Başkandan
Hep birlikte daha iyiye... Değerli Okurlar; Eylül ayı demek, bizler için kültür-sanat sezonunun başlaması demektir. Hizmetlerimizin sizlerden karşılık bulduğunu ve Küçükçekmecemizin, kültür-sanat aktivitelerine katılımda bölgemizde örnek bir ilçe haline geldiğini görmek, bizlere daha iyi hizmeti sunmanın gururunu yaşatıyor. Küçükçekmece Belediyesi olarak bizim en büyük mutluluğumuz, Küçükçekmecelilerin gayretlerimize gösterdiği teveccühtür. Küçükçekmece Belediyesi olarak tüm hizmet alanlarında önceliğimiz değerli Küçükçekmecelilerin ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilmek ve sizlerin beklentilerinizi karşılayabilmektir. Sadece altyapı, ulaşım, üstyapı gibi temel hizmetlerde değil; çevre, eğitim, kültür-sanat gibi hayatımızın her alanını kuşatan ve yaşam kalitemizi belirleyen hizmetlerde de çıtayı her zaman en yükseğe çıkarmayı hedefliyoruz. Bilginin, kültürün, sanatın ve vizyon projelerin odağı ilçemize hizmet etmekten ve sizlerle yan yana yürümekten son derece mutluluk duyuyoruz. Sanatla, kültürle, tarihle, bilgiyle ve kentlilik bilinciyle geldiğimiz bu noktada, bu paylaşımın mimarları olan siz değerli vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, esenlikler diliyorum.
Temel Karadeni ≥ Küçükçekmece Belediye Başkanı
İÇİNDEKİLER
Küçükçekmece'de
04 05
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR
14 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’UN 43 YILLIK HAYALİ: FUTBOL SAHASI
20 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’
22 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ
24 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN
26 27
DRIFT ŞOVDA BÜYÜK HEYECAN YAŞANDI
30 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR
40 41
TÜRKİYE’NİN BEYAZ İNCİSİ; PAMUKKALE
50 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK 500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
52 GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR 58 TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ 62 EBRU ÜSTADI MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI 68 ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN
72 DİYABET KADER DEĞİL! 76 GÖKTÜRK-2 UYDUSU DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI 77 ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN 78 EN ÇOK OKUNANLAR
EDİTÖRDEN
KÜÇÜKÇEKMECE'DE HAYAT EYLÜL-EKİM 2015 Sahibi Küçükçekmece Belediye Başkanlığı Adına TEMEL KARADENİZ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ÖMER KESER Yayın Kurulu ÖMER KESER MEHMET BUDAK Yayın Danışma Kurulu M. BESİM MÜFTÜOĞLU HAMZA GÖNENÇ AV. RECEP ŞENCAN MUSTAFA KUZUGÜDEN GÜVEN AYDIN DR. SİBEL GÜLLÜÇAYIR Editör BURCU EDA ERDEM Haber- Araştırma- Dosya İSMAİL ÖZCAN BANU KARAKAYA AYŞİN GÜNER ŞEYMA KELEKÇİ Fotoğraf AZİZ KAYA CİHAN KESKİN CENK TÜRKEZER Tasarım ŞAKİR ÇOLAK Baskı- Cilt FORART İLETİŞİM
Küçükçekmece Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Telefon: 444 4 360 Faks: 212 411 07 80 www.kucukcekmece.bel.tr kucukcekmece@kucukcekmece.bel.tr
Burcu Eda Erdem burcu.erdem@kucukcokmece.bel.tr
Tertemiz huzur kokan gecelerden, mis gibi kızarmış ekmek kokulu sabahlara uyandığımız günler vardır hani. Sabah telaşesini keyfe dönüştürdüğümüz, zaman buldukça yumurta kırmaca oynadığımız çay kokan sofralarda şakalaşma sesleri… Tüm aile bireylerinin birbirini ve dünyayı delicesine sevdiği ve daima yaşananlara şükrettiği… Her derdimize koşan, evimizin anahtarını emanet edebilecek kadar güvendiğimiz komşularımız vardır. Siz yokken çiçeklerinizi sulayan, kedinize/ köpeğinize sizin yerinize bakan, evinizi eski kokmasın diye havalandıran can kadar yakın komşular… Geceleri yarenlik eden, çayın yanına mutlaka ev yapımı kakaolu kek ya da çubuk kraker sunan gerçek komşulardan söz ediyorum. Hiçbir şey bulamasa bile iki dakikada nerden çıkardığını bilemediğiniz sarmalar, anne börekleri, keyifli sohbeti olan. Her aldığınızı iki eşit parçaya böldüğünüz, pazara çıktığınızda aldığınız taze sebze ve meyveden mutlaka ayırdığınız, hata olduğunda koşa koşa gidip çorba kaynatıp hızlaca eve döndüğünüz güzel insanlar vardır mutlaka! Yok mu? Olmalı… Komşu da olmak zorunda değilsiniz ki zaten. Bu kadar büyük bir şehirde yan yana evlerde oturmak zaten başlı başına bir lüks... Siz can cana olun yeter size. Cana can katan birini kim istemez ki zaten hayatında? Lütfen bir mucize beklemeyin ya da ilk adımı onun atmasını… Sizin dostluğunuzu ve böylesini bir samimiyeti hak eden, bekleyen, hayal eden bir dünya insan var etrafımızda. Belki bunlardan biri de sizsiniz. Kim bilir? Kendiniz, şehriniz ve hatta yaşamayı hayal ettiğiniz dünyanız için bugün mutlu olacağınızdan emin olacağınız bir adım atsanız ne kaybedersiniz? Belki ilk seferinde olmayacak ama mutlaka kazanacaksınız. Hem siz, hem elini/ yüreğini tuttuklarınız kazanacak üstelik. Size de birileri el uzatsın, sizi dost seçsin istiyorsanız hareketlenin. Hayat öylesine kısa ki, siz elinizi cebinizden çıkarıp birine uzatıncaya kadar sona erebilir. İşte tam da hal böyleyken yürüyerek değil, koşarak gitmeli her yere… Yaya kaldığınız her durumda uçan halısıyla ayaklarınızı yerden kesecek dostlarınızın olması ve bunun için bugün çabalamanız dileğimle. Sevgiler.
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR Düzenli olarak yapılan yürüyüşler; kasların kuvvetlenmesi, şişmanlık ve stresin azalması, yaşlanmanın gecikmesi gibi birçok avantaj sağlıyor. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin. Düzenli yürüyüşler, vücudun oksijeni kullanma kapasitesini artıran, büyük kas grupların dinamik ve ritmik olarak çalışmasını sağlayan aktivitelerdir. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için yapılan düzenli yürüyüşler dakikada 6 kalori harcanmasını sağlamaktadır. Kilo almayı engelleyerek, vücutta yağ oranının azalmasına yardımcı olur. Yürüyüş; kemiklerinizin güçlenmesini, kilonun korunmasını, kalp ve akciğer sağlığının kontrol altına alınmasını kolaylaştıracak bir egzersizdir. BİR ADIMIN 10 FAYDASI - Uykusuzluğu azaltır - Sindirimi kolaylaştırır - Kan basıncını düzenler - Yorgunluk hissini engeller - Solunum kapasitesini artırır - Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar - Vücutta doğal keyif verici hormonların (Endorfin) salınımı sağlar - Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir
6
- Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir - HDL/LDL (İyi huylu-kötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Kan yağlarının (Trigliserid) düzeyini düşürür
gibi damarsal hastalıkların riskini de azaltmaya yardımcı olmaktadır. Kırk yaş ve üstü kişiler mutlaka doktor kontrolünde yürüyüş programlarına başlamalıdır. Hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkları olan kişiler sık sık doktor kontrollerini ihmal etmemelidirler.
KALÇA KASLARINIZI KASIP GEVŞETİN Yürüyüşe ısınma hareketleriyle yavaş yavaş başlanmalıdır. Saniyede bir adım atarak dakikada 2-6 kalori, iki adım ile dakikada 5-7 kalori harcanabilir. Aynı şekilde yine yavaş yavaş yürüyüş sonlandırılmalıdır. Bu yürüyüş programı düzenli bir beslenme planı ile yılda 5-6 kilo verilmesini sağlayabilmektedir. Gün içerisinde yürürken, otururken, kalça kaslarının en az 30 kez kasıp, gevşetmek de oldukça faydalıdır.
YÜRÜYÜŞTE BUNLARA DİKKAT! Yürüyüş, hafif bir yemekten en az iki saat sonra yapılmalı, yürüyüş öncesi ve sonrasında bol su tüketilmelidir. Ağır bir yemek sonrası hızlı ve yorucu yürüyüşlerden kaçınılmalıdır. Yürüyüşler için ince tabanlı ve makosen ayakkabılar doğru tercihtir. Eğer yürüyüşler açık alanda yapılacaksa sabah erken saatler seçilmelidir. Çok sıcak havalarda yürüyüş yapmak ve yürüyüş sırasında herhangi bir sıkıntı hissedildiğinde yine de yürüyüşe devam etmek doğru değildir. Yine kilo vermek amacıyla yürüyüş yaparken vücuda naylon, muşamba ve benzeri maddelerin sarılmasının bir faydası yoktur.
SAĞLIKLI YÜRÜYÜŞ İÇİN ÖNERİLER Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir ve kalp-damar, beyin
Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin.
Eylül-Ekim
7
YENİ EĞİTİM YILINA GÖRKEMLİ AÇILIŞ Küçükçekmece Kaymakamlığı, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen 2015-2016 eğitimöğretim yılı programı, açılışı Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda görkemli bir törenle yapıldı.
8
Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda gerçekleşen eğitim-öğretim açılış yılı programına Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz, okul müdürü Şenay Muslu Atıcı, hayırseverler Dr. İsmet ve Doğan Birgül, öğretmenler, veliler ile öğrenciler katıldı. “OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KONUSUNDA DESTEK BEKLİYORUM” Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından günün anlam ve önemine
ilişkin konuşmasını gerçekleştiren Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, eğitimin değerini bilen insanlarla birlikte olmanın kendisini umutlandırdığını belirterek, “Öğrencilerimizin layık oldukları şekilde eğitim görüyor olması beni çok mutlu ediyor. Velilerimizden de okul öncesi eğitimin artırılması konusunda yardım bekliyorum. Eğitime destek veren herkese minnetlerimi sunuyorum. Özellikle belediye başkanımıza okullarımızı fiziksel olarak iyi hale getirdiği için teşekkür ediyorum” dedi.
“AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ YAD ETMEDEN GEÇEMEYECEĞİM” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise “Bizim rahat yaşayabilmemiz, eğitim alabilmemiz için canlarını gözünü bile kırpmadan feda eden aziz şehitlerimizi de anmamız gerekiyor. Onları burada yad etmeden geçemeyeceğim. Biz belediye olarak eğitime yaptığımız yatırımın geleceğe yapılan bir yatırım olduğunu biliyoruz. Biz ilçemizdeki tüm okulların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak için, daha iyi eğitimli çocuklar yetiştirmeliyiz” diye konuştu. İnsana yapılan yatırımın yardımların içinde en hayırlısı olduğunu kaydeden İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz da eğitime destek verenlere minnetlerini dile getirdi.
KİTAPLARINI PROTOKOL ÜYELERİNDEN ALDILAR Konuşmaların ardından okul öğrencileri şiirler okuyarak, Artvin ve Karadeniz yöresine ait halk oyunları gösterilerini sundu. Renkli geçen ilköğretim haftası kutlamalarında ilkokul öğrencilerinin heyecanı gözlerinden okunurken, öğrenciler protokol üyelerine çiçek takdim etti. Ayrıca aynı güne denk gelen Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nun açılışı da kurdele kesimiyle gerçekleşti. Programın ardından protokol üyeleri okulu gezerek birinci sınıf öğrencilerine kitaplarını dağıttı. Dördüncü sınıf öğrencileri ise birinci sınıftaki miniklerine çiçek vererek onları yüreklendirdi.
Eylül-Ekim
9
HER YIL 1 MİLYON BEBEK ÖLÜYOR
Dünyada her yıl 13 milyon prematüre bebek doğuyor ve bu erken doğumlar bebeğin sağlığını riske atacak birçok faktörü de beraberinde getiriyor. Erken doğumu önlemenin yolu ise hamileliğin ilk günlerinden itibaren düzenli bir şekilde kontrolleri ihmal etmemekten geçiyor.
Hamileliğin ilk günlerinden itibaren kontrolleri ihmal etmemek düşük riskini azaltmaktadır. Daha önce düşük yapmış anne adaylarının, düşük yapma veya erken doğum olasılığı daha yüksek olduğu için bu hamilelerin daha dikkatli olmaları gerekir. Erken doğum riskine sahip hamilelerin doğru beslenme, yorucu ve stresli yaşamdan kaçınma, sigara ve alkolden uzak durma konusunda daha da dikkatli olması gerekir. Doğru takip ve tedavi sağlanmadığı takdirde her yıl 1 milyon bebek erken doğum sebebi ile hayatını kaybedebiliyor.
10
ERKEN DOĞUMA KARŞI GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALIN Erken doğumun önceden tahmin edilip saptanması zor olsa da hamileliğin ilk günlerinden itibaren yapılan muayenelerle bu sürecin kontrol altında tutulması sağlanabilir. Rahim ağzı açıklığının muayene ile değerlendirilmesi, hastanın ağrılarının sıklığı ve süresi, ultrasonografik yöntemler ve anne kanı ve amniyon mayi içindeki birtakım biyokimyasal belirteçler erken doğum tahmininde kullanılan yöntemler arasındadır. Bunlarla hem erken doğumun klinik bulguları ortaya çıkmadan önce risk grubundaki hastalar saptanabilir hem de erken doğum hastalarının tanısı ve ileri değerlendirmesi mümkün olabilir. BEBEK ÖLÜMLERİNİN YÜZDE 80’İNDEN SORUMLU Genel olarak bakıldığında sıklığı yüzde 13’e varan erken doğum, anne karnındaki ve ilk 28 gündeki bebek kayıplarının yüzde 80’inden de sorumludur. Erken doğan bebeklerde solunum problemleri, beyin içi kanamaları, görme kaybı, zeka ve motor fonksiyon bozuklukları, bağırsak problemleri olabilmektedir.
Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir.
Eylül-Ekim 11
12
En önemli sebep rahim ağzı yetmezliği Vajinal enfeksiyonlar, çoğul gebelikler, ardışık histeroskopiler, bebeğin sıvısının normalden fazla olması, plasentanın doğum kanalını kapatması, anne adayında sağlık problemlerinin olması yine anne adayının 16 yaşın altında veya 35 yaşın üzerinde olması erken doğum için bir risk durumları yaratabilir. Erken doğumun en önemli nedenlerinden biri de rahim ağzı yetmezliğidir. Rahim ağzı yetmezliği probleminin de neden olduğu erken doğum, rahim ağzı dikişi; yani serklaj yöntemi ile ortadan kaldırılabilmektedir. ERKEN DOĞUM BELİRTİLERİNİ TANIYIN Erken doğum, başta uterus kasılmaları ile anne adayı tarafından fark edilebilecek belirtiler verebilir. Bu belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi gereklidir. Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir. Kasılmalar bazı hamileliklerde kendini ağrıyla hissettirirken, bazı hamileliklerde hiç bir ağrıya da yol açmayabilir. Kasılmalar, adet dönemindeki sancılara benzeyebilmektedir.
Bir önceki hamileliğinde erken doğum hikayesi olan bir kadının bir sonraki hamileliğinde erken doğum yapma riski 2.5 kat artabilmektedir. Ancak bu, kesinlikle erken doğum yapacağını ifade etmez, riskinin fazla olduğunu gösterir. İki kez, arka arkaya erken doğum yapan kadınların üçüncü hamileliğinde erken doğum yapma riski daha da fazla artmış olur. ERKEN DOĞUMU “TAHMİN, TEDAVİ VE KORUNMA” PROGRAMI Özellikle erken doğum eylemi için risk taşıyan hamilelerin “erken doğumu tahmin, tedavi ve korunma” programı altında takibi gereklidir. Tüm hamilelik süreçlerinde erken doğumu tahmin etmek ve engellemek için rahim uzunluğu ölçümü gereklidir. Çünkü her erken doğum yaşayan anne adayının geçmişinde bir risk faktörü bulunmamaktadır. Bunun dışında anne kilosunun ve yaşının ideal aralıkta tutulması, çalışma şartlarının ideal olması, iki gebelik arası geçen sürenin 1 yıl üzerinde olması, sigara ve diğer kötü alışkanlıklardan uzaklaşılması, gebelikte erken doğum açısından önem arz eden enfeksiyonların taranması ve tedavisi önemlidir.
ibaren it n e d n ri le n ü g ilk in liğ Hamile ek düşük kontrolleri ihmal etmem riskini azaltmaktadır.
Eylül-Ekim 13
HEM MÜZİSYEN, HEM SPORCU;
BEHZAT GERÇEKER
Türkiye’nin en önemli popüler müzik topluluklarından biri olan Enbe Orkestrası’nın kurucusu Behzat Gerçeker, Düşler albümü ile büyük bir atılım yaparken tüm Türkiye’nin tanıdığı bir sanatçı haline geldi. Aynı zamanda iyi bir tenis oyuncusu olan usta müzisyen ile keyifli bir söyleşi yaptık...
14
İstanbul Devlet Opera Orkestrası sanatçısı Behzat Gerçeker, 1993’te ENBE Orkestrası’nı kurduğunda amaıcı müziğiyle evreni kucaklamak, yaptıkları işin evrenselliğiyle tüm insanlara hitap eden bir dil oluşturmaktı. Aradan geçen onbeş yıl içinde Kayahan, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer gibi Türkiye’nin en önemli müzisyenleriyle birlikte çalan orkestra, tüm Türkiye’nin taınıdığı bir grup haline geldi. Mustafa Ceceli’nin seslendirdiği ‘Unutamam’ şarkısı haftalardır listelerde yer alan ENBE’nin ‘beyni’ Behzat Gerçeker’in müzik ile birlikte en çok tutkun olduğu uğraşı ise tenis oynamak.
- BEŞ YAŞINDA MÜZİĞE BAŞLADI. 1963 Ankara doğumlu olan Behzat Gerçeker, müziğe henüz 5 yaşında iken başladı. Doğal yönelimi sayesinde Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na giren Gerçeker, 1987’de mezun olduktan sonra müzikle ilgili pek çok çalışmada bulundu. Fransa’da iki yıl orkestra yöneten başarılı sanatçı, daha sonra bir yıl Macaristan’da kalarak etnik müzik üzerine çalışmalarda bulunmuş. TENİSE İLK ADIM TED’DE Türkiye’ye geldikten sonra orkestrasını kuran ve konserlere başlayan Behzat Gerçeker’in tenisle tanışması ise TED
Kulübü’nün unutulmaz Başkanı Behbut Cevanşir sayesinde olmuş. “1996 yılıydı. Oraya bir konser için gitmiştik. Konser bittikten sonra beni kulübe üye yapacağını söyledi” diyerek o günleri anlatıyor Gerçeker: “Behbut Abi çok ısrar etti, raketimi bile kendisi verdi. Beni kulübe Onur Üyesi yaptı. Bana ders ayarladı. Onun sayesinde başladım bu spora. Sonra tutkum haline geldi ve hep TED’e gelerek oynamaya başladım. O zamanlar TED’in atnrenörü olan Vladimir bana çok yardımcı oldu. İlk turnuvalarımda hep onunla çiftlerde oynardık…” Behzat Gerçeker, tenise başlama anısından kendisine bir yol çizmiş: “O günden sonra hep insanlara tenis, raket, top, ayakkabılarını ben hediye ederek tenise adm atmalarını sağladım. Bu şekilde pek çok kişiyi spora başlattım. Korhan Abay, Ferhat Göçer… Daha pek çok arkadaşımı böyle korta getirdim ve onlar da diğer arkadaşlarını aynı şekilde tenisle tanıştırdı” - SPOR YAPMANIZ MÜZİĞE KATKI YAPIYOR MU? “Sabah üzerimdeki toksinlerimi atmamı, güne daha dinç başlamamı spora borçluyum. Sporu yaptıktan sonar işimde daha iyi olduğu farkettim. Ayrıca tennis oynamaktan büyük zevk alıyorum. Veteranlarda ülkemi temsil etmişliğim bile var. Yani bu sporda müzikte olduğu gibi epey yol katettim. Ancak, son dönemlerde konserlerden fazla vakit bulamadığım için çok sevdiğim spora yeterince vakit ayıramadığımı düşünüyorum.” - ANKARA’LI BİRİ OLARAK İSTANBUL SİZDE NE İFADE EDİYOR? “İstanbul sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Nereye gidersem gidiyim, İstanbul’a her dönüşümde heyecanlanıyorum. Bu
şehirde insanı çeken bir şey var. Ayrı kalınca çok çabuk özlüyorsunuz.” - MÜZİKTE BUNDAN SONRAKİ HEDEFLERİNİZ NELER? “Çok iyi bir yol katettik. Bu yüzden bizden insanların beklentisi arttı. Hep daha iyisi için çalışıyorum. Yeni albümler, yeni eserler üretmek zorundayım. Artık, kötü bir şeye imza atma lüksüm yok. Çünkü, iyinin de daha iyisi olduğunu biliyorum.” - HAYRANLARINIZA, ÖZELLİKLE KÜÇÜKÇEKMECE’DE YAŞAYAN HAYRANLARINIZA SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ BİR ŞEYLER VAR MI? “Beni seven herkesi yürükten kucaklıyorum. Bir sanatçı için en önemli şey alkışlanmak ve sevilmektir. Türk halkına daha iyi şeyler vermek için var gücümle çalışmaya devam edeceğim. Küçükçekmece’yi biliyorum. İstanbul’un kültüre ve sanata yatırım yapan ilçelerinden biri. Küçükçekmeceli sevenlerim, gelecek nesillerde bizlerden daha başarılı olacak gençlerin önlerini açsınlar. Çocuklarının sanatla, sporla uğraşmalarına izin versinler. Küçükçekmece artık bu imkanlar var. Anneler ve babalardan ricam, çocuklarının ellerinden tutup, onları sahip oldukları kültür ve sanat merkezlerine götürmeleri. Kendi yapamadıkları spor ve sanatı çocuklarına mutlaka yaptırsınlar.”
Eylül-Ekim 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’un 43 yıllık hayali:
FUTBOL SAHASI
“Amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan daha önemli olan semtimizde bir spor tesisi. Yani stad. Çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç sosyal tesistir. Belediye başkanı arkamızda, Kulüpler Birliği başkanı yanımızda, bunun farkındayız.”
16
Dile kolay 43 yıl, bir ömrün yarısından da fazla. Bezirganbahçespor kurulduğu 1969’dan bu yana bir futbol sahası bekliyor. 43 yıldır, taş toprak nereyi bulmuşlarsa orada antreman yapıp Türk sporuna yeni yetenekler kazandırmışlar ama bir futbol sahaları olamamış.
Hayati Yolcu Bezirganbahçespor’un Başkanı. Konuşmaya oturur oturmaz, futbol sahamız dedi, yine aynı cümleyle konuşmasını bitirdi. Küçükçekmece’de futbol sahası olmayan başka kulüpler olmasına rağmen, onların hepsinden daha fazla futbol sahasını istediğini samimi şekilde gösterdi. Kolay değil, 43 yıldır mahalleye futbol sahası gelsin diye çalmadıkları kapı kalmadı. İşin sonuna geldiler. Kulüpler Birliği bir yandan
bastırıyor, diğer yandan kendileri. Sonunda mahalleye futbol sahası gelecek. Buna herkes gibi o da inanıyor. - Bezirganbahçespor nasıl kuruldu, renkleri nasıl belirlendi? 1969’da “Kaçı Dayı” lakaplı Muammer Kaçı önderliğinde büyüklerimiz tarafından kuruluyor. Başkanımız dışındaki diğer isimlerden anmak gerekirse Hüseyin Özkan, Mustafa Şimşek, Mustafa Erdoğan ve İdris Asatekin olarak sıralanabilirler. Muammer Kaçı spora gönül veren bir ağabeyimizdi ve devamında kulübe gençlerin katılmasını teşvik ederek kulübün büyümesini sağlamıştı. Kuruluşun ilk yıllarında mavi- beyaz olan renkler daha sonra 1971 tarihinde sarısiyah olarak değiştiriliyor. Değiştirilmesine karar verilmesindeki etken sebep ise
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ortak renklerinin sarı olması, diğer rengin de kırmızı yahut lacivert değil de siyah olarak alınması da arada bir fark yaratmak için olmuştur. - Bölgedeki sosyo -kültürel yapı hakkında neler söyleyebilirsiniz? O zamanlar İstanbul’un birçok yerinde olduğu gibi burada da pek fazla yerleşim yeri bulunmamaktaydı. Sayı olarak ancak 200 hane yaşıyordu diyebiliriz. Çocukluğumuzu gözümüzün önüne getirince bugünün çocuklarından daha mı şanslıyız yoksa şansız olan biz miydik tartışma konusu olmakla birlikte bizler bugünün çocuklarından kendimizi daha şanslı hissediyoruz. 21.yy’da 2015 yılında belediyeler, kurumlar sayısız imkânlar sunmaktayken bizim çocukluğumuzda bize bu fırsatları doğa vermişti. İki tane büyük sahamız vardı: Birisi taş tepenin sahası, diğeri de Bezirganbahçespor’un sahası idi ki şu anda daha önceki
imkânsızlıklar içerisinde bile bir sahamız varken 2015 yılında kulüp olarak buna sahip değiliz. Devletimiz, belediyeler, kulüpler birliği spora çok önem veriyor ama spora bu kadar çok önem veren bir topluluğun içinde bulunmamıza rağmen halen sahasız bir kulübün kulüplerin olması bizi rahatsız ediyor. Çocuklarımız bu anlamda çok şanssız. - Bezirganbahçespor’un şu aşamada en büyük arzusu kendisine mahsus bir futbol sahasına kavuşmak mıdır? Evet, bu kulübün şu andaki en önemli eksiği futbol sahasıdır. Belediye Başkanımız Sayın Temel Karadeniz ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Seymen Gençtürk’e Bezirganbahçespor kulübünün çok büyük eksiği olan saha probleminin çözülmesi önerisinde bulunduk. Bizim amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan
daha önemli olan semtimizde yetişen çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek oldu. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç ise gençlerimizin dikkat ve ilgisini çekebilecek bir sosyal tesistir. Bezirganbahçespor 40 yıllık tarihinde henüz 1. ve 2. Liglere futbolcu yetiştirememiştir; çünkü altyapı eksikliği ve sahasızlık çözülmemiş sorunlarımız olarak senelerdir durmaktadır. Çocuk ve genç sporcuları belli bir noktaya dek bünyemizde tutuyoruz; ancak elimizde olmayan sebeplerden dolayı sporcular da kendilerine daha iyi bir kulüp arayışı içerisine giriyorlar. Alt yapısı ve sosyal tesisleri olan kulüplerde sporcular kendilerini taktiksel ve fiziksel olarak daha iyi geliştirme fırsatı buluyorlar yani bu tarz bir tercihte bulunmalarında onları elbette ki suçlayamayız.
Eylül-Ekim 17
Çekmece Belediye Başkanı olan Sayın Temel Karadeniz Kulüpler Birliği gibi bir sosyal olguyu yerleştirdiği ve desteklediği için bölgedeki diğer amatör kulüpler gibi bizler de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dengeli ve devamlı bir yatırım ve destek içerisindeler ve eminim bize de saha ve tesis kazandıracaklardır. Kulüp binamızın yan tarafında bulunan 16.500 m2 alan da spora ve gençliğe 3000 m2’lik bir yerin ayrılabileceğini düşünüyoruz.
- Alt yapı sorunları ile ilgili bugüne dek neler yaptınız, nasıl baş etmeye çalıştınız? Bizden öncekilerin zamanında Kulüpler Birliği bulunmamaktaydı ve Çekmece Belediyesi de spora bu ölçüde ihtimam gösteren bir belediye konumunda değildi. Eski yöneticilerin Spor Bakanı Yücel Seçkiner’e kadar gittiğine tanık oldum. Yazılı ve sözlü olarak birçok başvuru yapıldı; ancak cevapsız kaldılar. Şu anda
18
- Kendi aranızda bir plan oluşturdunuz mu halı sahası, soyunma odaları, duş kabinleri hem gençlerin spor faaliyetlerini gerçekleştirebilecekleri bir yer hem de boş zamanlarında maddi olarak gelir getirecek bir yer olarak? Daha önceki yöneticilerimizin amatör kulüp olmanın sadece başarı olduğunu algıladıklarını zannediyorum. Alt yapıya çok fazla önem vermeyip sadece A
takım seviyesinde bir takım oluşturup o takımın başarısı için uğraş vermişler. Bunun için de maddi olarak harcamaları oldu. Ben o paraları boşa gitmiş para olarak görüyorum. Biz bundan sonra kulübümüzün alt yapısından gelen çocuklarla oynamayı ve bu çocukları bir yerlere topçu olarak kazandırmayı hedefliyoruz. Bezirganbahçespor kulübünün en önemli başlıca görevi sokak köşelerinde, parklarda, bahçelerde Bali çeken, uyuşturucu kullanan madde bağımlısı gençleri spora yönelterek kötülüklerden uzak tutmaktır. Kulübümüzün görevlerinden birisi de 8–10 yaşındaki çocuklarımızın daha sokaklara yeni inen hayatı kendi öğrenmeye başladığı yıllarda arkadaşlığı dostluğu paylaşmayı öğretip onlara toplumumuzda öğretilmesi gereken ahlak kurallarını aşılamaktır. Bizim sosyal tesis isteyişimizin nedenlerinden biri spor yapmak için kulübümüze gönderilen oyuncularımızın aileleri tarafından istedikleri zaman çocuklarını
izlemeye gelecekleri bir alan olmasıdır. Bezirganbahçespor kulübünün birçok hedefi var ve biz kulüp olarak hedeflerimizi gerçekleştirememenin üzüntüsünü yaşamaktayız. - Kulüpten bahsetmek gerekirse sporcu sayıları hangi seviyede bulunuyor? Bezirganbahçespor kulübü olarak biz 8 kategoride mücadele etmekteyiz. Bu kategorileri en alt seviyeden
sıralamak gerekirse; mini minikler, minikler,U13,U14,U15,U16,U17 gençler ve A takımı olmak üzere 8 grup halinde sıralayabiliriz. A takımımız 2’nci amatör de ve bu ligde ilk senemiz olmasına rağmen potansiyel olarak iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Bezirganbahçespor kulübü olarak biz kendimizi istediğimiz an 1’nci amatör kümeye çıkaracak güçte olduğumuzu düşünüyoruz; ama bizim amacımız daha
evvel de söylediğim üzere 1’nci amatör kümeye çıkmak ya da çok fazla başarılar elde etmek değildir. Bizim tek amacımız gençlerimizin ve çocuklarımızın kötü alışkanlıklar edinmemeleri, çocuklarımıza geleceklerimize sosyal alanlar sunarak onları kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaktır. Kulüpler Birliği ve belediyemiz tarafından “bize yer gösterin size hizmet sağlayalım” diye bir teklif getirildi. Biz kulüp olarak Bezirganbahçe parkının bir bölümünün spor kompleksine dönüştürülebileceği önerisini yaptık. - Bezirganbahçe halkı spor kulübünün arkasında duruyor mu destek veriyor mu? Yönetim olarak daha yeni görevdeyiz. Biz den önceki yönetimde bu konuda eksiklikler yaşandı; ancak biz bu konuda iyileştirme çalışmalarına giderek yakın zamanda Bezirganbahçe halkı ve esnafını spor kulübümüzün arkasında yer alacağı görüşünde ve inancındayız.
Eylül-Ekim 19
EL CERRAHİSİ YAŞAMA BAĞLIYOR Eller, yaşamın doğal akışında, günlük rutin işleri yapmayı sağlayan ve üretkenlikte büyük katkısı olan en önemli organlardan biri… Ancak çeşitli kazalar sonucunda yaralanabiliyor ya da bazı hastalıkların seyri sırasında zarar görebiliyor.
20
Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte el cerrahisinde kullanılan yeni teknikler hasta konforunu artırırken uzuv kopması sonrası alınması gereken önlemler de büyük önem taşıyor. ZAMANLA YARIŞ ÇOK ÖNEMLİ Günlük yaşamda hızla artış gösteren iş kazaları, trafik kazaları, cam kesisi, düşmeler ve benzeri kazalar sonucu kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi mikrocerrahi tekniği ile gerçekleştirilmektedir. Tam donanımlı bir merkezde konusunda uzman hekimler tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda başarı oranları daha
yüksektir. Ancak kişi sağlık kuruluşuna bulaştırılmadan önce de dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Uzuv kopmalarında ilk yapılması gereken hastanın güvenli bir yere alınıp, mevcut kanamanın durdurulmasıdır. Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir. Mesafe kısa ise hastaneye doğrudan gidilmelidir. Ancak hastaneye ulaşmak 1 saatten uzun sürecekse vakit kaybedilmeden travma bölgesi temiz bir bez ile sarılmalıdır. Temizlenip sarılan parça temiz bir poşet
Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir.
içine konulup ağzı sıkıca kapatılmalıdır. Daha sonra ikinci bir poşete buz ve su doldurulmalı, uzvun bulunduğu poşet ağzı açılmayacak şekilde bu torbanın içine yerleştirilmelidir. Hasta acil bir şekilde ameliyata alınacağı için kesinlikle yiyecek ya da içecek verilmemelidir ve hasta sigara içmemelidir. MİKROCERRAHİ AMELİYAT BAŞARISINI ARTIRIYOR El cerrahisi, uzuv yaralanmalarında uygulanan cerrahi bir tekniktir. Başta travma ve çeşitli kazalara bağlı olarak meydana gelen el yaralanmalarının tedavisi olmak üzere hem üst uzuv bölgesini (elden boyuna kadar) hem de alt uzuv bölgesini (bacak-ayak) ilgilendiren pek çok problem el mikrocerrahi ameliyatlarının kapsamına girmektedir. Spor yaralanmaları, iş kazaları,
sakatlıklar, tendon, lif, kas damar ve sinir yaralanmaları, kemik kırıkları, çatlaklar, eklem çıkıkları, sinir sıkışması, tetik parmak ve kistler, parmak yapışıklıkları, fazla parmak gibi doğuştan hareket ve şekil bozuklukları, felç veya yanık sonrası kalan şekil bozuklukları gibi problemlerde mikrocerrahi teknik başarıyla uygulanmaktadır. El cerrahisinde en sık kullanılan cerrahi yöntem mikrocerrahidir. Bu yöntemle operasyon mikroskopu veya “loup” adı verilen özel yardımcı cihazlarla ameliyat sahasının büyütülmesine yardımcı olarak çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük damar, sinir ve liflerin tamirine imkan tanımaktadır. Bu sayede normalde çıplak gözle zor görülebilen ince ve küçük yapılardaki problemlerin cerrahi olarak hassas tedavisi mümkün olmaktadır. Mikrocerrahi yöntemleri ile iş, trafik ve
ev kazaları sonucu ortaya çıkan kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. DONANIMLI MERKEZ VE DENEYİMLİ DOKTOR SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ El, kol, parmak yaralanmalarında, özellikle kopmalarda erken dönemde uç uca dikme çok önemlidir. Hareket ve fonksiyon kaybı kalmaması için adeta zamanla yarışılır. Gecikmiş tedavilerde rekonstrüksiyon adı verilen daha zor teknikler uygulanmak zorunda kalınmaktadır ancak her zaman iyi sonuçlar elde edilemeyebilir. Bazı durumlarda sinir ve tendon hasarlarında başka bölgeden sinir ve tendon nakli gerekebilir.
Eylül-Ekim 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’ Sosyal belediyecilik anlayışı ile hareket eden Küçükçekmece Belediyesi Mülteciler Masası ilçede ikamet eden Suriyeli başta olmak üzere pek çok mülteci aileye yardım elini uzatıyor.
arabanın önüne atarak intihar etmeye kalktım” diye konuşuyor. Türkiye’den çok memnun olduğunu da belirten Halil, “Benim babam bana böyle bakmadı. Türkiye çok güzel bir ülke. Recep Tayyip Erdoğan’dan, Türk insanından Allah razı olsun. Batı dünyasını da Allah ıslah etsin. Onlara hakkımı haram ediyorum” diyor.
Daha iyi şartlara ulaşmak için. Üzgünüz. Aylan’ı gördüğüm zaman ben ağladım. Biz göç yaparken bile ölüme gidiyoruz. Gideceğimiz yerden emin değiliz. Avrupa’nın belki geliri yüksek görünüyor ama oraya gidenlerin de akıbetleri belli değil. Burada güvendeyiz. Türkiye’den memnunuz.”
“AYLAN’I GÖRDÜĞÜM ZAMAN AĞLADIM” Halep’te zeytin tarlaları olduğunu söyleyen Amun Yusuf ve ailesi ise 2 yıldır Türkiye’de. Eşi Suriye’de kalmış. Engelli kızları Safa ve Rukiye, torunları, oğlu ve gelini ile Türkiye’de hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Amun Yusuf dünyayı ayağa kaldıran Aylan’ı gördüğünde hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “Yüreğimiz yanıyor, başka seçeneğimiz yok.
“YEREL YÖNETİMLER MÜLTECİLERE EL UZATMALI” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz mültecilere en iyi şekilde hizmet etmeye çalıştıklarını ifade ederek, “Aylan yüreğimizi yaktı. Küçükçekmece Belediyesi olarak ilçemizde oturanların, mülteci ya da değil insani şartlarda en iyi şekilde yaşamasını istiyoruz. Bu nedenle elimizden gelen yardımı yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz” dedi. Küçükçekmece Belediyesi İyilik Merkezi’nde (KİM), Küçükçekmece ilçesinde ikamet eden tüm mültecilere beyaz eşyadan, sıcak yemeğe, tekerlekli sandalyeden örtüye her türlü yardım yapılıyor.
Sıcak yemekten yatak yorgana mültecilere her türlü yardımı yapan Küçükçekmece Belediyesi, adeta dünyaya insanlık dersi veriyor. Küçükçekmece’de ikamet eden Suriyeli mültecilerden Leyla Halil ve Amun Yusuf konuyla ilgili önemli açıklamalar yaptı. “ÇOCUKLARIMIN ÖLÜM HABERİNİ ALINCA İNTİHARA KALKIŞTIM” Leyla Halil ve ailesi Halep’ten geleli 1 yıl olmuş. Bir yıldır Küçükçekmece’de ikamet ediyorlar. Suriye’deyken doktorluk yaptığını söyleyen Halil, iki çocuğunu kaybetmenin acısını hala yüreğinde taşıyor. Leyla Halil, “Çocuklarım Suriye’de enkaz altında kaldı. Ben doktorum. Sabah saatlerinde beni çağırdılar. Çocuklarımı o şekilde görünce kendimi bir
22
Eyl端l-Ekim 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ Hava sıcaklık değerlerinin gün boyunca değiştiği mevsim geçişlerinin en sık karşılaşılan hastalığı grip, doğru tedavi edilmezse sinüzit, orta kulak iltihabı gibi önemli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Özellikle 65 yaş üstü kişiler, kronik kalp, akciğer, böbrek ve şeker hastaları, kanser hastaları ve sağlık çalışanları gibi risk grubunda bulunan kişilerin daha dikkatli olmasının gerektiği, bu dönemde öncelikle gripten korunma yollarını bilmek büyük önem taşıyor. Grip hastalarıyla temastan kaçının Yüksek ateş, baş ağrısı, yaygın vücut ağrısı ile seyreden gribe, influenza virüsleri neden olur. Hastalığın bulaşıcılığı, belirtilerin görülmesinden 1 gün önce başlar ve 7 gün süresince devam edebilir. Enfeksiyon; öksürme, hapşırma, konuşma ve solunum yolu salgılarının ağız, burun mukozası ve göze teması ile yayılır. Öksürük ya da hapşırık sırasında ağız ellerle kapatıldığında virüs ellere, oradan da dokunulan çeşitli yüzeylere bulaşır. Hasta olmayan insanlar bu yüzeylere elle temas eder, ellerini ağızlarına, burunlarına ve gözlerine temas ettirir ve hastalık etkenini alırlar. Bir metrelik mesafe bulaşma için riskli alandır. Virüs 0-4 °C arasında haftalarca canlılığını sürdürebildiği için kış aylarında daha sık enfeksiyon oluşturur.
24
UZMAN KONTROLÜNDE TEDAVİ OLUN Gribal enfeksiyon tedavisinde burnun açık tutulması büyük önem taşır. Burun kapalı olduğunda sinüsler boşalmadığından grip tedavisi daha zor olan sinüzit enfeksiyonuna neden olabilir. Grip ayrıca östaki borusu tıkanıklığına da yol açarak orta kulak enfeksiyonlarına da dönüşebilir. Bu nedenle grip mutlaka uzman doktor gözetiminde tedavi edilmelidir. Grip tedavisinde istirahat etmek oldukça önemlidir. İstirahat süresinin bulaşmayı önlemek için hastalık belirtilerinin geçmesinden bir gün sonrasına kadar sürmesi gerekir. Bol sıvı alınmalı, beslenmeye dikkat edilmeli ve sigara içmemelidir. GRİPTEN AŞIYLA KORUNUN Aşı olmak, gripten korunmada en etkili yollardan biridir. Aşı yapıldıktan 2-3 hafta sonra vücut influenza virüsünü tanıyarak mücadele edip hastalık oluşumunu önleyebilir. Aşı canlı virüs içermediği için gribe sebep olmaz. Yaş ve kronik hastalıklar nedeniyle risk grubunda bulunan kişilerin, kalabalık ortamlarda çalışanların ve gribe yakalanmak istemeyen herkesin grip aşısı olması gerekir. Grip aşısıyla gripten % 100 korunma sağlandığı
söylenemez. Ancak grip aşısı, binlerce grip mikrobu içerisinden sadece bir yıl önceki en sık karşılaşılan grip mikrobuna karşı koruyucudur. Aşı olunduktan sonra farklı bir virüse maruz kalınırsa gribe yakalanılması mümkündür. GRİBE YAKALANMAMAK İÇİN ŞU ÖNERİLERE DİKKAT EDİN; Mevsim geçişlerinde hava sıcaklığına aldanmayın, tedbirli giyinin. Gribal enfeksiyonu olan kişilerle yakın temas halinde bulunmayın Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın. El hijyenine özen gösterin. Ellerinizi şüpheli yüzeylere temastan hemen sonra ve kış aylarında normal zamana göre daha sık yıkayın.
Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın.
Eylül-Ekim 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI
BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN Hamilelik döneminde görülen vücut kaşıntıları bazen ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor. Anne adayı ve bebeğin sağlığını önemli ölçüde etkileyebilen bu rahatsızlıktan korunmak için vakit kaybetmeden uzman yardımı alınması gerekiyor.
Hamilelikte sık rastlanan şikayetlerden biri de deri kaşıntılarıdır. Hamileliğin ilk aylarından itibaren deride kuruma ve ciltte kabuk şeklinde dökülmeler sık görülmektedir. Özellikle ilk 3 ayda progesteron hormonu etkisiyle meydana gelen bu durum, ileriki dönemlerde biraz azalsa da hamilelik sonuna kadar devam edebilir. Vücut nemlendiricileri cilt kuruluğuna oldukça faydalı olmaktadır. Ayrıca, her duştan sonra sürülen bebek yağları cildin daha nemli kalmasını ve rahatlamasını sağlar. Özellikle son 3 ayda meydana gelen ve bazen dayanılmaz hale gelen kaşıntıların mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Kaşıntıların sebebi hamilelik olmasına rağmen neyin sebep olduğu tam olarak açıklanamamaktadır. Karın bölgesinden başlayıp döküntü ve
kızarıklıklarla olan bu durum hamilelik kaşıntısıdır. Bazı kremler ile rahatlama gösterebilir. EL VE AYAKLARDAKİ KAŞINTILARA DİKKAT! Hamileliklerde 1/200 sıklıkta görülen ve bir tür karaciğer rahatsızlığı olan “Gebelik karaciğer kolestazı” ise erken dönemde kaşıntıyla kendini belli ederken ileri dönemlerde sarılıkla da beraber olabilmektedir. Kaşıntı ellerde ve ayaklarda sıklıkla görülür. Bazen bütün vücuda yayılabilir. Özellikle gece kaşıntıları hamilelerin uykusunu kaçırabilecek düzeyde bile olabilir. Tam nedeni belli değildir, ancak vakaların 2/3’ü hamileliğin son aylarında bu sorunla karşılaşır. GÖZLERDE SARARMA, HALSİZLİK VE İŞTAHSIZLIK DA KAŞINTIYA EŞLİK EDEBİLİYOR Safra yollarının hamilelikte yüksek östrojen hormonu etkisi ile daralması, safra asitlerinin karaciğerden atılamaması ve kana karışması ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bazı ailelerde sıklıkla görülmesi ve aynı kadının tekrarlayan hamileliklerde ortaya çıkması genetik geçiş olabileceğini düşündürmektedir. En sık şikayet vücudun kaşınmasıdır. Bazı anne adaylarında kaşımanın etkisiyle o bölgede kanama ve yaralar oluşabilir. Döküntü görülmemekle birlikte vücudun her yerinde kaşıma izleri vardır. Bebeğin doğumuyla birlikte bu şikayetler hızla azalmaktadır. Kaşıntı ile birlikte
26
gözlerin aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma ve büyük abdestte rengin açılması da görülebilmektedir. Halsizlik, yorgunluk ve iştahsızlık da olabilmektedir. VAKİT KAYBETMEDEN UZMANA BAŞVURUN Gebelik karaciğer kolestazında; karaciğer fonksiyon testleri, hepatit testleri ve kanda safra asitlerinin bakılması tanıya götürmektedir. Anne adaylarında viral hepatitler ve safra yolu taşlarının da tetkikler sırasında düşünülmesi gerekir. Çünkü bu hastalıklar hem anne hem de bebek açısından önemli olabilmektedir. Kesin teşhis ise safra asitlerinin ölçümü ile konulmaktadır. Hamilelikteki kaşıntıların tedavisi sebebe yönelik ve bazen sebep yoksa genel ilkelere göre yapılmaktadır. Lokal kaşıntı giderici losyonlar ve pomatlar öncelikle tercih edilmelidir. Eğer şikayet devam ediyorsa, bebeğe zararı olmayan bazı kortizon türevi ilaçlar kullanılabilmektedir. Hamilelikte gebelik karaciğer kolestazı tanısı konmuşsa, özel bir tedavinin mevcut olduğu bilinmelidir. Bebeğinizin sağlığı olumsuz etkilenmesin Gebelik karaciğer kolestazı anneye verdiği rahatsızlıktan çok anne karnındaki bebeği de etkileyebilmesi açısından önemlidir. Bu problemi yaşayan anne adaylarında anne karnında bebek ölümleri ve bebeğin oksijensiz kalması durumu, erken doğum sıklıkla görülebilmektedir. Bu nedenle “Gebelik karaciğer kolestazı” tanısı konulan hamilelerin “Yüksek Riskli Hamilelik Grubu” olarak değerlendirilmesi ve haftalık NST, doppler ve ultrasonografi ile yakından izlenmesi gerekir. Gebelik karaciğer kolestazı annede diğer tıkanma sarılıkları gibi pıhtılaşma zamanını etkiyebildiğinden doğumda mutlaka kanama-pıhtılaşma testleri yapılmalı ve yeni doğanın korunması için doğumdan sonra K vitamini yapılması önerilmektedir.
Eylül-Ekim 27
RIFT D ŞOVDA BÜYÜK
HEYECAN YAŞANDI
Küçükçekmece Belediyesi, gençlerin boş caddelerde yaptığı drift sporunu sokaklardan güvenli pistlere taşıdı. Bu kapsamda profesyonel pilotların yaptığı drift şovunu izleyen Küçükçekmeceliler heyecanlı dakikalar yaşadı.
28
PAGEV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bahçesinde kurulan özel pistte gerçekleşen drift şovunu Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu da Küçükçekmeceli vatandaşlarla birlikte izledi.
GENÇLERE KÜÇÜKÇEKMECE’YE ÖZEL DRIFT PİSTİ MÜJDESİ Yakın gelecekte özel bir pist oluşturarak Küçükçekmece ilçesinde bu sporu yapan gençlere destek olacakları müjdesini veren Besim Müftüoğlu, “Genç arkadaşlarımız geç saatlerde boş yollarda bu sporu yapmaya çalışıyor. Biz bu tehlikeye kamuoyunun
dikkatini çekmek istedik. Tüm sporcu arkadaşlara başarılar dilerim” dedi. “NORMAL ARAÇLARDAN KAT KAT DAHA GÜVENLİ” Drift pilotu Timur Pomak otomobil sporlarının hangi güvenlik önlemleriyle yapılması gerektiğini göstermek amacıyla burada olduklarını söyleyerek, drift sporu hakkında bilgi verdi: “Yaptığımız sporun adı drift. Japonya’dan geliyor. Otomobilin arkasını kaydırarak, duman çıkartarak yapılıyor. Yarışmada ise iki araç yakın bir şekilde birbirini takip ederek bunu yapıyor. Normal trafikteki arabalar-
dan kat kat daha güvenli bu arabalar. Ancak çevreye zarar vermemek adına sadece özel pistlerde kullanıyoruz. Bizim aracımız 450 beygir gücünde, aşırı beslemeli turbo bir araç. Defansı kilitli. Çok sert yarış için hazırlanmış araçlar bunlar.” “GÜVENLİ PİSTLERDE YAPILINCA TEHLİKESİ YOK” Drift yarışını izleyen Ali Oymak ise, “En dikkatimi çeken şey güvenliği oldu. Gerçekten de çok güvenli yapılmış araçlar. Çok heyecan verici bir spor. Volkan Arısoy ile birlikte bende araca binme şansını yakaladım.
Harika kullanıyordu. Gençlere tavsiye ediyorum. Güvenli pistlerde yapılınca hiçbir tehlikesi yok” diye konuştu. Okul bahçesinde, Kıbrıs Şampiyonu İbrahim Yücebaş, yurt dışı yarışlarda kupa kazanan Baran Akbay, Uğur Aydın, Timur Pomak, Mahmut A. Erbil ile Volkan Arısoy drift gösterisi sergiledi. AMAÇ RESMİ DRİFTİN GÜVENLİLİĞİNİ GÖSTERMEK Küçükçekmece Belediyesi’nin desteğiyle yapılan Drift Şovu ile amaçlanan; caddelerde ve asfalt alanlarda gençlerin kendi araçlarıyla
yaptığı driftin tehlikesine dikkat çekerek, bu motor sporunun resmi olarak yapıldığında ne kadar güvenli olduğunu kanıtlamak. Öte yandan drift otomobillerinin caddelerde kullanılan sıradan otomobillerden farklı olduğunu göstermek ve bu konuda eğitim almış yarışan lisanslı pilotları Küçükçekmece’de yaşayan gençlere tanıtmak. Küçükçekmece Belediyesi ayrıca, Ekim ayı içerisinde gerçekleşecek olan Uluslararası Rallicross yarışı ile aynı gün yapılacak Intercity İstanbul Park’taki drift yarışına da destek veriyor.
Eylül-Ekim 29
HATALI BESLENME BAĞIRSAK
DÜĞÜMLENMESİNE YOL AÇABİLİR Gaz yapıcı nitelikte olan gıdaların tüketimi bazı kişilerin sindirim sistemini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Baklagiller ve mısır gibi gıdaların aşırı tüketimi, ayrıca hızlı yemek yeme, lokmaları iyi çiğnememe ve yemek yerken konuşma gibi bazı yanlış beslenme davranışları da sindirim sistemine zarar veriyor. Doğru beslenme, sağlıklı bir hayat sürmenin kilit noktalarından biridir. Tüketilen gıdaların içeriği ise kimi zaman sindirim sistemini zorlayabilmektedir. Özellikle rafinoz adı verilen şekeri içeren fasulye, mercimek, bezelye, lahana, brüksel lahanası ve brokoli gibi gıdaların sindirimi bazı kişiler için zor olabilir. Eğer sindirim sistemi bunu sindirmek için yeterli değilse görevi ince ve kalın bağırsak içindeki bakteriler üstlenir. Tüketim esnasında aşırı gaz oluşabilir, bu gazın bağırsaklarda ilerlemesinde ve çıkışında zorluk olursa bağırsak düğümlenmesi gelişebilir. GAZ YAPICI GIDALARIN ETKİLERİ KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞİYOR Yemek sonrası yaşanan şişkinlik hissi, çoğu zaman tuvalete çıkıldığında
30
geçmektedir. Burada özellikle kişinin genel sağlık durumu, bağırsaklarının anatomik yapısı ve karın içindeki duruşu önemlidir. Bu yapılanma kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için gaz yapıcı gıdaların her kişide bağırsak düğümlenmesine neden olmayacağı unutulmamalıdır. Ancak ülser gibi sindirim sistemi problemleri varsa veya daha önce karın bölgesinde cerrahi işlem yapılmış ise bu kişiler beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir.
YAŞ İLERLEDİKÇE SÜT TÜKETİMİ AZALIYOR Sütte bulunan laktoz, yaş ilerledikçe bazı kişilerde rahatsız edici olabilir. Yaşla birlikte zaman içinde kişilerin vücudunda süt şekerini sindirecek enzim azalmaktadır. Araştırmalar da laktoz intoleransının erişkin nüfusta yüzde 30 olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yaşlandıkça insanlar süt içmeyi azaltır çünkü süt içince oluşan gazdan rahatsız olur. Böyle
bir durumda süt miktarını rahatsız etmeyecek düzeye çekmek, yaş ilerledikçe de süt yerine yoğurt ve peynir tüketmek daha doğru olacaktır. “KARNIM BALON GİBİ ŞİŞTİ” DİYORSANIZ… Sindirim sisteminin içerisindeki algı yapan sinirler, vücuttaki gazın size zarar verip vermeyeceğini belirlemektedir. İrritabl bağırsak sendromu olan kişilerde ise sinirlerin algısında bir sorun vardır. Aslında kişinin gaz problemi yoktur. Karnı balon gibi şişen kişilerin gaz nedeniyle şikayetleri varsa doktora gidip bunun nedenini araştırması ve doğru tedaviyi alması gerekmektedir.
HAZIMSIZLIK VE ŞİŞKİNLİĞE NEDEN OLAN FAKTÖRLER Sindirim sistemindeki gazın kişiyi ne ölçüde rahatsız ettiği önemlidir. Aşırı gazdan şikayet eden insanların çoğunda yapılan ölçümlerde bağırsakta normal insanlardan daha fazla gaz tespit edilmemiştir. Ancak hastanın sık sık yaşadığı şişkinlik ve gaz problemi varsa mutlaka doktora danışmalıdır. Sindirim sistemine olması gerekenden fazla hava kaçmasına neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir: - Lokmaları yetersiz çiğnemek - Yemeği büyük lokmalar halinde yutmak - Hızlı yemek yemek - Yemek yerken konuşmak - Midenin asit salgısında sorun olması - Atrofik – kronik gastrit
- Aşırı yağlı yemek tüketilmesi - Protein tüketiminin günlük miktarı aşması - İnce bağırsaklarda parazit varlığı - Şeker ya da karaciğer hastası olmak İLERİ VAKALARA CERRAHİ MÜDAHALE GEREKİYOR Aşırı gaz oluşması durumunda mekanik bir etki olmaksızın bağırsak düğümlenmesi yaşanıyorsa bağırsak hareketlerini artıracak bazı manevralarla durum kontrol altına alınır. Ancak bağırsak düğümlenmesi bazen çok ilerleyebilir ve kanamaya, duvarda incelmeye yol açabilir. Böyle durumlarda bağırsağı harekete geçirmek için cerrahi müdahale söz konusu olabilmektedir.
Eylül-Ekim 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR Çocuklarınız yerinde duramıyor, sürekli hareket etme ihtiyacı duyuyorsa veya dikkati çok çabuk dağılıyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız. Uzman Psikolog Gani Eser Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) konusunda ebeveynleri aydınlatıcı bilgiler aktardı. Her hareketli çocuğun, dikkatini toparlayamayan ya da fevri kararlar veren bireyin DEHB olarak tanılanması son derece hatalı bir yaklaşımdır. Öncelikle DEHB tanısı konulabilmesi için üç farklı tür davranış bozukluğundan birinin özelliklerini belirgin olarak taşıması gerekir: Aşırı dikkatsiz olanlar, hiperaktifolanlar ve fevri davranışlar gösterenler.
32
AŞIRI DİKKATSİZ OLAN DEHB GRUBU; Belli bir konuya hiç odaklanamaz, ya da kısa süreli odaklanıp akabinde dikkati dağılır. İlgisini çekmeyen bir konudan çok daha kısa sürede sıkılıp uzaklaşırlar. Eşyalarını sık sık kaybeder, organizasyon gerektiren işleri yapmakta zorlanırlar. Siz bir şeyler anlatırken dinlemiyor gibi görünürler, sık sık hayal âlemine dalarlar. Oyunların ve aktivitelerin kurallarına uymakta zorlanırlar. HİPERAKTİF OLAN DEHB GRUBU; Bir yerde uzun süre oturarak ya da hareket etmeden duramazlar. Sürekli konuşur, karşılarındakini dinlemeden konuşmayı sürdürürler. Çevrelerindeki nesnelere dokunma eğilimi gösterirler. İşlerini sessizce yapmakta zorlanırlar. FEVRİ OLAN DEHB GRUBU; Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Çocuğunuzun yukarıdaki gruplardan birine girdiğini düşünüyor ve o gruptaki davranış özelliklerinden en az üçünü gösteriyorsa bir uzmana görünmeniz ve teşhis konulmasını istemelisiniz. Sürekli kabızlık ya da ishal halinin bulunması DEHB’nin önemli belirtilerinden biridir. Son dönemde bağırsak ile beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen nörologların önerdiği beslenme listelerine uyulması birkaç ay sonunda belirgin iyileşmelerin, uzun süreli diyetler ise DEHB’nin tamamen iyileşmesinin umudu olmaya başlamıştır. DEHB teşhisi genellikle 4-5 yaşa kadar konur. 7 yaşından sonra DEHB’nin başlama ihtimali çok düşüktür. Bu nedenle çocuğunuz yukarıdaki davranışlara benzer özellikleri taşıyorsa başka bir sorunu olabilir ama DEHB’den şüphelenmemelisiniz.
Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Eylül-Ekim 33
ŞİİR DOSTLARI ‘GÖL SAATLERİ’NDE BULUŞTU Küçükçekmece Belediyesi'nin geleneksel hale getirdiği ‘4. Göl Saatleri Şiir Akşamı’ programı; şiir dostlarını gün batımında buluşturdu. Küçükçekmece Balıkçı Adası’nda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin katkılarıyla gerçekleşen programa, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Baş-
34
kanı Mahmut Bıyıklı, onur konuğu şair Arif Ay ve pek çok ünlü şair katıldı. Küçükçekmece Gölü'nün huzur dolu manzarasında gerçekleştirilen programın açılış konuşmasını yapan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, '' Edebiyat dünyasına sunabileceğimiz ufacık katkılar gerçekten Küçükçekmece Belediyesi olarak çok önem verdiğimiz şeyler. Ebebiyat dünyamız sadece çok satılan kitaplara teslim edilmek isteniyor, his dünyamız televizyondaki acıklı dizilere teslim edilmek isteni-
yor. Bunları hep birlikte inşallah mücadele edip özellikle şiiri ve edebiyatı daha rahabet gören bir alan haline getirmek istiyoruz. Şiire duyulan ilgiyi arttırmamız gerekiyor.''dedi. Göl Saatleri Şiir Akşamı programı öncesi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirilen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan ve kendisine teşekkür beratı takdim edilen programın onur konuğu Arif Ay da Başkan Temel Karadeniz’e teşekkür ederek, '' Dünya çok karanlık dönemden geçiyor. Özellikle islam dünyası büyük bir
acının büyük bir felaketin içinde kan revan içinde kıvranıyor. Bu karanlıkta çıkmanın silahla yada başka unsurlarla olcağına ben şahsen inanmıyorum. Bir şair olarak dünden bugüne kadar gözlemlerim bu savaşın bu umutsuzluğun ortadan kalkmasında yine sanatın edebiyatın etkisinin olacağına inanıyorum.Bizim medeniyetimiz şiir medeniyetidir. Biz bu medeniyet içerisinde doğumdan ölümümüze kadar hayatımızın her alanını şiirle süslemişiz. Mimarimizi şiierle süslemişiz' dedi.
raca, Mevlana İdris, Nurettin Durman, Recep Garip, Serdar Kacır, Sümeyye Betül, Şeref Akbaba, Turan Koç, Ömer Faruk Ünalan, Özcan Ünlü ve Zeynep Arkan kendi şiirlerini seslendirdi. Program sonunda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, katılımcı şairlere tek tek plaket takdim etti.
CENGİZ ÖZKAN RÜZGARI ESTİ Şiir ziyafetlerinin ardından sahne alan Müzisyen ve saz sanatçısı Cengiz Özkan dinleyicilere keyifli bir akşam yaşattı. ''Uzun İnce Bir Yoldyım, Vay Deli Gönül, Derdim Çoktur Hangisine Yanayım'' eserlerini seslendirdi. Dinleti onunda ise Başkan Karadeniz, Cengiz Özkan'a çiçek takdim etti.
ŞİİR ZİYAFETE DÖNÜŞTÜ Şiir ziyafetinin yaşandığı program, pek çok ünlü şairi de ağırladı. Gecede şairler; Adem Turan, Ali Ural, Ali Ayçil, Aykut Nasip Kelebek, Bestami Yazgan, Celal Fedai, Cemalettin Latiç, Hüseyin Akın, Hüseyin Atlansoy, Hüseyin Ka-
Eylül-Ekim 35
VİTAMİN DEPOSU:
KARNABAHAR
Karnabahar kendine has tadı olan bir sebzedir ve yemeklerde çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Tadıyla çok iddialı bir sebze olduğu söylenemez ama sağlık açısından faydaları söz konusu olduğu zaman mutlaka tüketilmesi gereken besinler arasında olduğunu söylemek mümkün. Karnabahar turpgiller ailesindendir. Sağlık asçısından bir çok faydası olan Karnabahar beyaz çiçekli bir sebzedir. İçerdiği sülfür bileşeni toksinleri nötralize eder bunun sonucu olarak karaciğere inanılmaz fayda sağlar.
36
SAĞLIĞA FAYDALARI Karnabahar sağlık açısından çok faydalı bir besin kaynağıdır, kalp sağlığını korur, bağışıklık sistemini güçlendiren bsinler içermektedir, kemik sağlığına ciddi anlamda katkıda vulunur. Gebelik döneminde kadınların güvenler tüketebileceği ve çok fayda göreceği nadide besinler arasındadır. Çok zengin kalsiyum ve mineral kaynağı olması karnıbaaharı her yaştan insanın güvenle tüketebileceği temel besin ve şifa kaynağı haline getirmiştir. Karnabahar Kalp Sağlığını Korur. Karnabahar Kolesterolü Düşürür. Karnabahar Bağışıklık Sistemini Kurar. Karnabahar Gebelik Döneminde Faydalıdır. Karnabahar Kalsiyum Deposudur. KARNABAHARIN İÇERDİĞİ ZENGİN MİNERALERİN FAYDALARI: Karnı baharın içerdiği zengin mineraller bir çok açıdan sağılğımıza katkıda bulunmaktadır. Karnabaharın içerdiği en zengin mineraller çinko, manganez, fosfor, magnezyum ve selenyum ve sodyumdur. - Çinko , yaraların iyileşmesi ve yeni hücre yapımında yardımcı olur.
- Magnezyum , Kemiklerin normal çalışması için gerekli olan hormonları üretir paratiroid bezine yardımcı olur. - Fosfor, kemikleri güçlendirmek için yardımcı olur. - Selenyum, bağışıklık sisteminin daha iyi çalışması için yardımcı olur. - Sodyum , Vücutta sıvıları dengelemeye yardımcı olur. - Manganez enzimlerin oluşması ve sağlıklı çalışması için yardımcı olur. KARINIBAHAR KANSER RİSKİNİ AZALTIR: Akciğer kanseri, göğüs kanseri, mesane kanseri başta olmak üzere karnabahar bir çok kanser türününe yakalanma riskiniza azaltabilir KARNABAHAR KİLO VERMEYE YARDIMCI OLUR: Karnabahar bize kilo verme noktasında yardımcı olur. Karnabahar yağ yakmak için önemli bir unsur olan C vitamini içerir. Bunun dışında yağ yakmaya yardımcı olan bol miktarda folat içermektedir. Bir fincan karnabahar yaklaşık 30 kalori içermektedir. Bu sınırsız miktarda yenilebilen nişastalı maddelerden birisi olduğu anlamına gelir.
Karnabahar Yemeği Tarifi Malzemeler: - 500g karnabahar - 1 adet havuç - 1 adet soğan - 1 yemek kaşığı salça - Yarım su bardağı haşlanmış nohut - 2 yemek kaşığı sıvı yağ - Tuz
Yapılışı: Tencereye yağı ekleyin ve kesmiş olduğunuz soğanları pembeleşene kadar kavurun. Soyup, halka halka doğradığınız havuçları ekleyin ve soğanlarla bir müddet daha kavurun. Salçayı ilave edin, salça da kavrulduktan sonra temizleyip dallarına ayırdığınız karnabaharları tencereye ilave edin. Malzemeleri karıştırdıktan sonra üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
KARNABAHAR VÜCUT SİSTEMİNİ DETOKSLAR: Karaciğer enzimlerini aktif hale getirmek için vücuda yardımcı olur. Bu da ayrıca bünyedeki bir çok organın sağlığını korumaya yardımcı olur. K VİTAMİNİ DEPOSU KARNABAHAR: Vücudumuzdaki K vitamini miktarını arttırmak için, karnabahar tüketiminide arttırmamız gerekir. K vitamini özellikle kemik sağlığı ve gelişimi için çokönemlidir. Yaşlıların yanında çocuklarında kemik ve iskelet sağlığını koruması için güvenle tüketebilecekleri şifa kaynağıdır. KARNABAHARIN SAÇ VE CİLT SAĞLIĞINA FAYDALARI: Bir sebze olarak, karnabahar zaten zinde ve sağlıklı kalmak için düzenli olarak tüketilmesi gereken bir besin kaynağıdır. Karnabahar bunun yanında cilt ve saç
sağlığı için de önemli bileşen vitemin ve mineraller içermektedir. C vitamini ve manganez, Karnabaharda bolca bulunan, güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, kandaki oksijen miktarını artırmak ve metabolizmayı korumak için önemlidir. Sağlıklı ve hızlı metabolizma kolayca sindirimi ve gıdalardaki tüm besinleri elde etmek için yardımcı olurlar. Daha fazla oksijen kandaki toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlayacaktır. Kanınızdaki toksik maddelerin miktarı düşükse cilt sağlıklı olur. Sağlıksız cilt belirtileri akne, kırışıklık, koyu lekeler, siğiller, benler ve döküntüler vesilesi ile ortaya çıkar. Bu belirtileri yaşıyorsanız, bazı sert önlemler alma zamanıdır. Karnabıhar bu cilt problemlerinden kurtulmak için yardımcı olabilir. Düzenli olarak Karnabahar tüketimi cilt problemlerini çözemenin önemli bir paröası haline gelebilir. Ayrıca düzenli olarak karnabahar tüketimi
kafa derisi sağlığını korunmasına da yardımcı olabilmektedir. Kuru, kaşınan ve deri dökülmesi yaşanan kafa derisi sağlığını korur ve bu tür sorunlardan kurtulmamıza yardımcı olabilir. üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
Eylül-Ekim 37
EGZERSİZ KANSERE İLAÇ GİBİ GELİYOR
Düzenli egzersiz yapmak sağlıklı bir yaşamın en önemli koşulları arasında yer alıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar düzenli yapılan egzersizin hem kansere karşı direnç sağladığını hem de kanser tedavisi gören hastaların daha kısa sürede normal yaşamlarına dönebildiğini ortaya koyuyor. Fiziksel aktivite ile kanser riski arasındaki ters ilişki sağlam kanıtlarla ortaya konulmaktadır. Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, egzersizin özellikle meme kanseri hastaları için faydalı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersiz ve egzersiz ile birlikte hayata geçirilecek doğru beslenmeye yönelik müdahalelerin kansere yakalanma riskini azalttığı görülmektedir. Fiziksel aktivitenin östrojen ilişkili kanser üzerindeki koruyucu etkisi o kadar fazladır ki düşük -
38
orta yoğunlukta egzersizlerin kanser önleyici programlara dahil edilmesi son derece faydalı bir yaklaşımdır.
1 SAATLİK EGZERSİZ MEME KANSERİ RİSKİNİ %20 AZALTIYOR Bilimsel çalışmalar, günde en az 1 saat egzersiz yapmanın meme kanseri riskinin %20 azalmasına yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersizin faydaları menopoz durumuna göre farklılık gösterebilir; menopoz sonrası kadınlar için meme kanseri riski daha da azalmaktadır. Kolon kanseri için yüksek risk grubunda olan erkeklerin oranı; fiziksel hareketsizlik, kırmızı et tüketimi, aşırı kilo, alkol ve sigara tüketimi ve düşük folik asit alımı gibi kontrol edilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ile büyük oranda düşebilir. DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTENİN KANSERLİ TÜMÖR OLUŞUMUNU ENGELLEYEN ŞU ETKİLERİ VARDIR; - Kanda dolaşım halindeki glikoz ve insülin seviyelerini düşürür - Vücudun savunma mekanizmalarından kortikosteroid hormonlarını artırır. - Testosteron miktarını artırarak vücut direncini yükseltir. - Enflamasyonlarda, bağışıklık reaksiyonunda rol oynayan ve hücreler arası iletişimi sağlayan sitokinleri artırır. - Kanserle savaşan T hücrelerindeki insülin reseptör sayılarını artırır. - Bakterilere, parazitlere, virüslere ve tümörlere karşı etki gösteren, nerdeyse tüm vücuttaki hücreler tarafından sentezlenen proteinler olan İnterferonun üretimini teşvik eder. - Enerji için yakıt depolayan glikojen sintaz üretimini tetikler. - Lökosit (akyuvar)fonksiyonunu artırır. - Bağışıklık sisteminin en önemli parçaları olan akyuvarların fonksiyonunu artırır. - Kanser tedavisinde tümörlü hücrelere karşı kullanılan C vitamininin mekanizmasını iyileştirir.
- Kanserin başlangıcında rol oynayan onkogen aktivasyonuna karşı rol oynar. - Sütte bulunan, demiri bağlama ve bakterilerin çoğalmasını durdurucu özelliği olan laktoferrinin kandaki düzeyini artırır. KANSER HASTALARININ NORMAL YAŞAMA DÖNÜŞÜNÜ HIZLANDIRIYOR Düzenli fiziksel aktivite, kanser hastalarının bedensel işlevlerini geri kazanasını ve dışarıdan daha az desteğe ihtiyaç duyacak şekilde normal yaşam tarzlarına dönmelerine de yardımcı olmaktadır. Birçok kanser hastası, özellikle ameliyatı takip eden dönemlerde, kemoterapi ve radyasyon tedavisi sırasında, kilo kaybı, halsizlik ve bedensel işlev kaybı ile karşı karşıya kalmaktadır. Kanser hastalarının yaklaşık %75’i radyasyon tedavisi ve kemoterapi sırasında aşırı halsizlikten şikayet etmektedir. Aşırı halsizlik kilo kaybı, kaslarda kuvvet kaybı ve kalp damar sistemi dayanıklılığındaki kayıplardan kaynaklanmaktadır. Evde yapılan egzersiz programları kanser hastalarındaki bu halsizlik hissini azaltır ve hastaların yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olmaktadır. EGZERSİZ PROGRAMI KİŞİYE GÖRE BELİRLENMELİ Kanser rehabilitasyonu için egzersiz programları, semptomlara göre sınırları belirlenen, aşama aşama artan ve kişiye göre tasarlanmış fiziksel aktivite önerileri içermektedir. Günde bir kere yapılan ve göreceli olarak zor sayılabilecek egzersizeler yerine, günde birkaç kere tekrarlanan düşük ila orta seviye yoğunlukta aerobik egzersizlere odaklanılmalıdır. Hareketsiz hastaların çoğu, günde toplam 30 dakika yürüyüşten ya da aynı miktarda enerji harcatan benzer aktivitelerden klinik açıdan anlamlı faydalar elde etmektedir.
Egzersiz programının belirlenmesi için kanser hastaları öncelikle bir egzersiz testine tabi tutulurlar. Hastanın gösterdiği semptomlara göre sınırları belirlenen ve aşama aşama artan bu egzersizler genellikle yürüme bandı ya da bisiklet üzerinde uygulanır. Sağlıklı bireyler için kullanılan test prosedürleri bu testlerde de aynen uygulanırken, hastanın yorgunluk hissine daha fazla odaklanılmaktadır. Genellikle hastaların maksimum performans seviyelerine çıkmamaları gerekir. Egzersiz programlarının ilk
aşamadaki hedefi hastanın bir yerden başka bir yere hareket ettirmektir. Bunun yanı sıra, kas kuvvetini, yağsız vücut kütlesini ve genel anlamda mobiliteyi arttırmayı hedefleyen, eklemlerin hareket menziline yönelik hareketler ve diğer egzersizler de egzersiz programında yer almaktadır. Egzersizin kademelendirilmesi ve yoğunluğu kişiden kişiye değişir. EGZERSİZ PSİKOLOJİYE DE İYİ GELİYOR Kanser hastaları için egzersiz üzerine yapılan birçok araştırma, hem fizyolojik
hem de psikolojik faydalara işaret etmektedir. Yapılan son araştırmalara göre, egzersiz yapan meme kanseri hastalarında depresyon %38 oranında azalırken, egzersiz yapmayan meme kanseri hastalarında ise % 13 oranında artış göstermektedir. Bunun yanı sıra, egzersiz yapanlarda endişe ile ilgili verilerde azalma gözlemlenirken egzersiz yapmayanlarda endişe ile ilgili verilerde artış gözlemlenmektedir.
Eylül-Ekim 39
TÜRKİYE ORGAN NAKLİNDE DÜNYADA İLK 5’TE
Organ nakli, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Tam donanımlı merkezlerde alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonrası kişiler yeniden yaşama tutunuyor, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebiliyor. Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başarı oranları açısından Türkiye Dünya’da ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurtdışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Türkiye’de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye’ye geliyor. Özellikle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor. SON 10 YILDA ORGAN NAKLİ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşılanarak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye’de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavuşabiliyorlar. 2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış var.
40
Sağlık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre şu anda 22.00 böbrek, 2.200 karaciğer, 600 kalp, 260 pankreas, 50 akciğer, 4 kalp kapağı, 5 ince bağırsak hastası kadavradan nakil olabilmek için bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması sebebiyle birçok kişi bu bekleyiş esnasında yaşamını yitirebiliyor. Birçok kişi de kadavradan organ bağışı olmadığı için aile ya da yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşabiliyor. ORGAN NAKLİ SONRASI HASTALARI SAĞLIKLI BİR YAŞAM BEKLİYOR Nakil olan kişilerin nakilden sonra en çok merak ettikleri konu, normal hayatlarına ne zaman dönebilecekleri oluyor. Hatta bazı hastalar eski yaşamlarına geri dönemeyeceklerini, eskisi gibi olamayacaklarını düşünerek endişeye kapılabiliyorlar. Nakil olan hastalarının bu konudaki endişeleri yersizdir. Tam tersi nakil olan kişileri zor günler değil, sağlıklı bir hayat bekliyor. Organ nakli ile yeniden hayata kazandırılan kişiler ortalama 3 ay sonra sosyal, iş yaşantılarına geri dönüp yeniden çalışan üreten insan
olabiliyor. Bu süreçte çocuk sahibi olunabiliyor, kişi yaşantısına eskisi gibi sürdürebiliyor. Organ nakli, hastalığı sebebi ile son evrede olan hastalara yönelik multidisipliner bir tedavi şeklidir. Başarılı bir şekilde gerçekleşen nakilden sonra insanlar doktorlarının önerileri çerçevesinde hareket etmeliler. Düzenli ilaç alımı ve doktor kontrolleri ihmal edilmemelidir. Nakil kadar nakil sonrası yaşam da önemlidir. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi çok önemlidir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA TOPLUMSAL DUYARLILIK OLUŞMALI Türkiye’nin yıllık istatistiklerine bakıldığında böbrek nakli sayısı yılda ortalama 3 bin civarındadır. Bu rakam, az değildir; ama yeterli de değildir. Çünkü bunların çoğu canlıdan canlıya yapılmış nakillerdir. Türkiye’de kadavra bağışı çok az olduğu için canlı vericili nakiller ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde hala kadavra bağışı yeterli düzeyde değildir. Organ bağışı konusunda toplumda yeterli duyarlılığın oluşmaması hala bilgi eksikliğinin, önyargıların hatta yanlış
inanışların olduğunu göstermektedir. İnsanlar hayattayken organlarının bir parçasını yakınlarına verebiliyor; ancak öldükten sonra vermek istemiyorlar. Öldükten sonra organın bir işe yaramayacağı unutuluyor. Bu, organ bağışı konusunda bir paradoksun olduğunun en güzel kanıtıdır. Organ bağışı algısında bir yanlışlık var ve bunun aşılması gerekiyor. HAYATTAYKEN ORGANLARINIZI BAĞIŞLADIĞINIZI AİLENİZE SÖYLEYİN Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık kadavra sayısı 25-30'ken, Türkiye'de bu rakam 4.7’dir. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailelerinden çoğunlukla “ret” cevabı alınmaktadır. Ortalamaya bakıldığında beyin ölümü gerçekleşenlerin sadece yüzde 26'sının organları alınabildiği görülüyor. Kadavradan gerçekleştirilebilecek nakiller için toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Organ bağışı konusunda doğru bilginin aktarılması çok önemlidir. Toplum olarak bilinçlenme sağlandıkça organ bağışına yaklaşım daha pozitif hale gelecektir.
Eylül-Ekim 41
Türkiye’nin beyaz incisi;
PAMUKKALE Güzel yurdumun her yeri, her köşesi tarih ve güzelliklerle doludur. İşte bunlardan biri de Ege’nin gözdesi Pamukkale’dir. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından da anlaşılacağı gibi pamuktan bir kaleyi andıran bu eşşiz tabiat harikası, yüzyıllardır uygarlığın beşiği olmuş, şifa dağıtmıştır.
Aklınızda bir tatil planı varsa, buna Pamukkale’yi de dahil edebilirsiniz. Aslında ülkemizin her köşesi birbirinden güzel. Tarih, deniz, doğa, kültür iç içe girmiş, canınız hangi tatili çekiyorsa, her mevsim o tatili yapabilirsiniz. Eğer, bir doğa aşığıysanız Pamukkale tam size gore. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından anlaşıldığı gibi pamuk gibi bembeyaz görünümüyle sizi kendisine
42
hayran bırakacak bir güzelliktir Pamukkale. Yüzyıllar boyunca bir çok uygurlığa ev sahipliği yapmıştır. Sularının şifasını dünya kubal etmiş, günümüzde UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Pek çoğumuz gidip bu eşsiz güzelliği yerinde mutlaka görmüştür. Eğer, görmediyseniz mutlaka görmenizi kendinizi şifalı sularına bırakmanızı tavsiye ediyoruz.
Denizli iline bağlı Pamukkale ile ilgili size kısa bir bilgi vermek gerekirse; Pamukkale, Ege Bölgesi'nde, Büyük Menderes havzasında, eski ve tarihî bir şehir kalıntısıdır. İlkçağdaki adı Hierapolis’dir. Bu şehrin kalesi, bugünkü Denizli şehrinin merkez bucağına bağlı Ecirli köyünün yakınlarında bulunmaktadır. Pamukkale adı, kireçli sıcak suların çökelmesi sırasında meydana gelen pamuk gibi beyaz pamuk taşlarından gelmektedir. Bu özelliği ile Pamukkale, dünyaca ün kazanmış turistik bir yer durumundadır. Pamukkale'nin bu özelliği yanı sıra, İlkçağın önemli bir şehri olan Hierapolis şehrinin kalıntıları da, önemini arttıran bir sebeptir. Pamukkale'de, bu tarihî şehir
kalıntılarından başka, öldürücü bir takım gazların yayıldığı Şaron mağarası da ünlüdür. Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür.Ayrıca Pamukkalede Antik Havuz, Antik Tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir thermal merkez olan Karahayıt vardır. Asırlardan bu yana pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Pamukkale, eşsiz görünümü ve topraklarında barındırdığı tarihin izleriyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Termal suları ile pek çok ziyaretçisine şifa veren bu sular, oluşturduğu travertenleri ile de adeta görsel bir şölene imza atmaktadır. Beyazlığı ve travertenlerinin pamuksu görünümü ile bu adı alan Pamukkale her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Pamukkale, 'her derde deva' şifalı suları ve travertenleriyle, Türkiye'nin turizm cennetlerinden biri. Pamukkale, Türkiye'de deniz turizmine alternatif merkezlerden biri konumunda. Yılda 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti misafir ediyor. Pamukkale'nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, bölgenin dünyaca ünlü beyaz travertenlerinin de hayat kaynağı. Pamukkale'nin hemen yakınındaki Karahayıt ve Gölemezli'deki termal kaynakların romatizma, kalp, mide, damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına iyi geldiği ifade ediliyor. Pamukkale'deki termal havuz, yaz-kış ısısı değişmeyen 35 derecelik suyuyla bölgeye gelen turistlerin keyifli zaman geçirmesine de imkan sağlıyor. Antik kent Hierapolis ile iç içe olan Pamukkale, kent merkezine 20 kilometre uzaklıkta. M.Ö. 197 yılında kurulan Hierapolis, Hz. İsa'nın havarilerinden St. Philip'in burada öldürülmesi ve onun adına anıt mezar yaptırılması nedeniyle, inanç turizmi açısından da öne çıkıyor. Yapılan kazılarda bulunan tarihi eserler, Hierapolis
Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Pamuksu bir görünümü ile görenleri kendisine hayran bırakan Beyaz Cennet Pamukkale’nin şifalı termal suları yüzeye çıkmasının ardından içerisindeki kalsiyum karbonat çökelir. Bu yapı başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşmekte "TRAVERTEN" olmaktadır. Pamukkale’nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, travertenlerin de hayat kaynağıdır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35 –100 °C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik devirlerden beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan 60-70 metrelik kısmı çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülmektedir. Bu arada su, 300 m yol kat eder. Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Yerinde yapılan analizlerde, kaynak başındaki suyun karbondioksit
miktarı ortalama 725mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145mg/1'e düşmektedir. Roma Döneminde inşa edilen ve 1984 yılına kadar Roma Hamamı olarak korunan Hierapolis Arkeoloji Müzesi, asırlar öncesinden günümüze ulaşmayı başaran pek çok tarihi eseri barındırmaktadır. Caria, Psidya ve Lidya Bölgelerindeki bazı yerleşimlerden ortaya çıkarılan eserler Hierapolis Müzesi’nde toplanmış ve sergilenmektedir. Müze eserlerin yapısına ve çıkarıldığı bölgelere göre ayrıştırılarak 3 bölüme ayrılmıştır. MÜZELER Hierapolis Kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından bu yana Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürük su vadisi) kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Eylül-Ekim 43
Lahitler ve Heykeller Salonu: Bu salon, Hierapolis ve Laodikeia kazılarından çıkan eserlerden oluşmaktadır. Lahitler, heykeller, mezar taşları, mimari sütun paye başlıkları ve yazıtlardan ibarettir. Küçük Eserler Salonu: Bu salonda İ.Ö. IV. binden beri birçok uygarlığa damgasını vuran küçük buluntular sergilenmektedir. Belirli bir kronolojiye göre sergilenen bu eserler Denizli ve çevresindeki birçok arkeolojik yerleşimlerden elde edilen eserlerden oluşmaktadır. Bu salonda, dönemi itibariyle, eski uygarlığın güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü kazısından çıkarılmış olan eserler ayrı bir önem taşımaktadır. Hierapolis Tiyatrosu Buluntuları Salonu: Hierapolis Tiyatrosu’nun sahne binasının fesadını
44
süsleyen eserlerin birçoğu restore edilerek müzenin bu salonunda teşhir edilmiştir. Sahne kabartmalarının bir kısmı yerinde (İnsitu) olup bir kısmını ise mulâjlarla alınarak sahne binasındaki yerine kopyaları konulmuştur. SAĞLIK İl merkezine 18 km uzaklıkta bulunan, eski Hierapolis kentinin bulunduğu alanda yer alan ve travertenleri yaratan bu sular, bölgenin en önemli ve etkin özelliğidir. Kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları, ilik içinde spazmlı maddelere iyi gelmekle beraber, çok değerli idrar söktürücü, böbrek ve kum taşlarında, idrar yolu iltihaplarında etkilidir. Şifalı yeraltı
suları günümüzde olduğu gibi geçmişte de yöreye çok fazla ziyaretçinin gelmesini sağlıyordu. Hierapolis'in o dönemde de 'kür merkezi' olusu, Anadolu'daki ilk turizm hareketlerini başlatır. Bu nedenle şehir kısa sürede farklı halkların ve inanışların buluşma noktası haline gelmiştir. Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kaynaklar etrafında dini ayinler yapılmış, senlikler düzenlenmiş, büyük devlet adamları ve zengin kişiler antik dönemde tedavileri için Hierapolis’e gelmişlerdir. Tedavilerin din adamları ve antik hekimlerce yönetilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
1 LİTRE SUDA BULUNAN MADDELER Spesifik Tarti: + 1500C 1.0032, Temparatür: + 350C, Metasilikat Asidi: H2S13 18.0, Serbest Karbondioksit: CO2 1144.0, Radyoaktivite: 925, Reaksiyon: (pH) 06.0 Iyonlar: Potasyum: K 13.5 mg, Sodyum: Na 332.3, Kalsiyum: Ca 464.5, Magnezyum: Mg 911, Demir: Fe 0.036, Alüminyum: A1 2.34 Anyonlar: Klorür: C1 53, Nitrat: NO3, Sülfat: SO4 675.5, Hidrofosfat: HPO4 1.08, Hidrokarbonat: HCO3 1045.3
ardından Flavius’lar döneminde İ.S. 62
Sahnenin gerisinde arka duvarı süsleyen
yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde
üst üste sıralanmış 3 sütun dizisinden,
(İ.S. 117 – 137) inşa halindedir. Yapı
alttakiler sekizgen kaideler üzerinde
Severuslar döneminde İ.S. 206 yılında
yükselir ve yivsizdir. Kabartmalar,
tamamlanmıştır. Cavea’da 50 oturma
stillerinden de anlaşılacağı üzere değişik
ANTİK TİYATRO Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 300 ayak (91 m) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına; İ.S. 60 yılında olan büyük bir depremin
yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı
sanat ekolünün (Zeus Atları Kabartmaları)
ve altı niş bulunmakta, bunların önünde
etkileri görülmektedir. Sahne binasının
10 adet sütun yer almaktadır. Mermer
kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından
sütunların üzerleri istiridye kabuğu
tiyatro, Perge, Side ve Nyssa tiyatrolarıyla
şeklinde motiflerle dekore edilmiştir.
büyük bir benzerlik gösterir.
sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Cavea’nın ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m)
dönemlerde farklı ustalar tarafından yapılmıştır. Özellikle mitolojik konuların işlendiği sahnelerde Helenistik dönem heykel sanatlarının etkilerini, kalabalık, hareketli ve canlı figürlerde görmek mümkündür. Bu figürlerde Bergama
Eylül-Ekim 45
ANTİK HAVUZ Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaymış. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik
46
bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere iyi gelmektedir. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik
Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini ortaya koymaktadır. CADDE VE YAPILAR Yaklaşık 1 km uzunluğundaki kentin en önemli ve geniş ana caddesi, kenti bir ucundan diğer ucuna ikiye böler. Kuzey – güney doğrultusunda uzanan bu caddenin iki tarafında sütunlu revaklar ve önemli kamu yapıları vardır. Her iki ucunda
anıtsal kapılar bulunmaktadır. Kapılar ‘Tak’ görünümünde, kemerli ve yanlarında kuleleri bulunmaktadır. HAMAMLAR Çok eski olan bu yapı İmparatorluk Çağı’nın ortalarına tarihlenir. Traverten dikdörtgen bloklardan inşa edilmiş bu yapının, yan duvarlarindaki büyük kemerler görülebilmektedir. Kentin merkezindeki tonozlu Büyük Hamam yapısı ile
kıyaslanabilecek bir mimariye sahiptir. Hamam yapısı VI. yüzyılın I. yarısında, Hierapolis, Phrygia Pacatiana’nin baskenti olduğu zaman, kilise olarak yeniden düzenlenmiştir. Kiliseye dönüştürülmüş olan yapıda, girişin kuzeyinde yer alan bir mekanın duvarını, dört sütunlu bir potigi çevirmek için kullanmışlardır. İki büyük kemer ile oluşturulmuş olan kilisenin girişi, Bizans Kapısında olduğu gibi bir kemere sahip diğer bir küçük kapıya yaslanmıştır.
İyi durumda korunmuş olan büyük mekanda, kemerlerle oluşturulan 6 adet nis yer alır. Bu kemerleri taşıyan duvarlar eklenmiş ve duvarlara açılan geçitlerle de tonuzlu geçişler elde edilmiştir. Kısacası Pamukkale, mutlaka gidilip, görülmesi gereken önemli bir turizm merkezimizdir.
Eylül-Ekim 47
ZİRAİ MATBUAT ÇIĞIR AÇACAK
Zirai Matbuat isimli kitaba, Sebahattin Zaim Üniversitesi’nde tanıtım lansmanı yapıldı. Türkiye’nin tarım konusunda 12 yılda çağ atladığını ifade eden eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, kitabın yazarı Hasan Soydan’a teşekkür etti.
48
Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Zirai Matbuat’’ isimli kitabın lansman programına katıldı. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde geniş bir katılımla gerçekleşen lansmanda, Mehdi Eker’in yanı sıra Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, kitabın yazarı Hasan Soydan ve pek çok akademisyen de hazır bulundu.
lanmış metinleri bugünün insanının anlayabileceği şekle sokmalıyız. Servetimizin büyük bir kısmının tarım tarihinde yattığına inanıyorum. Tarımın kültürle, coğrafyayla, ekonomiyle ilişkisi var. Biz tarım tarihinin yazılmasına, korunmasına çok önem verdik ve hala da veriyoruz. Atılan ilk adım çok önemli çünkü bu ileride atılacak büyük adımların habercisidir” dedi.
“SERVETİMİZİN BÜYÜK KISMI TARIM TARİHİNDE YATIYOR” Programda bir konuşma gerçekleştiren Mehdi Eker, “Biz Osmanlıca’da yayın-
“TÜRKİYE AVRUPA’NIN BİRİNCİSİ OLDU” Türkiye’nin tarım konusunda ilerlemesinden de bahseden Eker, “Biz son
12 yılda Türkiye’nin tarımsal faaliyetini 23 milyar dolardan, 61 milyar dolara çıkardık. Türkiye Avrupa’nın dördüncüsüyken şu anda birincisi oldu. Bilgi, teknoloji ve mekanizasyonu daha fazla kullandık. 117 bin çeşit tohum örneğini tohum bankasında saklıyoruz. Bunların hepsi Türkiye’nin imkanlarıdır” diye konuştu. “TÜM GEÇMİŞE YÖNELİK BİR ÇALIŞMA YAPMAK İSTEDİM” Hasan Soydan da kitabı yazarken bugün tarımda kullanılan bilgilerin aslında Osmanlı zamanında da kullanıldığını anladığını söyledi. Soydan, “Osmanlı arşivlerini tarayarak, bütün
geçmişe yönelik bir çalışma yapmak istedim. Sabahattin Zaim Üniversitesi Osmanlı zamanında Baytar ve Ziraat mektebi olduğu için burada bulunmaktan çok mutluyum” dedi. Etkinlikte Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu, araştırmacı-yazar Beşir Ayvazoğlu da birer konuşma gerçekleştirdi. Program sonunda ise Mehdi Eker, Hasan Soydan’a, Sabahattin Zaim Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut Eker’e plaket takdim etti. Ayrıca programa katılanlara Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Zirai Matbuat eseri hediye edildi.
Eylül-Ekim 49
EV TEMİZLİĞİNDE PÜF NOKTALARI
Ev temizliğinizde ve ev düzeninizde size yardımcı olacak birtakım bilgiler hazırladık.
Toprağı havalandırın ve toprağı çöken bitkilere torf ilavesi yapın. Yüksek doğalgaz faturalarıyla karşılaşmak istemiyorsanız, kombi ve kalorifer sistemlerinizi kontrol ettirin.
Evinizin odalarında bir temizlik ve düzenleme planı oluşturun. Yani, hangi oda nasıl bir temizlik ve düzenleme istiyor; perdeler ve halılar yıkanacak mı, dolap içlerinde bir düzenleme yapılacak mı konularında kesin bir karar verin. Ardından, hangi odaları, hangi gün temizleyeceğinize karar verin. Planlamadan sonra evinizde köşe bucak, detaylı bir temizlik yapmaya başlayabilirsiniz Evi ve eşyaları olabildiğince havalandırın. Dışarıda duran mobilya, eşya ve şemsiyelerinizi kış soğuğundan etkilenmemeleri adına temizleyin ve kaldırın. Bahçenize genel bir bakım uygulayın. Budanması gereken bitkiler varsa, budayın.
MUTFAK Mutfak aydınlatmasını, kış mevsimine uygun hale getirin. Kışın hava erken karardığından dolayı ışık yakma ihtiyacınız daha fazla olacaktır. Bu nedenle enerji tasarrufu yapabilmek için, ampullerinizi gözden geçirin. Mevsim meyveleri ve taze sebzeler satın alın. Dilerseniz, bu meyveler ile reçel ve marmelat; sebzeler ile turşu hazırlayabilirsiniz. Sebzelerin bir kısmını, buzdolabı poşeti ile dondurucuya yerleştirin. Yine dilerseniz, mutfak dekorasyonunu sonbahara uygun bir hale getirebilirsiniz. Bunun için, sonbaharı temsil eden sarı, kahverengi ve turuncu renklerindeki tabak takımlarınızı çıkartabilir, masa örtünüzü değiştirebilir, baharatlıklarınızı dekoratif kılıflarla kaplayabilirsiniz. OTURMA ODASI Oturma odası, evin en çok vakit geçirilen bölümü olduğundan dolayı bu mekânın düzenlenmesi ve temizlenmesi, diğer bölümlere oranla daha fazla vakit alacaktır. Hazırlıklara kışlık halılarınızı çıkartarak başlayın. Yazlık halılarınızı ambalajlayıp kaldırın. Eğer bu halıları kullanmaya devam edecekseniz, amonyaklı su ve bir bez yardımı ile halıları silin. Bu yöntem, halıların üzerinde biriken toz ve nemi temizlemeye yardımcı olacaktır. Halıları sildikten sonra, elektrikli süpürge ile süpürün ve böylece halınızın renklerinin daha canlı görünmesini sağlayın. Koltuk ve kanepeleri, nemli bir bez ile silin ve elektrikli süpürge ile süpürün. Kışın koltuklar için kılıf kullanıyorsanız, bunları
50
dolabınızdan çıkarabilirsiniz. Koltuk ve kanepelerinizin üzerinde örtü veya şal kullanıyorsanız, bunları kalınlarıyla değiştirebilirsiniz. Hatta sonbahara uygun pastel tonlar tercih etmeniz, ortamda bir sonbahar etkisi yaratmada etkili olacaktır. YATAK ODASI Yatak örtülerini ve pikeleri, kış mevsimi için uygun olanlarla değiştirin. Dolabınızdan çıkardığınız yorgan ve battaniyeleri yıkadıktan veya kuru temizlemeye gönderdikten sonra serin. Dolap içinde düzenleme yapın. Yazlık kıyafetlerinizi kaldırın, kışlıkları çıkartıp yerleştirin. Dolabınızda yer açmak adına, giymediğiniz kıyafetleri ayıklayın ve lekeli olanları da yıkadıktan sonra dolabınıza yerleştirin. Aynı şekilde, yazlıkları da yıkadıktan sonra kaldırın. Yatak odasında sonbahar temizliği yaparken, mutlaka yatağınızı çekip süpürün ve nemli bir ez ile silin. Yatağınız bazalı ise, bazayı havalandırın.
Banyo hazırlıkları Kış mevsimine uygun banyo takımlarınızı çıkarın. Yazın kullandığınız, havlu ve bornozları, kışlık olanları ile değiştirin. Banyodaki aksesuarları da değiştirmeyi unutmayın. Mum gibi dekor malzemelerinde, elma ve tarçın kokulu olanlarını tercih edin.
ÇOCUK ODASI Çocuk odasında, yatak odasında uyguladığınız adımları tekrarlayın. Yatak örtüsünü değiştirin, yazlıkları kaldırın, bazayı havalandırın. Yeni okul döneminde, çocuğunuz için bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, dekoru değiştirebilirsiniz; duvar rengini değiştirebilir veya duvarlara kâğıt kaplayabilir, çalışma dolabı ve masasını yeniden düzenleyebilirsiniz. Çocuk odasında fazlalıklardan kurtulmak adına, kullanılmayan oyuncakları ayırabilir ve bunları ihtiyaç sahibi bir aileye verebilirsiniz.
bitkilerin köklenmesini kolaylaştıracak ve bir sonraki ilkbaharda daha gür şekilde büyümesini sağlayacaktır. Ağaç ve ilkbahar aylarında açacak olan soğanlı bitkilerin dikimini ise, Ekim sonu-Kasım başında yapın.
BALKON Kapalı bir balkona sahipseniz, burada sadece derinlemesine bir temizlik yapmanız yeterli olacaktır. Ancak balkonunuz açık ise, kışın soğuk havalardan ve yağışlardan zarar görmemeleri için mobilyalarınızı bir naylon ile kaplamanızda fayda vardır. BAHÇE HAZIRLIKLARI Bu mevsimde bahçede yapılacak belli başlı işler; kışlık çiçek fidelerinin ve ilkbaharda açacak olan soğanlı bitkilerin dikimi, gübreleme, çim bakımı ve ara ekimlerdir. Bahçedeki çimlerin bakımına, üzerindeki yaprakları temizlemek ile başlayın. Bu mevsim, çimlendirme için en uygun olan mevsimdir. Mevcut çim alanlarında herhangi bir bozulma var ise, ara ekimler yapın. Bahçedeki toprağın besin maddesince fakir olduğu düşünüyorsanız, bu mevsimde toprağa rahatlıkla gübre takviyesi yapabilirsiniz. Gübre takviyesi, toprağın bahar mevsimini verimli bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Bu mevsimde ekilecek Atatürk çiçeği, açelya ve kamelya gibi kışlık fideler, bahçenin kışı güzel bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Sonbahar mevsiminde ekilen bitkiler için en olumlu nokta, dikilen bitkilerin kışın yağmur ve kar suyu yoluyla doğal olarak sulanacak olmasıdır. Bu durum,
Eylül-Ekim 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK
500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığı’ndan ilim dünyasında çığır açacak tarihi bir proje hayata geçirildi. Osmanlı Devleti’ni tarihin en önemli uygarlıklarından biri haline getiren Tahrir Defterleri gün yüzüne çıkarılıyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bilim kurulu tarafından yürütülecek çalışma ile 247 adet tahrir defteri, incelemeden geçirilerek basımı yapılacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,Osmanlı Devleti’nin askeri, idari, mali, arazi ve nüfusla ilgili kayıtlarının yer aldığı tahrir defterlerinin gelecek nesillere aktarılması adına önemli bir proje başlattı. Bu proje ile ilim dünyasında büyük bir boşluk giderilmiş olacak ve bu defterler üzerinde bilimsel çalışmalar rahatlıkla yapılabilecek.
52
Tahrir Defterleri bölgesel tartışmalarda hakem olacak Tahrir defterlerinin yeniden düzenlenerek bastırılması, yalnızca Türk tarihi açısından değil Osmanlılarca tahrir sisteminin uygulandığı; Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Kıbrıs, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Macaristan, Makedonya, Bosna-Hersek, Filistin, İsrail, Hırvatistan, SırbistanKaradağ, Kosova, Slovenya ve Ürdün gibi devletlerin sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi tarihlerinin aydınlanması bakımından da büyük önem taşıyor.
Osmanlı Arşivleri’nin en önemli belgelerinden olan Tapu Tahrir Defterleri, bugüne kadar çok az sayıda bastırılabilmiş. Proje kapsamında incelemesi tamamlan 247 Tahrir Defteri’nden 1000’er adet bastıracak.
AİLELERE ERGENLİK TAVSİYELERİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Sağlığı Koruma Hizmetleri ile Küçükçekmece Belediyesi işbirliğiyle ‘’Bedenimde Neler Oluyor’’ isimli söyleşi düzenlendi. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen söyleşide Sağlık Eğitim Uzmanı Derya Demirci, çocukluktan yetişkinliğe adım atılan dönem hakkında dinleyicilerini bilgilendirdi. “ERGENLİK, ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞ DÖNEMİDİR” Ebeveynleri ergenlik hakkında bilgilendiren Derya Demirci, ‘’Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yaşamın ikinci on yılını içine alan bu süreç fiziksel, cinsel ve ruhsal açıdan gelişme ve olgunlaşmanın görüldüğü dönemdir.
Ergenlik döneminde, cinsel gelişme kızlarda 10-12, erkeklerde 12-14 yaş civarında başlar. Çevresel, yapısal ve kalıtsal etkenlere bağlı olarak her çocukta farklı şekilde seyredebilir’’ dedi. “ERGENLİKTE OTURUŞ TARZINA DİKKAT EDİN” Çocukların gençliğe geçiş döneminde vücutlarında değişime dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Demirci, ‘’Ergenlik dönemindeki hızlı boy ve kilo artışı ile vücut boyutlarının hızlı değişimi ve duruş bozuklukları bu dönemde kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları sık görülmesine yol açar. Dolayısıyla oturuş tarzlarımıza çok dikkat etmeliyiz’’dedi. “ERGENLİK DÖNEMİ ÇOK RİSKLİ BİR DÖNEMDİR” Ergenlik döneminin çok riskli bir dönem olduğunu vurgulayan Demirci, ‘’Çok riskli ve çok dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Ergenlik dönemindeki büyük risklerin başında, sigara kullanımı, alkollü içki içilmesi, madde kullanımı, güvensiz cinsellik, silah taşıma, çeteleşme ve şiddet olaylarına karşı ailelerin daha dikkatli olması gerekiyor’’ diye kon
Eylül-Ekim 53
GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncusu iş ilanları hem lise mezunlarının hem de üniversite öğrencilerinin en çok başvurduğu pozisyonlar arasında. Son dönemde izlenme rekorları kıran televizyon dizileri, gençlerin hayata bakışlarını da değiştirdi. Eskiden iyi okullarda okuyup, kariyerli işlerde çalışmayı amaçlayan gençler, dizi ve sinema oyuncularının kolay para kazandıklarını ve yaşam standartlarının çok kısa sure içinde yükseldiklerini gördükçe, düşüncelerini değiştirdiler. Artık gençlerin en çok istedikleri şey, sinema veya düzi oyuncusu olmak. Bu tür alanda çalışmak isteyenlerin hızla artması nedeniyle oyuncu ve figürasyon ajanslarının sayısı da çoğaldı. Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
54
Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı ilanların başında anketörlük, tanıtım ve organizasyon elemanı ile hostes pozisyonları geliyor. Üniversite öğrencilerinin part-time iş ve staj fırsatlarıyla buluşmasını, işverenlerin de oturduğu yerden genç insan kaynağına ulaşmasını sağlayan internet sitelerine olan ilgi de artıyor. Harçlığını çıkarmak isteyen ve iş hayatını daha yakından tanımak isteyen lise öğrencileri ve lise mezunlarına yönelik yapılan çalışmada işverenlerin de bu yöndeki ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruldu. Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı pozisyonlar ise şöyle sıralanıyor: Satış Elemanı, Oyun Ablası, Garson, Tanıtım Elemanı, Organizasyon Elemanı, Hostes, Çağrı Merkezi Elemanı ve Anketör. GENÇKEN ÇALIŞ, HAYATA ÇABUK ALIŞ “Gençken çalış, hayata çabuk alış!” sloganıyla gençlerin iş hayatına atılmalarına öncü olan internet sitelerinde; öne
çıkan iş ilanları; Mağaza Personeli, Çağrı Merkezi, Servis Elemanı, Garson, Komi, Sekreter, Muhasebe Elemanı, Yönetici Asistanı, Anketör, Hostes, Tanıtım-Aktivite Elemanı, Öğretmen, Bilgisayar Programcısı, Satış ve Pazarlama Temsilcisi olarak sıralanıyor. Gençlerin ilgisi ise şu pozisyonlarda yoğunlaşıyor: Evde Part Time Çalışacak Veri Giriş Elemanı, Part-time/Dönemsel Organizasyonlarda Görev Alacak Personeller, Mağaza Satış Danışmanı ve Kasiyer, Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncuları, Part-time Stand Hostesleri. Gençlerin en çok istihdam edildiği alanların başında Satış ve Pazarlama gelse de; Ajans, İdari İşler/Sekreterya, Muhasebe/ Mali Müşavirlik ve Çağrı Merkezi alanları da rağbet görüyor.
Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
Eylül-Ekim 55
TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI ZORLUYOR Teknoloji bir yandan hayatı kolaylaştırıp çözümler sunarken, bir yandan da bağımlılıklara yol açarak yeni sorunların kapısını aralayabiliyor. Bu bağımlılık zamanla uykusuz gecelere, sosyal hesaplar kontrol edilmediğinde huzursuzluğa, çevre ile ilişkilerin bozulmasına hatta boşanmalara kadar gidebiliyor.
56
Psikolojik sağlık için “sıfır” ya da “sınırsız” değil, “yeterince teknoloji” kullanımının öğrenilmesi gerekir. Hayat, “sıfır” ya da “sınırsızlıklar” üzerine değil, “denge” üzerine kurulduğunda kişi psikolojik sağlık dengesini yaşayabilmekte, yaşamdan keyif alabilmekte ve sorumluluklarını yerine getirebilmektedir. Kişinin kullandığı oyun, telefon, tablet gibi teknolojik nesne veya bağlandığı sosyal ağlar üzerinde kontrolü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam düşünememesi ile sorunlar başlamaktadır. Teknolojik aletin kullanımında ya da eylemin yerine getirilmesinde artık kontrol kalkar ve bağımlı kullanım sürdürülür. Ayrıca bu bağımlı kullanım, kişinin psikososyal işlevlerini aksatmasına ve hayatında ders, iş gibi bedensel, duygusal performans gerektiren durumlarda başarısız olmasına rağmen devam ettirilme boyutuna kadar gidebilmektedir. GERÇEK HAYAT İLE SANAL DÜNYA AYIRT EDİLMELİ İnternet ve teknoloji kullanımının sağlıklı, güvenli, sorumlu, işlevsel ve bilinçli kullanım çerçevesinde olması gerekmektedir. Sağlıklı kullanımdan kastedilen internetin, bilişsel ve davranışsal bir rahatsızlık olmaksızın makul bir zaman dilimi içerisinde açık bir amaç için kullanılması, kişinin gerçek hayattaki iletişimle internet iletişimini ayırt edebilmesi ve internette kullanılan sanal kimliğin gerçek kimliğin önüne geçmemesi durumudur.
BAĞIMLILIK KONTROLSÜZLÜKTEN KAYNAKLANIYOR Teknoloji ve internet bağımlılığı; kontrolsüz ya da sağlıklı kullanımın ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra bağımlılığın sonuçlarını bilmemek veya önemli görmemek, problem çözme becerisinin yeterince gelişmemesi, aşırı içe kapanıklık, düşük benlik saygısı, beğenilmeme kaygısı, şema kaçınma stratejisinin aşırı kullanımı, sosyal beceri ve ilişkilerin eksikliği, dürtü kontrol bozukluğu, karamsar düşünce yapısı ve kişinin yaşamında gerçekçi hedeflerinin olmamasından kaynaklanabilir.
YENİ SANAL KAVRAMLAR: FOMO VE NOMOFOBİ! Teknolojinin hayatımıza olumsuz etkileri arttıkça bağımlılıkla ilgili farklı kavramlar da hayatımıza giriyor. Bunlardan ilki FOMO’dur. Bağımlılık durumu ilerledikçe, kişi sosyal medyayı kullanmadığında gündemden geri kaldığını ve gelişmeleri kaçırdığını düşünmeye başlamaktadır. Kişinin kontrol duygusuyla ilgili bir korku olan FOMO (Fear of missing out); yeni gelişmeleri kaçırma korkusu ile bağımlılık derecesinde telefon ve sosyal medya
kullanma durumudur. Kişi, bırakmayı ve durdurmayı denese de başarılı olamaz ve tam tersi sosyal medya başında geçirilen zaman giderek artar. Cep telefonu kullanamamaya dair korku olan NOMOFOBİ (Fear of being out of mobile phone contact) ise kişinin cep telefonundan uzak kalma veya cep telefonuyla iletişim kuramadığında kaygı yaşaması durumudur. Kullanım sürenizi gözlemleyin Öncelikle kullanım konusunda kişinin kendisini gözlemlemesi ve bu süreyi sınırlamaya çalışması gerekir. Yeni sosyal beceriler, aktiviteler edinmek ve ortamlara girmek güzel bir adım olabilir. Ayrıca spor yapmak, teknoloji kullanım kılavuzu oluşturmak, ziyaret edilen site ve hesapların sayısını azaltmak, internetin daha çok kullanılan işlevini sınırlamak için kullanım saatlerini zıt saatlere kaydırmak, interneti kullanmadan önce günlük veya haftalık kullanım hedefi koyabilmek internet ve teknoloji kullanımının düzenli ve yeterince olmasına yardımcı olabilir. BAĞIMLILIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ UZMAN YARDIMI ALIN Evde durmak yerine dışarı çıkmak, kullanımınızı belirli saatler ile sınırlamak, teknolojiyi ve interneti açık bir amaç için kullanmak, arkadaşlarla ve aile üyeleriyle iletişim kurarken telefonla ilgilenmemek ve kitap okuma saatleri belirlemek bağımlılığınızı sınırlandırmak için alınabilecek önlemlerdir. Ancak tüm bu adımlara rağmen bağımlılık düzeyinin kontrol edilememesi durumlarında profesyonel yardım alınması uygun olacaktır.
Eylül-Ekim 57
Teknoloji
KIRILMALARA KARŞI EN DAYANIKLI EKRAN! Sağlamlık konusunda daima iyi bir imajı olan Motorola, Android dünyanın önemli oyuncularından. Firma şimdi yeni modeli DROID Turbo 2’yi duyurmaya hazırlanıyor. Ancak bu model, diğerlerinden farklı olacak. Motorola DROID Turbo 2 modelinin ekranı “ShatterShield” olarak isimlendirilecek. Yani ekran
kırılmaya karşı dayanıklılık vaat edecek. İddiaya göre Motorola’nın bu ekranı üç farklı katmandan oluşacak. Ekran, lens ve değiştirilebilir koruyucu lens olarak adlandırılan bu katmanların her biri ayrı ayrı güçlendirilmiş parçalar. Tüm parçalar satın alındığı günden itibaren kırılmaya karşı 4 yıl garantili olacak.
WHATSAPP'TAN YENİLİK Mesajlaşma uygulaması WhatsApp, yeni bir keşfe göre yakında belge göndermeye de izin verecek. WhatsApp, şimdiye kadar sadece fotoğraf, video, kişi ve ses dosyalarını göndermenize izin veriyordu. WhatsApp'ın çeviri veritabanında fark edilen "Belge indirilmedi" uyarısında geçen "Belge" sözcüğü, uygulama üzerinden yakında belgelerin de gönderilebileceğini gösteriyor. Bununla birlikte hangi tür belgelerin gönderilip alınabileceği henüz belli değil.
58
HAYAT AĞACI'NA BÜYÜK İLGİ
Küçükçekmece Belediyesi, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde Küçükçekmece’nin yaşlı çınarlarını unutmadı.
Yaşlılar Günü’ne özel düzenlenen Hayat Ağacı projesi ile 65 yaş ve üzeri 50 ilçe sakinin hayatına dokunan Küçükçekmece Belediyesi, bu özel günde anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Etkinliğe Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve pek çok yaşlı vatandaş katıldı. Atakent Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik kapsamında Hayat Ağacı isimli serginin açılışı gerçekleştirildi. Foto-röportaj tekniği ile hazırlanan sergide, geçmişten günümüze kadar olan kuşaklar arasındaki tecrübe, günlük
hayatın koşuşturmacasında unutulan yaşlı hayatlara dokunularak, gençliğe aktarıldı.
"TÜRKÜLERE HEP BİR AĞIZDAN EŞLİK ETTİLER" Ardından, Altınova Balkan Göçmenleri Sosyal Yardımlaşma Derneği öncülüğünde kurulan yaşları 40 ile 85 arasında değişen Kadınlar Korosu söyledikleri türkülerle dinleyenlere türkü ziyafeti sundu. Vatandaşlar türkülere hep bir ağızdan eşlik etti. "ONLAR BEREKETTİR" Başkan Karadeniz, projeye katılan yaşlı vatandaşlara teşekkür ettiği konuşmasında, “Hepinizin bu anlamlı gününü kutlarım. Bizim kültürümüzde bereket diye bir kavram var. Bereket istatistikten sayılardan farklıdır. Yaşlılar da bizlerin bereketidir. Tüm büyüklerimin ellerin-
den öpüyorum. Onları ihmal etmeyelim. Onların dua ve zikirle, kıpır kıpır olan dudaklarından dökülecek dualara bizim ihtiyacımız var. Allah tüm yaşlılarımıza uzun ömürler nasip etsin” dedi. Kaymakam Harun Kaya da yaşlıların gününü kutlayarak, onlara minnet ve saygısını ifade ederken, anlattığı fıkralarla da katılımcıları kahkahaya boğdu. Protokol üyeleri, programda ilçedeki tüm yaşlıları temsilen projeye katılan yaşlı vatandaşlara çiçek takdim etti. Projeye katılan Cumhuriyet Mahallesi sakini Bayram Yaman ve Arslan Akyol isimli vatandaşlar da Başkan Karadeniz’e bu günde kendilerini unutmadığı için teşekkür ederek, hayata dair tecrübelerini katılımcılarla paylaştı. Yaşlı vatandaşların keyifle dinlediği konser sonunda, Başkan Karadeniz koro şefi Yasin Koçman’a çiçek vererek, teşekkür etti.
Eylül-Ekim 59
TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ Parkinson hastalığı, el, ayak ve vücut titremeleri, istemsiz kasılma ve seğirmelerle seyreden hareket bozukları, sadece yaşlılarda değil gençlerde de ortaya çıkabilir. Tedavi edilmediği takdirde iş ve sosyal yaşamı ciddi ölçüde etkileyen bu rahatsızlıkların tedavisinde cerrahi yöntemler önemli rol oynuyor.
60
Parkinson hastalığı, özelleşmiş dopamin düzeni ile ilgili bazı sinir hücrelerinin kaybı veya azalması ile kendini gösteren ilerleyici bir hastalıktır. Çoğu zaman vücudun bir tarafında hareketlerin ileri derecede yavaşlaması, dinlenme halindeyken görülen titreme, kasların düzensiz kasılması sonucu oluşan sertlik tablosu ve duruş bozukluklarıyla ortaya çıkar. Hastalık ile mücadele için öncelikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Burada amaç eksik olan dopaminin yerine konulması veya bu maddenin ortamda yıkımının geciktirilmesidir. Bu tedaviye yanıt alınamaması veya tedaviye zaman içinde direnç gelişmesi halinde cerrahi tedavi tercih edilmektedir.
TİTREME GÜNLÜK YAŞAMINIZA ENGEL OLUYORSA… Genellikle Parkinson hastalığının bir belirtisi olarak görülen titremenin başka nedenleri de bulunmaktadır. Titreme şikayeti olan hastaların önemli bir kısmında esansiyel tremor sorununun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalarda sıklıkla aile öyküsü bulunur, titreme hareketle artar ve genellikle hafif derecededir. Kaygı bozukluklarıyla şikayetler belirginleşir ancak hastalar genellikle tedaviye gerek kalmadan veya bazı ilaçların yardımı ile yaşamlarını sorunsuz olarak sürdürebilirler. Bu hastaların bir kısmında tremor hastanın günlük yaşamını yardımsız sürdürmesini engelleyebilir. Bu durumlardaki kişilerde ilaç tedavisine yanıt genellikle sınırlı olduğu için cerrahi tedavi tartışılmalıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere botoks ya da cerrahi tedavi uygulanıyor. Sık görülen hareket bozukluklarından bir diğeri “distoni” olarak adlandırılan, vücudun tamamında ya da bir kısmında
gerçekleşen istemsiz kasılmalara ve seğirmelere sebep olan nörolojik hareket bozukluklarıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere yönelik ilaç tedavisi genellikle çok etkin olmamaktadır. Hastaların büyük bir kısmında tıbbi tedavi botoks uygulaması ile sürdürülmektedir. Bu tedavinin yetersiz kaldığı veya tolere edilemediği durumlarda cerrahi tedavi uygulanır.
len bu ekipte ideal olarak hareket bozuklukları konusunda deneyimli bir nöroloji ve nöroşirürji uzmanı, psikolog veya psikiyatrist yer almalı, hastalar grup içinde her yönüyle incelendikten sonra ideal tedavi yaklaşımı belirlenmelidir. Cerrahi tedavinin etkinlik süresi hastalığa ve yapılan işleme göre değişiklik gösterir. Örneğin titremeye yönelik tedavilerde etkinlik uzun süreli olup, tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Yine distonilerde cerrahi tedavinin etkinliği uzun sürelidir. Buna karşın Parkinson hastalığında cerrahi tedavinin etkisi zaman içinde kısmen azalır. Aslında bu tedavinin etkinlik süresindeki azalma, hastalığın zaman içinde ilerlemesi ve bazı semptomların yeniden belirgin hale gelmesine bağlıdır.
CERRAHİ TEDAVİLERİN ETKİNLİK SÜRELERİ DEĞİŞİKLİK GÖSTEREBİLİR Hareket bozukluklarının cerrahi tedavisi hedef ve amacı ne olursa olsun mutlaka bir ekip çalışmasını gerektirir. Hareket bozuklukları grubu olarak isimlendiri-
Eylül-Ekim 61
BİLİNÇSİZ VİTAMİN KULLANIMI TEHLİKELİ Soğuk havalarda hastalanmamak için pek çok insan vitaminlere başvuruyor. Vitaminleri doğal yoldan ya da doktor yönlendirmesi ile kullanmak yerine, eş dost tavsiyesi ile almak kalp sağlığına önemli zararlar verebiliyor. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyeleri, uzun yıllar kalp hastalıklarında tedavi amaçlı kullanıldı. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar ile bu yaklaşımın doğru
62
olmadığı netlik kazandı. Özellikle bazı vitaminler, kişilerin sağlıksız yaşam alışkanlıkları ile birleşince tam tersi etki yaratabiliyor. Bu nedenle vitamin alırken doktora danışmak ve mümkünse vitaminleri meyve ve sebzelerden almak gerekiyor. BETAKAROTEN, C VE E VİTAMİN TAKVİYELERİ KALP HASTALIKLARINA KARŞI KORUMUYOR. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyelerinin kalp krizi ve kalbe bağlı ölüm riskini azalttığı bilimsel olarak ispat edilemedi. ABD’de 14 bin doktor ile yaklaşık 10 yıl süreyle yapılan büyük ölçekli bir çalışmada betakaroten, C ve E vitaminlerinin kalp sağlığı üze-
rine koruyucu etkisi olmadığı ortaya konuldu. Ayrıca sigara içen kişilerin yüksek miktarda betakaroten alması durumunda akciğer kanseri riskinin artırdığı da saptandı. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’daki kardiyoloji derneklerinin yayınladıkları kılavuzlarda kalp hastalıklarından korunmak için C ve E vitamini takviyesi yapılması kesinlikle önerilmemektedir. Sarımsak, kalp-damar hastalığı olan kişilere tavsiye edilmiyor Kalp hastalarında kanda yüksek miktarda homosistein bulunabilmektedir. İnsanı vücudunun doğal olarak ürettiği bir aminoasit olan homosistein seviyesi, bazı kalp hastalarında daha fazladır. Bu nedenle geçmişte homosistein seviyesi yüksek hasta-
lara verilen folat, B12 ve B6 vitamin komplekslerinin de herhangi bir fayda sağlamadığı gözlenmiştir. Ayrıca kalp damar hastalığı olan kişilere; koenzim Q10, selenyum, krom ya da sarımsak gibi mineral ve gıda takviyeleri de önerilmemektedir.
bulunan ultraviyole ışın ile ciltte oluşmaktadır. D vitamini eksikliği bazı kalp damar hastalıkları açısından risk faktörü olarak kabul edilse de D vitamini takviyesinin kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AÇIK HAVADA 15 DAKİKALIK YÜRÜYÜŞ KALBE İYİ GELİYOR D vitamini, kalp sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. D vitamini seviyesi düşük olan kişilerde kalbe bağlı ölüm, inme, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha fazla görülmektedir. D vitamininin düşük olmasının en önemli nedenleri arasında ise yaşanılan coğrafya, açık havada fiziksel aktivite azlığı ve aşırı kilo gibi faktörler yer almaktadır. Bu nedenle özellikle güneşli günlerde günlük 10-15 dakika yürüyüş yapmak, D vitamini depoları açısından gereklidir. Çünkü vücudumuz için gerekli D vitamininin %95’i güneşte
FAZLA D VİTAMİNİ BÖBREK SAĞLIĞINA ZARAR VEREBİLİR D vitamini önemlidir ancak fazlası sağlığı bozabilir ve zehirlenmeye yol açabilir. Fazla D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla yüksek tansiyon atakları, böbrek taşı problemlerine neden olur. Bunun için hangi durumlarda takviye yapılması gerektiği konusunda doktor görüşü alınmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir. AKDENİZ DİYETİ UYGULAYANLARIN KALBİ DAHA SAĞLIKLI Akdeniz tipi beslenme tarzı, sadece kalp krizi geçirmiş ya da kalp hastası olan kişilere değil, kalp ve damar
hastalıklarından korunmak isteyen herkese önerilmektedir. Akdeniz tipi beslenme sayesinde kalp krizi geçiren kişilerin daha az kalp problemi yaşadığı saptanmıştır. Bu diyette kişilerin, günlük taze sebze ve meyve tüketimlerini artırmaları yeterli olmaktadır. Tüm dünyada kalp sağlığına bu ‘olumlu etki’ yansıtılacak olursa, %30 daha az kalp hastalığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bilimsel verilere göre de kalp sağlığı açısından yapay antioksidan ve vitamin kompleksleri yerine doğal antioksidandan zengin taze sebze, meyve ve balık tüketiminin temelini oluşturduğu Akdeniz tipi beslenme tarzını benimsemek önemlidir. Akdeniz tipi beslenme, kalp damar hastalıklarının önlenmesi açısından tavsiyeler arasında en üst sırada yerini korumaktadır.
Eylül-Ekim 63
EBRU ÜSTADI
MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI
Ebru Sanatının büyük üstadı Mustafa Düzgünman, vefatının 25’nci yılı kapsamında düzenlenen bir dizi özel etkinlikle anıldı.
Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde Tekne Başında Geçen Bir Ömür Mustafa Düzgünman Retrospektifi başlıklı sergi, panel ve konser programına Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu, araştırmacı-yazar Fatih Çıtlak, ebru sanatçıları Uğur Derman ve Alparslan Babaoğlu katıldı. "GELECEK KUŞAKLARA KÖPRÜ OLACAĞIZ" Sergide bir açılış konuşması gerçekleştiren Müftüoğlu, Mustafa Duzgünman gibi tasavvuf ehli bir ebru ustasını anmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi olarak
64
amacımız dünde kalanı yarına götürmek sloganıyla medeniyet tarihindeki yolculuğumuzu sürdürmek. Gelecek kuşaklara medeniyetimizi götürecek bir köprü olmak” dedi.
"EBRU USTALARININ HAREKETLERİ BOŞA DEĞİL" Panelde söz alan Fatih Çıtlak ise üstadın Ebruname adlı eserinin manevi ve yapısal özellikleri hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Çıtlak, "İnsanın yüzünün suyu ancak Allah'a dökülür. İnsanın yüzü mananın sırrı, yansıması olduğu gibi Ebru da suda yüz bulur. Dikkat ederseniz Ebru yaparken parmak tekkenin dışını gösterir fakat elin yaptığı tekkenin içine dökülür. Ebru üstatlarının Ebru'ya eğilmeyip kalp hizasından bakmaları da boşa değil diye düşünüyorum. Bu sanatta zirve olan adamların yaptığı hareketlerin hep bir manası var" dedi. Uğur Derman ise üstat Düzgünman ile olan anılarını katılımcılarla paylaşarak, “Mustafa Düzgünman, ebrularını çok az
bir miktara satardı. Önemli olan masrafının çıkması derdi” dedi. Alparslan Babaoğlu da Mustafa Düzgünman’ın fotoğraflarını göstererek, Mustafa Düzgünman’ın Ebru tekniği hakkında bilgiler verdi. Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nin hayata geçirdiği proje kapsamında sanatçının bestelerinden oluşan Agah konseri ve Mustafa Düzgünman’ın ebru, musiki ve fotoğraf gibi alanlarda yapmış olduğu çalışmaları sanatseverlerle buluştu. Bu özel proje kapsamında gerçekleşen sergide, ebru, cilt ve fotoğraf örneklerinin yanı sıra sanatçının özel eşyaları ve hayatından kesitlerde izleyicilere sunuldu. Düzgünman’ın çok yönlü sanat hayatının ele alındığı program sonrasında Kültür Müdürü Salih Çevik konuşmacılara ve sanatçılarla teşekkür ederek çiçek verdi. Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
KÜÇÜKÇEKMECE DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ OLDU
Türkiye’nin ilk yeşil sertifikalı kamu binası olma özelliğine sahip Küçükçekmece Belediyesi hizmet binası, ‘’Uluslar arası Aydınlatma Tasarım Yarışması’’nda dünya üçüncüsü oldu. Dünya aydınlatma sektörünün önemli yayın kuruluşlarından ‘MondoArc’ dergisi önderliğinde yapılan yarışmada Küçükçekmece Belediyesi Hizmet Binası, ‘Düşük Bütçeli Cephe Aydınlatması’ tasarımı kategorisinde dünya üçüncüsü oldu. “BİNAMIZ ÖRNEK OLMALI” Sektörün önemli tasarımcılarından oluşan jürinin ön seçimi sonrasında finale kalarak, dünya üçüncüsü olan Küçükçekmece Belediyesi binasının aldığı ödül hakkında konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Küçükçekmece Belediye binası ile Türkiye’de
bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ayrıca böyle bir ödüle layık görülmek de bizi çok gururlandırdı. Bu projenin tüm belediyelere örnek olmasını diliyorum” dedi. ‘KARANLIKTA PARLAYAN BİR KANDİL’ Küçükçekmece Belediye binası, Türkiye'nin ilk BREEAM sertifikalı kamu binası olma özelliğini taşıyor. Binanın cephe aydınlatması, belediyenin çalışmasındaki şeffaflık anlayışına referans veriyor. Işıklandırma tasarımı binanın özel niteliklerini, geometrik şeklini ve cam kabuğu etrafındaki kütleleri ön
plana çıkarmayı hedefliyor. Bu sayede iç ışıklar kullanılarak etkileyici bir ön cephe aydınlatması ile bina içinin dışa aktarımı sağlanıyor. Üç daire formunun yan yana gelmesi ve onları çevreleyen çift kabuklu cephesi vasıtasıyla Belediye Binasının iç mekânlarında daha homojen bir aydınlık sağlanıyor. Binanın şeffaf kabuğu iç yüzeyi gün boyu görünür kılıyor. Bu şekilde binanın camdan yapılmış dış cephesi içinde, iç cephelerin karanlıkta parlayan bir kandil gibi algılanmaları sağlanıyor. Gün ışığının olmadığı zamanlarda da bina içi ortak alanlardaki görsel seviye arttırılmış oluyor.
