2019 Winter İssue Rixos Magazine

Page 1

TALLINN

GRACE KELLY RIXOS PREMIUM SEAGATE


08.18am on a NYC rooftop. N 40° 45’ 31’’ W 73° 58’ 43’’.

Diver Collection

Ulysse Nardin Boutique: Etiler – Istanbul +90 212 2570998 Time Square Fine Timepieces and Jewellery: Kanyon AVM +90 212 3531056 Şark Saatçilik: info@sarksaat.com



T

H

E

A

R

T

O

F

F

Big Bang Unico GMT. Carbon fiber case. Automatic UNICO movement with GMT function. Interchangeable blue and black rubber strap using patented One-Click system.

U

S

I

O

N


hublot.com




@





www.rixos.com


ESCAPE TO THE MOST SECLUDED LUXURY RESORT IN DUBAI As a luxury multi-concept resort in Dubai, Rixos The Palm Dubai offers a unique Ultra-All-Inclusive concept which gives you access to an extensive selection of culinary delights and over 70 international branded beverages across all restaurants and bars throughout your stay.

+971 4 457 5555





www.ottoinsaat.com www.ottoinsaat.com

Demircikara Mahallesi Burhanettin Onat Caddesi Demircikara Mahallesi Burhanettin Onat/ Caddesi Şanlılar Sitesi No:73/A Muratpaşa / Antalya Türkiye Şanlılar Sitesi No:73/A Muratpaşa / Antalya / Türkiye



KADRİYE MAHALLESİ ATATÜRK CADDESİ NO 515-1 SERİK / ANTALYA 0242 824 90 30




Isla Saona


GoDominicanRepublic.com










CONTENTS

86 Tallinn BALTIKLARDA BIR MASAL DIYARI A BALTIC DREAMSCAPE

52

Miki Eleta

98

AMERIKA’NIN EN PAHALI EVI THE MOST EXPENSIVE PROPERTY IN THE US

SAATLERE FISILDAYAN ADAM CLOCK WISHPERER

58

Spirit of Ecstasy

106

FABERGÉ EGG & ROLLS-ROYCE

64

Bugatti Divo

CRN M/Y Cloud 9

124

Hitomi Hosono ÇANAK ÇÖMLEK VIRTÜÖZÜ POTTERY VIRTUOSO

28

Boucheron à 26 Vendôme MODERNITENIN KLASISIZMLE KARIŞTIĞI YER WHERE MODERNITY MINGLES WITH CLASSICISM

150

Odette YEMEK SANATINA YOLCULUK A JOURNEY THROUGH THE ART OF FOOD

EVDEN UZAK BIR EV A HOME AWAY FROM HOME

80

Grace Kelly AKTRIS, PENSES, IKON, GIZEM ACTRESS, PRINCESS, ICON, ENIGMA

VIRAJLAR İÇIN TASARLANAN OTOMOBIL BUILT FOR CORNERS

72

Chartwell Estate

156

Rixos Premium Seagate KONFORLU BIR TATIL A LUXURY OASIS


LAUREATO CHRONOGRAPH, 904L STEEL CASE, 42 MM

Time Square Fine Timepieces and Jewellery: Kanyon AVM +90 212 3531056 ล ark Saatรงilik: info@sarksaat.com


COVER LETTER

2 Yasin ARTUKARSLAN yasin.artukarslan@rixos.com

018 senesi, artan misafir sayılarıyla beraber turizm açısından olumlu bir seneydi. 2019 senesinde de aynı pozitif havanın devam etmesini umuyoruz. Abu Dhabi’de açılan Rixos Saadiyat Island tüm ihtişamı ile misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. Bugüne kadar su parklarında gördüğümüz yunuslarla yüzme aktivitesi, Rixos Saadiyat Island’da doğal bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor. Sabahın erken saatlerinde yüzmek isterseniz, etrafınızda dolaşan 4-5 yunusla, unutulmaz bir tecrübe yaşama şansınızın olduğunu söyleyebilirim. Rixos Saadiyat Island muhteşem mimarisi, yıl boyu ziyarete elverişli konumu ve sürprizleri ile görülmeye değer. Mısır Sharm el Sheikh’te yer alan Rixos Seagate Sharm bundan sonraki süreçte misafirlerini Rixos Premium Seagate olarak farklı bir konseptte ağırlamayı sürdürecek. Etkileyici bir su altı deneyimi yaşamak isteyenler için Sharm El Sheikh, dünyada görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Detayları Rixos Magazine kış sayısında bulabilirsiniz. Kışın en güzel yaşandığı yerlerden Tallinn, Amerika’nın en pahalı evi Chartwell Estate, prenses denince ilk akla gelen isimlerden Grace Kelly kış sayısındaki konu başlıklarından bazıları. İyi okumalar, iyi seneler.

With an increased number of visitors, 2018 was a good year for tourism. We hope that the same positive atmosphere continues in 2019. Opening its doors to the public in Abu Dhabi, Rixos Saadiyat Island continues to host guests as splendidly as ever. Until recently, swimming with dolphins was an activity only available in waterparks. Now, one can enjoy this experience in Rixos Saadiyat Island; if you were to swim during the early hours of the day, you have a good chance of seeing 4-5 dolphins swimming around you. Being a destination where tourism is at its peak all year round, Rixos Saadiyat Island is worth a visit with its wonderful architecture and surprises. Located in the Sharm El Sheikh city of Egypt, Rixos Seagate Sharm will continue to host guests with their unique hospitality concepts. For those who wish to have an unforgettable underwater experience, Sharm El Sheikh is considered as a must. You can find further details in the winter issue of Rixos Magazine. The charming winter destination of Tallinn; the most expensive property in the US, Chartwell Estate; the iconic princess, Grace Kelly, are some of the highlights of this issue. Happy reading, and happy new year.

PUBLISHING COORDINATOR

CHIEF EDITOR

SENIOR EDITOR

MARKETING DIRECTOR

Nur Banu ARTUKARSLAN

Derya DOKUMACI

Sevban TEKİN EKŞİ

Candeniz ALANTAR

Alattin ALTINDİŞ

banu.artukarslan@rixos.com

derya.dokumaci@rixos.com

sevban.tekin@rixos.com

candeniz.alantar@rixos.com

alattin.altindis@rixos.com

ART DIRECTOR

DIRECTOR IN UAE

DIRECTOR IN KAZAKHSTAN

DIRECTOR IN RUSSIA

PHOTOGRAPH

Baki Ahmet KOCAKAYA

Yavuz ARTUKARSLAN

Lily TAGILTSEVA

Kubeysi TARHAN

yavuz.artukarslan@rixos.com

lily.tagiltseva@rixos.com

kubeysi.tarhan@rixos.com

Shan Huang José Luis López de Zubiria Daniyar ASYLBEK Matheww GILSON

EDITORS

ENGLISH EDITING

PUBLISHER

DIJITAL EDITOR

Neval Altınbaş Emre SUNGUR Selin YANIK

Merjan BUBERNACK

MEDIAP Yayıncılık ve Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.

Okan GÜNERİ Melisa BÜYÜK

TURKISH EDITING

PRINT

Tülin KARGIN

Kuşbakışı Cd. Aşuroğlu Sit. B-Blok 29/3 Altunizade Üsküdar / İstanbul www.mediap.com.tr

İHLAS GAZETECILIK A.Ş. Merkez Mh. 29 Ekim Cd. İhlas Plaza No:11 A / 41 Yenibosna, Bahçelievler - İSTANBUL T: 0212 454 30 00

RUSSIAN TRANSLATION

RUSSIAN EDITING

Zarema AKYÜREK Almina MUSHTAKOVA

Anna ELMAS

30

ADVERTISEMENT MANAGER

SUPPORTERS

Yasemin IŞIK · Gizem DURAN Serap KOZAK · Fatma AKGÜN Kader SARICA · Oya HARMANDAR Tamer GÜNGÖREN · Sedat DÖĞÜŞMEZ Erhan BİLGİCİ · Levent ÇELİK Kemal EFE · Hasancan KARAMAN


DÜNYANIN YENİ HAVACILIK MERKEZİNE YOLCULUK D Ü N YA N I N E N FA Z L A Ü L K E S İ N E U Ç A N H AVAY O LU, DÜNYANIN YENİ HAVACILIK MERKEZİNDE SİZİ BEKLİYOR.

İ S TA N B U L H AVA L İ M A N I


EDITOR’S CHOICE

Napkin Rings by JOANNA BUCHANAN

Yemek takımınızı Joanna Buchanan’dan bu peçete halkaları ile ışıl ışıl bir şekilde tamamlayın. Altın kaplı pirinçten üretilmiş bu halkaların her biri, mücevherler ile vurgulanmış tatlı bir arı figürüne sahip. Modern bir tasarımcı olan Joanna Buchanan, güzel yemek takımlarına ve göz alıcı ev aksesuarlarına yeni bir yaklaşım getirmekte. Joanna tarafından tasarlanan bu değişken, seçici ve ışıldayan ürünler, günlük kullanımda hayatı biraz daha şahane hale getirmeyi amaçlamakta.

32

Finish your dining setting in sparkling style with this set of napkin rings from Joanna Buchanan. Made from brass with a gold finish, each one is enhanced with a charming bee embellished with jewels. Joanna Buchanan is a contemporary designer who has a new approach to creating beautiful tableware and glamorous home accessories. Whimsical, eclectic and with a touch of sparkle, all the products are designed by Joanna and intended to be used for everyday to make life a little more fabulous.


Simple is beautiful

Iris Apfel

Paşabahçe Mağazaları ve dünyadaki seçkin noktalarda. nudeglass / nudeglass.com / #IrisApfelNude


EDITOR’S CHOICE

Fistral Surfboard by DAVID LINLEY

İsmini meşhur Cornish Sahili’nden alan Fistral Surfboard, David Linley’in ilk sörf tahtası. Tamamen işlevsel olan 7’2 boyutlarındaki tahta özgün bir oyukluğa, yüzeye ve iskelete sahip. Sürdürülebilir bir şekilde elde edilen Paulownia kerestesinin kullanıldığı sörf tahtasının 70’li yıllardan esinlenen kakma motifi hem suda hem de karada dikkatleri üstüne çekiyor. Amerikan cevizi, dalgalı çınar, isli okaliptüs, boyalı anigre, boyalı Amerikan lalesi ve akçaağaç gibi doğal ve boyalı cilaların kombinasyonuna ve paslanmaz çelikten bir döşemeye sahip sörf tahtası marka için sanatkar Emma Wood tarafından özel tasarlanmış. Named after the iconic Cornish Beach, the Fistral Surfboard is David Linley’s first foray into surfboards. Fully functional, the 7’2 board features a unique hollow, skin and frame made out of sustainably sourced Paulownia timber and a 70’s inspired marquetry motif that catches the eye both in and out of the water. Incorporating a stainless steel inlay and a combination of natural and dyed veneers including American walnut, ripple sycamore, fumed figured eucalyptus, dyed figured anegre, dyed American tulip and birdseye maple, the surfboard was designed exclusively for the brand by artist Emma Wood.

34


Vision Collection Vision Collection Salvador Dali Salvador Dali

1971 yılında Scabal Salvador Dali’ye 2000 yı1971 Salvador 2000 soryılında yılında erkek Scabal modasının nasılDali’ye olacağını lında erkek modasının nasıl olacağını sordu. Ortaya çıkan 12 çizim sanatçının geldu. 12 çizim sanatçının oldu. gelmiş Ortaya geçmiş çıkan en vizyoner çalışmalarından miş geçmiştasarım en vizyoner çalışmalarından oldu. SCABAL ekibi bu sezon o çizimlerden ilSCABAL ekibi bu taşıyan sezon o12çizimlerden ilham alan,tasarım ‘vizyon’ adını farklı kumaş ham ‘vizyon’Her adını farklı kumaş seçti.alan, Kumaşların biritaşıyan orijinal12 eserlerdeki yeseçti. Kumaşların Her biri orijinal eserlerdeki yenilikleri ve karakteristik özellikleri yansıtıyor. nilikleri ve karakteristik özellikleri yansıtıyor.

In 1971, SCABAL commissioned Salvador Dali In imagine 1971, SCABAL Dali to what men’scommissioned fashion would Salvador look like in to imagine what men’s fashion would look like the year 2000. The result was twelve exclusive in the year 2000. The result twelve exclusive paintings that marked somewas of the artist’s most paintings that someThis of theseason, artist’s the most visionary workmarked to date. visionary work date. This design team at to SCABAL have season, used thethe design team SCABAL have a used paintings as the at inspiration to create specialthe paintings of as twelve the inspiration to create a special collection fabrics called vision, each collection twelve fabrics called vision, each one reflectsofsome of the innovations and chaone reflects somewithin of the the innovations characters portrayed original and works. racters portrayed within the original works.

0212 353 06 43

kanyon@scabalturkiye.com

0212 353 06 43

kanyon@scabalturkiye.com


EDITOR’S CHOICE

Frida

by JAY STRONGWATER

Jay Strongwater’ın zarif ama canlı bir şekilde donatılmış objelere olan sevgisi, gerek masa üstünü gerekse zarif bir kadın boynunu süslemek için onu moda ve ev dekorasyonu dünyalarında bir yolculuğa sürükledi. Meksikalı “Şeker” kafataslarının devasa mirasından ilham alarak yola çıkan firma, ilk olarak kilden oydukları Frida Skull’a kabartılmış floral bir desen ve bunu pekiştirmek için mücevherli bir kelebek eklemiş. Kalay dökülmüş ve 18 karat altın ile kaplanmış eser, Rhode Adası’nın usta zanaatkarları tarafından 21 emaye rengi ile güzelce boyanmış. Frida Skull, el ile yerleştirilmiş Fuchsia, Padparadscha ve Tanzanite tonlarındaki Swarovski kristalleri ile parıldamakta. Jay Strongwater’s love of the elegant but vividly bejeweled objet—whether it’s meant to rest on a tabletop or the graceful curve of a woman’s neck—has led him on a journey through the worlds of fashion and home furnishing. Inspired by the great heritage of Mexican Sugar skulls, they first carved the Frida Skull in clay with a raised all-over floral pattern highlighted with jeweled fluttering butterflies. Casted in pewter and finished in 18K gold, it is beautifully painted in 21 colours of enamel by the finest artisans in Rhode Island. Frida Skull sparkles with hand-set Swarovski crystals in shades of Fuchsia, Padparadscha and Tanzanite.

36



EDITOR’S CHOICE

The Newton MIRROR

Fizik kurallarını hiçe sayan bu fütüristtik mobilya, ağabeyi olan Newton Console’dan ilham alıyor. Newton Mirror, uluslararası bir arzu objesi olmayı başarırken fütüristtik formu ile diğer tasarımlardan sıyrılmayı beceriyor. Mirror, metalik küreler ve yarı kürelerin bir araya gelmesi ile hayata geçirilmiş. Destek kısmını korumak için de kaidesinde dolgular yer almakta.

38

Defying the laws of physics, this futuristic piece of furniture has been designed with inspiration from its elder brother – the Newton Console. The Newton mirror is a standout piece of international desire that distinguishes itself from all the other designs with its unique futuristic facade. It’s a mirror that is composed by metallic spheres and semi spheres joined together. It also contains pads on the base to protect the support area.


EV VE OFİSLE İLGİLİ HER ŞEY ŞİMDİ DÜŞLEDİĞİNİZ GİBİ.

D E S I G N

SKYLAND

C E N T E R

İSTANBUL’DA.


EDITOR’S CHOICE

Fonteyn Chair by BROOKSBANK & COLLINS

Brooksbank & Collins’in mermer ve cilalı meşeden ürettiği Fonteyn Sandalye, bale dansçıları Margot Fonteyn ve Rudolf Nureyev arasındaki partnerlikten ilham alıyor. Bale sanatçıları, mükemmel dengeyi bulma sürecinin somut bir örneği ve bu durum tasarımcıların malzeme seçimlerinde ve tasarımın kendisinde kendini göstermekte. Stüdyonun dediğine göre sandalyenin iki parçalı yapısı bu dans partnerliğinin dinamiğini yansıtması için özellikle tasarlanmış: “Oturma kısmı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde atletik. Arka kısım da partnerini cesur ama mükemmel bir şekilde kavrıyor ve iki vücut dinamik bir dengede dans ediyor.”

Brooksbank & Collins’ marble and oak veneer Fonteyn Chair was inspired by the ‘union’ between ballet dancers Margot Fonteyn and Rudolf Nureyev. The ballet dancers epitomize the process of finding the perfect balance, and the designers reflect this in the chosen materials as well as the design itself. According to the studio, the two-part structure of the chair was intended to reflect the dynamic of the dance partnership: “The seat is resolutely athletic. It holds its back panel partner in a daring but perfect lift, the two bodies dancing in dynamic equilibrium.”



EDITOR’S CHOICE

Monochrome Console Table by BOCA DO LOBO

Monochrome Console Table, hayal gücünün ve güçlü tasarım becerilerinin olağanüstü zanaatkarlık ile bir araya gelmesinin sonucu. Oturma odası mobilyası olan bu sanat eseri her odada ve düzende kendini göstermeyi başarıyor. Belirgin şekli ve rengi ile son model bir görünüm sunmakta. Mor ve elektrik mavisi renkleri de mevcut olan Boca do Lobo’nun Monochrome Console Table mobilyası, farklı bir tarza ve omurgaya sahip. Abartılı konsol masası sofistikasyonu ve orijinalliği ile lüks bir modern mobilya örneği olarak lüks hayat tarzını bir adım öteye taşıyor.

42

The Monochrome Console Table is a demonstration of both imagination and strong design skills, combined exceptional craftsmanship. This fine art piece of living room furniture is a remarkable piece that stands out in any room or setting. It expresses a leading-edge outlook though it’s distinct shape and color. Available in purple and electric blue, the Monochrome Console Table by Boca do Lobo transmits attitude and spine. This extravagant console table transmits sophistication and originality resulting in a luxurious piece of modern furniture, one of the most perfect to improve a luxury lifestyle.



