1 minute read

Reformasyon

O zamanlar Hıristiyanlığın başını saran kötülükler, yani batıl inançlar, sadakatsizlik, cehalet, boş spekülasyonlar ve her türlü yozlukla çürümüşlük (başka bir ifadeyle, insan kalbinin doğal meyveleri olan şeyler) yeryüzünde yeni rastlanan şeyler değildi kesinlikle. Devletlerin tarihinde çok sık görülen musibetlerdi bunlar. Özellikle dünyanın Doğu’sundaki, şanlı şerefli devirler yaşamış fakat artık gücünü kudretini kaybetmiş çeşit çeşit dinler bu musibetlerin taarruzuna maruz kalmışlar ve neticede bu saldırılara göğüs geremeyerek, bir daha asla ayağa kalkamayacak şekilde yerle yeksan olup yıkılmışlardı. Peki, Hıristiyanlık da aynı kaderi yaşamak mecburiyetinde mi kalacaktı? Hıristiyanlık da eski devirlerde halkta kök salmış o diğer dinler gibi mahvolup gidecek miydi? Eski dinleri öldürüp ortadan kaldıran darbe Hıristiyanlığın ömrünü de elinden alacak derecede kuvvetli mi indirecekti sert yumruğunu?

Hıristiyanlığı yok olup silinmekten kurtaracak hiç bir şey çıkmayacak mıydı? Şimdi Hıristiyanlığı baskı altına alan ve daha önce başka pek çok tapınma biçimini ezip geçmiş güçler Yüce İsa’nın Kilise’sinin yıkıntıları üzerinde hiç bir karşı koyuşla yüz yüze gelmeden hükümranlıklarını sürdürebilecekler miydi? Peki, Kilise’nin ve dünyanın bu koşullarda toparlanıp canlanması nasıl ve ne şekilde gerçekleşti?

Gözlemciler bu noktada, Tanrı’nın bütün çağlar boyunca yeryüzünü idare etmesini sağlayan iki yasanın işleyişini görüp işaret edebilirler. Bu yasalardan birincisi, Tanrı’nın asırlardır hiç değişmeden yaptığı gibi hazırlıklarını yapmaya usul usul koyulması ve belirli bir olayın gerçekleşmesinden çok önce başarmayı tasarladığı şeylere doğru adım adım ilerlemesidir.

On Altıncı Yüzyıl Reformasyon Tarihi, Cilt 1

Jean-Henri Merle D’Aubigne

This article is from: