Küçükçekmece'de
ŞEHİR VE YAŞAM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
NİSAN - HAZİRAN / SAYI 70
n i r e En Sğlencessii
YaçzükEçekmecee’’ddee KKüüç
Kıymetli Küçükçekmeceliler, Bahar aylarını geride bırakıp yaza merhaba dediğimiz bugünlerde,
uygun güzel sohbetlerle şereflendirdik. Bu huzur ve bereket ile
bir eğitim-öğretim yılını, kültür sanat sezonunu ve mübarek
Kadir gecesine ve bayrama erişmenin mutluluğunu hep birlikte
Ramazan ayını geride bırakıyoruz.
yaşadık. Komşuluğumuzu, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimiz sokak iftarlarımıza ve etkinliklerimize gösterdiğiniz teveccüh için
Her yıl olduğu gibi 2016-2017 eğitim-öğretim dönemi boyunca
hepinize çok teşekkür ediyorum.
da okullarımızın ihtiyaçlarını karşıladık, öğrencilerimizin yanında olduk. Eğitim, spor, kültür-sanat ve bilim alanlarında
Küçükçekmece için çalışmaya ve üretmeye devam ediyoruz.
gerçekleştirdiğimiz birçok etkinlikte öğrencilerimizle bir araya
Çünkü sizi ve Küçükçekmece'yi seviyoruz. Ve biliyoruz ki birlik ve
geldik. Başarı dolu bir eğitim yılını tamamlamanın gururunu
beraberlik içerisinde olursak birçok işi kolaylıkla başarabileceğiz.
yine birlikte yaşadık. Düzenlediğimiz mezuniyet törenleriyle,
İlçemizde sağlam temeller üzerine kurduğumuz plan ve projelere
öğrencilerimizin en mutlu ve özel günlerine ortak olduk.
her geçen gün yenisi ekleniyoruz. Soğuksu ve Selçuklu Sosyal Tesislerimizi hizmetinize açtık. Kapalı pazar yerleri çalışmalarımız
Yurdumuzun her köşesinde olduğu gibi Küçükçekmece'de
ise tüm hızıyla devam ediyor. Söz verdiğimiz tüm projeleri
de barışmanın, huzurun adresi ramazan ayının rahmetini,
hayata geçirirken bir yandan da her geçen gün yeni projeler
bereketini vatandaşlarımızla sokak iftarlarımızda birlikte yaşadık.
üretiyoruz. Yaptığımız bu çalışmalarla ve sizlerinde desteği
Hazırladığımız mütevazı sofralarda 160 bin vatandaşımızla birlikte
ile Küçükçekmece'nin tercih edilen yükselişini uzun yıllar
kocaman bir aile olduk ve Ramazanın feyzinden, rahmetinden,
sürdüreceğine inanıyoruz.
bereketinden istifade ettik ve aynı duaya amin dedik. Rabbim ülkemizdeki birlik, beraberlik, kardeşlik ve huzuru Sadece iftar sofraları ile değil, hem çocuklar hem de yetişkinler
bozmasın. Ülkemize, bayrağımıza göz dikenlere fırsat vermesin.
için, her gün düzenlediğimiz etkinliklerle Ramazan akşamlarını da kıymetli sanatçı ve hocalarımız ile birlikte, ramazanın ruhuna
Sizleri saygıyla, sevgiyle ve muhabbetle selamlıyorum..
Temel Karadeni ≥ Belediye Başkanı
İÇİNDEKİLER
Küçükçekmece'de
ŞEHRİN İÇİNDE PİKNİK VE SPOR ALANI
06 07
ALTAY ANA MUHAREBE TANKI
08 09
ERKEN EMEKLİLİKTE 6 YIL AVANTAJI
10 13
NEREDEN NEREYE GELDİK TÜRKİYE GELECEĞİNİ YENİDEN TASARLIYOR
14 17
KÜÇÜKÇEKMECE'DE RAMAZAN
18 19
KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ'NDEN İKİNCİ SOSYAL TESİS
20 21
CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ'NİN TEMELİ ATILDI
22 23
KÜÇÜKÇEKMECE'NİN DAHİLERİ ÖDÜLLENDİRİLDİ
24 25
İNANÇ VE İDEAL BİRLİĞİ
04 05
27 OKULLARDA SPOR ŞENLİKLERİ YAPILDI 28 BİR PORTRE HACI BEKTAŞ-I VELİ 30 SİZİ BAŞARIYA GÖTÜRECEK İPUÇLARI 32 HALUK BAYRAKTAR İHA'LARIMIZI ANLATIYOR 34 NÜKLEER ENERJİDE YERLİLİK DÖNEMİ
2
36 KUDÜS MÜSLÜMANLARIN NAMUSUDUR 38 ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNE BABANIN ROLÜ 40 SAĞLIĞINIZ İÇİN MANTAR TÜKETİN 42 LEKELER YAZ AYINDA ARTAR 46 OBEZİTENİN İLACI DOĞRU BESLENME
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Küçükçekmece'de
'tan
NİSAN - HAZİRAN 2017 Sahibi Küçükçekmece Belediye Başkanlığı Adına TEMEL KARADENİZ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ÖMER KESER Yayın Kurulu ÖMER KESER MURAT DOĞAN Yayın Danışma Kurulu M. BESİM MÜFTÜOĞLU HAMZA GÖNENÇ AV. RECEP ŞENCAN MUSTAFA KUZUGÜDEN GÜVEN AYDIN MEHMET KAPLAN Editör YASEMİN EKMEKCİ İSMAİL ÖZCAN Haber- Araştırma- Dosya BANU KARAKAYA EKİCİ AYŞİN GÜNER ŞEYMA KELEKÇİ İNANÇ Fotoğraf AZİZ KAYA CİHAN KESKİN CENK TÜRKEZER Tasarım İRFAN AYTEKİN Tasarım-Baskı- Cilt KARAKUŞ İLETİŞİM
Yeni bir
’tan Merhaba..
Kışın tüm zor şartlarını ve engellerini geride bırakarak yeni yolumuza yeniliklerumutlar ve renklerle baharı karşıladık. le ve güzelliklerle devam ediyoruz. Baharın ferah günlerini geride bırakarak, yaz güneşine, sıcaklara, denizin mavisine, toprağın bereketine “Merhaba” dediğimiz bu günlerde ilçemizde de birçok alanda kış dönemini kapatıp yaz dönemine geçiş yaptık. Eğitim-öğretim yılı, kültür sanat sezonu, turnuvalar ve daha birçok alanda yaptığımız çalışmaları görkemli kapanış törenleri ile taçlandırdık ve yaz sezonunu başlattık. Bu keyifli yaz aylarını, Selçuklu ve Soğuksu Sosyal Tesislerimizdeki pazar kahvaltısında, Macera Parklarımızın adrenalin dolu tırmanışlarında, yenilenen yüzüyle Halkalı Çamlık Piknik alanımızda, muhteşem gün batımı manzarası ile Küçükçekmece Gölü’nde geçireceğiz. bulan birçok projeyi sunAyrıca sizlere Küçükçekmece’de maktan gurur duyuyoruz. Yapımları devam eden kapalı pazar yerleri ve otoparklardan, her geçen gün bir yenisini hizmete açtığımız sosyal tesislere, semt konaklarından çocuklar için okul bahçelerine kurduğumuz portatif havuzlara kadar birçok güzel haberi bu ay sizlerle paylaşıyoruz. Bu sayımızda sizlere gündemdeki gelişmeleri sunarken, her sayıda olduğu gibi yine hayata dair önemli bilgilere yer verdik. Sağlık, insan ilişkileri, iletişim, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri bu sayımızda takip edebileceksiniz. Keyifli bir yaz, huzur ve afiyet dolu bir
diliyorum.
Yasemin EKMEKCİ Küçükçekmece Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Telefon: 444 4 360 Faks: 212 411 07 80 www.kucukcekmece.istanbul kucukcekmece@kucukcekmece.bel.tr
Nisan - Haziran
3
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Şehrin İçinde
PİKNİK VE SPOR ALANI
Halkalı Çamlık Piknik Alanı yenilenen yüzüyle Küçükçekmecelilerin hizmetinde..
Küçükçekmece’nin gözde piknik alanlarından biri olan ve ailelerin çocuklarıyla birlikte keyifli vakit geçirmesine olanak sağlayan Halkalı Çamlık Piknik Alanı, Küçükçekmece Belediyesi tarafından yenilendi. YEŞİL ALAN YENİLENDİ, BİSİKLET VE YÜRÜYÜŞ YOLU YAPILDI Havaların ısınmasıyla birlikte piknikçileri ağırlayacak olan 26 bin m²’lik Halkalı Çamlık Piknik Alanı’ndaki yeşil alanlar komple yenilendi. Kış aylarında devrilen ağaçlar yerine yapraklı orman ağaçlarının dikildiği alanda bisiklet ve yürüyüş yolları yapıldı.
4
Ayrıca fitness alanları da yenilenerek Küçükçekmecelilerin hizmetine sunuldu. Modern çocuk oyun gruplarının da değiştirildiği alana, 80 adet kamelya yerleştirildi. Alanda bulunan çeşmeler de tamiratı yapılarak vatandaşların kullanımına sunuldu. BARBEKÜ ALANLARI KAZANDIRILDI Halkalı Çamlık, hem doğanın kollarında yürüyüş yapmak isteyenlerin hem de mangal yapmak isteyenlerin yüzünü güldürecek. Alana yeni kazandırılan barbekü alanları, mangal yapmak isteyen vatandaşlar için
büyük kolaylık sağlayacak. Ailesiyle keyifli bir gün geçirmeyi hayal eden vatandaşları Halkalı Çamlık Piknik Alanı’na davet eden Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Halkalı Çamlık, şehrin içinde olmasına rağmen şehrin stresinden uzaklaşmak isteyen vatandaşlarımız için ideal bir piknik alanı. Modern çocuk oyun grupları, fitness alanları, bisiklet ve yürüyüş yolları, yenilenen yolları, piknik masaları ile Küçükçekmeceliler bu alanda çok daha rahat ve konforlu bir şekilde piknik yapıp keyifli bir gün geçirebilecekler” diye konuştu.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nisan - Haziran
5
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Milli Savunma Sistemlerine Önemli Bir Katkı
ALTAY ANA MUHAREBE TANKI
Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlendi. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan alıyor. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk
6
Türkiye son on beş yıldır sadece ekonomide değil, savunma sanayiinde de dev yatırımlar yapıyor. Savunma Sanayii’ndeki en önemli yatırımlardan birisi de ilk milli tankımız olma özelliğini taşıyan Altay Tankı. Bu yeni nesil tank ülkemizi çok önemli bir alanda daha dışa bağımlılıktan kurtaracak ve ordumuza önemli bir güç desteği sağlayacak.
tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir. Güney Kore'nin Rotem firması Altay projesine teknik destek sağlıyor. Tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamaları için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrıldı. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmaları 2012 yılında
tamamlandı ve seri imalatın 2016 yılının sonunda devreye alınması öngörüldü. Yaşanan bazı sorunlardan dolayı üretim öngörülen tarihte başlayamadı ama artık sona gelindi. Altay seri üretim için gün sayıyor. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanıldı. Aracın Volkan-III tank atış kontrol sistemi ve tank komuta kontrol muhabere bilgi sistemi Aselsan tarafından tasarlandı ve üretildi. 120 mm’lik 55 kalibre ana silah sistemi, Hyundai-Rotem kanalı
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
ile teknoloji transferi yapılarak MKE tarafından, modüler zırh paketi ise Roketsan tarafından üretildi. Otokar 4 prototipin tasarımı ve geliştirilmesi için 500 milyon ABD Doları tutarında teşvikten yararlandı. 2010 Eylül ayında Altay projesinin 1. aşaması olan Kavramsal Tasarım Fazı Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından onaylanarak tamamlandı. Böylece projede 2. aşama olan Detaylı Tasarım Fazı'na geçildi. 15 Ekim 2010 tarihinde Otokar firması ile MTU ve Renk firmaları arasında Altay tankının güç paketi konusunda sözleşmeler imzalandı. 2012 yılının ortalarında MTR adı verilen hareket kabiliyetini test edecek araç ortaya çıktı. 2013'ün ilk çeyreğinde FTR yani atış testleri için araç üretim bandından indirildi. Testler TSK tarafından gerçekleştirildi. Tank, 15 Kasım 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı, Otokar'ın Sakarya'daki fabrikasında düzenlenen törenle tanıtıldı. 2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı 12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirildi Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalandı. . Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflendi. Özellikleri Üretilen Altay Tankı Güç Grubunun, V-12 yapısında ve ~26 litre hacminde, Transmisyon ile birlikte toplam 5,5 metreküplük hacim, 2 adet yüksek basınçlı turbo şarj ile beslenmesi, Common-Rail enjeksiyon sisteminin kullanılması ve 5 ileri 3 geri vites geçişine sahip olması önce çıkan özelliklerinden.
YENİ NESİL TANKLARIN EN İYİSİ OLACAK Altay Tankı, 3+ nesil bir tank olarak en son teknoloji ile donatıldı ve 21. yüzyılın modern orduları için gerekli her türlü taktik yeteneği sağlayacak şekilde geliştirildi. Altay'ın yeni jenerasyon diğer tanklara göre en büyük avantajlarından biri, konsept tasarım aşamasından itibaren bugünün ve geleceğin görev şartları ve tehditleri göz önünde bulundurularak tasarlanması oldu. Tankın, kusursuz hareket kabiliyeti, üstün ateş gücü ve dayanıklılığıyla gelecekte muharebe sahalarının en kritik unsurlarından biri olması öngörülüyor. Her türlü arazi şartları ve iklim koşullarında en zorlu testlere tabi tutulan Altay, başarılı bir performans sergiledi. Altay'ın, yeni nesil tanklar arasında en gelişmiş ana muharebe tanklarından biri olması bekleniyor. Tankın üzerinde ana silah olarak 120 mm'lik 55 kalibre top yer alıyor. Altay'ın yeni nesil atış kontrol sistemi, hareket halindeki hedefleri de yüksek isabet oranıyla vurabilmesine imkan sağlıyor. Ayrıca tankın, meskun mahal ve ateş destek ihtiyacına yönelik uzaktan kumandalı silah sistemi ve 7,62 mm'lik kule makinalı tüfeği bulunuyor. Tank, her türlü tehdide karşı kompozit/reaktif zırhlar ve
mürettebatın kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer tehditlerin bulunduğu ortamlarda görev yapmasına olanak sağlayan sistemlerle korunuyor. Yaşam Destek Sistemi, İlave Mayın Koruma Kiti, Yardımcı Güç Grubu, Lazer Uyarı Sistemi, 360 derece Durumsal Farkındalık Sistemi, Altay'ın önemli unsurları arasında yer alıyor. Tehdide karşı yönlendirilecek fiziksel imha mühimmatı, üzerinde bulunan sensörler yardımıyla, yaklaşmakta olan tanksavar tehdidine en yakın olduğu anda patlayarak tehdidi etkisiz hale getirecek. • Altay tankı dört kişilik mürettebat görev alacak (Tank komutanı, nişancı, doldurucu, sürücü). • Tankın muharebe ağırlığı 65 ton olarak tahmin ediliyor. • Değişken süspansiyon sistemi sayesinde keskin manevra yapabilme ve üstün arazi yeteneğine sahip. • Tankın iç ve dış iletişimini kesecek ve tankın elektronik sistemlerini sekteye uğratılabilecek elektromanyetik silahlara karşı donanımı mevcuttur. • 12,7mm ağır makineli tüfek ve Aselsan Sarp veya Aselsan Stamp diğer silahları olarak biliniyor. • Aselsan tarafından sağlanan son teknoloji bilgisayar sistemleri ile atış kontrol sistemi ve daha fazlasına sahip olan bir tank.
Nisan - Haziran
7
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Erken Emeklilikte
6 YIL AVANTAJI Hem çocuk sahibi olup hem de kariyer yapan anneler son torba yasa ile 3 çocuğa kadar borçlanıp 6 yıl 2160 gün kazanma hakkı elde etti. Hem çalışıp hem de çocuk sahibi olan kadınlar doğum borçlanması sayesinde 6 yıl erken emekli olabiliyor. Sigorta olduktan sonra dünyaya gelen 3 çocuk için doğum borçlanması imkanı torba yasayla hayatımıza girmişti. Her çocuk için 2 yıllık borçlanma imkanı bulunuyor. Buna göre 3 çocuk için borçlanan bir anne 6 yıl yani 2160 gün prim kazanabiliyor. 6 YIL ERKEN EMEKLİLİK: Emeklilik hayali kuran anneler için büyük bir fırsat var. Eğer sigortadan sonra doğum yapmışlarsa 2160 gün formülüyle 6 yıl erken emekli olabiliyor. YAŞI DOLDURMAK GEREKİYOR: Bunun için de çeşitli yollarla prim ödemek, erkekler için sigortadan sonra 25 yıl kadınlar için 20 yıl beklemek, yine işe ilk girilen tarihe göre belli bir yaşı doldurmak gerekiyor. 9 EYLÜL 1999'DAN ÖNCE İŞE GİRENLER: Bu noktada 9 Eylül 1999 öncesi işe girenler daha avantajlı. Sonrasında işe girenler için hem prim günü arttı hem de yaş şartı yükseldi. EMEKLİLİĞİ ÖNE ÇEKMENİN FORMÜLÜ: Emekliliği öne çekmenin de yolları var. Borçlanma bunlardan birisi. Erkekler askerlik borçlanması yaparken kadınlar da doğum borçlanmasıyla erken emekli olabiliyor.
8
ÇOCUK SAYISI 2'DEN 3'E ÇIKARTILDI: Son yapılan düzenlemeyle kadınların borçlanabilecekleri çocuk sayısı 2'den 3'e çıkartıldı. Bu sayede kadınlar her çocuk için 2 yıl olmak üzere 6 yıl kazanıyor. Bu da toplamda 2160 gün prim anlamına geliyor. İLK ŞART SİGORTALI OLMASI: Üstelik bu haktan sadece SSK'lılar değil memur ve Bağ-Kur'lu anneler de yararlanabiliyor. Burada ilk şart çocukların sigortalı olduktan sonra doğmuş olması. BORÇLANMA 6 YIL ERKEN EMEKLİ EDİYOR: Daha sonra çocuğun yaşaması gerekiyor. Bir diğer şartta borçlanılacak dönemde çalışmıyor olmak isteniyor. Bu borçlanma annelerin 6 yıl erken emekli olmasını sağlıyor. 6 YIL KAZANDIRIYOR: Bir örnekle anlatalım: Zeynep hanım 20.05.1991 yılında sigortalı oldu. Zeynep hanım 1970 doğumlu. Sigor-
tadan sonra 3 çocuk dünyaya getirdi. Bu yüzden de fazla çalışma imkanı bulamadı ve ancak 3.300 gün prim ödeyebildi. Zeynep hanım için emeklilik şartları 20 yıl 47 yaş ve 5450 gün. Yılı ve yaş dolmasına rağmen primi eksik olan Zeynep hanım emekli olamıyor. Primini tamamlaması için 6 yıl yani 2160 gün daha çalışması gerekiyor. Bu durumda emekli olacağı tarih 2023 olacak. Oysa Zeynep hanım doğum borçlanması yaparak bu 2160 günü öderse hemen emekli olabilir ve 6 yıl çalışmak zorunda kalmaz. SİGORTA ÖNCESİ DOĞUMLAR: Anneler önce çocuk yetiştirip sonra kariyer yaptıklarını belirterek sigorta öncesi yaptıkları doğumlarla ilgili de borçlanma talebinde bulunuyorlar. Bu gerçekleşirse birçok annemiz de haktan yararlanıp emekli olabilecek. Çalışma Bakanlığı yetkilileri sanırız bu talepleri değerlendirecektir.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nisan - Haziran
9
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nereden Nereye Geldik
TÜRKİYE GELECEĞİNİ YENİDEN TASARLIYOR
Bugün yeniden bilime önem vermeye başladık. Kıt kanaat imkanlarla sanayi yatırımları yapıyoruz ama Batılılar "siz bırakın biz yaparız" diye engel üstüne engel çıkartmaya başladılar. 70-80 sene boyunca bir arpa boyu yol gidemedik. 2000’li yıllarda AK Parti iktidarlarıyla tanıştık. Recep Tayyip Erdoğan enseyi karartmış olarak çıktı karşımıza. Kolları sıvadı, "Bir dakika! Dünya 5’ten büyüktür" dedi. Seyâhat-nâme’nin sahibi Evliyâ Çelebi ve Sûr-nâme-i Humayun’un sahibi Seyyid Hüseyin Vehbî’nin, tarihe kaydettiklerinden çok şey öğreniyoruz. Mesela, Hezârfen Ahmed Çelebi, Lâgarî Hasan Çelebî, Mîmar-başı İbrâhim Efendi gibi birçok değerli bilim insanımızın yaptıklarını onların sayesinde öğreniyoruz. Güncel tarih ilk füze çalışmalarının 1960’larda başladığını söylüyor. Oysa Evliya Çelebi Seyyahat-name’sinde Lâgarî Hasan Çelebî’nin kendi yaptığı ilk ‘İnsanlı Füze’ye binip Sarayburnu’ndan İhtişamla gökyüzüne yükseldiğini söylüyor. Bunu kendisinden dinleyelim: 1632 yılında Sultan Dördüncü “Murâd Hân’un 'Kaya Sultân' nâm bir " kız çocukları "vücûda geldükde", İslâm kâideleri gereğince kurban kesilip "akîka olduğı gice", pâdişâhın emriyle Topkapı Sarayı’nın kıyı tarafında büyük bir şenlik düzenlenmiş; şenlikte sanatında mâhir pek çok sanatkâr ve ilmini-irfânını icrâda ustalık sâhibi nice üstâdlar toplanıp mahâretlerini birer birer sergilemişlerdi. Bu ilim ve sanat erbâbı arasında "Lâgarî" lâkaplı, "Hasan Çelebî" adında öylesine akıllı ve yetenekli bir Türk kâşifi vardı ki; o gece büyük bir ihtişamla İstanbul halkına yeni "keşf"ini tanıtacaktı. "Bu Lağarî Hasan elli vokıyye (okka) barûd ma‘cûndan yidi kollu bir fişeng îcâd idüp", bütün gözler kendisine çevrilmiş olduğu hâlde, yardımcılarıyla birlikte cihân pâdişâhın huzûruna geldi. "Sarây-burnı’nda, hünkâr huzûrında, deryâ üzere fişege Lağarî binüp" önce Murâd Hân’ı selâmladı, sonra da "Pâdişâh’um! Seni Hüdâ’ya ısmarladum, Îsâ nebî ile kelimâta (söyleşmeye) giderüz!deyû" lâtîfeler ederek son hazırlıklarını tamamladı. Herkes nefesini tutmuş vaziyette beklerken, verdiği işâretle birdenbire "şâkirdleri fişege âteş idüp", Lâgarî Hasan kopan büyük bir gürültünün ardından sür’atle göğe doğru yükselmeye başladı. Lâgarî Hasan Çelebi bulutlar arasında ilerlerken "dahî yanında olan fişenglere âteş idüb" hızına hız katıyor, "bam kolında fişeg-i kebîrün barûdı kalmayup",
10
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
"zemîne" doğru inerken "ellerinde olan kartal cenâhların açup", gökyüzünden süzülerek aşağı doğru inmeye başladı. Nihâyet "Sinân Paşa kasrı önünde deryâya düşüp", boğaz sularında ıslanan dış elbiselerini üzerinden çıkararak, "uryânen (çıplak vaziyette) pâdişâh huzûrında zemîni" öptükten sonra; bu müthiş “keşf”i başarıyla tamamlamış olmanın verdiği keyif ve neşeyle; "Pâdişâh’um! Îsâ nebî Pâdişâh’uma selâm itdi!’ deyû" şakasını tekrarlayıp, bu hüneriyle padişahın ilgi ve sevgisini kazandı. Evliya Çelebi eserinde Hezârfen Ahmed Çelebi’yi de anıyor: "Okmeydânı minberi üzere, yıldız rûzgârı şiddetinde kartal kanatlarıyla sekiztokuz kerreta‘lîm idüp", bugünkü ilim âlemince varlığında kuşku duyulmayan, havacılık târihinin basit yapıdaki ilk “plânör”ünü îcâd ederek, gökyüzünde uzun müddet kalabilmesini sağlayacak mekanizmayı tespit etmişti. Büyük uçuş için gerekli hazırlıklar tamam olunca, “Sultân Murâd Hân Sarây-burnı’nda, Sinân Paşa köşkinde temâşâ iderken, Galata kullesinün tâ zirve" noktasında "Ahmed Çelebî, lodos rûzgârıyla uçup" "Üsküdâr’da, Doğâncılar meydânına düşdügi" esnada.. "Murâd Hân, bir kîse altûn ihsân idüp Hezârfen Ahmed Çelebî’yi" hakkıyla taltif etmiş; (ancak devletin ciddî buhranlar yaşadığı, fitnelerle ve kargaşalarla sarsıldığı bir dönemde bulunmaları nedeniyle, onun bu buluşunu müsbet yönde kullanabileceği gibi, fesadçıların tesiriyle menfî yönde de kullanabileceğini düşünerek) "Bu âdemden pek havf idilür (korkulur)! Kim her ne murâd idinse elinden gelür!- deyû Cezâyir’e" sürgüne gönderdi." Bugünki modern denizaltıların ilk denemesini de 1700’lü yılların başında biz gerçekleştirdik. Seyyid Vehbî’nin "Sûr-nâme’-i Hümâyûn"unda anlattığına göre; Sultân Üçüncü Ahmed’in 1719 yılında, şehzâdeleri için tertip ettirdiği sünnet şenliklerinin on dördüncü gününde göze çarpan acâip ve
"ğarâ’ib" işlerin en büyüğü "mi‘mâr-ı sâbık İbrâhîm Efendi’nün" muhteşem san’atını icrâ ederek, bizzat kendi eliyle inşâ ettiği "Timsâh sûreti idi". Mîmar-başı’nın icâd ettiği bu balığın "gâh" timsah "nakş"ına bire bir benzeyen dış görüntüsü ve "üç çifte bir perdeye mümâsil" uzunluktaki iri "cüsse"si; gâhî organlarının ve kıvrımlarının gerçek bir timsahmış gibi hareket edip yürümesi onu seyredenleri hayrete sürüklüyor; hattâ bu muhteşem esere baktıkça, İbrâhim Efendi’nin bu timsahı inşâ şekline "vâkıf" ve nasıl yaptığından haberdar "olanlar dahî Aceb fi’l-hakîka timsâh mıdur?’ deyû" şüpheye düşüyordu. Bu acayüp şey "deryâ"nın
tenlere bir türlü inanamamıştı, çünkü o devirde "bu mertebe san‘at halka" hakîkaten fazlaydı. Gördükleri manzarayı nefes bile almadan seyre koyulmuşlar, "hayret" bile "idemeyüb" oldukları yerde kilitlenip kalmışlardı. O devirde insanlık âleminin gözünde değil gerçeği, hayâli bile "müşkil" gözüken bu büyük keşfi ustalıkla gerçekleştirmesi, bu usta "mi'mâr"ın "da'vâsı"nın büyüklüğünü anlamak için yeterliydi. Marmara Denizi’nin derin sularına dalan timsah tekrar suyun üstüne çıkınca, içinden çıkan "rakkas"lar önce ellerini çırparak raks etmeye başladılar; sonra "deryâ"nın bir ayağında timsahla birlikte yeniden gözden kayboldular. "Bu hâlet bir sâ‘at kadar müddete bâliğ (varır) oldukda", âdetâ "nazar-gâh-ı Pâdîşâhî" hâline gelen timsah bütün ihtişamıyla bir kez daha ortaya çıktı ve deniz yüzünde kıvrak hareketler yapmaya başladı. Nihâyetinde bir gemi gibi "deryâ" kenarına demir attı ve "ağzından beş nefer şahs" çıkıp gösteriyi tamamladı." Daha geniş bilgi için (www.hakikat.com) adresine bakabilirsiniz. Daha sonraları bilim ve fenne gerekli ilgiyi gösteremedik. Bilim adamlarımız gözden döştü. Batı’nın etkisine girerek kendi tarihimize sırt döndük. Nihayet gerileye gerileye onların köle haline geldik. Ve sonunda koca imparatorluk batıp gitti.
derinliklerine dalıyor, kimi zaman denizin üzerinde "zuhûr" ediyordu; kimi zaman ortaya çıkıyor, kimi zaman gözden kayboluyordu. Bu şekilde "âheste âheste, Sâhil-sarâyı karâr-gâh"ında oturan cihân "Pâdişâhı"nın huzûruna kadar geldi, tam "nîm (yarım) sâ‘at mikdârı hareket"ine devâm ederek denizin altında uzun bir mesâfe katetti." Denizin üzerinde yüzmeye devâm eden timsah, Sâhil Sarayı’nın önüne iyice yaklaşıp, Pâdişâh’ın huzûrunda tekrar "deryâya daldı ve balık batdı", ancak bu kez tamamen gözden kaybolup uzun müddet ortaya çıkmadı. İstanbul ahâlîsi olup-bi-
Bugün yeniden bilime önem vermeye başladık. Kıt kanaat imkanlarla sanayi yatırımları yapmaya başladık ama Batılılar ‘siz bırakın biz yaparız’ diye engel üstüne engel çıkartmaya başladılar. 70-80 sene boyunca bir arpa boyu yol gidemedik.2000’li yıllarda Ak Parti iktidarlarıyla tanıştık. Recep Tayyip Erdoğan enseyi karartmış olarak çıktı karşımıza. Kolları sıvadı, ‘Bir dakika, dünya 5’ten büyüktür’ dedi. Aradan 15 yıl gibi çok kısa bir zaman geçti. Artık denizaltı da yapabiliyoruz, füze de.. ilk uzun menzilli füze denememizi büyük bir başarıyla 2017 Mayıs’ın ilk yarısında gerçekleştirdik.
Nisan - Haziran 11
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
İLK UZUN MENZİLLİ FÜZEMİZ ROKETSAN ilk milli uzun menzilli füzemizi dünyanın en önemli savunma sanayi fuarlarından biri olan IDEX 2017'de tanıtımını gerçekleştirdi. 2009 yılından bu yana üzerinde çalışılan füzenin, kendi sınıfındaki rakipleri ile boy ölçüşebildiği açıkça gösterildi. Türkiye savunma sanayisine yapılan yatırımlar her geçen gün meyvelerini vermeye devam ediyor. Yerli silah üretiminde kullanılan teknoloji tüm dünyada şok etkisi yaratırken, gösterdiği başarı ile de rakiplerini kıskandırmaya devam ediyor. Ülkemizin gururu ve ilk uzun menzilli füzesi Khan adını taşıyan füzenin özellikleri şu şekilde; -Çapı: 610mm -Ağırlığı: 2500kg -Savaş başlığının ağırlığı: 470kg -Menzili 300km DENİZALTI TEKNOLOJİSİNDE MİLLİLEŞME HAMLESİ Havadan bağımsız tahrik sistemli denizaltılarda torpido kovanlarının bulunduğu kritik bölüm artık Türkiye'de üretilecek. Böylece daha önce Almanya'da üretimi öngörülen 4 adet yeni tip denizaltı için torpido kovanlarının bulunduğu baş kısım, Türkiye'de kurulacak yeni tesislerde imal edilecek. Savunma Sanayii Müsteşarlığının (SSM) öncülüğünde Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ (STM) tarafından yürütülen milli savaş gemileri ve denizaltıların inşasında yerlileşme faaliyetleri hızlandı. Bu çerçevede havadan bağımsız tahrik sistemli denizaltılar’da torpido kovanlarının bulunduğu kritik bölümün üretimi artık Türkiye'de
12
gerçekleştirilecek. STM, MİLGEM korvetleri ve denizaltı projelerindeki çalışmalarından sonra önemli bir projeye daha SSM'nin yönetiminde öncü oluyor. STM'nin 25 Nisan'da imzaladığı sözleşmeyle 4 adet yeni tip denizaltı için torpido kovanlarının bulunduğu baş kısmın (Section 50) 4 yıl içinde Türkiye'de kurulacak yeni tesislerde imal edilmesine karar verildi. Daha önce bu bölümlerin Almanya'da üretimi öngörülüyordu. ALMANYA'DA ÜRETİMİ ÖNGÖRÜLÜYORDU Yapılan çalışmalardan sonra bir denizaltı için kritik öneme sahip olan torpido kovanlarının bulunduğu baş kısım, sanayileşme ve yurt içi katkının artırılması faaliyetleri kapsamında Yalova'da kurulacak yeni tesislerde üretilecek. Bu kısımlar, inşası devam eden denizaltılarla birleştirilmek üzere Gölcük Tersanesi'ne teslim edilecek. Yalova'da yeni kurulacak tesisler, Türk gemi inşa sanayisi, ağır sanayi, savaş ve uzay sanayisi ile nükleer enerji santrallerinin birçok parçasının üretimine de destek verebilecek kapasitede olacak. Denizaltı teknolojilerinde gerçekleşen kritik millileşme hamlesiyle, savunma sanayisine hizmet veren şirketlerin kabiliyetlerinin gelişmesi, Türk sanayisine bilgi ve teknoloji transferinin yüksek seviyede gerçekleşmesi sağlanacak.
SİLAHLI İHA’LARIMIZ HAZIR ABD ve İsrail’den temin ettiğimiz İHA’larla terörle mücadele ediyoruz diye yıllarca boş kayalıklara operasyon yapıp durduk. Sonunda yerli İHA’larımızı üreterek semalarımıza kaldırdık. Milli üretimimiz olan İHA’lar artık silahta taşıyabilecek kapasiteye ulaştı. Yıllarca ABD’den yalvar yakar temin ettiğimiz İnsansız Hava Araçlarıyla teröre karşı mücadele etmeye çalıştık. Bir türlü etkin sonuç alamadık bu araçlarla. Her seferinde elimiz kolumuz ya ABD tarafından bağlanıyordu, ya İsrail tarafından. Sonunda canımıza tak dedi, ya da aklımız başımıza geldi ve kendi göbeğimizi kesmeye karar verip yerli
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
İHA’larımızı üretmeyi başardık. Boş durmadık. Bitmez bir azimle çalışıp semalarımızdaki İHA’ların kanatlarının altına bombaları yerleştirmeyi de başardık. Milli imkanlarla üretilen yüzde 100 yerli, İHA olarak nitelendirilen ve TSK envanterinde bulunan Bayraktar Taktik İnsansız Hava Araçları’na yerli olarak üretilen mühimmat ile atış testleri başarıyla tamamladı. İHA'lara operasyonlarda da kullanılacak şekilde yazılım ve donanım entegrasyonu yapılarak TSK'nın kullanımına verildi. EKİM 2017'DE GÖREVE BAŞLAYACAK Savunma Sanayi Müsteşarlığı, seri üretim silahlı İHA'ların da Ekim 2017 tarihi itibariyle TSK envanterine kazandırılmasının planlandığını açıkladı. Mevcut durumda envanterdeki silahlandırılan İHA'lar ile görev atışlarının devam edildiğini kaydeden Müsteşarlık, farklı mühimmatların Bayraktar Taktik İHA'lara entegrasyonuna yönelik çalışmaların devam ettiğini bildirdi. ANKA-S PROJESİ İLE MİLLİ UYDUMUZDAN KOMUTA KONTROL GÖREVİ GERÇEKLEŞTİRİLEBİLECEK Yerli silahlı İHA'lar dünyanın şeklinden dolayı yüksek irtifada uçsa bile belirli bir mesafeden sonra görüş menzilinden (line of sight-LOS) çıkıyor. Bu sebeple menzilin uzatılması maksadıyla yetkililer, İHA'ların görüş menzilini azami kullanacak şekilde 'Yer Veri Terminali' yerleşimi yapıldığını belirtirken, İHA'ların kontrolünün diğer yer veri terminallerine aktarımıyla
menzil uzatılma çalışmalarına devam ediyorlar. Bu kapsamda ilave yer veri terminalleri ile kapsama alanı ve menzilin arttırılmasına yönelik çalışmalar da tüm hızıyla devam ediyor. Ayrıca, İHA'lar ANKA-S Projesi ile milli uydumuzdan komuta kontrol görevi gerçekleştirilebilecek ve İHA sistemleri ile görüş hattı ötesinde (milli uydunun kapsama alanı içerisinde) görev yapabilecekler. ZAMANLA DEĞİŞEN İHTİYAÇLARA GÖRE GÜNCELLEME İMKANI Milli imkanlarla üretilen İHA'lar; üretim, taşıma, eğitim, lojistik destek vb. maliyetleri de dışarıdan alınanlara göre önemli ölçüde azaldı. Sistem birimlerinin donanım ve yazılımın tasarımı, üretimi gibi faaliyetler tamamen yerli olarak yapıldığından dolayı iyileştirme talebi de bulunuyor. Arıza veya hava aracı olayı yaşanması durumunda ivedi olarak müdahale ile kullanıma hazır olma oranları önemli ölçüde yükseldi. Ayrıca, zamanla değişen ihtiyaçlara cevap veren farklı faydalı yüklerin İHA'lara entegrasyonu kısa zamanda yapılabilecek. PROJELERİN BİTMESİNİ BEKLEYEN ÜLKELER VAR Yerli İHA sistemleri Türkiye için katma değeri yüksek, önemli bir ihracat kalemi olduğu değerlendiriliyor. Uzmanlara göre, hem Bayraktar Taktik İHA, hem de ANKA Operatif İHA'lar ihracat şansına sahip. Platformların satışı için Afrika, Körfez ülkeleri ve bazı Türk Cumhuriyetleri ile görüşmeler yapıldığı bilgisi verildi.
Nisan - Haziran 13
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
14
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Ramazan boyunca, ayın ruhuna uygun etkinlikler yapan Küçükçekmece Belediyesi, ilçenin 21 mahallesinde 160 bin kişiyi iftar sofralarında ilçe sakinleriyle buluştu.
Nisan - Haziran 15
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Müslümanların heyecanla beklediği, birlik ve beraberliğin en yoğun olduğu ay olan Ramazan Ayı’nın ruhu Küçükçekmece’de birbirinden güzel etkinliklerle hayat buldu. Milli ve manevi değerleri yaşatmayı amaçlayan Küçükçekmece Belediyesi, 21 mahallede gerçekleştirilen iftar yemeklerine ek olarak, bölgedeki sitelerde komşuluk ilişkilerini güçlendirmek amacıyla iftar programları düzenledi. Selçuklu Sosyal Tesisleri Amfi Tiyatroda her gece, geleneksel gölge oyunu, Türk Tasavvuf Müziği konserleri, meddah, canlı karagöz oyunları da etkinlikler arasında yerini aldı. Öte yandan, Münip Engin Noyan, Mustafa Karataş, Nihat Hatipoğlu, Necmettin Nursaçan gibi önemli isimlerin sohbetlerinin yanı sıra, Ahmet Özhan, İbrahim Sadri, Celal Bakar, Tuncay Kemertaş, Sami Özer, Halil Necipoğlu da ilahi ve dinletileriyle Küçükçekmecelilerle bir araya geldi. “MÜBAREK RAMAZAN AYI ÜLKEMİZE BARIŞ VE HUZUR GETİRSİN” 11 ayın sultanı Ramazan’ın ülkemize huzur ve barış getirmesini dileyen Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Yeni bir Ramazan ayına daha erişmenin sevincini yaşadık. Bu ay manevi ikliminden herkesin faydalanmaya çalıştığı eşsiz bir ay. O yüzden bizler de bu mübarek ayın ikliminden olabildiğince faydalanmaya gayret ettik Küçükçekmece Belediyesi olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da Ramazan ayının ruhuna uygun, ilgiyle takip edilecek etkinlikler düzenleyerek hemşehrilerimizle bir araya geldik” dedi.
16
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nisan - Haziran 17
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Küçükçekmece Belediyesi'nden
İKİNCİ SOSYAL TESİS
Küçükçekmece Belediyesi, Atakent Mahallesi Selçuklu Caddesi üzerinde hayata geçirdiği Selçuklu Sosyal Tesisleri ve Parkı’nı hizmete açtı. Doğayla iç içe park alanı, yapay deresi, göleti ve çocuk oyun grupları ile misafirlerine keyifli zamanlar geçirmeyi vadeden yepyeni bir sosyal tesisi daha vatandaşların hizmetine sunan Küçükçekmece Belediyesi, böylece ilçeye ikinci sosyal tesisini kazandırmış oldu. 210 KİŞİ KAPASİTELİ TESİSTE ÜCRETSİZ OTOPARK YER ALIYOR Ahşap ve modern mimarisiyle göz dolduran Selçuklu
18
Sosyal Tesisleri, 120 kişi içerde ve 90 kişi açık terasta olmak üzere toplamda 210 kişiyi ağırlayacak. Otoparkı, seyir alanları ve piknik alanlarıyla da dikkat çeken tesis çevresinde, bin kişilik amfi tiyatro ve sahne binası da yer alıyor. Küçükçekmece Belediyesi bu alanda konserler düzenleyerek, çeşitli etkinlikleri de katılımcılarla buluşturacak. Selçuklu Sosyal Tesisleri, 51 dönümlük yeni park alanı içerisinde, Atakent Mahallesi 1. Etap Eda Camii karşısında yer alıyor.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nisan - Haziran 19
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
CEMEVİNİN ÖZELLİKLERİ Arsa alanı :2300 m² Toplam inşaat Alan : 5408 m² İstanbul Cemevi, 2. Bodrum Kat, 1.Bodrum Kat , Zemin Kat, 1. Normal Kat ve 2. Normal Kat olmak üzere toplam 5 kattan oluşmaktadır. 2. Bodrum Kat * Konferans Salonu : 365 Kişilik * Cenaze Alanı 500 kişilik * Fuaye : 70.00 m² * Lokal : 60 Kişilik 1. Bodrum Kat * Çok Amaçlı Salon : 125 m² * Mutfak - Yemekhane : 365 Kişilik, Zemin Kat * Cem Salonu : 380 Kişilik * Lokma Odası : 15.00 m² 1. Normal Kat * Toplantı Odası : 25.00 m² * Yönetici Odası : 20.00 m² * Dede Odası : 35.00 m² * Öğretmenler Odası : 22.00 m² 2. Normal Kat * Kütüphane : 55.00 m² * 3 Adet Derslik * Bay-Bayan WC
Küçükçekmece'de
CEMEVİ ve KÜLTÜR MERKEZİ'NİN TEMELİ ATILDI
Küçükçekmece Belediyesi ile İstanbul Cemevi Kültür Merkezi Yaptırma Hizmet ve Dayanışma Derneği'nin ortak çalışmalarıyla yaptırılan İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi'nin temeli düzenlenen törenle atıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan törende, Alevi dedesi Suat Aykut dua okudu.
20
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Küçükçekmece’de İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi'nin temeli atıldı. İstasyon Mahallesi’nde gerçekleşen temel atma törenine AK Parti İstanbul Milletvekili Serap Yaşar, Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, İlçe Müftüsü Mustafa Temel, AK Parti İlçe Başkanı Mustafa Korkut, Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Rıza Eroğlu, İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi Derneği Başkanı Gazi Arslan ve çok sayıda vatandaş katıldı. 2 yılda tamamlanması planlanan yapı, engelli vatandaşların kullanımına uygun engelsiz bir yapı olma niteliği de taşıyor. "GELİN CANLAR BİR OLALIM, İŞİ KOLAY KILALIM" Törende konuşan AK Parti İstanbul Milletvekili Serap Yaşar; İstanbul Cemevi’nin Küçükçekmece’ye hayırlı olmasını temenni ederek, "Bugün burada olduğu gibi diliyorum ki açılışını da hep birlikte bu coşkuyla paylaşırız. Biz gücümüzü birliğimize ve diriliğimizi borçluyuz. Bu coğrafyada ayakta kalmamızı ise kardeşliğimize borçluyuz. İnşallah kardeşliğimizi, birliğimizi, diriliğimizi hiç kimse bozamayacak. Deniyor ya, gelin canlar bir olalım işi kolay kılalım, demek ki işin sırrı aslında budur. İşi kolay kılmak için önce bir olacağız sonrasında da zor bir işimizin olmayacağına ben yürekten inanıyorum” dedi.
“İSTANBUL CEMEVİ HAYIRLI OLSUN” Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz’e teşekkür ettiği konuşmasında, “Küçükçekmece’de bir ve beraber olmak adına bizlerin de bir katkımız varsa ne mutlu. Böyle bir ilçede görev yapıyor olmaktan, sizlere hizmet sunuyor olmaktan gurur duyuyorum. İstanbul Cemevimizin Küçükçekmece’ye hayırlı olmasını temenni ediyorum” dedi. "BARIŞ VE HUZUR DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAYA ÇALIŞIYORUZ" Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise " Küçükçekmece'ye hizmet ederken ilk düşüncem hep Küçükçekmecelileri birbirine sevdirmek oldu. Çünkü Küçükçekmece çok sesli ve çok renkli bir ilçe. Rabbim bu rengini ve sesini hiç bozmasın. Ben elimden geldiği kadar bu barış ve huzur değirmenine su taşımaya çalışıyorum. Bugün burada hep beraber bir tohum attık ama önemli olan bu tohuma can suyu dökmektir. Ülkemiz için, bayrağımız için, vatanımız için hangi mezhepten hangi dinden, hangi görüşten olursak olalım birbirimizi sevmek için ne yapıyoruz diye kendimize sormalıyız. Küçükçekmece Belediyesi olarak, yaptığımız bütün proje ve etkinliklerde, birlik ve beraberlik ruhunu pekişti-
rerek, halkımızın birbirine daha fazla kenetlenmesi için hizmet veriyoruz. Bu doğrultuda, İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi’nin temelini atacak olmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyoruz''diye konuştu. GAZİ ARSLAN’DAN BAŞKAN KARADENİZ'E TEŞEKKÜR İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi Derneği Başkanı Gazi Arslan da katkılarından dolayı Küçükçekmece Belediye Başkanı Karadeniz'e teşekkür ederek "İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi yönetimi ve gönüllüleri olarak can ve başla çıktığımız bu yolda hizmet etmek, gönül birliğini sağlamak, inanca bağlılık için toprağa attığımız bu tohumun umut olması, gelecek yüzyıllara bırakılacak en büyük eser olması için çalışıyoruz. Cemevimize gösterdiği ilgi ve alakadan dolayı Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz'e çok teşekkür ediyorum. Her zaman bizim yanımızda olup, desteklerini hiçbir zaman esirgemedi ve Cemevimizin bu aşamaya gelmesinde çok büyük emekleri oldu'' dedi. Konuşmaların ve duaların ardından ise protokol üyeleri hep birlikte İstanbul Cemevi ve Kültür Merkezi’nin temelini attı.
Nisan - Haziran 21
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Küçükçekmece'nin
DAHİLERİ ÖDÜLLENDİRİLDİ İkincisi düzenlenen “Küçükçekmece Dahilerini Arıyor” isimli proje yarışmasının ödül töreni ve 6. Bilim Sergisi’nin açılışı, ilçedeki Çocuk Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
22
Küçükçekmece Belediyesi tarafından ikincisi düzenlenen “Küçükçekmece Dahilerini Arıyor” isimli proje yarışmasının ödül töreni ve 6. Bilim Sergisi’nin açılışı, ilçedeki Çocuk Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Programa Küçükçekmece Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz, Küçükçekmece Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürü Oktay Kurt, okul müdürleri, öğretmenler ve öğrenciler katıldı. “BAŞKAN KARADENİZ’E TEŞEKKÜRLER” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz’e eğitime verdiği destekten dolayı teşekkür eden Küçükçekmece Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz, “Belediye-
miz her çalışmamızda bizlere destek oluyor. Bunun yanı sıra eğitime teşvik etmek amacıyla düzenledikleri yarışmalarla, insanlığa faydalı olacak projeler geliştiren çocuklarımızı ödüllendiriyor. Çocuklarımızı tebrik ediyorum ve daha güzel yerlere gelmelerini temenni ediyorum” diye konuştu. Küçükçekmece Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürü Oktay Kurt da öğrencileri tebrik ettiği konuşmasında, “Yerli silahımızı, uydumuzu, uçağımızı yapmayı başardık. Çocuklarımızın daha yeni buluşlara imza atacağına inancımız sonsuz. Bu anlamda emeği geçenlere teşekkür ederim” dedi.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
BİRBİRİNDEN İLGİNÇ BULUŞLAR ÖDÜLLENDİRİLDİ İlçe genelinde düzenlenen yarışmada, birbirinden ilginç projeler, ortaokul ve lise düzeyinde ‘Sosyal Konular ve Teknoloji’ ile ‘Fen ve Teknoloji’ kategorisinde ödüllendirildi. Lise düzeyinde birinci olan öğrencilere 3 bin 500 TL, ikincilere 3 bin TL, üçüncülere ise 2 bin 500 TL; orta-okul
düzeyinde birinci olan öğrencilere 3 bin TL, ikincilere 2 bin 500 TL, üçüncülere ise 2 bin TL’lik para ödülü protokol tarafından verildi. Nahit Menteşe Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi öğrencileri liseler sosyal ve teknoloji kategorisinde tüm ödülleri alarak, yarışmaya damga vurdu. Ödüllendirilen projeler ve Küçükçekmece Belediyesi Bilgi Evleri öğrenci-
leri ile Çocuk Üniversitesi üyelerine ait çalışmalara ev sahipliği yapan Bilim Şenliği Sergisi’nde; “Arabada Alkolmetre, Koku Giderici Aparat, Kadına Şiddete Hayır Elektronik Takip Sistemi, Güneş Panellerinde Verim Artırma, Duyarlı Baret, Kalp Atışını Algılayan Emniyet Kemeri, Işık Zili, Akıllı Tahta Sileceği” dikkat çeken projeler arasında yer aldı.
Nisan - Haziran 23
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Mutlu Bir Yuva İçin Anahtar Sözcük:
İNANÇ VE İDEAL BİRLİĞİ Bir hayat boyu eş olarak seçeceğiniz kişiyle inanç ve ideal birliğiniz ne kadar uyuşuyorsa o kadar mutlu olacağınızı unutmayın. Eş seçimi yuva kurmanın en önemli sorumluluklarının başında gelir. Hayatınızın sonuna kadar ‘keşke’lerle yaşamaktansa, bu işe kılı kırk yararak başında doğru karar verin. Evlilikte mutluluğun ilk şartı nedir diye bir araştırma yapılsa inanç ve ideal birliği en önde çıkar. Seçiminizi yaparken buna mutlaka dikkat etmelisiniz. Etrafınıza iyi bakın: ‘Boyu posu yerinde, ekonomik durumu çok iyi, sadece düşüncelerimiz biraz farklı ama sorun değil ilerde o da düzelir’ diyerek eş seçimi yapanlar varsa onları izleyin. Bugün gerçekten mutlu olup olmadıklarına bakın. Sıralama yapılsa; İnanç birliği, ideal birliği önce gelir; boy-pos, para-pul sonra gelir. Evlilik gibi ciddi bir konuda karar verilirken asla daha az önemli olan daha çok önemli olana tercih edilmemelidir.
24
DÜZELMESİNİ BEKLEYECEĞİNE DÜZGÜNÜ SEÇ İnanç ve ideal birliği bir yuva kurarken asla geri sıraya atılamaz. Hele ki, ‘ilerde düzelir’ denilemez. Şimdi düzgün değilse, neden seninle evlenip yuva kurunca düzelsin? O’nu düzeltecek olan sen değilsin. Sen dilediğine hidayet edemezsin.
seninle aynı idealleri paylaşan bir eş seç. Birlikte el ele verir, başka insanların da sizin gibi olmasına gayret edersiniz. Aklın yolu budur. ‘Hele bir evlenelim, o da düzelir. Hem hidayetine vesile olurum’ demek bir hayalden ibarettir. Olma ihtimali ne kadar varsa, olmama ihtimali de o kadar vardır. Seçimini dikkatli yap ki, Allah sana yardım etsin.
Yaratıcımız diyor ki; "Sen dilediğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder."
ESAS HAYAT ŞİMDİ BAŞLIYOR Hiçbir şey bitmedi. Evlendin ya, esas her şey şimdi başlıyor. Şunu hiçbir zaman unutmayacağız: Muktedir olan, Gücü yeten, Yaratan sadece ve sadece Allah’tır. Bizim çoğalmamız için bir dişi ile bir erkeğin olması Allah katında zorunlu değildir. Bu zorunluluk, bu sebep, sadece bizim içindir.
Yeryüzünde bir insanın hidayetine vesile olmaktan daha güzel bir iş olamaz. Ama evliliğini asla bu konuda denek masasına yatırma. Sen, inancı inancına benzeyen,
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Düşünün; Allah (cc) Bir dişi ve bir erkek yokken Hz. Adem’i yarattı. Sadece bir erkek varken Hz. Havva’yı yarattı. Sadece bir kadın varken Hz. İsa’yı yarattı. Çoğalmak için iki cinse ihtiyaç duyan sadece yaratılandır. Allah bizleri bir birlerimizle imtihan ediyor. Aramıza ünsiyet dediği nimeti koyuyor ki, birbirimizi sevip sayalım. Kendimiz nasıl hiç kimseye benzemeyen müstakil bir kimlik isek, eşimizin de kimseye benzemeyen müstakil bir kimlik olduğunu unutmayalım. Karşımızdakini kendi kimliğiyle kabul edelim. Ona kendi kimliğimizi dayatmanın bir faydası yok. O da en az bizim kadar özeldir. Ona saygı gösterelim ki, O da bize saygı göstersin. Onun ailesini kendi ailemizden ayırmayalım ki, O da bizim ailemizi kendi ailesinden ayırmasın. O sinirlenirse biz sakin olalım. Biz sinirlendiğimiz zaman da onun sakin olmasını isteyelim. Her şey, her zaman ikimizin istediği gibi olmaz. Bu zaten doğamıza aykırıdır. Bırakın; Bazen bizim istediğimiz olsun, bazen onların istediği olsun. ARTIK SİZ BİR AİLESİNİZ Eğer inanç ve ideal beraberliği içinde mutlu bir yuva kurmayı başarmışsanız, karşılıklı anlayış ve fedakârlıkla düzeninizi kurmuşsanız evliliğinizi onun meyvesi olan evlatlarla taçlandıracaksınız. Bir idiniz, iki oldunuz. Şimdi üç, dört, beş olacaksınız. Artık siz bir ailesiniz. AİLENİN TEMEL İHTİYAÇLARI VARDIR Değerli olma duygusu: Her birey fıtratında var olan bir duyguyu taşır. Bu, değerli olma duygusudur. Psikolojik olarak eksiği olmayan her bireyde bu duygu normal değerde vardır. Anne-babanın birbirleriyle, ya da çocuklarıyla iletişimi mutlaka bir etkileşmeyi gerektirir. Bu etkileşim muhatabını 'ben değerliyim' ya da 'ben değersizim' duygusuna götürür. Her halimizle muhatabımızın değerli olduğu hissini uyandırmalıyız. Özellikle bu duygudan mahrum yetişen çocukların, ergenlik döneminde olumsuz çevrelere özenerek kendilerinin değerli olduğunu göstermeye çalışacaklarını bilmeliyiz.
Güvenli ortam: İnsanların dış dünyaları her türlü tehlikeye açıktır. Buna karşılık bireyler için en korunaklı yerler ailenin içidir. Ailenin bütün fertleri aile içinde emniyette olduklarını, dış dünyadaki tehlikelerin aile içine giremeyeceğini düşünürler. Eğer aile içinde şiddet varsa bu duygu hiçbir zaman elde edilemeyecektir. Ya da bireylerden birinde veya daha fazlasında yalan söylemek gibi bir eğilim varsa güven ortamı bozulacaktır. Günümüzün çeşitlenen iletişim araçlarının aile içinde düzgün kullanılması da önemlidir. Bunun için TV, internet gibi araçların nasıl kullanılacağı konusunda da bilinçli olunmalıdır. Unutmayın ki, aile içinde kendisini güvende bulmayan birey, bunu aile dışındaki çevrede arayacak ve çoğu kez yanılıp daha güvensiz ortamlara düşecektir. Dayanışma: Bireyler ailede yeterli güven ve dayanışma içerisinde olurlarsa dışarıda karşılaşmaları muhtemel zorlukların stres oluşturacak olumsuz etkilerinden daha az etkileneceklerdir. Güven duygusunun yerleştiği aileler dış dünyanın dayattığı sıkıntı ve kaygılarla daha kolay baş edebilirler. Güvenli aile bireyleri sadece kendilerine değil, çevresine de güven duyacaktır. Bunun aksinde ise çevreye de güven duyulmaz. O zaman da ciddi duygu bozukluklarıyla yüz yüze gelirler. Sorumluluk: Anne ve baba artık tek başlarına bir fert olduklarını düşünmemelidir. Birbirlerine karşı sorumluluklarının olduğunu asla unutmamalıdırlar. Çocuklar her şeyden önce anne-babayı gözlemlerler. Onların bir birlerine karşı olan davranış ve sözleri aynı zamanda sorumluluk duygusunu ifade ederler. Sorumluluk dediğimiz şey, aile içinde sadece anne-babada olması gereken bir şey değildir. Çocuklara da yaşlarıyla orantılı olacak sorumluluk verilmelidir. Anne ya da baba bütün sorumluluğu kendi üzerine alıp, çocuğunu sorumluluktan kurtarırsa çocuğuna iyilik yapmış olmaz.
Nisan - Haziran 25
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Böyle yetiştirilen çocuklar kendi yaşamını biçimlendirmekte zorlanır, sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler haline gelirler. • Çocuklarınızın döküp saçarak da olsa yemeğini kendi başına yemesine erken yaşta izin verin. • Oyuncaklarını kendisi toplasın, • Yatağına kendisi yatsın, • Birazcık büyüyünce ona minik sorumluluklar verin, • Kıyafetlerini, oyuncaklarını seçerken onun fikirlerine değer gösterin. Bütün bunları yapmak çocuğun kendine olan güvenini arttıracaktır. Çocuklar sadece bizim değil, milletimizin geleceğidir. Sakın ha, ‘benim yavrum bir tane’ demeyin. Bil ki, herkesinki bir tane. ‘Kuzguna yavrusu Anka gözükür’ sözü kulağınızda küpe olsun. Ona güzel isim koymak büyük görevdir. Güzel isim sadece onu çağıracakları şey değil, kazanacağı bütün sıfatlardır. Zalim denildiğinde mi akla gelecek,
26
adil denildiğinde mi? Cömert diye mi ünlenecek, cimri diye mi? Meşru mu yaşayacak, gayr-i meşru mu? Bunlara siz karar vereceksiniz. Sakın unutmayın: İşiniz batarsa yenisini kurarsınız; Nesliniz batarsa helak olursunuz! ONA İKİ ŞEY ÖĞRETİN Siz evladınıza ‘helal’i öğretin, yani ‘meşru’ olanı. Bir de ‘Merhamet’i öğretin. Bilin ki, ‘merhamet’ canlı cansız ayırımı yapmadan, dışındaki her şeyi kendi canı gibi bilmektir. Sen bunu başarırsan diğer aile de başaracak. Birlikte başardığınız zaman çocuğunuz iyi arkadaş seçmiş olacak. MAHALLEN GÜVENDE OLSUN GÖZÜN ARKADA KALMASIN Çevrenizi kucaklayın. Mahalleniz güvenli olsun ki, gözünüz arkada kalmasın. Helali, yani meşru olanla, merhameti ona da öğretmeniz için bu ikisini hayatının
merkezine koy, sen koy ki, komşun da koysun, o korsa komşusu da kor. Böylece mahallen güven içinde olur. Kapıya çıkan çocuğunun peşinden ‘aman dikkatli ol’ diye bağırmazsın. Eve dönünceye kadar elin yüreğinde beklemezsin. BİREY OLMAK ÖNEMLİ Gelişmiş bir kişiliğe sahip olmak elbette önemli. Öyleyse ona ben olmayı öğret ama merkezinde biz olsun. ‘Birey’ bilinci ve ‘özgüven’i yüksek olmak! Bu büyülü kalıplar günümüz ‘kişisel gelişim’ konuşmalarının ana vurgusu, ‘kişisel gelişim’ kitaplarının temel konusu! Buna eyvallah, ama birey, hüday-ı nabit değil. Biz bir toplumuz. Etrafına tepeden bakan, alçak dağları yarattığına inanacak kadar özgüvene sahip bireyler değil, ancak bir toplumla birlikte var olabileceğine yüreğiyle inanan insanlar huzur bulur. Unutmayın: Biz rahatsak mahallemiz de rahat, biz mutluysak mahallemiz de mutludur. Bu tavsiyeler ‘tedavi’ değil, ‘önleyici tedbirler’dir.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Okullarda
SPOR ŞENLİKLERİ YAPILDI
Küçükçekmece’deki okullar, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle 2016-2017 eğitimöğretim yılının yorgunluğunu atmak için öğrencilere yönelik düzenlenen ‘Spor Şenliklerine’ ev sahipliği yaptı. Öğrencilerin eğitimin yanı sıra sosyal, kültürel ve sportif alanda da gelişmelerini sağlamak amacıyla yürütülen çalışmalar ilk olarak Küçükçekmece Anadolu Lisesi okul bahçesinde ger-
Küçükçekmece’deki okullarda eğitim öğretim yılının yorgunluğunu atmak için öğrencilere yönelik ‘Spor Şenlikleri’ düzenlendi.
çekleştirildi. Okul bahçesinde organize edilen Spor Şenlikleri’nde canlı langırt, şişme oyun parkı, penaltı atış, ayak bilardosu, survivor parkuru, masa tenisi ve langırt gibi eğlence aletleriyle öğrenciler keyifli vakit geçirdi. “EĞLENME VE DİNLENME FIRSATI VERMEK İSTEDİK” Tüm öğrencilerin zorlu bir eğitim-öğretim yılını geride bıraktıklarını söyle-
yen Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Bu yorucu sürecin sonunda öğrencilerimize eğlenme ve dinleme fırsatı vermek adına Spor Şenlikleri düzenledik. Bu etkinliklerle öğrencilerimizin moral ve motivasyonlarını yükseltmeyi amaçlıyoruz. Öğrencilerimizin yılsonu yorgunluklarını atmaları için verimli bir program olmasını temenni ediyorum” diye konuştu.
Nisan - Haziran 27
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Bir Portre
HACI BEKTAŞ-I VELİ
Hacı Bektaş-ı Veli, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın kuruluşunda harcı olan din büyüklerinden biridir. O’nun öğretisi özellikle Yeniçeriler üzerinde son derece etkili olmuş ve kendisi Yeniçeri ocaklarının Pir’i olarak anılmıştır. Bir çok eseri bulunan Hacı Bektaş-ı Veli’nin özellikle Makalat adlı kitabı tasavvufun en önemli eserlerinden biridir. Büyük Türk düşünürü ve ozanı, gönül adamı Hacı Bektaş-ı Veli, XIII. yüzyılda yaşamış Türk-İslam mutasavvıfıdır. Yaşamı hakkında geniş ve ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Doğum ve ölüm tarihlerinde belirsizlik vardır. Kaynakların çoğunda ünlü düşünürün miladi 1209 yılında Horasan’ın Nişabur kentinde dünyaya geldiği, babası Seyyit İbrahim Sani, annesi Hatem Hatun, asıl adının da Mehmet olduğu belirtilmektedir. Nevşehir’e bağlı Hacıbektaş ilçesinde (Sulucakarahöyük) M. 1271 yılında hakka yürümüştür. Türbesi ve etrafındaki tamamlayıcı hizmet binalarıyla birlikte kulliyesi müze haline getirilmiştir. Hünkar’ın adına, anısına düzenlenen Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak 16 Ağustos l964 tarihinde, Hacıbektaş ilçesinde hizmete açılmıştır. Çocukluğu ve gençliği Horasan’da geçen, akılcılığa ve bilime inanan Hacı Bektaş-ı Veli, örnek ve dürüst bir kişiliğe sahiptir. İlk eğitim ve öğreniminde Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi kültür ocağında, öğretmeni Lokman Perende’den temel dersler almış, ayrıca burada felsefe, matematik, edebiyat, sosyal bilimler ve fen
28
bilimlerini öğrenmiştir. Çok sayıda bilim adamının yetiştiği Horasan’da engin bir bilgi birikimine, geniş bir dünya görüşüne sahip olmuştur. Küçük yaşlardan başlayarak kendini etrafına kabul ettirerek Horasan erenleri arasında ululuğu öne çıkmıştır. Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yesevi ocağından kendisine verilmek için özel olarak bekletilen emanetleri teslim alarak, önce İran, Irak, Arabistan ve Suriye’yi gezmiş, buralarda gerekli araştırma ve incelemelerini yaparak hacı olmuş, Anadolu’ya bir Yesevi dervişi olarak gelmiştir.
bu var olma savaşına bir çözüm yolu bulmak gerekliliği ortaya çıkmıştır. İşte Hacı Bektaş-ı Veli bu amaçla Anadolu’ya gönderilmiştir. Evliya Çelebi’ye göre Hacı Bektaş-ı Veli 300 Horasan eri ile Anadolu’ya gelmiştir. Bazı kaynaklarda bu topluluk hakkında 40 – 1000 arası çeşitli rakamlar belirtilmektedir. Burada önemli olan rakamlardan çok Pir Hazretlerinin idealistlerden oluşan bir topluluğun başında Anadolu’ya gelmesi, bunların yardımı ile adeta manevi bir fütühata girişmiş olmasıdır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin üzerinde kara bulutların dolaştığı, siyasi, ekonomik ve kültürel düzeninin bozulmaya yüz tuttuğu, taht kavgalarının başladığı, bölünmelerin ve parçalanmaların meydana geldiği bir döneme rastlamıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli, Gaziantep ve Maraş üzerinden Sivas’a uğramıştır. Amasya’yı dolaşarak, Kayseri ve Kırşehir’de bir süre kaldıktan sonra yoluna devam etmiştir. Sulucakarahöyük’e M. 1238 – 1248 yılları arasında gelmiş olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Adını verdiği bugünkü Hacıbektaş ilçesine yerleşerek faaliyetlerine burada başlamıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi ve Anadolu Türklerinin dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalması, Orta Asya’da bulunan Türk uluslarını büyük bir kedere boğmuştur. Anadolu’da cereyan eden
Çalışma ortamını oluşturmuş ve Anadolu kültürünü, Anadolu insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir kültür ve eğitim merkezini kurmuştur. Burada düşüncesini ve felsefesini
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
geliştirmiştir. Ayrıca Anadolu’yu dolaşarak çevresini tanımıştır. Araştırma ve incelemelerde bulunmuş ve gittiği her yeri aydınlatmaya ve fikirlerini anlatmaya çalışmıştır. Anadolu’ya adeta bir güneş gibi doğmuştur. Sulucakarahöyük’te de hareketlenmeler başlamış ve çehresi değişmiştir. Bulunduğu bu yerde bir çekim merkezi oluşturmuştur. Görüş, düşünce ve felsefesi bütün bu merkezden Anadolu’ya hızla yayılmıştır. Bu görüş ve düşüncesi Anadolu genelinde Hacı Bektaş-ı Felsefesi ve Tasavvufu, Bektaşi Tarikatı olarak adlandırılmıştır. Bu eğitim ve öğreti merkezinden yetişen dervişler Anadolu’nun dört bir yanına dağılmışlardır. O’nun dervişleri, Balkanlar’a, Arnavutluk’a Irak’a, Suriye’ye, Mısır’a, Girit’e vb. ülkelere gidip oralarda Hacı Bektaş-ı Veli’nin düşünce ve felsefesini anlatmışlardır. XIII.yy. da Balkanlar’da ağır baskılardan yılan halkın önemli bir kısmının İslamiyeti kabul etmesinde temel rol oynamışlardır. Fetihlerin kazanılmasında da kolaylaştırıcı unsur olmuşlardır. Yeni ordunun kuruluşunda, temsili bir grup asker, Hacı Bektaş’a gelerek Hacı Bektaş-ı Veli tarafından burada kılıç kuşatılıp taç giydirilmiş ve dua edilmiştir. Ayrıca sancak teslim edilmiş ve bu orduya “Yeni Çeri” adı verilmiştir. Bu yüzden Hacı Bektaş-ı Veli’yi Pir olarak tanıyan Yeniçeriler, Bektaşi dergahını benimseyerek nice fetihlere katılmışlardır. Hacı Bektaş-ı Veli; Baba İlyas, Mevlâna, Ahi Evren ve Yunus Emre gibi Türk düşünce
hayatını zamanımıza kadar etkileyen çağdaşları ile birlikte aynı devirde yaşamışlardır.
Şathiye: 13. yüzyılın dil özelliklerini taşır. Özenle yazılmış değerli bir eseridir. İki sayfadan oluşmuştur. Öz Türkçe’dir.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Eserleri Makalât: En önemli eserlerinden biridir. Arapça olarak yazmıştır. Tasavvuf esaslarını anlatmıştır. Dergaha yeni girenlere yol göstermek amacıyla yazmış olduğu bir eserdir. Dili sade ve anlaşılması kolaydır. Makalât; şeriat, tarikat, marifet, hakikat gibi dört kapıdan ve her kapının da on makamdan oluştuğunu anlatan bir tasavvuf kitabıdır.
Makalât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniye: Kendisine ait olup olmadığı kesin olarak bilinmemekle beraber Hacı Bektaş-ı Veli’ye izafe edilen bir eseridir.
Fevaid: Faydalı sözler anlamına gelen dini ve tasavvufi konuları içeren Farsça bir eserdir. Hacı Bektaş-ı Veli, bu kitapta konuları 105 faide başlığı altında toplamıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin söylencelere dayalı yaşamı Vilâyet-nâme-i Hacı Bektaş-ı Veli’de anlatılmaktadır.
Besmele Şerhi: Hicri 1315 tarihinde Rika yazısıyla yazılmış olan eser Manisa Valide Camii Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Tire’de Hacı Necip Paşa Kütüphanesi’nde bulunan ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin olduğu söylenen Tefsir-i Fatiha’nın aynısıdır. Bu eser Rüşdü Şardağ tarafından bulunarak yayımlanmıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Nasihatleri Hacı Bektaş Halk Kütüphanesi’nin 29 kayıt numaralı kitabıdır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin nasihat ve vesayetleri belirtilmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli'den Seslenişler Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet hırkada, taçda değildir. Her ne arar isen kendinde ara Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir. Sakin ol, kimsenin gönlünü yıkma Gerçek erenlerin izinden çıkma Eğer insan isen ölmezsin korkma Aşığı kurt yemez Uçta değildir.
Nisan - Haziran 29
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
İş Görüşmeleri Önemlidir
SİZİ BAŞARIYA GÖTÜRECEK İPUÇLARI
Ekmek aslanın ağzında derlerdi, şimdi beklide midesinde. Artık rekabetçi piyasada iş bulmak için bir yığın meziyeti bir arada taşımanız gerekiyor. En önemlisi de çalışmak istediğiniz alanda bilgi ve beceri yönünden donanımlı ve samimi olmanız.. Kendinizi olduğunuzdan farklı göstererek hiçbir işte başarılı olma şansınız maalesef yoktur. İş görüşmeleri hayatınızın önemli dönüm noktalarından biridir. Rekabetçi piyasada artık özel sektör kurumları insan kaynaklarını oluştururken son derece dikkatli ve titiz davranıyor. Zaten böyle yapmayan kurumların fazla yaşama şansı da bulunmuyor. Kurumlar, adama iş bulma değil, işe adam bulma peşindeler. Böylesine rekabetçi bir ortamda iyi iş bulmak için sadece iş görüşmelerinin şekli şemali hakkında bilgili ve donanımlı olmak fazla bir işe yaramaz. Unutmayın, iş görüşmesine giderken hedefiniz kendi emeğinizi pazarlamak değil, çalışmak istediğiniz kurumun üretimine yapacağınız katkı üzerinde yoğunlaşmak olmalıdır.
30
Bunun için kendinizi en az bir alanda tam anlamıyla yetiştirin. Çalışmak için hangi alanı seçerseniz seçin ama mutlaka o konunun en iyileri arasına girecek donanıma sahip olun. Eğer bu donanımınız varsa iş görüşmesinde ‘ne olsa yaparım’ gibi acziyet ifade eden yakarışlar yerine ‘şu işi çok iyi yaparım’ dersiniz. Unutmayın ki, sizdeki özgüveni görmek karşınızdaki insanın hoşuna gidecektir. Eğer bir kuruma iş müracaatında bulunmak istiyorsanız önce müracaat edeceğiniz departmanın sizinle ilgisinin olup olmadığına bakın. Sakın,
‘iş olsun da ne olursa olsun’ demeyin. Yeteneğinizle, eğitiminizle, bilgi birikiminizle ilgisi olmayan bir alanda ne uzun soluklu çalışabilirsiniz, ne de mutlu olabilirsiniz. Bu nedenle mutlaka
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
kendinizi yeterli gördüğünüz alanlara müracaat edin. Görüşmeye gideceğiniz kurumu iyi araştırın. Kurumun geçmişi ve gelecek planlarını öğrenmeye gayret gösterin. Gelecek planlarında kendinize biçtiğiniz konumu iyi bilin. Görüşme esnasında muhatabınıza kurumu iyi araştırdığınızı, şirket hakkında detaylı bilgi sahibi olduğunuzu gösterin. Bunun için şirketin web sitesinin yanında sosyal medya hesaplarını da mutlaka inceleyin. Ulaşabilirseniz kurumun çalışanlarından ya da kurumu iyi tanıyanlardan bilgi alın. Muhatabınızın sorduğu soruları cevaplandırırken bu bilgileri yeri geldiğinde kullanmaktan çekinmeyin. Bu bilgileri yerinde ve doğru kullanırsanız sizinle görüşen yetkili insan kurumla gerçekten ilgilendiğinizi anlar, farkınızı hisseder. Hayallerinizi söylemekten çekinmeyin. Kariyeriniz ile ilgili hedefleri, geleceğe dair kafanızdaki planları karşı tarafa ifade etmeniz görüşmenin gidişatı açısından çok önemli. Bu durum söz konusu ilana tesadüfen başvurmadığınızı, kafanızda planlarınızın olduğunu, hayal kurduğunuzu gösteriyor. Dolayısıyla diğer adaylar içinde fark edilmemeniz mümkün değil. Yeni şeyler öğrenmek arzusu ve yüksek bir motivasyon sizi adaylar arasında öne çıkartmakta işe yarar. Bütün firmalar, şirketler sürekli yeni şeyler öğrenmek isteyen çalışanları daha çok tercih etmek isterler. Bu nedenle yeni şeyler öğrenme isteğinizi net olarak ifade etmeniz işinize yarayacaktır. Motivasyonunuzun yüksek olduğunu göstermek ve bunu örneklerle desteklemek görüşmede sizi bir adım öne çıkartır. Neden o işi istediğinizi ve hevesinizin kaynağını mutlaka anlatın. Artık her kurum uyumun başarıyı arttırdığının farkında. Bu nedenle işverenler ‘takım ruhu’ denilen şeyi önceliyor ve diri tutmaya azami gayreti gösteriyorlar. Yeni çalışmaya başlayacağınız firmada ilk andan itibaren takımın bir parçası olacağınızı onlara net bir şekilde göstermenizde fayda var. Uyumlu çalışabilme becerinizden mutlaka bahsedin. Bir yöneticinin en çok hayalini kurduğu şey yepyeni fikirlerle gelen
yeni ve istekli bir çalışana sahip olmaktır. Bunun için görüşmede mutlaka firma içinde neler yapmak istediğinizi, hangi boşlukları doldurmak, hangi sıkıntıları düzeltmek amacında olduğunuzu belirtin. Bu derece geniş bir perspektifle olaylara bakmanız karşı tarafı mutlaka etkileyecektir. Giyim kuşamınız kendinizi iyi tanıtmanın en etkili yollarından biridir. Mümkünse renk seçimine özen gösterilmiş takım elbise tercih edin. Bu karşınızdakine kuruma önem veren biri olduğunuzu anlatacaktır. Görüşme esnasında samimi ve içten olun. Kendinizi asla olduğunuzdan farklı göstermeye çalışmayın. Cümlelerinizi kısa, sade ve anlaşılır biçimde kurun.
Gerektiğinden fazla asla konuşmayın. Görüşme sonrasında muhatabınız ‘sorunuz var mı’ diye sorarsa ‘yok’ demek yerine kurum ve kurumun işleyişi hakkında doğru soru sormanız sizin kendinize olan güveninizi ve ne istediğini bilen biri olduğunuzu gösterir. Karşı tarafa kendinizi kabul ettirmek için yapmacık hareketler sergilemekten kaçının. Olduğunuz gibi olun. Kendinize olan güveni hissettirin. Önemli olan karşıda pozitif bir etki meydana getirmektir. Göze batacak yapmacık tavırlar hakkınızda olumsuz düşünülmesine neden olur. Görüşme sonunda süreç hakkında bilgi alın ama asla işe alınmak konusunda ısrarcı olmayın. Eğer sizden form doldurmanızı isterlerde bütün bilgileri doldurmaya özen gösterin. Açıklamalarınız net ve okunaklı olmalı. Her bilgiyi eksik bırakmadan yazmaya dikkat edin. Böylece sizin hakkınızda bilmek
isteyecekleri her bilgiye ulaşmalarını sağlamış hem de önem verdiğinizi göstermiş olursunuz. İş başvurularınızı mutlaka çok iyi hazırlanmış bir özgeçmiş ile yapın. Özgeçmiş ve dış görünüşünüz elbette önemli ama görüşme esnasında dikkat etmeniz gereken başka şeyler de var. Görüşmeye gitmeden önce kendinizi mutlaka pozitif olarak hazırlayın ve kabul edileceğinize inanın. Görüşmeden önce bunu psikolojinizi hazırlamak için mutlaka yapın. Gözlerinizi kapatıp, o an güzel geçecek bir görüşmede olduğunuzu hayal edin. Üzerinizde nasıl bir kıyafet var? Kendinizi hangi oturuş pozisyonunda daha rahat hissediyorsunuz? Ne gibi sorular geleceğini düşünüyorsunuz ve bu sorulara nasıl cevaplar veriyorsunuz? Zihninizde yaptığınız bu canlandırma sizi gerçek görüşmeye hazırlar. Eğer iş için müracaat ettiğiniz kurum sizi iş görüşmesine çağırmışsa randevu saatinize oldukça özen gösterin. Hava ve yol şartlarını göz önüne alın, yeterli opsiyonu da ilave etmeyi unutmayın. Mümkün olduğu kadar görüşme yerine 5-10 dakika önceden gidin. Böyle yapmanıza rağmen karşı taraf görüşmeyi randevu verdiği saatte başlatmayıp geciktirirse buna kesinlikle saygı gösterin. Görüşmeye başlamadan önce sizi gevşetecek, heyecanınızı yatıştıracak kısa iş dışı konulara girin. Görüşmede ciddi konulara girmeden önce yapacağınız ‘Havalar bu ara iyi gidiyor?’ ya da ‘Gelirken şurada inanılmaz bir trafik vardı’ gibi yapacağınız kısa konuşmalar karşı tarafta olumlu algılanıyor. Bu sizinde gevşemenize yol açar. Bütün bunlar karşı tarafta sizinle çalışmanın iyi bir fikir olacağına dair inanç geliştirir. Hiç aklınızdan çıkartmamanız gereken konu ise dürüst, içten ve samimi olmaktır. Bilirsiniz bizim, ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ diye bir sözümüz vardır. Yapmacık, gerçeği yansıtmayan bayağı şeylerle karşınızdaki kişiyi etkilemeniz zor. Ayrıca etkileseniz bile çizdiğiniz profil gerçeğinizi yansıtmıyorsa işe alınsanız da bu çok uzun soluklu olmayacaktır. Gerçek profiliniz kısa sürede ortaya çıkacak ve işveren sizinle yolları ayıracaktır.