Eylül-Ekim 65
SOKAK HAYVANLARI İÇİN ÖNEMLİ PROJEDE İMZALAR ATILDI
Küçükçekmece Belediyesi, PAGDER(Türkiye Plastik Sanayicileri Derneği) ile birlikte sokak hayvanları için önemli bir sosyal sorumluluk projesini hayata geçiriyor.
Bu kapsamda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, geri dönüşüm konusunda farkındalık oluşturması planlanan ve sokak hayvanlarını sıcak bir yuvaya kavuşturacak olan protokolü imzaladı. İmzalanan protokolle, PAGDER’in ‘Sıcak Bir Yuva Her Canlı’nın Hakkı’dır’ sloganıyla başlattığı Yuvaya Dönüşen Plastikler kampanyası çerçevesinde kış mevsiminin kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başladığı bu günlerde sokak hayvanlarının plastik kulübelerde barındırılması amaçlanıyor. ‘ÇEVRECİLİĞİ İÇSELLEŞTİRMİŞ YÖNETİCİLERLE ÇALIŞIYORUZ’ Küçükçekmece Belediyesi’nin kendileri için ayrı bir önemi olduğunu belirten PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, “ Küçükçekmece Belediye binasına girince çok etkilendim. Yeşil sertifikalı bir kamu binası. Çevreciliği içselleştirmiş yöneticilerle çalışmak benim için çok anlamlı. İnsanın aynası iştir lafa bakmamak gerekir. Sorumlu endüstri, sorunsuz çevre mantığıyla çalışmak zorundayız. Emeği geçenlere teşekkür ederim’’ diye konuştu.
66
“KÖPEK ZEHİRLEMEYİ BELEDİYECİLİK ZANNEDİRDİK” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise böyle bir sorumluluğa katkı sunan sanayicileri tebrik ederek, “Çevre bilincine katkı sağladığı için bu işi önemsiyoruz. Bu proje, plastik malzemelerin geri dönüşümüne katkı sağlayacak. Bizler yıllarca sokak hayvanlarına çok kötülük ettik. Bundan önemli bir zaman önce hayvanlar ve belediye dendiğinde aklımıza belediye itlaf ekipleri gelirdi. Vatandaş şikayet eder, belediye zehirlerdi. Bu belediyecilik zannedilirdi. Artık bu algıdan kurtulduk. Hayvan dostlarımızız olması gerektiğini kabul etmek zorundayız. Bir sonraki aşama ise toplayıp izbe
bir yere saklamaktı. Artık, tedavilerini tamamladıktan sonra alıkoymak bile bir suç oldu. Bir toplum hayvanlarının haklarını gözetir hale geldiyse bu bizim insanlığımızı gösterir. Bu proje; hayvan hakları, çevre bilinci, sosyal sorumluluk projesi üçgeninde bir projedir. Sosyal sorumluluk projesi olması her şeyin üzerindedir” dedi. “KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ FARKINDALIK OLUŞTURACAK, PAGDER KULÜBE BAĞIŞLAYACAK” Protokol kapsamında bilinenin aksine defalarca geri dönüştürülebilen ve geri dönüşümle başta iplik ve elyaf olmak üzere ticari kullanım alanları yaygın
olan battaniye dahi üretebilen plastikler artık sokak hayvanları için birer yuvaya dönüştürecek. Toplanacak olan plastikler, sokak hayvanlarının kış mevsiminin sert koşullarından koruyacak. Küçükçekmece Belediyesi, bilinçlendirme ile ilgili görselleri atık kutularına giydirerek, önemli bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. PAGDER ise ilçedeki hayvan barınağına köpek ve kedi kulübeleri bağışlayacak. İmza törenin ardından PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, aslen Sivaslı olan Başkan Karadeniz’e Sivas’ın plaka numarası olan (58) adedince, ağaç diktiklerini ifade ederek, sertifikasını takdim etti.
Eylül-Ekim 67
GDO’LU GIDALARA DÜNYA NASIL BAKIYOR!
Son 20 yıla damgasını vuran GDO’lar artık dünya tarımının göz ardı edilemez bir gerçeği. Karşıt görüşler süredursun, GDO’lara ayrılan araziler günden güne genişliyor. Ama bir yandan GDO’larla arasına mesafe koyan ülkelerin sayısı da artmakta.
GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş organizmaları tüketiyor muyuz, tüketmiyor muyuz? Asıl sorulması gereken soru bu. GDO’lu gıdalar insanlar için ne kadar tehlikeli bu konuda tüketicilerimiz yeterince bilinli mi? Ekim ayının başında Avrupa Birliği’nin (AB) “amiral gemisi” olarak
68
nitelendirilen Almanya, genetiği değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinin ülke içinde üretimine izin vermeyeceğini duyurdu. Daha önce eyalet yönetimlerine bırakılan bu kararın ülke geneline yayılması büyük yankı buldu. Bu açıklama, AB’nin Nisan ayında aldığı bir karara dayanıyordu. Bu karar üye ülkelerin, AB’nin ekimine onay verdiği GDO’ların üretimini kendi sınırlarında yasaklamalarına olanak tanıyor. Bu olanaktan faydalanacak olan tek ülke Almanya da değil. AB’nin en büyük tahıl üreticisi Fransa da GD mısır için aynı hakkı kullanacağını açıkladı. İskoçya, Yunanistan ve Bulgaristan’ın tutumu da bu yönde oldu. AB’DE GDO ÜLKEDEN ÜLKEYE DEĞİŞİYOR Avrupa geneline bakıldığında GDO’lar konusunda çok çeşitli tutum ve uygulamaların olduğu görülüyor. GD ürün
üretmese de hali hazırda ithalatını yapmakta olan pek çok ülke var. Buna, yeni yasayla üretimi engelleyeceğini duyuran ülkeler de dahil. Hal böyle olunca, GDO’lar konusunda tabir yerindeyse “her kafadan bir ses” çıkıyor. Bu tutum ayrılıklarının temelinde ilk bakışta yıllardır sürüp gitmekte olan, -daha da süreceğe benzeyen- “GDO’lar güvenli mi/sağlıklı mı?” tartışmaları yatıyor gibi görünüyor. Ancak altta yatan ticari nedenlerin belirleyici etkisi su götürmez. ABD: GDO’LARIN MERKEZ ÜSSÜ Bilindiği gibi ABD, hem transgenetik ürünlere dair araştırmalar hem de geniş çaplı üretimlerinin merkez üssü konumunda. Tüm dünyada GDO üretilen arazilerin yüzde 40’ı ABD topraklarında bulunuyor. ABD’de üretilen soyanın yüzde 93’ü, mısır ve pamuğun yüzde 90’ı GDO. Yaygın kanının aksine, sebze-mey-
ve türlerinde ticari olarak üretilen GD çeşitler oldukça sınırlı. Ancak bu konuda ABD bir istisna sayılabilir. Zira büyük oranda Hawaii adasında üretilen ve Amerika kıtasında tüketilen papaya meyvesinin yüzde 80’i GDO ürünü. TÜRKİYE NEREDE DURUYOR? Çoğu ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de “GDO’lar güvenli mi değil mi” sorusu ve bu soruyu iyice karmaşıklaştıran bilgi kirliliği malum. Ancak işin ilginci; Türkiye’de buna bir de “GDO’lar yasal mı değil mi”sorusu ekleniyor. Oysa işin özü basit: 2010 yılında kabul edilen Biyogüvenlik Kanunu’na göre Türkiye’de GD tarım ürünlerinin üretimi yasak. GDO ithalatında ise yalnızca yem amaçlı ürünlere izin var. Bugün itibariyle Türkiye’de ithalatı serbest olan 22 adet GD hayvan yemi
çeşidi bulunuyor. Bunların 17’si mısır, 5’i ise soya çeşitleri. Bunlara son olarak Temmuz ayında ithalatına izin verilen 3 mısır ve 2 soya çeşidi dahil. Kamuoyunda belli dönemlerde kendine yer bulan “GD gıdalar tüketiyoruz” söylentisinin gerçeklik payı ise bulunmuyor.
dirmek her ülke için zorunlu. Bir sonraki aşama ise stratejik, ticari, tarımsal hedeflere göre bir tutum belirlemek. Ama tüm bunlar için önce bilim temelinde, tartışmaya açık ve bilgi kirliliğinden uzak bir ortam yaratmak gerekiyor.
Modern biyoteknoloji ve onun son 20 yıla damgasını vuran bir ürünü olan GDO’lar bugün tarımın büyük bir gerçeği. Ve objektif koşullarda, ülkeler ne GDO’ya “mahkum”, ne de onu göz ardı etme lüksüne sahip. Bu alanda teknolojik gelişmeleri takip etmek; gıda güvenliği, gıda güvencesi ve verimliliğe dair verileri değerlen-
Eylül-Ekim 69
ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN Sağlık alanında verdiği hizmetlerle öncü olan Küçükçekmece Belediyesi’nin ‘Hayata Sağlıkla Gülümse’ projesinin üçüncüsü, Belediye Anaokulu’ndaki diş taramasıyla başladı. Projede yeni yıl hedefi 20 bin öğrencinin daha ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirmek. Projeyi oldukça önemsediklerini ifade eden Belediye Başkanı Temel Karadeniz şöyle konuştu:
İşte diş sağlığı konusunda uzmanların ağzından en çok merak edilen cevaplar... YENİ DOĞAN BİR BEBEĞİN SÜT DİŞLERİNİ KÖK HÜCRE TEDAVİSİ İÇİN SAKLAMAK GEREKİYOR MU? Kök hücre tedavisi; sağlıklı hücrelerin sağlıksız hücrelerle değiştirilme işlemidir ve aynı organ nakline benzetilebilir. Organ naklinden farkı; bu hücrelerin kişinin kendinden de alınabilmesi. Ancak günümüzde kök hücre tedavisi henüz araştırma bazında. Etkili sonuçlarını görmek için daha beklemek gerekiyor. Şu anda kaybedilmiş dişlerimizin yerine implant adını verdiğimiz titanyum
70
vidalar kullanılıyor ve çok büyük oranda başarı elde ediliyor. Tabii gelişen teknolojiyle birlikte bunun yerini de kök hücre tedavisi alabilir. TELDEN KORKMAYIN ÇOCUKLARIN İLK DİŞ KONTROLÜ NE ZAMAN YAPTIRILMALI? Çocukların süt dişleri 6 aylıkken çıkar ve 2.5 yaşına kadar tüm süt dişleri ağızda yerini almış olur. 6 ay ve 1 sene arasındaki diş değişimi gecikmelerini normal kabul ediyoruz. Dolayısıyla 2.5-3 yaşından itibaren çocuklar diş hekimiyle tanışmalı ve dişleri kontrol edilmeye başlanmalı. Böylece birtakım diş koruyucu yöntemleri süt dişlerine uygulayıp, erken diş kayıplarını önleyebiliriz. Ayrıca çocuğa erken yaşta diş hekimi ziyareti alışkanlığı kazandırmış olursunuz.
''Bir diş hekimi olarak çocuklarımızın bu yaşlarda dişlerine önem vermesini sağladığımız için çok mutluyum. Bugüne kadar 25 bine yakın öğrencimizin ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirdik. Tedavi etmek, önlemekten daha pahalı bir süreç. Bu nedenle ilçemizdeki öğrencilerimizin diş sorunlarını erken teşhis ederek, müdahalede bulunmak için bu önemli sosyal sorumluluk projesine imza attık. Sevinerek görüyoruz ki her yıl çocuklarımızın ağızlarındaki çürük ve problem sayısı azılıyor. 2016 yılında da 20 bin öğrencimizin daha ağız ve diş sağlığı taramalarının yapılması hedefleniyor.''
ÇOCUĞA DİŞ TELİ TAKILMASI KONUŞMASINI BOZAR MI? Diş telleri dişlere ‘braket’ adını verdiğimiz ufak metal veya porselen yapılarla tutturulur. Ağız içerisinde ilk 1-2 gün bir fazlalık gibi algılanıp, konuşmada az miktarda değişiklik yaratabilir. En geç bir hafta içinde konuşma normale döner. Bu alışma süreci çocuklarda çok daha kısa sürer. DİŞ TELİ İÇİN EN UYGUN YAŞ KAÇ VE TEL NE KADAR SÜRE AĞIZDA KALMALI? Tel tedavisinde herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. 7-8 yaşında bir çocuğa yapılabildiği gibi 50 yaşında bir erişkine de tel tedavisi yapılır. Ancak erken yaşlarda çok daha çabuk ve kolay tedavi edilebilen çeneler arası bozukluklar ile
iskeletsel deformitelerin tedavisi erişkinlerde biraz daha uzun sürer. Tel tedavisi için muayene etmeden süre vermek doğru değildir; her çocuk için farklı değerlendirme yapılır. Günümüzde kullanılan hızlı braket yöntemiyle tel tedavisinin süresini yarı yarıya kısaltmak mümkün. Böylece hastalarımız çok daha kısa süre ortodontik tedavi görerek düzgün dişlere ulaşabilir ve birçok sıkıntıyı yaşamaktan kurtulurlar. DİŞİ TÜLBENTLE ÇEKİN ÇOCUĞUN SALLANAN DİŞLERİ EVDE ÇEKİLEBİLİR Mİ? YOKSA MUTLAKA DİŞ HEKİMİNE Mİ GİDİLMELİ? Sallanan süt dişlerinin çekiminin diş hekimi tarafından yapılması daha uygun. Böylece ağızda var olan birtakım bozukluklar, çürükler, diş eksiklikleri ve diş çürükleri de hekim tarafından tespit edilir ve önlemi bir an önce alınır. Tabii ki çok sallanan dişler çocuğun kendisi tarafından veya ebeveynleri tarafından da çekilebilir ama bu işlem kesinlikle temiz bir tülbent yardımıyla ve çevre dokulara zarar vermeden yapılmalı. ÇOCUKLARA DİŞ BEYAZLATMA İŞLEMİ YAPILABİLİR Mİ? Diş beyazlatma; tüm daimi dişler ağızda yer aldıktan sora yapılır ve böylece yaklaşık 7-8 ton daha beyaz dişler elde edilebilir. Ama ideali 14-16 yaşından sonra dişleri beyazlatma işlemi yapmak.
Eylül-Ekim 71
ATAKENT’E YENİ PARK Küçükçekmece Belediyesi’nin, Atakent Mahallesi Hz. Ali Camii’nin yanındaki 8 dönümlük arazide hayata geçirdiği Zülfikar Parkı, düzenlenen görkemli bir törenle hizmete girdi.
Törene, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, AK Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop, AK Parti İl Başkan Yardımcısı Av. Celal Erdoğan, Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, AK Parti Küçükçekmece İlçe Başkanı Mustafa Korkut ve çok sayıda vatandaş katıldı. Anaokulu öğrencileri-
72
nin de oyun alanlarını keşfetmesi amacıyla katıldığı açılış renkli görüntülere sahne oldu. Protokol üyeleri hep birlikte kurdela keserek parkın açılışını gerçekleştirirken, çocuklar ve vatandaşlarla da yakından ilgilendi. “YENİ PARKLAR KAZANDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ” Açılışta konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Hz. Ali Camii’nin yanında açtığımız bu parka, onun kılıcının ismini verdik. Atakent’te yeşil alan anlamında kısa süre zarfında pek çok park alanı hizmete soktuk. Yeni parklar kazandırmaya da devam edeceğiz. Tüm Müslüman aleminin ve Alevi vatandaşların Muharrem ayının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu alanda, 10 gün süreyle Alevi vatandaşlarımızın iftar programlarımız
açık frekanstan çeşitli televizyonlardan yayınlanacak” diye konuştu. ŞENTOP’TAN BİRLİK VE BERABERLİK MESAJI Ak Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop da Küçükçekmece Belediyesi’nin AK Parti belediyelerinin yüz akı olduğunu ifade ettiği konuşmasında, “Muharrem Ayı İslam dünyasının tarihinde acı olaylarla karşılaştığı bir ay. Alevi kardeşlerimin ve tüm Müslümanların ayını tebrik ediyorum. O, acılar birdaha yaşanmasın” diyerek, birlik ve beraberlik mesajı verdi. “HZ. ALİ CAMİ’NİN SAĞ ELİNDE ZÜLFİKAR” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş da “Böyle bir ayda, Hz. Ali Cami’nin sağ elinde Zülfikar’ın olduğu
güzel bir parkı ilçeye kazandıran Başkan Karadeniz’e teşekkür ederim” diyerek Zülfikar Parkı’nın Küçükçekmecelilere hayırlı olması dileklerini iletti. Ataş, 10 Ekim’de gerçekleştirilen Ankara’da ki terör saldırısına da dikkat çekerek, bu olayın Türkiye’nin demokrasisine yapılan bir saldırı olduğunu belirtti. Koşu parkuru, birbirinden farklı çocuk oyun alanları, fitness alanı, havuz, futbol, basketbol, voleybol sahasıyla hizmete açılan Zülfikar Parkı, bölgesindeki yeşil alan ihtiyacına da önemli ölçüde cevap verecek.Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
Eylül-Ekim 73
DİYABET KADER DEĞİL! Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tazrı diyabet yani şeker hastalığına neden oluyor. Toplumda her 10 kişiden 1’inde görülen diyabetten korunmak için bilinçlenerek kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşıyor.
74
Ülkemizde yaklaşık 8 milyon diyabet hastası bulunmaktadır ve bu hastaların pek çoğunun bu rahatsızlıktan haberdar olmadığı bilinmektedir. Diyabetin birden fazla tipi mevcuttur. Toplumda en sık rastlanan tip 1 ve tip 2, insülin kullanımı gerektirdiği için en çok bilinen türleridir. Tip 2 diyabette temel tedavi kilo kontrolü ile başlamaktadır. Bu hastalığın genetik olduğuna işaret eden birçok çalışma olmakla birlikte, günümüzde bu oran %30 civarındadır. Yani Tip 2 diyabet doğru yöntemler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir bir hastalıktır.
BELİRTİLERİ ERKEN FARKEDİN Çok su içme, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve cilt yaralarında geç iyileşme gibi belirtiler diyabet hastalığına işaret edebilir. Bu belirtilerin erken dönemde fark edilmesi ve vakit kaybetmedenönlm alınması önemlidir. İDEAİL KİLODA KALMAK DİYABETTEN UZAKLAŞTIRIR Diyabet hastalığında, doğru beslenme ve günlük egzersiz ile kilo kontrolü hedeflenmelidir. Katkı maddeli gıdalardan uzak kalınması gerekir. Toplumda Tip 2 diyabet riski olan kişilerin erken dönem-
de saptanması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi, diyabetin önlenmesi için önemlidir. Tip 2 diyabet de önemli ölçüde önlenebilir durumdadır. Tip 2 diyebet riski taşıyan kişilere bu dönemde vücut ağırlıklarından %5-7 kilo kaybı sağlanmalıdır. Ancak bu takdirde %56 oranında önleme sağlanabilir. Kilolu diyabet hastalarının ilk 3 ayda %7 oranında kilo vermesi iyi bir başlangıç olacaktır. Diyabetten korunmak için düzenli egzersiz yapmak ve günlük fiziksel aktiviteleri artırmak önemlidir.
SAĞLIKLI KİŞİLERDE DE İNSULİN DİRENCİ OLABİLİR Muayene ve tetkikler ile sağlıklı kabul edilebilecek kişilerde de insulin direnci olabilmektedir. Bu oran toplumda yüzde 25’lerdedir. Diyabetin genç ya da yaşlı kişilerde saptanması hastalığın adını ya da tedavi yaklaşımın değiştirmemektedir. Sadece yaşlı kişilerde, diyabet tedavisi daha özen gösterilmesi gereken bir durum olabilir.
Eylül-Ekim 75
İLAÇSIZ TEDAVİ HASTANIN DURUMUNA GÖRE BELİRLENİR İlaçsız tedavi diyabetin erken tanı döneminde özellikle yüzde 10’ları bulan bir kilo kontrolü sağlandığı takdirde Tip 2 diyabetli hastaların başarılı bir şekilde tedavi edilmesine yardımcı olabilir. Ancak bu diyabet hastalığı için tam bir iyileşme sağlamaz. İlaç tedavisi diyabet hastalarının durumuna göre belirlenebilmektedir. TARÇIN TÜKETİMİ FAYDALI OLABİLİYOR Diyabeti tedavi edici doğal bir ilaç henüz bulunmamaktadır. Ancak karbonhidratlı gıdaların emilimini yavaşlatan tarçın gibi bazı gıdalar etkili olabilmektedir. DİYABET KALP VE BÖBREKLERİ DE ETKİLEYEBİLİR Diyabet; kan şekerinin yükselmesi ile tanı konulmasına rağmen beraberinde yüksek tansiyon, karaciğer yağlanması, kan yağlarında yükseklik, koroner kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, körlük, nöropatiler, erkeklerde ve kadınlarda üreme fonksiyon bozuklukları ve kanser gelişimi gibi sağlığı tehdit eden çok geniş bir hastalık listesi ile birliktedir. Bu nedenle diyabet sadece kan şekeri yüksekliğinin düzeltilmesi gereken bir hastalık olarak düşünülmemelidir. Kan şekeri yüksekliği vücudumuzdaki tüm hücreler gibi damar duvarlarını döşeyen hücreler için de bir zehirdir. Bu hücrelerin fonksiyonlarının bozulma-
76
sına ve damar sertliğine neden olabilmektedir. Tüm damarlarda ve özellikle koroner damarlarda daralmalara da sebep olarak iskemik kalp hastalıklarının oluşmasını sağlayabilmektedir. Tümör gelişimine yol açabilir Özellikle tip 2 diyabet hastalığının başlangıcından itibaren vücutta mevcut olan “hiperinsulinemi”, vücutta bulunan tümör hücrelerinin daha hızlı büyümesine neden olarak hem yeni kanser oluşmasına hem de mevcut tümörlerin büyümesine yol açabilmektedir. Bunun yanı sıra kanserli diyabetik hastalarında uygulanan kanser tedavilerinden daha iyi sonuçlar almak için mutlaka doğru bir şekilde kan şekeri kontrolü sağlanmalıdır. SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ BAKTERİLER DİYABET GELİŞİMİNDE ETKİLİ İnsan vücudu yaklaşık 100 trilyon mikroorganizmayı içermekte ve bu mikroorganizmalar vücutta birçok fonksiyonu kolaylaştırmaktadır. Bu mikroorganizmaların bir kısmı olumsuz; yani hastalık yapan bakterilerken önemli bir kısmı da olumlu, metabolizmada etkin roller üstlenen bakterilerdir. Son yıllarda yapılan çalışmalar olumlu-olumsuz bakteriler arası oranlarda yaşanan değişikliklerin başta kilo fazlalığı olmak üzere diyabet gibi hastalıklara yol açtığını göstermektedir.
ATAKENTLİ ÇOCUKLARDAN MİNİK DOSTLARA ZİYARET
Atakentli çocuklar Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki minik dostlarını ziyaret etti.
Her canlının yaşam hakkına saygı duyan ve sahip çıkan Küçükçekmece Belediyesi, bu alandaki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Bu kapsamda Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’nı çocuklarla birlikte ziyaret eden Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Sibel Güllüçayır, “Çocuklara hayvan sevgisini kazandırmak bizim için çok önemli. Bu da küçük yaşlarda kazanılacak bir şey. Çocuklarını buraya getirdikleri için aileleri tebrik ediyorum” dedi.
“ÇOCUKLARINIZA BARINAKTAN HAYVAN ALIN” Küçükçekmece Belediyesi olarak yaptıkları çalışmalar hakkında da bilgi veren Güllüçayır; “Kedi Evi projemizi başlattık. Barınakta kalan hayvanları sahiplendiriyoruz. Bu konuda herkesin duyarlı olmasını temenni ediyorum. Özellikle anne ve babalara sesleniyorum. Onlara bir hayvanın sorumluluğunu verebilirsiniz. Çocuklarınıza barınaktan bir hayvan sahiplendirebilirsiniz” dedi. “HER TÜRLÜ TEDAVİYİ YAPIYORUZ” Küçükçekmece Belediyesi olarak, Hayvan Barınağı’nda Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Hizmetleri kapsamında, kısırlaştırma, aşılama, ameliyat gibi her
türlü tedavileri yaptıklarını da kaydeden Güllüçayır, ‘’Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından ilçede kedi ve köpek popülasyonlarının fazla olduğu bölgelere ise köpek beslenme noktaları ve kedi evleri de kuruldu” diye konuştu. “BURAYA GELMEK BENİ ÇOK MUTLU ETTİ” Anneleri Hatice Çiçek ile birlikte hayvanları ziyarete gelen Sude ve Mert Çiçek kardeşler ise hayvanlarla birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduklarını dile getirdi. Sude Çiçek, “Bir hayvan sahiplenmeyi çok isterim. Hayvanlarla birlikte zaman geçirmek çok güzel” dedi. Barınakta neredeyse her çeşit köpek ve kedi cinsi bulunuyor.
Eylül-Ekim 77
GÖKTÜRK-2 DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü ilk yerli keşif-gözetleme uydusu Göktürk-2, dünya etrafındaki kutupsal yörüngesinde 15 bininci turunu 09 Ekim 2015 tarihi itibarıyla tamamladı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan verilerin bilgiye göre; 18 Aralık 2012 tarihinde uzaya gönderilen Türkiye’nin uzaydaki gözü Göktürk-2 uydusu ile yaklaşık 2 yıllık süre içerisinde, AhlatlıbelAnkara’daki Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Keşif Uydu Tabur Komutanlığı'nda bulunan uydu yer istasyonundan yaklaşık 7 bin defa iletişim kuruldu ve 6 bin 800 adetten fazla görüntüleme görevi başarı ile icra edildi.
18 MİLYON KİLOMETREKARELİK ALAN Bu süre zarfında, TSK’nın ve kamu kuruluşlarının uydu görüntü talepleri karşılandı, dünyanın çeşitli bölgelerinden görüntüleme yapılarak yaklaşık 18 milyon kilometrekarelik alan kapsandı. Kapsanan bu alanın 2 milyon 700 bin kilometrekarelik kısmı ise Türkiye üzerinde bulunuyor. Göktürk-2 uydusu, yer yüzeyinden yaklaşık 683 kilometre yükseklikteki 'Güneş Uyumlu Yörünge'ye yerleştirildi ve dünya etrafındaki bir turunu 98 dakikada tamamlıyor. Uydu spot, geniş alan, şerit ve stereo görüntüleme kabiliyetleri ile dünyanın her yerinden görüntü alma ve iletişim konisi içinde yer istasyonuna aktarma kabiliyetine sahip. Milli imkânlarla geliştirilen ve üretilen uydu ile dünya üzerindeki herhangi bir noktanın görüntülenmesi hususunda herhangi bir uluslararası kısıtlama söz konusu değil. Yerli olarak geliştirilen uçuş bilgisayarlarını ve yazılımları kullanan Göktürk-2 uydusunun sağlık verileri, planlanan ömür değeri çerçevesinde normal seviyelerde seyrediyor.
ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN
Süt tüketimi, bebeklik döneminden yaşlılığa kadar her yaş grubu için büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir yaşam için günde 2 bardak süt içilmesi gerekiyor. Oysa bebeklerin vazgeçilmez gıdası sütün, insan sağlığına sayısız faydası bulunuyor.
Süt, yaşamın hemen hemen her döneminde tüketilmesi gereken bir gıdadır. Özellikle büyüme-gelişme, gebelik ve emziklilik döneminde önemi daha fazla artmaktadır. Kalsiyumun en önemli kaynağı olan süt; • Çocukların kemik ve diş oluşumlarının tamamlanmasında, • Güçlü kalp atımında, • Kanın pıhtılaşması ve kan basıncının kontrolünde, • Kasların hareketinde, • Sinirsel mesajların iletiminde, • İleri yaşlarda kemik yoğunluğunun azalmasını önlemede, • Gebelik ve emziklilikte artan ihtiyaca bağlı depolardaki azalmayı önlemede yardımcıdır. Günde 2 bardak süt içilmeli Yetişkin bireyler özellikle kadınlar, ileriki
dönemlerde ortaya çıkacak olan kemik erimesine karşı; ergenlik dönemindeki kız ve erkek çocukları ise kemik gelişimi için günde mutlaka 2 bardak süt içmelidir. Gebelerin de her gün yatmadan içecekleri bir su bardağı süt, hem rahat uyumalarını hem de gerekli ihtiyaçların karşılanmasını sağlar. Kalan 3-4 porsiyonluk süt ve süt grubu ihtiyaçları ise yoğurt ve peynirden sağlanabilir.
Kolesterolü olanlar süt tüketimine dikkat etmeli Süt su, yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminlerden oluşur. Bir su bardağı sütte yaklaşık olarak 9 gr. karbonhidrat, 6 gr. protein ve 6 gr. yağ bulunmaktadır. Sütte bulunan yağların 2/3’ü doymuş yağlardan oluşmaktadır. Bu nedenle kolesterol problemi yaşayan bireylerin süt ve süt ürünlerini tüketirken dikkat etmeleri ve yağı azaltılmış ürünleri seçmeleri gerekmektedir. Çocuklarda süt tüketimi yaşa göre değişiyor Çocukların günlük almaları gereken kalsiyum miktarı yaşa göre değişir. 1-3 yaş aralığındaki çocukların 500 mg kadar kalsiyum ihtiyacı varken, ergenlikte bu miktar 800-1000 mg’a kadar çıkar. Bu miktarı karşılamak için 2-3 yaşındaki çocukların 2 bardak, 4-8 yaşındaki çocukların 2,5 bardak, 9-18 yaş arasındaki çocukların ise 3 bardak süt içmeleri yeterlidir.
Cam şişede, günlük pastörize süt tüketin Pastörize edilen sütler, buzdolabında 4-5 derecede yazın bir gün, kışın 2-3 gün saklanabilir. Pastörizasyon işlemi tam yapılmamış olan sütlerde tat ve renk değişimi olur. Süt ısıtıldığında sütün rengi değişmezse iyi pastörize olmuş demektir. Bu nedenle süt satın alınırken iyi bir markadan, güvenilir bir süt tercih etmek doğru olacaktır. Mümkünse cam şişelerde, günlük pastörize edilmiş sütler tercih edilmelidir. Çocuğunuza sütü sevdirmek için… · Çocuğun tat duygusu anne karnında oluşmaya başlar. Gebelikte tüketilen gıdalar yabancı gelmeyeceği için çocuk da kolaylıkla yiyecektir. Bu nedenle gebelikte süt tüketimi ihmal edilmemelidir. • 1 yaşında sonra alerjisi yoksa inek sütü verilmeye başlanmalıdır. • Anne-baba süt içerek çocuğa örnek olmalıdır. • Pipet ve renkli, eğlenceli bardaklar süt içimini kolaylaştırdığı unutulmamalıdır.
En Çok
KUANTUM BİLGELİĞİ VE TASAVVUF DOÇ. DR. HALUK BERKMEN AURA KİTAPLARI Kuantum kuramının felsefi açılımını günümüz insanının düşünce ve davranışlarına uyguladığımızda, “Kuantum Bilgeliği” olarak tanımlanabilecek yepyeni bir bakış açısı karşımıza çıkıyor. Bu kitapta Kuantum kuramının felsefesi ile Tasavvuf düşüncesinin ortak yönleri Anadolu bilgelerinin şiirleri yardımıyla anlatılıyor. Ayrıca, Kaos kuramı, Fraktal yapılar, Temel parçacıklar, Sicim kuramı ve Sibermetik sistemler ile bunların Tao öğretisi ve Şamanlıkla ilişkisinden söz ediliyor. Geniş bir sentez içinde bilimsel bakışla mistik bakışın ortak yönleri gözler önüne seriliyor…
80
18.YÜZYIL OSMANLI ALİMLERİNDEN YUSUF EFENDİZADE’NİN KIRAAT İLMİNDEKİ YERİ Dr. Ali Öge / HÜNER YAYINEVİ Osmanlı döneminde kıraat ilminin gelişmesine büyük katkı sağlayan ilim adamlarından biri olan Yusuf Efendizâde’nin kıraat ilmindeki yerini ele alan bu çalışma giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Özellikle giriş kısmında Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmiyle ilgili temel bilgiler verilmiş, ardından kıraat tarihi genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu çalışmanın hedefi Osmanlı döneminde kıraat ilmine hizmet etmiş bu alanda kıymetli eserleri olan bir âlimin hayatı ve kıraat ilmi hakkındaki görüşlerini ilim dünyasının istifadesine sunmaktır. Bu çalışmayla kıraat ilminde meslek sahibi olan bir ilim adamının görüşlerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Okunanlar
ŞARK CEPHESİ’NDEN KORE’YE BİR TÜRK GENERALİ TAHSİN YAZICI’NIN ASKERLİK SERÜVENİ ERCAN ÇİFCİ / DERGAH YAYINLARI Bu çalışma, Türkiye’nin Kore Savaşı’na gönderdiği ilk tugayın komutanı olan ve kamuoyunda daha ziyade “Kore Kahramanı” olarak tanınan General Tahsin Yazıcı’nın askerî faaliyetlerini ele almaktadır. Bununla beraber, kendisinin 19121952 yılları arasında sürdürdüğü 40 yıllık meslekî yaşantısına parallel biçimde, erken Cumhuriyet dönemi Türk ordusunun dönüşümünü (teşkilat, teçhizat, doktrin, muharebe etkinliği vb. alanlarda) ve bu süreç içerisinde yaşanan sancıları da irdelemektedir.
FATİHNAME TURGUT GÜLER / ÖTÜKEN NEŞRİYAT Cihângîr Tûğlar Selîmnâme kitabıyla edebiyat ve târîh severlere büyük bir şölen sunan Turgut Güler, Şehsüvâr-ı Cihângîr Fâtihnâme kitabıyla da “Türk İstanbul”da yaşamanın Peygamber müjdeli lezzetini bize sunan Fâtih Sultan Mehmed Hân’ı anlatıyor. O Hân ki, hem kendi hânedânının içinde, hem diğer Türk siyâsî teşkilâtlarının hükümdârları arasında, hem de Dünyâ idârecileri sıralamasında “yegâne” olmayı başarmış, cümle ölçü ve değerlendirme kıstaslarını dürüp bir kenâra atmıştır. Türk târîhiyle berâber, en geniş mânâsıyla Cihân târîhinin gelmiş geçmiş sayılı şahsiyetleri arasında zirveye oturan Fâtih Sultan Mehmed Hân, Türk milletinin yetiştirdiği Cihân’a değer bir isim ve soyunun iftihâr kaynağıdır. 12 yaşında ilk saltanatına başlayan, 19 yaşında ikinci def’a tahta oturan, 21 yaşında İstanbul’u fetheden, babasının vefâtından sonra 30 yıl hükümdârlık yapan ve 49. yaşının içinde Hakk’a kavuşan Fâtih Sultan Mehmed Hân, eslâfı ve ahfâdı tarafından kırılamayan bir rekorla, tam 25 Sefer-i Hümâyûn’a çıkmıştır.
Eylül-Ekim 81
Başkandan
Hep birlikte daha iyiye... Değerli Okurlar; Eylül ayı demek, bizler için kültür-sanat sezonunun başlaması demektir. Hizmetlerimizin sizlerden karşılık bulduğunu ve Küçükçekmecemizin, kültür-sanat aktivitelerine katılımda bölgemizde örnek bir ilçe haline geldiğini görmek, bizlere daha iyi hizmeti sunmanın gururunu yaşatıyor. Küçükçekmece Belediyesi olarak bizim en büyük mutluluğumuz, Küçükçekmecelilerin gayretlerimize gösterdiği teveccühtür. Küçükçekmece Belediyesi olarak tüm hizmet alanlarında önceliğimiz değerli Küçükçekmecelilerin ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilmek ve sizlerin beklentilerinizi karşılayabilmektir. Sadece altyapı, ulaşım, üstyapı gibi temel hizmetlerde değil; çevre, eğitim, kültür-sanat gibi hayatımızın her alanını kuşatan ve yaşam kalitemizi belirleyen hizmetlerde de çıtayı her zaman en yükseğe çıkarmayı hedefliyoruz. Bilginin, kültürün, sanatın ve vizyon projelerin odağı ilçemize hizmet etmekten ve sizlerle yan yana yürümekten son derece mutluluk duyuyoruz. Sanatla, kültürle, tarihle, bilgiyle ve kentlilik bilinciyle geldiğimiz bu noktada, bu paylaşımın mimarları olan siz değerli vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, esenlikler diliyorum.
Temel Karadeni ≥ Küçükçekmece Belediye Başkanı
İÇİNDEKİLER
Küçükçekmece'de
04 05
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR
14 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’UN 43 YILLIK HAYALİ: FUTBOL SAHASI
20 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’
22 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ
24 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN
26 27
DRIFT ŞOVDA BÜYÜK HEYECAN YAŞANDI
30 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR
40 41
TÜRKİYE’NİN BEYAZ İNCİSİ; PAMUKKALE
50 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK 500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
52 GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR 58 TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ 62 EBRU ÜSTADI MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI 68 ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN
72 DİYABET KADER DEĞİL! 76 GÖKTÜRK-2 UYDUSU DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI 77 ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN 78 EN ÇOK OKUNANLAR
EDİTÖRDEN
KÜÇÜKÇEKMECE'DE HAYAT EYLÜL-EKİM 2015 Sahibi Küçükçekmece Belediye Başkanlığı Adına TEMEL KARADENİZ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ÖMER KESER Yayın Kurulu ÖMER KESER MEHMET BUDAK Yayın Danışma Kurulu M. BESİM MÜFTÜOĞLU HAMZA GÖNENÇ AV. RECEP ŞENCAN MUSTAFA KUZUGÜDEN GÜVEN AYDIN DR. SİBEL GÜLLÜÇAYIR Editör BURCU EDA ERDEM Haber- Araştırma- Dosya İSMAİL ÖZCAN BANU KARAKAYA AYŞİN GÜNER ŞEYMA KELEKÇİ Fotoğraf AZİZ KAYA CİHAN KESKİN CENK TÜRKEZER Tasarım ŞAKİR ÇOLAK Baskı- Cilt FORART İLETİŞİM
Küçükçekmece Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Telefon: 444 4 360 Faks: 212 411 07 80 www.kucukcekmece.bel.tr kucukcekmece@kucukcekmece.bel.tr
Burcu Eda Erdem burcu.erdem@kucukcokmece.bel.tr
Tertemiz huzur kokan gecelerden, mis gibi kızarmış ekmek kokulu sabahlara uyandığımız günler vardır hani. Sabah telaşesini keyfe dönüştürdüğümüz, zaman buldukça yumurta kırmaca oynadığımız çay kokan sofralarda şakalaşma sesleri… Tüm aile bireylerinin birbirini ve dünyayı delicesine sevdiği ve daima yaşananlara şükrettiği… Her derdimize koşan, evimizin anahtarını emanet edebilecek kadar güvendiğimiz komşularımız vardır. Siz yokken çiçeklerinizi sulayan, kedinize/ köpeğinize sizin yerinize bakan, evinizi eski kokmasın diye havalandıran can kadar yakın komşular… Geceleri yarenlik eden, çayın yanına mutlaka ev yapımı kakaolu kek ya da çubuk kraker sunan gerçek komşulardan söz ediyorum. Hiçbir şey bulamasa bile iki dakikada nerden çıkardığını bilemediğiniz sarmalar, anne börekleri, keyifli sohbeti olan. Her aldığınızı iki eşit parçaya böldüğünüz, pazara çıktığınızda aldığınız taze sebze ve meyveden mutlaka ayırdığınız, hata olduğunda koşa koşa gidip çorba kaynatıp hızlaca eve döndüğünüz güzel insanlar vardır mutlaka! Yok mu? Olmalı… Komşu da olmak zorunda değilsiniz ki zaten. Bu kadar büyük bir şehirde yan yana evlerde oturmak zaten başlı başına bir lüks... Siz can cana olun yeter size. Cana can katan birini kim istemez ki zaten hayatında? Lütfen bir mucize beklemeyin ya da ilk adımı onun atmasını… Sizin dostluğunuzu ve böylesini bir samimiyeti hak eden, bekleyen, hayal eden bir dünya insan var etrafımızda. Belki bunlardan biri de sizsiniz. Kim bilir? Kendiniz, şehriniz ve hatta yaşamayı hayal ettiğiniz dünyanız için bugün mutlu olacağınızdan emin olacağınız bir adım atsanız ne kaybedersiniz? Belki ilk seferinde olmayacak ama mutlaka kazanacaksınız. Hem siz, hem elini/ yüreğini tuttuklarınız kazanacak üstelik. Size de birileri el uzatsın, sizi dost seçsin istiyorsanız hareketlenin. Hayat öylesine kısa ki, siz elinizi cebinizden çıkarıp birine uzatıncaya kadar sona erebilir. İşte tam da hal böyleyken yürüyerek değil, koşarak gitmeli her yere… Yaya kaldığınız her durumda uçan halısıyla ayaklarınızı yerden kesecek dostlarınızın olması ve bunun için bugün çabalamanız dileğimle. Sevgiler.
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR Düzenli olarak yapılan yürüyüşler; kasların kuvvetlenmesi, şişmanlık ve stresin azalması, yaşlanmanın gecikmesi gibi birçok avantaj sağlıyor. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin. Düzenli yürüyüşler, vücudun oksijeni kullanma kapasitesini artıran, büyük kas grupların dinamik ve ritmik olarak çalışmasını sağlayan aktivitelerdir. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için yapılan düzenli yürüyüşler dakikada 6 kalori harcanmasını sağlamaktadır. Kilo almayı engelleyerek, vücutta yağ oranının azalmasına yardımcı olur. Yürüyüş; kemiklerinizin güçlenmesini, kilonun korunmasını, kalp ve akciğer sağlığının kontrol altına alınmasını kolaylaştıracak bir egzersizdir. BİR ADIMIN 10 FAYDASI - Uykusuzluğu azaltır - Sindirimi kolaylaştırır - Kan basıncını düzenler - Yorgunluk hissini engeller - Solunum kapasitesini artırır - Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar - Vücutta doğal keyif verici hormonların (Endorfin) salınımı sağlar - Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir
6
- Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir - HDL/LDL (İyi huylu-kötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Kan yağlarının (Trigliserid) düzeyini düşürür
gibi damarsal hastalıkların riskini de azaltmaya yardımcı olmaktadır. Kırk yaş ve üstü kişiler mutlaka doktor kontrolünde yürüyüş programlarına başlamalıdır. Hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkları olan kişiler sık sık doktor kontrollerini ihmal etmemelidirler.
KALÇA KASLARINIZI KASIP GEVŞETİN Yürüyüşe ısınma hareketleriyle yavaş yavaş başlanmalıdır. Saniyede bir adım atarak dakikada 2-6 kalori, iki adım ile dakikada 5-7 kalori harcanabilir. Aynı şekilde yine yavaş yavaş yürüyüş sonlandırılmalıdır. Bu yürüyüş programı düzenli bir beslenme planı ile yılda 5-6 kilo verilmesini sağlayabilmektedir. Gün içerisinde yürürken, otururken, kalça kaslarının en az 30 kez kasıp, gevşetmek de oldukça faydalıdır.
YÜRÜYÜŞTE BUNLARA DİKKAT! Yürüyüş, hafif bir yemekten en az iki saat sonra yapılmalı, yürüyüş öncesi ve sonrasında bol su tüketilmelidir. Ağır bir yemek sonrası hızlı ve yorucu yürüyüşlerden kaçınılmalıdır. Yürüyüşler için ince tabanlı ve makosen ayakkabılar doğru tercihtir. Eğer yürüyüşler açık alanda yapılacaksa sabah erken saatler seçilmelidir. Çok sıcak havalarda yürüyüş yapmak ve yürüyüş sırasında herhangi bir sıkıntı hissedildiğinde yine de yürüyüşe devam etmek doğru değildir. Yine kilo vermek amacıyla yürüyüş yaparken vücuda naylon, muşamba ve benzeri maddelerin sarılmasının bir faydası yoktur.
SAĞLIKLI YÜRÜYÜŞ İÇİN ÖNERİLER Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir ve kalp-damar, beyin
Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin.
Eylül-Ekim
7
YENİ EĞİTİM YILINA GÖRKEMLİ AÇILIŞ Küçükçekmece Kaymakamlığı, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen 2015-2016 eğitimöğretim yılı programı, açılışı Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda görkemli bir törenle yapıldı.
8
Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda gerçekleşen eğitim-öğretim açılış yılı programına Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz, okul müdürü Şenay Muslu Atıcı, hayırseverler Dr. İsmet ve Doğan Birgül, öğretmenler, veliler ile öğrenciler katıldı. “OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KONUSUNDA DESTEK BEKLİYORUM” Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından günün anlam ve önemine
ilişkin konuşmasını gerçekleştiren Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, eğitimin değerini bilen insanlarla birlikte olmanın kendisini umutlandırdığını belirterek, “Öğrencilerimizin layık oldukları şekilde eğitim görüyor olması beni çok mutlu ediyor. Velilerimizden de okul öncesi eğitimin artırılması konusunda yardım bekliyorum. Eğitime destek veren herkese minnetlerimi sunuyorum. Özellikle belediye başkanımıza okullarımızı fiziksel olarak iyi hale getirdiği için teşekkür ediyorum” dedi.
“AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ YAD ETMEDEN GEÇEMEYECEĞİM” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise “Bizim rahat yaşayabilmemiz, eğitim alabilmemiz için canlarını gözünü bile kırpmadan feda eden aziz şehitlerimizi de anmamız gerekiyor. Onları burada yad etmeden geçemeyeceğim. Biz belediye olarak eğitime yaptığımız yatırımın geleceğe yapılan bir yatırım olduğunu biliyoruz. Biz ilçemizdeki tüm okulların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak için, daha iyi eğitimli çocuklar yetiştirmeliyiz” diye konuştu. İnsana yapılan yatırımın yardımların içinde en hayırlısı olduğunu kaydeden İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz da eğitime destek verenlere minnetlerini dile getirdi.
KİTAPLARINI PROTOKOL ÜYELERİNDEN ALDILAR Konuşmaların ardından okul öğrencileri şiirler okuyarak, Artvin ve Karadeniz yöresine ait halk oyunları gösterilerini sundu. Renkli geçen ilköğretim haftası kutlamalarında ilkokul öğrencilerinin heyecanı gözlerinden okunurken, öğrenciler protokol üyelerine çiçek takdim etti. Ayrıca aynı güne denk gelen Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nun açılışı da kurdele kesimiyle gerçekleşti. Programın ardından protokol üyeleri okulu gezerek birinci sınıf öğrencilerine kitaplarını dağıttı. Dördüncü sınıf öğrencileri ise birinci sınıftaki miniklerine çiçek vererek onları yüreklendirdi.
Eylül-Ekim
9
HER YIL 1 MİLYON BEBEK ÖLÜYOR
Dünyada her yıl 13 milyon prematüre bebek doğuyor ve bu erken doğumlar bebeğin sağlığını riske atacak birçok faktörü de beraberinde getiriyor. Erken doğumu önlemenin yolu ise hamileliğin ilk günlerinden itibaren düzenli bir şekilde kontrolleri ihmal etmemekten geçiyor.
Hamileliğin ilk günlerinden itibaren kontrolleri ihmal etmemek düşük riskini azaltmaktadır. Daha önce düşük yapmış anne adaylarının, düşük yapma veya erken doğum olasılığı daha yüksek olduğu için bu hamilelerin daha dikkatli olmaları gerekir. Erken doğum riskine sahip hamilelerin doğru beslenme, yorucu ve stresli yaşamdan kaçınma, sigara ve alkolden uzak durma konusunda daha da dikkatli olması gerekir. Doğru takip ve tedavi sağlanmadığı takdirde her yıl 1 milyon bebek erken doğum sebebi ile hayatını kaybedebiliyor.
10
ERKEN DOĞUMA KARŞI GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALIN Erken doğumun önceden tahmin edilip saptanması zor olsa da hamileliğin ilk günlerinden itibaren yapılan muayenelerle bu sürecin kontrol altında tutulması sağlanabilir. Rahim ağzı açıklığının muayene ile değerlendirilmesi, hastanın ağrılarının sıklığı ve süresi, ultrasonografik yöntemler ve anne kanı ve amniyon mayi içindeki birtakım biyokimyasal belirteçler erken doğum tahmininde kullanılan yöntemler arasındadır. Bunlarla hem erken doğumun klinik bulguları ortaya çıkmadan önce risk grubundaki hastalar saptanabilir hem de erken doğum hastalarının tanısı ve ileri değerlendirmesi mümkün olabilir. BEBEK ÖLÜMLERİNİN YÜZDE 80’İNDEN SORUMLU Genel olarak bakıldığında sıklığı yüzde 13’e varan erken doğum, anne karnındaki ve ilk 28 gündeki bebek kayıplarının yüzde 80’inden de sorumludur. Erken doğan bebeklerde solunum problemleri, beyin içi kanamaları, görme kaybı, zeka ve motor fonksiyon bozuklukları, bağırsak problemleri olabilmektedir.
Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir.
Eylül-Ekim 11
12
En önemli sebep rahim ağzı yetmezliği Vajinal enfeksiyonlar, çoğul gebelikler, ardışık histeroskopiler, bebeğin sıvısının normalden fazla olması, plasentanın doğum kanalını kapatması, anne adayında sağlık problemlerinin olması yine anne adayının 16 yaşın altında veya 35 yaşın üzerinde olması erken doğum için bir risk durumları yaratabilir. Erken doğumun en önemli nedenlerinden biri de rahim ağzı yetmezliğidir. Rahim ağzı yetmezliği probleminin de neden olduğu erken doğum, rahim ağzı dikişi; yani serklaj yöntemi ile ortadan kaldırılabilmektedir. ERKEN DOĞUM BELİRTİLERİNİ TANIYIN Erken doğum, başta uterus kasılmaları ile anne adayı tarafından fark edilebilecek belirtiler verebilir. Bu belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi gereklidir. Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir. Kasılmalar bazı hamileliklerde kendini ağrıyla hissettirirken, bazı hamileliklerde hiç bir ağrıya da yol açmayabilir. Kasılmalar, adet dönemindeki sancılara benzeyebilmektedir.
Bir önceki hamileliğinde erken doğum hikayesi olan bir kadının bir sonraki hamileliğinde erken doğum yapma riski 2.5 kat artabilmektedir. Ancak bu, kesinlikle erken doğum yapacağını ifade etmez, riskinin fazla olduğunu gösterir. İki kez, arka arkaya erken doğum yapan kadınların üçüncü hamileliğinde erken doğum yapma riski daha da fazla artmış olur. ERKEN DOĞUMU “TAHMİN, TEDAVİ VE KORUNMA” PROGRAMI Özellikle erken doğum eylemi için risk taşıyan hamilelerin “erken doğumu tahmin, tedavi ve korunma” programı altında takibi gereklidir. Tüm hamilelik süreçlerinde erken doğumu tahmin etmek ve engellemek için rahim uzunluğu ölçümü gereklidir. Çünkü her erken doğum yaşayan anne adayının geçmişinde bir risk faktörü bulunmamaktadır. Bunun dışında anne kilosunun ve yaşının ideal aralıkta tutulması, çalışma şartlarının ideal olması, iki gebelik arası geçen sürenin 1 yıl üzerinde olması, sigara ve diğer kötü alışkanlıklardan uzaklaşılması, gebelikte erken doğum açısından önem arz eden enfeksiyonların taranması ve tedavisi önemlidir.
ibaren it n e d n ri le n ü g ilk in liğ Hamile ek düşük kontrolleri ihmal etmem riskini azaltmaktadır.
Eylül-Ekim 13
HEM MÜZİSYEN, HEM SPORCU;
BEHZAT GERÇEKER
Türkiye’nin en önemli popüler müzik topluluklarından biri olan Enbe Orkestrası’nın kurucusu Behzat Gerçeker, Düşler albümü ile büyük bir atılım yaparken tüm Türkiye’nin tanıdığı bir sanatçı haline geldi. Aynı zamanda iyi bir tenis oyuncusu olan usta müzisyen ile keyifli bir söyleşi yaptık...
14
İstanbul Devlet Opera Orkestrası sanatçısı Behzat Gerçeker, 1993’te ENBE Orkestrası’nı kurduğunda amaıcı müziğiyle evreni kucaklamak, yaptıkları işin evrenselliğiyle tüm insanlara hitap eden bir dil oluşturmaktı. Aradan geçen onbeş yıl içinde Kayahan, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer gibi Türkiye’nin en önemli müzisyenleriyle birlikte çalan orkestra, tüm Türkiye’nin taınıdığı bir grup haline geldi. Mustafa Ceceli’nin seslendirdiği ‘Unutamam’ şarkısı haftalardır listelerde yer alan ENBE’nin ‘beyni’ Behzat Gerçeker’in müzik ile birlikte en çok tutkun olduğu uğraşı ise tenis oynamak.
- BEŞ YAŞINDA MÜZİĞE BAŞLADI. 1963 Ankara doğumlu olan Behzat Gerçeker, müziğe henüz 5 yaşında iken başladı. Doğal yönelimi sayesinde Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na giren Gerçeker, 1987’de mezun olduktan sonra müzikle ilgili pek çok çalışmada bulundu. Fransa’da iki yıl orkestra yöneten başarılı sanatçı, daha sonra bir yıl Macaristan’da kalarak etnik müzik üzerine çalışmalarda bulunmuş. TENİSE İLK ADIM TED’DE Türkiye’ye geldikten sonra orkestrasını kuran ve konserlere başlayan Behzat Gerçeker’in tenisle tanışması ise TED
Kulübü’nün unutulmaz Başkanı Behbut Cevanşir sayesinde olmuş. “1996 yılıydı. Oraya bir konser için gitmiştik. Konser bittikten sonra beni kulübe üye yapacağını söyledi” diyerek o günleri anlatıyor Gerçeker: “Behbut Abi çok ısrar etti, raketimi bile kendisi verdi. Beni kulübe Onur Üyesi yaptı. Bana ders ayarladı. Onun sayesinde başladım bu spora. Sonra tutkum haline geldi ve hep TED’e gelerek oynamaya başladım. O zamanlar TED’in atnrenörü olan Vladimir bana çok yardımcı oldu. İlk turnuvalarımda hep onunla çiftlerde oynardık…” Behzat Gerçeker, tenise başlama anısından kendisine bir yol çizmiş: “O günden sonra hep insanlara tenis, raket, top, ayakkabılarını ben hediye ederek tenise adm atmalarını sağladım. Bu şekilde pek çok kişiyi spora başlattım. Korhan Abay, Ferhat Göçer… Daha pek çok arkadaşımı böyle korta getirdim ve onlar da diğer arkadaşlarını aynı şekilde tenisle tanıştırdı” - SPOR YAPMANIZ MÜZİĞE KATKI YAPIYOR MU? “Sabah üzerimdeki toksinlerimi atmamı, güne daha dinç başlamamı spora borçluyum. Sporu yaptıktan sonar işimde daha iyi olduğu farkettim. Ayrıca tennis oynamaktan büyük zevk alıyorum. Veteranlarda ülkemi temsil etmişliğim bile var. Yani bu sporda müzikte olduğu gibi epey yol katettim. Ancak, son dönemlerde konserlerden fazla vakit bulamadığım için çok sevdiğim spora yeterince vakit ayıramadığımı düşünüyorum.” - ANKARA’LI BİRİ OLARAK İSTANBUL SİZDE NE İFADE EDİYOR? “İstanbul sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Nereye gidersem gidiyim, İstanbul’a her dönüşümde heyecanlanıyorum. Bu
şehirde insanı çeken bir şey var. Ayrı kalınca çok çabuk özlüyorsunuz.” - MÜZİKTE BUNDAN SONRAKİ HEDEFLERİNİZ NELER? “Çok iyi bir yol katettik. Bu yüzden bizden insanların beklentisi arttı. Hep daha iyisi için çalışıyorum. Yeni albümler, yeni eserler üretmek zorundayım. Artık, kötü bir şeye imza atma lüksüm yok. Çünkü, iyinin de daha iyisi olduğunu biliyorum.” - HAYRANLARINIZA, ÖZELLİKLE KÜÇÜKÇEKMECE’DE YAŞAYAN HAYRANLARINIZA SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ BİR ŞEYLER VAR MI? “Beni seven herkesi yürükten kucaklıyorum. Bir sanatçı için en önemli şey alkışlanmak ve sevilmektir. Türk halkına daha iyi şeyler vermek için var gücümle çalışmaya devam edeceğim. Küçükçekmece’yi biliyorum. İstanbul’un kültüre ve sanata yatırım yapan ilçelerinden biri. Küçükçekmeceli sevenlerim, gelecek nesillerde bizlerden daha başarılı olacak gençlerin önlerini açsınlar. Çocuklarının sanatla, sporla uğraşmalarına izin versinler. Küçükçekmece artık bu imkanlar var. Anneler ve babalardan ricam, çocuklarının ellerinden tutup, onları sahip oldukları kültür ve sanat merkezlerine götürmeleri. Kendi yapamadıkları spor ve sanatı çocuklarına mutlaka yaptırsınlar.”
Eylül-Ekim 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’un 43 yıllık hayali:
FUTBOL SAHASI
“Amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan daha önemli olan semtimizde bir spor tesisi. Yani stad. Çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç sosyal tesistir. Belediye başkanı arkamızda, Kulüpler Birliği başkanı yanımızda, bunun farkındayız.”
16
Dile kolay 43 yıl, bir ömrün yarısından da fazla. Bezirganbahçespor kurulduğu 1969’dan bu yana bir futbol sahası bekliyor. 43 yıldır, taş toprak nereyi bulmuşlarsa orada antreman yapıp Türk sporuna yeni yetenekler kazandırmışlar ama bir futbol sahaları olamamış.
Hayati Yolcu Bezirganbahçespor’un Başkanı. Konuşmaya oturur oturmaz, futbol sahamız dedi, yine aynı cümleyle konuşmasını bitirdi. Küçükçekmece’de futbol sahası olmayan başka kulüpler olmasına rağmen, onların hepsinden daha fazla futbol sahasını istediğini samimi şekilde gösterdi. Kolay değil, 43 yıldır mahalleye futbol sahası gelsin diye çalmadıkları kapı kalmadı. İşin sonuna geldiler. Kulüpler Birliği bir yandan
bastırıyor, diğer yandan kendileri. Sonunda mahalleye futbol sahası gelecek. Buna herkes gibi o da inanıyor. - Bezirganbahçespor nasıl kuruldu, renkleri nasıl belirlendi? 1969’da “Kaçı Dayı” lakaplı Muammer Kaçı önderliğinde büyüklerimiz tarafından kuruluyor. Başkanımız dışındaki diğer isimlerden anmak gerekirse Hüseyin Özkan, Mustafa Şimşek, Mustafa Erdoğan ve İdris Asatekin olarak sıralanabilirler. Muammer Kaçı spora gönül veren bir ağabeyimizdi ve devamında kulübe gençlerin katılmasını teşvik ederek kulübün büyümesini sağlamıştı. Kuruluşun ilk yıllarında mavi- beyaz olan renkler daha sonra 1971 tarihinde sarısiyah olarak değiştiriliyor. Değiştirilmesine karar verilmesindeki etken sebep ise
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ortak renklerinin sarı olması, diğer rengin de kırmızı yahut lacivert değil de siyah olarak alınması da arada bir fark yaratmak için olmuştur. - Bölgedeki sosyo -kültürel yapı hakkında neler söyleyebilirsiniz? O zamanlar İstanbul’un birçok yerinde olduğu gibi burada da pek fazla yerleşim yeri bulunmamaktaydı. Sayı olarak ancak 200 hane yaşıyordu diyebiliriz. Çocukluğumuzu gözümüzün önüne getirince bugünün çocuklarından daha mı şanslıyız yoksa şansız olan biz miydik tartışma konusu olmakla birlikte bizler bugünün çocuklarından kendimizi daha şanslı hissediyoruz. 21.yy’da 2015 yılında belediyeler, kurumlar sayısız imkânlar sunmaktayken bizim çocukluğumuzda bize bu fırsatları doğa vermişti. İki tane büyük sahamız vardı: Birisi taş tepenin sahası, diğeri de Bezirganbahçespor’un sahası idi ki şu anda daha önceki
imkânsızlıklar içerisinde bile bir sahamız varken 2015 yılında kulüp olarak buna sahip değiliz. Devletimiz, belediyeler, kulüpler birliği spora çok önem veriyor ama spora bu kadar çok önem veren bir topluluğun içinde bulunmamıza rağmen halen sahasız bir kulübün kulüplerin olması bizi rahatsız ediyor. Çocuklarımız bu anlamda çok şanssız. - Bezirganbahçespor’un şu aşamada en büyük arzusu kendisine mahsus bir futbol sahasına kavuşmak mıdır? Evet, bu kulübün şu andaki en önemli eksiği futbol sahasıdır. Belediye Başkanımız Sayın Temel Karadeniz ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Seymen Gençtürk’e Bezirganbahçespor kulübünün çok büyük eksiği olan saha probleminin çözülmesi önerisinde bulunduk. Bizim amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan
daha önemli olan semtimizde yetişen çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek oldu. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç ise gençlerimizin dikkat ve ilgisini çekebilecek bir sosyal tesistir. Bezirganbahçespor 40 yıllık tarihinde henüz 1. ve 2. Liglere futbolcu yetiştirememiştir; çünkü altyapı eksikliği ve sahasızlık çözülmemiş sorunlarımız olarak senelerdir durmaktadır. Çocuk ve genç sporcuları belli bir noktaya dek bünyemizde tutuyoruz; ancak elimizde olmayan sebeplerden dolayı sporcular da kendilerine daha iyi bir kulüp arayışı içerisine giriyorlar. Alt yapısı ve sosyal tesisleri olan kulüplerde sporcular kendilerini taktiksel ve fiziksel olarak daha iyi geliştirme fırsatı buluyorlar yani bu tarz bir tercihte bulunmalarında onları elbette ki suçlayamayız.
Eylül-Ekim 17
Çekmece Belediye Başkanı olan Sayın Temel Karadeniz Kulüpler Birliği gibi bir sosyal olguyu yerleştirdiği ve desteklediği için bölgedeki diğer amatör kulüpler gibi bizler de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dengeli ve devamlı bir yatırım ve destek içerisindeler ve eminim bize de saha ve tesis kazandıracaklardır. Kulüp binamızın yan tarafında bulunan 16.500 m2 alan da spora ve gençliğe 3000 m2’lik bir yerin ayrılabileceğini düşünüyoruz.
