Olimpos Hastanesi Eylül-Ekim 2017 Bülteni

Page 1

SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ. OLİMPOS HASTANESİ ÜCRETSİZ YAYINIDIR. EYLÜL/EKİM 2017 - SAYI 7

PRP TEDAVİSİ

genç kalmanın sırrı

KAHVE &

SAĞLIK

AKUT VAJİNİTLERİ

ve tedavileri

BEBEKLERDE

tamamlayıcı beslenme

ESTETİK karın germe ameliyatı


2

GÜZELLER SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇTİ Bu yıl 18'incisi düzenlenen Miss Mediterranean 2017 Güzellik Yarışması'nın 12 finalisti eğitim kampının 6'ncı gününde sağlık kontrolünden geçti. Kamp başlamadan önce Olimpos Hastanesi'nde detaylı check-up’dan geçen güzeller kampa katılmak üzere sağlıklı bir şekilde özel Olimpos Hastanesi’nden uğurlandılar.

Kemer Belediyesi sosyal sorumluluk projesi kapsamında 190 çocuğa toplu sünnet töreni düzenlendi. Kemer Belediyesi’nin katkılarıyla her yıl geleneksel olarak düzenlenen sünnet şöleninde 190 çocuk erkekliğe ilk adımını Özel Olimpos Hastanesinde attı. Belediye tarafından 10’ar gruplar halinde Özel Olimpos Hastanesine getirilerek hijyenik ortamda sünnet ettirilen çocuklar ve aileleri daha sonra belediye aracılığı ile evlerine bırakıldı. Operasyon, genel cerrahi uzmanları Op. Dr. Şükrü Dölalan, Op. Dr. Kutbettin Altun ile üroloji uzmanı Op. Dr. Adem Yüce tarafından gerçekleştirildi. Kemer belediyesinin organize ettiği sünnet şenliği sosyal belediyeciliğe güzel bir örnek oldu.

Konyaaltı Belediyesi’nin 1.830 rakımda bulunan Feslikan Yaylası’nda düzenlediği 20. Yaz şenlikleri kapsamında yapılan yağlı güreşlerde güreşçilerin sağlığı Özel Olimpos Hastanesine emanet edildi. Karşılaşmalar boyunca küçük yaralanmalar dışında önem arz eden vakaların olmaması sevindirdi, yöre halkının ve misafir olan sanatçıların hastanemize gösterdi ilgi için teşekkür ederiz.

Erkekliğe ilk adım Özdilek Alışveriş Merkezi tarafından düzenlenen sünnet şöleni kapsamında AVM çalışanlarının çocukları, Olimpos Hastanesi’nde sünnet ettirildi. Özdilek AVM'nin her yıl düzenlediği şölenle, 14 çocuk Olimpos Hastanesi'nde ameliyathane koşullarında sünnet edildi. Operasyon, genel cerrahi uzmanları Op. Dr. Şükrü Dölalan, Op. Dr. Kutbettin Altun ile üroloji uzmanı Op. Dr. Adem Yüce tarafından gerçekleştirildi. Aileleriyle birlikte hastaneye gelen çocukları, bu özel günlerinde arkadaşları da yalnız bırakmadı. AVM yönetimi sünnet olan çocuklara altın ve çeşitli oyuncakları bizzat elleriyle hediye ettiler. Aileler, AVM ve hastane yönetimine teşekkür etti.”

Türk Pop Müziği'nin efsane ismi Erol Evgin, 'Altın Şarkılar' açık hava konserleri turnesi kapsamında 22 Ağustos Salı akşamı Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda Antalyalılarla buluştu. Sağlık sponsorluğunu üstlendiğimiz konser süresince, ünlü sanatçı Erol Evgin ve misafirlerin sağlığı Özel Olimpos Hastanesi ve personeline emanet edildi.


