Yıl 2018 Sayı : 14
Derdi "Yoga" Olanların Dergisi
İmtiyaz Sahibi Nazmi Gür Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Turgut Genel Koordinatör Nazlı Turgut Editörler Hande Gür, Ahu Kaya Görsel Yönetmen Emir Sarısaç Fotoğraf Editörü Emir Sarısaç Çevirmenler Çağın Çilingir, Arya Doğan
Düzeltmen Tuğba Ülker Reklam Yönetmeni Arya Doğan Hukuk Danışmanı Meltem Demir Mali Müşavir Rahşan Yavuz Çetinay
www.yogadergisi.com info@yogadergisi.com
Degide yayımlanan yazılar, görüşler, söyleşilerde belirtilen fikirlerin ve yorumların sorumluluğu yazarlarına aittir www.yogadergisi.com yazıların sorumluluğunu almaz.
2
İçindekiler Yoga'ya Dair 4 | Hep Öğrenci Kalacağım Sibel Baydar 5 | Vay Başıma Halasana Servet Yıldız 8 | Brahmamuhūrta Damla Dönmez
Kişisel Gelişim 1 1 | Denge Hareketleri ve Geçmişle Hesaplaşmalar Çimen Erengezgin 1 2 | Vaz Geçmek Bir Erdem Dr. G.Ü. Arya Doğan 1 5 | Birbirimizi Yükseltmek İçin Buradayız Deniz Yalım Kadıoğlu 1 6 | Bir Ters Duruş Hikayesi Dilek Kılıç
Meditasyon 6 | Denemenin Dayanılmaz Hafifliği Fatma Nur Kayral
Nefes 1 3 | Derdinin İlacı İçindeki Şifacı Ayşe Özçelik Gönül
Ayurveda 1 7 | Menopoz Mon Amour! N. Sine Özsoy Love
3
Hep Öğrenci Kalacağım
Yoga ile tanışıklığımın yedinci senesindeyim, kısa bir zaman dilimiymiş gibi gelse de, ben yoga yapmaya başladığımda doğan çocuklar ilkokula başladılar ve ben yedi yıl önceki insan değilim, o kadını çok geride bıraktım, kendimden hayatı olduğu gibi kabullenen bir insan yarattım. Yoga hayatında bir mecburiyet olmamalı, içinizden gelerek, severek, iyi geldiğini hissederek yapmalısınız, çünkü sevgiyle yapılan her iş sizi başarıya götürür. Yoga dersleri almaya başladığım ilk hocam, aynı zamanda eğitmenlik eğitimi hocam, Ada’ya her geldiğinde yaptığı grup derslerine uçarak gidiyorum. Hep sen anlatınca olmuyor, ara sıra bir eğitmenin öğrencisi olmak hem çok zevkli, hem de çok eğitici, başka eğitmenlerle pratik yapmak, yeni bir şeyler öğrenmek demek ve ben öğrenmeyi ve öğren-diklerimi, öğretmeyi seviyorum. Bu hafta üç gün öğrenci olacağım, ilk dersimiz derin esnemeler üzerineydi, derse başlarken geçmez dediğimiz iki saat buhar olup uçtu. Nereden nereye geldiğimi görmek açısından bu dersler benim için çok önemli, yüz yirmi dakika asanalara ve nefese odaklanıp çalışırken, sınıftaki onca öğrencinin hiç birisinin duruşlarını görmediğimi, sadece hocamın sesine kulak verip duruşlarımı
uyguladığımı dersin sonunda fark ettim. Bir tek ben varmışım gibi pratiğimi yapmıştım ve nasıl olduysa ben pratyahara (duyuları geri çekilmesi-soyutlanma) seviyesine varmıştım. Bu bence bir yoga öğrencisinin varması gereken en önemli basamak, çünkü buraya vardığında, kalabalıkların içinde yalnız ders yapabilmek gibi bir ayrıcalığa sahip oluyorsun ve sadece nefesin ve duruşlarınla beraber akışın içinde kaybolup gidiyorsun. Yoga ile geçirdiğim zamanın üzerimdeki etkisi tartışılamaz, bedeninizde meydana gelen değişiklikleri gözünüzle görüyorsunuz, o dengesi yarım kadın, ayaklarını yere daha sıkı basıyor, her yere basışı bir köklenme gibi, bilgisayarın başında dimdik, eskilerin deyimiyle sopa yutmuş gibi oturuyor. Beden seni bir arada tutan araç, yeryüzünde görünür olmanı ona borçlusun, sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirebilmek için senin en önemli görevin ona iyi bakmak, özen göstermek. Emin ol ki bedenin iyiliği, içerideki seni daha sağlıklı kılıyor, yoga ile bedenimi çalıştırırken kaplumbağa hızıyla da olsa varmak istediğim hedeflere sabırla ulaştım. Bu seviyeye gelmek için çok pratik yaptım, bahane bulmadan, matımın üzerinde dura-bilecek zamanı yarattım, kendimi eğitmekteyim, içimden ne geçers edışıma o
Yoga
vuruyor. Akışa kapılıp gidiyorum, her pratik sonrası ayağa kalkan dinlenmiş bedene hala şaşırıyorum. Yoga bedeninden daha fazla ruhuna ve zihnine iyi geliyor aslında ama sen bunu bir gün aniden kavrayıveriyorsun, hayata ne zaman bu kadar olumlu bakmaya başladım ben diye düşünüyorsun, bayağı bir süredir, bende strese neden olan konuları kafama takmamayı, olduramadığım işleri zamana bırakmayı, üzerine çok fazla gitmezsem sorunların bir süre sonra, benim için sorun olmaktan çıktığını öğrendim, artık rahat bir insanım, hayat zor, her zaman güllük, gülistanlıkta olmuyor haliyle, eskiden karalar bağlamama, sabaha kadar yatakta dönüp durmama neden olan sıkıntılar, şimdilerde hızlıca çözümler ürettiğim küçük sorunlara dönüştüler ve ben yatağa yatar yatmaz uyku kuyularına mutlulukla yuvarlanıyorum. Bu dünyada her şey geçip gidiyor, bizde kalıcı değiliz, bir gün dünya üzerindeki yolculuğumuz sona erecek, siz o güne kadar kendinize iyi bakın, sevgiyle kalın, sağlıkla yaşayın. Hoşça kalın. Namaste Sibel Baydar - Yoga Eğitmeni
4
Vay Başıma Halasana
Görsele bakın, ne kadar basit gözüküyor değil mi? Alt tarafı kendini arkaya doğru atıp, ayaklarını başının arkasında yere değdireceksin. Ama benim için öyle değil işte. İnanın burada kitap olur Halasana kalemimden :) Neyse; ben yine de kısaca anlatayım. Yogaya başladığım günden beri benim için zor bir asana kendisi. Belimi yerden kaldırmam güç ya da belim onu havaya kaldırmamam için direniyor. Zaten spor ile hiç işi olmayan biri olarak hiçbir zaman esnek bir vücudum olmadı. Sadece yedi sekiz yaşlarımı hatırladığımda düz hatta ters takla atmayı pek sevdiğimi hatırlıyordum o kadar. Bu kadarla kalsa iyi. Bacaklarımı arkaya atmak, yani bir nevi ters dönecekmiş gibi yapmak benim için bir kabus. Kendi kendimi “bana uygun bir asana değil, yapabildiğim kadar” diye telkin etmekten başka çözüm bulamadım uzun süre. Ama ustam hiç vazgeçmedi. Ne zaman Halasana'ya geçsek, başımda ve bana destekti. Bir gün ustamın dediği gibi, asananın bir adım önüne geçtim ve bu nasıl oldu bilmiyorum ama kendimi geçmişte yaşadığım bir deneyimin içinde buldum…
Yoga
Bir de birkaç ay sonra nefrit oldum ve komşu teyzeler bu olaya bağladılar durumu. Merdivenlerden düşünce böbreklerim sarsılmıştı ve kanama olmuştu işte. Neyse o ayrı bir hikaye, geçti gitti.”
