7 minute read

YASAL EVLENME YAŞI İNGİLTERE VE ĞİŞ

Next Article
EKKÜR

EKKÜR

İngiltere ve Galler'de daha önce ebeveynlerinin rızası ile 16 ya da 17 yaşında evliliğe izin veriliyordu. Yeni bir kanunla yasal evlenme değiştirildi

Avrupa Ajansı| AVA - Londra

Advertisement

İngiltere ve Galler'de yeni bir kanunla yasal evlenme yaşı 18'e çıkarılıyor. Daha önce ebeveynlerinin rızası ile 16 ya da 17 yaşında evliliğe izin veriliyor, daha küçük çocuklar için de resmi makamlara bildirilmeden evlilik töreni düzenlenmesine karşı bir yasa bulunmuyordu.Yeni düzenleme bu törenleri de kapsıyor.Hükümet bunun, çocukların korunmasına yardımcı olacağını söyledi.Zorla evlendirme eskiden sadece bir tehdit varsa suç sayılıyordu. Ancak artık zorlama olsun ya da olmasın, çocukların evlendirilmesi yasa dışı hale geldi.Yeni düzenlemeyi ihlal edenler yedi yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak.Bu değişiklik yasal evlenme yaşının 16 olduğu İskoçya ve Kuzey İrlanda'da geçerli değil. Kuzey

İrlanda'da 18 yaş altındaki kişilerin evlenmesi için ebeveynlerinin izni gerekirken, İskoçya'da böyle bir zorunluluk yok.Bu konuda mücadele veren ve kendisi de çocuk yaşta zorla evlendirilen Payzee Mahmod'un kız kardeşi Banaz da 17 yaşında zorla evlendirilmiş ve kocasını terk ettiği için öldürülmüştü.

BBC'ye konuşan Mahmod, bunun "hayatındaki en önemli günlerden biri" olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Benim için çok duygusal bir an çünkü çocuk yaşta evliliğin zararlarını tam olarak tüm detaylarıyla biliyorum"."Bunu kişisel olarak yaşadım, kız kardeşimin ne yaşadığına tanık oldum. Çok sayıda kız için bunun yıkıcı etkisini gördüm" diyen Mahmod, bu değişimle beraber artık çocukların zorla evlendirilme durumunda, ebeveynlerine karşı gelmek zorunda olmadığını, bunun yasalar gereğince yapılacağını söylüyor.Hükümetin bu konuda çalışan birimi 2021 yılında 18 yaşının altında olup böyle bir durumla karşı karşıya kalan 118 kişiye destek sağladı.Ancak bu kampanyayı yürütenler yetkililerin bu problemi gerçek ölçekte yansıtmadığını, yardım erişmemiş olabilecek diğer mağdurlar olabileceğini belirtiyor. Zorla evlendirme mağdurlarına destek sağlayan hayır kurumu Karma Nirvana, bu yeni yasanın çocuk yaşta evlilik vakalarının ortaya çıkarılmasına yardımcı olmasını umuyor.Kurumun direktörü Natasha Rattu, yasanın çoğunlukla gizli yaşanan bu istismarla mücade için çok önemli bir adım olduğunu ve risk altındaki kişilere büyük ölçüde koruma sağlayacağını söylüyor.Adalet Bakanı Dominic Raab da çocukları küçük yaşta evlendirmek üzere hareket edenlerin artık yasalarla karşı karşıya olduğunu belirtti.Ancak İngiltere merkezli Roman yardım kuruluşu RSG'den Mihai Bica, kendi kültürlerinde "evlilik" kelimesinin kız arkadaş-erkek arkadaş ilişkisini anlatmak için kullanılabildiğini ve bu yasanın "kültürel yanlış anlaşılmalara" sebebiyet verebileceğini söylüyor.

Avrupa Ajansı| AVA - Londra

Galler’de gece yarısı deprem 'bomba patlıyor gibi' vurdu.Çoğu kişi, evinin "sallandığını" hissettiğini bildirdi.İngiltere, depremle sarsıldı. insanlar Güney Galler'den West Midlands'a kadar "sallandığını" bildirdi.

Google: 4,2 EMSC: 3,8 olarak açıkladı

Galler'in bazı bölgelerini sarstı ve sarsıntılar 100 mil boyunca hissedildi.

