3 minute read

FURU\u011E FERRUHZAD -Emir Yap\u0131c\u0131

Furuğ Ferruhzad

Advertisement

FURUĞ FERRUHZAD- Emir Yapıcı

İsmi, Farsça ışık anlamına geliyordu. 1935 yılının İran’ında karlı bir ocak günü ışığı orta sınıf bir ailenin evinde yanmıştı, Furuğ’un.

Furuğ’un babası her ne kadar otoriter ve baskıcı bir kişi olsa da önem veren bir adamdı. Furuğ, gerek zekâsından gerek duyarlılığından, ne babası ne de kendi yaşıtı okul arkadaşları ile bağdaşamıyor, onlara yabancı kalıyordu. Subay olan babasının otoriter ordu düzeninde yönettiği bir evde büyüyordu. Evde geniş bir kütüphane vardı. Babasından

gördüğü en iyi fayda ise bu zengin kütüphaneyi inceleyebilmesiydi.

Okuyordu, yazıyordu ve en çok da sorguluyordu. 14 yaşına geldiğinde gazel yazmaya başladı. Sürekli olarak üretmek, kalıpları yıkmak istiyordu.

“Ey kanımın bataklığının altın balığı, Hoş olsun sarhoşluğun, beni

içiyorsun” Çeviri: Haşim Hüsrevşahi

Okul ve evdeki baskıdan dolayı ilk yapması gereken büyüdüğü evden kurtulmaktı. 16 yaşında liseyi bitirdi. Uzak akrabalardan birisi olan Perviz Şapur bir gün onunla evlenmek istediğini söyler. Furuğ’la arasında oldukça yaş farkı olmasına rağmen bu evden kurtulmanın en iyi yollarından biridir. Furuğ bir gün evlenme konusunu ailesine açar. Yaş farkından dolayı annesi bu evliliğe maalesef karşı çıkar. Babası ise sıcak bakmamaktadır. Her ne olursa olsun bu olumsuz cevaplara karşı çıkar Furuğ. Bir gün “Ben âşık oldum evlenmek istiyorum, rıza göstermezseniz kaçarım” demesi ailenin Furuğ’un direnmelerini çaresizce kabul etmesine neden olur. Furuğ o zaman 16 yaşındadır. 1951 yılında Furuğ ve Perviz evlenirler. Perviz’in işlerinden dolayı Avaz’a yerleşmeleri gerekecektir.

İlk zamanlar evden kurtulmuş olmanın sevinciyle ve rahatlığını yaşarken gerçeği fark edemiyordu. Evlilikten bir yıl sonra oğlu Kamyar dünyaya geldi. Bu süre de Furuğ çocukluktan yetişkinliğe doğru hızla ilerleyince, aile evindekinden çok daha farklı bir mutsuzluğa ve huzursuzluğa sürüklenmektedir. Perviz Şapur,

çevresinde ne kadar saygın ve iyi bir olarak tanınsa da, Furuğ ile arasında maalesef çok bir şey yaşanmaz. Hayatında bir kez daha yeni bir başlangıca gitmektedir. Üç sene boyunca evli kaldığı Perviz ile boşanır. Dönemin İran kanunlarına göre çocuk babaya aittir. Boşandıktan sonra Perviz bu yasayı Furuğ’a karşı kullanarak oğlunu görme hakkını elinden aldı.

“O uzak evden hayatın neşesinin kaçmış olduğunu Biliyorum şimdi Bir çocuğun annesinden ayrılık matemine ağlamakta olduğunu Biliyorum şimdi”

Çeviri: Kenan Karabulut

Perviz Şapur’dan ayrıldıktan sonra ilk şiir kitabı olan Esir’i yayımlar. 1955 yılında yayınlanan bu kitap 44 şiir içermekteydi. Esir’de yayınladığı şiirlerde genellikle Furuğ’un yaşamındaki olumsuzluklar, sona eren evliliği, sıkıntıları, ümitsizlikleri, üzüntüleri, hayatında gelişen olayların etkisinde yazılmıştı.

“Küçük oğlum benim ninni, Kapa gözünü gece olmuştur. Uyu bu kara dev, gözünde kan, Dudağında gülüşle gelmiştir.

Çeviren: Haşim Hüsrevşahi

Kitabının yayınlandığı yıl pek çok psikolojik sorunlar yaşamaktaydı. En azından kendini iyi hissedebilmek adına ilk kez yurt dışına ve Almanya’daki kardeşi Feridun’un yanına gider. Derken sene 1956 olmuştur. Perviz Şapur’a ithaf ettiği ikinci şiir kitabı Duvar yayımlanır. Bu kitapta 25 şiir yer almaktadır. Bu eseri klasik şiir taraftarları ve gelenekçiler tarafından yoğun eleştirilerle karşılanır. Boşandıktan sonra yazdığı bu eserinde şair bir kadının iç dünyasından bahsedilmektedir. Gerek yalnızlıktan gerek güçsüzlükten, hemen her şeyden isyan ediyordur.

Almanya’da kaldığı süre boyunca alman şiirine ilgi duyar Furuğ. Kardeşinin de yardımıyla sevdiği Alman şairlerin şiirlerinden bir derleme oluşturmak ister. Ama Furuğ’un ani bir karar vererek Tahran’a dönmesinden dolayı bu çalışma yarım kalır. Furuğ, İran’a döndüğünde mektuplarından

birinde kardeşi Feridun’a şöyle yazmıştır:

“Tozlu topraklı olsa da, benim yerim; Tahran sokakları”

Furuğ’un hayatındaki en önemli dönüm noktası olan üçüncü kitabı “İsyan” 1958’de yayınlanır. İsyan’ın yayımlanmasından sonra ünlü İranlı sinemacı ve modern İran hikâye yazarı İbrahim Gülistan ile tanışır. Bu zamana kadar maalesef Furuğ tanınmış bir şair değildir. Sinemayla ilgili hiçbir bilgisi olmamasına rağmen Gülistan’ın Tahran’daki ofisine iş için müracaat eder. Gülistan sanatın her dalına duyduğu ilgiyi görünce Furuğ’u işe alır.

“İnandığım başka bir şey de, hayatın bütün anlarında şair olmanın gerekliliğidir. Şair olmak, insan olmaktır. Günlük davranışları şiirleriyle hiç bağdaşmayan bazı insanlar tanıyorum. Yani sadece şiir yazdıklarında şair oluyorlar, sonra bitiyorlar. İki yönlü olduklarından fakir, kıskanç, mutsuz, dar fikirli, zalim, pisboğaz, açgözlü bir insan olup çıkıyorlar. İşte, ben bu adamların sözlerini kabul edemiyorum.”

“Bir an, yalnızca bir an sürecek. Sonra, sonra hiç. Hiç...”

- Furuğ Ferruhzad

Dema 8. sayımızda...

This article is from: