pozitivistkuran

Page 1

POZİTİVİSTİK KURA’N

“İSLAMOBİLİM-KURAN’I KERİM VE YERYÜZÜ AYETLERİ.” Rabbimizden bizlere gelen kitap Kuran’ı Kerim Allah’ın izni ile yüzlerce yıldır korunmakta ve insanları doğru yola iletmektedir. Günümüzde bilim olarak dediğimiz şey aslında bir yaratıcının varlığına delil ve işaretlerdir. Öyle ise kesinlikle fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji gibi bilimlerin içerikleriyle, Kuran’ı Kerim hiçbir zaman çelişmeyecektir. Zira onları yaratan da Allah’tan başkası değildir. Ancak inanç boyutunda belli bir şeye sadece insanların inanmalarını beklemek onları sadece felsefi manada yönlendirmektir. Oysa inanmamız için yeryüzündeki her şey birer delildir. Eğer bir düşünce somut kanıtlar içermiyorsa yalnız felsefeden ibarettir. “Bize Rabbinden bir âyet getirse olmaz mı? Evvelki sahifelerde beyyineler (ispat vasıtaları, deliller) onlara gelmedi mi?” dediler. (taha/133)

Yani yüce kitabımız Kuran’ı Kerim’de ispatların geleceği doğrulanmaktadır. Ancak günümüzde inanmak ve kitaptan anlamak sadece din adamlarına özgü bir şeymiş gibi görülmekte, bunun sonucunda da birçok kişinin irşad olması, dinden haberdar olması engellenmektedir. Oysa her kim ne meslekten olursa olsun kitaptan haberdar olmalıdır, çünkü bu kitap din adamlarının mesleklerini sürdürebilmeleri için değil öğüt ve hatırlatma olsun diye tüm insanlığa indirilmiştir. Bu tebliğe bu ayetlere kulaklarını ve kalbini kapatmak da elbette insanın vereceği kararlardan biridir, ancak bu insanların bu kitaptan sorumlu olmadıkları anlamına gelmeyecektir. 50.Onlar da derler ki, 'Elçileriniz size apaçık delillerle gelmemiş miydi?' 'Evet' derler. Bunun üzerine onlar, 'Öyleyse kendiniz yalvarın. Ne var ki inkarcıların yalvarması sonuç vermez. (Mümin Suresi) Bu kitapta da bol bol İslam düşüncesinin bilimsel delillerle birlikte ele alınışlarını göreceğiz. Allah’ın izniyle doğru olabilir, yanlışlanabilir de ancak gerçek olan şey bu kitabın Allah katından ve öğüt almamız için olduğudur. “EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.” Kitabın temel düşüncesidir her satır için geçerlidir. Amaç kitap üzerine düşünceyi artırıp artık Kuran’ı Kerim’in sayılı ibadet saatlerinin dışına çıkması gerektiğinin altını çizmektir, zira insan yaşayışının her zerresinden bahseden bir kitaptır. Bu kitabı okurken yahu bu kitabı yapan gerizekalıdır, içerdikleri veriler yanlıştır diyebilenler ortaya çıkacaktır ama bu sadece geleceğe ve gelecekteki Kuran üzerinden yapılan bilimsel araştırmalara zemin hazırlaması bakımından sadece karalama defteridir.


YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ Kadir Uludağ olarak 1994 yılında Karabük’te dünyaya geldim. Bilim ve kitap okuma fanı olarak küçük yaşlardan beri kitaplarla iç içeydim. Ancak en çok yönlü ve fonksiyonel kitap olarak Vahyi gördüm. Karabük Anadolu Öğretmen Lisesi mezunuyum.. Kitabı yazma aşamasında henüz tercihini yapmamış bir lise öğrencisiyim. Kitabı yazarken bilginin birikimli ilerlemesi sonucunda bir çok düşünenden faydalandım. Düşünceleri hapseden ve Kuran’ı Kerim’i sadece yaşadığı şartlarla ilgili araştıran tarih metoduyla hiç ilgilenmedim çünkü o dönemde yaşayan insanların hayatı asla günümüzle aynı şartlarda değildi, ve kitabı açıklayabilmek için yeterli değildi. Aksine kitap kendi kendini açıklıyordu da zaten başka bir yüksek ilim sahibine ihtiyaç yoktu, Rabb’imiz dışında. Edip Yüksel, İmran Akdemir, Ömer Çelakıl bunların hepsi olaylara farklı yönlerden bakabilmem konusunda bana bir ahlak felsefesi sundular. Bunun dışında yaptığım araştırmaları sapkınca bulmayanlar da olmadı değil ancak bu insanlar bilimi ancak işe yaradığı ve anladıkları noktada kabul ettikleri için onlara örnek aldığım isimlerde yer vermiyorum. Çeviriler de Edip Yüksel’e aittir. 101:izin günü sur'a üfürüldüğü zaman, artık onların aralarında bir neseb (soy bağı) yoktur. Ve (birbirlerine hal hatır) sormazlar. 102: O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir. (Müminun suresi) İdeallerim arasında hayırlarda yarışan bir topluluk görmek vardır. 61.işte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir. (Müminun suresi) Yüce Allah izniyle tüm inananların ilmin, artırır ve söz verdiği gibi salih kullarını yeryüzüne varis yapar. Bunu tüm kalbimizle dilemekteyizdir. İletişim Yolları ve web sitesi: Mail:hayatkuran@sozlukspot.com


20/TÂHÂ-98: innemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ hûv(huve), vesia kulle şey’in ilmâ(ilmen). Sizin ilâhınız sadece Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yoktur. ilim (ilmi) ile herşeyi kaplamıştır (kuşatmıştır).

12/YÛSUF-7: Le kad kâne fî yûsufe ve ihvetihî âyâtun lis sâilîn(sâilîne). Andolsun ki; Yusuf ve kardeşlerinde, soranlar için âyetler (dersler) vardır. YUSUF SURESİ, KOKLAMA DUYUSU VE BELLEK ARASINDAKİ İLİŞKİ… Bu ilişkiyi anlayabilmek için hikayenin kısaca neden bahsettiğini yazalım. Yusuf Peygamber’i kardeşleri kuyuya attıktan sonra Yusuf Peygamber’in babası oğlu için derin bir özlem içerisindedir. Hatta o kadar özler ki sürekli oğlunu anar. Bundan önce de oğlunu çok sevmektedir zira kardeşlerinin Yusuf Peygambere bu komployu kurmalarının sebebi de kıskançlıklarıdır. 12/YÛSUF-8: “Yusuf ve kardeşi, babamıza: “Gerçekten bizden daha sevgili.” demişlerdi. Ve biz bir grubuz. Muhakkak ki; babamız, gerçekten açık bir yanılgı içinde. Daha sonra Yusuf Peygamber haksız yere hapse girer. O sırada babası Yusuf Peygamberin ölmediğinden habersizdir tabi. Ancak özlemini gerçekten aşağıdaki ayetler çok güzel anlatıyor. 12/YÛSUF-84: Ve onlardan yüz çevirdi ve: “Yusuf'a yazık oldu (vah yusuf)” dedi. Artık o üzüntüsünü sakladığı halde hüzünden gözleri ağardı. O derece üzülmek ki kör olmak. 12/YÛSUF-85: (Oğulları) şöyle dediler: “Allah'a andolsun ki; hasta oluncaya veya helâk oluncaya kadar Yusuf'u anmaya devam ediyorsun.” 12/YÛSUF-86: (Yâkub A.S ) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah'a arz ederim (şikâyet ederim). Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah'tan (Allah'ın bildirmesi ile) bilirim."

12/YÛSUF-94: Ve kafile (Mısır'dan) ayrıldığı zaman onların babası şöyle dedi: “Bana 'bunuyor' demezseniz, gerçekten ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum.”


Şimdi burada ayette ilişkili olarak koku alma duyusu ve duygular vardır. Aşırı derecede özlem duyan Yusuf Peygamberin Babası yer değiştirmesi ve farklı bir atmosfere geçmesiyle birlikte Yusuf Peygamberin kokusunu aldığını hissetmekte. Ve aşağıdaki bilimsel veri çerçevesinde bunu değerlendirirsek:

Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan çalışma, koku alma duyumuzu kullanmazsak, bu duyuyu kaybedebileceğimizi gösteriyor. Koku alma en eski duygularımızdan biri ve hafızayla en yakından ilişkili olanı. Ve koku alma duyusu piriform korteks isimli bölgede algılanıyormuş. İlgili araştırmada aynı zamanda koku alma duyusunun geliştirilebileceği düşünülüyor.

49/HUCURÂT-18: innallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard(ardı), vallâhu basîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne). Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah yaptıklarınızı görendir.

TEVBE SURESİ VE SAVAŞ PSİKOLOJİSİ Aşağıdaki yazı Nevzat Tarhan'dan alınmış, savaş psikolojisiyle birlikte savaşla alakalı bir sure olan tevbe suresi incelenecektir inşallah... "1. allah ve resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur: 2. yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; allah ise, inkârcıları perişan edecektir. " (tevbe suresi 1 ve tevbe suresi 2) "Grup duygusu gelişmiş komutanına güvenen eğitim ve disiplin düzeyi yüksek bir askerin savaş şoku yaşama riski azdır. Ne yaptığını bilen komutan emrindekilerin ruhsal direncini yüksek tutmayı başarır. Psikolojik savaş yöntemlerini bilen komutan savaşın psikolojik baskılarını giderecek bir yol geliştirebilir." Yorum:grup duygusuyla alakalı olarak kişinin komutanına gelişmiş olması gerekliliği psikolojik baskıları ortadan kaldırabiliyormuş, ve gördüğünüz gibi burada da sadece yüce Allah'tan ültimatom değil de Allah ve Resulünden ültimatom şeklinde bir ifade mevcuttur.. Savaş şoku Savaşlarda başın yaralanması napalm yanığında daha fazla savaşma gücünü zayıflatan bir ruhsal yaralanmadır. Kişiyi savaşamaz hale getiren bütün psikolojik tepkilere savaş şoku denir. Sivil yaşamda hayatta kalmak ve ölmek gibi bir sorunu olmayan insanın vazifesi birden insan öldürmek olmuştur. Ayrıca yaşamı kısıtlanmıştır. Siperi terk edemez mazeret beyan edemez. Fiziki olarak iyi hazırlıklı olsa da gelecek tehlikeleri beklemek zorundadır. Böyle durumlarda ilk tepki korkudur. Eğer kişide savaş ideolojisi varsa sadakat duygusu gelişmişse ve ölümü kutsallaştırmışsa korku ona zarar vermez. Amaçsız keyif odaklı yetişmiş ölümden sonra yok olacağını düşünen bir asker kendisini riske atmamak için bütün yolları dener. Strese dayanıklılığı azalır kolayca savaş dışı kalabilir.


13. yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? yoksa onlardan korkuyor musunuz? oysa allah, -eğer siz gerçek mü'minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. (tevbe suresi 13) Yukarıdaki savaş ayetiyle birlikte kişilerde savaşa karşı oluşan suçluluk duygusu yok olmaktadır. Savaş durumunda sadece depresyon değil sinir sisteminin çalışmasının bozulması sonucu kalp mide barsak cild hormon kemik iliği etkilenir. Böylece astım alerji romatizma kan hastalıkları mide-barsak hastalıkları kalp kroner ve ritim bozuklukları hipertansiyon felçler hormonal hastalıklarda ciddi artışlar ortaya çıkar. Vücudumuzu yöneten beyindir. Beyinde stres hormonlarının fazla salgılanması bütün organ işlevlerini olumsuz etkiler. 3. hacc-ı ekber gününde, allah ve resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: allah ve resûlü, allah'a ortak koşanlardan uzaktır. eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz allah'ı âciz bırakabilecek değilsiniz. inkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele! (bkz: tevbe suresi 3) "Yeterli ruhsal destek soyut değerlere inanç yoksa ufak baskıları tolere edemez. Özellikle kuvvetli ve uzun süreli baskılara dayanmak çok zorlaşır. " Tabiki buradaki insanlar gerçekten savaştıklarının bilincinde olmalı ve amaçsal açıdan bunu doğru ve adaletli bulmaları gerekmelidir. Kur’an’a inanan bir insansa ruhsal açıdan boşlukta olmaz. Yaratıcısına güvenir. Ölümün sonundaki cennet inancı onu savaşa daha çok adapte eder ve ölüm kaygısını cennet sevgisine dönüştürür Zira şehitliğin önemli bir yeri vardır.

49/HUCURÂT-18: innallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard(ardı), vallâhu basîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne). Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah yaptıklarınızı görendir.

Müdessir Suresi Matematiksel Mucizesi Müdessir suresi 74. ayettir sure numarasının yarısı da 37'dir ve tam bu yarısına denk gelen ayette şöyle bir ifade vardır: 74/MUDDESSiR-37: Li men şâe minkum en yetekaddeme ev yeteahhar(yeteahhare). Sizden, öne geçmek isteyen veya geride kalmak isteyen kimseler için. (müdessir suresi 37) Buradaki ifade tam ortaya denk gelir ve ayet de tam ortasında kalan bir ayettir.


Sineklerin Mucizevi Yaradılışları ve Genetik biliminin Başlangıcı 26. allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. iman edenler onun, rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. küfre saplananlar ise, "allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?" derler. (allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. onunla ancak fasıkları saptırır.

(Bakara suresi 26) Ve ilginçtir ki genetik bilimi sirke sinekleri üzerinde yapılan deneylerle başlamıştır, ve günümüze kadar gelmiştir. Canlıların özelliklerinin kalıtsal olduğunun bilinci ile, tarih öncesi çağlardan beri bitki ve hayvanlar ıslah edilmiştir. Bununla birlikte, kalıtımsal aktarım mekanizmalarını anlamaya çalışan modern genetik bilimi ancak 19. yüzyılın ortalarında, Gregor Mendel’in çalışmasıyla başlamıştır. Mendel, kalıtımın fiziksel temelini bilemediyse de, bu özelliklerin ayrık (kesikli) bir tarzda aktarıldığını gözlemlemiştir; günümüzde bu kalıtım birimlerine "gen" adı verilmektedir.

: Bireylerin, ebeveyninin özelliklerinin homojen bir karışımını kalıt aldığı fikriydi bu. Mendel'in çalışmaları bunu yanlışladı, özelliklerin ayrık genlerin birleşimi olduğunu, sürekli özelliklerin bir karışımı olmadığını gösterdi. (Örneğin, kırmızı ve beyaz gözlü sinekler çiftleştiğinde yavrulları ya kırmız veya beyaz gözlü olur, ama pembe gözlü olmaz.) O devirde geçerli olan bir diğer teori, edinilmiş özelliklerin kalıtımı idi: kişilerin ebeveyninin kuvvetlendirdiği özellikleri taşıdığı inancıydı. Bu fikrin (genelde Jean-Baptiste Lamarck'a atfedilir) bugün yanlış olduğu bilinmektedir.

