4 minute read

HAYVANCILIK VE HÜLYA AVŞAR

Yani, bu uygarlıklar vadisini yaratabilmemiz için, kökten bir değişime ihtiyaç var! Yoksa Türkiye bak geldi, tosladı ya! Tosladı! Tosladı kardeşim ya! Paralar gitti! Bitti! Nasıl gitti? Buhar oldu, bitti! Canavar gibi yuttu! Bu kamu var ya? Kamu! Bütün paraları… Tabii, bu kamu, halkla beraber!

Karadelikler! Karadelikler, yalnız devletin günahı değil ki! Karadeliklerin içinde sevgili halkımızın talepleri yatmıyor mu? Yatıyor!

Advertisement

HAYVANCILIK VE HÜLYA AVŞAR

Şimdi siz… Hayvancılık… Bak! Çine tarafında mısır ekiliyor. Bu Aydın’da ben mısır görmedim şu çevre… Belki de vardır ama yolda görmedim. Şimdi… Amerika ve Avrupa bilirsiniz… Boydan boya mısırdır. Hem yağ çıkarırlar, hem de silaj yapıp hayvana yedirirler. Şimdi biz, suni yemle hayvanı besleyeceğiz ve kapalı ahırda! Aydın gibi yerde! Kapalı ahır! Aman Allah’ım! Hayvan, amonyak çıkarıyor ve zehirliyor kendini… Siz, yarım saat duramıyorsunuz ahırda! Gözleriniz yaşarıyor. Bir gün ahırda kalın, nalları dikersiniz! Hayvan niye nallarını dikmiyor? Alışmış! Zehire alışmış! Ama ne et var, ne süt var! Şimdi, bizim Kasaplar Odası… Bilmem şey odası… Diyor ki; “Efendim, bize taban fiyat verin!” diyor. “İthalatı yasaklayın!” diyor. “Kaçağı yasaklayın!” diyor.

Kardeşim! Sen, maliyeti düşürmedikten sonra… Tekniğe uygun hayvancılık yapmadıktan sonra… Taban fiyat versen ne yazar? İthalatı engellesen… Kaçağı engellesen ne yazar be kardeşim yav? Hayvancıları topladık, çiftçiyi… Topladık 60 tane bilim adamını… Geldiler… Dediler ki; “Hayvancılığı anlatacağız adamlara… Kimse gelmedi.” Ben, çiftçileri temsilen katıldım! (Gülüşmeler…) Oradan öğrendim bunları… Bu söylediğim şeyleri oradan öğrendim! Şimdi… Televizyonda bir program yapsak… Hayvanlar, amonyaktan zehirleniyor… İşte, bunlarda verimi artırmak, kaliteyi yükseltmek için korunga, fiğ, mısır ekmek… Bunu silaj haline getirmek… Bak, böyle yapmak falan… Göstersek… Seyreder mi bizim vatandaş? Bizim çiftçi, seyreder mi? Söyleyin bakalım… Allah rızası için! Seyretmez!

Televole varken… Çarkıfelek varken… Hülya Avşar’ın programının adı neydi? Bir dinleyici: Avşar Show!

Recep Yazıcıoğlu: Avşar Show! Onun için Avşar Show’a yaptırmak lazım bu programı! Avşar Show’a bu programı yaptırırsak, bu hayvancılıkla ilgili programı… Belki sevgili çiftçimiz, Hülya Avşar uğruna, belki bu programı izler! Yoksa asla izlemez!

Çünkü adam diyor ki, “Ben, profesörüm!” Profesör! Adam, bilmediğini bilmiyor ki! Şimdi, bilmediğini bilmeyen bir adama sen ne anlatacaksın be kardeşim ya!

Ben bunu 30 yıldır anlatırım… Adam diyor ki, herife bak! Geçen gün bizim 75 yaşında bir amca var… Evlendirme komisyonunun da imtihan heyetinden sorumluydu. Kimseye tabii puan vermedi. Kimseyi de evlendiremedik! Neyse… Moraller biraz bozuk, biraz da şey yapalım… Şimdi bir gün bir adam geldi… 90 yaşında… Dedim; “Sen de mi evleneceksin?”

“He!” dedi.

Dedim; “İmtihan!”

“Olsun” dedi.

Dedim; “Kemah’a kadar yüzeceksin ve yürüyeceksin!” “Kemah ne ki?” diyor. 50 kilometre! “Kemah ne ki?” diyor!

Orada biri oturuyordu. “Bu adam Kemah’a yürürse, ben Kayseri’ye yürürüm yav!” dedi. “Bu ne biçim iş?” dedi.

Adam, nasıl yürüyecek? Adam, evlenmek için Kemah’a kadar yürüyecek ve yüzecek! Gene böyle bir vatandaş geldi… Bizim Hacı… Zaten bu evlendirme işi oradan çıktı. Diyor ki;

“40-50 yaşları arasında olacak! Bu şart!”

Niye bu lafa geldik biz şimdi? Nerden geldik buraya ya?

(Gülüşmeler…) Bir dinleyici: Hacı! Recep Yazıcıoğlu: Ha! Hacı’dan geldik! Bizim imtihan heyeti başkanı… Adam diyor ki;

“Yav, bizim vali, gelip ikide bir bizim ahıra giriyor! Bir hayvanın ağzında kaç tane dişi var,

bilmez! Gelip de bize bilgiçlik taslıyor!” diyor! Böyle sağda solda konuşuyor! Bir gün yakaladım onu televizyonda! Dedim; “Hacı! Benim için böyle diyormuşsun!

‘Hayvanın ağzında kaç dişi var bilmez, langur lungur konuşuyor’ demişsin!”

Dedim, “Doğru… Ben bilmiyorum kaç tane dişi… Saymadım. Sen saymışsın herhalde

biliyorsun. Ama ben amonyağı öğrendim! Bana öğrettiler! Amonyak diye bir şey var! Zehir! Zehir! Adı amonyak onun! Kibrit çaksan uçacak havaya! Ben bilmediğimi

biliyorum. Bileni dinliyorum! Sen bilmediğini bilmiyorsun! Bileni dinlemiyorsun! Aramızdaki fark bu!”

Buna hükümetler ne yapsın? Buna Kemal Derviş ne yapsın? Buna Tayyip Erdoğan ne yapsın yav?

Mucize mi olacak da biz hayvanları amonyaktan kurtaracağız! Mucize mi olacak, bilmem silaj yapıp hayvanların süt ve et veriminin kalitesini yükselteceğiz? Mucize mi olacak? Yav, ben yöneticilik yaptığım ilde başaramadım bunu! Özel İdare’den aldık, millete bedava mısır dağıttık! 10 bin dönüm mısır ektirdik! Mısırı bilmiyor Erzincanlı! Mısır olmayan yerde hayvancılık olur mu be kardeşim ya? Ama bu olmuyor be kardeşim ya! Ol-mu-yor! Olmuyor!

O zaman… Biz, tek tek… Kendimizden başlayacağız önce! Kendimizi sorgulayacağız! Sonra sistemi sorgulayacağız! Önce kendimizi sorgulayacağız! Biz, ne yaptık? Ne halt ediyoruz? Neyi biliyoruz? Neyi Öğrenmemiz lazım? Yaptığımız işin hakkını veriyor muyuz? Bir gün Tokat’tayım… Adam, duvar örüyor… Altına, üstüne harç koyuyor tuğlanın… Kenarına koymuyor! Baktığınız zaman, ışıklar geliyor aradan! Özel sektör… Yani, adamın evinin önünde… Dedim; “Niye bu

tuğlanın altına, üstüne harç koyuyorsun da iki tarafına koymuyorsun?”

“Beyim” dedi, “Her işin bir kaçamağı vardır.” dedi.

Hoppala!

Ulan onun için bizi kardeşim… Hiçbir sistem bizi kurtaramaz!

Ulan, her işin bir kaçamağı varsa, onu yapmak da bir marifet haline geldiyse, Allah kolaylık versin ya! Bir rüzgâr… O duvarı, bir rüzgâr yıkar ha! Çünkü yan taraflarına harç koyacak ki çelik gibi olsun! Bir duvar haline gelsin, duvar. Hammurabi kanunları var, bilir misiniz? “Usta, yaptığı bina yıkılır da altında ev sahibi ölürse, usta öldürülür! Ev sahibinin çocukları ölürse, ustanın çocukları öldürülür!” diye kanun çıkartmışlar 2500 yıl önce! Bizde Marmara Depremi2nde bir tane Veli vardı orada… Onu aldılar içeri… Çıktı herhalde… Veli Göçer… Paçayı kurtarmıştır mutlaka!

Bizim gücümüz ancak Meclis’te pankart açan çocuklara yetiyor! 148 yıla mahkûm oldular… Savcı, idam istedi! İyi ki idam etmediler çocukları! “Niye pankart açarsın Meclis’te?” Çocuklar!

This article is from: