorlardõ. işkencecilerin klasik taktiğidir. "Cellat" başarõsõz olunca, devreye hemen "papaz" girer. Cellat saldõrgandõr, ancak direnişi saldõrõlarõyla kõramayõnca iş papaza düşer. Papazõn görevi olanõ biteni unutturmak, direnişi yumuşatmak, direnişçiyi cellada korkutup nasihat çekmektir. Cellatõ soluklandõrmak, direnişçiyi düşünmeye sevketmek, direnişçinin reflekslerini gevşeterek geri adõm attõrmaktõr amaç. O ana kadar ortalarda görülmeyen cezaevi savcõsõ ve müdürü işte bu anda ortaya çõkar. Papazlõk rolünü oynamaya soyunur. Tek tek koğuşlara gidilmesini, slogan atõlmamasõnõ söyler savcõ. "Askerler çok gergin." der. Tutsaklar ise bu saldõrõya son verilmesini, onursuz arama dayatõlmamasmõ söyler. Savcõnõn, "Artõk asker müdahale etmeyecek, dedektörle arayacağõz." demesiyle başlangõçtaki saldõn sona erer. ilk 15 kişilik gruptan sonra, asker bizimle çatõşmaya girmeyip. geri plana çekilirken, aramalarõ bu kez gardiyanlar yapmaya başlõyor. Ancak bir iki yoldaşõmõzõn üzerinden bayrak ve pankartlarõmõzõn çõkmasõyla, diğer yoldaşlarõmõza da daha sõkõ 31
bir arama dayatõlmaya başlanõyor. Böylece bu kez de faşist gardiyanlarla kavga etmeye başlõyoruz. Ama sonuçta üzeri mizdeki bayraklarõmõzõ düşmana kaptõrõyoruz. Yaklaşõk üç dört saat süren arama olayõndan sonra, son grup da sloganlar atarak, yeni koğuşumuza, D-5/6 denilen koğuşa geliyor. 48 Parti-Cephe tutsağõ 5 saat sonra bir araya gelmiştik. Hararetli hararetli birbirimize başõmõzdan geçenleri anla tõrken, bir yandan da koğuşumuzu, yeni mekanõmõzõ tanõmaya çalõşõyorduk. Üzerimizde ve yanõmõzda getirdiğimiz eşyalarõ mõz, bayrağõmõz hariç, tam durumdaydõ. Bayrağõmõzõ düşma; na kaptõrmamõz büyük kayõptõ. Hayõflanõyorduk. Cezaevine bayrağõmõzla giremedik, oysa bayrağõmõz koğuşumuzda dalgalanõyor olacaktõ. En kõsa zamanda yenisini yapmalõ ve dalgalandõrmalõyõz. Tek işimiz bu olacaktõ. ;
Koğuşumuz üç kattan oluşuyor. Üst kat yatakhane dediği miz bölüm. 20 kişilik yatakhanesi dõşõnda el yõkama ve tuvalet kõsmõ da var. Koğuşun içini ve tutsaklarõ gözetlemek amacõyla iki adet de mazgal denilen gözetleme delikleri var. 22 yatak, altlõ üstlü ranzalar şeklinde tavana ve tabana sabitlenmiş du rumda. Aynõ şekilde her kişiye ait ve yere monte edilmiş 22 do lap bulunuyor. 11x6 m ebadõndaki koğuşun başka bir özelliği ise 45x45 cm ebatlanndaki pencereler. Orta katta aynõ şekilde yatakhane bölümü. Burasõ aynõ zamanda koğuşun giriş çõkõş katõ. Alt kat ise yemekhane denilen bölüm. Yemek masalarõ dõ şõnda mutfak eşyalarõm ve erzaklarõ koymak amacõyla 3 adet dolap bulunuyor. Bu katta mazgal deliği yok. Yemekhane katõndan aynõ zamanda havalandõrmaya çõkilõyor. Bu kõsõmda banyo dõşõnda iki tane de tuvalet var. j
Kõsa sürede koğuşumuzu tanõmõştõk, ilk anda bilmemenin verdiği duyguyla büyük görünen koğuş gözümüzde küçülüyor. Sağmalcõlar'daki koğuşlarõmõzõn yarõsõ kadar. 3 kat dõşõnda, :bunlarõn üzerinde çatõ katõ olunca, havalandõrma tam bir kuyu !gibi oluyor. Karanlõk, küçük bir kuyu. Ne havalandõrmaya ne de koğuşlara güneş giriyor. Koğuşumuza merakla göz gezdirip tanõmaya çalõşõyoruz. Sevk ve arama sõrasõnda karşõlaştõğõmõz olaylara kah gülüyor, 32
kah düşmana diş biliyoruz. Orhan Yoldaşõmõz ile bir başka yoldaşõmõzõn yaşadõğõ olay bunlardan biri. Bu iki yoldaşõmõz üst aramasõ için kapõaltõna getiriliyor. Düşman ilk saldõrõsõnda direnişimizi gördüğünden, geri adõm atmõştõ. Ve artõk ayakkabõ çõkarõlmasõnõ dayatmõyordu. Yalnõz dedektörle arõyordu. Ancak bu kez de dedektörün ayarlarõyla oynadõklarõndan, dedektör hemen herşeye ötüyordu. Böyle olunca da şüphelendik diyerek ayakkabõmõzõ çõkartmamõzõ istiyorlardõ. Bu durum bizi sinir etmişti. Arama sõrasõ Orhan'a geldiğinde dedektör ötmeye başlõyor. Orhan ayakkabõyõ çõkarõp çõkarmama konusunda yanõndaki yoldaşõna bakõyor. Ayakkabõnõn "dolu" olduğunu bilmeyen yoldaşõmõz ise, dedektördeki oyunu boşa çõkarmak amacõyla, kendinden gayet emin, "Alõn bakõn, ne var sanki?" diyerek Orhan'õn ayakkabõsõnõ kendisi çõkanp havaya kaldõrõyor ve ters çeviriyor. Ayakkabõnõn içindeki maket bõçağõ yere düşünce de hiç istifini bozmadan "Tamam, ne var, tutanağõnõzõ tutarsõnõz..." diyor. Mecit Yoldaş çõrõlçõplak soyulduğu halde, üzerindeki falça-tayõ düşmana kaptõrmadan koğuşa getirdiğini anlatmasõyla, bu küçük başarõmõza seviniyoruz.
Bir Başka Yoldaşõmõz Sağmalcüar'dan Getirildiği Andaki Duygularõnõ Aktarõyor.
Sevk aracõndan dõşarõya zafer işaretleri yaptõğõnõ, birçok yerde halkõmõzõn bu işaretimize gülen gözlerle ve zafer işaretIrriyle karşõlõk verdiğini anlatõyor. Sohbetimiz devam ederken Mecit Yoldaş'õn "Karşõ koğuştan bize sesleniyorlar." demesiyle birkaç yoldaşõmõz pencere-t fe çõkõp karşõ koğuştaki komşularõmõzla konuşuyor. Konuşma-[ Buzdan komşularõmõzõn PKKIi tutsaklar olduğunu öğreniyomz. 9 PKK, l Rõzgari tutsağõ geldiğimizi attõğõmõz sloganlardan anlamõşlar. Ne olduğunu öğrenmeye çalõşõrken, bize "Hoşgel»dbõiz dostlar!" diyorlar. Selamlarõna karşõlõk verip durumumuzu kõsaca anlatõyoruz. Karşõlõklõ olan koğuşlarõmõzõn ortasõnda Havalandõrma var. Yani onlarla aynõ havalandõrmayõ paylaşacağõz. 33
Sevk aramasõ sõrasõnda yaralanan yoldaşlarõmõzõ revire çõkartõyoruz. Tek tek gidip muayene olup geliyorlar. Anlaşõlan cezaevi idaresi sağlõğõmõzõ çok düşünüyor! Ancak 6-7 arkadaşõmõz revire gidip geldikten sonra, bekleyen diğer yoldaşlarõmõzõ da revire göndermek istediğimizde, "üst aramasõ yapacağõz" cevabõyla karşõlaşõyoruz. "Bu ne demek oluyor, az önce 6-7 yoldaşõmõz normal biçimde, arama yapõlmadan gidip geldiler, üstelik daha yeni cezaevine girişte arama yaptõnõz." diyerek tepki göstermemiz üzerine "Onu bilmiyoruz, ama buradaki işleyiş böyle." diyorlar. "Çõkmõyoruz." diye protesto ediyoruz bu keyfi tutumu. Biraz sonra sayõm yapõlacağõnõ öğreniyoruz. Normal cezaevi işleyişi gereği sabah 08.00 ve akşam 19.00 olmak üzere günde iki kez sayõm alõnõr. Bu uygulama cezaevlerinde yõllardõr uygulanan, oturmuş bir statüdür. Sayõmõn gelmesini bekliyoruz. Koğuş kapõsõ açõlõyor ve başlarõnda iki ikinci müdür olduğu halde 50 gardiyan sayõma geliyor. Aynõ .anda üç ayrõ kata dağõlõp sayõm almak istemelerine engel olarak; -Böyle olmaz, 50-60 kişinin birden dolaşmasõna gerek yok, birkaç gardiyan bir yoldaşõmõzla birlikte sayõmõnõzõ alõn, diyoruz. Müdür ve gardiyanlar şaşkõn. Ne de olsa çapulcu sürüleri gibi sayõma girip çõkmaya alõşmõşlar. Söylediklerimizi dinlemeyip kendi istedikleri gibi sayõm almak için yeniden hareketlenince, önlerine dikilip engelliyoruz. Ve sayõm almakla görevli yoldaşõmõz birkaç gardiyanõ peşinden çağõrarak, sõrasõyla katlarõ dolaşõp birlikte sayõm alarak tamamlõyor. Müdürler isteksiz isteksiz çõkõyorlar koğuştan. Sayõmõn bizim inisiyatifimizde olmasõndan hoşnut olmamõşlardõ. Sevk esnasõnda yanõmõzda getirdiğimiz eşyalarõmõzõn verilmesini istiyoruz. Birkaç saat sonra giysi vb.den oluşan eşyalarõmõzõn bir kõsmõnõ getirip veriyorlar. Diğer eşyalarõmõzõ sorduğumuzda eşyalarõn tek tek aramadan geçirildiğini, arandõkça hemen vereceklerini söyleyip çõkõyorlar. Gelen eşyalarõmõzõ düzenlerken, karşõ koğuştaki PKK tutsaklarõ bize çay demlediklerini, gardiyandan istememizi söylüyorlar. PKK'li dostlarõ34
mõzõn geldiğimiz ilk andan itibaren gösterdikleri ilgi t>izi etkiliyor. Ancak düşman yasak ve keyfiyet zincirine bir yenisini daha ekleyerek, demlenen bu çayõ bize vermiyor. Gerekçeleri ise "Saat 19.00'dan sonra koğuşlar arasõ her türlü alõşverişin yasak olmasõ". Yine de PKK'li komşularõmõza teşekkür ediyoruz. Karşõlaştõğõmõz bu bir dizi keyfiyeti -aslõnda cezaevi yönetimi keyfiyeti bir işleyiş haline getirmişti- protesto etmek için koğuşumuzdaki ilk eylemimizi gerçekleştiriyoruz. Bir s,aat boyunca kapõlarõ dövüp, slogan atõyoruz. Sloganlarõmizõ pencerelere çõkõp attõğõmõzdan, cezaevi yankõlanõyor:
YAŞASõN GENEL DIRENIŞIMIZIN ZAFERI! IŞKENCECILERDEN HESAP SORDUK SORACAĞõZ! YAŞASõN ÖNDERIMIZ DURSUN KARATAŞ!
YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-ÇEPHESl! diye haykõnyoruz. PKK'li tutsaklarõn da pencerelere çõkõp, bazõ sloganlarõmõza katõldõklarõnõ görüyoruz. Bu küçük protesto eylemimizi: "YAŞASIN DEVRiMCi DOSTLUK DAYANIŞMA!", sloganlarõ ve alkõşlarla bitiriyoruz. Yeniden koğuştaki işlerimize dönüyoruz. ilk gece gelen eşyalarõ yerleştirip, yatakhaneyi düzenledik. Nöbet sistemimizi belirledik. Cezaevi yaşantõmõz ve disiplini miz gereği "kapõ nöbeti" ve "komün nöbeti" dediğimiz iki ayrõ nöbet sistemimiz var. Kapõ nöbetçileri asõl olarak koğuşun gü venliğinden sorumlu olup, koğuşa giriş çõkõşõ denetlemekle görevli. Koğuşumuza ^iren cezaevi personelini vb.ni ilk karşõ layan kapõ nöbetçileri oluyor. Komün nöbetçileri ise günlük yaşantõnõn düzenlenmesinden sorumlu. Yemeklerin hazõrlan masõ, toplanmasõ, bulaşõklarõn yõkanmasõ, koğuş temizliği vb. işler o günün komün nöbetçilerinin görevleri arasõnda yer alõ yor, istisnasõz her tutsak sõrasõyla nöbet görevlerini yerine geti riyor, tik olarak kapõ nöbetçilerini belirledik. Artõk nelerle kar şõlaşacağõmõzõ görmek için sabahõ iple çekiyoruz. Birçok yö nüyle bilinmeyen ve yeni olan Ümraniye serüvenimiz şimdi başlõyor... -
35
"Herşey Parti-Cephe İçin! Herşey Zafer İçin!"
25 Kasõm... ilk sabah... Sabah 06.00'da havalandõrmanõn açõlma saati olduğu halde kapõmõzõ açmaya gelip giden olmuyor. Saat 07.00'de hepimiz içtima için ayaktaydõk. Içtimayõ her zaman olduğu gibi havalandõrmada yapacaktõk. Gardiyanlarõ kapõyõ açmalarõ için uyarõyoruz. Dõş kapõ mazgalõndan "tamam" denmesine rağmen kapõyõ açmaya gelmiyorlar. Kapõnõn açõlmasõnõ idarenin keyfiyetine bõrakmayacaktõk. Birkaç hazõrlõktan sonra havalandõrma kapõsõnõn kilidini patlatõp havalandõrmaya çõkõyoruz. Sabah erken kalkmõş bir PKK'li tutsakla havalandõrmada tokalaşõyoruz. içtima hazõrlõklarõmõzõ görüp, koğuşlarõna gidiyorlar. Birkaç dakikalõk gecikmeyle hepimiz içtimaya hazõrõz. -Hazõr ol! Rahat! Hazõr ol! iki yoldaşõmõz görevli 46 yoldaşõmõz içtimadadõr. -Yoldaşlar Günaydõn! -Herşey Parti-Cephe için! Herşey Zafer için! -Rahat! Görevlerinize Yoldaşlar... Evet. Herşey Parti-Cephe için, herşey zafer içindi. Yaşamõmõz, düşmanõn saldõrõlarõnõ boşa çõkarmanõn, saldõrmanõn ve zafer kazanmanõn gereklerini içermeliydi. Uyanõk, disiplinli, atak ve kararlõ olmalõydõk. Bu ilk içtimamõz düşmanda etkili "olmuştu. Karşõ koğuşun ve bizim koğuşun çatõ katõndaki gözetleme deliklerinden ve koridor penceresinden ilgi ve şaşkõnlõkla bizi seyreden gardiyanlarõn bakõşlarõ arasõnda görevlerimize dağõldõk. Havalandõrmada karşõ koğuştan tutsaklarla bir araya geldik. Bir gece önce gönderemedikleri çayõ şimdi getirmişlerdi. Bir gün önce yaşadõklarõmõzõ anlatõrken, onlardan da cezaevindeki durum hakkõnda bilgi alõyorduk. Düşmanõn, Genel Direnişimizin zaferi sonrasõ, Ümraniye'deki tutsaktan Sağmalcõlar'a gönderdikten sonra yeniden keyfi uygulama ve hak gasplarõnõ gündeme getirdiğini öğreniyoruz. Bizim gelişimiz dostlarõmõzõ da sevindirmişti. -Şimdi daha güçlüyüz, birlikte düşmanõ gerileteceğiz, diyorlar. -Evet, bizim kim olduğumuzu göstereceğiz, diyoruz. 36
Sayõm görevlisi yoldaş, kapõda sayõmõn gelmesini beklerken, diğer tutsaklar da TV'den sabah haberlerini izliyor. Bir gece önce tencere kapağõndan bir anten yaparak, TV'yi seyredilir hale getirmiştik. Koğuş kapõsõ kilit şakõrtõlarõyla açõlõyor. Geldiğimiz akşamki gibi gardiyanlar sayõm yapmak için koğuşa doluşuyorlar. Yine kendi bildikleri gibi sayõm almak isteyince, görevli yoldaşlarõn engeliyle karşõlaşõyorlar. Karşõlõklõ tartõşõyoruz, istedikleri gibi yapamayacaklarõm görüp, bizim istediğimiz gibi sayõm almaya razõ oluyorlar. TV seyrettiğimizi gören 2. müdürlerden biri, yemekhanede duran TV'yi neden yatakhaneye çõkardõğõmõzõ sorup, bu yasak diyor ve tehdit eder tarzda TV'yi eski yerine koyup orada seyredebileceğimizi söylüyor. Bunun saçma, olduğunu TV'yi istediğimiz gibi kullanabileceğimizi, buna kendisinin karar veremeyeceğini söylüyoruz. Bir şey diyemiyor. Sayõmõ alõp gidiyorlar. İV olayõna gülüyoruz. Bu basit ve küçük olay, faşist kafa yapõsõnõn, faşist uygulamalarõn tipik bir örneği aslõnda. Az sonra karavana verilmek üzere kapõmõz açõlõyor, iaşe bedeli olarak verilen karavanõn biri yarõya kadar demlenmiş çay ve diğeri de bir avuç zeytinden ibaret. Ekmekler ise karanavalardan l saat sonra veriliyor. Bu uygulama her gün bu şekilde sürdürülüyor. Tüp, ocak ve kaşõklarõmõz verilmediği için, protesto amacõyla karavana almõyoruz. Bu protesto eylem biçimimiz l haftaya yakõn devam ediyor. Dostlarõmõz da bizi desteklemek amacõyla karavana almama eylemine katõlõyor. Düşman tüp ve ocak için, tamam, kontrol edip vereceğiz, derken, kaşõklarõ vermeme gerekçesi çok komik. Kasõklar sert metalden olduğu için firar malzemesi ve kesici, delici alet olarak kullanõlabilir diye yasaklõyorlar. Bunun yerine, kantinde satõlan, alüminyum kaşõklarõ öneriyorlar bize. Bir yandan cezaevini tanõmaya çalõşõrken, diğer yandan düşmanõn her an değişik biçimlerde süren saldõrõlarõyla karşõlaşõyor, biz de değişik eylem biçimleriyle bu saldõrõlara karşõlõk veriyorduk. Ümraniye'deki ikinci günümüz de parça parça verilen giyim eşyalarõmõzõn düzenlenmesiyle geçiyor. 37
"Bayrağõmõzõ Astõk Ona Gözümüz Gibi Koruyacağõz"
Sevk esnasõnda yanõmõzda getirdiğimiz Parti ve Cephe bayraklarõnõ aramada düşmana kaptõrmõştõk. Düşmana kinimiz büyüktü. Öte yandan kendimize de hayõflanmõştõk. Ve koğuşumuza girer girmez, yeni bir bayrak dikme hazõrlõklarõna başladõk. Bir takõnõ eksikliklerimiz nedeniyle ilk gece bitiremedik. Oysa hemen aynõ akşam düşmanõ sayõma geldiğinde bayrağõmõzla karşõlamak ne kadar güzel olacaktõ. Bunu telafi edeceğiz diyerek tüm enerjimizle ve itinalõ biçimde Parti ve Cephe bayraklarõmõzõ hazõrlõyoruz. 2-3 yoldaşõmõz bu işle meşgul oluyor, ikinci günümüzün akşamõ bayrağõmõzõ asmayõ planlõyoruz. Akşam sayõmõnda bayrağõmõzõ gözlerine sokmalõydõk. Değerlerimiz, devrimci idealleremiz, uğruna öldüğümüz, öldürdüğümüz varlõklarõmõzdõ. Siyasi kimlik ve onur mücadelesinde değerlerimize yönelik saldõrõlara karşõ gösterilen direniş ve tavõrlar önemli bir yer tutar. Düşmanõn kimliksizleştirme, düşüncelerinden arõndõrma ve teslim alma amaçlõ saldõrõlarõnõn en başõnda gelen biçimlerinden biri değerlerimize saldõrmak olmuştur her zaman. Düşman da bilir ki; bayraklarõmõz, şehitlerimizin resimleri, sembollerimiz politik kişiliğimizi, ideolojimizi* devrim inancõmõzõ, teslim alõnamayacağõmõzõ ifade eder. Onlarõn bulunduğu her yer özgürdür. Özgür vatan toprağõdõr. Bu yüzden tahammülsüzdürler. Sembollerin öneminin olmadõğõm, değerlerin, ideolojilerin öldüğünü söylerler ama her fõrsatta saldõrmayõ da ihmal etmezler. Evet, bayrağõmõzõ asacak, düşmana meydan okuyacaktõk. Tüm hazõrlõklarõmõzõ akşam olmadan bitirmiştik. Nereye asalõm diye kendi aramõzda tartõşõrken, en güzel yeri bulmakta gecikmedik. Koğuşun dõş kapõyõ gören ilk ranzasõnõn tavana monte edilmesi için uzatõlan iki demiri arasõna, en üste asmaya karar verdik. Orak-çekiçli Parti bayrağõmõzõ bu koğuşa, Cephe bayrağõmõzõ ise yerleşmeyi düşündüğümüz ikinci koğuşa asacaktõk. Akşam sayõmõnõ sabõrsõzlõkla bekliyorduk. Birçok yoldaşõmõzõn ise bu sürprizden haberi yoktu. O gün çok sõk elektrik kesintisi oluyordu. Doğru düzgün haber bile izleyememiştik. Nöbetçi gardiyana defalarca söyleme38
mize karşõn, hafta sonu olduğu için teknisyen olmadõğõnõ, tamiratõn uzayacağõ cevabõnõ alõyorduk. Oysa bize oyun yaptõkhnndan yüzde yüz emindik. Bõrakõn numarayõ, elektriklerimizi yapõn, teknisyenlik bir iş yok dememize karşõn, elektrikleri yapmadõlar. Koğuş pencereleri küçük olduğundan gündüz bile koğuş karanlõk oluyordu.' Bayrağõmõzõ asmamõzõn dõşõnda bu oyunlarõna da başka bir biçimde karşõhk verecektik. "Saat 19.00'a geliyordu. Sayõma 10-15 dakika var. Bayrağõmõzõ belirlediğimiz yere asõp dalgalandõrõyoruz. 'Yoldaşlar toplanõyoruz' anonsuyla giriş kata toplanõyoruz. Ne olduğunu biU mesek de meraklõ ve heyecanlõyõz. Sorumlu yoldaşõmõzõn konuşmasõyla merak ve heyecan yerini hepimizde bir coşkuya bõrakõyor: -Yoldaşlar, orak-çekiçli bayrağõmõzõ koğuşumuza astõk. Onu gözümüz gibi koruyacağõz. Sorumlu yoldaşõmõzõn bu kõsa ama anlamlõ, birçok şeyi ifade eden konuşmasõnõ coşkuyla dinliyoruz. Coşkumuzu alkõşa döküyoruz. Yüzlerde bir gülümseme, gözlerde parõltõ görüyonõm, aynõ şeyler bende de var. Slogan atõp haykõrmamak, yanõmdaki yoldaşlarõma sarõlmamak için kendimi zor tutuyorum. Sonra ne kadar güçlü olduğumuzu hissediyorum. Aklõma o an Sabolar'õn Çiftehavuzlar'da düşmanla dişe diş çatõşõrken haykõrdõklarõ sözleri geliyor: "Bayrağõmõzõ astõk. Gökyüzünde emekçilerin orak-çekiçli yõldõzõ dalgalanõyor. Korkaklar. Hadi gelin. Girin içeri. Tanklarõnõzla toplarõnõzla gelin, ölülerimiz bile korkutacak sizi. Yoldaşlarõmõz cezalandõracak sizi!..." Bayrak namus demek, onur demek, vatan demek, savaş demek, inanõyorum ki tüm yoldaşlarõm aynõ duygulan yaşõyor. Bu düşüncelerim sorumlu yoldaşõn konuşmasõyla kesiliyor: -Yoldaşlar, düşman bizimle oyun oynamak istiyor. Işõklarõmõzõ kesmişler. Biz de onlara bir oyun oynayalõm, diyor ve hemen yanari birkaç lambayõ ve floresanõ da gevşeterek söndürüyoruz. Koğuş karanlõğa boğuldu. Ve ardõndan bir yoldaşõmõz gür sesiyle marş söylemeye başlõyor. Hep bir ağõzdan ona eşlik ediyoruz.
39
'Ellerimizde silahlanõnõz sloganlar dillerimizde Kucaklõyoruz ölümü varsa cesaretiniz gelin!..' Az önceki duygularõma yeniden dönüyorum. Bu marşõ bitirip 'Ayağa Kalk istanbul'u söylüyoruz. Sonra da 'SDB Marşõ'nõ... Tam bitirmiştik ki, akşam sayõmõ için 2. müdür ve gardiyanlar içeri girmeye başlõyor. Ancak -koğuşa birkaç adõm atõp duruyorlar. Çünkü koğuş karanlõk, şaşkõnlar. Konuşmalarõna fõrsat vermeden soruyoruz: -Ne oldu, niye geldiniz?! -Sayõm alacağõz. Burasõ niye karanlõk? -Nedenini siz daha iyi bilirsiniz. Hem böyle sayõm alamazsõnõz. Aradan faşist olduğu anlaşõlan bir gardiyan atõlõyor: -Elektrikleri kendileri söndürmüşler. -Yalan söyleme, elektriklerimizi siz söndürdünüz ve bütün gün yanmadõ, diyoruz. Ne yapacaklarõnõ bilmez haldeler. Boşluk bõrakmõyoruz. -Gidin yapõn elektrikleri, öyle gelin, diyoruz. Birbirlerine de inanmõyorlar. 'Nasõl yanmaz, bakalõm.' diyorlar, 'iyi bakõn bakalõm.' deyip bakmalanna izin veriyoruz. Bir iki gardiyan içeri girip floresanlarõ kontrol ediyor. Ancak yanmõyor. Kontrolden vazgeçiyorlar. 'Fener getirin.' diyor 2. müdür. 'Ne feneri, gidin yapõn şu elektrikleri.' diyoruz. Sağlam bir iki lambayõ da bizim söndürdüğümüzü söylüyoruz. Teknisyeni bulun, diyerek koğuştan çõkõyorlar. Bu oyun hepimizi neşelendiriyor. Gülüşüyoruz, Aradan 5-10 dakika geçmemişti ki elektriklerimiz yanmaya başladõ. Söndürdüğümüz iki üç lambayõ da düzeltip yakõnca koğuş bütünüyle aydõnlandõ. Aştõğõmõz andan itibaren karanlõk nedeniyle tam seçilemeyen orak-çekiçli bayrağõmõz bütün güzelliğiyle meydana çõktõ. Bayrağõmõz parlõyor. Gidip yakõndan bakõyorum. Az sonra sayõm için yeniden gelecek olan düşmanõn yüzünü merak ediyorum doğrusu. Elektriklerimizin yapõlmasõyla birlikte, hemen sayõma geliyorlar, içeri adõmlarõnõ almalarõyla duraklamalarõ bir oluyor. Bayrağõmõz hemen gözlerine çarpõyor. Gardiyanlar fõsõldaşmaya başlõyor. Birbirlerini iteleyerek merak ve şaşkõn40
lõkla içeriye, aynõ noktaya, bayrağõmõza baktõklarõnõ görüyorum. Şaşkõnlõğõnõ atan faşist 2. müdürlerden Yõlmaz ERSOYLUOĞLU, gardiyanlara sayõm almalarõnõ söylüyor. Önde sayõm görevlisi yoldaşõmõz, arkada 4-5 gardiyan sayõm için dolaşõrken, faşist müdür Yõlmaz, tehditkar bir üslupla: -Bu bayrağõ hemen indirin, yoksa biz indiririz, diyor. Cesaret edebiliyorsan, hemen indir, diyoruz. Koğuştan çõkarken aynõ üslubunu sürdürüyor: -Geceye kadar indirin, gece geleceğim, diyor. -Bekliyoruz, diyoruz arkasõndan. Faşist müdür uzaklaşõp gidiyor. Gece gelmeye cesaret edemeyeceğini çok iyi biliyoruz. Çünkü mert olsaydõ hemen o an indirirdi bayrağõmõzõ. Oysa korkak itler gibi bizden uzaklaşõnca havlamaya başlamõştõ. Bu faşistlerin tipik özelliğidir. Diğer günler koğuşa gelip gitmelerine rağmen bayrağõmõzõ bir daha tartõşma konusu yapmõyorlar. Saat gecenin 02.00'si olmuştu ki, kapõ kilitleri açõlmaya başladõ, içeriye 7-8 gardiyan giriyor. Başlarõnda Yõlmaz yok. Tahmin ettiğimiz gibi, gelmedi. Ne olduğunu soruyoruz. Kat kapõlarõnõ kapatacaklarõnõ, merdiven boşluğu ve yemekhanede zemin aramasõ yapacaklarõnõ söylüyorlar. Yani hepimizi bulunduğumuz kata hapsedip, diğer katlarla ilişkimizi keseceklerdi. Sabah saat 06.00'da yeniden açõlacağõnõ söyleyip, bizi ikna etmeye çalõşõyorlar. Kapõlarõmõzõ kapattõrmayacağõmõzõ, arama yaptõrmayacağõmõzõ söyleyip, 'Gidin.' diyoruz. Buranõn işleyişi böyle, demeleri karşõsõnda, bizim de işleyişimiz böyle, diyoruz. Çaresiz çõkõp gidiyorlar. Her gece saat 02.00-06.00 arasõ yapõlan bu uygulama faşist idareyle tüm cezaevi sürecimiz boyunca aramõzdaki temel çatõşma konularõndan birisi oluyor, istisnasõz her gece bu uygulamalarõnõ kabul etmeyeceğimizi bile bile geliyorlar ve her gece başarõsõzlõkla geri dönüyorlar, içeri dahi giremiyorlar. Neredeyse yalvarõrcasõna, şöyle bir bakõp çõkalõm, diyorlar. Kapõlarõ kapatmaktan vazgeçer hale geliyorlar. Ama bu konuda hiçbir geri adõm atmõyoruz. Sabah PKK'lilerle yaptõğõmõz görüşmede DGM'den iki yol41
daşõmõzõn geldiğini, karantinada olduklarõnõ öğreniyoruz. PKK'liler de bunu karşõ koğuşlanndaki TDKP, MLKP, TlKB ve MLSBP davasõ tutsaklarõnõn kaldõğõ C-4 koğuşuyla haberleşmeleri sonucu öğrenmişler. Şubeden gelen yoldaşlarõmõzõn isimlerini, durumlarõnõ, diğer tutsaklar aracõlõğõyla öğrenip, bir ihtiyaçlarõ olup olmadõğõnõ soruyoruz. Yoldaşlarõmõzõ koğuşumuza aldõrmaya çalõşõyoruz. Ama cezaevi yönetimi sürekli oyalõyor bizi. Koğuşumuzda yer olmadõğõndan (4 kişi fazla kalõyoruz üstelik) koğuşumuza vermeyecekleri açõk. Bu nedenle idareden aynõ havalandõrmaya bakan iki koğuşa yerleştirilmeyi talep ediyoruz. Bu talebimiz karşõlanmõyor. Düşman bizim aynõ havalandõrmaya bakan karşõlõklõ koğuşlara yerleşmemizi istemiyor. Bundan korktuğundan olsa gerek, bizi ayrõ koğuşlarda tutmayõ planlõyor. Düşman bir kere daha sözünde durmamõştr. Genel Direnişimizin kazanõmõnõ yok sayõyor, anlaşõlmõş olmasõna rağmen, DGM'ce tutuklanan tutsaklarõ Sağmalcõlar Cezaevi'ne göndermesi gerekirken, yeniden Ümraniye'ye getirmeye başlõyor. Ama bizim kazanõmlanmõzõn yok sayõlmasõna tahammülümüz yok. Bu kazanõmlar için yüzlerce tutsak 50'li günlere varan açlõk grevi yapmõş, bedel ödemişti. Kazanõmlanmõzõ kolay kolay kapürmayacaktõk. öğlene doğru günlük gazeteler geliyor. Gazetelere göz gezdirip günlük gelişmeleri öğrenmeye çalõşõyoruz. Evrensel Gazetesi'nde bir haber hemen gözümüze çarpõyor. 'Aydõn Cezaevi'nde yatmakta olan DHKP-C tutsağõ Ümit Doğan GÖNÜL geçirdiği rahatsõzlõk sonucu öldü.' diyor gazete. Ümit Doğan GÖNÜL Yoldaşõmõzõn şehit olduğunu böyle öğreniyoruz. Ge^ nel Direniş'teki açlõk grevinden sonra rahatsõzlanmõş, hastaneye geç götürüldüğü için de kurtulamamõş. Ümit Yoldaşõmõzõn şehit olmasõnõn sorumlusu faşist devlettir. Tutsaklarõ ölüme terk etme politikasõ sonucu katledilmişti. Ümit Doğan Yoldaşõmõzõn anmasõnõ yarõn sabah içtimadan sonra yapmayõ kararlaştõrõyoruz. Ümraniye'ye geleli üç gün olmasõna rağmen Sağmalcõ42
lar'dan getirdiğimiz eşyalarõmõzõn büyük kõsmõnõ hala alabilmiş değiliz. Şehit resimlerimiz, amblemlerimiz gibi bizim için çok değerli olan varlõklarõmõzla birlikte kitaplarõmõz, dergilerimiz, kõrtasiye malzemelerimiz, ilaç ve diğer tõbbi malzemelerimiz, mutfak eşyalarõmõz verilmeyenler arasõnda. Yaşantõmõzõ bütünüyle düzene koymamõz gerekiyor. Bunun en önemlisi eğitim faaliyetleri. Ancak kitap vb. eksiğimiz nedeniyle henüz programlõ bir faaliyete başlayamõyoruz. Sabah ve akşam sayõmlarõnda artõk bir sorun yaşanmõyor. Nasõl sayõm almalarõ gerektiğini düşmana öğrettik, öğrenecekleri daha çok şey olduğunu söylüyoruz. Gece 02.00'de yine koğuştaki yemekhane ve yatakhane kapõsõnõ kapatõp arama yapmak için geliyorlar: -Niye geldiniz? -Kapõyõ kapatacağõz. -Kapattõrmõyoruz. -Bakanlõk emri. -Bakana söyleyin, eşyalarõmõzõn verilmesi için de emir çõkarsõn. -Yapacak birşeyimiz yok. -Bizim de yok. -Arama yapõp çõkacağõz. Niye aratmak istemiyorsunuz? -15 günde bir arõyorsunuz zaten. Her gün arama nereden çõktõ? -Gerçekten bakanlõğõn talimatõ böyle... -Parti-Cephe'nin talimatõ da böyle... -Ee, ne olacak şimdi? -Parti'nin talimatõ yanõnda, sizin bakanlõğõnõzõ tartõşamayõz. Müdür araya giriyor: -Yahu Allah aşkõna yapmayõn!.. -Bir şey yapmõyoruz, asõl siz yapmayõn. -Tamam aratmayõn, bari şöyle bir inip çõkayõm. -Yok olmaiz. Hiç kusura bakma, istekte bulunmanõn bir anlamõ yok. -Ya bir kez bakõp çõkacağõm. 43
-Uzatmayalõm. Bu arada senin maaşõn ne kadar? -16 milyon; hakkõmda bilmek istediğiniz başka şeyler varsa onlarõ da söyleyeyim. -Sen 17 milyona bu vatanõ satarsõn. Yeter artõk, bu kapõ kapanmayacak, hala anlayamadõnõz mõ? -Ama bakanlõktan yeni emir geldi. -Eee, siz de müjde vermeye mi geldiniz? Yoksa kapõlan kapattõrmaktan yaz mõ geçiliyor? -Yok öyle değil, ama siz işinizi göresiniz diye artõk daha geç geleceğiz. Sadece 04.00'le 06.00 arasõ kapanacak. -Neymiş bizim işimiz ki? -Siz daha iyi bilirsiniz. -O zaman işimizin 04.00'te bittiğini nereden çõkarõyorsun? -Vallahi kapatmaya geldik. Ne olur kapatsak! -Yok kardeşim yok, kapanmayacak. Orasõ yemekhane, ne zaman ne işimiz olacağõ belli olmaz. Bakanlõğõnõza da söyleyin sorunlarõn çözümü için emir çõkarsõn... Haydi güle güle.. -Biz şimdi 1. müdüre ne diyeceğiz? -Bakanlõğa selamõmõzõ söylersin. Size de kõzmasõna gerek yok; gelsin kapõyõ kendisi kapatsõn... Pazartesi sabahõ 07.00'de içtima için uyanõyoruz. 07.15'te hepimiz havalandõrmada hazõr durumdayõz. İçtimadan hemen sonra Aydõn Cezaevi'ndeki şehidimiz Ümit Doğan Yoldaşõmõz için anma yapacağõz. Havalandõrmanõn ortasõnda önceden hazõrladõğõmõz ve anmada yakacağõmõz kağõt yõğõnõnõn çevresinde halka oluşturuyoruz. Halkanõn bir yerinde iki yoldaşõmõz Parti bayrağõmõzõ tutuyorlar. Kağõtlarõ ateşliyoruz ve anmamõz başlõyor. Bir yoldaşõmõz saygõ duruşuna davet ediyor. Sõkõlõ sol yumruklarõmõzõ havaya kaldõrõyoruz. Peşinden marşlarõmõzõ söylüyoruz ve sloganlarõmõzõ haykõrarak bu kõsa ve sade anmamõzõ bitiriyoruz. Meraklõ gözler her zamanki gibi gözetleme deliklerinden bizi seyrediyorlar. Bu sabah yeni uygulamalarla karşõlaşõyoruz. Diğer cezaevlerindeki yoldaşlarõmõza göndermek üzere yazdõğõmõz faks ve mektuplarõ postalamalarõ için verdiğimizde, "Bu saatte almõyoruz, sabah sayõm saatinde vermeniz gerekiyor." diyerek al44
mõyorlar. Aynõ şekilde Kurtuluş Gazetesi almak için verdiğimiz dilekçe de "geç kaldõğõmõz için" kabul edilmiyor. Hastamõz olduğunu, revire çõkmak istediğimizi söylediğimizde de tek tek dilekçe yazmamõz gerektiğini, aksi takdirde çõkamayacağõmõzõ söylüyorlar. Zaten dilekçe yazsak da saatini kaçõrmõş olduğumuzdan kabul edilmeyecek. 3 arkadaşõmõzõn mahkemesi olduğunu söyleyip, çõkõp çõkmayacağõmõzõ soruyorlar. Çõkacağõmõzõ söylüyoruz. Mahkemeye çağrõlan 3 arkadaşõmõz çõkõyorlar. Ancak koğuştan çõkmalarõyla geri girmeleri bir oluyor. Ne olduğunu soruyoruz. Üst aramasõ dayatõldõğõnõ söylüyor yoldaşlarõmõz. Bu onur kõrõcõ ve keyfi aramayõ kabul etmediklerinden, koğuş kapõsõnõn hemen önünden geri çevriliyorlar. Böylece mahkemeye çõkamõyorlar. Mahkeme ve hastane gidişlerinde üst aramasõ kapõaltõ bölümünde bizim de kabul ettiğimiz biçimde gerçekleşiyor. Oysa cezaevi idnresi bir de koğuş çõkõşõnda ikinci bir üst aramasõ yapmak istiyor. Aynõ şeyi asker yapõyor ve biz buna karşõ çõkmõyoruz. Neden ikinci kez bir de gardiyan arõyor dediğimizde, "Orasõnõ bilmeyiz, işleyiş böyle, asker bizi ilgilendirmez." cevabõnõ veriyorlar. Aslõnda bir danõşõklõ doğuş söz konusu; Karşõlaştõğõmõz bu tür uygulamalarõ protesto etmek için maltaya çõkõp slogan atarak dönmeyi kararlaştõrõyoruz. Ancak kapõyõ istediğimiz zaman açmõyorlar. Yalnõzca belli durumlarda zorunlu olarak açõlõyor. Biz de öğlen karavana saatini bekliyoruz. Karavanayõ vermek içia koğuş kapõsõ açõldõğõnda topluca maltaya çõkõyoruz; sloganlarõmõzõ aüp alkõşlayarak geri döyoruz.. Bu tür şeyleri görmeye alõşõk olmayan cezaevi personeli şaşkõnlõkla bizi izliyor. Böylece maltadaki ilk eylemimizi bu şekilde yapõyoruz. Öğleden sonra cezaevi idaresi bugün "Koğuş temsilcilerinin birbirileriyle ve idareyle görüşme günü olduğunu" söyleyip temsil-cimizi çağõrõyor. Cezaevi 1. müdürünü nihayet görmüş olacağõz. Üç gün boyunca hala karşõlaşmadõk; Ne koğuşlara geliyor, ne de cezaevi içerisinde dolaşõyor. 1. müdürü bir iki istisna hariç, bun-dan sonra da görmeyecektik. 1. Müdür Hüseyin ATAKAN birkaç yõl Aydõn Cezaevi'nde 2. müdürlük yapmõş. Şimdi de Ümraniye'ye 45
tayin edilmişti. Faşist Hüseyin ATAKAN'm ortalarda pek fazla göTünmemesini daha çok bizlerden korkmasõna bağlõyoruz. Evet, Parti-Cephe'den korkuyordu faşist müdür, öyle ki, cezaevinden |hiç çõkmõyor, cezaevinde yatõp kalkõyordu. Nöbetçi yoldaşõmõz başgardiyana neden çağrõldõklarõnõ soruyor. Başgardiyan da bugün temsilcilerin görüş günü olduğunu, eğer isterlerse müdür ve savcõyla da görüşebileceklerini söylüyor. Temsilciler bu vaziyette -idare denetiminde, gardiyanlarõn gözetiminde- bir görüşmeyi kabul etmeyeceklerini, kendi koğuşlarõnda görüşeceklerini söylüyor. Bu durumu kabul etmeyen cezaevi idaresi geri adõm atõyor ve koğuşlarda görüşmelerini kabul ediyor. Koğuşlarda kendi aralarõnda görüşen temsilciler, daha sonra cezaevi müdürü ve savcõsõyla görüşme yapõyorlar. Faşist müdür görüşmede dinlemeyi tercih ederken, tutsak temsilcileriyle polemiği savcõ yürütüyor. Temsilciler sorunlarõ dile getirdiğinde, savcõ, aslõnda bu görevi idareten yaptõğõnõ, zaten emekliye ayrõlmayõ düşündüğünü, bakanlõğõn talimatlarõ doğrultusunda hareket ettiklerini söylüyor. Genel Direnişlerin kazanõm-larõ belirtildiğinde ise, "Bize herhangi bir bilgi verilmedi, bundan haberimiz yok." diyor. Açõkça kazanõmlarõmõzõ yok sayma durumu var. Temsilci yoldaşõmõz* da ka^ammlarõmmn yok sayõlamayacağõnõ, bunu kabul etmemizin mümkün olmadõğõnõ söylüyor. Evet, bunu kabul etmek mümkün değildi. Ümraniye'ye bu ruh haliyle gelmiştik. Karşõlaştõğõmõz keyfi uygulama ve hak gasplarõ karşõsõnda bu ruh haliyle hareket ediyor, bunu tavõr alõşlarõmõzda attõğõmõz YAŞASIN GENEL DİRENlŞlMlZİN ZAFERi! sloganõmõzla da ifade ediyorduk. Bu sloganõ kafalarõna kazõya-caktõk. Çünkü, keyfiyeti, hak gaspõnõ kabul etmek bu kazanõm -larõ yok saymak olacaktõ. Bizim ise sõfõrdan başlamaya hiç niyetimiz yoktu. Faşist cezaevi idaresinin "Genel Direnişimizin zaferinden haberi yoksa -ki olmamasõ mümkün değil- öğretecektik. Toplantõnõn sonunda temsilcimiz, Genel Direnişimizin ka-zanõrnlarõnõ hiçbir koşulda tartõşma konusu dahi yapmayacağõmõzõ tekrarlayarak koğuşa dönüyor. 46
Ertesi gün avukat ziyaretimiz var. Avukat görüşleri haftada iki kere yapõlõyor. Sah ve perşembe günleri. Çarşamba günü ise aile görüş günümüz. Bir gün önce kabul edilmeyen dilekçeleri sabah sayõmõnda verip, dilekçe, mektup gibi şeyleri hangi saatte olursa olsun almak zorunda olduklarõnõ söylüyoruz. Avukatõmõzõn geldiğini söylüyorlar. Görüşmek üzere çõktõğõmõzda yine üst aramasõ dayatõlõyor. Bu durum karşõsõnda diğer arkadaşlarõmõz gitmeyip, protesto ederek, kendi irademizle üst aramasõnõ sadece temsilci yoldaşõmõz için yaptõrõyoruz. Temsilci yoldaşõmõz çõkõyor. Bu şekilde avukat görüşü yapõp geri dönüyor. Cuma gününden beri karantinada tutulan iki DHKP-C tutsağõnõ ancak salõ günü koğuşlara aldõrabiliyoruz. Ancak cezaevi idaresi DGM'ce tutuklanõp getirilen bu iki yoldaşõmõzõ bizden ayrõ bir koğuşa, çaprazõmõza yerleştiriyor. C-8 koğuşundaki bu yoldaşlarõmõzla gündüzleri karşõmõzdaki PKK'lilerin koğuşuna geçip duvardan haberleşerek görüşebiliyoruz. Çarşamba günü aile görüş günümüz. Ancak üst aramasõ dayatõlacağõnõ bildiğimizden hem bu durumu hem de diğer keyfi uygulamalarõ protesto etmek için görüşe çõkmamayõ kararlaştõnyoruz. Sabah sayõmõndan sonra, üç yoldaşõmõzõn ziyaretçisi olduğunu söyleyip, görüşe çağõrõyorlar, önce fiili olarak üst aramasõ yaptõrmamayõ zorlayacağõz. Üç yoldaşõmõz ziyarete gitmek için çõkõyorlar. Doğal olarak üst aramasõ yapmak istiyorlar. Bizimkiler reddediyor, yaptõrmõyorlar. Ana koridordaki ara kapõlar açõlmadõğõndan görüşe gidemiyorlar tabii. Gardîvanlar bizimkileje "Görüşe gitmeyecekseniz, daha doğrusu üst aramasõ yaptõrmayacaksanõz, koğuşlarõnõza girin." diyorlar. Yoldaşlarõmõz bunu da reddediyor ve ziyarete gitmek istediklerini söylüyorlar. Sonuçta ziyarete götürmüyorlar ama, bizimkiler de koğuşa girmeyi reddediyorlar ve temsilcimizle görüşmeden koğuşlara girmeyeceklerini söylüyorlar. Bunun üzerine cezaevi idaresi temsilcimizi çağõrõyor. Temsilcimiz gidip idareyle görüşüyor. Faşist Müdür Hüseyin ATAKAN yoldaşlarõmõzõn derhal koğuşlarõna gitmelerini ya da üst aramasõ yaptõrõp görüşe çõkmalarõnõ istiyor. Temsilcimiz, ziyaret hakkõmõzõ 47
kullanacağõmõzõ, ancak üst aramasõnõn keyfi olduğunu, kesinlikle yaptõrmayacağõmõzõ söylüyor. Müdürle temsilcimiz arasõndaki tartõşma giderek sertleşiyor. Artõk konuşulacak, söylenecek bir söz kalmõyor. Müdür yanõndaki 2. müdür ve başgardiyanlarõna talimat vererek, görüşmeden çõkõyor. Müdür, aklõnca temsilcimizi ve koridorda bekleyip koğuşa girmeyi reddeden üç yoldaşõmõzõ tecrit etmekle tehdit edip korkutmayõ amaçlõyor. Yani bu dört yoldaşõmõzõ şubeden gelen iki yoldaşõmõzõn kaldõğõ C-8 koğuşuna götürmek istiyorlar. Temsilcimiz de görüşme odasõndan çõkõp, diğer üç yoldaşõmõzõn beklediği yere gidiyor. Durumu anlatõyor. 1. müdürün talimatõ üzerine yalnõzca bir iki faşist müdür ve başgardiyan yoldaşlarõmõzõ yeni koğuşa götürmeye yelteniyor. Orada bekleşen gardiyanlar ise herhangi birşey yapmõyor. Yalnõzca gelişmelerin ne olacağõnõ bekliyor. Tartõşma sürüyor. Sonunda temsilci yoldaş bu tehdidin çözüm olamayacağõnõ göstermek için, yeni koğuşa gitmeyi kendi isteğiyle kabul ediyor. Bunu koridorda bekleyen diğer 3 yoldaşõmõza da söyleyerek, gelip bizleri bilgilendirmelerini istiyor. Biz de o anda merakla koğuşta beklemekteydik. Kapõnõn mazgalõ da kapalõ olduğundan, ne olup bittiğini anlayamõyorduk. Ama bir terslik olmalõydõ. Aradan bir saat geçmiş, temsilcimiz de gelmemişti. Ne olup bittiğini böyle merak ederken, önce kapõ mazgalõ açõldõ. Karşõmõzda, ziyarete gitmek için l saat önce koğuştan çõkan yoldaşlarõmõzõ gördük. Yoldaşlarõmõz gelişmeleri bize henüz anlatmõşlardõ ki, yanlarõnda ailelerine göndermek için götürdükleri eşyalarõ koğuşa bõrakmak üzere nöbetçi gardiyana kapõyõ açtõrmalanyla, bizim, koğuşun dõşõna, koridora çõkmamõz bir oldu. Faşist uygulamalar öfkemizi arttõrmõş, sabrõmõzõ taşõrmõştõ. Koridor kapõsõ 24 saat üzerimize kapalõ, adeta küçük bir deliğe tõkõlmõş gibiydik. Bu kõzgõnlõkla kendimizi dõşarõya atmõştõk. Bir anda 44 Parti-Cephe tutsağõ koridora doluştuk. Temsilcimizin beklediği yere doğru ilerledik. Temsilcimiz "Tamam C-8'e gideceğiz." dediğinde oldukça rahatlamõş olan bazõ faşist müdür ve gardiyanlarõn, bir anda gelişen bu beklenmedik durum karşõsõnda, şaşkõnlõkla karõşõk bir paniğe kapõl48
dõklarõm görüyorduk. Bu panikle 2. müdür, durumu kurtarmaya çalõşõyor: -Hani gidecektiniz, niye böyle yapõyorsunuz? -Kendileri gelmişler, bõrakmõyorlar, yapabileceğim birşey yok. -Sen git dersen giderler. -Ben "gelin" demedim ki, gitsinler. Beni dinleyeceklerini sanmõyorum! istersen sen söyle. 2. müdür bu kez bize dönerek: ,. Arkadaşlar, lütfen koğuşlarõnõza dönün. -Gel sen götürsene, hepiniz namussuzsunuz... diye haykõrõyoruz faşist müdüre. Ve slogan atmaya başlõyoruz. ZiYARET HAKKIMIZ GASPEDlLEMEZr YAŞASIN GENEL DİRENlŞlMlZlN ZAFERt! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTtSl-CEPHESÎL Sloganlarõmõzõ iki-üç defa tekrarlõyoruz.
Artõk gelişmeler tümüyle denetimimizde. Temsilcimizi böylesine sahiplenişimiz karşõsõnda çaresizdiler. 2. müdür bu defa ucuz tehditler savurmaya, komik şeyler söylemeye başlõyor ve çekip gidiyor yanõmõzdan. Giderken temsilcimize: -Bak, arkadaşlarõn için kötü olacak, onlarõ düşün, diyor. -Elinden geleni ardõna koyma, alçak adam, diye bağõrõyoruz... Ve böylece yeniden bekleme başlõyor. Arada bir sloganlar atõyoruz. Beklerken, koridora tamamen dağõlmõş ürkek, şaşkõn, merakla çevremizde bekleyen gardiyanlarla konuşmaya başlõyoruz. Bir kõsmõ bizden uzak duruyor. Korktuklarõndan ya da devrimcileri sevmediklerinden değil. Bizlerle yakõn görünmek istemiyorlar. Bu gardiyanlarõn çoğu bize daha sonradan sempati ve sevgilerini gösteriyorlar. Kimi gardiyanlar ise bizlerle daha rahat diyalog kuruyor. Anlaşõlan bunlar korkmuyor idareden. Bizden uzak duran gardiyanlann bir kõsmõ da faşist gardiyanlar. Sevk esnasõnda bize saldõranlardan. Ancak çoğunu tanõmõyoruz bile. Onlarsa suçlarõnõ bildiklerinden, bizim onlarõ tanõdõğõnõzõ düşünerek uzak duruyorlar bizden. Bir iki saat boyunca bu bekleyiş sürüyor/Propaganda yapma zemini ola49
rak değerlendiriyoruz bu zamanõ. Gardiyanlarõn bir kõsmõ bu durumu şöyle ifade ediyor: -ilk kez bu kadar uzun ve yüz yüze görüşüyoruz tutuklu siyasilerle. Bir çoğu bizi yeterince tanõmayan, dahasõ devrimcilere karşõ önyargõlõ yetiştirilmiş, şartlandõrõlmõş, bizi yanlõş tanõmõş olan bu gardiyanlarla uzun konuşmalarõmõz onlarõ etkiliyor. Kuşkusuz bu durum faşist idarenin ve diğer faşist personelin hoşuna gitmiyor. Gardiyanlara Parti-Cephe'den, niçin savaştõğõmõzdan, cezaevi tarihimizden, bu uygulamalarõn amacõndan ve bunlara niçin karşõ çõktõğõmõzdan bahsediyoruz. Kendi koşullarõnõn da ağõr olduğunu, bizlere hak verdiklerini, kendi ellerinden birşey gelmediğini söylüyorlar. Konuşmalarõmõz ve bekleyişlerimiz böyle sürerken, bir ara "Asker geliyor" söylentisi yayõlõyor. Kulaktan kulağa dolaşõyor ve bize kadar geliyor bu söylenti. Faşist idarenin bizleri korkutmak amacõyla yaydõğõ bir söylenti olduğunu düşünüyoruz. "Gelsinler bakalõm, biz buradayõz, bekliyoruz." diyoruz. Ve bunu aynõ şekilde gardiyanlara da söylüyoruz. Aradan geçen zamana rağmen kimse gelmiyor. En sonunda birkaç gardiyan gelerek, savcõnõn temsilciyle görüşmek istediğini, konuşulup sorunun çözüleceğini söylüyorlar. Böylece 3-4 saat süren koridor işgal eylemimizi bitiriyoruz. Biz slogan atarak koğuşlarõmõza dönerken, temsilcimiz de savcõyla görüşmeye gidiyor. Bu görüşmeden herhangi bir beklentimiz yoktu. Ziyarete çõkmamõştõk. Ama mesajõmõzõ da vermiştik. Bu nedenle koğuşlarõmõza döndük. 10-15 dakika sonra temsilcimiz koğuşa geliyor. Görüşmeden bir sonuç çõkmadõğõnõ, savcõnõn bizi oyaladõğõnõ söylüyor. Bu koşullarda görüşe çõkmayacağõmõzõ söyleyerek protesto ediyoruz. Daha sonrasõnda görüş yapmak için gelen ailelerimizin bizlerle görüşemeyince cezaevi idaresini sõkõştõrdõğõnõ öğreniyoruz. Koğuşumuzdaki sohbet konumuz bugün yaptõğõmõz koridor eylemi oluyor. Kimi komik olaylara gülüp, koridorda gardiyanlarla konuşmalarõmõzõ, onlarõn tepkilerini birbirimize aktarõyoruz. Günlük işlerle zaman böylece geçiyor. Sevk olduğumuz cuma gününden çarşambaya kadar 5-6 50
gün içinde cezaevi yönetimiyle aramõzdaki irade çatõşmasõ tüm yoğunluğuyla sürdü, insanlõk dõşõ, keyfi ve faşist uygulamalar, herşeyin sorun yapõlmasõ, basit ve kõt zekanõn belirtisi olan oyunlar, yalanlar, saçma dayatmalar, boş tehditlerle dolu bu ilk günlerde biz de bir dizi eylem gerçekleştirmiştik. Kapõ dövme, slogan atma, havalandõrma kapõsõnõn kõrõlmasõ, karavana almama, malta işgalleri, avukata, revire, ziyarete, mahkemeye ve hastaneye çõkmama, gece õşõk söndürme gibi eylemler yanõnda irili ufaklõ tavõr alõşlarõmõz, eylemlerimiz ve anlõk gelişmeler de yaşanõyordu. Bunlar hiç durmadõ denilebilir. Öylesine yoğunlaşõyordu ki, tam bir sinir harbiydi yaşananlar. Bunlarõn en ilginç olanlarõndan biri gece koğuşlar arasõ alõşveriş yasak denilerek yapõlan keyfiyet üzerine gelişmişti. DGM'ce tutuklanõp Ümraniye'ye getirilen ve yanõmõza verilmeyen iki yoldaşõmõzõn tüm ihtiyaçlarõnõ biz karşõlõyorduk. Tüp ve ocaklarõ olmadõğõ için, çaylarõnõ da yapõyor günde üç öğün gönderiyorduk. Geldiğimiz ilk akşam PKK davasõ tutsaklarõnõn gönderdiği çayõ vermeyen düşman, sonrasõnda adeta keyfiyetini göstermek için, her akşam ayrõ bir uygulamaya gitti. Çoğu kez sorun çõkarõyor olsa da sonunda çay ve yiyecekleri diğer koğuşlardaki yoldaşlarõmõza gönderiyorduk. Kimi başgardiyan ve gardiyanlar da bu yasakçõ uygulamanõn mantõklõ olmadõğõnõ kabul ediyorlardõ. Ancak, idarenin sõkõ denetiminde olduklarõndan, "Biz birşey yapamõyoruz." diyorlardõ. Yasak denilse de, yine de yasağõ deliyorduk. "Neyse verin bu akşam idare edelim." diyerek götürüyorlardõ. Ama götürülmesi de tam bir tören havasõnda oluyordu. Bir çay götürmek için herkes bir üste sorma gereği duyuyordu. Müdüre kadar gidiyordu konu. Sonunda 15-20 dakikalõk gecikmeyle de olsa götürmek zorunda kalõyorlardõ. işte yine bir akşam C-8'de kalan yoldaşlarõmõza yiyecek hazõrlõyorduk. O gün dört yeni yoldaşõmõzõn daha şubeden tutuklanõp geldiğini öğrenmiştik, işkenceden geliyorlardõ ve hepsi açlõk grevi yapmõşlardõ. Diyet yiyeceklerini göndermek için, kapõ nöbetçisi yoldaşõmõz kapõya vurarak gardiyanõ çağõrõyor ve yiyecekleri götürmesini söylüyor. Her zamanki gibi, nöbetçi 51
gardiyan "Başgardiyana sorup geleyim." diyor. 5-10 dakika sonra gelip mazgaldan sesleniyor ve nöbetçi yoldaşõmõzla tartõşõyorlar: -Başgardiyana söyledim, olmaz diyor. -Neden olmazmõş? -Gece alõşveriş yasak, saat 18.00'den önce verilmesi gerekiyormuş. -Git, başgardiyanõ çağõr. Nöbetçi gardiyan gidip başgardiyanõ çağõrõyor. Az sonra başgardiyan geliyor. Yoldaşõmõz soruyor: -Neden götürmüyorsunuz şu yiyecekleri? -Yasak. Götüremeyiz. -Böyle saçmalõk olmaz, yoldaşlarõmõz daha yeni geldiler, ne yani yarõn sabahõ mõ bekleyeceğiz? -Yapabileceğim birşey yok. isterseniz müdürü çağõrayõm. -Sen yaprnayacaksan, müdürü çağõr. Başgardiyan gidiyor. Ve biraz sonra geliyor. Müdürün gelmeyeceğini söylüyor. Birkaç kez kapõya vurup çağõrtmamõza rağmen, ikinci müdür gelmiyor. Başgardiyana bağõrõp, "O alçak adam, nasõlsa aksam sayõma gelecek." diyerek, akşam sayõmõnõ beklemeye başladõk. Koğuş kapõsõnõn orada, nöbetçi yoldaşlarõmõzõn yanõnda olduğumuzdan bir kõsmõmõz tartõşmalara tanõk olmuştuk. Tabii ki, bizler de çok öfkeliydik. Kendi aramõzdaki konuşmalardan durumu diğer yoldaşlarõmõz da öğrenmişti. Hepimiz sabõrsõzlõkla akşam sayõmõnõ beklemeye başladõk. Sayõmlara genellikle 2. müdürler de geldiğinden onu bekliyorduk. Keyfiyetin ne demek olduğunu gösterecektik. Aslõnda sorun çay ya da yiyecek sorunu değildi. Göstereceğimiz tavõrla bütün sorunlar da çözülmeyecekti. Hatta bu akşam göndersek bile, belki yarõn aynõ sorunla yine karşõlaşacaktõk. Ama sorun irade sorunuydu; "kimin dediği olacak sorunuydu"; yani basit bir inatlaşma değil, sonuçlan aslõnda her iki taraf açõsõndan da önemli olan bir irade çatõşmağõydõ. Devrimci irade ile faşist uygulama arasõndaki bir çatõşma. Bu bahsettiğimiz bazen günlere ve aylara yayõlabilir, sabõr gerektirir. Ama bazen de o an, o dakika çatõşmanõn düğüm noktasõdõr. Bu 52
çatõşma farklõ görünümlerde ortaya çõkabilir. Olay basittir, önemsizdir denilemez. O halde bu çatõşmayõ da kazanmalõydõk. Büyük küçük demeden tüm çatõşmalarõ kazanmamõz gerektiği gibi... Akşam sayõmõ beklerken koğuş kapõsõ açõldõ. Yine onlarca gardiyan 2. müdürü koruma çemberine almõştõ. Daha önce öfkelenen bir yoldaşõmõz "Müdürünüz nerede müdürünüz?" diyerek dõşarõ fõrladõ. Onunla birlikte biz de koridora çõktõk. Çõkmamõzõ engellemek isteyen birkaç gardiyanõ iteklemek zorunda kalmõştõk. Kapõnõn önünde koridorda 40-50 gardiyan ve bizden de 7-8 kişi vardõ. Hepimizin çõkmasõna gerek yoktu, çünkü amacõmõz çayõn ve yiyeceklerin gönderilmesini sağlamaktõ. Birkaç yoldaşõmõz da kapõya yõğõlmõş biraz geride bekliyordu. Sorumlu bir yoldaş gelerek tartõşmayõ yönlendirmeye başladõ. 2. müdür öne çõkmõştõ. Bu müdür iradesiz ve korkak biriydi. Faşist idarenin elinde oyuncak gibi kullanõlan, kendine güvensiz, hiçbir inisiyatif koyma cesareti taşõmayan müdür, yine aynõ kişiliğini tüm gardiyanlarõn önünde sergilemeye başladõ: -Ben ne yapayõm? Yönetmelik böyle. -Bak, dinle. O yönetmeliği getir bize de görelim neymiş? Ne yasak, ne yasak değil bilelim, böyle.saçmalõk olmaz. -Gerçekten yapacak birşeyim yok. Bize ne denirse onu yapõyoruz. -istersen yaparsõn. Bu uygulamanõn da diğerleri gibi mantõksõz ve keyfi olduğunu biliyorsun, insanca bir isteğe "yasak" diyorsun. -Yönetmelik neyse ben onu uyguluyorum. Kendi kafamdan birşey yapamam. -Yalan söylüyorsun. Çağõrdõğõmõz zaman neden gelmiyorsun peki? O da mõ yasak? Onu da mõ yapamõyorsun? -... (Cevap veremiyor.) -Sen faşistin birisin. Gelip konuşmaya bile korkuyorsun. -Ben faşist değilim. -Uygulamalarõnõz faşist, sen de bunlarõ uyguluyorsun. -Hayõr ben faşist değilim. Ekmek paramõ kazanmaya çalõşõyonõm. 53
-Ekmek parasõ böyle kazanõlmaz. Bu onursuzca ve namussuzca. Gerçekten ekmek parasõ için yapõyor olsan buna saygõ duyarõz. Ama bu uygulamalara ortak olan, keyfi davranan bir müdür, ekmek parasõndan bahsedemez. Bu ülkede yüzbinlerce insan ekmek parasõ için çalõşõyor ama, senin gibi değil. Bak sen faşist olduğun halde, bunu söylemeye korkuyorsun. Oysa biz, kim olduğumuzu söylüyoruz size, her yerde de söyleriz. Biz devrimciyiz, biz DHKP-C'liyiz. O sizin faşist yönetmeliğinizi de sen ve senin gibi faşistlere yedireceğiz... JTartõşma böylece uzayõp gidiyor. Gardiyanlar yine şaşkõnlar. Tartõşmamõz bir kõsmõnõn çok hoşuna gidiyor. Müdürün o halirie kõs kõs gülüyorlar. Konuşmayõ yoldaşõmõz noktalõyor: -Götürün şu çayõ! Tartõşmayõ heyecanla dinleyen gardiyanlardan birkaçõ, nöbetçi yoldaşõmõzõn uzattõğõ çay ve yiyecekleri müdürün önünden alõp götürüyor. Müdür çaresiz, az önceki düştüğü durumdan kurtulmak istiyor ve tartõşmayõ devam ettiriyor: -Ya öyle deme ben faşist değilim? Ben de bu uygulamayõ beğenmiyorum ama yapacak birşeyim yok. -O zaman karşõmõza yaptõğõnõ sahiplenecek olanlar gelsin. Kaldõramõyorsan yapma. Doğru bulmuyorsan yapma. Yaptõğõn oranda karşõmõza çõk. 3 kuruş için kişiliğinizi satõyorsunuz. -Bak biz de insanõz. -Sus, insanlõğõ ağzõna alma. Bu arada çayõ diğer koğuşa götürüp gelmişlerdi bile. Tartõşma da sürüyordu bu şekilde. Yoldaşõmõz devam ediyor: -Peki şimdi niye götürdünüz bu çayõ? Ne oldu yasağõnõza? -Ben götürün demedim ki. Başgardiyan götürdü. -Sen alçağõn tekisin. Şimdi de gardiyanlarõ suçluyorsun. Sen yetkili değil misin? Söyleseydin götüremezdi. Neden söylemedin? 2. müdür diyecek hiçbir şey bulamõyor, battõkça batõyor, kendi suçunu personeline yõkmaya çalõşõyor, ama bunu da yüzüne gözüne bulaştõrõyor. -Bak dinle müdür. Biz devrimciyiz. Bu yüzden tutsak alõn-, dik. Bedel ödüyoruz. Faşizme karşõ savaştõğõmõz için, insan olduğumuz için katlediliyoruz, bedel ödüyoruz. Tutsakken de 54
devrimciyiz. Burada da ölüme hazõrõz. Faşizmle savaşmaya devam edeceğiz. Biz de bedel ödeteceğiz. Biz hazõrõz, bundan emin olun. Burayõ da böyle yönetemezsiniz... Şimdi geçin sayõmõnõzõ alõn... Sayõmõ alõp çõkõyorlar. Bu tartõşma cezaevi personeli üze rinde epey etkili oldu. idarenin yalancõ ve insanlõk dõşõ yüzü her geçen zaman personel nezdinde daha da netleşiyordu. Devrimcileri, Parti-Cepheliler'i tanõmaya başlõyor, hakkõmõzda yürütülen demagojik saldõrõ ve yalan kampanyalarõnõn etkisi kõnlõyordu, tnsan olana verdiğimiz değeri,jnsanhk dõşõ olana gösterdiğimiz uzlaşmaz tavrõ görüyorlardõ. Ancak devrimci ira de yerleşene kadar korkularõnõ bir kenara bõrakmalarõ müm kün değildi. . Akşam bu durumun değerlendirmesini yaptõk kendi aramõzda. Hepimiz bir parça olsun rahatlamõştõk. Bugünden sonra bir daha gece alõşverişi konusu gündeme gelmiyor. Cezaevine geleli bir hafta olmuştu. Genel Direnişimizin kazanõmlarõ karşõsõnda "haberimiz yok" tavrõ gösteren cezaevi yönetimi, Genel Müdür Zeki GÜNGÖR'ün geleceğini söylüyordu. O ana kadar da gerek oyalayarak, gerekse gösterdiğimiz kõsmi tavõr alõşlarla bir takõm uygulamalarõnõ esneterek, idare etmeye çalõşõyorlardõ. Ancak temel sorunlarda bir değişiklik olmamõştõ. Bu kez de sorunlarõn çözümünü cezaevleri genel müdürü'gelecek diye erteliyorlardõ. Bugün bizi en çok mutlu eden olay Kurtuluş Gazetesi'nin elimize geçmesiydi. Faşist idare ve cezaevi dõş güvenliğinden sorumlu faşist teğmenin tüm engellemelerine rağmen, gazetemizi almayõ başarmõştõk. En son Sağmalcõlar'da okumuştuk. Birkaç günlük gecikmeyle de olsa Ümraniye'de de elimize geçmişti. Yalnõzca bir taneydi, biz ise 48 kişiydik. Elimize alõp sayfalarõnõ çevirmeye başladõğõmõzda, görebilmek için neredeyse üst üste yõğõlmõştõk. Herkesin bakabilmesi için, okumadan sadece bir göz atõp birbirimize uzatõyoruz. Kurtuluş Gazetesi siyasi faaliyetimizin önemli araçlarõndan biri. Düşman da bunun bilincinde olduğu için, gazetemizin alõnmasõnõ engellemeye çalõşõyor. Akşam toplu okuma çalõş55
masõ yapacağõz. Günlük gelişmeleri değerlendirdiğimiz toplu sohbet ve tartõşmalarõmõzõ saymazsak, ilk toplu eğitim çalõşmamõzõ Kurtuluş Gazetesi'ni okuyarak yapmõş olacağõz... Cezaevine 2 kadõn 4 erkek tutuklu yoldaşõmõz daha geliyor. Cezaevindeki toplam sayõmõz böylece 60 kişiye ulaşõyor. 2 ka-dõn'yo.ldaşõmõz ayrõ bir koğuşa, 4 erkek yoldaşõmõz da C-8 koğuşunda kalan 6 yoldaşõmõzõn yanõna yerleştiriliyor. Hafta sonuna içtimadan hemen sonra yaptõğõmõz koğuş te-mizliğiyle başlõyoruz. Haftada üç dört kez temizlik yapõyoruz. Herkes bu temizlik faaliyetine katõlõyor. Sabah kahvaltõmõzdan sonra da, günlük gazetelere gözâtõp, eğitim çalõşmasõna oturuyoruz. Kurtuluş Gazetesi'nin toplu okunmasõnõ yapõyoruz. Öğleden sonra da sürüyor bu çalõşma. Akşam 19.00 haberlerinde bir eylem haberi veriliyor. Bir ilaç firmasõnda çalõşan Murat ALDEMÎR isimli bir şahsõn otomobilinde ölü bulunduğu söyleniyor. Ertesi sabah günlük gazetelerde okuyoruz haberleri. Hepimiz eylemin bize ait olduğuna eminiz. Adalet dağõtan, faşizmden hesap soran cezalandõrma eylemlerimiz her zaman olduğu gibi bizi sevindiriyor, coşkulandõrõyor. Pazar günü de tüm gün okuduğumuz Kurtuluş'tan belirlediğimiz yazõlan tartõşacağõz. Gazetemizin başyazõsõ seçimler ve seçim tavrõmõzõn ne olmasõ gerektiği üzerine. Düzgün TEKiN Yoldaşõmõzõn gözaltõnda kaybedilmesi, kayõp ve katliamlarla ilgili yaptõğõmõz kampanyanõn eylemlilikleri, işçiler, memurlar ve gençlikten haberler, Genel Direniş değerlendirmesi, diğer yazõlardan bazõlarõ... Pazar günkü tartõşma konulan olarak da M. Ali BARAN imzalõ başyazõyõ, Genel Direniş değerlendirmesini ve "içimizden Birine Mektup"u seçip tartõşõyoruz. Pazar günü öğleden sonra cezaevi idaresi temsilcimizi çağõrõyor. Ne olduğunu sorduğumuzda, genel müdürün ve bakanlõktan bir heyetin geldiğini söylüyorlar. Beklediğimizden, daha doğrusu bize söylendiğinden birkaç gün Önce geliyorlar. Genel müdürün niye geldiğini merak ediyoruz. Temsilcimiz görüşmek için koğuştan çõkõyor ve akşama doğru geliyor. Akşam sayõmõndan sonra, temsilci yoldaşõmõz Ceza ve Tev* 56
kifevleri Genel Müdürü. Zeki GÜNGÖR, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcõsõ Yusuf YANIK, Adalet Bakanlõğõ'ndan bir tetkik hakim ve cezaevi savcõsõ Cemal ÜNSAL'la yapõlan görüşmeyi tüm yoldaşlarõmõza aktanyor. "Özel bir nedenle gelmedim, yalnõzca sohbet etmeye geldim sizlerle" diyen Zeki GÜNGÖR, "aba altõndan sopa gösteren" şeyler söylemiş. Sağmalcõlar Cezaevi'nî örnek almamamõzõ, devletin cezaevlerindeki tutsaklara karşõ sabrõnõn taştõğõnõ söylüyor. Daha kõsa bir süre önce Genel Direnişle kazanõlan haklarõn bu cezaevinde neden uygulanmadõğõnõ hatõrlatan temsilcimize "kendisinin hiç kimseyle bu konuda anlaşma yapmadõğõnõ, ortada bir kazanõm olmadõğõnõ" belirterek cevap veriyor. Açõkça yalan söylüyor. Oysa anlaşmayõ yapan, tutsaklara "Açlõk grevini bitirin, sorunlarõ çözeyim." diyen, kendisiydi. Şimdi bunu hiç olmamõş kabul ediyor. Yani gerçek yüzünü buradaki görüşmede sergiliyor, ikiyüzlülüğünü ortaya koyarak, yüzündeki maskeyi indiriyor. Tehditkar ama korkak ve zavallõ. Bir yandan kendisinin sorun çözücü, insani ve iyi niyetli olduğunu ifade ederken, bir yandan da "Biz yapamazsak, başkalarõ gelir yapar." demiş. "Başkalarõndan kimi kastettiği belli. Yani, uslu durun, idare edelim, yoksa kötü olur demek istiyor. Daha da açõktan, "Buca'da yaşananlar olmasõn" diyor. Buca'daki katliamõ hatõrlatõyor. Zeki GÜNGÖR aynõ zamanda ukala ve saygõsõz. Görüşmeye katõlan TDKP temsilcisinin "Diğer koğuşlardaki tutsaklarla görüşmemiz yasak, koğuşlar arasõ gidiş geliş olmuyor, şimdi biz diğer koğuşlarla top oynamak istesek oynayamayacak mõyõz?" sorusuna "Kendi koğuşunuzda 20-30 kişisiniz, birbirinizle oynamanõz yetmiyor mu?" cevabõnõ veriyor. PKK temsilcisinin "Biz özel günlerimizde yapacağõmõz kutlama ve anmalarõmõza diğer dost örgütleri de çağõrmak istediğimizde ne olacak?" sorusuna da aynõ terbiyesizlikle cevap veriyor. Temsilcimiz bu duruma müdahale etmiş: "Biz siyasi insanlarõz, nasõl yaşadõğõmõzõ, nasõl yaşayacağõmõzõ gayet iyi bilirsiniz, bizi adli tutuklularõ yönettiğiniz gibi yönetemezsiniz." diyor. Kazanõmlarõ kimsenin bize bahşetmediğini, direnerek, bedel ödeyerek kazandõğõmõzõ, gerekirse yine bedel ödeyeceği57
mizi ama bunun karşõlõğõnda bedel de ödeteceğimizi söyleye-J rek konuşmasõnõ sürdürüyor. Son açlõk grevi sonrasõ şehit düşen Ümit Doğan GÖNÜL Yoldaşõmõzõ hatõrlattõğõnda ise Zeki GÜNGÖR "Bunun sorumlusu ben değilim." diyerek, suçu üzerinden atmaya, sorumluluktan sõyrõlmaya çalõşõyor, işte düşmanõmõzõn özelliği bu; işlediği suçu, yaptõğõnõ savunamõyor, sahip çõkamõyor. Çünkü, bedel ödemekten korkuyor. Çünkü, alçak ve ahlaksõz. Çünkü, faşist... Zeki GÜNGÖR de böyle bir kişi. "Temsilci yoldaşõmõzõn Zeki GÜNGÖR'le yaptõğõ görüşmeyi aktarmasõnõ dinlerken, bir taraftan da düşünüyorum. Daha 25 gün olmuştu, 43 gün süren açlõk grevini bitirmemiz. Tüm ta leplerimiz kabul edilmişti. Oysa şimdi tehdit vardõ, 'böyle ola cak' anlayõşõ vardõ. Bizim gibi ailelerimiz de çok çaba göster mişti, onlara kazanacağõmõzõ anlatmõştõk sürekli. Şimdi ne di, yeceklerdi? O kadar uğraştõk, günlerce açlõk grevi yaptõnõz, hiç bir şey olmadõ diyeceklerdi. Hayal kõrõklõğõm, görür gibi oluyor- j dum. Kabul edilir gibi değildi. Bu düşüncelerden sõyrõlõp, yeni den cezaevine dönüyorum. Ümraniye'de yaşadõklarõmõza, uy gulamalara... Hak kõrõntõsõnõn olmadõğõ, bizleri çileden çõkaran, ] sinirlerimizi geren, her günü bir gerginlikle geçen bu yaşantõ\ miza karşõlõk Zeki GÜNGÖR bir de tehdit ediyor bizleri. Buca j Katliamõ'nõ hatõrlatõyor. Bunlar önümüzdeki sürecin çetin ge- j çeceğinin işaretleri, içimi bir heyecan kaplõyor. Ya, tamam bu \ şekilde de idare ederiz, önemli değil diyeceksin, ya da ne olur- j sa olsun deyip bu durumu kabul etmeyeceksin. Bir çõkõş arõ- '\ yorsun yani... Temsilcimiz yaptõğõ görüşmeyi anlatõrken, bun- õ lan düşünüyorum. \ Sorunlar düzelecek derken karşõlaştõğõn hayal kõrõklõğõ, kõz- J gõnlõk, önünde seni bekleyen sõcak çatõşmalarõn tedirginliği, 1 heyecanõ... Sanki sorunsuz bir yaşantõ özlemi duyuyorsun, j Ama bunun olmayacağõ da açõk. Güçlü olmayõ başarmak zo- < rundasõn. Yapmamõz gereken şey ortada. Ben de bunu yapa- ] bilmeliyim... J
Temsilci yoldaşõmõz, önümüzdeki sürecin zorlu geçeceğini, I bu durumu kabul etmemizin mümkün olmadõğõnõ, onlara kim l 58
' 1
olduğumuzu göstereceğimizi anlatarak, sözlerini bitirirken, bir sorumuzun olup olmadõğõnõ soruyor bizlere. Düşünüyorum; ne sorabilirim ki?..." Pazartesi idareyle siyasi temsilcilerin görüş günü. Düşman buna siyasi temsilci demiyor. Koğuş temsilcisi diyor. "Devlet 'terörist'leri muhatap almaz" anlayõşõna giydirdikleri bir kõlõf aslõnda. Tabii olayõn siyasi kimlikten soyutlama boyutu da var. Sonuçta ne derse desin hesaba katmak, muhatap almak zorunda. Çünkü bize rağmen istediği gibi yönetemez cezaevini. Sözde koğuş temsilcilerini muhatap aldõğõnõ söylese de, pratikte böyle olmadõğõnõ biliyor. Siyasi temsilcilik hakkõ ve bunun her koşulda kabul edilmesi devrimci tutsaklarõn direnişlerindeki temel taleplerin başõnda gelmiştir her zaman. Dün olduğu gibi bugün de bu durum geçerlidir. Düşman tarafõndan resmi olarak kabul edilmeyen bu durum, pratikte kabul edilmek zorunda olduğundan, fiili bir durum söz konusudur. Cezaevi idaresi bugünkü görüşmede genel müdürün talimat verdiğini, insani şeylerin kabul edildiğini belirterek, ne kadar iyi niyetli ve sorun çözücü olduğunu gösteriyor! Oysa ortada değişen yine pek birşey yok. Tecrit, siyasi kimliğe ve insanlõk onuruna yönelik uygulama ve politikalar geçerliliğini sürdürüyor. * Koğuşlar arasõ ziyaretin olmamasõ, siyasi temsilcilerin birbirleriyle istedikleri gibi görüşememeleri, *Sosyalist yayõnlarõn cezaevine alõnmamasõ, *Görüşe gelen ziyaretçilerimize getirilen sõnõrlamalar... Bu, uygulamalardan yalnõzca birkaçõ ve temel olanlarõ. Bu faşist anlayõş günlük yaşamõn her anõna yansõyor. Basit bir "çay gönderme" olayõnõn da yasaklar zincirine eklendiği, hatta TV'nin nerede seyredileceğinin, gece yatakhane lambalarõnõn kapatõlmamasõ gerektiğinin de bu uygulamalar içinde yer aldõğõ düşünülürse, teslim alma politikalarõnõn ne olduğu daha iyi anlaşõlacaktõr. Düşmanõn Genel Direnişimizin kazanmalarõnõ yok saydõğõ, Ümraniye Cezaevi'ne farklõ bir statü yüklemeye çalõştõğõ ortadaydõ, öyleyse buna göre bir program çõkarmamõz bir hat izle59
memiz gerekiyordu. Şu ana kadarki eylemliliklerimiz ve kimi : tavõr alõşlarõmõzla istediğimiz sonucu almamõz mümkün değil di. En azõndan uzun bir sürecin işiydi; bunu biliyorduk. Ön celikle yapmamõz gereken şey, kendi aldõğõmõz tavõrlara ve ey lemliliklere diğer devrimci, yurtsever tutsak kitlesini katabil mekti. Diğer sol gruplarla bu şekilde tartõşõyorduk. O ana ka dar birkaç istisna dõşõnda ortak bir eylemlilik yakalayamamõş tõk. Bunda önemli etkenlerden biri, cezaevi koşullan gereği sağlõklõ görüşme ve iletişim ortamõnõn olmayõşõ olsa da, bizim ' dõşõmõzda faşist uygulamalara karşõ bağõmsõz eylem geliştirilen bir durum da söz konusu değildi. PKK tutsaklarõ Sağmalcõlar Cezaevi'nden gelecek olan arkadaşlarõnõ beklerken, diğer ko ğuştaki MLKP, TDKP, TÎKB ve MLSPB tutsaklarõ kendi içlerin de bir birliktelik yakalayamadõklarõndan, inisiyatifsizdiler. An cak yine de giderek devrimci örgütler arasõ ortak eylemlilik ko şullan olgunlaşõyordu. ;
Salõ günü avukat görüşünde aldõğõmõz haberin tartõşõlmasõ o günün konusu oldu. Bursa Cezaevi'ndeki yoldaşlarõmõzõn " düşmanõn kazanõmlanmõzõ yok saymasõna karşõ gösterdikleri direnişti bu. Genel Direniş sonrasõ yapõlan anlaşmaya göre 15 j günde bir yapõlan genel aramalarõ gardiyanlar yapacak, asker : de sadece gözlemci olarak katõlacaktõ. Buna rağmen, aramada • asker müdahale ediyor. Koğuşlanmõzdaki bayrağõmõzõ almaya j kalkõyor. Bunun üzerine yoldaşlarõmõz tavõr alõp, direnişe ge- \ çerek askerleri koğuştan atõyor, önlerine katõp kovalõyor, düş- * mana iyi bir ders veriyor. 15 DHKP-C tutsağõ, onlarca jandar- | ma ve gardiyanõ püskürterek, bizim kim olduğumuzu öğreti- J yor düşmana. Bu olay hepimizi gururlandõrõyor. Aramõzda 1 yaptõğõmõz tartõşma ye konuşmalarda, devrimci örgütler arasõ > birlikteliğin de yakalandõğõ Bursa direnişinden hareketle düş- j manla yüz yüze ve açõk çatõşmaya girmenin gerekliliği üzerine -õ hem fikir oluyoruz. Yeri geldiğinde barikat direnişleri de yap- 1 malõyõz. Ama düşmanla çatõşmada aklõmõza hemen "barikat " kurma" gelmemeli diyoruz. Bu konuda öncesinden de sohbet- l lerimiz oluyordu aramõzda. Önümüzde bizi bekleyen direniş ve çatõşmalarõn olacağõnõ bildiğimizden çokça tartõşõyorduk. 60
Barikatõ nereye kuracağõz, barikat malzemelerimiz neler olabilir, (barikat malzemesi olarak kullanõlabilecek dolap, ranza vb. duvara ve yere monte edilmişti) nelerle çatõşabiliriz.,, diye düşünüyor, konuşuyorduk. Çarşamba sabahõ, nöbetçi gardiyan kapõ mazgalõndan birkaç yoldaşõmõzõn isimlerini belirterek ziyaretçileri geldiğini söylüyor. Uygulamalarõ protesto ettiğimizi, bu nedenle çõkmayacağõmõzõ söylüyoruz. Aradan 5-10 dakika geçmeden bu kez bir başgardiyan gelip, ziyaretimiz olduğunu, üst aramasõ olmadõğõnõ, üst aramasõnõ kaldõrdõklarõnõ söylüyor. Sorun yalnõzca üst aramasõ değil, diyerek, başgardiyanõ da gönderiyoruz. Ancak, neredeyse yarõm saatte bir gelip, tekrar tekrar ziyarete çõkmamõzõ söylüyor. Bir ara "Biz ailelerinizi ikna edemiyoruz, biriniz gidip konuşun, biz çõkmõyoruz deyin bari." diyerek neredeyse yalvarõyorlar. Bir başka seferde "Aileleriniz merak ediyor." diyorlar. "Çok mu düşünüyorsunuz ailelerimizi?" diyerek azarlõyoruz. Merak ettiklerini biliyoruz ama bunun acõsõnõ çõkaracağõz sizden, diyoruz ve kovuyoruz. Oysa bir önceki ziyaretimizi engellemişler, en azõndan birimiz gidip ailelerimizle konuşalõm dememize rağmen bunu da reddetmişlerdi. Öğlen karavanasõ getirildiğinde (karavana eylemine birkaç sin önceden son verdiğimizden karavana getiriliyordu) gardiyana: -Bugün karavana almõyoruz. Bugünkü hakkõmõzõ müdürünüze "hediye" ediyoruz, müdürünüz yemeyi (hõrsõzlõğõ kastederek) sever. O anlar ne dediğimizi, diyor ve karavanayõ almõyoruz. Çarşamba akşamõ havalandõrmada ilk halayõmõzõ çekiyoruz. Yağmur çiselediğinden ateş yakamõyoruz. Ateş yakõp, çevresinde çektiğimiz toplu halaylarõmõz yaşantõmõzõn önemli moral, motivasyon kaynaklarõndan biridir. Genellikle tahliyelerde, kutlamalarda halay çekiyorduk. Ama coşkumuzu ve neşemizi dõşa vurmanõn, birbirimizle paylaşmanõn bir ihtiyacõ olarak, tahliye, kutlama vb. olmasa da arada bir hep birlikte halay çektiğimiz de oluyordu. Şimdi de türkülerimizi ve marşlarõmõzõ söyleyerek çektiğimiz halay ve arada attõğõmõz slogan61
lar coşkumuzu arttõrõyor, Sağmalcõlar'da çektiğimiz halaylarõ, yoldaşlarõmõzõ hatõrlatõyordu. Karşõ koğuştaki PKK'li komşularõmõz halayõmõza katõlmõyorlardõ ama ilgi ve sempatiyle bizi seyrederek neşemize ortak oluyorlardõ. Tabii her zamanki gibi İj seyreden "başka gözler"âe vardõ. Gözetleme deliklerinden bizi izleyen cezaevi personeli... Ertesi gün Sağmalcõlardan bir grup tutsağõn sevk olarak Ümraniye'ye geldiğini öğreniyoruz. Bunlar diğer sol gruplardan tutsaklar. Hemen bir sonraki gün de yine yaklaşõk 60 civarõnda tutsak şevkle cezaevine geliyor. Böylece cezaevindeki toplam siyasi tutsak sayõsõ kõsa sürede 200'e ulaşõyor. Son gelen şevklerle birlikte dõşõmõzdaki solla ilişkilerimiz düzene girmeye başlõyor. Yaptõğõmõz görüşmeler sonucu, düşmana karşõ yaklaşõm konusunda ortak bir çizgi yakalõyoruz. Tutsaklar arasõnda yakalanan davranõş birliği ve sayõnõn'artmasõyla faşist cezaevi idaresi üzerindeki etkimiz de artmõş oluyordu, O ana kadar yalnõzca bizim hayata geçirdiğimiz kimi eylemlere artõk diğer sol gruplar da katõlõyordu. Cezaevi idaresi de birkaç gün öncesinden beri kimi uygulamalarõ esnetmeye başlamõştõ, idarenin tavõrlarõndaki bu kõsmi değişiklik aslõnda bizi yumuşatmaya yönelikti. Bu da politikalarõnõn bir parçasõydõ. Bizi yumuşatõp, kõsmi değişikliklere giderek statükosunu korumayõ amaçlõyordu. Öyle ki, o ana kadar koğuşumuza ayak basmamõş olan 2, Müdür Ali ÖZCEVlZLl sayõmda koğuşumuza gelerek, diyalog ortamõ yakalamaya çalõşõyordu. Ali ÖZCEVlZLl, faşist müdür Hüseyin ATAKAN'õn en önemli dayanaklarõndan birisiydi. "Topal Ali" diye de bilinen bu müdürün koğuşumuza daha önce gelmemesinin başka bir nedeni daha vardõ. "9 Aralõk Cumartesi akşamõ sayõma görevli müdür olarak Topal Ali de geldi. Cezaevinde sadece adõnõ duyduğumuz Topal Ali'nin koğuşumuza gelmesine şaşõrdõk, Merak ediyorduk kendisini. Sayõm görevlisi yoldaşõmõz, gardiyanlarla birlikte katlarõ dolaşõp sayõm alõrken, Topal Ali de temsilcimizle konuşuyordu. Bahsedilen tehditkar, faşist niteliği gitmişti. Henüz sayõm alma işlemi devam ediyordu ki, gerilerden hõzla müdüre 62
yaklaşan bir yoldaşõmõzõn, suratõna bir yumruk indirmesiyle Topal Ali neye uğradõğõnõ şaşõrdõ. Orada temsilcimizle müdürün konuşmasõnõ dinleyen bizler de beklemediğimiz bu duruma şaşõrmõştõk. Gerçi çoğumuzun içinden adamõn suratõna bir yumruk indirmek geçmiyor da değildi. Çünkü Topal Ali'yi Ümraniye'nin ilk açõldõğõ dönemde kalan yoldaşlarõmõzõn anlatõmlarõndan biliyorduk. Evet, bizim aklõmõzdan da aynõ şeyler geçiyordu ama ne de olsa koğuşumuza gelmişti, misafirimiz sayõlõrdõ. Onunla daha farklõ bir mekanda ya da farklõ koşullarda hesaplaşmak daha doğruydu. Yoldaşõmõz 'alçak, namussuz herif diyerek, ikinci bir yumruk savurdu. Topal Ali doğallõğõnda biraz geriledi. Olaya hemen temsilcimiz müdahale etti: -Bir dakika, ne oluyor? Topal Ali'yi yumruklayan yoldaşõmõz: -Bu alçak şevkte geldiğimizde beni tokatlayan kişi. Topal Ali birşeyler söylemeye çalõşõp, eveleyip gevelerken, temsilcimiz Topal Ali'ye dönerek: -Doğru mu? Yaptõn mõ böyle birşey? diye sordu. -Hayõr, karõştõrõyor, ben öyle birşey yapmadõm, o gün izinliydim, arkadaş yanlõş kişiye benzetti. Temsilci yoldaş 'Nasõl oldu anlat bakalõm baştan.' diyerek, yoldaşõmõza döndü. Yoldaşõmõz da 'Sevk olup buraya geldiğimizde, kapõaltõnda bana şöyle vurdu.' diyerek bir yumruk daha indirdi. Müdür ne yapacağõnõ şaşõrmõş, renkten renge girmiş, hala 'Ben yapmadõm.' diyordu. Yoldaşõmõzõ 'tamam' diyerek içeri gönderen temsilcimiz; Topal Ali'ye dönüp; . -Eğer böyle birşey yaptõysan, hesabõnõ vereceksin. Topal Ali ne yapacağõnõ bilmez halde dururken, oradaki bir başka yoldaşõmõz da araya girdi: -Bize karşõ işlenen hiçbir suçu unutmayõz ve affetmeyiz. Topal Ali kapõyõ açtõrõp, kaçarcasma uzaklaşõyor oradan. Ona müdahale etmiyoruz. Olay nedeniyle gardiyanlar, sayõm almayõ bõrakmõş, öylece kalmõşlardõ. Görevli yoldaş gardiyanlarõ yanõna alõp, yarõm kalan sayõmõ tamamladõ ve gardiyanlar da çõkõp gittiler..." 63
Bu play da o akşamõn sohbet konusu oluyor. Topal Ali'nin düştüğü duruma gülüyoruz. Yaptõğõ alçaklõğõ savunamõyor. O gün 4 yoldaşõmõzõ C-8 koğuşunda kalan yoldaşlarõmõzõn yanõna gönderecektik. Ancak idare 'tamam' diyerek uzatmõş, sonunda sayõmdan sonra giderler demişti. Geldiğimiz günden beri 4 kişi fazla kalõyorduk. 44 kişilik yatak olmasõna rağmen biz 48 kişiydik, idare diğer 10 yoldaşõmõzõ karşõmõzdaki koğuşa almayõ kabul etmeyince, 4 arkadaşõmõzõ 10 kişinin kaldõğõ C-8'e göndermeye karar vermiştik. Orada kalan yoldaşlarõmõzõn hepsi de cezaevi konusunda deneyimsizdi, ilk kez cezaevine girmişlerdi. Göndereceğimiz yoldaşlarõmõzõn eşyalannõ hazõrlamõştõk. Sayõm da çõkmõştõ. Artõk gönderebilirdik. Sanki çok uzak bir yere gönderiyormuş gibi gidecek yoldaşlarõmõza sarõlanlarõmõz vardõ. Kapõya vurup gardiyana seslenerek kapõyõ açmasõnõ, 4 arkadaşõmõzõn diğer koğuşa gideceğini söyledik. Az sonra kapõ açõlõyor ve gidiyorlar. Onlarõ marşlarõmõzla uğurlu-yoruz: "Hoşçakabn dostlarõm benim hoşçakalm r....;
Görüşürüz yine görüşürüz dostlarõm (....)" Giden yoldaşlarõmõzla birlikte daha önceden dikip hazõrladõğõmõz Cephe bayrağõmõzõ da gönderiyoruz. C-8 koğuşunda o ana kadar henüz bayrağõmõz asõlõ değildi. Artõk orada da bayrağõmõz dalgalanacaktõ. Yoldaşlarõmõzõn C-8 koğuşuna girer'girr mez ilk işleri bayrağõmõzõ koğuşun en güzel yerine asmaktõ. Bayrağõmõzõ astõklarõnda pencerelere çõkõp slogan atacaklar, bayrağõ astõklarõnõ anlayõp hep birlikte sloganlarõmõzõ haykõracaktõk. Bu nedenle yoldaşlarõmõzõ gönderir göndermez pencerelere çõkõp slogan sesi beklemeye başladõk. Her 3 kâttaki pencerelere ikişer üçer dağõlmõş vaziyette beklerken, tam karşõmõzdaki koğuşta kalan PKK tutsaklarõ da ne olduğunu merak edip pencerelere çõkmõştõ. Gardiyanlar da gözetleme deliklerindeki yerlerini almõş onlar da ne olduğunu anlamaya çalõşõyor. Bir şey yokmuş gibi pencerelerden PKK tutsaklarõyla konuşuyoruz: 64
-Ne oldu birşey mi var? diyorlar. -Hiiiç bekliyoruz! Bir şey yok, diyoruz. Tabii onlar neyi beklediğimizi bilmiyor, merakla bize bakmaya devam ediyorlar. Aradan birkaç dakika geçmeden beklediğimiz slogan sesi geliyor yoldaşlarõmõzdan: YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTtSt-CEPHESl!
Yoldaşlarõmõz sloganõ bitirince bu kez hep birlikte haykõrmaya başlõyoruz, önderliğimize ve Parti-Cephemize bağlõlõğõmõzõ ifade eden sloganlarõmõzõ. Parti-Cephenin, Parti-Cepheiilerin olduğu her yer özgürdür. Bulunduğumuz her yerde değerlerimizin simgesi, sembolümüz bayrağõmõzõn dalgalanmasõ Parti-Cephe tutsaklarõnõn bir geleneğidir. O bizim herşeyimiz. O bize güç ve moral veren en değerli varlõğõmõz. Birisini hazmedemeyen düşman ertesi gün sayõma girip ikinci bayrağõmõzõ gördüğünde bir tokat daha yiyecek bizden. Bu da bir irade çatõşmasõ, bu da bir eylem, bu da bir tavõr alõş çünkü. Hem de güçlü bir eylem ve meydan okuma düşmana, işte bu nedenle coşkumuz büyük, yann bunu halay çekerek kutlayacağõz. Sabah daha bir diri kalkõyoruz içtimaya. Çünkü bugün Ümraniye'de ilk sporumuzu yapacağõz. Her sabah içtimadan sonra spor yapmak da Parti-Cephe tutsaklarõnõn günlük yaşantõlarõnõn bir parçasõ. Koşullarõmõz elverişsiz olduğundan sporu koşarak yapamõyoruz. Tempolu marş söyleyip koşarak ve kültürfizik şeklinde yaptõğõmõz sporu burada koşullarõmõz uygun olmadõğõ için biraz değiştiriyoruz. Uygun adõmlarla, ayaklarõmõzõ yere sert ve uyumlu biçimde vurup marş söylüyor, slogan atõyoruz. Spor ve içtima sorumlumuz Mecit Yoldaş. O hepimizden daha heyecanlõ. Çünkü komutlarõ o verecek. Sloganlar ve marşlarõ o başlatacak, Birgün öncesinden buna hazõrlandõ. Ne söyleneceğini belirlemişti Gürcü yoldaşõmõz. içtima bitti. Başka görevleri olan yoldaşlarõmõz işlerini yapmaya gidiyor, ikişerli sõra oluyoruz. Giden 3 yoldaşõmõz ve kapõ nöbetçisi 2 yoldaşõmõz -ki kapõ nöbetçileri içtimada olmuyordõşõnda hepimiz spordayõz. Mecit Yoldaş bizden biraz kenarda 65
komut vermeye başlõyor. -Hazõr ol! Rahat! Hazõr ol! Birlik, uygun adõm marş! -Rap, rap, rap, rap! -Birlik say! "Gazi Marşõ"nõ, "Varsa Cesaretiniz Gelin", "Haklõyõz Kazanacağõz" marşlarõnõ ayak tempomuza uydurarak, hep birlikte söylemeye başlõyoruz. Yine yürüyüş tempomuza uygun biçimde sloganlarõmõzõ atarak, havalandõrmanõn duvar kenarõndan yürüyerek çevresini dolaşõyoruz. -YAŞASIN... ÖNCÜ... GERİLLA... SAVAŞIMIZ! -ŞEHİTLERİMİZE... DEVRiM... SÖZÜMÜZ VAR! -ÖZGÜR... TUTSAKLAR... TESLiM... ALINAMAZ! -YAŞASIN... ÖNDERİMİZ... DURSUN KARATAŞ! -YAŞASIN... DEVRiMCi... HALK KURTULUŞ... PARTiSi... CEPHESi!
Sloganlarõmõzõ marşlarõmõzõn bitiminde üçer kez tekrarla yarak atõyoruz. Son sloganõmõzõ da atarak, yarõm saatlik sporu muzu bitiriyoruz: x - • • -Kim Vuruyor? -CEPHE!
-Kim için?
-HALK İÇiN!
-Ne için?
-VATAN iÇiN!
-Ne için?
-ZAFER İÇiN!
-Birlik dur! Spor bitmiştir yoldaşlar. Yaptõğõmõz bu ilk sabah sporu da dostlarõmõzõn ve düşmanlarõmõzõn ilgisini çekmekte gecikmiyor. Cezaevini inletiyoruz... Koğuşlarõmõza girip, sabah haberlerini dinliyoruz.'Sabah sayõmõ için koğuş kapõsõ açõldõğõnda, her zamankinden farklõ olarak, 50-60 gardiyan koğuşumuza doluşmaya başlõyor. Bu değişikliği fark eden kapõdaki görevli yoldaşlarõmõz, "Ne oluyor böyle?" diyerek müdahale ediyor. Müdürler ise gardiyanlarõ itercesine koğuşa sokmaya devam ediyor. Bu gürültü üzerine hepimiz yerlerimizden kalkõp kapõya yöneliyoruz. Müdahale66
mize rağmen, faşist müdür Topal Ali, gardiyanlara "Girin girin!" diye bağõrõyor. O arada sorumlu bir yoldaşõmõz "Ne oluyor böyle?" diyerek sert biçimde bağõrõyor. Müdür ve gardiyanlar bir an duraklayõp, tekrar aşağõ kafa inmeyi sürdürüyor. Müdür de başlannda. Sorumlu,yoldaş gardiyanlarõn inmesine engel olmaya çalõşan yoldaşlara seslenerek; -Bõrakõn insinler, ne yapacaklar bakalõm! Sonra onlarõn peşinden inip müdürü yakalõyor: -Ne yapõyorsunuz? Bu nedir? Topal Ali: -Kõsmi arama yapacağõz. Geldiğimiz günden bugüne arama olmamõştõ. Normal karşõlayõp önce müdahale etmiyoruz. Ancak Topal Ali'nin önceki akşam yediği yumruklarõ hatõrladõğõmõzda aramanõn gerçek amacõnõ anlõyoruz. "Misilleme yapmaya gelmiş." Tavõrlarõyla da bunu gösteriyor. Gardiyanlara talimatlar yağdõrarak, eşyalarõmõzõ dağõtmaya teşvik ediyor. -Bu nasõl arama böyle? istediğimiz gibi ararõz. -Arayamazsõnõz, bu şekilde yaptõrmayõz. Yaparõz. -iyi öyleyse yap da görelim, diyerek, idareyle muhatap olan temsilci yoldaş, yukarõ katlara çõkõp diğer yoldaşlarõmõza da haber veriyor. Bunun üzerine Topal Ali de panikle temsilci yoldaşõmõzõn peşinden çõkõyor. Topal Ali gardiyanlardan birisine savcõya gidip bizim arama yaptõrmadõğõmõzõ söylemesini istiyor. Gardiyan çõkõp gidiyor. Cesaret edip arama yapamõyorlar. Öylece bekliyor herkes olduğu yerde. Az sonra gardiyan içeri gelerek: -Müdürüm, savcõ bey gejmeyecekmiş! diyor. -Git 1. müdüre söyle, diyerek gardiyanõ yine gönderiyor Topal Ali. Biraz sonra aynõ gardiyan gelerek: -Efendim, müdür bey de burada yokmuş! diyor. Topal Ali bunun üzerine birşey söylemeden kendisi çõkõp gidiyor koğuşumuzdan. Diğer 2. müdür ve gardiyanlar ise öy67
lece beklemeye devam ediyorlar. Yaparõm, ederim diyen Topal Ali, kaçõp gitmişti. Çõkarken hep birlikte slogan atõyoruz: İŞKENCECİLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ!
Gardiyan/Topal Ali'ye "Müdür bey burada yok!" derken, bir yoldaşõmõz söze karõşarak "Az önce buradaydõ, niye gelmiyor?" diyor. Aslõnda faşist Hüseyin ATAKAN buradaydõ, kapõnõn önündeydi. Ancak içeri girmeye korkuyordu. Gardiyanlarõ iterek içeri sokan O idi. Aynõ Hüseyin ATAKAN gardiyanlarõ içeri sokarken, bayrağõmõzõ işaret ederek "Şunu indirin, indirin!" diyordu gardiyanlara. Bunu gören bir yoldaşõmõz "Sõkõysa gel sen indirsene!" diye bağõrõrken, bir başka yoldaşõmõz da "O bayrağõ bir gün senin cesedinin üzerine örteceğiz." deyince, faşist müdür hõzla oradan uzaklaşmõştõ. Cezaevindeydi, ama zor durumdaki Topal Ali'yi kurtarmaya gelmemişti. Topal Ali'yle birlikte gelen 2. müdür ve gardiyanlar içeride beklerken slogan atmayõ sürdürüyoruz. Seslerimizi duyan C-8'deki yoldaşlarõmõz da sloganlarõmõza katõlõyor. Bir süre sonra bir başgardiyan gelerek, aramadan vazgeçtiklerini, sayõm alõp gideceklerini söylüyor. Ve sayõmõ alõp gidiyorlar. Normal koğuş yaşantõmõza dönüyoruz yeniden. Akşam aylõk şehitler anmamõzõ yapacağõz. Son hazõrlõklarõmõzõ yapõyoruz. Bunun için Gültekin BEYHAN yoldaşõmõz, birkaç gündür çizim yapõyordu. Bir beze önderlerimizden Mahir CAYAN ve Dursun KARATAŞ'õn resimleriyle Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in resimlerini çizip hazõrlamõştõ. Aylõk şehitler anmamõzda l ay önceki şehitlerimizi anõyorduk. Yani kasõm ayõnda şehit düşen tüm devrim şehitlerini anacaktõk. Kasõm şehitlerinin resimlerini bulamadõğõmõz için onlarõ çizememiştik. Onlarõ da karanfillerle simgeledik. Anmayõ toplantõ, çalõşma vb. için en uygun yer olan yemekhane bölümünde yapacaktõk. Hazõrladõğõmõz çizim vb. ile burayõ süsledik. Bunun için Parti bayrağõmõzõ da aşağõ indirdik ve astõk. Saygõ duruşuyla başlayan anma, hazõrladõğõmõz bir metnin okunmasõ, şehitlerimizin her birinin özgeçmişinin anlatõlmasõ, devrimci marşlarõmõz ve sloganlarõmõzla sona erdi. Halkõ için, inandõğõ dava için kanõnõ döken her şehidi kendi şehidi68
miz olarak görüp sahiplendiğimizden, diğer dünya devrim şehitlerini ve dõşõmõzdaki sol gruplarõn şehitlerim de anõyorduk. Evet, faşizme ve emperyalizme karşõ savaşõp toprağa düşenler bizimdir diyoruz. 13 Aralõk'a geldiğimizde düşman cephesinde yine bir gelişme yoktu. Tecrit politikalarõ ve hak gasplarõ devam, ediyordu. Cezaevi idaresi topu bakanlõğa atõyor,* bakanlõğõn kendilerine verdiği yönetmelik neyse onu uyguladõklarõnõ söylüyordu. Son günlerde, başlangõçtaki günlerin aksine, Cezaevi Müdürü Hüseyin ATAKAN ön plana çõkmõştõ. Savcõ ise ortalarda yoktu. Hüseyin ATAKAN, yapabilecek birşeyim yok deyip, topu bakanlõğa atarken, bir yandan da alay edercesine "Siz bana kolaylõk gösterin, ben sizin sorunlarõnõzõ çözerim, bakanlõk benim sözümü dinler." diyordu. Oysa bizim kolaylõk gösterecek bir durumumuz söz konusu değildi. Müdür bizden, geldiğimiz günden beri, gece koğuş iç kapõlarõnõn kapatõlõp, arama yapõlmasõna izin vermemizi istiyordu. Bunu cezaevindeki sorunlarõn kaynağõ olarak göstermek istiyordu. Zor durumda kalan kendileriymiş gibi bir tablo çiziyordu, insani bir talebin bile yasak olduğu cezaevinde, pişkince, devletin bizi düşündüğünü, yediğimiz yemeği bile devletin karşõladõğõnõ söylüyor, cezaevinin ne kadar lüks olduğundan, bunun için devletin büyük bir harcama yaptõğõndan söz ediyordu. Temsilcimiz araya girdi: -Bu paralar faşist devletin, tekelci sermayedarlann cebinden değil, halktan, bizden kesilen vergilerden çõkõyor. Devletinizin elinden gelse biz devrimcileri düşünmek değil, hemen bir kaşõk suda boğar, işte sizin devletiniz her gün bir insanõmõzõ katlediyor, kaybediyor, Kürt halkõna zulüm ediyor. -Oraya girmeyelim. Biz burayõ konuşalõm. Hem bu devlet sizin de devletiniz! -Demagojiyi bõrak. Bu devlet bizim değil, sizin gibi katliamcõlarõn, zindancõlarõn devleti. -Zaten ben devletin yerinde olsam, sizi bir uzay aracõna bindirip, uzaya gönderirim... işte faşist cezaevi müdürü böyle biri. Devleti gibi o da biz69
den nasõl kurtulacağõnõn hesabõnõ yapõyor gece gündüz. Ve böyle dahice bir yöntem buluyor! Cezaevi idaresinin bu tutumu karşõsõnda siyasi tutsaklar da kendi aralarõnda birliktelik yakalamaya, belli bir programla hareket etmeye çalõşõyordu. Ortak tavrõmõz konusunda iyice sõkõşan cezaevi yönetimi son görüşmede "Talepleriniz neyse, yazõn bakanlõğa ileteyim." diyerek, bir kez daha oyalama yoluna başvurmak istiyordu. Ancak beklemeye, oyalanmaya tahammülümüz kalmamõştõ. PKK tutsaklarõ sorunlarõn çözümünü sürece yayma tavrõnõ savunurken, idarenin bizi oyalamak istediğini, sorun çözme gibi bir yaklaşõmõnõn olmadõğõnõ söyleyip, geldiğimiz günden itibaren yaşadõklarõmõzõ anlatarak, süreci hõzlandõrma, net tavõrlar alma yönünde bir anlayõşõ savunuyorduk ^ezaevindeki MLKP, TKP(ML), TKP/ML, TlKB ve TDKP tutsaklarõ da genel olarak bizim tavrõmõzõ benimsiyorlardõ. Düşmana karşõ yapabileceğimiz eylemleri tartõşõrken, PKK başta olmak üzere kimi gruplar ileri bir eylem biçimi olarak gördükleri "sayõm vermeme eyleminin bu aşamada henüz erken olduğunu" belirtiyorlardõ. Hatta "maltaya çõkõp slogan atmak için koğuş kapõlarõnõ kõrma" eylemi içinde erken olduğunu, bunun yerine şu aşamada "kapõ dövme", "slogan atma" gibi şeylerin yapõlabileceğini söylüyorlardõ. Oysa bunlarõ tartõşõrken, birgün sonra yaşanacak olaylarõ hiçbiri hayal dahi edemiyordu. Çünkü ne psikolojik moral açõdan ne de direniş çizgisi olarak buna hazõrlardõ. 13 Aralõk'tan bir gün önce siyasetler arasõnda yapõlan toplantõda PKK'nin kimi noktalardaki itirazõna rağmen, ortak bir karar alõnõyordu. Buna göre; yarõn idare ile görüşülecek ve 36 maddeden oluşan talep listesi idareye verilecekti. Ancak bakanlõktan yanõt gelmesini beklemeksizin cezaevi idaresinin belli başlõ talepleri hemen uygulamaya koymasõ istenecek, diğer taleplerin ise zaman içinde karşõlanmasõ beklenecekti. Cezaevi idaresi acil taleplerimizi karşõlamazsa, bunlarõ kendimiz fiili olarak karşõlayacak ve hayata geçirecektik. 70
idarenin derhal karşõlamasõnõ istediğimiz acil taleplerimizi şu şekilde belirlemiştik: *Siyasi temsilcilerin engellenmemesi, *Sosyalist yayõnlarõn tutsaklara verilmesi, *Ziyaretçilerimize kolaylõk gösterilmesi, *Sevkten gelirken yanõmõzda getirdiğimiz ve bize hala verilmeyen, gaspedilen eşyalarõmõzõn bizlere iade edilmesi, *Mahkeme, hastane, revir, avukata gidiş gelirlerdeki ikinci üst aramasõ uygulamasõnõn kaldõrõlmasõ.