86. şüphesiz rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir. (hicr suresi 86)


Maide Suresi 91’deki Psikolojik Mesaj.

91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi? (maide suresi)

bunu bırakın demek yerine geleceğe yönlendirmektedir bu ifade yani "artık vazgeçersiniz değil mi?" ifadesi insanları içki, kumar gibi bağımlılıklarını bırakmaları gerektiğinin telkinidir. tıpkı önceden uyuşmuş olan beyinleri gibi bu şekilde de bıraktırmak amacıyla ters bir etki uygulanmıştır. ayrıca içki ve kumar birbirine yakın işlerdir. ikisinde de belli bir risk alma vardır. birbirlerini destekler kötü alışkanlıklardır. Burada Kuran’ı Kerim’in mükemmel üslubu ve ne kadar detaylı bir kitap olduğunun kanıtı yer alır böylece. Ayrıca Maide suresi 91 ile ilgili güzel bir ayrıntı da mevcuttur:

burada içki ile arkadaşlık arasında bir ilişki kurulan bir ayet olduğu görülebilir. zira aramıza kin sokmak ve beraber yaptığımız ibadetlerden alıkoymak istiyorlar. ve kişilerin seçtikleri arkadaşlar ile alkol kullanıp kullanmaması arasında da ddr2 isimli bir gen etkili oluyor. ayrıca alkol kullanmak da bir nevi hastalık sayılabilir bağımlılık derecesindeyse ki bu da benzer hastalıklar riski olduğunun değişik bir açıklaması olabilir. En doğrusunu alim allah bilir. bakınız ki: ABD Bilim Akademisi arkadaş seçiminde metabolizmada bulunan bir genin rol oynadığını yazdı. Konuyla ilgili iki çalışmanın yayımlandığı gazetede insanların tanıştıkları kişilerden hoşlanıp hoşlanmadıklarına bir gen sayesinde karar verdikleri açıklandı. DRD2 adlı ve alkolizm ile de alakası olduğu düşünülen bu genin tanışılan insan hakkındaki düşünceleri yönlendirdiği belirtildi. Bilim adamları ayrıca bir ilişki yaşaması muhtemel olan insanların benzer hastalıklar geçirmesi riskinin fazla olduğunu kaydetti. (Kaynak:Milliyet)


KURANDA DUYGULARDA AŞIRIYA KAÇILMAMASI hem kitabımızın aşırı duygusal ya da aşırı rasyonel bir dengesiz duruma düşürmediğini ve Alim Allah'ın bizlere bir lütfu olduğunu bir kez daha kanıtlar. hiç bir duyguda işte aşırıya kaçılmamasını öğütler bu da konsantrasyon anında dinlenen kitabımızın gerçekliğini bir delil daha oluşturur. bunu genelde karşıt duygularla yapar.

örneğin: cehennemden bahsettikten hemen sonra cennetten bahseder. iyi davranışlar kötüleri azaltır. ümitsizliğe karşı bir cennet ümidi daima bulunmalıdır./Rabbinizin rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. eğer tersi olmuş olsa kuran bozulmuş, tahrif edilmiş bir kitap olsaydı duygularda ve düşüncelerde çokça aşırıya kaçma eylemi görülürdü. her ne kadar istisna aşırı gidenleri olsa da bizler fatiha suresi 5'de bahsedilen müstakim yolunu benimsemeliyiz. 10. "Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) rabbimizden korkarız." 11. allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. insan suresi 10 korkulu, kötümser duygularla içimizi doldurur. insan suresi 11 ise iyimser duygular içerir.

1. 2. 3. 4.

17/isrâ-8: asâ rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâ(hasîren). rabbinizin size rahmet (merhamet) etmesi umulur. ve şâyet siz (fesada) dönerseniz, biz de (cezalandırmaya) döneriz. ve cehennemi, kâfirler için kuşatıcı kıldık. isra suresi 8'de yine cennet ve cehennem'in yüksek uyarıcı etkisi vardır. bunlar birbirini duygusal olarak nötrler ve kişi ilerlemek için rasyonel bir yol benimser. sağ beyin sol beyin arasında bir bozukluk görülmez. bilindiği gibi biri duygusal biri rasyonel çalışır. Şeytan" kelimesi Kuran'da 88 kere geçer. "Melek" kelimesinin tekrar sayısı da 88'dir. "iman" (tamlama almadan) ve "küfür" kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır. "Cennet" kelimesi ve "cehennem" kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77. "iyiler (ebrar)" 6 kere tekrarlanırken, "kötüler (fuccar)" kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer. "Yaz-sıcak" kelimeleri ile "kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5 "Şarap (hımr)" ve "sarhoşluk (sekere)" kelimeleri de Kuran'da aynı sayıda tekrarlanır: 6 "Yarar" kelimesi 50, "bozma" kelimesi de 50 kere tekrarlanır. böylece bu eşit tekrarlar aynı zamanda zihinde de bir düzen imajı ortaya koyuyor böylece yine duygularda aşırı gitmememiz gerektiğine farklı bir bakış.


Sabah saatlerinde en az rekat olarak 4 rekat kılınır ve seherde bağışlanma dilemek gerekmekte imiş. Yaratıcılık ile beynin dalgaları arasında ilintili olduğu belirginleştikçe, beynin elektriksel çalışmasını düzenleme faaliyetleri de daha popülerleşiyor. Birçok uzak doğu geleneği, aslında beynin kendisini dingin bir hale getirmeye yarıyor. Beynin dalgalarına egemen olduğunuzda, sinirlenmeyen, aşırı heyecana kapılmayan, zihni yaratıcılık surecini uzatabilen biri haline geliyorsunuz. Kas gücünü çalıştırır gibi beynin dalgalarını çalıştırabiliyor, istediğiniz yönde harekete geçirebiliyorsunuz.

En düşük frekanslar deltadır. 4 Hz’den düşüktür ve derin uyku durumudur ve bazı anormal süreçlerde ayni zamanda “sempati hali” hissedildiğinde delta dalgaları bilinçaltı düşünceyi yansıtır. 1 yasa kadar olan bebeklerde dominant ritimdir ve uykunun 3. ve 4. evresinde bulunur.

Yatakta kitap okurken de yayılan dalgalar gene betaya donuverir. Uykumuz gelince önce düşük frekanslı beta, kitabi okumayı bırakıp yani basınıza koyunca alfa, uykuya geçmeye başlayınca teta, uyku derinleşince de deta devreye girer. Fiziksel dünyadaki farkındalığımızı azaltmak için delta dalgalarını arttırırız. Ayni zamanda bilinçaltı düşüncelerimize delta dalgaları vasıtasıyla ulaşırız. Performans arttırmak isteyenler delta dalgalarını azaltır ve yüksek odaklanma ve yüksek performans elde edilir. Dikkat eksikliği teşhisi konmuş bireyler odaklanmaya çalıştıklarında delta dalgalarını düşüreceklerine arttırırlar. Uygun olmayan delta dalgaları odaklanmayı ve dikkati ciddi bir şekilde kısıtlıyor. Sanki beyin sürekli uykulu bir devreye kilitlenmiş gibidir. Başka bir acıdan delta dalgasını tanımlarsak; araba kullanıyorsunuz ve araba 1. viteste. Bu vitesle çok hızlı gidemezsiniz. Yani delta 1.vitesi temsil eder. başta tekrar ettiğimiz gibi belki de sabah vakti namazının kısa olmasının sebebi uyku ihtiyacının bitmemiş olmasından çok bu delta dalgalarının yoğun olmasıdır. ancak belki bu dalgalar beynimizin muhtelif yerlerinde uyandırdığı etkiyle bağışlanmamıza yardımcı oluyor. bilinç altına daha rahat bir şekilde iniliyor böylece kişinin bağışlanması kolaylaşır inşallah. (51/ZÂRiYÂT-18: Ve bil eshârihum yestağfirûne. Ve onlar, seher vakitlerinde mağfiret dilerler.)

artık kâfirlere itaat etme ve o'nunla (bu kur'ân ile), onlarla büyük cihadla savaş! (Furkan suresi 52) KURAN’DA MAYMUNUN İNSANA BENZETİLİŞİNDEKİ SIR 166. kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: aşağılık maymunlar olun! dedik. (bkz:

araf suresi)

163. onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. işte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk. (bkz: araf suresi 163) yani burada para için insanlar rab'lerinin emirlerinden vazgeçmektedirler ve


rabbi'miz de onlara demektedir ki aşağılık maymunlar olun! şimdi aşağıdaki araştırmayla birlikte maymun benzetmesinin amacı rabbi'mizin izniyle güzel bir zemine, bilimsel bir zemine oturacaktır... En çok satan kitaplar listesinde haftalarca birinci sırada yer alan Freakonomics kitabının yazarı Steven Levitt, yaklaşık bir yıl önce New York Times'da, Yale Üniversitesinde yapılan çok ilginç bir araştırma hakkında ses getiren bir yazı yazdı. Yazının ve araştırmanın ilginç olmasının nedeni, bu araştırma para ve maymunlarla ilgili. Keith Chen, Yale Üniversitesinde ekonomi bölümünde görev yapan bir Profesör Keith Chen'in araştırması; Maymunlara, para kullanmayı öğretmek ve bunun sayesinde topladığı bilgileri, bizlerin yani insanların, para ile olan ilişkisini karsılaştırıp, çeşitli sonuçlar çıkarmak. Araştırma, Yale Üniversitesinin maymun laboratuarında başlıyor. Bu laboratuarda 7 adet capuchin maymunları, bir ana ve birçok küçük deney kafeslerinde, para kullanmayı öğreniyorlar. Para olarak, gümüş renkli, somun kullanılıyor. Süreç gayet basit. Ana kafesten bir maymun alınıp, deney kafesine koyuluyor. Bu maymuna para adını verdikleri somun veriliyor. Maymun öncellikle bu somunu kokluyor, ağzına popoürüyor. Bu aşamada bir tepsi içinde çeşitli yiyecekler getiriliyor: elma, üzüm ve jell-o. Amaç, bu 7 maymunun her birinin sevdiği yiyecek türünü bulmak ve bu yiyeceği elde etmek için parayı kullanmalarını sağlamak. Deney kafesindeki maymun elmayı seçiyor. Araştırmacılar, maymuna elmayı vermeden önce, elinden parayı alıp, maymuna yiyeceği veriyorlar. Bu süreç haftalarca sürüyor ve maymunlar birkaç hafta sonra, ellerindeki somunun yani paranın gücünü anlamaya başlıyorlar. Maymunlar paranın kullanımını; araştırmacılar, en çok tercih edilen yiyeceği öğrendikten sonra, yeni bir süreç başlıyor: fiyatlandırma. Bu yeni süreçteki amaç, maymunların, biz insanlar gibi rasyonel kararlar verip vermediğini bulabilmek. Böylece araştırmacılar, birçok maymunun tercihi olan jell-o'nun fiyatını iki somun, elmanın fiyatını yarım somun ve üzümün fiyatını ise bir somun yapıyorlar. Buldukları sonuç ise gerçekten ilginç. Maymunlar, deney sırasında, biz insanlar gibi para harcama konusunda çoğu zaman rasyonel davranıyorlar. Parasını, en çok yiyecek alabileceği şekilde harcamaya başlıyorlar. Maymunlar, 1 somun verip, 2 dilim elma almayı, fiyatı 2 somun olan bir adet jell-o'ya tercih etmeye başlıyor. Buraya kadar her şey güzel! Günlerden bir gün, yine ana kafesten, deney kafesine alınan maymun, deney kafesindeki bir tepsi içinde bulunan 12 somunu görüp, aniden çılgına dönüyor. Paraların bulunduğu tepsiyi kapıp, ana kafese fırlatıyor ve kendisini de ana kafese atıyor. Ana kafesteki bütün maymunlar bir anda gökten para yağdığını görüp, yere düşen paraları kapışmaya başlıyorlar. Levitt, bunu yazısında maymun tarihinde gerçeklesen ilk "banka soygunu" (maymunun tepsiyi çalması) ve "hapishaneden kaçış" (maymunun deney kafesinden, ana kafese kaçışı) olarak tanımlıyor. Bütün bu kaos içinde araştırmacılar, ana kafesteki maymunlardan parayı geri almaya çalışıyor.


Olayın biraz yatıştığı bir anda Keith Chen, hiç görmemeyi tercih ettiğini söylediği bir olaya şahit oluyor: Erkek maymunlardan biri, dişi maymunlardan birine yaklaşıp, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karşılığında dişi maymun, erkek maymunun çiftleşme teklifini kabul ediyor! işin ilginç yanı bu iki maymunun "işi" bittikten sonra, dişi maymun "kazandığı" parayı araştırmacıya getirip, bununla üzüm almaya çalışıyor. Chen, bu olayı maymun tarihindeki ilk "fuhuş" olarak tanımlıyor. Üniversitenin araştırma etik bölümü, maymunlar üzerinde yapılan para araştırmasının, maymunların yaşam koşulunu, değerlerini ve gündelik yaşamlarını tamamen değiştirdiği ve zedelediği gerekçesiyle, araştırmayı iptal edip, maymunlara para verilmesini yasaklıyor. yani burada hayvanlardan olan maymun dışında başka bir hayvanın örnek verilemeyeceğini bu tür bilişsel fonksiyonlara sahip olamayacağını görüyoruz. Örneğin kedi olmakla cezalandırılsalardı anlamsız olacaktı, burada kuvvetle muhtemel kastedilen bu olacaktır. Ancak şu da bir gerçektir ki maymunlar insanlar gibi etik, ahlaki evrensel değerlere sahip olamazlar. Ya da onların entelektüel, bilişsel kitaplarının olması mümkün değildir. Buna rağmen insan tüm bu bildiklerini bir kenara atıp stereotipik bir maymun gibi inanmamayı, değiş tokuşu tercih ediyorsa burada bahsedilen emir de gayet yerinde olacaktır, Zira Allah her zaman doğruyu söyler.

Dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Ve bütün ilim sahiplerinin üstünde daha iyi bilen vardır. (Yusuf suresi 76)

“O Allah'tır ki, rüzgârları gönderir, böylece bulutları hareket ettirir. Sonra semada onu dilediği gibi yayar. Ve onu kısımlara ayırır, bundan sonra onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Böylece kullarından dilediğine onu (yağmuru) isabet ettirdiği zaman onlar sevinirler.” (Rum Suresi 48) Bu ayette denildiğine göre yağmurla kişinin ruh hali arasında derin bir bağlantı bulunmaktadır. Aşağıdaki araştırmayla birlikte pozitivizmin ele aldığı açıdan da aynı şeyle karşılaşacağızdır:


"Yapılan çalışmada, bulutlu ve yağmurlu havanın vücuttaki kortizonu düşürdüğü, böylece ağrıları artan hastanın ''yağmur yağacağını'' önceden hissettiği belirlendi. Doç. Dr. Süleyman, yaptığı açıklamada, yağmurlu ve bulutlu havalarda inflamasyon denilen romatizmal ağrıların arttığını belirterek, ''Şimdiye kadar bu ağrıların artış nedeni tam olarak bilinmiyordu. Doç.Dr.Süleyman, yaptıkları araştırmada bunun vücuttaki kortizon ve adrenalin seviyesine bağlı olduğunu belirlediklerini ekledi. " ve bu ayetin sonrasına bakarsak bu ayetten önce inanmayanların olumsuz bir duygudurum içerisinde olduklarını rahatlıkla görebiliriz. 30/RÛM-49: Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn(mublisîne). Ve onlar, onun (yağmurun) onlara indirilmesinden önce gerçekten ümitlerini kesenlerdi. (bkz: rum suresi 49) bu da gösteriyor ki Kur'an gerçektir ve bilimsel konulara aykırı bir çizgisi asla olmamıştır. yanlış görülebilen şeyler bilimin yetersizliğindendir. Ya da insanın dar çerçeveyle bakabilmesindendir ki insan hayatı boyunca asla tüm bilimlerde en üstün olamaz başında da söylediğimiz gibi bir bilenin üzerinde daima daha fazla bir bilen vardır.

Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ecr(ecrin), in huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne). Ve sen onlardan bir ücret istemiyorsun. O ancak âlemlere bir zikirdir. (Yusuf suresi 104)

ihram ve haccın hipnotik etkisi hipnozla alakalı hakan mengüç'ün yazısından alıntıdır. "Aynı zamanda mekan, giysi ve aksesuarlar da otorite etkisi yaratmaktadır." Bu kitap), Allah'tan başkasına kul olmamanız içindir. Muhakkak ki ben, O'ndan (O'nun tarafından) sizin için bir uyarıcı ve müjdeciyim. dolayısıyla düşünmeliyiz ki burada hacda kimsede üstün farklı bir kıyafet olmaz. herkes eşittir. kula kulluk ya da puta kulluk diye bir şey söz konusu değildir.


üstün olan rabbimiz'e ibadet etmek için hepimiz adeta birbirimizi hipnoz ederiz ve hepimizin duası adeta tek bir kişinin duası gibi olur. çünkü orada benlikler yitirilir, telkinler evrenselleşir. eğer bu yüksek konsantrasyon halinde bir kısım diğer kısımdan üstün kıyafet giymiş olsa, belki de daha farklı bir etki meydana gelecektir. herkesin orada içten ve yoğun bir şekilde rabbini zikretmektedir. hatta etraftaki dua etmekten oluşan yoğun beyinsel dalgalar herkesi dua etmeye şartlandıracak ve bu büyük müslüman toplantısı Allah'ın izniyle amacına ulaşacaktır. En doğrusunu yüce Allah bilir. En büyük otorite O’dur. Aynı zamanda duygusal koşullanmalar da benzerdir çünkü ortak bir kitabımız vardır… Cehennem korkusuyla cennet ümidi zihinlerde mükemmel bir uyum meydana getirir. Elbette herşeyin en doğrusunu bilen Allah bu yolla da kendi üstün ilmini bizlere kanıtlamış olmaktadır. Okullarda veya işyerlerindeki ortak üniformalar da aynı etkileri yapıyor olabilir.

86. şüphesiz rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir. (Hicr Suresi)

MAİDE SURESİ 82 SEVGİ VE KİBİR İLİŞKİSİ KURAN’A GÖRE 82 - iman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar. kibirli olmamakla insanları sevmek arasında bağlantı bulunduğunu gösteren ayettir. yani kibirli bir insan başkasını sevmekte zorluk çekmektedir. kibir psikolojide narsizm olarak geçer. kendini aşırı sevmek başkasını önemsememek bu problemi tanımlar. Kişi kendinden başkasını düşünmez, hep benmerkezcidir.


narsist kimselerin en büyük sorunu kendilerini başkalarının yerine koyamamalari ve kimseyi sevememeleridir. bu nedenle içten ve sıcak ilişkiler kuramazlar. kendilerine guvenirler ve baska hiç kimseyi önemsemezler. bu nedenle çevrelerindeki insanlar tarafından da hoşgörüyle karşılanmayabilirler. Aynı zamanda bu kendini beğenmişlik ve üstünlük duygusu kişilerde düşmanlığı da doğurmaktadır çünkü başkalarını değil sadece kendilerini düşündükleri için inanan kimselere de en doğrusu bizim yahudiliğimiz, hepinizi öldürürüz, hepinize düşmanız gibi duygular doğurabilir.

Narsisizmin çok özel bir türü de; Roma sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar, sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı. Hatta o dereceye gelmiş firavunlar vardı ki kendilerini tanrı bile ilan ediyolardı. Oysa islam bu üstün bencillik duygusunu yasaklamaktadır. 13. allah: öyle ise, "in oradan!" orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. çık! çünkü sen aşağılıklardansın (Araf Suresi 13)

2.rabbinden sana vahyedilene uy. şüphesiz allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Ahzab Suresi 2)

İLETİŞİMDE İLK ZAMANLAMA (HALO EFFECT) 86. bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin. şüphesiz allah, her şeyin hesabını arayandır. (bkz:

nisa suresi)

iletişimde ilk izlenim daima önemlidir. aşağıdaki yazıyla birlikte daha iyi düşünebileceksinizdir: her olumlu özellik bir diğerini getirir "bir kişi ile ilgili en baskın ya da görünür ilk olumlu fiziksel özelliği seçeriz ve


daha sonra bu kişiye o özellikle birlikte başka olumlu nitelikler yükleriz. örneğin gözlüklü birisiyle tanıştınız. bu kişinin entellektüel, okumayı seven, bilgili, işinde iyi bir kişi olduğu yargısına varmanız çok zaman almayacaktır. e l thorndike’ye (“a constant error on psychological rating’, 1920) göre “hale etkisi”(halo effect) olarak bilinen bu kurala göre bir kişi ya da olayı tek bir olumlu özelliğinden dolayı tümden olumlu değerlendiririz. benzeri şekilde “şeytan etkisi” (devil effect) ise bize tek bir olumsuz özelliğinden dolayı kişi ve ya olayı tümden olumsuz değerlendirebileceğimizi söylüyor. " yani "86. bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin. şüphesiz allah, her şeyin hesabını arayandır." bu ayeti aynı anlamda değerlendirirsek olumsuz bir izlenim oluşturup bizlerin gelecekte kötü ilişkilerden geçmemiz engellenmeye çalışılmıştır. üstelik aynısıyla ya da daha iyisiyle karşılık vermemiz emredilmiş. alaycı, küçümseyici ve kibirli olan selamlar yoktur. ey iman edenler! allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "sen mümin değilsin" demeyin. allah katında çok ganimetler var. islâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. sonra allah size lutufta bulundu. onun için iyice araştırın. şüphesiz ki allah, yaptıklarınızdan haberdardı.(nisa suresi 94) savaş sırasında da sen mümin değilsin demiş olsak eğer belki de onlarda kendi dillerimizle islama karşı önyargı oluşturacağızdır. yabancılar tarafından bu etkinin "devil effect" yani şeytan etkisi olarak tanımlanması ironiktir. Bu aynı zamanda emir olduğu için müslümanlar arasında sıkça olumlu selamlaşmalara neden olacaktır ve büyük çaptaki etkisi ise birbirini seven, birbiriyle olumlu ilişkiler kuran, müslüman ilişkilerdir. 20/TÂHÂ-98: innemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ hûv(huve), vesia kulle şey’in ilmâ(ilmen). Sizin ilâhınız sadece Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yoktur. ilim (ilmi) ile herşeyi kaplamıştır (kuşatmıştır). (bkz:

taha suresi 98)

ALA SURESİ 6 ve 7’nin Beyin üzerindeki Olumlu Etkileri 6. Sana okutacağız; sen hiç unutmayacaksın. 7. Artık Allah'ın dilediği hariç, Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir. (bkz: (bkz:

ala suresi 6) ala suresi 7)


sinaptik budanma: "1.bilgi işlemlemenin etkililiğini artıran bazı gereksiz beyin kıvrımlarının safdışı bırakılması süreci. " eğer müslümanların meditasyonu olan namaz sırasında bunu çokça okuduğumuzu düşünürsek bunun bilinçaltımızda yer edeceğini düşünmemiz yersiz olmaz. Ancak bu telkin eğer sadece 6. Ayet ile kalmış olsaydı yani bu sinaptik budanmaya karşıt bir durum oluşururdu. Müslüman inançlı kişi hiçbir zaman zihnindeki bilgileri silemezdi. ve bu da psikoza sebep olabilirdi. çünkü derin konsantrasyon altındasın ve okuyacağını hiç unutmaman gerektiğini kendine telkin ediyorsun. Ancak bu ala suresi 7 ile devam eder ki: Allah'ın dilediği hariçtir çünkü Allah görüneni de görünmeyeni de bilir. bu ayet üzerine farklı bir şey daha düşünebiliriz ki alim allah aynı zamanda bizleri sapıkça olmayan bir algıda seçicilik durumundan bahsetmiştir. Allah'ın dilediği sevaplara fazla dikkat edeceğiz diğerlerini budayacağız gibi... ayrıca aşağıdaki ayet de tüm bunlarla ilişkilidir: 36.ve (hakkında) ilmin olmayan bir şeyin ardına düşme (karışma) (açıklamaya çalışma)! muhakkak ki işitme, görme ve idrak, onların hepsi, ondan (takfu'dan) mesul (sorumlu) oldu (mesuldürler). (İsra suresi) Bu da kitabımızın kişisel gelişim uzmanı gibi adeta beynimizi yeniden düzgün bir şekilde şekillendiren bir etkisi olduğunu gösterir. Eğer herhangi bir kitap olmuş olsaydı asla bu kadar detaylı ve işe yarar öneriler içermezdi.

16.De ki: “Dîninizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Ve Allah, göklerde ve yerde olanı bilir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Hucurat suresi) 29.De ki: Sinelerinizde olanı, gizleseniz veya onu açıklasanız da, Allah onu bilir. Ve (Allah), göklerde ve yerde olanları bilir. Ve Allah herşeye kadîrdir. (Ali İmran Suresi)


MÜCADELE SURESİ 3 SUÇLULUK DUYGUSU VE BUNUN GİDERİLME ŞEKLİ 3.Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. işte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

burada dikkat edilmesi gereken şeylerden biri suçluluk duygusudur. suçluluk duygusu için genel olarak dini ya da toplumsal yasaklar sonucu ortaya çıktığı söylenir ancak her uydurulan toplumsal ya da dini söylenti bir suçluluk duygusu pozisyonu almaz. örneğin herkes başkalarıyla evlilik dışı cinsel ilişkiyi doğru olmayacak şekilde kabul eder. zira bu toplumların varlıkları için gereklidir kabile savaşlarının yaşanmaması için. ancak burada üzerinde durulması gereken asıl merak konusu şöyledir: şimdi bu suçu işlemiş olan kişi eğer bu koşullarda sağlanan rahatlatma yollarına gitmez ise vicdanında ya da bilinçaltında o kişinin nasıl bir iz bırakacaktır? hatta bu ileri derecede psikolojik sorunlara sebep olabilecek bir hadde ulaşabilir mi? 4.Kim (köle azat etme imkanı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ardarda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar Allah'a ve Resülüne hakkıyla iman edesiniz diyedir. işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler için elem dolu bir azap vardır. Kuran’da en fazla bedel gereken suçlardan biridir hatta en fazla bedel gereken suç bile denilebilir zira zina suçunda bile “yüz sopa vurun” gibi bir ceza olmasına rağmen burada 2 ay oruç tutmaktan bahsediliyor. Her ne kadar skaler olarak biyolojik cezaları tartamasak da burada zıharın insan üzerinde büyük olumsuz etkisinin olduğunu görebiliriz. Hatta burada bahsedilen çözüm yöntemleriyle köleyi özgürlüğe kavuşturmak, 60 fakiri doyurmak ile belki de bu psikolojik problemler yok olacaktır. Bir istismar olarak ensest, istismara uğrayan kişide ciddi psikolojik travmalara sebep olabilmektedir. Özellikle aile içinde çocukların istismar edilmesi bu çocuklarda büyük yıkımlara yol açabilme riski taşımaktadır. Ensest yasağı, psikanaliz kuramı ve antropoloji de toplumun ve kültürün oluşumunu sağlayan temel yasak ve yasa olarak değerlendirilir. Temel bastırma mekanizmasının kuruluşu, bu ilk yasağın sürecini izler ve bunun sonucunda "ilkel dürtüler"in yerini "kültürel semboller" alır. Sigmund Freud'un psikanaliz kuramı ve onun Jacques Lacan tarafından değerlendiriliş biçiminde sözkonusu ensest yasağının bu anlamda ele alınışı sözkonusudur. ilk olarak Totem ve Tabu'da Freud antoropolijik bulgulardan yararlanarak sözkonusu ensest yasağını inceler ve bunun toplumsal bağlamını ortaya koymaya çalışır. Lacan'a gelindiğinde ise toplumun ve bilincin kuruluşunun temel süreçleri açısından psikanaliz kuramının temel yasalarından biri olarak