- Alt yapı sorunları ile ilgili bugüne dek neler yaptınız, nasıl baş etmeye çalıştınız? Bizden öncekilerin zamanında Kulüpler Birliği bulunmamaktaydı ve Çekmece Belediyesi de spora bu ölçüde ihtimam gösteren bir belediye konumunda değildi. Eski yöneticilerin Spor Bakanı Yücel Seçkiner’e kadar gittiğine tanık oldum. Yazılı ve sözlü olarak birçok başvuru yapıldı; ancak cevapsız kaldılar. Şu anda
18
- Kendi aranızda bir plan oluşturdunuz mu halı sahası, soyunma odaları, duş kabinleri hem gençlerin spor faaliyetlerini gerçekleştirebilecekleri bir yer hem de boş zamanlarında maddi olarak gelir getirecek bir yer olarak? Daha önceki yöneticilerimizin amatör kulüp olmanın sadece başarı olduğunu algıladıklarını zannediyorum. Alt yapıya çok fazla önem vermeyip sadece A
takım seviyesinde bir takım oluşturup o takımın başarısı için uğraş vermişler. Bunun için de maddi olarak harcamaları oldu. Ben o paraları boşa gitmiş para olarak görüyorum. Biz bundan sonra kulübümüzün alt yapısından gelen çocuklarla oynamayı ve bu çocukları bir yerlere topçu olarak kazandırmayı hedefliyoruz. Bezirganbahçespor kulübünün en önemli başlıca görevi sokak köşelerinde, parklarda, bahçelerde Bali çeken, uyuşturucu kullanan madde bağımlısı gençleri spora yönelterek kötülüklerden uzak tutmaktır. Kulübümüzün görevlerinden birisi de 8–10 yaşındaki çocuklarımızın daha sokaklara yeni inen hayatı kendi öğrenmeye başladığı yıllarda arkadaşlığı dostluğu paylaşmayı öğretip onlara toplumumuzda öğretilmesi gereken ahlak kurallarını aşılamaktır. Bizim sosyal tesis isteyişimizin nedenlerinden biri spor yapmak için kulübümüze gönderilen oyuncularımızın aileleri tarafından istedikleri zaman çocuklarını
izlemeye gelecekleri bir alan olmasıdır. Bezirganbahçespor kulübünün birçok hedefi var ve biz kulüp olarak hedeflerimizi gerçekleştirememenin üzüntüsünü yaşamaktayız. - Kulüpten bahsetmek gerekirse sporcu sayıları hangi seviyede bulunuyor? Bezirganbahçespor kulübü olarak biz 8 kategoride mücadele etmekteyiz. Bu kategorileri en alt seviyeden
sıralamak gerekirse; mini minikler, minikler,U13,U14,U15,U16,U17 gençler ve A takımı olmak üzere 8 grup halinde sıralayabiliriz. A takımımız 2’nci amatör de ve bu ligde ilk senemiz olmasına rağmen potansiyel olarak iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Bezirganbahçespor kulübü olarak biz kendimizi istediğimiz an 1’nci amatör kümeye çıkaracak güçte olduğumuzu düşünüyoruz; ama bizim amacımız daha
evvel de söylediğim üzere 1’nci amatör kümeye çıkmak ya da çok fazla başarılar elde etmek değildir. Bizim tek amacımız gençlerimizin ve çocuklarımızın kötü alışkanlıklar edinmemeleri, çocuklarımıza geleceklerimize sosyal alanlar sunarak onları kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaktır. Kulüpler Birliği ve belediyemiz tarafından “bize yer gösterin size hizmet sağlayalım” diye bir teklif getirildi. Biz kulüp olarak Bezirganbahçe parkının bir bölümünün spor kompleksine dönüştürülebileceği önerisini yaptık. - Bezirganbahçe halkı spor kulübünün arkasında duruyor mu destek veriyor mu? Yönetim olarak daha yeni görevdeyiz. Biz den önceki yönetimde bu konuda eksiklikler yaşandı; ancak biz bu konuda iyileştirme çalışmalarına giderek yakın zamanda Bezirganbahçe halkı ve esnafını spor kulübümüzün arkasında yer alacağı görüşünde ve inancındayız.
Eylül-Ekim 19
EL CERRAHİSİ YAŞAMA BAĞLIYOR Eller, yaşamın doğal akışında, günlük rutin işleri yapmayı sağlayan ve üretkenlikte büyük katkısı olan en önemli organlardan biri… Ancak çeşitli kazalar sonucunda yaralanabiliyor ya da bazı hastalıkların seyri sırasında zarar görebiliyor.
20
Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte el cerrahisinde kullanılan yeni teknikler hasta konforunu artırırken uzuv kopması sonrası alınması gereken önlemler de büyük önem taşıyor. ZAMANLA YARIŞ ÇOK ÖNEMLİ Günlük yaşamda hızla artış gösteren iş kazaları, trafik kazaları, cam kesisi, düşmeler ve benzeri kazalar sonucu kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi mikrocerrahi tekniği ile gerçekleştirilmektedir. Tam donanımlı bir merkezde konusunda uzman hekimler tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda başarı oranları daha
yüksektir. Ancak kişi sağlık kuruluşuna bulaştırılmadan önce de dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Uzuv kopmalarında ilk yapılması gereken hastanın güvenli bir yere alınıp, mevcut kanamanın durdurulmasıdır. Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir. Mesafe kısa ise hastaneye doğrudan gidilmelidir. Ancak hastaneye ulaşmak 1 saatten uzun sürecekse vakit kaybedilmeden travma bölgesi temiz bir bez ile sarılmalıdır. Temizlenip sarılan parça temiz bir poşet
Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir.
içine konulup ağzı sıkıca kapatılmalıdır. Daha sonra ikinci bir poşete buz ve su doldurulmalı, uzvun bulunduğu poşet ağzı açılmayacak şekilde bu torbanın içine yerleştirilmelidir. Hasta acil bir şekilde ameliyata alınacağı için kesinlikle yiyecek ya da içecek verilmemelidir ve hasta sigara içmemelidir. MİKROCERRAHİ AMELİYAT BAŞARISINI ARTIRIYOR El cerrahisi, uzuv yaralanmalarında uygulanan cerrahi bir tekniktir. Başta travma ve çeşitli kazalara bağlı olarak meydana gelen el yaralanmalarının tedavisi olmak üzere hem üst uzuv bölgesini (elden boyuna kadar) hem de alt uzuv bölgesini (bacak-ayak) ilgilendiren pek çok problem el mikrocerrahi ameliyatlarının kapsamına girmektedir. Spor yaralanmaları, iş kazaları,
sakatlıklar, tendon, lif, kas damar ve sinir yaralanmaları, kemik kırıkları, çatlaklar, eklem çıkıkları, sinir sıkışması, tetik parmak ve kistler, parmak yapışıklıkları, fazla parmak gibi doğuştan hareket ve şekil bozuklukları, felç veya yanık sonrası kalan şekil bozuklukları gibi problemlerde mikrocerrahi teknik başarıyla uygulanmaktadır. El cerrahisinde en sık kullanılan cerrahi yöntem mikrocerrahidir. Bu yöntemle operasyon mikroskopu veya “loup” adı verilen özel yardımcı cihazlarla ameliyat sahasının büyütülmesine yardımcı olarak çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük damar, sinir ve liflerin tamirine imkan tanımaktadır. Bu sayede normalde çıplak gözle zor görülebilen ince ve küçük yapılardaki problemlerin cerrahi olarak hassas tedavisi mümkün olmaktadır. Mikrocerrahi yöntemleri ile iş, trafik ve
ev kazaları sonucu ortaya çıkan kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. DONANIMLI MERKEZ VE DENEYİMLİ DOKTOR SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ El, kol, parmak yaralanmalarında, özellikle kopmalarda erken dönemde uç uca dikme çok önemlidir. Hareket ve fonksiyon kaybı kalmaması için adeta zamanla yarışılır. Gecikmiş tedavilerde rekonstrüksiyon adı verilen daha zor teknikler uygulanmak zorunda kalınmaktadır ancak her zaman iyi sonuçlar elde edilemeyebilir. Bazı durumlarda sinir ve tendon hasarlarında başka bölgeden sinir ve tendon nakli gerekebilir.
Eylül-Ekim 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’
Sosyal belediyecilik anlayışı ile hareket eden Küçükçekmece Belediyesi Mülteciler Masası ilçede ikamet eden Suriyeli başta olmak üzere pek çok mülteci aileye yardım elini uzatıyor.
arabanın önüne atarak intihar etmeye kalktım” diye konuşuyor. Türkiye’den çok memnun olduğunu da belirten Halil, “Benim babam bana böyle bakmadı. Türkiye çok güzel bir ülke. Recep Tayyip Erdoğan’dan, Türk insanından Allah razı olsun. Batı dünyasını da Allah ıslah etsin. Onlara hakkımı haram ediyorum” diyor.
Daha iyi şartlara ulaşmak için. Üzgünüz. Aylan’ı gördüğüm zaman ben ağladım. Biz göç yaparken bile ölüme gidiyoruz. Gideceğimiz yerden emin değiliz. Avrupa’nın belki geliri yüksek görünüyor ama oraya gidenlerin de akıbetleri belli değil. Burada güvendeyiz. Türkiye’den memnunuz.”
“AYLAN’I GÖRDÜĞÜM ZAMAN AĞLADIM” Halep’te zeytin tarlaları olduğunu söyleyen Amun Yusuf ve ailesi ise 2 yıldır Türkiye’de. Eşi Suriye’de kalmış. Engelli kızları Safa ve Rukiye, torunları, oğlu ve gelini ile Türkiye’de hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Amun Yusuf dünyayı ayağa kaldıran Aylan’ı gördüğünde hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “Yüreğimiz yanıyor, başka seçeneğimiz yok.
“YEREL YÖNETİMLER MÜLTECİLERE EL UZATMALI” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz mültecilere en iyi şekilde hizmet etmeye çalıştıklarını ifade ederek, “Aylan yüreğimizi yaktı. Küçükçekmece Belediyesi olarak ilçemizde oturanların, mülteci ya da değil insani şartlarda en iyi şekilde yaşamasını istiyoruz. Bu nedenle elimizden gelen yardımı yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz” dedi. Küçükçekmece Belediyesi İyilik Merkezi’nde (KİM), Küçükçekmece ilçesinde ikamet eden tüm mültecilere beyaz eşyadan, sıcak yemeğe, tekerlekli sandalyeden örtüye her türlü yardım yapılıyor.
Sıcak yemekten yatak yorgana mültecilere her türlü yardımı yapan Küçükçekmece Belediyesi, adeta dünyaya insanlık dersi veriyor. Küçükçekmece’de ikamet eden Suriyeli mültecilerden Leyla Halil ve Amun Yusuf konuyla ilgili önemli açıklamalar yaptı. “ÇOCUKLARIMIN ÖLÜM HABERİNİ ALINCA İNTİHARA KALKIŞTIM” Leyla Halil ve ailesi Halep’ten geleli 1 yıl olmuş. Bir yıldır Küçükçekmece’de ikamet ediyorlar. Suriye’deyken doktorluk yaptığını söyleyen Halil, iki çocuğunu kaybetmenin acısını hala yüreğinde taşıyor. Leyla Halil, “Çocuklarım Suriye’de enkaz altında kaldı. Ben doktorum. Sabah saatlerinde beni çağırdılar. Çocuklarımı o şekilde görünce kendimi bir
22
Eyl端l-Ekim 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ Hava sıcaklık değerlerinin gün boyunca değiştiği mevsim geçişlerinin en sık karşılaşılan hastalığı grip, doğru tedavi edilmezse sinüzit, orta kulak iltihabı gibi önemli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Özellikle 65 yaş üstü kişiler, kronik kalp, akciğer, böbrek ve şeker hastaları, kanser hastaları ve sağlık çalışanları gibi risk grubunda bulunan kişilerin daha dikkatli olmasının gerektiği, bu dönemde öncelikle gripten korunma yollarını bilmek büyük önem taşıyor. Grip hastalarıyla temastan kaçının Yüksek ateş, baş ağrısı, yaygın vücut ağrısı ile seyreden gribe, influenza virüsleri neden olur. Hastalığın bulaşıcılığı, belirtilerin görülmesinden 1 gün önce başlar ve 7 gün süresince devam edebilir. Enfeksiyon; öksürme, hapşırma, konuşma ve solunum yolu salgılarının ağız, burun mukozası ve göze teması ile yayılır. Öksürük ya da hapşırık sırasında ağız ellerle kapatıldığında virüs ellere, oradan da dokunulan çeşitli yüzeylere bulaşır. Hasta olmayan insanlar bu yüzeylere elle temas eder, ellerini ağızlarına, burunlarına ve gözlerine temas ettirir ve hastalık etkenini alırlar. Bir metrelik mesafe bulaşma için riskli alandır. Virüs 0-4 °C arasında haftalarca canlılığını sürdürebildiği için kış aylarında daha sık enfeksiyon oluşturur.
24
UZMAN KONTROLÜNDE TEDAVİ OLUN Gribal enfeksiyon tedavisinde burnun açık tutulması büyük önem taşır. Burun kapalı olduğunda sinüsler boşalmadığından grip tedavisi daha zor olan sinüzit enfeksiyonuna neden olabilir. Grip ayrıca östaki borusu tıkanıklığına da yol açarak orta kulak enfeksiyonlarına da dönüşebilir. Bu nedenle grip mutlaka uzman doktor gözetiminde tedavi edilmelidir. Grip tedavisinde istirahat etmek oldukça önemlidir. İstirahat süresinin bulaşmayı önlemek için hastalık belirtilerinin geçmesinden bir gün sonrasına kadar sürmesi gerekir. Bol sıvı alınmalı, beslenmeye dikkat edilmeli ve sigara içmemelidir. GRİPTEN AŞIYLA KORUNUN Aşı olmak, gripten korunmada en etkili yollardan biridir. Aşı yapıldıktan 2-3 hafta sonra vücut influenza virüsünü tanıyarak mücadele edip hastalık oluşumunu önleyebilir. Aşı canlı virüs içermediği için gribe sebep olmaz. Yaş ve kronik hastalıklar nedeniyle risk grubunda bulunan kişilerin, kalabalık ortamlarda çalışanların ve gribe yakalanmak istemeyen herkesin grip aşısı olması gerekir. Grip aşısıyla gripten % 100 korunma sağlandığı
söylenemez. Ancak grip aşısı, binlerce grip mikrobu içerisinden sadece bir yıl önceki en sık karşılaşılan grip mikrobuna karşı koruyucudur. Aşı olunduktan sonra farklı bir virüse maruz kalınırsa gribe yakalanılması mümkündür. GRİBE YAKALANMAMAK İÇİN ŞU ÖNERİLERE DİKKAT EDİN; Mevsim geçişlerinde hava sıcaklığına aldanmayın, tedbirli giyinin. Gribal enfeksiyonu olan kişilerle yakın temas halinde bulunmayın Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın. El hijyenine özen gösterin. Ellerinizi şüpheli yüzeylere temastan hemen sonra ve kış aylarında normal zamana göre daha sık yıkayın.
Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın.
Eylül-Ekim 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI
BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN Hamilelik döneminde görülen vücut kaşıntıları bazen ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor. Anne adayı ve bebeğin sağlığını önemli ölçüde etkileyebilen bu rahatsızlıktan korunmak için vakit kaybetmeden uzman yardımı alınması gerekiyor.
Hamilelikte sık rastlanan şikayetlerden biri de deri kaşıntılarıdır. Hamileliğin ilk aylarından itibaren deride kuruma ve ciltte kabuk şeklinde dökülmeler sık görülmektedir. Özellikle ilk 3 ayda progesteron hormonu etkisiyle meydana gelen bu durum, ileriki dönemlerde biraz azalsa da hamilelik sonuna kadar devam edebilir. Vücut nemlendiricileri cilt kuruluğuna oldukça faydalı olmaktadır. Ayrıca, her duştan sonra sürülen bebek yağları cildin daha nemli kalmasını ve rahatlamasını sağlar. Özellikle son 3 ayda meydana gelen ve bazen dayanılmaz hale gelen kaşıntıların mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Kaşıntıların sebebi hamilelik olmasına rağmen neyin sebep olduğu tam olarak açıklanamamaktadır. Karın bölgesinden başlayıp döküntü ve
kızarıklıklarla olan bu durum hamilelik kaşıntısıdır. Bazı kremler ile rahatlama gösterebilir. EL VE AYAKLARDAKİ KAŞINTILARA DİKKAT! Hamileliklerde 1/200 sıklıkta görülen ve bir tür karaciğer rahatsızlığı olan “Gebelik karaciğer kolestazı” ise erken dönemde kaşıntıyla kendini belli ederken ileri dönemlerde sarılıkla da beraber olabilmektedir. Kaşıntı ellerde ve ayaklarda sıklıkla görülür. Bazen bütün vücuda yayılabilir. Özellikle gece kaşıntıları hamilelerin uykusunu kaçırabilecek düzeyde bile olabilir. Tam nedeni belli değildir, ancak vakaların 2/3’ü hamileliğin son aylarında bu sorunla karşılaşır. GÖZLERDE SARARMA, HALSİZLİK VE İŞTAHSIZLIK DA KAŞINTIYA EŞLİK EDEBİLİYOR Safra yollarının hamilelikte yüksek östrojen hormonu etkisi ile daralması, safra asitlerinin karaciğerden atılamaması ve kana karışması ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bazı ailelerde sıklıkla görülmesi ve aynı kadının tekrarlayan hamileliklerde ortaya çıkması genetik geçiş olabileceğini düşündürmektedir. En sık şikayet vücudun kaşınmasıdır. Bazı anne adaylarında kaşımanın etkisiyle o bölgede kanama ve yaralar oluşabilir. Döküntü görülmemekle birlikte vücudun her yerinde kaşıma izleri vardır. Bebeğin doğumuyla birlikte bu şikayetler hızla azalmaktadır. Kaşıntı ile birlikte
26
gözlerin aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma ve büyük abdestte rengin açılması da görülebilmektedir. Halsizlik, yorgunluk ve iştahsızlık da olabilmektedir. VAKİT KAYBETMEDEN UZMANA BAŞVURUN Gebelik karaciğer kolestazında; karaciğer fonksiyon testleri, hepatit testleri ve kanda safra asitlerinin bakılması tanıya götürmektedir. Anne adaylarında viral hepatitler ve safra yolu taşlarının da tetkikler sırasında düşünülmesi gerekir. Çünkü bu hastalıklar hem anne hem de bebek açısından önemli olabilmektedir. Kesin teşhis ise safra asitlerinin ölçümü ile konulmaktadır. Hamilelikteki kaşıntıların tedavisi sebebe yönelik ve bazen sebep yoksa genel ilkelere göre yapılmaktadır. Lokal kaşıntı giderici losyonlar ve pomatlar öncelikle tercih edilmelidir. Eğer şikayet devam ediyorsa, bebeğe zararı olmayan bazı kortizon türevi ilaçlar kullanılabilmektedir. Hamilelikte gebelik karaciğer kolestazı tanısı konmuşsa, özel bir tedavinin mevcut olduğu bilinmelidir. Bebeğinizin sağlığı olumsuz etkilenmesin Gebelik karaciğer kolestazı anneye verdiği rahatsızlıktan çok anne karnındaki bebeği de etkileyebilmesi açısından önemlidir. Bu problemi yaşayan anne adaylarında anne karnında bebek ölümleri ve bebeğin oksijensiz kalması durumu, erken doğum sıklıkla görülebilmektedir. Bu nedenle “Gebelik karaciğer kolestazı” tanısı konulan hamilelerin “Yüksek Riskli Hamilelik Grubu” olarak değerlendirilmesi ve haftalık NST, doppler ve ultrasonografi ile yakından izlenmesi gerekir. Gebelik karaciğer kolestazı annede diğer tıkanma sarılıkları gibi pıhtılaşma zamanını etkiyebildiğinden doğumda mutlaka kanama-pıhtılaşma testleri yapılmalı ve yeni doğanın korunması için doğumdan sonra K vitamini yapılması önerilmektedir.
Eylül-Ekim 27
RIFT D ŞOVDA BÜYÜK
HEYECAN YAŞANDI
Küçükçekmece Belediyesi, gençlerin boş caddelerde yaptığı drift sporunu sokaklardan güvenli pistlere taşıdı. Bu kapsamda profesyonel pilotların yaptığı drift şovunu izleyen Küçükçekmeceliler heyecanlı dakikalar yaşadı.
28
PAGEV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bahçesinde kurulan özel pistte gerçekleşen drift şovunu Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu da Küçükçekmeceli vatandaşlarla birlikte izledi.
GENÇLERE KÜÇÜKÇEKMECE’YE ÖZEL DRIFT PİSTİ MÜJDESİ Yakın gelecekte özel bir pist oluşturarak Küçükçekmece ilçesinde bu sporu yapan gençlere destek olacakları müjdesini veren Besim Müftüoğlu, “Genç arkadaşlarımız geç saatlerde boş yollarda bu sporu yapmaya çalışıyor. Biz bu tehlikeye kamuoyunun
dikkatini çekmek istedik. Tüm sporcu arkadaşlara başarılar dilerim” dedi. “NORMAL ARAÇLARDAN KAT KAT DAHA GÜVENLİ” Drift pilotu Timur Pomak otomobil sporlarının hangi güvenlik önlemleriyle yapılması gerektiğini göstermek amacıyla burada olduklarını söyleyerek, drift sporu hakkında bilgi verdi: “Yaptığımız sporun adı drift. Japonya’dan geliyor. Otomobilin arkasını kaydırarak, duman çıkartarak yapılıyor. Yarışmada ise iki araç yakın bir şekilde birbirini takip ederek bunu yapıyor. Normal trafikteki arabalar-
dan kat kat daha güvenli bu arabalar. Ancak çevreye zarar vermemek adına sadece özel pistlerde kullanıyoruz. Bizim aracımız 450 beygir gücünde, aşırı beslemeli turbo bir araç. Defansı kilitli. Çok sert yarış için hazırlanmış araçlar bunlar.” “GÜVENLİ PİSTLERDE YAPILINCA TEHLİKESİ YOK” Drift yarışını izleyen Ali Oymak ise, “En dikkatimi çeken şey güvenliği oldu. Gerçekten de çok güvenli yapılmış araçlar. Çok heyecan verici bir spor. Volkan Arısoy ile birlikte bende araca binme şansını yakaladım.
Harika kullanıyordu. Gençlere tavsiye ediyorum. Güvenli pistlerde yapılınca hiçbir tehlikesi yok” diye konuştu. Okul bahçesinde, Kıbrıs Şampiyonu İbrahim Yücebaş, yurt dışı yarışlarda kupa kazanan Baran Akbay, Uğur Aydın, Timur Pomak, Mahmut A. Erbil ile Volkan Arısoy drift gösterisi sergiledi. AMAÇ RESMİ DRİFTİN GÜVENLİLİĞİNİ GÖSTERMEK Küçükçekmece Belediyesi’nin desteğiyle yapılan Drift Şovu ile amaçlanan; caddelerde ve asfalt alanlarda gençlerin kendi araçlarıyla
yaptığı driftin tehlikesine dikkat çekerek, bu motor sporunun resmi olarak yapıldığında ne kadar güvenli olduğunu kanıtlamak. Öte yandan drift otomobillerinin caddelerde kullanılan sıradan otomobillerden farklı olduğunu göstermek ve bu konuda eğitim almış yarışan lisanslı pilotları Küçükçekmece’de yaşayan gençlere tanıtmak. Küçükçekmece Belediyesi ayrıca, Ekim ayı içerisinde gerçekleşecek olan Uluslararası Rallicross yarışı ile aynı gün yapılacak Intercity İstanbul Park’taki drift yarışına da destek veriyor.
Eylül-Ekim 29
HATALI BESLENME BAĞIRSAK
DÜĞÜMLENMESİNE YOL AÇABİLİR Gaz yapıcı nitelikte olan gıdaların tüketimi bazı kişilerin sindirim sistemini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Baklagiller ve mısır gibi gıdaların aşırı tüketimi, ayrıca hızlı yemek yeme, lokmaları iyi çiğnememe ve yemek yerken konuşma gibi bazı yanlış beslenme davranışları da sindirim sistemine zarar veriyor. Doğru beslenme, sağlıklı bir hayat sürmenin kilit noktalarından biridir. Tüketilen gıdaların içeriği ise kimi zaman sindirim sistemini zorlayabilmektedir. Özellikle rafinoz adı verilen şekeri içeren fasulye, mercimek, bezelye, lahana, brüksel lahanası ve brokoli gibi gıdaların sindirimi bazı kişiler için zor olabilir. Eğer sindirim sistemi bunu sindirmek için yeterli değilse görevi ince ve kalın bağırsak içindeki bakteriler üstlenir. Tüketim esnasında aşırı gaz oluşabilir, bu gazın bağırsaklarda ilerlemesinde ve çıkışında zorluk olursa bağırsak düğümlenmesi gelişebilir. GAZ YAPICI GIDALARIN ETKİLERİ KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞİYOR Yemek sonrası yaşanan şişkinlik hissi, çoğu zaman tuvalete çıkıldığında
30
geçmektedir. Burada özellikle kişinin genel sağlık durumu, bağırsaklarının anatomik yapısı ve karın içindeki duruşu önemlidir. Bu yapılanma kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için gaz yapıcı gıdaların her kişide bağırsak düğümlenmesine neden olmayacağı unutulmamalıdır. Ancak ülser gibi sindirim sistemi problemleri varsa veya daha önce karın bölgesinde cerrahi işlem yapılmış ise bu kişiler beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir.
YAŞ İLERLEDİKÇE SÜT TÜKETİMİ AZALIYOR Sütte bulunan laktoz, yaş ilerledikçe bazı kişilerde rahatsız edici olabilir. Yaşla birlikte zaman içinde kişilerin vücudunda süt şekerini sindirecek enzim azalmaktadır. Araştırmalar da laktoz intoleransının erişkin nüfusta yüzde 30 olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yaşlandıkça insanlar süt içmeyi azaltır çünkü süt içince oluşan gazdan rahatsız olur. Böyle
bir durumda süt miktarını rahatsız etmeyecek düzeye çekmek, yaş ilerledikçe de süt yerine yoğurt ve peynir tüketmek daha doğru olacaktır. “KARNIM BALON GİBİ ŞİŞTİ” DİYORSANIZ… Sindirim sisteminin içerisindeki algı yapan sinirler, vücuttaki gazın size zarar verip vermeyeceğini belirlemektedir. İrritabl bağırsak sendromu olan kişilerde ise sinirlerin algısında bir sorun vardır. Aslında kişinin gaz problemi yoktur. Karnı balon gibi şişen kişilerin gaz nedeniyle şikayetleri varsa doktora gidip bunun nedenini araştırması ve doğru tedaviyi alması gerekmektedir.
HAZIMSIZLIK VE ŞİŞKİNLİĞE NEDEN OLAN FAKTÖRLER Sindirim sistemindeki gazın kişiyi ne ölçüde rahatsız ettiği önemlidir. Aşırı gazdan şikayet eden insanların çoğunda yapılan ölçümlerde bağırsakta normal insanlardan daha fazla gaz tespit edilmemiştir. Ancak hastanın sık sık yaşadığı şişkinlik ve gaz problemi varsa mutlaka doktora danışmalıdır. Sindirim sistemine olması gerekenden fazla hava kaçmasına neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir: - Lokmaları yetersiz çiğnemek - Yemeği büyük lokmalar halinde yutmak - Hızlı yemek yemek - Yemek yerken konuşmak - Midenin asit salgısında sorun olması - Atrofik – kronik gastrit
- Aşırı yağlı yemek tüketilmesi - Protein tüketiminin günlük miktarı aşması - İnce bağırsaklarda parazit varlığı - Şeker ya da karaciğer hastası olmak İLERİ VAKALARA CERRAHİ MÜDAHALE GEREKİYOR Aşırı gaz oluşması durumunda mekanik bir etki olmaksızın bağırsak düğümlenmesi yaşanıyorsa bağırsak hareketlerini artıracak bazı manevralarla durum kontrol altına alınır. Ancak bağırsak düğümlenmesi bazen çok ilerleyebilir ve kanamaya, duvarda incelmeye yol açabilir. Böyle durumlarda bağırsağı harekete geçirmek için cerrahi müdahale söz konusu olabilmektedir.
Eylül-Ekim 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR Çocuklarınız yerinde duramıyor, sürekli hareket etme ihtiyacı duyuyorsa veya dikkati çok çabuk dağılıyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız. Uzman Psikolog Gani Eser Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) konusunda ebeveynleri aydınlatıcı bilgiler aktardı. Her hareketli çocuğun, dikkatini toparlayamayan ya da fevri kararlar veren bireyin DEHB olarak tanılanması son derece hatalı bir yaklaşımdır. Öncelikle DEHB tanısı konulabilmesi için üç farklı tür davranış bozukluğundan birinin özelliklerini belirgin olarak taşıması gerekir: Aşırı dikkatsiz olanlar, hiperaktifolanlar ve fevri davranışlar gösterenler.
32
AŞIRI DİKKATSİZ OLAN DEHB GRUBU; Belli bir konuya hiç odaklanamaz, ya da kısa süreli odaklanıp akabinde dikkati dağılır. İlgisini çekmeyen bir konudan çok daha kısa sürede sıkılıp uzaklaşırlar. Eşyalarını sık sık kaybeder, organizasyon gerektiren işleri yapmakta zorlanırlar. Siz bir şeyler anlatırken dinlemiyor gibi görünürler, sık sık hayal âlemine dalarlar. Oyunların ve aktivitelerin kurallarına uymakta zorlanırlar. HİPERAKTİF OLAN DEHB GRUBU; Bir yerde uzun süre oturarak ya da hareket etmeden duramazlar. Sürekli konuşur, karşılarındakini dinlemeden konuşmayı sürdürürler. Çevrelerindeki nesnelere dokunma eğilimi gösterirler. İşlerini sessizce yapmakta zorlanırlar. FEVRİ OLAN DEHB GRUBU; Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Çocuğunuzun yukarıdaki gruplardan birine girdiğini düşünüyor ve o gruptaki davranış özelliklerinden en az üçünü gösteriyorsa bir uzmana görünmeniz ve teşhis konulmasını istemelisiniz. Sürekli kabızlık ya da ishal halinin bulunması DEHB’nin önemli belirtilerinden biridir. Son dönemde bağırsak ile beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen nörologların önerdiği beslenme listelerine uyulması birkaç ay sonunda belirgin iyileşmelerin, uzun süreli diyetler ise DEHB’nin tamamen iyileşmesinin umudu olmaya başlamıştır. DEHB teşhisi genellikle 4-5 yaşa kadar konur. 7 yaşından sonra DEHB’nin başlama ihtimali çok düşüktür. Bu nedenle çocuğunuz yukarıdaki davranışlara benzer özellikleri taşıyorsa başka bir sorunu olabilir ama DEHB’den şüphelenmemelisiniz.
Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Eylül-Ekim 33
ŞİİR DOSTLARI ‘GÖL SAATLERİ’NDE BULUŞTU
Küçükçekmece Belediyesi'nin geleneksel hale getirdiği ‘4. Göl Saatleri Şiir Akşamı’ programı; şiir dostlarını gün batımında buluşturdu. Küçükçekmece Balıkçı Adası’nda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin katkılarıyla gerçekleşen programa, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Baş-
34
kanı Mahmut Bıyıklı, onur konuğu şair Arif Ay ve pek çok ünlü şair katıldı. Küçükçekmece Gölü'nün huzur dolu manzarasında gerçekleştirilen programın açılış konuşmasını yapan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, '' Edebiyat dünyasına sunabileceğimiz ufacık katkılar gerçekten Küçükçekmece Belediyesi olarak çok önem verdiğimiz şeyler. Ebebiyat dünyamız sadece çok satılan kitaplara teslim edilmek isteniyor, his dünyamız televizyondaki acıklı dizilere teslim edilmek isteni-
yor. Bunları hep birlikte inşallah mücadele edip özellikle şiiri ve edebiyatı daha rahabet gören bir alan haline getirmek istiyoruz. Şiire duyulan ilgiyi arttırmamız gerekiyor.''dedi. Göl Saatleri Şiir Akşamı programı öncesi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirilen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan ve kendisine teşekkür beratı takdim edilen programın onur konuğu Arif Ay da Başkan Temel Karadeniz’e teşekkür ederek, '' Dünya çok karanlık dönemden geçiyor. Özellikle islam dünyası büyük bir
acının büyük bir felaketin içinde kan revan içinde kıvranıyor. Bu karanlıkta çıkmanın silahla yada başka unsurlarla olcağına ben şahsen inanmıyorum. Bir şair olarak dünden bugüne kadar gözlemlerim bu savaşın bu umutsuzluğun ortadan kalkmasında yine sanatın edebiyatın etkisinin olacağına inanıyorum.Bizim medeniyetimiz şiir medeniyetidir. Biz bu medeniyet içerisinde doğumdan ölümümüze kadar hayatımızın her alanını şiirle süslemişiz. Mimarimizi şiierle süslemişiz' dedi.
raca, Mevlana İdris, Nurettin Durman, Recep Garip, Serdar Kacır, Sümeyye Betül, Şeref Akbaba, Turan Koç, Ömer Faruk Ünalan, Özcan Ünlü ve Zeynep Arkan kendi şiirlerini seslendirdi. Program sonunda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, katılımcı şairlere tek tek plaket takdim etti.
CENGİZ ÖZKAN RÜZGARI ESTİ Şiir ziyafetlerinin ardından sahne alan Müzisyen ve saz sanatçısı Cengiz Özkan dinleyicilere keyifli bir akşam yaşattı. ''Uzun İnce Bir Yoldyım, Vay Deli Gönül, Derdim Çoktur Hangisine Yanayım'' eserlerini seslendirdi. Dinleti onunda ise Başkan Karadeniz, Cengiz Özkan'a çiçek takdim etti.
ŞİİR ZİYAFETE DÖNÜŞTÜ Şiir ziyafetinin yaşandığı program, pek çok ünlü şairi de ağırladı. Gecede şairler; Adem Turan, Ali Ural, Ali Ayçil, Aykut Nasip Kelebek, Bestami Yazgan, Celal Fedai, Cemalettin Latiç, Hüseyin Akın, Hüseyin Atlansoy, Hüseyin Ka-
Eylül-Ekim 35
VİTAMİN DEPOSU:
KARNABAHAR
Karnabahar kendine has tadı olan bir sebzedir ve yemeklerde çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Tadıyla çok iddialı bir sebze olduğu söylenemez ama sağlık açısından faydaları söz konusu olduğu zaman mutlaka tüketilmesi gereken besinler arasında olduğunu söylemek mümkün. Karnabahar turpgiller ailesindendir. Sağlık asçısından bir çok faydası olan Karnabahar beyaz çiçekli bir sebzedir. İçerdiği sülfür bileşeni toksinleri nötralize eder bunun sonucu olarak karaciğere inanılmaz fayda sağlar.
36
SAĞLIĞA FAYDALARI Karnabahar sağlık açısından çok faydalı bir besin kaynağıdır, kalp sağlığını korur, bağışıklık sistemini güçlendiren bsinler içermektedir, kemik sağlığına ciddi anlamda katkıda vulunur. Gebelik döneminde kadınların güvenler tüketebileceği ve çok fayda göreceği nadide besinler arasındadır. Çok zengin kalsiyum ve mineral kaynağı olması karnıbaaharı her yaştan insanın güvenle tüketebileceği temel besin ve şifa kaynağı haline getirmiştir. Karnabahar Kalp Sağlığını Korur. Karnabahar Kolesterolü Düşürür. Karnabahar Bağışıklık Sistemini Kurar. Karnabahar Gebelik Döneminde Faydalıdır. Karnabahar Kalsiyum Deposudur. KARNABAHARIN İÇERDİĞİ ZENGİN MİNERALERİN FAYDALARI: Karnı baharın içerdiği zengin mineraller bir çok açıdan sağılğımıza katkıda bulunmaktadır. Karnabaharın içerdiği en zengin mineraller çinko, manganez, fosfor, magnezyum ve selenyum ve sodyumdur. - Çinko , yaraların iyileşmesi ve yeni hücre yapımında yardımcı olur.
- Magnezyum , Kemiklerin normal çalışması için gerekli olan hormonları üretir paratiroid bezine yardımcı olur. - Fosfor, kemikleri güçlendirmek için yardımcı olur. - Selenyum, bağışıklık sisteminin daha iyi çalışması için yardımcı olur. - Sodyum , Vücutta sıvıları dengelemeye yardımcı olur. - Manganez enzimlerin oluşması ve sağlıklı çalışması için yardımcı olur. KARINIBAHAR KANSER RİSKİNİ AZALTIR: Akciğer kanseri, göğüs kanseri, mesane kanseri başta olmak üzere karnabahar bir çok kanser türününe yakalanma riskiniza azaltabilir KARNABAHAR KİLO VERMEYE YARDIMCI OLUR: Karnabahar bize kilo verme noktasında yardımcı olur. Karnabahar yağ yakmak için önemli bir unsur olan C vitamini içerir. Bunun dışında yağ yakmaya yardımcı olan bol miktarda folat içermektedir. Bir fincan karnabahar yaklaşık 30 kalori içermektedir. Bu sınırsız miktarda yenilebilen nişastalı maddelerden birisi olduğu anlamına gelir.
Karnabahar Yemeği Tarifi Malzemeler: - 500g karnabahar - 1 adet havuç - 1 adet soğan - 1 yemek kaşığı salça - Yarım su bardağı haşlanmış nohut - 2 yemek kaşığı sıvı yağ - Tuz
Yapılışı: Tencereye yağı ekleyin ve kesmiş olduğunuz soğanları pembeleşene kadar kavurun. Soyup, halka halka doğradığınız havuçları ekleyin ve soğanlarla bir müddet daha kavurun. Salçayı ilave edin, salça da kavrulduktan sonra temizleyip dallarına ayırdığınız karnabaharları tencereye ilave edin. Malzemeleri karıştırdıktan sonra üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
KARNABAHAR VÜCUT SİSTEMİNİ DETOKSLAR: Karaciğer enzimlerini aktif hale getirmek için vücuda yardımcı olur. Bu da ayrıca bünyedeki bir çok organın sağlığını korumaya yardımcı olur. K VİTAMİNİ DEPOSU KARNABAHAR: Vücudumuzdaki K vitamini miktarını arttırmak için, karnabahar tüketiminide arttırmamız gerekir. K vitamini özellikle kemik sağlığı ve gelişimi için çokönemlidir. Yaşlıların yanında çocuklarında kemik ve iskelet sağlığını koruması için güvenle tüketebilecekleri şifa kaynağıdır. KARNABAHARIN SAÇ VE CİLT SAĞLIĞINA FAYDALARI: Bir sebze olarak, karnabahar zaten zinde ve sağlıklı kalmak için düzenli olarak tüketilmesi gereken bir besin kaynağıdır. Karnabahar bunun yanında cilt ve saç
sağlığı için de önemli bileşen vitemin ve mineraller içermektedir. C vitamini ve manganez, Karnabaharda bolca bulunan, güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, kandaki oksijen miktarını artırmak ve metabolizmayı korumak için önemlidir. Sağlıklı ve hızlı metabolizma kolayca sindirimi ve gıdalardaki tüm besinleri elde etmek için yardımcı olurlar. Daha fazla oksijen kandaki toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlayacaktır. Kanınızdaki toksik maddelerin miktarı düşükse cilt sağlıklı olur. Sağlıksız cilt belirtileri akne, kırışıklık, koyu lekeler, siğiller, benler ve döküntüler vesilesi ile ortaya çıkar. Bu belirtileri yaşıyorsanız, bazı sert önlemler alma zamanıdır. Karnabıhar bu cilt problemlerinden kurtulmak için yardımcı olabilir. Düzenli olarak Karnabahar tüketimi cilt problemlerini çözemenin önemli bir paröası haline gelebilir. Ayrıca düzenli olarak karnabahar tüketimi
kafa derisi sağlığını korunmasına da yardımcı olabilmektedir. Kuru, kaşınan ve deri dökülmesi yaşanan kafa derisi sağlığını korur ve bu tür sorunlardan kurtulmamıza yardımcı olabilir. üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
Eylül-Ekim 37
EGZERSİZ KANSERE İLAÇ GİBİ GELİYOR
Düzenli egzersiz yapmak sağlıklı bir yaşamın en önemli koşulları arasında yer alıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar düzenli yapılan egzersizin hem kansere karşı direnç sağladığını hem de kanser tedavisi gören hastaların daha kısa sürede normal yaşamlarına dönebildiğini ortaya koyuyor. Fiziksel aktivite ile kanser riski arasındaki ters ilişki sağlam kanıtlarla ortaya konulmaktadır. Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, egzersizin özellikle meme kanseri hastaları için faydalı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersiz ve egzersiz ile birlikte hayata geçirilecek doğru beslenmeye yönelik müdahalelerin kansere yakalanma riskini azalttığı görülmektedir. Fiziksel aktivitenin östrojen ilişkili kanser üzerindeki koruyucu etkisi o kadar fazladır ki düşük -
38
orta yoğunlukta egzersizlerin kanser önleyici programlara dahil edilmesi son derece faydalı bir yaklaşımdır.
1 SAATLİK EGZERSİZ MEME KANSERİ RİSKİNİ %20 AZALTIYOR Bilimsel çalışmalar, günde en az 1 saat egzersiz yapmanın meme kanseri riskinin %20 azalmasına yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersizin faydaları menopoz durumuna göre farklılık gösterebilir; menopoz sonrası kadınlar için meme kanseri riski daha da azalmaktadır. Kolon kanseri için yüksek risk grubunda olan erkeklerin oranı; fiziksel hareketsizlik, kırmızı et tüketimi, aşırı kilo, alkol ve sigara tüketimi ve düşük folik asit alımı gibi kontrol edilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ile büyük oranda düşebilir. DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTENİN KANSERLİ TÜMÖR OLUŞUMUNU ENGELLEYEN ŞU ETKİLERİ VARDIR; - Kanda dolaşım halindeki glikoz ve insülin seviyelerini düşürür - Vücudun savunma mekanizmalarından kortikosteroid hormonlarını artırır. - Testosteron miktarını artırarak vücut direncini yükseltir. - Enflamasyonlarda, bağışıklık reaksiyonunda rol oynayan ve hücreler arası iletişimi sağlayan sitokinleri artırır. - Kanserle savaşan T hücrelerindeki insülin reseptör sayılarını artırır. - Bakterilere, parazitlere, virüslere ve tümörlere karşı etki gösteren, nerdeyse tüm vücuttaki hücreler tarafından sentezlenen proteinler olan İnterferonun üretimini teşvik eder. - Enerji için yakıt depolayan glikojen sintaz üretimini tetikler. - Lökosit (akyuvar)fonksiyonunu artırır. - Bağışıklık sisteminin en önemli parçaları olan akyuvarların fonksiyonunu artırır. - Kanser tedavisinde tümörlü hücrelere karşı kullanılan C vitamininin mekanizmasını iyileştirir.
- Kanserin başlangıcında rol oynayan onkogen aktivasyonuna karşı rol oynar. - Sütte bulunan, demiri bağlama ve bakterilerin çoğalmasını durdurucu özelliği olan laktoferrinin kandaki düzeyini artırır. KANSER HASTALARININ NORMAL YAŞAMA DÖNÜŞÜNÜ HIZLANDIRIYOR Düzenli fiziksel aktivite, kanser hastalarının bedensel işlevlerini geri kazanasını ve dışarıdan daha az desteğe ihtiyaç duyacak şekilde normal yaşam tarzlarına dönmelerine de yardımcı olmaktadır. Birçok kanser hastası, özellikle ameliyatı takip eden dönemlerde, kemoterapi ve radyasyon tedavisi sırasında, kilo kaybı, halsizlik ve bedensel işlev kaybı ile karşı karşıya kalmaktadır. Kanser hastalarının yaklaşık %75’i radyasyon tedavisi ve kemoterapi sırasında aşırı halsizlikten şikayet etmektedir. Aşırı halsizlik kilo kaybı, kaslarda kuvvet kaybı ve kalp damar sistemi dayanıklılığındaki kayıplardan kaynaklanmaktadır. Evde yapılan egzersiz programları kanser hastalarındaki bu halsizlik hissini azaltır ve hastaların yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olmaktadır. EGZERSİZ PROGRAMI KİŞİYE GÖRE BELİRLENMELİ Kanser rehabilitasyonu için egzersiz programları, semptomlara göre sınırları belirlenen, aşama aşama artan ve kişiye göre tasarlanmış fiziksel aktivite önerileri içermektedir. Günde bir kere yapılan ve göreceli olarak zor sayılabilecek egzersizeler yerine, günde birkaç kere tekrarlanan düşük ila orta seviye yoğunlukta aerobik egzersizlere odaklanılmalıdır. Hareketsiz hastaların çoğu, günde toplam 30 dakika yürüyüşten ya da aynı miktarda enerji harcatan benzer aktivitelerden klinik açıdan anlamlı faydalar elde etmektedir.
Egzersiz programının belirlenmesi için kanser hastaları öncelikle bir egzersiz testine tabi tutulurlar. Hastanın gösterdiği semptomlara göre sınırları belirlenen ve aşama aşama artan bu egzersizler genellikle yürüme bandı ya da bisiklet üzerinde uygulanır. Sağlıklı bireyler için kullanılan test prosedürleri bu testlerde de aynen uygulanırken, hastanın yorgunluk hissine daha fazla odaklanılmaktadır. Genellikle hastaların maksimum performans seviyelerine çıkmamaları gerekir. Egzersiz programlarının ilk
aşamadaki hedefi hastanın bir yerden başka bir yere hareket ettirmektir. Bunun yanı sıra, kas kuvvetini, yağsız vücut kütlesini ve genel anlamda mobiliteyi arttırmayı hedefleyen, eklemlerin hareket menziline yönelik hareketler ve diğer egzersizler de egzersiz programında yer almaktadır. Egzersizin kademelendirilmesi ve yoğunluğu kişiden kişiye değişir. EGZERSİZ PSİKOLOJİYE DE İYİ GELİYOR Kanser hastaları için egzersiz üzerine yapılan birçok araştırma, hem fizyolojik
hem de psikolojik faydalara işaret etmektedir. Yapılan son araştırmalara göre, egzersiz yapan meme kanseri hastalarında depresyon %38 oranında azalırken, egzersiz yapmayan meme kanseri hastalarında ise % 13 oranında artış göstermektedir. Bunun yanı sıra, egzersiz yapanlarda endişe ile ilgili verilerde azalma gözlemlenirken egzersiz yapmayanlarda endişe ile ilgili verilerde artış gözlemlenmektedir.
Eylül-Ekim 39
TÜRKİYE ORGAN NAKLİNDE DÜNYADA İLK 5’TE
Organ nakli, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Tam donanımlı merkezlerde alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonrası kişiler yeniden yaşama tutunuyor, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebiliyor. Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başarı oranları açısından Türkiye Dünya’da ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurtdışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Türkiye’de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye’ye geliyor. Özellikle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor. SON 10 YILDA ORGAN NAKLİ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşılanarak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye’de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavuşabiliyorlar. 2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış var.
40
Sağlık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre şu anda 22.00 böbrek, 2.200 karaciğer, 600 kalp, 260 pankreas, 50 akciğer, 4 kalp kapağı, 5 ince bağırsak hastası kadavradan nakil olabilmek için bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması sebebiyle birçok kişi bu bekleyiş esnasında yaşamını yitirebiliyor. Birçok kişi de kadavradan organ bağışı olmadığı için aile ya da yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşabiliyor. ORGAN NAKLİ SONRASI HASTALARI SAĞLIKLI BİR YAŞAM BEKLİYOR Nakil olan kişilerin nakilden sonra en çok merak ettikleri konu, normal hayatlarına ne zaman dönebilecekleri oluyor. Hatta bazı hastalar eski yaşamlarına geri dönemeyeceklerini, eskisi gibi olamayacaklarını düşünerek endişeye kapılabiliyorlar. Nakil olan hastalarının bu konudaki endişeleri yersizdir. Tam tersi nakil olan kişileri zor günler değil, sağlıklı bir hayat bekliyor. Organ nakli ile yeniden hayata kazandırılan kişiler ortalama 3 ay sonra sosyal, iş yaşantılarına geri dönüp yeniden çalışan üreten insan
olabiliyor. Bu süreçte çocuk sahibi olunabiliyor, kişi yaşantısına eskisi gibi sürdürebiliyor. Organ nakli, hastalığı sebebi ile son evrede olan hastalara yönelik multidisipliner bir tedavi şeklidir. Başarılı bir şekilde gerçekleşen nakilden sonra insanlar doktorlarının önerileri çerçevesinde hareket etmeliler. Düzenli ilaç alımı ve doktor kontrolleri ihmal edilmemelidir. Nakil kadar nakil sonrası yaşam da önemlidir. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi çok önemlidir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA TOPLUMSAL DUYARLILIK OLUŞMALI Türkiye’nin yıllık istatistiklerine bakıldığında böbrek nakli sayısı yılda ortalama 3 bin civarındadır. Bu rakam, az değildir; ama yeterli de değildir. Çünkü bunların çoğu canlıdan canlıya yapılmış nakillerdir. Türkiye’de kadavra bağışı çok az olduğu için canlı vericili nakiller ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde hala kadavra bağışı yeterli düzeyde değildir. Organ bağışı konusunda toplumda yeterli duyarlılığın oluşmaması hala bilgi eksikliğinin, önyargıların hatta yanlış
inanışların olduğunu göstermektedir. İnsanlar hayattayken organlarının bir parçasını yakınlarına verebiliyor; ancak öldükten sonra vermek istemiyorlar. Öldükten sonra organın bir işe yaramayacağı unutuluyor. Bu, organ bağışı konusunda bir paradoksun olduğunun en güzel kanıtıdır. Organ bağışı algısında bir yanlışlık var ve bunun aşılması gerekiyor. HAYATTAYKEN ORGANLARINIZI BAĞIŞLADIĞINIZI AİLENİZE SÖYLEYİN Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık kadavra sayısı 25-30'ken, Türkiye'de bu rakam 4.7’dir. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailelerinden çoğunlukla “ret” cevabı alınmaktadır. Ortalamaya bakıldığında beyin ölümü gerçekleşenlerin sadece yüzde 26'sının organları alınabildiği görülüyor. Kadavradan gerçekleştirilebilecek nakiller için toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Organ bağışı konusunda doğru bilginin aktarılması çok önemlidir. Toplum olarak bilinçlenme sağlandıkça organ bağışına yaklaşım daha pozitif hale gelecektir.
Eylül-Ekim 41
Türkiye’nin beyaz incisi;
PAMUKKALE Güzel yurdumun her yeri, her köşesi tarih ve güzelliklerle doludur. İşte bunlardan biri de Ege’nin gözdesi Pamukkale’dir. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından da anlaşılacağı gibi pamuktan bir kaleyi andıran bu eşşiz tabiat harikası, yüzyıllardır uygarlığın beşiği olmuş, şifa dağıtmıştır.
Aklınızda bir tatil planı varsa, buna Pamukkale’yi de dahil edebilirsiniz. Aslında ülkemizin her köşesi birbirinden güzel. Tarih, deniz, doğa, kültür iç içe girmiş, canınız hangi tatili çekiyorsa, her mevsim o tatili yapabilirsiniz. Eğer, bir doğa aşığıysanız Pamukkale tam size gore. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından anlaşıldığı gibi pamuk gibi bembeyaz görünümüyle sizi kendisine
42
hayran bırakacak bir güzelliktir Pamukkale. Yüzyıllar boyunca bir çok uygurlığa ev sahipliği yapmıştır. Sularının şifasını dünya kubal etmiş, günümüzde UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Pek çoğumuz gidip bu eşsiz güzelliği yerinde mutlaka görmüştür. Eğer, görmediyseniz mutlaka görmenizi kendinizi şifalı sularına bırakmanızı tavsiye ediyoruz.
Denizli iline bağlı Pamukkale ile ilgili size kısa bir bilgi vermek gerekirse; Pamukkale, Ege Bölgesi'nde, Büyük Menderes havzasında, eski ve tarihî bir şehir kalıntısıdır. İlkçağdaki adı Hierapolis’dir. Bu şehrin kalesi, bugünkü Denizli şehrinin merkez bucağına bağlı Ecirli köyünün yakınlarında bulunmaktadır. Pamukkale adı, kireçli sıcak suların çökelmesi sırasında meydana gelen pamuk gibi beyaz pamuk taşlarından gelmektedir. Bu özelliği ile Pamukkale, dünyaca ün kazanmış turistik bir yer durumundadır. Pamukkale'nin bu özelliği yanı sıra, İlkçağın önemli bir şehri olan Hierapolis şehrinin kalıntıları da, önemini arttıran bir sebeptir. Pamukkale'de, bu tarihî şehir
kalıntılarından başka, öldürücü bir takım gazların yayıldığı Şaron mağarası da ünlüdür. Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür.Ayrıca Pamukkalede Antik Havuz, Antik Tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir thermal merkez olan Karahayıt vardır. Asırlardan bu yana pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Pamukkale, eşsiz görünümü ve topraklarında barındırdığı tarihin izleriyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Termal suları ile pek çok ziyaretçisine şifa veren bu sular, oluşturduğu travertenleri ile de adeta görsel bir şölene imza atmaktadır. Beyazlığı ve travertenlerinin pamuksu görünümü ile bu adı alan Pamukkale her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Pamukkale, 'her derde deva' şifalı suları ve travertenleriyle, Türkiye'nin turizm cennetlerinden biri. Pamukkale, Türkiye'de deniz turizmine alternatif merkezlerden biri konumunda. Yılda 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti misafir ediyor. Pamukkale'nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, bölgenin dünyaca ünlü beyaz travertenlerinin de hayat kaynağı. Pamukkale'nin hemen yakınındaki Karahayıt ve Gölemezli'deki termal kaynakların romatizma, kalp, mide, damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına iyi geldiği ifade ediliyor. Pamukkale'deki termal havuz, yaz-kış ısısı değişmeyen 35 derecelik suyuyla bölgeye gelen turistlerin keyifli zaman geçirmesine de imkan sağlıyor. Antik kent Hierapolis ile iç içe olan Pamukkale, kent merkezine 20 kilometre uzaklıkta. M.Ö. 197 yılında kurulan Hierapolis, Hz. İsa'nın havarilerinden St. Philip'in burada öldürülmesi ve onun adına anıt mezar yaptırılması nedeniyle, inanç turizmi açısından da öne çıkıyor. Yapılan kazılarda bulunan tarihi eserler, Hierapolis
Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Pamuksu bir görünümü ile görenleri kendisine hayran bırakan Beyaz Cennet Pamukkale’nin şifalı termal suları yüzeye çıkmasının ardından içerisindeki kalsiyum karbonat çökelir. Bu yapı başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşmekte "TRAVERTEN" olmaktadır. Pamukkale’nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, travertenlerin de hayat kaynağıdır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35 –100 °C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik devirlerden beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan 60-70 metrelik kısmı çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülmektedir. Bu arada su, 300 m yol kat eder. Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Yerinde yapılan analizlerde, kaynak başındaki suyun karbondioksit
miktarı ortalama 725mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145mg/1'e düşmektedir. Roma Döneminde inşa edilen ve 1984 yılına kadar Roma Hamamı olarak korunan Hierapolis Arkeoloji Müzesi, asırlar öncesinden günümüze ulaşmayı başaran pek çok tarihi eseri barındırmaktadır. Caria, Psidya ve Lidya Bölgelerindeki bazı yerleşimlerden ortaya çıkarılan eserler Hierapolis Müzesi’nde toplanmış ve sergilenmektedir. Müze eserlerin yapısına ve çıkarıldığı bölgelere göre ayrıştırılarak 3 bölüme ayrılmıştır. MÜZELER Hierapolis Kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından bu yana Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürük su vadisi) kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Eylül-Ekim 43
Lahitler ve Heykeller Salonu: Bu salon, Hierapolis ve Laodikeia kazılarından çıkan eserlerden oluşmaktadır. Lahitler, heykeller, mezar taşları, mimari sütun paye başlıkları ve yazıtlardan ibarettir. Küçük Eserler Salonu: Bu salonda İ.Ö. IV. binden beri birçok uygarlığa damgasını vuran küçük buluntular sergilenmektedir. Belirli bir kronolojiye göre sergilenen bu eserler Denizli ve çevresindeki birçok arkeolojik yerleşimlerden elde edilen eserlerden oluşmaktadır. Bu salonda, dönemi itibariyle, eski uygarlığın güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü kazısından çıkarılmış olan eserler ayrı bir önem taşımaktadır. Hierapolis Tiyatrosu Buluntuları Salonu: Hierapolis Tiyatrosu’nun sahne binasının fesadını
44
süsleyen eserlerin birçoğu restore edilerek müzenin bu salonunda teşhir edilmiştir. Sahne kabartmalarının bir kısmı yerinde (İnsitu) olup bir kısmını ise mulâjlarla alınarak sahne binasındaki yerine kopyaları konulmuştur. SAĞLIK İl merkezine 18 km uzaklıkta bulunan, eski Hierapolis kentinin bulunduğu alanda yer alan ve travertenleri yaratan bu sular, bölgenin en önemli ve etkin özelliğidir. Kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları, ilik içinde spazmlı maddelere iyi gelmekle beraber, çok değerli idrar söktürücü, böbrek ve kum taşlarında, idrar yolu iltihaplarında etkilidir. Şifalı yeraltı
suları günümüzde olduğu gibi geçmişte de yöreye çok fazla ziyaretçinin gelmesini sağlıyordu. Hierapolis'in o dönemde de 'kür merkezi' olusu, Anadolu'daki ilk turizm hareketlerini başlatır. Bu nedenle şehir kısa sürede farklı halkların ve inanışların buluşma noktası haline gelmiştir. Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kaynaklar etrafında dini ayinler yapılmış, senlikler düzenlenmiş, büyük devlet adamları ve zengin kişiler antik dönemde tedavileri için Hierapolis’e gelmişlerdir. Tedavilerin din adamları ve antik hekimlerce yönetilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
1 LİTRE SUDA BULUNAN MADDELER Spesifik Tarti: + 1500C 1.0032, Temparatür: + 350C, Metasilikat Asidi: H2S13 18.0, Serbest Karbondioksit: CO2 1144.0, Radyoaktivite: 925, Reaksiyon: (pH) 06.0 Iyonlar: Potasyum: K 13.5 mg, Sodyum: Na 332.3, Kalsiyum: Ca 464.5, Magnezyum: Mg 911, Demir: Fe 0.036, Alüminyum: A1 2.34 Anyonlar: Klorür: C1 53, Nitrat: NO3, Sülfat: SO4 675.5, Hidrofosfat: HPO4 1.08, Hidrokarbonat: HCO3 1045.3
ardından Flavius’lar döneminde İ.S. 62
Sahnenin gerisinde arka duvarı süsleyen
yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde
üst üste sıralanmış 3 sütun dizisinden,
(İ.S. 117 – 137) inşa halindedir. Yapı
alttakiler sekizgen kaideler üzerinde
Severuslar döneminde İ.S. 206 yılında
yükselir ve yivsizdir. Kabartmalar,
tamamlanmıştır. Cavea’da 50 oturma
stillerinden de anlaşılacağı üzere değişik
ANTİK TİYATRO Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 300 ayak (91 m) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına; İ.S. 60 yılında olan büyük bir depremin
yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı
sanat ekolünün (Zeus Atları Kabartmaları)
ve altı niş bulunmakta, bunların önünde
etkileri görülmektedir. Sahne binasının
10 adet sütun yer almaktadır. Mermer
kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından
sütunların üzerleri istiridye kabuğu
tiyatro, Perge, Side ve Nyssa tiyatrolarıyla
şeklinde motiflerle dekore edilmiştir.
büyük bir benzerlik gösterir.
sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Cavea’nın ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m)
dönemlerde farklı ustalar tarafından yapılmıştır. Özellikle mitolojik konuların işlendiği sahnelerde Helenistik dönem heykel sanatlarının etkilerini, kalabalık, hareketli ve canlı figürlerde görmek mümkündür. Bu figürlerde Bergama
Eylül-Ekim 45
ANTİK HAVUZ Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaymış. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik
46
bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere iyi gelmektedir. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik
Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini ortaya koymaktadır. CADDE VE YAPILAR Yaklaşık 1 km uzunluğundaki kentin en önemli ve geniş ana caddesi, kenti bir ucundan diğer ucuna ikiye böler. Kuzey – güney doğrultusunda uzanan bu caddenin iki tarafında sütunlu revaklar ve önemli kamu yapıları vardır. Her iki ucunda
anıtsal kapılar bulunmaktadır. Kapılar ‘Tak’ görünümünde, kemerli ve yanlarında kuleleri bulunmaktadır. HAMAMLAR Çok eski olan bu yapı İmparatorluk Çağı’nın ortalarına tarihlenir. Traverten dikdörtgen bloklardan inşa edilmiş bu yapının, yan duvarlarindaki büyük kemerler görülebilmektedir. Kentin merkezindeki tonozlu Büyük Hamam yapısı ile
kıyaslanabilecek bir mimariye sahiptir. Hamam yapısı VI. yüzyılın I. yarısında, Hierapolis, Phrygia Pacatiana’nin baskenti olduğu zaman, kilise olarak yeniden düzenlenmiştir. Kiliseye dönüştürülmüş olan yapıda, girişin kuzeyinde yer alan bir mekanın duvarını, dört sütunlu bir potigi çevirmek için kullanmışlardır. İki büyük kemer ile oluşturulmuş olan kilisenin girişi, Bizans Kapısında olduğu gibi bir kemere sahip diğer bir küçük kapıya yaslanmıştır.
İyi durumda korunmuş olan büyük mekanda, kemerlerle oluşturulan 6 adet nis yer alır. Bu kemerleri taşıyan duvarlar eklenmiş ve duvarlara açılan geçitlerle de tonuzlu geçişler elde edilmiştir. Kısacası Pamukkale, mutlaka gidilip, görülmesi gereken önemli bir turizm merkezimizdir.
Eylül-Ekim 47
ZİRAİ MATBUAT ÇIĞIR AÇACAK
Zirai Matbuat isimli kitaba, Sebahattin Zaim Üniversitesi’nde tanıtım lansmanı yapıldı. Türkiye’nin tarım konusunda 12 yılda çağ atladığını ifade eden eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, kitabın yazarı Hasan Soydan’a teşekkür etti.
48
Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Zirai Matbuat’’ isimli kitabın lansman programına katıldı. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde geniş bir katılımla gerçekleşen lansmanda, Mehdi Eker’in yanı sıra Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, kitabın yazarı Hasan Soydan ve pek çok akademisyen de hazır bulundu.
lanmış metinleri bugünün insanının anlayabileceği şekle sokmalıyız. Servetimizin büyük bir kısmının tarım tarihinde yattığına inanıyorum. Tarımın kültürle, coğrafyayla, ekonomiyle ilişkisi var. Biz tarım tarihinin yazılmasına, korunmasına çok önem verdik ve hala da veriyoruz. Atılan ilk adım çok önemli çünkü bu ileride atılacak büyük adımların habercisidir” dedi.
“SERVETİMİZİN BÜYÜK KISMI TARIM TARİHİNDE YATIYOR” Programda bir konuşma gerçekleştiren Mehdi Eker, “Biz Osmanlıca’da yayın-
“TÜRKİYE AVRUPA’NIN BİRİNCİSİ OLDU” Türkiye’nin tarım konusunda ilerlemesinden de bahseden Eker, “Biz son
12 yılda Türkiye’nin tarımsal faaliyetini 23 milyar dolardan, 61 milyar dolara çıkardık. Türkiye Avrupa’nın dördüncüsüyken şu anda birincisi oldu. Bilgi, teknoloji ve mekanizasyonu daha fazla kullandık. 117 bin çeşit tohum örneğini tohum bankasında saklıyoruz. Bunların hepsi Türkiye’nin imkanlarıdır” diye konuştu. “TÜM GEÇMİŞE YÖNELİK BİR ÇALIŞMA YAPMAK İSTEDİM” Hasan Soydan da kitabı yazarken bugün tarımda kullanılan bilgilerin aslında Osmanlı zamanında da kullanıldığını anladığını söyledi. Soydan, “Osmanlı arşivlerini tarayarak, bütün
geçmişe yönelik bir çalışma yapmak istedim. Sabahattin Zaim Üniversitesi Osmanlı zamanında Baytar ve Ziraat mektebi olduğu için burada bulunmaktan çok mutluyum” dedi. Etkinlikte Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu, araştırmacı-yazar Beşir Ayvazoğlu da birer konuşma gerçekleştirdi. Program sonunda ise Mehdi Eker, Hasan Soydan’a, Sabahattin Zaim Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut Eker’e plaket takdim etti. Ayrıca programa katılanlara Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Zirai Matbuat eseri hediye edildi.
Eylül-Ekim 49
EV TEMİZLİĞİNDE PÜF NOKTALARI
Ev temizliğinizde ve ev düzeninizde size yardımcı olacak birtakım bilgiler hazırladık.
Toprağı havalandırın ve toprağı çöken bitkilere torf ilavesi yapın. Yüksek doğalgaz faturalarıyla karşılaşmak istemiyorsanız, kombi ve kalorifer sistemlerinizi kontrol ettirin.
Evinizin odalarında bir temizlik ve düzenleme planı oluşturun. Yani, hangi oda nasıl bir temizlik ve düzenleme istiyor; perdeler ve halılar yıkanacak mı, dolap içlerinde bir düzenleme yapılacak mı konularında kesin bir karar verin. Ardından, hangi odaları, hangi gün temizleyeceğinize karar verin. Planlamadan sonra evinizde köşe bucak, detaylı bir temizlik yapmaya başlayabilirsiniz Evi ve eşyaları olabildiğince havalandırın. Dışarıda duran mobilya, eşya ve şemsiyelerinizi kış soğuğundan etkilenmemeleri adına temizleyin ve kaldırın. Bahçenize genel bir bakım uygulayın. Budanması gereken bitkiler varsa, budayın.
MUTFAK Mutfak aydınlatmasını, kış mevsimine uygun hale getirin. Kışın hava erken karardığından dolayı ışık yakma ihtiyacınız daha fazla olacaktır. Bu nedenle enerji tasarrufu yapabilmek için, ampullerinizi gözden geçirin. Mevsim meyveleri ve taze sebzeler satın alın. Dilerseniz, bu meyveler ile reçel ve marmelat; sebzeler ile turşu hazırlayabilirsiniz. Sebzelerin bir kısmını, buzdolabı poşeti ile dondurucuya yerleştirin. Yine dilerseniz, mutfak dekorasyonunu sonbahara uygun bir hale getirebilirsiniz. Bunun için, sonbaharı temsil eden sarı, kahverengi ve turuncu renklerindeki tabak takımlarınızı çıkartabilir, masa örtünüzü değiştirebilir, baharatlıklarınızı dekoratif kılıflarla kaplayabilirsiniz. OTURMA ODASI Oturma odası, evin en çok vakit geçirilen bölümü olduğundan dolayı bu mekânın düzenlenmesi ve temizlenmesi, diğer bölümlere oranla daha fazla vakit alacaktır. Hazırlıklara kışlık halılarınızı çıkartarak başlayın. Yazlık halılarınızı ambalajlayıp kaldırın. Eğer bu halıları kullanmaya devam edecekseniz, amonyaklı su ve bir bez yardımı ile halıları silin. Bu yöntem, halıların üzerinde biriken toz ve nemi temizlemeye yardımcı olacaktır. Halıları sildikten sonra, elektrikli süpürge ile süpürün ve böylece halınızın renklerinin daha canlı görünmesini sağlayın. Koltuk ve kanepeleri, nemli bir bez ile silin ve elektrikli süpürge ile süpürün. Kışın koltuklar için kılıf kullanıyorsanız, bunları
50
dolabınızdan çıkarabilirsiniz. Koltuk ve kanepelerinizin üzerinde örtü veya şal kullanıyorsanız, bunları kalınlarıyla değiştirebilirsiniz. Hatta sonbahara uygun pastel tonlar tercih etmeniz, ortamda bir sonbahar etkisi yaratmada etkili olacaktır. YATAK ODASI Yatak örtülerini ve pikeleri, kış mevsimi için uygun olanlarla değiştirin. Dolabınızdan çıkardığınız yorgan ve battaniyeleri yıkadıktan veya kuru temizlemeye gönderdikten sonra serin. Dolap içinde düzenleme yapın. Yazlık kıyafetlerinizi kaldırın, kışlıkları çıkartıp yerleştirin. Dolabınızda yer açmak adına, giymediğiniz kıyafetleri ayıklayın ve lekeli olanları da yıkadıktan sonra dolabınıza yerleştirin. Aynı şekilde, yazlıkları da yıkadıktan sonra kaldırın. Yatak odasında sonbahar temizliği yaparken, mutlaka yatağınızı çekip süpürün ve nemli bir ez ile silin. Yatağınız bazalı ise, bazayı havalandırın.
Banyo hazırlıkları Kış mevsimine uygun banyo takımlarınızı çıkarın. Yazın kullandığınız, havlu ve bornozları, kışlık olanları ile değiştirin. Banyodaki aksesuarları da değiştirmeyi unutmayın. Mum gibi dekor malzemelerinde, elma ve tarçın kokulu olanlarını tercih edin.
ÇOCUK ODASI Çocuk odasında, yatak odasında uyguladığınız adımları tekrarlayın. Yatak örtüsünü değiştirin, yazlıkları kaldırın, bazayı havalandırın. Yeni okul döneminde, çocuğunuz için bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, dekoru değiştirebilirsiniz; duvar rengini değiştirebilir veya duvarlara kâğıt kaplayabilir, çalışma dolabı ve masasını yeniden düzenleyebilirsiniz. Çocuk odasında fazlalıklardan kurtulmak adına, kullanılmayan oyuncakları ayırabilir ve bunları ihtiyaç sahibi bir aileye verebilirsiniz.
bitkilerin köklenmesini kolaylaştıracak ve bir sonraki ilkbaharda daha gür şekilde büyümesini sağlayacaktır. Ağaç ve ilkbahar aylarında açacak olan soğanlı bitkilerin dikimini ise, Ekim sonu-Kasım başında yapın.
BALKON Kapalı bir balkona sahipseniz, burada sadece derinlemesine bir temizlik yapmanız yeterli olacaktır. Ancak balkonunuz açık ise, kışın soğuk havalardan ve yağışlardan zarar görmemeleri için mobilyalarınızı bir naylon ile kaplamanızda fayda vardır. BAHÇE HAZIRLIKLARI Bu mevsimde bahçede yapılacak belli başlı işler; kışlık çiçek fidelerinin ve ilkbaharda açacak olan soğanlı bitkilerin dikimi, gübreleme, çim bakımı ve ara ekimlerdir. Bahçedeki çimlerin bakımına, üzerindeki yaprakları temizlemek ile başlayın. Bu mevsim, çimlendirme için en uygun olan mevsimdir. Mevcut çim alanlarında herhangi bir bozulma var ise, ara ekimler yapın. Bahçedeki toprağın besin maddesince fakir olduğu düşünüyorsanız, bu mevsimde toprağa rahatlıkla gübre takviyesi yapabilirsiniz. Gübre takviyesi, toprağın bahar mevsimini verimli bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Bu mevsimde ekilecek Atatürk çiçeği, açelya ve kamelya gibi kışlık fideler, bahçenin kışı güzel bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Sonbahar mevsiminde ekilen bitkiler için en olumlu nokta, dikilen bitkilerin kışın yağmur ve kar suyu yoluyla doğal olarak sulanacak olmasıdır. Bu durum,
Eylül-Ekim 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK
500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığı’ndan ilim dünyasında çığır açacak tarihi bir proje hayata geçirildi. Osmanlı Devleti’ni tarihin en önemli uygarlıklarından biri haline getiren Tahrir Defterleri gün yüzüne çıkarılıyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bilim kurulu tarafından yürütülecek çalışma ile 247 adet tahrir defteri, incelemeden geçirilerek basımı yapılacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,Osmanlı Devleti’nin askeri, idari, mali, arazi ve nüfusla ilgili kayıtlarının yer aldığı tahrir defterlerinin gelecek nesillere aktarılması adına önemli bir proje başlattı. Bu proje ile ilim dünyasında büyük bir boşluk giderilmiş olacak ve bu defterler üzerinde bilimsel çalışmalar rahatlıkla yapılabilecek.
52
Tahrir Defterleri bölgesel tartışmalarda hakem olacak Tahrir defterlerinin yeniden düzenlenerek bastırılması, yalnızca Türk tarihi açısından değil Osmanlılarca tahrir sisteminin uygulandığı; Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Kıbrıs, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Macaristan, Makedonya, Bosna-Hersek, Filistin, İsrail, Hırvatistan, SırbistanKaradağ, Kosova, Slovenya ve Ürdün gibi devletlerin sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi tarihlerinin aydınlanması bakımından da büyük önem taşıyor.
Osmanlı Arşivleri’nin en önemli belgelerinden olan Tapu Tahrir Defterleri, bugüne kadar çok az sayıda bastırılabilmiş. Proje kapsamında incelemesi tamamlan 247 Tahrir Defteri’nden 1000’er adet bastıracak.
AİLELERE ERGENLİK TAVSİYELERİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Sağlığı Koruma Hizmetleri ile Küçükçekmece Belediyesi işbirliğiyle ‘’Bedenimde Neler Oluyor’’ isimli söyleşi düzenlendi. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen söyleşide Sağlık Eğitim Uzmanı Derya Demirci, çocukluktan yetişkinliğe adım atılan dönem hakkında dinleyicilerini bilgilendirdi. “ERGENLİK, ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞ DÖNEMİDİR” Ebeveynleri ergenlik hakkında bilgilendiren Derya Demirci, ‘’Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yaşamın ikinci on yılını içine alan bu süreç fiziksel, cinsel ve ruhsal açıdan gelişme ve olgunlaşmanın görüldüğü dönemdir.
Ergenlik döneminde, cinsel gelişme kızlarda 10-12, erkeklerde 12-14 yaş civarında başlar. Çevresel, yapısal ve kalıtsal etkenlere bağlı olarak her çocukta farklı şekilde seyredebilir’’ dedi. “ERGENLİKTE OTURUŞ TARZINA DİKKAT EDİN” Çocukların gençliğe geçiş döneminde vücutlarında değişime dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Demirci, ‘’Ergenlik dönemindeki hızlı boy ve kilo artışı ile vücut boyutlarının hızlı değişimi ve duruş bozuklukları bu dönemde kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları sık görülmesine yol açar. Dolayısıyla oturuş tarzlarımıza çok dikkat etmeliyiz’’dedi. “ERGENLİK DÖNEMİ ÇOK RİSKLİ BİR DÖNEMDİR” Ergenlik döneminin çok riskli bir dönem olduğunu vurgulayan Demirci, ‘’Çok riskli ve çok dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Ergenlik dönemindeki büyük risklerin başında, sigara kullanımı, alkollü içki içilmesi, madde kullanımı, güvensiz cinsellik, silah taşıma, çeteleşme ve şiddet olaylarına karşı ailelerin daha dikkatli olması gerekiyor’’ diye kon
Eylül-Ekim 53
GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncusu iş ilanları hem lise mezunlarının hem de üniversite öğrencilerinin en çok başvurduğu pozisyonlar arasında. Son dönemde izlenme rekorları kıran televizyon dizileri, gençlerin hayata bakışlarını da değiştirdi. Eskiden iyi okullarda okuyup, kariyerli işlerde çalışmayı amaçlayan gençler, dizi ve sinema oyuncularının kolay para kazandıklarını ve yaşam standartlarının çok kısa sure içinde yükseldiklerini gördükçe, düşüncelerini değiştirdiler. Artık gençlerin en çok istedikleri şey, sinema veya düzi oyuncusu olmak. Bu tür alanda çalışmak isteyenlerin hızla artması nedeniyle oyuncu ve figürasyon ajanslarının sayısı da çoğaldı. Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
54
Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı ilanların başında anketörlük, tanıtım ve organizasyon elemanı ile hostes pozisyonları geliyor. Üniversite öğrencilerinin part-time iş ve staj fırsatlarıyla buluşmasını, işverenlerin de oturduğu yerden genç insan kaynağına ulaşmasını sağlayan internet sitelerine olan ilgi de artıyor. Harçlığını çıkarmak isteyen ve iş hayatını daha yakından tanımak isteyen lise öğrencileri ve lise mezunlarına yönelik yapılan çalışmada işverenlerin de bu yöndeki ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruldu. Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı pozisyonlar ise şöyle sıralanıyor: Satış Elemanı, Oyun Ablası, Garson, Tanıtım Elemanı, Organizasyon Elemanı, Hostes, Çağrı Merkezi Elemanı ve Anketör. GENÇKEN ÇALIŞ, HAYATA ÇABUK ALIŞ “Gençken çalış, hayata çabuk alış!” sloganıyla gençlerin iş hayatına atılmalarına öncü olan internet sitelerinde; öne
çıkan iş ilanları; Mağaza Personeli, Çağrı Merkezi, Servis Elemanı, Garson, Komi, Sekreter, Muhasebe Elemanı, Yönetici Asistanı, Anketör, Hostes, Tanıtım-Aktivite Elemanı, Öğretmen, Bilgisayar Programcısı, Satış ve Pazarlama Temsilcisi olarak sıralanıyor. Gençlerin ilgisi ise şu pozisyonlarda yoğunlaşıyor: Evde Part Time Çalışacak Veri Giriş Elemanı, Part-time/Dönemsel Organizasyonlarda Görev Alacak Personeller, Mağaza Satış Danışmanı ve Kasiyer, Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncuları, Part-time Stand Hostesleri. Gençlerin en çok istihdam edildiği alanların başında Satış ve Pazarlama gelse de; Ajans, İdari İşler/Sekreterya, Muhasebe/ Mali Müşavirlik ve Çağrı Merkezi alanları da rağbet görüyor.
Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
Eylül-Ekim 55
TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI ZORLUYOR Teknoloji bir yandan hayatı kolaylaştırıp çözümler sunarken, bir yandan da bağımlılıklara yol açarak yeni sorunların kapısını aralayabiliyor. Bu bağımlılık zamanla uykusuz gecelere, sosyal hesaplar kontrol edilmediğinde huzursuzluğa, çevre ile ilişkilerin bozulmasına hatta boşanmalara kadar gidebiliyor.
56
Psikolojik sağlık için “sıfır” ya da “sınırsız” değil, “yeterince teknoloji” kullanımının öğrenilmesi gerekir. Hayat, “sıfır” ya da “sınırsızlıklar” üzerine değil, “denge” üzerine kurulduğunda kişi psikolojik sağlık dengesini yaşayabilmekte, yaşamdan keyif alabilmekte ve sorumluluklarını yerine getirebilmektedir. Kişinin kullandığı oyun, telefon, tablet gibi teknolojik nesne veya bağlandığı sosyal ağlar üzerinde kontrolü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam düşünememesi ile sorunlar başlamaktadır. Teknolojik aletin kullanımında ya da eylemin yerine getirilmesinde artık kontrol kalkar ve bağımlı kullanım sürdürülür. Ayrıca bu bağımlı kullanım, kişinin psikososyal işlevlerini aksatmasına ve hayatında ders, iş gibi bedensel, duygusal performans gerektiren durumlarda başarısız olmasına rağmen devam ettirilme boyutuna kadar gidebilmektedir. GERÇEK HAYAT İLE SANAL DÜNYA AYIRT EDİLMELİ İnternet ve teknoloji kullanımının sağlıklı, güvenli, sorumlu, işlevsel ve bilinçli kullanım çerçevesinde olması gerekmektedir. Sağlıklı kullanımdan kastedilen internetin, bilişsel ve davranışsal bir rahatsızlık olmaksızın makul bir zaman dilimi içerisinde açık bir amaç için kullanılması, kişinin gerçek hayattaki iletişimle internet iletişimini ayırt edebilmesi ve internette kullanılan sanal kimliğin gerçek kimliğin önüne geçmemesi durumudur.
BAĞIMLILIK KONTROLSÜZLÜKTEN KAYNAKLANIYOR Teknoloji ve internet bağımlılığı; kontrolsüz ya da sağlıklı kullanımın ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra bağımlılığın sonuçlarını bilmemek veya önemli görmemek, problem çözme becerisinin yeterince gelişmemesi, aşırı içe kapanıklık, düşük benlik saygısı, beğenilmeme kaygısı, şema kaçınma stratejisinin aşırı kullanımı, sosyal beceri ve ilişkilerin eksikliği, dürtü kontrol bozukluğu, karamsar düşünce yapısı ve kişinin yaşamında gerçekçi hedeflerinin olmamasından kaynaklanabilir.
YENİ SANAL KAVRAMLAR: FOMO VE NOMOFOBİ! Teknolojinin hayatımıza olumsuz etkileri arttıkça bağımlılıkla ilgili farklı kavramlar da hayatımıza giriyor. Bunlardan ilki FOMO’dur. Bağımlılık durumu ilerledikçe, kişi sosyal medyayı kullanmadığında gündemden geri kaldığını ve gelişmeleri kaçırdığını düşünmeye başlamaktadır. Kişinin kontrol duygusuyla ilgili bir korku olan FOMO (Fear of missing out); yeni gelişmeleri kaçırma korkusu ile bağımlılık derecesinde telefon ve sosyal medya
kullanma durumudur. Kişi, bırakmayı ve durdurmayı denese de başarılı olamaz ve tam tersi sosyal medya başında geçirilen zaman giderek artar. Cep telefonu kullanamamaya dair korku olan NOMOFOBİ (Fear of being out of mobile phone contact) ise kişinin cep telefonundan uzak kalma veya cep telefonuyla iletişim kuramadığında kaygı yaşaması durumudur. Kullanım sürenizi gözlemleyin Öncelikle kullanım konusunda kişinin kendisini gözlemlemesi ve bu süreyi sınırlamaya çalışması gerekir. Yeni sosyal beceriler, aktiviteler edinmek ve ortamlara girmek güzel bir adım olabilir. Ayrıca spor yapmak, teknoloji kullanım kılavuzu oluşturmak, ziyaret edilen site ve hesapların sayısını azaltmak, internetin daha çok kullanılan işlevini sınırlamak için kullanım saatlerini zıt saatlere kaydırmak, interneti kullanmadan önce günlük veya haftalık kullanım hedefi koyabilmek internet ve teknoloji kullanımının düzenli ve yeterince olmasına yardımcı olabilir. BAĞIMLILIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ UZMAN YARDIMI ALIN Evde durmak yerine dışarı çıkmak, kullanımınızı belirli saatler ile sınırlamak, teknolojiyi ve interneti açık bir amaç için kullanmak, arkadaşlarla ve aile üyeleriyle iletişim kurarken telefonla ilgilenmemek ve kitap okuma saatleri belirlemek bağımlılığınızı sınırlandırmak için alınabilecek önlemlerdir. Ancak tüm bu adımlara rağmen bağımlılık düzeyinin kontrol edilememesi durumlarında profesyonel yardım alınması uygun olacaktır.
Eylül-Ekim 57
Teknoloji
KIRILMALARA KARŞI EN DAYANIKLI EKRAN! Sağlamlık konusunda daima iyi bir imajı olan Motorola, Android dünyanın önemli oyuncularından. Firma şimdi yeni modeli DROID Turbo 2’yi duyurmaya hazırlanıyor. Ancak bu model, diğerlerinden farklı olacak. Motorola DROID Turbo 2 modelinin ekranı “ShatterShield” olarak isimlendirilecek. Yani ekran
kırılmaya karşı dayanıklılık vaat edecek. İddiaya göre Motorola’nın bu ekranı üç farklı katmandan oluşacak. Ekran, lens ve değiştirilebilir koruyucu lens olarak adlandırılan bu katmanların her biri ayrı ayrı güçlendirilmiş parçalar. Tüm parçalar satın alındığı günden itibaren kırılmaya karşı 4 yıl garantili olacak.
WHATSAPP'TAN YENİLİK Mesajlaşma uygulaması WhatsApp, yeni bir keşfe göre yakında belge göndermeye de izin verecek. WhatsApp, şimdiye kadar sadece fotoğraf, video, kişi ve ses dosyalarını göndermenize izin veriyordu. WhatsApp'ın çeviri veritabanında fark edilen "Belge indirilmedi" uyarısında geçen "Belge" sözcüğü, uygulama üzerinden yakında belgelerin de gönderilebileceğini gösteriyor. Bununla birlikte hangi tür belgelerin gönderilip alınabileceği henüz belli değil.
58
HAYAT AĞACI'NA BÜYÜK İLGİ
Küçükçekmece Belediyesi, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde Küçükçekmece’nin yaşlı çınarlarını unutmadı.
Yaşlılar Günü’ne özel düzenlenen Hayat Ağacı projesi ile 65 yaş ve üzeri 50 ilçe sakinin hayatına dokunan Küçükçekmece Belediyesi, bu özel günde anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Etkinliğe Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve pek çok yaşlı vatandaş katıldı. Atakent Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik kapsamında Hayat Ağacı isimli serginin açılışı gerçekleştirildi. Foto-röportaj tekniği ile hazırlanan sergide, geçmişten günümüze kadar olan kuşaklar arasındaki tecrübe, günlük
hayatın koşuşturmacasında unutulan yaşlı hayatlara dokunularak, gençliğe aktarıldı.
"TÜRKÜLERE HEP BİR AĞIZDAN EŞLİK ETTİLER" Ardından, Altınova Balkan Göçmenleri Sosyal Yardımlaşma Derneği öncülüğünde kurulan yaşları 40 ile 85 arasında değişen Kadınlar Korosu söyledikleri türkülerle dinleyenlere türkü ziyafeti sundu. Vatandaşlar türkülere hep bir ağızdan eşlik etti. "ONLAR BEREKETTİR" Başkan Karadeniz, projeye katılan yaşlı vatandaşlara teşekkür ettiği konuşmasında, “Hepinizin bu anlamlı gününü kutlarım. Bizim kültürümüzde bereket diye bir kavram var. Bereket istatistikten sayılardan farklıdır. Yaşlılar da bizlerin bereketidir. Tüm büyüklerimin ellerin-
den öpüyorum. Onları ihmal etmeyelim. Onların dua ve zikirle, kıpır kıpır olan dudaklarından dökülecek dualara bizim ihtiyacımız var. Allah tüm yaşlılarımıza uzun ömürler nasip etsin” dedi. Kaymakam Harun Kaya da yaşlıların gününü kutlayarak, onlara minnet ve saygısını ifade ederken, anlattığı fıkralarla da katılımcıları kahkahaya boğdu. Protokol üyeleri, programda ilçedeki tüm yaşlıları temsilen projeye katılan yaşlı vatandaşlara çiçek takdim etti. Projeye katılan Cumhuriyet Mahallesi sakini Bayram Yaman ve Arslan Akyol isimli vatandaşlar da Başkan Karadeniz’e bu günde kendilerini unutmadığı için teşekkür ederek, hayata dair tecrübelerini katılımcılarla paylaştı. Yaşlı vatandaşların keyifle dinlediği konser sonunda, Başkan Karadeniz koro şefi Yasin Koçman’a çiçek vererek, teşekkür etti.
Eylül-Ekim 59
TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ Parkinson hastalığı, el, ayak ve vücut titremeleri, istemsiz kasılma ve seğirmelerle seyreden hareket bozukları, sadece yaşlılarda değil gençlerde de ortaya çıkabilir. Tedavi edilmediği takdirde iş ve sosyal yaşamı ciddi ölçüde etkileyen bu rahatsızlıkların tedavisinde cerrahi yöntemler önemli rol oynuyor.
60
Parkinson hastalığı, özelleşmiş dopamin düzeni ile ilgili bazı sinir hücrelerinin kaybı veya azalması ile kendini gösteren ilerleyici bir hastalıktır. Çoğu zaman vücudun bir tarafında hareketlerin ileri derecede yavaşlaması, dinlenme halindeyken görülen titreme, kasların düzensiz kasılması sonucu oluşan sertlik tablosu ve duruş bozukluklarıyla ortaya çıkar. Hastalık ile mücadele için öncelikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Burada amaç eksik olan dopaminin yerine konulması veya bu maddenin ortamda yıkımının geciktirilmesidir. Bu tedaviye yanıt alınamaması veya tedaviye zaman içinde direnç gelişmesi halinde cerrahi tedavi tercih edilmektedir.
TİTREME GÜNLÜK YAŞAMINIZA ENGEL OLUYORSA… Genellikle Parkinson hastalığının bir belirtisi olarak görülen titremenin başka nedenleri de bulunmaktadır. Titreme şikayeti olan hastaların önemli bir kısmında esansiyel tremor sorununun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalarda sıklıkla aile öyküsü bulunur, titreme hareketle artar ve genellikle hafif derecededir. Kaygı bozukluklarıyla şikayetler belirginleşir ancak hastalar genellikle tedaviye gerek kalmadan veya bazı ilaçların yardımı ile yaşamlarını sorunsuz olarak sürdürebilirler. Bu hastaların bir kısmında tremor hastanın günlük yaşamını yardımsız sürdürmesini engelleyebilir. Bu durumlardaki kişilerde ilaç tedavisine yanıt genellikle sınırlı olduğu için cerrahi tedavi tartışılmalıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere botoks ya da cerrahi tedavi uygulanıyor. Sık görülen hareket bozukluklarından bir diğeri “distoni” olarak adlandırılan, vücudun tamamında ya da bir kısmında
gerçekleşen istemsiz kasılmalara ve seğirmelere sebep olan nörolojik hareket bozukluklarıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere yönelik ilaç tedavisi genellikle çok etkin olmamaktadır. Hastaların büyük bir kısmında tıbbi tedavi botoks uygulaması ile sürdürülmektedir. Bu tedavinin yetersiz kaldığı veya tolere edilemediği durumlarda cerrahi tedavi uygulanır.
len bu ekipte ideal olarak hareket bozuklukları konusunda deneyimli bir nöroloji ve nöroşirürji uzmanı, psikolog veya psikiyatrist yer almalı, hastalar grup içinde her yönüyle incelendikten sonra ideal tedavi yaklaşımı belirlenmelidir. Cerrahi tedavinin etkinlik süresi hastalığa ve yapılan işleme göre değişiklik gösterir. Örneğin titremeye yönelik tedavilerde etkinlik uzun süreli olup, tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Yine distonilerde cerrahi tedavinin etkinliği uzun sürelidir. Buna karşın Parkinson hastalığında cerrahi tedavinin etkisi zaman içinde kısmen azalır. Aslında bu tedavinin etkinlik süresindeki azalma, hastalığın zaman içinde ilerlemesi ve bazı semptomların yeniden belirgin hale gelmesine bağlıdır.
CERRAHİ TEDAVİLERİN ETKİNLİK SÜRELERİ DEĞİŞİKLİK GÖSTEREBİLİR Hareket bozukluklarının cerrahi tedavisi hedef ve amacı ne olursa olsun mutlaka bir ekip çalışmasını gerektirir. Hareket bozuklukları grubu olarak isimlendiri-
Eylül-Ekim 61
BİLİNÇSİZ VİTAMİN KULLANIMI TEHLİKELİ Soğuk havalarda hastalanmamak için pek çok insan vitaminlere başvuruyor. Vitaminleri doğal yoldan ya da doktor yönlendirmesi ile kullanmak yerine, eş dost tavsiyesi ile almak kalp sağlığına önemli zararlar verebiliyor. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyeleri, uzun yıllar kalp hastalıklarında tedavi amaçlı kullanıldı. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar ile bu yaklaşımın doğru
62
olmadığı netlik kazandı. Özellikle bazı vitaminler, kişilerin sağlıksız yaşam alışkanlıkları ile birleşince tam tersi etki yaratabiliyor. Bu nedenle vitamin alırken doktora danışmak ve mümkünse vitaminleri meyve ve sebzelerden almak gerekiyor. BETAKAROTEN, C VE E VİTAMİN TAKVİYELERİ KALP HASTALIKLARINA KARŞI KORUMUYOR. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyelerinin kalp krizi ve kalbe bağlı ölüm riskini azalttığı bilimsel olarak ispat edilemedi. ABD’de 14 bin doktor ile yaklaşık 10 yıl süreyle yapılan büyük ölçekli bir çalışmada betakaroten, C ve E vitaminlerinin kalp sağlığı üze-
rine koruyucu etkisi olmadığı ortaya konuldu. Ayrıca sigara içen kişilerin yüksek miktarda betakaroten alması durumunda akciğer kanseri riskinin artırdığı da saptandı. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’daki kardiyoloji derneklerinin yayınladıkları kılavuzlarda kalp hastalıklarından korunmak için C ve E vitamini takviyesi yapılması kesinlikle önerilmemektedir. Sarımsak, kalp-damar hastalığı olan kişilere tavsiye edilmiyor Kalp hastalarında kanda yüksek miktarda homosistein bulunabilmektedir. İnsanı vücudunun doğal olarak ürettiği bir aminoasit olan homosistein seviyesi, bazı kalp hastalarında daha fazladır. Bu nedenle geçmişte homosistein seviyesi yüksek hasta-
lara verilen folat, B12 ve B6 vitamin komplekslerinin de herhangi bir fayda sağlamadığı gözlenmiştir. Ayrıca kalp damar hastalığı olan kişilere; koenzim Q10, selenyum, krom ya da sarımsak gibi mineral ve gıda takviyeleri de önerilmemektedir.
bulunan ultraviyole ışın ile ciltte oluşmaktadır. D vitamini eksikliği bazı kalp damar hastalıkları açısından risk faktörü olarak kabul edilse de D vitamini takviyesinin kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AÇIK HAVADA 15 DAKİKALIK YÜRÜYÜŞ KALBE İYİ GELİYOR D vitamini, kalp sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. D vitamini seviyesi düşük olan kişilerde kalbe bağlı ölüm, inme, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha fazla görülmektedir. D vitamininin düşük olmasının en önemli nedenleri arasında ise yaşanılan coğrafya, açık havada fiziksel aktivite azlığı ve aşırı kilo gibi faktörler yer almaktadır. Bu nedenle özellikle güneşli günlerde günlük 10-15 dakika yürüyüş yapmak, D vitamini depoları açısından gereklidir. Çünkü vücudumuz için gerekli D vitamininin %95’i güneşte
FAZLA D VİTAMİNİ BÖBREK SAĞLIĞINA ZARAR VEREBİLİR D vitamini önemlidir ancak fazlası sağlığı bozabilir ve zehirlenmeye yol açabilir. Fazla D vitamini vücutta fazfaz la kalsiyum emilmesine, dolayısıyla yüksek tansiyon atakları, böbrek taşı problemlerine neden olur. Bunun için hangi durumlarda takviye yapılması gerektiği konusunda doktor görüşü alınmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir. AKDENİZ DİYETİ UYGULAYANLARIN KALBİ DAHA SAĞLIKLI Akdeniz tipi beslenme tarzı, sadece kalp krizi geçirmiş ya da kalp hastası olan kişilere değil, kalp ve damar
hastalıklarından korunmak isteyen herkese önerilmektedir. Akdeniz tipi beslenme sayesinde kalp krizi geçiren kişilerin daha az kalp problemi yaşadığı saptanmıştır. Bu diyette kişilerin, günlük taze sebze ve meyve tüketimlerini artırmaları yeterli olmaktadır. Tüm dünyada kalp sağlığına bu ‘olumlu etki’ yansıtılacak olursa, %30 daha az kalp hastalığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bilimsel verilere göre de kalp sağlığı açısından yapay antioksidan ve vitamin kompleksleri yerine doğal antioksidandan zengin taze sebze, meyve ve balık tüketiminin temelini oluşturduğu Akdeniz tipi beslenme tarzını benimsemek önemlidir. Akdeniz tipi beslenme, kalp damar hastalıklarının önlenmesi açısından tavsiyeler arasında en üst sırada yerini korumaktadır.
Eylül-Ekim 63
EBRU ÜSTADI
MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI
Ebru Sanatının büyük üstadı Mustafa Düzgünman, vefatının 25’nci yılı kapsamında düzenlenen bir dizi özel etkinlikle anıldı.
Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde Tekne Başında Geçen Bir Ömür Mustafa Düzgünman Retrospektifi başlıklı sergi, panel ve konser programına Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu, araştırmacı-yazar Fatih Çıtlak, ebru sanatçıları Uğur Derman ve Alparslan Babaoğlu katıldı. "GELECEK KUŞAKLARA KÖPRÜ OLACAĞIZ" Sergide bir açılış konuşması gerçekleştiren Müftüoğlu, Mustafa Duzgünman gibi tasavvuf ehli bir ebru ustasını anmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi olarak
64
amacımız dünde kalanı yarına götürmek sloganıyla medeniyet tarihindeki yolculuğumuzu sürdürmek. Gelecek kuşaklara medeniyetimizi götürecek bir köprü olmak” dedi.
"EBRU USTALARININ HAREKETLERİ BOŞA DEĞİL" Panelde söz alan Fatih Çıtlak ise üstadın Ebruname adlı eserinin manevi ve yapısal özellikleri hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Çıtlak, "İnsanın yüzünün suyu ancak Allah'a dökülür. İnsanın yüzü mananın sırrı, yansıması olduğu gibi Ebru da suda yüz bulur. Dikkat ederseniz Ebru yaparken parmak tekkenin dışını gösterir fakat elin yaptığı tekkenin içine dökülür. Ebru üstatlarının Ebru'ya eğilmeyip kalp hizasından bakmaları da boşa değil diye düşünüyorum. Bu sanatta zirve olan adamların yaptığı hareketlerin hep bir manası var" dedi. Uğur Derman ise üstat Düzgünman ile olan anılarını katılımcılarla paylaşarak, “Mustafa Düzgünman, ebrularını çok az
bir miktara satardı. Önemli olan masrafının çıkması derdi” dedi. Alparslan Babaoğlu da Mustafa Düzgünman’ın fotoğraflarını göstererek, Mustafa Düzgünman’ın Ebru tekniği hakkında bilgiler verdi. Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nin hayata geçirdiği proje kapsamında sanatçının bestelerinden oluşan Agah konseri ve Mustafa Düzgünman’ın ebru, musiki ve fotoğraf gibi alanlarda yapmış olduğu çalışmaları sanatseverlerle buluştu. Bu özel proje kapsamında gerçekleşen sergide, ebru, cilt ve fotoğraf örneklerinin yanı sıra sanatçının özel eşyaları ve hayatından kesitlerde izleyicilere sunuldu. Düzgünman’ın çok yönlü sanat hayatının ele alındığı program sonrasında Kültür Müdürü Salih Çevik konuşmacılara ve sanatçılarla teşekkür ederek çiçek verdi. Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
KÜÇÜKÇEKMECE DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ OLDU
Türkiye’nin ilk yeşil sertifikalı kamu binası olma özelliğine sahip Küçükçekmece Belediyesi hizmet binası, ‘’Uluslar arası Aydınlatma Tasarım Yarışması’’nda dünya üçüncüsü oldu. Dünya aydınlatma sektörünün önemli yayın kuruluşlarından ‘MondoArc’ dergisi önderliğinde yapılan yarışmada Küçükçekmece Belediyesi Hizmet Binası, ‘Düşük Bütçeli Cephe Aydınlatması’ tasarımı kategorisinde dünya üçüncüsü oldu. “BİNAMIZ ÖRNEK OLMALI” Sektörün önemli tasarımcılarından oluşan jürinin ön seçimi sonrasında finale kalarak, dünya üçüncüsü olan Küçükçekmece Belediyesi binasının aldığı ödül hakkında konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Küçükçekmece Belediye binası ile Türkiye’de
bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ayrıca böyle bir ödüle layık görülmek de bizi çok gururlandırdı. Bu projenin tüm belediyelere örnek olmasını diliyorum” dedi. ‘KARANLIKTA PARLAYAN BİR KANDİL’ Küçükçekmece Belediye binası, Türkiye'nin ilk BREEAM sertifikalı kamu binası olma özelliğini taşıyor. Binanın cephe aydınlatması, belediyenin çalışmasındaki şeffaflık anlayışına referans veriyor. Işıklandırma tasarımı binanın özel niteliklerini, geometrik şeklini ve cam kabuğu etrafındaki kütleleri ön
plana çıkarmayı hedefliyor. Bu sayede iç ışıklar kullanılarak etkileyici bir ön cephe aydınlatması ile bina içinin dışa aktarımı sağlanıyor. Üç daire formunun yan yana gelmesi ve onları çevreleyen çift kabuklu cephesi vasıtasıyla Belediye Binasının iç mekânlarında daha homojen bir aydınlık sağlanıyor. Binanın şeffaf kabuğu iç yüzeyi gün boyu görünür kılıyor. Bu şekilde binanın camdan yapılmış dış cephesi içinde, iç cephelerin karanlıkta parlayan bir kandil gibi algılanmaları sağlanıyor. Gün ışığının olmadığı zamanlarda da bina içi ortak alanlardaki görsel seviye arttırılmış oluyor.
Eylül-Ekim 65
SOKAK HAYVANLARI İÇİN ÖNEMLİ PROJEDE İMZALAR ATILDI
Küçükçekmece Belediyesi, PAGDER(Türkiye Plastik Sanayicileri Derneği) ile birlikte sokak hayvanları için önemli bir sosyal sorumluluk projesini hayata geçiriyor.
Bu kapsamda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, geri dönüşüm konusunda farkındalık oluşturması planlanan ve sokak hayvanlarını sıcak bir yuvaya kavuşturacak olan protokolü imzaladı. İmzalanan protokolle, PAGDER’in ‘Sıcak Bir Yuva Her Canlı’nın Hakkı’dır’ sloganıyla başlattığı Yuvaya Dönüşen Plastikler kampanyası çerçevesinde kış mevsiminin kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başladığı bu günlerde sokak hayvanlarının plastik kulübelerde barındırılması amaçlanıyor. ‘ÇEVRECİLİĞİ İÇSELLEŞTİRMİŞ YÖNETİCİLERLE ÇALIŞIYORUZ’ Küçükçekmece Belediyesi’nin kendileri için ayrı bir önemi olduğunu belirten PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, “ Küçükçekmece Belediye binasına girince çok etkilendim. Yeşil sertifikalı bir kamu binası. Çevreciliği içselleştirmiş yöneticilerle çalışmak benim için çok anlamlı. İnsanın aynası iştir lafa bakmamak gerekir. Sorumlu endüstri, sorunsuz çevre mantığıyla çalışmak zorundayız. Emeği geçenlere teşekkür ederim’’ diye konuştu.
66
“KÖPEK ZEHİRLEMEYİ BELEDİYECİLİK ZANNEDİRDİK” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise böyle bir sorumluluğa katkı sunan sanayicileri tebrik ederek, “Çevre bilincine katkı sağladığı için bu işi önemsiyoruz. Bu proje, plastik malzemelerin geri dönüşümüne katkı sağlayacak. Bizler yıllarca sokak hayvanlarına çok kötülük ettik. Bundan önemli bir zaman önce hayvanlar ve belediye dendiğinde aklımıza belediye itlaf ekipleri gelirdi. Vatandaş şikayet eder, belediye zehirlerdi. Bu belediyecilik zannedilirdi. Artık bu algıdan kurtulduk. Hayvan dostlarımızız olması gerektiğini kabul etmek zorundayız. Bir sonraki aşama ise toplayıp izbe
bir yere saklamaktı. Artık, tedavilerini tamamladıktan sonra alıkoymak bile bir suç oldu. Bir toplum hayvanlarının haklarını gözetir hale geldiyse bu bizim insanlığımızı gösterir. Bu proje; hayvan hakları, çevre bilinci, sosyal sorumluluk projesi üçgeninde bir projedir. Sosyal sorumluluk projesi olması her şeyin üzerindedir” dedi. “KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ FARKINDALIK OLUŞTURACAK, PAGDER KULÜBE BAĞIŞLAYACAK” Protokol kapsamında bilinenin aksine defalarca geri dönüştürülebilen ve geri dönüşümle başta iplik ve elyaf olmak üzere ticari kullanım alanları yaygın
olan battaniye dahi üretebilen plastikler artık sokak hayvanları için birer yuvaya dönüştürecek. Toplanacak olan plastikler, sokak hayvanlarının kış mevsiminin sert koşullarından koruyacak. Küçükçekmece Belediyesi, bilinçlendirme ile ilgili görselleri atık kutularına giydirerek, önemli bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. PAGDER ise ilçedeki hayvan barınağına köpek ve kedi kulübeleri bağışlayacak. İmza törenin ardından PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, aslen Sivaslı olan Başkan Karadeniz’e Sivas’ın plaka numarası olan (58) adedince, ağaç diktiklerini ifade ederek, sertifikasını takdim etti.
Eylül-Ekim 67
GDO’LU GIDALARA DÜNYA NASIL BAKIYOR!
Son 20 yıla damgasını vuran GDO’lar artık dünya tarımının göz ardı edilemez bir gerçeği. Karşıt görüşler süredursun, GDO’lara ayrılan araziler günden güne genişliyor. Ama bir yandan GDO’larla arasına mesafe koyan ülkelerin sayısı da artmakta.
GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş organizmaları tüketiyor muyuz, tüketmiyor muyuz? Asıl sorulması gereken soru bu. GDO’lu gıdalar insanlar için ne kadar tehlikeli bu konuda tüketicilerimiz yeterince bilinli mi? Ekim ayının başında Avrupa Birliği’nin (AB) “amiral gemisi” olarak
68
nitelendirilen Almanya, genetiği değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinin ülke içinde üretimine izin vermeyeceğini duyurdu. Daha önce eyalet yönetimlerine bırakılan bu kararın ülke geneline yayılması büyük yankı buldu. Bu açıklama, AB’nin Nisan ayında aldığı bir karara dayanıyordu. Bu karar üye ülkelerin, AB’nin ekimine onay verdiği GDO’ların üretimini kendi sınırlarında yasaklamalarına olanak tanıyor. Bu olanaktan faydalanacak olan tek ülke Almanya da değil. AB’nin en büyük tahıl üreticisi Fransa da GD mısır için aynı hakkı kullanacağını açıkladı. İskoçya, Yunanistan ve Bulgaristan’ın tutumu da bu yönde oldu. AB’DE GDO ÜLKEDEN ÜLKEYE DEĞİŞİYOR Avrupa geneline bakıldığında GDO’lar konusunda çok çeşitli tutum ve uygulamaların olduğu görülüyor. GD ürün
üretmese de hali hazırda ithalatını yapmakta olan pek çok ülke var. Buna, yeni yasayla üretimi engelleyeceğini duyuran ülkeler de dahil. Hal böyle olunca, GDO’lar konusunda tabir yerindeyse “her kafadan bir ses” çıkıyor. Bu tutum ayrılıklarının temelinde ilk bakışta yıllardır sürüp gitmekte olan, -daha da süreceğe benzeyen- “GDO’lar güvenli mi/sağlıklı mı?” tartışmaları yatıyor gibi görünüyor. Ancak altta yatan ticari nedenlerin belirleyici etkisi su götürmez. ABD: GDO’LARIN MERKEZ ÜSSÜ Bilindiği gibi ABD, hem transgenetik ürünlere dair araştırmalar hem de geniş çaplı üretimlerinin merkez üssü konumunda. Tüm dünyada GDO üretilen arazilerin yüzde 40’ı ABD topraklarında bulunuyor. ABD’de üretilen soyanın yüzde 93’ü, mısır ve pamuğun yüzde 90’ı GDO. Yaygın kanının aksine, sebze-mey-
ve türlerinde ticari olarak üretilen GD çeşitler oldukça sınırlı. Ancak bu konuda ABD bir istisna sayılabilir. Zira büyük oranda Hawaii adasında üretilen ve Amerika kıtasında tüketilen papaya meyvesinin yüzde 80’i GDO ürünü. TÜRKİYE NEREDE DURUYOR? Çoğu ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de “GDO’lar güvenli mi değil mi” sorusu ve bu soruyu iyice karmaşıklaştıran bilgi kirliliği malum. Ancak işin ilginci; Türkiye’de buna bir de “GDO’lar yasal mı değil mi”sorusu ekleniyor. Oysa işin özü basit: 2010 yılında kabul edilen Biyogüvenlik Kanunu’na göre Türkiye’de GD tarım ürünlerinin üretimi yasak. GDO ithalatında ise yalnızca yem amaçlı ürünlere izin var. Bugün itibariyle Türkiye’de ithalatı serbest olan 22 adet GD hayvan yemi
çeşidi bulunuyor. Bunların 17’si mısır, 5’i ise soya çeşitleri. Bunlara son olarak Temmuz ayında ithalatına izin verilen 3 mısır ve 2 soya çeşidi dahil. Kamuoyunda belli dönemlerde kendine yer bulan “GD gıdalar tüketiyoruz” söylentisinin gerçeklik payı ise bulunmuyor.
dirmek her ülke için zorunlu. Bir sonraki aşama ise stratejik, ticari, tarımsal hedeflere göre bir tutum belirlemek. Ama tüm bunlar için önce bilim temelinde, tartışmaya açık ve bilgi kirliliğinden uzak bir ortam yaratmak gerekiyor.
Modern biyoteknoloji ve onun son 20 yıla damgasını vuran bir ürünü olan GDO’lar bugün tarımın büyük bir gerçeği. Ve objektif koşullarda, ülkeler ne GDO’ya “mahkum”, ne de onu göz ardı etme lüksüne sahip. Bu alanda teknolojik gelişmeleri takip etmek; gıda güvenliği, gıda güvencesi ve verimliliğe dair verileri değerlen-
Eylül-Ekim 69
ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN Sağlık alanında verdiği hizmetlerle öncü olan Küçükçekmece Belediyesi’nin ‘Hayata Sağlıkla Gülümse’ projesinin üçüncüsü, Belediye Anaokulu’ndaki diş taramasıyla başladı. Projede yeni yıl hedefi 20 bin öğrencinin daha ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirmek. Projeyi oldukça önemsediklerini ifade eden Belediye Başkanı Temel Karadeniz şöyle konuştu:
İşte diş sağlığı konusunda uzmanların ağzından en çok merak edilen cevaplar... YENİ DOĞAN BİR BEBEĞİN SÜT DİŞLERİNİ KÖK HÜCRE TEDAVİSİ İÇİN SAKLAMAK GEREKİYOR MU? Kök hücre tedavisi; sağlıklı hücrelerin sağlıksız hücrelerle değiştirilme işlemidir ve aynı organ nakline benzetilebilir. Organ naklinden farkı; bu hücrelerin kişinin kendinden de alınabilmesi. Ancak günümüzde kök hücre tedavisi henüz araştırma bazında. Etkili sonuçlarını görmek için daha beklemek gerekiyor. Şu anda kaybedilmiş dişlerimizin yerine implant adını verdiğimiz titanyum
70
vidalar kullanılıyor ve çok büyük oranda başarı elde ediliyor. Tabii gelişen teknolojiyle birlikte bunun yerini de kök hücre tedavisi alabilir. TELDEN KORKMAYIN ÇOCUKLARIN İLK DİŞ KONTROLÜ NE ZAMAN YAPTIRILMALI? Çocukların süt dişleri 6 aylıkken çıkar ve 2.5 yaşına kadar tüm süt dişleri ağızda yerini almış olur. 6 ay ve 1 sene arasındaki diş değişimi gecikmelerini normal kabul ediyoruz. Dolayısıyla 2.5-3 yaşından itibaren çocuklar diş hekimiyle tanışmalı ve dişleri kontrol edilmeye başlanmalı. Böylece birtakım diş koruyucu yöntemleri süt dişlerine uygulayıp, erken diş kayıplarını önleyebiliriz. Ayrıca çocuğa erken yaşta diş hekimi ziyareti alışkanlığı kazandırmış olursunuz.
''Bir diş hekimi olarak çocuklarımızın bu yaşlarda dişlerine önem vermesini sağladığımız için çok mutluyum. Bugüne kadar 25 bine yakın öğrencimizin ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirdik. Tedavi etmek, önlemekten daha pahalı bir süreç. Bu nedenle ilçemizdeki öğrencilerimizin diş sorunlarını erken teşhis ederek, müdahalede bulunmak için bu önemli sosyal sorumluluk projesine imza attık. Sevinerek görüyoruz ki her yıl çocuklarımızın ağızlarındaki çürük ve problem sayısı azılıyor. 2016 yılında da 20 bin öğrencimizin daha ağız ve diş sağlığı taramalarının yapılması hedefleniyor.''
ÇOCUĞA DİŞ TELİ TAKILMASI KONUŞMASINI BOZAR MI? Diş telleri dişlere ‘braket’ adını verdiğimiz ufak metal veya porselen yapılarla tutturulur. Ağız içerisinde ilk 1-2 gün bir fazlalık gibi algılanıp, konuşmada az miktarda değişiklik yaratabilir. En geç bir hafta içinde konuşma normale döner. Bu alışma süreci çocuklarda çok daha kısa sürer. DİŞ TELİ İÇİN EN UYGUN YAŞ KAÇ VE TEL NE KADAR SÜRE AĞIZDA KALMALI? Tel tedavisinde herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. 7-8 yaşında bir çocuğa yapılabildiği gibi 50 yaşında bir erişkine de tel tedavisi yapılır. Ancak erken yaşlarda çok daha çabuk ve kolay tedavi edilebilen çeneler arası bozukluklar ile
iskeletsel deformitelerin tedavisi erişkinlerde biraz daha uzun sürer. Tel tedavisi için muayene etmeden süre vermek doğru değildir; her çocuk için farklı değerlendirme yapılır. Günümüzde kullanılan hızlı braket yöntemiyle tel tedavisinin süresini yarı yarıya kısaltmak mümkün. Böylece hastalarımız çok daha kısa süre ortodontik tedavi görerek düzgün dişlere ulaşabilir ve birçok sıkıntıyı yaşamaktan kurtulurlar. DİŞİ TÜLBENTLE ÇEKİN ÇOCUĞUN SALLANAN DİŞLERİ EVDE ÇEKİLEBİLİR Mİ? YOKSA MUTLAKA DİŞ HEKİMİNE Mİ GİDİLMELİ? Sallanan süt dişlerinin çekiminin diş hekimi tarafından yapılması daha uygun. Böylece ağızda var olan birtakım bozukluklar, çürükler, diş eksiklikleri ve diş çürükleri de hekim tarafından tespit edilir ve önlemi bir an önce alınır. Tabii ki çok sallanan dişler çocuğun kendisi tarafından veya ebeveynleri tarafından da çekilebilir ama bu işlem kesinlikle temiz bir tülbent yardımıyla ve çevre dokulara zarar vermeden yapılmalı. ÇOCUKLARA DİŞ BEYAZLATMA İŞLEMİ YAPILABİLİR Mİ? Diş beyazlatma; tüm daimi dişler ağızda yer aldıktan sora yapılır ve böylece yaklaşık 7-8 ton daha beyaz dişler elde edilebilir. Ama ideali 14-16 yaşından sonra dişleri beyazlatma işlemi yapmak.
Eylül-Ekim 71
ATAKENT’E YENİ PARK Küçükçekmece Belediyesi’nin, Atakent Mahallesi Hz. Ali Camii’nin yanındaki 8 dönümlük arazide hayata geçirdiği Zülfikar Parkı, düzenlenen görkemli bir törenle hizmete girdi.
Törene, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, AK Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop, AK Parti İl Başkan Yardımcısı Av. Celal Erdoğan, Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, AK Parti Küçükçekmece İlçe Başkanı Mustafa Korkut ve çok sayıda vatandaş katıldı. Anaokulu öğrencileri-
72
nin de oyun alanlarını keşfetmesi amacıyla katıldığı açılış renkli görüntülere sahne oldu. Protokol üyeleri hep birlikte kurdela keserek parkın açılışını gerçekleştirirken, çocuklar ve vatandaşlarla da yakından ilgilendi. “YENİ PARKLAR KAZANDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ” Açılışta konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Hz. Ali Camii’nin yanında açtığımız bu parka, onun kılıcının ismini verdik. Atakent’te yeşil alan anlamında kısa süre zarfında pek çok park alanı hizmete soktuk. Yeni parklar kazandırmaya da devam edeceğiz. Tüm Müslüman aleminin ve Alevi vatandaşların Muharrem ayının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu alanda, 10 gün süreyle Alevi vatandaşlarımızın iftar programlarımız
açık frekanstan çeşitli televizyonlardan yayınlanacak” diye konuştu. ŞENTOP’TAN BİRLİK VE BERABERLİK MESAJI Ak Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop da Küçükçekmece Belediyesi’nin AK Parti belediyelerinin yüz akı olduğunu ifade ettiği konuşmasında, “Muharrem Ayı İslam dünyasının tarihinde acı olaylarla karşılaştığı bir ay. Alevi kardeşlerimin ve tüm Müslümanların ayını tebrik ediyorum. O, acılar birdaha yaşanmasın” diyerek, birlik ve beraberlik mesajı verdi. “HZ. ALİ CAMİ’NİN SAĞ ELİNDE ZÜLFİKAR” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş da “Böyle bir ayda, Hz. Ali Cami’nin sağ elinde Zülfikar’ın olduğu
güzel bir parkı ilçeye kazandıran Başkan Karadeniz’e teşekkür ederim” diyerek Zülfikar Parkı’nın Küçükçekmecelilere hayırlı olması dileklerini iletti. Ataş, 10 Ekim’de gerçekleştirilen Ankara’da ki terör saldırısına da dikkat çekerek, bu olayın Türkiye’nin demokrasisine yapılan bir saldırı olduğunu belirtti. Koşu parkuru, birbirinden farklı çocuk oyun alanları, fitness alanı, havuz, futbol, basketbol, voleybol sahasıyla hizmete açılan Zülfikar Parkı, bölgesindeki yeşil alan ihtiyacına da önemli ölçüde cevap verecek.Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
Eylül-Ekim 73
DİYABET KADER DEĞİL! Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tazrı diyabet yani şeker hastalığına neden oluyor. Toplumda her 10 kişiden 1’inde görülen diyabetten korunmak için bilinçlenerek kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşıyor.
74
Ülkemizde yaklaşık 8 milyon diyabet hastası bulunmaktadır ve bu hastaların pek çoğunun bu rahatsızlıktan haberdar olmadığı bilinmektedir. Diyabetin birden fazla tipi mevcuttur. Toplumda en sık rastlanan tip 1 ve tip 2, insülin kullanımı gerektirdiği için en çok bilinen türleridir. Tip 2 diyabette temel tedavi kilo kontrolü ile başlamaktadır. Bu hastalığın genetik olduğuna işaret eden birçok çalışma olmakla birlikte, günümüzde bu oran %30 civarındadır. Yani Tip 2 diyabet doğru yöntemler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir bir hastalıktır.
BELİRTİLERİ ERKEN FARKEDİN Çok su içme, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve cilt yaralarında geç iyileşme gibi belirtiler diyabet hastalığına işaret edebilir. Bu belirtilerin erken dönemde fark edilmesi ve vakit kaybetmedenönlm alınması önemlidir. İDEAİL KİLODA KALMAK DİYABETTEN UZAKLAŞTIRIR Diyabet hastalığında, doğru beslenme ve günlük egzersiz ile kilo kontrolü hedeflenmelidir. Katkı maddeli gıdalardan uzak kalınması gerekir. Toplumda Tip 2 diyabet riski olan kişilerin erken dönem-
de saptanması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi, diyabetin önlenmesi için önemlidir. Tip 2 diyabet de önemli ölçüde önlenebilir durumdadır. Tip 2 diyebet riski taşıyan kişilere bu dönemde vücut ağırlıklarından %5-7 kilo kaybı sağlanmalıdır. Ancak bu takdirde %56 oranında önleme sağlanabilir. Kilolu diyabet hastalarının ilk 3 ayda %7 oranında kilo vermesi iyi bir başlangıç olacaktır. Diyabetten korunmak için düzenli egzersiz yapmak ve günlük fiziksel aktiviteleri artırmak önemlidir.
SAĞLIKLI KİŞİLERDE DE İNSULİN DİRENCİ OLABİLİR Muayene ve tetkikler ile sağlıklı kabul edilebilecek kişilerde de insulin direnci olabilmektedir. Bu oran toplumda yüzde 25’lerdedir. Diyabetin genç ya da yaşlı kişilerde saptanması hastalığın adını ya da tedavi yaklaşımın değiştirmemektedir. Sadece yaşlı kişilerde, diyabet tedavisi daha özen gösterilmesi gereken bir durum olabilir.
Eylül-Ekim 75
İLAÇSIZ TEDAVİ HASTANIN DURUMUNA GÖRE BELİRLENİR İlaçsız tedavi diyabetin erken tanı döneminde özellikle yüzde 10’ları bulan bir kilo kontrolü sağlandığı takdirde Tip 2 diyabetli hastaların başarılı bir şekilde tedavi edilmesine yardımcı olabilir. Ancak bu diyabet hastalığı için tam bir iyileşme sağlamaz. İlaç tedavisi diyabet hastalarının durumuna göre belirlenebilmektedir. TARÇIN TÜKETİMİ FAYDALI OLABİLİYOR Diyabeti tedavi edici doğal bir ilaç henüz bulunmamaktadır. Ancak karbonhidratlı gıdaların emilimini yavaşlatan tarçın gibi bazı gıdalar etkili olabilmektedir. DİYABET KALP VE BÖBREKLERİ DE ETKİLEYEBİLİR Diyabet; kan şekerinin yükselmesi ile tanı konulmasına rağmen beraberinde yüksek tansiyon, karaciğer yağlanması, kan yağlarında yükseklik, koroner kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, körlük, nöropatiler, erkeklerde ve kadınlarda üreme fonksiyon bozuklukları ve kanser gelişimi gibi sağlığı tehdit eden çok geniş bir hastalık listesi ile birliktedir. Bu nedenle diyabet sadece kan şekeri yüksekliğinin düzeltilmesi gereken bir hastalık olarak düşünülmemelidir. Kan şekeri yüksekliği vücudumuzdaki tüm hücreler gibi damar duvarlarını döşeyen hücreler için de bir zehirdir. Bu hücrelerin fonksiyonlarının bozulma-
76
sına ve damar sertliğine neden olabilmektedir. Tüm damarlarda ve özellikle koroner damarlarda daralmalara da sebep olarak iskemik kalp hastalıklarının oluşmasını sağlayabilmektedir. Tümör gelişimine yol açabilir Özellikle tip 2 diyabet hastalığının başlangıcından itibaren vücutta mevcut olan “hiperinsulinemi”, vücutta bulunan tümör hücrelerinin daha hızlı büyümesine neden olarak hem yeni kanser oluşmasına hem de mevcut tümörlerin büyümesine yol açabilmektedir. Bunun yanı sıra kanserli diyabetik hastalarında uygulanan kanser tedavilerinden daha iyi sonuçlar almak için mutlaka doğru bir şekilde kan şekeri kontrolü sağlanmalıdır. SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ BAKTERİLER DİYABET GELİŞİMİNDE ETKİLİ İnsan vücudu yaklaşık 100 trilyon mikroorganizmayı içermekte ve bu mikroorganizmalar vücutta birçok fonksiyonu kolaylaştırmaktadır. Bu mikroorganizmaların bir kısmı olumsuz; yani hastalık yapan bakterilerken önemli bir kısmı da olumlu, metabolizmada etkin roller üstlenen bakterilerdir. Son yıllarda yapılan çalışmalar olumlu-olumsuz bakteriler arası oranlarda yaşanan değişikliklerin başta kilo fazlalığı olmak üzere diyabet gibi hastalıklara yol açtığını göstermektedir.
ATAKENTLİ ÇOCUKLARDAN MİNİK DOSTLARA ZİYARET
Atakentli çocuklar Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki minik dostlarını ziyaret etti.
Her canlının yaşam hakkına saygı duyan ve sahip çıkan Küçükçekmece Belediyesi, bu alandaki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Bu kapsamda Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’nı çocuklarla birlikte ziyaret eden Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Sibel Güllüçayır, “Çocuklara hayvan sevgisini kazandırmak bizim için çok önemli. Bu da küçük yaşlarda kazanılacak bir şey. Çocuklarını buraya getirdikleri için aileleri tebrik ediyorum” dedi.
“ÇOCUKLARINIZA BARINAKTAN HAYVAN ALIN” Küçükçekmece Belediyesi olarak yaptıkları çalışmalar hakkında da bilgi veren Güllüçayır; “Kedi Evi projemizi başlattık. Barınakta kalan hayvanları sahiplendiriyoruz. Bu konuda herkesin duyarlı olmasını temenni ediyorum. Özellikle anne ve babalara sesleniyorum. Onlara bir hayvanın sorumluluğunu verebilirsiniz. Çocuklarınıza barınaktan bir hayvan sahiplendirebilirsiniz” dedi. “HER TÜRLÜ TEDAVİYİ YAPIYORUZ” Küçükçekmece Belediyesi olarak, Hayvan Barınağı’nda Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Hizmetleri kapsamında, kısırlaştırma, aşılama, ameliyat gibi her
türlü tedavileri yaptıklarını da kaydeden Güllüçayır, ‘’Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından ilçede kedi ve köpek popülasyonlarının fazla olduğu bölgelere ise köpek beslenme noktaları ve kedi evleri de kuruldu” diye konuştu. “BURAYA GELMEK BENİ ÇOK MUTLU ETTİ” Anneleri Hatice Çiçek ile birlikte hayvanları ziyarete gelen Sude ve Mert Çiçek kardeşler ise hayvanlarla birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduklarını dile getirdi. Sude Çiçek, “Bir hayvan sahiplenmeyi çok isterim. Hayvanlarla birlikte zaman geçirmek çok güzel” dedi. Barınakta neredeyse her çeşit köpek ve kedi cinsi bulunuyor.
Eylül-Ekim 77
GÖKTÜRK-2 DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü ilk yerli keşif-gözetleme uydusu Göktürk-2, dünya etrafındaki kutupsal yörüngesinde 15 bininci turunu 09 Ekim 2015 tarihi itibarıyla tamamladı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan verilerin bilgiye göre; 18 Aralık 2012 tarihinde uzaya gönderilen Türkiye’nin uzaydaki gözü Göktürk-2 uydusu ile yaklaşık 2 yıllık süre içerisinde, AhlatlıbelAnkara’daki Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Keşif Uydu Tabur Komutanlığı'nda bulunan uydu yer istasyonundan yaklaşık 7 bin defa iletişim kuruldu ve 6 bin 800 adetten fazla görüntüleme görevi başarı ile icra edildi.
18 MİLYON KİLOMETREKARELİK ALAN Bu süre zarfında, TSK’nın ve kamu kuruluşlarının uydu görüntü talepleri karşılandı, dünyanın çeşitli bölgelerinden görüntüleme yapılarak yaklaşık 18 milyon kilometrekarelik alan kapsandı. Kapsanan bu alanın 2 milyon 700 bin kilometrekarelik kısmı ise Türkiye üzerinde bulunuyor. Göktürk-2 uydusu, yer yüzeyinden yaklaşık 683 kilometre yükseklikteki 'Güneş Uyumlu Yörünge'ye yerleştirildi ve dünya etrafındaki bir turunu 98 dakikada tamamlıyor. Uydu spot, geniş alan, şerit ve stereo görüntüleme kabiliyetleri ile dünyanın her yerinden görüntü alma ve iletişim konisi içinde yer istasyonuna aktarma kabiliyetine sahip. Milli imkânlarla geliştirilen ve üretilen uydu ile dünya üzerindeki herhangi bir noktanın görüntülenmesi hususunda herhangi bir uluslararası kısıtlama söz konusu değil. Yerli olarak geliştirilen uçuş bilgisayarlarını ve yazılımları kullanan Göktürk-2 uydusunun sağlık verileri, planlanan ömür değeri çerçevesinde normal seviyelerde seyrediyor.
ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN
Süt tüketimi, bebeklik döneminden yaşlılığa kadar her yaş grubu için büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir yaşam için günde 2 bardak süt içilmesi gerekiyor. Oysa bebeklerin vazgeçilmez gıdası sütün, insan sağlığına sayısız faydası bulunuyor.
Süt, yaşamın hemen hemen her döneminde tüketilmesi gereken bir gıdadır. Özellikle büyüme-gelişme, gebelik ve emziklilik döneminde önemi daha fazla artmaktadır. Kalsiyumun en önemli kaynağı olan süt; • Çocukların kemik ve diş oluşumlarının tamamlanmasında, • Güçlü kalp atımında, • Kanın pıhtılaşması ve kan basıncının kontrolünde, • Kasların hareketinde, • Sinirsel mesajların iletiminde, • İleri yaşlarda kemik yoğunluğunun azalmasını önlemede, • Gebelik ve emziklilikte artan ihtiyaca bağlı depolardaki azalmayı önlemede yardımcıdır. Günde 2 bardak süt içilmeli Yetişkin bireyler özellikle kadınlar, ileriki
dönemlerde ortaya çıkacak olan kemik erimesine karşı; ergenlik dönemindeki kız ve erkek çocukları ise kemik gelişimi için günde mutlaka 2 bardak süt içmelidir. Gebelerin de her gün yatmadan içecekleri bir su bardağı süt, hem rahat uyumalarını hem de gerekli ihtiyaçların karşılanmasını sağlar. Kalan 3-4 porsiyonluk süt ve süt grubu ihtiyaçları ise yoğurt ve peynirden sağlanabilir.
Kolesterolü olanlar süt tüketimine dikkat etmeli Süt su, yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminlerden oluşur. Bir su bardağı sütte yaklaşık olarak 9 gr. karbonhidrat, 6 gr. protein ve 6 gr. yağ bulunmaktadır. Sütte bulunan yağların 2/3’ü doymuş yağlardan oluşmaktadır. Bu nedenle kolesterol problemi yaşayan bireylerin süt ve süt ürünlerini tüketirken dikkat etmeleri ve yağı azaltılmış ürünleri seçmeleri gerekmektedir. Çocuklarda süt tüketimi yaşa göre değişiyor Çocukların günlük almaları gereken kalsiyum miktarı yaşa göre değişir. 1-3 yaş aralığındaki çocukların 500 mg kadar kalsiyum ihtiyacı varken, ergenlikte bu miktar 800-1000 mg’a kadar çıkar. Bu miktarı karşılamak için 2-3 yaşındaki çocukların 2 bardak, 4-8 yaşındaki çocukların 2,5 bardak, 9-18 yaş arasındaki çocukların ise 3 bardak süt içmeleri yeterlidir.
Cam şişede, günlük pastörize süt tüketin Pastörize edilen sütler, buzdolabında 4-5 derecede yazın bir gün, kışın 2-3 gün saklanabilir. Pastörizasyon işlemi tam yapılmamış olan sütlerde tat ve renk değişimi olur. Süt ısıtıldığında sütün rengi değişmezse iyi pastörize olmuş demektir. Bu nedenle süt satın alınırken iyi bir markadan, güvenilir bir süt tercih etmek doğru olacaktır. Mümkünse cam şişelerde, günlük pastörize edilmiş sütler tercih edilmelidir. Çocuğunuza sütü sevdirmek için… · Çocuğun tat duygusu anne karnında oluşmaya başlar. Gebelikte tüketilen gıdalar yabancı gelmeyeceği için çocuk da kolaylıkla yiyecektir. Bu nedenle gebelikte süt tüketimi ihmal edilmemelidir. • 1 yaşında sonra alerjisi yoksa inek sütü verilmeye başlanmalıdır. • Anne-baba süt içerek çocuğa örnek olmalıdır. • Pipet ve renkli, eğlenceli bardaklar süt içimini kolaylaştırdığı unutulmamalıdır.
En Çok
KUANTUM BİLGELİĞİ VE TASAVVUF DOÇ. DR. HALUK BERKMEN AURA KİTAPLARI Kuantum kuramının felsefi açılımını günümüz insanının düşünce ve davranışlarına uyguladığımızda, “Kuantum Bilgeliği” olarak tanımlanabilecek yepyeni bir bakış açısı karşımıza çıkıyor. Bu kitapta Kuantum kuramının felsefesi ile Tasavvuf düşüncesinin ortak yönleri Anadolu bilgelerinin şiirleri yardımıyla anlatılıyor. Ayrıca, Kaos kuramı, Fraktal yapılar, Temel parçacıklar, Sicim kuramı ve Sibermetik sistemler ile bunların Tao öğretisi ve Şamanlıkla ilişkisinden söz ediliyor. Geniş bir sentez içinde bilimsel bakışla mistik bakışın ortak yönleri gözler önüne seriliyor…
80
18.YÜZYIL OSMANLI ALİMLERİNDEN YUSUF EFENDİZADE’NİN KIRAAT İLMİNDEKİ YERİ Dr. Ali Öge / HÜNER YAYINEVİ Osmanlı döneminde kıraat ilminin gelişmesine büyük katkı sağlayan ilim adamlarından biri olan Yusuf Efendizâde’nin kıraat ilmindeki yerini ele alan bu çalışma giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Özellikle giriş kısmında Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmiyle ilgili temel bilgiler verilmiş, ardından kıraat tarihi genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu çalışmanın hedefi Osmanlı döneminde kıraat ilmine hizmet etmiş bu alanda kıymetli eserleri olan bir âlimin hayatı ve kıraat ilmi hakkındaki görüşlerini ilim dünyasının istifadesine sunmaktır. Bu çalışmayla kıraat ilminde meslek sahibi olan bir ilim adamının görüşlerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Okunanlar
ŞARK CEPHESİ’NDEN KORE’YE BİR TÜRK GENERALİ TAHSİN YAZICI’NIN ASKERLİK SERÜVENİ ERCAN ÇİFCİ / DERGAH YAYINLARI Bu çalışma, Türkiye’nin Kore Savaşı’na gönderdiği ilk tugayın komutanı olan ve kamuoyunda daha ziyade “Kore Kahramanı” olarak tanınan General Tahsin Yazıcı’nın askerî faaliyetlerini ele almaktadır. Bununla beraber, kendisinin 19121952 yılları arasında sürdürdüğü 40 yıllık meslekî yaşantısına parallel biçimde, erken Cumhuriyet dönemi Türk ordusunun dönüşümünü (teşkilat, teçhizat, doktrin, muharebe etkinliği vb. alanlarda) ve bu süreç içerisinde yaşanan sancıları da irdelemektedir.
FATİHNAME TURGUT GÜLER / ÖTÜKEN NEŞRİYAT Cihângîr Tûğlar Selîmnâme kitabıyla edebiyat ve târîh severlere büyük bir şölen sunan Turgut Güler, Şehsüvâr-ı Cihângîr Fâtihnâme kitabıyla da “Türk İstanbul”da yaşamanın Peygamber müjdeli lezzetini bize sunan Fâtih Sultan Mehmed Hân’ı anlatıyor. O Hân ki, hem kendi hânedânının içinde, hem diğer Türk siyâsî teşkilâtlarının hükümdârları arasında, hem de Dünyâ idârecileri sıralamasında “yegâne” olmayı başarmış, cümle ölçü ve değerlendirme kıstaslarını dürüp bir kenâra atmıştır. Türk târîhiyle berâber, en geniş mânâsıyla Cihân târîhinin gelmiş geçmiş sayılı şahsiyetleri arasında zirveye oturan Fâtih Sultan Mehmed Hân, Türk milletinin yetiştirdiği Cihân’a değer bir isim ve soyunun iftihâr kaynağıdır. 12 yaşında ilk saltanatına başlayan, 19 yaşında ikinci def’a tahta oturan, 21 yaşında İstanbul’u fetheden, babasının vefâtından sonra 30 yıl hükümdârlık yapan ve 49. yaşının içinde Hakk’a kavuşan Fâtih Sultan Mehmed Hân, eslâfı ve ahfâdı tarafından kırılamayan bir rekorla, tam 25 Sefer-i Hümâyûn’a çıkmıştır.
Eylül-Ekim 81
Başkandan
Hep birlikte daha iyiye... Değerli Okurlar; Eylül ayı demek, bizler için kültür-sanat sezonunun başlaması demektir. Hizmetlerimizin sizlerden karşılık bulduğunu ve Küçükçekmecemizin, kültür-sanat aktivitelerine katılımda bölgemizde örnek bir ilçe haline geldiğini görmek, bizlere daha iyi hizmeti sunmanın gururunu yaşatıyor. Küçükçekmece Belediyesi olarak bizim en büyük mutluluğumuz, Küçükçekmecelilerin gayretlerimize gösterdiği teveccühtür. Küçükçekmece Belediyesi olarak tüm hizmet alanlarında önceliğimiz değerli Küçükçekmecelilerin ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilmek ve sizlerin beklentilerinizi karşılayabilmektir. Sadece altyapı, ulaşım, üstyapı gibi temel hizmetlerde değil; çevre, eğitim, kültür-sanat gibi hayatımızın her alanını kuşatan ve yaşam kalitemizi belirleyen hizmetlerde de çıtayı her zaman en yükseğe çıkarmayı hedefliyoruz. Bilginin, kültürün, sanatın ve vizyon projelerin odağı ilçemize hizmet etmekten ve sizlerle yan yana yürümekten son derece mutluluk duyuyoruz. Sanatla, kültürle, tarihle, bilgiyle ve kentlilik bilinciyle geldiğimiz bu noktada, bu paylaşımın mimarları olan siz değerli vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, esenlikler diliyorum.
Temel Karadeni ≥ Küçükçekmece Belediye Başkanı
İÇİNDEKİLER
Küçükçekmece'de
04 05
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR
14 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’UN 43 YILLIK HAYALİ: FUTBOL SAHASI
20 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’
22 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ
24 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN
26 27
DRIFT ŞOVDA BÜYÜK HEYECAN YAŞANDI
30 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR
40 41
TÜRKİYE’NİN BEYAZ İNCİSİ; PAMUKKALE
50 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK 500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
52 GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR 58 TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ 62 EBRU ÜSTADI MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI 68 ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN
72 DİYABET KADER DEĞİL! 76 GÖKTÜRK-2 UYDUSU DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI 77 ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN 78 EN ÇOK OKUNANLAR
EDİTÖRDEN
KÜÇÜKÇEKMECE'DE HAYAT EYLÜL-EKİM 2015 Sahibi Küçükçekmece Belediye Başkanlığı Adına TEMEL KARADENİZ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ÖMER KESER Yayın Kurulu ÖMER KESER MEHMET BUDAK Yayın Danışma Kurulu M. BESİM MÜFTÜOĞLU HAMZA GÖNENÇ AV. RECEP ŞENCAN MUSTAFA KUZUGÜDEN GÜVEN AYDIN DR. SİBEL GÜLLÜÇAYIR Editör BURCU EDA ERDEM Haber- Araştırma- Dosya İSMAİL ÖZCAN BANU KARAKAYA AYŞİN GÜNER ŞEYMA KELEKÇİ Fotoğraf AZİZ KAYA CİHAN KESKİN CENK TÜRKEZER Tasarım ŞAKİR ÇOLAK Baskı- Cilt FORART İLETİŞİM
Küçükçekmece Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Telefon: 444 4 360 Faks: 212 411 07 80 www.kucukcekmece.bel.tr kucukcekmece@kucukcekmece.bel.tr
Burcu Eda Erdem burcu.erdem@kucukcokmece.bel.tr
Tertemiz huzur kokan gecelerden, mis gibi kızarmış ekmek kokulu sabahlara uyandığımız günler vardır hani. Sabah telaşesini keyfe dönüştürdüğümüz, zaman buldukça yumurta kırmaca oynadığımız çay kokan sofralarda şakalaşma sesleri… Tüm aile bireylerinin birbirini ve dünyayı delicesine sevdiği ve daima yaşananlara şükrettiği… Her derdimize koşan, evimizin anahtarını emanet edebilecek kadar güvendiğimiz komşularımız vardır. Siz yokken çiçeklerinizi sulayan, kedinize/ köpeğinize sizin yerinize bakan, evinizi eski kokmasın diye havalandıran can kadar yakın komşular… Geceleri yarenlik eden, çayın yanına mutlaka ev yapımı kakaolu kek ya da çubuk kraker sunan gerçek komşulardan söz ediyorum. Hiçbir şey bulamasa bile iki dakikada nerden çıkardığını bilemediğiniz sarmalar, anne börekleri, keyifli sohbeti olan. Her aldığınızı iki eşit parçaya böldüğünüz, pazara çıktığınızda aldığınız taze sebze ve meyveden mutlaka ayırdığınız, hata olduğunda koşa koşa gidip çorba kaynatıp hızlaca eve döndüğünüz güzel insanlar vardır mutlaka! Yok mu? Olmalı… Komşu da olmak zorunda değilsiniz ki zaten. Bu kadar büyük bir şehirde yan yana evlerde oturmak zaten başlı başına bir lüks... Siz can cana olun yeter size. Cana can katan birini kim istemez ki zaten hayatında? Lütfen bir mucize beklemeyin ya da ilk adımı onun atmasını… Sizin dostluğunuzu ve böylesini bir samimiyeti hak eden, bekleyen, hayal eden bir dünya insan var etrafımızda. Belki bunlardan biri de sizsiniz. Kim bilir? Kendiniz, şehriniz ve hatta yaşamayı hayal ettiğiniz dünyanız için bugün mutlu olacağınızdan emin olacağınız bir adım atsanız ne kaybedersiniz? Belki ilk seferinde olmayacak ama mutlaka kazanacaksınız. Hem siz, hem elini/ yüreğini tuttuklarınız kazanacak üstelik. Size de birileri el uzatsın, sizi dost seçsin istiyorsanız hareketlenin. Hayat öylesine kısa ki, siz elinizi cebinizden çıkarıp birine uzatıncaya kadar sona erebilir. İşte tam da hal böyleyken yürüyerek değil, koşarak gitmeli her yere… Yaya kaldığınız her durumda uçan halısıyla ayaklarınızı yerden kesecek dostlarınızın olması ve bunun için bugün çabalamanız dileğimle. Sevgiler.
ATILAN BİR ADIM 10 FAYDA SAĞLIYOR Düzenli olarak yapılan yürüyüşler; kasların kuvvetlenmesi, şişmanlık ve stresin azalması, yaşlanmanın gecikmesi gibi birçok avantaj sağlıyor. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin. Düzenli yürüyüşler, vücudun oksijeni kullanma kapasitesini artıran, büyük kas grupların dinamik ve ritmik olarak çalışmasını sağlayan aktivitelerdir. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için yapılan düzenli yürüyüşler dakikada 6 kalori harcanmasını sağlamaktadır. Kilo almayı engelleyerek, vücutta yağ oranının azalmasına yardımcı olur. Yürüyüş; kemiklerinizin güçlenmesini, kilonun korunmasını, kalp ve akciğer sağlığının kontrol altına alınmasını kolaylaştıracak bir egzersizdir. BİR ADIMIN 10 FAYDASI - Uykusuzluğu azaltır - Sindirimi kolaylaştırır - Kan basıncını düzenler - Yorgunluk hissini engeller - Solunum kapasitesini artırır - Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar - Vücutta doğal keyif verici hormonların (Endorfin) salınımı sağlar - Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir
6
- Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir - HDL/LDL (İyi huylu-kötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Kan yağlarının (Trigliserid) düzeyini düşürür
gibi damarsal hastalıkların riskini de azaltmaya yardımcı olmaktadır. Kırk yaş ve üstü kişiler mutlaka doktor kontrolünde yürüyüş programlarına başlamalıdır. Hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkları olan kişiler sık sık doktor kontrollerini ihmal etmemelidirler.
KALÇA KASLARINIZI KASIP GEVŞETİN Yürüyüşe ısınma hareketleriyle yavaş yavaş başlanmalıdır. Saniyede bir adım atarak dakikada 2-6 kalori, iki adım ile dakikada 5-7 kalori harcanabilir. Aynı şekilde yine yavaş yavaş yürüyüş sonlandırılmalıdır. Bu yürüyüş programı düzenli bir beslenme planı ile yılda 5-6 kilo verilmesini sağlayabilmektedir. Gün içerisinde yürürken, otururken, kalça kaslarının en az 30 kez kasıp, gevşetmek de oldukça faydalıdır.
YÜRÜYÜŞTE BUNLARA DİKKAT! Yürüyüş, hafif bir yemekten en az iki saat sonra yapılmalı, yürüyüş öncesi ve sonrasında bol su tüketilmelidir. Ağır bir yemek sonrası hızlı ve yorucu yürüyüşlerden kaçınılmalıdır. Yürüyüşler için ince tabanlı ve makosen ayakkabılar doğru tercihtir. Eğer yürüyüşler açık alanda yapılacaksa sabah erken saatler seçilmelidir. Çok sıcak havalarda yürüyüş yapmak ve yürüyüş sırasında herhangi bir sıkıntı hissedildiğinde yine de yürüyüşe devam etmek doğru değildir. Yine kilo vermek amacıyla yürüyüş yaparken vücuda naylon, muşamba ve benzeri maddelerin sarılmasının bir faydası yoktur.
SAĞLIKLI YÜRÜYÜŞ İÇİN ÖNERİLER Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir ve kalp-damar, beyin
Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin.
Eylül-Ekim
7
YENİ EĞİTİM YILINA GÖRKEMLİ AÇILIŞ Küçükçekmece Kaymakamlığı, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen 2015-2016 eğitimöğretim yılı programı, açılışı Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda görkemli bir törenle yapıldı.
8
Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nda gerçekleşen eğitim-öğretim açılış yılı programına Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz, okul müdürü Şenay Muslu Atıcı, hayırseverler Dr. İsmet ve Doğan Birgül, öğretmenler, veliler ile öğrenciler katıldı. “OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KONUSUNDA DESTEK BEKLİYORUM” Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından günün anlam ve önemine
ilişkin konuşmasını gerçekleştiren Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, eğitimin değerini bilen insanlarla birlikte olmanın kendisini umutlandırdığını belirterek, “Öğrencilerimizin layık oldukları şekilde eğitim görüyor olması beni çok mutlu ediyor. Velilerimizden de okul öncesi eğitimin artırılması konusunda yardım bekliyorum. Eğitime destek veren herkese minnetlerimi sunuyorum. Özellikle belediye başkanımıza okullarımızı fiziksel olarak iyi hale getirdiği için teşekkür ediyorum” dedi.
“AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ YAD ETMEDEN GEÇEMEYECEĞİM” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise “Bizim rahat yaşayabilmemiz, eğitim alabilmemiz için canlarını gözünü bile kırpmadan feda eden aziz şehitlerimizi de anmamız gerekiyor. Onları burada yad etmeden geçemeyeceğim. Biz belediye olarak eğitime yaptığımız yatırımın geleceğe yapılan bir yatırım olduğunu biliyoruz. Biz ilçemizdeki tüm okulların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak için, daha iyi eğitimli çocuklar yetiştirmeliyiz” diye konuştu. İnsana yapılan yatırımın yardımların içinde en hayırlısı olduğunu kaydeden İlçe Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz da eğitime destek verenlere minnetlerini dile getirdi.
KİTAPLARINI PROTOKOL ÜYELERİNDEN ALDILAR Konuşmaların ardından okul öğrencileri şiirler okuyarak, Artvin ve Karadeniz yöresine ait halk oyunları gösterilerini sundu. Renkli geçen ilköğretim haftası kutlamalarında ilkokul öğrencilerinin heyecanı gözlerinden okunurken, öğrenciler protokol üyelerine çiçek takdim etti. Ayrıca aynı güne denk gelen Dr. İsmet Birgül İlkokulu’nun açılışı da kurdele kesimiyle gerçekleşti. Programın ardından protokol üyeleri okulu gezerek birinci sınıf öğrencilerine kitaplarını dağıttı. Dördüncü sınıf öğrencileri ise birinci sınıftaki miniklerine çiçek vererek onları yüreklendirdi.
Eylül-Ekim
9
HER YIL 1 MİLYON BEBEK ÖLÜYOR
Dünyada her yıl 13 milyon prematüre bebek doğuyor ve bu erken doğumlar bebeğin sağlığını riske atacak birçok faktörü de beraberinde getiriyor. Erken doğumu önlemenin yolu ise hamileliğin ilk günlerinden itibaren düzenli bir şekilde kontrolleri ihmal etmemekten geçiyor.
Hamileliğin ilk günlerinden itibaren kontrolleri ihmal etmemek düşük riskini azaltmaktadır. Daha önce düşük yapmış anne adaylarının, düşük yapma veya erken doğum olasılığı daha yüksek olduğu için bu hamilelerin daha dikkatli olmaları gerekir. Erken doğum riskine sahip hamilelerin doğru beslenme, yorucu ve stresli yaşamdan kaçınma, sigara ve alkolden uzak durma konusunda daha da dikkatli olması gerekir. Doğru takip ve tedavi sağlanmadığı takdirde her yıl 1 milyon bebek erken doğum sebebi ile hayatını kaybedebiliyor.
10
ERKEN DOĞUMA KARŞI GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALIN Erken doğumun önceden tahmin edilip saptanması zor olsa da hamileliğin ilk günlerinden itibaren yapılan muayenelerle bu sürecin kontrol altında tutulması sağlanabilir. Rahim ağzı açıklığının muayene ile değerlendirilmesi, hastanın ağrılarının sıklığı ve süresi, ultrasonografik yöntemler ve anne kanı ve amniyon mayi içindeki birtakım biyokimyasal belirteçler erken doğum tahmininde kullanılan yöntemler arasındadır. Bunlarla hem erken doğumun klinik bulguları ortaya çıkmadan önce risk grubundaki hastalar saptanabilir hem de erken doğum hastalarının tanısı ve ileri değerlendirmesi mümkün olabilir. BEBEK ÖLÜMLERİNİN YÜZDE 80’İNDEN SORUMLU Genel olarak bakıldığında sıklığı yüzde 13’e varan erken doğum, anne karnındaki ve ilk 28 gündeki bebek kayıplarının yüzde 80’inden de sorumludur. Erken doğan bebeklerde solunum problemleri, beyin içi kanamaları, görme kaybı, zeka ve motor fonksiyon bozuklukları, bağırsak problemleri olabilmektedir.
Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir.
Eylül-Ekim 11
12
En önemli sebep rahim ağzı yetmezliği Vajinal enfeksiyonlar, çoğul gebelikler, ardışık histeroskopiler, bebeğin sıvısının normalden fazla olması, plasentanın doğum kanalını kapatması, anne adayında sağlık problemlerinin olması yine anne adayının 16 yaşın altında veya 35 yaşın üzerinde olması erken doğum için bir risk durumları yaratabilir. Erken doğumun en önemli nedenlerinden biri de rahim ağzı yetmezliğidir. Rahim ağzı yetmezliği probleminin de neden olduğu erken doğum, rahim ağzı dikişi; yani serklaj yöntemi ile ortadan kaldırılabilmektedir. ERKEN DOĞUM BELİRTİLERİNİ TANIYIN Erken doğum, başta uterus kasılmaları ile anne adayı tarafından fark edilebilecek belirtiler verebilir. Bu belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi gereklidir. Erken doğumun gerçekleşmesinde ilk belirti “uterus” kasılmalarıdır. Saatte en az 4 kez kasılmanın olması, vajinal akıntıların artması erken doğumu işaret edebilir. Kasılmalar bazı hamileliklerde kendini ağrıyla hissettirirken, bazı hamileliklerde hiç bir ağrıya da yol açmayabilir. Kasılmalar, adet dönemindeki sancılara benzeyebilmektedir.
Bir önceki hamileliğinde erken doğum hikayesi olan bir kadının bir sonraki hamileliğinde erken doğum yapma riski 2.5 kat artabilmektedir. Ancak bu, kesinlikle erken doğum yapacağını ifade etmez, riskinin fazla olduğunu gösterir. İki kez, arka arkaya erken doğum yapan kadınların üçüncü hamileliğinde erken doğum yapma riski daha da fazla artmış olur. ERKEN DOĞUMU “TAHMİN, TEDAVİ VE KORUNMA” PROGRAMI Özellikle erken doğum eylemi için risk taşıyan hamilelerin “erken doğumu tahmin, tedavi ve korunma” programı altında takibi gereklidir. Tüm hamilelik süreçlerinde erken doğumu tahmin etmek ve engellemek için rahim uzunluğu ölçümü gereklidir. Çünkü her erken doğum yaşayan anne adayının geçmişinde bir risk faktörü bulunmamaktadır. Bunun dışında anne kilosunun ve yaşının ideal aralıkta tutulması, çalışma şartlarının ideal olması, iki gebelik arası geçen sürenin 1 yıl üzerinde olması, sigara ve diğer kötü alışkanlıklardan uzaklaşılması, gebelikte erken doğum açısından önem arz eden enfeksiyonların taranması ve tedavisi önemlidir.
ibaren it n e d n ri le n ü g ilk in liğ Hamile ek düşük kontrolleri ihmal etmem riskini azaltmaktadır.
Eylül-Ekim 13
HEM MÜZİSYEN, HEM SPORCU;
BEHZAT GERÇEKER
Türkiye’nin en önemli popüler müzik topluluklarından biri olan Enbe Orkestrası’nın kurucusu Behzat Gerçeker, Düşler albümü ile büyük bir atılım yaparken tüm Türkiye’nin tanıdığı bir sanatçı haline geldi. Aynı zamanda iyi bir tenis oyuncusu olan usta müzisyen ile keyifli bir söyleşi yaptık...
14
İstanbul Devlet Opera Orkestrası sanatçısı Behzat Gerçeker, 1993’te ENBE Orkestrası’nı kurduğunda amaıcı müziğiyle evreni kucaklamak, yaptıkları işin evrenselliğiyle tüm insanlara hitap eden bir dil oluşturmaktı. Aradan geçen onbeş yıl içinde Kayahan, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer gibi Türkiye’nin en önemli müzisyenleriyle birlikte çalan orkestra, tüm Türkiye’nin taınıdığı bir grup haline geldi. Mustafa Ceceli’nin seslendirdiği ‘Unutamam’ şarkısı haftalardır listelerde yer alan ENBE’nin ‘beyni’ Behzat Gerçeker’in müzik ile birlikte en çok tutkun olduğu uğraşı ise tenis oynamak.
- BEŞ YAŞINDA MÜZİĞE BAŞLADI. 1963 Ankara doğumlu olan Behzat Gerçeker, müziğe henüz 5 yaşında iken başladı. Doğal yönelimi sayesinde Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na giren Gerçeker, 1987’de mezun olduktan sonra müzikle ilgili pek çok çalışmada bulundu. Fransa’da iki yıl orkestra yöneten başarılı sanatçı, daha sonra bir yıl Macaristan’da kalarak etnik müzik üzerine çalışmalarda bulunmuş. TENİSE İLK ADIM TED’DE Türkiye’ye geldikten sonra orkestrasını kuran ve konserlere başlayan Behzat Gerçeker’in tenisle tanışması ise TED
Kulübü’nün unutulmaz Başkanı Behbut Cevanşir sayesinde olmuş. “1996 yılıydı. Oraya bir konser için gitmiştik. Konser bittikten sonra beni kulübe üye yapacağını söyledi” diyerek o günleri anlatıyor Gerçeker: “Behbut Abi çok ısrar etti, raketimi bile kendisi verdi. Beni kulübe Onur Üyesi yaptı. Bana ders ayarladı. Onun sayesinde başladım bu spora. Sonra tutkum haline geldi ve hep TED’e gelerek oynamaya başladım. O zamanlar TED’in atnrenörü olan Vladimir bana çok yardımcı oldu. İlk turnuvalarımda hep onunla çiftlerde oynardık…” Behzat Gerçeker, tenise başlama anısından kendisine bir yol çizmiş: “O günden sonra hep insanlara tenis, raket, top, ayakkabılarını ben hediye ederek tenise adm atmalarını sağladım. Bu şekilde pek çok kişiyi spora başlattım. Korhan Abay, Ferhat Göçer… Daha pek çok arkadaşımı böyle korta getirdim ve onlar da diğer arkadaşlarını aynı şekilde tenisle tanıştırdı” - SPOR YAPMANIZ MÜZİĞE KATKI YAPIYOR MU? “Sabah üzerimdeki toksinlerimi atmamı, güne daha dinç başlamamı spora borçluyum. Sporu yaptıktan sonar işimde daha iyi olduğu farkettim. Ayrıca tennis oynamaktan büyük zevk alıyorum. Veteranlarda ülkemi temsil etmişliğim bile var. Yani bu sporda müzikte olduğu gibi epey yol katettim. Ancak, son dönemlerde konserlerden fazla vakit bulamadığım için çok sevdiğim spora yeterince vakit ayıramadığımı düşünüyorum.” - ANKARA’LI BİRİ OLARAK İSTANBUL SİZDE NE İFADE EDİYOR? “İstanbul sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Nereye gidersem gidiyim, İstanbul’a her dönüşümde heyecanlanıyorum. Bu
şehirde insanı çeken bir şey var. Ayrı kalınca çok çabuk özlüyorsunuz.” - MÜZİKTE BUNDAN SONRAKİ HEDEFLERİNİZ NELER? “Çok iyi bir yol katettik. Bu yüzden bizden insanların beklentisi arttı. Hep daha iyisi için çalışıyorum. Yeni albümler, yeni eserler üretmek zorundayım. Artık, kötü bir şeye imza atma lüksüm yok. Çünkü, iyinin de daha iyisi olduğunu biliyorum.” - HAYRANLARINIZA, ÖZELLİKLE KÜÇÜKÇEKMECE’DE YAŞAYAN HAYRANLARINIZA SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ BİR ŞEYLER VAR MI? “Beni seven herkesi yürükten kucaklıyorum. Bir sanatçı için en önemli şey alkışlanmak ve sevilmektir. Türk halkına daha iyi şeyler vermek için var gücümle çalışmaya devam edeceğim. Küçükçekmece’yi biliyorum. İstanbul’un kültüre ve sanata yatırım yapan ilçelerinden biri. Küçükçekmeceli sevenlerim, gelecek nesillerde bizlerden daha başarılı olacak gençlerin önlerini açsınlar. Çocuklarının sanatla, sporla uğraşmalarına izin versinler. Küçükçekmece artık bu imkanlar var. Anneler ve babalardan ricam, çocuklarının ellerinden tutup, onları sahip oldukları kültür ve sanat merkezlerine götürmeleri. Kendi yapamadıkları spor ve sanatı çocuklarına mutlaka yaptırsınlar.”
Eylül-Ekim 15
BEZİRGANBAHÇESPOR’un 43 yıllık hayali:
FUTBOL SAHASI
“Amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan daha önemli olan semtimizde bir spor tesisi. Yani stad. Çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç sosyal tesistir. Belediye başkanı arkamızda, Kulüpler Birliği başkanı yanımızda, bunun farkındayız.”
16
Dile kolay 43 yıl, bir ömrün yarısından da fazla. Bezirganbahçespor kurulduğu 1969’dan bu yana bir futbol sahası bekliyor. 43 yıldır, taş toprak nereyi bulmuşlarsa orada antreman yapıp Türk sporuna yeni yetenekler kazandırmışlar ama bir futbol sahaları olamamış.
Hayati Yolcu Bezirganbahçespor’un Başkanı. Konuşmaya oturur oturmaz, futbol sahamız dedi, yine aynı cümleyle konuşmasını bitirdi. Küçükçekmece’de futbol sahası olmayan başka kulüpler olmasına rağmen, onların hepsinden daha fazla futbol sahasını istediğini samimi şekilde gösterdi. Kolay değil, 43 yıldır mahalleye futbol sahası gelsin diye çalmadıkları kapı kalmadı. İşin sonuna geldiler. Kulüpler Birliği bir yandan
bastırıyor, diğer yandan kendileri. Sonunda mahalleye futbol sahası gelecek. Buna herkes gibi o da inanıyor. - Bezirganbahçespor nasıl kuruldu, renkleri nasıl belirlendi? 1969’da “Kaçı Dayı” lakaplı Muammer Kaçı önderliğinde büyüklerimiz tarafından kuruluyor. Başkanımız dışındaki diğer isimlerden anmak gerekirse Hüseyin Özkan, Mustafa Şimşek, Mustafa Erdoğan ve İdris Asatekin olarak sıralanabilirler. Muammer Kaçı spora gönül veren bir ağabeyimizdi ve devamında kulübe gençlerin katılmasını teşvik ederek kulübün büyümesini sağlamıştı. Kuruluşun ilk yıllarında mavi- beyaz olan renkler daha sonra 1971 tarihinde sarısiyah olarak değiştiriliyor. Değiştirilmesine karar verilmesindeki etken sebep ise
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ortak renklerinin sarı olması, diğer rengin de kırmızı yahut lacivert değil de siyah olarak alınması da arada bir fark yaratmak için olmuştur. - Bölgedeki sosyo -kültürel yapı hakkında neler söyleyebilirsiniz? O zamanlar İstanbul’un birçok yerinde olduğu gibi burada da pek fazla yerleşim yeri bulunmamaktaydı. Sayı olarak ancak 200 hane yaşıyordu diyebiliriz. Çocukluğumuzu gözümüzün önüne getirince bugünün çocuklarından daha mı şanslıyız yoksa şansız olan biz miydik tartışma konusu olmakla birlikte bizler bugünün çocuklarından kendimizi daha şanslı hissediyoruz. 21.yy’da 2015 yılında belediyeler, kurumlar sayısız imkânlar sunmaktayken bizim çocukluğumuzda bize bu fırsatları doğa vermişti. İki tane büyük sahamız vardı: Birisi taş tepenin sahası, diğeri de Bezirganbahçespor’un sahası idi ki şu anda daha önceki
imkânsızlıklar içerisinde bile bir sahamız varken 2015 yılında kulüp olarak buna sahip değiliz. Devletimiz, belediyeler, kulüpler birliği spora çok önem veriyor ama spora bu kadar çok önem veren bir topluluğun içinde bulunmamıza rağmen halen sahasız bir kulübün kulüplerin olması bizi rahatsız ediyor. Çocuklarımız bu anlamda çok şanssız. - Bezirganbahçespor’un şu aşamada en büyük arzusu kendisine mahsus bir futbol sahasına kavuşmak mıdır? Evet, bu kulübün şu andaki en önemli eksiği futbol sahasıdır. Belediye Başkanımız Sayın Temel Karadeniz ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Seymen Gençtürk’e Bezirganbahçespor kulübünün çok büyük eksiği olan saha probleminin çözülmesi önerisinde bulunduk. Bizim amatör bir spor kulübü olarak asıl amacımız turnuvalar, bölgesel yahut şehirlerarası kupalar kazanmaktan
daha önemli olan semtimizde yetişen çocuklarımızın spora yönlendirerek onların genç yaşta kötü alışkanlıklar edinmelerini engellemek oldu. Bunu gerçekleştirmek için gereken en temel ihtiyaç ise gençlerimizin dikkat ve ilgisini çekebilecek bir sosyal tesistir. Bezirganbahçespor 40 yıllık tarihinde henüz 1. ve 2. Liglere futbolcu yetiştirememiştir; çünkü altyapı eksikliği ve sahasızlık çözülmemiş sorunlarımız olarak senelerdir durmaktadır. Çocuk ve genç sporcuları belli bir noktaya dek bünyemizde tutuyoruz; ancak elimizde olmayan sebeplerden dolayı sporcular da kendilerine daha iyi bir kulüp arayışı içerisine giriyorlar. Alt yapısı ve sosyal tesisleri olan kulüplerde sporcular kendilerini taktiksel ve fiziksel olarak daha iyi geliştirme fırsatı buluyorlar yani bu tarz bir tercihte bulunmalarında onları elbette ki suçlayamayız.
Eylül-Ekim 17
Çekmece Belediye Başkanı olan Sayın Temel Karadeniz Kulüpler Birliği gibi bir sosyal olguyu yerleştirdiği ve desteklediği için bölgedeki diğer amatör kulüpler gibi bizler de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dengeli ve devamlı bir yatırım ve destek içerisindeler ve eminim bize de saha ve tesis kazandıracaklardır. Kulüp binamızın yan tarafında bulunan 16.500 m2 alan da spora ve gençliğe 3000 m2’lik bir yerin ayrılabileceğini düşünüyoruz.
- Alt yapı sorunları ile ilgili bugüne dek neler yaptınız, nasıl baş etmeye çalıştınız? Bizden öncekilerin zamanında Kulüpler Birliği bulunmamaktaydı ve Çekmece Belediyesi de spora bu ölçüde ihtimam gösteren bir belediye konumunda değildi. Eski yöneticilerin Spor Bakanı Yücel Seçkiner’e kadar gittiğine tanık oldum. Yazılı ve sözlü olarak birçok başvuru yapıldı; ancak cevapsız kaldılar. Şu anda
18
- Kendi aranızda bir plan oluşturdunuz mu halı sahası, soyunma odaları, duş kabinleri hem gençlerin spor faaliyetlerini gerçekleştirebilecekleri bir yer hem de boş zamanlarında maddi olarak gelir getirecek bir yer olarak? Daha önceki yöneticilerimizin amatör kulüp olmanın sadece başarı olduğunu algıladıklarını zannediyorum. Alt yapıya çok fazla önem vermeyip sadece A
takım seviyesinde bir takım oluşturup o takımın başarısı için uğraş vermişler. Bunun için de maddi olarak harcamaları oldu. Ben o paraları boşa gitmiş para olarak görüyorum. Biz bundan sonra kulübümüzün alt yapısından gelen çocuklarla oynamayı ve bu çocukları bir yerlere topçu olarak kazandırmayı hedefliyoruz. Bezirganbahçespor kulübünün en önemli başlıca görevi sokak köşelerinde, parklarda, bahçelerde Bali çeken, uyuşturucu kullanan madde bağımlısı gençleri spora yönelterek kötülüklerden uzak tutmaktır. Kulübümüzün görevlerinden birisi de 8–10 yaşındaki çocuklarımızın daha sokaklara yeni inen hayatı kendi öğrenmeye başladığı yıllarda arkadaşlığı dostluğu paylaşmayı öğretip onlara toplumumuzda öğretilmesi gereken ahlak kurallarını aşılamaktır. Bizim sosyal tesis isteyişimizin nedenlerinden biri spor yapmak için kulübümüze gönderilen oyuncularımızın aileleri tarafından istedikleri zaman çocuklarını
izlemeye gelecekleri bir alan olmasıdır. Bezirganbahçespor kulübünün birçok hedefi var ve biz kulüp olarak hedeflerimizi gerçekleştirememenin üzüntüsünü yaşamaktayız. - Kulüpten bahsetmek gerekirse sporcu sayıları hangi seviyede bulunuyor? Bezirganbahçespor kulübü olarak biz 8 kategoride mücadele etmekteyiz. Bu kategorileri en alt seviyeden
sıralamak gerekirse; mini minikler, minikler,U13,U14,U15,U16,U17 gençler ve A takımı olmak üzere 8 grup halinde sıralayabiliriz. A takımımız 2’nci amatör de ve bu ligde ilk senemiz olmasına rağmen potansiyel olarak iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Bezirganbahçespor kulübü olarak biz kendimizi istediğimiz an 1’nci amatör kümeye çıkaracak güçte olduğumuzu düşünüyoruz; ama bizim amacımız daha
evvel de söylediğim üzere 1’nci amatör kümeye çıkmak ya da çok fazla başarılar elde etmek değildir. Bizim tek amacımız gençlerimizin ve çocuklarımızın kötü alışkanlıklar edinmemeleri, çocuklarımıza geleceklerimize sosyal alanlar sunarak onları kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaktır. Kulüpler Birliği ve belediyemiz tarafından “bize yer gösterin size hizmet sağlayalım” diye bir teklif getirildi. Biz kulüp olarak Bezirganbahçe parkının bir bölümünün spor kompleksine dönüştürülebileceği önerisini yaptık. - Bezirganbahçe halkı spor kulübünün arkasında duruyor mu destek veriyor mu? Yönetim olarak daha yeni görevdeyiz. Biz den önceki yönetimde bu konuda eksiklikler yaşandı; ancak biz bu konuda iyileştirme çalışmalarına giderek yakın zamanda Bezirganbahçe halkı ve esnafını spor kulübümüzün arkasında yer alacağı görüşünde ve inancındayız.
Eylül-Ekim 19
EL CERRAHİSİ YAŞAMA BAĞLIYOR Eller, yaşamın doğal akışında, günlük rutin işleri yapmayı sağlayan ve üretkenlikte büyük katkısı olan en önemli organlardan biri… Ancak çeşitli kazalar sonucunda yaralanabiliyor ya da bazı hastalıkların seyri sırasında zarar görebiliyor.
20
Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte el cerrahisinde kullanılan yeni teknikler hasta konforunu artırırken uzuv kopması sonrası alınması gereken önlemler de büyük önem taşıyor. ZAMANLA YARIŞ ÇOK ÖNEMLİ Günlük yaşamda hızla artış gösteren iş kazaları, trafik kazaları, cam kesisi, düşmeler ve benzeri kazalar sonucu kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi mikrocerrahi tekniği ile gerçekleştirilmektedir. Tam donanımlı bir merkezde konusunda uzman hekimler tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda başarı oranları daha
yüksektir. Ancak kişi sağlık kuruluşuna bulaştırılmadan önce de dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Uzuv kopmalarında ilk yapılması gereken hastanın güvenli bir yere alınıp, mevcut kanamanın durdurulmasıdır. Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir. Mesafe kısa ise hastaneye doğrudan gidilmelidir. Ancak hastaneye ulaşmak 1 saatten uzun sürecekse vakit kaybedilmeden travma bölgesi temiz bir bez ile sarılmalıdır. Temizlenip sarılan parça temiz bir poşet
Yaralanan kısım üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırmak, mümkünse bir sargı ile sıkıca sarmak ve yaralanan kolu veya eli yükseğe kaldırarak kalp seviyesinin üzerinde tutmak önemlidir.
içine konulup ağzı sıkıca kapatılmalıdır. Daha sonra ikinci bir poşete buz ve su doldurulmalı, uzvun bulunduğu poşet ağzı açılmayacak şekilde bu torbanın içine yerleştirilmelidir. Hasta acil bir şekilde ameliyata alınacağı için kesinlikle yiyecek ya da içecek verilmemelidir ve hasta sigara içmemelidir. MİKROCERRAHİ AMELİYAT BAŞARISINI ARTIRIYOR El cerrahisi, uzuv yaralanmalarında uygulanan cerrahi bir tekniktir. Başta travma ve çeşitli kazalara bağlı olarak meydana gelen el yaralanmalarının tedavisi olmak üzere hem üst uzuv bölgesini (elden boyuna kadar) hem de alt uzuv bölgesini (bacak-ayak) ilgilendiren pek çok problem el mikrocerrahi ameliyatlarının kapsamına girmektedir. Spor yaralanmaları, iş kazaları,
sakatlıklar, tendon, lif, kas damar ve sinir yaralanmaları, kemik kırıkları, çatlaklar, eklem çıkıkları, sinir sıkışması, tetik parmak ve kistler, parmak yapışıklıkları, fazla parmak gibi doğuştan hareket ve şekil bozuklukları, felç veya yanık sonrası kalan şekil bozuklukları gibi problemlerde mikrocerrahi teknik başarıyla uygulanmaktadır. El cerrahisinde en sık kullanılan cerrahi yöntem mikrocerrahidir. Bu yöntemle operasyon mikroskopu veya “loup” adı verilen özel yardımcı cihazlarla ameliyat sahasının büyütülmesine yardımcı olarak çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük damar, sinir ve liflerin tamirine imkan tanımaktadır. Bu sayede normalde çıplak gözle zor görülebilen ince ve küçük yapılardaki problemlerin cerrahi olarak hassas tedavisi mümkün olmaktadır. Mikrocerrahi yöntemleri ile iş, trafik ve
ev kazaları sonucu ortaya çıkan kısmen ya da tamamen kopmuş uzuvların dikilmesi işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. DONANIMLI MERKEZ VE DENEYİMLİ DOKTOR SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ El, kol, parmak yaralanmalarında, özellikle kopmalarda erken dönemde uç uca dikme çok önemlidir. Hareket ve fonksiyon kaybı kalmaması için adeta zamanla yarışılır. Gecikmiş tedavilerde rekonstrüksiyon adı verilen daha zor teknikler uygulanmak zorunda kalınmaktadır ancak her zaman iyi sonuçlar elde edilemeyebilir. Bazı durumlarda sinir ve tendon hasarlarında başka bölgeden sinir ve tendon nakli gerekebilir.
Eylül-Ekim 21
YUSUF, ‘’AYLAN’I GÖRÜNCE AĞLADIM’’
Sosyal belediyecilik anlayışı ile hareket eden Küçükçekmece Belediyesi Mülteciler Masası ilçede ikamet eden Suriyeli başta olmak üzere pek çok mülteci aileye yardım elini uzatıyor.
arabanın önüne atarak intihar etmeye kalktım” diye konuşuyor. Türkiye’den çok memnun olduğunu da belirten Halil, “Benim babam bana böyle bakmadı. Türkiye çok güzel bir ülke. Recep Tayyip Erdoğan’dan, Türk insanından Allah razı olsun. Batı dünyasını da Allah ıslah etsin. Onlara hakkımı haram ediyorum” diyor.
Daha iyi şartlara ulaşmak için. Üzgünüz. Aylan’ı gördüğüm zaman ben ağladım. Biz göç yaparken bile ölüme gidiyoruz. Gideceğimiz yerden emin değiliz. Avrupa’nın belki geliri yüksek görünüyor ama oraya gidenlerin de akıbetleri belli değil. Burada güvendeyiz. Türkiye’den memnunuz.”
“AYLAN’I GÖRDÜĞÜM ZAMAN AĞLADIM” Halep’te zeytin tarlaları olduğunu söyleyen Amun Yusuf ve ailesi ise 2 yıldır Türkiye’de. Eşi Suriye’de kalmış. Engelli kızları Safa ve Rukiye, torunları, oğlu ve gelini ile Türkiye’de hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Amun Yusuf dünyayı ayağa kaldıran Aylan’ı gördüğünde hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “Yüreğimiz yanıyor, başka seçeneğimiz yok.
“YEREL YÖNETİMLER MÜLTECİLERE EL UZATMALI” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz mültecilere en iyi şekilde hizmet etmeye çalıştıklarını ifade ederek, “Aylan yüreğimizi yaktı. Küçükçekmece Belediyesi olarak ilçemizde oturanların, mülteci ya da değil insani şartlarda en iyi şekilde yaşamasını istiyoruz. Bu nedenle elimizden gelen yardımı yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz” dedi. Küçükçekmece Belediyesi İyilik Merkezi’nde (KİM), Küçükçekmece ilçesinde ikamet eden tüm mültecilere beyaz eşyadan, sıcak yemeğe, tekerlekli sandalyeden örtüye her türlü yardım yapılıyor.
Sıcak yemekten yatak yorgana mültecilere her türlü yardımı yapan Küçükçekmece Belediyesi, adeta dünyaya insanlık dersi veriyor. Küçükçekmece’de ikamet eden Suriyeli mültecilerden Leyla Halil ve Amun Yusuf konuyla ilgili önemli açıklamalar yaptı. “ÇOCUKLARIMIN ÖLÜM HABERİNİ ALINCA İNTİHARA KALKIŞTIM” Leyla Halil ve ailesi Halep’ten geleli 1 yıl olmuş. Bir yıldır Küçükçekmece’de ikamet ediyorlar. Suriye’deyken doktorluk yaptığını söyleyen Halil, iki çocuğunu kaybetmenin acısını hala yüreğinde taşıyor. Leyla Halil, “Çocuklarım Suriye’de enkaz altında kaldı. Ben doktorum. Sabah saatlerinde beni çağırdılar. Çocuklarımı o şekilde görünce kendimi bir
22
Eyl端l-Ekim 23
GRİPTEN KORUNABİLİRSİNİZ Hava sıcaklık değerlerinin gün boyunca değiştiği mevsim geçişlerinin en sık karşılaşılan hastalığı grip, doğru tedavi edilmezse sinüzit, orta kulak iltihabı gibi önemli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Özellikle 65 yaş üstü kişiler, kronik kalp, akciğer, böbrek ve şeker hastaları, kanser hastaları ve sağlık çalışanları gibi risk grubunda bulunan kişilerin daha dikkatli olmasının gerektiği, bu dönemde öncelikle gripten korunma yollarını bilmek büyük önem taşıyor. Grip hastalarıyla temastan kaçının Yüksek ateş, baş ağrısı, yaygın vücut ağrısı ile seyreden gribe, influenza virüsleri neden olur. Hastalığın bulaşıcılığı, belirtilerin görülmesinden 1 gün önce başlar ve 7 gün süresince devam edebilir. Enfeksiyon; öksürme, hapşırma, konuşma ve solunum yolu salgılarının ağız, burun mukozası ve göze teması ile yayılır. Öksürük ya da hapşırık sırasında ağız ellerle kapatıldığında virüs ellere, oradan da dokunulan çeşitli yüzeylere bulaşır. Hasta olmayan insanlar bu yüzeylere elle temas eder, ellerini ağızlarına, burunlarına ve gözlerine temas ettirir ve hastalık etkenini alırlar. Bir metrelik mesafe bulaşma için riskli alandır. Virüs 0-4 °C arasında haftalarca canlılığını sürdürebildiği için kış aylarında daha sık enfeksiyon oluşturur.
24
UZMAN KONTROLÜNDE TEDAVİ OLUN Gribal enfeksiyon tedavisinde burnun açık tutulması büyük önem taşır. Burun kapalı olduğunda sinüsler boşalmadığından grip tedavisi daha zor olan sinüzit enfeksiyonuna neden olabilir. Grip ayrıca östaki borusu tıkanıklığına da yol açarak orta kulak enfeksiyonlarına da dönüşebilir. Bu nedenle grip mutlaka uzman doktor gözetiminde tedavi edilmelidir. Grip tedavisinde istirahat etmek oldukça önemlidir. İstirahat süresinin bulaşmayı önlemek için hastalık belirtilerinin geçmesinden bir gün sonrasına kadar sürmesi gerekir. Bol sıvı alınmalı, beslenmeye dikkat edilmeli ve sigara içmemelidir. GRİPTEN AŞIYLA KORUNUN Aşı olmak, gripten korunmada en etkili yollardan biridir. Aşı yapıldıktan 2-3 hafta sonra vücut influenza virüsünü tanıyarak mücadele edip hastalık oluşumunu önleyebilir. Aşı canlı virüs içermediği için gribe sebep olmaz. Yaş ve kronik hastalıklar nedeniyle risk grubunda bulunan kişilerin, kalabalık ortamlarda çalışanların ve gribe yakalanmak istemeyen herkesin grip aşısı olması gerekir. Grip aşısıyla gripten % 100 korunma sağlandığı
söylenemez. Ancak grip aşısı, binlerce grip mikrobu içerisinden sadece bir yıl önceki en sık karşılaşılan grip mikrobuna karşı koruyucudur. Aşı olunduktan sonra farklı bir virüse maruz kalınırsa gribe yakalanılması mümkündür. GRİBE YAKALANMAMAK İÇİN ŞU ÖNERİLERE DİKKAT EDİN; Mevsim geçişlerinde hava sıcaklığına aldanmayın, tedbirli giyinin. Gribal enfeksiyonu olan kişilerle yakın temas halinde bulunmayın Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın. El hijyenine özen gösterin. Ellerinizi şüpheli yüzeylere temastan hemen sonra ve kış aylarında normal zamana göre daha sık yıkayın.
Eğer gripseniz avuç içinize hapşırmayın. Tek kullanımlık kağıt mendil ya da peçeteyle ağzınızı kapatın.
Eylül-Ekim 25
HAMİLELİK KAŞINTILARI
BEBEĞİNİZE ZARAR VERMESİN Hamilelik döneminde görülen vücut kaşıntıları bazen ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor. Anne adayı ve bebeğin sağlığını önemli ölçüde etkileyebilen bu rahatsızlıktan korunmak için vakit kaybetmeden uzman yardımı alınması gerekiyor.
Hamilelikte sık rastlanan şikayetlerden biri de deri kaşıntılarıdır. Hamileliğin ilk aylarından itibaren deride kuruma ve ciltte kabuk şeklinde dökülmeler sık görülmektedir. Özellikle ilk 3 ayda progesteron hormonu etkisiyle meydana gelen bu durum, ileriki dönemlerde biraz azalsa da hamilelik sonuna kadar devam edebilir. Vücut nemlendiricileri cilt kuruluğuna oldukça faydalı olmaktadır. Ayrıca, her duştan sonra sürülen bebek yağları cildin daha nemli kalmasını ve rahatlamasını sağlar. Özellikle son 3 ayda meydana gelen ve bazen dayanılmaz hale gelen kaşıntıların mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Kaşıntıların sebebi hamilelik olmasına rağmen neyin sebep olduğu tam olarak açıklanamamaktadır. Karın bölgesinden başlayıp döküntü ve
kızarıklıklarla olan bu durum hamilelik kaşıntısıdır. Bazı kremler ile rahatlama gösterebilir. EL VE AYAKLARDAKİ KAŞINTILARA DİKKAT! Hamileliklerde 1/200 sıklıkta görülen ve bir tür karaciğer rahatsızlığı olan “Gebelik karaciğer kolestazı” ise erken dönemde kaşıntıyla kendini belli ederken ileri dönemlerde sarılıkla da beraber olabilmektedir. Kaşıntı ellerde ve ayaklarda sıklıkla görülür. Bazen bütün vücuda yayılabilir. Özellikle gece kaşıntıları hamilelerin uykusunu kaçırabilecek düzeyde bile olabilir. Tam nedeni belli değildir, ancak vakaların 2/3’ü hamileliğin son aylarında bu sorunla karşılaşır. GÖZLERDE SARARMA, HALSİZLİK VE İŞTAHSIZLIK DA KAŞINTIYA EŞLİK EDEBİLİYOR Safra yollarının hamilelikte yüksek östrojen hormonu etkisi ile daralması, safra asitlerinin karaciğerden atılamaması ve kana karışması ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bazı ailelerde sıklıkla görülmesi ve aynı kadının tekrarlayan hamileliklerde ortaya çıkması genetik geçiş olabileceğini düşündürmektedir. En sık şikayet vücudun kaşınmasıdır. Bazı anne adaylarında kaşımanın etkisiyle o bölgede kanama ve yaralar oluşabilir. Döküntü görülmemekle birlikte vücudun her yerinde kaşıma izleri vardır. Bebeğin doğumuyla birlikte bu şikayetler hızla azalmaktadır. Kaşıntı ile birlikte
26
gözlerin aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma ve büyük abdestte rengin açılması da görülebilmektedir. Halsizlik, yorgunluk ve iştahsızlık da olabilmektedir. VAKİT KAYBETMEDEN UZMANA BAŞVURUN Gebelik karaciğer kolestazında; karaciğer fonksiyon testleri, hepatit testleri ve kanda safra asitlerinin bakılması tanıya götürmektedir. Anne adaylarında viral hepatitler ve safra yolu taşlarının da tetkikler sırasında düşünülmesi gerekir. Çünkü bu hastalıklar hem anne hem de bebek açısından önemli olabilmektedir. Kesin teşhis ise safra asitlerinin ölçümü ile konulmaktadır. Hamilelikteki kaşıntıların tedavisi sebebe yönelik ve bazen sebep yoksa genel ilkelere göre yapılmaktadır. Lokal kaşıntı giderici losyonlar ve pomatlar öncelikle tercih edilmelidir. Eğer şikayet devam ediyorsa, bebeğe zararı olmayan bazı kortizon türevi ilaçlar kullanılabilmektedir. Hamilelikte gebelik karaciğer kolestazı tanısı konmuşsa, özel bir tedavinin mevcut olduğu bilinmelidir. Bebeğinizin sağlığı olumsuz etkilenmesin Gebelik karaciğer kolestazı anneye verdiği rahatsızlıktan çok anne karnındaki bebeği de etkileyebilmesi açısından önemlidir. Bu problemi yaşayan anne adaylarında anne karnında bebek ölümleri ve bebeğin oksijensiz kalması durumu, erken doğum sıklıkla görülebilmektedir. Bu nedenle “Gebelik karaciğer kolestazı” tanısı konulan hamilelerin “Yüksek Riskli Hamilelik Grubu” olarak değerlendirilmesi ve haftalık NST, doppler ve ultrasonografi ile yakından izlenmesi gerekir. Gebelik karaciğer kolestazı annede diğer tıkanma sarılıkları gibi pıhtılaşma zamanını etkiyebildiğinden doğumda mutlaka kanama-pıhtılaşma testleri yapılmalı ve yeni doğanın korunması için doğumdan sonra K vitamini yapılması önerilmektedir.
Eylül-Ekim 27
RIFT D ŞOVDA BÜYÜK
HEYECAN YAŞANDI
Küçükçekmece Belediyesi, gençlerin boş caddelerde yaptığı drift sporunu sokaklardan güvenli pistlere taşıdı. Bu kapsamda profesyonel pilotların yaptığı drift şovunu izleyen Küçükçekmeceliler heyecanlı dakikalar yaşadı.
28
PAGEV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bahçesinde kurulan özel pistte gerçekleşen drift şovunu Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu da Küçükçekmeceli vatandaşlarla birlikte izledi.
GENÇLERE KÜÇÜKÇEKMECE’YE ÖZEL DRIFT PİSTİ MÜJDESİ Yakın gelecekte özel bir pist oluşturarak Küçükçekmece ilçesinde bu sporu yapan gençlere destek olacakları müjdesini veren Besim Müftüoğlu, “Genç arkadaşlarımız geç saatlerde boş yollarda bu sporu yapmaya çalışıyor. Biz bu tehlikeye kamuoyunun
dikkatini çekmek istedik. Tüm sporcu arkadaşlara başarılar dilerim” dedi. “NORMAL ARAÇLARDAN KAT KAT DAHA GÜVENLİ” Drift pilotu Timur Pomak otomobil sporlarının hangi güvenlik önlemleriyle yapılması gerektiğini göstermek amacıyla burada olduklarını söyleyerek, drift sporu hakkında bilgi verdi: “Yaptığımız sporun adı drift. Japonya’dan geliyor. Otomobilin arkasını kaydırarak, duman çıkartarak yapılıyor. Yarışmada ise iki araç yakın bir şekilde birbirini takip ederek bunu yapıyor. Normal trafikteki arabalar-
dan kat kat daha güvenli bu arabalar. Ancak çevreye zarar vermemek adına sadece özel pistlerde kullanıyoruz. Bizim aracımız 450 beygir gücünde, aşırı beslemeli turbo bir araç. Defansı kilitli. Çok sert yarış için hazırlanmış araçlar bunlar.” “GÜVENLİ PİSTLERDE YAPILINCA TEHLİKESİ YOK” Drift yarışını izleyen Ali Oymak ise, “En dikkatimi çeken şey güvenliği oldu. Gerçekten de çok güvenli yapılmış araçlar. Çok heyecan verici bir spor. Volkan Arısoy ile birlikte bende araca binme şansını yakaladım.
Harika kullanıyordu. Gençlere tavsiye ediyorum. Güvenli pistlerde yapılınca hiçbir tehlikesi yok” diye konuştu. Okul bahçesinde, Kıbrıs Şampiyonu İbrahim Yücebaş, yurt dışı yarışlarda kupa kazanan Baran Akbay, Uğur Aydın, Timur Pomak, Mahmut A. Erbil ile Volkan Arısoy drift gösterisi sergiledi. AMAÇ RESMİ DRİFTİN GÜVENLİLİĞİNİ GÖSTERMEK Küçükçekmece Belediyesi’nin desteğiyle yapılan Drift Şovu ile amaçlanan; caddelerde ve asfalt alanlarda gençlerin kendi araçlarıyla
yaptığı driftin tehlikesine dikkat çekerek, bu motor sporunun resmi olarak yapıldığında ne kadar güvenli olduğunu kanıtlamak. Öte yandan drift otomobillerinin caddelerde kullanılan sıradan otomobillerden farklı olduğunu göstermek ve bu konuda eğitim almış yarışan lisanslı pilotları Küçükçekmece’de yaşayan gençlere tanıtmak. Küçükçekmece Belediyesi ayrıca, Ekim ayı içerisinde gerçekleşecek olan Uluslararası Rallicross yarışı ile aynı gün yapılacak Intercity İstanbul Park’taki drift yarışına da destek veriyor.
Eylül-Ekim 29
HATALI BESLENME BAĞIRSAK
DÜĞÜMLENMESİNE YOL AÇABİLİR Gaz yapıcı nitelikte olan gıdaların tüketimi bazı kişilerin sindirim sistemini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Baklagiller ve mısır gibi gıdaların aşırı tüketimi, ayrıca hızlı yemek yeme, lokmaları iyi çiğnememe ve yemek yerken konuşma gibi bazı yanlış beslenme davranışları da sindirim sistemine zarar veriyor. Doğru beslenme, sağlıklı bir hayat sürmenin kilit noktalarından biridir. Tüketilen gıdaların içeriği ise kimi zaman sindirim sistemini zorlayabilmektedir. Özellikle rafinoz adı verilen şekeri içeren fasulye, mercimek, bezelye, lahana, brüksel lahanası ve brokoli gibi gıdaların sindirimi bazı kişiler için zor olabilir. Eğer sindirim sistemi bunu sindirmek için yeterli değilse görevi ince ve kalın bağırsak içindeki bakteriler üstlenir. Tüketim esnasında aşırı gaz oluşabilir, bu gazın bağırsaklarda ilerlemesinde ve çıkışında zorluk olursa bağırsak düğümlenmesi gelişebilir. GAZ YAPICI GIDALARIN ETKİLERİ KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞİYOR Yemek sonrası yaşanan şişkinlik hissi, çoğu zaman tuvalete çıkıldığında
30
geçmektedir. Burada özellikle kişinin genel sağlık durumu, bağırsaklarının anatomik yapısı ve karın içindeki duruşu önemlidir. Bu yapılanma kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için gaz yapıcı gıdaların her kişide bağırsak düğümlenmesine neden olmayacağı unutulmamalıdır. Ancak ülser gibi sindirim sistemi problemleri varsa veya daha önce karın bölgesinde cerrahi işlem yapılmış ise bu kişiler beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir.
YAŞ İLERLEDİKÇE SÜT TÜKETİMİ AZALIYOR Sütte bulunan laktoz, yaş ilerledikçe bazı kişilerde rahatsız edici olabilir. Yaşla birlikte zaman içinde kişilerin vücudunda süt şekerini sindirecek enzim azalmaktadır. Araştırmalar da laktoz intoleransının erişkin nüfusta yüzde 30 olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yaşlandıkça insanlar süt içmeyi azaltır çünkü süt içince oluşan gazdan rahatsız olur. Böyle
bir durumda süt miktarını rahatsız etmeyecek düzeye çekmek, yaş ilerledikçe de süt yerine yoğurt ve peynir tüketmek daha doğru olacaktır. “KARNIM BALON GİBİ ŞİŞTİ” DİYORSANIZ… Sindirim sisteminin içerisindeki algı yapan sinirler, vücuttaki gazın size zarar verip vermeyeceğini belirlemektedir. İrritabl bağırsak sendromu olan kişilerde ise sinirlerin algısında bir sorun vardır. Aslında kişinin gaz problemi yoktur. Karnı balon gibi şişen kişilerin gaz nedeniyle şikayetleri varsa doktora gidip bunun nedenini araştırması ve doğru tedaviyi alması gerekmektedir.