71
13 Aralõk: İsyan ve Zafer
Bugün neler yaşanacağõnõ düşman dahil hiç kimse bilmiyordu. Bugün tüm gözler Ümraniye Cezaevi'ne çevrilecekti. Ümraniye'de 15 Aralõk akşamõna kadar sürecek bir savaşõn ilk günüydü bugün. Sabah sayõmõndan bir süre sonra temsilci yoldaş kapõdaki gardiyana seslenerek kapõyõ açmasõnõ, idareyle görüşeceğini söylüyor. Biraz bekledikten sonra kapõ açõlõyor ve dõşarõ çõkõyor, idareyle görüşecek diğer iki temsilciyle de ziyaret kabinlerinde buluşup, müdürle görüşme taleplerini iletiyorlar. Ancak müdürün cezaevinde olmadõğõ söyleniyor. Bugün aynõ zamanda aile ziyaret günümüz. Cezaevindeki tüm siyasi tutsaklar aldõklarõ ortak karar gereği ziyarete çõkmõyorlar. Ailelerle yalnõzca temsilciler görüşüyor. Geldiğimiz günden beri hiçbirimizi göremeyen ailelerimiz, temsilcimizin dolaştõğõ ziyaret kabinlerinde dolaşarak, meraklarõnõ gidermeye, bizlerin durumunu öğrenmeye çalõşõyorlar. Temsilcimizi soru yağmuruna tutuyorlar adeta. Neden görüşe çõkmadõğõmõzõ, durumumuzun nasõl olduğunu soruyorlar. Temsilcimiz de ailelerimize merak etmemelerini söyleyerek ailelerimizi rahatlatmaya çalõşõyor. Ailelerimiz ikna olmasalar da, bizlerin yanõn73
da olduklarõm söylüyorlar. Buna rağmen yine de her aile çocuğunu soruyor. "Bugün çõkmayacak mõsõnõz?" diye bir kez daha soruyorlar. Temsilcimiz bizlerin de ziyarete çõkmak ve ailelerimizi görmek istediğimizi, kendilerini üzmek istemediğimizi, bunlarõn sorumlusunun cezaevi yönetimi olduğunu ama hepsinin acõsõnõ idareden çõkaracağõmõzõ anlatõyor. Bugün görüşüleceğini, olumlu bir yaklaşõm sunarsa hepimizin görüşe çõkabileceğimizi belirtiyor. Ve müdürle görüşmek üzere ayrõlõyor. Öğlene doğru müdürün geldiği söyleniyor. Temsilciler görüşmeye gidiyor. Görüşme çok kõsa sürüyor. Tutsaklar aldõklarõ ortak kararõ Cezaevi Müdürü Hüseyin ATAKAN'a bildiriyorlar. Faşist müdür, bakanlõğa ileteceğini, cevap gelene kadar da birşey yapmayacağõnõ söylüyor. Tutsaklar bir kez daha görüşlerini yineleyip ayrõlõyorlar. PKK temsilcisi "Bu durum karşõsõnda ne yapacağõmõzõ konuşmalõyõz, bunun için tüm siyasetler olarak toplanalõm." önerisini getiriyor. Bu öneriye TKP(ML) temsilcisi de katõlõyor. Temsilci yoldaşõmõz, konuşacak yeni birşey olmadõğõm, birgün önce belirlendiği şekilde, yani idare kabul etmezse fiili olarak uygulamalarõ bizim hayata geçirmemiz yönündeki ortak karan hatõrlatõyor. Ancak diğer iki temsilcinin õsrarõ üzerine, bir kez daha durum değerlendirmesi yapõlmasõnõ kabul etmek zorunda kalõyor. Bir koğuşta toplanõp konuşmayõ kararlaştõrõyorlar. Temsilci yoldaşõmõz bizim koğuşumuzda D-5/6'da toplamlabileceğini söylüyor. Böylece diğer siyaset temsilcilerine haber vererek D-5/6'ya gelmelerini söyleyip bizim koğuşun önüne geliyor. Cezaevi idaresi her koğuştan yalnõzca bir temsilcinin koğuştan çõkmasõna izin verdiği için, koğuş kapõlarõnõ açmayarak, tüm temsilcilerin bir araya gelmesini engelliyor. Temsilciler nöbetçi 2. müdürü çağõrõp kapõlarõ açtõrmasõnõ istiyorlar. Ancak müdür kendisinin yapacak birşeyi olmadõğõnõ söylüyor. Diğer temsilciler müdürü ikna etmeye çalõşõrken, temsilcimiz inisiyatif koyarak, "Bu müdürün yapabilecek birşeyi yok." deyip, müdürü gönderiyor. Bu müdürü çok iyi tanõyor çünkü. Bizim, diğer koğuşa çay götürme meselesinde tartõştõğõmõz müdür bu... 74
Orada bulunan temsilcileri "Daha önceden ne belirlediysek, onu hayata geçirelim, madem kapõyõ açmõyorlar o zaman koğuşlarõmõza gidip kapõlarõ patlatarak çõkalõm." diyor yoldaşõmõz. Kapõlan patlatõp, maltaya çõkacak ve slogan atarak idareyi protesto edeceğiz. Bu eylem biçimi de tüm tutsaklarõn ortak kararõydõ. Böylece koridorda bekleyen temsilciler, kendi koğuşlarõna giriyorlar. "13 Aralõk Çarşamba günü saat 16.00'ya geldiğinde temsilci yoldaş böyle gelmişti koğuşa. O gün kapõ nöbetçisiydim. Temsilci yoldaş koğuşa girer girmez sesleniyor: -Yoldaşlar, hemen toplanõn. Kapõyõ kõrõp maltaya çõkacak ve slogan atacağõz. Haydi başlayõn. Yalnõz önce şu kapõnõn önündeki nöbetçi gardiyanlarõ uyarõn da oradan uzaklaşsõnlar, yoksa kapõ üzerlerine devrilecek. Ve hepimiz harekete geçiyoruz. Ne yaptõğõmõzõ, niye yaptõğõmõzõ biliyoruz. Çünkü günlerdir burada biz yaşõyoruz. Her gün her saat faşist idarenin baskõcõ, yasakçõ, keyfi tavõrlarõ sabrõmõzõ çoktan taşõrmõştõ. Alçaklar aynõ eziyeti ailelerimize de yaşatõyorlardõ. Daha birçok duyguyla koğuş kapõlarõna yüklenmeye başladõk..." "Cezaevi büyük bir gürültüyle inliyor. Menteşelerinden söktüğümüz havalandõrma kapõsõnõ koçbaşõ olarak kullanõyoruz. Daha önce pencere çerçevesiyle yaptõğõmõz denemeler sonuç vermeyince, başka çare kalmõyor. Ağõr çelik kapõ 10 kişinin elinde... -Haydi!... Güümmm... ; Bir daha. -Ikiii... Üüüç... Güüümmm.,.
Maltaya açõlan koğuş kapõsõna periyodik aralõklarla vuruyoruz, Kõsa süre sonra koçbaşõnõn darbelerine dayanamayan kapõ sağõndan solundan kaynaklan atarak, kağõt parçasõ gibi buruşuyor. Her vuruş kapõnõn monte edilmiş olduğu duvardan parçalar koparõyor. Üzerinde 3 ayn kilit sistemi bulunan kapõ 75
tümüyle devrilmeden önce oluşan aralõktan, yoldaşlarõmõzla ve dostlarõmõzla buluşmak üzere fõrlõyoruz. Büyük bir coşku ve heyecan seli olarak maltaya akõyoruz. Kapõyõ patlatõrken başlayan sloganlar aralõksõz devam ediyor: YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTİSl-CEPHESl! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞL.
idare parafõndan tümüyle boşaltõlmõş olan ana maltadâ DHKP-C tutsaklarõ olarak ilk işimiz diğer koğuşlarõn ve malta üzerindeki blok kapõlarõnõn patlatõlmasõ oldu. Bloklarõ birbirinden ayõran ara kapõlarõn diğer bir adõ da 'isyan kapõsõ'ydu Bu kapõlar, tutsaklarõn herhangi bir isyanõnda, hareketin kitleselleşmesini ve tutsaklarõn birbirleriyle buluşmasõnõ engellemek için konulmuş kapõlardõ. Ama işte şimdi hiçbir işe yaramamõştõ. Adõm adõm denetimimize giren bloklarda yoldaşlarõmõzla ve dostlarõmõzla buluşmaya başladõk. Bu büyük bir coşku anõydõ ve büyük bir öfkeyle yoğrulmuştu, öyle ki, çok kõsa süre içinde silahlanmayan tek bir yoldaşõmõz kalmamõştõ. Bir yandan koğuş kapõlan sõrayla patlatõlõrken, diğer yoldaşlarõmõz ana maltadâ A Blok kapõsõna dayanmõşlardõ. Silah olarak kullanõlabilecek herşeye el konuldu. Sonraki çatõşmalarda yararõnõ fazlasõyla göreceğimiz uzun borular da bu ilk anlarda sökülmüştü. Koridor bir süre daha parçalanan, kõrõlan sõra ayaklarõnõn, borularõn, taşlatõn, patlaöhnaya çalõşõlan kapõlarõn ve sloganlarõmõzõn gürültüsüyle iniedi. Düşmanõn bize yönelik kullandõğõ herşey şimdi bizim elimizde düşmana karşõ kullanõlmak üzere bir silaha dönüyordu. A Blok idare bloğuydu. Blok kapõsõnõn üzerindeki kameralar parçalanarak bir daha kullanõlamaz hale getirildi, idare ana koridorun denetimi için tüm blok kapõlarõna kameralar yerleştirmişti, ilkinden sonra diğerleride sõrayla yolda*şlarõmõzca tahrip edildiler. Ana maltadâ C ve D Blok üzerinde tüm tutsaklar toplandõğõmõzda saat 16.15'i gösteriyordu. 200'ü aşkõn tutsak ortak sloganlarõ attõk: ÜMRANİYE'DE KEYFi YÖNETİME SON! BASKILAR BiZi YILDIRAMAZ! MÜDÜR GELSiN HESAP VERSİN! 76
Evet, bugün hesap soracaktõk. Tabutluk yapõlmak istenen Ümraniye Cezaevi'ni özgürleştrrecek, devrimin kalesi haline getirecektik, 'Artõk yeter' dediğimiz bir noktadaydõk. "Oh be, artõk yeter, diye düşünüyorum. Gõna gelmişti be! Neydi bu böyle, diyorum. Koğuştan çõk üst arama, gir üst arama, haydi genel arama. Hepsi araç. Amaçlarõ işkenceydi, hep bunu düşünüyorum. Çatal kaşõk sorun, eşin dostun ziyarete gelir ne olacağõ belli değil. Yok aşağõsõ kapanacak, yok neymiş dilekçe verilecek, hem de herşeye. Akşam hastasõndõr, dilekçe vermen için sabah sayõmõnõ beklemen gerekecek. Yan koğuşta kardeşin bile olsa gidemeyeceksin. Gece bir bardak çay gönde-remeyeceksin. Yasak, yasak, yasak... Hadi bakalõm, şimdi ne oldu?! Kafanõza geçiririz burayõ. El mi yaman bey mi? Isyansa isyan, silahsa silah, kansa kan. Ölmemizi, yok olmamõzõ istiyorlarsa, niye kabul edelim? Bunlarõ düşünerek ve Parti-Cep-hemize büyük bir güvenle ben de silahõmõ hazõrladõm hemen..." Düşmanõn neyi ne kadar göze alacağõnõ az sonra görecektik. Bekleme çok uzun sürmedi. Düşmanõn hemen dize geleceği saflõğõ içinde olmadõk. Hazõrlõklarõmõzla ve ruh halimizle uzun sürecek bir çatõşma olasõlõğõnõ değerlendirmiştik. Ümraniye'ye biçilmek istenen rol ve düşmanõn Genel Direnişimizin kazanõmlarmdan duyduğu rahatsõzlõk gözönüne alõnõnca, bu daha büyük bir ihtimaldi. Askeri kullanmayõ alõşkanlõk haline getiren idare, ilk çare olarak, cezaevi dõş güvenliğinin askerini üzerimize gönderdi. Ateşi büyümeden söndürmek, yok etmek hayalindeydiler. "Maltaya çõktõğõmõz henüz yarõm saat oldu. D ve C Bloklardayõz. Yoğun olarak da D Bloktayõz. Silah malzemesi toparlõyoruz. Bir yandan da sloganlar atõyoruz. Tam bu anda A Blok'ta askerlerin yõğõldõğõnõ gören yoldaşõmõzõn sesini duyuyorum. -Yoldaşlar, asker girdi, toparlanalõm. Hemen C Bloğa kapõnõn önüne çõkõp diziliyoruz. Sloganlar patlõyor: BASKILAR BiZi Yi LDIRAMAZ! TUTSAKLARA KALKAN ELLER! KIRACAĞIZ!... 77
Askerler kasklõ ve kalkanlõ, ellerinde coplar var. Ara kapõlan açarak, B Bloğa, ardõndan C Bloğa girip sõra oluyorlar, ön sõradaki askerlerden birinde G3 var. Özellikle silah göstermek için talimat almõş. Korkutup gözdağõ verecek... Bİoğun bir ucunda biz, diğer tarafõnda onlar. Sorumlumuz sloganõ bitiriyor. En 'önde kõsa sürecek bir diyalogu başlatõyor: -Asker, dõşarõ çõkõn, idare ile görüşeceğiz. Sizinle işimiz yok. Teğmen tavizsiz ve kararlõ görünmeye çalõşõyor: -Ellerinizdekileri bõrakõp, koğuşlarõnõza girin. Size 5 dakika süre. -Uyarõyoruz! işimiz askerle değil. Savcõ, müdür gelsin. -Derhal koğuşlara gireceksiniz. Alõn oğlum ellerindekileri. Alõn alõn... Hõzlõ hõzlõ yürümeye başlõyorlar. Sorumlu yoldaşõmõz iyice yaklaştõklarõnda son kez uyarõyor: -Asker el kaldõrõrsa karşõlõk vereceğiz. -Alõn oğlum, alõn alõn... Bir anda kavga kopuyor. Sloganlar, õslõklayanlar, yuhalayanlar. Taşlar havada uçuşuyor. Ön tarafta karşõlõklõ cop ve de mir çubuklarla süren çatõşma fazla uzamõyor. Bozguna uğra mõş bir birlik... Kaçõşõyorlar. En öndeki teğmen, hemen çatõş manõn başõnda aradan sõyrõlõp kaçõyor. Onun kafasõnõ kõrma niyetim suya düştüğünden, içime bir acõ oturuyor. Hayõflam- : yorum. Birkaç asker yaralanõyor. Bizden de yaralanan var. Çe kildiklerinde geride coplar, kalkanlar ve birkaç kask bõrakõyor lar. Bir de asker. Askeri gönderiyoruz. Teğmeni alsaydõk iyi , olurdu diye düşünürken, duyduğum sese daha da öfkeleniyo- j rum. Teğmen 'Askerimi bõrakõn.' diye bağõrõyor. 'Yoksa ateş , açacağõm!' Yanõmdaki yoldaş bağõrõyor: 'Sõkmazsan şerefsiz- " \ sin.' Askerinden önce kaçan korkak komutan mide bulandõrõ yor. Onun cesareti silahsõz, savunmasõz insanlarõ tek başõna ^ yakaladõğõnda var sadece. Onu ilk geldiğimiz gün yaptõrdõğõ iş- J kenceli üst aramasõndan tanõyoruz. Ganim çok seven korka- '. ğõn, alçağõn, işkencecinin teki..." ;
ilk çatõşmadan zaferle çõkmak tutsak kitlesinin motivasyonunu yükseltmişti. Düşmanõn hazõrlõk yapõp daha büyük bir • \ 78
1
güçle saldõrmasõ karşõsõnda hazõrlõklõ olmalõydõk. Cezaevindeki denetimimizi geliştirirken, sonraki saldõrõlar için yeni savunma ve saldõrõ araçlan yaratmak, bunun içinde Uk andaki kõsmi dağõnõklõğõn yerine daha sistemli ve organize çalõşmak gerekiyordu. Yapõlacak çok fazla iş vardõ, iş bölümü yaparak hemen harekete geçildi. Denetim altõnda tuttuğumuz C, D ve E Bloklarda keşifler yapõldõ. Daha önce hiç girmemiş olduğumuz E Blokta bizi sürprizler bekliyordu. Hücrelerin ve mutfağõn olduğu bu blokta önce hücrelerin kapõlarõ parçalandõ. Cezaevi özgürleşmiş, adeta cezaevi olmaktan çõkmõştõ. Patlatõlan kapõlarõn birinin arkasõnda ise tarihimizle kucaklaştõk. Hareketimizin ortaya çõkõşõndan 12 Eylül '80 sürecindeki ağõr cunta koşullarõ günlerine dek düşmanõn el koyduğu (silah dõşõndaki) her-şey; tüm yayõnlarõmõz, bildirilerimiz, ajitasyon ve propaganda da kullandõğõmõz pankart, kuş, pullama vb. materyallerimiz, bağõş makbuzlarõmõz, daktilolar, şehit yoldaşlarõmõza ait her türden eşyalar, dönemin örgütsel rapor ve yazõşmalarõnõn orji-nalleri, Önderimize ve dönemin ileri kadrolarõna ait el yazmalarõ, Sinan KUKUL, Haydar BAŞBAĞ, Selçuk KÜÇÜKÇÎFTÇİ yoldaşlarõmõzõn kimlikleri, çeşitli belgeler, fotoğraflar, negatif filmler... hepsi artõk bizim elimize geçmişti. Bir yoldaşõmõzõn "Bilseydik, daha önce isyan ederdik." sözlerinin içerdiği duygular hepimizindi. Kõsa sürede bu sürprizden bütün Parti-Cephe tutsaklarõ haberdar edildi. Coşkumuz bir kat daha artmõştõ. isyanõmõz sõrasõnda düşmanõn bizim olana, tarihimize el koyma çabalarõna darbe vurmuştuk. Gaspettiklerini almõştõk. Adeta cuntayla hesaplaşõyorduk. Üzerinde Devrimci Sol yazan ne kadar çuval varsa, alõp koğuşlarõmõza götürdük. Depodan alõnanlarõn seçilmesi, elenmesi ve yerleştirilmesi için oluşturulan komite hõzla çalõşmaya başladõ. Bu, oluşturduğumuz ilk komitelerden biri oldu. Yoldaşlarõmõzõn, õşõk almayan depoyu aydõnlatmak için yaktõklarõ küçük ateş, dõşarõda panik yaratmõştõ. Kõsa süre sonra depoya dõşarõdan itfaiye hortumuyla su sõkõlmaya başlandõ. Eşyalarõn õslanmasõnõ engellemek için ateş iradi olarak söndürüldü... 79
Mutfakta da yoldaşlarõmõz ilginç gelişmelerle karşõlaşmõşlardõ: "Mutfakta ocaklarõ yanõk bõrakõp gitmişler. Bir süre tüplerini arõyoruz. En sonunda doğalgaz sistemiyle çalõştõğõnõ anhyoruz. Oysa buradan çok tüp almz diye düşünmüştük. Üzülüyorum. Herkes mutfaktaki hiçbir yiyecek malzemesine dokunulmamasõ konusunda uyarõlmõş durumda. Kimsenin öyle bir niyeti yok ama olsun. Tencerelerden birinde pişmesi yarõm kalmõş akşam yemeğimizi görüyoruz, îsyan etmeseymişiz, idare bu akşam põrasa veriyormuş anlaşõlan. Bir yoldaş espri yapõyor; 'iyi ki isyan etmişiz, põrasayõ da hiç sevmem.' Kahkahaya boğuluyoruz. Mutfağõn hemen yanõnda buzhaneyi keşfediyoruz, ilk göze çarpan üst üste dağ gibi yõğõlõ karton karton yumurtalar. Komüncü yoldaşõmõzõn direnişimize başlamadan l saat önce kantinciyle yaptõğõ tartõşmayõ hatõrlõyoruz. Yine gülmeye başlõyoruz. -Ne oldu bizim yumurtalar, niye getirmedin? -Vallahi bütün Ümraniye'yi dolaştõm, yumurta yok! Buzhanede silah olarak kullanabileceğimiz birşey bulamayõp geri çõkõyoruz. Tam bu anda yemekhanede zil sesi duyuyoruz. Sesin geldiği yönde telefon gördük. Açõyorum: -Alo. -Kaç kişisiniz orada? Beni personel sanõyor, bozuntuya vermiyorum. -6 kişiyiz şu anda. -Nasõl oldu, çõkamadõnõz mõ hala? Oraya da girdiler mi yoksa? -Girdiler. -Size birşey yapõyorlar mõ? Durumunuz nasõl? -iyi iyi, rahatõz, birşeyimiz yok. Muhabbet ediyoruz onlarla. -ismin ne? -Mehmet, diye uyduruyorum. -Bak oğlum sohbet mohbet yok, bekleyin adam gibi. -Tamam tamam... Bu konuşmayõ hemen yoldaşlara bildiriyoruz. Dõşarõyla ilişki kurmayõ deneyeceğiz. Bunun için izin istiyoruz. 'Çalõşõn bakalõm.' diyor yoldaşõmõz. Tekrar birkaç yoldaşõmõzla geliyoruz. Telefon cezaevi santralõna bağlõ. Kõsa sürede santrali çõkanyo80
ruz. Bir bayan... Santral görevlisi olmalõ. Hat vermesini istiyoruz. Veriyor. Arõyoruz, meşgul. Düşüremiyoruz. Bu arada Kat kapanõyor. Anladõlar herhalde. Savcõnõn odasõndaki telefon numarasõ duvarda asõlõ: 101... Hemen çeviriyoruz. Sekreter çõkõyor. -iyi günler, savcõyla görüşmek istiyoruz. Kim diyelim? -DHKP-C deyin. -Efendim? -Parti-Cepheliler deyin. -Ha anladõm! Ama şu anda burada değil. Not alalõm isterseniz. -Biz kazanacağõz, dediğimizi iletirsiniz... Dõşarõyla ilişki kurmak için bir kez daha şansõmõzõ deniyoruz. Santralden bu sefer erkek sesi geliyor. Soruyoruz: -Kimsin sen? -Asker. Rütben ne? -Eratõm. -Bak asker. Biz devrimciyiz. DHKP-C'liyiz. Halka kan kusturan çoluğumuzu çocuğumuzu aç bõrakan, sefalete mahkum eden, savunmasõz, silahsõz insanlara güç yetiren, işkence yapan bu devlete askerlik yapma. Bu devletin seni kullanmasõna izin verme. Firar et. Sen ve senin gibileri aldatõp katliamlara ortak ediyorlar. Arkadaşlarõna da anlat. Biz niye askerlik yapõyoruz, askerde dayak yememizin nedeni ne diye sor. Niye zenginler, para babalarõ çocuklarõnõ askere göndermiyorlar? Çünkü, onlar rahat. Kendi sefahatlarõ için bir devlet kurmuşlar, halkõn ekmeğine el koyup yaşõyorlar. Halk fakirleşiyor. Bir avuç insan zenginleşiyor... Asker, çok uzatmayacağõz. Biz zulüm düzeninin karşõsõnda savaşõyoruz. Şimdi bize bir hat bağlayacaksõn. -Olmaz. -Korkuyor musun? -Yok olmaz. -Yani hat vermeyecek misin? 81
-Nasõl verileceğini de bilmem ben. -Uğraş biraz. -Yok yok, olmaz. -Neyse, sen bilirsin. Zulüm devletine askerlik yapma. Firar et. Onurlu, namuslu yaşa, namussuzlara karşõ savaş. En son diyeceğimiz budur. Sonuç alamamõştõk. Yine de memnunuz. Savcõya mesaj bõraktõk. Ayrõca askeri etkileyebildiysek, düşündürebildiysek, bu da yeter... Mutfaktaki keşfimiz sona ermişti. Çõkõyoruz..." Düşmanõn ilk saldõrõsõnõ püskürtmüş olmamõzdan dolayõ, aynõ güçle gelmeye cesaret edemeyeceklerini tahmin ediyorduk. Bu bize zaman kazandõracaktõ. Denetimimiz altõndaki tüm koğuşlar kapõlar patlatõlarak keşfedildi. E Blok mutfak bölümünden silah olarak kullanabilecek epeyce malzeme getirildi, dağõtõldõ. TV haberlerini izlemek göreviyle bir komite oluşturuldu. Yetersiz olan uzun borularõmõz takviye edildi. Değişik işler için yoldaşlarõmõz ve dostlarõmõz doğallõğõnda bir işbölümü içine girdiler. E Blok tarafõndan düşmanõn giriş yapabileceği düşünülerek o tarafa da güvenlik tertibatõ alõndõ. TlKB'li bir dostumuz, C Blok kapõsõna konulmak üzere, "Barikat malzemelerini hazõrlayalõm." dediğinde karşõ çõktõk. "Hayõr, barikat yok, göğüs göğüse çatõşõp söküp atacağõz." PKK davasõndan tutsaklar hücrelerdeki tuvalet, lavabo vb.ni kõrarken, engellemeye çalõşõp, gereksiz olduğunu söyledik. Bir süre sonra çeşitli TV kanallarõndan verilen haberler yol daşlarõmõza ve dostlarõmõza iletilmeye başlanmõştõ bile. TV'ler direnişimizi "Ümraniye Cezaevi'nde isyan" haberiyle ilk sõrada : veriyorlardõ. "Direniş" hafif bir tanõmlamaydõ gerçekten. Tüm ' yoldaşlarõmõz "isyan" denilmesinden hoşnut oldular. 19.00 ha ber bültenlerinden itibaren artõk bütün gözlerin üzerimizde ol; düğünü biliyorduk. ; tõk:
C Blok kapõsõha idare nevresimine yazdõğõmõz pankartõ as
:
"YAŞASIN ÜMRANiYE DlRENlŞlMlZ/Devrimci Tutsaklar"... ; Pankart ayakkabõ boyasõyla hazõrlanmõştõ. Malta üzerindeki j denetimimizi bir süre sonra, E Blok'tan çõkararak C ve D Blok- |
82
\
larda sõnõrladõk... "C Blok kapõsõ önünde düzenli slogan atõlõyordu: BASKILAR KATLİAMLAR BiZLERi YILDIRAMAZ TUTSAKLARA KALKAN ELLERİ KIRACAĞIZ
ÜMRANİYE'DE KEYFi YÖNETİME SON, sloganlarõnõn aralarõnda marşlarõmõz söylendi. 3 yoldaşõmõzõn A Blok tarafõndan bekleyen askerlere yönelik ajitasyonlarõ yarõm saat kadar sürdü: 'Askerler! Askerler! Kandõrõyorlar, yalanla besliyorlar sizi. Yalan ve faşist propagandayla sizi halkõn, devrimcilerin üzerine sürüyorlar. Bir düşünün; kimsiniz, çõkarlarõnõz nerede, kime hizmet ediyorsunuz? Hepiniz emekçi çocuklarõsõnõz. Sizler de işçi, köylü ve emekçiydiniz. Ya da emekçilerin çocuklarõ, kardeşleri. Peki siz ne yapõyorsunuz? Kardeşlerinize, analarõnõza, babalarõnõza saldõrõyor, onlarõn iki göz kondularõm başlarõna yõkõyor, işçilerin grevlerini dağõtõyor, yürüyüşlerinde önlerinde barikat kuruyorsunuz. Peki siz kimin için yapõyorsunuz bunlarõ hiç düşündünüz mü?... Silahlarõnõzõ bize, kardeşlerinize, ana-babalarõnõza değil, Amerikancõ faşist Manukyan düzenine çevirin. Faşist subaylarõnõzõn bize ve halka saldõrõ emirlerine itaat etmeyin. Sizleri uyarõyoruz! Halka ve devrimcilere el kaldõrmayõn, hedefimiz olmayõn. (...)' Birkaç faşist subay ve asker, yoldaşõmõzõn ajitasyonunu küfürleriyle kesmeye çalõşõyor. Çoğu asker ise sessiz ve şaşkõn dinliyorlar. Yoldaşõmõz konuşmasõnõ sürdürüyor; 'Askerler! işte sizin subaylarõnõzõn, faşistlerin ahlakõ ve namusu. Onlarõn ahlakõ Manukyanlarõn ve vatanõmõzõ satan işbirlikçi hainlerin ahlakõdõr. (...)' Düşman komutanõ, sõradan asker üzerinde yaratõlan etkiyi kõrmak amacõyla basit ve bayağõ bir çõkõş yaptõ. Avazõ çõktõğõ kadar bağõnrak küfür eden teğmen zekasõnõ ele verirken, iyice rezil oldu. 'Senin gibi gerizekalõlar küfürden başka birşey bilmezler. Sende namus ve onur yoktur. Sende halk terbiyesi yoktur.' Cevap bile verememişti. 83
Bekleme devam ediyordu. Malta boyunca değişik görüntüler vardõ. Sürekli silah elde edebilmek için kõnlan, sökülen, çatõşmaya hazõr hale getirilmeye çalõşõlan borular, levyeler, sõra ayaklarõ, mutfaktan alõnan adam boyu kepçeler, kevgirler, taşõnan tüpler, ayakta ve oturarak devam eden sohbetler, yer yer kahkahan, yer yer ciddi konuşmalar, espriler... sloganlar, marşlar... Çatõşma sonrasõndaki görüntü çok güzeldi. Bir süre sonra yaşanan coşku, sevinç ve kaynaşma içinde güldüren görüntü lerle de karşõlaştõm. Aslõnda beni güldüren, görüntünün kendi si değil, yaratanlarõn tertemiz coşkusu, neşeleriydi. Bu saflõk ve tertemiz neşe insanõ kendi içine alõyordu. Evet, bu yüzden acõ- j maşõz bir savaşõn içinde cõvõl cõvõldõk... j
Bir yoldaşõm, elinde boyunu iki kat aşan demir boruyla 1 Don Kişot'u andõrõyordu adeta. Bir elinde levye, bir elinde ka- .] ravana kapağõndan yaptõğõ siperlikle dolaşan 'modern şoval- ^ yeler' askerden aldõğõ kaskõ kafasõna takanlar, kõlõç gibi takõlmõş = borularla zaferin tadõnõ yaşayarak sohbete dalanlar... Herşey • çok güzeldi. Bu arada maltadaki tutsak kitlesinin sayõca azaldõğõnõ görüyoruz. PKK'li tutsaklarõn koğuşlarõnda barikat kurma hazõrlõğõ içinde olduklarõnõ öğreniyoruz. PKK temsilcisi ilk çatõşmanõn ardõndan, bir süre sonra temsilcimize; toplanõp durum değerlendirmesi yapma önerisi getiriyor. Yapõlan toplantõ çok kõsa sürüyor. Temsilcimiz, PKK temsilcisinin, koğuşlara girme önerisi karşõsõnda, çatõşmaya bu haliyle devam edileceğini, ayrõca direnişimizin kamuoyu gündemine girdiğini, daha fazla tartõşmaya ya da toplantõya devam etmeye gerek olmadõğõnõ belirtiyor. Direniş, gelinen noktada kararlõlõğõ ve tavizsizliği, çatõşma õsrarõnõ korumayõ gerektiriyor. Savunma psikolojisi içinde kendini geriye çekmenin, hesap sormak amacõyla isyana kalkmamõzla uyuşmadõğõ ortada. PKK'liler henüz tümünü olmasa da kitlelerinin önemli bir kõsmõnõ çektiler. Aklõma onlarõn kapõsõnõ patlatõrken, 'Durun, temsilcimiz gelmeden patlatmayõn.' deyişleri geliyor. IBDA-C ve Islami Hareket'ten tutsaklar kendile84
ri bizi zorlayarak 'Kapõmõzõ açõn, biz de çõkmak istiyoruz.' demişlerdi. Onlarda maltadalar. Çõkmalarõnda, direniş içinde yer almak istemlerinde bir sakõnca görmedik." E Blok tarafõnda bir yangõn barikatõ kuruldu. Yatak, iki adet koltuk takõmõ ve üstündeki tüplerle, bu barikat düşmanõn çift taraflõ saldõrõsõ karşõsõnda E Blok tarafõnõn yolunu kapama amacõm taşõyordu. C Blok kapõsõna barikat kurulmadõ. Burada çarpõşma açõktan sürecekti. Aslõnda denetim altõnda bulundurduğumuz C ve D Blok koridoruna, ana koridor üzerinde güvenlik aldõğõmõz iki nokta dõşõnda birkaç noktadan daha giriş yapma olanaklarõ var. Kimi koğuşlardan çatõ katõ koridoruna açõlan kapõlar buna imkan veriyordu. Hatta bir kez D-5/6 koğuşunun 3. katõnda böylesi bir gelişme yaşanõyor. "Koğuştan bayraklarõmõzõ ve bazõ önemli eşyalarõmõzõ almak için en üst kata çõkõyoruz. Sabah patlatmak için vurduğumuz darbelerden dolayõ üst kat koridora açõlan kapõ epeyce tahrip olmuştu. Ancak alt kat daha önce patlatõldõğõ için oradan çõkmõştõk. Tam çõkacakken, kapõnõn önünde asker ve polislerin konuştuklarõnõ duyuyoruz: -Buradan girelim, buradan. Komutanõm burasõ iyi, içerisi boş galiba. -Dur bir bakalõm. Kapõnõn önünde birikme oluyor. Yoldaşõmõz hemen müdahale ediyor: -Asker! Gelin, gelin. Bekliyoruz... Kapõnõn ardõndan duyduklarõ bu sesle hemen irkiliyorlar.." Asker ve polis koridorda süren çatõşmalar boyunca bu kapõlardan doğrudan denetimimiz altõndaki bölüme inmeye cesaret edememişti. Böylesi bir saldõrõda aynõ anda büyük bir kalabalõkla giremeyecekleri ve çatõşma daha dar bir alanda gerçekleşeceği için, ödeyecekleri bedeli hesap edip vazgeçmiş olmalarõ muhtemeldir. Biz de ilk bekleme saatlerinde üst koridora çõkma fikrini getirmiştik. Ancak bu, haklõ olarak sorumlu yoldaşõmõz tarafõndan 'dağõtmayalõm' şeklinde kabul edilmemişti. Böylesi bir da85
ğõmkhğm, saldõrõ karşõsõnda toparlanma imkanõnõ azaltmasõ bir yana, düşmanõn yoldaşlarõmõzõ aniden yalnõz başlarõna sõkõştõrmasõ da mümkündü. Şimdi daha iyi anlamõştõk. Bir süre sonra üst katlarda ve A Blok'ta bekleyen askerlerde bir hareketlilik başladõ, ikinci saldõrõnõn başlamak üzere olduğu anlaşõlõyordu. ikinci saldõn çift yönlü gelişti. Saat 20.30 civan... A Blok tarafõndan jandarma komandolar girdiler. Yaklaşõk 20 dakika sonra bu kez E Blok tarafõndan komando ve çevik kuvvet polislerinin ortak operasyonu başladõ. Çatõşma l saatten fazla sürdü. Yaralanan yoldaşlarõmõza rağmen, düşman da epeyce yaralõ verdi. E Blok tarafõndan gelen saldõn kurulan yangõn barikatõnõn ateşe verilmesiyle anõnda kesilirken, C Blok'taki çatõşma oldukça şiddetli devam etti. C Blok malta kapõsõnda barikat olmadõğõ halde giremediler. Direnişin gücü karşõsõnda çaresizlikle rezil olup çekildiler. Pankartõmõz, kapõnõn onlara bakan tarafõnda olmasõna rağmen, dokunmaya dahi cesaret edemediler. Çatõşmanõn sonuna doğru, E Blok tarafõndan atõlan ses ve gaz bombalarõ ve yangõnõn çõkardõğõ duman nedeniyle maltada durulacak koşullar olmadõğõ halde, cezaevinde genel denetimi elimizde bulundurma õsrarõnõ koruyacaktõk. "ilk çatõşmada elim yaralanmõştõ. D-5/6 koğuşunda elimin tedavisiyle uğraşõrken, askerin yeniden girdiğini haber alõyoruz. Hemen, yanõmõzdan hiç ayõrmadõğõmõz levyelerimizi alõp, C Blok yönüne koşuyoruz. Bu seferki asker grubu hem daha kalabalõk, hem de teçhizatlõ. Kalkanlarõ ağõr saçtan. Kasklanmn da daha sağlam olduğu belli oluyor. Bunlarõn destek olarak getirilen komando birlikleri olduğunu hemen anlõyoruz. Peşlerinden bir de hortum sürüklüyorlar. Herhalde su sõkacaklar. Pek önemsemiyoruz. Sloganlarla karşõlõyoruz bunlarõ da. Zaferimiz şimdiden kesin. Öylesine ağõr yaklaşõyorlar ki, neredeyse sürünerek gelecekler. Uzun boru mesafemize girdikleri andan itibaren, darbelemeye başlõyoruz. Bir yandan taşlarõ camlar, atõlabilecek her türlü cisim dikkatli bir şekilde atõlõyor, ilk çatõşmada arkadan atõlan taşlar yüzünden yaralanan arkadaşlar olmuştu. Ders çõkarõyoruz. Askerler iyice kapõya yanaşõ86
yorlar. Ancak kendilerini koruma dõşõnda hareket kabiliyetleri yok. Büyük bir öfke içinde kenetlenmiş durumdayõz. Herkes çatõşmanõn gereklerim yerine getirirken, bir yandan da kulaklarõ çõnlatan bir gürültü koparõyoruz. Eldeki demir çubuklar, karavana kapaklarõ, malta kapõlarõna, başka metallere, birbirlerine vurularak tempo tutulmaya başlanõyor. Askeri ürküten, bizi ise son derece coşturan bir tempo bu. Islõklar, sloganlar yuhalamalar ve tutulan tempoyla, çatõşmanõn sonucu etkileyecek bir ruh hali yaratõlõyor. Kimse yerinde duramõyor. Hemen yanõmdaki yoldaş hem zõplõyor, hem vuruyor, hem bağõrõyordu. Tilililer çekiliyor. Zõlgõtlar, haykõrõşlar... ortalõk gerçek bir savaş alanõ. Saldõrõp düşmanõ boğmak için, ileri atõlmak için gerilmiş bir ruh çõkõyor ortaya, Parti-Cephe ruhu diye düşünüyorum, işte bu, işte, işte... Vur... Vur... Kim Vuruyor: CEPHE! sloganõnõ atasõm geliyor. Ama sloganlarõ diğer dostlarõmõzla ortak atõyoruz. Ben de içimden tempoya sloganõ uyduruyorum. Yorulan bir yoldaşõmdan uzun boruyu alõyorum. Silahlan değiştik. 'Biraz da sen bağõr' diyorum. Bu iş daha sõcak, düşman daha çok zarar görüyor. Sonuçta bağõrmakla değil, vurmakla bitireceğiz işlerini. Uzun boruyu kapõnõn demir parmaklõklarõ arasõna birkaç kez hõzla sallayõp geri çekiyorum. Boşa giden bu ilk denemelerin ardõndan, solumdaki yoldaşõn nasõl ustaca darbeler vurduğunu görüyorum. Beni uyarõyor. "Dikkatli ol, boruyu kaptõrma." Kaptõrmayacağõm. Silahõn bir savaşçõ için önemini biliyorum. Bu arada E Blok tarafõndan da saldõrõldõğõm öğreniyoruz. Tüpü patlatmak için kurduğumuz yangõn barikatõmõz ateşlenmiş durumda. Yeterince yoldaşõmõz hõzla o tarafa gidiyorlar. Biz yerimizdeyiz. Şimdi çatõşma çift taraflõ devam ediyor. Bu arada bir yoldaşõmõzõn o tarafta kafasõna gelen bir şarapnel parçasõyla ağõr yaralandõğõnõ öğreniyoruz. Bu hepimizi daha da öfkelendiriyor. Düşman kan dökmeye devam ediyor... Silahõmõ iyice nişanlõyorum. Kapõya iyice yanaşmõş, çarprazdan kendini koruyarak bizim gibi boru kullanan bir askeri gözüme kestirmiş durumdayõm. Boruyu hõzla sallõyorum. De87
mir boru kaskõ kõrõyor, asker küt diye oturuyor, işte böyle... Yoldaşlarõmõza, halkõmõza el kaldõranlarõn ellerini, kafalarõnõ kõracağõz. Ayaklarõna ve kafalarõna darbe alan birkaç askerin ardõndan birkaç adõm geri çekiliyorlar. Boru menzilinden çõkmõş durumdalar. Taşlarõ, karşõlõklõ atõyoruz. Bu kõsa-süren gürültülü çatõşma yeni bir aşamaya giriyor, itfaiye hortumu öne çõkõyor. Tazyikli su... Kõsa sürede iliklerimize kadar õslanõyoruz. Pek etkili olmayacağõnõ tahmin ettiğimiz su bizi yanõltõyor. Berraklõğõn, saflõğõn simgesi olan su, faşizmin elinde alçakça kullanõlan bir işkence silahõna dönüşüyor. Koğuşlardan plastik masalarõn ve leğenlerin getirilmesiyle suya karşõ setimiz biraz daha güçleniyor. Masalarõ demir kapõya ters dayayõp, gövdelerimizle yaslanõyoruz. Suya rağmen, ikinci gürültüyü koparõyoruz. Tempolu bir gürültü... Zõlgõtlar, haykõrmalar, õslõklar... Ortalõk hem çõn çõn ötüyor, hem de sõrõlsõklam. Su sõkma dõşõnda birşey yapamõyorlar. Ancak basõnçlõ su etkili, özellikle yüzü korumak gerekiyor. Birkaç yoldaşõmõn, kafalarõna çarpan suyla sendelediklerini görüyorum. Suyu sõkacaklarõ tek delik bõrakmamaya çalõşõyoruz. Bir sürü masa ve leğen kõsa sürede kapõnõn önüne yõğõldõ. Su çarptõğõnda tutmak oldukça güç ve yorucu. Ayrõca suyun büyük bir kõsmõ ensemizden içeri süzülüyor. Bu durum üşüme ve titreme yapõyor. Yine de plastik masalarõ ve leğenleri kapõya vücutlarõmõzla yaslamaktan başka seçeneğimiz yok. Düşman basõnçlõ suyla bizi püskürtüp, kapõ önünü boşaltmayõ ve mevzii kazanmayõ, moral üstünlüğü ele geçirmeyi planlõyor. Düşmanõn hesabõnõ bozmak boynumuzun borcu. Boşaltmõyoruz, inadõna bedenimize güç geliyor. Yorulmuyoruz. Kõrda ve şehirde yoldaşlarõm savaşõyor, diyorum. Karda, buz gibi dondurucu soğukta ölümüne bir çatõşmanõn içindeler. Bizi onlardan koparamazlar. Kendimiz için değil halkõmõz için direnmeliyiz. Rahatõmõz için değil, savaşõn bir parçasõ olmak için direnmeliyiz. Önderimizin özgür tutsak kişiliği üzerine sözlerini şimdi daha iyi kavrayabiliyorum. Savaş alanõ aynõ zamanda eğitim alanõ, bir okul. Öğretiyor ve arõndõrõyor. Yoldaşlarõmõzõn Buca barikatlarõnda yarattõklarõ destan aklõmda. Uğur, Turan, Yusuf yanõmõzdalar. Buca direnişçisi 88
özgür tutsaklarõn 'Arõnõyoruz, su bizi kirimizden pasõmõzdan temizleyen bir çözücü gibi...' deyişlerini hatõrladõğõm anda, bir yoldaşõm yanõma geliyor. 'Geç biraz da ben arõnayõm.' diyor. Aynõ anda aynõ şeyi düşünmüş olmanõn tebessümüyle 'Yaslan bana, beraber tutalõm, yorulmayalõm.' cevabõnõ veriyorum. Yoldaşõmõn sõcaklõğõyla suyun soğuğunu altetmek artõk çok daha kolay. Suyu kesmekte kullandõğõmõz masa, sandalye, dolap ve diğer eşyalar bir ara öylesine çoğalõyorki, adeta bir barikata benzemeye başlõyor. Barikat malzemesi getirilmesini isteyen dostumuz yine aynõ istekte bulunuyor. Yõğõlan malzemeler nedeniyle kapõyla aramõzdaki mesafe, kendiliğinden 2 metre kadar daha açõlõyor. Bu ise düşmanõn kapõya dayanmasõna, barikatõ açma çabasõna neden olabilir. Bir anda, saldõran değil, savunan pozisyonunda kalmak, geri çekilme tehlikesini doğurabilir. Sorumlu yoldaşõmõzõn müdahalesi tam bu anda gerçekleşiyor: 'Yoldaşlar, barikat kurmayacağõz, barikat yok. Göğüs göğüse çarpõşmaya devam ediyoruz!' Bu sesi bekliyorduk. Talimatõ bekliyorduk. Hõzla kapõnõn önündeki malzemeleri geri çekiyoruz. Sloganlar, saldõrõyoruz diye haykõranlar... Bir anda yine kapõya yapõşõyoruz. Düşman ise, iyice yanaştõğõ kapõdan tekrar geri çekiliyor. Tek adõm gerilemeyeceğiz." "Çatõşma uzuyor. Yirminci dakikada E Blok tarafõndan da geldiklerini görüyoruz. Çevik kuvvet de var bu sefer. Benle beraber 3 kişi E Bloktaki tüp barikatõnõn başõnda nöbetçiydik. Ancak C'de çatõşma başlayõnca oraya koşmuştum. Durumun kontrolümüz altõnda oduğunu gördüm. Yoldaşlarõma yardõmcõ oldum. Hepsi basõnçlõ sudan sõrõlsõklam olmuştu. Kõsa sürede ben de õslandõm. E Bloktaki saldõrõyõ bu anda duymuştum. Hõzla o tarafa yöneldik. Henüz D Bloğa varmõştõm ki, yangõn barikatlarõmõzõn alevleri bir anda yükseldi. Alevler tavana dek çõkõyor. Ve çok görkemliydi. E ve D Blok maltalarõ karanlõğa gömüldü. Floresanlarõ patlamõştõ. Ateşin büyüklüğü nedeniyle kapõya yanaşmak mümkün olmuyor. Tüm bu sõrada orada nöbetçi kalan Orhan Yoldaşõmõ, sevinç içinde bana doğru gelir89
ken görüyorum, ilk patlama ve alev nedeniyle her tarafõ is içinde. Elindeki çakmağõ hala bõrakmamõş. Nasõl olduğunu soruyorum. Epeyce kalabalõk geldiler, ateşledik, it sürüsü gibi kaçõştõlar, birbirlerini ezdiler' diyor. Görevini eksiksiz ve başarõyla yerine getirmenin huzuru ve rahatlõğõ içinde ateşi bir süre daha seyrediyor. Düşmanõn yaklaşmasõ imkansõz. Bir süre basõnçlõ suyla dahi söndüremiyorlar. Aslõnda bu barikatta 3 tüp vardõ. Ama PKK'liler kendilerine ait olan ikisini alõp götürmüşlerdi. Yine de tek tüp yangõn başlatmaya ve kasklõ, kalkanlõ çevik kuvvet ve komandolarõn kaçmasõna yeterli oldu. Tüm havalõ görüntülerine rağmen, gerçekten de birer tavşan kadar korkaktõlar... Ateşin aydõnlattõğõ maltada hemen sloganlar başlamõştõ bile: YAŞASIN YANGIN DİRENİŞİMİZ! Bu slogan bize kahraman Buca şehitlerimizin, Buca direnişçilerinin bir mirasõ. Kahraman Buca şehitlerimiz bizi hiç yalnõz bõrakmadõ. Onlarla birlikte çatõştõk Ümraniye'de düşmana karşõ. Bize güç verdiler, esin kaynağõmõz oldular. Gazi Ayaklanmamõzõ anõmsõyoruz. Ters çevrilmiş polis otosuna attõğõ tüpün patlamasõyla sevincinden yerinde duramayan şehidimiz Sezgin ENGiN de yanõmõzda. Gazi'nin yiğit direnişçileri, analarõmõz, çocuklar, 70 yaşõnda insanlarõmõz, onlarca şehidimiz, hepsi gözümüzün önündeler. Gazi ile Buca Ümraniye'de birleşmişti..." "Kapõdaki yangõna yanaşmaya cesaret edemeyenler, uzaktan taciz atõşlarõ yapõyorlar. Üst üste patlamalar oluyor. Bunlar bomba değil, büyük ihtimalle plastik mermi. Bu sõrada bir yol.daşõmõz yaralanõyor. Kafasõndan oluk gibi kan akõyor. Hemen geri çekiyoruz. Yarõ baygõn durumda, ilk müdahaleyi sağlõkçõ yoldaşõmõz yapõp, yarasõnõ temizliyor. Koğuştan koridorda atõlan slogan seslerini ve çatõşmayõ çok net duyuyoruz. Bir an ölümü daha yakõnõmda hissediyorum. Ölümle kol kolayõz. Bu bana güç veriyor. Bir sürü şey düşündürüyor. Daha önce ölüm korkusunu yenmeyi başaramamõştõm. Çatõşmanõn dõşõnda bunu yeniden hatõrlamak beni ürkütüyor. Hayõr! Bu sefer yeneceğim! Çatõşmanõn içine girmek için hõzla uzaklaşõyorum oradan. Çünkü biliyorum; her türlü korkunun, kaygõnõn, tedirgin-
90
ligin yok olduğu yer mücadelenin, savaşõn kõzgõnlõğõ..." Maltanõn iki ucundan aynõ anda gerçekleştirdiği bu saldõrõdan da sonuç alamayan düşman geri çekildi. Üst üste iki saldõrõyõ püskürtmüştük. Üçüncü bir saldõrõ için geleceklerini tahmin ediyorduk. Maltadaki denetimimizi yeniden şekillendirdik. Kontrolümüz altõnda olan C ve D Bloklar vardõ. D'nin E Bloğa açõlan kapõsõ önünde yangõn devam ediyordu. Tüpün patlamasõ beklendiğinden D Bloğu boşaltarak bir süre güvenlik alanõ oluşturduk. D'ye giriş çõkõş kontrollü ve sõnõrlõ olarak devam etti. Ortalõk tam bir savaş alanõ görünümündeydi. Tüm koridor suyla dolmuştu. Bileklerimize dek gelen suyun içindeydik. Yangõn barikatõndan bir süre sonra çok yoğun duman çõkmaya başladõ. Öyle ki, malta yarõm saat içinde göz gözü görmez kapkara bir dumana bürünmüştü. Güvenlik Manõ önüne ve C Blok kapõsõna beşer yoldaşõmõzõ yerleştirdik. Koridorda durmanõn olanağõ yoktu. Maltadaki bütün camlarõ kõrarak dumanõn çõkmasõnõ hõzlandõrmak istedik. Nöbetçiler de ancak bu camlardan nefes alabiliyordu. Tutsak kitlesi havalandõrmalara dağõlmõş nefesleniyor, aynõ zamanda çatõşmanõn yorgunluğunu atõyordu. Düşmanõn bu dumanda girmesi pek mümkün değildi. Cezaevi önünde ailelerimizin, dostlarõmõzõn bulunabileceğini düşünerek, bir havalandõrmaya, onlarõn da görebileceği büyük bir ateş yakmak istedik. "Bir yandan da slogan ve marşlar söyleniyor. Saat 22.00'ye yaklaşõyor. TV haberleri Ümraniye Direnişi'ni vermeye devam ediyor. Yaralõ polis ve askerleri ambulanslarla hastaneye götürdüklerini gösteriyor. Tutsaklardan ne kadar yaralõ olduğunu söylemiyorlar. Bütün gözleri üzerimizde hissediyoruz. Bizimkiler cezaevi önüne yõğõlmõştõr diye düşünüyoruz. Birden, herkesin dõşarõdan görebileceği bir ateş yakmak geliyor aklõmõza. Ne bulursak havalandõrmaya taşõyoruz. Cezaevi tam bir beton ve demir yõğõnõ. Tahta bulmak güç. Hatta kağõt ve karton parçasõ bile yok denecek kadar az. Plastik masa ve sandalyeleri, yataklarõ yakmak istemiyoruz. Hem kolay tutuşmaz, hem de kokutur, is yapar diye düşünüyoruz. O anki doğal düşüncemiz bu. Oysa daha sonra buna gülüyoruz. Cezaevi yanõp yõkõlõrken, 91
onlarca bomba atõlõrken, biz koku ve is yapmasõn diyoruz. Banyo ve tuvalet kapõlarõnõ hatõrlõyoruz birden. Bunlar ahşap. Bir anda onlarca kapõyõ çõkarõp üst üste yõğõyoruz. Bez ve gazete parçlarõnõ yakõyoruz, üzerine de yağ dökerek tutuşturuyoruz. Kõsa sürede yangõn büyüyor. Tüm havalandõrma bir anda aydõnlanõyor. Ateş yükseldikçe yükseliyor. Dõşarõdan rahatlõkla görüldüğünü düşünüyoruz. Bu arada ateşten, üzerimizdeki õslaklõğõ kurutmak için de yararlanõyoruz." "Bu arada ilginç görüntüler de oluyor. Sõrõlsõklam olduğumuz için, ateşin başõnda beklerken adeta tütüyoruz. Herkesten çok yoğun duman yükseliyor. Sloganlarõmõzõn ve marşlarõmõzõn yankõsõ çok güçlü. Yankõlanan sloganlar arasõnda, duvarda oynaşan devasa gölgelerimiz de neşe kaynağõmõz oluyor. Ateş çok büyük. Ortalõk kõpkõzõl. Genç yaşlõ onlarca tutsak öylesine coşkuluyuz, işte özgürlük, diye düşünüyorum, içimden 'Cemo' türküsünü mõrõldanõyorum. 'Dağlarõn yücesinde ateş yanar...' Ateşimizin ne olduğunu dõşarõdan çok merak ettikleri kesin. Bir süre sonra itfaiye merdiveninin yükseldiğini görüyoruz. En tepesinde bir itfaiyeci ve bir polis var. Dõşarõdakilere havalandõrmadan yükselen ateşin nedenini bağõrarak açõklõyorlar: 'Isõnõyorlar, birşey yok.'... Şimdilik birşey yok. Ama o ateş sizi bir gün yutacak." Ateşimizin sönmesine yakõn bir anda düşmanõn tüm bloklardaki havalandõrmalara yönelik saldõrõsõ başladõ. Çatõlardan ve denetimimizin dõşõndaki üst kat pencerelerinden üst üste onlarca gaz ve gözyaşartõcõ bombalar atõldõ. Bombalardan kimisi maltaya da girdi. Bu saldõrõlardan tüm tutsak kitlesi etkilendi. Kendilerinden geçenler oldu. Malta uzun süre bombalar nedeniyle kullanõlamadõ. Bombalarõn bir kõsmõ yoldaşlarõmõz tarafõndan geldikleri yerlere gönderilirken, bir kõsmõ daha önceden hazõrladõğõmõz kova ve leğenlerin içindeki suda etkisizleştirilmeye çalõşõldõ. "Üzerimize gelen bombalarõ ya hemen su dolu leğen ve kovalarõn içine ya da geldiği yöne atõyoruz. Gözlerimizi yakõyor, midemizi ağrõtõyor. Hepimiz öksürüyor ve kusacak gibi oluyo92
ruz. Kusanlarõmõz da var. Boğulacak gibi hissediyoruz. Paniğe kapõlmamak gerekiyor. Yavaş ve düzenli nefes almak, gözleri oğuşturmamak en iyisi. Yüzümüzü õslak havlularla kapatiyor -ruz." Bomba saldõrõsõnõn etkisi dağõlana kadar düşmanõn da girmesi mümkün değildi. A Bloğun, yani idare bloğunun dahi boşaltõlmõş olmasõ gerekli. Çünkü, gazõn etkisi yaygõn ve çok süratli. Bombalarõn ilk andaki etkisi dağõlmaya başladõğõ anda yeni bir saldõrõya karşõ hazõrlõklar hõzlandõrõldõ. Saat 23.00'e yaklaşõyordu. O ana dek barikatsõz çarpõştõğõmõz C Blok kapõsõna da bir tüp yerleştirilerek yangõn barikatõ oluşturuldu. Tüp ve yataklarõn kullanõldõğõ barikatta yangõnõn başlangõcõ tüpün patlatõlmasõyla yapõlacak şekilde bir düzenek hazõrlandõ. Patlama bombadan farksõz olacak ve düşman bundan zarar görecekti. Yine C Blok kapõsõna, C Bloğun ara koridorlarõndaki itfaiye hortumlarõ uzatõlarak, düşmanõn tazyikli suyuna karşõ tazyikli su kullanma kararõ aldõk. Oluşturulan bir komite bu işle ilgilendi. Bir komite de koğuşta barikat kurma kararõmõz gereği, koğuşa gerekli her türlü malzemenin taşõnmasõnõ organize ediyordu, ilaçlar, yiyecekler, kova ve leğenler, battaniyeler vb... C-3 koğuşu barikat direnişi için hazõrlandõ. Ancak düşmana darbe vuramadan barikat arkasõna çekilmeyecektik. Hatta son ana dek tekrar püskürtmenin koşullarõnõ zorlama kararõmõz vardõ. O yüzden düşmanõ maltada karşõlamak üzere beklemeye başlandõ. Herkes bu çatõşma için görevinin başõna geçti. Uzun borularõ kullanacak olanlar, su sõkacaklar, bombalõ yangõn için ateşlemeciler, taş ve demir levyelerle bekleyenler, malzemeleri koğuşa taşõyanlar, yaralõlarõn tedavileri ile ilgilenen sağlõkçõlar, TV haberlerini izlemekle görevli olanlar ve ba-rikatçõlar... Hepsi hazõrdõ. 23.00 sõralarõnda düşman üçüncü saldõrõsõna başladõ. Bu saldõrõda aklõnca savaş hilesi-kullanarak tutsak kitlesini gafil avlama hesabõ yapmõşlardõ. Saldõn yine çift yönlü gelişti. A Blok tarafõndan ağõr bir ye93
nilgiye uğrayan cezaevi dõş güvenlik askerleri geldiler. Bir süre sonra E Blok tarafõndan çevik kuvvet polisleri girdi. Tüm gücümüzü A Blok tarafõna yõğdõğõmõzõ sanacaklarõnõ ve E Blok tarafõndan aniden baskõn yapma hesaplarõm düşünerek aldõğõmõz tedbirlerle hesaplarõ bozuldu. "A Blok kõsmõndan askerler geldiğinde bir oyun olduğunu anlõyoruz. Kafalarõnda kasklan yoktu, ilk çatõşmada dövüp attõğõmõz cezaevi dõş güvenlik askerleriydi bunlar. Ve sadece su sõkõyorlardõ. Ayrõca mesafeyi koruyorlardõ. Bizden de birkaç yoldaş su sõkmaya çalõşõyor, ancak basõncõn az olduğu anlaşõlõyor. Yine de ilk anda birkaç asker õslanõyor. Saatlerce soğuk basõnçlõ suyun ağõr işkencesine rağmen bizi bir adõm geriletemeyen düşman, üzerine gelen birkaç damla sudan öylesine korkuyor ki, hemen geriliyorlar. Suyumuzu hõzla kesiyorlar. Bu beklemedikleri bir silahtõ. Şaşõrdõklarõ belli. Hepsi pis canlarõnõn derdindeler. Para için yaptõklarõ bu işte, hiçbir amaca sahip değiller. Korkularõ da bu yüzden. Kapõya yüklenme niyetleri olmadõğõ anlaşõlõyor. E Blok'tan yükleneceklerini hesaplõyoruz. Sorumlu yoldaşõmõzla konuşup, o taraftaki güvenliği artõrmak için, birkaç kişi gidiyoruz. E Blok'ta henüz hareket yok. Diğer tarafta ise suya karşõ masalarla engel olan yoldaşlarõmõzõn direnişi devam ediyor. Oradan gelen sloganlara biz de katõlõyoruz. Çok beklemeden yanõlmadõğõmõz anlõyoruz. Büyük bir güçle E Blok tarafõndan geliyorlar. Çevik kuvvet ve komando. Maskeli olanlar da var. Gaz bombasõ atacaklarõnõ düşünüyoruz. Islak havlularõmõzõ atkõ gibi dolamõştõk zaten. Bir yoldaşõ diğer tarafa haber vermek için gönderiyoruz. Önceden kapõ kilidine çengel takmõştõk. Kapõ bize doğru açõldõğõndan, ancak kilidi patlatarak girebilirler. Oysa korkaklar, kendilerine doğru açõlan C Blok kapõsõndan, üstelik kilitsiz olduğu halde girememişlerdi. Bombaya güvendikleri belli oluyor. Çevikler kapõya yükleniyor. Elimizdeki demir çubuklarla parmaklõklar arasõndan vurmaya başlõyoruz. Vuruşlarõmõz kalkan engeline takõlõyor, pek etkili olmuyor. Sloganlar atõyoruz. Daha önceki çatõşmalarda kullandõğõmõz tempolu gürültüyü tekrar başlatõyoruz. Destek gücümüz hõzla yetişiyor. 94
Ortalõk tam curcuna oluyor. Polislerde telaş ve korku çok açõk bir şekilde gözleniyor. Yüzleri kireç gibi. Ancak bir eksiğimiz var; uzun borular... Bu etkili silahlar sürekli C kapõsõnda kullanõlmõştõ. Yine oradalar. Ama şimdi buraya lazõm. Hemen birimiz koşup borularõ getiriyor. Uzun boru darbeleri ayaklarõna çalõşõyor. Polislerin kalkanlarla koruyamadõklarõ yerler oralarõ. 'Ah anam, yandõm, öldüm!' sesleri arasõnda birkaçõ kaçmaya başlayõnca hepsi geriliyor. Sonra tekrar geliyorlar. Küfürlere, tehditlere aldõrmõyoruz. Az önceki kaçõşlarõnõ hatõrlõyoruz. 'Mye kaçtõnõz korkaklar', 'Canõnõzõ çok seviyorsunuz' diye bağõrõyoruz. Küfürden başka verecek cevaplan yine yok. Bir yoldaşõmõz tüp getiriyor. Etki mesafesini artõrmak için ağzõna boru takõlmõş durumda. Kapõya yerleştirip ağzõnõ onlara çeviriyor. Sonuna kadar açõp ateşliyor. Tüpte basõnç az, o yüzden ateş de az çõkõyor. Ama bu ödlerini patlatmaya yetiyor. Bir anda, 10 metre kadar geriliyorlar. Tüp az sonra sönüyor. Çatõşma yeniden şiddetleniyor ve uzuyor. Kapõyõ yine patlatamadõlar. Bomba atacaklarõ anlaşõlõyor. Polisin biri öne çõkõyor. Elinde bomba atar var. Üst üste patlamalar oluyor. Gürültü kulaklarõmõzõ sağõr edecek gibi. Her patlamada bombanõn parçacõklarõnõ görebiliyoruz; adeta beynimizde yõldõzlar çakõyor. Bombalarõn etkisi nedeniyle geri çekilme talimatõ bekliyoruz. Sorumlu yoldaşõmõz bizi geri çağõrõyor. Son taşlarõmõzõ da atõp, sloganlarla çekiliyoruz. C Bloğa giriyoruz. D Blok kapõsõna da kilit atõyoruz. C kapõsõnda asker basõnçlõ su sõkma işine ara vermiş. Birkaç metre çekilmiş, yeniden sõkmak için hazõrlõklar yapõyor. Bu kapõdaki yoldaşlarõmõn yanõna gidiyorum. 10 kişi civarõndayõz. Tutsak kitlesi denetimli olarak, C-3 koğuşuna çekilmiş durumda. Askerin birkaç adõm yaklaşmasõnõ bekliyoruz. Bombalõ yangõn barikatõnõ tutuşturacağõz. Asker harekete geçiyor. Kahretsin! Barikat ateş almõyor. Bir süre yoldaşõmõz uğraşõyor. Tüpü ani patlama düzeneğinden söküp, ayrõca yakmaktan başka çare yok. Öyle yapõyoruz. Yakõp kapõya yerleştirdiğimiz tüpten çõkan ateş oldukça basõnçlõ ve askere yönelik. Tazyikli suyu sõkõyorlar yeniden. Tüpe çarpan su onu deviriyor. Sorumlu yoldaşõmõz 'çekiliyoruz' tali95
matõnõ veriyor. Koridorda sadece birkaç kişiyiz. Tüpü onlara bõrakmõyoruz. Yanan tüpü, õslak battaniye ile söndürüp yanõmõzda götürüyoruz. Nasõl olsa lazõm olur." C Blok'ta ara maltaya çekilmemizden sonra Ümraniye isyanõmõz yeni bir aşamaya girdi. Şimdi de barikatõn arkasõnda çatõşacak, düşmanõ savunduğumuz mevziye ölülerimiz pahasõna sokmayacaktõk. Cezaevinin tümünü fiziki olarak sürekli denetim altõnda tutmamõzõn olanaklarõ yoktu. Eylemimizi mümkün olduğunca sürece yayarak gücümüzü arttõrmalõydõk. C-3 yemekhane katõna kurulan barikata en son, ara makasõna vakit kazanmak amacõyla barikat kuran yoldaşlarõmõz geldiler. "Ana maltaya açõlan ara malta kapõsõna raflõ dolaplardan, masalardan oluşan geçici bir barikat kuruyoruz. Amacõmõz az da olsa vakit kazanmak. Maltada kimse kalmadõ. Elimizdeki tüpü patlatmak için bir çare düşünüyoruz. Aklõmõza ara maltalarda bulunan tüp dolaplarõ geliyor. Hemen yerleştirdikten sonra ateşliyorum. Dolap kapağõnõ da kapatõyorum. Böylece tazyikli suyla söndürmek de zorlaşacak. Oluşan õsõnõn tüpü patlatmasõ için zaman gerekli. Malta kapõsõndaki barikat bu vakti kazandõrõr herhalde deyip geri çekiliyoruz. C-3'teki barikatõn arkasõna geçiyoruz, içimi bir hüzün kaplamadõ desem yalan olur. Kendimi çarpõşmalarda toprak kaybetmiş bir ordunun savaşçõsõ gibi hissediyorum. Ama zafer kazanmak için gerilemesini de bilmek gerekiyor. Ümraniye, özgür tutsaklarõn olacak, bunu biliyorum. Daha şimdiden politik zaferimiz şekilleniyor zaten. Öleceğiz ama teslim olmayacağõz. Bu cüretimizin düşmanõ nasõl rezil edeceğini görür gibiyim. Halkõmõz ve yoldaşlarõmõz bunun hesabõnõ soracak. Yürekleri bizlerle atõyor çünkü..." Saat 01.00... Eylemimizin başlamasõnõn üzerinden 9 saat geçti. 9 saat boyunca düşmanõ maltaya sokmadõk. Her defasõnda püskürttük. Şimdi ise koğuşta ve barikatlarõn arkasõndayõz. 54 DHKP-C, 6 MLKP, 6 TDKP, l TKEP, 4 TKP(ML), 4 TlKB, 3 TKP/ML, 3 MLSPB, 5 İslami Hareket örgütü, l İBDAC, 17 DY tutsağõ olmak üzere bir aradayõz. 96
100 civarõnda PKK tutsağõ da başka bir koğuşa çekilmiş durumdalar. Daha önceki çatõşmalarda el bileğine ve kulak arkasõna gelen şarapnel parçalarõyla yaralanan yoldaşõmõz ve ona refakat etmek üzere görevlendirilen 3 yoldaşõmõz daha PKK tutsaklarõnõn bulunduğu koğuştalar. Onlarõ yaralanma olayõndan sonra çatõşma dõşõna çekmiştik. Düşmanõn gaz bombalõ saldõrõlarõna tedbir olarak pencerelere õslak battaniyeler gerildi, su dolu kova ve leğenler hazõrlandõ. Barikatõn en sağlam biçimde kurulmasõ için çalõşmalar sürdürüldü. Bu arada Devrimci Yol davasõ tutsaklarõ bir arkadaşlarõnõn üst katta yatakhanede, hasta olduğunu söylediler. Düşmanõn her an ara maltaya girme olasõlõğõna rağmen, hõzla barikatta bir gedik açarak 2 yoldaşõmõzõ kontrol için üst kata gönderdik. Yatakhanede kimseyi bulamamõşlardõ. Bu kişinin, yoldaşlarõmõz kendisini ararken yatakhanede saklanmõş olduğu ve bir süre sonra düşmana teslim olduğu ortaya çõktõ. Mide bulandõrõcõ bu soysuzluk örneği, direnişimizin büyüklüğü yanõnda bir hiçti. Barikat başõnda nöbetçiler konularak beklenmeye başlandõ. Ara maltada yakõlan tüpün patlamadõğõnõ, düşmanõn barikatõ incelemek için gelmesinden anladõk. Ses duymamõştõk. Düşman ara maltaya girmişti. Ancak barikata saldõrõ daha sonra başlayacaktõ. Bu bekleme sõrasõnda nefeslertme, dinlenme olanağõ bulundu. Bir yandan da 10 saat boyunca göğüs göğüse yaşadõğõmõz çatõşmalarõn sohbetleri yapõlõyordu. Kenetlenmiştik... Artõk 14 Aralõk gününe girilmişti. Bir gün içine sõğan gelişmelerin yaşanan çatõşmalarõn daha da eğitici olmasõ amacõyla, yaşananlar, gözlemler karşõlõklõ olarak aktarõlõyordu. Düzenli aralõklarla atõlan sloganlar dõşõnda, koğuştaki sessizliği bozan, sadece bu coşkulu sohbetler ve barikatçõlarõmõzõn ufak tefek işleri oldu. "Televizyondan haberleri seyrettik. Spiker cezaevine sürekli asker ve polis yõğõnağõ yapõldõğõnõ ve yaralõlar olduğunu söylüyor. Yaralõ asker ve polislerin ambulanslarla hastaneye taşõndõğõnõ gösteren görüntüler neşemizi arttõrõyor. Çarpõtmaya, 97
karalamaya yönelik söylemlerine rağmen, 'mahkumlarõn istekleri'nden bahsediyor. Ailelerimizin, devrimci, demokrat in- ] sanlarõn cezaevine yaklaştõrõlmadõğõnõ, slogan attõklarõnõ öğre- j niyoruz. Eylemimiz ilk haber olarak veriliyor. Hükümet krizi, Gümrük Birliği ve seçimler gündemini ezip geçtiğimiz ortada. Halk muhalefeti ve direnişlerimiz düşmanõn güçsüzlüğünü or taya çõkarõp köşeye sõkõştõrõyor. Şimdi direnişimiz konuşulu yor. Oligarşinin seçim aldatmacasõ, yalan vaadler parçalanõp tuzla buz oluyor. Düşmanõn gerçek yüzü; katliamcõ, kirli yüzü gözler önüne seriliyor. Halka direnme ve isyan çağrõsõ yapõlõ yor. Son derece mutluyuz. Cezaevi isyanõnõn bir grup DHKP-C tutsağõ önderliğinde gerçekleştiği şeklinde verilen TV haberi bizi gururlandõrõrken, siper yoldaşlarõmõzla olan birlikteliğimi zi gölgelemiyor. Hep birlikte barikattayõz. Sloganlarõ hep bir likte haykõriyoruz. | Birlikte çok şeyi paylaştõğõmõz yoldaşlarõmõz bir bir gözü- \ muzun önüne geliyor. Sağmalcõlar'dan buraya sevk olurken '* söylenen sözleri hatõrlõyoruz. Ve onlarõn bizi uğurlarken söyle- j dikleri sözler: 'Sizlere güveniyoruz yoldaşlar...' îşte bu güven '} bize yetiyor. Başka ne söylenebilir?.." j
Saat 04.00'te barikata ilk saldõrõ başlõyor. Barikatõmõz ye* mekhane girişinin kapõ pervazõna içten oturtulmuş bir çelik 1 kapõyla onu sabitlemek için kullandõğõmõz ikinci bir çelik kaj põdan oluşuyor, ikinci kapõ yatay ve 45 derecelik bir eğimle kai põnõn hemen gerisindeki kolona dayanõyor. Bu iki temel malzemenin dõşõnda sac dolaplar ve bunlarõ sabitlemek için kullandõğõmõz çeşitli eşyalar da barikatõ sağlamlaştõrmaya yarõyor. Aşõlmasõ çok kolay olmasa da, çok zor da değil. Nitekim kõsa süre sonra, asõl barikatõn teknik hazõrlõkla, güçlü .malzemelerle değil, esas olarak iradeyle kurulduğu ortaya çõkacak. Barikatõn sağlamõnõ yapmak ve onu korumasõnõ bilmek gerekir. Ancak düşmanõ asõl dize getirecek olan, devrimci iradeyi • ayakta tutmaktõr; yõlmamaktõr, yorulmamaktõr. Kapõdaki barikat açõlsa bile kafalardaki yõkõlmamalõdõr. Bu bilinçtir, inançtõr, halksevgisidir... Barikatõmõzõ bu ruhla koruyacaktõk. 98
Saldõn tüm tutsak kitlesini bir anda uyardõ. Herkes ayaktaydõ. Hõzla savunma önlemleri pekiştirildi. Düşmanõn saldõrõ tekniği henüz anlaşõlmamõştõ... Bir süre sonra balyoz sesleri gelmeye başladõ. Pervazõn etrafõndaki duvara vurarak sõvalarõ döküyorlardõ. Amaç ortaya çõktõ: Çelik pervazõ çakõlõ olduğu duvardan sökmeyi düşünüyorlardõ. Böylece barikattaki temel kapõ da alõnmõş olacaktõ. Ama boşuna... "Kendilerinden çok emin olsalar gerek ki, barikatõn önüne geldiklerinde -biraz da direnişimizi küçümsemek amacõylafaşist katillerden biri bağõrõyor: Açõn polis!.. Hepimiz bir anda kahkahalara boğuluyoruz. Gerekli cevabõ verip, sloganlarõmõzõ atarak ne yapacaklarõnõ bekliyoruz. Balyoz kullanmaya başlõyorlar. Sloganlarõmõzõn arasõnda balyoz sesi eriyor:
IŞKENCECILERDEN HESAP SORDUK SORACAĞõZ! BASKõLAR KATLIAMLAR BIZLERI YõLDõRAMAZ!..
"Epeydir barikatta gedik açamõyorlar. Karşõlõklõ atõşmamõz yer yer devam ediyor. Bir süre sonra balyozla vurmaktan vazgeçiyorlar. Ağõzlarõndan küfürün bini bir para. Doğrudan kapõya yüklenmeye başlõyorlar. Darbeler oldukça sert geliyor. Başka bir kapõyõ koçbaşõ olarak kullandõklarõnõ sonradan öğreneceğiz, içten dayadõğõmõz kapõnõn birkaç santim kaymasõ bir boşluğa neden olacak. Bu kaymayõ engellemek mümkün değil. Çünkü arkasõndaki desteklerde milim de olsa boşluklar var ve bunlar her darbede sallanmaya neden olacak bir boşluğu kendiliğinden yaratõyor. Her sallanma ise kapõlarda milim milim kaymaya neden oluyor. Barikattaki ilk gedik açõlõyor. Kapõya yõğõlmõş onlarca çevik kuvvet kudurmuş gibi küfürler ve tehditler savuruyor. Gediğin büyümesini engellemeye çalõşõyoruz. Kapõnõn üst tarafõndan bir köşesini her an kaptõrabiliriz. Ondan sonra adõm adõm çekecekler. Oluşan ilk gediğe levyeyle müdahale ediyoruz. Kapõyõ yerinde tutmaya, kaymayõ önlemeye çalõşõyoruz. Yarõm saat kadar bu devam ediyor. Mecit'i uyarõyorum: 'Sağ tarafa dikkat et!' Oysa Mecit sağ tarafa çok güveniyor. Sõrtõm kolona, ayaklarõnõ ikinci yatay kapõya dayamõş, adeta bir barikat malzemesi yapmõş bedenini. 99
Barikatõn teknik ayarõnõ da o yapmõştõ. 'Sağ taraf sağlam, merak etmeyin' diye sesleniyor. Gerçekten de gedik soldan büyümeye başlõyor. Artõk daha net bir müdahale yapmak gerekiyor. Levyelerin uzun süre tutmasõ mümkün değil. Kapõ sol üst köşesinden hafif öne çõkmõş durumda. Ayrõca levyeyi tutan yoldaşõmõza boşluktan borularla vurmaya çalõşõyorlar. Hemen uzun borulardan birini istiyoruz. Boşluktan biz de onlara ilk vuruşlarõmõzõ yapmaya başlõyoruz. Artõk daha tedirginler. Sloganlarõmõz, tempolu vuruşlarõmõz, ajitasyonlarõmõz devam ediyor. Neşeli, esprili yoldaşlarõmõz sõk sõk bizi güldürüyorlar. 104 canõz. Gencimiz, yaşlõmõz, amcalarõmõz, ağabeylerimiz, kardeşlerimiz... hepimiz yoldaş olmuşuz. Bugün çok şeyler yaptõk, yaşadõk, daha da yapacağõz. önderimiz söylemişti diye düşünüyorum: 'Tutsak yoldaşlarõm kendilerine olan güvenle, düşmanõn zindanlarõnda estirdiğiniz rüzgarla düşmanlarõmõzõn ve dost görünenlerin maskelerini bir kez daha indirdiniz. Özgürlük tutkunuzla estirdiğiniz rüzgarõn fõrtõnaya dönüşeceği günler de gelecektir.' Bu bir fõrtõna, diyorum kendime. '93 Genel Direnişimiz sonrasõ almõştõk bu mesajõ. 'Direnecek, Savaşacak ve Zafere Yürüyeceğiz' denilerek bitirilmişti... Zaferi kazanmak için savaşõlan barikat bir saattir aşõlamõyordu. Düşman bütün çabasõna rağmen, geldiği noktadan ileri gidemiyordu. Gedikten devam eden çatõşmada taşlar, cam parçalarõ ve başka şeyler de kullanõldõ. Birkaç kez kullandõğõmõz uzun borularõ kapmaya çalõşan düşman, bundan da sonuç alamadõ. Kapõya yaklaştõrmõyorduk. Kendilerini kalkanlarla korumaya başladõklarõ anda, bir emirle geri çekildiler. Barikata ilk saldõrõ, karşõ saldõrõyla geri püskürtüldü. Yine gelecekleri için, hazõrlõklarõmõzõ yeniledik. Barikatõ tekrar güçlendirdik. Barikat arkasõndaki ilk bekleme saatlerinde bir kõsim yiyeceği tüketmiştik. Elde kalanlar, bu işle ilgilenenler tarafõndan herkese dağõtõldõ. Sigaralarõmõzõ idareli kullanmaya çalõşõyorduk. Tekrar gelmeleri uzun sürmedi. Sadece 5-10 dakika. 100
Saat 05.00... "Barikatta yeniden bir gedik açõlõyor. Bir süre sonra kapõnõn üstü pervazdan kurtulup öne doğru çõkõyor. Çatõşma şiddetleniyor. Uzun borularla ve levyelerle bizi barikattan uzaklaştõrmaya çalõşõyorlar; biz de aynõ şekilde onlarõ... Basõnçlõ su sõkmaya karar veriyorlar. Üstteki boşluktan su işkencesi başlõyor. Barikattan çekilmeyeceğiz. Hemen suya karşõ, engel olarak kullanmak üzere leğenleri devreye sokuyoruz. Suyu 20 dakika kadar sõkõyorlar, içeride su seviyesi epey yükseliyor. Ardõndan birkaç gaz bombasõ geliyor. Ama yanlõş hesap. Koğuştaki suyun seviyesi bombayõ etkisizleştirmeye yetiyor. Su dolu leğen ve kovalarla uğraşma derdimiz yok artõk. Sürekli darbelenen barikatta kapõ iyice öne çõkmaya başladõ. Koçbaşõ ile vurmaya hiç ara vermiyorlar. Boşluklardan süren çatõşma ise tüm şiddetiyle devam ediyor. Barikatta ilk yaralõmõzõ veriyoruz. Ardõndan birkaç yoldaşõmõz daha uzun borulardan yaralanõyorlar. Onlarõ geri çekiyoruz. Artõk kapõyõ tutmak mümkün değil. Levyelerin etkili olamayacağõ kadar öne eğilmiş durumda. Hemen sac raflardan birini barikat yerleştiriyoruz. Bunun çelik kapõ kadar dayanmayacağõ çok açõk. Kapõ iyice öne eğildiğinden, koçbaşõ olarak demir kapõyla düzgün vuruşlar yapma olanaklarõ kalmõyor. Sloganlara devam ediyoruz. Tekbir getirerek karşõlõk veriyorlar. Bir yoldaşõmõz bağõrõyor: 'Allah'õn adõ ağõzõnõza yakõşmõyor. Halkõmõzõn inançlarõ sizde yok. Sizin ağõzõnõza en namusuz küfürler yakõşõyor. Hepiniz alçaksõnõz!' Bir anda tekbir kesiliyor. Yeniden gerçekliklerine dönüyorlar, küfürlere devam ediyorlar. Başka bir yoldaşõmõz cevap veriyor: 'Polislikyapmayõn, onuruzu satmayõn. Simit satõn onurunuzla yaşayõn...'Daha önce bu sözleri duyduklarõ belli, iyice kuduruyorlar. Yoldaşõmõz devam ediyor! 'Aslõnda simitçilik iyi meslektir, niye böyle kuduruyorsunuz?' Bunlarõ öylesine sakin söylüyor ki hepimiz gülüyoruz. Yoldaşõmõzõn 'simit satõn, onurunuzla yaşayõn' uyarõlarõ periyodik olarak hiç kesilmeden devam ediyor. Her seferinde gülüyoruz. Çünkü başka hiçbirşey söylemiyor ve her söylediğinde polisler kuduruyor. õ
101
Raflõ dolabõ kapõnõn üstünde açõlan boşlukta, uzun demir borularõ yaslayarak tutuyoruz. Uzun boru ve levyelerle ona da darbeler vurmaya başlõyorlar. Üstteki açõklõk ise 2 karõş kadar. Ayrõca raf dolabõn hemen altõnda az bir boşluk daha var. Tüm boşluklardan saldõrõyoruz. Kaynakçõnõn yüzü görünüyor. Vay alçak! Düşmana akõl vermek için getirilmiş olduğu açõk. Katliama alet ediliyor. Uyarõyoruz: 'Kaynakçõ! Seni tanõyoruz. Yanlõş yapõyorsun.' Hõzla kaçõyor. Az sonra bir de itfaiyeci gelip barikata bakõyor. Herhalde barikatõn açõlmasõ için yapabilecekleri şeylerin neler olduğunu öğrenmeye çalõşõyorlar, itfaiye kancasõ fikrini de bu şerefsiz vermiş olmalõ... Arada bir DHKP-C timinden işkenceci polisler gelerek, bakõp gidiyorlar. Şefleri Reşat ALTAY da görünüyor. Direnişimizin gücü karşõsõnda ürkek bakõşlar atõyor. Sloganõ patlatõyoruz: İŞKENCECİLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ!... isyan direnişimize karşõ katliam saldõrõsõnõ artõk onlar yönlendiriyor. Hepsi de onlarca yoldaşõmõzõn katili, istisnasõz bütün Parti-Cephelilere işkence yapanlar. Yoldaşlarõmõzõ gözaltõnda kaybedenler. Karanlõk dehlizlerinden, lağõm çukurlarõndan çõkõp, koşa koşa katliam yapmaya gelmişler. Hesap soracağõmõz güne bir selam yollayõp sürdürüyoruz direnişi." "...Bir ara uzattõklarõ bir demir boruyu yakalõyor, karşõlõklõ çekiştiriyoruz. Onlar karşõ uçtan vermemeye, biz bu uçtan almaya çalõşõyoruz. Bir yoldaş, bizdeki uzun boruyla işkencecilerin boruyu tutan ellerini nişanlõyor. Acõyla irkilen polis, boruyu bõrakõyor. Ele geçirdiğimiz bu uzun boruyla büyük bir sevinç içindeyiz. Küçük zaferimizi alkõşlarla kutluyoruz. Düşman yine şaşkõn. Daha da şaşõrtmak istiyoruz... Çatõşma her geçen dakika bizi güçlendiriyor. Kazanõlan küçük küçük zaferler, neşeli bağõrõşlarõmõz, espriler, polisle dalga geçmeler... Rahatlõğõmõz karşõsõnda çõlgõna dönüyorlar. Üslerimizde kuşattõklarõ yoldaşlarõmõz karşõsõnda da, bütün sayõ ve silah üstünlüklerine rağmen aynen böyle çõldõrmõşlardõ diye geçiriyorum içimden... Tam üstlerindeki bir floresanõ nişanlayan bir yoldaşõmõz, taşõ fõrlatõyor... Olmadõ. Bir daha; yine olmadõ. Yoldaşõmõzõn 102
düşmanõ karanlõkta bõrakma düşüncesi ve eyleme geçmesi karşõsõnda hepimiz buna kilitleniyoruz. 'Hadi vur artjk!' diyoruz. Bir taş, bir taş daha... Ve işte bu sefer hedef tamam. Floresan, patlamayla kafalarõna dökülüyor. Bir anda loş bir karanlõk içinde kalõyorlar. Alkõşlar, sevinç çõğlõklarõ... Saldõrõlarõmõzõ renklendiriyoruz. Herşeyi silah olarak etkili şekilde kullanacağõz. Arka taraftan koğuştan sökülen floresanlar geliyor. Bir tanesi de şu anda bende. Düşmana zarar verme hõncõyla nişanlayõp mõzrak gibi fõrlatõyorum. Alkõşlar... Çok sevinçliyim. Flo-resanlarõ üst üste kafalarõnda patlatõyoruz. Dalga dalga saldõrõlarõmõz devam ediyor. Sorumlu yoldaşõmõzõ görüyorum. Yeni bir saldõrõyõ hazõrlõyor. Bu sefer silah, zeytinyağlõ pamuktan oluşan bir kütle. Yakõp düşmana atacağõz. Açõlõn bakalõm diyor yoldaşõmõz. Hepimiz sonucu merakla bekliyoruz, ilk deneme başarõsõz. Yanõyor ama, aralõk geniş olmadõğõ için bizim tarafa geri düşüyor. Yõlmak yok bir daha hazõrlanõyor. Şimdi daha dikkatli. Yakõyor ve fõrlatõyor üstlerine. 'Alõn bakalõm!'... Top büyüklüğünde bir ateş kütlesi kõvõlcõmlar saçarak düşüyor tepelerine. Bir anda kaçõşõyorlar. Bu kadar etkili olacağõ hiç aklõmõza gelmemişti. 'Heyyooo!' çocuklar gibi seviniyoruz... Alkõşlar, gülüşmeler... Keyifleniyoruz... Ateşten çok korkuyorlar. Üst üste birkaç kez aynõ şeyi yapõyoruz. Hep aynõ sonuç: Kaçõyorlar... 'Bunlar molotof yapõyor!'sözlerini duyuyoruz. 'Birazdan bakõn, daha neler geliyor' diyoruz. Artõk daha da tedirginler..." Saat 06.00'da iki saat süren ilk saldõrõya ara verildi. Yaklaşõk yarõm saat süren bu aradan sonra daha etkili silahlarla geldiler: itfaiye kancalan, iSKi borularõ... Biz de diğer sac dolaplarla barikatõ yeniledik, ikinci saldõrõ 06.30-07.30 arasõ yaklaşõk l saat sürdü. Saldõrõda koçbaşõ olarak bu kez uzun silindir borular kullanõldõ. 20 cm çapõndaki bu borular ve itfaiye kancalarõ ile yapõlan saldõrõlar barikatõ iyice zayõflattõ. Yaralõ yoldaşlarõmõzõn sayõsõ arttõ. "Her vuruşlarõnda sarsõlõyor barikat. Barikatla beraber biz de dengemizi sağlamakta güçlük çekiyoruz; barikatõn üzerinden düşecek gibi oluyoruz. Geniş ağõzlõ boru barikatõmõza her 103
çarpõşõnda büyük bir gürültüyle sarsõntõ yaşanõyor. Sac dolap bu vuruşlara dayanamayacak denli zayõf. Dolabõ uzun boru desteğiyle ve vücutlarõmõzla barikatõ tutabiliyoruz. Dolaba yaslanan vücutlarõmõz ve uzun boruyu dayamaya çalõşan yoldaşlarõmõz, her vuruşta 15-20 santim gerileyip, tekrar aynõ yerine geliyor. Öyle bir görüntü ki, anlatmak zor. Bu ağõr darbelere dayanmak için, daha güçlü yaslanmak gerekiyor. Tutsak kitlesi barikattan itibaren yarõm metre boyunca uzanan bir kortej gibi. Kortej çok sõk. Herkes bir önündekine tüm gücüyle yaslanõyor. En öndekilerin barikatta tutunmasõ başka türlü mümkün değil. Bu durum daha da pekişiyor. 'Yaslanõn, daha güçlü yaslanõn'. En önden gelen bu sesler, her seferinde saflarõ sõklaştõrõyor. Onlarca insan, kelimenin gerçek anlamõyla tek vücut olmuş. Bu durumda öndeki yoldaşlar ezilme tehlikesiyle karşõ karşõyalar. Bir yoldaş barikata öylesine yapõşmõş ki, kafasõ raflarõn içerisinde. Oysa ağõr boru her an dolabõ patlatõp, yoldaşõmõzõ ağõr biçimde yaralayabilir. Hatta öldürebilir. Uyarõyorum: 'Çek kafanõ!', 'Nereye çekeyim? Boşver böyle iyiyim' diyor. Bir taraftan da bağõrõyor: 'Yaslanõn, daha güçlü!'... Kõsa sürede sac dolapta delikler, patlaklar açõlõyor. Vurmaya devam ediyorlar. Bir taraftan da açõlan deliklerden ayaklarõmõza, üstteki ve yandaki küçük boşluklardan levyelerle yüzlerimize vurmaya çalõşõyorlar. Bu, dolaba yüklenmelerde de bir seyrelme yaratõyor. Tekrar karşõ saldõrõya geçiyoruz. Borular, levyeler, taşlar, camlar, sloganlar... Bir yoldaşõmõz da barikatõn hemen az gerisinden sola doğru açõlan tuvalet kapõsõyla ba kat arasõnda diğer yoldaşlarõmõzla birlikte bir köprü oluşturuveriyor. Bir anda tuvalette bulunan ve tõkanmõş olan lavabodaki sular maşrapayla elden ele geçmeye başlõyor. Maşrapayla su atõyoruz. Kuduruyorlar. Yüzlerine, gözlerine gelen sudan korumaya çalõşõrken, vuruşlarõnda dengesizlikler oluyor. Affetmiyoruz. Birkaçõ daha uzun borularõmõzdan nasibini alõp yaralanõyor. Suyu atan yoldaşõmõz, bir elinde de keyifle sigarasõnõ tüttürüyor. 'Sen de su istermisin? Al bakalõm!' Islanan polis küfürler yağdõrõyor. Başka bir yoldaşõmõz, 'Ağzõn amma da bozukmuş senin. Yaklaş da çeneni kõrayõm' diyor. Gülüşüyoruz. 104
Bir başka polis de aklõnca dalga geçiyor: 'Çocuklar lütfen açar mõsõnõz, rica ederim?' Yoldaşõmõz cevap veriyor: 'Lütfen yaklaşõr mõsõn? Korkmamalõsõnõz. Vatanõ koruyorsunuz ne de olsa. Hadi yanaşõn da kafanõzõ patlatayõm!' Çatõşma tüm hõzõyla sürerken, yeni bir silahõ devreye sokuyorlar: itfaiye kancasõ. Kanca büyük bir olta ucuna benzer şekilde. Tek farkõ yanõnda kaynaklõ bir sivri uç taşõmasõ. Mõzrağa benziyor, ilk başta, darbelerle ezilmiş dolabõmõzda delikler açmaya ve çeşitli yerlerinden kancayõ takarak çekmeye çalõşõyorlar. Bir süre sonra da boşluktan doğrudan kafalarõmõzõ hedefleyen saldõrõlar düzenliyorlar. Oldukça dikkatli olmak gerekiyor. Ancak dikkatli olmakla fazla gitmez. O silahõ almalõyõz... Bu işe kilitleniyoruz. Ancak almaya çalõşmak da tehlikeli. Ucunu iyi tutmak gerekli. Yoksa hõzla geri çekip elimizi parçalarlar. O yüzden ilk hamlede sõkõca tutmalõyõz... Hõzla gelen kancaya atõlõyoruz. Kancasõndan yakalõyoruz. Karşõlõklõ çekişme, itişme başlõyor. Vermemek için çok uğraşõyorlar. Ancak yapabilecekleri birşey yok. Kancayõ ellerinden kaptõğõmõz anda yoldaşõmõz, arkasõna dönerek kaldõrõyor. 'Bakõn, ne aldõk!'... Alkõşlar... Sevincimiz büyük. Düşmanõn en etkili silahlarõndan birini aldõk. Kaptõrana küfür eden diğer polislerin sesleri bizi daha da güldürüyor. Bu silahõ kaptõrmama dikkatiyle uzun süre kullanarak, düşmana korkulu anlar yaşatõyoruz. Bir dostumuz uyarõyor: 'Dikkat edin, o kanca adamõ öldürür. Öyle kullanmayõn!' öldürücü bir silah olduğunu bildiğimizi söylüyoruz. Ama neye dikkat edeceğiz ve niye?! Az önce bizi öldürmek için kullanõyorlardõ onu. Arkadaşõn, çatõşmanõn niteliğini pek kavramamõş olduğunu düşünüyoruz. Bizi katletmek için can atanlara, katillere, halkõmõza işkence yapanlara yaşam hakkõ yok. Bizi öldürmeyi kafalarõna koymuşlarsa, ölmeyi de göze almõş olmalarõ gerekirdi... . Bir ara dolabõn üstündeki boşluktan aniden bomba atar namlusu uzanõyor. Elimi uzatsam yakalayacağõm kadar yakõn. Ah bir kapsak... Hõzlõ olmalõyõz... Atõlõyorum... Patlama, bir patlama daha. Geç kaldõm. Gözyaşartõcõ bombalar gözümün önünde namludan fõrlayõp, tavana çarpõyor, oradan da koğu105
sun ortasõna düşüyor. Koğuş iki karõş su olduğu için bombalarõn etkisi çok az. Tempolar yine başlõyor. 'Amirim bomba attõk.', 'Yine atõn' diye bağõrõyor. 'Amirim bunlar öldürmek için vuruyor, yaklaşamõyoruz...' Düşmanõn şaşkõnlõğõ ve korkusu büyüyor. Yaklaşamõyorlar. Çünkü çatõşmada önce öndekiler gidecek. Canlar tatlõ, inançsõzlar; para onlarõ nereye kadar götürebilir ki?.." Düşman direnişin uzamasõndan çok rahatsõz oluyor. Bir an önce barikatõn açõlmasõ için amirler polisleri azarlamaya başlamõştõ. Barikatõmõz zayõflamõş, ancak moralimiz daha da yükselmişti. Adõm adõm zafere yürüyorduk. Yorulmak, yõlmak yasak. Bu saldõrõ sõrasõnda da ilk anda tazyikli su kullanõlmõştõ. Ancak tazyikli suyla en büyük çatõşmamõz, üçüncü ve en son saldõrõ sõrasõnda oldu. Düşman katletmeden önce yormak, tüketmek amacõyla bir saldõrõ düzenlemeye karar vermişti. Bunun için yeni bir ara verdiler ve hõzla hazõrlõklarõnõ tamamlayõp, yeniden harekete geçtiler. Saat 08.00'e yaklaşõyordu. Saldõrõ başladõ. Tam l saat 20 dakika boyunca tazyikli suyla savaşõldõ... "Bu sefer gelir gelmez su sõkmaya başladõlar. Suya karşõ her zamanki gibi plastik masalar, sandalyeler ve leğenlerle set oluşturduk. Ancak barikatta çok gedik var. Ayrõca masa ve leğenleri kõrõp patlatmalarõ zor olmuyor. Çok yakõn mesafeden sõkõlan suya dayanmak için, barikata yükleniyoruz. Üst üste yõğõlõyoruz. Dayandõğõm masa su vurdukça geri geliyor. Daha güçlü yüklenmek gerekiyor: "Yoldaşlar yaslanõn'. Birbirimize yaslanõp masayõ büyük bir güçle tutuyoruz. Süre gittikçe uzuyor. Daha önce suyu bu kadar uzun süre kullanmõyorlardõ. Basõnçlõ ve buz gibi soğuk suyla savaşõmõz iyice çetinleşiyor. Düşman yormaya, pes ettirmeye çalõşõyor. Birbirine yaslanmõş, barikattaki gedikleri kapamaya çalõşan öndeki 15 kadar yoldaşõmõzla bir süre sonra titremeye başlõyoruz. Garip ve gülünç bir görüntü oluşuyor. Sarsõla sarsõla titriyoruz. Soğuk, saçõmõzdan ayak uçlarõmõza kadar işlemiş durumda ve hiç durmaksõzõn masalardan, leğenlerden sular ensemizden içeri süzülüyor. Soğuk su banyosu bazen de bir gedikten büyük bir hõzla gelen 106
suyun vücudumuza çarpmasõyla sersemleten bir hal alõyor. Bir adõm gerilememiz dahi bütün engelleri bir anda alt üst edebilir. Bu ise, basõnçlõ suyun büyük bir boşluktan bütün tutsak kitlesine yönelmesi ve barikattan tümüyle uzaklaşmak anlamõna geliyor. Yani yorulmak yasak. Bir taraftan espriler hala devam ediyor: 'Ulan hepimiz lazlara döndük. Amma da titriyoruz ha!' Kahkahalarõ da titreyerek atõyoruz. Yoldaşõmõz titrememizi lazlarõn oyununa benzetiyor. Yarõm saati geçti. Sudan başka birşey yok. Her geçen dakika su silahõnõ daha fazla yeniyoruz. Arõnõyoruz. Buca şehitlerini yine yanõmõzda hissediyoruz, güçleniyoruz. Gerilemek yok. 'Yoldaşlar daha sõkõ yaslanõn!' l saatten fazla süren su saldõrõsõ son buluyor. Hemen masa, sandalye gibi gereksizleşen malzemeleri çekiyoruz." "Basõnçlõ suyun gürültüsü de çok fazla. Büyük bir uğultu var. Çarpmalarõn sesi her noktada farklõ. Adeta bir senfoni oluşuyor. Ses inceliyor, kalõnlaşõyor. Leğene çarptõğõnda daha tok, dolaba çarpõnca uğultulu... Bu ses bile bõkkõnlõk vermeye, başõmõ ağrõtmaya başladõ.. Ayrõca soğuk. Üşüyoruz, titriyoruz. 'Yeter artõk' diyorum, 'Açalõm şu barikatõ, niye katlanõyoruz ki buna? Saldõrõp hesaplaşalõm, ne olacaksa olsun, yeter artõk, yeter!' Düşüncemi yanõmdaki yoldaşa söylüyorum. 'Dayan' diyor. Bu söylemi uyarõcõ oluyor. Aslõnda bõkkõnlõk duygusu bir eksiğin işareti de denilebilir. Biraz utanõyorum dediğime. Sanki yoldaşlarõmõz saldõracağõmõz anõ sabõrsõzlõkla beklemiyor mu? Ama bu bõkkõnlõkla şekillenirse, altõ boş kalacak ve özünde de saldõrma isteği değil, çatõşmayõ bir an önce sona erdirme var. 'Ne olacaksa olsun...' Hayõr, böyle denemez. Bu bencil bir düşünce diye adõnõ koyuyorum o an. Su gerçekten de arõndõrõyor mu acaba? Kirimizden, pasõmõzdan, yani bencilliklerimizden, sadece kendimizi düşünmekten, korkulardan... Arõnmak istiyorum. Daha bir güçle yaslanõyorum barikata..." Saat 09.00 civarõnda su saldõrõsõ durduruldu. Barikat namõna kapõda sadece yamru yumru olmuş bir raf dolap vardõ. O da bizim desteğimizle duruyordu. Kapõnõn yarõsõnõ bile kapatmõyordu. Yere yatõrõlmõş olan çelik kapõ üstünde uzun boru des107
teğiyle duvarda sabitlenmeye çalõşõlõyordu ki, şiddetli bir saldõrõ daha koptu. " 'Yoldaşlar tüpü getirin', 'Amirim bunlar da tüp var!' Blöfümüz etkili oluyor. Hemen korktular. Kõsa sürede yeniden toparlanõp saldõrõya geçiyorlar. Darbelerle paramparça olmuş, dolaphktan çõkmõş bir dolap üzerinde, yaklaşõk yarõm saat boyunca iradeler çatõşõyor. Bu dolap barikatõmõzõn son malzemesi. Ve dişimizle tõrnağõmõzla korumaya kararlõyõz. Çok hõrpalanmõş, acõnacak bir hali var. Tutulacak her yerinden yapõşmõş durumdayõz. Alttan, üstten boru darbeleri devam ediyor. Sloganlar, taşlar, camlar... ne bulursak atõlõyor. Yoldaşõmõzõn attõğõ naylon torba içindeki un, bir kõsmõnõ bembeyaz yapõyor. Dolap sağa sola, ileri geri, yukarõ aşağõ gidip geliyor. Artõk bir ucundan dõşarõ çõkõyor. Ellerden birer birer kayõyor. Artõk duvardan da destek almayan dolabõ tutmanõn imkanõ yok. Tamamõyla dõşarõ çekmeleri'an meselesi. Şimdi sadece iki kişi tutabiliyoruz. Bõrakmõyoruz. Asõlõyorlar... Bõrakmõyoruz. Yoldaşõm 'sõkõ tut' diyor... Bu sözlerde inanç, kararlõlõk var. Düşman tüm gücüyle asõlõyor; biz de öyle. Ancak dolabõn alõnmasõnõ engelleyemiyoruz. Ellerim dolap kenarlarõnõn açtõğõ yaralardan kan içinde kalõyor. Kanõmõz dökülmeden, hiçbirşeyimizi alamazlar. Tazyikli suyu hiç bekletmeden yeniden devreye sokuyorlar. Kapõnõn önü bir anda masa ve sandalyelerle doluyor. Onlarca masa ve sandalyeyi bir bir dõşarõ almaya başlõyorlar. Artõk barikat yok... Basõnçlõ su nedeniyle biraz geri çekilip, suyun kesileceği anõ bekliyoruz. Saldõrma kararõmõz var. Kuzu kuzu beklemeyeceğiz. Su kesiliyor. Polisler kapõ önüne dağ gibi yõğõlmõş olan masa ve sandalyeleri çekerken, talimatõ alõyoruz: 'Yoldaşlar, çekin şunlarõ, biz saldõracağõz!' Biz de polisle aramõzdaki engelleri temizlemeye başlõyoruz. 'Tüm uzun borulular ve silahlõlar öne!' Hazõrõz... 'Yoldaşlar saldõrõyoruz!' Bu arada polis, bir anda çekiliyor. Teslim alamayacaklarõnõ gördüler. 108
Öleceğimizi ama aynõ zaman da öldüreceğimizi gördüler. Saldõrmaya cesaret edemediler. Bizimse saldõrma hevesimiz, polislerin kaçmasõ üzerine kursağõmõzda kalõyor. Beklemeden, yemekhaneden merdiven boşluğuna ve ara maltaya çõkõyoruz. Düşman, ara maltayõ da boşaltmõş durumda. Mallanõn diğer ucundan, kapõdan şaşkõn şaşkõn bakõyorlar. Ellerimizde uzun borular ve itfaiye kancalarõyla ara maltada tedbirliyiz. Sloganlarõmõz meydan okuyor: İŞKENCECİLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ! KAHROLSUN FAŞlZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!..
Karşõlõklõ atõşõyoruz. Sabah sopa yiyen, askerinden önce kaçan kahraman (!) teğmen uzaktan bakõyor. -Gelin, gelin diyoruz. -Geleceğiz merak etme. -Boşversene hepiniz korkaksõnõz. -... (cevap yok) -Gelin de sizi Ümraniye'ye kadar bir güzel kovalayalõm. (Gülüşmeler) Düşmanõn duraksamasõnõ değerlendirerek, aynõ maltadaki karşõ koğuşa giriyoruz. Sadece seyredebiliyorlar. Amacõmõz yeni barikat malzemesi almak. Gözlerinin önünde, güvenliğimizi almõş bir vaziyette, söktüğümüz yeni kapõ, dolap ve diğer malzemeleri koğuşa taşõyoruz. Güvenlikteki bir yoldaşõmõz, yanõnda taşõdõğõ falçatayõ çõkarõyor. 'Şu itfaiye hortumunu keselim.' Öylesine panik halde çekilmişler ki, hortumun ucundan geriye doğru sürükleyerek götürürken maltadaki bir kõsmõ hala duruyor. Yine de hortuma gitmek için, koğuş kapõsõndan epeyce uzaklaşmak gerekiyor. Ayrõca falçatanm kesebileceğinden çok daha sert bir yapõsõ var. O yüzden göndermiyoruz. Öneriyi yapan Mecit Yoldaş, falçatayõ tekrar cebine koymuyor. Bir elinde kanca, diğer elinde falçata, düşmana yüzü dönük nöbete devam ediyor..." Düşman saldõrõya cesaret edememiş, sonuçlarõnõ göze alamamõştõ. Saat 10.00 sõralarõnda barikatõ yeniden ve daha fazla malzeme kullanarak oluşturup beklemeye başladõk. Bu bekle109
me zannedilenden uzun sürecekti. Perşembe saat 10.00'dan, cuma 17.00'ye kadar; yaklaşõk 30 saat... Bu arada diğer koğuşa ayrõlan tutsaklardan hiç haber alamadõk. Yakõnõmõzdaki bir koğuşta olmalarõna rağmen, ne bir çatõşma belirtisi ne de bir ses duyuyoruz. Durumlarõnõ merak ediyoruz. Daha sonra bir açlõk grevi anonsu duymuştuk. PKK'li tutsaklarõn bulunduğu koğuşta, oradaki yoldaşlarõmõzõn önerisine rağmen barikat kurulmadõğõnõ; daha bizim barikat ilk saldõrõ başlamadan önce oraya saldõrõldõğõnõ; karşõsõnda ciddi bir direniş görmediği halde, polis ve askerin vahşice saldõrarak ağõr yaraladõğõ 100 civarõndaki tutsağõ hücrelere attõğõnõ daha sonra öğrenecektik. "Kararlõlõğõmõz karşõsõnda duraksayan düşmanõn bir kez daha saldõrmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorum. Bir taraftan da 'yine de belli olmaz' diyorum kendi kendime, ilk anda barikatõ yeniden, üstelik bir öncekinden daha sağlam oluşturmak için işe girişiyoruz. Bu iş 15-20 dakika içinde halloluyor. Az önceki dakikalar aklõma geliyor bir an. Daha yarõm saat önce, kulaklarõ sağõr eden bir gürültü içinde basõnçlõ suyla savaşmõştõk. Ardõndan yine sloganlarla 'yoldaşlar saldõrõyoruz' bağõrõşlarõ içinde, 'hücum' naralarõyla dõşarõ fõrlamõştõk. Ölümün üstüne atõlmõştõk bir anlamda. Oysa şu an hakim olan sessizlik. Çatõşma ardõndan cephede sessizlik vardõ. Bu, mutlu bir yorgunluğun, başardõklarõmõzõn coşkusunun sessizliğiydi. Bütün gün süren çatõşmalar, kõsa aralõklar verilmiş olsa da hepimizi bitkin düşürmüştü. Çatõşmalarõn içinde, insanõn kendi yorgunluğunu anlama fõrsatõ olmuyor. Şimdi yorulduğumuzu görüyorum, ilk anda devam eden hararetli sohbetler, eldeki birkaç parça yiyeceğin ve iyice azalmõş olan sigaralarõn içilmesinin ardõndan hararetini kaybediyor. Beklemenin uzayacağõnõn anlaşõlmasõyla birlikte dinlenmeye başlõyoruz. Koğuşta 104 kişiydik. Oysa normal şartlarda 30 kişilik koğuşlardan biri bu. Ortadaki küçük bir boşluk dõşõnda adõm atacak yer yok. Bileklere kadar çõkan suyun içinde, iliklerimize kadar õslanmõş vaziyette, soğuğun etkisiyle herkes bir parça titriyor. Pencerelere çekilmiş battaniyeler nedeniyle içerisi oldukça loş, hatta ka110
ranlõk. Bir miktar sandalye var koğuşta. Kõrõk masa ayaklan ve masa üstleri de... Bunlarõn üzerinde oturup uyuyanlarla suyun içinde duran çeşitli eşyalarõn üzerinde dinlenmeye çalõşanlar, ayakta sohbetler devam ediyor. Bir süre sonra pencerelerden birinden battaniyeyi alõyoruz. Dõşarõda hava açõk. Temiz havayõ ciğerlerime çekebilmek, gaz kokan koğuşta beni epeyce sevindiriyor. Üst üste çekiyorum. Birkaç yoldaşõm daha aynõ şeyi yapõyor. Az sonra televizyonu çalõştõrmak için birkaç kişi uğraşmaya başlõyorlar. Bir türlü olmuyor. Buna üzülüyoruz. Oysa haberleri çok merak ediyoruz. Teslim alõnamayan bir isyan var ortada. Mutlaka ilk haberdir diye sohbetler yapõyoruz..." "Çatõşmalar durulup bekleme süreci başladõğõnda, düşünmeye fõrsat buldum. Çatõşmalar insana bu fõrsatõ tanõmõyor. Bu bekleyiş benim için aynõ zamanda bir iç tartõşmaydõ. Ümraniye Cezaevi'ne geldiğimizde karşõlaştõğõmõz uygulamalar ile gelişen günlerde bunlarda herhangi bir değişikliğin belli olmasõ, hepimizi bizim ne yapacağõmõz, nelerle karşõlaşabileceğimiz konusunda düşünmeye zorlamõş, kendi aramõzdaki sohbetlerin ağõrlõklõ konusunu bu oluşturmuştu. Buranõn Sağmalcõlardan farklõ olacağõ kesindi. Dolayõsõyla burada yaşayacağõmõz sõcak süreç içerisinde kendimizi daha iyi tanõyacaktõk. Buradaki pratik, olumlu ve olumsuz özelliklerimizin ortaya çõkacağõ, daha iyi görüleceği bir ortam yaratacaktõ. Nitekim öyle olmuştu. Cezaevinde gelişebilecek olaylarõ tartõşõrken, kendimi, bu süreçte yaşanacaklarda olumlu-olumsuz nasõl davranabileceğimi (zaaflarõmla birlikte) düşünüyordum. Kişisel olarak eksik ve zaaflarõmõz olsa da, yoldaşlarla birlikte olmak, PartiCephe misyonuna sahip olmak zaaflarõmõzõ aşmada bir güvence olacaktõ. Korku ve çekinceyi en somut olarak bugün yaşamõştõm. Az önce yaşadõğõmõz çatõşmalar sõrasõnda düşmanõn tavrõ netleşip, saldõrõnõn süreceği belli olduğunda 'tamam, kendimizi buna hazõrlamak lazõm' diye düşünüp, oradaki coşkuyu, kararlõlõğõ birlikte yaşamanõn güzelliğini düşündüm. Bu, insanõ başlõ başõna motive eden birşeydi. Yoldaşlarla birlikte olmak insanõ 111
etkiliyor. Çünkü farklõ özellikleri, olumlu ya da eksik yanlan olan birçok kişi o anda aynõ şeyleri paylaşõyor, benzer duygularõ yaşõyordu. Bu, insanõ kendi düşüncelerinden çekip alan ve çatõşmada daha fazla görev almaya, daha aktif olmaya etki eden bir olguydu. Bu ruh halinin yansõmasõ en basit davranõşlarda bile görülebiliyordu. Barikat arkasõndayken, tazyikli suyun ve yorgunluğun etkisiyle bazen geri çekiliyor, bir süre dinleniyor, sonra yeniden barikat arkasõndaki yoldaşlarõmõza omuz vermeye gidiyorduk. Titreme, yorgunluk hemen herkeste vardõ. Barikatõn en önünde uzun süre kalan yoldaşlarõmõz yine bize örnek olan, kendimizi sorgulatan bir işlev gördüler. Biz tazyikli sudan korunup titremeyi biraz durdurmak için geri çekildiğimizde, başkalarõ boşalan yeri dolduruyor, ama öndeki yoldaşlar hemen hemen hiç dinlenmiyor ya da çok kõsa süre ancak nefeslenebiliyorlardõ. Kendi davranõşõmla bunu karşõlaştõrdõğõmda, motive olma ve irade konusundaki eksiklerimi gördüm. Aslõnda sorun irade sorunuydu. Çatõşma sõrasõnda bunu düşündüm ve bir rahatsõzlõk hissettim. Çünkü, barikatõn arkasõnda daha fazla durulabileeeğini, tazyikli suyun sonuçta yenilebileceğini yine yaşayarak gördüm; Bugün öğrendiğim birşey vardõ. Pratiğin, yaşadõğõmõz sürecin olumlu olumsuz yanlarõmõzõ açõğa çõkancõ özelliği çok güçlüydü ve böyle de oldu. Birçok yoldaşõmõzõn atõlganlõğõ, barikatõn en önünde yorulmak nedir bilmeden durmasõ, hatta şu anki bekleme sõrasõnda ortaya koyduklarõ özverileri birşeyi açõk olarak öğretiyordu. O da bütün yoldaşlarõmõzdan öğreneceğimiz birşeylerin olmasõydõ..." "Bekleme uzadõkça, koğuşun durulabilir hale getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Suyu boşaltmak ilk iş olmalõ. Pencereden kovalarla boşaltmaya çalõşõyoruz. Ancak yerlerde çok fazla su olduğu için bu şekilde çok uzun sürecek. Yine de uğraşõyor ve bitiriyoruz. Kalan suyu da bir paspasla hõzla temizliyoruz. Bu iş l saatten fazla sürüyor. Kimilerimiz üzerimizdeki kõyafetleri çõkarõp sõkõyoruz. En azõndan suyun fazlasõ gitsin. Düzenli sloganlarõmõzõ pencerelere çõkõp atmaya devam 112
ediyoruz, ilk başta dinlenenler şimdi ayakta. Kimi yoldaşlarõm ise hala hiç oturmamõş durumdalar. Sohbetlerine, neşelerine diyecek yok. Yanlarõna gidiyorum. Çatõşmalarõn bazõ ayrõntõlarõ ve düşmanõn rezaleti üzerine espriler patlayõp duruyor. Uyuyanlarõ rahatsõz etmemek için sessiz olmaya çalõşõyoruz. Uyuyanlar da ilginç bir görüntü oluşturuyorlar. Henüz kurumamõş zemin üzerinde birbirine iyice sokulmuş, üst üste, kiminin ayağõ diğerinin göğsünün üstünde... karmakarõşõk yatõyor herkes. Bir yoldaş 'Köprü altõnõn kimsesizlerine benziyoruz.' diyor. Arada bir, barikat nöbetçisi yoldaşlarõmõzõn yanõna gidiyorum. Onlar pür dikkat dõşarõdaki gelişmeleri izlemeye çalõşõyorlar. Bir değişiklik olmadõğõnõ öğreniyorum. Koğuşun bir köşesinde kullanõlmayacak durumdaki yiyecekler yõğõlõ durumda. Bunlarõ ve bazõ çöpleri camdan havalandõrmaya atõyoruz. Ortalõğõ iyice temizleme çabasõ içindeyiz. En çok õslak olmaktan rahatsõzõz. Bütün gün boyunca birşey olmuyor. Akşam ben de yatmaya çalõşõyorum. Birkaç saat güçlükle uyuyup kalkõyorum. Bekleyiş sõkõntõ veriyor. Koğuş ise õslak, inşaat yeni bitmiş olduğu için kurumuyor bir türlü. Geceyarõsõ geçmiş durumda. Artõk cuma gününe girdik. Durumu kontrol edip, üst kata barikatõ taşõma fikri doğuyor. So'rumlu yoldaşõmõz bunu onayladõktan sonra diğer temsilcilere de durum açõlõyor. Bu iş için en uygun saatin sabaha karşõ 05.00 olduğuna karar veriyoruz. Beklemek yerine hareket halinde olma isteğimize karşõlõk bulmamõz hoşuma gidiyor. Sabõrsõzlõkla saatin gelmesini bekliyoruz. Saati geldiğinde, durumun kontrolü için barikatta bir boşluk açarak 3 yoldaşõmõzõ dõşarõ gönderiyoruz. Barikatõn altõndan sürünerek çõkõyorlar. Çünkü boşluk oldukça dar. 'Çabuk ve dikkatli olun' diyoruz. Biraz heyecanlõyõz. Çünkü düşman pekala koğuş kapõsõnõn hemen önünde güvenlik almõş da olabilir. Kõsa sürede geri dönüyorlar. Durum uygun. Düşman ara maltayõ tümüyle boşaltmõş ve kapõsõnõ da kapatmõş durumda. Üst kât kapõsõ açõk. Karşõ koğuşun kapõlarõ ise altlõ üstlü kilitli. Hemen üst kata taşõnma hazõrlõklarõna başlõyoruz. Düşman şaşõracak bu 113
duruma. 'Nasõl cesaret ediyorlar?' diyecekleri muhakkak. Temiz ve kuru bir koğuşa geçeceğiz. Beklemenin bir işkence olmaktan çõkmasõ için bu en iyisi. Son hazõrlõklarõmõzõ yapõp barikatõ açõyoruz. Bunlarõn tümü sessiz ve bir çõrpõda oluyor. Yapõlacaklar belli. Barikat malzemesi dõşõnda buradan yukarõ çõkacak birşey yok. Bir de silahlarõmõzõ alõyoruz. Karşõ koğuştan ise hem barikata malzeme hem de lazõm olabilecek yatak, battaniye gibi şeyleri alacağõz. Tabii en önemlisi televizyon. Ara maltada güvenlik alõyoruz. Tutsak kitlesi yukarõ çõkõyor. Ardõndan barikat malzemeleri çõkarõlõyor. Karşõ koğuşun kilit lerini levyelerle patlatõyoruz. İlk örice televizyonu alõyoruz. Ondan sonra diğerlerini. Barikatõ üst katta hõzla kuruyoruz. Bu hepsi içinde en sağlam barikat oldu. *
Üst kat kuru ve temiz. Yatakhane bölümü olduğu için, ran|zalar, dolaplar, içlerinde de bir miktar kõyafet var. Ancak girer jgirmez gözlerimiz yaşarmaya başlõyor. Gazõn etkisi çok fazla. Yemekhanede bile böyle değildi. Gaz mermisini buluyoruz. •Burada yerler kuru olduğu için gaz hõzla yayõlmõş ve her yere sinmiş. Gözlerimiz yaşarõp yanõyor. Bu epeyce böyle devam ediyor. Yine de soğuktan, suyun içinde olmaktan iyidir diye ,düşünüyoruz. Kõyafetler çõkartõlõyor. Kurutulmaya çalõşõlõyor. Televizyonu ilk anda kurmuştuk. Elektriği floresandan çekiyoruz. Sabah 07.00 haberlerini dinliyoruz, isyanõmõz ilk haber olarak veriliyor tüm kanallarda. Gazetelerin manşetlerinde de yine isyanõmõz var. Bunu da yine TV'den öğreniyoruz. Bizi en çok sevindiren, Buca ve Yozgat cezaevlerinde de direnişin başladõğõ haberlerinin verilmesi oluyor. Yoldaşlarõmõzõ yanõmõzda hissediyoruz. Üst katõn bir dezavantajõ var. Ara maltadan koğuşun gözetlenmesi amacõyla açõlmõş küçük pencereler bunlar. Burayõ battaniye ve küçük dolap raflarõyla kapatmõştõk. Düşman kõsa süre sonra buralardan tacize başlõyor. Açmaya çalõşõyorlar. Levyelerle vuruyorlar. Biz de tutuyoruz. Ama bunun yaratttõğõ rahatsõzlõkla uğraşmak yerine 'saldõrõ' taktiğimizi devreye sokmayõ daha uygun görüyoruz. Aniden saldõracağõz. Bir anda mazgaldaki rafõ hafif yana çekip, boşluktan hõzla levyeyi ileri 114
ittiriyoruz. Öylesine korkuyorlar ki, birinin kaçarken yere düştüğünü görüyoruz. Bunlar faşist gardiyanlar. Bir yoldaş bağõrõyor : 'Namussuz, alçak! Niye korktun, niye kaçõyorsun? Gelin 2 gündür it sürüsü gibi kaçõp duruyorsunuz...' Bir daha taciz etmiyorlar. Bekleyişimiz sohbetler ve dinlenmeyle geçiyor. Sloganlarõ düzenli atõyoruz. Saat 17.00'ye doğru düşman dize geliyor. Barikat arkasõndan bir ses geliyor: 'Görüşmek istiyoruz...' Zaferi kazanmõştõk. 48 saat süreyle defalarca püskürttüğümüz düşman bizi yenemeyeceğini bir kez daha görmüştü. Gururluyduk..."