İşte o ders olan buydu. Bu anının her anını yeniden yaşadım. Her halasana yaptığımızda aynı korkuyu yaşadığımı fark ettim. Geriye doğru düşeceğim ve beni tutabilen birisi olmayacak. Gözyaşlarıma hakim olamadım. İçimdeki çocuk onu tutamadığı için babasına kızgın ve öfkeliydi. Oysa ben bu konu ile ilgili birçok çalışma yapmıştım, o kadar çok ağlamıştım ki bittiğini düşünmüştüm. Ama öyle değilmiş. Yaşadığımız deneyimler, hele de küçük yaşlardaysak daha derin izler bırakıyor ruhumuzda. Benim babacığıma bir kızgınlığım ya da küskünlüğüm yok. Ama çocuk Servet’in varmış hala demek ki. Bitecek biliyorum. Biraz hafife almışım, daha çok üstünde durmam gerekecek o kadar. Şimdi farkındayım artık. Halasana benim için fiziksel olarak yapılamayacak bir asana değil. Halasana benim çocukluk yaram, küçük benin korkuları, güvensizliği, kırılan cesareti; kendi kendime “bir daha takla atmayacağım” diye verdiğim sözün bedeli, gözyaşlarımı akıtacak kadar derinlerde “Dokuz yaşındaydım. Bir cumartesi günüydü ve hissettiğim, iyileştirmem gereken bir duygu. babamla birlikte bana spor ayakkabı almaya Fark ettiğim için mutluyum. Bundan sonrası daha kolay gidiyorduk. Evin kapısından çıktık, annem kapıdan olacak, çünkü teşhisi koydum :) bizi geçirmeden ve merdivenlerden artık görünmez olana kadar kapıyı kapatıp içeriye girmezdi. Ben İşte yoga böyle bir şey. Eğer onu yapılan değil, olunan bir önde, babam benim arkamda duruyordu. Annem bizi şey olarak görürseniz sizi asananın önüne geçirecek bir uğurladı, ben de merdivenin ilk basamağından son deneyim. Yani farkındalık kazandıran, dönüştürmeniz bir kere daha el sallamak için arkamı döndüm ve işte gerekenleri dönüştürmek için cesaret veren ve sizi tam o sırada oldu ne olduysa. Babamın Servet diye iyileştiren bir yaşam biçimi yoga. bağırdığını ve elini uzattığını gördüm. Sonra Elbette dönüştürmem ve iyileştirmem için beni o anıya apartmanın merdivenlerinden iki kat aşağıya götürecek kadar asananın ötesine geçmeyi öğreten yuvarlanmıştım işte. Her bir kat on sekiz basamaktı. ustama sonsuz saygı ve sevgimi sunmadan Biliyorum, çünkü sonradan defalarca saymıştım. bitirmeyeceğim. Namaste ustam. Çocuk işte yuvarlanacak merdiven kalmayınca Aşk’la… ağlayarak ayağa kalktım. Herkes başıma toplandı. İyiydim, fiziksel olarak yani. Sadece o günden sonra Servet Yıldız bir daha hiç takla atmadım. 5
Denemenin Dayanılmaz Hafifliği
Meditasyon
30 yaşıma geldiğimde kaygılarımla başa çıkmak ve sezgilerimin sesini duyup doğru kararlar alabilmek için, ilk kez meditasyon yapmayı deneyimlediğimde, aslında daha neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. Bildiğimi hissettiğim, doğru yolda olduğumdan başka bir şey değildi.
Ancak öğretmenime sonsuz güveniyor ve doğru yönlendirdiğine olan inancımı koruyordum. Tekrar tekrar denemeye karar verdim. Yaşamımın dış koşulları da oldukça zorlayıcı deneyimler yaşamama yardım ediyordu. Kimseden bu konuda tam destek alamadığım gibi, en yakınlarımın meditasyon yapmama verdikleri tepkiler ise takdire şayandı. Kimseden destek alamamama ve ilk aylarda meditasyona her oturuşumda içimdeki karanlıkla yüzleşmekten korkmama rağmen asla denemekten vaz geçmemem beni daha da güçlendirdi. Her oturuşumda, hiç bilmediğim kapılardan kalbime sızan ışığın izini takip etmeyi bir oyun haline getirmiştim. .
Benim için öğrendiğim en önemli ilk şey, doğru olduğunu hissettiğimi yapmaktan asla vazgeçmemek oldu. Çünkü başlarda meditasyon oturuşlarım bir kabus gibiydi. Çok korkuyordum içine girdiğim yer karanlık ve kaygılı bir alandı. Önümü hiç göremiyor, hatta kendimi ölecek gibi hissettiğim anlardan geçtiğimi fark ediyordum. Bir gün dayanamayıp meditasyon hocamı aradım ve ona yaşadıklarımı anlattıktan sonra “sen meditasyon yapma kızım” gibi bir cevap beklerken, “daha çok meditasyon yapmalısın” dediğini duyduğumdaki korku ve endişemin boyutunu size anlatamam. Bir Çin atasözü şöyle söylemi ş:
“Öğretmenler kapıyı açar ancak içeri kendi başınıza girmeniz gerekir.” Bende bu atasözüne bir ekleme yaparak, “ önce o korku ve kaygılarla dolu içimize, kendi başımıza girmeye cüret etmemiz gerekir” diyorum”. Ardından da öğretmenim geldi zaten. Açmaya hazır olduğum en uygun kapıyı açmama ve asla vazgeçmememe yardım ederek, beni denemeye tekrar tekrar denemeye cesaretlendirdi.
Sonuçta geçirdiğim sürecin kendi hızında akmasına izin verebildiğimde, gayretimin ve sabrımın meyvelerini bugün bile toplayabildiğimi gördüm. Beni tekrar tekrar denemeye ve en küçük başarısızlığımda bile geri adım atmadan devam etmeme yardım eden, dışımdaki tüm soruların cevaplarının içimde olduğunu bulduğum, içimdeki öğretmenime sonsuz şükranlarımla… Fatma Nur Kayral - Yoga Eğitmeni
6
www.yogaist.net Yoga Eğitmeni olarak: Güvenirliğinizi artırın:
Yogaist’e kayıt yaptırmak bir yoga eğitmeni olarak güvenirliğinizi artırır. Kayıt yaptırmanız bilginizin, eğitiminizin ve deneyiminizin kalıcı anlamda tanınmasını sağlar. Stüdyo sahipleri sizin belirli standartları sağladığınızdan emin olur ve öğrenciler yoga etiğine sahip deneyimli bir eğitmenden ders aldıklarının farkında olarak kendilerini güvende hissederler. Kayıt olarak kişisel bilgilerinizi, yoga geçmişinizi, mail adresiniz ve/veya telefon numaranızı paylaşabilirsiniz.
e y n e Ü d e e ' t N s ? i a g m ı o y Y lı a m l O
Tanınırlığınızı artırın:
Yogaist’de bilgilerinizi güncelleyerek tanınırlığınızı artırabilirsiniz. Uyguladığınız yoga stili, bulunduğunuz yer, uzmanlık alanlarınız ve aldığınız eğitimlere göre bulunabilirliğinizi kolaylaştırabilirsiniz.
Yoga Stüdyosu olarak: Güvenirliğinizi artırın:
Yogaist’e kayıt yaptırmak bir yoga stüdyosu olarak güvenirliğinizi artırır. Kayıt yaptırmanız Stüdyonuzun profesyonellğinin, verilen hizmetin kalitesinin, eğitmenlerinizin deneyimlerinin kalıcı anlamda tanınmasını sağlar. Yoga eğitmenleri ve yoga öğrencileri sizin belirli standartları sağladığınızdan emin olur ve öğrenciler yoga etiğine sahip bir stüdyoda deneyimli bir eğitmenden ders aldıklarının farkında olarak kendilerini güvende hissederler. Kayıt olarak kurumsal bilgilerinizi, yogaya bakış açınızı, mail adresiniz ve/veya telefon numaranızı paylaşabilirsiniz.
Tanınırlığınızı artırın:
Yogaist’de bilgilerinizi güncelleyerek tanınırlığınızı artırabilirsiniz. Eğitim verilen yoga stilleri, bulunduğunuz yer, uzmanlık alanlarınız ve verilen eğitimlere göre bulunabilirliğinizi kolaylaştırabilirsiniz.
Yıllık Seminerlere katılın:
Yoga eğitmenlerini ve yoga Stüdyolarını bir çatı altında toplayan yıllık seminerlerimize indirimli olarak katılabilirsiniz. Sponsor olarak hem yoga bilgisinin hemde önerdiği yaşam biçiminin daha geniş kitlelere tanıtılması, yayılması için karma yoga yapabilirsiniz. Bu toplanmaların amacı Yoga bilgisini ve eğitimini artırarak bilginin yoga öğrencilerine, yoga meraklılarına, yogaistlere ulaşmasına yardımcı olmaktır. Yoga eğitmenleri ve yoga stüdyoları olarak ömür boyu sürecek bir eğitim olan Yoga bilimini barış içinde ve huzur dolu bir ortamda birlikte deneyimleme şansını yakalayın. Yıl içindeki etkinlik detaylarına, etkinlikler sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Diğer yoga eğitmenleri ve yoga stüdyolarıyla iletişim içinde olun:
Çevrimiçi topluluğumuz kayıtlı eğitmenlerin ve stüdyoların birlikte öğrenmek, paylaşmak ve büyümek için kullandıkları bir portaldır. Farklı eğitmenlerle iletişiminizi güçlendirerek yoga standartlarına katkıda bulunacağınız ortamlara olanak verir. Online kayıtta kullandığınız kullanıcı adı ve parolayla topluluğa üye olabilirsiniz.
7
BRAHMAMUHŪRTA : “Yaradan'ın Zamanı” ya da “Güneşi Üstüme Doğurma!”
