201 8 - Digital 2
Derdi "Yoga" OlanlarÄąn Dergisi
İmtiyaz Sahibi Nazmi Gür Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Turgut Genel Koordinatör Nazlı Turgut Editörler Hande Gür, Ahu Kaya Görsel Yönetmen Emir Sarısaç Fotoğraf Editörü Emir Sarısaç Çevirmenler Çağın Çilingir, Arya Doğan
Düzeltmen Tuğba Ülker Reklam Yönetmeni Arya Doğan Hukuk Danışmanı Meltem Demir Mali Müşavir Rahşan Yavuz Çetinay
www.yogadergisi.com info@yogadergisi.com yogadergisi Degide yayımlanan yazılar, görüşler, söyleşilerde belirtilen fikirlerin ve yorumların sorumluluğu yazarlarına aittir Yoga Dergisi yazıların sorumluluğunu almaz. Yayınlanan içerikler Yoga Dergisi kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Yoga Dergisi Copyright © 201 4 Tüm hakları saklıdır.
2
İçindekiler Yeni Başlayanlar İçin
4 | Yoga Matı Seçerken Nelere Dikkat Etmeli ? Çiğdem Toskay
Kişisel Gelişim
6 | Koca Kalçalı Yogacı Devrim Akkaya 7 | Kişisel Yoga Pratiği Hakkında Sebla Kaplan
Beslenme
9 | Glutensizleştiremediklerimizden misiniz? N.Sine Özsoy - Love
Asana
1 4 | Hadi Biraz Cesaret
Çimen Erengezgin
Nefes
1 5 | Yoga Asanaları Yaparken Nefes Banu Çadırcı
Yoga Terapi
1 7 | Skolyoz ve Yoga Sinem Perek
Seyahat
20 | Hindistan'da Öğrenilmesi Gereken İlk İki Şey
Divya Beste Dolanay
Bütünsel Şifa
26 | Enerji Kanalları - Nadi
Ayman Sozakbayeva
Anneler ve Çocukları
28 | 1 0 Soruda Hamile Yogası
Mukta Müge
Ayın Asanası
31 | Utthita Hasta Padangusthasana
Hande Öğüt
Etkinlik Takvimi 33 | Etkinlikler
3
Yoga Matı Seçerken Nelere Dikkat Etmeli?
Yeni Ba!layanlar çin Yoga matlarının yüzey dokusu da kaymazlığı arttıran veya azaltan etkenlerden biri. Çeşit çeşit yüzey dokusu var. Kimisi malzemenin kendinden hafif pürüzlü, kimisi ufak çıkıntılı topçuklar, ya da dalgalı çizgiler halinde. En uygun olanını bulmak için denemek en iyi yol.
Yeri tam olarak hissedip ayağımızla yerden tam destek alamıyoruz. Mat seçerken ayrıca boy da rol oynuyor. Uzun boy biraz daha büyük bir mat demek. Duruşları uygularken hissedilen rahatlık ve matın ne Yoksa üzerinde duruşları yaptığı- derece dışına taşıp taşmadığımıza mız mat fazla mı kalındı, yeri hiç dikkat etmek seçim yaparken hissedemedik? Akşam eve gidince yardımcı olabilir. internette bir baktık ki çeşit çeşit mat var? Peki hangisi bizim için Ne tür yoga yaptığımız da mat seçimimizde diğer bir etken. Eğer doğru olanı? Ashtanga yoga veya Vinyasa Stüdyolarda genellikle yoga matları yapıyorsak matımızın yüzeyinin bütün öğrencilere tek tip olarak kaydırmazlığı ön planda. Hatha veriliyor, ya da bazı stüdyolarda yoga yapıyorsak basit ve uygun olmayanlar için fazladan matlar derecede kaydırmazlığı olan bir bulunduruluyor. Kendi yoga matına yoga matı yeterli. sahip olmanın iki avantajı var! İlki uygun kalınlık, kaymazlık ve yüzeye Öncelikle eğer stüdyoda standart tutunabilme özelliklerini seçebilme olarak kullanılan kalın malzemeden özgürlüğü, ikincisiyse temizlik ve matlar zaten mevcutsa belki de hijyen açısından matın yalnızca tek onların üzerine son derece ince kendi matımızı sahibinin olması. Üzerinde terlesek tasarlanmış de, sürünsek de, temizliği, bakımı, serebiliriz. Kimi stüdyolarda yine standart renk uygulamaları kokusuyla her şeyi bize ait. olduğundan önceden mat rengi konusunda kısıtlama var mı Peki nasıl seçeceğiz? Genellikle bir yoga matı 3 ya da 4 sormakta fayda var. mm’den daha ince olmuyor. Bazılarımız bu incelikteki matlardan Eğer stüdyo kendi matını kendin memnun kalırken, bazılarımızsa getir gibi bir tutumu benimsemişse daha kalın ve eklemlerimizi destek- bu kez matın çok ince olması leyen matları tercih ediyoruz. Eğer özellikle yeni başlayanlar için matı çok kalın seçersek Vrksasana dizlerin, ellerin, dirseklerin ve (Ağaç Duruşu) gibi denge kuyruk sokumu kemiğinin yere duruşlarında ayağımız mata hafifçe dayandığı duruşlarda rahatsızlık verici olabilir. gömülebiliyor. Yoga yapmaya karar verdik, ilk derse gittik ve bir yoga stüdyosunda denedik. Tamam, yoga iyi. Arada kaydık mı? Dizlerimiz mi acıdı?
Dahası, ekolojik, yani tümüyle çevreci ve yeşil yoga matları da var! Türkiye’de henüz bu matlardan pek bulunmasa da, yurtdışında doğal kauçuktan geri dönüşümlü matlar satılıyor. Bunların arasında en önde gelen markalar Manduka ve Jade. Mesela Manduka Amazon ormanlarında kesim yapılarak elde edilen kağuçuğu özellikle kullanmıyor! Manduka’nın Eko-Mat’ı kesinlikle hiçbir plastik bazlı zehirli madde içermediği gibi PVC katkısı da yok ve tamamen geri dönüştürülebilir bir ürün. Manduka’da olan bu özelliklerin çoğu Jade markasında da var. Hatta Jade aşırı terleme sonucu elleriniz ya da ayaklarınız ıslandığında bile kaymazlığı ile iddialı. Gaiam ve Eco Mat'da doğa dostu matlar üretiyor. Diğer markalardan ekolojik yoga matlarını bu adreste bulmak mümkün. Doğal kauçuktan üretilen yoga matlarının kendine özgü bir kokusu var. Latekse alerjisi olanlar kauçuk matlardan uzak durmalı! Koku, mat kullanıldıkça ve düzgün, dönemsel temizlikle hafifleyebiliyor. Ancak çevre dostu olmanın bedeli kauçuk kokusu bir yerde. Diğer taraftan kauçuk matlar doğrudan güneş altında uzun saatler bırakılırsa zarar görebiliyorlar. Eğer kesinlikle kauçuk kullanamıyorsak o zaman TPE (Termal Plastik Elastomer maddesi hidrojen ve karbondan elde ediliyor ve tamamen geri dönüşümlü) adı verilen yeni nesil bir malzemeden üretilmiş yoga matları Gogo markasıyla bulunabilir.
4
Benim de ilk yoga matım 6 mm.’lik bir Gogo ve hala kullanıyorum. Ayrıca bir Mandukam var, onu daha çok sert yüzeylerde incinmemek için tercih ediyorum. Yüzde yüz pamuktan yoga matları da var. Bu matlar genellikle Ashtanga ve Bikram yoga gibi yoga türleri çalışılırken aşırı teri emme özellikleri nedeniyle tercih ediliyorlar. Ne var ki pamuk yoga matları sert bir yüzeyin üzerinde kayma riski taşıyor! Barefoot Yoga, Gaiam gibi markaların doğa dostu organik pamuktan yoga matlarını bulabilirsiniz. Yoga aksesuarları satan Yoga Accessories bir örneğini bulabilirsiniz. Ben hiç pamuklu vb. malzemeden bir mat denemedim. Arada Tchibo mağazalarında da satışa çıktığını görmüştüm. Ayrıca, Manduka‘nın sitesinde, ve birçok yoga stüdyosunda matın üzerine serilen ince, kaydırmaz ve ter emici özelliği olan bazı örtüler, havlular, ayrıca yoga matları da bulabilirsiniz. Yoga stüdyolarında çeşitli matlarla denemeler yaparak ne tür bir mata ihtiyaç duyduğumuzu belirleyebiliriz. Yoga matları başlangıçta özellikle yeni öğrenenler için yararlı ve ileri seviyede zorlayıcı, hassas duruşlarda kazaları, sakatlanma riskini azaltmaya yarıyor. Ayrıca Om Yoga Market‘te de çeşit çeşit yoga matları bulabilirsiniz! Haydi Yogaya!
Çiğdem Toskay
Koca Kalçalı Yogacı
Ki!isel Geli!im
aydınlığının ve karanlığının sorumluluğunu almak ve bunun için işte o güzel kalçanı kaldırıp, o matın üstüne geçmen ve kafandaki tüm geçenleri, tepkilerini gözlemlemen demek, ve yine bir şey söyleyeyim, bu baya uzun bir zaman alıyor, ben 1 5 yıldır bu alemin içindeyim:) fena da gitmiyorum ama hala gidecek çok yol var, yavaş yavaş oluyor merak etme...yolda birçok arkadaşın oluyor, sen düştüğünde elinden tutup seni kaldırıyorlar, acı çektiğinde senin o acıdan öğrenip büyümen gelişmen için etrafında bir çember Biliyor musun arkadaşım, seni hayal kırıklığına oluşturuyorlar, çok yaklaşmanın gerekli olmadığını uğratacağım birazdan ama, yoga hocası dediğin biliyorlar, sadece senin kendi acınla olgunlaşman için sıradan bir insan. Evet sıradan bir insan. Senin gibi orda oluyorlar... yani, hayatla senin gibi dertleri olan, sevgilisi ile kavga eden, metrobüste bazen yorgun olduğunda Öyle oluyor ki içini temizler ve güçlendirirsen, zaten yaşlılara yer vermeyen, sabah kalktığında bazen canı bedenin de güzelleşiyor inan, o kalçaların altında hiç ama hiç yoga yapmak istemeyen, bazen ıslak neler olduğunu anlıyorsun, bedeninin sana ne hamburger yiyen, iki kadeh bişi içen, pilavın suyunu söylemeye çalıştığını anlıyorsun, yargıladıklarının az koyunca dibini yakan, ara ara dedikodu yapan, kendin olduğunu anlıyorsun ve elbette olabildiğince bazen hayat ne güzel diyen, bazen de herşeyden organik ve temiz besin kullanıyorsun, şahane nefret ediyorum diyen... sıradan, normal, insani... Bir enerjileri olan malalar takıyorsun,temiz bir dilin, temiz de var ya , öyle giyinmek kuşanmak, organik çay bir yüreğin oluyor giderek de temizleniyor ve evet içmekle olmuyor o işler. Biliyorum öyle olsun çok daha az et yiyorsun ya da hiç yemiyorsun, daha az istiyorsun, ben de istiyorum, hap gibi olsa diyorum, içki içiyorsun ya da içmiyorsun; eğer bunları bir şeyi belli kuralları olsa, onları yapsam, 3 workshopa kapatmak için aşırı yapıyorsan onu farkediyorsun katılsam, mala takıp, yeşil tozlar içsem ve birden artık, kalbin kendi ruhunla bağ kurdukça ,dışardan arınsam, daha iyi bir insan olsam, hiç sinirlenmesem, bağ kurmak için kullandıkların artık hayatına olmuyor, arkadaşımın dedikodusunu yapmasam ya da biri beni gerek kalmıyor... eleştirdiğinde yüzümde dilimden önce ateşler çıkmasa diyorum, ama öyle olmuyor bu işler, Bunlar sürecin doğallığında oluyor ve yürüdüğün değişmen dönüşmen için senin bunun sorumluluğunu yolda, attığın her adımda aydınlanıyorsun, güçlü alman gerekiyor. tarafların ve zayıf tarafınla gerçek bir insan oluyorsun; ve gerçek kalçalarınla gerçek bir yoga hocası Aydınlanmak biraz da büyümek demek, başkasını oluyorsun... suçlamadan, başkasına, bel bağlamadan, kurtarıcı beklemeden, tamamen ve tamamen kendi hayatının Devrim Akkaya Geçenlerde bir öğrenci ile sohbet ediyorum, ikimiz de derse gireceğiz ve birden hocaların dış görünüşüne geliyor konu, ben diyor, bakıyorum diyor, bedeni nasıl, fit mi mesela, kalçası güzelse demek ki çok çalışmış diyorum, iyi hocadır yani diyorum, bir de hep mutlu neşeliyse iyi hocadır diyorum diyor, hoca dediğin hep mutlu olmalı, başkasına örnek olmalı diyor, bedeni güzel değilse gitmiyorum o derse mesela diyor... Tamam diyorum ben de, matıma geçip yogamı yapıyorum...
6
Kişisel Yoga Pratiği Hakkında
Ki!isel Geli!im
Bu yazımda Kişisel Yoga Pratiği hakkında biraz düşündüm ve birşeyler yazmak istedim. Aslında bunları şu an düşünüyorum ve yazıyorum. Kişisel yoga pratiği ne demektir? Adı üzerinde kişiseldir. Tek başınıza, her gün düzenli aynı yerde ve aynı saatte pratiğinizi uygulamak en uygun çözümdür. Bu pratiği uygulamak için uygun ortam yaratmak kişinin kendi elindedir. Mesela; evinizde yoga matınızı güzelce yerleştirebileceğiniz bir köşe veya oda bulunuz. Sesten ve gürültüden olabildiğince uzak bir yer olsun. Pratiğinizi yapacağınız yeri önceden havalandırın ve isterseniz bir tütsü veya aromaterapik bir koku ile önceden odanın enerjisini yükseltebilirsiniz. Ama yoga yaparken tütsü yakmak çok faydalı birşey değil. Çünkü dumanı sizi rahatsız edebilir. İsterseniz birkaç mum yakıp, daha ritüelistik bir ortam hazırlayabilirsiniz kendinize. İster sessizlik olsun odada isterseniz hafif bir müzik pratik esnasında. Enerjinize, modunuza ve isteğinize göre bunu zaten o anda belirliyorsunuz. Evde yaşayan diğer aile bireylerine yoga yapacağınızı önceden söylerseniz sizin için daha yararlı olabilir çünkü birden odaya dalabiliyorlar doğal olarak. Mesela; ben annem ve babama; "Ben şimdi yoga yapacağım lütfen odama gelmeyin!" diyorum ve onlar da beni rahatsız etmiyorlar. Ama bunu belirtmediğim zamanlarda, annem veya babam ben yogamı yaparken odama elinde meyve tabağıyla , "Sebiiiişşşşş, al meyve ye biraz!" diye girebiliyorlar. Bu yüzden ortamınızı hazırlamak sizin elinizde. Peki Kişisel Yoga pratiğinizi nasıl yapacaksınız? Ortam hazır peki ya siz? Tabi ki yogayı önceden öğrenmiş ve uyguluyorsanız bu sizin için zor olmamalı.
O zaman en yakınınızdaki yoga stüdyosuna veya güvenilir bir yoga eğitmenine danışarak yoga dersleri almakla başlayabilirsiniz. Bizim de hocalarımızın hep dediği bir şey vardır. Yoga esas tek başına yaptığında başlar. Nasıl yemek yapamazken, bilen birinden bir çeşit yemek yapmayı öğrenirsiniz ve sonra kendiniz aynı yemeği evde tek başınıza yapmayı denersiniz, işte bu da onun gibi birşey. Her yapışınızda daha farklıdır yemeğin tadı. Her mutfağa girdiğinizde daha farklıdır enerjiniz. Yaptığınız yemek te sonuç olarak, sizin yaptığınız gibi çıkacaktır ortaya. Yemeği yapmaya hazırlanışınız, yapışınız, sunuşunuz ve yediğiniz an bile nasıl herşeyi değiştirir. Yoga pratiği de böyle birşey işte. Yoga pratiğinizi yapacağınız yeri hazırlamak, kendinizi hazırlamak, pratiğinizi uygulamak, ve sonrası... Matınızdan kalkışınız bile size birşey öğretir kendinizle ilgili. Farkındalıklar detaylarda gizlidir. Tencerenin altını en yüksek ateşe getirdiğinizde nasıl hızla makarnanızdan dumanlar gelecek ve altı yanacaksa, yoga pratiği yaparken de en yüksekten en hızlıdan uçmamak gerekir. Yavaş yavaş, acele etmeden, düşük ateşte başlarsınız. Peki yoga öğrencileri, yogistler, modern yogiler yoginiler, yoga eğitmenleri gibi insanlar her gün düzenli kişisel yoga pratiklerini uygulayabiliyorlar mı? Senelerdir her gün düzenli bunu yapan var ama yapmayan da var, yapamayan da var. Unutmayalım, hepimiz insanız. Mesela; kendim yoga eğitmeniyim diye hergün düzenli kişisel yoga pratiğimi uygulayabiliyor muyum? Yeri geliyor, bazen her gün düzenli haftalarca uygularken; yeri geliyor dertler almış başını giderken haftalarca pratiğimden uzak kalabiliyorum. Kendime hep hatırlattığım birşey var bu esnada.
