Kur'an Nesli Dergisi

Page 1


Adýmlarýmýzý yere daha saðlam basmanýn heyecanýyla selamlýyoruz sizleri. Ýlk sayýmýzla çýktýðýmýz yolculuðumuz; Kur’an’ý anlama çabalarýmýzýn daha da yoðunlaþtýðý bir çerçeveye bu sayýyla birlikte daha da odaklanmýþ durumda. Karanlýklarýn daha zifiri olduðu ama buna karþýn farklý yerlerden ayný umutla yakýlan mumlarýn o karanlýklardan daha kararlý olduðu bir dönemden geçmekteyiz. Haksýzlýklarýn resmileþtiði, güven ortamýnýn artýk ütopya olarak görülmeye baþlandýðý bir çaðda, gerek yaþadýðýmýz yerel coðrafyada gerekse de küresel planda insanýn insan üzerinde kurduðu egemenliklerin, hayatýn anlamýný silikleþtirdiði bir dönemden geçmekteyiz. Bu süreçte dergimizin temel misyonu Kur’an Nesli’ni yeniden inþaa etmeye yönelik mütevazi bir katkýda bulunmaya yöneliktir. Rabbimizden duamýz bu mütevazi katkýnýn her sayýsýnda hem kendini hem de muhataplarýný daha da geliþtirmesi öðrenirken öðretmesi hiç kuþkusuz. Bizler biliyoruz ki bizimle ayný kaygýlarý paylaþan ama bu kaygýlarýný organize biçimde buluþturamayan, kendi içlerindeki fýtrat çaðrýsýna kulak kabartmýþ birçok kayýp kardeþimiz var… Ýþte bizim çabamýz kayýp kardeþlerimizle buluþarak heyecanlarýmýzý, kaygýlarýmýzý, birikimlerimizi, hata ve kazanýmlarýmýzý buluþturmak; özeleþtiriyi yaygýnlaþtýrarak daha iyiye doðru birlikte yola devam etmektir… Kendilerini farklý kanallarla ve algýlarla da olsa Ýslam ile tanýmlayan ancak ayný kavramlarý kullanmadýklarý için ayný dili kulanamayan, ayný dili kullanamadýklarý için de birbirlerini anlayamayan ve bu çeliþkinin sonucunda birbirlerine karþý önyargýlar, husumetler ve adaletsizlikler içinde gruplara ayrýlan insanlarýn, ortak kavramlarla ortak bir dil inþa etmeleri ve bu dille birbirlerini anlayarak tek tipleþmeden kimlik zemininde aynileþmeleri gerekmektedir. Ümmetin vahdeti ancak bu ortak paylaþýmla mümkün olabilir. Ýþte bu yüzden Kur’an’da Allah’ýn adýyla inþa edilen ortak Müslüman zihnini yeniden kazanmak için kavramlarýmýzý Kur’an’ýn bütünlüðünde tekrar gözden geçirmeliyiz. Ortak Kavramlar, Ortak Dil ve Ortak Zihniyet Bilinci hedefiyle dergimizin bu sayýsý Kavram çalýþmalarý açýsýndan daha da zengin hale getirildi. 1. sayýmýzýn ilk olmasý nedeniyle barýndýrdýðý incelik ise bu sayýda sayfa sayýsý daha da arttýrýlarak giderilmeye çalýþýldý. Allah’ýn izniyle gelecek sayýlarýmýzda daha da zengin bir içerik hazýrlamaya özen göstereceðiz. Bu sayýmýzda Mustazaf, Hikmet, Takva/Sorumluluk Bilinci gibi kavramlarýn yaný sýra çeþitli metodolojik çalýþmalarý da sizlerle paylaþýyoruz. Güncelliðin ancak Kur’an merkezli çabalarla anlamlý olabileceðinden hareketle, Kur’an çalýþmalarýna aðýrlýk vermeye devam edeceðiz. Bununla birlikte derginin hem içeriði hem de teknik iþleyiþi gibi konularda bizimle beraber olmanýzdan, olumlu ve olumsuz eleþtirilerinizi paylaþmanýzdan memnuniyet dýyacaðýz. Bunun için iletiþim noktamýz dergimiz telefonlarý, www.kurannesli.net adresimiz ve dergi@kurannesli.org e-postamýzdýr. Rahman’ýn bereketiyle çiçeklenen çabalarýmýzýn Yardýmlarýnýzla daha iyiye taþýnmasý duasýyla. Kur’an Nesli


içindekiler içindekiler Sorumluluk Bilinci Gül Suyubol

Sabýr Atýl Kalmak Deðil, Direnç Göstermektir Þükrü Hüseyinoðlu

Bedevileþmek Üzerine Murat Eraslan

Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi Dr. Abdullah Mavi

Kur’an’ýn Hz. Muhammedi -2.BölümBülent Þahin Erdeðer

Hz. Peygamber’in Kur’an Öðretim Modeli Dr. Mehmet Sürmeli

Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið Murat Kurtuldu

Yeryüzünün Varisi (Hangi) Mustazaflar Esra Aydýn

Kendimizle Yüzleþmek Secdelerle Yükselmek Fatma Zehra

Hikmet Kavramý Þaban Piriþ

Vahy Karþýsýnda Müfessir ve Okuyucu Seyyid Kutub

Alak Suresi Tefsiri -1. BölümA. Paksu

Gündemden Baþlýklar Kur’an Nesli

Zafere Þafak Sayarken Hatice Kübra Eroðuz

Güvercin Yokuþu Palo

Tusunami Kamer Kaan

4 SAYFA

7

11

9 11 16 19 22 26 29 32 37 39 42 45 46 48

Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi Kur’an’ý iyi anlamak için insaný tanýmaya ihtiyaç vardýr. Eksiklerimizi bilmek, zaaflarýmýzýn bilincinde olmak vahiyle temas kurarken doðru bir bakýþ açýsý geliþtirmemize yardýmcý olabilir. Dr. Abdullah Mavi bu yazýsýnda insana anlam kazandýran “duygu ve düþünce” yöntemini psikolojik bir yaklaþýmla sorgulamaktadýr.


SAYFA

19

nesli

SAYFA

9

iman ve amel birlikteliðinde

Ýki Aylýk Araþtýrma - Fikir Dergisi Yýl: 1 Sayý:2 Aralýk - Ocak 2006 Sahibi Murat Kurtuldu

Bedevileþmek Üzerine

SAYFA

32

Yazý Ýþleri Sorumlusu Esra Saraç

Hz. Peygamber’in Kur’an Öðretim Modeli Ýslam’ýn en büyük öðretmeni Hz. Muhammed’in Kur’an öðretimine verdiði önem ve eðitim metodlarý üzerine Dr. Mehmet Sürmeli’nin araþtýrmasý

Editör Bülent Þahin Erdeðer Yayýn Kurulu Murat Kurtuldu Bülent Þahin Erdeðer Esra Saraç Gül Suyubol Esra Aydýn Yýldýz Yýldýrým Cenk Að Yazýþma Adresi PTT Cad. Deniz Mah. Balcýoðlu Ap. No: 24/7 Derince / KOCAELÝ Web

SAYFA

22

www.kurannesli.org Kurumsal Web www.kurannesli.net E-Posta dergi@kurannesli.org Abonelik Altý Sayý: 15 YTL (15.000.000 TL) Tel: 0216 443 85 43 - Bülent Þ. Erdeðer Posta Hesap Çeki

Hikmet Kavramý Hikmet ne demektir? Kur’an hikmeti nasýl tanýmlar? Gibi sorulara yanýtlar arayan Þaban Piriþ’e ait araþtýrma

Murat Kurtuldu - 5092687 Grafik - Tasarým

Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið

Kur’an Nesli Tasarým Ekibi webmaster@kurannesli.org Baský Diner Ofset Tüm yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna aittir. Kaynak gösterilmek kaydýyla alýntý yapýlabilir.


“Yaratýcý her varlýðý, bir amaç için yaratmýþ ve bundan dolayý her varlýða kendine özgü bir yaratýlýþ amacý yüklemiþtir. Bir varlýk hangi amaç için yaratýlmýþsa , onun deðeri, ancak uðruna yaratýldýðý vazifeyi yerine getirmesiyle tamamlanýr. Ýnsanýn görevi ise halifelik sorumluluðunun bilincinde olmasýdýr. Bu bilinçle hareket ettiði taktirde deðerli bir varlýktýr .” Gül SUYUBOL

“Siz ey imana ermiþ olanlar; Allah'ýn size helal kýldýðý hayatýn güzelliklerinden kendinizi yoksun býrakmayýn, ama hakkýn sýnýrlarýný da aþmayýn; Allah sýnýrlarý aþanlarý sevmez. O halde Allah'ýn rýzýk olarak size baðýþladýðý meþru güzelliklerden yararlanýn ve iman ettiðiniz Allah'a karþý sorumluluðunuzun bilincinde olun.” (5/87-88) Bu gibi bir çok ayette, Rabbimiz bizleri sorumluluk bilincine sahip bireyler olmamýz konusunda uyarmaktadýr. Kur'an'ýn muhatab aldýðý insan yeryüzüne halife olarak seçilmiþtir. Halifelik görevi baþlý baþýna büyük bir sorumluluk demektir. “O ki, sizi yeryüzünün halifeleri kýldý ve sizi size verdiklerinde denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kýldý..” (En'am 6/ 165) Ayette insanýn halife kýlýnarak imtihana tabi tutulduðu belirtilmektedir. Ýmtihan ise irade sahibi olmakla mümkündür. Ýrade sahibi olmak seçme özgürlüðü demek olduðundan, insan iyiyi ve kötüyü seçme konusunda serbesttir. Bu noktada iyi ve kötünün ne olduðunu gösterecek bir kýlavuza ihtiyaç duyar. Kýlavuzdan sorumluluðunu anladýðý taktirde doðrularý eyleme dökebilir .

nesli

4

Sorumluluk Bilinci

“Gerçek þu ki , biz (akýl ve irade) emaneti(ni) göklere ve yere sunmuþtuk; ama(sorumluluðundan ) korktuklarý için onu yüklenmeyi reddettiler . O(emaneti) insan üstlendi; zaten o, daima haksýzlýða ve akýlsýzlýða son derece meyyal biridir. (Ahzab 33/72) Ýnsaný deðerli kýlan yaratýlýþ gayesine uygun manayý tam olarak þahsýnda taþýmasýdýr. “Allah Teala melekleri þehvetsiz (yani, her türlü maddi lezzet, þevk ve arzudan uzak ) ve fakat akýllý (yani kendisi için nihai anlamda faydalý olacak iþlerin bilincinde) olarak yaratmýþtýr. Hayvanlarý da akýlsýz fakat þehvetli olarak yaratmýþtýr. Ýnsanlarý ise hem akýllý, hem de þehvetli olarak yaratmýþtýr” (Katâde). Yaratýcý her varlýðý, bir amaç için yaratmýþ ve bundan dolayý her varlýða kendine özgü bir yaratýlýþ amacý yüklemiþtir. Bir varlýk hangi amaç için yaratýlmýþsa , onun deðeri, ancak uðruna yaratýldýðý vazifeyi yerine getirmesiyle tamamlanýr. Ýnsanýn görevi ise halifelik sorumluluðunun bilincinde olmasýdýr. Bu bilinçle hareket ettiði taktirde deðerli bir varlýktýr . “Allah, insan koþulunun vazgeçilmez unsuru olan özgürlüðe uygun yolu çizmek için peygamberleri aracýlýðýyla kendi köksel


“Kur'an'ýn özellikle vurguladýðý konularýn içerisinde; düþünmek ,akýl etmek ve bu ikisinin bileþimi sonucun da anlayabilmek vardýr. Ancak aklýn sorumluluðunu kavrayanlar, bu verilmiþ olan nimetleri gereðiyle yerine getirebilirler. Aklýn sorumluluðunun bilincinde olmayanlar hakkýyla düþünme fonksiyonunu yerine getiremediklerinden dolayý kör, saðýr ve dilsiz olarak vasýflandýrýlmýþtýr.”

“De ki: "Babalarýnýz, oðullarýnýz, kardeþleriniz, eþleriniz, akrabanýz, elde ettiðiniz mallar, durgun gitmesinden korktuðunuz ticaret, hoþunuza giden evler sizce Allah'tan peygamberinden ve Allah yolunda mücadele etmekten daha sevgili ise, Allah'ýn buyruðu gelene kadar bekleyin. Allah fasýk kimseleri doðru yola eriþtirmez." Tevbe 9/24

özümüne sadýk kalmak ve özgür olma kaderimizi tamamlamak için takip etmemiz gereken yolu vahyetmiþtir. Ýnsan, bu yolu takip ederek ve kurallara uyarak Allah'a gerçek imanýn yolunu bulur ve ona kavuþur : özgürlüðün bu kullanýmý, kalben olduðu kadar zeka olarak da hayvanlarýn içgüdülerine göre yaþayarak ulaþmýþ olduðu düzeye ulaþmayý saðlar. Böylece insan ilahi iradeyi doðal düzene baðlayan bað ile ifade edilen uyuma ulaþabilir: bütün diðer unsurlar için doðal denge ne ise, Allah'ýn ona emrettiði yolu takip etmek de insan aklý için odur. Onun sýnýrlý bilinci, Allah'ýn haklarý ile kendi sorumluluklarý arasýnda uyumu saðlar[1]:

Allah insana ruhunu, bedenini ve kendine özgü nitelikleri sevk ve idare etme sanatý bahþetmiþtir. Kendini idare etme konusunda baþarýsýz olan insan baþkalarýný da idare edemez. Bu kendimize karþý sorumsuzluðumuzun belirtisidir.

“…Bunlar -Allah'ýn sýnýrlarýdýr (sakýn) onlara yanaþmayýn. Ýþte Allah insanlara ayetleri böyle açýklar umulur ki sakýnýrlar.” (Bakara 2 /187 )

“Kitab'ý okuduðunuz halde, kendinizi unutup insanlara iyilikle mi emrediyorsunuz. Hiç aklýnýzý kullanmýyor musunuz!?” (Bakara 2/44)

Ýnsan yaratýlýþ olarak özgür bir yapýya sahiptir:ayný zamanda Allah'ýn emanetinin koruyucusudur. Bu aðýr görevi yerine getirmesi hayatýný kuþatan bir vazifedir. Bu sorumluluðun bilincinde olduðu müddetçe emanetinin koruyucusu olabilir .

Kendimizi eðitmemiz emir, emir olan her þey sorumluluk demektir. Emirlerin sorumluluðunu anlamadan eyleme dökmek aklýmýzý, düþünsel anlamda kullanmadýðýmýzýn göstergesidir. Örneðin; Ýnsanlar ibadetin gerçek anlamýný unuttular. Ýbadeti birtakým kulluk merasimleri ve ayinleri haline getirdiler. Bunlarý yerine getirerek üzerlerine düþen kulluk görevlerini yerine getirdikleri düþüncesiyle geriye kalan zaman içerisinde iþlerine geldiði þekilde davranýr oldular. Oysaki günün belirli vakitlerinde kýldýðýmýz namazýn mahiyeti üzerinde düþünüp bizlere yüklediði sorumluluklarý yerine getirmemiz, bir çok þeyin bilincine varabilmemiz demekti.

Kur'an'ýn özellikle vurguladýðý konularýn içerisinde; düþünmek, akýl etmek ve bu ikisinin bileþimi sonucunda anlayabilmek vardýr. Ancak aklýn sorumluluðunu kavrayanlar, bu verilmiþ olan nimetleri gereðiyle yerine getirebilirler. Aklýn sorumluluðunun bilincinde olmayanlar hakkýyla düþünme fonksiyonunu yerine getiremediklerinden dolayý kör, saðýr ve dilsiz olarak vasýflandýrýlmýþtýr. Sorumluluk; yüklenmiþ olduðumuz iþlerden ötürü hesap vermemizdir. Ýnsanoðlu, þehadet getirip teslim olduðu andan itibaren, Rabbine, kendisine, ailesine, içerisinde bulunduðu topluma; en önemli görevlerden biri olan teblið görevini yerine getirme konusunda paylaþýmda bulunduðu kardeþlerine ve Rabbimizin bize lütfetmiþ olduðu doðaya karþý büyük bir sorumluluk üstlenmiþtir. Bizlere lütfedilen emanetlerin bilinçsizce kullanýmý tam anlamýyla teslimiyet bilincini kavrayamadýðýmýza iþaret etmektedir. Bu noktada kendimize sürekli , kime ve neye karþý sorumlu olduðumuzu düþünmek ve bu sorulara Kur'an eksenli bir düþünce sürecinde cevaplar aramak doðru sonuçlara ulaþmamýzý saðlayacaktýr.

“ Ýnsandan istenen ibadet sadece maddi yapýnýn uymak zorunda olduðu kanunlara zorunlu olarak uymak deðil, ayný zamanda þer'i hükme de bilinçli olarak uymaktýr .”[2] “O halde, hangisi daha iyidir ? Yapýsýný Allah'a karþý saðlam bir sorumluluk bilinci ve O'nun hoþnutluðu(nu kazanma çabasý ) üzerin de yükselten mi; yoksa yapýsýný kaygan bir yar kenarýna kuran ve sonra da onunla beraber yuvarlanýp cehennem ateþini boylayan mý?” ( Tevbe 9/109) Ýslam yaþantýmýzýn tüm sorunlarýna cevap verebilecek bir hayat tarzýdýr. Sadece inançlarý deðil; sosyal davranýþ kurallarýný da emreder. Bu davranýþ kurallarýnda birinci önemli

Sorumluluk Bilinci

5

nesli


madde; sorumluluðumuzu kavrama içerisinde kendimizi eðitmemizdir .Bugünkü müslümanlarýn ciddi sorunu kendilerini deðerlendirip eðitme konusunda pasif kalmalarýdýr. Eðitilmemiþ bir kiþilik sorumluluk kaldýramayacak kadar güçsüzdür. Eðitim bir olgunlaþma evrenidir; hislerin olgunlaþmasý demek kiþiliðin oluþmasý demektir . Eðer bizler sorumluluklarýmýzýn neler olduðunu düþünmeden, hayatýmýzý bilinçsiz devam ettirirsek eksikliklerimizden dolayý, deðerlendirme noktasýnda zayýf kaldýðýmýz için eylemlerimizde problemler doðacaktýr. Bu problemler hayatýmýzý paylaþtýðýmýz kiþileri etkileyecek sorunlarla karþýlaþmamýz bizi çözümsüzlüðe itecektir. Hz Ali, Kufelilerin sorumsuz davranýþlarýndan bahseden bir konuþmasýnda þunlarý söylemektedir; “Düþmanlar boþ durmayýp sürekli tuzak ve hile hazýrlayýp kendini yeniliyor, sizinle oynuyor. Sizler ise bir önlem düþünmüyorsunuz. Düþman kurnazca sizden gurup gurup, parça parça almakta, sizler ise sadece öfkeyle dolup taþmaktasýnýz. Onlar ise sizi bir dakika unutmaz iken siz habersiz baþýnýzý alýp gitmekte, sorumluluklarýnýzý ihmal etmektesiniz... Allah'a yemin ederim ki birbirinin yardýmýna koþmayan ve iþi hep diðerine havale ederek, sorumluluktan kaçýnanlar maðlup olurlar, üzülürler, yenilgiyi tadarlar.” “(Ama) ahiret yurduna gelince, Biz orayý yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çýkarmak istemeyen kimselere ayýrmýþ bulunuyoruz; çünkü gelecek Allah'a karþý sorumluluk bilinci taþýyan kimselerindir.” (Kasas 28/ 83 ) Ey Ademoðullarý! Size yücelerden, hem çýplaklýðýnýzý örtesiniz diye hem de bir görkem güzellik nesnesi olarak giyim kuþam ( yapma bilgisini ) bahþettik; ama Allah'a karþý sorumluluk bilinci örtüsü her þeyin üstündedir . iþte bunda (da) Allah'ýn ayetlerinden biri var ki , insanoðlu belki ders alýr.” (A'raf 7/ 29) Sonuç olarak Ýslam'ý anlamak ve yaþamak bireyin içsel arýnmasýyla sýnýrlandýrýlmýþ rahat bir meditasyon deðildir. Ayný zamanda sadece sosyal ve siyasal geliþmelere odaklanmýþ bir politik hareket de deðildir. Sorumluluklardan, Rabbimizin bizden istediði adanmýþlýðý, dünya merkezlilikten Ahiret merkezli bir bakýþ açýsýný anlamaktayýz. Sorumluluklarýmýzýn göz ardý edildiði günümüzde Ýslam'ýn mistik ya da sosyalist bir dünya görüþü olmadýðýnýn altýný defalarca ve ýsrarla çizmeliyiz.

DÝPNOTLAR [1] Tarýk Ramazan, Avrupada Müslüman Olmak, Anka Yay. Eylül 2005 sf. 95 [2] Pýnar yayýnevi-Mevdudi :Ýslami kavramlar .

nesli

6

Sorumluluk Bilinci

“Sonuç olarak Ýslam'ý anlamak ve yaþamak bireyin içsel arýnmasýyla sýnýrlandýrýlmýþ rahat bir meditasyon deðildir. Ayný zamanda sadece sosyal ve siyasal geliþmelere odaklanmýþ bir politik hareket de deðildir. Sorumluluklardan, Rabbimizin bizden istediði adanmýþlýðý, dünya merkezlilikten Ahiret merkezli bir bakýþ açýsýný anlamaktayýz. Sorumluluklarýmýzýn göz ardý edildiði günümüzde Ýslam'ýn mistik ya da sosyalist bir dünya görüþü olmadýðýnýn altýný defalarca ýsrarla çizmeliyiz.”


“ Kur'an'da,bela, musibet ve sýkýntýlar karþýsýnda Allah'a dayanarak direnç gösterme karþýlýðý kullanýlan sabýr kavramý, zamanla teslimiyetçilik, pýsýrýklýk, tembellik ve her þeyi Allah'a havale edip zorluklarla mücadeleden kaçýþ olarak algýlanmaya baþlamýþtýr.” Þükrü Hüseyinoðlu

Herhangi bir inanç ve düþünce ekolünün üzerinde yükseldiði temel yapýtaþlarýndan biri de kavramlardýr. Kavramlar, ait olduklarý inanç ve düþünce sisteminin bir anlamda kodlarýný oluþtururlar ve o sistemin temel yaklaþýmlarýný ifade ederler. Bu itibarla kavramlarý tanýmadan ve onlarýn içeriðine doðru bir þekilde vakýf olmadan bir inanç veya düþünce sistemini anlamak mümkün deðildir. Bu itibarla Ýslam'ýn doðru anlaþýlmasý da, öncelikle sahip olduðu kavramlarýn doðru algýlanmasýyla mümkündür. Zira kavramlarýn doðru algýlanmamasý, beraberinde çeþitli yanlýþ yaklaþým ve pratikleri getirmektedir. Yanlýþ algýlanmaya sýkça maruz kalmýþ olan kavramlar arasýnda sabýr kavramý ön sýralarda bulunmaktadýr. Kur'an'da, bela, musibet ve sýkýntýlar karþýsýnda Allah'a dayanarak direnç gösterme karþýlýðý kullanýlan sabýr kavramý, zamanla teslimiyetçilik, pýsýrýklýk, tembellik ve her þeyi Allah'a havale edip zorluklarla mücadeleden kaçýþ olarak algýlanmaya baþlamýþtýr. Bu durum sadece halk arasýnda böyle olmakla kalmamýþ, bazý yazýlý eserlere bile yansýmýþtýr. Örneðin; Türk Dil Kurumu tarafýndan yayýnlanmýþ olan iki ciltlik Türkçe Sözlük'te sabýr kavramý þu þekilde açýklanýyor: “Acý, yoksulluk, haksýzlýk gibi üzücü durumlar karþýsýnda ses çýkarmadan onlarýn geçmesini bekleme erdemi, dayanç.” Ayný sözlükte sabýr kavramýyla yakýn alakasý bulunan tevekkül kavramý ise benzer bir yaklaþýmla þöyle açýklanýyor: “Her þeyi Allah'a býrakma, Allah'tan bekleme, kadere boyun eðme.” Oysa hayýr, ne sabýr “Acý, yoksulluk, haksýzlýk gibi üzücü durumlar karþýsýnda ses çýkarmadan onlarýn geçmesini bekleme”dir, ne de tevekkül “Her þeyi Allah'a býrakma, Allah'tan bekleme”dir. Kur'an, sabrý insanýn karþýlaþtýðý sorunlar karþýsýnda

pasifleþmesi ve bir köþeye çekilip olup bitenin sonucunu beklemesi olarak deðil, hayatýn zorluklarýyla mücadele ederken direnç göstermesi, dayanýklýlýk göstermesi þeklinde tanýmlar. Yani sabýr insanýn mücadele alanýný terk etmesi deðil, mücadelede sebat etmesidir. Nitekim Kur'an-ý Azimüþþan'da sabýr kavramý, genellikle mücadele, cihad, Müslümanlarýn karþýlaþtýklarý zorluk ve sýkýntýlarla ilgili ayeti kerimelerde geçmektedir: “Sizin sabýrlý yirmi kiþiniz onlardan iki yüz kiþiyi yener” (Enfal 8/65) “Onlarýn söylediklerine sabret, yanlarýndan güzellikle ayrýl” (Müzemmil 73/10) “Ey inananlar! Sabýr ve namazla yardým dileyin. Allah muhakkak ki sabredenlerle beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere “Ölüdür” demeyin; zira onlar diridirler. Fakat siz farkýnda deðilsiniz. Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlýk ve mallardan, nefislerden, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet geldiðinde; 'Biz Allah'a aitiz ve elbette O'na döneceðiz' derler.” (Bakara 2/153156) Görüldüðü gibi Kur'an, sabrý, “hayat sahnesinde zorluklar karþýsýnda direnç göstermek, umutsuzluk ve yenilgi psikolojisine kapýlmamak, dimdik ayakta ve sebat üzere bulunmak” olarak tanýmlamaktadýr. “Ey iman edenler! Sabredin, direnip üstün gelin. Cihada hazýrlýklý, uyanýk bulunun ve Allah’tan korkun ki, baþarýya eriþesiniz.”(Al-i Ýmran 3/200) “Andolsun biliyoruz, onlarýn dedikleri elbette seni üzüyor, gerçekteyse onlar seni yalanlamýyorlar, fakat o zalimler bile bile Allah'ýn ayetleri karþýsýnda diretiyorlar.

Sabýr Atýl Kalmak Deðil, Direnç Göstermektir

7

nesli


“Evet, sabýr pasifize olmak, hayat ve mücadele sahnesinden çekilmek deðil, mücadelede sebat etmek, zorluklara ve nefsin ölçüsüz taleplerine göðüs germektir.” Senden önce de rasuller yalanlanmýþtýda, yalanlanmalarýna ve eziyet edilmelerine ne sabýr ettiler, nihayet kendilerine yardýmýmýz yetiþti. Allah'ýn kelimelerini deðiþtirecek yoktur. Sana da rasullerin haberinden geldi.” (En'am 6/3334) “Sabýr çok genel bir kelime olup, sözgelimi, musibet anýnda dayanmak sabýrdýr, zýddý acelecilik ve dayanýksýzlýktýr; savaþta, savaþ meydanýndan kaçmayýp direnme sabýrdýr, zýddý korkaklýk ve firardýr; gerektiðinde sýr saklama, dili gereksiz sözlerden koruma sabýrdýr, zýddý 'boþ boðazlýk'týr…”(Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kýrkambar Yayýnlarý, sh.442) “Kur'an, savaþta düþman karþýsýnda sabýr ve namaz tavsiyesinde bulunur. Korku, açlýk, mal, can ve meyve eksikliðinin sebep olduðu þiddetli ve zor problemler karþýsýnda sabýr ve namaz öðüdünü verir. Kur'an müminlere sabýr ve namazý öðütlemektedir. Çünkü her ikisinde görünür bir kararlýlýk mevcuttur. Mümin namazda Allah'ý ve O'na olan inancýný; sabýrda Allah rýzasýný gözettiðini hatýrlatýr. Artýk kendisine çullanan bir dünya ve istekler için çýrpýnan bir bedeni yoktur. Sabýr dayanma gücüdür ve dayanmaya devamda kararlýlýktýr, gaye ve hedefe inanmaktýr.”(Ýnanç ve Amelde Kur'ani Kavramlar, Muhammed el-Behiy, Yöneliþ Yay. Sh. 243) Evet, sabýr pasifize olmak, hayat ve mücadele sahnesinden çekilmek deðil, mücadelede sebat etmek, zorluklara ve nefsin ölçüsüz taleplerine göðüs germektir. Ayný þekilde tevekkül de, insanýn kendi sorumluluklarýný terk edip atýl kalmasý ve bir köþeye çekilerek her þeyi Allah'tan beklemesi deðil, kendi sorumluluklarýný/yükümlülüklerini yerine getirme çabasý içerisinde olup sonucu Allah'tan beklemesi, zorluklar ve musibetler karþýsýnda Allah'a güvenmesi dayanmasý anlamýna gelmektedir. Yani Kur'an'ýn anlam dünyasýnda tevekkül, kesinlikle insaný pasif kýlan bir tutum olmadýðý gibi, bunun da ötesinde insanýn Allah'la olan baðýný güçlendirerek zorluklar ve musibetler karþýsýnda da ayakta kalmasýný saðlayan dinamik ve aktivist bir tutum olarak karþýmýza çýkmaktadýr.

tevekkül etmiþim. Artýk siz ortaklarýnýzla toplanýp yapacaðýnýz iþi karara baðlayýn da iþiniz size örtülü kalmasýn (veya tasa konusu olmasýn), sonra hakkýmdaki hükmünüzü -bana süre tanýmaksýzýn verin.” (Yunus 10/71) “Allah'tan bir rahmet dolayýsýyla, onlara yumuþak davrandýn. Eðer kaba, katý yürekli olsaydýn onlar çevrenden daðýlýr giderlerdi. Öyleyse onlarý baðýþla, onlar için baðýþlanma dile ve iþ konusunda onlarla müþavere et. Eðer azmedersen artýk Allah'a tevekkül et. Þüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Al-i Ýmran 3/159) “Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelipgeçmiþ olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasýn diye. Oysa onlar Rahman'a nankörlük ediyorlar. De ki: 'O, benim Rabbimdir, O'ndan baþka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüþ O'nadýr.'” (Rad 13/30) “Korkanlar arasýnda olup da Allah'ýn kendilerine nimet verdiði iki kiþi: 'Onlarýn üzerine kapýdan girin. Girerseniz, þüphesiz sizler galibsiniz. Eðer mü'minlerdenseniz, yalnýzca Allah'a tevekkül edin.' dedi.” (Al-i Ýmran 3/23) (Ayrýca bakýnýz: 9/129, 14/12, 33/48) “Size verilen herhangi bir þey, dünya hayatýnýn metaý (kýsa süreli faydalanmasý)dýr. Allah katýnda olan ise, daha hayýrlý ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir; (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlýklardan kaçýnanlar ve gazablandýklarý zaman baðýþlayanlar, Rablerine icabet edenler, namazý dosdoðru kýlanlar, iþleri kendi aralarýnda þura ile olanlar ve kendilerine rýzýk olarak verdiklerimizden infak edenler, Ve haklarýna tecavüz edildiði zaman, birlik olup karþý koyanlardýr.” (Þura 42/36-39) Görüldüðü gibi tevekkül, insaný Allah'a yönelten ve yakýnlaþtýran, insana, alemlerin Rabbi Allah'a yönelmekten aldýðý güç ve güvenle zalimlere meydan okutturan aktif ve dinamik bir tutumdur. Kýsacasý tevekkül, mücadele sahnesini terk edip, Ýsrailoðularý'nýn Hz. Musa'ya “… “Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyeceðiz. Sen ve Rabbin gidin onlarla savaþýn. Biz burada oturacaðýz.” (Maide 5/24), dediði gibi mücadele sahnesinden kaçmak ve her þeyi Allah'tan beklemek deðil, Allah'a dayanýp mücadeleye giriþmek ve alemlerin Rabbine olan güvenden alýnan güçle Firavunlara, Nemrudlara meydan okumaktýr.

Bu noktada bir kere daha hidayet rehberimiz Kur'an-ý Azimüþþan'a kulak verelim:

Güzel bir söz vardýr; “Ýnsan güvendikleri kadar güçlüdür” diye. Sabýr ve tevekkül gibi kavramlar da zaten insaný pasifleþtirmek için deðil, aktif ve güçlü kýlmak için vardýr.

“Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demiþti ki: 'Ey kavmim, Ýçinizde bulunmam ve Allah'ýn ayetlerini hatýrlatmam eðer size aðýr geliyorsa ben, þüphesiz Allah'a

Allah'a tevekkül eden, Allah'a dayanýp sabýr ve sebat gösteren insanlardan/topluluklardan daha güçlüsü olabilir mi?

nesli

8

Sabýr Atýl Kalmak Deðil, Direnç Göstermektir


Murat ERASLAN

Bedevi, lügat anlamý olarak “çölde yaþayan, göçebe ve savaþçý Arap kabilelere” verilen addýr. Fakat kavram olarak medeni olmayan, kaba-saba davranýþlar sergileyen insanlar anlamýnda kullanýlmaktadýr.

Biliyoruz ki, kitabýmýz Kur'an, insaný fazilet ve erdem hamuru ile yoðurmuþ, onun ilk talebeleri bu yoðrulma sonucunda cahiliyyeyi ortadan kaldýrýp Ýslam medeniyetini hakim kýlýp, Yesrib'i Medine'ye çevirmiþlerdi. Tarih boyu Kur'an'la yol alan Müslümanlar yeryüzüne hep erdemi, fazileti, medeniyeti yaymýþlardýr. Günümüzde Batý'nýn temsil ettiði gücü hukukun üstünde tutan zalimler ise hep barbarlýðý, baðnazlýðý, güce tapýnmayý yeryüzüne hakim kýlmak için çalýþmýþlar, bu amaçlarý doðrultusunda ülkeler iþgal edip, akla hayale sýðmaz katliamlar gerçekleþtirmiþlerdir. Tarih boyunca Ýslam'la küfür arasýnda süren hakk-batýl mücadelesini bu açýdan medeniyet ile barbarlýk arasýndaki bir mücadele olarak da adlandýrabiliriz. Evet, gücü her þeyden üstün gören, güçlünün haklýlýðýna iman eden Batý hep barbar olagelmiþtir. Öyleki insanlýk tarihinde ne kadar dram varsa altýnda hep Batý'nýn bugün temsil ettiði gücü üstün tutan barbar anlayýþ vardýr. Ýki dünya savaþý, Hiroþima ve Nagazaki'ye yapýlan nükleer saldýrýlar, Afrika'dan kitleler halinde gerçekleþtirilen ve sadece yollarda 12 milyon Afrikalý'nýn ölümüne yol açan köle ticareti, yakýn zamanda Bosna'da, Ruanda'da, Çeçenistan'da gerçekleþtirilen katliamlar… Hepsi

barbar Batý'nýn eseri olarak karþýmýzda durmaktadýr. Batý'nýn bu barbar uygarlýðýna karþý insanlýðýn tek kurtuluþ ümidi olan biz Müslümanlar ne haldeyiz peki? Bedeviliði yýkýp yeryüzüne medeniyet taþýmýþ inancýmýzý ne kadar temsil edebiliyor, insanlýk için bir umut olma sorumluluðumuzu ne kadar ciddiye alýyoruz? Kur'an medeniyete, Kur'an'sýzlýk bedeviliðe götürür Bedevi, lügat anlamý olarak “çölde yaþayan, göçebe ve savaþçý Arap kabilelere” verilen addýr. Fakat kavram olarak medeni olmayan, kaba-saba davranýþlar sergileyen insanlar anlamýnda kullanýlmaktadýr. Biz Müslümanlar Kur'an'la idrakimizi ve pratiðimizi inþa ettiðimiz her dönemde, yeryüzünde hakk ve adalete dayalý Rabbani medeniyetin ýþýðýný parlatmýþýz. Fakat Kur'an'ý idrakimizden ve hayatýmýzdan uzaklaþtýrdýkça hem kendimizi, hem de yeryüzünü bu rahmet ýþýðýndan mahrum býrakmýþýz. Kur'an Ýslam toplumlarýnýn hayatýndan koparýldýkça, medeniyet bayýrýndan süratle bedevileþme ovasýna doðru koþmuþuz. Kur'an kiþisel olandan toplumsal olana hayatýn her alanýnda en iyi bir pedagog ve sosyolog olarak bizleri inþa etme susamýþlýðýyla beklerken, umursamaz bir tavýrla varlýðýndan habersiz yaþýyor gibi bir haleti ruhiye içerisinde bulunmak hem Ýslam toplumlarýný hem de insanlýðý sahip olabileceði en büyük hazineden mahrum býrakmaktadýr.

Bedevileþmek Üzerine

9

nesli


Bizlerin ahlaký Kur’an olduðunda onunla tüm dünyayý Ýslam'ýn medeniyet ýþýðýyla aydýnlatma imkânýna kavuþacaðýz. Bilindiði gibi Mü'minlerin annesi Hz. Aiþe'ye, Peygamber Efendimiz(s)'in ahlakýndan sorulduðunda “Siz hiç Kur'an okumuyor musunuz? O'nun ahlaký Kur'an'dý” diye cevap vermiþtir. Kur'an'la ahlaklanmak Böylece görülmektedir ki, medeni olmak demek Kur'an'la ahlaklanmak demektir. Ýnsanýn nefsini terbiye etmekten baþlayarak tüm hayatýný Kur'an'a inþa ettirmesidir. Kur'an'la ahlaklanmayan insan ve toplumlar barbarlýktan kurtulamazlar. Zira barbarlýk insanýn kendini müstaðni görmesiyle baþlar. Barbarlýðýn belirgin özelliklerinden biri insanýn kibirli olmasý, kendini müstaðni görmesidir. Bilindiði gibi kibir büyük günahlardan olup, ateþe yaklaþtýran bir davranýþ olarak kabul

Ebu Sa'idi'l-Hudri (r.a.) anlatýyor: "Bir bedevi Resulullah'a (s) gelerek, alacaðýný istedi ve bunu yaparken sert davrandý. Hatta: 'Borcunu ödeyinceye kadar seni taciz edeceðim' dedi. Ashab-ý Kiram bedeviyi azarlayýp: 'Yazýk sana! Kiminle konuþtuðunu bilmiyorsun galiba' dediler. Adam: 'Ben hakkýmý talep ediyorum' dedi. Hz. Peygamber de, ashabýna: 'Sizler niçin hak sahibinden yana deðilsiniz?' buyurdu ve Havle Bintu Kays'a (r.a.) adam göndererek: 'Sende kuru hurma varsa benim borcumu ödeyiver. Hurmamýz gelince borcumuzu sana öderiz' dedi. Havle: 'Hay hay! Babam sana feda olsun ey Allah'ýn Resulü!' dedi. Kadýn, Resulullah'a borç verdi, O da bedeviye olan borcunu kapattý ve ayrýca yemek ikram etti. (Bu tavýrdan memnun kalan) bedevi: 'Borcunu güzelce ödedin. Allah da sana mükâfatýný versin' diye memnuniyetini ifade etti. Hz. Peygamber (s) de: 'Ýþte bunlar (borcunu hakkýyla ödeyenler) insanlarýn hayýrlýlarýdýr. Ýçindeki zayýflarýn,

“Kur'an'la ahlaklanmayan insan ve toplumlar barbarlýktan kurtulamazlar. Zira barbarlýk insanýn kendini müstaðni görmesiyle baþlar. Barbarlýðýn belirgin özelliklerinden biri insanýn kibirli olmasý, kendini müstaðni görmesidir.”

edilir. Gazali'nin de belirttiði gibi, kibir, insanýn kendi kendine tapmasý (narsizm,) dolayýsýyla Allah'a ortak koþmasýdýr. Rabbimiz Kur'an'da þöyle buyuruyor: “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Sen, ne yeri yarabilirsin ne de boyca daðlara eriþebilirsin.” (Ýsra, 37) Bu Kur'ani hakikatlere iman edip kendini bu hakikatlere inþa ettiren kiþi ya da toplumlar barbarlýðýn kapýsýndan geçer mi? Kendini müstaðni görmek, mütekebbir bir çizgi takip etmek Allah'a saygýsýzlýk olduðu gibi, yeryüzünde huzursuzluklarýn, kargaþalarýn ortaya çýkmasýna, bir sen-ben kavgasýnýn var olmasýna sebep olmaktadýr. Özetle, Müslüman olmak, insan-ý kâmil olma çabasý içerisine girmek, tüm canlýlarýn hukukunu gözetmek gibi hayati sorumluluklar getirmektedir ve bu sorumluluklar yerine getirildiðinde cahiliyye yerini medeniyete terk etmekte, Yesribler Medine'ye dönmektedir. Yüce Allah'a, güzel, yaraþýr kul olabilmemiz için, sorumluluklarýmýzý yerine getirmemiz gerekir. Böylece bizler için eskimez model olan, Allah'ýn alemlere rahmet olarak gönderdiði Hz. Peygamber'in izinden gidip örnek insan olmak varken, bedeviliði hayat tarzý edinip düz bir insan olmak ne büyük bir kayýptýr.

nesli

10 Bedevileþmek Üzerine

incitilmeden haklarýný alamadýklarý bir cemiyet iflah olmaz' buyurdular." (Kütüb-i Sitte Rivayet No: 6703) Kur'an'ýn inþa ettiði insanlarla bedevi insanlar arasýnda daðlar kadar fark var. Ve günümüzde tüm medeniyet, ilerleme gibi söylem ve iddialarýna raðmen insanlýk barbarlýðýn ve bedeviliðin pençesinde inim inim inlemekte… Asýl üzücü olan ise bedeviliðin kapýlarýndan bile geçmemesi gereken Müslümanlar arasýnda zaman zaman bedevice davranýþlarýn görülmesi. Kaba-saba tavýrlar, kaþ yapayým derken göz çýkarmalar, insanlarý kolayca dýþlamalar, insanlarý kazanmaya deðil kaybetmeye dönük yaklaþýmlar… Ýnsanlýðýn yeniden medeniyetle, merhametle, insani olanla tanýþmasý ancak Ýslam'la mümkün olacak. Bunun için fert ve toplum olarak öncelikle biz Müslümanlarýn kendimizi Kur'an ölçüleriyle donatmamýz, Kur'an'ý ahlak edinmiþ olan Hz. Peygamber'i kendimize kýlavuz edinmemiz ve Ýslam'ýn insaný inþa eden muhteþem ölçüleriyle hareket etmemiz gerekir. Rabbimden dilek ve duamýz, bedevilikten, yani kaba-saba davranýþlardan, kalp kýrýcý yaklaþýmlardan uzak, Ýslam'ýn merhamet taþýyýcý ve müjdeleyici mesajýnýn hakim olduðu bir hayat ve bu hayatýn akibetinde ebedi kurtuluþtur. Þüphesiz ki Allah doðruyu söyler. Selam ve dua ile…


Dr. Abdullah MAVÝ

Ýnsan, akýl ve irade sahibi bir varlýk olarak, sorumluluk taþýdýðý ve ölüm sonrasý sorgulanacaðý için diðer canlýlardan çok farklý bir konuma sahiptir. Doðumundan ölümüne kadar, onun hayatýnda duygu, düþünce ve davranýþlarýna anlamlar yüklenecek, eðitilmesi, olumlu davranýþlar sergilemesi için çok farklý yöntemler uygulanacaktýr. Bilimlerin koþarcasýna mesafe kaydettiði, teknolojinin seyrinin takip edilemez bir ivme kazanýp hýzla yükseldiði çaðýmýzda insanlýk, insanýn iç dünyasýný ihmal ettiðini ve kendi eliyle ürettiklerinin çok gerisinde kaldýðýný fark etmiþ bulunmaktadýr. Sonuçta da kendisini, duygu ve düþünce dünyasýný obje yapmaya, davranýþlarýný mercek altýna almaya baþlamýþtýr. Psikoloji ilminin, 2005 itibariyle ilk üç içinde yer almasýnýn öngörülmesi, kiþisel bozukluk, ruh hastalýklarý ve kiþisel geliþimle ilgili konularý iþleyen kitaplarýn vitrinleri doldurmasý ve susamýþ insanlar tarafýndan okunmasý. Psikiyatr ve psikologlarýn en az diðer branþ doktorlarý kadar ilgi görür hale gelmesi, basýn yayýn yoluyla izlenmekle bitmeyen insanlýk dramlarý hep bu arayýþý açýk bir þekilde ortaya koyan göstergelerdir. Kur'an evrenseldir, yeryüzündeki bütün insanlara ve her insanýn tüm varlýk boyutlarýna hitap etmek için inmiþtir ve her insanýn her problemiyle ilgilenmek için gelmiþtir. Ayetin ifadesiyle o, hem insanlara, Peygamberimiz (S.A.V.) gibi bir Rahmet (17/82) hem de sinelerde olana (iç dünya ile ilgili her psikolojik hastalýða) bir þifa gibidir (Yunus, 10/5). Kur'an, insana, tetkik edeceði, derinlemesine araþtýracaðý iki ana alan sunmaktadýr: Birbirini tamamlayan ve bir yönüyle de þerh eden bu ana alanlar evren ve insanýn iç dünyasýdýr. Bu iki dünyadaki ayetlere vurgu yapan (51/21-22) Kur'an,

dikkat çekici bir þekilde "Görmüyor musunuz?" demekle adeta, dünyayý fizikî olarak görüp anladýðýmýz gibi, en az onun kadar, gözle görecek, aynel-yakîn hasýl edecek þekilde insanýn psikolojik olarak da okunmasýný istemektedir. Bir baþka ayette de, insanýn dýþ dünyasýnda olduðu kadar iç dünyasýnda ve psikolojik yaþamýnda da pek çok gizli kalmýþ yönlerin açýða çýkarýlacaðýna iþaretle insan, bu konuda çalýþmaya teþvik edilmektedir (41/53). Ne yazýk ki insanlýk, yerin, denizin ve uzayýn derinliklerine indiði ve araþtýrdýðý kadar, insanýn içine girip araþtýramamýþ, duygu ve düþünce dünyasýný aydýnlatacak yolculuklar yapamamýþtýr. Ýnsanlýk tarihinde Kur'an kadar insanýn iç dünyasýný açýklamýþ ve insanlýðý etkilemiþ, evrensel iletiþim metotlarýný insanlýða sunmuþ, baþka bir kitap ve Peygamberimizden baþka ikinci bir insan göstermek asla mümkün deðildir. Bu itibarla insanýn iç dünyasýnda tüm olup biteni (50/16), ruhi yapýsýný ve psikolojik hayatýný en mükemmel þekilde bilen ve anlatan Allah'týr, Allah'ýn Kelamý ve nebileridir. Ýnsanýn çaðýmýzdaki bu hayatî ihtiyacý sebebiyle, Kur’an’a ve Peygamberimize müracaat edenler, hiç bir zaman elleri boþ dönmeyecek, sadre þifa verecek, insaný çaðýn getirdiði bunalýmlardan çekip alacak pek çok tedavi yöntemleriyle karþýlaþacaklardýr. Kur'an, bir gen haritasý gibi insanýn psikolojik yol haritasýný elimize tutuþturmuþtur denebilir. Týpký bir arama motoru gibi insan, insaný baþ konu yapan Kur'an'a bakýp kendini arasa, bütün ruhun kataloðunu, duygu ve düþüncelerin firhristini karþýsýnda bulacak, insan Kur'an'da kendini okuyacaktýr. Kur'an, bir insan eðitimi ve yönetimi kitabýdýr. Bu sebeple doðrudan insaný hedef alýr. Verdiði diðer bilgiler yaptýðý bütün

Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi 11

nesli


uyarýlar hep insan hedeflidir. Kur'an, insan benliðinin, içiyle ve dýþýyla olan tüm irtibat noktalarýna iþaret eder ve bunlarý Yaratýcý’ya ulaþtýran birer yol ve vesile olarak sunar. Temelde duygulanan ve düþünen bir varlýk olarak insan, sahip olduðu bu içsel özelliklerini, kendisine veren Yaratýcý namýna iþlettiði takdirde gerçek huzur ve saadeti elde edebilecek, ruhunun gerçek yöneticisi olabilecektir.

dille de olsa Allah'ýn yarattýðý insanýn ruhsal yapýsýný anlamaya, kiþiliðini, duygu ve düþüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarýný gidermeye ve insanla iletiþim kurarak, davranýþlarýna en uygun biçimi vermeye çalýþmasý yönüyle Psikoloji; denebilir ki, çaðýmýzda baþta insanýn ve insanýn baþucu kitabý olan Kur'an'ýn anlaþýlmasýnda en önemli rolü oynayabilecektir...

Psikoloji ilmi de, bir yönüyle insaný tanýma ve anlama diðer yönüyle de onunla iletiþim kurma, etkileme, insana kendini duygu ve düþünecelerini yönetmesini ve insanlarla etkili iletiþim kurmasýný öðretme sanatý sayýlabilir. Referansýmýz Allah'ýn Kelamý'dýr. Günümüzün Psikoloji ilmi de þüphesiz ayetleri daha iyi anlayýp ifadelendirmemizde daima yardýmcý olacaktýr.

Matematik, Fizik, Biyoloji, Türkçe-Edebiyat vb. branþ öðretmenleri ve akademisyenler, "Benim ilmim insanlýkla baþladý!", "Her bilim benden doðdu!" gibi tatlý çekiþme yaþarlar. Hoþ bir þeydir!..Aslýnda hepsi de haklýdýr. Hepsinin insana ve evrene anlam kattýðý doðrudur. Çünkü hepsi Allah'ýn isimlerine dayanmaktadýr. Bütün ilim dallarý Allah'ýn güzel isimlerine tercüman olan birer dildir. Herkesin dili kendince güzeldir.

Sonuçta her bilim dalý gibi Psikoloji de Allah'ýn en deðerli olarak yarattýðý insana deðer ve önem vermekte, insan kitabýný okuyan ve analiz eden bir göz ve bir dil olmaktadýr. Bir farkla ki, Kur'an, bütün bilim dallarýný inceleyen, geliþtiren yeni buluþlar yapan ve bu muhassalayý insanlýðýn lehine ya da aleyhine kullanan insan unsurunu temel almakta, yaratýcýsýyla baðlantý kurmakla, ruh hastalýklarýna þifa arayarak onu insanlýða en

Psikoloji ilminin "Fýtrî Sesi", psikolojik bir kavramla ifade etmek gerekirse, hep bastýrýlmýþtýr. Fizik ilimlerine yoðunlaþan insanoðlu iç dünyasýna tercüman olacak bu ilimle, geç buluþmuþtur. Ýnsan daima dýþ dünyaya, gördüðü þeye, peþin ücrete daha çok meyilli olduðundan, arzularý, menfaaleri ve ihtiyaçlarý da onu buna zorladýðýndan, bilgi yolculuklarýný,

Kuran'ýn insan hakkýndaki deðerlendirmelerini iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardýr. Zira farklý dille de olsa Allah'ýn yarattýðý insanýn ruhsal yapýsýný anlamaya, kiþiliðini, duygu ve düþüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarýný gidermeye ve insanla iletiþim kurarak, davranýþlarýna en uygun biçimi vermeye çalýþmasý yönüyle Psikoloji; denebilir ki, çaðýmýzda baþta insanýn ve insanýn baþucu kitabý olan Kur'an'ýn anlaþýlmasýnda en önemli rolü oynayabilecektir...

verimli hale getirmektedir. Kur'an bilgisi kýyamete kadar deðiþmez. Deðiþmez fakat deðiþik anlaþýlabilir. Çünkü her asrýn ilim, anlayýþ düzeyi, çapý hep farklýdýr ve durmadan geliþme kaydetmektedir. Dün doðru olarak bildiklerimiz, bugün deðiþtiði gibi, bugünküler de yarýn deðiþebilir veya geliþebilir. Bu, insanýn bedensel ihtiyaçlarý gibi ruhî niteliklerinin ve ihtiyaçlarýnýn da durmadan geliþtiði ve yenilendiði anlamýna gelir. Bu, ayný zamanda Psikoloji ilminin de insan kadar önem ve anlam kazanmasý demektedir. Bu sebeple hem ilahiyatçýlar hem de psikiyatrlar ve psikologlar, çaðýmýzýn insanýna bilgiyle ve hassasiyetle yaklaþmalý, birbirine esnek ve açýk olmalý, hoþgörülü ve objektif davranmalý, önyargýlý olmadan, konularý tartýþmalý, birbirlerinden yararlanmalý, ayný "Nefis merkezli ruh hastalýklarý" platformunda buluþmalýdýrlar. Kuran'ýn insan hakkýndaki deðerlendirmelerini daha iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardýr. Zira farklý

nesli

12 Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi

keþifler yapar gibi daha çok dýþ dünyasýnda gerçekleþtirmiþ, ayette belirtilen çift kanada sahip olamamýþtýr. Yüzlerce robota ve robotlar aracýlýðýyla binlerce makinaya hükmeden insan, bir insana hükmetmesini beceremez hale gelmiþtir. Bunu anlamak için, dünya gençliðinin caddelerdeki durumlarýný bir tarafa býrakýp, evimizdeki iki üç çocuðun eðitimi konusunda ne kadar baþarýlý olduðumuza bakmak yeterli olacaktýr. Varlýk ruh ile baþlar. Madde ötesi esastýr. Bizce ilk ilahî esas yöneliþ Ruha olmuþtur ve insanýn bütün duygu, düþünce ve davranýþlarý ruhsal aktivitelere baðlý bulunduðu için, Psikoloji ilmi, bütün bilimlerin baþ danýþmaný olarak görülmelidir. Din ile Psikolojinin, diðer ilimlerden farklý olarak bir ortak buluþma noktalarý vardýr. Ýkisi de erkek-kadýn her yaþtaki ve kültürdeki insanýn günlük hayatýnýn her âný ve haliyle doðrudan ilgilidirler. Biz hem kendimize hem de bir baþkasýna bakarken, bir gözümüzü Din diðerini Psikoloji olarak varsayabilir ve o gözlerle bakabiliriz.