Yoga
Sağlıklı insan, eğer yaşamının kıymetini bilmek istiyorsa günün brahmamuhurta zamanında (yataktan) çıkmalı… Aşhtanga Hridayam, vol: I, 2:1
Brahmamuhūrta :”Yaradan’ın Zamanı” [1]
Brahmamuhūrta, kelime anlamıyla “Brahma’nın (Yaradan’ın) zamanı” Yogik kültür içerisinde günün erken saatlerine verilen isimdir. Yoga yolunda yürüyen her öğrencinin bu saatlerde uyanması önerilir. Zaman olarak tam hangi saat dilimine geldiği tartışmalı olsa da temel Ayurveda metinlerinden sayılan Ashtanga Hridayam, Brahmamuhūrta’nın “gecenin son üç saati olduğunu yazar (3.am-6am). Sivananda Yoga geleneğinde ise Swami Sivananda’nın bıraktığı metinlerde sabah saat 4.00 civarı yataktan herkesin kalkmış ve sabah ritüeline başlamış olması gerektiği öğütlenir. Her ne kadar Ayurveda metinleri ve Swami Sivananda Hindistan coğrafyası merkezli konuşuyor olsa da, Brahmamuhūrta’nın genel olarak güneş doğmadan bir buçuk saat önce başladığı söylenmektedir. Yogik kültür içerisinde Brahmamuhūrta meditasyon, dua ya da içe dönüp kendinizle baş başa kalmak adına günün en “mükemmel zamanı” olarak dillendirilmiştir. Aṣtāṅga Hridayam “çalışmak ya da Brahma, Yaradan, hakkında bilgilenmek adına en iyi zaman dilimi” olduğunu yazar. Genellikle bu zaman diliminin bu şekilde tanımlanmasının sebebi dış dünyanın olabildiğince sessiz, hareketin henüz başlamadığı ve böylece zihnin en sakin ve dingin olduğu an olmasından kaynaklanır. Ne dışarıda yapılması gereken işler üzerin henüz düşünmeye başlanmıştır ne de arkamızda bıraktığımız günün yorgunluğu atılmaya çalışılmaktadır .
Pek çok Ayurveda ve Yoga metnine göre bu zaman dilimi sattvik (saf) niteliklerin doğada kendini gösterdiği bir dönemdir ki bu da huzurlu bir zihne kolayca ulaşabildiğimiz nadir anları yaratır. Brahmamuhūrta’yı özel kılan sebepleri incelenmeye başladığımızda Ayurveda metinleri bu dönemi şu özel sebeplerle incelemeye başlar. Şimdi Brahmamuhūrta’nın “mükemmelliğinin” bir insanı nasıl daha zihinsel, fiziksel ve duygusal sağlık ve dengeye ulaştırmada nasıl yardımcı olduğunu inceleyelim.
Yukarıda ne varsa Aşağıda da o var”: Makro kozmos ve Mikro kozmos “Mikro kozmos ve Makro kozmosa göre, bu devasa evrende yani makro kozmosta mevcut olan her şey bir insan bedeninin içindeki alemde, mikro kozmosta da kendini gösterir. Caraka şöyle der: “İnsan evrenin aynasıdır. Dünyada ne kadar çeşitlilik varsa insanda da aynısı mevcuttur.” Bir insan ne kadar evrenle, dışarıdaki dünya ile ahenk ve uyumu yakalayabilirse bu küçük alem bir o kadar dışarısındaki büyük alem ile uyumlu bir birliktelik geliştirebilir.” Dr. Robert Svoboda
8
Ayurveda ve Yoga metinleri, insan bedeni ve evren arası ilişkiyi mikro kozmos yani küçük alem ve makro kozmos yani Büyük Alem olarak inceler. Mısır’ın ünlü kadim deyişiyle: “Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır”. Biliriz ki, gökteki yıldızlar kadar insan beyninde sayısız sinir hücreleri arası sinaps, elektriksel itki mevcuttur. Benzer şekilde, bir yaprağın içindeki protonlar, nötronlar ve hatta kuarklar yine uzaydaki galaksiler, yıldızlar, nebulalar arası ilişkiyi andırır. Tam tersi şekilde bir canlının tek bir ayak parmağını hareket ettirmesi ile tüm evrende zincirleme bir titreşim oluşabilir. Bunun en ünlü örneği Amazon’da kanat çırpan bir kelebeğin Asya’da bir fırtına çıkartmasıdır. Ayurveda, alternatif Hint tıp biliminde de bundan sıkça bahsedilir. Mesela yaz aylarında genelde insanın iç ısı üretiminden kaynaklı hastalıklar ortaya çıkar: ülserler, öfkeler, ya da deri kızarıklıkları... Makro kozmik döngünün mikro kozmostaki yansımasını bir insan ömrünün sabah, öğle ve akşamında görebiliriz. Her insanın doğumu onun ömrünün sabahı, yetişkin evresi insan ömrünün öğle ve ikindisini, ölüm ve yaşlılık ise akşam ve geceyi temsil eder. Her ne kadar kendi hayat döngümüz üzerinde kontrolümüz olamasa da günün döngüleri arasında istediğimizi yapabilme şansımız vardır.
Bu nedenle şafak vakti yani güneşin en özel manyetik akımları ile Dünya’yı sarmaladığı zaman diliminde ayakta olabilirsek insan ömrü, sağlığı, refahı üzerinde de söz sahibi olabilmeye başlarız. İnsan bedeni üzerinde iki temel enerji akımı vardır: birincisi prāna ve ikincisi ise apāna. Prāna, solunum, yenilenme ve canlılıktan sorumlu bedenin göğüs ve kalp bilgesinde dominant bir akım iken, apāna üreme, boşaltım ve doğum gibi eylemlerden sorumludur. Ayurveda metinlerinde Ashtanga Hridayam, Brahmamuhūrta’nın başladığı zamanlarda bu iki enerji akımının en aktif dönemini yaşadığını söyler. Apāna’nın fonksiyonu sayesinde, beden bir gebelik sonrası dünyaya gelirmişçesine arınıp, atıklarından kurtulur; sanki yeniden doğar. Prāna ise gün doğarken zihinsel ve fiziksel canlılığı yeniden başlatmak adına en yüksek oranında tüm organizmada dolaşır. Bunun yanı sıra Ayurveda’da vata (have-boşluk), pitta (ateş), kapha (toprak-su) isimli 3 temel nitelik tüm doğa süreçlerini açıklar. Buna göre sabah güneş doğmadan önceki dilim vata dominant bir periyottur. Vata’nın aktif zamanlarında bağırsaklar daha kolay boşalır, bedenle fiziksel hareketler yapmak kolaylaşır ve bu çalışmalardan daha fazla verim alınır. İşte bu nedenle de Yoga Asana çalışmalarının da sabah erken vakitte yapılması öğütlenir.
9
Uzun lafın kısası, sabah güneş doğmadan bir buçuk saat önce yatağı terk etmek bir insanın farkında Kendi kültürümüz içerisinde anneanne ve olmadan fiziksel bedeni, zihni, duyguları, hormonları babaannelerin “güneşi üzerine doğurma” diye sık üzerinde muazzam değişiklikler yaratabilen bir tembihlemeleri, edebiyatın ve felsefesi içerisinde de eylemdir. Modern tıbbın tüm hastalıklara sorgusuzca pek çok şair, yazar tarafından yinelenmiştir. ilaç yazarak geçici çözümler üretme çabasına ve Hindistan’ın ünlü sufi şairlerinden Kabir şöyle der: modern toplumun tedaviyi saf uyuşturma, anestezi ile (bkz. Ağrı kesiciler,sosyal medya bağımlılıkları,anti Ey yolcu, kalk! Şafak attı! Artık uyuma vakti değil. depresanlar,vs.)bir tuttuğu dönmelerde yaşamaktayız. Uyanan kişi bulur, uyuyan kişi kaybeder Tüm bunlara alternatif olarak sabah sadece erken Kalk ve gözlerini aç, O’nun üzerine tefekkür et. kalkarak sağlımızda büyük değişiklikler yaratabilme ihtimalimiz neden olmasın? Sabah kalkış saatimiz ve Benzer cümleleri Osmanlı’nın padişahlarından 3. güne başlama pratiklerimizde küçük değişiklikler Murat da günümüzde bir ilahiye uyarlanmış “Uyan ey yaparak hayatımız üzerinde büyük değişiklikler neden gözlerim, gafletten uyan!” dizelerinde söyler. görmeyelim?
Brahmamuhūrta: “Güneşi Üzerine Doğurma!”
Denemeye değmez mi? “….seherde uyanır cümle kuşlar dill-u dillerince tesbihe başlar tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan”
Damla Dönmez - Yoga Eğitmeni
[1 ] Bu metin Claudia Welch, D.O.M. ‘nin “The Secret Potential of Brahmamuhurta” isimli makalesinden esinle yazılmıştır. Daha fazlası için bkz: Welch, Claudia, “The Secret Potential of Brahmamuhurta”, NamaRupa, Vol:1 , Spring 2003 .
10
Denge Hareketleri ve Geçmişle Hesaplaşmalar
Ki isel Geli im
Hayat, çoğalttıkları ve azalttıklarıyla devam eder. Asla aynı kalmaz, biz öyle zannetsek de. Bugünümüzü yaşadığımız olaylar, o olaylara verdiğimiz tepkiler, seçimlerimiz belirler. Kimi zaman kalp kırıklıkları, kimi zaman mutluluklar, kimi acılar, kimi başarılar günün sonunda listemize eklenir.