Peki daha önce hiç yoga yapmamışsanız?
Sebla, sen de bir insansın. :)
7
Senin de sevinçlerin, üzüntülerin, insani endişelerin, sorunların, kaygıların, dertlerin var. Senin de kendinle ve hayatla ilgili çözmen gereken durumların var. Sen de aşık oluyorsun ve günlerce aşık olduğun kişiyi düşünerek uykusuz kalıyorsun, midene kramplar giriyor. Bazen hasta oluyorsun ve bir temizlenme sürecine giriyorsun. İnsan olarak yaşayabileceğimiz bir sürü durum var böyle. Unutmayalım! Yoga eğitmenlerinin üzerine bazen çok gidiliyor. Siz yoga eğitmenisiniz, siz en iyisini bilirsiniz, siz çok sağlıklısınız, erken yatar erken kalkarsınız, en sağlıklı yiyecekleri siz yersiniz, yemelisiniz ki bizlere örnek olmalısınız falan filan. Tamam, bunlar çok güzel şeyler, hepsine katılıyorum ama önce bizlerinde insan olduğunu lütfen unutmayın sevgili öğrenciler. Biz de yeri geliyor, yani kişisine göre değişir, kocaman bir burgeri mideye indiriyoruz zaman zaman, biz de bir şişe şarabı kederleniyoruz ve dostlarla paylaşıyoruz yeri geldiğinde. Kişisel yoga pratiğinde de, içsel disiplinimizi yeniden yakaladığımız an bırakmıyoruz ve düzenli yoga pratiğimizi uyguluyoruz. Kişisel yoga pratiği bana göre yoga uygulayıcısının rehberidir. Size bedeniniz, zihniniz, ruhunuz hakkında kısacası kendiniz hakkında çok şey söyler, çok şey öğretir. Evde tek başıma yoga yapamıyorum diyorsanız internetten yoga videoları eşliğinde yoga yapmayı deneyebilirsiniz. Veya bir yoga dvd alarak başlayabilirsiniz uygulamaya. Tabi ki bunları yapmadan önce yine söyleyeceğim gibi önce bir eğitmenle çalışın, sonrası zaten öğretmeninizin öğrettiklerini evde tekrarlayarak veya video/dvd şeklinde kendini gösterir. Neden önce bir eğitmenle çalışmalı? Öncelikle biz eğitmenler yoga yaparken, siz kendinizi pozlarda sakatlamayın diye sizi doğru duruşu hazırlar, yanlış bir yerdeyseniz sizi düzeltiriz, yol gösteririz. Ama bir dvd'deki hoca fiziksel olarak yanınızda olmadığı için, siz kendinizi pozu doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum diye görmezsiniz. Tabii ki yoga eğitmenlerinin daha birçok görevleri var, onlardan daha sonra bahsederiz. Yani yoga yaparken güvenliğiniz çok önemli. Bir işi yapmadan önce temelini öğrendikten sonra lütfen o işe başlayalım. Hayatımızda hiç birşeyi bilmeden o şeye girişmedik mi? Çoooook! Bisiklete bindik, düşe kalka bisiklet kullanmasını da öğrendik. Ama sonuçta hep olan bize oldu. Bisikletten düştük, bileğimizi incittik, düştük, kasıklarımız ağrıdı, düştük kafamız şişti gibi örnekleri çoğaltabilirim :)
Yoga yapıyorum, öğrencisiyim veya eğitmeniyim ama yoga pratiğimi kaybettim artık düzenli değil hiç canım yoga yapmak istemiyor evde mi diyorsunuz? Ve ne kadar Kişisel Yoga Pratiğinize dönmek isteseniz de bir türlü dönemiyor musunuz? Ok. Önce rahat bir nefes alın. Arkanıza yaslanın. Ve unutmayın, pratiğiniz bir gün size geri dönüyor. Siz de ona. Yoga felsefesinde birşeye ölesiye bağlanmamaktan bahsedilir. BU YOGA DAHİ OLSA BİLE! Yogaya da bu kadar bağlanmamak gerekir bana göre. Yoga yoga yoga yoga diye dört dönmek harika bir duygudur ama herşeyin fazlası zararlıdır. Her şey kıvamında olmalıdır. Yoga herkes içindir. Yoga oradadır. Sizin için hep vardır. Yoga pratiğinizi aksattığınız için öncelikle kendinize kızmayı BIRAKIN. Yoga derslerinde hocaların hep bahsettiği bir konudur BIRAKMAK. BIRAK. AKSIN: BIRAK:OLSUN. Evet. Hayatınızda sizin bir aileniz var, arkadaşlarınız, dostlarınız, işiniz, meseleleriniz var. Hayatta bir çok yön var, bir çok bakış açısı var. Siz özgür bir bireysiniz. Özgürsünüz. Canınız hiç bir şey yapmak istemiyorsa yapmayın. Canınız dans etmek istiyorsa çılgınca dans edin. Canınız ne yapmak istiyorsa onu yapın. Yoganın bizlere öğrettiği birşey de burada gizlidir. Ne yaparsan yap, yap, ama farkında olarak yap. Sigara bile içiyorsanız, farkındalıkla için. Ne yaptığınızı, nasıl yaptığınızı an be an, anda kalarak, duyumsayarak, hissederek ve farkında olarak yapın diyorum. Sigara için demiyorum. Eğer içiyorsanız diyorum. Tabi hiç içmezseniz sağlığınız için daha faydalı olur, o ayrı. Yoga, bizlere farkındalıkla yaşamamızı sağlar. O halde, hayatınızı ve kendinizi akışa bırakarak başlayın. Rahat olun. Akışta Kişisel Yoga Pratiğiniz size kendini gösterecektir. Heeeyyy hadi başlayalım diyecektir. Bu sebeple, biraz RAHAT OLUN. Zaten pratik yeniden başladığında onu devam ettirmek için elinizden geleni yapıyorsunuz yeni farkındalıklarla. Son olarak küçük bir not; Sadece günde 1 0 dk Çocuk Pozu bile uygulasanız, bu bile güzel bir başlangıç olmaz mı? Muslukları açın biraz su aksın.... Sevgiler ;) Sebla Kaplan
8
Glutensizleştiremediklerimizden misiniz?!
Çok sevdiğim bir arkadaşım Lufthansa’da kabin amiri. Özellikle Amerika uçuşlarında sık sorulan bir sorunun karşısında ne yapacaklarını toplantı sırasında konuşup, uygun cevap aramışlar. Soru genellikle içki servisi sırasında geliyormuş; ‘Bu su glutensiz mi?’ toplantı sırasında alınan karar ise onlara ‘hemen kontrol edip size geri döneceğim’ deyip 3 dk sonra ‘evet glutensiz’ demenin kimseyi üzmeden verilecek en iyi cevap olduğuna karar verilmiş. Bir glutensiz yiyecek çılgınlığının tam ortasındayız; artık psikologlardan tutun, hayat koçlarına kadar herkes en ufak bir sorun olduğunda glutensiz beslenmenin cevap olduğuna inanıyor. Bu yazıda size Ayurveda’nın glutene nasıl baktığını, alternatifleri ve glutensiz beslenmenin bedeninize etkisini anlatmaya çalışacağım. Gluten nedir ile başlayalım; böylece ‘glutensiz’ kavramına daha anlayarak bakabilir ve seçiminizi ona göre yapabilirsiniz. Gluten; gliadin, gluten ve nişastanın bileşiminden oluşmuş kompleks bir protein. Özellikle buğday ve buğday ailesinde (bulgur, semolina) ayrıca çavdar, spelt (dinkel), kamut, siyez gibi buğdayın eski biçimlerinde karşımıza çıkıyor. Gluten, ekmeği yumuşak ve pofuduk, makarnayı elastik gibi yapan maddedir. Protein kaynağı olduğu için hazır yapılan bir çok gıdaya ticari gluten ekleniyor. Bu maddenin eklendiği bazı gıdaları ‘sağlıklı’ olduklarını düşünerek satın alabiliyoruz: soya sos, vegan sosis/ peynir vs, konserve olan hemen her şeye ticari gluten doku yaratması amacıyla ekleniyor. Tüm hazır yiyeceklerde ticari gluten var. Ticari gluten zamk gibi bir madde. Ekmeğe de katılıyor çünkü ekmek hamurunun glutenini doğal olarak salması için ekmeğin doğal maya ile beklemesi, yoğrulması gerekiyor- bunu yapmaya vakit olmadığından ve de 2 saatte ekmek çıkarmak istendiğinden fazladan gluten ve ticari maya katılarak ekmek yapılıyor. İşte asıl alerjen bu!
Beslenme
Buğday insanlık tarihine damgasını vurmuş en önemli tahıl. Yerleşim, çiftçilik ve ziraat 1 0.000/1 2.000 yıl önce buğday ile Anadolu ve Kuzey Suriye’de başlamış. Protein açısından en yüksek bitkilerden biri; işlenmemiş buğday %1 3 kadar protein içeriyor. Eski tohum Siyez buğdayının genetik özelliklerine bakınca MÖ 9600 yıllarında Karacadağ yöresinde yetiştiği anlaşılıyor [i]. Ekmek ilk olarak Çatalhöyük’de MÖ 6400- 6200 yılları arasında tüketilmiş. Buğday ve buğday ürünleri işlenmemiş ve genleri ile oynanmamış haliyle protein, Niacin, Kalsiyum, Manganez, Selenium ve lif açısından çok zengin. Örneğin Khorasan’dan gelen antik buğday ‘kamut’ Niacin, Thiamin, B6 ve B1 2 açısından son derece zengin olduğu gibi lifli olduğu için kompleks karbohidrat ve önemli bir yiyecek. Buğday dünyada en çok tüketilen tahıl. Son 1 0 yılda glutene karşı açılan savaş aslında Amerika’lı kardiyolog William Davis’in kitabı ‘Wheat Belly’ (Buğday göbeği) ile başlıyor; kitabında gluteni düşman ilan eden yazar her hastalığın nedenini glutene bağlıyor. Bu kitabın hemen ardından Nörolog David Perlmutter ‘Grain Brain: The Surprising Truth About Wheat, Carbs, and Sugar—Your Brain’s Silent Killers’ (Tahıl Beyini: Beyinin sessiz katilleri Buğday, Karbohidrat ve şeker hakkında şaşırtıcı gerçekler) kitabı ile glutensiz akımına imzasını atıyor. İki kitabın da sponsorları hakkında bir bilgim yok ama fikrim var. 201 6 da sadece Amerika’da glutensiz yiyeceklerin satışı 1 5 milyar doları aşmıştı! Yeni bir endüstri yaratıldı ve yeni bir kesim insan. Dünyada glütene alerjik reaksiyon göstererek ciddi rahatsızlık ( Çölyak hastalığı, çölyak adı konulmayan glüten hassasiyeti, glüten ataxia, dermatitis herpetiformis gibi) geçiren insanlar elbette var. İlginçtir; Digestion dergisinin araştırmasına göre gluten hassasiyeti olduğuna inanan insanların %86sında gllüten hassasiyeti yokmuş.
9
ABD’de çölyak hastalığı geçiren ve gluten yememesi gereken kişi sayısı 3 miyon, yani nüfusun %1 ’i. Türkiye’de yaklaşık 700.000 kişinin Çölyak hastası olduğuna dair bir kaç haber var ama ne kadar güvenilir olduğundan emin değilim; çünkü sadece magazin bölümlerinde yazılan bir kaç yazıya dayalı bu bilgi. 201 5 yılında Sağlık Bakanlığına kayıtlı Çölyak hastası sayısı 65 bin kişi, fakat tanısı konulmayan 1 M23 bin kişi olabileceğine dair bir bilgi de var [ii] . Çölyak hastalığı ciddi bir hastalık ve üzerinde ne denli araştırma yapılsa yeridir. Genleri ile oynanmış, fabrikasyon üretilmiş buğday ve türevler ile endüstriyel maya kullanılmış ürünlere hassasiyet göstermemek elde değil. Bu gün bakkaldan ya da süpermarketten aldığınız ekmeğin içinde bulunan katkı maddeleri : : Enzimler, E 300 Askorbik Asit(C vitamini), Bitkisel Yağlar, Emülgatörler(E 471 -E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları), E 282 kalsiyum propiyonat, E 281 sodyum propiyonat, E 262 Sodyum diasetat, sirke, E 260 asetik asit, E 280 propiyonik asit, E 202 potasyum sorbat, E 200 sorbik asit, E 202 potasyum sorbat ve E 203 kalsiyum sorbat, E 283 potasyum sorbat, Şekerler (Sakaroz,Maltoz,Fruktoz,glukoz), E1 70 kalsiyum karbonat, E332 Potasyum sitrat, E481 Sodyum stearol-2-laktilat,E422Gliserol(gliserin) “Ayrıca, Daha beyaz görünen un elde etmek için, E928 benzoil peroksit ve E924 potasyum bromat gibi kanserojen ve alerjik maddeler beyazlatıcı olarak, E920 Sistain gibi insan saçından ve domuz kılından üretilen ve hacım artırıcı olarak kullanılan katkı maddeleri de söz konusudur.”[iii] Çölyak hastalığı, ya da glüten hassasiyeti ve coğrafyamızda oldukça sık görülen çeşitli kanserler gerçekten buğday kökenli glütenden mi acaba diye merak etmemek elde değil.
Burada asıl sorulması gereken soru ise 1 0.000 yıldır bu topraklarda üretilen ve tüketilen buğday ve ürünleri nasıl olduda düşman ilan edildi? Yüz yıllardır diyetimiz değişti ama genlerimiz aynı. Bedenimiz asıl endüstriyel yağ, şeker, antibiyotik- kortizon dolu süt, katkı maddeleri ile doldurulmuş ekmek, ilaçlanmış hormonlu sebze gibi doğal olmayan yiyeceklere karşı çıkıyor olamaz mı? Çünkü ABD’den Journal of Agricultural and Food Chemistry dergisi buğdayın yüz yıllardır geçirdiği değişikliğin Çölyak hastalığına neden olduğuna dair bir kanıt bulamamış. Bu bilimsel dergiyi taramanızı öneririm, böylece oradan buradan bilgilerle değil bilimsel bilgilerle kendiniz donatır ve ne yediğiniz, ne yemediğiniz konusunda daha akıllıca kararlar verebilirsiniz. Aslında Çölyak hastalığı 1 950lerden beri var; kanda ‘transglutaminase’ enzimi Çölyak hastalığına delalet olabiliyor. Yapılan araştırmalarda bu enzim ve eksikliği Çölyak olarak tanımladığımız hastalığın başlangıcı. Ancak araştırmalar o zamanlar hastalığın çevresel faktörlerden kaynaklandığını öne sürüyor; glütenden değil! [iv] Çölyak hastalığının genetik olma olasılığı da oldukça yüksek. Ayurveda, bir çoğunuzun bildiği gibi, sindirime ve sindirim enzimlerine aşırı önem ve değer veren bir bilim dalıdır. Ayurveda der ki: sindirim enzimleri ve bakteriler, hatta yemek yeme seçimleri anneden bebeğe geçer. Meme emen bebek bakterilerle tanışır ve bağırsak florasını geliştirir. Bebek için en sağlıklı yiyecek anne sütüdür, çünkü bu beslenme şekli yetişkin olacak bebeği sağlıkla geleceğe hazırlar. Ayurveda ayrıca çevrenizde ne yetişiyorsa onu tüketin çünkü bağırsak floranız ona göre kodlanmıştır der. Eğer sindirim enzimleriniz iyi çalışıyorsa ki bu ne kadar anne sütüyle beslendiğiniz ile direkt ilintili, mideniz yediklerinizi sindirebiliyorsa ve düzenli olarak bedeninizin biriktirdiği toksinleri atabiliyorsanız taş yeseniz sindirirsiniz ve de sağlıklı olursunuz. Ancak sindirim sisteminiz sorunluysa o zaman ister glutensiz, ister vegan, ister Ayurvedik diyet yapın bir işe yaramaz çünkü yediğinizi sindiremiyorsunuz ve de toksin biriktiriyorsunuz. Onun için bir çok Ayurvedik tedavi yöntemi sindirim sistemini düzeltmekle başlar. Size bir örnek vereyim: danışanlarımdan biri İngiliz, 53 yaşında, Vata- Pitta (Hava- Ateş) mizaçlı bir kadın, artirit hastası- tabii ki hemen glütensiz beslenmeye başlamış. Örneğin sabahları: yoğurt, glutensiz yulaf/ müsli ve meyve yiyor, sindirim problemi olduğunun kendisi de farkında. Anlatıyorum: yulaf zaten doğal olarak glütensizdir çünkü içinde avenin vardır- yani ‘glütensiz yulaf’ sadece glütensiz ortamda hazırlanmış yulaf demektir- yulaf yoğurt ve meyve ile yenmez! Yenirse sindirelemez çünkü midemiz bu kompleks mayalı/ fermente karışım ile baş edemez. Diyetini değiştiriyorum: sabahları pişmiş yulaf ve az tereyağı, ya da kızarmış glütenli ama ekşi mayalı ekmek öneriyorum.