Çünkü her birimiz insan olarak bir duygu ve düþüncenin etkisi altýnda belli bir ruh halini yaþar ve nefis fonksiyonlarýyla içli dýþlý durumda oluruz. Bir yere bakma, dinleme okuma, bir þey yeme, bir söz söyleme, tutum ve davranýþta bulunma, hayaller kurma, iç planlama, cinsellik, bilinçaltý-bilinç çatýþmalarý, yüzümüzdeki ifade, korku, üzüntü, öfke vb duygularýmýzý yaþama, oturma yürüme uyuma bile, din ve psikoloji konusu olabilecek anlamlar taþýr. Bir de her ilmin, zamanýn ve þartlarýn durumuna göre bir "Gereklilik Keyfiyeti" vardýr, psikoloji ilminin gerekliliði ise bir baþkadýr. Dinin anlatýlmasý bir Peygamber için ne kadar zorunlu bir görev ise, her insanýn durumuna göre dinin takdim edilmesi de ayrý bir zorunlu vazife olmuþtur. Kur'an'da ele alýnan Peygamberlerin insanlarla olan iletiþimleri incelenirse bu durum gözlenecektir. Fetanet (Evrensel fonksiyoner beþerî akýl) gücüne sahip olan her Peygamber gerçek bir psikoloji uzmaný gibi hareket etmiþ insanlarýn eðitilmesi ve yönetilmesi adýna üzerlerine düþeni hakkýyla yapmýþlar, insanlýðý gerçek huzur ve menediyet ufkuna yükseltmiþlerdir. Peygamberler Allah'a en yakýn olan insanlar olarak, Psikolojik durumlarý da en saðlýklý olan insanlar olarak karþýmýza çýkarlar. Deyim yerindeyse Peygamberler,

psikolojinin ise, her an deðiþme eðilimi gösteren insan duygu ve düþünceleri için, o anki duruma uygun bir tutum belirleme, kýsa, orta ve uzun vadede tedbirler alma gibi ayrýcalýklý ortak özellikleri dolayýsýyla diðer ilim dallarýna faikiyetleri bulunmaktadýr. Büyük çapta insanoðlu, kendisiyle Din ve Psikoloji arasýna, nefis isteklerini, bedenini, bilimleri ve teknolojiyi koymuþ, gerçekte kendine yabancý ve yalancý bir dünya kurmuþ, kendinin cahili aslýnda katili olarak; kendi eliyle kendisiyle arasýndaki mesafeyi açmýþ, bir üçgenin iç açýlarýný hesaplama hassasiyetini kendi iç açý ve acýlarýný hesaplamada gösterememiþ, asýrlar süren acý deneyimlerden sonra, kendisiyle buluþmayý yeni milenyuma taþýmýþtýr. Bizce Psikoloji için en büyük handikap, insaný tanýma ve anlamada daha çok "Nasýl?" çerçevesiyle sýnýrlý kalmak, mevcut insaný obje yapmak, anatomik kalýplar içinde insanýn içinde bulunduðu ruhsal problemlere yoðunlaþmak, küçük meselelere takýlýp küllî prensiplere ulaþamamak ve insan Ruhu için; doðum öncesi ve ölüm sonrasý irtibat noktalarý göstermemektir. Bizce bu, insan oðlu baþlýklý ezelî ve ebedî renk ve çizgilerle hazýrlanmýþ hayat filminin ortasýndan, üç beþ kareyle, topyekün bir insan

Fetanet (Evrensel fonksiyoner beþerî akýl) gücüne sahip olan her Peygamber gerçek bir psikoloji uzmaný gibi hareket etmiþ insanlarýn eðitilmesi ve yönetilmesi adýna üzerlerine düþeni hakkýyla yapmýþlar, insanlýðý gerçek huzur ve menediyet ufkuna yükseltmiþlerdir.

kitle psikolojisi içinde bireysel psikolojileri bozulmuþ, ruhlarýný kaybetmiþ, duygu ve düþünce yönetimini yitirmiþ insanlara þifa yetiþtirmek için çýkýp görev yapmýþlardýr. Peygamberlerin karþýsýna dikilip, inanmayý reddeden, Bir Yaratýcýya ibadete ve ahlaksýzlýk ile zulmü terketmeye yanaþmayan her insanýn belli bir psikolojik rahatsýzlýðýn temsilcisi olduðunu açýkça görebiliyor, kiþilik bozukluðu modelleri olduðunu fark edebiliyoruz. Bu itibarla günümüzde, inanan insanlar için, dinin güzelliklerini anlatmak ve temsil etmek bir görev olduðu gibi, Peygamberlerin öðretilerine uygun þekilde, psikolojik gerçeklere uygun olarak takdim edilmesi de ayrý bir görevdir. Üç gündür aç veya uykusuz bir insan nasihat dinlemez. Ýnat ve inkar psikolojisi içindeki insanla da iman konusunda diyalektik yapýlmaz! Psikolojinin bir özelliði, insan psikolojisine baðlý olarak çok yönlü ve deðiþken olmasýdýr. Diðer ilim dallarýnda genellikle kurallar ve kanunlar belirlenmiþtir. Çok cüz'î planda deðiþme söz konusudur, daha çok geliþme gözlenir. Gerek dinin gerekse

serüvenini açmaya ve çözmeye çalýþmanýn, "Fil" tanýmý yapar gibi, insan bütünlüðünü bozmanýn ifadesidir. Daha da acýsý, insanýn ana-temel yapýsýnýn, bilinçaltý-id (Özgür nefis) dünyasýndan ibaret olduðu, ego (Bilinçli benlik) ve süper egonun (Vicdan) ruha sonradan monte edildiði yolundaki, kimilerinde yerleþmiþ olan, gerçeði tam yansýtmaktan uzak yüzeysel bir görüþün savunulmuþ olmasýdýr. Oysa, Din, ahlak, aile, eðitim, gelenek gibi dýþ etkenlerden baðýmsýz kalan Libido-nefsanîliðin fotoðraflarý, son yarým asýrda dijital bir geliþme göstermiþ; cinsellik, zevk, yeme-içme-eðlence, israf, zulüm, kan ve ceset görüntüleri adýna insanlýðýn yüz karasý kataloðunu oluþturmuþtur!.. Ve onca baskýya raðmen, inanç kavramýnýn insanlýðýn içinden sökülüp atýlamamasý ve tekrar dine dönüþün yaþanmasý, aslýnda vicdanýn ve dinin, insanýn ana yapýsýna ve fýtratýna ait olduðunu göstermiþtir. Ýnsanlýk id-varlýk olmayý dýþlamýþ, süper egoya dönüþ yapmýþtýr!.. Ancak insan, kendini Psikoloji ilminde bulayým derken büsbütün kaybetmemelidir. Ýnsan, davranýþ Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi

13

nesli


sebepleri, süreçleri ve nitelikleri yönüyle olduðu kadar, çok yönlü þekilde davranýþlara kaynaklýk yapan (kalp ve nefis gibi) mekanizmalarýyla da irdelenmeli, ruhanî ve manevî boyutu dýþlanarak sadece psikolojik kimlik, libidal benlik ve sosyal etkinlik çerçevesinde donuklaþtýrýlmamalýdýr. Psikoloji ilmi, Allah inancýna yer verirse kendini bulabilir. Avrupa kültürü bir yönüyle Helenizm etkisiyle tanrýlara karþý bilgi savaþý açmýþ, diðer yönüyle de ortaçað boyunca tanrý adýna kiliseden gördüðü baský, bilinçaltýna yerleþmiþ olduðundan, "Ego" yu alternatif bir varlýk gücü olarak öne sürmüþ bilinçaltýný özgürleþtirme adýna da insaný ve aklý tanrý yerine koyan (varoluþçuluk, pozitivizm gibi) akýmlarla savrulmuþ, sanayi, bilim, emek ve para amaç olmuþ, özgür cinsel yaþam ahlakî olmaktan çýkarýlmýþ; geliþen Psikoloji de bunlardan nasibini almýþtýr. Allah'tan kopmuþluðuyla Psikoloji, köksüz ve meyve vermeyen kütük gövdesi durumuyla, kara ve kuru bir görüntü vermekten kurtarýlmalýdýr. Buna raðmen þayet bir öncelik düþünülecekse bu yine Kur'anî bilgiyle denge kazanmýþ ve kendini bulmuþ Psikoloji ilmine verilebilir. Çünkü daha matematik, fizik, kimya,

demektir. Bizce bu nokta ruhsal olaylarýn çözümünde dikkate alýnmasý gereken temel çýkýþ noktasý olmaktadýr. Ruhun kendini çözüþü, buluþu, biliþi, benliðe eriþi, varlýðýný tadýþý ve kendini, kendini var eden yüce Varlýða baðlayýþý ve adayýþý...Bu bilincin eksikliði insan için en büyük bir boþluk olacak, kimlik ve kiþilik çatýþmalarýna yol açacaktýr. Ýnsanýn temel Psikolojik kimliðinin adý, ilk var ediþ oturumunda, Allah ve insan arasýnda belirlenmiþ ve onaylanmýþ olmaktadýr. Ayette belirtildiði gibi (15/28-29) insan: "Ben bir toprak varlýðýyým, ben ayný zamanda bir ruh varlýðýyým, ben beni bana veren, bana nefes eden kendinden ruh ve sýfatlar verip var eden Rabbimin eseriyim!" bilincine sahip olursa, Psikolojik hayatýna çok büyük bir adým ve avantajla hatta bir zaferle baþlamýþ olacaktýr. Ýkinci olarak ayetlerde, Allah'ýn yaratma konusundaki ilmini meleklerle paylaþtýðý sezilmektedir. Üçüncü olarak, Adem ile Havva'ya hitap ve yasaklama emri gelir. Adem ve Havva'nýn yasak meyveye dokunmalarý ve ayýp yerlerinin açýlmasý sonucu, ruh dünyalarýnda utanma,

“Allah'tan kopmuþluðuyla Psikoloji, köksüz ve meyve vermeyen kütük gövdesi durumuyla, kara ve kuru bir görüntü vermekten kurtarýlmalýdýr. Buna raðmen þayet bir öncelik düþünülecekse bu yine Kur'anî bilgiyle denge kazanmýþ ve kendini bulmuþ Psikoloji ilmine verilebilir.”

biyoloji gibi ilimlerin, konu edindiði madde alemi, hatta Hz.Adem yokken, Ruhlar aleminde, tamamen ruh boyutlu diyaloglar, psikolojik boyutlu yaklaþýmlar gerçekleþmekteydi.

piþmanlýk suçluluk, üzüntü ve özür dileme gibi duygular oluþur. Allah'ýn affý ile ruhlarýna huzur verilerek bir çeþit tedavi uygulanýr ve yeni hedefler gösterilir.

Ve deyim yerindeyse ilk psikoterapi oturumlarý ve psikolojik iletiþimler; dünya ötesi alemde, Allah ile Ruhlar, Allah ile melekler, Allah ile Þeytan, Allah ile Adem-Havva ve Þeytan ile Adem-Havva arasýnda gerçekleþmiþti. Hiç bir insan, insanýn varlýk yapýsýnýn, ruh dünyasýnýn detayýna þahit tutulmamýþtýr (18/51). Bu sebeple, insanýn gerçek iç dünyasýnýn keþfi ancak elimizdeki ilahî kelamla mümkün olabilecektir. Bu açýdan bakýnca diyebiliriz ki Psikoloji ilmi hangi geliþme çizgisine ulaþýrsa ulaþsýn, belirlediði her doðrunun önünde, bir ayetin yol olduðunu, iz çizdiðini görecektir...

Dördüncü olarak da, Allah'ýn secde emrine muhalefet eden Þeytanýn ruhsal bozukluk durumu, oluþturduðu kimlik ve kiþilik yapýsý ve davranýþlarý rapor edilir. Benzetmekte hata olmasýn, bir psikologun empatiyle sorular sormasý ve hastasýnýn duygu ve düþüncelerini açmasýný saðlamasý gibi, Allah þeytana, kendisini secde etmekten men eden þeyin ne olduðunu sorar (15/42), duygusunu ifadede yardýmcý olmasý adýna da; bu sebebin kibir mi yoksa ulûhiyete yakýþan bir yücelik mi olduðu sorusunu yöneltir (38/75).

Kur'an'da gördüðümüz kadarýyla ilk iletiþim Allah'ýn ruhlara: "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim!" sorusunu yöneltmesi, onlarýn da "Evet Rabbimizsin!" þeklindeki cevaplarýyla gerçekleþmiþ olmaktadýr(7/172). Bu, iç görü denilen bir benlik oluþumu, bilinç farkýndalýðý, kendini ve kendini var edeni bir kabulleniþ

nesli

14 Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi

Bu yaklaþým þekilleri bize, insan psikolojisini anlamada, insan dýþý varlýk olarak, insan psikolojisini en iyi okuyan tek yaratýk olan þeytanýn da ayrý bir kategoride incelenmesi gerektiðini düþündürmektedir. Þeytan, kýyamet noktasýna kadar sürdürebileceði üstün doðal bir kariyere, özel yetki ve yeteneðe sahip tek mahluktur. O, Ýnsaný, kýyamet noktasýna


kadar bütün ruhsal yönleriyle okuyabilen bir varlýktýr. Bu itibarla þeytan, Psikoloji uzmaný, insanýn kaþifi varlýktýr denebilir. Çünkü o, bir psikiyatrýn veya psikologun kullandýðý ilaç, iletiþim ve terapi gibi dolaylý yöntemlerin ötesinde, doðrudan insanýn iç dünyasý irtibat kurmakta, iç dinamiklerine yönelmekte, duygu ve düþüncelerle, bilinçaltý ve hayallerle ve özellikle de nefis boþluklarýyla, yakýndan ilgilenmektedir. Bu durumda psikolojik ruhsal rahatsýzlýklarýn ve kiþilik bozukluklarýn temelinde çýkýþ noktasý olarak gördüðümüz nefsin arka planýnda tüm üstün yetenekleriyle oturan þeytan olgusu da irdelenmelidir. Ýnsanýn kendindeki nefis, nefisle göbek baðý bulunan þeytan kaynaklý tüm ruhî rahatsýzlýklarý karþýsýnda tutunabilecek ve baþ edebilecek bilgi ise ancak Vahiy bilgisi, eylem olarak da inanç, ibadet ve hayýr hizmetleri olabilir. Psikiyatrist ve psikologlar bu gibi durumlarý göz önünde bulundurmalýdýr. Ön yargýyla davranýp, ruhsal hastalýklarý sadece beyin hücrelerine baðlamamalý, ilaçla tedaviyi yeterli görmemeli, inanç ve ibadet konularýna da açýk olmalarý ve konuyu sadece ruh hastalýklarý kavramýyla sýnýrlý tutmayýp insan gerçeðinden hareketle, "Nefis hastalýklarý" yaklaþýmýna da yer vermelidir.

“ Ayný þekilde Ýlahiyatçýlar da peþin hükümle davranýp, ruh hastalýklarýna ve kiþilik bozukluklarýna yaklaþýrken, tefsir çalýþmalarýnýn yanýnda mutlaka psikoloji ilmine ve bilimsel yöntemlerle çalýþan uzman olanlarýn görüþ ve bilgilerine baþvurmalýdýrlar. Kur'an'ýn psikolojik yaklaþýmlarla daha iyi anlaþýlmasý için bu alanýn akademisyenlerinden yardým alýnmalýdýr.”

Bu, onlara hem hastalarý açýsýndan bir ufuk hem de erdem, ayný zamanda geleceðe uzanacak meslekî geliþim ve baþarý kazandýracaktýr diye düþünmekteyiz. Ayný þekilde Ýlahiyatçýlar da peþin hükümle davranýp, ruh hastalýklarýna ve kiþilik bozukluklarýna yaklaþýrken, tefsir çalýþmalarýnýn yanýnda mutlaka psikoloji ilmine ve bilimsel yöntemlerle çalýþan uzman olanlarýn görüþ ve bilgilerine baþvurmalýdýrlar. Kur'an'ýn psikolojik yaklaþýmlarla daha iyi anlaþýlmasý için bu alanýn akademisyenlerinden yardým almalýdýr. Kuran'ýn insan hakkýndaki deðerlendirmelerini iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardýr. Zira farklý dille de olsa Allah'ýn yarattýðý insanýn ruhsal yapýsýný anlamaya, kiþiliðini, duygu ve düþüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarýný gidermeye ve iletiþim kurarak, davranýþlarýna en uygun biçimi vermeye çalýþmasý yönüyle Psikoloji; denebilir ki, çaðýmýzda Kur'an'ýn anlaþýlmasýnda insanlarla iletiþim kurmada baþ rolü oynayabilecektir...

Kur’an Açýsýndan Duygu ve Düþünce Yöntemi

15

nesli


Bülent Þahin ERDEÐER 2.BÖLÜM

Kur'an'da Resûlullah'ýn Konumu Ýnsan Olarak Resûlullah: Resulullah ve diðer tüm Resuller Olaðanüstü varlýklar deðildirler. Onlar da her insan gibi birer insan olup Allah'a kullukta diðer tüm kullarla eþit düzeydedirler. Kur'ân peygamberleri aþýrý tazim ve ululama eðiliminin en güzel örneði olarak Ýsa (as) takipçilerinin içine düþtükleri durumu örnek göstermektedir. Cahilce bir eðilim olan peygamber kutsamasýndan ayýrarak peygamberlerin getirdikleri mesajý ve örneklikleri merkeze oturtan Kur'an, Peygamberleri melekleþtirmek ya da sýradanlaþtýrmak yerine getirdikleri Mesajý dinlemek ve örnek almayý öðütlemektedir.

Nitekim, size âyetlerimizi okumasý, Sizi tertemiz hale getirmesi, size kitap ve hikmeti ve bilmediðiniz nice þeyleri öðretmesi için sizden birini elçi gönderdik. 2/151 De ki: «Size bir tek nasihat edeceðim: Ýkiþer ikiþer veya teker teker Allah hakki için durup düþünmenizi, hem sonra bu arkadaþýnýzda delilikten eser olmadýðýný iyi anlamanýzý istiyorum. O, ancak þiddetli bir azaptan önce sizi sakýndýrmak için gelen bir elçidir.» 34/46 Allah'ýn Kuludur: Hz. Peygamber tüm Müslümanlara örnek olduðundan en büyük örneklik olarak TEVHÝD mesajýna dikkat çekmiþ kendisinin kullukta sýradan bir kul olduðunu belirtmiþtir:

Zaten, insanlarýn ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiði halde iman etmemelerinin baþlýca sebebi: «Allah bula bula bir insan mý seçip halka elçi gönderdi?» demeleridir. De ki: «Sizinle benim aramda þahit olarak Allah yeter! Doðrusu O kullarýnýn bütün hallerini bilip görmektedir.» 17/95-96 De ki: «Allah'ýn dilemesi dýþýnda kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir þeye) malik deðilim. Eðer gaybý bilebilseydim muhakkak hayýrdan yaptýklarýmý arttýrýrdým ve bana bir kötülük dokunmazdý. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarýp-korkutucu ve bir müjde vericiden baþkasý deðilim.» 7/188 De ki: «Ben sadece sizin gibi bir insaným. Ancak þu farkla ki bana «sizin ilahýnýz tek Ýlahtýr» diye vahyediliyor. Artýk kim Rabbine âhirette kavuþacaðýný umuyorsa, makbul ve güzel iþler iþlesin ve sakýn Rabbine ibadetinde hiç bir þeyi O'na ortak koþmasýn.» 18/110

Allah'ýn vahiy, saðlam muhakeme ve peygamberlik baðýþladýðý hiç kimsenin bundan sonra halkýna, "Allah'ýn yanýsýra bana da kulluk edin!" demesi düþünülemez; aksine, (onlara þöyle öðüt verir): "ilahî kelâmýn bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamlarý olun!" 3/79 De ki: "Ey insanlar, eðer benim imanýmdan þüphede iseniz, (bilin ki,) kulluk etmem, sizin Allah'tan baþka kulluk ettiðiniz varlýklara; ben yalnýzca, sizi(n hepinizi) öldürecek olan Allah'a kulluk ederim: çünkü ben (yalnýz O'na) inanan kimselerden biri olmakla emrolundum" Þu da emredildi: "Yüzünü, bir hanif olarak dine çevir! Sakýn müþriklerden olma!" 10/104-105 Ben, cinleri ve insanlarý sadece bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattým. 51/56

Ayrýca bakýnýz: 10/49; 25/7,8,20; 34/46; 41/6; 43/31; 93/6-8

Vefat Etmiþtir:

Hz. Muhammed Ýçimizden biridir melek ya da gizemliesrarlý-mistik bir varlýk deðildir:

Resulullah içimizden biri ve Allahýn kullarýndan bir kul olduðu için her insan gibi ölümlüdür. Resulullah vefat etmiþ ve bu dünyayla iliþkisi kesilmiþtir:

Muhammed Resulullah yaþadýðý dönemde çevresinden kopuk inzivada yaþayan ulu kutsal bir kiþilik deðil bizzat hayatýn içinde ve muhataplarýyla beraber olan onlardan biriydi. Bunu þu ayetlerde net olarak görüyoruz:

nesli

16 Kur’an’ýn Hz. Muhammed’i

MUHAMMED yalnýzca bir elçidir; ondan önce de (baþka) elçiler gelip geçtiler: Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarýnýz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Ama, topuklarý üzerinde gerisin geri dönen kiþi hiçbir þekilde


‘Bundan önce sen hiç bir kitap okuyor deðildin ve onu elinle de yazmýyordun’ Sen, sana bu Kitap'ýn verileceðini ummazdýn. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakýn inkarcýlara yardýmcý olma. 28/86

Allah'a zarar veremez -halbuki Allah, (Kendisine) þükreden herkesin karþýlýðýný verecektir. 3/144 Ve (bu söylediklerimiz doðrultusunda) onlara (hakký inkar edenlere) hazýrladýðýmýz þeylerden bazýlarýný sana ya (bu dünyada) gösteririz ya da (ceza gerçekleþmeden önce) senin canýný alýrýz; (ama bil ki,) onlarýn dönüþü er geç Bizedir; ve Allah, onlarýn bütün edip-eylediklerine tanýktýr. 10/46 Onlara söz verilenlerin bir kýsmýný sana göstersek de, senin canýný alsak da, sana düþen görev bildirmektir. Hesap ise bize düþer. 13/40 (EY PEYGAMBER) Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik; ve þimdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaþayacaklarýný mý sanýyorlar? 21/34 Bu Kur'an'ý sana farz kýlan, elbette ki seni vaat edilen yere/belirlenen sona (ölüme) götürecektir. De ki: "hidayeti getireni de açýk bir sapýklýk içinde olaný da en iyi Rabbin bilir." 28/85 Sen, ölülere iþittiremezsin. Eðer dönüp giderlerse, saðýrlara da çaðrýyý duyuramazsýn. 27/80 Elbette sen ölülere asla duyuramazsýn: ve sýrtlarýný (sana) dönüp uzaklaþan (kalbi) saðýrlara (da)! 30/52 Ne de diriler ile ölüler birdir. ALLAH, kim/kimi dilerse ona iþittirir. Sen mezarlarda bulunanlara iþittiremezsin. 35/22 Halk arasýnda yaygýn olan Hz. Muhammed’in ruhunun yaþadýðý, ona salat ve selam ettiðimizde bizi duyduðu, gördüðü gibi inanýþlarýn yukarýdaki ayetlere göre geçersiz, cahilî kurgulardýr. Resulullah’ýn iyiliði için ona dua etmek, onun davasýna yardým etmek ve O’nun takipçileri olduðumuzu beyan etmek demek olan Salatû Selam’ý bu anlamlarý dýþýnda algýlamamamýz gerekmektedir. Darlýk Çekti: Resulullah yaþamý boyunca çeþitli sýkýntýlar çekmiþ saltanat ve sefahat içinde yaþamamýþtýr. Sýkýtý çeken bir önder olarak mazlumlara sabýrda örnek olmuþ kendini halktan soyutlamamýþtýr: Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiþ olanlarýn karþýlaþtýklarýnýn benzeri baþýnýza gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz? Onlar þiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattý; sarsýldýlar.Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ýn yardýmý ne

zaman!" diye yakarýyordu.Haberiniz olsun ki, Allah'ýn yardýmý çok yakýndýr. 2/214 Ayrýca bakýnýz: 9/61; 10/107; 16/127; 93/6,8; 94/1-8 Gayb’ý Bilmez: Resulullah ancak vahye tabi olduðundan ve bizden biri olduðundan Kur’an’da bildirilen gaybî bilgiler dýþýnda gaybý bilemez: De ki: «Ben, size «Allah’ýn hazîneleri benim yanýmdadýr» demiyorum. Yok, «Ben gaybý bilirim.» Yok, «Ben meleðim» de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak ona tabi olurum» De ki: «Kör, görenle bir olur mu? Hiç düþünmüyor musunuz?» 6/50 Bu ayetler, sana vahyettiðimiz gayb haberleridir. Ne sen, ne de senin halkýn bundan önce onlarý bilmezdi. Sabret. Sonuç, erdemlilerindir. 11/49 Biz bu Kur’an'ý vahyederek, sana en güzel kýssalarý anlatýyoruz.. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin. 12/3 Bu Sana vahyettiðimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarýnda deðildin, çekiþirlerken de orada bulunmadýn. 3/44 De ki: "Ben peygamberlerin ilki deðilim; benim ve sizin baþýnýza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayým; ben sadece apaçýk bir uyarýcýyým." 46/9 Kur’an’dan Önce Boþluktaydý: Kur’an’ýn tanýmýyla onlar peygamber olmazdan evvel, kendilerine daha kitap verilmediðinden dolayý elbette bir kitap okuyor deðiller, hidayette deðil, dalalettedirler, kitap nedir, iman nedir bilmezler: ‘Seni yetim bulup barýndýrmadý mý? Ve seni dalalette bulup doðru yolu göstermedi mi?’ 93/6-7 ‘Bundan önce sen hiç bir kitap okuyor deðildin ve onu elinle de yazmýyordun’ Sen, sana bu Kitap'ýn verileceðini ummazdýn. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakýn inkarcýlara yardýmcý olma. 28/86 ‘Biz Kur’an’ý sana vahyetmekle kýssalarýn en güzelini anlatýyoruz. Sen bundan önce gafillerdendin’ 12/3 ‘Sen Kitap nedir, iman nedir bilmiyordun’ 42/52 Kur’an’ýn Hz. Muhammed’i 17

nesli


“Peygamberlerin doðuþtan bir kutsallýklarý yoktur. Peygamber olmadan evvel hata yapsalar, günah iþleseler, kendilerine vahiy gelmediðinden, peygamber olmadýklarýndan dolayý uyarýlmazlar. Fakat peygamber seçildikten sonra hata yapsalar, kendilerine vahiy geldiði için yine vahiy ile uyarýlýrlar ve düzeltilirler.”

En’am Suresi, ayet 84-86’da Allah’u Teala peygamberlere de hidayet ettiðinden bahsetmektedir. Onlarýn da hidayete, bir doðru yol gösterene ihtiyaçlarý vardýr. Yoksa ne yapacaklarýný, hangi yoldan gideceklerini bilemezler. Peygamber olduklarýndan dolayý sevilmeye ve sayýlmaya, hayr ve selam ile yadedilmeye layýktýrlar, tabi tapýlmaya deðil: Beþerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabý, hükmü ve peygamberliði versin de sonra o, insanlara: ‘Allah’ý býrakýp bana kulluk edin’ deme (hakký ve yetki)si yoktur. Fakat o, ‘Öðretmekte olduðunuz ve ders alýp-vermekte olduðunuz Kitaba göre Rabbaniler olunuz (deme görevindedir)’ 3/79 Peygamberlerin doðuþtan bir kutsallýklarý yoktur. Peygamber olmadan evvel hata yapsalar, günah iþleseler, kendilerine vahiy gelmediðinden, peygamber olmadýklarýndan dolayý uyarýlmazlar. Fakat peygamber seçildikten sonra hata yapsalar, kendilerine vahiy geldiði için yine vahiy ile uyarýlýrlar ve düzeltilirler. ‘(Musa) Halkýnýn haberi olmadýðý bir zamanda þehre girdi, orada kavga etmekte olan iki adam buldu, biri kendi taraftarlarýndan (Ýsrailoðullarýndan), diðeri de düþmanlarýndan (kýptilerden). Derken, taraftarlarýndan olan, düþmanlarýndan olana karþý ondan yardým istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attý ve iþini bitiriverdi. (Sonra da) ‘Bu þeytanýn iþindendir; o, gerçekten açýkça saptýrýcý bir düþmandýr’ dedi. Dedi ki: Rabbim, gerçek þu ki, ben kendi nefsime zulmettim, artýk beni baðýþla’. Böylece (Allah) onu baðýþladý. Hiç þüphe yok ki O, baðýþlayandýr, esirgeyendir’. Dedi ki: ‘Rabbim, bana verdiðin nimetler adýna, artýk suçlu günahkarlara destekçi olmayacaðým’ 28/15-17 Görüldüðü gibi, peygamber olmadan önce peygamberler hata yapsalar, Allah tarafýndan uyarýlmamaktadýrlar. Günah iþleyebilir, þaþabilir: Hz. Peygamber tüm insanlýða örnek olacaðýndan ve örnekliðin þartlarýndan birinin de örnek alacaklara örnek olunanýn benzemesi, ayný olmasý gerektiðinden Resuller de tüm insanlarla bu konuda eþit konumdadýr: Yeryüzünde savaþýrken, düþmaný yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraþmaz. Geçici dünya malýný istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanýzý ister. Allah Güçlü'dur, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiþ bir hüküm olmasaydý, aldýklarýnýzdan ötürü size büyük bir azap eriþirdi. 8/67-68

nesli

18 Kur’an’ýn Hz. Muhammed’i

Ayrýca Bakýnýz: 40/55, 47/19, 10/105-106 Kur’an Olmasaydý Þeytan Unutturabilir, Kandýrabilirdi: Hz. Peygamber’in içimizden bizim gibi bir insan olmasý ve yukarýda ifade ettiðimiz örnekliði gereði o Þeytan’dan ancak vahiyle yapýlan uyarýlarla korunmuþtur. Bu uyarýlar gelene kadar ise Resulullah tüm Kur’an muhataplarýyla ayný düzlemdedir. Onun örnekliði bu noktada baþlar. O Kur’an’ýn uyarýlarýna uyarak hatalarýný düzeltip bizlere örnek olur. Biz de onu böyle örnek almalýyýz: Ayetlerimizi çekiþmeye dalanlarý görünce, baþka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Þeytan sana unutturursa hatýrladýktan sonra artýk zulmedenlerle beraber oturma. 6/68 Þeytan seni dürtecek olursa Allah'a sýðýn, doðrusu O iþitir ve bilir. 7/200 Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir þey dilediðinde, þeytan onun düþünce ve dileði içine bir þey atmýþ olmasýn. Ama Allah, þeytanýn attýðýný siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleþtirir. Allah Alim'dir, Hakim'dir. 22/52 Ayrýca Bakýnýz: 17/72-75 23/93-98 Duasý Kabul olmayabilirdi: Resulullah’ýn dualarýnýn illa da kabul olunma garantisi yoktur. Bu onun Allah katýnda ayrýcalýklý, torpilci bir kiþi deðil, Ýlahi adalete boyun eðen ve tüm kardeþleri için hayýr dualar eden bir Muvahhid olduðunu göstermektedir: Onlarýn ister baðýþlanmasýný dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiþ defa baðýþlanma dilesen Allah onlarý baðýþlamayacaktýr. Bu, Allah'ý ve peygamberini inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasýk topluluðu doðru yola eriþtirmez. 9/80 Bedevilerden, Allah'a ve ahiret gününe inanan, sarfettiðini, Allah katýnda ibadet ve peygamberin dualarýna nail olmaya vesile sayanlar da vardýr. Bilin ki, verdikleri onlar için ibadettir. Allah, onlara rahmet edecektir. Allah þüphesiz baðýþlar ve merhamet eder. 9/99 Sen, sevdiðini doðru yola eriþtiremezsin, ama Allah, dilediðini doðru yola eriþtirir. Doðru yola girecekleri en iyi O bilir. 28/5


BÝR ÖÐRETÝM MODELÝ OLARAK

Hz. Peygamber’in

KUR’AN ÖÐRETÝM MODELÝ

“Namaz dýþýnda Hz. Peygamber'in hayatýný incelediðimiz zaman görürüz ki hiç bir þey onu Kur'an okumaktan ve öðretmekten alýkoymamýþtý. Sahâbesinin anlamasý, ezberlemesi ve kapalýlýklarý çözmesi için ayetleri aðýr aðýr okur ve Kur'an-ý Kerim'i, sözüyle ameliyle, güzel þeyleri onaylamak suretiyle ve ahlâkýyla tefsir ederdi.” Dr. Mehmet SÜRMELÝ

Kur'an-ý Kerim, Hz. Muhammed'i Kur'an öðretmeni,[1] Kitabýn açýklayýcýsý,[2] örnek alýnýp hayatýnýn tüm boyutlarý öðrenilmesi gereken bir lider,[3] anlaþmazlýklarý karara baðlayýp adaletle hükmeden bir hâkim[4] olarak insanlýða takdim etmektedir. Kur'an'da ifade edilen Hz. Muhammed'e izafe edilen tüm özellikler, onun eðitici ve öðretici kimliðini tanýtmaktadýr. Hz. Muhammed'in eðitim ve öðretim faaliyetleri alanýna giren hususlarý üç ana grupta toplamak mümkündür: 1.Kendisine gelen vahiyleri okumak veya Müslümanlarýn takip edecekleri yolu duyurmak ya da amel edecekleri çerçevenin sýnýrlarýný belirlemek. 2.Ümmetin güzel niteliklerini geliþtirmek ve kötü huylarýna engel olmak sûretiyle onlarý terbiye etmek. 3.Kitab'ýn birey ve toplum için bir nizam olarak getirdiði tafsilî hükümleri anlatmak.[5] Hz. Aiþe (ö: 58/677), “Hz. Peygamber'in tüm huylarýnýn ve ahlâkýnýn bizzat Kur'an”[6] olduðunu belirtmek sûretiyle onun her an eðitim ve öðretim faaliyetinin içinde olduðunu söylemiþtir. Kendisine gelen vahiyleri her sene Ramazan ayýnda Cebrail'e arz eden Hz. Muhammed de ilahî öðretimden geçiyordu.[7] Dolayýsýyla, onun eðitim ve öðretiminin temeli, Allah'tan öðrendiklerine göre insanlýðý dîni eðitime tabi tutmaktan ibaretti.

kurumlarý oluþturamayan Hz. Muhammed, eline geçen tüm fýrsatlarý sahâbenin eðitimi ve öðretimi yönünde kullanmýþtýr. Özellikle, cemaatle kýlýnan namazlarda Kur'an'dan ayetler okuyor ve arkadaþlarýný hem kýraat bakýmýndan hem de Kur'an'ýn içeriði bakýmýndan dinî eðitimden geçiriyordu. Ýlgili kitaplara baktýðýmýzda görürüz ki, sahâbe, Hz. Peygamber'in hangi namazda neleri okuduðuna þahit oluyordu.[8] Sabah namazlarýný uzun tutan Hz. Peygamber, altmýþ ile yüz arasý ayet okumak suretiyle[9] Sahâbeye her sabah imamlýkla beraber öðretmenlik yapmaktaydý. Namaz dýþýnda Hz. Peygamber'in hayatýný incelediðimiz zaman görürüz ki, hiç bir þey onu Kur'an okumaktan ve öðretmekten alýkoymamýþtý.[10] Sahâbesinin anlamasý, ezberlemesi ve kapalýlýklarý çözmesi için ayetleri aðýr aðýr okur ve Kur'an-ý Kerim'i, sözüyle ameliyle, güzel þeyleri onaylamak suretiyle ve ahlâkýyla tefsir ederdi.[11] Hem Mekke'de hem de Medine'de sahâbesini Kur'an öðretiminden geçiren Hz. Peygamber, “Kendisine vahyedilen ayetleri dinleyenlere öðrettiði gibi iþitemeyenlere de bir yolunu bulup ulaþtýrýyordu. Herkes vahyin gelmesini bekliyor; gelir gelmez de hemen öðrenmek için can atýyordu.”[12] Hayatýn her anýnda öðretmen olan Hz. Muhammed, toplumu Kur'an öðretiminden geçirmek için canla baþla çalýþýyor ve hayatta hiçbir boþluk býrakmýyordu. Onun öðretim faaliyetlerinin geniþlik alanýyla ilgili en güzel örneklerden biri de yazmýþ olduðu mektuplardýr. Sahâbe bu mektuplarý bilen ve yazýmýna þahit olan insanlardý. Mektuplara baktýðýmýz da görürüz ki, mektuplarýn içi ayetlerle doludur.[13]

Mekke döneminde dinî hükümleri hayata katacak tüm

Hz. Peygamber’in Kur’an Öðretim Modeli

19

nesli


“ Kendisine indirilen vahiyleri açýklayýp öðretmek üzerine farz olan Hz. Muhammed, mektuplarý gibi Cuma ve Bayram hutbelerini sahâbesinin Kur'an öðrenimi için bir vasýta olarak deðerlendiriyordu. Onun bütün hutbeleri incelenirse görülür ki, tüm konuþmalarýnda Kur'an'dan alýntýlar vardýr.”

Örneðin, Habeþ Ýmparatoru Necaþi'ye yazmýþ olduðu mektupta, kralý hem Ýslâm'a davet ediyor hem de Ýslâm'ý tanýtan birçok ayeti ona gönderiyordu.[14] Hz. Peygamber'in tâlimatý ile Kilab, Amr b. Sa'sa ve Abdu'l-Kays heyetine tayin edilen tüm görevliler de gittikleri yerlerdeki insanlara Kur'an öðretiyorlardý.[15] Kendisine indirilen vahiyleri açýklayýp öðretmek üzerine farz olan[16] Hz. Muhammed, mektuplarý gibi Cuma ve Bayram hutbelerini sahâbesinin Kur'an öðrenimi için bir vasýta olarak deðerlendiriyordu. Onun bütün hutbeleri incelenirse görülür ki, tüm konuþmalarýnda Kur'an'dan alýntýlar vardýr.[17] Hutbe makamýnda öðreticiliði seçen Hz. Peygamber'in aðzýndan; Cuma günü minberde iken sûre ezberleyen insanlar bile vardý.[18]

merkezi olarak seçmiþtir. Burada Kur'an ayetleri okunuyor, yazýlýyor, dinî bilgiler öðreniliyor ve bu bilgilerin uygulamasý yapýlýyordu. Ýslâm'ý öðrenmek isteyenler buraya geliyorlardý. Hz. Peygamber, hicretten iki yýl önce Mekke'ye gelip Akabe mevkiinde Müslüman olan Medinelilerin eðitimi ile ilgilenmiþ;[24] onlarýn isteði üzerine Kur'an'ý ve Ýslâm'ýn prensiplerini öðretmek için Medine'ye öðretmen göndermiþtir.[25] Erkam'ýn evinden ayrý olarak her ev, Peygamber'in arzusu doðrultusunda Kur'an enstitüsü haline getirilmiþ ve insanlarýn gerekli Kur'an eðitimini almasý için Ýlahî vahye vâkýf öðretmenler, öðretici sýfatýyla bu makamlara tayin edilmiþtir. Nitekim, Hz. Ömer böyle bir evde kýz kardeþi ve eniþtesine öðretilen Kur'an ayetlerini dinleyince Müslüman olmuþtu.[26] Evde öðretilen sûre 'Tâ-hâ' suresiydi ki, Hz. Ömer bu sûreyi dinleyince çok etkilenmiþ ve hemen Ýslâm'ý kabul etmiþti.[27] Hz. Muhammed, insanlarýn anlamasý ve gerekli tefekkürü yapmasý için âyetleri dura dura[28] ve sükunetle okuyordu.[29] Çünkü aðýr aðýr okunduðu zaman olaylarýn akýþýna göre inen ayetlerin anlaþýlmasý ve ezberlenmesi mümkün olurdu.[30] Dinî tekliflerin yavaþ yavaþ yerleþmesi ve insanlarýn ilahî dine aðýr aðýr alýþtýrýlmalarý için Kur'an birden deðil, azar azar indirilmiþtir.[31] Ýniþiyle baðlantýlý olarak öðretilmesinin saðlanmasý için Peygamber'e okumasýnýn keyfiyeti bile bildirilmiþtir.

Ýslam davetini hayatýnýn tüm geniþlik boyutunda insanlara arzeden Hz. Peygamber, davet Mekke'de çýkmaza girince kendisini kabile baþkanlarýna arzetmiþ ve, “Kureyþ, Rabbimin kelâmýný teblið etmemi engelledi beni kavmine götürecek yok mu?” diyerek Ýlahî hitabý Mekke dýþýna çýkarmak istemiþtir.[19] Bu amacýný gerçekleþtirmek için Mekke ve Medine'de Ýslâm'a davet baðlamýnda çeþitli banliyölere Kur'an öðretmenleri göndermiþtir. Mü'minler Medine'ye hicret etmeye baþlayýnca Mus'ab b. Ümeyr (ö: 3/625) de hicret etmiþ, onlara Kur'an-ý Kerim öðretmiþtir.[20] Birisi Medine'ye hicret ettiði zaman, Peygamber hemen ona Kur'an öðretecek bir adam gönderirdi.[21] Tüm bu olaylar sahâbenin Kur'an eðitimi ve öðretimiyle Hz. Peygamber'in birebir ilgilendiðinin ve sahâbenin dinî eðitimden geçirildiðinin birer kanýtýdýr. Bu konuyla ilgili örnekleri çoðaltmak kabilinden þu bilgileri aktarmakta fayda var: Rasûlullah, Mustalik Oðullarý kabilesi Ýslâmiyeti kabul edince onlara Kur'an öðretmeni olarak Abbad b. Biþr'i tayin etmiþtir.[22] Bundan ayrý olarak hicretin dokuzuncu yýlýnda Tevbe sûresinin ilk bölümündeki ayetler nâzil olunca hemen onlarý Mekkelilere duyurmasý için Hz. Ali'yi görevlendirmiþtir.[23] Neticede, ayetler topluma öðretilmiþ ve peygamberin eðitimi sayesinde kapalýlýklar aþýlmýþtýr.

Mekke'de Kur'an öðretiminden geçirilen sahâbe Medine'de de Rasûlullah'ýn eðitiminden geçmiþtir. Medine'de yönetim faaliyeti Müslümanlarýn elinde olduðu için daha özgür bir ortama kavuþan mü'minler, burada çeþitli öðretim kurumlarý oluþturdular. “Sahâbenin Peygamberin eðitiminden geçirilmesinde en çok kullanýlan mekân 'Mescid-i Nebevî'dir. Mescid-i Nebevî tüm Müslümanlarýn eðitim ve öðretim faaliyetinin icra edildiði mekân olmaya yetersiz kalýnca buraya ek olarak Medine'de dokuz mescid daha açýlmýþtýr.”[32] Müslümanlar Kur'an öðrenimi için Medine'de 'Dâru'l-Kurra' adlý bir Kur'an okulu açtýklarý gibi, Ýslâmiyeti kabul eden Muaz b. Afra ve Râfi b. Malik de içerisinde Kur'an okunan 'Mescid-i Benî Züreyk' i yapmýþlardýr.[33]

Hz. Peygamber davete baþladýðýnda bugünkü gibi öðretim kurumlarý oluþturamamýþtýr. Daha çok, evler, sahâbenin öðretim faaliyeti için mekân olarak kullanýlmýþtýr. Mekke döneminin ilk yýllarýnda Dâru'l-Erkam'ý bir eðitim ve öðretim

Hz. Peygamberin sahâbesini Kur'an öðretiminden geçirdiði en önemli yer Mescid-i Nebevî'nin arkasýnda bulunan 'Suffa'dýr. Suffa, gölgelik ve üstü örtülü yer demektir. Bir okul gibi faaliyet gösteren bu yerde okuyanlara 'Ashabu's-Suffa' denir. “Suffa ilk

nesli

20 Hz. Peygamber’in Kur’an Öðretim Modeli


“Gerek Suffa'da gerekse Mescid-i Nebevî'de sabah namazýndan sonra Kur'an halkalarý oluþurdu. Bu seslerin birbirine karýþarak anlamlarýn karýþmamasý için Rasûlullah, sahâbenin daha alçak sesle okumasýný istemiþti. “

Ýslam üniversitesidir. Okuma yazmayý ve Kur'an-ý Kerim'i öðretmek üzere baþka öðretmenler de burada vazife görürdü. Kur'an dersleri, bazý surelerin ezberlenmesinden ve ayet metinlerinin tefsirinden ibaretti. Bazý Müslümanlar Kur'an-ý Kerim'i kendi dillerini konuþur gibi, kelimelerin son seslerine ve harekeleme esaslarýna riayet etmeksizin, ayrýca ahenk ve tegannî kaidelerine uymaksýzýn okuyorlardý. Rasûlullah bu þekilde okumayý yasaklamýþtýr. Bazýlarý da mekânik bir vazifeymiþ gibi pek süratli tilâvet ediyorlardý. Onlar, az ama güzel bir biçimde; ayette geçen her þeyi düþünüp tefekkür ederek okumalarý hususunda ikaz edilmiþlerdi.”[34] Medineli cömert sahâbe Sa'd b. Ubade (ö: 14/635) Ashab-ý Suffa'dan 80 kiþiyi her akþam yemeðe götürerek[35] Hz. Peygamberin hususi eðitiminden geçen bu insanlara hizmet etmeyi bir þeref kabul ediyordu. Çünkü burada kalan kimselerin evleri yoktu. Bu bakýmdan bu öðrencilerin iaþesini Medineli zengin Müslümanlar karþýlýyorlardý.[36] Gerek Suffa'da gerekse Mescid-i Nebevî'de sabah namazýndan sonra Kur'an halkalarý oluþurdu. Bu seslerin birbirine karýþarak anlamlarýn karýþmamasý için Rasûlullah, sahâbenin daha alçak sesle okumasýný istemiþti. DÝPNOTLAR [1] 2/Bakara 129, 151; 3/Âl-i Ýmran 164. [2] 16/Nahl 44. [3] 33/Ahzab 21. [4] 4/Nisa 105. [5] Gazzalî, Muhammed, Fakihlere ve Muhaddislere Göre Sünnet (trc: Ali Özek), Ýstanbul 1992, Ýslâmî Araþtýrmalar, s. 173. [6] Ýbni Hemmam, Abdurrezzak, Musannef, Beyrut 1971, Mektebetu'l-Ýslamî, III, 40; Ýbn Sa'd, Tabakât, II, 126. [7] Ýbn Sa'd, Tabakât, IV, 8 [8] Abdurrezzak, Musannef, II, 104-120. [9] Ýbn Ebî Þeybe, Abdullah b. Muhammed, el-Musannef fi'lEhâdisi ve'l-Âsâr, Tahkik: Said Muhammed Liham, Beyrut 1989, Daru'l-Fikr, Kitabu's-Salat, I, 389. [10] Ýbn Ebî Þeybe, Musannef, I, 124; el-Humeydî, Abdullah b. Zübeyr, el-Musned, Beyrut trsz, Âlemu'l-Kutub, I, 31. [11] ez-Zerkanî, Menâhilu'l-Ýrfan, I, 29.

[12] Draz, Abdullah, Kur'an'a Giriþ (trc.: Salih Akdemir), Kitabiyyat Yay., Ankara 2000, s. 30. [13] Ýbni Kesîr, el-Bidaye, III, 83. [14] Ýbni Sa'd, Tabakât, II, 23. [15] Ýbni Sa'd, a.g.e. s. 65-79. [16] Ýbni Receb, Abdurrahman b. Þihabuddin b. Ahmed, Câmiu'l-Ulûm ve'l-Hikem fî þerhi Hamsîne Hadisen min Cevâmii'l-Kelîm, Riyad trsz., I, 5.[ 17] Ýbn Kesir, el-Bidaye, III, 213. [18] Nesâî, 14, Cum'a 28, III. 107. [19] Abdullah b. Ahmed Hanbel, Ebû Abdurrahman, Kitabu'sSünne, Tahkik: Muhammed b. Said b. Sâlim el-Kahtanî, Riyad 1964, I, 136. [20] Ýbn Kesir, Ýsmail b. Ömer, Câmiu'l-Mesânid ve's-Sünen, Dâru'l-Fikr, Lübnan trsz., II, 103; Ýbn Sa'd, Tabakât, I, 204 [21] Zerkânî, Menâhil, I, 241. [22] Ýbni Sa'd, Tabakât, III, 214 [23] a.g.e.., III, 222 [24] Ýbni Kesîr, el-Bidaye, III, 147. [25] Sarýçam, Ýbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajý, Ankara 2001, T.D.V. Yay., s. 281. [26] Filibeli, Ahmet Hilmi, Ýslâm Tarihi, s.120; Mevdudî, Hz. Peygamber'in Hayatý, II, 549 [27] Ýbni Hiþam, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Kahire 1987, Dâru'rReyyan, I, 370-372; Ýbn Kesir, el-Bidaye, III, 80 [28] 17/Ýsra 106 [29] Nahhas, Meâni'l-Kur'an, IV, 205; Zemahþerî, Keþþaf, II, 671 [30] Taberî, Câmiu'l-Beyan, VIII, 162-3; Alûsî, Rûhu'l-Meânî, VIII, 178. [31] Ateþ, Süleyman, Kur'an-ý Kerim Tefsiri, Milliyet Yay., Ýstanbul 1995, III, 1561. [32] Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, II, 771. [33] Ýbn Sa'd, Tabakât, I, 202 [34] Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, II, 768-9. [35] el-Kettanî, et-Terâtibu'l-Ýdariyye, III, 217. [36] Duman, Zeki, Nüzulünden Günümüze Kur'an ve Müslümanlar, Fecir Yay., Ankara 1997, s. 138 Bu yazý Yeni Dünya Dergisinden özetlenmiþtir.

Hz. Peygamber’in Kur’an Öðretim Modeli

21

nesli


Murat KURTULDU

1- TEBLÝÐ ve SORUMLULUKLARI a) Teblið ve Gerekliliði Kur'an; Ýslam Tarihi'nde farklý birçok açýdan incelenmiþ, tarihsel süreçte Müslümanlarýn yaný sýra kendisini Ýslam þemsiyesi altýnda tanýmlamayan farklý inanç ve düþünce gruplarý tarafýndan da tartýþýlmýþ ve irdelenmiþtir. Ýslam Tarihi'nin birçok aþamasýnda Kur'an sadece ahlaki faktörler ve insan psikolojisinde getirdiði köklü deðiþimlerle dikkat çekmemiþ, ayný zamanda birçok bilimsel çabayý disipline etmiþ, insanlýða yepyeni ufuklar kazandýrmýþtýr. Fakat Ýslam Tarihin'de Vahyin rehberliði ve Hz. Muhammed'in güzel örnekliðiyle oluþturulmuþ ilk Kur'an Nesli'nden sonra gerek siyasal çýkarlar ve gerekse de islam'a karýþan farklý kültürel etkenlerle onun hayatý kuþatarak vahiyle düzenlediði gerçeði gözardý edilmiþtir. Ýslam Emevilerle birlikte önce devlet katmanlarýndan ve ardýndan da sosyal yaþamda belirleyici / etken konumundan uzaklaþtýrýlmýþtýr. Bozulmanýn ve algý kirliliðinin yaþandýðý yepyeni bir sürece tanýklýk eden Ýslam Tarihi ve Müslüman toplum, Ýslam'ýn en çok da sosyal yaþamdan izole edildiðini, vahyin belirleyiciliðinin yerini kültürler, mitler, felsefi üretimler ve uydurma din kaynaklarýnýn aldýðýna þahit olmuþlardýr. Kur’an’ýn toplumsal yaþamda belirleyiciliðini yitirdiði bir süreçte vahyin muhataplarý; Kur'an'ýn yeni bir toplum oluþtururken ortaya koyduðu gerçekleri, getirdiði / sistemleþtirdiði deðerler ve eðitim / teblið alanýndaki kurallarýný yaygýnlaþan algý kirliliði içinde ya tamamiyle ihmal etmiþ ya da yeterince dikkate almamýþlardýr. Bu açýdan çeþitli platformlarda zaman zaman üslûbumuzun sorgulanmasý ile tekrar gündeme gelen teblið nedir? Ne deðildir? Sorunsalý yaþamýný Kur'an merkezinde düzenlemeye çalýþan Müslümanlarýn da benzer ihmalkarlýklar gösterdiðini tekrar gözler önüne sermektedir. Son yýllarda Müslümanlarýn bu alanda baþlattýðý çalýþmalar önemli de olsa henüz yeterli ilmi düzeyi yakalayamamýþ ve gerektiði kadar “tebliðde metodolojinin islami mücadelede belirleyici niteliði” vurgulanmamýþtýr.

nesli

22 Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið

a1) Kur'an Mesajý'nýn Dönüþtürücü ve Evrensel Etkisi Kur'an'ýn getirdiði yaþam tarzý, vahyin ilkelerini hayatýn her katmanýnda mutlak belirleyici ve düzenleyici hale getirme misyonu, onu indirildiði arap toplumunun döneminden ve kültürel çerçevesinden evrensel bir düzeye ulaþtýrmýþ, böylelikle tüm insanlar için doðrudan baðlayýcý ve kurtuluþa giden mutlak gerekli ilahi anahtar vasfýný kazandýrmýþtýr. Bu süreçte Kur'an'ýn geldiði toplum ve insanlýk açýsýndan öncelikli hedefi insaný yaratýlýþ amacýna uygun bir çizgiye yöneltmek için ona telkin ve tebliðde bulunmak, onu doðal þartlar ve insani gereksinimlerle baþ baþa kaldýðý “ihtiyaçlar dünyasýnda” Rabbani hudutlarý hatýrlatmak ve Mutlak kurtuluþ için gereken bilinç düzeyine eriþtirmek; böylelikle ona rehberlik etmek ve en nihayetinde vahiyle eðitmektir. Bu ayný zamanda vahyin ilk tebliðcisi olan Resul Muhammed'in (s.a)de en öncelikli görev alaný ve peygamberliðinin mutlak amacýdýr. “Ey resul! Rabbinden sana indirileni teblið et. Eðer bunu yapmazsan onun verdiði peygamberlik görevini yerine getirmemiþ olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmýþ topluluða kýlavuzluk etmez. “ (5/ 67) “Rabbinin yoluna bilgelikle ve güzel bir aydýnlatma ile çaðýr. Onlarla en güzel biçimde tartýþ. Rabbin, yolundan sapanlarý ve doðru yolda olanlarý en iyi bilendir. Karþýlýk verecekseniz, size verilen karþýlýðýn bir benzeriyle karþýlýk verin. Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayýrlýdýr.” (16 / 125-126) .(Ayrýca Bakýnýz: 88/21-24 , 48/8-9) Resul Muhammed vahy süreci olan 23 yýl boyunca tebliðe devam etmiþ, Allah'ýn Kur'an'la birlikte insanlara indirdiði siyasi/sosyal, ekonomik/kültürel alanlarý ilgilendiren, adým adým mevcut problemleri çözecek nitelikte deðerler sistemi oluþturulmuþtur. Resulullah Muhammed'in vahy kültürüyle oluþturduðu kiþiliði, tebliðde kullandýðý Rabbani metodoloji ve vahyin mevcut toplumun tüm deðer yargýlarýný deðiþtiren / aþan yapýsýyla Kur'an Mesajý, halkýn her kademesinde ciddi yanký bulmuþ ilerleyen yýllarda ilk Ýslam ümmeti böylelikle


“Kur'an'ýn rehberliðiyle þekillenerek geliþen üslup, sosyal iliþkiler, psikolojik çözümlemeler yani teblið stratejisi Ýslam'ýn yarým yüzyýl içinde evrensel anlamda kabul görmesini saðlamýþ önemli faktörlerden biridir.”

oluþmuþtur. Kur'an; geldiði ve tebliðine muhatap ettiði toplumu eðitip sosyal düzlemde tarihin övgüsünü hak edecek kadar sistemleþtirip deðiþtirmesi, baþka bir deðiþle “insan merkezli” sosyal algýyý “Allah merkezli” dünya görüþüne dönüþtürmesi bugün batýlý eðitmenlerin ve pozitivizmin toplumsal deðiþim için öngördüðü sürenin çok daha azýnda ciddi bir baþarý saðlamýþtýr. Sadece 23 yýl içinde iki önemli kültür arasýnda sýkýþmýþ bir topluluðun tüm inanç anlayýþý köklü deðiþime uðramýþ, beraberinde geliþtirilen yepyeni bir toplum modeliyle bugün hala örnek / ideal birliktelik olarak gösterdiðimiz bir yapý inþa edilmiþtir. A2) Evrensel Mesaj Olan Kur'an'ýn Teblið Gerekliliði ve Rabbani Metodolojinin Resul Muhammed'in Örnek Yaþamýnda Beliren Baþarýsý Tüm düþünsel üretimler eðer belirli bir kitlenin iç dinamikleri içinde sýkýþýp kalmamayý önemsiyorsa anlatýlmaya, aktarýlmaya ihtiyacý vardýr. Ýnsanlýðýn sosyal iliþki formu olan “iletiþim”in ideolojik bazda disipline edildiði biçimi olan “teblið” yani tanýtým ve eðitim faaliyetleri Ýslam için gerekliliði ertelenemez en önemli unsurlardan biri olarak belirmiþtir. Nitekim yukarýda Resul Muhammed'in görevleri arasýnda zikredilen ve önemine çeþitli açýlardan defalarca vurgu yapýlan teblið, mü'minler içinde ihmal edilemeyecek temel bir görevdir. “Siz, insanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmetsiniz: Ýyiyigüzeli emredersiniz, kötü ve çirkinden alýkoyarsýnýz, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için elbette hayýrlý olurdu.Ýçlerinde müminler vardýr ama onlarýn çoklarý fasýklardýr.” (3/110) “Ýçinizde, iyiliðe çaðýran, saðduyuyu öðütleyen ve kötülükten sakýndýran bir topluluk olsun. Bunlar baþaranlardýr.” (3/104). (Ayrýca bakýnýz: 2/143 , 9/71 , 3/113-114 - 3/104) Ýslami gerçekleri toplumla paylaþma görevine getirilmiþ ilk Müslüman olan Resul Muhammed (s.a)'în yaþamýnda teblið zorunluluðu ve gerekliliði Ýslam toplumunun ilk yýllarýnda da önemli bir örnek olarak belirginleþmiþtir. Ýslam davasýnýn birinci yüzyýlýnýn baþlarýnda Resul Muhammed (s.a)'in herhangi bir siyasal ya da sosyal gücünden veya toplum üzerinde baský oluþturacak askeri yeterliliðinden bahsetmek mümkün deðildir. Fakat ne var ki Resulullah ilk yýllarda dört kiþiyle baþladýðý mücadelede vahyi bilginin gerçeklerle bütünleþen mesajýnýn yaný sýra Kur'an'ýn Müslümanlar aracýlýðý ile kendini topluma sunuþ tarzý diyebileceðimiz teblið metodolojisinin önemli bir yeri vardýr. Toplumsal bazda yaþanan bu deðiþim sürecinde Resul Muhammed sünneti ve uyguladýðý teblið metodlarý

Kur'an'ýn pratiði olmuþtur. Kur'an'ýn rehberliðiyle þekillenerek geliþen üslup, sosyal iliþkiler, psikolojik çözümlemeler yani teblið stratejisi Ýslam'ýn yarým yüzyýl içinde evrensel anlamda kabul görmesini saðlamýþ önemli faktörlerden biridir. Resul Muhammed'in teblið sürecinde Ebubekir gibi bir arap, Bilal gibi bir Habeþ, Suheyb gibi bir Rum ve Selman gibi bir Farslýnýn iman etmesi kuþkusuz Resul'un Kur'an mesajýný teblið etmede izlediði “Rabbani Metodolojinin” büyük etkilerinin bir sonucudur. Ýslam'ýn din, dil, ýrk, kültür, bölge, zaman, cinsiyet gibi tüm sosyolojik farklýlýklarý aþarak geniþ bir kitleye bu mesajý etkileyici biçimde anlatmasýnýn altýnda “tebliðde nasýl bir yöntem izledi?” sorusunun belirleyici cevabý yatmaktadýr. Resulullah'ýn teblið sürecinde nasýl baþarýlý olduðunu bilmek, büyük ve farklý etnik kimliklere sahip kitleleri Kur'an mesajýnýn kaynaþtýrýcý okuluna nasýl taþýdýðýný / tanýþtýrdýðýný öðrenmek kuþkusuz onunda tebliðine kaynaklýk eden Rabbani metodolojiyi dolayýsýyla Kur'an'ý incelemeyi gerekli kýlmaktadýr. Bu açýdan Kur'an'ý doðrudan incelemek, onun sunduðu evrensel mesajý ve ideal yaþam tarzýný günümüz insanlýðýna taþýmanýn yollarýný netleþtirmek adýna önemli hatta zorunludur. “Kur'an'ýn tebliðde takip ettiði metodoloji nedir?, Toplumsal deðiþim alanýnda baþarýya bu kadar kýsa sürede etkili bir biçimde nasýl ulaþmýþtýr? Ve bunun için nasýl bir yol izlemiþtir?” gibi sorularýn yanýtlarý Ýlahi vahyin ayetlerinde gizlidir. Ýslam'da davet ve teblið metodolojisinin ana hatlarýný, hudutlarýný ve aþamalarýný belirleyen Kur'an kuþkusuz bu yönüyle bulunmaz bir eðitim ve dönüþüm kitabýdýr da. Evet, teblið Ýslam gerçeklerinin toplumun her kademesine ilkesel bir taviz söz konusu olmadan aktarmanýn adýdýr. Bu anlamda teblið Kur'ani mesajýn insanlara ulaþmasý için bir araçtýr asla amacýn yerini tutamaz… Fakat bu gerçeðin önemiyle paralel olan bir diðer gerçek daha vardýr ki o da týpký Resulullah'ýn teblið metodunda yaþam bulduðu gibi insan faktörünü gözetmenin gerekliliðidir. Sonuç getirmesi için azami çaba göstermediðimiz, muhatabýmýzý dikkate aldýðýmýz, onun inançlarýný ve algý dünyasýný net olarak okuyamadýðýmýz bir zeminde yapýlan tebliðin baþarýsýndan ne kadar umutlu olabiliriz? Dahasý sorumluluðumuzun getirdiði gerekli altyapýyý tamamlamadan ve þartlarý oluþturmadan gerçekleþtirilmiþ bir eylemle “teblið” sorumluluðumuzu yerine getirdiðimizi nasýl söyleyebiliriz? Rabbani metodun izlerini taþýmayan, insani sýnýrlarý aþmýþ, amacýndan sapmýþ ya da anlaþýlmasý tebliðcinin hatalarýyla engellenmiþ bir davetin muhatap zihinde yarattýðý tahribat ve olumsuz imajýn sorumluluðunu nasýl üstleniriz?

Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið

23

nesli


“Bir dinin ya da sistemli bir görüþün içerdiði derin ve yüksek hakikatler, insana ya da topluma dair öngördüðü hedeflerin kalitesi ne denli önemli olursa olsun gereði gibi tanýtýlmadýkça etkisinden ve dönüþtürücü gücünden bahsetmek mümkün deðildir.”

Tüm bu kaygýlar bizim “teblið” inanýþýmýzý Kur'an'ýn rehberliðinde tekrar sorgulamamýzý gerekli kýlmaktadýr. Her mü'minin öðrendiði / uyguladýðý vahyi gerçeklikleri öðretmekle görevli bir eðitimci olduðunu göz önünde bulundurursak bu sorgulama sürecinde Kur'an'a bir de eðitsel nitelikleriyle bakmanýn yararlarý daha net anlaþýlabilir. Kur'an'ýn teblið için çizdiði sýnýrlarý bilmemenin yarattýðý “tebliðde dejenerasyon”un önüne geçmek adýna kendi anlayýþýmýzý; -Kur'an'da Tebliðîn önemi hakkýnda yeterince bilgi sahibi miyiz?, -Kur'an teblið sürecinde tebliðciden hangi eðitsel ve psikolojik þartlar aramaktadýr?, -Toplumsal realiteyi ve sosyolojik durumumuzu Kur'an'ýn rehberliðinde net okuyup tanýmlayabiliyor muyuz?, -Bu tanýtýmda ortaya koyduðu deðerlendirmelerin evrensel ölçeðini ve ortak niteliklerini ne kadar biliyoruz?, -Günümüzde Kur'an'ý teblið ederken kullandýðýmýz yöntemlerde vahyin belirleyiciliði ne derecededir?, -Bu açýdan Kur'an bugün bizim teblið stratejimiz için ne tür yöntemler önermektedir? ve benzeri sorular çerçevesinde teblið anlayýþýmýzý olabildiðince objektif bir duruþla tekrar tahlil etmemiz ciddi bir sorumluluktur. A3) Tebliðin Yapýsal Niteliði Hakkýnda Bir Özeleþtiri: “Teblið Bilgi Yarýþtýrma ve Sadece Muhatabý Bilgilendirme Görevi midir? Yoksa Kapsamlý ve Sorumluluk Gerektiren Bir Eðitim Sürecinin Ýlk Adýmý mýdýr?

Ýlahi vahyin insanlýk için sunduðu ideal prototipe en uygun ve yaklaþýk hale getirmenin sürecini ifade etmektedir. Bu açýdan teblið görevi vahyin etkinliði ve deðerliliðini korumasý için kilit konumda bulunmaktadýr. Bir dinin ya da sistemli bir görüþün içerdiði derin ve yüksek hakikatler, insana ya da topluma dair öngördüðü hedeflerin kalitesi ne denli önemli olursa olsun gereði gibi tanýtýlmadýkça etkisinden ve dönüþtürücü gücünden bahsetmek mümkün deðildir. Sistemin bütünlüðü, tutarlýlýðý ya da yukarýda ifade ettiðimiz gibi kuþatýcý hedeflerinin niteliði kadar bu bilginin hedef kitleye yani bireye ve topluma duyurulmasý, neticede bunun davranýmlarda / algý dünyasýnda nasýl etki edeceðinin yöntemlerini bilmek “mesajýn toplumsal kabulü” için vazgeçilmez önþarttýr. Ýngiliz düþünür Bacon bu durumu “Doðru yolda yürüyen bir topal, yolunu þaþýrmýþ bir koþucudan daha önce hedefine varýr” sözleriyle öðretimde ilkeler kadar metodolojinin de önem arzettiðini örneklemiþtir. Bu anlamda Tebliðde metodoloji belirlemek; çalýþmalarý düzenleyip disipline ettiði gibi ayný zamanda aktarýmý yapýlan bilgilerin deðerini yükseltir ve amaca ulaþmada önemli bir rol oynar. Günümüzde teblið ve davet “eðitim” ekseninden çoðunlukla koparýlarak salt bilgi edinme, kelami tartýþmalarla paylaþýmda bulunma ya da muhatabýn sosyolojik ve psikolojik durumunu iyi okumadan yapýlmýþ bilgilendirme faaliyeti olarak kalmaktadýr. Doðru bir yöntemle yapýlmamýþ teblið insanýn yaratýlýþýnýn bir parçasý olan “bozgunculuk, nankörlük, zalimlik, acelecilik vs.” gibi yönleriyle birleþince algý dünyasýnda yeniden bir yapýlanma yerine yepyeni önyargýlarýn oluþmasýna neden olmaktadýr.

Teblið kelimesinin etimolojik olarak analizi bir yana kavramýn psikolojik ve eðitsel esaslarýn dikkate alýnmasýný zorunlu kýlan bir etkileme ve bilgilendirme faaliyeti olduðunu tekrar hatýrlamak gerekmektedir. Zihinsel aktiviteyi ve düþünmeyi saðlayacak bir öðretim ve bilgilendirme sürecini de ifade eden teblið ve davet ayný zamanda önemli bir görevin yerine getirilmesinin en önemli aracýdýr. Bu görev, insaný varlýðýnýn özüne döndürmek, davranýþlarýný, yaþam felsefesini, hayata bakýþýný, görevini, sorumluluklarýný vahyin süregelen evrensel mesajýyla deðiþtirmek ve ýslah edilmiþ bir kimlikle yeniden oluþumunu saðlamaktýr. Dolayýsýyla “teblið” aslýnda insanýn mesajý doðru tanýmasýný saðlayan ve davet ile deðiþime ön hazýrlýðýn bir adýmýný ifade etmektedir.

Belirli bir gruba odaklanarak mesajýn evrenselliði ve tevhidin kuþatýcý niteliði yerine tebliðin kiþisel çekiþme haline getirilmesi, üslup sorunsalý ve geçerli / saðlam ikna metodlarýnýn olmadýðý bir tebliðin “ifade ettiði doðrularýn niteliði ne olursa olsun” muhatabýn zihninde olumlu bir imajla kalmasý mümkün deðildir.

Allah'ýn terbiyesine muhtaç olan insanoðlu yaratýlýþýnýn ilk aþamasýndan bugüne deðin sürekli olarak bilgilendirilmesi, taþýdýðý yapýsal zaaflar nedeniyle çok daha önemli bir konuma oturmaktadýr. Çünkü eðitim kavram olarak bireyde zihinsel ve bedensel dönüþümü meydana getirme anlamýný içermektedir. Genel olarak eðitim ve teblið bireyi ya da birey bazýnda toplumu

Nuh a.s'ýn teblið görevinde, Resulullah'ýn toplumla olan iliþkilerinde ve diðer Resullerin de tebliðde “toplumu ve bireyi dönüþtürme” amacýný vazgeçilmez önþart olarak belirlemesine karþýn görmemezlikten gelmek aslýnda bugün mü'minlerin yukarýda bahsettiðimiz birçok önemli ilkeyi ihmal etmesinin en önemli gerekçesidir. Muhatabý kötülüklerden sakýndýrmak ve

nesli

24 Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið


“Ýnsanlýk için bir uyarý ve akýl sahiplerinin düþünmesini saðlayacak öðütlerin gerçekten muhatapta istenilen etkiyi oluþturmasý kullandýðýmýz dilin, iletiþim araçlarýnýn teblið stratejimizin ilkeleriyle doðru orantýlý olduðunu unutmamalýyýz.” doðru yola kanalize etmenin gerekliliði çerçevesinde yapýlan bir teblið bilgi yarýþmasýný ya da karþýlýklý düelloyu andýrmamalý, muhatabýn vahye ýsýnmasýný ve gerçekleri çok daha net algýlamasýný saðlamalýdýr. Nitekim Kur'an bu gerçeði tartýþma kurallarýyla ilgili hududullahý belirlerken vurgular: [BÜTÜN ÝNSANLIÐI] hikmetle ve güzel öðütle Rabbinin yoluna çaðýr; ve onlarla en güzel, en inandýrý-cý yöntemlerle tartýþ; þüphesiz, O'nun yolundan kimin saptýðýný en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doðru yola eriþenleri de en iyi bilen O'dur. Bunun içindir ki, [tartýþmada] zora baþvurmanýz gerekirse, ancak onlarýn sizi zora koþtuklarý kadar zora baþvurun. Fakat eðer kendinizi tutarsanýz, bilin ki, güçlüklere göðüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayýrlýdýr. Öyleyse, [hakký inkar edenlerin söylediklerine karþý] sabýr göster ve daima hatýrla ki, sana güçlüklere göðüs germe gücünü veren yalnýzca Allah'týr; ve onlardan yana üzülme; hele onlarýn o asýlsýz iddialarý seni hiç sýkmasýn: Çünkü, Allah elbette, Kendisine karþý sorumluluk bilinci taþýyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlý olanlarla! (Nahl Suresi 125 / 128) Allah'ýn Nahl suresinde vurguladýðý tartýþma adabý bu anlamýyla ayný zamanda tebliðin “amacýna” ve “metoduna” dair önemli ilkeleri belirlemektedir. Nahl Suresinin 125. ayetinde “hikmetle ve güzel öðütle Rabbinin yoluna çaðýr ve onlarla en güzel, en inandýrýcý yöntemlerle tartýþ” ifadesi baþka inançlarýn baðlýlarýna karþý yumuþak, akla ve sað duyuya en uygun metodolojiyi seçmeye bizi itmektedir. Nitekim bu ifadeler ayný zamanda Kur'an'ýn davetçilerine tebliðin vahyi muhataplarýna sorumsuzca anlatmak demek olmadýðýný, aksine zihinsel ve bedensel bir dönüþtürme / arýndýrma gayreti taþýmasý gerektiðini de vurgulamaktadýr. Akla ve sað duyuya en uygun tartýþma metodunu seçmek ve kýrýcý olmamak ayný zamanda muhatabýn dillendirdiðimiz vahyi gerçekleri çok daha net bir biçimde anlamasýný da saðlayacak önemli bir ilke olarak belirmektedir. Yine bir sonraki ayetin baþýnda Allah, tartýþmada zora baþvurmanýn gerekli olduðu durumlarda ancak onlarýn bizi zora soktuðu kadarýna müsaade ederek bir baþka vahyi ölçütü

teblið stratejimizde ilke haline getirmiþtir. Bu ilke, vahyin muhataplarýnýn hýrçýnlaþtýðý, önyargýlarýyla hareket ettiði ya da gerçekleri kabullenmek istemediði durumlarda bile “haddi aþmamayý” ve ilkelerden taviz vermeden ama uslupta ve söylemde sabretmeyi erdemlilik olarak hatýrlatmaktadýr. Nahl suresinin 125. ayetinden sonuna kadar bir bütünlük çerçevesinde tebliðin ana ilkelerinden bahseden Allah, ayný zamanda vahyin aktarýlmasýnda Resul Muhammed'in þahsýndan tüm insanlýk için önemli bir örnekliði de vurgulamaktadýr. Yine Kur'an'ýn Ankebut Suresinin 46. ayetinde kitap ehli ile tartýþma sýrasýnda belirli ön koþullar yerine geldiðinde “en güzel þekilde” tartýþmanýn emredilmesinin altýnda yatan ilahi hikmet, tebliðin bilgi yarýþtýrma deðil dönüþtürme ve eðitme sürecini ifade ettiði gerçeðidir. Sonuç olarak teblið görevi bireyin doðal ve çevresel etkilerle ifsad olmuþ algý dünyasýný aþarak onu fýtratýn saflýðýna ve vahyin yönlendirici niteliðine kanalize etmek demektir. Allah'ýn uyarýcý, yönlendirici ve eðitici prensipler içeren ilahi mesajlar indirmesi, ayný zamanda O'nun teblið sürecinde davetçilere metodolojileri hakkýnda önemli nitelikler kazandýrmayý da hedeflemektedir. Davetçi insanlýða teblið ettiði mesajýn, tüm insanlýðýn küfürleri ve aþýrýlýklarý ile yok olmasýný kolaylaþtýrmak deðil dönüþtürmek / ýslah etmek amacýnda olduðunu kavrayabilirse, muhatabýyla kurduðu iliþkileri de bu amacý en uygun ve anlamlý hale getirecek biçimde düzenleyebilecektir. 14/52 Bu Kuran, onunla uyarýlsýnlar ve tek bir Tanrý bulunduðunu bilsinler ve akýl sahipleri öðüt alsýnlar diye insanlara teblið edilmiþtir. 7/2 Bir kitaptýr bu; sana indirildi, onunla uyarýda bulunasýn diye ve inananlar için bir öðüt ve düþündürme olarak... O halde, bundan dolayý göðsünde bir sýkýntý olmasýn. Ýnsanlýk için bir uyarý ve akýl sahiplerinin düþünmesini saðlayacak öðütlerin gerçekten muhatapta istenilen etkiyi oluþturmasý kullandýðýmýz dilin, iletiþim araçlarýnýn teblið stratejimizin ilkeleriyle doðru orantýlý olduðunu unutmamalýyýz. (Devam edecek)

Bir Eðitim Süreci Olarak Teblið

25

nesli


Zulmün ve zorbalýðýn, mazlumiyetin ve çaresizliðin bu denli somutlaþtýðý bir çaðda müstekbir ve mustaz’af kavramlarýnýn incelenmesi son derece önemlidir. Bu sebeple biz de bu sayýmýzda bu kavramýn incelenmesini uygun gördük. Esra AYDIN

Ýnsanlýk bugün; ufak bir çocuðun elinde bulunan, nereye savrulursa o yöne giden bir topaç gibi bir avuç azýnlýðý elinde oyuncak haline getirilmiþtir. Bir avuç azýnlýk evrene hükmediyor, tüm insanlýðý akledemeyip, hissedemeyen birer nesneymiþçesine eziyor, iþgal ediyor, aç býrakýyor, öldürüyor. Afganistan, Irak, Filistin, Çeçenya; bakýldýðýnda aslýnda ne kadar trajikomik vakýalar olduðunu görmek hiçte zor deðil. Belki artýk kliþeleþmiþ, insanlarý etkilemekten aciz sözler ama bu insanlar kendi evlerinden, kendi topraklarýndan, kendi yaþayýþ kültürlerinden ihraç ediliyorlar. Bu bir insanýn sizin bir organýnýzý, size ait olan bir uzvunuzu sahiplenmesi gibi aptalca bir þey. Ama böyle.... Onlar güçlü siz güçsüzsünüz. Onlar müstekbir siz mustaz’afsýnýz (mazlumsunuz). Batý ülkelerinde insanlar þiþmanlýktan zayýflamak için dolarlar savururken , Etiyopya’da, Nijer’de, Somali’de insanlar açlýktan ölebiliyorlar. Çünkü dünyayý her yönden sömürenler güçlü siz güçsüzsünüz. Onlar müstekbir, siz mustaz’afsýnýz…

nesli

26 Yeryüzünün Varisleri (Hangi) Mustazaflar

Zulmün ve zorbalýðýn, mazlumiyetin ve çaresizliðin bu denli somutlaþtýðý bir çaðda müstekbir ve mustaz’af kavramlarýnýn incelenmesi son derece önemlidir. Bu sebeple biz de bu sayýmýzda bu kavramýn incelenmesini uygun gördük. Ýnsan zayýf (zaaf sahibi) olarak yaratýlmýþtýr (30/54). Kiþi fiziki veya maddi güçsüzlükten dolayý zayýf olabilir. Bunun yaný sýra tüm insanlar fýtrat gereði de bir takým zayýflýklara kapýlmaktadýr. Kiþinin bu zayýf yönleri cezayý gerektirecek asilikler boyutunda olmadýðý sürece, hafifletici sebepler getirilebilir. Ancak bu insanlar, zaaflarýný bahane edip, çeþitli yanlýþlýklara kapýlarak, hatalarýnda ýsrar eder ve Allah yolundan saparlarsa bu hafifletici sebeplerden yararlanamaz. “Allah ve elçisine karþý ‘içten baðlý kalýp hayra çaðýranlar’ olduklarý sürece, güçsüz- zayýflara, hastalara ve infak etmek için bir þey bulamayanlar için bir sorumluluk (günah)yoktur. Ýyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, baðýþlayandýr, esirgeyendir.” (Tevbe, 9/91)


Ve bu zaaflarýna kapýlanlarýn sonu müstekbirlerden farklý olmayacaktýr. “ Ve (O Yargý Gününde insanlarýn) hepsi Allah’ýn huzuruna çýkacaklar; iþte o zaman, zayýf olanlar bir vakitler büyüklük taslamýþ olanlara: “Bakýn, bizler sizin izcilerinizdendik” diyecekler, “o halde þimdi bizden Allah’ýn azabýný biraz olsun savabilecek güçte misiniz?” (Ötekiler buna þöyle) cevap verecekler: “Eðer Allah bize (kurtuluþ) yolunu gösterirse, þüphesiz, biz sizi de peþimizden sürükleriz; fakat, görebildiðimiz kadarýyla, þimdi artýk sýzlansak da, (hak ettiðimiz azaba) katlansak da, hepsi bir: bizim için artýk kurtuluþ yolu yok!” (Ýbrahim 14/21) Ýnsanýn kendini zayýf düþürmeye hakký yoktur. Kiþi veya toplum zaafa kapýlmýþsa ve bunun bir çözüm yolu varsa, zaafa

1) Bilinçsiz ve gerçekten güçsüz olanlar: Bunlar uðradýklarý zulme karþý çýkamayan, iradesiz, yaþlý, kadýn, çocuk ve fiziki ya da ruhsal engellilerdir. Bunlar iradeli biri gibi olmamakla birlikte zulme karþý gelmek zorundadýrlar. Ve bunlar için umulur ki Allah onlarý affetsin. “Ancak erkeklerden , kadýnlardan ve çocuklardan mustaz’aflar olup hiçbir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol( çýkýþ) bulamayanlar baþka. Umulur ki Allah bunlarý affeder. Allah affedicidir, baðýþlayýcýdýr.” (Nisa,4/98-99) Mü’minler ise baský altýndaki mustaz’af kardeþlerini gözetmek, onlar adýna savaþmakla sorumludur. “Nasýl olurda Allah yolunda savaþmayý ve ‘Ey Rabbimiz!

“Ancak erkeklerden , kadýnlardan ve çocuklardan mustaz’aflar olup hiçbir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol( çýkýþ) bulamayanlar baþka. Umulur ki Allah bunlarý affeder. Allah affedicidir, baðýþlayýcýdýr.” (Nisa,4/98-99)

düþüren unsurlara karþý koymalýdýr. Aksi halde hiçbir mazeret kabul edilemez. Bunlar mustazaf da sayýlmaz. Musta’zaf; müstekbirin (kibirlenen, büyüklenen) zýttý olarak; fikri ve fiziki, maddi ve manevi anlamda zayýf düþürülmüþ kimseler için kullanýlan Kur’ani bir terimdir. Mustaz’af, cahiliyye toplumlarýnda, toplumun çoðunluðunu teþkil eden ezilmiþ, güçsüz býrakýlmýþ halk tabakasýdýr. Tevhid anlayýþýnýn ortaya çýkmasýyla, toplumda görülen farklýlaþma olayý toplumdaki güçlülerin mevki sevdasýný azamiye çýkartýr. Bu ise onlarý kendilerinden güçsüz olanlarý kendi egemenlikleri altýna almaya sürükler. Ki Hz. Adem’den bu yana Tevhid davasýný ilk çilekeþleri hep mustaz’aflar olmuþtur. Rasullere ilk inanlar olmuþ ve bu nedenle çeþitli baský ve iþkencelere maruz kalmýþlardýr. Kur’an’da mustaz’aflarý gösterdiði bu azim dolayýsýyla kendilerin den övgüyle bahsedilmiþ ve onlarý mükafatlandýrmýþtýr. “(Vaktiyle) hor görülen /güçsüz býrakýlan insanlarý ise kutlu kýldýðýmýz ülkenin doðu ve batý taraflarýna mirasçýlar kýldýk. Ve Rabbinizin Ýsrailoðullarý’na verdiði söz, onlarýn darlýkta gösterdikleri sabrýn bir karþýlýðý olarak (iþte böylece) gerçekleþmiþ oldu; Firavun ve halkýnýn özenle iþlediklerini ise hepsini, hepsini yerle bir ettik.” (A’raf,7/137) Ayrýca mustaz’aflar, Kur’an’da toplumlarýndaki konumuna göre üç gruba ayrýlýr;

Bizi halký zalim olan bu topraklardan kurtar ve bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardýmcý gönder!’ diye yalvaran çaresiz erkekler, kadýn ve çocuklar için savaþmayý reddedersiniz.”(Nisa’,4/75) 2) Bilinçli olupta zulme rýza gösterenler: Bunlar menfaatleri gereði zulme sessiz kalanlardýr. Baþkaldýrdýklarý takdirde karþýlaþacaklarý baský ve iþkencelerden çekindikleri için müstekbirlere karþý çýkmayýp, zulme rýza gösterenlerdir. Allah, nefsini putlaþtýran bu mustaz’aflar için azap vaat etmiþtir. “Melekler kendilerine zulmeden kimselere canlarýný alýrken soracaklar: ‘Neyiniz vardý sizin?’ Onlar: ‘Biz yeryüzünde çok güçsüzdük’ diye cevap verecekler. (Melekler) ‘ Allah’ýn arzý sizin kötülük diyarýný terk etmenize yetecek kadar geniþ deðil miydi?’diyecekler. böylelerinin varýþ yeri cehennemdir, ne kötü bir varýþ yeri!” (Nisa,4/97) Menfaatleri nedeniyle müstekbirlere karþý ses çýkarmayan bu mustaz’aflar sadece kendilerine deðil diðer güçten düþürülmüþ kimselere de zarar vermiþ, maðdur etmiþ olurlar. Bilinmelidir ki müstekbirleri müstekbir kýlan, önlerinde diz çökmüþ olan aslýnda kendilerine zulmeden mustaz’aflardýr. Bunlar müstekbirlerle birlikte zulme ortak olmuþlardýr. Ve ahiret günü haklarýnda verilecek olan karar müstekbirlerin hakkýnda verilen karardan farklý olmayacaktýr:

Yeryüzünün Varisi (Hangi) Mustazaflar 27

nesli


Þu çok iyi bilinmelidir ki; müstekbir ile mustaz’afýn savaþý, hak ile batýlzulüm ile adalet arasýndaki mücadelenin bir boyutudur. Nitekim bu savaþýn galibi ve yeryüzünün mirasçýlarý Allah yolunda savaþan, zulme sessiz kalmayan mustaz’aflardýr.

“Hakikati inkara þartlanmýþ olanlar, ‘Biz ne bu Kur’an’a inanýrýz, ne de önceki vahiylerden bugüne kalanlara’ dediler. Sen (Hesap Günü) Rablerinin huzurunda suçu birbirlerinin üzerine atýp durduklarý zaman bu zalimleri bir görsen! (Yeryüzünde) güçsüz olanlar küstahça böbürlenenlere: ‘Siz olamasaydýnýz kesinlikle inanmýþlardan olurduk!’diyeceklerdir. Küstahça böbürlenenler ise güçsüzlere: ‘Nasýl olur? Doðru yol açýkça size gösterildikten sonra biz mi sizi([zorla) alýkoyduk? Hayýr suçlu olan sizdiniz.! Diyecekler. Ama güçsüzler küstahça büyüklük taslayanlara: ‘Hayýr diyecekler. (Bizi ondan alýkoyan, sizin) gece gündüz yanlýþ ve yanýltýcý itirazlar geliþtirmenizdi;(týpký) Allah’ý tanýmamayý ve O’na rakip güçler bulunduðunda bizi ikna ettiðiniz (gibi)’ diyeceklerdir. Ve onlar azabý görünce piþmanlýklarýný ifade etmeye imkan bulamayacaklar: çünkü biz hakikati inkara þartlanmýþ olanlarýn boyunlarýna halkalar geçireceðiz. Bu yaptýklarýnýn (adil)bir karþýlýðý deðil midir?” ( Sebe 34/31-33) 3) Bilinçli olup, zulme karþý direnç gösteren mustaz’aflar: Bunlar kendileri gibi zulüm gören mustaz’aflarý kurtarmaya gayret ederler. Onlarý gördükleri zulümden haberdar edip, baþkaldýrmalarý yönünde bilinçlendiren kimselerdir. Nitekim müstekbirlere ve zulme karþý yapýlacak ayaklanma, mustaz’aflarýn bilinçlendirilmesiyledir. Ancak gerekli bilinçlenme olduðu sürece direniþ zaferle sonuçlanýr. Ve Allah mustaz’aflarýn çabasýný boþa çýkarmamak için çoðu zaman bir takým sebepler yaratmýþtýr ki üzerlerindeki aðýn farkýna varsýnlar ve kurtulup þifa bulsunlar. Anlasýnlar ki Allah onlarý zayýf , müstekbirleri de güçlü ve zorba olarak yaratmamýþtýr. Allah insanýn yaradýlýþýnda ayrým yapmamýþtýr. Tüm insanlar kavrama ve irade yeteneðine sahiptir. Ýnsan kendi iradesiyle zulmetmeyi veya adil olmayý, zulüm karþýsýnda susmayý veya baþkaldýrmayý kabul eder. Ama bir Müslüman asla ilkesel olarak zulme rýza gösteremez.

nesli

28 Yeryüzünün Varisleri (Hangi) Mustazaflar

Bugün Ýslam coðrafyalarýnýn çeþitli bölgelerinde hatta yaný baþýmýzda bir çok halk zulüm görüyor/görüyoruz. Ýþte Filistin, Irak, Afganistan ve Çeçenya. Rusya’nýn, Siyonist Ýsrail’in ve en büyük müstekbir (Büyük Þeytan) olan Amerika’nýn bugün dünya Müslümanlarýna yaptýklarý zulüm hepimizin malumu. Kardeþlerimize yapýlan iþkencelerin þiddeti arttýrýlýrken her geçen gün bir þehidimizi daha uðurluyoruz. Ancak Müslüman kardeþlerimiz kimi zaman kendilerine uzanan teknoloji harikasý ölüm makinelerine karþý ellerindeki bir taþla kimi zaman daðlarda kendilerine uzanan namlularýnýn ucunu tersine çevirerek direniþlerini sürdürürken müstekbirlere cevap veriyorlar. Ve yine sömürülen Müslüman Afrika ülkelerinde her an bir can daha açlýktan topraða veriliyor. Bir bebek daha doðduðuna piþman ediliyor. Ve yaný baþýmýzda(!) bir yandan baþörtüleri nedeniyle sosyal hayattan ihraç edilen Müslüman kardeþlerimiz, öte yandan farklý bir dile, farklý bir kültüre sahip olduklarý için yok sayýlan Kürt kardeþlerimiz, yine zulme sessiz kalmadýklarý için öldürülen ya da F Tipi cezaevlerine, hücrelere hapsedilen, olmadýk iþkenceler gören gerçek mustaz’aflar. Günümüz mustaz’aflarý direniþlerine devam ederken mustaz’af gibi görünen zalim iþbirlikçileri de unutmamak gerekiyor. Çoðu zaman direniþlerinin zirvesinde olan Müslüman kardeþlerimiz bu iþbirlikçi münafýklar sebebiyle zulüm ve baský altýnda kalmaya devam ediyorlar. Þu çok iyi bilinmelidir ki; müstekbir ile mustaz’afýn savaþý, hak ile batýl-zulüm ile adalet arasýndaki mücadelenin bir boyutudur. Nitekim bu savaþýn galibi ve yeryüzünün mirasçýlarý, Allah yolunda savaþan, zulme sessiz kalmayan mustaz’aflardýr. “Bizde istiyorduk ki, zayýf düþürülenlere lutfedelim, onlarý önderler (imamlar) yapalým, onlarý mirasçý kýlalým. Ve onlarý yerde hakim (iktidar) yapalým.” (Kasas, 28/5-6)


Kendimizle yüzleþmek

Secdelerle yükselmek

“Sonra Biz, kitabý seçtiðimiz kullarýmýza miras verdik. Kullarýmýzdan kimi nefsine zulmeder. Kimi mûtedildir, orta yolu tutar. Kimi de Allah'ýn izniyle hayýrlarda öne geçer. Ýþte büyük lütuf budur.” 35/32 Fatma Zehra

“Andolsun Biz Kur'an'ý zikr (öðüt alýp düþünmek) için kolaylaþtýrdýk. Fakat öðüt alýp-düþünen var mý?” 54/17

deðiþtirmek için deðil de, entelektüellerin birikimleri artsýn diye inmiþ gibi .

“Eðer biz onu Arapça olmayan bir dilde olan bir Kur'an kýlsaydýk, herhalde derlerdi ki: 'Onun ayetleri açýklanmalý deðil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?' De ki: 'O, iman edenler için bir hidayet ve bir þifadýr. Ýman etmeyenlerin ise kulaklarýnda bir aðýrlýk vardýr ve o (Kur'an), onlara karþý bir körlüktür. Ýþte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.” 41/44

Öyleyse ilk Kur'an neslinden farkýmýz var. Peki nerede bu farklýlýk? Okuyuþ farklýlýðý mý yoksa kültür farklýlýðý mý dersiniz? Hayýr, hiçbirisi deðil tabii ki. Asýl farklýlýðýmýz, ilk Kur'an Nesli'nin, Kur'an'a yaklaþýmýnda; bizim, lafzýndan anlayamayýþýmýz, anlamak için de hiç bir çaba harcamayýþýmýzda. Yine ayný þekilde ilk Kur'an neslinin, Kur'an'ý hayatlarýna uyarlamak için okumalarýnda. Bizimse lafýzlarýný tekrarladýkça alacaðýmýz sevabý yeterli görmemizde ya da ayetleri yalnýzca fýkhi ve kelami tartýþmalarda delil amaçlý kullanmamýzda. Þu halde Kur'an hayatýmýzýn neresinde olmuþ oluyor?

Bu ve benzeri ayetleri her gün okumaktayýz. Allah’ýn, biz müminlere bir hidayet ve þifa kýldýðý (41/44), öðüt alýp düþünülmesi (zikr) için kolaylaþtýrdýðý (54/17), þerefli ve üstün bir Kur'an (Kur'an'un mecîd) olarak nitelendirdiði (85/21), güçlük çekmemiz için deðil, yalnýzca öðüt ve hatýrlatma olsun diye indirdiði (20/2) Allah'a karþý sorumluluk bilincinde olan kimselere yol gösterici/rehber bir kitap olan Kur'an'ý… Hiç deðil günde en az beþ vakit muhatap olmaktayýz onunla. Buna raðmen ne kadarýmýz O’ndan öðüt alýp düþünmekte? Kalplerde olana þifa kýlýnan Kur'an bizim için neye deva olmakta? Týpký ilk Kur'an Nesli gibi onu hayatýmýza rehber edinebilmiþ miyiz? Yoksa onu, sadece okumuþ, ezberlemiþ, ilmi tartýþmalarýmýzda anýnda delil göstermiþ, sadece kültürel bir alana -yani olmazsa olurlar arasýna- hapsetmiþ ya da onu kutsayýp yüceltmekte o derece ileri gitmiþiz ki günahlarla dolu yaþantýmýzda onun için temiz bir yer bulamayýp sonunda tümden uzaklaþtýrmýþýz kendimizden. Sanki Kur'an bizi

“Sonra Biz, kitabý seçtiðimiz kullarýmýza miras verdik. Kullarýmýzdan kimi nefsine zulmeder. Kimi mûtedildir, orta yolu tutar. Kimi de Allah'ýn izniyle hayýrlarda öne geçer. Ýþte büyük lütuf budur.” 35/32 Sonuç olarak; Kur'an okuyucusunun çözmesi gereken sorun, Kur'an'ý yaþantýmýzda uygulayamayýþýmýza neden olan anlayýþtýr. O'nu yaþantýmýzda karþýlaþtýðýmýz her durumda yol gösterici edinemeyiþimizin sebepleri nelerdir? O, neden tam anlamýyla rehberimiz olamamaktadýr? Müslüman olduklarýný söyleyen insanlar, Kur’an’a aykýrý tutumlarýný nasýl içselleþtirip normalleþtirmiþlerdir?

Kendimizle Yüzleþmek, Secdelerle Yükselmek 29

nesli


“Ýnsanlýðýn kurtuluþ reçetesi elimizde olduðu halde onu kendi yaþamlarýmýzda pratikleþtiremeyiþimizin iç ve dýþ etkenlerinden yine Kur'an'ýn öðretisine sýðýnarak kurtulmalýyýz. Modernizm'in bireysellik illetinden kurtulmak için þifa kaynaðý Kur'an'a yönelmeli ve insanlýða hakikatin þahitliðini yapmalýyýz.”

Çözülmesi gereken bu sorunlarýn nedenlerini iki baþlýkta toplamak mümkün: 1.Ýç Etkenler; Nefis ve Þeytan (Yusuf:) «Ben nefsimi temize çýkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadýkça, kötülüðü emreder. Doðrusu Rabbim baðýþlayandýr, merhamet edendir.» 12/53 Ayette belirtildiði gibi nefs, kendine ilham edilen her iki yola da meyillidir. Ancak o kendini ilahi öðretiye kapatýrsa þeytanýn kýþkýrtmalarýna kapýlýr ve onun yolunu (fücur) izler. Bu husus Hz.Yusuf'un yaþamýyla teyit edilmektedir. Nefis (insanýn özbenliði) aslen temizdir. Ancak unutmaþaþýrma ve hata yapmaya meyillidir. Þeytanýn etkisiyle sapmalar olduðu gibi vahyin etkisiyle ilahi ýslaha da açýktýr. Fücuru izleyerek ilahi olana kapalý kalan insan nefsi, davranýþlarýnýn neden olabileceði kötü sonuçlarý hiç düþünmez. Her zaman için o, adil ve makul olaný deðil, menfaatine ve hevasýna uygun düþeni tercih eder. Zira nefs, kolayý sever. Kuranda üzerinde sýklýkla durulan adalet ve akletmekle ilgili emirler ona zor gelir. Sorumluluk almamak ya da onu yerine getirmemek de yine ayný nefs faktöründen kaynaklanýr. Ýþte bu noktada bizlere düþen hakký hakim kýlma sorumluluðumuzu (5/8), nefs faktörünün bilincinde olarak gerektiði þekilde yerine getirmemizdir. 2.Dýþ Etkenler; Toplum Yalnýzca içinde yaþamakta olduðumuz toplum deðil, tüm dünya toplumlarýnýn yaþam tarzlarýný belirleyen modern zihniyet bizi, fýtratýn gerektirdiði gibi yaþamaktan biraz daha uzaklaþtýrmaktadýr. Modern zihniyetin birçok algýsý gibi din algýsý da fýtratla çeliþmektedir. Modernite kendi dinini kendisi oluþturur. Bu açýdan baktýðýmýzda Ýslam'ý tercih eden bir modern bireyin, Kur'an'ý hayatýna uygulayamadýðýný görürüz. Özellikle medya gibi bu zihniyetin tekelinde olan bir kurumun da yönlendirmesiyle Kur'an'ý realiteden uzak sadece bir ahlak

nesli

30 Kendimizle Yüzleþmek Secdelerle Yükselmek

kitabý olarak kabul etmiþtir. Her durumda belirleyici kriteri Kur'an olmayan, Ýslam'a kendini nispet eden bu modern “Müslüman” tiplemesinin yaþam tarzý/dini þirk ile kuþatýlmýþtýr. Çünkü fýtrat; vicdana hapsolmuþ, tanrýyý sadece bazý alanlara yerleþtirmiþ bir din anlayýþýný kabullenmez. Bu insan tipi ne dini ne de dünyayý fýtratýyla çatýþmadan uyumlu bir þekilde yaþayabilir. Öte yandan çeþitli kültür ve yaþam tarzlarýndan etkilenmiþ, Kur’an’ý hayatýn merkezinden çýkartýp yerine atalarý, geçmiþ önderleri, insan ürünü kitaplarý koymuþ muharref bir geleneksel dinle karþý karþýyayýz. Adýna islam denilen ama gerçekten vahye teslim olmayan bir anlayýþ... Yeniliklere, farklýlýklara kapalý olan, güzel-iyi ve doðrularý bugüne taþýmýþ olsa da islamýn öncelemediklerini önceleyen, içi boþaltýlmýþ-tahrif edilmiþ bir tevhid anlayýþýný öngören, böylece fýtrata aykýrý olan bir gelenek... Bu anlayýþýn, insanlarýn islamdan uzaklaþmasýna, ilgisinin azalmasýna sebep olduðunu görmek gerçekten üzücüdür. Artýk bu noktadan sonra, hak ve batýl birbirine bu kadar karýþtýktan sonra müslümanlar ne yapacaktýr? Dünyanýn yaþamakta olduðu olumsuz gidiþata baktýðýmýzda bunun nedenini kendimize sorabilmeliyiz. Bu olumsuz gidiþat, bütün bir insanlýðý dirilecekleri güne kadar buhran bataklýðýna sürükleyecek þeytani zihniyetin eseridir (7/14-16). Ýnsanlýk her zamankinden daha fazla kardeþliðe, huzura ve güven ortamýna muhtaçtýr. Bu da ancak fýtratla çeliþmeyen bir hayatý yaþamakla mümkündür. Modernizm'e alternatif, kardeþliði ve her alanda adaleti esas alan bir yaþam tarzý sunmak, Kur'an'ýn bize yüklediði en büyük sorumluluktur (5/8). Ancak öncelikli olarak bu adalet ve kardeþlik ortamýný bizimle ayný sorumluluða sahip, ayný hareketin içinde bulunan kimseler arasýnda oluþturmalýyýz. Ýnsanlýðýn kurtuluþ reçetesi elimizde olduðu halde onu kendi yaþamlarýmýzda pratikleþtiremeyiþimizin iç ve dýþ etkenlerinden yine Kur'an'ýn öðretisine sýðýnarak kurtulmalýyýz. Modernizm'in bireysellik illetinden kurtulmak için þifa kaynaðý Kur'an'a yönelmeli ve insanlýða hakikatin þahitliðini yapmalýyýz.



Þaban PÝRÝÞ

HÝKMETÝN ANLAMI NEDÝR? Kur'an-ý Kerim'de hikmet kavramý anahtar kavramlardan biridir. 20 kez tekrar edilmiþtir. Hikmet, á - Ù ¡kök harflerinden oluþur. Hüküm, hakem, hakim, mahkeme, mahkum, muhkem, hükümet gibi kelimeler de bu kökten gelir. Kelimenin anlamý, bilgiye ve belgeye dayalý muhakeme yeteneðidir. Ýnce kavrayýþ ve uygulama þeklidir. Türkçe sözlükte hikmet: akliyat, bilgelik, bilgi, bilim, biliþ, ekin, fen, hars, ilim, irfan, kültür, vukuf, gerekçe, mazeret, neden, veri, vesile olarak açýklanmýþtýr. Arapça Sözlükte: h-k-m maddesine hükmetmek, yönetmek, idare etmek anlamlarý verilmiþtir. Hikmet kelimesinin çoðulu â ô Ü ö £ "hikem"dir. hikmet sahibine â ô ö Ü ô £ "hakîm" denir. ï Ž ô ä ô Ü õ £ "hukemâ" çoðul halidir. Kur'an-ý Kerim'de Allah'ýn bu vasfý, 81 kez â ô ö Ü ô £ olarak; 16 kez ñ Ž ä ô ö Ü ô £ 2 kez de â ô Ü ø £ ô halinde olmak üzere toplam 99 kez geçmektedir. 46 kez "Aziz" ismiyle; 36 kez "Alîm" ismi ile geçmektedir. Bu da bize hikmetin hem bilgi hem de güç ve kudret kavramlarýyla baðlantýsý olduðunu gösteriyor. Hakîm vasfý Kur'an'ýn kendisi için de söz konusudur. "Ýþte bu sana okuduklarýmýz, ayetlerden ve hikmetli zikirdendir." (Âl-i Ýmran: 58) Peygamberin bir vasfý olarak da "Kitap ve hikmet öðreticiliði"ni yine bize Kur'an haber veriyor. “Rabbimiz onlara içlerinden senin ayetlerini onlara okuyan, kitap ve hikmeti öðreten ve onlarý (þirkten) arýndýran bir resul gönder. Þüphesiz aziz ve hakim olan ancak sensin." (Bakara: 129)

nesli

32 Hikmet Kavramý

"Nitekim size, kendi içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi arýndýran, size kitap ve hikmeti öðreten ve bilmediðiniz þeyleri de belleten bir elçi gönderdik." (Bakara: 151) "Ümmiler içinde, onlara ayetleri okuyan, onlarý arýndýran, onlara kitabý ve hikmeti öðreten, kendilerinden birini elçi gönderen O'dur. Onlar daha önce apaçýk bir sapýklýk içinde idiler." (Cuma: 2) Hikmet Kur'an ve ondaki hükümlerdir: "Elif Lâm Râ, Ýþte bunlar hikmetli kitabýn ayetleridir." (Yunus:1) Elif, Lam, Mim. Ýþte bu, hikmetli kitabýn ayetleri." (Lokman: 1-2) "Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki.." (Yasin: 2) “O (Kur'an), katýmýzdaki ana kitaptadýr. Yüce ve hikmet sahibidir." (Zuhruf: 4) "Ýþte bu, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiði þeylerdir. Allah ile birlikte bir baþka ilah edinme! Yoksa, kýnanmýþ ve kovulmuþ olarak cehenneme atýlýrsýn." (Ýsra: 39) Kur'an'ýn bir vasfý olarak "hikmet"in zikredilmesi, o kitabýn bir hüküm kaynaðý ve uygulama kýlavuzu olduðu gerçeðini göstermektedir. Bu hüküm kaynaðý tüm hayatý içine almaktadýr. Sosyal, yönetimsel, ekonomik, kültürel, hukuksal vs. " Kadýnlarý boþadýðýnýzda bekleme süreleri sona ererken, ya onlarý güzellikle tutun; ya da güzellikle býrakýn fakat haklarýna tecavüz etmek için, onlara zararlý olacak þekilde tutmayýn; böyle yapan þüphesiz kendisine zulmetmiþ olur. Allah'ýn ayetlerini eðlence edinmeyin. Allah'ýn üzerinizdeki nimetini ve size öðüt vermek için indirdiði kitabý, hikmeti


“Allah, bir kiþiyi "hikmet"e layýk görmüþse, aslýnda o kiþi "temiz akýl sahibi" ve "hayýrlý iþlere" eðilimli bir kimsedir. Hikmet onlarý; onlar da hikmeti destekler.”

düþünün. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah, þüphesiz her þeyi bilendir." (Bakara: 231) Bu ayette görüldüðü gibi, boþanma hukuku ile ilgili alanda uygulanmasý gereken bir ilkeyi öðretiyor ve bu ilkenin niçin konulduðunu da düþünmeyi, yani hikmeti öðütlüyor. Allah, oyun ve eðlence olsun diye ayet indirmiyor. Uygulanmayacak hükümlere o kitapta yer vermiyor. Verdiði her hükmün de ne kadar önemli ve hayatý düzenleyici olduðunun bilinmesini istiyor. "Ýçinizden ölüp geriye eþler býrakan erkekler, bir seneye kadar eþleri evlerinden çýkarýlmayacak bir geçimlik vasiyet etmiþ olmalýdýrlar. Þayet kadýnlar kendileri çýkarlarsa, kendi haklarýnda uygun olaný yapmalarýndan dolayý size bir mesuliyet (günah) yoktur. Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara:240) Ayeti de bunu açýklýyor. Miras hukuku ile ilgili ayetlerin sonunda Allah'ýn alim ve hikmet sahibi oluþu vurgulanýyor. "Allah, çocuklarýnýz hakkýnda, bir erkeðe iki kadýnýn payý kadar tavsiye eder. Eðer kadýnlar ikiden çok olursa, onlara mirasýn üçte ikisi þayet bir tek kýz ise, o zaman yarýsý onundur. Ana babaya gelince; ölenin çocuðu varsa her birine altýda bir; çocuðu yok da mirasçýsý ana ve babasý ise üçte biri anasýnýndýr. Kardeþleri de varsa, altýda biri anasýnýndýr. (Bütün bu hükümler) ölünün vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borcunun ödenmesinden sonradýr. Babalarýnýzýn ve oðullarýnýzýn hangisinin size fayda bakýmýndan daha yakýn olduðunu bilmezsiniz. Bunlar, Allah tarafýndan (belirlenmiþ) birer farzdýr. Þüphesiz Allah her þeyi bilendir, hikmetle yapandýr." (Nisa: 11) Hikmet, gerçeði görüp, hatadan döneni affetmektir: "Allah'ýn kabul ettiði tevbe yalnýzca; cahillikle/bilmeyerek günah iþleyenin hemen ardýndan yaptýðý tevbedir. Allah, her þeyi bilen ve hikmetle yapandýr." (Nisa: 17) Hikmet, Gücü etkiye dönüþtürme sanatýdýr: Bakara, 251. ayetinde ise Davud'a "hükümdarlýk"la birlikte "hikmet" verilmesinden bahsediliyor. "Neticede Allah'ýn izniyle onlarý bozguna uðrattýlar. Davut da, Câlût'u öldürdü. Allah, Davud'a hükümdarlýk ve hikmet

verdi, Ona dilediðinden öðretti." (Bakara: 251) Burada da hikmet, elindeki gücü en iyi þekilde nasýl kullanacaðýný bilmek ve onu deðerlendirmek anlamýnda kullanýlýyor. Hikmet, gerçek gücü görebilme kabiliyetidir: Bakara 260. ayette ise Ýbrahim'e yaratýlýþla ilgili ilahi kudret ve bilgi anlatýlýrken hikmet kavramý kullanýlýyor: "Ýbrahim: -Rabbim, bana ölüleri nasýl dirilttiðini göster, demiþti. (Allah da:) -Ýnanmýyor musun? buyurunca: -Þüphesiz inanýyorum, fakat kalbimin tatmin olmasý için! (istiyorum) demiþti. -Öyleyse dört kuþ tut. Onlarý kendine alýþtýr, sonra onlarý (parçalayýp) her parçasýný bir daðýn üzerine koy, sonra da onlarý çaðýr. Sana koþarak gelirler. Bil ki Allah, üstün ve güçlü olandýr, hüküm ve hikmet sahibidir." Hikmet, Allah'ýn dileyen kimseye verdiði üstün bir kabiliyettir. Bakara, 269. ayette Allah'ýn hikmeti dileyen kimseye verdiði þu ifadelerle yer alýr: "O, hikmeti dileyen kimseye verir. Hikmet verilen kimseye pek çok hayýr da verilmiþtir. Temiz akýl sahiplerinden baþkasý öðüt alýp düþünmez." (Bakara: 269) Bu ayette ayný zamanda, hikmetle "hayýr" yani iyilik ve "temiz akýl sahibi olmak" birlikte anýlmaktadýr. Allah, bir kiþiyi "hikmet"e layýk görmüþse, aslýnda o kiþi "temiz akýl sahibi" ve "hayýrlý iþlere" eðilimli bir kimsedir. Hikmet onlarý; onlar da hikmeti destekler. Hikmet bir ayrýcalýk ve üstünlüktür: "O'na kitabý, hikmeti Tevrat ve Ýncil'i öðretecektir ve O'nu Ýsrail oðullarýna peygamber olarak gönderecektir." (Âl-i Ýmran: 48) Bu ayrýcalýk bilgeliktir ayný zamandýr. Ýlim ve kitap ehli olma niteliklerini de kapsamaktadýr.

Hikmet Kavramý

33

nesli


"Allah, müminlere; onlara ayetlerini okuyan, arýndýran, kitap ve hikmeti öðreten aralarýndan bir peygamber göndermekle büyük lütufta bulunmuþtur oysa, bundan önce onlar apaçýk bir sapýklýk içindeydiler." (Al-i Ýmran: 164)

"Ýþte bu sana okuduklarýmýz, ayetlerden ve hikmetli zikirdendir." (Âl-i Ýmran: 58) Hikmet aþýrýlýk ve þýmarýklýk yapýlmasýna engel olacak dengeyi koruma özelliðidir: "Allah'ýn kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiði bir insanýn, bütün bunlardan sonra, "Allah'ý býrakýp, benim kullarým olun" demesi mümkün deðildir. Fakat: -Kitabý okuyup, incelediðinize göre Rabbe kul olunuz, der." (Âl-i Ýmran: 79)

onlardan bir grup seni saptýrmaya çalýþmýþtý. Onlar, kendilerinden baþkasýný saptýramazlar ve sana hiç bir þeyle zarar veremezler. Allah sana kitabý ve hikmeti indirmiþ, önceden bilmediklerini öðretmiþtir. Allah'ýn senin üzerindeki lütuf ve ihsaný çok büyüktür." (Nisa: 113) Kitabýn inzali vahiy iledir. Hikmetin inzali ise vahyin hayata uygulanmasý iledir. Hikmet insanlarý etkiler:

"Allah, peygamberlerden: -Size kitap ve hikmet verdim, sonra sizden olaný doðrulayan bir peygamber gelecek, ona kesinlikle iman edecek ve ona yardým edeceksiniz! diye söz aldýðý zaman (sormuþtu): -Karar verdiniz ve size yüklediðim bu aðýr yükü kabul ettiniz mi? demiþti. Onlar: -Kabul ettik diye cevap verdiler. -Þahit olun, ben de sizinle birlikte þahitlik edenlerdenim, buyurmuþtu." (Al-i Ýmran: 81)

Maide: "Allah der ki: -Ey Meryemoðlu Ýsa, sana ve annene verdiðim nimetimi hatýrla! Hani seni Rûhu'l Kudüs (Cebrail) ile desteklemiþtim. Beþikteyken de yetiþkinken de insanlarla konuþuyordun. Sana, Kitabý, hikmeti, Tevratý ve Ýncil'i öðretmiþtim. Benim iznim ile çamurdan kuþ þeklinde bir þey yapmýþ, sonra da ona üflemiþtin de, o da benim iznim ile kuþ oluvermiþti. Yine benim iznim ile körü ve alacalýyý iyileþtiriyor, iznimle ölüleri diriltiyordun. Ýsrailoðullarý'nýn elini senin üzerinden çekmiþtim. Onlara belgeleri getirdiðinde, Onlardan inkarcý olanlar: -Bu apaçýk bir sihirden baþka bir þey deðildir, demiþlerdi." (Maide:110)

Hikmet, dalaletten kurtuluþ reçetesi öðretisidir:

Hikmet, ince kavrayýþ ve deðerlendirme kabiliyetidir:

"Allah, müminlere; onlara ayetlerini okuyan, arýndýran, kitap ve hikmeti öðreten aralarýndan bir peygamber göndermekle büyük lütufta bulunmuþtur oysa, bundan önce onlar apaçýk bir sapýklýk içindeydiler." (Al-i Ýmran: 164)

"Erginlik çaðýna ulaþýnca ona hikmet ve ilim verdik. Ýyileri iþte böyle ödüllendiririz." (Yusuf: 22)

Görüldüðü gibi hikmet sahibi gerçekleri gören ve hayallerle deðil doðrularla hayata bakan ve insanlarla iliþkisinde bunu gözeten kimsedir.

Hikmet, kitaba dayalý bir güçtür:

Hikmet, kime ne zaman ne söyleyeceðini, nasýl söyleyeceðini ve etkisinin ne olacaðýný iyi bilmektir: "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öðütle çaðýr. Onlarla en güzel þekilde mücadele et. Þüphesiz Rabbin, kimlerin kendi yolundan saptýðýný, kimlerin de doðru yolda olduðunu en iyi bilendir." (Nahl: 125)

"Yoksa onlar, Allah'ýn kendi fazlýndan insanlara verdiklerini mi kýskanýyorlar? Biz, Ýbrahim'in ailesine kitabý ve hikmeti vermiþizdir. Onlara büyük bir mülk verdik." (Nisa: 54)

Hikmet, çocuklukta da elde edilebilecek bir kabiliyettir:

"Onun iktidarýný güçlendirmiþ, ona hikmet ve açýk sözlülük vermiþtik." (Sa'd:20)

"Ey Yahya, kitaba kuvvetle sarýl. Ona daha çocukluðunda hikmet vermiþtik." (Meryem: 12)

Allah kitabý ve hikmeti sunmuþtur:

Hikmet, ahlaksýzlýktan uzak durabilmektir:

"Eðer Allah'ýn lütfu ve rahmeti senin üzerinde olmasaydý,

"Lut'a da hikmet ve ilim verdik. Onu çirkin iþ yapan

nesli

34 Hikmet Kavramý


“Hikmeti, sadece Allah Resulü'nün sünneti olarak yorumlamak, hikmet kelimesinin alanýný daraltmak anlamýna gelir. Hikmet, hükümlerin illetini; sebep ve sonucunu bilme melekesi iken onu dar anlamda "Peygamberin uygulamalarý taklit etmekle" sýnýrlamak doðru deðildir.”

memleketten kurtardýk. Gerçekten onlar, yoldan çýkmýþ kötü bir toplum idi." (Enbiya: 74) Hikmet, daðlar ve kuþlarla Rabbi tesbih edebilmektir: "Onu Süleyman'a öðretmiþtik. Her birine hikmet ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye daðlarý ve kuþlarý hizmetine verdik. Bunlarý yapan biz idik." (Enbiya: 79) Hikmet, Allah'a þükretmeyi bilmektir: "Allah'a þükretsin diye Lokman'a hikmet vermiþtik. Kim þükrederse, ancak kendisi için þükreder; Kim de nankörlük ederse, þüphesiz Allah'ýn ihtiyacý yoktur, hamde layýktýr." (Lokman: 12) Hikmet, Allah'ýn ayetlerini ve onlarýn içerdiði üstün özellikleri düþünmektir: "Evlerinizde okunan Allah'ýn ayetlerini ve hikmeti düþünün. Allah, lütufkardýr, haberdardýr." (Ahzab: 34) "Ýsa belgelerle geldiði zaman þöyle demiþti: -Size hikmet ile hakkýnda ihtilafa düþtüðünüz þeylerin bir kýsmýný açýklamak için geldim. Allah'tan korkun ve bana uyun!" (Zuhruf: 63) Hikmet, toplumsal alanda da bir kazaným ve ayrýcalýktýr: "Ýsrailoðullarý'na da kitap, hikmet ve peygamberlik vermiþtik. Onlarý iyi þeylerle rýzýklandýrmýþ ve toplumlara üstün kýlmýþtýk." (Casiye: 16) Hikmet, Adalettir: "Tam bir adalet ile.. Fakat uyarýlar bir yarar saðlamadý." (Kamer: 5) Hikmetli iþ ne demektir: "O gece, her hikmetli iþ ayrýlýr." (Duhan: 4) "Melekler ve Ruh, Rabbinin izni ile her iþ için o gece iner." (Kadr: 4)

HÝKMET VE SÜNNET Hikmet, ayeti kerimelerde de görüldüðü gibi, hükümlerin temelindeki ilkelerdir. Hak ile batýlý ayýrt edebilme yeteneðidir. Sebep- sonuç iliþkisidir. Allah, Kur'an'dan "hikmet" olarak bahsettiði gibi, Peygamberlere ve toplumlara "hikmet" verildiðinden bahsetmektedir. Bu hikmet hem kitaptýr, hem kitapta yazan hükümlerdir; hem de uygulama ilkeleridir. Neyin ne zaman, nerede, ne þekilde, niçin ve nasýl uygulanacaðýnýn bilinmesi ve uygulanmasýdýr. Demek ki, hikmet sadece Peygamberimize mahsus bir özellik deðildir. "O, hikmeti dilediði kimseye verir. Hikmet verilen kimseye pek çok hayýr da verilmiþtir. Temiz akýl sahiplerinden baþkasý öðüt alýp düþünmez." (Bakara: 269) Hikmeti, sadece Allah Resulü'nün sünneti olarak yorumlamak, hikmet kelimesinin alanýný daraltmak anlamýna gelir. Hikmet, hükümlerin illetini; sebep ve sonucunu bilme melekesi iken onu dar anlamda "Peygamberin uygulamalarý taklit etmekle" sýnýrlamak doðru deðildir. Elbette, Peygamberin tüm hayatý Kitabýn hikmet üzere hayata uygulanmasýndan ibaretti. Bu açýdan baktýðýmýzda Peygamberin yaþam tarzý; sünneti, hikmetin ta kendisiydi. Bu manada sünnete hikmet demek doðrudur. Ancak, genelde yapýlan hata ise, sünneti de hikmeti de tam olarak kavrayamayýp, Peygamber adýna söylenen her sözü hadis-i þerif sanmak ve ona atfedilen her rivayete sünnet gözüyle bakmak ve hatta daha da ileri giderek, Hz. Peygambere, Kur'an'ýn dýþýnda baþka bir vahyin indirildiðine inanmak ve bu kesinliði tartýþma götüren rivayetleri Kur'an ile eþdeðer görmek ve mutlak Kur'an referansýný etkisiz hale getirmektir. Sünnet, Kur'an'da Peygamber'e deðil; Allah'a atfedilerek kullanýlmaktadýr. "Allah'ýn sünneti" tabiri, Allah'ýn doðaya koyduðu kanunlarý ve toplumsal planda uygulaya geldiði kurallarý göstermektedir. “Daha öncekiler için de Allah'ýn sünneti/yasasý buydu. Allah'ýn yasasýnda bir deðiþiklik bulamazsýn." (Ahzab: 62) Ayeti bu gerçeði açýklamaktadýr. Peygamberlerin baþýna gelen sürgün hadisesini de her toplumun kendi içinden çýkan peygamberine tepki gösterip Hikmet Kavramý

35

nesli


“Eskilerin "hikmetinden sual olunmaz." diyerek kendilerini uzak tuttuklarý hikmete dört elle sarýlmamýz gerekir. Hikmeti yeniden keþfetmemiz, hikmet ile hayatýmýza ve kitabýmýza anlam kazandýrmamýz pek çok hayrýn da baþlangýç noktasý olacaktýr.”

yurdundan çýkarmasýný bir "sünnet" olarak açýklýyor ve: "Bu, senden önce gönderdiðimiz peygamberlerin sünnetidir. Bizim sünnetimizde bir deðiþiklik bulamazsýn." (Ýsra: 77) Peygamberin vahye dayama-yan Kur'an'dan baðýmsýz bir "sünnet" icat etmesi düþünülemez. Yaþayan Kur'an olan Hz. Muhammed (s.a.v.) her þeyi ile Yüce Rabbinin buyruðuna amade bir kuldu. Ondan aldýðý vahyi; hikmet ile insanlara açýklýyor ve hikmet ile uyguluyordu. Sonuçta onun yaþantýsý ise, tamamen Kur'an'a dayalý örnek bir hayattý. O'nun yolunda giden ashab da Kur'an'ý hayatlarýnýn merkezlerine koymuþlar ve mutlak referans olarak görmüþlerdi. Ama onlar da Kur'an'ýn hükümlerini "hikmetle" uyguluyorlardý. Hz. Ömer'in "muellefe-i kulûb"e zekattan pay ayýrmamasý, zekat daðýtýmýný açýklayan ayetin hikmetini tam kavramamýþ bazý kimselerce eleþtirilmiþ ve Ömer, Allah'ýn kitabýna aykýrý hüküm vermekle suçlanmýþtý. Oysa Ömer, Allah'ýn kitabýný ve o kitapta yer alan hükümleri, "hikmet"i kavrayan ve uygulayan gerçek bir önderdi. Sünneti, hikmetten soyutlayýp; hikmete "sünnet" þablonunu giydirmek Ýslam Toplumunun kendi iç dinamiklerinin tüketilmesi anlamýna gelir. Hayata "sünnete uymak" þablonu ile donuk ve katý bir bakýþ açýsý, canlý ve deðiþken aktif hayatýn dýþýnda kalmayý ve pasifize olmayý getirir. Genelde Ýslam Aleminde de bu sorun çok yaygýndýr. Toplamacý ve korumacý anlayýþ, geçmiþten bize intikal eden her þeyi kutsayarak korumaya meyyaldir. Her yeniliðin ve geliþmenin de karþýsýndadýr. Minareleri bidat olarak görmekle baþlayan, matbaaya gavur icadý diye savaþ ilan eden, Uzay çaðýnda oruca baþlamak için hilali görmeye çalýþan, içtihad kapýsýný kapatýp, sanayi toplumu öncesi verilen fýkhî fetvalarla

nesli

36 Hikmet Kavramý

yetinmeye çalýþan ve deðiþen dünyanýn dinamiklerini görmezden gelen ve sorunlara çözüm üretmek yerine, kendileri birer sorun haline gelen bir anlayýþ elbette "hikmet"i kavrayamaz. Hikmeti kavrayamayan bir toplum da Kur'an'ýn hükümlerini adaletle uygulayamaz. Eðer Kur'an'ýn hükümleri adaletle ve hikmetle uygulanmazsa bir zulüm aracý haline getirilebilir. Son olarak þunu diyebiliriz ki, gerek Kur'an'ýn hükümleri; gerekse Hz. Peygamber'in Kur'an'dan kaynaklanan uygulamalarý doðru olarak anlaþýlmalý, hangi hükmün hangi nedenle konulduðunun farkýnda olunmalý ve hangi þartlarda uygulanacaðý çok iyi tahlil edilmelidir. Hz. Ömer'in Kur'an'da yazmasýna raðmen niçin müellefe-i Kulûb'e zekattan pay ayýrmadýðý, Kur'-an'da yazmasýna raðmen savaþ hazýrlýðý olarak "at beslememizin", nükleer silah üreten düþmanlarýmýzla boy ölçüþmemizi asla saðlayamayacaðý ancak hikmet ile bilinir. Hikmet, içinde yaþadýðýmýz ortamýn þartlarýný Kitabýn ilahi rehberliði görebilmek ve sorunlarý çözebilecek bir gücü içimizde göstermektir. Eskilerin "hikmetinden sual olunmaz." diyerek kendilerini uzak tuttuklarý hikmete dört elle sarýlmamýz gerekir. Hikmeti yeniden keþfetmemiz, hikmet ile hayatýmýza ve kitabýmýza anlam kazandýrmamýz pek çok hayrýn da baþlangýç noktasý olacaktýr. "O, hikmeti dilediði kimseye verir. Hikmet verilen kimseye pek çok hayýr da verilmiþtir. Temiz akýl sahiplerinden baþkasý öðüt alýp düþünmez." (Bakara: 269)


Çok durmuþumdur þu Kur’an-ý Kerim’in âyetleri karþýsýnda. Korkak bir insan gibi kýsa ve güçsüz beþer üslûbumla nasýl el atabilirim ona diye. Fâni ve beþerî ifademle onu anlaþýlmaz hâle sokmaktan çok çok çekinmiþimdir. Rad Suresi de bütünüyle —daha Önceki En'am sûresi gibi tefsir etmek ve açýklamak için el sürmekten korktuðum ve çekindiðim sûreler arasýnda yer alýr. Ama ne yapabilirdim ki, biz öyle bir neslin içinde yaþýyorduk ki, mutlaka bu nesli Kur'an'dan haberdar etmek, onun mahiyetini, tabiatýný ve metodunu çeþitli yönlerden bu nesle açýklamak

zorunda idik. Uzun zamanlar geçmiþti insanlarýn Kur'an'ýn nazil olduðu hava içinde yaþamakta uzaklaþmalarý üzerinden. Kur'an'ýn Ýndiði gaye ve hedefler yitirileli epey vakit olmuþtu. Ayrýca bu insanlarýn duygu ve düþüncelerinde Kur'an'ýn gerçek mânasý kaybolmuþ, ýstýlahý anlamý yitmiþ, porsumuþ, solmuþ bir hâl almýþtý. Ve bugün týpký Kur'an'ýn Ýnmeye baþladýðý devrelerdeki cahiliyetler cinsinden bir cahiliyet bataklýðý içinde yaþar olmuþlardý, ilk defa bu Kur'an ile harekete giriþen nesillerin cahiliyeti yok etmek için giriþtikleri hareketin izlerine rastlanmaz olmuþtu artýk. Halbuki böyle bir harekete katýlmadan da bu Kur'an'ýn sýrlarýný çözmek ve anlamak imkân Vahy Karþýsýnda Müfessir ve Okuyucu 37

nesli


“Ve þu anda derinden derine hissediyorum bizim neslimizle bu Kur'an'a ilk muhatap olan nesiller arasýndaki büyük farký ve uçurumu. Doðrusu onlar bilfiil muhatap oluyorlardý bu Kur'an’la. Doðrudan doðruya hislerine iniyordu tesiri bu hitabýn.”

harici idi. Þurasýný asla hatýrdan uzak tutmamalýdýr ki, yerinde oturup duranlar bu Kur'an'ýn esrarýný çözemezler. Ona candan inanarak, gereklerini yerine getirmek üzere karþýsýnda bulunan cahiliyet cemiyetine karþý harekete giriþmeyenler hiç bir zaman için Kur'an'ýn mefhumlarýný anlayamazlar... Bütün bunlara raðmen bir korku kaplýyor beni, bir dehþet sarýyor ve tiril tiril titretiyor benliðimi bu âyetlerin izahýna kalkýþtýðým zaman... Þu gerçeði açýk olarak söylemeliyim ki, bu Kur'an'ýn doðrudan doðruya benim ruh dünyama yaptýðý tesirleri kendi ifade ve üslûbum Ýçinde anlatmam mümkün deðildir. Dile getiremem hiç birisini. Bunun için de hep korkunç bir uçurum hissediyorum bu âyetler karþýsýnda duyduðum hislerle bu "Kur'an'ýn Gölgesinde" anlattýðým ve dile getirdiðim þeyler arasýnda. Ve þu anda derinden derine hissediyorum bizim neslimizle bu Kur'an'a ilk muhatap olan nesiller arasýndaki büyük farký ve uçurumu. Doðrusu onlar bilfiil muhatap oluyorlardý bu Kur'an’la. Doðrudan doðruya hislerine iniyordu tesiri bu hitabýn. Þekil ve izleri, Ýma ve iþaretleri yaþadýklarý hayatta gösteriyordu kendisini ve direkt olarak onunla dile geliyordu heyecanlarý. Hemen ona koþuyor ve ona veriyorlardý kendilerini. Düþüncelerinde yer eden mefhumlarýný bizzat hayatlarýnda yasamak için onunla karþý koyuyorlardý doðrudan doðruya çevrelerindeki cahiliyete. Ýþte bunun için kýsacýk beþeri hayatlarýnda o fevkelade harikalarý tahakkuk ettirmiþler ve yeryüzünde meydana getirdikleri büyük inkýlâp önce onlarýn kalblerinde, düþüncelerinde ve hayatlarýnda tahakkuk etmiþ sonra da çevrelerinde bulunan insanlarýn hayatýna tesir etmiþtir. Böylelikle de o günkü dünyanýn kaderini deðiþtirmiþlerdi. Yeryüzünün tarihinin gidiþ yönünü deðiþtirmiþler ve Allah'ýn kendilerini yeryüzüne halife seçerek dünyanýn mirasçýsý olmalarýna hak kazanmýþlardý. Hiç bir aracý olmaksýzýn doðrudan doðruya Kur'an kaynaðýndan besleniyorlardý. Bütün benlikleriyle göz kulak kesilip duygularýný onun tesirine veriyorlardý. Onun verdiði sýcaklýk, aydýnlýk ve iþaretlerle geliþip olgunlaþýyorlardý. Sonra

nesli

38 Vahy Karþýsýnda Okuyucu ve Müfessir

da Kur'an'ýn getirdiði gerçekler, deðerler ve düþünceler doðrultusunda keyfiyet kazanýyorlardý... Bize gelince bugün, falan ve filanýn kâinat hayat ve deðer anlayýþýna göre þekil veriyoruz kendimize. O baðlandýðýmýz falanca da filanca da fâni birer beþer evladý olan fanilerden baþka bir þey deðiller... Sonra bîr de kalkýyor onlarýn hayatlarýnda tahakkuk ettirdikleri harikalara ve fevkâlade muvaffakiyetlere bakýyor, kendilerini ve çevrelerini nasýl birden bire deðiþiverdiklerini görüyor ve onlarý kendi kýsýr mantýk ölçülerimizle deðerlendirmeye kalkýþýyoruz. Düþüncesini deðer ölçüsünü ve hayat görüþünü baþka baþka kaynaklardan alan kendi düþüncemize, deðer ölçümüze ve hayat görüþümüze göre izah etmeye kalkýþýyoruz. Bunun için de þüphesiz yanýlýyoruz. Sebepleri izah etmekte, âmilleri açýklamakta ve neticeleri belirlemekte yanlýþ ölçülere baþvuruyoruz.. Halbuki onlar bambaþka yaratýklardý, onlar Kur'an tarafýndan var edilmiþ eþsiz varlýklardý... Bu "Kur'an'ýn Gölgesinde" eserimizin kurallarý, asýl hedefleri bizim kaleme aldýðýmýz þu kitabý okumak olmasýn. Onu sadece kendilerini biraz daha Kur'an'a yaklaþtýrmasý için okusunlar. Sonra doðrudan doðruya Kur'an'a yaklaþsýnlar ve onun gerçeklerine uzanarak benim yazdýklarýmý bir kenara atsýnlar... Ama þunu da unutmasýnlar ki, hayatlarýný bu Kur'an uðrunda vermedikçe, onun buyruklarýný hayatlarýnda tahakkuk ettirmek için kendilerini feda etmeyi göze almadýkça ve içinde bulunduklarý cahiliyet cemiyetiyle Kur'an adýna ve Kur'an'ýn sancaðý altýnda amansýz savaþlara giriþmedikçe onun mefhumlarýný bütünüyle anlayamazlar... Kaynak: Fi’Zilal-i Kur’an, Rad Suresi Tefsiri Giriþi


ALAK

SURESÝ TEFSÝRÝ 1.BÖLÜM

A. PAKSU

Oku Rabb’inin Adýna Ki Yarattý, Yarattý Ýnsaný Alak’tan. Oku ! Rabb’in En Büyük Kerem Sahibi ; Kalemle Öðreten , Ýnsana Bilmediðini Öðreten Muhakkak Ýnsan Azar. Kendini Kendine Yeterli Görürse. Dönüþ Gerçekten Rabb’inedir. Gördün Mü Engelleyeni Salat Eden Bir Kulu? Gördün Mü, Ya O Salat Eden Doðru Yolda Ve Takvayý Emrettiyse? Gördün Mü ? Yalanlasa Ve Yüz Çevirse, Bilmiyor mu ki Allah Görüyor. Hayýr ! Vazgeçmez Ýse Alnýndan Yakalarýz. Yalancý Ve Günahkar Alnýndan. O Zaman Çaðýrsýn Meclisini Yardýma . Biz De Çaðýracaðýz Zebanileri. Hayýr ! Ona Ýtaat Etme. Secde Et Ve Yaklaþ. GÝRÝÞ Ýkra vahyin ilk emri. Kökü K-R-E olan fiil ; okumak, teblið etmek, taþýmak anlamlarýna geliyor. Birisine selamýnýn götürülmesini isteyen kiþi, bu iþ için görevlendirdiði elçiye; “igra selami ala …………..” (“……………’e/a selamýmý oku”) der. Kelime bu cümlede “ala”' ön edatýyla teblið et (bellið) anlamýnda, “ karaet en-nakatu” cümlesinde ise, (diþi) deve taþýdý (hamele) anlamýnda kullanýlýyor. Kavram bir mesajýn, muhataplarýna teblið edilmesi ve anlatýlmasýný ifade ettiði gibi bu fiili gerçekleþtirmek için elçilik yapacak bir kiþiyi gerekli kýlar.Kýraat edilmesi istenen mesajýn içeriði hakkýnda elçinin bilinçli olmasý gerektiði okumanýn doðal bir sonucudur. Mesajýn anlamý kavranmadan ve gereði yerine getirilmeden elçilik vazifesi de yerine getirilemez.Burada Resulün Risalet görevi ortaya çýkar. Bu görevi kimin verdiði , Resulün bu görevi icra ederken dayanak noktasýnýn kim olacaðý ve neyi anlatacaðý son derece önemlidir.

Mesajýn sahibi ile ileticisi arasýndaki konum farký ortaya konulmalý ayný zamanda bu farkla beraber mesaj sahibinin elçiye olan yakýnlýðý rahmet ve merhameti de göz ardý edilemeyecek þekilde belirtilmelidir. OKU RABB’ÝNÝN ADINA KÝ YARATTI Ayette karþýmýza çýkan RABB kavramý Kuran içersinde yer alan son derece önemli ve mesajýn doðru algýlanabilmesi için, içinin doðru olarak doldurulmasý gereken bir kavram. RABB: Kefil olan, murakabe eden, durumu düzelten ve sorumluluðu üzerine almayý tekeffül eden. Mürebbi, ihtiyaçlarýn giderilmesinde kefil, terbiye ve yetiþtirme iþlerini gören. Ýtaat edilen hakim, sözü geçen otorite, efendilik ve üstünlüðü kabul edilen, tasarruf yetkilerinin sahibi. Kavmi arasýnda odak kiþiliðe sahip olduðundan, etrafýnda toplandýklarý efendi, baþkan. Melik (kral) ve efendi. Yaþanan toplum içerisinde kelime anlamý itibarý ile bir çok rabbler var ve bunlara da rabb deniliyor. Mesaj sahibi olan Rabb’in bu rablerden farklý olan en bariz özelliði öncelikle gündeme getiriliyor. Öyle sýradan bildiðiniz rablerden bir Rabb deðil. Yaratan Rabb. Diðer bütün özellikleri üzerinde bulundurmakla beraber diðer rablerden ayrýlan en büyük özelliði yaratan RABB olmasý. Bu özelliði diðer rabbleri de O’nun yaratmasý demektir. Kuranda Allah kendisini Alemlerin Rabbi olarak tanýmlar. 26:77. Ýyi bilin ki onlar benim düþmanýmdýr; ancak alemlerin Rabbi öyle deðil; 26:78. Beni yaratan ve bana doðru yolu gösteren O'dur. 26:79. Beni yediren, içiren O'dur. 26:80. Hastalandýðým zaman bana þifa veren O'dur. 16:53. Nimet olarak size ulaþan ne varsa, Allah'tandýr. Sonra size bir zarar dokunduðu zaman da yalnýz O'na yalvarýrsýnýz. 16:54. Sonra da sizden o zararý giderdiðinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak koþarlar!

Alak Suresi 39

nesli


“ OKU RABBÝNÝN ADINA KÝ YARATTI “ Ayeti mesaj sahibinin elçiye olan yakýnlýðýný belirten bir ayettir . Resul mesajý kýraat ederken yalnýzca O’na güvenecek, O’ndan yardým isteyecek ve O’nun teveccühünü umacaktýr.”

73:9. O, doðunun da batýnýn da Rabbidir. O'ndan baþka ilâh yoktur. Öyleyse yalnýz O'nu vekil edin. 39:7. Eðer inkar ederseniz, þüphesiz Allah, size muhtaç deðildir. Bununla beraber O, kullarýnýn küfrüne razý olmaz. Eðer þükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkar diðerinin günahýný çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidiþi, Rabbinizedir. Yaptýklarýnýzý O size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan her þeyi hakkýyla bilendir. 36:51. Nihayet Sur'a üfürülecek. Bir de bakarsýn ki onlar kabirlerinden kalkýp koþarak Rablerine giderler. 9:31. Allah'ý býrakýp ahbarý , ruhbaný ve Meryem oðlu Mesih'i rabbler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emr olundu. O'ndan baþka ilah yoktur. O, bunlarýn ortak koþtuklarý þeylerden uzaktýr. 3:64. De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze geliniz: Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyelim. O'na hiçbir þeyi ortak koþmayalým ve Allah'ý býrakýp da kimimiz kimimizi rabb edinmeyelim. Eðer onlar yine yüz çevirirlerse, iþte o zaman: “ Þahit olun ki biz Müslümanlarýz” deyin. 12:41. Ey zindan arkadaþlarým ! Biriniz rabbine þarap içirecek; diðeri ise asýlacak ve kuþlar onun baþýndan yiyecekler. Yorumunu sorduðunuz iþ . 12:50. Melik dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yusuf’a geldiði zaman, (Yusuf) dedi ki: "Rabbine dön de ona: Ellerini kesen o kadýnlarýn zoru neydi? diye sor. Þüphesiz benim Rabbim onlarýn hilesini çok iyi bilir." 37:5. O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasýndakilerin Rabbi, hem de doðularýn Rabbidir. “ OKU RABBÝNÝN ADINA KÝ YARATTI “ Ayeti mesaj sahibinin elçiye olan yakýnlýðýný belirten bir ayettir . Resul mesajý kýraat ederken yalnýzca O’na güvenecek, O’ndan yardým isteyecek ve O’nun teveccühünü umacaktýr. Ayet öncelikle, uluhiyyetin üstün bir tecellisi olan Ýlahi Mesaj ile peygamberin bir insan olarak söyleyeceklerini ayýrmaktadýr. Bu

nesli

40 Alak Suresi

ayýrma Rasulullah'ýn Ýlahi Kitab'ý Rabbi adýna okumasý (Besmele) ile ifade edilir. Bunanla bir yandan elçinin insan olarak irade ve gücünün sýnýrlýlýðý açýklanýrken, diðer yandan mesajýn, kendi istek ve görüþleri doðrultusunda deðil Rabbinin adýna, O'na dayanarak, O'nun dileðine göre açýklandýðý kesinlik kazanýr .Bu konu hiçbir zaman önemini yitirmeden Kitab içersinde farklý boyutlarý ile sýk sýk iþlenir. 53:1. Battýðý zaman yýldýza andolsun ki; 53:2.Arkadaþýnýz / sahibiniz sapmadý ve azmadý. 53:3.O,arzusuna ( hevasýna ) göre de konuþmaz. 53:4. O (bildirdikleri) vahyedilenden baþkasý deðildir. 69:40. Hiç þüphesiz o , çok þerefli bir elçinin sözüdür. 69:41. Ve o, bir þair sözü deðildir. Ne de az iman ediyorsunuz! 69:42. Bir kahin sözü de deðildir . Ne de az düþünüyorsunuz! 69:43. Alemlerin Rabbi tarafýndan indirilmiþtir. 69:44. Eðer bize atfen bazý sözler uydurmuþ olsaydý, 69:45. Elbette onu kýskývrak yakalardýk. 69:46. Sonra onun can damarýný koparýrdýk (onu yaþatmazdýk). 69:47. Hiçbiriniz buna mani de olamazdýnýz. 69:48. Doðrusu o (Kur'an), muttakiler için bir öðüttür. 10:37. Bu Kur'an Allah'tan baþkasý tarafýndan ortaya konabilecek bir þey deðildir. Ancak kendinden öncekini doðrulayan ve o Kitab'ý açýklayandýr. Onda þüphe yoktur, o Alemlerin Rabbindendir. 10:38. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eðer sizler doðru sözlülerseniz , Allah'tan baþka, gücünüzün yettiklerini çaðýrýn da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin. ''Bu Sözlerin'' okunmasý Muhammed el- Emin'in beþeri gücü ve iradesinin üstündedir. Ne Muhammed el-Emin'in ne de bir baþkasýnýn bilgi ve benzer yetenekleri böyle bir “ ayeti “ ortaya koyabilmek için asla yeterli deðildir . Ama kuþkulananlar ''Bu Sözleri'' bir insanýn sözü olarak deðerlendiriyorlar. Allah 'ýn vahyettiði gibi vahyetmeye kalkýþmak (6/93), peygamberden -sanki gücü yetiyormuþ gibi- baþka bir Kur'an istemek (10/15), peygamberin bir beþer tarafýndan öðretildiðini öne sürmek (16/103), Kur'an'ý beþer sözü olarak tanýmlamak


“Ben onlara, ancak bana emrettiðini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. Ýçlerinde bulunduðum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artýk onlar üzerine gözetleyici yalnýz sen oldun. Sen her þeyi hakký ile görensin.” (Maide Suresi 117)

(74/25), kendi sözlerini, görüþlerini ve düþüncelerini aðýzlarýný eðip-bükerek Allah'a isnad etmek (3/78) veya en uç örnek olmak üzere -Ýsa peygamber örneðinde olduðu gibi- resule uluhiyyet izafe etmek (5/111-120) gibi yanlýþ tutum , davranýþ ve inançlarla ilahi mesaja karþý çýkýyorlardý. Sonuçta bunlarýn hepsi insanýn düþünce ve görüþlerini, bilgi ve tecrübelerini mutlak þekilde esas alan, kutsayan, yüceleþtiren insan merkezli bir akide sisteminin tezahürleridir. 6:93. Allah'a karþý yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir þey vahyedilmemiþken "Bana da vahyolundu" diyenden ve "Ben de Allah'ýn indirdiði âyetlerin benzerini indireceðim" diyenden daha zalim kim vardýr! 10:15. Onlara âyetlerimiz açýk açýk okunduðu zaman (öldükten sonra) bize kavuþmayý beklemeyenler: Ya bundan baþka bir Kur'an getir veya bunu deðiþtir! dediler. De ki: Onu kendiliðimden deðiþtirmem benim için olacak þey deðildir. Ben, bana vahyolunandan baþkasýna uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabýndan korkarým. 16:103. Þüphesiz biz onlarýn: "Kur'an'ý ona ancak bir insan öðretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri þahsýn dili yabancýdýr. Halbuki bu (Kur'an) apaçýk bir Arapçadýr. 74:25.” Bu, insan sözünden baþka bir þey deðil." 3:78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarýný kitaptan sanasýnýz diye kitabý okurken dillerini eðip bükerler. Halbuki okuduklarý Kitap'tan deðildir. Söyledikleri Allah katýndan olmadýðý halde: Bu Allah katýndandýr, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar. 5:111. Hani havârîlere, "Bana ve peygamberime iman edin" diye ilham etmiþtim. Onlar (da), "Ýman ettik, bizim Allah'a teslim olmuþ kimseler (müslümanlar) olduðumuza sen de þahit ol" demiþlerdi. 5:112. Hani havârîler "Ey Meryem oðlu Ýsa, Rabbin bize gökten, donatýlmýþ bir sofra indirebilir mi?" demiþlerdi. O, "Ýman etmiþ kimseler iseniz Allah'tan korkun" cevabýný vermiþti. 5:113. Onlar "Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doðru söylediðini (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle görmüþ þahitler olalým istiyoruz" demiþlerdi. 5:114. Meryem oðlu Ýsa þöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiþ ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize)

olsun. Bizi rýzýklandýr; zaten sen, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýsýn. 5:115. Allah da þöyle buyurdu: Ben onu size þüphesiz indireceðim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiç bir kimseye etmediðim azabý ona edeceðim! 5:116. Allah: Ey Meryem oðlu Ýsa! Ýnsanlara, "Beni ve anamý, Allah'tan baþka iki ilah bilin" diye sen mi dedin, buyurduðu zaman o, "Hâþâ! Seni tenzih ederim; hakkým olmayan þeyi söylemek bana yakýþmaz. Hem ben söyleseydim sen onu þüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtýnda olaný bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnýzca sensin. 5:117. Ben onlara, ancak bana emrettiðini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. Ýçlerinde bulunduðum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artýk onlar üzerine gözetleyici yalnýz sen oldun. Sen her þeyi hakký ile görensin. 5:118. Eðer kendilerine azap edersen þüphesiz onlar senin kullarýndýr (dilediðini yaparsýn). Eðer onlarý baðýþlarsan þüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin" dedi. 5:119. (Bu konuþmadan sonra) Allah þöyle buyuracaktýr: Bu, doðrulara, doðruluklarýnýn fayda vereceði gündür. Onlara, içinde ebedî kalacaklarý, zemininden ýrmaklar akan cennetler vardýr. Allah onlardan razý olmuþtur, onlar da O'ndan razý olmuþlardýr. Ýþte büyük kurtuluþ ve kazanç budur. 5:120. Göklerin, yerin ve içlerindeki her þeyin mülkiyeti Allah'ýndýr, O, her þeye hakký ile kadirdir. Beþerin iradesi ve kudreti kendi olaðan sýnýrlarýnýn ötesine taþýnca artýk ondan ancak üstün bir ÝLAH'ýn ortaya koyabileceði ayetler beklenebilir .Bu durumda, tanrýsal nitelikler taþýdýðý için uluhiyyette bir payý olduðu varsayýlan peygamberin, beþere örnek olma niteliðini iptal edecektir .Artýk karþýnýzda insan üstü vasýflarý olan, mucizeler istenebilen ama insanlara güzel örnek olmayan biri vardýr . Bu düþüncenin yanlýþlýðý Kuran da resulün aðzýndan þöyle dile getirilir. -De ki; ''Ancak Rabbýmýn yüceliði sýnýrsýz ve her þeyi aþandýr Ben ancak resul olan bir beþer deðil miyim? (17/93) Devam edecek...

Alak Suresi 41

nesli


Þemdinli'de Devlet Terörüne Suçüstü 9 Kasým 2005 Çarþamba günü, Hakkari'nin Þemdinli ilçesinde Umut Kitabevi'ne el bombasýyla düzenlenen saldýrýda Mehmet Zahit Korkmaz adlý kiþi yaþamýný yitirdi, 6 kiþi yaralandý. Patlamanýn ardýndan olay yerinden uzaklaþmak için bir araca koþan saldýrgan ve araçta bulunan iki kiþi halk tarafýndan ele geçirildi. Bombalý saldýrýyý gerçekleþtiren kiþinin Jandarma Ýstihbarat Teþkilatý (JÝT) tarafýndan kullanýlan PKK itirafçýsý Besil Ateþ olduðu iddia ediliyor, araçta kendisini bekleyenlerin de jandarma astsubay olduðu ortaya çýktý. Saldýrganlarý halkýn elinden güçlükle alan polisin bu kiþileri nereye götürdüðü belirlenemedi. Araçta bulunan iki astsubayýn gözaltýna alýndýðý da açýklanmadý. Saldýrýda kullanýlan JÝT mensuplarýna ait 30 AK 933 sivil ve 730198 askeri plakalý beyaz renkli Renault 19 marka araçta polis ve asker yeleði, üç kalaþnikof tüfek, 10 þarjör ve patlayýcý madde bulundu. Araçta ayrýca Umut Kitabevinin ve içinde bulunduðu Özipek Pasajý'nýn bir krokisi de bulundu. Krokide jandarmaya giden yol bir okla gösteriliyor. Araçta bulunan belgeler arasýnda Umut Kitabevinin sahibi Seferi Yýlmaz'ýn evinin bir krokisi, Jandarma Ýstihbarat Teþkilatý (JÝT) tarafýndan “Ali Kaya” adýna düzenlenmiþ bir kimlik, Jandarma Ýstihbarat Þube Müdürlüðünde görev yapan uzman baþçavuþ Ümit Sevinç ve kýdemli çavuþ Halit Çaðlar'a ait biri 10 gün, diðeri 20 günlük olmak üzere iki adet personel izin belgesi de bulundu. Jandarma aracýyla ilgili, Hakkâri Ýl Jandarma Komutaný Albay Erhan Kubat imzalý, 7 Kasým ve 9 Kasým 2005 tarihli iki görevlendirme yazýsý da araçta halk tarafýndan ele geçirilen belgeler arasýnda yer alýyor. Halkýn olay yerini terketmemesi üzerine ilçe savcýsýnýn inceleme yapmak için geldiði sýrada, 42 plakalý sivil bir otodan açýlan ateþ sonucu altý kiþi yaralandý, yaralýlardan Ali Yýlmaz kaldýrýldýðý hastanede yaþamýný yitirdi. Þemdinli halký 10 Kasým Perþembe günü sabah saatlerinde yeniden toplanarak, JÝT mensuplarýnýn provokatif terörist saldýrýsýna karþý bir protesto gösterisi gerçekleþtirdi. Kentin çýkýþýnda bulunan bir polis noktasý da molotof kokteyliyle yakýldý. Bölgede gerginlik sürüyor.

nesli

42 Gündemden Baþlýklar

Kolombiya: Ordu zýrhlý araçlarla barýþçý yerli topluluklarýna saldýrýyor 10 Kasým 2005 Perþembe günü 16 yaþýndaki bir yerli korumasý isyan polisi tarafýndan öldürüldü, bir kiþi vurularak olmak üzere 25 yaralandý. Pisochago'da da polisin saldýrýsý sonucu 12 kiþi yaralandý. Polis yerli halka karþý silahlý zýrhlý araçlar kullanýyor. Ýsyan polisi (ESMAD) ve bu silahlý araçlar El Japio'daki Nasa yerlilerini tahliye etmeye çalýþýyor, Misak yerlileri ise Piendamó'da bulunan Corazón plantasyonunu (hacienda) iþgal etti. Toprak talep eden Guambiano'lar, Kokonuko ve Nasa yerlileri ve binlerce çiftçi 12 Ekim'den bu yana Cauca'nýn çeþitli bölgelerindeki hacienda çiftliklerini iþgal etti. INCODER (Kolombiya Tarým Yapýlanma Enstitüsü) Cauca'da veya ülkenin baþka bir bölgesinde toprak reformu için ne yasal yetki ne de fon vermediði için yerli halk tarafýndan protesto ediliyor. Devletin toprak reformuna yönelik taleplere iliþkin hareketsizliðinin sorumlusu olan tarým bakaný Andrés Felipe Arias da, hükümetin yerlilerle müzakerede bulunmayacaðýný açýkladý. Kaba kuvvet ve göz yaþartýcý gaz kulanmlarýna raðmen devlet yetkilileri yerli halký tahliye etmeyi baþaramadý.

Harold Pinter, 'Biz Irak halkýna sefalet, çürüme ve ölüm getirdik!' 2005 Nobel Edebiyat.Ödülü sahibi Harold Pinter: "Gerçek ile gerçek olmayan ya da hakiki ile sahte arasýnda kesin ayýrýmlar yoktur. Bir þeyin hakiki veya sahte olmasý mutlaka gerekmez, o þey hem hakiki hem sahte olabilir. Bu iddialarýmýn geçerli olduðu ve gerçeði sanat yoluyla keþfetmeye uygulanabileceði kanýsýndayým. Bu nedenle, onlarý bir yazar olarak savunurum, ama bir yurttaþ olarak savunamam. Yurttaþ olarak, ne gerçektir, ne deðildir sorgulamak zorundayým. Tiyatro sanatýnda hakikatin anlaþýlmasý daima zordur. Onu hiç bir zaman kolay keþfedemezsiniz, ama ister istemez ararsýnýz. [Yazar tiyatroda gerçek dýþýlýk kapsamýnda kendi piyeslerinden örnekler veriyor.] Siyasetçilerin kullandýðý dil bu alanda verdiðimiz örneklerin hiç birisine girmez, çünkü, gördüðümüz kadarýyla politikacýlarýn çoðu gerçekle ilgilenmez, iktidarla ve o iktidarý


üzere uluslar arasý þeytani mihraklarý seçim öncesinde korkutmaya ve kaygýlarýna neden oldu.

korumakla ilgilenir. O iktidarý sürdürmek için halkýn hakikatten, hatta bizzat kendi hayatlarýna ait hakikatlerden yoksun býrakýlmasý özellikle önem taþýr. Þu halde, etrafimýz çepeçevre yalanlarla çevrilmiþtir ve biz yalanla beslenmekteyiz. Buradaki herkes gayet iyi biliyor ki, Irak'ýn iþgal edilmesinin mazereti Saddam Hüseyin'in son derece tehlikeli bir kitle imha silahlarý kitlesine sahip olduðu, bunlardan bazýlarýnýn 45 dakika içinde ateþlenebilecekleri ve korkunç yýkýmlara yol açabilecekleri þeklindeydi. Bize bunun gerçek olduðu söylendi. Ama deðildi. Irak'ýn El Kaide'yle ve 11 Eylül 2001 saldýrýlarýyla iliþkili olduðu dile getirildi. Bunun da gerçek olduðu söylendi. Ama deðildi. Irak'ýn dünya güvenliðini tehdit ettiði söylendi. O da doðru deðildi."

Amerika tarafýndan tahrif edilen Kur'an Metinleri'nin Hindistan'a girmesi yasaklandý Hindistan, Amerikanýn tahrifle hazýrladýðý Kuran, Furkanülhak kitabýnýn ülkesine giriþini yasakladý. Hindistan hükümeti mecliste bir gümrük genelgesi onaylatarak güvenlik gerekçesiyle Furkanulhak adlý kitabýn ülkesine giriþini yasakladý. Amerika'da bu kitabýn yayýnlanmasý Müslüman çevreleri son derece öfkelendirdi. Müslüman liderlere göre Furkanulhak Kur'an'ýn tahrif olmuþ tercümesi olup Müslümanlara açýkça hakaret sayýlýyor.

Bu doðrultuda Filistin'de 25 Ocak'ta yapýlacak genel seçimlere iliþkin bir kamuoyu yoklamasý, HAMAS'ýn çok önemli oranda ve düþmanlarýn beklentilerinin aksine ciddi sandalye kazanabileceðini ortaya çýkardý. Gazze Þeridi'ndeki Nablus kenti en'Neccah Üniversitesi tarafýndan yapýlan kamuoyu araþtýrmasý, seçimlerin bugün yapýlmasý halinde Filistinlilerin yüzde 31'inin HAMAS'ý, yüzde 27'sinin Ýsrail cezaevinde bulunan Mervan Barguti'nin lideri olduðu ''Müstakbel'' hareketini seçeceðini gösterdi.Araþtýrmaya göre, Filistin Devlet Baþkaný Mahmud Abbas'ýn lideri olduðu El Fetih'e destek ise yüzde 18 ile üçüncü sýrada kaldý. Bilindiði gibi HAMAS hareketi Gazze Þeridi'nde yerel seçimlerde sürpriz bir þekilde 4 belediyeden 3'ünü almýþ bu durum baþta Amerika ve Avrupa'nýn olmak üzere Küfür Cephesi'nin kaygýlarýna ve hatta Filistin halkýný HAMAS'a oy vermeme doðrultusunda tehdide kadar gitmiþti.

Danimarka'da 5 bin kiþi Ýslam'la þereflendi Haber kaynaklarýna göre, Danimarka'da 2005 yýlýnda en az 5 bin kiþinin Ýslam'la müþerref olduðu bildirildin.Danimarka basýnýnýn yazdýðýna göre, bu ülkede her gün bir çok kiþi Ýslam'la þerefleniyor.Müslümanlýðý seçen Danimarkalýlarýn çoðunu gençler oluþturuyor. Danimarkalý 180 bin müslümanýn bulunduðu ve bu rakamýn da Danimarka nüfusunun yüzde 3'ünü teþkil ettiði bildiriliyor.

Lübnan sýnýrlarýndaki Ýsrail askerleri alarmda!

Filistin'de HAMAS'ýn yükselen çýtasý, Ýþgalcileri korkutuyor!

Filistin topraklarýnýn iþgalden kurtarýlmasý için yýlmadan ve kararlýlýkla silahlý mücadele ve binlerce þehid veren Filistin Ýslami Direniþ Hareketi'nin (HAMAS) öte yandan siyasi platformda da büyük baþarý yakalamasý, baþta Ýsrail olmak

Lübnan topraklarýnýn bir bölümünü hala iþgalinde tutan Ýsrail rejimi, Lübnan sýnýrlarýndaki askerlerini alarma geçirdi. Siyonist rejim kaynaklarýnýn iddialarýna göre, sözkonusu Ýsrail güçlerinin, Lübnan Ýslami direniþ güçleriyle girecekleri muhtemel bir askeri saldýrý için alarma geçirildiði anlaþýlýyor. Korsan rejim Ýsrail, Lübnan topraklarýna saldýrmasý halinde, direniþ güçlerinin de Ýsrail mevzilerine saldýrmasý ve bu rejimin askerlerini rehin almasýndan korkuyor. Lübnan Hizbullah direniþ hareketinin genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, önceki ay 3 direniþçinin Ýsrail güçlerince þehid edilmesi münasebetiyle yaptýðý açýklamada, Lübnan direniþ güçlerinin Ýsrail'e misillemede bulunma ve onlarý rehin alma hakkýna sahip olduðunu ve Hizbullah'ýn hakkýný mahfuz tuðunu söylemiþti. Gündemden Baþlýklar 43

nesli


Chavez: Müslümanlara Kulak veriyorum

sterline mal olacak projenin ise þöyle bir sorunu var. Set baharda bittiðinde 150 köyde 100 bin Hindistan vatandaþý yanlýþ tarafta yaþayýp geçiniyor olacak. Bunun için þimdi Hindistan seti, 30 yýl önce savunma yapýlarý kurulmamasý kararlaþtýrýlan sýnýr hattýndan geçirmek için Bangladeþ'ten izin istiyor."

Sarýkamýþ Dramý Anýldý. Aralýk 1915'te yaþanan ve onbinlerce Osmanlý Askerinin donarak vefatýyla sonuçlanan Sarýkamýþ Dramý anýldý. 19141915 yýlarý arasýnda yaþanan trajik ölümler, Enver Paþa'nýn ulusalcý ihtiraslarýnýn kurbaný mazlum Anadolu insaný olmuþtu. Allahuekber daðlarýnda yazlýk elbiselerle tipiye tutulan Osmanlý ordusu da bu ihtiraslardan payýný almýþtý.

Venezüella cumhurbaþkaný Hugo Chavez, Hiçbir zaman antiemperyalist Müslüman liderlerin yönetim ahlaký ve yöneticilerin halka karþý tutumlarýnýn nasýl olacaðýna dair kýymetli tavsiyelerini unutmadýðýný söyledi.

Kur'ani Islahat Þairimiz Mehmet Akif Anýldý “Mýsýr'ýn en muhteþem üstadý Muhammed Abduh

Dünyanýn Dört Bir Yaný Duvarlarla Örülüyor

Çin Seddi'nden Berlin Duvarý'na, Hadrianus Duvarý'ndan Magino Hattý'na ve son olarak Ýsrail-Batý Þeria Duvarý'ndan Hind Seddi'ne tarihin eski bir koruma geleneði 21. yüzyýlda yeniden yaygýnlaþýyor. Rusya Kafkaslarda, ABD Meksika'da ve AB ise Polonya ve Macaristan sýnýrýnda duvar inþasýna baþlýyor.. Kadim yüzyýldan bugüne insanoðlu hâlâ eski koruma geleneði olan duvar inþasýndan vazgeçmiyor. Son olarak Ýsrail'in Filistin topraklarýnda birkaç yýldýr yaptýðý duvarýn benzerini birçok ülke kendi sýnýrýnda uygulamaya soktu. Rusya'nýn Kafkaslarda, ABD'nin Meksika'da, AB'nin Poloya-Macaristan sýnýrýnda ve Hindistan'ýn ise komþusu Bangladeþ sýnýrýnda duvar çalýþmalarýna baþladýklarý ifade edildi. Ýngiliz The Times gazetesi dünkü sayýsýnda, Hindistan'ýn Müslüman komþusu Bangladeþ'in çevresini "Çin Seddi'ne rakip" dediði bir duvarla çevirdiðine dikkat çekti. Gazete, "Dünya Ýsrail'in duvarý ile ilgilenirken Hindistan son altý yýldýr silahlý Ýslamcýlarýn sýzmasýný, sýnýrötesi mal ve insan kaçakçýlýðýný önleme gerekçesiyle dört bin kilometrelik bir çelik set inþa ediyor" dedi. Gazetede yer alan haber þunlara da yer verildi: "600 milyon

nesli

44 Gündemden Baþlýklar

Konuþurken neye dairse Cemaleddinle Der ki Tilmizine Afganlý Muhammed dinle Ýnkýlab istiyorum hem çabucak Önce bizler düþüp Ýslam'ý da kaldýrmazsak Nazariye ile bir þeyler olur zannetme O berahini de artýk yetiþir dinletme.” ve Doðrudan doðruya Kur'an'dan alarak ilhamý Asrýn idrakine söyletmeliyiz Ýslamý!'' Dizelerinin sahibi Mehmet Akif Ersoy vefatýnýn yýldönümünde anýldý. Günümüzde Kur'an mesajýnýn günümüzde anlaþýlmasý ve yaþanýlmasý hedefini þiiriyle dile getiren þair Ýslami yenilikçilik çizgisinin temsilcilerindendi. Özellikle Afgani ve Abduh'tan etkilenen Akif Kur'an üzerine çalýþmalar yapmýþ ve eserlerini gerek manzum gerekse de nazým tarzýnda yayýnlanmýþtý.Son çalýþmasý olan Kur'an tefsirini ise Dini uluslaþtýrma ve Protestanlaþtýrma projelerine alet olacaðý endiþesiyle ortadan kaldýrmýþtý. Akif'in sorumlu aydýn tavrýný “Safahat” isimli baþyapýtýndan okuyabilmekteyiz.


Hatice Kübra Eroðuz

Bir kuþun, özgürlüðün ne demek olduðunu hayatý boyunca anlayamayacak olan bir avcý tarafýndan öylesine keyfi içinkanadýndan vuruluþuyla deðil, özgürlüðü hiç tadamayacak olan Baðdatlý bir çocuðun kurþun sesleri arasýndaki haykýrýþlarýyla yazýyorum. Doluyum ve olduðunca deðil alabildiðince yazmak istiyorum. Lâkin, insan yazabildiði ölçüde anlaþýlýr önyargýsý içime oturuyor. Bu yüzden yazamadýklarým için de yazýyorum. Susarak anlatýyorum… Küçük iþlerin oyuncaðý olmak için deðil, hele büyük iþlerin adamý olmak için hiç deðil; daðlarýn taþýmakla yükümlendirilip, insanlýðý halifeliðe yükselten, mukaddes davanýn, sarsýlmaz inanç sisteminin emanetçisi olarak ehil bilindik. Er seçildik. Tez giriþtik. El verip birleþtik. Ama yine de iyi biliriz ki; “Zalimler peteði tütsüledikleri gün, arý balý býrakýp dumandan kaçar oldu…” Oysa ya tahammül ya seferse eðer ayyuka çýkan 'feryad' deðil, kalkýþa hazýrlayan 'harekat' bizim olmalýydý. Çile ilmeðe dayandýysa eðer 'Allahuekber nidasý', ötelerden yükselen yalnýz adam Ebuzer'in sesine karýþmalýydý. Yalnýzlýk haykýrmaya engel deðilmiþ demek ki; “o” ilkti haykýran belki de… Þimdi de biz haykýralým! … bir varmýþ, bir yokmuþ, zalimin zulmü çokmuþ, buna raðmen kardeþlik ölmüþ de yok olmuþ… Ýslam'ýn çiçekleri solmuþ!..

Öyle ya kardeþliði yaþamadan diriliðe, diriliði yaþamadan bilgiye, bilgiyi yaþamadan birliðe nasýl erelim? … Teslim olunacak kutsal bir dava varken, neydi esarete teslim olmanýn sebebi? Böyle olmakla kendimizi inancýmýza mý verdik, inancýmýzý mý devirdik? Devrilmez inancý, mücadele erleri omuzlarýnda yükseltip Ýslam'a yeni doðan kardeþlere devrediyorlar, tesellim bu! Devredilen devrilir mi hiç??? Sitemim, avcýnýn keyfi için eðilen kuþadýr; ölene deðil. Sitemim, mü'min çocuklarýn kurþun yaralarýnda darbe görmeyenler için… Onlar ki esarete esir! Yolda yoldaþým! Biliyorum, umutsuz sözlerle tartýlan muhasebe ne senin, ne benim. Bu dava bu yüreklerin, yüreklerimizin. Omuzsa omuz, cansa can… feda olsun! Son söz yok, son yok. Ve avcýnýn önünde diz çökmek de yok! Þimdi olgunluk zamaný, oluþum aný. Kayan ayak toparlansýn, zira; Adýmýn kadar büyük olacaksýn, Yükün kadar aðýr… Vahyin aydýnlýðýnda beraber olmak duasýyla…

-Masal mý? -Hayýr! Tamamen gerçek. -Peki o halde?!

Zafere Þafak Sayarken

45

nesli


hitlerin mezar taþýný filistinli çocuklarýn cesetlerinden dikin gözyaþlarýnýzla. uçurtma göklerinin trafiðini kapatýn uçaklarla, pist yapýn geceyi kininize, yüksek bir duvar örün umut kýrýklarýndan, doðmasýn diye güneþ Filistin in hurmalýklarýna. hayýr hayýr aðlamayacaðýz sana, salýncakta sallanýrken yüzlerinin dýþ cepelerinde korku, biraz daha öfkeleneceðiz sana vurana, bir gün daha yakýnlaþacaðýz enselerine, bir gök dikeceðiz direniþten baþlarýna bütün yýldýzlar göz olacak mendilimizde, göreceðiz en son güleni portakallarla. þimdi Filistin gözyaþý dökmeyeceðiz sana, hurma aðaçlarýnýn hýþýrtýsýný kýsamazlar tanklarla, kuþ sürülerini silemezler gözbebeklerinden, çünkü tohumu sendedir güneþin. gök þarkýsýný söyleyecek yaðmur damlalarýyla, yer eþlik edecek filizlenen menekþelerle, kalbimizde intifadalarýn kök salacak tarihe. gazete kupürlerini örtsünler acýnýn üzerine ekranlarýn kaþýný gözüne makyaj yapsýnlar dilleriyle, altýný baðlasýnlar yüzlerinin, yalanlarla taþ atan çocuðunu silemezler sapandan, adýný alamazlar hilalin kaþýndan. kötürüm gecelerle dolacak uykularý, kanlarýna hücreleri pisleyecek, kelimelerin köpüklerini içiremezler sözlüklere, görüyoruz sana yapýlanlarý Filistinli kardeþ. yüz çukurlarýmýz mezar oldu gözyaþlarýna, insan laðýmý necis maymunlar, domuz pisliði aðýzlarýndan akar, göðü kemirirler sinsice, namus tüccarlarý dolar, yýldýzlarý indirmeye kalkýþýrlar, murdar suratlarýnýn eteklerine. ses verirler kargalara bulanýklaþtýrmak için hýçkýrýklarý, þeytan asmalarý var gülümseyiþlerinde, kerberos soyundandýr zindanlarý. kemik torbalarýna çevirdiler mevsimleri, kuþ söküklerinden yüzün dikilmiyor þafaða, beþikteki bebeklerin kanýndan mühür bastýlar topraða, filizlenmesin diye bir daha düþlerin yalýnayak býraktýlar daðlarý, ebabil kuþlarýný kanatsýz býraktýlar kurak yürekliler diktiler ustura, dudaklarýnýn tepesine konmasýn diye güvercinler bakýþlarýna.


göreceksin konuþacaklar aðlayacaklar, konferans salonlarýnda masalarý yumruklayacaklar, ve sonunda Abd nin sofrasýnda kalan kemikleri toplayacaklar, utanmadan sýkýlmadan çanak yalayacaklar. acýdan kel oldu denizin dalgalarý, maske taktýlar gökyüzüne aðlayan melekleri görmememiz için, duvarlar ördüler aramýza Filistin kesmek için senin sesini kulaklarýmýzdan, ama toprak sýrtladý kelimelerini ve penceremize astý bir sabah vakti þarkýný. yerin altýna dinleme cihazý yerleþtirdiler, nabzýný yoklamak için yanardaðlarýn, gökyüzünde çatlaklar oluþtu çýðlýðýndan, ama kulaklarýnda dolar köpeðini baðlayanlar duymadýlar senin kezzaptan feryadýný. yýldýzlara çýkarma yaptýlar Filistin kýmýldayan düþlerini kurutmak için, oysa gözyaþý kýrbacý altýnda sabahlýyordu güneþ. görülmeyecek kadar parlaktýr senin ýþýðýn, gözlerin görmeyeceði kadar aydýnlýktýr þafaðýn. ayaklarýn yokuþa dayansa da, bir bilet kesti rabbim gülümsemenden Adn firdevs cennetlerine varacak bu tren. kimliksiz býrakacaklarsa aþkýmýzý, býraksýnlar zebun kuþlarý býrak, en son bahar vagonuna bizim gülümsememiz eklenecek, ekmek yedirmeyeceklerse yedirmesinler býrak, göðün ambarlarýnýn kilidini bizim dualarýmýz açacak, öldüreceklerse öldürsünler ellerinden geliyorsa, kurak çöllere ýrmaklar kalbimizden akacak. and olsun Meryem in masumiyetine and olsun kuru ekmeðin üzerine, Ýsrafil in sur u üfleyiþinde, senin kara gözlerin mazlum muztaz'af larýn marþlarýný çalacak. PALO


KAMER KAAN

Sayýlardan sayý çýkarttýðýmýz yýllarýn son saatleri. Elifbasý yirmidokuz harf olan dünyada karþýlýðýný bulamamýþ sorularla kalakalmýþsa insan neye umut etmeli ki sonra baktýðýnda önce göreceði birþey yoksa ya da umutsuzluðun karamsarlýða dönüþtüðü dakikada elifbadan bir harf daha düþmüþse giden gelmiyorsa ve bir bir boþalýyorsa sokaklar caddelerde insan gölgesinin saye-si kalmamýþsa. Felaketin üstüne çöreklenen insan kalplerinin kirliliðine dair raviler kayýt düþmüþse varaklara, elifbasý yirmidokuz harf olan dünyanýn kerahat cetvelindeki yeri saptanmalý ve batmayan güneþler ülkesinden kýtalar arasý dünyaya uzanan acýnýn hesabý kerahat cetvelinde sorulmalý. Sayý sayýlardan çýkarýlýrken yüzbinlere bölünen ölümlere mezarlar hazýrlanmalý. Yaðmur gökten thsunami olarak yaðmazdý ki sonra yaðan önce yaðdýðýný alýp götürmezdi. Acý üstüne biriken çamurlar eþittirle ölçülmezdi. Gök, içinde thsunami saklamazdý. Rahmet olarak yaðan felaket olarak algýlanmazdý. Kalbin içine düþtüðünü saklayamadýðý bu dünyada kirlenen eller temiz yüreklere su serpemezdi. Yeni dünya eski dünyaya dönüþ hazýrlýðýnda bugün. Vakitsiz sorular zümresinin son harfine acý dokundu bugün. Elifbasý yirmi dokuzken yirmi dokuz yerinden vuruldu insanlýk bugün. Saye-nizde efendim sayeniz-de... Ýnsanlýðýn son kalesi rahmet yaðmuruna vuruldu, arkalarýnda gizli ellerin olduðunu bile bile ladeslendi dünya, küçük bir çocuðun elma þekerine kandýðý gibi kandý. 'Ýncire , zeytine ve o mübarek þehir mekke' ye yemin ederim ki Rabbin seni terk etmedi'. Bugün insanlýk seni terk etmedi. Nuh'un gemisi seni terk etmedi. Elifbasý yirmi dokuz harf olan dünyanýn kalbi seni terk etmedi.

nesli

48 Tsunami



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.