Yarının ne getireceğini bilmeden, dünü öyle ya da böyle yaşamış olarak, bugünde nefes almaya ve günlük ihtiyaç ve gerekliliklerimizi karşılamaya devam ederiz. Ancak dünün tortularını da biriktirdiğimizin de bilincinde olmadan devam ederiz bugünümüzü yaşamaya. Yoga asanalarının yapılış süreleri bazen bir saat bazen bir buçuk saattir. Bu süreler kişilerin uygulamalarına bağlı olarak azalır ya da çoğalır ancak zamanın ötesinde, An’da kalma kapıları o uygulamalarda açılır. Zihniniz ne kadar sessizleşirse, şimdiyi yaşamanın tadına varılır. Zihin aynı anda iki şeye odaklanamadığı için, nefese ve özellikle denge duruşlarına odaklandığınız zaman, susar. Denge duruşlarının gerçekleştirilmesinde en önemli etken, ayaklarınızın yere sağlam basmasıdır. Geriye dönüş ya da eğiliş hareketlerinde de geçmişinize yolculuk yapmanız da mümkündür. Aslında kısaca şöyle özetlenebilir;
Bazıları çok zor olabilir; bırak gülümsemeyi, zihninden silmeyi tercih eder insan. Kimse yadsıyamaz, travma yaşanan durumlar oluşabilir. Her koşulda, unutmamalıyız ki; biz geçmişimize gülümsediğimizde, kendimize gülümseriz. Kendimize gülümsersek, bugün de bize gülümser. Biz elimizi uzattığımız da aslında kendimizin elini tutarız ve bugün de bizim elimizi tutar. İlk paragrafta dedik ya; “Bugünümüzü yaşadığımız olaylar, o olaylara verdiğimiz tepkiler, seçimlerimiz belirler” diye. İşte o seçimleri bugün yaptığımızda, yarınımızı da seçtik demektir. Kimse bizim için bunu yapamaz, tamamıyla bize kalmış. Gelin bugün, derin bir nefes alıp verelim, dengemizi sağlayıp, geriye şöyle bir dönelim. Bir anımıza gülümseyecek cesaret ve dengeyi bulacağımızı bilerek dönelim. Çimen Erengezgin Yoga Eğitmeni
Önce ayaklarını yere sağlam basmalı, sonra dengeyi bulmalı. Denge bulundu mu, buradaki rahatlığa bakmalı. Rahatlık sağlandıysa, şöyle bir geriye dönmeli. Geriye dönüldü mü, geçmişle karşılaşacağını bilmeli. Geçmiş karşına çıktı mı, ona selam edebilmeli. Elini uzatıp, hepsine gülümsemeli.
11
Ki isel Geli im
Vazgeçmek Bir Erdemdir
Kendimizi öylesine inandırırız ki onsuz yaşayamayacağımıza, o kişi ya da obje hayatımızdan çıktığında depresyona gireriz, bocalarız. Bu yüzden tutmak zorunda hissederiz kendimizi hep. Sıkı sıkı tutmak. ..
Vazgeçmek bir erdem ve lütuf. Ama sandığımız gibi başkasına yaptığımız bir lütuf değil. Kendimize yaptığımız bir lütuftur, kendimize verebileceğimiz en güzel hediyedir. Çünkü bir şeyden vazgeçmek için önce onu nasıl da sıkı sıkıya tuttuğumuzu fark etmemiz gerekir. Bize hep tutmak öğretilir. . Elimi tut! Oyuncağını tut! Sözünü tut! Sevgilini elinde tut! Kitaplarını tut! Paranı harcama tut! Tut tut tut... Çoğu insan aileden getirdiği kabızlık dersinin "tutmak" ile ilgili olan dersi olduğunu fark etmez. "Benim babam da kronik kabız zaten." Evet ama niye? Ne kadar lifli beslenirse beslensin, ne kadar dikkat ederse etsin, çoğu kabız hastasında hala tam kür (iyileşme) elde edilememiştir. İlaçlarla idare eder, iyileşmez, İDARE EDER. Yani o kadar çok tut komutunu duymuşuzdur ki bilinçsiz olarak gaitamızı da tutarız. Bunun gibi bazı hastalıklar idiyopatiktir, yani sebebi bilinmez. Böyle afilli afilli İDİYOPATİK demek güzel de, hastalığı ortaya çıkaran mekanizmanın neden tetiklendiğinin bilinmemesi güzel değil. Tıp dünyası sebebi fizyolojik olarak arar, ama bulamaz. Çünkü o hastalığı oluşturan mekanizma tam da hastaların kafalarının içindedir. Sapasağlam yerleşmiş, onu bir parçası zannediyor, o kadar şüphelenmiyor ki ondan. Üst bilinç alt bilinci etkiler. Hani plasebo etkisi dediğimiz, içinde bir etken madde olmamasına rağmen, hastaya olduğu söylendiğinde, gerçekten de hastada etken maddenin yapmasını beklediğimiz etkiyi yapan durumlar. İşte bu etki, üst bilincin alt bilinci etkilemesiyle oluşur. (Üst bilinç biziz, alt bilinç ise bedenimiz.) Hasta bu ilacı yutunca iyileşeceğine o kadar emindir ki, iyileşir. Aynı mekanizma olumsuz yönde de işler.
Tutmaktan vazgeçelim artık, ha deyince olmuyor biliyorum, ama vazgeçmenin yollarını arayalım. Yeter ki arayalım, ararsak o bizi bulacaktır. Artık tutmak için değil, bırakmak için çaba harcayalım. Bu sadece bir örnek, vazgeçmemiz gereken o kadar çok şey var ki hayatta, saymakla bitmiyor. O kadar çok şeyi tuttuk ki onlarsız yaşayamayacağımızı düşünüyoruz. Buna inanıyoruz. Fakat, fark etmemiz gereken en kritik nokta ; Vazgeçtikçe özgürleşeceğimiz ve yükseleceğimiz gerçeğidir. Arabadan vazgeçelim; kaskodan, sigortadan, benzinden, park yerinden, trafikten özgürleşeceğimize eminim. Eşyalardan vazgeçelim; koltukta leke mi var, duvarda çizik mi var, halılar eskimiş mi, bu kadar eşyayla nasıl taşınacağım, bu kadar kıyafeti nereye sığdıracağım tedirginliğinden özgürleşeceğimize eminim. İnsanlara karşı olan beklentilerimizden vazgeçelim. Tutmayalım artık onları. Bakın nasıl da özgürleşeceğiz; aradı mı, sordu mu, gelirken çiçek aldı mı, doğum günümüzü hatırladı mı, hiç birini beklemeyelim. Yaparsa ne güzel, ama yapmazsa üzülmeyiz artık. Onlar hala aynıdır, ama biz artık daha özgürüzdür. Unutmayalım bu dünyada değiştirebileceğimiz tek kişi, biziz! Başkalarını değiştirmeye çalışmaktan da vazgeçelim, bu sadece bizi ve ilişkimizi yorar. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, kişi istemiyorsa değişmez. O yüzden onları değiştirmeye yönelik enerji harcamaktan vazgeçelim, bakın nasıl da hafifleyip rahatlayacağız. Bizi aşağı çeken tüm zincirlerinizden vazgeçelim, özgürleşelim, yükselelim! Dr. G.Ü. Arya Doğan
12
Derdinin İlacı İçindeki Şifacı Aslında tam olarak söylemek istediğim şey, insanların neden bu kadar çok ağrı kesici, kas gevşetici, kortizon, antidepresan ve benzeri ilaçları kullandıklarını anlamakta zorlandığımdır. Bir de kırk yaş civarına gelmiş bazı kişilerin kurduğu şu cümle ‘’Artık yaşımız ilerledi, bundan sonra hastalıklar sırayla bizi bulur beden çöker ve yaşlanırız.’’ Buna benzer cümleleri duyan zihnin halini bir düşünün, işte atacağınız şahane tohumun sonuçları; doğruyu yanlışı ayırd etmeden nereye çekersen oraya giden zihin de şöyle der ‘’Hay hay efendimiz, hastalanalım ve çökelim.’’ Hemen ona yönelik alt yapıları hazırlar. Bir süre sonra hastalıklarınızla beraber yaşamaya başlarsınız. Bu hikaye böyle gelişmek zorunda mı? Hayır, elbette değil. Kendi hikayenizi çok daha farklı oluşturabilirsiniz. Zihninizi daha akıllıca programla-yabilir, sağlıklı beslene-bilir, doğa yürüyüşleri yapabilir; bedeninizi onaran ve güçlendiren asanalar uygulayabilir-siniz. Nefes, zihin, beden dengesi ve kontrolünde çok etkili olan yoga tekniklerinden faydalanabilirsiniz. Bunların içinde bir tanesi var ki olmazsa olmazım. Yoganın en önemli pratiklerinden biri, karın nefesi. Karın nefesi konusunu biraz daha açmadan önce, bununla ilgili dikkate değer ölçüde deneyim yaşamış bir öğrencimden bahsetmek istiyorum. Kendisi, yaşı yetmişe yaklaşsa da işinin bitmediğinin farkında olan, disiplinli bir yoga uygulayıcısı. Şehirler arası yolda araba kullanırken göğüs bölgesinde şiddetli bir ağrı hissetmiş. Daha öncelerde buna benzer belirtiler hep reflü hastalığının tanısıyla sonlandığı için, yine reflü olduğunu düşünmesine rağmen; kendisini rahatlattığını bildiği karın nefesini uygulamaya başlamış. Bakmış ki işe yarıyor devam etmiş. Öyle ki iki gün boyunca uykuya dalarken bile karın nefesiyle ağrıyı geçiştirmiş. En sonunda ağrıyla baş edemeyince hastaneye gitmiş.
