AYLIK AKTÜEL GENÇLİK DERGİSİ
www.gencyorum.com.tr
YIL:13 SAYI: 149 OCAK 2017
7
Editör
Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. yor u mge nc
ge nc yor u md e r gi si
ge nc yor u m
İyisin tabi… —Naber? —İyidir, senden naber? —N’olsun işte, iyilik benden de…
B
u diyaloga yabancı değilsin bence. Klasik ve ezber hâle gelmiş bir hâl hatır sormacası. Biraz geçiştirilmiş sözler gibi duruyor. Ya dilimiz ve parmaklarımız alıştığı için böyle oluyor ya da iyi olmama hâlimizi gizlediğimiz için... İyi kelimesine, iyiliğe sığınıyoruz aslında. Çünkü iyi olmak istiyoruz ve iyiliğe ihtiyacımız var. Ama nedense iyi olacağımız sebepleri görmeyebiliyor, bu nedenle iyilik yapabileceğimiz fırsatları tepiyoruz. Allah kâinata sağanak sağanak iyilik yağdırırken her an; bizim iyi olmamamız, iyilikten uzak kalmamız, hiç iyi olabilir mi! Bize iyi gelen, iyilik getiren onlarca nimet var dört bir yanımızda. Hayatındaki iyi ve kötü şeyleri otur yaz deseler, iyiler kötüleri geçmez mi dersin? Ben oturup yazdım ve utandım kendimden. Allah’ım ne çok iyi şey yaratmışsın benim için, ama görememişim. İyi olmam için ne çok yol açmışsın, ne çok işaret koymuşsun önüme… Evet zulümlü bir dünya, evet neredeyse her gün kötü haberler alır olduk, evet felaketler ve ölümler var her dem… Ama hepsinin neticesi iyi olacak şüphesiz. Bunun müjdesini veriyor Sahibimiz. Çünkü hayrı da şerri de mutlak iyilik için yaratan O’dur. Hem şahsî hem de umumî olarak gelen musibetler bizi üzebilir, üzüleceğiz de elbet. Ama, her şey ya hakikaten güzeldir, ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle, unutmamalıyız. Kötülüklere sarf etmeden nazarımızı, bizi iyiliğe götürecek işaretleri takip etmeliyiz. Allah şerleri ve şer-
lileri biz kendimizi kahredelim diye yaratmıyor. Şer ve şerliler ile iyi ve iyilerin mücadelesi bu dünya. Senin tarafın iyilik, farkındasın değil mi? Her şeyin arkasındaki, önündeki, ucundaki iyiyi gör, iyi ol ve iyilik yap. Sana yakışan budur. Sana “fenasın fenasın” dersem fenalaşman mümkün, ama demiyorum. İyilik yapmak istiyorum, iyi ol istiyorum, “iyisin” diyorum; iyisin, iyisin kardeşim… İyi hâlini koru ki, iyi hâl yasasından yararlan ahirette. Neden iyi olayım ki? Deme! İyi olman için önüne ve ardına serilenleri gör. Göz bunun için verildi sana. Sahi, göz iyi ki var değil mi? Yoksa güneşi, ayı, bulutları, yıldızları, yağmuru, karı nasıl görecektin? Ya sevdiklerini? Sadece gözünü düşününce bile, ‘ne kadar çok iyi şey varmış’ demiyor musun? Tamam, kabul, kötü şeyler de var gördüğün, ama diyorum ya sana, hepsi hayra ve güzele, yani iyiye değişecek. Bütün çirkinlikler, kötülükler toplanıp Cehennem’e gidecek. Biz Cennet’e erzak hazırlamıyor muyuz? O hâlde iyisin değil mi? İyiysen bil ki iyilik seni çağırıyor. İyilik, kötülerin korkulu rüyası, biliyor musun? Yalnız iyiliktir tüm kötülükleri durduracak olan, farkında mısın? Değmiyor ki dünya kötülüğe, görüyor musun? İnsana iyilik yakışır ancak, iyi ol ki iyilik kazansın, duyuyor musun? Küçük de olsa bir iyilik yap, bak nasıl iyi olacaksın! Hele bir dene, kötülüğe iyilikle karşılık ver, gösterecek kendini İYİLİK ETKİSİ… Gel er kişi niyetine iyilik yapalım, her kişinin harcı değil zaten unutmayalım. Yeni senemiz, İYİLİK senesi olsun inşaallah.
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER Sahibi Yeni Asya Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. adına Mehmet Kutlular Yayın Yönetmeni Şulenur Yıldırım sulenur@yeniasya.com.tr
4
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Recep Bozdağ
YIL: 13 • SAYI: 149 • FİYATI: ¨ 7 • OCAK 2017 - ISSN: 2147186X
Yayın Kurulu Abdullah Eraçıkbaş İbrahim Özdabak Ahmet Dursun İsmail Tezer Mehmet Yaşar Habibe Işık Handenur Yaşar Muhammed Zorlu
10
HABER YORUM Yeni yılda başörtülü emoji Milyonlarca ton gıda çöpe gidiyor Genç çift Amerika’yı karavan otobüsle gezdi Ölmek istemeyen genç kız dolaba kaldırıldı Bilim araştırdı: bitkiler ses çıkarır mı? Ünlü isimler tek yürek oldu: #Halep PISA sonuçları açıklandı KAPAK İyilik buluşturur, zulüm kutuplaştırır Mustafa Oral
Kapak & Sayfa Tasarım Murat Sayan muradsayan@hotmail.com Reklam Koordinatörü Ender Küçük ender@yeniasya.com.tr Genç Yorum Reklam Müdürü Elif Alkan elifalkan@yeniasya.com.tr İrtibat ve Abone Fatih Doyuran Tel: 0212 655 88 60 / 1602 Fax: 0212 474 09 07 Danışma Hattı 0212 655 76 79
14
KAPAK Ümmet kimliği Rümeysa Terzioğlu
16
KAPAK Sen ne zaman büyüyeceksin çocuk? Ayşenur Aydoğdu
Baskı ve Cilt MATSİS Matbaa Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
www.gencyorum.com.tr genceditor@yeniasya.com.tr
KAPAK Gökten iyilik yağıyor Süleyman Kösmene
22
KEYFİNCE LÜGÂT Kalem Ali Hakkoymaz
24
YEŞİL YORUM Ne var? Ne yok? Handenur Yaşar
26 28 30
NURLU YORUM Bediüzzaman Said Nursî
32
KARİKATÜR İbrahim Özdabak
FOTO YORUM Erhan Akkaya KÜLTÜR SANAT Elleri çamur, yürekleri tertemiz yapan bir proje
33
Ankara Temsilciliği Meşrutiyet Cad. Ali Bey Ap. 29/24 Bakanlıklar Ankara Tel: 0312 418 14 96 (ankara@yeniasya.com.tr) Almanya Temsilcisi Muhterem Uslu m_uslu@hotmail.com Adres: Zeppelinstr. 25 59229 Ahlen, Deutschland Tel: 0049 -23827668631 Faks: 0049-23827668632
20
18
KAPAK İyiliği emret, kötülükten alıkoy! Mehmed Kılıfoğlu
Yurt İçi (yıllık) : 84 TL Yurt Dışı (yıllık) : 55 AVRO Yurt Dışı (yıllık) : 70 USD Genel Dağıtım : Yeni Asya Neşriyat Abone Dağıtım : PTT Aras Kargo
34
HER TELDEN Mondly - Twilight Edibenur Üner
Banka Hesap No Yapı Kredi Bankası, Güneşli Metro Şubesi TL: TR35 0006 7010 0000 0071 8679 32 EURO: TR25 0006 7010 0000 0071 8723 80 Posta Çeki No: 484881 Nasıl Abone Olunur: 1.Okuyucu temsilcisine ait telefon,fax veye e-mail’e not bırakmak. 2.Yukardaki Banka veya Posta çeki hesap numarasına abone bedelini yatırarak. İlgili dekontla birlikte adınızı ve soyadınızı, açık adresinizi telefon numaranızı ve varsa e-mail adresinizi, hangi sayıdan itibaren abone olmak istediğinizi göndermeyi unutmayın!
35
ÇAY SAATİ 3 boyutlu görüntü 3 boyutlu mu görünür? Büşra Bakırcı
36
ZÜREFA Fatma Şehide Nur
38
ESKİMEZ YAZI Emine Sultan Çakır
40
NESL-İ ÂTİ AKADEMİSİ Huriye Yücesoy Feyzanur Elif Mutlu
42
FEYÂLİLACEB Haydi, yüklerimizi koyalım gemiye Şulenur Yaşar
44
KEÇELİ’NİN KİTAPLIĞI Posta Kutusundaki Mızıka Nuriye Sultan
45
EHL-İ TİVİT Derleyen: Seren Adıyaman
46
ÖĞRENCİ İŞİ Öğrenci işi mekânlar vol.1 Ayşenur Aydoğdu
50
HERKES İÇİN SANAT Zikreden grafiti; duvarlar yeşeriyor
54
Melike Nursultan Üner&Nuriye Sultan ZİHNİN ÇARKLARI Hayâl-2 Caner Kutlu
58
SAĞLIKLI YAŞIYORUM ‘Su’dan sebeplerde hikmet Abdurrahim Özyurt
60
ANLAMLI YORUM İmanlı delikanlı M. Fahri Utkan
62
ŞİİR Valide’de yangın var Rukiye Bayram
HABER YORUM
YENI YILDA BAŞÖRTÜLÜ EMOJI EVRENSEL Kod Konsorsiyumu, aralarında başörtülü kadının da bulunduğu 56 emojiyi onayladı. Almanya’da yaşayan Rayuf Alhumedi tarafından Evrensel Kod Konsorsiyumu’na başörtülü emoji teklifi sunulmuştu. Emoji tasarımlarıyla ilgili bir makale okuyan Rayuf, başörtülü emoji teklifini Evrensel Kod Konsorsiyumu’na göndermişti. Fikri beğenen Evrensel Kod çalışanı, teklifin daha resmî bir hâl alması ve denetleyici kurula sunulması için Rayuf’a yardımcı oldu. Rayuf gönderdiği ilk e-postada, “Her şeyin dijitalleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Artık her türlü görsel iletişimin vazgeçilmez bir parçası oldu. Dünyada bu kadar çok çeşitlilik varken bizim de bir şekilde temsil edilmemiz ge-
rek. Başörtülü emoji fikrini tartışmamız gerek.” dedi. Sosyal haber sitesi Reddit kurucularından Alexis Ohanian da Rayuf’un teklif ettiği başörtülü emojiyi destekledi. 15 yaşındaki Suudi Rayuf Alhumedi’nin teklifiyle konsorsiyuma gelen başörtülü kadın emojisinin sunumu da dikkat çekici oldu. Sunumda başörtüsünün yalnızca Müslüman kadınlar için değil, Ortodoks Yahudilik, Katolik ve Ortodoks Hristiyanlık’ta da önemli bir sembol olduğu ifade ediliyor. Aynı sunumda Rayuf, konsorsiyuma, puşili erkek emojisini de değerlendirmeye alınabileceğini hatırlattı.
MILYONLARCA TON GIDA ÇÖPE GIDIYOR İSTATISTIKLERE göre, şu anda dünya üzerinde yaklaşık bir milyar insan açlık ve az beslenme sorunuyla boğuşuyor. Buna rağmen, birçok endüstri ülkesinde büyük bir gıda yığını çöpe gidiyor. Deutsche Welle Türkçe’de yer alan haberde, BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün açıkladığı verilere göre, insanların tüketimi için üretilmiş besin ürünlerinin üçte biri bu şekilde yok ediliyor. Bu, yılda 1 milyar 300 milyon tona tekabül ediyor. Bu gıdaların bir kısmınıysa son kullanma tarihi henüz geçmeden çöpe atılan ürünler oluşturuyor. Stuttgart Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre ise Almanya’daki hanelerde senede 6 milyon 700 bin ton besin maddesi çöpe atılıyor. Bunların başında sebze ve meyve, hamur işi, ye-
6
I
ocak 2016
mek artıkları ve süt ürünleri geliyor. Dünyanın pek çok yerinde var olan besin maddesi kıtlığına yol açan gıda israfı, yalnızca etik bir sorun değil. Bu israf, aynı zamanda çevreyi de ilgilendiren, değerli kaynakların ziyan edilmesine sebebiyet veren bir sorun. Üretimin artması iki türlü de çevreye zarar. Hem üretimi artırmak için daha çok çevre tahribi oluyor. Hem de üretilen israf edilirse o da çevreye ikinci bir atık kaynağı olarak zarar veriyor. İsraf bütün dinlerin yasaklamasına rağmen en çok çiğnenen kuraldır belki de. Doyumsuzlaşan nefsin ilk ulaşabildiği lezzet olduğu için gıda israfı bu kadar arttı, bana sorarsanız. Buna direnecek olan da sarsılmaz, en azından sarsılmamaya çalışan imanlarımız olsa gerek.
GENÇ ÇIFT AMERIKA’YI KARAVAN OTOBÜSLE GEZDI WILL Hitchcock ve Alyssa Pelletier çifti kafalardaki sınırları yıkıp geçmiş iki genç insan. San Francisco’da yaşayıp, her sabah stres içinde işlerine giderken, zihinleri çok sevip de yapamadıkları aktivitelerle meşgulmüş. Cesaret isteyen bir adım atarak düzenli işlerini bırakmışlar. Kendi teknoloji danışmanlık firmalarını açarak, gezerken çalışabildikleri bir düzen kurmaya karar vermişler. Bu karar sonucu, 11 metre uzunluğunda bir otobüsü satın alarak eve dönüştürmüşler. Alyssa otobüsü yeniden tasarlarken “Dört ay boyunca her gün otobüsün üzerinde çalıştık ve tek bir gün bile, başa çıkmak zorunda olduğumuz benzersiz bir sorunla karşılaşmadığımız olmadı” diyor. 2015’in baharında, dört aylık sıkı çalışmanın so-
nucunda baştan sona yenilenen otobüs, çiftin hem evi hem ofisi hem de arabası olmuş. Will ve Alyssa tüm Amerika’yı bu otobüsle dolaşmış. Otobüsün ön kısmı, doğa yürüyüşlerinin ardından çamurlu ayakkabıların bırakıldığı yer, yani bir nevi evin antresi olmuş. Koltukların altındaki bölmeler ise dolap görevi görüyor. Oturma alanında katlanıp açılabilen, çok amaçlı bir masa da yer alıyor. Otobüsün en arkasına ise mutfak ve çalışma alanı yerleştirilmiş. Aylar süren yolculuğun ardından, şimdi Will ve Alyssa‘nın hayatında yeni bir dönem başlıyor. “Otobüs macerasındaki en büyük amaçlarımızdan biri mutlu olabileceğimiz ve kök salabileceğimiz bir topluluk bulmaktı.” diyen çift, Bozeman Montana’ya yerleşmeye karar vermiş.
Ocak 2017
I7
ÖLMEK ISTEMEYEN GENÇ KIZ DOLABA KALDIRILDI İNGILTERE’DE, 14 yaşında kansere yakalanan kız, Yüksek Mahkeme’de başlattığı “bedeninin dondurma yöntemiyle korunması” talebiyle ilgili hukuk mücadelesini kazandı. Bedeni dondurulmadan önce Londra’da yaşayan, ismi açıklanmayan genç kız, babasının karşı çıkmasına karşın annesinin onayıyla ‘son isteğine’ kavuştu. İsminin gizli kalmasını isteyen baba, “Yöntem başarılı olsa, diyelim 200 sene sonra kızım hayata döndürülse bile, Amerika’da hiçbir yakını olmayacak, geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayacak” şeklinde konuştu. Kriyoniks, gelecekte canlandırma umuduyla bedenin düşük sıcaklıklarda korunması yöntemi. Amerika’da ve Rusya’da uygulanan bu teknolojiyle beden, sıvı nitrojen içinde eksi 130 derecenin altında saklanıyor. Bu yöntemle ‘sınırsız zaman
için koruma’ bedelinin 37 bin sterlin (yaklaşık 160 bin TL) civarında olduğu ifade ediliyor. Henüz kimse bu ‘tartışmalı’ yöntemin başarılı olup olmayacağını bilmiyor. Genç kızdan kriyoniks yöntemini neden istediğini açıklayan bir savunma istenince genç kız, “Neden kendim için bu sıra dışı yöntemi istediğimi açıklamam isteniyor. 14 yaşındayım ve öleceğimi biliyorum, ama ölmek istemiyorum. Kriyojenik korumanın, yüzyıllar geçse bile bana yeniden dirilme şansı sunduğunu düşünüyorum. Yerin altına gömülmek istemiyorum. Daha fazla yaşamak istiyorum ve düşünüyorum ki ileride kanserime çare bulup beni uyandırabilecekler. Bu şansı kullanmak istiyorum. Bu benim isteğim” dedi.
BILIM ARAŞTIRDI: BITKILER SES ÇIKARIR MI? AMERIKALI araştırmacılar, bitkilerin büyüme evresinde ses çıkardığını tespit etti. Hatta bazı bitkilerde kas tutulmasına bile rastlanıyor. Bitkilerin de birer canlı olduğunu ilkokul fen bilgisi derslerinden herkes hatırlar. Hatta kimileri, bitkilerin duygusal olduğunu da düşünüp ona göre davranır. Fakat bugüne kadar hiç kimse bitkilerin ses çıkardığını iddia etmemişti. Ta ki New York Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının yaptığı ilginç çalışmanın sonuçları açıklanana kadar. DW Türkçe’de yer alan habere göre; Douglas Cook başkanlığındaki araştırma ekibi, aslında bambaşka bir amaçla yola çıktı. Sert rüzgârlarda mısır üretiminde oluşan kayıpları azaltmak için araştırmalar yapan ekip, bitki henüz çim aşamasındayken meydana gelen hasarları tespit etmeye çalıştı. Gözlemler sonunda, çimlerde mikro düzeyde kırılmalar olduğu saptandı.
8
I
Ocak 2017
Kas tutulması oluşuyor Honululu’da yapılan Acoustical Society of America (Amerikan Akustik Topluluğu) toplantısında konuşan ekip başkanı Douglas Cook, “Bir bitkinin büyüme sürecinde, milyonlarca kırılma meydana geliyor. Bitikler kırılan yerleri tamir ediyor ve böylece büyüme oluşuyor” dedi. Bunu insan kaslarının büyüyüp gelişmesine benzeten Cook, sözlerini şöyle örnekledi: “Çok spor yapan birinin de kasları tutulur. Ama bunu devam ettirirse sonunda kaslar sertleşir ve gelişir. İşte bitkilerdeki kırılmalar da bu etkiyi yapıyor. Önce bir çeşit kas tutulması oluşuyor. Ama tamir edilen bölgeler daha da güçleniyor ve bitki bu şekilde gelişimini sürdürüyor.” Bir bitkinin, bizim duyamadığımız, ama aslında var olan bir sesi çıkarması ne demek sizce? Bence bizim dışımızda da olan biten yığınla kâinat olayının bir ispatı bu. Her şey insan için yaratıldı derken bencilleştik sanki. Yaratılmışlara duyarlılığımızı kaybettik. Hâlbuki onların da sesi var.