Düşman Yenilgiyi Hazmedemiyor
Cuma akşamõ saat 19.00'a doğru gelirken yeni koğuşumuza yerleşmiştik. Hemen hepimizde bir yorgunluk belirtisi göze çarpõyor. Oysa 3 güne yayõlan ve 50 saat süren hareketli, sõcak çatõşma içinde bu yorgunluk hiç göze çarpmamõştõ. Üç gün boyunca oradan oraya koşmuş, bağõrmõş, yüzlerce asker ve polisle kõyasõya çatõşmõştõk. Sanki her çatõşmanõn ardõndan daha da canlanõyor gibiydik. Canla başla savunuyor, saldõrõyorduk. Çatõşma sona ermiş, koğuşlarõmõzdaydõk ve yorgunluğumuzu şimdi hissetmeye başlamõştõk. Öte yandan hepimiz hala bu çatõşmanõn atmosferi içindeydik. Koğuşlarõmõza girer girmez birbirimize anlatamadõğõmõz, konuşamadõğõmõz hepimizin birebir yaşadõğõ olaylarõ tartõşõyorduk. Yaşanan en son olay düşmanõn dize gelmesi ve pazarlõğa oturmak zorunda kalmasõydõ. Barikat başõndaki pazarlõk, sohbetlerimizin ilk konularõndan biri olmuştu. Düşmanla pazarlõk yapan yoldaşõmõz ortak taleplerimizi son kez iletmiş gelecek yanõtõ bekliyorduk. Son pazarlõk konuşmasõndan çok geçmemişti ki düşmanla pazarlõğõmõzda aracõlõk yapan avukatlar barikatõn önüne gelip seslenmişlerdi; "Tamam olacak". Yüz yüze süren açõk çatõşmada geri püskürttüğümüz, yendiğimiz düşmanõ pazarlõk masasõnda da yeniyorduk. Barikatõ115
rmzi kaldõrõyor ve dõşarõ çõkõyoruz. "Geçmiş olsun" diyorlar, el sõkõşõyoruz. Yüzlerce asker, polis timlerinin içinden gelmiş, cezaevinin savaş alanõnõ andõran görüntüsünü görmüşler bu savaştan nasõl sağ çõktõğõmõzõn şaşkõnlõğõ yüzlerinden okunuyor. Merak dolu gözlerle bizlere bakõyorlar. Kapõnõn hemen önünde avukatlarõn yanõnda cezaevinin 2. müdürlerinden Yõlmaz ERSOYLÜOĞLU da var, birkaç gardiyanla birlikte. Elindeki telsiziyle tam işkenceci polisleri andõrõyor. Dört ayrõ koğuşa yerleşeceğimizden grup grup olarak, üst aramasõ yapõlacağõnõ söylüyorlar. Üst aramasõ için de tek tek geçmemizi söylüyorlar. Birkaç grup gitmişti böylece. Biz ve MLKP tutsaklarõ kalmõştõk geride. Topluca çõkõp ara koridora geldik. 2. Müdür Yõlmaz, õsrarla tek tek gitmemizi istiyor, dinlemiyoruz. Üst aramasõ yapõlõyor, ayakkabõlarõ da dedektörle arõyorlar. Şevkte karşõlaştõğõmõz gibi dedektör her şekilde ötüyor. Ayakkabõlarõ çõkarmamõzõ istiyorlar, itiraz ediyoruz. "Bu herşeye ötüyor" diyoruz. Avukatlarõn da araya girmesiyle ayakkabõlarõ çõkartmadan ana koridora çõkõyoruz. Elinde defteriyle faşist Hüseyin ATAKAN nereye yerleştirileceğimizi 2. müdür ve gardiyanlarõna izah ediyor. Hemen yanõnda da tüm devlet eşrafõ bulunuyor, istanbul 11 Jandarma Alay Komutanõ Baki ONURLUBAŞ, Adalet Bakanlõğõ Müsteşarõ Yusuf Kenan DOĞAN, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR, istanbul JlTEM'in şefi Baki ONURLU-BAŞ'õn, Müsteşar Y. K. DOGAN'õn korumalarõ hemen yanõnda. Cezaevinin yüzlerce gardiyanõ da tören kõtasõndaki askerler gibi koridor boyunca duvara dizilmişler. Cezaevi tam bir harabeye dönmüş vaziyette. Yerler õslak ve yer yer su birikintileri içinde, yerjerde hala taş parçalarõ, tahta parçalarõ, cam kõrõklarõ göze çarpõyor, bir koğuşun kağõt gibi yõrtõlmõş, buruşmuş kapõsõ, bir başka kapõ yerde, kapõsõ olmayan koğuşun içi ise darmadağõnõk, üst üste yõğõlmõş, elbise, kitap, battaniye, yatak yerlere saçõlmõş görünüyor, anlaşõlan düşman hõncõnõ eşyalarõmõzdan, koğuşlarõmõzdan çõkartmõş Gaz bombalarõnõn kokusu artõk alõşkõn olmamõza rağmen yine de hissediliyor. 116
Bir ara koğuşlar konusunda, sorumlu yoldaşõmõz, Hüseyin ATAKAN'la tartõşõyor. Zeki GÜNGÖR, JlTEM Şefi Baki ONURLUBAŞ'a kendini ispat etmek istercesine "nereye yerleşeceğinize idare karar verir" diyerek bize çõkõyor sertçe. Alay komutanõ tartõşmayõ sessizce izlerken, tartõşmayõ sürdürmemiz karşõsõnda bu kez Yusuf Kenan DOĞAN müdahale ediyor "Ne beceriksiz adamlarsõnõz, 10 tane adamõ bir koğuşa yerleştiremiyorsunuz." diye müdürlerine bozuk atõyor. Koğuşlarõmõz belli olduktan sonra MLKP tutsaklarõ da gidiyor. Son barikat çatõşmasõna kadar bizimle olan tüm siyasetler 44 kişilik bir koğuşa, biz ise 22, 22 ve 18 kişilik 3 ayrõ koğuşa yerleşiyoruz. 1BDA-C ve Islami Hareket örgütü tutsaklarõm da aynõ gün istanbul'daki diğer cezaevlerine sevk ediyorlar. Artõk DHKP-C tutsaklarõ olarak B-1, C-1 ve C-9 koğuşlarõnda kalacaktõk. Uygun koğuş yok diyerek bizleri üç ayrõ koğuşa yerleştiren düşmanõn, gerekçeleri bizi ikna etmesede tek koğuşa yerleşme konusunda fazla õsrarlõ davranmamõştõk. Çünkü "üç ayrõ yere dağõtõrsam istediğimi daha rahat yaparõm" düşüncesi varsa bunun çözüm olmadõğõm göstermeliydik. Üstelik eğer böyle bir hesabõ varsa "bir koğuşta bir belayken, üç koğuşta üç ayrõ bela olacaktõk" başõna. Düşmanõmõzõn 13 Aralõk yenilgisini kabul edeceğini, bir çatõşmayla bütün sorunlarõmõzõn çözülmeyeceğini biliyorduk. Hiçbir koşulda teslim olmayacaktõk. Ümraniye hep özgür kalacaktõ. Akşam haber saatine yakõn yerleştirildiğimiz yeni koğuşlara girdiğimizde 19.00 haberlerini izliyoruz. TV kanallarõ ilk haber olarak veriyor Ümraniye Cezaevi'ni. Bir spiker "Ümraniye Cezaevi'ndeki isyanõn bittiğini, mahkumlarla anlaşma sağlandõğõnõ" söylerken bir başkasõ "isyan bastõrõldõ" diye veriyor haberi. Daha yarõm saat önce anlaşma sağlanmõşken TV'nin haberine "bu ne hõz" diye şaşõrõyoruz. Buca Cezaevi'ndeki destek eylemini de veriyor haberler. Sevinçliyiz. Daha 2.5 ay önce faşizm Buca'da üç yoldaşõmõz! katletmişti. Duyarlõlõklarõ bize gurur veriyor. "Bizi en iyi onlar anlar." deyip kendi aramõzda espriler yapõyoruz. Diğer cezaevlerindeki yoldaşlarõmõzõn des117
teklerini ise daha sonra öğreniyoruz. C-1 koğuşunun karşõsõndaki bağõmsõzlar koğuşunda kalan Eşber Yağmurdereli'nin isyanõmõz sõrasõnda tahliye olduğunu, bağõmsõzlardan öğreniyoruz. Eşber Yağmurdereli giderken "kamuoyuna 13 Aralõk'la ilgili açõklama yapacağõnõ" söylüyor. Daha sonra ürkek ve küçük burjuva insan haklan savunuculuğu temelinde açõklamalar yapõyor. Üzerimizde üç gündür õslak vaziyette duran elbiselerimizi kaloriferlerin üzerinde kurutuyoruz, isyana ilişkin sohbetlerimiz de saatlerce sürüyor, sohbet koyulaşõyor, isyanõmõz, düşmanõn tavrõnõn değerlendirilmesi ve esprilerimiz sohbetlerin konusu oluyor, isyanõn her anõ çatõşmalarõn olduğu her yer, an an yeniden gözlerimizin önünden geçiyor, isyanõ sohbetlerimiz ve esprilerimizle adeta yeniden yaşõyoruz. Zaferimizin verdiği moral ve coşku ile, aramõzdaki ilişkiler daha da sõcaklaşõyor, yoldaşça bağlarõmõz daha da güçleniyor, birbirimize olan güvenimiz pekişiyor ve esas önemlisi Partimize-Cephemize inancõmõz bir kat artõyor. Direnişimiz ve isyanõmõz Partimizin eseri ve yarattõğõ gelenek, kültürün ürünü. 13 Aralõk isyanõ gerçekte siyasal bir zafer. Görünürde somut bir kazanõm olmasa da yarattõğõmõz etkiler var. Tarihimize eklenen yeni bir halka, bir birikim, bir esin kaynağõ. 13 Aralõk bir isyan çağrõsõ, tüm tutsaklara. 13 Aralõk halklarõmõza bir isyan çağrõsõ; kayõplara, katliamlara karşõ onurlu, adaletli, özgür bir vatan çağrõsõ. 13 Aralõk isyanõn yaratõcõsõ, bağõmsõzlõk, demokrasi, sosyalizm kavgasõ için dağda, şehirde, zindanlarda ölen ama teslim olmayan tüm devrim şehitlerimiz ve şehitlerimizi kahramanlaştiran Parti-Cephemizin yenilmez ideolojisidir. Bu önderlik, bu çizgidir 13 Aralõk ve benzerlerini yaratan. Tarihi kahramanlar yazmaz, kahramanlarõ tarih yaratõr. Bu tarih bizim tarihimizdir. Genci, yaşlõsõ, kadõnõ, erkeği, Kürdü, Türkü, Gürcüsü, Lazõ, işçisi, memuru, köylüsüyle her türlü olumluluğu ve olumsuzluğuyla yarattõklarõmõz ideolojimizin eseridir. Tutsak bileşenimiz bunun en somut örneğidir, isyan içerisindeki 58 Parti-Cephe tutsağõ bunun en iyi göstergisidir. Bu 58 tutsak içerisinde on-onbeş yõllõk devrimcisinden, üç-beş 118
aylõk devrimcilik süreci olanõna, kadrosundan taraftarõna, devrim tercihini henüz yapmamõş olanõndan netleşmiş olanõna, korkularõ kaygõlarõ olanõndan, militan-savaşçõ özellikler taşõyanõna kadar her tipi bulmak mümkündür. 13 Aralõk'ta çatõşan, düşmanõ önüne katõp kovalayan en korkağõndan en cesuruna bu insanlarõmõz olmuştu, işte 13 Aralõk Parti-Cephemizin ideolojisini, direniş çizgisini esas alan bu insanlarõn ürünüdür. Bu çizgimiz yalnõz kendi insanlarõmõz değil, psikolojik ve moral olarak böylesi bir çatõşmaya hazõr olmayan diğer tutsak kitlesini de yönlendirmiştir. Oligarşinin, tüm tutsak kitlesi de 13 Aralõk isyanõ içinde yeralmasõna rağmen daha ilk andan itibaren isyanõ DHKP-C'lilerin başlattõğõ ve sürdürdüğü açõklamalarõ düşmanõmõzõn bu çizgiyi tanõdõğõnõn göstergesidir. Birçok insanõmõza kendi gerçekliğini daha iyi kavratan, eksiklerini ve olumluluklarõnõ gösteren 13 Aralõk isyanõmõz düşmanda yarattõğõ etkiler yanõnda kendi içimizde de büyük etkiler yaratmõştõ. Güveni, moral ve coşkuyu artõran, hesaplaşmayõ hõzlandõran şöyle veya böyle tamamlayan bir etkiydi bu. Bunu insanlarõmõzõn davranõşlarõndan, tavõrlarõndan görmek mümkündü. Evet bir zafer kazanmõştõk. Zafer yeni savaş günlerinin de müjdecisiydi bizim için. Düşmanõn ne denli kalleş ve alçak olduğunu biliyoruz. Bunu 13 Aralõk isyanõmõzõn hemen sonrasõndan başlayarak yeniden göreceğiz. C-l ve C-9 koğuşlarõnda 22'şer kişi toplam 44 kişiyiz. B-l koğuşunda da pazartesi günü şubeden gelen 4 yeni tutsakla birlikte 17 kişiyiz. Cezaevinde 2'de bayan yoldaşõmõz var. ilk günkü çatõşmada şarapnel parçasõyla yaralanan ve tesadüf sonucu PKK'lilerin koğuşunda kalan bir yoldaşõmõz ise bu koğuşa yapõlan saldõrõyla yarasõnõn ağõrlaşmasõ sonucu hastaneye kaldõrõlõyor. Tedavisi engellenen Oktay KARATAŞ yoldaşõmõzõn her iki kulağõ da duyma yetisini kaybediyor. 16 Aralõk sabahõna saat 07.55'de aldõğõmõz içtimayla başlõyoruz. HERŞEY PARTİ-CEPHE ICÎN, HERŞEY ZAFER iÇiN sloganõmõzla güne, yeni koğuşlarõmõza merhaba diyoruz. Mutfak eşyalarõmõz, kitaplarõmõz ve giysi gibi eşyalarõmõz D-5/6 koğuşun-
119
da kaldõğõ için günlük yaşantõmõz bir-iki gün doğallõğõnda sürüyor. Gece nöbeti dõşõnda komün nöbetçileri belirtemiyoruz, bu işi de gönüllü şekilde sürdürüyoruz. Yaşantõmõz böylece birkaç gün günlük sohbetler, TV seyretme, günlük gazeteleri okuma şeklinde sürecekti... "Sabah sayõmõndan hemen sonra temsilci yoldaşõmõz koğuşumuza geliyor, kucaklaşõyoruz. Oturup sohbete dalõyoruz, ilk günlerdeki sohbet konularõmõzdan biri 13 Aralõk isyanõ oluyor. Akşamki sohbetimizi temsilci yoldaşõmõzla da paylaşõyoruz. C9'daki yoldaşlarõmõz sabah sayõmõnõ "Temsilci yoldaşõmõz gelmeden vermeyiz." demişler. Temsilcimiz C-9'a uğradõktan sonra bizim koğuşa geliyor. "Hepiniz canla başla savaştõnõz sizlerle gurur duyuyorum." diyor, bizler de gururlanõyoruz ve hepimizin yüzü gülüyor, îsyan üzerine sohbetimiz koyulaşõyor. -Ölümle dalga geçtiğimiz anlar aklõmõza geliyor. Düşmana (poi lislere) durmadan "simit satõn, simit" diyen yoldaşõmõza takõlõ yoruz. "Simit sattõm, o işte para yok." diyen işkencecilerin sözlerini hatõrlõyoruz. Yine itfaiye hortumunun karşõsõnda bir elinde sigarasõnõ yakan ve bõyõklarõyla oynayan diğer elindeki demir sopasõyla barikata yüklenen başka bir yoldaşõmõza takõlmadan edemiyoruz. Kõsa bir süre sonrada yoldaşõmõzõ uğurluyo; ruz." Yeni koğuşlarõmõzdaki ilk işlerimizden biri, bizlerden merakla haber bekleyen cezaevlerindeki yoldaşlarõmõza hemen bir mesaj göndermekti. Her ne kadar 15 Aralõk akşamõ isyanõn bittiği haberini TV'den öğrenmiş olsalarda bu haberi doğrudan bizden duymalarõ daha farklõydõ. Diğer cezaevlerindeki yoldaşlarõmõzõn destek eylemlerinin taleplerinden birisinin de bizimile doğrudan haberleşme olanağõnõn sağlanmasõ olduğunu daha sonrasõnda öğreniyoruz. Böylece kazandõğõmõz zaferin coşkuşunu paylaşmak amacõyla tüm cezaevlerindeki yoldaşlarõmõza faks çekiyoruz. Cezaevi idaresi faksõn bozuk olduğunu soy'lüyor. Bunun üzerine kõsa bir mesaj yazarak telgraf çekiyoruz: "Merhaba yoldaşlar, yalnõz olmadõğõmõzõ biliyorduk. Değer ve geleneklerimize sõmsõkõ sarõlarak yine biz kazandõk. Oktay KARATAŞ isimli yoldaşõmõz hastanede, diğerlerimiz buradayõz, 120
moral ve coşku doluyuz, sizleri bu coşkuyla kucaklõyoruz..." Yoldaşlarõmõza selam ve sevgilerimizi gönderiyorduk. Akşam haberlerini izliyoruz. "Cezaevinde normal yaşama dönüldüğü" söyleniyor ve aleyhimizde demogojiler sürüyor. Show TV'de her iki tarafõnda yorgun olduğunu ve yaralarõn sarõlmaya başlandõğõnõ söylüyor. Anlaşõlan düşman oldukça yorulmuş (!) diyoruz... 17 Aralõk Pazar... Yaşantõmõza biraz daha çeki düzen veriyoruz. Günlük yaşama ilişkin düşmanla ilişkilerimiz, eğitim çalõşmalarõmõz vb. konularõnda neler yapacağõmõzõ konuşup tartõşõyoruz. Yarõndan başlayarak her gün saat 15.00'de havalandõrmada volta atarak marş söyleyip slogan atacaktõk. Eğitim çalõşmalarõmõzõ da kitaplarõmõzõ alana kadar günlük gazetelerden konular belirleyip tartõşma ve yazõ yazma şeklinde yaparõz diyoruz. KURTULUŞ Gazetesi'ni yine alamõyoruz. Günlük gazeteleri getiren görevli gardiyan her seferinde dergi isteyip istemediğimizi soruyor, KURTULUŞ Gazetesi istediğimizi söyleyip parasõnõ veriyoruz ama her defasõnda da gelip "bayiden aldõğõnõ ancak cezaevi dõş güvenliğinin içeri sokmadõğõnõ" söylüyordu. Böylece düşmanõn "yumuşaklõk" gösterisinin de ne olduğu ortaya çõkõyor. Zaferimizi hazmedemeyen düşman sonraki günlerde keyfi uygulamalarõnõ artõrarak sürdürecekti. Diğer siyasetlerle görüşüp 13 Aralõkla ilgili ortak bir ilan ve olaylarõn gelişimini tutsaklarõn ağzõndan anlatan bir basõn açõklamasõ yapma önerisini götürüyoruz. PKK tutsaklarõ bu açõklama ve ilana katõlmayacaklarõnõ söylüyor. Nedeni sorulduğunda hiçbir açõklama getirmiyorlar. Böylece kamuoyuna sunulmak üzere DHKP-C, MLKP, TKP(ML), TlKB, TDKP, TKP, TKP/ML, DY, MLSPB ve TKEP adõna ortak bir ilan ve açõklama hazõrlõyoruz. Ayrõca bundan sonra ne yapmak gerektiği üzerine tartõşõyoruz. PKK'liler açlõk grevi düşündüklerini pazartesi günü başlayacaklarõnõ (sonrasõnda anlaştõklarõm söyleyip yapmõyorlar) söylüyorlar. Diğer tutsaklar ise ortak tavõr alõşõ görüşmeler başlayana kadar sürdürme ve katliamcõ cezaevi yönetimini muhatap almamayõ kararlaştõnyor. 121
Cezaevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR'ün cezaevine geldiğini öğreniyoruz. Zeki GÜNGÖR PKK temsilcisiyle görüşüp gidiyor. PKK temsilcisinin "Diğer temsilcilerle neden görüşmüyorsunuz?" sorusuna "Onlarla görüşecek bir şey yok, daha sonra." diyerek biraz da geçiştiren bir cevap veriyor. Buca'da 21 Eylül saldõrõsõnda 3 yoldaşõmõzõn katliamõndan sorumlu olan ve 13 Aralõk'ta da Ümraniye'de katliam girişiminden sorumlu olan bu eli kanlõ katilin PKK temsilcisine verdiği cevap bir yerde bundan sonraki hesaplarõnõn da bir işareti oluyor. 18 Aralõk günü 13 Aralõk sonrasõ ilk kez eski koğuşumuz olan D-5/6 koğuşuna bakmaya gidiyoruz. Eski koğuşumuzun görüntüsü düşmanõn alçaklõğõnõ ve Parti-Cephemize olan kinini ortaya koyuyor. Koğuş tam bir harabe. Giriş kattaki yatakhane bölümünde elbiselerimiz, yataklarõmõz yerelere saçõlmõş durumda. Ayaklarõyla çiğnemişler, bir kõsõm giysi yõrtõlarak kullanõlamaz hale getirilmiş. Dolaplarõmõzõn içi tamamen boşaltõlmõş. Yerlerdeki dağõnõk konserve kutularõndan koğuşu122
muzda jandarmanõn konakladõğõnõ anlõyoruz. Yanõmõzdaki gardiyanlar da böyle söylüyor. 13 Aralõk gecesi biz maltadan çekilip çatõşmayõ koğuşta sürdürdüğümüz zaman yüzlerce asker, çevik kuvvet, siyasi şube timlerinin üç gün boyunca koğuşlarõmõzda konakladõklarõnõ anlatõyorlar. Üst kat yatakhane bölümü de aynõ durumda. Alt kata iniyoruz. Terörle mücadelenin katilleri defterlerimizi yazõlõ ders notlarõmõzõn çoğunu ve bir kõsõm kitaplarõmõzõ almõş. Hatta 'bu kitap buraya nasõl girmiş' diye küfürler etmiş. Çevik kuvvet ve komandolar girip eşyalarõ talan etmişler ve bazõlarõnõ gaspedip bazõlarõnõ kesmişler. Yiyecek ve giyecekleri birbirine karõştõrmõşlar. Kitaplarõmõz yangõn çõkartõlõp bir çoğu yakõlmõş, birçok kitabõmõz çiğnenip, yõrtõlõp suyun içine atõlmõş. Kültür sözünü duyduğunda silahõna sarõlan Hitler'in sağ kolu faşist Gobels'in torunlarõ bu namussuzlar. Saz ve gitarõmõz parçalanmõş. Bilim, kültür ve sanata düşman Gobels'in torunlarõ insanlõk ve halk düşmanõ engerek ve çõyanlardõ aynõ zamanda... işkenceci katiller sürüsü direnişimiz karşõsõnda tutunamayõnca intikamlarõnõ eşyalarõmõzdan ve kitaplarõmõzdan çõkarõyorlar. Hemen tüm eşyalarõmõzõ ve kitaplarõmõzõ adeta kullanõlamayacak duruma getiriyorlar. Bu soysuz it sürüsü tam da 'buradan Türk ordusu ve polisi' geçti dercesine talancõ ve soygunculuklarõnõ göstermiş oluyorlar. Mutfak eşyalarõ da parçalanmõş, kullanõlmaz durumda. Birkaç gün öncesine kadar içinde yaşadõğõmõz koğuş perişan tõpkõ cezaevinin diğer bölümleri gibi. Gardiyanlardan cezaevi kantininin de asker ve polislerce yağmalandõğõnõ öğreniyoruz... ilk anda, kullanabileceğimiz kitap, giysi, mutfak eşyasõ gibi küçük birkaç malzemeyi toplayõp koğuştan çõkõyoruz. Pazartesi olduğu halde avukatõmõzõn geldiğini söylüyorlar. Normalde avukat görüşü sah ve perşembe olmasõna rağmen, cezaevi idaresi bize jest yapõyor. Ancak burada avukatõmõzõn zorlamasõnõn payõ büyük. Avukatõmõzla görüşüp gelişmeleri aktarõyoruz. TV ve burjuva basõndaki yalan ve çarpõtmalarõ söylüyoruz. Bir gün öncesinde belirlediğimiz gibi saat 15.00'de toplu 123
olarak havalandõrmaya çõkõp marşlarõmõzõ söylüyoruz, sloganlarõmõzõ haykõnyoruz. ÖZGÜR TUTSAKLAR TESLiM ALINAMAZ! YAŞASIN ÜMRANiYE DİRENİŞİMİZ! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! . YAŞASIN DEVRİMCÎ HALK KURTULUŞ PARTlSİ-CEPHEStL.
Parti-Cephe tutsaklarõnõn kaldõğõ üç ayrõ havalandõrmada aynõ anda atõlan sloganlarla Ümraniye Cezaevi bir kez daha yankõlanõyor. Bir kez daha özgürleşiyor Ümraniye. Hep özgür kalacak. 13 Aralõk'õ düşmana hep hatõrlatmak, unutturmamak için atmayõ düşünmüştük sloganlarõmõzõ. Her gün değişen bir kaç marşõmõzõ da söyleyerek yaptõğõmõz bu biçimi aynõ zamanda günlük yaşam faaliyetimizin bir parçasõ olarak da görüyorduk... Bugün düşmanla görüşmeler olacaktõ, isyan sonrasõ anlaşma böyleydi. Adalet Bakanõ Müsteşarõ Yusuf Kenan DOĞAN ve Zeki GÜNGÖR'ün de olduğu avukatlar aracõlõğõyla yaptõğõmõz pazarlõkta.böyle söz verilmişti. Ama düşmanõn "sözü" bu kadardõ. Görüşmeler olmuyor. Ne zaman olacağõ da belli değil. Düşman yenilgisini kabullenemiyor. Alçakta değil artõk çukurunda çukuru. Akşam sayõmõndan sonra yeniden bizim için tanõdõk keyfi uygulamalar başlõyor. Henüz tüp ve ocağõmõz olmadõğõ için C-9 koğuşundaki fritözle yapõp hazõrlanan çaylarõ "yasak" diyerek diğer koğuşlarõmõza götürmek istemiyorlar. Bu kez gece alõş verişi yasak diye değil, "Gece kapõ açõlmasõ yasak." diyorlar. Cezaevine ilk geldiğimiz günler karşõlaştõğõmõz bu uygulamayõ isyan sonrasõ sõk sõk gündeme getiriyorlar. Bizleri birbirimizden tecrit etmeyi amaçlõyorlar, isyanõmõzõn yarattõğõ siyasi zafer karşõsõnda acizleşen düşman düşmanlõğõnõ gösteriyor. Koğuşlarõmõza bayrak ve sembollerimizi asmakta öncelikli görevimiz, isyan sõrasõnda D-5/6 ve C-8'deki bayraklarõmõzõ indirip üzerimize almõştõk. Sonrasõnda bunlarõ bulamõyoruz. Hem bu değerlerimizi kaybetmiş, koruyamamõş olmak hem de ilk günden yeni koğuşlarõmõza aşamamõş olmak en büyük ek124
siğimiz. Üstelik bez ve benzeri olanağõmõzda sõnõrlõ, ilk anda elimizdeki sõnõrlõ olanaklarla ancak bir tane Parti bayrağõ yapabiliyoruz ve koğuşlarõmõzdan birisine asõyoruz. Diğer bir koğuşumuza Gültekin Yoldaşõmõzõn beze çizerek hazõrladõğõ önderlerimizden Mahir ÇAYAN'õn resmini asõyoruz. Elimizde resim örneği olmadõğõndan önderliğimizin resmini hazõrlayamõyoruz. Bir koğuşumuza ise isyan sõrasõnda depodaki arşiv bölümünden ele geçirdiğimiz Mahir ÇAYAN'õn küçük boy resmini asõyoruz. Sonraki günlerde bayrak ve resimlerimizi tamamlamak ilk görevimiz arasõnda yer alõyor. "Evet uğruna ölümlere gidip geldiğimiz bayrağõmõz yalnõz bizim koğuşumuzda da olsa tekrar dalgalanõyor. Düşman içeri girdiğinde tam karşõsõna çõkacak şekilde asõyoruz. Bayrağõmõz hiç yere inmeyecek. Bizim için hem siyasi kimliğimizi hemde siyasi değerlerimizi anlatan emekçilerin orak çekiçli bayrağõ düşmanla aramõzdaki çatõşmanõn odağõ. Cezaevine geldiğimizin ikinci akşamõ asmõştõk. Düşmanõn o günkü "Herşeyi göze alõyor musunuz?" sözleri ile "Evet göze alõyoruz. Cesaret edebiliyorsanõz indirin." cevabõmõzõ hatõrlõyoruz. Bir keresinde de "Bayrağõmõza elini uzatanõn cesedi çõkar." demiştik. Bayrağõmõzla koğuşumuz daha da özgürleşiyor. Şimdi sokaklarda, meydanlarda, varoşlarda, fabrikalarda, okullarda ve kõrlardayõz. Bayraklarõmõz bizi zindan duvarlarõndan alõp yoksul halkõmõzõn içine götürüyor. Halkõmõzlayõz. Bayrağõmõzõ onurla dalgalandõran şehitlerimizleyiz. Ona el uzatanlara karşõ her bedeli ödemeye ve ödetmeye hazõrõz. Bu bizim için öylesine canlõ ki, tüm yoldaşlarõmõz buna motive olmuş durumda. Bayrağõmõz dalgalanõyor. Sanki koğuşumuzda değil, vatan topraklarõmõzõn semalarõnda dalgalanõyor. Bayrağõmõzõ hiçbir yerle en küçük bir bağõmõz yokken yapõp asõyoruz. Bu bizim yaratõcõlõğõmõz. Daha sonra gardiyanlarda şaşõracak ve 'Bu bayraklar D5/6'dan getirdiğiniz bayraklar mõ?' diye soracaktõ." Gece düşman bir balon haber daha uçuruyor. Güya dõşarõda komandolar bekliyormuş ve bu gece operasyon olabilirmiş! Daha sonra 30-40 kadar komandonun olduğu ve bu gece kapõyõ kõrõp koridora çõkacağõmõzõ ve çõktõğõmõzda ise başka cezaev-
125
lerine götürüleceğimiz söyleniyor! Düşman nabõz yokluyor ve gündeme sokacağõ yaptõrõm ve uygulamalar karşõsõnda sessiz kalmamõz için zemin hazõrlamaya çalõşõyor. Bu haberi bize getiren gardiyana merak etme (bizim için kaygõlanõyordu) biz hazõrõz diyoruz. Gece 03.00'de tüm õşõklar söndürülüyor, sular kesiliyor, kaloriferler yanmõyor. Bu uygulama 18 Aralõk gecesinden itibaren cezaevindeki tüm tutsaklar (PKIClilerin durumunu bilemiyoruz) üzerindf gündeme getiriliyor. Bir tek prizlerde elektrik var. TV'nin õşõğõndan yararlanõyoruz. Bu uygulamanõn nedenini sorduğumuzda "Adalet Bakanlõğõ'nõn emri" diyorlar. O ka-~ dar. Tartõşmõyorlar.bile. Sabah 06.00'da havalandõrma kapõlarõnõn açõlmasõyla birlikte elektrik ve sularda verilmeye başlanõyor. Her gün böyle. Bu duruma ilişkin yaptõğõmõz tartõşma da bunun "gece koğuş ve ara kapõlarõnõ kapattõrmama ve zemin aramasõ yaptõrmayõşõmõza" bir "misilleme" olduğunu öğreniyoruz, intikam amaçlõ bir uygulama yani. Faşistler bir yandan yüzlerini göstermiyorlar bir yandan da gerçek yüzlerini bu sözleriyle gösteriyorlar. Tam sahtekarca ve ikiyüzlüce davrandõklarõ belli oluyor. 19 Aralõk. Sabah kahvaltõsõndan sonra kalan eşyalarõmõzõ toparlamak için bir kez daha D-5/6'ya ve C-8'e gidiyoruz. Düşmana hiçbir şey bõrakmayacağõz. Ne var ne yok yeni koğuşlarõmõza taşõyacağõz. Aralõklarla süren toparlanma faaliyetine ertesi gün de devam ediyoruz. Tek bir kağõt parçasõ bõrakmõyoruz. Tek tek bakar değerlendiririz diye yõrtõk, parçalanmõş, kõrõk da olsa D-5/6 ve C-8'deki herşeyi taşõyoruz.. "Eşya ve kitaplarõmõz koğuşa geldiğinde onlarõn paramparça halini görüyoruz. Hiçbirimiz öfke ve kinimizi tutamõyoruz. Eşyalarõ bir kenara bõrakõyoruz. Kitaplarõmõzõ ayõklamaya başlõyoruz. Taşõma sõrasõnda diğer koğuşlara giden parçalanmõş kitaplar da bizde toplanõyor. Islak, parçalanmõş, yanmõş kitaplarõ, çamaşõr iplerine asarak, kalorifer peteklerine koyarak kurutmaya çalõşõyoruz. Sayfalan neredeyse tek tek kopartõlõp dağõtõlmõş kitap sayfalarõm yeniden tek tek biraraya getiriyoruz. Bu çalõşma tam bir haftamõzõ alõyor. Tamamladõğõmõz her ki126
tap bizim için düşmana vurulmuş bir yumruk oluyor. Tekrar kitaplarõmõza kavuşmuştuk. Siyasi eğitimimiz için, bizim için her kitap bir silah. En çokta depodaki arşivden aldõğõmõz, DEVRİMCİ-SOL yayõnlarõna, broşür ve kitaplarõmõza, DEVGENÇ, DEVRİMCİ-SOL dergilerine tekrar kavuşmamõza seviniyoruz. Tam bir hazine bizim için. Bir çoğumuz daha ayõklarken eline alõp sayfalarõnõ çeviriyor, merak ve heyecanla. Şimdiye kadar neredeyse tamamõmõzõn hiç görmediği yalnõzca duyduğu bu hazineyi inceliyoruz. Hem sevindiğimiz hem üzüldüğüõrrüz bir başka şey ise Sağmalcõlardan sevk olurken getirdiğimiz kitaplarõmõzõn tamamõna yakõnõ kullanõlmaz haldeyken depodan aldõğõmõz bu tarihi kitaplarõmõz, yayõnlarõmõz sapa sağlam sayõlõrdõ. Bu yayõnlar altta kaldõğõ için yanmaktan kurtulmuştu. Böylece kütüphanemiz yenilenmişti. Diğer bir nokta ise 4 Ocak'ta şehit düşecek olan yoldaşlarõmõz Mecit SEÇKİN ve Orhan ÖZEN'in kitaplarõmõzõ sahiplenişleri, kurutulmasõ ve sayfalarõnõn biraraya getirilmesindeki harcadõklarõ itir na ve emekti. Hepimizden çok çalõşan bu yoldaşlarõmõzdõ. Karşõlaştõğõmõz yerde cezaevi personeli ile sohbet edip, hakkõmõzda ne düşündüklerini, isyanõmõzõn onlar üzerindeki etkisini anlamaya çalõşõyoruz. Keyfi uygulamalarõ anlatõyoruz. Bu uygulamalarõn hayata geçiricisi olmayõn diyoruz, insanlarõn yüzüne nasõl bakacaksõnõz? Yarõn sizlerin çocuklarõ da devrimci olacak, DHKP-C'li olacak, onlara ne anlatacaksõnõz? diyoruz. Çoğu kez başlan yerde dinleyip bir şey söylemiyorlar." Cezaevi idaresi ile görüşmeler hala başlamadõ. Cezaevinde hiçbir tamirat faaliyeti yok. Yalnõzca kõrõlan koridor camlarõnõ taktõlar o kadar. Oysa günlerce sürecek bir tamirat faaliyeti de gerekmiyor. Bu durum dikkat çekici. Düşmanõn "özel bir politikasõnõn olabileceği" yorumlarõnõ yapõyoruz. Bir gardiyan "Sizin gitmenizi bekliyorlar." diyor. Tamirat için böyle diyor gardiyan. "Biz gitmeyeceğiz onlar gidecek" diyoruz. Gardiyan "Sizin gitmeye niyetiniz yok galiba." diyor. "Evet" diyoruz bir kez daha. Akşama TV haberlerinde seçim irtibat bürolarõna yapõlan her zamanki saldõrõlardan birini dinliyoruz yine. İstisnasõz bir
127
süreden beri hergün düzen partilerine ait birkaç irtibat bürosu bombalanõyor, molotoflanõyor. Çarşamba günü cezaevine geldiğimizden bugüne ilk kez toplu olarak ziyarete çõkacağõz. 3 hafta boyunca keyfi uygulama ve hak gasplarõ nedeniyle protesto edip çõkmamõştõk. Saat 09.30'dan itibaren ziyaretçisi geten yoldaşlarõmõzõn isimleri okunarak ziyarete çağnbyor. Saat 09.30'dan 12.00'ye kadar bir, 13.30'dan 17.00'ye kadar da bir ziyaret oluyor. Ziyaretçisi gelmeyen tanõdõğõ birisi dahi olsa soyadõ tutmadõğõ için görüşemiyor. Aynõ şekilde soyadõ tutmadõğõ için de, teyze, hala vb. gibi yakõnõ olsa dahi görüşmek mümkün olmuyor. Askerler ziyaretçilerimize karşõ da düşmanca tavõrlar sergiliyor. Ayakkabõ aramasõ, kadõn ziyeretçilerin aranmasõnda askerlerin bulunmasõ, onlar içeri girerken eşarplarõnõn çekilip alõnmasõ, kalem, sigara, çakmak gibi ziyaretçilerimizin de yanlarõnda ihtiyaç duyduklarõ eşyalarõn dahi cezaevi girişinde üzerlerinden alõnmasõ, onur kinci davranõş ve hakaretler oluyor. Ziyaretçilerimiz de öfke içindeler. Yaklaşõk l aydõr ve isyan sonrasõnda bizi görmek için büyük bir merak içinde, haber alabilmek için gelmişler, isyan günlerinden TV"den izledikleri ve cezaevinin içine ait görüntüler dõşõnda bizzat cezaevi önünde yaşadõklarõ, gördükleri şeylerden dolayõ kaygõ ve merak dolular. Bizi böyle sapasağlam, dipdiri ve neşeli göreceklerini hiç düşünemiyorlar bile. Tekrar tekrar soruyorlar, bir yaramõzõn beremizin olup olmadõğõnõ, sağlamlõğõmõzõ, durumumuzu, cezaevinin durumunu. Ailelerimiz oldukça duyarlõ, isyan sõrasõnda da çok koşturdular ve bizleri yalnõz bõrakmadõlar. Onlar bize, biz onlara sorup yaşadõklarõmõzõ anlatõyoruz. Duyar duymaz cezaevine koşmuşlar. Slogan atmõş, gösteri yapmõşlar. Asker ve polisin baskõ ve tehtidine rağmen ayrõlmamõşlar. Bir ara üzerlerine bir grup sivil faşist köpek gönderilmiş, ailelerimizi taşlamõş faşist köpekler. Onlar anlattõkça öfkemiz büyüyor. Sohbetlerimizin çoğu bunun üzerine. Diğer sohbet konumuz ise seçimler. Seçimlere dört gün var. Ailelerimize seçim tavrõmõzõ anlatõyoruz. Hiçbir düzen partisine güvenmediklerini söylüyorlar. Ziyaret bitiminde sloganlarõmõzõ atarak ailelerimizi uğurluyoruz: 128
YAŞASIN ÜMRANİYE DİRENİŞİMİZ! AİLELERİMİZ ONURUMUZDUR! SEÇiM ÇARE DEĞiL TEK YOL DEVRiM! YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ! KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ! Slogan atma eylemine kabinlerde bizimle aynõ gün ziyaret yapan TKP/ML ve DY tutsaklarõ da katõlõyor. Ailelerimiz uzun süreden sonra bizleri görmenin sevinciyle ayrõlõyorlar ziyaretten. Ertesi gün koğuşlarõmõza tüp ve ocak aldõrmak için idareye başvuruyoruz. Önce tamam diyorlar, bir süre sonra gelip tüplerinizi veremeyiz diyorlar. Nedenini sorduğumuzda yeni bir sistem kurulacağõnõ mutfak tüpü yerine cezaevinin dõşõnda kurulacak bir sistemin devreye sokulacağõnõ söylüyorlar. O gün boyunca sürekli tartõşõyoruz. 2. müdürlerden biriyle aramõzda ilginç bir tartõşma yaşõyoruz: - Tamam dediğiniz halde şimdi neden yok diyorsunuz? - Sistem değişecekmiş. - Ne sistemi, nasõl değişiyormuş? - Bu tüpler kalkacak yerine merkezi bir sistem yapõlacak. - Biz anlamayõz, o sizin sorununuz, hem bunun ne zaman yapõlacağõda belli değil. Biz tüplerimizi istiyoruz. Siz de ne ya parsanõz yapõn. 2. müdür "Ben gidip bir sorup geleyim." diyor ve bir süre sonra geliyor. - Tamam tüplerinizi vereceğiz ama yeni sistem kuruldu ğunda hiçbir hak talep etmeyeceğinize dair dilekçe yazmanõz gerekiyor. - Dilekçe nereden çõktõ, gerekçe yaratmaktan vazgeçin. Ne o yeni sistem kurduğunuzda tüplerimize el mi koyacaksõnõz? -.... (cevap yok) - Böyle saçmalõk olmaz. Sorun yaratmayõn. Hem ihtiyaçla rõmõzõ karşõlamõyorsunuz, hem de tüp vermek istemiyorsunuz. Biz böyle bir dilekçe vermeyiz. Paramõzõ nasõl harcayacağõmõzõ biz biliriz. Yeni sisteminiz olduğunda da tüplerimizi aileleri mize veririz.
129
- Dilekçe vermeniz gerekiyor, yapacak bir şeyim yok. Emir böyle. - Sabrõmõzõ taşõrmayõn. insan olmayõ öğrenemiyorsunuz. Hem koğuşlarõmõz arasõnda birbirimizin ihtiyacõnõ karşõlama mõza engeller çõkarõyor hem de kendi ihtiyacõmõzõ kendimizin karşõlamasõna olanak tanõmõyorsunuz. Ben bir şey yapamam diyorsun. Emir böyle diyorsun. Sen burada asker değilsin. Mantõğõnõ kullan ve öyle davran. Sana insanlõğõndan vazgeç di ye emir verseler vaz mõ geçeceksin? - Emir öyleyse ne yapayõm? - insanlõğõn nerede kalacak? Ümraniye Cezaevi'ne sevk olduğumuz ilk günlerde diğer koğuşdaki yoldaşlarõmõza çay göndermek istediğimizde tartõştõğõmõz, inisiyatifsiz, korkak 2. müdürdü bu. Ne tesadüf ki aynõ müdür isyanõmõzõn başladõğõ 13 Aralõk günü de nöbetçi 2. müdürdü. O zamanlar temsilcilere kapõ açmõyor "Yapacak bir şeyim yok." diyordu. Açõkçasõ kişiliksiz biriydi. Şebabettin adõndaki müdür 4 Ocak katliamõnda da askerle birlikte C-1 koğuşuna girip arama saldõrõsõnda bulunan gardiyanlarõn başõndaydõ. Yani o günde katliam sorumluluğuna ortak olacaktõ. Faşizmin saldõrõ, keyfiyet, katliam politikalarõnda böylesi bir kişilik bulunmaz bir kişilikti. Uygun bir kişilikti, işte şimdi de korkusundan insanlõğõndan bile vazgeçebileceğini söylüyordu. -Dediğin gibi davranmak bedel ister. Cezaevinde yatmayõ, ölmeyi göze almak gerekir. -Evet, insan olmanõn bir bedeli var. Tercih herkesin kendisine aittir. Ama insanlõk dõşõ davranmanõn da bir bedeli var. -Sen beni insan olmamakla faşist olmakla suçlamõştõn, (çok önce yaptõğõmõz çay tartõşmasõnõ kastediyor) Şimdi insan olmaktan bahsediyorsun. -Tabii ki insanlõktan bahsediyorum, o zaman ben faşist değilim, ekmek parasõ için çalõşan bir insanõm diyordun, oysa o günde bu günde ne mal olduğunu gösteriyorsun. 2. Müdür Şebabettin bu kez de 13 Aralõk gününe dönerek; -O gün size kapõyõ açsaydõm yine o olaylar olur muydu, yine direniş olur muydu? 130
-O gün değilse bile bir başka gün olurdu, ne farkeder? Baskõnõn, keyfiyetin, siyasi kimliğimize saldõrõnõn olduğu her yerde direnir, isyan ederiz. -"lsyan"mõ diyorsunuz? -Evet isyan diyoruz. 13 Aralõk bir isyandõr. -Bilemiyorum, bazõlar kendi gazetelerinde (sosyalist basõnõ kastediyor) direniş diye yazmõş da. -Olabilir herkesin kendi değerlendireceği bir olay. Bizce bu bir isyandõ. Tartõşmamõz koridorda geçiyor. 30-40 gardiyan hemen çevrede tartõşmayõ dinliyor. Artõk alõşkõnlar. Tartõşma sona eriyor. Gidip tüplerimizi getiriyorlar. Cezaevinde keyfiyetin devam etmesi, henüz Bakanlõk heyetiyle görüşmelerin başlamamasõ nedeniyle neler yapabileceğimiz, düşmana karşõ nasõl bir tavõr alacağõmõzõ tartõşõrken TKP(ML) temsilcisi aracõlõğõyla MLKP, TKP(ML), TDKP, TKP/ML, TÎKB, MLSPB, DY ve TKEP'li tutsaklar günde üç kez ortak slogan atma önerisi getiriyor. Bu önerilerini kabul ediyoruz. Aynca görüşmeler yapõlõncaya kadar ziyaret, mahkeme, hastane, avukat ve revire çõkmama kararõ alõyoruz. Aile ve avukat ziyaretine önceki gibi her siyaseti temsilen yalnõzca temsilciler çõkacak. DY tutsaklarõ "Bizim özgün durumumuz var." diyerek aile ve avukat ziyaretine topluca çõkacaklarõnõ söylüyorlar. Aldõğõmõz ortak kararla perşembe gününden başlayarak bulunduğumuz havalandõrmada saat 10.00, 15.00 ve 18.00'de ortak sloganlar atmaya başlõyoruz. Bu nedenle saat 15.00'de yaptõğõmõz slogan atma ve marş söyleme eylemini kaldõrõyoruz. Günde üç kez ve cezaevindeki PKK tutsaklarõ hariç tüm devrimci tutsaklarõn katõldõğõ "BASKILAR, YASAKLAR BiZLERi YILDIRAMAZ! YAŞASIN ÜMRANiYE DlRENlŞlMlZ! YAŞASIN DEVRiMCi DOSTLUK DAYANIŞMA! KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!" slogan atma eylemi 26 Aralõk akşamõna kadar devam etti. 16 Aralõk 1995 tarihli Kurtuluş Gazetesi'nin "TUTSAKLARA
131
ÖZGÜRLÜK! KÜRDİSTAN'DAN KANLI ELLERİNİZİ ÇEKİN" başlõklõ başyazõyõ koğuşlarõmõzda tartõşõyoruz. Başyazõ'dan, "Tutsaklara Özgürlük, Kurdistan'dan Kanlõ Ellerinizi Çekin, Halklar Kardeştir ve Kayõplar Bulunsun, Katliamcõlar Yargõlansõn" şiarõyla bir kampanyanõn başladõğõm anlõyoruz. Bu kampanya ve şiarlar da seçim tavrõmõzõn ve eylemlerin üzerine oturacak. Sonraki günlerde bu çerçevedeki tartõşmalar temel sohbet konumuz oluyor. Cezaevinde bundan sonra yapacağõmõz eylemliliklerimizi de bu durumu dikkate alarak şekillendirmemiz gerekiyor. Kampanyada kendi cephemizden neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Kampanya sloganlarõmõzõ ifade eden pankartlar yazõp hazõrlõyoruz. Cezaevi yönetimi kõsmi 'yumuşama' eğilimini de bir yana bõrakarak baskõ uygulamalarõnõ yeniden artõrmaya başlõyor. Artõk koğuş kapõlarõnõ temsilcilere de açmõyor. Tecrit, tutsaklarõ birbirinden yalõtma anlayõşõnõ giderek artõrõyor. Sorun çõktõğõnda çağõrdõmõz halde gelip bizlerle konuşmak istemeyen idarenin tavrõna karşõlõk belli esneklikler içermekle birlikte sayõma gelen 2. müdürleri koğuşumuza almõyoruz. "Çağõrdõğõmõzda neden gelmiyorsunuz, çõkõn gidin." tavrõmõz karşõsõnda müdürler ya sayõmda gelmiyor ya da koridorda bekliyor. Sayõmlarõ başgardiyan ve bir grup gardiyan alõyor. Bu tavrõmõz sürerken cumartesi akşam sayõmõnda C-1 koğuşuna sayõm için 2. müdürlerden Yõlmaz ERSOYLUOĞLU ve Suat.... da geliyor. Onlara 'içeri almayacağõmõzõ çõkmalarõnõ söylüyoruz. Çõkmõyor, tartõşmak istiyorlar. Tartõşõyoruz. 4 Ocak katliamõnõn sorumlularõndan Yõlmaz ERSOYLUOĞLU demagojiye başvuruyor. Bu tavrõmõzõn sayõm vermemek demek olduğunu söylüyor. Diğer koğuşta içeri girdik birşey demediler, isterseniz temsilcinizi çağõralõm diyorlar, çağõrõn diyoruz. Temsilcimiz geliyor. Durumu anlõyor. Müdüre konuşma fõrsatõ vermeden "Neden kendi işiniz düştüğü zaman temsilciyi çağõrõyorsunuz, biz istediğimizde kapõyõ neden açmõyorsunuz?" diye kõzõyor müdürlere. Nasõl çözebiliyorsanõz çözün diyor ve çõkõp gidiyor. Temsilcimiz giderken "bildiğiniziyapõn yoldaşlar" diyor bizlere.
132
Tartõşma sürüyor. Sonuçta bir daha almayacağõmõzõ söyleyerek kapõda durmalarõna bir ses çõkarmõyoruz. Böylesinin bizim için daha avantajlõ olduğunu düşünüyoruz. 24 Aralõk Pazar günü. Bugün seçim günü. Seçim yapõlacak. Cezaevine de seçim sandõklarõ getiriyorlar. Oligarşi derinleşen krizine seçimle çare bulmak istiyor. Ama krizi öylesine derin ki ve devrimci mücadele karşõsõnda öylesine çaresiz ki bunalõmõ günden güne derinleşecek. Seçim de çözemeyecek bunalõmlarõnõ. Seçimlerdeki tavrõmõz belli. Sandõğa gitmeme, hesap sormaya çağõrõyoruz halkõmõzõ. Bu tavrõmõzõ cezaevinde nasõl hayata geçirebileceğimizi tartõşõyoruz. Kendi aramõzda esprili tartõşmalar geçiyor. Hemen hepimizin aklõndan 'seçim sandõklarõnõ kaçõralõm' diye geçiyor. Dostlarõmõz bu işe hiç sevinmez herhalde diyerek espriler, sürüyor. Çünkü PKK, MLKP, TDKP, TKEP tutsaklarõ tavõrlarõ gereği gidip oy kullanacaklar. Seçimlerin bizim açõmõzdan ilginç bir noktasõ da cezaevindeki tutsaklarõn -hüküm giymiş olanlar hariç- oy kullanabilecek olmasõydõ. Yarõ şaka yarõ ciddi seçim sohbetlerimiz aslõnda birkaç gün öncesinden başlamõştõ. Sonunda seçim günü ne yapacağõmõzõ netleştiriyoruz. "Her koğuştan iki yoldaşõmõz, idareyle görüşme yapõlan odaya kurulan seçim sandõğõnõn oraya gidecek ve propagandamõzõ yapõp geri dönecekler. Yalnõzca bizim bulunduğumuz koğuşta hazõrlayabildiğimiz "FAŞlZMl SEÇiMLE DEĞiL DEVRlMLE YENECEĞİZ DHKP-C" imzalõ pankartõ koğuşumuzun havalandõrma penceresine asõyoruz. Sandõk başõnda Refah Partisi'nden ve CHP'den görevliler de varmõş, ilk giden yoldaşõmõzla tartõşmaya kalkmõşlar. "Yõllardõr seçimler yapõldõ, o parti gitti diğeri geldi ne değişti? Açlõk yoksulluk, zulüm kalktõ mõ? Bu düzen değişti mi? diye soran bir yoldaşõmõza CHP görevlisi "Hayõr" diyor ve pişkince gülüyor. Gülüyor çünkü açlõk, yoksulluk, zulüm düzeninden çõkarõ var, bu düzenin ortağõ, faşist düzenle bütünleşmiş bir parti CHP. Artõk sosyal demokrat maskesi düşmüş. Ama yine de bu maskeyle çõkõyorlar halkõmõzõn karşõsõna. Bu ikiyüzlülüğü hatõrladõğõnda birşey diyemiyor
133
CHP'li. Refah'lõya "Adil düzen de birşeyi değiştiremez, bu düzen böyle sürer." diyoruz. O da yanõt vermiyor. Ama "Bu düzeni DHKP-C değiştirecek, halkõn iktidarõnõ kuracağõz."diyoruz. Yine suskunlar. Ne söyleyecekler ki? Bu konuşmamõz orada bulunan gardiyanlardan bazõlarõnõn hoşuna gidiyor, partililerin durumuna gülüyorlar. Böylece ayrõlõyoruz. Ancak yoldaşlarõmõz, sahtekarlõklarõnõ yüzlerine vurunca ve tavrõmõzõ görünce (sanki bilmiyorlarmõş gibi) tartõşmaktan vazgeçiyorlar. Hatta bir iki partili çõkõp gidiyor. Böylece her üç koğuştan ikişer yoldaşõmõz bu şekilde gidip geliyorlar. Bugün aynõ zamanda '78 Maraş katliamõnõn yõldönümüydü. Maraş'ta 17 yõl önce faşizmin yaptõğõ katliamõ lanetleyecektik. Anma yapmayõ kararlaştõrõyoruz. Anmayõ seçim protestosuyla da birleştirip kapõ dövme ve seçimlerle ilgili de slogan ekleme önerimize, TKP(ML), MLKP, TKP/ML, TlKB, DY, MLSPB, TDKP ve TKEP tutsaklarõ kapõ dövme eylemine "Biz basitten karmaşõğa düşünüyoruz, bu eylem biçimini daha sonraki günlerde yapmak gerekir." diyerek katõlmayacaklarõnõ söylerken seçim sloganõmõzõ da herkesin bu konuda aynõ düşünmediğini belirterek kabul etmiyorlar. Biz de bu eylemleri başka bir saate bõrakõyoruz. Ortak olarak yapõlacaklarõ da yapmaya karar veriyoruz. Tutsaklarõn biraraya gelme durumu olmadõğõndan her koğuş kendi havalandõrmasõnda olmak üzere saat 15.00'de Maraş katliamõ ile ilgili anma yapõyoruz. Havalandõrmamõzda küçük bir ateş yakõyoruz, ateşin çevresinde daire olup l dakikalõk saygõ duruşunda bulunuyoruz! Saygõ duruşundan sonra bir yoldaşõmõz kõsa bir konuşma yapõyor. Ardõndan sloganlarõmõzõ atõyoruz: MARAŞ KATLİAMINI UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ! MARAŞTN HESABINI SORDUK SORACAĞIZ! KAHROLSUN FAŞtZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
ve marşlarõmõzõ söylerek anmamõzõ bitiriyoruz. Saat 16.30'da diğer siyasetlerin katõlmadõğõ eylemi üç koğuşumuzda birden hayata geçiriyoruz. FAŞİZMİ SEÇiMLE DEĞiL DEVRİMLE YENECEĞİZ,
134
SEÇiM ÇARE DEĞiL TEK YOL DEVRiM, KAYIPLARIN KATLİAMLARIN HESABINI SORACAĞIZ, YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ, YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ, YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl! sloganlarõmõzõ haykõrdõktan sonra kapõ dövme eylemimiz başlõyor. Ellerimizdeki sert cisimlerle koğuş içindeki demir kapõlara vurarak ya da kapõlarõ duvarlara çarparak gerçekleştirdiğimiz kapõ dövme eylemiyle tüm cezaevi adeta inliyor. 13-15 Aralõk isyanõmõz sonrasõ sanki uykuya dalmõş cezaevi yeniden uyanõyor. 5 dakika süren kapõ dövmemiz düşman üzerinde de etki yaratõyor. Oysa bu küçük bir eylem. Kapõlar kõrõlacak gibi oluyor, faşist idareye 13 Aralõk gününü hatõrlatõyoruz. Yeniden slogan atarak eylemimizi sona erdiriyoruz. Akşam haberlerini ve seçim sonuçlarõnõ izliyoruz. Seçim sonrasõ ortaya çõkacak meclis tablosunu öğrenmeye çalõşõyoruz. HADEP'in ve kendisine "sosyalistim" diyenlerin aldõklarõ oylarla görülüyor ki, düzen onlara bir yer vermiyor. Acizlik ve politikasõzlõk bir kez daha ortaya çõkõyor. Kitleler nezdinde bir anlamda sola prestij kaybettirmekten başka birşey yapmamõş oluyorlar. Meşruluğunu her gün daha fazla kitleler nezdinde yitiren düzene meşruluk kazandõrma yarõşõna ortak oluyorlar yalnõzca. Kayõp katliam politikalarõ halkõmõz ve devrimciler üzerinde giderek boyutlanõrken yapõyorlar bunu. Çalõşmalara tekrar başlayacağõz. Cezaevi koşullan nedeniyle düzenli olarak eğitim çalõşmasõ yapamamõştõk. Zaman zaman yapabilmiştik. Ancak her sohbetimiz, tartõşmamõz güncel konular üzerine olsun, genel teorik konular üzerine olsun bir eğitim çalõşmasõ özelliğini taşõyor. Daha önceden, teorik konular, güncel siyasi gelişmeler, perspektif konularõ üzerine koğuşta görev bölümü yapmõştõk ve hazõrlõklarõmõzõ sürdürüyorduk. Temel aldõğõmõz kendi yayõnlarõmõzdõ. Tarihimizi öğrenmeye özel bir önem veriyoruz. Savunmadan, Türkiye ve Dünya ile ilgili teorik konular geçmiş broşürlerimiz ve içe yönelik eksik ve zaaflarõmõza ilişkin perspektif konularõmõz ve seçim sonuçlarõnõn değerlendiril135
mesi kõsa vadeli eğitim programõmõzõ oluşturuyor. Araştõrõn; ve inceleme konularõna şimdilik yoğunlaşamõyoruz. Daha önce D-5/6'da iken bu konuda konular belirleyip kendi aramõzda görev bölümü yapmõştõk. Ama bu konularõ üç ayrõ koğuşta olmamõz ve henüz cezaevinin bir statüye oturmamasõ nedeniyle şimdilik bir kenara bõrakõyoruz. Bugün genel hazõrlõklarõmõz ve cezaevinde yaptõğõmõz pratik faaliyetlerle (slogan vb.) doluyor. Gece elektrik ve suyun kesilmesi yanõnda tüpümüzü de kesiyorlar. Daha önce iki koğuşumuzun tüpünü kesiyorlardõ. Bizimkini de kesmeye başladõlar. Bu kez daha açõk olarak bu tür uygulamalar için "Biz yapõyoruz." diyorlar. Daha önce "bakanlõğõnõ emri" diyorlardõ. Yazõlõ belge istemiştik. "Yazõlõ emir yok." demişlerdi. Düşmanõn amacõ daha açõk bir şekilde ortaya çõkõyor. Baskõ ve yasaklarla keyfi uygulamalarla bizleri cendere içine almak, teslim almak, kendi iradelerini kabul ettirmek, tabutluk uygulamalarõnõ sürdürmek istiyorlar. Sabahleyin sayõmdan sonra ekmekler geliyor. Ancak ekmekler ikiye, dörde, bõçakla kesilmiş olarak veriliyor. Bir adilik yaptõklarõ belli oluyor. O gün fazla üzerinde durmadõk, isyan sonrasõ cezaevine ilişkin bu tür ekmek, karavana vb. gibi ekonomik sorunlar üzerinde fazla durmuyorduk, isyanõn siyasi yanõ ve siyasi görevlerimiz bu tür sorunlarõ bizim için temel mücadele yolu olmaktan her zaman çõkarmõştõr. Bu uygulamayla ertesi sabahta karşõlaşõyoruz. Bu tür sorunlar.karşõsõndaki anlayõşõmõz açõk olmakla birlikte bu keyfiyete yine de karşõ çõkmak gerekiyor. Karşõ çõkõyoruz. "Sayõmdan sonra ekmekler veriliyor. Ancak yine bir gün önceki gibi ekmekler bõçakla dilimlenmiş olarak getiriliyor. Bununla bize hakaret ediliyor. Dün ikiye bölünmüş içlerindeki hamur çõkartõlõp top yapõlmõş şekilde, bugünde dilimlenmiş şekilde. Bunu yapanõ çağõrõyoruz. Ukala ve terbiyesizce 'Bana verilen emri böyle ben verilen emri yerine getiririm.' diyor. Terbiyesizliğini ve ekmeği niçin böyle yaptõn bunun hepsi de emir mi dediğimizde 'Ben öyle yapmadõm.' diyor bu kezde. Ekmeklerin halini gösteriyoruz. Bir daha böyle bir adilik yap136
mamasõnõ, insan olmasõnõ söylüyoruz. Nöbetçi müdürü çağõrõyoruz. Geliyor. Nöbetçi müdür Suat ukala ve karşõmõza açõk kimliğiyle çõkmaktan korkan birisi. Ekmeklerin durumunu ona soruyoruz 'haberinin olmadõğõnõ, yeni geldiğini, arama yapõlacaksa ekmeği cihazõndan geçiririz' diyor. 'Çözmeye çalõşõrõm' deyip gidiyor. Bir saat sonra gelip Tamam bir daha yapmayacaklar.' diyor. Kendi yaptõklarõ adilikleri böyle çözmüş oluyor. Mantõklarõ ekmek içinde not, silah vb. içeri giriyor mu diye arama yapmaktan çok ileride yapacaklarõ saldõrõ ve katliam için 'bunlarda herşey var' zemini hazõrlamak." (...) 2. Müdürlerden faşist Yõlmaz ERSOYLUOĞLU ile tartõşõyoruz. Sayõmda Yõlmaz'õ içeri almõyoruz. Yõlmaz bu durum üzerine "Ya siz gideceksiniz, ya biz." diyor. Bir ara "güzel güzel anlaşalõm şurada" diyor. Sanki keyfi yasakçõ uygulamalar yokmuş gibi. Ya siz ya biz gideceğiz derken aslõnda demek istediği çok açõk: Ya teslim olursunuz ya da sürgün ederiz. Sürgünlere karşõ çõktõğõmõz ve kabullenmediğimiz öteden beri biliniyor. Sürgün sevk politikalarõ da düşmanõn teslim alma amaçlõ politikalarõnõn başõnda geliyor. Kabul etmeyeceğimizi bildikleri halde sürgün etmeleri de açõkça "Operasyon yaparõz, işkence yaparõz, katlederiz" anlamõna geliyordu. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Vekili Zeki GÜNGÖR, çok öncesinde 3 Aralõk'ta cezaevine gelerek temsilcilerle yaptõğõ görüşmesinde bunu da söylemişti. "Burayõ yönetemezsek hükümevi yapmaktan vazgeçeriz. Sizleri buradan sevk ederiz." demişti. Ümraniye Cezaevi için plan baştan yapõlmõştõ. Düşmarrteslimiyeti dayatõyordu. Bu ise bu süreçte kontrgerilla cezaevleri*politikasõydõ. "Teslim olmazsanõz katlederim." deniliyordu. 2. Müdür Yõlmaz tehdit savurarak koğuştan çõkõp gidiyor. 27 Aralõk Çarşamba. Ziyaret günümüz. Ancak ortak tavõr gereği ziyarete çõkmayacağõz. Sabah sayõmõ alõyorlar. Önce B-1 koğuşuna; sonra C-1 koğuşundan C-9'a gidiyorlar. Çok geçmeden C-9 koğuşundan slogan sesleri gelmeye başlõyor. KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ, ARAMA BAHANE AMAÇ İŞKENCE, ASKER DIŞARI! sloganlarõndan yeni bir saldõrõ olduğunu 137
anlõyoruz. Bizler de slogan atarak kapõlarõ dövmeye başlõyoruz. Birbirimizle haberleşme olanağõmõz olmadõğõ için üç ayrõ koğuşta kimi farklõlõklar içerse de saldõrõyõ protesto eylemimiz slogan, kapõ dövme, sayõm vermeme, havalandõrma kapõsõnõ kapattõrmama şeklinde perşembe akşamõna kadar devam ediyor. C-1 Koğuşundaki bir Parti-Cephe tutsağõ anlatõyor; "Sabah sayõmõ koğuşumuzdan çõkalõ 5-10 dakika olmuştu. Birden slogan sesleri duymaya başladõk. C-9'dan geldiği anlaşõlõyordu. C-9'daki yoldaşlarõmõz bağõrarak durumu haber vermeye çalõşõyorlar, bu bağõrmayõ 'asker saldõrdõ' diye anlõyoruz. Cezaevi idaresi aramayõ gardiyanlarõn yapmasõ gerekirken asker sokuyor. Korkuyorlar ve saldõrmak için askeri hazõr tutuyorlar. Maltaya açõlan kapõ altõndan koridora bakõyoruz. Askerler var. Arama için ve saldõrõ için gelebileceklerini düşünüyoruz. Barikat kurmaya karar veriyoruz. Havalandõrma kapõsõnõ, yemekhane kapõsõnõ söküp çõkarõyoruz. En önemli barikat malzememiz bu demir kapõlar. Çapraz olarak bu kapõlarõ yemekhane girişine kurup arkasõnõ dolaplarla dolap kapaklarõyla destekleyip duvara sabitliyoruz. Sağlam bir barikat oluyor. Barikatõmõzõn kurulmasõnda emekçi ve usta Mecit yoldaşõmõz demir kapõlarõ başka bir yoldaşla çok rahatlõkla taşõyabiliyor. Bu arada koğuş içinde düşmana karşõ silah olarak kullanabileceğimiz herşeyi yemekhaneye taşõyoruz. Dolap kapaklarõ, tuvaletteki kalorifer borusu, 13 Aralõk isyanõnda düşmanõn kullanõlmaz duruma getirdiği daktilolar vb. herşeyi silah olarak kullanacağõz. Sağmalcõlar'dan sevk olduğumuzda Ümraniye'ye getirdiğimiz buzdolabõnõ da barikat malzemesi olarak kullanõyoruz. Buzdolabõ daha bize ilk verildiğinde bozulup verilmişti. 13 Aralõk'ta ise buzdolabõ olmaktan çõkmõş ve elbise dolabõ durumuna gelmişti. Yemekhane camlarõna çõkõp "YAŞASIN BARİKAT DİRENÎŞİMlZ!"diye slogan atõyorduk. B-1 ve C-9'daki yoldaşlarõmõza sesimizi duyurmak istiyoruz. Ancak hiçbir cevap gelmeyince 138
camdan anons yapõyoruz. "Biz C-l 'deki DHKP-C tutsaklarõ olarak askerin saldõrmasõ nedeniyle Barikat Direnişindeyiz. Bizler iyiyiz. Halkõmõz, önderimiz ve Parti-Cephemiz yanõmõzda. BİZ KAZANACAĞIZ! "anonsumuzu yineliyoruz. Sabah yaptõğõmõz çayõ içememiştik. Barikat arkasõnda hõzlõ bir şekilde çayõmõzõ içiyoruz. Yanõnda ikişer tane bisküvi de yiyoruz. Maltaya açõlan kapõdaki mazgaldan arada bir gardiyanlar mazgalõ açõp bakõyorlar. Daha sonra kapõ mazgalõna Teğmen Bayhan geliyor. Barikat başõnda elinde su borusuyla bekleyen yoldaşõmõz "Bak bak iyi bak, bu senin son bakõşõn olacak köpek. "*Mye bağõrõyor. Daha sonra mazgaldan bir uzman ve bir iki faşist gardiyan bakõyor. Onlar da cevaplarõnõ alõp gidiyor. Havalandõrmaya ardõ ardõna iki tane limondan top düşüyor. "Bizimkiler göndermiştir" diye düşünüyoruz. "B-1 göndermiş olmalõ" diyerek barikatta bir insanõn çõkabileceği kadar yer açõyoruz. Mecit Yoldaş havalandõrmaya çõkõp, alõp geliyor limonlarõ. Limonun üzerinde "Ne oluyor, durumunuz ne? B1" yazõyor. Cevap yazõp gönderiyoruz. "Biz iyiyiz, C-9'a saldõrmõşlar C-l" yazõp bir ilaç şişesine sarõp gönderiyoruz. Saat 10.30'a geliyor. Barikatõ açõyoruz. Barikat malzemelerinin tümünü üst kata, yukarõya çõkarõyoruz. Barikat malzemelerini barikat kurabilecek şekilde hazõr bekletiyoruz. Sayõmdan sonra sularõ kesmişlerdi. Olasõ gaz bombasõnõn atõlmasõna karşõ sularõmõz hazõrdõ: Sularõ da yukarõya çõkarõyoruz. Televizyonu alt kattaki tuvaletten elektrik çekerek çalõştõrmaya çalõşmõştõk. Bir iki kanal çõkmõştõ. Televizyonu da yukarõya çõkardõk. öğlene kadar üst katta ve alt kattaki kapõnõn önünde bekliyoruz. Arada bir kapõya vurup gardiyan çağõrõyoruz. Öğleye kadar mazgalõ açmõyorlar. Öğleye yakõn başgardiyanlardan birisi, psikopatlaşmõş, idarenin uşağõ olan Hacõ, mazgalõ açõyor, "Ne oluyor?" diyoruz. Temsilci yoldaşõmõzõ çağõrõyoruz. "Kapõ açõlmasõ yasak" "C-9'da aramada olay çõktõ" diyor. Asker çekilmiş, B-1 'e not gönderiyoruz. Ziyarete çõkamõyoruz. Ziyaret hakkõmõz gaspedilmiş oluyor. 139
Gün boyunca saat başõ slogan atõyoruz, kapõlara vuruyoruz. BASKõLAR IŞKENCELER BIZLERI YõLDõRAMAZ, IŞKENCECILERDEN HESAP SORDUK SORACAĞõZ, ÜMRANIYE'DE KEYFI YÖNETIME SON, YAŞASõN ÖNDERIMIZ DURSUN KARATAŞ, YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSt-CEPHESl! sloganlarõnõ atõyoruz. Öğlen yemeği geliyor. Normal düzenimizi alõyoruz. Koğuşta temizlik yapõyoruz. Barikat malzemelerini kaldõrõyoruz. Öğleden sonra 14.30 sõralarõnda diğer sol siyasetlerden patates topu geliyor. Üzerinde "Deneme D-3" yazõlõ. Sabahlarõ bu saate kadar dostlarõmõzdan ne bir slogan, ne bir haber hiç-birşey alamõyoruz. Sloganlarõmõzõ duymamalarõ imkansõz. Ancak saat 15.00'de slogan atõyorlar. "Nihayet seslerini duyduk." diyoruz. PKK'lilerden hiçbir ses soluk yok. Şehit yoldaşlarõmõzdan Gültekin BEYHAN yoldaşõmõz bugün oldukça duyarlõ ve dinamik. "C-9'a not yazõp ne olmuş öğrenelim" diyor. Yoldaşlarõmõzõ merak ediyor. Akşam sayõmõndan önce C-9'daki yoldaşlarõmõzdan "YAŞASIN IŞIK KARARTMA EYLEMİMİZ" sloganõ geliyor. Slogana katõlõyoruz. B-l'deki yoldaşlarõmõzdan da aynõ slogan geliyor. Akşam sayõmõna gelmiyorlar. B-1 ve C-9'a da sayõm için gitmemişler. Bugünkü temel talebimiz temsilci yoldaşõmõzla görüşmek. Ancak görüşemiyoruz. 28 Aralõk: Sabah sayõmõna geliyorlar. Müdürleri soruyoruz. Gelen yok. Sayõmdan çõkarlarken kapõya yükleniyoruz. Bir yoldaşõmõz "Nerede o şerefsiz müdür gelsin." diyor. Kapõyõ hõzla kapatõyorlar. Kapõya vurmaya başlõyoruz. Diğer koğuşlardan da kapõ vurma sesleri geliyor. Koridorda yine asker var. C-9 sayõm vermemiş. 2. müdür geliyor. C-9'daki yoldaşlarõmõza "Sayõm verin, sizin için iyi olmaz." vb. deyip tehdit ediyor. Yoldaşlarõmõz sayõm vermiyor. Birkaç dakika sonra askerler gidiyor. Yoldaşlarõmõz ellerinde demir çubuklarla silahlanmõş olarak çatõşmaya hazõr bekliyor. Askerlerin başõnda Teğmen Bayhan var. Yoldaşlarõmõzõ çatõşmaya hazõr gördüklerinden yeni bir çatõşmayõ göze alamayõp çõkõp gidiyorlar. Anlaşõlan faşist teğ140
men elindeki askeri yeterli bulmuyor. C-9'daki yoldaşlarõmõzdan "asker girdi" seslerini duyuyoruz. Devamlõ slogan atõp kapõlarõ vuruyoruz. B-l'deki yoldaşlarõmõz da sayõm vermemişler. Biz bugün barikat kurmuyoruz. Çatõşmak için hazõr bekliyoruz. Kullanabileceğimiz silahlarõ hazõr tutuyoruz. Öğleden sonra avukat ziyareti var. Bizim koğuştan da bir yoldaş avukat görüşü için çõkõyor. C-9'dari bir yoldaş ve Bl'den de temsilci yoldaşõmõz avukat görüşüne gidiyor. ÇHD, IHD ve Halkõn Hukuk Bürosu'ndan avukatlar bir heyet olarak gelmişler. Müdür ve savcõ ile görüşmüşler. Müdür ve savcõ "sorunlarõ diyalog yoluyla çözebiliriz" demişler. Diğer sol siyasetlerden temsilcilerde avukat görüşünde. Avukatlara "idare ile görüşelim" deniliyor. Akşam cezaevi yeniden 'normale' dönüyor." B-1 koğuşundaki bir Parti-Cephe tutsağõ anlatõyor; "Sabah sayõmõndan hemen sonra koridordan slogan sesleri duyuyoruz. C-l'den mi yoksa C-9'dan mõ anlayamõyoruz. Ama bizim koğuşlarõmõzdan, yoldaşlarõmõzdan olduğu kesin diyoruz. Kulak kabartõyoruz ve sloganlarõ seçiyoruz. "ARAMA BAHANE AMAÇ İŞKENCE,
IŞKENCECILERDEN HESAP SORACAĞõZ!"
sesleri geliyor.
Temsilci yoldaşõmõz kapõya vurup çõkmak istiyor. Durumu öğrenmeye çalõşõyoruz. Ancak kapõmõzõ açmõyorlar. Israrla kapõya vurup, gardiyana sesleniyoruz. "Ne oldu?" diyoruz, gidip bakmak istediğimizi söylüyoruz, ancak kapõmõzõ açmõyorlar. Evet bir saldõrõ bu diyoruz. Ve havalandõrmaya çõkõp slogan atõyoruz.
"FAŞIST MÜDÜR ATAKAN'DAN HESAP SORACAĞõZ, IŞKENCECILERDEN HESAP SORACAĞõZ, ÜMRANIYE'DE KEYFI YÖNETIME SON, . ÖZGÜR TUTSAKLAR TESLIM ALõNAMAZ, YAŞASõN ÖNDERIMIZ DURSUN KARATAŞ,
YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!" sloganlarõnõ arka arkaya ve saat başõ atmaya başlõyoruz. Slo141
ganlarõmõzõn hemen arkasõndan da kapõ dövme eylemi yapõyoruz. Diğer koğuştaki yoldaşlarõmõzõn slogan ve kapõ dövme sesini duyuyoruz. İlk andan sonra aramõzda hiçbir iletişim olmadõğõ halde eylemlerimizde bir ortaklõk yakalõyoruz. Aynõ anda slogan atõp kapõ dövüyoruz. Barikat kurmuyoruz. Amacõmõz bizi askerlerle tehdit edemeyeceklerini göstermek. Koğuş kapõsõnõn alt aralõğõndan ve koridordaki gürültülerden koridora asker sokulduğunu anlõyoruz. Slogan atarak, kapõ döverek protesto eylemimizi sürdürüyoruz. Temel talebimiz, diğer koğuşlardaki yoldaşlarõmõzla temsilcimizin gidip görüşmesi. Bu talep karşõlamncaya kadar protestomuza devam edeceğiz. Havalandõrmaya çõkõp topluca slogan atõyor, sonra içeri girerek koğuş kapõsõnõn önünde topluca bekliyoruz. Birara yodaşlarõmõzõn bize seslendiğini duyup, bir-iki yoldaşõmõz havalandõrmaya çõkõyor. C-1'deki yoldaşlarõmõz bunlar. Bize bağõrõp ne var ne, yok diye soruyorlar. Bizde bağõrõyoruz ama bizi bir türlü duymuyorlar çünkü cevap vermemize rağmen aynõ şekilde bağõrõyorlar. Cezaevinin mimari yapõsõnõn bir özelliği. Biz hem C-1 hem de C-9'daki slogan vb. sesleri duymamõza karşõn, C-1 ve C-9 bizim seslerimizi duyamõyor. Birkaç limon alõp üzerine koğuşumuzun ismini ve diğer koğuşta ne olup olmadõğõnõ soran bir ibare yazõp fõrlatõyoruz. Bir cevap gelmiyor. Sonradan öğrendiğimize göre gönderdiğimiz paket ellerine geçmiş. Aynõ şekilde onlar da denemiş ama fõrlatamamõşlar. Cl'de bir sorun olmadõğõnõ anlõyoruz. C-9'da bir sorun çõktõ. Ancak ilerleyen saatlerde koğuşlardaki inisiyatifin bizde olduğunu anlõyoruz. Birbirimizle görüşme talebimiz karşõlanmadõğõndan dolayõ protestomuz devam ediyor. Koridorda ve kapõmõzõn önünde bekleyen askerin bir iki dolaylõ laf atmasõ dõşõnda bize bir taciz olmuyor. Ellerindeki demir çubuklarõ vurarak tõklatõyorlar. Buna sloganlarõmõzla cevap veriyoruz. Ara sõra mazgalõ açõp koğuşumuza bakõyorlar ve hemen kapatõyorlar. Bir ara günlük gazetelerimizi getiriyorlar. Almõyoruz. Öğlen karavanasõnõ da almõyoruz. Sanki hiçbirşey olmamõş gibi davranõyorlar. "Yoldaşlarõmõzõ göreceğiz." diyo142
ruz. Koğuş kapõsõnõn önüne kağõt ve gazete parçalarõ dolu bir çuval koyuyoruz. Kapõyõ açtõklarõnda onlan bu sürprizle karşõlayacağõz. Bu küçük sürprize aramõzda gülüyoruz. Akşam saat 18.00 civarõ ziyaretçilerimizin getirdiği eşyalarõmõzõ vermek için mazgalõ açõp sesleniyorlar. Kapõnõn önünde topluca beklediğimizi görüp biraz geri çekilinde eşyalarõnõzõ verelim diyorlar. Talebimizi tekrarlayõp 'almõyoruz' diyoruz. Akşam sayõm saati yaklaşõyor. Saat 19.00'da sayõma gelecekler. Bir süreden beri koridorda askerlerin sesi duyulmuyor. Anlaşõlan asker çekildi. Sayõmõ bekliyoruz, ama gelseler de vermeyeceğiz. Ancak saat 19.00'u geçmesine rağmen sayõm almaya gelmiyorlar. Havalandõrma kapõlan da açõk kalõyor. Bir grup yoldaşõmõzõ kapõya nöbetçi bõrakõp diğerlerimiz uyumak için yataklarõna gidiyor. Birkaç saatte bir nöbetçileri değiştiriyoruz. Elektriklerimiz açõk olmasõna karşõn tüplerimiz hemen kapatõldõ. Cezaevindeki uygulama gereği tüpler koğuşa verilmeyip ara mazgalda (ara koridor) tutuluyor. Duvarlarda açõlan küçük bir delikten borusu ocağa ulaşõyor. Yani tüpün denetimi düşmanõn elinde, istediğinde kapatõyor, istediğinde açõyorlar. Cezaevinde gerginlik olduğu durumlarda hemen tüpleri kapatõp ara koridordan da kaçõrõp başka bir yere götürüyorlar. Zaten 13 Aralõk isyanõndan sonra tüp vermemek için bir süre direnmişlerdi. Başka bir sistem kurulacak demişlerdi. Tüplere karşõ gösterdikleri bu 'hassasiyet' tüpün güçlü bir silah olmasmdandõ. Düşman 13 Aralõk'ta bunu görmüştü. Şimdi de aynõ korkuyu yaşõyorlar. Asker çekildiğinden slogan atma, kapõ dövme eylemini bitirdik. Şimdi sayõm vermeme, havalandõrma kapõsõnõ kapattõrmama şejdinde sürüyordu. 28 Aralõk sabahõna geldiğimizde sayõm almak için kapõya yaklaştõklarõnõ anlõyoruz. Kapõ önünden sesler geliyor. Koridorda yalnõzca gardiyanlar var. Bizim tarafõmõzda ise kapõnõn önüne yõğdõğõmõz bir iki kağõt dolusu çuvalla bekliyoruz. Sabah içtimasõ yaptõğõmõzdan hepimiz ayaktayõz ve gelişmelerin nereye varacağõnõ merak ediyoruz. Koğuş kapõsõnõn kilitlerini açõp içeri girmeye hazõrlanõrken sloganlarõmõzõ atõyoruz: 143
YAŞASIN SAYIM VERMEME EYLEMİMİZ! GÖRÜŞ HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ! FAŞİST MÜDÜR ATAKAN'DAN HESAP SORACAĞIZ! ÜMRANİYE'DE KEYFi YÖNETİME SON! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!" sloganlarõmõzla düşmanõ uyarõyoruz. Sloganlarõmõz karşõsõnda bir süre duraklayan gardiyanlar kapõyõ açõyor. Kalabalõk gelmişler. Ancak kapõyõ açmalarõyla birlikte kağõt dolu çuvalõ ateşe veriyoruz. Böylece kapõyõ açmalarõyla kapamalarõ bir oluyor. Kapõnõn kapanmasõnõn ardõndan yaktõğõmõz ateşi büyümeden söndürüyoruz. Kendi aralarõnda birşeyler konuşup uzaklaşõyorlar. Diğer koğuşlara gidecekler herhalde diyoruz. Gafil avlanmamak için kapõ mazgalõnõn demir parmaklõğõ ile merdiven pervazõna bir çamaşõr ipi gerip bekliyoruz. Saat 11.00'e gelirken kapõ mazgalõnõ açõp avukatõmõzõn geldiğini söylüyorlar. Diğer yoldaşlarõmõzla görüşme olanağõ sağlayacağõmõzõ düşünerek temsilci yoldaşõmõz dõşarõ çõkõyor. Biz aynõ şekilde beklemeye devam ediyoruz. Birkaç saat sonra temsilci yoldaşõmõz koğuşa dönüyor. Diğer yoldaşlarõmõzõ da görmüş. Böylece kapõ önündeki çuvalõ kaldõrõp koğuşumuzu temizleyerek normal yaşantõmõza dönüyoruz. C-9 koğuşundaki bir Parti-Cephe tutsağõ anlatõyor: "Sabah içtimamõzõ almõş, sayõmõ bekliyorduk. Kapõmõzõn açõlmasõyla birlikte 40-50 gardiyandan oluşan kalabalõk bir grup bir anda içeriye doluşuyor. Arkasõnda da askerler var. Askerlerin gözetiminde talan edercesine arama yapmak istiyorlar. Bu şekilde arama yapamayacaklarõnõ söyleyip tartõşõyoruz. Slogan atarak bu saldõrõyõ protesto ediyoruz. Gardiyanlarõn başõnda bir önceki akşam sayõmõnda tartõştõğõmõz 2. Müdür Yõlmaz var. Talan ederek aramasõ karşõsõnda yaptõrmayõz diyoruz. Elinde sürekli bulundurduğu telsizi kullanarak arama yaptõrmadõğõmõzõ, askerin gelmesini söylüyor. Koridorda bekleyen askerler bir süre sonra koğuşa giriyorlar. Arama yaptõrmama gibi bir tavrõmõz yok, ancak talan etmelerini kabul etmiyoruz.
144
Talan aramasõnõ engellemeye çalõşõyoruz. Kõsmi arama yapõp çõkarlarken bu saldõrõyõ diğer koğuştaki yoldaşlarõmõza da bağõrarak ve slogan atarak duyuruyoruz. Diğer yoldaşlarõmõza karşõ olasõ bir saldõrõya karşõ, sonra barikat kurup direnişe geçiyoruz. Asker koridorda beklemeyi sürdürüyor. Niyetlerinin arama olmadõğõ bizi sindirmek olduğu belli. Barikat kurup hõzla silahlanõyor, merdiven pervazlarõm söküp demir çubuklarõ silah yapõyoruz. Bu hazõrlõklarõmõzõ saat başõ slogan atarak, kapõ döverek sürdürüyoruz. Diğer yoldaşlarõmõzõn slogan ve kapõ dövme seslerini de duyuyoruz. Temsilcimizle görüşene kadar sayõm vermeme kararõ alõyoruz. Protestomuz akşama kadar bu şekilde devam ediyor, silahlanmõş ve hazõr vaziyette beklediğimizi gören düşman, akşam sayõm almaya ve havalandõrma kapõsõnõ kapatmaya gelmiyor. Akşam õşõklarõmõzõ da söndürerek karartma yapõyoruz. Sayõm vermeme eylemi ve õşõk söndürmeyi slogan atarak diğer yoldaşlarõmõza duyuruyoruz. Sõrasõyla nöbet tutup bekliyoruz. 28 Aralõk sabahõ sayõm almak için geliyorlar. Sayõm vermeyeceğimizi söyleyerek temsilcimizle görüşme talebimizi dile getiriyoruz. 2. müdür gardiyanlara girin, sayõmõ alõn diye talimat veriyor. Gardiyanlarõ girmeye kalkarlarsa sorumluluğun onlara ait olacağõnõ, ayrõmsõz tavõr alacağõmõzõ söyleyip uyarõyoruz. Gardiyanlar sayõm almak için girmeyince 2. müdüre "Gel sayõmõ kendin al, askerini de getir." diyoruz. Sloganlarõmõzõ haykõrõyoruz. 2. müdür yanõnda askerlerde olduğu halde sayõm alamadan gitmek zorunda kalõyor. Öğlene doğru avukat ziyaretimiz olduğunu söyleyip bizi çağõrõyorlar. Avukata çağrõlan bir yoldaşõmõz çõkõyor. Ziyarette diğer yoldasİ.tõ õmõzõ da görüp gelmesiyle eylemimiz sona eriyor." Avukat ziyaretinde avukatlarõmõzõn bir heyet oluşturup cezaevi idaresiyle görüştüğünü öğreniyoruz. Halkõn Hukuk Bürosu, ÇHD ve iHD'den üç avukat cezaevi savcõsõ Cemal UNSAL ve Müdür Hüseyin ATAKAN'la görüşerek sorunlarõn çözülmediğini, artarak sürdüğünü dile getirmişler. Savcõ 'Sorunlar diyalog yoluyla çözülebilir.' diyor. Görüşme esnasõnda ko145
ğuşlarõmõzdaki gerginlik devam ettiğinden 'önce fiili duruma son verilsin.' diyor. Avukatlar tutsaklarla görüşeceklerini, iyi niyet gösterilirse tutsaklarõnda çözüme açõk olduğunu söylüyorlar. Avukatlar görüşmeyi bize böyle özetliyorlar. Fiili duruma son verdiğimizi belirtiyoruz. Avukatlar yeniden gidip savcõyõ görüyorlar. Cuma günü avukatlardan bir heyet, siyaset temsilcileri ve cezaevi idaresiyle bir görüşme sağlanacağõ konusunda cezaevi idaresiyle anlaşma yapõlõyor. Cezaevi savcõsõ ve müdür ertesi gün yapõlacak görüşmede DHKP-C temsilcisinin olmamasõnda õsrar ediyor. Nedenini soran avukatlara "DHKP-C temsilcisi her görüşmede bize küfür ediyor, onunla anlaşmak zor." diyor. Avukatlar ise temsilciler olmadan olmaz diyorlar. Avukat ziyareti sona eriyor. Siyaset temsilcileri ertesi gün görüşmeden önce biraraya gelip konuşmayõ kararlaştõrarak koğuşlara dönüyor. Akşam haberlerini izliyoruz. Tüm kanallarda kontrgerilla kurmaylarõndan istanbul Emniyet Müdürü Orhan TAŞANLAR yanõnda İl Jandarma Alay Komutanõ olduğu halde basõna açõklama yapõyor. O günlerde gerçekleştirilen bir operasyonun ardõndan cezaevlerini ve DHKP-C tutsaklarõnõ hedef gösteren açõklamalar bunlar. Daha önceki açõklamalarõndan biraz daha tehditkar olan TAŞANLAR'õn yanõndaki Baki ONURLUBAŞ'õ 15 Aralõk'ta isyan sonrasõ C-3 koğuşundan diğer koğuşlara geçerken koridorda Yusuf Kenan DOĞAN, Zeki GÜNGÖR ve Hüseyin ATAKAN'õn yanõnda görmüştük. 13 Aralõk'ta katliam girişiminin kurmaylarõndandõ. Orhan TAŞANLAR "cezaevlerinin terörist eğitim yuvasõ olduğunu ve eylem talimatlarõnõn cezaevinden verildiğini" vb. söylüyor. Bu süreçte cezaevlerinin yoğun bir şekilde hedef gösterilmesi yeni bir katliam planõnõn hazõrlanmaya başladõğõnõ gösteriyor. Saat 19.00'da TGRT haberlerinde Orhan TAŞANLAR'õn açõklamalarõnõn hemen ardõndan Ümraniye Cezaevi ile ilgili yalan ve demagojiden ibaret sahtekarca bir haber veriliyor. Haberde cezaevinden görüntülerde veriliyor, "isyan çõkaran 60 kişi neden hala cezaevinde tutuluyor? Hükümlü cezaevi haline getirildikten sonra neden 15 hüküm146
lü geldi?" vb. gibi doğrudan DHKP-C tutsaklarõnõ, bizi hedef gösteren bir program. Görüntüler dünkü ya da bugünkü görüntüler. Kapõ dövmeleri, malta, C-4 kapõsõ parçalanmõş ve C-1 koğuşunun maltadan görüntüleri veriliyor, "isyan devam ediyor. Adalet Bakanlõğõ cezaevini kendi kaderine bõraktõ." deniyor, "Yarõn Ümraniye Cezaevi dosyasõnõ açõyoruz." denilerek haber bitiriliyor. Kontrgerillanõn Ümraniye Cezaevi'ne ilişkin yeni planõ sürgün şevkler üzerine oturtulacak, buna karşõ çõkacağõz ve katliam dahil her türlü saldõrõyõ yapacaklarõ belli oluyor. Zorlu bir süreç bizi bekliyor. Direnecek ve Savaşacağõz, Geleneklerimizi Yaşatacağõz... 29 Aralõk Cuma: Bugün temsilciler biraraya gelip kendi aralarõnda toplanacaklar, sonra da idare ile görüşecekler. Sabahtan temsilciler kendi aralarõnda toplantõ yapamõyorlar. Öğleden sonra her üç koğuşumuzdan birer yoldaşõmõz avukat görüşüne çağõrõlõyor. Gidiyoruz. Savcõ ve idare avukatlara "Görüşme yapmamõza gerek yok. Adalet Bakanlõğõ'na Sağmalcõlar'a sevk edilmelerini önerdik cevap bekliyoruz." diyor. Avukatlar yoldaşlarõmõza bunu aktarõyor. Diğer sol siyasetlerden kimse çağõrõlmõyor. idare "Sorunlu üç koğuş var onlara söyleyin." diyor. Savcõ avukatlara kendi haklõlõklarõnõ göstermek için "Onlarda silah, balta ve demir çubuklar var." diyor. Ayrõca "Askerler kendilerini Şõrnak'ta PKK karşõsõnda zannediyor." vb. demiş. Askerlerin daha öncede "Bizim onlarla kan davamõz var." vb. dediklerini duymuştuk. Düşmanõn niyeti açõk; sorun çözmeye hiç mi hiç niyetleri yok. Yeni bir saldõrõ, katliam hazõrlõğõndalar. "Yoldaşlarõmõz avukat görüşünden geldikten sonra da diğer siyasetlerin temsilcileri avukat görüşüne çõkmõş olmalõ. TKP-ML temsilcisi bizim kapõya geliyor. Mazgaldan 'temsilcinize ulaşamadõm, siz iletin, kapõ dövelim, slogan atalõm' vb. diyor. Bunlarõ alelacele söylüyor. Yoldaşõmõz 'Bl'e haber göndere-mediğimizi, şimdilik gerek yok, sen ulaşmaya çalõş' diyor. Mazgalda fazla durmuyor, hemen gidiyor. Daha önceden ' şimdilik bir gerginlik çõkarmayalõm' demiştik. 147
2. Müdürlerden Şebabettin geliyor. 'Silah olarak kullandõğõnõz boru, demir çubuk ve sopalan verin.' diyor. 'Yok bizde.' diyoruz. Hem nabõz yokluyor hem de ileride 'Biz istemiştik vermediler.' diyebilmek için zemin hazõrlõyorlar. Peşi sõra, eğer ki biz teslim edersek(!) daha rahat saldõracaklarõnõ düşünüyor olmalõlar. Her türlü demagojiyi yapabilmek için hazõr malzeme bulmaya çalõşõyor düşman." Akşam hava kararmaya yakõn havalandõrmada ateş yakõp halay çekiyoruz. Sloganlarõmõz ve marşlarõmõzla çektiğimiz halay akşam sayõmõna kadar devam ediyor. Kim Vuruyor? CEPHE! Kimin tç in? HALKlÇİN! Neîçin? VATAN İÇİN! Ne İçin? ZAFER İÇİN! diye attõğõmõz sloganla coşkumuz-doruğa çõkõyor. Slogan ve türkülerimizi duyan C-1 ve C-9'daki yoldaşlarõmõzdan da slogan ve halaylarõmõzda söylediğimiz türkü seslerini duyuyoruz. Sanki birbirimizi selamlõyor gibiyiz. Daha onbeş gün önce birarada olduğumuz yoldaşlarõmõzõ yõllardõr görmemiş gibi özlem duyuyoruz. Cezaevinde tecrit uygulamasõ nedeni ile 13-15 Aralõk isyanõ sonrasõnda birbirimizi çok sõnõrlõ görebilmiştik, isyan sonrasõ ilk kez ziyarette görmüştük. Ancak hepimiz ziyarete çõkamadõğõmõzdan sõnõrlõ bir görüşmeydi bu. Slogan halaylarla attõğõmõz zõlgõt seslerimiz birbirine karõşõyor. Düşmana bizi tecrit etse de ayõramayacağõ, birbirimizden koparamayacağõ ve her koşulda coşkumuzu neşemizi koruduğumuzun mesajõm veriyoruz. Akşam haberlerinde TGRT'yi dinliyoruz. TGRT bir gün önce "Yarõn Ümraniye dosyasõnõ açõyoruz." demişti. Bakalõm dosyasõnda neler var! Bekliyoruz ama TGRT bu haberi vermiyor. Hiçbir açõklama da yapmõyor buna ilişkin. Bir gün önce "Teröristlerin kökünü kazõmak için kamuoyundan açõkça bir yardõm dileyen" kontrgerilla nedense programdan son anda 148
vazgeçmişti. Belki de yeni katliam planlarõnõ açõk etmek istemiyordu. Ya da kamuoyundan bekledikleri desteği bulamayacaklarõnõ düşünüp vazgeçmişlerdi. 4 Ocak ve hemen sonrasõnda katliam planõ içinde okluklarõm, halkõmõzõn kendilerini değil devrimcileri, devrimci tutsaklarõ sahiplendiğini hep birlikte görecektik... Pazar günü yõlbaşõ. Hafta sonu hazõrlõk yapõyoruz. Aslõnda hazõrlõk yapacak fazla birşey de yok. Cezaevlerindeki diğer yoldaşlarõmõza, dõşarõya ve bazõ dostlarõmõza mesaj yazõp gönderme .işine birkaç gün öncesinden başlamõştõk. Ancak son güne kalmõştõ. Oysa yoldaşlarõmõzõn yõlbaşõ mesajlarõ bize gelmeye başlamõştõ. Kartlara bir takõm desenler çizerek güzel birşey hazõrlamak istiyorduk. Yõlbaşõ kartlarõnõn kapağõna Parti ve Cephe bayrağõmõzõn desenini de çizecektik. Hafta içinde kantine karton, kõrmõzõ ve sarõ boya kalemleri yazdõrmõştõk. Kantinci son güne kadar uzatmõş, Cuma günü de gelip kõrmõzõ ve sarõ boya kalemleri, yasak olduğu için alamadõğõnõ söylemişti. Düşman kõrmõzõ ve sarõya da düşmandõ. Çünkü kõrmõzõ ve sarõ renkler PartimizinCephemizin amblem ve bayraklarõnda kullanõlan renklerdi. Bu durum faşist idareyi kõrmõzõ ve sarõya da düşman hale getirmişti. Tartõşmamõz bir sonuç vermemiş kalemleri aldõrtamamõştõk. Elimizdeki malzemeyle sade birşey yapmaya karar veriyoruz. Temiz dosya kağõtlarõndan kapaklõ bir kart hazõrlõyoruz. Kapağa bir şiir kitabõndan bulduğumuz bir dörtlüğü ve içine de mesajõmõzõ yazõyoruz. Uygun bir şiir dörtlüğü bulmak için üç koğuşta seferber oluyoruz. Sonunda birisinde karar kõlõyoruz. "İnsanõn yurdu bir kat kendinin olur Toprağõna suyuna karõştõkça kanõ Yaşamõş sayõlmaz zaten Yurdu için ölmesini bilmeyen..." Vatan sevgisini anlatan şiiri hepimiz beğeniyoruz. Mesajlarõmõzõ hazõrlayõp gönderiyoruz. 30 Aralõk Cumartesi: Bugünü kendi aramõzda sohbetlerle geçiriyoruz. Haberleri izliyoruz. Yõlbaşõnda adli tutuklulara açõk görüş yaptõracaklar. Tabii ki siyasi tutuklulara açõk görüş %
149
yok, kapalõ görüş var. Bizim kapalõ görüş günü de 2 Ocak günü. Gardiyanlarla sohbet ediyoruz, TGRT'deki haberi konuşuyoruz. "IHA (Ihlas Haber Ajansõ) hemen haber alõyormuş ve çok hõzlõ geliyormuş, ateş yakõlmõş ve benzeri" diyor, bir gardiyan. Ateş, havalandõrma kapanmadan önce yaktõğõmõz ve halay çektiğimiz ateş. Ayrõca 27 Aralõk günü B-1'deki yoldaşlarõmõz akşam sayõmõndan önce maltaya açõlan kapõnõn önünde 2-3 gazete kağõdõ yakõyorlar. IHA bunlar için gelmiyor tabii ki. Cezaevi müdürü, 2. müdürler ve savcõnõn (Cemal UNSAL) bilinçli planlõ hazõrladõğõ bir programõ IHA yapõyor. 31 Aralõk Pazar: Bu gece yõlbaşõ gecesi. Akşam sayõmõndan biraz önce havalandõrmada ateş yakõp yine halaylar çekiyoruz. Yeni yõl halayõmõz yõlbaşõnda diğer yoldaşlarõmõzla birlikte olmanõn ve yeni yõlõ kutlamanõn koşullan yok. Hepimiz kendi koğuşlarõmõzda yapacağõz. Son ziyarete çõkamamõştõk. Yiyecek olarak fazla birşeyimiz yok. Komüncü yoldaşõmõz kantinden birşeyler aldõrõyor. Bunlarla gece için hazõrlõk yapõyoruz. Saat 22.00'ye doğru yemeğimizi yiyor ve masalarõ biraraya getirerek halk türküleri, şiir okuyarak ve sonra marşlar söyleyerek geceyi sürdürüyoruz. Yaklaşõk bir hafta önce C-l ve C-9'daki havalandõrma duvarlarõ üzerine idare tarafõndan bir kamera konmuştu. Kamera bugün çalõşmaya başladõ. Çatõyõ ve havalandõrmayõ da kendi ekseninde dönerek gözlüyor. Böylelikle idare bizi havalandõrmadan da gözlemlemiş olacak. Gece bir ara kameraya bakõyoruz. Çalõşõp çalõşmadõğõnõ tam anlamõyoruz. Dönüp dönmediği belli değil. Dönüyorsa bile çok az dönüyor. Kameraya bir hareket yapõyoruz, gülüyoruz. Daha önce de kameraya neler yapabileceğimizi konuşmuştuk. Kablosunu kesme, kementle düşürme, Parti-Cephe bayrağõmõzõ ve önderimizin resmini kameraya yapõştõrmayõ düşünüyoruz. Saat tam 24.00'de camlara çõkõyoruz: Sõrasõyla anons yapacağõz, önce B-1 sonra C-l ve C-9. Bir yoldaşõmõz anons metnini kelime kelime okuyor, her kelimeyi bizde topluca tekrarlõyoruz, iki kez anons yaparak sloganlarõmõzla bitiriyoruz. "KÜRT, TÜRK, ARAP, LAZ, ÇERKEŞ, GÜRCÜ, ALEVÎ ve SÜNNİ tüm milliyetlerden ve mezheplerden 150
emekçi halkõmõz... "diye başlayan anonsumuzla halkõmõzõn yeni yõlõnõ kutluyor ve DHKP-C saflarõnda savaşmaya çağõrõyoruz. Tutsaklõk koşullarõnda böylesi bir anonsu ilk kez '93-94 yõlbaşõnda Sağmalcõlar Cezaevi'nde yapmõş o günden sonra geleneksel hale getirmiştik. '93-94 yõlbaşõnda anons yaptõğõmõz o günler cezaevlerindeki ilk GENEL DİRENlŞ'i hayata geçirdiğimiz günlerdi. DEVRİMCÎ SOL tutsaklarõ olarak düşmanõn "tecrit" politikalarõna karşõlõk tüm cezaevlerinde direnişe geçmiştik. Açlõk Grevi ile süren genel direnişi sayõm vermeme eylemimizle de zenginleştirmiştik. Sayõm vermeme eylemimiz 4. gününe girdiğinde düşman bize karşõ operasyon kararõ alõp içeriye yüzlerce asker yõğmõştõ. Barikat arkasõnda düşmanõn saldõrõsõnõ karşõlamaya hazõrdõk. Halkõmõzõn yeni yõlõnõ kutladõğõmõz bu ilk anonsu barikat arkasõnda yapmõştõk. 0 zaman olduğu gibi şimdi de düşmanõn kuşatmasõ altõn daydõk. Bu kez barikatlarõmõz yoktu ama psikolojik savaş vardõ, düşmanla aramõzda. 4 Ocak katliamõ ve direnişiyle açõk bir sa vaşa dönüşecekti... Anonsumuzu bitirip yeniden koğuş içindeki eğlencemize dönüyoruz. Cezaevindeki tüm devrimci tutsaklara yeni yõl mesajlarõ gönderiyoruz. Aynõ şekilde dostlarõmõzda bize mesaj gönderiyorlar. Birbirimize de mesaj yazõyoruz. Mesajlarõ okuyup halk türküleri ve marşlarõmõzõ söylemekten oluşan eğlencemize devam ediyoruz. Yõlbaşõ şenliğimiz gecenin ilerleyen saatlerinde sona eriyor. 1 Ocak 1996: Bugün yeni yõla '96 yõlõna başlõyoruz. Savaşõ mõzõn yükseleceği, geleneklerimizin zenginleşeceği, zaferlerle dolu bir yõl olacak yeni yõl. Devrime bir adõm daha yaklaştõğõ mõz bir yõl olacak. '95 yõlõ '96 yõlõnõnda nasõl olacağõnõ gösteri yor. '95 yõlõna hõzlõ ve sevinçli başlamõştõk. Fransõz emperyaliz mi, önderimizi daha fazla rehin tutmaya cesaret edememiş ve özgürlüğünü, özgürlüğümüzü geri vermek zorunda kalmõştõ. Başkomutanõmõz, öğretmenimiz, önderimiz yeniden görevi nin başõndaydõ. '95 26 Ocağõ'na gelindiğinde güçlüydük, gu rurluyduk. 151
Sonra Gazi Ayaklanmasõ ile halkõmõz ayağa kalkmõştõ. Gazi'yi yeni Gaziler izliyordu. Nurtepe, Okmeydanõ, KArmutlu. Savaşõmõz halklaşarak, halkõmõz savaşta ustalaşarak gelişip, güçleniyordu. Oligarşi, her geçen gün kaçõnõlmaz sonuna yak laşõyordu. '96'ya böyle giriyorduk: DEVRiM UMUDUNU BÜYÜTEREK. Akşam haberlerini izliyoruz. Adli tutsaklarõn açõk görüşünden görüntüler var. "Af istiyorlar. Bilinçsiz binlerce adli tutuklu ve yakõnõ, bu düzenin kendilerini içeri attõğõnõ ve gerçek suçlunun düzen olduğunu bilemiyorlar. Kendilerini "suçlu"görüp affedilmelerini bekliyorlar. Haberlerde hemen her kanalda 28 Aralõk günü TGRT'nin verdiği haberi vb. görüntüleri veriyorlar, "isyanõn sürdüğünü, sayõm verilmediğini" belirterek "açõk görüş yapmadõklarõ için isyan ediyorlar" şeklinde haberler veriliyor. Düşman, saldõrõsõ ve katliamõ için kamuoyu yaratmaya, kamuoyunu hazõrlamaya çalõşõyor. Gerçekleri ters yüz ediyor. Oysa sayõm alõyorlar. Yalan ve sahtekarlõk faşizmin karakteri. Salõ sabahõ gazetelerden TKP(ML) tutsağõ Mustafa KAYA'nõn Bursa Cezaevi'nde rahatsõzlanõp şehit düştüğünü öğreniyoruz. Devrimci tutsaklarõn tedavilerinin cezaevi idaresince engellenip, ölüme terk edilmesi düşmanõn öteden beri uyguladõğõ bir politika. Ancak son aylarda bu uygulama sonucu ölümler fazlalaşõyor. PKK tutsaklarõndan Bedran ÖNEN, DHKP-C tutsaklarõndan Ümit Doğan GÖNÜL'den sonra Muştafa KAYA... (Birkaç gün sonra da Kalender KAYAPINAR yoldaşõmõz tedavisi bilinçli olarak geciktirildiğinden şehit düşeçekti.) Ertesi gün aile ziyaret günümüz olduğu için TKP(ML)'ye ziyaret kabinlerinde ailelerimizle birlikte anma yapmayõ öneriyoruz. Bu önerimizi kabul ediyorlar. Tüm tutsaklar (PKK'nin görüş günü başka bir gün olduğundan onlarla biraraya gelme olanağõmõz yok) biraraya gelme olanağõ yaratan ziyaret günü uygun olduğundan ziyarete çõkmama protestosunu bu hafta için bõrakõp kabinlerde anma yapõyoruz. Öğleden sonraki ziyaret saatinde de ailelerimizden bir heyet cezaevi idaresiyle görüşmeye gidiyor. 1. Müdür Hüseyin 152
ATAKAN görüşmede bulunmuyor. Ailelerimiz faşist müdür ATAKAN'õn birinci yardõmcõsõ Ali ÖZCEVÎZLl ile görüşüp sorunlarõ dile getiriyorlar. 2. Müdür Ali ÖZCEVlZLl kendisinin yapabileceği birşey olmadõğõnõ belirterek ailelerimize Ankara'ya bakanlõğa gitmelerini söylüyor. Bugün Evrensel ya da Demokrasi gazetesinde Amasya Cezaevi'ne ilişkin bir haber okuyoruz. Diyarbakõr'dan Amasya Cezaevi'ne sevk edilen 2 PKK tutsağõ girişte kõyasõya dövülüp hücrelere atõlõyor. Amasya Cezaevi'nden bir başgardiyan "Bizi Ankara ilgilendirmez." demiş. Kendi aramõzda sohbet ediyoruz. "Süreç cezaevlerinde, hücreler, sürgünler, katliamlar süreci" diyoruz. Amasya'da işkenceciler "Bizi Ankara ilgilendirmez." diyor. Ümraniye'deki işkenceciler ise "Bizimle ilgisi yok, Ankara'ya gidin." diyor. Kimin eli kimin cebinde? işkenceciler işlerini iyi biliyorlar...
153
4 OCAK 1996: 'BİZE ÖLÜM YOK!"
13 Aralõk, talepleri itibariyle ekonomik, ama çatõşmanõn boyutu yanõyla direniş çizgimize eklenen bir isyan, devlete bir meydan okumaydõ. Asõl olarak bu çizgiyi benimsemek ama taleplerimizi siyasallaştõrmak gerekiyordu. 13 Aralõk'in eksik kalan yanõda talepleri yanõyla halka vereceğimiz mesajlardõ. Ama yine de halka ciddi mesajlar vermiş, cezaevlerini tartõştõrmõş ve "Tutsaklara Özgürlük" şiarõnõ güncel karşõlanmasõ ve sahiplenilmesi gereken bir talep haline getirmiştir. "Tutsaklara Özgürlük" talebi Kurdistan'daki vahşetin bir an önce durdurulmasõ, kayõplarõn bulunmasõ, katliamcõlarõn yargõlanmasõ şiarõ ve talepleriyle bütünleşmiştir. Eylemliliklerimizle bu taleplere yön vermeli, bu talepler doğrultusunda tüm cezaevlerinde tutsaklarõn güçleri birleştir-meliydik. Buna göre adõm atmalõydõk. Düşmanla yapacağõmõz görüşmeden ciddi bir sonuç beklemiyorduk. Böyle bir beklenti düşmanõn gücünü küçümsemek, kontrgerillanõn cezaevlerine yönelik planlarõnõ, politikalarõnõ kavramamak demekti. Kontrgerilla son süreçte, cezaevlerine yönelik saldõrõsõnõ arttõrõyordu. Burjuva basõn ve TV hemen her gün cezaevlerini hedef gösteren spekülatif haberler verirken, kontrgerilla şefleri de boş durmuyor, açõklama üstüne açõklama yaparak kamuoyunu yanõna almaya çalõşõyordu. Cezaevi önünden bir günde 100'e yakõn tutsak yakõnõnõ gözaltõna alõp işkenceden geçiriyor, kaybetmekle tehdit ediyor. 13 Arahk'da katliam zeminini, yakalayamayan kontrgerillanõn 13 Aralõk sonrasõ cezaevlerine yönelik kapsamh-planlõ saldõrõsõ Ümraniye özelinde de sürüyordu. Tutsaklarõn cezaevini nasõl harabeye çevirdiklerini ve isyanõn hala devam ettiğini, sayõm alõnamadõğõnõ, arama yapõlamadağõnõ, cezaevinin "teröristlere terk edildiğini" her fõrsatta yenileyerek saldõrõ için zemin kolluyorlardõ. Parti-Cephemizin artan devrimci şiddet eylemleri, oligarşinin katliamcõ yüzünün teşhir olmasõyla meşruluğunu her geçen gün yitirmesi ve kontrgerillanõn cezaevlerinden duyduğu rahatsõzlõk bu saldõrõlarõn zeminin oluşturuyor. Cezaevi idaresi ise 13 Aralõk'taki isayandan korkmuş yer yer esnek, yer yer de keyfi uygulamalarõyla belirsiz, ne yapacağõnõ 157
bilemeyen bir politika izliyor. Kendilerini muhatap kabul etmediğimizden rahatsõz olan faşist idare yönetimi 4 Ocak'tan birkaç gün önce "Diyalogla sorunlarõ çözelim." derken bir gün sonra bu yaklaşõmõnõ değiştirerek "Sevk olacak, sorunlarõ tartõşmaya gerek kalmadõ." diyor. Cezaevi yönetimi bu tarihten sonra bütünüyle kontrgerillaya teslim olurken kontrgerillanõn planlarõ içine doğrudan dahil olarak 4 Ocak'ta yaşanacak katliamõn sorumlularõ arasõnda yer alacaktõ. Bu doğrultuda, düşman 4 Ocak günü "teslim alma" amacõndan vazgeçmeksizin dengesiz ve ne yaptõğõnõ bilmez şekilde saldõrõya geçiyor. Parti-Cephe tutsaklarõ 13 Aralõk'tan farklõ olarak bu kez aynõ cezaevinde üç ayrõ mevzide çatõşacaklar. Katliam saldõrõsõnõ bu kez koğuşlarõnda, silahsõz olarak karşõlayacaklar. Tek silahlarõ davaya inanç, Parti-Cepheye bağlõlõk ve güven; onur, namus ve adalet. Bu silahlarõyla direniyorlar. "İŞKENCECİLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ!" diyorlar. "GELİN BİZİ DE KATLEDİN!" diyorlar. "YOLDAŞLAR BİZE ÖLÜM YOK!" diyorlar. Düşmanõ bir kez daha yeniyoruz. 4 Ocak direnişi, dalga dalga yayõlõyor ülkeye ve ülke dõşõna, ilk cezaevlerindeki tutsaklar sahip çõkõyor yoldaşlarõna. Barikatlarõ ve rehin almalarõyla. Sonra sokaklar yanmaya başlõyor alev alev. Halkõmõz Parti-Cephe tutsaklarõna bir kez daha sahip çõkõyor, şehitlerinin cenazesini binlerle kaldõrarak. CEPHEMİZ selamlõyor direnen, ölen ama teslim olmayan tutsaklarõ ve: KATİLLER HESAP VERİYOR. Yine son sözü biz söylüyoruz, ilk sözü de biz söylediğimiz gibi. ZAFER DİRENENLERİN, ZAFER HALKLARIMIZIN, ZAFER PARTİ-CEPHEMİZİNL.
158
4 OCAK - BİZE ÖLÜM YOK! KOĞUŞ: B-1
4 Ocak günü hiç beklemediğimiz bir anda koğuşumuza bir saldõrõ düzenlendi. Bu, arama adõ altõnda başlayan ve bir dizi bahanelerle gelişen planlõ bir katliam saldõrõsõnõn parçasõydõ. "Sabah arama geleceğini anlamõştõk. Daha önce de aynõ gelişmelerin ardõndan arama yapõlmõştõ. Aramadan az önce idare tümüyle devre dõşõ kalarak koğuşlardan kapõ vurmalarõna hiç cevap vermiyordu. O sabah da dün ziyaretten gelen eşyalarõ koğuşlara bölüştürmüş, göndermek için mazgala vurduğumuzda kimse cevap vermemişti. Oysa kapõ gardiyanõnõn hemen kapõdaki küçük pencereyi açarak isteğimizi sormasõ gerekir. Üst üste yaptõğõmõz çağrõlara yanõt gelmeyince bir arama hazõrlõğõnda olduklarõndan emin olmuştuk. Henüz bunun bir katliamõn hazõrlõklarõ olduğunu bilmiyorduk." "Gece nöbetçisi olduğum için kahvaltõmõ yaptõktan sonra çalõşma saatimize kadar dinlenmeye, yatakhaneye çõkmõştõm. Uyuduğum anda birden gürültüler koptu. Yataktan hõzla fõrlayarak kapõya koştum. Saat 09.30 civarõydõ. Uzun süredir bir saldõrõ ihtimaline karşõ elbiselerimizle yatõp kalkõyorduk. Düşmanõn 13 Aralõk hazõmsõzlõğõnõn farkõndaydõk. Kontrgerilla yayõnlarõnõn da ardõ arkasõ kesilmiyordu. O yüzden çok şaşõrmamõştõk. Hazõrlõksõzlõğõmõz o ana ilişkin pratik bir sorundu. Saldõrõ karşõsõnda ne yapacağõmõzõ gayet iyi biliyorduk. Teknik olarak eksikliklerimizi direniş çizgimizle alt etmemiz sorun olmayacaktõ. 15 günde bir gardiyan tarafõndan yapõlmasõ gereken koğuş aramasõna askerlerin getiriliş sebebi hõzla ortaya çõktõ. Amaçlarõ arama değildi. Kapõya gittiğimizde bir yoldaş bu şekilde arama yaptõrõlmayacağõm ifade ediyordu. Tavrõmõz çok açõktõ. Bunun üzerine askerler bir anda yoldaşlarõmõzdan birine ilk sopayõ vurduğundan sloganõ patlatmõştõk. İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK İŞKENCECİLERDEN HESAP SORACAĞIZ!... Daha ilk anda iki yoldaşõmõzõn kafalarõndan kan boşalmaya başladõ. Ellerimizde tek bir savunma aracõ dahi yoktu. Çõplak 159
ellerimizle kendimizi kalas ve demir darbelerinden korumaya çalõşõrken, aynõ zamanda yumruk atmaya çalõşõyorduk. Üst katta yaşanan bu çatõşmada kõsa sürede koğuşun dibine sõkõşmõştõk. Alt kattaki yemekhanede olan yoldaşlarõmõzla birlikte çok dağõnõk vaziyette olduğumuz için yüzlerce askerin saldõrõsõna karşõ fiili bir çõkõşõ örgütleme olanağõmõz olmamõştõ. Yukarõda sadece 7-8 kişiydik. Her birimizi ranza aralarõna sõkõştõrmõş, tekme ve cop darbeleri vücutlarõmõza iniyordu. Küfürlerine, dayattõklarõ teslimiyete verdiğimiz cevap, tek başõmõza dahi olsak patlattõğõmõz sloganlarõmõzdõ. Yarõ baygõn haldeydik. Hepimizi birer birer merdivenlerde oluşturduklarõ işkence koridorundan geçirerek yemekhaneye atmõşlardõ, iki yoldaşõmõz tümüyle baygõn, şuurlarõ yerinde değildi." "Faşist katil sürüsünün katliam senaryosu içinde 'arama yaptõrmõyorlar' demagojisi de vardõ. Subay senaryoyu layõkõyla yerine getiriyordu. 'Oğlum hiçbirşeye dokunmayõn, gardiyanlar arayacak.' Faşist başgardiyan ve 2. müdür onlarca gardiyanla kapõya ilk gelindiğinde de öyle demişlerdi: 'Arama yapacağõz.' arama bahanesiyle keyfiyeti ve insanlõk dõşõ uygulamalarõ, dayatmalarõnõ kabul etmemiştik, ilk tartõşma sõrasõnda bir yoldaşõmõz 'Sizin sorununuz arama değil.' dediğinde bir subay 'Ha şunu hileydin, ne aramasõ.' diye karşõlõk vermişti. Bir anda saldõrõ başlamõştõ. Alt kattaki yoldaşlarõmõz da saldõrõya uğramõşlardõ. Birkaç kişi olunduğu için çatõşma uzamamõş, birkaç tekme ve yumruk atma çabasõna karşõ kalas darbeleriyle ağõr yaralanmõşlardõ." "Askerler saldõrõdan sonra çekildiklerinde üst kata çõktõğõmda, her tarafõn talan edilmiş olduğunu gördüm. Üst kata yatak ve battaniye almak için çõkmõştõm. Yemekhanedeki yaralõ ve baygõn yoldaşlarõmõzõ yatõracaktõk bunlara. Baygõn olan iki yoldaşõmõzdan biri temsilcimizdi. Sağlõkçõmõz da kafasõndan ağõr yaralõydõ. Yoldaşlarõmõzõn durumunu muayene edip yaralõlarla ilgilenmeye başlamõştõk. Üst kattaki dağõnõklõğõ toparlamaya başlamõştõk. Sonra vazgeçmiştik. Çünkü henüz durum netleşmiş değildi. O an arama adõ altõnda böylesi bir saldõrõyõ yapõp çekildiklerini zannediyor, bir daha geleceklerini tahmin etmi160
yordum. Yine de yoldaşlarõmõz kapõyõ dinleyerek gelişmeleri takip etmeye çalõşõyorlardõ. Koridordaki askerleri gözleyebiliyorduk!" "Saat 10.30 civarõnda kapõda yeniden bir yõğõlma ve gürültüler oluyor. Bir anda onlarca gardiyan içeriye doluşuyor. Askerler ise koridorda, ikinci saldõrõnõn başladõğõnõ anlõyoruz. Yarõya yakõnõmõz ağõr yaralõ ve yataklarda. Sadece onlarõn başõnda bekleyen birkaç kişi ayaktayõz. Yemekhane kapõsõnõ kapatarak, girmelerine engel olmaya çalõşõyorduk. Ancak yüklendiklerinde daha fazla tutamõyorum, içeri giriyorlar. Yaralõlarõ görünce biraz duraksõyorlar. Faşist başgardiyan 'Sizi hücrelere götüreceğiz.' diyor. Bir yoldaşõmõz bağõrmaya başlõyor. Alçaklõklarõnõ, hayvanlõklarõnõ yüzlerine vuruyor. -Hiç utanma yokmu sizde? Ne hücresi? Burada insanlar ağõr yaralõyken yapacağõnõz tek şey doktor getirmektir. Siz işkenceye devam ediyorsunuz. Bu alçaklõktõr. Yoldaşlarõmõz hiçbir yere götüremezsiniz, tnsansanõz doktor getirin. -Yapacak birşeyimiz yok. Biz yapmazsak asker yapacak. -Kim ne yapacaksa yapsõn, yaralõ yoldaşlarõmõza elinizi süremezsiniz. -Lütfen bizimle gelin, biz güzel güzel götürürüz-. Sizden rica ediyoruz, birşey olmasõnõ istemiyoruz. Asker girerse yaralõ arkadaşlarõnõzõn durumu daha da kötü olabilir, bizi dinlemez onlar. Bu 'asker girer' korkutmalarõyla ilk defa karşõlaşmamõştõk. Ümraniye'ye geldiğimiz ilk günden itibaren faşist idare hep aynõ mesajõ veriyordu. 'Asker girer!'O askerlerini iyi tanõyorduk. 13 Arahk'ta defalarca önümüze katõp kovalamõştõk onlarõ. Şimdi bir avuç ayağa kalkacak durumda olmayan yaralõ insanlarõn karşõsõnda kahraman kesilmişlerdi. Son cevabõmõzõ verdik. 'Kim gelirse gelsin!' Sayõmõzõn çok az olmasõna güvenerek faşist gardiyanlar askeri beklemeden saldõrõya geçtiler. Beni ve birkaç yoldaşõmõ etkisizleştirmeleri uzun sürmedi. Alçakça vuruyorlardõ. Sloganlar atmaya çalõşõyorduk. Ama bu arbedede sesimizi kendimiz bile zor duyuyorduk. Bizi hõzla koridorda askere teslim ettiler. Hücrelere askerin oluşturduğu koridor161
dan götürüyorlardõ. Daha kapõdan çõkar çõkmaz aldõğõmõz darbelerle sersemlemiştik. Ayakta duramõyorduk. Hem sürüklüyor hem vuruyorlardõ." "Ben hastalarõn başõnda slogan atõyordum. Onlarõ yalnõz bõrakmayacaktõm. Faşistler it sürüsü gibi saldõrõp beni de çõkardõlar; öldüresiye vuruyorlardõ." "Baygõn değildim ama belim nedeniyle ayağa kalkamõyordum. Saldõrõp ayakta durabilen birkaç kişiyi götürdüklerinde bağõrmak ve slogan atmak dõşõnda elimin kolumun bağlõ kalmasõnõ hazmedemiyordum. Alçaklar, yoldaşlarõmõza işkence yapõyorlardõ. Bizi battaniyelere koyarak hücrelere götürdüler. Hücrelere asker girmiyordu. Slogan atõyorduk. Yan hücrelerle konuşuyordum." "Faşist işkenceci gardiyanlar saldõrmadan duramõyor. Saldõrõyorlar, slogan atõyoruz. Sürüklemeye çalõşõyorlar. Yaralõ bir yoldaşõmõ tutmaya çalõşõyorum. Fakat hareket edecek durumum yok. Ellerimin arasõndan yoldaşõmõ zorla alõp götürüyoî*lar. Koridora (maltaya) çõkarõp döverek askerlere bõrakõyorlar. Askerler beyinleri yõkanmõş, doldurulmuş, saldõrõp öldüresiye dövüyorlar. Bir taraftan da bağõrmamõzõ istiyorlar. Sadistçe duygularõnõ tatmin etmelerine malzeme vermiyoruz. Malta'da kurduklarõ asker koridorundan dövülerek hücrelere götürülü-yoruz. Hücreleri daha önce 13 Aralõk'tan tanõyoruz. Hepsini gezip dolaşmõştõk. Uğrak yerlerimizi görelim diye birbirimize espriler yapmõştõk. Hücrelere gardiyanlar bakõyor. Sürükleyerek götürüyorlar. Önünden geçtiğim hücrelerde yaralõ yoldaşlarõmõ görüyorum. Bir hücreye atõyorlar. Çõplak bir hücre. Karşõ pencerelerden õşõk içeri süzülüyor, irade savaşõmõzõn süreceği yeni mekan hücreler. Uzun bir süre burada kalacağõmõ düşünüyorum. Gardiyanlar sürekli hücrelerin önünde dolaşõyor. Biraz sonra diğer yaralõ yoldaşlarõ da teker teker getiriyorlar. Her hücreye iki kişi koyuyorlar. Çoğumuz yaralõ. Hücrelerde daha iyi durumda olan diğerine yardõm etmeye başlõyor. Yanõma bir yoldaşõmõ atõyorlar. Ağzõ yüzü kan içinde. Burnuna demirle vurmuşlar. Burnundan kan boşalõyor. Yardõm etmeye çalõşõyorum. Elimden fazla birşey gelmemesinin acõsõnõ yaşõ162
yorum. Birazdan kendimizi toparlõyoruz. Diğer hücredeki yoldaşlarõmõzla bağõrarak konuşuyoruz. Birbirimize durumumuzu soruyoruz. Geleneksel cevap, 'iyiyiz'. Yanõmdaki yoldaşõm sürekli acõdan inliyor. Yüzü kanlar içinde olduğundan sürekli yüzünü tutuyor. Biraz sonra kapõ açõlõyor. Gardiyanlar ve doktor içeri giriyor. Daha Önce karar aldõk tedaviyi kabul etmiyoruz. Doktor birkaç defa daha geliyor. Temsilcimize yalvarõyor tedaviyi kabul etmemiz için. Reddediyoruz. Doktor yeniden bizim hücreye giriyor. Yanõmdaki arkadaşa bajcarak tedavi etmek istediğini söylüyor. Tam ben karşõ çõkacakken, acõlar içinde kõvranan yoldaşõm uzandõğõ yerden cevap veriyor. 'Tedavi kabul etmiyorum.' işkenceciler ters ters bakõyor, içimden tuhaf şeyler geçiyor. Tedavi etmek için saldõrabilirler, hücreden alabilirler diye düşünüyorum. Gidiyorlar. Yanõmdaki yoldaşõm inliyor. Bir gardiyan hücre kapõsõna sessizce yaklaşõyor. Yoldaşõmõn iniltilerini ağlama olarak yorumluyor ve 'ağlama' diye fõsõldõyor. Söyleyişinden belli ki dostça, bir devrimcinin düşmanõn önünde ağlamasõna dayanamõyor. Bu durum bize moral veriyor. Yalnõz olmadõğõmõzõ anlõyoruz. Tam o sõrada bunu duyan yaralõ yoldaş kõzgõn bir şekilde gardiyana bağõnyor, 'Ne ağlamasõ ulan!' gardiyan hõzla uzaklaşõyor. C-1 ve C-9'daki yoldaşlarõmõzõ merak ediyoruz. Bir süre sonra gürültüler duyuyoruz. Onlarõ da hücrelere getirdiklerini düşünüyorum. Alt ve üst katlarda da hücreler var. Bağõrõyoruz cevap yok. Karşõ bloktaki hücrelere koymuş olabileceklerini düşünüyorum. Biraz sonra herkesi tek tek hücrelere alõyorlar. Bulunduğum kattaki hücrelerde 6 kişiyiz. Hava çok soğuk. Üşüyoruz. Yataklarõ yõrtõp, içine girerek õsõnmaya çalõşõyorum. Arada bir de kalkõp hareket ederek õsõnmaya çalõşõyorum. Fakat yaranõn sõcaklõğõ geçince daha çok ağrõyor. Fazla hareket edemiyorum. Duvarlar ve parmaklõklarda kan izleri var. Kanlar kurumuş. 13 Aralõk'taki saldõrõda yaralanan PKK'li tutsaklarõn kurumuş kanlan olsa gerek. Yan hücrelere sigara var mõ diye bağõrõyoruz. En zor anda bile sigara aklõmõza geliyor. Hücreler yan yana. Parmaklõktan yan hücreye elle uzanabiliyoruz. Sigara alõp içiyorum. Saat 15.30 civannda slogan sesleri duyuyoruz. FAŞÎST KATÎLLER163
DEN HESAP SORACAĞIZ!... Dostlarõmõzõn sesini tanõyoruz. Biz de sloganlarõmõzla cevap veriyoruz. Sloganlar kesiliyor. Düşünmeye başlõyorum. Dostlarõmõzõn attõğõ slogan kafamõ kurcalõyor. Düşünmek istemediğim şeyleri aklõma getiriyor. Bastõrmaya çalõşõyorum, olmuyor. Yarõm saat sonra saat 16.00'da tekrar aynõ sloganlar, FAŞİST KATİLLERDEN HESAP SORACAĞIZ, KATLİAM BiZLERi YILDIRAMAZ, DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR!
Biz de sloganlarla hücrelerden cevap veriyoruz. Sesimiz cõlõz ve güçsüz. Sonra diğer hücrelere doğru bağõrõyorum. 'Yoldaşlar! bu sloganlar...' cümlemi tamamlayamõyorum. Sesimi kesip oturuyorum. Sesli düşünmek istemiyorum. Daha sonra hastanede konuştuğum yoldaşlarõmõn hepsi aynõ düşünmüş, fakat sesli düşünmeye cesaret edememişler. Diğer koğuşlanmõzdaki yoldaşlarõmõzdan şehitler olduğuna inanmak istememişler. Fakat sloganlar o mesajõ veriyor. Susuyoruz. Adeta birbirimizi üzmek istemiyoruz. Evet sloganlardan anlaşõlan şehitler yar. Fakat herkesin duyduğu bu mesajõ herkes birbirinden susarak saklamaya çalõşõyor. Tabii kendinden de. Fakat her saat başõ aynõ sloganlar atõlõyor. Saat 17.00 civarõnda ağõr yaralõ olan bir grup yoldaşõmõz'hastaneye götürülüyor. Meraklõ bir bekleyişe koyuluyoruz. Gardiyanlar arada bir kontrol ediyor. Her saat başõ slogan sesleri geliyor. Bu bekleyişimiz gece 23.00'e kadar sürüyor. Bir grup asker ve gardiyan geliyor, bizi götüreceklerini söylüyorlar. Hücrelerden teker teker çõkarõlõyoruz. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Askerler merdivenlerden iteleyerek indiriyor. Cezaevi'nin arka tarafõna yöneliyoruz, ilerledikçe asker sayõsõ artõyor. Ve saldõrõ başlõyor. Hastaneye götürdüklerini bilmiyoruz. Tekme, yumruk, cop darbeleriyle sürüklenerek cezaevinin arkasõnda dar bir merdiven altõna indiriliyoruz. Etrafõm asker dolu. Dõşarõdaki ringleri zorlukla görebiliyorum. Saldõrõ devam ediyor. Düşman hastaneye bile böyle döverek götürüyor. Buna şaşõrmõyorum. Buca'dan, ölüm Orucu'ndan, yoldaşlarõmõzõn anlatõmlarõndan biliyorum, insana bu kadarõ da olmaz dedirten şeyler bize normal 164
geliyor. Çünkü karşõmõzdakiler insanlõktan çõkarõlmõş mahluklar. Ellerim kelepçeleniyor. Yaka-paça ringe atõlõyorum, içeride bizimkiler var. Zorlukla oturuyorum. Birazdan aynõ şekilde diğer yoldaşlarõmõzõda getiriyorlar. Toplam 9 kişiyiz. Ringin kapõsõ kapatõlõyor. Bekliyoruz. Bekleyişimiz kõsa sürüyor, işkenceci subay geliyor. Ve 4 kişiyi başka Ringe bindiriyorlar. Bu arada birbirimize hal hatõr soruyoruz. Herkes yaralõ, kelepçeler bileklerimize oturmuş, oynatmaya çalõşõyoruz. Bir yoldaşõmõz uyarõyor. "Oynatmayõn daha kötü bileklere oturur. Elleriniz şişer." Araçlar hareket ediyor. Nereye gittiğimizi bilmiyoruz. Ringin camõndan dõşan bakõyoruz. Etraf karanlõk. Sadece E bloktan çõktõğõmõzõ biliyoruz. Tahminler yürütüyoruz. Acaba nereye götürüyorlar?.." KOĞUŞ C-9
Son yõllarda ülkemizi adeta kan gölüne çeviren faşizm kana doymuyor. Katliam politikalarõna yeni bir halka daha ekledi. Ancak Buca katliamõndan sonra zindanlarda gerçekleştirdiği bu ikinci katliamla da yenilgiyi yaşadõ. DHKPC tutsaklarõna karşõ gerçekleşen saldõrõ, karşõsõnda DHKP-C tutsaklarõnõn tüm Parti-Cephe ailesinin, dost devrimci güçlerin ve halk güçlerinin öfkesini bulmuş, oligarşi sahiplenmenin ve cüretin karşõsõnda diz çökmekten kurtulamamõştõr. Bizler, oligarşi diz çökene kadar şehitlerimiz, ailemiz ve halkõmõzdan aldõğõmõz güçle, Ümraniye Cezaevi C-9 koğuşundaki barikat direnişimizi sürdürerek, tüm ailemizle birlikte zaferi kucaklamanõn onurunu paylaştõk* yaşadõk... Bu katliam ve direniş sonrasõnda da şehitlerimizden öğrenmeye devam ettik. Artõk görevimiz şehitlerimize olan borcumuzu ödemek ve onlarõ sonsuza kadar yaşatmaktõr. Bilindiği gibi Ümraniye Cezaevi açõldõğõ günden bu yana pek çok saldõrõ ve çatõşmaya sahne oldu. Esas olarak bir "rehabilitasyon merkezi" şeklinde planlanan cezaevi, devrimci tutsaklarõn kimliklerinden ve düşüncelerinden soyutlanarak teslim alõnmasõ hedefiyle kurulmuştu. Ancak açõldõğõ günden beri Parti-Cephe tutsaklarõ tarafõndan yaratõlmõş başeğmez "özgür Tutsak" geleneğinin Ümraniye'de boy vermesiyle oligarşinin he165
saplan bozulmuştur. Düşman Ümraniye Cezaevi'ndeki en büyük yenilgilerinden birisini 13-15 Aralõk tarihlerinde hayata geçirilen şanlõ eylemliIjklerle yaşadõ. Adeta, Ümraniye Cezaevi düşmana zindan edildi, içeride ve dõşarõda gerçekleştirilen eylemlilikler, katliama yönelik saldõrõnõn boşa çõkmasõ ve düşmanõn geri adim atmasõ sonucunu doğurdu. Oligarşi genelde Ümraniye Ceza-evi'ne yüklediği işlevi hayata geçiremeyeceğinden korkmuş ve özellikle de 13-15 Aralõk tarihlerinde aldõğõ yenilgiyi hazmede-memiştir. Katliamõn yaşanan tarihlerde gerçekleşmesinin nedenlerinden birisi de budur. Türkiye halklarõ ile oligarşi arasõnda yaşanan iç savaş gittikçe derinleşiyor. Oligarşi, çözümsüzlüğü artarak köşeye sõkõştõkça pervasõzlaşõyor ve son çare olarak başvurduğu katliam politikalarõnõ boyutlandõrõyor. Uygulanan politika, fiili olarak tüm halkõ hedef almaktadõr. Ancak, halkõn öncüleri olan devrimciler, özellikle de DHKP-C savaşçõlarõ katledilerek yükselen savaş bastõrõlmaya çalõşõlmakta ve halk üzerinde umutsuzluk yaratõlmak istenmektedir. Adõm adõm hazõrlanan, sistemli ve programlõ olarak yaşama geçirilen Ümraniye Katliamõ bu politikanõn en son ve en çarpõcõ örneklerindendir. Biraz önce de söylediğimiz gibi, Ümraniye Cezazaevi'nin açõlmasõ, gerilla politikalarõnõn uygulanmasõyla, devrimci tutsaklarõn teslim alõnmasõ hedefini güdüyordu. Ülkemizde saflarõn daha hõzlõ belirginleştiği, savaşõn açõk savaş açõk çatõşma biçiminde geliştiği bu süreçte, oligarşinin devrimcileri teslim alma isteğinin katliamlara dönüşmesi kaçõnõlmazdõ. Çünkü, bugüne kadar Parti-Cephe tutsaklõk geleneği yaratõlmõştõ. Bu nedenle Ümraniye'deki saldõrõlarõn hepsi bir bir boşa çõkartõlõyordu, işte bu noktada katliam planlandõ. Katliamõn pratikteki hazõrlõğõ 15 Aralõk tarihinde başlatõlmõştõr. Daha o tarihte "kullanõlabilir durumda koğuş" olmadõğõ bahanesiyle Parti-Cephe tutsaklarõ 3 ayrõ koğuşa dağõtõlarak, bölünerek güçleri azaltõlmaya çalõşõldõ, ilerleyen günlerde, zaten çok geri olan haklarõn gasp edilmesi, koğuşlararasõ bağlarõn tamamen kesilip tutsaklarõn birbirinden tecrit edilmesi, 166
provokasyon amaçlõ girişimler vb. artõrõldõ. 27 Aralõk tarihinde koğuşlara asker sokularak değerlerimize saldõrõldõ. Bu girişim öncelikle fiziki koşullar olarak diğer koğuşlardan daha tecrit olan C-9 koğuşunda gerçekleştirildi. Bir anda koğuşa çok sayõda asker ve gardiyan sokularak arama yapõldõ. Bu aramada bayrağõmõzõn indirilmesi olaylarõ tõrmandõrdõ. Şehitlerimizin kanõyla kõzõllaşan, özgür günlerin müjdecisi olan ve onu oligarşinin burçlarõna dikmek için şehitlerimize söz verdiğimiz, bayrağõmõzõn pis ve namussuz ellerce indirilmesi öfkemizi arttõrdõğõndan, düşmanõ yaptõğõna pişman etmek için õşõk söndürme, sayõm vermeme, kapõ dövme eylemlerine başladõk. Düşman, bayrağõmõzõn indirilip çatõşmalara sahne olan aramadan sonra hiçbir görüşmeye gelmeyerek, ikinci sayõmda kasklõ, sopalõ ve coplu askerleri ile sayõm almaya gelmiştir. Ancak yaptõğõmõz hazõrlõklarõ ve tüm bedelleri göze alan kararlõlõğõmõz karşõsõnda yarõm saatlik bir bekleyişten sonra geri çekildi. Bayrağõmõz bir kez daha asõlarak daha güçlü bir biçimde perçinleşti. Düşman katliamdan önce uzun bir hazõrlõk süreci yaşadõ. Hem kamuoyunda kendince "meşruluk" yaratmak istiyor, hem de bir yenilgi daha almak istemiyordu. 15 Aralõk zaferinden sonra burjuva basõnda pek çok haber yayõnlandõ. Katliam öncesinde bu haber yoğunlaştõ, örneğin Ihlas Haber Ajansõ'nõn yaptõğõ görüntülü bir programda cezaevinde 17 gündür isyanõn devam ettiği işleniyor ve verilen görüntülerle haber güçlendirilmeye çalõşõlõyordu. Oysa ki, anlatõlanlar tamamen uydurmaydõ ve katliam hazõrlõğõna yönelikti. Yine birkaç gün öncesinde Ümraniye Cezaevi 1. Müdürü faşist Hüseyin ATAKAN başka siyasi cezaevi müdürleriyle cezaevini dolaştõ. Dõş güvenlikten sorumlu iki teğmen ile koridorlarda kol kola gezilerek son kontroller yapõldõ. Bunlar bizim tespit edebildiklerimizdir. Şüphesiz organizasyon içinde flTEM ve MlT'den üst düzey yöneticileri de vardõr. Hüseyin ATAKAN cezaevini kendi çiftliği zannediyor ve kontrgerillanõn talimatõyla katliamõ adõm adõm planlõyordu. Yapõlan tüm hazõrlõklara rağmen, katliam günü yine de kendilerini hazõr hissedemediler. Koğuşumuza ilk önce arama ba167
hanesiyle gelindi. Faşist yardõmcõ müdürün arkasõnda .hazõr bulunan yüzlerce çelik yelekli, kasklõ, sopalõ, tüfekli asker vardõ. Zaman zaman askere hamle yaptõrõlarak gözdağõ verilmeye çalõşõldõ. Bu şekilde arama yaptõrmayacağõmõzõ, normal bir şekilde gardiyanlar arama yaparlarsa izin vereceğimizi söyledik. Bu şekilde anlaşma sağlandõ ve aramaya izin verdik. Ancak sözlerinde durmayarak sahtekarlõklarõm bir kez daha gösterdiler. Arama sõrasõnda bakanlõktan yazõ nedeniyle sabit olmasõ gerekipte yerinden çõkmõş olan ne varsa alõnacağõnõ, daha sonra bu eşyalarõn yerine monte edileceği söylendi. Bu şekilde koğuşta bulunan sac dolaplarõn çoğu dõşarõ çõkarõlmõştõr. Artõk, Ibarikat kurulamayacağõ, katliamõn daha rahat gerçekleştirileceği düşünülüyordu. Daha önce kazanõlan zaferi hazmedemiyorlar, katliam yapmak istiyorlar ancak korkuyorlardõ... Tüm hazõrlõklarõna rağmen yüreklerindeki ve beyinlerindeki korku nedeniyle barikatõmõzõ aşmayõ başaramadõlar. Aramadan yaklaşõk birbuçuk saat sonra her iki kattan birden koğuşa baskõn şeklinde girerek saldõrõyõ başlattõlar. Bu ilk anki saldõrõda 7 yoldaşõmõzõn düşmanõn elinde kalmasõnõ engelleyemedik. Ancak geriye kalan 15 yoldaşõmõzla düşmanõ püskürtmeyi başardõk. Saldõrõda, yaklaşõk bir dakika içinde silahlanmayõ başarmõştõk. Aslõnda bulduğumuz herşey bizim için bir silahtõ. Bir yandan da slogan ve anonslarla diğer koğuşlardaki yoldaşlarõmõzõ haberdar etmeye çalõşõyorduk. Ancak yoldaşlarõmõzdan saldõrõ başladõğõ an duyduğumuz slogan seslerinden başka bir ses alamadõk. Bu arada koğuşumuzdaki "köpeklerin" ulumalarõ ve çõkardõğõ gürültüler de yükselmişti. Bu durum diğer koğuşlarla haberleşmemezi de engelledi. Yoldaşlarõmõza yardõm etmeliydik. Sloganlarõmõzõ ve sesimizi daha da yükselttik. Öfkemiz daha da büyüyordu. Direnişimizi uzatarak gittikçe daha da boyutlandõracaktõk. Saldõrõ başladõktan yaklaşõk l gün sonra IHD yöneticileri ve ÇHD'li avukatlar barikatõmõza geldiler. Onlardan üç yoldaşõmõzõn şehit olduğunu öğreniyorduk. Ayrõca bu durum dõşarõnõn bizden haberdar olduğunun da bir ifadesiydi. Mecit, Rõza ve Orhan yoldaşlarõmõzõn şehit olduğunu duyar duymaz
168
DEVRiMŞEHİTLERİÖLÜMSÜZDÜR! _ ŞEHİTLERİMİZİN HESABINI SORACAĞIZ! sloganlarõ ile kinimizi gösterdik. Düşman bizi heyetle yalnõz bõrakmõyordu. Bu nedenle görüşme gerçekleştirilemedi. Artõk kararlõlõğõmõz artmõştõ. Rõza, Mecit ve Orhan yoldaşlara layõk olmalõydõk. Bu saatlerde neredeyse düşmana saldõrõya geçmemek ve her birimiz şehit düşene kadar durmamak için birbirimizi tutuyorduk. Çünkü barikattaydõk, direnişimiz devam ediyordu. Taleplerimiz kabul edilmeden bitirmeyecek ve gerekirse yine her birimiz kanõmõzõn son damlasõna kadar çarpõşacaktõk. Biraz daha "sabõrlõ" olmalõydõk. Dostlarõmõzda bizlerleydi. Direnişimiz sõrasõnda cezaevinde bulunan diğer dost örgütlerden tutsaklarõn slogan seslerini duyuyor, cezaevinde yalnõz olmadõğõmõzõ hissediyorduk. Duyduğumuz sesler moralimizi daha da yükseltiyordu. Saldõn sõrasõnda şehit verdiğimizi ilk olarak onlarõn sloganlarõndan öğrendik. "DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR" sloganõ o ana kadar kafamõzdaki acaba sorusuna cevap olmuştu. Saldõrõ da şehit ya da şehitlerimizin olduğunu artõk biliyorduk. Bu haberden sonra kõsa bir anma yaparak saygõ duruşunda bulunduk ve hesap soracağõmõza ilişkin and içtik. Görüşmeye gelen heyetten şehitlerimizin isimlerini öğrendikten sonra bir metin hazõrlayõp, hep bir ağõzdan hesap soracağõmõzõ ve şehitlerimize layõk olacağõmõzõ tüm herkese ilan ettik. Halkõmõza, Partimize ve Şehitlerimize söz verdik. Yeni Mecitler, Rõzalar ve Orhanlar olmanõn ve onlarõ aşmanõn bilincindeydik. Ümraniye katliamõ, faşizmin gerçek yüzünü, bundan sonra savaşta izleyeceği politikanõn doğrultusunu ve haklõlõğõndan aldõğõ güçle inançlõ kararlõ savaşan halk güçlerinin hiçbir zaman yenilmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Evet, tarih onlarõ da "öldüler ama yenilmediler..." diye yazacaktõr. Halktan yana olan, halk için savaşan, sömürü, zulüm düzenine karşõ mücadele edenler, hak, adalet, namus, özgürlük, doğruluk ve güzelliği temsil edenler hiçbir zaman yenilmemişlerdi. Bu seferde yenilmediler. Şehit düşen yoldaşlarõmõz artõk birer meşaleydi. Onlarõn zindanlarda yaktõklarõ ateş
169
kõsa sürede tüm Türkiye'yi sarmõş, güçlü bir yangõna dönüşmüştür. Mecit, Rõza, Orhan yoldaşlar, siz rahat uyuyun. Kanõnõz yerde kalmayacak direnişiniz ve cüretiniz ve kararlõlõğõnõzla önümüzde õşõksõnõz. Yarattõklarõnõz özgür tutsak geleneğimizin şanlõ birer halkasõdõr. Size plan borcumuzu ödeyecek, zindanlarõ, sokaklarõ, varoşlarõ, kõrlarõ, dağlarõ... Her yeri özgürleştireceğiz. Sizlere özgür vatanõ armağan edeceğiz. Adõnõzõ koğuşlarõmõzõn duvarlarõna işledik, beynimize kazõdõk, kalbimize yazdõk. Vatan topraklarõmõza gübre oldunuz, bereket getireceksiniz. Şüpheniz olmasõn ki, bayrağõmõz ne zindan duvarlarõnda ne de hiçbir yerde düşmeyecektir. Bayrağõmõzõ ülkemizin dört bir tarafõnda dalgalandõracağõz. Direnişimizden sonra katledildiğiniz koğuşa girdik. Herhalde bir katliam ancak bu derece vahşice yapõlabilir. Ve herhalde ancak hücre hücre, santim santim bu şekilde direnilebilir. Yer kan doluydu. Duvarlar, masalar, sandalyelere sõçramõş kanlar hespi öylece duruyordu. Giysileriniz, ayakkabõlarõnõz, kemerleriniz oradaydõ. Ve sanki siz yerde yatõyor, bize bakõyor, zafer işareti yapõyor ve gülüyordunuz. "Haydi yoldaşlar, durmak yok, öfkemizi ve kinimizi arttõralõm, düşmana daha güçlü vuralõm... işte zafer!" diye haykõrõyordunuz. Büyüyor yoldaşlar, öfkemiz büyüyor. Ve daha da büyüyecek. Kanlarõnõz yerde kurumuştu. Düşmanõn kanlarõnõ yerde kurumamacasõna akõtacağõz. KOĞUŞ: C-9 4 Ocak 1996 "Saat 09.00. Çalõşmadayõz. Konumuz; Demokratik Mücadele Nedir? Çalõşmaya başlayalõ çok olmamõştõ ki, saat 09.30 sõralarõnda kapõ girişindeki gürültü ve kalabalõk ile hepimiz birden kapõya yöneliyoruz. Kapõda çok sayõda asker ve gardiyan yõğõlmõş durumda. Hemen içeri (yemekhaneye) çekilip bir dolabõ barikat olarak yemekhane girişine koyuyoruz. Kendimizi savunmak amacõyla kullanabileceğimiz birkaç demir çubuk, banyo, tuvalet kõsmõndaki birkaç ayna ve banyodaki su boru170
sunu hemen alõyoruz. Bu sõrada asker ve gardiyanlarõn neden geldikleri de belli olmuştu. Yoldaşlarõmõz ile 2. Müdür Topal Ali ve subay arasõndaki tartõşma başlamõştõ. 2. müdür; - Barikatõ kaldõrõn aramaya geldik. - Böyle arama olmaz. Askeri çekin. - Pazarlõk yapmayõn aramayõ yapacağõz. - Daha önce aramanõn nasõl yapõlacağõ konuşulmuştu. Aynõ şeyleri dayatarak arama yapmak istiyorsunuz. Temsilcimiz gelsin. - Taşkõnlõk yapmayõ bõrakõn, içeri gireriz. Barikatõ güzellike açõn B-l'de de bu şekilde arama yapõldõ. - Biz arama yapõlmasõn demiyoruz. Bu şartlarda arama ol maz. Askerleri çekin. Normal aramanõzõ yapõn. - Normal arama yapacağõz. Gardiyanlar arayacak... Diyalog sürerken, bir yoldaşõmõz C-1 koğuşuna buradaki durumu anonsla anlatmaya çalõşõyor, içeride bulunan 7-8 kişi pencerelere çõkarak slogan atõyoruz. ARAMA BAHANE AMAÇ İŞKENCE!, BASKILAR BiZLERi YILDIRAMAZ!, KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!, YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTiSl-CEPHESl!, YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞL. Diyalogtan sonra, aramanõn nasõl yapõlacağõ konusunda anlaşmaya varõlõyor. Buna göre gardiyanlar aramayõ yapacak, beş asker yanlarõnda kalacak, bizden de bir kişi gözlemci olarak bulunacaktõ. Biz dõşarõ çõktõk. Ve içeride bir yoldaşõmõz kaldõ. Arama sõrasõnda 27-28 Aralõk'tâki direniş sõrasõnda sökülj muş olan dolaplarõ ve kendimizi savunmak amacõyla hazõrlamõş olduğumuz demir çubuk, taş, cam vb. herşeyi aldõlar. Bunlarõn dõşõnda elbise dolaplarõna ve yataklara çok fazla el sürülmemişti. Arama bittikten sqnra koğuşumuzu temizledik. Arama üzerinde yorumlarda bulunarak sohbete başladõk, içeride gözlemci olarak kalan yoldaşõmõz üst kat koridorunda takõm elbiseli, sivil 30-35 yaşlannda iki kişirtîn koğuşumuza bakarak konuştuğunu söyledi. Bunu da yorumlamaya çalõştõk. Koğuşumuzda barikat ve savunma için malzeme olduğunu 171
bildiklerini, bunlar için aramaya geldiklerini, ayrõca bugünkü şekliyle yaptõklarõ gibi kafalarõndaki arama prosedürünü hayata geçirmek istediklerini vb. konuşuyoruz. O an için bir katliam saldõrõsõna girişebileceklerine ihtimal vermiyoruz. "Saat 13.00 sõralarõnda yatakhanede 7 kişi bulunuyorduk. Kimimiz sohbet ediyor, kimimiz de yatakta uzanmõştõ. Aşağõdan gelen bir yoldaşõmõz yatanlarõn kalkmasõnõ ve aşağõya inmemizi söylüyor. Gözlüğünün kõrõlmamasõ için saklayacak yer aramasõndan birşeylerin olacağõnõ sezinlemiştik. Büyük ihtimalle asker kapõya dayanmõş ve içeriye girmeye hazõrlanõyordu... Yukarõda bulunan 7 kişi aşağõya inmek için kalkõp henüz ayakkabõlarõmõz giymiştik ki, üst ve alt kattan ellerinde kazma saplarõyla yüzlerce asker aynõ anda koğuşa giriyor. Biz yemekhaneye inerken kazma saplarõyla vurulmaya başlandõ. En önde inen yoldaşõmõz kapõdaki yoldaşõmõz ile subay arasõndaki diyalogu duyuyor. Subay 'koğuş değiştireceksiniz' diyor. Yoldaşõmõzõn cevabõ çok net: 'Hayõr, izin vermiyoruz' ardõndan subayla dalga geçiyor. 'Hem daha eşyalarõmõzõ toplamadõk!' Yoldaşõmõz sözünü bitirir bitirmez subay saldõrõ emrihrveriyor. Kapõda bulunan 2-3 yoldaşõmõz hõzla yemekhaneye girerek kapõyõ çekiyorlar. Biz dövülerek aşağõ indirilmiştik. Havalandõrma kapõsõnõn önünde genellikle kafalarõmõza vurularak yaklaşõk 10-15 dakika bekletiliyoruz. Darbeler nedeniyle yarõ baygõn durumdayõz. Sonra subayõn 'atõn bunlarõ dõşarõ' emriyle tek tek koridora çõkarõldõk. Askerler, tamamõnõn elinde kazma saplarõ olmak üzere ara koridora ve ana maltaya dizilmiş hücrelere götürülen tutsaklara vuruyordu. Götürülürken birkaç kere doğrulmaya çalõşõyorum, izin vermiyorlar. Bu sõrada kimileri üstümüzde çõkõp tepinirken kimileri de yine vurarak sürüklemeye devam ediyor. Hücrelere getirildik. Diğer hücrelerde kalan yoldaşlarõmõzla konuşmaya çalõşõyoruz". Yan hücredeki yoldaşõmõz yere uzandõğõnõ hiç hareket edemediğini ve dönemediğini söylüyor. Gardiyanlara kapõyõ açõp yoldaşõmõzõ oturur vaziyete getirmelerini söylüyorum. Kendilerinde anahtar olmadõğõnõ söylüyorlar. 2-3 hücre öteden bir yoldaşõmõzõn sesi geliyor. Diğer yoldaşlarõn durumunu soruyor. Kaldõğõ hüc172
renin yan hücresinde bir kişinin kaldõğõnõ ama ismini bilmediğini söylüyor. Gardiyanlara arkadaşõn ismini öğrenmesini söylüyoruz. Gardiyan yoldaşõmõza ismini soruyor. Fakat yoldaşõmõz inilti halinde, çok kõsõk sesle söylebildiği için anlayamõyor, yanlõş anlõyor ve anladõğõ kadarõ ile bir takõm isimler söyleyerek onaylatmaya çalõşõyor. Biz bu söylediklerinden yoldaşõmõzõn kim olduğunu anlõyoruz. Ben, gardiyana C-9'daki diğer yoldaşlarõmõza ne olduğunu soruyorum. 'Onlarõ düşünmeyin birşey yok'diyor... Yaklaşõk 40 dakika sonra kaldõğõmõz hücrelerin önünden sürükleyerek birkaç yoldaşõmõzõ hücreye atõyorlar. Yüzüstü sürüklendiklerinden ve her yanõ kana bulandõğõndan yoldaşlarõmõzõ tanõyamõyorum. Yalnõz Rõza Yoldaşõ ayakkabõlarõndan tanõyorum. 5-10 dakika sonra da elinde tõbbi malzemelerle doktor geliyor. Sağ tarafõmõzdaki hücrelerde bulunan yoldaşlarõmõzõn durumunu görünce kendisinin müdahelesinin hiçbir sonuç vermeyeceğini anlayõp 'Bunlarõn hepsini hastaneye kaldõrõn.' diyor. Battaniyelere koyarak yoldaşlarõmõzõ ringlere taşõdõlar. Ben ve bir yoldaşõm ayakta durabiliyorduk. Kollarõmõza girerek bizi de ringe götürdüler. Gittiğim ringde Mecit Yoldaşõ minderlerin arasõna yere uzatmõşlardõ. Bizden sonra 5 yoldaşõmõzõ daha getirdiler. Birini Mecit'in yanõna, ikisini oturma minderlerine, ikisini de askerlerin olduğu bölüme koydular. Asker bizim durumumuzun kõsmen iyi olduğunu görünce 'Ulan siz ölmediniz mi? size birşey olmamõş, hastaneye gidinceye kadar görürsünüz.' diyor. Cevap vermiyoruz. Biz kõsmen elimizin birini kullanabiliyoruz. Minderlerin üstüne uzatõlan yoldaşlarõmõzõn sarsõntõlar sõrasõnda yerdeki yoldaşlarõn üzerine düşmemesi için onlarõ tutmaya çalõşõyoruz. Ben bir yoldaşõmõza bilincinin açõk olup olmadõğõnõ anlamak için soru soruyorum. Ve konuşmaya başlõyoruz. Asker 'Konuşmayõn, konuşmak yasak." diyor. Biz de cevap veriyoruz, 'Konuşmamõza karõşamazsõnõz.', 'Sizde hiç insanlõk kalmamõş..." Hastaneye gelene kadar zaman zaman askerlerin sözlü sataşmalarõ devam ediyor. 173
KOĞUŞ: C-1 4 Ocak 1996 Sabah sayõmõnõn çõkmasõndan sonra olağandõşõ gelişmeler art arda başladõ. Koğuş temizliği yapacağõmõz için kapõ gardiyanõna C-9'dan süpürge deterjan vb. getirmesini söyledik. Malzemelerin gelmesi gecikti. Üst üste birkaç kez uyarmamõza rağmen gelmiyordu. Bir süre sonra kapõ gardiyanõ da ortadan kayboldu. Kapõya vurmamõza rağmen kapõyõ açan yoktu. Buna benzer bir durumu daha önce D5/6'da yaşamõştõk. Ardõndan arama gelmişti. Bu sefer de arama geleceği ilk düşüncemiz oldu. Bu gelişmelerin dõşõnda sabah sayõmõndan önce bazõ personelden aldõğõmõz duyumlar vardõ. Bize saldõrõlacağõ ve şevkler olacağõ, yüzlerce asker getirildiği iletilmişti. Durumu kõsaca değerlendirdik. Bir saldõn olacağõ sonucunu çõkarmõştõk. Çok geçmeden yanõlmadõğõmõzõ anladõk., "Maltadaki askerlerin varlõğõnõ hemen farkediyoruz. Oldukça kalabalõklar. Normal bir arama olasõlõğõna karşõ hazõrlõklarõmõz yapmõş bekliyoruz. Hepimiz alt kattayõz. Saat 09.30 sõralarõnda alt kat kapõsõ gürültüyle açõlõyor. Önde 2. Müdür Şehabettin'le birkaç başgardiyan ve gardiyanlar var. Askerler arkalarõnda bekliyor. Müdür konuşuyor: - Arkadaşlar, arama yapacağõz. - Evet, buyrun yapõn. Tam bu sõrada üst kat kapõsõ da açõlõyor ve askerler girip merdivene dizilmeye başlõyorlar. - Durun bir dakika, ne oluyor? Böyle arama olmaz müdür bey. Bu şekilde arama yapõlamaz. Yaptõğõnõz yasadõşõdõr. Aske rin içeride olduğu koşullarda arama yaptõrmayacağõmõzõ bili yorsunuz. - Aramayõ asker yapmayacak, biz yapacağõz. Onlar güvenlik için buradalar. - Koğuşlara girmemesi gerekirken, merdivenlere dizilmele rini kabul edemeyiz. - Normalde merdiven boşluğu koğuş dõşõ sayõlõr. Yatakhane ve yemekhaneye girmeyecekler..." 174
"Son günlerde, örgütümüzün programõ gereği düşmanõn tüm uygulamalarõna karşõ topyekün bir karşõ koyusu ertelemiştik. 13 Aralõk sonrasõ artan baskõlara rağmen öne çõkan yanõmõz sabõrdõ. Deyim yerindeyse, biraz alttan alõyorduk. Arama konusundaki tavrõmõzõ ise, daha birkaç gün önce konuşmuştuk; aratmama tavrõ geliştirmeyeceğimiz belirlenmişti. Bizim için namusumuz, herşeyimiz anlamõna gelen değerlerimize, bayrağõmõza el sürülmediği müddetçe sorun çõkarmayacaktõk. Askerin koğuş ve yatakhaneye giremeyeceği sözü verilmesi üzerine, normal şartlarda merdiven boşluğunda olmalarõnõ da kabul etmeyeceğimiz aramayõ kabul ettik. Askerin tavrõ ise dikkatlerimizden kaçmadõ. Tehditkar, saldõrgan bir ruh hali içine sokulmuşlardõ. Müdürle yaptõğõmõz bu tartõşma sonrasõnda hemen yeni dayatmalar da gündeme gelmeye başladõ, ilk başta hepimizin üst kata yatakhaneye çõkmasõnõ istediler. Kabul edemezdik. Herşeyden önce değerlerimizi düşman karşõsõnda yalnõz bõkamazdõk. Asker, müdürle yaptõğõmõz ilk tartõşmada seyirciyken, bir süre sonra Tabur Komutanõ Ali ER-TUĞRUL gelerek tartõşmaya müdahale etti. - Ne oldu? Arama yaptõrmõyorlar mõ? - Sorun aramaysa yapõlõr, yemekhaneyi tümüyle boşaltma mõzõn mantõğõ yoktur. - Tamam birkaç kişi kalsõn o zaman diyor. Kaç kişinin kalacağõ konusundaki tartõşma bir süre devam etti. Ancak bu tartõşmayõ sürdürmenin anlamõ yok diye düşündük. Sorunun arama olmadõğõ ortaya çõkmõştõ. Saldõrõ zemini arayan düşman, her geçen an bunu belli ediyordu. Saldõrõ için yaratmaya çalõştõklarõ zemini ellerinden almak amacõyla tartõşmayõ kendimiz kestik. - Aşağõda l kişi kalacak, dedik. Tartõşmayõ sürdüren yoldaşõmõz bunu dedikten sonra, herkes yukarõ çõktõ. Bir yoldaşõmõzõn nezaretinde gardiyan normal aramasõnõ yapmaya başlamõştõ. Bizim için temel olan değerlerimizin korunmasõydõ. Bir yoldaşõmõzõn başlarõnda olmasõ herhangi bir saldõrõ karşõsõnda hemen hepimizi harekete geçirecekti. Bir slogan ya da bir çağrõyla saldõrmaya hazõr bekleniyordu." 175
"Gardiyanõn normal aramasõ devam ediyordu. Aşağõda 10 kadar gardiyanla benim dõşõmda kimse yoktu. Yaptõğõmõz anlaşma gereği, diğer yoldaşlarõm üst kata çõkmõşlardõ. Ben hemen Mahir CAYAN Yoldaşõmõzõn resiminin ve Parti ile Cephe bayraklarõmõzõn olduğu duvarõn yanõna geçtim. Esas olan onlarõn korunmasõydõ. Kõsa süre sonra birkaç subay, sanki diyalog kurmak için gelmiş gibi sakin bir şekilde geldiler. Onlara 'Siz buranõn askeri değilsiniz galiba.' diye seslendim. 'Yok' dediler. Bayraklara bakõyorlardõ. Tetikteyim, almaya cesaret edebileceklerini ise sanmõyordum. Çünkü onlar da yoldaşlarõmõn çatõşmaya hazõr beklediğini biliyorlardõ. Sesimi duymalarõ yetecekti. Ancak bunu onlarõn da hesapladõklarõ ortaya çõktõ. Bayraklardan önce bir anda bana saldõrdõlar, ilk yaptõklarõ ağzõmõ kapamak oldu. Sonra bayraklarõmõza, değerlerimize saldõrdõlar. Slogan atamamõştõm, bir ses çõkaramamõştõm, içeri birkaç asker daha girdi. Birkaç tekme ve yumruk attõlar. Kõskõvrak yakalanmamõn, bayraklarõmõzõ kaptõrmanõn öfkesiyle kan beynime çõkmõştõ. Debelenmeme rağmen, çok sõkõ tutuyorlardõ." "Aşağõda birşeyler olduğunu anlamõştõk. Üzerimize kilitlenmek istenen yemekhane kapõsõnõ kapattõrmamõş, merdiven boşluğunda onlarca askerle karşõ karşõya bekliyorduk. Aşağõya birkaç kez bağõrdõk. 'Ne oluyor orada?' Hõzla aşağõya indim. Büyük olasõlõkla değerlerimize saldõrõldõğõnõ anlamõştõm. Merdiven boşluğuna dizilmiş olan onlarca askeri iteleyerek inerken, birkaç askerin bayraklarõmõzõ koridora çõkardõğõnõ gördüm. Alçaklar saldõrmõşlardõ. Aşağõda bõraktõğõmõz yoldaş da bu anda karşõma çõktõ. 'Ne oldu?' diye sordum. 'Bayraklarõmõza saldõrdõlar, götürdüler.' dedi. - Tamam hesabõnõ soracağõz, sen yukarõ çõk, durumu anlat, diyerek hõzla yemekhaneye girdim, iki subay hala oradaydõlar. - Siz ne yaptõğõnõzõ sanõyorsunuz? Bu yaptõğõnõz alçaklõktõr. - Doğru konuş. - Sizin gibilerle nasõl konuşulacağõnõ iyi biliyoruz biz. Müdür araya girdi: - Ya, ne olur gerginleştirmeyin. Tamam birşey yok. 176
- Bunun hesabõnõ vereceksiniz. Sen de müdür, sen de bu işe ortaksõn. Bir oyuncaktan farkõn yok. Subay yumuşatmaya çalõşõyordu: - Niye bu kadar değer veriyorsunuz? Sembollerin ne önemi var ki?! - Hala utanmõyorsun? Niye saldõrõyorsun önemsizse? Kor kutuyor galiba onlar sizi. - Biz bu vatanõ... - Bõrak vatanõ matanõ. Yaptõğõnõz uşaklõktan başka birşey yok. Askerler yemekhaneye girmeye başlamõşlardõ. Sayõlarõ 20'yi bulmuştu. Tartõşmamõzõn sonucunu bekliyorlardõ. - Ne arõyor bu askerler burada? Siz aramaya değil, saldõr maya gelmişsiniz. Bahane aramayõn. Cesaretiniz varsa saldõ rõn. Yoksa çekip gidin. Ve buradaki kimse unutmasõn. Müdür sen de dahilsin. Hepinizden bunun hesabõnõ soracağõmõz gün yakõndõr. Bayraklarõmõz üzerinize serilecek. Tartõşmayõ sürdüren subay bozulmuştu. Askerlerin önünde bu kadar lafõ yediğine bozulmuş olmasõna karşõn, saldõrma emrini vermemişti. Askerleri hizla tekrar merdiven boşluğuna çõkardõlar. Müdür konuşmaya başladõ: - Aramayõ yapõp hemen çõkalõm. Sorunu büyütmeyelim lüt fen. - Bõrak lütfeni mütfeni. Sorununuz arama değil sizin. - Ben aramaya geldim. Bayraklarõnõza da biz saldõrmadõk. Askere sözüm geçmez benim, içeri ben çağõrmadõm. Hemen arayõp çõkalõm. - Bitmedi mi aramanõz? - Üst kat kaldõ. Hemen çõkarõz. - Arayõp, hemen çõkõn." Arama adõ altõnda keyfi dayatmalar devam ediyordu. Bu sefer de herkesin alt kata inmesini, bir kişinin kalmasõnõ istiyorlardõ. Böyle arama yaptõrmayacağõmõzõ söyledik. Subay ve müdürle tartõşma devam ediyordu. Gerekli sayõda insan bõrakacağõmõzõ, arama yapmak istemiyorlarsa çekip gitmelerini söyledik. Bizim belirlediğimiz sayõda yoldaşõmõzõn yukarõda kalmasõ
177
kabul edildi. Gardiyan aramasõ kõsa sürede bitti. Bu arada subay ve müdürle merdiven boşluğunda üst aramasõ konusunda tartõşma çõktõ. Üst aramasõnõn sõrayla yapõlõp, aramanõn havalandõrmaya çõkmasõnõ istediler. Tartõşma devam ederken, bir astsubay girip çõktõ. Bunun onlarcasõndan farkõ, omuzunda bomba atar takõlõ bir G-3 tüfeği olmasõydõ. Gözdağõ vermeye çalõşõyorlardõ. Müdahale ettik. -içeri asker girmesi yetmiyor, tüfek de sokuyorsunuz. - Ne o korktun mu? - O tüfeklerinizi çok gördük biz. Sizin gibi korkaklarõn, 7.65 tabancalarõmõz karşõsõnda nasõl titrediğini de. Bozulmuş yine cevap verememişti. Tekrar üst aramasõ tartõşmasõ başladõ. Bu sõrada cezaevi dõş güvenliğinin subayõ olan teğmen yukarõdan geldi. - Aratmõyorlarsa, yetki bizde. Cevap verdik: - Yetki her şartta bizdedir. Bu koğuşta yetkili biziz. -Arayacağõz. - Sen değil idare arayacak. Bu arada yine tabur komutanõ geldi. Yatõştõrmaya, sorunu çözmeye çalõşõr havalara bürünmüştü. Teğmeni de azarlamõştõ. - Bakõn burada arama daha önce nasõlsa, yine öyle yapõlõ yor. Özel birşey yok. - Hayõr, öyle değil. Burada arama adõ altõnda keyfi ve insan lõk dõşõ uygulamalar dayatõyorsunuz. Kabul etmemiz mümkün değil. Ayrõca değerlerimize saldõrdõnõz. Altõndan kalkamayaca ğõnõz şeyler bunlar. Affedilmeyecek şeyler. Amaç saldõrõysa, bahane arama çabasõnõ bõrakõn. Biz her zaman hazõrõz. Müdür araya giriyor: - Biz alt katõ tekrar arayacağõmõz için havalandõrmaya çõk manõzõ istiyoruz. - O nereden çõktõ? Aradõnõz zaten, ikinci aramayõ yaptõrma yõz. - Biz yanlõş yaptõk aslõnda. Katlar aranõrken üst aramasõnõ yapsaydõk sorun olmazdõ. Şimdi arkadaşlarõnõz yukarõdan aşa178
ğõya indiğinde koğuşa birşey bõrakmadõklarõndan emin olamayõz. Yoksa havalandõrmaya çõkarmanõn tabii ki anlamõ yok. - Nezaretimizde bakõp çõkarsõnõz o zaman. - Tamam. Üst aramasõ yapõlõp yemekhaneye tekrar baktõktan sonra, asker ve gardiyanlar dõşarõ çõktõlar. Arama bitmişti. Aramadaki saldõrõ ve dayatõlan keyfiyeti tartõşõyorduk, ilk anda genel olarak 'bayrağõmõza saldõrmak için gelmişler' kanaatindeydik. Amacõn arama olmadõğõ çok açõktõ. Bunun hesabõnõ soracağõmõzõ söylemiş, meydan okumuştuk. Ancak saldõrmamõşlardõ. Aramaya katõlan tüm askerlerin elinde kalaslar, coplar, birkaçõnda ise zincir vardõ. Sõradan bir arama olmadõğõ için, normal koğuş yaşantõsõna geçmedik. Kõsaca durum değerlendirmesi yaparak, asker cezaevini boşaltana kadar yeni 'bir saldõrõya yönelik bazõ hazõrlõklar yaptõk. Alt kat kapõ nöbetçisi sayõsõnõ arttõrdõk. Üst ve alt koridorlarõ askerin hareketini izlemek için denetim altõna aldõk. Yatakhaneyi kullanmayõ erteledik. Herkes yemekhaneye indi. 09.30'da başlamasõ gereken toplu eğitim çalõşmasõnõ durdurduk. Bu tedbirler daha çok uyanõklõğõ arttõrmaya yönelikti. Henüz çatõşma için hazõrlõklara başlamamõştõk. Arama 09.15'te girmiş, yarõm saat sonra çõkmõştõ. Asker hala koridordaydõ. Diğer koğuşlardaki yoldaşlarõmõza yönelik herhangi bir saldõn işareti de almõş değildik. Bir saldõrõ karşõsõnda slogan ya da anonslarõnõ duyabilmek için pencerelerde bekleyen birkaç yoldaşõmõz vardõ. Sadece C-9 koğuşundan, o da arama ilk~geldiği anda 'Yoldaşlar arama geldi' anonsunu duymuştuk. Buna karşõ bağõrarak aynõ anonsla cevap verdik. Saat 11.00 sõralarõnda bir başgardiyan geldi. Asker 15 dakika önce koridoru tümüyle boşaltmõştõ. Başgardiyan: - Yemekhaneyi kapatacağõz. Ne diyorsunuz? - Hangi yemekhaneyi? Kapõ nöbetçisi yoldaşõmõzõ ilk anda algõlayamamõş, idarenin öğlen vereceği yemekli ilgili bir bilgi verildiğini sanmõştõ. - Ee, ne yapalõm? diye sordu. - Yemekhanenizi kapayacağõz. Sadece yemek saatlerinde açõlacak. 179
Durum anlaşõlmõştõ. 'Gelin kapatõn, bekliyoruz!' 24 saat kapattõrmadõğõmõz, temel tartõşma konularõndan biri olan yemekhane, saldõn için bahane haline getirilmişti. Bu gelişme üzerine hazõrlõklarõmõzõ bir çatõşmaya yönelik olarak sürdürdük, ilk anda barikat kurmayacaktõk. Düşmanõ barikatta değil, saldõrarak karşõlayacaktõk. Çünkü böylesi bir saldõrõ, daha büyük bir saldõrõ dalgasõyla ezilebilirdi, ölümler pahasõna, dayatõlan teslimiyeti yerle bir etmek kararlõlõğõ ilk anda gösterilmeliydi. Üst kattan silah olarak kullanabileceğimiz kişisel dolaplarõn kapaklarõnõ söküp indirdik. Yine kullanabileceğimiz ne kadar malzeme varsa, yemekhaneye taşõdõk. Merdiven boşluğunda 13 Aralõk'ta düşmanõn kullanõlmaz hale getirdiği birçok elektrikli ve mekanik malzeme, daktilo merdaneleri, kapõ döverken duvarlardan dökülen sõvalar, düşmanõn parçaladõğõ gitarõn sapõ, tahta parçalarõ vb... Hatta o an içmek için hazõrladõğõmõz çayõ dağõtmayõp, kaynar suyu dahi silah olarak kullanacaktõk. Düşmanõn eline geçmesini istemediğimiz belge ve dokümanlarõ imha ettik. Ne olacağõ kesin bilinmediği için elde olan sigaralar yoldaşlara dağõtõldõ. Üstümüze daha sõkõ şeyler giydik. Artõk bir çatõşmaya hazõrdõk... Hatta kimi yoldaşlarõmõz birbiriyle vedalaşarak, birbirlerinin ellerini sõkarak, sevecen ve sõcak gülüşleriyle bu hazõrlõklarõmõza coşku verdiler. Ortada bir direnme, ölme ama teslim olmama kararlõlõğõ vardõ. Yoldaş sõcaklõğõ ve yaşananlarõn anõsõ vardõ. Düşmanõ yenmek üzere verilen sözler vardõ. Başgardiyan 'yemekhaneyi kapatacağõz' diye haber verdikten yarõm saat sonra, 11.30'da asker yeniden koridora girdi. Biz hazõrdõk. Tahmin ettiğimiz gibi gelişiyordu. Kõsa süre sonra koridordan sesler duymaya başladõk. Bunlarõn, koğuşlarõnda uğradõklarõ saldõrõyla ağõr yaralanan yoldaşlarõmõza ait iniltiler olduğunu sonra öğrenecektik. Koridorda ne olup bittiğini anlamaya çalõşõrken, kapõmõzõn önüne asker ve gardiyanlar yõğõldõlar. Çatõşma başlõyordu... Saat 11.45... 180
Yoldaşlar! Herkes Buraya. Geldiler!... "Hazõrlõklõyõz. Yapmamõz gerekeni biliyoruz. Buca'dan, 13 Aralõk isyanõmõzdan ve tarihimizden aldõğõmõz birikimle güçlüyüz. Teslim olmayacak, çatõşacağõz. Kapõ açõlõyor, önde gardiyanlar. Arkada koridoru dolduran yüzlerce asker, ilk anda, 'Bu gardiyanlarõ niye öne koydular acaba?' diyorum. Çok heyecanlõ görünüyorlar. Faşist bir gardiyan konuşuyor: - Koğuşlarõnõzõ değiştireceğiz. Hepiniz dõşarõ çõkõn. Koğuş kapõsõnõn önünde göğüs göğüseyiz. Katliam saldõrõsõ yasal (!) prosedürüne göre işletiliyor, önce gardiyanlar, olmazsa askerler... Askerler sabõrsõz... - Koğuşlarõmõzõ değiştiremiyorsunuz. Çünkü öyle bir isteği miz yok. Gardiyanlar içeri girmeye, el kaldõrmaya yelleniyorlar. Birkaçõnõ anõnda tekme tokatla sersemletiyoruz. Birkaçõ ise, askerin arkadan ittirmesiyle kendini koğuşta buluyor. Hemen havalandõrma kapõsõnõn bulunduğu merdiven boşluğuna kaçõyorlar. - Hemen dõşarõ çõkõn! diyoruz. Kapõya dayanmõş askerin arasõndan hõzla geri kaçõyorlar. Şimdi hesabõmõz askerle. Bu birkaç saniyelik gelişme içinde üst kat kapõsõ da açõlõyor ve askerler giriyor. Alt katta gardiyanlara müdahalemizden dolayõ şaşõran asker, ilk anda içeri giremezken, biz hemen yemekhane kapõsõnõn arkasõna bõraktõğõmõz dolap kapaklarõnõ en öne getirip saldõrõya geçiyoruz. Alt kat kapõ önünde ve hemen oradan kõvrõlarak yukarõ çõkan merdiven üzerinde çatõşma başlõyor... Bir kõsõm yoldaşõmõz üst kattan gelenleri engellemek için merdivenlerde, diğer bir kõsõm ise hemen kapõ önünde dolap kapaklarõm askerlere karşõ ustalõkla kullanmaya başlõyor. Tüm hantallõğõna karşõn, dolap kapõlarõyla girmelerini engelliyoruz. Üstelik alt katta birkaç asker ayaklarõndan yaralanmaktan kurtulamõyor. Bu arada askerlerden bazõlarõ özel hazõrlanmõş, beyzbol sopasõnõ andõran tahta coplarõnõ yukarõdan yoldaşlarõmõza fõrlatõyor. Güzel. Şimdi çatõşmada kullanabileceğimiz da181
ha etkili silahlarõmõz oldu... Sloganlarõmõzõ patlatõyoruz: YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl! FAŞİST KATİLLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ!
ilk tavrõmõzla şaşõran askerler içeri giremeyip, kendilerini korumaya çalõşõrlarken, ön tarafa kalkanlarõ getirdiler. Dolap kapağõna karşõ başka çare bulamamõşlardõ. Hem slogan atõyor hem de kalkanlara, kalkanlarõn altõndan ve üstünden askerlere saldõrõyoruz. Kalkanlara çarpan kapak seslerine sloganlarõmõz karõşõyor." "21 kişiyiz. Yüzlerce kişi gelmişler. Binlerce gelseler ne olur diye düşünüyorum. Saldõrmaya, teslim almaya gelmişler ama yine hesap soran biziz. Hiç gerilemeden saldõran, boyun eğmeyen biziz... içimi bir ferahlõk kaplõyor, ölüm ne ki! Biz ölümü yeneli çok oluyor. Yüzlerce kez yendik, binlerce kez yendik onu. Korunan onursa, namussa, ölüm hiçtir. Bunun rahatlõğõnõ herkeste görüyorum. Küçücük koğuşumuzda namusunu, onurunu savunan halkõz biz. Halkõ teslim alamazlar. Milyonlarca halkõ yok edemezler. Yok olmak namussuzluk yapmaktõr, yok olmak onurunu satmaktõr, yok olmak teslimiyetin kendisidir. Yok olmayacağõz!..." "Barikatõ biz değil, onlar kurmuştu. Biz saldõrõrken, kapõnõn önüne kalkanlarla yõğõlõnca, adeta bir barikat oluşturdular. Saldõrõmõzla barikatlarõnõ açmaya çalõşõyorduk. Açtõğõmõz boşluklardan darbeler vuruyor, bir yandan da slogan atõyorduk. Mecit en önde dolap kapağõyla barikatlarõm sallayõp duranlar arasõndaydõ. Orhan Yoldaş ise merdivenlerden gelmelerine, aynõ şekilde güçlü bir saldõrõyla karşõ koymuştu. Canlarõ tatlõydõ askerlerin. Bir türlü öne atõlmõyorlardõ. 'Gelin hadi korkaklar' diye bir yoldaşõm bağõrõyor..." "Yoldaşlara saldõrmõştõ. Ben ve birkaç arkadaş hõzla yemekhanedeki raflõ dolaplarõ boşaltmaya başladõk. Dolaplarõ da silah olarak kullanacaktõk. Onlarla barikat kurulamazdõ ama düşmana daha fazla zarar vermek için bize zaman kazandõracaktõ. Dolaplardan birinde 13 Aralõk isyanõnda devletin deposundan el koyduğumuz yayõnlarõmõz ve yüzlerce kitabõmõz 182
vardõ. Düşman talan ettiği, yaktõğõ için onlan bir hafta boyunca tek tek temizlemiş, yõrtõk, kopuk sayfalarõ arayõpbulup, birleştirmiştik. Bir hafta boyunca sabahlara kadar süren bu emeklerimizle kütüphanemizi oluşturmuştuk. Oldukça zengin sayõlabilirdi. '80 öncesi hemen tüm yayõnlarõmõzõ böylesi bir arada bulmak çoğu zaman mümkün olamazdõ. En çok da Partimizin kuruluş kongresinde Önderimizin sunduğu rapor için uğraşmõştõk. Onun sayfalarõnõ saatlerce arayarak, birleştirmeye çalõştõk. Temel eğitim kitaplarõmõzdan birisi de oydu. Şimdi yine talan edecekler diye düşünüyorum, üzülüyorum. Bir yandan da boşaltmaya devam ettim. 3 dolabõ da iki dakikada boşalttõk. Dolaplarõ zemine sabitleyen vidalar daha önce sökmüş olduğumuz için hõzla ön tarafa taşõdõk. Yemekhane girişindeki dar koridora yõğõldõğõmõz için ön tarafa taşõyamõyorduk. Ayrõca yoldaşlarõmõzõn geri çekilmesini de sağlamamõz gerekiyordu. Merdiven boşluğunda çift taraflõ süren bir çatõşmanõn dezavantajlarõ fazlaydõ. Hemen öne haber gönderdik. Sloganlarõmõz hiç durmuyordu." "Merdiven boşluğunda 10 dakikadõr çatõşõyorduk. Birkaç kez içeri girmeye çalõştõklarõnda kendi özel hazõrlanmõş sopalarõyla yakõn mesafeden kafalarõna darbeler alõnca hemen geri koridora kaçtõlar, içeri girmeye cesaret edemiyorlardõ, Onlarõ durduran birkaç dolap kapağõ ve onlardan kaptõğõmõz birkaç sopa değildi. Onlan engelleyen direnişin niteliğiydi. Saldõran taraf olmamõz ve cüretimiz karşõsõnda eziliyorlardõ." "Çatõşmayõ uzun süre bu şekilde götüremezdik. Güçlerimizi bölen iki yönlü saldõrõ yerine tek cephede karşõlaşmayõ sağlamalõydõk. Hem sayõmõz, hem silahõmõz az olduğundan, buna göre mevzilenmek en iyisi olacaktõ. 5-10 dakika olmuştu. Geri çekilip yemekhane kapõsõnda daha lehimize bir durum yaratacaktõk. Adõm adõm çatõşarak geriledik. Merdiven boşluğunu bõrakõyorduk. Beklediğimiz gibi hemen içeri girdiler. Bu sefer yemekhane kapõsõna dayanmõşlardõ. Hiç soluksuz çatõşma sürüyordu. Yemekhane kapõsõna hõzla ilk dolabõ koyduk. Kapõnõn yarõsõnõ ancak kapayan dolap hafif bir sacdan olduğu için fazla da183
yanamazdõ. Ancak bu haliyle daha çok sayõda askere zarar veriyordu. Üstteki boşluktan karşõlõklõ tahta coplarla ve alttan ayaklarõna vuruyorduk. Dolap daha ilk anlarda kapõya oturmayõp, duvardan destek almadõğõ için elimizden çõkma durumu doğdu. Karşõlõklõ uçlarõndan çekiştirirken sağ ve sol yanlarõnda kalan boşluklardan üzerlerine bir saldõrõ yaptõk. Boğaz boğaza gelmiştik. Karşõlõklõ tahta coplarõ kullanõrken bir yoldaşõmõz elindeki daktilo merdanesiyle dolabõn altõndan girip karşõsõna çõkan ilk düşmanõn tam suratõnõn ortasõna güçlü bir darbe yerleştirdi. Ağzõ burnu patlayan asker çõğlõk atarak geri kaçarken sloganlarõ patlattõk; TUTSAKLARA KALKAN ELLERİ KIRACAĞIZ! FAŞİST KATİLLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ! KANIMIZI DÖKENLERİN KANINI DÖKECEĞİZ!
iyice coşmuştuk 13 Aralõk'ta sõk sõk kopardõğõmõz ve düşmanõ ürküten gürültüyü yeniden kopardõk..." "Dolap elimizden kaydõğõ anda düşmanla aramõzda sadece l metre vardõ. Gerilemek onlara moral üstünlüğü verecek, içeri girmede rahat olacaklardõ. Yüz yüze olduğumuz bu anda te-reddüte hiç yer vermemek gerekiyordu. 'Saldõn' artõk slogan-laşmõştõ. Artõk bizim için bunca deneyden sonra biraz da alõşkanlõk haline gelmişti. Daha doğru bir söylemle düşmana saldõran, onu yõpratan bir tarzõ daha da içselleştiriyorduk. O anda da bu refleksle harekete geçtiğimizi düşünüyorum. Yani tüm bunlarõ düşünecek bir saniyenin bile olmadõğõ bir anda bu saldõrõyõ bize ancak PartiCephemizin perspektifi, ideolojik sağlamlõğõ, yarattõğõ gelenekler yaptõrabilirdi. Faşist katillere saldõrmayõ, imha etmeyi, hesap sormayõ gelenekleştirmiş bir ailenin çocuklarõydõk. Ve hiç kuşkusuz her türlü eksiğimize, olumsuzluklarõmõza rağmen bu gelenek bizi doğru olanla, hõzla kucaklaştõrõyor. Her seferinde ayağa kaldõrõyordu. Evet bence bu gelenektir, birikimdir. Bu bizim tarihimizdir. Ve biz her birimiz bunsuz birer hiçiz. Bizi biz yapan Partimizin tarihiydi!" "Saldõrdõğõmõzda gümbürtü kopmuştu. Bu sefer tekme tokatlar da çalõşõyordu, tahta coplar da, Öndeki askerlerin çaresizliklerini hatõrlayõnca her seferinde gülesim geliyor. 184
öndekilerin cesareti saldõrmaya başladõğõmõzda hemen tuzla buz olmuştu. Kof bir demagoji ile ayakta tutmaya çalõştõklarõ askerin cesareti, doğal olarak çok zayõftõ. Bu aldatõlarak insanlõklarõndan çõkarõlan yüzlerce zavallõ içinde en öne sürülenler, yani içlerinde en cesaretli saydõklarõ, şimdi tir tir titriyorlardõ. Onlarõ önde tutan arkadaki askerlerin iteklemeleriydi. Hatta arkadan bağõran astsubaylarõn sesi hiç kesilmiyordu. - Girsenize ulan! - Sen gelsene alçak, diyorduk. Sloganlarõmõzdan korkuyorlardõ, işte sloganlarla ve her türlü silahõmõzla saldõrdõğõmõzda bu öndekilerin gözleri faltaşõ gibi açõlmõştõ. Kocaman kasklarõ içinde kafalarõna indirdiğimiz her darbede çõğlõk atõyorlar. Kafalarõna kalkan her sopayõ gördüklerinde gözleri kocamanlaşõyor. Sonra iyice sõkõ sõkõ kapayõp boyunlarõnõ içeri çekiyorlar, dişlerini sõkõyorlar. Sonra 'gümm'kafalarõna indiriyoruz. Bu hallerine hala gülüyorum." "Arkadakilerin ittirmesiyle önde olanlar kendilerini bir anda içeride buldular. Bu anda iki yoldaşõmõz dengelerini kaybedip düşmüşlerdi. Askerin altõnda kalma durumlarõ doğdu. Neredeyse onlarõ kapacaklardõ. Kaptõrmamalõydõk. ilk defa yemekhane bölümüne de girmişlerdi. Yoldaşlarõmõzõ ellerinden çekip aldõk. Kafalarõna darbeler inince başka çareleri kalmamõştõ. Bu arada bir de sürprizle karşõlaştõk. Az önce Mecit'i kapõp çekmeye çalõşan asker, Mecit Yoldaşõn ellerinde içimize alõnmõştõ. Mecit'in boynundan sõkõca sarõldõğõ askeri bir yoldaşõmõz daha tutarak içeri çekti. Askeri koğuşun arka tarafõna gönderdik. Artõk bir de rehinemiz vardõ. Mecit'i düşman kapacakken o bir düşman askerini kapmõştõ. O çatõşmada kendi canõnõ kurtarmayõ değil, düşmana darbe vurmak için düşünülmesi gerektiğini, bu şekilde zaferler kazanõlacağõnõ göstermişti. Mecit'in neşesine diyecek yoktu." "Düşman askerini rehin alõşõmõz ve askerle aramõzda hiçbir engel olmadõğõ koşullardaki saldõrõ tavrõmõz içeri bir miktar girmeyi başaran düşmanõ yeniden geriletti. Yemekhane dõşõna püskürtmüştük. Dar alanda yaşanan bir çatõşma daha zaferle sonuçlanmõştõ. Daha önce hazõrlanmõş olan ahşap tuvalet ka185
põlarõyla küçük bir engel daha oluşturduk. Bu iki kapõyõ saldõrõ başlamadan önce hazõrlamõştõk. Sloganlar atõyorduk. Silahlanõnõz çeşitlenmişti. Artõk askerlerden aldõğõmõz kalkanlarõmõz ve kaskõmõz da vardõ. Kalkanlar oldukça ağõr olduğundan hõzlõ hareketi engelliyor. Ancak askerin her savurduğu darbeyi boşa çõkarmaya yetiyordu. Bir de kaskõmõz vardõ. Rehinemizin kaskõ. Hemen en öndeki yoldaşlara iletildi. Taktõlar ilk takan yoldaş çõkarõp yanõndakine verdi. O da bir süre takõnca yanõndakine verdi. Her takan çõkarõyordu. Galiba pek hoşlarõna gitmedi diye düşündüm. Gerçekten az sonra ben de taktõm. Darbelere karşõ koruyucu olsa da ağõrlõğõndan dolayõ kendimi bir garip hissetim. Çok boğucu geldi bana. Ben de hemen çõkarõp yanõmdakine verdim. 'Alõn şunu, sonra üzerlerine atarõz, bu bir işe yaramõyor.' dedim. Taşlarõ, karşõlõklõ atõyorduk, öndeki yoldaşlar kalkanlarõn da korumasõyla alttan askerlerin ayaklarõna vuruyorlardõ. Sadece oradan boşluk bulunuyordu. Askerler ayaklarõna darbeler yedikçe zõplõyorlardõ. Birkaç yoldaşõmõz da yaralanmõştõ. Az sonra yaralõ sayõmõz epeyce artacaktõ. Ön tarafa arka taraftan sürekli silah taşõnõyordu. Cam parçalarõ, bardaklar, taşlar, sökülen, kõnlan, dökülen lavabolar, sõva parçalarõ, bir poşet un!... Havada karşõlõklõ gidip geliyorlardõ. Askerler onlarõn tarafõnda kalan merdiven altõndaki kimi yiyeceklerimizi atmaya da başladõlar. Yumurtalar ve meyveler atõldõ. Kapõlarla oluşturulan engel de kõsa süre sonra gidecekti. O yüzden ikinci ve üçüncü dolabõ da iyice kapõya yanaştõrdõk. Bu işte ayrõca zor oluyordu. Çünkü önde çatõşma olurken bu dolabõ çatõşmanõn arasõna koymak öndeki yoldaşlan biraz zor durumda bõrakõyor, sõkõşõklõk yaratõyordu. Yine de elden ele havadan geçirilerek, ikinci dolabõ yerleştirdik kapõya. Arkasõna tüpgaz masasõnõ koyduk. Bu sefer dolabõ daha iyi oturtmuştuk. Yaslanarak bir süre durma olanağõ vardõ. Hem yaslanõyor, hem de üstteki boşluktan karşõlõklõ coplaşõyorduk. Bir cop daha kaptõk. Bunlar aslõnda kazma sapõ. Kõsaltõlarak o hale getirilmişti." "Banyodaki uzun su borusunu epeyce uğraştõktan sonra koparõyorum. Bir ara ön tarafa geçiyorum. Birkaç yoldaş boru186
nun bu uzunlukta çok kullanõşsõz olduğunu söylüyor. Ortadan ikiye kõrarõz diyorlar. Aslõnda kõnlamayacağõ belli. 'Olmaz' diye uyarõyorum. Kõramayacaklar ama õsrarlarõnõ sürdürünce 'iyi kõrõn bakalõm.' diyorum. Tartõşacak zaman yok. Çünkü çatõşma çok hõzlõ devam ediyor. Bir süre sonra boruyu ön tarafa geçiriyorlar. Tam ortasõndan yamultmuşlar: Yoldaşõm üzgün 'kõrõlmadõ' diyor. 'Ben sana demiştim.' diyorum. Sonradan düşündüm de; aslõnda biraz asabi yapõm olduğu için daha önce olsa bağõrõp çağõrabilirdim bile. Ama hakkõm olmadõğõnõ anlõyorum artõk. Yoldaşlarõmõzla çok şey paylaşacağõz. Onlara ne kadar emek vermişim, onlardan ne kadar öğrenmişim, ne kadar tanõyorum. Yoksa hep bağõrõp çağõrmõş mõyõm? Bugünden baktõğõmda en çok bu dersi çõkardõm. Yoldaşlarõmõzõ tanõmalõyõz. Tanõdõğõmõzõ zannedip, tepkiselleştiğim, yoldaşlarõm şimdi kahramanca çarpõşõyor. Hatta kendimden bile daha atak ve öfkeli görüyorum onlan. Hem şaşõrõyor hem seviniyorum. Gücümüz zannettiğimden çok daha fazla, anlõyorum bir kez daha..." "Bir süre sonra üçüncü ve son dolap devreye giriyor. Bir saate yakõndõr bu zayõf engeller üzerinde çatõşma sürüyor. Birkaç yoldaş kafasõna aldõğõ darbelerle yaralanõyorlar. Yüzleri kan içinde kalanlar var. Onlar hemen geri çekiliyorlar. Doktor yoldaşõmõz ilk durumlarõnõ hemen kontrol ediyor, kanõ kesiyor. Ya da bir bez basarak şefkatle yaralarõnõ sarõyor. Çatõşma yemekhanenin girişindeki dar koridorda şiddetle devam ederken iç tarafta birkaç yaralõ, rehinemiz, onun nöbetçisi ve öne silah taşõmak üzere gelip gidenler var. Rehinemiz sakin sakin oturuyor. Korkmuş ve şaşkõn durumda. Ne yapacağõnõ ne edeceğini bilemez halde gelişmeleri izliyor. Bizim hareketlerimizi, yaralõlarõmõzõn neşesini gözlüyor. Bütün bunlar onu şaşõrtõyor olmalõ. En zor anda bile gülmeyi bilen insanlar içinde. Az önce onlarõ öldürmek için çõğlõklar atan, küfürler eden bu asker, cephenin bu tarafõnda biraz düşünceli. Terhis için gün sayarken bir katliam saldõrõsõna sürülmüş, hem de en önde. Kendisine iyi davranõyoruz. Pencerenin hemen dibine oturtuyoruz. Çünkü en güvenli yer orasõ. Arada bir pencereden atõlan taşlar 187
oluyor. Havalandõrmadaki askerler de boş durmuyorlar. Son dolabõmõzõ da kaptõrmamak için dişe diş bir mücadele veriyoruz. Düşman askeri, bir uzman çavuş ve bir er sapanlarla taş atmaya başlõyorlar. Dolabõn üzerindeki boşluklardan öndeki yoldaşlarõmõzõ nişanlayõp sürekli taş atõyorlar, iki yoldaşõmõz bu taşlarla yaralanõyorlar. Oldukça sert gelen sapan taşlarõnõ etkisizleştirmek için bu iki askeri taşa tutuyoruz. Mevzilendikleri kaloriferin üzerinden hemen iniyorlar. Bir daha çõkamõyorlar. Ancak, sapanõ havalandõrmaya bakan tuvaletin penceresinden, tam üzerimize yollamaya devam ediyorlar. Taşlardan neredeyse yarõmõz yaralanmõş durumdayõz. Kafamõzõn ve yüzümüzün çeşitli yerlerinden akan kanlar, çatõşmayõ iyice kõzõştõrõyor..." "Rehin asker, yoğun taş karşõsõnda bize yardõm etmek istiyor. 'Gerek yok.' diyoruz. Yine de hemen altõnda oturduğu pencereye fõrlayarak havalandõrmadaki askerlere sesleniyor; 'Atmayõn ulan taşlarõ'... Bir anda taşlar onun da üzerine yağõyor. Ağõr bir küfür sallayarak kendini içeri atõyor. 'Ulan adilere bak.' diye devam ediyor. Bir süre sonra hemen çevresindeki taşlan toparlayõp ön tarafa verilmek üzere yoldaşlarõmõza iletiyor. Ufak tefek yardõmlarla sürekli ön tarafa birşeyler iletiyor. Askerin bize kendini kanõtlama çabasõ bu. Korkusundan yapõyor." "13 Aralõk'ta kullandõğõmõz fîoresanlar yine aklõmõza geliyor. Hemen bir sandalyeye çõkõp alõyoruz. Kafalarõnda şangõrdõyor. Bir tane daha/bir tane daha. Floresan saldõrõsõna sloganlarõmõz eşlik ediyor: BASKILAR KATLİAMLAR BiZLERi YILDIRAMAZ!
Az önce bir taşla yaralanan Mecit'in yüzü kan içinde. Tüm gücüyle dolaba yaslanõyor. Bir elinde de copuyla tüm yoldaşlarõnõn en güzel duygularõnõ ifade edercesine C-1 direnişiyle bir kez daha düşmanõn beynine kazõdõğõmõz sloganõ haykõrmaya başlõyor. Bu slogan en önemli silahõmõz haline geliyor bir anda... 'BiZE ÖLÜM YOK!'
Mecit'in başlattõğõ bu sloganõ tüm gücümüzle atõyoruz. Do1R8
lap yine bir ileri bir geri gidip geliyor. Biliyoruz ki, o da kõsa süre sonra elimizden çõkacak. Hepimiz nefes nefese kalmõş, yorulmuşuz, az sayõda olmamõz ve çatõşmanõn şiddetiyle neredeyse kollarõmõzõ kaldõracak halimiz yok. Hõzlõ hõzlõ soluklanõyor herkes, koşucular gibi... Evet bu bir koşuydu. 'Zafer ipini' bizim göğüsleyeceğimiz bir koşu. Hem birbirimizle hem kendimizle yarõşõyorduk. Herkes kendisinin bir hatta birkaç adõm ötesine geçmişti. Kendini aşma, zaaflarõnõ ezme savaşõnõn, teslim olmama savaşõnõn önemli bir mevzisiydi bu direniş. Bu basamağõ atlamalõ ve yenilenmeyi hõzlandõrmalõydõk. Düşmanõn hesaplannõ alt üst edecek olan buydu. Rõza Yoldaşõmõzõn, bayrağõmõzõ astõğõ ilk günde yaşadõğõ duygular, heyecan, sevinç, Sabahat yoldaşlarõmõzõ hatõrlamasõ, 'Bayrağõmõzõ astõk, artõk gökyüzünde emekçilerin orak çekiçli bayrağõ dalgalanõyor... Cesaretiniz varsa gelin.' diye düşmana meydan okuyuşlarõna benzetmesi, 'Parti-Cephe'yi her gün biraz daha iyi tanõyorum ve bağlanõyorum.' deyişi, şimdi hepsi çatõşma içinde hayat buluyordu. Sevecen, neşeli yoldaşõmõz tüm benliğiyle en öndeydi. Bu bizim için tadõlmaz bir mutluluktu. Kuaför Rõza, fõrõncõ Rõza, taraftarõmõz Rõza, yardõmcõmõz Rõza şimdi en önümüzde Mecit Yoldaşõyla bir komutan gibi davranõyor. Düşmanõn yenilgisi buydu işte. Halka saldõrdõkça, halkõ susturmak, teslim almak bir yana, halk ayağa kalkõyordu. Ümraniye'de yaşanan tam da buydu. Rõzalar, Mecitler, Gültekinler, Orhanlar halktõlar, halktõk... Onurumuzu koruyacaktõk." "Çatõşma, koyduğumuz son engelin de alõnmasõyla bundan sonra yüz yüze devam edecekti. Saat 13.00 olmuştu. Yani bir saat 15 dakikadõr barikatsõz süren bir çatõşmanõn içindeyiz. Yaralõ askerlerin sayõsõnõ bilmiyoruz. Bir rehinemiz var. Onlarca yoldaşõmõz yaralõ. Ortalõk savaş alanõ. Fiziki yorgunluk, kõsa sürede çok fazla hareket etmenin getirdiği nefes alma zorluğu... Ön taraftakileri kõsa aralõklarla değiştiriyoruz. Yorulanlar ne-feslenme olanağõm böylece buluyor. Ama şimdi bu da mümkün değil. Hiçbir engel yok. Kalkanlarla kendileri barikat yapõp korkudan giremiyorlar, o kadar... Hepimiz en önde olmalõyõz. Ve nefeslenmek için dahi geri 189
çekilmemeliyiz. 'Yoldaşlar herkes gelsin!' dolap kapaklarõnõ yine kullanmaya başlõyoruz. Engeli aldõklarõ gibi saldõrmaya başlõyoruz. Bir türlü girmeye cesaret edemiyorla-r. Yüzünde kan olmayan yok gibi. Sloganlar devam ediyor. 'BiZE ÖLÜM YOK!' 'YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ!' 'YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!' Giriyorlar. 'Yoldaşlar püskürtüyoruz!' Bir anda karşõlõklõ yüklenme oluyor. Bir kalkan daha kaptõk, birkaç asker daha yaraladõk. Birkaç darbe daha alõyoruz. Püskürdüler. Yine gerilettik. Bir avuç canõz... - Gelin korkaklar! - Maslak'ta vurduğumuz gibi vuracağõz yine! - Komutanõm buradaki Maslak diyor. Bunlar vurmuş! - Ne zannettin ya köpek. Sen de gebereceksin! - Girsenize ulan ön taraf. Girin içeri!... diye bağõrõyor subay. - Sen gel, sen şerefsiz! - Ah komutanõm yaralandõm! -Girin ulan haydi... 'BİZE ÖLÜM YOK!'... Sloganlar... Yine giriyorlar, yine püskürtüyoruz. Aynõ şeyler. Yaralõlarõmõz artõyor, kan artõyor. 'Döktüğünüz kanda boğulacaksõnõz'... Mecit'in yüzü kandan görülmüyor. Mecit'e 'Seni öldüreceğiz!' diye bağõrõyorlar. Mecit'in cevabõ yine, 'BiZE ÖLÜM YOK!' Dakikalar ilerliyor. Saat artõk 14.00'e yaklaşõyor. 2 saat 15 dakika oldu. Arada hiçbir engel yok. Sürekli saldõrõyoruz. Giremiyorlar içeri. Bir tane astsubay sabah aramada gözdağõ vermek için kullandõklarõ bomba atarlõ G-3 tüfeğini arkadan bize göstererek üzerimize doğrultuyor. Ya gaz bombasõ atacak yâ kurşun sõkacak... Ya da.. . - Basmazsan tetiğe alçaksõn! Basamõyor tetiğe, hõzla koğuş dõşõna çõktõğõm görüyoruz. Silâhlarõndan korkup teslim bayrağõnõ çekeceğimizi sanõyorlar. Gerilemeyeceğiz." "Bütün silahlarõnõ boşa ç\karmõştõk. Bunun üzerine tazyikli su sõkmaya başladõlar. Bizi geriletmenin yollarõnõ arõyorlar, 190
kõvranõyorlardõ, tyice acizleşmişlerdi. 13 Aralõk'ta çok çektiğimiz su yine ellerinde silahtõ, ilk su darbeleriyle ister istemez geriliyoruz. Birkaçõmõz yüzüne çarpan su darbeleri nedeniyle neredeyse bayõlacak gibi olup, düşüp yeniden kalkõyor. Sudan korunmak gerekiyor. Plastik masalar, sandalyelerimizi ve askerlerden aldõğõmõz kalkanlarõ kullanõyoruz. Bunlarõ korunak yaparak yine saldõracağõz. Çünkü suyla birlikte adõm adõnõ içeri girmeye başlõyorlar. - Yoldaşlar saldõrõyoruz. Hücum!... Hücum!... Suyun ve askerin üzerine atõlõyoruz. Bu çõkõşõmõzdan birkaç adõm geriliyorlar. Ancak su, adamõ olduğu yere çakõyor. Kafaya gelmesi ise epeyce sarsõyor. Su kesiliyor. - Yoldaşlar saldõrõyoruz!... Saldõrõ niyetlerini yine kursaklarõnda bõrakõyoruz. Birkaç adõm daha geriliyorlar. Yine su başlõyor. Durmak çok zor. Bu seferki daha uzun su desteğiyle girişteki koridoru bitirdiler, ilerleyişleri sürüyor. Üzerimize kesintisiz su geliyor. Bir yoldaşõmõz öne çõkarak sõrtõnõ suya veriyor. Geri geri gidip kalkanlarõna tekme atõyor. Biz de atõlõyoruz. . - Yoldaşlar saldõrõyoruz! Püskürteceğiz!... Kalkanlarõna öylesine sõğõnmõşlar ki, darbe vurmak çok zor. Ayrõca suya rağmen durulamõyor. Sloganlar atõp çõkõşlar yaparak, sopalarõmõzla vurup suyun basõncõyla geri fõrlõyoruz. Kalkanla korunarak bir yoldaşõmõz yaklaşõp vuruyor. Yine hücum. Ancak suya güveniyorlar, içeriye tümüyle girdiler artõk. Yemekhanenin girişi onlarõn ellerinde. Adõm adõm bu mevziden duvara sürünerek ilerliyorlar. 50 kadar asker içeri girmiş durumda. Bunlarõn son dakikalar olduklarõ belli. Finali yine .biz yapacağõz. Subayõn emri duyuluyor: - Asker saldõr! - Yoldaşlar saldõrõyoruz! Karşõlõklõ olmuyor saldõn. Her zamanki gibi önce biz saldõrõyoruz. Bu arada su kesilmiş durumda. 100'e yakõn komandoya karşõ 21 kişi, neyimiz varsa atõlõyoruz. Kalkanlarõna dayanõyoruz. Tekmelerle, yumruklarla ve birkaç tahta copla yapabileceğimizin en fazlasõnõ yaptõğõmõzõ düşünüyorum. Bu andan 191
itibaren kalaslarla, demir çubuklarla, levyelerle , zincirlerle yükleniyorlar. Adõm adõm düşüyoruz. Kalkõyoruz, yine düşüyoruz. Koğuşun dibine dek milim milim çatõşarak, ama teslimiyeti reddederek sloganlarõmõzla geriliyoruz. 'BiZE ÖLÜM YOK' sloganlarõnõ atõyor, henüz ayakta olanlar. Bayõlmamõş olanlar." " 'Öldürün!' bağõrõslarõyla, küfürlerle, Allah Allah sesleriyle yüzlerce cop vücudumuzun her yanõna inip kalkõyordu. Kafama aldõğõm üst üste darbeler nedeniyle sersemlemiş ama bayümamõştõm. Bu duruma hayret de ediyordum. Sürekli kafama vuruyorlar, ama bayõlmõyordum. Yalnõzca ayağa kalkacak durumda değilim. 'Bunun gözü açõk!' deyip vuruyorlar. Gözümü kapamayacağõm. Herşeyi görmek istiyorum. Suratõma bir tekme geliyor. Sõrtõma, kollanma, ayaklanma sõra ile vuruyorlar. Sõrtõma aldõğõm darbeler nefesimi kesmişti. Bir tekme de karnõma vuruyorlar. Nefes alamõyorum ama herşeyi görüyorum. Yoldaşlarõmõn tümü kan içinde. Öylesine acõmasõz vuruyorlar. Zaferi şehitlerimizle taçlandõracağõz, diyorum kendime. Yerler kan içinde. El parmaklanma vuruyorlar. 'Bağõrsana ulan köpek', 'bagõrsana'. Bağõrmayacağõnõ! Koridora çõkardõklarõnda slogan atmayõ düşünüyorum. ,Bu gürültüde duyulmaz. Zaten çok az enerjim var. Bayõlmak da istemiyorum. Koridor daha geniş, orada dayatacaklarõ teslimiyete cevap vermeye sesim olmalõ. Kafama, vücuduma darbeler iniyor. Ayaklarõmdan tutup sürüklemeye başlõyorlar. Yoldaşlarõma saldõrõnõn hala devam ettiğini görüyorum. Her vuruş içime saplanõyor. Koridora çõkarõp E Blok tarafõna sürüklemeye devam ediyorlar. Cõlõz bir ses duyuyorum. 'Yeter artõk vurmayõn, öldüreceksiniz'. Herhalde insanlõğõnõ yitirmemiş bir gardiyan. Yüzüme bir tekme ve kafama birkaç kazma sapõyla aynõ anda vuruyorlar. Hayret ediyorum hala bayõlmadõğõma. Beynim uğulduyor ve çõnlõyor. Patlayacak gibi. 'Bağõrsana ulan', 'Yaşasõn TC'diyeceksin!... Küfürler, küfürler... Buca aklõmda. 'YAŞASIN ÖNDERİMlZ, YAŞASIN PARTİMİZ-CEPHEMİZ' diyorum. Bu sloganlarõ atacak durumda değilim. Ama duyuyorlar. Ağzõma tekme 192
atõyorlar. Vücuduma da vuruyorlar. Bir subayõn sesi duyuluyor; 'Oğlum şu baygõn olana vur birşey anlamaz, hemen olur biter.' askerin vicdanõnõ bitirmişler ama yine de kanõn şokunu yaşayan bazõlarõ var herhalde ki, birşey anlamayacağõmõzõ, acõ çekmeden öleceğimizi telkin ederek harekete geçirmeye çalõşõyorlar. Şehitler verdiğimizi biliyorum artõk. Sürüklemeye devam ediyorlar. 'Şehitlerimize Devrim Sözümüz Var' demek istiyorum ama ancak hõrõltõ çõkõyor. Bir subay bağõrõyor. 'Tamam bu kadar yeter artõk, kafalarõna vurmayõn'. Siz kana doymazsõnõz, niye hepimizi katletmiyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Hücrelere vardõğõmõzõ anlõyorum. Faşist bir gardiyan saldõrmaya kalkõyor. Başka birkaç gardiyan durduruyor. Şerefsizi tanõyorum. Daha önceden köpekçe nasõl yalvardõğõnõ hatõrlõyorum. Şehitlerimiz kim? Ya da kimler acaba? Hücreye atõp üstüme kapõyõ kilitliyorlar. 13 Aralõk'ta burayõ görmüştüm. Yoldaşlarõma ne oldu? C-9'dakîler, B-1'dekiler, onlar neredeler? Nereye koydular yoldaşlarõmõ? Hücre kõsa sürede kan oluyor. Kafamdan akan kan geniş bir çember oluşturuyor. Kõpõrdamak istiyorum, olmuyor. Her tarafõm yanõyor ve ağrõyor. Başõmõ kaldõrmak istiyorum. Zorlayõnca kafam patlayacak gibi oluyor, zorlamaktan vazgeçiyorum. Ayakkabõmõn tekinin olmadõğõnõ fark ediyorum. Vücudum soğudukça ağrõlar artõyor. Hava buz gibi, aynõ zamanda sõrõlsõklam durumdayõz. Titreme başlõyor. Soğuktan titriyorum. Durdurmaya çalõşõyorum. Olmuyor. Yan hücrelerden iniltiler duyuluyor. Kendinde olmayan yoldaşõmõn periyodik iniltisi hiç kesilmiyor. Askerler bakõp" küfür ediyorlar. Ama yüzüstü yattõğõm için gözgöze gelemiyorum. Düşmanõ şehitlerimizle yendik. Şehitler pahasõna direnişimizi ezdirmedik, teslim olmadõk. Bunun iç huzuruyla şehitlerimizin acõsõnõ aynõ anda yaşõyorum. Acaba hangi yoldaşlarõm. Gültekin'i görmüştüm en son çatõşmada. Gültekin'i hatõrlõyorum. Mecit'in yarasõna tütün basõyordu. Az önce gördüğümde kafasõndan ağõr yaralanmõştõ. Ve aldõğõ darbelere hiçbir tepki vermiyordu. Şehit olabilir Gültekin. Diğer yoldaşlarõmdan hiç kimseyi görmedim." 193
"Ayağõmda büyük bir ağrõ vardõ. Büyük ihtimalle kõrõlmõştõ. Kõrmak için özel bir çaba harcamõşlardõ. Merdiven korkuluklarõna sõkõştõrarak kõrmõşlardõ. Ayrõca başõma ve vücuduma aldõğõm darbeler nedeniyle bayõlmõştõm. Kõsa sürede kendime geldiğimde gardiyanlar içeri doluşmaya başladõlar. Çok telaşlõydõlar. Hõzlõ olmaya çalõşõyorlardõ. Hücrenin kilidini açarak girdiler. Bir de battaniye getirmişlerdi. 'Hastaneye gidiyorsunuz' dediler. Bir tanesini daha önceden biliyorum. Faşist değildi. 'Ne yaptõlar böyle, nasõl yaptõlar?' diye söylenip duruyordu. Beni battaniyeye koydular. Dikkatli ve itinalõ olmaya çalõşõyorlardõ. Ayağõmõn acõsõ çok fazlaydõ ama bağõrmayacaktõm. Düşmana inat bu zevki onlara tattõrmayacaktõm. Acõ çektirmekten zevk alan, sadistlerdi hepsi. Battaniyenin uçlarõndan tutarak, koşarak koridordan geçirdiler. Dõşarõ çõkmõştõk. Askerlerin küfürleri hiç durmuyordu. Bir ring aracõna koydular, içeride başka yoldaşlarõm da vardõ. Hepsi yaralanmõştõ. Ayakta duran yoktu. Üst üste atõlmõştõk. Askerlerin küfürlerine ve hakaretlerine karşõlõk verecek durumu olanlarla konuştum. 'Nasõlsõn', 'İyiyim, iyi, canavar gibi'. Yoldaşõm ağõr yaralõ olduğu halde yüksek bir moralle cevap vermişti. Bu benim de moralimi yükseltmişti. Şimdi hastaneye gidiyorduk..." "Çatõşma 11.45'te başlayõp, 14.15'te sona ermişti. 2.5 saat süren çatõşmadan sonra hücrelerde 15 dakika kalarak hastanelere taşõndõk." "Boşuna Akmõyor Kanõmõz" "Koğuşumuzda yaklaşõk 3 saat süren ölümüne direniş sona ermiş, elleri kalash, demir çubuklu yüzlerce asker, gardiyan koridorundan geçirilerek yarõ ölü vaziyette hücrelere atõlmõştõk. Belki de onlarca ölü pahasõna direnişimizi kõrarak hücrelere atmõşlar ama bizi yenememişler, teslim alamamõşlardõ. Biz C-l koğuşunda 21 Parti-Cephe savaşçõsõydõk. Onlarsa yüzlerce sayõ ve silah olarak bizden çok üstündüler. Ama haklõ olan bizdik. Arkamõzda Parti-Cephemiz, halkõmõz vardõ. Parti-Cephemizin, özgür tutsaklarõn onurlu tarihine leke düşürmemiş, sa194
yunduğumuz, çatõşõp-savaştõğõmõz koğuşumuzu özgür vatan topraklan bilip, orayõ özgürleştirmek için kanõmõzõn son damlasõna kadar direnmiş, düşmana teslim etmemiştik. Ülkenin her yanõnda devrim tarihi kanla yazõlõyordu. Kan döktüğümüz her karõş toprak gibi artõk Ümraniye de özgürdü. Kõsa bir süre hücrelerde bekletildikten sonra battaniyelere sarõlarak sevk araçlarõna, ambulanslara taşõnõyoruz. Yaralarõmõzõn ağõrlõğõna rağmen üst üste atõlõyoruz. Düşmanõn alçaklõğõ sürüyor. Askerin çeşitli saldõrõlarõ hastaneye giderken de devam ediyor. Araçta yer olmadõğõ için üstümüze oturuyorlar. Postallarõ ile yaralarõmõza basõp ellerimizi, başõmõzõ ezip iğrenç küfürlerle taciz etmeye çalõşõyorlar. Sonradan yoldaşlarõmõzõn anlatõmlarõndan bizi hastaneye götüren bazõ gardiyanlarõn bu vahşet karşõsõnda dayanamayõp ağladõğõnõ öğreniyoruz. Hastane koridorlarõnda büyük bir koşturmaca yaşanõyor. Koridorlar asker ve polislerin kuşatmasõ altõnda, içeriye doktor , ve hemşirelerin dõşõnda kimse alõnmõyor. Onlarca doktor, hemşire tüm engelleme çabalarõna karşõn yaralarõmõzõ kõrõklarõmõzõ tespit edip ilk müdahaleleri yapmaya çalõşõyorlar. Hastane personelinin bu yoğun çabasõ, polis ve subaylarõ rahatsõz ediyor. Doktor ve hemşirelere de sözlü saldõrõlara başlõyorlar. 'Biz olsak böyle koşturmazsõnõz, bunlar vatan haini, bõrakõn ölsünler.'vb. şeyler söylüyorlar. Tedavilerimizi engelleme çabalarõ zaman zaman sağlõk emekçileriyle polis ve subaylar arasõnda tartõşmalara neden oluyor. 'Defolup gidin buradan!', 'Bu yaptõğõnõz alçaklõktõr!', 'insan olan insana bunu nasõl yapar?', 'Namussuzlar, bunlarõn hesabõnõ nasõl vereceksiniz?' şeklinde asker ve polisleri susturuyotlar. Birçok yoldaşõmõzõn durumu ağõr. Kafalarõ parçalanmõş, kollan, bacaklarõ kõrõlmõş, yüzleri tanõnmayacak halde. Ameliyathanelere taşõnõyor, ilk müdahaleleri yapõlõyor. Çevreme bakõyorum. Sedyelerde kafalarõna dikiş atõlmaya çalõşõlan birçok yoldaşõmõ tanõyamõyorum. Hemen yanõbaşõmdaki sedyede Gültekin Yoldaş var. Kafasõna dikiş atõlmaya çalõşõyor. Henüz kendinde, doktora birşeyler söylemeye çalõşõyor. Biraz sonra da kendinden geçiyor. 195
Ilk müdahaleleri yapõldõktan sonra durumu çok ağõr olan yoldaşlarõmõz yoğun bakõm servislerine alõnõyor. Hastane koridorlarõnda yoğun bir trafik var. Röntgenler çekiliyor, eller, ayaklar alçõlara alõnõyor/Serumlar takõlõyor. Doktorlara, hemşirelere hastane personeline şehitlerimiz olup olmadõğõnõ sorup öğrenmeye çalõşõyoruz. Bize moral vermeye çalõşõyorlar. 'Hepinizi kurtaracağõz merak etmeyin.' diyorlar. Fakat konuşmalarõndan üç yoldaşõmõzõn şehit düştüğünü anlõyoruz. Kim olduklarõnõ ise öğrenemiyoruz. Bizi hastanede en çok sevindiren ise Sağlõk-Sen'li, lYÖ-DER'li yoldaşlarõmõzõn tek tek yanõmõza gelip bizlere moral vermesi. 'Sizlerle gurur duyuyoruz, merak etmeyin, hesabõnõ soracağõz.' diyerek duygularõnõ ifade etmeleriydi. ilk tedavilerimiz yapõldõktan sonra bir odaya alõnõyorum. 8 kişiyiz odada. Düşman bu halimizden bile korkuyor. Ayaklarõmõzõ zincirle karyolaya kelepçeliyorlar. Tedavi için dõşarõya çõkartõlan her sedyenin başõnda 8-10 asker gidip geliyor. Odadaki pencerenin önüne iki silahlõ nöbetçi bõrakõlmõş. Ara sõra katliamõ gerçekleştiren subaylarõ, cezaevi müdürünü görüyorum. 'Yaptõklarõnõzõn hesabõnõ soracağõz!', 'Alçaklar, adaletimizden kurtulamayacaksõnõz!' diye bağõrõyoruz. Kafalarõnõ öne eğip kaçõyorlar. Hastaneye ilk geldiğimiz anda giysilerimiz sõrõlsõklam olduğu için yaralarõmõzõ, kõrõklarõmõzõ tespit etmek için hemşireler tarafõndan neşterlerle kesilip üzerimizden çõkartõlmõştõ. Hepimiz çõplağõz. Üzerimizde sadece iç çamaşõrlarõmõz var. Cezaevinden getirildiğimiz battaniyeleri üzerimize örtüyorlar. Cezaevindeki ayrõ koğuşlarda olan yoldaşlarõmõzõ görüyoruz. Onlardan kendi koğuşlarõnda gelişen olaylarõ öğrenmeye çalõşõyoruz. Hiç kimsenin kendi yaralarõnõ düşündüğü yok. Diğer yoldaşlarõmõzõ merak ediyor, şehit yoldaşlarõmõzõn isimlerini öğrenmeye çalõşõyoruz. Sabaha karşõ -04.00-05.00 gibi hayati tehlikeyi atlatamayan yoldaşlarõmõzõn dõşõndakiler Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'ne sevk ediliyorlar. Hastanede bizi, daha önce getirilmiş olan B-1'deki yoldaş196
larõmõz karşõlõyor. Onlarõn durumu bizden daha iyi. Ayaktalar. Bazõlarõmõzõ tanõyamõyorlar. Yoldaşlarõmõzla biraya gelmenin, onlarõ görmenin sevincini yaşõyoruz. Sanlamõyoruz ama gözlerimizle birbirimizi kucaklõyoruz. Duygularõmõzõ zaten yansõtõyor bakõşlarõmõz. Yoldaşlarõmõz kendi yaralarõnõ unutmuş, bize yardõm edebilmek için koşturuyorlar. Konuşuyoruz. Hepimiz yaşadõklarõmõzõ aktarõyoruz. Her üç koğuşta da yapõlan operasyonu öğreniyoruz. Şehit yoldaşlarõmõzõ, onlarõn kahramanca direnişlerini konuşuyoruz. Daha düne kadar birlikte olduğumuz dõşanda, cezaevinde, acõlarõ, sevinçleri, yenilgileri ve zaferleri birlikte yaşadõğõmõz, halaylarda, türkülerde, direnişlerde, barikatlarda omuz omuza olduğumuz yoldaşlarõmõzõn gülüşlerini bir daha paylaşamayacak olmanõn burukluğunu, hüznünü yaşõyoruz. Sohbetlerimizde hep onlar var. Capcanlõ, yanõbaşõmõzdalar. Anõlarõ taptaze, anlata anlata bitiremeyecektik. Hastanede kalan iki bayan yoldaşõmõzdan ve Sağmalcõlar'daki yoldaşlarõmõzdan mesajlar alõyoruz. Bu bize büyük bir güç ve moral veriyor. Yaralarõmõzõn ağõrlõğõna rağmen hepimizde büyük bir canlõlõk var. Haberleri izliyoruz. Bütün kanallar Ümraniye Cezaevi'ndeki katliamõ, ailelerimizin eylemlerini, sokak sokak korsanlarõ, çatõşmalarõ, barikatlarõ veriyor. Halkõmõz hesap soruyor." Tüm cezaevlerinde yoldaşlarõmõz barikatlarla, rehinlerle hesap soruyor. Buca, Ankara, Sağmalcõlar, Yozgat, Bartõn isyan dalga dalga yayõlõyor ülkenin dört bir yanõna. 'Cesaretiniz Varsa Gelin, Bizi de Katledin!' diyor yoldaşlarõmõz. Yurtdõşõndan eylemliliklerle ses veriyor, yoldaşlarõmõz ve dostlarõmõz... Yüreğimiz kabõna sõğmõyor. Yoldaşlarõmõzla barikatlarda, halkõmõzla sokaklarda olup, öfkemizi haykõramamanm, yoldaşlarõmõzõn hesabõ sorulurken onlarla omuz omuza olamamanõn öfkesi var herkeste... Ümraniye'de özgür tutsaklarõn çakmõş olduğu kõvõlcõm alev alev sarõyor ülkenin dört bir yanõnõ... Düşman şaşkõn, cenazelerimize saldõrõyor, ailelerimize saldõrõyor. Binlerce insanõ stadyumlara doldurup gözaltõna alõyor. 197
Cenazelerimize halkõmõzõn sahip çõkmasõnõ, özgür tutsa direnişlerine destek olmalarõnõ engelleyemiyor. Ve düf teslim oluyor. Direnişin tüm talepleri kabul ediliyor. -," Sağmalcõlar'daki yoldaşlarõmõzdan haber bekliyoruz. TV haberlerinde Sabancõ Holding'in ikiz kulelerinin 25. katõnda Özdemir SABANCI'nõn cezalandõrõldõğõ haberini duyuyoruz. Ve güçlü bir alkõş kopuyor. Hep birlikte fõrlõyoruz TV'nin karşõsõna. Sabancõ Center'õn 25. katõnda Cephe bayrağõmõz dalgalanõyor. Oligarşiyi kalbinden vuruyoruz. Parti-Cephemiz feesap soruyor katillerden. Düşman panik içinde. Sevinçten, coşkumuzdan yerimizde duramõyoruz. Tüm kanallarda Sabana eylemi var. Kanallar yayõnlarõnõ kesip naklen eylemi veriyorlar. Tüm Türkiye'nin gündeminde biz vanz. Rahat uyuyun yoldaşlar. Dökülen kanlarõnõz hesapsõz kalmayacak. Sizleri de böyle bir eylemle uğurlamak yakõşõr diyoruz... Hastanedeyiz fakat yüreklerimiz yoldaşlarõmõzla halkõmõzla birlikte atõyor. Şehit yoldaşlarõmõzõn anmasõnõ yapacağõz. Alõnlarõmõza battaniyelerin şeritlerinden kesip, elde ettiğimiz kõzõl bantlarõmõzõ takõyoruz. Hastane koridoruna iki sõra halinde diziliyoruz. 36 kişiyiz. Birçoğumuzun kafasõ sarõlõ, kollarõ, ayaklarõ alçõda. Bir yoldaşõmõzõn beli kõrõk olduğu için, anmaya katõlamõyor. Onunda elleri alçõda. Anmaya yatağõndan katõlõyor. Ortaya bir sehpa üzerine bir vazo karanfil koyuyoruz. 4 tanesi en üstte. Üçüne Mecit, Rõza, Orhan diyoruz. Dördüncüye; yoldaşlarõmõzõn cenaze töreninde gözaltõna alõnõp işkenceci polislerce katledilen basõn emekçisi Metin GÖKTEPE... Bir yoldaşõmõz saygõ duruşuna davet ediyor. Tüm devrim şehitleri anõsõna saygõ duruşuyla başlõyoruz, anmamõza. Temsilci yoldaşõmõz kahraman şehit yoldaşlarõmõzla ilgili kõsa bir konuşma yapõyor. 'Bize Ölüm Yok' ve 'Ayağa Kalk İstanbul' marşlarõnõ söylüyoruz hep birlikte. Sağmalcõlar Cezaevi'ndeki yoldaşlarõmõzõn gönderdiği mesajõ okuyor bir yoldaşõmõz. 'Zaferdir' deniyor mesajda. Evet, özgür tutsaklarõn direnen-savaşan halklarõmõzõn, devrim tarihimize kanlarõyla kazõdõklarõ bir zaferdir Ümraniye. 198
Boşuna akmõyor kanõmõz... Mecit'i, Orhan'õ, Rõza'yõ anõmsõyorum. Yaşadõklarõmõz sohbetlerimiz, paylaşõmlarõmõz geliyor, gözlerimizin önüne. Delidolu, bitmek bilmez enerjisiyle kabõna sõğmayan öfkesi ve coşkusuyla tünellerimizin, özgürlük faaliyetlerimizin koğuşumuzun emekçisi, barikatlarõmõzõn usta komutanõ MECÎT. Şen şakrak, esprili, her koşulda gülmesini bilen mütevazõ emektarõmõz RIZA. Sessiz sakin, zayõf fiziğiyle barikat direnişlerimizin yorulmayan savaşçõsõ ORHAN. Henüz 40 gün önce yoldaşlarõmõza, Parti-Cephemize verdiğimiz 'Ümraniye'yi Özgürleştireceğiz* sözümüzü hücre hücre direnerek yerine getirdiniz. Ümraniye artõk sizin kanõnõzla özgür. MEClT, RIZA, ORHAN YOLDAŞLARI ÖLÜMSÜZDÜR! ÖZGÜR TUTSAKLAR TESLiM ALINAMAZ! ŞEHİTLERİMİZİN HESABINI SORDUK SORACAĞIZ! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!
sloganlarõyla bitiriyoruz anmamõzõ... Ertesi gün hastanede ziyarete gelen ailelerimizle de paylaşõyoruz Sabancõ eyleminin coşkusunu... Kõzõl bantlarõmõz yine alõnlarõmõzda. Halkõmõzda büyük bir coşku var. Ailelerimizin gözleri õşõl õşõl. 'Hep bizim analarõmõz ağlayacak değil ya, biraz da onlar ağlasõn.' diyorlar. Eylemi yapanlarõn yakalanmamasõ için sabaha kadar dua ektiklerini anlatõyorlar. Mecit'i, Rõza'yõ, Orhan'õ anlatõyoruz onl&ra. Gözleri dolu dolu paylaşõyorlar duygularõmõzõ..."