Nisan - Haziran 31
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Haluk Bayraktar
İHA'LARIMIZI ANLATIYOR
Baykar Genel Müdürü Bayraktar, günümüzde savunma teknolojilerinin milli olmamasının kabul edilemeyeceğini belirtti. Milli kelimesine takılıp kalanların olduğunun altını çizen Bayraktar "Bizim şu anda geliştirdiğimiz Bayraktar TB2'nin 15 bin saat uçuşu var. Bu, para vererek dahi ABD'den alamayacağınız bir sistem. Bizim böyle bir sistemi milli yapmayıp da ne yapmamız lazım; bunu anlamakta zorlanıyorum" diyor. Baykar Genel Müdürü ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Haluk Bayraktar içinde bulunulan bilgi çağında düşük maliyetli ama etkisi yüksek teknolojilere doğru bir gidiş olduğunu söylüyor. İnsansız hava aracı teknolojisinin 1990'lardan sonra geliştiğini anlatan Bayraktar, Türkiye'nin havacılıkta
32
daha önce kaçırdığı treni akıllı sistemlerle yakalayabileceğini ifade etti. Bayraktar, "Ülke ve Bayraktar olarak hesabımız; bu teknolojileri başkalarına bağımlı olmadan nasıl milli yapabiliriz, ülkemizi nasıl teknolojisiyle kendi ve yakın coğrafyasında bağımsız caydırıcı bir güç haline getirebiliriz? Şahsi tecrübemle şunu gördüm ki ülke olarak ben bu teknolojiyi geliştireceğim diye yola çıktığınız zaman en basit şeyler dahi sizden esirgeniyor. Bu bir cıvataya kadar bile inebiliyor" diye konuşuyor. ÜLKEYE GÜÇ KATARIZ Günümüzde savunma teknolojilerinin milli olmamasının kabul edilemeyeceğini belirten Bayraktar, "Örneğin bizim ürettiğimizin 20 katı maliyetli bir hava
aracı var. Başvurup cevap alma garantiniz bile yok. Eğer bunu alırsanız içindeki elektronik sisteminde yer alan milyonlarca kodun arasında 'Ülke sınırları dışında uçuşu sonlandır' gibi iki satır kod olabilir. Dolayısıyla milli olursa bu handikapları tamamen elimine eder, ülkeye güç katarız. Bizim yaptıklarımızın da bunun ufak bir örneği olduğunu düşünüyorum" ifadelerini kullanıyor.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Haluk Bayraktar, 2004 yılında Mili Savunma Müsteşarlığının hazır alım ihalelerini iptal ederek milli ve özgün üretim sürecini başlatma kararını alması ve bu kararı şartnamelerine de yansıtmasının önemli olduğunu vurguluyor. SİBER GÜVENLİK PAZARI 1,5 MİLYAR DOLAR CİVARINDA HAVELSAN Genel Müdür Yardımcısı İzzet Gökhan Özbilgin ise Türkiye'deki siber güvenlik pazarının büyüklüğünün 1,5 milyar dolar civarında olduğunu tahmin ettiklerini söylüyor. Özbilgin, bu yıl ‘Türkiye Geleceğini Yeniden Tasarlıyor’ ana temasıyla gerçekleştirilen Forum İstanbul 2017 kapsamında düzenlenen ‘Savunmada Stratejik Yenilikler Neler Olmalı?’ başlıklı panelde, siber güvenlikte yerli ve milli çözüm olmadıktan sonra yüzde 100 güvenliğin olamayacağını düşündüklerini kaydetti. Siber güvenliğin Türkiye için çok önemli olduğunu belirten Özbilgin, ‘Hangi uluslararası rapora bakarsanız bakın Türkiye hep ilk 10'da. İyi yönde de ilk 10'da, kötü yönde de ilk 10'da. Örneğin ele geçirilmiş Android cihaz sayısında
ilk 10'dayız. Bu ülkeden ele geçirilmiş makinalarla başka ülkelere yapılan saldırı sayısında ilk 10'dayız. Bizim ülkemize yapılan saldırıda da ilk 10'dayız. Yani ilk 10'da olmadığımız hiç bir siber güvenlik istatistiği yok. Demek ki biz bu konuda çok kritik ve stratejik bir konuma sahibiz’ diye konuştu. Özbilgin, küresel siber güvenlik pazarının büyüklüğünün 2015 yılında 75 milyar dolar olduğunu, bir başka rapora göre de bu rakamın gelecekte 170 milyar dolara ulaşacağının öngörüldüğü söyledi. Siber güvenlikte tehditlerin çok hızla arttığını ama kendilerinin bu hızda insan kaynağı yetiştiremediğini ifade eden Özbilgin, bu anlamda eğitim konusunun çok önemli olduğunun altını çizdi. Özbilgin, Türkiye'deki siber güvenlik pazarının büyüklüğünün 1,5 milyar dolar civarında olduğunu tahmin ettiklerini bildirdi. ALTAY TANKI ŞU ANDA DÜNYADAKİ BİRÇOK TANKTAN DAHA MÜKEMMEL DURUMDA Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Serdar Demirel ise Altay tankının şu anda dünyadaki birçok tanktan daha mükemmel durumda olduğunu kaydetti.
Yaşanılan son 25 yıl içerisinde yeni silahların ortaya çıktığını belirten Demirel, bunlardan birisinin siber silahlar olduğunu işaret ederek, "Artık evdeki kahve makinası bile hacklenebilir." dedi. Demirel, dünyanın çok güvensiz bir yere geldiğini, bundan sonraki görevin tekrardan insan öldürmeyi erişilemez hale getirmek olduğunu dile getirdi. Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Büyükdede de Türkiye'nin her türlü tehlikeye karşı modern ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip olma ve kendi kaynaklarıyla idame ettirme zorunluluğunun bulunduğunu söyledi. Büyükdede, Türkiye'nin güçlü bir ülke olduğunu anlatarak, ‘Türkiye'nin savunma sanayisine ayıracak parası var. Kim ne derse desin Türkiye bir harp halindedir, her yerde savaş vermektedir. Türkiye savunma sanayisini güçlü kılmak zorunda olan bir ülkedir. Savunmanın dışında bulunan sanayilerimizi çok iyi bir şekilde savunma sanayi sistemi içerisine dahil etme şansımız var ve bunu kullanmalıyız’ diye konuştu.
Nisan - Haziran 33
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
34
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nükleer Enerjide
YERLİLİK DÖNEMİ
Nükleer enerji ediniminde yeni bir dönem başlıyor. Nükleer enerji üretiminde malzemelerin yerli kaynaklardan tedariki için teşvikler hayata geçirilirken, eğitimden personele kadar her alanda milli unsurlar öne çıkacak. Sanayiciler, nükleer enerjinin kalkınma hamlesinin itici gücü olacağına inanıyor. Bunun için Devlet desteği ile nükleer santrallere yönelik ağır sanayi altyapısı kurulursa kalkınmada büyük bir hamle olacak. Türkiye nükleer enerjiye hazırlanırken yerli firmalardan önemli bir hamle geldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koordinasyonunda, İstanbul, Kocaeli, Ankara, Adana Sanayi Odası'nca yürütülen çalışma kapsamında nükleer santral inşaatında çalışacak personelin eğitimden malzemelerin yerli tedarikine, kalite, kontrol sertifikasından radyasyondan korunma eğitimine kadar bir dizi adım atılıyor. Bu kapsamda öncelikle nükleer simülasyon merkezi
kurulacak. Firmalar, Mayıs'da Fransa, Rusya, Haziran'da Japonya'da nükleer santrallere ilişkin eğitim programlarına katılacak. Fransa ile yapılacak anlaşma ile ilk kez Türkiye'de lise düzeyinde nükleer eğitim müfredata girecek. Yerli firmalar, Akkuyu, Sinop, İğneada'da yapılması planlanan üç nükleer santralin inşaat, malzeme tedariki ve yan sanayinde aktif rol üstlenecek. Türkiye santral yapımında kablodan dikenli tele kadar birçok malzemede tedarikçi olacak. Sanayi Bakanlığı Kümelenme Destek Projesi kapsamında Nükleer Sanayi Kümelenmesi (NÜKSAK) Projesi'ne imza atıldı. Proje kapsamında Türk sanayisinin nükleer sektörü tanıması hedefleniyor.
ÖNEMLİ PROJELER BAŞLIYOR Türk sanayisinin nükleer sektörde aktif rol alması için ASO koordinatörlüğünde üç önemli proje yürütülüyor. Yerli firmaların hem sektörü tanıması ve hem de projelerde yer alarak tecrübe kazanması hedefleniyor. Yabancı paydaşlarla yapılan anlaşmalar kapsamında Türk üreticilerin nükleer endüstriye adım atması için gerekli eğitim, sertifikasyon altyapısı oluşturuluyor. Nükleer işbirliği kapsamında Fransız Uluslararası Nükleer Enerji Enstitüsü, Rusya ve Çek Cumhuriyeti ile anlaşma imzalandı. Nükleer inşatlarda çalışacak personel eğitilecek. Radyasyondan korunma, kalite- kontrol gibi alanlarda eğitim programları düzenlenecek.
Nisan - Haziran 35
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Kudüs
MÜSLÜMANLARIN NAMUSUDUR
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Çözümün yegane yolu nedir? 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Bunun için de İsrail üzerinde baskı oluşturulması gerekiyor." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kudüs’ü şöyle tarif ediyor: "Ümmetin ilk kıblesi, peygamberler şehri olan Kudüs; tüm Müslümanların harem-i izzeti ve namusudur." Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde 8 Mayıs 2017 tarihinde düzenlenen "Uluslararası Kudüs Vakıfları Forumu"nun açılışında bir konuşma yaptı ve bu cümleleri orada sarfetti. "Kudüs'ün tekrar barış, huzur ve güven şehri olması için gayret sarf ediyoruz" diyen Erdoğan, "2016 yılında İstanbul'da ev sahipliğimizde toplanan 13. İslam Zirvesi, tarihi bir karara imza atarak Filistin halkının
36
ve Kudüs şehrinin ekonomik olarak güçlendirilmesi çağrısında bulundu. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak, bu hedefe katkı sağlamaya özellikle ihtimam gösteriyoruz" şeklinde konuştu. Erdoğan, "Gerek inancımızdan gerekse tarihimizden tevarüs ettiğimiz sorumlulukla Kudüs'e, Kudüs davasına, Filistinli kardeşlerimizin hak ve adalet mücadelesine büyük önem veriyoruz. Kudüs'ün tekrar barış, huzur ve güven şehri olması için gayret sarf ediyoruz" ifadelerini kullandı. Filistin meselesine adil bir çözüm bulunmadan bölgede barış ve
istikrarın sağlanmasının mümkün olmadığını belirten, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunun için öncelikle uluslararası hukuka ve alınan karara saygı gösterilmesi gerekiyor. Hiç kimse, hiçbir ülke hukukun üstünde değildir, olamaz. Ancak Filistin meselesinde yıllardır üstünlerin hukuku işliyor, bunu da böyle görün" şeklinde konuştu. Erdoğan, "Kudüs konusunun açıldığı her yerde, her platformda ısrarla vurguladığım hususu tekrarlamak istiyorum; Müslümanlar olarak Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı sık sık ziyaret etmeliyiz. İstatistiklere baktığımızda halen bu konuda çok ciddi bir eksiğimizin olduğunu görüyorum." dedi.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
KUDÜS'TE EZANIN SUSTURULMASI Camilerde sabah ezanlarının okunmasını yasaklamayı amaçlayan bir yasa tasarısının hala İsrail parlamentosunda beklediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Böylesi bir konunun gündeme gelmesi dahi, utanç vericidir. Bize her fırsatta din ve vicdan özgürlüğünden dem vuranların, bu konuda sessiz kalarak adeta atılan bu adımı onaylaması ise ibretliktir. Kudüs semalarından ezanın susturulmasına inşallah izin vermeyeceğiz. Şunu bir defa bilmemiz lazım; eğer inancınıza güveniyorsanız inanç hürriyetinden niye korkuyorsunuz? Bizim böyle bir derdimiz yok, biz inancımıza güveniyoruz. Onun için de inanç özgürlüğünden korkmuyoruz. Ben şu anda İsrail'in yöneticilerine de bunu hatırlatıyorum; inancınıza güveniyorsanız bizim ezan seslerimizden niye korkuyorsunuz?" Erdoğan, "Cezasız kalan her suç, faili daha da azgınlaştırır. Filistin'de İsrail'in işlediği suçların giderek daha artmasının sebebi budur. İşlenen cinayetlerin, katliamların ve zulmün uluslararası hukuk içinde hesabı sorulmadan, bölgede barış ve istikrar arayışları akim kalmaya mahkumdur" şeklinde konuştu.
İsrail'in çeşitli güçlerden aldığı cesaretle hukuk tanımazlığını ısrarla ve inatla sürdürdüğünü dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu: "Aleyhine alınan onca karara rağmen işgale, zulme, şiddete ve Kudüs'ü Müslümansız yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyor. İsrail yönetiminin mevcut uygulamalarının, eskiden Amerika'daki, yakın zamana kadar Güney Afrika'daki siyahilere uygulanan ırkçı ve ayrımcı politikalardan ne farkı var? Batı Şeria'nın dört bir tarafını zehirli bir sarmaşık gibi saran, Filistinli kardeşlerimizin hayatını zindana çeviren, ne yazık ki oradaki anlayış hangi hukukta yer bulabilir?" İSRAİL ÜZERİNDE BASKI KURULMALI Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çözümün yegane yolu nedir? 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Bunun için de İsrail üzerinde baskı oluşturulması gerekiyor" dedi. "Son dönemde barış sürecinde yaşanan gelişmeleri ihtiyatlı bir memnuniyetle izlediğimizi ifade etmek isterim." diyen Erdoğan, şunları kaydetti: "Filistin'in Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın liderliğinde yürüttüğü diplomatik
çabaları destekledik, desteklemeye de devam edeceğiz. Bununla birlikte Kudüs'ün statüsünü ilgilendiren meselelerde herkesin gerekli dikkati ve itinayı göstermesi gerekiyor." ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ'NİN KUDÜS'E TAŞINMASI YANLIŞ Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Amerika Birleşik Devletlerinin İsrail nezdindeki büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması tartışmalarının kendisi dahi son derece yanlıştır, kesinlikle gündemden düşmelidir. Bu konuda gerekli uyarıları, en üst düzeyde yaptık, yapıyoruz. Bu mesele bazılarına basit bir tabela değişikliği gibi gelebilir. O kadar basit değil. Böyle düşünenler, kutsal topraklardaki dengenin ne kadar hassas olduğunu, değil bir tabelayı bir taşı dahi yerinden oynatmanın ne denli büyük etkileri olacağını görmezden geliyorlar" ifadelerini kullandı. Erdoğan, "Hamas'ın geçtiğimiz günlerde ilan ettiği siyaset belgesini, hem Filistin davasında hem de Hamas ile Fetih arasındaki mutabakat sürecinde atılmış önemli bir adım olarak görüyorum. İlan edilen bu belge, bana göre birçok ezberi bozmuştur. İnşallah bundan sonra Filistin'in hak ve özgürlük mücadelesi daha da güçlenecektir" şeklinde konuştu.
Nisan - Haziran 37
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Çocuk Eğitiminde
ANNE BABANIN RÖLÜ Çocuklar, geleceğin toplumunu oluşturacak bireylerdir. Onları küçüklüklerinden itibaren nasıl eğitiyor, nasıl yönlendiriyor ve nasıl yetiştiriyorsak gelecekte öyle bir toplumun inşasına çalışıyoruz demektir.
Anne baba ve çocuk ilişkisine ait son çalışmalar, çocukların güçlü yönlerine odaklanan anne baba modelinin çocukların tam potansiyellerine ulaşabilmeleri, yaşam tatmini ve mutluluğu açısından oldukça etkili olduğunu gösteriyor. Uzman Psikolog Sinem Olcay Kademoğlu çocuk yetiştirmede uygulanan modelleri anlatırken ‘Bu model çocuğunuzun eksik olduğu değil iyi olduğu alanlara daha çok eğilmek anlamına gelir; yani çocuğunuzun doğal olarak sahip olduğu içsel kaynaklarıyla bütünleşmesini sağlamaya yöneliktir. Çocuk yetiştirme sürecinde vurgulanacak güçlü yönler kibarlık, cömertlik ya da empati becerisi gibi karakter özellikleri olabileceği gibi müziğe yatkınlık ya da yazma becerisi gibi yetenek alanları da olabilir. Çoğumuz güçlü yönleri geliştirmek için daha fazla şey yapmanın gerekmediğini, asıl eksik alanları desteklemenin önemli olduğunu düşünürüz. Oysaki araştırmalar çocukların gerçek potansiyellerine ulaşmasını, sorunlarla daha iyi başa çıkabilmesini, daha az stresli ve daha iyi olmalarını sağlayan asıl unsurun güçlü yönlerin desteklenmesi ve geliştirilmesi olduğunu göstermiş’ diyor. POZİTİF ÖRNEK Sinem Olcay Kademoğlu çocuklara iyi örnek olmanın önemini şu sözlerle anlatıyor: Güçlü yönlere odaklanan anne baba modelinin, sıkça duyduğumuz ve gözlem-
38
lediğimiz Pozitif Ebeveynlik ve Helikopter Ebeveynlik modellerinden ayırmak önemlidir. Pozitif ebeveynlik övgüye odaklanır ve amaç en temelinde çocuğun kendini iyi hissetmesini sağlamaktır. Bu modeldeki sorun çocuğun fazla şişirilmiş bir egosunun olabilmesi ve hayattan sürekli olumlu şeyler beklediği için beklentileri karşılanmayınca başa çıkamama ihtimalidir. Aksine güçlü yönlere odaklanan ebeveynlik, çocuğa kim olduğunu, nelerde iyi nelerde eksik olduğunu göstererek hayatın zorluklarıyla güçlü yönleri aracılığıyla başa çıkmayı öğretmeyi hedefler. Özellikle Amerika’da yaşayan Asyalı aileler için kullanılan Helikopter Ebeveynlik terimini de çoğumuz duymuşuzdur. Helikopter Ebeveynlik ifadesi başta eğitim alanı olmak üzere çocuklarının tüm gelişim boyutlarına yoğun ilgi gösteren, takip eden, çocuğun sosyal problem ve tecrübelerine fazlaca dahil olan ebeveynler için kullanılmaktadır. Özellikle bu ailelerden gelen çocukların akademik başarısı anlamlı derecede yüksek olduğu için bu ebeveynlik tarzı çok dikkat çekmektedir. ARKADAŞ İLİŞKİLERİNİ GELİŞTİRİR Güçlü yönlere odaklanan ebeveynlik modeli özellikle arkadaşlık sorunları, yeni ortama adaptasyon ya da baktığı ev hayvanının ölmesi gibi kayıpların yaşandığı
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
zorlu zamanlar için uygundur, çocuğun dikkatini kendi güçlü yönlerine çekerek sıkıntıları çözmesine yardımcı olur ve zorlukların içinden sağlıklı şekilde çıkmasını sağlar. Uzman Psikolog Kademoğlu ‘Ebeveyn olarak Güçlü Yönlere Odaklanan Ebeveynlik Modelini daha çok kullandıkça biz de çocuğumuzun içsel kaynaklarının daha fazla farkına varır ve onun problemleri çözme becerisine daha çok güveniriz’ diyor. Bu durum, ebeveynlik stresimizi büyük oranda azaltma potansiyeline sahiptir. Peki hem çocuklara hem ebeveynlere katkı sağlayan bu ebeveynlik modeli nasıl uygulanır? Farz edelim ki çocuğunuzun yaratıcılık ve sanat konusunda güçlü olduğunu gözlemliyorsunuz bu durumda, çocuğunuzu sportif ya da akademik içerik
sunan ortamlara değil sanat kursuna göndermek, evinizde kaliteli kalemler, boyalar bulundurmak ve bu materyallerle özgürce çalışmasına izin vermek gibi bir yetiştirme atmosferi sağlıyor olmalısınız. Yaptığı resim çalışmalarını evinizin duvarlarına asmak, diğer aile bireylerine hediye etmek gibi yaklaşımlar da güçlü yönleri kutlamanızın formülü olacaktır. Bir başka örnek de, arkadaşıyla sorun yaşayan çocuğunuza bu sorunu aşmasını sağlayacak şekilde empati, affetme, yakınlık kurabilme gibi güçlü kişisel özelliklerini hatırlatmak olabilir. Daha önce böyle durumlarla karşılaştığında nasıl arabuluculuk yaptığını ya da dikkati daha olumlu şeylere yönlendirerek sorunu çözdüğünü ve en kötü senaryoda başka çocuklarla nasıl da kolay yeni arkadaşlıklar kurduğunu anlatabilirsiniz. Çocuklarımızın çatış-
malarla daha iyi başa çıkabilmesi, okul ödevleri gibi kendilerine verilen sorumlulukları içsel kaynaklarının yardımıyla daha kolay yerine getirebilmeleri, daha az stres yaşayan ve özellikle ergenlik döneminde daha mutlu ve tatmin olabilen bireylere dönüşebilmeleri için güçlü yönlere odaklanan ebeveynlik modeli üzerine düşünmemiz önemli gözüküyor. Çocuklarınıza iyi örnek olmak, onlara pozitif bakmayı öğretmek toplum geleceği açısından da son derece önemlidir. Bu şekilde yetiştirilen çocukların sadece okul başarıları artmakla kalmaz; nasıl düşüneceklerini, nasıl bakacaklarını, nasıl tavır geliştireceklerini de öğrenen çocuklarımız şüphesiz topluma daha faydalı bireyler olarak yetişirler. Böyle bireylerin yetiştiği toplumlarda ise şiddetin yerini merhamet alır. Topluma huzur ve güven gelir.
Nisan - Haziran 39
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Sağlığınız İçin
MANTAR TÜKETİN
Bizde içi geçmiş şeyler için kullanılan bir deyim vardır: Bu durumu anlatmak için ‘mantar gibi’ deriz. Oysa bir besin olarak mantar asla boş değildir. Vücut için çok değerli organizmalar içerir. Ancak mantar zehirlenmeleri de ülkemizde çok yaygındır. Bu besini tüketirken son derece bilinçli olmalısınız.
İleri yaş hastalıkları arasında başı çeken Alzheimer'dan korunmak için uzmanlar bol bol mantar yenilmesini öneriyor. Mantarın beyin sağlığının gelişmesinde önemli rol oynadığını, sinir hücrelerinin büyümesine katkı sağladığını söyleyen uzmanlar, Alzheimer'ın ilacının olmadığına dikkat çekiyor. Malezya Üniversitesi'nde yapılan araştırmada mantarın kansere, diyabete ve mikroplu hastalıklara karşı koruma sağladığını keşfeden uzmanlar, ‘Yeni öğrenilen bilgileri hatırlamakta zorluk çeken, hafıza kaybı yaşayan, konuşma, yutma ve yürümede zorlanan, ruh hali ve davranışları değişen Alzheimer hastaları da mantar yemelidir’ diyor.
40
MANTARIN FAYDALARI NELERDİR? Mantar, bazen ‘boş’ manasında kullanılır. Mesela içi geçmiş, çürümüş, boş şeyler için ‘mantar gibi’ diye bir deyimimiz bile vardır. Oysa çok az tükettiğimiz mantarın aslında çok fazla faydası söz konusu. Birçok farklı yemeği, sotesi, çorbası yapılan bu şifalı bitki, krep gibi yiyeceklerin içine de ilave edilerek harika tatlar oluşturur. Çok kısa sürede pişmesi ve pratik olması sebebiyle de, yemeklere ilave edilerek kolayca pişirilebilir. Özellikle yaz aylarında soğan, biber ve domates ile birleştirilerek enfes sulu yemeği yapılabilir. D vitamini içeriği olan çok az doğal besinden bir tanesi mantardır. Son yıllarda kanser ve obezite gibi birçok
önemli hastalık tabloları ile ilişkilendirilen D Vitamini doğal olarak çok az besinde yer almaktadır. 300 gr mantar günlük D vitaminin %20 sini karşılamaktadır. Kalorisi çok düşüktür, farklı yemeklerde de kullanılabilen mantar formuna dikkat etmesi gerekenler için ideal besin. 100 gramında yaklaşık 15-20 kalori olan mantarın %85-90 ı sudur. Sıfır kolesterol içeren mantarda karbonhidrat ve protein içeriği daha yüksektir. Ayrıca mantarın içerisinde doymuş yağ da bulunmaz. - Son derece besleyici bir bitkidir. Yüksek oranda protein, fosfor ve folik asit içerir. - Dokular yara aldığında hücrelerin kendini kolay tamir etmesine yardım eder.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
- İyi bir kalsiyum kaynağıdır. Kemik ve dişleri güçlendirir. Aynı zamanda kemik erimesine karşı koruma sağlaması da mantarın faydalarından biridir. - Kolesterol düşürücü bitkilerden biridir. Kolesterolü dengeye getirmeye yardım eder. - İyi bir lif kaynağıdır. Bu sebeple bağırsakları rahatlatması da mantarın faydaları arasındadır. - Tokluk hissi uyandırır. Kilo verememekten mi şikayet ediyorsunuz? Zayıflamak mı istiyorsunuz? Mantar yiyerek fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. Yarattığı tokluk hissi sayesinde kolay acıkmamanızı ve az yemek yemenizi sağlar. - Alzheimer hastalığı için de fayda sağlar. - Neredeyse kırmızı et kadar protein içerir. İyi bir protein kaynağıdır. - Bağışıklık sistemini güçlendirmesi de mantarın faydaları arasındadır. Vücudun savunma mekanizmasını kuvvetlendirir. Kış hastalıklarına kolay yakalanmaktan mı yakınıyorsunuz? Çocuklarınız grip, nezle gibi hastalıklara kolay mı yakalanıyor? Soğuk algınlığı canınızı mı sıkıyor? İşte mantar sayesinde grip, nezle, öksürük gibi hastalıklara kolay yakalanmaktan kurtulacaksınız. - Kalp ile dosttur, kalbi kuvvetlendirir. - Kan basıncını kontrol altında tutmaya yardım eder. Hipertansiyonu olanlar her yemeği, her yiyeceği yiyemiyorlar. İşte hipertansiyon yani yüksek tansiyonu olan kişiler de korkmadan mantar tüketebilir, bu şifalı bitkinin faydalarından yararlanabilir. - Düzenli tüketimi ile vücudun A, B ve C vitamini ihtiyacını
karşılar. - Tiroid bezlerine karşı koruma sağlaması da mantarın faydaları arasındadır. - Sindirim sistemini düzenleyerek hazmı kolaylaştırır. Yemeklerin kolay sindirilmesini sağlar. - Cildin korunmasına yardım eder. - Önemli bir antioksidandır. - Selenyum, bakır ve çinko içerir. - Hasar gören hücrelerin yenilenmesine yardım eder. AMAN ZEHİRLENMEYE DİKKAT Mantar zehirlenmesi, doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların taze, kurutulmuş veya konserve olarak çiğ veya pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi bir zehirlenmedir. Mümkün oldukça kültür mantarı ve istridye mantarı çeşitlerini tercih edin. Kusma, bulantı, ateş gibi durumlar mantar yeme sonrası yaşanıyorsa muhakkak doktora danışılmalıdır. Taze, açık beyaz renkte, soyulmamış, yumuşamamış ve iri mantarlar seçilmelidir. Buzdolabında en fazla 1 hafta muhafaza edilmelidir, derin dondurucuda vitamin ve mineral içeriği yok denecek kadar aza ineceği için genellikle taze tüketilmesi gerekmektedir. Tüketilmesi sakıncalı durumu özellikle içeriğindeki pürin aminoasidi nedeni ile böbrek hastalarında sakıncalı durumlar yaratmaktadır. Böbrek için sakıncalı olan ürik asit yapımını hızlandırmaktadır. Özellikle böbrek taşı varlığında, gut hastalığı ve birçok böbrek yetmezliklerinde kontrollü tüketilmesi gerekmektedir.
Nisan - Haziran 41
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Kişisel Bakım
LEKELER YAZ AYLARINDA ARTAR Cilt lekeleri birçok insanın uğraşmak zorunda kaldığı sorundur. Çeşitli nedenleri olan cilt lekeleri yaz aylarında artış gösterir. Bunda şüphesiz güneşin etkisi vardır. Tıbbi desteklerle lekelerden kurtulmak bir yöntem, ama evde hazırlayabileceğiniz maskeler de bu konuda çok işinize yarar.
42
Melanin pigmentinin birikmesi ciltte sorunlara yol açıyor. Bu sorunların en başında geleni ise cilt lekeleridir. Cilt lekeleri özellikle yaz aylarında zirve yapar. Bunda melanin pigmentinin olduğu kadar güneşin de etkisi vardır. Aileden gelen kalıtsal genetik faktörler, kullanılan kimyasal ürün ve ilaçlar, solaryum gibi doğal olmayan bronzlaşma yöntemleri ciltte lekelere neden olur. Zararlı ultraviyole ışınlarına fazla maruz kalma ve direk temas etme cilt lekelerinin oluşumuna neden olur. Lekelerden kurtulmak için kullanılan bazı medikal uygulamalar vardır. Bunlar; Asit içeren kimyasal ürünler kullanmak, kimyasal peeling kullanmak ve lazer uygulamasıdır. Ancak cilt lekelerinden evde hazırlayabileceğiniz maske ile de kurtulabilirsiniz.
Maske için ihtiyacınız olan malzemeler: -1 demet maydanoz -Taze limon suyu Yapılışı; Maydonuzu doğrayarak kaynar suyun içine atın ve 15 dakika kaynatarak soğumaya bırakın. Soğuyan maydanoz suyunu süzerek 5 yemek kaşığı limon suyu ekleyin. Hazırladığınız karışımı bir şişeye koyarak her gün pamuk yardımıyla temiz cildinize sürün. Limon asit içerdiği için lekelerin açılmasını sağlayacaktır. Bu maske sayesinde bir süre sonra lekelerinizden tamamen kurtulabilirsiniz. Yağlı ciltlerde siyah nokta sorunu İnsanın vücudunu kaplayan normal bir deri her gün düzenli olarak yağ salgılar. Derideki özellik, cildin nemli kalmasını sağlar. Ancak bazı ciltlerde yağ bezele-
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
rinin aşırı çalışması fazladan üretilmiş yağ hücrelerinin ölü deri, kir ve terle karışarak gözenekleri tıkamasına ve siyah noktaların oluşmasına yol açar. Burun derisindeki gözenekler genellikle diğer bölgelere göre daha geniş ve daha belirgin oluyor. Tıkanmış olan gözenekler ise zamanla daha da genişliyor. Bu sebeple burun derisi mutlaka temizlenmeli. Bunun için mekanik temizleme ve soyma yöntemleri tercih edilebiliyor. Tırnaklarla, dolaşımı bozarak siyah noktaları sıkmak doğru bir davranış değildir. Fakat siyah noktalar illa ev ortamında temizlenecekse cilt öncelikle buharla nemlendirilmeli. Sonra ise hafif bir masaj yöntemi ile cilt temizlenmeli. Cilt lekelerinden kurtulmak mümkün Dermatolog Dr. Pınar Cömert, cilt lekelerinin genellikle deriye rengini veren melaninin belli alanlarda fazla birikmesi sonucu oluştuğunu ve lazer uygulamaları ile leke tedavisinde gözle görülür sonuçlar sağlandığını söylüyor. Dr. Pınar Cömert’e göre güneşin zararlı ışınları, foto hassasiyet yaratan ilaçlar, parfümlerin aktif maddeleri ve hormonsal değişimler ciltte lekelenmelere yol açabiliyor. Lekelenmenin yoğun güneşe maruz kalan Akdeniz ülkelerinde yaygın bir sorun olduğunu söyleyen Dermatolog Pınar Cömert, cilt lekelerinin yüzeysel lekeler, derin lekeler ve karışık tip olmak üzere üç gruba ayrıldığını belirtiyor. Derin lekelerin tedavisi Derin lekelerin tedavisi oldukça zor ve
tekrar etme riski yüksek. Kılcal damarlar, renk hücrelerinin derine göç etmesini kolaylaştırıyor. Dolayısıyla kılcal damarların bulunması tedaviyi zorlaştırıyor. Deriyi hasara uğratan güneş ışınları, hormonlar, beslenme bozuklukları, genetik yatkınlık, hamilelik, doğum kontrol hapları ve bazı ilaçlar ve antibiyotikler, yanık gibi deri bütünlüğünün bozulduğu durumlar, şiddetli kaşıntıyla seyreden cilt hastalıkları lekelenmeye neden olabiliyor. Lekenin derinliği hakkında bilgi sahibi olmak için lekeye wood ışığı ile bakılıyor. Melasma diye bilinen, düzensiz şekilli, sınırları belirgin olmayan kahverengi yamalar şeklinde görülen lekeler genellikle üst dudak, alın, yanaklar, burun, bazen de boyun ve çenede görülüyor. Hamilelerde daha sık görüldüğü için hamilelik maskesi olarak da adlandırılıyor. “Leke tedavisinde güneşten koruyucu ürünler, leke açıcı kremler, kimyasal peeling, enzim peeling, leke mezoterapisi, PRP tedavisi, lazer tedavileri (özel dalga boylu sistemler) kullanılıyor” diyen Dr. Pınar Cömert, son dönemde lavieen leke lazeri gibi yeni nesil özel dalga boylarıyla çalışan ve cilt yüzeyindeki hücrelere hasar vermeden hatalı pigment hücrelerini ve hasarlı dokuyu hedefleyen sistemlerin olduğunu vurguluyor. “Lazerler ablatif ve ablatif olmayan lazerler olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu iki tipi, lazer fraksiyonel atışlı olan ve olmayan olarak da ikiye ayırabiliriz. Fraksiyonel atışta tüm deri hasarlanmaz, aralarında sağlam deri odakları bırakılır, dolayısıyla iyileşme bu sağlam deri odakları sayesinde daha kısa sürede
olur. Aynı zamanda enfeksiyon ve kalıcı leke bırakma riski ablatif lazerlere göre daha azdır.” Uymanız gereken kurallar Doğru zamanda doğru cilt bakımını yapmaya özen gösterin. Yüzünüz makyajlı olsun ya da olmasın, cilt temizliği sağlıklı bir cilde sahip olmanın en önemli anahtarı. Çünkü makyaj artıkları cildinizi yağlandırır ve gözeneklerinizin tıkanmasına neden olur. Ayrıca serbest radikaller, cildinizin mat ve sağlıksız görünmesine zemin hazırlar. Her yaşın cildi her cildin bakımı ayrı, çünkü yaşla beraber değişen cildin ihtiyaçları da farklılaşıyor. Doğru zamanda doğru cilt bakımını yapmaya özen gösterin. Cildin yağ üretiminin azalmaya başladığı 30’lu yaşlar aynı zamanda kırışıklıkların da belirmeye başladığı yaşlar, özellikle alında ve göz çevresinde. Cildin yağ üretimi azalırken diğer yandan nem dengesi de bozuluyor ve cilt kuruluğu kendini hissettiriyor. Yaşlanmanın ilk işareti olan kırışıklıklar, yorgun cildin de ilk belirtisi. Kolajen üretimi azaldığı için ciltte sıkılık kaybı başlıyor. Güneş hasarları, ince çizgiler, derin kırışıklıklar ve dengesiz cilt tonuyla savaşan etken maddelerin en önemlilerinden biri retinol. Retinol, cildin yenilenmesini ve kolajen biyosentezini uyararak yaşlanma belirtilerini geri döndürmeyi destekliyor. Alkol, kahve ve şeker cildimizi yoruyor. Stres ve toksinler ciltte pul pul dökülme, kuruluk, leke, akne ya da sivilcelere yol açıyor.
Nisan - Haziran 43
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Leziz Bir İçeçek
ŞALGAM SUYU Daha çok kış aylarında sofralarımızda gördüğümüz şalgam suyunu aslında dört mevsim tüketmeliyiz. Bu lezzetli içecek soğuk algınlığından karaciğer rahatsızlıklarına kadar birçok konuda tam bir şifa deposu. Sinir sisteminize de, sindirim sisteminize de iyi gelecek şeyler içeriyor.
Tük mutfağında şalgam ve şalgam suyunun önemli bir yeri vardır. Bu besinin insanlar tarafından kullanılmasının tarihi de yeni değildir; tarihi milattan önceki yıllara kadar dayanır. Şalgam suyu, Türkiye’de genellikle çiğ köfte ve kebap türlerinin tüketildiği bölgelerde özellikle tercih edilen bir içecektir. Pek çok faydası vardır. Bunlardan ilk dikkat çekenler: İştahı açar. İçerdiği laktik asit sayesinde sindirimi kolaylaştırır. B grubu vitaminleri içerdiği için sinirleri yatıştırır. Mide ve karaciğer hastalıklarına karşı faydalıdır.
44
Kemikleri, dişleri kuvvetlendirir, çünkü kalsiyum, potasyum ve demir içermektedir. 100 gramında 20 kalori olan şalgam, A-B-C vitamini içerir. Kalp, damar ve göz sağlığı için faydalıdır. İçerdiği fosfor, kalsiyum, potasyum sayesinde stresi önleyip sinirleri yatıştırır. Romatizmaya, eklem ağrılarına, mafsal şişliklerine, böbrek kumu ve taşlarına karşı iyi gelir. Apse, dolama, kan çıbanı, ergenlik sivilceleri, egzama gibi şikâyetlerde etkili olur. Göğsü yumuşatır. Akciğer ve bronşları temizler. Boğaz iltihabına, kabızlığa ve şeker hastalığına etki eder. Şalgam suyunun ana maddesi şalgam
bitkisidir. Hazırlanırken bu bitkinin yanına kırmızı havuç da eklenir. Acı ve tatlı şekillerde bulunan bu şifalı içecek büyük miktarda demir, sodyum, potasyum ve protein içerir. Ayrıca yağ, lif, şeker, C vitamini, B vitamini, PP, karotin, esansiyel yağlar ve organik asitler içermektedir. Aynı zamanda çok büyük bir kalsiyum kaynağıdır. 100 ml şalgam suyu tüketimi günlük kalsiyum ihtiyacımızı karşılayacaktır. Bu şifalı suyu tüketen insanlarda kolesterol, tüketmeyenlere oranla daha düşük seyreder. Şalgam, şeker içermediğinden şeker hastalığı olup her tür yiyeceği, içeceği tüketemeyen kişiler için ideal bir içecektir.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Şalgam içeriğindeki potasyum ve kalsiyum sayesinde kemikleri güçlendirir. Eklemlerdeki hasarları onarır. Osteoporoza karşı koruma sağlar. Kemik erimesine karşı koruma sağlamasının yanında romatoid artrit gibi kemik hastalıklarına yakalanma riskini de azaltır. Şalgamın, bu faydalarının yanı sıra idrar söktürücü ve yaraları iyileştirici etkisi de bulunur. Bu besin iyi bir kalp dostudur. Şalgam suyu tüketen kişilerde kalp krizi riski düşük olur. Böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olan şalgam suyu göz sağlığının korunmasında da faydalıdır. Gözlerde katarkt oluşması şalgam suyu içenler arasında içmeyenlere oranla daha azdır. Sigaranın insan sağlığına olumsuz etkilerini hatırlatmaya bile gerek yoktur. Her şeye rağmen bu zararlı alışkanlığınızı sürdürüyorsanız şalgam suyundan vazgeçmemelisiniz. Şalgam suyu sigaranın sebep olduğu akciğer rahatsızlıklarına ve kanser riskine karşı koruma sağlar. Özellikle akciğerleri korur. Akciğer iltihabına iyi gelir ve amfizem rahatsızlığına yakalanma riskini azaltır. Çünkü şalgam, kansere yakalanma riskini azaltan antioksidanları ve fitokimyasalları bol miktarda içerir. Karaciğerdeki toksin maddelerin azaltılmasına ve kansere sebep olabilecek maddelerle savaşmaya yardım eder. Özellikle meme kanseri, kolon kanseri ve prostat kanserlerine karşı koruma sağlar. Beslenme uzmanları şalgam suyunun kış hastalıkları olan gribal enfeksiyonlarla mücadeleyi kolaylaştırdığını söylüyorlar. Özellikle astımı olanlar tüketirse göğüs hırıltılarında azalma olduğunu göreceklerdir. Şalgam suyu düşük kalorili olduğu için metabolizmayı hızlandırır. Bu da kolay kilo vermenize katkı sağlar. Şalgam, bu özelliğiyle obeziteye karşı da kalkan olur. Bu şifalı içeceği fazla tuz içerdiği için tansiyon sorunu olanların ve bebek bekleyen anne adaylarının tüketmesi uzmanlar tarafından tavsiye edilmiyor.
Nisan - Haziran 45
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Obezite'nin İlacı
DOĞRU BESLENME Beslenme bozukluğu obeziteyi tetiklemektedir. Beslenme programınız sağlıklı olursa sindirilmemiş yiyeceklerin, toksinlerin, ağır metallerin kana geçişini önlemiş olursunuz. Bu durumun sonucu olarak hem beynin, hem de tüm doku ve organların toksinlere maruz kalması ortadan kalkacağı için hayatınız daha sağlıklı ve rahat devam eder.
Obezite günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri. Henüz birkaç yaşındaki bebeklere bile musallat olan bir hastalık. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ülkü Sarpkaya, doğru şekilde beslenmenin ideal kilomuzu ve sağlığımızı korumak için en iyi yol olduğunu söylüyor. İşte anlattıkları: Obezite, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunlarından birisi olup, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstünde olmasıdır. Obezite seviyesi vücut kitle indeksine göre sınıflandırılarak yapılır. Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlığı, bağırsak florasının bo-
46
zuk olması ile birlikte fiziksel aktivite yetersizliği en önemli obezite etkenlerinden kabul edilmektedir. Günümüzde şekerin ve rafineri gıdaların tüketilmesi; su yerine yüksek şeker, katkı maddesi ve kimyasallar içeren sıvıların içilmesi; toksik, kimyasal ve elektromanyetik kirlenmenin artmasıyla bağırsak florası pek çok insanda bozulmuş ve hastalıklar adeta salgın haline gelmiştir. Erişkinlerde obezite, depresyon, fibromiyalji, romatizmal hastalıklar, migren, MS gibi nörolojik hastalıkların; çocuklarda alerjilerin, astımın, obezitenin, dikkat eksikliği- hipe-
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
raktivite, otizm, disleksinin giderek artması dikkat çekicidir. Sağlıksız beslenme ile hastalanır, sağlıklı beslenme ile tekrar sağlığımıza kavuşuruz. Kısacası sağlığımız bağırsak floramızın sağlıklı olmasına bağlıdır. Çünkü sağlıklı bağırsak florasındaki mikroorganizmalar, bedenimizi dışarıdan alınan patojenler, kimyasallar, toksinlerden koruyan fiziksel bir bariyer olmanın yanı sıra bağışıklık sisteminin önemli bir parçasıdır. Sağlıksız ve dengesiz, özellikle şeker ve rafineri karbonhidrat ağırlıklı beslenme, aşırı stres, yeterince su içmemek, ağız ve diş sağlığının bozuk olması, ilaçlar özellikle antibiyotik, kortizon kullanımı gibi sebepler bağırsak florasını bozar. Bağırsak hasarlı ve sızıntılı hale gelir. Sağlıklı olmayan bağırsakta sindirim ve emilim de sağlıklı olmaz, bu sebeple önemli vitaminler, mineraller, temel yağlar ve aminoasit eksiklikleri görülür. Yeterince sindirilememiş yiyecekler bağırsağın sızıntılı hasar görmüş epitelinden sürekli geçer ve gıda intoleransı gelişir. Fırsatçı mayaların, Candida’nın aşırı çoğaldığı florada Candida glikozu ele geçirir. Candida şeker ve rafineri karbonhidratlarla büyür ve glikozu etonole ve yan ürünü asetaldehide çevirir. Alkol ve asetaldehid, B6 vitamini gibi vücuttaki pek çok vitamini, besini ve proteini işlevsiz hale getirir. Asetaldehidin yapısını değiştirdiği proteinleri yok etmek için bağışıklık sistemi tarafından üretilen antikorlar vücutta benzer yapıya sahip proteinlere saldırır. Bu da pek çok immun sistem hastalığının, allerjilerin, romatizmal hastalıkların tetiklenmesi demektir. Ayrıca asetaldehid tiroit bezi yeterince hormon üretse de çalışma alanlarını işgal ederek tiroit yetersizliğinin temel belirtileri olan cansızlık, yorgunluk, kilo alma, bağışıklığın zayıflaması ve depresyona sebep olur. Yeterince seratoninin de salgılanamamasını düşünürsek sağlıksız bağırsak florasıyla depresyon kaçınılmazdır.
katkı sağlar. Bağırsak florası bozuksa probiyotikler tedaviye eklenir. Vücudun kendisini onarması ve tamir mekanizmalarının devreye sokularak vücudun toksinlerden arınması ile iyileşme sağlanır. Bu şekilde kişilerin sağlıklarına, ideal kilolarına kavuşması ve bu ideal durumda kalabilmeleri mümkündür. Vegatest hem tanıda, hem de tedavinin takibinde oldukça ayrıntılı bilgiler veren bir cihazdır. Vegatest ile düzenlenen ve farkındalık yaratan; sağlıklı beslenme ve yaşam programı sayesinde kişiler sağlıklarına kavuşur. Vegatest ile uyumlu beslenme programı; kısa zamanda bağırsak hasarını giderdiği ve böylece sızıntıları engellediği için; sindirilmemiş yiyeceklerin, toksinlerin, ağır metallerin kana geçişini durdurur. Bu durumun sonucu olarak hem beynin, hem de tüm doku ve organların toksinlere maruziyeti ortadan kalkacağı için; diyetten kısa bir süre sonra psikiyatrik ve fizyolojik semptomlar da ortadan kalkacaktır. Çünkü sızıntılı bağırsak duvarı iyileşerek, beyni ve tüm bedeni zehirleyen toksin geçişi durur. Bu da semptomların ortadan kalkmasını sağlar. Vegatest ile düzenlenen sağlıklı beslenme programını, akupunktur ve kişiye özel düzenlenmiş egzersiz programlarıyla desteklemek sonuçların çok daha etkili ve kalıcı olmasını sağlar. Kazanılan ideal kilonun ve sağlığın korunması için vegatest ile düzenlenmiş sağlıklı beslenme programı, kişiye hayat tarzı olarak benimsetilir.
Öncelikle Vegatest ile bedeniniz de birikmiş olan toksin yükünü tespit edip uzaklaştırmak, yani şelasyon ile detoks yapmak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı kazandırırken bozulmuş olan bağırsak florasının yeniden düzenlenmesi, varsa enzim ve mineral eksiklerin yerine konulmasını sağlamak çok önemlidir. Kişiye özel sağlıklı bir beslenme programı ile vücudu ve bağ dokusunu düzenlemek tedaviye çok önemli
Nisan - Haziran 47
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Emin Olcay,
SANAT HAYATINDA YARIM ASIRI GERİDE BIRAKTI Sanat hayatında yarım asırı geride bırakan ve izleyicinin gönlüne Kurtlar Vadisi dizisinin ‘Ömer Baba’sı olarak taht kuran usta oyuncu Emin Olcay ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
48
Usta sinema ve tiyatro sanatçısı Emin Olcay’ın oyuncu olmak isteyen gençlere de önemli mesajları var…
rükleyen büyüklerimdir. Babam bizi her pazar çocuk tiyatrosuna götürürdü. Ankara’da ahşap bir konakta otururduk. Ailem bunun bir odasını sanata ayırmıştı ve sürekli resim yaparlardı. Arkasını düşünmemişim ve gözüm kapalı bu işi sevmişim. Çocukları geleceğe hazırlamak için en önemli unsurlardan biri tiyatrodur. Babam ileri görüşlü bir adamdı.
Sanat hayatınıza nasıl başladınız? Oyunculuğa devlet tiyatrosu çocuk bölümünde başladım. Beni bu işe sü-
Sahne sizin için ne ifade ediyor? Okulda öğretmenin kürsüsü neyse benim için sahne de odur.
“Düdüklü’de Kıymalı Bamya” isimli tiyatro oyunuyla Atakent Kültür ve Sanat Merkezi’nde izleyiciyle buluşan usta oyuncuyla, sahne öncesinde bir araya geldik ve sanat yolculuğu ile Türk tiyatrosunun bugününü konuştuk.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Kurtlar Vadisi dizisinde ‘Ömer Baba’ karakteriyle gönüllerde yer edindiniz. Ömer Baba ve izleyici arasında nasıl bir bağ oluştu? İzleyen herkesin evinde 10 yıl misafir olarak yer edindik. Bu kolay bir şey değil. Ben Ömer Baba rolünden memnunum. Bir görev ifa ettim. İnsanlara belki de tasavvufu sevdirdik. Tasavvuf ilmine daha sıcak baktılar. Şimdilerde yaptığımız ‘Nefesinle Nefsin Doydu mu?’ programı da ona dönük bir iştir. Dizi ve tiyatro oyunculuğu arasındaki fark nedir? Tiyatro izleyiciyle sıcak ilişkidir. Elektrik saçarız karşılıklı anlaşırız izleyiciyle. İzleyici ilgi duyar. Televizyon izlerken izleyici çayını kahvesini içer. İstemezse sonra izler, değiştirir kanalı. İletişim soğuktur kısacası. Türkiye’de tiyatroya ve tiyatrocuya gereken önemin verildiğini düşünüyor musunuz? 30 yıl devlet tiyatrosuna hizmet ettim. Türkiye’de gitmediğim kasaba kalmadı. Turne yaptım. Tablo şu ki; gittikçe geriliyoruz. Gittikçe yok oluyoruz.. Devletten maddi olarak beslenen iki kurumumuz var. Bunun dışında okullardan (konservatuarlardan) mezun olan çocuklar var bu çocuklar tiyatro yapacaklar. Kendi işlerini yapmak istiyorlar. Yapamıyorlar, çünkü imkanlar kısıtlı. Uzun yıllar okuyorlar, emek veriyorlar. Ben diyorum ki, kadro açılmalı, gençler değerlendirilmeli. Kimse sanatın değerini, sanatın onların yaşamlarında da çok önemli bir yer tuttuğunun farkında değil. Sanat, toplumu bir arada tutar. İnsanın ruhunu güzelleştirir. Bunun
daha fazla farkında olunmalı. Oyuncu olmak isteyen kişilere tavsiyeleriniz nelerdir? Gençlere profesyonel olarak sanat yapmalarını tavsiye etmiyorum. Sanat yapacaksanız kocaman bir yürek taşıyacaksınız, meşhur olmak için değil, sanat için yapacaksınız. Her türlü zorluğa katlanacaksınız ve maddi beklentiniz olmayacak. Ya da bir mesleğiniz olacak, amatör olarak yapacaksınız. Bir tek proje ile meşhur olup sonradan ortadan kaybolan pek çok oyuncu var. Bu çocuklar perişan haldeler. Hüsrana uğruyorlar ve ruh sağlıkları bozuluyor. Bu yüzden niçin
sanat yapacağınızı bir kere daha düşünmenizde fayda var.