EDITOR’S CHOICE

Architettura Chess Set by ARCAHORN

Bir satranç maçı birkaç gece boyunca sürebilir. Arcahorn’un ürettiği “Architettura” satranç seti ise o kadar güzel ki, sonsuza kadar oynamak isteyebilirsiniz. Siyah vernikli tahtası hafif yansıtıcı bir yüzeye sahip ve setteki her bir figür bizon boynuzu ve paladyumdan elde üretilmiş. “Architettura” isminden de anlaşılacağı üzere bu satranç taşları mimari birer sanat eserini andırmakta. Yan yana konulduklarında ise adeta New York’un ya da başka bir global metropolün silueti gibi durmaktalar. Tek bir sorun var, o da bu setle maç esnasında kendinizi oyun yerine taşlara odaklanırken bulabilmeniz.

44

A game of chess can last for several evenings. The “Architettura” game of chess from Arcahorn is so beautiful that you may want to carry on playing indefinitely. The black lacquered board has a subtly mirrored surface. Each figure of the set is handcrafted of buffalo horn and palladium. As the name “Architettura” belies, the chess figures resemble little architectural works of art. Placed next to each other on the chess board, they look like the skyline of New York or some other global metropolis. The only problem: you may soon find yourself concentrating more on the figures than the game.



EDITOR’S CHOICE

Watering Can by TIFFANY & CO

Ekip biçme işlerinden anlamak yepyeni bir anlam kazandı. Karşınızda Tiffany & Co. tarafından sunulan $35.000’lik sulama kovası. Hayatınızda bahçe ile uğraşma işine kendini adamış birisi var ise arayışınız sona erdi. Bu som gümüşten ve bakırdan üretilmiş şaşaalı kap, Tiffany’nin sınırlı sayıdaki Everyday Objects koleksiyonunun bir parçası. Koleksiyonda aynı zamanda sınırlı sayıda bir fener ($20.000), işlevsel bir mezür ($1.250) ve paslanmaz çelikten otel zili ($350) yer alırken ürünler ek ücret karşılığında işlenebilmekte.

46

Having a green thumb has just taken on a whole new meaning: Behold the $35,000 watering can from Tiffany & Co. If you’re looking for the ultimate gift for the OTT gardener in your life, look no further. The luxurious can, made of sterling silver and copper, is part of Tiffany’s limited-edition Everyday Objects collection, other items in the line include a limitededition lantern ($20,000), a functional tape measure ($1,250) or a stainless steel hotel bell ($350) - eligible for engraving for an additional cost.



EDITOR’S CHOICE

LCD-4 by AUDEZE

LCD-4, inanılmaz derecede net sesleri mümkün kılan yenilikçi düzlemsel manyetik teknolojinin kullanıldığı cihaz olarak Audeze’nin açık arayla bugüne kadar ki en gelişmiş kulaklığı. Usta bir mühendislik ile elde üretilen kulaklıkta, en kaliteli ve lüks materyaller en son düzlemsel manyetik teknoloji ile bir arada kullanılmış. Güzel rötuşlarla dolu yoğun, ince ve oldukça yumuşak bir dokuya sahip olan 30 yıllık Macassar Ebony ahşap çemberleri tamamlamak ise dört hafta sürmekte. Diğer özellikler arasında ise daha iyi imgeleme için daha hızlı tepki süreleri, geliştirilmiş kısa süreli tepki ve çözünürlük, azaltılmış bozulma ve geliştirilmiş hassasiyet yer almakta. Bütün bunlar ise Fluxor™ Magnet Arrays teknolojisi ve bir kulaklıktaki en düz, derin ve doğru bas tepkisi ile mümkün. 48

The LCD-4 is by far Audeze’s most advanced headphone featuring innovative planar magnetic technology that delivers startling dynamics and incredibly open and spacious sound. The headphone is thoroughly engineered and meticulously hand-built using the finest, most luxurious materials combined with cutting-edge planar magnetic technology. It takes four weeks to finish the beautifully-finished 30-year-old Macassar Ebony wood rings, a dense finely-textured hardwood with a very smooth finish when polished. Other features include faster response times for better imaging, improved transient response and resolution, lower distortion and greater accuracy thanks to its Fluxor™ Magnet Arrays technology, and the flattest, deepest, most accurate bass response of any headphone available.



EDITOR’S CHOICE

Fantasy Air Balloon by CIRCU

Fantasy Air Balloon, sıcak hava balonu yolculuklarının romantikliğini ve ambiyansını yakalayan temalı bir yatak. Çocuklar bu yatağı Disney’in “Up” filmi ile özdeşleştirirken ebeveynler ise Phileas Fogg’un maceralarına katılmış gibi hissedecekler. Bu çocuk yatağı küçüklerin merakını ve hayalgücünü tetikleyen eğlenceli bir ortam sağlıyor. Tavana sabitlenen tepe kısmı sentetik deri ile kaplı ahşaptan üretilirken yolcu sepeti ise elde işlenmiş hasırdan üretilmiş çeşitli depolama bölmelerine sahip. İpek ipinden halatların seçkinliği ise varaklı yapısı ile garantilenmiş.

50

The Fantasy Air Balloon is a themed bed that invokes the romantic and whimsical ambiance of a hot air balloon ride! Kids will relate this bed to the Disney movie “Up”, while parents will feel like being transported to the adventurous tale of Phileas Fogg. This kids bed helps to create a playful environment that triggers children’s curiosity and creativity. The top structure is fixated on the ceiling and it’s made of wood coated with synthetic leather, the passenger basket includes several storage compartments made by handmade wickerwork. The ropes are made in fiber silk and the exclusivity of the details is guaranteed by the appliance of gold leaf.



BIOGRAPHY

Miki

Eleta SAATLERE FISILDAYAN ADAM

CLOCK WISHPERER

B

osna Hersek’te 1950 yılında dünyaya gelen Miki Eleta, bir sabah flamenko müziğinin sesine uyandığında yedi yaşındaydı. Müzik onun için bir aydınlanmayı da beraberinde getirdi. Gitar çalmayı öğrenen Eleta, ardından 23 yaşının yazında İsviçre’deki kız kardeşinin yanına giderek kendi gitarını alabilmesini sağlayacak bir iş arayışına başladı. Üç ayın ardından ise daha oturmuş bir ruh haline sahipti. Aklının bir köşesinde ise kendi makinelerini yapmayı kurup durdu. İlk iş fırsatı ise birinin kendisinden çeşitli metallerden örnekler yapmasını istemesi ile çıktı. Fakat Miki bunun yerine bu metallerin farklı seslerine dayanarak bir müzik makinesi yapmayı teklif etti. 1990’lı yılların başlarında Miki, daha çok antikaları ardından duvar saatlerini ve en nihayetinde kol saatlerini restore etti. 2000’li yıllara kadar Miki, kinetik heykeller üretti. Ardından 2001 yılında ise bir müşterisi parçalarının kesinliği hakkında şüphelerini dile getirdi. Bunun üzerine Miki, bir yıl mühlet isteyerek eserlerinin kesinliğini kanıtlamak adına sıfırdan bir saat üretmek için kollarını sıvadı. Saat yapımı tasarımına ilişkin hiçbir bilgisi olmadığından prestijli AHCI (Bağımsız Mucitlerin Horoloji Akademisi) üyesi olan ve kreatif saatleri ile bilinen Paul Gerber’le iletişime geçti. Miki, bu Bernli saat ustasından bir saatin iç yapısı ve işleyişi ile ilgili tam bir açıklama edindi.

52

Born in Bosnia-Herzegovina in 1950, Miki Eleta was seven years old when he was awoken one morning by the sound of flamenco music. Music became a revelation for him. He got hold of a guitar, learned to play and decided during the summer of his twenty-third year to join his sister in Switzerland in search of the sort of work that would allow him to buy his own guitar. At the end of three months, he felt settled. In a corner of his mind, Miki nurtured the idea of creating his own machines one day. The first opportunity for a “job” arose when someone asked him to create a range of samples from different metals. Instead, Miki proposed to make a music machine differentiating all of these metals. At the beginning of the 1990s, Miki focused primarily on restoring antiques, then clocks, and finally watches. Until 2000, Miki created kinetic sculptures. Then, in 2001, a client questioned the precision of his pieces…. Miki asked him for a year in which to create a full-fledged clock to prove that his work was precise. Knowing absolutely nothing about clock-making design, he contacted Paul Gerber, a member of the prestigious AHCI (Horological Academy of Independent Creators) who is famous for his innovative clockworks. Miki called upon this Bernese clockmaker for a complete explanation of the internal workings of a timepiece.



BIOGRAPHY

Bir yıl sonra ise saat tamamlansa da müşteri geri gelmediğinden Miki, çalışan saatini kendisine gösteremedi. Bu anekdot, çılgın fikirlerinin peşinde giden eksantrik saat yapımcısının hayatını süsleyen birçok anıdan sadece birisi. Asla normal bir saat yapımcısı olamayacağını iddia eden Miki, yüksek öğrenimin adeta bir kalıptan çıkan kişiler üreterek mucitliği kısıtladığını söylemekte. Yaklaşık 15 yıl boyunca Miki, zamanını iki tutkusu arasında bölüştürdü: Ailesi ve eserleri. Miki Eleta, bu olağanüstü saatlerden yılda yaklaşık iki adet sayıda üretebilmekte. Bugüne değin yedisi hala atölyesinde yer alan 28 kinetik saat üretti. Geri kalan zamanında ise atölyesinden 300 metre mesafede yer alan mutfak bahçesinde domates yetiştirmekte. Eşi ile çıktığı bisiklet turlarında ise yanından asla ayırmadığı küçük defterine notlar almakta. Maalesef bugünlerde gitarla uğraşmaya pek zamanı olmuyor. “Her zaman her yerde olamam” diyor. Peki ya tatillerde sorusuna ise grileşen sakalı ardında gülümseyerek “Tatil de ne?” cevabını vermekte. “İmkânsız diye bir şey yok. Diğer insanlardan daha zeki değilim” diyen Miki, “sadece daha azimliyim” diye ekliyor. A year later, with the clock completed, the client did not return so Miki could not show him his working clock. This is only one anecdote among dozens illustrating the life of this eccentric clockmaker who blindly goes ahead with crazy ideas. Miki claims that he never could have become a normal clockmaker, convinced that higher education fashions individuals as if from a mould, spoiling any possibility of creativity and invention. For nearly 15 years, Miki has divided his time between his two passions: his family and his creations. Miki Eleta creates his extraordinary timepieces at the rate of approximately two unique pieces per year. To date, he has created 28 kinetic clocks, seven of which are still available through his workshop. The rest of the time, he occupies himself by cultivating tomatoes in his kitchen garden, located 300 metres from his workshop. He goes on bicycle rides with his wife and takes notes in the small notebook that he carries with him at all times. Sadly, these days he doesn’t have much time to play the guitar… “I can’t be everywhere at the same time,” he admits. And what about holidays? Smiling widely through his greying beard, he replies, “What’s a holiday?” “Nothing is impossible. I’m not more intelligent than other people,” he says, “just more tenacious.”

54



BIOGRAPHY

Tamamen kendi kendini eğiten Miki Eleta, tam anlamıyla bir saat yapımcısı olmayı başardı. Kendi tasarımı olan ELETA-HEMMUNG eşapmanı, Miki’nin komplike saatlerinin pek çoğunun belkemiği. CONTINUUM MOBILE, düşen ağırlık ile hareket eden ve verev ekseninin üzerinde gözlemlenen tourbillona sahip bir saat. Ağırlık, dişlilere güç aktararak ilerlemelerini sağlamakta. Miki, Continuum’u ilham saati olarak adlandırmakta. Eğer yanında değilse zayi oluyor. İlham bulamadığında ki kendisi de bunun çok nadir olduğunu söylemekte, Miki saatine bakıyor. Kurma mekanizması sütunun içinde yer almakta ve bir anahtar ile kurularak 100 saatlik güç rezervi sunmakta. LA LUNA, 1,2 metrelik çelik ve krom sütundan üretilmiş çift sarkaçlı bir saat. Atlama saati 60 dakikadan önce görünür hale gelmekte. Saat, dakika ve saniye göstergelerinin haricinde bu eser aynı zamanda ayın evrelerini, burçları ve mevsimleri de göstermekte. DIE SIEBEN ise bir saatten ziyade kinetik bir heykel. Ufak çelik topların geçitlerde yol aldığı bu eserde hem görsel hem de akustik bir etmen sunulmakta. Yaklaşık 1,4 metre yükseklikte ve 60 santim genişlikte olan DIE SIEBEN, saatin dairesinin çevresindeki 16 geçidi kullanan ve 16 pentatonik silindire ve 47 dişliye temas eden çelik toplar ile 16 farklı ton çıkarabilmekte. Bu dişliler, topları yine geçitlerden geri yollayarak ancak yedi yılda bir kendini tekrar eden melodiyi sunuyor.

56

Completely self-taught, Miki Eleta has become a fullfledged clockmaker. He created his own escapement called the ‘Eleta-Hemmung’ and regulates many of his complicated clocks. The Continuum Mobile is a timepiece powered by a falling weight and features a tourbillon visible above the oblique axis. The weight powers the gear train, causing it to advance. Miki calls the Continuum his “inspiration clock.” When he doesn’t have it, he is lost. When he is lost for inspiration, a situation that occurs, by his own admission, very rarely, Miki gazes at this clock. The winding mechanism is located within the column and it is rewound using a key to generate 100 hours of power reserve. La Luna is a double pendulum clock constructed from a 1.2 metre steel and chrome column. The jumping hour becomes visible before the full hour. In addition to the indication of the hours, minutes and seconds, the timepiece displays phases of the moon, signs of the zodiac and the different seasons. Die Sieben is not a clock but a kinetic sculpture possessing tiny steel balls that travel through passageways, creating an interplay that is both visual and acoustic. Measuring nearly 1.4 metres in height and 60 centimetres in diameter, Die Sieben chimes 16 different tones using 16 passageways around the clocks circumference, where the steel balls move along touching 16 pentatonic cylinders and 47 gears. These gears return the balls through the passageways to the sound of a tune that only repeats itself every seven years.



DESIGN

Spirit of

Ecstasy

ROLLS-ROYCE MOTOR CARS VE FABERGÉ ‘SPIRIT OF ECTASY’ FABERGE YUMURTASI’NI GURURLA SUNAR

ROLLS-ROYCE DEBUTS ‘SPIRIT OF ECSTASY’ FABERGÉ EGG

58



DESIGN

K

rallar, kraliçeler ve girişimciler gibi 20. ve 21. yüzyılların önde gelen varlıklı koleksiyoncuları, Fabergé yumurtalarının cazibesine kapılmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. 1917 öncesinde sadece 50 adet İmparatorluk Yumurtası’nın tamamlandığını göz önüne alacak olursak bu oldukça değerli eserler aynı zamanda en çok arzu edilen ve kıymet biçilen nesneler halini aldı. Şimdilerde ise günümüzün modasına uygun olarak bir Fabergé Yumurtası ortaya çıkarıldı. Dünyanın en lüks dendi mi başı çeken iki ismi bir araya gelerek tek ve eşsiz bir sanat eserini tek bir velinimetlerine sunuyorlar. Rolls-Royce Motor Cars ve Fabergé ‘Spirit of Ectasy’ Faberge Yumurtası’nı gururla sunar. Tarihte bir ilk olarak 1911 yılından beri Rolls-Royce araçlarını süsle-yen o ünlü ‘Spirits of Ecstasy’ ya da ‘Enginliğin Ruhu’ maskotu, modern bir Fabergé Yumurtası’na sarmalanıyor. Rolls-Royce tasarımcısı Alex Innes tarafından düşünülen ve Fabergé’nin baş tasarımcısı Liisa Talgren’in yorumladığı tasarım, Fabergé ustası Paul Jones tarafından hayata geçirilerek dünyanın en ünlü ve kıymet verilen objelerinden birinin modern bir yorumu halini alıyor. Rolls-Royce’den araba sipariş vermek, genelde müşteri için etkileyici bir an halini alır. Bu Fabergé Yumurtası’nı ısmarlamak da pek farklı olmasa gerek. From Kings and Queens to entrepreneurs, many of the most prominent and wealthy collectors of the 20th and 21st century have been beguiled by the lure of a Fabergé Egg. With just 50 pre-1917 Imperial Eggs completed, these exceptionally precious creations are some of the most valuable and coveted objects ever to have been made.” Now, in a contemporary fashion, a new Fabergé Egg has been created. Two of the world’s most esteemed houses of luxury have joined forces to create one unique objet d’art, for one discerning patron. Rolls-Royce Motor Cars and Fabergé proudly announce the ‘Spirit of Ecstasy’ Fabergé Egg. For the first time in history, an iteration of the Spirit of Ecstasy, the enigmatic mascot that has adorned Rolls-Royce motor cars since 1911, is cocooned in an exquisite, contemporary, Fabergé Egg. The design, conceived by Rolls-Royce Designer Alex Innes and rendered by Fabergé Lead Designer Liisa Talgren, has been brought to life by Fabergé workmaster Paul Jones, creating a contemporary interpretation of one of the world’s most fabled and prized possessions. The commissioning of a Rolls-Royce motor car is often a seminal moment for the patron, so too is the commissioning of a Fabergé Egg.

60



DESIGN

Ne de olsa bu ‘Spirit of Ecstasy’ Fabergé Yumurtası, Fabergé’nin en seçkin eserlerini temsil eden ‘İmparatorluk Sınıfı’ yumurtalarından 1917’den bu yana ikincisi olma özelliğini taşıyor. Eser, yüzyıldan fazladır saygı duyulan Rolls-Royce ve Fabergé markalarının tarihini, mirasını ve efsanelerini kutlamakta. Her iki marka da zamanın getirdiği değişiklikleri ustaca karşılayarak modernizmin doruk noktasına inanılmaz talep edilen gerçek anlamda lüks ürünler sunmayı başarmış. Yumurta da her iki markanın büyük bir koleksiyoncusunun evinin yolunu tutacak. Yumurta her iki markanın ta merkezinde yatan unsurları birbirine bağlıyor. Bunlar, Rolls-Royce markasına yüzyıldan fazladır rehberlik yapan ünlü ilham kaynağı ‘Spirit of Ecstasy’ ve dekoratif ifadenin zirve noktası olan Fabergé Yumurtası. Bu seçkin iş birliğinin sonucunda ortaya çıkan başyapıt, her iki markanın da en önemli özellikleri olarak görülen detaylara verilen önem ve mükemmeliyetçi işçiliği kendinde toplamış. Fabergé’nin bünyesindeki yedi zanaatkar, en mükemmel materyalleri mücevher sanatçılarının olağanüstü yeteneği ile bir araya getirerek bu tasarımı hayata geçirmiş. İlk bakışta yumurta karakteristiği oldukça belirgin. Fabergé’nin mirasından gelen tasarım dokunuşlar, 160 mm boyunda ve 400 kilo ağırlığındaki bu girift tasarıma ustaca işlenmiş. Böylece yumurta, ‘İmparatorluk’ klasmanının övülen sürpriz ve haz özelliklerini başarıyla taşımakta. Yumurta; motorla dönen, elde işlenmiş, mor emayeli, 18 karat beyaz altından meneviş kaidenin üzerinde yer almakta. Kırmızı altından kollar, yumurtanın şeklini vurgulayarak yumurtanın kıymetli sakininin bölmesini korumakta. Kaidede ustaca saklanmış kol ile hareket eden mekanizma sayesinde yumurta adeta bir tiyatro sahnesiymişçesine açılıyor ve donmuş kaya kristalinden elde yontulan ‘Spirit of Ecstasy’ kendini göstererek gösterişli ortamında asil bir şekilde yer alıyor. Yaklaşık 10 karatlık yuvarlak beyaz elmaslar ile süslü kırmızı altından kanatlar, renklerinin canlılıklarına ve kalitesine göre özenle seçilen ve 390 karat ağırlığında olan doğal ametist taşlarının arasına karışıyor. Emayenin mor tonu ve ametist taşı aynı zamanda Fabergé’nin geçmişindeki renk kullanımlarına da cilveli bir selam çakmakta.

62

Indeed, this ‘Spirit of Ecstasy’ Fabergé Egg, the second to be commissioned in the ‘Imperial Class’ since 1917 – a category reserved only for Fabergé’s most illustrious creations – celebrates the history, heritage and legend for which both Rolls-Royce and Fabergé have been revered for over more than a century. Both brands have navigated the vicissitudes of time and continue to produce the apogee of modern, highly sought after, true luxury items. The Egg is destined for the residence of a great collector of both brands. The Egg connects the elements that lie at the very core of each marque – the Spirit of Ecstasy, the illustrious muse that has guided each Rolls-Royce motor car for over a century, and the form of a Fabergé Egg, the pinnacle of ornamental expression. The masterpiece resulting from this distinguished collaboration reflects the extraordinary attention to detail and the consummate craftsmanship for which both brands are renowned to this day. A team of seven craftspeople from Fabergé undertook the challenge of fabricating the design using the finest materials married with their extraordinary skill as artist jewellers. At first glance, the Egg is unmistakable in its character. Design cues from Fabergé’s heritage are masterfully woven into the intricate design which stands at 160mm and weighs just 400g, with the Egg harnessing the ‘surprise and delight’ attributes for which Imperial Eggs are celebrated. The Egg rests on an engine-turned, hand-engraved, purple enamel guilloché base of 18 karat white gold. Arms of rose gold define the shape of the egg, acting as a protective chamber for the Egg’s precious inhabitant. Upon operating the movement via a discreet lever at the base of the stand, a sense of theatre ensues as the boughs open to present the fine figurine of the Spirit of Ecstasy, hand-sculpted in frosted rock crystal, standing nobly in her opulent surrounds. The rose gold vanes, embellished with nearly 10 carats of round white diamonds, resolve into swathes of natural amethyst weighing over 390 carats, specially selected for its colour saturation and quality. The purple hue of the enamel and amethyst provide a playful nod to the use of colour found in Fabergé’s heritage.


12 exclusive residences Luxury hotel service Private; Pool, Beach, Pier.

Hyatt Regency, Istanbul Atakรถy +90 212 661 3 666 info@tavrosgroup.com


AUTOMOBILE

VIRAJLAR İÇIN TASARLANAN OTOMOBIL

BUILT FOR CORNERS

BUGATTI DIVO

64


B

ugatti, Chiron modelinden bir adım daha öteye giderek yepyeni Divo’yu tanıttı. Sadece 40 adet üretilen 5,8 milyon dolarlık otomobillerin her biri çoktan satılmış durumda. Lüks Fransız markası çeviklik, atiklik ve kavisli yollarda optimum sürüş performansı sunması için ürettiği bu süper spor arabaya Bugatti’nin 1.500 beygir gücüne sahip sekiz litrelik ikonik motorunu koymuş. Bugatti goes one further than its Chiron model, having unveiled the all-new Divo, a $5.8 million supercar produced in an already sold-out, limited edition run of 40. The French luxury brand has developed a super sports car tuned for agility, nimbleness and optimum handling performance on winding roads and is powered by Bugatti’s iconic eight-litre W16 engine with a power output of 1,500 PS.


AUTOMOBILE

66


Chiron’dan farklı olan Divo, 380 km/s ile selefinden daha yavaş kalıyor. Lakin Bugatti’nin verdiği bilgilere göre Divo, İtalya’nın Nardò sürüş pistini 8 saniye daha hızlı dönebilmekte. Modelin aerodinamiklerine hafif tekerleri ve karbon fiber yüzey ile titizlikle ince ayar çekilmiş ve süspansiyon ile şasisi modifiye edilmiş. Böylelikle standart Chiron’lara kıyasla 35 kilo daha hafif ve 90 kilo daha bastırma kuvvetine sahip. Agresif bir yeniden tasarım yoluna gidilen Divo’nun ön yüzü de kendine has. Geniş bir ön tampon, bastırma kuvvetini arttırırken genişletilmiş girişleri hava ile beslemekte. Yeni dikey LED farlar ise Divo’ya eşsiz bir ışık profili kazandırmakta. Not to be confused with the Chiron, the Divo is slower than its predecessor reaching 380 km/h. Still, according to Bugatti, the Divo can lap Italy’s Nardò handling circuit eight seconds faster. The aerodynamics of the model have been intensively fine-tuned, with lightweight tires and a carbon fiber cover, and the suspension and chassis settings have also been modified. As a result, it is 35 kilograms lighter and has 90 kilograms more downforce than the standard chiron. The Divo features an aggressive redesign including a unique front-end look. A large front splitter boosts downforce and feeds air to the enlarged intakes, while new vertically oriented LED headlights give the Divo a unique lighting signature.


AUTOMOBILE

Kaput ve yanlara eklenen yeni hava alım noktaları ile fren ve çekiş soğutmasının iyileştirilmesine oldukça önem verilmiş. Tavan bile değiştirilerek bir hava hattı halini almış. Böylece soğuk havanın özel tasarlanmış motor kapağına ulaşması sağlanmış. Arka tampon da Chiron’a kıyasla yüzde 23 daha geniş ve yüksekliği ayarlanabilir kanat ile oldukça işlevsel. Kardeş modelindeki hava freni özelliğini taşımasının yanında yeni arka farlar, 3D basılmış kanatlardan oluşuyor. Bu 44 adet lamba bir araya gelerek etkileyici bir ışıklandırma efekti sunuyor. Arabanın içi ise daha destekleyici koltuklar ve yeniden tasarlanmış Alacantara direksiyon ile bir üst seviyeye taşınmış. Kabin kısmı çeşitli yeni materyaller ile işlenerek dış yüzeydeki iki ton efektini iç kısma taşıyor. Great attention has been made to improve brake and powertrain cooling through a raft of new inlets across the bonnet and wings. Even the roof has been altered to form an air duct optimising the flow of cold air through a specially designed engine cover. The rear end “ just as purposeful, with a new height-adjustable rear spoiler that is 23% wider than the Chiron’s. It inherits the air braking function from its sibling too, while new rear lights are formed of 3D printed fins, 44 of which light up to produce a striking lighting effect. Inside, upgrades have been made, including new, more supportive seats and redesigned Alcantara steering wheel. The cabin is trimmed in a variety of new materials, with a two-tone effect mirroring the external paintwork.

68



AUTOMOBILE

MARKANIN PATRONU STEPHAN WINKELMANN BU YENI MODEL IÇIN “GÜNÜMÜZDE MODERN BUGATTI YÜKSEK PERFORMANS, DÜZ ÇIZGILI DINAMIKLER VE LÜKS KONFOR ÖGELERININ MÜKEMMEL DENGESINI TEMSIL ETMEKTE. İMKANLARIMIZ DAHILINDE BU DENGEYI DIVO’DA DAHA LATERAL HIZLANMA, ÇEVIKLIK VE VIRAJ ALMA LEHINE KAYDIRDIK. DIVO, VIRAJLAR IÇIN ÜRETILDI.” DEMEKTE.

Bu yeni modeli ile Bugatti, karoser geleneklerini yeniden canlandırmakta. Şirketin ilk on yıllarında lüks Fransız markası, halihazırda mevcut şasilere kendi tasarımı ile ürettiği karoserleri yerleştirerek hatırı sayılır bir başarı yakalamıştı. Model ise ismini 1920’nin sonlarında Sicilya’nın dağlık yollarında gerçekleşen Targa Florio yarışını Bugatti aracı ile iki kere kazanan Fransız pilot Albert Divo’dan almakta. Markanın patronu Stephan Winkelmann bu yeni model için “Günümüzde modern Bugatti yüksek performans, düz çizgili dinamikler ve lüks konfor ögelerinin mükemmel dengesini temsil etmekte. İmkanlarımız dahilinde bu dengeyi Divo’da daha lateral hızlanma, çeviklik ve viraj alma lehine kaydırdık. Divo, virajlar için üretildi.” demekte. Divo, California’nın Monterey şehrinde her yıl düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından motor uzmanlarının ve sevenlerinin ziyaret ettiği motorspor etkinliği olan Quail’de tanıtıldı.

70

With this latest model, Bugatti revives its coachbuilding tradition. In its first few decades, the French luxury brand had considerable success with bodies built to its own design and installed on existing chassis. The supercar is named after Albert Divo, a French racing driver who was a two-time winner of the famous Targa Florio race on the mountainous roads of sicily with Bugatti in the late 1920s. “To date, a modern Bugatti has represented a perfect balance between high performance, straight-line dynamics and luxurious comfort. Within our possibilities, we have shifted the balance in the case of the Divo further towards lateral acceleration, agility and cornering; the Divo is made for bends.” says Stephan Winkelmann, president of the brand. The super sports car was revealed at Quail: a motorsports gathering, in Monterey, California, an annual event attracting motor connoisseurs and enthusiasts from around the world.



YACHT

EVDEN UZAK BIR EV

A HOME AWAY FROM HOME

CRN M/Y CLOUD 9

72



YACHT

İ

nsanlar mutluluktan havalara uçma duygusunu farklı yollar ile yaşar. 74 metrelik CRN Cloud 9’un Avusturalyalı sahibi içinse bu duygu, yüzen yüksek teknoloji evinde vakit geçirirken ortaya çıkmakta. Bu mühendislik uzmanlığının ve çığır açan tasarımın şahane ve güçlü kombinasyonu ile Cloud 9 CRN tersanesi, Zuccon International Project ve Winch Design üçlüsünün yakın iş birliğinin bir sonucu. Görsel etki, teknoloji, esneklik ve konfor dendiğinde Cloud 9; iç mekânın dışa göre oranı, mükemmel dengeye sahip üst güvertenin sürat hissi, teknik sistemlerin düzeni ve deniz ile olan özel ilişkisi başta olmak üzere her bir boyutundaki detaylara verilen önem ile olağanüstü. Deniz hem bu yatın akıcı çizgilerini ve performansını gösterebildiği mavi bir halı hem de iş ve gezi seyahatleri için yatta geçirilen zaman boyunca bir yaşam partneri. Bunun farkına ise parlak tavanların ve duvarların inci efektleri, sahillerin beyazlığının yata aktarılması, mavinin rafine tezatlarının aşamaları ile varılıyor. Aynı durum denizcilik klasiklerinden olan meşe, halat ve deri gibi denizin tadını arttıran deneyimlerin belki de Cloud 9 boyunca gördüğümüz referansları ile güçlendirilmesinde de geçerli.

74


Different people achieve the feeling of being on cloud nine in different ways. For the Australian owner of the 243-foot (74-meter) CRN Cloud 9, spending time aboard his high-tech home afloat does the trick. A spectacular and powerful combination of engineering expertise and ground-breaking design, the Cloud 9 is a close collaboration between CRN shipyard, Zuccon International Project and Winch Design. In terms of visual impact, technology, flexibility and comfort, Cloud 9 is outstanding for the ratio of interior to exterior spaces, the perfectly balanced superstructure that confers lightness upon it, the layout of technical systems, and the attention to detail given to each and every aspect, starting with its special relationship to the sea. The sea is the blue carpet on which the yacht can flaunt its fluid lines and performance, and a life partner for long periods on board, including business and charter trips. We are made conscious of this by the pearly effects of the glossy ceilings and walls, the whiteness of the beaches expressed everywhere, the gradations and refined contrasts of blue, as well as elegant new takes on maritime classics such as oak, rope, and leather – features that implicitly bring a flavour of the sea to your experience, perhaps strengthened by the explicit references found throughout Cloud 9.


Yacht YACHT

Yat baştan sona bir zarafet timsali. Hem özel hem de kiralık bir gemi olarak özetlenebilecek iki temel amacı, tasarımın merkezine insanın oturtulduğu anlamına geliyor. CRN ve Feretti Grubu’nun Ticari İşler Başkanı olan Stefano de Vivio, “CRN tersanesi gittikçe popülerleşen çift amaçlı gemi üreten en büyük markalardan biri” diyor. Yatın kişiliğinin kiralık yönü, çeşitli mimari seçimlerde kendini göstermekte. Bunların arasında alt güvertenin kanadında yer alan kayıt lobisi, ekipmanların misafir alanından tamamen ayrılması ve kabinlerin hepsinin bir koridorda yer alması gibi özellikler var. Kabinlerin her birinin kapısında resmedilmiş George Lucas’ın Star Wars filminden farklı bir karakter ise yatın sahibinin serinin büyük bir fanı olduğunu göstermekte. Detaylara bakıldığında ise otomasyon için basit paneller tercih edilerek kullanıcı kolaylığı sağlanmış. Diğer yandan CRN’in özel yatlarında genelde kullandığı fütüristik kontroller, tercih edenler için bu yatta da mevcut. Yine önemli bir özellik olarak bütün güvertelerde teknik alanlar, depo alanları ve hizmet odaları ustaca paylaştırılmış. Akdeniz’den Karayiplere, Güney Amerika’dan Singapur’a kadar seyredebilen bir yat için olmazsa olmaz özellikler bunlar. Böylece uzun süreli yolculuklarda kiralık yat konforlarını sunarken günlük aile aktiviteleri ve iş seyahatlerinin gerekliliklerini de içinde barındırabilmekte. The entire vessel has an air of grace. Its dual purpose as a private and charter vessel means its design is centred around people. Stefano de Vivio, CRN and Ferretti Group’s Chief Commercial Officer, says: “the CRN shipyard is one of the main brands creating dual-purpose vessels, which are becoming increasingly popular”. The charter side of the vessel’s personality can be seen in various architectural choices: such as the charter check-in lobby on the lower deck flank, the equipment area totally separated from the guest area, and the cabins all in the same corridor as they are in a cruise ship, with each door displaying a different character from George Lucas’s Star Wars – a series of which the ship owner is a huge fan. Looking at the details, there is the user-friendly decision to use a simple panel for automation, rather than the futuristic switch controls that are normally found on CRN’s private boats, which are also fitted on this vessel for those who prefer them. No less important is the availability of technical space, storage and utility rooms arranged skilfully on all decks. These are indispensable for a yacht that can sail from the Mediterranean to the Caribbean, or from South America to Singapore, providing charter-level living conditions and allowing for comfort during extended periods on board, while also dedicating spaces to business use and normal family activities.

76


Gemi, sahibine teslim edildikten sonra yeni sahibi; ailesi, iki oğluna bakan dadı ve bir öğretmen ile 141 gün boyunca gemide kaldı. Gemi, Culligan tesisatına sahip sonsuzluk havuzuna, suya duyarlı renklere, iPad ile kontrol edilen RGB Lutron ışıklarına ve temiz, saf bir ses elde etme amacıyla geleneksel hoparlörlerin yerini alarak mobilyaların alüminyumunun içinde yer alan küçük hoparlörler için dört görünmez aktarıcıya sahip. Videoworks Kerio Control sistemi, gemiyi ve sahibini internetin tehlikelerinden koruyarak bant genişliğini kontrol etmekte ve hatırı sayılır bir bant genişliği ve bağlantı hızı isteği olursa bunu limitlemekte. İç mekanların akıllı dağılımı ile bu 74 metre boyunda ve 13,50 metre genişliğindeki yatın 22 mürettebat, 12 misafire (eğer bazı mürettebat kabinleri kullanılırsa 16) ev sahipliği yapabileceği anlamına geliyor. Aynı zamanda ana güvertede güzel bir çift kamara yer almakta. After the ship was delivered to its owner, he and his family – including the nanny to look after the two little boys, and a teacher – did not leave the vessel for 141 days. This ship is entirely customised, from its infinity pool with Culligan fittings, hydro-emotional colours, iPadcontrolled RGB Lutron lights, and a set of 4 invisible transducers – tiny speakers housed in the aluminium of the furniture that can replace traditional speakers and ensure clean, pure sound. The Videoworks Kerio Control system protects the ship and its owner from the dangers of the internet, and manages bandwidth to limit access if there is a significant request for bandwidth and connection speed. Smart management of internal spaces means that this yacht, measuring 74 metres in length and 13.50 metres wide, is large enough to comfortably accommodate 22 staff members and 12 guests, increasing to 16 if some staff cabins are used, including a beautiful double cabin on the main deck.


YACHT

Maksimum 16 knot hıza sahip yat, 15 knot hızla seyrederken 4000 mil seyahat alanına sahip; eğer hız 12 knot olursa bu 6000 mile çıkmakta. Titreşim ve ses seviyesi ise oldukça düşük (yat sahibinin güvertesinde 15 knot hızda 44 dB). Tabii bu özellikler hem iki adet Caterpillar 3516C-Chd 2000 kW @1600 rpm motorla hem de ağırlığın ve alanın etkili dağıtımı sayesinde mümkün. Yatın çizgilerini, gövdenin ve üst güvertenin dinamiklerini de unutmamak gerek. Bütün bunlar sinerjik bir iş birliği içinde. Bu yatı ortaya çıkaran ekipte Anacona’daki CRN tersanesinin Mühendislik Takımı, kız kardeşi Martina ile Zuccon SuperYacht Tasarım bölümünü yöneten ve dış çizgiler ile iç kompartımanları tasarlayan Bernando Zuccon, iç ve dış dekor ile misafir alanını tasarlayan ve Winch Design’in kurucusu ünlü tasarımcı Andrew Winch yer almakta. Cloud 9, tutku ve yaşama sevinci ile sahibinin isteklerine tam uyan göz alıcı bir teknik yeteneğin ve olağanüstü tasarımın yaz kokteyli.

Its maximum speed is 16 knots and when cruising at 15 it has a 4000-mile range, which can rise to 6000 when sailing at 12 knots. Its vibrations and noise levels are very low (44 dB at 15 knots on the owner’s deck). Of course, these features depend not only on the efficiency of the two Caterpillar 3516C-Chd 2000 kW @1600 rpm engines, but also on the appropriate distribution of weight and space, as well as the lines and dynamics of the hull and superstructure, all of which were the outcome of synergistic teamwork. The team was made up of the Engineering Team at the CRN shipyard in Ancona, the young Bernardo Zuccon – who together with his sister Martina heads the Zuccon SuperYacht Design division at the Zuccon International project, which designed the external lines and internal compartmentalisation – and the famous designer Andrew Winch, founder of Winch Design, who dealt with the internal decor and the external decor in the guest area. The Cloud 9 is a stunning summer cocktail of technical skill and extraordinary design, garnished with plenty of passion and joie de vivre, meeting its owner’s needs perfectly.

78



CULTURE & ART


HITOMI HOSONO ÇANAK ÇÖMLEK VIRTÜÖZÜ

POTTERY VIRTUOSO


CULTURE & ART

İ

ngiltere’nin botanik formlarını Japonya’daki çocukluk yıllarından girift bitki şekilleri ile birleştiren seramik sanatçısı Hitomi Hosono, adeta zamanda donmuş çiçek aranjmanlarını andıran narin ve katmanlı heykeller yapıyor. “Şu anki porselen işlerim ve şekillerimde yapraklar ve çiçeklerden esinlendim.” diyen Hosono aynı zamanda “Bahçedeki botanik formları inceliyorum. Yaprakların damarlarını, kenarlarının şekillerini ve çiçek yapraklarının katmanlarını inceliyor, kendimi bitkilerin detaylarına kapılmış buluyorum. Bakıyorum, dokunuyorum ve çiziyorum.” diye ekliyor. Hosono’nun tekniğinde ilk başlarda Wedgwood’un Jasperware’sinden esintiler bulabiliriz. Josiah Wedgwood tarafından 200 yıldan fazla bir süre önce geliştirilen bu teknikte ince seramik rölyefler ya da ‘filizler’ parçalara yüzey dekorasyonu olarak eklenmekte. Hosono geliştirme sürecini şöyle tarif ediyor: İlk olarak yaprak ya da çiçek filizleri, organik botanik formlar incelenerek tasarlanıyor. Ardından bitki formları, duyumsal bir incelemeden geçiriliyor. Orijinal filiz modelleri ve alçı şekilleri tamamlandıktan sonra yüzlerce yaprak filizi, baskı kalıbı ile porselene geçiriliyor ve ardından ince detaylar sabırla işleniyor. Daha sonra porselen yapraklar, katman katman çömlekçi çarkında ekleniyor. Bu uygulama o kadar yoğun ki tıpkı ağaç dallarını saklayan yoğun yaprak örtüsü gibi altta kalan şekil tamamen gizlenmekte. Merging botanical forms from England with the intricate plant shapes from her childhood in Japan, ceramic artist Hitomi Hosono produces delicate layered sculptures that appear as frozen floral arrangements. Often monochromatic, the works are focused on carved detail rather than colour—repetition of form making each piece uniquely beautiful. “The subjects of my current porcelain works are shapes inspired by leaves and flowers,” said Hosono in an artist statement. “I study botanical forms in the garden. I find myself drawn to the intricacy of plants, examining the veins of a leaf, how its edges are shaped, the layering of a flower’s petals. I look, I touch, I draw.”

82



CULTURE & ART

Bir diğer eser çizgisinde ise Hosono, narin botanik motifleri küçük seramik kutulara ekleyerek bu pratik şekilleri doğal formlar ile sarmalamakta. Yüksek ateşe maruz bırakıldıktan sonra kutuların içi süslenerek bu kişisel nesneler, daha kıymetli bir hale getiriliyor. Hosono’nun büyük bir parçasının tamamlanması yaklaşık bir buçuk yıl almakta. Altı ay yeni filiz tasarımları ve kalıpları geliştirmek için gerekirken yaklaşık bir ay da porselen parçanın tamamlanması için gerekmekte. Yaklaşık 10 ila 12 ay da parçanın yavaşça kuruması bekleniyor. Daha küçük bir parça ise yaklaşık 4 ayda kuruyor, ısıtılıyor ve süsleniyor.

Hosono’s technique was initially inspired by Wedgwood’s Jasperware, pioneered by Josiah Wedgwood over 200 years ago, in which thin ceramic reliefs or ‘sprigs’ were applied as surface decoration to a piece. She describes the conception process as follows: First, the leaf or flower sprigs are designed by studying organic botanical forms. Then, the plant forms are examined through sensory inspection. After the completion of original sprig models and the plaster shapes, hundreds of leaf sprigs are press-moulded in porcelain and then the finer details are patiently carved. Later, she applies the porcelain leaves in layers onto a form thrown on a potter’s wheel. The application is so dense that the underlying shape is entirely hidden, like the multitude of green leaves which obscure the branches of a tree. In another strand of her work, she applies delicate botanical motifs onto small ceramic boxes, enveloping the practical shapes in these natural forms. After high firing, she often gilds the insides of these boxes to add to the precious quality of these personal objects. A large piece of hers takes around one and a half years to finish; six months to develop new sprig designs and moulds, about one month to complete the porcelain piece itself, and about 10-12 months for it to dry slowly. A smaller piece, on the other hand, takes approximately 4 months to dry, fire and gild.

84



TRAVEL

TALLINN BALTIKLARDA BIR MASAL DIYARI

A BALTIC DREAMSCAPE



TRAVEL

88


E

stonya’nın başkenti olan Tallinn; kireç taşından tarihi şehir surları, tablomsu belediye binası ve taş sokaklarını süsleyen canlı renklere sahip binaları ile oldukça iyi korunmuş bir Orta Çağ şehri. Canlı olmasının yanında huzurlu olmayı da başaran şehrin muhteşem manzaraları, inanılmaz derecede fotojenik. Lezzetli yemekleri ve canlı modern kültürünü de ekleyince Tallinn’in ziyaretçileri büyülemesi ve sokaklarını tekrar tekrar ziyaret etmelerine yol açması pek de şaşırtıcı değil. Stockholm ve St. Petersburg’a hemen hemen eşit mesafede yer alan Tallinn’in kültürü hem Nordik hem de Rus etkilerine sahip. Buraya yapacağınız ziyaret, gururlu bir eşsizliğe ve dayanıklılığa sahip bu ülkeye eğlenceli bir bakış atmaya olanak sağlıyor. Her ne kadar Estonya ve komşusu Finlandiya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsveç ve Rusya’dan bağımsızlıklarını kazanıp eşit derecede gelişmiş ve varlıklı olsalar da Estonya, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Sovyet genişlemesi karşısında bağımsızlığını koruyamamıştı. Bunun sonucunda ülke, 50 yıllık komünist duraksamasına maruz kaldı. Lakin ülkenin komünizm sonrası dönemi, bir başarı öyküsü. 1991 yılından sonra başkent, baş döndürücü bir hızla batılılaşırken eski dünya büyüsünü de kaybetmemeyi başardı. Being the capital of Estonia, Tallinn is a remarkably well-preserved medieval city, complete with ancient city walls made from limestone, a picturesque town hall, and brightly coloured buildings lining cobble streets. It’s lively yet peaceful, absurdly photogenic and bursting with wonderful sights. Throw in delightful food and vibrant modern culture and it’s no wonder Tallinn seems to enchant its visitors and coax them into revisiting its charming alleyways. Located about an equal distance from Stockholm and St. Petersburg, Tallinn’s culture is both Nordic and Russian influenced, and a visit here is a fun peek into a proudly unique and resilient nation. While both Estonia and neighboring Finland gained independence from Sweden and Russia after World War I — and Estonians were at least as affluent and as advanced as the Finns — Estonia could not preserve its independence from Soviet expansion during World War II. As a result, the nation sank into a nearly 50-year period of communist stagnation. But the nation’s post-communist chapter has been a success story, and since 1991 its capital city has westernized at an astounding rate, all while holding tight to its Old World charm.


Tallinn’in en sağlam suru, sivri kırmızı çatıya sahip 26 gözetleme kulesi ile süslü. Eski Lüteriyen kiliselerinden barok ve koro müzikleri dışarı taşmakta. Kule ve burçların gölgesinde davetkar dükkanlar ve restoranları ile Eski Şehir yer almakta. Çevredeki ilçeler ise mükemmel bir mimari deneyim adeta. Eski Şehir’in odak noktası olan Belediye Binası Meydanı, yüzyıllar boyunca pazar yeri olarak kullanılmış ve hala eski binaların ahengine sahip. Bir zamanlar boyunduruklarda teşhir edilerek linç edilen suçlulara ve şövalyelerin gösterişli turnuvalarına sahne olan bu alan, şimdilerde güzel yemeklerin keyfini çıkaran İskandinavlara ve Ruslara, bando alanında şarkı söyleyen çocuklara ve yerel rehberlerin taşıdığı numaralı plakları takip eden yolcu gemisi kafilelerine ev sahipliği yapmakta. Meydana hâkim olan 15. yüzyıldan kalma belediye binası şimdilerde Tallinn Şehir Müzesi halini almış. Bu müze Tallinn’in bir denizcilik merkezi olduğu eski zamanları yad etmekte. Binanın kulesi ise nefes kesici bir manzara sunmakta.

90


Tallinn’s mostly intact city wall includes 26 watchtowers, each topped by a pointy red roof. Baroque and choral music ring out from its old Lutheran churches. Below the steeples and towers, the Old Town is crammed with inviting shops and restaurants. Meanwhile, the outlying districts are perfect architectural experimentation. The Town Hall Square, the focal point of the Old Town, has been a marketplace through the centuries, and still flaunts a cancan of fine old buildings. Once, it held criminals chained to pillories for public humiliation and knights showing off in chivalrous tournaments; today it’s full of Scandinavians and Russians savoring good food, children singing on the bandstand, and cruise-ship groups following the numbered paddles carried high by their well-scrubbed local guides. The 15th-century town hall dominating the square is now home to the Tallinn City Museum, which provides a fascinating introduction to Tallinn’s glory days as a stronghold of the maritime world. And climbing the town hall’s tower earns a breathtaking view.


Meydandan yukarı doğru çıkıldığında aşağı kentin eski rakibi ve Estonya’nın hükümetine ev sahipliği yapan Toompea yer almakta. Aşağı Eski Şehir’den merdivenleri çıktığınızda mimarinin adeta bir hikaye anlattığını tecrübe edebilirsiniz. Mesela Alexander Nevsky Katedrali, 1900 yılında Ruslar tarafından inşa edilmişti. Karşısında ise Estonya Parlamentosu’nu barındıran pembe saray Toompea Kalesi yer almakta. İşi bilen günübirlik ziyaretçiler, bütün bunları görmenin yanında Eski Şehir’de güzel bir öğle yemeğinin tadını çıkarabilir, öğleden sonrasını ise dükkanları gezerek ya da şehrin diğer önemli noktalarını ziyaret ederek geçirebilir. Bunların arasında iddialı bir deniz ve hava askeri müzesi olan Seaplane Limanı, son derece modern mimarisi ile Rotermann Semti, halk kültürü için Estonya Açık Hava Müzesi, Estonya sanatı için Kumu Sanat Müzesi ve güzel bir yürüyüş için Kadriorg Parkı yer almakta. Geceyi burada geçirenler, Eski Şehir’in daha sakin olduğu erken ya da geç saatlerde gezme fırsatına sahip. Öğle vakitleri ise Eski Şehir duvarlarının dışında kalan renkli yaşam kesitleri ve manzaraları için ideal.

92

Uphill from Town Hall Square lies Toompea — the lower town’s old rival, and long the seat of the government ruling Estonia. Climbing the stairs from the lower Old Town, you’ll notice that the architecture tells a story. For instance, the Alexander Nevsky Cathedral was built by Russians in 1900. It faces the pink palace known as Toompea Castle, which now houses the Estonian Parliament. Efficient day-trippers can see all this with time to enjoy a nice lunch in the Old Town, and spend the afternoon either browsing its shops, or heading to one of the city’s worthwhile outlying sights: an ambitious nautical-aviation-military museum called Seaplane Harbor, the Rotermann Quarter for its cuttingedge architecture, the Estonian Open-Air Museum for folk culture, or Kumu Art Museum for Estonian art and a walk in nearby Kadriorg Park. Those who spend the night, however, are rewarded with the opton of touring the Old Town early or late, when it’s much less crowded. Mid-day is a perfect time to explore some of the sights and more colorful slices of life outside the Old Town walls.


Memleketin harikalarını keşfedin.

Türkiy e 15 far içinde k lı ş e h re ak t ar

59

mas ız

TL ’den

başlay a

99 * ,

n fiyat

* te k y ön , tü harçla m vergi ve r dahil dir.

larla


RESTAURANT

94

CHIN BLOO


NA OM

U

zakdoğu, benzer gibi gözükse de birbirinden farklı kültürleri ve tatları içinde barındıran egzotik bir coğrafya. Zenginlik, renk ve farklılıklarla dolu. Her zaman çekici ve davetkar ama bir o kadar da gizemli. Uzakdoğu kültürünün en önemli ve de dünya çapında tanınan öğelerinden biri de hiç şüphesiz eşsiz mutfağı ve unutulmaz tatları. İşte bu sebeple, CHINABLOOM yüzyıllardır süregelen bu kültür efsanesinden aldığı ilhamla ve çağdaş bir anlayışla ilk şubesini başkent Ankara’da açmış olan, başarı ve kalite odaklı bir mekan. Tokyo merkezli MAS Design & Research şirketinin kurucusu ve dünyaca ünlü Japon mimarlık firması Super Potato’da üst düzey yöneticisi olan Mimar Kazushige Masuya’nın Türkiye’de imza attığı ilk projesi. Konusunda uzman Uzakdoğulu aşçıları tarafından itina ile hazırlanan Çin, Japon ve Tayland mutfaklarının en seçkin lezzetlerini misafirleriyle buluşturmayı amaçlayan Chinabloom, sadece geniş menüsü ile değil eşsiz dekorasyonu ve kaliteli servisi ile de oldukça iddialı ve de bir o kadar başarılı. Although it may look homogeneous to an uninformed eye, the Far East is an exotic location housing various rich cultures and tastes. It is filled with colour, richness and differences. It is always welcoming and alluring while also possessing a certain mystery. One of the world-famous aspects of the Far East culture is undoubtedly its unique cuisine and unforgettable tastes. Inspired by centuries-old cultural legends, CHINABLOOM is a new locale with a modern outlook and quality-first understanding. Its first branch is located in the capital Ankara. It is also Architect Kazushige Masuya’s first project in Turkey. The famous architect is the founder of Tokyo based company MAS Design & Research and is a high-level manager in Japan’s world-famous architecture firm, Super Potato. Aiming to offer the most exquisite tastes from Chinese, Japanese and Thailand cuisines to their visitors with the assistance of their expert Far Eastern chefs, Chinabloom’s rich menu is not the only thing that sets it apart. Its outstanding decor and high quality service are just as ambitious.


The Walk, Jumeirah Beach Residence P.O. Box 643660, Dubai, UAE T +971 4 520 0000 PREMIUMDUBAI.RIXOS.COM



MANSION

AMERIKA’NIN EN PAHALI EVI

Chartwell THE MOST EXPENSIVE PROPERTY IN THE US

98


Estate Source: Hilton & Hyland


MANSION

Z

aman zaman yüksek profilli bir ev satışa çıktığında “En pahalı” ya da “Ekranlarda boy gösteren” gibi etkileyici unvanlar kendini gösteriyor. LA Bel Air’de bulunan Chartwell Estate ise bu iki unvana da sahip olmayı başardı. Şu anda Amerika’daki en pahalı ev sıfatına sahip bu konak aynı zamanda Beverly Hillbillies dizisinde de boy göstermesi ile ünlü. Sıradan bir Amerikan evine kıyasla 960 kat daha pahalı olan bu Los Angeles malikanesi, 245 milyon dolarlık satış rakamı ile ABD’deki en pahalı ev olma özelliğini taşıyor. “Chartwell” nesiller boyu kıymet verilen bir efsane ve inanılmaz bir hatıra. Bel Air’in kalbindeki 4 hektarlık bir arazide yer alan ana bina, 1930 yılında Sumner Spaulding tarafından tasarlanarak zaman ötesi Fransız Neoklasik stilde simetrik kireç taşı kesimlerine sahip.

100


Every now and then a house goes up for sale with an impressive moniker like ‘The Most Expensive‘ or ‘As Seen on Screen‘, well the Chartwell Estate, located in LA’s Bel Air, combines these two claims to fame as it is currently listed as the most expensive property in America and the house famous for featuring on television show, ‘The Beverly Hillbillies’. This Los Angeles mansion is on the market for $245 million, making it the most expensive house for sale in the US — it is about 960 times more expensive than the typical American home. ‘Chartwell’ is the ultimate trophy and a legend cherished for generations. Situated on 10.39 acres of land in the heart of Bel Air, the residence was originally designed by Sumner Spaulding in 1930 with a timelessly elegant exterior of symmetrical cut limestone in the French Neoclassical style.


MANSION

102


İç kısımlar ise 1980’lerin sonlarında, 20. yüzyılın en önemli tasarımcılarından olan Henri Samuel tarafından yenilenmiş. Daha yakın tarihten hiçbir fotoğraf mevcut olmadığından evin şu anki iç mekânı bir sır gibi saklanmakta. The interiors were exquisitely renovated in the late 1980s by Henri Samuel, one of the most renown designers of the 20th century — but no recent photos have been released, keeping the inside of the home a mystery.


MANSION

Panoramik şehir merkezi ve Pasifik Okyanusu manzaralarına sahip olan “Chartwell”, geniş arazi ve alabildiğince manzaraya hâkim konum gibi iki özelliği bir arada taşıyan nadir mekanlardan. Konak aynı zamanda Wallace Neff tarafından tasarlanmış 5 yatak odalı misafir evine, geniş bir havuz kulübesine sahip 22 metrelik bir havuza, tenis kortuna, 40 araçlık bir araba galerisine, 12.000 şişelik şarap mahzenine ve bir Fransız şatosuna layık özenle bakılmış bahçelere sahip. O f f e r i n g p a n o r a m i c v i e w s f ro m downtown to the Pacific Ocean, ‘Chartwell’ is a rare combination of extensive grounds and powerful jetliner views. Some features include a 5-bedroom guest house designed by Wallace Neff, a 75-foot pool with a spacious pool house, a tennis court, a car gallery for 40 vehicles, a 12,000 bottle wine cellar and precisely manicured gardens akin to those of a chateau in France.

104



STYLE ICON

106


Grace

Kelly AKTRIS, PENSES, IKON, GIZEM

ACTRESS, PRINCESS, ICON, ENIGMA

18

yaşındaki Grace Kelly, ailesini oyunculuk rüyasının peşinde Philadelp h i a ’d a n N e w York’a taşınmak için ikna ettiğinde bunun pek de kolay olduğu söylenemez. Kelly’nin annesi “Hollywood’a gidecek hali yok ya” derken babası “Bundan bir şey çıkmaz” diyerek katılmıştı. Bu durum Kelly’nin ebeveynleri tarafından ciddiye alınmadığı ne ilk ne de son olaydı. 1950 ila 1956 arasındaki altı yıl boyunca Kelly, 11 filmde rol alarak Hollywood’un en kalıcı ikonlarından biri oldu. Oscar kazanan aktrisin hayatı, tıpkı kendisi gibi sosyal duruma uymacılık ve isyan arasındaki bitmeyen çekişmenin ikiliğine sahip. Hitchcock’un “karla kaplı volkan” diye tarif ettiği aktris, 52 kısa yıl süresince içten içe kaynadı.

When 18-year-old Grace Kelly convinced her parents to let her move from Philadelphia to New York City to pursue her dream of acting, it was not with their glowing endorsement. “It’s not as if she’s going to Hollywood, after all,” said her mother. “It’ll never amount to anything,” her father agreed dismissively. This was not the first time, nor would it be the last time, that the Kellys underestimated their daughter. In the six years between 1950 and 1956, Kelly starred in 11 movies and became one of Hollywood’s most enduring icons. The Oscar winning actress’ life, like her persona, was a showcase of duality— an endless tug-of-war between social conformity and rebellion. The “snowcovered volcano,” as Hitchcock famously described her, simmered for 52 short years.


STYLE ICON

Babası John B. Kelly Sr. 1920’li yıllarda olimpik sporcu olarak (üç altın madalya kazanan ilk kürekçi) ünü erken bulmasının yanında ailesinin duvarcılık işletmesinden milyonlarca dolar kazanmıştı. Eski bir model ve kompetitif yüzücü olan annesi Margeret ise Pennsylvania Üniversitesi’ndeki ilk kadın jimnastik öğretmeni idi. New York’a 1947 yılında oyuncu olmak için taşınan Kelly, Pulitzer ödüllü amcası George Kelly sayesinde Amerikan Dramatik Sanatlar Akademisi’nde ilk görüşmeye çağrıldı. Film tarihçisi ve UCLA öğretim üyesi Jonathan Kuntz “Oradan sonrası ise güzelliği ve karizma sarışın görünümü ile tamamen kendi başarısı” diyor. Başarılı bir model işinden sonra Hollywood bileti, 1950 yılında Taxi isimli bir film için ekran testine davet edilerek erken geldi. Her ne kadar rolü kapamasa da deneme çekimleri, gelecekte yönetmeni olacak John Ford ve Alfred Hitchcock gibi isimlerin eline ulaştı. Pek beklentisini karşılamayan 1951 yılında çıkan Fourteen Hours filmindeki iki dakikalık ilk rolünden sonra 1952’deki High Noon’daki rolü bir üst seviyedeydi. Bu rol, 23 yaşındaki Kelly’yi efsanevi aktör ve kendisinden 30 yaş büyük olan Garry Cooper ile aynı sahneye koymasının yanında kariyeri boyunca baş aktörlerle arasında büyük yaş farkı olması durumunun da başlangıcı oldu.

108

Her father, John B. Kelly Sr., had found fame in the early 1920s as an Olympic athlete (he was the first rower to win three gold medals), then earned millions of dollars through his family’s bricklaying business. Her mother, Margaret, a former model and competitive swimmer, was the first woman to teach physical education at the University of Pennsylvania. Kelly moved to New York in 1947 to pursue acting, where mention of her Pulitzer Prize–winning uncle George Kelly earned her an audition at the American Academy of Dramatic Arts. “I think most of what went on after that was thanks to herself, that she had a great look and she definitely personified that cool blonde,” says Jonathan Kuntz, film historian and UCLA lecturer. After a successful stint as a model, her ticket to Hollywood came in early 1950 when she screen-tested for a movie called Taxi. She didn’t get the part, but the reel eventually made its way to her future directors John Ford and Alfred Hitchcock. After a rather underwhelming two-minutelong debut in 1951’s Fourteen Hours, 1952’s High Noon was a notable upgrade. It positioned 23-yearold Kelly opposite legendary actor Gary Cooper, who was almost 30 years her senior—an immense age difference that would become standard for her leading men.


Clark Gable ve Ava Gardner ile Kenya’da oynamak, Kelly’yi Ford’un 1953 Mogambo filmine ve kendisinin Hollywood sözleşmeli köleliği olarak gördüğü duruma itti. Böylece Metro-Goldwyn-Mayer Stüdyosu (MGM) ile yedi yıllık bir kontrat imzaladı. Yine de tiyatro işleri için her iki yıldan birinde çalışmamak ve New York’taki ikametini sürdürmek gibi şartlar öne sürerek temsilcilerini ve MGM yöneticilerini şaşırtmayı başardı. Bu durum, stüdyo ile mücadeleci ilişkisinin sadece başlangıcı oldu. MGM stüdyo yöneticisi Dore Schary, Kelly’ye genelde gösterişsiz filmlerde hafif sıklet roller vermeye çalışsa da aktris “Eğer beni sahne dekoru olarak kullanmaya çalışırsanız New York’a dönerim” diyerek ısrarcı tavrını sürdürdü. (Ne de olsa babasının 21. doğum gününde verdiği emanet fonu sayesinde Kelly’nin diğer oyuncuların aksine paraya ihtiyacı yoktu.) Yine röportaj vermeme konusunda da aynı şekilde inatçı davranan Kelly “Aktris olmak için işe alındım, medya kişiliği olmak için değil” diyordu. The enticement of acting alongside Clark Gable and Ava Gardner on location in Kenya for Ford’s 1953 film Mogambo lured Kelly into what she considered the indentured servitude of Hollywood: a seven-year contract with Metro-Goldwyn-Mayer Studios (MGM). She astonished her agents and MGM executives by requesting alterations to the paperwork, requiring every other year off so she could take on theater work, and maintaining her primary residence in New York. This would be the first of many contentious dealings with her studio. MGM studio head Dore Schary often fed her lightweight roles in fluffy films, but Kelly always dug her heels in, saying, “If anybody starts using me as scenery, I’ll return to New York.” (After all, unlike most struggling actors, Kelly didn’t need their money: She had a trust fund granted by her father on her 21st birthday.) She was equally stubborn about giving interviews. “I was hired to be an actress, not a personality for the press,” Kelly once said.


STYLE ICON

Medyaya iyi gözle bakmadığını düşünecek olursak Kelly’nin katıldığı 1955’teki Cannes Film Festivali’ndeki bir tanıtım çalışmasının aynı zamanda aktrisin hayatının seyrini değiştirmesi oldukça ironik. Paris Match dergisinin film editörü, Kelly’yi Prens Rainier’in Fransa’ya komşu bir prenslik olan Monaco’daki sarayında 30 dakikalık bir fotoğraf çekimine ikna etmeyi başarmıştı. O dönemde 32 yaşındaki Prens tıpkı Kelly gibi medyanın dilindeydi. Eğer Rainier bir varis çıkarmazsa Monaco, Fransız kontrolüne geri girecekti. Kelly ülkesine döndüğünde Rainier, kendisine ziyareti için teşekkür ettiği bir mektup yolladı. İkili bundan sonra düzenli olarak yazışarak pek çok ortak noktalarının olduğunu keşfettiler. Rainier de mutsuz ve yalnız bir çocukluk geçirmiş, kamu önündeki hayatının yükünü sırtlanmıştı. Altı ay sonra Rainier, rahibi ve doktoru ile Amerika’ya Kelly’ye evlenme teklif etmek için seyahat etti. Bir röportajda “Evlenecek olursanız nasıl birisini istersiniz?” diye sorulduğunda Rainier “Bilmem, en iyisini isterim.” diye cevaplamıştı. Kelly’nin ebeveynleri de kızlarını tam bunun için yetiştirmişti aslında. Başarılı kariyerine rağmen bu evlilik onların dikkatini çekmeyi başardı. Kelly’nin ailesi ile tanıştıktan üç gün sonra Rainier evlilik teklifini yaptı. Çocuk sahibi olup olmayacağına dair Rainier’in doktorunun kontrolünden sonra Rainier, Kelly’e rol aldığı son film olan High Society’de karakterinin nişan yüzüğü olarak da taktığı 10.47 karatlık elması verdi.

Considering her disdain for the press, it’s ironic that a publicity stunt during Kelly’s visit to the 1955 Cannes Film Festival changed the course of her life. The movie editor of Paris Match magazine roped Kelly into a 30-minute photo op at Prince Rainier’s palace in Monaco, a small principality bordering France. The single 32-year-old monarch, like Kelly, was very much in the news at the time—if Rainier did not produce an heir, Monaco would revert to French control. Once Kelly returned to the States, Rainier wrote to thank her for her visit. The two began corresponding regularly, and found they had much in common—Rainier, too, had an unhappy, lonely childhood and at times felt burdened by his very public position. Six months later, Rainier visited the United States with his priest and doctor in tow, set on asking Kelly to marry him. When asked in an interview, “If you were to marry, what kind of girl do you have in mind?” His response was, “I don’t know—the best.” That is what Kelly’s parents had always raised her to be—and despite all her career success, it was with this match that she, at last, earned their attention. Three days after meeting the Kellys, Rainier proposed. After submitting to an exam from Rainier’s doctor that confirmed Kelly could bear children, Rainier gave her a 10.47-carat diamond, which she wore as her character’s engagement ring in what would be her last movie, High Society.

110


Peki Kelly neden Monaco sarayında düzenli bir hayat için olağanüstü para ve otonomi kazandığı ve zorlu bir süreçle elde ettiği kariyerini bıraktı? Rainier medyaya “Eşimin çalışmasını istemiyorum.” demişti. Ve 1950’li yılların toplumunda bir eş ve anne olmak hala en büyük başarı olarak görülüyordu. Nisan 1956’da Kelly, medyanın “yüzyılın düğünü” olarak adlandırdığı dönüm noktasına hazırlanarak dostları ve ailesi ile Monaco’ya USS Constitution’da yelken açtı. Yanında aynı zamanda dört devasa bavul, 56 parça bagaj ve MGM’nin hediyesi olan gelinliğin yer aldığı ve gazetecilerden saklamak için tabut şeklindeki çelik bir kutu da mevcuttu. Bu ölümü hatırlatan gelinlik kutusu aynı zamanda mutsuz bir evliliği de öngörüyordu sanki. Kraliyet hayatı Kelly’ye pek de iyi gelmedi. En başından itibaren oldukça yalnız ve izole bir hayata adım atmıştı. “Nasıl bir şey olduğunu hayal etmeye fırsat bulamadan prenses oldum” dedi Kelly. Kraliyet ailesinin bir parçası olmak, oyunculuk işlerinden oldukça farklıydı. Hollywood’da konvansiyonel görenekleri göz ardı edebiliyordu ama Monaco’da eski kurallar geçerliliğini sürdürmekteydi. Saray hayatına alışmak da oldukça zorluydu. Rainier genelde devlet işleri ile meşguldü ve Kelly, Fransızcaya hâkim olana kadar saray personeli ile arasında dil engeli vardı. Üç çocuğunun doğumu bile kariyerinin yokluğu ile oluşan boşluğu tamamen doldurmaya yetmedi.

So why did Kelly leave her hard-won career— within which she’d carved out an unusual amount of autonomy—for an even more structured life in Monaco’s palace? “I don’t want my wife to work,” Rainier told the press. And against the backdrop of 1950s society, being a wife and a mother was still the ultimate accomplishment. In April 1956, Kelly prepared for what the media had dubbed “the wedding of the century” when she sailed with friends and family on the USS Constitution to Monaco. She carried with her four massive trunks and 56 pieces of luggage, along with her wedding dress—a gift from MGM—stored in a steel box resembling a coffin as a ruse to throw off reporters. The macabre metal-encased wedding dress was an unhappy foreshadowing. Royal life proved a bad trade for Kelly—she was terribly lonely and isolated from the start. “I became princess before I had much time to imagine what it would be,” Kelly said. Studying to be royalty was unlike any of her acting jobs—she could skirt convention in Hollywood, but in Monaco old rules reigned. And the adjustment to palace life was hard: Rainier was often preoccupied with affairs of state, and until she learned French there was a language barrier between her and her staff. Even the births of her three children couldn’t completely fill the void left by her career.


STYLE ICON

1960 yılında ise Kelly’nin babasına ileri evre kanser teşhisi kondu. Prenses, Philadelphia’da babasının yatağının başından ayrıldığında kişisel asistanı Phyllis Blum, Kelly’nin hüngür hüngür ağladığını ve prensesin ilk kez ağladığını gördüğünü söylüyor. Kızının 1955’deki Oscar ödülünü kazanması üzerine medyaya “Dört çocuğum içinde yaşlandığımda bana destek olacağını düşündüğüm son kişiydi” diyen John B. Kelly’nin ölümü üzerine karla kaplı volkan erimeye başladı. Fotoğrafçı Eve Arnold, 1962 yılında bir CBS belgeseli için Monaco’ya yaptığı ziyaret ile ilgili “Kelly adeta kapana kısılmıştı” dedi. O yıl Kelly’nin emeklilikten geri dönüşü, Hitchcock’un kendisine Marnie’deki başrolü teklif etmesi ile oldu. Kelly oldukça sevinçliydi ve belki de artık varis sahibi olduğundan Rainier rolü kabul etmesine izin verdi. Lakin Donald Spoto’nun Kelly biyografisinde yazdığı gibi aktris, hamile olduğunu öğrendiğinde rolden vazgeçti. Durum kamudan gizlendi ve Kelly asla Hollywood’a dönmedi. Kelly ve en küçük kızı Stephanie, 13 Eylül 1982’de ailenin kır evinden 1972 Rover 3500 ile Monaco’ya yola çıktılar. Bir desinatör ile randevuları vardı ve arka koltukta terziye gidecek elbiseler yer almaktaydı. Araba sıkış tıkış olduğundan şoförü yanlarına almayarak sürücü koltuğuna Kelly geçmişti. Kelly pek araba sürmeyi sevmezdi ve Monaco’ya giden virajlı dağ yolu da pek rahat bir sürüş deneyimi sunmamaktaydı. Bir kamyon sürücüsü, arabanın yoldan saptığına ve şarampolden yuvarlandığına tanık oldu. Araba birkaç kere yuvarlanarak tavanı üstüne durdu. Stephanie’nin boynunda mikro bir kırık gerçekleşti, Kelly ise bilincini kaybetmişti. Saray ilk başta prensesin sadece bacağının kırık olduğunu söylese de daha sonra arabayı sürerken ani bir felç geçirdiğini ve kazada da beyin hasarı aldığını açıkladı. Ertesi gün Kelly yaşam desteğinden çekilerek hayatını kaybetti. Sadece 52 yaşında olan Kelly için bütün Monaco ve Hollywood yas tuttu. Grace Kelly’nin hayatı boyunca her şey erkenden oldu: Acısı, ünü, evliliği, düş kırıklığı ve ölümü. Kelly’nin bir keresinde Spoto’ya dediği gibi, “Hayatımın peri masalı olma fikri, asıl peri masalı olsa gerek.” 112

In 1960, Kelly’s father was diagnosed with terminal cancer. After the princess left his Philadelphia bedside, her personal secretary, Phyllis Blum, recalled that Kelly broke down in tears—it was the first time she’d seen the princess cry. With the death of John B. Kelly, the man who had greeted his daughter’s 1955 Oscar win by telling the press that, “Of the four children, she’s the last one I’d expected to support me in my old age,” the snowtopped volcano began its thaw. Photographer Eve Arnold visited Monaco to work on a CBS documentary in 1962, and recalled, “I got the distinct feeling that Kelly felt trapped.” That same year, Kelly’s shot at coming out of retirement arrived when Hitchcock offered her the title role in Marnie. She was overjoyed, and perhaps because he now had his heir, Rainier allowed her to accept. But as Donald Spoto writes in his biography of Kelly, she reneged when she learned she was pregnant. Two weeks later, she miscarried. It was never made public, and Kelly never returned to Hollywood. On September 13, 1982, Kelly and her youngest daughter, Stephanie, left the family’s country home for Monaco in their 1972 Rover 3500. She had an appointment with her couturier, and loaded some dresses that needed altering into the back seat. Because the car was crowded, she drove herself and left their usual chauffeur behind. Kelly never liked to drive, and the winding mountain roads on the way to Monaco were especially difficult to navigate. A truck driver witnessed her car swerving, then speeding up and flying over a cliff. The car bounced upside down, rolled several times and then came to a stop on its roof. Stephanie suffered a hairline fracture to her neck; Kelly was unresponsive. The palace issued an early alert that the princess only had a broken leg, but it was later revealed that she had experienced a massive stroke while driving, and another brain injury in the crash. Kelly was taken off life support the following day. She was just 52 years old. All of Monaco—and Hollywood—grieved. It seems everything happened early for Grace Kelly: Her pain, her fame, her marriage, her disenchantment, and her death. As Kelly herself once told Spoto, “The idea of my life as a fairy tale is itself a fairy tale.”


EXPECT NOTHING LESS

rixos khadisha shymkent

designed for Luxury and business travel

Luxury accommodation Meetings in harmony Exclusive gourmet tastes Paradise for your soul and body

A new destination on the Silk Road in Southern Kazakhstan Call +7 7252 61 01 01 To book your stay

Or visit www.rixos.com To discover more


RUNWAY

Fall ́ Winter 19

Women

Kahve Tonları Brown Hues Kahvenin sonbaharı anımsatan tonları, safran ve bej renkleri ile beraber bu kış defilelerinde sıkça karşımıza çıkıyor. Less harsh than black, the autumnal hues of brown dominated the catwalks this season along with beige an saffron tones. 114


Hacim Volume Sezonun öne çıkan defileleri geniş, hacimli paltoları olmazsa olmaz olarak kabul ediyor. Ne kadar hacimli ve kat kat ise o kadar havalı! The season’s top runway shows offered the oversized, voluminous coats as a musthave for fall. And here oversized means huge and even layered.


RUNWAY

Parlak Dokular High Shine Chanel’den Lanvin’e pek çok moda evi tasarımlarında ruganı ön plana çıkarıyor. Malzemenin deri veya lateks olmasi fark etmiyor. Önemli olan parlak ve ışıl ışıl bir doku. From Chanel to Lanvin, there is a patent trend emerging across the new season runways... It doesn’t matter if it’s latex or leather, it’s all about the glossy glimmer – and it looks great.

116


Fall ́ Winter 19

Men

Logolar Logomania 2018-2019 koleksiyonlarında kıyafet ve aksesuarlara logolar ve sloganlar damgasını vuruyor. Tasarımcılar logolarını sezonun vazgeçilmezi olan retro kumaşlar ile vurguluyor. Fall 2018-2019 runways were invaded by garments and accessories embellished with slogans and logos. Designers are always glad to show their initials on retro-feel fabrics, a true must-have of the season.


RUNWAY

Kareli Üstü Çizgili Checks on Stripes Büyük-küçük kareliler, kalın veya ince çizgililer… Erkek koleksiyonlarını ele geçiren bu desenler birbirleriyle kombinleniyor. Now it’s all about checks and stripes, and the more clashing those patterns, the better.

118



EXHIBITION

ChAnEL 2018/19 Métiers d’art

collection

ESKI MISIR CAZIBESINI KEŞFEDIN

DISCOVER ANCIENT EGYPTIAN CHARM

N

ew York’un Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki antik bir Mısır tapınağı, Chanel’in yeni podyum şovuna sahne oldu. Fransız moda evi; pırıltılı tüvitler, altın elbiseler ve cesur mücevherlerin yer aldığı yeni koleksiyonunu tanıttı. Podyum, Chanel’in 2018/19 Métiers d’art koleksiyonunun geçtiğimiz haftaki tanıtımında uygun atmosferi yakalamak için Met’de yer alan ve MÖ 10 yılında tamamlanan bir antik Mısır eseri olan Dendur Tapınağı’nın etrafında yer aldı. İncelikle işlenen şovları seven kreatif direktör Karl Lagerfeld, dekoratif kumtaşı tapınağı arka perdede kullanmanın yanında parçaların Mısır stili estetiklerini pekiştirmek için seçmiş. Lagerfeld projeyi açıklarken “Mısır medeniyeti beni hep etkilemiştir. Bir fikirden ilham aldıktan sonra onu gerçeğe dönüştürüyorum” dedi. Dalgalı muhteşem elbiseler, cesur geometrik baskılar ve bolca renkli aksesuarların yer aldığı koleksiyonda yanardöner ışıltılara sahip pek çok pırıltılı altın kıyafet de yer almakta. Chanel’in olmazsa olmazı bej, beyaz ve siyah tüvitler tiftik, altın ve boncuklu pamuklarla işlenmiş.

120

An ancient Egyptian temple at New York’s Metropolitan Museum of Art provided the setting for Chanel’s latest catwalk show, when the French fashion house debuted a collection featuring glittering tweeds, golden garments and bold jewels. The catwalk looped The Met’s Temple of Dendur – an Ancient Egyptian monument completed in 10BC – to create an appropriate setting for the debut of Chanel’s 2018/19 Métiers d’art collection earlier this week. With a taste for elaborate shows, creative director Karl Lagerfeld chose the decorative sandstone temple to provide the backdrop for the presentation, as well as inform the Egyptian-style aesthetic of the pieces.”Egyptian civilisation has always fascinated me: I get inspired by an idea, which I make a reality,” said Lagerfeld in a project statement. Floating regal garments, bold geometric prints and lavishly colourful accessories featured throughout the collection, along with plenty of golden garments in sparkling, shimmering and crackled textures. Beige, white and black tweeds – a Chanel staple – are threaded with mohair, gold and beaded cotton.



EXHIBITION

Kullanılan diğer motiflerden olan kutsal mısır böceği bir kolyede, düğmelerde, kemer tokasında, küpelerde ve çantalarda kendini gösterirken modellerin makyajında ise Horus’un Gözü motifi ilham olmuş. Met’deki sunum, her yıl Aralık ayında ve mevsimsel gösterilerin haricinde gerçekleşen Métiers d’art sunumlarının onyedincisi idi. Her yıl farklı bir şehrin sahne ve ilham olarak kullanıldığı şov daha önce Tokyo, Monte Carlo, Londra, Moskova ve Şangay’da yer almıştı. Met’deki sergi, moda evi için farklı bir önem daha arz etmekte. Ne de olsa bu etkinlik ile Chanel, bu müzede 1982 yılındaki Valentione sergisinden sonra yer alan ikinci moda markası olma ayrıcalığına erişmiş oldu. Other motifs included the Ancient Egyptian scarab beetle, which can be seen a necklace, buttons, belt buckle, earrings and handbags, while the models’ makeup resembled the Eye of Horus. The presentation at The Met marks the 17th edition of the annual Métiers d’art showcase, which always takes place in December outside of the seasonal shows. Each year, a different city provides both the setting and the influence, with previous locations including Tokyo, Monte Carlo, London, Moscow and Shanghai. The showcase at The Met is also particularly monumental for the maison, as Chanel is only the second fashion brand to host a show at the museum, following Valentino in 1982.

122



DESIGN

124


BO UCH ER ON

à 26 Vendôme

MODERNITENIN KLASISIZMLE KARIŞTIĞI YER

WHERE MODERNITY MINGLES WITH CLASSICISM


DESIGN

126


F

rédéric Boucheron tarafından 1858 yılında kurulan Fransız mücevherat evi Boucheron, o günden beri cesur ve güzel tasarımları ile ürünlerini takanlarda kalıcı izlenimler bırakarak 20. yüzyılın en etkili mücevher tasarımcılarından biri olmayı başardı. Nitekim, 160. yıldönümü şerefine Boucheron ve ana firması olan Paris merkezli lüks grubu Kering, Paris’teki 26 Place Vendôme’de yer alan ikonik amiral gemisini yeniledi. 1717 yılında inşa edilen Hôtel de Nocé, aslen pek çok nüfuzlu Fransız ailesine ev sahipliği yapmasının ardından 1893 yılında Boucheron’un merkezi olarak misyonunu sürdürmekte. Hôtel de Nocé’nin orijinal görünümünü yeniden tasarlamakla görevlendirilen iç mimar Pierre-Yves Rochon, döneme uygun döşemeler ve rötuşlar kullanarak ziyaretçileri farklı bir zamana götürmekte. Rue de la Paix’de yer alan tarihi bir giriş hala orijinal binanın yüksek tavanlarına, Paris’in taş yüzeyine, dama tahtası taşlara ve bombeli süslemelere sahip. Aynı zamanda 18. yüzyılda inşa edilen büyük merdiven de restore edilerek zamansız ihtişamına yeniden kavuşmuş. Since being founded by Frédéric Boucheron in 1858, French jewellery house Boucheron has crafted bold, beautiful designs that make a lasting impression on wearers—a distinction that no doubt helped cement its status as one of the 10 most influential jewelry designers of the 20th century. To coincide with its 160th anniversary, Boucheron and its parent company, Parisian-based luxury group Kering, renovated its iconic flagship at 26 Place Vendôme in Paris. Built in 1717, Hôtel de Nocé was originally home to a long list of influential French families and personalities before becoming Boucheron’s home in 1893. Tasked with recreating the original look of Hôtel de Nocé, interior designer Pierre-Yves Rochon used period-specific furnishings and touches to transport visitors to a different era. A historic entrance on Rue de la Paix still boasts the double-height volumes, Paris-stone facings, checkerboard stone, and cabochon ornament of the original building, while a grand staircase built in the 18th-century has been restored to its timeless grandeur.


DESIGN

128


HALA BOUCHERON TARAFINDAN 1893 YILINDA EKLENEN 15. LOUIS STILI CEVIZ PANELLERINE SAHIP OLAN BÜYÜK SALON, YENI SANAT AKIMI STILINE SAHIP DÖŞEME HALI VE MODERNIST PLATNER KOLTUKLARIN HARICINDE ROCHON TARAFINDAN TASARLANMIŞ VE MAISON TISSERANT TARAFINDAN ÜRETILMIŞ KAYA KRISTALI ŞAMDAN ILE GÜNCELLENMIŞ. CAM TAVANLI VE YEŞIL MERMER ZEMINLI KIŞ BAHÇESI ISE HAREKETLI ŞEHIRDE HUZURLU BIR VAHA SUNUYOR.


DESIGN

Hala Boucheron tarafından 1893 yılında eklenen 15. Louis stili ceviz panellerine sahip olan Büyük Salon, yeni sanat akımı stiline sahip döşeme halı ve modernist Platner koltukların haricinde Rochon tarafından tasarlanmış ve Maison Tisserant tarafından üretilmiş kaya kristali şamdan ile güncellenmiş. Cam tavanlı ve yeşil mermer zeminli kış bahçesi ise hareketli şehirde huzurlu bir vaha sunuyor. Üst katlar atölyelere, bir tasarım stüdyosuna, değerli taş ve miras departmanlarına ev sahipliği yapmakta. Binanın içinde yer alan ve Ritz Paris servislerine sahip Le 26 apartmandaki Mathieu Lehanneur’dan çıkma mermer masa adeta denizin gelgitlerini andırırken İsveç firması olan de Sede’nin koltuğu bir dalgaya benzemekte. Yatak odasının duvar kâğıdı ise Paris gecesini taklit etmekte. Bina genel olarak bir butik dükkanından ziyade özel bir malikane hissi uyandırdığından ziyaretçiler bir müşteri yerine misafir gibi hissetmekte. Bu yeniden açılışı kutlamak için Boucheron, sınırlı sayıda bir bilezik koleksiyonu üretti. 26 Vendôme isimli bu koleksiyon, markanın amiral gemisinin yer aldığı Paris meydanının zümrüt kesiminden ilham almış. İki versiyon mevcut. Sarı altın opsiyonu bir sıra elmas ile süslenirken beyaz altın seçeneğinde ise elmaslar, iki vernikli siyah sınır ile vurgulanmış. Bileziklere 1’den 26’ya kadar numaralar işlenerek bu kıymetli mekanın yeniden açılışı kutlanmakta. The Grand Salon—which still features Louis XV-style walnut paneling that Boucheron had installed in 1893—has been updated with an Art Nouveau-style woven rug, modernist Platner armchairs, and a rock-crystal chandelier designed by Rochon and produced by Maison Tisserant. A separate glass-roofed winter garden with a green marble floor provides tranquility in the midst of the bustling city. The upper floors house workshops, a design studio, and the gems and heritage departments. Le 26, the in-building apartment with services by the Ritz Paris, features a marble table by Mathieu Lehanneur that seemingly imitates the motion of the sea, a wave-like sofa created by Swiss company de Sede, and bedroom wallpaper that mimics the Parisian sky. The overall feeling of the building is that of a private mansion rather than simply a boutique shop—a place where visitors feel like guests rather than clients. To celebrate the reopening, Boucheron envisioned a limited-edition collection of 26 Vendôme bracelets inspired by the emerald cut of the Parisian square its flagship is located in. Two versions—a yellow-gold option paved with a row of diamonds and a white-gold piece paved with a line of diamonds and accented with two black-lacquer borders—are engraved with numbers from 1 to 26, an homage to the reopening of the beloved shop.

130



JEWELLERY

132


Black Orchid

O

rkideliryum, orkidelerin olağanüstü düzeylerde keşfedilerek bulunduğu ve çiçek çılgınlığı olarak anılan Viktorya dönemine verilen isimdir. 19’uncu yüzyılın varlıklı orkide hayranları, yeni orkide türlerini bulmak üzere dünyanın neredeyse her bir köşesine kaşifler ve koleksiyoncular göndermişlerdir. Orkide, aşkın sembolü olarak kabul edilir çünkü bu bitkiler çoğu koşulda kolaylıkla büyüyüp çiçek açabilir. Viktorya döneminde, duyulan aşkı ve sevgiyi göstermek için egzotik ve nadir çiçekleri hediye etmek bir adetti. Hatta hediye olarak ne kadar ender bulunan bir çiçeği seçerseniz, aşkınızın da o kadar derin olduğuna inanılırdı. Avrupa’nın bazı yerlerinde orkideler, aşk iksirlerinin en önemli bileşenlerinden biri olarak kullanılıyordu. Siyah Orkideler hayranlığın, saygının, onurun ve saltanatın sembolüdür. Orchidelirium is the name given to the Victorian era of flower madness when collecting and discovering orchids reached extraordinaily high levels. Wealthy orchid fanatics of the 19th century sent explorers and collectors to almost every part of the World in search of new varities of orchids. Orchids are considered symbols of love because of the fact that the plants grow easily and bloom under most conditions. During the Victorian era, it was a custom to gift exotic and rare flowers to Show love and affection. It was even believed that rarer the flower you chose as a gift, deeper was your love. In parts of Europe, orchids were used as a key ingredient in love potions. Black Orchids symbolize admiration, respect, dignity and royalty.


JEWELLERY

Soul Dance

P

ek çok yerel inanç ve isnatlarda Kuzey Işıkları, eski ruhların ve perilerin geçmişle bağlantılı dansları olarak görülmüştür. Bu büyülü manzaraya şahit olmanın, dans eden ışıkların anısını sonsuza kadar aklınıza kazıyacağı söylenir. Roberto Bravo, kıymetli taşlar alanındaki on yıllar boyunca süren uzmanlığına dayanarak altının yüzeyinde ince elmasların cömertçe dağılımını andıran bir görünüm yakalamış. Tıpkı gökteki ışıkların balesi gibi Roberto Bravo bir kez daha kadınların görünümünü sonsuza kadar akıllara kazımakta. 1997 yılından beri Roberto Bravo tasarımları, olağanüstü doğa ruhlarına dayanmakta ve yıllar boyu ustaca el emeğiyle hayata geçirilmekte. Soul Dance’de (Ruhların Dansı) ise Roberto Bravo engin bilgisi ile gül, sarı, siyah, beyaz ve çikolata olmak üzere beş renk alternatifini özel bir rodyum kaplama ile sunmakta. Her bir tasarım aynı zamanda hakiki bir elmas ile tamamlanarak görenleri daha da büyülemekte ve Roberto Bravo mirasını temsil etmekte. Amongst many native beliefs and attributions, Northern Lights were thought to be ancient souls and spirits dancing with connections to the past. It is said that a glimpse into such a magical sight would often leave a lasting memory of the dancing lights. Roberto Bravo, drawing from decades of mastery in the field of precious stones, creates a special on the gold’s surface to resemble a generous coating of fine diamonds. Matching the look of mentioned celestial ballet of lights, Roberto Bravo once again produces lasting gazes upon women, ever remembered. Since 1997, Roberto Bravo designs are born from the extraordinary spirits of nature and have been masterfully handcrafted over the years. In Soul Dance, Roberto Bravo uses mastery of knowledge to present a series of 5 color alternatives, namely, rose, yellow, black, white and chocolate, adorned with a special rhodium coating. Finally each design is completed with an authentic diamond stone to, dazzle sights further and sign off with Roberto Bravo heritage.