Nefes Muayene sonrası apar topar acil müdahaleye almışlar, çünkü kalp krizi geçiriyormuş. Hastaneye gitmek için bu kadar beklemese iyiymiş, neyse ki yapılan müdahaleyle tekrar sağlığına kavuştu. Elbette gerekli durumlarda ilaç da kullanılmalı ama biz kendimizi iyileştirme potansiyelimizi bilinçli bir şekilde hayatımıza dahil edersek, ilaçlara ihtiyaç duyma oranını ciddi miktarda düşürebiliriz. Her ilacın etkisi olduğu gibi yan etkileri de olduğunu biliyoruz. Hareketsizlikten tutulan, ağrıyan sırtınızı rahatlatmak için kas gevşetici içerseniz ve bunu alışkanlık haline getirirseniz, farkında olmadan kendinizi Parkinson hastası olma noktasına götürme ihtimaliniz var. Onun yerine biraz kıpırdayıp hareket etmeyi deneyebilirsiniz. Leblebi gibi kullanı-lan ağrı kesiciler zamanla kansere neden olabilir. Her ağrıda ilaç almak yerine biraz nefes almayı; rahat, derin nefeslerle gerilim, stres ve oksijen yetersizliğine bağlı oluşan ağrıları hayatınızdan çıkarmayı başarabilirsiniz. Bel, boyun gibi bölgelerde oluşan fıtık benzeri sorunlar için, çokça yan etkisi olan kortizon kullanmaktansa; rahatsızlığın olduğu bölgedeki kasları ve omurgayı esnetmeye, güçlendirmeye yönelik duruşlar uygulayıp aldığınız kortizon miktarını azaltabilir, hatta ortadan kaldırabilirsiniz. Yoga seanslarına katılıp nefes, duruş, meditasyon ve gevşemeyi bir bütün halinde düzenli uygulayarak, antidepresan kullanma oranınızı düşürebilir; belki de bir süre sonra doktor kararı ile sonlandırabilirsiniz. Demem o ki, böyle yöntemler varken kendinizi ilaçlara mahkum etmemelisiniz. Nihayet gelelim karın nefesine. Bu nefes, öğrenilmiş kaygılarla unutulmuş, adeta atıl hale getirilmiş diyaframın baş rolde olduğu ve işlevsellik kazandığında sağlığımız açısından önemli etkilere sahip bir nefestir. Karın bölgesini ortadan ikiye ayıran, kalp ve akciğerlerin alt kısmında, karın içi organlarının üstünde yer alan 2-3 cm. kalınlığındaki diyafram kası, solunum sırasında devreye girerse;
13
Akciğerlerimizin en geniş kısmını oluşturan alt Burundan nefes alırken karnı genişleterek kubbemsi bölgenin kullanılmasına ve o bölgeye oksijen diyaframın aşağı doğru gerilip düzleştirilmesi, yine taşınmasına aracı olur. nefesi burundan verirken diyaframın gevşetilip eski haline döndürülmesi bu nefesin tanımıdır. Bu sayede akciğer kapasitesi büyük ölçüde genişletilir. Alt akciğerlerdeki toksinlerin atılması ve Atalarımızın da söylediği gibi, karnı geniş insan olmak bedene taşınan oksijen miktarının artırılmasıyla, için karın nefesini kullanmalıyız. Böylece hayata karşı sağlığımızı korumak adına çok güzel bir adım atmış daha rahat ve sağlıklı bir duruş sergileyebiliriz. oluruz. Ayrıca bu nefes hazmı kolaylaştıran ve karın Yapmamız gereken gün içinde hatırladıkça bu nefesi kaslarını çalıştıran bir etki yaratır. Yine karın nefesi, uygulamak. Uygulama dozunu kendimiz diyaframın aşağı yukarı hareketiyle kalbe masaj belirleyebiliriz. Hatırlandığı anda ve rahatlatacak uygular. Böylece, kalbin yükünün neredeyse sayıda olabilir. yarıyarıya hafiflemesini sağlarız. Diyafram içinden geçen sinir ağlarına, hareket halindeki diyafram Başlarken ne demiştik? kasının uyguladığı masaj etkisi; kişide büyük ölçüde Derdimizin ilacı, içimizdeki şifacı... gevşeme ve rahatlama duygusu yaratır. Bu nedenle karın nefesi; panik atak, stres, gerilim ve depresyon gibi rahatsızlıklarda yardımcı tedavi yöntemi olarak Ayşe Özçelik Gönül Yoga Eğitmeni önerilir. Bacağın üst kısmından başlayıp, leğen kemiği içinden omurgaya ve diyaframın alt kısmına da tutunan psoas kasının kısalmasının ve gerginliğinin, bilinçaltı korkulardan kaynaklandığı bilimsel olarak tespit edilmiştir. Karın solunumu ile hareket kazanan, diyaframla senkronize bir şekilde esneyip gevşeyen bu kas, korkulardan özgürleşmemiz konusunda bize yardımcı olur. Doğası gereği ve olması gerektiği gibi yarı içgüdüsel olan solunum işlemini gün içinde hatırlayıp uygulayarak, zihnin gereksiz düzeyde kaygı üretmesi ile bozduğu nefesi zamanla eski ve sağlıklı moduna döndürebilirsiniz.
14
Birbirimizi Yükseltmek İçin Buradayız
Ki isel Geli im
Birbirimizi yükseltmek için buradayız. Kırmak, yargılamak, ötekiyle kıyaslamak ya da yok saymak için değil. “Her şey bir, her şey bütün” diyorsan... Bu içsel bir şarkı gibi dilinden düşmüyorsa... Şarkınla bir olacaksın. Ayıran zihne, süzen göze, sana ve başkasına etiketler yapıştıran egoya aldırmadan. Özünde kalacak, dünyaya özünden bakacaksın. Kimseyi kendinden az ya da çok sanmadan, kendini kandırmadan. Uyanacaksın. Başka yolu yok… Belki bambaşka bir hayata, sonunu artık bilemeyeceğin ihtimallere sırtını dönüp çıkmıştın yola. Bir seçim yaptın çünkü keşfettiğin bir şey vardı, belki bir ışık, belki de eksik parçan tamamlandı. Olur ya, belki daha ilk dersinde gönül verdin yogaya. O gün nasıl bir öğretmen dokunduysa senin ruhuna, sen de başka ruhlara ilham olmak istedin. Ya da kim bilir, belki sadece “sahnede” olmak cezbetmişti seni. Yıldız olmak, onaylanmak… Ne fark eder? Hiç. Dönüşürsün. Herkes dönüşür. Yoga disipliniyle her gün gerçeğe bir adım daha yaklaşır, her an kendine biraz daha yakından bakarsın. Sisler aralanır. Etiketler düşer. Asıl olan mutlaka ortaya çıkar. Orada, ruhunla buluşursun. Kendine güvenle el verdiğinde, aynı anda çevrendeki her varlığa dokunursun. Bugün ya da üç yıl sonra, önemli değil...
Hayat ağacının dallarında titreşen yapraklarız.
Ama inan başka yolu yok. Yaşamaya, paylaşmaya soyunduysan binlerce yıllık bir öğretiyi, dikkatle, şefkatle ve nezaketle yol alacaksın. Kendi hızında ve hazır olduğunda, niyetin sözünde ve ifadende hayat bulacak. Biraz öyle, biraz böyle değil. İçeride ve dışarıda tam olacaksın. Hatırla: Zaten tamsın! Kendi tamlığını yaşayacaksın.
Çünkü yok gerçekten farkımız.
Çünkü sen yükselmek ve elini uzatıp yanındakine, yükseltmek için buradasın. Yalnızca sempati duyduğuna, beklentide olduğuna, kendinden sandığına değil; tüm bunlar eski bir yaşama aitti, hatırla. Karşına çıkan her varlığa sevgi, neşe ve güç katacaksın.
Çünkü yok Gerçek’ten farkımız.
Güneş hepimizi ayırt etmeden besler. Yağmur her varlığa ayırt etmeden düşer.
Sat Nam! Kendini diğerinden ayırmadığında, gözlerden gözlere saf neşe akar.
Kalbe izin ver…
Hatırla: Sende ve evrendeki, çevrendeki her şeyde sonsuzluk var. Yeter ki izin ver. Yanındakinin gözlerinde sonsuzluğu görmek için kalbine izin ver. Sat Nam! Deniz Yalım Kadıoğlu - Yoga Eğitmeni
15
Bir Ters Duruş Hikayesi
Ki isel Geli im
Hep bir hız, telaş, koşturma içindeydi hayatım Ters duruşlar için bedenimin hazırlanması ve çocukluğumdan beri… Geçilmesi gereken sınıflar, korkumu yenmem zaman aldı… Bir gün evde pratik kazanılması gereken okullar, hayatımın sınavı… yapıyorum. Güneşe selamlarla bedeni ısıttım, kollarımı güçlendirdim… Enstrüman çalarken solfejde en zorlandığım şey, “es” kısmını doğru yapmaktı. Koş, koş, notaları çal çal, Pratik sonunda amacım ters durmak. Akan durma, es verme…! Yan flüt çalarken hocamın beni düşünceler “yapmalısın”, “yap”… Nefesim hızlıyken zorla durdurduğu “es”ler vardı, nefes almam için... deniyorum ters durmayı… Düşüyorum tekrar tekrar… Ama ben çalmalıydım, sıradaki nota beni bekliyordu, Sonra durdum bir an, oturdum… kaçırmamalıydım. Uçup gitmesin sonra nota Nefesimi dinledim, hızlı, telaşlı, bir şeye yetişmeye kağıdından :) çalışıyorum yine… Zamanla nefesim yavaşladı, Hayatın kontrolünü de elimden kaçırmamalıydım, tüm düşünceler duruldu… fırsatları yaklamalı, en iyi şekilde faydalanmalıydım. -meli -malı kipinde giden bir hayatım vardı. Ta ki Tekrar denedim ters durmayı, bedenim ve nefesimle hayat beni kendi durdurup, es vermenin güzelliğini harmoni içerisinde… gösterene kadar… Kendiliğinden, ters duruverdim :) Yoganın da ritmi var, hareketler arasında akan… Keyfini çıkardım anın… Bazen hızlı akmak ister insan, bazen yavaş… Aklıma düşen “aferin bana, yaptım” düşüncesiyle, Durmak da yogaya dahil, nefesini hissettiğin an… düştüm yere… :) Oldukça hareketsiz geçirdiğim çocukluk ve gençlik Hayat her alanda kendi ritmini gösteriyor, dinlemek yıllarımdan sonra, başladığım yoga yolculuğu isteyene… bedenimin hareket kapasitesini tanımama yardımcı oldu. Dile k Kılıç Yoga Eğitmeni Aldığım eğitimler ve yaptığım pratikler, bedenimi, nefesimi açtı…
16
Menopoz Mon Amour!
Ayurveda
Me n o po z Dö n e m in e A yu rve dik Ya kla ş ı m Kadınların yumurtlama döneminin sonuna gelmesi menopoz olarak biliniyor. Bu dönem ön menopoz, menopoz ortası, sonu ve sonrası olarak 4 gruba ayrılabilir ve bu hormonal değişim toplam 1 0 yıla yakın bir süre içinde olagelir. Yani reglim kesildi menopozdayım, 1 yıl sonra artık adet görmüyorum menopoz bitti diye bir durum söz konusu değildir. Bu dönem 30 yaşlarında dahi başlayabilir, ama daha erken menopoza girmiş kadınlar da var ne yazık ki. Kuzey yarım kürede yapılan araştırmalar sonucu Journal of Women’s Health Care regl döneminin başlangıcını 1 3.5 yaş ve bitişini ise 49.2 yaş olarak vermiş. Bu yaklaşık sayı elbette kişiden kişiye, yaşanan coğrafi bölgelerin farkına, çevre ve tarım kirliliğinin ne derece olduğuna, eğitim ve hayat biçimine, sosyo ekonomik durumlara göre değişiklik gösteriyor. Bu yazıda menopoz’un değerlendirmesini değil daha çok Ayurvedik olarak nasıl hazırlık yapabiliriz ve nasıl hayatımızı kolaylaştırabiliriz adına bir kaç bilgi ve öneri sunmak istiyorum. Ayurveda menopozu patoloji olarak görmez, Batıda yaratılan cinsellikten sıyırtılmış ‘yaşlı teyze’ damgasını vurmaz, hatta menopoz ve sonrasına Altın dönem adını takarak bize bir hediye sunar.
Ayurveda belirli yaşlarda belirli Dosha’ların baskın olduğunu söyler: Kapha dönemi 0-1 6 yaş arası Pitta dönemi 1 4-1 8 yaş arası başlayıp
eder
1 6- 60 arası devam
50-60 arası başlayıp 1 00 yaşına kadar devam eder, bu yıllara altın dönem adı verilir. Vata dönemi
Ayurveda menopoz döneminin 50 yaşlarında başlayacağını söyler ve dişil enerji bu dönemde Vata Dosha’nın hakimiyeti altına girer. Nasılmı? Bir kaç örnek vereyim: unutkanlık, kaygı bozuklukları, uykusuzluk, depresyon, halsizlik, baş ağrısı, yaratıcılık, başını alıp gitme istekleri. Yani ‘anahtarımı şuraya koymuştum şimdi bulamıyorum’ ya da ‘yorgunluktan parmağımı kaldıramıyorum’ bir Vata Dosha bozukluğudur ve de çaresi vardır ama yazının devamını okumanız gerekiyor. Menopoz döneminin en şikayet edilen yanlarından biri kilo alma ve bedende kalınlaşma olması. Eğer sürekli bilgisayar önünde ve oturarak yapılan bir işiniz varsa hem Vata hem de Kapha doshayı kışkırtıyorsunuz demektir ve de beklediğinizden daha çok kilo alabilirsiniz. Kilo alma nedeni genellikle değişen bedenin verdiği sinyalleri tanıyamadığınız için olur. Yaşadığımız hayat bizi bedenimizden o kadar uzaklaştırıyor ki bedenin verdiği işaretleri hiçe saymak neredeyse doğal. Şişmanlamak, aşırı kilo alarak bedenimizin doğal şeklinden çıkmasını izlemek hiç hoş değil, ama kilo almayabiliriz; Bilinçli ayurvedik beslenme ile bunun önüne geçilebilir ancak kalınlaşma olacak!
İstediğiniz kadar yoga yapın, spor, koşu, yüzme yapın o kalınlaşma oluyor- barışın çünkü bu bedeninizin menopoz döneminde rahat etmeniz için size sunduğu östrojen rezervinden dolayı oluyor. Kilo almayın ama hafif kalınlaşma, kırışık belirtileri bu yaşlarda daha göze görünür hale geliyor. Ayurvedik beslenme ve cilt bakımı ile bunları da azaltabilirsiniz. Sıcak basmaları, gece terlemeleri menopoz döneminin istenmeyen yan etkilerinden biri daha. Ayurvedik olarak bakınca Vata Dosha dönemine girerken bedende var olan Pitta hakimiyeti altında olan organlar buna karşı çıkıyorlar; Endokrin sisteminizde ve bedeninizde direniş var yani! Bu direnişin sonucu geceleri terleme ve/veya uykusuzluk, anksiyete bozuklukları bedeninizi ve sizi daha da yıpratabilir. Sıcak basmaları ve terlemeler bedeninizde ki toksin orantısı ile bağlantılı. Yaşadığınız hayat ne kadar toksik ise sıcak basmaları o denli sert olabiliyor. Deneyin; 1 hafta içki- kızartma- karman çorman yiyecekler yiyin ve kendinizi yargılamadan gözlemleyin, sonra aşağıda sunacağım alternatifler ile beslenin ve bakın sıcak basmaları nasıl oluyor- sonra kararı kendiniz verirsiniz. Bu dönem dişil enerjinin bilgelik dönemidir- korkulacak ya da rededdilecek bir dönem değildir. Fiziksel sorunlara formül bulduğunuz, beden- zihin- ruh üçlemini bir olarak görüp hepsini beslediğiniz zaman menopoz döneminin ne kadar değerli ve enerjik bir dönem olduğunu görebilir ve aldığınız her nefese şükredebilirsiniz. Sorunlara sırası ile değineceğim: Vata Dosha bedeni hakimiyeti altına almak istiyorsa hiç tartışmayın bence- bu olacak! Ya onunla kavga eder kendinizi hasta edersiniz ya da elinden tutar kendisine destek vererek bedeninizi yumuşakça emanet edersiniz. Öncelikle Vata Dosha’yı dengelemek için yapılması gerekenler: Meditasyon yapmıyorsanız, hayatta yapmam diyorsanız, inanın şimdi tam zamanı; O maymun zihin menopoz döneminde atlamadığı dal bırakmayacak, kırmadığı pot kalmayacak, geçmiş önünüze tüm temizlenmemiş kirleri ile geri gelecek, duygular yüreğinizde ve zihninizde çıngar çıkaracak, etrafınızdakiler değil ama zihniniz sizi paranoyaya itecek, uykusuzluk peşinizi bırakmayacak, uyku uyumayınca yemek yiyeceksiniz, kabus, terleme... ama cidden işte bu Vata Dosha, sizi ele geçirmeye çalışıyor ve destek istiyor. Meditasyon ve nefes sizi var olduğunuz an’a, nefese döndürerek zihninize destek verecektir- etkisini hafife almayın! Menopoz başlamadan meditasyona başlayın. Bunun için Meditasyon uygulamasını telefonunuza indirebilir (https://meditasyon.co/) istediğiniz saat ve yerde kendinize 1 0 dk ayırabilirsiniz, ayırmalısınız! Metabolizmanız değişiyor- artık Pitta dönemi geride kalıyor, yani her zaman her istediğinizi yiyemezsiniz, içemezsiniz! Zihninizin değil bedeninizin ne istediğini öğrenin. Bu dönemde bedeninizin çok ciddi desteğe ihtiyacı var; yoga, pilates, yüzme, bale, dans... gibi bedeniniz ile barışabileceğiniz ve onu tanıyabileceğiniz etkinliklere girin. Zihniniz ise zaten Vata Dosha etkisi altında bazen sisli, bazen karanlık, bazen uçucu... Hemen ilaca koşmayın, onun yerine yeni bir dil öğrenin, yapmadığınız ve hatta yapamayacağınızı düşündüğünüz şeylerin üzerine gidin.