değerlendirilir. Baba'nın yasası, kendini Ensest yasağı olarak ortaya koyar. Ödipal evrede çocuk bu yasağı tanıyarak Baba'nın yasasına uyar, imgesel olan bu süreç boyunca Simgesel olan tarafından bastırılır ve böylece çocuk Kültürel Düzen'e girmiş olur. Ayna Evresi'nde annesiyle bütünleşmek arzusunda olan çocuk, bu yasanın tanınmasıyla toplumsal kültürel yaşama dahil olur, doğal güdülerini bastırarak kendi mevcudiyetinin farkına varır. Bilinç-bilinçdışı bölünmesi de bu süreçlerin ürünü olduğu için, sözkonusu yaklaşıma göre, insanın düşünenbir varlık olması da tamamen bu ensest yasağıyla ilintilidir. Bu yasağı benzer bir tarzda ancak başka bir düzlemde kullanılmasıda antropoliji alanında görülür. Ayrıca aşağıda alıntılayacağım yazıda orucun insan beynindeki olumlu biyolojik gelişmesiyle arasındaki bağlantı kurulabilecektir. Oruç beyin hücrelerini yeniliyor Uzun aralıklı beslenmenin nöron bozulmasını engellediği ve beyin hasarlarını tamir edilmesinde faydalı olduğu ortaya çıktı Biberiye ve zerdeçal da benzer etkiye sahip Yaygın kanının aksine, yakın zamanda yapılan araştırmalara göre beyin maddesinin yeniden kazanılması mümkün DailyGalaxy’nin haberine göre, beyin hücrelerinin tekrardan oluşması için yapılabilecek şeyler var Bunlardan en önemlisi de oruç Yaşlılık Üzerine Araştırmalar Ulusal Enstitüsü (National Institute on Aging Gerontology Research) ve John Hopkins Tıp Fakültesi’nde hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalara göre, vitamin ve mineral destekli kalori kısıtlaması ve aralıklı oruç tutmak, hastalıklara dayanıklılığı artırıyor, ömrü uzatıyor ve kök hücrelerden nöron üretimini harekete geçiriyor Öğün aralarını uzatın Buna ek olarak, oruç tutmak sinaptik esnekliği artırarak, beyin hasarları sonrasında başarılı yeniden-bağlanma yeteneğini artırıyor Bu faydalar hücresel stres baskı sonucunda oluşuyor gibi görünüyor, tıpkı düzenli egzersizin baskısı sonucunda daha fazla kas yenilenmesi gibi Ek araştırmalar, öğünler arası zaman aralığının artırılmasının kronik kalori kısıtlamasından daha iyi bir seçenek olduğunu gösteriyor çünkü seks hormonlarında oluşacak azalma cinsel ve beyin performansını ters yönde etkiliyor Testosteron ve östrojen gibi seks steroid hormonları bol gıdadan pozitif olarak etkileniyor Biberiye beyne birebir Eğer açlığa dayanamıyorsanız başka seçenekler de yok değil Florida Tıbbi Araştırmalar Burnham Enstitüsü ve Japonya’daki Iwate Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, biberiye otunun beyindeki hasarlara karşı etkin bir madde içerdiğini ortaya koydu Karnosik asit (CA) olarak bilinen aktif bileşik, beyni felçten koruduğu gibi, Alzheimer ve normal yaşlanmadaki nöron bozulmasını da engelliyor Her ne kadar araştırmacılar, bu bitkideki bileşiklerin en güçlü olduğu formların patenlerini alsalar da, yeni ilaçlardan farklı olarak, biberiyeyi doğal şekliyle kullanmak en güvenli ve klinik olarak en müsamahalı yol gibi görünüyor Zira bu ot binlerce yıldır insanlar tarafından beyne faydalı olması nedeniyle


tüketiliyor Berkeley California Üniversitesi’nde biyokimya ve moleküler biyoloji profesörü Bruce N Ames, günlük aldığı 800 mg alfa-lipoik asit ve 2 bin mg asetil-Lkarnitin’e çok güveniyor Bu kimyasallar hücre reaktörleri mitokondrinin enerji üretimini artırıyor Mitokondrial bozulma, yaşlanmanı ve Alzheimer ve şeker hastalığının temel nedenleri arasında gösteriliyor Bu maddeler verilen yaşlı farelerin daha enerjik olduğu ve labirentleri daha kolay aştığı biliniyor. Psikolojik sorun da beyinle alakalı olduğuna göre adeta ayetin yüzeysel bir kanıtını yapmış olduk.

YUSUF PEYGAMBERİN ZEKA GELİŞİMİ Ve en kuvvetli çağına ulaştığı (bulûğa erdiği) zaman ona hüküm (hikmet) ve ilim verdik. " (bkz: yusuf suresi 22) acaba neden ergenlik çağına geldiği zaman hikmet ve ilim alıyor diye soracak olursanız, zeka ile ergenlik çağı arasındaki bilimsel ilişkiye bakmış olmamız gerekir. aşağıdaki araştırmayla birlikte bunu bir arada incelersek daha etkili anlayacağızdır. "Bireylerin bilgi edinme ve bu bilgiyi kullanma biçiminin gelişimine “bilişsel gelişme”, yeni bilgiyi alıp daha önce öğrendiklerini kullanarak karşısına çıkan yeni problemleri çözebilme yeteneğini ise “zeka” olarak tanımlayabiliriz. Gençlik, bireyin yetişkin düşüncesine özgü bilişsel yetenekleri kazandığı ve geliştirdiği bir dönemdir. Bu süreç, soyut (formal-operasyonel) düşünceye geçişle başlar." yusuf peygamber de yaratıcıyı anlayabilmek için soyut düşünceye ihtiyacı vardır ve bu düşünce ergenlik çağında elde edilebilir. "Zekanın ergenlik dönemine kadar dik bir eğri boyunca hızla geliştiği, 15-16 yaşlarında doruğa ulaştığı, ondan sonra yatık bir eğri izleyerek 20 yaşına kadar yavaş bir gelişme gösterdiği kabul edilmektedir. Erkekler kızlara göre görsel-uzaysal, matematiksel konularda daha avantajlı iken, kızlarda dil gelişimi daha erken başlar. " ilginçtir ki yusuf peygamber de astronomik bir rüya görmektedir 11 gezegen, güneş ve ayın kendisine secde ettiğini görmektedir önceki bir ayete göre. ve burda da matematik ve astronomik veriler vardır. bu da hikayenin ne kadar gerçekçi ve rabbi'miz katından olduğunu bizlere tekrar gösterir. 4.Yusuf, bir zamanlar babasına: 'Babacığım, on bir gezegeni, güneşi ve ay'ı gördüm, onların bana secde ettiklerini gördüm,' dedi.


(Yusuf Suresi) 62/CUMA-5: Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne). Kendilerine Tevrat yüklenip de (Tevrat'ın farzları okunup da), sonra O'nu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) hali, ciltlerle kitap taşıyan merkebin hali gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötü. Ve Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez. Kendilerine Tevrât yükletilip de sonra onu taşımayan(onun buyruklarını tutmayan)ların durumu, Kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allâh'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allâh zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez. " bu ayette acaba eşeğin seçilmesinin hikmeti nedir dediğimizde aslında farkedeceğimiz şey şu olacaktır, eşek diğer hayvanlardan farklı olarak inatçıdır, var olan davranışlarını değiştirmekten hoşlanmaz. yani burada neden at değil de eşek denildiği belki bu şekilde açıklanabilir. hatta eşek herkes tarafından inatçı olarak bilinir.. burada eşek seçilmesinin başka bir nedeni de sanırım bir şey taşımaya elverişli olup da inatçı olan tek hayvan olmasıdır. aşağıdaki vikipedi verilerine göre de eşeğin inatçı bir hayvan olduğunu görebiliriz. "Eşeklerin inatçı olduklarına dair oluşan fikir, kimi zaman sahiplerinin bu hayvanların oldukça gelişmiş "kendini koruma dürtülerini" yanlış algılamalarından kaynaklanmaktadır. Bir eşeğe, onu zorlayarak ya da korkutarak, kendi yararına olmadığına güdülendiği bir işi yaptırmaya çalışmak oldukça zordur. Bu davranış atlardakinin neredeyse tam tersidir çünkü bir at güvensiz bir zemin üzerinde yol alma konusunda eşeklere göre çok daha sorunsuz bir tavır çizer." Eşeklerin davranış ve bilişleri üzerine yapılan ciddi çalışmalar sonucunda, bu hayvanların oldukça zeki, dikkatli, arkadaş canlısı, oyuncu ve öğrenmeye meraklı gibi görülmektedir. Kuran’ı Kerim’in dünyadaki bütün dahileri yaratan Allah tarafından yeryüzüne emir olarak indirildiğini düşünürsek hem zekilerin hem de en bilgisiz insanın bile anlayabileceği bir üslupsal mükemmellikte olması normaldir. Bu kadar ayrıntıya gerek yok diye düşünmemek gerek zira Allah’ın yarattığı dünya da trilyonlarca faktörün birbirini etkilemesiyle var olmaktadır. Kuran’ı da basit görmek insanın düşünce sisteminde yer almaması gerekmektedir. Baştan beri anlatmak istediğim de Rabb’imizin sonsuz ilmidir.


11.Gökleri ve yeri yaratan, sizin nefslerinizden eşler kıldı ve hayvanlardan da eşler kıldı. Orada sizi çoğaltır, yayar. Hiçbir şey, O'nun gibi değildir. Ve O, en iyi işiten, en iyi görendir… (Şura suresi)

54/KAMER-7: Huşşe’an ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun). Kabirlerden, gözleri dehşete düşmüş olarak çıkarlar. Sanki onlar, etrafa yayılan çekirgeler gibidir. aslında buradaki benzetmenin bilimsel sebeplerinden biri nedir diye düşündüğümüzde aslında en büyük sürü hangi hayvana ait sorusunu sorduğumuzda fark ettim ve bu çalışmada çekirgelerin en büyük sürü halindeki canlı olduğu yazıyordu en azından görebildiğimiz en fazla kilometrekareyi kaplayan. aşağıdaki araştırmayla birlikte bu düşünce tam anlamıyla netleşecektir. "En büyük sürü tanımı yapılırken sürüdeki birey sayısı göz önüne alınır. Bu alanda da karşımıza rekor sahibi olarak yine Schistocerca gregaria (bir çekirge türü) çıkıyor. En büyük sürüyü, aslında göç eden böcekler oluşturur bunlar arasında çölde yaşayan çekirgeler, kutup ve tropiklerdeki sivrisinekler, kelebek, güve ve yusufçuklar bulunur. 1954 yılında Kenya'yı istila eden çöl çekirgeleri 200 kilometrekarelik bir alanı kaplamıştı. Kilometrekare başına tahmin edilen böcek sayısı 50 milyondu. Bu da sürüde 10 milyar çekirgenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Kapladığı alan göz önüne alındığında bir dağ çekirgesi olan Melanoplus spretus, 330.000 kilometrekare ile en fazla alan kaplayan sürüdür. " yani buradaki çekirge benzetmesinin muhtemel sebeplerinden en önemlisi çekirgelerin fazla sayıda olmasıdır. En doğrusunu alim allah bilir. Bu konuda çekirgeyi yeniden dirilişte toprak altından çıkmayla özdeş gören düşünceler de vardır ama burada bahsedilmiş olan sayısal üstünlüktür.


31. inanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancakkocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerinihenüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız. (Nur Suresi) Burada ilgili ayette kadınların cinsel manada erkeklerden nasıl korunacaklarından bahsedilmiş ancak ayaklarını yere vurmasınlar ifadesi çoğu zaman açıklanamamıştır. Demek isteneni de çok farklı şekilde yorumlayanları mevcuttur. Ancak aşağıdaki araştırmayla birlike kadınların neden Tarihte ilk olarak Fransız Psikolog Alfred Binet tarafından tanımlanan fetişizm, "Cansız bir nesnenin veya bir vücudun bazı organlarının tahrik edici olarak algılanması" şeklinde tarif ediliyor. Uzmanlara göre neredeyse herkes, bazı nesnelere cinsel uyarımı artırması anlamında özel değerler yüklüyor. Özellikle iç çamaşırları, özel giysiler, cinsellikle bilinç altında eşleştirilmiş aksesuarlar bazı insanlar için vazgeçilmez değer taşıyor. Ya da doğrudan cinsel organ olmamasına karşın insan bedeninin bazı kısımları kendi başına uyarıcı hale geliyor. Kıyafetlerin içinde bulunulan ortamın partnerinin statüsünün, davranışlarının ve görünümünün insanları çok farklı şekillerde etkilediğini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Hilmi Yazıcı, "Fetiş, kimi zaman cinsel uyarıyı artırır ve doyumlu bir deneyime giden yolu kolaylaştırır. Kimi zaman da büyüyü kaçırır ve tatminsizliğe sebep olabilir." diyor. Dr. Yazıcı, konuyla ilgili soruları şöyle yanıtladı: - Fetiş ve fetişizm nedir? Cinsel uyarımın saplantılı bir şekilde eşleştiği, kendi başına bir cinsellik aracı olmayan 'nesne’ye fetiş denir. Fetişizm ise normal hayatın sürdürülmesine, sağlıklı ve doyumlu cinsel yaşamın hayata geçmesine engel olacak kadar fetiş uğraşlarının hayata egemen olması halidir. Bu düzeyde Fetişizm psikiyatride parafili olarak tanımlanan cinsel uyum bozuklukları sınıfında bir rahatsızlıktır. - 'Fetiş'ler zararsızdır o zaman. Birçok insan için fetiş nesneleri sorun yaratmaz. Hatta insanlar fetişlerini severler ve eğlenceli bulurlar. Bu konu hakkında konuşmak her ne kadar rahat olmasa da insanlar bu özellikleri için bir uzmana gitmezler. Onlar için fetiş nesneler fantazi dünyalarının vazgeçilmez parçasıdır. İleri düzeylere geldiğinde bireyin kendisi ve cinsel hayatında muhatap olduğu insanlar için ciddi sorunları beraberinde getirebilir. Tüm gün bunları düşünerek zaman En yaygın fetiş türü ayakkabı ve ayak fetişi. En çok bilineni de yüksek ökçeli kadın ayakkabıları. Bununla beraber her tür ayakkabı şekli bazı insanlar için çekici olabiliyor .


fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. işte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. kıssayı anlat; belki düşünürler. (Yusuf Suresi) Burada dünyaya saplanan köpeğin durumu ilginçtir ki pavlovun deneyindeki köpekle benzerlik göstermektedir, burada köpeğin üstüne varsan da üstüne varmasan da aynı tepkiyi verdiğini görüyoruz. pavlov'un deneyini okuduktan sonra da bu örneğin benzerini göreceğiz. Bu ayeti yorumlamakta sakınca olmamakla birlikte düşünmemiz istendiği için bir isteği yerine getirmiş oluyoruz. aynı zamanda bu benzetmeyle insan basit ve sadece haz peşinde koşan düşünmesi sadece yaşamak üzerine olan köpekle benzer ifadelerle anlatılmıştır. Pavlov'un deneyi Deney öncesinde köpek kendisine getirilen eti görür görmez salya akıtmaya başlıyor. Halbuki normalde etin köpeğin ağzına konduğu andan itibaren salyanın çıkması gerekirdi. İşle Pavlov bunun nedenini ayrıntılı ve bilimsel bir şekilde açıklamak için bilenen deneyini yapmaya karar veriyor. Koşullanmadan önce: Koşullu uyarıcı (zil ) ya hiç tepki yoktur ya da ilgisiz bir tepki var. Doğal uyarıcı (et) ve doğal tepki yani salgılama var. Koşulama süresinde: Koşullu uyarıcıya (zil) doğal tepki (salgılama) var. Doğal uyarıcıya (et) doğal tepki (salgılama) vardır. Koşulamadan sonra: Koşullu uyarıcıya yani zile koşullu tepki yani salgılama vardır. En doğrusunu Allah bilir, ve en doğru şekilde de insanı uyarır!