HAZIMSIZLIK VE ŞİŞKİNLİĞE NEDEN OLAN FAKTÖRLER Sindirim sistemindeki gazın kişiyi ne ölçüde rahatsız ettiği önemlidir. Aşırı gazdan şikayet eden insanların çoğunda yapılan ölçümlerde bağırsakta normal insanlardan daha fazla gaz tespit edilmemiştir. Ancak hastanın sık sık yaşadığı şişkinlik ve gaz problemi varsa mutlaka doktora danışmalıdır. Sindirim sistemine olması gerekenden fazla hava kaçmasına neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir: - Lokmaları yetersiz çiğnemek - Yemeği büyük lokmalar halinde yutmak - Hızlı yemek yemek - Yemek yerken konuşmak - Midenin asit salgısında sorun olması - Atrofik – kronik gastrit
- Aşırı yağlı yemek tüketilmesi - Protein tüketiminin günlük miktarı aşması - İnce bağırsaklarda parazit varlığı - Şeker ya da karaciğer hastası olmak İLERİ VAKALARA CERRAHİ MÜDAHALE GEREKİYOR Aşırı gaz oluşması durumunda mekanik bir etki olmaksızın bağırsak düğümlenmesi yaşanıyorsa bağırsak hareketlerini artıracak bazı manevralarla durum kontrol altına alınır. Ancak bağırsak düğümlenmesi bazen çok ilerleyebilir ve kanamaya, duvarda incelmeye yol açabilir. Böyle durumlarda bağırsağı harekete geçirmek için cerrahi müdahale söz konusu olabilmektedir.
Eylül-Ekim 31
HİPER AKTİF ÇOCUKLAR TEDAVİ EDİLEBİR Çocuklarınız yerinde duramıyor, sürekli hareket etme ihtiyacı duyuyorsa veya dikkati çok çabuk dağılıyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız. Uzman Psikolog Gani Eser Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) konusunda ebeveynleri aydınlatıcı bilgiler aktardı. Her hareketli çocuğun, dikkatini toparlayamayan ya da fevri kararlar veren bireyin DEHB olarak tanılanması son derece hatalı bir yaklaşımdır. Öncelikle DEHB tanısı konulabilmesi için üç farklı tür davranış bozukluğundan birinin özelliklerini belirgin olarak taşıması gerekir: Aşırı dikkatsiz olanlar, hiperaktifolanlar ve fevri davranışlar gösterenler.
32
AŞIRI DİKKATSİZ OLAN DEHB GRUBU; Belli bir konuya hiç odaklanamaz, ya da kısa süreli odaklanıp akabinde dikkati dağılır. İlgisini çekmeyen bir konudan çok daha kısa sürede sıkılıp uzaklaşırlar. Eşyalarını sık sık kaybeder, organizasyon gerektiren işleri yapmakta zorlanırlar. Siz bir şeyler anlatırken dinlemiyor gibi görünürler, sık sık hayal âlemine dalarlar. Oyunların ve aktivitelerin kurallarına uymakta zorlanırlar. HİPERAKTİF OLAN DEHB GRUBU; Bir yerde uzun süre oturarak ya da hareket etmeden duramazlar. Sürekli konuşur, karşılarındakini dinlemeden konuşmayı sürdürürler. Çevrelerindeki nesnelere dokunma eğilimi gösterirler. İşlerini sessizce yapmakta zorlanırlar. FEVRİ OLAN DEHB GRUBU; Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Çocuğunuzun yukarıdaki gruplardan birine girdiğini düşünüyor ve o gruptaki davranış özelliklerinden en az üçünü gösteriyorsa bir uzmana görünmeniz ve teşhis konulmasını istemelisiniz. Sürekli kabızlık ya da ishal halinin bulunması DEHB’nin önemli belirtilerinden biridir. Son dönemde bağırsak ile beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen nörologların önerdiği beslenme listelerine uyulması birkaç ay sonunda belirgin iyileşmelerin, uzun süreli diyetler ise DEHB’nin tamamen iyileşmesinin umudu olmaya başlamıştır. DEHB teşhisi genellikle 4-5 yaşa kadar konur. 7 yaşından sonra DEHB’nin başlama ihtimali çok düşüktür. Bu nedenle çocuğunuz yukarıdaki davranışlara benzer özellikleri taşıyorsa başka bir sorunu olabilir ama DEHB’den şüphelenmemelisiniz.
Ani kararlar verirler. Sabırsızdırlar. Karşılarındakinin sözünü sık sık keserler. Neticelerini düşünmeden eylemde bulunur ya da sözler sarf ederler.
Eylül-Ekim 33
ŞİİR DOSTLARI ‘GÖL SAATLERİ’NDE BULUŞTU
Küçükçekmece Belediyesi'nin geleneksel hale getirdiği ‘4. Göl Saatleri Şiir Akşamı’ programı; şiir dostlarını gün batımında buluşturdu. Küçükçekmece Balıkçı Adası’nda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin katkılarıyla gerçekleşen programa, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Baş-
34
kanı Mahmut Bıyıklı, onur konuğu şair Arif Ay ve pek çok ünlü şair katıldı. Küçükçekmece Gölü'nün huzur dolu manzarasında gerçekleştirilen programın açılış konuşmasını yapan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, '' Edebiyat dünyasına sunabileceğimiz ufacık katkılar gerçekten Küçükçekmece Belediyesi olarak çok önem verdiğimiz şeyler. Ebebiyat dünyamız sadece çok satılan kitaplara teslim edilmek isteniyor, his dünyamız televizyondaki acıklı dizilere teslim edilmek isteni-
yor. Bunları hep birlikte inşallah mücadele edip özellikle şiiri ve edebiyatı daha rahabet gören bir alan haline getirmek istiyoruz. Şiire duyulan ilgiyi arttırmamız gerekiyor.''dedi. Göl Saatleri Şiir Akşamı programı öncesi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirilen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan ve kendisine teşekkür beratı takdim edilen programın onur konuğu Arif Ay da Başkan Temel Karadeniz’e teşekkür ederek, '' Dünya çok karanlık dönemden geçiyor. Özellikle islam dünyası büyük bir
acının büyük bir felaketin içinde kan revan içinde kıvranıyor. Bu karanlıkta çıkmanın silahla yada başka unsurlarla olcağına ben şahsen inanmıyorum. Bir şair olarak dünden bugüne kadar gözlemlerim bu savaşın bu umutsuzluğun ortadan kalkmasında yine sanatın edebiyatın etkisinin olacağına inanıyorum.Bizim medeniyetimiz şiir medeniyetidir. Biz bu medeniyet içerisinde doğumdan ölümümüze kadar hayatımızın her alanını şiirle süslemişiz. Mimarimizi şiierle süslemişiz' dedi.
raca, Mevlana İdris, Nurettin Durman, Recep Garip, Serdar Kacır, Sümeyye Betül, Şeref Akbaba, Turan Koç, Ömer Faruk Ünalan, Özcan Ünlü ve Zeynep Arkan kendi şiirlerini seslendirdi. Program sonunda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, katılımcı şairlere tek tek plaket takdim etti.
CENGİZ ÖZKAN RÜZGARI ESTİ Şiir ziyafetlerinin ardından sahne alan Müzisyen ve saz sanatçısı Cengiz Özkan dinleyicilere keyifli bir akşam yaşattı. ''Uzun İnce Bir Yoldyım, Vay Deli Gönül, Derdim Çoktur Hangisine Yanayım'' eserlerini seslendirdi. Dinleti onunda ise Başkan Karadeniz, Cengiz Özkan'a çiçek takdim etti.
ŞİİR ZİYAFETE DÖNÜŞTÜ Şiir ziyafetinin yaşandığı program, pek çok ünlü şairi de ağırladı. Gecede şairler; Adem Turan, Ali Ural, Ali Ayçil, Aykut Nasip Kelebek, Bestami Yazgan, Celal Fedai, Cemalettin Latiç, Hüseyin Akın, Hüseyin Atlansoy, Hüseyin Ka-
Eylül-Ekim 35
VİTAMİN DEPOSU:
KARNABAHAR
Karnabahar kendine has tadı olan bir sebzedir ve yemeklerde çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Tadıyla çok iddialı bir sebze olduğu söylenemez ama sağlık açısından faydaları söz konusu olduğu zaman mutlaka tüketilmesi gereken besinler arasında olduğunu söylemek mümkün. Karnabahar turpgiller ailesindendir. Sağlık asçısından bir çok faydası olan Karnabahar beyaz çiçekli bir sebzedir. İçerdiği sülfür bileşeni toksinleri nötralize eder bunun sonucu olarak karaciğere inanılmaz fayda sağlar.
36
SAĞLIĞA FAYDALARI Karnabahar sağlık açısından çok faydalı bir besin kaynağıdır, kalp sağlığını korur, bağışıklık sistemini güçlendiren bsinler içermektedir, kemik sağlığına ciddi anlamda katkıda vulunur. Gebelik döneminde kadınların güvenler tüketebileceği ve çok fayda göreceği nadide besinler arasındadır. Çok zengin kalsiyum ve mineral kaynağı olması karnıbaaharı her yaştan insanın güvenle tüketebileceği temel besin ve şifa kaynağı haline getirmiştir. Karnabahar Kalp Sağlığını Korur. Karnabahar Kolesterolü Düşürür. Karnabahar Bağışıklık Sistemini Kurar. Karnabahar Gebelik Döneminde Faydalıdır. Karnabahar Kalsiyum Deposudur. KARNABAHARIN İÇERDİĞİ ZENGİN MİNERALERİN FAYDALARI: Karnı baharın içerdiği zengin mineraller bir çok açıdan sağılğımıza katkıda bulunmaktadır. Karnabaharın içerdiği en zengin mineraller çinko, manganez, fosfor, magnezyum ve selenyum ve sodyumdur. - Çinko , yaraların iyileşmesi ve yeni hücre yapımında yardımcı olur.
- Magnezyum , Kemiklerin normal çalışması için gerekli olan hormonları üretir paratiroid bezine yardımcı olur. - Fosfor, kemikleri güçlendirmek için yardımcı olur. - Selenyum, bağışıklık sisteminin daha iyi çalışması için yardımcı olur. - Sodyum , Vücutta sıvıları dengelemeye yardımcı olur. - Manganez enzimlerin oluşması ve sağlıklı çalışması için yardımcı olur. KARINIBAHAR KANSER RİSKİNİ AZALTIR: Akciğer kanseri, göğüs kanseri, mesane kanseri başta olmak üzere karnabahar bir çok kanser türününe yakalanma riskiniza azaltabilir KARNABAHAR KİLO VERMEYE YARDIMCI OLUR: Karnabahar bize kilo verme noktasında yardımcı olur. Karnabahar yağ yakmak için önemli bir unsur olan C vitamini içerir. Bunun dışında yağ yakmaya yardımcı olan bol miktarda folat içermektedir. Bir fincan karnabahar yaklaşık 30 kalori içermektedir. Bu sınırsız miktarda yenilebilen nişastalı maddelerden birisi olduğu anlamına gelir.
Karnabahar Yemeği Tarifi Malzemeler: - 500g karnabahar - 1 adet havuç - 1 adet soğan - 1 yemek kaşığı salça - Yarım su bardağı haşlanmış nohut - 2 yemek kaşığı sıvı yağ - Tuz
Yapılışı: Tencereye yağı ekleyin ve kesmiş olduğunuz soğanları pembeleşene kadar kavurun. Soyup, halka halka doğradığınız havuçları ekleyin ve soğanlarla bir müddet daha kavurun. Salçayı ilave edin, salça da kavrulduktan sonra temizleyip dallarına ayırdığınız karnabaharları tencereye ilave edin. Malzemeleri karıştırdıktan sonra üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
KARNABAHAR VÜCUT SİSTEMİNİ DETOKSLAR: Karaciğer enzimlerini aktif hale getirmek için vücuda yardımcı olur. Bu da ayrıca bünyedeki bir çok organın sağlığını korumaya yardımcı olur. K VİTAMİNİ DEPOSU KARNABAHAR: Vücudumuzdaki K vitamini miktarını arttırmak için, karnabahar tüketiminide arttırmamız gerekir. K vitamini özellikle kemik sağlığı ve gelişimi için çokönemlidir. Yaşlıların yanında çocuklarında kemik ve iskelet sağlığını koruması için güvenle tüketebilecekleri şifa kaynağıdır. KARNABAHARIN SAÇ VE CİLT SAĞLIĞINA FAYDALARI: Bir sebze olarak, karnabahar zaten zinde ve sağlıklı kalmak için düzenli olarak tüketilmesi gereken bir besin kaynağıdır. Karnabahar bunun yanında cilt ve saç
sağlığı için de önemli bileşen vitemin ve mineraller içermektedir. C vitamini ve manganez, Karnabaharda bolca bulunan, güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, kandaki oksijen miktarını artırmak ve metabolizmayı korumak için önemlidir. Sağlıklı ve hızlı metabolizma kolayca sindirimi ve gıdalardaki tüm besinleri elde etmek için yardımcı olurlar. Daha fazla oksijen kandaki toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlayacaktır. Kanınızdaki toksik maddelerin miktarı düşükse cilt sağlıklı olur. Sağlıksız cilt belirtileri akne, kırışıklık, koyu lekeler, siğiller, benler ve döküntüler vesilesi ile ortaya çıkar. Bu belirtileri yaşıyorsanız, bazı sert önlemler alma zamanıdır. Karnabıhar bu cilt problemlerinden kurtulmak için yardımcı olabilir. Düzenli olarak Karnabahar tüketimi cilt problemlerini çözemenin önemli bir paröası haline gelebilir. Ayrıca düzenli olarak karnabahar tüketimi
kafa derisi sağlığını korunmasına da yardımcı olabilmektedir. Kuru, kaşınan ve deri dökülmesi yaşanan kafa derisi sağlığını korur ve bu tür sorunlardan kurtulmamıza yardımcı olabilir. üzerini örtecek kadar sıcak su ilave ederek kısık ateşte karnabaharlar yumuşayana kadar pişirin. Afiyet olsun.
Eylül-Ekim 37
EGZERSİZ KANSERE İLAÇ GİBİ GELİYOR
Düzenli egzersiz yapmak sağlıklı bir yaşamın en önemli koşulları arasında yer alıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar düzenli yapılan egzersizin hem kansere karşı direnç sağladığını hem de kanser tedavisi gören hastaların daha kısa sürede normal yaşamlarına dönebildiğini ortaya koyuyor. Fiziksel aktivite ile kanser riski arasındaki ters ilişki sağlam kanıtlarla ortaya konulmaktadır. Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, egzersizin özellikle meme kanseri hastaları için faydalı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersiz ve egzersiz ile birlikte hayata geçirilecek doğru beslenmeye yönelik müdahalelerin kansere yakalanma riskini azalttığı görülmektedir. Fiziksel aktivitenin östrojen ilişkili kanser üzerindeki koruyucu etkisi o kadar fazladır ki düşük -
38
orta yoğunlukta egzersizlerin kanser önleyici programlara dahil edilmesi son derece faydalı bir yaklaşımdır.
1 SAATLİK EGZERSİZ MEME KANSERİ RİSKİNİ %20 AZALTIYOR Bilimsel çalışmalar, günde en az 1 saat egzersiz yapmanın meme kanseri riskinin %20 azalmasına yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır. Egzersizin faydaları menopoz durumuna göre farklılık gösterebilir; menopoz sonrası kadınlar için meme kanseri riski daha da azalmaktadır. Kolon kanseri için yüksek risk grubunda olan erkeklerin oranı; fiziksel hareketsizlik, kırmızı et tüketimi, aşırı kilo, alkol ve sigara tüketimi ve düşük folik asit alımı gibi kontrol edilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ile büyük oranda düşebilir. DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTENİN KANSERLİ TÜMÖR OLUŞUMUNU ENGELLEYEN ŞU ETKİLERİ VARDIR; - Kanda dolaşım halindeki glikoz ve insülin seviyelerini düşürür - Vücudun savunma mekanizmalarından kortikosteroid hormonlarını artırır. - Testosteron miktarını artırarak vücut direncini yükseltir. - Enflamasyonlarda, bağışıklık reaksiyonunda rol oynayan ve hücreler arası iletişimi sağlayan sitokinleri artırır. - Kanserle savaşan T hücrelerindeki insülin reseptör sayılarını artırır. - Bakterilere, parazitlere, virüslere ve tümörlere karşı etki gösteren, nerdeyse tüm vücuttaki hücreler tarafından sentezlenen proteinler olan İnterferonun üretimini teşvik eder. - Enerji için yakıt depolayan glikojen sintaz üretimini tetikler. - Lökosit (akyuvar)fonksiyonunu artırır. - Bağışıklık sisteminin en önemli parçaları olan akyuvarların fonksiyonunu artırır. - Kanser tedavisinde tümörlü hücrelere karşı kullanılan C vitamininin mekanizmasını iyileştirir.
- Kanserin başlangıcında rol oynayan onkogen aktivasyonuna karşı rol oynar. - Sütte bulunan, demiri bağlama ve bakterilerin çoğalmasını durdurucu özelliği olan laktoferrinin kandaki düzeyini artırır. KANSER HASTALARININ NORMAL YAŞAMA DÖNÜŞÜNÜ HIZLANDIRIYOR Düzenli fiziksel aktivite, kanser hastalarının bedensel işlevlerini geri kazanasını ve dışarıdan daha az desteğe ihtiyaç duyacak şekilde normal yaşam tarzlarına dönmelerine de yardımcı olmaktadır. Birçok kanser hastası, özellikle ameliyatı takip eden dönemlerde, kemoterapi ve radyasyon tedavisi sırasında, kilo kaybı, halsizlik ve bedensel işlev kaybı ile karşı karşıya kalmaktadır. Kanser hastalarının yaklaşık %75’i radyasyon tedavisi ve kemoterapi sırasında aşırı halsizlikten şikayet etmektedir. Aşırı halsizlik kilo kaybı, kaslarda kuvvet kaybı ve kalp damar sistemi dayanıklılığındaki kayıplardan kaynaklanmaktadır. Evde yapılan egzersiz programları kanser hastalarındaki bu halsizlik hissini azaltır ve hastaların yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olmaktadır. EGZERSİZ PROGRAMI KİŞİYE GÖRE BELİRLENMELİ Kanser rehabilitasyonu için egzersiz programları, semptomlara göre sınırları belirlenen, aşama aşama artan ve kişiye göre tasarlanmış fiziksel aktivite önerileri içermektedir. Günde bir kere yapılan ve göreceli olarak zor sayılabilecek egzersizeler yerine, günde birkaç kere tekrarlanan düşük ila orta seviye yoğunlukta aerobik egzersizlere odaklanılmalıdır. Hareketsiz hastaların çoğu, günde toplam 30 dakika yürüyüşten ya da aynı miktarda enerji harcatan benzer aktivitelerden klinik açıdan anlamlı faydalar elde etmektedir.
Egzersiz programının belirlenmesi için kanser hastaları öncelikle bir egzersiz testine tabi tutulurlar. Hastanın gösterdiği semptomlara göre sınırları belirlenen ve aşama aşama artan bu egzersizler genellikle yürüme bandı ya da bisiklet üzerinde uygulanır. Sağlıklı bireyler için kullanılan test prosedürleri bu testlerde de aynen uygulanırken, hastanın yorgunluk hissine daha fazla odaklanılmaktadır. Genellikle hastaların maksimum performans seviyelerine çıkmamaları gerekir. Egzersiz programlarının ilk
aşamadaki hedefi hastanın bir yerden başka bir yere hareket ettirmektir. Bunun yanı sıra, kas kuvvetini, yağsız vücut kütlesini ve genel anlamda mobiliteyi arttırmayı hedefleyen, eklemlerin hareket menziline yönelik hareketler ve diğer egzersizler de egzersiz programında yer almaktadır. Egzersizin kademelendirilmesi ve yoğunluğu kişiden kişiye değişir. EGZERSİZ PSİKOLOJİYE DE İYİ GELİYOR Kanser hastaları için egzersiz üzerine yapılan birçok araştırma, hem fizyolojik
hem de psikolojik faydalara işaret etmektedir. Yapılan son araştırmalara göre, egzersiz yapan meme kanseri hastalarında depresyon %38 oranında azalırken, egzersiz yapmayan meme kanseri hastalarında ise % 13 oranında artış göstermektedir. Bunun yanı sıra, egzersiz yapanlarda endişe ile ilgili verilerde azalma gözlemlenirken egzersiz yapmayanlarda endişe ile ilgili verilerde artış gözlemlenmektedir.
Eylül-Ekim 39
TÜRKİYE ORGAN NAKLİNDE DÜNYADA İLK 5’TE
Organ nakli, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Tam donanımlı merkezlerde alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonrası kişiler yeniden yaşama tutunuyor, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebiliyor. Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başarı oranları açısından Türkiye Dünya’da ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurtdışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Türkiye’de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye’ye geliyor. Özellikle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor. SON 10 YILDA ORGAN NAKLİ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşılanarak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye’de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavuşabiliyorlar. 2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış var.
40
Sağlık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre şu anda 22.00 böbrek, 2.200 karaciğer, 600 kalp, 260 pankreas, 50 akciğer, 4 kalp kapağı, 5 ince bağırsak hastası kadavradan nakil olabilmek için bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması sebebiyle birçok kişi bu bekleyiş esnasında yaşamını yitirebiliyor. Birçok kişi de kadavradan organ bağışı olmadığı için aile ya da yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşabiliyor. ORGAN NAKLİ SONRASI HASTALARI SAĞLIKLI BİR YAŞAM BEKLİYOR Nakil olan kişilerin nakilden sonra en çok merak ettikleri konu, normal hayatlarına ne zaman dönebilecekleri oluyor. Hatta bazı hastalar eski yaşamlarına geri dönemeyeceklerini, eskisi gibi olamayacaklarını düşünerek endişeye kapılabiliyorlar. Nakil olan hastalarının bu konudaki endişeleri yersizdir. Tam tersi nakil olan kişileri zor günler değil, sağlıklı bir hayat bekliyor. Organ nakli ile yeniden hayata kazandırılan kişiler ortalama 3 ay sonra sosyal, iş yaşantılarına geri dönüp yeniden çalışan üreten insan
olabiliyor. Bu süreçte çocuk sahibi olunabiliyor, kişi yaşantısına eskisi gibi sürdürebiliyor. Organ nakli, hastalığı sebebi ile son evrede olan hastalara yönelik multidisipliner bir tedavi şeklidir. Başarılı bir şekilde gerçekleşen nakilden sonra insanlar doktorlarının önerileri çerçevesinde hareket etmeliler. Düzenli ilaç alımı ve doktor kontrolleri ihmal edilmemelidir. Nakil kadar nakil sonrası yaşam da önemlidir. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi çok önemlidir. ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA TOPLUMSAL DUYARLILIK OLUŞMALI Türkiye’nin yıllık istatistiklerine bakıldığında böbrek nakli sayısı yılda ortalama 3 bin civarındadır. Bu rakam, az değildir; ama yeterli de değildir. Çünkü bunların çoğu canlıdan canlıya yapılmış nakillerdir. Türkiye’de kadavra bağışı çok az olduğu için canlı vericili nakiller ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde hala kadavra bağışı yeterli düzeyde değildir. Organ bağışı konusunda toplumda yeterli duyarlılığın oluşmaması hala bilgi eksikliğinin, önyargıların hatta yanlış
inanışların olduğunu göstermektedir. İnsanlar hayattayken organlarının bir parçasını yakınlarına verebiliyor; ancak öldükten sonra vermek istemiyorlar. Öldükten sonra organın bir işe yaramayacağı unutuluyor. Bu, organ bağışı konusunda bir paradoksun olduğunun en güzel kanıtıdır. Organ bağışı algısında bir yanlışlık var ve bunun aşılması gerekiyor. HAYATTAYKEN ORGANLARINIZI BAĞIŞLADIĞINIZI AİLENİZE SÖYLEYİN Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık kadavra sayısı 25-30'ken, Türkiye'de bu rakam 4.7’dir. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailelerinden çoğunlukla “ret” cevabı alınmaktadır. Ortalamaya bakıldığında beyin ölümü gerçekleşenlerin sadece yüzde 26'sının organları alınabildiği görülüyor. Kadavradan gerçekleştirilebilecek nakiller için toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Organ bağışı konusunda doğru bilginin aktarılması çok önemlidir. Toplum olarak bilinçlenme sağlandıkça organ bağışına yaklaşım daha pozitif hale gelecektir.
Eylül-Ekim 41
Türkiye’nin beyaz incisi;
PAMUKKALE Güzel yurdumun her yeri, her köşesi tarih ve güzelliklerle doludur. İşte bunlardan biri de Ege’nin gözdesi Pamukkale’dir. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından da anlaşılacağı gibi pamuktan bir kaleyi andıran bu eşşiz tabiat harikası, yüzyıllardır uygarlığın beşiği olmuş, şifa dağıtmıştır.
Aklınızda bir tatil planı varsa, buna Pamukkale’yi de dahil edebilirsiniz. Aslında ülkemizin her köşesi birbirinden güzel. Tarih, deniz, doğa, kültür iç içe girmiş, canınız hangi tatili çekiyorsa, her mevsim o tatili yapabilirsiniz. Eğer, bir doğa aşığıysanız Pamukkale tam size gore. Kireçli suların oluşturduğu ve gerçekten de adından anlaşıldığı gibi pamuk gibi bembeyaz görünümüyle sizi kendisine
42
hayran bırakacak bir güzelliktir Pamukkale. Yüzyıllar boyunca bir çok uygurlığa ev sahipliği yapmıştır. Sularının şifasını dünya kubal etmiş, günümüzde UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Pek çoğumuz gidip bu eşsiz güzelliği yerinde mutlaka görmüştür. Eğer, görmediyseniz mutlaka görmenizi kendinizi şifalı sularına bırakmanızı tavsiye ediyoruz.
Denizli iline bağlı Pamukkale ile ilgili size kısa bir bilgi vermek gerekirse; Pamukkale, Ege Bölgesi'nde, Büyük Menderes havzasında, eski ve tarihî bir şehir kalıntısıdır. İlkçağdaki adı Hierapolis’dir. Bu şehrin kalesi, bugünkü Denizli şehrinin merkez bucağına bağlı Ecirli köyünün yakınlarında bulunmaktadır. Pamukkale adı, kireçli sıcak suların çökelmesi sırasında meydana gelen pamuk gibi beyaz pamuk taşlarından gelmektedir. Bu özelliği ile Pamukkale, dünyaca ün kazanmış turistik bir yer durumundadır. Pamukkale'nin bu özelliği yanı sıra, İlkçağın önemli bir şehri olan Hierapolis şehrinin kalıntıları da, önemini arttıran bir sebeptir. Pamukkale'de, bu tarihî şehir
kalıntılarından başka, öldürücü bir takım gazların yayıldığı Şaron mağarası da ünlüdür. Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepe. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür.Ayrıca Pamukkalede Antik Havuz, Antik Tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir thermal merkez olan Karahayıt vardır. Asırlardan bu yana pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Pamukkale, eşsiz görünümü ve topraklarında barındırdığı tarihin izleriyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Termal suları ile pek çok ziyaretçisine şifa veren bu sular, oluşturduğu travertenleri ile de adeta görsel bir şölene imza atmaktadır. Beyazlığı ve travertenlerinin pamuksu görünümü ile bu adı alan Pamukkale her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Pamukkale, 'her derde deva' şifalı suları ve travertenleriyle, Türkiye'nin turizm cennetlerinden biri. Pamukkale, Türkiye'de deniz turizmine alternatif merkezlerden biri konumunda. Yılda 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti misafir ediyor. Pamukkale'nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, bölgenin dünyaca ünlü beyaz travertenlerinin de hayat kaynağı. Pamukkale'nin hemen yakınındaki Karahayıt ve Gölemezli'deki termal kaynakların romatizma, kalp, mide, damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına iyi geldiği ifade ediliyor. Pamukkale'deki termal havuz, yaz-kış ısısı değişmeyen 35 derecelik suyuyla bölgeye gelen turistlerin keyifli zaman geçirmesine de imkan sağlıyor. Antik kent Hierapolis ile iç içe olan Pamukkale, kent merkezine 20 kilometre uzaklıkta. M.Ö. 197 yılında kurulan Hierapolis, Hz. İsa'nın havarilerinden St. Philip'in burada öldürülmesi ve onun adına anıt mezar yaptırılması nedeniyle, inanç turizmi açısından da öne çıkıyor. Yapılan kazılarda bulunan tarihi eserler, Hierapolis
Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Pamuksu bir görünümü ile görenleri kendisine hayran bırakan Beyaz Cennet Pamukkale’nin şifalı termal suları yüzeye çıkmasının ardından içerisindeki kalsiyum karbonat çökelir. Bu yapı başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşmekte "TRAVERTEN" olmaktadır. Pamukkale’nin binlerce yıldır yerleşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, travertenlerin de hayat kaynağıdır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35 –100 °C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik devirlerden beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan 60-70 metrelik kısmı çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülmektedir. Bu arada su, 300 m yol kat eder. Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Yerinde yapılan analizlerde, kaynak başındaki suyun karbondioksit
miktarı ortalama 725mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145mg/1'e düşmektedir. Roma Döneminde inşa edilen ve 1984 yılına kadar Roma Hamamı olarak korunan Hierapolis Arkeoloji Müzesi, asırlar öncesinden günümüze ulaşmayı başaran pek çok tarihi eseri barındırmaktadır. Caria, Psidya ve Lidya Bölgelerindeki bazı yerleşimlerden ortaya çıkarılan eserler Hierapolis Müzesi’nde toplanmış ve sergilenmektedir. Müze eserlerin yapısına ve çıkarıldığı bölgelere göre ayrıştırılarak 3 bölüme ayrılmıştır. MÜZELER Hierapolis Kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından bu yana Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürük su vadisi) kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Eylül-Ekim 43
Lahitler ve Heykeller Salonu: Bu salon, Hierapolis ve Laodikeia kazılarından çıkan eserlerden oluşmaktadır. Lahitler, heykeller, mezar taşları, mimari sütun paye başlıkları ve yazıtlardan ibarettir. Küçük Eserler Salonu: Bu salonda İ.Ö. IV. binden beri birçok uygarlığa damgasını vuran küçük buluntular sergilenmektedir. Belirli bir kronolojiye göre sergilenen bu eserler Denizli ve çevresindeki birçok arkeolojik yerleşimlerden elde edilen eserlerden oluşmaktadır. Bu salonda, dönemi itibariyle, eski uygarlığın güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü kazısından çıkarılmış olan eserler ayrı bir önem taşımaktadır. Hierapolis Tiyatrosu Buluntuları Salonu: Hierapolis Tiyatrosu’nun sahne binasının fesadını
44
süsleyen eserlerin birçoğu restore edilerek müzenin bu salonunda teşhir edilmiştir. Sahne kabartmalarının bir kısmı yerinde (İnsitu) olup bir kısmını ise mulâjlarla alınarak sahne binasındaki yerine kopyaları konulmuştur. SAĞLIK İl merkezine 18 km uzaklıkta bulunan, eski Hierapolis kentinin bulunduğu alanda yer alan ve travertenleri yaratan bu sular, bölgenin en önemli ve etkin özelliğidir. Kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları, ilik içinde spazmlı maddelere iyi gelmekle beraber, çok değerli idrar söktürücü, böbrek ve kum taşlarında, idrar yolu iltihaplarında etkilidir. Şifalı yeraltı
suları günümüzde olduğu gibi geçmişte de yöreye çok fazla ziyaretçinin gelmesini sağlıyordu. Hierapolis'in o dönemde de 'kür merkezi' olusu, Anadolu'daki ilk turizm hareketlerini başlatır. Bu nedenle şehir kısa sürede farklı halkların ve inanışların buluşma noktası haline gelmiştir. Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kaynaklar etrafında dini ayinler yapılmış, senlikler düzenlenmiş, büyük devlet adamları ve zengin kişiler antik dönemde tedavileri için Hierapolis’e gelmişlerdir. Tedavilerin din adamları ve antik hekimlerce yönetilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
1 LİTRE SUDA BULUNAN MADDELER Spesifik Tarti: + 1500C 1.0032, Temparatür: + 350C, Metasilikat Asidi: H2S13 18.0, Serbest Karbondioksit: CO2 1144.0, Radyoaktivite: 925, Reaksiyon: (pH) 06.0 Iyonlar: Potasyum: K 13.5 mg, Sodyum: Na 332.3, Kalsiyum: Ca 464.5, Magnezyum: Mg 911, Demir: Fe 0.036, Alüminyum: A1 2.34 Anyonlar: Klorür: C1 53, Nitrat: NO3, Sülfat: SO4 675.5, Hidrofosfat: HPO4 1.08, Hidrokarbonat: HCO3 1045.3
ardından Flavius’lar döneminde İ.S. 62
Sahnenin gerisinde arka duvarı süsleyen
yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde
üst üste sıralanmış 3 sütun dizisinden,
(İ.S. 117 – 137) inşa halindedir. Yapı
alttakiler sekizgen kaideler üzerinde
Severuslar döneminde İ.S. 206 yılında
yükselir ve yivsizdir. Kabartmalar,
tamamlanmıştır. Cavea’da 50 oturma
stillerinden de anlaşılacağı üzere değişik
ANTİK TİYATRO Grek Tiyatrosu tipinde yamaca yaslanmış 300 ayak (91 m) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına; İ.S. 60 yılında olan büyük bir depremin
yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı
sanat ekolünün (Zeus Atları Kabartmaları)
ve altı niş bulunmakta, bunların önünde
etkileri görülmektedir. Sahne binasının
10 adet sütun yer almaktadır. Mermer
kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından
sütunların üzerleri istiridye kabuğu
tiyatro, Perge, Side ve Nyssa tiyatrolarıyla
şeklinde motiflerle dekore edilmiştir.
büyük bir benzerlik gösterir.
sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Cavea’nın ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m)
dönemlerde farklı ustalar tarafından yapılmıştır. Özellikle mitolojik konuların işlendiği sahnelerde Helenistik dönem heykel sanatlarının etkilerini, kalabalık, hareketli ve canlı figürlerde görmek mümkündür. Bu figürlerde Bergama
Eylül-Ekim 45
ANTİK HAVUZ Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaymış. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik
46
bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere iyi gelmektedir. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik
Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini ortaya koymaktadır. CADDE VE YAPILAR Yaklaşık 1 km uzunluğundaki kentin en önemli ve geniş ana caddesi, kenti bir ucundan diğer ucuna ikiye böler. Kuzey – güney doğrultusunda uzanan bu caddenin iki tarafında sütunlu revaklar ve önemli kamu yapıları vardır. Her iki ucunda
anıtsal kapılar bulunmaktadır. Kapılar ‘Tak’ görünümünde, kemerli ve yanlarında kuleleri bulunmaktadır. HAMAMLAR Çok eski olan bu yapı İmparatorluk Çağı’nın ortalarına tarihlenir. Traverten dikdörtgen bloklardan inşa edilmiş bu yapının, yan duvarlarindaki büyük kemerler görülebilmektedir. Kentin merkezindeki tonozlu Büyük Hamam yapısı ile
kıyaslanabilecek bir mimariye sahiptir. Hamam yapısı VI. yüzyılın I. yarısında, Hierapolis, Phrygia Pacatiana’nin baskenti olduğu zaman, kilise olarak yeniden düzenlenmiştir. Kiliseye dönüştürülmüş olan yapıda, girişin kuzeyinde yer alan bir mekanın duvarını, dört sütunlu bir potigi çevirmek için kullanmışlardır. İki büyük kemer ile oluşturulmuş olan kilisenin girişi, Bizans Kapısında olduğu gibi bir kemere sahip diğer bir küçük kapıya yaslanmıştır.
İyi durumda korunmuş olan büyük mekanda, kemerlerle oluşturulan 6 adet nis yer alır. Bu kemerleri taşıyan duvarlar eklenmiş ve duvarlara açılan geçitlerle de tonuzlu geçişler elde edilmiştir. Kısacası Pamukkale, mutlaka gidilip, görülmesi gereken önemli bir turizm merkezimizdir.
Eylül-Ekim 47
ZİRAİ MATBUAT ÇIĞIR AÇACAK
Zirai Matbuat isimli kitaba, Sebahattin Zaim Üniversitesi’nde tanıtım lansmanı yapıldı. Türkiye’nin tarım konusunda 12 yılda çağ atladığını ifade eden eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, kitabın yazarı Hasan Soydan’a teşekkür etti.
48
Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Zirai Matbuat’’ isimli kitabın lansman programına katıldı. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde geniş bir katılımla gerçekleşen lansmanda, Mehdi Eker’in yanı sıra Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, kitabın yazarı Hasan Soydan ve pek çok akademisyen de hazır bulundu.
lanmış metinleri bugünün insanının anlayabileceği şekle sokmalıyız. Servetimizin büyük bir kısmının tarım tarihinde yattığına inanıyorum. Tarımın kültürle, coğrafyayla, ekonomiyle ilişkisi var. Biz tarım tarihinin yazılmasına, korunmasına çok önem verdik ve hala da veriyoruz. Atılan ilk adım çok önemli çünkü bu ileride atılacak büyük adımların habercisidir” dedi.
“SERVETİMİZİN BÜYÜK KISMI TARIM TARİHİNDE YATIYOR” Programda bir konuşma gerçekleştiren Mehdi Eker, “Biz Osmanlıca’da yayın-
“TÜRKİYE AVRUPA’NIN BİRİNCİSİ OLDU” Türkiye’nin tarım konusunda ilerlemesinden de bahseden Eker, “Biz son
12 yılda Türkiye’nin tarımsal faaliyetini 23 milyar dolardan, 61 milyar dolara çıkardık. Türkiye Avrupa’nın dördüncüsüyken şu anda birincisi oldu. Bilgi, teknoloji ve mekanizasyonu daha fazla kullandık. 117 bin çeşit tohum örneğini tohum bankasında saklıyoruz. Bunların hepsi Türkiye’nin imkanlarıdır” diye konuştu. “TÜM GEÇMİŞE YÖNELİK BİR ÇALIŞMA YAPMAK İSTEDİM” Hasan Soydan da kitabı yazarken bugün tarımda kullanılan bilgilerin aslında Osmanlı zamanında da kullanıldığını anladığını söyledi. Soydan, “Osmanlı arşivlerini tarayarak, bütün
geçmişe yönelik bir çalışma yapmak istedim. Sabahattin Zaim Üniversitesi Osmanlı zamanında Baytar ve Ziraat mektebi olduğu için burada bulunmaktan çok mutluyum” dedi. Etkinlikte Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu, araştırmacı-yazar Beşir Ayvazoğlu da birer konuşma gerçekleştirdi. Program sonunda ise Mehdi Eker, Hasan Soydan’a, Sabahattin Zaim Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut Eker’e plaket takdim etti. Ayrıca programa katılanlara Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Zirai Matbuat eseri hediye edildi.
Eylül-Ekim 49
EV TEMİZLİĞİNDE PÜF NOKTALARI
Ev temizliğinizde ve ev düzeninizde size yardımcı olacak birtakım bilgiler hazırladık.
Toprağı havalandırın ve toprağı çöken bitkilere torf ilavesi yapın. Yüksek doğalgaz faturalarıyla karşılaşmak istemiyorsanız, kombi ve kalorifer sistemlerinizi kontrol ettirin.
Evinizin odalarında bir temizlik ve düzenleme planı oluşturun. Yani, hangi oda nasıl bir temizlik ve düzenleme istiyor; perdeler ve halılar yıkanacak mı, dolap içlerinde bir düzenleme yapılacak mı konularında kesin bir karar verin. Ardından, hangi odaları, hangi gün temizleyeceğinize karar verin. Planlamadan sonra evinizde köşe bucak, detaylı bir temizlik yapmaya başlayabilirsiniz Evi ve eşyaları olabildiğince havalandırın. Dışarıda duran mobilya, eşya ve şemsiyelerinizi kış soğuğundan etkilenmemeleri adına temizleyin ve kaldırın. Bahçenize genel bir bakım uygulayın. Budanması gereken bitkiler varsa, budayın.
MUTFAK Mutfak aydınlatmasını, kış mevsimine uygun hale getirin. Kışın hava erken karardığından dolayı ışık yakma ihtiyacınız daha fazla olacaktır. Bu nedenle enerji tasarrufu yapabilmek için, ampullerinizi gözden geçirin. Mevsim meyveleri ve taze sebzeler satın alın. Dilerseniz, bu meyveler ile reçel ve marmelat; sebzeler ile turşu hazırlayabilirsiniz. Sebzelerin bir kısmını, buzdolabı poşeti ile dondurucuya yerleştirin. Yine dilerseniz, mutfak dekorasyonunu sonbahara uygun bir hale getirebilirsiniz. Bunun için, sonbaharı temsil eden sarı, kahverengi ve turuncu renklerindeki tabak takımlarınızı çıkartabilir, masa örtünüzü değiştirebilir, baharatlıklarınızı dekoratif kılıflarla kaplayabilirsiniz. OTURMA ODASI Oturma odası, evin en çok vakit geçirilen bölümü olduğundan dolayı bu mekânın düzenlenmesi ve temizlenmesi, diğer bölümlere oranla daha fazla vakit alacaktır. Hazırlıklara kışlık halılarınızı çıkartarak başlayın. Yazlık halılarınızı ambalajlayıp kaldırın. Eğer bu halıları kullanmaya devam edecekseniz, amonyaklı su ve bir bez yardımı ile halıları silin. Bu yöntem, halıların üzerinde biriken toz ve nemi temizlemeye yardımcı olacaktır. Halıları sildikten sonra, elektrikli süpürge ile süpürün ve böylece halınızın renklerinin daha canlı görünmesini sağlayın. Koltuk ve kanepeleri, nemli bir bez ile silin ve elektrikli süpürge ile süpürün. Kışın koltuklar için kılıf kullanıyorsanız, bunları
50
dolabınızdan çıkarabilirsiniz. Koltuk ve kanepelerinizin üzerinde örtü veya şal kullanıyorsanız, bunları kalınlarıyla değiştirebilirsiniz. Hatta sonbahara uygun pastel tonlar tercih etmeniz, ortamda bir sonbahar etkisi yaratmada etkili olacaktır. YATAK ODASI Yatak örtülerini ve pikeleri, kış mevsimi için uygun olanlarla değiştirin. Dolabınızdan çıkardığınız yorgan ve battaniyeleri yıkadıktan veya kuru temizlemeye gönderdikten sonra serin. Dolap içinde düzenleme yapın. Yazlık kıyafetlerinizi kaldırın, kışlıkları çıkartıp yerleştirin. Dolabınızda yer açmak adına, giymediğiniz kıyafetleri ayıklayın ve lekeli olanları da yıkadıktan sonra dolabınıza yerleştirin. Aynı şekilde, yazlıkları da yıkadıktan sonra kaldırın. Yatak odasında sonbahar temizliği yaparken, mutlaka yatağınızı çekip süpürün ve nemli bir ez ile silin. Yatağınız bazalı ise, bazayı havalandırın.
Banyo hazırlıkları Kış mevsimine uygun banyo takımlarınızı çıkarın. Yazın kullandığınız, havlu ve bornozları, kışlık olanları ile değiştirin. Banyodaki aksesuarları da değiştirmeyi unutmayın. Mum gibi dekor malzemelerinde, elma ve tarçın kokulu olanlarını tercih edin.
ÇOCUK ODASI Çocuk odasında, yatak odasında uyguladığınız adımları tekrarlayın. Yatak örtüsünü değiştirin, yazlıkları kaldırın, bazayı havalandırın. Yeni okul döneminde, çocuğunuz için bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, dekoru değiştirebilirsiniz; duvar rengini değiştirebilir veya duvarlara kâğıt kaplayabilir, çalışma dolabı ve masasını yeniden düzenleyebilirsiniz. Çocuk odasında fazlalıklardan kurtulmak adına, kullanılmayan oyuncakları ayırabilir ve bunları ihtiyaç sahibi bir aileye verebilirsiniz.
bitkilerin köklenmesini kolaylaştıracak ve bir sonraki ilkbaharda daha gür şekilde büyümesini sağlayacaktır. Ağaç ve ilkbahar aylarında açacak olan soğanlı bitkilerin dikimini ise, Ekim sonu-Kasım başında yapın.
BALKON Kapalı bir balkona sahipseniz, burada sadece derinlemesine bir temizlik yapmanız yeterli olacaktır. Ancak balkonunuz açık ise, kışın soğuk havalardan ve yağışlardan zarar görmemeleri için mobilyalarınızı bir naylon ile kaplamanızda fayda vardır. BAHÇE HAZIRLIKLARI Bu mevsimde bahçede yapılacak belli başlı işler; kışlık çiçek fidelerinin ve ilkbaharda açacak olan soğanlı bitkilerin dikimi, gübreleme, çim bakımı ve ara ekimlerdir. Bahçedeki çimlerin bakımına, üzerindeki yaprakları temizlemek ile başlayın. Bu mevsim, çimlendirme için en uygun olan mevsimdir. Mevcut çim alanlarında herhangi bir bozulma var ise, ara ekimler yapın. Bahçedeki toprağın besin maddesince fakir olduğu düşünüyorsanız, bu mevsimde toprağa rahatlıkla gübre takviyesi yapabilirsiniz. Gübre takviyesi, toprağın bahar mevsimini verimli bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Bu mevsimde ekilecek Atatürk çiçeği, açelya ve kamelya gibi kışlık fideler, bahçenin kışı güzel bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Sonbahar mevsiminde ekilen bitkiler için en olumlu nokta, dikilen bitkilerin kışın yağmur ve kar suyu yoluyla doğal olarak sulanacak olmasıdır. Bu durum,
Eylül-Ekim 51
BÖLGE VE TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILACAK
500 YILLIK OSMANLI KAYITLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığı’ndan ilim dünyasında çığır açacak tarihi bir proje hayata geçirildi. Osmanlı Devleti’ni tarihin en önemli uygarlıklarından biri haline getiren Tahrir Defterleri gün yüzüne çıkarılıyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bilim kurulu tarafından yürütülecek çalışma ile 247 adet tahrir defteri, incelemeden geçirilerek basımı yapılacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,Osmanlı Devleti’nin askeri, idari, mali, arazi ve nüfusla ilgili kayıtlarının yer aldığı tahrir defterlerinin gelecek nesillere aktarılması adına önemli bir proje başlattı. Bu proje ile ilim dünyasında büyük bir boşluk giderilmiş olacak ve bu defterler üzerinde bilimsel çalışmalar rahatlıkla yapılabilecek.
52
Tahrir Defterleri bölgesel tartışmalarda hakem olacak Tahrir defterlerinin yeniden düzenlenerek bastırılması, yalnızca Türk tarihi açısından değil Osmanlılarca tahrir sisteminin uygulandığı; Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Kıbrıs, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Macaristan, Makedonya, Bosna-Hersek, Filistin, İsrail, Hırvatistan, SırbistanKaradağ, Kosova, Slovenya ve Ürdün gibi devletlerin sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi tarihlerinin aydınlanması bakımından da büyük önem taşıyor.
Osmanlı Arşivleri’nin en önemli belgelerinden olan Tapu Tahrir Defterleri, bugüne kadar çok az sayıda bastırılabilmiş. Proje kapsamında incelemesi tamamlan 247 Tahrir Defteri’nden 1000’er adet bastıracak.
AİLELERE ERGENLİK TAVSİYELERİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Sağlığı Koruma Hizmetleri ile Küçükçekmece Belediyesi işbirliğiyle ‘’Bedenimde Neler Oluyor’’ isimli söyleşi düzenlendi. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen söyleşide Sağlık Eğitim Uzmanı Derya Demirci, çocukluktan yetişkinliğe adım atılan dönem hakkında dinleyicilerini bilgilendirdi. “ERGENLİK, ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞ DÖNEMİDİR” Ebeveynleri ergenlik hakkında bilgilendiren Derya Demirci, ‘’Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yaşamın ikinci on yılını içine alan bu süreç fiziksel, cinsel ve ruhsal açıdan gelişme ve olgunlaşmanın görüldüğü dönemdir.
Ergenlik döneminde, cinsel gelişme kızlarda 10-12, erkeklerde 12-14 yaş civarında başlar. Çevresel, yapısal ve kalıtsal etkenlere bağlı olarak her çocukta farklı şekilde seyredebilir’’ dedi. “ERGENLİKTE OTURUŞ TARZINA DİKKAT EDİN” Çocukların gençliğe geçiş döneminde vücutlarında değişime dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Demirci, ‘’Ergenlik dönemindeki hızlı boy ve kilo artışı ile vücut boyutlarının hızlı değişimi ve duruş bozuklukları bu dönemde kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları sık görülmesine yol açar. Dolayısıyla oturuş tarzlarımıza çok dikkat etmeliyiz’’dedi. “ERGENLİK DÖNEMİ ÇOK RİSKLİ BİR DÖNEMDİR” Ergenlik döneminin çok riskli bir dönem olduğunu vurgulayan Demirci, ‘’Çok riskli ve çok dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Ergenlik dönemindeki büyük risklerin başında, sigara kullanımı, alkollü içki içilmesi, madde kullanımı, güvensiz cinsellik, silah taşıma, çeteleşme ve şiddet olaylarına karşı ailelerin daha dikkatli olması gerekiyor’’ diye kon
Eylül-Ekim 53
GENÇLER DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTİYOR Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncusu iş ilanları hem lise mezunlarının hem de üniversite öğrencilerinin en çok başvurduğu pozisyonlar arasında. Son dönemde izlenme rekorları kıran televizyon dizileri, gençlerin hayata bakışlarını da değiştirdi. Eskiden iyi okullarda okuyup, kariyerli işlerde çalışmayı amaçlayan gençler, dizi ve sinema oyuncularının kolay para kazandıklarını ve yaşam standartlarının çok kısa sure içinde yükseldiklerini gördükçe, düşüncelerini değiştirdiler. Artık gençlerin en çok istedikleri şey, sinema veya düzi oyuncusu olmak. Bu tür alanda çalışmak isteyenlerin hızla artması nedeniyle oyuncu ve figürasyon ajanslarının sayısı da çoğaldı. Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
54
Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı ilanların başında anketörlük, tanıtım ve organizasyon elemanı ile hostes pozisyonları geliyor. Üniversite öğrencilerinin part-time iş ve staj fırsatlarıyla buluşmasını, işverenlerin de oturduğu yerden genç insan kaynağına ulaşmasını sağlayan internet sitelerine olan ilgi de artıyor. Harçlığını çıkarmak isteyen ve iş hayatını daha yakından tanımak isteyen lise öğrencileri ve lise mezunlarına yönelik yapılan çalışmada işverenlerin de bu yöndeki ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruldu. Lise mezunlarının en çok başvuru yaptığı pozisyonlar ise şöyle sıralanıyor: Satış Elemanı, Oyun Ablası, Garson, Tanıtım Elemanı, Organizasyon Elemanı, Hostes, Çağrı Merkezi Elemanı ve Anketör. GENÇKEN ÇALIŞ, HAYATA ÇABUK ALIŞ “Gençken çalış, hayata çabuk alış!” sloganıyla gençlerin iş hayatına atılmalarına öncü olan internet sitelerinde; öne
çıkan iş ilanları; Mağaza Personeli, Çağrı Merkezi, Servis Elemanı, Garson, Komi, Sekreter, Muhasebe Elemanı, Yönetici Asistanı, Anketör, Hostes, Tanıtım-Aktivite Elemanı, Öğretmen, Bilgisayar Programcısı, Satış ve Pazarlama Temsilcisi olarak sıralanıyor. Gençlerin ilgisi ise şu pozisyonlarda yoğunlaşıyor: Evde Part Time Çalışacak Veri Giriş Elemanı, Part-time/Dönemsel Organizasyonlarda Görev Alacak Personeller, Mağaza Satış Danışmanı ve Kasiyer, Dizi, Reklam, Sinema, Klip Oyuncuları, Part-time Stand Hostesleri. Gençlerin en çok istihdam edildiği alanların başında Satış ve Pazarlama gelse de; Ajans, İdari İşler/Sekreterya, Muhasebe/ Mali Müşavirlik ve Çağrı Merkezi alanları da rağbet görüyor.
Son dönemde yapılan araştırmalara gore gençlerin parttime yapmak istedikleri ve para kazanmayı amaçladıkları işlerin çeşitliliği de arttı.
Eylül-Ekim 55
TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI ZORLUYOR Teknoloji bir yandan hayatı kolaylaştırıp çözümler sunarken, bir yandan da bağımlılıklara yol açarak yeni sorunların kapısını aralayabiliyor. Bu bağımlılık zamanla uykusuz gecelere, sosyal hesaplar kontrol edilmediğinde huzursuzluğa, çevre ile ilişkilerin bozulmasına hatta boşanmalara kadar gidebiliyor.
56
Psikolojik sağlık için “sıfır” ya da “sınırsız” değil, “yeterince teknoloji” kullanımının öğrenilmesi gerekir. Hayat, “sıfır” ya da “sınırsızlıklar” üzerine değil, “denge” üzerine kurulduğunda kişi psikolojik sağlık dengesini yaşayabilmekte, yaşamdan keyif alabilmekte ve sorumluluklarını yerine getirebilmektedir. Kişinin kullandığı oyun, telefon, tablet gibi teknolojik nesne veya bağlandığı sosyal ağlar üzerinde kontrolü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam düşünememesi ile sorunlar başlamaktadır. Teknolojik aletin kullanımında ya da eylemin yerine getirilmesinde artık kontrol kalkar ve bağımlı kullanım sürdürülür. Ayrıca bu bağımlı kullanım, kişinin psikososyal işlevlerini aksatmasına ve hayatında ders, iş gibi bedensel, duygusal performans gerektiren durumlarda başarısız olmasına rağmen devam ettirilme boyutuna kadar gidebilmektedir. GERÇEK HAYAT İLE SANAL DÜNYA AYIRT EDİLMELİ İnternet ve teknoloji kullanımının sağlıklı, güvenli, sorumlu, işlevsel ve bilinçli kullanım çerçevesinde olması gerekmektedir. Sağlıklı kullanımdan kastedilen internetin, bilişsel ve davranışsal bir rahatsızlık olmaksızın makul bir zaman dilimi içerisinde açık bir amaç için kullanılması, kişinin gerçek hayattaki iletişimle internet iletişimini ayırt edebilmesi ve internette kullanılan sanal kimliğin gerçek kimliğin önüne geçmemesi durumudur.
BAĞIMLILIK KONTROLSÜZLÜKTEN KAYNAKLANIYOR Teknoloji ve internet bağımlılığı; kontrolsüz ya da sağlıklı kullanımın ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra bağımlılığın sonuçlarını bilmemek veya önemli görmemek, problem çözme becerisinin yeterince gelişmemesi, aşırı içe kapanıklık, düşük benlik saygısı, beğenilmeme kaygısı, şema kaçınma stratejisinin aşırı kullanımı, sosyal beceri ve ilişkilerin eksikliği, dürtü kontrol bozukluğu, karamsar düşünce yapısı ve kişinin yaşamında gerçekçi hedeflerinin olmamasından kaynaklanabilir.
YENİ SANAL KAVRAMLAR: FOMO VE NOMOFOBİ! Teknolojinin hayatımıza olumsuz etkileri arttıkça bağımlılıkla ilgili farklı kavramlar da hayatımıza giriyor. Bunlardan ilki FOMO’dur. Bağımlılık durumu ilerledikçe, kişi sosyal medyayı kullanmadığında gündemden geri kaldığını ve gelişmeleri kaçırdığını düşünmeye başlamaktadır. Kişinin kontrol duygusuyla ilgili bir korku olan FOMO (Fear of missing out); yeni gelişmeleri kaçırma korkusu ile bağımlılık derecesinde telefon ve sosyal medya
kullanma durumudur. Kişi, bırakmayı ve durdurmayı denese de başarılı olamaz ve tam tersi sosyal medya başında geçirilen zaman giderek artar. Cep telefonu kullanamamaya dair korku olan NOMOFOBİ (Fear of being out of mobile phone contact) ise kişinin cep telefonundan uzak kalma veya cep telefonuyla iletişim kuramadığında kaygı yaşaması durumudur. Kullanım sürenizi gözlemleyin Öncelikle kullanım konusunda kişinin kendisini gözlemlemesi ve bu süreyi sınırlamaya çalışması gerekir. Yeni sosyal beceriler, aktiviteler edinmek ve ortamlara girmek güzel bir adım olabilir. Ayrıca spor yapmak, teknoloji kullanım kılavuzu oluşturmak, ziyaret edilen site ve hesapların sayısını azaltmak, internetin daha çok kullanılan işlevini sınırlamak için kullanım saatlerini zıt saatlere kaydırmak, interneti kullanmadan önce günlük veya haftalık kullanım hedefi koyabilmek internet ve teknoloji kullanımının düzenli ve yeterince olmasına yardımcı olabilir. BAĞIMLILIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ UZMAN YARDIMI ALIN Evde durmak yerine dışarı çıkmak, kullanımınızı belirli saatler ile sınırlamak, teknolojiyi ve interneti açık bir amaç için kullanmak, arkadaşlarla ve aile üyeleriyle iletişim kurarken telefonla ilgilenmemek ve kitap okuma saatleri belirlemek bağımlılığınızı sınırlandırmak için alınabilecek önlemlerdir. Ancak tüm bu adımlara rağmen bağımlılık düzeyinin kontrol edilememesi durumlarında profesyonel yardım alınması uygun olacaktır.
Eylül-Ekim 57
Teknoloji
KIRILMALARA KARŞI EN DAYANIKLI EKRAN! Sağlamlık konusunda daima iyi bir imajı olan Motorola, Android dünyanın önemli oyuncularından. Firma şimdi yeni modeli DROID Turbo 2’yi duyurmaya hazırlanıyor. Ancak bu model, diğerlerinden farklı olacak. Motorola DROID Turbo 2 modelinin ekranı “ShatterShield” olarak isimlendirilecek. Yani ekran
kırılmaya karşı dayanıklılık vaat edecek. İddiaya göre Motorola’nın bu ekranı üç farklı katmandan oluşacak. Ekran, lens ve değiştirilebilir koruyucu lens olarak adlandırılan bu katmanların her biri ayrı ayrı güçlendirilmiş parçalar. Tüm parçalar satın alındığı günden itibaren kırılmaya karşı 4 yıl garantili olacak.
WHATSAPP'TAN YENİLİK Mesajlaşma uygulaması WhatsApp, yeni bir keşfe göre yakında belge göndermeye de izin verecek. WhatsApp, şimdiye kadar sadece fotoğraf, video, kişi ve ses dosyalarını göndermenize izin veriyordu. WhatsApp'ın çeviri veritabanında fark edilen "Belge indirilmedi" uyarısında geçen "Belge" sözcüğü, uygulama üzerinden yakında belgelerin de gönderilebileceğini gösteriyor. Bununla birlikte hangi tür belgelerin gönderilip alınabileceği henüz belli değil.
58
HAYAT AĞACI'NA BÜYÜK İLGİ
Küçükçekmece Belediyesi, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde Küçükçekmece’nin yaşlı çınarlarını unutmadı.
Yaşlılar Günü’ne özel düzenlenen Hayat Ağacı projesi ile 65 yaş ve üzeri 50 ilçe sakinin hayatına dokunan Küçükçekmece Belediyesi, bu özel günde anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Etkinliğe Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve pek çok yaşlı vatandaş katıldı. Atakent Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik kapsamında Hayat Ağacı isimli serginin açılışı gerçekleştirildi. Foto-röportaj tekniği ile hazırlanan sergide, geçmişten günümüze kadar olan kuşaklar arasındaki tecrübe, günlük
hayatın koşuşturmacasında unutulan yaşlı hayatlara dokunularak, gençliğe aktarıldı.
"TÜRKÜLERE HEP BİR AĞIZDAN EŞLİK ETTİLER" Ardından, Altınova Balkan Göçmenleri Sosyal Yardımlaşma Derneği öncülüğünde kurulan yaşları 40 ile 85 arasında değişen Kadınlar Korosu söyledikleri türkülerle dinleyenlere türkü ziyafeti sundu. Vatandaşlar türkülere hep bir ağızdan eşlik etti. "ONLAR BEREKETTİR" Başkan Karadeniz, projeye katılan yaşlı vatandaşlara teşekkür ettiği konuşmasında, “Hepinizin bu anlamlı gününü kutlarım. Bizim kültürümüzde bereket diye bir kavram var. Bereket istatistikten sayılardan farklıdır. Yaşlılar da bizlerin bereketidir. Tüm büyüklerimin ellerin-
den öpüyorum. Onları ihmal etmeyelim. Onların dua ve zikirle, kıpır kıpır olan dudaklarından dökülecek dualara bizim ihtiyacımız var. Allah tüm yaşlılarımıza uzun ömürler nasip etsin” dedi. Kaymakam Harun Kaya da yaşlıların gününü kutlayarak, onlara minnet ve saygısını ifade ederken, anlattığı fıkralarla da katılımcıları kahkahaya boğdu. Protokol üyeleri, programda ilçedeki tüm yaşlıları temsilen projeye katılan yaşlı vatandaşlara çiçek takdim etti. Projeye katılan Cumhuriyet Mahallesi sakini Bayram Yaman ve Arslan Akyol isimli vatandaşlar da Başkan Karadeniz’e bu günde kendilerini unutmadığı için teşekkür ederek, hayata dair tecrübelerini katılımcılarla paylaştı. Yaşlı vatandaşların keyifle dinlediği konser sonunda, Başkan Karadeniz koro şefi Yasin Koçman’a çiçek vererek, teşekkür etti.
Eylül-Ekim 59
TİTREME VE İSTEMSİZ KASILMALARIN TEDAVİSİ Parkinson hastalığı, el, ayak ve vücut titremeleri, istemsiz kasılma ve seğirmelerle seyreden hareket bozukları, sadece yaşlılarda değil gençlerde de ortaya çıkabilir. Tedavi edilmediği takdirde iş ve sosyal yaşamı ciddi ölçüde etkileyen bu rahatsızlıkların tedavisinde cerrahi yöntemler önemli rol oynuyor.
60
Parkinson hastalığı, özelleşmiş dopamin düzeni ile ilgili bazı sinir hücrelerinin kaybı veya azalması ile kendini gösteren ilerleyici bir hastalıktır. Çoğu zaman vücudun bir tarafında hareketlerin ileri derecede yavaşlaması, dinlenme halindeyken görülen titreme, kasların düzensiz kasılması sonucu oluşan sertlik tablosu ve duruş bozukluklarıyla ortaya çıkar. Hastalık ile mücadele için öncelikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Burada amaç eksik olan dopaminin yerine konulması veya bu maddenin ortamda yıkımının geciktirilmesidir. Bu tedaviye yanıt alınamaması veya tedaviye zaman içinde direnç gelişmesi halinde cerrahi tedavi tercih edilmektedir.