British Geological Survey (BGS), 3.7 büyüklüğündeki depremin Cuma günü 23:59 GMT'de meydana geldiğini ve Dünya yüzeyinin 1,8 mil (3km) altında olduğunu söyledi.Merkez üssü Brynmawr'ın kuzeyinde, Blaenau Gwent ve Crickhowell, Powys'in batısındaydı, ancak Twitter'daki insanlar bunu Birmingham kadar uzakta hissettiklerini bildirdi.

Gwent Polisi, bir gecede birden fazla çağrı aldığını ancak polis için "her zamanki gibi" olduğu- nu söyledi. BBC muhabiri Alex Humphreys, 30 mil (50 km) uzaklıktaki Cardiff'te "mini deprem" hissettiğini söyledi.

"Bütün yatağım sallandı" diye tweet attı. Diğerleri bunu "korkutucu" bir deneyim olarak nitelendirdi.

BGS sismoloji başkanı Brian Baptie, bunun Şubat 2018'de Swansea yakınlarında yaklaşık 25 mil (40km) batıda meydana gelen 4,6 büyüklüğündeki depremden bu yana güney Galler'deki en büyük deprem olduğunu söyledi.Ortalama olarak, İngiltere'nin her yıl büyüklüğü 3,7 veya daha büyük olan yalnızca bir deprem aldığını da sözlerine ekledi.

Türkiye’de 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğine dair halk oylaması da dahil, bugüne kadar yapılan hiçbir genel ve yerel seçim veya halk oylaması eşit ve adil şartlar altında yapılmadı. İktidar, bu süre içinde değişen oranda olmak üzere devletin tüm gücünü, kamunun ekonomik kaynaklarını ve arkasında şiddet tehdidini barındıran devletin zorlayıcı gücünü fütursuzca kullanarak kendi iradesini halka zorla kabul ettirdi. Hatta; 7 Haziran 2015 seçimlerinde halk iradesinin kendisine kırmızı kart göstermesini kabullenmedi, demokratik iradeye saygı duymadı, ülkenin teröre boğulmasına seyirci kaldı ve 5 ay içinde halkı korkutup, 5 milyon oyun yer değiştirmesini sağlayarak ve halkı bir anlamda cezalandırarak 1 Kasım 2015 genel seçimlerini kazandı. Seçimlerin eşit ve adil olmamasının yanında, 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliği halk oylaması ve 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler de dürüst değildi. Son yerel seçimlerde oylara ve sürece sahip çıkılmasaydı; aynen 2017’de olduğu gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” hukuksuzluğu gerçekleşecekti!

Ocak 2023 itibarıyla bugün Türkiye’de karşılaştığımız durumun tarihte bir eşi veya benzeri hiç yaşanmadı. Türkiye çok partili düzene geçtiğinden beri hiçbir iktidar için seçim sonucunda halkın iradesine rağmen görevi teslim edip etmeyeceği konusunda bir şüphe duyulmamıştı ve böyle bir konu akıllara bile gelmemişti. Örneğin; 14 Mayıs 1950’de seçimleri kaybeden İsmet İnönü, en hızlı şekilde iktidarı kazananlara bıraktı, yeni Başbakanı ve Cumhurbaşkanını tebrik etti ve “Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir” dedi, demokrasi adına.

Daha önce bu köşede yazdığım gibi; biz bu seçimde “Tek Adam” yönetimine ve onun antidemokratik, keyfi, hukuksuz, kuralsız, ilkesiz, Anayasayı takmayan, işine gelmediğinde kendi yaptığı yasalara bile uymayan, devletin gücünü ve imkanlarını siyasi ikbali için halka karşı sopa ve havuç olarak kullanan, muhaliflerine düşman savaş hukukunu reva gören, ekonomik kaynaklarımızın yağmalanmasına ve suç örgütleriyle içli dışlı olan bu düzene ya “tamam” ya “devam” diyeceğiz. Otoriterliğe ve baskıya karşı “Yeter, söz milletindir!” diyeceğiz. Başka bir seçeneğimiz yoktur.

Böyle bir mücadele sadece belli sayıda siyasi partiyle yapılamaz. Daha geniş bir birlikteliğe, geniş halk kitlelerinin desteğine ve bunların demokratik meşruiyetine ihtiyaç var. Geçen hafta, benim de yönetim kurulu üyesi olduğum ve vizyonu “Sorun çözme kabiliyeti gelişmiş, sorunlarının çözümü için kurtarıcı beklemeyen bir toplum” olan Beyaz Nokta Gelişim Vakfı, Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsal derecede önemli olan 2023 seçimlerinin Tek Adam yönetimi ile Parlamenter Demokrasi arasında bir tercih olacağının bilinci içinde bir çağrı yaptı. Bu çağrıda;

• Aralarına sivil toplum kuruluşlarını da alarak bir Demokrasi İttifakı oluşturmaya,

• Mevcut Cumhurbaşkanının yeniden aday olmasının açık bir anayasa ihlali olduğu konusunda ama ve fakat demeden tavır almaya,

• Yüksek Seçim Kurulunun geçmişte aldığı kararları da göz önünde tutarak, seçime gidiş, seçim ve seçim sonrasında yapılabilecek her türlü provokasyon ve seçim sonuçlarını etkileyebilecek yasa dışı faaliyetler için, şimdiden bir eylem planı hazırlayıp, gerektiğinde barışçıl/pasif toplumsal faaliyetler/direnişler için hazır olmaya ve bu planı şimdiden kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyoruz”

Toplumumuzda yaygın bir hastalık var. Bu hastalık; üç aşağı beş yukarı, toplumun önünde olan siyasilerde, aydınlarda, kanaat önderlerinde, yazan ve çizen takımında da var. Bir sorun dile getiriliyor, ardından sorunun yol açtığı ve ileride açabileceği sonuçlar ortaya konuyor, hatta “Bu sorun çözülmezse çok kötü olur” gibi korkutarak motive etmeye çalışan sözler sarf ediliyor ama çözüm tüm açıklığı ile ortaya konmuyor veya genel ifadelerle geçiştiriliyor.

“Geliyor gelmekte olan”, “Her şey güzel olacak”, “Kuruş kuruş milletin çalınan paralarını geri alacağız”, “Sorunları çözmek kolay, bize güvenin yeter” gibi sözler seçmenleri motive etmek için güzel ama yeterli değil.

Örneğin yaklaşan genel seçimler için açık ara bir numaralı sorun; iktidarın seçim sonuçlarını yasa ve ahlak dışı yollarla kendi lehine etkileme ihtimalini nasıl engelleyebileceğimiz konusudur. İktidarın bu konuda sicilinin iyi olmadığını geçmiş seçimlerden biliyoruz. Daha somut ifade etmek gerekirse; iktidarın seçim sırasında yapabileceği hilelerin yanında seçimin kaybı durumunda -ki çok büyük hata yapılmaz ise muhalefetin kazanacağı kesin gibi- elindeki asimetrik güç nedeniyle zorbalık ve şiddet tehdidi içeren “Atı alan…” hukuksuzluğuna karşı ne yapacaksınız? Ne yapacağız? Bu sorun yuvarlak ve genel sözlerle, “Böyle şeyler söyleyip halkı korkutmayın, sandığa gidin oyunuzu atın, gerisini bize bırakın” gibi durumun vahametinin farkındalığına sahip olmayan sözde güvencelerle ve meli/malı şeklindeki ifadelerle, başkalarına görev ihale edici temennilerle çözülmez. Bu konuda somut öneriler geliştirilmesine çok ama çok ihtiyacımız var.

2017’deki gibi halkın demokratik iradesini yok sayan “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” hukuksuzluğu ile önümüzdeki genel seçimlerde bir daha karşılaşmamak için durumun ciddiyetinin tam olarak farkına varmak, meselenin halkın sandıkta oy vermesiyle bitmeyeceğini anlamak ve mücadelenin güçler eşitsizliği içinde olacağını bilerek iktidara karşı demokratik blok içinde yer alan siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve kritik sayıdaki seçmenin farkındalığını ve bu farkındalığın tetikleyeceği tepkisini harekete geçirmekten başkaca yol olmadığını kavramak lazım. Aksi gerçekten hüsran olur. Beyaz Nokta Gelişim Vakfı’nda beraber çalıştığım, düşünsel yaklaşımlarından, araştırmacılığından, yenilikçi fikirlerinden ve bilgisinden çok beslendiğim, Devlet ve Turizm Bakanlıkları da yapmış olan

Tınaz Titiz’in bu konuda bazı çalışmaları ve önerileri var. Ben burada sadece genel hatlarıyla belirteceğim.