18.Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah yaptıklarınızı görendir. (Hucurat Suresi)

YÜKSELMEK VE GELECEK ZAMANA GÖNDERME! Onlar, burada (yakında) ""mağlub edilecek"" muhtelif partilerden ibaret bozuk düzen bir ordudur. mağlup edilecek ifadesi gelecek zamanlı bir ifadedir. "O zaman sebepler (yollar, vasıtalar) bulup yükselsinler." sad suresi 10'da

geçen bu ifadedeki yükselsinler hatta vasıta ile yükselsinler gelecek zamana bir göndermedir. ve bu gönderme sad suresi 11 ile birleştiğinde mükemmel bir anlama ulaşır. yükselsinler ifadesi psikolojik manada geleceği ifade eder. örneğin bir tünelin sonuna gitme isteği ya da tünelden aşağı inme isteği zamanla alakalıdır.

30/RÛM-22: Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne). Ve O'nun âyetlerindendir ki, gökleri ve yeri yaratmıştır ve lisanlarınız ve renkleriniz (birbirinden) farklıdır. Muhakkak ki bunda, âlimler için mutlaka âyetler (deliller) vardır. burada sarı rengin psikolojik bir manasının olduğunu düşündük ve bakınız ki: sari:sarı geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. o yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. dikkat çeksin ve geçici olduğunu bilsinler diye. araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar. --spoiler-bakanların içini açan bir sığırdır" dedi. --spoiler-o yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde, bildiğimiz sarıyı kullanmaz. (portakal ve bronz ya da bakır kimi zaman yer alabilir.) paranın geçici değil,


kalıcı olmasını isterler. ve sığır kesildikten sonra unutulacak yani nasıl bankalar bu rengi geçici bir amaç için kullanıyor ise Alim Allah da aynı şeyi düşünmüştür herşeyin ilk yaratıcısı şüphesiz o'dur. --spoiler-67. hani mûsâ kavmine, "allah size bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. onlar da, "sen bizimle eğleniyor musun?" demişlerdi. mûsâ, "kendini bilmez cahillerden olmaktan allah'a sığınırım" demişti. --spoiler-ve görüldüğü gibi sığır yedikten sonra biter yani geçicidir. sembolizmde sarı; geçiciliği, ölümü hatırlatır. sarı odalarda çocukların daha çok ağladığı, büyüklerin daha sinirli oldukları tespit edilmiş. ilginçtir bir çok hayvan öfkesini göstermek için kırmızıdan çok sarıyı kullanır. sinirlendiklerinde renkleri sarıya dönüşür. en az pigmentle yaratılan renk olduğu için tabiatta en çok rastlanan renklerden biridir.

sığırı da öldürmeleri gerektiği için hem ölüm hem çekici olma hem de geçiciliği temsil etmesi dolayısı ile sarı değil de neden kırmızı olmadığı Rabbimizin mucizelerinden olsa gerektir. Ayrıca bununla alakalı başka araştırmalar da olmuştur, Kuran’daki renklerin mucizeleriyle alakalı. Aşağıda da benzer bir araştırmamız bulunmaktadır bakınız ki: 106.O gün (bazı) yüzler ağaracak ve (bazı) yüzler kararacak. O zaman yüzleri kararan kimselere: “Îmânınızdan sonra siz inkâr mı ettiniz? Öyleyse inkâr etmiş olmanızdan dolayı azabı tadın” (denir). (Ali İmran Suresi) "O gün (bazı) yüzler ağaracak " Bazı yüzlerin beyazlaşması ile acaba ilişkili olan psikolojideki beyazlaşma mıdır? ve sonuç itibariyle karşımıza bir Kuran gerçeği daha ortaya çıktı! Beyaz, saflığı, temizliği ve masumiyeti simgeler. Pek çok kültürde gelinler beyaz giyer. Ayrıca temizliği simgeler. Doktorlar, hemşireler ve labaratuvar teknisyenleri steril olmak için beyaz giyerler. Beyaz, ışığı yansıtır ve ortamı serin tutar. Dolayısıyla yaz ayının kıyafet rengidir. Genel olarak serin ve canlandıran bir his verir. Siyah renk ise hüznü ve melankoliyi temsil etmektedir zira kötü hesapla karşılaşacak olanlar elbette mutsuz olacaklardır...


Siyah, tartışmalı bir renktir. Bir taraftan karanlık güçler, suç ve kötülük ile düşünülürken diğer taraftan sadakat, sebat, dayanıklılık, ihtiyat, bilgelik ve güvenilirlik ile ilişkilendirilir. Bir tarafta yönetim ve güç anlamına gelirken diğer tarafta acı, keder ve yas anlamına gelir.

HÜZÜNDEN KAPKARA KESİLEN YÜZLER.. 40. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, 41. Hüzünden kapkara kesilmiştir. ayette hüzünden neden kırmızı değil de siyah kesildiğini sorgularsak bir mucizeye şahit olacağızdır. O da şurdan gelir ki:siyah renk insanlar üzerinde melankoliyi ve hüznü çağrıştırır. hüzünden kapkara kesilmek de mükemmel bir evrensel anlatıma dönüşür zamana direnen zamanın ötesinde bir kitap olduğunu bir kez daha bizlere kanıtlar. Siyah her ne kadar ağırbaşlılığın ve soyluluğun ifadesi olsa bile şaşkınlığın, karışıklığın, üzüntünün kaybetmenin ve yas tutmanın da rengidir. Hırslı inatçı ve şartları zorlayan insanlar siyah rengi çok severler. Varolma ve başkaldırışın rengi olan siyah gücü ve tutkuyu da temsil eder.Bu nedenle tüm makam arabaları veya güç simgesi olan araçlar siyahtır.Çocukların bulunduğu ortamlarda vurgu amacıyla siyah rengin kullanımı basitlik ve saflık etkisi yaratır. Siyahın yoğun kullanıldığı bir oda gereğinden fazla etkili olabilir ve çocuk üzerinde --alıntı-ağırlık duygusuna ve depresyona neden olabilir. --alıntı-"Siyah rengin psikolojik etkileri Siyah, ışığı yok ettiği için algıyı dağıtan unsurların etkisini en aza indiren ve dolayısıyla konsantrasyon sağlamakta kolaylığıyla da tanınan bir renktir. Bazı ünlü düşünürlerin veya sanatçıların, ışıksız , karanlık bir odaya girerek konsantre oldukları söylenir.. Siyah seven insanlar olayları kendi süzgeçlerinden geçirip değerlendirirler ve kendi sistemlerine uymayan olaylara karşı direnç gösterirler. Bu sessiz bir karşı koymadır, büyük reaksiyonlardan önce gizli inatçılık güderler. inandıkları için sonuna kadar uğraşır ve asla yılmazlar. Dolayısıyla siyah özgüveni en çok motive eden ve olumlu yönde etkileyen renktir.


Siyah rengin çocuk gelişimindeki etkileri Siyahla büyüyen çocukların normlarına başkaldırdığı görülmüştür. Kararlarını vermeyi seven, inatçı ve hırslı çocuklar siyah rengi tercih ederler." inanmaya inat etmek de elbette bununla ilişkili olabilir. ancak her hırslı inanmıyor gibi bir şey söyleyemeyiz. inanmaya dirençli demek daha doğrudur kanaatimce. 42. işte bunlar kafirlerdir, günahkarlardır. (bkz: abese suresi 42)

ABDEST ALMANIN GÜNAHLARI AZALTMASINA BİLİMSEL TEMELLENDİRME “43 - ey iman edenler! sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. şüphesiz ki allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Nisa Suresi) 6 - ey iman edenler! namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. eğer cünüp iseniz temizlenin. hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.” (Maide Suresi) abdest ve günahlardan arınmanın elbette bilimsel bir açıklaması vardır...


"El yıkamak vicdanı rahatlatıyor." Amerikalı bilim adamları, elleri yıkamanın şüpheleri de ortadan kaldırdığını ve vicdanı rahatlattığını ortaya koydu. italyan Corriere della Sera gazetesinde çıkan habere göre, Michigan Üniversitesinden bir grup psikolog, el yıkamanın bir karardan duyulan kuşkuları yok ettiğini gözlemledi. 6"fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor." (Maide Suresi) Araştırmayı yürüten uzmanlar, bir CD ile bir kavanoz marmelat arasında seçim yapmalarını istedikleri 40 öğrencinin davranışlarını inceledi. Öğrencilerden kararlarının hemen ardından ellerini yıkamalarını da talep eden uzmanlar, bu isteklerine uyan katılımcıların tercihlerinden diğerlerine göre çok daha memnun olduğunu gözlemledi. --ayet-niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. şüphesiz ki allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. --ayet-Elleri yıkamanın vicdanı rahatlatmanın da bir yolu olabildiğini belirten uzmanlar, bu eylemin, insanlara psikolojik olarak ahlaka aykırı eski davranışlarının izlerini silmelerinde yardımcı olduğunu söyledi. yıllar önce kitabımızda yazılı olması ise adeta kitabımızın mucizelerinden biridir. En doğrusunu Alim Allah bilebilir. Ayrıca burada teyemmümün yani toprakla abdest almanın da belki de aynı etki yaptığını böyle bir bilimsel gelişme yokken öngörebiliriz… İNSANLIĞIN BAŞLANGIÇ ZAMANINA TEORİK BİR YAKLAŞIM

20. derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. 21. ve onlara: ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. 22. böylece onları hile ile aldattı. ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. rableri onlara: ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. 23. (adem ile eşi) dediler ki: ey rabbimiz! biz kendimize zulmettik. eğer bizi


bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. 24. allah: birbirinize düşman olarak inin! sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. 25. "orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi. (Araf Suresi) Ve işte böylece Biz, onu apaçık âyetler (halinde) indirdik. Ve muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir (Kendisine ulaştırır). (Hac Suresi 16) 49/ 12: Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır. (hucurat suresi) burada zandan önyargıdan kaçınmamız gerektiğinden bahsediyor ancak bazılarından bahsediyor ve başkalarının dedikodusunu yapmamamız gerektiği emrediliyor. Elbette Allah tövbeleri kabul eden ve rahim'dir. Ancak burada bir detay vardır ki ölü eti yemek elbette hoş bir şey değildir. ancak bunun fizik anlamda ölü eti yemekle ilişkili olduğuyla alakalı zorlamalı bir yorum yapamayız. Ancak belki de fiziksel ölü eti yemek değil de yemek yemekle başkalarının hakkında konuşmak arasındaki bağlantıdan söz edilmektedir. Kitabın dahileri de yaratan Allah tarafından yazıldığını düşünürsek zorlama bir yorum olmaz en azından gerçeğe bir adım atılmış olur. ayrıca hem de hucurat suresi 13'ü esas alırsak bunun sosyolojik bir boyutunun olduğunu da görürüz.. Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır. dedikodu kitle iletişim araçlarının en eskisidir. Avcı derleyici toplumların tarihin erken bir evresini temsil ettiğini düşünürsek, dedikoduyu çok eski zamanlara dayandırabiliriz. Ürettikleri her şeyi bölüşen, paylaşan, armağanlaşan bu toplumlarda dedikodu adeta adaleti temsil etme işi gibidir.


Dedikodu sağlıksız iletişimi gösteriyor Dedikodu, genelde şeffaf olmayan bir işyeri kültürünün ürünü olarak göze çarpıyor. Yani iletişim ağı ne kadar düzgün kurulduysa dedikodu o derece azalıyor. Yöneticiler ve çalışanlar arasında iletişim eksikliği varsa ve yönetim özellikle kriz zamanlarında bilgi saklamanın gerekliliğine inanıyorsa çalışanlar korkuya kapılarak varsayımlar geliştiriyor. Herkes birbirinin arkasından konuşmaya başlıyor. Belirsizlik ortamında söylenti ve dedikodular suya atılan taşın halkaları gibi büyüyor. Yöneticilerden net açıklamalar gelmeyince "ikramiyeler kaldırılıyormuş", "Genel Müdürlüğü Anadolu yakasına taşıyacaklarmış" gibi söylentiler birbirini kovalıyor.

Bazen dedikodu sayesinde karşımızdakine üstünlük sağlayabiliyoruz. Etkilemek istediğimiz kişiden eğer daha fazlasını biliyor, o da daha fazlasını duymak için can atıyorsa artık bildiklerimiz sayesinde "kredi" kazanmanın zamanı geldiğine karar verip harekete geçebiliyoruz. Örneğin "Söylesene duydun mu..? diye söze başlayan kişiye, "Evet duydum, hem dahası da var" diye karşılık verdiğinizde karşımızdakine üstünlük sağlamış oluruz. -Pınar Kuyucu, "Ofisteki Fısıltı Gazetesi", 18/5/2005,insankaynaklari.com -Roy Rowen, "Where Did That Rumor Came From?", Fortune 100, 13/8/1979 -James L. Espisito ve Ralph R. Rosnow, "Corporate Rumors: How They Start and How to Stop Them", Management Review, (April,1983)

hucurat suresi 12'den sonra toplumsal yani sosyolojik bir ilişki kurulması ilginçtir bakınız ki bir araştırmada dedikodunun sebeplerine ilişkin ne ortaya atılmaktadır? Herkes az biraz dedikodu yapar. Ailelerimiz, arkadaşlarımız hatta kişisel olarak tanımadığımız ünlüler hakkında konuşmayı severiz. Hakkımızda dedikodu yapılması ise kötü bir şey gibi gelir çoğumuza. Peki dedikodu yapmak gerçekten kötü mü? Biliminsanları neden dedikodu yaptığımıza dair ilgi çekici fikirler ileri sürdü. Belgesel izliyorsanız bazı hayvanların büyük zamanlarını birbirlerini temizlemeye ayırdıklarını görebilirsiniz. Örneğin bir babunu arkadaşının tüylerinin arasından ayıkladığı organizmayı zevkle mideye indirirken görebilirsiniz. Kuşlar da birbirlerini temizlemeyi çok sever. Peki bu birbirini temizleme işi neye yarar, gerçekten amaç sadece temizlik mi? Cevap şaşırtıcı şekilde hayır. Hayvanların bu tip davranışlarda bulunmalarının asıl nedeni toplumsal bağlanma. Temizleme davranışı bireyler arasında yakınlaşma sağlarken, bazı durumlarda sorunların çözümünde bile yardımcı oluyor. Bu davranış, insanlarda ise çok nadiren görülüyor. Antropolog ve


evrimsel psikolog Robin Dunbar ise bu duruma bakarak insanların sohbet etmesinin bir tür temizleme yani "yakınlaşma" davranışı olduğunu söylüyor. Yaptığı ilginç bir araştırmada insanların sohbetlerini gizlice dinleyip bu sohbetlerin 30 saniyesini kaydeden Dunbar görmüş ki, insanlar konuşmalarının çok büyük bir bölümünü dedikodu yaparak geçiriyor. Önesürdüğü konuyla ilgili diğer bir fikir ise dilin, insanlarda hayvanlar arasındaki temizleme davranışının yerine geçerek onlara başka işler yapmaları için zaman kazandırıyor olabileceği. hucurat suresindeki bu ölü eti yeme benzetmesi elbette caydırıcıdır ancak bunun nedenlerinden biri de biyolojik ve hatta beynin çalışma sistemi ile alakalı olmalıdır..

beyinde yemek yeme ile dedikodunun ortak bir haz veren olduğu düşünülürse bunların beyinsel bağlantıları olduğunu düşünmek de zor olmaz. ama bu ortak noktayı da kesin bir ayrıma vararak açıklayabilmek gereklidir. bu ikiside ortak olarak mutluluk verdiğine göre serotonin düzeyiyle doğrudan bir bağlantılarının olduğunu öne sürmek zor olmaz. serotonin düşüklüğü kaygıya ve korkuya neden olur. oysa bir toplumda kendini güvende hisseden ve sevilen bir insanın serotonin düzeyi yüksektir, hatta liderlerin serotonin düzeyi diğerlerinden 2 kat fazladır diyen araştırmalar vardır. tüm bunlar aslında bilimsel anlamda bu ikisinin birbirine yakınlığını gösteriyor. yemek yemek de bilindiği gibi haz vermektedir hatta kişinin psikolojik durumu bile kişinin o günkü beslenme programını etkileyebilir. karbonhidrat insülin salınımını uyarırken geçici olarak serotoninde de aşırı bir salınmaya neden olabilir. yemek yemek de dedikodu da insanlarda bağımlılığa varan etkiler yapabilir.


Sabah saatlerinde 4 rekat kılınır farz ve sünnette ve seher vakitlerinde de bağışlanma dilemek gerekmekteymiş. 18.Ve onlar, seher vakitlerinde mağfiret dilerler. (zariyat suresi) Yaratıcılık ile beynin dalgaları arasında ilintili olduğu belirginleştikçe, beynin elektriksel çalışmasını düzenleme faaliyetleri de daha popülerleşiyor. Birçok uzak doğu geleneği, aslında beynin kendisini dingin bir hale getirmeye yarıyor. Beynin dalgalarına egemen olduğunuzda, sinirlenmeyen, aşırı heyecana kapılmayan, zihni yaratıcılık surecini uzatabilen biri haline geliyorsunuz. Kas gücünü çalıştırır gibi beynin dalgalarını çalıştırabiliyor, istediğiniz yönde harekete geçirebiliyorsunuz.

En düşük frekanslar deltadır. 4 Hz’den düşüktür ve derin uyku durumudur ve bazı anormal süreçlerde ayni zamanda “sempati hali” hissedildiğinde delta dalgaları bilinçaltı düşünceyi yansıtır. 1 yasa kadar olan bebeklerde dominant ritimdir ve uykunun 3. ve 4. evresinde bulunur.

Yatakta kitap okurken de yayılan dalgalar gene betaya donuverir. Uykumuz gelince önce düşük frekanslı beta, kitabi okumayı bırakıp yani basınıza koyunca alfa, uykuya geçmeye başlayınca teta, uyku derinleşince de deta devreye girer. Fiziksel dünyadaki farkındalığımızı azaltmak için delta dalgalarını arttırırız. Ayni zamanda bilinçaltı düşüncelerimize delta dalgaları vasıtasıyla ulaşırız. Performans arttırmak isteyenler delta dalgalarını azaltır ve yüksek odaklanma ve yüksek performans elde edilir. Dikkat eksikliği teşhisi konmuş bireyler odaklanmaya çalıştıklarında delta dalgalarını düşüreceklerine arttırırlar. Uygun olmayan delta dalgaları odaklanmayı ve dikkati ciddi bir şekilde kısıtlıyor. Sanki beyin sürekli uykulu bir devreye kilitlenmiş gibidir. Başka bir acıdan delta dalgasını tanımlarsak; araba kullanıyorsunuz ve araba 1. viteste. Bu vitesle çok hızlı gidemezsiniz. Yani delta 1.vitesi temsil eder. başta tekrar ettiğimiz gibi belki de sabah vakti namazının kısa olmasının sebebi uyku ihtiyacının bitmemiş olmasından çok bu delta dalgalarının yoğun olmasıdır. ancak belki bu dalgalar beynimizin muhtelif yerlerinde uyandırdığı


etkiyle bağışlanmamıza yardımcı oluyor. bilinç altına daha rahat bir şekilde iniliyor böylece kişinin bağışlanması kolaylaşır inşallah.

37 - Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. (nur suresi)

"yüzyıllardan beridir müslümanların her gün uygulamakta olduğu ritüellerden biridir namaz. işin dini boyutu gereği sorgulanmadan uygulansa da yaratıcımızın bizim iyiliğimize sunduğu aşağıdaki örnekte görülecektir. başlangıç olarak tekbir diyerek ellerin kulak memesine değecek biçimi alması bu derin konsantrasyon haline bizim için bir giriştir. hipnozla ilgili transformasyon kitabı der ki: eğer bir insanı sık sık derin transa sokmak istiyorsanız fiziksel bir uyaranla, dokunarak bu transa geçiş yapabilirsiniz. söylediğim gibi ellerimizin kulak memesine değmesiyle birlikte bizler 5 vakit uyguladığımız trans durumuna geçiş yaparız. mantralar: mantra dediğimiz şeyler sık tekrarlandığında sinir sistemimizin yatışmasına sebep olurlar. islamda olduğu gibi diğer dinlerde de mantralardan söz edilebilir, ancak burada bahsettiğim mantra insanda hareket tepkisi olan rüku ve secdeye varmadan söylediğimiz "allahüekber"'dir. bununla birlikte rüku ve secde için sürekli şartlanmış oluruz böylece derin konsantrasyon haline geçişimiz kolaylaşır. tahiyyat duasında eli kaldırmak:yine transformasyon isimli kitapta kişilerin herhangi bir şeyi doğrulaması için derin hipnoz halinde ellerini kaldırmaları söylenir ve bu durumda çok daha etkili olur. işte burada da söylendiği gibi tahiyyat duasında eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü en la muhammeden abdühu ve resulüh(allah birdir, muhammed(s.a.v.) onun kulu ve elçisidir.) deriz ve şehadet parmağını kaldırırız. böylece yüce yaratıcımız allah'a en iyi şekilde konsantre olmuş oluruz. ve derin trans halindeyken namaz sırasında yaptığımız dualar kendimizin değişmesine vesile olabilecektir. çünkü namaz bir yerde insanın kendi kendini hipnoz edebilmesidir. hipnoz sanıldığı gibi insanı köleleştirmez, insanın inisiyatifindedir. işe yararlılığının sebebi ise insanı günlük bilincinden uzaklaştırıp uzlaşamadığı bilinç altına ulaşma fırsatı vermesidir. bilinç altına ulaşılmayla birlikte insan huzur dolu bir şekilde yaratıcısının farz kıldığı


kelimeleri tekrarlar böylece hem görevini yerine getirmiş olur hem de kendisi yararınadır."

142.Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar. (Nisa Suresi)

NAMAZ KILARAK KİLO VERMEK

“Diyet dönemleri, stres gerginlik ve mutsuzluk gibi duygular yaşatır. Ancak bazı teknikler, bu dönemi mutlu ve huzurlu bir sürece dönüştürebiliyor. Meditasyon işte bu tekniklerin en etkili olanı... Bu yöntem sayesinde sadece acıktığımızda yeme alışkanlığını kazanacak, doyduğumuz an ise yemek yemeği bırakmayı öğrenebileceğiz. Bedenimizin doğal zekasını canlandırmak için uygulanan tekniklerin başında gelen meditasyona göre; bedenimiz fiziksel bir madde olmasının yanı sıra, aynı zamanda parlak bir zekaya da sahiptir. içimizde var olan bu zekayı uyandırabilmemiz ise kilo verme sürecini mutluluk hissi veren doğal bir süreç haline sokabilir. Bu yönteme göre önemli olan yedikleriniz değil, onları nasıl yediğinizdir. Eğer zayıflamak istiyorsanız diyete başlamadan önce, meditasyon uzmanı Aydın Balcı ile yaptığımız görüşmeye kulak vermelisiniz... * Meditasyon nasıl bir tekniktir? Meditasyon zihinsel bir tekniktir. Günlük yaşamda zihnimizin saflığını bozan birçok unsur, çevre şartları, stres altında çalışma, özel hayat, iş çevresi... Meditasyon ile zihin streslerden arınıp sakinleşiyor ve potansiyeli artıyor. Daha uyumlu, mutlu kişiler oluyoruz. Meditasyon, bedenimizin doğal zekasını canlandırmak için uygulanan tekniklerden biridir. Bu teknik, bedenimizle iletişimimizi geliştirmemize yardımcı olur. Kendi doğallığımıza kavuşarak acıktığımızda yiyecek, doyduğumuzda da yemek yemeği durduracağız. Bu tekniği uygulamak için kişinin kendini tanımak istemesi, kendinde gözlediği bir takım rahatsızlıkları huzursuzlukları tespit etmesi gerekiyor. Tekniği düzenli bir şekilde; günde iki defa uygulanmak gerekir. Aksi taktirde iyileştirici etkisi olmaz.” Tüm bunları düşündüğümüz zaman namaz kılmanın da bu meditatif yöntemlerden biri olduğunu biliriz üstelik de namazı 5 vakit olarak uygularız, tüm bunların neticesinde görüyoruz ki namaz psikolojik etkileriyle beraber


kulların kilo vermesine ve canlılık faaliyetlerine devam etmesine yardımcı olabilmektedir.

55 - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. (Maide suresi)

72 - Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur. (Enam Suresi) Bir araştırmacı (dr.newberg) insanoğlunun varoluşu için inancın çok önemli olduğunu; çünkü onun, onları kadere daha adapte ettiğini ve beyin tarafından ortaya atılan sorulara cevap verdiğini teyit etmekte. budist dua etmenin kan basıncını azalttığı, depresyonu ve endişeyi ortadan kaldırdığı ve kalp atışını azalttığı keşfedilmiştir. bundan dolayı ve birkaç batılı araştırmacıya göre; insanlığın iyi sağ salim olması için dindar olmak ateist olmaktan daha iyidir. nörobilimde bir uzman olan dr. andrew newberg’in websitesinde de teyit ettiği gibi tüm evrenin tanrı’sına inanma; psikolojik ve fiziksel sağlık için kesinlikle gereklidir. newberg, ‘’tanrı, beyninizi nasıl değiştirir’’ adlı, kendisi ve bir grup araştırmacı tarafından yazılan ve amerika’da dikkate değer bir satış başarısı elde eden kitabında ‘’yaratıcıya ne kadar derin bağlanırsanız, beyniniz o kadar iyi olacaktır!’’ demiştir. günde 12 dakika dua etme ve meditasyon yapma, yaşlanmanın hastalıklarını geciktirir ve stres ve endişeyi azaltır. teslim olma, ibadet ve dua etme uygulamaları insanoğluna bir nebze huzur, daha fazla sevgi ve sevecenlik verirken; ateizmdeki kadere karşı olan kızgınlık ve isyan beyini sürekli olarak tahrip etmektedir. Bu araştırmayı yapan şahıs belki de müslümanlığın ayetlerinden habersizdi Kuran da dua etmenin önemine aşağıdaki şekilde vurgu yapmıştır:

205:Sabah - akşam, yalvararak ve korkarak, sesini fazla yükseltmeden Rabbini an ve gafillerden olma..


(Âraf Sûresi) Esas olarak burada bahsedilen tekrar da 2 defadır.

CENNET ELBİSELERİNİN YEŞİL RENKTE OLMASI

31. işte onlar için içlerinden ırmaklar akan adn cennetleri vardır. orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. o ne güzel karşılıktır! cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! kehf suresi 31'de gördüğümüz üzere adn cenneti tarif edilirken yeşil giysi önerilmiştir. şimdi yeşil rengin insanda oluşturduğu etkilere bakalım.

Yeşil, tabiata hâkim olan renktir. insana huzur verir ve rahatlatır. iç açıcı ve güven veren bir renktir. Aynı zamanda umudu, yeniliği, gençleşmeyi ve yeniden canlanmayı çağrıştırır. Paylaşım, cömertlik ve uyumun rengidir.

umudu çağrıştırması gereklidir ziracennet hayatı mükafattır. yeniden canlanmayı çağrıştırması da ilginçtir ki dirilişle alakalı bir konudur bu. ölümden sonra cenneti göreceğizdir.

Olumsuz etkileri olarak, aşırı rahatlama sonucu umursamazlık, yorgunluk hissi ve tembelliğe,

11. Orada boş bir söz işitmezler. (bkz: casiye suresi 11)

KAF SURESİ ve İÇGÜDÜLER 24, 25. (allah şöyle der:) "atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!"


'haddi aşan' 'azgın' gibi bir çok anlamda kullanılmış ve bu kişinin ortak özellikleri hayrı engellemesi, aşırılığa kaçması ve şüpheci olmasıymış. Saldırganlık; canlılarda rakiple besin uğruna, kur yapılan dişi ya da erkek uğruna ya da sosyal hiyerarşinin ele edilmesi ya da korunması uğruna segilenen bir davranış biçimidir.. yani bu davranışı gerçekleştiren kişi haddi aşmasıyla birlikte hep kendisini düşünmüş olduğu için hayrı da engellemekte. ve inatla tüm bu duygularla da dinden şüphe etmekte. 26. "allah ile beraber, başka bir ilah edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!" 27. arkadaşı (olan şeytan) der ki: "ey rabbimiz! onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi." yani şeytanı beyindeki diğer yerlerden bağımsız olarak düşünürsek adeta bu saldırganlık ve bağımsızlık beynin farklı yerleriyle alakalı olabilen bir şeydir. yani belki de burada bahsedilen "orta beyin"dir. "Herhangi bir davranış biçiminin ortaya çıkması, orta beyinde "hazır" bulunan davranış programlarından bazılarının tetiklenmesi ile ilgili hem fizyolojik hem de psikolojik bir süreçtir. Fizyolojik şu anlamda: Davranışlar sonuçları bakımından canlının organları, uzuvları yani fizyolojik imkânları doğrultusunda sınırlanmıştır; nedenleri bakımından ise yine fizyolojiktir, çünkü yan beyinde orta beyinde kodlanmış belirli bir duygu ya da düşünce bağınin tanımlı bir duyguyla yüklü tetikleyici faktörlerin duyu organları aracılığıyla alımlanan uyarımlarla aktive olması söz konusudur. Psikolojik oluşunun nedeni ise hayvanın bireysel süreçleri yani kişisel deneyimleriyle farklılıklar gösterebilmesidir."