ÜNLÜ ISIMLER TEK YÜREK OLDU: #HALEP ÜNLÜLER, Halep’te yaşanan insanlık dramına sessiz kalmadı. Demet Akalın’dan Ebru Gündeş’e, Alişan’dan Gülşen’e kadar birçok ünlü isim; ağır çatışmalar sonucu onlarca sivilin öldüğü Halep’e yardım çağrısında bulundu. İşte ünlü isimlerin mesajlarından bazıları... Gülşen: Bu görüntülerden sonra normal bir şekilde hayata devam edebilmek çok zor. Çağla Şikel: İşte bu Cehennem’in fotoğrafı... Rabbim sen yardım et... Duyarsız kalmayın, yardım edin. Oktay Kaynarca: ‘Halep düştü’ diyorlar, yanlış; insanlık düştü... Allah sadece isteyeni sevmez, çalışıp isteyeni sever. Bir gün intikam sırası geldiğinde, bizim çocuklarımıza yaptığınızı biz size yapmayarak intikam alacağız. Gamze Karaman: Yazık o insanlara, yazık o minicik çocuklara... Yeter, çekin o pis ellerinizi masum insanların üzerinden! Neye üzüleceğimizi, neye ağlayacağımızı şaşırdık artık. Işın Karaca: Sadece yaşamaya çalışan masum insanlara yapılan zulmü dünyaya anlatmak ve onlara el uzatmak boynumuzun borcu. Birce Akalay: Dokuz yıl önce sokaklarında, köylerinde karış karış dolaştım. Damlarda ağırlandık... ‘Dünyanın en güzel çocukları işte burada’ demiştim. Sapsarı büyüsünü keşfettikçe içine işleyen, muazzam bir şehirdi Halep. Ne şehirler var şimdi, ne çocuklar, ne de hayatlar... Yalnızca hikâyeler kaldı. Alişan: Bu çocukların akıttığı her damla gözyaşı, sizin yedi sülalenizden fitil fitil çıksın inşallah. Allahım perişan etsin sizleri! Katliama sessiz kalmayın. Ayşe Tolga: Her türlü acıyla sınanıyor insanoğ-
lu... Allahım vardır bir bildiğin diyeceğim. Dualarımız Halep için. Şahan Gökbakar: Çocuklara zarar veren insan değildir. Allah, Suriye’deki çocukların yardımcısı olsun. Minnacık bedenler üzerinde koca koca oyunlar oynayan devletler utanın! Emre Altuğ: Halep’te katliam var. Duyarsız kalma, yardım et. Gamze Özçelik: Daha şehitlerimizin kanı kurumamış, acımız yakıyor... Bir tarafa bakıyorum giden yiğitler, şehit aileleri, diğer tarafa bakıyorum yüz-
yılın katliamına kurban giden masumlar... Dünya yanıyor, sınav çok ağır! Ne kadar uyutulmuşuz, ne kadar uyuşturulmuşuz, ne kadar da ayrıştırılmışız. Halep son nefesini verirken, kardeşlerimiz en ağır şekilde katledilirken hiçbir şey yapamıyoruz. Onlar cennetlerini kazanırken, biz bu sınavı veremiyoruz. Birleşmedikçe kan akmaya, bedeller ödemeye devam edeceğiz. Lütfen bir şeyler yapalım! Lütfen aklımızı, kalbimizi, niyetimizi, duamızı diri tutalım. Serkan Çağrı: Ah güzel yavrular, evlatlar; yüreklerimize kor gibi düştü acılarınız. Büyük hayran kitlelerine sahip insanların paylaşımları toplanan yardımlar için daha avantajlı oluyor tabi. Ayşe Tolga gibi diyorum ben de. Her türlü acıyla sınanıyor insanoğlu, Allahım vardır bir bildiğin...
Ocak 2017
I9
PISA SONUÇLARI AÇIKLANDI
ÖĞRENCILERIN uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen en önemli sınavlardan biri olan PISA’nın 2015 sonuçları açıklandı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 15 yaş grubundaki öğrencilere uyguladığı sınavda Türkiye önceki yıllara göre geriledi. Fen, matematik ve okumada 2003’ten beri yükselen puanlar 2015’te düşerek, 12 yıl önceki sonuçların bile altına geriledi. Sıralamada ise Türkiye; 70 ülke içinde fende 52’nci, matematikte 49’uncu, okumada 50’nci. 2003 yılında 434 olan Fen puanı 425’e, 423 olan matematik puanı 420’ye, 441 olan okuma puanı ise 428’e düştü. Üç alanda da en başarılı ülke Singapur.
10
I
Ocak 2017
EĞITIMIN ÖĞRENCI ODAKLI OLMASI GEREKIYOR MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut, sonuçlarda sıralamanın ve puanların düşmüş olmasının yanında en üzücü olanın ileri düzeyde beceri sahibi olan öğrenci sayısının azlığı olduğunu söylerken, aynı zamanda, “Fende hâlâ en üst seviyede öğrenci oranımız sıfır. Oysa bu grup geleceğin bilim insanları, mühendisleri olacak. Sadece puanlarımız düşse dert etmeyeceğim. Birden altıya kadar öğrencilerin sıralandığı beceri düzeylerinde ikinin altına düşüyoruz” dedi. Öğrenci odaklı eğitime de dikkat çeken Prof. Dr. Erkut, “Öte yandan PISA’da başarılı olmak istiyorsak içeriğin beceri odaklı ve öğretmen yerine öğrenci odaklı olması gerekiyor. Aktivitelerle, sunumlarla, projelerle öğrenmenin gerçekleşmesi lazım” dedi.
ÖĞRETMEN NITELIĞI ÇOK ÖNEMLI Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü Batuhan Aydagül’e göre Türkiye 2003’ten bu yana üç alanda da kazandığı gelişmeyi kaybetmiş durumda. Aydagül, “OECD’nin söylediği en önemli şey, başarılı okulların öğretmen niteliğine çok önem verdiği. Türkiye’nin eğitimde en zayıf karnı öğretmen niteliği ve öğretmeni güçlendirmeye hiç önem vermemesi. Öğretmen işe almaktan bahsetmiyorum. Çalışan öğretmenin desteklenmesinden bahsediyorum” diyerek öğretmen kalitesine dikkat çekti. Sonuçların kötü gelmesinin bazı sebeplerine de değinen Aydagül, “Okullarının bölünmesi, okul geçişleri, seçmeli derslerin oluşturduğu karışıklığın bu tablonun içinde payı var” dedi.
EĞITIM BÜTÇESI ARTARKEN BAŞARI DÜŞÜYOR New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selçuk Şirin de sonuçların başlangıç noktasına geri dönüldüğünü gösterdiğini vurguladı. Dr. Şirin Türkiye’nin cevap vermesi gereken bir soru olduğunu söyleyerek, “Eğitimiz bütçemiz artarken, okul binaları yenilenirken, sınıf mevcudu azalırken neden çocuklarımızın
başarısı düşüyor?” dedi. Öğretmene yatırım yapılması gerektiğini de ifade eden Dr. Şirin, eğitimin amacıyla ilgili, “Nüfusunun yarısı okul çağında olan Türkiye eğer bu kuşağa dünya ile rekabet edecek becerileri kazandıramazsa bu yüzyılı da kaybederiz. PISA testlerini OECD’nin yapmasının nedeni yeni ekonomide ihtiyaç olan becerileri ölçüyor olması. Bilgiyi ezberlemeyi değil, var olan bilgiyi kul-
lanmayı ölçüyor, problem çözmeyi ölçüyor. 21. yüzyılda eğitimin amacı budur, bu olmalıdır” dedi. Dr. Şirin, Türkiye’den WhatsApp geliştiren çıkar mı sorusuna karşılık da “Fende yokuz. Bu korkunç bir durum. Çünkü yeni ekonomide inovasyonu yapacak çocuklar o beceri seviyesindeki çocuklardan çıkacak. Bu tabloya bakınca Türkiye’den WhatsApp geliştiren çıkar mı? Kaygılıyım” dedi.
2003-2015 PISA MATEMATIK, FEN VE OKUMA ALANLARINDA TÜRKIYE'NIN SIRALAMASI
PISA NASIL UYGULANIYOR?
PISA kapsamında 15 yaş grubundaki öğrencilere çoktan seçmeli, karmaşık çoktan seçmeli, açık uçlu, kapalı uçlu gibi değişik soru türleri uygulanıyor. PISA Projesi’ne katılacak olan okul ve öğrencilerin seçim işlemi, OECD tarafından tesadüfî yöntemle Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla belirleniyor. Diğer ülkelerde olduğu gibi, 15 yaş grubu öğrencilerin bulunduğu tüm okul türlerinden (Anadolu lisesi, Fen lisesi, Meslek lisesi ) öğrenciler PISA’ya katılıyor. PISA 2015’e Türkiye’den yaklaşık 5 bin öğrenci katıldı. 70 ülkeden katılan toplam öğrenci sayısı ise 540 bin.
Ocak 2017
I 11
KAPAK
r u r u t ş bulu
r ı r ı t ş a l p u t u k m ü l u z M u st a
12
I
musta Ocak 2017
f
l fa O r a
4@h a o r a l7
o t m a il
.c o m
H
““
“ “
gibi şerden de hayır çıkar. Unutma, zulüm devam etmez; zamanı gelince biter. Mazlumun ahı arşa kadar gider. Zulüm karanlıktır, gözleri kör eder. Çok seslidir, kulakları sağır eder. Keskindir, dilleri lâl eder. Kimselere hâlini anlatamazsın. Sesini duyuramazsın. Hakkını alamazsın. İnsanın en esaslı hakkı hayattır. İlk vatanı ruhlar dünyasıdır. Oradan anne rahmine düşer. Sonra beşiğe göçer. Arkasından dünya denilen beşiğe geçer. Dünyası beşik gibi sallanır. Yer ve zaman çalkalanır. Her gün yeni bir imtihan sayfası açılır. Belalara, musibetlere, nihayet derin zulümlere uğrarsın. Hakların gasp edilir. İşinden, eşinden, malından, mülkünden olursun. Hapislere girer, sürgünlere gidersin. Bazen mecazî bir sevgilinin kalbine hapsolur, ölünceye kadar çıkamazsan. Bazen sevdiğinin kalbinden sürülürsün; ölünceye kadar vatanına, sevdiğinin kalbine dönemezsin. Hayatın ağır yükünü kaldırmakta zorlanırsın. Gâh zulmedersin, gâh zulme uğrarsın. Gâh iyilik edersin, gâh iyiliğe uğrarsın. Unutma ne edersen et, kendi kendine edersin. Kader kitabındaki bütün dersler işleninceye kadar imtihanlar ağırlaşarak sürer. Yaş ilerledikçe sayfalar devasa bir kitaba döner. Ölüm gelir, kitap kapanır. Dünya vatanından ahiret yurduna gidersin. Yazdığın kitabı okuyabildiysen sınıfı geçersin. Kendi yazını ve yazgını bile okuyamadıysan Cehennem’e gidersin.
Zulümle yüzleşmek spot spottevbe spotve için dua, tevekküle dönmeli.
ay at t a en esaslı gerçek haktır. Hak yerini bulduğu müddetçe adalet vardır. Adalet varsa denge vardır. Dünya eğik durur. Dünyanın yükünü iyiler çeker. Yoksa milyonlarca yıldır varlığını sürdüremezdi. Zulüm zirve yaptığında kıyamet kopacaktır. Âlemin her hâlinde mutlak hayır yoktur. Kusursuz eşya ve her şeyiyle hayırlı şey az bulunur. İyi-kötü, hak-batıl, mazlum-zalim karşılıklı akan ırmaklar gibidir. İnsanın hayra da, şerre de sınırsız kabiliyeti vardır. Yaratılışta asıl maksat ve mutlak galip iyilik, güzellik, hayır, hak ve kemâldir. Dua, tevbe ve tevekkül hayra teşvik eder. Zulümle yüzleşmek için dua, tevbe ve tevekküle dönmeli. Bazen hayırdan şer çıktığı
Benim OHAL’lerim, BUHAL’lerim… Hayat en gerçekçi okuldur. Maksim Gorki, “Benim Üniversitelerim” kitabında bunları uzun uzun anlamış. Bediüzzaman da ‘kitaOcak 2017
I 13
bım hayattır’, diyerek noktayı koymuş. Cenin rahimde hâlden hâle girerek insan hâline gelir. Bir damla su iken dörtte üçü su ve gözyaşı olan varlığı döner. Bu hikmeti kavrayan hâl ehli olur. Damla iken derya olur. Ha o hâl, ha bu hâl; ha OHAL, ha BUHAL; fark etmez. Dünyayı vatan değil misafirhane bilir. “Misafir, hane sahibine tabidir. Kul dünya hanesinin sahibi Allah’a aittir” deyip başına gelene sabırla şükreder. Şimdilerde belki senin dünyanda da OHAL var. Çok masumlar acı çekiyor. Çok zalimler ortalıkta geziyor. İsyan etmekte haklısın, ama dünya kuruldu kurulalı OHAL’lerle yönetiliyor. Doğru-yanlış, iyi-kötü at başı gidiyor. Herkesin kışı kendine. Kar sadece sokakta kalanların üstüne yağar. Herkesin kanı ancak kendi damarında akar. Herkesin hâli, OHAL’i kendinedir. Kimisi kadere iman eder, kederden emin olur. Rabbinin evi kalbine sığınır; dua, tazarru, niyaz, şükür ile vaktini değerlendirir. Kimisi “bu OHAL bugüne kadar yaşadığım HAL’lere
14
I
Ocak 2017
hiç benzemiyor. BUHAL’lere de mi düşecektim” der, imtihanı kaybeder. İsimler dünyası, şöhretler karması Allah’a teslim olan “Rabbim isimlerinin nakışlarını göstermek için musibet veriyor. OHAL’lere düşürüyor” diyerek teselli olur. Büyüklere dert derman olarak yeter. Hayat musibetlerle berraklaşır. Her zahmette bir rahmet vardır. Musibetlere karşı yegâne sığınak Allah’tır. Allah’a sığınan musibeti nimet bilir. Musibete en çok maruz kalanlar Rab katında en şöhretli olanlardır. Musibet en çok iyilere iyi gelir. Musibetle Allah kulunu ihtar eder ve ona iltifat eder. Allah Şafi’dir. Kulunu musibetlerle tedavi eder. Belki zulme uğruyorsun. Canın yanıyor. Allah tam da o zaman ummadığın yerden Rahîm ismiyle şefkat eder. Rahman ismiyle rızık, Şafi ismiyle şifa verir. O cebbar zalimi Kahhar ismiyle kahreder. Zulme düşmesen bu isimler nasıl tecelli edecek?
Sen zulmün hemen cezalandırılmasını istiyorsun. Adaletin dünyada da tecelli ettiğini görmek istiyorsun. Ama o zaman bu imtihan olmaz ki. O hâlde gökyüzüne Lailahe İlllah yazalım, herkes Allah’a inansın; Rabbin zalimi cayır cayır yaksın da herkes onun zalim olduğunu anlasın… O zaman senin imanının ne anlamı kaldı. O’nun Celâl’inde cefa, Cemâl’inde sefa vardır. Büyükler cefada Cemâl’i görüp şükreder; sefada Celâl’i görüp titrer. Zalim Allah’ın kılıcıdır. Zulüm içinde bazen adalet tecelli eder. “Beşer zulmeder, kader adalet eder” de, cefayı bırak, sefaya bak. Yezid, Hz Hüseyin’i şehit etmişti. Gizlemek için izbe bir yere defnetmişti. Fakat gül kokusundan Hz. Hüseyin’in yeri bulundu. Üzülme; Rabbin seni terk etmez. Asla izini kaybettirmez. Gün gelir gül bahçesi gibi mezarın olur. Kıyamete kadar rahmet gülleri açar. Şimdi Hüseyin’in yerinde olmak isteyen milyonlarca insan var da Yezid’in yerinde olmak isteyen bir kişi yok. Sana zulmeden unutulacak, ama sen dualarda yaşamaya devam edeceksin.
“ “
sözünü dinle. Mü’mine düşmanlık etmek zülümdür. Zulme uğrasan da zulmetme. İyilik buluşturur, zulüm kutuplaştırır Zulme rıza zulümdür. Zulümden deniz dibindeki balıklar dahi şikâyet eder. Zulme taraftar olmak veya sessiz kalmak umumî musibeti netice verir. Şimdilerde maalesef kulların gazabı Allah’ın rahmetini geçti. Dünya savaş alanına döndü. Yangın, deprem, sel ve terör eylemlerinde binlerce masum vefat ediyor. İyilik buluşturur, zulüm kutuplaştırır. Maalesef kutuplaşma artıyor. İyiliğin, sevginin, merhametin dili yerini silahlara bırakıyor. Affetmedikçe affedilmezsin. İyilik, iyilik doğurur; kötülük, kötülük…
İyilik, iyilik doğurur; kötülük, kötülük…
““
İyilik her kalbe iyi gelir Bugün adalet külahını zulüm başına geçirmiş. Cemaatin başarısı ferde verilse zulüm olduğu gibi bir adamın cinayetinden başkasını mesul tutmak ve başkalara zarar vermek de zulümdür. Cemaatin selameti için ferdin, devletin bekası için vatandaşın feda edilmesi zulümdür. Belki hakkın cemiyetin hakkına feda ediliyor. Sabret, bugünler de geçer. Hased, kin ve inat zülümdür. Sana haset eden, kin besleyen, seninle inatlaşanlar var, ama biliyorsun ki insan çok zalim ve çok cahildir. Hoş gör, hoş görün. İstibdat zülüm ve tahakkümdür. Belki başın belaya gireceğini düşündüğünden rahatça düşüncelerini açıklayamıyorsun. İsteğin yere gidemiyorsun. Sen yine de Bediüzzaman’ın
Zalimler için yaşasın cehennem Risale her harfi yaşanarak yazılmıştır. Yardımcı kaynakları Kur’ân, kâinat, insan ve hayattır. Hayata üst perdeden bakar. Kâinatta mutlak hâkim olanın hayır, hüsün, iyilik olduğunu, zahmetlerdeki rahmeti, zulümlerdeki güzellikleri, kötülüklerdeki iyilikleri gösterir. Bediüzzaman zahmet ve zulmü rahmete çevirebilmiştir. Hasta olmasaydı Hastalar Risalesi’ni, ihtiyarlığın zahmetli hâllerindeki rahmetli yüzünü görmeseydi İhtiyarlar Risalesi’ni yazamazdı. Cihan Harbi’ne katılmasaydı İşarat’ül İ’caz’ı, hapislere girmeseydi Marifetname, Meyve, Elhüccetü’z Zehra Risalelerini yazamazdı. O, 31 Mart Hadisesi’nde darbeci olmakla suçlanmıştı. Alakası olmadığı anlaşılınca serbest bırakılmıştı. Bayazıt Meydanı’na çıkıp, dünyaya haykırmıştı: Zalimler için yaşasın cehennem! O gün darbe ile suçlanmasaydı bu tarihe geçecek cümleyi yazabilir miydi? Belki sen de gâh dost gâh düşman, gâh dost görünümlü düşman, gâh düşman görünümlü dost darbesine maruz kalıyorsun. Üstadın gibi yapmadığın şeylerle suçlanıyorsun. Herkesin imtihanı ayrı. Şükret, çünkü seninkiyle Üstadınınki aynı. Sen de hayatınla Hastalar, İhtiyarlar ve Meyve gibi Risaleler yazmaya çalış. Hak yerini bulsun. Ebedî hayatın kurtulsun. Ocak 2017
I 15
T E M M Ü
I Ğ I L M KI
Rumeysa Terzioğlu
r u meys a t e r z i og lu @ g ma i l. com
“K KAPAK
imim ben?” diye sormuştu Cemil Thucydides’in Melian Diyaloğu’nda AtinaMeriç Bu Ülke kitabının girişinde lı lider, Melos’u açıkça tehdit ederek; “Güçlüler ve tanımlamıştı kendini: “Hayatını yapabildiklerini yaparlar, zayıflar ise yapmaları Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis gerekeni” demiştir. Peleponez Savaşları’nda debir fikir işçisi.” Cemil Meriç kendine sorduğu bir ğiliz, ama tam olarak bu durumdayız. Evet, biz soruyu cevaplamıştı da dünyadaki her soru ce- kimiz? Güçlü müyüz yoksa ezilen mi? Bu sorulavaplanmalı mıydı? Veya şöyle dersek daha doğ- ra şöyle bir soruyla cevap vereyim: Biz ümmetru olur, her sorunun bir cevabı olmalı mıydı? tik hani? Ayrım var mıydı? Yine Cemil Meriç’ten bir alıntı yaparak deBir hadisde şöyle demişti Peygamberimiz vam edeceğim, Bu Ülke kitabında bahsettiği (asm): “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok Fransız yazar Leon Daudet, şahsiyat için; “Dü- yararı dokunandır.” Bugün ümmet olarak sorşünceleri ayakta tutan insanlardır, insanları gulamamız gerek en önemli nokta buradadır yıkmadıkça düşünceleri sarsamayız” diye bir diye düşünüyorum. Önemli olan; kimlik olarak tanım kullanmıştı. Tüm bunları çok bağlantılı kendimizi tanımladıktan sonra ümmete, insanbulduğum bir soruyu sormak için belirtmek is- lığa ne kazandırdık ve şimdi ne yapıyoruz?. Bu tedim: Biz kimiz? İslamî kimliğe sahip olan biri bağlamda Halil Cibran’ın çok sevdiğim bir afo‘biz’ ifadesini ümmet olarak algılayacağından, rizması aklıma geldi. Diyor ki: “Hepimiz bir ta‘ümmet olarak kimiz’in cevabını arayacağım. kım mahkûmlarız, kimimizin hücresinde penAcaba ümmet olarak Halep’teki çocuk, Filis- cere vardır, kimimizin yoktur.” Pencereye sahip tin’deki kadın veya Irak’taki bir bedevî miyiz? olan olmayana anlatmayı borç bilmek zorunda Coğrafya kimliğimizi mi şekillendiriyor yok- değil mi? Devam eden sorular ve unutulan cesa biz mi kimliğimize göre alan oluşturuyoruz? vaplar arasında sıkışmış ümmet. FarkındalıklaNegatif kozmopolitanizme göre ruhuna, fikri- rımız bir snap süresi kadar olmuş. Şikâyet etne yakın buluğun her yer senin vatanın ve her mek değil amacım, öz eleştirimizi yapabilmeyi topluluk senin aile kavramını oluşturuyorsa görev edinmeye çalışıyorum diyeyim. kimliğimiz bizim coğrafyamızdır diyebiliriz. İnsan beşeri varlık olarak sosyal olmaya, Peki, bu anlamı benimseyip ‘biz’ diyorsak ne- başkalarının yardımına muhtaçken, ikinci bir den hâlâ bütün değil de parçalanmış hâldeyiz. soyut kavram olarak ‘ümmet’i yüklediğimizBelki de Sokrates’in ruhların ayrımı kuramına de sanırım hayâl kırıklıklarımız fazla oluyor. kendimizi çok kaptırdık. Ki bundan, Müslüman Ki, çocukların masum hâlleriyle algılamaya kardeşlerimizin acısının onların yaratılışların- çalıştıkları bombaları, onların olduğu videda olduğunu düşünüp, beş dakika bile adları- oyu seyretmedikçe biz de algılayamıyoruz. nın geçtiği haberlere tahammülümüz kalma- Hâlbuki Ümmette yaş farkı var mıydı? Çomış, alt yazı hayatları yaşamaktan… cukların bir nev’î vicdan aracı olarak kulla-
16
I
Ocak 2017
nılmasına bile hoşgörüyle bakar olduk. Erdem de sanırım o aralar bir çocuk ismi olarak duyulmaya başlandı. Dualarımızda ezbere dediğimiz ‘Ümmet-i Muhammedî’ sözcüklerini pratiğe geçirmek yıkıcı mı olmaktaydı? Savaşta bir damla suya, yemeğe muhtaç Yermük’ü unutmuş muyduk? Yoksa onlar ümmetten mi değildi? Sahi günümüzde artık ümmet sınıfları oluşmuş durumda para ile ölçülebileninden… Ümmet olarak bizim kimliğimizi benimseyen tüm coğrafyalarla ruhumuzu bir hissedip umursamazsak, kimliğimizin soyutluğunun anlamı kalır mı? Hepimiz Balzac’ın İnsanlık Komedyası’ndaki hegomonyayı meşrulaştıran, kimliğini kaybeden insan topluluğu olmaz mıyız? Hâlbuki ümmet olmak birbirimizi dertleriyle hem-hâl olmaktır. Ümmet olmak, ‘deme dem kardeşliktir’ diye öğrenmiştik. Yeniden hafızalarımızda yer etmesi duasıyla… Ocak 2017
I 17
Sen ne zaman
BÜYÜYECEKSIN çocuk?