134


SPA SOUL AT RIXOS PERA ISTANBUL

Kamer Hatun Mahallesi, 34435 Beyoglu/Istanbul web : spasoul.com email: rp@spasoul.com


JEWELLERY

Dior Dior Dior Collection Christian Dior’un Modacılık arşivlerindeki çok çeşitli dantellerden ilham alan Dior Dior Dior Yüksek Mücevherat Koleksiyonu, şık kumaşları rengarenk mücevherler ile tekrar hayata geçiriyor. Girift şekillerde özenle kesilmiş iç içe geçmiş taşlara ve teknik materyallere sahip parçalar, yüksek mücevherat öyküsünü dahice anlatmakta. Süslü dantel etkisi, koleksiyonun her yanında kendini gösterirken Fransız dantellerinin kesilip vücudu sardığı ve nezih kesimlerine tezat oluşturan küçük dekoltelerin de yer aldığı Christian Dior’un atölyesini yad ediyor. Dior Joiallerie’nin kreatif direktörü Victoire De Castellane, bu mücevherlerin o küçük kaçamakları sunmasını ve elleri, bilekleri, boyunları hafifçe sararak altının ve değerli taşların, takan kişinin derisi ile uyum içinde yer almasını istemiş. Dentelle Popeline Grenat Spessartite bileziği, yüzüğü ve küpeleri şahane ve yoğun bir şekilde turuncu rengine sahip spesartin lal taşını merkezine oturtmakta. Koleksiyondaki diğer değerli taşlar arasında ise elmaslar, tanzanitler, safirler, mor safirler, tsavoriteler ve pembe safirler yer almakta. Inspired by the many kinds of lace in Chritsian Dior’s Haute Couture archives, the Dior Dior Dior High Jewellery collection brings this elegant fabric to life in the form of colourful jewels. Featuring intertwined stones and technical materials that are intricately cut with the most delicate precision, the pieces convey the story of high jewellery brilliantly. The ornate lace effect is seen throughout the collection, and harks back to Christian Dior’s atelier, where the finest French laces were cut and draped across the body, its chaste associations in contrast to the glimpses of flesh it affords. Victoire De Castellane, creative director of Dior Joiallerie, wanted these jewels to offer a similar peekaboo effect, trailing lightly around hands, wrists and necks, the gold and gemstones complemented by the wearer’s skin beneath. The Dentelle Popeline Grenat Spessartite bracelet, ring and earrings all feature a gorgeous, intensely orange spessartite garnet as centerstone. Other precious stones in the collection include diamonds, tanzanites, sapphires, purple sapphires, tsavorite garnets as well as pink sapphires.

136


Paula Crevoshay Otuz yıl boyunca yüksek mücevherat tasarımcısı olan Paula Crevoshay’ın müzelik parçaları hala büyülemekte ve şaşırtmakta. Doğaya hürmet gösteren Crevoshay, türünün tek örneği eserlerinde sadece olağanüstü renklere sahip taşları kullanmakta. Mücevher tasarımcısı olmadan önce Crevoshay, güzel sanatlar okudu. Bunun sonucu olarak sanatçı, bilgisini ve becerilerini bu gösterişli tasarımlarının her birinde kullanmakta. “Mineralin dokunabilir ışığı ile resim yapıyorum. Değerli taşlar toprağın ışığıdır. Dokunulabilirler, taşınabilirler ve bu muhteşem bir şey” diyor Crevoshay. Koleksiyonları arasında şu anda bilinen en büyük iki Montana safirinin kullanıldığı güzel bir kelebek broşu yer almakta. Tasarımları arasında öne çıkan başka bir parça ise tamamlanması yıllar alan ve Crevoshay’ın bizzat topladığı 300 nadir pembe Montana safirlerine sahip çiçek broşu.

A high jewellery designer for 30 years, Paula Crevoshay’s museum-worthy pieces still enthrall and astound. Showing a reverence to nature, Crevoshay uses only extraordinary coloured gemstones in each one-of-a-kind creation. Prior to becoming a jewellery designer, Crevoshay studied fine arts. As a result, she uses her artist knowledge and skills in each and every one of her luxurious designs. “I am painting with the tangible light of the mineral. Gemstones are the light of the earth. It’s tangible, it’s portable and it’s glorious,” Crevoshay states. Among her collections, one can expect to study a beautiful butterfly brooch which contains two of the largest Montana sapphires currently in existence. Another highlight in her designs can be a flower brooch which took several years to make, containing 300 rare pink Montana sapphires personally collected by Crevoshay.


JEWELLERY

de Grisogono

Melody of Colours De Grisogono’nun kendine has imzalarının mahir bir kombinasyonuna sahip Melody of Colours koleksiyonu, kesimlerinin ve renklerinin en son yerleştirme teknolojisi ile güçlendirildiği istisnai ve nadir taşları tercih etmekte. De Grisogono, sanatsal eserlerini modacılığın emsalsiz ifadelerine dönüştürme işinde oldukça başarılı. Büyük ve göz alıcı kesimlere sahip parçalar için sahneyi hazırlayan bu eşsiz kompozisyonlar, taşları merkeze oturtmakta. Fawaz Gruosi’nin şekiller, ışık, doku ve hareketle oynama yeteneğini gözler önüne seren bu yüksek mücevherat koleksiyonu; klasikleri şaşırtıcı bir kolaylıkla güçlü formlara, saf kompozisyonlara, beklenmedik kombinasyonlara, albenili şekillere ve mükemmel boyutlara dönüştürmekte.

138

Embodying a subtle combination of De Grisogono’s distinctive signatures, the Melody of Colours collection favours exceptional and rare stones, whose cut and colours are enhanced by state-of-the-art setting techniques. De Grisogono excels in the art of elevating its artistic creations to the status of unique expressions of haute couture. Setting the scene for large, stunning cut pieces these unique compositions place the stones firmly centre stage. A high jewellery collection that showcases Fawaz Gruosi’s talent to play on shapes, light, texture and movement; reinventing the classics with surprising ease into powerful forms, pure compositions, unexpected combinations, voluptuous figures and perfect proportions.



Timepieces WOMEN

Harry Winston Ocean Biretrograde Automatic

“Elmasların Kralı” olan Harry Winston, Ocean Koleksiyonu’ndaki yeni modeli olan Biretrograde Automatic 42mm ile tarzına sadık kalıyor. HW3305 kalibresi ile hareket eden parça; saati, dakikaları, geriye dönük saniyeleri, günleri ve tarihi göstermekte. İçinde ise 65 saatlik güç rezervine sahip kalibrenin 18 karatlık beyaz altından açıkta rotoru, sirküler Côtes de Genève dekorasyonu ve rodyum kaplama yer almakta. Güzelliğine sergiye uygun arka kapaktan da şahit olabilirsiniz. Saatte 28.800 vibrasyonla atan kalibre 312 parçadan oluşmakta. Ocean Biretrograde Automatic 42mm modelinin beyaz altın kasası, 100 metreye kadar suya dayanıklı ve 196 pırlanta kesim elmas ile süslenmiş. Bu mücevherler uzantılarda, kadranda ve Harry Winston’un 5. Cadde Amiral Galerisi’ne açılan geçişten esinlenmiş kemerlere sahip stilistik muhafaza kısmında yer almakta.

140

Harry Winston, the “King of Diamonds,” stays true to its style with a new model in the Ocean Collection, the Biretrograde Automatic 42mm. The watch is powered by the HW3305 caliber featuring hours, minutes, retrograde seconds and days, and date. Inside, the hand-finished caliber with a power reserve of 65 hours has an 18-karat white gold open-worked rotor, circular Côtes de Genève decoration and rhodium plating, and its beauty may be admired through the watch’s exhibition caseback. The caliber has 312 parts and beats at a frequency of 28,8000 vibrations per hour. The Ocean Biretrograde Automatic 42mm is dressed in a white gold case that is water resistant to 100 meters, and gorgeously set with 196 brilliant-cut diamonds. The gems are visible on the lugs, bezel and stylistic crown protector whose arches are inspired by the doorway leading to Harry Winston’s Fifth Avenue Flagship Salon.


Girard-Perregaux Cat’s Eye Tourbillon

Girard-Perregaux, ince ruhlu saatçiliği seven kadınlara hitap etmekte. Oldukça kendine özgü olan Cat’s Eye koleksiyonu da on yıldan fazla süredir cazibesini sergilemekte. Seriye yeni gelen Tourbillon da aynı cazibeye sahip. Gece mavisi kadranda resmedilen gökyüzünü çevreleyen 98 adet baget kesim elmas, adeta dilek tuttuğumuz kayan yıldızları andırmakta. Büyük bir sabrın ve maharetin sonucu olan Cat’s Eye Tourbillon’un mücevherleri yerleştirme süreci, değerli taşların birbirleri ile mükemmel bir uyuma sahip olmaları için kalitelerine ve küçülen boyutlarına göre seçiminde başlıyor. Tourbillon’daki görevi, yerçekimin etkisine karşı saatin dakikliğini korumak olan komplikasyon, baş döndürücü etkisi ile bir GP09700-0015 kalibresi. Lir şeklindeki dönen kısımlar göz alırken, tourbillonun şahane son rötuşları ise otantik bir saatçilik deneyimini arzulayan kadınları mest edici nitelikte. Girard-Perregaux appeals to women with a love of fine watchmaking. The highly distinctive Cat’s Eye collection has been exercising its seductive charm for more than a decade. The new Tourbillon addition to the line is no different. Surrounding the sky portrayed on the night blue dial, 98 baguette-cut diamonds evoke the sight of a shooting star whose path one follows while making a wish. The result of great patience and dexterity, the gemsetting on the exceptional Cat’s Eye Tourbillon begins by selecting stones according to their quality as well as by decreasing size so as to ensure they fit perfectly together. A major complication whose mission is to counteract the effects of gravity on a watch’s precision, the tourbillon has a head-spinning effect with its GP09700-0015 calibre. The sight of its lyre-shaped rotating carriage is truly mesmerising, while the superb hand finishing applied to this tourbillon is equally fascinating for women sensitive to authentic horological substance.


TIMEPIECES

Cartier Libre Baignoire Débordante

Cartier Libre koleksiyonu adeta yön duygumuzu yitirmemize ve görsel duyumuzu sorgulamamıza neden olurken gizli bir anlamı açığa çıkarıyor. Bu da ovalin sanatsal bir çarpıtılması. Saatin etrafı açık taç yaprakları ile çevrelenirken güzel ve kıymetli taşlarla cömertçe süslenmiş. Baignoire Débordante, elmaslar ve siyah spineller ile süslenmiş beyaz altından bir gövdeye sahip. Çerçeve ise antrasit kadranı saran şerit gibi ajur desenli altından üretilmiş. Quartz mekanizmalı saatten sadece 50 adet mevcut. The Cartier Libre collection causes us to lose our bearings, invites speculation of our visual interpretation and reveals a hidden meaning. An artful distortion of the oval. Pierce with openwork a ring of open petals around a watch and sprinkle generously with fine and precious stones. The Baignoire Débordante features a white gold case set with diamonds and black spinels. The bezel is all openworked gold that mimics lace surrounding the anthracite dial. The movement is quartz, and the watch is limited to a series of 50 pieces.

142


An everlasting tradition of quality in assorted nuts


TIMEPIECES

Chanel Mademoiselle Privé Camélia Skeleton

Yeni Chanel Mademoiselle Privé Camélia Skeleton, elmas severler için sonsuza kadar yaşayacak cezbedici bir tasarıma sahip. Kamelya çiçeğini resmeden uhrevi geometrisine sahip bu mekanizma, Chanel Watchmaking Creative Studio tarafından şirket bünyesinde tasarlanırken İsviçre’deki Chanel üretim merkezinde geliştirilip bir araya getirilmiş. 18 karatlık beyaz altından gövdesinin çerçevesinde 60 pırlanta kesim elmas bulunurken 142 elmas, ikincil üst tabakada ve 80 elmas ise kopçada yer almakta. Bu şahane parçanın elle kurulan, mekanik kamelya iskeletine sahip Caliber 2.1 CHANEL mekanizması saatte 28.800 titreşime (4Hz) ve 48 saatlik güç rezervine sahip.

144

The new Chanel Mademoiselle Privé Camélia Skeleton boasts a captivating design for diamond lovers that is set to live forever. Its ethereal geometry tracing a Camellia flower, this movement was drawn and designed in-house by the Chanel Watchmaking Creative Studio and developed and assembled by the Chanel manufacture in Switzerland. The 18k white gold case features a 60 brilliant- cut diamonds embedded in the bezel, 142 diamonds in the auxiliary upper plate, plus 80 diamonds in the buckle. This magnificent piece is powered by the Caliber 2.1 CHANEL, a manualwinding, mechanical, camellia skeleton movement with a frequency of 28,800 vibrations/hour (4Hz) and a power reserve of 48 hours.


Timepieces MEN

Ulysse Nardin Diver Chronometer Great White Limited Edition

Yalnız yıldızlar arasında bir süpernova olan yeni Diver Chronometer fonksiyonel zarafeti büyüleyici tasarımla yeniden tanımlıyor. Potansiyel olarak ölümcül kabul edilen 300 metreye kadar basınca dayanmak üzere tasarlanan dalgıç saatinin kubbeli safir camla kaplı ters, içbükey bezeli yüksek saatçilikte bir devrim niteliği taşımakta. 44 mm’lik kasasında silisyum teknolojisiyle üretilen – Ulysse Nardin’in özgün tasarımı – ve açık kasa sırtından görülebilen UN-118 mekanizmasının mekanik mucizesi saklı. Saat indeksleri ve ibrelerindeki Superluminova, saatlerin ve dakikaların sadece gece karanlığında değil çok derinlerde de görülebilmesine olanak veriyor. Kasa arkasına işlenmiş büyük beyaz köpekbalığıyla Diver Great White, Ulysse Nardin felsefesini simgeleştiriyor. Diver Great 300 adetle limitli olarak üretildi.

A supernova among mere stars, the new Diver Chronometer redefines functional elegance with its audacious design. A diving watch crafted to withstand up to three hundred meters of potentially deadly water pressure, its inverted, concave bezel with domed sapphire glass is a breakthrough in exquisite watchmaking. The face heralds the mechanical marvel of the UN-118 movement with its silicium technology - a specialty of the Manufacture - within its 44 mm case, visible through the open back. Superluminova on the indexes and hands makes the hours and minutes visible not only in the dark of night but also at great depths. The Diver Great White, with a great white shark stamped on the case back, is emblematic of the Ulysse Nardin philosophy.The Diver Great is a limited edition of 300 pieces.


TIMEPIECES

A. Lange & Söhne Datograph Up/Down “Lumen”

Datograph Up/Down modelinde ilk bakışta göze çarpan unsur dinamik ancak ahenkle dengelenen kadran tasarımı. Çerçeveli çift penceresiyle karakteristik büyük tarih göstergesi eşkenar üçgenin tepe noktasını imliyor. Taban çizgisi saniye alt kadranları ve zıplayan dakika sayacıyla belirleniyor. Karanlık çöktüğünde ise Datograph Up/Down “Lumen”in konfigürasyonu yeni bir estetik boyut kazanıyor. Saatin sırrı yarı saydam kadranında ve tüm göstergelerin karanlıkta ışıldamasını sağlayan fosforlu bileşende saklı. Safir kristal kasa sırtı özenle düzenlenmiş 454 parçadan oluşan elde kurmalı L951.7 kalibrenin nefes kesici güzelliğini gözler önüne seriyor. Serbest salınan Lange zembereği ile donatılmış Lange’nin patentli kam ayarlı volanı, saatte 18 bin yarı-salınım frekansında (2.5 hertz) çalışıyor. 300 imleçli dakika ölçeği ile birlikte bu kombinasyon süre ölçümlerinin saniyenin beşte biri hassaslığında olmasını sağlıyor. 200 örnekle sınırlı üretilen yeni modelin platin kasası 41 milimetre. Platin tokalı siyah timsah derişi kayışla tamamlanıyor.

146

The first thing that catches the eye on the Datograph Up/Down model is its dynamic dial design tempered with harmony. With its dual framed window, its great characteristic date display alludes to the top corner of an equilateral triangle. Its base contains the secondary dials showing seconds and minutes. When the night sets in, the configuration of Datograph Up/Down “Lumen” gains a new aesthetic dimension. The secret of the watch is hidden in the translucent dial and the phosphorous component that allows its indicators to glow. The sapphire crystal back of the case allow viewers to enjoy the breathtakingly beautiful L951.7 calibre, a hand wound movement, and its 454 components. With its free oscillation spring, Lange’s patented columnwheel beats at 18 thousand semi oscillation (2.5 Hz). The 300-pointer minute indicator allows this combination to have a precision of one fifth of a second. Limited to 200 watches, the case of this new model is 41mm. It is finished with a platinum clasp and a black alligator leather strap.



TIMEPIECES

Rolex Cosmograph Daytona 950 Platinum

Nadir ve kıymetli olan platin, gümüşi beyazlığı ve hareketli ışığı ile göz alıcı bir materyal. Dünyanın en yoğun ve ağır metallerinden biri olmasının yanında aşınmaya karşı üstün dayanıklılık gibi özel kimyasal ve fiziksel özelliklere sahip. Rolex, markanın kendi usta metal zanaatkarları tarafından üretilen ve 950‰ (binde) platin içeren alaşımı olan 950 platini, Cosmograph Daytona Platinum’da kullanmakta. Saatin camı ise çizilmeye dayanıklı safirden üretilmiş. 72 saatlik bir güç rezervinin bulunduğu Cosmograph Daytona Platinum, kendinden kurulan mekanik bir kronograf mekanizması olan ve Rolex tarafından geliştirilip üretilen 4130 kalibresine sahip. Yapısı standard bir kronografa göre çok daha az parça içerdiğinden mekanizmanın güvenilirliği artmış durumda. Saat aynı zamanda 100 metreye kadar su geçirmez. Rare and precious, platinum is striking for its silvery whiteness and vibrant luminosity. It is among the densest and heaviest metals in the world, distinguished by unique chemical and physical properties such as exceptional corrosion resistance. Rolex used 950 platinum in the Cosmograph Daytona Platinum, an alloy consisting of 950‰ (thousandths) platinum, painstakingly crafted in-house by the fine metalworkers of the brand. The bezel of the watch is made of scratch-resistant sapphire. Featuring a 72-hour power reserve, the Cosmograph Daytona Platinum is equipped with a 4130 calibre, a self-winding mechanical chronograph movement entirely developed and manufactured by Rolex. Its architecture incorporates far fewer components than a standard chronograph, thereby enhancing the movement’s reliability. The watch is also waterproof up to 100 metres.

148


Parmigiani Fleurier Toric Capitole

SIHH 2017’den bu yana Parmigiani Fleurier, Toric koleksiyonunu yeniden hayata geçirerek hem oldukça komplike modelleri hem de daha basit versiyonları sunmakta. SIHH 2019’da sunulacak yeni versiyon olan Toric Capitole ise bu ayrımın daha komplike, orijinal ve eşsiz kısmında kalıyor. Kırmızı altın ve sarı altın versiyonlarına sahip olan kadran, eserde kalıcı bir etkiye sahip usta bir zanaatkar tarafından elde işlenmiş. Dekorasyonun eş merkezli şablonu, doğadaki pek çok altın oran örneklerinden biri olan kozalaklardaki pulları andırmakta. Kasanın her iki tarafı ise safir kristaller ile süslenmiş. Toric Capitole, 40 saatlik güç rezervi ile Calibre PF321’e ve Hermés tarafından üretilmiş kahverengi timsah derisinden bir kordona sahip. Parmigiani Fleurier, sesi arttırmak için Toric Capitole modeline katedral çanları eklemiş. Mekanizmayı iki kere saran ve bu sayede daha uzun çalan bu çanlar, tek bir sete kıyasla daha iyi bir akustiğe sahip.

Since the SIHH 2017, Parmigiani Fleurier has relaunched the Toric collection, bringing it back not only in hyper-complex editions but also in more simple versions. The newest version, the Toric Capitole, which will be released at the 2019 SIHH, is closer in nature to the former; complex, original and unique. Available in rose gold and yellow gold, the dial is hand engraved by a master artisan who has left his lasting mark on the piece. The concentric pattern of the decoration evokes the arrangement of the scales on a pine cone – one of the innumerable examples of the Golden Ratio seen in the natural world. The case is also adorned with sapphire crystals on both sides. The Toric Capitole boasts a Calibre PF321 with a 40-hour power reserve, and the strap is made of brown alligator leather, courtesy of Hermès. To enhance the sound, Parmigiani Fleurier chose to equip the Toric Capitole with cathedral gongs, which are coiled twice around the movement – meaning much longer than normal gongs, amplifying the acoustic quality compared with a single set.


RESTAURANT

O 150


Odette YEMEK SANATINA YOLCULUK

A JOURNEY THROUGH THE ART OF FOOD


RESTAURANT

O

dette, bir büyükannenin yemek ile neşe ve heyecan sunma mirasına övgü. Bu tema ile Odette Singapore şefi Julien Royer ve ekibi, yaygın ve egzotik malzemeleri çok boyutlu bir deneyime dönüştürmekte. Royer bu girişimi “Eylemi ön plana koyarak hikâyeyi anlatmasını tercih ederim.” diye özetliyor. Odette’de ‘eylem’ detaylarda gizli. Ağır cam panelli kapıların ardında huzurlu krem, pembe ve gri tonlu mekân yer almakta. Girişin solunda hemen göze çarpmayan ve meşe, polyfoam köpüğü, pirinç ve kâğıttan oluşan eser ise Dawn Ng’ye ait. Masanın üzerinde yer alan, samanda tütsülenmiş Brittany güvercini için Greg Swyny tarafından özel olarak üretilmiş tahta kutu gibi kaplar ve pastel renklere sahip seramikler, sanatçıları desteklemek adına girilen uğraşı göstermekte. Odette is an ode to a grandmother’s legacy of delivering joy and excitement through food. With this theme in mind, chef Julien Royer of Odette Singapore and his team turn commonplace and exotic ingredients into a multi-dimensional experience. Royer sums it up in these concise words; “I’d rather put the action first and let it tell the story”. At Odette, the ‘action’ is in the details – heavy, glass-panelled doors shield the calm, cream-, pink- and grey-toned space; to the left of the entrance, an almost-subtle oak, polyfoam, brass and paper aerial installation by artist Dawn Ng. On the table, vessels like the specially crafted wooden box to showcase the Brittany pigeon in smoked hay, made by Greg Swyny, and selected pastel-coloured ceramics show the deliberate effort that goes into supporting artists wherever possible.

152


İçinde yer aldığı sanat galerisi gibi Odette’nin hikâye anlatım stili de bir öyküye kıyasla daha çok görsel ve dokusal. Bu tabaklarda daha da kendini hissettiriyor. Parlak yeşil su teresi ve maydanoz tereyağı, Bretonumsu tarak kabuğu ile süslenmiş milföy (kabuklar yatay bir şekilde siyah yer mantarları ile doldurulmuş), Normandy’de elle toplanmış denizkestanesi, kestane şeklinde narin cam kapta midyeli ve tartarlı Norveç ıstakozu, tuzda pişirilmiş aileden yadigâr pancar çeşitlerinin çarpıcı kırmızılarının, sarılarının ve pembelerinin asimetriği ile yer aldığı sade beyaz tabak bunlardan birkaçı. Görüntü koku ve tadın üzerine çıkmayı başarıyor. Ta ki ‘posta güvercini’ servis edilene kadar şeften ses çıkmıyor. Adeta final öncesi seyircileri selamlıyormuşçasına “Bu yemek için yıllardır çalışıyorum ve sizlerle paylaşabildiğim için çok sevinçliyim” yazan not, güvercin butuna bağlı olarak geliyor.

Like the art gallery it is housed in, Odette has a story-telling style that is more visual and textural than narrative, qualities which ring even clearer on the plates: bright green watercress and parsley butter; a Breton-like scallop millefeuille (scallops stuffed horizontally with black truffles), hand-picked from Normandy; sea urchin, langoustine tartare and mussel foam in a delicate urchin-shaped glass vessel; and the asymmetry of the arresting reds, yellows and pinks of the signature salt-baked heirloom beet variation on a plain, white plate. Sight outmanoeuvres smell and taste. It isn’t until the ‘messenger pigeon’ is served that we hear from the chef himself: “I have been working on this dish for many years and I am delighted to share it with you,” he conveys, via a note tied to the pigeon drumstick, as if to take a bow before his finale.


RESTAURANT

Şefe yemeğin ardındaki felsefe sorulduğunda ise “Burada her malzemenin yeri ve amacı var. En saf tatları ortaya çıkarmak için her biri yüksek ihtimamla hazırlanıyor. İmza yemeklerin tasarlanması haricinde tutkumuz, en iyi ürünü bularak mutfağımızın altını çizmek.” diyor. “A Theory of Everything” olarak isimlendirilen eser; parçalarına ayrılıp yeniden yüzen, duran, süzülen ve dönen şekillerin ve formların sürreal evreninde bir araya gelerek Şef Julien’in mutfağından çıkan ham malzemelerin görsel güzelliğini keşfetmekte. When asked about the philosophy behind the food, he says “This is where every ingredient has its place and purpose, and is treated with the utmost care to highlight its purest flavours. Beyond creating signature dishes, it is our passion to source for the very best produce to underscore our cuisine”. Titled ‘A Theory of Everything’, the body of art explores the visual beauty of raw ingredients from Chef Julien’s kitchen, broken down and re-imagined into a surreal universe of shapes and forms that float and settle, drift and pirouette.

154


Şef Julien’in en kıymetli malzemelerinin büyütülmüş dekonstrüksiyonları, Odette’nin kreatif tasarımının her yanına sirayet etmiş durumda. Havada yer alan ve ana yemek salonunun merkezi parçası olan sanat eseri de buna dahil. Universal Design Stüdio’dan Sacha Leong tarafından tasarlanan iç mekân ise Şef Julien’in malzemelerin özünü yumuşak renk paleti ve dekor ile koruduğu felsefesine uygun olarak huzurlu bir şıklığa sahip ve Ulusal Galeri’nin tarihi ve ikonik mirasına uygun. Camla çevrili mutfağın ana özelliği de misafirler, şefleri işlerinin başındayken izleyebiliyor. Bu da Odette’nin yemek deneyiminin temeline oturttuğu açıklık ve dürüstlüğü yansıtmakta. Singapore’nin Ulusal Galerisi’nde yer alan iki Michelin yıldızlı restoran, Pazartesi ve Cumartesi günleri arasında 12.00 ila 13:30 ve 19.00 ila 21.00 saatleri arasında hizmet vermekte.

These deconstructed, magnified images of Chef Julien’s most precious ingredients inform every aspect of Odette’s creative design, including the aerial installation – the centerpiece of the main dining hall. Designed by Sacha Leong of Universal Design Studio, the interior reflects Chef Julien’s approach of keeping the integrity of ingredients with a soft color palette and décor that is comfortably elegant, all while respecting the historic and iconic National Gallery location. A key feature is the glass-enclosed kitchen, where diners have the opportunity to witness the chefs at work, reflecting the openness and honesty of Odette that is central to the entire dining experience. The two-michelin starred eatery is open from 12 pm to 1:30 pm and 7pm to 9 pm from Monday to Saturday, and is located at the National Gallery of Singapore.




RIXOS NEWS

158


RIXOS PREMIUM SEAGATE KIZILDENİZ’İN ÜNLÜ DALIŞ BÖLGESİNDE KONFORLU BİR TATİL

A LUXURY OASIS IN THE FAMOUS DIVING REGION OF THE RED SEA


RIXOS NEWS

K

işiye özel lüks otel tarzını ve çeşitli deneyimleri sunmak için tasarlanmış Rixos Premium Seagate, misafiri merkezine alan bir otel. Dinlence, eğlence, yeme içme ya da konaklama konularında ziyaretçilerin bütün arzularını tatmin eden tatil yeri, her yaş grubuna uygun. Misafirler spa, etkileyici bir içecek portföyü, çeşitli mutfaklar, sahil tesisleri, motorize spor maceraları, spor ve fitness tesisleri gibi pek çok seçeneğe sahip. Rixos Premium Seagate’nin açık hava spor tesisi ve kapalı fitness merkezi sunan tek otel olduğunu göz önüne alacak olursak fitness konusunda hevesli ziyaretçiler, bu tatil yerinde aradıkları limanı bulmaktalar. Rixos Premium Seagate aynı zamanda günün her saatinde güçlü bir eğlence programı da sunmakta. Güne havuz oyunları ve aktiviteleri ile başladıktan sonra heyecan gece boyu çeşitli aktiviteler ile de devam etmekte. Şahane sahil partileri, ünlü DJ’lerin performansları, heyecan verici dans şovları ve daha pek çok imkân; Kızıldeniz’in muhteşem doğası ile sarılarak Rixos Premium Seagate’deki sınırsız eğlencenin kapısını aralamakta. Resort aynı zamanda misafirlerin kişisel istek ve ihtiyaçlarına göre çeşitli oda ve süit seçenekleri sunmakta. Bunların arasında Superior ve Deluxe Oda’lar, Junior Süite’ler ve Özel Havuzlu Junior Süite’ler mevcut. Şıkça döşenen süitler ve odalar, geniş ve konforlu imkanlara sahip iki katlı villalar yer almakta.

160


Rixos Premium Seagate is a guest-centric property that is experience-based and offers a personalized luxury hotel lifestyle. Whether its leisure, entertainment, F&B, or accommodation, the resort is capable in satiating the needs of all our guests of every age group. Visitors have a world of options to choose from; whether it’s the spa, an impressive portfolio of premium beverages to sip on, culinary options, beach facilities, wide array of motor-sports adventures, and sports and fitness facilities. Fitness enthusiasts will also find their haven at the resort which is the only hotel in the region with an open air sports gym and an indoor fitness center. The resort also delivers a strong entertainment program throughout the day. Starting with pool games and activities in the daytime, the excitement continues with a range of activities until late at night. Vibrant beach parties, performances from renowned DJs, thrilling dance shows, paired with the magnificent natural beauty of the Red Sea, are just some of the perks that Rixos Premium Seagate has to offer. There is a wide range of rooms and suites available to accommodate the individual preferences and requirements of our guests. These include Superior and Deluxe Rooms as well as Junior Suites, and Junior Suites with Private Pools. The rooms and suites are all spacious and elegantly furnished, equipped with comfortable amenities and are located in 2-storey villas.


RIXOS NEWS

Dünya standartlarında Rixos Royal Spa’ya da ev sahipliği yapan mekan, geniş sağlık ve yaşam terapileri yelpazesi sunmakta. Rixos ANJANA SPA, geleneksel şifa bilgeliğini huzurlu, duyumsal ve rahatlatıcı bir ortamla bir araya getirmekte. Misafirler, yeniden canlandırıcı bir dünyaya davet edilerek bedenlerini, zihinlerini ve ruhlarını yeniden dengelemekte. Buhar odalarının, saunaların, jakuzi ve Türk hamamının keyfini çıkarın. ANJANA SPA, bünyesinde bulundurduğu buhar banyosu, Türk hamamı ve jakuzi ile hem ruhunuzu hem de zihninizi rahatlatmakta. ANJANA SPA’daki uzman ve deneyimli ekiplerin masajları ile huzur ve sakinliğin kapılarını açın. Zinde bir beden ve duru bir zihin için klasik bir masaj seansı ya da özel Avrupa masajı ya da terapisinden sonra otantik Tai, Bali ve Hindistan masajlarını deneyimleyin.

162

The property is also home to the world class Rixos Royal Spa that offers a plethora of wellness therapies. The Rixos ANJANA SPA brings traditional healing wisdom to a space of serenity, sensuousness, and relaxation. Guests are welcomed into a world created for revitalization, and invited to re-balance the body, mind and soul. Here, visitors are welcome to indulge in the unparalleled pleasures of a range of massages and beauty sessions in one of many treatment rooms. Luxuriate in our steam rooms, saunas, jacuzzi, and Turkish baths. The massage treatments from the expert and experienced teams at the ANJANA SPA open the doors to peace and calm. Try an authentic Thai, Balinese or Indian massage after a classical massage session, or following a special European massage.


Çocuklar için yer alan Rixy Club ise 1200 metrekarelik bir masal dünyası. İçinde yer alan çocuklara göre tasarlanmış restoran, oyun alanı ve çocuk sinemasının yanında eğlendirmek, düşündürmek ve ilham vermek için zekice tasarlanmış çeşitli aktiviteler sunmakta. Rixos Premium Seagate, global trendlere uygun olarak glütensiz yemek sunan ilk ve tek otel olarak öncü olmakta. Diğer ayırt edici imkanlar arasında ısıtılan havuzlar, çok fonksiyonlu eğlence parkına sınırsız erişim ve resortun prestijli villalarında kalan ziyaretçileri için beş yıldızlı kahya hizmeti yer almakta. En önemlisi ise ziyaretçilerin resortun asillere layık ünlü Türk misafirperverliği ile Osmanlı İmparatorluğu’nun altın dönemlerine yaptıkları yolculuk hiç şüphesiz. The little guests can enjoy the Rixy Club, a 1,200 sqm fairy tale world that comprises of a dedicated kid-friendly restaurant, a playground, and kids’ cinema, along with a range of activities and events cleverly designed to entertain, engage and inspire children. Rixos Premium Seagate is a trailblazer with respect to global trends being the first and only hotel to serve gluten free food in the region. Other distinct amenities include its luxuriant heated pools, limitless access to the hotel theme park, and the five-star butler service available for all guests staying in one of the resort’s prestigious villas. The most noteworthy aspect of Rixos Premium Seagate, however, is the resort’s infamous Turkish Hospitality which befits blue blooded royalty.


CULTURE & ART

Culture & Art MC ESCHER X NENDO STUDIOS: BETWEEN TWO WORLDS Escher X Nendo | Between Two Worlds, Hollandalı sanatkâr M. C. Escher’in ve Japon tasarım stüdyosu Nendo’nun eserlerini barındıran çığır açıcı bir sergi. Sergide dünyanın en büyük Escher koleksiyonunun sahibi Gemeentemuseum Den Haag’dan ödünç alınmış 150’den fazla taslak skeci, çizimi, tahta resim kalıbı, metal baskı ve litografyer almakta. Escher x Nendo: Between Two Worlds sergisi 7 Nisan tarihine kadar Melbourne’daki NGV International’da yer alacak. Escher X Nendo | Between Two Worlds is a groundbreaking exhibition that features the work of Dutch artist M. C. Escher in dialogue with the work of acclaimed Japanese design studio Nendo. The exhibit features more than 150 preparatory sketches, drawings, woodcuts, mezzotints and lithographs on loan from the Gemeentemuseum Den Haag, which holds the world’s largest Escher collection. Escher x Nendo: Between Two Worlds is at NGV International, Melbourne, until April 7.

1

2

3

1. CONSTANTIN BRANCUSI 22/07/18 – 18/02/2019 MUSEUM OF MODERN ART, NEW YORK CITY, US 2. ALEX KATZ 06/12/2018 – 22/04/2019 MUSEUM BRANDHORST, MUNICH,GERMANY 3. ‘LIFE IN THE CITIES’, MICHAEL WOLF 17/11/18 – 03/03/2019 DEICHTORHALLEN MUSEUM, HAMBURG, GERMANY 4. CASSON MANN 08/08/18 – 15/02/19 LASCAUX INTERNATIONAL CENTER FOR CAVE ART MONTIGNAC, FRANCE

4

164





168






Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.