3

Çocuk Saðlıðı ve Hastalıkları Uzmanı

TAMAMLAYICI BESLENME Çocuklar ilk 6 ayda tek başına sonra ise tamamlayıcı besinlerle birlikte 2 yaşına kadar anne sütü ile beslenmelidir. Tek başına anne sütünün yetmediği 6-23 ay arasındaki dönemde besinsel gereksinimleri karşılamak için anne sütüne ek olarak verilen besinler “tamamlayıcı besinler” olarak adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü tamamlayıcı beslenmenin altıncı ayda başlanmasını önermektedir. İlk 6 ayda emzirme, bebeklerin yeterli kalori ve protein alımını, aynı zamanda anne ile çocuk arasında duygusal bağın gelişmesini ve çocukların kendilerini güvende his etmelerini sağlayacaktır. Dördüncü ve altıncı ayda tamamlayıcı beslenme başlanan bebeklerin büyümeleri benzer iken, ilk altı ay tek başına anne sütü alanlarda gastrointestinal enfeksiyonların daha az olduğu gösterilmiştir. Tamamlayıcı besinlere 6.ayda bir çay kaşığı miktarı ile başlanmalı, giderek miktarı ve çeşidi arttırılmalıdır. Tamamlayıcı besinlere erken başlanılması çocuklarda aspirasyon (akciğerine kaçırma), besin alerjisi, Tip 1 diyabet, çölyak hastalığı riskini artırabilir. Tamamlayıcı besinlere geç başlanılması ise, yetersiz enerji alımı sonucu büyümenin yavaşlaması, demir eksikliği anemisi, konuşmada gecikme, atopik hastalıkların riskini artırabilir. Tamamlayıcı besine ilk olarak tek bileşenli besinler başlanmalıdır ve 3-5 günlük aralıklarla yeni besinler eklenmelidir. Demir ve çinkodan zengin olan tahıl ve et püresi ile başlamak faydalı olabilir. Et, demir, çinko, uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitlerinden (LCPUFA) zengin olduğu için çocukların bilişsel fonksiyonları üzerine olumlu etkisi vardır ve tamamlayıcı beslenmeye başlarken et de hemen başlanmalıdır. Devamında süzgeçten geçirilmiş ya da püre şeklinde ezilmiş meyve ve sebzeler başlanır. Özellikle geç bebeklik dönemi boyunca (8-12.ay) günde en az bir kez meyve ve sebze tüketilmelidir. Tek bileşenli besinleri tolere ettikten sonra farklı besin kombinasyonları tercih edilebilir. Miktar da kademeli olarak artırılır. Yeni besinlerin kabulü tekrarlayan denemeler gerektirir. Çocuk yeni besini kabul etmezse ara verilerek tekrar denenmelidir, bir besin kabul edilene kadar 15 deneme yapmak gerekebilir. Annenin tükettiği besinlerin tatlarının anne sütünden geçmesi nedeniyle anne sütü ile beslenen bebekler katı gıdalara daha kolay alışırlar. Sekiz-on aylık bebekler parmak besinleri tüketebilirler. Boğulmaya yol açabilecek, yuvarlak şeker, çiğ havuç, üzüm, kuruyemiş, patlamış mısır, kuru üzüm gibi besinlerden kaçınmak gerekir. Çocuklar bir yaşına kadar sofra yemeklerini yer hale gelebilmelidir. Sert ve yuvarlak besinler (fındık, üzüm, yuvarlak şeker, çiğ havuç), bal (infantil botulism yapabilir), böbrek solid yükünü ve demir eksikliği riskini artırdığı için işlenmiş inek sütü çocuklara bir yaştan önce verilmez. Bitkisel bazlı sütlerden, özel durumlarda doktor önerisi dışında (pirinç, badem, Hindistan cevizi sütü gibi) çocukların besin gereksinimlerini karşılamadığı için kaçınmak gerekir. Şekerli içecekler de (soda, çay, kahve, meyve aromalı içecekler) diş çürükleri ve ileri yaşta obezite riskini artırdığı için bebeklik döneminde tercih edilmemelidir. Çocukların beslenme zamanı aynı zamanda sosyal bir olaydır. Sevgiyle ve göz teması kurarak onunla konuşmak hoş ve eğlenceli bir beslenme ortamı oluşturmak, yavaş ve sabırlı bir şekilde beslemek, bazı besinleri reddediyorsa farklı tat, doku ve içerikte alternatifler sunmak gerekir. Aynı zamanda, etrafı ya da kendi üstünü batıracağı endişesi ile bebeğin kendi başına yeme isteği engellenmemelidir.

Bebeklerin mide kapasitesi doğumda 30 ml (iki yemek kaşığı), altıncı ayda 180 ml (bir çay bardağı), bir yaşta 240 ml (bir su bardağı)’dir. Bebeklerin mide kapasitesi küçük olduğu için, günlük enerji gereksinimi az miktarda daha yoğun kıvamlı besinler verilerek sağlanabilir. Bu nedenle bebek beslenmesinde tamamlayıcı besinlere başlarken “çorba” yerine “püre” kullanmak daha yararlı olabilir. Sebze, mercimek, tarhana, yayla çorbaları püre kıvamında hazırlanmalıdır. Yoğun kıvamlı olan bu yemekler ya da çorbaların püreleri, sadece çorba ya da sadece yemek sularının yerine tercih edilmelidir. Yemekler ezilerek, tanesi ile suyu karıştırılıp verilmelidir. Yemeğin suyuna ekmek batırarak vermek sağlıksız bir beslenmedir. Çorba ve sebze yemeklerine enerji ve besin öğesi yönünden zengin besinler eklene bilir. Çorbalara eklenecek nohut, bulgur, bezelye, kuru fasulye, mercimek, pirinç, patates ve benzeri çorbayı sadece sıvı bir besin olmaktan çıkaracaktır. Yoğurt da enerji ve besin değerini artırır. Kıymalı ıspanak püresi içine pirinç eklenip yoğurt ile verildiğinde enerji ve besin değeri artmış olur. Hazırlanan çorba ve püreler et püresi, kıyma, karaciğer, daha sonra tavuk ve balık ile de zenginleştirilir. Aynı zamanda bir tatlı kaşığı zeytinyağı, diğer sıvı yağlar, tereyağı eklenebilir. Yağ fazla koyulursa bu kez de bebek fazla doygunluk hissedeceğinden diğer besinleri almakta zorlanabilir. Tamamlayıcı besinlere şeker ve tuz eklenmemelidir. Pekmez hem besin içeriği, hem de enerji yönünden zengindir. Emzirmeye devam edilir, az miktarlardan başlayıp giderek artırarak her bir öğünde 100-125 ml (bir çay bardağı) kadar tamamlayıcı besinler başlanır. Anne sütü alan bebeklerde günde iki- üç kez, anne sütü almıyorsa günde altı kez aşağıda belirtilen besinlerden verilir. Çocuğun iştahına göre bir-iki atıştırmalık öğün de eklenebilir. • Şekersiz muhallebi (pirinç unu, yumurta, süt, şeker, sıvı yağ ile hazırlanan). • Evde günlük olarak mayalanmış yoğurt. • Patates, havuç, pirinç, yaz mevsimlerinde yeşil kabak, kışın balkabağı az pişirilip çatal ile ezildikten ve pürtüklü püre haline getirilerek. • Kıyma, pirinç, bulgur, havuç, patates, soğan, kıyma ya da tavuk ciğeri, sıvı yağ eklenerek pişer, içine bulgur ve nohut, yumurta eklenip köfte yapıp ızgarada ya da yağsız tavada pişirilir. • Etli sebze püreleri. • Pastörize peynir (yumuşak kıvamda, tuzsuz ve pastörize tüm peynirler olabilir), yumurta sarısı (1/4 oranında), pekmez, ekmek ile verilebilir. • 9. aydan sonra parmak besinler ve tam yumurta verilebilir. Ayran, su, taze meyve suyu verilebilir. Yemekler su ile yedirilmez. Hazırlanan tamamlayıcı besinler eğer buzdolabında muhafaza edilemeyecekse 2 saat içinde tüketilmelidir. Emzirmeye devam ederken sofrada ellerini ve kaşık kullanarak kendi kendini besler. Günde üç-dört öğün ailenin yediği yemeklerden (katkı maddesi içermeyen, az tuzlu ve az yağlı) aile ile birlikte sofraya oturarak yer. Çocuğun iştahına göre bir-iki atıştırmalık öğün eklenebilir. Miktar her öğünde 250 ml’lik bir kabın dörtte üçü kadardır. Verilebilecek besinler; • Peynir, ekmek (lavaş) ve taze sebze (domates, biber gibi) • Sıvı yağ ile hazırlanmış kıymalı (ya da tavuklu) sebze yemeği (patates, kabak, ıspanak gibi) ve yoğurt, ekmek • Sıvı yağ ile hazırlanan kuru baklagil yemeği (kuru fasulye, nohut gibi) ve ekmek (pirinç pilavı, bulgur pilavı) • Kıyma ya da yumurta sarısı, sebze eklenmiş, pirinç ya da bulgur ile hazırlanmış yemekler (kabak dolma, biber dolma, sulu köfte vb) • Yoğurtlu çorbalar (tarhana, yayla) ve ekmek • Izgara köfte, pilav (makarna, patates vb ) • Yumurta, peynir (ya da domates, biber patates, havuç gibi) ile hazırlanana omlet ve ekmek