Ayşenur Aydoğdu ayd ogd u .aysen u r @ g ma i l. com
KAPAK
“Muhakkak helâl belli, haram da bellidir. İkisinin arasında çok kimselerin bilemeyecekleri (birtakım) şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını kurtarmış olur. Kim şüpheli şeylere dalarsa, korunun etrafında (sürüsünü) otlatan çoban gibi, çok sürmez içine düşer. Haberdar olun! Her hükümdarın bir korusu vardır. Dikkat edin Allah`ın yeryüzündeki korusu da haram kıldığı şeylerdir. Haberiniz olsun! Cesed içinde bir parça et vardır ki o iyi olursa bütün cesed iyi olur. O bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. Biliniz ki o, (et parçası) kalbdir.”1 “Nefsine muhabbet ise, ona acımak, terbiye etmek, zararlı hevesattan men etmektir. O vakit nefis sana binmez, seni hevasına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevaya değil, hüdaya sevk edersin.”2 İnsan BİLE BİLE ateşe yürür mü? HANGİ insan bile bile ateşe yürür? Bir insan NEDEN bile bile ateşe yürür? Bana öyle şaşkın bakma, şimdi bütün bunlar da nereden çıktı, deme... Beni ateşe götürüyorsun. Aslında biliyorum, sen de mutlu olmak istiyorsun; ama senin istediğinin, bir çocuğun her markete gidişinde inatla aldırdığı şekerden gelen mutluluktan farkı yok. Onun gibi devamsız ve hasta edici. O yüzden bu istediğin mutluluk sana da bana da zarar! Bana öyle üzgün bakma, kusura da bakma; ama biz baş başa kalamayız. Beni ateşe götürüyorsun, çocuk. Bizi ateşe götürüyorsun. Sen, sen dediğime darılma. Biz aslında bir olmuşuz, ben o birliği hissettim. Ama yine de biz baş başa kalamayız. Sen düşersen ben seni tutarım; ama ben düşersem sen beni tutmazsın. İkimiz de yanarız. O yüzden bu hikâyenin kahramanı benim. Benim kalbim. Ben, kalbim. Sen, nefissin... Bu hikâyede kalemi elinde tutan ben olmalıyım. Yoksa sen hikâyeyi mutlu
18
I
Ocak 2017
sonla bitiremezsin. Kalem kırılır. Hakkımızda kalem kırılmadan rahat bırak beni. O kalem bir kez kırılırsa temyizi yok bunun, biliyorsun. Sana da bana da darağacı... Bana öyle kızgın bakma. Sen, sen dediğime de alınma. Biz bir olmuşuz... Ama bak, ne diyorum: Hani bir korudan bahsetmişlerdi bize, “oraya girmeyin” demişlerdi. Sen de yerini iyi biliyorsun hani, bir kere kapısına kadar gitmiştik. İçeri giresimiz gelmişti ikimizin de. İşte sen çok iyi biliyorsun. Âdem ile Havva da çok iyi biliyordu, değil mi? Ama bir kez yanıldılar. Biz de seninle çok kez yanılmadık mı, nefsim? Biz de seninle şeytana uymadık mı? Ama bak işte ben pişman oldum. Hani Âdem ile Havva günahlarının ardından fark ettiklerinde çıplaklıklarını nasıl utanmışlardı. İşte ben de günahımla yüzleştiğimde kendimi öyle çırılçıplak hissettim. Bu çıplaklık ne, biliyor musun? Gizlenememenin temsili aslında; saklanamamanın,
ne olursa olsun işlediğin günahtan kaçamamanın... Ben pişman oldum, çocuk. Sen de olacaksın, biliyorum. Ama, bak işte ben sana daha fazla düşmememiz için elimi uzatıyorum; senin benim ellerimi bırakmanı arzu ederken... Bana öyle hevesli bakma! Diyorum ya, bir çocuğun hevesi gibi seninki. Sen ne zaman büyüyeceksin çocuk! Bana zulmetmeyi ne zaman bırakacaksın? Ama ben sana iyilik ediyorum, bak! Sana uymayarak ikimize de iyilik ediyorum. Gördün mü? Beni rahat bırak! Kızgınsın, biliyorum. Anlayamıyorsun. Farkında değilsin; ama bizi Cehennem’e götürüyorsun. Sen, sen dediğime bakma, biz bir olmuşuz. Ben o birliği hissettim. Bütünüyle seni suçlamıyorum. Ben de bizi Cehennem’e götürebilirim, ben de bize zulmedebilirim. Ama görüyorsun ya, ikimizden birinin aklının başında kalması lâzım. Yoksa ateşe gideceğiz. Bu ateş bizi hem dünyada, hem ahirette yaka-
Dipnotlar: 1-Riyazüssalihîn, 419, 420, M. Emre terc. / 2- Sözler, 1049
cak. Bunu ne zaman göreceksin? Bana öyle ümitli bakma, benden yumuşamamı bekleme. Sen bana zulmetsen de ben bize etmeyeceğim. Mutlu olabilecek miyiz sanıyorsun? Âdemle Havva bir daha mutlu olabildi mi? Evet, belki bağışlandılar. Ama yitirdikleri akıllarından bir türlü gitmedi. Sen ki, Âdem’in tövbesini benden çok daha iyi biliyorsun. Senle ben Âdem gibi tövbe edemeyiz. Seni küçümsemiyorum. Seni büyütmeye uğraşıyorum, çocuk. Senin bana ettiğinin aksine sana şefkat ediyorum. Sana iyilik ediyorum. Henüz geç değilken dönelim şu korunun yolundan... Ha şöyle! Sen bana hep pişman bak... Beni o kadar mutlu ettin ki! İnan olsun ben senin ellerini asla bırakmam. Sen bana emanetsin. Ben seni her koşulda seviyorum. Sen bana uy. Bırak, bu hikâyede kalemi elinde tutan ben olayım. Ben olursam bu hikâyemiz mutlu sonla bitecek. Ocak 2017
I 19
KAPAK
B
20
İYILIĞI EMRET, KÖTÜLÜKTEN ALIKOY!
ir yolcu esaslaolarak rındandır içinde yave farzdır. Cenab-ı şadığımız şu Allah’ın (cc) dünyada, hayat ayet-i kerimede yolc u luğ u mu z iyiliği emreden boyunca iyilik ve ve kötülükten men kötülüklerle karşıeden bir topluluk bulaşmamız mukadderlunsun buyurmasıyla, dir. Kötülükler ve iyiböyle bir topluluk bulunlikler, diğer bir ifadeyle duğu takdirde; toplumun şerler ve hayırlar, hayatın Mehmed Kılıfoğlu diğer fertleri üzerinden bize sürekli yansıyan iki yömk i li fog lu @ g ma i l. com mesuliyetin kalktığı da görülnüdür. Mü’min insan, iyilikle mektedir. Yani, bir cemaat bu karşı karşıya kalsa şükreder, vazifeyi yerine getirirse; toplukötülükle karşı karşıya kalsa sabmun diğer fertlerinden bu sorumreder, her halükârda kârlı çıkar. luluk düşmektedir. Şayet hiçbir topKur’ân-ı Azimüşşan’da “O, hangiluluk veyahut cemaat, iyiliği emredip nizin daha güzel iş yapacağınızı dekötülükten men etmezse; o toplumun nemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, lanetlenmesinin mukadder olacağı aşağıüstündür, bağışlayandır.” (Mülk, 2) buyrudaki ayet-i kerimeden anlaşılmaktadır. lurken, “yapılacak güzel işler” ile kastedi“İsrailoğulları’ndan kâfir olanlara hem lenlerden birinin iyiliği emretmek ve kötüDavud’un hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lükten alıkoymak olduğu açıktır. lanet okundu. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve Bir toplumda kötülükten men, elle, dille ve hakkın sınırını aşmış olmalarıydı. Onlar birbirlekalple yapılmıyorsa, o toplumda zulme rıza söz rini yaptıkları kötülükten alıkoymazlardı. Gerçekkonusudur. Zulme rıza göstermek de aynıyla zulümdür. Peygamber Efendimiz (asm), “Ya iyiliğin ten ne kötü bir iş yapıyorlardı!” (Maide, 78-79) Biz de, Kur’ân’ın hükümleri ebedi olması hasehâkim, kötülüğün mahkûm olması için gayret gösterirsiniz, ya da Allah (c.c) kötüleri başınıza musal- biyle; Allah’ın (cc) lanetine uğramamak için, birbilat eder. Sonra iyileriniz dua eder; ama dualarınız rimizi kötülük işlemekten alıkoymalıyız. kabul edilmez” buyurmuşlardır. “Erkek ve dişi bütün mü’minler birbirlerinin yarKur’ân-ı Kerîm’de, “Sizden hayra çağıran, iyiliği dımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoemreden ve kötülükten men eden bir topluluk bu- yarlar. Namazı gereği gibi kılarlar. Zekâtı verirler.” lunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran, (Tevbe 71). 104) buyrulmaktadır. Bu ayette Allah Teala (cc), mü’minleri, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar şeklinde vasıflandırmakYukarıdaki ayet-i kerîmeden de anlaşıldığı üzere; emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i an’il münker; yani iyili- tadır. Bu vasfa sahip olmayan kimse, bu ayette vasıfği emretmek, kötülükten sakındırmak, dinimizin landırılan Müslüman tanımının dışında kalmaktadır.
I
Ocak 2017
“Siz insanlar için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız.” (Al-i İmran 110) Bu ayet-i celilede Cenab-ı Allah (cc), Müslümanların iyiliği emredip kötülükten alıkoydukları için gelmiş geçmiş en hayırlı ümmet olduğunu bildirmektedir. İbni Abbas (ra), Hz.Peygamberin (asm) şu hadisini nakletmiştir: “Sakın zulmen öldürülen bir kişinin yanında durmayın. (Fiziken bulunmayın). Çünkü orada hazır bulunup da onu müdafaa etmeyenin üzerine lanet yağar. Sakın mazlum olarak dövülen bir kişinin yanında durma. Çünkü orada hazır bulunup onun müdafaasını yapmayanın üzerine lanet iner.” Yine İbni Abbas (ra), Hz. Peygamberin (asm) şu hadisini nakletmiştir: “Bir insan için herhangi bir makamda hazır bulunduğunda orada hak varsa, onu söylemekten daha uygun bir durum yoktur. Çünkü hakkı müdafaa etmesi, ne onun ecelini ileriye alır, ne de onun için takdir edilen bir rızıktan kendisini mahrum eder.” İlk Müslümanlardan Ebu Zer (ra) der ki: Ebubekir Sıddik (ra) ‘Müşriklerle savaşmaktan başka cihad var mıdır?’ diye sorduğunda, Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur: “—Evet ya Ebu Bekir. Muhakkak Allah Teâlâ’nın (cc) yeryüzünde birtakım mücahid kulları vardır ki; diri oldukları, rızıklandıkları ve yeryüzünde yürüdükleri hâlde, şehitlerden daha üstündürler. Meleklere karşı Allah (cc) onlarla iftihar eder. Ümmü Seleme’nin Allah’ın Resulü için süslendiği gibi Cennet onlar için süslenmiştir. —Onlar kimlerdir ya resulallah? —Onlar iyiliği emreden, kötülüğü yasakla-
yan, Allah (cc) için seven ve Allah (cc) için bozuşanlardır. Sonra şöyle devam etti: Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a (cc) yemin ederim, onlardan herhangi bir kul, şehidlerin köşkleri üzerinde bulunan bir köşkte bulunur. O köşkün üçyüzbin kapısı vardır. O kapıların kimi yakut taşından kimi yemyeşil zümrütten yapılmıştır. Her kapının üzerinde bir nur vardır. O kişilerden her biri üç yüz bin ela gözlü ve kocasından başka kimseye dönüp bakmayan hurilerle evlenir. O hurilere baktıkça huriler de dönüp kendisine bakar ve kendisine şöyle derler: Sen filan filan günü hatırlıyor musun? O günde iyiliği emrettin ve kötülüğü yasakladın. O kişi, o ela gözlü hurilerden hangisine bakarsa mutlaka kendisine, dünyada yapmış olduğu emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i an’il münker makamını hatırlatır.” Hasan Basri, Peygamberimizin (asm) şu hadisini nakleder: “Ümmetimin şehitlerinden en faziletlisi, zalim bir idarecinin yanına varıp, ona iyiliği emredip kötülükten men ettiği için öldürülen kimsedir. İşte şehid budur! Bunun konağı, Cennet’te Hz. Hamza (ra) ile, Cafer-i Tayyar’ın konakları arasındadır.” Hz. Ömer der ki: Hz. Peygamberin (c.c) şöyle dediğini duydum: “Adaleti emretmeyen kavim ne kötü bir kavimdir! Kötü kavim o kavimdir ki; iyiliği emretmediği gibi kötülüğü de yasaklamaz.” Yukarıda bildirilen tüm ayet ve hadislerden anladığımız üzere; iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, bir mü’minin topluma bakan en önemli görevlerinden biridir. Ve bunu gerçekleştirenlere Allah (c.c) katından çok büyük mükâfatlar vardır. Ocak 2017
I 21
A
GÖKTEN İYİLİK YAĞIYOR
KAPAK
Her şey bir iyilik sağanağının danesidir llah iyilerin iyisidir. Bütün tecellileri iyilik olandır. Hiç kötülük yapmayandır. İyiliği yaratandır. İyiliği emredendir. İyiliklere büyük mükâfatla karşılık verendir. En küçük iyiliği küçümsemeyen ve teşekkürü bire bin iyilikle yapandır. Bolluk ve bereket sahibidir. Rahmeti geniştir. Merhameti sonsuzdur. İyilik yapan mü’min kulunu sever, sevdiği kulunu dünyada ve ahirette ebedî ihyâ eder. Allah kullarının iyi olmasını ister. Kullarının iyi olmasından razı olur. Kullarının iyilik yapmasını sever. Kullarının kötü davranışlardan uzaklaşıp, iyi davranışlar geliştirmesini ister. İyiliklere karşılık bolca ikram etmekten hoşlanır. Buyurur ki: “Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, kendisine on kat sevap vardır. Kim bir kötülükle gelirse, o da ancak bire bir cezalandırılır. Haksızlığa uğratılmazlar.” (En’âm Sûresi: 160) Bir diğer ayette de şöyle buyurur: “Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sümbüllenir. Her bir başakta yüz dane bulunur. Allah dilediği kimseye yaptığı iyiliğin karşılığını böyle kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir ve ilmi her şeyi kaplar.” (Bakara Sûresi: 261) Bir iyiliğe en az on misli mükâfat Bu rahmet ayetlerini Peygamber Efendimiz (asm) şöyle açıklıyor: “Allah buyuruyor ki: Kim huzuruma bir iyilik getirirse, ona getirdiğinin on misli mükâfat vardır. Hatta daha da artırırım. Kim huzuruma bir kötülük getirirse, onun cezası kendi kadar bir bedeldir. Yahut bağışlarım. Kim bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmayarak, yer dolusu günahla huzuruma gelirse, ben onu günahı kadar mağfiretle karşılarım.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, 313) Diğer bir hadiste de Peygamber Efendimiz (asm): “Kul Müslüman olup İslâm’ın gereklerini yerine getirdiğinde, Allah daha önce işlediği bütün kötülük-
22
I
Ocak 2017
leri affeder. Bundan sonra her amelinin karşılığı şu şekilde verilir: İyilik on katından yedi yüz katına kadar karşılık görür. Kötülük, Allah affetmediği takdirde misliyle cezalandırılır.” (Buhârî, Îmân, 31; Câmiü’s-Sağîr, 1/151) buyuruyor. Her şey Allah’ın iyiliğinden başka bir şey değildir Cenab-ı Allah’ın dünyada ve âhirette bizimle iki türlü muamelesi vardır: 1-Adaletiyle. 2-Rahmetiyle, keremiyle ve lütfuyla. Belâ ve musibetler Allah’ın kötülüğü değildir. Hak ettiğimiz için, Allah’ın adaleti gereği üzerimize gelir. Kabirde azap eğer varsa, kötülük değil; Allah’ın adaleti gereğidir. Mahşerdeki şiddet Allah’ın adaleti gereğidir. Gazab-ı İlâhî, İlâhî adaletin tecelli hâlidir. Allah gazap ettiğinde kötülük yapmaz; adaletle hükmeder. Cehennem kötülük yurdu değil; Allah’ın adalet ettiği memlekettir. Allah, kullarına da öfkelenmeleri halinde adaletten taşmamalarını, zulmetmemelerini, kötülük yapmamalarını emretmiştir. Öfke halinde yapacağımız iyilik böyle tanımlanmıştır. Cenab-ı Allah “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (A’râf Sûresi: 156) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (asm) bildirmiştir ki: “Cenab-ı Allah mahlûkatı yarattığında Arşın üstünde, yüksek bir kitaba şöyle yazdı: “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, 318)
Biz insanlar olarak rahmetin içinde yüzüyoruz. Elimizi attığımız her şey, muradımız olan her şey, gördüğümüz her mürüvvet, her nimet, her lezzet, her neş’e, her neşe kaynağı, her sevinç, her huzur, her iyi hâl, her güzel şey, her mutluluk Allah’ın rahmetinden, lütfundan, kereminden, iyiliğinden başka bir şey değildir. İçimizi ısıtan her şey, yaşama sevincimizi ateşleyen her şey Allah’ın merhametinin, şefkatinin, yumuşak huyluluğunun, sevgisinin, iyiliğinin, mükâfatının tecellisinden başka bir şey değildir. Allah’ın fazlı, rahmeti ve keremi sadece âhirette ve mahşerde değil; dünyada günahların ve
sevapların yazılması esnasında dahi adaletinin ve gazabının önüne geçiyor ve kullarının hayır ve iyilik defterini doldurdukça dolduruyor. (Sözler, s. 290) Öyleyse gelin iyilik meleği olalım Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “İyilik yap, kötülükten sakın. Yanlarından kalktığında insanların senin hakkında söyleyeceklerinden hoşlanacağın şeyleri yap. Yanlarından kalktığında halkın senin hakkında söyleyeceklerinden hoşlanmadığın şeylere dikkat et ve onları yapmaktan sakın.” (Câmiü’s-Sağir, (1/32)
Bu hadiste istenen davranış elbette riya değildir. Peygamber Efendimiz (asm) bu hadiste bize pratik bir iyilik ölçüsü veriyor. Bu ölçüye göre, Allah’ın davranışlarımızdan hoşnut olup olmadığını anlamamız için, birlikte yaşadığımız, görüşüp konuştuğumuz insanların bizden hoşnut olup olmadıklarına bakmamız yeterlidir. Eğer birlikte yaşadığımız insanlar, komşularımız, iş arkadaşlarımız, yol arka-
daşlarımız bizden hoşnut iseler, anlamalıyız ki, onlara karşı sergilediğimiz tutum ve davranışlardan Allah da razıdır! Anlamalıyız ki, biz iyi insanız. Fakat iyilik adına kusurlarımız yok mudur? Vardır elbet. İnsanların gözüne batan, onları rahatsız eden, kırıp inciten dikenli dallarımız da yok değildir. Bununla beraber biz istersek iyilik meleği olabiliriz. Ve istersek Allah’ın rızasını sırf iyiliklerimizle kazanabiliriz. Bunun tek formülü şöyledir: İyilik gördüğümüzde iyilik yapmakta bir zorluk yoktur. Bunu başarabiliriz. Kötülük gördüğümüzde ise kötülük yapmamakla; ya af, ya adaletle davranmakla… Öfkemize yenilmemekle… Kısa zamanda Allah katında iyilerden olmamız inşallah mümkündür. Nitekim atalarımız şöyle söylemiştir: “İyiliğe iyiliği her kişi yapar. Kötülüğe iyiliği er kişi yapar.” Öyleyse gelin; iyilik meleği olalım!