ZİNDANLAR HAYKIRDI: "CESARETİNİZ VARSA GELİN BİZİ DE KATLEDİN!"
Ümraniye'den Yükselen Ses Bütün Cezaevlerini Sardõ SAĞMALCILAR Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ANKARA Devletin cezaevleri politikasõ bugün tümüyle katliamlarla devrimci tutsaklarõ yok etme üzerine şekilleniyor. Buca ve Ümraniye bu katletme, yok etme politikasõnõn başlõca örnekleridir. Siz bu katliamlarõ yaparken ve yeni katliamlara hazõrlanõrken uyarõyoruz. Elimiz kolumuz bağlõ oturmayeağõz. Susmayacağõz. Bizler aşağõda adõ geçen devrimci tutsaklar taleplerimiz kabul edilene kadar başlattõğõmõz direniş sürecektir. Taleplerimiz; 1- Ümraniye Cezaevi'ndeki tutsaklarõn taleplerinin kabul edilmesi 2- Ümraniye Katliamõ'nõn sorumlularõnõn yargõlanmasõ, görevden alõnmasõ 3- Yaralõlarõn tedavi edilmesi, hücredekilerin koğuşlara ve rilmesi, avukatlarõ ve aileleriyle görüştürülmesi 4- Sürgün ve sevk yapõlmamasõ 5- JlTEM ve polis işbirliğiyle cezaevlerine yönelik yapõlan saldõrõlara son verilmesi 6- Ümraniye Katliamõ'nõ protesto ettikleri ve devrimci tut saklara sahip çõktõklarõ için gözaltõna alõnan tüm insanlarõn serbest bõrakõlmasõ
Sağmalcõlar Cezaevi DHKP-C, TKP(ML), TtKB, MLKP, TDKP, THKP-C/HDÖ, TKEP, Direniş Hareketi, TKEP/Leninist, HKG, Ekim, TDP, Devrimci Yol, TKP/ML Davasõ Tutsaklarõ
203
"Kavgamõz Dostluğumuzu, Dostluğumuz Zaferi Doğurdu" Halklarõmõzõn emperyalizme ve oligarşiye karşõ mücadelesini engellemek için özgür tutsağõn yok edilmesinin önemini çok iyi biliyordu düşman... Cezaevlerine yönelik saldõrõlarõnõ tekrar tekrar sahneye koyuyor, yeni hazõrlõklar yapõyordu. 21 Eylül 1995'teki Buca Katliamõ ve 13 Arahk'taki Ümraniye Katliam girişimi, özgür tutsaklara yönelik yeni saldõrõ politikalarõnõn son iki örneğiydi. Devrimci tutsaklarõn bulunduğu bütün diğer cezaevleri de aynõ saldõrõlarla karşõ karşõyaydõ. Buca ve Ümraniye'de düşmana özgür tutsağõn katliamlarla teslim alõnamayacağõ gösterilmesine rağmen, başka bir çõkõş yolu bulamayan ve direnişler karşõsõnda hazõmsõzlõk içerisinde bulunan düşman, bu politikasõnda õsrar ediyor, katliam saldõrõlarõna devam ediyordu. Kayõp ve katliam politikalarõyla, Kurdistan üzerine planlanan yeni oyunlarla ve devrimci tutsaklara yönelik "terör suçlusu" demagojileriyle Türkiye halklarõ teslim alõnmaya, devrimci mücadelenin önü kesilmeye çalõşõlõyordu. Düşmanõn bütün bu politikalarõ boşa çõkarõlmalõ, düşmana yönelik saldõrõlarla düşman cephesine darbeler vurulmalõ, Halk Kurtuluş Cephesi güçlendirilmeliydi. Halklarõmõzõn emperyalizme ve oligarşiye karşõ mücadalesi, devrimci politikalarla daha da geliştirilip yaygõnlaştõrõlmalõydõ. Bu bilinçle özgür tutsaklar tüm siyasetlerle birlikte düşmana karşõ ortak bir cephe oluşturdular. Düşmana her şekilde darbeler vurulmaya, gerekirse her an ölmeye ve öldürmeye hazõr olan özgür tutsak, çatõşma bilinciyle donanmõştõ. Sağmalcõlar Cezaevi'ndeki Parti-Cepheli tutsaklar da, 4 Ocak'taki Ümraniye Katliamõ'ndan önce bu bilinç ve ruhla hazõrlõklarõnõ yapmõşlardõ. Saldõn ve savunma komiteleri de dahil olmak üzere herşey gerektiğinde düşmana karşõ saldõrõya geçmek üzere planlanmõştõ... 4 Ocak 1996: Yeni yõlõn ilk haftasõydõ. Daha dün yeni yõla girerken, yoldaşlarõmõzla birlikte, önderliğimizden, ideolojimiz204
den ve şehitlerimizden aldõğõmõz güç, kararlõlõk ve inançla "95 Bizim Oldu, '96'da Bizim Olacak!" diyerek kavganõn daha da yükseltileceği bir yõla girmenin coşkusunu yaşõyorduk. Biliyorduk ki, bu yõlda da acõlarõmõz ve zaferlerimiz olacaktõ. Açõlanõnõzõ azaltma ve o büyük günü müjdeleyen zaferlerin bilinciyle yola çõktõk. Bunu başarmak, savaşõn bütün sõcaklõğõnõ yüreğinde hissetmekten, direniş destanlarõna yeni halkalar eklemekten ve düşmana tutsaklõk koşullarõnda da darbeler vurmaktan geçiyordu. Sağmalcõlar Cezaevi'ndeki Parti-Cepheli tutsaklar olarak, daha iki ay önce bir arada olduğumuz Genel Direniş sonrasõ Ümraniye Cezaevi'ne halaylarla, sloganlarla uğurladõğõmõz yoldaşlarõmõzõn direniş haberlerini dikkatle izliyor, yoldaşlarõmõza yönelik her saldõrõda düşmana olan öfkemiz daha da büyüyordu. Saat 14.00'e geldiğinde televizyon kanallarõ ve radyolardan Ümraniye Cezaevi'ndeki yoldaşlarõmõza yeni bir saldõrõ yapõldõğõnõ, 3 yoldaşõmõzõn katledildiğini ve onlarca yoldaşõmõzõn da yaralandõğõnõ öğrendik. Yayõn organlan yoluyla aldõğõmõz bilgiler net olmamakla birlikte, Ümraniye'de tam bir katliam saldõrõsõ gerçekleştirilmiş olduğu kesindi, ilk haberler Sadõk EROĞLU, Cengiz CALIKOPARAN, Mecit SEÇKiN yoldaşlarõmõzõn şehit olduklarõ şeklindeydi. Birçok yoldaşõmõzõn da Haydarpaşa Numune ve Bayrampaşa Devlet Hastaneleri'ne kaldõrõlmõş olduğunu öğrendik. Yoldaşlarõmõz hakkõnda daha çok bilgi edinmek için elimizden geleni yapõyoruz ama yine de sağlõklõ bilgiler edinemiyorduk. Saat 17.00 olduğunda, daha önce hazõrlamõş olduğumuz saldõrõ ve savunma komitelerimizi koğuşlarõmõzda bõrakarak Cezaevi Konseyi'nin kararõyla C Blok koridorunu işgal etmeye başladõk. C Blok'ta l, 2, 3, 4, 11, 12, 13, 14, 15, 16. koğuşlarda bulunan DHKP-C, MLKP, TKP/ML, TÎKB, TDKP, THKP-C/HDÖ, TKEP, Devrimci Yol, TDP, Direniş Hareketi, TKEP-Leninist, HKG, Ekim, TKP(ML)'den devrimci tutsaklar düşmana karşõ ortak bir mevzi yaratmõştõ. Daha önceki Genel Direnişimizde 205
yaratõlan devrimci dostluk*ve dayanõşma, birlikte mücadele anlayõşõ bir kez daha hayata geciriliyotdu. C Blok koridoru devrimci tutsaklarõn; BASKILAR KATLİAMLAR BiZLERi YILDIRAMAZ! ÜMRANİYE'NİN HESABINI SORDUK SORACAĞIZ! DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR!
YAŞASIN SAĞMALCILAR DlRENİŞtMtZ! sloganlarõyla çõnlõ yordu şimdi... Seslerimizde kin, seslerimizde öfke, seslerimiz- • de coşku vardõ. Gözlerimiz kavga dostluğunun coşkusu ve gü- '] veni ile parlõyordu. Sloganlarõmõz, marşlarõmõz ve türküleri- j mizle koridor işgalimizi sabaha kadar devam ettirdik. j
Koridor işgalimizi sürdürürken Buca ve Ankara Merkez Ka- * palõ Cezaevi'nde bulunan devrimci tutsaklarõn rehineler alarak barikat direnişlerine başladõklarõnõn haberlerini aldõk. Ümraniye'de direnen devrimci tutsaklar, kõvõlcõmõ çakmõş, direnişler tüm cezaevlerine yayõlõyordu. Direniş, cezaevleriyle sõnõrlõ kalmõyor, kin ve öfke Istanxbul'un sokaklarõnõ ve caddelerini sarõyor, kavga ateşi Yenibosna'da, Okmeydanõ'nda... yükseliyordu. Şimdi istanbul'un yoksul semtlerinde, mahallelerinde ellerinde öfkeydi taş, öfkeydi molotof, öfkeydi panzeri kavuran ateş... 5 Ocak 1996: Koridor işgalimiz cuma sabahõ olduğunda yeni bir boyut kazanmanõn eşiğindeydi. Savaşõ yükseltmek, barikatlarõmõzõ kurmak için heyecanla Konsey'in alacağõ kararõ bekliyordu. Artõk yüreklerin pimleri çekilmiş, tüm yoldaşlarõmõzla patlamaya hazõr birer bomba gibiydik. ölmeye Ve öldürmeye hazõrdõk... Şimdi Ümraniye Şehitlerimiz ve düşmana olan kinimizle tek bir yürek olmuştuk. O sabah kimler yoktu ki görüşümüzde, koğuşlar, koridor ve görüş kabinleri tõklõm tõkhmdõ. Ümraniye Şehitlerimiz bizimle birlikteydi. 12 Temmuz Şehitlerimiz; Niyazi Yoldaş düşman üslerini yok etme planlarõ yaparken bizimleydi. "Varsa Cesaretiniz Gelin" diyen Sabolar, Sinanlar; tililileriyle Bağcõlar Şehitlerimiz, Buca'da şehit olan Uğur, Yusuf, Turan ve bütün devrim şehitlerimiz vardõ her gittiğimiz yerde... Saatler 16.00'yõ gösteriyordu. Ve işte o an gelmişti. Birkaç 206
saat önce alman Konsey Kararõ, Gazi'nin barikatlarõm» Buca' mn gür sesini Sağmalcõlar'a taşõmõştõ. Şimdi içeride ve\dõşarõda; zindanlarda ve sokaklarda öfkemiz, coşkumuz ve sloganlarõmõz birleşiyordu. Barikatlarõmõzõ kurmadan önce herşeyimizle hazõrdõk. Görevler paylaşõlmõş, komitelerin görev yerleri belirlenmişti. Planõmõz da bütün yönleriyle düşünülerek hazõrlanmõştõ, tik olarak rehineler alõnacak ve koridor girişine barikatõmõz kurulacaktõ. Düşman saldõrdõğõnda ise koridordan itibaren çatõşarak son direniş noktalarõmõz olan koğuşlara çekilecek ve çatõşmayõ burada sürdürecektik. Planõmõz düşmana en fazla kayõp verdirmek üzerine kurulmuştu. Ölecektik ama öldürecektik de. Kararlõydõk; buradan dõşarõya taşõnan sadece bizim cenazelerimiz olmayacaktõ. Tüm yoldaşlarõmõzõn, şehitlerimizin hesabõnõ sormak bilinciyle hareket ediyordu. Ve başlama işareti verildi... O an, koridorda bulunan rehin alma komiteleri harekete geçtiler, ilk rehineler alõndõ. Cezaevi 1. Müdürü Ali ŞANOĞLU ve bir başgardiyan ile şebekede görevli birkaç gardiyan hemen koğuşlara götürüldü. Koridorda koğuş kapõsõ nöbeti tutan diğer gardiyanlar da rehin alõnarak rehin alma işlemi tamamlandõ. Sõra barikat komitelerindeydi. Ve hõzla o an orada bulunan bütün malzemeleri kullanarak şebekedeki barikatõmõzõ kurduk. Elimize geçirdiğimiz herşey barikat malzemesiydi. Büyük bir hõzla ve özenle devrimci dostluk ve dayanõşma içerisinde barikatlarõmõz örülüyordu. Elimize geçirdiğimiz herşeyi silah ve barikat malzemesi olarak kullanõyorduk. Kilitleri açarak, şebeke barikatõ dõşõndaki diğer kapõlarõ kilitliyor yeni barikatlar oluşturuyorduk. Rehineler koğuşlardaki görevli arkadaşlara teslim edildikten sonra, şebekeden koğuşlara kadar her yer devrimci tutsaklarõn kontrolü altõna alõnõyor ve barikatlar sağlamlaştmhyordu. Bir yanda bunlar yaşanõrken, diğer yanda koridor ve havalandõrma duvarlarõ sloganlarla donatõlõyordu. Koğuşlardaki barikatõmõz ise çok daha öncesinden hazõr207
lanmõş, bir gün öncesindeki koridor işgali ve sayõm vermeme eylemimiz sõrasõnda kurulmuşlardõ. Koğuşlarda bulduğumuz herşey ellerimizde silaha dönüşmüştü. Silahlarõmõz ne kadar ilkel olsa da bu savaşta güçlü olan bizlerdik. Düşmanõ bizler karşõsõnda güçsüzleştiren ve acizleştiren en büyük silahõmõz ise bilincimiz ve yüreğimizdi. Halklarõmõzõn kurtuluşu için ölümü alaya alan cüretimizdi asõl silahõmõz. Gaz bombalarõna karşõ su dolu kovalar ve leğenler hazõrlanmõştõ. Pencerelere yataklar yerleştirildi, battaniyeler çakõldõ. Koğuş pencerelerinde önderlerimizden Mahir CAYAN ve Dursun KARATAŞ'õn dev boyutlardaki resimlerini ve Parti-Cephe bayraklarõmõzõ, pankartlarõmõzõ sallandõrõyoruz. Saat 18.00 sõralarõnda TV"de direnişimiz alt yazõ olarak geçiyor. Bu arada radyolarda da haberimiz veriliyor. Saat 18.30'dan itibaren periyodik olarak sloganlarõmõzõ atmaya başlõyoruz. 10 dakika sonra radyolarda direnişimize ilişkin haberler okunuyor ve ailelerimizin kalabalõk bir şekilde cezaevi önünde toplandõklarõnõ bildiriliyor. Bu arada televizyon kanallarõndan Yunanistan ve Almanya'da DHKC'nin gerçekleştirdiği eylemleri öğreniyoruz. Gazi'den de çatõşma haberleri geliyor. Saat 19.00'da TV haberlerini izliyoruz. Sultanahmet'te savcõlõğa suç duyurusunda bulunan ailelerimize polisin saldõrdõğõnõ ve birçok ailenin dövülerek gözaltõna alõndõğõnõ öğreniyoruz. Bütün yoldaşlar bu haberi öfke içinde izliyorlar. TV kanallarõnõn ilk haberleri Türkiye genelinde yapõlan cezaevi direnişleri ve sokaktaki barikat savaşlarõyla dolu. Yenibosna, Okmeydanõ, Alibeyköy, Gazi, Nurtepe... istanbul'un tüm yoksul mahallelerindeki barikat direnişlerini, sokak çatõşmalarõnõ ve molotoflama eylemlerini coşkuyla izliyoruz. Dõşarõdaki her eylem haberi coşkumuza coşku, öfkemize öfke katõyor. Saat 19.45 adli tutuklularõn bulunduğu bölümden birçok adli tutuklu devrimci tutsaklarõn direnişine destek verdiklerini söylüyorlar. Bize pencerelerden zafer işaretleri yapõyorlar. Bu arada şebeke barikatõnõn arkasõnda bulunan Başsavcõya ve 208
Alay Komutanõna direnişimizin talepleri yazõlõ bir şekilde iletiliyor. Saat 21,00 sõralarõnda sloganlarõmõz tekrar koridorda yankõlanõyor. TV kanallarõnõn ve radyolann ilk haberlerini yine devrimci tutsaklarõn direniş haberleri işgal ediyor. Yarõm saat sonra Parti-Cepheli tutsaklar olarak koridorda devrim halaylarõ çekiyoruz. Saat 24.00... TV haberlerinde ÎHD istanbul Şube Başkanõ ile Adalet Bakanhğõ'ndan bir heyetin Ümraniye Cezaevi'nde incelemelerde bulunduktan sonra, görüşmelerde bulunmak üzere Sağmalcõlar'a hareket ettiğini öğreniyoruz. 6 Ocak 1996: Yeni bir günün ilk saatleri... Saat 01.00... Ye mekhanenin penceresinden havalandõrma duvarõna dia maki nesiyle ibrahim ERDOGAN'õn bayrağõmõzõn altõnda bir elinde silahõ, diğer eliyle ise zafer işareti yapan görüntüsü yansõyor. Ve direniş boyunca her gece önderimizin mahkeme kürsüsün de faşizmi yargõlarken çekilmiş görüntüsünü bu-duvara yansõ tõyoruz. Bu gece görevli komiteler içerisindeki yoldaşlarõmõz görevlerini aksatmayacak şekilde nöbetleşe uyumaya başlõyor lar. ' . . Saat 10.00... Devrim halaylarõ çekiyoruz. Parti-Cepheli bü tün tutsaklar coşku içindeyiz. Ve sabõrsõzlõkla düşmanõ bekli yoruz. Tüm komiteler, dört saatte bir değişmeli olarak nöbet tutuyorlar. Saat 17.00... Haberlerde Sangazi esnafõnõn kepenk kapatma eylemi yaptõğõnõ ve akşam üzeri de yürüyüş yapõldõğõnõ öğreniyoruz. Halk kitlelerinin direnişimizi sahiplenmesi bizlerin moralini daha da yükseltiyor. 17.30 haberlerinde ise radyoda şehitlerimiz Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'in cenazelerinin pazartesi günü Alibeyköy Cemevi önünde törenle kaldõrõlacağõnõ öğreniyoruz. Düşman gelmiyor... Kulaklarõmõz koridordaki mazgal boşluklarõndan birkaç gardiyanõn konuşmalarõ ve ayak seslerinden başka birşey duymuyor. Şebekenin arkasõnda da düşmanõn hiçbir hareketliliği duyulmuyor. Nöbetçi askerlerin zaman zaman havalandõrmaya projektörle õşõk tutmasõ dõşõnda düş209
manõn hiçbir hareketi görülmüyordu. Slogan atmaktan birçok yoldaşõmõzõn sesleri kõsõldõğõ için, sanki birbirimizle fõsõltõyla konuşuyoruz. Kõsõlmõş seslerimizle de olsa slogan atmaktan vazgeçmiyor, gõrtlaklarõmõz yõrtõlõrcasõna koridorda ve koğuş pencerelerinden havalandõrmaya doğru sloganlarõmõzõ atõyoruz. Saat 22.20... Pencereden havalandõrma duvarõna yine dia gösterisi yapõlõyor. Işõğõn yansõttõğõ yazõda "BiZE ÖLÜM YOK" sloganõ yer alõyor. Görüntü oldukça etkileyici. Kuledeki asker panik içerisinde projektörle havalandõrma duyarõna õşõk tutarak duvardaki görüntüyü yok etmeye çalõşõyor. Ve bir savaş daha başlamõştõ. Bu kez dia görüntüsünü düşmanõn gözüne tutuyorduk. Şimdi önderimizin devasa boyutlardaki görüntüsü düşmanõn kulesini fethediyor. Düşman korkuyor. Düşman panik halinde kuledeki cam bölmenin içine saklanõyor. Buradaki zaferin coşkusuyla tüm yoldaşlarõmõz pencerelerden yumruklarõnõ sõkõyorlar, demir parmaklõklar arasõndan zafer işaretleri yapõyorlar. Günün son saatlerinde maskelerini yüzlerine takmõş, sopalõ 18 kişilik bir birlikle 16. koğuşun önünden Parti-Cepheli tutsaklar şebekedeki barikat görevlilerini askeri yürüyüş düzeniyle, marşlar söyleyerek selamlõyor. Ve yeniden 16. koğuş önüne geri dönüyor. Bu yürüyüş tüm yoldaşlarõmõzla coşkuyu doruğa çõkartõyor. Ve koridorda peş peşe sloganlarõmõz haykõnhyor. 7 Ocak 1996...: Gün benzer gelişmelerle geçiyor. Çatõşmayõ bekliyoruz ama düşmanda çõt yok. 8 Ocak 1996...: Ümraniye Cezaevi'nde şehit olan yoldaşla rõmõz Mecit Seçkin, Rõza Boybaş ve Orhan özen'i saat 15.00'te bütün kavga dostlarõrnõzla koridorun başõnda toplanarak bir kez daha anõyoruz. Rõza ve Orhan'õn cenazelerinin de aynõ sa atlerde kaldõrõlacağõ düşüncesiyle anma için bugünü ve bu sa ati seçiyoruz. Ama düşmanõn yoldaşlarõmõzõn cenaze törenini engellemek için yaptõklarõnõ TV haberlerinden öğrendiğimiz de, yüreklerimiz bir kez daha büyük bir öfkeylç dolup taşõyor. Yine de barikat direnişinin tanõ ortasõnda yükselen kavga dostluğuyla aynõ marşlarõ, türküleri, sloganlarõ hep beraber söyle210
memiz bizi dostlarõmõzla daha da yakõnlaştõrõyor. "Arkadaşlar; Şehitlerimize, gazilerimize şan olsun! Bundan böyle kavga bizlerin omuzunda. Şimdi şehitlerimize layõk olma zamanõdõr. Şimdi, halkõmõzõn varoşlarõ sarsan öfkesini büyütme zamanõdõr. Şimdi, Mecit'in, Orhan'õn, Rõza'nõn katillerinden, yaşlõ analarõmõzõ alçakça tekmeleyen işkencecilerden hesap sorma zamanõdõr. Şimdi, zindanlardan yükselttiğimiz isyan ateşleriyle faşizmi yaptõğõna pişman etme zamanõdõr. Düşmanlarõmõz zavallõdõr. Çünkü duvarlarõn, demir parmaklõklarõn bizi halkõmõzdan, halkõmõzõn savaşõndan ayõrabileceğini sanõyorlar. Düşmanlarõmõz zavallõdõr. Çünkü, bizleri katliamlarla teslim alabileceklerini, susturabileceklerini sanõyorlar. Yanõldõklarõnõ, Buca'da, Ümraniye'de gördüler. Daha da görecekler. Öfkemizi, kararlõlõğõmõzõ sõnamaya kalkanlar, boylarõnõn ölçüsünü alacaklar. And olsun ki, herhangi bir katliam saldõrõsõnõn ardõndan, bu duvarlarõn dõşõna taşõnacak cenazeler sadece bizimkiler olmayacak. Susmadõk! Susmayacağõz! Barikatlarõmõz ve ellerimizde silahlarõmõzla haykõrõyoruz: Cesaretiniz Varsa Gelin! Arkadaşlar, Bugünden zaferi kazanan biziz. Şehitlerimiz zaferimizdir. Halkõmõzõn, düşmanõ çõlgõna çeviren sahiplenmesi zaferimizdir. Birlikte direnişimiz, birlikte mücadelemiz ve devrimci dayanõşmamõz zaferimizdir. Zafer: Direnen, teslim olmayan devrimci tutsaklarõndõr! Zafer. Halkõndõr!" 9 Ocak 1996: Saat 02.00... Konsey'deki temsilcilerin yetkililerle yaptõğõ görüşmeler saat 16.00'ya kadar devam ediyor. Daha önceki görüşmelerde, rehineler bõrakõlmadan görüşme yapmayacağõnõ ve taleplerimizi dikkate almayacağõnõ söyleyenler cezaevlerinde arka arkaya patlayan kararlõ barikat direnişleri ve dõşarõda emekçi halkõmõzõn devrimci tutsaklarõn direnişlerini destekleyen eylemleri karşõsõnda artõk dayanamõyorlar. Kaza211
nan, bir kez daha direnen devrimci tutsaklar oluyor. Ümraniye Cezaevi'nde yapõlan ilk görüşmelerden sonuç alõnamamasõ üzerine, ikinci görüşme 8 Ocak akşamõndan 9 Ocak gününün ilk saatlerine kadar sürmüş ve Ümraniye Cezaevi'ndeki devrimci tutsaklarõn taleplerinin kabul edilmesiyle birlikte avukatlar ve Adalet Bakanlõğõ yetkililerinden oluşan heyet Sağmalcõlar'a gelmişti. Görüşmeler sonucunda taleplerimizin kabul edilmesiyle birlikte ve Sağmalcõlar'daki temsilcilerin direnişte yer alan diğer cezaevlerinin tutsak temsilcileriyle telefonda yaptõğõ görüşmeler sonrasõnda direnişimizin zaferle sonuçlandõğõ açõklanõyordu. Saat sabahõn 07.00'sini.gösterdiğinden tüm barikat savaşçõlarõ koridorun başõnda toplanmõşlardõ. Gür bir ses koridorda duyuru yapõyordu: "Yoldaşlar, kavga dostlarõ, zafer yine biz direnen devrimci tutsaklarõn oldu... Kavgamõz dostluğumuzu, dostluğumuz zaferi doğurdu..." Bu duyuru ile coşku koridora sõğmaz oldu. Devrimci cüret ve devrimci kararlõlõkla direnen devrimci tutsaklar yeni bir zafer daha kazanmõşlardõ.
SAĞMALCILAR BARİKAT DİRENİŞÇİLERİ ANLATIYOR ÖLÜM SEN KORK BiZDEN!
Vatan; Özgürlük, bağõmsõzlõk, namusu ve onuruyla yaşamaksa, sömürünün değil, insanca yaşamanõn adõysa, vefaysa, destekse, yoldaşhksa, "ölüm Hoş Geldi Sefa Geldi"... Tüm devrim şehitlerine, Buca'da katledilen ama teslim alõnamayan Yusuf, Turan, Uğurlar'a, Ümraniye'de katledilen Mecitler'e, Rõzalar'a, Orhanlar'a, Gültekinler'e ve daha nice yiğit insanlara borcumuz var. Bu borç, bedeli ne olursa olsun her gün, her saat, kadõn, çoluk çocuk demeden katliam yapan» sömürü, zulüm düzenini sürdürmek için hiçbir değeri, hiçbir 212
kuralõ olmayan alçak bir düşmana karşõ geleneklerimizi, siyasi kimliğimizi koruyup geliştirme, "insanõm" diyebilme borcudur. Şehitlerimiz halklarõmõza zulmeden bu işkenceci, katliamcõ düzene karşõ boyun eğmediler, susmadõlar, devrim yolunu aydõnlatan kõzõl meşaleler oldular. Evet, böylesi onurlu bir yolda şehit düşülecek, bedeller ödenecek. Bunu biliyoruz. Ama bunun öfkesini, acõsõnõ yaşamamak mümkün mü?... Elbette değil ve olamaz. Düşman ne yapmak istiyordu? Halklarõmõza boyun eğdirmek, katliamlarla, işkencelerle, kayõplarla halklarõmõzõ teslim almak istiyordu. Bunun için halklarõmõzõn öncü gücü olan devrimcileri iktidar için savaşan halkõmõzõn umudu olan Parti-Cepheliler'i teslim almaya çalõşõyordu. Bizi yok etmeye çalõşõyordu. Halklarõmõza gözdağõ vermek istiyordu. Kasa kasa bombalar, yüzlerce binlerce beyinleri kinle yõkanmõş askerler, özel timler, çevik kuvvetler, kalaslar, demir levyeler, tazyikli sular... Katletmek için vahşice saldõrmak için gerekli olan tüm araçlarõyla saldõrõyordu. Politik olarak her saldõrõsõnda yenildi. Ama bu, yaşananõn vahşet olduğunu değiştirmedi, değiştiremezdi. Beraber kõzõp beraber sevindiğimiz, beraber eğitim yapõp beraber halay çektiğimiz. Halk için, vatanlarõ için savaşan, tutsak düşen yoldaşlarõmõz yüzleri tanõnmayacak hale getirilerek, kafataslarõ kõrõlarak, kan ve ölüm isteyen cani sürüleri tarafõndan katlediliyordu. Susmak ya da bu vahşete denk düşmeyen protestolarda bulunmak bizim tavrõmõz olamazdõ. 4 Ocak... Dersteyiz... Katliam haberi geliyor. Önce kulaktan kulağa... TV alt yazõ olarak vermiş. Nitekim birazdan resmileşiyor. Açõklama yapõlõyor, derse son veriliyor. Düşman alçak, düşman namussuz. Tüm insanlarõmõz öfke seli. Hesap soracağõz. 15 yaşõndan 50 yaşõna tüm insanlarõmõz^ aynõ duygular içinde. Parti-Cephemiz kuşaklarõ içine alarak büyüyor ve her büyümede 7'den 70'e ölümü aşõyoruz. Şehitle'213
rimizin hesabõnõ sorma bilinci, öfkesi tartõşmasõz herşeyin önüne geçiyor. Hesap sorma kimseye havale edilemez,.. Herkes; her alan, her birim, herkes hesap soracak. Hesap sormak; devrimi gerçekten istemek, ~ Hesap sormak; Parti-Cepheli olmak, Hesap sormak; vicdanlõ, namuslu olmak, Hesap sormak; insan olmak. Akşam üzeri şehitlerimiz olduğu söyleniyor, isimler dolaşõyor. Paylaşõlanlar bir film şeridi gibi gözler önünden geçiyor, öfke büyüyor... Sadõk deniliyor, Cengiz deniliyor, Mecit deniliyor... Bir yanõyla kendime kõzgõnlõğõ da yaşõyorum. Tutsak olduğum süre boyunca yoldaşlarõmla daha çok şey yaşayabilir, da-ha çok paylaşabilir miydim?.,. Evet, yapabilirdim cevabõ kendime kõzgõnlõğõ da getiriyor. Niye yaşamadõm? Soruyorum kendime... Şehitlerin yol göstericiliğinde tüm yaşamõma bir kez daha bakõyorum. İnsanlarõmõzla paylaşõmõn, onlarla diyalogum doyurucu mu? diyorum. Ve 'hayõr' cevabõnõ vermenin ezikliğini yaşõyorum. Bunu değiştirmem gerektiği üzerinde kendime söz veriyorum. Ertesi gün hepimiz yayõndan fõrlamaya hazõr ok gibiyiz. Hiçbirşeyin önemi yok. Hesap sormalõyõz. Hesap soracağõz... Sayõm vermiyoruz ama öfkemiz öylesine büyük ki, bu eylemin varlõğõyla yokluğu sanki belli değil. Karar açõklanõyor Barikatlarõmõzõ kuracağõz, bu hesabõ sorana kadar barikatlarõmõzõ kaldõrmayacağõz. Cesaretleri varsa gelsin bizleri de katletsinler. Bu barikatlardan ölü olarak çõkan sadece biz olmayacağõz, öleceğiz ve öldüreceğiz. Bir yanda ölüm gerçeği, bir yanda şehitlerimizin hesabõnõ soracak olmanõn iç huzuru, sevinci, ölümle dalga geçiyoruz. 15 yaşõndan 50 yaşõna insanlarõmõz halaylarda, barikatlarda omuz omuza... "Haydi gelin, bir an önce gelin, gelin de hesaplaşalõm. Bombalarõnõzõ alõn, itfaiyenize haber verin, tazyikli sularõnõzõ tanklarõnõza iyice doldurun. Pompalarõnõzõ bir kez daha gözden geçirin, kalaslarõnõzõ, demir çubuklarõnõzõ, kancalarõnõzõ, oksijen lambalarõnõzõ... haydi gelin. Basõnõnõzõ, TV'nizi, yalanlarõnõzõ, uşaklarõnõzõ alõn gelin. 214
'isyan' deyin, 'ayaklanma' deyin. Ne derseniz deyin... gelin..." Barikat görevlisi olduğumu öğreniyorum. Koğuşumuzun barikatõndan sorumluyum. En sağlam, düşmanõ en fazla oyalayacak barikatlar kurmalõyõz. Herkes görevli, hani hani bir faaliyet var... Yiyecekler, sular, bombaya karşõ, tazyikli suya karsõ önlemler. Mazgal deliklerinin tõkanmasõ taşlarõn kõrõlmasõ... Herşey barikat için, herşey direniş için, savaşmak için... Herşey şehitlerimiz için... Herşey Parti-Cephemiz, herşey önderimiz için... Sloganlarõmõz patlõyor art arda. Daha fazla direneceğimiz, savaşacağõmõz, emekçi halklarõmõza daha fazla mesaj vereceğimiz, düşmanlarõmõzdan, halklarõmõzõn düşmanlanndan hesap sormanõn, hazõrlõğõ içindeyiz. Herşeyi ama herşeyi silah olarak kullanmak için harõl han! çalõşõyoruz. Kapõ barikatlarõnõ kabaca bitirdik. Neyi kullanacağõz, nasõl kullanacağõz, düşman ne yapabilir, biz ne önlem alabiliriz? Bunlarõ bitirdikten sonra koridoru yazõlõyoruz. Devasa bir DHKP-C yazõlõ, ancak pek iyi olmamõş. Onu düzelteceğim. Koğuş kapõmõza Cephemizin amblemi yapõyorum ve imzayõ atõyorum. Direnişimiz büyüyor. Düşman elektrikleri henüz kesmedi. TV ve radyoyu izleyebiliyoruz, Parti-Cephemiz, halkõmõz hesap soruyor, irili-ufaklõ, yurtiçinde ve yurtdõşõnda birçok eylem hayata geçiriliyor... Hazõrlõklarõmõz genel olarak tamamdõ. Geçen zaman içinde detaylara da yoğunlaşõyorduk. Yeni yeni araç gereçler yaratõlõyordu. Hesap sorma isteği yaratõcõlõğõ da körüklüyordu. Savaş buydu. Düşmana vurmak buydu. Bize, emekçi halklarõmõza katliamlarõ, kayõplarõ, infazlarõ, işkenceleri, açlõğõ ve yoksulluğu reva gören düşmanlarõmõzla herşeyi silah yaparak savaşmak namustu, onurdu, özgürlüktü. Ve açõktõr ki, bunlarõ .istemenin ve kazanmanõn, düşmanla, yüz yüze, karşõ karşõya savaşmaktan başka yolu yoktu, inançlarõmõzdan, değerlerimizden ya vazgeçecek ya da bunlar için savaşacağõz... BASKILAR BiZLERi YILDIRAMAZ! ÜMRANiYE 'NlN HESABINI SORACAĞIZ! YAŞASIN SAĞMALCILAR DİRENİŞİMİZ!
215
Bu sloganlarõ bir program çerçevesinde atõyoruz, insanlarõmõzõn, herkesin sesleri kõsõlmõş. Ama yine de çõkabilecek en yüksek sesle haykõrõlõyordu sloganlarõmõz. Düşmana sesleniyorduk. "Hesap vereceksiniz, bizi teslim alamazsõnõz..." O an orasõ özgür vatan toprağõydõ. Onur, namus, özgürlük, adalet, özgür kimlik sonuna kadar savunulacaktõ. Düşman saldõrõsõna hazõrdõk. Ancak düşman saldõrmaya cesaret edemiyordu. Bizim kararlõlõğõmõz, halkõmõzõn sahiplenişi, düşmanõn vahşetinin kamuoyunda yarattõğõ tepki, saldõrõnõn önünde set oluşturuyordu. Ama bu bizi doyurmaz. Biz barikatlarõmõzõ kendimizi korumak için değil, vahşetin, yoldaşlarõmõzõn katledilmesinin hesabõnõn verilmesi, halklarõmõzõn bu katliamcõ, işkenceci düzene karşõ çõkõşlarõna bir basamak daha oluşturmak için kurmuştuk. Ve bu konuda somut kazanõm olmadan kaldõrmayacaktõk. Şehitlerimizin isimleri giderek netleşiyordu. Mecit, Rõza ve Orhan'õn şehit düştüklerini duyuyorduk. Mecit'in mütevazõlõğõ, saflõğõ, emekçiliği, düşmana duyduğu nefret, yoldaşlarõna şevkati, düşkünlüğü; Rõza'nõn halkõn olumlu özelliklerini barõndõrmasõ, Parti-Cephe'ye bağlõlõğõ, mütevazõlõğõ, kafasõnõ kar-maşõklaştõrmadan, halkça görülebilecek açõk-net gerçeği görerek Parti-Cephe'ye sarõlmasõ; Orhan'õn bitmeyen öğrenme isteği, araştõrmasõ, çalõşkanlõğõ... Hatõrlanan herşey öfkemizi büyütüyordu, şehitlerimizi yaşatmak, onlardan devralõnan uzlaşmama, boyun eğmeme, siyasi kimliğimizi, halklarõmõzõn onurunu koruma bayrağõnõ yükseltmekle, savaşmakla mümkündü. Ve bu görev yerine getiriliyordu. Evet, ölümle burun burunaydõk. Dahasõ zulme, faşizme meydan okuyor, bizi katletmeye can atan cellatlarõ kavga meydanõna davet ediyorduk. 15 yaşõndan 50 yaşõna, ev ilişkisinden, savaşçõya kadar tüm tutsak kitlemizle dikildik ölümün karşõsõna. Yaşamayõ ve yaşatmayõ çok sevdiğimiz için ölüm hiç x zor gelmiyordu bize. Bu duyguyu anlamanõn aslõnda ne kadar basit olduğunu herkes yaşayarak görüyordu. Bir tek insanõmõzõn bile ne kaygõsõ ne korkusu hissedildi. Korkular cesarete, şehitlerimize bağlõlõğa, halkõmõza inanca bir kez daha yenilmişti. 216
50 yaşõndaki bir insanõmõz tüm hünerini, emekçiliğini, yaratõcõlõğõnõ göstererek mazgal deliklerinden geçit vermemek için çabalõyor, oradan kapõ barikatlarõna gelip orayõ kontrol ediyor, nasõl yapõlmasõ gerektiği konusunda yardõmcõ oluyor. 15 yaşõndaki yoldaşõyla omuz omuza çalõşõyordu. Düşman gelse de, katliam yapsa da artõk çoktan kaybetmişti. Biz kazanmõştõk bile. Zulüm düzeni, en son yenilgisine, en büyük yenilgisine doğru giden yolda bir yenilgi daha alacaktõ. Buna inancõmõz tamdõ. TV'lerden haberleri izlemeye devam ediyoruz. Sultanahmet'te analara saldõrõyõ görüyoruz. Bu nasõl düşman? Ahlakõ* vicdanõ... Hiçbiri yok. Düzgün TEKÎN'in babasõnõn dediği gibi "Bu nasõl devlet ki...", analarõmõz coplanõyor, yerlerde sürükleniyor, tartaklanõyor, tekmeleniyor. O an orada olmak için hepimiz büyük bir istek duyuyoruz. Analara kalkan elleri kõrmak hepimizin tek arzusu. Haydi gelin artõk demekten başka çaremiz yok. Gelin, gelin de o analara kalkan elleri bir görelim. O eller nasõl kõrõlõrmõş bir gösterelim. Haydi gelin. Bir anma yapõlacağõ haberini alõyoruz. Anma şebekedeki barikatta yapõlacakmõş. Pankart yazmamõz gerekli. Saat oldukça ilerlemiş ve ne olursa olsun yetiştirmeliyiz. Bez ayarladõk, boya ayarladõk, çizdik pankartõ ve boyamaya başladõk. Mecit Yoldaşõmõz yapardõ pankartlarõmõzõ ve şehit düşüp düşmediğini bilemediğimiz bir yoldaşõmõz daha. Onlara layõk olmalõ pankartõmõz. Onlara yakõşmalõ. Bu ayrõ bir sorumluluk yüklüyor omuzlarõmõza. "Olsun" diye olmamalõ. Güzel olmalõ... Savaş koşullarõnda olmamõz, barikatlarda adeta cephe koşullarõnõ yaşõyor olmamõz kesinlikle mazeret olamaz. Güzel olmalõ. Fõrçalarõmõz çok kötü ama pankartõmõz güzel olmalõ. Yazõyoruz, boyuyoruz. "ŞEHİTLERİMİZİN HESABINI SORACAĞIZ, YAŞASIN SAĞMALCILAR DlRENlŞlMlZ!"... Pankartõmõzõ tamamladõk. Yoldaşlar beğendi ama ben daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Düşman şaşkõn, düşman korkak, düşman panik halinde. Yaptõğõ katliamõ, operasyonu olduğu biçimiyle savunamayacak kadar çaresiz. Adaleti hiç olmamõş Adalet Bakanlõğõ'ndan 217
bir heyet gelmiş başõnda da katliamõn sorumlularõndan Zeki GÜNGÖR varmõş. "Rehineler bõrakõlmadan pazarlõk olmaz." demiş. Niye? Devlet büyük, devlet pazarlõk yaprriazmõş... Neyiniz büyük, neyiniz onurlu?... Her acõda, her gözyaşõnda, her katliam-kayõpta suçlular, haksõzlar, zavallõlar, bu yüzden yenilecekler. Tüm erdemler, onur, namus... Büyük olan biziz, büyük olan halklarõmõz, büyük olan haklõ olanlardõr. Yurtiçi, yurtdõşõ... Haberler hiç kesilmiyor. Burjuva medya istemese de vermek zorunda kaldõğõna göre güçlü bir karşõ koyuş, güçlü bir sahiplenme var. Gazi'nin, Okmeydanõ'nõn, Nurtepe'nin barikatlarõ içeride, dõşarõda yeniden boy veriyor, istanbul yanõyor... Önderliğimizin şaşmaz öngörüsü bir kez daha ortaya çõkõyor; süreç barikat savaşlarõna, faşizme karşõ ayaklanmalarla savaşõ daha çok öğrenmeye, büyütmeye yöneliyor. Tüm cezaevleri barikatlar, çeşitlj tavõrlarla başkaldmyor, bize moral ve coşku katõyor, bir kez daha yarattõğõmõz geleneklerin gücünü görmemizi sağlõyor. Bolu'nun bir ilçesinde kõsa bir süre daha yatmasõ gereken bir insanõmõz tek başõna barikat kurmuş, direniyormuş, "Hesap soracağõz." diye haykõnyormuş. Barikat silahõ herkesin elinde artõk. Bir kez daha haykõrõyoruz, halk olmamõzõ, halkõn bir olmasõnõ hiçbir güç, hiçbir katliam engelleyemeyecek. Katliamlar düşmanlarõmõzõn çaresizliğidir. Her katliam halk kurtuluş savaşõmõzõ, barikatlarõmõzõ daha da büyütecek. Başka nasd açõklanõr tek başõna bir insanõmõzõn barikat kurmasõ.. Bir kez daha bilince çõkarõyorum ki, yenilecekler, kazanan biz olacağõz. Baştan kazandõğõmõz zafer, 9 Ocak'ta resmileşiyor. Gururluyuz. Şehitlerimize verdiğimiz sözü tuttuk, onlarõn açtõğõ yoldan ilerledik ve devrimci dostluk, dayanõşmanõn, birlikte mücadelenin gücüyle zaferi kazandõk. Faşizmin zulmünü geri püskürttük. Biliyoruz yine gelecekler, yine katletme planlarõ yapacaklar, yine katledecekler. Ama barikatlarõmõz artõk halkõn elinde, bir silah. Uzlaşmama, savaşma bilincimiz en büyük silahõmõz, bizi katliamlarla, işkenceyle, infaz ve kaybetmelerle teslim alamayacaksõnõz, yenilmeye mahkumsunuz, "çürüyen diş, dökülen et gibi" yok olacaksõnõz. 218
Şebekenin Güvenliğinden Sorumlu Bir özgür Tutsak Anlatõyor; Barikattaki yerim bana bildiriliyor. Yerimi duyunca çok seviniyorum. Düşmanõn saldõn esnasõnda kullanabileceği ilk giriş yeri olan şebeke. Düşmanla göğüs göğyse en önde çarpõşacağõm. Ağõz tadõyla kinimi, öfkemi düşmana boşaltma firsatõ bulacağõm. Diğer görevli arkadaşlarla görüşüyorum. Aramõzda görev dağõlõmõ yapõyoruz. Ve herkes ne yapacağõnõ biliyor. Sorumlu yoldasõn yanõna gidiyorum. "Ben gidiyorum bana söyleyeceğin birşey var mõ?" diye soruyorum, talimatõnõ bekliyorum "Yok" diyor. "Sizi utandõrmayacağõm, size layõk olacağõm." diyorum; vedalaşõyoruz. Koridorda giderken Ümraniye Şehitlerimiz aklõma geliyor. Mecit, Rõza, Orhan, hesabõnõ soracağõz. Bakalõm katliam yap mak nasõlmõş göreceğiz. , . Sibel sana söz vermiştim. Ben de sana layõk olacağõm diye, o aklõma geliyor. Son ayrõlõşõmõzda sadece birbirimize bakmõş, konuşmamõştõk. Ayrõldõk. O da ben de "Herşey halkõmõz için, herşey zaferimiz için." diyorduk suskunluğumuzla. Yaralõ yoldaşlardan birinin ağabeyi görüşe gelmiş. Ümraniye'den yaralõlardan haber getirmiş. Konuşuyoruz. Eyleme kõsa bir süre var gitmem gerekiyor. Onun için konuşmayõ kesiyorum. "Sen şimdi git. Yoldaşlarõmõzõn hesabõnõ soracağõz. Katiller hesap verecek. Tüm yoldaşlara selam söyle. Eğer ölmez sağ kalõrsak, görüşürüz. Şehitlerimizin hesabõnõ soracağõz, onlarõn da anasõ ağlayacak. Hoşçakal." deyip çõkõyorum. (...) 40 Yaşõn Üzerindeki Parti-Cephe Tutsaklarõ Anlatryor;
(...)
' . Direniş içinde bana koridorda nöbet tutma görevi verilmişti. Dört saat olan bu nöbet bana çok uzun gibi geldi. Ama nöbetin ne zaman bittiğini anlayamadõm bile. Askerde iki saatlik nöbet dahi geçmiyordu. Sonraki nöbetlerde tam saatinde nöbetin başõnda oluyordum. Artõk herşeye alõşmõştõm. 219
(...)
Anlaşma sağlandõğõnõ duyduğumda bir anlamda sevindim, bir anlamda da sevinmedim. Çünkü olaya öyle bir motive olmuştum ki, göğüs göğüse çatõşmayõ sürekli aklõma getirdiğim için ben de bir darbe vurmalõyõm diye düşünmüştüm. Barikat kelimesini duymak kolay. Ancak barikatõ birebir yaşamak farklõ birşey. Savaş duygusunu yaşamak başõmdan geçen ilk olmasõna rağmen savaşa hazõr olmak duygusunu böyle sakin, böyle coşkulu, böyle hõrs dolu olarak yaşamak bana güç verdi. Barikat; cezaevi koşullarõnda becerinin, yaratõcõlõğõn ve azmin nasõl oluştuğunu öğretti. (...) Ben direniş içinde anladõm ki, biz düşmanõn topundan, tüfeğinden korkmuyoruz. Ondan sonra kendime dedim ki; o gün ölümüne savaşma günüdür... Ve kendimde ne çocuklarõmõ ne kendimi düşünecek hiçbir duygu kalmadõ. Sadece savaşmak vardõ. Yoldaşlarõmõzõn kanõm akõtanlardan acaba kaç tane öldürür de Ümraniye'nin hõncõnõ alõrõm diye düşünüyordum. Düşüncelerimde bir tek bu vardõ. (...) ' . - . . . Ben bir barikat olayõnõ gördüm. Tabii ki önce biraz heyecan vardõ. Sonra arkadaşlarõn yaptõklarõ barikatlardan, çatõşma şekillerinden etkilenerek heyecanõmõn bitmesine, hareketlenmeme şahit oldum. Bir coşkulandõm ki, heyecan filan kalmadõ. Parti-Cephe'nin gücünü herkes anladf artõk. Tabii ki bu da hepimize düşen görevler ne olursa olsun en iyi şekilde yapõlmasõyla mümkün. (...) Ümraniye E Tipi Cezaevi'ndeki çõkan çatõşmalarda kayõp verdiğimiz üç yoldaşõmõzõ düşman pusu kurarak şehit etmişti. Şehitlerin acõlarõ beni büyük bir yasa boğmuştu. Burada alõnan konsey kararõna çok sevindim. Niçin derseniz çünkü, yõllardõr özlediğim birşeydi. Düşmana karşõ savaşmak geliyordu içimden, içimde yanan ateşe bir bardak su dökmek, intikam almak 220
istiyordum. Düşündüm. Daha önceden bildiğim, tanõdõğõm şehitlerimiz aklõma geldi. Mesela Sultan Cenik ve burada sayamayacağõm birçok şehidimiz. Bütün bu insanlarõn intikamõ vardõ. Düşmana karşõ direnişimizde zafer kazandõk. Ama ben içimden keşke savaşsaydõk dedim. Düşmana karşõ barikat yaptõk, birçok marşlar, halaylar çektik. Sloganlar attõk. Bizim amacõmõz savaşmaktõ, savaşmak istiyorduk. Ama oligarşi uyanõkmõş. Bize korkusundan saldõrama-dõ. Başõna geleceği biliyordu. intikamõmõz kalmayacak, şehitlerimiz kalbimizde yaşayacak. 14 Yaşõndaki Parti-Cephe Tutsaklarõ Anlatõyor,
4 Ocak 1996 Perşembe günü düşman Ümraniye Cezaevi'ne saldõrdõ. Bunun üzerine barikatlar kuruldu. Hem şehitlerimizin üzüntüsü ve hõrsõ hem de 70 yaşõndaki analarõmõzõ tekmeleyen, coplayan düzenin ayyaş bekçilerinden hesap sormak hõrsõyla barikatlarõmõzõ kurmuştuk. Düşmanõ bekliyorduk. Rehin aldõğõmõz müdür cep telefonuyla konuşurken ailesini özlediği belliydi. Fakat hiç bizim ailelerimizi düşünmüyorlardõ. Biz barikatta ve direnişte öleceğimizi ve yaralanacağõmõzõ biliyorduk. Şehitlerimizin gülerek ölümü karşõladõklarõnõ duymak bize gurur veriyordu. Onlara layõk olmak zorundaydõk. Bunu yapmayan bir hareket ölüme mahkum edilmiş bir harekettir. Ben direnişin en genç özgür tutsağõydõm. Günlerce barikatlarõn başõnda bekleyerek en yaşlõsõndan en gencine kadar savaşacağõmõzõ gösterdik. Zafer bizimdir ve her zaman da bizim olacaktõr. (...) Barikatlar kurulduğunda benim ilk barikat direnişim olduğu için çok heyecanlõydõm ve her direnişçide olduğu gibi ben de öfkeliydim. Düşman saldõrdõğõnda er ya da geç koğuşlara gireceğini ve bazõlarõmõzõ şehit edebileceğini biliyorduk. Bu benim öfkemi daha da arõtõyordu. Tabii düşman bizim bazõlarõmõzõ şehit 221
edebileceği gibi biz de düşmana zararlar verecektik ve Ümraniye Şehitleri'nin hesabõm soracaktõk. Bütün yoldaşlarõma güveniyor, "ölüm Nereden ve Nasõl Gelirse Gelsin Hoş Gelmiş Sefa Gelmiş" şiarõnõ haykõracaklarõ nõ biliyorum. ' DHKP-C'Ii Bir Bayan Tutsak Anlatõyor; "Ölmeye ve Öldürmeye Hazõrõz" Direniş için hazõrlõklarõmõz tamam. Ümraniye'de şehit edilen yoldaşlarõmõzõn öfkesi ve yakacağõmõz direniş ateşinin coşkusuyla doluyuz. Günlerden cuma. Ziyaret günü. Ziyaret saatimiz bitmiş değil. Direnişi başlatacağõmõz saat geldiğinde, her koğuştan belirlenen kadõnh-erkekli barikat savaşçõlarõ hõzla direnişin başlangõç yeri olan malta ve şebeke kapõsõ önünde mevzileniyor. Rehin alõnan l,Müdür ve 11 gardiyan içeriye çekildikten sonra idare binasõ ve dõşarõya bağlantõyõ sağlayan giriş kapõlarõ barikatlarla örülüyor. Herkes bir öfke seline kapõlmõşçasõna eline geçirdiği sopasõ, demir çubuğu, tekmesiyle kinini dõşa vuruyor. Kabin camlan ve diğer camlar tuzla buz ediliyor. Ortada bir ada biçiminde duran çay ocağõndan artõk eser yok. Her vuruş duyulan öfkenin bir çõğlõğõ adeta. Masalar, sõralar, eşya taşõnan el arabalarõ barikat malzemeleriydi, idare kapõsõnda barikat tamamlanõyor, ikinci bir barikat da 1. şebeke ve malta kapõsõ olan bölüme kurulacak. Hemen hazõrlõklar başlõyor. Herkesin görevi belli. Büyük bir özen ve disiplinle görevliler işlerinin başõnda; birinci barikat görevlileri, ikinci barikat görevlileri, sopalõ komiteler, ateşleyiciler... Bütün malzemelerimiz hazõr. Düşman saldõrdõğõ anda ateşi harlayacağõz. Olasõ bir saldõn anõnda, atõlan bombalara ve her. türlü saldõrõya karşõ bütün tedbirler alõnmõş durumda. Düşman tarafõndan gelen saldõrõ ilk anda buradaki barikat savaşçõlan tarafõndan göğüslenecek. Vuruşarak koğuşlanmõza çekileceğiz, ölmeye ve öldürmeye hazõrõz... Demir parmaklõklarõn ve duvann bu yakasõ devrimci değerlerle, öfke ve kinle mevzilenmiş, sipere yatmõş bir devrim or-
222
duşu. Bütün halkõmõzõn ve şehitlerimizin gözleri bizim üzerimizde. Onlarõ utandõrmayacağõz. Her türlü bedeli öderken, düşmana daha çok zarar vermeye kilitlenmiş durumdayõz. Buradan cesetleri çõkacak. Herkes elindeki silahõ sõmsõkõ kavramõş durumda. Demirden, tahtadan sopa ve çubuklar silahõmõz şimdi. Bir de bedenlerimiz. Karşõmõza çõkacak yüzlerce çelik yelekli, gaz maskeli, eli silahlõ, bombalõ ve sopalõ düşman askeri umurumuzda bile değil, ister asker, ister polis, buraya kim saldõrõrsa saldõrsõn, onun artõk bir halk çocuğu olmadõğõnõn bilincindeyiz. Saflar artõk çok net! Onlar Buca'da, Ümraniye'de yoldaşlarõmõzõ katledip, sakatlarken, halkõn kurtuluş umudunu tüketmeye çalõşan faşist ruhlu, eli kanlõ, parayla satõn alõnmõş, maşadan başka birşey değiller çünkü! Tüm barikat savaşçõlarõnõn üniformasõ boyuna, yakaya, kola ve başa takõlan amblemli flamalar, kolluklar, bantlar ve rozetlerden oluşuyor. Direniş içinde yer alan siyasetlerin amblemleri bunlar. Biz Parti-Cepheli savaşçõlarõn ise boynunda kanla kõzõllaşmõş Cephemizin bayrağõndan oluşan flamalar var. Sarõ yõldõzõmõz, kõrmõzõ zemin üzerinde bir umut õşõğõ gibi parlõyor. Direniş boyunca barikat arkasõndaki nöbetler belirli saat aralõklarõyla tutuluyor. Her ekibin komutanõ var. Komutan ve savaşçõlar vereceğimiz dişe diş çarpõşmanõn ciddiyeti ve disipliniyle hareket ediyorlar. Her ekip düzenli bir şekilde saati gelince, diğer ekipten nöbeti devralõyor. Duvarlar direnişimizi haykõran sloganlar, direnişe katõlan örgütlerin isimleriyle bezeniyor. Sağmalcõlarõn kör duvarlarõ, Gazi, Nurtepe, istanbul, Sivas, Dersim, Maraş. Burasõ devrimin savaş mevzisi. Nöbetin ciddiyetini bozacak, rehavete sokacak hiçbir tavõr ve davranõşa izin yok. Her saat başõ sloganlarõmõzõ haykõrõyoruz. BASKILAR KATLİAMLAR BiZLERi YILDIRAMAZ! ÜMRANiYE 'NlN HESABINI SORACAĞIZ! DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR! YAŞASIN SAĞMALCILAR DİRENİŞİMİZ!
Barikat arkasõnda muhtelif aralõklarla konsey ve heyet ara223
sõndaki görüşmeler sürüyor. Bu nedenle görüşme yapõldõğõ zamanlarda slogan atmaya ara veriyoruz. TV ve radyolar direniş ve eylem haberleriyle dolu. Yaralõ yoldaşlarõmõz için kaygõlõyõz. Her an gelecek yeni bir ölüm ha-" berine hazõrlõklõyõz. Haberlerde geceli-gündüzlü sürekli gelişen olaylar veriliyor. Bizim bu haberleri maltada olduğumuz için izleyip, dinleme şansõmõz yok. Ama her gelişen olaydan anõnda bilgimiz oluyor. Yoğun gidiş-geliş trafiği içinde haberler yazõlõ ve sözlü bize aktarõlmaya çalõşõlõyor. Direniş saat saat, gün gün ilerliyor. Sabõrsõzlõkla çatõşmanõn olacağõ anõ bekliyoruz. Barikat savaşçõlarõ arasõnda, savaş cephesinde yaratõlan ve en güzel duygularla beslenen Parti-Cep-heli siper yoldaşlõğõnõn savaş arkadaşlõğõnõn güzelliği yaşanõyor. Parti-Cepheli savaşçõlar olarak her mevzi, her savaş alanõ, tutsaklõkta ve özgürlükte, hepimiz için, birer parti okuludur. Çatõşma anõnõ bekleyişimiz sürerken boş durmuyoruz. Herkes birbirinden öğrenmeye ve öğretmeye özen gösteriyor. Aramõzda uzun süredir burada olan da var, daha kõsa bir süre önce tutsaklõğa adõm atmõş olan da. Genç yoldaşlar tüm ilgi ve meraklarõnõ kendilerinden daha deneyimli yoldaşlarõna yöneltmiş durumda. Direnişimizi, süreci, savaşõmõzõn geldiği aşamayõ tartõşõyoruz. Tanõyanlar şehit yoldaşlarõmõzõ anlatõyor. Daha 1.5 ay öncesine kadar aynõ direnişleri, aynõ sevinçleri, yoldaşlõğõ paylaştõğõmõz şehitlerimiz direnişiyle öğretirken, örnek yaşamlarõyla da öğretmeye devam ediyor. Barikat savaşçõlarõnõn arasõnda çok genç olan da var, yaşõ daha ileri olan da. Ama herkesin gözleri õşõl õşõl. Direniş coşkusu herkesin yüzüne yansõyor. Disiplin ve ciddiyetin yanõnda direniş içinde doğan espriler çoğu zaman kahkahalara neden oluyor. Öfkemiz ve kinimizin yanõnda şehit yoldaşlarõmõzõn ardõndan yas tutmuyoruz. Onlara en iyi savaşarak, hesaplarõnõ sorarak layõk olacağõmõzõn bilincindeyiz. Gözlerimizde yaş yok, tersine öfke ve kararlõlõk var. Direnişimizin birinci gecesi bir sürpriz barikat arkasõnõ renklendiriyor. 15-16. koğuşlardan yüzü maskeli, boyunlarõnda Cephe bayraklarõyla, ellerinde mõzraklarõ ile bir "gerilla gru224
bu" uygun adõm, marş söyleyerek yanõmõza kadar geliyor. Yapõlan bir gösteri olmasõna rağmen yoldaşlarõmõzõn yürüyüşü gerçekmişcesine bizi heyecanlandõrõyor. Sanki dağlardan, şehirlerden akan bir gerilla ordusu geçit töreni yapõyor. Gerilla grubunu alkõşlarla uğurluyoruz... Bir Başka Parti-Cephe Tutsağõ Anlatõyor: "KiM VURUYOR?" "KiM iÇiN?" Düşmanõn taleplerimizi kabul etmesiyle barikat direnişimizi sona erdiriyoruz. Şebekede toplu olarak attõğõmõz sloganlarõn ardõndan koğuşlarõmõzõ düzenleme işine girişiyoruz. Aslõnda hepimiz yorgunuz, uykusuzuz. Ama ortalõğõ temizlemek gerekir. Herşeyi eski haline getirmeye çalõşõyoruz. Koğuşumuzu yõkõyoruz. Döşeklerimizi, battaniyelerimizi havalandõrmaya çõkarõyoruz. Tõpkõ barikat kurmaya başladõğõmõz andaki gibi hummalõ bir faaliyet var. Herkes birşeylerle uğraşõrken karşõ koğuşta kalan yoldaşlardan bir alkõş kopuyor. Biz bu alkõşlara alõşõğõz. Hemen anlõyoruz, Cephemizin bir eylem gerçekleştirdiğini. Camlardan bağõrõyoruz; "Ne oldu?", "Sabancõlar... Üç kişi cezalandõrõlmõş..." Soruyoruz; "Üstlenen var mõ?" "Yok." yanõtõna rağmen havalandõrmada halay kurulmuş durumda. Daha ilk türkünün yarõsõna gelinmeden bu sefer ikinci ve çok daha büyük bir alkõş tufanõ kopuyor. Evet yanõlmamõştõk. "Bizimkiler" di. Televizyon üstlenmeyi duyuruyor. DHKP-C adõnõ duyan kendini tekrar atõyor havalandõrmaya. Yarõm bõraktõğõmõz halaya devam ediyor. Kavga türkülerimiz daha coşkulu söyleniyor. Herkesin gözünde coşku ve Partimize güven var. Arka arkaya sloganlar patlõyor. '
"KiM VURUYOR?" "CEPHE",
"KÎM iÇiN?" "HALK iÇiN", "YAŞASIN HALKIN ADALETi"
Siz rahat uyuyun şehitlerimiz, siz rahat olun kaybedilen 225
300'ü aşkõn insanõmõz, siz rahat olun Elif Analarõmõz, Emine Analarõmõz... Bir kez daha bütün halk düşmanlarõndan halkõn adaletine hesap vereceği, şehitlerimizin kanõnõn yerde kalmayacağõ inancõ ile yeni barikat savaşlarõna doğru yol alõyoruz. Halklarõmõza ÜMRANİYE CEZAEVİ'NDE KATLİAM YAPANLARDAN HESAP SORACAĞIZ
Halklarõmõzõn gözü önünde 4 Ocak 1996 günü bir katliam yaşandõ. Katledilenler, halklar özgür olsun, onuruyla yaşasõn, sömürü, zulüm düzeni yõkõlsõn diye savaşan ve bu savaşlarõndan dolayõ tutsak edilen devrimcilerdi. Tutsaklõk koşullarõnda da susmamõşlar, siyasi kimliklerini, insanlõk onurlarõnõ yok etmek isteyenlere karşõ direnmişler, teslim olmamõşlardõ. Faşizmin direnen, susmayan devrimci tutsaklara tahammülü yoktur, işkenceyle, baskõyla teslim alõnamadõğõnõ gördükçe özellikle son dönemde katliamlara başvuruyor. Buca Cezaevi'nde katliam yaptõlar. Ümraniye Cezaevi'nde katliam yaptõlar. Bizler cezaevindeki devrimci tutsaklar olarak, bu katliamlara karşõ sessiz kalamazdõk. Susmayacağõmõzõ, Teslim olmayacağõmõzõ, Yok edilemeyeceğimiz, bir kez daha haykõrdõk. Barikatlarõmõzõ kurduk, Rehinler aldõk, Ölmeye, öldürmeye hazõrdõk. Teslim olmayacak katliam yapanlardan hesap soracaktõk. Direnişimiz hõzla yayõldõ, halklarõmõz tarafõndan sahiplenildi. • Büyük bir güçtük. 226
Halktõk... Kazanacağõmõza olan inancõmõz tamdõ... Ve 9 Ocak 1996 sabahõ yetkililerle yapõlan görüşmelerde şu taleplerimizin kabul edilmesiyle direnişimize zaferimizle son verdik. l)Ümraniye Cezaevi'nde 4 Ocak 1996 günü yapõlan katliamõn birinci derecede sorumlularõndan olan cezaevi savcõsõ Cemal UNSAL ve cezaevi 1. Müdürü Hüseyin ATAKAN görevden alõnmõştõr. 2)Ümraniye Cezaevi'nde direnen devrimci tutsaklarõn talepleri kabul edilmiştir. 3)Cezaevlerinde direnişler içinde yeralan devrimci tutsaklara şevkler, sürgünler, yapõlmayacak, dava, disiplin soruşturmasõ açõlmayacak. 4)Ümraniye Cezaevi katliamõ sõrasõnda yaralanan ve şu an hastanede bulunan devrimci tutsaklarõn tedavileri engellenmeyecek, avukatlarõ ile görüşmeleri sağlanacak. Zaferi devrimci tutsaklarõn direnişini sahiplenen halklarõmõzla birlikte kazandõk. Halklarõmõz rahat olsun. Susmayacağõz. Teslim olmayacağõz...
ÜMRANiYE ŞEHİTLERİMİZİ MÜCADELEMİZDE YAŞAiAUUju. ÜMRANiYE KATLlAMI'NIN HESABINI SORDUK SORACAĞIZ! YAŞASIN BiRLiKTE MÜCADELEMİZİN ZAFERi!
9 Ocak 1996 Sağmalcõlar Cezaevi; DHKP-C, TKP(ML), TKP/ML, TlKB, MLKP, TDKP, THKPC/HDÖ, TKEP, Devrimci Yol, TDP, Direniş Hareketi, TKEP-Leninist, HKG, Ekim Davasõ Tutsaklarõ
227
BUCA ÜMRANİYE'NİN HESABINI SORACAĞIZ Yeni bir yõla girilmişti. Mücadelenin bu yeni yõlõ için yeni çatõşmalarõn yaşanacağõ, yeni bedellerin ödeneceği ve yeni zaferlerin kazanõlacağõ bir yõl olacağõm söylemiştik. Çatõşmayõ, bedeli, zaferi daha ilk günlerde yaşamaya başladõk. Tarih 4 Ocak'õ gösteriyordu. Bu kez çatõşma yeri Ümraniye idi. Bizler Buca tutsaklarõ olarak 4 Ocak günü TV'lerden haberleri, katliamõ duyar duymaz oligarşinin tüm hücrelerine kadar lanetler yağdõrdõk. Fakat öfke, kararlõlõk ve adalet sõkõlõ yumruklarõmõz böyle boşa savrulmamalõydõ. Faşist cellatlarõn suratlarõna tüm hõzõyla inmeliydi. Yumruklarõmõz gücünü 21 Eylül Buca direnişimizden ve 13 Aralõk Ümraniye direnişinden alõyordu. özgür tutsak kimliğimizi ölüm Oruçlarõndan bu yana taşõdõğõmõz direniş geleneğimizle şekillendirdik. Daha sonra bu kimliğimiz Uğur'un, Yusuf un, Turan'm kanlarõyla renklendi. 13 Aralõk Ümraniye direnişimizle düşmana dakika dakika yenilgiyi yaşattõk. Düşman 13 Aralõk günü barikatlarõmõzõ aşamayõp, yeni bir saldõn hazõrlõğõ için inine geri çekildi. Ümraniye'nin 13 Aralõk direnişinden çok şey öğrenmiştik. Düşmanla aramõzda hiçbir barikat olmadan göğüs göğüse çatõşmayõ savaşçõ yaratõcõlõğõ, herşeyi silah yapmasõnõ, düşmanõn gözlerinin içine bakarak meydan okumayõ, şehitlerin hesabõnõ sormak için sabõrsõzlanmayõ, barikatlarõ açõp hesap sorma, feda olma isteğini. 21 Eylül direnişimizin ardõndan şu an Ümraniye'de direnen yoldaşlarõmõzõn da içinde bulunduğu yüzlerce özgür tutsak, şehitlerimizin hesabõnõ sormak için ayağa kalkmõştõ. Şimdi sõra bizdeydi. Buca'yõ düşmana mezar edecek, teslim olmayacak, hesap soracaktõk. Bu deneyimlerin gücüyle ve bu ruhla Buca'dan saldõrõya geçtik, biz de sonradan öğrendiğimize göre idare personeli haberi duyar duymaz maltayõ boşaltmõştõ. Çünkü bizi tanõyorlardõ. TV'den yayõnlanan katliam haberinin arkasõndan işgal olabileceği düşüncesiyle maltayõ kontrole gelen üç ikinci müdür ve 15 gardiyanõ savaş esirimiz olarak rehin aldõk. Düşmanõn saldõrabileceğini, yeni bir katliama yönelebileceğini biliyorduk, hazõrdõk. 228
4 Ocak Perşembe... saat 17.00'de TV ekranõndan geçen "Ümraniye'deki ikinci isyanda kan döküldü, en az üç ölü..." yazõsõyla birlikte koğuşumuz kõsa bir süre derin bir sessizliğe gömüldü. Gözlerimizin önünden 21 Eylül şehitlerimiz ve 13 Aralõk Ümraniye direnişi geçiyordu. Uğur'un Yusuf un Turan'õn, Ümraniye barikatlarõnõn yõlmaz savaşçõlarõnõn savaşma azmi bizlere yol gösteriyordu. Sessizliğimiz kõsa bir süre sonra yerini bir patlamaya bõraktõ. Hepimiz büyük bir sabõrsõzlõkla maltaya yöneldik. Saat 17.15 sularõnda alt ve üst maltayõ işgal etmiş, 15 gardiyanõ ve 3 ikinci müdürü rehin almõştõk. Ellerimize geçirdiğimiz aletlerle koğuş kilitlerini patlatõp, bir kõsmrm da gardiyanlardan el koyduğumuz anahtarlarla açõp, büyük bir öfke seli halinde aktõk. Diğer koğuşlardan devrimci dostlarõmõzla biraraya gelip tek bir yumruk, tek bir yürek oldukça gücümüzün arttõğõnõ hissediyorduk. Elimize geçen herşey silaha dönüşüyordu. Masa bacaklarõ, sõralar, su borularõ, Ümraniye'deki yoldaşlarõmõzõn deneyimlerinden öğrendiğimiz tüpler,' düşmanõ karşõsõnda korkudan tir tir titreten birer silah olmuştu şimdi. Üst maltayõ tamamen, alt maltayõ ise güvenlik gereği 3. ve 4. koğuşlar arasõndaki isyan kapõsõna kadar işgal edip kontrolümüz altõna aldõk. Eyleme katõlan bütün siyasi hareketlerden dostlarõmõzla birlikte ortak bir güvenlik örgütlülüğü oluşturduk. Üst maltadaki kapõaltõ denilen, idari binayla koğuşlar arasõndaki kapõnõn bulunduğu bölgeye ortak güvenlik örgütlerimizin bir birimini yerleştirdik. 3. ve 4. koğuşlar arasõndaki isyan kapõsõ ile 6. ve 7. koğuşlar arasõndaki isyan kapõsõna barikat hazõrlõklarõnõ yapõp mevzilendik. Arkadan gelebilecek saldõrõlara karşõ da malta sonuna doğru başka bir ekip yerleştirdik. Alt maltada da 3. ve 4. koğuşlar arasõndaki isyan kapõsõ ile 8. ve 9. koğuşlar arasõndaki isyan kapõlarõnõn arasõna mevzilendik, barikat hazõrlõklarõnõ tamamladõk. Yine alt maltada bulunan ve siyasi tutsaklarõn bulunduğu yeni bölümden adli tutsaklarõn bulunduğu eski bölüme bağlanan bahçenin kapõsõnõ da açarak denetimimiz altõna aldõk. 229
Yiyecek ve içecek işlerini organize etmesi için, dostlarõmõzla birlikte ortak bir komün oluşturduk. Yemekler ve çaylar tek koğuştan hazõrlanõp yemekler tek koğuşta yenilerek bu işi de tek merkezden yürütür hale geldik. Tüm olanaklarõmõzõ ortak kullanõma açtõk. içimizdeki kin ve öfke an be an kabardõ ve sloganlarõmõz patladõ: "YAŞASIN ÜMRANiYE DlRENlŞlMlZ!" "KATİLLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ!" "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR!" "YAŞASIN DEVRiMCi DAYANIŞMA!"
Bu sloganlarõ eylemimiz boyunca belli saatlerde topluca attõk. Eyleme L, 2., 3,, 4., 5., 6., ve 7. koğuşlarda kalan DHKP-C, TKP(ML)-TlKKO, TlKB, TKP/ML, MLKP, EKiM, TDKP davalarõndan kadõn ve erkek tutsaklar aktif olarak katõlõyorlardõ. 1. koğuşta kalan PRK-Rõzgari, YRNK ve 2. koğuşta kalan PKK ve PRK-Rõzgari kadõn tutsaklarõ eyleme aktif katõlmadõklarõ için topluca 8., 9., 10. ve 11. koğuşlarda kalan PKK tutsaklarõnõn yanõna geçtiler. PKK ve PRK-Rõzgari davasõ tutsaklarõ eyleme aktif olarak katõlmadõklarõ halde herhangi bir saldõrõ durumunda barikat kurup çatõşacaklarõnõ söylediler ve aktif destek sundular. Alt ve üst maltada çalõşmalar disiplin içinde sürerken, kilitlerini patlattõğõmõz kapõlardan çeşitli odalara girip kontrol ediyor, silah olarak kullanõlabilecek herşeyi alõyorduk. Hepimiz silahlõydõk. Ellerimizdeki savunma aletleri hõzla artõyordu. Üst ve alt maltadaki 10'a yakõn savunma, direniş ve savaş mevzisinde çeşitli siyasi hareketlerden kadõnlõ erkekli 150 civarõnda devrimci tutsak nöbet tutuyor, silah üretiyor, pratik işler yapõyorduk. Her mevzi siper yoldaşlõğõnõn geliştiği yerler oluyordu. Bu arada yoldaşlõk duygusu da çok daha elle tutulur hale geliyor, savaş içerisinde birbirini daha iyi tanõyan yoldaşlarõmõz bu coşkuyla savaşa hazõrlanõyordu. Saat 20.00 civarõnda ÇHD'li avukatlarõmõz ve TlYAD'lõ ailelerimiz içeriye girdiler. Kõsa bir şaşkõnlõktan sonra, hemen karşõlõklõ olarak olaylarõ anlatmaya başladõk. Ailelerimiz kapõ 230
önünde toplanmõş, içeriden bilgi alabilmek için askerleri zorluyormuş. Bunu duymak coşkumuza coşku kattõ. Daha sonra avukatlarõmõz ve ailelerimiz ile birlikte 6. koğuşta kalan rehinelerin yanõna gittik. Elimizden gelen bütün imkanlarõ sunup rahat ettirmeye çalõştõğõmõz rehinelerle konuşan ailelerimiz, yapõlan saldõrõlarõn haksõzlõğõnõ ve onlarõn (Gardiyan ve Müdürlerin) bulunduğu konumu anlattõ. Gardiyan ve müdürler tek bir kelime dahi söylemeden başlarõ önde dinlediler. Bu arada gece saatlarinde kalbinden rahatsõzlanan bir ikinci müdürü serbest bõraktõk. Gece 00.30'da bölgesel yayõn yapan Demokrat Radyo'da TlYAD'lõ bir anamõz konuşma yaptõ. Süreci ve gelişmeleri anlatan anamõz, herkesi sabahleyin cezaevinin önünde yapõlacak basõn açõklamasõna çağõrdõ. Operasyon için gelecek askerleri içeriye sokmayacaklarõnõ, operasyonu ancak cesetleri çiğneyerek yapabileceklerini belirtti. Avukatlarõmõzõ ve ailelerimizi dõşarõya uğurladõktan sonra nöbet mevzilerimize geçip geceyi karşõladõk. Yapõlan sohbetler Ümraniye'nin bizlere öğrettikleri ve şehitlerimiz üzerinde şekillenirken, dağ doruklarõnda geceleyen gerillanõnõz gibi hissediyorduk kendimizi. Onlar gibi tetikte ve uyanõktõk. 5 Ocak Cuma... TV'deki sabah haberlerinde ilk gündem cezaevleriydi. Ardõ sõra eylem haberleri geliyordu. Patlayan molotoflar, kurşunlar, asõlan pankartlar, DHKC'nin hesap soran eylemleri gücümüze güç katõyordu. Yalnõz değildik. Öte yandan çeşitli cezaevlerinden art arda eylem haberleri geliyordu. 5 Ocak'tan başlayarak hergün yeni bir cezaevinin işgal, barikat, sayõm vermeme, rehin alma haberleri bizleri coşkulandõrõyordu. Malatya, Yozgat, Ankara, Sakarya, Sağmalcõlar... ellerinin ellerimizle birleştiğini öğrendiğimiz her cezaevinin ardõndan sloganlarõmõz daha da gürleşiyordu. Hangi güç yenebilirdi bizi? Hangi güç sokaklardan, zindanlardan uzanan bu birlikteliğe karşõ durabilirdi? Sabah TlYAD'lõ aileler "EVLATLARIMIZ ONURUMUZDUR" pankartõ altõnda diğer demokratik kitle örgütleriyle birlikte cezaevi kapõsõ önünde bir basõn açõklamasõ yaptõlar. Analarõmõ-
231
zõn, babalarõmõzõn, dostlarõmõzõn bizleri böyle sahiplenmesi omuzlarõmõzdaki yükü daha da arttõrõyordu. Sorumluluğumuz, direnme ve savaşma görevimiz büyüyordu. Rehinelerimiz savaş esirlerimizdi, ancak halkõn adaletiyle oligarşinin "adalef'i arasõndaki fark kendini gösteriyordu. Rehinelerin rahatlarõnõ sağlamak için bütün olanaklarõmõzõ seferber etmiştik, idareyle konuşup kapõaltõnda bir telefonu onlara tahsis ettirdik. Aileleri ile doğrudan görüşmelerini sağladõk. Daha sonra yüz yüze görüşmelerine olanak sağlanõnca bunun ortamõnõ da yarattõk. Ancak bu kez bugüne kadar ziyaret yerlerinde başõmõzdan ayrõlmayan gardiyanlarõn kendileri ziyaretçi konumundaydõlar. Bugün yeni DHKP-C tutsaklarõ tutuklanarak geldi. Tutukla- ^ nan yoldaşlarõmõzõn barikatlarõmõzõn ardõnda ellerimizde de- ''. mir sopalarla karşõladõk. Savaşõmõzõn tüm sõcaklõğõyla onlan j kucaklayõp, sarmaladõk. Daha bir saat geçmeden onlarda elle- ' rine silahlarõ alõp mevzilerdeki dostluk ve yoldaşlõk ortamõnda l yerlerini almõşlardõ. \
Akşamüstü cezaevinin dõşõna bakan mazgallardan dõşarõya 3 bakan üç yoldaşõmõzõn zafer işaretlerinden paniğe kapõlan as- i kerler, yoldaşlarõmõza ateş etti. Duvarlara saplanan iki kurşun J askerlerin korkularõnõn, tedirginliklerinin ifadesiydi. Ancak 1 kurşunlan da zafer işaretlerimizi engelleyememişti. Onlar ye- 1 nilmeye mahkumdular, çünkü bizde onlarda bulunmayan insani erdemler vardõ; davaya bağlõlõk, inanç, kararlõlõk. Biz her : türlü bedeli ödemeye hazõrdõk, onlarsa pis canlarõnõn peşindeydiler. 6 Ocak Cumartesi... Sabah haberleri yine hesap soran alevli öfkenin haberleriyle doluydu. Bugüne kadar bizi yalnõz bõrakmayan izmir halkõ korsanlarla, gösterilerle, pankartlarla bizi sahiplenmişti. Öğleye doğru gelen avukatõmõz öğleden sonra bir operasyon olacağõnõn duyumunu aldõklarõnõ bildirdi. Biz, geç bile kaldõklarõnõ söyleyip her şeyimizle hazõr beklediğimizi belirttik. Direnişimizin önemini biliyorduk. Yurtiçinde, yurtdõşõnda yarattõğõ etkiyi görebiliyor, hesap sormanõn sabõrsõzlõğõyla bekli232
yorduk. Düşmanõn hazõr olup olmadõğõnõ ise zaman gösterecekti. Operasyon olasõlõğõnõ ailelerimiz de Cuma gecesi 24.00 civarõnda öğrenmişti, önce Cumhurbaşkanõ'na faks çeken ailelerimiz, ardõndan valiyle görüşmeye giderek, "Eğer oğullarõmõza, kõzlarõmõza saldõrõrsanõz, önce bizi öldürmek zorunda kalõrsõnõz." dediler. Bir katliama izin vermeyeceklerini evlatlarõm sahipleneceklerini haykõrmõşlardõ. Saat 13.00'ü geçtikten sonra operasyon söylentisinin bize moralman darbe vurmak amacõyla ortaya atõldõğõnõ; fakat ailelerimizin ve bizim net tavõrlarõmõz karşõsõnda geri teptiğini anladõk, öğleden sonra Sağmalcõlar'dan gelen bir haberle eylemimizin merkezileştiğini öğrendik. Artõk bütün görüşmeler istanbul'dan yapõlacaktõ, tavõrlar ortak belirlenecekti. Yaratõlan fiili Genel Direniş düşmanõ iyice yõpratõyor. Bizi hõzla zafere taşõyordu. Devrimci dostlarõmõzla birlikte attõğõmõz bu büyük adõm, mevzilerde yaratõlan sõcak ilişkiler, değerlerin büyütülmesi siper yoldaşlõğõmõzõ perçinliyordu. Gece saatlerinde, şimdiye kadar eski bölümün makasõnda dolaşan askerlerin çatõlarda belirdiğini gördük. Ellerinde G3'lerle nişan alõyorlar, bizleri tedirgin etmeye çalõşõyorlardõ. Attõklarõ taşlarla bir dostumuz başõndan yaralandõ. Ancak bir süre sonra korkan ve geri çekilen yine onlar oldu. Bir daha da çatõlarda görülmediler. 7 Ocak Pazar... Artõk yapõlanmamõzõ ve konumlanmamõzõ tamamen oturtmuştuk. Moralimiz doruk noktasõndaydõ. Türküler, marşlar söylüyor, düşmana ondan korkmadõğõmõzõ hay-kõrõyorduk. Namusu, onuru ve vatanõ Ümraniye kabul edip şehit düşen, bizlere hesap sorma sabõrsõzlõğõnõ, göğüs göğüse çatõşmayõ öğreten yoldaşlarõmõzõn geleneğini sürdürüyorduk. Öğleden sonra izmir Barosu Başkanõ ve avukatlardan oluşan bir heyet bizi ziyarete geldi. Gardiyanlarla da görüşen heyet dõşarõdaki kamuoyunun ve demokratik örgütlerin hareketliliklerini aktardõ. Akşam saat 18.00'de TlYAD'lõ aileler Demokrat Radyo'da canlõ yayõnda program yaptõlar. Bir anamõz "Cezaevlerini de bitirmek istediklerini söylüyorlar. Eğer niyetleri sorunlarõ çözmek, bitirmekse tamam. Ama oğullarõmõzõ kõzla233
nmõzi bitirmeyi düşünüyorlarsa; bitiremezler. Önce bizi bitirmeleri lazõm." diyerek güçlerini ve gücümüzü gösterdi. Bir avukat ise artõk olanlara seyirci kalõnmamasõ gerektiğini, tavõr alõnmasõnõ, bunu yapmayanlarõn katillerden yana olduklarõ anlamõna geleceğini belirtti. Ayrõca program boyunca yapõlan canlõ yayõn telefonlarõnda iHD'li yetkililerle ve HHB avukatlarõyla temas sağlandõ. Eylem boyunca bîr kõsõm insanõmõz da sürekli TV başõndaydõ. Gelişen her olaydan mevzileri haberdar ediyorlardõ. Yurtiçinden ve dõşõndan gelen basõn açõklamasõ, işgal, molotoflama, korsan gösteri, miting, yürüyüş, pankart, bombalama haberleri an be an tutuşan ateş, katõlan yeni bir cezaevi ne büyük bir aile olduğumuzu gösteriyordu. Nöbetlerde, kõsa voltalarda kendi aramõzda ve dostlarõmõzla yaptõğõmõz sohbetler de bunu dile getiriyordu. Bu gece gardiyanlar da işi terk etmeyerek cezaevinde kalacaklarõnõ açõkladõlar. Talepleri sorunun dialog yoluyla çözülmesiydi. Operasyon gerçekleşmesine karşõ çõkõyor, olasõ bir saldõrõyõ engellemek için bekliyorlardõ. 8 Ocak Pazartesi... Gelişmelerin giderek yayõlmasõ ve kitleselleşmesi elimizde rehine olarak bulunan gardiyanlarõn aile lerini de harekete geçirmişti. Bizi ve rehineleri ziyarete gelen Tüm Yargõ-Sen Şube Başkanõ çõkõşta, cezaevi kapõsõ önünde gardiyan aileleri ile birlikte basõn açõklamasõ yaptõ. Gelişmele rin sorumlusunun devlet olduğunu belirterek, devrimcilerin rehinelere çok iyi baktõğõnõ söyleyip olayõn hõzla çözülmesini istediler. Bu talep, yer yer kapõaltõnda görüştüğümüz diğer gardiyanlarõn da talebiydi. Akşam saatlerinde Ümraniye'de sorunlarõn çözülmesi konusunda anlaşma sağlandõğõm bakanlõk heyetinin Sağmalcõlar'a gittiğini öğrendik. Biz yine de her türlü olasõ gelişmeye karşõ hazõrlõklõydõk ve iyice alõştõğõmõz mevzilerimizde düşmanõ bekliyorduk. Düşmanõn bize saldõrõya geçmesinin, onun da fiziki yok oluşunu getireceğini biliyorduk. 9 Ocak Salõ.... Sabah gelen haberle eylemin anlaşma sağla narak merkezi olarak bitirildiğini öğrendik. Avukatlar, aileler 234
ve TÎYAD başkanõndan oluşan bir heyet içeriye girip bizimle beraber zaferimizi kutladõ. Hep beraber halaylar çekip, zafer sloganlarõ attõk. Yine direnen ve kazanan bizdik. Ölüm korkusu yenilmiş, ölümsüzlüğe ulaşan Ümraniye direnişçilerinin yolundan gidilmiş, onlara layõk olunmuştu. Zafer bizimdi. Düşman saldõrsa da bu sonucu değiştiremeyecekti. Bu kez zafer yine bizim olacaktõ, hem de şehitler pahasõna kazanõlan çok daha büyük bir zafer. Bu yüzden ağzõndan salyalar akan cellatlar saldõrmayõ göze alamadõlar. Eylemin bittiği gün üç halk düşmanõnõn Sabancõ Center'da cezalandõrõldõğõ haberini aldõğõmõzda, eylem zafer coşkumuzu taçlandõrdõ. Savaşçõlarõmõzõn hesap soran kurşunlarõ ve DHKC açõklamasõ 10 Ocak Çarşamba günü bizleri havalandõrmada birleştirdi. Çektiğimiz halaylarõn ardõndan attõğõmõz sloganlar yeni zaferlerin müjdecisi oluyor, yeni direnişlere Jõazõrhyordu bizi: -Kim vuruyor? CEPHE! -Kime vuruyor? SABANCIYA! -Kim için? HALK İÇiN! TUTSAKLAR İÇİN! -Ne için? DEVRiM İ ÇİN!
ANKARA BİZ KAZANACAĞIZ!
Cesaretiniz varsa gelin bizi de katledin Kontrgerilla 4 Ocak günü de katliam yaptõ ama devrimci tutsaklarõ teslim alamadõ. Daha önce, yaşananlarõn son olmayacağõnõ biliyorduk. Ancak hiçbir koşulda teslim alõnamayacağõmõzõn en büyük tanõğõ tarih ve halkõmõzdõr. Kontra devletin de anlayamadõğõ bu olsa gerek. Bayanlar koğuşundaki tutsaklar haberi daha erken almalarõndan kaynaklõ ilk tepki gösteren oldular. Haber alõnõr alõnmaz sayõm vermeme' tavrõnõ geliştirdiler. 4. koğuştaki DHKP-C 235
tutsaklarõ olarak henüz sayõm işlemi bitmişti ki, kapõ kapanmak üzereyken bir süre havalandõrma işgaliyle sloganlarõmõzõ haykõrdõk. Geri koğuşa döndük. Sabah sayõmõ için gelindiğinde ise 1. müdür yardõmcõsõ, 3 başgardiyan ve 7 gardiyan rehin alõndõ. Aynõ sabah bayanlar koğuşunun havalandõrmasõna "KATLİAMLARIN HESABINI SORACAĞIZ" mesajõ ile hazõrlanan pankart DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TDKP, TÎKB, Direniş Hareketi imzasõyla havalandõrmaya asõldõ. Aynõ anda ortak bir anma yapõldõ. 4. koğuşta rehin alma.eyleminin olduğu saatlerde bayanlar koğuşunda da 4 bayan gardiyan rehin alõndõ. Rehine eylemi sloganlarla dosta düşmana duyuruldu. Aynõ gün bayanlar koğuşunda saat 09.30'da rehine alma eylemimiz ve devletin cezaevleri politikasõnõ teşhir içerikli bir anons yapõldõ. Rehin eylemi hemen etkisini gösterdi, idare ve bakanlõk yetkilileri harekete geçerek gün boyu görüşmelere ihtiyaç duydular. Görüşmelere 4., 5. ve bayan tutsaklardan l DHKP-C, l MLKP tutsağõnõn zaman zaman katõlmasõ sonucunda varõlan noktada şimdilik öncelikle hedeflediğimiz amaca ulaşmõştõk. "Saldõn duracaktõ". 4. koğuştan 4 rehine ve bayanlar koğuşundan l rehine serbest bõrakõldõ. Yetkililer bunun için söz vermişti, ancak biz gelişmeleri güvenilir kaynaklardan kendimiz izlemek zorundayõz. Gerekirse her türlü bedeli ödeyecektik. Sõnõrsõz haberleşme olanağõnõn sağlanmasõ üzerine 5 gardiyanõ serbest bõrakmõştõk. Haberleşmede sõnõrlamanõn kalkmasõ, hiçbir cezaevine saldõrõ olmayacağõ ve istanbul'a "Bayrampaşa ve Ümraniye" Bakanlõk heyetinin hemen yola çõkacağõ sözü henüz ihtiyaçlarõmõzõ karşõlamõyordu. Ancak bu "söz" üzerine ve dikkatlerin Ümraniye'de odaklanmasõ gereği üzerine diğer rehineleri de serbest bõraktõk. Ancak düşmanõn manevralarõnõn olabileceği ihtimali de bir sõr değildi. Düşmanõn blöfünü' görmekle birlikte tehditkar tavõrlarõnõn sürmesi, saldõn olasõlõğõnõn sürmesi durumunda yapacaklarõmõz bunlarla sõnõrlõ değildi. Daha farklõ nasõl hesaplaşacağõmõzõn hesabõ da yapõlmõştõ. Hedeflerimizi ve bu hedefleri nasõl zorlayacağõmõzõ düşman "çok iyi" biliyordu. 236
6 Ocak 1996 sabahõ temsilcimizin gelişmeleri izlemesi için dõşarõya çõkõşõnõn geciktirilmesi üzerine "yangõn direnişi" başlattõk. Direnişimizi sloganlarla bayan yoldaşlarõmõza ve dostlarõmõza duyurduk. Bu arada bayanlar koğuşundaki yoldaşlarõmõz ve dostlarõmõz da koğuş havalandõrmasõnõ işgal etmişlerdi. Barikat direnişimize havalandõrma işgal eylemimizin de eklenmesiyle bir adõm daha ileriye taşõmõştõk. Aynõ zamanda daha ileri eylemlilikler için hõzla gerekli "hazõrlõklar"in yapõlmasõna giriştik. Eylemlerimizi barikat ve işgal biçiminde sürdürürken Adalalet Bakanlõğõ'ndan bir heyetin istanbul'daki tutsaklarla görüşmeye gittiğini öğrendik. Bunun üzerine eylemimizi şimdilik bu biçimde devam ettirme kararõ aldõk. Ancak olasõ bir saldõrõ durumunda saldõrõnõn olasõlõğõnõn burasõ olmasõ gerektiği konusunda hemfikiriz, önce bizi "katletmeyi" göze almalarõ gerekecek. Saldõrõyõ burada odaklamanõn koşullarõm da tekrar gözden geçiriyoruz. Ve herşeyimizle ödenmesi gereken bedeli ödemeye hazõrõz. Tüm yoldaşlarõmõzda bedel ödeme ve ödetme kararlõlõğõ çok net. Direniş boyunca sloganlarõmõzla kuşattõk ülkeyi. Ne var ki, ara sõra ses tellerimizin bozulmasõna hayõflansakta, coşkumuzdan ve inancõmõzdan kaybettiğimiz bir şey olmadõ, olmaz da. Tam aksine düşmanõn bu planõnõ, katliam amaçlõ saldõrõsõyla da kinimiz daha da bilendi. Ve şunu da çok iyi biliyoruz ki, her saldõn katliam bizi devrime bir adõm daha yaklaştõğõmõz bir andõr. Faşizmin bu açmazõnõ aşacak ne gücü ne de politikalarõ vardõr. Faşizm politikalarõnõ terör oluşturuyor ve biz bunu güce dönüştürüyoruz. Düşmanõn bunu kavramasõ da çok Önemli değil. Ve onlarca kez belirttiğimiz gibi başka da bir silahõ yok. Direnişle birlikte hazõrlanan "VARSA CESARETiNiZ GELiN BiZi DE KATLEDİN" mesajõ ve üzerine isimleri açõklanan şehitlerimizin resimlerini bulup çizerek hazõrlanan pankartõmõz havalandõrmaya asõlõyor. Bunu Parti-Cephe bayraklarõmõz, önderimizin silueti ve "YAŞASIN ÜMRANiYE DlRENlŞlMlZ" pankartlarõyla da koğuşumuzun havalandõrmaya bakan duvarlarõnõ boydan boya kaplõyordu. Ancak haberlerin netleşmesinden sonra Cafer Sadõk EROĞLU yoldaşõmõzõn şehit olmadõ237
ğõnõ öğreniyoruz. Ve hemen pankartõmõza çizdiğimiz resimleri yeniden düzeltiyoruz. Bir yandan gelişmeleri saniye saniye Radyo, TV ve çeşitli yayõn organlarõndan doğrudan temsilcimiz vasõtasõyla ilk elden aldõğõmõz bilgiler doğrultusunda değerlendirme yapõyoruz. 8 Ocak 1996 sabahõ tutsaklar lehine adõm atõldõğõnõ öğreniyoruz. Taleplerimiz tamamen karşõlanmadõğõ için halen 4., 5. ve bayanlar koğuşundaki direnişimiz barikat, sayõm vermeme, havalandõrma işgali biçiminde sürdürüyoruz. Aynõ zamanda düşmanla hesaplaşmayõ içeren ve şehitlerimizi anan sloganlarla tavrõmõzõ devam ettiriyoruz. 8 Ocak günü MLKP, TtKB, TKP(ML), DY, Direniş Hareketi ve DHKP-C davasõ tutsaklarõ olarak bir açõklama yapõyoruz ve "Gücümüz; inancõmõz, devrimci dostluk, dayanõşma ve halkõ mõz olacaktõr. Yetkilileri uyarõyoruz. Gücümüzü sõnamayõn." diyoruz. 9 Ocak sabahõ direnişin anlaşma ile sonuçlandõğõnõ duyu yoruz. Avukat ve ailelerimizden haberler geliyor. Bakanlõk yet kilileri katliamõn sorumlularõnõn görevden alõndõğõnõ açõklõyor lar. Kazanan biz oluyoruz, direnişimizi bitiriyoruz. Ankara Merkez Kapalõ Cezaevi DHKP-C davasõ tutsaklarõ adõna; Nevzat ŞAHiN Ümraniye Şehitleri Anõldõ Ankara Merkez Kapalõ Cezaevi'nde 15 Ocak günü yapõlan görüşte Ümraniye şehitleri için tutsaklar ve aileleri birlikte hazõrladõğõ anma hayat geçirildi. Görüş yeri tutsaklarõn hazõrladõğõ pankartlarla süslenmişti. Tutsaklarõn alõnlarõnda Cephe bandan, boyunlarõnda fularlarõ vardõ. Saygõ duruşu, konuşmalar, marşlar derken tutsaklarõn seslerine sesini katan TõYAD'lõ aileler oldu: "Zindanlar Boşalsõn, Tutsaklara Özgürlük" Anma programõ biterken tutsaklar hep bir ağõzdan haykõrõyorlardõ: "...Dün Buca'da, bugün Ümraniye'de yoldaşlarõmõzõ katledenler devrimci adaletimize hesap verecekler ve veriyorlar.
238
özgür tutsaklarõ teslim alamayacaklar. Onlarõn eli kanlõ katilleri varsa bizim de hesap sorma bilinciyle çarpan yüreklerimiz var. Savaşçõlarõmõz katillerin peşinde, hesap soracağõz. Teslim alamayacaklar, biz kazanacağõz. Biz kazanacağõz, biz kazanacağõz..."
BARTIN "HADİ GEL SALDIR BİZE BİZ DE REHİN ALIYORUZ Bir direniş kalesidir cezaevleri. Birer savaş alanõ. Düşman ülkemizde gelişen devrimci mücadeleyi bastõrmaya çalõşõrken cezaevlerini de her zaman temel hedef olarak görmüştür. Bunun için saldõrmõş, bunun için onlarca insanõ yaralamõş, onlar-casmõn yaralanmasõna, ölmesine neden olmuştur. Devrimci tutsaklarõ teslim almak istemiştir düşman. Boyun eğmelerini nedamet getirmelerini, kimliksiz, kişiliksiz bir düzen insanõ olmalarõnõ hatta daha da ötesi itirafçõ olmalarõnõ istemiştir. Ama başaramamõştõr... Devrimci tutsaklõk direnişlerle özdeşleşmiştir. Ölüm Oruçlarõ'yla, fiili tavõr alõşlarla, göğüs göğüse çarpõşmalarla korunmuştur onur. Faşizmin fiziki, ideolojik, psikolojik saldõrõlarõna karşõ direnişler, çatõşmalar, çarpõşmalarla gelinmiştir bu günlere. Ve bugün yine devletin hedefidir cezaevleri. En son saldõrõ haberi Ümraniye'den gelmişti. Ümraniye'ye yönelik bir saldõrõnõn olacağõnõ düşünmüyor değildik aslõnda. Ümraniye Cezaevi'nin açõlmasõyla birlikte devletin buradaki amacõnõn ne olduğunu biliyorduk. Genel Direnişimizde zaferin kazanõmlarõnda Ümraniye Cezaevi'nde haklar elde etmiş olsakta düşmanõn yine çeşitli saldõrõlara yöneleceği belliydi. Ki, genel direnişimizden sonra oraya giden yoldaşlarõmõzõn "Ümraniye'ye özgürleştirmeye gidiyoruz" deyişleri boşuna değildi. Evet henüz özgür değil Ümraniye özgürleşecekti. Özgür tutsaklarõn direnişleriyle özgürleşecekti. 13 Aralõk'ta yaşanan özgürleşmenin adõmlarõydõ. Düşman saldõrmõş, özgür tutsaklar göğüs göğüse çatõşarak özgürleşmenin ilk adõmlarõn at239
mõşlardõ. Yenilmişti düşman. Silah, bomba, polis, özel tim, asker bütün gücüne rağmen yenilmişti. Biliyorduk ki bu zaferi hazmedemiyecekti. Ve 4 Ocak günü alõyoruz haberi. Ümraniye Cezaevi'ne saldõrmõş düşman. Biliyoruz yoldaşlarõmõzõn, biliyoruz özgür tutsak kişiliği, özgür tutsağõn yarattõğõ değerlerdi hedefleri... , Yanõlmõyoruz. Duyuyoruzki Ümraniye'ye kan düşmüş. Duyuyoruzki düşman can almõş, yoldaşlarõmõz şehit düşmüş. işte o an yaşadõğõ duyguyu tarif edemiyor insan. Bir yanda düşmana kin yükleniyor, öfke yükleniyor, bir yanda yoldaş bağlõlõğõnõn, sevgisinin sõcaklõğõ sanyor bedenini. Gözler çakmak çakmak... Şehit vermemizin burukluğunu yaşarken biliyoruz ki, bir kez daha yenilmiş düşman. Rezil olmuş, tahmin edemiyeceği bir direnişle karşõlaşõlmõş bir kez daha. Şimdi düşmanõn yenilgisine yenileri ekleme zamanõ. Şimdi saldõrõya cevap verme, hesap sorma zamanõ. Şimdi tüm cezaevlerinde özgür tutsaklarõn tek yumruk, tek yürek olma zamanõ. Şimdi şehit düşen yoldaşlarõmõzõ düşmanla her alanda çatõşarak yaşatma zamanõ. Bulunduğumuz cezaevi de dahil hepimizin katliamõn hesabõm sormak için eylemlilikler geliştirmemizi istediği kesin. Ve sorumlu yoldaşlarõmõzda bir hareketlilik başlõyor. Diğer siyaset temsilcileriyle görüşmeler, konuşmalar yapõlõyor. Ne tür bir tavõr alacağõz acaba? Geçen 13 Aralõk'taki Ümraniye saldõrõsõnda saldõrõyõ lanetleyen, hesap soracağõmõzõ haykõran sloganlar atmõş, malta işgal etmiş, sayõm vermemiş ve akabinde barikat kurarak sayõm vermeme eylemini sonunda kadar devam ettirmiştik. Bu seferde aynõ şekilde davranmak içimizden gelen değil. 13 Aralõk'ta Ümraniye'deki yoldaşlarõmõzõn saldõrõya çatõşmaya karşõlõk verme tavrõ bizi etkilemişti. Gelinen süreçte çatõşma yaşamadan kurulacak bir barikat birimimizde geri bir eylem biçimi olmaktan öteye gitmeyecek. Ümraniye bu yönüyle derslerle doluydu. Ve biz bu dersi almõştõk. Ve yoldaşlar açõlõyorlar kararõ: Sayõm verilmeyecek, olasõ saldõn durumunda çatõşacak ve gerekirse en son olarak barikat kurula240
çak. Ayrõca temsilci yoldaşõmõz çeşitli yerlerle telefon görüşmesi yapmayõ zorlayacak. Karşõmõzdaki düşmanõn telefon görüşmesini yaptõracağõnõ saldõrõnõn da düşük bir olasõlõk olduğunu daha önceki deneyimlerimizden biliyoruz. Ama bu bizi rahatlatmadõ.... Karann getirdiği bir sevinç, bir tebessüm yerleşiyor suratlara belli ki tartõşmasak da, üzerinde konuşmasak da herkes böyle bir karar bekliyor. Ümraniye'de 3 yoldaşõmõz katledildi, onlarca yoldaşõmõzõ ağõr yaralõ ama suratlarõmõzda çatõşmaya hazõr oluşumuzdan intikam alma duygumuzla birleşen karardan kaynaklõ bir tebessüm hakim. Bir de karşõmõza düşman çõksa... Karardan sonra hemen maltaya çõkarak tepkimizi kararlõlõğõmõzõ düşmana ilan edecek sloganlarõmõzla eylemimizi başlatõyoruz. Düşman cephesinde yeni bir gelişme yok. Beklediğimiz tavõrsõzlõğõnõ sürdürüyor. Barikat kurmadan sayõm vermeyerek "Cesaretiniz Varsa Gelin Alõn" diyerek meydan okuyoruz düşmana. Düşman sinsi, öfkemizi biliyor, neler yapabileceğimizi tahmin edebiliyor. Yanaşmõyor savaş çağrõlarõmõza. Bu yüzden de ne yaparsak yapalõm sessizliğini sürdürüyor. Korkuyor bizle çatõşmaya, öfkemizi tatmak istemiyor belliki. Haberleri kaçõrmamak için yoğun bir ilgi var televizyona. Hemen hemen tek haber kaynağõmõz TV kanallarõ. Çarpõtarak da verseler gelişmeleri yakalayabiliyoruz. Avukatõmõzla temsilcimiz telefonda görüştüler, ayrõntõlõ bir bilgi edinemedik. Sayõm vermeme yanõnda tepkimizi iki saatte bir attõğõmõz sloganlarla sürdürüyoruz. Avukatlarõmõzdan yoğun telefon trafiği içinde, isimlerini öğrenemesekte üç şehidimizin olduğunu kestiriyoruz. Akşam şehit düşen yoldaşlarõmõz için bir anma yapõyoruz. Marşlarõmõzla, türkülerimizle şehitlerimizin ardõndan bir kez daha kararlõlõğõmõzõ, teslim alamayacaklarõnõ ve kazanacağõmõzõ haykõnyoruz. E) lemliliklerimizin başõndan sonuna kadar birlikte olduğumuz, iki siyasetten kavga dostlarõmõzda bizlerle aynõ duygular içinde olduklarõnõ dile getiriyorlar. Dõşanda da ailelerin, kamuoyunun geniş bir tepkisi ve he241
sap sormasõ var. Hareketlilik olabildiğince fazla, tepki 13 Aralõk ile kõyaslanmayacak kadar yaygõn. Kuşkusuz 13 Aralõk'taki katliam amaçlõ saldõrõ birçok şeyin görülmesine yol açtõğõ gibi, bugünkü tavõrlarõmõzõn sert olmasõnõn zeminini yarattõ. Kitle sel şiddet eylemlerinin artmasõ, hesap sorulmaya başlanmasõ biraz daha coşkulandõrõyor bizleri. Düşmana bulunduğumuz cezaevlerinden, dõşarõdan, tepkimizi koyarak, hesap sormaya başlayarak korku üzerine korku yaşatõyorduk. Parti-Cephemi-zin çeşitli eylemliliklerle sürece müdahale edeceğini bekliyor ve yanõlmadõğõmõzõ, dõşardaki yoldaşlarõmõzõn beklentilerimize cevap verdiğini çok geçmeden görüyoruz. Parti-Cephemizin tutsaklarõna sahip çõkõşõnõn güzel bir örneğini gösteriyor dosta düşmana. Gururlanõyoruz, Partimizle, Cephemizle... Düşman sayõm almaya da gelmiyor artõk. Televizyonda yeni bir haber. Ankara ve Buca'da yoldaşlarõmõz müdür ve gardiyanlarõ rehin almõş. Peşinden Sağmalcõlar... Talepler olduğu kesin. Neler olduğunu tahmin etsek de ilk anda neler olduğunu öğrenemiyoruz. Ankara'nõn temel talebinin telefon görüşmeleri yapabilmek olduğunu öğreniyoruz. Rehin alma bu taleplemi gerçekleşti belirsizliğini koruyor. Kamuoyuna böyle yansõtõyor TV'ler. Doğruluk payõ olabilir. Bilebildiğimiz kadarõyla telefon görüşmesi daha öncede yaptõrõlmamõştõ. 7 Ocak 16.00'da vardiya değişiminde biz de rehin alma ey lemini başlatacağõz. j
Gece TRT l'de Adalet Bakanõ Müsteşarõ Yusuf Kenan DO- 1 GAN "Rehineler bõrakõlmazsa gerekenin yapõlacağõnõ" söylerek j özgür tutsaklarõ tehdit ediyor. Gerekeni yapacağõnõzõn anlamõ i çok açõk: Buca, Ümraniye gibi yeni katliamlara girişmek. Bu j tehdit tüm özgür tutsaklara. Madem öyle biz de rehin alarak i saldõrõnõn hedefi olacağõz. Kumar oynamõyoruz ama, müsteşa- i rõn bu sözünün blöf olduğunu, tehditlerinin bizi yõldõrmak, eylemlerimizden vazgeçirmek şöyle dursun... Ölümün üstüne üstüne yürüdüğümüzü göstermeliyiz müsteşara. Diğer cezaevlerindeki yoldaşlarõmõzõn yükselen sesini Anadolu Cezaevle242
ri'nden daha güçlü ses katmalõyõz. Yoldaşlarõmõz yalnõz değil; bunu görmeli düşman. Onlarõn saçlarõnõn kõlõna gelecek zararõn bile hesabõnõ soracağõmõzõ pratiğimizle göstermeliyiz. Cüret edememeli yoldaşlarõmõza saldõrmaya. Saldõrdõğõnda yalnõz bizden değil, kendilerinde de ölüm olacağõnõ görmeli, hissettirmeliyiz bunu düşmana. Karşõlarõnda özgür tutsaklar olduğunu hiç unutturmamalõyõz. Ankara'daki rehinelerin bõrakõlmasõndan mõ cesaret aldõlar bilinmez ama düşmanõn rehine eylemini kõrmak için çabaladõğõ kesin. Zeki GÜNGÖR'ün tehditleri geri teptirildi. Şimdi müsteşar tehditlerle girdi devreye. Acaba neden bõraktõlar rehineleri? Sonunda her türlü tehditden arõnarak acabalarõ bir kenara bõrakarak düşmana; "Haydi gel saldõr biz de rehin alõyoruz." dercesine rehin eylemini başlattõk. Eylemimizi zenginleştirmiştik. Artõk rehineler de vardõ. Barikatõmõzõ kurarak arkasõnda bekledik düşmanõ. 9 rehinemiz var. Sayõmõz ise 19. Biraz fazla rehine aldõk. Artõk böyle götürmeliyiz. Rehinelerimizin 3'ü bõrakõlmalarõnõ istiyorlar. Çeşitli nedenleri var. Değerlendireceğimizi söylüyoruz. Rehineler tedirgin rahatlatmak gerek. Konuşmalarõmõz, onlara karşõ davranõşlarõmõz, rahat ettirmemiz, her türlü ihtiyaçlarõnõ elden geldiğince karşõlamamõz tedirginliklerini bir nebzede olsa atmalarõna yaradõ. Artõk eskisinden daha rahatlar. Bizden zarar gelmeyeceğini anlamõş durumdalar. Zarar gelirse düşmanõmõzdan zarar geleceğini çok iyi biliyorlar. Diğer gardiyanlarla, müdürlerle görüşüyoruz. Ailelerine imkan yaratarak telefon ettiriyoruz. Bunlar tamamen rahatlatõyor onlarõ. Gece yarõsõ 3 gardiyanõ, istemlerinin yerinde olmasõ nedeni ile bõrakõyoruz. idare bakanlõktan emir gelmedikçe müdahale etmeyeceğini, böyle bir müdahaleyi de onaylamadõğõnõ belirtiyor. Bakanlõk emir verse bile ne olacak? Buna hazõrlõklõyõz. O zaman cevaplarõnõ alacaklar özgür tutsaklardan. Eylemimize genel taleplerimizin kabul edilmesiyle birlikte son verdik. Eyleme son verirken yoldaşlarõmõzõ sahiplenmenin coşkusunu ve kazandõğõmõz bu zaferin sevincini de beraber 243
yaşõyorduk. 3 yoldaşõmõzõ şehit vermiş, 6 yoldaşõmõz da hala hayati tehlikeyi atlatamamõştõ. Herşeye rağmen hiçbir bedelden kaçõnmayarak, düşmanõ teslim almõştõk. Bu bizi rehavete kaptõrmayacaktõ. Aksine yeni katliamlarõn olabileceğini, buna hazõrlõklõ olmak gerektiğini ve hesap sormamõzõn yeri ve zamanõ olmayacağõnõ bir kez daha beynimize kazõmõştõk. Özgür tutsaklar teslim alõnamadõğõ gibi düşmanõ dõşarõdaki destek ve sahiplenmeyle birlikte bir kez daha dize getirmişlerdi. Partimizin ve Cephemizin Sabancõ Center baskõnõ ise öfkemizin boyutunu göstermesi açõsõndan çok daha önemli ve yol göstericiydi. Düşman beklemediği anda, beklemediği yerden bir darbe daha yemişti. Parti-Cephemiz bizleri onurlandõrmõştõ. Coşkumuza coşku katmõştõ. 14 Ocak 1996 BARTIN
ÇANAKKALE ÖZGÜR TUTSAKLARIN TESLİM OLDUĞU NEREDE GÖRÜLMÜŞ! Hey! Dağ gibi Gürcü delikanlõsõ, devrimin mütevazõ neferi, Mecitimiz, can yoldaşõmõz. Rõzamõz, Orhanõmõz. can yoldaşlarõmõz. Sizlerle onur duyuyoruz. Yüreğimiz kabõna sõğmõyor. Uğruna bin kez öleceğimiz bayrağõmõz şimdi üç yiğit devrim savaşçõsõnõn kanõyla daha bir kõzõllaştõ. "Bedava, bedava konuşma"dmõz. Kahraman yoldaşlarõmõz. Sözün namus olduğunu öğrendik Parti-Cephe saflarõnda. Ümraniye'yi özgürleştirmeye gittiniz. Sözünüzü tuttunuz yoldaşlar. Ve bizlerin omuzlarõnõ, sizlere verdiğimiz sözlerin namus olduğunu bir an olsun unutmayacağõmõz yoldaşlõk duygularõnõ yükleyerek. Yükümüzü ağõrlaştõrdõnõz ama omuzlarõmõz daha güçlü sizlerle... Sizi "malta işgal etti" diye mi katlettiler? Biz de sayõm vermiyoruz! Gelsinler! Gelsinler ki; Mecit Mecit, Rõza Rõza, Orhan Orhan dalalõm düşman ormanõna. Gelsinler ki; değil mi ki; de244
ğil mi ki... Haykõnşlanyla kullanalõm hesap sorma hakkõmõzõ. Omuz başõmõzda sizlerin bize güç veren gülümseyişlerinizle. And olsun size yoldaşlar; Bayrağõmõzõ kõzõllaştõran kanlarõnõz üstüne and olsun! Devrim yolunda düşen onurlu canlarõnõz üzerine and olsun! Hesap soracağõz sizi katledenlerden, katliam emri verenlerden, onaylayanlardan, destekleyenlerden hesap soracağõz. Sizden öğreniyoruz "söz"ün ne olduğunu. Söz veriyoruz size yoldaşlar. ÖZGÜR TUTSAKLARI TESLiM ALAMAZSINIZ! DİRENEN BlZlZ-SAVAŞAN BlZlZ-ZAFER YOLUNDAYIZ! ZAFERE ŞEHİTLERİMİZLE YÜRÜYORUZ! YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ! YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTlSl-CEPHESl!
Çanakkale Cezaevi Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Tutsaklarõ 04.01.1996 Katliamlara Genel Direnişimizle Cevap Vereceğiz! özgürlük için, eşitlikçi ve adaletli bir dünya için savaşõyoruz. Bu savaşõn bir bedelinin de düşmanõn eline tutsak düşmek olduğunu biliyoruz. Faşizm zindanlarda baskõ, işkenceyle ayakta kalmaya çalõşõyor. Baskõnõn, işkencenin yetmediği koşullarda katliama başvuruyor. Ancak yõllardõr ürettikleri saldõrõ politikalarõyla devrimci tutsaklarõ teslim alamõyorlar. Olmuyor. Başaramõyorlar. Halklarõmõzõn kurtuluş mücadelesi her alanda yükseldikçe faşizmin çaresizliği bir kat daha artõyor. Halklarõmõz kurtuluşu için kanõyla, canõyla mücadelesini büyütüyor. Bu savaşõn bir cephesinde de devrimci tutsaklar var. Tutsak düşerek zindanlara doldurulan devrimciler, dört duvar arasõnda da olsa boyun eğmeyerek siyasi kimliklerini her türlü bedele rağmen koruyarak faşizmin saldõrõlarõna karşõ mücadelelerini yükseltmektedirler. , 21 Eylül 1995 tarihinde Buca Cezaevi'nde devrimci tutsakla245
ra yapõlan saldõrõ 3 devrimci tutsağõn şehit olmasõ, onlarcasõnm ağõr yaralanmasõ pahasõna geri püskürtülmüş ve yeni bir direniş geleneğiyle, daha ileri mevziler yaratõlmõştõ. Bu mevzilerde, düşmanla açõk çatõşmayõ göze alarak, ölmeyi ve öldürmeyi bilerek savaşõlacaktõ. Devrimci tutsaklar düşman karşõsõnda çaresiz değillerdi. Direnişler yeni direnişlerle daha da zenginleşiyor, düşman taktiklerini boşa çõkartõyordu. Tek tek cezaevlerindeki direnişleri genel bir mücadeleye dönüştürmek ve devrimci tutsaklarõn birliğini sağlamak gerekiyordu. Düşmanõ geriletmenin, saldõrõlan boşa çõkartmanõn, yeni faşist uygulamalarõn önüne geçmenin yolu, tüm cezaevlerinde genel bir direnişi örgütlemeyi dayatõyordu. Bu amaçla 25 Eylül 1995 tarihinde yaklaşõk 1200 devrimci tutsak Buca Katliamõ'nõn hesabõnõn sorulmasõ, Ümraniye Cezaevi'nin kapatõlmasõ ve siyasi kimliğimize yönelik saldõrõlara son verilmesi amacõyla Süresiz Açlõk Grevi'ne başladõ. Direniş dalga dalga büyüdü ve zulmün kalelerini sarstõ. Ve Süresiz Açlõk Grevi uzun direniş süreci sonucunda zaferle sonuçlandõ. Süresiz Açlõk Direnişi; cezaevlerindeki birçok devrimci örgütü biraraya getirmiş ve ortak hedefler için birlikte ve sonuna kadar yürümenin, dayanõşmanõn ve kazanmanõn coşkusunu yaşatmõştõ. Devrimci tutsak cephesi birleşik gücüyle düşmana unutamayacağõ bir ders daha vermiş oldu. Düşman aldõğõ ağõr yenilgi karşõsõnda hazõmsõzdõ. Bu kez yenilgilerinin somut alanlarõndan biri olan Ümraniye Cezaevi'ne yöneldi. Devrimci tutsaklarõn belirlediği yeni statü ile Ümraniye Cezaevi saldõrõlarõn hedefi haline geldi. Devrimci tutsaklar bedelini ödeyerek kazandõğõ Ümraniye Cezaevi mevzisini düşmana teslim etmeyecekti. Bir irade savaşõ başladõ Ümraniye'de. Düşman her türlü alçaklõğõ devreye soktu. Bir yandan saldõrõ ve katliam hazõrlõklarõ yapõyor, diğer yandan burjuva basõn ile saldõrõ için kamuoyu yaratmaya çalõşõyordu. 13 Aralõk 1995 tarihindeki ilk saldõrõ devrimci tutsaklarõn barikatlarõna çarpõp geri döndü. Sonra 4 Ocak 1996 tarihinde tekrar saldõrdõlar. Devrimci tutsaklar katliam saldõrõsõna yiğitçe direndiler. Faşizmin Ümraniye saldõrõsõ üç kahraman devrimcinin, Ab246
dülmecit SEÇKiN, Orhan ÖZEN ve Rõza BOYBAŞ'õn ölümü onlarcasmõn yaralanmasõna neden oldu. Yine yanõlmõştõ düşman. Ümraniye'deki tutsaklar yalnõz değildi. Ümraniye'ye yapõlmõş saldõrõ tüm ülke cezaevlerine yapõlmõş sayõldõ. Katliamõn duyulmasõyla birlikte devrimci tutsaklar bulunduklarõ cezaevlerinden direniş meşalelerini yaktõlar, işte, yeni bir genel direniş daha yaşanõyordu. Her türlü eylem biçimiyle düşmana dar edildi cezaevleri. Düşman şaşkõn ve çaresizdi. Devrimci irade, kararlõlõk bir bir teslim aldõ düşman kalelerini. Bir kez daha devrimci dayanõşma ve cüret kazandõ. Şehitlerle yaratõlan direniş geleneği zaferimizin mayasõnõ oluşturdu. 4 Ocak 1996 tarihinde yaşanan katliam ve sonrasõndaki süreç bir kez daha göstermiştir ki, cezaevlerindeki saldõrõlarõn karşõsõna devrimci tutsaklarõn ortak mücadelesiyle çõkõldõğõnda, kararlõ ve cüretli olunduğunda düşmanõn yapacak hiçbir şeyi yoktur. Dayanõşmamõz ve birliğimiz gücümüzdür. Şehitlerimizin canlarõyla kurduklarõ direniş barikatlarõnõ yükseltme, cezavlerini devrimcilerin özgür kaleleri haline getirmek düşmana daha çok yönelmekle mümkündür. Yalnõzca saldõrõ süreçlerini değil, tüm tutsaklõk sürecini adõm adõm özgürleştirmenin yolu faşizme karşõ ortak mücadeleden geçiyor. Bu aynõ zamanda dõşanda yürütülen kurtuluş mücadelesinin de ihtiyacõdõr. Devrimci tutsaklar, cezaevi tarihini kanla yazmaya devam ediyor. Ve bizler Çanakkale Cezaevi'ndeki tutsaklar olarak katliamõ duyduğumuz anda harekete geçtik. 4 Ocak günü öğleden sonra başlayan ve DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TDKP, TKEP/L, TKEP, TlKB, TKP(ML)GÖK'ün katõldõğõ malta işgali gece saat 02.00'ye kadar devam etti. Cezaevi koridorlarõ "ÜMRANiYE KATLlAMI'NIN HESABINI SORACAĞIZ", "DEVRiMCi TUTSAKLARA KALKAN ELLERİ KIRACAĞIZ", "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "KAHROLSUN FAŞlZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ" sloganlarõ ve marşlarla yankõlandõ. PKK'li tutsaklar koğuşlarõnda slogan atarak eyleme destek verdiler. •"" 247
4 Ocak günü başlayan sayõm vermeme eylemimiz genel direnişe dönüşen bir eylemin parçasõ olarak, düşmana Çanakkale'den de vurulan bir darbe oldu. Sayõm vermeme eylemi süresize dönüştüğünde, eyleme devam eden DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TDKP, TKEP/L'li devrimci tutsaklar tüm talepler yerine gelene kadar direnişi sürdürdü. 9 Ocak 1996 sabahõ saat 07.00'de yapõlan görüşmeler sonucu Ümraniye'deki devrimcilerin direnişi ve zaferimizin kesinleşmesi üzerine sayõm vermeme biçiminde süren fiili direnişimize son verdik. ÇANAKKALE CEZAEVİ
ÇANKIRI KAMUOYUNA Faşizm, yõllardõr devrimci tutsaklar üzerinde uygulamaya çalõştõğõ "teslim alma" ve "yok etme" politikalarõnõ hayata geçirebilmek için, saldõrganlõğõnõ daha da arttõrarak katliamlar düzenleniyor. Düşmanõn, Buca'da halkõn yiğit evlatlarõ Uğur, Yusuf, Turan'õ katledip 60'a yakõn tutsağõ yaralayarak başlattõğõ katliamlar Ümraniye'yle devam ediyor. 13 Aralõk 1995'te Ümraniye'deki tutsaklarõn başlattõğõ direnişi ve yenilgiyi hazmedemeyen düşman 4 Ocak'taki kinini kusarak tutsaklara saldõrmõş, katletmiş ve birçoğunu da yaralamõştõr. Düşmanõn saldõrõsõna karşõ sessiz kalamazdõk. Katliamõ duyduğumuz 4 Ocak Perşembe günü akşamõ, öfkemizi, "ÜMRANiYE TUTSAKLARI YALNIZ DEĞiLDiR", "FAŞlST KATİLLERDEN HESAP SORDUK SORACAĞIZ", "YAŞASIN ÜMRANiYE DİRENİŞİMİZ" sloganlarõmõzla dile getirdik. O gün akşam barikat hazõrlõklarõmõzõ yaparak sabahõ bekledik. Cuma sabahõ düşman kapõmõza dayanarak "sayõm" dedi. Bizlerde "Ümraniye'de insanlarõmõz katlediliyor. Bu saldõrõ ve katliamõ protesto etmek için sabah ve akşam sayõmõnõ vermiyoruz, gelin bizi de katledin" diyerek düşmana olan kinimizi haykõrdõk. Ve o gün boyunca düşmana olan kinimizi sloganlarõmõzla Çankõrõ Cezaevi'nin duvarlarõnõ çõnlattõk. 248
Birgün sonra aile görüşümüz vardõ. Görüş yerine kokartlarõmõzla çõktõk. Ve görüş yerine Parti bayraklarõmõzõ astõk. Şehitlerimizi anmak için ailelerimizle birlikte saygõ duruşunda bulunduk. Ailelerimize hazõrladõğõmõz mesajõ okuduktan sonra sloganlarõmõzõ ve marşlarõmõzõ haykõrdõk. Görüş bitiminden sonra da malta da sloganlarõmõzõ atarak koğuşlarõmõza çekildik. Biz devrimci tutsaklar bugüne kadar düşmana nasõl boyun eğmediysek onurumuzu ayaklar altõna aldõrmadõysak bundan sonra da aldõrmayacağõz. Bizleri teslim almaya çalõşan eli kanlõ faşist katiller ve onlarõn ağababalarõna sesleniyoruz; "Gelin teslim alabiliyorsanõz alõn... Ümraniye'de halkõmõzõn yiğit savaşçõlarõ bedenlerini ölüme nasõl yatõrdõysa biz de yatõrmaya hazõrõz..." Bundan sonra saldõrõlara karşõ sessiz kalmayacak ve gelişebilecek olaylarõn sorumlularõ bizler olmayacağõz. Kendine devrimci, demokratõm, yurtseverim, insanõm diyen herkesi saldõrõlara ve katliamlara karşõ duyarlõ olmaya çağõrõyoruz. ÜMRANiYE TUTSAKLARI YALNIZ DEĞiLDiR! ÜMRANiYE ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR! FAŞİST KATİLLERDEN HESAP SORACAĞIZ! YAŞASIN DEVRiMCi DAYANIŞMAMIZ! ÇANKIRI CEZAEVİ DHKP-C, MLKP TUTSAKLARI
249
SAKARYA
(...)
04.01.1996 günü 3 yoldaşõmõzõ şehit verdiğimiz ve onlarca yaralõmõz olduğunu duyduk. Ve hemen sloganlarõmõzõ haykõrdõk; "ÜMRANİYE'NİN HESABINI SORACAĞIZ" sloganõndan sonra ise "ÜMRANiYE ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR" pankartõmõzõ ve PartiCephe bayraklarõmõzõ astõk, havalandõrma duvarõna. Ve tabii meşalelerimiz yanõyordu iki yanõnda. Hemen barikat hazõrlõklarõna başladõk. Savaş meydanõna döndü ortalõk. Aklõmõza Buca geliyor, Ümraniye geliyor. "Yanõnõza kalmayacak." diyoruz bir kez daha. "Bizi'Kaybetmek Bedel Ödemeyi Göze Almaktõr Kolay Değil Öyle..." Haberler geliyor. Yurtiçindeki ve yurtdõşõndaki yoldaşlarõmõz hesap soruyor katiller sürüsünden. "Daha da Soracağõz Bekleyin!..." diyoruz hep bir ağõzdan. 5 Ocak günü sabah altõ civarõnda kalkõp barikatõmõzõ kurduk. Ve sabah sayõmõnõ vermedik. Talebimiz Ümraniye'deki yoldaşlarõmõzdan sağlõklõ bir haber almaktõ. Söz alõnarak eylem bitirildi. Ve öğlene doğru barikatõmõzõ açtõk. Ama yoldaşlarõmõzdan bir haber almamõştõk. Bu yüzden aynõ günün akşamõ havalandõrma işgali başladõ. Ve bir sonraki güne kadar devam ettirdik. Talebimiz Sağmalcõlar'daki temsilci yoldaşlarõmõzla görüşme ve sağlõklõ bir haber alabilmekti, idare, panik halinde görüştürmek istediğini fakat Sağmalcõlar'da rehin alma eylemi sürdüğü için telefona gelmediklerini söylüyordu. Ve çok geçmeden yangõn ihtimaline karşõ tüm maltayõ yangõn söndürücüleri, tencere, tava, leğen, ne buldularsa su ile doldurdular. Herhangi bir müdahaleleri olduğunda onlarõ da kendimizi de yakacağõmõzõ söyledik. Durmadan söz vermeye ve geri çekilmeye başladõlar. Havalandõrma işgalimiz sabaha kadar sürdü. 6 Ocak günü ise havalandõrmada büyük bir ateş yakarak şehit yoldaşlarõmõzõ selamladõk türkülerimizle, halaylarõmõzla... Evet yoldaşlar!... Bayrağõmõzõ diktiniz Ümraniye'ye bir daha inmemecesine... 8 Ocak 1996 tarihinden itibaren tekrar barikat direnişine geçildi. Sakarya Cezaevi DHKP-C Tutsaklarõ
250
AYDIN
4 Ocak günü Ümraniye'de yoldaşlarõmõza saldõrdõlar, içimizden dördünü, canõmõzdan dört parçayõ daha söküp aldõlar. Oligarşi on yõllardõr teslim alamadõğõ onuru ve namusu 21 Ey-lül'den itibaren katliamõ ve ölümü dayatarak teslim alma politikalarõndan sonuç almaya çalõşõyor. Başaramadõlar başaramayacaklar... 4 Ocak günü sayõm vermediler bahanesiyle yoldaşlarõmõza saldõrõldõğõnõ duyduğumuzda "Mademki Ümraniye Yanõyor, öyleyse ölümün üzerine yürüyerek, Ümraniye'yi Aydõn'a da taşõyarak bu oyunu boşa çõkartmalõyõz." anlayõşõ ile hareket ederek gece sayõm vermeme eylemine başladõk, idare ile tartõşacak çok şeyimiz yoktu. Sadece şunu söyledik: Mademki Ümraniye'de yoldaşlarõmõz katledildi. Burada da sayõm vermiyoruz. Gelin bizi de katledin. Buradan sayõm değil, ceset alõrsõnõz dedik. 5 Ocak gecesi ile sürdürdüğümüz sayõm vermeme eylemini 7 Ocak'tan itibaren havalandõrmayõ da işgal ederek talepler yerine gelinceye kadar sayõm vermiyorduk. "İki üç daha fazla Ümraniye", "Yaşasõn Ölümsüzlük" şiarõyla sürdürdüğümüz eylem taleplerimiz olan: "Buca, Sağmalcõlar ve Ümraniye'deki yoldaşlarõmõzõn taleplerinin kabul edilmesi ve Sağmalcõlarla görüşme talebimizin yerine getirilmesi ile son verdik. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da katliam saldõrõlarõnda gelin bizi de katledin "Yaşasõn Ölümsüzlük" şiarõyla bedenlerimizle barikat öreceğiz. YAŞASIN DİRENİŞ, YAŞASIN ZAFER!
ZİLE Ümraniye Katliamõ'nõ protesto etmek amacõyla tüm ülke genelinde olduğu gibi Tokat Zile Kapalõ Cezaevi'ndeki DHKP-C davasõ tutsaklarõ da direnişe geçti. Önce maltayõ işgal eden tutsaklar daha sonra slogan atmaya başladõlar. Koğuşlara geçerek barikat direnişine geçen DHKP-C tutsaklarõ barikat direnişini de Ümraniye Katliamõ'nõ protesto etmek için ve provokasyon ortamõ hazõrlamaya çalõşan diğer cezaevlerine de baskõlar uygulayan faşist oligarşik 251
düzeni kõnamak amacõyla kurduklarõnõ belirttiler. Tutsaklar tüm direniş boyunca cezaevinin duvarõnda "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR" yazõlõ pankartõ asõlõ tutarak, "ÜMRANİYE'NİN HESABINI SORACAĞIZ" "ÜMRANiYE ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "YAŞASIN BARiKAT DlRENlŞlMlZ", "YAŞASIN PARTl-CEPHEMlZ", "YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ" sloganlarõnõ attõlar. Ayrõca tutsaklar "katliam ve operasyonlarla özgür tutsaklarõ teslim almak istiyorlar, alamayacaklar." diyerek kararlõlõklarõnõ belirttiler.
YOZGAT BASINA VE KAMUOYUNA
Yõllardõr halklarõmõzõn hak ve özgürlük, bağõmsõzlõk ve demokrasi mücadelesini baskõlar, işkenceler ve katliamlar uygulayarak boğmaya çalõşan siyasi iktidar toplumsal muhalefetin gelişmesiyle birlikte saldõrõlarõnõ giderek boyutlandõrmaktadõr. Faşist devletin yõllardõr uygulamaya çalõştõğõ teslim alma politikasõ son süreçte Diyarbakõr, Buca ve Ümraniye cezaevlerinde de görüldüğü gibi katliam boyutuyla sürdürülmektedir. Cezaevlerindeki devrimci tutsaklara yönelik yapõlan katliamlar yükselen devrimci muhalefetin önüne geçmek, halklarõmõzõn umudunu köreltmek yõlgõnlõk yaratmak; nihayetinde teslim almak amacõyla yapõlmaktadõr. Bundan dolayõ devrimci tutsaklarõn rehin tutulduğu cezaevleri hedef haline getirilmiştir. Dün Buca'da bugün Ümranife Cezaevi'nde faşist devletin inançlarõ devrimci irade ve onurlarõndan başka hiçbir silahõ olmayan devrimci tutsaklardan , Abdülmecit SEÇKiN, Orhan ÖZEN, Rõza BOYBAŞ'õ katletmesi; Mustafa KAYA, Ümit Doğan GÖNÜL, Tuncay BALKAŞ ve Kalender KAYAPINAR'õn tedavisini engelleyerek öldürülmeleri de aynõ amaç içindir. Boşuna uğraşõyorsunuz. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da uygulanacak katliamlarla, hak gasplarõyla, baskõlarla halklarõmõzõn onurlu mücadelesini durduramayacak, biz devrimci tutsaklarõ asla teslim alamayacaksõnõz. Tutsak bedenlerimizi işkencelerden geçirebilir hatta Diyarbakõr, Buca ve 252
Ümraniye'deki gibi parçalayabilirsiniz. Ama asla halka olan bağlõlõğõmõzõ yok edemez, devrime olan inancõmõzõ köreltemez, siyasi kimliğimizden soyunduramazsmõz. Buna izin vermeyeceğiz. Halklarõmõzõn kurtuluş mücadelesinde yeraldõğõ için katlettiğiniz her devrimci tutsak kinimizi daha fazla arttõrõyor. Geleceğe daha emin adõmlarla yürümemizde bize güç veriyor, yol göstericilerimiz oluyorlar. Biz aşağõda imzasõ bulunan Yozgat E Tipi Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKP/ML, TKEP/Leninist, tutsaklarõ olarak genelde tüm halkõmõza özelde ise Ümraniye Cezaevi'nde bulunan devrimci tutsaklara uygulanan baskõlarõ, işkenceleri, katliamlarõ yaptõranlardan, Adalet Bakanlõğõ, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü sorumlularõ, istanbul Emniyet Müdürü Orhan TAŞANLAR, Emniyet Müdür yardõmcõsõ Reşat ALTAY, 11 Jandarma Alay Komutanõ Baki ONURLUBAŞ, Üsküdar Cumhuriyet Savcõsõ ve Üsküdar Cezaevi Müdürü Hüseyin ATAKAN ve diğer sorumlularõ asla unutmayacak, unutulmasõna izin vermeyeceğiz. Ümraniye Cezaevi'nde devrimci tutsaklara yönelik yapõlan katliamõ protesto etmek ve sorumlulardan hesap sormak, kendine insanõm diyen herkesin görevidir. Bunun için aşağõda imzasõ bulunan biz tutsaklar diğer eylem biçimlerini 6 Ocak tarihinden itibaren protesto açlõk grevine dönüştürdüğümüzü devrimci demokrat kamuyouna duyuruyor, her türlü eylem biçimiyle devrimci tutsaklarõn direnişine destek vermeye çağõrõyoruz. Bir kez daha haykõrõyoruz ki, başaramayacaklar. Faşist devletin çaresizliğinin ve tükenişinin bir göstergesi olan Diyarbakõrlar'a, Bucalar'a, Ümraniyeler'e yenilerini eklemekten çekinmeyeceğiz. Yozgat E Tipi Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKP/ML, TKEP/Leninist Tutsaklarõ
253
BURSA
Özgür vatanõmõzõ yaratma kavgamõzõn bedeller üzerinde zafere ulaşacağõnõ biliyoruz. Tutsaklõk cephesinde özgür tutsaklar olarak; canlarõmõz kanlarõmõz pahasõna, sakatlõklar pahasõna özgürlük bayrağõmõz daha da yükseltiliyor. Buca Zindanlarõ'ndaki destansõ direnişimiz ve şehitlerimiz sonra Ümraniye Zindanlarõ'nda da yoldaşlarõmõz özgür tutsak kimliğimizin baş eğmezliğini teslim alõnamayacağõmõzõ, düşmana; bedenleriyle, öfkeleriyle, inançlarõyla gösterdiler. Şehitlerimizin kanõ bayrağõmõzõ daha da kõzõllaştõrdõ. Mecitlerimiz, Orhanlarõmõz, Rõzalarõmõz bu soylu ve haklõ kavgamõzda halklarõmõzõn kurtuluş umudunun bizler olduğunu bir kez daha gösterdiler. Kinliyiz, öfkeliyiz; ama başõmõz dik, gözümüz arkada değil çünkü adaletimiz her düşen canõmõzõn hesabõnõ soruyor ve sormaya devam ediyor. Bizler her zaman olduğu gibi hazõrõz, sabõrsõzõz, özgür tutsaklarõ teslim alacaklarõnõ sananlarõn karşõsõna yüzlerce Mecitler, Orhanlar, Rõzalar olarak dikileceğiz. Her seferinde "Varsa Cesaretiniz Gelin" diye haykõrmaya devam edeceğiz. Söz veriyoruz, yemin ediyoruz ki düşmanlarõmõzõn eceli olacağõz. Biliyoruz güçlü sõnavlar bizleri bekliyor. Halklarõmõzõ, yoldaşlarõmõzõ PARTl-CEPHEMlZl, öğretmenimizi, önderimizi, başkomutanõmõzõ utandõrmayacağõz. Bursa Özel Tip Cezaevi Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Tutsaklarõ
BURSA
Bursa Özel Tip Cezaevi de barikatlarõn kurulduğu cezaevlerinden biriydi. Tutsaklar ilk olarak 4 Ocak akşamõ sayõm vermeme eylemi başlattõlar. Sayõm alamayan idarenin koğuşlara asker sokacağõ haberinin gelmesiyle birlikte ise I, J, K Bloklarda kalan tutsaklar barikatlar kururarak direnişe geçtiler. Cezaevleri genelinde süren direnişlerle biten barikat ve sayõm vermeme eylemine; DHKP-C, TKP(ML), MLKP, THKP-C/HDÖ, TlKB, TKEP/L, TKEP, TKP-ML, TDKP, MLSPE (taraftarlarõ) katõldõlar.
MALATYA
Diğer cezaevlerindeki DHKP-C tutsaklarõ gibi Malatya'daki tutsaklarõ da katliam haberini alõr almaz koğuşlarda barikat kurarak direnişe geçtiler ve sayõm vermediler. DHKP-C tutsaklarõnõn sayõm vermeme, barikat direnişi 10 Ocak günü tüm cezaevlerinde direnişin bittiği haberi gelene kadar sürdü. Aynõ cezaevindeki siyasetlerden TKP(ML) 6 Ocak gününden itibaren barikat direnişine ve sayõm vermeme eylemine katõlõrken diğer siyasetler de 3'er günlük açlõk grevine gittiler. Daha sonra bir açõklama yaparak bu gelişmeleri kamuoyuna duyuran DHKP-C tutsaklarõ "Sonuçta oligarşinin katliamla teslim alma politikasõnõ direnişle karşõladõk ve kazanan biz olduk" değerlendirmesini yaptõlar. Ayrõca Ümraniye saldõrõsõna değinerek "Bu saldõrõlarõ karşõlamak üzere düşmanda bulunmayan ve tek silahõmõz, inancõmõzõ kuşandõk, bekliyoruz. BiZ HAZIRIZ." dediler. Bu arada aynõ cezaevinde bulunan adli tutuklular da herhangi bir saldõrõ karşõsõnda DHKP-C tutsaklarõnõn yanõnda olacaklarõnõ açõkladõlar.
255
KAYSERİ Kayseri Kapalõ Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKP/ML, MLKP/KGÖ, TKP(ML) davasõ tutsaklarõ da 4 Ocak akşamõ saat 20.00'de malta işgali ile fiili direnişi başlattõlar. Gece ve sabah sayõmlarõn verilmediği direniş ertesi gün noktalandõ. Malta işgali sõrasõnda çocuk koğuşundaki çocuklar da kapõlan döverek ve sloganlarla eyleme destek verdiler. Tutsaklara 7 Ocak günü de katliamõ yapanlarõn görevden alõnõp yargõlanmasõnõ, gözaltõndaki tutsak yakõnlarõnõn serbest bõrakõlmasõ Ümraniye'nin taleplerinin kabul edilmesi, saldõrõlarõn son bulmasõ gibi taleplerle süresiz açlõk grevlerine başladõklarõnõ duyurdular. FRANSA "istanbul/Ümraniye Cezaevi'nde devletin yapmõş olduğu katliamõ protesto etmek için özelde Ümraniye, genelde tüm cezaevlerindeki özgür tutsaklarla dayanõşmak ve halkõmõza karşõ yapõlan katliamlarõ kõnamak için 8 Ocak 1996'dan 11 Ocak 1996'ya kadar 3 günlük açlõk grevine giriyoruz. Bağõmsõzlõk, demokrasi, sosyalizm mücadelesini KURTULUŞA KADAR SAVAŞ şiarõyla büyüten Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi savaşçõlarõnõ, ülke ve dünya halklarõnõn halk kurtuluş savaşlarõnõ selamlõyoruz. KAHROLSUN FAŞIZM! INSANLõK ONURU IŞKENCEYI YENECEK! BUCA-ÜMRANLYE SON DEĞIL SAVAŞ SÜRÜYOR!"
FRANSA CEZAEVLERINDEKI DEVRiMCi HALK GÜÇLERİ TUTSAKLARI
256
ANADOLU TOPRAKLARI ONLARI UNUTMAYACAK...
A B D Ü L M E C İ T S E Ç K İN: 1972 doğumlu Gürcü milliyetinden. Bursa inegöl'de işçi emeklisi yoksul bir aile çocuğu. Aslen Artvin Şavşat'lõ. Devrimci yaşamõndan önce marangoz, inşaatlarda kalõpçõlõk, boyacõlõk gibi işlerde çalõşan Mecit Yoldaş, çevresi tarafõndan sevilen emekçi bir gençti. 1991 yõlõ devrimci hareketle tanõştõğõ, önünde yeni ufuklarõn açõldõğõ bir yõl oldu, inegöl'de mahalli alan örgütlenme çalõşmalarõ içerisinde yer alan Mecit, kendisine verilen işleri örgütlemesinde coşku ve cesareti ile öne çõktõ. '92 Mayõs'õnda milis olarak görev alõp illegal faaliyet içerisine çekildi. Bursa'nõn yoksul gecekondu mahallelerinde birçok çalõşma yaptõ. 12 Temmuz Katliamõ'run 1. yõldönümünde faşist hedeflere yönelik yapõlan bir dizi askeri eylemin içerisinde yeraldõ. Süreç içerisinde kitlelere ve birlikte ça-hşnğõ yoldaşlarõna kendisini sevdirmesini, özverisi, mütevazõlõğõ ve atõlganlõğõyla daha ileri görevlere aday olan bir yoldaşõmõzdõ. O, yoksul bir ailenin emekçi çocuğu olarak düzen, devrim çebşkisini yaşamõş, görmüş, hareketin SDB'lerde somutlaşan devrimci adalet eylemlerinden etkilenerek saflarõmõza katõlmõştõr, l yõl gibi kõsa bir sürede Bursa mahalli alan komitesinde görev almaya hazõrlanõyordu, işte bu sõrada faşizmin eline tutsak düştü. Boyutlu bir olumsuzluğa düşmese de şube tavrõ eksik ve olumsuzdur. O bunu bir türlü içine sõğdõramadõ. Sabõrla, inatla, emekçiliği, mütevazõlõğõ, özverisiyle bu olumsuzluğunu tutsaklõk yaşamõnda aşmaya çalõştõ.
259
Mecit Yoldaşõn cezaevi süreci, kendisini yenileme, hareketi tanõma süreci oldu. Ve her geçen süreçte biraz daha olgunlaştõ. Darbe ihanetinde en küçük bir yalpalama göstermedi. Hareketimizi yeterince tanõmasa da saflõğõ ve emekçiliğiyle ihaneti kavradõ ve tavõr aldõ. Mecit Yoldaş emekçiydi. '93 özgürlük faaliyetinin emekçisi. Bõkmadan, şikayet etmeden özgürlük faaliyetinin en ağõr işlerini yapanlardandõ. Düşman faaliyetimizi açõğa çõkardõğõnda "Yine kazanacağõz." diyordu. Cezaevi Mecit için bir okuldu. Kendini tanõdõğõ, özgür tutsaklõğõ, hareket kişiliğini öğrendiği, savaşõmõzõn ihtiyaçlarõm yaşadõğõ bir süreç yaşadõ. Adõm adõm gelişen bu süreç PartiCephemizin eleştiri-özeleştiri kampanyasõnda adeta bir sõçrama ile devam etti. Açõk, samimi, kendine ve yoldaşlarõna güvenli yapõsõ Partinin yol göstericiliğinde O'nu hõzla olgunlaştõ-rõp geliştirmişti. Direniş ve kavga romanlarõnõ okumayõ severdi Mecit. Dünya halklarõnõn ve halklarõmõzõn kahramanlõğõ coştururdu O'nu. Mecit Yoldaşõn halk kültürüne olan ilgisi sõnõrsõzdõ. Halklarõmõzõn ulusal kültürel motiflerine, gelenek ve değerlerine, halk kahramanlõklarõna, önder kişiliklerine yöneldi, anlamaya çalõştõ. Hep bunlarõ tartõşmak istedi, tartõşõrdõ. Yoldaşlarõnõn ulusal kültürüne yabancõlaşmasõna karşõ her zaman tepki gösterir, kendi milliyetinin halk özelliklerini bilmeyenlere kõzardõ. Coşkusu, enerjisiyle, neşesiyle bir moral kaynağõydõ. Çeşitli meseleler üzerine her an üreten, boş durmayõ sevmeyen bir kişilikti. 15 yõl hüküm aldõ. Kasõm '92'de geldiği Sağmalcõlar Cezaevi'nde Kasõm '95'te genel direnişimizin bir kazanõmõ olarak Ümraniye Cezaevi'ne şevki çõktõ. Mecit, düşmanõn dikkatlerini daha Ümraniye'ye girer girmez çekti. Cezaevine girişte askerin onursuz arama dayatmasõna vb. saldõrõsõna sloganlarõ ve karşõ saldõrõsõyla cevap veriyordu. Sağmalcõlar'õn o "sabõrlõ" Mecit'i gitmiş, düşmanõn alçaklõğõ karşõsõnda yerinde duramayan, düşmana saldõrmak için sabõrsõzlanan Mecit gelmişti. 260
Kendisine spor ve içtima alma görevi verildiğinde büyük x bir coşkuyla sahiplendi görevini. Bir gün öncesinden sporda söyleyeceğimiz marş ve sloganlarõ hazõrlar, çalõşõrdõ. 13 Aralõk Ümraniye Direnişi Mecit Yoldaş'in atõlganlõğõnõn, savaşçõlõğõnõn açõk biçimde öne çõktõğõ bir direniş olmuştu. Elindeki demir sopasõyla en önde düşmanõ yaklaştõrmõyor, bir an bile önden ayrõlmõyordu. Barikatçõmõzdõ. Duvar örer gibi barikat örüyordu. 13 Aralõk Direnişi, gelişen savaşõmõzõ, aldõğõ yenilgileri hazmedemeyen düşman 4 Ocak'ta yüzlerce komandoyla saldõrõya geçtiğinde yine en öndeydi. Düşmanõn katliam için geldiğini biliyor ama yine de neşesini, kararlõlõğõnõ kaybetmiyordu. Meydan okuyordu. Ölüme hazõrdõ, iki buçuk saat yüzle'rce komandoya karşõ yoldaşlarõyla direniyordu. Öyle ki, en öndeki Mecit Yoldaş'õn direncini, cüretini gören düşman subayõ O'nu tehdit ediyordu. "Seni öldüreceğiz." diyorlardõ. Mecit Yoldaş da aynõ şekilde cevaplõyor, daha bir öfke ve kararlõlõkla sopasõnõ kullanõyordu düşmana karşõ. Ikibuçuk saat bir avuç tutsağõn direncini kõramayan düşman son çareyi tazyikli su sõkmakta buluyordu. Barikatlõk hiçbir aletin olmayõşõ, suyun etkisini kõracak birşeyin olmamasõndan da yararlanarak düşmanõn adõm adõm koğuşun içine doğru ilerlediği bir andõ. Mecit Yoldaş'õn slogandan sesi tamamen kõsõlmõştõ. Çatõşmanõn artõk son anlarõ. "Bir sigaram var, ne olur ne olmaz, şunu bir içeyim." diyerek sigarasõna uzanõyor, derin derin çekiyordu sigarasõnõ. Evet, yaşama son anõna kadar tutkun, ölüme bir o kadar hazõrdõ yoldaş. Son haykõrõşõ "YOLDAŞLAR BİZE ÖLÜM YOK" oldu. Düşman Mecit Yoldaşõ alçakça katletti. Seçerek katlettiği yoldaşlarõmõzdan biriydi. Yüzlerce asker daracõk koğuşa doluşmuş, tutsaklara azgõnca vuruyordu. Daha sonra Mecit Yoldaşõ koridora çõkarõp, aynõ saldõrõyõ orada sürdürdüler. Az öncesine kadar başedemedikleri tutsaklarõ, savunmasõz, silahsõz ve yaralõ halde yakalamõş, vahşice saldõrõyorlardõ. Düşman alçaktõ, hastaneye gelene kadar Mecit Yoldaşõn hareketsiz bedenine saldõrmayõ sürdürdü.
261
Sen rahat uyu Mecit Yoldaş. Halkõmõz; gecekondular, işçi- î ler, memurlar, gençler seni, sizleri yalnõz bõrakmadõ. Analarõn, j babalarõn çõğlõğõ öfke oldu düşmanõn yüzünde. Molotof olup î patladõk düşmanõn panzerlerinde. O gün istanbul alev alev yandõ. Direnişin-direnişimiz dalga dalga yayõldõ cezaevlerine, ülkeye, ülke dõşõna. Parti-Cephemiz yoldaşlarõn kanõnõ-kanõ-nõzõ yerde komadõ: KATİLLER HESAP VERDi.'... Seni böyle andõk yoldaş, unutmayacağõz.
262
9 6 7
RIZABOYBAŞ: 1
y õ l õ n d a T o k a t 'õn Almus İlçesi'ne bağlõ Çam-dalõ Köyü'nde doğdu. Türk milliyetinden yoksul bir Alevi ailesinin çocuğuydu. İlkokula devam ederken babasõnõ kaybetti. Bunun üzerine İstanbul'a geldi. Ağabeyinin yanõnda kalõyordu. Ekonomik güçlükler nedeniyle öğrenimine devam edemedi. Ailesine maddi katkõda bulunmak için simitçilik dahil çeşitli işlerde çalõştõ. Kuaför çõraklõğõ ve kalfalõğõ yaptõ. Çevresinde çok sevilen, sõcak, cana yakõn biriydi. 1990 yõlõnda çalõşmak için Suudi Arabistan'a gitti. Orada bulunduğu dönem içerisinde de ailesine maddi yardõmlarda bulunmaya devam etti. Burada iki yõl kaldõ. Vatan sevgisi ağõr basõnca yeniden ülkeye döndü. Emekçi, halkçõ özellikleriyle aile çevresinin demokrat, ilerici yapõsõ onun devrimci saflara gelmesinde etkili oldu. Devrimci mücadeleye katõldõğõ ilk dönemlerde başka bir devrimci örgütle ilişkisi oldu. 1994 sonlarõnda Parti-Cephe saflarõnda aşmak için başvuruyordu. Ona beklemesi, kendisiyle ilişkigeçileceği söylendiği halde, değişik kanallardan birçok kez bu isteğini iletti. Israrla ve bir an önce ilişki kurulmasõnõ isti-yordu. Parti-Cephe onun için yeni bir dönemin başlangõcõ olacaktõ. 1995 başlarõnda örgütlü ilişkiler içine alõndõ. O artõk PartiCepheliydi. "Ailem" dediği devrimci harekete kavuşmuştu. Savaşmak, gerilla olmak isteğini dile getirdi. Ancak nerede ihtiduyuluyorsa da yapmaya hazõrdõ. Lojistik işlerde görev al263
di. 1995 Nisan ayõnda ise tutsak düşüyordu. Henüz sõcak mücadelede bir iki ay gibi kõsa bir süre kalmasõnõ, tutsak düşmesini bir türlü hazmedemiyordu. "Bir işe yaramadan yakalandõk' diyerek kendisine kõzõyordu. Cezaevinin de savaşõn bir alanõ olduğunu, burada da yapõlabilecek çok şey olduğunu anlamasõna rağmen, O, yakalanõşõna hep hayõflandõ durdu. Tutsaklõk süreci boyunca koğuşun en çalõşkan insanlarõndan biri oldu. Her işe koşturan, sürekli soran, hep yeni şeyler öğrenmeye çalõşan Rõza Yoldaş, cezaevinde de sessiz, sakin kişiliğiyle tanõndõ. Ancak, O'nün bu yapõsõna ramen taşõdõğõ halk ve vatan sevgisiyle dolu yüreği, mütevazõ, emekçi karakteri hemen farkedilirdi. O, bu özelliklerini devrimci saflara taşõmõştõ. Rõza Yoldaş birçok olumlu özelliği yanõnda eksikliklerinin de olduğunu biliyordu. Parti-Cephemizi tanõmõyordu. Yakalanõp cezaevine geldiği ilk günden itibaren hüküm giyeceğini bekliyordu. Rõza Yoldaş, cezaevinde kalacağõ süreyi Parti-Cephemizin ideolojisini, tarihini, savaşõnõ tanõmak, kendini daha da geliştirmek, eksik ve zaaflarõnõ gidermek için kullanmayõ düşündü ve büyük bir çaba gösterdi. Zaman zaman zorlandõ. Ancak "bana göre değil, ben anlamõyorum, yapamõyorum" demedi. Kavramakta zorluk çektiği konularõ sõkõlmadan, bõkmadan defalarca sorarak öğrenmeye, içselleştirmeye çalõştõ. Kavradõkça düşmana kini daha da arttõ. Sağmalcõlar Cezaevi'nde 7 ay tutsaklõktan sonra 33 ay ceza aldõ. Sağmalcõlar'dan sonra kaldõğõ Ümraniye Cezaevi'nde direnişlerde, barikatlarda en önde yer alan yoldaşlarõmõzdan biriydi. Her günümüzün düşmanla bir irade savaşõ olarak geçtiği Ümraniye süreci O'nü da olgunlaştõrõyordu. "Ben direnişleri, düşmanla çatõşmayõ hep kitaplardan okudum, şimdi sõcağõ sõcağõna kendimiz yaşõyoruz, direnmenin ne demek olduğunu daha iyi görüyorum" diyordu. Küçük büyük düşmana karşõ kazanõlan her zafer Rõza Yoldaş'õn savaşma, kazanma kararlõlõğõnõ daha da büyütüyordu. Gerek 13 Arahk'taki direnişte, gerekse şehit düştüğü 4 Ocak direnişinde yorulmak bilmeden savaştõ. Bir yandan savaşõrken, bir yandan da yoldaşlarõnõ düşündü. Kendi aldõğõ yaralar değil, 264
yoldaşlarõnõn aldõğõ yaralardõ O'nu kaygõlandõran. 4 Ocak'ta düşmanõn DHKP-C tutsaklarõna alçakça saldõrdõğõ anda yeterli derecede hazõrlõklõ olunmamasõna rağmen başlayan çatõşmada en öndeydi. Düşmana karşõ kullanabileceği silahlar bulmaya çalõştõ. Düşman havalandõrmadan üzerimize taş, cam vb. atõyordu. Rõza Yoldaş "Pencerenin önüne çõkayõm, asker bana taş atsõn, ben de taşõ alõrõm." diye konuşuyordu. Bu yaratõcõlõğõ, cüreti ve coşkusuyla cam, taş gibi silahlar dõşõnda hemen hemen hiçbir silahõ bulunmayan tutsaklarõn, her türlü silahlõ kuşanarak hazõrlõklõ gelmiş düşmana karşõ ikibuçuk saat süren çatõşmasõnda en önemli payõ olanlardan biriydi. Sen rahat uyu Rõza Yoldaş. Yükselttiğimiz direniş bayrağõ dalga dalga yayõldõ ülkenin dört bir yanõna ve ülke dõşõna. Halkõmõz seni yalnõz bõrakmadõ. Parti-Cephemiz, yoldaşlarõn kanõnõ yerde komadõ. Katiller hesap verdi!...
265
O R H A N Ö Z EN: Orhan Yoldaş Dersimli Kürt, Sünni bir ailenin çocuğudur. 1974 Çemişgezek doğumludur. Onun yaklaşõk l yõllõk cezaevi süreci hep kendini yenileme Par-ti-Cephemizle daha fazla bütünleşme süreci olmuştur. Bir çatõşma sõrasõnda yaralõ olarak tutsak düşmesine rağmen, O, hiçbir zaman kendini bõrakmamõş, yatağa hapsetmemiş, taşõmõş olduğu coşku ve hõrsõyla, hep ayakta olmuştur. Olumsuzluklarõm, eksiklerini aşmada sürekli çaba harcamõştõr. O'nun öğrenmeye olan açlõğõ, arayõşõ şehit düştüğü ana kadar hep var olmuştur. Buca'da kahraman şehitlerimizin hiçbir koşulda faşizme teslim olmama geleneğine kõskançlõkla sahip çõkarak Ümraniye direnişimizle kahramanlaşarak şehit olmuştur. Bu kõsa süreç aynõ zamanda O'nun öğrendiklerinin lafta olmadõğõ, her zamanda dobra dobra belirttiği gibi sözünün sahibi olduğunu da göstermiştir. Çünkü O, hep şehitlerimizden öğrenen, kendi deyimiyle onlarõn öğrencisi olan biridir. Orhan Yoldaş, faşizmin cezaevlerine yönelik baskõ, terör dalgasõna karşõ bir set olduğumuz genel direnişimiz sürecinde, sağlõk durumu kötü olmasõna rağmen sürekli açlõk grevine katõlma talebi olmuş, ancak yaralõ olmasõ nedeniyle bu talebi örgütlenmemiz tarafõndan yerine getirilememiştir. Fakat O, direnişin hep içindedir. Hatta denilebilir ki, en önündedir. Açlõk grevi direnişinin ilerleyen günlerinde, özellikle 30-40'lõ günlerde, yoldaşlarõ için koşturmadõğõ iş kalmamõştõr. Gün olmuş görüş kabinlerinde sabahtan akşama kadar ailelerimizle ilgilen 266
mistir. Bütün işlerin en önündedir. Rahatsõzlanan yoldaşlarõmõzõn hastaneye taşõnmasõndaki mütevazõ çabasõ ile direnişimizin yanõ başõndadõr, direnişimizin hamallõğõnõ yapmõştõr. Orhan Yoldaş, Ümraniye sürecinde daha sevk sõrasõnda işkencecilere karşõ olumlu bir tavõr olarak, daha sonrasõ için neler yapacağõnõ göstermiş oldu. 13 Aralõk isyanõnda da önemli emeği geçen yoldaşlarõmõz arasõndaydõ. Mutfak bölümüne barikat için sürekli eşya taşõyan, yangõn çõkaracak malzemeler hazõrlayan ve düşmanla çatõşan bir yoldaşõmõzdõ. Yangõn ateşini Orhan Yoldaşõmõz çaktõ. Ve o gün rahatsõz olmasõna rağmen, barikat direnişine dişiyle, tõrnağõyla omuz verdi. Hiç yõlmadõ, hiç şikayette bulunmadõ, isyan sõrasõnda sürekli daha militan ve daha savaşçõ olmaya çalõştõ. 4 Öcak'ta da barikatta yer alan arkadaşlarla yer değiştirirek, düşmanla göğüs göğüse çatõştõ. Düşmana taş ve cam attõ. Son nefesine kadar kahramanca dövüştü... 267
Daha sonraki yõllarda genç sõn çeşitli görev ve sorumluluklar aldõ. Birçok olumlu özelliği olmasõna rağmen, bunlarõ dõşarõya yansõtmayõ sevmezdi. Sessiz, ciddi, ağõrbaşlõ, kişiliğiyle tanõndõ. Araştõrmacõ özelliğiyle sürekli yeni şeyler öğrenmeye çalõşõrdõ. Eksik ve zaaflarõnõ gidermek, devrimcileşmek için sürekli inatçõ bir çaba içindeydi. Onur, namus, dürüstlük gibi erdemlere ölüm pahasõna sarõlarak sonuna kadar direndi. Başeğmeyen direnişiyle halk düşmanlarõm rezil etti.
GULTE KIN BEYHA N: 1969 yõlõnda Kars'õn Tuzluca İlçesi'nde doğdu. Azeri milliyetinden olan Gültekin, şehit SDB savaşçõlarõndan Nurhayat BEYHAN'õn amcasõnõn oğludur. 1989 yõlõnda gidip gelmeye başladõğõ ÇİH-KAD'da devrimci mücadele ile tanõştõ. 1991 yõlõndan itibaren daha iradi olarak bulunduğu örgütsel çalõşmada Bağ-cõlarÇiftlik mahalli alan içerisinde yer aldõ. yaşõna ve deneyimsizliğine kar-
Yoldaştan MECİT'i Anlatõyor "Hele Anadolu Topraklarõna Ayaklarõmõzõ Basalõm, Anadolu Topraklarõ Bereketlidir" Genel Direnişimiz sonrasõnda Ümraniye Cezaevi'nin hükümlülere açõlmasõyla talebimizi kazandõktan sonra sevk günleri yaklaştõğõnda Mecit Yoldaş sõk sõk bu sözü söylüyordu. "Hele Anadolu topraklarõna ayağõmõzõ basalõm!..." Evet Anadolu topraklarõ Mecit Yoldaşõn dilinde soyut bir söylem değil, özgürlüğün, savaşõn ve direnişin simgesiydi. O kahramanca direnişi ve şehadetiyle bunu kanõtlõyordu. "48 DHKP-C tutsağõ Ümraniye'ye sevk olmuştuk. Mecit Yoldaşla 24 kişilik ilk ring aracõndaydõk. Ümraniye'ye geldiğimizde önce bizi indirdiler. Nizamiye'deki arama bölümünde üst aramasõ yapõlõp koğuşlarõmõza yerleşecektik. Ancak kõsa bir süre içinde amacõn arama olmadõğõnõ, psikolojik üstünlük sağlamak, gözdağõ vermek olduğunu anladõk. Onur kõrõcõ arama dayatõlmaya başlandõ. Hemen tavõr aldõk. Onlarca asker bizimle toplu olarak başedemeyeceğini anlayõnca tek tek koparõp almaya böylece yalnõz başõna saldõrmayõ ve teslim almayõ deniyordu. Önce beni koparõp almõşlardõ. Cezaevi bölümündeki kapõaltõ bölümüne getirmişlerdi. 10-15 asker de buraya doluşmuş saldõrõlarõna devam ediyordu. Bir kez de bizi yalnõz başõmõza deniyordu. Ancak korkaktõ. "Soyun, bak burada kimse yok" demek istiyordu. Ancak cevabõnõ alõyordu. Ben düşmanla boğuşurken, bir yoldaşõmõ daha yaka paça getirmişlerdi. Yüzünü göremiyordum. Slogan ve karşõlõklõ kavganõn çõkardõğõ gürültü, düşman askerinin sloganlarõmõzõ bastõrmak için yaptõğõ gürültüden diğer yoldaşõmõn sesini alamõyordum. Ancak zaptedemedikleri anlaşõlõyordu. Düşmanõn saldõrõsõna karşõ saldõrõyla cevap veriyordu. İki DHKP-C tutsağõnõn aynõ yerde bu şekilde direnişinden korkmuş olacaklar ki, beni içeriye başka bir bölüme atõp, sonradan getirdikleri yoldaşõma saldõrmaya devam ediyorlardõ. Çok uzun sürmedi, onunla da başa çõkamayacaklarõnõ anlayõp, benim bulunduğum bölmeye atmõşlardõ, içeride, daha sonrasõnda çoğunun faşist olduğunu anladõğõmõz gardiyanlar vardõ. Sus pus olmuş, bizi seyrediyorlardõ... 269
içeriye giren Mecit Yoldaştõ. Mecit Yoldaşõn öfkesi dinmemiş, hala bağõrõyordu. Öylesine öfkelenmişti ki, camlan yumrukluyor sloganlarõmõzõ haykõrõyordu. Kolundaki saati çõkarõp düşmana atõyordu. Yoldaşlanyla birlikte direnirken de, düşmanla yüzyüze kaldõğõ koşullarda da direnerek hiçbir koşulda teslim olmayacağõnõ haykõrõyordu. Mecit Yoldaş, şehit düştüğü ana kadar gösterdiği kahramanlõklarla bunu kanõtladõ." "işte Böyle Kardeşim Biraz da Biz Konuşalõm" O, hep gülen, neşesi, coşkusu, savaşçõ kişiliğiyle yoldaşlarõna moral, düşmana korku veren, örnek bir Parti-Cepheli oldu. Bu kişiliğini yalnõzca düşmanla açõk çatõşma anlarõnda değil, günlük yaşamõnõn tüm anlarõnda görmek mümkündü. Günlük yaşamõnda disiplinli, özverili, programlõydõ. 40 günlük sürecimiz onun kişiliğinin aynasõ olmuştur. Boş durmayõ sevmez, üretmeye çalõşõrdõ. Bir yandan kendisini eğitmek için genel eğitim çalõşmalarõmõzõn dõşõnda bireysel olarak da çalõşõp, okurken, bir yandan düşmanla çatõşmaya hazõrlanõyor, neyi nasõl silah olarak kullanõrõz diye düşünüyor, kafa yoruyordu. "Zinde olmalõyõz, düşmana karşõ güçlü olmalõyõz" diyerek, henüz toplu spora başlamadõğõmõz günlerde erken saatlerde kalkõp, yanõna kattõğõ yoldaşlarõyla spor yapõyordu.^ Mecit Yoldaş, okuyup araştõrõrken, spor yaparken, yoldaşlarõyla tartõşõrken ve uğraştõğõ herşeyle hep büyük çatõşmalara, savaşlara hazõrlanan bir savaşçõ gibiydi. 13 Aralõk günü devrimci tutsaklarõn düşmana olan öfkesini doruğa çõktõğõ bir gündür. "Artõk yeter" diyecektik. Koğuşta tüm yoldaşlar biraraya geldik. "Yoldaşlar, düşman kapõyõ üzerimize kapadõ, açmõyor, uslu uslu otur diyor, şu düşmana bir ders verelim, Parti-Cephelüer'in kim olduğunu gösterelim." diyor sorumlu yoldaşõmõz. İşte o an Mecit Yoldaş kapõyõ zorlamaya başlamõştõ bile. Söktüğü başka bir kapõyla koğuş kapõsõnõ kõrmaya çalõşõyordu. Yoldaşlarõnõ gayrete getirmek için bir yandan kapõya yüklenirken, bir yandan da sloganlarõmõzõ haykõrõyordu: 270
YAŞASIN DEVRiMCi HALK KURTULUŞ PARTtSl-CEPHESİ... Çok kõsa bir süre içinde kapõlarõ patlatõp cezaevini nerdeyse tümüyle denetimimiz altõna almõştõk. Mecit, "işte böyle kardeşim, biraz da biz konuşalõm."diyerek ifade ediyordu coşkusunu. 13 Aralõk isyanõnda cezaevinde girip çõkmadõğõ, dolaşmadõğõ yer kalmamõştõ. Malta da 9 saat süren çatõşmada neşesi, coşkusu, öfkesi, kararlõlõğõyla en öndeydi. Evet, Mecit Yoldaş, düşmanla savaşõmõza herşeyini katmaya çalõşõyor, herşeyini silaha dönüştürüyordu. Düşman balyozlarla barikatõ parçalamaya çalõşõyordu. Barikatlõk hiçbir malzememiz kalmadõğõ koşullarda bu kez bedenini barikata dönüştürmüştü. "Sağ taraf sağlam, siz sola dikkat edin" diyordu. Orada Mecit Yoldaş vardõ. Kendisi barikatõn sağ tarafõnõ, sõrtõnõ duvara ayaklarõnõ barikata vererek iki kat daha güçlendiğindendi rahatlõğõ. Onun neşesi, öfkesi, rahatlõğõ, yaratõcõlõğõ silahtõ... Düşmanõn direncimizi kõrmak için tazyikli su sõktõğõ bir anda Mecit Yoldaş barikat başõnda bir elinde uzun demir sopasõ tazyikli suya karşõ sõrtõnõ dönmüş, kollarõnõ açmõş siper olurken, "Hele bir sigara verin de içelim." diyordu. Saatlerce süren tazyikli sudan koğuş dizlerimize kadar suyla dolmuştu. Su her yanõmõzda işlemişti. Düşmanla karşõlõklõ meydan okuma sürüyordu. Belki daha sonra düşman barikatõmõzõ aşacak, katliam yapacaktõ. Herşeyimizle direniyorduk. Yediğimiz sudan titremeye başlamõştõk. Dişlerimiz birbirine vuruyor, dizlerimiz, vücudumuz soğuk suyun etkisiyle sarsõlõyordu. Tam o anda Mecit Yoldaş "Amma titriyoruz ha, Gürcüsü de, Kürtü de, Türkü de, Çerkesi de... hepimiz Lazlar'a döndük." dedi. Titrememizi Lazlar'õn o hareketli oyununa benzetmişti. Hepimiz gülmeye başladõk. Düşmanõ, çatõşmayõ unutmuş (!) Mecit Yoldaşõn esprisine kahkahayla gülüyorduk. "Düşmana Acõmayõz" O gerçek bir savaşçõydõ. Silahõnõ düşmana kaptõrmanõn, düşmandan silah ele geçirmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. 13 Aralõk isyanõnda koğuşa çekilmiş, çatõşmayõ bari271
katlarda sürdürüyordu. Mecit Yoldaş elindeki uzun su borusuyla düşmanõ barikatlara yaklaştõrmamaya çalõşõyordu, işte bu anda elindeki su borusunu düşmana kaptõrdõ. Bunun ezikliğini yüzünden okumak mümkündü. Kendisi de o an bunun ezikliğini ifade ediyordu. Düşmana öfkesi daha da artmõştõ. Hemen az sora düşmandan üst üste iki silah kapacak, küçük yenilgiyi telafi edecekti. Mecit Yoldaş gözü pekliği, düşmana olan öfkesi, cüretiyle örnek bir savaşçõydõ. Düşmana acõmayacaktõ. O düşman ki, yoldaşlarõmõzõ katleden, halkõmõza zulmeden, yaşlõ analarõmõza, çocuklarõmõza, genç kõzlarõmõza saldõracak kadar alçaktõ, ahlak ve namustan yoksundu. Düşmana acõmak yoktu. Böyle diyordu Mecit Yoldaş. 13 Aralõk isyanõnda çatõşõrken de, 4 Ocak direnişinde de bu öfkesini gösteriyordu. Barikat başõnda sopasõnõ ustaca kullanõrken yanõndaki yoldaşlarõna da nereye nasõl vuracağõnõ gösteriyor, düşmanõn silahlarõna karşõ onlarõ uyarõyor, dikkatli olmalarõnõ sağlõyordu. 13 Aralõk'ta birçok işkenceci Mecit'in sopa darbeleriyle yaralanmõştõ. Düşmanõn 4 Ocak saldõrõsõna yeni bir katliam için gelindiğini anlamõş, kendisine ve yoldaşlarõna silah olarak kullanabilecek malzemeler arõyordu koğuşta. Düşman sayõm ve arama alõp çõkmõştõ. Birçoğumuz yemekhanede toplanmõş hazõrlõk yapõyorduk. Mecit Yoldaş yatakhane bölümüne çõkmõş malzeme ayarlamaya çalõşõyordu. Az sonra düşman hem alttan hem de üstten onlarca askerle koğuşa doluşmaya başladõğõnda Mecit'in hazõrlamõş olduğu dolap kapaklarõyla düşmana iki yönden birden saldõrarak koğuşun dõşõna atõyordu. Mecit, bu ilk saldõrõnõn püskürtülmesinde ve mevzilenmemizin sağlanmasõnda başlõca role sahipti. O, Ümraniye'nin kahramanõydõ, pervasõzdõ, cüretliydi. Yüzlerce asker ilk saldõrõdan geri kaçarken, Mecit Yoldaş askerlerden birini koğuş içine çekip rehin almayõ başarõyordu; düşmana acõmõyordu... "Yoldaşlar! Bize Ölüm Yok!"
4 Ocak... Yüzlerce düşman askerine karşõ yüreğimizle şehitlerimize, önderimize, Parti-Cephemize bağlõlõğõmõzla direniyo272
ruz. Cüretliyiz. Düşmana meydan okuyoruz. Düşman bizi katledecek, ölüme hazõrõz. Birbirimizle vedalaşõyoruz. Mecit Yoldaşõn her tarafõ kan içindeyken düşmana meydan okuyan sesi, direnişin simgesi oluyor bu anda O "Cesetlerimizi çiğnemeden içeri giremezsiniz"... "Varsa Cesaretiniz Gelin"... "Yoldaşlar, Bize Ölüm Yok" diye bağõrõyordu. Hepimiz Mecit'in attõrdõğõ bu sloganlarõ atõyorduk. Son nefesine kadar cüreti, coşkusu sürüyordu yoldaşõmõzõn; eksilmek bir yana, artõyordu. Düşman subayõnõn "Seni öldüreceğiz" deyişine aldõrõş etmiyordu. Kanõnõn son damlasõna kadar savaştõ, şehit düşünceye kadar da kolunda kõrmõzõ siyah tek erkek amblemli 1978'lerde kullanõlan DEV-GENÇ pazu bandõnõ kolundan düşürmedi. (Mecit Yoldaş o sabah başka bir yoldaşõmõzla birlikte kapõ nöbetçisiydi.) Nöbetçiler 13 Aralõk isyanõnda düşmanõn deposundan ele geçirdiğimiz savaş ganimetimiz olan bu DEV-GENÇ kolluklarõnõ takõyorlardõ. Savaş ne kadar güzelleştiriyordu insanlarõmõzõ. O güne kadar görmediğimiz, belki de göremediğiniz güzellikler işte böylesi kõzgõn çatõşma anlarõnda bir bir ortaya çõkõyordu. Mecit Yoldaşõ, Rõza, Orhan, Gültekin yoldaşlarõ daha yakõndan tanõmayõ çok isterdim. Onlardaki eşsiz güzellikleri diyebilirim ki, ikibuçuk-üç saatlik kõzgõn bir çatõşma içinde bütünüyle gördüm. Halkõna, şehitlerine, davasõna bağlõlõğõ, cüreti, yoldaş sõcaklõğõnõ gördüm, yalnõz bunlarõ mõ?.. Düşmanõn bir avuç Parti-Cephe tutsağõndan, bizden nasõl korktuğunu, güçsüzlüğünü, alçaklõğõnõ da gördüm. Düşmanõn bütün gözdağõ ve saldõrganlõğõ bu korkusunun ürünüydü. 15 Aralõk 1995, saat 18.00 sulannda 13 Aralõk isyanõmõz zaferle sonuçlandõktan sonra koğuşlara dönüyoruz. C-1 koğuşunda-yõz. Saat 19.00 haberlerinde Buca'daki tutsak yoldaşlarõmõzõn eylemini duyunca "Ulaa, tüylerim diken diken oldu, bu yoldaşlarõmõz ne kadar kahraman" diyordu. Mecit Yoldaş'õn şehit düştüğünü duyduğumda, onu tanõyõpta tüyleri diken diken olmayan yoldaşõmõz yoktur... And olsun yoldaş: Akan Her Damla Kanõn Hesabõnõ Soracak KURTULUŞA KADAR SAVAŞACAĞIZ...
273
Bir Yoldaşõ RIZA'yõ Anlatõyor Rõza, ağõrbaşlõlõğõyla, mütevazõlõğõyla ön plana çõkan bir yoldaşõmõzdõ. Halkõmõzõn birçok olumlu özelliğini üzerinde taşõyordu. Açõk sözlü, erdemli, gelenek ve kültürlerine bağlõ bir yoldaşõmõzdõ. içinde olanõ saklamaz açõk açõk ifade ederdi. Herkesle oturur konuşur, sohbet eder, şakalaşõrdõ. Gülmeyi çok severdi. Verilen bir görevi eksik bõrakmazdõ. Bilmediklerini sorar öğrenmeye çalõşõrdõ. Rõza yoldaş Parti-Cephemizle ilişki kurmadan önce başka bir devrimci örgütün saflarõnda mücadele etmiş istediği gibi olmasa da çok sevdiği Tokat dağlarõnda silah,elde dolaşmõştõr. Uzun çabalarõ sonucu Parti-Cephemizle ilişki kurmuş ve ilk istediği Tokat dağlarõnda gerilla olmak olmuştur. Ve her koşulda bu isteğini yenilemiştir. Rõza yoldaş, kendine verilen görevle yetinmemiş, Parti-Cephemize yeni olanak ve ilişkiler kazandõrmak için yoğun bir çaba sarfetmiş ve bu çabasõ şehit olduğu ana kadar sürmüştür. 13 Aralõk direnişinde hem de şehit düştüğü 4 Ocak direnişinde düşmanla en önde çatõştõ. Neşesini hiç kaybetmezdi. Yine 4 Ocak direnişinde hem şakalaşõyor hem de barikata cam, taş ve silah olabilecek herşeyi taşõyor ve düşmana atõyordu. Yorulan yoldaşlanyla yer değiştiriyordu. Bir ara düşmana atacak taş kalmadõğõnda havalandõrma camõndan içeri taş atan askerler için "Cama çõkayõm beni görürlerse içeriye taş atarlar bende o taşlan alõr size getiririm." diyordu. Ve bunu söylerken yüzü gülüyordu. Topladõğõ camlardan dolayõ elleri kan içindeydi. Ama hiç söylemiyor habire koşuşturuyordu. Düşman içeri girdiğinde ve onu şehit ettiğinde yüzündeki o gülüşü koparõp alamamõştõ. Ölümü gülerek karşõladõ. O, dürüstlüğüyle, açõk sözlülüğüyle diğer şehit düşen yoldaşlarõ gibi mütevazõlõğõyla, atõlganlõğõyla, cesaretiyle örnek oldu. Sen rahat uyu Rõza Yoldaş, Tokat dağlarõ Halk Kurtuluş Savaşçõlarõnõn silah tarakalarõyla yankõlanõyor. Bize bõraktõğõn silahõ yeni Rõzalar omuzlayarak bõraktõğõn yerden devam ediyor. 274
Bir Yoldaşõ ORHAN'I Anlatõyor Orhan Yoldaşõ devrimci bir eylem sonrasõ yaralõ olarak tutsak düştüğü cezaevinde tanõdõm. Yaralanmanõn getirdiği kalõcõ sağlõk problemlerine rağmen, kendisi ile sürekli hesaplaşan, geçmişini, hatalarõnõ değerlendiren, daha iyi daha aktif bir savaşçõ olabilmek için kafa yoran bir yoldaşõmõzdõ. Ortak yaşamõn gerektirdiği görevlerin hiçbirini sağlõk problemlerinden dolayõ reddetmezdi. Okudukça PartiCephe'yi daha iyi kavradõ. Kendisini gelecek için daha iyi hazõrlamanõn gerekliliğini gördü. Sohbetlerinde her zaman temel konu kendisiydi. Der-sim'li olduğu için sõkça gerillalarõmõzõ, Dersim'i anlatõrdõ. Özellikle Ovacõk'ta koruculuk sistemini, kendi akrabalarõ dahil insanlarõn düşmanla nasõl işbirliği yapabildiğini nefretle anlatõrdõ. Çõkõnca gideceğim onlarla görüşeceğim derdi. Kendisine yönelik eleştirilerde ilk zamanlar tepki gösteren yanlarõ vardõ. Sonra bu özelliğim terk etti. Zaaflarõnõ tespitle yetinmeyip, birlikte nedenlerini bulmaya, nasõl aşacağõnõ saptamaya çalõşõrdõ. Bundan dolayõ hõzla kendini yeniliyordu. Ve biz bunu ilk Ümraniye girişinde, sonra da 13 Aralõk'ta gördük. Sağlõk problemi hiç yokmuşçasõna dinamik, aktif bir şekilde ön saflarda yer aldõ. Barikatlarõn oluşturulmasõnda, çatõşma esnasõnda en önde yer alacak kadar düşmanla göğüs göğüse çatõşmaya ve ölüme hazõrdõ. O anda onun için yaralanmak, ölmek o kadar önemli değildi. Düğüne gider gibi düşmanõn üzerine yürüyordu. Yeni bir kişiliğe bürünmüş, yeni bir Orhan olmuştu. Çatõşma anõnda düşmana karşõ öfke dolu, bir o kadar da coşkulu ve kararlõ bir savaşçõydõ. 13 Aralõk isyanõndan sonraki günlerde, düşmanla irade savaşõ içinde tereddütsüz yer almaya devam etti. Sağlõk problemlerinin arttõğõ, bünyesinin zayõf düştüğü halde ne uykusuz kalmaktan ne de çok çalõşmaktan şikayetçi oldu. O, yoğunluk içinde kendine eğitim programõ çõkardõ, okudu, tartõştõ. Sürecin nereye doğru gittiğini gördüğünde, ölüm üzerine şöyle demişti: "Hiç önemli değil, gülerek kucaklayacağõz."4 Ocak direnişimizde de şehadetiyle bunu kanõtladõ. Elinden gelen bütün çaba ve yeteneğiyle düş-
275
manõn karşõsõnda yer aldõ. Direndi, çatõştõ, vurdu; nihayet vuruldu. Ve bir Halk Kurtuluş Savaşçõsõna yakõşõr şekilde şehit düştü. Orhan Yoldaş'õn anõsõ önünde eğiliyor, adõnõ Halk Kurtuluş Savaşõmõzda, özgür tutsak geleneğinde yaşatacağõmõza and içiyoruz...
Bir Yoldaşõ GÜLTEKlN'i Anlatõyor Gültekin Yoldaş sessiz, sakin ve mütevazõ kişiliğinin yanõnda, esprili, cana yakõn, insanlarla rahat ilişki kurabilen, insan sevgisi ile dolu bir yoldaşõmõzdõ. Belki de düzenle devrim çelişkisini en şiddetli yaşadõğõ bir süreçteydi. Ama o, bu çelişkilerinin altõnda ezilmedi, ilkeli, kurallõ, disiplinli yaşamõyla sürekli kendisini sorgulayan, araştõran ve çelişkilerini aşma yönünde hem pratik hem siyasi olarak büyük çaba gösteren bir durumdaydõ. Çok çeşitli yetenekleri olmasõna rağmen, bunlarõ açõğa vurmaktan hoşlanmaz, ama Parti-Cephenin hizmetine sunmaktan da hiç geri durmazdõ. Ümraniye sürecimiz, herkes için olduğu gibi onun içinde yeni bir süreçti. Tüm olanaksõzlõklarõmõza rağmen, gece gündüz emek harcayarak şehitlerimizin, önderlerimizin resimlerini ayakkabõ boyasõ ve kurşun kalemle büyük bir özen göstererek çizip koğuşumuzu süsleyendi. Gerek 13 Aralõk isyanõnda gerekse de sonraki günlerde hiçbir zaman barikatlarõn, çatõşmalarõn uzağõnda, gerisinde olmadõ. Hep en ön saflarda düşmanla çatõştõ. Onur, namus ve adalet onun için önemliydi ve Parti-Cephenin adaletine sonsuz güveni vardõ. Bunu da her fõrsatta ifade ederdi. Düşmanõ ve kendini tanõyordu. Kazanacağõmõz zaferlerin, onurun korunmasõnõn bedelsiz olamacağõnõ biliyordu. Parti-Cephemize verdiğimiz "Ümraniye'yi özgürleştirme" sözümüzün bilincindeydi. Bu bilinçle, yoldaşlarõna yaslanarak bedellerin ve zorluklarõn üstüne yürüdü. 4 Ocak günü de böyle savaştõ. Düşmanõn katliam yapmaya geldiğini ve aramõzdan şehitler çõkacağõnõ biliyordu. Ve tüm Ümraniye sürecinde kendini buna hazõrlamõştõ. Bir yandan düşmanla çatõşõrken, bir yandan da yaralanan yoldaşlarõnõn yardõmõna koşuyordu. Diş276
le tõrnakla savaşarak düşmanõ geriletmeye çalõşõyordu. Elimizde hiçbir silahõmõzõn kalmadõğõ ve düşmanõn son saldõrõya hazõrlandõğõ sõrada bir yoldaşõna "Tamam buraya kadar, verdiğimiz sözü unutma." diyerek vedalaşmõştõ. Diğer bütün yoldaşlarõyla da bakõşlarõyla vedalaşõyordu. Şehit düşmeye bu denli motive olmuştu. Düşman onu ve yoldaşlarõnõ alçakça katletti. Hesabõnõ sorduk, soracağõz...
277
HALK ŞEHİTLERİNE KOŞTU
POLİS ENGELLEMESİ KAR ETMEDİ YOLDAŞLARI MECİT'İN YANINDAYDI...
Ümraniye Direnişinde şehit düşen Abdülmecit SEÇKÎN Yoldaşõn cenazesi, halkõn ve yoldaşlarõnõn sahiplenmesini engellemek amacõyla 5 Ocak günü polisler tarafõndan kaçõrõlmõştõ, işkenceci katillerin acelesi vardõ. Çünkü, halkõn ve yoldaşlarõnõn Halk Kurtuluş Savaşçõsõ şehitlerini sahiplenmesinden korkuyor, devrim şehitlerinin görkemli törenlerle kaldõrõlmasõnõn önüne geçmek istiyorlardõ. Bu nedenle, polis konvoyu eşliğinde inegöl'e getirilen cenaze saat 21.00'da alelacele toprağa veriliyordu. Fakat polisin bu oyunu bozulacak, ne pahasõna olursa olsun şehidimizin mezarõ başõnda anma yapõlacaktõ. "Cenazenin kaçõrõldõğõnõ duyduğumuzda yoldaşlarõ olarak Bursa iHD'de toplanõp buradan inegöl'e hareket ettik, inegöl BSP'de cenazenin polisler tarafõndan gömüldüğünü öğrendiğimizde katillere olan öfkemiz ve şehidimizi sahiplenme, ne pahasõna olursa olsun mezarõ başõna giderek O'na yakõşõr bir tören yapma kararlõlõğõmõz artmõştõ. Daha sonra Mecit'in ailesine taziye ziyaretine gidilerek polisin cenazeyi kaçõrmasõ, Ümraniye'deki katliam ve tutsaklarõn direnişleri konusunda sohbet edildi. Şehidimizi kaçõrõp gömerek sahiplenmemizi engellemek istediklerini, yarõn bir anma yapacağõmõzõ ve ailesini de aramõzda görmek istediğimizi belirttik. Mecit'in ağabeyi ibrahim SEÇKiN, İP inegöl ilçe Başkanõ olduğunu söyleyerek 'Bizde lP olarak anmaya katõlõrõz' dedi. Kendisine 'Bizim tP'e ve Aydõnlõk çevresine bakõşõmõz belli ve nettir, tartõşmak gibi bir derdimiz yok. Sizi ağabeyi olarak anmaya bekliyoruz'denildi. Ziyaret sonrasõ Bursa'ya dönüldü. 6 Ocak günü yerel radyo olan Radyo Mix'de hazõrlanan programa Kurtuluş Gazetesi Merkez Büro muhabiri ve kapatõlan Uludağ Özgür-Der'in başkanõ katõldõlar. Cezaevlerindeki baskõlar, saldõrõlar, katliamlar ile tutsaklarõn direnişinin anlatõldõğõ programda, inegöl'de Mecit'in mezarõ başõnda yapõlacak anmaya ve Sağlõk-Sen'deki basõn açõklamasõna katõlõm çağnsõ yapõldõ. 6 Ocak günü saat 14.00'te Sağlõk-Sen önünde başlayan ba281
sõn açhklamasma; BSP, 1HD, HADEP, EP Girişimcileri, SağlõkSen, Tüm Haber-Sen ve Eğitim-Sen'den emekçiler ile Kurtuluş, Atõlõm gazeteleri temsilcilikleri ve okurlarõndan oluşan 100 kişilik bir grup katõldõ. Basõn açõklamasõ anma için çağrõ yapõlarak bitirildi. Basõn açõklamasõndan sonra inegöl'e gidilerek, BSP'de bekleyenlerle birlikte Mecit'in mezarõna gittik. Evet... Katiller yine oradaydõ, inegöl girişini ablukaya almõş olan polis, mezarlõğõ da kuşatmõştõ. Düşmana inat 'ÖZGÜR TUTSAKLAR KATLİAMLARLA TESLiM ALINAMAZ-DEVRlMCl HALK GÜÇLERİ', 'ABDÜLMEClT, RIZA, ORHAN YOLDAŞLAR ONURUMUZDUR, "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR-SAĞLIK SEN1 ve 'KURTULUŞ GAZETESi BURSA BÜROSU1 pankartlarõ açõldõ. Anmaya Ümraniye Cezaevi'nde katledilen DHKP-C tutsaklarõ ve tüm devrim şehitleri için yapõlan saygõ duruşu ile başlandõ. Ümraniye Cezaevi'nde gerçekleştirilen katliam, tutsaklarõn direnişi ve Mecit'in kişiliği ile mücadelesini anlatan konuşmalarõn ardõndan; DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR, YAŞASIN ÜMRANiYE DlRENlŞlMlZ, ÖZGÜR TUTSAKLARA KALKAN ELLERİ KIRACAĞIZ, YAŞASIN HALKIN ADALETi, YAŞASIN DEVRiMCi DAYANIŞMAMIZ, MECÎT, RIZA, ORHAN YAŞIYOR PARTl-CEPHE SAVAŞIYOR sloganlarõ atõlarak anma bitirildi. Çõkõşa doğru yönelindiğinde kapõya yõğõlan polis, kitlenin birbirine kenetlenmesi ve kararlõ tutumu nedeniyle saldõramadõ. Polis tüm engelleme çabalarõna rağmen şehitlerimizi sahiplenmiş ve bunun gereklerini yerine getirmiştik. Bursa'ya dönüşte tüm yoldaşlarõn yüzlerinden bunun rahatlõğõnõn gülümsemesi hakimdi. Aynõ gün Mecit'in ağabeyinin İP ilçe Başkanõ olmasõnõ firsat bilen karşõ devrimci iP'li Aydõnlõkçõlann da anma yapmasõ hepimizin tepkisine neden olmuştu. Mecit, onur, namus, adalet ve özgür vatan mücadelesinde diğer tüm şehitlerimiz gibi onurla taşõdõğõ bayrağõ dahada yükselterek şehit düştü. Şehitlerimizin bize bõraktõğõ değerleri
282
onurla ve kõskançlõkla koruruz ve kimsenin lekelemesine izin vermeyiz. Karşõ devrimci, ihbarcõ aydõnlõkçõlar, yüzlerce şehit vererek, bedeller ödeyerek, direnişler yaratmõş geleneğin sahibi bir partinin şehitini asla sahiplenemez buna izin vermeyiz. İP, devrimcileri ihbar eden, işbirlikçi hainlerin, Aydõnlõkçõlarõn partisidir. Bu nitelikleriyle halk düşmanõdõrlar. Böyle bir partinin insanlarõ kim olursa olsun bizim şehitlerimizi sahiplehemez, onlar için anma düzenleyemez. Direniş destanõ yaratarak şehit düşen ve devlet tarafõndan katledilen Mecit, devlet işbirlikçisi iP'liler tarafõndan sahiplenilemez. Böyle bir tavõra izin vermeyiz.
EMEKÇİ HALK ŞEHİTLERİNİ BAĞRINA BASTİ ZULÜM KAR ETMEDİ...
Ümraniye Şehitlerimizden Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'in cenazesi 8 Ocak 1996 günü Yeni Alibeyköy mezarlõğõnda toprağa verilecekti. Kontrgerilla şefi TAŞANLAR ve emrindeki polis sürüsünün korkusu bu kez daha büyüktü. Çünkü işçisi, memuru, öğrencisi, ev kadõnõ ve kondulusu ile binlerce insan şehitlerine sahip çõkacaktõ. Bu nedenle istanbul'a tam bir polis terörü hakim olmuş, özellikle Alibeyköy, Eyüp ve çevresinde terör hat safhaya çõkmõştõr. Ümraniye Şehitlerinden Rõzâ BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'i ölümsüzlüğe uğurlamak için 8 Ocak günü Alibeyköy'e akan binlerce insan geceden başlayarak bölgeyi abluka altõna alan işkencecilerin saldõrõsõna uğradõ. Halkõn şehitlerini sahiplenmesini engellemek için bütün istanbul'da terör estiren polis ikibine yakõn insanõ gözaltõna alarak karakollara stadyumlara doldurdu. Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'in ailelerini ve yakõnlarõnõ bile gözaltõna alan ve cenazeleri kaçõrarak gömen işkenceciler cenaze törenini izleyen Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE'yi de götürdükleri spor salonunda işkenceyle katlettiler. Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'in aileleri ile avukatlarõ sabah 09.30'da cenazeleri almak için geldiklerinde Adli Tõp yüzlerce polisin işgali altõndaydõ. Sabahõn erken saatlerinden iti283
baren cenazelerin bulunduğu Cerrahpaşa'daki Adli Tõp Kurumu önündeki caddeyi trafiğe kapatan polis, Tõp Fakültesi Hastanesine giden ambulanslarõ bile engelliyordu. Cenazeler ailelere saat 12.00'de teslim edilecekti, ancak aileler türlü yalanlarla saat 11.45'e kadar bekletilerek cenazeler verilmedi. Polis şehit ailelerini tehdit ederek cenazeleri Alibeyköy Cemevi'ne almayacağõnõ söylüyor, doğrudan mezarlõğa gitmelerini istiyordu. Alibeyköy Cemevi yöneticileri polisle işbirliği yaparak cemevini kilitleyip gitmişlerdi. Ancak şehit aileleri polisin tehditine rağmen evlatlarõnõ kendi inançlarõna göre toprağa vereceklerini belirterek cemevinin üç beş soysuza ait olmadõğõnõ tüm Alevilere ait olduğunu söylediler. Saat 10.00'dan itibaren Alibeyköy çevresinde yoğun gözaltõlar olduğu haberi geldi. Cenazeler beklenirken gözaltõ haberleri gelmeye başladõ devam ediyordu. Öyle ki Rõza BOYBAŞ'õn ablalarõ, ağabeyi ve yakõn akrabalarõ bile gözaltõndaydõ. Bunun üzerine aileler gözaltõna alõnanlarõn serbest bõrakõlmasõ şartõyla cenazeleri doğrudan mezarlõğa götürmeyi kararlaştõrdõlar. Avukatlar ve aileler "Tüm gözaltõna alõnanlarõn serbest bõrakõlmadan cenazelerimizi toprağa vermeyeceğiz." derken çevik kuvvet amiri basõn önünde "Tamam, gözaltõndakileri serbest bõrakacağõz, size söz veriyorum." diyordu. Cenazeler saat 12.00 sõralarõnda onlarca zõrhlõ polis aracõ eşliğinde yola çõktõ. TAŞANLAR'õn korkusu öyle'büyüktü ki cenazenin geçtiği güzergah yollar polis kaynõyordu. Alibeyköy'e giden bütün yollarõ tutan polis, otobüsleri, minibüsleri, özel araçlarõ ve yayalarõ durduruyor, kimlik kontrolü yaparak gözaltõna alõyordu. İstanbul'un birçok emekçi mahallesinin giriş çõkõşlarõ tutulmuş, Gaziosmanpaşa, Eyüp, Silahtar, Alibeyköy bölgeleri kuşatma altõna alõnmõştõ. Saat 10.30'dan sonra Silahtar yolu tümden kapatõlõrken Alibeyköy'e çõkan tüm yollardan araçlar durdurularak çok sayõda kişi gözaltõna alõnõyordu. Daha cenaze yola çõkmadan Âli-^ beyköy'ün çevresindeki bütün karakollar gözaltõna alõnan yüzlerce kişiyle dolmuştu. Gözaltõna alõnanlarõ işkence merkezlerine taşõmak için polis otobüsleri yetmemiş, belediyeden sağlanan otobüsler devreye sokulmuştu. 284
Alibeyköy'de adeta ilan edilmemiş bir sokağa çõkma yasağõ vardõ. Yollara dizilmiş panzerler, çevik kuvvet otolarõ, zõrhlõ araçlar, gözaltõlar için bekletilen otobüsler... Alibeyköy Cemevi'ne yaklaştõkça bu görüntü daha da yoğunlaşõyor, sokakta polis dõşõnda kimsenin olmadõğõ görülüyordu. Ümraniye Katliamõ'nda başrol oynayanlardan katil TAŞANLAR'õn günler öncesinden başlayan tehditlerine, estirdiği bütün bu teröre rağmen emekçi halk sabah saatlerinden itibaren akõn akõn Alibeyköy'e gelmeye devam ediyordu. Kondulardan, işyerlerinden, her yerden binlerce insan, şehitleri Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'i son yolculuklarõna uğurlamak için Alibeyköy'e koştu. TAŞANLAR'õn korkusu boşuna değildi! insanlar polis barikatlarõna rağmen dört bir yandan cemevine ulaşmaya çalõşõyorlardõ. Cemevine yaklaştõkça sõklaşan polis barikatlarõna yüzlercesi dövülerek, yaka paça gözaltõna alõnõyor, arkadan yüzlercesi gelmeye devam ediyordu, işkencecilerin Alibeyköy Cemevi'nin dört bir yönündeki onlarca barikatõ aşõp cemevi önüne ulaşanlar burada bekletilen otobüslere dolduruluyor ama saatler boyunca gelenlerin arkasõ kesilmiyordu. Alibeyköy Cemevi'nin alt tarafõnõ tõklõm tõklõm doldurulan otobüsler işkencehanelere sürekli insan taşõyordu. Öğleye doğru karakollarõn dolmasõ üzerine gözaltõna alõnanlar Eyüp Stadyumu içerisindeki kapalõ spor salonuna götürülmeye başlandõlar. Gözaltõna alõnanlar arasõnda Rõza ve Orhan'õn yakõnlarõ, avukatlar, gazeteciler de vardõ. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE gözaltõna alõnõp, Eyüp Kapalõ Spor Salonu'na götürülenler içerisindeydi. Gözaltõna alõnan insanlar daha otobüslerde vahşice dövülerek, polis basõnõn olaylarõ görüntülemesini engellemeye çalõşõyordu. Tek yakalanan devrimci basõn emekçileri hemen gözaltõna alõnõyordu. Yeni Alibeyköy mezarlõğõ ve yanõndaki Güzelyayla Camii'nde panzerler, ekip otolarõ ve yüzlerce kasklõ kalkanlõ polisle ablukaya alõnmõştõ. Mezarlõğa giden tüm yollar kesilmiş, ara sokaklarda dolaşan sivil resmi polis araçlarõ gördükleri herkesi gözaltõna alõyordu. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin 285
GÖKTEPE burada, camiiye yüz metre mesafedeki bir polis barikatõnda gözaltõna alõndõ. Alibeyköy merkezinden, cemevine oradan mezarlõğa tüm yollardan esnafõn kepenk kapattõğõ gözlendi. Katliamõ protesto eden esnaf kepenk kapatõrken, polis cemevi karşõsõndaki bir dükkana giren insanlarla birlikte dükkan sahiplerini de gözaltõna aldõ. Tüm barikatlarõ aşarak mezarlõk yakõnlarõna kadar ulaşan yaklaşõk 100 kişilik bir topluluğa yine vahşice saldõran polis tarafõndan dağõtõldõ. DHKP-C şehitleri Orhan ÖZEN ve Rõza BOYBAŞ'õn cenazeleri 12.30 sõralarõnda Güzelyayla Camii'ne getirildi. Ancak şehitlerin aileleri de içinde olmak üzere binlerce kişi gözaltõna alõnõp, hiç kimse mezarlõğa yaklaştõrõlmadõğõ için mezarlõğa ailelerden sadece 5 kişi gelebilmişti. Cenazelerle birlikte gelen aileler ve avukatlarla beraber yaklaşõk onbeş kişiydi. Aileler bu koşullarda cenazeleri toprağa vermeyi reddettiler. Halkõn Hukuk Bürosu avukatlarõndan Metin NARlN burada bir açõklama yaparak ailelerin Alevi olduğunu, cenazelerini kendi geleneklerine göre toprağa vermek istediklerini, ancak polisin cemevi yöneticilerine baskõ yaparak bunu engellediğini belirterek "Bunun üzerine cemevi bahçesini kullanmak istedik, bu istemimiz Valilik tarafõndan yasaklandõ. Cenazelerimizi bu nedenle camiye getirdik. Ancak cenaze sahipleri bile gözaltõna alõndõ. Şu an binlerle ifade edilebilecek kadar çok insan gözaltõnda. Gözaltõna alõnanlar serbest bõrakõlmadan cenazeleri toprağa vermeyeceğiz." dedi. Rõza BOYBAŞ'õn eniştesi Hasan ÖZTÜRK ise "Gözaltõna alõnan akrabalarõmõz, cenazemize gelen insanlar serbest bõrakõlmadan cenazeleri defnetmeyeceğiz. Çocuklarõmõzõ şehit ettiler, bizi de şehit etsinler." diye haykõrarak polis şeflerinin "kimse sahip çõkmadõ" görüntüsü yaratmaya çalõştõğõnõ vurguladõ. Kendilerine şeref sözü veren çevik kuvvet amirine "Sen bize gözaltõndakilerini bõrakacağõz diye şeref sözü vermedin mi?" diye bağõrarak rezil eden Hasan ÖZTÜRK, saldõrõyõ yöneten polis şeflerinden Kemal BAYRAK'õn "Kaldõracaksanõz kaldõrõn, yoksa zor kullanacağõz." şeklindeki
286
tehditlerine "Bizi de mi öldürecekisiniz, buyurun öldürün." diye cevap verdi. Orhan ÖZEN'in babasõ Mehmet ÖZEN de "Çocuklarõmõzõn kafalarõnõ parçalayarak öldürdüler, şimdi de cenazelerimizi toprağa vermemizi bile engelliyorlar. Bu ancak Nazi Almanyasõ'nda, faşist rejimlerin yapacağõ birşeydir diyorlar çocuklarõmõza, işte asõl terör burada yapõlandõr bõraksõnlar halkõ, o zaman halkõn kimin yanõnda olduğu ortaya çõkacak, bundan korkuyorlar." diyerek tören için gelen insanlar serbest bõrakõlmadan cenazeleri toprağa vermeyeceklerini tekrarladõ. Saldõrõyõ yerinde yöneten Emniyet Müdür Yardõmcõsõ Kemal BAYRAK şehit aileleriyle görüşüp "isim söyleyin bõrakalõm." şeklinde demagoji yapmaya kalkõşõnca aileler binlerce kişinin gözaltõna alõndõğõnõ belirterek "Hangi birinin ismini sayalõm." şeklinde cevap verdiler. işkenceciler bir süre daha aileyi tehditle cenazeyi kaldõrmaya zorladõlar. Ancak ailelerin kararlõğõnõ gördükten sonra Kemal BAYRAK "Son uyarõyõ yapõn, kaldõrmazlarsa hepsini gözaltõna alõn." diyerek saldõrõ emri verdi. Kemal BAYRAK Okmeydanõ'nda da benzer şekilde saldõrõ emri vermiş, ancak kafasõna yediği taşla kendini yere atõp "yandõm anam" diye ağlaşmaya koyulmuştur. Bu kez işi garantiye almõşlardõ, karşõlarõnda birkaç ana baba ve avukatlar vardõ yalnõzca. Bu nedenle pervazsõzlar ve yüksek perdeden atõp "Bir santim bile taviz vermeyeceğiz." diyorlardõ bunun anlamõ dizginsiz bir terör estirmek, işkence etmek ve Metin GÖKTEPE'ye yaptõklarõ gibi katletmekti. Kemal BAYRAK'm saldõrõ emrinden sonra bir polis sürüsü aileler ve avukatlarõn etrafõnõ kuşatõrken, şehitlerin cenazeleri kaçõrõlarak mezarlõğa götürüldü. Mezarlõkta sadece Orhan ÖZEN'in annesi ve Rõza BOYBAŞ'õn bir yakõnõ vardõ. Rõza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN'in naaşlarõ mezara konurken Kürtçe ağõtlar yakan Orhan'õn annesi Elif ÖZEN, fotoğrafinõ çeken foto muhabirlerine polisleri göstererek "Beni çekmeyin, bu katilleri çekin. Hem cezaevine koyuyorlar, hem öldürüyor. iar. hem de gömmemize izin vermiyorlar." diyordu. | Cenazeler toprağa verildikten sonra polis çemberine alõnan ai-
leler ve avukatlar serbest bõrakõldõ. Aileler adõna basõna bir açõklama yapan Rõza BOYBAŞ'õn akrabalarõndan Av. Cemal YÜCEL "Hepiniz gördünüz, cenazemizi toprağa vermemizi, halkõmõzõn cenazeleri sahiplenmesini engellemek için herşeyi yaptõlar. Cenazelerimizi 5 kişi ile toprağa veremezdik. Biz daha sonra kendi geleneklerimize göre cenaze törenimizi yapacağõz." dedi.
GÖZALTINDA İŞKENCE VE BİR KATLİAM DAHA... 7 Ocak gecesinden itibaren başlayan operasyonlarla birlikte 8 Ocak'ta gözaltõna alõnanlarõn sayõsõ öğle saatlerinde 2 bini geçmişti. Alibeyköy'de geceden başlayarak ev baskõnlarõnda onlarca kişi gözaltõna alõnõrken, sabah saatlerinde gözaltõna alõnanlarla kõsa sürede çevredeki tüm karakollar doldu. Karakollarõn dolmasõ üzerine gözaltõna alõnanlar Şili'de Pinochet'in yaptõğõ gibi stadyumlara dolduruldu. Eyüp Stadyumu yanõndaki kapalõ spor salonuna getirilen insanlar elleri başlarõnõn üzerinde merdivenlerden çõkarõlõp içeri sokulurken iki yana dizilen işkenceciler tarafõndan tekme, yumruk, cop ve kalaslarla dövülüyorlardõ. Eyüp Kapalõ Spor Salonu'na götürülenlerin sayõsõ öğleden sonra saat 15.00 sõralarõnda yaklaşõk 1000 kişiye ulaşmõştõ. Gözaltõn- : dakiler arasõnda Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE de 3 bulunuyordu. Görgü tanõklarõ Metin GÖKTEPE'nin spor salonuni da dövüldüğünü gördüler. Ancak akşam saatlerinde serbest bira\ kõlan hiç kimse Metin'i bõrakõlanlar arasõnda göremedi. Çünkü • Metin GÖKTEPE dövülerek ağõr şekilde yaralanmõş ve öldürüldükten sonra cesedi Eyüp Spor Salonu'nun 50 metre ötesindeki bir parka bõrakõlmõştõ. Katil TAŞANLAR "Olaylarõ önlemek" bahanesiyle halkõn şehitlerini sahiplenmesini engellemekle yetinmemiş ve bir katliama daha imza atmõştõ. TAŞANLAR, daha istanbul'a gelirken "Kelle koparacağõm" diyerek gelmiş, halkõn kurtuluş mücadelesini terörle karşõlayacağõnõn açõk mesajõnõ vermişti. Dediğini yaptõ; ancak bugüne kadar hiçbir şey elde edemediği gibi Halk Kurtuluş Savacõlarõnõn emekçi halkõn mücadelesi karşõsõnda daha iki ayda tükenişin eşiğine geldi. TAŞANLAR, 8 Ocak günü şehitlerimizin cenaze törenine bin288
lerce insanõn katõlacağõnõ, cenaze töreninde kimin "3-5 terörist", kimin halk kahramanõ olduğunun ortaya çõkacağõnõ biliyordu. Bunun için daha tören öncesi tehditle, gözdağõ vererek halkõn şehitlerini sahiplenmesini engellemeye çalõştõ. Bütün bunlar halkõn Alibeyköy'e akmasõnõ'engellemeyecek, halk şehitlerini sahiplenerek cenaze törenine gidecekti. Medyanõn da çanak tuttuğu "Olay çõkmasõna izin vermeyeceğiz" açõklamalarõ ile halka gözdağõ vererek ve saldõn zemini yaratmaya çalõşan TAŞANLAR, emrindeki işkenceciler ile 8 Ocak günü istanbul'da adeta bir sõkõyönetim uyguladõ. Alibeyköy ve çevre mahallelerde ilan edilmemiş bir sokağa çõkma yasağõna dönüşen bir polis terörü sonucu TAŞANLAR cenaze töreninin yapõlmasõnõ engellemeyi başarmõştõ® Ancak düzenin, devletin, halk kurtuluş mücadelesi karşõsõndaki çaresizliğini belgelemekten başka birşey elde edememişti. Sadece 2 bin kişiyi gözaltõna almalarõ bile halkõn kimin yanõnda olduğunu gösterirken, cenaze törenini engelleyerek en basit insani değerlerden uzak olduklarõnõ, halkõn dinsel inançlarõnõ bile nasõl ayaklar altõna alabileceklerini de göstermişlerdi. Evet... TAŞANLAR'õn bizim yürüyüşümüzden, rap raplarõmõzdan, hatta cesetlerimizden bile nasõl korktuğu bir kez daha bütün Türkiye tarafõndan görülmüştü. Gözaltõna aldõklarõ insanlarõmõzõ vahşice döverek, işkence ederek, onlarca İnsanõmõzõ yaralayõp Metin GÖKTEPE'yi katlederek işkencecikatliamcõ yüzlerini ve terörden başka bir silahlarõ olmadõklarõnõ göstermişlerdi.