TİTREME GÜNLÜK YAŞAMINIZA ENGEL OLUYORSA… Genellikle Parkinson hastalığının bir belirtisi olarak görülen titremenin başka nedenleri de bulunmaktadır. Titreme şikayeti olan hastaların önemli bir kısmında esansiyel tremor sorununun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bu hastalarda sıklıkla aile öyküsü bulunur, titreme hareketle artar ve genellikle hafif derecededir. Kaygı bozukluklarıyla şikayetler belirginleşir ancak hastalar genellikle tedaviye gerek kalmadan veya bazı ilaçların yardımı ile yaşamlarını sorunsuz olarak sürdürebilirler. Bu hastaların bir kısmında tremor hastanın günlük yaşamını yardımsız sürdürmesini engelleyebilir. Bu durumlardaki kişilerde ilaç tedavisine yanıt genellikle sınırlı olduğu için cerrahi tedavi tartışılmalıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere botoks ya da cerrahi tedavi uygulanıyor. Sık görülen hareket bozukluklarından bir diğeri “distoni” olarak adlandırılan, vücudun tamamında ya da bir kısmında
gerçekleşen istemsiz kasılmalara ve seğirmelere sebep olan nörolojik hareket bozukluklarıdır. İstemsiz kasılma ve seğirmelere yönelik ilaç tedavisi genellikle çok etkin olmamaktadır. Hastaların büyük bir kısmında tıbbi tedavi botoks uygulaması ile sürdürülmektedir. Bu tedavinin yetersiz kaldığı veya tolere edilemediği durumlarda cerrahi tedavi uygulanır.
len bu ekipte ideal olarak hareket bozuklukları konusunda deneyimli bir nöroloji ve nöroşirürji uzmanı, psikolog veya psikiyatrist yer almalı, hastalar grup içinde her yönüyle incelendikten sonra ideal tedavi yaklaşımı belirlenmelidir. Cerrahi tedavinin etkinlik süresi hastalığa ve yapılan işleme göre değişiklik gösterir. Örneğin titremeye yönelik tedavilerde etkinlik uzun süreli olup, tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Yine distonilerde cerrahi tedavinin etkinliği uzun sürelidir. Buna karşın Parkinson hastalığında cerrahi tedavinin etkisi zaman içinde kısmen azalır. Aslında bu tedavinin etkinlik süresindeki azalma, hastalığın zaman içinde ilerlemesi ve bazı semptomların yeniden belirgin hale gelmesine bağlıdır.
CERRAHİ TEDAVİLERİN ETKİNLİK SÜRELERİ DEĞİŞİKLİK GÖSTEREBİLİR Hareket bozukluklarının cerrahi tedavisi hedef ve amacı ne olursa olsun mutlaka bir ekip çalışmasını gerektirir. Hareket bozuklukları grubu olarak isimlendiri-
Eylül-Ekim 61
BİLİNÇSİZ VİTAMİN KULLANIMI TEHLİKELİ Soğuk havalarda hastalanmamak için pek çok insan vitaminlere başvuruyor. Vitaminleri doğal yoldan ya da doktor yönlendirmesi ile kullanmak yerine, eş dost tavsiyesi ile almak kalp sağlığına önemli zararlar verebiliyor. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyeleri, uzun yıllar kalp hastalıklarında tedavi amaçlı kullanıldı. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar ile bu yaklaşımın doğru
62
olmadığı netlik kazandı. Özellikle bazı vitaminler, kişilerin sağlıksız yaşam alışkanlıkları ile birleşince tam tersi etki yaratabiliyor. Bu nedenle vitamin alırken doktora danışmak ve mümkünse vitaminleri meyve ve sebzelerden almak gerekiyor. BETAKAROTEN, C VE E VİTAMİN TAKVİYELERİ KALP HASTALIKLARINA KARŞI KORUMUYOR. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyelerinin kalp krizi ve kalbe bağlı ölüm riskini azalttığı bilimsel olarak ispat edilemedi. ABD’de 14 bin doktor ile yaklaşık 10 yıl süreyle yapılan büyük ölçekli bir çalışmada betakaroten, C ve E vitaminlerinin kalp sağlığı üze-
rine koruyucu etkisi olmadığı ortaya konuldu. Ayrıca sigara içen kişilerin yüksek miktarda betakaroten alması durumunda akciğer kanseri riskinin artırdığı da saptandı. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’daki kardiyoloji derneklerinin yayınladıkları kılavuzlarda kalp hastalıklarından korunmak için C ve E vitamini takviyesi yapılması kesinlikle önerilmemektedir. Sarımsak, kalp-damar hastalığı olan kişilere tavsiye edilmiyor Kalp hastalarında kanda yüksek miktarda homosistein bulunabilmektedir. İnsanı vücudunun doğal olarak ürettiği bir aminoasit olan homosistein seviyesi, bazı kalp hastalarında daha fazladır. Bu nedenle geçmişte homosistein seviyesi yüksek hasta-
lara verilen folat, B12 ve B6 vitamin komplekslerinin de herhangi bir fayda sağlamadığı gözlenmiştir. Ayrıca kalp damar hastalığı olan kişilere; koenzim Q10, selenyum, krom ya da sarımsak gibi mineral ve gıda takviyeleri de önerilmemektedir.
bulunan ultraviyole ışın ile ciltte oluşmaktadır. D vitamini eksikliği bazı kalp damar hastalıkları açısından risk faktörü olarak kabul edilse de D vitamini takviyesinin kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AÇIK HAVADA 15 DAKİKALIK YÜRÜYÜŞ KALBE İYİ GELİYOR D vitamini, kalp sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. D vitamini seviyesi düşük olan kişilerde kalbe bağlı ölüm, inme, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha fazla görülmektedir. D vitamininin düşük olmasının en önemli nedenleri arasında ise yaşanılan coğrafya, açık havada fiziksel aktivite azlığı ve aşırı kilo gibi faktörler yer almaktadır. Bu nedenle özellikle güneşli günlerde günlük 10-15 dakika yürüyüş yapmak, D vitamini depoları açısından gereklidir. Çünkü vücudumuz için gerekli D vitamininin %95’i güneşte
FAZLA D VİTAMİNİ BÖBREK SAĞLIĞINA ZARAR VEREBİLİR D vitamini önemlidir ancak fazlası sağlığı bozabilir ve zehirlenmeye yol açabilir. Fazla D vitamini vücutta fazfaz la kalsiyum emilmesine, dolayısıyla yüksek tansiyon atakları, böbrek taşı problemlerine neden olur. Bunun için hangi durumlarda takviye yapılması gerektiği konusunda doktor görüşü alınmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir. AKDENİZ DİYETİ UYGULAYANLARIN KALBİ DAHA SAĞLIKLI Akdeniz tipi beslenme tarzı, sadece kalp krizi geçirmiş ya da kalp hastası olan kişilere değil, kalp ve damar
hastalıklarından korunmak isteyen herkese önerilmektedir. Akdeniz tipi beslenme sayesinde kalp krizi geçiren kişilerin daha az kalp problemi yaşadığı saptanmıştır. Bu diyette kişilerin, günlük taze sebze ve meyve tüketimlerini artırmaları yeterli olmaktadır. Tüm dünyada kalp sağlığına bu ‘olumlu etki’ yansıtılacak olursa, %30 daha az kalp hastalığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bilimsel verilere göre de kalp sağlığı açısından yapay antioksidan ve vitamin kompleksleri yerine doğal antioksidandan zengin taze sebze, meyve ve balık tüketiminin temelini oluşturduğu Akdeniz tipi beslenme tarzını benimsemek önemlidir. Akdeniz tipi beslenme, kalp damar hastalıklarının önlenmesi açısından tavsiyeler arasında en üst sırada yerini korumaktadır.
Eylül-Ekim 63
EBRU ÜSTADI
MUSTAFA DÜZGÜNMAN ANILDI
Ebru Sanatının büyük üstadı Mustafa Düzgünman, vefatının 25’nci yılı kapsamında düzenlenen bir dizi özel etkinlikle anıldı.
Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde Tekne Başında Geçen Bir Ömür Mustafa Düzgünman Retrospektifi başlıklı sergi, panel ve konser programına Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Besim Müftüoğlu, araştırmacı-yazar Fatih Çıtlak, ebru sanatçıları Uğur Derman ve Alparslan Babaoğlu katıldı. "GELECEK KUŞAKLARA KÖPRÜ OLACAĞIZ" Sergide bir açılış konuşması gerçekleştiren Müftüoğlu, Mustafa Duzgünman gibi tasavvuf ehli bir ebru ustasını anmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi olarak
64
amacımız dünde kalanı yarına götürmek sloganıyla medeniyet tarihindeki yolculuğumuzu sürdürmek. Gelecek kuşaklara medeniyetimizi götürecek bir köprü olmak” dedi.
"EBRU USTALARININ HAREKETLERİ BOŞA DEĞİL" Panelde söz alan Fatih Çıtlak ise üstadın Ebruname adlı eserinin manevi ve yapısal özellikleri hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Çıtlak, "İnsanın yüzünün suyu ancak Allah'a dökülür. İnsanın yüzü mananın sırrı, yansıması olduğu gibi Ebru da suda yüz bulur. Dikkat ederseniz Ebru yaparken parmak tekkenin dışını gösterir fakat elin yaptığı tekkenin içine dökülür. Ebru üstatlarının Ebru'ya eğilmeyip kalp hizasından bakmaları da boşa değil diye düşünüyorum. Bu sanatta zirve olan adamların yaptığı hareketlerin hep bir manası var" dedi. Uğur Derman ise üstat Düzgünman ile olan anılarını katılımcılarla paylaşarak, “Mustafa Düzgünman, ebrularını çok az
bir miktara satardı. Önemli olan masrafının çıkması derdi” dedi. Alparslan Babaoğlu da Mustafa Düzgünman’ın fotoğraflarını göstererek, Mustafa Düzgünman’ın Ebru tekniği hakkında bilgiler verdi. Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nin hayata geçirdiği proje kapsamında sanatçının bestelerinden oluşan Agah konseri ve Mustafa Düzgünman’ın ebru, musiki ve fotoğraf gibi alanlarda yapmış olduğu çalışmaları sanatseverlerle buluştu. Bu özel proje kapsamında gerçekleşen sergide, ebru, cilt ve fotoğraf örneklerinin yanı sıra sanatçının özel eşyaları ve hayatından kesitlerde izleyicilere sunuldu. Düzgünman’ın çok yönlü sanat hayatının ele alındığı program sonrasında Kültür Müdürü Salih Çevik konuşmacılara ve sanatçılarla teşekkür ederek çiçek verdi. Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
KÜÇÜKÇEKMECE DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ OLDU
Türkiye’nin ilk yeşil sertifikalı kamu binası olma özelliğine sahip Küçükçekmece Belediyesi hizmet binası, ‘’Uluslar arası Aydınlatma Tasarım Yarışması’’nda dünya üçüncüsü oldu. Dünya aydınlatma sektörünün önemli yayın kuruluşlarından ‘MondoArc’ dergisi önderliğinde yapılan yarışmada Küçükçekmece Belediyesi Hizmet Binası, ‘Düşük Bütçeli Cephe Aydınlatması’ tasarımı kategorisinde dünya üçüncüsü oldu. “BİNAMIZ ÖRNEK OLMALI” Sektörün önemli tasarımcılarından oluşan jürinin ön seçimi sonrasında finale kalarak, dünya üçüncüsü olan Küçükçekmece Belediyesi binasının aldığı ödül hakkında konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Küçükçekmece Belediye binası ile Türkiye’de
bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ayrıca böyle bir ödüle layık görülmek de bizi çok gururlandırdı. Bu projenin tüm belediyelere örnek olmasını diliyorum” dedi. ‘KARANLIKTA PARLAYAN BİR KANDİL’ Küçükçekmece Belediye binası, Türkiye'nin ilk BREEAM sertifikalı kamu binası olma özelliğini taşıyor. Binanın cephe aydınlatması, belediyenin çalışmasındaki şeffaflık anlayışına referans veriyor. Işıklandırma tasarımı binanın özel niteliklerini, geometrik şeklini ve cam kabuğu etrafındaki kütleleri ön
plana çıkarmayı hedefliyor. Bu sayede iç ışıklar kullanılarak etkileyici bir ön cephe aydınlatması ile bina içinin dışa aktarımı sağlanıyor. Üç daire formunun yan yana gelmesi ve onları çevreleyen çift kabuklu cephesi vasıtasıyla Belediye Binasının iç mekânlarında daha homojen bir aydınlık sağlanıyor. Binanın şeffaf kabuğu iç yüzeyi gün boyu görünür kılıyor. Bu şekilde binanın camdan yapılmış dış cephesi içinde, iç cephelerin karanlıkta parlayan bir kandil gibi algılanmaları sağlanıyor. Gün ışığının olmadığı zamanlarda da bina içi ortak alanlardaki görsel seviye arttırılmış oluyor.
Eylül-Ekim 65
SOKAK HAYVANLARI İÇİN ÖNEMLİ PROJEDE İMZALAR ATILDI
Küçükçekmece Belediyesi, PAGDER(Türkiye Plastik Sanayicileri Derneği) ile birlikte sokak hayvanları için önemli bir sosyal sorumluluk projesini hayata geçiriyor.
Bu kapsamda Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ve PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, geri dönüşüm konusunda farkındalık oluşturması planlanan ve sokak hayvanlarını sıcak bir yuvaya kavuşturacak olan protokolü imzaladı. İmzalanan protokolle, PAGDER’in ‘Sıcak Bir Yuva Her Canlı’nın Hakkı’dır’ sloganıyla başlattığı Yuvaya Dönüşen Plastikler kampanyası çerçevesinde kış mevsiminin kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başladığı bu günlerde sokak hayvanlarının plastik kulübelerde barındırılması amaçlanıyor. ‘ÇEVRECİLİĞİ İÇSELLEŞTİRMİŞ YÖNETİCİLERLE ÇALIŞIYORUZ’ Küçükçekmece Belediyesi’nin kendileri için ayrı bir önemi olduğunu belirten PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, “ Küçükçekmece Belediye binasına girince çok etkilendim. Yeşil sertifikalı bir kamu binası. Çevreciliği içselleştirmiş yöneticilerle çalışmak benim için çok anlamlı. İnsanın aynası iştir lafa bakmamak gerekir. Sorumlu endüstri, sorunsuz çevre mantığıyla çalışmak zorundayız. Emeği geçenlere teşekkür ederim’’ diye konuştu.
66
“KÖPEK ZEHİRLEMEYİ BELEDİYECİLİK ZANNEDİRDİK” Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ise böyle bir sorumluluğa katkı sunan sanayicileri tebrik ederek, “Çevre bilincine katkı sağladığı için bu işi önemsiyoruz. Bu proje, plastik malzemelerin geri dönüşümüne katkı sağlayacak. Bizler yıllarca sokak hayvanlarına çok kötülük ettik. Bundan önemli bir zaman önce hayvanlar ve belediye dendiğinde aklımıza belediye itlaf ekipleri gelirdi. Vatandaş şikayet eder, belediye zehirlerdi. Bu belediyecilik zannedilirdi. Artık bu algıdan kurtulduk. Hayvan dostlarımızız olması gerektiğini kabul etmek zorundayız. Bir sonraki aşama ise toplayıp izbe
bir yere saklamaktı. Artık, tedavilerini tamamladıktan sonra alıkoymak bile bir suç oldu. Bir toplum hayvanlarının haklarını gözetir hale geldiyse bu bizim insanlığımızı gösterir. Bu proje; hayvan hakları, çevre bilinci, sosyal sorumluluk projesi üçgeninde bir projedir. Sosyal sorumluluk projesi olması her şeyin üzerindedir” dedi. “KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ FARKINDALIK OLUŞTURACAK, PAGDER KULÜBE BAĞIŞLAYACAK” Protokol kapsamında bilinenin aksine defalarca geri dönüştürülebilen ve geri dönüşümle başta iplik ve elyaf olmak üzere ticari kullanım alanları yaygın
olan battaniye dahi üretebilen plastikler artık sokak hayvanları için birer yuvaya dönüştürecek. Toplanacak olan plastikler, sokak hayvanlarının kış mevsiminin sert koşullarından koruyacak. Küçükçekmece Belediyesi, bilinçlendirme ile ilgili görselleri atık kutularına giydirerek, önemli bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. PAGDER ise ilçedeki hayvan barınağına köpek ve kedi kulübeleri bağışlayacak. İmza törenin ardından PAGDER Genel Başkanı Reha Gür, aslen Sivaslı olan Başkan Karadeniz’e Sivas’ın plaka numarası olan (58) adedince, ağaç diktiklerini ifade ederek, sertifikasını takdim etti.
Eylül-Ekim 67
GDO’LU GIDALARA DÜNYA NASIL BAKIYOR!
Son 20 yıla damgasını vuran GDO’lar artık dünya tarımının göz ardı edilemez bir gerçeği. Karşıt görüşler süredursun, GDO’lara ayrılan araziler günden güne genişliyor. Ama bir yandan GDO’larla arasına mesafe koyan ülkelerin sayısı da artmakta.
GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş organizmaları tüketiyor muyuz, tüketmiyor muyuz? Asıl sorulması gereken soru bu. GDO’lu gıdalar insanlar için ne kadar tehlikeli bu konuda tüketicilerimiz yeterince bilinli mi? Ekim ayının başında Avrupa Birliği’nin (AB) “amiral gemisi” olarak
68
nitelendirilen Almanya, genetiği değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinin ülke içinde üretimine izin vermeyeceğini duyurdu. Daha önce eyalet yönetimlerine bırakılan bu kararın ülke geneline yayılması büyük yankı buldu. Bu açıklama, AB’nin Nisan ayında aldığı bir karara dayanıyordu. Bu karar üye ülkelerin, AB’nin ekimine onay verdiği GDO’ların üretimini kendi sınırlarında yasaklamalarına olanak tanıyor. Bu olanaktan faydalanacak olan tek ülke Almanya da değil. AB’nin en büyük tahıl üreticisi Fransa da GD mısır için aynı hakkı kullanacağını açıkladı. İskoçya, Yunanistan ve Bulgaristan’ın tutumu da bu yönde oldu. AB’DE GDO ÜLKEDEN ÜLKEYE DEĞİŞİYOR Avrupa geneline bakıldığında GDO’lar konusunda çok çeşitli tutum ve uygulamaların olduğu görülüyor. GD ürün
üretmese de hali hazırda ithalatını yapmakta olan pek çok ülke var. Buna, yeni yasayla üretimi engelleyeceğini duyuran ülkeler de dahil. Hal böyle olunca, GDO’lar konusunda tabir yerindeyse “her kafadan bir ses” çıkıyor. Bu tutum ayrılıklarının temelinde ilk bakışta yıllardır sürüp gitmekte olan, -daha da süreceğe benzeyen- “GDO’lar güvenli mi/sağlıklı mı?” tartışmaları yatıyor gibi görünüyor. Ancak altta yatan ticari nedenlerin belirleyici etkisi su götürmez. ABD: GDO’LARIN MERKEZ ÜSSÜ Bilindiği gibi ABD, hem transgenetik ürünlere dair araştırmalar hem de geniş çaplı üretimlerinin merkez üssü konumunda. Tüm dünyada GDO üretilen arazilerin yüzde 40’ı ABD topraklarında bulunuyor. ABD’de üretilen soyanın yüzde 93’ü, mısır ve pamuğun yüzde 90’ı GDO. Yaygın kanının aksine, sebze-mey-
ve türlerinde ticari olarak üretilen GD çeşitler oldukça sınırlı. Ancak bu konuda ABD bir istisna sayılabilir. Zira büyük oranda Hawaii adasında üretilen ve Amerika kıtasında tüketilen papaya meyvesinin yüzde 80’i GDO ürünü. TÜRKİYE NEREDE DURUYOR? Çoğu ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de “GDO’lar güvenli mi değil mi” sorusu ve bu soruyu iyice karmaşıklaştıran bilgi kirliliği malum. Ancak işin ilginci; Türkiye’de buna bir de “GDO’lar yasal mı değil mi”sorusu ekleniyor. Oysa işin özü basit: 2010 yılında kabul edilen Biyogüvenlik Kanunu’na göre Türkiye’de GD tarım ürünlerinin üretimi yasak. GDO ithalatında ise yalnızca yem amaçlı ürünlere izin var. Bugün itibariyle Türkiye’de ithalatı serbest olan 22 adet GD hayvan yemi
çeşidi bulunuyor. Bunların 17’si mısır, 5’i ise soya çeşitleri. Bunlara son olarak Temmuz ayında ithalatına izin verilen 3 mısır ve 2 soya çeşidi dahil. Kamuoyunda belli dönemlerde kendine yer bulan “GD gıdalar tüketiyoruz” söylentisinin gerçeklik payı ise bulunmuyor.
dirmek her ülke için zorunlu. Bir sonraki aşama ise stratejik, ticari, tarımsal hedeflere göre bir tutum belirlemek. Ama tüm bunlar için önce bilim temelinde, tartışmaya açık ve bilgi kirliliğinden uzak bir ortam yaratmak gerekiyor.
Modern biyoteknoloji ve onun son 20 yıla damgasını vuran bir ürünü olan GDO’lar bugün tarımın büyük bir gerçeği. Ve objektif koşullarda, ülkeler ne GDO’ya “mahkum”, ne de onu göz ardı etme lüksüne sahip. Bu alanda teknolojik gelişmeleri takip etmek; gıda güvenliği, gıda güvencesi ve verimliliğe dair verileri değerlen-
Eylül-Ekim 69
ÇOCUĞUNUZU DİŞ DOKTORUYLA ERKEN TANIŞTIRIN Sağlık alanında verdiği hizmetlerle öncü olan Küçükçekmece Belediyesi’nin ‘Hayata Sağlıkla Gülümse’ projesinin üçüncüsü, Belediye Anaokulu’ndaki diş taramasıyla başladı. Projede yeni yıl hedefi 20 bin öğrencinin daha ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirmek. Projeyi oldukça önemsediklerini ifade eden Belediye Başkanı Temel Karadeniz şöyle konuştu:
İşte diş sağlığı konusunda uzmanların ağzından en çok merak edilen cevaplar... YENİ DOĞAN BİR BEBEĞİN SÜT DİŞLERİNİ KÖK HÜCRE TEDAVİSİ İÇİN SAKLAMAK GEREKİYOR MU? Kök hücre tedavisi; sağlıklı hücrelerin sağlıksız hücrelerle değiştirilme işlemidir ve aynı organ nakline benzetilebilir. Organ naklinden farkı; bu hücrelerin kişinin kendinden de alınabilmesi. Ancak günümüzde kök hücre tedavisi henüz araştırma bazında. Etkili sonuçlarını görmek için daha beklemek gerekiyor. Şu anda kaybedilmiş dişlerimizin yerine implant adını verdiğimiz titanyum
70
vidalar kullanılıyor ve çok büyük oranda başarı elde ediliyor. Tabii gelişen teknolojiyle birlikte bunun yerini de kök hücre tedavisi alabilir. TELDEN KORKMAYIN ÇOCUKLARIN İLK DİŞ KONTROLÜ NE ZAMAN YAPTIRILMALI? Çocukların süt dişleri 6 aylıkken çıkar ve 2.5 yaşına kadar tüm süt dişleri ağızda yerini almış olur. 6 ay ve 1 sene arasındaki diş değişimi gecikmelerini normal kabul ediyoruz. Dolayısıyla 2.5-3 yaşından itibaren çocuklar diş hekimiyle tanışmalı ve dişleri kontrol edilmeye başlanmalı. Böylece birtakım diş koruyucu yöntemleri süt dişlerine uygulayıp, erken diş kayıplarını önleyebiliriz. Ayrıca çocuğa erken yaşta diş hekimi ziyareti alışkanlığı kazandırmış olursunuz.
''Bir diş hekimi olarak çocuklarımızın bu yaşlarda dişlerine önem vermesini sağladığımız için çok mutluyum. Bugüne kadar 25 bine yakın öğrencimizin ağız ve diş sağlığı taramasını gerçekleştirdik. Tedavi etmek, önlemekten daha pahalı bir süreç. Bu nedenle ilçemizdeki öğrencilerimizin diş sorunlarını erken teşhis ederek, müdahalede bulunmak için bu önemli sosyal sorumluluk projesine imza attık. Sevinerek görüyoruz ki her yıl çocuklarımızın ağızlarındaki çürük ve problem sayısı azılıyor. 2016 yılında da 20 bin öğrencimizin daha ağız ve diş sağlığı taramalarının yapılması hedefleniyor.''
ÇOCUĞA DİŞ TELİ TAKILMASI KONUŞMASINI BOZAR MI? Diş telleri dişlere ‘braket’ adını verdiğimiz ufak metal veya porselen yapılarla tutturulur. Ağız içerisinde ilk 1-2 gün bir fazlalık gibi algılanıp, konuşmada az miktarda değişiklik yaratabilir. En geç bir hafta içinde konuşma normale döner. Bu alışma süreci çocuklarda çok daha kısa sürer. DİŞ TELİ İÇİN EN UYGUN YAŞ KAÇ VE TEL NE KADAR SÜRE AĞIZDA KALMALI? Tel tedavisinde herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. 7-8 yaşında bir çocuğa yapılabildiği gibi 50 yaşında bir erişkine de tel tedavisi yapılır. Ancak erken yaşlarda çok daha çabuk ve kolay tedavi edilebilen çeneler arası bozukluklar ile
iskeletsel deformitelerin tedavisi erişkinlerde biraz daha uzun sürer. Tel tedavisi için muayene etmeden süre vermek doğru değildir; her çocuk için farklı değerlendirme yapılır. Günümüzde kullanılan hızlı braket yöntemiyle tel tedavisinin süresini yarı yarıya kısaltmak mümkün. Böylece hastalarımız çok daha kısa süre ortodontik tedavi görerek düzgün dişlere ulaşabilir ve birçok sıkıntıyı yaşamaktan kurtulurlar. DİŞİ TÜLBENTLE ÇEKİN ÇOCUĞUN SALLANAN DİŞLERİ EVDE ÇEKİLEBİLİR Mİ? YOKSA MUTLAKA DİŞ HEKİMİNE Mİ GİDİLMELİ? Sallanan süt dişlerinin çekiminin diş hekimi tarafından yapılması daha uygun. Böylece ağızda var olan birtakım bozukluklar, çürükler, diş eksiklikleri ve diş çürükleri de hekim tarafından tespit edilir ve önlemi bir an önce alınır. Tabii ki çok sallanan dişler çocuğun kendisi tarafından veya ebeveynleri tarafından da çekilebilir ama bu işlem kesinlikle temiz bir tülbent yardımıyla ve çevre dokulara zarar vermeden yapılmalı. ÇOCUKLARA DİŞ BEYAZLATMA İŞLEMİ YAPILABİLİR Mİ? Diş beyazlatma; tüm daimi dişler ağızda yer aldıktan sora yapılır ve böylece yaklaşık 7-8 ton daha beyaz dişler elde edilebilir. Ama ideali 14-16 yaşından sonra dişleri beyazlatma işlemi yapmak.
Eylül-Ekim 71
ATAKENT’E YENİ PARK Küçükçekmece Belediyesi’nin, Atakent Mahallesi Hz. Ali Camii’nin yanındaki 8 dönümlük arazide hayata geçirdiği Zülfikar Parkı, düzenlenen görkemli bir törenle hizmete girdi.
Törene, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, AK Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop, AK Parti İl Başkan Yardımcısı Av. Celal Erdoğan, Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, AK Parti Küçükçekmece İlçe Başkanı Mustafa Korkut ve çok sayıda vatandaş katıldı. Anaokulu öğrencileri-
72
nin de oyun alanlarını keşfetmesi amacıyla katıldığı açılış renkli görüntülere sahne oldu. Protokol üyeleri hep birlikte kurdela keserek parkın açılışını gerçekleştirirken, çocuklar ve vatandaşlarla da yakından ilgilendi. “YENİ PARKLAR KAZANDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ” Açılışta konuşan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, “Hz. Ali Camii’nin yanında açtığımız bu parka, onun kılıcının ismini verdik. Atakent’te yeşil alan anlamında kısa süre zarfında pek çok park alanı hizmete soktuk. Yeni parklar kazandırmaya da devam edeceğiz. Tüm Müslüman aleminin ve Alevi vatandaşların Muharrem ayının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu alanda, 10 gün süreyle Alevi vatandaşlarımızın iftar programlarımız
açık frekanstan çeşitli televizyonlardan yayınlanacak” diye konuştu. ŞENTOP’TAN BİRLİK VE BERABERLİK MESAJI Ak Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Mustafa Şentop da Küçükçekmece Belediyesi’nin AK Parti belediyelerinin yüz akı olduğunu ifade ettiği konuşmasında, “Muharrem Ayı İslam dünyasının tarihinde acı olaylarla karşılaştığı bir ay. Alevi kardeşlerimin ve tüm Müslümanların ayını tebrik ediyorum. O, acılar birdaha yaşanmasın” diyerek, birlik ve beraberlik mesajı verdi. “HZ. ALİ CAMİ’NİN SAĞ ELİNDE ZÜLFİKAR” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş da “Böyle bir ayda, Hz. Ali Cami’nin sağ elinde Zülfikar’ın olduğu
güzel bir parkı ilçeye kazandıran Başkan Karadeniz’e teşekkür ederim” diyerek Zülfikar Parkı’nın Küçükçekmecelilere hayırlı olması dileklerini iletti. Ataş, 10 Ekim’de gerçekleştirilen Ankara’da ki terör saldırısına da dikkat çekerek, bu olayın Türkiye’nin demokrasisine yapılan bir saldırı olduğunu belirtti. Koşu parkuru, birbirinden farklı çocuk oyun alanları, fitness alanı, havuz, futbol, basketbol, voleybol sahasıyla hizmete açılan Zülfikar Parkı, bölgesindeki yeşil alan ihtiyacına da önemli ölçüde cevap verecek.Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından vatandaşlara program sonunda Mustafa Düzgünman kitabı hediye edildi.
Eylül-Ekim 73
DİYABET KADER DEĞİL! Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tazrı diyabet yani şeker hastalığına neden oluyor. Toplumda her 10 kişiden 1’inde görülen diyabetten korunmak için bilinçlenerek kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşıyor.
74
Ülkemizde yaklaşık 8 milyon diyabet hastası bulunmaktadır ve bu hastaların pek çoğunun bu rahatsızlıktan haberdar olmadığı bilinmektedir. Diyabetin birden fazla tipi mevcuttur. Toplumda en sık rastlanan tip 1 ve tip 2, insülin kullanımı gerektirdiği için en çok bilinen türleridir. Tip 2 diyabette temel tedavi kilo kontrolü ile başlamaktadır. Bu hastalığın genetik olduğuna işaret eden birçok çalışma olmakla birlikte, günümüzde bu oran %30 civarındadır. Yani Tip 2 diyabet doğru yöntemler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir bir hastalıktır.
BELİRTİLERİ ERKEN FARKEDİN Çok su içme, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve cilt yaralarında geç iyileşme gibi belirtiler diyabet hastalığına işaret edebilir. Bu belirtilerin erken dönemde fark edilmesi ve vakit kaybetmedenönlm alınması önemlidir. İDEAİL KİLODA KALMAK DİYABETTEN UZAKLAŞTIRIR Diyabet hastalığında, doğru beslenme ve günlük egzersiz ile kilo kontrolü hedeflenmelidir. Katkı maddeli gıdalardan uzak kalınması gerekir. Toplumda Tip 2 diyabet riski olan kişilerin erken dönem-
de saptanması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi, diyabetin önlenmesi için önemlidir. Tip 2 diyabet de önemli ölçüde önlenebilir durumdadır. Tip 2 diyebet riski taşıyan kişilere bu dönemde vücut ağırlıklarından %5-7 kilo kaybı sağlanmalıdır. Ancak bu takdirde %56 oranında önleme sağlanabilir. Kilolu diyabet hastalarının ilk 3 ayda %7 oranında kilo vermesi iyi bir başlangıç olacaktır. Diyabetten korunmak için düzenli egzersiz yapmak ve günlük fiziksel aktiviteleri artırmak önemlidir.
SAĞLIKLI KİŞİLERDE DE İNSULİN DİRENCİ OLABİLİR Muayene ve tetkikler ile sağlıklı kabul edilebilecek kişilerde de insulin direnci olabilmektedir. Bu oran toplumda yüzde 25’lerdedir. Diyabetin genç ya da yaşlı kişilerde saptanması hastalığın adını ya da tedavi yaklaşımın değiştirmemektedir. Sadece yaşlı kişilerde, diyabet tedavisi daha özen gösterilmesi gereken bir durum olabilir.
Eylül-Ekim 75
İLAÇSIZ TEDAVİ HASTANIN DURUMUNA GÖRE BELİRLENİR İlaçsız tedavi diyabetin erken tanı döneminde özellikle yüzde 10’ları bulan bir kilo kontrolü sağlandığı takdirde Tip 2 diyabetli hastaların başarılı bir şekilde tedavi edilmesine yardımcı olabilir. Ancak bu diyabet hastalığı için tam bir iyileşme sağlamaz. İlaç tedavisi diyabet hastalarının durumuna göre belirlenebilmektedir. TARÇIN TÜKETİMİ FAYDALI OLABİLİYOR Diyabeti tedavi edici doğal bir ilaç henüz bulunmamaktadır. Ancak karbonhidratlı gıdaların emilimini yavaşlatan tarçın gibi bazı gıdalar etkili olabilmektedir. DİYABET KALP VE BÖBREKLERİ DE ETKİLEYEBİLİR Diyabet; kan şekerinin yükselmesi ile tanı konulmasına rağmen beraberinde yüksek tansiyon, karaciğer yağlanması, kan yağlarında yükseklik, koroner kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, körlük, nöropatiler, erkeklerde ve kadınlarda üreme fonksiyon bozuklukları ve kanser gelişimi gibi sağlığı tehdit eden çok geniş bir hastalık listesi ile birliktedir. Bu nedenle diyabet sadece kan şekeri yüksekliğinin düzeltilmesi gereken bir hastalık olarak düşünülmemelidir. Kan şekeri yüksekliği vücudumuzdaki tüm hücreler gibi damar duvarlarını döşeyen hücreler için de bir zehirdir. Bu hücrelerin fonksiyonlarının bozulma-
76
sına ve damar sertliğine neden olabilmektedir. Tüm damarlarda ve özellikle koroner damarlarda daralmalara da sebep olarak iskemik kalp hastalıklarının oluşmasını sağlayabilmektedir. Tümör gelişimine yol açabilir Özellikle tip 2 diyabet hastalığının başlangıcından itibaren vücutta mevcut olan “hiperinsulinemi”, vücutta bulunan tümör hücrelerinin daha hızlı büyümesine neden olarak hem yeni kanser oluşmasına hem de mevcut tümörlerin büyümesine yol açabilmektedir. Bunun yanı sıra kanserli diyabetik hastalarında uygulanan kanser tedavilerinden daha iyi sonuçlar almak için mutlaka doğru bir şekilde kan şekeri kontrolü sağlanmalıdır. SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ BAKTERİLER DİYABET GELİŞİMİNDE ETKİLİ İnsan vücudu yaklaşık 100 trilyon mikroorganizmayı içermekte ve bu mikroorganizmalar vücutta birçok fonksiyonu kolaylaştırmaktadır. Bu mikroorganizmaların bir kısmı olumsuz; yani hastalık yapan bakterilerken önemli bir kısmı da olumlu, metabolizmada etkin roller üstlenen bakterilerdir. Son yıllarda yapılan çalışmalar olumlu-olumsuz bakteriler arası oranlarda yaşanan değişikliklerin başta kilo fazlalığı olmak üzere diyabet gibi hastalıklara yol açtığını göstermektedir.
ATAKENTLİ ÇOCUKLARDAN MİNİK DOSTLARA ZİYARET
Atakentli çocuklar Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki minik dostlarını ziyaret etti.
Her canlının yaşam hakkına saygı duyan ve sahip çıkan Küçükçekmece Belediyesi, bu alandaki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Bu kapsamda Küçükçekmece Belediyesi Hayvan Barınağı’nı çocuklarla birlikte ziyaret eden Küçükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Sibel Güllüçayır, “Çocuklara hayvan sevgisini kazandırmak bizim için çok önemli. Bu da küçük yaşlarda kazanılacak bir şey. Çocuklarını buraya getirdikleri için aileleri tebrik ediyorum” dedi.
“ÇOCUKLARINIZA BARINAKTAN HAYVAN ALIN” Küçükçekmece Belediyesi olarak yaptıkları çalışmalar hakkında da bilgi veren Güllüçayır; “Kedi Evi projemizi başlattık. Barınakta kalan hayvanları sahiplendiriyoruz. Bu konuda herkesin duyarlı olmasını temenni ediyorum. Özellikle anne ve babalara sesleniyorum. Onlara bir hayvanın sorumluluğunu verebilirsiniz. Çocuklarınıza barınaktan bir hayvan sahiplendirebilirsiniz” dedi. “HER TÜRLÜ TEDAVİYİ YAPIYORUZ” Küçükçekmece Belediyesi olarak, Hayvan Barınağı’nda Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Hizmetleri kapsamında, kısırlaştırma, aşılama, ameliyat gibi her
türlü tedavileri yaptıklarını da kaydeden Güllüçayır, ‘’Ayrıca Küçükçekmece Belediyesi tarafından ilçede kedi ve köpek popülasyonlarının fazla olduğu bölgelere ise köpek beslenme noktaları ve kedi evleri de kuruldu” diye konuştu. “BURAYA GELMEK BENİ ÇOK MUTLU ETTİ” Anneleri Hatice Çiçek ile birlikte hayvanları ziyarete gelen Sude ve Mert Çiçek kardeşler ise hayvanlarla birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduklarını dile getirdi. Sude Çiçek, “Bir hayvan sahiplenmeyi çok isterim. Hayvanlarla birlikte zaman geçirmek çok güzel” dedi. Barınakta neredeyse her çeşit köpek ve kedi cinsi bulunuyor.
Eylül-Ekim 77
GÖKTÜRK-2 DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü ilk yerli keşif-gözetleme uydusu Göktürk-2, dünya etrafındaki kutupsal yörüngesinde 15 bininci turunu 09 Ekim 2015 tarihi itibarıyla tamamladı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan verilerin bilgiye göre; 18 Aralık 2012 tarihinde uzaya gönderilen Türkiye’nin uzaydaki gözü Göktürk-2 uydusu ile yaklaşık 2 yıllık süre içerisinde, AhlatlıbelAnkara’daki Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Keşif Uydu Tabur Komutanlığı'nda bulunan uydu yer istasyonundan yaklaşık 7 bin defa iletişim kuruldu ve 6 bin 800 adetten fazla görüntüleme görevi başarı ile icra edildi.
18 MİLYON KİLOMETREKARELİK ALAN Bu süre zarfında, TSK’nın ve kamu kuruluşlarının uydu görüntü talepleri karşılandı, dünyanın çeşitli bölgelerinden görüntüleme yapılarak yaklaşık 18 milyon kilometrekarelik alan kapsandı. Kapsanan bu alanın 2 milyon 700 bin kilometrekarelik kısmı ise Türkiye üzerinde bulunuyor. Göktürk-2 uydusu, yer yüzeyinden yaklaşık 683 kilometre yükseklikteki 'Güneş Uyumlu Yörünge'ye yerleştirildi ve dünya etrafındaki bir turunu 98 dakikada tamamlıyor. Uydu spot, geniş alan, şerit ve stereo görüntüleme kabiliyetleri ile dünyanın her yerinden görüntü alma ve iletişim konisi içinde yer istasyonuna aktarma kabiliyetine sahip. Milli imkânlarla geliştirilen ve üretilen uydu ile dünya üzerindeki herhangi bir noktanın görüntülenmesi hususunda herhangi bir uluslararası kısıtlama söz konusu değil. Yerli olarak geliştirilen uçuş bilgisayarlarını ve yazılımları kullanan Göktürk-2 uydusunun sağlık verileri, planlanan ömür değeri çerçevesinde normal seviyelerde seyrediyor.
ISITILDIĞINDA RENGİ DEĞİŞEN SÜTÜ İÇMEYİN
Süt tüketimi, bebeklik döneminden yaşlılığa kadar her yaş grubu için büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir yaşam için günde 2 bardak süt içilmesi gerekiyor. Oysa bebeklerin vazgeçilmez gıdası sütün, insan sağlığına sayısız faydası bulunuyor.
Süt, yaşamın hemen hemen her döneminde tüketilmesi gereken bir gıdadır. Özellikle büyüme-gelişme, gebelik ve emziklilik döneminde önemi daha fazla artmaktadır. Kalsiyumun en önemli kaynağı olan süt; • Çocukların kemik ve diş oluşumlarının tamamlanmasında, • Güçlü kalp atımında, • Kanın pıhtılaşması ve kan basıncının kontrolünde, • Kasların hareketinde, • Sinirsel mesajların iletiminde, • İleri yaşlarda kemik yoğunluğunun azalmasını önlemede, • Gebelik ve emziklilikte artan ihtiyaca bağlı depolardaki azalmayı önlemede yardımcıdır. Günde 2 bardak süt içilmeli Yetişkin bireyler özellikle kadınlar, ileriki
dönemlerde ortaya çıkacak olan kemik erimesine karşı; ergenlik dönemindeki kız ve erkek çocukları ise kemik gelişimi için günde mutlaka 2 bardak süt içmelidir. Gebelerin de her gün yatmadan içecekleri bir su bardağı süt, hem rahat uyumalarını hem de gerekli ihtiyaçların karşılanmasını sağlar. Kalan 3-4 porsiyonluk süt ve süt grubu ihtiyaçları ise yoğurt ve peynirden sağlanabilir.
Kolesterolü olanlar süt tüketimine dikkat etmeli Süt su, yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminlerden oluşur. Bir su bardağı sütte yaklaşık olarak 9 gr. karbonhidrat, 6 gr. protein ve 6 gr. yağ bulunmaktadır. Sütte bulunan yağların 2/3’ü doymuş yağlardan oluşmaktadır. Bu nedenle kolesterol problemi yaşayan bireylerin süt ve süt ürünlerini tüketirken dikkat etmeleri ve yağı azaltılmış ürünleri seçmeleri gerekmektedir. Çocuklarda süt tüketimi yaşa göre değişiyor Çocukların günlük almaları gereken kalsiyum miktarı yaşa göre değişir. 1-3 yaş aralığındaki çocukların 500 mg kadar kalsiyum ihtiyacı varken, ergenlikte bu miktar 800-1000 mg’a kadar çıkar. Bu miktarı karşılamak için 2-3 yaşındaki çocukların 2 bardak, 4-8 yaşındaki çocukların 2,5 bardak, 9-18 yaş arasındaki çocukların ise 3 bardak süt içmeleri yeterlidir.
Cam şişede, günlük pastörize süt tüketin Pastörize edilen sütler, buzdolabında 4-5 derecede yazın bir gün, kışın 2-3 gün saklanabilir. Pastörizasyon işlemi tam yapılmamış olan sütlerde tat ve renk değişimi olur. Süt ısıtıldığında sütün rengi değişmezse iyi pastörize olmuş demektir. Bu nedenle süt satın alınırken iyi bir markadan, güvenilir bir süt tercih etmek doğru olacaktır. Mümkünse cam şişelerde, günlük pastörize edilmiş sütler tercih edilmelidir. Çocuğunuza sütü sevdirmek için… · Çocuğun tat duygusu anne karnında oluşmaya başlar. Gebelikte tüketilen gıdalar yabancı gelmeyeceği için çocuk da kolaylıkla yiyecektir. Bu nedenle gebelikte süt tüketimi ihmal edilmemelidir. • 1 yaşında sonra alerjisi yoksa inek sütü verilmeye başlanmalıdır. • Anne-baba süt içerek çocuğa örnek olmalıdır. • Pipet ve renkli, eğlenceli bardaklar süt içimini kolaylaştırdığı unutulmamalıdır.
En Çok
KUANTUM BİLGELİĞİ VE TASAVVUF DOÇ. DR. HALUK BERKMEN AURA KİTAPLARI Kuantum kuramının felsefi açılımını günümüz insanının düşünce ve davranışlarına uyguladığımızda, “Kuantum Bilgeliği” olarak tanımlanabilecek yepyeni bir bakış açısı karşımıza çıkıyor. Bu kitapta Kuantum kuramının felsefesi ile Tasavvuf düşüncesinin ortak yönleri Anadolu bilgelerinin şiirleri yardımıyla anlatılıyor. Ayrıca, Kaos kuramı, Fraktal yapılar, Temel parçacıklar, Sicim kuramı ve Sibermetik sistemler ile bunların Tao öğretisi ve Şamanlıkla ilişkisinden söz ediliyor. Geniş bir sentez içinde bilimsel bakışla mistik bakışın ortak yönleri gözler önüne seriliyor…
80
18.YÜZYIL OSMANLI ALİMLERİNDEN YUSUF EFENDİZADE’NİN KIRAAT İLMİNDEKİ YERİ Dr. Ali Öge / HÜNER YAYINEVİ Osmanlı döneminde kıraat ilminin gelişmesine büyük katkı sağlayan ilim adamlarından biri olan Yusuf Efendizâde’nin kıraat ilmindeki yerini ele alan bu çalışma giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Özellikle giriş kısmında Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmiyle ilgili temel bilgiler verilmiş, ardından kıraat tarihi genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu çalışmanın hedefi Osmanlı döneminde kıraat ilmine hizmet etmiş bu alanda kıymetli eserleri olan bir âlimin hayatı ve kıraat ilmi hakkındaki görüşlerini ilim dünyasının istifadesine sunmaktır. Bu çalışmayla kıraat ilminde meslek sahibi olan bir ilim adamının görüşlerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Okunanlar
ŞARK CEPHESİ’NDEN KORE’YE BİR TÜRK GENERALİ TAHSİN YAZICI’NIN ASKERLİK SERÜVENİ ERCAN ÇİFCİ / DERGAH YAYINLARI Bu çalışma, Türkiye’nin Kore Savaşı’na gönderdiği ilk tugayın komutanı olan ve kamuoyunda daha ziyade “Kore Kahramanı” olarak tanınan General Tahsin Yazıcı’nın askerî faaliyetlerini ele almaktadır. Bununla beraber, kendisinin 19121952 yılları arasında sürdürdüğü 40 yıllık meslekî yaşantısına parallel biçimde, erken Cumhuriyet dönemi Türk ordusunun dönüşümünü (teşkilat, teçhizat, doktrin, muharebe etkinliği vb. alanlarda) ve bu süreç içerisinde yaşanan sancıları da irdelemektedir.
FATİHNAME TURGUT GÜLER / ÖTÜKEN NEŞRİYAT Cihângîr Tûğlar Selîmnâme kitabıyla edebiyat ve târîh severlere büyük bir şölen sunan Turgut Güler, Şehsüvâr-ı Cihângîr Fâtihnâme kitabıyla da “Türk İstanbul”da yaşamanın Peygamber müjdeli lezzetini bize sunan Fâtih Sultan Mehmed Hân’ı anlatıyor. O Hân ki, hem kendi hânedânının içinde, hem diğer Türk siyâsî teşkilâtlarının hükümdârları arasında, hem de Dünyâ idârecileri sıralamasında “yegâne” olmayı başarmış, cümle ölçü ve değerlendirme kıstaslarını dürüp bir kenâra atmıştır. Türk târîhiyle berâber, en geniş mânâsıyla Cihân târîhinin gelmiş geçmiş sayılı şahsiyetleri arasında zirveye oturan Fâtih Sultan Mehmed Hân, Türk milletinin yetiştirdiği Cihân’a değer bir isim ve soyunun iftihâr kaynağıdır. 12 yaşında ilk saltanatına başlayan, 19 yaşında ikinci def’a tahta oturan, 21 yaşında İstanbul’u fetheden, babasının vefâtından sonra 30 yıl hükümdârlık yapan ve 49. yaşının içinde Hakk’a kavuşan Fâtih Sultan Mehmed Hân, eslâfı ve ahfâdı tarafından kırılamayan bir rekorla, tam 25 Sefer-i Hümâyûn’a çıkmıştır.
Eylül-Ekim 81
Başkandan
Hep birlikte daha iyiye... Değerli Okurlar; Eylül ayı demek, bizler için kültür-sanat sezonunun başlaması demektir. Hizmetlerimizin sizlerden karşılık bulduğunu ve Küçükçekmecemizin, kültür-sanat aktivitelerine katılımda bölgemizde örnek bir ilçe haline geldiğini görmek, bizlere daha iyi hizmeti sunmanın gururunu yaşatıyor. Küçükçekmece Belediyesi olarak bizim en büyük mutluluğumuz, Küçükçekmecelilerin gayretlerimize gösterdiği teveccühtür. Küçükçekmece Belediyesi olarak tüm hizmet alanlarında önceliğimiz değerli Küçükçekmecelilerin ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilmek ve sizlerin beklentilerinizi karşılayabilmektir. Sadece altyapı, ulaşım, üstyapı gibi temel hizmetlerde değil; çevre, eğitim, kültür-sanat gibi hayatımızın her alanını kuşatan ve yaşam kalitemizi belirleyen hizmetlerde de çıtayı her zaman en yükseğe çıkarmayı hedefliyoruz. Bilginin, kültürün, sanatın ve vizyon projelerin odağı ilçemize hizmet etmekten ve sizlerle yan yana yürümekten son derece mutluluk duyuyoruz. Sanatla, kültürle, tarihle, bilgiyle ve kentlilik bilinciyle geldiğimiz bu noktada, bu paylaşımın mimarları olan siz değerli vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyor, esenlikler diliyorum.
Temel Karadeni ≥ Küçükçekmece Belediye Başkanı
EDİTÖRDEN
KÜÇÜKÇEKMECE'DE HAYAT EYLÜL-EKİM 2015 Sahibi Küçükçekmece Belediye Başkanlığı Adına TEMEL KARADENİZ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ÖMER KESER Yayın Kurulu ÖMER KESER MEHMET BUDAK Yayın Danışma Kurulu M. BESİM MÜFTÜOĞLU HAMZA GÖNENÇ AV. RECEP ŞENCAN MUSTAFA KUZUGÜDEN GÜVEN AYDIN DR. SİBEL GÜLLÜÇAYIR Editör BURCU EDA ERDEM Haber- Araştırma- Dosya İSMAİL ÖZCAN BANU KARAKAYA AYŞİN GÜNER ŞEYMA KELEKÇİ Fotoğraf AZİZ KAYA CİHAN KESKİN CENK TÜRKEZER Tasarım ŞAKİR ÇOLAK Baskı- Cilt FORART İLETİŞİM
Küçükçekmece Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Telefon: 444 4 360 Faks: 212 411 07 80 www.kucukcekmece.bel.tr kucukcekmece@kucukcekmece.bel.tr
Burcu Eda Erdem burcu.erdem@kucukcokmece.bel.tr
Tertemiz huzur kokan gecelerden, mis gibi kızarmış ekmek kokulu sabahlara uyandığımız günler vardır hani. Sabah telaşesini keyfe dönüştürdüğümüz, zaman buldukça yumurta kırmaca oynadığımız çay kokan sofralarda şakalaşma sesleri… Tüm aile bireylerinin birbirini ve dünyayı delicesine sevdiği ve daima yaşananlara şükrettiği… Her derdimize koşan, evimizin anahtarını emanet edebilecek kadar güvendiğimiz komşularımız vardır. Siz yokken çiçeklerinizi sulayan, kedinize/ köpeğinize sizin yerinize bakan, evinizi eski kokmasın diye havalandıran can kadar yakın komşular… Geceleri yarenlik eden, çayın yanına mutlaka ev yapımı kakaolu kek ya da çubuk kraker sunan gerçek komşulardan söz ediyorum. Hiçbir şey bulamasa bile iki dakikada nerden çıkardığını bilemediğiniz sarmalar, anne börekleri, keyifli sohbeti olan. Her aldığınızı iki eşit parçaya böldüğünüz, pazara çıktığınızda aldığınız taze sebze ve meyveden mutlaka ayırdığınız, hata olduğunda koşa koşa gidip çorba kaynatıp hızlaca eve döndüğünüz güzel insanlar vardır mutlaka! Yok mu? Olmalı… Komşu da olmak zorunda değilsiniz ki zaten. Bu kadar büyük bir şehirde yan yana evlerde oturmak zaten başlı başına bir lüks... Siz can cana olun yeter size. Cana can katan birini kim istemez ki zaten hayatında? Lütfen bir mucize beklemeyin ya da ilk adımı onun atmasını… Sizin dostluğunuzu ve böylesini bir samimiyeti hak eden, bekleyen, hayal eden bir dünya insan var etrafımızda. Belki bunlardan biri de sizsiniz. Kim bilir? Kendiniz, şehriniz ve hatta yaşamayı hayal ettiğiniz dünyanız için bugün mutlu olacağınızdan emin olacağınız bir adım atsanız ne kaybedersiniz? Belki ilk seferinde olmayacak ama mutlaka kazanacaksınız. Hem siz, hem elini/ yüreğini tuttuklarınız kazanacak üstelik. Size de birileri el uzatsın, sizi dost seçsin istiyorsanız hareketlenin. Hayat öylesine kısa ki, siz elinizi cebinizden çıkarıp birine uzatıncaya kadar sona erebilir. İşte tam da hal böyleyken yürüyerek değil, koşarak gitmeli her yere… Yaya kaldığınız her durumda uçan halısıyla ayaklarınızı yerden kesecek dostlarınızın olması ve bunun için bugün çabalamanız dileğimle. Sevgiler.
ŞİİR DOSTLARI ‘GÖL SAATLERİ’NDE BULUŞTU
Küçükçekmece Belediyesi'nin geleneksel hale getirdiği ‘4. Göl Saatleri Şiir Akşamı’ programı; şiir dostlarını gün batımında buluşturdu. Küçükçekmece Balıkçı Adası’nda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin katkılarıyla gerçekleşen programa, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Baş-
34
kanı Mahmut Bıyıklı, onur konuğu şair Arif Ay ve pek çok ünlü şair katıldı. Küçükçekmece Gölü'nün huzur dolu manzarasında gerçekleştirilen programın açılış konuşmasını yapan Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, '' Edebiyat dünyasına sunabileceğimiz ufacık katkılar gerçekten Küçükçekmece Belediyesi olarak çok önem verdiğimiz şeyler. Ebebiyat dünyamız sadece çok satılan kitaplara teslim edilmek isteniyor, his dünyamız televizyondaki acıklı dizilere teslim edilmek isteni-
yor. Bunları hep birlikte inşallah mücadele edip özellikle şiiri ve edebiyatı daha rahabet gören bir alan haline getirmek istiyoruz. Şiire duyulan ilgiyi arttırmamız gerekiyor.''dedi. Göl Saatleri Şiir Akşamı programı öncesi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirilen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan ve kendisine teşekkür beratı takdim edilen programın onur konuğu Arif Ay da Başkan Temel Karadeniz’e teşekkür ederek, '' Dünya çok karanlık dönemden geçiyor. Özellikle islam dünyası büyük bir
TÜRKİYE ORGAN NAKLİNDE DÜNYADA İLK 5’TE
Organ nakli, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Tam donanımlı merkezlerde alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonrası kişiler yeniden yaşama tutunuyor, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebiliyor. Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başarı oranları açısından Türkiye Dünya’da ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurtdışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Türkiye’de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye’ye geliyor. Özellikle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor. SON 10 YILDA ORGAN NAKLİ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşılanarak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye’de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavuşabiliyorlar. 2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış var.
40
ZİRAİ MATBUAT ÇIĞIR AÇACAK
Zirai Matbuat isimli kitaba, Sebahattin Zaim Üniversitesi’nde tanıtım lansmanı yapıldı. Türkiye’nin tarım konusunda 12 yılda çağ atladığını ifade eden eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, kitabın yazarı Hasan Soydan’a teşekkür etti.
48
Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, ‘’Zirai Matbuat’’ isimli kitabın lansman programına katıldı. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde geniş bir katılımla gerçekleşen lansmanda, Mehdi Eker’in yanı sıra Küçükçekmece Kaymakamı Harun Kaya, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz, kitabın yazarı Hasan Soydan ve pek çok akademisyen de hazır bulundu.
lanmış metinleri bugünün insanının anlayabileceği şekle sokmalıyız. Servetimizin büyük bir kısmının tarım tarihinde yattığına inanıyorum. Tarımın kültürle, coğrafyayla, ekonomiyle ilişkisi var. Biz tarım tarihinin yazılmasına, korunmasına çok önem verdik ve hala da veriyoruz. Atılan ilk adım çok önemli çünkü bu ileride atılacak büyük adımların habercisidir” dedi.
“SERVETİMİZİN BÜYÜK KISMI TARIM TARİHİNDE YATIYOR” Programda bir konuşma gerçekleştiren Mehdi Eker, “Biz Osmanlıca’da yayın-
“TÜRKİYE AVRUPA’NIN BİRİNCİSİ OLDU” Türkiye’nin tarım konusunda ilerlemesinden de bahseden Eker, “Biz son
BİLİNÇSİZ VİTAMİN KULLANIMI TEHLİKELİ Soğuk havalarda hastalanmamak için pek çok insan vitaminlere başvuruyor. Vitaminleri doğal yoldan ya da doktor yönlendirmesi ile kullanmak yerine, eş dost tavsiyesi ile almak kalp sağlığına önemli zararlar verebiliyor. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyeleri, uzun yıllar kalp hastalıklarında tedavi amaçlı kullanıldı. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar ile bu yaklaşımın doğru
62
olmadığı netlik kazandı. Özellikle bazı vitaminler, kişilerin sağlıksız yaşam alışkanlıkları ile birleşince tam tersi etki yaratabiliyor. Bu nedenle vitamin alırken doktora danışmak ve mümkünse vitaminleri meyve ve sebzelerden almak gerekiyor. BETAKAROTEN, C VE E VİTAMİN TAKVİYELERİ KALP HASTALIKLARINA KARŞI KORUMUYOR. Antioksidan, mineral ve vitamin takviyelerinin kalp krizi ve kalbe bağlı ölüm riskini azalttığı bilimsel olarak ispat edilemedi. ABD’de 14 bin doktor ile yaklaşık 10 yıl süreyle yapılan büyük ölçekli bir çalışmada betakaroten, C ve E vitaminlerinin kalp sağlığı üze-
rine koruyucu etkisi olmadığı ortaya konuldu. Ayrıca sigara içen kişilerin yüksek miktarda betakaroten alması durumunda akciğer kanseri riskinin artırdığı da saptandı. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’daki kardiyoloji derneklerinin yayınladıkları kılavuzlarda kalp hastalıklarından korunmak için C ve E vitamini takviyesi yapılması kesinlikle önerilmemektedir. Sarımsak, kalp-damar hastalığı olan kişilere tavsiye edilmiyor Kalp hastalarında kanda yüksek miktarda homosistein bulunabilmektedir. İnsanı vücudunun doğal olarak ürettiği bir aminoasit olan homosistein seviyesi, bazı kalp hastalarında daha fazladır. Bu nedenle geçmişte homosistein seviyesi yüksek hasta-
lara verilen folat, B12 ve B6 vitamin komplekslerinin de herhangi bir fayda sağlamadığı gözlenmiştir. Ayrıca kalp damar hastalığı olan kişilere; koenzim Q10, selenyum, krom ya da sarımsak gibi mineral ve gıda takviyeleri de önerilmemektedir.
bulunan ultraviyole ışın ile ciltte oluşmaktadır. D vitamini eksikliği bazı kalp damar hastalıkları açısından risk faktörü olarak kabul edilse de D vitamini takviyesinin kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AÇIK HAVADA 15 DAKİKALIK YÜRÜYÜŞ KALBE İYİ GELİYOR D vitamini, kalp sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. D vitamini seviyesi düşük olan kişilerde kalbe bağlı ölüm, inme, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha fazla görülmektedir. D vitamininin düşük olmasının en önemli nedenleri arasında ise yaşanılan coğrafya, açık havada fiziksel aktivite azlığı ve aşırı kilo gibi faktörler yer almaktadır. Bu nedenle özellikle güneşli günlerde günlük 10-15 dakika yürüyüş yapmak, D vitamini depoları açısından gereklidir. Çünkü vücudumuz için gerekli D vitamininin %95’i güneşte
FAZLA D VİTAMİNİ BÖBREK SAĞLIĞINA ZARAR VEREBİLİR D vitamini önemlidir ancak fazlası sağlığı bozabilir ve zehirlenmeye yol açabilir. Fazla D vitamini vücutta fazfaz la kalsiyum emilmesine, dolayısıyla yüksek tansiyon atakları, böbrek taşı problemlerine neden olur. Bunun için hangi durumlarda takviye yapılması gerektiği konusunda doktor görüşü alınmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir. AKDENİZ DİYETİ UYGULAYANLARIN KALBİ DAHA SAĞLIKLI Akdeniz tipi beslenme tarzı, sadece kalp krizi geçirmiş ya da kalp hastası olan kişilere değil, kalp ve damar
hastalıklarından korunmak isteyen herkese önerilmektedir. Akdeniz tipi beslenme sayesinde kalp krizi geçiren kişilerin daha az kalp problemi yaşadığı saptanmıştır. Bu diyette kişilerin, günlük taze sebze ve meyve tüketimlerini artırmaları yeterli olmaktadır. Tüm dünyada kalp sağlığına bu ‘olumlu etki’ yansıtılacak olursa, %30 daha az kalp hastalığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bilimsel verilere göre de kalp sağlığı açısından yapay antioksidan ve vitamin kompleksleri yerine doğal antioksidandan zengin taze sebze, meyve ve balık tüketiminin temelini oluşturduğu Akdeniz tipi beslenme tarzını benimsemek önemlidir. Akdeniz tipi beslenme, kalp damar hastalıklarının önlenmesi açısından tavsiyeler arasında en üst sırada yerini korumaktadır.
Eylül-Ekim 63
GÖKTÜRK-2 DÜNYAYI 15 BİN KEZ TURLADI Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü ilk yerli keşif-gözetleme uydusu Göktürk-2, dünya etrafındaki kutupsal yörüngesinde 15 bininci turunu 09 Ekim 2015 tarihi itibarıyla tamamladı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan verilerin bilgiye göre; 18 Aralık 2012 tarihinde uzaya gönderilen Türkiye’nin uzaydaki gözü Göktürk-2 uydusu ile yaklaşık 2 yıllık süre içerisinde, AhlatlıbelAnkara’daki Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Keşif Uydu Tabur Komutanlığı'nda bulunan uydu yer istasyonundan yaklaşık 7 bin defa iletişim kuruldu ve 6 bin 800 adetten fazla görüntüleme görevi başarı ile icra edildi.
18 MİLYON KİLOMETREKARELİK ALAN Bu süre zarfında, TSK’nın ve kamu kuruluşlarının uydu görüntü talepleri karşılandı, dünyanın çeşitli bölgelerinden görüntüleme yapılarak yaklaşık 18 milyon kilometrekarelik alan kapsandı. Kapsanan bu alanın 2 milyon 700 bin kilometrekarelik kısmı ise Türkiye üzerinde bulunuyor. Göktürk-2 uydusu, yer yüzeyinden yaklaşık 683 kilometre yükseklikteki 'Güneş Uyumlu Yörünge'ye yerleştirildi ve dünya etrafındaki bir turunu 98 dakikada tamamlıyor. Uydu spot, geniş alan, şerit ve stereo görüntüleme kabiliyetleri ile dünyanın her yerinden görüntü alma ve iletişim konisi içinde yer istasyonuna aktarma kabiliyetine sahip. Milli imkânlarla geliştirilen ve üretilen uydu ile dünya üzerindeki herhangi bir noktanın görüntülenmesi hususunda herhangi bir uluslararası kısıtlama söz konusu değil. Yerli olarak geliştirilen uçuş bilgisayarlarını ve yazılımları kullanan Göktürk-2 uydusunun sağlık verileri, planlanan ömür değeri çerçevesinde normal seviyelerde seyrediyor.