Ocak 2017
I 23
Kalem KEYFİNCE LÜGÂT
Ali Hakkoymaz a li h a k koyma z @ g ma i l. com
K
alem… Aklıma kelâm gelir. Kelime gelir, yazmak gelir. Bir kalem daha çıkardım çantamdan. Bu da başka bir ses… Evet, kalemin kapanış sesi, açılış sesi. Pek duyamayabilirsiniz. Tık, tık, tık… Niye böyle yapıyorum? Kalem seslerini seviyorum. Eskiden o kamış kalemlerin sesi olurmuş. Dolma kalem... Kurşun kalem... Kalem kurşundur. Kurşun kalemdir. Kalem susarsa; kurşun konuşur. Kurşun konuşursa; insanlar, insanlıklar ölmeye başlar. Gerçi; “Hazır ol cenge eğer sulhu salah istersen.” diyor, şair. Savaşa hazır ol eğer sükûnet istiyorsan, barış istiyorsan. Da hayatta aslolan barıştır. Efendimiz Aleyhisselatü vesselâm çok az; o da mecbur kaldığından savaşmış. Birkaç aycık. Peki, o neyin peşindeydi? Kelâmın, kalemin peşindeydi. Kelimelerle uğraşıyordu. Onun kelimesine güç yetiremeyenler kılıca sarıldı.
24
I
Ocak 2017
Aslında eskiler ateş taşırlarmış, silah taşırlarmış, bıçak taşırlarmış. Kullanmayı bilirlermiş. Sonradan bunlar ruhsata bağlandı. Dağa çıkar, ormana giderlermiş. Eskiden dağlar varmış, ormanlar varmış(!) Şimdi dağları yerinden oynatıyoruz. Kalem sesleri azaldı. Kurşun kalem hediye ediyorum ben zaman zaman. Kalem elif demek, kalem hatırlamak demek. Yazarsanız unutmuyorsunuz. Neydi o söz? “Âlim unutmuş; kalem unutmamış.” Bir defteriniz olsun. Ben hep yanımda taşıyorum; kaybolur diye korkuyorum. Elime hangi kalem geçse yazarım; kalem beğenmemezlik yapmam. Kalemlerin o gezerkenki çıkardığı ses; hangi beste acaba? Hangi sesleniş, hangi uyanış, hangi uyandırılış? Hangi yanış, hangi ümit, hangi korku? Elimde üç kalem var. Kalem cebimizden eksik olmamalı. Hatta yolda biri benden kalem istediğinde pek de vermek istemem; biliyor musunuz? Neden
kalem taşımazsa, derim içimden. Bazen de dillendiririm. Okumak bir keyif işi; yazmak insanı disipline ediyor. Yazdıkça fark ediyorsunuz kendinizi. Mesela işe adam alacaklara bunu tavsiye ederim. Bir kalem kâğıt verin; son bir gününüzü anlatın deyin. Yazarken (aklımıza) geliyor. Düşünmek nedir? Yazmak; düşünmek... Kıyas etmek; düşünmek... İşte yazarken bunlar daha çok aklımıza gelir. Konuşmak da düşünmektir. Düşünmeden konuşulmaz. Yazmak; seçmektir. Konuşmak; seçmektir. Yazarken (hepten) seçersiniz. Kalemi[n etrafında uçuşan kelimeleri] düşünelim. Neler gelir? Renkli kalemler... Kalemin muhatap olacağı beyaz, sarı, renkli kâğıtlar. Dolma kalem, aydın olmanın şartlarından birisiymiş. Dolma kalem ayrı bir ciddiyeti anlatıyor.
Aslında bütün kalemlerle yazmayı seviyorum da birinci sırada dolma kalem mi var; kurşun kalem mi onu pek sıralayamadım. Onu pek ayıramadım. Dolma kalemi şöyle bir bastırırsınız; akmaya, ağlamaya başlar. Ama tükenir kalem bastırdığınız yerde kalır. İyice bastırmazsanız; yazmaz da. Dolma kalemi; bir ipeği, yaprağı okşar gibi kâğıda yaklaştırıyorsunuz. Ve başlıyor akmaya, ağlamaya… Kalemler, içindeki her neyse onu yazar. Kalem niye elif gibi? İşte yanlış yazmayasınız diye. Kalemi âlemden çıkarın, kalemi dünyanızdan çıkarın; ne kalır geriye? Kalemsiz bir hayat, cep, masa düşünülebilir mi? Çıplaktır kalemsiz bir cep, masa, hayat, âlem... Zaman zaman kalemler alırım. Bir aralar bu işi azıtmıştım. Hâlâ evdeler. Dağıta dağıta bitiremedim. Bitsin de istemiyorum. Biter gibi olunca alıyorum. Kalem çok güzel bir hediye... Hiç kalem he-
diye ettiniz mi? Bugün başlayın. Arabanızda kalemler, kitaplar olsun. Bazen benim gibi cimrileşirseniz kitap sayfalarını koparıp hediye edin. Tanımadığınız birine kitap hediye edin; o kadar sevinecek ki... Çünkü çoğu kimsenin yapmadığını yapıyorsunuz. Kalem sizi esir almaz. Ama kalemsiz olursanız sizi dünya esir alır. İş silaha dayanır. Kalemlerin öldüğü yerde silahlar dirilir. Kalemlerin güldüğü yerde insanlık güler. Gelin şu kalemleri çoğaltalım; kurşunları azaltalım. Kırtasiye kelimesini de çok severim. Sevmediğim bir kelime var mı ki benim? Kelimeler sevilir. Kelimeleri siz sevilecek şekilde kullanacaksınız. Kalemi de sevilecek şekilde kullanacaksınız. Kalemle yuvalar da yıkarsınız yuvalar da yaparsınız. Gelin bu inceliğe kötü kelimeler eklemeyin. Yalan yanlış kelimeler yüklemeyin. Güzel imzalar atın. Kalemli günler diliyorum size. Kalemsiz kalmayın. Dikkatinizi toplarsınız. Ya da dikkatinizi dağıtırsınız. Yani dağılmışlığınızı toparlarsınız. Yazarken kendinize sık sık uğrarsınız. Nerde nokta konur, nerde noktalı virgül? Bu arada noktalı virgül kullanmayı çok bilen yokmuş. Gelin bir gün noktalı virgülü konuşalım. İşte kalemin çağrıştırdığı şeyler… {Birçok hediyeyi almıyorum; biliyor musunuz? Ama konu kaleme, kitaba gelince; çok nazlanmıyorum.} Giderken beni karanlığa terk etme. O kelimeyi söyle: Allah’a ısmarladık…
(Hafta içi her gün saat 17.00’da, tekrarı 21.30’da İstanbul Bizim Radyo’da yayınlanan “Keyfince Lügât” programından deşifre edilmiştir.) Ocak 2017
I 25
YEŞİL YORUM
N
e var?
Y
Handenur Yaşar
h a nd e n u r ya sa r @ g ma i l. com
eni yıla zulüm haberlerinin, bombaların, patlamaların kalp ağrısı ve vicdanî rahatsızlığıyla girdik ne yazık ki… Bu takvim başlangıcının İslâm âlemine ve tüm insanlığa şuur, vicdan ve merhamet getirmesi duasıyla… Eveeeeettt… Bu ay Yeşil Yorumda ne var, niye var? Soğukta cildiniz ve çatlayan dudaklarınız için bir şeyler denemeye ne dersiniz? Son günlerde okuduğum bir makaleden öğrendiğim kadarıyla bağışıklık sistemimiz aslında cildimizin güzelliğine bile etki ediyormuş. Hanımlar olarak da pek üstüne düşeriz cildimizin. O zaman işe bağışıklık sisteminden mi başlamalı acaba? Acaba siz birer Yeşil Düşünürler olarak soğukta cildim kurumasın çatlamasın diye o nemlendirici görünümlü zehirleri rahatça sürebiliyor musunuz? Ya da bu yazıdan sonra sürebilecek misiniz? Bu konudan daha öncelerde de bahsetmek istedim, aslında itici bir üslupla dikte eden öğreticilikten uzak bir şekilde nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Amacım hadi nemlendirici kremimizi dudak balmımızı kendimiz yapalım da kozmetik sanayisini
26
I
Ocak 2017
N
e yok?
batıralım değil gerçekten. Ben sizinle burada, hayatımızdaki küçük şeyleri değiştirerek nasıl büyük faydalar ve mutluluklar sağlarız bunu paylaşmak istiyorum sadece. Hayatından kendi rızanla eksilttiğin şey seni noksan kılmaz, aksine zenginleştirebilir. Buna marketlerden aldığın daha az naylon poşet bile dahil. Bakterilere karşı amansız savaşımızı durdurmamız lazım. Anti bakteriyel ifadesini görünce nedensiz bir rahatlama yaşıyoruz. Yanlış. Bakteriler bizden milyonlarca yıl once bu dünyanın sahipleriydiler ve kabul edelim bu dünyaya adapte olmayı bizden daha iyi biliyorlar. Bakteri ifadesini duyduğumuz zaman panik olmayalım. Unutmayın ki, bir yerimiz kesildiğinde orayı iyileştiren de bakteridir, senin dağını taşını ve en önemlisi çöpünü ayrıştırıp sana geri kazandıran da. Söz konusu bakterilerse çenemi tutamıyorum. Hemen konumuza dönelim. Bu ay geçen aya benzer olarak ‘ne var, ne yok’ yapacağım sizinle. Şimdi bir nemlendirici ve dudak balmı tarifi verecem ve içindekileri ve içinde olmayanları yazacağım.
Nemlendirici tarifi için gerekli malzemeler: -Bir ölçek sabit yağ (hindistancevizi yağı favorim, ama bunun dışında, kayısı çekirdeği, susam, ceviz gibi yağlar da tercih edebilirsiniz) -Yarım ölçek rendelenmiş balmumu -15 damla uçucu yağ (isteğe bağlı lavanta, çay ağacı, nane yağı gibi) Balmumunu benmari usülü eritip içine sabit yağı ekleyin. Tam bu sırada müthiş bir koku yayılacak etrafa, gülümseyin. Eritip kaba aldıktan sonra üzerine uçucu yağınızı ilave edip katılaşmasını bekleyin. Her sokağa çıkışınızda vazgeçilmeziniz olacak. Yok ben bunlarla uğraşamam diyorsanız da sadece hindistan cevizi yağını sürebilirsiniz. Yağ diyorsam da elinizde veya yüzünüzde yağlı görünüm bırakmaz ve gün boyu nemlendirir. Dudak Balmı için ise: -6 çay kaşığı hindistancevizi yağı -3 çay kaşığı balmumu -1 çay kaşığı bal Yine balmumunu benmari usülüyle erittikten sonra hindistancevizi yağını ekleyip soğumak üzereyken balı ekleyip iyice karıştırın. İçinde var olanları yazdım şimdi sıra içinde ne yok: Sodium Xylene Sulfonate: Kişisel bakım ürünlerine konan bir kimyasal katkı. Diğer katkı maddelerinin suda çözünmelerini arttırmak için konulmaktadır. Zehirlidir. Üreme sistemini
etkiler. Doğal çevreye çok zararlıdır. PEG-60: Hidrojenize Castor Yağı olarak bilinmekte. Nem değerini çoğaltıp azaltan sıvı ve katı yağları çözmek için kullanılan bir petrol ürünü. Cildin yaşlı görünümünü arttırır ve cildimizi bakterilere karşı daha savunmasız duruma sokar. Glycerin (E422): Petrol ürünlerinden ve bazen propilenden sentetik olarak veya hayvan ve bitkilerin yağlarından şekerden mayalanarak elde edilebilir. Kıvam artırıcı, tatlandırıcı ve nem tutucu olarak kullanılır. Saçlarda ve ciltte parlaklık ve yumuşaklık sağlar. Bitkisel olanları tercih edilmelidir. Panthenyl Ethyl Ether: Bilinmiyor. Benzyl Salicylate: Bir çeşit parfüm maddesi. Alerji ve kontakt dermatitle ilişkilendirilmiştir. Bağışıklık ve endokrin sistemine zarar verir. Limonene: Limon ve turunçgillerde bulunan bir nevi esalsiyel yağ. Genellikle petrol türevidir. Bağışıklık sistemini tahrip eder. Siklopentasiloksan: Silikon yapımında hammadde olarak kullanılır. Jelimsi bir maddedir. Kısa sürede nem hissi verir ancak deri elastisitesinde tahribe yol açtığı için daha çok kurumaya sebep olabilir. Bu yazdıklarım devede kulak tabiki. Siz araştırınca daha da dehşetli sonuçlarla karşılaşacaksınız. Şimdilerde mobil uygulamalar var çok şükür. Marketlerde kozmetiklerde size yardımcı olabilirler. Size tavsiyem içeriğinde dilinizin dönmediği bir şey varsa almayın. Özellikle de cildinizi tahrip etmeden ona bakmak bu kadar basit ve yakınınızdayken…
Ocak 2017
I 27
Zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur, meyletse “Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur." ayetine mazhar olur.
Risale-i Nur şakirdlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz.
“Zulme en küçük bir meyil göstermeyin” [Risale-i Nur şakirdleri tarafından sorulan suale cevaptır.]
NURLU YORUM
Sual: Geçen sene sizden sormuştuk ki; elli gündür merak edip dünya cereyanlarına bakmadınız ve sormadınız, o zaman bize bir cevap verdiniz. Gerçi o cevab hakikattır ve kâfidir. Fakat Risale-i Nur'un intişarı ve hizmeti ve âlem-i İslâmiyetin menfaati noktasında bir derece bakmanız lazım iken, şimdi on üç ay oluyor aynı hal devam ediyor. Merak edip hiç sormuyorsunuz. ﺍِﻥَّ ْﺍﻟِﻧ َْﺴﺎﻥَ ﻟَﻈَﻠُﻮ ٌﻡâyetine en a'zam bir Elcevap: tarzda şimdiki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acib zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur. Meyletse
َﻭ ﺎﻟَ ﺗَ ْﺮﻛَ ُﻨٓﻮﺍ ﺍِ َﻟ ﺍﻟَّ ِﺬﻳ َﻦ ﻇَﻠَ ُﻤﻮﺍ َﻓ َﺘ َﻤ َّﺴﻜ ُُﻢ ﺍﻟ َّﻨﺎ ُﺭ
âyetine mazhar olur. Evet hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan dünyada emsali vuku' bulmayan gaddarane bir zulüm hesabına olduğuna kat'î bir delil şudur ki: Bin masum çoluk-çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir-iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle, bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebidleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek
ve binler, milyonlar masumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idame ve sulhu reddetmektir. İşte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikata ve hukuka muvafık gelmeyen boğuşmalardan, elbette âlem-i İslâm ve Kur'an teberri eder. Yardımcılıklarına tenezzül edip tezellül etmez. Çünki onlarda öyle dehşetli bir firavunluk bir hodgâmlık hükmediyor; değil Kur'an'a, İslâm'a yardım, belki kendine tâbi' ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zalimlerin kılınçlarına dayanmak, hakkaniyet-i Kur'aniye elbette tenezzül etmez. Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlık-ı Kâinat'ın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur'an'a farz ve vâcibdir. Gerçi zındıka ve dinsizlik, o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık, bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş. Hem zındıka, nifak hâsiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip, sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faidesiz boynunda kalır. Risale-i Nur şakirdlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay, belki on üç sene (Haşiye) dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız. Günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?
Haşiye: Hem tam yedi senedir aynı hal devam etti. Ne merak etti ve ne de sordu ve ne de bildi.