17
Menopoz döneminde kalınlaşan sadece belimiz değil beynimizin ön korteksi de kalınlaşıyor onu beslemek için yeni yerler görmek, yeni şeyler yapmak, yeni deneyimler yaşamak çok önemli. Zaten bu dönemde bedenimizde var olan değişimler günlük oluyor, hani regl döneminde şişkinlik olurdu ya onlar bu dönemde günlük değişimlerle karşınıza çıkıyor eğer kendinizi meşgul etmezseniz göbek deliğinize bakarak bir kaç yıl geçecek. Yemek saatleriniz düzenli olsun ; tam ve işlem görmemiş besinler yemeye gayret edin. Tam besinler sizi tok tutacak, kan şekerinizi düzenleyecek ve sizi besleyecek olan besinlerdir. Profiterol sizi besleyecek bir besin değildir mesela! Asla ama asla şeker yemeyin . Yedikleriniz düşük proteinli ve bol lifli olmalı. Protein böbreklerinize zarar verir, bağırsaklarınızı kilitler ve menopoz döneminde size hastalık çıkarır. Hadi Ayurveda’ya inanmıyorsunuz diyelim o zaman size Amerikalı Doktor Micheal Greger’ın ‘How Not To Die’ kitabından bir bölüm aktarayım: ‘Hayvan proteini yemek insanların böbrek fonksiyonlarını hiper filtrasyon adında bir sürece sokuyor. Zaman zaman böbreklerin hiper filtrasyona girmeleri beklenebilir ama her gün hayvan proteinine maruz kalan bedenimizde böbrekler sürekli bu hiper filtrasyona girince o zaman böbrek yaşlanınca asıl fonksiyonunu yitiriyor. Örneğin balık yedikten sonra böbrekler %36 daha fazla çalışıyor ama aynı proteini tofu’dan alınca böbreklerde hiç bir değişiklik olmuyor. Bunun nedeni hayvan proteinin sürekli enflamasyon (yangı) halinde olduğu söyleniyor’. Ancak Ayurveda binlerce yıldır hayvan proteinin böbreklere zarar verdiğini söylüyor. Şimdi söyleyeceğim şey radikal gelecektir size ama önemli. Vegan olun! Kadın çıldırdı diyorsunuz değilmi? Hemen açıklayayım: bu yaşlarda iştah artıyor, metabolizma yavaşlıyor. Sonucu oldukça açık: aşırı şişmanlama, kemiklere yük, kolesterol, hiper tansiyon, göz tansiyonu, meme kanseri gibi istenmedik bir sürü başka hastalıklar ziyaret etmeye başlıyor.
‘Bu yaşta artık bunlar olacak diye bir şey yok’. Bir de lütfen artık ‘bu yaşta..., bu yaştan sonra...’ terimlerini sözcük dağarcığından çıkarın. Menopoz döneminde yaşadığınız her kötü yan etkinin altında toksinler yatıyor. Anlatayım: Bir hücrenin günlük işleri biyokimyasal reaksiyonlarla (Pitta fonksiyonu) hücrenin içinde oluşuyor. Hücrenin içi Kapha Dosha tarafından yönetiliyor. Hücrenin faaliyetleri, hızı ve yavaşlaması Vata Dosha kontrolü altında. Vata bu işi mucizevi bir kordinasyola gerçekleştiriyor ve enzimlerin yol aldığı metabolik yolda (ki bu yol Pitta kontrolü altında) organize oluyor. Bakın aynen çizgi film gibi anlattım! Şimdi, eğer hücreleriniz Ama (toksin) doluysa Vata koordinasyonunu yavaşlatıyor, biyo kimyasal reaksiyonlar yarım kalıyor- hücre değişime uğruyor ve toksin atamadan hayatına devam etmeye çalışıyor ve ölüyor. Toksin bedenimize nereden geliyor: soluduğumuz hava, yediğimiz yiyecekler, toksik ilişkiler hep bedenimizde birikiyor. Soluduğumuz hava için yapacak çok şey olmayabilir ama yiyeceklerden toksin almamak için hangi şartlarda ve hangi hastalıklarla öldürülmüş olduğunu bilmediğimiz hayvanların cesetlerini kızartarak, alüminyum folyolarda pişirerek, közleyerek yersek bunun bedenimize katkısı sadece toksindir. Hayvan ürünlerine: süte, yoğurda, kefire, peynire artık ihtiyacınız yok çünkü bedeniniz bunlarla şu anda baş edecek bir sisteme sahip değilHazmedemediğiniz her şey bedeninize toksin olarak geri dönüyor. Bunu bir aktivist gibi söylemiyorum, sağlığınız için, menopoz sonrası hayatınızı kolaylaştırmak için söylüyorum. Yapılan araştırmalar vegan kişilerin menopoz’un yan ürünü osteoperoz (kemik incelmesi) hastalığından %25 daha az etkilendiğini söylüyor. Nedenmi? Çünkü kemiklerinizde ki kalsiyumu emen tek bir şey var: hayvansal protein! Minik bir araştırma yapmanız bile Batı dünyasında osteoporoz’un hayvan proteini almak ile direkt ilişkisi olduğunu size sunabilecek bir dolu klinik yazı karşınıza çıkacaktır.
18
Et, süt, sigara, şeker, alkol ve gazlı içecekleri hayatınızdan Akşamları sadece çorba (sebze, mercimek vs) tüketmeli, çıkardığınız an kemik erimesi ya azalıyor ya da duruyor. uzun ve rakılı akşam yemekleri yerine dans, sinema, arkadaşlarla okuma grupları, bilgi içeren gezi programları Kişisel minik bir şey anlatacağım: 30 yıldır vejetaryen ve gibi aktif olabileceğiniz şeylerle uğraşmalısınız. Unutmayın zaman zaman da veganım. Hamileliğim boyunca vegan, iştah var ancak metabolizma yavaş! İştahınızı değil cildimin hastalıkları yüzünden uzun zaman, şimdi yine karnınızı doyurun, beyninizi besleyin. veganım. En son kan testimi doktor önüme attı ve ‘fazla iyi’ Ufak birer örnek menü önerisi - sadece fikir versin diye dedi gülerek- 35 yaş kanı bu dedi. Hayatımda aldığım en yazıyorum. Doshanıza göre kendiniz ayarlama güzel iltifatlardan biri workshop sırasında yaşımı söyleyince yapabilirsiniz. katılanlardan birsinin yanında ki arkadaşına ‘yalan Kapha Dosha: Sabah 06.30-07.00 arası sadece 1 bardak söylüyor’demesi idi (bunu o kadar çok seviyorum ki daha ılık su, kahvaltı yok (çok aç hissederse o zaman 1 greyfurt), önce söylemiş olabilirim). 40 yaşından beri hormonlarımı meditasyon ve yürüyüş/ yoga vs. Öğlen yemeği 1 2.30dengeleyerek kendimi Ayurveda ile iyileştirdim ve evet anti- 1 3.00 arası ve tam tahıl (esmer bulgur, siyez...) kereviz, aging etkisi var. mercimek köfte, az roka salatası. Akşam yemeği en geç 1 8.00 de çorba- eğer acıktıysa. Eğer acıkırsa 1 5.00 gibi 4 Vegan, tam tahıllı, bol sebzeli ve az proteinli beslenme şu badem ya da 1 elma ya da 1 portakal. Her şey az yağlı anda kendinize yapacağınız en büyük iyiliktir. Menopoz olmalı ve bu yağ susam, ghee ya da zeytinyağı olmalı. sonrası göğüs kanseri oranları yüksek ve Yale Vata Dosha: Sabah 06.00- 06.30 arası 3 bardak ılık su, üniversitesinde yapılan yeni araştırmalara göre bunun meditasyon- yoga- yürüyüş. Kahvaltı pişmiş tuzlu yulaf yeterince lif almayan kadınlarda daha sık görüldüğü avokadolu, zeytinli vs. İçinde az yağ olmalı. Saat 1 3.00 gibi gözlemleniyor. Aynı araştırmaya göre yüksek lifli besin çorbalı ve tam tahıllı sebze yemeği: esmer pirinç, kereviz tüketen kadınların meme kanserine yakalanmalarının %85 yemeği, pırasa yemeği. Salata yok. Akşam 1 8.00 gibi azaldığını gözlemlemişler. Yani akşam yemeğinde çorba, mevsiminde sebze yemeği tahıl yok. Arada acıkırsa şişmanlamamak için yediğiniz pirzola/ tavuk/ omlet / yoğurt 1 5.00 gibi 1 hurma. Akşam yemeği sebze yemeği yanında sizi hastalığa davet ediyor olabilir. bol lifli bir tam tahıl mesela karabuğday pilavı ama az miktarda. Her şey azıcık fazla yağlı olabilir. Neler yemelisiniz? Dosha’nızı öğrendikten sonra ona göre Pitta Dosha: Sabah 06.00- 06.30 arası 2 bardak ılık su, beslenmeniz, hastalığa yatkın olan Dosha’yı bulduktan meditasyon- yoga- koşu. Kahvaltı bol tarçınlı 2 meyve sonra ona göre bir beslenme ve bitkisel ilaç programı altına salatası ve 1 kuru kayısı (akşamdan ıslatılmış). 1 2.30 gibi girmelisiniz. Hormonlarınız sizi deli edebilecek güçte öğlen yemeği: tam tahıllı 2 mevsim sebzeli, az marul olduğuna göre sizin onları tanımanız ve kontrol altına salatalı mükellef bir öğlen yemeği. Arada acıkırsa 1 5.00 gibi almanız önemli. Aşağıda ki liste hormonları dengeleyecek bir avuç kabakya da ay çekirdeği. Akşam 1 8.00 çorba ve yiyecekler içeriyor. sebze yemeği. Az yağlı ve az tuzlu yemekler olmalı. Her gün: en az 2 meyve tüketmeli (eğer Vata Dosha iseniz Eğer bir çok insan gibi karışık Dosha sahibi iseniz o zaman bunu haftada 1 e indirebilrisiniz), en az 1 öğün tam tahıl mevsimine göre değişiklik yapacaksınız; örneğin Pitta(esmer pirinç, bulgur, kara buğday, siyez bulguru) ve Kapha iseniz kışın Kapha yazın Pitta rejimi yanında bir baklagil (fasulye, mercimek) ve bir kaç sebze uygulayacaksınız. tüketmelisiniz ve bunu öğlen yemeğinde yapmalısınız Sadece vegan olmak yetmiyor Ayurvedik kurallara göre de çünkü akşamları metabolizma daha da yavaşlayacaktır. beslenmeniz şart.
19
Bunun için ustalardan epeyce kitap var: Ağaç yemişleri (berries): eğer düzgün Vasant Lad, Vaidya Atreya Smith, R. yetişmiş çilek, ardıç, yaban mersini Svoboda gibi değerli yazar ve doktorlar mevsiminde yerseniz bunlar hem kitaplar yazmış. beyninizi hem de lifli besin olduğu için Her gün elinizin altında olması bağırsaklarınızı besleyecektir. Ama gerekenler: yanınızda hepsi taze içine yoğurt koyarsanız o zaman tüm
çekilmiş keten tohumu (Omega 3), susam (kalsiyum), kabak çekirdeği (magnesyum, demir, çinko, folik asit) bir kavanoz bulundurun ve bu karışımı çorbanıza, salatanıza, pilav üzerine ekleyin. Ben evde şu ölçekle yapıyorum: 2 keten tohumu, 2 kabak çekirdeği, 1 susam. Kahve makinesinde çekiyorum ve günde en az 2 çorba kaşığı tüketiyorum. Shatavari: Kuşkonmaz köküAyurveda’da kadın ve hatta büyümekte olan çocuk sağlığı için en önemli ilaçlardan biri. Bunu Ayurvedik bir danışman sizin Dosha’nıza uygun bir kaç karışımla vererek sizin menopoz dönemi ve sonrasını rahat geçirmenizi sağlayacaktır. Ancak tek başına da alabilirsiniz ama Dosha’nıza uygun bir miktar olması gerekiyor. Shatavari mucizevidir, beni Ayurveda ile tanıştıran, regl öncesi içimden çıkan deli Arnavut’u durduran bitkidir. 40 yaşından beri aldığımdan herhalde menopoz benim için felaket yerine yelken açmak oldu. Shatavari en önemli fito hormonlardan biri ve bu dönemde bedeninizde olan östrojen & progesteron savaşını dengeleyerek sizi rahatlatacaktır.
Kimyon ve zerdeçal: Her yemeğe ekleyin; kimyon bağışıklık sistemini güçlendirir, ağır metalleri vücutdan atmanıza yardımcı olur, şeker hastalığını önler, cilt için bir kurtarıcıdır, sindirim sistemini uyarır ve iyi çalışmasını sağlar. Lezizdir bir de! Zerdeçal hakkında yazdığım yazıyı okuyun lütfen. Zencefil taze ya da toz yine her yemeğe ekleyin. Çok güçlü bir anti oxidant, olmazsa olmaz. Tatlı patates: Vitamin A, B6, B5,
thiamin, riboflavin, niacin ve lif zengini bu patates aynı zamanda anti carcinogenic. Gerçekten bir nimet. Ben haşlayıp üzerine biraz tuz ve zeytinyağı gezdirerek öğlen yemeklerinde tüketiyorum, yoga sonrası kahvaltı olarak da yediğim de olmuştur. İçinde beta karoten yüklü olduğu için yağ ile tüketmenizde fayda var. .
yararını öldürürsünüz- yoğurt ve meyve asidi ters tepki vererek midenizde asit yaratacaktır. Kuru incir: kalsiyum deposu ve yüksek lif içeriyor. Kan şekerini düzenliyor, aç karnına sabah yenmesi tavsiye olunur, özellikle Vata ve Pitta dosha için. Koyu yeşil organik sebzeler: ıspanak (Pitta Dosha az yesin), kara lahana, brokoli, roka, brüksellahanası gibi sebzeler hem lif hem de vitamin açısından oldukça zengin sebzeler. Anti oksidan özellikleri de güçlü. Coğrafyamız bu konuda bize oldukça cömert davranıyor- tadını çıkarın. %85 siyah çikolata: yediğiniz tek şekerli şey bu olsun çünkü beyin sağlığı için içinde oldukça önemli enzimler var. Sert kabuklu yemişler: ceviz, brezilya cevizi, fındık, suda bekletilmiş ve soyulmuş çiğ badem hem protein, hem lif ihtiyacınızı karşılayacak, mineral zengini olduğundan sizi dinç ve tok tutarak kan şekerinize yardımcı olacaktır. 1 tane brezilya cevizi 1 haftalık selenyum ihtiyacınızı karşılıyor! Günde 6 badem hem protein hem de riboflavin, magnezyum, kalsiyum, E vitaminini karşılayacağı gibi kolesterolü düşürür. Sadece 6 badem! Kımızı Pancar: yüksek tansiyonunuz mu var? Yarım çay bardağı kırmızı pancar suyu için ve 1 0 dk sonra tansiyonunuzu yeniden ölçün- düşmüş mü? Hemen söyleyeyim- evet. Yazın nar kışın pancar suyu içerseniz tansiyon ilacı almak zorunda kalmazsınız. Dikkat edin Pitta Dosha için kırmızı pancar suyu iyi değildir, haftada bir yarım çay bardağı yeterlidir, Pitta Dosha onun yerine pişmiş pancar tüketse daha iyi olur ama sirkeli değil. 1 990- 201 0 arasında yine Amerika’da yapılan araştırmalardan birinde kadınların %50 sinin menopoz yan etkilerini deneyimlememiş olduğu ortaya çıkıyor. Tabii bu bir Pazar oluşturmayacağı için bilgi olarak gömülü kalıyor.
Yani, menopoz sırasında bir şey hissetmeyebilirsiniz! Ailenizin menopoz tarihine bakarak kendinizin nasıl bir menopoz geçireceği konusunda bilgi sahibi olabilirsiniz. Unutmayın size menopoz için sunulan her ilaç (özellikle HRT) ve tedavinin yan etkileri büyüktür, menopozun bir hastalık olmadığını kavradığınızda tedaviye gerek olmadığını bildiğinizde kendinize olan güveninize odaklanacaksınız ‘hastalığa’ değil . Vata enerjisi eğer çılgın rüzgarlar gibi esmiyorsa yaratıcılık, sosyal ilişkilerde güven, sezgi ve ilham verir, yelkenlinize rüzgar olur. Vata dönemine girerek yaratıcılığınıza, yıllardır biriktirdiğiniz ön sezilerinizin sesini dinlemeye hazırlanın. Menopoz korkulacak bir şey değil sadece bir değişimdir; hayat, ilişkiler, işler, ülkeler değişiyorsa neden metabolizmamız değişmesin. Şimdilerde artık kadınlardan beklenilen çocuk gibi olmak, sistem 40 yaşında ki kadının 34 beden olmasını, yüzünün deneyimsiz görünmesini, dudaklarının dolgun gülümsemesini, göğüslerinin doldurulmasını, cinsel bir bebek olmasını istiyorsa o zaman feminist olmanın tam zamanı! Çünkü menopoz aslında bir kadın olarak kendiniz için yarattığınız kimliğe de meydan okur; eğer seksi, çekici, genç, saf imaja takılmışsanız menopoz size ağır gelecektir. Menopoz döneminde çekici olunmaz diyen ideolojiye elinizin tersini gösterin (buna izin var: menopozdasınız!) ve kendiniz olun. Eğer anne iseniz, hele hele kızınız varsa siz menopoza o gençliğe girerken aranızda olabilecek sorunlar sizi darmadağın edebilir- fark edin. Sadece Vedik bilgelerin bize sunduğu bilgiyi anlamaya çalışmak bile bu dönemi rahat ve kendinizi tanıyarak geçirmeniz için yeterlidir. Hayatın bize verildiği bu beden de yaş almaya, büyümeye, evrilmeye devam etme şansımız olduğu için bile müteşekkir olmalıyız. Bedeninizle barışın, içindeki cevheri çıkarmak için destek verin. Onun için menopoz mon amour! N. Sine Ozsoy- Love Ayurvedik Danışman- I yengar Yoga Hocası
20
Etkinlikler* Ruh’un Anatomisi, Yoga’da Enerji Sistemlerine Giriş Temel Eğitim Programı Zuhal Özyurt 6 Nisan - 27 Mayıs 201 8 1 20 Saat - İstanbul
Yogada Uzmanlık Programı Damla Gayatri Dönmez
1 4 Nisan - 20 Mayıs 201 8 4 Hafta sonu - Armutlu 22 Haziran - 1 Temmuz İnziva - Fethiye
Bedenle Tanışma Serisi: Burgular Hande Akmehmetoğlu 12 Mayıs 2018 İstanbul
Yoga ve Arınma Kampı Banu Özsoy 17 20 Mayıs 2018 Adrasan Antalya
Hormon Yoga Terapi Eğitmenlik Eğitimi Kampı Seda Shambavi 21 26 Haziran 2018 Muğla
Kuzey Hindistan'da Dört Önemli Spritüel Merkez: Rishikesh, Sarnath, Varanasi ve Khajuraho ve Nepal Gezisi Seda Shambavi 26 Ekim - 1 0 Kasım
* Etkinlik detayları için http://www.yogadergisi.com/index.php/etkinlikler linkine bakabilirsiniz. 21
Yoga Dergisi; "Derdi Yoga Olanlar" için yayında. Okumak için hemen yanıbaşınızda...