4

Dermatoloji Uzmanı

PRP

(PLATELET RICH PLASMA)

PRP nedir? PRP (Trombositten Zengin Plasma) denilen işlem, hastanın kendi kanının özel bir tüpe alınarak belli bir devirde ve sürede santrifüj edilerek elde edilen serumun hastaya uygulanmasına verilen isimdir. PRP’nin içeriği nedir? Dolaşımda mm3 ‘de %6 trombosit varken PRP’nin mm3’de bu oran %93’dür. Ayrıştırılan serumda yoğun trombosit içeriğinin yanı sıra lökosit, birçok büyüme faktörü ve sitokinler bulunur. Tüm bunlar cildin yenide yapılanması ve yara iyileşmesinde çok önemli rol oynar. Hastanın kendi ürünü (otolog) olduğu için bulaşıcı hastalıklar ve alerji açısından risk oluşturmaz. Uygulama alanında noktasal kanamalar, kızarıklık ve küçük morarmalar dışında yan etkisi bulunmamaktadır. PRP uygulama kolaylığı ve yan etkisinin azlığı ile güvenli ve etkili bir tedavidir. PRP ne amaçla kullanılır? PRP ilk olarak 1980’de kapanmayan ve tedavisi zor yaralar için kullanılmıştır. Dermatoloji dışında ortopedi, plastik cerrahi, fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümleri tarafından da kullanılmaktadır. Dermatolojide PRP: Kronik ülser tedavisi Saç dökülmesi Cilt gençleştirme ve kırışıklık tedavisi Sivilce izleri Leke tedavisinde tek başına veya yardımcı tedavi olarak kullanılır. Saç dökülmesinde kıl follikülünün büyümesini uyarır. Yapılan araştırmalar PRP’nin saç dökülmesini önleyip saçı kalınlaştırdığını ve saç ömrünü uzattığını göstermiştir. Saçlı deride PRP, 34 hafta aralıklarla 4-6 seans önerilir. Yüz gençleştirmede, yüzde, boyunda ve el sırtında yaşa ve güneşe bağlı hasarı önlemek ve gidermek için tek başına enjeksiyon veya lazer ve radyofrekansla birlikte kullanılır. Deriyi en doğal biçimde yeniden canlandırır ve yapılandırır. Kollajen sentezi 6 aya kadar devam ettiği için etkisi uzun sürelidir. Derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler. Kırışıklıkları ve çizgileri deriyi doldurarak değil gençleştirerek hafifletir. Cilt daha canlı, parlak ve sağlıklı bir görünüme kavuşur. Bu amaçla 3-4 haftalık aralıklarla 3 seans yapılır. Yılda bir bu seanslar tekrarlanarak uzun süreli gençleştirici bir etki sağlanır. Sivilce izleri için PRP özellikle derma-roller (mikroiğneleme), fraksiyonenel karbondioksit lazer ve iğneli radyofrekans ile birlikte belirgin düzelme sağlar. PRP, içeriğindeki TGF betanın renk oluşumunu önleyici etkisi ile leke tedavisinde de kullanılır. Seanslar 3-4 hafta ara ile 3-4 kez yapılır. PRP nasıl uygulanır? Çok ince iğne uçları ile enjektör veya tabancayla, bazen derma-roller (mikroiğneleme), fraksiyonenel karbondioksit lazer ve iğneli radyofrekans ile birlikte uygulanabilir. Kimler PRP yaptırabilir? Kan sulandırıcı ilaç kullanmayan, trombosit sayısı yeterli ve herhangi bir kan hastalığı olmayan, kanser ve bunun gibi ciddi bir hastalığı veya oto ümmin rahatsızlığı (romatoid artrit, tiroidit, üveit), gebelik ve emzirmesi veya kronik enfeksiyonu olmayan 18 yaş üstündekiler yaptırabilir. Özetle PRP, cildinize yapabileceğiniz en doğal ve güvenli yatırımdır.


5

Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

ESTETÝK KARIN GERME AMELÝYATI (Abdominoplasti) Karın bölgesinde, aşırı yağ birikimi, bombe görünüm, sarkmalar, çatlaklar gibi deformasyonlar kişinin sağlığını ve psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Karın bölgesindeki estetik bozulmalar birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Hormonal değişiklikler, durağan yaşam tarzı, gebelik süreci ve sonrası, yaşlılık, genetik yatkınlık, sık kilo alıp vermek başlıca nedenler olarak karşımıza çıkar. Bu faktörler, karın derisi ve kasların gevşeyip sarkmasına, ciltte çatlak oluşumuna, yağlanmaya, bu bölgenin büyümesine, kişinin günlük konforunun bozulmasına yol açar. Şişmanlık sonrası oluşan karın kası ve deri yapısındaki deformasyonlar, kadınlarda erkeklere göre daha fazla sarkma ve gevşemeye neden olmaktadır. Karın germe ameliyatları, yani abdominoplasti karın bölgesinde oluşan estetik sorunlarda etkili sonuçlar vererek estetik bozulmaları ortadan kaldıran cerrahi bir tedavi yöntemidir. Karın germe ameliyatları sonrasında gevşeyen karın kasları gerginleştirilir, fazla yağlanmış ve çatlamış olan gevşemiş, sarkık deri alınarak düzleşmiş, gergin, estetik görünümlü, gençleştirilmiş bir karın bölgesi oluşturulur. Abdominoplasti sadece bayanlara yapılan bir ameliyat değildir. Karnında aşırı sarkma olan erkek hastalara da yapılabilir. Özellikle aşırı derecede kilo vermiş erkek hastalar bu ameliyat için uygun vakalardır. Hasta daha fazla kilo veremiyorsa ve karın bölgesinde mevcut olan deri bolluklarının altında birikmiş olan yağlar hareket kabiliyetini kısıtlıyorsa bu taktirde estetiğin yanı sıra fonksiyonel amaçlarla da bu ameliyat planlanabilir. Bir abdominoplasti ameliyatı görünüşünüzü ve kendinize olan güveninizi arttıracaktır, Ameliyata karar vermeden önce, beklentileriniz konusunda iyi düşünmeniz ve bunları cerrahınızla tartışmanız gerekir. Karın germe ameliyatı, bir kilo verme yöntemi değildir. Karnında sarkma olan, karın kaslarında zayıflama olan hastalara yapılan cerrahi bir kontur düzeltme yöntemidir. Karın germe ameliyatı kimler için uygundur? • Aşırı obez olmayanlar, • Diyet ve spor yapmasına rağmen karnındaki yağları eritemeyenler, • Kilo verdikten sonra karın cildinde sarkma, çatlak ve gevşeme olanlar, • Doğum yapmamasına karşın şişman bir karına sahip olanlar, • Karnında hamileliğe bağlı çatlar, sarkma ve gevşeme olanlar, • Vücudu estetik ölçülerde olmasına karşın yalnızca karın bölgesinde yağlanma, kilo problemi olanlar, • Ameliyat sonucuyla ilgili gerçekçi beklentileri olanlar, • Bu operasyonun yapılmasını engelleyecek sağlık sorunu olmayanlar, • Operasyondan kısa bir süre sonra hamile kalmayı düşünmeyenler. Ameliyat öncesi hazırlık nasıl olmaktadır? Sigara içiyorsanız buna ameliyattan 2 hafta önce ve 1 hafta sonrasına kadar ara vermeniz yara iyileşme sürecini hızlandıracaktır. Eğer kullanıyorsanız E vitamini ve aspirine ara veriniz ve ameliyat öncesi ağır diyet rejimlerinden kaçınınız. İlk muayenenizde cerrahınız genel sağlık durumunuz, karın bölgesindeki yağ miktarı ve dağılımı, karın cildinin sarkıklığı ve fazlalığı ve deri kalitesini tespit edecektir.

Bu muayene sırasında; geçirdiğiniz hastalıklar, halen mevcut sağlık problemleriniz (şeker hastalığı vb), alışkanlıklarınız (sigara, içki vb) ve kullandığınız ilaçlar (aspirin, sakinleştirici vb) hakkında doktora doğru ve ayrıntılı bilgi vermelisiniz. Bu muayene sırasında doktorunuza söylemeniz gereken diğer bir konu, bu ameliyatı neden istediğiniz ve bu ameliyattan neler beklediğiniz ile ilgilidir. Sizin beklentileriniz ile muayene bulgularınız sonrasında cerrahınızın ulaşmanızı öngördüğü sonucu tartışmalısınız. Ameliyat süreci nasıldır? Ameliyat genel anestezi altında hastane koşullarında yapılır. Abdominoplasti, ameliyatın genişliğine bağlı olarak 2-2,5 saat sürer. Karın germede öncelikle kesi (dikiş) hattının iç çamaşır içinde kalmasına dikkat edilir. Bu sayede ameliyattan sonra hasta bikini bile giyse, ameliyat izi gizlenmiş olur. Ameliyatta karın cildi kaburgaların alt kenarlarına kadar kaldırılır. Bu germenin etkisini artırır. Ameliyat sırasında her ne kadar kanamalar durdurulsa da, bu denli büyük kesinin yapıldığı bir ameliyatta ufak tefek sızıntılar olacaktır. Bu yüzden ameliyat sonunda cilt altında kan birikmesini önlemek amacıyla sağlı sollu olarak 2 adet dren yerleştirilir. Genellikle hasta, ameliyattan sonraki gün ayağa kaldırılır, yürütülür ve 2-3. gün drenler alınır. Yürümeniz, bacaklardaki kan akımını hızlandıracaktır. Ayrıca yürüme sırasında kasık kasları karın içinde bağırsaklara masaj etkisi yapar ve anestezi sonrası bir süre tembellik gelişen bağırsakların çalışmasını sağlar. Karın germe sonrası ne kadar sürede normal hayatıma dönebilirim? Karın germe ameliyatı sonrasında ilk günler şişlik ve ağrı kesicilerle kontrol edilebilen ağrı olabilir. Dikişleriniz kendiliğinden eriyen iç dikiş olduğu için, dikiş alınma sıkıntınız olmayacaktır. Hastanede kalma süresi hastanın durumuna göre 1-2 gecedir. Hastalar genellikle işlerine 2-4 hafta sonra dönebilirler. Kendinizi eskisi gibi hissetmeniz birkaç ay alabilir. İlk 3-6 ay süresince yara izleri pembe mor arası renkte ve sert kıvamda iken, 9 ay ile bir yıllık süre zarfında düzleşerek, solacaktır. Kalıcı olan bu iz bikini altına rahatlıkla gizlenebilir. Karın germe ameliyatının riskleri nelerdir? Tüm cerrahi girişimlerde olduğu gibi anesteziye ait riskler ve bu ameliyatla ilgili özel riskler bulunmaktadır. Karın germe ameliyatı sonrasında görülebilecek özel riskler arasında yara yeri enfeksiyonu, ameliyat sahasında kan veya vücut sıvısı birikimi, kan pıhtı atması ve kötü yara iyileşmesi sayılabilir. Yara yeri enfeksiyonu drenaj ve antibiyotik kullanımı ile giderilebilmektedir. Ameliyat sahasında kan veya vücut sıvısı birikimi ameliyatta genellikle yerleştirilen drenler nedeniyle nadiren görülmekte ise de gerçekleştiğinde gerektiğinde ikinci bir müdahale ile giderilmektedir. Kötü yara iyileşmesi genellikle belirgin izlerin oluşması ile sonuçlanmaktadır. Bu durum bazen bu kötü izleri gidermeye yönelik ikinci bir müdahaleyi düşündürebilmektedir. Sigara içen kişilerde ve yara iyileşmesini bozan sistemik hastalığı olanlarda (şeker hastalığı gibi) kötü yara iyileşme riski daha fazladır. Mini Abdominoplasti nedir? Adından da anlaşıldığı gibi tam abdominoplasti ameliyatının daha küçük çapta yapılanıdır. Karın derisindeki sarkmanın çok fazla olmadığı, çatlaklar ve sarkmanın sadece göbek altında daha sınırlı bir bölgede olduğu hastalara yapılır. Bu ameliyatta kesi daha kısa olur, karın derisi daha kısıtlı bir alanda kaldırılır. Tam abdominoplastiye göre daha kısa sürer, iyileşme dönemi de daha rahat geçer. Genellikle liposuction ile birlikte yapılır.


Uzm. Dr. Ahmet KAYA

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Uzm. Dr. Aynur İSMAYILOVA

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Radyoloji Uzmanı

Uzm. Dr. Enis ALTIOK Radyoloji Uzmanı

Op. Dr. Kutbettin ALTUN

Genel Cerrahi Uzmanı

Op. Dr. Şerife Serap TİRYAKİ Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Op. Dr. Özgür Barış ÇAPAR