10
2 hafta sonra kadıncağız ‘sabahları tuvalete gidebiliyorum artık’ diye sevinç mesajı atıyor! Yani aslında durum basit ve açık! Sorun çoğunlukla glüten değil. Ayurveda yiyecek geleneklerinize ve mevsiminde beslenmeye özen göstermenizi ister; örneğin buğday yazın hasat edilir kışın tüketilirdi şimdilerde buğday her zaman, her daim, her mevsim, her yerde. Hangi ürün hangi mevsimde var, ürünün menşei nedir (örneğin İstanbul’da herhangi bir marketden aldığınız tüm mercimek çeşitleri Kanada’dan gelir, aynı marketlerde ABD’den gelen pirinç var!) bunları araştırmanızı, öğrenmenizi ve bilinçli tüketici olmanızı tavsiye ederim. Diyetiniz mutlaka bol lifli, az proteinli olsun. Lif bağırsaklarınızı temizler, sizi dinç ve tok tutar. Glütensiz beslenenler genellikle aşırı protein tüketirler- bu kendinize yapacağınız en büyük zarardır. Yüksek proteinli diyetler kemiklerinizden kalsiyumu emer, böbreklerinizi yorar, bağırsaklarınızı tıkar. Glüten üzerine Avustralya’da yapılan bir başka çalışmada FODMAP (fermentable oligosaccharides, disaccharides, monosaccharides, and polyols) diyeti ile Glütensiz diyet karşılaştırarak yapılıyor. FODMAP daha çok Sinirli Bağırsak (IBS) hastalarına verilen, aslında Ayurvedik Pitta diyetine çok yakın bir sistem. Daha çok sebze ve tahılların birbiri ile karışımına ve fermente olmalarını göz önüne alıyor. FODMAP diyetinde bir takım yiyecekler çıkarılıyor ve beden iyileştikçe yeniden tanıştırılıyor ki sorun yaratan yiyecek bulunsun. Avustralya’da yapılan araştırmaya göre sindirim sorunlarından dolayı glütensiz beslenen yüz kişiye glütensiz FODMAP uygulanıyor, bir süre sonra haberleri olmadan glütenli ürün veriliyor ve
sonuçta kimse sindirim ya da alerjik reaksiyon göstermiyor. FODMAP trendy değil, kişiye sorumluluk yüklediği için ve bilimsel olarak biraz daha kompleks olduğu için pek bilinmiyor. Yine bu çalışma sonucunda görülüyorki aslında sorun glüten değil, çalışmayan sindirim sistemi. Çağımızda glüten anksiyetesine varmış olan glütensiz yiyecek tüketmek artık bir moda; eğer bilinçli ve farkındalıkla beslenirsek kendi bedenimize uygun bir şekilde sağlıklı ve leziz yiyecekler tüketebiliriz. Ekmeğinizi kendiniz yapın, inanın o kadar zor değil. İmkansız derseniz İpek Hn çiftliğinin, Ali Şiro’nun ve Varsova’nın ekmeği özen, sevgi ve zaman ayırılarak yapılan ekmekler. Tam tahıldan ekşi maya ile yapılmış ekmek hiç bir glütensiz ürünün yerini tutamaz çünkü bu ekmeğin kompleks protein ve vitaminlerini size glütensiz bir ürün sunamaz. Ekmek yapmak için gereken malzemeler: un, su ve ekşi mayadır. Katkılı ekmek kimyasaldır (yukarıda gördüğünüz gibi). Seçiminizi yapın. Cildim 1 5 yıl önce kadar yine hasta olduğunda ben de yaklaşık 6 ay glütensiz beslendim, modaydı- aşırı zayıflama dışında bir etkisini hatırlamıyorum. Yüzüm bile zayıflamıştı, cildim geçti ama bunun glütensiz beslenme ile alakası olduğunu sanmıyorum, nihayet yeniden zevkle makarna yemeye başlayınca hastalık geri gelmedi çünkü. Bir de ben Boşnak asıllıyım haftada en az 2 gün börek yapılan bir evden geliyorum; glüten hassasiyeti ailemin hiç bir ferdinde yok. Şimdi Ayurvedik olarak geriye baktığımda asıl sorunu görebiliyorum ve o sorun glüten değildi. Iş yerim, zihnim ve bir de aşırı baharat tüketimi belki.
11
Şimdi var olan glütensiz beslenme modası tereyağının kötü dendiği 1 970’lere benziyor! Sonra değiştirip ‘ay pardon tereyağı iyidir’ dedikleri gibi bir süre sonra sorunun glütende olmadığı açıklanacak. Ayrıca tahmin ettiğiniz gibi glütensiz yapılan bir çok yiyecek bağırsak sağlığı için ciddi engeller oluşturuyor. Glütensiz ve doyurucu bir tad için ek malzemelerle yapılan bir çok ürün aşırı şeker/ tuz/ rafine karbohidratlar kullanarak yapıldığından oldukça sağlıksız olabiliyor. Glütensiz ürünlerden özellikle quinoa hakkında ki görüşlerimi ‘Trend yiyecekler ve Ayurveda’ makalemde dile getirmiştim. Bizler bilinçli ve akıllı tüketici olmazsak, çevremize dikkat etmezsek ve kendi toprağımıza sahip çıkmazsak; her moda ile oradan oraya savrularak bize sunulanı tüketeceğiz, ihtiyacımız olanı değil. Ayurveda size engin bir sağlık hazinesi sunuyor; size bedeninizi tanımanızı, izlemenizi, çevrenizde ki yiyecekleri tüketmenizi ve sindirim sisteminizi dinç tutmanızı öneriyor. Sığındığınız kara parçası Ayurveda ise o zaman her dalgada fındık kabuğu gibi savrulmaz, bilinçsiz tüketici olmazsınız. Eski bir ayurvedik deyişle bitirmek istiyorum: ‘eğer diyet yanlışsa ilaç işe yaramaz, eğer diyet doğruysa ilaca ne hacet’. Namaste N.Sine Özsoy Love
[i] [ii] [iii] [iv]
Wikipedia - Wheat Ekonomist - 26/02/201 7 Gidaraporu.com Michael Specter - Against the Grain
12
www.yogaist.net Yoga Eğitmeni olarak: Güvenirliğinizi artırın:
Yogaist’e kayıt yaptırmak bir yoga eğitmeni olarak güvenirliğinizi artırır. Kayıt yaptırmanız bilginizin, eğitiminizin ve deneyiminizin kalıcı anlamda tanınmasını sağlar. Stüdyo sahipleri sizin belirli standartları sağladığınızdan emin olur ve öğrenciler yoga etiğine sahip deneyimli bir eğitmenden ders aldıklarının farkında olarak kendilerini güvende hissederler. Kayıt olarak kişisel bilgilerinizi, yoga geçmişinizi, mail adresiniz ve/veya telefon numaranızı paylaşabilirsiniz.
e n y e Ü d e e N ai s t' ? g m o ı y Y al ı m l O
Tanınırlığınızı artırın:
Yogaist’de bilgilerinizi güncelleyerek tanınırlığınızı artırabilirsiniz. Uyguladığınız yoga stili, bulunduğunuz yer, uzmanlık alanlarınız ve aldığınız eğitimlere göre bulunabilirliğinizi kolaylaştırabilirsiniz.
Yoga Stüdyosu olarak: Güvenirliğinizi artırın:
Yogaist’e kayıt yaptırmak bir yoga stüdyosu olarak güvenirliğinizi artırır. Kayıt yaptırmanız Stüdyonuzun profesyonellğinin, verilen hizmetin kalitesinin, eğitmenlerinizin deneyimlerinin kalıcı anlamda tanınmasını sağlar. Yoga eğitmenleri ve yoga öğrencileri sizin belirli standartları sağladığınızdan emin olur ve öğrenciler yoga etiğine sahip bir stüdyoda deneyimli bir eğitmenden ders aldıklarının farkında olarak kendilerini güvende hissederler. Kayıt olarak kurumsal bilgilerinizi, yogaya bakış açınızı, mail adresiniz ve/veya telefon numaranızı paylaşabilirsiniz.
Tanınırlığınızı artırın:
Yogaist’de bilgilerinizi güncelleyerek tanınırlığınızı artırabilirsiniz. Eğitim verilen yoga stilleri, bulunduğunuz yer, uzmanlık alanlarınız ve verilen eğitimlere göre bulunabilirliğinizi kolaylaştırabilirsiniz.
Yıllık Seminerlere katılın:
Yoga eğitmenlerini ve yoga Stüdyolarını bir çatı altında toplayan yıllık seminerlerimize indirimli olarak katılabilirsiniz. Sponsor olarak hem yoga bilgisinin hemde önerdiği yaşam biçiminin daha geniş kitlelere tanıtılması, yayılması için karma yoga yapabilirsiniz. Bu toplanmaların amacı Yoga bilgisini ve eğitimini artırarak bilginin yoga öğrencilerine, yoga meraklılarına, yogaistlere ulaşmasına yardımcı olmaktır. Yoga eğitmenleri ve yoga stüdyoları olarak ömür boyu sürecek bir eğitim olan Yoga bilimini barış içinde ve huzur dolu bir ortamda birlikte deneyimleme şansını yakalayın. Yıl içindeki etkinlik detaylarına, etkinlikler sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Diğer yoga eğitmenleri ve yoga stüdyolarıyla iletişim içinde olun:
Çevrimiçi topluluğumuz kayıtlı eğitmenlerin ve stüdyoların birlikte öğrenmek, paylaşmak ve büyümek için kullandıkları bir portaldır. Farklı eğitmenlerle iletişiminizi güçlendirerek yoga standartlarına katkıda bulunacağınız ortamlara olanak verir. Online kayıtta kullandığınız kullanıcı adı ve parolayla topluluğa üye olabilirsiniz.
13
Hadi Biraz Cesaret Yogaya ilk başladığım yıldı, hocam “eğer bir iş görüşmesine gidecekseniz, öncesinde savaşçı duruşunu yapabilirsiniz, cesaretinizi arttırır” demişti. Hiçbir şey anlamamıştım. Sadece bir hareket yapıp, cesur yüreğe mi dönüşecektik yani? İçimde kuşku, inanmazlık tohumları ile eve yollandım. Unuttum sonra, hem söylenilenleri, hem de verdiğim tepkiyi. Aradan uzun zaman geçti, yoga eğitmenliği için içimde kıpırtılar başladı. Derinlerden gelen bir istek var ancak cesaretim yok, kendime güvenim eksik. Bedenim esnek değil, hareketlerin hakkını veremiyorum. Padmasana’yı yarım yapabiliyorum mesela. Gerçi yogaya ilk başladığım zamanlarda bağdaş bile kuramazken, yarım padmasana bile rüyaymış gibi gelirken, esneyebilmenin tadına varmışken, bu bile benim için mucize gibi geliyor, o ayrı. Ancak adı üstünde eğitmenlik bu, şakaya gelmez. Ben daha yapamazken, öğrencilerime nasıl yaptıracağım endişesindeyim. Diyelim onlar yapabiliyorlar, bana hangi gözle bakacaklar, “bu ne biçim hoca!” nidalarıyla neredeyse kâbuslara düşmelerin eşiğindeyim. Eğitmenlik kursunun başvuru zamanı yaklaştıkça, yerimde duramaz oldum. Oturamıyorum, asanaların içine giremiyorum, “ne yapsam” larla yanıp tutuşuyorum. Sonunda dedim “bu böyle olmayacak.” İçimde yeşil ışık yandı, zihnim hâlâ kırmızıda. Hocama danışmaya karar verdim. Ondan aldığım onayın mutluluk anını anlatamam.
Asana “En iyi hocalar, en iyi anlatanlardır” dedi bana. Kendi kendime ördüğüm duvarlarımı yıkmamı tembihledi. O duvarlar yıkılırsa, ilerleme gerçekleşeceğinden bahsetti. O andan itibaren tutana aşk olsun beni. Hem içimde hem zihnimde yanan yeşil ışığın sevinciyle yazıldım kursa, ama öncesinde ne yaptım biliyor musunuz? Virabhadrasana 1 , Virabhadrasana 2 Allah ne verdiyse artık. Bildiğim tüm savaşçı duruşlarını, o günkü pratiğime kattım da gittim. O günden sonra da hep adını anarken, “Cesaret Duruşu” dedim derslerimde. Sınavlarına hazırlanan ürkek serçelere, hayatta adım atmaktan çekinen narin kelebeklere, bu duruşla ayaklarını yere basmayı, kararlı olmayı salık verdim. Sessizce izledim uçuş rotalarını ve çoğunun da yollarını nasıl da rahat bulduğuna şahit oldum. Hâlâ kendi pratiğimin içinde vardır savaşçıların duruşu. Hayatımın tümseklerinde, girdiğim çıkmaz sokaklarda, çoklu yollarda yardımcı olur bana. Tümsekleri dağlara dönüştürmeden atlatır üstünden mesela. Çıkmaz sokaklardan çabuk dönmemi, çoklu yollarda, bana en yararlı olacak sokağa sapmamı, kayboluşlarımda ana caddenin oklarını gösterir. O nedenle favorilerimdendir Virabhadrasana ailesi. Benden ve derslerimden hak ettiği saygıyı görür. Kıymeti bilinir. Olması gerektiği zamanda yanımda, zihnimde, bedenimde ortaya çıkıverir. “En iyi savaşçılar, pes etmeyenlerdir” demişler, belki de dememişler, ben diyeyim o halde. Belki yaptığından, çoğunlukla hayattan pes etmeyenlerden olmak için hadi şimdi Virabhadrasana zamanı. Çimen Erengezgin
14
Yoga Asanaları Yaparken Nefes
Nefes Yoganın merkezinde çünkü nefes yaşamın merkezinde ve "Yoga" da yaşam hakkında. T.Krishnamacharya
Vedik bir hikayeye göre zihin, nefes, dil, kulaklar ve gözler bir araya gelip hangisinin daha önemli olduğu konusunda tartışmaya başlamışlar. Birbirleriyle bütünleşmek yerine birbirleriyle yarışmaya kalkmışlar. En sonunda kimin daha üstün olduğunu anlayabilmek için yaşadıkları mağarayı bir yıl süreyle sırayla terk etmeye karar vermişler. Bedeni ilk önce dil terk etmiş. Beden sessiz yaşamaya devam etmiş. Bir yıl sonra geriye dönünce diğer organlar konuşamadık ama yaşamaya devam ettik demişler. Daha sonra gözler terk etmiş. Beden kör olarak yaşamaya devam etmiş. Göremedik ama yaşamaya devam ettik demişler. Zihin terk edince beden bilinçsiz yaşamaya devam etmiş. En sonunda nefes bedeni terk etmeye kalkışınca beden ölmeye ve bütün her şey enerjisini kaybetmeye başlamış. Hepsi nefesi kalması için ikna ederek onun üstünlüğünü kabul etmiş. Sonuç olarak tartışmayı kazanan nefes olmuş. Günlük yaşamda nefesin pek üstünde durulmaz aslında. Nefes alıp veriyorsak zaten sorun yoktur. Yoga pozlarını yaparken durum tamamen farklı. Yoganın merkezinde nefes var. Bu yazının konusu yoga asanaları yaparken kullandığımız nefes.Hocam Gary Kraftsow’un sutra şeklinde bir açıklaması var. ‘Farkındalığı nefese taşırız. Nefesle birlikte omurganın hareketi başlar ve omurganın hareketiyle kollar, bacaklar ve kafa hareket eder’. Her şey nefesle senkronize hale gelir. Yıllar önce Los Angeles’ta bir yoga stüdyosunda girdiğim derste hoca şöyle bir yönlendirme yapıyordu. ‘Nefes al evet çok güzel, nefes ver süper.’ Ama neyin çok güzel neyin süper olduğunu anlamadım.