Röportaj: Banu KARAKAYA EKİCİ
Nisan - Haziran 49
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Çağdaş Bilim
ADAMLARIMIZ Prof. Dr. Mehmet Toner, Doku Mühendisliği, biyokoruma ve kanser alanlarında çalışan değerli bir isim. Kanserli hücrelerin tespitini kolaylaştıran buluşu ile adını tüm dünyaya duyurdu. Bir başka bilimcimiz Prof. Dr. Aziz Sancar, DNA ve biyolojik saat konularında bilim dünyasına önemli katkılarda bulunuyor. Prof. Dr. İbrahim Dinçer ise Termodinamik sistemler, yenilenebilir enerji sistemleri ve hidrojen üzerine çalışmalarıyla göz dolduruyor. Batı medeniyeti ile bizim medeniyetimizin ‘Hak’ anlayışı arasında çok temel bir fark vardır. Onlar ‘güç’ü hak sebebi olarak kabul ederler, biz ise ‘Hak’kı güç sebebi olarak görürüz. Gücü hak sebebi gördükleri için doğal olarak zulme yöneldiler. Ellerindeki güçle her şeyi yapabileceklerini düşündüler. Düşünmekle kalmadılar, yaptılar aynı zamanda. Dünyanın tamamı,
50
ama özellikle bizim coğrafyamız bugün hala bu çarpık anlayışın zulmü altında kıvranıyor. Onlara göre dünyada işe yarar ne varsa kendilerine ait. Bilim, teknoloji.. her şey onların eseri! Çünkü onlar güçlü!.. Bu iddialarını da güç sayesinde bütün insanlığa yutturdular. Oysa gerçek bu değil. Dergimizin bundan önceki sayılarında Müslüman bilim adamlarının insanlığa armağan
ettiği buluşlardan bazılarını sizlerle paylaşmıştık. Bu sayımızda da yine denizcilik ve havacılık tarihine kazandırdığımız iki örnekten bahsettik. İnşallah zaman zaman bunları yine paylaşacağız. Ancak sanılmasın ki bizim başarılı çalışmalarımız tarihte kaldı. Bu vatanın evlatları bugün de birçok alanda dünyanın hatırı sayılır bilimcileri arasında yer alıyor.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Prof. Dr. Aziz Sancar Türk bilim adamı Aziz Sancar, DNA ve biyolojik saat konularında bilim dünyasına önemli katkılarda bulunuyor.
anlamına gelmediğine işaret eden Sancar, tedavi konusunda bir şey söylemek için erken olduğunu belirtiyor.
Aziz Sancar, 8 Eylül 1946 da MardinSavur'da doğdu. Sekiz çocuklu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk eğitimini Mardin'de tamamlayan Sancar, 1963 yılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesini 1971 yılında bitirdi ve eğitim için ABD'ye gitti.
Hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazandı.
Sonrasında Dallas'a giderek Teksas Üniversitesinde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi'nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarına devam etti. 1997 yılından bugüne Amerika Birleşik Devletleri North Carolina-Chapel Hill'de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü'nde görev yapan Prof. Sancar, gerçekleştirmiş olduğu 300'e yakın bilimsel makale ve bu makalelere yapılan 12 binden fazla atıfla, bilimsel araştırmada eşine az rastlanır bir başarıya imza attı. 33 tane eser yayınladı.
ALDIĞI ÖDÜLLER ABD Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) Genç Araştırmacı Ödülü (1984) Amerikan Fotobiyoloji Derneği (American Society for Photobiology) Ödülü (1990) ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institutes of Health) Ödülü (1995) TÜBİTAK Bilim Ödülü (1997) ABD Fen ve Sosyal Bilimler Akademisi (American Academy of Arts and Sciences) Ödülü (2004) ABD Ulusal Bilimler Akademisi üyesi (2005) TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) üyesi (2006) Vehbi Koç Ödülü (2007) Nobel Kimya Ödülü (2015)
İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra yurtdışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne kabul edilen Sancar, buraya kabul edilen üç Türk'ten biri oldu.
Sancar, bilimsel nitelikleri ve insan sağlığına yapmış olduğu katkılar sebebiyle 2008 yılında kazandığı Vehbi Koç ödülünün tamamını Kuzey Karolina’da kurduğu ‘Türk Evi’ projesine ve Türkiye’nin tanıtımına harcadı.
Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser konusunda önemli çalışmalar yapıldığını belirtiyor, ve kanser mekanizmasının yakın gelecekte çözüleceğine inanıyor. Ancak kanserin nasıl olduğunu çözümlemenin onu tedavi etmek
NOBEL’İN HİKAYESİ Sancar, DNA'nın onarılması ile ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı ABD'li Paul Modrich ve İsveçli Tomas Lindahl ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Bu üç araştırmacı 30 yıldan uzun süre birbirlerinden
bağımsız olarak ve büyük oranda bakteri hücrelerinde çalışmaktadır. Sancar nükleotid kesim onarımı alanında buluşlar yapmış, Tomas Lindahl ve Paul Modrich ise diğer DNA onarımı mekanizmaları olan bazı kesim onarımı ve yanlış eşleşme onarımını keşfetmişlerdir. Aydınlattıkları temel mekanizmalar daha sonra insanlar dahil olmak üzere kompleks organizmalarda da gösterilmiştir. Örneğin, nükleotid kesim onarımı bozuklukları ile deri kanserleri arasında doğrudan nedensel ilişki bulunmuştur. Sancar’a, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilen Nobel Kimya Ödülü Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törende verildi. Ödül, İsveç Kralı XVI. Carl Gustaf tarafından takdim edildi. Sancar "Beni ödüle götüren Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı eğitim devrimidir. Dolayısıyla bu ödülün sahibi Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Anıtkabir Müzesi'dir" diyerek Nobel Ödülü ile madalya ve sertifikasını Anıtkabir'e teslim etmiştir. Ödül, Anıtkabir'deki Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde kendisine ayrılan özel alanda sergilenmektedir.
Nisan - Haziran 51
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Prof. Dr. İbrahim Dinçer Termodinamik sistemler, yenilenebilir enerji sistemleri ve hidrojen üzerine çalışmalarıyla tanınan Türk bilim adamı. 15 Mayıs 1964 Trabzon doğumlu olan Prof. Dr. İbrahim Dinçer, ayakkabı imalatçısı bir babanın oğlu. 11 kardeş olan Dinçer, 10 yaşında babasını kaybetti. Dinçer, eğitime başladığı yıllarda yaz aylarını bobinaj atölyesinde çalışarak geçirdi. Küçüklük ve gençlik yıllarında futbol oynayan Dinçer, Trabzonspor yıldız takımı, İdman Ocağı, Fiskobirlik gibi takımlarda futbol oynadı. Fiskobirlik’in santrforu iken ‘Bombacı’ İbrahim lakabıyla anıldı. Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde başlayan yüksek öğrenim hayatı, İTÜ Makina Bölümünde Doktora ile devam etti. Master ve doktora öğrenimi sırasında TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde 6 yıl çalıştı. Daha sonra 1994 yılı başında Kanada’da Victoria Üniversite’sinde öğretim üyesi olarak göreve başladı. 3.5 yıldan fazla burada çalıştıktan sonra, Eylül 1997’de Suudi Arabistan’daki King Fahd Üniversitesi’ne geçti. Temmuz 2003’de Kanada’ya geri dönerek Ontario Üniversitesi’nde kurucu öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Enerji alanındaki öncü çalışmalarıyla uluslararası bilim camiasında oldukça iyi bilinen Prof. Dr. İbrahim Dinçer, 10
52
civarında uluslararası kitabın yazarı veya ortak yazarı olup, 250 den fazla uluslararası makalesi ve 50 civarında teknik raporları bulunmaktadır. University of Ontario öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Dinçer Kanada’nın en önemli bilim ve araştırma ödüllerinden biri olan Ontario’daki ‘The Premier’s Research Excellence Award (PREA)”ını kazanmıştır. Prof. Dr. İbrahim Dinçer bu ödülle birlikte sunmuş olduğu hidrojen yakıt pilli araçlar konusunda ‘Yakıt Pilli Araçların Sürdürülebilirlik, Termodinamik, Çevresel ve Yaşam Ömrü Analizleriyle Değerlendirilmesi ve İyileştirilmesi (Assessing and Improving Fuel Cell Vehicles through Sustainability, Thermodynamic, Environmental and Life Cycle Analyses)” isimli projesine de 150 bin dolarlık destek almıştır. Bunun 100 bin doları Kanada hükümetinden ve geri kalan 50 bin doları ise University of Ontario’dan gelmektedir. Bu projede, doktora öğrencileri ve doktora sonrası araştırmacıları yer almaktadır. Birçok teknolojiye imza atan Prof. Dinçer’in, çeşitli icatları ve patentleri de bulunmaktadır. Oldukça yüksek h-indexi bulunan ve çokça atıf alan Prof. Dinçer hem 2014 hem de 2015 yılında Thomson Reuters tarafından mühendislik alanında bütün bilim insanları içinde dünyada %1’lik dilimde tanınmış ve “The Most
Influential Scientific Minds in Engineering” olarak gösterilmiştir. Ontario Eyaleti’nde Üniversiteler Konseyi’nde de görev yapan Prof. Dinçer, Kanada’da çeşitli bakanlıklarda danışmanlık yapmaktadır. Prof. Dinçer aynı zamanda World Society of Sustainable Energy Technologies ile International Association for Hydrogen Energy’de Başkan Yardımcılığı görevlerini de yürütmektedir. Prof. Dinçer Mart 2012 ve Ağustos 2013 yılları arasında TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı görevini vekaleten yürütmüş, araştırma, yenilik ve ticarileştirme konseptlerini hayata geçirmiştir.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Prof. Dr. Mehmet Toner Doku mühendisliği, biyokoruma ve kanser alanlarında çalışan Türk bilim adamı. Kanserli hücrelerin tespitini kolaylaştıran buluşu ile adını tüm dünyaya duyuran ve icraatlarıyla göğsümüzü kabartan bilim adamlarımızdan birisi Prof. Dr. Mehmet Toner’dir. Toner, 1958 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans derecesini 1982 yılında İTÜ Makine Mühendisliği Bölümünden alan Toner, yüksek lisans derecesini Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (Massachusetts Institute of Technology - MIT) Makine Mühendisliği Bölümü’nden, doktora derecesini ise Harvard-MIT Sağlık Bilimleri ve Teknolojileri Medikal Mühendisliği Bölümü’nden aldı. Toner’in aralarında; Nature, Science, New England Journal of Medicine, Science Translational Medicine ve PNAS’in de bulunduğu saygın dergilerde yayınlanmış 300’den fazla makalesi bulunuyor.
Sağlık bilimleri ve teknolojileri alanında çığır açan çalışmalara imza atan Toner, ABD’deki ve uluslararası çaptaki üniversiteler, devlet kurumları, kâr amacı gütmeyen araştırma kuruluşlarından oluşan ABD Ulusal Mucitler Akademisi’ne de (US National Academy of Inventors - NAI) üye olarak kabul edilmiştir. NAI üyeliği; patentleme, lisanslama, yenilikçi keşif ve teknoloji, topluma önemli etki ve yeniliğin desteklenmesi, geliştirilmesi vb. konularında olağanüstü katkılar sağlayan seçkin araştırmacılara verilen en üstün unvan olarak kabul ediliyor. Biyomedikal mühendislikteki çalışmalarını mikro ve nano teknolojilerden yararlanarak sürdüren Mehmet Toner, kanser alanındaki çalışmalara yoğunlaşıyor. Prof. Dr. Mehmet Toner’in geliştirdiği çip, 2 milyondan fazla hücreye bir saniyede bakıp kanserli hücreleri teşhis edebiliyor. Yani, bir anlamda kanserin yayılmasını ve bu sayede de ölümleri engelliyor. İnsanların kansere yakalandığı için değil, kanserli hücrelerin yayılmasının
engellenemediği için öldüklerini söyleyen Toner’in buluşu bu aşamada gerçekten çok değerli. Kan akarken kredi kartı büyüklüğündeki plastik çipteki bir yapışkan madde, kanser hücresi üstündeki bazı proteinleri tanıyor. Böylece hangi hücrelerin kanser hücresi olduğu teşhis edilerek, yayılması engelleniyor.
Bugün, Batı'nın dışlamaya çalıştığı Türkiye, öyle bir medeniyetin varisi ki, bu medeniyet geçmişte 600 yıl boyunca bütün dünyanın sulh ve barış içerisinde yaşamasını mümkün kılmıştı. Güç, Batı'nın eline geçtikten sonra onların medeniyetinin yol açtığı yıkımı bugün bütün dünya biliyor. Osmanlı'nın altı asırlık "barış dünyası"nı batılılar bir asırda tam bir cehenneme çevirdiler.
Nisan - Haziran 53
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Kalbinize
SAHİP ÇIKIN Kalbimiz vücudumuza dakikada yaklaşık 5 buçuk litre kan pompalıyor. Genetik risk faktörü olanların 30'lu, genetik risk faktörü olmayanların 50'li yaşlardan itibaren check-up yaptırması çoğu kez hayat kurtarıyor. Eğer kalbinizi düşünüyorsanız bununla yetinmeyin ve onu korumak için elinizden geleni yapın.
İnsan vücudunda önemsiz bir organ düşünmek imkansız. Hatta çoğu kez organları önem sırasına göre sıralamak bile zor. Her organımızın ayrı bir işlevi var ve onsuz yaşamak çok da kolay değil. Bazı organlar olmadan yaşamak ise imkansız. İşte bunlardan birisi kalp. Kalp, vücudun motoru olarak değerlendirilir. Sağlıklı bir yaşam için tıkır tıkır işlemesi önemli. Bu organı koruyup gözetmek bugün dünkünden daha zor. Sanayileşmenin getirdiği yeni yaşam biçimi, köyden kente göçün hız kazanması, şehir hayatının kendine özgü zorlukları, beslenme kültürünün aleyhte değişmesi vs gibi sorunlar artık kalbimizi yoruyor. Yaşam biçimimiz sürekli ağır streslerle yüzleşen bir düzlemde sürüyorsa
54
kalbimiz yeterince yoruluyor demektir. İşimiz gereği hayatımızda hareketin yeri azalıyorsa bu da vücudumuzun motorunu olumsuz yönde etkileyecektir. Damak zevkinizde tuzun önemli bir yeri varsa, hele bir de alkol ve sigara kullanıyorsanız hiç şüpheniz olmasın ki, vücudunuzun motoru olan kalbiniz ciddi tehdit altında. Tüm dünyada ölüme neden olan hastalıklar arasında başı çeken ve hızla yaygınlaşan kalp ve damar hastalıkları artık yaşa bakmaksızın kapıyı çalıveriyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2008 yılında tüm ölümlerin yüzde 30'undan sorumlu olan ve 17 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olan kalp ve damar hastalıklarının 2030 yılında 23.4 milyon insanın ölümüne yol açacağı, ülkemizde de ikiye katlanarak
300 bine çıkacağı öngörülüyor. Bilimsel çalışmalara göre 1 paket sigaranın kalp damar hastalıklarından ölüm riskini erkeklerde 2.6, kadınlarda 5.4 kat artırdığı kanıtlanmış. Metabolik Sendrom denilen hastalıklar silsilesi günümüzde en önemli sağlık risklerini oluşturuyor. Diyabet ya da insülin direnci, hipertansiyon, iyi kolesterol denilen HDL'nin düşük olması, kötü kolesterol olan LDL kadar tehlikeli olan trigliserid yağ yüksekliği (kan yağı yüksekliği) ve aşırı kilo gibi sorunlar risklerin başında geliyor. Eğer bunlardan üç ya da daha fazlasını bir arada bulunduruyorsanız 'Metabolik Sendrom' tanısı ile adlandırılıyorsu-
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
nuz ki bu da kalp damar hastalıklarına oldukça yakın durduğunuzu gösteriyor. Kalp Damar hastalıkları oldukça ciddi bir sorun. Adı hepimizde ürküntüye yol açan Kanser türleri bile ölüm nedeni sıralamasında Kalp Damar Hastalıklarından sonra geliyor. Başlı başına bel çevreniz bile sağlıklı bir kalbe sahip olup olmadığınız konusunda önemli ip uçları veriyor. Amerikan Kalp Derneği'nin verilerine göre, bel çevresinin erkeklerde 102, kadınlarda 88 cm'yi geçmesi (Bu rakamlar Batı'da erkeklerde 94, kadınlarda 80 cm) kalp hastalıkları açısından risk anlamına geliyor. Kalp hastalıkları erkeklere yönelik hastalık gibi algılansa da, kadınları da çok yakından ilgilendiriyor. Araştırmalar kadınlarda damar sertliğine bağlı ilk bulguların 30'lu yaşlarda çıkmaya başladığını, menopoz sonrası da riskin arttığını gösteriyor. Hastalar özellikle hipertansiyon ilaçlarını vücuda daha zararlı söylemlerine inanarak doktora danışmadan kendi başlarına bırakabiliyor. Oysa gerek hipertansiyon ilacını düzenli almamak, gerekse ilacı bırakmak tehlikeli sonuçlara neden oluyor. Bunun için "bana bir şey yapmaz!", "genç yaşta ilaç bağımlısı mı olacağım!" şeklinde tehlikeli inanışlarla ilacınızı bırakmayın düzenli almaya özen gösterin. Hareketsiz bir yaşam tarzına sahipseniz hiç vakit kaybetmeden bu yaşam biçimini terk etmelisiniz. Fiziksel aktivite azlığı ve gün boyu masa başından kalkmadan çalışmak kalbimiz açısından büyük risk oluşturuyor. Kalbin en büyük düşmanlarından olan hareketsizlikten uzak durun, haftada en az 3 gün ve 45 dakika mutlaka düzenli ve tempolu yürüyün. Yapılan bilimsel çalışmalarda kolesterol
yüksekliğinin kalp ve damar hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri olarak gösterildiğini unutmayın. Ayrıca kötü kolesterol olarak bilinen LDL'nin düşürülmesi için beslenmeye dikkat etmenin tek başına yeterli olmayacağını aklınızdan çıkartmayın.
BESLENMEYE DİKKAT EDİN Bu konuda kendinize Akdeniz usulü beslenmeyi seçin. Kalp ve damar dostu besinlerden oluşan Akdeniz tipi beslenmeye geçin. Yağlı, tuzlu, kızarmış ve hazır yiyeceklerden uzak durun. Haftada iki gün kızartma olmamak kaydıyla balık yemek, mevsim sebze ve meyveleri tüketmek, kırmızı etten uzak durmak, salam-sucuk-sosis gibi işlenmiş et ürünlerinden ve hamur işlerinden kaçınmak önemli. Zeytinyağı, kırmızı üzüm, domates gibi besinler kötü kolesterolün azalmasına yardımcı oluyor. Bu tür besinlerle kalbinizi korumanız yetmez; onu modern çağın iki önemli sorunu olan obezite ve strese karşıda korumanız gerekiyor. Stres her yönüyle insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açar. Onun verdiği zararlardan biri de kalp sağlığı üzerindeki olumsuz etkisidir. Kişi strese ne kadar teslim olursa kalp ve damarlarının maruz kaldığı stres de o derece fazla olur ve organları daha erken yaşlanır. Modern çağın en tehlikeli hastalıklarından olan obezite, başlı başına önemli bir hastalık olup kalpten kansere dek birçok ciddi hastalığın oluşmasında da tetikleyici rol oynuyor. Bu yüzden vücut kitle indeksine göre aşırı kiloya sahip olanların mutlaka tedavi olması ve ideal vücut kilosuna kavuşması kalbin korunmasında da önem taşıyor. Kalbinize zarar veren önemli şeylerden biri de sigaradır. Yapılan bir çok bilimsel çalışmaya göre, sigara tek başına kalp damar hastalıklarından ölüm riskini önemli ölçüde artırıyor. Erkeklerde günde 1-14 sigara ile risk 1.7 kat; günde 25'in üzerinde sigara içenlerde 2.6 kat daha yüksek. Kadınlarda 1-14 sigara ile risk 1.9 kat; günde 14-24 sigara ile 4.3 kat ve 25 sigaranın üzerinde 5.4 kat artmaktadır. Konunun uzmanları, içerisinde 4 binden fazla zararlı madde bulunan sigaranın bırakılması ile kardiyovasküler riskin, bir yılın sonunda yüzde 50 azaldığını, 10 yılın ardından da koroner riskin giderek ortadan kalktığını söylüyorlar.
Nisan - Haziran 55
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Parkinson Sorunu için
TEK ÇÖZÜM
Halk arasında titreme hastalığı olarak bilinen Parkinson, yavaş ilerleyen, sinsi bir hastalık. Hastalıkta erken teşhisin önemi büyük. Yine de tam manasıyla tedavi şansı günümüz koşullarında mümkün değil. 1990'lı yıllarda geliştirilen ve halk arasında beyin pili olarak bilinen tedavi Parkinson hastalığı tedavisindeki en önemli gelişmelerden bir olarak kabul ediliyor.
Parkinson halk arasında ‘Titreme Hastalığı’ olarak tanınıyor. Hastalık daha ziyade ileri yaş hastalığı olarak bilinse de gençlerde de rastlanıyor. Huy itibariyle yavaş ilerliyor. Başlarda kendisini fazla belli etmiyor. Sinsi bir hastalık da diyebiliriz.
56
İnsan vücudunda, halk arasında ‘mutluluk hormonu’ olarak bilinen bir hormon var: Dopamin! Eğer insan vücudu Dopamin hormonunu yeterli düzeyde üretmezse bu durum Parkinson'a neden oluyor.
Nöroloji Uzmanı Dr. Mesut Bulut, ‘Kronik ilerleyici bir hareket hastalığı olan Parkinson, beyinde bulunan ve nöron adı verilen sinir hücrelerinin kaybı ve ardından gelişen değişiklikler nedeni ile ortaya çıkar. Parkinson hastalığında ortaya çıkan belirtilerin
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
büyük bir kısmında dopamin üreten hücrelerin yavaş yavaş ölmesi sorumludur. Bu hücrelerin yüzde 60-80 oranında kayba uğraması sonucu hastalık belirtileri ortaya çıkar’ diyor. Parkinson hastalığı tanısı genellikle nöroloji uzmanları tarafından dikkatli bir sorgulama ve muayene ile konulabiliyor. Bu hastalığın tanısında, bir çok hastalığın aksine özel bir kan testi veya inceleme yoktur. Ancak sıklıkla sizi muayene eden hekim ek tetkikler ister. Bu tetkikler genellikle Parkinson hastalığını taklit edebilen ve karışabilen diğer hastalıkları dışlayabilmek için kullanılıyor.
EN BELİRGİN BELİRTİ TİTREME Bir Parkinson hastasını doktora götüren en sık belirtinin titreme olduğu bilinen bir gerçek. Hasta genellikle titremeler artınca bu kuşkuyla doktora başvuruyor. Bu titreme genellikle vücudun bir tarafında elde veya ayakta başlıyor. Bazen dudak veya çenede de başlayabiliyor. Bu titremenin en önemli özelliği kişinin uzvu istirahat halindeyken ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle bu belirti ‘istirahat tremoru’ olarak anılır. Titreyen vücut bölgesi hareket ettirildiğinde ya da dikkat o yöne çevrildiğinde titreme azalır ya da kaybolur. Yürümekle bu titreme ortaya çıkabilir ya da artış gösterebilir. Bu belirti birçok hekim tarafından çok iyi tanınır. Hastalar ve yakınları tarafından daha geç fark edilen diğer belirtiler ise hareketlerde yavaşlama ve kaslarda katılık oluşmasıdır. Titreme tek başına parkinson hastalığını delalet etmez. Titremenin yanında koku duyusunda kayıp, uyku sorunu, kabızlık, hareket etmekte zorlanma, kötü bir ruh halinde olunmamasına rağmen kızgın bir yüz görünümü, baş dönmesi ve bayılma, düşük tonla konuşma, kamburlaşma sıkıntısı yaşanıyorsa bir an önce doktora başvurulmasında fayda var. Parkinson hastalığı başladığı gibi seyretmez. Hastalık zamanla artış gösterir. Hastalığın en önemli özelliği her bireyde farklı bir seyre sahip olmasıdır. Bu nedenle her hasta için ayrı bir tedavi düzenlenmesi gerekiyor. Araştırmalara rağmen
henüz Parkinson hastalığını durduracak ya da ortadan kaldıracak bir tedavi yolu ne yazık ki bulunamamıştır. Yapılan tedavinin esas amacı hastada Parkinsonun belirtilerini azaltmaya çalışmak ve hastanın günlük yaşamını normal olarak sürdürmesini sağlamaktır. Mevcut tedavi yöntemleri ilaçlar ve cerrahiden oluşuyor. Tedaviden tam yarar görmek için ilaçlar düzenli bir şekilde önerilen saatlerde alınmalı ve düzenli egzersiz, sağlıklı bir beslenme ve yeterli uykuyla tamamlanmalıdır. 1990'lı yıllarda geliştirilen halk arasında beyin pili olarak bilinen tedavi Parkinson hastalığı tedavisindeki en önemli gelişmelerden bir. Uzmanlar ülkemizde yüzlerce hastaya uygulanan bu tedavinin sonuçlarının son derece başarılı olduğunu belirtiyorlar. Beyin pili takılabilmesi için öncesinde bir dizi detaylı muayene, görüntüleme ve nöro-psikiyatrik değerlendirme testlerinin yapılması ve hastanın bu tedaviye uygunluğunun gösterilmesi gerekiyor. Beyin pili ameliyatı sadece tedaviden belirgin fayda görmesi muhtemel hastalara uygulanıyor. Ameliyat genellikle uyanık olarak yapılıyor. Ameliyat öncesinde hastanın başına “stereotaktik çerçeve” isimli bir aparat yerleştiriliyor ve ardından film çekilerek koordinat hesapları yapılıyor. Gelişmiş bilgisayar programları ile çok hassas hesaplamalar neticesinde hedefler belirleniyor ve kablolar bu noktalara lokal anestezi ile yerleştiriliyor. Takılan pilin ömrü ortalama 5-6 yıl kadar. Bu sürenin sonunda beyindeki kablolara müdahale edilmeksizin 15 dakikalık bir işlemle eski pil yenisi ile değiştiriliyor.
Nisan - Haziran 57
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Alzheimer
ÖNCE UNUTKANLIK SONRA YOKLUK Alzheimer, ileri yaş hastalığı olarak biliniyor. Ülkemizde 65’li yaşlarda rastlanma olasılığı yüzde 6 civarında. Ancak bu oran her beş yılda katlanarak yükseliyor. 85’li yaşlarda görülme sıklığı neredeyse yüzde 50’lere kadar çıkıyor. Basit unutkanlıkla başlayan rahatsızlık gittikçe ilerliyor. Hasta neredeyse çocuklarının adını bile unutacak duruma geliyor. Alzheimer, tam anlamıyla bir yaşlılık hastalığı olarak kabul ediliyor. Erken yaşlarda rastlanılmayan hastalık 50-55’li, yaşlardan sonra görülmeye başlıyor. İstatistikler bizim toplumumuzda 65’li yaşlarda Alzheimer hastalığına yakalananların oranının yüzde 6’larda olduğunu ortaya koyuyor. Ancak düşük gibi gözüken bu oran 65’li yaşlardan sonra korkutucu bir ivme kazanıyor. 85'li yaşlara gelindiğinde toplumdaki her iki kişiden birinin Alzheimer’lı olduğu görülüyor. Bu gerçekten ürkütücü bir durum. Türkiye’de ortalama ömürde artış var. Bu belki sevinilecek bir haber ama Alzheimer’de önümüze çıkan tablo bu sevinci gölgeleyecek nitelikte. Uzmanlar Alzheimer hastalığının 65'li yaşlardan sonra maalesef her 5 yılda bir kendini ikiye katlayarak artan bir seyir izlediğini söylüyorlar. Doktorlar Alzheimer'i üç evreye ayırıyorlar. Bunlar, hafif dönem, orta dönem ve ileri dönem diye adlandırılıyor. Alzheimer, basit unutkanlıklarla başlayıp, gittikçe ilerleyen ve nihayet yemek yemeyi, yutmayı, tuvalet yapmayı unutmaya kadar giden bir süreç. Bir Alzheimer hastasının çocuklarının adını unutması, hatta çocuğu olduğu-
58
nu unutması bile mümkün. Böylesine zor bir sorunla baş edebilmek için elinizden gelen her şeyi yapmalısınız. FİZİKSEL AKTİVİTE İLE KORUNUN Alzheimer hastalığıyla baş etmenin en iyi yolunun fiziksel aktivileri arttırmak olduğu konusunda uzmanlar hemfikirler. Gününüzün bir bölümünü mutlak surette çeşitli egzersizlere ayırmak konusunda asla üşengeç olmayın. Çünkü fiziksel aktivite Alzheimer konusunda en koruyucu faktörlerden biri olarak kabul ediliyor. Alzheimer’den korunmak için zihinsel aktivite de en az fiziksel aktivite kadar önemli. Bunun için zihinsel aktiviteyi asla ihmal etmeyin. Uzmanlar bulmaca çözmenin bu konuda en iyi işlerden biri olduğunu belirtiyor. Okumak da son derece önemli. Hatta sadece yeni şeyleri okumakla yetinmeyin. Eğer bir kütüphaneye sahipseniz çok önceden okuduğunuz eserleri tekrar etmeye özen gösterin. Egzersiz, Alzheimer'a giden süreci yavaşlatan, hatta durdurabilen bir süreç belki de. Çünkü yaşlılıkta kas iskelet sistemindeki kayıplar, denge problemleri çok ciddi problemlerin yaşanmasına neden oluyor. Yaşlanmak
doğal bir süreç ama sağlıklı yaşlanabilmek lazım. Alzheimer bu sağlıklı yaşlanabilmeyi ortadan kaldıran bir faktör. Bunun için de her türlü önlemi almanız gerekiyor. Aktivitelerinizi eksiltmemek için spor yapın, sürekli kitap okuyun, müzik dinleyin, resim yapın, satranç oynayın. Yalnız kalmamaya özen gösterin. Çevremizde sürekli ailenizden birileri olsun; bununla da yetinmeyin, sevdiğimiz insanlarla dostlarınızla zaman geçirmeye dikkat edin. SARAÇOĞLU HOCA HAVUÇ ÖNERİYOR Ülkemizin tanınmış bilim adamlarından Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu beyin fonksiyonlarının çalışması için havuç suyunu öneriyor. Unutkanlık, küçükten büyüğe birçok kişinin ciddi bir sorunu. Günlük hayatta çok fazla önemsemediğimiz, üzerinde durmadığımız unutkanlıklar, ilerde bize sıkıntı yaşatabilir. Böyle bir şey yaşamamak için, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun önerdiği doğal bir kür ile unutkanlığa son verebiliriz. Saraçoğlu, 1 ay boyunca her gün, akşam yemeğinden 2 saat sonra ya da gece yatmadan önce mutlaka taze
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
sıkılmış havuç suyu içilmesini öneriyor. Havuçları her akşam taze taze sıkınız. 30 günlük bir kullanım sonrası, zihninizdeki değişimin farkına varacaksınız. Unutkanlığa iyi gelecek başka bitkiler de var. Bunlardan en eski bilineni Biberiye. Biberiye bitkisi zihin yorgunluğu, unutkanlık ve alzheimer tedavisi için çok eski yıllardan beri kullanılıyor. Bu bitki zayıflamadan tutun da unutkanlığa kadar birçok problemde destek amacıyla kullanılır. Adaçayı da zihin yorgunluğunu gideren bitkiler arasındadır. Kurutulmuş adaçayı yapraklarından hazırlanan şifalı çay düzenli olarak tüketilirse hafızayı güçlendirir. Ceviz de birçok kişi tarafından bilinen ve beyne şifalı, unutmayı engelleyen bitkilerden biridir. Ceviz şekil olarak da beyni andırıyor. Unutkanlığı önlemek için her gün 2-3 adet ceviz tüketmenizde yarar var. Her gün düzenli olarak elma tüketmenizde de yarar vardır. Elmada bulunan B vitamini, fosfor gibi maddeler hafızayı güçlendirir. Soğan ve sarımsak da kan dolaşımını güçlendirerek unutkanlığı önlemeye yardım eder. Balık yüksek fosfor içeriği nedeniyle zihni rahatlatır, beyni güçlendirir. Üzüm, portakal ve incir gibi fosfor içeriği yüksek meyveler de hafızayı güçlendirir. Hafızası zayıf olan kişiler fosfor içeriği yüksek olan yiyeceklerden tüketmelidir. Kimyon tohumları da hafızayı güçlendiren bitkiler arasındadır. Bir çay kaşığı kimyon tohumu iki çay kaşığı bal ile karıştırılarak her sabah tüketilirse hafızayı güçlendirici etki yapar. Süt ve peynir, yoğurt ya da ayran gibi süt ürünleri tüketmek özellikle hafızayı güçlendirmek açısından oldukça yararlıdır. Beyin sağlığı için bolca süt ve süt ürünleri tüketin.
Nisan - Haziran 59
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Tarih Kaynayan Yer
BİLECİK Güzel Anadolu’muzun hemen hemen her tarafından tarih fışkırıyor. Her köşemiz ayrı bir güzellik taşıyor. İşte bu tarihi kentlerimizden birisi de Osmanlı’nın kuruluşuna şahitlik eden Bilecik. Yunan mezalimine tanıklık eden bu şehrimizde çok sayıda camisiz minare bulunmaktadır. Yunanlılar tarafından yakılan camilerden arta kalan minareler.. Bilecik İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bir çalışma yaparak kentin tarihi mekanlarına ışık tutmuş. Hanlar, kervansaraylar, camiler.. Ceddimizin bıraktığı güzellikler olarak bugün birçoğu hala yaşıyor.
60
ORHAN GAZİ CAMİİ Orhan Gazi tarafından yaptırılan cami, Edebalı Türbesi'ne 50 metre uzaklıktadır. Minarelerin camiye bitişik olması kuralına aykırı olarak, asıl minaresi ana binadan 30 metre uzakta bir kayanın üzerine inşa edilmiştir. II. Abdülhamit zamanında önemli bir onarım gören cami, Osmanlı devri Türk mimari sanatının dini mimari alanında ilk kubbeli yapı denemesinin örneğidir. Kubbe üzeri restorasyon sırasında kurşunla kaplandığı için Kurşunlu Cami adıyla da bilinir.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
olan yapı, Ulu Cami adıyla da tanınır. Mimar Sinan'ın çıraklarından biri tarafından yapıldığı tahmin edilen cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kesme taştan inşa edilmiştir.
KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİİ 1665 yılında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan cami, Bilecik-Sakarya karayolu üzerinde Vezirhan beldesinde, Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı yakınındadır. Dikdörtgen planlı, duvarları kesme taştan yapılmıştır. KASIM PAŞA CAMİİ VE KÜLLİYESİ Bozüyük ilçe merkezindeki cami, klasik Osmanlı camilerinin tipik örneklerindendir. 1525-1528 talihlerinde Kanuni Sultan Süleyman'ın komutanlarından Kasım Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Duvarları kesme taştan olan yapının tek kasnaklara oturan üç kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Giriş kapısı ve mihrabın yanındaki pencerelerin ahşap kanatları ağaç işçiliği ve fildişi kakmaları ile ilgi çekici olup minberi ak mermerden çeşitli renkte çinilerle kaplıdır. 1.75 metre yüksekliğinde dört sütunun üstüne kare bir mermer levha konarak kürsü durumuna getirilmiştir.
HAMİDİYE CAMİİ Söğüt ilçesinde geç Osmanlı döneminin neoklasik mimarİ tarzdaki yapılarına güzel bir örnektir. 1903-1905 yıllarında II. Abdülhamit tarafından yaptırılan cami kare planlı olup duvarları kırmızı kesme taştan inşa edilmiştir. İki minareli olduğu için halk arasında Çifte Minareli Cami olarak da tanınan yapının üstü kurşun kaplı tek bir kubbeyle örtülüdür. ÇELEBİ MEHMET CAMİİ Söğüt İlçe Merkezinde 1414 – 1420 yılları arasında Sultan I. Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan cami, Osmanlı mimari sanatının kubbeli yapılar türündeki ilk örneklerindendir. Dikdörtgen görünümlü olan caminin 12 kubbesi bulunmakta olup II. Abdulhamit zamanında onarım gördüğü bilinmektedir. RÜSTEM PAŞA CAMİİ Osmaneli ilçe merkezinde, klasik üslupta yapılmış
ŞEYH EDEBALİ TÜRBESİ 1208 yılında Horasan'ın Merv şehrinde doğan Şeyh Edebali Osman Gazi'nin kayınpederi ve Anadolu'nun ilk Ahi şeyhlerindendir. Türbe, Orhan Gazi tarafından eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında küçük bir tepe üstüne yaptırılmıştır. Eskiden kubbeli olan türbenin üzeri sonra kiremit çatı ile örtülmüştür. Bir salon ve iki
Nisan - Haziran 61
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
ayrı odadan ibaret olan türbede, büyük olan odada mihraplı bir mescit bulunmaktadır. Diğer odanın ise sohbethane ve misafirhane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Şeyh Edebali ve yakınlarının naaşlarının bulunduğu kısmın tavanı kubbeli ve dikdörtgen biçiminde olup burada yedi büyük, dört küçük sanduka bulunmaktadır.
ERTUĞRUL GAZİ TÜRBESİ Ertuğrul Gazi Bey'e ait türbenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber ilk olarak Osman Gazi tarafından açık mezar olarak yaptırılmış, daha sonra Çelebi Mehmet tarafından türbe haline getirilmiştir. Çevresi geniş duvarlarla çevrili, ağaçlandırılmış bir bahçe içerisinde yer alan türbe en son 18861887 tarihlerinde II. Abdülhamit tarafından onarılmıştır.
KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA KERVANSARAYI Bilecik-Adapazarı yolu üzerinde Vezirhan beldesinde bulunan yapıyı 17. yüzyıl başlarında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. 1915'te sağlam olduğu bilinen çatı, bu tarihten sonra çökmüştür. Günümüzde ancak dört duvarı ayakta kalmayı başarmıştır.
62
ORHANGAZİ İMARETİ İpek yolunun Bilecik'ten geçen bölümü üzerine yapılmış olan imaretin duvarları, taş sıralar arasına tuğla konularak örülmüş, yığma duvar özelliğinde, yüksek iki kubbeli bölümden oluşmuştur.
MİHAL BEY HANI Gölpazarı ilçe merkezindeki han ilk dönem Osmanlı mimarisinin yapısal özelliklerini taşımaktadır. Kemerli giriş kapısının önündeki kitabeden hanın 1318 yılında Mihal Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı iri taşlarla yapılmış hanın duvarları ve üzeri tuğla malzeme ile tonoz örtülüdür.
KAYMAKAM ÇEŞMESİ Söğüt ilçesinde, 1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılan çeşme, Osmanlı mimarlık sanatının son örneklerindendir. Çeşme 4 cepheli olup üstü renkli çinilerle kaplıdır.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
KİLİSE İznik Rum imparatorluğu zamanında yapılmış Antik ve Bizans sanatları karışımı üslupla yapılan kilise Osmaneli ilçe merkezindedir.
İNÖNÜ ŞEHİTLİĞİ Bozüyük'e 6 kilometre uzaklıkta bulunan ve etrafı çam ve köknar ağaçlarıyla çevrili şehitliğin içinde çok sayıda şehit mezarı ve ayrıca mermerden yapılmış şehitlik nişan taşı bulunmaktadır. Her yıl l Nisan'da İnönü Şehitlerini Anma Günü burada yapılır. SAAT KULESİ Bu eser, Bilecik merkezinde İpek yolu üzerinde seyahat edenlere zamanı bildirmek amacıyla dört cepheli olarak 1907 yılında II. Abdulhamit zamanında yapılmıştır.
METRİSTEPE ZAFER ANITI Kurtuluş Savaşı'nın en çetin mücadelelerinin yapıldığı, önemli dönüm noktalarından olan İnönü Savaşları'nın kazanıldığı yer olan Bozüyük Metristepe' de şehitlerimizin anılarını yaşatmak amacıyla yapılan Metristepe Anıtı betonarme olarak 24 metre yüksekliğinde yapılmıştır. Anıtın üzerindeki rölyeflerde, savaşa katılan birlikler ve komutanlarıyla ilgili bilgiler bulunur. Yakın tarihte yapılan restorasyon çalışmalarında anıtın dört bir tarafına ve anıttan ayrı olarak İnönü Savaşları ve tarihi telgrafları içeren dört adet rölyef ile anıtın ön tarafına iki ayrı kaide üzerinde heykeller yapılmış, çevresinde siperler kazılmıştır. Metristepe' de, her yıl l Nisan'da anma törenleri düzenlenmektedir.
Nisan - Haziran 63
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
öresel Bilecik ezzetleri Bilecik Keşkeği
MALZEMELER: • 1 adet bütün tavuk • 2 su bardağı aşurelik buğday • 2 adet kuru soğan • 2 çay kaşığı karabiber • 2 tatlı kaşığı tuz • 8 su bardağı tavuk suyu • 2 çorba kaşığı tereyağı • 2 çorba kaşığı pul biber HAZIRLANIŞI: Buğdayı derin bir kaba alıp iyice yıkayın ve üzerini örtecek kadar kaynar su döküp bir gece bekletin. Tavuğu akan suyun altında yıkayıp suyunu süzün. Soğanları soyup yıkayın. Tavuğu büyük bir tencereye alın. Sırasıyla tuz, karabiber ve soğanı ekleyin. Üzerine 10 bardak sıcak su ilave edin ve kısık ateşte 45 dakika haşlayın. Pişen tavuğu tencereden alıp derisini çıkartın. Etini kemiğinden ayırın, didikleyin, suyunu süzerek bir kaba alın. Akşamdan suda beklettiğiniz buğdayı ocağın üzerine alın ve bir taşım kaynatın. Kaynayan aşurelik buğdayın üzerine 8 su bardağı tavuk suyu, didiklenmiş tavuk etleri, 2 tatlı kaşığı tuz, karabiber ekleyin ve karıştırın. Kısık ateşte arada bir karıştırarak 70 dakika pişirin ve ocaktan alın. Pişen keşkeği tahta kaşıkla tavuk etleri tel tel olana kadar tencerede alttan üste doğru karıştırıp servis tabağına alın, üzerini kaşığın tersiyle düzeltin ve kaşığın ucu ile şekillendirin. Sosu için tereyağını küçük bir tavada kızdırın. Pul biberi ekleyip karıştırın, bekletmeden keşkeğin üzerine gezdirerek döküp sıcak servis yapın.
Dağ Eriğinden Kesme Çorbası
MALZEMELER: • 5-6 bardak et suyu • 1.5 su bardağı ev yapımı makarna ev yapımı • 1.5 su bardağı yeşil küçük mercimek • 1 su bardağı dağ eriği ve kızılcık kurusu • Bir miktar karabiber, kimyon ve tuz • Bol miktarda nane • Bir miktar sıvı yağ • 2 baş soğan • 50 gr. Tereyağı • 2 diş sarımsak • 1 çorba kaşığı salça HAZIRLANIŞI: 1 kaşık sıvı yağda soğanlar incecik doğranır ve hafif sarartılır. Mercimek ve et suyu ilave edilerek kaynamaya bırakılır. Mercimekler pişince makarna eklenir ve 1-2 taşım kaynatılır. Ayrı bir tavada dövülmüş sarımsak, salça, karabiber, kimyon ve nane tereyağ ile çorbanın üzerine sos olarak hazırlanır. Servis yapılacağı zaman bu sos kesme çorbanın üzerine gezdirilir. Dağ eriği ve kızılcık kurusu bir kapta 2 bardak su ile kaynatılarak özel lezzetli ekşi hazırlanır. Arzu edildiği kadarı çorbaya eklenir. Sıcak servis yapılır.
64
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nohutlu Mantı
MALZEMELER: • 1Kg. un • 1 adet yumurta • yarım Kg. nohut • Yarım Kg. yoğurt • 2 bardak su • 150 Gr. Tereyağı • Yeterince tavuksuyu • Yarım çay bardağı sıvıyağ • 1 yemek kaşığı salça • 1 demet maydanoz • 1 baş sarımsak • Karabiber • Tozbiber • Tuz HAZIRLANIŞI: Hamur elde etmek için, ölçüsüne uygun miktarlardaki yumurta, su, tuz ve un hamur kıvamına gelinceye dek yoğrulur. Yumruk büyüklüğünde parçalara ayrılarak oklava ile yufka gibi açılır. Açılan yufkalar 4-5 cm. büyüklüğünde kare biçiminde kesilir. Bir gün önceden ıslatılan nohutlar dövülüp karabiber ilave edilerek bir karışım elde edilir. Bu karışımdan kesilen parçaların içine misket büyüklüğünde konur, dört köşesinden kapatılarak içine sıvıyağ sürülmüş tepsiye dizilir. Tepsi kızgın fırına sürülür ve altı ve üstü iyice pişirilir. Pişme işleminden sonda fırından alınarak üzerine mantıların hizasına kadar kaynatılmış tavuksuyu ilave edilerek tekrar fırına sürülür. Fırında suyunu biraz çektikten sonra çıkarılarak üzerine önceden hazırlanmış sarımsaklı yoğurt karışımı dökülerek mantıların üzerine yayılır. Daha sonra üzerine süsleme yapmak için salça, sıvıyağ ve yarım bardak su ateşte karıştırılarak sos elde edilir. Yine mantının üzerine ilave etmek için tereyağı ateşte kızdırılarak tozbiberle renklendirilir. Bu karışımlar da mantının üzerine dökülerek, maydanoz yaprakları ile süslenip, sıcak olarak servis yapılır.
Bıldırcın Kebabı MALZEMELER: • 5 Adet Bıldırcın • 50 Gr. Tereyağı • 20 Kg. kadar patates • 1 adet domates • 1 baş küçük soğan • 1 diş sarımsak • 1 adet yeşil biber • Karabiber ve tuz HAZIRLANIŞI: Bıldırcınların tüyleri yolunur ve tütsülenir. Güzelce yıkanır, süzülür. Sarımsak, karabiber ve tuz eklenir. 25 dakika sonra pişmiştir. Tencereden çıkartılarak mini fırın tepsisine alınır. Halka halinde kızartılan patates, yine halka halinde kesilen domates, biber tepsiye dizilerek pembeleşinceye kadar bekletilir. Bakır tabağa alınarak özenle tanzim edilir. Sıcak servis yapılır.
Bilecik Güveci MALZEMELER: • 1 kg kuzu kuşbaşı • 2 adet patlıcan • 2 adet patates • 2 adet soğan • 1 çorba kaşığı tereyağı • 1 tatlı kaşığı tuz • Kızartma yağı Üzeri İçin; • 1,5 su bardağı süt • 1,5 çorba kaşığı un • 1 tatlı kaşığı tuz • 1,5 çorba kaşığı tereyağı • 1 su bardağı rendelenmiş kaşar HAZIRLANIŞI: Patlıcanların acısı çıkarılır, kuşbaşı doğranır kızgın yağda kızartılır, patates de aynı şekilde kızartılır. Tencereye tereyağı konur, eriyince ince kıyılmış soğan atılır, pembeleştirilir. Üzerine et atılır suyunu bırakana kadar pişirilir, sonra patlıcan ve patates eklenir, tuz katılır, birkaç dakika daha çevrilir. Yemek toprak bir kaba boşaltılır. Diğer taraftan un ve tereyağı kavrulur, üzerine soğuk süt ve tuz eklenir muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırılarak pişirilir. Güvecin üzerine dökülür, kaşar peyniri serpilir. Güveç önceden ısıtılmış 190 derece fırına verilir. Kızarana kadar pişirilir.Sıcak servis edilir.
Nisan - Haziran 65
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
öresel Bilecik ezzetleri Büzme Tatlısı MALZEMELER: • 1,5 kg. un • 2 adet yumurta • 250 Gr. tereyağı • 1 çay bardağı sıvıyağ • 1 su bardağı süt • 1 yemek kaşığı sirke • 1 tatlı kaşığı tozşeker • Yeterince tuz • 1 Kg. ceviz içi • 1 su bardağı susam • 400 Gr. nişasta • 50 Gr. Hindistan cevizi •6 su bardağı tozşeker • 5 su bardağı su(ravak için) HAZIRLANIŞI: Hamur elde etmek için, yumurta, süt, sıvıyağ, sirke, tozşeker ve un karıştırılır ve hamur iyice yoğrulur. Yumurta büyüklüğünde parçalara ayrılarak oklava ile yufka gibi açılır. Hamura kıvamını verebilmek için yeterli miktarda nişasta ekilir ve açılan yufkalara çekilmiş ceviz içi serpilir. Yufkalar tekrar oklavaya özenle sarılır. Sarılma işleminden sonra hamurlar oklavada iken büzdürülür ve oklava içinden çıkarılır. Büzülmüş parçalar isteğe göre kesilerek yağlı tepsiye dizilir. Üzerine 250 Gr. tereyağı eritilerek dökülür. Normal sıcaklıkta kızdırılan fırına sürülerek, pembeleşinceye kadar pişirilerek kızarması sağlanır. Pişirme işlemi bittikten sonra soğuması beklenirken, üzerine dökmen için 6 su bardağı tozşeker 5 su bardağı su ile ravak şeklini alıncaya kadar kaynatılır. Ravak 15 dakika kadar bekletildikten sonra tepsinin üzerine dökülerek soğumaya bırakılır. Diğer taraftan 1 su bardağı susam ezilerek ateşte kavrulur ve tepsinin üzerine yayılır. En son olarak 50 gram Hindistan cevizi ile üzerine süsleme yapılır. Limlenip fırında kızartılmış ev ekmeklerinin üzerine dökülerek servis edilir.
Bilecik Bükmesi MALZEMELER: Hamuru için: • 3 su bardağı un • 1 su bardağı ılık su • 1 yemek kaşığı üzüm sirkesi • 1 çay kaşığı tuz • 1 çay bardağı sıvı yağ • 3 yemek kaşığı ezilmiş haşhaş Mercimekli iç harç için: • 1 su bardağı haşlanmış yeşil mercimek • 1/4 demet doğranmış maydanoz • 1/4 çay kaşığı tuz • 1/4 çay kaşığı karabiber • 1/2 tatlı kaşığı pul biber HAZIRLANIŞI: Elenmiş unu derin bir karıştırma kabına alın. Orta kısmını parmak uçlarınızla havuz şeklinde açıp ılık su, üzüm sirkesi ve tuzu ekleyin. Tüm malzemeyi orta kısımlardan kenarlara doğru karıştırıp kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edene kadar yoğurun. Üzerine hafif nemli bir bez örtüp oda sıcaklığında, 30 dakika dinlendirin. Kullanacağınız haşhaşı bir havanda dövüp kalın tabanlı bir tavada, kısık ateşte ısıtın. Sonrasında ocaktan alıp soğuttuktan sonra sıvı yağla karıştırın. Dinlenen hamuru, ortadan ikiye kesip oklava yardımıyla yufkadan daha kalın olacak şekilde açın. Açtığınız ilk hamurun üzerine yağlı haşhaş karışımını sürüp dört kenarından zarf şeklinde katlayın. Diğer hamuru da aynı şekilde açıp kalan haşhaşlı karışımı üzerine sürdükten sonra zarf şeklinde katladığınız ilk hamuru da orta kısmına alıp yine zarf şeklinde kapatın.Hazırladığınız hamuru eşit parçalara bölerek on iki adet hamur bezesi elde edin. İç harcı için; haşlanmış yeşil mercimek, doğranmış maydanoz, tuz, karabiber ve pul biberi ayrı bir kasede karıştırın. İnce ince açtığınız haşhaşlı hamur bezelerinin her birine hazırladığınız mercimekli iç harçtan yerleştirip rulo şeklinde sarın. Mercimekli bükme rulolarını hafif aralıklarla fırın tepsisine dizip üzerlerini yağlayın. Önceden ısıtılmış 180-200 derece fırında, üzerleri kızarıp renk alana kadar pişirin. Ilık ya da soğuk olarak servis edin.
66
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Türkler için
KİM NE DEDİ?
‘‘Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz." William Martin
William Martin Kimdir? Doğum tarihi 14 Ocak 1777 Londra: Ölüm tarihi 6 Ocak 1860, Brighton, East Sussex, İngiltere. İngiliz topografya ve Antik Çağ uzmanı. Eski Yunan arkeolojik alanlarının yetkin bir gözlemine dayanan topografik haritaları daha ayrıntılı çalışmaların temelini atmıştır. Olası bir Fransız saldırısına karşı Osmanlılara yardım etmek üzere gönderilen (1804) Leake, Yunanistan’ın coğrafyasını
incelemek ve Arnavutluk’la Peloponnesos (Mora) Yarımadasının kıyı haritasını hazırlamakla da görevlendirildi. Bu görevi sırasında Eski Yunan sikkeleri ve arkeolojik buluntular dan oluşan değerli bir koleksiyon oluşturdu. 1815’te albay rütbesiyle ordudan emekliye ayrılınca bütün zamanını bilimsel çalışmalara ayırdı. Arkeolojik öneminin yanı sıra Yunanistan’ın Osmanlı yönetimindeki son yıllarını
canlı bir biçimde betimleyen Travels in the Morea (1830; Mora Yolculukları) ve Travels in Northern Greece (1835, Kuzey Yunanistan Yolculuktan) adlı çalışmalarını yayımladı. Koleksiyonundaki mermer heykelleri 1839’da Londra’daki British Museum’a bağışladı. 1854’te de sikkelerini, tunç parçalarını ve değerli taşlarını Cambridge’deki Fitzwilliam Müzesi’ne sattı.
Nisan - Haziran 67
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Küçükçekmece'de
YAZ ETKİNLİKLERİ BAŞLADI Küçükçekmece Belediyesi tarafından çocukların yaz tatillerini en verimli şekilde değerlendirmeleri için eğitim ve eğlenceyi bir arada sunan Küçükçekmece Belediyesi Yaz Spor Okulları’nın kayıtları başladı. Küçükçekmece Belediyesi tarafından hayata geçirilen ve yaz boyunca Küçükçekmeceli çocukların hem eğlence hem eğitim ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikteki branşları ile hizmet verecek Yaz Spor Okulları için kayıtlar başladı. Küçükçekmece’de ikamet eden 6-14 yaş arası çocukların yaz tatillerini daha verimli şekilde değerlendirmelerini sağlamak amacıyla kurulan yaz okulu programları her yıl olduğu gibi bu yıl da çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına yönelik hazırlanan 21 farklı branşta hizmet verecek. 26 farklı tesiste gerçekleşen ve Küçükçekmeceli çocukların ücretsiz faydalandığı Spor Okulları’nda öğrencilerin spor kıyafetleri de Küçükçekmece Belediyesi tarafından karşılanıyor. Yaz okulları ile eğitime ara veren çocukların, tatillerini dolu dolu geçirmeleri planlanıyor. Futbol, basketbol, voleybol, yüzme, masa tenisi,
68
binicilik, okçuluk gibi branşlarda faaliyet gösteren ‘Yaz Spor Okulları’ her yıl olduğu gibi Ağustos ayının sonuna kadar devam edecek. PORTATİF HAVUZLARA BÜYÜK İLGİ Ayrıca okulların bahçelerine kurulan portatif havuzlar bu yıl yine çocukların en büyük eğlencesi olacak. Uygulama sayesinde Küçükçekmeceli çocuklar yaz tatilini ve sıcak havaları portatif havuzlar ile hem serinleyerek hem de eğlenerek geçirme fırsatı buluyor. Geçtiğimiz yıl 10 bin çocuğu ağırlayan portatif havuzlar bu yıl da 11 okul bahçesinde çocukların hizmetine sunuldu. Büyükleri de unutmayan Küçükçekmece Belediyesi uzman eğitmenler eşliğinde sürdürdüğü sabah sporuna da devam ediyor.
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Nisan - Haziran 69
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Potansiyelini Keşfetmede
ÖZGÜVENİN ROLÜ Başarının SIRRI ÖZGÜVEN Yarına iyi yetişmiş, vatanını, milletini seven, devletine sahip çıkan bireyler hazırlamak hepimizin ortak amacı olmalıdır. Bunun için yapmamız gereken öncelikli iş, çocuklarımızın özgüvenlerinin gelişlimine zemin hazırlamaktır.
Anne-baba için çocuğunun sahip olmasını istediği özelliklerin başında ‘’özgüvenli bir birey’’ olması gelmelidir. Ebeveynler; çocuklarının başarılı, dürüst, akıllı, popüler, sorumluluk sahibi, çalışkan olmasını isterler. İşte bu özellikler çocuğun kendine olan özgüven duygusunu geliştirdikten sonra kazanılabilir. Özgüven bireyler için olmazsa olmaz özelliklerden biridir. Çünkü hayatta kendine güvenen kişiler başarılı ve mutlu olmak için bir adım önde yerlerini alırlar. Özgüven Nedir? Nasıl Oluşur? Özgüven, kısaca kişinin kendisinden
70
kuşku duymaması, kendine inanması ve güvenmesi olarak açıklanabilir. Özgüven gelişimi çocukluğun ilk yıllarından itibaren, öncelikle anne-babanın daha sonra da çocuğun sosyal çevresini oluşturan bireylerin verdikleri geri bildirimlerle oluşur. Eğer çocuk anne-babasından ve yakın çevresinden olumlu geri bildirimler alıyorsa, o zaman kendisinin yeterli ve sevilebilir bir birey olduğunu düşünür. Bu düşünce de zamanla inanışa ve kişilik özelliğine dönüşür. Bütün anne babalar çocuklarını sever ve ilgilenir fakat asıl önemli olan bu sevgi ve ilginin nasıl ifade edildiğidir. Bazı an-
ne-babalar çocuklarını koşulsuz sever. Bu koşulsuz sevgiye çocuklar, “Ben ne yaparsam yapayım annem ve babam beni sever” anlamını yükler. Bazı anne babalar da çocuklarını koşullu sever. Bu durumu çocuklar, “Başarılı olursam, sınavlardan çok yüksek not alırsam, uslu durursam, onları üzmezsem beni severler” şeklinde değerlendirir. Çocuklar böyle hissettikleri zaman, ebeveynleri mutlu etmek için sürekli uğraşırlar ki bu da kendilerine olan güvenlerini olumsuz yönde etkiler. Özgüven sahibi olmak her şeyi mükemmel yapmak ve her konuda başarı-
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
lı olmak anlamına gelmez. Hayatta her zaman her şey yolunda gitmeyebilir ve tabii ki insan hata yapabilir. Önemli olan hatalarından ders çıkararak başarılı olmaktır. İşte bu başarı kişide özgüven duygusunun artmasını sağlar. Herkesin artı ve eksi yönleri olabilir. Fakat bireyler bu özelliklerin farkında olup, kendilerini olduğu gibi kabul edebilirlerse işte o zaman özgüven kendiliğinden gelir. Çünkü önemli olan olaylar değil kişinin kendisidir ve olaylara bakış açısıdır. Özgüvenin Oluşmasında Ailenin Rolü Nedir? Anne babalar çocukların aynasıdır. Çocuk o aynadaki görüntüsüne göre dış dünyaya olan tutumlarını belirler. Ebeveynlerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmediği durumlarda çocuk kendisi ile ilgili özelliklerin, becerilerin, kişisel yeteneklerin farkına varılması ve desteklenmesi alanında büyük bir eksiklik yaşar.
ki gelişmeyecektir. Bu sebeplerden dolayı en uygun ebeveyn davranışı çocuğunu desteklemek, çocuğunun yapmasına sabırla müsaade etmek olmalıdır. Özgüven gelişiminde etkili olan faktörlerden biri de anne baba arasındaki iletişimdir. Özgüvenin gelişiminde en önemli faktörlerden biri de budur. Aile içinde yaşanan çatışmalar çocuğun korku, kaygı ve endişe duygularını yaşamasına neden olur ve bu durum da özgüven duygusunu zedeler. Çünkü çocuk anne babaya bağımlıdır. Aile içi çatışmalardan dolayı çocuk ihtiyaçlarını karşılayamayacağı endişesine kapılır. Aile içinde bireylerin iletişiminin ve paylaşımının olumlu olduğu durumda özgüven gelişimi de otomatik olarak mümkün olacaktır.
kendisi olduğu için sevin ve en önemlisi sevginizi gösterin. • Çocuğun gelişim dönemine ve yaş özelliklerine uygun olarak onunla konuşun, dertleşin. • Sorumluluk duygusunu kazanması için büyümesini beklemeyin, yaşına uygun sorumluluklar verin. Özgüvende Genetik Yapının Etkisi Nedir? Üniversitede en sevdiğim derslerden biriydi genetik dersi.. Genetik biliminin babası Mendel genetiği şöyle açıklamıştır: “Canlılardaki kalıtsal özelliklerin nesilden nesile nasıl aktarıldığını inceleyen bilimin dalıdır.” Özgüveni bir kişilik özelliği olarak düşündüğümüzde mutlaka genlerin etkisi olduğu düşünülebilir.
Örneğin; 7-8 yaşlarında bir çocuk resim yapmaya veya yemek yapmaya çalışıyorsa ve bu konuda gayretliyse kendisine güvenecektir. Bu durumda yine ebeveyn desteğinin ne kadar önemli olduğu karşımıza çıkıyor. Bunu daha iyi anlamak için gelin yine aynı örnek üzerinden devam edelim. Şayet bir çocuk yemek yapmaya çalışıyorsa ve bu konuda gayretli ve istekliyse ebeveyn iki farklı şekilde davranış gösterecektir. Destekleyici ebeveyn; Çocuğu ile birlikte beraber mutfağa girerek onun yemek yapmasına yardımcı olur. Hatta mutfağın kirlenmesi uğruna işin büyük bir bölümünü çocuğun kontrolüne bırakır. Bu güzel öğretme biçimiyle çocuğun özgüveni son derece anlamlı bir şekilde gelişecektir. Engelleyici ebeveyn; Özellikle çocuğun başına kötü bir şey gelecek kaygısıyla ya da ‘’Ben yemeğini hazırlarım, sen yeter ki ders çalış’’ gibi enerjisini bu konulara harcamasına izin vermeyecek şekilde davranır. Bu tutum karşısında zamanla çocuğun ilgisi azalacaktır. Dolayısıyla yemek yapma konusunda özgüveni ne yazık
Çocuklarda Özgüveni Geliştirmenin Yolları Nelerdir? • Çocuğunuzun becerilerinin gelişmesi için fırsat verin. • Başarı ve başarısızlıklara değil çabaya odaklanın. • Çabayı fark edin ve ödüllendirin. Ödül, özgüveni destekler nitelikte fayda sağlar. • Takdir etmekten asla çekinmeyin. • Onu çok başarılı olduğu için değil,
Ama özgüvenin gelişmesinde ve desteklenmesinde çevresel faktörlerin (anne, baba, aile, arkadaş ve okul) daha belirleyici olarak rol oynadığını unutmamak gerekir. Dünyadaki bütün canlıları sevin, sevdiğinizi hissettirin. Sevgi her kapının anahtarıdır. Şirin ASLAN Eğitim Koçu
Nisan - Haziran 71
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Eğitim Öğretim Yılı Kapanış Töreninde
KARNELERİ VALİ VASİP ŞAHİN DAĞITTI
Küçükçekmece’de 2016-2017 eğitim-öğretim yılı kapanış törenine katılan İstanbul Valisi Vasip Şahin, öğrencilere hem karnelerini hem de hediyelerini dağıttı. 2016/17 eğitim öğretim yılının sona ermesi üzerine Küçükçekmece ilçesinde tören düzenlendi. Küçükçekmece Mareşal Fevzi Çakmak İlkokulu’nda gerçekleşen 2016-2017 eğitim-öğretim yılı kapanış törenine Vali Vasip Şahin başta olmak üzere, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz ile birlikte okul müdürleri, öğrenciler ve veliler katıldı.
72
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
“İSTANBUL'U YAŞADIKÇA, OKUDUKÇA SİZLER BİR, HATTA İKİ OKUL BİTİRMİŞ OLUYORSUNUZ” İstanbul’da eğitim almanın önemini vurgulayan İstanbul Valisi Vasip Şahin, “Bugün uzun bir eğitim dönemi sona eriyor. Eğitim iyi insanlar yetiştirmek için var. Ben bu yaz tatilinde çocuklarımıza bir eğlence aktivitesi olarak kitap okumalarını öneriyorum. Okumaya bu şekilde yaklaşırlarsa keyif alırlar. Ailelerse çocuklarını asla karnelere göre değerlendirmemeli. Karneler çocuğumuzun nasıl olduğunu değil, onların bilgisini ölçüyor. Dolayısıyla bu bir bilgi ölçme-değerlendirme. Tek başına karne çocuğumuzun değerlendirilmesi için yeterli değil. Bu bakış açısıyla ailelerimiz çocuklarının karnelerini değerlendirmeli. Bu karnelere bakarak evlatlarımızla ilgili değerlendirme yapmayalım. Özellikle çok iyi olmayan karnelerle karşılaşan veliler, çocukların hevesini kırmasınlar. Çünkü İstanbul'u yaşadıkça, okudukça sizler zaten bir hatta iki okul daha bitirmiş oluyorsunuz. Hedefimiz, iyi bir bilgi veya çok bilgi sahibi olmak değil bunların yanında iyi bir insan olmak, bu memleketin değerlerine bağlı Anadolu'nun irfanından güç alan, ufku
dünya olan insanlar yetiştirmektir’’ dedi. “İLÇEMİZ EN KALABALIK ÖĞRENCİ SAYISINA SAHİPTİR’’ Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, “İstanbul’un en kalabalık ikinci ilçesi olan Küçükçekmece, doğal olarak en kalabalık öğrenci sayısına sahip. İlçemizde çok sayıda okulun bulunması, 8 bine yakın eğitim personelinin bulunması sizin mutlaka doğru politikanızın olmasını gerektiriyor. Çok projeler üretmeniz ve çabalamanız gerekiyor. Milli eğitim müdürümüzü, tüm okul müdürlerini ve öğretmenleri tebrik ediyorum. Güzel insan yetiştirme sanatının değerli mimarlarına çok teşekkür ediyorum’’ dedi. “KİTAP OKUMAYI EĞLENCELERİNİZ ARASINA KOYMALISINIZ” Tatilde sadece dinlenmeye değil, okumaya da zaman ayırmaları gerektiğini söyleyen Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz de yaptığı konuşmada, “Çocuklarımıza gözleri gibi bakan eğitim kadromuzu tebrik ederek, ‘bütün öğretmenlerimize ve müdürlerimize çok teşekkür ediyorum. Çocuklarımızı tebrik ediyorum. Ayrıca, tatil sadece dinlenmek veya oyun demek değildir.
Mutlaka kitap okumayı da eğlencelerimiz arasına koymamız lazım’’ diye konuştu. “OYUN ÇOCUĞUN EN ÖNEMLİ İŞİDİR” Çocuklar için oyun oynamanın öneminden bahseden İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci de “İlk ve ortaokul seviyesindeki çocuklarımız henüz oyun yaşında. Oyun çocuğun en önemli işidir. Yetişkinler olarak işlerimiz bizim için ne kadar önemliyse oyun da çocuklarımızın hayatında o kadar önemli. Yaz tatilinde, sene içinde olduğu gibi onların eğitimini oyunla desteklemeliyiz. Ayrıca karneler üzerinden çocuklarımız için herhangi bir tavır geliştirmeliyim. Özellikle lise çağındaki gençlerimizin de sosyal, kültürel ve sanat alanlarında desteklenmesi gerekiyor’’ dedi. PROTOKOL ÜYELERİ KARNE VE HEDİYELERİ DAĞITTI İstanbul Valisi Vasip Şahin ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci başta olmak üzere protokol üyeleri öğrencilere karne ve hediyelerini dağıttı. Program da ayrıca okul öğrencilerinin hazırladıkları Akdeniz ve Ege Bölgesi’ne ait halk oyunları ekibi sahne aldı. Zeynep Duru Selvitop’un şiiri ise büyük beğeni topladı.
Nisan - Haziran 73
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
BAYRAMIN BİR KAŞI ÇATIK
Bir kısmımız bu Ramazan bayramını rahat ve konfor içinde kutlarken kahir çoğunluğumuz bayramı bir dilim ekmeğe muhtaç, daha da kötüsü vatansız, yurtsuz geçirdi. Bizi en çok da Ramazan ve bayramın bu yüzü kahrediyor…
74
İslam ümmeti bir Ramazan Bayramı’nı daha geride bıraktı. Bilirsiniz, bayramların eskimeyen bir sözü vardır. Orta yaş ve sonrası bütün ahbaplar bayram sohbetlerine başlarken ilk o cümleyi kurarlar: ‘Nerede o eski bayramlar?’ Bu, öyle bir söz ki, bugün bu cümleyi kuran orta yaş bir insan iyi bilir ki 20 yıl önce de kuruluyordu bu cümle. Yaşı 7080’e gelmiş amca da 30-40 yıl önce yine bu cümlenin kurulduğunu bilir. Ya şimdi.. Şimdi 30 yaşındaki bir delikanlı da kursa bu cümleyi, ona hak vermemek elde mi? ‘Nerede o eski bayramlar’ cümlesini kurmak, sanki en çok da bu kuşağın harcı.
Bundan 16-17 yıl önce, 2001 yılında kurgulanan bir vahşet dünyayı eski dünya olmaktan çıkarı. Gerçekten de o günden bu yana hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bu hikayenin başlangıcı Sovyet Bloku’nun çökmesine dayanıyor. İki kutuplu bir dünyanın tek kutubu çökünce diğer kutup düzenini sürdürmek için yeni bir düşmana ihtiyaç duydu. ‘CENTO çöktüğüne göre NATO işlevsiz kaldı. Şimdi ona ihtiyaç kalmadı mı diyeceğiz?’ diye sordular önce. Peşinden de, ‘Hayır! Yaşamak için her zaman bir düşmana ihtiyacımız var. Madem komünizm çöktü, öyleyse yeni bir düşman bulma-
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
mız lazım. Bunun için de uğraşmaya gerek yok. Yeni düşmanımız İslam’dır’ dediler hayasızca. Önce Saddam’ı kışkırtarak Kuveyt’e saldırttılar. Peşinden de bunu bahane kılıp Irak’ı işgal ettiler. Bu işgalle birlikte ‘seçilmiş terör’ü kalıcı biçimde İslam coğrafyasına yerleştirdiler. 2001 yılında ABD’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırı onlara beklenen fırsatı altın tepside sundu. Bu olayla birlikte yeni düşman iyice belirginleşmişti. Bu bahaneyle Afganistan, Libya ve Somali gibi ülkeler işgal edilirken bütün güçleriyle Ortadoğu’ya abandılar. Üstelik şimdi kendi doğurdukları el
Kaide’ye bir de kardeş peydah etmişlerdi: DEAŞ! Bir yandan terör örgütlerine her türlü desteği sağlarken bir yandan da ‘Bahar’ kod adıyla bütün Arap ülkelerini yangın yerine çevirip ucuz yollarla elde ettikleri petrol ve doğalgazın sefasını sürmeye başladılar.
çocuklarını cepheye göndermiyorlar. Terörist denilen sahte evlatları bu işi onların öz çocukları yerine yapıyor.
Onların Bahar dedikleri şey İslam ülkeleri için bitmeyen bir kış oldu.
Bugün bütün coğrafyamızda Müslüman, Müslüman’ı boğazlarken, onlar daha fazlası için ellerini ovuşturuyor, elde ettikleri karların bir kısmını da yeni teröristler yetiştirmek için kullanıyorlar. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmayı ustalıkla sürdürüyorlar..
Libya’da, Afganistan’da, Somali’de, Irak’ta, Yemen’de, Suriye’de, Mısır’da yüz binlerce Müslüman’ın akan kanı Petrol ve doğalgaz olarak onların kasasına akmaya başladı.
Bir kısmımız bu Ramazan bayramını rahat ve konfor içinde kutlarken kahir çoğunluğumuz bayramı bir dilim ekmeğe muhtaç, daha da kötüsü vatansız, yurtsuz geçirdi.
Kanın kârı emperyalistlere tatlı geldi. Artık ‘savaş’ denilen şey için kendi
Bizi en çok da Ramazan ve bayramın bu yüzü kahrediyor...
Bu Ramazan'ı da vatansız geçiren Suriyelilerin çok büyük bir bölümü ülkemizdeki kamplarda kalıyor.
Nisan - Haziran 75
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
2001 Eylül'ünde ABD'deki saldırılar bahane edilerek birçok ülke ile birlikte Somali de emperyalistlerin işgaline uğradı. Yokluk içinde bayram geçiren Somali'lileri hatırlayan tek ülke Türkiye.
76
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Bugün bazı mihrakların kışkırtmalarıyla taciz edilmeye çalışılan Suriyeli muhacirlerin anavatanlarında bu Ramazan'ın bütün iftar sofraları enkazlar arasında kuruldu.
Filistinli çocukların çatık kaşlı bayramı hiç bitmiyor. Siyonist devlet kurulduktan sonra bayramın gülen yüzünü hiçbir zaman göremeyen Filistinli çocuklar, bayramlarını enkazlar arasında kutlayarak yaşamaya alıştılar.
Nisan - Haziran 77
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
En Çok
HAYAT APARTMANI
EINSTEIN BULMACASI
MUSTAFA ULUSOY KAPI YAYINLARI
JEREMY STANGROOM DOMİNGO YAYINEVİ
26 Kasım perşembe akşamı. Saat, 20.58-21.33
Einstein meşhur bulmacasını çocukken tasarlamıştı. Beş komşu ve bir balık hakkındaki bu hain problem öyle akıllıcaydı ki Einstein bu soruyu her elli kişiden yalnızca birinin çözebileceğini öne sürmüştü. Ama bu sadece başlangıç...
arası. Hayat Apartmanı’nın önünde esrarengiz bir genç kız beliriyor. Üstünde okul üniforması var. Görünüşü biraz ürkütücü, biraz tekinsiz; sanki başka bir dünyaya ait. Hayat Apartmanı’nın kilidi bozuk kapısından bir hayalet gibi içeri süzülüyor. Issız ve karanlık merdivenlerden ağır ağır çıkmaya başlıyor. Kızın attığı her adımda bir sır açığa çıkıyor, her adımında biri ölüme daha da yaklaşıyor. Dünyanın dört bir yanına saçılmış hayatlar bir noktada birleşiyor.
Bu kitapta, şimdiye dek tasarlanmış en şaşırtıcı zihin açıcılarla karşılaşacaksınız. Üç kapıdan birini seçerken, sürpriz partinin hangi gün olacağına dair tahmin yürütürken ya da bilgisayarınıza düşen ve bir şekilde hep doğru çıkan maç tahmini e-postalarının güvenilirliğini hesaplarken gri hücreleriniz fazla mesai yapacak. Çözümü bulmanız halinde ne kadar gururlansanız hakkınız. Ama aksi durumda lütfen sorumlu okurluğu elden bırakmayın; çözememenin verdiği sinirle fırlatılan kitap yaralayıcı olabilir.
78
KÜÇÜKÇEKMECE'DE
Okunanlar
DELİLİM YOK KALBİMDEN BAŞKA
MATEMATİĞİN KISA TARİHİ
SERDAR TUNCER PROFİL KİTAP
IAN STEWART ALFA YAYINLARI
Bir sarı çiçek bulmalı şimdi.Oturup başına bir türkü söylemeli : "Ben bağrımı toprak sandım taş imiş / Meğer taşa tohum ekilmez imiş ." Bir sarı çiçek olmalı şimdi.Başında türkü söyleyen adama dönüp bir şiir okumalı : "Taş taş değildir bağrındır taş senin / Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin." Adam çiçek kokmalı o an, çiçek türkü yakmalı.Adamın yüzü sararmalı mahcubiyetten, Çiçeğin yüzü ağarmalı aşktan . Çiçek yüzünü adama dönmeli, adamın yüzü çiçeğe dönmeli. Adamla çiçek bir olmalı. Erimeli çiçek adam. Bir kalp kalmalı ondan geriye. Yokladıkça Allah, kokladıkça ah diyen bir kalp…
Günümüz toplumu matematik olmazsa işlevsiz kalır. Televizyon, cep telefonu, devasa jet yolcu uçakları, araçlardaki uydu navigasyon sistemleri, tren tarifeleri, tıbbi tarayıcılar ve şu an bize çok doğal gelen her şey aslında matematiksel fikirlere ve yöntemlere dayanır. Matematik bazen bin yaşındadır, bazen geçtiğimiz hafta keşfedilmiştir. Çoğumuz matematiğin, modern teknolojinin mucizelerini mümkün kılmak için perde arkasında iş gördüğünün farkına bile varmaz. Bu kitap, matematiğin dört bin yıllık tarihinin önemli köşe taşlarını özetliyor. Sıfırı kim icat etti? Sanal sayılar gökdelenlerin çökmemesini nasıl engeller? Soyut cebir nasıl ortaya çıktı ve bugün nerelerde kullanılıyor? Ünlü matematikçi Ian Stewart, Babillilerin sayısal sembollerinden Fermat’nın teoremine, kaos kuramından Gödel’in tamamlanmamışlık teoremine kadar bugün hayatımızı etkileyen en önemli matematiksel kavramların anlamını tarihsel bir arka planda ortaya koyuyor.
" Elif lâm ra " İşte bütün hikaye …
Nisan - Haziran 79