Op. Dr. Yılmaz ÇAPAR

Beyin Cerrahisi Uzmanı

Ortopedi Uzmanı

Op. Dr. Mustafa Kemal ALTUNLU

Genel Cerrahi Uzmanı

Prof. Dr. Okan ERDOĞAN

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Op. Dr. Mustafa Derda KAYA

Uzm. Dr. Emel BOYRAZ

Uzm. Dr. Yalçın MIRZAYEV

Uzm. Dr. Pınar AKYOL USLU

Ortopedi Uzmanı

Op. Dr. Şükrü DÖLALAN Genel Cerrahi Uzmanı

Uzm. Dr. Didar KOCATÜFEK Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

Uzm. Dr. Ali Haydar SEVER Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı

Uzm. Dr. Erdoğan GÜLER Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

Uzm. Dr. Fahri ALTIN

Op. Dr. Adem YÜCE Üroloji Uzmanı

Uzm. Dr. Ufuk Bülent DİLEK

Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı


Op. Dr. Fahri İslim

Üroloji Uzmanı/ Başhekim

Dyt. Durmuş Kaplan

Beslenme ve Diyet Uzmanı

Dr. Evren Ersoydan Pratisyen Hekim

Uzm. Dr. Menderes Kıldıran Acil Tıp Uzmanı

Uzm. Dr. Nuray Baltaoğlu Uzm. Dr. Arefe İmak Nöroloji Uzmanı

Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Op. Dr. İsmail Boyraz

Plastik Cerrahi Uzmanı

Dermetoloji Uzmanı

Op. Dr. İsmail Tımbıloğlu

Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Op. Dr. Adem Özkan

Uzm. Dr. Çağnur Özcanlı

Pratisyen Hekim

Dahiliye Uzmanı

Göz Hastalıkları Uzmanı

Kardiyoloji Uzmanı

Dr. İlhan Toker

Uzm. Dr. Hale Kızdanoğlu

Op. Dr. Serhat Erdal Yılmaz

Uzm. Dr. Mehmet Öfgeli

Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı

Pratisyen Hekim

Dahiliye Uzmanı

Göz Hastalıkları Uzmanı

Uzm. Dr. Asil Öztekin

Dr. Celil Can Gedik

Uzm. Dr. Nesrin Ünal

Op. Dr. Nevzat Gültekin

Acil Tıp Uzmanı

Uzm. Dr. Ahmet Uslu

Göğüs Hastalıkları Uzmanı

Tilbe Denizhan

Uzman Klinik Psikolog

Uzm. Dr. Zafer Oka Psikiyatri Uzmanı



BÖLGESEL YAĞLARINIZDAN ULTRASONİK (VASER) LİPOSUCTİON İLE KURTULUN


10

Kadın Hastalıkları ve Doðum Uzmanı

AKUT VAJİNİTLER Enfeksiyonlara bağlı olarak vajinada meydana gelen iltihaplanmalara verilen isimdir. Bu hastalıklar kadın hastalığı olsa da genellikle eş tedavisi de gereklidir. Çünkü tekrarlama olasılıkları fazladır. Dünya Sağlık Örgütü'nün bildirdiğine göre, vajinitler en sık karşılaşılan enfeksiyonlardır ve hastaneye başvurunun en yaygın enfeksiyöz nedenlerinden biridir. Vajen normal PH 3.8-4.2 civarında asidiktir. Vajina içindeki asidik ortamın azalması ve mikroorganizmalar arasındaki dengenin bozulması kısaca vajendeki koruyucu bakteri ve basillerin azalmasından dolayı vajende enfeksiyonlar görülür. Kullanılan doğum kontrol hapları, antibiyotikler, vajinal ilaçlar, duşlar, gebelik ve doğum gibi birçok nedenler vajende enfeksiyon yapar. Akut vajinitte en büyük belirti vajende meydana gelen kızarıklık, kaşıntı, akıntı ve şişliklerdir. Menopozda ve gebelikte, doğum sonrasında gelişen Hormonal Vajinitler östrojen eksikliği buna bağlı vajen duvarında incelme ve vajen kuruluğu sonucu ortaya çıkar. İrritan Vajinitler. Ped, prezervatif, sabun, şampuan, sürtünen kıyafetler, parfümler sonucu oluşur. Tedavisi ise iritasyonun nedenini bulup ondan korunmaktır. Üreme yaşındaki kadınlarda meydana gelen vajinitlerin %90'ını Bakteriyel enfeksiyonlar, mantarlar ve virüslerin yaptığı Enfeksiyöz Vajinitler oluşturur. Mantar enfeksiyonlarının (fungal) %90'ınını Candida albicans denilen mantar türü sebep olur. %10'ununu ise C.glabrata ve C.tropicais adlı tedaviye dirençli türler oluşturur. Kaşıntı, lor peyniri kıvamında beyaz ya da yeşilimsi akıntı meydana gelir. Genelde idrar yaptıktan sonra yanma olur. Tedavide eş tedavisi önemlidir. Genel olarak kandida ve türlerinin üreme çağındakiler ağırlıklı olmak üzere, tüm kadınların %75'inde hayatlarında bir defa vajinal enfeksiyona yol açtığı bildirilmektedir. Olguların %40-50'sinde birden fazla vajinit atağı %5-8'inde ise tekrarlayan vulva vajinal kandidiyazis denilen ve senede 4 ve üzeri atakla karakterize tablo izlenmektedir. Özellikle gebelikte genital bölgenin uzun süre ıslak bırakılması ve antibiyotik kullanımından sonra görülür. Diyabet hastalarında, kortiko steroid kullanımında ve demir eksikliğinde sık görülür. Tedavide oral, vajinal tabletler, kremler kullanılır. Trichomonas Vajiniti: Bu enfeksiyona armut şeklinde anaerob bir mikroorganizma olan protozoa sebep olur. Kadında başlıca vajinit, servisit erkekte ise üretrit sebebidir. Başlıca bulaşma yolu cinsel ilişkidir.

Dış ortam koşullarına dayanıklı değildir(maks. dış ortamda 5 saat yaşar). Olguların %70'inde kokulu akıntı, yanma, kaşıntı, ağrılı ilişki, idrar yanması, ilişki sonrası kanama görülür. Muayenede yeşil sarı köpüklü bir akıntı servikse dokunulduğunda kanama görülür. (çilek serviks) Tuvaletten kullanılmış ıslak havlu ve mayolardan nadiren de olsa geçiş olabilmektedir. Gebelik döneminde amnion sularının erken gelmesine ve erken doğum tehdidine neden olabilir. Tedavide metranidazol, ornidazol, tinidazol, seknidazol kullanılabilir. Mutlaka eş tedavisi yapılmalıdır. Bakteriyel vajinozis: Özgün olmayan vajinitlerdir. Daha çok gardnerella vajinalisin bulunduğu çeşitli mikroorganizmaların sebep olduğu enfeksiyonlardır. Ethiloyolojisinde endojen vajinal lactobasillerin kaybı ve vajinal mukozada polimikrobiyal anaerobik büyüme ile karakterizedir. Üreme çağındaki kadınlarda vajinal akıntının %40-50 'sinden sorumludur. Vajinal PH'nın 4.7'den düşük tutulması bu enfeksiyonu önlemektedir. G.vajinalisin Ph artışına bağlı olarak epitel hücrelerine yapışması sonucunda tanısal değere sahip clue hücreler görülür.