Peki yoga asanaları yaparken nefesten nasıl yararlanacağız? Nefes = Şekil değişikliği
Nefes
Krishnamacharya ile aynı gelenekten gelen Leslie Kaminoff nefesi göğüs kafesi ve karındaki şekil değişikliği olarak tanımlıyor. 201 2 yılında Leslie Kaminoff’tan 72 saatlik online Yoga Anatomisi eğitimi alırken eğitimin neredeyse üçte birinin nefes hakkında olması beni ilk başta şaşırtmıştı. Nefesle ilgili anlatacak bu kadar şey var mıydı? Korkmayın hepsini bu yazıda anlatmayacağım. Bu yazıda sadece Leslie Kaminoff’tan değil hocam Gary Kraftsow’dan öğrendiklerimi de anlatacağım. Onsuz olmaz :) İki ayrı boşluk göğüs ve karın boşlukları ve bunların arasında da diyafram. Nefesle birlikte hem karın hem göğüs boşluğu şekil değiştirir ama farklı biçimlerde. Karın boşluğunun şekli değişir ama hacmi aynı kalır. Nefes aldığımızda karnı vurgularsak karın dışarıya çıkar. Göğüs kafesinin ise hem şekli hem hacmi değişir. Göğüs kafesindeki hacim artışı 3-boyutlu, yukarıdan aşağıya, yanlara ve önden arkaya. Nefes merkezli yoga uygulaması da aslında nefes alış verişin uzantısı. Derslerde sürekli tekrarladığım şey hareket ederken nefesten yararlanmak yani kolları kaldırıp gökyüzüne uzatırken nefes alışı kullanmak. İndirirken nefes verişi kullanmak. Yoga uygulaması gerçekte bedendeki şekil değişikliği. Omurga bu boşlukların arkasında hareketli bir yapı. Nefes alınca omurga uzar ve nefes verince stabil hale gelir ve esner. Savaşçı pozunda nefes alırken göğüs kafesinin kalçalardan uzaklaşması pozda kalabilmemiz için yapısal destek sağlar. Nefes verişle göbek deliği omurgaya yaklaşırken arka ayağın yere daha fazla yerleşmesiyle bedenin arkası uzar. Kısaca omurga nefesin arkasında ve nefes omurganın önünde. Birbirlerinden ayrı değiller. Nehirde yüzmek gibi. Nefes nehirdeki akıntı. Nefes hareketten önce başlayarak omurganın doğal hareketini vurgular. Asana bu hareketle birleşir.
15
Çalışma 1: Nefesle birlikte omurgadaki şekil değişikliklerini gözlemlemek. Sırt üstü uzanın. Dizler kıvrık ve ayak tabanlarınız yerde olsun. Belin kavisini gözlemleyin. Elinizi belin altına yerleştirerek yerle arasındaki mesafesini anlayın. Nefes alışla birlikte belin kavisinin arttığını, yerden uzaklaştığını fark edin. Nefes verişle birlikte belin yere yaklaştığını fark edin. Beli özellikle yere itmeye veya yerden uzaklaştırmaya çalışmayın. Nefes olabildiğince doğal olsun. Kimimizde bel daha çok uzaklaşır kimimizde daha az. Tamamen anatomik yapıyla ilgili. Biraz evvel verdiğim 1 . Savaşçı pozundaki arka bedeni galiba şimdi daha iyi anlatabildim. Ancak istediğimiz şey nefes aldığımızda belin kavisinin aşırı artması veya nefes verirken tamamen düzleşmesi değil. Derslerde bunu hep bir dans diye tanımlıyorum. Benim gibi belinizin kavisi zaten fazlaysa tabi ki daha fazla arttırmanıza gerek yok. Buradaki çalışmada sadece belin kavisindeki değişikliği gözlemlediniz. Karına ve göğüs kafesine nefes Patanjali Yoga Sutra’larda asanayı tanımlayan sutra II.46’daki Sthira ve Sukha kavramları burada da var. Çok basit tercümeyle güçlü ve rahat. Hep yerçekiminin olduğu ortamda yaşıyoruz. Nefes alışlar bizi kaldırır, nefes verişler bırakma ve desteklemeye izin verir.
Çalışma 2: Yoga asanaları yaparken nefes nereye olmalı? Oturduğunuz yerde dik bir sırtla veya ayakta yapın. Nefes alışla birlikte göğüs kafesi kalçalardan uzaklaşırken kolları kaldırıp tavana uzatın. Birkaç kez tekrarlayın.
Nefesi yine göğüs kafesine doldurarak kollarınızı kaldırmadan kaldırdığınızı imgeleyin. Birkaç kez tekrarlayın. Nefesi karına alarak kolları kaldırdığınızı imgeleyin. Nefesin desteğini kaybettiğinizi hissettiniz mi? Yoga pozlarını yaparken nefesin sağladığı yapısal desteğe ihtiyacımız var. Özellikle ayaktaki pozlarda. Zeminin ayak tabanları gibi daha dar alana sahip olduğu pozlarda. Zemin ne kadar genişlerse yani oturarak yapılan pozlar veya sırt üstü pozlar gibi nefes de farklılık gösterecektir. Ancak bu yazdıklarımı tek bir reçete olarak algılamaktansa kendi deneyimleriniz daha önemli. Göğüs kafesine nefes uzama sağlar ve karın duvarını stabilize eder. Nefes almak uzatır, yer açar. Karına nefes her yöne genişlemeye ve kök salmaya izin verir. Göğüs kafesine nefes alırken karnın hareketini kısıtlarız. Karına nefes alırken karın duvarını rahatlatırız. Göğüs kafesi daha stabil hale gelir. Son dinlenmede hiçbir zaman göğüs kafesinin hareketinden bahsetmeyiz. Artık beden enerjiye ve yapısal desteğe ihtiyaç duymaz dinlenmeye geçmiştir. Zemin ayaktaki pozlara kıyasla çok daha geniştir. Bedenin bir an önce sakinleşmesini isteriz.
Gary Kraftsow nefesi farkındalığın içinde dolaştığı bir araç olarak tanımlıyor. Nefesi göğüs kafesine, karına veya el parmak uçlarına alıyor olsak da aslında nefes aldığımız yer tabi ki akciğerler. Farkındalığımız sayesinde göğüs kafesine nefes alırken karnın hareketini kısıtlıyoruz.
Çalışma 3: Göğüs kafesine ve karına olan nefesi gözlemlemek. Yere oturup ayak tabanlarını birbirine birleştirin. Dizler ne kadar rahatsa topuklar o kadar kasıklara yakın olsun. Ellerle ayakların dışını veya ayak bileklerini kavrayın. Nefes alırken göğüs kafesini kalçalardan uzaklaştırın. Nefes verip göbek deliğini omurgaya yaklaştırırken ayaklara doğru uzayın. Birkaç kez tekrarlayın. Ayaklara doğru uzadığınızda kalın. Pozdayken nefesi göğüs kafesine alıp etkilerini gözlemleyin. Pozdayken nefesi karına alıp etkilerini gözlemleyin. Gerçek hislere odaklanmak için bu çalışmayı farklı bir zamanda bir kez daha yapın. Nefes alışkanlığınızı fark edin. Alışkanlığı fark edip sadece hislere odaklanabilir misiniz?
Diyafram nefesi nedir?
Diyafram nefesle ilgili birincil kaslardan biri. Diğeri kaburgaların arasındaki kaslar ve karın kasları. Karın boşluğundaki şekil değişikliği bazen karın diyafram nefesi olarak adlandırılır. Diyafram solunumla ilgili birincil kaslar arasındadır. Yani diyafram kası olmadan nefes olmaz. Biraz diyaframdan bahsetmenin zamanı geldi. Nefes alışla birlikte diyafram kasılır. Bütün göğüs kafesi tek bir birim olarak hareket eder. Diyafram tek başına göğüs kafesinin içinde bu 3-boyutlu genişlemeyi yaratabilir. Artık bebekler gibi nefes alıp veremeyiz. Çünkü büyüdük. Akciğerlerimiz bebekler kadar katı değil, kemik ve kıkırdaklar da onlarınki gibi esnek değil. Genellikle yatay oldukları için karındaki hareket daha fazla. Bebekler bizim için iyi birer örnek değil. Bebeklerdeki Sthira ve Sukha tamamen farklı.
Nefesin yönü
Diyaframın yönüyle aynı. Yani nefes alırken diyafram kası aşağıya iner ve nefes verirken yukarıya doğru hareket kendi mantar, kask şekline kavuşur.
Çalışma 4: Nefesi ilk göğüs kafesine veya karına almak.
Yere veya sandalyeye oturarak yapın. Nefesi ilk karına alıp oradan yukarıya göğüs kafesine çıkartın. Nefesi ilk göğüs kafesine alıp oradan karını doldurun. Birkaç kez tekrarlayıp deneyimlerinizi yazın. Bu çalışmayı eğitimlerde yaptırdığımda iki farklı grup oluşuyor. Göğüs kafesine veya karnına daha rahat nefes alanlar. Alışkanlıkla ilgili olabilir mi acaba? Banu Çadırcı
16
Skolyoz Ve Yoga
Yoga Terapi
“Mutlu ve kendine güveni olan bir birey olarak yaşama isteğim skolyoz ile mücadelemde bana hep güç verdi.Skolyozuma bugün minettar olarak yoluma devam etmemin nedeni bana yaşamımın ne kadar değerli olduğunu öğretmiş olması. ”
Bu üç türe de aşina olan ve eğitimlerini özellikle terapisel yogada yoğunlaştıran biri olarak hem teknik açıdan faydalarını anlatmak hem de yaşamımdan ve derslerimden edindiğim tecrübelerle yoga terapisinin skolyoz gibi önemli bir rahatsızlıkta ne kadar etkili olabileceğini paylaşmam gerektiğini düşünüyorum.
Sinoyoga Skolyoz tedavisinde alternatif değil ama tamamlayıcı bir tedavi olarak bu gün birçok otorite ve uzman tarafından önerilen yoga terapisini anlatmak ve deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. 1 4 sene önce yogaya başlamamın temel sebebi olan skolyoz ve bununla bağlantılı postürel bozukluğun hayatıma verdiği sıkıntılı etkileri ve neden olduğu sınırlı yaşamı çok gerilerde bırakmış olarak bugün bambaşka bir noktada bu konuyu anlatabilmek ve paylaşmak benim belki de en büyük minnettarlık ve şükür nedenlerimden biri. Hayatta başımıza gelen herşeyin bir nedeni olduğuna inanmış ve deneyimlemiş halde şundan eminim ki sağlıklı bir omurgayla doğup büyüseydim bu gün böyle bir paylaşım imkanına sahip olamayacaktım hatta belki de yoganın şifa dolu bu yönünü asla bu kadar hissetmeyecektim.
Skolyozun kendisi aslında bir hastalık olarak değil bir bulgu olarak karşımıza çıkıyor. Yani bir nedenden dolayı omurga yana doğru eğiriliyor, bunun nedeni başka hastalıklar da olabiliyor ancak sonuçta her insanda farklı şekillerde ve omurganın farklı bölgelerinde eğrilikler yaratabiliyor. Genelde C yönüyle tek taraflı eğim veya S yönüyle çift taraflı eğim olarak gelişebilen skolyozun yoğunlukla esas nedeni bilinemiyor, bu durumda “idiopatik skolyoz” olarak adlandırılıyor. Ergenlik çağında özellikle genç kızlarda ortaya çıkıyor. Bazen de sinir-kas hastalıkları, romatizmal hastalıklar, omurga üzerinde genetik veya enfeksiyon hastalıkları ya da kemik ve yumuşak doku hastalıkları ile de skolyoz karşımıza çıkıyor, bazen ise anne rahmindeki gelişim sırasında başlayıp ömür boyu ilerleyen türü de var. Skolyoz bulgusu bir omuzun diğerinen daha yüksekte olması, bir kürek kemiğinin daha çıkık olması, kollar ile gövde arasındaki boşlukta dengesizlikler, kalça yüksekliğinde veya belirginliğinde asimetriler ve sırt alanı üzerinde belli bir bölgede belirgin kavis veya eğimler olarak kendini gösteriyor.
Yogayı bir yaşama sanatı ve beden-zihin-ruh bütünlüğü deneyimine dair derin bir araştırma bilimi olarak algılayan ve yaşayan insanların sayısı günden güne artarken bir yandan da bazı fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklarda tamamlayıcı bir tedavi olarak şifa yönünün keşfedilmesiyle yoga terapi yöntemleri de etki alanlarını günden güne genişletmekte. Bugün başta büyük üstad B.K.S Iyengar’ın metoduyla bilinen İyengar yoga ve Restoratif yoga , Amerikan Viniyoga Kuruluşunu kuran Gary Kraftsow ile çok iyileştirici bir yora terapi tekniği olan Viniyoga, Paul Grilley ile tüm dünyada ve ülkemizde sevilerek uygulanan ve faydalarıyla çok etkili bir teknik olan Yin Yoga gibi yoga türleri genel anlamda rehabilitasyona yönelik türler.
Skolyoz tedavisinde cerrahi yöntemlerin yanı sıra korse ve egzersiz de kullanılıyor. Egzersiz olarak fizik tedavide en çok kullanılan yöntem olan de 3 boyutlu Schroth egzersizleri en yaygın ve tercih edilen yöntemler. Ancak yüksek maliyet ve ekipman ihtiyacından dolayı süreklilik yakalanması ve devam ettirilmesi biraz zorlayıcı olabiliyor. Genelde bu tarz tedavide devamlılık gerektiriyor, tedavi süresince gelişim gözlemlenirken tedavi bırakıldığında skolyozda tekrar bir artış yaşanabiliyor. Yoga terapisi skolyoza çok ayrı bir önem veriyor. Bu konuda bir çok yayın ve araştırma bulunuyor.
18
Bu konudaki en önemli kitaplardan biri olan Yoga for Scoliosis (Skolyoz için Yoga) Kitabının yazarı Elise Browning Miller’in Yoga Journal’da yayınlanan makalesinde yoganın skolyoz için temel faydalarını şu şekilde açıklıyor: “Beden yer çekimi ile dengede ve hizada olduğu zaman yoga postürüne zahmetsiz olarak ulaşmak mümkündür. Skolyoz için yapılan yoga asanalarında bedenin 6 temel noktasına odaklanılır. Bu noktalar üzerine odaklanarak ve çalışılarak düzgün bir hizalama yaratmak, ağrıyı azaltmak ve omurganın eğiminin ilerlemesini minize etmek için çok önemlidir:
1. Ayaklar ve bacaklar
Ayakta dururken ve yürürken, iki ayağa da eşit ağırlığı vermek ve dengesizlik varsa farkında olmak gereklidir. Bacakları uzatmak omurganın esnemesine ve daha rahat açılmasına sağlam bir temel oluşturur ve güçlendirilen bacaklar ile beden ağırlığın taşınmasında yük omurgadan bacaklara taşınır.
2. Omurga
Skolyozun bulunduğu yer olan omurganın uzatılmasına odaklanmak, S şeklindeki eğimleri azaltmaya yardımcı olduğu için oldukça önemlidir.
3. Psoas (Major ve Minor)
Bunlar kalçanın temel fleksörleri olan bedenin her iki tarafında da olan kaslardır. Bunlar kalça kasından çıkarak vertebral kolon yani omurga boyunca devam ederek femurun yani uyluk kemiğinin küçük trokanterine bağlanırlar. Kalça kası ile birlikte, iliopsoas denilen yapısal ve fonksiyonel birimi oluştururlar. Kalçanın esnekliğinden sorumlu olan iliopsoas çok önemli bir postürel kastır. Oturma sırasında gövdeyi dengeler; ayakta ise kalça eklemleri arkasından geçerek gövdenin yerçekimi karşısında düşme eğilimini engeller. Bu kası iyi bir şekilde çalıştırmak gövdenin alt uzuvlarının hizalanmasına ve omurganın açılmasına olanak verir.
4. Kürek kemiği
Sırtın üst noktasındaki kavisi engellemek için (skolyozlu bir çok insanın genel bir problemidir), omuzları kulaklardan mümkün olduğunca aşağıda ve bedenin hizasında tutmak oldukça önemlidir. Bu hareketi kolaylaştırmak için, kürek kemiği çevresindeki kasların esnekliğini arttırmamız gereklidir.
5. Karın Kasları
Skolyozda karın kaslarının güçlenmesi oldukça önemlidir. Eğer karın kasları zayıf olursa, arkadaki kaslar normalden fazla çalışmaya ve bu nedenle gerilmeye başlar. Ekstrem durumlarda bu lordoza veya arka sırtın özellikli sırtın alt bölgelerinde aşırı bir kavise sebep olabilir.