SOSYALİST BASIN EMEKÇİSİ METİN GÖKTEPE KATLEDİLDİ... Metin GÖKTEPE, aramõzdan biriydi.
işçi, memur, öğrenci ve tutuklu yakõnlarõnõn eylemlerinin, şehit cenazelerinin vazgeçilmez simasõ idi. Halkõn yanõnda, halkõn içinde ve onlardan biriydi. Onlarla birlikte coşuyor, üzülüyor, haykõrõyor, gözaltõna alõnõyor, işkence görüyordu. O, kalemini ve objektifini halktan ve haklõdan yana kullanan sosyalist basõn emekçisiydi. Emekçi eylemlerinden O'nu çok iyi tanõyan işkenceciler, O'na daha fazla tahammül edemediler. 289
Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE 8 Ocak 1996 | Pazartesi günü Ümraniye Cezaevi'nde katledilen DHKP-C tut- \ saklan Rõza BOYBAŞ ile Orhan ÖZEN'in benazesini izlerken ka- : til polislerce dövülerek gözaltõna alõnmõş ve işkencede katledil- i misti. Metin, gözaltõna alõnõrken ya'nõnda Yeni Yüzyõl Gazetesi ' muhabiri Murat INCEOĞLU ve Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ; Kerem İLGAZ da vardõ. Polis, öylesine azgõnca saldõrõyordu ki ; Metin basõn kartõnõ göstermesine rağmen coplarla, tekmelerle kudurmuşcasõna vuruyorlardõ. Diğerleri polisin elinden kurtu- ; hõrken Metin vahşice dövülerek Eyüp Kapalõ Spor Salonu'na gö- 1 türülmüştü. Orada kendisini gören onlarca görgü tanõğõndan â biri olan bir Kurtuluş okuru şunlan söylüyordu: "Yanõnda bir ki- J , si daha vardõ. Spor salonunda yanyana yatõrõldõ herkes. Kafalarõ- î miza vuruyorlardõ. Bir daha da göremedim."... • ' jjj Evet, Metin GÖKTEPE katledilmişti: . J O devrimci bir gazeteciydi, sömürü ve zulüm düzeninin yi| kõlmasõ ve halklarõn kardeşçe yaşadõğõ bir dünya istiyordu. 'j Akşam üzeri Evrensel Gazetesi'ni arayan bir kişi Metin J GÖKTEPE'nin gözaltõnda öldürüldüğünü bildirdi. Bu telefon üzerine avukat Kamil SÜREK Eyüp Savcõlõğõ'na başvurdu. Sav- , cõ Erol, Metin GÖKTEPE'nin öldürüldüğünü ve cesedinin Adli Tõp'ta olduğunu belirtti. Savcõ Metin'in gözaltõna alõndõğõnõ kabul etti ancak akşam üzeri serbest bõrakõldõğõnõ belirterek Eyüp'te bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü ve burada öldüğünü söyledi. Oysa otopsi raporu savcõyõ yalanlõyordu. Rapora göre Metin 9 Ocak Salõ sabahõ ölmüştü, ölüm nedeni de^kafasõna künk bir cisimle vurma ayrõca bütün vücudu ise kõrõklarla doluydu. Otopsi raporu Metin'in işkencede öldüğünü açõkça gösteriyor. Metin'in katledilmesini basõn emekçilerince öfkeyle karşõlandõ. Olayõ duyan basõn emekçileri yanõ gün saat 11.00 civarõnda istanbul Adliyesi önünde toplanarak kameralarõnõ ve fotoğraf makinalarõm bõrakarak sessiz protesto gösterisi yaptõlar. Metin GÖKTEPE'nin katledilmesini duyar duymaz. Kurtuluş, Alõnteri, Atõlõm gazeteleri ve Odak, özgür Gelecek, Devrimci Gençlik, Sterka Rõzgari, Partizan Sesi, Kõzõl Bayrak dergi290
leri Evrensel Gazetesi'ne giderek başsağlõğõ dilediler ve ortak bir basõn açõklamasõ yaptõlar. Buradan Gağaoğlu'ndaki Gazeteciler Cemiyeti önüne gelen Sosyalist basõn emekçileri ellerinde Metiri'in fotoğraflarõnõ taşõyarak protesto gösterisi yaptõlar. Baba-1 Ali Caddesi bu kez kendi emekçilerinin sesiyle yankõlanõyordu. "İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK", "METiNLER ÖLMEZ", "HEPlMlZ BiRER METİNİZ", "METiNLER SUSMADI, SUSMAYACAK", "ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ" sloganlarla, alkõşlarla birlikte Valilik önüne gelindi ve polis barikatõ ile karşõlaşõldõ. Gazeteciler öfkeliydi ve bunu ifade etmekten de çekinmediler. "Siz onursuzsunuz, siz namussuzsunuz, siz katilsiniz. Metin'in katilleri sizlersiniz." sözleri art arda sõralandõ siyah çelenk "alkõşlarla Valilik önüne bõrakõldõ. Ve gazetecilerden 5 kişi heyet olarak Valilik binasõna girdi. Valiliğe giren heyet Vali'nin Sabancõ Center'da olduğunu, bu nedenle yardõmcõsõyla görüştüklerini, onun ise bu olaydan habersiz olduğunu ve araştõrõp gerekli görürsem sizi çağõrõrõm dediğini belirtti. Duyarsõzlõğa öfke daha da kabardõ. "Siz sermayenin köpeklerisiniz. Onurlu olsanõz bu düzenin bekçiliğini yapmazsõnõz." diye bağõrõyordu gazeteciler. Muhabirler yine bir aradaydõlar ama haber yapan değil haber olan, eylem izleyen değil, eyleme geçendiler. Onlar hep beraber habere giden, polis dayağõ ile, copuyla, işkencesiyle ve küfürleriyle karşõlaşanlardõ. Köpekler bu sefer aralarõndan birini, hem de birçok haberde polisin zorbalõğõm birlikte göğüsle-dikleri Metin GÖKTEPE'yi katletmişlerdi, öfkeliydiler, öfkelerinde ise haklõydõlar. Çünkü faşist devlet ben istediğimi katlederim, kaybederim, işkence yaparõm, infaz ederim ama bunun gazetecilerin görüntülememesi, yazmamasõ içinde elimden gelen zorbalõğõ yapanm diyordu. Bir gün sonra Gazeteciler Cemiyeti'nin önünde toplanan yaklaşõk 3 bin kişi sloganlarla Metin GÖKTEPE'nin katledilmesini protesto etti. Gösteri devrim şehitleri için yapõlan saygõ duruşu ile başladõ ve "METiNLER ÖLMEZ", "HEPlMlZ BiRER METlNlZ" sloganõ ve alkõşlarla sürdü. Daha sonra Türkiye Ga291
zeteciler Cemiyeti Başkanõ Nail GÜRELi bu olayõn bir cinayet plduğunu, otopsi raporunun incelendiğini ve GÖKTEPE'yi polisin gözaltõnda döverek öldürdüğünün anlaşõldõğõnõ belirtti. Protesto eyleminde sõk sõk "METlN'lN KATlLl FAŞİST DEV LETTİR!" sloganõ haykõrõldõ. Kurtuluş, Atõlõm, Devrimci Emek, Kõzõl Bayrak, Odak, Partizan Sesi gazeteleri adõna bir açõklama yapõlarak "Metin'in katili devlettir. Devletin katliamcõ ve iş kenceci polis şebekesidir. Devlet O'nun şahsõnda tüm ilerici, yurtsever, demokrat ve devrimci muhaliflere saldõrmõştõr. Metin'in cenazesine sahip çõkacağõz" denilerek sosyalist basõna yapõlan saldõn "SOSYALiST BASIN SUSTURULAMAZ" sloganõ ile protesto edildi. Ellerde Metin'in karanfillere bezenmiş fotoğrafi, pankart ve dövizlerle Valilik önüne kadar "KATÎL PO LiS", "TAŞANLAR iSTiFA", "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZ DÜR", "METiNLER ÖLMEZ", "HEPlMlZ BiRER METlN'lZ", "ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ" sloganlarõyla yürüdü. Vali lik önüne "METiN GÖKTEPE; BU YÜREK SUSMAYACAK" ya- 3 zõh çelenk bõrakõldõ. Buradan da istanbul Adliyesi önüne gelin di. -~ Adliye önünde ÇHD istanbul Şube Başkanõ Levent TÜZEL 1 bir konuşma yaparak katliamla ilgili suç duyurusunda bulun* düğünü belimi. "KATlL POLiS, TAŞANLAR iSTiFA" sloganõ ve ^ alkõşlarla eylem sona erdi. Gözaltõna alõnarak işkenceyle öldürülen Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE'nin cenazesinde önbinler "FAŞIZ- j Mi DÖKTÜĞÜ KANDA BOĞACAĞIZ" diye haykõrõyordu. Yoldaşlarõ, dostlarõ, meslektaşlarõ, aydõnlar, sanatçõlar, sendikacõlar, işçiler, öğrenciler ve her kesimden emekçiler yaşlõsõ genci, kadõnõ erkeği ile Metin'i sahiplenmeye, katillerini lanet-lemeye gelmişlerdi. Evrensel'in önü onlarca pankartla gelmiş binlerce kavga^ dostu tarafõndan-doldurulmuştu. Metin'in yoldaşlarõ gelen tüm kavga dostlarõnõ alanda alkõşlarla ve sloganlarla karşõlõyorlardõ. Alanda "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "ZiNDANLAR BOŞALSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK" sloganlarõ arasõn-
292
da, üzerinde Ümraniye Şehitlerinin yan yana portrelerinin bulunduğu "ÖZGÜR TUTSAKLAR TESLİM ALINAMAZ" yazõlõ pankart ve Ümraniye Şehitlerinin resimleriyle çerçevelediği büyük bir Metin portresi Devrimci Halk Güçleri tarafõndan açõldõ. Grup Yorum "BiZE ÖLÜM YOK" pankartõyla yerini alõrken, TÖDEF-IYÖ-DER, "VATANLARININ BAĞIMSIZ, HALKLARININ ÖZGÜR OLMASI UĞRUNA TUTSAK DÜŞENLERE ÖZGÜRLÜK", DLMK ise "TOPRAĞA DÜŞEN HER CAN MÜCADELEMİZDE BAYRAKLAŞIYOR" yazõlõ pankartlarla yerlerini almõşlardõ. Sorumlularõn bulunup cezandmlmasõnõ isteyen konuşmacõlardan Ercan KANAR Ümraniye Katliamõ'nda ağõr yaralanan DHKP-C tutsağõ Gültekin BEYHAN'm şehit düştüğünü açõkladõ. Bu açõklamanõn ardõndan sloganlar bu sefer Gültekin BEYHAN için yükseldi: "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "ÜMRANİYE'NİN HESABINI SORDUK SORACAĞIZ!" Gazete önünde yapõlan saygõ duruşundan sonra Metin'in cenazesi ve yoldaşlarõ en önde, Devrimci Halk Güçleri hemen onun ardõnda diğer kavga dostalatõ da sõrayla kortejdeki yerlerini alarak 6 saat sürecek yürüyüşe başladõlar. Yürüyüş boyunca coşku hiç eksilmeden devam etti. Geçilen her sokakta caddede evlerinden çõkan araçlarõyla geçen insanlar yürüyüşçüleri alkõşlõyor, sloganlarõna katõlõyorlardõ. Yaşlj Kürt analar balkonlarõndan, pencerelerinden tilililer çekiyorlardõ. Kitle ise bu tilüilere "YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ" slogam öe karşõlõk veriyordu. Yürüyüş boyunca devrimci dayanõşmanõn güzel örnekleri de sergileniyor, onbinler hep bir ağõzdan "METiNLER ÖLMEZ EVRENSEL SUSMAZ", "FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA", "YAŞASIN DEVRiMCi DOSTLUK VE DAYANIŞMAMIZ" sloganlarõnõ atõyordu. Devrimci Halk Güçleri'nin kortejinden yükselen sloganlar hem yürüyüşe katõlanlarõn hem de çevreden izleyenlerin ilgisini çekti. Atõlan "DELİKANLI TAŞANLAR SOKAĞA ÇIK", "SABANCILAR, KOÇLAR HALKA HESAP VERiYOR", "METlN'lN HESABINI KiM SORACAK? CEPHE, KiM VURUYOR? CEPHE, 293
KÎM iÇiN? HALK iÇiN", "DHKC-SPB KATİLLERİN PEŞiNDE", "TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK", "ÖZGÜR TUTSAKLAR ONURUMUZDUR" sloganlarõ ve ayaklarõnõ yere vurarak yankõlanan "TiTRE OLİGARŞİ PARTI-CEPHE GELiYOR" alkõşlarla karşõlandõ. Yürüyüş sõrasõnda hazõrlanan DHKC pankartõ da kortejin önünde yerini alõyordu. 20 kilometrelik yol boyunca DHKC imzasõyla yazõlmadõk yer kalmamõştõ. Metin'in evinin bulunduğu Yüzyõl Mahallesi'ne gelindiğinde büyük bir kalabalõk burada bekliyordu. Yürüyüş evin önünde yapõlan törenden sonra devam etti. Metin toprağa verilirken havaya kalkan onbinlerce sõkõlõ yumruk "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR" sloganõnõ haykõrõyordu. Yürüyüş sõrasõnda ve mezarlõkta görülmeyen polis, mezarlõktan otobüse binerek Üsküdar'a giden grubun otobüsunu durdurarak hepsini gözaltõna aldõ. "Bunlar 5-10 kişi" diyen TAŞANLAR'a en güzel cevabõ yine halk vermiştir. Katlettikleri tutsaklarõn cenazesine katõlmak için gelen binlerce insanõ gözaltõna alan, binlercesini Alibeyköy'e sokmayan ve gözaltõna aldõklarõna işkence yaparak gözdağõ vermeye çalõşanlar, tüm çabalarõna rağmen karşõlarõnda yine devrimcileri ve şehitleri sahiplenen onbinlerce emekçiyi bulmuşlardõ.
GÜLTEKİN BEYHAN'I ÖLÜMSÜZLÜĞE UĞURLADIK... Ümraniye Cezaevi'nde özgür tutsaklarla yönelik katliam saldõrõsõnda ağõr yaralanan DHKP-C tutsaklarõndan Gültekln BEYHAN, 11 Ocak gecesi şehit düştü. Gültekin BEYHAN'õn cenazesi 13 Ocak günü ailesi ve ÇHD'li, iHD'li, Halkõn Hukuk Bürosu avukatlarõ tarafõndan saat 10.00'da Adli Tõp'tan alõndõ. Yoğun polis kordonu altõnda . Alibeyköy Mezarlõğõ karşõsõndaki camiiye getirildi. Ailesi ve akrabalarõnõn isteği üzerine cenaze, açõklanan saatten bir saat önce mezarlõğa getirildi ve yapõlan saygõ duruşunun ardõndan toprağa verildi. Cenazeye katõlanlar aynõ saldõrõda katledilen Orhan ÖZEN ve Rõza BOYBAŞ'm mezarlannõ da ziyaret ederek
294
saygõ duruşunda bulundular. Gültekin BEYHAN'õn cenazesinin saat 11.30'da kaldmlma-sõ cenazeye katõlmak, için gelen ve gelecek olan birçok insanõn katõlõmõnõ engelledi. Cenaze törenine gelen birçok kişi cenazenin kaldõrõldõğõnõ duyarak geri döndü. Buna rağmen yine de Alibeyköy polis tarafõndan işgal altõna alõnmõş, giriş-çõkõş yapan tüm araçlar durdurularak aranõyor ve kimlik kontrolü yapõlõyordu. Polis cenazeye gelmek için toplanan insanlardan bir kõsmõna Yeşilpmar Kaleici'nde saldõrarak dağõttõ ve halkõn şehitlerini sahiplenmesi karşõsõndaki tahammülsüzlüğünü bir kez daha gösterdi. Cenazenin kaldõrõlmasõnõn ardõndan cenazeye katõlmayan bir grup Alibeyköy Cemevi'nde toplandõ. Burada Halkõn Hukuk Bürosu ve ÇHD'li avukatlar tarafõndan yapõlan basõn açõklamasõndan sonra, devrim şehitlerinin anõsõna saygõ duruşunda bulunan kitle, "DEVRiM ŞEHiTLERi ÖLÜMSÜZDÜR", "YAŞASIN ÜMRANiYE DİRENİŞİMİZ" sloganlarõnõ atarak dağõldõ.
ŞEH İT AİLELERİ
"Bir tarafta vahşeti gördük. Alabildiğine alçak, alabildiğine sefilce... Bir tarafta ise insanlõğõ, dostluğu yaşadõk. Alabildiğine insani, güzel..." Gönül ÖZTÜRK (Rõza BOYBAŞ'õn yeğeni):
Adli Tõp'tan teşhis için babamõ çağõrmõşlar, O tanõyamamõş. Bunun üzerine beni çağõrdõlar. Ben Rõza'yõ gördüğümde şok oldum. Bir insan ancak bu kadar vahşice öldürülebilir. Darbeler hep kafasõna gelmiş. Kafasõ dõşõnda vücudunda birşey yoktu. Kafa yok gibiydi. "Bu nedir benimle dalga mõ geçiyorlar, yaratõk mõ bu" diye düşündüm ilk anda. Kafada 15 cm derinliğinde yarõklar açõlmõş. Kafatasõ göçmüş, elmacõk kemikleri komple kõrõlmõş. Elleri ve dudaklarõndan tanõdõm. Ancak yine de bu Rõza olamaz diyordum. Askerde ameliyat geçirmişti. Onu söyleyince doktorlar da "Tamam bu Rõza" dediler. Şoka girmiştim adeta. Ancak "hayvanlar" diye bağõrdõğõmõ hatõrlõyorum. Hala bu olayõn şokunu yaşõyorum. Bir, tarafta vahşeti 295.
gördük. Alabildiğine alçak, alabildiğine sefilce. Bir tarafta ise insanlõğõ, dostluğu yaşadõk. Alabildiğine insani, güzel... Avrupa'dan, Almanya'dan, ingiltere'den, isviçre'den, Türkiye'nin her yanõndan telefonlar yağdõ eve. Hiç tanõmadõğõmõz insanlar bizimle ağladõ, bizimle beraber sahiplendi. "Kanõ yerde kalmayacak, hesabõnõ soracağõz" diyorlardõ. Hasan ÖZTÜRK (Rõza BOYBAŞ'õn eniştesi): Eğer suçluysa, devlet gerek haklõ gerek haksõz cezaevine atmõş zaten. Eğer gerçekten suçluysa cezasõnõn çekip yatacaktõ, Bu insanlõk değil Eli kolu bağlõ insanlara saldõrdõlar. Kafalarõnõ paramparça yaptõlar. Bunu değil insana, hayvana yakõştõramõ-yorum. Bunu bir biz değil, bütün dünya kõnadõ, "isyan" diyor-lar. Bunlarõn hepsi yalan. Bunu yapacaklarõ önceden de belliy-di. Ümraniye'ye gittikten sonra çocuklarõmõzla görüştürülmü-yorduk, iki ay boyunca gittik, kapõdan döndük. Bunu devlet bizzat yaptõ. Adalet Bakanõ, savcõsõ, askeri, polisi, insan Haklan Bakam... Hepsi katliamcõ, adam öldürüyorlar... insan Haklan Bakanlõğõymõş... Hangi insan Haklan? öldürdükleri yetmedi» cenazemizi engellediler. Binlerce insan gelmişti, hepsini gö-zaltma aldõlar. Ablasõ, ben, avukatlar dõşõnda kimseyi bõrakma-, -dõlar mezarlõğa. Rõza'nõn kardeşlerim dahi gözaltõna aldõlar. Alibeyköy'e gittiğimizde her tarafõ tutmuşlardõ. "Gözaltõndakiler serbest bõrakõlmadan gömmeyeceğiz." dedik. Bunun üzerine Rize'nin ağabeyi, yengesi ve yeğenini karakoldan çõkarõp getirmişler. Biz herkesin serbest bõrakõlmasõnõ söyledik. Polis j bize "Hepsi aileniz değil." dedi. Ben de "Kim olursa olsun be- nim cenazeme katõlmõş, sahiplenmiş. Hepsi benim ailem." de- dim. Bizi ablukaya aldõlar. Cenazeyi kaçmp gömdüler. Ben onlarla gurur duyuyorum. Cumhurbaşkanõn cenazesi böyle kala- balõk olmadõ. Rõza ile gurur duyuyorum ki, bütün emniyet müdürlerini, istanbul polisini ayağa kaldõrdõ cenazesi. Herkesi gö- zaltma aldõlar, ama ben biliyorum ki halk şehitlerimizi sahiplendi. Şehitlerimizi sahiplenen halkõmõza teşekkür ediyorum. Cenazeyi engellemek için ellerinden geleni yaptõlar. Polis arabalarõ, minibüsleri yetmedi, belediye otobüslerinde taşõdõlar
296
karakollara, insanlarõ spor salonlarõna doldurup işkence yaptõlar. Ümraniye'de katlettikleri yetmedi, cenazede bir gazeteciyi (Metin GÖKTEPE) gözaltõna alõp O'nu da öldürdüler. Salih BOYBAŞ (Rõza'nõn ağabeyi): Alibeyköy Cemevi'ne görüşmeye gittiğimizde ilk olarak bi ze "Yönetim Kurulu olarak karar aldõk. Sibel YALCIN'õn cena zesinden sonra siyasileri kabul etmiyoruz." dediler. Biz de on lara "Burasõ ibadet yeridir. Siyasi diye cenaze geri çevrilmez. Biz Aleviyiz. Bizim geleneklerimize göre cemevinden kalkmasõ gerekir. Hõrsõzõ, yankesicisi olsa kabul ediyorsunuz. Hem camiilerde kimse bakmõyor siyasi mi değil mi. Herkesin cenazesi kabul ediliyor. Benim şehidim burada kabul edilmezse ben Alevi olarak nasõl cemevine gelirim bir daha." dedik. "Kesinlik le olmaz." diyorlardõ. Biz de "Bizim mücadelemizle, bizim ai datlarõmõzla kurduğumuz cemevinde cenazemizi kaldõrarmyoruz. Sizin gibiler yüzünden Aleviyim demeye utanõyoruz." de dik. Cenazemizi polis ve Alibeyköy Cemevi birlikte engelledi ler. Bu tüm Alevi derneklerinin, Alevilerin tavrõ değil elbette. Oradaki yönetim kurulunun tavrõ. Alevilikte "ölmek var dön mek yok'tar. Bunlar oraya Alevilik adõna oturmuşlar, insanla rõmõzõ kandõrõyorlar.
297
AVUKATLAR ANLATIYOR
RÖPORTAJ:
"NEDEN ÖZGÜRLÜK?" Ümraniye Cezaevi'nde yaşananlarõ yakõndan izlediniz, görüşmelere katõldõnõz. Ümraniye Cezaevi'nde neler öldü? Cezaevleri bugüne nasõl geldi? Halkõn Hukuk Bürosu Avukatlarõ'ndan Ahmet Düzgün YÜKSEL: Özellikle Ümraniye Cezaevi'nde sürekli olarak bir gerilim sözkonusuydu. Gerilim siyâsi iktidar tarafõndan bilinçli olarak tõrmandõrõlõyordu. Bu cezaevinde gelinen son durum; kamuoyunun gündemine girdiği ve açõldõğõ ilk tarihlerdeki iktidarõn amacõyla açõklanabilir. Tutsaklarõn siyasi kişilikleri; iktidarõ rahatsõz ettiği için bu cezaevinde kişilikleri yok etmeye yönelik planlõ bir baskõ hesaplanmõştõ. Ümraniye Cezaevi ilk açõldõğõnda Eskişehir Cezaevi'nin açõlõş sürecindeki gibi baskõ, işkence ve hücre uygulamalarõyla gündeme geldi. Hatta o tarihte 15 DHKP-C tutsağõ suçsuz, sebepsiz hücreye atõldõ, iktidar bütün cezaevlerinde Ümraniye'yi açtõktan sonra daha farklõ bir baskõ uygulamaya çalõştõ. Erzurum, Malatya, Elazõğ, Elbistan gibi cezaevlerinde cezaevlerinden işkenceye götürülme, itirafçõlaştõrma yaşandõ. Bunu beceremediği, tutsaklarõn direnişini kõramadõğõ Buca gibi cezaevlerinde ise katliam tezgahladõ. Hepimizin de tanõk olduğu gibi tutsaklar Buca'da katledildi. Tutsaklara öylesi saldõrõlar planlanõyordu ki yõllar öncesinden cezaevi yaptõrõlõyor, inşaatlarõ bittikten sonra da aylar öncesinde TGRT vb. televizyonlarda ve medyalarda tutsaklar aleyhine kamuoyu oluşturabilmek için yayõnlar yapõlõyordu. Ümraniye'de bugün kabul edilen talepler, daha önceki direnişlerde zaten kabul edilen taleplerdi. Peki devlet neden saldõrdõ, neyi hedefliyordu? AD. Y: özellikle son dönemde siyasi polis tarafõndan birtakõm olaylarõn faillerinin yakalandõğõ iddia edilip, bunlarõn faillerinin ise cezaevinden talimat aldõğõ gibi kamuoyunu yönlendirici talimatlarla tutsaklarõ hedef gösterdiler. Bu konuda sadece beyanat vermekle yetinmeyip daha da
301
ileri giderek cezaevi önünde tutsak ailelerini, ziyaretçilerini gözaltõna almaya başladõlar. Bundan bir sonuç çõkaramaymca JlTEM devreye girdi. Bildiğiniz gibi Rohe HARMAN, Ali ihsan AY 3 gün boyunca itirafçõ kontra tarafõndan sorgulandõ. Bu sorgulamalar da tutsaklara yönelikti. Dört duvar arasõna kapattõklarõ insanlarõn kişiliklerini yok edip, soysuz, onursuz bir insan tipi yaratmaya çalõşõyorlardõ. Bunu yapabilmek için tek silahlan baskõ, zor, işkence ve katliamdõ. Hepimizin de gördüğü gibi baskõnõn en üst boyutu olan katliamõ birden fazla cezaevinde görmeye başladõk. En son Ümraniye Cezaevi'nde savunmasõz tutsaklara bahane dahi bulunmaksõzõn, saldõrõldõ. 4 tutsak şehit olurken, 5'i ağõr 42 tutsak yaralandõ. özellikle Buca ve Ümraniye Cezaevi'nde operasyon adõ altõnda gerçekleşen katliamdan bahsetmek istiyorum; her ikisinde de jandarma, istihbarat birimleri önceden tutsaklara taciz ve saldõrõlarda bulundular. Ardõndan da bir bahaneyle saldõn yaptõlar. Ümraniye'de ise bu katliama kõlõf dahi aramadõlâr. Zira Ümraniye Cezaevi 13 Aralõk'ta bir defa saldõrõya maruz kalmõş, ancak tutsaklann barikatlarõ geçilemediği için Adalet Bakanlõğõ devreye girerek "uzlaşma" sağlanmõştõr. Yani ;.i Ümraniye Cezaevi'nde tutsaklar beklemedeydi. Adalet Bakanlõğõ yapõlan anlaşmaya göre;<tutsaklar barikattan kaldõracak ve J 6. koğuşa yerleşecek, bakanlõk 3. gün sonrasõndan görüşmeleri ; başlatacaktõ. Bu nedenle de tutsaklar 6. koğuşa çekilmiş. En l fazla 20-25 kişilik gruplar halinde anlaşma yapõlacağõ, hukuk| statünün belirleneceği günü beklemekteydiler. Tutsaklar sözünde durup 6. koğuşa yerleşmişlerdi. Ama ne var ki Adalet Bakanlõğõ'ndan görüşmeler için gelen Müsteşar Yusuf Kenan DOĞAN ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR sözlerinde durmadõlar. Barikat kaldõrõldõktan sonra Ankara'ya kaçtõlar ve araya giren avukatlann çeşitli girişimlerine rağmen bir türlü istanbul'a gelmediler. Saldõrõ planõnõn ortağõ oldular, Olayõrf bu noktasõ bizce çok önemlidir. Kanâatimizce Buca saldmsõyla tutsaklar cephesinde gündeme gelen ve 50 'li günlere varan açlõk direnişiyle tutsaklar tarafõndan kazanõlan ve yazõlõ hale gelen haklar gerek iktidarõ, gerekse Adalet Bakanlõğõ'nõ ra302
hatsõz etmişti. Bu nedenle Adalet Bakanlõğõ yetkilileri tutsaklarõ her firsatta .tuzağa düşürmeye çalõşõyorlardõ. Bu bölümün önemli olduğunu söyledik. Sorumlularõn açõğa çõkartõlmasõ için Halkõn Hukuk Bürosu olarak soruşturma yürütüyoruz. Bu soruşturmamõz savcõlõğa suç duyurusu şeklinde değil, gerçek suçlularõn, sorumlularõn tespiti açõsõndandõr. Ümraniye Cezaevi'nde yapõlan katliama yönelik ilk incelememize göre operasyon yapõlacağõ önceden Adalet Bakanhğõ'na bildirilmemiştir. Yalnõz olay günü saat 13.30'da Zeki GÜNGÖR'le yapõlan telefon görüşmesinde "sayõm verilmediği için, operasyon olacağõ" öğrenilmiştir. Katliam ise aynõ gün saat 09.00 civarõnda başlamõştõr. Katliamõn asõl faillerinden olan cezaevi 1. Müdürü Hüseyin ŞEBEKOĞLU (ÂTAKAN) 'm itirafõna göre olay bakanlõğa haber verilmeden düzenlenmiştir. Ne varki aynõ gün saat 09.00 sõralarõnda Buca Cezaevi'riden izmir Cumhuriyet Başsavcõsõ Melih TARI tarafõndan önlem aldõrõldõğõ için bakanlõğõn bilgisinin olduğu ihtimali kuvvetlenmektedir. Zira 13 Aralõk'taki Ümraniye saldõrõsõnda da aynõ saatlerde Melih TARI Buca'da önlem almõştõ. Ayrõca Ümraniye Cezaevi'nde yürütülen soruşturmada anlatõldõğõnda da DHKP-C tutsaklarõnõn sabah saat 09.00'dan itibaren hücrelere atõlmaya çalõşõldõğõ görülüyor. Bu durum bir kõsõm cezaevi görevlileri tarafõndan bir sevk olayõna benzer şekilde gündeme getirilmiştir. Bu konuda soruşturmamõz devam etmekle birlikte şu iki ihtimal üzerinde önemle duruyoruz. l - Bakanlõk yetkilileri bilinçli olarak uzlaşmadan kaçtõklarõna göre şimdilik katliam planõnõn ortağõ olduklarõ görülmektedir. Hatta bu konuda elimize yazõlõ birtakõm deliller de geçebilir. Bu konuda ciddi bir soruşturma yürütüyoruz ve bunu kamuoyuna da açõklayacağõz. 2- Başõndan beri JÎTEM ve Terörle Mücadele Şubesi emrindeki askeri görevliler, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcõsõ, cezaevinden sorumlu savcõ ve JÎTEM'le işbirliği içinde olduğunu düşündüğümüz cezaevi L Müdürü Hüseyin ŞEBEKOĞLU(ATAKAN), gardiyanlar ve 2. müdürün içinde örgütlü bulunduğunu düşündüğümüz aynõ istihbarat örgütüne bağtõ gruplarõn bi303
linçli olarak bir katliam planõ yapõp, uyguladõklarõ kesinleşmiştir. Bu konudaki açõklamamõzõ yeri geldiğinde yapacağõz. Direnişte devrimci tutsaklar birlikteydiler. Bu birlikteliğin kazanõndan ne gibi sonuçlar getirdi? A.D. Y: Tutsaklarõn bu direnişteki birliktelikleri güzel bir ör nekti. Hepimizin de bildiği gibi organize bir baskõ ve zora karşõ aynõ şekilde birlikte bir direniş sonuç verebilecektir. Tutsaklar katliamlara rağmen birliklerinden ödün vermeyip haklan, kişi.likleri, siyasi kimlikleri konusunda güzel bir sõnav verdiler. Bu birlikteliğin sonuçlarõ gözle görülür, elle tutulur oldu, bunu hepimiz gördük. Bunu anlatmaya dahi gerek yok. Çünkü bu birliktelik bütün kamuoyu tarafõndan da gözlemlendi. Zira medya günlerce, haftalarca seçim sonuçlarõnõ tartõşõrken, tut saklar kendilerine uygulanan katliama karşõ ilk olarak Bu ca'dan başlamak üzere, Ankara, Sağmalcõlar ve Bartõn'da ken di can güvenliklerini ve savunmalarõnõ kurmak amacõyla reJjinler aldõlar, barikatlar kurdular. Türkiye'nin gündemini bir anda değiştirdiler, öyle ki, tutsaklar aleyhine propaganda ya• pan TGRT bile sus-pus oldu. Bizce tutsaklar birlikte hareket j ederek savunmayõ aşõp, özgürlük isyanõnõ dile getirdiler. \ Direnişte içeri dõşarõyõ, dõşarõ içeriyi etkiledi. Aradaki du- \ varlar kalktõ. Dõşarõdaki halkõn geliştirdiği eylemlerin dev-1 rimci tutsaklar üzerinde ne gibi etkilerini gözlemlediniz? A.D.Y: Evet gerçekten de öyle oldu. Önce içeri dõşarõyõ efE ledi. Sonraysa dõşarõ içeriyi etkiledi. Dört duvar arasõndaki tut' saklarõn katledilmesi öncelikle tutsaklar cephesinden isyana^ neden oldu. Ardõndan kamuoyu olayõ sahiplendi ve haklõ isyanõ yükselttiler. Tutsaklar katliama uğramõştõ ve bu katliamõn kamuoyunda nasõl bir etki yaratacağõnõ, nasõl tepki gösterece- î ginî merak ediyorlardõ. Tutsaklarõn bu merakõ uzun sürmedi.:; Hemen ardõndan kamuoyu yasal çerçevesinin de dõşõnda meşru gördükleri bütün eylem biçimlerini gündeme soktular. Bizce zaten bu koşullarda yasalar önce iktidarõ tarafõndan çiğnenmiş, dört duvar arasõndaki insanlar katledilmişti. Bu nedentej 304
de Gazi isyanõnda olduğu gibi gerek tutsaklarõn gerekse tutsaklara destek olmaya çalõşan, kamuoyunun direniş ve eylem biçimleri elbette yasalara sõğmayacaktõ. Sonuçta da böyle oldu. Daha önceki süreçlerde tutsaklõk koşullarõna en uygun eylem biçimi olan açlõk grevleri yapõlõrken, bu kez barikat ve rehin alma sõnõrõna sõçradõ. Bir hukukçu olarak şunu rahatlõkla söyleyebiliriz. Eğer bir yerde yasa bizzat iktidar tarafõndan çiğneniyor ve katliam bizzat iktidar tarafõndan düzenleniyorsa, orada her türlü eylem ve isyan meşrudur. Zira kişinin kendi ve arkadaşõnõn canõm ve haklarõnõ korumaya yönelik doğal hareket tarzõdõr, öyle sanõyoruz bugüne kadar edindiğimiz tecrübelere göre iktidar sürekli bir saldõrõ planõ içinde olacak, tutsaklar ise sürekli olarak savunma ve özgürlük mücadelesi içinde olacaktõr. Özellikle son günlerde gündeme sokulmaya çalõşõlan "Türk Tipi Cezaevi" utangaçça anlatõlmaya çalõşõlan hücre tipi cezaevleridir. Bu cezaevi modeli özellikle ABD, Almanya, Fransa, italya gibi emperyalist ülkelerde devrimcilere karşõ kurulmuş bir tecrit cezaevleri modelidir. Bu cezaevlerinde insanlar yalnõz başõna bütün sosyal ilişkilerden kopartõlarak, egoistleşmesi, muhbirleşmesi, soysuzlaşmasõ ve kişiliksizleşmesi hedeflenir. Yalnõzlaştõrõlarak önce bedeni, uzun yõllar baskõya dayanamamasõ halinde de kişüiği teslim alõnõr, 12 Eylül sürecinde insanlar topluca tutuklandõğõ için o dönem ihtiyaca göre Sağmalcõlar vb. gibi büyük koğuş cezaevleri kurulmuştur. Ancak süreç içerisinde görüldü ki devrimciler cezaevinde yõllarca yattõğõ halde insanlõklarõndan birşey yitirmiyorlar. Hatta bu cezaevlerinde gerçekten de düzene muhalif onurlu insan tipleri yetişmeye başlõyor. Şu anda ise siyasi iktidar bunu aleyhine bir durum olarak değerlendiyor. Her konuda örnek aldõğõ gibi cezaevleri modelinde de emperyalist ülkeleri aynen örnek almaya ve utanmazca buna "Türk Tipi" cezaevini adõnõ koymaya çalõşõyor. Aslõnda ba model 50 yõh aşkõn süredir emperyalist ülkelerde kullanõlõyor. Emperyalist ülkeler, edindikleri tecrübeye göre insanõ sosyal ilişkilerinden tecrit ederek yalnõzlaştõrõyor. Hatta onu, teslim alõnmasõyla bile sonuçlandõrabiliyor. Ve bu gayet doğal bir sonuçtur. Zira siyasi insanõn varlõğõnõ 305
sürdürebilmesi, onun bulunduğu ortam ve sosyal ilişkileriyle doğrudan ilişkilidir. Emperyalist ülkeler tarafõndan denenmiş bu yöntem sonuç verici olduğu için, bugün siyasi iktidar tarafõndan sürekli uygulamaya konulmaya çalõşõlacaktõr. Takdir edersiniz ki bu durum tutsaklarla iktidar arasõnda sürekli bir çatõşmaya neden olacaktõr. Siyasi iktidar her bunalõmõnda saldõracak, tutsaklar ise katliam pahasõna haklarõnõ savunacaktõr. Ancak ülkemiz açõsõndan bu saldõrõlarõn sürekli tecrit olmasõ bakõmõndan her seferinde bu saldõrõlan göze alamayacaktõr. Cezaevlerindeki sorunlar ülkede yaşanan sorunlardan kopuk değil. Gerek sistemin çarpõklõklarõndan dolayõ suça itilen, gerekse sisteme karşõ mücadele eden onbinlerce insan cezaevlerine doldurulmuş durumda. Bu yüzden zaman zaman genel aftan söz ediliyor. Siz bu konuyu nasõl değerlendiriyorsunuz? AD. Y.: Güzel bir konuya değindiniz. Elbette cezaevindeki sorunlar dõşarõyla direkt bağlantõlõ, iktidarõn ekonomik ve siyasi bunalõmõnõ yansõtõyor. Zira sistemdeki adaletsizlik, sosyal güvensizlik, bizzat yönetenler tarafõndan yapõlan toplu hõrsõzlõk ve sömürü en geniş kesimlerin tepkisine neden oluyor. Ve insanlar haklan ve adalet istekleri etrafõnda muhalif gruplar ve örgütlenmeler oluşturuyorlar. Elbetteki sistem bu muhalif gruplarõ düşman kabul ediyor. Katlediliyor ya da cezaevlerine dolduruyor. Bugün cezaevlerinde siyasi ve bunlara yardõm ettiği iddia edilen onbinlerce tutuklu ve hükümlü ile 40 binlere varan sistemin ürettiği adli suçlu dediğimiz tutuklu ve hükümlü var. Adalet mekanizmasõnda öyle haksõzlõklar var ki, yalnõz siyasi olaylarda değil, alacak verecek ilişkilerinde dahi devletin mekanizmasõ işlemiyor. Komisyoncu mafyalar kol bacak kõrarak bir işleyiş oturtmaya çalõşõyor. Sonuç olarak; adli olaylarda sistemin yarattõğõ suç tipleriyle, siyasi ve toplu olaylarda ise sistemin suçluluğu söz konusu. Yani adli olaylardan suç işlemiş olduğu ileri sürülen kişiler sistemin adaletsizliği, suç işlemeye yöneltmesi ve teşviki nedeniyle bizce suçsuz. Siyasi ve toplumsal olaylardaki muhalif gruplarõn düş306
man kabul edilip topluca tutsak edilmeye çalõşõlmalarõ nedeniyle, haksõzlõk sistemden kaynaklandõğõ için bu gruplar da suçsuzdur. Bu nedenle de biz kamuoyunda siyasi tutsak olarak bilinen, düşünceleri ve düşünceleri doğrultusunda eylem yapan kişileri devrimci tutsak olarak tanõmlõyoruz. Toplumda kader kurbanõ olarak kabul edilen, sistemin her türlü zaaf ve adaletsizliklerinden etkilenmiş kan, namus, arazi davasõ vb. adalet beklentisiyle direkt ilgili olaylar ve bu nedenlerden ötürü tutuklanmõş ve hüküm almõş olanlarõ sistemin ürettiği suçlu tipleri, adli tutsak olarak kabul ediyoruz. Bu suç tiplerinde de sistemi suçlu görüyoruz. Ancak bu her iki olayõn dõşõnda, gerek iktidar tarafõndan yönlendirilen, onlara bağlõ gerekse kendi menfaatleri doğrultusunda örgütlenen bilinçli sivil faşist örgütlenmeler, mafya babalan, eroin ve silah kaçakçõlarõ, işkenceciler, itirafçõ kontralar, devlet yapõsõ içinde gizlice örgütlendirilmiş sivil ve askeri kontrgerilla grup ve üyelerini halka karşõ bilinçli olarak örgütlendikleri için sistemin adaleti içinde tutuklanõp, hüküm alsalar da tutsak olarak kabul etmiyoruz. Bu menfaat ve faşist örgütlenmeler 12 Eylül sürecinde olduğu gibi bazen göstermelik olarak tutuklanõp hüküm alabilirler. Bu kişi ve gruplarõ halk düşmanõ olarak kabul ettiğimiz için tutsaklõk statüsünün tersine, yargõlanõp en ağõr cezalara çarptõnlmalarõnõ istiyoruz ve bunun takipçisi olacağõz. Yani özet olarak anlatmak gerekirse biraz önce tarifini yaptõğõmõz devrimci tutsak ile adli tutsaklarõn bugünkü konumu iktidannõ adaletsizliğinden kaynaklandõğõ için genel af değil, tutsaklara özgürlüğü savunmak gerekir. Zira ortada bizce bir suç yoktur. Demokratik hak ve adaletin olmasõ durumunda da bu tür yargõlamalara dahi gerek kalmayacaktõr. Son olarak ne söylemek istersiniz? A.D.Y.: Elbette tutsaklara en yakõn, açõlarõyla ve sevinçleriyle en yakõndan tanõyan bir savunman olarak düzenin suçlu olmasõ sebebiyle tutsaklarõn özgürlüğünü istiyorum.
307
CEZAEVLERİNDEKİ KATLİAMLAR VE AYDIN SORUMLULUĞU ÜZERİNE
12-Eylül ile gündeme gelen toplu tutuklama ve yargõlamalar 1 cuntanõn yazdõrdõğõ 1982 Anayasa'sõ ve DGM'lerin de kurumlaştmlmasõ ile devamõnda çõkarõlan Terör Yasasõ sonucunda 5 sisteme karşõ mücadele içinde olan, özellikle devrimci güçlere karşõ devletin emniyet kuvvetlerinin baskõ, işkence ve katliamõ da bu sistemli baskõnõn bir parçasõ olarak artarak yerleşir oldu. Son süreçte ise baskõ ve katliam o kadar fütursuzlaştõ ki, dört duvar arasõndaki tutsaklar açõkça demir sopalarla katledilmeye başlandõ, insanlar spor salonlarõna doldurulup toplu* ca dayaktan geçirildi, basõn emekçileri yüzlerce insanõn önün- "î de kazma şaplanyla katledildi. Bütün bunlar olurken duyarlõ kurum ve kişiler bir yana f "AYDlNLARIMIZ"m durumu neydi? Gerçekten de onbinlerin tutsak edildiği günümüzde cezaevleri denildiğinde akla ilk gelen tutsaklõk koşullan ve savunmadõr. Zira iktidar onbinleri cezaevlerine doldurmuştur ancak bununla yetinmeyi düşünmemektedir. Onun için asõl Önemtf olan tutsak edilen insanlarõn siyasi kişiliğini yok edip her denilene itaat eden, yalnõz kendini düşünen, itirafçõ muhbir bir düzen adamõ yetiştirmek, bu şekilde düzene muhalif direnişi her cepheden, özellikle cezaevleri cephesinden kõrarak sömürüyü devam ettirmektir. Bu sebepledir ki tutsaklar sürekli olarak zapturapt altõna alõnmaya çalõşõlmakta, sürekli olarak devlet baskõsõna maruz bõrakõlmaktadõrlar. 12 Eylül sürecinde cõlõz da olsa bu sistemli baskõlara baş kaldõran özellikle hukukçu aydõnlarõmõz ise bugün sorunlara iyice kulağõnõ tõkamõş, savunma kürsüsünü dahi sahiplenme yerek bir kõsõm çõkar çevrelerinin ayakçõlõk sayõlabilecek alacak ve evrak takip işlerini savunmanlõk sayõp kendilerini avutmakta veya onurunu dahi ayaklar altõna ahp bu çõkar çevrelerinin menfaat ortağõ olmaktadõr. , Onbini aşkõn avukatõn görev yaptõğõ dünyanõn en büyük barolan içinde sayõlan istanbul Barosu'nda kabul gören-anlayõş bu olduğu için, geçmişte büyük savunucularõ olduklarõ hal308
de bugün gerçek demokrasiye inancõm yitirmiş ve düzenden medet bekleyen Turgut KAZAN ve benzer görüşteki bir kõsõm YK üyeleri ise bu durumu geleceklerinin idamesi lehine değerlendirerek cezaevlerinde "geliyorum" diyen katliam sürecinde savunmaya tam bir ihanet içinde oldular. Medet ve "demokrasi" bekledikleri bu iktidarlar tarafõndan savunmanõn asli unsuru müvekkü-tutsağm dön duvar arasõnda katledilmesine göz yumdular. Kõlõnõ kõpõrdatmadõlar. Beklenen sonuç, katliam düzenlendiğinde ise utançlarõndan göstermelik çabalar içinde oldular. Bu durum köhnemiş avukatlõk anlayõşõnõn gelecek ve menfaat arayõşõykõ çakõştõğõ normal bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bir sorun daha var ki bizce bu daha da yakõcõ. Cezaevlerinde Buca ile başgösteren boyutlu katliam ve sonrasõnda gelişen 50'lî günlere varan AĞ genel direnişi sürecinden başlaya' rak şimdilik Ümraniye katliamõyla sonuçlanan keskin süreç gösterdi ki, 12 Eylül sürecinden sonraki DGM yargõlamalarõ ve tutsaklõk koşullarõ sorunlarõnõ omuzlamaya çalõşan Devrimci Demokrat Avukatlar alõşõlmõşõn dõşõnda yeni bir sorumluluk ve görev anlayõşõna sahip değiller. Çok fazla eleştirdiğimiz köhnemiş avukat tipinden fazlasõyla etkilenmiş, DGM'deki tahta savunma kürsüsünün dõşõnda, tutsaklarõ can güvenlikleri için kurduklarõ barikatlarda kucaklayacak meşru avukatlõk anlayõşõna ikna olmamõşlar. Bu nedenledir ki kendince çözümler üretmeye çalõşan duyarlõ azõnlõğõ bir kenara koyarsak, bu meslekdaşlanmõzõn durumu da pek farklõ olamadõ. Buca örneği daha gündemde iken, Ümraniye'de ikinci bir katliam düzerilenmesirõin önüne ciddi bir savunma seti oluşturamadõğõmõz acõ gerçeğimizdir. Bu nedenledir ki kendine çeşitli misyonlar biçmekte olan meslekdaşlarõmõzõn da kendisini ve süreci değerlendirmesi ve sarsõlmasõ gerekmektedir. Elbetteki bir kõsmõ olayõ kavrayamamaktan kaynaklanabilir. Ancak, bu süreçten bizim çõkardõğõmõz izlenim, yerleşmiş Devrimci Demokrat Avukat anlayõşõ, çok fazla eleştirilen eski köhnemiş tipten pek de farklõ bir yol izleyememiş. Tutsaklarõn canõyla kanõyla oluşturduklarõ direniş gücünü, iktidarõn karşõ baskõsõy309
la buluşturduğu noktada "ÇÖZÜCÛLÜK" için yarõş etmeyi marifet sayar olmuştur. Bu nedenle de DGM'deki tahta savunma kürsüsünün dõşõnda farklõ olarak iki gücün buluştuğu bürokratik masaya oturulabilmiştir. Kendine misyon biçenlerin dõşõnda kendisine bir sõnõr çizen aynõ camia içindeki meslekdaşlarõmõz ise "üzerime gelmeyin küserim", "herkesten aynõ davranmasõ beklenemez" gibi söylemlerle aynõ tavõrlarõm sürdürmüş, varolan, ismi var kendi. yok statülerini sürdürebilmek için hiçbir eziklik de duymadan "ne kadar haklõ" olduklarõ doğrultusunda saldõrgan bir tutum içinde olabilmişlerdir. Bu meslekdaşlanmõzõn durumu ise gerçekten hazindir. Konu, aydõn sorumluluğu ile açõldõ, doğal olarak da bizleri en yakõndan ilgilendirdiği için de aydõn hukukçu sorumluluğunda kilitlendi. Bu konuda çok söz söylendi, daha sayfalarca da söylenebilir. Ancak, bizim öz olarak anlatmak istediğimiz, gelinen süreçte bir hukukçu en önde insan haklan savunucusu olmak zorundadõr. Zira yasayõ da, hukuku da, demokratik haklan da, uygulanan baskõ ve katliamõ da en iyi görme şansõ olan odur. Bugün geldiği aşama ise savunma kürsüsünü aşmõş, tutsaklarõn barikatlarõna ulaşmõştõr. Haklarõn verilmeyip yasalarõn işlemediği, dört duvar arasõndaki insanlarõn dahi hunharca katledildiği bir sistemde cihetteki savunma hakkõ da sonsuz olacaktõr. Barikatõn ardõnda savunmada olan tutsağõn duygularõnõ hissedemeyen savunmanõn ise onurunu korumasõ mümkün değildir. Av, A. Düzgün YÜKSEL
310
ACININ ÖFKESİ
Adli Tõp morguna ilk defa 1988 yõlõnda girdim. Tuzla operasyonunda öldürülen ismail Hakkõ ADALI ve 3 arkadaşõnõn delik deşik edilmiş bedenleriyle karşõlaştõm. Daha sonra yine yargõsõz infaz operasyonlarõnda katledilen müvekkillerim için girdim oraya, ibrahim ERDOĞAN ve 10 arkadaşõnõn paramparça edilmiş yüzlerini gördüm. O gün morgda nereye baksam, bir dostun çõrõlçõplak bedeniyle sarsõldõm. Acõlar bitmiyordu, 3 avukat arkadaşõmla birlikte yine Adli Tõp morgundaydõm 15 gün önce. Ümraniye Cezaevi Katliamõ'nda öldürülen 4 kişiden ikisi Abdülmecit SEÇKiN ve Rõza BOYBAŞ benim müvekkilimdi. Rõza aynõ zamanda da akrabamdõ. Ama onu çok zor teşhis ettik. Kafasõnda ve alnõnda derin yara izleri vardõ. Daha önce geçirdiği bir ameliyat izinin yardõmõyla teşhis edebildik. Abdülmecit ve Orhan'õn durumu da farklõ değildi. Kafalarõ, gözleri parçalanmõştõ. Anlaşõlan demir çubuklarla öldüresiye dövülmüşlerdi. Tam bir vahşet tablosuyla karşõlaşmõştõk. Rõza ve Orhan'õn cenazelerini toprağa verdiğimiz günün hemen ertesinde, yaşananlarõn şokunu daha üstümden atamamõş bir halde evden büroya gelirken, rastlantõya bakõn ki, yine morg civarõnda aldõğõm bir haberle bir kez daha kahroldum. Bir avukat arkadaşõm, Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE'nin gözaltõnda polis tarafõndan öldürüldüğünü, cesedinin morgda olduğunu söylüyordu. Bu kadar da olmazdõ, kalbim sõzlõyordu, sanki bir ok kalbimin tam ortasõna girmişti, yüreğim kanõyordu. Acõyõ bir kez daha kalbime gömdüm ve yine morgun o karanlõk, soğuk, dayanõlmaz kokulu, kahredici kapõsõndan içeri girdim. O da cezaevindekilere benzer bir şekilde öldürülmüştü, başõndan almõştõ ölümcül darbeyi. Her suç duyurumuzda, her kitlesel gösteride yanõmõzda gördüğümüz, sokaklarõn, varoşlarõn çocuğu Metin, yine yanõmõzdaydõ. Ama bu defa cansõz gülümsüyordu. Ümraniye Cezaevi'nde gerçekleştirilen katliam, planlõ, programlõ bir eylemdir. Katliamdan birkaç gün önce ÇHD ve İHD üyesi avukatlar olarak sorunlarõn çözülmesi için cezaevi 311
savcõsõ ile görüştük. Savcõ görüşmeler yoluyla çözüm örterimizi kabul etti. Ertesi gün cezaevine gittiğimizde, savcõ ve müdür çok şaşõrtõcõ bir şekilde, bir gün önce söylediklerini unutarak, hiçbir görüşme yapmayacaklarõnõ söylediler. Bu tavõr değişikliği kötü şeyler olacağõnõ gösteriyordu. Ertesi gün iHD'de gelişmeleri kamoyuna açõkladõk, Ümraniye Cezaevi'ne dikkat edilmesi gerektiğini belirttik. Tedirgin bekleyiş sürerken, 4 Ocak günü acõ haberi aldõk. 3 tutsak öldürülmüş, 6'sa ağõr 33 yaralõ tutsak da hastanelere kaldõrõlmõştõ. Cezaevinde de yaralõ olduğunu öğrendik. En az 50-60 tutsak sopa ve demir çubuklarla çok kötü bir şekilde dövülmüştü. Aslõnda tamamõ da olabilirdi. Bu vahşeti gerçekleştirenler bunu göze almõştõ. Daha sonraki günlerde ağõr yaralõlardan Gültekin BEYHAN da yaşamõnõ yitirdi. Cengiz CALIKOPARAN'õn yaşamõ mucizeye kalmõş durumda. Kafamda sorular sorulan izliyordu. Onlarõ bu hale getirenler, karşõlarõnda bir insan olduğunu görmüyorlar mõydõ acaba? Bõrakõn insana, cansõz nesnelere dahi öylesine vurmak, olanaklõ değildi. Özel yetiştirilmiş gardiyanlarõn bu katliamõ yapabileceklerini aklõm alõyor da, 20 yaşõndaki 18 aylõk geçici askerlerin bunu nasõl yapabildiklerini anlamakta gerçekten çok zorlanõyorum. Bu nasõl bk eğitimdir ki, gencecik çocuklar kõsa zamanda bir ölüm makinesi haline getirilebiliyor? Bunlar bir an dahi düşünmediler mi acaba, çoğu kendi yaşlarõndaki kurbanlarõnõn, onlarõn yoksulluğuna, ezilmişliğine isyan ettiklerini? Düşünmediler mi hiç, insanlar cezaevinde neyi talep ediyordu? İstedikleri çok fazla birşey değildi, yalnõzca cezaevi koşullarõnõn asgari insani standartlarda olmasõnõ istiyorlardõ. Yakõnlarõyla, avukatlarõyla rahat görüşme, dergilerini, gazetelerini okuyabilme, arama bahanesiyle taciz edilmeme, arkadaşlarõyla görüşebilme gibi kolaylõkla kabul edilebilecek taleplerdi bunlar. Ama ortada sorunlarõ çpzmeyi engelleyen bir anlayõş vardõ. Tutsaklarõ pranga mahkumu yapmak isteyen devletin anlayõşõydõ bu. Onlara göre, cezaevleri zindan, karakollar toplama kampõ haline getirilmelidir. Zindancõhk geleneğini imparatorlardan, toplama kampõ geleneğini Gestapolardan almõşlardõ. Nitekim cezaevinde yaptõklarõnõn bir benzerini-, bu 312
defa katlettiklerinin cenazelerinde yaptõlar. İnsani görevlerini yerine getirmek üzere cenaze töreni için Alibeyköy'e gelen yüzlerce insanõ döve döve gözaltõna aldõlar. Karakollarõ yetmedi, aldõklarõnõ stadyuma doldurdular. Orada yapmadõklarõnõ bõrakmadõlar insanlara. Öylesine ileri gittiler ki, genç bir gazeteciyi aralanna alõp döverek öldürdüler. Cezalandõrõlmayacaklarõndan öylesine eminlerdi ki cesedini cinayet mahatinin 20 metre ötesine attõlar. Üstelik dünyanõn en büyük yalancõlarõ olduktan için, onca tanõğa rağmen gazeteciyi gözaltõna almadõklarõm, onun duvardan düştüğünü dahi söyleyebüdüer. Metin'i öldürdüler, çünkü Metin, onlan birçok kez suçüstü yakalamõştõ. Deklanşöre yiğitçe basõyordu. Tutsaklarõn cenaze törenini izlemek isteyen Metin, olanlarõ göremedi. Görseydi belki de üzülecekti, çünkü cenazeleri biz değil polisler gömmüştü. Nasõlsa mezarlõğa ulaşmayõ başarabilmiş 20-30 kişi, polis şeflerine gözaltõna alõnanlar serbest bõrakõlmadan cenaze töreni yapmayacağõmõzõ söyledik. Çok haklõ bir talepti bu. Cenazeye katõlmak herkesin hakkryõdõ ve buna engel olunamazdõ. Talebimizi kabul etmediler ve bizi yarõm saat boyunca dar bir alanda sõkõştõrarak, cenazelerimizi elimizden zorla aldõlar, kendileri gömdüler. Biz ölen dostlarõmõza son görevlerimizi yerine getirememenin acõsõyla bir kez daha sarsõlmõştõk. tsmaü Hakkõ ADALl'dan Metin GÖKTEPE'ye uzanan acõ halkalarõ, acõlar zincirinin ne ilk ne de son halkasõydõ. Yüzyõllar önce başlamõştõ acõlar, daha bir süre de devam edecekti. Yalnõzca ölüm acõsõ değil anlattõğõm, yoksulluk acõsõndan, ezilmişliğin, horlanmõşlõğõn, zulmün acõsõndan da söz ediyorum, ölümle beraber hep geride kalanlar acõ duyar sanõlõr. Peki hunharca katledilenin o anki acõsõnõ ne yapacağõz; yoksullar için başkalarõnõn acõ duyduğu sanõlõr ya, yoksulun acõsõ ne olacak? Evet, acõlar çoğalõyor. Egemenler, acõlarõn çoğalmasõndan medet umuyor, düşünüyorlar ki, acõ ne kadar çoğalõrsa, insanlar o kadar önlerinde diz çökecekler. Evet, diz çöktürmek istiyorlar. Ama unuttuklarõ ya da hatõrlamak istemedikleri birsey var; insanlõk onuru ve acõnõn öfkesi, insanlõk tarihi, bir yönüyle, onurun ve mutluluk anlayõşõnõn tarihi ise, diğer yönüyle de 313
acõnõn, öfkenin tarihidir, insanlõk bu öfkeyle gelmiştir. Karşõtlarõn birliği burada da kendini gösterir; acõ ve mutluluk, bu kez ezeli karşõt, hep bir aradadõr, acõ ne kadar öfkeye dönüşür, mutluluk yakõndõr. Egemenler tarihten şu dersi almaklar artõk, tarihin ilk kahramanlarõ, Spartaküs ve arkadaşlarõ, efendilerine diz çökmemeyi öğrendiklerinde onuru keşfetmişlerdi ve acõlarõ da öfkeye dönüşmüştü. Kuyucu Muratlar'õn, Hõzõr Paşalar'õn, Mc Carthyler'in mirasõnõ devralanlar anlamalõlar artõk, acõlan çoğaltarak, kendi sonlarõm yaklaştõrõyorlar. Fizik kuralõdõr, evrende yar olan hiçbir şey yok olmaz. Acõ da öyledir, yok olmaz. Bazen derin bir sõzõyla yürekte yaşar, bazen bir beyin kõvamõnda. Bazen de alõr başõnõ gider rüzgarla beraber, çok uzaklardaki bir başka yüreğe saplanõr kalõr. Çoğaldõkça da sõğmaz yüreklere, beyinlere, bir kasõrga olur, yõkar dört bir yanõ. işte bu an, acõnõn öfke anõdõr, o kasõrgayõ engelleyecek bir güç de şimdiye kadar icat edilmemiştir. Tarihin çok garip bir cilvesidir ki, milyonlarõn acõsõnõ çoğaltanlar, acõnõn zerresini dahi duyduklarõnda, acõ kendi yüreklerine yerleştiğinde, "ben kime ne yaptõm, günahõm neydi" diye sormaya başlamõşlardõr her zaman. Oysa bunun yanõtõ son derece yalõndõr, îlk yanõtõ fizik verir, etki tepkiyi doğurur, kuralõyla. Sonra da yüzyõllarõn imbiğinden süzülüp gelen bir halk deyimi yanõtõ pekiştirir: RÜZGAR EKEN FIRTINA BiÇER. Av. Cemal YÜCEL
314
SOKAKLAR ALEV ALEV YANDI DEVLET YAPTIĞI KATLİAMIN ALTINDA EZİLDİ
Hem 13 Aralõk katliam denemesinin hem de 4 Ocak katliamõnõn ardõndan, yurtiçi ve yurtdõşõnda öfke sokaklara taştõ. Çeşitli kesimlerden kurum, kuruluş ve kişilerin hesap soran tepkileri devlete korkulu artlar yaşattõ. Tepkiler arasõndan basõna yansõyanlarõn bir kõsmõnõ yayõnlõyoruz: 13 Aralõk:
* İstanbul Bağcõlar'da Devrimci Halk Güçleri faşistlere ait Turan Cafe ve Güldeniz Pastanesi'ni molotoflayarak tahrip etti. * Almanya Bielefeld'de Devrimci Halk Güçleri tarafõndan kentin birçok yerine yazõlamalar yapõldõ. Şehrin merkezi yerin de ve bir üniversitede Türkçe-Almanca pankartlar asõldõ. Yazõ lama ve pankartlarda "özgür Tutsaklara Kalkan Elleri Kõraca ğõz!", "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz!" sloganlarõ kullanõldõ. 14 Aralõk:
* Almanya Berlin'de TC Konsolosluğu önünde Devrimci Halk Gücleri(DHG) bir gösteri düzenledi. Almanca "Cezaevle rindeki Katliamlara Son!" pankartõnõn caddeye asõldõğõ gösteri de, konsolosluk yumurta ve domates yağmuruna tutuldu. * Bursa 1HD Şubesi bir açõklama yaparak saldõrõyõ kõnadõ. Çeşitli demokratik kitle, örgütlerinin katõldõğõ basõn açõklama sõnda katliamõn sorumlularõnõn bulunmasõ istendi. * Avusturya Viyana'da DHKC-DHG,. TKP(ML) ve MLKP ta raftarlarõnca oluşturulan Devrimci Güç Birliği Platformu geniş katõlõmlõ toplantõlar gerçekleştirdi. * Viyana'da Stephanplatz'da Devrimci Güç Birliği ve TlKB bir protesto gösterisi düzenlediler. Yaklaşõk 50 kişinin katõldõğõ gösteride "istanbul Ümraniye Cezaevi'ndeki Devrimci Tutsak lara Yapõlan Faşist Saldõrõyõ Protesto Ediyoruz" yazdõ Almanca bir pankart asõldõ. Konuşmalar yapõlõp bildiriler dağõtõlarak ey lem bitirildi. * Genel-îş Gebze Şubesi, Sõnõf Sendikacõlõğõ Hareketi, Kur tuluş Gazetesi okurlarõ, Emekçi Halkõn Birliği, Emek Partisi 317
Gebze Girişimcileri ve Gebze öğrenci Birliği tarafõndan ortak basõn açõklamasõ yapõlarak saldõn kõnandõ. 15 Aralõk: *HADEP Ümraniye ilçe Binasõ'nda toplanan yaklaşõk 200 tutsak ailesi, içinde DETUDAP'm da bulunduğu bir komite oluşturarak basõn açõklamasõ yaptõlar. Buradan Ümraniye Ce zaevi önüne giden aileler, "Evlatlarõmõzõ Katlettirmeyeceğiz", "Katliamlar Bizleri Yõldõramaz", "insanlõk Onuru işkenceyi Ye necek", "Kahrolsun Faşizm, Yaşasõn Mücadelemiz" sloganlarõ atarak yolu trafiğe kapattõlar. *istanbul Nurtepe Sokullu Caddesi'nde toplanan halk, yo lu işgal ederek trafiğe kapattõ. Yaklaşõk 150 kişinin katõldõğõ ey lemde "özgür Tutsaklar Teslim Alõnamaz" sloganõnõn bulun duğu pankartõn imzasõ "Nurtepe-Güzeltepe Halkõ" şeklindey di. Gösteri sõrasõnda; "Baskõlar Bizi Yõldõramaz", "Halkõmõz Saf lara", "Yaşasõn Buca, Ümraniye Direnişlerimiz", "Devrim Şe hitleri ölümsüzdür", "Gözaltõnda Kayõplara Son", "Devrimci Tutsaklara Özgürlük", "Katliamlarõn Hesabõnõ Soracağõz" slo ganlarõ atõldõ. *Almanya Frankfurt Havaalanõ peronlarõndan biri DHG ta rafõndan yaklaşõk 4 saat süreyle işgal edildi. Eylem sõrasõnda iş gal alanõna Almanca olarak "Türkiye'deki Faşist Devletin Üm raniye Cezaevi'ne Saldõrmasõnõ Protesto Ediyoruz" yazõlõ pan kart asõldõ. *Almanya Köln'de bulunan Dom Meydanõ'nda DHKCDHG, Partizan, MLKP, EKiM ve TlKB taraftarlarõnõn katõldõğõ bir gösteri düzenlendi. Almanca ve Türkçe pankartlarõn taşõn dõğõ gösteri sloganlarla Köln'ün merkezi tren istasyonuna ka dar yürünerek devam etti. Burada devrim şehitleri için yapõlan l dakikalõk saygõ duruşundan sonra eylem bitirildi. *Hollanda Rotterdam'da Garanti Bankasõ ve Akbank'õn du varlarõna "insanlõk Onuru işkenceyi Yenecek", "Yaşasõn Ümra niye Direnişimiz" yazõlamalarõ yapõldõ. Türkiye'deki birçok ku ruluş faks ve telefonlarla protesto yağmuruna tutuldu. *DHKC-DHG, MLKP taraftarlarõ ve devrimci-demokrat in-
318
sanlann da katõldõğõ yaklaşõk 40 kişilik bir kitle ile Türkiye'nin Londra Konsolosluğu önünde protesto gösterisi yapõldõ. Gösteride DHKP, DHKC bayraklarõ ve "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz", "Ümraniye Faşizme Mezar Olacak", "Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağõz", "Buca ve Ümraniye'nin Hesabõnõ Soracağõz" yazõlõ dövizler taşõndõ. Konsolosluğun kapõsõna "Ümraniye Katliamõ'nõ Lanetliyoruz" yazõlõ siyah çelenk bõrakõlarak eylemfe son verildi. * DHKC Amsterdam Enformasyon Bürosu yaptõğõ açõklama ile katliamõ lanetleyerek uluslararasõ kamuoyuna dayanõşma çağrõsõnda bulundu. * Avrupa'nõn çeşitli merkezlerinde bulunan özgür .Halklar Komiteleri ayrõ ayrõ açõklama yaparak kamuoyunu göreve çağõr dõlar. * Uluslararasõ Af örgütü bir açõklama yaparak, Ümraniye Cezaevi'ndeki saldõrõdan derin endişe duyulduğunu açõkladõ. Ceza evleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlõğõ ve içişleri Bakanlõğõ'mn faks ve telefon numaralarõnõ vererek protesto metinlerini gön dermesini istedi. 16Aralõk: * Yunanistan Atina'da DHKC-DHG, TKP/ML, MLKP, TDKP taraftarlarõnca bir gösteri düzenlendi. Türkiye'nin Atina Konso losluğu önünde düzenlenen gösteriye yaklaşõk 100 kişi katõldõ. Gösteri boyunca taşman pankart Atina'nõn merkezi Kaningos Meydanõ'na asõldõ. Halka bildiri dağõtõlarak eylem bitirildi. 17Aralõk: * Eskişehir Takkalõ Mahallesi'nde bir ilkokula "Ümraniye'de Devrimci Tutsaklara Yapõlan Saldõrõnõn Hesabõnõ Soracağõz" ya zõlamasõ yapõldõ. 18Aralõk: * istanbul Okmeydanõ'mn çeşitli yerlerine DHG tarafõndan yaygõn yazõlamalar yapõldõ. Yazõlamalarda "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz", "özgür Tutsaklar Teslim Alõnamaz", "Devrimci Tutsaklar Susturulamaz" sloganlarõ kullanõldõ. 319
*Bursa Gaziakdemir semtinde bulunan Milli Gençlik Vakfõ duvanna "Devrimci Tutsaklar Katliamlarla Teslim Alõnamaz" yazõlõ bir pankart asõldõ. *Eskişehir Kurtuluş ve Deliklitaş mahallelerinde DHG tara fõndan yazõlamalar yapõldõ. *Almanya Berlin Kreuzberg'de'TKPCML), MLSPB, DHKC ve MLKP taraftarlarõnca bir gösteri düzenlendi. Ateş yakõlarak yolun trafiğe kesildiği gösteri atõlan sloganlarõn ardõndan bitiril di. *Den Haag'da üzerinde "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz", "Ümraniye Katliamõ'nõn Hesabõ Sorulacak" yazan pankartlar asõldõ. Aynõ gün iş Bankasõ, Akbank ve Başkonsolosluk molotoflanarak tahrip edildi. 19 Aralõk:
*Almanya Kreuzberg'de DHKC-DHG, MLKP, TKP(ML) ve MLSPB'nin ortak gerçekleştirdiği bir gösteri düzenlendi. Yak laşõk 40 kişinin katõldõğõ ve 20 dakika süren gösteride cadde lastik yakõlarak trafiğe kapatõldõ. Gösteri, "Türkiye'deki Cezaevi Katliamlarõna Son" yazõlõ pankartõn asõlmasõyla sona erdi. 20 Ar alõk:
*istanbul Gebze ve Gülsuyu CHP Seçim irtibat Bürolarõ DHG tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. Eylem yerine "Ümraniye-Yozgat Direniyor DHKC Savaşõyor" yazõlõ pankart asõldõ. *izmir Bergama'da bulunan Ülkü Ocağõ DHG tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. Eylem yerine "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz" pankartõ asõldõ. 21 Aralõk: ,
*Eskişehir Yenikent Mahallesi ve Yenikent Lisesi'nin çeşitli yerlerine DHG tarafõndan, "Ümraniye'de Devrimci Tutsaklara Yapõlan Saldõrõlarõn Hesabõnõ Soracağõz" seklinde yazõlamalar yapõldõ,
320
22 Aralõk: *istanbul'da DETUDAP bir basõn açõklamasõ yaparak Ümrani ye saldõrõsõnõ kõnadõ. Açõklamada "Tutsaklara Af Değil Özgürlük" talebi dile getirildi. l Ocak: * istanbul Hasköy'de DHKC tarafõndan korsan gösteri düzen lendi. Gösteride, "Zindanlar Boşalsõn, Tutsaklara özgürlük", "Tutsaklara Af Değil özgürlük", "Titre Oligarşi Parti-Cephe.Geli yor", "Kahrolsun Faşizm", "Yaşasõn Halkõn Adaleti" sloganlarõ atõldõ. Bir de pankart asõldõ. * istanbul Okmeydanõ Piyalepaşa Mahallesi'nde polisle işbirli ği yapan bir faşistin oto tamirhanesi DHKC tarafõndan molotoflanarak cezalandõrõldõ. Molotoflu saldõrõda 3 oto yanarak tahrip ol du. 4 Ocak: * istanbul Yenibosna Zafer Mahallesi'nde Yõldõrõm Beyazõt Caddesi üzerindeki Pir Sultan Abdal Derneği'nin önünde barikat lar kuruldu. Bir halk otobüsü ve fõrõn kamyonetinin barikat için kamulaştmldõğõ eylemde "Ümraniye'nin Hesabõnõ Soracağõz", "özgür Tutsaklar Teslim Alõnamaz" sloganlarõ atõldõ. Polisle yakla şõk yarõm saat süren çatõşmanõn ardõndan eylem DHKC militanla rõnõn inisiyatifinde bitirildi. Eylemde polis panzeri ve otolarõ atõ lan molotoflarla yakõldõ. * istanbul Okmeydanõ'nda DHKC bir gösteri düzenledi. Bir polis otosunun jnolotoflanarak tahrip edildiği eylemde TKP(ML), TlKB ve DY taraftarlarõ da yer aldõ. Gösteri yaklaşõk 20 dakika sür dü. * istanbul Alibeyköy'de DHKC, MLKP ve TlKB ortak gösteri düzenlediler, imar Bloklarõ'nda yapõlan gösteride Ümraniye Katli amõ protesto edilerek, katliamõn hesabõnõn sorulacağõ vurgulandõ, iki faşistin arabasõ yakõldõ. * istanbul Gültepe'de Esbank, Garanti Bankasõ, Ziraat Bankasõ DHKC savaşçõlarõ tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. * istanbul Esenler Turgut Reis Mahallesi Havaalanõ Caddesi üzerinde park etmiş 30 AF 037 plakalõ sivil polis otosu DHKC 321
savaşçõlarõ tarafõndan molotpflanarak tahrip edildi. * istanbul Gazi Mahallesi'nde bulunan Furhan Oto Yõkama sahibinin arabasõ, işbirlikçi olmasõ nedeniyle DHKC savaşçõlarõ tararõndan molotoflanarak yakõldõ. * Almanya: Hamburg'un Vilensburg semtinde bulunan THY bürosu DHKC tarafõndan tahrip edildi. * Almanya: Duisburg kentinde Ziraat Bankasõ'na DHKC ta raftarlarõnca, üzerinde Türkçe, Almanca "Ümraniye Şehitleri ölümsüzdür" yazõlõ bir pankart asõlõp, bomba süsü verilmiş kutu bõrakõldõ. * Hollanda: Rotterdam'da şehrin çeşitli yerlerine DHKC ta rafõndan "Ümraniye Katliamõ'mn Hesabõ Sorulacak-DHKC" yazan pankartlar asõldõ. * Hollanda: Den Haag'da faşistlerin araçlan tahrip edildi. * istanbul Gazi Mahallesi'nde işbirlikçi faşiste ait bir araba AFMK tarafõndan yakõldõ. * istanbul Esenler Karabayõr'da DHKC ve TlKKO silahlõ bir korsan gösteri düzenledi. Gösteride polis otosu yakõlarak tah rip edildi. * istanbul ikitelli, Küçükçekmece Cennet Mahallesi'nde pankartlar asõlarak yollar yakõldõ. * istanbul Beyoğlu'nda polis aracõna patlayõcõ atõldõ. 5 Ocak: * Kocaeli Koçbank Şubesi DHKC tarafõndan tahrip edildi. * istanbul Sultanahmet'te tutsak aileleri suç duyurusunda bulunmak üzere adliye önünde toplandõlar. Yaklaşõk 400 civa rõndaki kitleye polis vahşice saldõrdõ. Eylemde "Baskõlar Bizleri Yõldõramaz, Evlatlarõmõz Onurumuzdur, Analar Katillerin Pe şinde, özgür Tutsaklar Yalnõz Değildir, Katil Devlet, Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz, Af Değil Tutsaklara Özgürlük, Zindan lar Boşalsõn Tutsaklara Özgürlük, insanlõk Onuru işkenceyi Ye necek, Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" sloganlarõ atõldõ. Ailelerin adliyeye girmesine izin vermeyen polis, coplar, tekme ve yumruklarla gerçekleştirdiği saldõrõ sonrasõnda, çoğu yaşlõ analar- ... dan oluşan 130 kişiyi yerlerde sürükleyerek gözaltõna aldõ. J
322
*istanbul Bağcõlar-Yenimahalle'de DHKC, TKP(ML), TKP/ML, DY ve MKLP milislerince ortak bir korsan gösteri dü zenlendi. ' *istanbul Bağcõlar-Yavuz Selim, Yenimahalle, Fatih, Gözte pe ve Barbaros mahallelerinde yoğun yazõlamalar yapõldõ. *istanbul Kartal-Gülsuyu'nda minibüs yolu DHKC savaşçõ larõ tarafõndan trafiğe kapatõlarak korsan gösteri yapõldõ. "Hiç bir Suç Cezasõz Kalmayacak", "Tutsaklara Özgürlük", "Yaşasõn Devrimci HaDc Kurtuluş Cephesi" sloganlarõnõn atõldõğõ göste ride ses bombalarõ da kullanõldõ. *istanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi kantininde lYO-DER'li öğrenciler tarafõndan forum düzenlendi. Forumda "Orhan ÖZEN, Abdülmecit SEÇKiN, Rõza BOYBAŞ ölümsüzdür-lYO-DER" yazõlõ pankart açõldõ. *istanbul Esenler'de TlKB-GK tarafõndan bir faşiste ait kö mür kamyonuna molotoflu saldõn düzenlendi. *istanbul Esenler-Yüzyõl Köprüsü'ne TlKB-GK tarafõndan pankart asõldõ. Ayrõca üç mahalleye TlKB, TlKB-GK, AFMK im zalõ yazõlamalar yapõldõ. *izmir: Zaman Gazetesi'nin Aliağa Bürosu DHKC tarafõn dan molotoflanarak tahrip edildi. *izmir'de TlYAD'lõ aileler Buca Cezaevi önünde basõn açõk lamasõ yaptõlar. Açõklama sõrasõnda "Evlatlarõmõz Onurumuzdur" pankartõ açõldõ. Çeşitli dövizler taşõndõ ve sloganlar atõldõ. *istanbul: Deri-Iş Genel Merkezi tarafõndan basõn açõkla masõ yapõldõ. *istanbul, Gebze'de HADEP ilçe Merkezi'nde basõn açõkla masõ yapõldõ. Basõn açõklamasõ Kurtuluş, Alõnteri, özgür Genç lik, Kõzõl Bayrak okurlarõ ile DPG, DLMK, Memurlarõn Devrim ci Birliği, Emekçi Halkõn Birliği, Sõnõf Sendikacõlõğõ Hareketi ta rafõndan ortak olarak yapõldõ. *Bursa IHD ve ÇHD basõn açõklamasõyla katliamõ kõnadõlar. *Mersin'de Atilim okurlarõ tarafõndan basõn açõklamasõ yapõldõ. *Almanya: Duisburg'da DHKC ve MLKP taraftarlarõnõn dü zenlediği, yaklaşõk 100 kişinin katõldõğõ gösteride Türkçe ve Al manca konuşmalar yapõldõ, sloganlar atõldõ, marşlar söylendi. *
323
*Almanya: Berlin'de DHKC, MLKP ve MLSPB taraftarlarõ yaklaşõk 45 kişiyle gösteri yaptõlar. Kreuzberg semtinde yol trafi ğe kapatõlarak yapõlan gösteri ortak bildirinin okunmasõ ve dev rim şehitleri için yapõlan bir dakikalõk saygõ duruşuyla bitirildi. ' * Almanya: Darmstadt'ta DHKC taraftarlan'Mainz'daki Türkiye Çalõşma Ataşeliğini işgal etti. Eylem boyunca Çalõşma Ataşesi de rehin tutuldu. * Almanya: Bremen'de DHKC ve TÎKB taraftarlarõ Bremen Radyosu'nu işgal ettiler. * Almanya: Köln'de THY ve iki banka şubesi DHKC tarafõn dan molotoflanarak yakõldõ. * Almanya: Düsseldorf TC Konsolosluğu önünde DHKC ve MLKP tarafõndan bir gösteri düzenlendi. Yaklaşõk 100 kişinin katõldõğõ, ortak imzalõ pankart açõlan gösteride "Yaşasõn Ümra niye Direnişimiz", "Yaşasõn Devrimci Dayanõşma", "Halkõz Haklõyõz Kazanacağõz" sloganlarõ atõldõ, kuşlamalar ve pullama lar yapõldõ. * Almanya: Dortmund'da DHKC-MLKP ortak imzalõ, bomba süsü verilmiş, üzerinde "Ümraniye Katliamõ'nm Hesabõnõ Sorax cağõz" yazõlõ pankart asõldõ. * Yunanistan: Atina'daki THY Bürosu taşlar ve kõrmõzõ boya larla tahrip edildi. Yaklaşõk 70 kişinin katõldõğõ eylem DHKC, MLKP, TKP/ML, TDKP, MLSPB ve Kõvõlcõm taraftarlarõnca ger çekleştirildi. . * Yunanistan: Atina'da DHKC taraftarlarõnca yüzlerce afiş asõldõ, binlerce pullama yapõldõ. Merkezi yerlerde standlar açõp, ilgili kurum ve kuruluşlara gelişmeler fakslandõ. * DHKC Londra ve Viyana Enformasyon Bürolarõ ayrõ ayrõ açõklama yaptõlar. * Fransa'da THY Bürosu DHKC taraftarlarõnca taş ve sopa larla tahrip edildi. * Fransa: Strasbourg, Belleville, Gussanville ve çevresine ya zõlamalar yapõldõ. Yazõlamalarõ yapan AFMK, çevre yoluna da pankart astõ. * Avusturya Viyana'da DHKC, MLKP ve TKP(ML)'nin içinde bulunduğu Devrimci Güç Birliği Ümraniye Katliamõ'nõ protesto 324
etti. Uluslararasõ Af örgütü yapõlan girişimler sonucu Acil Eylem çağrõsõnda bulundu. * Avusturya Viyana Merkezi'nde Turizm Müşavirliği önün de Devrimci Güç Birliği gösteri düzenledi. Avusturyalõ anti-faşistlerin de destek verdiği ve Almanca "istanbul Ümraniye Katliamõ'nõn Hesabõnõ Soracağõz" yazõlõ pankartõn açõldõğõ gös teride çeşitli sloganlar atõldõ. * Hollanda: Rotterdam'da faşistlerin odaklandõğõ yerlerden biri olan Türk islam Kültür Derneği DHKC tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. * ingiltere: DHKC, MLKP Londra Örgütü, TKP(ML) Londra Örgütü, TlKB ingiltere taraflarõnca Londra'da bulunan TC Bü yükelçiliği önünde yürüyüş yapõldõ. Yaklaşõk 300 kişinin katõl dõğõ yürüyüşte DHKC taraftarlarõ "Ümraniye Katliamõ'nõn He sabõnõ Soracağõz-DHKC" yazõlõ pankart ve Parti, Cephe bay raklarõ taşõdõlar, ingilizce ve Türkçe dövizlerin taşõnõp, slogan larõn atõldõğõ gösteride elçilik binasõ DHKC taraftarlarõnca "Devrimci Adalet Hesap Soracak" sloganõyla taş, yumurta ve domates yağmuruna tutuldu. Buradan kortejler halinde metro istasyonuna ve Türkiyeli emekçilerin yaşadõğõ Newington Caddesi'ne kadar yüründü. Eylem Ümraniye Şehitleri ve devrim şehitleri anõsõna yapõlan l dakikalõk saygõ duruşuyla bitirildi. 6 Ocak: * istanbul Nurtepe'de DHKC, TlKB, MLKP, TKP(ML) taraftar larõnõn katõldõğõ bir gösteri düzenlendi. Sokullu Caddesi'ndeki gösteride bir belediye otobüsü yolun ortasõna çekilerek yakõlõp barikat olarak kullanõldõ. Bölgeye gelen polis uzun süre eyleme müdahale etmekten çekindi. Göstericilerin uyanlarõnõ dinlemeye rek barikatõn önüne kadar gelen bit belediye otobüsü daha yakõl dõ. Eylemde "Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur", "Yaşasõn Dev rimci Dayanõşma", "Susma Sustukça Sõra Sana Gelecek", "Yaşasõn Ümraniye Direnişimiz" sloganlarõ atõldõ. Kortejin en önünde "Devrimci Tutsaklarõ Katletmekle Teslim Alamazsõnõz" ve "Ceza evlerindeki Katliamlarõn Hesabõnõ Sorduk Soracağõz-Nurtepe, Güzeltepe Halkõ" yazõlõ pankartlar taşõndõ.
325
*istanbul Sangazi'de yaklaşõk 200 kişinin katõldõğõ bir basõn açõklamasõ yapõldõ. Açõklamaya Almteri, Atõlõm, Partizan Sesi, Odak, Kurtuluş okurlan katõldõ. Eylem "Yaşasõn Ümraniye Di renişimiz", "Devrimci Tutsaklar Yalnõz Değildir", "Kahrolsun Faşizm, Yaşasõn Mücadelemiz" sloganlarõyla bitirildi. *istanbul Küçükarmutlu'da "özgür Tutsaklara Kalkan El leri Kõracağõz", "Halkõn Adaletinden Hiç Kimse KurtulamazDHKC" şeklinde yazõlamalar yapõldõ. *istanbul Örnektepe'de Güneş Kuyumcu'ya molötof atõldõ. *istanbul Beyoğlu Kulaksõz'da bildiri dağõtõldõ ve bir faşis tin işyeri molotoflandõ. *İstanbul Sangazi'de esnaf katliamõ protesto etmek için kepenk kapattõ. *istanbul Emirgan, Şehremini, Beyoğlu, Kağõthane, Gazi osmanpaşa ve Sangazi'de faşistlere ait işyerlerine ve bankala ra molotoflu saldõrõlar düzenlendi. *Adana 1HD, EKK, Emekçi Memur, Atõlõm, Almteri, Barikat, Kõzõl Bayrak, Ronahi temsilcileri ve DiSK Oleyis Şubesi'yle, EKB tarafõndan basõn açõklamasõ yapõldõ. Basõn açõklamasõnõn ardõndan gerçekleştirilen 'sloganh telgraf çekme eylemine sal dõran polis 30 kişiyi gözaltõna aldõ. *istanbul Zeytinburnu ve Şehremini'de iki banka şubesi TKP/ML-TMLGB tarafõndan molotoflandõ. *istanbul Çayõrbaşõ, Sanyer-Dağevleri bölgelerinin genel merkez elektrik arõza trafosu TKP/ML-TMLGB tarafõndan ya kõldõ. *istanbul Alibeyköy'de bir belediye otobüsü MLKP milisle ri tarafõndan tahrip edildi. *izmir: Çeşitli bölgelerde TKP/ML tarafõndan yazõlamalar yapõldõ. *Almanya: Berlin Kreuzberg'deki THY Bürosu DHKC/Av rupa DEV-GENÇ tarafõndan molotoflanarak yakõldõ. *Almanya: Duisburg'da kentin değişik bölgelerine DHKC imzalõ yazõlamalar yapõldõ. *Almanya: Bremen'de faşistlerin örgütlenme yeri olarak kullandõklarõ Türk Aileler Birliği DHKC tarafõndan molotoflan326
di. Eylem yerine "Ümraniye Katliamõ'nm Hesabõnõ Soracağõz" yazan bir pankart asõldõ. *Almanya: Hamburg'da TKP(ML) militanlarõ Öger TürkTur bürosunu molotofladõlar. *Almanya: Hamburg ve Schleswig-Hollstein Turk Dernek leri Koordinasyon Kurulu binasõna TKP(ML) militanlarõnca molotof atõldõ. *Almanya: Nizw bölgesinde TKP(ML), f 1KB, EKiM, TKP/ML taraftarlarõnõn organize ettiği, KP-1Ö taraftarlannõn da desteklediği bir korsan gösteri düzenlendi. *Almanya: Köln'de TÎKB ve AFMK yazõlamalarõ yapõldõ. *Almanya: Hamburg Wilhelmsburg semtinde bir Türk se yahat acentasõyla iki THY acentasõ molotoflandõ. *Almanya: Mainz Başkonsolosluğu DHKC'liIer tarafõndan işgal edildi. *Avusturya: Devrimci Güç Birliği, Viyana Stephanplatz Meydanõ'nda Avusturyalõ an ti-faşistlerin de katõldõğõ korsan yürüyüş düzenledi. *Hollanda: Deventer Türk Başkonsolosluğu molotoflandõ. *ingiltere: Londra'nõn Trafalgar Meydanõ'nda DHKC, MLKP, TKP ve TKP(ML) Londra örgütleri tarafõndan gösteri düzenlendi. Meydanda bulunan büyük anõta ingilizce "Politik Tutuklularõ Katleden Türkiye'deki Faşist Devleti Protesto Et" yazan bir pankart asõldõ, ingilizce "Kahrolsun Faşizm", "Haklõ yõz Kazanacağõz", "Devrimci Tutsaklara özgürlük", "Savaşalõm Kazanalõm" sloganlarõ atõldõ. *ingiltere: Londra'da bulunan THY temsilciği benzinle yakõldõ. *isviçre: Türkiye'nin Bern Konsolosluğu önünde DHKC ta raftarlarõ bir protesto gösterisi yaptõlar. Eyleme MLKP, TKEP/Leninist, TKP-Kõvõlcõm taraftarlarõ da katõldõ. 150 kişinin katõldõğõ gösteride Almanca "Ümraniye Katliamõ'nõn Hesabõnõ Soracağõz" yazõlõ pankart açõlarak yürüyüşe geçildi. Polisin sal dõrõsõna rağmen konsolosluğa kadar yürüyen kitle burada bir açõklama okuyup, pankart asarak, konsolosluk binasõna kõrmõ zõ boya attõ. Daha sonra DHKC bayrağõ arkasõnda, şehrin en iş lek caddesine doğru yürüyüşe geçildi. 327
* Bütün Hindistan Anti-Emperyalist Forumu Genel Sekre teri Prof, Sushil Kumar Mukherjee imzasõyla bir açõklamayõ Türkiye'deki resmi kuruluşlara göndererek katliamõ protesto etti. * Gaziantep'te Kurtuluş, Newroz, Devrimci Mücadele, Atõ lõm, Alõnteri, Roj dergi ve gazeteleri ortak bir basõn açõklamasõ yaptõlar. 7 Ocak: * istanbul Maltepe-Gülsuyu'nda DHKC, TlKB, MLKP, TKP(ML) birlikte bir gösteri düzenlediler. Minibüs yolunda ya põlan gösteride katliamõ protesto eden sloganlar atõlõrken, "Di renen Savaşan özgür Tutsaklar Onurumuzdur-DHKC" yazõlõ ve Cephe yõldõzlõ bir pankart asõldõ. Barikatlarõn kurulduğu gösteride ses bombalarõ da kullanõldõ. * istanbul Alibeyköy-Saya Yokuşu'nda DHKC savaşçõlarõ, MLKP milisleri ve TtKB'lilerce ortak bir gösteri düzenlendi. Barikatlarõn kurulduğu gösteride bir belediye otobüsü ateşe verildi. Gösteriye müdahale etmeye kalkan resmi ve sivil iki polis otosu silahla tarandõ ve bir işkenceci polis yaralandõ. * istanbul Ikitelli'de DHG tarafõndan düzenlenen gösteride ses bombasõ kullanõldõ ve pankart asõldõ. * istanbul Halkalõ istasyon Caddesi'nde yazõlamalar yapõldõ. * Istabul Merter'de Sõnõf Sendikacõlõğõ Hareketi'nin düzenle diği gösteriye polis silahla saldõrdõ. Saldõrõya molotoflarla karşõ lõk verildi. * İstanbul Küçükçekmece'de DHKC Memur Milisleri Bele diye Garajõ'na bomba yerleştirdiler. Eylem yerine 3 adet Cep he bayrağõ asõldõ. * istanbul Örnektepe Mahallesi'ndeki Yay-Sat bürosu DHKC tarafõndan molotoflandõ. Eylem yerine bomba süsü ve rilmiş pankart asõldõ. * İstanbul Gazi Mahallesi'nde MHP'li bir işbirlikçinin ara basõ DHKC tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. Eylem sloganlarla bitirildi. * istanbul, Ümraniye l Mayõs Mahallesi'nde TKP/ML,
328
DHKC, MLKP taraftarlarõnca ortak bir korsan gösteri gerçekleştirildi. Bir belediye otobüsünün ateşe verildiği gösteri sloganlarla bitirildi. Bu gösteriden sonra mahallede bulunan devrimci demokratlar tarafõndan bir yürüyüş düzenlendi. Aynõ gün mahalle esnafõ katliamõ protesto etmek amacõyla kepenk kapatma eylemi yaptõ. *istanbul, Ümraniye l Mayõs Mahallesi'nde AFMK tarafõn dan korsan gösteri düzenlendi. *istanbul Esenler'de bir faşist AFMK tarafõndan dövülerek cezalandõrõldõ. *istanbul Yeşilpõnar'da TtKB, DHKC ve MLKP tarafõndan korsan gösteri düzenlendi. *Aksaray'daki Belediye-lş l No'lu Şube önünde Belediye-lş l, 2 ve Beyoğlu Şubesi, Genel-Iş 3, 6, 7 No'lu Şubeler, Yol-lş l No'lu Şube, Tuzla Deri-Iş, Tanm-lş istanbul Şubesi ve Aksaray Petrol-Iş Şubesi basõn açõklamasõ yaptõlar. Açõklama sloganlar la bitirildi. *KESK Genel Başkanõ, Ankara Şubeler Platformu dönem sözcüsü, KESK izmir Dönem Sözcüsü, Sağlõk-Sen, Bern-Sen, Devrimci Mücadelede Gõda Emekçileri, Hava-Iş Genel Başka-* nõ, imranlõ Kültür ve Dayanõşma Derneği, Divriği Kültür Der neği ve Imranlõlar Derneği basõn açõklamasõ yaptõlar. *DHG tarafõndan Vakõfbank Ankara Beşevler Şubesi tahrip edildi. *izmir: Konak'ta bulunan Halk Bankasõ, Karabağlar Halk Bankasõ ve Yapõ Kredi Bankalarõ molotoflanarak tahrip edildi. *Ankara Merkez Kapalõ Cezaevi önünde TlYAD'lõ aileler tara fõndan basõn açõklamasõ yapõldõ. Açõklama sloganlarla bitirildi. *Ankara Ege Mahallesi ve Mamak semtinde yazõlamalar yapõldõ. *Kütahya TÖDEF'li öğrenciler yaptõklarõ basõn açõklama sõyla katliamõ protesto ettiler. *KESK Adana Şubeler Platformu basõn açõklamasõ yaptõ. *Mersin HADEP'te Alõnteri, Atõlõm, Kurtuluş, Çağdaş Zülfikar, Özgür Halk temsilcileri basõn açõklamasõ yaparak katliamõ kõnadõlar. 329
*Ankara Yüksel Caddesi'ndeki insan Haklan Anõtõ'na IHD ve ÇHD'liler tarafõndan katliamõ protesto, amacõyla karanfil bõrakõldi. ' ] *Avusturya: Devrimci gruplarõn düzenlediği bir toplantõyla Ümraniye saldõrõsõnda şehit düşenler anõldõ. " *Almanya Sterschanze tren istasyonuna TKP(ML) militanlarõnca bomba süsü verilmiş pankart asõldõ. i *Almanya Kiel'de ÇHKC/Avrupa DEV-GENÇ tarafõndan faşistlere ait Yazõcõ Havayollan Acentasõ molotoflandõ. ' *Avusturya'da Avusturyalõ anti-faşistlerin katõldõğõ bir anma düzenlendi. Anmaya 100'ün üzerinde bir kitle katõldõ. ^ *istanbul Gazi Mahallesi 2. Nalbur Durağõ'nda DHKC ve MLKP tarafõndan ortak bir korsan yürüyüş düzenlendi. *Malatya iş Bankasõ Akpõnar Şubesi DHKC tarafõndan molotoflandõ. *Almanya Hamburg'un işlek caddelerinden birine TKP(ML) imzalõ pankart asõlõp, yol benzin dökülerek trafiğe kapatõldõ. *Fransa Paris'te Champs-Elyssees merkezini basan TKP(ML) militanlarõ korsan gösteri yaparak, bir süre yolu trafiğe kapadõlar. 8 Ocak: *istanbul Esenler-Karabayõr'da TlKB imzalõ kuşlamalar dağõ tõldõ. *istanbul Fatih Karagümrük Yapõ Kredi Bankasõ DHKC tarafõndan molotoflandõ. \ *istanbul Çağlayan Ziraat Bankasõ DHKC tarafõndan molotoflandõ. *istanbul Yapõ Kredi Bankasõ Kadõköy, Küçükyalõ şubeleri DHKC tarafõndan molotoflandõ. 1 *istanbul Gazi Mahallesi Heykel'de oturan bir MHP'li faşistin arabasõ DHKC tarafõndan yakõldõ. * *istanbul Gazi Mahallesi'nde DHG tarafõndan yaygõn olarak yazõlamalar yapõldõ. *Ankara iHD'de tutsak aileleri tarafõndan basõn açõklamasõ yapõldõ. *Kocaeli CHP'nin Kocaeli Merkez ilçe Binasõ Kurtuluş, Alõnte330
ri ve Partizan Sesi okurlarõ tarafõndan işgal edildi. Bina dõşõna "Devrimci Tutsaklara Kalkan Elleri Kõracağõz" pankartõ asõldõ. Sloganlarla süren işgale saldõran polisin eylemcileri döverek gözaltõna almasõ Halkevi Meydanõ'ndâ toplanan yaklaşõk 500 kişi tarafõndan protesto edildi. *Almanya Stuttgart'da bulunan Uluslararasõ Af örgütü TlKB, Bolşevik Partizan Baden Wurtenberg taraftarlarõ ve TKP(ML) ta rafõndan iki saat süreyle işgal edildi. *Almanya Darmstadt'ta Hilal Seyahat Acentasõ AFMK tarafõn dan molotoflanarak tahrip edildi. *Almanya Ulm'de faşistlerin örgütlendiği Türk Aile Derneği taşlandõ. *Almanya Singen'de faşistlere ait Türk Gençlik Evi molotoflandõ. *Almanya Hamburg Altona Kavşağõ molotoflanarak yola pan kart asõldõ. *Almanya Frankfurt THY Darmstadt .Bürosu AFMK tarafõn dan molotoflandõ. *Almanya Berlin'de TKP(ML) yol kesme eylemi yaptõ. *Almanya Bonn Havaalanõ 4 saati aşkõn bir süre DHKC ve MLKP taraftarlarõnca işgal edildi. Yaklaşõk 100 kişinin katõldõğõ eylemde Almanca ve Türkçe kuşlamalar yapõldõ. Eylem kamu oyunun yoğun ilgisiyle karşõlaştõ. Bundan rahatsõz olan Alman polisi eylemcilere saldõrarak gözaltõna aldõ. *ingiltere Londra'daki Türk-lngiliz Ticaret Odasõ DHG, MLKP Londra örgütü, TKP(ML) Londra taraftarlarõ ve TKP Londra ör gütü (Politik Tutsaklarla Dayanõşma Komitesi) tarafõndan işgal edildi. Polisin saldõrdõğõ eylem, 32 eylemcinin gözaltõna alõnma sõyla sona erdi. Eylem boyunca ikisi Türk, biri ingiliz üç çalõşan misafir tutuldu. Eyleme basõn büyük ilgi gösterdi. Eylemin sözcüleriyle röportajlar yapõldõ. 100'ü aşkõn insan eyleme dõşarõdan sloganlar ve halaylarla destek verdiler. Gözaltõlarõ protesto etmek için karakola yüründü. Bu yürüyüşe de polisin saldõrmasõyla iki kişi daha gözaltõna alõndõ. Gözaltõna alõnanlarõn tamamõ daha sonra serbest bõrakõldõ. 331
*isviçre Zürih'te Türk Hava Yollan Bürosu DHKC taraftarla rõnca molotoflanarak tahrip edildi. 9 Ocak: *istanbul Sefaköy'de bir belediye aracõ tahrip edildi. *istanbul Ortaköy Dereboyu Caddesi'ndeki Toyota Bayii DHKC tarafõndan molotoflandõ. *Kocaeli Derince Postanesi önündeki bir araç DHKC tarafõn dan molotoflanarak tahrip edildi. *Eskişehir Demokrasi Platformu ve Kurtuluş, Alõnteri, özgür Halk, Yeni Demokrat Gençlik, özgürlük Dergisi okurlarõ BSP ve SlP'te ortak basõn açõklamasõ yaparak Ümraniye Katliamõ'nõ pro testo ettiler. *Trabzon'da Kurtuluş Gazetesi temsilciliği, Yeni Özgür Kara deniz Gazetesi, Kaldõraç, Atõlõm ve Hedef dergisi okurlarõnõn katõ lõmõyla basõn açõklamasõ yapõldõ. *Sivas Divriği'de 35 ayrõ yere DHG tarafõndan yazõlamalar ya põldõ. *MLKP militanlarõ izmir Büyük-Küçük Yamanlar'da iki ayrõ korsan gösteri düzenledi. *Almanya Köln'de MKLP ve DHKC tarafõndan ortak korsan gösteri yapõldõ. Yürüyüş sõrasõnda kitleye saldõrmaya kalkan faşist lere müdahale edilince, polis azgõnca saldõrdõ. Faşistlere dokun mayan polis yaralanan göstericilerden onlarcasõnõ gözaltõna aldõ. *Almanya Berlin'de TKP(ML) ve DHKC tarafõndan 300 kişilik bir yürüyüş düzenlendi. *Fransa Paris'te Champs-Elyssees Caddesi TKP(ML) militanlarõnca işgal edildi. *Fransa: Çeşitli demokratik kitle örgütleri tarafõndan Paris'te düzenlenen yürüyüşe DHKC, MLKP, TKP'/ML taraftarlarõ da katõl dõ. Hazõrlanan ortak bildirinin okunmasõnõn ardõndan yürüyüş devrim andõyla bitirildi. Yürüyüş çağrõsõ Halk Kültür Evi, Türkiyeli Göçmen işçiler Kültür Derneği, Fransa Kürt işçileri Derneği ve Türkiye Demokratik işçiler Derneği tarafõndan yapõldõ. Aynõ za manda esnaflara da kepenk kapatma çağrõsõ yapõldõ.
332
lO Ocak: * Avustralya Sydney'de Türkiye Konsolosluğu önünde DHKC, TKP(ML), TDKP ve devrimci demokratlarõn katõlõmõyla protesto gösterisi düzenlendi. Konsolosluğun boya ve taş yağmuruna tu tulduğu gösteriye polis müdahale etmedi, l saat süren gösteride sloganlar atõldõ, devrim şehitleri için saygõ duruşunda bulunuldu. * Avustralya Sydney'deki Uluslararasõ Af örgütü binasõnda DHKC, TKP(ML), TDKP ve devrimci demokratlar tarafõndan 2 sa at süren bir oturma eylemi gerçekleştirildi. * Hollanda: Bergen Öp Zoom'da Belediye Binasõnõn önünde bir gösteri düzenlendi. * Almanya Berlin'de THY Bürosu TKP(ML) militanlarõnca molotoflandõ. * Almanya Frankfurt'ta 600 kişinin katõldõğõ meşaleli yürüyüş düzenlendi. * istanbul Bostancõ'da E-5 karayolunun karşõsõnda bulunan bir binaya 3 metre boyunda "Zama Zulme Karşõ Parti-Cephe'de Bir leşelim" yazõlõ zaman ayarlõ bombalõ bir pankart asõldõ. Eylem DHKC Memur Milisleri tarafõndan Ümraniye'nin Hesabõnõn So rulacağõ söylenerek üstlenildi. * izmir Hatay Üçyol'da bulunan iş Bankasõ, DHKC tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. * izmir Halk Bankasõ Çankaya Şubesi DHKC tarafõndan molotoflandõ. * izmir Esbank Bornova Şubesi DHKC tarafõndan molotoflandõ. * izmir Bornova Belediyesi'ne ait kamyon DHKC tarafõndan molotoflanarak yakõldõ, eylem yerine pankart asõldõ. * izmir Üçyol'da Karşõyaka Belediyesi'ne ait minibüs DHKC tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. * izmir Menemen DYP ilçe Teşkilatõ DHKC tarafõndan molo toflanarak tahrip edildi. * Çanakkale Cumhuriyet Meydanõ'nda DHG imzalõ pankart asõldõ. * Mersin Tarsus'ta SlP ve Kurtuluş okurlarõnca Ümraniye Katliamõ'nõ protesto eden bir basõn açõklamasõ yapõldõ. 333
*Adana Ceyhan'da ve Adana Mithatpaşa Mahallesi'nde J DEV-GENÇ tarafõndan yaygõn şekilde yazõlamalar yapõldõ. 11 Ocak: *istanbul Zeytinburnu'nda TKP(ML) tarafõndan yazõlamalar yapõldõ. *istanbul Sultançiftliği'nde DHG korsan yürüyüş düzenledi. *istanbul Küçükyalõ Karayollarõnda Ulusoylar'a ait Volvo Kamyon Garajõ DHKC/Mehõur Milisleri tarafõndan bombalan dõ. *istanbul Sultançiftliği'nde yoğun yazõlamalar yapõldõ, pan kartlar asõldõ. Eylemler DHG tarafõndan üstlenildi. *Kartal, Yakacõk, Gülsuyu bölgelerinde DHKC/Liseli DEVGENÇ tarafõndan yazõlamalar yapõldõ. *Almanya: TKP(ML), DHKC, MLKP ve TKP/ML tarafõndan Kassel şehrinde ortak yürüyüş düzenlendi. *Hollanda: DHKC ve TKP/ML taraftarlarõnca Arnhem'de bir yürüyüş düzenlendi. Yaklaşõk 200 kişinin katõldõğõ yürüyüşte DHKC taraftarlarõ Cephe bayrağõnõn arkasõnda yer aldõlar. 12 Ocak: *izmir Bergama Emniyet Müdürlüğü'nün karşõsõna DHKC/Işçiler tarafõndan "Ümraniye'nin Hesabõnõ Soracağõz" yazõlõ bir pankart asildi. *Gaziantep Üniversite Kampüsünde DEV-GENÇ tarafõn dan anma ve yazõlamalar yapõldõ. *istanbul'da çeşitli bölgelerde DHG tarafõndan yazõlamalar yapõldõ. *istanbul Bayrampaşa'da faşistlerin finans kaynağõ durumunda ki Elbasan Mobilya DHKC tarafõndan molptoflanarak tahrip edildi. 13 Ocak: *Ankara h«-N, \ UM Vakõfbank Şubesi DHKC tarafõndan molotoflanarak talõõ ip õ-dildi. *Ankara Hürriyet Caddesi'ne DHKC/DHG imzalõ pankart asõldõ. 334
* Ankara Batõkent'te ve değişik bölgelerde DHG tarafindan yazõlamalar yapõldõ. * Almanya: Bolşevik Partizan ve TKP(ML) taraftarlarõnca yürüyüş düzenlendi. * Avusturya: DHKC, MLKP, TKP(ML), TlKB, TKP/ML, Halk Kültür Dernekleri ve yerli anti-faşist örgütler ve kurumlarõn katõldõğõ yürüyüş düzenlendi. I5Ocak: * istanbul Örnektepe'de bir faşiste ait Güven Et Deposu ve Renault 21 marka oto DHKC tarafõndan yakõldõ. * Çanakkale Havaalanõ ve Sanayi Mahallelerinde DHG tara fõndan yazõlamalar yapõldõ. * Trabzon KTÜ'de Devrimci Güç Birliği tarafõndan 2 adet pankart asõldõ. 16 Ocak *istanbul Örnektepe Mahallesi'nde düzenlenen korsan gösteride bir faşiste ait işyeri DHG tarafõndan molotoflanarak tahrip edildi. 17 Ocak * istanbul Esenler'de DHKC, TKP(ML) milisleri ve Direniş Hareketi tarafõndan korsan gösteri düzenlendi. * istanbul Okmeydanõ Piyalepaşa Mahallesi'nde bir faşiste ait oto Liseli DEV-GENÇ tarafõndan molotoflandõ. * istanbul Okmeydanõ Mahmut Şevket Paşa Mahallesi'nde bir faşiste ait oto Liseli DEV-GENÇ tarafindan molotoflandõ. * istanbul Okmeydanõ'nda Liseli DEV-GENÇ tarafõndan yaygõn şekilde yazõlamalar yapõldõ. * Kocaeli Gebze Sarkusyan Lisesi'ne Liseli DEV-GENÇ tarafõn dan pankart asõldõ. 19 Ocak *istanbul Avcõlar'da DHG tarafõndan bomba süsü verilmiş pankart asõldõ. 335
20 Ocak:
* Ankara Siteler'de bulunan Yapõ Kredi Bankasõ DHKC ta rafõndan molotoflandõ. * Bursa Teleferik ve Zümrütevler Mahallelerinde MLKP im zalõ bombalõ pankart asõldõ. * Mersin'de MLKP tarafõndan bildiri dağõtõlõp, kuşlamalar yapõldõ. * Almanya Kassel şehrinde demokratik kitle örgütlerinin katõlõmõyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. 23 Ocak:
„
* istanbul Rumelihisarüstü PTT binasõ DHKC tarafõndan molotoflandõ. * Ordu Fatsa'da Türk Ticaret Bankasõ'na bomba süsü verilmis, Cephe bayraklõ pankart asõldõ. * Fatsa Mustafa Kemal Paşa'da DHG tarafõndan korsan gösteri düzenlendi.
Bu eylemlerin dõşõnda daha pek çok gösteri, pankart asma, yazõlama, basõn açõklamasõ yapma gibi eylemler yurdun değişik bölgelerinde ve yurtdõşõnda gerçekleştirildi. Çeşitli demokratik kurum ve kuruluşlar katliamõ kõnayan mesajlar yayõnladõlar. Ümraniye Katliamõ'na yönelik tepkiler daha sonraki günlerde de "Tutsaklara Özgürlük* Kampanyasõ çerçevesinde devam etti.