28
I
Ocak 2017
"ﻇﻠﻤﻪ أﯓ كوﭼك ﺑﺮ ﻣﻴﻞ ﮔوسرتمه ﻴﯔ" [ﺭﺳﺎﻟﻪِٔ ﺍﻟﻨﻮﺭ ﺷﺎﻛﺮﺩﻟﺮﻯ ﻃﺮﻓﻨﺪﻥ ﺻﻮﺭﻭﺎﻟﻥ ﺳﺆﺍﻟﻪ ﺟﻮﺍﺑﺪﺭ]
ﺳﺆﺍﻝ :ﮔﭽﻦ ﺳﻨﻪ ﺳﺰﺩﻥ ﺻﻮﺭﻣﺸﺪﻕ ﻛﻪ؛ ﺃﻟﻰﻠ ﮔﻮﻧﺪﺭ ﻣﺮﺍﻕ ﺍﻳﺪﻭﺏ ﺩﻧﻴﺎ ﺟﺮﻳﺎﻧﻠﺮﻳﻨﻪ ﺑﺎﻗﺎﻤﺩﻳﯖﺰ ﻭ ﺻﻮﺭﻣﺎﺩﻳﯖﺰ ،ﺍﻭ ﺯﻣﺎﻥ ﺑﺰﻩ ﺑﺮ ﺟﻮﺍﺏ ﻭﻳﺮﺩﻳﯖﺰ .ﮔﺮﭼﻪ ﺍﻭ ﺟﻮﺍﺏ ﺣﻘﻴﻘﺘﺪﺭ ﻭ ﻛﺎﻓﻴﺪﺭ .ﻓﻘﻂ ﺭﺳﺎﻟﻪِٔ ﺍﻟﻨﻮﺭﯓ ﺇﻧﺘﺸﺎﺭﻯ ﻭ ﺧﺪﻣﺘﻰ ﻭ ﻋﺎ ِﻢﻟ ﺇﺳﺎﻠﻣﻴﺘﯔ ﻣﻨﻔﻌﺘﻰ ﻧﻘﻄﻪﺳﻨﺪﻩ ﺑﺮ ﺩﺭﺟﻪ ﺑﺎﻗﺎﻤﯕﺰ ﺎﻟﺯﻡ ﺍﻳﻜﻦ ،ﺷﻴﻤﺪﻯ ﺍﻭﻥ ﺍﻭﭺ ﺁﻯ ﺍﻭﻟﻮﻳﻮﺭ ﻋﻦﻴ ﺣﺎﻝ ﺩﻭﺍﻡ ﺍﻳﺪﻳﻴﻮﺭ .ﻣﺮﺍﻕ ﺍﻳﺪﻭﺏ ﻫﻴﭻ ﺻﻮﺭﻣﺎﻳﻮﺭﺳﯖﺰ. ﺍﻟﺠﻮﺍﺏ﴿:ﺍِﻥَّ ﺍْﺎﻟِﻧ َْﺴﺎﻥَ ﻟَﻈَﻠُﻮ ٌﻡ﴾ ﺁﻳﺘﻨﻪ ﺃﯓ ﺃﻋﻈﻢ ﺑﺮ ﻃﺮﺯﺩﻩ ﺷﻴﻤﺪﻳﻰﻜ ﺑﻮﻏﻮﺷﺎﻥ ﺇﻧﺴﺎﻧﻠﺮ ﻣﻈﻬﺮ ﺍﻭﻤﻟﺎﻟﺮﻧﺪﻥ ،ﺍﻭﻧﻠﺮﻩ ﺩﮔﻞ ﻃﺮﻓﺪﺍﺭ ﺍﻭﻤﻟﻖ ﻭﻳﺎ ﻣﺮﺍﻗﻠﻪ ﺍﻭ ﺟﺮﻳﺎﻧﻠﺮﻯ ﺗﻌﻘﻴﺐ ﺍﻳﺘﻤﻚ ﻭ ﺍﻭﻧﻠﺮﯓ ﻳﺎﺎﻟﻥ ،ﺁﻟﺪﺍﺗﻴﺠﻰ ﭘﺮﻭﭘﺎﻏﻨﺪﻩﻟﺮﻳﻨﻰ ﺩﻳﯖﻠﻪﻣﻚ ﻭ ﻣﺘﺄﺛّﺮﺍﻧﻪ ﻣﺠﺎﺩﻟﻪﻟﺮﻳﻨﻰ ﺳﺮﻴ ﺍﻳﺘﻤﻚ ،ﺑﻠﻜﻪ ﺍﻭ ﻋﺠﻴﺐ ﻇﻠﻤﻠﺮﻩ ﺑﺎﻗﻤﻖ ﺩﻩ ﺟﺎﺋﺰ ﺩﮔﻞ. ﭼﻮﻧﻜﻪ ﻇﻠﻤﻪ ﺭﺿﺎ ﻇﻠﻤﺪﺭ؛ ﻃﺮﻓﺪﺍﺭ ﺍﻭﻟﺴﻪ ،ﻇﺎﻢﻟ ﺍﻭﻟﻮﺭ .ﻣﻴﻞ ﺍﻳﺘﺴﻪ ﴿ َﻭ ﺎﻟَ ﺗَ ْﺮﻛَ ُﻨﻮﺍ ﺍِ َﻟ ﺍﻟَّ ِﺬﻳ َﻦ ﻇَﻠَ ُﻤﻮﺍ َﻓ َﺘ َﻤ َّﺴﻜ ُُﻢ ﺍﻟ َّﻨﺎ ُﺭ﴾ ﺁﻳﺘﻨﻪ ﻣﻈﻬﺮ ﺍﻭﻟﻮﺭ. ِ ِ ﻣﻨﻔﻌﺖ ﻋﺼﺒﻴﺖ ﻣﻠّﻴﻪ ﻭ ﺃﻭﺕ ﺣﻖ ﻭ ﺣﻘﻴﻘﺖ ﻭ ﺩﻳﻦ ﻭ ﻋﺪﺍﻟﺖ ﺣﺴﺎﺑﻨﻪ ﺍﻭﻤﻟﺪﻳﻐﻨﻪ ﻭ ﺑﻠﻜﻪ ﻋﻨﺎﺩ ﻭ ﺟﻨﺴﻴﻪ ﻭ ﻧﻔﺴﯔ ﺃﻧﺎﻧﻴﺘﻨﻪ ﻃﺎﻳﺎﻧﺎﻥ ﺩﻧﻴﺎﺩﻩ ﺃﻣﺜﺎﻰﻟ ﻭﻗﻮﻉ ﺑﻮﻤﻟﻴﺎﻥ ﻏﺪّ ﺍﺭﺍﻧﻪ ﺑﺮ ﻇﻠﻢ ﺣﺴﺎﺑﻨﻪ ﺍﻭﻟﺪﻳﻐﻨﻪ ﻗﻄﻌﻰ ﺑﺮ ﺩﻟﻴﻞ ﺷﻮﺩﺭ ﻛﻪ :ﺑﻴﯔ ﻣﻌﺼﻮﻡ ﭼﻮﻟﻮﻕ ﭼﻮﺟﻖ ،ﺇﺧﺘﻴﺎﺭ ،ﺧﺴﺘﻪ ﺑﻮﻟﻨﺎﻥ ﺑﺮ ﻳﺮﺩﻩ ،ﺑﺮ ﺍﻳﻰﻜ ﺩﺷﻤﻦ ﻋﺴﻜﺮﻯ ﺑﻮﻟﻮﻤﻧﻖ ِ ﻃﺒﻘﺎﺕ ﺑﺮﺸ ﺟﺮﻳﺎﻧﻠﺮﻯ ﺍﻳﭽﻨﺪﻩ ،ﺑﻮﺭﮊﻭﻭﺍﻟﺮﯓ ﺃﯓ ﺩﻫﺸﺘﻰﻠ ﻣﺴﺘﺒﺪﻟﺮﻯ ﺑﻬﺎﻧﻪﺳﻴﻠﻪ ،ﺑﻮﻣﺒﺎﻟﺮﻟﻪ ﺍﻭﻧﻠﺮﻯ ﻣﺤﻮ ﺍﻳﺘﻤﻚ ﻭ ﻭ ﺳﻮﺳﻴﺎﻟﺴﺘﻠﺮﯓ ﻭ ﺑﻮﻟﺸﻮﻳﻜﻠﺮﯓ ﺃﯓ ﻣﻔﺮﻃﻠﺮﻯ ﺍﻭﺎﻟﻥ ﺁﻧﺎﺭﺷﻴﺴﺘﻠﺮﻟﻪ ﺇﺗّﻔﺎﻕ ﺍﻳﺘﻤﻚ ﻭ ﺑﻴﯖﻠﺮ ،ﻣﻴﻠﻴﻮﻧﻠﺮ ﻣﻌﺼﻮﻣﻠﺮﯓ ﻗﺎﻧﻠﺮﻳﻨﻰ ﻫﺪﺭ ﺍﻳﺘﻤﻚ ﻭ ﺑﺘﻮﻥ ﺇﻧﺴﺎﻧﻠﺮﻩ ﺮﺿﺭ ﺍﻭﺎﻟﻥ ﺑﻮ ﺣﺮﻰﺑ ﺇﺩﺍﻣﻪ ﻭ ﺻﻠﺤﻰ ﺭ ّﺩ ﺍﻳﺘﻤﻜﺪﺭ. ﺍﻳﺸﺘﻪ ﺑﻮﻳﻠﻪ ﻫﻴﭻ ﺑﺮ ﻗﺎﻧﻮﻥِ ﻋﺪﺍﻟﺘﻪ ﻭ ﺇﻧﺴﺎﻧﻴﺘﻪ ﻭ ﻫﻴﭻ ﺑﺮ ﺩﺳﺘﻮ ِﺭ ﺣﻘﻴﻘﺘﻪ ﻭ ﺣﻘﻮﻗﻪ ﻣﻮﺍﻓﻖ ﮔﻠﻤﻪﻳﻦ ﺑﻮﻏﻮﺷﺎﻤﻟﺮﺩﻥ ،ﺃﻟﺒﺘﻪ ﻋﺎ ِﻢﻟ ﺇﺳﺎﻠﻡ ﻭ ﻗﺮﺁﻥ ﺗﺮﺒّﻯ ﺍﻳﺪﺭ .ﻳﺎﺭﺩﻤﻳﺠﻴﻠﻘﻠﺮﻳﻨﻪ ﺗﻨ ّﺰﻝ ﺍﻳﺪﻭﺏ ﺗﺬﻟّﻞ ﺍﻳﺘﻤﺰ .ﭼﻮﻧﻜﻪ ﺍﻭﻧﻠﺮﺩﻩ ﺍﻭﻳﻠﻪ ﺩﻫﺸﺘﻰﻠ ﺑﺮ ﻓﺮﻋﻮﻧﻠﻖ ﺑﺮ ﺧﻮﺩﮔﺎﻣﻠﻖ ﺣﻜﻢ ﺍﻳﺪﻳﻴﻮﺭ؛ ﺩﮔﻞ ﻗﺮﺁﻧﻪ ،ﺇﺳﺎﻠﻣﻪ ﻳﺎﺭﺩﻳﻢ ،ﺑﻠﻜﻪ ﻛﻨﺪﻳﻨﻪ ﺗﺎﺑﻊ ﻭ ﺁﻟَﺖ ﺍﻳﺘﻤﻜﻠﻪ ﺃﻟﻨﻰ ﺍﻭﺯﺍﺗﺮﻴ .ﺍﻭﻳﻠﻪ ﻇﺎﻤﻟﻠﺮﯓ ﻗﻠﻨﺠﻠﺮﻳﻨﻪ ﻃﺎﻳﺎﻤﻧﻖ ،ﺣﻘ ِ ّﺎﻧﻴﺖ ﻗﺮﺁﻧﻴﻪ ﺃﻟﺒﺘﻪ ﺗﻨ ّﺰﻝ ﺍﻳﺘﻤﺰ .ﻭ ﻣﻴﻠﻴﻮﻧﻠﺮﻟﻪ ﺧﺎﻟﻖ ﻛﺎﺋﻨﺎﺗﯔ ﻗﺪﺭﺕ ﻭ ﺭﺣﻤﺘﻨﻪ ﻃﺎﻳﺎﻤﻧﻖ ،ﺃﻫﻞِ ﻗﺮﺁﻧﻪ ﻓﺮﺽ ﻭ ﻣﻌﺼﻮﻣﻠﺮﯓ ﻗﺎﻧﻴﻠﻪ ﻳﻮﻏﺮﻭﻤﻟﺶ ﺑﺮ ﻗ ّﻮﺕ ﻳﺮﻳﻨﻪِ ، ﻭﺍﺟﺒﺪﺭ .ﮔﺮﭼﻪ ﺯﻧﺪﻗﻪ ﻭ ﺩﻳﻨﺴﺰﻟﻚ ،ﺍﻭ ﺑﻮﻏﻮﺷﺎﻧﻠﺮﯓ ﺑﺮﻳﺴﻨﻪ ﻃﺎﻳﺎﻧﻮﺏ ﺃﻫﻞِ ﺩﻳﺎﻧﺘﻰ ﺃﺯﺭ .ﺍﻭ ﺯﻧﺪﻗﻪﻧﯔ ﺗﻀﻴﻴﻘﻨﺪﻥ ﻗﻮﺭﺗﻮﻤﻟﻖ ،ﺍﻭﻧﯔ ﻋﻜﻰﺴ ﺟﺮﻳﺎﻧﻨﻪ ﻃﺮﻓﺪﺍﺭ ﺍﻭﻤﻟﻖ ﺑﺮ ﭼﺎﺭﻩﺩﺭ .ﻓﻘﻂ ﺷﻴﻤﺪﻯﻳﻪ ﻗﺪﺭ ﺍﻭ ﻃﺮﻓﺪﺍﺭﻟﻖ ،ﺑﺮ ﻣﻨﻔﻌﺖ ﻭﻳﺮﻣﻴﻪﺭﻙ ﭼﻮﻕ ﺮﺿﺭﻟﺮﻯ ﻃﻮﻗﻮﻤﻧﺶ. ﻫﻢ ﺯﻧﺪﻗﻪ ،ﻧﻔﺎﻕ ﺧﺎﺻﻴﺘﻴﻠﻪ ﻫﺮ ﻃﺮﻓﻪ ﺩﻭﻧﺮ .ﺳﻨﯔ ﺩﻭﺳﺘﻮﯕﻰ ﻛﻨﺪﻳﻨﻪ ﺩﻭﺳﺖ ﺍﻳﺪﻭﺏ ،ﺳﯖﺎ ﺩﺷﻤﻦ ﺍﻳﺪﺭ .ﺳﻨﯔ ﻃﺮﻓﺪﺍﺭﻟﻖ ﺟﻬﺘﻴﻠﻪ ﻗﺰﺍﻧﺪﻳﻐﯔ ﮔﻨﺎﻫﻠﺮ ،ﻓﺎﺋﺪﻩﺳﺰ ﺑﻮﻳﻨﯖﺪﻩ ﻗﺎﻟﺮﻴ .ﺭﺳﺎﻟﻪِٔ ﺍﻟﻨﻮﺭ ﺷﺎﻛﺮﺩﻟﺮﻳﻨﯔ ﻭﻇﻴﻔﻪﻟﺮﻯ ﺍﻤﻳﺎﻥ ﺍﻭﻟﺪﻳﻐﻨﺪﻥ ،ﺣﻴﺎﺕ ﻣﺴﺌﻠﻪﻟﺮﻯ ﺍﻭﻧﻠﺮﻯ ﭼﻮﻕ ﻋﺎﻠﻗﻪﺩﺍﺭ ﺍﻳﺘﻤﺰ ﻭ ﻣﺮﺍﻗﻠﻪ ﺑﺎﻗﺪﻳﺮﻣﺎﺯ .ﺍﻳﺸﺘﻪ ﺑﻮ ﺣﻘﻴﻘﺘﻪ ﺑﻨﺎ ًﺀ، ﺩﮔﻞ ﺍﻭﻥ ﺍﻭﭺ ﺁﻯ ،ﺑﻠﻜﻪ ﺍﻭﻥ ﺍﻭﭺ ﺳﻨﻪ (ﺣﺎﺷﻴﻪ) ﺩﺧﻰ ﺑﺎﻗﺎﻤﺳﻪﻡ ﺣﻘّﻢ ﻭﺍﺭ .ﺳﺰﻟﺮ ﺑﺎﻗﺪﻳﯖﺰ .ﮔﻨﺎﻫﻠﺮﺩﻥ ﺑﺎﺷﻘﻪ ﻧﻪ ﻗﺰﺍﻧﺪﻳﯖﺰ؟ ﺑﻦ ﺑﺎﻗﺎﻤﺩﻡ ،ﻧﻪ ﻏﺎﺋﺐ ﺍﻳﺘﺪﻡ؟ ﺣﺎﺷﻴﻪ :ﻫﻢ ﺗﺎﻡ ﻳﺪﻯ ﺳﻨﻪﺩﺭ ﻋﻦﻴ ﺣﺎﻝ ﺩﻭﺍﻡ ﺍﻳﺘﺪﻯ .ﻧﻪ ﻣﺮﺍﻕ ﺍﻳﺘﺪﻯ ﻭ ﻧﻪ ﺩﻩ ﺻﻮﺭﺩﻯ ﻭ ﻧﻪ ﺩﻩ ﺑﻴﻠﺪﻯ. قسطموىن الحقهىس
I 29
Ocak 2017
FOTO YORUM
Editör’den
Şeyda Sultan Zengin
Erhan Akkaya fotoyo rum ge nc yo r u m @ g m ail. co m
Said Temur Selma Can
30
I
Ocak 2017
/Foto-Yorum Genç Yorum dergisi
/fotoyorumgencyorum
Mehmet Sıtkı Deniz Abdülkerim Boztepe
Erhan Akkaya
Havva Küçük Konur
Ayşe Demiralp Burak Salih Selçuk
Ocak 2017
I 31
KÜLTÜR SANAT
“
“
BIR 32
I
Ocak 2017
JE
P PR AN O
MIZ I
E L Ç L
E A YÜ MU RI TER REK R , L T YA E ER
Çamur harika bir iletkendir! Kendimizi, özümüzü, tarihimizi, rengimizi hatırlatan en doğal iletişim aracıdır. Her şeyi içinde barındıran, bizden bir malzemedir. İçimizde devamlı devinen o kalabalık gürültüyü çeker alır sanki. Her şey netleşir, bize öz ‘ben’ ile karşılaşmak kalır. İçerideki ses şekle bürünüp adeta bizi bize anlatır. İletişim kurmanın tam zamanıdır! Statüler önlük ve çamurlu ellerden okunmaz, bir olunur ve aynı malzemeden olduğumuz ortaya çıkar.*
G
eçtiğimiz ay Karadeniz bölgemizin güzel şehirlerinden Trabzon’da T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın GENÇDES programı kapsamında bir seramik atölyesi gerçekleşti. 14–29 yaş arası gençler, Proje Koordinatörü Esra Mühürcü Yazıcı ve uzman hocaların öğretiminde bir ay boyunca seramik sanatını farklı tekniklerle uygulamayı öğrendiler. Özel bireylerin katılımına bilhassa önem verilen bu projede amaç; çamurun enerjisiyle tanışmanın yanı sıra, engelli ve her an engelli olmaya müsait diğer bireyler arasında bir köprü kurmak, onların birlikte bir şeyler üretmelerine katkı sağlamak. Tarihte bir bölgeye “Çömlekçi” ismini verecek kadar seramik sanatına önem verilen Trabzon’da gerçekleşen bu projeyle b eraber, birçok genç seramik sanatından haberdar oldu, sanatsal yeteneğini keşfetti ve çamurdan bir şeyler üretti. Ortaya çıkan ürünler 23 Aralık Cuma akşamı Hamamizade Kültür Merkezi’nde sergiye açıldı. Aynı akşam gerçekleşen panelde ko-
nuşmacılar toplumun engelli bireylere bakış açısına, mimari ve çevresel düzenlemelerde onların da düşünülmesi gerektiğine dikkat çeken konuşmalar yaptılar. Proje, sanatsal etkinliğin yanında bireysel terapiye, çok güzel dostluklara ve ileride beraber gerçekleştirilecek yeni projelere adım atmaya vesile oldu. Her şeyden önce katılımcılar kendi duygu ve düşünce dünyalarını çamur aracılığıyla ifade imkânı buldular. Engelli-engelsiz ayrımı yapmadan, yani engelleri ortadan kaldırarak toplanıp tanış olmanın, bir şeyler paylaşmanın hazzını yaşadılar. Ve çamur kullanarak hazırladıkları küçük animasyonlarla engelli bireylerin sorunlarına dikkat çekerek, projeyi sosyal sorumluluk projesi düzeyine taşıdılar. Beklentimiz; böyle birkaç yönden verimli projelerin ve bu projelerden haberdar olan, bu projelere katılan gençlerin sayısının artması yönünde...
* camuratolyesi.com sayfasından alınmıştır.
Ocak 2017
I 33
34
@yorumgenc @gencyorum gencyorumdergisi genceditor@yeniasya.com.tr
Y
eni bir sene, yeni umutlar ve yeni planlarla başladı. Bu yeni senenin ilk ayında istedik ki senin hoşuna gidecek paylaşımlar yapalım. Tatil de geliyor hazır. Mesela senin için gidilebilecek Öğrenci İşi mekânlar araştırdık. Keçeli'nin Kitaplığına okunmaya değer bulduğumuz bir kitabı iliştirdik. Belki zaman zaman kendini kalabalıklar içinde yalnız hissedeceğin olur diye Bayan Litriçır Fantaziden senin için zarif bir şeyler yazmasını istedik. Osmanlıca'yı artık okuyabiliyorsun diye düşünerek derslere ara verip, eğlencelik bir sayfa hazırladık. Bir de Şulenur'un ilginç bir düşünce dünyası var. Bu ay gitmiş, Feyâlilaceb diyecek 'kendini' bulmuş. İyi de etmiş, dedik. Bizim de hoşumuza gitti. Sen de dön biraz kendine şaşır istedik. Her Telden, Çay Saati, Ehl-i Tivit sayfaları da tabi ki içerdeler. Yani baya uğraştık işte. E hadi okumaya başla. ;)
Bir dahaki ay görüşürüz!
BÜNYE Sahibi:
Ekip Yürütmeni
Hepimizin Adına Sen
Genç Yorum Adına Ben
Yazı/Çizi İşleri: ¤¤ ¤¤ • • • •
Huriye Neslinur Müberra Nuriye Sultan Melike Nursultan Edibenur
• • • • • •
Emine Sultan Seren Beyza Merve Büşra Handenur
• • • • •
Ayşenur Şulenur Feyzanur Şüheda Burak
35
HER TELDEN
Mondly
Edibenur Üner
Mondly bir dil öğrenme uygulaması. Herkesin kendince öğrenme yöntemleri vardır, belki bu da size en çok yardımı dokunan uygulama olabilir. Geçen aylarda tanıttığımız diğer uygulamalardan farklı olarak Mondly daha çok konuşma odaklı ilerliyor. Konulara göre diyaloglar üzerinden dersler var ve yazılı olarak takip ettiğiniz diyaloğu bir yandan da dinleyerek öğreniyorsunuz. Ayrıca uygulamada bir de “chat bot” yani konuşma robotu var. Pratik yapmak istediğinizde Mondly'nin robotunun yönlendirmeleriyle öğrendiklerinizi uygulayabiliyorsunuz. Mondly'nin uygulama içinde satılan dersleri de var, ama gördüğüm kadarıyla ücretsiz kısmı da gayet iyi. Ayrıca tüm cihazlara uyumlu. Dil öğrenmek istiyorsanız bir de bu şekilde deneyebilirsiniz.
mondlylanguages.com
Twilight Twilight uygulaması uykumuzu getiriyor... Telefon ve bilgisayarlarımız çoğu zaman uyku kalitemizi etkiliyor. Ekranlardaki mavi ışık gözlerimizi ve beynimizi etkileyerek zor uyumamıza sebep olabiliyor. Twilight, ekranları güneşe göre ayarlayarak daha rahat uyumanızı veya geç saatlerde telefon ekranından daha rahat okuma yapmanızı sağlıyor. Özellikle de güneş battıktan sonra bilgisayar veya telefonla uğraşmak gözlerimi çok yoruyordu, ben faydasını gördüm. Siz de bir deneyin derim :)
twilight.urbandroid.org
34
3b
oy
utl
Büşra Bakırcı
ug
ör
ün
tü
3b
oy
utl
um
ug
Hepimiz küçükken deneyimlemişizdir, önce bir gözümüzü sonra diğer gözümüzü kapatıp da bakınca önümüzdeki cismin yer değiştiriyormuş gibi olduğunu. Şimdi bir daha deneyelim: Önce elimize bir kalem alıp kalemi göz hizamızda, ama gözümüzden olabildiğince uzakta tutuyoruz. Sonra sağ gözümüzü kapatıp kalemin konumuna bakıyoruz. Hemen ardından da sağı açarken solu kapatıyor ve kalemin yer değiştirdiğini görür gibi oluyoruz. Bilirsiniz işte…
ör
ün
ür?
Sağ ve sol gözün, kalemi farklı yerlerde görmesi 3 boyutla açıklanıyor. Beynimiz sağ gözden gelen ve sol gözden gelen 2 boyutlu (en ve boy) birbirinden farklı görüntüleri birleştiriyor. Ve böylelikle bir derinlik algısı oluşuyor. Biz derinliği gözümüzle gördüğümüzü sanıyoruz. Fakat aslında o üçüncü boyut (3D) yalnızca beynimizle algıladığımız bir şey olarak ortaya çıkıyor, gözle görülen bir şey değil yani.
Oldukça ilgi çekici 3D yanılsamaları için;
Peki, televizyona çıplak gözle baktığımızda 3 boyutlu göremezken nasıl oluyor da sinemada 3 boyutlu filmler izleyebiliyoruz? Şöyle ki, 3 boyutlu görüntü elde etmek için 2 kamerayla ya da 2 kamerası olan tek bir kamerayla çekimler yapılıyor. Ve bunlardan iki farklı görüntü elde ediliyor. Kameraların birbirlerine olan uzaklıkları ile lenslerinin boyutları, gözlerin uzaklık ve boyutlarıyla orantılı olduğunda da görüntüler üst üste konularak birleştiriliyor ve yine bir derinlik oluşturuluyor. 3D gözlükleri taktığımızda da bu derinliği görebilir hale geliyoruz. Biliyor muydunuz? Üç boyutlu algılama, yalnızca 10 metreye kadar olan mesafelerde geçerli. 10 metreden sonra derinlik algılanamaz oluyor.
37
Fatma Şehide Nur Esselamu Aleyk! Sevgili kalabalıklar içerisindeki okur… Çok mu yoruldun? Bu koşuşturmaca, bitmeyen işler, meşgaleler, dünya telaşları… Hiç bitmeyecekmiş gibi sanki. Bu kadar kalabalık, insanın başına fazla gelirken, bir de mantar gibi her yerde peydahlanan insan kalabalıkları… Bu kadar kalabalık, insan için sence de çok değil mi? Tüm bunları anlıyorum, ama sevgili okur, şunu anlayamıyorum; kalabalıktan kaçan insanın yine kalabalıklara kaçışını… Acaba insan kendini anlamıyor mu sevgili okur? Aynı benim sana insanın kesrette boğulduğunu ve vahdeti aradığını anlatmaya çalışırken kullandığım kesret ve vahdet kelimelerini anlamayışın gibi? Üzülme sevgili okur, Vahdette nefes almaya gidiyoruz. Bir gün her şey bitecek. Her şey zaten güzel ve yine güzel olacak… Vesselam.
36 38
...Anlaşılan bu iş hiç kolay olmayacaktı. Yine de içimde artık şimşekler çakmıyor, gök gürüldemiyordu. Havam artık mutedilleşmişti… Ümitsizliği hiçbir şart ve koşulda dünyama alamazdım. Çünkü bu düşmana kendi ellerimle kalemi teslim etmek gibi olurdu. Öyle ise mücadele etmekti bana lâzım olan. Anlamasam da dinlemek, çözemesem de okumak gerekti bana evvela. Ve kalabalıklar içerisinde bir yalnızlık… Ben bu düşünceler içerisinde âdetim olduğu üzere dolanıp dururken, Sinek X yine kendine has bir duruşla durdu ve kelâmı eline aldı: —Evlat! Sen kalabalıklar içerisinde yalnız kalmak ne demek bilir misin? Bu sefer de içimden geçenleri mi okumuştu? Bir anda dağa çarpan ses bir yankıyla bana daha gür bir şekilde geri dönmüştü sanki. Şaşkınlıklarım git gide azalıyor, merak artıyor, ben başka bir bene doğru sürükleniyordum sanki… —Bilmem ki usta, nedir kalabalıklar? —Kalabalıklar... Niteliksiz niceliklerin nasıl ki bir araya gelmesinden bir kemâl ortaya çıkmadığı gibi, hedefsiz ve gayesiz insan kalabalıklarından da bir şey çıkmaz evlat. Böyle olunca 3, 5'e hatta 1, 100'e bile tercih edilebilir. Ve bir de bakmışsın yalnız başına kalıvermişsin. O zaman belki de anlarsın kutsal metinlerde geçen azlara övgünün ne demek olduğunu. Ve sen her şeye rağmen yürümek zorundasındır o buz tutmuş yollarda. Ve o zaman hatıranda şu cümleler canlansın: “…her kışın bir baharı, her gecenin de bir sabahı vardır.” —Peki ya yalnızlıklar içerisindeki kalabalıklara ne demeli usta? —Bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor hesabı. Ne kendinden haberi var, ne etrafındakilerden. İçinde kendini zannettiği yer bir saray, hakikatte olan ise virane bir ev. Ölmüş ama yaşıyor zannediyor. Ateş ediyor, silahı kendi kafasına dayadığından bihaber. Bütün dünya kendiyle birliktedir sanıyor, lakin Âlemlerin Sultanı onu terk etmiş ne ehemmiyeti var? Böylesine yalnız kalabalıklarla yaşıyor işte insanlık. Bilmiyor ki, bazen şu sinek kalabalıkları bile onların kalabalıklarından evladır. Ne olmuştu böyle? Sinek X birden farklı âlemlere uçuşlara geçmiş, sanki dünyayı bir iki turlayıp gelmiş, o gelişle soluk soluğa ama mahzuncasına konuşuyormuş gibiydi. Bundan anladım ki Sinek X insanları ve insanlığı çok iyi tanıyordu. Belki de tanıdığı başka bir şeylerdi. O şey her ne şeyse isabetli konuşturuyordu onu. Bu konuşma beni de benden almıştı sanki. İşte tüm bu kalabalıkların içerisinde insan bazen nefes bile alamadan yaşıyor gibiydi. Adeta elinde bayrak taşıyan bir süvarinin mücadelesinde, savaş meydanında, binlerce ölünün arasında, oklar ve gülleler altında hissettiği aynı şu hâl gibi: —Ölüyorsun, ama yaşamak zorundasın.
asi@gmail.com
zurefaninzuref
39
أسكيمز يازى Emine Sultan Çakır
Selamun aleyküüümmm! Yaşasınnn okullar tatil oluyor. Okul biter ama ilim öğrenmek asla! Peygamberimizin (asm) dediği gibi, beşikten mezara kadar ilim öğrenenlerden olmak duasıyla sevgili okur! Belki hatırlarsın, daha önce demiştim ki bir ay gramer; bir ay okuma parçası, bulmaca, eğlenmece koyalım köşemize. İşte bu ay eğlenceli etkinliklerin olduğu bir ay. Sahi, hoşuna gidiyor mu bu köşe? Eline aldığında hiç ciddi olarak okuyor musun? Güzel mi anlatılıyor konular, sıkıcı mı? Osmanlıca öğrenmek gibi harika bir olayı an be an yaşıyor musun? Gözüne takılan bir mezar taşında okuduğun kelimeler oluyor mu hiç? Mail kutuma birkaç kelam yazarak merak ettiğim bu konularda beni aydınlatırsan çok sevinirim! Biliyorum hemen yanı başında bir telefon var. Üşenme de bir mail atıver olur mu? ;) *Aşağıdaki resimleri Osmanlıca'larıyla eşleştirin.
پالياچو
ألديوه ن 40
ديناصور
کستانه
آناناس
پاپاديه
كلبك
قاردن آدام
*Yukarıdaki metni okuyarak Latin alfabesiyle yazınız.
………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… 41
Sınav sonuçlarının açıklanmasının üzerinden 2 hafta geçmişti, ancak bizim kızlar sınavda kopya çekildiği şüpheleriyle alakalı hiçbir ilerleme kayde dememiş ve artık yavaş yavaş yok yere evhama kapıldıklarını düşünmeye başlamışlardı. En sonunda kızlardan helallik isteme kararı aldılar… Bugün son ders seçmeli kızlar. Benim bilgisayar destekli tasarım dersim var, sizin?
Benimki Satranç. Şimdiden rakibimin hamlelerini tahmin edebiliyorum.
Zerre'nin seçmeli dersi olan Bilgisayar Destekli Tasarım dersi, ağırlıklı olarak bilgisayar programcılığı üzerineydi. Ve bu derste öğretmenleri bir projeyi duyuruyordu, ödülü ise son model bir bilgisayardı.
Kızlar! Derslerimizi ihmal etmiyoruz değil mi?
Gelecek aylar için bir kamp programı oluşturuyoruz,
Fotoğrafçılık! Bugün karanlık odada çalışacağız.
SABIRSIZLANIYORUM!
Ayy çok güzel olacak, mikemmel olacak, ne bulsam ki!
Aradan iki saat geçmişti ancak Zerre henüz bir karara varamamıştı. Bulamadı
Düşünüyordu
…dediğim gibi, sizden siber alanda yenilikçi fikir ve projeler bekliyorum çocuklar.
Bulamıyordu
Hmm, acaba ben de böyle bir şey bulabilir miyim?
Acaba Sanem napıyor, ona mı sorsam?
Bir şeyler bulabildin mi Sanem?
Okulun siber açığını buldum, bunun iyileştirilmesinde görev alacağım.
i ki! Tab ü neden ? k Çün ayayım m bula
He y
YOMOK M! YOYORO
uu Hu t Hiş
Ze rr e
42
Ama bu açığı ben buldum ve ben düzelteceğim.
ee! ree Zer n? e ee uu re rsuu r Ze pıyo na
n? osu pıy Na
Ama önce yemek yemeliyim!
İyi de bunu yapan hocalarımız var zaten.
Ay tam da sırası.
Hım afiyet olsun lu canım, fesleğen sos sandviç mi o? Güzel de görünüyor, neyse ben ım, ayd Ferhat Abi'nin yanınd şey hani hademe olan, işte ım. tay olmuş, dur sana anla
İşte en son arka bahçedeki kamelyalarda görülmüş Nergis, okulun kameralarına bakmamı istedi, gittim yönetim kurulundan kamera odasına girmek için izin istedim canım çıktı.
or emiy Dinl
Zühre okulun kamera kayıtlarının tutulduğu yüksek güvenlikli odada, Bayan Nergis'i arıyordu. Aradan 3 saat geçmesine rağmen Bayan Nergis'e ait bir havuç izine bile tevafuk etmemişti.
idiyorum Ay ben g e! Zerr
Fesleğen ve hardal karışımı ton balığıyla harika olmuş!
Okulun hiçbir karışında Nergisçiğimin nur cemalini göremedim, dur bizim kızların sınav anındaki şok olmuş hâllerini izleyeyim de keyfim yerine gelsin.
Ay hadi, bütün derslikler burada, bizimkisi nerede?
Bir buçuk saat sonra... Ama gayet minnak bir şey…
Hadi bakalım Zerre, Ya Bismillah!
Sınav oturma düzenini ayarlamak için kullanılan Random Uygulaması
Nasıl olur, 40 dakikalık bir kayıp var bizim dersliklerde.
Zühre nereye kayboldu?
Aman Yarabbi! Birisi kamera kayıtlarını silmiş!
Bu uygulama sayesinde sınıf arkadaşlarınla aynı derslikte sınava girmen önleniyor ve güvenlik seviyesi maksimum derecede artırılıyor falan filan falan.
Duuuur biii dakkkaaa! Tamam da ben Sanem'le son sınavda aynı derslikte, hatta aynı sıradaydım! Zühre de Tennur'la, Habbe de Fahrunnisa'yla… Dur bakayım bu işte bir bit yeniği var.
Hemen bunları belgeleyip Yönetim Kurulu'na im. bildirmeliy
Bu da demek oluyor ki birisi uygulamanın ayarlarıyla oynamış!
Eğer bu uygulamada bir kişinin bile sanal zeka ile oluşturulmuş düzenini değiştirirsen, hata veriyor ve aynı dersleri alan birden fazla öğrencinin yan yana sıralarda sınava girmesine sebep oluyor.
Yoksa üçümüzün birden sınıf arkadaşıyla aynı derslikte sınava girmesi tevafuk olamaz…
Senin burada ne işin var
nemli Çok ö iride d il b bir acağım bulun
ne enin Asıl s r a işin v
43
Yazan ve çizen: Huriye Yücesoy - Feyzanur Elif Mutlu
Yahu yine bir şey bulamadım yauğ!
Devam edecek…
Zerre nihayet araştırmasına başlamıştı
Sinirlendi
Ya şimdi bu Ferhat Abi tavşanı Nergis'i kaybetmiş, duymuşsundur okul bununla çalkalanıyor, birkaç kızı ağlatmış hatta dün, neyse ben bir anda söz vermiş bulundum Ferhat Abi'ye.
FEYALİLACEB
Haydi, yüklerimizi koyalım gemiye Şulenur Yaşar Hadi dedim, Bismillah... Yazıyı erkenden yazayım, editör sormadan göndereyim de bir havam olsun… Beynimde elektrikler yandı söndü, şimşekler çaktı, ampuller parladı, tam ilk harfi heyecanla kâğıda konduruyordum kii; “noooniiiii noooniiiiii noooooooniiiiiiii” ambulans sirenleri duyuldu. “Allah'ım! Sen şifalar ver, yakınlarına sabırlar ver” dedim. Kafamı toplayayım da yazıma giriş yapayım, diye karşı yola bakmaya başladım. Oradan da cenaze arabası geçmesin mi? Bu sefer de “Allah'ım! Sen rahmet eyle, yakınlarına sabırlar ver” dedim. Biraz durakladım. “Nasıl yazayım” dedim, “ya, mizah demek, komik, eğlenceli, mutlu bi şeyler demek. Ben bu üst üste iki üzücü olayın ardından nasıl güleyim, eğleneyim? Yazmıyorum ya!” diye kapattım önümdeki her şeyi. Yolu, ağaçları, birbirine arabalarının içinden sayan şoförleri izlerken, beynim sürekli bir konuşma hâlinde; sadece eğlenceli zamanlarda mı mizah yapılır, eğer bu hayatı yaşıyorsak içinde bulunduğumuz her hâl içerisinde mutlu olacağımız bir şeyler bulabilmeliyiz. İşte o zaman hayat yaşanır, yoksa oturduğun yerden yok eğlenceli bi şey olsun, hahaha güleyim olmaz ki… Hay dedim beynime, aferin kız. Başımıza gelen, şerli olarak gördüğümüz, bizi yakan yıkan her olayda bir hayır olduğunu muhakkak fark ederiz. Muhakkak siz de demişsinizdir, 'ya bak bunda da varmış bir hayır.' Demek ki gerçekten yaşanılan her sıkıntıda biraz tevekküllü bakış açısı koyduğumuz zaman önümüze yükümüz hafifliyor. “Haydi, yüklerimizi koyalım gemiye, rahat edelim tevekkülle” sloganımla yolculuğa devam ederken, tevekkül marketin önünde durduk: “Aldım mesajı” dedim Rabbime, “ben Seni seviyorum, hem de çok…” Bayılıyorum hayattan böyle mesajlar çıkarmaya. Bir olay oluyor mesela, çok ağlıyorum, üzülüyorum, sonra birden duruyorum; “Rabbim bu hüznü yaşamamı Sen nasip ettin, üzerimde esmalarını gösteriyorsun, muhakkak vardır bir bildiğin. Allah'ım, rahatlığı vereceğin zaman dilimi de vardır muhakkak, neden üzülüyorum ki?” diyorum ve sabırla bekliyorum yaşadığım üzüntünün geçeceği günü… Gerçekten geçiyor ve o güne daha da dayanıklı geldiğimi fark ediyorum, Çok işe yarıyor ya.
44
“Vaaoov bir formül daha buldum, aferin bana, bunu kutlamalıyım”, diyip bir patates kızartması patlattım ortaya, ohh miss… Tabiî nefis hemen kendine veriyor, ben de aynen öyle yaptım. Neyse, şimdi fark etmişken, “Rabbime şükürler olsun” diyeyim. Tabiî bazen tam tersi olduğu durumlar da oluyor. Mesela, “bir iş var yapabilir misin” diyorlar, “hııh” diyorum yandan hafif gülümseyerek, “hııh, kim var ya senin karşında bir bakar mısın, ben ki ne zaman yapamamışım bu işi, şimdi mi yapamıcam, hııh ya, lütfen daha dikkatli konuşalım, kim var karşımızda bir bakalım, elimin zekâtı o iş benim, yarına elinde bil!” diye cevabı yapıştırıyorum. Bu konuşmanın ardından o işi kesinlikle yapamayan ben, arıyorum karşı tarafı, “Şey ya, olmadı o, ben yine biraz artizlik yaptım ya, ondan yapamadım heralde, napıcaz şimdi?” İnsanoğlu öyle bir şey ki, böyle konuştuğumda hiçbir şey yapamadığımı bildiğim hâlde yine geliyorlar arada, yapıyorum artizliğimi. Ama artık alıştım, “hııh ya bir bak kim var senin karşında” dedikten sonra uyanıp gafletten, “inşaallah kardeş ya, yaparız Allah izin verirse” diyip öyle kapatmaya başladım. İkidir rast gidiyor işlerim çok şükür. “Ya bunda da buldum formülü, bu inanılmaz aklım ve zekâm işte n'apacaksın”, diyesim geliyor da susuyorum. Onu dersek, ters dönersek, Allah korusun çok riskli. İyi de, bu da bir duygu ama, tamamen yok edilmesi çok zor olan. Yine ben, yine bir formül aradım ve buldum. (Rabbim buldurdu :) ) “Allah'ım ya… Sen bana ne kadar iyi bir yürek vermişsin, şükürler olsun sana, ne kadar da iyi yaratmışsın beni, Sübhanallah! Bana verdiğin iyi yüreğe, bana verdiğin şu akla Feyâlilaceb!” Nasıl, süper dimi, hem ben duygumu yaşıyorum, hem risk almıyorum. O zaman bunu da kutlayalım, Bursa'ya gidip bir İskender şöleni düzenleyelim. Ayy, ağzımın suyu hiç durmuyosun. Ağzımın suyunu yutkunmaktan bütün su ihtiyacım karşılanıyor neredeyse. Bu arada son olarak; her şeyde bir güzellik bulabilecek aklı vermiş Rabbim hepimize, olumsuz olaylarda bile güzel görebilecek gözü de vermiş, formülleri bulmak da bize kalmış. Bulalım formülleri, sevelim kendimizi, Rabbimiz adına tabiî ki… Artizlik yok, Rabbi, yarattığı 'kendimiz' nimeti üzerine övmek var… Haydi, size hayatı güzelleştiren formüller bulmanız duasıyla, çaaaoovv!
45 45
KİTAPLIK
Posta Kutusundaki Mızıka Nuriye Sultan Sevgili Dost, Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardı? Zarf mahremiyettir, mahrem olmasa da satırlar. Bir köşeye çekilinir, yalnız okunur mektuplar. Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsalar ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın; dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmez gibi. Gül ki, acılaşmasın göller. Göl ki; orada demirli kayığımız. Sevgili dost, özledim seni. Özlem yazdırıyor; Ödeyerek telifimi. Schumann: "çalarken seni kimin dinlediğini umursama " diyor. Bense umursuyorum, kimin dinlediğini. Sevgili Dost, Her defasında bu iki kelime ile başlıyorum mektubuma. Çünkü bu iki kelimeden her biri, gücünü diğerinden alıyor. Sevgili olunmadan dost, dost olunmadan sevgili olunmuyor. Eğer bir ruh beraberliğiyse dostluk, iki ruhu bir kılan nedir? Nedir birleşik kaplardaki su seviyesinin sırrı? Demek “dost insanın bir ikinci kendisidir” Demek “sevgi hiç ayırt etmez; sevenle sevilen aynı şeydir” -Kim o? -Senim! Böyle bir diyalogda kapının varlığından kim söz edebilir? Geçenlerde kitaplığımı düzenlerken kağıt dosyaları, ders notları ve biraz gerekli biraz gereksiz evraklar arasında boğulayazdım. Tam bu esnada “pek çok değerli kağıttan şeyler” dosyasıyla burun buruna geldik. Uzun zamandır elime almadığım benden bana ve dostlarımdan bana mektuplar… Lisedeyken cânım dostumdan (bir diğer deyişle ahretliğim) aldığım, cd zarfıyla kapatılmış bir kâğıdı elime aldım ve okumaya başladım. “Sevgili dost” diye başlayıp her cümlesinde biraz daha tebessüm etmeme neden olan satırları her zamanki keyifle okudum. Sonra zarfı kapattım ve
44
dedim ki, bu ay Keçelilerle Posta Kutusundaki Mızıka'yı konuşalım, yazışalım. Aslında her ay ben de bir nevi sizlere mektup yazıyormuş gibi hissediyorum; tabi bunlar hissî, dolma kalemli, adınıza mektuplar değil. Lakin oturup “Sevgili Keçeli” dedikten sonra kendimi dergi yazısı değil, size konulu mektup yazarken buluyorum. İşte Posta Kutusundaki Mızıka da “Sevgili Dost” diye başlayan, kendini dost hisseden her okuyucuya yazılmış zamansız ve mekânsız mektuplardan oluşuyor. Girizgâhtan önce sizlerle paylaştığım kısım bu kitaba ait. Aynı zamanda dostumun bana yazdığı mektubun da kısmen giriş kısmını oluşturuyor. Mektubunda bana bu kitaptan bahsetmiş, zaten okuduğu satırlar karşısında gözleri kamaşan ben koşa koşa gidip almışım o zamanlar. Hiçbir zaman baştan sona okuyamadım bu nadide eseri. Öylesine bir sayfa açarım, üç beş paragraf, birkaç sayfa dayanabildiğim kadarını okur, bırakırım. Sonra okuduğum satırları gülümseyerek yavaş yavaş akıl ve kalp midelerinde sindirmeye koyulurum. Sevgili Keçeli, Lafı daha fazla dolandırmayacağım, kitabı da uzun uzun anlatacak değilim; zaten okuduğun satırlar kitabı hissetmene yetmiştir zannediyorum. Unutmadan, kitabın yazarı Ali Ural'ın şahsına münhasır, çikolata tadında, çok etkileyici bir üslubu var; o da eseri daha bir enfes yapıyor. Ayrıca bence tam yakın bir dosta hediye etmelik, ya da hediyenize not yazarken bakıp iki satır kopya çekmelik! :) Şaka bir yana, ara ara sevdiklerimize mektup yazmak kalbi diri tutar Keçeli. Mektup yazmak, göndermek, beklemek, almak, saklamak, okumak, yıllar sonra yine okumak, ağlamak, gülümsemek, özlem duymak, yarım bırakmak, hatırlamak… Mektup okumak, akıllı telefona bakmaya benzemiyor; arada tadına bakmak lazım.
@
#
EHL-İ TİVİT
#
Fatm
a
&Z Hacer
ehra
Bu ayki konuğumuz: @yavbirah
Derleyen: Seren Adıyaman
47
ÖĞRENCİ İŞİ
Öğrenci işi mekânlar vol. 1 Ayşenur Aydoğdu
İSAM
Şu aralar fazla nostaljik takılıyorum. Sürekli bir dalıp dalıp geçmişe gitmeler, memleket özlemeler, çocukluk arkadaşlarını, hatta ilkokul öğretmenini aramalar... Bu nostaljiden Öğrenci İşinin de nasibini alması gerekiyordu tabiî ki! Efendime söyliyim, geçen aklıma ne geldi: “Ya biz eskiden çılgınlar gibi halk kütüphanesine giderdik. Şimdi neden gitmiyoruz?” Bu fikrin nereden çıktığını da söyleyeyim. Ben bu içimizdeki kitap okuma aşkının cebimizdeki paraya endeksli olmasına deli oluyorum. Hayır, cebimizdeki para dolar olsa; sıkıntı yok! Ama neylersin... Ha kitaba verilen paraya acır mıyım? Asla! Eğer o kitap okuduktan sonra beni başka bir ben yapıyorsa, kabiliyetlerimi inkişaf ettirmeme, ufkumu genişletmeme, duygu âlemimi derinleştirmeme yarıyorsa Amenna! Paraya kıyamıyor değiliz de, olsa kıyacaz. Sonuçta
46
birçoğumuzun harçlığı, yoldur yemektir, buhar olup uçuyor. Neyse efendim bu konuyu çok uzattım. Şimdi bir de internette kitap sitelerinde gezerken gördüğüm bazı kitapları okumaya hemen heves edip de “nasıl bir bütçe planı yapsak da daha çok kitap okusak?” diye düşünürkeeeeen... “Ana!” dedim. “Ya neden okumak istediğimiz bütün kitapları satın almak zorunda olalım ki?” “Ya da neden satın alamadığımız kitapları okuyamayalım?” Eskiden deli gibi halk kütüphanelerine giderdik. Üye olurduk. Sırayla kitap alıp, okuyup, sonra bırakır yenisini alırdık. Bu vesile ile küçük bir araştırma yaptım. Acaba şimdi halk kütüphaneleri ne durumda? diye. Tahmin edebileceğiniz gibi, çoğu atıl durumda kalmış. Kapısını çalan pek yok. Anca arada bir ilkokul öğretmenleri kütüphaneye gezi düzenlerse
t Beyazı esi an kütüph Bursa ha kütüphan lk esi
belki, ama onlar da artık kütüphane, müze gibi yerlerden ziyade, oyun ve eğlence merkezlerine gidiyorlar. Sadece üye olup kitap ödünç almak da değil, bir de kütüphanelerin şöyle güzel bir tarafı vardı; lisede dönem ödevlerimiz olurdu. Tabiî o zamanlar internet bu kadar yaygın değil, nerdeee... Olsa da öğretmenlerimiz internet bilgilerine hiç güvenmezdi. İlla ödev konusunu koca koca ansiklopedilerden, kitaplardan araştırıp, altına çizgili kâğıt koyduğumuz çizgisiz kâğıda bilgisayar yazısına taş çıkaracak bir intizamla hazırlayıp teslim ederdik. Hey gidi günler be, insan özlüyor.
İzmir Mil kütüphan li e
Bir de kütüphaneler müthiş sessiz olurdu. Genelde de tarihî olduğundan çok güzel yerlerde olurdu. Mesela İzmir'deki öyledir, denize nâzır. O yüzden kütüphaneye bir kere gittik mi, saatlerce çıkmak istemezdik.
49 47
Siirt halk kütüphan esi
Ders çalışırdık, kitap okurduk, yazılar yazardık, kendimizi dinlerdik... Çocukluk ve gençlik dönemimizde önemli bir yer kaplardı anlayacağınız kütüphaneler... Az buz kütüphanede yer sırası beklemedik hani! Velhasıl kütüphane candır, kütüphanelere gidin gençler! Orda güzel dostluklar edinin. Hem kitaplarla hem de sizin gibi kitapseverlerle... Sohbetleriniz, muhabbetleriniz, meşguliyetleriniz güzelleşsin. Hem aklınıza, kalbinize hem de cebinize hoşluk yapın kütüphaneye giderek. Eee boşuna Öğrenci İşi demiyoruz, bizim işimiz yeri geldiğinde sizin cebinizi de düşünmek! :) Şimdi sizin için bulabildiğim birkaç halk kütüphanesinin fotoğrafını paylaşıyorum. Anlattıklarımı tamamlayıcı örnekler olsun diye haa! Yoksa güzel ülkemin burada yer veremediğimiz nice güzel kütüphaneleri vardır. Öyleyse şimdi n'apıyoruz? Hemen kalkıp kendi şehrimizin halk kütüphanesini buluyoruz. Eğer üye değilsek üye oluyoruz. Ama beni sallamak yok, kontrol edicem. Hatta en iyisi mi siz kütüphanenin fotoğrafını çekip #öğrenciişi etiketiyle paylaşın ;) Hadi bakalım, takip ediyorum ona göre...
K.Maraş h kütüphan alk esi
50
Konya halk kütüphanesi
Mersin h kütüphan alk esi
Süleym kütüphaanniye esi
51
HERKES İÇİN SANAT
n e d e r k Zi ; i t i f a gr Melike Nursultan Üner Nuriye Sultan
ge nc yo r umsa n a t@ gm a i l .co m
52
I
Ocak 2017
B
ilirsiniz, “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” diye şevk kaynağı bir hadis-i şerif bulunuyor. Genelde biz bu hadisi insanın her türlü koşulda yaptığı işe devam etmesi, ümitsizliğe düşmemesi gerektiği şeklinde tefekkür etmişizdir. Yaratılan olarak vazifemiz neyse, biz akıbetini düşünmeden onu yapmaya devam edeceğiz, öyle vaziyet alacağız. (Vaziyet almak üstüne de ayrı bir yazı yazılır da, şimdilik es geçelim.) Akıbetini de her şeyin sahibine bırakacağız. Bir nevi teslimiyet tarifi yapılıyor Âlemlerin Efendisi tarafından. Ancak köşemizde biraz da bu hadisin sarahaten verdiği derse kulak kabartalım istiyoruz. Bizlerin nezdinde yeşillik, ağaç, çiçek, yaprak, nebat kıymetlidir. Kıymetlidir çünkü; her canlı, her nefes, her hâl tesbih eden bir dil demektir. Bu yüzden dinimizin pratik kısmında ağaç dikmeye, yetiştirmeye, onu korumaya, yeşili yaymaya çok ayrı bir yer verilmiştir. Gelgelelim kıyametin kopacağını biliyoruz, apaçık mânâsıyla ahir zamandayız, ama elimizde fidan yok ki dikelim. Hadi fidanı buldum, koca koca binaların arasında azıcık toprak bulup da dikebilir miyim? Ah eski köy evleri, evlerin yemyeşil bahçeleri, bahçelerdeki rengârenk çiçekler, çiçeklerin mis kokuları. Hepsinden ama hepsinden uzak, bir apartmanın en üst katında otururken, insanın azıcık morali bozulabiliyor. Ama durun, kalkın köye geri dönüyoruz, demiyoruz henüz. (Kim bilir, belki bir gün onu da deriz.) Diyoruz ki: “Caaanım okuyucu şu şehrin beton duvarları harika ve yeşil mi yeşil sanat eserlerine dönüşebilir, bu soğuk duvarlar zikredebilir.” Lakin yeşil derken zehirli kimyasallar içeren sprey boyalarla duvarları renklendirmeyi kat’iyyen kastetmiyoruz. Nefes alan, yaşayan, büyüyen, her hâliyle zikreden yosun grafitisinden bahsediyoruz.
Ocak 2017
I 53
Evet, evet böyle bir şey var. İster yosun grafitisi deyin, ister temiz grafiti, eko grafiti, yeşil grafiti. Biz zikreden grafitiyi tercih ediyoruz. Bu zikreden grafiti ilk defa İngiltere’de Anna Garfoth adında bir grafiti sanatçısı tarafından keşfedilmiş. Garfoth İngiltere’nin sokaklarını çeşitli tipografilerle süslerken, başka sanatçılar da bu sanatı deneyimlemeye koyulmuş. Türkiye’de de bir örneğine ulaşabildik. Zikreden grafitinin uygulama şekline gelirsek… Sprey kutularda satılmıyor bu yosun boyalar, yok efendim nereden sipariş edeceğim, diye düşünmüyoruz. Arada kapitalizme de “hıh” deyip arkamızı dönüyoruz. Zikreden grafitileri ben, sen, biz, siz, kendimiz yapıyoruz. Hem de öyle aman aman bir beceri gerektirmeden. Malzemelerimiz şu şekilde: yosun, ayran, su ve şeker. Aynen öyle, bu kadarcık. Bu saydığımız malzemeleri belirli oranlarda karıştırıp sprey başlıklı bir şişeye dolduruyoruz. Daha sonra iki sokak ötedeki atıl kalmış duvara tebeşirle mesajımızı yazıyoruz, ya da çiziktiriyoruz. Elimizdeki sıvıyı fırça yahut sprey yardımıyla duvardaki şablona uyguluyoruz. Yalnız caanım okuyucu, nasıl fidanı dikmek yetmiyor, zaman zaman sulamak da gerekiyor. Aynı şekilde yosun grafitimizin de birkaç kez üstünden geçiyoruz ki yeşersin, ağaç dikmede kullanılan tabir ile “tutsun”. Bu kısmı belki biraz üşengeçliğe sebep olabilir, ki hemen hatırlatalım, sonuç olarak tabiatın parçası olan, nefes alan zikreden bir grafitiniz olacak. Ayrıca zaman zaman “mesajınızın solmaması” için de sulamanız gerekecek. Zaten bizim mesajlarımız her cihette yaşayan, canlı mesajlar olmalı, değil mi? Biz biraz kısa keserek anlattık, nasıl yapılacağının ayrıntılı tarifini sizlerin internet becerilerine havale edip görselleri görünce içi kıpır kıpır eden sanatseverleri iki
54
I
Ocak 2017
sokak ötedeki mutsuz, gri duvara yönlendiriyoruz. Ama gitmeden, keşke bu zikreden grafitilerden biri, “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz.” olsa diye temenni ettiğimizi de belirtelim. Her seferinde diyoruz, çoğu sanatı biz de icra etmiyoruz diye. İtiraf edelim klavyede parmak oynatarak sizlerle konuşmak inanılmaz zevkli. Ancak belki bu sefer kalkıp biz de duvarlara yazarız, içimizde kalan iki satırı. Umuyoruz zikreden grafitiyi duyunca sizler de bizim kadar heyecanlanmışsınızdır. Aslında hepimizin söyleyecek bir sözü, iletecek bir mesajı var. Bu köşenin en güzel tarafı sanat sayesinde, derdini anlatmanın farklı farklı yollarını, araçlarını öğreniyor olmamız değil mi? Hem Zamanın Bedii ne güzel söylemiş, “Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.” Sanat deyip geçmemek lazım. Not: Evet biz sokak sanatlarına, grafitiye ayrı bir ilgi duyuyoruz. Bu köşeyi hazırlarken öğrendik. Zira iki sayının biri sokak sanatlarına gidiyor. Mazur görünüz…
Ocak 2017
I 55
ZİHNİN ÇARKLARI
HAYÂL
-2
Caner Kutlu
Y
c a ne r - k u t@ hotma i l. com
ahya Kemal, “İnsan bu âlemde hayâl ettiği nisbette yaşar” demiştir. “Düşünüyorum, o hâlde varım” da hayâl ortamında söylenmişti. Newton’un sözü ise, “Biz düşüncelerimiz değiliz, biz düşüncelerimizin düşüncesiyiz” şeklindeydi. Bir dönemin gerçeküstücü ressamı Alberto Giacometti 1933 yılında, Deneysel Araştırmalar dosyasında (hayâlinden) sorulan sorulara bazı cevaplar vermişti. Bunlardan: “Herhangi bir Tarihte Yaşamanın Usdışı Olanakları Hakkında” başlığındaki, seçilmiş örnek tarih, 409 yılına hayâlen gitmesi gerekse, bir kaçı; Üstünüzde nasıl bir elbise olurdu? O yılda hangi yenilik meydana geldi? (Cevabı: Kulağın arkasına yerleştirilen uzun bir tüyle sokağa çıkılmaya başlandı.)
56
I
Ocak 2017
Atmosferin rengi nasıldı? (Cevabı: Kentlerde açık gri, kasabaların çevresinde kızıl) Paris’te kaç kişi yaşıyordu? (Cevabı: Bir kişi, yaşlı bir kadın. /O da bir cadıdır herhalde C.K) Kartpostallardaki resimlerin konuları nelerdir? gibi… (Yazılar, Alberto Giacometti) Günümüz insanı da hayâlinden şunu soruyor: Mars’a ayak basan ilk insan olduğunu hayâl et! İlk ne söylerdin? Ya da Mars belgeselinde yapıldığı gibi, meselâ 2037 yılında bir gün içindeki herhangi bir anda, toz fırtınası sürerken ve enerji neredeyse bitecek bir haldeyken Olimpos şehrinde neler yaşanıyordur? Hayâl sona erip 2016’ya döndüğünde şöyle bir duygu uyanıyor: ‘Geçmişteki (ya da hayâlî gelecekteki) bir kötü olaydan, bittiği için mutluluk
“ “
Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız.
duyuyorum. Sona ermiş bir mutluluktan dolayı da üzüntü duyabiliyorum.’ Bediüzzaman da benzer bir öneriyle geçmişe davet ediyor: “Eğer istersen gel, Asr-ı Saadet'e, Ceziret-ül Arab'a gideriz. Hayâlen olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.” Kendisi de şöyle (ancak hakikatte) cevaplıyor: İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki: Elinde mu'ciznüma bir kitab, lisanında hakaik-aşina bir hitab, bütün benî-Âdeme, belki cinn ü inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muamma-i acibanesini hall ü şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlakını feth u keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkil ve müdhiş sual-i azîm olan ‘Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?’ suallerine mukni', makbul cevab verir. (Mektubat) Bediüzzaman’ın “hayâlim kuvvetli olduğundan” dediği yüksek enerji düzeyinde: “Arkadaş! Taht-el arz yaptığım hayâlî bir seyahatta gördüğüm bazı hakikatları zikredeceğim.” (Mesnevi-i Nuriye) diye hayâlin parçaları hakikate taşıyacağını yeraltında da bir sema keşfedileceğini (kendi iç semamızla birlikte) anlıyoruz. Jules Verne’in heyecanını da (Arzın Merkezine Seyahat) ya da Dostoyevski’nin varoluş merakını da (Yeraltından Notlar) benzer hayâlî seyahatler vermiş olmalıydı. Bu arada, 80 Günde Devr-i Âlem gibi İ.G sömürgeciliğini empoze eden hikâyelerle dönenler de oldu. Borges’in, Düşsel Var-
lıklar Kitabı da, bizi hayâlden şekil verilmiş ancak anlamını bulamamış, hayâlî ancak imkânsız uzayın yaratıklarını zihinlerde oynatıyor. Yeni dönemin itaatkâr robotlarının dijital hayvanlara dönüşmesi “transformers” hayâlî yaratıklar olarak çoktan aramızda dolaşmaya başladı. Artık makinelerimiz hayâllerimizden fırlayan gerçekdışı yaratıklarımız olabilecek midir, bu konuşuluyor... Yakın zamanda kötülerin ellerinde yeni yapay zekâlar, modern Sâmirîler elinde üretilen “Samaritian”lar insanların göremediklerini görebilir(!), tepelerine çökebilir, bu sayede hakikat ve adalet kartları yeniden karılabilir mi? Bütün servetimiz böylece altın bir buzağıya dönüşebilir mi? Hannibal, “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız” derken, -Bediüzzaman’ın balonla geçişini de unutmadan- hayâlin de yeni yollar açabileceğini düşünmüş olmalıdır. Öte yandan Bediüzzaman, insanın kendi kendine yapacağı en büyük kötülüğün imkânsızı istemek olduğunu söyler. Hayâlden ibaret kalan hayâller safsatadan öte değer bulamaz. Üstad’ın, “Gulyabanî gibi hurafatı arkasına takarak, dillerin destanlarında dönüyor. Emsaline dahi meydan açar.” (Muhakemat) dediği varlıklarla zihinler doludur. Psikanaliz’in babası Carl Jung, mitlerin ait olduğu toplumun dünyaya ve olaylara bakış açısını yansıttığını ve bu sayede halkların bilinçaltındaki travmalara ve yaralara ulaşılabileceğini söylüyor. Antik Yunan’ın yarı insan yarı at Sentorları, yarı keçi Satirleri, Ocak 2017
I 57
““
efsanevî güzellikteki deniz canlıları Sirenleri, yılan Siyah ya da sarı renklidir. Güneş ve Ay tutulması, saçlı kadın Medusa, kanatlı at Pegasus, çok başlı Yelbegen’in bu gök cisimlerini yemesi olarak ancanavar Hidra... latılır. Astronomi gözden uzak olduğunda astroloji daha Bediüzzaman’ın bununla ilgili bir hatırası ve haziyade sûretlerle ortaya çıkıyor; zihin hayâletler- tırlatması var: le doluyor. Teşbih ve temsiller arttıkça hakikatle “Teşbih ve temsiller, havastan avama geçtikçe, hayâli ayırmak daha büyük bir zihin ameliyesi isti- yani ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-u yor. Gazali’nin, “Astronomi bilmeyen marifetullahta zamanla hakikat telakki edilir. Meselâ: Küçüklüeksik kalır"ı söylemesi boşuna değildir. Göktaşları ğümde Kamer tutuldu. Ben vâlideme dedim: ‘Neden haber kaynaklarını kötü emellerden uzaklaştırıyor, ay böyle oldu?’ Dedi: ‘Yılan yutmuş.’ Dedim: ‘Daha bunu bilmek... “Burçlar da birer misaldir”i bilmek görünüyor?’ Dedi: ‘Yukarıda yılanlar cam gibi olup, ve “Melekler yıldızları da birer sûret olarak kul- içlerinde bulunan şeyi gösterirler.’ Bu çocukluk lanır” her cinsin bir meleği, her niteliğin bir İlâhî hatırasını çok zaman tahattur ediyordum. Ve der isme bağlandığını çözebilmek gerekecektir. idim ki: ‘Bu kadar hakikatsız bir hurafe, vâlidem gibi ciddî zâtların lisanında nasıl geziyor?’ Tarihimizin ortak zihin koridorlarında diye düşünürdüm. Tâ, felekiyat fennida pek çok hayâl kahramanı dolaşır. ni mütalaa ettiğim vakit gördüm Ruh hırsızları Abasılar, iyiliğin ki; vâlidem gibi öyle diyenler, bir başlangıcı Ayıhılar, korku saAstronomi teşbihi hakikat telakki etmişlan Abra, gülmekten öldügözden uzak oller. Çünki derecat-ı Şemsiyeren Arçura… Demirkıynak, nin medarı olan ‘mıntıkat-ül Hüma Kuşu, Garmakoçi... duğunda astroloji büruc’ tabir ettikleri daire-i Üstad’ın da bahsettiği, daha ziyade sûretazîme, menazil-i KameriGulyabanî; insan yediği ye’nin medarı bulunan mail-i düşünülen kocaman, uzun lerle ortaya çıkıyor; Kamer dairesi birbiri üstüne sakallı, asâlı bir dev olarak zihin hayâletlerle geçmekle, o iki daire herbiri iki tasvir edilir. Araştırmacıdoluyor. kavis şeklini vermiş; o iki kavise ların eski Arap rivayetlerine felekiyyun üleması latif bir teşbih dayandırdığı, vücudu tüylerle ile büyük iki yılan namı olan ‘tinnikaplı, pis kokulu bu acayip varlığın neyn’ namını vermişler. ayakları terstir. Dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşamüstü ortaya İşte o iki dairenin tekatu' noktasına, baş mânâçıkarmış. (Neden çöller... Buna Sâdık el-Müeyyed sına ‘re's’, diğerine kuyruk mânâsına ‘zeneb’ dede seyahatinde dikkat çekiyor: “Açık denizlerde gi- mişler. Kamer re'se ve Şems zenebe geldiği vakit denler etrafta kara olmayınca karaya benzer hayâl- felekiyyun ıstılahınca ‘haylulet-i Arz’ vuku bulur. ler görmezler. Bütün nezaretleri önlerinde yapılıp Yani Küre-i Arz tam ikisinin ortasına düşer, o vakit giden sath-ı müteveccihe münhasırdır. Sahrâda ise Kamer hasfolur. Sâbık teşbih ile ‘Kamer, tinninin uyûn-ı temâşa sahte göller, aldatıcı denizler, bütün ağzına girdi’ denilir. vücûdları birer in'ıkâs-ı havâîden başka bir şey olİşte bu ulvî ve ilmî teşbih, avamın lisanına girmayan seraplar ile daima avunur.”) dikçe, mürur-u zamanla, Kamer’i yutacak koca bir Sonra… Enkebit, Hıbılık, üstü insan alt kısmı yılan şeklini almış.” (Lem'alar) hayvan Hırtık, Hortlak, köpekbaşlı İtbarak, kabus Bediüzzaman’a göre, böyle; “Felsefe-i beyan nacini Kamus, Kayberen, Şahmeran, Öcü ve Tepe- zara alınmaz ise; belâgat hurafat gibi hayâl gul gibi göz... (Türk Mitoloji Ansiklopedisi, Deniz Karakurt) (gulyabanî gibi ya da yukarıdaki örnekteki YelbeNihayet... Güneşi ve Ay’ı yutan Yelbegen. Altay gen gibi) sâmi'e hayretten başka bir faide vermez.” mitolojisinde bazen yedi başlı bir dev bazen da ej- (Muhakemat) derha olarak anlatılagelen insan yiyen at düşmaBunun için öncelikle, diyor Üstad: nı mitolojik canavar. Üç, yedi veya 12 başı vardır. “Ey birader! Senin elini tutup hazine-i hakaike
58
I
Ocak 2017
““
““
götürmekten evvel va'd ettiğim birkaç mes'ele ile acele edip basar-ı basiretinize gışavet ve perde olan hayâlâtı def' edeceğim. Öyle hayâlât, gulyabanî gibi elleriyle senin gözünü kapar, göğsüne vurur, seni tahvif eder. Farazâ gösterse de nuru nar, dürrü mederr gibi gösterir. O hayâlâttan sakın! (Muhakemat) Peki, doğru (hakikat olan) hayâl nasıl kurulur? İşte bir örnek: Kur’ân’ın gösterdiği vesailiyle, doğru hikmetin kuvvetiyle, bir seyr-i ruhanî olarak semavatın ulûmlarına çıkacağım. Tâ oradan temaşa edip göreceğiz ki: Küre-i Arz hol veya top veya fırfıra veya sapan taşı gibi Sâni'-i Hakîm dest-i kudretle döndürüp, atmakla çeviriyor. Tâ parça parça ederek daha iyisine tebdil edeceğine nazar-ı hikmetle göreceğiz. Sonra da semavattan asılıp, cevvden geçeceğiz. Tedricen, beşiğimiz olan ve beşerin yatıp ve istirahat eylemesi için Hâlık-ı Rahman, sathını serip müheyya ve mümehhed etmiş olan küre-i arza ineceğiz. Sonra da beşer, çocukluğundan çıktığı gibi beşiğini atıp harab etmekle beşeri saadet-saray-ı
ebediyeye gönderilmesine nazar-ı dikkatle temaşa edeceğiz. Bunu tamamen temaşa ettiğimizden sonra, zaman ve mekân ile mukayyed olmayan seyr-i ruhanî ile zaman-ı mazi kıt'asına girip ebna-yı cinsimiz olan ebna-yı mazi ile seyyale-i berkıye-i tarihiye ile muhabere edeceğiz. O mağrib-i ihtifanın köşesinde vukua gelen hâdisatı öğrenip, ondan fikir için bir şimendiferi yapacağız. Sonra dönüp gelmek üzere olan ebna-yı cinsimizi ziyaret ve istikbal için saadetin fecr-i sadıkını uzaktan görmek ve göstermek ile maşrık-ı istikbale müteveccih olarak şimendifer-i terakkiye ve tevfik denilen sefine-i sa'ye bindiğimiz ile beraber ellerimizde olan bürhanın misbahıyla, o bidayeti karanlık görülen fakat arkası gayet parlak olan zamana dâhil olacağız. Tâ ebna-yı müstakbel ile musafaha edip saadetlerini tebrik edeceğiz...” (Muhakemat) Hakka ulaştıran hayâlden yollar ve yoldaşlar ile yolculuklar ve yoldaşlıklar ve hakikatin hayâlden Hakka ulaşan serüveni... Gelecek sayıda devam edecek... İnşaallah! Ocak 2017
I 59
SAĞLIKLI YAŞIYORUM
n a d ’ ‘Su lerde p e b se t e m hik Abdurrahim Özyurt oz y u r t la r _6 1@ wi ndowsli ve. com
S
u, hayatımız ve vücudumuz için en temel besin kaynaklarından biridir. İnsan gerek enerjisini, gerekse fiziksel aktivitelerinin birçoğunu su sayesinde gerçekleştirir. Yapılan araştırmalara göre su tüketimimiz ortalama 2–2,5lt/gün olması gerektiği yönündedir. Tabii bu suyun gün içinde nasıl tüketildiği de içilmesi kadar önemli bir durumdur. Örneğin sabah içilen ılık suyun içerisine 2–3 damla limon damlatıldığında limonun, suyun alkali oranını arttırdığı, dolayısıyla güne arınmış ve canlı bir vücutla başlamamızı sağlayarak metabolizmamızı gün boyu zinde tuttuğu yapılan araştırmalar arasındadır.1 Suyun bu güzelliği yanında, Efendimizin su ile ilgili sünnetleri tekrardan hatırlayacak olursak: 1- Suyu hızlı değil, yavaş içmek. Hazret-i Ali (ra) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (asm): “Su içtiğinizde emerek için, ağzınıza dökercesine içmeyin”2 buyurmuştur. 2- Suyu bir defada değil, iki veya üç defada içmek ve içerken içine nefes vermemek.
60
I
Ocak 2017
Ebû Katâde (ra) bildirmiştir: Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Sizden biriniz su içtiğinde su kabına üflemesin.”3 Ebû Saîd (ra) anlatmıştır: Resûlullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Su bardağını ağzından uzaklaştır, sonra nefes al.”4 3- Suyu sağ eliyle içmek. İbn-i Ömer (ra) bildirmiştir: Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Biriniz yemek yediği zaman sağ eli ile yesin. İçtiği zaman da sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan sol eli ile yer, sol eli ile içer.”5 4- Suyu içerken “Bismillahirrahmânirrahîm” demek. İçtikten sonra “Elhamdülillah” demek. Evet, tekrardan bilgilerimizin tazelenmesine fayda sağlayan bu hadisler ışığında asıl değinmek istediğimiz hususa gelecek olursak; suyu yemek esnasında veya yemekten 2 saat sonra içmenin sağlığımıza ne derece etkisi olduğunu şu örneklerle göreceğiz... Meseleye Efendimizin (asm) şu hadisiyle yaklaşmak istiyorum:“İnsana belini doğrultacak bir-
kaç lokma yeter. Bunu yapamıyorsa; karnının üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de teneffüs etmeye ayırsın.”6 Bakıldığında ‘üçte birini suya, üçte birini ise teneffüs etmeye ayırsın’ buyrulduğu halde genel olarak midemizin üçte üçünü de yemeğe ayırmaktan geri kalmıyoruz ve bu kilo almaya, ilerleyen zamanlarda sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Oluşan bu sağlık sorunları günlük yaşantımızı büyük ölçüde etkiliyor ve yaşam standartlarımızı düşürebiliyor. Bunun için su içmek doygunluk hissi vereceğinden dolayı sünnete uygun olmayan aşırı yemeyi engeller, bu da erken doyup sofradan kalkmamızı sağlayabilir. Suyu yemek esnasında içmenin bazı sakıncaları da vardır. Yemek esnasında alınan sıvılar sindirim enzimlerini ve mide asitlerini seyreltir. Dolayısıyla, gıdaların kırılması ve besinlerin hazmı zayıflar. Mide, gıdaları kırabilmek için daha fazla asit üretme ihtiyacı duyar. Bu da mide ekşimesi veya reflüye yol açabilir. Mideden, yeterince kırılmadan bağırsaklara geçen gıdalar ise bu kez ince bağırsakta baskı yapar. Bu bilgiler ışığında, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hayatına baktığımızda ve hatıralarını incelediğimizde şu husus dikkatimizi çekiyor: “Üstadımız çok az yerdi. Yediği zaman da beş saat geçmeyince tekrar yemek yemezdi. Yemekten sonra da, (sünnete uygun olarak) iki saat geçmeden su içmezdi. Saate bakar, on da-
kika da kalmış olsa ‘Daha iki saat olmadı’ diye bekler, sonra su içerdi.”7 Bediüzzaman Hazretleri’nin sünnete uygun olan bu hassas tavrının hikmetini bilimsel araştırmalar ışığında değerlendirecek olursak, suyu yemekten 2 saat sonra içmenin sebeb-i hikmetini şöyle açıklayabiliriz: Yemekte içilen su, midenin altına iner ve yemek suyun üzerinde kalarak su ile yemek birbirinden ayrılır. Bu da hazımsızlığa neden olur. Bediüzzaman bu noktada sünnete uymuş, hazımsızlık yaşamanın önüne geçerek vücud emanetini muhafaza etmiştir. Sünnet-i seniyyeye ittiba ettiğimiz müddetçe, hem yemek adabını kazanmış olacağız, hem de yediğimiz besinlerin ve suyun faydasını daha çok görmüş olacağız. Peygamber Efendimizin (asm) beslenme ile ilgili yaşam tarzının, sağlıklı ve rahat bir yaşamın şifrelerini çözdüğünü görmekteyiz. Bu yüzden hayatımızı, sağlığımızı, formumuzu korumada ve dahası vücud emanetini muhafaza etmek noktasında sünnetlere müracaat etmek kuşkusuz en doğru seçenek olacaktır.
Dipnotlar: 1. www.zayiflamaiksiri.com 2. Câmiü’s-Sağîr, 1/392. 3. a.g.e., 1/294. 4. a.g.e., 1/38. 5. Müslim, Eşribe, 105. 6. Tirmızi 7. Ayrıca bakınız: Son Şahitler-III/49. sayfa.
Ocak 2017
I 61
ANLAMLI YORUM
İmanlı
DELIKANLI M. Fahri Utkan
D
mfu tka n @ ya hoo. com
elikanlı sözlüklerde; çocukluk çağından çıkmış genç erkek; gençlere bir seslenme sözü; sözünün eri, dürüst, namuslu (kimse) vb. anlamlara gelmektedir. Genellikle yukarıda üçüncü olarak bahsettiğimiz anlamda olmak üzere, imanlı bir delikanlının özelliklerini yazmaya çalışacağım. İmanlı delikanlı, imanını kuvvetlendirecek kitapları okur. İmanlı delikanlı sözünden dönmez. Özü sözü birdir, münafıklık alametleri taşımaz ve yapmaz. Hayatperest değildir, cazibeli olan toplum hayatına ve sanal medyaya aldanmaz. Zamanın çoğunu sanal medyada geçirmez. Hizmetini siyasî cemaatler içinde değil, iman dairesinde, uhuvvet prensipleri çerçe-
62
I
Ocak 2017
vesinde yapar. Allah’ın isimlerinin tecellilerini en küçük bir varlıkta bile görerek, Allah’ın varlığını, birliğini ispat edebilir. Gideceği yolda önce Kur’ân’ı, sonra Hz. Muhammed’i (asm) ve sonra da Risale-i Nur esaslarını rehber tutar. Her zaman doğru söyler, fakat her doğruyu her zaman söylemez. Çünkü herkesin söylenen sözün hangi anlama geleceğini bilmediğini bilir. Gıybet yaparak arkadaşlarını canavarcasına dişleme fiilini işlemez. İmanlı delikanlı dedikodu yapmaz, fitne çıkarmaz. Hz. Ömer’in (ra) dediği gibi, kendini ölüme götürse bile doğruluktan ayrılmaz.
İmanlı delikanlı, hatalarını görür, kabul İmanlı delikanlı, diğer Müslümanın kardeşieder, onlardan ders alır ve son merhalede de o dir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim hataları en kısa zamanda düzeltir. etmez. Bilir ki, (mü’min) kardeşinin bir ihtiyaİmanlı delikanlı, hiçbir zaman ve zemin- cını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını gide “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” derir. Yine bilir ki, Müslüman’ı bir sıkıntıdan tavrına bürünmez. İmanlı delikanlı, “Kim kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çı- günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Ve diğer karmamış birisini öldürürse, bütün insanları bir Müslümanın kusurunu örterse, Allah da öldürmüş gibidir.” (Mâide Suresi. 32) ayetinin işa- Kıyamet günü onun kusurunu örter. 3 retiyle, bir masum kardeşinin hakkını, bütün İmanlı delikanlı, boş sözlerle, çirkin davrahalk için dahi olsa iptal etmez. Buna bağlı ola- nışlarla karşılaştığı zaman, izzet ve şerefini rak da, adalet-i mahzanın gereği uygulamuhafaza ederek oradan uzaklaşır. 4 nabildiği takdirde adalet-i izafiyeye İmanlı delikanlı, ubudiyetini gitmez. Aksi halde bunun zulüm sırf ilahî bir emir olduğu için olacağını bilir. yapar. Çünkü bilir ki, ubuİmanlı İmanlı delikanlı hizmetdiyetin gerekçesi emr-i ten kaçmaz. Hizmette öncü İlahî, neticesi de rıza-ı delikanlı, bilir olur, mükâfatta görünmez İlahî’dir. ki; Hakk’ın hatırı olur. İmanlı delikanlı, elİmanlı delikanlı büyükması elmas bilir, camâlidir, onu hiçbir lerine hürmet eder, küları elmasa tercih ethatıra feda çüklerini korur, ana babamez. Yani, bu asrın sına hürmeti esirgemez. hastalığı olan, dünya etmez. için ahiretini feda etmez. İmanlı delikanlı az konuCam dünya hayatı, elmas şur, öz konuşur. İmanlı deliise ahiret hayatı olduğunun kanlı tavuk gibi erkenden yatfarkındadır. İmanlı delikanlı, maz. Gerektiğinde hemen uyanır. imanının gözüyle, Kur’ân’ın talimiyİmanlı delikanlı sallama çay içmediği gibi sallama Risale de (sadeleştirilmiş) okumaz. le, nuruyla, Hz. Peygamber’in (asm) dersiyle, İmanlı delikanlı, hadiste bahsedildiği üzere, ism-i Hakîm’in göstermesiyle hareket eder ve kendisine yapılmasını istemediği şeyi kendisi her varlıkta, tıpkı bir asay-ı Musa gibi, Allah’ın de başkasına yapmaz. Aynı zamanda da ‘sinir- varlığını ve birliğini ispat eder. lendiğinde veya öfkelenince susar, konuşmaz’. İmanlı delikanlı, demokrattır, demokrasiyi savunur, herkesin her zaman ve zeminde fikirİmanlı delikanlı, Allah’tan korkan ve sözün lerini anlatması için mücadele eder. doğrusunu söyleyendir. 1 İmanlı delikanlı, çaresiz kaldığında kendiİmanlı delikanlı, nasıl ki yolcu olduğunu binin çare olabileceğini bilir ve çaresi bulunan lir, bulunduğu yerden çıkacağını bildiği gibi bu dünyadan da çıkacağını bilir. Ona göre dav- bir işte acizlik göstermez, çaresi bulunmayan ranarak yaşar. Vücudunu Mucidine feda ede- bir işte de ağlayıp sızlamaz. Tevekkül ve sabırla hareket eder. rek son nefesine kadar yaşar. İmanlı delikanlı, bilir ki; Hakk’ın hatırı âliİmanlı delikanlı, “süflî ve lüzumsuz bir fidir, onu hiçbir hatıra feda etmez. kir şuuruna gelir ve onu meşgul ve rahatsız ederse, ona dikkat sarf etmekten vazgeçer. Hâsılı, İmanlı delikanlı, delikanlı gibi Zihnini dağıtmamak için, gayesi dışındaki davranır. lüzumsuz şeylerle oynamaz. Vaktini zayi etDipnotlar: mez. Zamanını israf eden münakaşa ve soh1- (Ahzab, 70) betlere katılmaz ve kendisine bir şey emanet 2 -Zübeyir Gündüzalp, Altın Prensipler edildiğinde emanete hıyanet etmez, hıyanet 3- Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58 edene de hıyanet etmez.”2
““
“ “
4- Furkan suresi. 72
Ocak 2017
I 63
Valide’de yangın var
ŞİİR
İçim üşüyor bugün, Elim, yüzüm, her yerim… Valla hava soğuk diye değil, Yüreğim yangın yeri ondan belki de. Bugün yüzüm pek gülmüyor, Hüzün yerleşmiş suretime, Bakışlarım farklı… Sanki Hud Suresi’ni okumuşum da beni ihtiyarlatmış gibi… İçim çok üşüyor, Tebessüme alışmış yüzüm bugün küsmüş gibi, Sanki içimdeki çocuk yanmış gibi, Yanarken “anneee!” diye bağırmış gibi… Elimi mumun alevine uzatmaya dayanamayan ben, Sanki alevler içinde kalmışım gibi… Şükür ki her şeye rağmen kadere iman ettik. Ve yine şükür ki, Cehennem’e kendi kesbimizle gideceğimize, Cennet’e ise ancak götürüleceğimize iliklerimize kadar inandık. Yoksa dayanmak ne mümkün? Vakit Cennet’e gitme vakti demek ki 12 melek için… Ya da bilmiyorum, içimde hep benimle birlikte olan çocuk için, hicret edip mülteci olma vakti bir yerlerde… Hangisi, gerçekten bilmiyorum. Kafam karışık, içim bulanık, havanın durumu umrumda değil bugün. O yüzden yalnız kaldım camide ve o yüzden soğuk bugün. Tüm olanlar neticesinde gözümün yaşları yetmedi yangınları söndürmeye. Çünkü yangından sonra ağladım. Allah’ım affet! Ya bizim payımız ne olacak, kilitli yangın merdivenlerinde? Tüm suç müdürün mü yoksa ya da idarenin! Ben neresindeyim yangının? 2016 ne ağır, ne çetin bir yıldı, gücüm yetmedi taşımaya… Hem hattatlar ağır taşımamalı der hocam, Taşıyamadık. 23 yaşında kocaman bir çocuk oldum. Çocuk kalbim çok acıdı bugün. 23 yaşını görmesek de olur, ama çocuk olmasak olmaz… Çocuklar yanmasın Allah’ım! İmdat ve medet Ya Rabbi! Yeni Valide Camii / Üsküdar 30 Kasım 2016
64
I
Rukiye Bayram Ocak 2017
Adana Aladağ'daki yangında vefat eden çocuklara...