6. Nefes
Nefes farkındalığı yoga hareketleri yapılırken en önemli odaklanılan noktadır. Omurganın kavisli olan yönde genel olarak çok az hava dolaşımı gerçekleşmektedir. Nefesin bu bölgede serbest dolaşımını sağlamak gerçekten interkostalkaburgaların arasındaki kasları esnekmekte ve ciğer kapasitesini arttırmaktadır. Bu da göğsün her iki tarafında da içerden dışarıya çok daha fazla açılmasına ve düzelmesine olanak sağlamaktadır. Şimdi sizlere Elise Browning Miller’in belirttiği bu noktalar üzerinden derslerimizde onları nasıl çalıştırdığımızdan ve ne gibi etkiler gördüğümüzden bahsedeceğim. Her yoga eğitiminin başında en temel esas olan nefes ve nefesin bedendeki farkındalığı üzerinde durularak bu nefesin asanalarla birlikte nasıl senkronize kullanılacağı ve yoga pratiği ile meditasyonda bize en yardımcı kaynak olan nefes özellikle skolyozun yoga ile terapisinde önemle durduğumuz bir konu. Farkındalığın kapısının giriş anahtarı olarak adlandırdığımız nefes çalışmaları skolyozda da mucizevi etkiler sağlıyor. Skolyoz odaklı yapılan nefes çalışmalarında diyafram kasının 3 boyutlu olarak genişletilmesi hedefalınıyor. Ve nefes çok önemli bir araç olarak bedenimize yardım ediyor. Nefesle birlikte ön gövdede genişleyen, uzayan ve açılan diyafram omurgayı da bu genişlemeye uyum sağlaması için paralel olarak uzatıyor. Yoga nefesi dediğimiz Ujjayi Nefesi bu çalışma için harika bir uygulama. Derin ve yavaş nefes yönetimi ile bir yandan da skolyoz ve skolyozun her beden üzerindeki eşsiz etkileri konuşunda bireyde çok yoğun bir farkındalık kazanılıyor. Esneklik, yapısal gelişim ve sadece nefes çalışmalarıyla bile ağrılarda bile hafifletici ve rahatlatıcı terapik etki görülebiliyor. Karın kasları hem nefes çalışmaları hem de asanalar ile sürekli güçlenirken omurgadaki ağırlığı azaltmayı ve bedende önemli bir destek merkezi oluşturmayı hedefliyor.
19
Yoğun yapılan karın çalışmaları ile özellikle bel ve denge noktası olan kalça üzerindeki yük azaltılıyor. Bir çok twistdönüş hareketi içeren asanalar ve sırt çalışmaları ile kürek kemikleri üzerindeki ağırlık ve kavis oluşturan kaslar yumuşatılarak rahatlatılıyor. Amaç kavisi azaltmak ki bu kavis genelde sıkışan ve oksijen alamayan kaslardaki ödem ve enerji birikimi nedeniyle oluyor. Ayrıca skolyozdaki 3 boyutlu eğime ve rotasyonlara da twist hareketleriyle müdahale edebiliyoruz. Bu noktada ise hem yoga hareketlerinin hem de nefesin bir arada kullanılması en büyük faydayı sağlıyor. Şu sıralar stres kası olarak pek popüler olan değerli kas psoas, yoğun çalıştığımız kaslardan biri. Çünkü denge merkezimiz olan kalçayı öncelikle stabilize etmek esas olarak amaçlanıyor. Ayrıca alt omurga eğrilikleri bu kas üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Bu nedenle kası rahatlatıp her iki yöndede eşitlemek alt omurga üzerinde de müthiş faydalar sağlıyor. Omurga yoganın çok öncelikli bir konusu, bizim derslerimizde de sağlık ve gençlik kaynağı olan omurgamızın olabilecek en iyi koşullarda hayat standardımızı yükseltmesi hedefleniyor. Neredeyse büyün yoga asanalarında doğal pozisyonunda, düzgün, sağlıklı ve esnek bir omurga hedeflenir. Bu nedenle skolyoz gibi omurga eksenli sorunlar da yoga ciddi faydalar sağlamaktadır. Özellikle backbend dediğimiz arkaya eğim sağlayan duruşlarda çok büyük gelişimler gözlüyoruz. Derslerde terapide önemle kullanılan bir başka çalışma alanı ise bacak ve ayaklar. Skolyoz baştan aşağıya bütün beden üzerinde etkisini gösterdiğinden dolayı bu etkiyi minimize etmek için ayak parmaklarının duruşundan göz bebeklerine kadar sinir sisteminin etki alanı olan her noktada yoga terapisiyle müdahale ederek optimal bir sistem yaratmak mümkün. Bu hem dengeyi arttırmak hem de sistem harabiyetini minimize etmek için her türlü bağlantıdan fayda almak demek. Diz arkalarının açılmasına yönelik yapılan birçok asana ile uzayan ve güçlenen hamstringler sayesinde bel ve kalça kasların üzerindeki yükün alınmasıyla omurganın serbestlik kazanması yönünde çok fayda görüyoruz.
Aynı zamanda ayak tabanının doğru kullanımı ile hem kalça bölgesi yani denge merkezi stabilizasyonu sağlanırken hem de sinir sistemi yönetimi güçlendirilerek bireyin beden ve denge üzerindeki kontrolünü amaçlıyoruz. Iyengar yogada kullanılan duvar halatları ile ters duruşlarda omurga serbestlik ve uzama kazanırken, simetrik çalışmalar ile bedenin sağ ve sol bölgelerinde eşitlik yaratmak amaçlanıyor. Duvar halatlarıyla yapılan asılmaların yanı sıra skolyoz terapisinde yogada bir çok destek elemanı kullanılabiliyor. Örnek olarak psoasın stabilizasyon yaratması için ayaktaki duruşlarda bloklardan fayda sağlarken, yoga kemerleriyle özellikle bacakların uzatılması ve dizlerin açılmasında ciddi olarak etkiler görebiliyoruz. Bolster olarak adlandırdığımız özel yoga yastıklarını bilhassa Restoratif yogada kullanıyoruz, uzun süreli asana duruşlarında omurgaya destek olan ve hatta şekil düzeltmeye yardım eden bu yastıklar aynı zamanda masaj görevi de görüyor. Skolyoz bedenin bütün mekanizmalarındaki dengeyi etkiliyor, bu etkiler sadece fiziksel bedende değil aynı zamanda enerji bedenimiz üzerinde de görülebiliyor. Bu nedenle sadece asanalarla değil, enerjiyi dengelen nefes ve enerji çalışmaları ve enerjinin çok etkili olduğu sinir sistemi dengesine yönelik göz çalışmaları gibi sistemsel çalışmalar yaparak dengeyi baştan inşa ediyoruz. İlerlemek, gelişmek ve güçlenmek istiyorsanız sadece salt bir pratik değil zorluklar karşınıza geldiğinde bunlara meydan okuyarak üstesinden gelebilecek azme ve öze olan çok derin inanca da ihtiyacınız var ki kaynak size bütün imkanları sunsun. Yoga her açıdan bakıldığında büyük bir meydan okuyuş ve hangi noktadan başlarsanız başlayın ilerlemek yönünde her zorluğu alt edişiniz sizi bir sonraki aşamaya taşıyarak geliştiriyor. Hem kendi yoga yolculuğumda hem de benimle birlikte bu yola devam eden skolyozdaşlarımla birlikte skolyoza ve verdiği tüm sıkıntılara minnet duyarak ve meydan okuyarak günden güne farkındalığımızı yükseltmeye, dengemizi ve gücümüzü artırmaya devam ediyoruz. Sinem Perek
20
Hindistan'da Öğrenilmesi Gereken İlk İki Şey Ganj Nehri üzerinde, yarım metre genişliğindeki asma köprüdeyim. Maymunlar, motosikletliler ve tüm yürüyenler arasında, sakin ve yavaş adımlarla karşı kıyıya geçerken, Hindistan’da öğrenilmesi gereken ilk iki şeyi düşünüyorum: 1 .Bastığın yere iyi bakacaksın. 2.Kaos içinde sükuneti bulacaksın.
Gezgin ve ruh halleri…
-Taç Mahal’e gittin mi? +Gittim. -Nasıldı? +Güzeldi, eşsiz bir mimari. Bir aşk anıtı.. Ama, fazla turistikti. Hindistan’a, ilk kez Uluslararası bir Yoga Festivali’ne katılmak için gittiğimde, Agra ve Taç Mahal’ı ziyaret ettim etmesine ama aslında, Hindistan'da turistik gezilerle, ünlü şehirlerin bulunduğu ‘Altın Üçgen’ (Golden Triangle) bölgesiyle, hatta güp güzel kumsalları ve okyanus kıyıları ile bile pek ilgilenmiyorum. Yaşam, kültür, müzik, dans, insanlar, giyim kuşam, doğa, sokaklar, yoga, yemekler, malalar, maymunlar ve ineklerle ise çok ilgileniyorum.
Şah, 22 senede inşaa edilen Taç Mahal’ı, 40 yaşında 1 4 çocuk geride bırakıp ölen eşi için yaptırtmış. Bense, tam da aynı yaştayken kendime, yıllardır gitmek istediğim Hindistan’ı hediye ettim. Ve hayatımda ilk defa daha bir seyahat bitmeden, aynı ülkeye bir sonraki gelişimi planladım. Tamamlanmayan birşeyler kalmıştı sanırım ilkinde…
Seyahat
Hindistan, benim için herhangi bir turistik destinasyon değildi. Özellikle de gidilen bölge, dünyada yoganın, meditasyonun kalbi, ruhu olduğu için, tercihim iki sefer de yalnız başıma gitmek oldu. Zira Hindistan, bana göre eşi olmayan bir deneyim, bir dönüşümdü. Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Rishikesh, bu sene yine beni Himalayalar’ın kucağına çağırdı. Bu kez, Karma yogaSeva, yani gönüllülük projeleri için… Birkaç ay öncesinden, ilk gidişimde kaldığım Ashram’ın (Yoga evi, inziva yeri) derneklerinden biriyle yazışıp, tam da ne iş yapacağımı bilmeksizin, Temmuz sıcağında, yine kalabalığın, maymunların ve ineklerin arasından geçerek ulaştığım Ashram’ın kapısında buldum kendimi...
Ganj Nehri ve halleri…
O anne. O besleyici. O kutsal. O arındıran. Ganj Nehri yakınında yaşıyor olmak bile, Hintliler için bir ayrıcalık. Ganj’dan dolayı, ruhsal ve kutsal bir şehir burası. Rishikesh’deyken, her gün nehrin kıyısına gidiyorum…
Sabahları erkenden, Hindu’ların dua sonrası Ganj’da yıkanmalarını, hem bedenen hem de ruhen arınmalarını seyrediyorum. Ganj’ın Himalayalar’ı, bazı sabahlar sisli gözleriyle izliyor onları. Ganj Nehri burada tertemiz, çünkü nehrin kaynağı burası. Zaten, etraftaki pisliğe ve sefalete rağmen, kendi kendini arındıran bir hali var her daim. Bazı günler, saatlerce aralıksız yağan Muson yağmurlarıyla, nehrin her geçen dakika ne kadar çabuk yükseldiğine, önceki gelişimde oturduğum merdivenleri, şimdilerde sular kapladığına tanık oluyorum. Internet bağlantısından ücretsiz yararlandığım bizim Ashram’ın hediyelik eşya satan dükkan sahibine, kapı önü sohbeti sırasında, ‘Su basacak kadar yükselir mi?’ diye soruyorum. ‘Yok’ diyor, simsiyah kaşlarını kaldırıp sırıtarak ve başını hafifçe bir sağa bir sola eğerek, ‘bişicik olmaz’…
21
Her akşam gün batımında, nehir kıyısında canlı Kirtan müziği (Mantralar ve dualardan oluşan müzik) eşliğinde, ‘Aarti’ denilen ateş, tütsü ve mum yakma törenlerini seyrediyorum. Ateşin dumanıyla, ruhların arındığına, acıların dindiğine inananıyorlar. Etrafım, merdivenlerde oturmuş rengarenk giyinmiş kadınlar, turunculu, beyazlı kıyafetli erkeklerle çevrili. Törenin sonuna doğru, bazıları kalkıp yapraklardan yapılmış kaseler içine oturtulmuş, etrafı turuncu çiçeklerle çevrili mumları nehrin akıntısına bırakıyorlar. Gün batarken, nehrin üzerinden hilal ortaya çıkıyor. Sitar’ın (bir Hint enstrümanı) sesi, ayın önünden yükselen dumanlara karışarak göğe yükseliyor. Bu büyülü ortamda, her akşamüstü gerçekleşen bu ritüelden etkilenmemek mümkün değil. Bir gün, beni mıknatıs gibi kendine çeken Ganj’ın kuvvetli akıntısını seyrederek kıyıda meditasyon yaparken, suyun gücünü düşünüyorum ve aklıma şunlar düşüyor: ‘Ganj gibi ol. Herşeyin kaynağı sensin. Bunu bil, ama aynı zamanda da hep akışta kal.‘
Ashram’da yaşam ve gönüllülük
1 940’larda Ram Jhula’da kurulmuş Parmarth Niketan Ashram’a, Ganj Nehri’ni takip eden, Himalayalar’ın eteklerinde, fillerin evi olan bir ormanın içinden kıvrılan bir yolla ulaşılıyor. Dünyanın her yerinden çeşit çeşit turistin, gezginin geldiği ve Hindu’ların da ibadet etmek için ziyaret ettiği bir Ashram burası... Hindu Tanrı’larının hikayelerinin anlatıldığı heykellerle dolu tütsü kokan bahçeleri, Ganj Nehri kıyısı ve Himalayalar’ın eteklerindeki eşsiz konumu ve de akşamüstleri düzenlediği zengin Aarti töreni ile ünlenmiş bir yer bu. Rishikesh’deki, sadece yoga eğitimi odaklı Ashram’lardan farklı olarak, yerel halkı da çeken bir mabed niteliğinde... Rishikesh’in, yaklaşık 1 000 yataklı bu en büyük Ashram’ında, dini eğitim veren bir yatılı okul da bulunuyor. Turunculu sarılı kıyafetler giymiş ortalıkta dolaşan ve özellikle bir organizasyon sırasında her işe koşturan ‘Rishikumar’, yani 6-25 yaş arasında değişen 1 50 erkek öğrenci var bu okulda. Hinduizm ile ilgili dersler dışında, sitar çalmayı, kirtan söylemeyi de öğreniyorlar.
Hindistan’a özellikle bu gelişimde, hava çok sıcak ve nemli. Bazı günler, sanki burun sinüslerim şişiyor, kokuları tam alamıyorum…
Ter, yağmur, çamurdan ıslanmış ve yıkasam da nemden hiç kurumayan siyah taytımı her sabah yoga için giydiğimde, ne kadar az eşya getirdiğimi bir kez daha anlıyorum. 5 kiloluk çantamda yine de ihtiyacım olan herşey var! Ashram’da, şort ve kolsuz üst giymek yasak. Herşeye rağmen, özellikle 40 derecede yoga yapmaya ve sıcakta iyice azmış sineklere hemen alışılıyor… Ashram’ın içinde, geleneksel Ayurvedik Masaj seçenekleri sunan bir de Masaj Merkezi var. 1 ,5 saat süren çok özel bir masaj yaptırıyorum. Pancha Karma, yani ‘tam arınma’nın üç bölümünü kapsıyor bu masaj: Abhayanga; tüm bedene susam yağı ile masaj. Shirodara; alın ortasına, yani 3. göze 1 0-1 5 dakika boyunca özel bir yağ karışımı damlatmak. Son olarak da, bir kişilik ahşap bir kutucuk içinde okaliptus kokulu buhar banyosu… Her yanım buram buram susam yağı kokuyor çıktığımda… Saçlarım pek pırıldak dolanıyorum etrafta bir süre, biraz dalgın, uyuşuk, ama huzurlu ve keyifli… Ashram’a ilk geldiğimde bir Hindu festivali/ konferansı için orada bulunanlar, birkaç gün sonra artık evlerine dönüyorlar. Ashram’ı, birdenbire bir sessizlik ve sükunet sarıyor. Artık koridorlarda yıkanmış ‘Sari’ler (kadınların giydikleri, vücutlarına özel bir şekilde sarılan rengarenk uzun kumaşlar) sarkmıyor. ‘Burada bir festival biter, bir diğeri başlar’, diyor sohbet ettiğim Ashram çalışanlarından biri. Sonra da ekliyor, ‘her sene Temmuz sonu, Haridwar ve Rishikesh’e “pilgrimage”a (hacca gitmek) geliyorlar. Sonra da aylarca sokaklarda, çadırlarda kalarak evlerine geri yürüyorlar.’ Sessiz izleyicileriz biz burada kalan bir avuç gezgin; ibadet için burayı ziyarete gelenleri, bazen nehir kıyısında, bazen bahçelerde ya da koridorlarda dolanırken, bazen de Ashram’ın güzel manzaralı çatısından izlerken... Geceleri, hep açık olan, tellerle kaplı penceremden gelen yağmur sesi ve baygın çiçek kokuları eşliğinde, önce Türk bir bayan yazarın romanını, o bitince de buradan aldığım, Pulitzer ödüllü Hintli bir bayan yazarın hikaye kitabını okuyorum. Dünyanın iki ayrı köşesinden, aynı yaşlardaki bu iki yazarı burada ardarda okumak ilginç geliyor… Gecenin ilerleyen saatlerinde (en geç 1 0 gibi!), dışarıdan ninni gibi gelen dualar ve bazen de bolca gürültülü konuşma ve hatta bağrış çağrışlarla zor da olsa uykuya dalıyorum. Artık, bana ait bir sivrisineğim de var odada… Her akşam, bir savaşçı edasıyla, sivrisinek ilacını yüzüme ve tüm vucuduma sürüyorum. Yoganın, uygulanması en zor, ama en temel öğretilerinden biri olan “Ahimsa” yı (bilinçli olarak, hiçbir canlıya -kendimiz dahil- ruhen, fiziksel ve zihinsel olarak zarar vermemek) uygulamaya hep özen gösterdiğim için, sivrisinekle hiç uğraşmıyorum. Ama o, geceler boyu benim peşimi bırakmıyor… Rishikesh Bölgesi’nde, yasal olarak alkol, hiçbir çeşit et ve yumurta tüketilmiyor. Süt ve peynir de kısıtlı… Zaten normalde de vejeteryan olan ben, hayatımdan gayet memnunum. Yine de, bir nevi zorunlu detox ve tam bir arınma yaşıyor insan buradayken. Genelde, sıcaktan dolayı çok fazla yemek yiyemiyorum. Çoğu zaman, akşamüstleri kantinde tam 6’da çıkan taptaze ve şişko Samosa‘lar (bir çeşit sebzeli börek) ile Masala çayı (baharatlı, sütlü ve şekerli Hint çayı) içiyorum.
22
Ashram’ın Seva programlarından bir başkası da, her Muson mevsimi başlangıcında gerçekleştirdikleri, bölgedeki 56 okulun bahçesine ağaç dikme projesi. Bu projede, her öğrencinin, kendi bakıp büyütebileceği, ileride gölgesinde meditasyon yapabileceği bir ağacı olması hedefleniyor. Okuldaki öğrencilerle birlikte, mango ağacı fidanlarını dikerken çekilmiş fotoğraflarımızın tüm yerel gazetelere çıkmış olması, o güne ayrı bir anlam katıyor…
Maymunlar ve diğerleri
Kantinde sunulan ve beğendiğim Hint yiyecek-içecekleri arasında, Lassi (içinde badem parçacıkları olan tatlı ayran), Masala Dossa (içinde bol baharatlı patates olan ve çeşitli soslarla yenilen kocaman krepler) ve her seferinde değişik yemekler tatma olanağı sunan Thali (teneke tepside 6 çeşit yemek) bulunuyor.
Ashram’ın Seva-gönüllülük projelerinden biri olan Tıbbi Yardım kampları için yağmurlu bir Pazar Günü, Himalayalar’daki 1 400 m civarindaki dağ köyü Malakundy’e gidiyoruz. Tertemiz köyde, çoğunluğunu yaşlıların oluşturduğu 1 50 aile yaşıyor. Proje kapsamında, tüm sene boyunca 1 3 köy ve 2-3 gecekondu bölgesi ziyaret ediliyor. İlaç, battaniye ve çeşitli malzemeler dağıtılıp hastalara bakılıyor. Çocuklara hijyen kuralları öğretiliyor. Cipin, bizi yol bitince bıraktığı yerden itibaren eşyaları yüklenip tırmanmaya başlıyoruz. Dr. Priya ve ailesinin bana kapalı ayakkabı bulma çabası sonuçsuz kalınca, sandaletlerimle –ve aslında çok da zorlanmadan- ıslak taşlar üzerinde hoplaya zıplaya yürüyorum. Köye ulaşıp yerleştikten sonra, önce yanımızda getirdiğimiz Zerdeçallı pilavımızı, acılı Mango ashtar turşusuyla bir güzel yiyip, sonra işe koyuluyoruz. Dönüşte patlayan lastiğin yerine yedek lastiğin takılmasını beklerken, birlikte olduğum Hint’li, Nepal’li ve Amerika’lı gönüllülerle birbirimizi daha yakından tanıyoruz. ‘Heyy Behenji! Bir fotoğrafımı çeker misin?’ diyor Jyoti, bizimle gönüllülük yapmaya gelen Ashram’daki okulun müzik öğretmeni. ‘Behenji ne demek?’ diyorum şüpheyle gülümseyerek. Muhteşem dağ manzarasına arkasını verip, ‘Kibarca, kız kardeş demektir’ diyor gözlerimin içine içine gülerek.
Ashram’da, odaların bulunduğu uzun koridorlara ulaşmak için, maymunların yere attıkları mango çekirdekleriyle dolu bahçeler ve tohumlar yere düşsün diye delicesine salladıkları yüzyıllık ağaçların arasından yürümek gerekiyor. Bazen biri, suçlu ve masumiyet dolu bir şekilde yere bakıyor ve bir anda hareketsizlesiyor. Numara mı yapıyor tam anlayamadan ve gözlerine çok da bakmadan yavaşça yanlarından geçiyorum. Festivaller için kurulmuş çadırların tepesini parmaklarıyla yırtıp içeri girmek isteyen maymunlara alışıyorum. Aarti sırasında, ünlü Bhagavad Gita Destanı’ndaki, atlı arabada sohbet eden Krişna ve Arjuna’nın tepemizdeki heykeli üzerinde tünemiş tek kollu maymunun, meyvaları yeyip çekirdeklerini üzerimize atmasına bile pek şaşırmıyorum. Pencerelerde, güvercin yerine maymun görmeye alışıyorum.
Sabahları bir cafenin çatısında otururken, maymunları kovmak için kahveyle birlikte bir de sopa getirip masama koymaları bile artık garip gelmiyor. Yoga Salonu’nun camlarını ısıran ve pencereyi iki elleriyle tutup kuvvetle sallayarak açmaya çalışan maymunlar da bir süre sonra normal gelmeye başlıyor… Maymunlar çoğu zaman hareketli, çılgın ve biraz da asabi. Aynen zihnimiz gibi ...
23
Bu sebeple, buradaki yoga hocaları, meditasyon çalışmaları sırasında zihni, maymunlara benzetiyorlar: Bilincimiz ve zihnimiz, elinde sopayla maymunları sürekli bağırıp kovalayan güvenlik görevlileri gibi! Sopa, aklımızdaki dalgalanmaları, gel gitleri kovan, zihinsel engelleri, karışıklıkları uzaklaştıran içsel koruma mekanizmamızı sembolize ediyor. İneklere gelince… Onlar, her zaman yavaş, sakin ve dinginler. O yüzden burada inekler kutsal sayılıyor. Sembolik olarak bakıldığında, zihinsel farkındalık ve gelişimde tüm amaç, ‘Maymun aklı’ den ‘inek aklına’ ulaşmak! Bir de diğerleri var; mesela, her öğleden sonra tıbbi malzeme stoklarını bilgisayara girmek, rapor yazmak gibi gönüllülük işleri için ofiste çalışırken, ayaklarımın altında dolanan minik fare ya da sokaklarda neredeyse gözleriyle konuşan yumuşak başlı köpekler… Yollarda inekler, arada bir yaklaşarak burunlarıyla yumuşakça kolumu dürtüyorlar ve yiyecek var mı diye gözlerini bana, sonra da çantamın içine dikiyorlar. Bir öğleden sonra, ders verdiğim yoga salonunun taa 4. kattaki kapısını burnuyla yavaşça itip, bir köpek içeri giriveriyor ve tüm ders boyunca podyumun altında sessizce ve huzurla yatıyor. Onun da, dışarıdaki karışık dünyadan bir süreliğine olsun uzaklaşıp sığınacak bir yere ve yoganın yaydığı güzel enerjilere ihtiyacı var gibi gözüküyor. Sağlam, dimdik sırtımız ve apaçık kalplerimiz ile, toprak gibi hareketsiz oturuyoruz. Sabitlik ile zihnimiz ve nefeslerimizin hafif akışganlığı arasındaki o incecik çizgide dengeyi kurmaya çalışarak sessizce oturmuşken, içeri giren köpekten kimse rahatsız olmuyor, kıpırdamıyor bile… Farkındalık meditasyonu sırasında gözlerimiz yarı açık, bizi sarıp sarmalayan evrenle, doğayla ahenk, uyum içindeyiz. Ormanın ve nehrin kokusuyla, rüzgarın ve yağmurun sesiyle bütünleşmiş gibiyiz... Aynı frekans, aynı nefeste herşeyle ‘bir’ oluyoruz. İkilik-dualite yok, tepkisellik, önyargılar yok. Ego ve kimlik duygusu bile kalmıyor… Sadece gözlemciyiz. Çabasız, doğal bir farkındalıkla orada öylece oturuyoruz. Evdeyiz. Ve işte tam da o anda, o güzel bakışlı simsiyah köpeği de aramıza alıp, onunla da ‘ bir’ oluveriyoruz.
Sokaklar ve gezmece halleri…
Rishikesh’e en çok, yogayla ilgilenen, dünyanın her yerinden sırt çantalı gezginler geliyor. Bir de etrafta, okullarındaki gönüllülük projeleri kapsamında gelen Amerikalı ve Hollandalı Lise ya da Üniversite öğrencileri var. Tüm kasabada elektrik kesilse de, bol egzoz çıkaran gürültülü jeneratörünü çalıştıran bir-iki yerel café, gezginlerin tanışma ve buluşma noktası oluyor. Bazen, ‘aa yoga hocamız..’ diyerek yaklaşıyorlar bana, yogayla, hayatla, seyahatlerle ilgili yoğun sohbetler bu cafelerde yapılıyor, bir sonraki gidilecek yerler genelde buralarda kararlaştırılıyor. Zaten çoğunlukla herkes, tanıştığı diğer gezginlerle birlikte yola devam ediyor. Gezginken ve özellikle de çok gençken, zihinler esnek ve apaçık… Ashram’dakiler ve de bu cafelerde tanıştıklarım, benim de gezi arkadaşlarım oluyor:
Beni, bölgedeki tüm iyi yoga merkezlerine götüren ve çeşitli yoga masterlerıyla tanıştıran yoga hocası Belçikalı arkadaşımla, harika doğa ve şehir manzaralı kat kat pasta şeklindeki Hindu Tapınağı’na gidiyoruz. O, birlikte sokaklarda yürürken tanıdığı satıcılara, hatta dilencilere bile kalp merkezinde avuçlarını birleştirerek içi dolu dolu ’Namaste’ diyor.
Daha ilk günden çok iyi anlaştığım iki Çek’li ile ise, Beatles’ın aileleriyle 2 ay kalıp burada bir albüm besteledikleri, ormanın derinliklerindeki terkedilmiş Ashram’ı ziyaret ediyoruz. Ganj Nehri’nin kıyısını takip ederek, arka taraftan ormanın içinden tırmanıp kaçamak bir giriş yapıyoruz terkedilmiş Ashram’a.. Yol boyunca, oturmuş kafayı çeken, bize de ister miyiz diye soran zararsız dilenciler ve yol kesici maymunlarla karşılaşıyoruz. Maharesh Mahesh Guru liderliğinde yaşamış bu esrarengiz topluluğun, tahminimizden çok daha büyük olduğunu görüyor, buranın neden terkedildiğini anlamaya çalışıyoruz. Elindeki sopayla 4. kattan ağaç dallarını dürterek yere mango düşürmeye çalışan bir kadın ve birkaç turist dışında etrafta kimsecikler yok. Taştan yapılmış, küçücük 2 katlı yuvarlak onlarca ev ve içlerinde odacıklar bulunan 4-5 katlı binalar var Ashram’da.. Gezerken, Beatles’a ithafen büyük bir salon (Music Hall) keşfediyor ve duvarlarda yeni yapılmış grafittileri (duvar yazıları ve resimleri) inceliyoruz.. Diğer binalardaki tüm odaların duvarları da grafittilerle dolu.. Aynı arkadaşlarla başka bir gün, bol çukurlu yollarda her yöne sarsılarak ve bel omurlarımızı derinden hissederek tuktukla dağ yolundan geze geze yakındaki Laxman Jhula‘ya gidiyoruz. Orada başka tanıdıklarla buluşup birlikte öğlen yemeği yiyor, bilet vs. işlerimizi halledip dönüyoruz. Bir gönüllülük projesi sonrası ise, Ashram’daki gönüllüler ve Ashram’ın fotoğrafçısı ile, ‘Gurdwara’ denilen Rishikesh’in en büyük Sikh tapınağını ziyaret ediyoruz. Bir kişinin 1 dakikada 1 00 chapati (bir çeşit küçük, ince pide) yaptığı tapınakta, oranın geleneklerine uyarak, başlarımızı eşarplarla bağlayıp yerde oturarak, chapatileri, dhal’a (bol baharatlı sulu bir mercimek yemeği) batıra batıra öğlen yemeği yiyoruz. Ücretsiz olarak, herkesin gelip yemek yiyebildiği bir yer burası. Bir sabah, erkenden yakındaki kasabaya yürürken, okula giden 7-8 yaşındaki bir çocuk yanıma yaklaşıyor ve elindeki A+ yazılı, kendi yaptığı resmi bana uzatarak satmaya çalışıyor.
24
Bir diğeri ise, Aarti için sattığı mumlu çiçeği satın almayınca, o ünlü fotoğraftaki Afgan kızınki gibi inanılmaz güzel yeşil gözleriyle bana dik dik bakarak, ‘bad lady’ diyor. Cipler taksi niyetine, içleri 1 0-1 1 kişi tıkabasa dolu olarak, daracık çukurlu yollardan, yakınlardaki dağ köylerine gidiyorlar. Sabah 9’dan itibaren hiç susmayan kornalar ve trafik başlıyor. Yollarda da, aynı Ganj Nehri gibi akıyorlar, hiç durmamacasına sürüyorlar, mümkünse hep ‘akışta kalıyorlar’! Trafikte arabadayken, ya da yollarda yürürken, hep sakin kalabilmemin, hatta sinirlerimin alınmış gibi olmasının faydasını burada çok görüyorum. Bu bölgede yaşayan halk, mütevazi, yumuşakbaşlı, esnek… Yaklaşık 1 0 gün sonra çok da farkında olmadan, ben de başımı onlar gibi iki yana sallayarak ‘evet’ demeye başlıyorum. Bu şekilde evet demek, o ‘evet’i tam da olması gerektiği gibi, daha da yumuşatıp mülayimleştiriyor çünkü... Herşeyin mümkün olabileceğini, rahatlamayı ve teslim olmayı çağrıştırıyor sanki.
Yoga Ashram’ı, giyecek ve kumaş satan, rudrashka takılar (mala-kolye yapımında kullanılan özel bir tohum) ve çeşit çeşit mala satan dükkanlar bulunuyor. Uzun yolculukları severim. Araç hareket halindeyken, içeride hareketsiz kalabilmeyi, aktif reaksiyon veya tepki göstermeden, sadece seyirci olup gözlemleyebilmeyi öğretir çünkü yolculuk… Bir nevi meditatif öğretidir yol. DelhiRishikesh arasında 7 saat süren karayolculuğumda gördüklerim ise, bana yollar boyunca Hindistan’ın her halini gösteriyor: Yol boyunca ardı arkası kesilmeyen köyler, okuldan eve yürüyerek ya da bisikletlerle dönen üniformalı öğrenciler, rengarenk kıyafetleri ve takılarıyla tarlada iş yapan ya da yollarda başlarında yük taşıyarak yürüyen kadınlar, kamyonlarla fabrikalara yollanan şeker kamışları, aralarından zorlukla geçtiğimiz düğün kalabalığı ve yüzleri dahil para ile kaplanmış atın üzerindeki damat ve gelin… Aileler ve akrabaların toplaşıp anayol kenarındaki otluklarda ölülerini yakıvermeleri (küllerini sonradan Haridwar ya da Varanasi’ye trenle getirip Ganj Nehri’ne bırakıyorlar) ise, Hindistan’da şahit olduğum en ilginç görüntülerden...
Yoga ve yogi halleri…
Sadece oturup etrafı koklamak, seyretmek, etraftaki enerjiyi hissetmek yeter burada. Fakirlik…açlık…cehalet.. Hiçbiri buranın spiritüel enerjisini etkileyemiyor. Kabullenmişliği, mütevaziliği, anda yaşayabilmeyi, akışta kalmayı en üst düzeyde hissettiğim bir yer burası. Fotoğraf çekilmesine hiç aldırmıyorlar, hatta bazıları benimle de çektirmek istiyor. Her yere dokunuyorlar. Heykellere, birbirlerine, Ganj Nehri’ne, kutsal ağaçlara, kumaşlara, ineklere, mum ve tütsü dumanına, yemeklerine… Sanki, bu dünya ile dokunarak daha iyi iletişim kuruyorlar. Parmaklar tılsımlı adeta, ışık saçıyor her temasta... ‘Kişisel alan’ konusunda da çok rahatlar, onlara göre dokunmak çok doğal çünkü. Hayatları basit, tatminkarlar. Temizlik hiçbir şekilde bir endişe kaynağı değil. Sokaklarda sıkça rastlanan manzaralar arasında, avuçlarını kavuşturarak hafifçe eğilerek ‘Hariom’ diyen dilenciler, bas bas korna çalarak geçen motorlular, nehrin sakin olduğu mevsimlerde karşıdan karşıya insan taşıyan içi dopdolu tekneler, şeker kamışı içeceği satan, yemek yapıp satanlar, kulak temizleyicileri, tekerlekli manav arabaları, her adım başı bir
Karanlık ve serin bir sabah çok erkenden yoga dersi verdiği salona girdim. Avuçlarımı göğsümde birleştirip ‘Namaste’ dedim. Oturduğu yerden gözlerimin taa derinliklerine bakarak, beni yoga matıma yerleşene kadar takip etti. O da gözleriyle, ‘sana da Namaste’ dedi… Ashram’da yaşayan ve her sabah Kriya yoga dersleri veren, sanki kemikleri yok gibi esnek 1 08 yaşındaki yogi Swamiji derdi ki, ‘ben hergün bu hareketleri yaparak bu yaşıma kadar sağlıkla geldim, hala gözlerim iyi görüyor, kulaklarım da iyi işitiyor!’ O, hareketleri yapıyor, yanındaki Ashram çalışanı da tercüme ediyordu. Dersler bittiğinde, herkes hep onunla fotoğraf çektiriyordu. Ashram’a bu seneki gelişimde, bir gece uyurken, bana yine dik dik bakarak aniden gözlerimi açtırttı. ‘Öldü sanırım bu sene..’ dedim içimden. Ertesi sabah Ashram’dakilere sorduğumda, ‘evet, Swamiji bedenini terk etti’ dediler. Gurmukh… Nedense hep karşıma çıkar Gurmukh ve en iyi Kundalini yoga hocaları.. Davet edilirim bir şekilde hep Kundalini yoga eğitimlerine, her seferinde en az ilgilendiğim yoga stili olduğu halde... Bir sebebi vardır deyip üstüne gidiyorum yine bu durumun. Yoga festivali sırasında, her sabah 5-7 arası Kundalini yoga derslerine katılıyorum, kendimi Kundalini enerjisinin güçlü kollarına bırakıyorum. Ve farkediyorum ki; Kundalini’nin K’si bize kararlılığı, D’si disiplini, İ’si istikrarı öğretir! Neden yoga yapıyoruz? Peki neden sabahın kör karanlığında kalkabilip, 2 saat yoga çalışması yapıyoruz? Neden bazen bir yoga eğitimine katılmak için kilometrelerce gidip, iyi bir rehberle çalışmalarımızı derinleştirmek için yollar arıyoruz? Kendimizi keşfetmek, içsel yolculuğumuz için onca emek veriyoruz? Çünkü, ancak işe kendimizle başlarsak, içimizdeki ışığa ulaşabilirsek, o zaman bu ışığı yayma şansını yakalayabiliriz. Çünkü, içeride verdiğimiz barışçıl savaş ve bu kadar ter dökme, dışarıda verilenlerden bin kat daha anlamlı ve etkilidir de ondan. .
25
Mooji, uzunca bir süre etrafa yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle bakarak onu dinlemeye gelenleri inceliyor. Bu süreçte, dışarıda hayatın içinden gelen sesler bile insana hatırlatmaya yetiyor belki de aslında neyin önemli olduğunu… Fani hayatın meşgul akışının sesleri: Çanlar, tuktuk kornaları, köpek havlamaları, maymun haykırışları, satıcı sesleri, çocuk bağrışmaları, kuş sesleri, ağlaşmalar...Geçmiş ve gelecek yok oluyor. Dolu dolu ve tüm yoğunluğuyla sadece şu an var. Ben varım. Paylaşılan atmosfer ve buradaki enerjiler, insanın içine işleyecek kadar yoğun, etkili ve güçlü… Boşluğa, sessizliğe, varoluşumuzun yeterliliğine, yalınlığa ve o anın içindeki sonsuzluğa tanıdığım en çok anlam katan guru belki de Mooji. Her Satsang’ı (ruhsal sohbetler) sırasında dünyaya canlı yayın yapılan, spontane soru-cevap ve sohbetleriyle ünlü Jameika asıllı Guru Mooji’den etkilenmemek pek mümkün değil.
İşte bu yüzden, Hindistan’da Seva çalışmalarım kapsamında yoga dersleri de vermek, belki de bu yolculuğun benim için en değerli, sürpriz ve zevkli tecrübelerinden biriydi.
Dönüş, dönüşüm…
Son gün yağmur yok. Gün batımında, burada tanıştıklarımla, Ganj nehri kıyısındaki bir cafenin terasında, yerde yastıklarda oturup taptaze çıtır muzlu, mangolu, nutellalı Samosa’larımızı yiyip Masala çayı içerek sohbet ediyoruz. Ertesi sabah, herkesle vedalaşıp Ashram’dan ayrılırken, beni tuvalette bile takip eden sivrisineğim de benimle beraber odayı terkediyor ve maymunlarla birlikte beni yolcu ediyor. O ilk iki şeyi iyi öğrenebilmiş miyim diye bir düşünüyorum… 1 .Bastığım yere her zaman çok iyi baktım, terliklerimin altına hiç bir ‘kaza’ ile karşılaşmadım. 2.Kaos içinde sükuneti, sükunet içinde içsel huzurumu bulabilme sınavını da sanırım başarıyla geçtim. Himalayalar’daki mağaralarda binlerce yıl önce meditasyon yapmış, yogayı keşfetmiş Rişiler, keşişler ve guruların fısıltılarıyla, dağlardan gelen rüzgarın ve Ganj’ın şıkırtılı gür sesiyle eve dönüş yoluna başlıyorum. Aslında, ‘dönüşüm’ hep dönüş yolunda başlar. Gitmek değil, asıl ‘dönmek’ dönüşümdür . Divya Beste Dolanay, Temmuz 201 5-Rishikesh, Hindistan (Düzeltmeler: Ekim 201 5-Amsterdam, Hollanda)
Zorlu her asanadan (yoga duruşu) sonra ‘thank you’ diyen simsiyah sakallı, keskin bakışlı Yogi Master Surinder var bir de… Bizim Ashram’daki yoga dersleri yanısıra, birkaç hafta boyunca her sabah, Himalayalar’ın eteklerinde sırtını ormana dönmüş Ashram’ın, çatıya kadar yükselen taptaze Chapati kokuları arasında Surinder’in yoga derslerine katılıyorum. ‘relaxxxxx…’ diye şarkı söylüyor yumuşacık sesiyle, içimizi ürpertiyor her derin gevşemede… Yogayı, en basit ve yalın şekilde anlatırken, aynı zamanda da kalbimizin, ruhumuzun derinliklerinde hissettiriyor. Surinder, ‘Yoga is like geometry; tadasana is a vertical line and Shavasana is a horizontal line!’ diyor içten, muzip gülümsemesiyle… (Yoga geometri gibidir, dağ duruşu dikey çizgi, ceset duruşu ise yatay çizgidir!) Rishikesh’de, yoga derslerine, eğitimlerine, Satsang’larına katılma olanağı bulduğum masterlar ve gurular benim için Hindistan’ın en önemli parçalarıydı… Burada katıldığım son yoga dersi ise, sanırım kendiminkiydi. Beni, kendime bağlayan en kısa yol yoga. Yogayı paylaşmak, bu değerli öğretinin başka hayatlara da yaşam enerjisi vermesine, içsel yolculuklarına rehber ve ilham kaynağı olmasına aracı olmak ise, belki de hayat amacım.
26
Enerji Kanalları - Nadi
Bizim vücudumuz evrenin bir minyatür kopyasıdır. İnsan bedeninde 72.000 enerji kanalları var. Nadi hayat enerjisi Prana’nın aktığı kanal sistemidir, Sanskrit dilinden ‘kanal’, ‘tüp’ anlamına gelir. Nadi kelimesi ‘Nad’ kökünden geliyor, anlamı ‘içi boş tüp’, ‘ses’, ‘titreşim’, ‘rezonans’. Ayrıca, ‘hareket’ olarak da tercüme edilir. Üç ana enerji kanalı vardır: Sol kanalı İDA, sağ kanalı PİNGALA ve merkez kanalı SUSHUMNA. Sushumna kanalının içinde daha da ince binde bir saç kalınlığında ‘Chitrini’ kanalı var. Bu Chitrini kanalında çakralar bulunur ve onun üzerinden uyanmış Kundalini enerjisi hareket eder. İda kanalı Sushumna’nın solundadır, Pingala kanalı ise Sushumna’nın sağ tarafındadır. Mitolojide bu üç ana Nadi, Hindistan’ın üç kutsal nehirlerine tekabül ederler: Ganj (İDA), Yamuna (PİNGALA), Saraswati (SUSHUMNA). Sıradan insanlarda Nadi’ler tıkanmıştır. Bir Yogi’nin ise Nadi’lerinin temiz olması önemlidir, çünkü enerjinin engelsiz akmasına ve sonuçta kurtuluşa (Moksha) ulaşmasına yardımcı olur.
Sol Kanal ‘İDA NADİ’
Sol kanala Sanskrit dilinde ‘İDA NADİ’ Ay kanalı denilir. O Muladhara çakradan başlayıp insan bedeninin sol tarafından geçer. Agni çakradan, sağ tarafa geçerek süper egoyu oluşturur. Bu kanal bizim arzu enerjimizi taşır. Arzulardan duygularımız oluşur duygular henüz gerçekleşmeyen arzulardır, bu kanalda geçmişin saklandığını söyleyebiliriz.
Sol Kanalın Kalitesi
Bizim arzularımız eylemin temelidir. Onların hareket güçleri olmadan biz bir şey yapamazdık. Bu kanal sağ sempatik sinir sistemini besler. Sağ tarafta geleceğimizi oluşturan bilinçli zihin var. Gelecekle ilgili düşünülen ne olursa olsun sağ tarafı üzerinde kaydedilir. Sol kanalın en önemli kalitesi ruhun ön koşulundan biri, sevinç getirmesidir. Çocukların yaşadığı sevinci biliyorsunuz veya iki üç yaşlarındaki çocukları izlemişsinizdir. Çocuklar gün boyunca yaşadığı fiziksel veya duygusal acılarla karşılaştığı halde, onları hızla unutur.
Bütünsel ifa
Ayrıca, ağlarlar sonra sakinleşip, tekrar hızlı şekilde sevinçli hale dönebilirler. Aslında bu sevinç duygusu hala şimdi de bizim içimizdedir. Ancak bu sevinç hayatta yaşanan duygusal ve fiziksel acılardan dolayı bloke edilmiş olabilir.
Sol Kanalın Sorunları
Sol kanalın sorunları genellikle pasiflik veya duygusal aşırılık olarak ifade edilir, aynı zamanda öforiden depresyona kadar götürebilir. Bu dengesizlik ile kendini kontrol etmek kolay değildir ve kötü alışkanlıklardan kurtulmak zordur, en kötü durumda insan takıntılı ve apatık hale gelebilir. Ayrıca, sol kanal baş bölgesini besler ve sol kanal bozukluklarında ruhsal bozukluklar, epilepsi ve bunama ortaya çıkabilir.
Sol Kanal Sorunlarının Çözümü
Yoga uygulamaları eski sorunları çözmeye yardımcı olarak, sevinç ile varoluşumuzun temelini kalıcı hale getirir. Yani enerji kanallarımız temizlenerek tüm çakralarımız ve nadi kanallarımız uyumlu hale gelir. Enerji dengesi için ilk adım kişisel gelişim yani kendini gerçekleştirmektir
Sağ Kanal ‘PİNGALA NADİ’
Sağ kanal Sanskrit dilinde ‘PİNGALA NADİ’ Güneş kanalı denir. O başlangıç olarak Swadhistana chakradan alarak, bedenin sağ tarafından geçer. Agni çakradan, sol tarafa geçerek egoyu oluşturur. Bu kanal eylem enerjisini taşır. Bu enerji zihinsel ve fiziksel performansı içermektedir. İnsanda sağ taraf hakim olduğu zaman, o soğuk ve agresif hale gelir.
Sağ Kanalın Kalitesi
Sağ kanal bilinçli, zihinsel ve fiziksel aktivitelerden sorumludur. Sağ kanal saflığı, huzuru, barış, düşüncede netlik ve iyi karar vermek gibi… Gelecek hakkındaki tüm düşünceler sağ kanaldadır. Sağ kanalın hırs ve saldırganlık sonucu olan, toplu bilinç üstüne erişimi vardır.
27
Sağ Kanalın Sorunları
Sağ tarafın enerjisini çok fazla kullanan bir kişi, sol tarafı zayıf olduğu için sevinç alma arzusu kaybolur. Aşırı basınç ego tarafına yükselir ve onun balon gibi şişmesine neden olur ve bu merkez kanalını bloke eder. Böylece, tüm sistem dengesiz hale gelir. Şişmiş ego bizim algılarımızın kendi duygularını bastırır. Bu şekilde alınan kararlar ve yapılan hareketler ‘gerekli’ ve ‘mantıklı’ bir inançla, diğer insanları bastırırlar. Sağ tarafın aşırı aktif hali kalp hastalıklarına yol açar.
Sağ Kanal Sorunlarının Çözümü
Düzenli yoga pratiği etkin bir şekilde olumsuzlukları ortadan kaldırır ve kanalları normal hale getirir. Meditasyon ve basit metotlarla çakralar temizlenir ve iç denge enerjiyi yükseğe taşır. Kendinizle çalışarak yenilenmiş hissedersiniz.
Merkez Kanal ‘SUSHUMNA NADİ’
Merkez kanalı Sanskrit dilinde ‘SUSHUMNA NADİ’, orta yol olarak adlandırılır. Sushumna Muladhara çakradan başlayıp bin yapraklı Sahasrara çakraya yükselir. Sushumna geçmiş ve gelecek değil, şimdide enerji kanalıdır. İnsanda bu kanal parasempatik sinir sistemi olarak ve aktif olarak faaliyet gösterir, yani bilinçli olarak kontrol edemediğimiz şeyler, kalp atışları, akciğerlerin hava ile dolumu, dolaşım sistemi organlara oksijen taşıması gibi. Sushumna Nadi’den Kundalini enerjisi geçer, sonra bıngıldak kemiği (Brahmarandhra) bölgesine geçer ve İlahi enerji ile bağlanır. Merkez kanalı gelişmiş ise, biz sezgisel olarak doğru hareket ediyoruz ve bizim tüm eylemlerimiz her zaman bizim ve bütün insanlığın yararı için yöneliktir. Tüm çakraların çalışması dengeli ise, yin ve yang enerjileri de Sushumna kanalında dengelenir. Bu durumda kişi elementlerin dinamik denge halindedir ve ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak mükemmel durum içerisindedir. Fakat, bazı çakralar dengesiz halde olup uzun süre bu durum tutuluyor ise, enerjik bedende enerjinin fazlalığı veya eksikliği olur ve bu sayede kişi fiziksel ve ruhsal hastalıklarla karşılaşır. Sushumna bilinç, uyum ve ilahiyat enerjisini temsil eder ve bizim şimdi ile sorumludur. Bu yüzden de manevi öğretmenler geçmiş (ida) ve geleceğe (pingala) sarılmadan, sadece şimdi de (sushumna) yani ‘’şimdi ve burada’’ anında olması gerektiğine vurguluyorlar. Bu, kişinin tam enerjik dengesini koruması durumudur. Düzenli ve kalıcı hatha yoga pratiği algı organların kademeli arıtmaya yol açarak, sonuçta ‘çakra ve nadi’ soyut kavramından deneyim ile öğrenilir. Ayman Sozakbayeva
28
10 Soruda Hamile Yogası
Anneler ve Çocukları Şimdi bu satırlar, bu sayfaya gelmeden önce araştırma yapmış ve farklı sitelerde dolanmış güzel anne adaylarının aklını karıştırabilir, çünkü birçok sayfada “1 2./1 4. haftasını tamamlamış hamileler derslere katılabilir” ibaresini okumuş olabilirler. Öncelikle, her ikisi de doğrudur :) cevabı uzatmış olacağım ama açıklamakta fayda var. Hamile olan kadınlar zaten biliyorlar ki, bazı anatomiler, bünyeler için ilk üç ayda düşük tehlikesi olabileceği söylenir.
Hamile Yogası dersleri verdiğim farklı yerlerden, farklı kültürlerden, yaşlardan, geçmişlerden birçok anne adayından aldığım soruları, temel bir kaynak niyetine kısa kısa, herkes için toparlamaya karar verdim. İşte merak ettiğiniz sorularınızın cevapları, sevgili anne adaylarım ve eşleri için araştırma yapan çok değerli baba adaylarımız.
Soru 1: Hamile Yogasına Kimler Katılabilir? Sadece hamileler diye düşünüyor olabilirsiniz ancak yanılıyorsunuz. Hamile Yogası derslerine hamileler ve dahası yeni doğum yapmış anneler de katılabilirler. Doğal ve sağlıklı bir hamilelik akışı içerisinde olanlar, yani doktorundan onayını alan hamileler derslere istedikleri zaman katılabilirler. Ayrıca doğum sonrasında (normal veya sezaryen olmasına göre 2-5 hafta arasında değişen zamanlarda) doktorunuz minik minik kaslarını çalıştırmaya başlayabilirsin dediğinde, aynı kas gruplarını çalıştırdığımız için, yetişkin yoga sınıflarına hazırlık olarak, 2-3 ay kadar bir süreyle, doğum yaptıktan sonra da bu derslerde yer alabilirsiniz. Daha önce yoga ya da herhangi bir spor yapmış olmak gerekmez. Esnek ya da zayıf olmanız hiç gerekmez. İlk kez bir yoga dersine giriyor olabilirsiniz, ne güzel, bebeğiniz daha kendisi gelmeden bile size yeni kapılar açıyor, adım atın.
Soru 2: Hamile Yogası’na ne zaman başlanmalıdır?
Kadın hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren yogaya başlayabilir ve son güne kadar derslere katılabilir. Kaçıncı trimesterde olduğunuz fark etmez. Evet, çok doğru okudunuz, hemen başlayabilirsiniz, zaman kaybetmek için bir nedeniniz yok.
Ancak, bu herkes için geçerli değildir. Nereden bilebiliriz ki; noktasında hamile yogası için her zaman doktora danışılmalıdır. Hep akıllarda tutulması gereken ise; hamileliğin doğal, normal, olağan, doğamızdan, varoluşumuzdan gelen, milyarlarca yıldır milyarlarca canlı tarafından gerçekleştirilen mucizevi bir süreç olduğudur. Yani her şey yolunda ise, sağlıklı bir hamilelik geçiriyorsak, özel bir durumumuz yoksa, doktorumuz hareketin, yürüyüşün, nefes çalışmasının iyi geleceğini söylüyorsa korkmanıza gerek yoktur. Şöyle yaklaşabiliriz konuya, özellikle ilk hamileliğinizse, bu bahsi geçen ilk üç ay, sizin daha önce hayatınızda hiç yaşamadığınız fiziksel, ruhsal, duygusal değişimlere ev sahipliği ediyor olduğunuz anlamındadır; sabah bulantıları, belki depresyon, belki aşırı endişe, korku, ağrılar, uykusuzluk, çok uyku vs vs birçok yeniliğin ve bilinmezin içinden geçiyor olabilirsiniz. Yoga size bu durumlarla baş etmede fazlasıyla destek olur. Bütün bu minicik tatlı sıkıntılarınızdan sıyrılma şansınız varken neden bekleyesiniz? (şu sıralar sınıfımda 8 haftalık hamile bir kadın doğumcunun da yer aldığını söylemeden geçemeyeceğim)
Soru 3: Hamile Yogasını nerelerde bulabilirim? Hangisine gitmeliyim? Birçok özel hastanenin, ücretsiz halka açık hamile yogası dersleri hizmeti sunduğunu biliyoruz. Lütfen araştırınız, yoksa talep ediniz. Bunun haricinde doğum danışmanlığı yapan kurumlarda ve tabi ki birçok yoga stüdyosunda hamile yogası derslerini bulabilirsiniz. “Hangisine gitmeliyim” sorusunun cevabı tahmin edersiniz ki oldukça zor, şöyle yönlendirmek isterim. Yoga eğitmeninizi seçmek, günün sonunda aynen doktorunuzu seçmek, kuaförünüzü seçmek, dişçinizi seçmek vs vs gibi bir hizmet alımı olacaktır. Biraz araştırma yapın, tabi ki eğitmenin yetkinliği, pratiği, aldığı eğitimler oldukça önemlidir. Ama her şeyden önemlisi sizin iyi, rahat ve mutlu hissetmenizdir, ilk hocanızda da süper uyuma denk gelebilirsiniz, sevmezseniz de değiştirebilirsiniz. Bu nedenle bir yer, eğitmen bulduktan sonra bir şans verin, dersin sonunda ne kadar rahatlamış, sakinlemiş olduğunuzu araştırın; bedeniniz, iç sesiniz en iyisini bilir, kendinizi bebeğinizi dinleyin, kararınız kesinlikle doğru olacaktır.
29
Soru 4: Neden hamile yogası yapmalıyım?
Hamile yogası, birçok bilimsel araştırmaya konu olmuş, anne adaylarına sayısız faydası saptanmış özel bir ders sistemidir. Asla sadece normal doğum yapmak için değildir. Tabi ki dokuz ay boyunca kasık açıcı pozlar çalışmanın, kaslarınızı güçlendirmenin ve esnetmenin doğumunuza fazlasıyla yardımı olacaktır, daha kolay ve rahat, güvende hissettiğiniz bir doğum yapma şansınız artacaktır. Daha önemlisi, sizi o uzun süreçte destekleyecek olmasıdır, sadece doğum anında değil, 9 ay boyunca ihtiyaç duyduğunuz anlarda size destek olacaktır. Derslerde hep dediğim gibi, artık bir yolun içerisindesiniz, hep ileriye giden bir yol bu ve bir günü bir diğerine pekte benzemeyen. Nehir gibi olabilmenizi dilerim, yeri geldiğinde sakin ve durgun, kıvrıla kıvrıla akan, yeri geldiğinde de çoşkun, kuvvetli ve güçlü, akışa teslim ve her anın keyfini çıkarabilen. Yoga sizin kaybolmanızı, iç dengenizi kaybetmenizi engeller ve nehir gibi güçlü kılar. Bir varoluşa ev sahipliği yapıyorsunuz, bunu daha farkında olarak yapabilirsiniz.
Soru 5: Hamile Yogası nasıl yapılır? Hamile yogası dersine katılmadan önce, ders sırasında nelere dikkat etmeliyim? Hamile Yogası da yetişkin yogası sınıfları gibidir, aynı ders düzenindedir, sadece pozlar hamile bir kadının ihtiyaçlarına göre özenle seçilmiştir, yogik nefes çalışmalarının yanı sıra doğuma yönelik nefesler çalışılır, meditasyonlarda kişisel farkındalık yanında bebekle olan iletişim, birliktelik güçlendirilir. Ders sırasında eğitmenimizi takip etmek yeterli olacaktır, özel bir şey yapmaya değil, ekstra hiçbir şey yapmamaya ihtiyaç vardır :) Rahat kıyafetlerle, çok yemek yemeden ilk derse katılmak ve eğitmenin açıklamalarına kulak vermek yerinde olacaktır. Kendinizi zorlamadan, gerekirse pozlar arasında dinlenerek derse eşlik edin ve keyfini çıkarın, hareket berekettir. Düzenli katılımınız sonucunda bedeniniz size hızla cevap verecektir.
Soru 6: Önerilen ders sıklığı nedir? Haftada bir katıldığınız ders hiç yoktan ve hiç başlamamaktan çok çok iyidir ve oldukça faydalıdır. Keşke her gün yapılabilse ama hepimizin sosyal düzen içinde farklı görevleri var ve her gün bu zamanı, dahası maddi kaynağı ayıramıyor olmamız da oldukça normal. Bu durumda bir orta nokta bulmalıyız, yapabildiğimiz kadar fazla sayıda uygulamaya devam etmeliyiz. Bu haftada en az iki ya da üç şeklinde düzenlenebilir.
Soru 7: Bulunduğunuz yerde bir yoga eğitmenine ulaşamıyorsanız, ne yapabilirsiniz? Yoganın çok yaygın olmadığı bir semtte yaşıyorsanız, sevdiğiniz, birlikte hamilelik sürecinizi paylaşmak istediğinize inandığınız bir eğitmeni özel ders almak için bulunduğunuz yere çağırabilirsiniz. Yoganın yaygın olmadığı, hiç olmadığı bir ilde yaşıyorsanız beğendiğiniz eğitmenden skype vs üzerinden online eğitim alabilirsiniz, yine bir eğitmen eşliğinde ders yapıyor olursunuz. Veya Dr. Neslihan İskit ile Hamilelikte Yoga ismindeki 3 dvd’den oluşan setini edinebilir, kendi kendinize rahatlıkla izleyerek yapabilirsiniz. (bu dvd’yi d&r'lardan veya internetten edinebilirsiniz.)
Soru 8: Hamile Yogasının faydaları nelerdir? Zararı var mıdır? Faydaları için lütfen detaylıca toparlanmış Hamile yogasının 25 faydası yazısını okuyunuz. Peki zararı, yan etkisi? Yan etkisi, bağımlılık yapabilir, çok sevebilirsiniz bu rahatlamış, ağrısız, daha mutlu sizi, doğumdan sonra da yoga yapmaya devam etmek isteyebilirsiniz :) Derslerde kurallara uyulduğu, bilinçli bir eğitmenle çalışıldığı sürece ve doktorunuz harekete olanak tanıyan bir hamilelik yaşadığınızı söylediği sürece hiçbir yan etkisi, zararı yoktur.
30
Soru 9: Hamile yogası Eğitmeninin özellikleri neler olmalıdır, eğitmenimi seçerken nelere dikkat etmeliyim? Öncelikle yoga eğitmeni olduğundan emin olun. Hamile yogası eğitmeni olmak ikinci adımdır. Öncelikle temel yoga eğitmenliği sertifikasına sahip olmalıdır. Bu sertifika Amerika veya Avrupa kurumlardan akredite olabilir, fark etmez, önemli olan olmasıdır. Bu eğitim yoga eğitmeni olmak için zorunludur, çünkü 200 saatlik temel eğitimi, yoga pozlarını, anatomiyi, nefes tekniklerini, pozların etkilerini, detaylarını, nasıl öğretileceğini, neden neyi nasıl kime öğreteceğimizi bu eğitimlerde öğreniriz. Sonrasında dileyen farklı bir eğitime daha katılarak hamile yogası eğitmeni olur, hamileler ve doğum üzerine bilgisini derinleştirir ancak bu eğitim sadece 20-1 00 saat aralığındadır ve temel eğitimi olmayan kişilerde bu eğitimleri ne yazık ki alabilmekteler. Bu süreçte kimse kimsenin yerini tutamaz, tutmamalıdır, görevler karıştırılmamalıdır; ebe ebedir, kadım doğumcu kadın doğumcudur, yoga eğitmeni yoga eğitmenidir, doğum danışmanı doğum danışmanıdır, hepsini aynı anda edinmeye çalışmayın lütfen, sizi buna yönlendiren kişilerin eğitimleri geçmişleri konusunda bilgi sahibi olun. Uzmanlıklar farklıdır, herkesin size verebilecekleri bambaşkadır ve detaylı eğitim süreçleriyle belirlenmişlerdir. Lütfen kendinize, bebeğinize, hamilelik sürecinize ve doğumunuza gereken önemi, özeni, ilgiyi, araştırmayı, incelemeyi verin.
Soru 10: Özel durumumuz varsa yine de derslere katılabilir misiniz? Bazı hamileliklerde doktorunuz fazla hareket önermeyip, yoga derslerini bu yüzden önermiyor olabilirler. Ancak özellikle tüp bebek tedavisi görenler, hamile kalmaya çalışanlar, strese bağlı sıkıntıları olanlar veya hamile kaldıktan sonra bu yeni durumla baş etmekte zorlananlar, doktorlarına meditasyon ve nefes çalışmalarının sorun olup olmayacağını sorabilirler. Çünkü yoga sadece hareketler bütünü değildir. Stres seviyenizi düşürmek, kendinizi biraz olsun rahat bırakabilmek için oturduğunuz yerden nefes ve meditasyon çalışmaları yapabilirsiniz, eğitmeninizle özel durumunuzu paylaşıp size özel bir ders talep edebilirsiniz. Aynı şekilde, doğuma yönelik endişe ve korkuları bulunanlar, doğumlarını daha rahat, kasılmadan, huzurla gerçekleştirmek için de nefes ve meditasyon derslerine katılabilirler, oldukça fayda sağladığını göreceksiniz. Bazı ülkelerde IVF tedavisinde meditasyon ve nefes çalışmalarının özellikle teşvik edildiğini, önerildiğini belirtmek isterim. Om&love Mukta Müge
Görseller www.gurudwaraashram.com sitesinden alımıştır.
31
Utthita Hasta Padangusthasana
AyÄąn AsanasÄą
32
Asana Açıklaması Sanskrit dilinden tercümesi: " El Ayağa Uzatılmış Tutuş Pozu"
ETKİSİ :
-Hamstringleri ve kalçaları uzatarak esnetir. -Adduktor (Bacakların iç kısmında yer alır) kasları uzatır ve esnetir. -Sırtı ve kolları güçlendirir. -Dengeyi geliştirir. -Zihni sakinleştirir, odaklanmayı arttırır.
HANGİ RAHATSIZLIKLARDA YAPILMAMALI : Bel ve ayak rahatsızlıkları Kalça rahatsızlıkları
TEKNİK UYGULANIŞI :
Ayakta dik durun. Bakışlarınızı karşıda bir noktada sabitledikten sonra aldığınız nefesle sağ dizinizi karna doğru çekin. Nefes verirken sağ elin baş parmağıyla sağ ayağınızın baş parmağını tutun. Pozun içinde dengede durabiliyorsanız sağ bacağınızı sağa doğru açarken bakışlarınızı sol tarafa doğru çevirip pozun içinde 3 veya 5 nefes kalabilirsiniz. Hamstringleriniz yeterince esnek değilse asanayı uygularken dizlerinizi bükebilirsiniz. Denge tam olarak sağlanana kadar serbest olan el duvardan destek alabilir. El ile baş parmağını tutmak başlangıçta zorlayıcı olabilir , yoga kemeri kullanarak bedeninizin ihtiyaçlarına göre asanayı tatbik edin. Her iki yönü de uygulayın.
UYARI :
Unutmayınız ki her beden tipi farklıdır. Beden asanayı uyguladıkça zamanla esneyecektir ve kaslar güçlenecektir. Asanayı uygularken herhangi bir acı hissetmemelisiniz. Acı, ağrı gibi bir his oluşursa asanayı uygulamamanızı öneririz.
33
Etkinlikler* Iyengar Yoga Tatili
Sine Özsoy - Aidan Love 1 7 - 24 Haziran 201 8 Adrasan
Hormon Yoga Terapi Eğitmenlik Eğitimi Seda Shambhavi - Surya Yoga 21 - 26 Haziran 201 8 Bafa Gölü - Muğla
Kundalini Yoga Aile Dizimi Kampı Zuhal Özyurt - Antar Satya 27 Haziran - 1 Temmuz 201 8 Aytepe Hindiba Yoga Gezisi
Banu Özsoy 30 Haziran - 1 Temmuz Bolu
RYS200 Uluslararası Yoga Eğitmenliği Sertifika Programı - 1 Nazmi Gür - Altan Ulaş 30 Haziran - 1 Temmuz / 28-29 Temmuz 1 7-26 Ağustos 201 8 İnziva İstanbul
RYS200 Uluslararası Yoga Eğitmenliği Sertifika Programı - 2 Nazmi Gür - Altan Ulaş 1 4 - 1 5 Temmuz / 4 - 5 Ağustos 1 7-26 Ağustos 201 8 İnziva İstanbul
* Etkinlik detayları için http://www.yogadergisi.com/index.php/etkinlikler linkine bakabilirsiniz. 34
Etkinlikler* RYS200 Uluslararası Yoga Eğitmenliği Sertifika Programı - 3 Nazmi Gür - Altan Ulaş 21 - 22 Temmuz / 1 1 - 1 2 Ağustos 1 7-26 Ağustos 201 8 İnziva İstanbul
RYS300 Uluslararası Yoga Eğitmenliği Sertifika Programı - 4 Nazmi Gür - Altan Ulaş 1 4 - 1 5 Temmuz / 4 - 5 Ağustos 1 7-26 Ağustos 201 8 İnziva İstanbul
KRI200 Kundalini Yoga ve Meditasyon Eğitmen Sertifika Programı
Sarit Maor Simrit Kaur -Gari Sat Puran Livneh Zuhal Özyurt
23-30 Ekim 201 8 / 1 5-22 Ocak 201 9 6-1 4 Nisan 201 9 Fethiye
Kuzey Hindistan'da Dört Önemli Spritüel Merkez: Rishikesh, Sarnath, Varanasi ve Khajuraho ve Nepal Gezisi Seda Shambavi 26 Ekim - 1 0 Kasım
Hindistan Yoga Turu
Ayman Sozakbayeva 29 Ekim - 1 1 Kasım 201 8
* Etkinlik detayları için http://www.yogadergisi.com/index.php/etkinlikler linkine bakabilirsiniz. 35
Yoga Dergisi; "Derdi Yoga Olanlar" için yayında. Okumak için hemen yanıbaşınızda...