28. allah şöyle der: "benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım." (Kaf Suresi) 29. "benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim." (Kaf Suresi) 30. o gün cehenneme, "doldun mu?" deriz. o da, "daha var mı?" der. burada da haddi aşan insana verilen ültimatom bulunmaktadır ki bu ültimatom da hırslıdır. adeta kişinin azgınlığını nötrlemek istemektedir. saldırganlıkla ilgili notlar:


(Lorenz; Das sogenannte Böse, Zur Naturgeschichte der Aggression; DTV Juni 1974, München.) 30. o gün cehenneme, "doldun mu?" deriz. o da, "daha var mı?" der. ayrıca (Kaf Suresi) burada bahsedilen orta beyin genel olarak haz ile ilgili imiş. bakınız ki: Mezensefalon, embriyolojik gelişim sırasında nöral tüpten kaynaklanan üç veziküler yapının ortasındakinden gelişir. Bu üç vezikül içinde en az farklılaşma gösteren kısımdır. Beyin sapının bir parçası kabul edilir. Burada yer alan substansiya nigra, bazal ganglionun motor yolakları ile yakından ilişkilidir. insan mezensefalonu en eski vertebralılarda bile görülen bir yapıya sahiptir. Substansiya nigrada üretilen dopamin, insandan ilkel böceklere dek pekçok türde motivasyon ve alışkanlıklarda rol oynar. cehenneme doldun mu denmesi ses ile alakalıdır. daha var mı demesi de bizlerde görsel şeyler çağrıştırır ve bakınız ki: Bunlar serebral akuaduktusun arka tarafında yer alan dört adet solid yapıdır. Üsttekilere süperior kollikulus, alttakilere ise inferior kollikulus adı verilir. Bu loblar, optik sinirin bazı liflerinin burada çaprazlama yapmasına yardımcı olur. Bu arada bazı lifler de çaprazlama yapmadan geçer. Üst kollikuluslar sıçrayıcı göz hareketleriyle ilgiliyken alttakiler ses duyusunun iletilmesinde bir sinaps noktası olarak görev yapar. 17.onlardan birisi, rahmân'a isnad ettikleri (kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman hiddetlenerek, yüzü gölgelenir ve kararır. (bkz:

zuhruf suresi)

bu verilen ayette de dikkat edilirse renklerin insanlar üzerinde önemli bir etkisi var bu zuhruf suresi ayetinde de kişi öfkeleniyor ve yüzü kararıyor şimdi ise siyah rengin insan psikolojisindeki yerine bakalım: "Kimi zaman kötülükle de ilişkilendirilen kasvetli bir renktir. Batı dünyasında siyah keder anlamına gelir. Güçlü duygular uyandıran, ciddi, ağırbaşlı bir renktir; fazla miktarda siyah kullanıldığında insanları alt etmek, bastırmak kolaylaşır." burada da kız çocukları olan babalar hiddetlenmekte.


Siyah her ne kadar ağırbaşlılığın ve soyluluğun ifadesi olsa bile şaşkınlığın, karışıklığın, üzüntünün kaybetmenin ve yas tutmanın da rengidir. Hırslı inatçı ve şartları zorlayan insanlar siyah rengi çok severler. Varolma ve başkaldırışın rengi olan siyah gücü ve tutkuyu da temsil eder.Bu nedenle tüm makam arabaları veya güç simgesi olan araçlar siyahtır.Çocukların bulunduğu ortamlarda vurgu amacıyla siyah rengin kullanımı basitlik ve saflık etkisi yaratır. burada da kız çocuğu olanlar hem şaşkın hem üzgün hem de Allah'ın yarattığına başkaldıran bir portre çiziyorlar.

75/16. Cebrail sana Kuran okurken, unutmamak icin acele edip onunla beraber soyleme, yalniz dinle. (bkz: kıyamet suresi)

7.kıyamet suresi 16 kuran'ı kerim'i neden yavaş okumamız gerektiğine dair nörolojik bir açıklama vardır aşağıda bütün açıklamalar detaylıca yazılmıştır.

75/17. Dogrusu o vahyolunani kalbine yerlestirmek ve onu sana okutturmak Bize duser.

75/18. Biz onu Cebrail'e okuttugumuz zaman, onun okumasini dinle.

Nöroislam, kuran'ı kerim'in nasıl algılanacağı hakkında bir fikir verebilir bizlere. bu araştırma belki de kuran'ı kerimin neden yavaş okunması gerektiğine bir açıklama getirecektir. nöron beyinde ürettiğimiz düşüncelerin altyapısı gibidir.

Mevcut yaklaşıma göre, farklı nöron ağlarının gönderdiği sinyaller arasındaki rekabet karar verme mekanizmasının temelini oluşturuyor. Yani “sinyaller arasındaki rekabetin sonunda kazanan sinyalin dediği oluyor” diye özetleyebileceğimiz bir yaklaşım. Ancak hücre seviyesinde bakıldığında bu yaklaşımın yanıtlayamadığı birçok soru var.

"Araştırmacıların kullandıkları model, gerçek nöronların en önemli işlevine, komşu nöronlarla uyarıcı veya kısıtlayıcı olarak etkileşmesine odaklanıyor.

Birbirine bağlı binlerce nörondan oluşan bu sanal sinir ağında geçişten ve iletimden sorumlu nöronlar kilit öneme sahip görünüyor. Çünkü nöronlar arasındaki sinyaller, bu


modele göre, “geçiş” yerlerine uyarıcı nöronların etkisiyle anında ya da tam terine kısıtlayıcı nöronların etkisiyle gecikerek ulaşıyor. Bu gecikme, kararlarımızı etkiliyor olmasın?

Ekip bu modelde 5625 kısıtlayıcı ve 22.500 uyarıcı olmak üzere, toplam 28.125 nöron kullanmış. Phyton ve NEST üzerinde gerçekleştirilen simülasyonda nöronların etkileşimi için zaman aralığı milisaniye seviyesinde belirlenmiş. Bu simülasyonda ağ içindeki etkileşimin temel parametresi uyarıcı ve kısıtlayıcı nöronların yol açtığı geçici gecikmeler. Bu geçici gecikmeleri sistematik bir şekilde inceleyebilmek için araştırmacılar geniş çaplı bir tekrarlanan korteks ağ modeli kullanmış. Uyarıcı nöronlar, sinyalleri kendilerinden sonraki nöronlar aracılığıyla geçiş bölgesine kadar iletebiliyor. Kısıtlayıcı nöronlar ise stratejik sinyallerle geçiş nöronlarına sinyal gönderebiliyor. Uyarıcı nöronlar oldukça esnek bir şekilde geçiş nöronlarına sürekli sinyal gönderir durumda.

Gözlemler, çok kısa süreli gecikmelerde nöronlar arasındaki akışın aynen sürdüğünü gösteriyor.

Daha uzun süreli gecikmelerde başka yolların (yani kararların) seçimi söz konusu olduğunda, yani doğal olarak akış değişiyor. Araştırmacılar bu gözlemin, gecikme etkisiyle beliren (veya kaybolan) geçişlere ilişkin nörofızyolojik bulgularla örtüştüğü görüşünde. Hipotezi destekleyecek daha fazla bulgu gerektiği açık, ama Kremkow ve ekibi doğru iz üzerinde olabilir. Yang ve arkadaşlarının hücre seviyesindeki deneysel bulguları, hayvanların milisaniye ölçeğinde karar verdiği görüşünü destekliyor."

şimdi burada görüyoruz ki kuran'ı kerimi anlayabilmek için bu yavaş okumaya ihtiyacımız var:

--önemli-Daha uzun süreli gecikmelerde başka yolların (yani kararların) seçimi söz konusu olduğunda, yani doğal olarak akış değişiyor. --önemli--

12.Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.


(Müminun Suresi)

GENETİK BİLGİLERİN KODLANMASI VE MUKATTAA HARFLER

Ateistlerin inanmayanlara genelde yönelttikleri sorudur bu. Bu kadarcık kitapla hayat sürdürülür mü Kuran kitabınız yetersizdir falan diyecek olurlar ancak burada görülecektir ki insan biyolojisindeki bazlar bile belirli ahenklerde çok az çeşitli bazların birlikteliğinden oluşur. mukatta harfler surelerin başında zikredilen harflerdir. elif lam mim gibi.. DNA'da ise deoksiribozdur. DNA ve RNA içerdikleri azotlu bazlarda da farklılık gösterirler: adenin, guanin ve sitozin her ikisinde, timin yalnızca DNA'da, urasil ise yalnızca RNA'da bulunur. yani biyolojinin yazılımında 5 temel kod kullanılır. alim Allah'ın yaratma sistemi 5 adet bazdan oluşur. hurûf-u mukattaa da birden başlamak üzere beş harfe kadar bir arada zikredilmiştir. insan biyolojisi nasıl 5 temel üzerinden kodlanmışsa huruf-u mukattada da 5 harf bulunur.

ve kâfirler: “bu (kur'ân), sadece onun uydurduğu bir yalandır. ona bu konuda diğer kavimler de yardım etti.” dediler. böylece onlar, bâtılla ve zulümle gelmiş oldular.

Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Seslerinizi peygamber'in sesi'nden fazla yükseltmeyin. Ve o'na sözü, birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. Siz farkında olmadan amelleriniz heba olur. (Hucurat suresi 2)

Peygamberimizle neden kısık sesle konuşmamız emredilmiş? psikopatların amigdalalarının normal insanlara göre yaklaşık %17 daha küçük olduğunu tespit etti. amigdala’yı dışarıdan yüksek gürültü ile kontrol edebilirsiniz, birini tokatlamak gibi. neden? siz daha fazla pratik yaptıkça, serebellum her seferinde hangi nöronların ve kasların


tetiklendiğini bilmede daha iyi hale gelir. amigdala (latince: corpus amygdaloideum) beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü. duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasındaki primer role sahip bölge. limbik sistemin bir parçasıdır. başta korku olmak üzere, duyguların denetiminden sorumlu olan amigdala; sempatik sinir sisteminin aktivasyonu için hipotalamusa, refleksleri artırmak için talamik retiküler nükleusa, yüzde korku ifadesinin oluşması için fasial ve trigeminal sinir nükleuslarına uyarır. ayrıca dopamin, noradrenalin ve adrenalin salgılanması için ventral tegmental bölge, locus coeruleus ve laterodorsal tegmental nucleusa da çeşitli uyaranlar yollar. belki de peygamberimizin amigdalası fazla gelişmiş olduğu için çok daha fazla etkileniyor olacaktır ki kısık sesle konuşmamız inananlara emredilmektedir. çünkü o birbirimizden arkadaşlarımız gibi değil. birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. siz farkında olmadan amelleriniz heba olur. amigdala, duygusal olaylarla ilgili hafızanın oluşumunda ve depolanmasında önemli rol oynar. korkuya bağlı koşullanmada uyarılar amigdalanın bazolateral kompleksine, özellikle de lateral nukleusa gelir ve burada uyarana ait anılarla ilişki kurulur. sinapslarda kayıtlı olan duygusal hafıza, amigdalanın santral nukleusu ve stria terminalis yolu ile korkma davranışını ortaya çıkarır. bu yolla, donakalma, çarpıntı, hızlı solunum ve stres hormonu salınımı gibi cevaplar oluşur.

İbrahim Suresi 24 25 26'ya Farklı Bir Bakış, İbrahim suresi ve Nöron ağacı ibrahim suresi ve nöron ağacı 24. görmedin mi allah nasıl bir misal getirdi: güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). 25. (o ağaç), rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. öğüt alsınlar diye allah insanlara misaller getirir. 26. kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer. 27. allah teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. zalimleri ise allah saptırır. allah dilediğini yapar. mesela diyelim ki kötü bir düşünce ürettik yaratıcı olamaz diye bunun akabinde bir çok düşünce ağacı oluşmaya başlar ancak bu ağacın durma imkanı yoktur çünkü ahiret katında bu düşüncenin devamı her zaman hüsrandadır. zalimler ise


bu ilk kötü düşüncelerinden dolayı sapmaya devam ederler. bunu rabbimiz 24'de söylediği üzere benzetme olması için söylemiştir ve aynı nöronlar yani beyin hücreleri de aynı bu düşünce doğrultusunda ağaca benzemektedir. kökler akson'dur. gövdede miyelin kılıf, 27!de örnek verilen yemişler ise dendritlerdir. Dendritler çok sayıda kısa uzantıdan oluşurlar ve hücrenin kökleri gibidirler. Dallanmış yapıdaki dendritler, diğer nöronlardan gelen haberlerin alınması ve hücrenin gövdesine iletilmesinde görev alırlar. Diğer bir deyişle dendritler elektrik kabloları gibi hücreye giren sinyalleri iletmekle görevlidirler. Her bir nöron, sinyalleri hücreye taşıyan 100.000 kadar dallanan dendrite sahiptir.