Peptostreptokoklar, Mycoplasma hominis, Üreaplasma ürealyticum, Fusobakterium, mobilincus vs. Suşları vajinozis tablosuna eşlik etmektedir. Bakteriyel vajinozis varlığında asenden genital enfeksiyon ve buna bağlı endometrit pelvik enflamatuar hastalık, gebelikte düşük ve preterm eylem gibi sorunlarla karşılaşabilir. Azalmış kolonizasyon direnci nedeniyle T.vajinalis, N.gonorhoeae, C.trachomatis, HSV-2 ve HIV-1 gibi enfeksiyonlar açısından bakteriyel vajinozis hastalar risk altındadır. Kadınların %50-75'i asemptomatiktir. Bazıları cinsel ilişki sonrası balık kokusuna benzeyen beyaz ince homojen bir akıntıdan yakınırlar. Disüri ve disparoni nadirdir. Risk faktörleri yeni bir cinsel eş, vajinal duş alışkanlığı ve sigara kullanımıdır. Tedavide fekal kökenli bakterilere karşı bakterisidal etkili ve vajinal florayı mümkün olduğunca bozmayacak bir antibiyotik tercih edilmelidir. Kanamisin ve kinolonlar iyi bir tercih olabilir.


11

Beslenme ve Diyet Uzmanı

KAHVE VE SAĞLIK Kahve; Türk toplumunun hayatına ilk 1500’lü yıllarda Kanuni Sultan Süleyman döneminde girmiş ve sonrasında kültürümüzde kendine has bir yer edinmiştir. Tarihçesi ise Afrika ve Arabistan’da 3. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. Günümüzde çok fazla çeşidi bulunmasına rağmen, ‘Türk Kahvesi’ pişiriliş şekliyle diğer kahvelerden ayrılmış, zamanla hem toplumumuzda hem de Avrupa’da bu isimle tanınarak bir marka haline dönüşmüştür. Tüketimde filtre kahve, espresso, hazır kahve, cappucino ve kafeinsiz kahve gibi birçok çeşidi bulunan kahve; temelinde Coffea isimli tek bir ağacın meyve çekirdeklerinden elde edilmektedir. Bu tanelerin kavrulup öğütülmesi aşamasında farklı aroma ve tatta kahveler oluşmaktadır. “Coffea” Kahve ağacı; ani ısı değişikliklerinin olmadığı düzenli yağış alan tropikal bölgelerde yetişir. Bu sebeple ülkemizde denense de yetiştirilmesi pek mümkün değildir. Güney Amerika ve Güney Asya yetiştiği tropikal bölgelerdendir ve dünyada tüketilen kahvenin yarıdan fazlası Brezilya’da üretilmektedir. Pek çok çeşidi olmasına rağmen Coffea Arabica ve Coffea Caneford diğer bir adıyla Robusta kahve türlerinin tarımı yapılmaktadır. Ağacın yetiştiği bölge; toprak yapısı, suyun içeriği, havanın nemi ve güneşlenme süresi gibi pek çok faktör içilen kahvenin lezzetini etkilemektedir. Günlük hayatta “gold” olarak ticareti yapılan kahve ise “arabica” olan türüdür. Arabica‘nın yetiştirmesi daha zordur ama lezzet kalitesi daha yüksektir. Kahve tüketime hazır hale gelmeden önce birtakım işlemlerden geçer. Özellikle kavurma işleminin az ya da çok oluşu lezzeti etkileyen önemli bir faktördür. İşlem esnasında oluşan karamelize karbonhidrat, kafeol, tanen, aromatik esanslar ve kafein kahveye özelliğini kazandırır. Kafeol ve kafein kahvenin özel lezzetini oluşturur. Kahvenin uyarıcı özelliği ise kafeinden kaynaklanır. Kahve dediğimizde elbette ilk akla gelen kafeindir ve kahve çekirdeğinin % 1.1-2.6‘sı olup, bu oran kahve çekirdekleri arasında bile farklılık gösterebilmektedir. Ancak bilinmelidir ki; kahve dışında çay, enerji içecekleri, kolalı içecekler gibi birçok besinde de kafein bulunmaktadır. Kahve ve Sağlık İlişkisi Kahvenin içerisindeki etken madde kafein mide salgısını da artırmakta, mide salgısının aşırı artışı da mide mukozası zayıf olan kişilerde ağrı, yanma gibi şikayetlere neden olabilmektedir. Özellikle ülser, gastrit gibi sindirim sistemi rahatsızlıkları olan kişilerin kahveyi dikkatli tüketmesi gerekir. Reflü problemi olan kişilerin de kahve tüketimini azalttığı takdirde şikayetlerinde azalma olmaktadır ancak bilinmelidir ki tedavide tek başına yeterli değildir ve beslenmeyle ilgili diğer etmenlerin de düzeltilmesi gerekir. Yapılan bir çalışma; kahve içenlerde bağırsaklardan demir emiliminin %24-73 azaldığını ve besinlerle alınan demirin bir kısmının emilemeden vücuttan atıldığını göstermektedir. Kahvenin kesilmesi ya da tüketilen miktarının azaltılması, demir eksikliği tedavisinin başarısını olumlu yönde etkiler. Farklı çalışmalarda kahve içmenin şeker hastalığı ile ilişkisi de incelendiğinde ise (klorojenik asit ve magnezyumun etkisi) kahve içenlerde erişkinlik çağı şeker hastalığının yani Tip2 diyabetin görülme sıklığının azaldığı saptanmıştır. Aynı çalışmada kaynatarak kahve yapma ile filtre ederek kahve yapma arasında fark olup olmadığına bakılmış ve filtre kahve bazı çalışmalarda daha yararlı bulunmuştur. Kahve ve osteoporoz yani kemik erimesi ilişkisine bakıldığında; özellikle günlük kafein alımı 300 mg