336
DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ "HESAP SORACAĞIZ" DEDİ, SÖZÜNÜ TUTTU: BURJUVAZİ BEYNİNDEN VURULDU
Ümraniye Katliamõ'nõn gerçekleştiği gün bir açõklama yapan Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Basõn Bürosu, halkõ faşizmden hesap sormaya çağõrõrken, Ümraniye Şehitlerinin intikamõnõn alõnacağõnõ duyurdu;
DEVRİMCÎ HALK KURTULUŞ CEPHESi Basın Bürosu Tarih:40cak1896
Açõklõma: 25
YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÛMl
YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM! YÜZLERCEMİZİ ÖLDÜREBİLİR AMA BOYUN EĞDİREMEZSİNİZI
Özgür bir vatan için, sömürü ve zulmün yok edilmesi için savaştõğõmõzdan yine katledildik! Ümraniye'de akan kan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi, Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi üye ve savaşçõlarõnõn kanõdõr. Halkõmõzõn kamdõr, ilk defa akmõyor bu kan; yõllardõr binlercemizi öldürdüler, onbinlercemizi tutsak ettiler. Ülkeyi işkencehaneye ve zindana dönüştürdüler. Bu düzene karşõ çõkan bütün devrimciler, giderek bütün halk işkenceden ve zulümden nasibini aldõ. Halka karşõ savaş ilan ettiler, cuntalar düzenlediler. Kendilerinin yetmediği yerde emperyalistleri yardõmlarõna çağõrdõlar. Ve "ya özgür vatan ya ölüm" diyenleri susturamadõlar. inançlarõndan vazgeçiremediler. Teslim alamadõlar. Herşeyiyle tükenmiş, devrimci mücadele karşõsõnda yaptõklarõ katliamlar ve zindanlarõ tõka basa doldurmalarõna rağmen, halkõn kurtuluş savaşõm durduramayan faşist iktidar, dengesizce, çõlgõnca ve bir türlü devrimcileri yenememenin çaresizliğiyle, inançlarõ için direnmek gerektiğinde ölmekten başka hiçbir yolu olmayan tutsaklarõmõza saldõrõyor. Ama, her saldõ-
339
rõda, her katliamda yeni bir yenilgi alõyorlar. Binlerce bomba ve silah karşõsõnda bedenlerinden başka bir silahlan olmayanlar, ölüyor ama teslim olmuyorlar. Daha Buca'da üç yoldaşõmõzõn cesetleri soğumadan, Ümraniye Cezaevi'nde yeni bir katliam yaptõlar. Şehirlerde ve dağlarda süren kurtuluş savaşõmõzõ katliam larla yok edemeyenler, şimdi tutsaklarõmõzõ katlederek yok edeceklerini sanõyorlar. Ne büyük yanõlgõ, ne büyük gaflet! Ta rih boyunca hiçbir haklõ savaş kanla, zulümle yok edilememiş, engellenememiştir. Savaşõmõz; bağõmsõz bir ülke, halkõn ikti darõ için, sömürü ve zulmün olmadõğõ, halklarõn kardeşçe ya şadõğõ bir düzen içindir. Dünyanõn en haklõ ve meşru bu savaşõ için her türlü bedeli ödeyerek direnmek, savaşmak ve gerekti ğinde ölmek kutsal bir görevdir. Amerikan emperyalizminin kuklasõ faşist iktidarõn, devrimcilere boyun eğdirerek pişman lõk getirtmesi halkõmõzõn özgürlük savaşõnõn yok edilmesi de mektir. Savaşçõlarõmõz, halkõmõzõn kurtuluş umudunu büyüt mek için, gerektiğinde yine barikat örecek ve şehit olmaktan çekinmeyeceklerdir. ' . • Yenilen; hepsi yaralanan, şehit olan, Partimizin-Cephemizin savaşçõlarõ değil, faşist iktidardõr. Çünkü, binlerce silaha karşõ, inançlarõndan başka hiçbir silahlan olmadan kahramanca direnmiş, ölmüş ama teslim olmamõşlardõr. Savaşçõlanmõ-zõn "ya özgür vatan ya Ölüm" sloganlarõ şimdi daha yüksek, daha yaygõn, daha anlaşõlõr. Ölen ama teslim olmayanlann düşünceleri, halklarõmõzõn yüreğinde, sokaklarda,^meydanlarda, dağlarda, her yerde, daha gür yankõlanõyor. . Katliamõ yapan faşist iktidardõr: Cumhurbaşkanõ, başbakan, bakanlar, bütün düzen partileri, parti yöneticileri, bütün sermayedarlar, devlet bürokratlan, bütün asker ve polisler, bütün emniyet müdürleri, valileri, jandarma alay komutanlan suçludurlar. Basõn ve TV'ler yalan söylüyor: Cezaevinde sayõm verilmediğinden, barikat kurulduğundan ve tünel şüphesiyle saldõrõ yapõlmamõştõr. 4 Ocak sabahõ normal sayõm yapõlmõş ve sayõmda hiçbir olay çõkmamõştõr. 340
Sayõmdan sonra, 11 Jandarma Alay Komutanlõğõ'na bağlõ askerler ve polisler saldõrõ için getirtilmiştir. Jandarmalarõn başõnda Tabur Komutanõ Binbaşõ Ali ERTUĞRUL vardõr. "Öldürün" emrini veren ve bizzat katliamõ yöneten bu şahõstõr. Ayrõca, kõdemli Uzman Çavuş Gürbüz ..., Teğmen Bayhan ..., Astsubay Muammer... katliamõ yönetenler arasõndadõrlar. Ümraniye Cezaevi'nin 1. Müdürü Hüseyin ATAKAN, 2. Müdürü Yõlmaz ERSOYLUOĞLU, Üsküdar Cumhuriyet Savcõsõ Yusuf YANIK-katliamõn planlayõcõsõ ve yöneticisidirler. Katliam talimatõnõ veren Adalet Bakanõ Müsteşarõ Yusuf Kenan DOĞAN ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR'dür. ^ Devlet, Üîrhraniye Cezaevi'ne devrimcileri susturmak için 4 Ocak 1996 günü saldõrmõş, üç yoldaşõmõz Abdülmecit SEÇKiN, Orhan ÖZEN ve Rõza BOYBAŞ'õ katletmiştir. Kesinleşmeyen başka bir habere göre ise, şehit sayõsõ beştir. Düşman birçok yoldaşõmõzõ da ağõr yaralamõştõr. Faşist iktidarõ ve bu zulmü savunan herkesi uyarõyoruz: Yukarõda saydõğõmõz kurum ve kişilerin, iktidarõn emrinde olan bütün asker ve polislerin, örgütümüz tarafõndan cezalandõrõlmasõndan iktidar sorumlu olacaktõr. Çünkü bunlara işkence ve katliam yaptõrtanlar, iktidar ve iktidarõ savunanlardõr. Yoldaşlarõmõzõn intikamõ alõnacaktõr. Devrimciler, demokratlar, sendikalar, demokratik örgütler, ülkesini ve halkõnõ sevenler; Devlet, savaşçõlarõmõzõ katletmekle bütün halka, bu düzene karşõ çõkan, bağõmsõzlõğõ, özgürlüğü savunan herkese gözdağõ vererek, katliamlarla korkutarak, susturmak istiyor. Faşizmin halkõ susturma taktiği karşõsõnda daha yüksek sesle bağõrõrsak, baskõlar karşõsõnda daha direngen olursak, susmazsak, meydanlara çõkarsak, hiç kimseyi korkutamazlar. Tersine kaçacak delik ararlar. Hiçbir silahõn, hiçbir olanağõn olmadõğõ koşullarda tutsaklarõmõzõn yüksek inancõ ve direniş ruhu yol göstermelidir. Korkmak; faşizm karşõsõnda diz çökmek, onurunu, vatanõnõ ve halkõnõ emperyalizme ve faşizme satmak demektir. 341
Devrimciyim, ilericiyim, sömürü ve zulme karşõyõm diyen herkes tutsaklarõmõzõn direnişiyle onur duymalõ ve bunlarõ sahiplenmeyi namus borcu bilmelidir. Hangi namuslu insan bu kahramanca direniş karşõsõnda saygõyla eğilmez ve bu vahşet karşõsõnda susabilir? Şimdiye kadar susanlar, artõk susmanõn faşizmin işine yaradõğõnõ, yeni katliamlar getirdiğini görmelidirler. Endişelenmeyin; Parti-Cephe tutsaklarõ ve tüm savaşçõlarõmõz asla susmayacaktõr. Ve hiçbir katliam onlarõ devrim yolundan geri döndüremeyecektir. Zalimler katlederken bile korkularõndan titriyorlar. Hesap soracağõmõzõ biliyorlar. PartiCephe savaşçõlarõ halkõmõzõn onur savaşçõlarõdõrlar. Özgürlüğü, en yüksek ahlakõ, bütün yüce değerleri, zalime ve zulme karşõ direnişi onlar temsil ediyorlar. Savaşçõlarõmõz, taraftarlarõmõz, dostlarõmõz! Hiçbir zaman, hiçbir koşulda çaresiz olmadõğõmõzõ, düşma nõn yaptõklarõnõn yanõna kalmayacağõm, yoldaşlarõmõzõn akan kanõnõn boşa gitmediğini gösterelim. Düşmanlarõmõzdan, yol daşlarõmõzõ katledenlerden, katillere yardõm eden ve destekle yenlerden, tüm halk düşmanlarõndan hesap soralõm. Hesap sormanõn, cezalandõrmanõn, düşmana zarar vermenin onlarca biçimini bulacaksõnõz. Düşmana zarar veren her şey silahtõr. Gerektiğinde bir kibrit çöpü, bir taş, bir çivi, bir bõçak, herşey silah haline dönebilir. . Faşist iktidarõ destekleyen, katliamlara çanak tutan bütün basõnõ ve televizyonlarõ uyarõyoruz. Bir parça namusunuz kalmõşsa doğrulan yazõn ve söyleyin, katliamlara suç ortaklõğõ yapmayõn. KURTULUŞ SAVAŞÇILARI ASLA TESLiM OLMAZ! HERKESi FAŞİZME VE EMPERYALİZME KARŞI KURTULUŞ SAVAŞINA KATILMAYA ÇAĞIRIYORUZ! YAŞASIN ÜMRANiYE DİRENİŞİMİZ! 4 Ocak 1996 DEVRiMCi HALK KURTULUŞ CEPHESi Basõn Bürosu
342
SABANCILAR HESAP VERÎYOR Bu açõklamanõn üzerinden 5 gün geçmişti ki, Türkiye bir cezalandõrma haberiyle sarsõldõ. Sabancõ Holding Yönetim Kurulu üyesiÖzdemir SABANCI, Holding Merkezi'nin 25. katõnda yanõndaki TOYOTA-SA Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve Sakõp SABANCI'nõn sekreteri Nilgün HASEFE'yle birlikte ölümle cezalandõrõlmõştõ. Ülkenin bütün gündemini bir anda kaplayan ve dünyada da geniş yankõ uyandõran eylem Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi tarafõndan "Vatanlarõ ve Halklarõ için Kahramanca Direnen Tutsaklarõmõzõ Selamlõyoruz" denilerek üstlenildi:
DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ - _________ 'Basın Bürosu Tarih: 9 Ocak 1MC Açõklama: 26 ~ SABANCI HOLPMO MERKEİÜIE SALDIRI BU VATAN BİZİM
BU VATAN BİZİM, HALK BİZİM
Dağlarõmõzõn doruklarõndan, gecekondularõmõzõn en ücra köşelerine kadar kan bulaştõ. Bu kan; genç kõzlarõmõzõn, oğullarõmõzõn, her yaştan insanõmõzõn kanõdõr... Şehirler, mahalleler, köyler birer açõk cezaevi haline geldi,., işkence tezgahlan her yerde kuruldu... Bütün dünyanõn gözleri önünde hiçbir yasa ve kurala bağlõ olmadan, kendi yasalarõnõ da inkar ederek yüzlerce insanõmõzõ infaz ettiler... Şõrnak'tan İstanbul'a kadar katliamlar düzenlediler... insanlarõmõzõ diri diri yaktõlar... Binlerce köyümüzü bombaladõlar, boşalttõlar, halkõ sürgün ettiler... Gözaltõna alõnmak; işkence görmek demektir. Yüzbinlerce insanõmõz işkenceden geçirildi, sakat bõrakõldõ, onbinlercesi tutuklandõ, ağõr cezalara çarptõrõldõ, zindanlarda yer kalmadõ. 343
Zulüm, vahşetle ifade edilemeyecek kadar büyüdü ve her tarafõ sardõ. Yoksulluk öylesine derinleşti ki, halkõn büyük çoğunluğu bir öğün yemeği bile bulamaz oldu. Karõn tokluğuna çalu sõlan günler aranõr oldu. Ekonomik ve politik olarak her şey emperyalistlere bõrakõldõ. Hangi yatõrõmlarõn yapõlõp yapõlmayacağõ, emekçilerin ücretleri, tüketim maddelerinin fiyatlarõ emperyalistlerce belirlendi. Çocuklarõmõza, gençlerimize nasõl bir eğitim vereceğimiz, nasõl bir kültürü taşõyacaklarõ emperyalistler tarafõndan saptandõ ve uygulandõ. Sömürüyle, yoksullukla, emperyalizmin eğitim ve kültür politikasõyla başbaşa bõrakõlan halka, daha çok tüketmek için medyanõn bütün yajatõcõlõğõ kullanõlarak propaganda yaptõlar. Halkõn dayanõşma, dostluk ve ahlaki değerlerini kirlettiler. Genç kõzlarõmõzõn, kadõnlarõmõzõn düzen = özlemlerini körükleyerek kötü yollara düşmelerini sağladõlar. 3 Ekonomik, politik, kültürel, ahlaki hemen her şeyimizi em peryalistlere sattõlar. Halkõn bütün zenginliklerini, güzel ve iyi ; olan her şeyi, bütün değerlerini yok etmek istediler. | Bir avuç sömürücü azõnlõk dõşõnda hiç kimse konuşamaz,;, yazamaz, hak arayamaz ve bunlar için örgütlenemez oldu, j Meclis, bir avuç azõnlõğõn daha çok sömürmesi, ülkenin servet-ff lerini emperyalistlere daha çok peşkeş çekmesi için satõlmõş! milletvekilleriyle doldu. Cumhurbaşkanõ, başbakan, bakanlar | her şeyden önce emperyalistlerin emirlerini yerine getirmek! için görev yaptõlar. Bütün ulusal değerleri yok ettiler. Hiç utanõr* madan, yüzleri kõzarmadan Amerika'nõn çõkarlarõnõ korumalt' için yemin etmiş birine yõllarca ülkeyi yönettirdiler. ! 4 Topraklarõmõz; çocuklarõ öldürülen, kaybedilen analarõn^ gözyaşlarõyla sulandõ. Binlercemizi katledip üçyüzün üzerinde ş insanõmõzõ kaçõrdõlar, kaybettiler. Yetmeyince bu kez de eli koj lu bağlõ tutsaklarõmõza saldõrdõlar ve katletmeye başladõlar... l Her yer kan dolu, her yere pislik bulaştõ ve kapkara bir tab^ lo oluştu. Bu tabloda tek bir õşõk var, o da yükselen halkõn kur-1 tuluş savaşõdõr. Bu tablo Türkiye'nin resmidir. -J Bu kara tabloyu yaratanlar, iki elin parmaklarõnõ geçmeyen 4 bir avuç sömürücü azõnlõktõr. Emperyalizmle işbirliği yaparakl
344
l
ülkeyi ve hall» sömüren işbirlikçi tekellerdir. Hükümetler kuran, hükümetler yõkan, cuntalar ilan eden, demokrasi deyip halkõ katleden, iliklerine kadar sömüren ve sayesinde zenginliklerine zenginlik katan SABANCILAR'dõr. Ülkemizin ekonomisine, politikasõna yön veren, denetleyen, eğitim ve kültürünün nasõl ve neye göre oluşturulacağõna karar veren SABANCILAR'dõr. Hükümetleri oluşturan bütün burjuva partileri bu sermaye güçlerine bağlõdõr. Ve esas olarak bunlarõn denetimi dõşõna çõkmazlar. SABANCI gibi işbirlikçi sermaye kesimleri, emperyalizmle işbirliği yaparak var olmuş, büyümüş ve ülke yönetimine hakim olmuşlardõr. Ülkemizin bağõmsõzlõğõnõn yok edilmesinden, faşizmle yönetilmesinden, sömürü ve zulümden SABANCILAR'õn, KOÇLAR'in başõnda bulunduğu tekellerin örgütü TÜStAD'õ vb. diğer sermaye örgütlerini sorumlu tutuyoruz. BiR TÜRLÜ TOPLANAMAYAN BAKANLAR KURULU OLAĞANÜSTÜ TOPLANDI
Devleti yönetenler vurulmuştu. Açlõk, yoksulluk, binlerce insanõn vahşice katledilmesi, hatta kamuoyuna sunduğumuz işkence ve vahşet belgelerine rağmen tek bir kelime açõklama yapmayan Bakanlar Kurulu şimdi çok heyecanlõydõ. Depremler, sel felaketleriyle, sürgünlerle büyük bir dram yaşayan halkõn sorunlarõ karşõsõnda toplanmayan Bakanlar Kurulu, Sabancõ'nõn cezalandõrõlmasõ üzerine olağanüstü toplandõ. Üzüntülerini belirttiler. Halkla hiçbir ilişkisi olmayanlarõn, halk düşmanlarõnõn halk için çalõşmasõ mümkün değildir. Halkõ katleden, sömüren acõ çektiren onlardõr. Şimdi bu sömürücü ve zulüm makinasõmn önde gelenlerinden, hem de en büyüklerinden biri işlediği suçlarõn karşõlõğõnda cezalandõrõlmõştõr. Suç ortaklan, halka acõ çektirenler onun ölümüne üzülüyor. Onlar, hiç kimseye üzülmezler, vatan hainlerinin, halk düşmanlarõnõn tek amacõ daha çok sömürmek ve halka zulüm etmektir. Bunun için kendilerine gettolar yaptõrdõlar. Güvenlik sistemlerini Amerikalõlar'â ihale ettiler. Ama yine de halkõn adaletinden kurtulamadõlar. Üzüldükleri Sabancõ değil, onun ölümünde kendi sonlarõnõ, suçla345
rõnda da kendi suçlarõnõ görmeleridir. Üzülenler; cenazelerini bile kaldõramayan, cenazelerini kaldõrmak için gittiklerinde yerlerde sürüklenip, binlercesi gözaltõna alõnan, spor salonlarõna doldurulanlarõ düşünmelidirler. Cenaze sahiplerinin gözyaşlarõnõ düşünmelidirler. Ve "cenazeleri vermeyin" deyip, bütün istanbul'u polise işgal ettirenler, cenazeyi polise kaldõrtarak halka gözdağõ vermeye çalõşanlar, cenazeyi izlemekle görevli Metin GÖKTEPE isimli basõn emekçisinin katledilmesini, Sabancõ'dan sonra yeniden düşünmelidirler. ONLARCA KEZ UYARDIK;
Bütün işbirlikçi sermaye kesimlerini, katliam, işkence, kaçõrma, kaybetme, infaz, sürgün ve cezaevi ile yönetmeye devam eden hükümetleri, hükümetleri oluşturan bütün partileri, devletin bütün kurumlarõnõ, devleti destekleyen herkesi, halk düşmanõ politikalarõndan vazgeçmeleri ve bu devleti desteklememeleri için defalarca uyardõk. Karşõlõğõnda daha çok zulüm, katliam ve kaybedilen insanlarõ bulduk. "Biz devletiz, asarõz, keseriz" masallarõnõ bir yana bõrakõn. Ne halk, ne de siz artõk kimse bu masallara inanmõyor, insanlõk tarihi boyunca hiçbir suç cezasõz kalmamõştõr. Hiçbir halk adaletsiz ve onursuz yaşamamõştõr. Haklõ olanlar er geç kazanacak ve zalimi yenecektir. Tekellerin ve emperyalistlerin istekleri doğrultusunda yeni hükümet kurup daha çok sömürü ve zulüm getirme niyetinde olan yeni hükümeti oluşturacak bütün partileri ve milletvekillerini uyarõyoruz. "Bize ulaşamazlar" düşüncesiyle zulüm ve işbirlikçilik politikalarõna suç ortağõ olmayõn. Sabancõ'yõ ne Amerika'nõn tekniğiyle donanmõş gökdelenleri, ne de silahlõ koruyucularõ koruyamadõ. Halkõn yaratõcõlõğõnõ, devrimci iradenin güçlülüğünü bilmeyenler, o süper güvenlik sistemlerinin nasõl aşõldõğõnõ da anlayamazlar. Dünyanõn en büyük gücü; vatanlarõ ve halklarõ için ölümü göze almõş insanlarõn gücüdür, halkõn gücüdür. Hiçbir güç halkõn gücünü yenemez. Ya Sabancõ, TÜSlAD ve emperyalistlerden yana olup halka karşõ savaşacaksõnõz ya da halkõn emperyalizme ve faşizme karşõ ver346
diği kurtuluş savaşõnda yer alacaksõnõz. CUMHURBAŞKANINA, BAŞBAKANA, BÜTÜN PARTi VE MİLLETVEKİLLERİNE YENiDEN SORUYORUZ VE UYARIYORUZ
Binlerce insanõmõzõn katilleri nerede? Herkesin gözleri önünde silahsõz insanlarõmõzõ katledenler ödüllendirilerek milletvekili yapõldõ. Üçyüzün üzerinde insanõmõz kaçõrõldõ, kaybedildi, katledildi. KAYBEDENLER, KATLlAM YAPANLAR, BAĞIMSIZLIĞI TARTIŞMA GÖTÜRMEYEN HALKA AÇIK MAHKEMELERDE YARGILANMALIDIRLAR
Yüzbinlerce insan işkence gördü ve görmeye devam ediyor. Cezaevleri devrimci, yurtseverlerle dolduruldu ve katlediliyor. TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK, ZİNDANLAR BOSALSIN!
Üçbine yakõn köyümüz boşaltõldõ, yaklaşõk üçmilyon insanõmõz sürgün edildi. Ülkemizde Kürt ulusunun yaşadõğõ reddedilerek Kürt halkõna soykõnm politikalarõ uygulandõ. KÜRDlSTAN'DAN KANLI ELLERlNlZl ÇEKlN!
Ülkemiz her şeyiyle emperyalistlerin egemenliğine sokuldu. Burjuva demokrasisinin dahi her türlü biçimi ortadan kaldõrõlarak faşist yönetim egemen yönetim biçimi haline getirildi... Cezaevleri katliam merkezleri haline getirildi... Bütün bunlarõn sorumlusu hükümet, düzen partileri, devlete hizmet eden bütün kurumlar ve milletvekilleridir. Hiç kimseyi ölümle cezalandõrmak istemeyiz. Silahla politika yapmayõ ve halkõmõzõn sorunlarõna çözüm aramayõ tercih etmeyiz. Ama, ne yazõk ki ülkemizde ne sistemi değiştirmek, ne de hak aramak için hiçbir yol kalmamõştõr. Faşizm herşeye egemen olmuş, emperyalistlerle işbirliği halinde halkõn tüm özgürlüklerini hatta yaşama hakkõnõ ortadan kaldõrmõştõr. 347
Devlet, bizim oligarşi dediğimiz bir avuç sömürücü azõnlõğõn çõkarlarõna göre şekillenmiştir, işte bu bir avuç mutlu azõnlõk olan Sabancõlar'm, Koçlar'õn devletine son vermek için silaha sarõlmaktan başka hiçbir yol kalmamõştõr. Bugün devlet işbirlikçi tekellerin yönetiminde ordunun, polisin devleti haline gelmiştir. Halkõmõza silah çeken, bomba ve kurşun yağdõran her türlü insanlõk dõşõ davranõşa başvuran devletin silahlõ güçleri karşõsõnda; hak aramak, ülkesini ve halkõnõ düşünmek hatta yaşamak ancak, silaha silahla karşõ koymakla mümkündür. HALKIN ADALETi
9 Ocak saat 10.30'da Sabancõ Holding Merkezi AHMET FAZIL ÖZDEMlR SİLAHLI PROPAGANDA BlRLlĞlMlZ tarafõndan basõlmõştõr. Sabancõ Holding'in Yönetim Kurulu Üyesi ve önemli adamõ Özdemir SABANCI, yine holdingin en büyük kuruluşlarõndan Toyota-Sa Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve Sakõp SABANCI'nõn sekreteri Nilgün HAŞEFE cezalandõrõlmõştõr. Savaşçõlarõmõz başka da hiç kimsenin canõna, malõna zarar vermeden üslerine dönmüşlerdir. VATANINI SEVEN, EMPERYALİZME KARŞI OLAN, İŞKENCEYLE, KATLİAMLARLA, SÖMÜRÜYLE VATANINDAN SÜRÜLEREK YAŞAMAK İSTEMEYEN HERKESi; EMPERYALİZME, iŞBiRLiKÇi TEKELLERE VE FAŞİZME KARŞI, BiR AVUÇ AZINLIĞIN FAŞlST İKTİDARINA KARŞI-SAVAŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ! BAĞIMSIZ BiR ÜLKE VE HALK DEMOKRASİSİ; SÖMÜRÜ VE ZULMÜN.OLMADIĞI BiR DÜZEN ANCAK, FAŞİZME VE EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞARAK KURULABİLİR! KATLİAMLARIN, KAYIPLARIN, TÜM ZULMÜN VE SÖMÜRÜNÜN HESABINI SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ! VATANLARI VE HALKLARI iÇiN KAHRAMANCA DİRENEN TUTSAKLARIMIZI SELAMLIYORUZ!
9 Ocak 1996 DEVRiMCÎ HALK KURTULUŞ CEPHESi Basõn Bürosu 348
BASINDA ÜMRANİYE KATLİAMI
Katliama Zemin Hazõrlayan ve Alkõş Tutan Uşak Basõn:
"Talimatlarõ cezaevinden alõyorlar" (Zaman) "Terör örgütlerinin eğitim kampõna dönüşen cezaevleri..." "Cezaevlerinde insan Haklan senaryosu " (Akşam) "Cezaevleri terör okulu" (Hürriyet) "Gardiyanlar örgüt sempatizanõ" "Milliyet uyarmõştõ, mahkumlar eylem için haberleşiyorlar demiştik" (Milliyet) "Cezaevleri çõğrõndan çõktõ" (Zaman) "Cezaevleri 'eylem evi' oldu." (Milliyet) "isyanda sol parmağõ" (Yeni Sayfa) "'Bir düğmeye basõlmõş gibi' başlayan cezaevleri olaylarõ tõrmandõrõlõyor; HUZUR DÜŞMANLARI" (Türkiye, 06.01.1996) "Zincirleme isyan" (Milliyet, 09.01.1996)
Terör, Cezaevlerinden Dõşarõya Taştõ (...) Dün cezaevlerindeki isyancõ teröristlerin bütün istekleri Adalet Bakanlõğõ yetkilileri, tarafõndan kabul edilerek, Türk Devleti'ne diz çöktürülmüş bulunuyor. Bu son derece acõ tablonun sorumlularõ, milletin önünde hesap vermelidir... (...) 10.01.1996, Türkiye Gazetesi, Yalçõn ÖZER Resmen İhanet Cezaevlerini terör karargahlarõ haline getiren örgütlerin lider kadrolarõnõn devlet içinde ve siyasi otoritede yer alan bir kõsõm etkin kişiler tarafõndan korunduğu belirlendi. -istanbul Emniyet Müdürü Orhan TAŞANLAR, Bayrampaşa Cezaevi'ndeki terör liderlerinin emir vererek iki jandarma erini şehit ettiklerini söyledi. Bu emrin militanlara iletilmesinde bir takõm görevlilerin parmağõ bulunuyor.
351
-istanbul'daki son şiddet patlamalarõnõ cezaevlerindeki ononbeş terör liderlerinin ve bu teröristlerle ilişkisi olan bazõ avukatlarõn organize ettikleri açõklandõ, istanbul cezaevlerindeki, lider militanlarõn, başka illerin cezaevlerine naklinin Ankara'dan önlendiği ifade edildi. 09.01.1996, Akşam Gazetesi, 1. sf.dan Tek tip mavi kefeniyle işkencecilerle aynõ ağzõ konuşup onlarõ teyit eden, efendilerine akõl veren bir şarlatan: Ali SİRMEN Cezaevi Gerçeği (...) Ama kareli pardesümün altõndaki uçuk mavi tek. tip cezaevi elbisem... , (...) Birden patlak verip Türkiye yüzeyine yayõlma eğilimi gösteren cezaevi isyanlarõ, beni 10-11 yõl öncesine götürdü. Olaylarõ gazeteden bile izleseniz, hemen görebilirsiniz ki, örgütlü, içerden.yönetilen bir düzen ile karşõ karşõyasõmz. Başka bir deyişle güvenlik görevlilerinin söyledikleri yanlõş değil. Bu gerçek kuşku götürmez. (...) Cezaevi uygulamalarõnda bir standart yoktur, kurumdan kuruma, kişiden kişiye değişir. Bunlarõ hõzla standartlaştõrmak ve her yerde yasaya uygun uygulama sağlamak için eğitilmiş personel yetiştirmek, lafta kalmayan gerçekten etkin bir denetim mekanizmasõnõ oluşturmak gerekir. 09.01.1996, Milliyet Gazetesi, Ali SlRMEN Türkiye'de "suç" yoktur (...) Türkiye'de cezaevlerinde koğuş sisteminin uygulanmasõnõ önleyen adalet ve içişleri bakanõ olmuştur. Devlet düşmanlarõ, halk düşmanlarõnõ cezaevlerinde fiyakayla ziyaret eden devletliler çõkmõştõr. Canõnõ teröre siper eden polisi suçlu gösterip
352
anarşistten yana tavõr koyan hükümet üyeleri görmüşüzdür. Cezaevlerindeki bu kovboyculuk oyunlarõ, suçun ve suçlunun ortak tarifi yapõlõncaya ve sonra bu tarif, yasalarda ve cezaevlerinde ciddiyetle uygulanõncaya kadar sürecek. 09.01.1996, Günaydõn Gazetesi, Ahmet GÜNEK Mahkumlar Hakim Oldu (...) Öte yandan isyan emrinin istanbul Bayrampaşa Cezaevi'nden geldiği, isyanõn ikinci bir emre kadar süreceği iddia edildi, isminin açõklanmasõnõ istemeyen bir Buca Cezaevi gardiyanõ, "Cezaevi yönetimi Ankara'nõn isteği doğrultusunda 'kaçõrmayõn yeter' mantõğõ ile mahkumlarõn her istediğini yaptõ. Cezaevi yönetimi uzun süredir olaylara hakim olamõyor. Mahkumlar hakim oldu." diye konuştu, öte yandan içeride her istediğini yapan mahkumlara destek olan bazõ Adalet Bakanlõğõ yetkililerinin "size problem çõkaran gardiyanlarõn listesini verin tayinlerini çõkaralõm." şeklinde mesaj gönderdiği ileri sürüldü. 07.01.1996, Zaman Gazetesi, 3. sf.dan
Ülkemizde basõn, bir-iki basõn tekelinin hegemonyasõnda, egemenlerin sahte gündemlerle halkõ aldatmanõn, yoz, Amerikancõ kozmopolit kültürü yayarak kitleleri ideolojik, kültürel ve ahlaki olarak çürütmenin bir aracõ, halka ve devrimcilere karşõ açõlan haksõz savaşta güçlü bir psikolojik savaş, çarpõtma-yõpratma aygõtõ konumundadõr. Burjuva anlamda da olsa, kişinin özel hayatõna saygõ göstermek, basõn meslek ilke ve ahlakõna uyarak yalan haber yapmamak, objektif habercilik yaparak halkõ doğru bilgilendirmek... vb. şeyler basõn yayõn organlarõnõn görevleri arasõnda sayõlabilir. Basõn için uyulmasõ zorunlu olan bu en temel kriterlere bile rastlayamayõz ülkemiz burjuva yayõn ve iletişim organlarõnda. Öyle ki, burjuva anlamda dahi objektif habercilikten, basõn meslek ilke ve ahlakõndan yoksundurlar. Patronlarõnõn deyimiyle habercilik yapmak için değil, para 353
kazanmak için yapõyorlar bu işi. Sayfa ve ekranlarõnda promosyondan, kupondan, ilan ve reklamdan yer kalõrsa, rastlanabilir . "haber"e. Yer bulan haberler ise çoğunlukla toplumsal çürümeyi } derinleştiren intihar, fuhuş, lüks tüketim, dedikodu, magazin î haberleridir. Diğer haberler ise sistemi aklayan, kontrgerillanõn , talimatlarõnõ yayõnlayacak biçimde yalana, çarpõtmaya ve kara- 1 lamaya dayalõ kontra haberlerdir. Doğru, halktan yana haberler mercekle aranõp bulunabile- : çek kadar azdõr. Neden olarak, devletin baskõ ve sansürü akla -. gelebilir. Ama gerçek, öyle değildir. Devletin denetimine gerek kalmadan kendi kendilerine oto sansür uygularlar. En devletçi, * en Türk, en vatanseverdirler. Ama pasaportlarõ Amerika, yatla- | rõndaki bayrak Amerika, vatanlarõ Amerika'dõr. Emperyalist ağababalarõna, devlete, polis şeflerine yağ çekmede, onlarõ öv- | mede birbirleriyle yarõş içindedirler. Halkõn değil, işbirlikçilerin, emperyalistlerin, devletin tarafindadõr burjuva basõn. Halkõn sesi değil, işbirlikçilerin, tekellei rin ve polis şeflerinin sesidir ve halka düşmandõrlar. J
Sayfalarõnda, ekranlarõnda emekçilerin sefaleti değil, pat- j ronlarõn, zulüm sahiplerinin, zalimlerin şatafat ve sefahati vardõr. Arada bir emekçilerin sefaletine; aç insanlara, tek göz konduda yaşayanlara, çöplerde ekmek toplayanlara yer verseler de, sefaletin gerçek nedeni, sorumlularõ yoktur. Kader derler, tembel | ve cahil derler. Kafalarõ çalõşmõyordur, yoksa herkes zengin olabilir. Evet, böyle derler. Safini yalandan, talandan, haramiden, zalimden, sömürü ve zorbalõktan yana belirleyen burjuva basõn halka, halktan yana olan herşeye düşmandõr. Onura, namusa, adalete, özgürlüğe düşmandõrlar. Onur, namus, özgürlük ve adalet için, vatan ve halk için savaşan devrimcilere düşmandõrlar. Bunun için her türlü çirkefliği ve saldõrõyõ yapmaktan çekinmezler. Kontrgerilla şeflerinden aldõklarõ talimatla ve onlarõn verdiği bilgi ve belgelerle devrimci örgütler ve önderler hakkõnda yalana ve çarpõtmaya dayalõ haber ve programlar yapar, onlarõ halk nezdinde karalamaya, küçük düşürmeye çalõşõr, şaibe altõnda bõrakõrlar. Hedef göstererek katledilmelerine zemin hazõrlarlar. 354
Hatta öyleleri vardõr ki, bununla yetinmez, işkencehanelerde yatõp kalkar, polis şefleriyle gezerler. Yedikleri içtikleri ayrõ gitmez. Beraber işkencelere katõlõr, polisliğe özenerek silah taşõr, katliam operasyonlarõndan sonra polis ahileri katliamõ havaya ateş ederek kutlarken, onlar alkõşlarlar. Kimi zaman da bu operasyonlar katliamsõz bitmişse, hayal kõrõklõğõna uğrar, büyük bir üzüntüye kapõlõrlar. Örneğin gerek 12 Temmuz'da gerekse 16-17 Nisan'da, katliam bölgelerine giderken, katledilenler ya da kuşatõlanlar içinde Dursun Karataş'õn da bulunduğu sevinciyle gitmiş, onun olmadõğõnõ öğrenince, hayal kõrõklõğõna uğramõşlardõr. Köşe ve ekranlarda, "Dursun Karataş'õn son anda polisin elinden kurtulduğu" haberini büyük bir üzüntüyle vermişlerdir. Gözlerini devrimci kanõ bürümüş bu kontra muhabirler, özellikle son l yõldan beri hedef tahtalarõna cezaevlerini, cezaevlerindeki devrimci tutsaklarõ yerleştirmişlerdir. Cezaevlerindeki özgür tutsaklarõn boyun eğmeyen, teslim alõnamayan direngenlikleri, özgürlük eylemleri en az efendileri kadar onlarõ da rahatsõz ediyor, korkutuyordu. Onun için, devrimci tutsaklar teslim alõnmalõ, olmazsa katledilmeliydiler. Bunun için sayfalarõnda, köşe ve programlarõnda adõ kendilerinde saklõ (!) sözde "cezaevi yetkilisi, cezaevi uzmanõ, terörle mücadele uzmanõ"nõ konuşturarak, bu da olmazsa, çeşitli direnişler ya da operasyonlar sonrasõ kendileri uzman kesilerek başlarlar çözüm önerilen sunmaya. Noktasõndan virgülüne kadar önerdikleri herşeydeya devrimci tutsaklarõn teslim alõnmasõnõn, boyun eğdirilmesinin şartlarõnõn oluşturulmasõ vardõr, ya da insanlõk dõşõ koşullara maruz bõrakõlmalarõ. Tespit ve önerileri hep aynõdõr. Devlet cezaevlerini denetleyemiyor... Devleti zaafa uğratõyorlar... Hafif suçtan girenler azõlõ bir militan olarak çõkõyor... Cezaevleri örgüt kampõ gibi... Bayrampaşa: 2. Bekaa Vadisi... Koğuş sisteminden vazgeçilmeli, buralara girilemiyor, denetlenemiyor... Bu haliyle cezaevlerini devlet değil terör örgütleri yönetiyor, bu yüzden tutuklular birbirlerinden tecrit edilmeli, tek tek hücrelere konulmalõdõrlar... Cezaevlerinde Amerikalõ sistemine, hücre tipine geçilmeli... Öneri ve tespitler sõralanõp gider...
355
Kontra basõn ve muhabirleri, özellikle Zaman, Türkiye, Akşam, Milliyet gazeteleri ve TGRT, HBB gibi TV kanallarõ Buca ve Ümraniye Katliamõ öncesi bu tür yalan haberler üreterek ve "eylem talimatlarõnõ içeriden alõyorlar" senaryolarõyla devrimci tutsaklarõ ve cezaevlerini sürekli hedef göstermiş, olasõ provokasyon ve saldõrõ girişimlerinin zeminini yaratmaya çalõşmõş ya da bu zemini sürekli canlõ tutmuşlardõr. Ümraniye 13 Aralõk katliam girişimi de, 4 Ocak katliamõ da günler öncesinden bu kontra gazetelerde ve TV kanallarõnda haber ve özel programlar hazõrlanarak "sayõm verilmediği" ve "arama yaptõrõlmadõğõ"yalanõyla katliamõn zemini hazõrlanmõş ve kamuoyu õsõndõnlmaya çalõşõlmõştõr. Ve katliam planõ bu haber ve programlarõn üzerine oturtulmuştur. 13 Aralõk katliam denemesinde de cezaevi içine sokulan bu kontra muhabirler, işkenceci katiller, askerler ve faşist gardiyanlar tarafõndan tahrip edilen koğuşlarõ, yağmalanan yemekhane ve kantini de devrimci tutsaklar yapmõş gibi göstermiş; lüks cezaevini mahvettiler, zarar 5 milyar, Ümraniye Cezaevi'ni de Bayrampaşa gibi Bekaa Kampõ haline getirmek için isyan çõkardõlar... gibi yalan haberleriyle katliam girişimini haklõ çõkarmaya çalõşmõşlardõr. Onlar için, yasak olduğu halde saldõrõ sõrasõnda içeriye silah ve bombayla girilmesinin önemi yoktur. Bu silahlar, bu bombalar niye sokuldu diye sormazlar. Çelik yelekli, kasklõ, kalkanh özel harekat timlerinin, siyasi şube işkencecilerinin, tam teçhizatlõ çevik kuvvet polislerinin hangi yetkiyle cezaevine sokulduğunu sormazlar. Onlar açõsõndan tüm bunlarõn hiç önemi yoktur. Onlar için önemli olan katliamõn zemininin yaratõlmasõydõ. Hepsi aynõ merkezden, yani kontrgerilla şeflerinden talimat almõşlardõ. 13 Aralõk'ta katliam girişimi boşa çõkarõlõnca yayõnlarõnõ arttõrarak sürdürmüş, çarpõtma ve yalanlarõyla~4 Ocak katliamõna çanak tutmuşlardõr. Kontra basõn ve kalemşörler, 4 Ocak'tan sonra da, yine, "sayõm vermiyorlardõ", "arama yaptõrmõyorlardõ"... vb. diyerek katliamõ aklamaya, haklõ çõkarmaya çalõşmõş, hatta Hürriyet yazarõ Yõldõrõm ÇAVLI ve onun gibileri daha da ileri giderek, "mahkum 356
şikayetiyle savcõ görevden alõnamaz", "cezaevleri çõğõrdan çõktõ", "cezaevi isyanlarõ Bayrampaşa'dan yönetiliyor" diyerek katliama alkõş tutmuşlar, yeni katliamlar için faşizme desteklerini sunmuşlardõr. Bunu yapan kontra basõn, bir yandan da halkõmõzõn devrimci tutsaklara sahip çõkarak öfkesini sokağa dökmesi karşõsõnda, "kõşkõrtõcõlõk yapõp, olaylarõ büyütmeye çalõşõyorlar", "cezaevlerindeki isyanlardan sonra harekete geçen yasadõşõ sof, örgütler, kendi yandaşõ bazõ radyolardan yaptõklarõ yayõnla, halkõ ayak-' lanmaya çağõrõyor. RTÜK ise bu radyolarla ilgili şikayette bulunan vatandaşlara 'dilekçeyle başvurun' diyor. Cezaevlerinden başlatõlõp sokaklara taşõrõlan isyan hareketlerini tek merkezden yönetenler, kendilerine bağlõ gruplarõ harekete geçirmek için 'militan radyolar'õ kullandõ..." (Akşam Gazetesi, 08.01.1996) diyerek demokratik kurumlarõ, avukatlarõ hedef göstermişlerdir. Devletin katliamcõ yüzü hakkõnda tek satõr yazmayanlar, halkõn haklõ tepkileri ve sokaklara dökülen öfkesi karşõsõnda demediklerini bõrakmadõlar. Onlara göre, devrimci tutsaklara sahip çõkan binlerce insanõn tamamõ teröristti... Suçludurlar. Halka ve devrimcilere karşõ tüm kontra basõn ve muhabirleri, kalemşörler suçludur. Devrimcileri, özgür tutsaklarõ ve onurunu koruyan halkõ, kontrgerilla şeflerinin talimatõyla hedef göstermekten, devrimcilerin katledilmelerine zemin hazõrlamaktan, bu katliamlarõ haklõ çõkarmaktan, devrimcileri ve devrimci örgütleri yalan haber ve karalamalarla halk nezdinde küçük düşürmeye çalõşmaktan, polisle işbirliği yapmaktan suçludurlar. Bu suçlarõ işleyen basõn yayõn organlarõnõ ve onlarõn kontra muhabirlerim denetlemekten sorumlu Basõn Konseyi, demokratik baskõ unsuru olmasõ gereken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve diğer basõn meslek kurumlarõ da olan bitene sessiz kaldõklarõ için sorumludurlar. Tüm kontra basõn, TV, muhabir, kalemşörler bilmelidir ki, halka ve devrimcilere karşõ işlenmiş hiçbir suç unutulmaz ve cezasõz kalmaz. Onurunu, namusunu ve insanlõğõnõ işkenceci katillere satarak, devrimcilerin katledilmesine neden olan, destek 357
sunan, alkõşlayan kontra muhabirlere sesleniyoruz: Devrimcilere ve halka karşõ suç işlemekten vazgeçin. Kamuoyu önünde, işlediğiniz suçlarõn özeleştirisini yaparak, onurlu ve namuslu meslektaşlarõnõzdan, halkõmõzdan, devrimcilerden af dileyin. Devrimci tutsaklarõ hedef göstererek, katledilmelerine zemin hazõrlayarak ortak olanlar: Akşam Gazetesi: önder SUŞOĞLU, Mustafa BAŞBUĞ, Mevlüt YÜKSEL, Ferit ZENGiN, Merdan KAÇAR, Erhan BAĞCI, Murat DÜZYOL, Mustafa ARIK, Hasan ÖLMEZ, Doğan SARSAR Günaydõn Gazetesi: Emrullah ERDiNÇ, Mustafa DENiZ, Dursine HALAT, Enver BULUT, Zafer KURU Milliyet Gazetesi: Ali Fuat DUATEPE, Altan DELER, Güntan MAVlGÖZLÜ, Nurcan DEMlRTAŞ, Alper TURGUT Hürriyet Gazetesi: Veysi ŞAHiN, Kazõm AKAR, Zehra GÜRLEK, Recep BOLAT, Mustafa ÖZDABAK, Selamet ÖZ, Tayfun ATiLLA, Mete YILMAZ, Yõldõrõm ÇAVLI Türkiye Gazetesi: Hasan Basri ÖZAYDIN, Selçuk SAKATOĞLU, Hasan YILMAZ, Ferhat GÜLVER, Mustafa YILDIZ, Cüneyt BlTlKÇlOĞLU, Yõlmaz ÖZCAN, Özner BERBER, Erol KARSAVRAN, Gökhan MERiÇ, Süleyman KAYA Zaman Gazetesi: Ziya YILDIRIM, Mustafa CANKUT, Hamdi ÖZER, Aziz ISTEGÜN, Nihat GASGAR Meydan Gazetesi: ihsan AYKIN, Nebahat SEKMAN Sabah Gazetesi: Erol AKKIR, Murat KEKLİKÇl, Tuncer KÖSEOĞLU Inter Star: Bekir ŞEN TGRT: Çiğdem KlZlROĞLU, Salih SELÇUK SHOW TV: Gülgün FEYMAN
Aydõn Namusunu, insanlõğõnõ ve Basõn Meslek Ahlakõm Unutmayanlarda Vardõ... Faşist devletin Ümraniye Cezaevi'nde gerçekleştirdiği katliam tüm toplumda büyük bir öfke uyandõrmõş, bu öfke tüm ülkeyi sararak taş, sopa, molotof ve kurşun olup egemenlerin beyninde patlamõştõ. Ümraniye Katliamõ'na, aydõn namusunu ve insanlõk onu358
runu yitirmemiş kimi köşeyazan ve aydõnlar, cõlõz, içinde korku ve güvensizliği banndõrsa da bir tepki göstermişlerdir. Fakat tepki gösterenlerin sayõsõ bir elin parmağõ kadardõr ve bu durumlarõ ülkemiz aydõnlarõ açõsõndan utanç vericidir. Örneğin yazõ ve düşüncelerinden dolayõ yargõlanan, para cezalarõna çarptõrõlõp cezaevinde yatan Yaşar KEMAL, Haluk GERGER, Fikret BAŞKAYA... ve onlarca aydõn-yazar bu insanlõk dõşõ katliama karşõ, bir basõn açõklamasõ dahi yapmayarak tepkisiz kalmõşlardõr. "Düşünce Suçlularõ" için, yetersiz de olsa çeşitli tepki ve eylemleri içeren kampanyalar örgütleyen (ki bu da sevindiricidir) aydõnlarõmõzõn, gerçek düşünce suçlusu olan devrimcilerin, özgür tutsaklarõn katledilmesi karşõsõnda sessiz kalmalarõ düşündürücüdür. Hele ki böylesi bir insanlõk dõşõ katliama tepki göstermek için insan olmak bile yeterliyken... Aydõnlarõmõz bu utanç verici durumdan bir an önce kurtulmalõ, safõnõ, aydõn olmanõn gereği olarak ezilenden, emekçiden, özgürlükten ve özgür vatandan, bunun için mücadele edenlerden yana belirlemelidir. ARTIK YETER
Ümraniye Cezaevi'ne yönelik katliamda 3 tutsak daha öldürüldü. Her zamanki senaryo göz göre göre tekrarlanarak yaşandõ bu katliam. Tõpkõ Buca'da olduğu gibi. Medya hedef gösterdi, yetkililer açõklamalar yaptõ, asker ve gardiyanlar sayõm bahanesiyle koğuşlara girip tutsaklarõ döve döve öldürdüler. Artõk yeter! Cezaevleri Nazi kamplarõna, koğuşlar gaz odalarõna döndürülmüştür. Cezaevlerinin başõndakiler SS subaylarõndan farksõzdõr. Tutsaklara boyun eğdirme ve teslim alma politikasõnõn sökmediğini gören devlet, artõk tek yöntem olarak katliamõ uygulamaktadõr. Gelinen nokta birden bire gelişen sürpriz bir durum değildir. Buca'da, Ümraniye'de, Bursa'da, Malatya'da daha önce yapõlan saldõrõlar bunu açõkça göstermiştir. Cezaevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR, "Ümraniye'yi Buca'ya çevireceğim" 359
demişti, istanbul Emniyet Müdürü Orhan TAŞANLAR, görev alanõna girmemesine rağmen, Ümraniye'yi hedef gösteriyordu. Evrensel Gazetesi, 25 Aralõk'ta yaptõğõ bir haberde, "saldõrõ için seçim sonrasõnõ bekliyorlar" demişti. Sağmalcõlar'daki tutsaklar Ümraniye'deki oyunlarõ bozmak ve destek olmak için 4 Ocak günü sayõm vermeyeceklerini gazete ilanlarõyla duyuruyorlardõ. Bağõra çağõra gelen bu katliamlara ne denli karşõ koyabiliyoruz? Kamuoyunu duyarlõ kõlabilmek ve oynanan oyunlarõ bozabilmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Seçim öncesi dönemde gazetelerde boy boy resimleri yayõnlanan, art arda isimleri dizilen yüzlerce, binlerce "aydõn" nerede şimdi? Tutsaklara yapõlan bu saldõrõ sana, bana, hepimize yönelik bir saldõrõdõr. Bu, emekçilerin kavgasõna yönelik bir saldõrõdõr. Cezaevlerine doldurulan tutsaklar baskõ ve sömürüye hayõr dedikleri için oradalar. Memurlarõn sendikalaşmasõnõ savunduklarõ için oradalar. Harçlara hayõr dedikleri için oradalar, özelleştirmeye karşõ durup, işten atõlmalara direndikleri için oradalar. Özgürlük, demokrasi, sosyalizm dedikleri için oradalar. Ümraniye'de 3 tutsağõn öldürülmesiyle, yüzbinlerce işçinin Ankara yürüyüşünde çarpõştõklarõ barikatlarda 3 işçinin öldürülmesi eşanlamlõdõr. Parasõz^eğitim hakkõ diyerek Kõzõlay'da, Beyazõt'ta alanlara dökülen binlerce öğrencinin üçünün öldürülmesiyle eşanlamlõdõr. Grevli, toplusözleşmeli sendika hakkõ için iş bõrakan memurlardan üçünün öldürülmesiyle eşanlamlõdõr. Alanlarda, sokaklarda, barikatlarda 3 işçinin, 3 öğrencinin, 3 memurun katledilmesine nasõl ki seyirci kalamazsak, cezaevlerinde tutsaklarõn üçer üçer katledilmesine de seyirci kalamayõz. Yüreğinde insanlõktan yana bir nebze değer taşõyan herkes, cezaevlerinden yükselen tutsaklarõn çõğlõğõna ses katmalõdõr. Bu çõğlõk hepimizin çõğlõğõdõr. Tutsaklarõn katledilmesine karşõ tavõr almayan, yalnõz bir seyirci gibi izleyen herkes ama herkes bu cinayetlere ortaktõr. Bu katliamlara gözünü yuman herkesin ellerine tutsaklarõn kanõ bulaşmõş demektir. 360
Yarõn sabah aynanõn karşõsõna geçtiğimizde kendi gözbebeklerimize bakma cesareti gösterebilmek için bu insanlõk dõşõ kõyõma, bu ayõba ortak olmamalõyõz. Artõk çok geç olmadan tutsaklarõn sürdürdüğü onurlu mücadeleye güç katmalõyõz. Bu kavgayõ zindanlarõn boşaltõlmasõ kavgasõna dönüştürmeliyiz. Tarih bugün herkesin ne yaptõğõnõ yazacaktõr. 09.01.1996 Evrensel Gazetesi Semih HlÇYILMAZ SEN ÎNSAN MISIN? Mantõğõn sustuğu, kelimelerin anlamlarõnõ kaybettiği, sadece öfkenin, yakõcõ bir öfkenin, insanõn yüreğinden gõrtlağõna doğru yükseldiği anlar vardõr. Kelimelerin haykõrõşa dönüştüğü andõr bu. Ve eğer o ânda, haykõrõş, gõrtlağõnõzdan kopup dõşarlara taşmazsa siz insan filan değilsiniz, çöp bile değilsiniz, hiçbir şey değilsiniz... Bugün bu ülkede, suçlu suçsuz, cezaevlerini dolduran genç insanlar, bu ülkenin çocuklarõ çoğu kez de doğru ya da yanlõş ama yürekleri haksõzlõğa karşõ isyanla dolu potansiyel olarak, nitelik olarak belki de bu ülkenin en değerli çocuklarõ, devletin eliyle katlediliyor... Devlet, dört duvar arasõna, demir parmaklõklar ve demir kapõlar arkasõna kapattõğõ ve orada artõk herkesçe bilindiği gibit maddi ve manevi hiçbir insani hakkõna saygõ göstermediği, aç ve sefil bõraktõğõ, yakõnlarõyla görüştürmediği, her fõrsatta hakaret ederek ve aşağõlayarak en değerli şeyinden, insan kişiliğinden yoksun bõrakmak istediği gepgenç insanlarõ, ömürlerinin daha başlangõcõndaki, çoğu yirmili yaşlarda ve daha da genç delikanlõlarõ, şimdi de kafalarõnõ demir çubuklarla ezerek, coplayarak, boğarak, kurşunlayarak öldürüyor... Bu bir çõlgõnlõk... Ve cinayet sözünün bile tanõmlamakta hafif kalacağõ, bu kan dökücülük, bu gaddarlõk, bu katliam, şuracõkta, yanõbaşõmõzda, gözümüzün önünde, televizyon kameralarõnõn ve fotoğraf makinalarõnõn karşõsõnda, toplumdan gizlenilmesine bi,
361
le gerek görülmeyen bir pervasõzlõkla denebilirse eğer, ölçü tanõmaz bir çõlgõnlõkla gerçekleştiriliyor... Bu bir çõlgõnlõktõr. Ve eğer bir devlet, cezaevlerine gepgenç insanlara, orada da insanca bir yaşama düzeni sağlamõyorsa onlarõ boğarak, kafalarõnõ demir çubuklarla ezerek susturmaya, yok etmeye başlamõşsa, o devlet çõldõrmõş ve kendi kendini yok etme sürecini başlatmõş demektir... Ve şimdi ben, yüreğimden gõrtlağõna yükselen öfke haykõrõşõnõ frenlemiyor ve soruyorum; Elinde hiçbir silahõ olmayan, tutsak edilmiş, özgürlüğünden yoksun kõlõnmõş, gün õşõğõna, insanca bir söze, insanca bir dokunuşa hasret bir tutukluyu kafasõnõ demir çubukla ezerek öldüren asker ya da hapishane görevlisi, sen insan mõsõn? Yaşamlarõnõn korunmasõ senin sorumluluğunda olan, can güvenlikleri sana emanet edilmiş tutuklu ya da mahkumlarõn cezaevlerinde öldürülmelerinin gerekçesini "sayõm vermemek" ve "devleti zaafa düşürmek" gibi yuvarlak sözlerle açõklayarak "şimdilik başka cinayet işlemeyeceğiz" dercesine, "yeni bir müdahaleyi şu anda düşünmüyoruz" diyen üst düzey sorumlusu, sen insan mõsõn? Tutuklu annesi yaşlõ bir kadõna, bir anneye ve bir kadõna, en ağõr hakaretlerle saldõran polis amiri, sen insan mõsõn? Bütün bu cinayetleri önlemekten aciz, ondan da öte, bu cinayetleri planlayan mekanizmalarõn en tepesindekiler, sizler insan mõsõnõz? Hapishaneleri dolduran binlerce, belki onbinlerce genç insan, en ağõr koşullarda, insan onurunu, direnme duygusunu kaybetmemek için mücadele ederken; savaş tutsaklarõ için bile uluslararasõ anlaşmalarla güvence altõna alõnmõş en doğal in: san haklarõnõ, beslenme, barõnma, yakõnlarõyla görüşme gibi en temel haklarõ eîde etmek için canlarõ pahasõna direnmek durumuna düşürülmüşken; günlük yaşamlarõmõzõ- hiçbir şey olmuyormuş gibi sürdüren bizler, aydõnlar, yazarlar, sanatçõlar, bilim adamlarõ, bürokratlar, işadamlarõ, tüccarlar ya da sokaktaki sõradan yurttaş, eğer o çocuklara yardim edemiyorsak, o çocuklara destek olamõyorsak, onlarõ acõmasõz infazcõlarla ve 362
o yaşlõ anneyi devletin zalim, kaba ve ahlaksõz bir temsilcisiyle karşõ kaşõya, yapayalnõz bõrakmõşsak, bizler insan mõyõz? Bu soru cevap bekliyor. Bu soru, en yetkili, en üstteki, en sorumlu ağõzlardan cevap bekliyor. Onlara ben, bu ülkenin bir yazarõ, bir aydõnõ olarak bu soruyu soruyor, haykõrõyor ve onlarõ uyarõyorum: insan mõsõnõz? însansanõz eğer bunun gereklerini yerine getirin. Dõşarõda insanca yaşama olanağõ sağlamadõğõnõz, sağlayamadõğõnõz bu genç insanlara, elleri kollarõ bağlõyken ve elinizde tutsakken insanca yaşama haklarõnõ sağlayõn. Toplumu, bunu yaptõğõnõza inandõrõn. Yapabilecek en asgari şey bu. Eğer bu kadarõnõ da başaramayacaktanõz ya da buna zaten niyetiniz yoksa ya da siz bunu bir sindirme, bir yok etme yöntemi olarak benimsemişseniz ve bunda ayak diremeye kararlõysamz, o zaman bu yazõlarõn da artõk bir anlamõ kalmamõş demektir. O zaman, yapõlmasõ gereken, yazõ masalarõndan kalkarak; evlerden, odalardan, işyerlerinden çõkarak o yaşlõ annenin, eşitsiz koşullarda, zalim bir güce karşõ direnmeye çalõşan tutuklu ailelerinin ve elleri kollarõ bağlõyken başlan ezilerek öldürülen o genç insanlarõn yanõnda fiilen yer almaktõr! Bu yapõlmazsa eğer, bunu yapmazsak, hepimiz, insan olmaktan hõzla uzaklaşacak, sürüngenlerden, bir lağõm çukurundaki yaratõklardan farksõz olacağõz. 07.01.1996, Cumhuriyet Gazetesi, Ataol BEHRAMOĞLU ÖLDÜREN KÎM?
Dõşarõdan hazõrlõklarõn sesi geliyor, araba homurtularõ, keskin komutlar, postal gürültüleri, kurulan tüfek mekanizmalarõ, telsiz võzõltõlarõ ve bu ses hercümercine ölümün beyazlõğõnõ katan õşõldaklarõn, karanlõğõ keskin kõlõçlar gibi parçalayan soğuk parlaklõğõ. Siz içerdesiniz, pencereleriniz demirden parmaklõklarla kapanmõş, kalõn kapõlar dõşarõdan kilitli, silahsõz, savunmasõz, güçsüz ve çaresizsiniz, çõkõşsõz bir dehlizde, yerinden oynamõş bir nehrin patlayan sularõyla boğulmayõ bekler gibi bekliyorsunuz. Aniden balyozlarla kõrõlõyor kapõlar, çelik yelekleri, kalõn 363
kasklan, mitralyözleri, kalkanlarõ, tüfekleri, tabancalarõ, tazyikli sularõ, sis bombalarõ, gaz maskeleri, demir cöplarõyla saldõrõyorlar, korkunç tarakalarla infilak eden bombalarõn yaydõğõ gazlar ciğerinize dolup, gözlerinizi kör ederken, pencerelerden içeri mermi yağõyor, koğuşlara girenler ellerindeki demir coplarla enselerinize, kafalarõnõza vuruyorlar, arkadaşlarõnõz dağõtmõş beyinleriyle ayaklarõnõzõn dibine yõğõlõyor, siz, hala yaşamakta olan bir cenaze gibi beton koridorlara savruluyorsunuz, bedeniniz ya bir kurşun deliğiyle ya da köprücük kemiğinizi ufalamõş bir demir copla hurdahaş. Bir ambulansõn içine atõlõp, Ölü arkadaşõnõzõn kanlarõ yüzünüze damlarken hastaneye götürülüyorsunuz, hastane çepeçevre kuşatõlmõş, dõşarõda sizi arayan yakõnlarõnõzõn acõlõ çõğlõklarõ, acil servise sizi sedyelerle sokarken, daha üstünüze bir doktorun yüzü eğilmeden yine üniformalar, sizi yine dövmeye başlõyor, yaralarõnõza yeni yaralar ekliyorlar. Bayõlmadan önce son duyduğunuz, sizin ya da bir başka mahkunum yaşlõ annesinin kederle solmuş sesi, "vurmayõn, ne olur vurmayõn". Günlerden beri bu sahneler yaşanõyor Türkiye'nin hapishanelerinde. Yakalanmõş, işkencelerden geçirilmiş, tarafsõzlõğõ çok tartõşõlõr mahkemelerde mahkum edilmiş insanlarõn "devletin" emanet edilmiş canlarõna bizzat devlet kastediyor. Sanki onlarõ canlõ yakaladõğõna pişman olmuş gibi gecikmiş bir "yargõsõz infazõn" bütün vahşetiyle saldõrõyor üstlerine, bilerek isteyerek öldürüyor, kendisine, namusuna, hukukuna emanet edilmiş mahkumlarõ. Bu insanlarõn suçlu olup olmamasõ önemli değil, önemi olan, devletin bu insanlarõn can güvenliğini sağlama mecburiyeti. Ama devlet, bu insanlarõn hapishanelerdeki insanca yaşama haklarõnõ kabul etmiyor, bu insanlara düşman gibi davranõyor, kõşkõrtõyor, sonra da bütün gücüyle saldõrõyor üstlerine. Dört duvar arasõna hapsettiği insanlarõn yaşama hakkõnõ inkar ederken, hukuku, insanlõğõ, çağdaşlõğõ da inkar ediyor. Katilleri yakalamakla görevli bir kurum bizzat katil olarak çõkõyor karşõmõza, kan, devletin eline, kaskõna, postalõna bulaşõyor. 08.01.1996, Yeni Yüzyõl Gazetesi, Ahmet ALTAN 364
INSANLõĞõN VICDANõ CEZAEVLERõNDEDõR Bugün için Türkiye'nin vicdanõ cezaevlerindedir. Aylardõr her cumartesi günü Galatasaray Meydam'nda toplanan kayõp ailelerinin yanõndadõr. Cezaevlerinin ve kayõplarõn durumunu öyle sõradan olaylar olarak göremeyiz. Bu olaylarõn içinde yakõnlarõmõz yok diye kayõtsõz kalamayõz. Bu olaylarõn içinde insanlõğõmõz var, insan olma değerimiz var. Bunun için duyarsõz kalamayõz, kalmamalõyõz. Kötü muamele, işkence ve insanlõk dõşõ, uygulamalardan söz ederken cezaevleri akõllara gelmekte. Bu yõllardõr değişmeyen ve Türkiye'nin gündeminden düşmeyen konudur. Çürüyen bir sistemde köhnemiş, her yönüyle çağdõşõ olan ceza infaz yasasõ ve adalet mekanizmasõna, idarenin genel anlayõşõ; özellikle siyasi mahkumu düşman gören zihniyeti de eklenince, geçmişte ve bugün cereyan eden olaylarõn temel nedeni görülmektedir. Bu yapõ içinde bu gelişmeler kaçõnõlmaz olarak yaşanacaktõr. Nitekim Ümraniye'deki son olaydan önce mahkum yakõnlarõ ve avukatlarõ, mahkum ve tutuklulara saldõn yapõlacağõnõ açõklõyordu; idarenin planlõ bir saldõrõ hazõrlõğõ içinde olduğu biliniyordu. Ne bu açõklamayõ yapanlar sesini duyurabildi, ne de önlem almasõ gerekenler gerekli önlemi alma ihtiyacõnda oldular. Herşey planlandõğõ gibi göz göre göre, idare tarafõndan organize edildiği belli olan bir şekilde saldõrõlar gerçekleştirildi ve cinayetler işlendi. Savunmasõz insanlarõn katledilmesinin adõ cinayettir, failleri de canidir. Gerçek bu iken, birçok konuyu olduğu gibi medya bu konuyu da çarpõtmaktan geri durmadõ. TV'ler ve çok tirajlõ renkli basõna baktõğõmõzda; olayõ görmezden gelerek, tutuklu ve mahkumlarõ hedef gösterme ve saldõrõyõ meşrulaştõrma gayretleriyle gerçekleri tersyüz etmeye çalõştõklarõm görüyoruz. Toplumu ilgilendiren bu gibi olaylarda gerçekleri tahrif etmek, çarpõtmak, pisliğin üzerini örterek saldõrganõ, caniyi mazur ve haklõ; planlõ saldõrõya uğrayanõ, mağduru ise saldõrgan ve haksõz duruma düşürmek, herşeyden önce insanlõğa ve top365
luma en büyük haksõzlõktõr, saygõsõzlõktõr ve suça ortak olmaktõr. Hastanede yaşananlara şahit olan doktorlarõn ve hemşirelerin gözlemleri, olayõn boyutlarõnõ anlatmaya yeterlidir sanõrõm. Doktorlar şunu söylüyor: "Gelen yaralõlar, tõbbi operasyon sõrasõnda bile askerlerin ve polisin saldõrõsõna maruz kalõyorlar; mahkum ve tutuklular ölümcül yerlerinden darbeler almõş, metal cisimlerle kafalarõndan aldõklarõ darbelerle ağõr biçimde yaralanmõşlar. Yaralõlar arasõnda tek bir asker ve polis bulunmamaktadõr. Ayrõca gelen bütün yaralõlarda, kötü beslenme, sağlõk şoku nedeniyle zaafiyet var ve solunum yollarõ hastalõklarõndan dolayõ birçoğunun da durumu ağõr." Hastane görevlileri, isim vermeden gördüklerini bu şekilde açõklayarak gerçek durumu ortaya koyuyorlardõ. Hele bir doktorun gördükleri karşõsõnda dehşetle "ben meslek hayatõm boyunca bu kadar zorlandõğõmõ ve ruh halimin bozulduğunu hatõrlamõyorum" şeklindeki sözleri, olayõn boyutlarõm ve vahametini ortaya koymaya yeterlidir. Yaralõlarõn durumunu anlatan doktor ve hemşireler saldõrõnõn öldürmek amacõyla yapõldõğõnõ, beyinleri ve ciğerleri parçalanan yaralõlardan hayati tehlike içinde olanlarõn bulunduğunu söyleyerek "insanlõk bitti" diye haykõnyorlardõ. işte bu nedenlerden bir kez daha söylüyoruz: Türkiye'nin ve insanlõğõn vicdanõ cezaevlerindedir. Bu olaylara karşõ duyarlõlõk içinde olmak, demokratik tavõrlar almak için sosyalist, hõzlõ solcu falan olmaya gerek yok. Sanõyorum insan olmamõz ve insana insanca bakabilmemiz yeterli sebeptir. Bu cinayetlere ve canilere karşõ hep birlikte sesimizi yükseltmek de insanlõk görevimizdir. Evet, cezaevleri Türkiye'nin aynasõdõr. Buradaki manzara oldukça çirkindir. Burada hukuksuzluk, adaletsizlik, haksõzlõk vardõr. Baskõ, işkence ve insanlõk dõşõ uygulamalarõn en alasõ buralarda yaşanmaktadõr. Bu iğrenç manzarayõ değiştirmeden Türkiye'de arzu ettiğimiz güzelliklere ulaşamayacağõmõzõ düşünüyorum. 09.01.1996, Demokrasi Gazetesi Münir CEYLAN 366
ŞİDDETİN MANTIĞI VE SAĞDUYU Cezaevlerindeki siyasal tutuklu ve mahkumlardan aldõğõm, "Sağmalcõlar Cezaevi'nde SAG'de bulunan bir grup siyasi tutsak" başlõklõ mektupta şöyle deniyordu: "Egemen güçler Buca'da gerçekleştirdikleri katliamõ diğer cezaevlerine taşõyarak buralarda da baskõ, katliam için zemin hazõrlõyor. Böylece siyasi tutsaklarõn haklarõnõ elinden alma, kişiliksizleştirme, yõldõrma politikalarõnõ gündeme getirmeye çalõşõyor." Mektupta şu istekler dile getirilmekteydi: "Buca katliamõnõn sorumlularõnõn cezalandõrõlmasõ, Ümraniye tabutluğunun kapatõlmasõ, tecrit, sürgün, sevk politikalarõna son verilmesi." Bu isteklerin hiçbiri yerine getirilmedi. Bir başka deyişle, devlet ya da devletin içindeki bir güç, cezaevlerine (ya da cezaevi dõşõnda) uygulayageldiği "şiddet" politikasõndan vazgeçmeye niyetli değildi. (Nitekim, istanbul Emniyet Müdürü, pazartesi gazetelerinde yer alan açõklamasõnda, olup bitenleri cezaevi idaresinin ve adalet bakanlõğõnõn gevşekliğine bağlõyor: Western'lerdeki kahraman şeriflere yakõşacak bir üslupla "On adamla bu işi çözerim" diyordu.) Bu "şiddette õsrar" mantõğõnõn sonuçlarõnõ hep birlikte gördük. Cezaevlerinde biriken öfke sonuçta bir isyana dönüştü ve belki sadece cezaevlerini değil, bütün ülkeyi kan gölüne çevirecek bir çõlgõnlõk bu sabah(salõ) erken saatlerde, Sağmalcõlar Cezaevi'nin görevlilerini ellerinde rehin tutan siyasi tutuklularla devlet yetkilileri arasõnda varõlan anlaşmayla, son anda engellendi. "KENDİN ÖLDÜR, KENDiN GÖM" Cezaevlerinde öldürülen tutuklularõn cenazelerinin pazartesi günü toprağa verilişi arasõnda, bu sonucun ne olabileceği çarpõcõ biçimde ortaya çõktõ. Ölenlerin yakõnlarõ cenazelere yaklaştõrõlmadõ. Cesetlerin bulunduğu Adli Tõp çevresinde ve dini törenin yapõlacağõ Alibeyköy Cami çevresinde kuş uçurulmadõ. Yüzlerce kişi gözaltõna alõndõ. Televizyon ekranlarõnda, gözaltõna alõnanlarõn polis tarafõndan nasõl tekme, tokat, yumruk ve copla sindirilerek karakollara ve Eyüp spor salonuna tõkõldõğõ görüldü. Ve sonuçta tabutlarõ mezarlara indirecek baş367
kaça kimse bulunmadõğõ için bu işi de polis üstlendi. Özetle, devlet şöyle demekteydi: Kendim öldürür, kendim gömerim. Ve bizler, birkaç gün önceki yazõmda da değindim gibi yazarlar, sanatçõlar, aydõnlar, bürokratlar, tüccarlar, ev kadõnlarõ ya da sokaktaki sõradan insanlar; korku filmlerine yakõşacak bu gömülme görüntülerini de akşam yemeklerini yemekte olduğumuz sõrada izledik ve sineye çektik. Şiddetin bir mantõğõ olabilir mi? Olsa olsa şudur: Ezerim, yok ederim ve böylece sustururum. Nereye kadar? Yazõmõn girişinde değindiğim mektupta bu soru şöyle yanõtlanõyor: "Biz, insanlõk onurumuza ve siyasi kimliğimize karşõ girişilen saldõrõlara karşõ tek yumruk tek barikat olduk, olacağõz." Onurunu, kişiliğini savunmak insanõn en temel hakkõdõr ve bu hakkõ elinden alõnmak istendiğinde direnmesinden daha doğal birşey olamaz. Insaiõ Haklan Evrensel Bildirgesinde sözü edilen "ayaklanma hakkõ"nõn da zaten bundan başka bir yorumu olmasa gerekir. "Ve Biz Aydõnlar" Ülkede şiddet tõrmanõşa geçmişken biz aydõnlar ne yapõyoruz? Sağmalcõlar Cezaevi'ndeki siyasi tutuklu ve mahkumlar uyarõyor: "Aydõnõn görevi toplumsal sorunlarõ gündeme getirip kitleyi aydõnlatmaktõr. Vahşetlere, baskõlara sessiz kalmak beraberinde çürümeyi getirir." Pazar günü Cumhuriyet'te "Siz insan mõsõnõz?" başlõklõ yazõmõn yayõnlanmasõndan sonra üst üste telefonlar geldi. Gülsen TUNCER, Edip AKBAYRAM, Emin KARACA yazar ya da sanatçõ arkadaşlarõm, "ne yapmalõ" diye soruyorlardõ. Yazõ odalarõmõzdan, evlerimizden Sağmalcõlar Cezaevi'nin önünde toplanmaya, aydõnlar, yazarlar, sanatçõlar olarak kaygõlarõmõzõ orada dile getirmeye karar verdik. (...) 10.01.1996 Cumhuriyet Gazetesi Ataol BEHRAMOĞLU
368
BEKLENEN PATLAMA (...)
özellikle 12 Eylül sonrasõnda cezaevlerindeki baskõ ve şiddet ülkemizdeki insan haklan ihlallerinin ilk sõralarõnõ oluşturuyordu. Ne yazõk ki, bugün de değişen birşey yok. 06.01.1996 Cumhuriyet Gazetesi Başyazõ BlTSlNBUACI (...)
Aylar önce Buca Cezaevi'nde başlayan olaylar, Ümraniye'deki Üsküdar E Tipi Cezaevi'ne, ardõndan Bayrampaşa'ya yansõdõ. (...) Abdülmecit SEÇKlN'in 'otopsi raporu'na bakõyoruz. SEÇKiN, kafatasõnda meydana gelen kõrõklar nedeniyle beyin kanamasõ geçirerek yaşamõm yitirmiş. Rõza BOYBAŞ ile Orhan ÖZEN'in de kafatasõnda 'darp izleri'nin görüldüğü 'otopsi raporlarõ'nda belirtilmiş. Rõza BOYBAŞ'õn eniştesi Hasan ÖZTÜRK anlatõyor: "Rõza'yõ teşhis için Adli Tõp morguna gittiğimizde onu tanõyamadõm..." Demek ki Rõza BOYBAŞ dövülerek öldürülmüş. Kafatasõnda kõrõklar olduğuna göre dayak sõrasõnda kalõn sopa ya da demir çubuklar kullanõlmõş.... Bu bir vahşettir ve insanlõk dõşõ bir olaydõr..,. (....) 10.01.1996 Cumhuriyet Gazetesi Hikmet ÇETlNKAYA MÜDAFAA-1 HUKUK (...)
Üsküdar E Tipi Cezaevi'nde işlenen cinayet, modern devlet makyajõyla ortalõkta salõnan bir aşiret iktidarõnõn, binlerce kez gizleyemediği kimliğinin bir başka dõşavurumu olmasõnõn yanõsõra, katõksõz, vahşi ve bu ülkede yaşayan herkesin, topyekün tenkit edildiği bir şiddet histerisidir. "Öldürülecek olanlar"õ karşõlarõnda, korunmasõz bulmanõn yamsõra, bir aradönem hükümetinin memur Adalet Bakanõ'nõ da "kafaya almayõ beceren" aşiret iktidarõ milisleri, bütün ben\
369
zerleri gibi, fõrsatõ iyi değerlendirmiş, cinayeti mümkün kõî.õcak "şanslõ" bir dönemi "kaçõrmamõşlardõr". Öldürülen Rõza BOYBAŞ'õn ailesi, basõna yansõyan tanõklõğõyla, modern devlet ile aşiret iktidarõ arasõndaki sõnõrõ anlaşõlõr kõlõyor: "Oğlumuzun cesedini almaya gittiğimizde, kendisini tanõyamadõk. 'Bu Rõza değil' dedik. Çünkü kafasõ tamamen parçalanmõştõ. Kaşõ ağzõnõn hizasõna düşmüştü. Vücudunda delikler, kesikler vardõ. Geçmişteki bir ameliyet izinden tanõyabildik." 10.01.1996 Demokrasi Gazetesi Orhan ALKAYA CEZAEVLERİNDE İSYAN (...) Cezaevleri de bende ilk "özgürlüğü" çağrõştõrõyor. Aslõnda cezaevi, "dört duvar-kare demirler" değil. Bu "dar" bir kavram. Asõl tehlikeli olan, insanõn kendi içindeki ve kendisini hapsettiği cezaevi. Özellikle "E Tipi" cezaevlerinden aldõğõm mektuplarda, tutuklu ve hükümlülerin kullandõğõ tümceler, dünyaya bakõşlarõ, "beyinlerindeki" cezaevinin duvarlarõnõ yõktõklarõnõ, demirlerden divit yaptõklarõm gösteriyor. (...) "Cezaevlerinde isyan..." Cezaevlerinde nedeni ne olursa olsun herhangi bir olay çõkmõşsa bu isyandõr. Olaylar bitince de başlõk hazõrdõr: "isyan bastõrõldõ." (...) Tüm bu olaylarda dikkati çeken konu şu: -Devlet olaylarõn üzerine intikam mantõğõyla gidiyor. "Siz firar etmeye mi kalktõnõz görürsünüz gününüzü. Herşey yasak.", "Eyleme mi giriştiniz; siz istediniz, cezanõzõ çekin"... Şu anda cezaevinde bulunanlarõn dünya görüşüne katõlõp katõlmamak ayrõ konu. Örneğin, bana ulaşan mektuplardaki düşüncelerin çoğuna katõlmõyorum. Ancak bu, "Bizim gibi düşünmüyorlarsa buna layõktõrlar" mantõğõnõ getirmemeli. (...) 07.01.1996 Cumhuriyet Gazetesi Mustafa BALBAY
370
(...)
"isyancõlarõn koğuşlarda fiili durumlarõnõ sürdürerek devleti zaafa sürüklemek maksadõyla cezaevi idaresine sayõm vermedikleri; ardõndan cezaevi müdürlüğünün, kontrolün elinden çõktõğõ, toplu firardan korkulduğunu ve mutlak devlet güçlerinin katõlõmõyla bir genel aramanõn gerekli bulunduğu yazõlõ olarak bildirilmesi üzerine" yapõlan "müdahale" sõrasõnda meydana gelen olaylar... şeklinde resmi açõklamalar... Herşey ne kadar basit görünüyor... Ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Tutuklu aileleri, çocuklarõ tarafõndan günlerdir "o gece" saldõrõya uğrayacaklarõ yolunda uyarõlar aldõklarõnõ, önlem alõnmasõnõ istediklerini söylüyorlar, hep bir ağõzdan... Yaralõ mahkumlar, sayõm yapmak için gelen jandarmalarõn üzerine saldõrdõklarõnõ, koğuş boşaltõrken çõkarken kafalarõna demir çubuklarla vurulduğunu söylüyorlar... Gelen otopsi raporlarõ ölenlerin kafalarõnõn parçalanarak öldüğünü belirtiyor... Gerekçe ne olursa olsun, resmi açõklamalar ne istikamette olursa olsun, bu olaylarõn sonuçlan ve sorumlularõ iki kelimeyle nitelenebilir: Devlet eliyle işlenen CİNAYETLER... Resmiyet zõrhõnõn altõna gizlenen CANİLER... (...) Ortaçağ batõsõnda mahkumlarõ dev kadõrgalarla õssõz adalara bõrakõp kendi hallerine terk eden infaz anlayõşõ bile bizim bugünkü anlayõşõmõzdan maalesef daha hakçaydõ... 06.01.1996, Yeni Yüzyõl Gazetesi, Ali BAYRAMOĞLU BU İNSANLAR KiM ACABA?
Bazõ "yetkililer" emri verdi diyelim. Varsayalõm ki, o yetkililer, sayõm vermeyen, direnişe geçen mahkumlan öldürün, kafalarõnõ kõrõn, beyinlerini betona yapõştõrõn, kollarõnõ, bacaklarõnõ parçalayõn, yerlerde sürükleyin dediler. Bunlar için zorlandõklarõnõ da varsayalõm. Haberlere göre, ölen mahkumlar, feci şekilde dayak yemiş. Bedenleri paramparça olmuş, insan dehşete düşüyor. Böylesine şirazesinden çõkmõş kini acaba kim içinde taşõyabilir? Savunmasõz insanlara, böylesine acõmasõzca saldõrabilen "insan" nasõl biri olabilir? Mahkumlara, daha doğ371
nõsu suçhõ da olsa insana karşõ böylesine bir saldõrõyõ yapanlar acaba normal insanlar mõ? Evet, bu saldõrõya katõlan "devlet görevlilerinin" psikolojik yapõlarõnõ çok merak ediyoruz. Vahşice insan öldürdükten sonra, sevgililerinin gözlerine sevecenlikle bakabiliyorlar mõ? Çocuklarõnõ öpüyorlar mõ acaba? Dansa gidiyor, şarkõ söylüyorlar mõ? Duygulandõklarõ oluyor mu, bu adamlar, ağlarlar mõ acaba? izinli günlerinde, sevimli bir çay bahçesinde oturup, ince belli bardaktan yudumlarken, hayatõ mõ düşünürler, intikamõ mõ? Bayramlarda, anne ve babalarõnõn ellerini öperlerken ne hissederler acaba? Hediye alõrlar mõ sevdiklerine? Acaba geceleri rahat uyurlar mõ? Rüya mõ görür bunlar, yoksa zebanilerin üstlerine üstlerine geldiği kabuslar mõ görürler? Aralarõndan bazõlarõ, günahlarõnõn affedilmesi için tanrõya dua ederler mi acaba? Üstlerinin her dediğini yürekleri sõzlamadan yaparlar mõ bu adamlar? Yoksa bu "ekip" özel olarak mõ seçildi? 09.01.1996, Posta Gazetesi, Basõn Tribünü Köşesi
372
SOSYALİST BASINDA ÜMRANİYE KATLİAMI FAŞİZMDEN KATLİAMIN HESABINI SORALIM
Faşist düzen pervasõzca saldõrõyor, katliamlar gerçekleştiriyor. Hem de zindanlarõnda rehin tuttuğu devrimci tutsaklara en azgõnca saldõrõyor. Dün Buca'da kan döküp 3 tutsağõ katlederken, bugün de Ümraniye'ye saldõrdõ, özellikle Halk Kurtuluş Savaşçõlarõnõ hedef seçmişti. Bu kuralsõz, pervasõz saldõrõnõn karşõlõğõnda yine direniş vardõ, inanç vardõ. Çünkü diğer Parti-Cephe tutsaklarõ gibi Ümraniye'deki Parti-Cephe tutsaklarõ da mücadelenin en ön safõnda direnişle özdeşleşmişlerdi. Onlar haklõdan ve halktan yanaydõlar. 3 şehit verdiler ama kazanan yine Parti-Cephe tutsaklarõydõ. öfkemiz had safhada. Tüm gücümüzle faşizme anladõğõ dilden cevap vereceğiz. Türkiye halklarõnõn yiğit evlatlarõ Rõza BOYBAŞ, Abdülmecit SEÇKiN ve Orhan ÖZEN'in dökülen kanlan zafere ulaşacağõmõz merdivende birer basamak olacaktõr. Kurtuluş mücadelemizin önderi, bayrağõ olacaklar. Bugün bize düşen, bu bayrağõ yükseltip katliamlarõn hesabõnõ sormaktõr... Zafer Yolunda KURTULUŞ Gazetesi, 6 Ocak 1996, Sayõ:26 KORKULAR ONLARINDIR, CESARET BlZÎM YOK OLUŞ ONLARINDIR, GELECEK BiZiM
(...)
Faşist diktatörlüğün özgür tutsaklara yönelik köleleştirme operasyonlarõ, halkõ köleleştirme operasyonlarõndan bağõmsõz değildir. Bu saldõrõlarõn nedeni; yaşamõş olduğu yoğun ekonomik ve siyasi krizdir. Faşist devletin yaşadõğõ bu kriz, artõk kendisini yönetemez bir vaziyete sokmuştur ve geniş halk yõğõnlarõ hoşnutsuzluk içerisinde olduğu için, faşist diktatörlük hemen her alanda daha üst boyutlarda saldõrganlaşmaktadõr. (...) 373
Ümraniye Saldõrõsõ, Devrimci Direnişle Püskürtüldü (...) 4 Ocak günü Ümraniye Cezaevi'ne, demir çubuk, cop, kalas ve diğer aletlerle saldõran polis, jandarma ve bir kõsõm gardiyanlar ele geçirdikleri tutsaklarõ ölesiye döverek 3 devrimciyi aynõ gün katlederken" 10'u ağõr olmak üzere, 40'õn üzerinde devrimci tutsağõ da yaraladõlar. 4 Ocak günkü saldõrõda Abdülmecit SEÇKiN, Rõza BOYBAŞ, Orhan ÖZEN, aldõklarõ darbeler sonucu şehit olurken, ağõr yaralanan Gültekin BEYHAN 11 Ocak günü yattõğõ Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde şehit oldu. (...) 16-31 Ocak 1996, Partizan Sesi Gazetesi, Sayõ:33 SALDIRILAR ZAFERÎMlZİ ENGELLEYEMEZ! Ülkemizde yaşanan iç savaş, devlet açõsõndan büyük bir sõkõntõ yaratmaktadõr. Yakõn bir zamanda gerçekleştirilen seçimlerde ortaya çõkan tablo, kitlelerin burjuva partilerinden ve parlamentodan umut kesme eğilimlerinin gittikçe güçlendiğini gösteriyor. Karşõ devrimci cephe böyle bir ortamda yükselecek toplumsal muhalefeti ezmenin hazõrlõklarõnõ yapõyor. Seçim sonuçlan devletle kitlelerin, yani yönetilenlerle yönetenler arasõndaki bağõn iyice gevşediğini ortaya çõkardõ. Bu yüzden devlet, toplumsal muha* lefetin önemli cephelerinden bîri olan cezaevlerine yöneldi, yönelmeye de devam edecek. Artõk cezaevlerindeki tutsaklarõn talepleri, cezaevi özgülündeki talepleri ve cezaevi idaresinin de bu haklarõ vermesi ekseninden çõkmõştõ, yaşanan saldõrõ ve direnişler. Çok daha geniş çaplõ bir niteliğe bürünmüştür olay. Devlet, devrimin önemli bir mevzisini dağõtmaya çalõşmaktadõr. Devrimciler açõsõndan ise sorun; devrimci değerlerin yaşatõlmasõ, devrimci kişiliklerin ezilmesine karşõ çõkmadan öte, cezaevlerinin direniş kaleleri ve toplumsal mücadelenin önemli bir alanõnõ savunmaya dönüşmüştür. Bunu Ümraniye Cezaevi'nde gerçekleştirilen katliamõn ardõndan gerçekleşen eylemliliklerden, eylemliliklerin düzeyinden ve saldõrõ sõrasõnda katledilen devrimcilerin cenazelerine katõlõmõn yüksekliğinden çõkarabiliriz. (...) 15 Ocak 1996, Devrimci Emek, Sayõ:39 374
TABUTLUKTA ÜÇ ÖLÜ VAR Yaklaşõk bir ay önce toplu katliam denemesinde bulunan devlet aynõ girişimini yeniledi ve Ümraniye Cezaevi'nde DHKP-C davasõ tutsaklarõndan Sadõk EROĞLU, Cengiz ÇALIKOPARAN, Abdülmecit SEÇKÎN'i katlederek onlarcasõm yaraladõ. 4 Ocak'ta jandarma, özel tim ve gardiyanlara yaptõrõlan katliam, başta Adalet Bakanlõğõ ve cezaevi idaresi olmak üzere, devletin ilgili kurumlarõnõn gözetiminde gerçekl'eşti. Tutsak yakõnlarõna da saldõran polis, pervasõz bir terör estiriyor ve cezaevi ile yaralõlarõn kaldõrõldõğõ hastaneye kimseyi yaklaştõrmõyor. Tabutlukta ölü sayõsõnõn her an artabileceği bildiriliyor. (Sadõk EROĞLU ve Cengiz ÇALIKOPARAN adõ bakanlõk tarafõndan kamuoyuna verilmişti.) Katliamõn bir ayağõnõ da burjuva medyanõn yalan haberleri oluşturuyor. "Cezaevinde isyan çõktõ", "Tünel bulundu" gibi asparagas haberlerle gelişmeleri çarpõtan MGK borazanlarõ, cinayetleri meşrulaştõrmaya çalõşõyorlar. Daha önce yaptõklarõ haberlerle hedef gösteren ve kamuoyunu saldõrõya hazõrlayan burjuva gazete ve TV kanallarõ, devletin cezaevlerine yönelik saldõrõ planõnõ kasõtlõ bir şekilde dikkatlerden kaçõrma çabasõndalar. 06-13 Ocak 1996, Sayr.65, Atõlõm Gazetesi Komünist ve devrimci tutsaklarõn imhasõna karşõ TAŞ, YÜREK, BARiKAT OL! -Katillerin Yakasõna Yapõş! Göstere göstere yeni bir katliam daha yaşandõ cezaevlerinde. Buca'dan sonra Ümraniye Cezaevi'nde de 3 devrimci tutsak katledildi, 6'sõ ağõr olmak üzere 30'a yakõnõ yaralandõ. Öldürmek, işçi sõnõfõ ve emekçilerini yok etmek için gözü dönmüşçesine saldõrõyordu faşist diktatörlük. -"Ölmeye de Öldürmeye de Hazõrõz!" Zincirleme barikatlar yükseldi cezaevlerinde; müdür ve gardiyanlar rehin alõndõ; Buca, Ankara, Bursa, Yozgat... Bayrampaşa'da dile geldi kararlõlõk: "Ölmeye ve öldürmeye hazõrõz" -"Katil Devlet!" Tutsak analarõ taş olup dayandõlar cezaevi kapõlarõna:"Katil Devlet!" TlKB, DHKP-C, MLKP başta olmak 375
üzere komünist ve devrimci militanlar yer yer semtlerdeki halkõn da katõldõğõ gösterilerde yollarõ ateşe verdiler, barikatlar kuruldu, polislerle çatõşõldõ. -Haydi sõra sende! Direniş çadõrlarõ başõnda yõkõlan işçi; polis ve faşist taşeronlarla çatõşan işçi; ağalarõn barikatõnõ yüklenen işçi, işçi .sõnõn bu saldõrõ sanadõr, durma. "Bir günlük iş bõrakma hak almaya yetmez" diyen emekçi memur. Bu saldõrõ sanadõr, durma, iflasõn eşiğindeki esnaf; çocuğunu okuldan alan, sofraya ne koyacağõnõ bilmeyen emekçi ana bu saldõrõ sanadõr, durma. Açlõktan kõvranan, borçla kavrulan emekçi köylü, bu saldõrõ sanadõr, durma. Tutsaklarõn özgürlüğü, senin özgürlüğündür, se-niki onlarõn. Taş, yürek, barikat ol, püskürt bu saldõrõyõ! l O Ocak 1996, Sayõ:66 Altnteri Gazetesi Şehitlerimizle Kavgamõz Yüceliyor; KATİLLERDEN HESAP SORUYORUZ Faşist diktatörlük aylardõr cezaevleri üzerinde çeşitli provokasyonlar geliştirmekte ve katliamlarõnõ daha rahat gerçekleştirmek için kamuoyu yaratmaya çalõşmaktaydõ. Her alanda toplumu köleleştirmek isteyen faşist TC zindanlardaki özgürlük tutsaklarõnõ kişiliksizleştirme çabasõyla teslim almak istiyor. Faşizmin azgõn ve alçakça saldõrõsõna karşõ direnişe geçeõi devrimci tutsaklardan Abdülmecit SEÇKiN, Orhan ÖZEN, Rõza BOYBAŞ ve Gültekin BEYHAN şehit düştüler. Üç Karanfilin Yaktõğõ Meşale Yer : Ümraniye Tabutluğu, Tarih: 4 Ocak 1996 Faşist diktatörlük uzun süreden beri sistematik olarak gerçekleştirdiği cezaevlerine yönelik saldõrõlarõna bir yenisini daha ekliyor ve 3 devrimci tutsağõ katlediyordu. "Sayõm vermiyorlar, arama yaptõrmõyorlar" vb. sudan gerekçelerle saldõran eli kanlõ katiller, Abdülmecit SEÇKiN, Orhan ÖZEN ve Rõza BOYBAŞ'õ katlettiler ve yüzlerce devrimci tutsağõ da ağõr şekilde yaraladõlar. 16-31 Ocak 1996, Sayõ:67, Özgür Gelecek 376
ESiR DÜŞMEK DEĞiL MESELE KANLA YAZMAKTIR UMUDU
Tarih 4 Ocak 1996... Gün erken doğdu Ümraniye Tabutluğunda. Tan atanda, uyandõ tutsak bedenlerinde özgür insanlar. Umut tohumlan ekiyorlar yeni güne. Ama her an tetikte. Birazdan başlayacak kõyõm harekatõ. Havada kan kokusu var. Kan kokuyor varoşlarõ, caddeleri, sokaklarõ kentin. Kan kokuyor Ümraniye. Birazdan kopacak fõrtõna. Direniş boy atacak Ümraniye Zindanõ'nda. Kõzõla boyanacak şafaklar. Kanla yazõlacak bir kez daha umut. Direniş boy atacak zindanlarõnda, varoşlarõnda, caddelerinde yaşanõlasõ coğrafyamõzõn. Ve bir dipnot daha düşecek tarihe. 15 Ocak 1996, Sayõ: 18, Özgür Gençlik
ZULMÜNÜZ ISYAN OLUYOR!
Katlettiniz Buca Zindanõ'nda 3 devrimciyi, doymadõnõz kana. Ümraniye'de de 4 yiğit devrimciyi katlettiniz, vahşice kafalarõnõ parçaladõnõz, beyinlerini dağõttõnõz. inançlarõnõ, bilinçlerini ve ektikleri tohumlarõ yok edebildiniz mi? Emekçiler ve devrimciler sahip çõktõlar. Bedenlerini uğurlamaya gittiler akõn akõn. Engellemek için haydutlarõnõzõ saldõnõz sokaklara, azgõnca saldõrdõlar herkese, karakollarõnõz yetmedi, araçlarõnõz taşõyamadõ, zulmünüzle Hitler'e taş çõkarttõnõz. Kirlettiniz salyalarõnõzla şehitlerin bedenlerini. Toplama kampõ oluşturdunuz binlerce insanõ doldurduğunuz spor salonunda. Aşağõlõk haydutlarõnõza ve terörist devletinize yakõşanõ yaptõnõz fütursuzca. 15 Ocak 1996, Sayõ:3 Kõzõlbayrak ŞiMDi TÜM PUSATLARI KUŞATMA ZAMANIDIR! (...)
Bursa Cezaevi'nde faşist diktatörlüğe karşõ boyun eğmez tavõrlarõyla ölümsüzleşen yiğit TKP(ML) Savaşçõsõ Mustafa KAYA'nõn katili de; Ümraniye Cezaevi'nde dört DHKP-C 377
Savaşçõsõ; Rõza BOYBAŞ, Orhan ÖZEN, Abdülmecit SEÇKiN ve Gültekin BEYHAN'õ katledip onlarcasõm yaralayan da; Evrensel Gazetesi muhabiri Metin GÖKTEPE'yi gözaltõnda döverek katleden de, halkõmõza açlõk, zulüm, sefalet ve katliamdan başka birşey vermeyecek olan faşist diktatörlüktür. Tüm bunlara sessiz kalõnmamalõ, katliamlarõn hesabõ sorulmalõdõr. Halk gençliği ve halk kitleleri bunu görev bilmelidir. (...) Ocak 1996, Sayõ:13, Partizan Gençlik CEZAEVLERİNDE SALDIRI
Cezaevlerindeki siyasi tutsaklar uzun zamandõr devlet tarafõndan hedef olarak gösteriliyordu. Düzen dõşõ tüm güçleri ezmeyi ve yok etmeyi aklõna koymuş devlet, ilk saldõrõsõnõ Ümraniye Cezaevi'nde gerçekleştirdi. Amaç, yargõsõz infazlarla, işkencelerle yok edemediği devrimcileri cezaevinde yok etmekti. Ümraniye Cezaevi'nde insanca yaşamak haklarõna kavuşmak için direnişte olan siyasi tutsaklara saldõrõlmasõ sonucu 4 DHKP-C'li tutsak öldü. 20 Ocak 1996, Sayõ: 33 Direniş Gazetesi ÖZGÜRLÜK TUTSAKLARINA SALDIRI; FAŞÎZM KANA DOYMUYOR!
Faşist diktatörlük her açõdan tõkanmõşlõğõn bir parçasõ olan halkõ temsil etme krizini yeni bir seçim aldatmacasõyla ezmeye çalõşõrken, bir yandan da cezaevlerini hedef haline getirerek saldõn zeminini hazõrladõ. Daha önce de haklarõnõ almak ve insanca yaşamak için süresiz açlõk grevine giden ve 46. gününde saldõrõya uğrayan Ümraniye Cezaevi'ndeki mahkumlara karşõ, 4 Ocak günü aynõ kalleş tezgah sahneye kondu. Gün bu direnişe güç verme ve yaygõnlaştõrma günüdür. Gün faşizmden hesap sorma günüdür!Ocak 1996, Sayõ: 39, Yeni Demokrat Gençlik
378
ÜMRANİYE CEZAEVİ SALDIRISI PLANLIYDI Ümraniye Cezaevi'ne asker ve polislerin saldõrõsõ sonucu yaralananlardan 4 kişinin durumunun ağõr olduğu bildirildi. Olayda ölen 3 tutsak Adli Tõp'a getirilerek kimlikleri ve ölürn nedenleri tespit edildi. ÇHD'li avukatlarõn da katõldõğõ otopsi sonucunda yaşamõnõ yitirenlerin Rõza BOYBAŞ, Abdülmecit SEÇKiN ve Orhan ÖZEN olduğu anlaşõldõ. Devletin cezaevi politikasõ, "Asmayalõm da besleyelim mi?" diye konuşan faşist cunta liderinin anlayõşõnõn, devamõ olarak sürmektedir. Tutsaklara yönelik baskõ ve şiddet yeni değildir. Işkenceli zindan yaşamõna mahkum edilen devrimci tutsaklarõn kişiliği bitirilmek, posasõ çõkarõlarak bir tarafa atõlmak istenmiştir. Faşist TC tek tip insan yaratma anlayõşõ fütursuz bir şiddet politikasõyla cezaevlerinde uygulanmõştõr. Ocak 1996, Sayõ: 51, Hedef "ŞEHİTLER ONURUMUZDUR!"
Kontrgerilla cumhuriyeti kana doymuyor. Tükendikçe saldõrganlaşõyor, saldõrganlaştõkça daha da tükeniyor. Bütün sömürü iktidarlarõ gibi karşõsõnda özgürlüğün başkaldõrõsõnõ buluyör(...) Devrimci iradenin yenilgisini bekledi. Ancak canlarõ pahasõna direnenler bu sevinci yaşatmadõlar sermaye diktatörlüğüne. Ümraniye zindanlarõnda 4 şehit, onlarca yaralõ pahasõna yine de susmadõ devrimci marşlar. Kontrgerilla cumhuriyeti katliam sonrasõnda diğer zindanlara yayõlan direniş kõvõlcõmõndan, mahallelerde patlayan öfkeli sloganlarõn eşlik ettiği molotoflardan duyduğu panik içinde sağa-sola saldõrmayõ daha da hõzlandõrdõ. (...) Zindanlarõnda katlettiği devrimcilerin ölüsünden bile korkuyordu. Çünkü, her devrimci için ölüm bir isyandõ. Ocak 1996, Sayõ: 3, Ekim Gençliği
379
İKİ SANIK VAR: DEVLET VE DEVLET... (...)
Dört tutuklunun öldüğü onlarca tutuklunun ağõr yaralandõğõ operasyon sonrasõnda açõklama yapan Zeki GÜNGÖR, "Operasyon başlattõk, ama askerler işin dozunu kaçõrdõlar." diye değerlendirme yapõyordu. "Askerler işin dozunu kaçõrmõşlardõ! Katiller sürüsü yetiştiren devlet, operasyonlarõ cinayetle sonuçlanõnca suçu "işin dozunu kaçõran askerler"de buluyordu. Bu timsah gözyaşlarõ, devletin taammüden adam öldürdüğü, cinayetleri savunduğu gerçeğinin üzerini örtmeye yetmiyor. Herkesin gözleri önünde cinayetler işleyen devlet, kendi eliyle kendi hukukunu yõkõyor ve ülkede her türlü şiddetin önünü açõyor. 13 Ocak 1996, Sayõ: 48, SÖZ Cezaevlerindeki sorunlarõn gerçek sorumlularõ kimi yetkililerin ve çeşitli basõn-yayõn organlarõnõn belirttiği gibi devrimci tutsaklar değil, cezaevi idareleri ve onlarõ yönlendiren başta Adalet Bakanlõğõ ve içişleri Bakanlõğõ olmak üzere devletin kendisidir. Ümraniye Cezaevi'nde devrimci tutsaklarõ keyfi uygulamalarla, hak gasplarõyla, savunma haklarõna yönelik engellemelerle, kendi iradesine boyun eğdirmeye çalõşan zindancõ zihniyet, sorunlarõ yaratan olmasõnõn yanõnda hiçbir resmi başvuruya yanõt vermemiş, aleni olarak yasadõşõlõğõ dayatmõştõr. Bu keyfiliğe ilişkin olarak, daha katliamdan aylarca önce yapõlan avukat başvurularõna kulaklar tõkanmõştõr.
380
BELGE LER
13 Aralõk'ta gerçekleştirilen katliam denemesinin ardm- dan burjuva basõnõn konuyu tamamen çarpõtarak ve devrimci tutsaklarõ suçlu göstermeye çalõşarak yaptõğõ yayõnlar üzerine Halkõn Hukuk Bürosu adõna Av. Ahmet Düzgün YÜKSEL bir açõklama yaparak, olaylarõn gerçek içeriğini bir kez daha hatõrlattõ.
13 Aralõk saldõrõsõndan sonra 15 Arahk'ta avukatlarõn arabulucuğuyla yapõlan anlaşma üzerine, devrimci tutsaklar barikatlarõ kaldõrarak koğuşlara geçmişler ve sorunlarõn görüşmeler yoluyla çözülmesini beklemeye başlamõşlardõr. Ancak cezaevi idaresi ve bakanlõk yetkilileri sözlerinde durmayarak, oylama taktiğine başvurmuşlar ve avukatlarõn tüm çabalarõna rağmen, ortamõ gerginleştirmek için ellerinden geleni yapmõşlardõr.
Avukatlann somut gelişmelere bakarak, saldõn olacağõ-na ilişkin yaptõklarõ tespit, 4 •gün sonra gerçekleşen katliamla doğruluğunu kanõtladõ. Ne çarpõcõdõr ki, katliamdan bir gün önce 3 Ocak'ta, 13 Aralõk saldõrõsõnõn sorumlularõ hakkõnda hazõrlanan suç duyurusu metni istanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõna sunulmuştu.
Adim adõm hazõrlanan katliamda, devletin devrimci tutsaklara beslediği kin ve düşmanlõk, şehit düşen devrimci tutsaklarõn otopsi tutanaklarõnda açõkça görülüyordu. Devrimci tutsaklar sert cisimlerle kafalarõ parçalanarak öldürülmüşlerdi.
tutsaklarõn 4 Ocak'ta dört duvar arasõnda karDevrimci şõlaştõklarõ vahşet, Evrensel Gazetesi muhabiri Metin
GÖKTEPE'yi 8 Ocak'ta polisler tarafõndan gözaltõnda tutulduğu Eyüp Kapalõ Spor Salonu'nda buldu. Ümraniye Cezaevi'nde dövülerek öldürülenlerin cenazesini izlemek isteyen GÖKTEPE de dövülerek katledildi.
Katliamõn hemen ardõndan hazõrlanan suç duyurusu metni imzaya açõldõ.
Katliamõn ardõndan Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne kaldõrõlan ağõr yaralõ tutsaklar hakkõnda sağlõklõ bilgi almak mümkün olmadõ. Bu konuda yapõlan başvurulara hastane yönetimi tarafõndan yanlõş cevaplar verildi. Bununla da kalmayan hastane başhekimi, devrimci tutsaklarõ aşağõlamaya kalkarken, adeta katliamdan duyduğu memnuniyeti belirtiyordu. Konuyla ilgili bir yazõ Av. Ahmet Düzgün YÜKSEL tarafõndan istanbul Tabip Odasõ Başkanlõğõ'na, İstanbul Barosu Başkanlõğõ'na ve Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimliği'ne gönderildi: 6 Ocak 1996 Konu: Ümraniye Cezaevi Katliamõ sõrasõnda yaralanan müvekkiller hakkõnda Bilindiği üzere Ümraniye Cezaevi'nde devlet tarafõndan düzenlenen katliamda tamamõ müvekkillerimiz olan üç DHKP-C tutsağõnõn bulunduğu koğuşa saldõrõ düzenlenmiş olup, ekli listedeki gibi Orhan ÖZEN, Rõza BOYBAŞ ve Abdülmecit SEÇKiN isimli müvekkillerimiz katledilmiş, 36 müvekkilimiz yaralõ olarak Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'nde tutulmakta, diğer toplam 21 müvekkilimiz ise hangisinin nerede olduğu belirli olmamakla birlikte 15 tanesi Ümraniye Cezaevi'nde barikat arkasõnda, geri kalan 6 tanesi ise Haydarpaşa Numune Hastanesi acil bölümünde yoğun bakõmda bulunmaktadõr. Bayrampaşa'daki 36 müvekkilimizin kimlikleri ve sağlõk durumlarõndan haberdar bulunmaktayõz. Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde bulunan yoğun bakõmdaki 6 müvekkilimizin ise ne sağlõk durumundan ne de kimliklerinden haberdar değiliz. Hastane kapõsõnda sabahlara kadar bekleyen aileler hiçbir sağlõklõ bilgi alamadõklarõ gibi, kimin evladõnõn ölüm sõrasõnõ beklediğini de bilmemektedirler.
414
Zaman zaman radyolara-yansõdõğõ üzere bu hastalar için aynõ hastane başhekimliği tarafõndan kan arama anonslarõ yapõlmaktadõr. Bundan da anlaşõldõğõ kadarõyla bu altõ kişi ölümle burun burunadõr. Haydarpaşa Numune Hastanesi başhekimi ile ÇHD Başkanõ Av. Levent TÜZEL bilgi almak için bizzat görüşmüşse de, bu başhekimin cevabõ: "Bunlar pek de makbul insanlar değiller", "yüzlerine baksana hepsi terörist", "cezaevinde de hak mõ istenirmiş" vb. gibi cevaplarla bilgi vermekten kaçõnmõş, hipokrat yemininin hatõrlatõlmasõ üzerine ise bir kişinin ismi de yanlõş olmak üzere sadece ölen insanlarõn isimlerini vermiştir. Adalet Bakanlõğõ yetkilileri, işledikleri suçun paniği içinde bilgi vermeyerek, sorumluluktan kaçacaklarõnõ sanõrken, insan hayatõna saygõlõ olacağõna yemin etmiş, polis kafalõ bu başhekim ise hekimlik yetkilerini kullanõp, ailelerin manevi bağlarõnõn kurulmasõ, aranan ihtiyaçlar, kan vs.nin yaralõ sahipi tarafõndan acilen temin edilmesinin sağlanmasõ, görevlerini yerine getirmesi mümkünken, polisliği seçmektedir. Polislikten kimseye fayda gelmediği bilinmektedir. Bir kõsmõ halkõn içinde yaşamaya cesaret edemediği için korumalarõyla birlikte meclise koşmakta, bir kõsmõ ise kamuoyu adaleti nedeniyle MHP gibi faşist partilerde bile barõnamamaktadõr. Bu nedenle de bu zatõ da uyarõyor ve göreve davet ediyoruz. Halen hekimlik yapma şansõnõz var diyoruz. Sonuç olarak; 1- Listede isimleri yazõlõ müvekillerden hangisinin şu anda Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde ölümle burun buruna ol duğunun belirlenerek ailelerin maddi ve manevi sahiplenme bağõnõn kurulumasõ ile endişeden kõsmen kurtarõlmasõnõn sağ lanmasõ için ACiLEN YAZILI BiLGi verilmesini: Adalet Bakan lõğõ ve Üsküdar Cumhuriyet Başsavcõlõğõndan, 2- Bakanlõğõn ve idarenin niyeti ve çalõşma tarzõ bilinen bir gerçek olduğundan hipokrat yemini gereği aynõ görevin yerine getirilme sorumluluğunun başhekime ait olmasõ nedeniyle ay nõ şekilde YAZILI BiLGi VERİLEREK AlLELERl EVLATLARIYLA 415
SON KEZ OLSUN GÖRÜŞTÜRÜLMESİNİN sağlanmasõ ailelerin maddi ve manevi katkõsõnõn sağlanacağõ bir ortam oluşturulmasõ, HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESÎ BAŞHEKlMlNDEN talep ile açõklamõş olduğu görüş ve düşünceleriyle insan hayatõna yeterli duyarlõlõğa sahip olmadõğõnõ düşünmekte olup, yaralõlarõmõzõn hayatõndan endişe etmekte olduğumuza bilgi edinilmesine aynõ "şahsiyetten", 3- Hekimlik yeminine ihanet içinde olana Haydarpaşa Nu mune Hastanesi Başhekimi hakkõnda işlem yapõlmasõ ile, dü ğümlenen bu sorunun bu defa makamlar tarafõndan çözüm lenmesini Türk Tabipler Birliği ve istanbul Tabip Odasõ'ndan, 4- Konunun önemi gereği şikayetin faks ile yapõlmõş olduğu gözetilerek evraklarõn ve akibetinin takibi ile, konunun acilen aydõnlatõlmaya çalõşõlmasõnõ istanbul Barosu Başkanlõğõndan, Rica ederim. Avukat Ahmet Düzgün YÜKSEL
416
letin egemenliği altõnda bulunan tutsağõn hayatõ pazarlõk ko nusu yapõlmamalõdõr. • 3- Tutsaklarõn her 6 talebi de hemen kabul edilebilir nite likte, zaten talepsiz olarak yasal açõdan yapõlmasõ gereken şey lerdir. Katliamõn varlõğõ açõklanmalõ, sorumlular açõklanarak, görevden el çektirildiği gibi soruşturma başlatõlmalõdõr, özel likle, yaralõlar, ağõr yaraklarõn durumu açõklanmalõ, barikat ar dõnda kaloriferleri yanmayan, elektriği ve suyu kesik, yiyecek leri olup olmadõğõ dahi bilinmeyen Ümraniye Cezaevi'ndeki tutsaklarõn b» durumuna son verilmelidir. 4- Devlet pazarlõğa oturmaz tavrõ yanlõştõr. İnsanlar pazar lõk için değil, olasõ katliama karşõ tedbir almõş durumdadõr. Hukuki statü belirlenip, kamuoyuna açõklanmadan eylem ve tedbirlerine son vermeleri Ümraniye Katliamõ gibi sonuçlan masõ mümkün olduğundan, bu konuda kendilerine telkinde bulunamadõk. 5- Genel Müdür olabilecek operasyonlarõ "KATLİAM OLABtLECEGP seklinde sunuyor. Bunu bu şekilde, kabul etmek mümkün değildir. Zira, operasyon adõ üstünde bir kurtarma hareketidir. Genel Müdür tarafõndan dahi katliama yol açacak şeklinde izah edilmesi, devletin haksõzlõk içinde olduğunu gös termektedir. Madem katliamla sonuçlanacağõ biliniyor, hiçbir şekilde operasyona izin verilmemelidir. Zeki GÜNGÖR ise her katliamdan önce bir katliam olacağõnõ açõklamaktadõr. Bunu bite bile izin vermesinin açõklamasõ kamuoyuna bõrakõyoruz, 6- Şu anda bütün cezaevleri hukuki statüsünün belirlen mesi için beklemededir. Bu durumun çözüm beklemek niyeti olduğu açõktõr. Çözüm istemeye karşõ pazarlõk dayanlmamalõdõr. Katliam devlet tarafõndan yapõlmõştõr. Birden fazla kere tekrarlandõğõ için de bizce de tutsaklann artõk söze güvenme^ Meleri normaldir. Operasyona izin verilmesi KATUAMAO&-' iZiN VERiLMESi ANLAMINA GELMEZ. Bu durumda hukuki sorumlular yasa tarafõndan da belirlenmiştir, îki başlõlõk vs, gibi gerekçeler boş gerekçelerdir. Ayrõca önemje belirtmek is tiyoruz ki, operasyona izin verilmesinin neden olacağõnõ ken disi acridaniaktadir. Bu durumda acz içinde olan gerekeni yap-
malõdõr. Yani operasyonu ve katliamõ kabul etmiyorsa istifa etmek en mâkulüdür. Ancak, bizim görüşümüze göre böylesi bir durum yoktur. Genel müdürün gayretiyle çözümlenecek durumdadõr. Çözüm noktasõnda kopuşa gidecek teir neden yoktur. Kõsaca toplantõ sonuçlar mõ bu. şefctide değerlendiriyoruz. Yetkililer hiçbir açõklamada! bulunmamakta, bir de şart ileri sürmektedir. :Bu makul ve yasal değft, koşullara ve taleplerin haklõlõğõna göre davrandmalõdõr. Yetkililer bizce şu an için çözüm için gelmediği görüşündeyiz. Somut adõm olayõ çözecek ve gerilim sona erdiseeektif. Biz buna inanõyoruz; ÇHD Adõna Bşk. Levent TÜZEL
1HD Mma . HHB Adõna MttstafsAYZÎT A. Düzgün YÜKSEL SevimAKAT
420
HESAP VERMEKTEN KURTULAMAYACAKLAR -SUÇLULAR LİSTESİ
427
-DYP-CHP Koalisyon Hükümeti: MGK'nõn emrinde, halka her türlü zulmü uygulayan olmasõnõn yanõ sõra, cezaevlerine yönelik katliamlarõn ve katliam salamlarõnõn birinci dereceden sorumludur. - Hükümet Üyesi Bakanlar - Düzen Partileri; Yöneticileri ve Milletvekilleri - Firuz ÇlÜNGlROĞLU (Adalet Bakanõ) - Zeki GÜNGÖR (Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü) - Yusuf Kenan DOĞAN'(Adalet Bakanlõğõ Müsteşarõ) - Hüseyin ATAKAN (Ümraniye Cezaevi 1. Müdürü) - Yõlmaz ERSOYLUOĞLU (2. Müdür) - Ali ÖZCEVlZÜ (2. Müdür) -Kani.... (2. Müdür) - Şebabettin.... (2. Müdür) - Yusuf YANIK (Üsküdar Cumhuriyet Başsavcõsõ) - Cemal UNSAL (Cezaevi Savcõsõ) - Baki ONURLUBAŞ (Albay- istanbul H Jandarma Alay Komutanõ) . - Ali ERTUĞRUL (Binbaşõ-Tabur Komutanõ) - Bayhan ..'.. (Teğmen-Bölük Komutanõ) - Muammer.... (Astsubay) - Gürbüz.... (Kõdemli Uzman Çavuş) - Saldõrõya Katõlan Gardiyan ve Başgardiyanlar: Hüseyin DEMIRTAŞ, Murat DlKBAŞ, Ümit GÜLOĞLU, Mehmet..... Sadõk AÇIKGÖZ, ilhan ÖZDEMÎR, Ekrem DEMlRKOL, Muhsin ALKAYA, Özgüven GÜLER, Suat KAYA, Murat ŞENGÜL - Katliama Zemin Hazõrlayan Burjuva Basõn Yayõn Kuruluş tan, Sahipleri, Köşe Yazarlarõ, Muhabirler , . - Orhan TAŞANLAR (istanbul Emniyet Müdürü) - Reşat ALTAY (1st. Em. Md. Terörle Mücadeleden Sorumlu Em. Md. Yrd.) - Atilla ÇINAR (1st. Em. Md. Terörle Mücadele Şube Müdürü) - Bu kurum ve kişilertljşõnda, iktidarõn emrinde olan bütün askerler ve polisler suçludur.
429
FOTOĞRAFLARLA ÜMRANİYE