24.Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler. (müminun suresi) nas suresinde ellezi yüvesvisü fi südurinnas geçmektedir ki bu ifade bizim zihnimizde nasıl göğsümüze fısıldayacaklar ki gibi bir soru uyandırabilir. bu ifadenin çevirisi: (rahmân ve rahîm olan allah'ın adıyla de ki: "sığınırım insanların rabbine insanların malikine,insanların ma'buduna o sinsi şeytanın şerrinden,ki o,insanların göğüslerine daima vesvese verendir gerek cinden,gerek insandan) "her ne kadar müzikal algı zihne işitme yoluyla gelirse de, ses dalgaları dokunma duyusu sayesinde algılanır. mesela apartmanınızda veya yatak odanızda komşunuzun teybinden gelen ritmi göğüs boşluğuyla hissedebilirsiniz. halbuki bu esnada melodiyi işitmemiş olabilirsiniz. gitarın tellerine dokunulduğu zaman, gitarın ağaçtan yapılmış gövdesi ses dalgalarıyla sağlanan titreşimleri iletir. bazı


sesler, karın ve göğüste hissedilme eğilimindedir, bazıları da kafa kemiklerinde yankılanır. müziğin dokunma duyusu ile iletimi sayesinde, işitme kaybı olanlar bile müzikal uyarıları algılayabilmektedir. bethoven'ın sağır olduktan sonra bestelerini bu sayede yaptığı rivayet olunmaktadır." hatta belki de psikolojik manada insanı etkileyen şeyler insanın göğsünde hissedilme eğilimindedirler. hatta olumsuz olarak etkilenen şeyler göğüste hissediliyor olabilir. İÇGÜDÜLERİN BİR ARADA BAHSEDİLİŞİ

5 - Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır. burada

maide suresi'nde

yemek ile cinsellik bir arada zikredilmiştir.

yemek --ayet-5 - Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. --ayet-beraberlik --ayet-müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır. --ayet-"Amerikalı beslenme uzmanları, beslenme alışkanlıklarını nörolojik açıdan incelerken ilginç sonuçlara ulaştılar. Araştırmalar geçmişten bugüne yemek yemeye bakışımızı ortaya koyuyor. buna göre erkeklerin yemek sonrası zihinlerinin sadece ilişki üzerine çalışması genetik bir durum. Connectitut üniversitesi beslenme uzmanı Elizabeth Markley, erkekler ile kadınların büyük beslenme alışkanlıklarının olduğunu ortaya koymuş." belki de bu beslenme alışkanlığı farkının ayette bahsedilen durumun erkekler için geçerli olduğunu ortaya koyar. "1950'lerde ulusal zihin sağlığı enstitüsü beyin araştırmacılarından paul mac lean'in, başkanlığında geliştirilen araştırmalarda, erkeklerin tokluk hissinin artmasıyla birlikte ilişki istekleri de artıyor imiş. ayrıca Psikiyatrist Nihal kaya


da bu duruma destek vermiş ve demiş ki insanlar önce yemeğe çıkar sonra yatağa girer." ne kadar toplumsal bir dürtü olsa da diğer dürtüler tatmin edilmediğinde cinsellik düşünülmüyor." bu dürtülerden yemek içmek barınmak ve korunmanın arkasından gelmektedir. burada dikkat edilirse kadına mehir verilmesinden de bahsedilmiştir. yani bu şekilde bir güvence de vardır. mehir erkeğin kadına teminat olarak vermeyi taahhüt ettiği para veya maldır. buradaki mehir güvencedir, barınaktır. 18. allah'ın mescitlerini, ancak allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. işte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. (tevbe suresi)

Sultanbeyli'nde, 5 senedir ibadete açık olan cami için 'kıbleniz yanlış' açıklaması cemaati hem şaşkına çevirdi hem de kızdırdı. "Bu zamana kadar kıldığımız namazların hesabını kim verecek?" diyen vatandaşlar, müftülük yetkililerini sorumlu tuttu. Hatanın fark edilmesinin ardından cami içinde yapılan düzenleme ile kıble yönü düzeltildi. Müftülük yetkilileri ise, "Ameller niyetlere göredir. Önceki namazlara halel gelmez." dedi. Burada eğer bu camiyi gerçekten inanan insanlar yapmış olsalardı kıble gibi genel geçer olması gereken bir farz yerine gelmiş olacaktır. Ancak inanmayanların inşa etmesi böyle bir sonuca neden olabilir. Ayrıca ayetteki başka bir ayrıntı ise Allah’tan korkan ve korkmayanların rasyonel olarak bilinemeyeceği için kesin bir emirin sonuna böyle olmaları umulur diye eklenmiştir.

ZARİYAT SURESİ FİZİK VE DALGALAR

51/ZÂRiYÂT-3: Fel câriyâti yusren. Sonra kolayca akıp gidenlere (süzülenlere). zariyat suresi 3 dalgalarla ilişkili bir ayettir. dikkat edersek bir ayet öncesinde de fiziksel bir olaydan bahsedilmiştir. yağmurun yüklenmesinden.. 1. fe : ve de, de, sonra 2. el hâmilâti : yüklenenler, taşıyanlar (bulutlar) 3. vıkren : ağır yük yüklenerek imam iskender Ali Mihr : Ve de yük taşıyanlara (yağmur yüklü bulutlara). (bkz: zariyat suresi 2)


kolayca akıp giden olarak bahsedilen şey sıvılardır ve sıvılarda dalga şeklinde yayılırlar. "Su dalgaları ile ışık, ses ve radyo dalgaları arasındaki temel fark su dalgalarının yayılma hızının dalga boyuna bağlı olarak değişmesi, buna karşılık bütün öbür dalgaların dalga boyundan bağımsız, belirli ve değişmeyen bir hızla yol almalarıdır. Su kütlesinde çalkantı yaratan bir etkinin, sözgelimi rüzgârın başlattığı bir dalga hareketiyle suyun yüzeyinde bir dizi kabarıklık ve çukur oluşur. Aralarında birer çukur bulunan her kabarıklık ya da dalga su yüzeyinde ilerleyerek uzaklara doğru yayıldığı için, su kütlesi de bu dalga hareketiyle sürüklenerek yer değiştiriyormuş gibi görünür. " ve kolayca akıp giderler... sonrasında bahsedilen ayet ise meleklerin işleridir. Fel mukassimâti, emren. 1. fe : hem de, sonra 2. el mukassimâti : sonra taksim edenlere 3. emren : işleri Hem de emrederek (işleri), (görevli meleklere) taksim edenlere (andolsun ki... ) 51/ZÂRiYÂT-2: Fel hâmilâti vıkren. Ve de yük taşıyanlara (yağmur yüklü bulutlara).

ayrıca elektrik yüklü hareket edebilen bulutlar elektromanyetik dalgalardır..

El kesme CEZASI! Adem’in 2 oğlu ile ilgili hikayeyle alıntılı olabileceğini düşündüğümdür. 38 - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir. Ayrıca burada bahsedilen olaydaki kesme fiziksel değil davranışı kesmektedir. Bu konuda ihtilaflar vardır. ancak

maide suresi 39

da ilişkilidir.

39 - Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.


42 - Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. Kendisine ilgisiz davranan ana-babasının ilgisini çekmek. • ihtiyacı olmadığı halde alma isteğini bastıramaması. • Maddi yetersizlikler sonucu kendisinde bulunmayan eşyaya karşı alma isteği. • Sosyal bir gruba kabul edilip ilgi çekmek için yapılan çalmalar. • Sevgi yoksunluğu karşısında aileden öç almak için yapılan çalmalar. • 0-5 yaş arasında mülkiyet duygusu gelişmediği için başkasının eşyasını alma. (Bunu çalma olarak nitelendiremeyiz) • Çocuğu ailelerin yanlış/hatalı yetiştirmesi. (Başkasının haklarına ve mallarına saygı göstermesi zamanında öğretilmemiştir.) • Ailenin aşırı baskısı sonucu çocuğun ana-baba otoritesine karşı gelmek için yaptığı çalmalar. • Olumsuz arkadaş grupları çocuğu çalmaya yönlendirebilir. 3. ÇALMA ÇEŞiTLERi “Yapılan hırsızlık çeşitli kategorilere göre şöyle ele alınabilir: (Yavuzer, 2001, 257-258) 3.1.Çalınan Objenin Kullanılması 3.1.1. Yarar Sağlamayan Hırsızlıklar: En sık görülen hırsızlıklardır. Çocuğun hiçbir kazancı olmadığı halde alma isteğini bastıramaması sonucu yaptığı hırsızlıktır. 3.1.2. Cömertlik Hırsızlıkları: Genellikle kendisine bir arkadaş grubu edinebilmek için ailesinden gizlice aldığı parayla, çevresine küçük hediyeler alarak dağıttığı çalma biçimidir (Arkadaşlarına çikolata alma).

birlikte düşünüldüğünde çalmanın sebepleri kanaatimce buradaki bahsedilen kıskanç oğulda da vardır. ihtiyacı olmadığı halde alma isteğini bastıramaması. • Maddi yetersizlikler sonucu kendisinde bulunmayan eşyaya karşı alma isteği. • Sosyal bir gruba kabul edilip ilgi çekmek için yapılan çalmalar. • Sevgi yoksunluğu karşısında aileden öç almak için yapılan çalmalar. 27 - Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder".


-kıskançlık ve Allah'ın rızasını tek başına alma isteği. -öc almak zaten var, öldürmek istiyor. -korkmak ve sevgi duygusu arasında da bir ilişki mevcuttur. 28 - "Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım. -Allah'tan korkan kişi bunu reddetmektedir. 29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur". 30 - Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu. 31 - Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan oldu.

Peygamberlere Deli Diyenlere Cevap: 51/ZÂRiYÂT-27: Fe karrebehû ileyhim kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne). Böylece onu (yemeği) onlara yaklaştırdı (ikram etti): “Yemez misiniz?” dedi. 51/ZÂRiYÂT-28: Fe evcese minhum hîfeh(hîfeten), kâlû lâ tehaf, ve beşşerûhu bi gulâmin alîm(alîmin). Fakat onlardan korktuğunu hissetti: “Korkma!” dediler. Ve onu alîm bir erkek çocukla müjdelediler. 51/ZÂRiYÂT-29: Fe akbeletimreetuhu fî sarretin fe sakket vechehâ ve kâlet acûzun akîmun. Bunun üzerine hanımı (bu haberi) çığlık atarak karşıladı. Ve yüzüne vurarak: “Ben kısır ihtiyar bir kadınım.” dedi. 51/ZÂRiYÂT-30: Kâlû kezâliki kâle rabbuk(rabbuki), innehu huvel hakîmul


alîmu. “Senin Rabbinin buyurduğu şey işte budur.” dediler. Muhakkak ki O; Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alîm'dir. 51/ZÂRiYÂT-31: Kâle fe mâ hatbukum eyyuhel murselûn(murselûne). (Hz. ibrâhîm): “Öyleyse ey elçiler! Söylemek istediğiniz şey nedir?” dedi. 51/ZÂRiYÂT-32: Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîne. Dediler ki: “Muhakkak ki biz, mücrim bir kavme gönderildik.” Ayrıca şizofren olma ihtimallerine karşın şöyle bir gerçek ortadadır bu hikayede 2 kişi ortaktır. Yani bir kişi şizofreniyse diğerleri de aynı psikoza girmiş olamaz dolayısıyla bu bir delilik değildir.

89. Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. (İsra Suresi) Duhan Suresi 54 54 - işte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

konulu konferansta aşk kavramı ve bağlılık konularını ele alan Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Psikolog Yrd. Doç. Dr. Berrin Özyurt, iri göz, göz ve saç renginin çekiciliği attıran özellikler olduğunu söyledi. Sağlıklı bağlanma süreci aşk için önemli Özyurt, öğrencileri aşk kavramı, aşkın tarihsel sürecinin yanı sıra; aşkın psikolojideki yerini anlattı. “Bebeklik döneminden itibaren özellikle anne ile sağlıklı bir şekilde temelleri atılan bağlanma sürecinin yetişkinlikte ve romantik ilişkilerde duygusal bağ kurma ve sürdürme açısından önemi büyüktür” diyen Özyurt, çağlar boyu birçok yazar ve düşünürün aşkın gizemini çözmek için çalıştığını belirtti. İri gözlüler, simetrik yüze sahip olanlar aşkta daha avantajlı Aşk kavramını çekicilikle bütünleştiren Dr. Berrin Özyurt, “Aşk denildiğinde, fiziksel açıdan etkilenme, birini çok fazla düşünme, kendini iyi hissetme ve mutluluk gibi olumlu duygular içeren ifadeler akla geliyor. Takdir edilme, çekicilik ve iletişim, aşkın en önemli ön koşulları olarak kabul ediliyor. Yapılan araştırmalar, saç ve göz rengi, ırk, huy ve cinsel ilgi, fiziksel, psikolojik özellikler açısından benzerliğin çekiciliği artırdığını göstermektedir. Ayrıca fiziksel yakınlık, bedensel özellikler, simetrik bir yüz ve iri gözler çekiciliği arttırmaktadır. Sık


görüşme, nezaket ve incelik gibi ödüllendirici özellikler de çekiciliği artıran etmenler arasındadır” dedi.

87.Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma! (Kasas suresi)

11/HÛD-79: Kâlû lekad alimte mâ lenâ fî benâtike min hakk(hakkın), ve inneke le ta’lemu mâ nurîd(nurîdu). “Andolsun ki; senin de bildiğin (gibi), kızların konusunda bir hakkımız (isteğimiz) yok. Ve muhakkak ki sen, bizim ne istediğimizi (maksadımızı) elbette biliyorsun.” dediler. 11/HÛD-80: Kâle lev enne lî bikum kuvveten ev âvî ilâ ruknin şedîd(şedîdin). (Lut (A.S) şöyle) dedi: “Keşke size karşı benim bir kuvvetim olsaydı veya ben, kuvvetli bir taraftara (muhkem bir yere) sığınsaydım.” (Hud Suresi)

ABD'de yapılan araştırmaların erkeklerin %20'sini, kadınların ise %18'ini eşcinsel eğilim içinde gösterdiğine dikkat çeken Cinsel Terapist Psk. Gülüm Bacanak; "CİSED’in 2004 yılından beri yaptığı ve şu an itibarıyla 5000 kişiye ulaşan Eşcinsellik Anketi'ne göre; ülkemizde eşcinsellik oranı %12 gibi gözükmektedir. Ancak konunun hassasiyeti ve gizli eşcinsellerin sayısı göz önüne alındığında bu oranın daha fazla olması muhtemeldir." dedi. Hud Suresinde anlatılan kavim hikayesinden şöyle bir şey çıkarılabiliyor sanki eşcinsellik erkeklere özgü bir şey ancak bayanlar da bunu yapabilmekte imiş.


Burada eşcinselliğin erkeklere özgü olmadığını görebiliriz ancak burada kanaatimce örnek olarak erkek seçilmesinin sebebi cinsel arayışlarda erkeklerin daha aktif olmalarıdır. Eş arayışını genelde erkekler yapar ve dişilerde kur davranışı gösterir. Bayanlar daha geri plandadır hatta mehiri de erkek vermektedir Kuran’da.

6. kendilerine bilgi verilenler, rabbinden sana indirilenin (kur'an'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye lâyık olan (allah'ın) yoluna ilettiğini görürler. (bkz:

sebe suresi 6)

20:20 - Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! o bir yılan olmuş koşuyor. 27:10 - "Asânı at!" (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz." 28:31 - Ve "Asânı at!" denildi. Musa (attığı) asâyı yılan gibi debrenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın." (buyuruldu.) Burada korkulan yılan evrensel bir korku sembolüdür. Tüm insanlar daha önce hayatında yılan tarafından sokulmamış, zarar görmemiş olsa bile yılandan korkarlar dolayısı ile burada verilen örneğin evrenselliği aşikardır bizim için. Ayrıca sırf yılana özgü olarak fobi geliştiren bir çok insan da vardır.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.