üzerinde olan ve yetersiz kalsiyum alan kadınlarda kemik mineral yoğunluğunun azalabileceği ve osteoporoz riskinin artabileceği bilinmektedir. Kahvenin böbrek fonksiyonları üzerindeki etkisine gelince; özellikle böbreğinde oksalat taşı olanların dikkat etmesi gerekir, çünkü besinle kazanılabilecek oksalat için en önemli kaynaklardan biridir kahve! Böbrek yetmezliği olan kişilerin kahve içerken biraz tedbirli olmaları tavsiye edilmektedir. Gebe kadınların da kahve tüketirken, günlük kafein tüketimlerini 200 mg’ın altında tutmaları gerekiyor. Kahve tüketimi ve gebelerde erken doğum ya da bebeklerde oluşabilecek anomaliler incelendiğinde kesin bir ilişki bulunamamıştır. Ancak emzirme döneminde; annenin içtiği kahvenin içindeki kafein emzirdiği sütle bebeğe de geçiyor. Bu sebeple emzirme döneminde kahveyi sınırlamakta fayda var. Ayrıca süt veren annelerde kahveye bağlı uyku azalmaları ve huzursuzluk gibi işaretlere daha sık rastlanmaktadır. Kahvenin belki de en önemli özelliği kalori içermemesidir. İçerisine süt, şeker ya da krema ilave edilmediği takdirde kalorisi yoktur. Ayrıca metabolik hızı artırıcı etkisi de bulunmaktadır. Bir çalışmada; Kafein 8 mg/kg düzeyinde verildiğinde metabolik hızda %16 artış gözlenmiştir. Bu durumda aynı şekilde metabolik hızda artış olduğu gibi, yağ oksidasyonunda artış ve termik etkide artış olduğu da gözlenmiştir. Zayıflama diyeti yapan kişiler bu özelliklerinden dolayı kahveyi keyifle tüketilebilirler. Sağlıklı bir yetişkinin tüketebileceği kahve miktarına bakıldığında ise; günde kilosu başına maksimum 5 mg civarında kafeini tolere edebileceği hesaplanıyor bu da 60 kg standart bir yetişkin için yaklaşık “300 mg/gün” kadar kafeine denk geliyor. Günümüzde Popüleritesinin Artmasıyla Birlikte Sık Tüketilen Kahveleri Tanıyalım Aslında kahvelerin her biri aynı çekirdekten yapılır, ancak hazırlama aşamasındaki çekim işlemi ve içerdikleri yardımcı ürünleri ile farklılık göstermektedir. Hepsi espresso bazlı kahvelerdir ve espresso makinesini ilk yapan İtalyanlar olması sebebiyle isimleri İtalyancadan gelmektedir. ESPRESSO; ince çekilmiş, sıkıştırılmış ve koyu kavrulmuş kahvenin içinden; çok hızlı bir işlemle 90 derece sıcaklıktaki yüksek basınçlı suyun geçirilerek hazırlanmasıyla elde edilir. Ve İtalyancada ekspres in karşılığı olan espress‘den adını alır. AMERICANO; ismini belli olduğu üzere Amerikalılardan alır. Amerikan Askerleri 2.Dünya Savaşında İtalya’da bulunduğu esnada espressoyu çok acı bulmuşlar ve biraz daha su ekleyerek tüketmişlerdir. İtalyanlar da zamanla Amerikan askerleri mekana girdikleri zaman kahvelerini “Americano” diye söylemişler ve espressodan daha sulu olan bu kahve bu şekliyle kalmıştır. LATTE; Bizim kültürümüzdeki sütlü kahveye benzer. Espressoya süt ve köpük eklenerek hazırlanır. Sunumu büyük kupalarda yapılır. Espressonun 5 katı kadar SÜT eklendiğinden içimi rahattır, tadı yumuşaktır. CAPPUCINO; Latteye göre daha az süt ve daha yoğun köpük içerir. Sunum miktarı daha azdır. İsmini yine 2.Dünya Savaşında İtalya’da bulunan Capuchin rahiplerinden alır. O dönemde onların tercih ettiği bir kahve olması sebebiyle. VE TÜRK KAHVESİ; pişirilme şekliyle bize has bir tat ve ad almıştır. Kavrulmuş çekilmiş kahveye su, isteğe göre şeker eklemek suretiyle cezvede pişirilerek elde edilen kahvedir ve küçük kahve fincanlarında yanında Türk lokumuyla sunulur. Kültürümüzde özel bir yeri olan kahve için söylenmiş “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatrı vardır.” Sözü ile kahvenin bizdeki önemini anlayabiliriz. Ayrıca lezzetinden ziyade birer sohbet vesilesi olduğunu da unutmamak gerekir. ‘Gönül ne kahve ister ne kahvehane; gönül sohbet ister, kahve bahane!’


DEFNE ÇOŞKUN 08.08.2017

EYLÜL ÇELİK 08.08.2017

BEBEK ALKAN 08.08.2017 DEFNE MASAL ATASOY 26.07.2017

k tlerden ço e m iz h ız Aldıðım aldık. e memnun k miþ olduðunuz ilgi v r S te O s ÝMP Bize gö yı ÖZEL OL la o d n a d a alak SÝ ailesine rız. E N A T S A H a rimizi sun teþekkürle

Harika, güle ry teþekkür ede üzlü personellerinize r müzden kaç iz. Kat temizliði de gözümadı, emeði geçenlerin eline saðlık. Se en etkili þifad vgi ve güleryüz ır Baþarılarınız . ın devamını d Sevilerimle ilerim.

IOK stafa ALT u M & a n u S

T: +90 242 228 09 09 F: +90 242 229 46 06 www.olimposhastanesi.com.tr info@olimposhastanesi.com.tr Özel Olimpos Hastannesi OlimposHastanes

Meltem Dem irci

İmtiyaz Sahibi: Özel Olimpos Hastanesi Adına Op. Dr. Fahri İSLİM Yazı İşleri Sorulumlusu: Özge ÖZCAN Kurum içi yayındır. Kurum dışında dağıtımı ve satışı yasaktır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.