Bir kadın veya çocuğun eşi veya ebeveyni tarafından dövülmesi, insana veya hayvana yönelik cinsel istismar, rüşvet alışverişi, haksız ihale verme, hile yapmak, kopya çekmek, yakınını işe almak, kendi çıkarları için karşısındakinin duyarlılıklarını istismar etmek ve benzeri onlarca yasa ve ahlak dışı eylemin ortak noktaları iyi analiz edildiği taktirde bu eylemleri gerçekleştirenler pekala caydırılabilir ve caydırmak için bazı araç ve yöntemler geliştirilebilir.

7-8 Yaşlarında Afacan Ama Akıllı Bir Çocuk Başardı

Türker ertürk ALENİYET SUÇU İŞLEMEKTEN

“Evde tek başına” adlı bir film hatırlıyorum. Sayısı unutulabilecek kadar çok çocuklu bir aile tatile çıkarken, yola çıkış hazırlıklarının heyecanı içinde çocuklarından 7-8 yaşlarında afacan birini evde unutur ve giderler. Senaryo bu ya; uçaktan inene kadar da yokluğunu fark etmezler.

Sonrasında afacanın başına gelenlerin anlatıldığı filmde; evin hizmetçisi ev sahiplerinin yokluğunu fırsat bilerek, erkek arkadaşını eve alır ve “özgürce” eğlenmeye başlarlar. Onlar evde kendilerinden başkasının olmadığı inancıyla eğlenirken, çok da becerikli olan çocuk, bir kamera ve evin tüm cephesine görüntü yansıtabilen bir projeksiyon cihazıyla, evdeki eğlence sahnelerini tüm mahalleye ve giderek artan kalabalığa seyrettirir.

Şimdi, buna benzer ve daha olası bir sahne olarak eşine şiddet uygulayan kocayı gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Akıllı bir telefona sahip herkes, YouTube gibi video paylaşım platformları üzerinden canlı yayın yapabilir. Hatta belediyenin sunduğu bir uygulama yoluyla tek tuş yardımıyla, şiddete uğrayan kişi, evdeki şiddeti sesli ve görüntülü olarak tüm bir şehre seyrettirebilir; üstelik adres de belli olacağı için binlerce kişi evin önünde toplanabilir.

Böyle bir girişime cesaret edilemeyeceği bir yana, durumun farkında olan komşular bile bu yayını başlatarak mağduru olası tepkilerden koruyabilirler. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltabilmek için, işin özünü kısaca ifade etmek gerekirse; buna “aleniyet (yaygın bilinirlik) kazandırma yoluyla caydırma” denilebilir.

Siyasal partiler, STK’lar ve bireyler açısından “seçim güvenliği” kapsamında alınabilecek onlarca önlem arasında bir tanesi, tüm önlemlerden daha öncelikli görünüyor. Bu önlem; seçim sonuçlarının, zorbalık, şiddet ve/veya yasadışı yollarla belirlenmesine yönelik girişimlerin “geniş aleniyet kazandırma” yoluyla caydırılmasıdır. Bu tür girişimlere karşı yasal kurumların görevlerini yapacakları umudu dışında, barışçıl az sayıda yol var. Doğası gereği gizli-saklı yapıldığı ya da aksine çok açık şekilde yapılıp toplumun “herhalde yasaldır” zannı nedeniyle gerekli yasal ve barışçıl tepkilerini göstermediği seçim sonuçlarını yasadışı yollarla etkileme girişimlerine karşı uygulanabilecek yöntemlerden en önemlisi ise başta siyasi partiler, yerel yönetimler, STK’lar ve meslek örgütlerinin tüm iletişim imkanlarını seferber edip, geniş çaplı bir aleniyet yaratarak caydırıcılık sağlamalarıdır.

Bu önerinin hayata geçmesi için milyonlarca kişiye erişip ikna etmek de gerekmiyor. Muhalif siyasi parti liderlerinin devreye girmesi yeterli. Özellikle CHP ve İyi Parti’nin ellerinde bulunan belediyeler ve iletişim kaynakları başta olmak üzere imkanları bu iş için yeterli. Tınaz Titiz, bu önerinin ayrıntılarını anlatmak için hazır.

This article is from: